PDF formatı için tıklayınız.
Transkript
PDF formatı için tıklayınız.
EDAKTÜEL n Mart-Nisan n 2016 n sayı:21 Syros'u keşfet Erkeklerin duygu maskesi ÖFKE Bintuğ Öztürk Motosiklet tutkunu n mart - nisan 2016 n yıl 4 n sayı 21 Solunum sistemi hastalıkları Hareket sağlıktır... KARADENİZ MUTFAĞI Meltem Kortel Cildimiz S.O.S. veriyorsa Drew Barrymore edaktüel içindekiler Yıl 4 • Sayı 21 Mart - Nisan 2016 İmtiyaz Sahibi EDAK Adına Ecz. Emre Bacanak [email protected] Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ecz. Ayşem Jale Kıhtır [email protected] Yayın Koordinatörü İ. Hakkı Kesirli [email protected] Genel Sağlık Editörü Ecz. Meltem Kortel [email protected] Genel Koordinatör Yeşim Erdemir [email protected] Ürün/Reklam Koordinatörleri Hakan Tolunay [email protected] Burcu Yaylacık [email protected] 22Baharda harekete geçmenin tam zamanı Kışın asık suratından kurtulduğumuz şu günlerde, ihmal ettiğimiz sağlığımızı da düşünmenin tam zamanı... 10 Etkinlik önerileri 60Mevsimlerden: Nar 14 Bir motosiklet tutkununun hikâyesi 62 Antibiyotikler Eczacılık Fak. Öğr. Üyesi Bintuğ Öztürk Eczacı Eda Çağında kaleme aldı 64 Atık ilaç Eczacı Şule İlkkurşunlu'nun kaleminden Kontrolör Ecz. Kazım Özgür 66 Ege Otları [email protected] Faydaları saymakla bitmeyecek sofraların vazgeçilmezi... Yayına Hazırlayanlar • Alpay Sönmez • Deniz Çaba • Handan Korhan • Müge Ercan • Özge Coşkun • Utkucan Akkaş Bu sayıda katkıda bulunanlar • Doç. Dr. Cenk Kıraklı • Uzm. Psikolog Ebru Özkurt Topçu • Eczacı Eda Çağında • Gizem Gönen Özşavlı • Opr. Dr. Gülçin Çetin Uysal • Dr. Lale Geribeyoğlu Aras • Eczacı Nagihan Yıldız • Dr. B. Ogün Hatiboğlu • Eczacı Şule İlkkurşunlu 32 Gezi: Syros'u keşfet Kendi halinde bir cennet 36 Düşle gerçek arasında bir yerde Eczacı Nagihan Yıldız'ın köşesi 70 Bahar çiçekleri 38 Solunum sistemi hastalıkları 74 Karadeniz Mutfağı Doç. Dr. Cenk Kıraklı yazdı 42 Erkekler ve öfke Yönetim ve İletişim EDAK S.S. İzmir Eczacılar Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4, 35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919 [email protected] İçerik ve tasarım Shift-İzmir Hürriyet Bulvarı 10, Hürhan Kat:7 35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055 Baskı Metro Matbaacılık Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge 35400 Buca İzmir • 232.290-3311 1 Mart 2016 tarihinde basılmıştır Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder. 4 edaktüel mart•nisan 2016 Uzm. Psikolog Ebru Özkurt Topcu yazdı Bulunduğunuz her yer çiçek açsın Yöreden yöreye farklılaşan tatlarıyla 78 Adatepe Köyü Doğasından tarihine, mektebinden müzesine gidilesi bir yer 44 Doğru nefes alma Semra Bakioğlu sorularımızı yanıtladı 50 Çocuklarda hiperaktivite Gizem Gönen Özşavlı'nın kaleminden 52 Cilt kuruluğu Eczacı Meltem Kortel kaleme aldı 54Sessiz düşman: Hipoglisemi Dr. B. Ogün Hatiboğlu yazdı 56Göz alerjileri Dr. Lale Geribeyoğlu Aras yazdı 58Serviks Kanseri Op. Dr. Gülçin Çetin Uysal yazdı 80 Drew Barrymore Çocuk şöhret vakasının en büyük örneği 84 Sinema Mustang 86 Kitap edaktüel başkandan Ecz. Emre Bacanak EDAK Yönetim Kurulu Başkanı Farmasötik bakım Değerli EDAKTÜEL okurları, Sağlık, kaybetmeden tam olarak değerini anlayamadığımız bir konudur. Ama hepimiz biliriz ki bu dünyada neye ne kadar sahip olursak olalım sağlımız yerinde olmadığında hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle sağlık tüm toplumlarda en temel insani haktır. Dünya değiştikçe toplumun eczacılık hizmetlerinden beklentileri de hızla değişmeye ve artmaya başladı. İnsanı hasta eden nedenlerin hiç biri sosyal statüye ya da gelir düzeyine bakmaz. Dolayısıyla herkes sağlığını kaybetmeye başladığında bir sağlık profesyonelinin uzmanlığına kendini bırakmak durumundadır. Bir toplumdaki İnsanların sağlıklı kalma ihtiyacı ve sağlığa erişim imkânı o toplumun gelişmişlik düzeyi ile çok ilgilidir. Toplumun entelektüel seviyesi arttıkça insanlar sadece tedavi olmaya değil aynı zamanda sağlıklı kalmaya da çok daha fazla özen gösterirler. Yani insanlar daha fazla hasta olmadan önce önlem almaya odaklanır. edaktüel mart•nisan 2016 Aslına bakarsanız dünya değiştikçe toplumun eczacılık hizmetlerinden beklentileri de hızla değişmeye ve artmaya başladı. Eczacılık hizmetlerinde sağlık ürünlerinin hastaya sunumu ve doğru kullandırılmasının yanı sıra sağlıklı yaşam tavsiyeleri alma beklentisi giderek artmaya başladı. Biz eczacıların toplumun bu beklentisine cevap verme mecburiyeti bulunmaktadır. Toplumun sağlığı ile ilgili bu beklentinin karşılanması için ortaya koyduğumuz yeni hizmet yaklaşımının genel adı “Farmasötik Bakım”dır. Değerli EDAKTÜEL okurları, Hastalandıktan sonra ise ilaçlardan bir sihirli değnek beklentisi içinde olmak yerine ilacı doğru şekilde kullanmak ve aynı zamanda sağlıklı yaşam tavsiyeleri edinmek için arayış içine girerler. İnsanların aldıkları tedavinin doğruluğunun temin ve takip edilmesi ile doğru ve sağlıklı yaşam tavsiyeleri alması ihtiyacını karşılayacak olan eczacılık hizmetlerine bizler “Farmasötik Bakım” diyoruz. Farmasötik bakım hastanın yaşam kalitesini artıracak tedaviye ulaşmasında eczacının aldığı tüm mesleki sorumlulukları kapsar. Bilim ve iletişimin bu kadar hızlı geliştiği bir dünyada insanlığın bilgiye erişme imkânı ve miktarı arttıkça ihtisaslaşma da bir o kadar 6 önem kazanıyor. Çünkü bu kadar çok bilgi içinden bize lazım geleni ayıklamak için mutlaka o konuya özelleşmiş insanlara ihtiyacımız oluyor. İşte, biz eczacılar ise toplumun sağlıklı kalma ve doğru tedavi alma konusuna özelleşmiş ihtisas sahibi bir meslek grubuyuz. Biz EDAK eczacıları olarak bu yeni hizmet anlayışını nasıl var edeceğimiz ile ilgili çok yoğun bir mesai harcamaktayız. Farmasötik bakım anlayışıyla sizlere hizmet eden eczacılar bu hizmeti her geçen gün daha da geliştirmek mecburiyetindedirler. Biz de EDAK olarak eczacılarımızın bu hizmeti sürdürülebilir bir nitelikte vermesi için bir takım yazılımlar geliştirmekteyiz. İnanıyoruz ki, eczanelerimizden ve çeşitli otoritelerden topladığımız sağlık tavsiyelerini dijital ortamda biriktirdiğimizde eczacılarımız vasıtasıyla sizlere sunduğumuz hizmetin kalitesi çok üst seviyelere ulaşacaktır. Sağlıklı günlerde görüşmek dileğiyle… edaktüel sunuş Ecz. Ayşem Jale Kıhtır EDAK Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Şimdi harekete geçme zamanı Tüyden hafif olurum böyle sabahlar Karşı damda bir güneş parçası İçimde kuş cıvıltıları şarkılar; Bağıra çağıra düşerim yollara; Döner döner durur başım havalarda. Sanırım ki günler hep güzel gidecek; Her sabah böyle bahar; Ne iş güç gelir aklıma ne yoksulluğum. Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!” Şairliğimle yetinir Avunurum. Orhan Veli Kanık Her bahar şairin dediği gibi, tüyden hafif olup, yollara düşmek isteriz, zannederiz ki günler hep böyle geçecek, ne iş yapmak isteriz ne de güç... Bitkinlik, yorgunluk, güçsüzlük, isteksizlik ve uykusuzluk. Bu şikayetler her baharda hemen hemen hepimizde nükseden şikayetler. Kimimizde daha çok, kimimizde daha az ama mutlaka hepimiz baharın geldiğini vücudumuzun verdiği sinyallerden hissederiz. Bilim adamlarına göre bahar yorgunluğuna neden olan şey, güneş ışınlarına maruz kalma süreci ve mevsimsel beslenme değişiklikleridir. Bahar yorgunluğu ise henüz hastalık olarak kabul edilmese de gerekli önlemler alınmazsa kronikleşebiliyor. Baharın geldiğini sadece ağaçların tomurcuklanmasından anlamıyoruz, sabahları zor uyanıyor, kolay yoruluyoruz, isteksiz çalışıyor, eklem ağrıları ve halsizlik şikayetleri yaşıyoruz. Kısacası doğanın değişimine adapte olmaya çalışıyoruz. Oysa bahar; yenilenme ve harekete geçme zamanı. Biz de bahar ile birlikte çiçeklenerek, yorgunluğu üstümüzden atıp harekete geçiyoruz... Bu nedenle "Sağlıklı yaşam için hareket et" sloganıyla, hareketsizliğin yol açtığı hastalıklardan korunmak ve harekete geçmek için dolu dolu bir içerikle karşınıza çıktık. İlginizi çekecek, bisiklet ve yürüyüş rotaları belirledik. Hedefimiz bedenen ve ruhen iyi olmaksa, haydi! hep birlikte harekete geçelim. 8 edaktüel mart•nisan 2016 Türkiye'nin en büyük tirajlı "Sağlık /Aktüalite" dergilerinden olan Edaktüel'de yer alan sağlık dosyalarımız uzman hekim ve eczacı meslektaşlarımızın kaleminden çıkıyor. Bunlardan birkaçı KOAH; Hipoglisemi, Hiperaktivite, Rahim Ağzı Kanseri ve bahar aylarında birçoğumuzda ortaya çıkan "Göz Alerjisi" ilginizi çekecek konular arasında. Özellikle son günlerde grip salgını ile dikkat çeken reçetesiz "antibiyotik" talebi ve kullanımı hakkında sizleri bilgilendirmeye de devam ediyoruz. Geçtiğimiz sayımızda EDAK Başkanımız Eczacı Emre Bacanak köşesinde yer vermişti. Bu sayımızda Eczacı Eda Çağında yazdı. Ve yaz kış fark etmez kuruyan bir cildiniz varsa önerilerimiz de Eczacı Meltem Kortel'in kaleminden yer alıyor. Bahar denince biz Egelilerin aklına nefis ot yemekleri de gelir. Sizlere Ege'nin nefis ot yemeklerini sunarken, yurdumuzun çeşitli yörelerinden lezzetleri de sunmaya devem ettik. Birbirinden güzel lezzetleri ile Karadeniz mutfağı da bu sayımızda mercek altında... Ve madem hareket ediyoruz. Henüz gitmedinizse gezi dosyamızda sizleri yunan adalarına götürüyoruz. Her sayımızda olduğu gibi yine dolu dolu bir içerikle sizlere "Merhaba!" diyoruz. Çünkü üstadın dediği gibi biliyoruz ki, ''hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın'' biz de enerjimizle tozu dumana katmaya geliyoruz... Sağlıklı kalın, keyifle okuyun... Sevgilerimle... edaktüel etkinlik Lambalı Radyolar Sergisi • 2 Şubat - 31 Mart 2016 • Ege Üniv. Etnografya Müzesi, İzmir Lambalı radyoları tekrar sevenleriyle buluşturmak isteyen Sefa İlter Yelbuğa, koleksiyonunu sergiliyor. 2 Şubat'ta açılan sergi 31 Mart'a kadar devam edecek. Levent Yüksel • 8 Nisan 2016 22.30 • 222 Park, Eskişehir Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Levent Yüksel, 8 Mart'ta Eskişehir 222 Park Sahne'de sevenleriyle buluşuyor. Sezen Aksu ve Uzay Heparı ile ilk albümünün çalışmalarına başlayan Levent Yüksel, 1993 yılında Med-Cezir'i müzikseverlerle buluşturdu. Albümden çıkan "Yeter ki Onursuz Olmasın Aşk", "Tuana", "Kadınım", "Med-Cezir" ve "Uçurtma Bayramları" isimli şarkılar oldukça beğenildi ve müzikalite anlamında dönemini aşan bir albüm olarak değerlendirildi. Zakkum • 4 Mart 2016 23.00 Hayal Kahvesi, Bursa • 17 Mart 2016 22.00 Hayal Kahvesi, Adana • 16 Mart 2016 22.00 Hayal Kahvesi, Gaziantep • 2 Nisan 2016 21.00 The Shaker Pub, Antalya "Bir Gece Yarası" adlı yepyeni albümüyle dönüş yapan rock grubu Zakkum, şarkılarını sevenlerinin beğenisine sunmaya hazırlanıyor. "Bir Gece Yarası", grubun beşinci stüdyo çalışması ve on dört yeni şarkıdan oluşuyor. DMC Müzik etiketli yeni Zakkum albümünde; tüm sözler Cem Senyücel’e, tüm besteler ise Yusuf Demirkol’a ait. “Zehr-i Zakkum”, “13”, “Ben Böyle Değildim” ve “Her Gün Sonbahar”ın ardından, Şubat 2016 tarihli yeni albümleri “Bir Gece Yarası” turnesi ile Zakkum, sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor. 10 edaktüel mart•nisan 2016 Ödünç Yaşamlar • 26 Mart 2016 20.30 Trump Kültür ve Gösteri Merkezi, İstanbul Ali Poyrazoğlu, farkı yaratan insan üstüne tek kişilik eşsiz bir stand-up gösterisi "Ödünç Yaşamlar" ile sahne almaya hazırlanıyor. "Ödünç Yaşamlar", eğlenceli, keyifli, uçuk-kaçık, insanın içini açan, yaşam enerjisini yükselten bir güldürü... Kitaro • 4 Nisan 2016 Zorlu PSM, İstanbul • 5 Nisan 2016 Congresium, Ankara 80'li yıllarda TRT'de de yayınlanan İpek Yolu belgeseline bestelediği müziklerle Türkiye'de milyonların aklında yer etmeyi başaran Altın Küre ve Grammy ödüllü Kitaro ilk kez Zorlu PSM'de ve Congresium'da sahne alacak. edaktüel etkinlik Doretta'nın Altın Rüyası • 13 Mart 2016 20.00 • Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi, İstanbul Üstü Kalsın Natali Boğosyan'ın, müzikli teatral projeleri kapsamında kurgusunu kaleme aldığı "Doretta'nın Altın Rüyası" adlı pastiş operası, renkli kadrosu ve bol sürprizleriyle 13 Mart'ta bir kez daha Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'nde. • 1 Mart 2016 19.00 • İKÜ Akıngüç Oditoryumu ve Sanat Merkezi, İstanbul Tiyatrogerçek tarafından sahnelenen, Cemal Süreya’nın şiirlerinden ve bazı düzyazı metinlerinden oluşan, müziğin şiirlere eşlik ettiği tek perdelik bir gösteri olan "Üstü kalsın"da, simgeler ve çağrışımlarla düzenlenmiş sahne atmosferinde, Hakan Gerçek şairin büyüleyici şiirlerine hayat veriyor. Shirley • 1 Mart 2016 20.00 Şinasi Sahnesi, Ankara • 3 Mart 2016 20.30 Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu, Adana Sumru Yavrucuk’un ses getiren tek kişilik komedi oyunu "Shirley", tiyatro tutkunlarına unutulmaz dakikalar yaşatacak. Günlük hayatının sıkıcılığı içinde kaybolmuş ve birçok kadın gibi artık hayallerini bile unutmuş olan Shirley Valentine’nin öyküsü... Burhan Doğançay: “Picture the World” • 13 Mart tarihine kadar • CER Modern, Ankara Cem Adrian • 11 Mart 2016 22.30 • Tudors Arena, Antalya • 18 Mart 2016 22.00 • Retto Trabzon, Trabzon • 23 Mart 2016 20.00 • Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi, Kocaeli Farklı ses rengiyle dikkatleri üzerine çeken Cem Adrian, yeni albümü "Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum" albüm konserleriyle dinleyenleriyle buluşuyor. 10 yıllık müzik kariyeri boyunca dinleyenlerinin karşısına hep "başka" çıkan Cem Adrian, yeni albüm ve en yer etmiş şarkılarıyla "bir performans sanatçısı" olmayı sürdürüyor. 12 edaktüel mart•nisan 2016 Ressam Burhan Doğançay’ın çektiği fotoğraflar; ilk kez Ankara’da sergileniyor. “Picture The World” başlıklı sergide; eserleri dünyanın en önemli müzelerinin daimi koleksiyonlarında yer alan sanatçının ilham kaynağını oluşturan fotoğrafları sergileniyor. Burhan Doğançay’ın objektifine yansıyan yaklaşık 100 eserin yer aldığı sergiye CerModern ev sahipliği yapıyor. edaktüel mesleğin dışında Herkesin çocukluğunda ya da gençliğinin ilk zamanında hayran kaldığı motosikletlere tutkuyla bağlı olan biriyle tanıştıracağız sizi. Sadece motosiklet kullanmakla kalmayıp hayat felsefesini motosikletle kuşatan Bintuğ Öztürk ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. • Müge Ercan • Kaf Dağı’na yolculuk: Bir motosiklet tutkununun hikâyesi Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Dr. Bintuğ Öztürk ile tutkunu olduğu motosikleti, motosikletli çocukluk anılarını, yaptığı gezileri ve vicdani bir duyguyla ilgilendiği Suriyeli mülteciler hakkında söyleştik. EDAKTÜEL okuyucuları için kendinizi tanıtır mısınız? Kimdir Bintuğ Öztürk? 1971 yılında Karadenizli bir ailenin çocuğu olarak İzmir’de doğdum. Judo antrenörü olan babam ve öğretmen olan annem Ordu il takımı ile iki kişi olarak geldikleri 14 edaktüel mart•nisan 2016 İzmir’deki Türkiye Judo Şampiyonası’ndan, evlerine benimle beraber üç kişi olarak dönmüşler. Öğretmen olan annemin görevi nedeniyle Ordu, Erzurum ve Manisa’da geçen çocukluğumun ardından 100. yılında yatılı olarak gururla okuduğum İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun oldum. Milli bir sporcu olan babamın da etkisiyle tüm çocukluğum ve gençliğim süresince judo, taekwondo, atletizm, basketbol, güreş ve tramplen atlama gibi branşlarla lisanslı müsabık bir sporcu olarak ilgilendim. Lise ve üniversite yıllarımda çeşitli topluluk- larda dans ettim. Yaşamım boyunca başta uzmanlık alanım olan tıbbi bitkiler olmak üzere, sağlık, doğa, yol, kültür, inançlar ve mitoslar konusunda çeşitli makaleler yazdım ve konferanslar verdim. Şara ve Lara adında iki kız babasıyım. Akademik çalışmalarım dışında, son yıllarda gerçekleştirip yazılı ve görsel basın aracılığı ile paylaştığımız etkinlikler arasında; Kaçkarlar ve Aladağlar’ın aralarında yer aldığı Türkiye’nin çeşitli zirvelerine yaz ve kış çıkışları, 2004 yılında 300 km’lik “Dumlupınar’dan Ege’ye Zafer Yürüyüşü”, 2005 yılında bisikletlerle 22 gün ve 1.800 km’lik Tortum-Sarp-İstanbul parkurunda gerçekleştirilen, “50. Yılda Temiz, Sağlıklı ve Kaliteli Yaşama Yolculuk”, 2006 yazında yine bisikletlerle gerçekleştirilen, 30 günde 11 ülkeyi kapsayan, “O Zaman Biz de Bisikletlerle Okyanusa Kadar Gideriz”, 2007 yazında motosikletlerle gerçekleştirilen, Akdeniz etrafındaki 18 ülkeyi kapsayan, 50 gün ve 15.000 km’lik “Köprüler Kurmak”, 2012 yazında Kaf Dağı’nın arkasına uzanan ve Karadeniz’in etrafını dolaşarak gerçekleştirilen “Motosikletle Karadeniz Turu” ve son olarak halen etap etap devam eden ve Ege 2016 mart•nisan edaktüel 15 edaktüel mesleğin dışında Üniversitesi’nin 60. kuruluş yılı onuruna düzenlenen, 6000 km’lik “Ege Üniversitesi 60. Yıl Bisikletle Türkiye Turu” yer alıyor. Halen Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı’nda Doçent ünvanı ile öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. yoldaki sürücünün babamın arkadaşı olduğunu ve onu ziyarete geldiğini anladım. Beni işaret etti ve biraz önceki haylazlığımı babama anlatarak Hulusi Kentmen edasıyla nasihatte bulundu. Tabii ki bu bana 1 hafta motordan uzak kalmaya ve babama karşı 15 derece eğik, mahcup bir boyunla bir süre dolaşmaya mal oldu. mesafe bildiğimiz pek çok kıtanın iki ucu arasına denk geliyor. Ülkeler, sınırlar, diller, kültürler arasında yol alabilmek bütüncül olarak geliştirici bir deneyim. Bu nedenle bu amaca yönelik bir motor tercih edilmeli. Pek çok yeni ve sofistike motor var. Hiçbiri yetersiz değil ama benim hayalimde beyaz kırmızı mavi bir Honda Africa Twin var. Tabii ki bu hayal yüzde 80 şehir içi kullanım ihtiyacı doğrultusunda ve ikinci bir motorun bulunmaması durumunda, benim için en iyi fiyat performans seçeneği olan Kawasaki Versys’in gerçekliğine dönüştü. “Ya, ya da değil, hem ve hem de demeyi tercih ediyorum.” Eczacılık Fakültesi’nde bir öğretim üyesi olarak motosiklet tutkunuz nasıl ve ne zaman başladı? Motosikletle tanışmam herkes gibi çocukluk yıllarıma rastlıyor. Ben de çocukken önümdekine sarılarak güvende olmak ile rüzgârı hissedip heyecanlanmak arasında gidip gelen bir deneyimi yaşadım ve bundan çok hoşlandım. 80li yıllarda, ortaokul yaz tatillerimde selesi çıkartılmış ve geriye oturulması mümkün olan bir mobilet ile rampalar yapıp atladığımı, tek teker sürüşümü geliştirmeye çalıştığımı ve bundan çok zevk aldığımı hatırlıyorum. Motosikletle ilgili ilk nasihat Motosiklet ile ilgili olarak hatırladığınız bir çocukluk anınız var mı? Bahsettiğim selesiz mobiletle bir gün kırmızı ışıktan hareket ederken motorun önünü kaldırmışım. Yanımdaki aracın sürücüsüyle göz göze geldik. Bu durumu hiç de onaylamış görünmüyordu. Beni geçti ve gözden kayboldu. Babamın iş yerine geldiğimde 16 edaktüel mart•nisan 2016 İlk bindiğiniz motosikleti hatırlıyor musunuz? İlk bindiğim motor Ordu’da köye gelen sepetli bir Çekoslovak motoru olan MZ di. Ardından babamla beraber çalışan demirci bir ustanın arkasında 350 cc’lik bordo bir Java'ya binmiştim. Aslında ilk biniş o sayılır. Sizi diyarlardan diyara götüren motosikletiniz nedir? Şu an 2010 model bahar turuncusu Kawasaki KLE 650 Versys’e biniyorum. Bahar gibi bir şey. Hayallerinizi süsleyen bir model var mı? Motosiklet sürücülüğü farklı zeminlerde ve farklı amaçlara yönelik motorlarla sürdürülen bir uğraştır. Bu kişisel seçimin arkasında çocukluk deneyimlerinizden okuduğunuz bir kitaba, izlediğiniz bir filmden orta kulağınızın ya da böbrek üstü bezinizin eşsiz özelliklerine kadar pek çok değişken rol oyar. Ben her ne kadar atlamayı zıplamayı seviyor olsam da motosiklet konusunda uzun yol sürücülüğünü tercih ettim. Bir günde 1000 km yol yapmak ve bir haftada 5000 km'den çok yol katedebilmek eşsiz bir deneyim. Bu Motosikletler bedensel denge ve dikkat gerektiren araçlar, değil mi? Yaşamın kolay olması gerektiğini bize kim söyledi ki? Hangi güzel ya da özel deneyim kolaylıkla elde edilir. Evet, motosiklet kullanmak kesinlikle yüksek konsantrasyon, dikkat ve denge gerektiren bir uğraş. İşte tam da bu nedenle odaklayıcı, yenileyici, etkileyici, ilham verici, heyecan verici, arındırıcı, özgürleştirici bir yöneliş motosiklet. Yaşamımızdan zorluk içeren etkinlikleri çıkartalım geriye ne kalır ki. Aslında yaşam ile ilgili hiçbir konuda iki kutuplu düşünmeyi tercih etmem. Zora karşı kolay, tehlikeliye karşı güvenli ya da iyiye karşı kötü gibi. Bu uçlar arasında sayısız kademe yer almaktadır. Ya, ya da değil, hem ve hem de demeyi tercih ediyorum. Hem zor hem keyifli, hem tehlikeli hem de tedbir ile beraber yaşamaya değer, hem yorucu hem de emek harcamaya değer gibi. Biz bir güce karşı direndikçe daha da güçleniriz. Tembelliğe inat yürüdükçe hatta koştukça yaşarız. Ölüme inat kaygıya teslim olmadıkça özgürleşiriz. Seyahat sırasında bir arıza olduğunda ne yapıyorsunuz? Aslında sorunuz bir miktar kaygı içeriyor sanırım. Tedbir gibi sunulan bir kaygı. Yani seyahat sırasında arıza durumunda ne yapacağımızdan emin olabilirsek, biz de motosiklete binebiliriz diye düşünebilecek bazı okurların duygularına tercüman olmaya çalışıyor olabilirsiniz. Tabi ki bilgi ve deneyim güçtür ve edinilmesi güven ve verimlilik getirir. Motosiklet konusunda da tabi ki bu böyledir. Eczacı bir öğretim üyesi olarak edaktüel mesleğin dışında dünyanın her köşesinde her tür arızaya karşı tüm mekanik ve elektronik bilgi ve ekipmana sahip olup hiç yolda kalmasam ne güzel olurdu. Ancak gerçek tabi ki böyle değil. Motosikletin temel bakımı konusunda yeterliyim ama hepsi bu. Bunun ötesinde bir sorunu çözmek için dünyanın her yerinde çoğunlukla bir garaja ve yedek parçaya ihtiyaç olur. İşte gelelim gerçek soruya bazıları motosiklet kullanırken bazıları sanırım bu soruda gizli benzer kaygılar nedeniyle motosikleti tercih etmezler. Hepsi de gerçektir. Hepsi de saygındır. Hepsi de değerlidir. Hepsi de kendisi için uygun olan yolu seç- Benim birkaç kahramanım var. Bunlardan ilki tanıdığın en cesur kadın. Hülya Koç. Bisikletiyle inanılmaz yollar yaptı. Kesinlikle ilham vericiydi. Çok benzer bir şekilde gerçek motorcular arasında, basit scooter'lar ile hayallerin ötesine yolculuk yapan sürücülerin hikayeleri konuşulur. Yürekli, ilham verici. Sanırım bu bakış açısıyla neyin gerçekten pahalı olduğunu, tek ömrümüz süresince gerçek ihtiyaçlarımızın ne olduğunu, buna kimin karar verdiğini ve bunların maliyetini yeniden değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Motorcu motorunu kendi sürendir. Birisi ona kaptanlık yapmaz. Yolunu kendi seçer. Sınırlarını kendi seçer. Bedelini kendi seçer ve maliyetini yeniden hesaplar. Gerçekte motosiklet sürücülüğü bir tür yaşam ekonomisi sanatıdır. “Doğu’ya giderek Batı’dan döneceğim.” Dünyada nerelere yolculuk yaptınız? Çocukluğumun ilk yılları Ordu’da geçti. Deniz kıyısında. O koca suyun ardını hep merak ettim. Deniz kenarında büyümüş pek çokları gibi bu merak oldukça ortaktır. Ancak kasabanın ya da şehrin sınırlarını mektedir. Bir örnek ile tamamlamaya çalışayım. Ukrayna’nın ortasında zor bir yolda motorumu zinciri attı ve savrularak motor bloğuna giren vites miline alttan çarpıp kırdı. Nedeni uzun yolda yıpranmış ve gevşeyen zincir ayarımı yapmamış olmamdı. Hiçliğin ortasında uzunca bir bekleyiş sonrasında orijinal parça yerine bir Ukraynalı traktör ustası aynı özellikte bir çelik matkap milini kullanarak tamir etti. Suzuki DL 650 olan eski motorum bir arkadaşımda şimdi ve halen kalbinde Ukrayna çeliği var. Bu tutkunun pahalı bir zevk olduğuna dair bir görüş var. Bu görüş doğru mu? 18 edaktüel mart•nisan 2016 aşmaktan daha zorun kabul edilmiş sınırlarımızı aşabilmektir. Böbürlenmeyelim tabii ki en aşılmış sınırın ötesinde yeni bir sınır vardır. Ancak ben ve yol arkadaşlarım Akdeniz ve Karadeniz’in ötesinde, Büyük Sahra’nın ve Kaf Dağı’nın ardında nelerin olduğunu keşfetmeye motosikletle gittik. Yaklaşık 50 günde tamamladığımız 18.000 km'lik Akdeniz (Anadolu, Kuzey Afrika, Güney Avrupa) Turu çerçevesinde 20’ye yakın ülkeden geçtik. Yine yaklaşık 15 günde tamamladığımız 7000 km’lik Karadeniz turunda ise çocukluk merakımı giderip denizin öte yanından çocukluğuma ve hatta geleceğime baktım. Bu güne kadar 40’ın üzerinde ülkeyi motosikletle gezme fırsatı buldum. Doğu’ya doğru giderek Batı’dan geleceğim bir dünya turu ise, eli kulağında, bugün yarın gerçekleştireceğime inandığım en tutkulu hayallerimden biri. Motosiklet tutkunları ya da motosikletle uzaklara gitmeyi isteyenlere güvenlikle ilgili hangi önerilerde bulunursunuz? Hiç şüphesiz güvenlik ihtiyacı bir zeka fonksiyonudur. Sürdürülebilir tüm süreçler için güvenlik kaçınılmaz bileşenlerden biridir. Ancak kaygı ile güvenlik ihtiyacını karıştırmayalım. Kaygı bir şeyden kaçınmamızla sonuçlanan ve içine düştüğümüz bir duygudur. Güvenlik ise kaygı kuyusunun üzerinden uçup gitmemizi sağlayabilecek güçlü kanatlardır. Ben yaşlı bir motorcu olmak istiyorum. Bunun için mutlaka ama mutlaka güvenli sürüş bilgi ve becerisine sahip olmam gerekiyor. Bu konuda deneyim ve tarzlarına saygı duyduğum ileri ve güvenli sürüş eğitimi veren OMM'yi (One More Mile) herkese tavsiye ederim. Suriyeli mülteci Maha Mansour ve 6 çocuğuyla kesişen bir yol Suriyeli mültecilerle ilgili çalışmalara katıldığınızı biliyoruz. Bize biraz neler yaptığınızı anlatır mısınız? Ben de hepimiz gibi 5 yıldır İzmir’den sürüp gitmekte olan bu çılgın insan akınına şahidim. Ne yapabiliriz diye düşünürken mültecilerle ilgili en ciddi çalışmayı yürüttüğünü gözlemlediğimiz Halkların Köprüsü adlı dernekle yollarımız kesişti. Sağlık taraması, gıda yardımı, giysi yardımı derken bir gün bir arkadaşımdan aldığım telefonla sürecin akışı değişti. Aynı fakültede görev yaptığım bir kadın öğretim üyesi arkadaşım yağmurlu bir günde sokakta altı çocuklu bir mülteci anneye rastladığını, onu orada bırakamayacağını, evine götüreceğini ve benim gibi bazı arkadaşlarının desteğini istediğini söyledi. Bir hafta kadar arkadaşımda kalan mülteci ailenin öyküsünü ibretle öğrendik. Maha Mansour adındaki 5 çocuklu bu anne 7 aylık hamileyken bombardımanda eşini kaybetmiş, bir kenarda çocukları ile birlikte doğuma kadar beklemiş ve 8 günlük lohusayken biri yeni doğan olmak üzere en büyüğü 7 yaşında 6 çocuğu ile savaştan kaçmak için Ege kıyılarına tek yetişkin olarak edaktüel mesleğin dışında gelmişti. İki kol altı çocuk ne demek bir düşünün. Hiçbir şeye yeterli olabilmek mümkün değil. Sıkışsan, yolda çocukları emanet edip tuvalete gidemezsin. Ama çocuklarının geleceği için yolları denizleri aşmayı göze alıyorsun. Mültecilerle ilgili atıp tutan okurlara izninizle bir sorum var. Hangimiz böyle bir seçimi yapardık eğer ölümden kaçmıyor olsaydık. İlk haftanın ardından arkadaşlarıma bu aile için evimi önerdim. 20 gün kadar bende kaldılar. O eczacılık meslek yemininin merkezinde yer alan “İnsan Hayatına Mutlak Surette Saygı Göstereceğime…” cümlesiyle isimlendirdiğimiz bir topluma hizmet projemiz de var. Bu proje kapsamında mültecilerin en dezavantajlı grubu olan yeni doğanlar ve onların annelerine gıda desteği için İzmir Eczacı Odası ve İzmir’de görev yapan eczacılarla el ele veriyoruz. Türkiye ve diğer ülkelerin Suriyeli mülteciler ile ilgili kararları konusunda ne düşünüyorsunuz? Hiç şüphesiz sınırları açmak doğru bir tavır- leri ve hatta dinler, bu pislikten nasıl arınacaklar, nasıl unutturacaklar, hiç olmamış gibi yapacaklar merak ediyorum. Unutacakları ve görmezden gelecekleri de merakla izleyeceğim. İnsanlar masaldan bıktı. George Orwell’in Hayvan Çiftliği eserindeki gibi tüm ilkelerin amalar fakatlar ile çiğnenmesine içsel olarak çok kızgınlar. Ve bu durum kimse için iyi sonuçlar doğurmayacaktır. İş ki marjinalleştirilerek değersizleştirilmeye, karalamalara rağmen bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyacak liderler çıksın. İş ki her birimiz tek bir lider çıkmasını beklemek yerine, eskimiş nutukların, kaygı pompalayan ikinci el söylemlerin derin tekerlek izlerinden sıyrılabilelim. Bunun yapılabilmesi için doğru bilgiye ulaşım şart. O da ancak daha fazla özgürlükle mümkün olabilir. “4. devrimi kaçırmak üzereyiz.” süreçte Birleşmiş Milletler başvurusu yapılarak bir kampta yer bulundu, ama yapamadılar. Biz de bir grup arkadaş olarak onları bağrımıza bastık. Bir ev bir bütçe ve çalışma planı çerçevesinde halen işleri yürütüyoruz. Bu süreçte ben de biraz okulda biraz arkadaşlarımda kaldım. O sıra doçentlik sınavıma hazırlanıyordum. Kimse görmedi ama ben sınavda yalnız değildim. Onlar da yanımdaydı. Maha benim için dua edeceğini söylemişti. İşe de yaradı sanırım. Bu süreç o güne kadar 5 yıldır böyle bir destek için neden kendi başıma bu denli net ve etkin şekilde harekete geçemediğimi fark etmeme yol açtı. Sergilediği kaygı ötesi gönülden liderlik ve kararlılık için Doç. Dr. Şüra Baykan’a teşekkür ederim. Dernek faaliyetlerine desteğe devam ediyoruz. Ayrıca Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencileri ile yürüttüğümüz ve 20 edaktüel mart•nisan 2016 dır. Savaşta kaçan mültecilere mülteci diyemesek de, Avrupa ile kıyaslandığımızda niyette çok daha iyi bir sınav verilmiştir. Gerçekte ise yapılabilecekler kolektif akılla çok daha etkili ve verimli olabilirdi. Ben bir siyasi analizci değilim. Ancak pek çoğumuz gibi daha fazla güç için vicdanımızın, değerlerimizin, ilkelerimizin, adaletin, zekamızın açıkça ayaklar altına alındığı bu günlerde en çok kaybettiğimiz şeyin insanlığımız olduğuna inanıyorum. Maha Mansour üzerinden örnek vermeye çalışacağım. Kocası öldürülmüş altı çocuklu bir anne ve onun gibi milyonlarcası çaresizlik içinde ortadayken bu sistemin tüm güç sahiplerinin bu durumu doğru anlaması gerekli. Temsil ettiğiniz tüm kurumlar ve makamlar yetersiz, işlevsiz ve hatta böyle devam ederse gereksiz görülebilirler. Devletler, çok devletli örgütler, uluslararası adalet örgütleri, sağlık örgüt- Size göre bu sorun nasıl çözülebilir? Buradaki sorun biter yanı başındaki başlar genel bir yol paylaşmak gerekirse, her bir bireyin tek tek kişisel evrimiyle ancak daha iyiye ulaşılabilineceğine inanıyorum. İyi, bir süreçtir. Varılacak bir hedef değil. Bitmez tükenmez bir ideal ve bu nedenle gelişim değişim vazgeçilemeyecek bir yoldur. Herakleitos’un dediği gibi, “Değişmeyen tek şey değişimdir.” Değişimin; mevcudun olanın daha iyi olabileceği konusunda biz insanların fikir ve önerilerini özgürce dile getirebildiği bir dönüm noktasında hızlanacağına inanıyorum. “Bu kalem daha iyi olabilir” örneği üzerine bir yaklaşım paylaşmaya çalışacağım. Daha ergonomik, daha ucuz, daha dayanıklı, daha ekonomik, daha fosforlu, daha ince ya da kalın vb. Mevcut kalem üreticilerine fikriniz hep biraz riskli ve keyif kaçırıcı gelecektir. Sizden öneriyi şu ya da bu yolla almak isteyeceklerdir. Gücü/bilgiyi paylaşmadığınızda açık ya da gizli bir savaş olacaktır. Eski üretici piyasayı elinde tuttuğu için muhafazakarı, siz ise yeni önerilerle geldiğiniz için marjinal riskli yenilikçiyi oynayacaksınız. Yine Herakleitos’un dediği gibi, “Savaş her şeyin anasıdır.” İlki sanayi devrimi olmak üzere 3 büyük devrimin ardından, yaklaşık 2500 yıldır Herakleitos’un önüne geçememişiz galiba. Bir akademisyenin eserinde okumuştum. 4. devrimi kaçırmak üzereyiz. Ve o devrim “BU KALEM DAHA İYİ OLABİLİR” diyenlerin devrimi olacaktır. edaktüel dosya Bahar geldi… Soğuktan, evde kapalı kalmaktan sıkılanlar için yılın en güzel mevsimi kapımızda. Kışın asık suratından kurtulduğumuz şu günlerde, ihmal ettiğimiz sağlığımızı da düşünmenin tam zamanı değil mi? 22 edaktüel mart•nisan 2016 Baharda harekete geçmenin tam zamanı • Müge Ercan • K entleşme ile beraber iş temposundaki yoğunluklar, motorlu taşıtları kullanma alışkanlığı yaşam şeklimizi de değiştirdi. Sadece bu etkenlerle de değil, asansör kullanıyor, günün en az 8 saatini bilgisayar karşısında oturarak geçiriyoruz. Hareket, yalnızca kullandığımız makinelerin yaptığı bir eylem haline geldi. 58,4'ünün düzenli olarak egzersiz yapmadığı görülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın "Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım" çalışmasında bireylerin fiziksel aktivite alışkanlığı sorgulanmış ve bireylerin sadece yüzde 3,5'inin haftada 3 gün 30 dakika fiziksel aktivite yaptığı belirlenmiş. Ulusal Hanehalkı Araştırmasına göre ise bireylerin yüzde 20,32'sinin hareketsiz yaşadığı, yüzde 15,99'unun yetersiz düzeyde fiziksel aktivite yaptığı saptanmış. Çalışma saatleri içinde yapılabilen küçük hareketlerle bile vücut metabolizmasına fayda sağlanabilir. Örneğin, aracınızı işinizin biraz daha uzağına park edebilir, çalışırken arada masanızdan kalkarak ofis içinde yürüyebilirsiniz. Ancak hayatınıza bu kısa dokunuşlar yetmeyeceği gibi, gün içinde en az 30 dakikalık yürüyüşünüzü gerçekleştiremiyorsanız hafta sonlarında ve tatillerde kendinize zaman ayırmalısınız. Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı bir yaşam için haftanın 5 günü 30 dakikalık bir süreyle fiziksel aktivitede bulunulması gerektiğinin altını çiziyor. Bu fiziksel aktivitelerin 5-17 yaş grubunun diyabete yakalanmasını önlediği, kas-iskelet sisteminin gelişimine yardımcı olduğu ve depresyon riskini azalttığı belirtiliyor. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması’na göre her yıl toplam 3,2 milyon insan hareketsizlikten yaşamını yitiriyor, bireylerin yüzde 71,9'u düzenli fiziksel aktivite yapmıyor. 6-11 yaş grubu çocuklarımızın bile yüzde Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık yüzde 21-25'inin, diyabetin yüzde 27'sinin, kalp hastalığının yüzde 30'unun ana nedeni olan hareketsizliği ortadan kaldırmak için yapılacak en kolay spor ise yürümek! 2016 mart•nisan edaktüel 23 edaktüel dosya Hipokrat’tan günümüze en sağlıklı spor: Yürüyüş H ava bir soğuk, bir karlı, bir rüzgârlı... Sağlığı korumanın en güzel, en verimli yolu olan yürüyüşten caymanın birçok bahanesi oluyor kış aylarında. Aslında hiçbir mevsimde ya da şartta ertelenmemesi gereken yürüyüşün vücudumuza ne kadar yararlı olduğunu da biliyoruz. Hem fiziksel hem de manevi yönden dinç durmamızı sağlayan yürüyüş sporunun faydalarına bakalım hep beraber. Tıbbın atası Hipokrat döneminden bu yana sağlığın mihenk taşı olarak kabul edilen yürüyüş metabolizmayı hızlandırır, kalori yakımına yardımcı olur. Hatta bu etki, yürüyüş sonrası da devam eder. Vücudumuzdaki her bir kasın, organın sağlıklı çalışmasına yardım eden yürüyüşün faydalarına geçmeden önce dikkat edilmesi gereken birkaç husus var: Isınma, giysi seçimi, yürüyüş hızı, süresi ve yürüyüş sonrası yapılması gerekenler. Yürüyüş öncesi hazırlıklar Doktorların hastalarına yazdığı 24 edaktüel mart•nisan 2016 reçetelerde yer alan yürüyüşten önce yapılması gereken noktalar olduğunu unutmayın. Diyabet, hipertansiyon gibi kronik ve ileriye bakarak yaptığınız yürüyüşte daha rahat nefes alabilir, düzgün duruş stilinizle sırt ve bel ağrılarınızda azalma gözlem- sınız. Bu ilk günlerde yürüyüşlerinizin süresini kısa tutmak, vücudunuzu yürüyüşe alıştırmaya en elverişli harekettir. Temponuzu aynı tutarak adım adım yürüyüş sürenizi uzatın. Yürüme süresi kontrol altında tutulan hastalıklarınız var ise, ilk yapmanız gereken doktorunuza danışıp hastalığınıza uygun bir plan yapmanız. Ve yürüme planınızı kendi kondisyonunuza yani yorulma eşiğinize ve vücudunuzun direncine uygun olarak düzenlemelisiniz. Yürüyüş aktivitesini bir grupla birlikte yapmayı planlıyorsanız da kendi kondisyonunuza uygun kişilerle yürümeyi hedefleyin. Tüm planı yaptıktan sonra da, yeni başlayanlar için birkaç küçük tüyo: Dik bir duruş ve leyebilirsiniz. Giderken rüzgara doğru, dönüşte de rüzgarı arkanıza alarak yürümeniz gerek. Günlük yürüme süresi başlangıçta 30 dakika olmalı ve bu süre günün içinde 15’er dakikalık iki parça halinde bölünmelidir. Sonraki günlerde ideal yürüyüş süresi 30 ile 60 dakika arasıdır. Yürüyüş süresini uzatmanın sağlıklı olmaktan çok sakatlanmaya yol açabileceğini unutmayın. Yürüme sıklığı Yürüyüş sıklığının haftada 3 ile 5 gün arasında olması en idealidir. Yürüyüşün ertesi günü dinlenmeye ayrılmalıdır. Aksi takdirde dinlenilmeden yapılan yürüyüş programlarında vücuda aşırı yüklenme yapılır ve sakatlanma ihtimali yükselir. Yürüyüşe başlanan ilk günlerde de vücuda ani baskı yapmamak için, temponuzu düşük tutmalı- Yürüme hızı Yürüme hızınızdan şüphe ediyorsanız bunu kontrol etmek için çok kolay bir test yapabilirsiniz. Yürüyüş yaparken nefesinizi zorlamadan kolayca konu- giymemiz gereken kıyafetler de çok büyük önem taşıyor. n Giysileriniz rahat hareket etmenizi sağlayacak kumaşlardan ve kesimlerden yapılmış olmalıdır. n Üşüdüğünüzde giyebileceğiniz, sıcak olduğunda çıkarabileceğiniz birkaç kattan oluşan kıyafetler giymelisiniz. n Yürüyüşte terlemekten hoşlanmıyorsanız veya hastalığınızdan dolayı terlememeniz gerekiyorsa bir t-shirt üzerine ince bir kazak ve bir rüzgarlık giymelisiniz. n Çoraplarınız rahat ve terlemeyi önleyen özel koşu çoraplarından olmalıdır. n Vücut ısısı baş bölgesinden kaybedildiği için kışın soğuktan korunmak için, yazın ise güneşten korunmak için başlık takmalısınız. n Ultraviyole ışınlarından kendinizi korumak için güneş gözlüğünüzü takmalısınız. şabiliyorsanız yürüme hızınız olması gerektiği gibidir. Eğer kelimelerinizi telaffuz ederken nefes alma ihtiyacı duyuyor ve kesik kesik konuşuyorsanız, yürüyüş hızınızı düşürmelisiniz. Yürüme hızınız düzenli olsa da yürüyüş sırasında kontrol edilmesi gereken bir önemli nokta Isınma Yürüyüş öncesinde germe ve ısınma hareketlerine önem verilmelidir. Germe hareketleriyle kiriş ve eklemlerin daha fazla açılması sağlanır. Yürüyüş için özellikle bel, baldır ve bacak kaslarına esneklik kazandırma çok önemlidir. Her yürüme seansına yavaş tempoda başlamalısınız. Normal yürüyüş temposu ısınma için de iyi bir tempodur. 5 dakikalık normal yürüyüş hızıyla vücut ısısı yükselir, eklemler spora hazır hale gelir. egzersiz sonrası oluşacak şikâyetleri azaltmak adına soğuma işlemine de en az ısınma kadar önem vermelisiniz. Kıyafetler Yürüyüş öncesi ve sonrası yapılması gereken her şeyi yerine getirdiniz. Peki, yeterli mi? Hayır! Çünkü yürüyüş sırasında n Yürüyüş süreniz yarım saatten uzun sürecekse yanınıza su almayı unutmayınız. n Ayakkabılarınız ayağınıza tam veya yarım numara büyük olmalıdır. n Yürüyüş ayakkabılarınız esnek, kolay bükülen olmalı ve ayağınızı koruyan ince bir yastığı bulunan ayakkabı giymelisiniz. Soğuma ise kalp ritmi. Yürüyüş sırasında kalp ritminiz normal kalp ritminizden yüzde 50 daha fazla olmalıdır. Kalbinize aşırı yüklenememek için kalp ritminizi kontrol etmelisiniz. Soğumada da aynı yürüyüşe başlarken hızı yavaşça hızlandırmak gibi, soğuma içinde yürüyüşün sonuna doğru temponuzu normal yürüme hızınıza düşürmelisiniz. Çünkü yürüyüş sırasında yükselen kan basıncını düzenli olarak yavaşlatmak ve 2016 mart•nisan edaktüel 25 edaktüel dosya Hastalıkların önlenmesinde yürüyüşün faydaları Yürüyüş, gündelik hayatı kolaylaştırdığı gibi uzun vadede kronik hastalıklara karşı bünyemizi korur. Günde 30 dakikalık yürüyüşün kronik hastalıklara karşı yüzde 40 koruma gerçekleştirdiğini açıklayan uzmanlara adlandırılan artirit hastalığının ağrı ve yanmalarını da yürüyüş azaltmaktadır. Uzmanlar artirit hastası olan kişilerin günde iki kez yürüyüş yapmalarını önermektedir. den olmaz. Küçük yaşlarda edinilmesi sağlıklı beslenme alışkanlığını için birkaç ufak tüyo. “Tabağındaki yemeği bitir!” sözü çocuğunuzun obeziteye yakalanmasını engelleyebilir. Neden mi? Çünkü çocuk sağlığı uzmanlarına göre bu tarz cümleler çocuklarda, doymalarına rağmen yeme alışkanlığının başlamasına neden olabilir. n Kronik depresyondan kurtulmanın bir diğer yolu da yürüyüş. Antidepresan ilaçları kullanmayıp düzenli egzersiz yapan kişilerin ilaç kullanan kronik Günde 30 dakikalık yürüyüş, kronik rahatsızlıklardan, obeziteye ve hatta depresyona kadar pek çok hastalığa iyi geliyor. göre yürüyüşün faydaları şöyle: n Kalp hastalıklarında düzenli olarak yürümek, kalbi formda tutar, tansiyonu düşürür ve böylece kalp krizi geçirme riskini yarıya indirir. n Düzenli yapılan yürüyüşler damar tıkanıklığını önlediği için felç geçirme riskini yüzde 40 azaltır. n Günde 30 dakika yapılan yürüyüş aşırı kilolu kişilerin Tip 2 olarak adlandırılan ve insülin kullanımını gerektiren diyabet hastalığına yakalanmasını önler. Yürüyüş, diyabet önleyici haplardan iki kat daha etkilidir. n 20 yaş ve üzeri tüm bireylerin düzenli yürüyüş yapması kemiklerin güçlenmesine ve ileriki yaşlarda kemik erimesi hastalığına yakalanmasını engeller. Kemik iltihaplanması olarak 26 edaktüel mart•nisan 2016 depresyon hastalarına göre tekrardan depresyona girme ihtimali azaldığı görülür. n Gündelik hayatta yaşam kalitesini düşüren hastalıklardan biri olan denge sorununda ise en önemli tedavi yollardan biri yürüyüş. Hastaların denge problemi yaşamasından dolayı dinlenmeye ağırlık verseler de dik bir duruşla düzenli yapılan yürüyüşler hastanın dengesini bulmasına yardımcı olacaktır. Vücudun hareketlenmesi ile denge problemi nedeniyle düşme tehlikeleri azalır, başın dengeli ve dik durması sağlanır. n Yürüyüş, özellikle bağırsak kanseri gibi ve daha birçok kanseri önlüyor. Metabolizmanın hareketlenmesi ile birlikte atıkların bağırsaktan daha hızlı atılması ve kanser hücrelerinin hızlı oluşunu engellemesi ile birlikte kanser riski azalıyor. n Aşırı şişmanlığında tümör oluşumunu kolaylaştırdığını dile getiren uzmanlar, yürüyüşün hayatın bir parçası olması gerektiğini altını çiziyor. Düzenli yürüyüşün sağlığımıza yapacağı olumlu etkiye destek veren dengeli ve sağlıklı beslenmenin önemine de değinme- Eğer çocuğunuzun beslenmesinden yana şüpheniz varsa ve onu teşvik etmek istiyorsanız, tüketmesini istediğiniz besinleri onlara ödül olarak vermeyi deneyin. Ödüllendirilmeyi seven çocuklar, ödül olarak sunulan bu yiyeceklerin güzel ve iyi olduklarına koşullanacaklardır. edaktüel dosya Yürüyüş Rotaları Türkiye’nin birçok noktasında yürüyüş için oluşturulmuş rotalar var. Bu yürüyüş rotalarında şehrin kirinden, kalabalığından uzakta bol oksijen soluyabileceğiniz ve dilerseniz arkadaş grubunuzla keyifli anılar yaşayabileceğiniz rotalar: İzmir Yarımada Yürüyüş Yolu ya da dönüştürüldü. Kullanıcılar, GPS verilerinin işlendiği uygulamayı mobil cihazlarına indirebiliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, rotaları detayları ile anlatan bir rehber kitap, web sitesi ve mobil uygulama hazırladı. www.rota.yarimadaizmir.com adresindeki veriler mobil uygulama- Böylece internet erişiminin olmadığı yerlerde de yoluna devam edebiliyor. Uygulamada yer/yön bulma dışında tüm önemli donatılar, gezilecek görülecek yerler tematik bazda haritalanmış durumda ve başka bir yardıma ihtiyaç olmadan deneyimlenebiliyor. Bir sonraki aşamada karekod sistemi de olacak. Yönlendirme tabelaları üzerine bu sistem bulunacak. Kişi ya da grup herhangi bir sıkıntı yaşadığında akıllı telefonuna karekodu okuttuğunda tekrar rotayı görebilecek. Amaç, insanların rehber Selçuk, Menderes, Seferihisar, Güzelbahçe, Urla, Çeşme ve Karaburun ilçelerinden geçen 700 kilometrelik Efes Mimas Yolu İzmir’de doğa ve tarih akslarıyla zenginleştirilmiş bir rota. 49 parkurdan oluşan 4 etaplık yürüyüş yolu, tarih ve bağ temalı rotaların temelini oluşturuyor. Yarımada Projesi alanındaki altı antik İyon kentini ve diğer tarihi alanları birbirine bağlayan toplam 700 kilometrelik (ana hatlarıyla 450 kilometre) yürüyüş yolu, Selçuk Artemis Tapınağı’ndan başlıyor, Erythrai’den Karaburun Yarımadası’na uzanarak son buluyor. Yürüyüşçülerin güzergâh üzerinde belirlediği kamp alanları, su kaynakları, doğal ve tarihi miras gibi veriler haritalara işlendi. 28 edaktüel mart•nisan 2016 olmadan da güvenilir bir ortamda yürüyebilmesi ya da bisikletine binebilmesi. ve Aydın illerini kapsayan Türkiye’nin en uzun yürüyüş rotası. Bozburun Yarımadası’ndan Bafa Gölü’ne uzanan Karia Yolu, antik rotaları, eski kervan ve köy yollarını buluşturuyor. Beş ana etaptan oluşan parkurun uzunluğu 800 kilometreye ulaşıyor. İsmini antik çağda bu bölgede yaşamış Karia medeniyetinden alan yürüyüş rotası kendine özgü mimarisi ile yemyeşil tepelerden, dağ köylerinden, patikalardan ve antik kentlerden geçiyor. Örneğin Bozburun Yarımadası küçük balıkçı köyleri ve bakir olmasıyla, Datça ise biri diğeri- Karia Yolu Rotası ne benzemeyen bükleri ile cezbediyor. Gökova Körfezi ise koyları ile mavi yolculukların vazgeçilmez rotası. Bunaldığınız yerde sadece teknelerin gelebildiği koylarda yüzebili- Karia medeniyetinin bıraktığı izlerin peşi sıra uzanan Karia Yolu, Muğla Apelia, Theimussa, Letoon, Xanthos, Patara, Antiphellos, Apollonia, İdyros, Simena, Myra, Limyra, Gagae, Olympos, Sura, Belos, Phaselis… Rotanın toplam yürüyüş süresi ise 21 gün. Likya Yolu’nda kamp yapabildiğiniz gibi dilerseniz birçok pansiyonda konaklayabilme imkânı da bulabilirsiniz. yorsunuz. Ayrıca yürüyüşçülere hemen hemen her noktasından, Datça’nın eşsiz manzarası eşlik ediyor. Milas, Labraunda ve Alinda Antik Kentleri ile ön plana çıkarken, Çomakdağ yöresel kıyafetler giyip başlarına bölgenin gülünü takan kadınları ve kültürel özellikleriyle tanınıyor. Bafa Gölü sakin atmosferiyle, Herkaleia Antik Kenti ile iç içe geçmiş Kapıkırı Koyu ise insanı bambaşka bir atmosferin içine sokuyor. Muğla çevresi ise daha çok bisikletçilere hitap eden parkurlara sahip. Uluslararası standartlara göre işaretli ve levhalandırılmış olan Karia Yolu hakkında en iyi bilgiyi sağlayan Karia Yolu Rehber Kitabını Türkiye içerisindeki birçok kitapçıda ve resmi web sitesinde (www.kariayolu.com) bulmak mümkün. Karia Yolu’nu diğer yürüyüş rotalarından ayıran en büyük özellik, ulaşım imkânının çok çeşitli olması. Milas Bodrum ve Dalaman havalimanlarına veya direkt Muğla’ya giderek de yürüyüşe başlanabiliyor. Peki siz Akdeniz’den Ege’ye kültürel, tarihi ve doğal güzelliklerle dolu bir maceraya ne dersiniz? Likya Yolu Rotası Türkiye’nin ilk uzun mesafeli yürüyüş yolu olma özelliğine sahip olan Likya Yolu rotası, Fethiye’den Antalya’ya kadar olan bölgeyi kapsıyor. 2015 yılına kadar uzunluğu 509 kilometre olan ve Hisarçandır Köyü’nde biten yol, yeni eklenen Çıtdibi ve Geyikbayırı etapları ile beraber 535 kilometreye ulaştı. Fethiye’den başlayarak Antalya’ya kadar uzanan ve tarihte Likya olarak adlandırılan Teke Yarımadası’ndaki patikalardan bir kısmının işaretlenip haritalanması ile oluşturulmuş bu yürüyüş rotası, Akdeniz'in güzelliğini ve Antik Likya döneminin gizemini hissetmenizi sağlıyor. Yol boyunca el değmemiş küçük koylardan, çok fazla insanın yaşamadığı dağ ve ova köylerinden geçerek Akdeniz kültürünü bizzat deneyimleme fırsatı sunuyorsunuz. Yürüyüş yolu üzerindeki bazı antik yerler ise; Sdyma, Pyndai, Phellos, • Fethiye’den yola çıkıp Antalya’da noktalanan ve Teke Yarımadası’ndaki patikaları kapsayan yürüyüş rotası tarihten aldığı isimle ‘Likya Yürüyüş Yolu’ olarak adlandırılıyor. • Likya Yürüyüş Yolu sahil şeridinden uzanan bir rota. • Bu rota 1999 yılında doğa yürüyüşçüsü ve yazar Kate Clow tarafından kültür turizmine kazandırılmış. • Likya Yürüyüş Yolu boyunca 19 antik Likya kentinin kalıntıları, yerleşim birimleri ve konaklama tesisleri mevcut. • Parkurun tamamı, yürüyüş severler için işaretlenmiş durumda. • Likya Yürüyüş Yolu’nu katetmek için en uygun zamanlar baharın ve sonbaharın ilk ayları. • Yürüyüşle kısa parkurlar 4-5, uzun parkurlar 8-10 saat sürüyor. • Doğanın ve tarihin gizemli yönlerine meraklı turistler için Likya Yürüyüş Yolu’nda yapacakları yolculuğa, bakir koylar, dağ ve ova köyleri, büyüklü küçüklü otel ve pansiyonlar keyif katıyor. • Likya Yürüyüş Yolu, fotoğraf meraklılarına eşsiz manzaralar sunar. • Likya Yürüyüş Yolu boyunca karşınıza çıkacak antik kentlerden bazıları Antiphellos, Sdyma, Letoon, Limyra, Simena, Xanthos, Patara, Apollonia, Chimera, Myra, Olympos, Phaselis. Küre Dağları Milli Parkı Rotası Kastamonu ili Azdavay, Cide, Pınarbaşı, Şenpazar ilçeleri ile Bartın ili Kurucaşile ve Ulus ilçeleri sınırları içerisinde bulunan Küre Dağları Milli Parkı’nda Karadeniz’in güzelliklerini 2016 mart•nisan edaktüel 29 edaktüel dosya doyasıya yaşayabileceğiniz bir yürüyüş rotası. Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından korunması gereken bölgelerden biri seçilen Küre Dağları Milli Parkı’nda bulunan yürüyüş rotasının toplam uzunluğu ise 762 kilometreyi buluyor. Küre Dağları Mili Park Müdürlüğü'nün ekoturizm projesi kapsamında yapılan yürüyüş rotalarının arazi çalışması 2010 yılında tamamlandı. 2011 yılında rehber kitabı yayımlanacak olan rota, 482 kilometre boyunca işaretlenen güzergah üzerindeki 36 parkur ve alternatif parkurlarla birlikte toplam 762 kilometreye ulaşıyor. Rota üzerinde ayrıca 828 kilometrelik dağ bisikleti parkurları bulunuyor. Zorluk derecesi olarak her seviyeden yürüyüşçüye hitap etmek üzere kısa, günübirlik ve uzun yürüyüş parkurları hazırlandı. En uzun rotalar bir haftalık kamplı etkinlikleri içeriyor. Ayrıca Yenice Ormanları ve İstiklal Yolu ile de bağlantısı olan rota, Yenice çıkışlı başlayarak Küre Dağları Milli Parkı'nı baştan sona kat edip İstiklal Yolu'nda sona eren yaklaşık 500 kilometre uzunluğunda 1 aylık bir yürüyüş aktivitesi olarak da planlanabilir. Parkurlar hakkında detaylı bilgilerin sunulduğu, harita ve GPS koordinatlarının verildiği rehber kitapçık 2011 yılı Mayıs ayında hazırlanmış olacak. Rotanın geçtiği güzergahları kapsayan Azdavay, Pınarbaşı ve Cide ilçelerinde otel ve pansiyonlar mevcut. Rotanın hemen her bölümündeki köyler aile pansiyonculuğu için uygun koşullar içeriyor. Yanık Ali ve Paşa konakları ile Zümrüt Köyü ve Nalbantoğlu ekoturizm alanları, diğer 30 edaktüel mart•nisan 2016 konaklama seçenekleri arasında. Doğanın kucağındaki yürüyüş rotaları üzerinde birçok kamp alanı bulunuyor. Ulaşım Bölgeye Karabük, Kastamonu ve sahil kesimindeki Amasra üzerinden sadece otobüs veya özel araçlarla ulaşmak mümkün. Kastamonu Havaalanı'nın devreye sokulması için çalışmalar devam ediyor. En yakın havalimanı Ankara'da. Kastamonu İstanbul’a 508 km., Ankara’ya ise 245 km. mesafede. İstanbul’dan Kastamonu’ya ulaşım İzmit-Adapazarı-BoluGerede-Karabük-SafranboluAraç güzergahı izlenerek sağlanıyor. Ankara’dan gelmek isteyenler Çankırı-Ilgaz yolunu takip etmeliler. Kastamonu ili Azdavay’a 76 km., Şenpazar’a 97 km., Pınarbaşı’na 100 km. ve Cide’ye ise 134 km. uzaklıkta yer alıyor. İstanbul üzerinden Pınarbaşı, Azdavay ve Şenpazar’a ulaşım İzmitAdapazarı-Bolu-GeredeKarabük-Safranbolu-EflaniPınarbaşı-Azdavay-Şenpazar rotası üzerinden yapılıyor. Cide’ye ulaşmak için ise, İzmitAdapazarı-Bolu-MengenBartın-Amasra-Kurucaşile asfaltını takip etmek durumundasınız. En İyi Sezon Yürüyüş için en uygun aylar Mayıs ile Kasım arası dönem. Kış ayları çok fazla kar olmakla birlikte, doğa farklı bir güzellik içeriyor. Azdavay • Belek Belediye Oteli Telefon 366.717-1187 • Yanıkali Konağı Telefon 366.717-1034 • Zümrüt Köyü Ekoturizm Merkezi Telefon 366.717-4297 Pınarbaşı • Paşa Konağı Telefon 366.771-3375 • Otel Pınaroba Telefon 366.771-2313 • Park Ilıca Tesisleri Telefon 366.771-2357 www.parkilica.com Cide • Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi Uygulama Oteli Telefon 366.866-3525 • Öğretmenevi Telefon 366.866-2033 • Cide Resort Otel Telefon 366.866-2052 Şenpazar • Öğretmenevi Telefon 366.788-1413 • Belediye Konukevi Telefon 366.788-1001 edaktüel gezi • Utkucan Akkaş • Kendi halindeki cennet; Syros’u keşfet Syros diğer Yunan adalarına oranla biraz daha arka planda kalmış ama mutlaka keşfedilmesi gereken yerlerden. Mimarisi ve plajları bir yana sahil bandı boyunca uzanan tavernalarında Vamvakaris’in bestelerinden biri bitip diğeri başlıyor. Adayı dolaşan küçük tren ise yalnız çocukların değil, kenti ziyaret edenlerin de gözdesi. Yunan adaları içerisinde Midilli, Meis, Kos ya da Sakız’ı konuşulması gerekenden fazla konuştuk. Bu kez daha farklı bir yerden bahsedeceğiz, daha uzak, daha kendi halinde olan bir yerden, Syros'dan… Osmanlı’nın Sire dediği Syros, Tavşan Adaları da denilen Kiklad bölgesinin merkezi konumunda. Tavernalarından yükselen eşsiz müzikleri, sakin plajları, temiz suları, özel yiye32 edaktüel mart•nisan 2016 cekleri ve harika mimarisiyle kendine özgü bir yer olduğu aşikar. Syros’daki İtalya etkisi Adanın merkezi konumundaki Ermopoli adını Zeus’un oğlu, tanrıların habercisi Hermes’den almış. Kentin çok iyi korunmuş neo-klasik mimarisi ise eşsiz. Eski şehir konumundaki Ano Syros bölgesi, Ortaçağ’dan bugüne kalan mimari özellikleriyle heyecan verici. Syros bir Yunan adası ama orada gezerken kendinizi İtalya’da hissedebilirsiniz. Çünkü Bizans’ın ardından Venedik hakimiyetine girmiş ve uzun zaman Venedik yönetiminde kalmış bir yer burası. O zamanki Syros Limanı da Yunan bölgesinin en büyük limanı imiş. Tabii İtalyanlar adaya yalnızca mimariyi getirmemiş; Syros bugün de Ortodoks Yunanistan’ın Katolik merkezi konumunda. Kentin sırtlarına çıktıkça binalardaki İtalyan etkisi daha da belirginleşiyor. Şehrin en yüksek tepesine kurulmuş manastıra değin uzanan mermer sokaklar, La Scala’nın küçük bir kopyası olan Apollo Kültür Merkezi, elli basamaklı merdiveniyle görkemli Belediye Binası ve elbette sıkça karşınıza çıkan Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birbirleriyle benzeşen ve ayrışan üslupları şaşırtıcı. Syros’ta ne yesek? Venedik’ten sonra Barbaros Hayrettin Paşa Syros’u Osmanlı topraklarına katmış. O dönemlerden şehre armağan kalanlardan biri de ana caddedeki lokumcular. Yunancada loukoumia İngilizcede Turkish delight olarak anılan, gül suyu, Antep fıstığı, badem gibi şeylerle tatlandırılan bu sakızlı tatlılar Syros’un özel bir ürünü. Yerliler lokumları ne şeker ne de tatlı olarak görüyor; onlara göre lokumlar su gibi, bu da lokumları özel kılıyor. Gidenlerin ortak fikri ise güllü lokumun denenmesi. Başka ne var bizden kalan derseniz tahin helvası ikinci sırada geliyor. Ayrıca Yunan yoğurdu da taliplisi çok yiyeceklerden. Taze meyveli soslarıyla eşsiz bir lezzet... Adanın deniz mahsülleri de oldukça ünlü. Ayrıca ağaçlarla çevrili büyük meydanda, ağaçların gölgesinde dinlenip bir şeyler yemek için birçok kafe de var. Hangi Marko? Bu adanın bir başka önemi de Marko Vamvarakis'in memleke- ti olması. Kızılay’ın kurucularından hekimbaşı, sabır taşı, Syros doğumlu Marko Paşa’yı biz biliyoruz ama Syroslular pek bilmiyor. Onların gözdesi öbür Marko. Sanatçı Marko Vamvakaris... Deniz kenarı boyunca uzanan tavernalarda Vamvakaris’in bestelerinden biri bitip, diğeri başlı- yor. Tavernalar gün ve gece boyunca açık. Akşam yemeğine çıkanlar eve sabah 4’te dönüyor. Akşam 10'da caddeler, insanlar rahat yemek yesin diye trafiğe kapanıyor. Belediye Binası ve önündeki meydan ise yaz boyunca ayrı bir çekim merkezi. Hemen her gece bir etkinlik var. Kiklad heykelleri Adanın ilginç yönlerinden biri de neolitik dönem geçmişi. Yalın formlarıyla çarpıcı bir etkisi olan Kiklad heykelleri bu adadan çıkmış. Belediye binasının batı kanadındaki küçük müzede, Kikladların beyaz mermerden yapılmış tanrıça heykelleri ve adanın tarihi geçmişi sergileniyor. Mesai saatlerine bağlı olarak çalışan müzeyi gezmek ücretsiz. 2016 mart•nisan edaktüel 33 edaktüel gezi Belediye binasının önünden kalkan, liman çevresindeki tavernalar, tersane bölgesi ve Aziz Nikola Kilisesi’nin çevresini dolaşan küçük tren ise yalnız çocukların değil, kenti ziyaret edenlerin de gözdesi. Kısa bir kent turu için ideal. Vamvarakis’in müzikleriyle ışıklar saçarak kenti geziyorsunuz. Kikladların tek kumarhanesi de Syros’da. Casino, belediyeye yakın bir başka tarihi binada hizmet veriyor. Meraklısına söylemesi… Syros’un bir başka sürprizi: Tesadüfen bulunan El Greco Giritli büyük ressam El Greco’nun Syros’daki eseri kentin bir başka sürprizi. Ermopoli Dormition Katedrali’ndeki eserin El Greco’ya ait olduğu 1983 yılında tesadüfen farkedilmiş. Oysa ki ressam bu resmi en az dört yüz yıl önce yapmış. Sanatçının 1560’larda yaptığı düşünülen Dormition of the Virgin tablosu en önemli ilk dönem eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Gece hayatı Syros akşamları günün sakinliğine biraz zıt düşüyor. Adadaki gece hayatı çok renkli ve zengin. Barlar ve kulüplerin çoğu şehir merkezi Ermoupolis’te bulunuyor ve tüm gece boyunca çok çeşitli tarzlarda müzik ziyafeti veriliyor. Turistik yerleşim yerleri Finikas ve Galissas’ta da pek çok modern bar var. Eğlencenin biraz geç başladığı bu mekanlarda 23.00’den sabaha kadar müzik susmuyor. Liman caddesinin kenarlarındaki modern barları daha çok gençler tercih 34 edaktüel mart•nisan 2016 korunaklı havuzları ve güzel koylarıyla ailecek bir tatil için oldukça uygun. Galisias plajında vaktinizi geçirebilirsiniz. Burası Bodrum’un Mazı köyünü andırıyor. Kalabalık yoğun değil, deniz berrak, sığ ve kumluk. Doğallığını yitirmemiş balıkçı koyu görünümü hoşunuza gidecek. Koyun ucundaki balıkçı iskelesini sıra sıra dizilmiş mavi beyaz minik tekneler, sandallar süslüyor. ederken orta yaş ve üstünün tercih ettiği tavernalar veya esnaf lokantalarını anımsatan yerel restoranlar dizili. Yunan mavisinin Katolik manastırlarıyla buluştuğu yer: Ano Siros Ano Siros tipik bir Kiklad köyünün tüm özelliklerine sahip. Yalnızca iki kişiye yeten ve üzerine muhteşem terasların açıldığı patikaların bağlı olduğu dik tepelerde Ano Siros’un beyaz kübist evleri iç içe. Burasını sıra dışı yapan iki şey ise zirvesinde bulunan St. George Rönesans Katedrali ve aşağıda manastırlar ve meydanlarında hala duyulan buzuki melodileri. Ayrıca buradan Ermoupoli’nin panoramik bir manzarasını göreceksiniz. Turistik geziye Syros plajlarıyla bir ara verin Bu isimleri unutmayın: Eski seçkinlerin görkemli villalarını inşa ettiği Galissas, Delfini, Kini, Finikas ve Dellagratsia. Bu villaların huzur veren manzaraları, Adaların plajlarında şezlong ve şemsiyeler uygun fiyatlara misafirlere sunuluyor. Şezlong görevlisi bir ağaca astığı teyp hoparlöründen hafif müzik yayını yapıyor. Bu zorlamasız doğallık sahilin tabiatı gibi hoşunuza gidecektir. Uzakdoğulu masajcılar, gözlük, şapka, incik boncuk satan Afrikalılar ise Galisias’ın diğer renkleri... Bir diğer önemli plaj ise Finika… Güzel ve temiz… Kıyı boyunca balıkçı lokantaları dizilmiş ama yemek kokuları içinde yüzdüğünüz Kini gibi yoğun veya kalabalık değil. Yolunuz düşerse Finika’nın sessiz sakin kumsalında denize girin. edaktüel eczane filozofu "Kırık bir kol güçsüzlüğüyle gelir, hiç itirazsız ayak uydururdun yüreğimdeki sessiz devinime..." MORYEL; Senin de beynindeki sağanak yağmurdan kaçarken yüreğindeki korkunç doluya tutulduğun oldu mu hiç? Bir yanın bahar rüzgarı gibi uçarı, efil efilken; bir yanın kış ayazı gibi soğuk ve ürpertici miydi çok zaman? Düşünmeye gücün yetti mi içinde kaç tane mevsim deviniyordu böyle? Her şeyi gördüğünü sandığın gözlerin, kendi içine bakmaya yeltendi mi hiç? Yoksa bir avuç cam kırığı atılmış gibi yandı mı gözlerin buna yeltendiğinde? Kelimelerin kifayetsizliği bir kez daha duvar gibi dikildi mi önününe? Gözlerini kaçırdın mı hemen? Yoksa yanmasına aldırmadan bakmaya devam mı ettin? Boğazına düğümlenen ilmiği çözmek vakit aldı değil mi? Yutkunman zorlaştı. Tüm organların yer değiştirdi sanki içinde. 36 edaktüel mart•nisan 2016 Oysa sen bakmanın; görmekle eşdeğer olduğunu ve gördüklerinin gerçekleri yansıttığını sanıyordun. Bu yüzden de gördüklerini sadece bir yüzüyle algıladın. Gözlerin hep görmek istediklerini gördü. Düşle gerçek arasında bir yerdeyim Ne kadar çok yanılma payı kattın hayatına. Yanılgılarının nereden kaynaklandığını düşündün saatlerce. Asıl duyarsızlığın, gör- "Beni en çok anılarım boğuyor. Beni anılarımdan kurtar!" diyorsun. Üstelik bu anıların, bana ait anılar olmadığını bildiğim halde, bunu söyleme cesaretini gösteriyorsun. Kendi iç dinginliğini, yine kendinin bulacağını defalarca söyledim sana oysa. Şimdi bunu isteme cüretini nereden bulduğuna şaşırıyorum. En az benim kadar sende biliyorsun anılardan kurtulma- düklerinin ardındaki gizli gerçekten korkmak olduğunu fark ettin sonra. Şaşırıp kaldın değil mi? Ancak o zaman, içinde devinen mevsimlerin farkına vardın. Cam kırıklarıyla dolu gözlerinin acısı bir nebze olsun hafifledi. İçine bakmaktan korkmamayı salık verdin gözlerine... nın imkansızlığını. Ve senin için bunu yapma gücümün olmadığını. Geçmiş zamanla şimdiki zaman arasında bir bağlantı kurmaya zorluyorsun kendini. Belki gidenler geri dönerler diye içinde bir kapı yarıya kadar açık duruyor. Oysa biliyorsun gidenlerin gelmeyeceğini. Ne sen Algıların da en az gördüklerin kadar yanıltıcıydı. Bu yüzden ne çok insanı "en çokta kendini" yargıladın. • Eczacı Nagihan Yıldız • onların bıraktığı yerdesin artık, ne de onlar senim bıraktığın yerdeler... Zehirli sarmaşıklar sardı tüy hafifliğindeki sevgi sözcüklerini. Bir şeyler hiç onarılmamacasına kırıldı. Yine de elin varmıyor aralık duran kapıyı kapatmaya. Belki yanıltır beni zaman diyorsun. Belki hala bitmemiş bir şeyler vardır geçmişte. Tekrar başlar her şey kaldığı yerden... Bunları söyleyerek beni ‘’ağlama duvarı’’ ilan ettiğin günden beri, hayatta yapamadıklarına dair öykünmelerini dinliyorum. Kendini içsel açmazların güdüklüğünden ne zaman kurtaracağını bekliyorum ses çıkarmadan. Ben ses çıkarmadıkça, sen daha da yükleniyorsun üstüme. Bu noktada; senin hayatında ne işim olduğunu soruyorum kendime sık sık...Sen kendi dünyana öylesine dalmışsın ki, benim ve başkalarının dünyasına sıkı ● gelecekteki halimiz sıkıya kapalı gözlerin. Senden kurtulmak istediğim zamanlarda kalabalık caddelere atıyorum kendimi. Kafamda dinmek bilmeyen uğultular dengemi bozuyor. Senin kadar kolay ağlayamıyorum kimseye. Kaç kez uzanıyor elim,içimde kabaran dalgalara el sürecek bir dostun kapısına. Öylece kalıyor elim havada. Vazgeçiyorum. "Doğru olan bu değil!" diyorum. Dönüşümüz hep "kendimize’" olacak nasılsa. Alışmalıyım yalnızlığa da… Korkuya yenik düşmek istemediğim zamanlarda da yine kalabalık caddelere atıyorum kendimi. Kendi yalnızlığım kalabalığın yalnızlığına karışınca daha iyi gizleniyorum… Sessizliğin sana acı verdiğini söylediğin zamanlarda bile,aslında bundan gizli bir haz duyduğunu ve yaşadığın tüm karmaşaları yazıya döktüğünü biliyorum. Bunları bile saklıyorsun benden. Tüm sıkıntılarını bana yükleyip, ürettiğin her şeyi başkalarıyla paylaşıyorsun. Buna da ses çıkarmayacağımı biliyorsun. Seni kendimden ayrı düşünmediğimi, içimde çoğalan yalnızlıkla birlikte, seni de çoğalttığımı biliyorsun. Aynaya her baktığımda seni görüyorum. Aynadaki kişi sen misin yoksa ben miyim karıştırıyorum. Bana nasıl bu kadar benzediğine şaşırıyorum her seferinde. O kahverengi gözlerini çevreleyen hüzünlü hareler, ne kadar benziyor benimkilere. Güçlü ve geniş alnına düşen saçlarının kızıllığı tıpkı ben!..Bir kuş yuvasına benzeyen ellerinin samimiliği ve sıcaklığı geliyor sonra. Kırmızı ağzının set çekilmiş coşkusu taşıyor yanaklarına. Sonbaharın sarı kasvetine aldırmadan açan kasımpatılarına benziyorsun benim gibi. Öfke ve hırs dolu bakışlarını yakalıyorum bazen üzerimde. Gayretin, içinden yükselen kıskançlık dalgasını gizlemeyi başaramıyor. Seni içimde yaşatmaya başladığım günler geliyor aklıma. Gizleyemiyorum pişmanlığımı. Keyifle karışık hain bir gülümseme yayılıyor biçimli dudaklarında. Ben zaten "Senim ki!" diyorsun. Unuttun mu? Ben zaten "Senim"... GENETİK Organ bağışı,hızlı fiziksel yaşlanma ve belki de kanser • Prof. Dr. Hülya Kayserili Karabey • Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Bölümü "Gelecekte, insanların fiziksel görünüşlerine bakarak yaşlarını tahmin etmek mümkün olmayacak." Bugün adını sıklıkla andığımız bazı hastalıklar, 50 yıl sonra ders kitaplarında bile yer bulamayabilir, çünkü genlerin yeniden programlanmasıyla (geneediting) birçoğunun önüne geçilebilecek. Anne adaylarından gebeliğin5'inci ila 6'ncı haftasında alınacak basit bir kan örneğiyle, doğacak bebeğin tüm genomik bilgisi ulaşılabilir kılınacak. Tüm özellikleri önceden belirlenen bebeklere sahip olma olasılığının beraberinde getirdiği etik problemlerin çözümü belki çok zaman alacak. Ancak anne karnındaki hayatın ilk haftalarında, birçok hastalığın daha ortaya çıkmadan önünün alınabilecek olması, sağlıkta eşi görülmemiş bir devrim yaratacak. Korkulu rüyamız kansere belki geçmişin en ölümcül hastalıklarından vebaya baktığımız gibi bakıyor olacağız, çünkü hücre düzeyinde girişimlerle erken tanı ve çok etkin tedaviler mümkün olacak. Organ bağışı çağrıları tarihe karışacak, çünkü doku mühendisleri laboratuvar ortamında üç boyutlu organ örnekleri üretebiliyor olacak. Hem kozmetik tekniklerde ilerleme, hem de kimyasal-hücresil yaşlanmayı kontrol eden genetik mekanizmalara müdahaleler sayesinde, insanların fiziksel görünüşlerine bakarak yaşlarını tahmin etmek mümkün olmayacak. Belki Jura Devri'nin dinozorlarını değil, ancak daha yakın dönemde yeryüzünden yok olan bazı canlı türlerini klonlama ile yaratma şansı ortaya çıkacak. Çizimlerinden tanıdığımız veya iskeletlerini görmek için müzeleri ziyaret ettiğimiz canlıların bazıları tekrar yeryüzünde geziyor olacak. Her şey daha iyiye mi gidecek? İnsanlar daha mutlu, toplum daha huzurlu mu olacak? Cevabı bilmek zor, ancak yaşlanmaktan korkmayan, kanser tanısından ve tedavisinen ürkmeyen, doğacak çocuklarının sağlığı için kaygılanmasına gerek olmayan bireylerin yaşadığı toplumda, sağlık çalışanı istihdamı en fazla genetik, genomik, metabolomik, organ mühendisliği bilimi ile uğraşanlardan oluşacak. 2016 mart•nisan edaktüel 37 edaktüel sağlık • Doç. Dr. Cenk Kıraklı • Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Uzmanı İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Eğitim Görevlisi Solunum Sistemi Hastalıkları KOAH “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı” isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir hastalık ismidir. Hastalık akciğerdeki havayollarında ilerleyici ve genellikle geri dönüşü olmayan tıkanma ile karakterizedir. En önemli nedeni sigara tüketimidir. Tedavi edilmezse hastalık sinsice ilerler ve daha kötü duruma gelir. KOAH yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket sigara içme sonrasında ortaya çıkar. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. KOAH teşhisi alan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir. Hastalık sinsi ilerlediği için ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikâyetleri önemsemedikleri için KOAH teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer 38 edaktüel mart•nisan 2016 kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş olmaktadırlar. Ülkemizde 20 yaş üstündeki kişilerin en az yarısı sigara bağımlısıdır. Dolayısıyla bizim gibi sigara içme alışkanlığının çok yaygın olduğu ülkelerde KOAH önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde en iyimser tahmin ile 5 milyon KOAH’lı vardır. Fakat bu hastaların sadece az bir kısmı teşhis edilmektedir. Hastaların önemli bir sayısı hastalıklarının farkında olmayıp öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi şikayetleri çok rahatsız edici olmadıkça doktora gitmemektedirler. Sigara bağımlısı olanların rahatsızlıklarında doktora gitmemelerinin önemli bir nedeni de sigarayı bırakmaları konusunda uyarı almaktan kaçmaktır. Hastalığa bağlı oluşan bozuklukların tedavisi ve tamiri mümkün değildir. Akciğerler bu hastalık ile erkenden yaşlanır ve bozulur. Çünkü KOAH ilerleyici bir hastalıktır. KOAH başlayan bir hastada sigarayı bıraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok zordur. Ancak sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar sadece hastaların nefes darlığı şikâyetlerini azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri yoktur. Bu nedenle KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur. Astım Astım, solunum yoluna giren havanın içindeki çeşitli alerjik maddelere tepki olarak ortaya çıkar. Solunum güçlüğüne neden olur. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde ortaya çıkabilen astım, süt çocuklarında tetikleyen en önemli olay ise grip ve nezle gibi üst solunum enfeksiyonlarıdır. Çocuklarda çoğu zaman alerjik olarak ortaya çıkan astım, kesik kesik öksürmelerle başlıyor ve zamanla nefes alma güçlüğüne dönüşüyor. Şikâyetler tıkanmalar, şiddetli öksürük ve yorgunluk olarak devam ediyor. Astımın tedavisi erken teşhis edildiği sürece güç değildir. Sprey ya da toz halindeki ilaçların akciğere hava yolu ile verilebilmesi için özel araçlar geliştirilmiştir. Solunum yollarına çekilerek alınan bu ilaçlar bronşlara ve küçük hava yollarına giderek solunumu kolaylaştırmaktadır. Soğuk algınlığı (Nezle) Nezle virüsler tarafından oluşturulan hafif seyirli, üst solunum yolları bulgu ve belirtileriyle seyreden ve dünyada en fazla görülen hastalık tablosudur. Nezle ile grip halk arasında çoğu kez karıştırılır. Her mevsim görülebilmekle beraber en sık kış aylarında ortaya çıkar. Bunda rol oynayan en önemli risk faktörü kalabalık ve kapalı ortamlarda yaşamdır. Özellikle kreş ve okula giden küçük çocuklar risk altındadır. Virüslerle karşılaştıktan 24 - 72 saat kadar sonra boğaz ağrısı, boğazda kuruluk ve kaşıntı hissinden sonra hızla burun akıntısı, burunda tıkanıklık, hapşırma, öksürük ve halsizlik meydana gelir. Bulaştırıcılık en fazla bu dönemdedir. Ateş özellikle yeni doğan ve çocuklarda yüksek olabilir. Gözlerde yaşarma, yanma, kulaklarda basınç hissi, tat duyusunda değişiklik diğer belirtilerdir. Hastalığın ortalama süresi bir hafta kadardır. En sık görülen komplikasyon orta kulak iltihabı ve sinüzittir. Çocuklarda zatürree ve astım ataklarında artış gözükebilir. Belirtilere yönelik olarak ağrı kesiciler, burun akıntı ve tıkanıklığını giderici ilaçlar, öksürük ilaçları kullanılır. Tedavide antibiyotiklerin yararı olmadığı gibi solunum yol- larındaki yararlı bakterileri baskılayarak zararlı bile olabilir. Aynı gerekçeyle antiviral ilaçlarda etkili değildir. Vücut bu virüslerin tümüne direnç geliştiremeyeceği için, tekrar soğuk algınlığı geçirilebilir. Bulaşma, hasta kişilerin öksürük ve hapşırıkla havaya saçılan damlacıkların havada asılı kalması ve hasta kişilerin salgılarıyla kirlenmiş eller ve eşyalarla direkt temas yoluyla bulaşır. Özellikle çevrede, eşyalar üzerinde günlerce canlı kalabilen rinovirüsler için direkt temas yoluyla bulaşma daha sık olarak görülür. Bu yüzden temizlik önemlidir. Grip Grip influenza ismindeki bir virüsün sebep olduğu, üst ve alt solunum yollarını tutan ve tüm vücudu etkileyen son derece bulaşıcı bir enfeksiyondur. Dünyanın her bölgesinde, her yaşta görülebilen bu hastalık; hasta kişilerin öksürme, hapşırma ve konuşma sırasında dışarı saçtıkları küçük damlacıklar yoluyla bulaşır. Ayrıca virüs bulaşmış ellerle temas etmek, öpüşmek, hasta veya taşıyıcı kişinin tuttuğu telefon ahizesi, kapı kolu ve havlu gibi eşyalar da hastalığı bulaştırabilir. Özellikle ev, okul, kreş, işyeri, toplu taşım araçları gibi mekânlarda hastalık kolayca bulaşabilir. Kişinin virüsle karşılaştığı sıradaki direnci güçlü ise hastalığı hafif bir ateş ve kuru öksürükle geçirebilir ancak iş ve sosyal ortamından kopmayan bu kişiler de bulaştırıcılıkta önemli rol oynarlar. Üşüme ve titremeyle yükselen ateş, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları oluşur. Göz hareketleri sırasında ağrı olması tipik bir belirtidir. Gözlerde yaşarma, yanma, kuru öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısı gibi yakınmalar 2-4 günlük ateşli dönemin sonrasında görülürler. Öksürük uzun süre seyredebilir. Çocuklarda daha yüksek ateş görülür ve bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi belirtiler görülebilir ve çocuklar daha uzun süre virüs salarlar. “Grip tedavi edilirse bir haftada, edilmezse 7 günde geçer” sözünde de anlaşılacağı üzere kendi kendine düzelebilen bir hastalık olan grip, bağışıklık sistemi güçlü olan çocuklarda endişe edilecek tablolara yol açmaz. Yatak istirahatinin yanı sıra yakınmaları hafifletmeye yönelik tedaviler, ağrı kesici ve ateş düşürücüler, burun akıntısını azaltan 2016 mart•nisan edaktüel 39 edaktüel sağlık Yüksek ateşin sürdüğü, balgamlı öksürüğün görüldüğü vakalarda, ardından zatürree gelişebileceği için vakit geçirmeden bir hekime başvurmak, bazen hayati önem taşıyabilir. Grip dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürree, menenjit, beyin ve kas iltihabı gibi yaşamı bile tehdit eden hastalıklara yol açabilir. ilaçlar ve eğer 24-48 saat içinde alınabilirse antivirüs ilaçlar gribin kolay atlatılmasını sağlar. Antibiyotikler hiçbir zaman hekim önerisi olmadan alınmamalıdır. Yüksek ateşin sürdüğü, balgamlı öksürüğün görüldüğü vakalarda, ardından zatürree gelişebileceği için vakit geçirmeden bir hekime başvurmak, bazen hayati önem taşıyabilir. Grip dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürree, menenjit, beyin ve kas iltihabı gibi yaşamı bile tehdit eden hastalıklara yol açabilir. 39°C’yi geçen ateş, sürekli ve çok kıvamlı balgam üreten öksürük, nefes alırken ağrı, devamlı kulak ağrısı, şişmiş lenf bezeleri, yutkunurken zorlanma gibi belirtiler görüldüğünde ve yakınmaların geçmemesi durumunda vakit geçirmeden hekime başvurmak gerekir. Hastalığın gelişmesinde en önemli risk faktörleri kalabalık yaşam olması sebebiyle salgın durumlarında bu tür yerlerde çocuklarınızı bulundurmayınız. Etken olan virüs telefon, kapı kolu gibi cansız yüzeylerde uzun süre canlılığını koruyabildiği için yüzeylerin temizliğine, ortak eşya (çatal, bıçak, mendil, havlu) kullanılmamasına ve özellikle el temizliğine dikkat edilmelidir. Salgınlar görülmeden önce yani özellikle eylül ekim ve kasım aylarında aşı yapılması büyük önem taşır. Aşının etkisi 2-3 haftalık bir sürede başlar. Aşı, 6 aydan büyük bebeklere yapılabilir. Grip virüsü her yıl kendisini değiştirdiği için bir önceki yılın aşısı bir sonraki yıl etkili olmaz ve aşının her yıl tekrarlanması gerekir. Zatürree (Pnömoni) 40 edaktüel mart•nisan 2016 Akciğerlerde ciddi bir enfeksiyona yol açması nedeniyle zatürree ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bakteriler, virüsler ve mikroplazmalar ile iltihaba sebep olan mikroplar, mantar vb. çeşitli kimyasal maddeler hastalığa neden olabilir. Ani ve şiddetli ataklarla gelen kuru öksürük; ateş ve titreme; bulantı ve kusma; halsizlik görülür. Bu şikâyetlerin üç günden fazla sürmesi, çocuğun hızlı ve sıkıntılı soluk alıp vermesi durumunda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Genç, bağışıklık sistemi güçlü kişiler ile erken tanı konulan vakalarda ayrıca enfeksiyonun lokal olduğu kişilerde tedaviye yanıt alınmaktadır. Doktorun önerisiyle uygun antibiyotik belirlenerek; hastalığın seyrine göre kullanılmaktadır. İyi bir terleme ve gereken durumlarda oksijen alımı ile destek tedavisi sağlanır. Yakınmalar, 7 ilâ 10 gün içerisinde azalsa da tamamen iyileşme sağlanması haftalar sürebilir. Hastalığın tekrarını önlemek için yeterli sürede istirahat gerekir. Zatürree genel olarak korunulabilir ve önlenebilir bir hastalıktır. Bebeklere anne sütü verilmesi çok önemlidir. Anne sütü, bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirir. Birçok hastalığın zatürreeye yol açtığından çocuklara hastalığa karşı kızamık, boğmaca ve tüberküloz aşıları yapılmalıdır. Zatürreenin erken tanı ve etkin tedavisi, hastalığın gidişatının kötü olmasını engeller. edaktüel sağlık Erkeklerin duygu maskesi: • Ebru Özkurt Topcu • Uzman Klinik Psikolog Aile ve Çift Terapisti Ö fke tüm duygular gibi doğuştan var olan ve insanın yaşamı için gerekli olan duygulardan biridir. Öfkeyi diğerlerinden farklı kılan altında başka duygular (endişe, hayal kırıklığı, utanç, suçluluk, acı, pişmanlık, vb.)saklamasıdır. Yani öfke, buzdağının görünen kısmıdır. Öfkenin maskelediği asıl duygular açığa çıkarılmadıkça kişi öfkeli olmaya ve kontrolsüzce öfkesini sergilemeye devam edecektir. Duygularınızı dışa vurmaktan çekinir misiniz? Toplumsal olarak bazı duyguları yaşamak ayıpmış gibi düşünülür. Kadın için öfke, erkek için ise hüzün “yasak” duygulardır. Çocukluktan itibaren sessizlik, ağlama ve naiflik kız çocuklara; öfkeli olma, hareketlilik ve dışa dönük olma erkek çocuklara atfedilmiştir. Bunlar erkekte öfkenin “normalleşmesinin” ilk adımıdır. Öfkenin ayrıcalıklı olarak erkek cinsiyetine özgü bir duygu olarak algılanması, erkeklerin sere serpe ve kontrolsüzce öfkelerini yaşamalarına zemin hazırlar. Öfke, üzüntü veya mutluluk gibi doğal bir duygudur ve bir amaca hizmet etmektedir: “sınırlarınızı korumaya”. Kendinize ait olan prensipler, değerler tehdit altında olduğunda, bir durum veya kişi sınırlarınıza müdahale ettiğinde öfkelenirsiniz. Öfke duygusu değil kontrolsüzce yaşanma biçimi öfkeyi zararlı hale dönüştürmektedir. Dolayısıyla “öfkelenmemek” gibi bir hedef çok doğru olmayacaktır. 42 edaktüel mart•nisan 2016 ÖFKE Öfkeyi yaşayış biçimi yani öfkeliyken nasıl davrandığınız çocukluktan itibaren aileden, çevrenizden öğrendiğiniz tutum ve davranışlardır. Duyguların ifadesi ile ilgili “Erkekler ağlamaz” gibi öğrenilmiş bazı kalıp yargılar çok yaygındır. Bir erkeğin öfkeliyken çevresine zarar vermesi, ağlamasından ne yazık ki daha makul görülmektedir. Erkeklerin öfke duygusu ile özdeşleşen saldırganlık, şiddet sadece öfke duygusunu yaşayış biçimleridir. Öfkelendiğinde lemeler şiddeti de bir anlamda meşrulaştırmaktadır. Erkekler öfkelendiğinde bilişsel olarak gerginliği sürdüren olumsuz düşünceler beslemeye daha yatkındır ve fizyolojik olarak ta sakinleşmek için kadınlardan daha fazla zamana ihtiyaçları vardır. Kadınlar öfkelendiklerinde nedeni her ne ise konuşarak, duygularını paylaşarak sakinleşmeyi yeğlerken; erkeklerde bu durum pek istenilen şekilde sonuç vermez. “saldırganca davranan adam güçlüdür, koruyucudur”, aksine “ağlayan, duygularını ifade etmeye çalışan bir erkek zayıftır” gibi yerleşmiş öğretiler; erkeklerin öfke dışındaki diğer duyguları göstermesinin önündeki engellerdir. Güçlü insan nerede nasıl tepki vermesi gerektiğini bilen, eyleme kalkışmadan önce yapacağı hareketin sonuçlarını önceden kestirebilen insandır. Bu cinsiyet rollerine bağlı etiket- "Beni biraz yalnız bırak", "biraz yalnız kalmak istiyorum" Erkek ve kadının kavga anında öfkelendiklerinde yalnız kalmak istediklerine dair kullandıkları cümleye göz atalım. Bir kadın buna dair bir cümle kurduğunda; aslında peşimden gel, içimdekileri dökerek konuşmak istiyorum, beni kendi halime bırak- ma demek ister. Partnerinin ısrarcı olmasını, ikna edici olmasını beklemektedir. Bir erkek bu cümleleri kullandığında ise; gerçekten uzak kalmaya ihtiyacı olduğu için bunu istemektedir. Biyolojik olarak erkeklerin hızla öfkelendiği ancak sakinleşmek için 20 dakikalık bir süreye ihtiyaçları olduğu bilinmektedir. Erkekler öfkelendiğinde biraz yalnız kalmalarını sağlamak, fiziksel aktivitelerle önce enerji- lerini akıtmaları için uygun ortamın oluşmasını sağlamak yardımcıdır. Öfke anında yaşanan fiziksel değişimler normale döndüğünde konuşarak duygu ve düşüncelerini anlatmaları ikinci adımda olarak teşvik edilmelidir. Sakinleştikten sonra öfkenin nedenleri üzerine konuşmak kişileri birbirine duygusal anlamda yakınlaştıran bir rol oynamaktadır. Öfke kontrolünde basamaklar ■ ■ - ■ - - 2016 mart•nisan edaktüel 43 edaktüel gündem Nefes alma Nefes verme Kendi kendimize bu teknikleri uygulayamaz mıyız? Kişinin çevresinde bir eğitmen olmadan da “Yüz Neşe Nefesi” denilen 3 dakikalık bir çalışma yapmasında bir sakınca yok. Fakat 3 dakikadan sonra kesinlikle biriyle çalışılması gerekiyor. Biz alfa ve teta seviyesinde çalışıyoruz. Bir duygu boşalımı, ağlama ya da gülme isteği oluşabilir insanda. Ne olursa olsun kişi tamamen rahatlamış bir anında dahi olsa bilinçaltı da bir yandan çalışıyor çünkü. • Utkucan Akkaş • Doğru nefes diyaframdan alınan nefestir Nefes almak basit ve doğal bir eylem olduğu halde çoğumuz yanlış nefes alıyoruz ve bu yanlışlığı o kadar uzun süredir yapıyoruz ki, doğrusu ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyoruz. Oysa doğru nefes almak da öğrenilebilir bir şey ve bu eğitimi veren okullar var. Semra Bakioğlu nefes eğitimi veren okullardan birinin sahibi, 18 senedir kişisel gelişim üzerine çalışıyor ve bir süredir ortağıyla birlikte “Nefesle Hayat Merkezi”nde doğru nefes alma eğitimleri veriyor. Onunla doğru nefes üzerine sohbet ettik. Doğru nefes alıyor muyuz? Birçoğumuz ne yazık ki doğru nefes almıyoruz. Bir bebeğe baktığımızda onun diyaframdan nefes aldığını görürüz. Bebekler bunu doğal bir refleksle yapıyorlar. Ayrıca yine birçoğumuzun nefesi fazla sık ve fazla sığ. Yeterince oksijen almıyor ve yeterince karbondioksit vermi44 edaktüel mart•nisan 2016 yoruz. Sığ nefes alıp vermek akciğerlerin yeterince çalışmamasına sebep oluyor. Sonuç olarak bazı işlevlerini kaybettiği için bu da cansızlığı artırıyor, yaşlanmayı hızlandırıyor, bağışıklık sistemini bozuyor. Kısıtlı nefesler kısıtlı yaşamlar getirir. Anne-baba faktörü, annenin korkuları, yaşadıkları olduğu gibi bebeğe yansıyor ve nefes alışverişine de etki ediyor. Doğru nefes ise diyaframdan alınan nefestir ki bebeklerinde yaptığı budur. Bizim uyguladığımız teknik tamamen bebeğin kullandığı nefes tekniğidir. Doğru nefes için diyaframı kullanmak gerek, öyle mi? Uzmanların üzerinde birleştiği nokta nefesi diyafram kullanarak almamız gerektiği. Diyaframımız kubbe şeklinde. Nefes aldığımızda o kubbe hafif düzleşerek öne doğru gelir. Sonra onu serbest bıraktığımızda tekrar eski yerine döner. İnsan vücudunun düzeni öyle manız gerek. Aynı zamanda akupunktur meridyen çalışmaları geliştiriyoruz. Biz fiziksel, zihinsel ve duygusal ile spiritüel seviye olmak üzere üç seviyede çalışıyor ve nefes tekniği uyguluyoruz. Semra Bakioğlu muazzamdır ki kaburgaların içerisinde akciğer karaciğer ve kalbin en altına diyafram denk geliyor. Kişi diyaframdan nefes alıp vererek ciğer ve solunum kapasitesini genişletiyor. Oksijen birçok hastalığın önüne geçebiliyor ki bunun içerisinde depresyon, solunum yolları enfeksiyonları, anksiyete, bağımlılıklar gibi önemli rahatsızlıklar var. “Doğru nefes burundan alınan nefestir” denilir bir de... Doğru ancak eğitmenler nefes seanslarında özellikle en yüksek kapasiteyle kişinin diyaframına nefes almasını istiyorlar, bunun için ağızdan nefes alıp ağızdan nefes verme tekniği uyguluyorlar. Ancak dediğimiz gibi bu asla araba kullanırken, spor yaparken ya da herhangi bir aktivitenin içerisinde yapılacak bir teknik değil. Bu tekniği uygularken yerinize oturmanız, alanınızı hazırlamanız ve çalışmanızı yap- Peki, doğru nefesin faydalarını nasıl açabiliriz? Biz en başta doktorlar diyoruz. Doktor koçlarımız var, eczacılar var, onlardan bilgi alıyoruz. Fakat nefes eğitimi de önemli. Doğru nefes alarak vücuttaki kan kalitesi, artmış olan oksijen oranı nedeniyle yükseliyor. Bu da sistemden toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor. Yine doğru nefes alan kişi vücuda giren doğru oksijenle aldığı besinleri daha iyi sindiriyor. Tabii faydası bunlarla da sınırlı değil, kaliteli nefes almanın, beyin, omurilik, sinir merkezleri ve sinirler dahil olmak üzere önemli etkileri var. Onun dışında doğru nefesin depresyon ve anksiyeteyi aşmakta çok etkili olduğunu birçok psikolog gözleminden sonra söyleyebiliriz. Ayrıca bu eğitimi almak ve kendi çalışmalarını yapmak isteyen bir kişi için 6 günlük kısa bir zaman yetiyor. Bu 6 günün sonunda, doğru ve nitelikli bir eğitimle kişi kendi nefesiyle bedeni üzerinde çalışabiliyor. eczanede alışveriş BUCCOTHERM AĞIZ VE DIŞ BAKIM SPREYI 200ML 28,50 TL %100 saf Castéra-Verduzan Termal kaynak suyu içeren Buccotherm Ağız ve Diş Bakım Spreyi, temizleyici, yatıştırıcı ve nemlendirici bakımla, günlük ağız hijyeni için mükemmeldir. 2 farklı başlığıyla kullanımı oldukça rahattır; diş aralarını, diş tellerini ve implantları temizler ve diş etlerini yeniden canlandırır. VİTİCOLOR EPİTEN 7,50 TL TÜY AZALTICI ILIK AĞDA 150 ML İçeriğindeki bitkisel ekstreler ile istenmeyen tüylerin azalmasını, incelmesini ve daha geç çıkmasını sağlar. Salatalık özü ile zenginleştirilmiş formülasyonu ile cildin nemini koruyarak yumuşatır ve pürüzsüzleştirir. Limon ekstresi ile hoş bir koku verirken, hijyenik bir ağda deneyimi sağlar. 89 TL JEL Cilt renginin düzensizliklerinin kapatılmasında uzun süre kalıcı ve kusursuz renk verir. Kullanım Şekli: Viticolor Jel ilgili cilt bölgesine, daha iyi bir uygulama sağlamak amacı ile bir fırça yardımıyla uygulanır. Renk düzensizliğinin kapatılması için haftada 1-2 uygulama yeterlidir. PASTEL NATTYSOFT 33 TL YÜZ- EL- VÜCUT LOSYONU 75ML %2 Farmasötik Grade Tea Tree Oil içeriğiyle nemlendirici ve koruyucudur. Cilt problemleri, pişik, isilik ve tahrişler, tıraş sonrası oluşan tahrişler, cilt çatlaklarına karşı önleyici, epilasyon ve ağda sonrası nemlendirici olarak, güneş yanıkları ve benzeri hallerde kullanılır. 11,50 TL 8 SAAT GECE BAKIMI 275 TL SEBİ SİMYACI Özel patentli formülü ile 8 saat boyunca tırnağa ihtiyacı olan besinleri kazandırır, bakımını yapar ve güçlendirerek zararlı dış etkenlere karşı korur. Deniz yosunu ekstraları tırnaklarınızın günlük besin ihtiyacını karşılar. ANTİ AGİNG CREAM 30ML Göz kapağı ve gözçevresi dahil tüm yüze ve boyna uygulanan Sebi Simyacı AntiAging krem, ciltteki sarkmalarda ve lifting kaybında etkilidir. Uygulamaya başladıktan 1 ay sonra ciltte gözle görülür bi gerginleşme ve lifting etkisi oluşturur. 25 yaş üstü yağlı ve akneli ciltler hariç tüm cilt tiplerinde uygulanabilir. 46 edaktüel mart•nisan 2016 CHİCCO 36,90 TL DİŞ KAŞIMA HALKASI Diş Kaşıma Halkası bebeğinizin doğal çiğneme içgüdüsünü tatmin eder. Hijyenik silikondan üretilen hafif ve kavraması kolay ürün, çiğnemeyi bebeğiniz için eğlenceli hale getirir. eczanede alışveriş BOTALİFE 26 TL LAVANTA SABUNU 4 ADET GOLD SHAPE İçerdiği doğal yağlar ve özel formül sayesinde yoğun köpürme ve temizleme özelliğine sahiptir. Kaliteli zeytinyağı ve lavanta yağı kullanılarak üretilir. Her cilt tipine uygundur. Cildi tahriş etmez. SIKILAŞTIRICI / İNCELTİCİ KREM 165 TL Slim Safe deri-altı yağ tabakasını azaltacak aktif içeriklerden oluşan Gold Shape, deri altı yağ hücrelerinin hücre duvarlarına nüfuz eder ve yağ içeriğinin yakılarak enerjiye çevrilmesini ivmelendirir. ROSENSE 20 TL MASKE 75 ML GOT2B CHAOTİC Gül özleri ve vitaminlerle zenginleştirilmiş formülü sayesinde cilde ihtiyacı olan uzun süreli ve yoğun nemi hemen sağlarken, papatya ve salatalık özleri ciltte kuruluktan dolayı belirgin hale gelen çizgileri de hafifletir. Ciltteki hassasiyeti yatıştırır. Cildi doğal dengesine kavuşturur. SAÇ ŞEKİLLENDİRİCİ KREM 100 ML 20 TL Schwarzkopf Got2b Chaotic Şekillendirici Krem, saçına dilediğin şekli vermen için ihtiyacın olan yaratıcı güç! Kaldır, kıvır, tut ve şekil ver; kendi harika stilini güçlü ama esnek bir tutuşla yarat. URGO SEBAMED CLEAR FACE TEMİZLEYİCİ YÜZ TONİĞİ 39,90 TL Sivilce, siyah nokta ve cilt pürüzlerinin derinlemesine temizliğinde kullanılır. Akne lezyonlarının önlenmesine yardım eder. Kuru ya da ıslak cilde uygulanabilir. 26,90 TL URGO AFT VE KÜÇÜK AĞIZ YARALARI İÇİN URGO Aft ve Küçük Ağız Yaraları, aft ve ağız mukozasındaki küçük yaraların tedavisi için kullanıma hazır bir sıvı pansumandır. Ağız mukozasına uygulandığında esnek ve ince koruyucu bir film tabakası oluşur. SEBAMED SAÇ DÖKÜLMESİNE KARŞI ETKİLİ ŞAMPUAN 400 ML CLİNOMYN HASSAS DİŞ MACUNU 10 TL Daha parlak gülüşler için hassas davranan fakat içerdiği Polynam parçacıkları ile etkili formül; Lekeleri ve renk bozulmasını giderir. Ferah nefes için nane aromalı. 48 edaktüel mart•nisan 2016 39,90 TL Sağlıklı ciltte olduğu gibi, 5.5 pH değeriyle cildin asit mantosunun doğal bariyer fonksiyonunu destekler ve korur. Renklendirici içermez. edaktüel sağlık Dikkat eksikliği Ö zellikle son yıllarda adını sıkça duyduğumuz bir sorun Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. Peki, nedir bu Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu? Bu konunun 3 alt tipi vardır. Bunlar, Dikkat Eksikliği olan tip, Hiperakaktivitesi olan tip ve Dürtüselliği olan tiptir. Çocuklarda bu 3 tip ayrı ayrı görülebileceği gibi, bir arada da görülebilir. DEHB (Dikkat Eksikliği)’nin temel özelliği kalıcı ve sürekli dikkatsizlik belirtileridir. Dikkat eksikliği olan çocuk ayrıntılara dikkat edemeyebilir, bu yüzden derslerde, sınavlarda dikkat hataları yapabilir, sıklıkla dalar gider, ders yaparken hayaller kurar. Yazı yazma, soru çözme, kitap okuma gibi işlerde yavaştır, yazıları genellikle bozuktur. Derse oturduğunda tuvaleti gelir, susar veya acıkır, mola vermek için bahaneler üretir. Günlük etkiniklerinde unutkandır, okula defterini, ödevini getirmeyi ya da ceketini, kitabını okuldan getirmeyi unutabilir. Bu yüzden eşyalarını sık sık kaybedebilir. Hiperaktivitesi olan çocuğun elleri ayakları kıpır kıpırdır, oturduğu yerde duramaz, çok konuşur, sessiz etkinlikler sırasında gürültü yapar. Sabırsızdır, başkalarının sözünü kesebilir, sırasını beklemekte güçlük çeker, sakardır, dizlerinde yara izi eksik olmaz, aceleci olduğu için birçok detayı gözden kaçırabilir. Dürtüsel çocuk ise bir şey yapmadan önce sonucunu düşüne- 50 edaktüel mart•nisan 2016 Hiperaktivite suz etkisi vardır. Bunlardan ilki etiketleme kendini doğrulayan kehanete yol açar. • Gizem Gönen Özşavlı • mez, sınıfın genel düzenini bozar, sabırsızdır, sınıfta söz almadan konuşur, kuralları bilmesine rağmen uygulamakta zorlanır. İstedikleri yapılana kadar tutturabilir. DEHB popülerleştikçe, “Bizim çocuk hiperaktif, hiç yerinde durmaz.” tabirinin arttığı görülmektedir. Bu önemsiz gibi düşündüğümüz, iyi niyetle yaptığımız yorum aslında etiketlemenin ta kendisidir ve iki olum- Kendini doğrulayan kehanet: Çocuklar kendileri hakkında nasıl düşünülüyorsa kendilerini öyle görmeye başlarlar. Yani sürekli “Benim oğlan yaramazın teki” dendiğinde bunu duyan çocuk, “Ben yaramaz bir çocuğum ve yaramazlık yapmalıyım” diye düşünüp, yapılan etiketlemeyi içselleştirir. İkinci olumsuz etkisi ise aile ya da öğretmenler çocuğun etiketine odaklanır ve iyi taraflarını göremezler. Çocuğun olumsuz etiketine yoğunlaşıldığında yetişkinlerin çocuğa karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine yol açabilir, olumsuz tutumlarla maruz kalan öğrencide ise bu olumsuz tutumlar DEHB’nun belirtilerinin artmasına, dikkatli olma isteğinin azalmasına yol açabilir. Bu yüzden DEHB’li çocuğun ailesiyle anne-baba eğitimi yapılmalıdır. Aileler olumlu pekiştireç, ödül ve ceza sistemlerini uygun bir şekilde kullanmayı öğrenmelidir. Ailenin günlük program hazırlaması, öğrenciye model olması, tutarlı ve sabırlı olması çok önemlidir. Ailenin, çocuğa zaman ayırması, ona sorumlu- IŞIK AĞABEY’İMİZİ ANDIK! luklar vermesi ve onunla fiziksel temas sağlaması gerekir. Anne-baba çalışmasının yanı sıra öğrencinin akademik ve sosyal becerilerini arttıracak çalışmalar yapılması gerekir. Öğrencinin başarma duygusunu elde ederek, yukarıda bahsettiğimiz kısır döngüyü kırması mümkündür. Öğrenci başardıkça, olumlu geribildirimler alacak, olumlu bildirimlerle özgüveni arttıkça daha motive bir şekilde çalışmaya başlayacaktır. Bu beceriler arttırmak için İzmir Dikkat Enstitüsü Eğitim Danışmanlığı’nda Berard Metodu ve Play Attention Sistemi ile çalışmaktayız. “Sınıfta dersi dinlemiyor.”, “Anlattıklarım bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor” olarak adlandırılan dikkat dağınıklığı çeşidine işitsel dikkat dağınıklığı denir. İşitsel dikkati geliştirmek için Berard Metodu ile çalışıyoruz. 20 seanslık çalışmalar sonucunda öğrencide İşitsel Dikkat artıyor, buna bağlı olarak öğrencinin yönergeleri takip etmesi, derse katılımı ve akademik ve sosyal performansı artıyor. Görsel dikkati dağınık olan bir öğren- ci ise sınavda yanlış işaretlemeler, dikkat hataları yapar, bu yüzden potansiyelinin altında notlar alır, bu durum öğrencinin sınav kaygısı yaşamasına sebep olabilir. Görsel dikkat dağınıklığı yaşayan bu tarz öğrencilerle de Play Attention sistemini ile çalışıyoruz. Play Attention BodyWave ile beyin dalgalarını izleyen kol cihazını, beyin gücü ile oynanan oyunları kontrol etmek için kullanıyoruz. Haftada, 2-3 defa 30-45 dakikalık seanslarla, önemli gelişimler elde ediyoruz. Play Attention, NASA teknolojisinin patentli gelişmiş halidir. Bilimsel araştırmalar, beynin hayat boyunca sürekli değişim kapasitesine sahip olduğunu göstermiştir. Play Attention, kullanıcının gerçek zamanda dikkatini görmesini sağlar. Zamanla, Play Attention kullanan öğrenciler dikkat ve odaklanmayı geliştirmektedirler. İnteraktif alıştırmalar, öğrencileri, odaklanmanın ve bilişsel işlemlerin yeni seviyelere çıkması için zorlar. Biz İzmir Dikkat Enstitüsü olarak bu konuda sorun yaşayan tüm aile ve çocuklarımızın yanındayız. İletişim için bizimle 0 232 247 72 72 numaralı telefondan ve www.izdeegitim.com adresi üzerinden ulaşabilirler. T ürkiye’nin en önemli ilaç dağıtım kuruluşlarından biri olan EDAK Ecza Kooperatifi’nin kurucularından Eczacı Nur Işık Boyacıgiller, ölümünün 16. yılında geniş katılımlı bir törenle anıldı. Anma etkinliğinde, İzmir Eczacı Odası Türk Sanat Müziği Korosu ve özgün tarzıyla ilgi gören Alaturka Band grubu bir konser sundu. Törende konuşan EDAK Ecza Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Emre Bacanak, Işık Boyacıgiller’in vizyonerliği ile hizmet etmeye devam ettiklerini belirterek, “EDAK olarak bu sayede geçmişte, ecza kooperatifçiliği fikri ile yeni bir ekonomi modeli üretildi. Şimdi de değişen ekonomik koşullara göre bu değişimi iyi yönetme zamanıdır.” diye konuştu. İzmir Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi›nde 20 Ocak akşamı düzenlenen anma törenine Türk Eczacıları Birliği ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’nin yönetim kurulları, eczacı odalarının başkan ve yönetim kurulu üyeleri, ilaç sektörünün yöneticileri, eczacılar, eczacılık öğrencileri, edak çalışanları ile çok sayıda davetli katıldı. Anma töreni, Şarkılarla 70’li yılların sevilen parçalarından oluşan bir repertuvar ile İzmir Eczacı Odası Türk Sanat Müziği Korosunun ve ardından farklı tarzıyla beğeni toplayan Alaturka band grubunun konseriyle sona erdi. 2016 mart•nisan edaktüel 51 edaktüel sağlık Kuru yapraklar gibi cildimiz S.O.S veriyorsa... • Eczacı Meltem Kortel • Kış aylarında soğuk havalar vücudumuzun tepkisel mekanizmalarını alt üst eder. Isı kaybını önlemek için deri, yüzeyindeki kan damarlarının çapını daraltır ve kan dolaşımını azaltır. Dolayısıyla ciltte soyulmalar ve kuruma meydana gelir. Havadaki nem oranının azalması ve soğuk cildimizdeki yıpranmış ve hasar görmüş en üst katman olan stratum korneum'in işlevini yapamamasına, alerjenler ve tahriş edici maddelerden kolayca etkilenmesine neden olur. 40'lı yaşlardan itibaren cilt tipimize uygun bir nemlendirici kullanmaya başlamamız gerekir. Cilt kuruluğu probleminde ciltte sertleşme, pul pul soyulma, ağrı, kaşınma, çatlama ve renk değişimi görülür. Kuru cilt çatlağından kolayca mikroplar içeri sızar ve cilt enfekte olur. Cildinizde ağrı yapan kızarıklıklar enfeksiyon habercisi olabilir. Egzama da bir tür iltihaplı cilt kuruluğudur. Kaşıntı ile birlikte ciltte yama şeklinde pullanmaya yol açar. Meslek: Suyla çok temas edilerek yapılan işlerde kişi cilt kuruluğu çekebilir, kuaförler ve hemşireler gibi... Cilt kuruluğunun nedenleri Yaş: Yaşlandıkça metabolizma hızımız değişir, ciltteki yağ bezlerimiz de daha az çalışır. Cildimiz esnekliğini ve nemini kaybeder. 52 edaktüel mart•nisan 2016 İklim: Sıcak ve kuru iklimle beraber soğuk ve kuru havalar da cildi kurutur. Soğuk havalarda içerdeki mekanları ısıtan cihazlar havanın nemini aldığından cilt kuruluğu daha da yoğunlaşır. Nem azaldıkça kuruluk kötüleşir. Güneş: güneş ışınları cildin daha alt katmanlarına ulaşarak cildi kurutur, kırışıklık ve sarkma yapar. Hormonal değişim: Kadınlardaki menopoz döneminde veya tiroid hastalıklarında Doğal nemlendiriciler: Maden Suyu, Limon, Gül suyu, Salatalık, Yeşil Çay, Aloe Vera Bitkisi • Cildimizin nefes almasını sağlayacak pamuklu ve ipekli kumaşlardan yapılan giysileri tercih edelim. Giysilerimizi yıkadığımız deterjanın da boya vey parfüm içermemesi önemlidir. vücuttaki hormon dengeleri bozulur, cildin nem dengesi bozulur. Kullanılan ilaçlar: Bazı kremler, idrar söktürücüler yine nem kuruluğuna sebep olur. Cilt kuruluğunun tedavisi Cilt hastalıkları: Egzama ve sedef hastalığı cildin anormal şekilde kurumasına yol açar. Havuz: Klor miktarı fazla olan havuzların kullanılması yüzen kişinin cildini kurutur. Cilt kuruluğu nasıl önlenir? • Aşırı sıcak suyla yıkanmaktan kaçının. Sıcak su deri üzerindeki yağ tabakasına zarar verir. Sık sık banyo yapılması, el ayak yıkanması cildi hassas olan insanlarda kuruluğa neden olabilir. Her gün duş alan kişilerin bu süreyi 10 dk. ile sınırlandırması gerekir. • Nem cihazı kullanımı, evin içindeki nemi dengeli tutacağından cildimizin de kurumasını engeller. • Soğuk havalarda ellerinizi ve yüzümüzü örterek koruyabiliriz. Bu şekilde dudak ve el çatlamalarını da önleriz. - Antibakteriyel sabunlardan uzak duralım. Parfümsüz, alkolsüz ve nemlendiricili ürünler kullanalım. • Bol bol su tüketelim. Evde nemlendirici yapabilirsiniz... 3 şişe maden sodasını bir kaba boşaltın. 1 limonu sıkıp suyunu ve rendeleyerek kabuğunu ilave edin. Yarım çay bardağı gülsuyu, daha önceden ıslatılmış yeşil çayı da karışıma katın. Robottan geçirilmiş yarım bardak salatalık da ilave edilir ve karışım akşamdan sabaha kadar dinlenmeye bırakılır. İnce bir tülbentten karışımın tamamı süzülür. Bu karışımla isterseniz yüzünüzü yıkayın ya da sprey yardımıyla yüzünüze tatbik edin gün boyu yüzünüzün nemli kaldığını göreceksiniz. n Cilt tipinize uygun doğru nemlendiriciyi gün içinde sık sık cildinize uygulamak. Eczanelerde ve çeşitli mağazalarda içerikleri farklılık gösteren yüz ve vücut nemlendiricilerini cilt doktorunuza veya eczacınıza danışarak temin edebilirsiniz. n Cilt kuruluğunuz aşırı seviye de ise doktorunuz çeşitli ilaçlar önerebilir. Bu kremlerin içeriği kuruluktan doğan kaşıntı, kızarıklık ve şişlik gibi şikayetleri önleyebilir. n Alışkanlıklarınızı değiştirmek, kötü beslenmekten vazgeçmek, maruz kaldığınız kimyasallardan uzaklaşmak, çok sık suyla temastan kaçınmak cilt kuruluğunuza iyi gelecektir. Genellikle evde bulunan doğal bitkiler ve doğal sular iyi birer nemlendiricidir. İster tek tek kullanalım, ister bunlardan bir karışım yapalım cildimiz gün boyu nemli kalır. Evde kullanabileceğimiz doğal nemlendiricilerle de kışın soğukta cildimizi koruyabiliriz. Cildiniz değerli, ona hakkettiği özeni göstermenizi dilerim. Günleriniz sevgi, saygı, sağlık ve mutluluk dolu olsun... 2016 mart•nisan edaktüel 53 edaktüel sağlık • Dr. B. Ogün Hatiboğlu • Özel Tınaztepe Hastanesi ve Buca Tıp Merkezi Endokrinoloji Uzmanı Sessiz düşman: Hipoglisemi K an şekeri düşüklüğü anlamına gelen hipoglisemi, kan şekerinin (glukoz) normal seviyelerin altına düşmesiyle gerçekleşir. Vücudumuzun önemli bir enerji kaynağı olan glukoz besinlerden sağlanır. Glukozun da temel alım kaynağı karbonhidratlardır ve karbonhidratlarca zengin besinler arasında pirinç, patates, ekmek, mısır gevreği, süt, meyve ve şekerler yer alır. Yemeklerden sonra, sindirim sisteminde emilimi gerçekleşen glukoz kan akışına karışır ve vücudun hücrelerine taşınır. Pankreastan salgılanan insülin adı verilen hormonumuz, hücrelerin glukozu enerji olarak kullanmasına yardımcı olur. Bir kişi, ihtiyacı olandan daha fazla glukoz alırsa, vücudumuz fazla glukozu karaciğerde ve kaslarda glukojen şeklinde depolar. Vücudumuz glukojeni iki öğün arası ve uzun açlık sırasında gerektiğinde enerji ihtiyacı ola54 edaktüel mart•nisan 2016 rak kullanabilir. Daha fazla glukoz yağa çevrilip yağ hücrelerinde depolanabilir. Yağ da gerektiğinde enerji olarak kullanılır. Kan şekeri düşmeye başladığında, pankreastan salgılanan başka bir hormon olan glukagon, karaciğere sinyaller yollayarak glukojeni parçalayarak glukoz elde etmesini ve bu glukozu kana vermesini söyler. Kan şekeri böylelikle normal bir seviyeye yükselir. Bazı diyabetli (şeker hastalığı) bireylerde, bu glukagon mekanizması sağlıklı çalışamaz, kandaki glukoz seviyesi adrenalin gibi diğer hormonlar tarafından normale getirilmeye çalışılır. İnsülin veya insülin üretimini artıran haplarla tedavi edilenlerde, glukoz seviyeleri normal aralığa kolayca dönemeyebilir. Hipoglisemi her zaman ortaya çıkabilir. Genellikle hafif seyreder, glukozdan zengin besinlerden az miktarlarda tüketilmesiy- le kolayca ve hızlıca düzeltilebilir. Önemsenmediğinde hipoglisemi ağırlaşabilir, baş dönmesi, sersemlik ve bayılmalara yol açabilir. Şiddetli hipoglisemi geliştiğinde ise inmelere, komaya ve hatta ölüme bile sebep olabilir. Yetişkinlerde ve 10 yaşından büyük çocuklarda hipoglisemi, diyabet tedavisi komplikasyonu dışında nadir olarak görülür. Bu nadir hipoglisemiye yol açan nedenler arasında bazı ilaçlar, hastalıklar, alkollü içecekler, bazı hormon ve enzim eksiklikleri, çeşitli tümörler sayılabilir. Şeker hastası olmayan insanlarda hipoglisemi, reaktif hipoglisemi ve açlık hipoglisemisi şeklinde de gerçekleşebilir. Hipoglisemi bulguları nelerdir? • Açlık hissi • Titreme • Terleme • Gerginlik • Baş dönmesi, sersemlik • Uyuklama hali • Konuşmada zorluk çekme • Kaygılanma artışı • Güçsüzlük Hipoglisemi uykuda da gerçekleşebilir. Uykudaki hipoglisemi belirtileri; • Ağlayarak uyanma veya kabuslar • Terden ıslanmış çarşaflar veya çamaşırlar • Uyandıktan sonra yorgun, sinirli ve kafası karışık hissetme. Reaktif Hipoglisemi (Tokluk Hipoglisemisi) - - torlarına danışmalıdırlar. Hipogliseminin hızlıca tedavisi - - - - - hastalıkları olanlarda daha farklı - - - - ■ meyve suyu veya ■ 1 bardak süt veya ■ ■ 1 yemek kaşığı şeker veya bal Küçük ara öğünler ve atıştırma- - - - malıdır. çıkana kadar bu adımlar tekrar- Hipoglisemi nasıl tedavi edilir? - - - edaktüel sağlık Göz Alerjileri Allerjik konjonktivit Göz yüzeyi konjonktiva ve korneanın inflamasyonu ile sonuçlanacak şekilde oldukça değişik immünolojik cevaplar oluşturabilmektedir. Genellikle tip 1 aşırı duyarlılık reaksiyonu şeklinde ortaya çıkan hastalık grubuna allerjik konjonktivit adı verilir. Bu başlık altında da mevsimsel, yıl boyu görülen, atopik, vernal, dev papiller konjonktivit olarak sınıflandırılırlar. • Dr. Lale Geribeyoğlu Aras • Göz Doktoru Vernal keratokonjonktivit Kronik bilateral inflamasyon mevcuttur, %90’ının üzerinde astım, ekzema, rinit gibi atopik durumlarla beraberlik gösterir. Mevsimsel ve yıl boyu devam eden allerjik konjonktivit En sık rastlanan allerjik göz hastalığı olmakla beraber, vücutta diğer bölgelerin allerjisi de eşlik edebilir, allerjik riniti tetikleyen antijenler allerjik konjonktivitte de rol alırlar. Polenler, çim, otlar bunlardan bazılarıdır. Gözlerde kaşıntı, yanma, batma, sulanma, kızarıklık, ışık hassasiyeti görülen semptomlardır. Semptomların görülme zamanı farklılık gösterebilir, bu durumda yıl boyu devam eden olarak adlandırılır, semptomlar benzer olmakla beraber, sebep olan antijenler mitelar, küf mantarı, ev hayvanları, sigara, kömür tozu gibi etkenlerdir. 56 edaktüel mart•nisan 2016 Atopik keratokonjonktivit Konjonktiva ve göz kapaklarının etkilendiği kronik bilateral inflamasyon ve sıklıkla atopik dermatit birlikteliği ile ayırıcı tanı mümkün olur. Dev papiller konjonktivit Üst kapak konjonktivasının etkilendiği, tip 1 ve tip 4 aşırı duyarlılık reaksiyonunun kombinasyonunun rol aldığı bir durumdur. Sürekli irritasyona neden olan durumlar da kontakt lens, oküler protez, sütür irrtasyonu - dev papiller konjonktivit oluşumuna neden olmaktadır. Tanı da detaylı göz muayenesi yanında aile hikayesi, astım, atopik dermatit, allerjik rinit varlığı önemlidir, kaşıntı olmazsa olmaz bir klinik semptomdur, beraberinde ışık hassasiyeti, yabancı cisim hissi, sulanma görülebilir. Kontakt lens takma süresi azalabilir, görme keskinliği düşebilir. Tedavide öncelikle varolan veya bilinen alerjenden uzak durmak birinci adım olmalıdır, suni gözyaşları hem bir bariyer oluşturma hem de alerjenleri göz yüzeyinden uzaklaştırma amacıyla kullanılır. Antihistaminikler sistemik ve topikal olarak tercih edilir, kısa süre içinde etki gösterirler. Mast hücre stabilizatörleri, NSAI'lar, kortikosteroid damlalar tedavide kullanılan diğer gruplardır, süreleri ve kullanım şekilleri klinik duruma ve hastalığın cevabına göre planlanır, bir diğer tedavi seçeneği olarak immunoterapi subkutanöz olarak ve son zamanlarda da oral olarak bazı vakalarda uygulanmaktadır. edaktüel sağlık Serviks Kanseri Serviks kanseri (Rahim ağzı kanseri), endometrium ve over kanserlerinden sonra jinekolojik kanserler arasında üçüncü sırada gelir. Bir kadının hayatı boyunca serviks kanseri olma şansı 1/128'dir. tanı ve tedavi şansı en yüksek malignitedir. Ayrıca HPV aşıları da insidansın azalmasına katkıda bulunmuştur. Uzun bir preinvaziv ilerleme evresi olduğu için önlenebilir kanser olarak kabul edilir. Tarama programları (papsmear) testi ile invaziv serviks kanseri insidansında belirgin azalma meydana gelmiştir. Erken Servik kanserinin ortalama görülme yaşı 47 olup hayat boyu tavan yaptığı iki dönem vardır (35-39 yaş ve 60-64 yaş aralığı). Yaşlı hastalarda taramanın daha az yapılmasından dolayı daha çok ileri evre görülür. Dünya çapında serviks kanseri vakalarında HPV prevalansı yüzde 99,7 olarak bildirilmiştir. 58 edaktüel mart•nisan 2016 Risk faktörleri nelerdir? • HPV enfeksiyonu • Erken yaşta ilk koitus • Multipl seksüel partner • Sigara kullanımı • Irk • Multiparite • Düşük sosyoekonomik düzey • Kronik ımmunsupresyon • AIDS • Op. Dr. Gülçin Çetin Uysal • Özel Tınaztepe Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Erken tanı ile önlenebilir Serviks kanserinde klinik en sık erken dönemde postkoital kanamadır. Düzensiz vaginla kanamalara yol açabilir. Kanlı ve kötü kokulu vaginal akıntılara yol açabilir. Geç dönemde ise bacak ve kasık ağrılarına yol açabilir. Alt ekstremitede ödem, anemi ve böbrek fonksiyon bozukluğuna yol açabilir. Önlenebilir bir kanser olması, kolay, erken tarama metodları özellikle smear taramalarıyla saptanabilmesi nedeniyle erken tanı konması önemlidir. Tedavide cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. İleri evrelerde mortalite (ölüm oranı) yüksektir. edaktüel gündem Mevsimlerden • Handan Korhan • Nar, mevsiminde düzenli olarak ve kararında tüketilmesi gereken oldukça önemli bir meyve. Faydaları ise saymakla bitmiyor. Bir çay bardağı nar suyu ya da bir kâse nar tanesi, yaban mersini ile eşdeğer; portakal, yeşil çay ve havuçtan oldukça yüksek oranlarda antioksidan madde içeriyor. Nar C, B1 ve B2 vitaminleri yönünden zengin Nar çiçeğinden nar tanelerine, bu taneleri saran zardan nar kabuğuna kadar meyvenin her bölümünün oldukça önemli faydaları olduğu biliniyor. Narın en önemli özelliği içerdiği güçlü antioksidanlar sayesinde kanserden korunmada önemli bir rolünün olması. Örneğin bu meyvede 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor. Damar plaklarını önleyici, tansiyonu dengeleyici, 60 edaktüel mart•nisan 2016 Nar cildi güzelleştirici özelliğiyle nar; potasyum, demir, kalsiyum ve fosfor mineralleri ile C, B1 ve B2 vitaminleri açısından da çok zengin bir meyve. Zaten bu sayede bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Vücudumuzun içinde bulunan organlarda meydana gelebilecek iltihap ve yaralara faydası olduğu gibi, cildimizde meydana gelen yara ve iltihapları önleyici etkisi de var. Doğal antibiyotik işlevi görür Narın en önemli özelliklerinden biri damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması. Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, ACE denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü bir etki de yapıyor. Narın içerisinde bulunan polyphenol ve antociyanin adlı maddeleri E vitamininden 20 kat daha fazla güçlü ve bu maddelerin antioksidan özellikleri damarlarda meydana gelen plak artışını ve daralmayı önlüyor. Ayrıca nar bir nevi doğal antibiyotik görevi gördüğünden dolayı kalp ve damarlarda bulunan zararlı maddeleri temizleyip, mikropları öldürüyor. İçerdiği antioksidanlar gribe neden olan mikrop ve virüsleri zararsız hale getirirken, bakteriler tarafından kaynaklanan enfeksiyon hastalıkları de engelleniyor. Nar, özellikle de prostat kanserine karşı etkili. Birçok bilimsel araştırma narın prostat kanserine yakalanma riskini azalttığı ve prostat kanseri tedavisi için yapılan çalışmalarda kanser hücrelerinin hızını yavaşlattığını ortaya koymuş. Mitolojik hikayelere konu olmuş, birçok dini söylencede kendine yer bulmuş nar. Çekirdeğinden tanesine, kabuğundan suyuna kadar birçok hastalığa deva olan nar, aynı zamanda vücudu hastalıklara karşı da bir kalkan gibi koruyor. Her gün sıkılmış bir bardak nar suyu kalp ve damarlara iyi gelir Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan etkisinin daha da artmasına neden oluyor. Zira kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor. Bu nedenle ishal kesici ve kurt düşürücü özelliğe sahip bulunuyor. Bunların yanı sıra meyve, kabuğu ve tanelerin antioksidan ve antitümör etkileri de biliniyor. 100 ml nar suyu, yetişkin bir insanın günlük C vitamini gereksiniminin yüzde 16’sını karşılıyor. Nar özünün şeker, kalori ve katkı maddesi içermemesi nedeniyle çeşitli diyet ürünlerinde kullanıldığı da biliniyor. Yapılan bir çalışmada hayvan deneylerinde nar suyuyla beslenme sonrasında damar plakları ve tıkanıklıklarının yüzde 44 gerilediği, insanlar üzerinde yapılan bir başka çalış- mada ise 2 hafta boyunca günde 50 ml tüketilen nar suyunun tansiyonu artıran enzimi yüzde 36 düşürdüğü ve bu sayede tansiyonda yüzde 5 düşüş görüldüğü belirtiliyor. Nar suyu virüs önleyici özelliğinden ötürü diş taşı temizlemede kullanılmasının yanı sıra nardaki tanen maddesinin kalp krizi riskini düşürdüğünü ortaya koyan çalışmalar yapıldığı biliniyor. Narın içi de dışı da insan sağlığına etkili Narın içerisinde ve taneleri arasında bir damar halinde bulunan beyaz tabaka da mideye iyi geliyor ve güçlendiriyor. Suyu zarıyla birlikte çıkarılıp bal ile macun kıvamına gelinceye kadar pişirilip diş etlerine sürüldüğünde diş eti tahrişine ve yaralarına iyi geliyor. Nar tanelerini saran zar hazmı kolaylaştırıyor ve idrar söktürüyor. Bunun yanında düzenli olarak ekşi nar pekmezi bal ile karıştırılarak alındığında mide iltihabına iyi geliyor. Mucizevi şifa kaynağı narın içi de dışı da insan sağlığına çok faydalı. Narın kabuğu cildi yumuşatıyor ve enfeksiyonlardan koruyor. Nar kabukları ishale karşı da etkili. Nar kabuğu kaynatıldıktan sonra soğumaya bırakılıyor ve biraz bal ile tatlandırılarak içiliyor. Narın kabuklarının kaynamış suda demlenmesi ile hazırlanan çay ise ishali kesiyor. Narın Faydaları • Kalp krizi risklerini azaltır • Şekerin dengelenmesini sağlar • Kolesterolü ve hipertansiyonu düzenler • Antioksidan görevi görür • Cildi sıklaştırır ve genç tutar • Cildin pürüzsüz görünümüne yardımcı olur • Enerji verir, yorgunluğu giderir • Hücrelerin yenilenmesine yardımcı olur ve kanser hücrelerini yavaşlatır • Alkol, sigara, kirli hava, zehirlenme etkilerini azaltır • İshali giderir • Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır • İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar • Mideyi temizler ve hazmı kolaylaştırır • Mide ülserini iyileştirir • Boğaza ve akciğerlere faydalıdır • Öksürüğe iyi gelir • Nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı faydalıdır. EDAK ile Antalya’da Merhaba Yaz Satış Etkinliği E DAK Ecza Kooperatifi, bu yıl sekizincisi düzenlenen “Merhaba Yaz Satış Etkinliği 2016” ile eczacı ortaklarını çok geniş bir İtriyat ürünleri yelpazesi ile buluşturacak. 3–6 ve 10-13 Mart 2016 tarihleri arasında Antalya Belek’te Kaya Palazzo Golf Resort Otel’de düzenlenecek olan etkinlik ile EDAK’ın faaliyet alanındaki eczacı ortakları ve firma yetkilileri bir araya gelecek. “Merhaba Yaz Satış Etkinliği 2016” ile kooperatif ortağı eczacıların farklı ürün kategorilerinde yer alan ürünler ile avantajlı koşullarda ürün alımının sağlanması hedefleniyor. Nar çiçeği, bağırsaklarda oluşan iltihapları gideriyor, kanın temizlenmesine yardımcı oluyor. Yüksek oranda C vitamini içermesiyle nar çiçeği, doğal antibiyotik olarak kullanılıyor. Boyun ağrıları için lapa yapılarak uygulanabilir ve aynı şekilde bir litre suda kaynatılarak ağız yaraları için gargara yapılarak kullanılabilir. Kimler dikkatli tüketmeli? Nar çiçeğini salatalarınızdan eksik etmeyin Bu meyvenin çiçekleri de ilaç misali pek çok derde deva. Bu çiçeği salatalarınızda çiğ olarak kullanmanız tavsiye ediliyor. Nar, oldukça faydalı bir meyve olsa da, mide ve sindirim sistemi problemi olanların, hamilelerin ve çocukların dikkatli tüketmesinde fayda var. Çok yüksek değerde vitamin ve element içerdiği için halime kadınların, mide, bağırsak hastalıkları olanların ve çocukların aşırı şekilde tüketmemeleri gerekiyor. Çok çabuk hazmedilse de bazı kişilerde gaz ve şişkinlik meydana getirebilir. Ateşi olan hastaların da tüketimine dikkat etmesi gerekir. Bu durumda olanlar nar tüketim miktarları ile ilgili olarak diyet uzmanları ile görüşebilirler. EDAK Ecza Koop. tarafından düzenlenen ve 100’e yakın firmanın katılacağı etkinliğe eczacıların ilgisinin büyük olması bekleniyor. Son yıllarda sıkıntılı günler yaşayan eczacılara biraz olsun nefes aldırmayı hedefleyen ve artık gelenekselleşen bu organizasyon ilaç eczacılık sektörünün buluşma noktalarından biri haline geldi. Etkinliğinin detaylarını www.edak.org.tr ve www.merhabayaz.com’da görebilirsiniz. 2016 mart•nisan edaktüel 61 edaktüel sağlık • Eczacı Eda Çağında • EDAK Denetleme Kurulu Üyesi Antibiyotikler Kış aylarında havaların giderek daha da soğuması, güneşin arada bir içimizi ısıtıp sonra hemen kaybolması ani ısı değişikliklerini de beraberinde getiriyor. Bu durumdan hemen etkilenen ve ani ısı değişikliklerine ayak uyduramayan kişiler de hasta olup yoğun ilaç ve antibiyotik kullanımına maruz kalabiliyor. Antibiyotiklerin uygunsuz kullanımı ise hem hastalıkların tedavisini geciktiriyor hem de antibiyotiklere direnç gelişmesine sebep oluyor. Bu konuda önlem almak amaçlı, sağlık bakanlığı, akılcı ilaç kullanımı uygulamaları içerisinde antibiyotiklerin reçetesiz temin edilmesini yasakladı. Bu uygulama aslında haklı gerekçelere dayanıyor. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar genelde viral kaynaklıdır ve antibiyotik kullanımı gerektirmez. Ancak bizler antibiyotik kullanmadan iyileşemeyeceğimizi düşündüğümüzden geçmiş tecrübelerimizden bildiklerimizle kendi kendimizi tedavi etmeye çalışırız. Uygun olmayan antibiyotik kullanımı ise bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasından başka bir işe yaramamaktadır maalesef. Belirli bir antibiyotiğe karşı direnç, söz konusu antibiyotiğin tedavi dozunda dirençli bakterileri öldüremediğini veya çoğalmalarına engel olamadığını ifade etmektedir. Bakteriler, çevrelerinde meydana gelen deği62 edaktüel mart•nisan 2016 şikliklere hızlı uyum sağlayabilen canlılardır. Antibiyotik direnci de bunun bir örneğidir. Antibiyotiğe duyarlı bakteriler antibiyotiğe maruz kaldıklarında öldükleri halde, dirençli Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar genelde viral kaynaklıdır ve antibiyotik kullanımı gerektirmez. Ancak bizler antibiyotik kullanmadan iyileşemeyeceğimizi düşündüğümüzden geçmiş tecrübelerimizden bildiklerimizle kendi kendimizi tedavi etmeye çalışırız. bakteriler büyümeye ve çoğalmaya devam eder. Bu dirençli bakteriler toplumda hızla yayılarak diğer insanlarda da enfeksiyonlara neden olabilir. Antibiyotik direncine sahip bakteriler antibiyotik varlığında, dirençli olmayan bakterilere göre avantaj sağlar ve bunun bir neticesi olarak belirli bir süre sonra ortamdaki bakterilerin çoğu o antibiyotiklere karşı direnç sahibi olur. Ayrıca, bakteriler dirence neden olan genetik yapıları, farklı bakteri türlerine de aktarabilir. Bu da antibiyotik direncinin bakteriler arasında yaygınlaşmasına önemli katkı sağlar. Günümüzde halen dünya genelindeki ölümlerin %25'i enfeksiyonlara bağlıdır. Direnç gelişimi, bu oranın artması tehlikesini beraberinde getirmekte ve artık küresel bir sağlık sorunu olarak ele alınmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa bölgesinde her yıl 25.000 kişinin antibiyotik dirençli enfeksiyonlardan öldüğünü tahmin etmektedir. Direnç arttıkça toplumda enfeksiyon hastalıklarının daha uzun sürmesi, yayılması, salgınların sıklaşması ve ölüm riskinin artması söz konusudur. Dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıklar, özellikle de yoğun bakım ortamında ve bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda ciddi bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır. Dirençli nuza başvurunuz. yakalanma oranlarında artışa neden olmaktadırlar. - Antibiyotik almak yerine bağışıklık sisteminize destek ilaçlar, C vitamini takviyesi, bol sıvı ve bol istirahat yeterli. Antibiyotikler mutlaka hekim tavsiyesi ile kullanılmalı - - - nız. - - - Umarım sağlığınız bozulmadan yaşantınıza - - - 2016 mart•nisan edaktüel 63 edaktüel sağlık Ebeveynlere atık ilaç uyarısı • Eczacı Şule İlkkurşunlu • ÇEKOOP Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye’de ilk defa Atık İlaç Hareketi’ni başlatarak, ev ve işyerlerindeki atık ilaçları toplayarak, imha ettiren Çevreci Eczacı Kooperatifi Başkanı Eczacı Şule İlkkurşunlu, Gülben Şahin tarafından hazırlanıp sunulan TRT 1 Radyo’daki ‘Haklarımız’ programına konuk oldu. Çalışmaları hakkında bilgi veren İlkkurşunlu, ebeveynlere de önemli uyarılarda bulundu. Yapılan araştırmalara göre çocuk zehirlenmelerinin en önemli sebebinin evlerdeki atık ilaçlar olduğuna dikkat çeken İlkkurşunlu, “Kullanmadığınız, son kullanma tarihi geçmiş ilaçlarınızı evdeki dolaplarınızda tutmayın. Çocuklarınızın bu ilaçlara ne zaman ulaşacaklarını bilemezsiniz. Atık ilaçlarınızı imha ettirmek için kendinize en yakın ÇEKOOP üyesi eczanelere getirin. En yakın ÇEKOOP üyesi eczaneyi bulmak için www.cekoop.org.tr adresine bakabilirsiniz” dedi. İlaç dedektifi çocuklar ÇEKOOP olarak 2014 yılında 64 edaktüel mart•nisan 2016 Çevreci Eczacı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Şule İlkkurşunlu, ebeveynlere 'atık ilaç' uyarısı yaptı. Çocuk zehirlenmelerinin en önemli nedenin evlerdeki atık ilaçlar olduğunu belirten İlkkurşunlu, "Atık ilaçlarınızı evde tutmayın. En yakın ÇEKOOP üyesi eczanemize imha için getirin" dedi. geliştirdikleri İlaç Dedektifleri Projesi kapsamında ilköğretim çağındaki çocukları atık ilaç ve akıllı ilaç konusunda bilinçlendirdiklerini anlatan İlkkurşunlu, “Çocuklara drama yöntemini kullanarak, ilacın alınması, kullanımı, imha edilmesi konularında bilgi veriyoruz. Bu eğitim için ülke genelindeki eczacılardan talep geliyor. Ancak bu eğitimin verilmesi için o ilde atık ilaçların toplanıyor olması gerekiyor. Çünkü eğitim verdiğimiz çocuklara ‘‘Atık ilaçlarınızı Eczaneye Götürün’ mesajını veriyoruz. İzmir, Manisa ve Aydın’da da İlaç Dedektiflerimiz var. İlaç Dedektifi olan hiçbir çocuk, bir ilacı bile çöpe veya kanalizasyona atmaz” diye konuştu. En çok tansiyon, ağrı kesici ve antibiyotik atılıyor 2009 yılında İzmir Kalkınma Ajansı desteği ile birlikte Türkiye’nin ilk ve tek atık ilaç envanterini oluşturduklarını kaydeden İlkkurşunlu, şunları söyledi: “Bu çalışma kapsamında 34 bin kutu ilacı kaydettik. Hiç açılmadan atılan ilaçların başında tansiyon ilaçları geliyordu. Raporlu ilaçlar ilk defa yazıldığında dörder kutu yazılıyor. Hasta uyum göstermiyorsa atılıyor. Artık bu düzeltildi. Raporlu ilaçlar ilk kez yazıldığında 1 kutu yazılıyor. Ağrı kesiciler çok atılıyor. Her gittiklerinde doktor ağrı kesici yazılıyor. Ve antibiyotikler. Antibiyotikler hem açılmadan bırakılıyor hem de yarım bırakılıyor. Antibiyotik gereksiz kullanırsa vücutta antibiyotik direncine yol açıyor. En önce ilaçların reçete satılması gerekiyor. Antibiyotiklerle ilgili geçtiğimiz yıldan itibaren başladı. Hasta da burnu bile aksa antibiyotik istiyor. Bununla ilgili halkımızın bilinçlenmesi lazım. Sağlık Bakanlığı 2015 yılını Akılcı İlaç Kullanım yılı ilan etti. Biz de ÇEKOOP olarak bu konuda çalışmalar yapıyoruz” Akıllı ilacın tanımı İlkkurşunlu, Akıllı İlaç’ın tanımını ise şu şekilde yaptı: “Akılcı ilaç hastaya bireysel özelliklerine göre en uygun ilacı, en uygun kişiye en uygun maliyetle verilmesi demektir Fazla ilaç kullanmamak, doğru ilacı almak, kullanım süresi akıllı ilaç kullanımına girer” edaktüel gündem Ege Mutfağı'nın vazgeçilmezi OTLAR • Handan Korhan • Ege otlarının namını duymayan yoktur. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalarda en sağlıklı ve doğru beslenmenin Akdeniz ve Ege'de olduğu açıklanıyor. İlkbahar ayları bu otların en bol, en taze ve en lezzetli olduğu dönem. Farklı şekillerde tüketilebilen bu otlar salatalara, yemeklere, böreklere enfes tatlar veriyor. Onlarca ot çeşidinin her birinin farklı yararları bulunuyor. Birçok rahatsızlığın tedavisine yardımı olan otlardan bazılarını sizler için derledik. Dağlama (Koyungözü, Alagömeç) Dağlama diğer isimleriyle koyungözü, alagömeç bahar aylarında kırlarda bazen sarı, bazen beyaz çiçekleriyle bulunduğu bölgeyi şenlendiren bir bitki. Dağlama haşlanarak zeytinyağlı salatası yapılır. Karışık ot kavurmalarında, böreklerde ve gözlemelerde kullanılır. Gaz giderici, adet söktürücü, uyarıcı etkisi bulunan dağlama zor bulunan bitkilerden. 66 edaktüel mart•nisan 2016 Eşşek Helvası (Sütlüce, Çoban Düdüğü, Sütlü Diken) Eşşek helvası, sütlüce, çoban düdüğü, sütlü diken... Siz nasıl bilirsiniz? Bahar otlarından eşşek helvası tarlalarda, ekili alanlarda ve sebze bahçelerinde bulunur. Yapraklarının köke doğru etli yapısı, dikenli kenar- Helvası Otu ek olarak tüm salgı bezlerini de kuvvetlendirir. Radika (Hindiba, Tatlı Radika, Kara Hindiba) Radika çayırlarda, nemli ve kuytu çalılıklarda, yol kenarlarında bulunur. Acı radikanın yapraklarının daha tırtıklı olması onu tatlıdan ayıran en belirgin Dağlamadan eşşek helvasına, radikadan şevketi bostana... Faydaları saymakla bitmeyecek Ege otları; salatalarda, böreklerde, yemeklerde sofraların vazgeçilmezi... ları ve bazen yeşil bazen mor renkli yapraklarıyla eşşek helvasının sarı çiçekleri bulunur. Taze yapraklarından limonlu ve zeytinyağlı salatası yapılır. Karışık ot kavurmalarında kullanılır ve soğanla da yemeği yapılır. Eşşek Helvası ve yabani kuşkonmaz gibi otlar vücutta ürik asit birikmesini engeller. İdrar söktürücü özelliği olduğu bilinen Eşşek özelliktir. Bahar aylarında sarı çiçek açan radikanın yaprakları koparıldığında ve kökünde yapışkan sütümsü bir sıvı çıkar. Besleyici özelliği yüksek olan radika vücuda kuvvet ve zindelik kazandırır. Göğsü yumuşatır ve öksürüğü geçirir. İdrar söktürücü özelliği de mevcut olan radika, böbrek ile safra taşlarını düşürmeye yardım eder. Radikanın yapraklarını 5 dakika kadar kaynamış suyun içinde bekleterek hafif zeytinyağı ve limon ile salatasını yapabilirsiniz. Turp Otu Sonbahardan ilkbahara kadar yetişen turp otunun yaprakları kalın ve hafif tüylüdür. En çok haşlanıp limon ve zeytinyağlı salatası yapılarak tüketilen turp otu, Ege insanın balık yerken en çok tükettiği salata türlerinden. Kavrulup üstüne yumurta kırılırak da yemekleri yapılan turp otu, sinirleri teskin edici, ağrı geçirici özelliklere sahip. Deli Kereviz (Yabani Kereviz) Karışık ot kavurmalarında kullanılan deli kerevizin yaprak ve sap kısımları haşlanarak salatası, ayrıca zeytinyağlı sulu yemeği tercih edilir. Su kazayağı olarak da bilinen deli kereviz, kavrulduğu gibi bulgurlu yemeği de yapılır. Bu dallar omletlere iyi gider, böreklere konabilir, etli pişirilebilir. Deli kereviz sindirim sistemindeki enzimleri harekete geçirir, tansiyonu düşürür, artrite karşı kullanılır. Hardal Otu (Tatlı Hardal, Ak Hardal) Hardal otu sonbahardan ilkbahara kadar yetişebiliyor. Hardal otunun diğer türü deli hardala göre daha tatlı bir tadı var. Acımsı tadından dolayı yemeği yapılmadan önce kaynar suda hafifçe haşlanarak süzülür, zeytinyağı ve limonla salatası yapılır. Ayrıca filizleriyle yumurtalı veya yumurtasız kavurması da olur. olma tehlikesi olan ve bu nedenle kültür ortamında yetiştirilmeye başlanan bu bitkinin kökleri ve köke yakın taze yaprakları dikenlerinden sıyrılarak kullanılır. Yapraklarından haşlanarak zeytinyağlı salatası, köklerinden etli ya da zeytinyağlı yemeği yapılır. Vitamin ve mineraller bakımından zengin olan şevketi bostan, hazmı kolaylaştırarak bağırsakları çalıştırır ve idrar söktürücü etkisi bulunur. Haşlama suyu sabahları aç karnına içildiğinde böbrek taşı ve kumu için iyi gelir. Şevketi Bostan düşürür. Bitkinin içerdiği bakır ve demir, kanın çoğalmasına yardımcı olur. Yabani marul sütü, marul yağı olarak da bilinir ve uykusuzluk çekenlere önerilir. Ayrıca yabani marulda değerli mineraller dışında A, B, C ve E vitaminleri de bulunur. yarım saat kadar kaynatılıp suyu içilirse idrar söktürür ve sinirleri rahatlatarak ağrıları dindirir. Çiçeklerinden yapılan çayı göğsü yumuşatır ve öksürüğü keser. Ancak yılda 6 haftadan daha uzun süre kullanılmaması tavsiye ediliyor. Deve Tabanı (Sığır Kulağı, Engerek Otu) İğnelik (Leylek Gagası, Mis Otu, Tarak Otu) Deve tabanının taze toplanmış yaprakları karışık ot yemeklerinde, böreklerde ve gözlemelerde kullanılır. Deve tabanı yaprakları İğnelik, taze yaprakları haşlanıp salata olarak tüketildiği gibi, karışık ot kavurmalarında ve böreklerde, gözlemelerde kullanılır. İğnelik otunun kavurması oldukça lezzetli olur ama yemeği yapılacaksa çiçeklenmeden önce toplanmalıdır. İğnelik otunun köklerinden yapılan çay, ağız içi yaralarında, boğaz enfeksiyonlarında ve şekeri dengelemek için kullanılır. Ayrıca ishal, mide ülseri ve iç kanamalarda da yararlı. Tilkişan (Yabani Tatlı Kuşkonmaz, Tilkişen, Tatlı Sarmaşık) Yine börek ve karışık ot kavurmalarında kullanılır. Tohumları toz haline getirilip ilaç olarak değerlendirilen hardal otu romatizma tedavisinde de kullanılır. Tohumlarından yapılan çay ise iştah açıcı olarak içilebilir. Ayrıca hardal otunun mikrop öldürücü etkisi de var. Şevketi Bostan Ege ve Akdeniz çevresinde yetişen şevketi bostan aralık ayından itibaren özellikle nisan ve mayıs sonuna kadar yetişir. Son yıllarda daha çok tanınıp tüketilmesiyle doğal ortamda yok Yabani Marul (Süt Otu, Dikenli Marul, Acı Marul) Yabani marul taze döneminde toplanarak limonlu ve zeytinyağlı salatası yapılır. Sakinleştirici etkisi olan yabani marul potasyum, kalsiyum, sodyum ve klor gibi mineraller bakımından zengin. Şeker hastalarına faydalı olmasının yanı sıra öksürük ve astım için de kullanılır. Bu bitkide bolca bulunan klorofil, kan damarlarının kasılmasını giderir ve tansiyonu Tilkişan saplarının sert yerleri ayıklanarak yumurtalı veya yumurtasız kavurması yapılır. Acı bir tadı olan Tilkişan’ın acılığını azaltmak için az suda vitaminini çok kaybetmeyecek şekilde haşlamak gerekir. Tilkişan, kış aylarında soğuk algınlığı, grip, üşütme gibi rahatsızlıklarda etkilidir. Ayrıca tüm kanser türlerine karşı da koruması var. Bağırsak problemi yaşayanlara da iyi geliyor. Tilkişan’ı banyo suyuna koyduğunuz zaman alerjik durumlara karşı faydasını görmek mümkün. Vücudumuzdaki ödemi atıyor ve mideye iyi geliyor. Yabani Rezene (Arapşaçı, Sıralık) Yabani rezenenin yaprakları dereotuna çok benzerdir ama 2016 mart•nisan edaktüel 67 edaktüel gündem onu dereotundan ayıran en belirgin özelliği anasona benzer keskin kokusudur. Kök ve taze yapraklarından zeytinyağlı, kuzu etli yemeği yapılır. Yumurtalı veya yumurtasız kavurmasının yanı sıra, karışık ot kavurmalarının ve böreklerin olmazsa olmazı olan yabani rezene birçok kişi tarafından arapsaçı olarak da bilinir. Toplumda mide rahatlatıcı, gaz giderici ve süt artırıcı özellikleri için kullanılır. Bronşit, gastrit, kabızlık, diyabet, mide sancısı, iştahsızlık, solunum ve idrar yolu hastalıklarında da kullanmak mümkün. Körmen (Yabani Sarımsak, Kaya Sarımsağı) Körmen taze olarak salatalarda, soslarda kullanıldığı gibi yumurtalı kavurması yapılır ve ot kavurmalarında kullanılır. Bodrum usulü yapılıyorsa mutlaka nohutla pişirilir. Köremen otunun faydalarına gelince, kalp damar hastalığı risk taşıyanlara önerilir. Soğuk algınlıklarına karşı da birebir. Bu yararlı bitkinin antibiyotik özelliğinin yanı sıra daha da önemli yararları olduğu biliniyor. Tirşik Otu (Yılan Yastığı, Yılan Başı, Tirşik Pancarı) Tirşik otu taze yaprakları toplanarak sebze olarak tüketilir. Dikkatli kullanmak gerekir, 68 edaktüel mart•nisan 2016 Otların Rüzgarlı Öyküsü: 7. Alaçatı Ot Festivali Çeşme Belediyesi’nin düzenlediği Otların Rüzgarlı Öyküsü: 7’nci Alaçatı Ot Festivali’nin hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Ülkenin en prestijli festivallerinden olan, yerli ve yabancı turistler tarafından yoğun ilgi gören etkinlik bu yıl 7-10 Nisan arasında yapılacak. Çevrenin ve doğal beslenmenin öneminin her geçen gün daha iyi anlaşılmaya başlandığı günümüzde Alaçatı’nın, Alaçatılıların yüzyıllardır yaşattığı bir özelliğini, kültür birikimini, ülkemize ve dünyaya tanıtmaya karar vererek 2010 yılında başlamış bir etkinlik bu. Alaçatı doğasının zenginliğini, otlarının çeşitliliğini tanıtmak ve bu otlarla pişirilen geleneksel yemeklerinin kaybolmaması için düzenlenen festival, tüm doğa dostlarını Alaçatı'ya bekliyor. Ebegümeci zehirlenme yapabilir. Bu nedenle tuzla ovularak bekletilir ve haşlanarak suyu süzüldükten sonra kullanılır. Yapraklarından etli dolma, haşlanarak veya kavrularak sarımsaklı yoğurtlu salatası, ayrıca nohutlu çorbası yapılır. Tirşik bitkisi açken yendiği zaman bağırsak parazitine ve gastrite çok iyi geldiği biliniyor. Genel olarak ise, iştah açma özelliğine sahip ve mide hazmı sıkıntısı çeken insanlar için birebir. İdrar söktürücü olmasının yanı sıra idrar enfeksiyonlarına karşı da etkili. Kansızlığa karşı çok faydalı olan tirşik, ateş düşürücü özelliğe de sahip. Yaraların hızla iyileşmesini ve kısa zamanda kapanmasını sağlıyor. Vücut direncini arttırıyor ve kas kramplarına karşı da etkili. Ebegümeci (Develik, Gömeç) Ebegümeci karışık ot kavurmalarında, böreklerde, gözlemelerde kullanılır. Ayrıca salçalı veya salçasız zeytinyağlı yemeği, hatta etli, pirinçli ya da bulgurlu yemeği ve çorbası da yapılır. Sarması ve körpe yaprakları haşlanarak ekşili veya yoğurtlu salatası da olur. Çiğ olarak tuzla hafifçe ovduktan sonra salatalara eklenebilir. Karışık veya sade olarak omletlerde, kreplerde de kullanılıyor. Faydası ise çok. Kol ve bacak çürüklerinde, ciltteki şişlik ve çıbanlara losyon şeklinde tatbik edilen bitkinin yaprakları kaynatılıp içildiğinde sinirleri kuvvetlendiriyor. edaktüel hobi Bulunduğunuz her yer çiçek açsın • Handan Korhan • Evlerinize ve balkonlarınıza görüntüleri ve kokularıyla bambaşka hava katan saksı çiçekleri, yetiştirilme şekillerine ve mevsimlere göre değişiyor. İlkbahar, saksı çiçekleri için en uygun mevsim. Baharın ilk günlerindeki güneş ışınları uygun besin maddelerini sağlamaya yetmese de bitkiler bu sorunun çözümünü buluyor. Çünkü onlar gerekli olan mineralleri ve nişastayı bir yıl önceden depoluyor. Siz de doğanın uyandığı bu tarihlerde açan çiçeklerle evlerinizi, balkonlarınızı ve bahçelerinizi süslemeye ne dersiniz? İlkbaharda açan çiçeklerin bazılarını sizin için derledik. Kardelen İlkbahar başında görülen ilk çiçeklerden biri olan kardelenler, doğrudan güneş ışığı istemeyerek, dolaylı ışıklardan da yararlanabilir. Havaların ısınmasıyla açan bu çiçek, nemli yerlerde yetişir. Çok sıcak ve çok soğuktan olumsuz etkilenen kardelenlerin saksı değişimi iki yılda bir olmak üzere sıcak ayların başlangıcında yapılmalı. Bitkiyi sularken 70 edaktüel mart•nisan 2016 21 Mart tarihi bahar başlangıcı kabul edilse de birkaç hafta öncesinde açan rengarenk ve hoş kokulu çiçekler baharın gelişini önceden müjdeler. Şubat sonu ve Mart başından itibaren ilk açan çiçekler soğuk ve karanlık kış aylarından sonra doğa kadar insanların da canlanmasına sebep olur. Bu bahar bulunduğunuz ortamı renklendirmek, canlandırmak isterseniz bahar çiçekleri tam size göre. dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, boyutları çok değişmediği sürece aynı oranda suyla beslenmesi. Kardelenlerin çoğaltılması için en uygun zaman ise nisan ayı. Çiçek açan kardelenler marta kadar saksı bitkisi olarak da bulunabilir ve çiçek açtıktan sonra bahçeye ekilebilir. Çiğdem Çiğdemler, hem saksıya hem de bahçeye ekilir. Bakımı kolay olan bu bitkinin çiçek açma mevsimi Şubat sonu ve Mart başı. Çiğdem edaktüel hobi Rüzgargülü Zarif ve dayanıklı bir bitki olan rüzgargülünün çiçeklenme dönemi nisan ve mayıs ayları. Tohumları ya da kökleri ilkbaharda gölgeliklere ekilen bu çiçek geçirgen toprak ister. Hafif nemli yerleri, kireçli ve daha çok killi toprağı sever. Yarı gölge rüzgargülü için ideal. Bakıma ve suya fazla ihtiyaç duymayan rüzgargülünün çiçeklenmesi sona erdikten sonra budamasını yapabilirseniz bir sonraki çiçeklenme dönemi daha güçlü olur. Şakayık Şakayık 8-15 cm uzunluğundaki çiğdemler ilkbaharda sarı, mavimsi-mor ve beyaz renkte çiçek açar. Sağlıklı bir gelişim için organik maddece zengin toprak isteyen çiğdem, fazla su istemez, geçirgen ve kuru topraklarda da mutlu olur. Güneşli ve ılık konumda olması bu bitkilerin gelişimi için önemli. Küpe Çiçeği (Fuşya) Dış mekan bitkisi olan küpe çiçeğini evde yetiştirmek istiyorsanız, onun için en uygun yer balkon veya teras. Çiçek, kışın dahi içeriye alınmamalı. Güneş altında yaşabilse de rüzgar alan bir yer verimli yetişmesine neden olur. Yazın yarı gölge, kışın aydınlık bir ortam isteyen bu bitkinin küpe gibi sarkık formlu küçük çiçekleri var. Kırmızıdan mora, beyazdan pembeye kadar geniş bir renk hazinesine sahip küpe çiçeği, bahar ve yaz ayları boyunca bol bol çiçek açar ve yüze yakın türü bulunur. Bol su isteyen bu bitkinin sık sık yapraklarını ıslatırsanız uzun ömürlü olur. Toprak tamamen kurumadan sulama yapılmamalı, kışın çok az su verilmeli ancak tamamen kurumamasına da dikkat edilmeli. Aslan Ağzı Genel olarak ilkbahar mevsiminin ortalarında çiçeklenmeye başlar, yaz mevsiminin sıcaklığı ile birlikte çiçeklenmesi son bulur. Bulunduğu iklime ve hava koşullarına göre çiçek açma dönemi yaz ortalarına bile denk gelebilir. Sürekli çiçek açan aslanağzı türlerinin büyümeleri yazın sıcağın çok yoğun olduğu bölgede ve yoğun güneş alan ortamlarda bütün yaz kalabilir. Güneşi bol gören 72 edaktüel mart•nisan 2016 Ortanca Oldukça dayanıklı bir bitki olan şakayıklar güzel kokulu çiçeklerden. Sonbahar ya da ilkbahar başlarında ekilmesi gerekir. Geniş alana ihtiyaçları olan bu çiçeğin toprağı nemli, humuslu ve iyi drenaj yapılmış olmalı. Dikimi esnasında torf ve gübre ile harmanlanmış toprak kullanılması durumunda, köklerinin güçlenmesi sağlanabilir. Bitki ekimin yapıldığı yıl genelde çiçek vermez. Çiğ olan bir gecenin ardından gelen aşırı sabah güneşi tomurcuklara zarar vereceğinden binaların kuzey cephelerine dikilmesi önerilmez. Çok fazla dikilmesi önerilmeyen şakayıkların dikim yapıldıktan sonra bolca sulanması önemli. Papatya Rüzgargülü alanlarda yetiştirilmesi daha uygun, gübreye genel olarak ihtiyaç duymayan bu çiçek, suyunu iyi süzebilen toprakları sever. İlkbahar, çiçek ve tohum ekme mevsimi Bu mevsimde çiçek ekmeye ne dersiniz? Eğer sıfırdan başlayıp doğanın mucizelerine gün gün tanık olmak istiyorsanız, sevdiğiniz birkaç çiçeğin tohumunu alıp saksılara ekebilirsiniz. Filizlenip çiçek açmalarını takip etmekten zevk alıyorsanız, ilkbahar saksı çiçekleri yetiştirmek için olduğu kadar dikmek için de uygun bir mevsim. Birkaç günde bir sulanıp nemli kalmaktan başka bir ihtiyaçları yok. Bu mevsimde ekilecek çiçeklerin bazıları ise; Baharın habercisi olan papatya, çabuk çiçek açtığı için Mart ayının başında ekim yapılır. İnce tohum yapısından dolayı toprağa çok sık dikilmemeli. Üzerine toprak atılmadan tohumu dikilen papatyalar üzerine çok bastırıldığında filizlenmez. Papatyanın dikileceği toprak hafif killi olmalı ve balkonda yetiştirilmeli.Sulama konusunda diğer bitkilerden farksız,toprağı kurudukça sulanır fakat fazla su verilmesi bitkiye zarar verir. Ortanca Rengini toprağın asit türüne göre alan ortancalar bir gölge bitkisidir. Ortancanın budama mevsimi ilkbahardır. Geniş saksı kullanılmalı ve çiçeklenme bitince değiştirilmeli. Bitki genelde yaz aylarının ortasında çiçek vermeye başlar. Bakımı zahmetsiz olan ortancalar hep aynı oranda sulanmalı. Çiçeğin yerinin değiştirilmesi gelişmesini engeller. Beton yığını arasında kalmaktan şikayet ediyorsanız, balkon, teras ya da bahçenizde sevdiğiniz çiçeklere yer verebilir, hayatınızı daha keyifli hale getirebilirsiniz. edaktüel lezzet Yöreden yöreye farklılaşan tatlarıyla Karadeniz Mutfağı • Handan Korhan • Fındık, çay, hamsi... Karadeniz kültürünün üç atlısı... Ama Karadeniz Mutfağı'nı sadece bu üçüne indirgemek büyük haksızlık. Değişimin az uğradığı Karadeniz mutfağı, otantik lezzetlerini korumaya devam ediyor. Karadeniz bölgesi, coğrafi yönden olduğu gibi yöresel yemeklerinin çokluğuyla da bilinir. Karadeniz’in tertemiz sularından çıkan balıklar, tarlalarda yetişen mısırlar ve diğer tarım ürünlerden yapılan lezzetler Karadeniz yemek kültürünü oluştuyor. Batı, Orta ve Doğu olarak bölümlere ayrılan Karadeniz'de mutfak kültürü de bundan etkilenmiş durumda. Bazı yemekler bölgeden bölgeye değişerek farklı tarzlarda pişiriliyor. Örneğin Karadeniz pidesi açık ya da kapalı oluşuna, boyuna, içindeki malzemeye göre farklılık gösterebiliyor. Yağmurlu, serin ve bu yemyeşil bölgede yemeklerin içinde yeşil otlar, etler, pirinçler, un ve şeker bolca kullanılıyor. Bol yağışlar 74 edaktüel mart•nisan 2016 sonucu oluşan yeşil topraklardan yükselen otlar ise en çok karalahana, pazı (pezik), ısırgan, mısır (darı) ve kiraz. Karalahanadan çorba, kavurma, dolma yapılıyor. Ayrıca soğanla kavrulup ana yemek olarak sunulan turşuları da unutmamak gerek. Yufka, kadayıf, lokum ve pekmezli kabak da en meşhur tatlılar. hatta olmazsa olmaz. Çorbasından buğulamasına, mücverinden sarmasına, tatlısından dolmasına, pilavından köftesine kadar neredeyse hamsinin girmediği bir yemek yok. Her mevsim yağışlı olan bölgede zengin bitki örtüsü mutfağa da yansımış. Pek çok ot ve yaprağı mutfaklarında kullanıyor Karadenizliler. Karalahana (pancar), pazı (pezik), ısırgan, mısır (darı), kiraz, melevcan (diken ucu), hoşuran, mendek, baldıran, taflan, sakarca ve tirmit bu bitkilerden en ünlüleri. Pek Hamsinin özel bir yeri var Karadeniz’e dökülen nehirlerin etkisiyle burada balıkların beslenmesine imkan veren plankton zenginliği yüksek. Karadeniz balıklarının lezzetinin sırrı da burada. Karadeniz için hamsi çok önemli bir balık, Pepecura Koloti Peyniri - lama; mısır unu, tereyağı ve muhlama yöre sofrasının baş durumda... Çay ve fındığı anlat- koz kaldıran, kaymaktan yapılan Rize Yemekleri - ca pazı, salatalık, şalgam ve tomarıdan turşu yapılıyor. - lahana. Lahanadan açık sarma, çorbası, lahana dolması, lahana mısırı da çok yaygın kullanıyor. Bazen taze, bazen kurutarak, bazen de öğüterek kullanılan kabak ve arap kapağı, patlıcan, domates ve pırasadan sebze - - Turşu Kavurması Turşu kavurma Karadeniz mutfağının önemli lezzetlerinden - aynı zamanda. Soğanla kavrulaye turşusunun tuzu alındıktan lıyor. - - 2016 mart•nisan edaktüel 75 edaktüel lezzet Kanlıca Mantarı (üstte) Karalahana Sarması (altta) Hamsinin binbir çeşidi Trabzon yemeklerinin başında geliyor. Bunlardan bazıları hamsili pide, hamsili pilav, hamsili ekmek, hamsi pilaki, hamsi çıtlaması, hamsi ızgara. Mısır sarması, etli lahana sarması, içli tava, hohollu pide, pazı burmalısı, kuymak, su böreği, yufka tatlısı, laz böreği, gulya, turşu kavurması, pazı plakisi, lahana kavurması, kaygana, hamsi kuşu, mısır çorbası, ısırgan çorbası, etli mısır sarması, Trabzon kebabı, Hamsiköy sütlacı, zumur, kaz kaldıran, hoşmeli, tomara kaygana, sütlü kabak, lapa, borani Trabzon yemeklerinin başlıcalarından. Muhlama Ordu Hamsili Pilav Artvin Yemekleri ise yoğurt, süzme yoğurt, carmi (bir çeşit peynir) kurç (bir çeşit peynir) yapılıyor. Diğer Rize yemekleri ise laz böreği, turşu tavalı, kuru fasulye, kabak sütlacı, pekmezli asude, termoni ve kotniyar. Her yerde birinci yemek olarak alınan sulu çorbalar Rize bölgesinde pek fazla bilinmez. Birinci yemek olarak sofraya gelenler genellikle tava yemekleri. Bu yemekler sofraya sıcak olarak getiriliyor. Rize'de bazı sulu yemekler "manca" diye adlandırılıyor. Bunlar çorba türü yemekler olarak düşünülse de genelde tava yemeklerinden sonra ikinci yemek olarak tüketiliyor. Fasulye mancası, lahana mancası, kabak mancası gibi. Trabzon Yemekleri Trabzon yemekleri denince akla hemen mısırdan, lahanadan, hamsiden, fasulyeden, patatesten, pidelerden, turşudan meydana gelen yüzlerce yemek tarifi gelir. Trabzon mutfağı zengin. 76 edaktüel mart•nisan 2016 Artvin yöresinde de mutfak geleneği çok zengin. Süt ve süt ürünlerinden yapılan yemekler, peynir kuymağı ve kaymak kuymağı var. Sebzelerden ve kır otlarından yapılan yemekler ise dağ pancarı, kuş yemeği, gımı, yaban semiz otu, ebegümeci. Taze fasulyenin kurutulmuşundan yapılan “Puçuko” özel sebze yemeği. Laz Böreği, katmer, erişte, hınkal, çergebaz, bişi, lokum, hamur işlerinin başında geliyor. Kışlık kavurma, ağaç şişlerde yapılan kebaplar etli yemeklerin yöreye özgü tatlarından. Hasuta, kaysefe, zurbiyet ve ballı lokum tatlılardan. Lorlu pekmezi, ketesi ve taze fasülyesi ile diğer bütün Karadeniz yemeklerini bünyesinde barındıran Artvin mutfağını mutlaka denemelisiniz. Diğer meşhur tatları pileki ekmeği, mantılı süt yemeği, ısırgan otu çorbası, ballı lokum, püşürük çorbası, karalahana sarması, elma yemeği, silor tatlısı, boran ve peynir tavalama. Karabük Karabük mutfağı ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda saptanan yüzden fazla yemek çeşidi yöre Kuru fasulye, balık çorbası, un helvası... Karadeniz’in bilinen tüm tatları Ordu’da da karşınıza çıkacak. Genelde balık ve sebze ağırlıklı olmasının yanı sıra karalahana sarması ve çorbası, yalıköy köftesi, hamsi köftesi, ceviz helvası, içli tava, kabak muhallebisi, keşkek, hoşkıran kavurması, patates kayganası, patates mıhlaması bölgeye özgü tatlardan. Giresun Hamsili Pide Hamsili Çorba mutfağının zenginliğini açıkça ortaya koyuyor... Gözleme, Safranbolu bükmesi, kuyu kebabı, kara mancar, yaprak dolması, yayım (ev makarnası), perohi, bandırma, sini çöreği, çullu börek, bazlama, su böreği, ev baklavası, safranlı zerde, höşmerim, haluşka yöresel yemeklerden. Bölgede özellikle sonbaharda bulunan Kanlıca ve diğer mantar çeşitlerinden de yemek ve börekler yapılıyor. Her zaman taze satılan helva çeşitleriyle fındıklı, şamfıstıklı, güllü ve safranlı çeşitleri bulunan Safranbolu lokumları da ünlü. Giresun mutfağında yiyecekler genelde otsu bitkiler, diken uçları ve sebzelerden oluşuyor. Karalahana yine baş rolde. Çalıçiçeği, merulcan, mendek, kuzukulağı, gücündene, hoşran, ısırgan, madımak, kabalak, sakarca, merevcen, pancar çiçeği, galdirik, pezik bunlardan bazıları. Yazın taze olarak tüketilen gıdalar, kışın fırınlanmış kuruluk ve tuzlularla (fasulye, taflan, kiraz, yeşil domates, hamsi), turşu, konserve, pekmez, reçel, komposto ve çerezlerle zenginleşiyor. Yemeklerin vazgeçilmezi çoğunlukla mısır ve mısır unu. Sütlü mısırlar toplanıp taş fırınlarda kavruluyor, sonra taş değirmenlerde un haline getirilerek fırın darası elde ediliyor. Bu ürün yemeklerin ve tatlıların en önemli unsuru. Yaylalar ve köylerde hayvancılığın yaygın olması nedeniyle peynir (tecen), deri peyniri (tulum), küp peyniri ve çökelek bol bulunuyor. Küp peyniri ve çökelekler güveçlerde, yazdan toprağa gömülerek kışa hazırlanıyor. edaktüel gündem Doğasından tarihine, mektebinden müzesine gidilesi bir yer Adatepe Köyü • Deniz Çaba • Çanakkale Ayvacık'a bağlı, Küçükkuyu'dan sadece 3 kilometre uzaklıkta eski bir köy Adatepe. Kazdağları'nın yamacında olduğu için tüm oksijeni üzerine çekmiş. Meydanıyla, iki yaşlı çınarıyla, kır kahveleriyle, tarihi taş evleriyle, zeytin ağaçlarıyla, havasıyla, tarihiyle ve hikâyeleriyle etkileyen bir yer. Zaten söylenen o ki özellikle bahar aylarında günde 3-4 bin kişi ziyaret ediyor burayı. Köyde ve çevresinde yapabileceğiniz çok şey var. Örneğin Adatepe'deki Taşmektep'e mutlaka gidin. Burası felsefe, edebiyat, sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerlerin yapıldığı özgür bir bilgi ortamı. Taşmektep'in amacı şehrin yorucu ortamından uzaklaşıp yeni bilgiler edinmek ve bilgi üretmek isteyen insanları bir araya getirmek. Yine mutlaka Küçükkuyu'daki Adatepe Zeytinyağı Müzesi'ni gezin. Zeus Sunağı'nın bulunduğu tepeden körfez manzarasını izlemeyi de unutmayın. Köyün Refika'sı Tarihi antik dönemlere kadar uzanan Adatepe Köyü, 1989'da sit alanı ilan edilince bölgenin 78 edaktüel mart•nisan 2016 tek korunan köyü olarak bugüne kadar gelmiş. Köyde mevcut evler eskiye uygun restore edilmiş. Yine yıkılmış olan evler de köydeki mimariye uygun olarak baştan yapılmış. Adatepe, bir Selçuklu Köyü. Rumlar 1880 ile 1885'te aşağı mahalleyi kurmuşlar. Mübadeleye kadar Rumlar ve Türkler bir arada yaşamış. Kurtuluş Savaşı sonrası nüfus profili değişmiş tabii. Köy tarihinin bu kısmıyla ilgili oldukça hoş bir hikâye de var: Adatepe'de Refika takma adıyla bir Rum güzeli yaşarmış. Bu kız iyilikseverliği, güzelliği ve şarkılarıyla tüm köylünün kalbinde taht kurmuş. Köylüler Refika'yı o kadar severmiş ki tarlada, bağda, bah- çede Refika'nın şarkıları dinlenir olmuş. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra mübadele nedeniyle tüm Rumlar gibi Refika da köyü terk edip Yunanistan'ın yolunu tutmak zorunda kalmış. Refika'nın gitmesiyle Türkler ciddi üzüntü içine girmiş ve Refika adına türküler yakılmaya başlanmış. Zeytinyağı şişelerinde bir resim şimdi Hikâye burada bitmiyor. Profesyonel Rehber Pınar Soysal'ın sözleriyle devam edersek, yıllar sonra 1940-50 yılları arasında bir gün elinde çantasıyla ağır adımlarla köy meydanına bir kadın geliyor ve köylü onu zeytin gözlerinden tanıyor. Eş dostla sohbetlerle, hatıralarla birkaç gün geçiriyor Refika Adatepe'de. Sakız Adası'nda yaşadığını anlatıyor. Ve vedalaşıp ayrılıyor. Sonrasında bu etkileyici hikâyenin izini süren, O'nu Sakız Adası'nda arayanlar oluyor. Ama Refika'yı kimse bilmiyortanımıyor. Bir gün köye, eskiciden bulunan eski bir resimle çıkageliyor birisi. Gözyaşları içinde ahali, resimdeki kadının O olduğunu söylüyor. Resimdeki kadının Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi olduğu söylentisi kafaları iyice karıştırıyor. Adatepe Zeytinyağ Müzesi'nin kurucuları bu efsaneyi duyduklarında çok etkilenmiş olsa gerek Sakız adasına gittiklerinde Refika'yı tekrar aramışlar. Ancak hiçbir ize rastlayamamışlar. Yalnız antika dükkânındaki güzel bir kız resmi ilgilerini çekmiş ve bu resmi Adatepe Köyü'ne getirip köyün yaşlılarına göstermişler. Yaşlıların resimdeki kızın Refika olduğunu söylemeleri üzerine Refika zeytinyağı şişelerinde ve birçok ambalaj üzerinde yerini almış ve bu sayede köyün bir simgesi haline gelmiş. 10 hane yerli, 390'i İstanbullu Köyde bugün yerli halk ve şehir hayatından kaçıp yerleşmiş olan insanlar bir arada yaşıyor. Aslına bakarsanız Adatepe, 1980'li yıllarda kent yaşamından kaçan bir grup tarafından keşfedilmiş. Bu grup köyde harabe sayılabilecek yapıları almış ve geleneksel mimariye tamamen sadık kalarak binaları yaşanılan mekânlara dönüştürmüş. Bugün köyde toplamda 400 hane var. Bunlardan sadece 10'u yerli halk, 390 hane ise İstanbullu. Üstelik bu 400 evin 4'ü hariç diğer hepsi denizi, aynı zamanda Midilli ve Zeytin ağaçları içerisinde, Kazdağları'nın batı ucunda bol oksijenli havası ve tarihi atmosferiyle büyüleyici bir köy Adatepe. Mimarisi, sokakları ya da hikâyeleri bir yana Taşmektep'i ve Zeytinyağı Müzesi ile ziyaret edilmesi gereken yerlerin en başında geliyor. Cunda'yı görüyor. Buna rağmen Adatepe, denizden ve karadan görünmeyen dünyadaki nadir köylerden biri olarak biliniyor. Dört tarafı ormanlarla kaplı ve yeşilin koruması altında. Film platosu Köy aynı zamanda bir sanat köyü. Köyde yaşayan ya da bir zamanlar orada kalmış olan o kadar sanatçı var ki... Sinema ve tiyatro sanatçısı Ayla Algan, edebiyatçı, eleştirmen ve çevirmen Cevat Çapan, sinema sanatçısı ve çevirmen Serra Yılmaz, ressam Mehmet Emin Erdoğdu, heykeltıraş Tuba İnal, Mimar Sinan Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan, aynı zamanda "Adatepe Taş Mektep" yaz okulunu da yöneten Zerrin İren Boynudelik, ressam Alparslan Baloğlu, fotoğraf sanatçısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Adatepe Taş Mektep kurucularından Kamil Fırat, ressam Edis Tezel, tasarımcı, sanat yönetmeni, yapımcı olan ve 1999'dan bu yana Ayvalık'ta kendi atölyesinde kitap tasarımı ve resim yapan Sahir Erdinç, fotoğraf sanatçısı Figen Çiftçi... Bir de burası bir film platosu. Bugüne dek pek çok film, dizi ve belgesel çekilmiş.1969 yapımı Devlerin Öcü, 1985 yapımı Kuyucaklı Yusuf, 1987 yapımı İpekçe, televizyon dizilerinden ise Yılan Hikâyesi, Karadağlar, Anadolu'nun Kadın Erenleri ilk akla gelenler. Taşmektep'te felsefe, edebiyat, sanat... Adatepe'nin en önemli özelliği buradaki Taşmektep de denilebilir. Eski bir ilkokul binası dönüştürülerek açılan Adatepe Taşmektep'te bugün felsefe, edebiyat, sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerler, ayrıca değişik disiplinlerde çalışan sanatçıların serbest atölye çalışmaları yapılıyor. Adatepe Taşmektep, günlük hayatlarında uğraştıkları işlerin dışında farklı ilgi alanları olan, bilgilerini derinleştirmek ve deneyimlerine yenilerini eklemek isteyen, şehirlerin yorucu ve zaman tanımayan ortamından çıkarak yeni bilgiler edinerek tatillerini verimli hale getirmek ve hayata yeni bakış açıları eklemek isteyen insanları bir araya getiriyor. Okulun web sitesinden etkinlikler takip edilebiliyor. Zeytinyağı Müzesi'nde bir kültüre tanıklık Adatepe'deki en önemli yerlerden biri de Zeytinyağı Müzesi. Türkiye'de türünün ilk örneği olarak açılan Zeytinyağı "Fabrika - Müzesi" 2001'den beri yerli yabancı on binlerce ziyaretçi ağırlıyor. Küçükkuyu'daki tarihi sabunhane binası restore edilerek, bir yandan kuru baskı tar- zında zeytinyağı üretimine devam edilirken, öte yandan civar köylerden toplanmış zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimine ilişkin çeşitli araç -gereç ve aksesuarlar fabrika binasında sergilenmeye başlamış. Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, çeşitli folklorik objeler var. Aynı zamanda zeytinyağının üretim aşamaları, saklanması, aktarılması, filtre edilmesi gibi zeytinin dalından sofraya geliş öyküsüne de baştan sona tanık oluyorsunuz. Nerede kalmalı, ne almalı? Buraya gelip de ne alınmadan dönülmez peki? Birinci sırada zeytinyağı var. Bölgede üretilen zeytinyağı geleneksel sulu baskı sistemi ile elde edilen sızma zeytinyağı. Bir de unutulmaması gereken otlar var. Kapari, adaçayı, kekik, defne, deli asma, defne, ısırgan, nane ve biberiyenin en güzelini buradan temin edebilirsiniz. Konaklama için ise dört farklı seçenek var. İda Blue Hotel, Hünnap Han, Adatepe Pansiyonları, Zeushan. İda Blue Hotel'in işletmecisi Osman Meftun Yetiş de 12 yıl önce İstanbul'dan gelip yerleşenlerden. Aileden gazeteci ve matbaacı Meftun Bey. Babası Haluk Yetiş, eski gazetecilerden. Markopaşa, Tan, Akşam, Politika ve Yenigün gazetelerinde idare müdürlüğü yapan ve Türkiye'de ilk defa Anadolu baskısını ve dağıtımını gerçekleştiren gazeteci. Karaca Ofset'i kurarak da Türkiye'de ofset matbaacılığının da kurucuları arasında. Sözün kısası, Adatepe'de her bir köşede yeni biri ile tanışmanız, yeni bir hikâye dinlemeniz olası. Bunun için bile gitmeye değer. Genel olarak bilgi edinmek ya da konaklama için iletişim adresine ihtiyaç duyanlar www.adatepekoyu.com adresini ziyaret edebilir. 2016 mart•nisan edaktüel 79 edaktüel sinema 80 edaktüel mart•nisan 2016 • Handan Korhan • Drew Barrymore Çocuk şöhret vakasının en büyük örneği. Spielberg'in manevi torunu, Charlie'nin meleği, üç kitabın yazarı ve hepsinden önemlisi onlarca filmiyle tanıdığımız Drew Barrymore, Mart ayında vizyona girecek "Miss You Already" filmiyle sevenleriyle buluşacak. Drew Blyth Barrymore, 22 Şubat 1975’te ikisi de oyuncu olan John Drew Barrymore ve Jaid Barrymore’un çocuğu olarak Culver City, California’da dünyaya geldi. John Blyth, Blyth Dolores ve Brahma (Jessica) Blyth isimlerinde üç kardeşi olan Drew’in anne babası o dünyaya geldikten hemen sonra boşandı. Henüz bebekken kariyeri başlayan Barrymore, 11 aylıkken bir köpek maması reklamı için seçmelere gittiğinde köpek tarafından ısırılmasına rağmen yapımcıların beklentilerinin aksine gülmeye başlamasıyla ilk rolünü kaptı. Ardından Suddenly Love isimli TV dizisiyle üç yaşındayken izleyiciyle buluştu. Daha 5 yaşındayken Altered States filmiyle ilk sinema deneyimini yaşayan güzel oyuncuyu bir yıl sonra Steven Spielberg’ün E.T. the Extra-Terrestrial filmiyle tüm dünya tanıyacaktı. Tüm zamanların en küçük sunucusu olarak Saturday Night Live’da performans gösterdiğinde ise yedi yaşındaydı. Erken yaşta şöhret, kötü alışkanlıklara sebep oldu 1984'te çekilen Irreconcilable Differences filmindeki Casy Brodsky rolünde gösterdiği performansla Altın Küre'de en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülüne aday olan Barrymore genç yaşta kazandığı şöhreti kaldıramadı. Sinemanın ışıltılı dünyasına çok küçük yaşlarda girdiği için 9 yaşında sigara ve alkole, 10 yaşında marijuanaya başladı. Henüz 12 yaşındayken de kokain bağımlısıydı. Çocukluğunu yaşayamadan kendini kameraların karşısında bulan aktris, 1990 yılında Little Girl Lost adlı otobiyografisinde bu süreci ve ilk gençlik yıllarında yaşadıklarını anlattı. Barrymore'un kötü kız imajı ve oyunculuğuyla ilgili yapılan olumsuz eleştiriler, erkekleri baştan çıkarmada usta bir ergeni canlandırdığı Poison Ivy ile daha da güçlendi. 1992 yılında film, VHS olarak raflardaki yerini aldığında büyük bir satış başarısı elde etti. Filmlerinden daha çok özel hayatıyla anılan aktrist, 1995 yılında Playboy dergisine çıplak pozlar verdikten sonra manevi büyükbabası Steven Spielberg 20. yaş günü hediyesi olarak Barrymore’a bir yorgan hediye etti ve şu notu iliştirdi: Kendini kapat. Ancak oyuncu milyonların izlediği The Late Show with David Letterman programında masanın üzerine çıkıp göğüslerini açınca yine tüm Amerika onu konuştu. 2016 mart•nisan edaktüel 81 edaktüel sinema Romantik filmlerin aranan yüzü Uzun zamandır sinemada başarıya hasret kalan Barrymore için bir yeniden başlangıç 1996 yılında Wes Craven’in “Scream” isimli filminde kısa ama dikkat çekici bir rol almasıyla başladı. Aynı yıl Woody Allen’ın yönetmenliğindeki “Everyone Says I Love You” isimli yapımda da rol aldı. 1997 yılında People Dergisi tarafından “Dünyanın En Güzel 50 Kişisi” arasına giren oyuncu için bu süreç kariyerinde yeniden yükselişe geçmesi için fırsat niteliğindeydi. Wishful Thinking Best Men (1997), The Wedding Singer (1998), Ever After (1998), Home Fries (1998), Never Been Kissed (1999) ve Skipped Parts(2000) olmak üzere ağırlıklı olarak romantik komedilerde başrolde görünen aktris, yoğun bir çalışma temposu içindeydi. 2000 yılında “Charlie’s Angels”da Cameron Diaz ve Lucy Liu’yla birlikte Charlie’nin üç meleğinden birini canlandıran Barrymore, aynı yıl “Skipped Parts”, “So Love Returns” ve “Donnie Darko” isimli filmlerde de rol alarak kariyerini sağlamlaştırdı. Charlie’s Angels ve Donnie Darko filmlerinin prodüktörlüğünü de üstlenen aktrist, 2005'te "My Date with Drew" adlı amatör bir film yapımcısının kendisine ulaşmasını konu alan bir filmin esin kaynağı oldu. 82 edaktüel mart•nisan 2016 İki çocuk annesi Barrymore, güzellik sektöründe Aktris, 1994 yılında ilk evliliğini Jeremy Thomas'la, ikinci evliliğini 2001 yılında komedyen Tom Green'le yaptı. 2012 yılında güzel oyuncu, moda devi Chanel'in eski üst yöneticisi Arie Kopelman'ın sanat danışmanı oğlu Will Kopelman ile evlendi. 37 yaşında Olive Barrymore Kopelman ismini verdikleri bir kız çocuk dünyaya getiren Barrymore, bir yıl sonra Frankie ismini verdiği ikinci kızını hayata getirdi. 2014 yılında Find It In Everything isimli bir fotoğraf kitabı yayımlayan güzel oyuncu 2015‘te Wildflower isimli bir kitap daha yazdı. Barrymore, şu sıralar da ailesine daha çok vakit ayırabilmek için güzellik sektöründe uzmanlaşıyor. Kozmetik markası Flower'ı dünyaya açan oyuncunun girişimi kozmetikle de sınırlı kalmıyor. Barrymore, giyim sektörüne de el atmak istediğini ve Flower'ın yalnızca kozmetik markası olarak anılmayacağını söylüyor. Miss You Already Vizyon Tarihi: 18 Mart 2016 Yönetmen: Catherine Hardwicke Oyuncular: Drew Barrymore, Toni Collette, Dominic Cooper Tür: Komedi, Dram Milly ve Jess çocuklarından bu yana her şeyi paylaşan iki çok yakın arkadaştır. Artık yetişkin olmanın sorumluluklarını taşımaya çalışan iki kadındır ve arkadaşlıkları halen bozulmadan devam etmektedir. İki çocuk annesi Milly'nin güzel bir işi ve ailesi vardır, Jess ise erkek arkadaşı Jago ile birlikte yaşamaktadır. Milly çok istediği bebek için tedavi görürken Milly hastalığa yakalandığını öğrenir. Bu olay ikisinin hayatını da değiştirecektir. Drew Barrymore ve Toni Collette'in başrollerini paylaştığı filmin yönetmeni Catherine Hardwicke. edaktüel sinema • Utkucan Akkaş • Deniz Gamze Ergüven 1978 Ankara doğumlu olan Deniz Gamze Ergüven, 1980 yılından Türkiye’den Fransa’ya göç etmiş bir kadın yönetmen. Fransa’da büyüyen ve okuyan Edebiyat ve Afrika Tarihi okuyan Ergüven, Johannesburg’da yüksek lisans yapmasının ardından Fransa’nın en önemli sinema okullarından La Fémis’te yönetmenlik eğitimi aldı. 2006 yılında Une Goutte D’eau (Bir Damla Su) isimli kısa filmiyle Cannes Film Festivali’nde yarışan Türk yönetmen 2011 yılında ise The Kings projesine yardımcı olması için Cannes’a davet edildi. Ergüven burada yönetmen Alice Winocour ile tanıştı. Ergüven ilk uzun metraj filmine ödenek bulamayınca Alice Winocour, Ergüven’e daha samimi bir çalışma yapmasını söyledi. Deniz Gamze Ergüven bunun üzerine Mustang filminin senaryosuna başladı. Mustang D eniz Gamze Ergüven'in yönetmenliğini yaptığı 2015 yapımı Mustang filmi 88. Akademi Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday gösterildi. Türkiye , Fransa ve Almanya’nın ortak yapımı olan Mustang, Oscar adaylığının yanında ayrıca film En İyi Yabancı Dilde Film Altın Küre Ödülü'ne de aday. Film, bir Karadeniz kasabasında büyükanneleriyle yaşayan beş yetim kız kardeşin özgürlükleri için verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Lale ve kardeşleri oynadıkları bir oyunun çevreleri tarafından beklenmedik bir skandala dönüştürülmesi sonucu adeta ev hapsine mahkûm oluyor ve bir süre sonra bu durum öyle bir noktaya sürükleniyor ki evde evlilik planları dahi yapılmaya başla84 edaktüel mart•nisan 2016 nıyor. Ancak bu mahkûmiyetin sonunda beş kardeş, üzerlerinde kurulan bu baskıları yenip, özgürlüklerine kavuşmak için yeni yollar aramaya başlayacaklar. Dram türündeki filmin başrollerini Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğa oynuyor. Cannes 2015'te gösterilen Mustang, Europa Cinemas Label ödülünü aldı ve 2015 Toronto Film festivalinde özel gösterim bölümüne katıldı. Ve şuan Ergüven’in ilk uzun metraj çalışması olan film 2016 Oscar adaylarından. edaktüel kitap Kadınsız Erkekler Haruki Murakami Çeviri: Ali Volkan Erdemir Doğan Kitabevi Bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek demek… Bir gün sen de kadınsız erkeklerden olacaksın. O gün en ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Geriye dönmek mümkün olmayacak. O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen kadınsız erkeklerden biri olarak anılacaksın. Hep bu soğuk çoğul eki ile... Haruki Murakami'den aşka ve kadınlara yazılmış yedi ağıt… Murakami'nin bugüne dek sık sık üzerinden geçtiği bir temanın, hiç olmadığı kadar ön plana çıktığı bir öykü derlemesiyle karşı karşıyayız: Kadınsız Erkekler. Bir kadının özlemini çeken, yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, terk edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri... Boğulmamak İçin George Orwell • Çeviri: Suat Ertüzün Can Yayınları Göbeğinin çapı giderek genişleyen ve evinin taksitlerini ödemekle uğraşan George Bowling kırk beş yaşında, evli ve çocuklu ve yeni aldığı takma dişleriyle kasvetli hayatından çaresizce kurtulmak isteyen bir sigorta pazarlamacısıdır. 1939'da patlak verecek olan savaşın gelişini; yemek kuyruklarını, askerleri, gizli polisi ve zorbalığı görerek modern zamanlardan korkmaktadır. Böylece çocukluğunun dünyasına, huzur ve sükûn dolu bir yer olarak hatırladığı köyüne sığınmaya karar verir. Fakat köyünde aradığını bulabilecek mi, orası şüphelidir. "Çok komik olmanın yanında hayranlık uyandıracak kadar gerçekçi... 'Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü burada nüve haliyle görebiliyoruz. Hayvan Çiftliği'ni de... Hem zengin bir okuma keyfi sunan hem de iki klasiğin tohumlarını birden barındıran romanlara kolay rastlanmaz." - John Carey, The Sunday Times "Orwell'in ironik mizah anlayışı tazeliğini hiç yitirmiyor. Bu, kaçırılmaması gereken bir Orwell yapıtı." - The Observer Başarıya Götüren Aile Doğan Cüceloğlu Remzi Kitabevi Kişisel gelişim kitaplarıyla tanıdığımız Doğan Cüceloğlu, çocuğu sınava hazırlanan anne ve babalara kendilerini değiştirmeleri, geliştirmeleri, farkındalıklarını arttırmaları için adeta bir fırsat sunmuştur. Yalın dili ve bizden örnekleriyle kendimizi ya da etrafımızdaki pek çok aileyi hatırlatan bu kitap, 86 edaktüel mart•nisan 2016 Trenler Çıldırırsa Orhan Berent İletişim Yayıncılık Hoşlanıyordu tren yolu kenarlarında vakit geçirmekten. Ta eskilerden başlamıştı bu garip huyu. Hat boylarında yürüyor, gelip geçen trenleri merakla izliyordu. Yalnızdı daima. Demiryolu kenarına bir çocuk neden inerdi? Alt tarafı raylarda bozuk para ezdirmek için. Peki ya yirmi iki yaşına gelmiş kazık kadar bir adam? Ege rampalarında kürek kebabı, Konya Ovası'nda matara çayı... Ateşçi küreğine et yatırılır, ocağa salınır; üstüne de demir matarada demlenmiş çay... Güzel! Hep güzel değil ama her şey. Trenler eskiyor, raylar kayboluyor, makinistler unutuluyor... Hikâyeler birbirine karışıyor... Mümtaz'la Ayşe'nin, Caner'le Mücella'nın içtiği öğlen rakıları. Gizli kapaklı ilişkiler. Cürmü meşhut. Ardından gelen boşanmalar, evlilikler; fokurdayan dedikodu kazanları... Trenler Çıldırırsa bir lokomotiften diğerine geçerken yönümüzü şaşırdığımız alengirli bir anlatı. Tren tutkunlarının, meşum kadınların, dolambaçlı işler çeviren erkeklerin paralel ilerleyen yollarına makaslar ekleyerek, hepsini aynı istasyonda buluşturuyor Orhan Berent. anne babalara birer rehber niteliğindedir. Her anababa, okul başarısı için çocuğuna yardımcı olmak ister. Ama öğrenme sürecinin bilimsel temellerini kavramadan atılacak her adım, iyi niyetli de olsa, çocuğu engelleyebilir. "Başarıya Götüren Aile" kitabı, çocuğunun başarılı olması için, “Çok çalış oğlum/kızım” demenin ya da tüm maddi olanaklarını seferber etmenin ötesinde bir şeyler yapmak isteyen anababalara yol gösteriyor.