PDF formatı için tıklayınız.

Transkript

PDF formatı için tıklayınız.
EDAKTÜEL
n Mart-Nisan n 2016 n sayı:21
Syros'u
keşfet
Erkeklerin
duygu maskesi
ÖFKE
Bintuğ Öztürk
Motosiklet
tutkunu
n mart - nisan 2016 n yıl 4 n sayı 21
Solunum
sistemi
hastalıkları
Hareket
sağlıktır...
KARADENİZ
MUTFAĞI
Meltem Kortel
Cildimiz S.O.S.
veriyorsa
Drew
Barrymore
edaktüel içindekiler
Yıl 4 • Sayı 21
Mart - Nisan 2016
İmtiyaz Sahibi EDAK Adına
Ecz. Emre Bacanak
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
[email protected]
Yayın Koordinatörü
İ. Hakkı Kesirli
[email protected]
Genel Sağlık Editörü
Ecz. Meltem Kortel
[email protected]
Genel Koordinatör
Yeşim Erdemir
[email protected]
Ürün/Reklam Koordinatörleri
Hakan Tolunay
[email protected]
Burcu Yaylacık
[email protected]
22Baharda harekete geçmenin tam zamanı
Kışın asık suratından kurtulduğumuz şu günlerde, ihmal ettiğimiz sağlığımızı
da düşünmenin tam zamanı...
10 Etkinlik önerileri
60Mevsimlerden: Nar
14 Bir motosiklet
tutkununun hikâyesi
62 Antibiyotikler
Eczacılık Fak. Öğr. Üyesi Bintuğ Öztürk
Eczacı Eda Çağında kaleme aldı
64 Atık ilaç
Eczacı Şule İlkkurşunlu'nun kaleminden
Kontrolör
Ecz. Kazım Özgür
66 Ege Otları
[email protected]
Faydaları saymakla bitmeyecek sofraların
vazgeçilmezi...
Yayına Hazırlayanlar
• Alpay Sönmez • Deniz Çaba
• Handan Korhan • Müge Ercan •
Özge Coşkun • Utkucan Akkaş
Bu sayıda katkıda bulunanlar
• Doç. Dr. Cenk Kıraklı
• Uzm. Psikolog Ebru Özkurt Topçu
• Eczacı Eda Çağında
• Gizem Gönen Özşavlı
• Opr. Dr. Gülçin Çetin Uysal
• Dr. Lale Geribeyoğlu Aras
• Eczacı Nagihan Yıldız
• Dr. B. Ogün Hatiboğlu
• Eczacı Şule İlkkurşunlu
32 Gezi: Syros'u keşfet
Kendi halinde bir cennet
36 Düşle gerçek arasında
bir yerde
Eczacı Nagihan Yıldız'ın köşesi
70 Bahar çiçekleri
38 Solunum sistemi
hastalıkları
74 Karadeniz Mutfağı
Doç. Dr. Cenk Kıraklı yazdı
42 Erkekler ve öfke
Yönetim ve İletişim
EDAK S.S. İzmir Eczacılar
Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi
Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4,
35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919
[email protected]
İçerik ve tasarım Shift-İzmir
Hürriyet Bulvarı 10, Hürhan Kat:7
35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055
Baskı Metro Matbaacılık
Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge
35400 Buca İzmir • 232.290-3311
1 Mart 2016 tarihinde basılmıştır
Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel
süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın
hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve
fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz
kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve
ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi
basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder.
4
edaktüel mart•nisan 2016
Uzm. Psikolog Ebru Özkurt Topcu yazdı
Bulunduğunuz her yer çiçek açsın
Yöreden yöreye farklılaşan tatlarıyla
78 Adatepe Köyü
Doğasından tarihine, mektebinden
müzesine gidilesi bir yer
44 Doğru nefes alma
Semra Bakioğlu sorularımızı yanıtladı
50 Çocuklarda hiperaktivite
Gizem Gönen Özşavlı'nın kaleminden
52 Cilt kuruluğu
Eczacı Meltem Kortel kaleme aldı
54Sessiz düşman:
Hipoglisemi
Dr. B. Ogün Hatiboğlu yazdı
56Göz alerjileri
Dr. Lale Geribeyoğlu Aras yazdı
58Serviks Kanseri
Op. Dr. Gülçin Çetin Uysal yazdı
80 Drew Barrymore
Çocuk şöhret vakasının en büyük örneği
84 Sinema
Mustang
86 Kitap
edaktüel başkandan
Ecz. Emre Bacanak
EDAK Yönetim Kurulu Başkanı
Farmasötik bakım
Değerli EDAKTÜEL okurları,
Sağlık, kaybetmeden tam olarak değerini
anlayamadığımız bir konudur. Ama hepimiz
biliriz ki bu dünyada neye ne kadar sahip
olursak olalım sağlımız yerinde olmadığında
hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle sağlık tüm
toplumlarda en temel insani haktır.
Dünya
değiştikçe
toplumun
eczacılık
hizmetlerinden
beklentileri de
hızla değişmeye
ve artmaya
başladı.
İnsanı hasta eden nedenlerin hiç biri sosyal
statüye ya da gelir düzeyine bakmaz.
Dolayısıyla herkes sağlığını kaybetmeye
başladığında bir sağlık profesyonelinin
uzmanlığına kendini bırakmak
durumundadır.
Bir toplumdaki İnsanların sağlıklı kalma
ihtiyacı ve sağlığa erişim imkânı o toplumun
gelişmişlik düzeyi ile çok ilgilidir. Toplumun
entelektüel seviyesi arttıkça insanlar sadece
tedavi olmaya değil aynı zamanda sağlıklı
kalmaya da çok daha fazla özen gösterirler.
Yani insanlar daha fazla hasta olmadan
önce önlem almaya odaklanır.
edaktüel mart•nisan 2016
Aslına bakarsanız dünya değiştikçe
toplumun eczacılık hizmetlerinden
beklentileri de hızla değişmeye ve artmaya
başladı. Eczacılık hizmetlerinde sağlık
ürünlerinin hastaya sunumu ve doğru
kullandırılmasının yanı sıra sağlıklı yaşam
tavsiyeleri alma beklentisi giderek artmaya
başladı. Biz eczacıların toplumun bu
beklentisine cevap verme mecburiyeti
bulunmaktadır.
Toplumun sağlığı ile ilgili bu beklentinin
karşılanması için ortaya koyduğumuz yeni
hizmet yaklaşımının genel adı “Farmasötik
Bakım”dır.
Değerli EDAKTÜEL okurları,
Hastalandıktan sonra ise ilaçlardan bir sihirli
değnek beklentisi içinde olmak yerine ilacı
doğru şekilde kullanmak ve aynı zamanda
sağlıklı yaşam tavsiyeleri edinmek için arayış
içine girerler.
İnsanların aldıkları tedavinin doğruluğunun
temin ve takip edilmesi ile doğru ve sağlıklı
yaşam tavsiyeleri alması ihtiyacını
karşılayacak olan eczacılık hizmetlerine
bizler “Farmasötik Bakım” diyoruz.
Farmasötik bakım hastanın yaşam kalitesini
artıracak tedaviye ulaşmasında eczacının
aldığı tüm mesleki sorumlulukları kapsar.
Bilim ve iletişimin bu kadar hızlı geliştiği bir
dünyada insanlığın bilgiye erişme imkânı ve
miktarı arttıkça ihtisaslaşma da bir o kadar
6
önem kazanıyor. Çünkü bu kadar çok bilgi
içinden bize lazım geleni ayıklamak için
mutlaka o konuya özelleşmiş insanlara
ihtiyacımız oluyor. İşte, biz eczacılar ise
toplumun sağlıklı kalma ve doğru tedavi
alma konusuna özelleşmiş ihtisas sahibi bir
meslek grubuyuz.
Biz EDAK eczacıları olarak bu yeni hizmet
anlayışını nasıl var edeceğimiz ile ilgili çok
yoğun bir mesai harcamaktayız. Farmasötik
bakım anlayışıyla sizlere hizmet eden
eczacılar bu hizmeti her geçen gün daha da
geliştirmek mecburiyetindedirler.
Biz de EDAK olarak eczacılarımızın bu
hizmeti sürdürülebilir bir nitelikte vermesi
için bir takım yazılımlar geliştirmekteyiz.
İnanıyoruz ki, eczanelerimizden ve çeşitli
otoritelerden topladığımız sağlık tavsiyelerini
dijital ortamda biriktirdiğimizde eczacılarımız
vasıtasıyla sizlere sunduğumuz hizmetin
kalitesi çok üst seviyelere ulaşacaktır.
Sağlıklı günlerde görüşmek dileğiyle…
edaktüel sunuş
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
EDAK Yönetim Kurulu
Sekreter Üyesi
Şimdi harekete geçme zamanı
Tüyden hafif olurum
böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası
İçimde kuş cıvıltıları şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım
havalarda.
Sanırım ki günler
hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma
ne yoksulluğum.
Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”
Şairliğimle yetinir
Avunurum.
Orhan Veli Kanık
Her bahar şairin dediği gibi, tüyden hafif
olup, yollara düşmek isteriz, zannederiz ki
günler hep böyle geçecek, ne iş yapmak
isteriz ne de güç...
Bitkinlik, yorgunluk, güçsüzlük, isteksizlik ve
uykusuzluk. Bu şikayetler her baharda
hemen hemen hepimizde nükseden
şikayetler. Kimimizde daha çok, kimimizde
daha az ama mutlaka hepimiz baharın
geldiğini vücudumuzun verdiği
sinyallerden hissederiz.
Bilim adamlarına göre bahar
yorgunluğuna neden olan şey, güneş
ışınlarına maruz kalma süreci ve mevsimsel
beslenme değişiklikleridir. Bahar
yorgunluğu ise henüz hastalık olarak kabul
edilmese de gerekli önlemler alınmazsa
kronikleşebiliyor. Baharın geldiğini sadece
ağaçların tomurcuklanmasından
anlamıyoruz, sabahları zor uyanıyor, kolay
yoruluyoruz, isteksiz çalışıyor, eklem ağrıları
ve halsizlik şikayetleri yaşıyoruz.
Kısacası doğanın değişimine adapte
olmaya çalışıyoruz. Oysa bahar; yenilenme
ve harekete geçme zamanı.
Biz de bahar ile birlikte çiçeklenerek,
yorgunluğu üstümüzden atıp harekete
geçiyoruz...
Bu nedenle "Sağlıklı yaşam için hareket et"
sloganıyla, hareketsizliğin yol açtığı
hastalıklardan korunmak ve harekete
geçmek için dolu dolu bir içerikle
karşınıza çıktık. İlginizi çekecek, bisiklet ve
yürüyüş rotaları belirledik.
Hedefimiz bedenen ve ruhen iyi olmaksa,
haydi! hep birlikte harekete geçelim.
8
edaktüel mart•nisan 2016
Türkiye'nin en büyük tirajlı
"Sağlık /Aktüalite" dergilerinden olan
Edaktüel'de yer alan sağlık dosyalarımız
uzman hekim ve eczacı meslektaşlarımızın
kaleminden çıkıyor. Bunlardan birkaçı
KOAH; Hipoglisemi, Hiperaktivite, Rahim
Ağzı Kanseri ve bahar aylarında
birçoğumuzda ortaya çıkan "Göz Alerjisi"
ilginizi çekecek konular arasında.
Özellikle son günlerde grip salgını ile dikkat
çeken reçetesiz "antibiyotik" talebi ve
kullanımı hakkında sizleri bilgilendirmeye
de devam ediyoruz. Geçtiğimiz sayımızda
EDAK Başkanımız Eczacı Emre Bacanak
köşesinde yer vermişti. Bu sayımızda Eczacı
Eda Çağında yazdı. Ve yaz kış fark etmez
kuruyan bir cildiniz varsa önerilerimiz de
Eczacı Meltem Kortel'in kaleminden yer
alıyor.
Bahar denince biz Egelilerin aklına nefis ot
yemekleri de gelir. Sizlere Ege'nin nefis ot
yemeklerini sunarken, yurdumuzun çeşitli
yörelerinden lezzetleri de sunmaya devem
ettik. Birbirinden güzel lezzetleri ile
Karadeniz mutfağı da bu sayımızda mercek
altında... Ve madem hareket ediyoruz.
Henüz gitmedinizse gezi dosyamızda sizleri
yunan adalarına götürüyoruz.
Her sayımızda olduğu gibi yine dolu dolu
bir içerikle sizlere "Merhaba!" diyoruz.
Çünkü üstadın dediği gibi biliyoruz ki,
''hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da
tozu dumanı yutarsın'' biz de enerjimizle
tozu dumana katmaya geliyoruz...
Sağlıklı kalın, keyifle okuyun...
Sevgilerimle...
edaktüel etkinlik
Lambalı Radyolar
Sergisi
• 2 Şubat - 31 Mart 2016
• Ege Üniv. Etnografya Müzesi, İzmir
Lambalı radyoları tekrar sevenleriyle
buluşturmak isteyen Sefa İlter Yelbuğa,
koleksiyonunu sergiliyor. 2 Şubat'ta açılan
sergi 31 Mart'a kadar devam edecek.
Levent Yüksel
• 8 Nisan 2016 22.30 • 222 Park, Eskişehir
Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Levent Yüksel, 8 Mart'ta Eskişehir 222 Park
Sahne'de sevenleriyle buluşuyor. Sezen Aksu ve Uzay Heparı ile ilk albümünün
çalışmalarına başlayan Levent Yüksel, 1993 yılında Med-Cezir'i müzikseverlerle buluşturdu.
Albümden çıkan "Yeter ki Onursuz Olmasın Aşk", "Tuana", "Kadınım", "Med-Cezir" ve
"Uçurtma Bayramları" isimli şarkılar oldukça beğenildi ve müzikalite anlamında dönemini
aşan bir albüm olarak değerlendirildi.
Zakkum
• 4 Mart 2016 23.00
Hayal Kahvesi, Bursa
• 17 Mart 2016 22.00
Hayal Kahvesi, Adana
• 16 Mart 2016 22.00
Hayal Kahvesi, Gaziantep
• 2 Nisan 2016 21.00
The Shaker Pub, Antalya
"Bir Gece Yarası" adlı yepyeni albümüyle
dönüş yapan rock grubu Zakkum, şarkılarını
sevenlerinin beğenisine sunmaya
hazırlanıyor. "Bir Gece Yarası", grubun beşinci
stüdyo çalışması ve on dört yeni şarkıdan
oluşuyor. DMC Müzik etiketli yeni Zakkum
albümünde; tüm sözler Cem Senyücel’e, tüm
besteler ise Yusuf Demirkol’a ait. “Zehr-i
Zakkum”, “13”, “Ben Böyle Değildim” ve “Her
Gün Sonbahar”ın ardından, Şubat 2016
tarihli yeni albümleri “Bir Gece Yarası” turnesi
ile Zakkum, sevenleriyle buluşmaya
hazırlanıyor.
10 edaktüel mart•nisan 2016
Ödünç Yaşamlar
• 26 Mart 2016 20.30
Trump Kültür ve Gösteri Merkezi,
İstanbul
Ali Poyrazoğlu, farkı yaratan insan
üstüne tek kişilik eşsiz bir stand-up
gösterisi "Ödünç Yaşamlar" ile sahne
almaya hazırlanıyor. "Ödünç Yaşamlar",
eğlenceli, keyifli, uçuk-kaçık, insanın içini
açan, yaşam enerjisini yükselten bir
güldürü...
Kitaro
• 4 Nisan 2016
Zorlu PSM, İstanbul
• 5 Nisan 2016
Congresium, Ankara
80'li yıllarda TRT'de de yayınlanan İpek
Yolu belgeseline bestelediği müziklerle
Türkiye'de milyonların aklında yer etmeyi
başaran Altın Küre ve Grammy ödüllü
Kitaro ilk kez Zorlu PSM'de ve
Congresium'da sahne alacak.
edaktüel etkinlik
Doretta'nın
Altın Rüyası
• 13 Mart 2016 20.00 • Leyla Gencer
Opera ve Sanat Merkezi, İstanbul
Üstü Kalsın
Natali Boğosyan'ın, müzikli teatral projeleri
kapsamında kurgusunu kaleme aldığı "Doretta'nın
Altın Rüyası" adlı pastiş operası, renkli kadrosu ve
bol sürprizleriyle 13 Mart'ta bir kez daha Leyla
Gencer Opera ve Sanat Merkezi'nde.
• 1 Mart 2016 19.00
• İKÜ Akıngüç Oditoryumu ve
Sanat Merkezi, İstanbul
Tiyatrogerçek tarafından sahnelenen,
Cemal Süreya’nın şiirlerinden ve bazı
düzyazı metinlerinden oluşan, müziğin
şiirlere eşlik ettiği tek perdelik bir
gösteri olan "Üstü kalsın"da, simgeler
ve çağrışımlarla düzenlenmiş sahne
atmosferinde, Hakan Gerçek şairin
büyüleyici şiirlerine hayat veriyor.
Shirley
• 1 Mart 2016 20.00
Şinasi Sahnesi, Ankara
• 3 Mart 2016 20.30
Adana Büyükşehir Belediyesi
Tiyatrosu, Adana
Sumru Yavrucuk’un ses getiren tek
kişilik komedi oyunu "Shirley", tiyatro
tutkunlarına unutulmaz dakikalar
yaşatacak. Günlük hayatının sıkıcılığı
içinde kaybolmuş ve birçok kadın gibi
artık hayallerini bile unutmuş olan
Shirley Valentine’nin öyküsü...
Burhan
Doğançay:
“Picture the
World”
• 13 Mart tarihine kadar
• CER Modern, Ankara
Cem Adrian
• 11 Mart 2016 22.30 • Tudors Arena, Antalya
• 18 Mart 2016 22.00 • Retto Trabzon, Trabzon
• 23 Mart 2016 20.00 • Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi, Kocaeli
Farklı ses rengiyle dikkatleri üzerine çeken Cem Adrian, yeni albümü "Sana Bunları Hiç
Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum" albüm konserleriyle dinleyenleriyle buluşuyor. 10 yıllık müzik
kariyeri boyunca dinleyenlerinin karşısına hep "başka" çıkan Cem Adrian, yeni albüm ve en yer
etmiş şarkılarıyla "bir performans sanatçısı" olmayı sürdürüyor.
12 edaktüel mart•nisan 2016
Ressam Burhan Doğançay’ın çektiği
fotoğraflar; ilk kez Ankara’da sergileniyor. “Picture The World” başlıklı sergide;
eserleri dünyanın en önemli müzelerinin daimi koleksiyonlarında yer alan
sanatçının ilham kaynağını oluşturan
fotoğrafları sergileniyor. Burhan
Doğançay’ın objektifine yansıyan yaklaşık 100 eserin yer aldığı sergiye
CerModern ev sahipliği yapıyor.
edaktüel mesleğin dışında
Herkesin çocukluğunda ya da gençliğinin
ilk zamanında hayran kaldığı motosikletlere
tutkuyla bağlı olan biriyle tanıştıracağız sizi.
Sadece motosiklet kullanmakla kalmayıp
hayat felsefesini motosikletle kuşatan
Bintuğ Öztürk ile keyifli bir sohbet
gerçekleştirdik.
• Müge Ercan •
Kaf Dağı’na yolculuk:
Bir motosiklet
tutkununun hikâyesi
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim
Üyesi Doçent Dr. Bintuğ Öztürk ile tutkunu
olduğu motosikleti, motosikletli çocukluk
anılarını, yaptığı gezileri ve vicdani bir duyguyla ilgilendiği Suriyeli mülteciler hakkında
söyleştik.
EDAKTÜEL okuyucuları için kendinizi
tanıtır mısınız? Kimdir Bintuğ Öztürk?
1971 yılında Karadenizli bir ailenin çocuğu
olarak İzmir’de doğdum. Judo antrenörü
olan babam ve öğretmen olan annem Ordu
il takımı ile iki kişi olarak geldikleri
14 edaktüel mart•nisan 2016
İzmir’deki Türkiye Judo Şampiyonası’ndan,
evlerine benimle beraber üç kişi olarak dönmüşler. Öğretmen olan annemin görevi
nedeniyle Ordu, Erzurum ve Manisa’da
geçen çocukluğumun ardından 100. yılında
yatılı olarak gururla okuduğum İzmir
Atatürk Lisesi’nden mezun oldum. Milli bir
sporcu olan babamın da etkisiyle tüm
çocukluğum ve gençliğim süresince judo,
taekwondo, atletizm, basketbol, güreş ve
tramplen atlama gibi branşlarla lisanslı
müsabık bir sporcu olarak ilgilendim.
Lise ve üniversite yıllarımda çeşitli topluluk-
larda dans ettim. Yaşamım boyunca başta
uzmanlık alanım olan tıbbi bitkiler olmak
üzere, sağlık, doğa, yol, kültür, inançlar ve
mitoslar konusunda çeşitli makaleler yazdım
ve konferanslar verdim. Şara ve Lara adında
iki kız babasıyım. Akademik çalışmalarım
dışında, son yıllarda gerçekleştirip yazılı ve
görsel basın aracılığı ile paylaştığımız etkinlikler arasında; Kaçkarlar ve Aladağlar’ın aralarında yer aldığı Türkiye’nin çeşitli zirvelerine yaz ve kış çıkışları, 2004 yılında 300
km’lik “Dumlupınar’dan Ege’ye Zafer
Yürüyüşü”, 2005 yılında bisikletlerle 22 gün
ve 1.800 km’lik Tortum-Sarp-İstanbul parkurunda gerçekleştirilen, “50. Yılda Temiz,
Sağlıklı ve Kaliteli Yaşama Yolculuk”, 2006
yazında yine bisikletlerle gerçekleştirilen, 30
günde 11 ülkeyi kapsayan, “O Zaman Biz de
Bisikletlerle Okyanusa Kadar Gideriz”, 2007
yazında motosikletlerle gerçekleştirilen,
Akdeniz etrafındaki 18 ülkeyi kapsayan, 50
gün ve 15.000 km’lik “Köprüler Kurmak”,
2012 yazında Kaf Dağı’nın arkasına uzanan
ve Karadeniz’in etrafını dolaşarak gerçekleştirilen “Motosikletle Karadeniz Turu” ve son
olarak halen etap etap devam eden ve Ege
2016 mart•nisan edaktüel 15
edaktüel mesleğin dışında
Üniversitesi’nin 60. kuruluş yılı onuruna
düzenlenen, 6000 km’lik “Ege Üniversitesi
60. Yıl Bisikletle Türkiye Turu” yer alıyor.
Halen Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmasötik Botanik Anabilim Dalı’nda
Doçent ünvanı ile öğretim üyesi olarak
görev yapmaktayım.
yoldaki sürücünün babamın arkadaşı olduğunu ve onu ziyarete geldiğini anladım. Beni
işaret etti ve biraz önceki haylazlığımı babama anlatarak Hulusi Kentmen edasıyla nasihatte bulundu. Tabii ki bu bana 1 hafta
motordan uzak kalmaya ve babama karşı 15
derece eğik, mahcup bir boyunla bir süre
dolaşmaya mal oldu.
mesafe bildiğimiz pek çok kıtanın iki ucu
arasına denk geliyor. Ülkeler, sınırlar, diller,
kültürler arasında yol alabilmek bütüncül
olarak geliştirici bir deneyim. Bu nedenle bu
amaca yönelik bir motor tercih edilmeli. Pek
çok yeni ve sofistike motor var. Hiçbiri
yetersiz değil ama benim hayalimde beyaz
kırmızı mavi bir Honda Africa Twin var.
Tabii ki bu hayal yüzde 80 şehir içi kullanım
ihtiyacı doğrultusunda ve ikinci bir motorun bulunmaması durumunda, benim için
en iyi fiyat performans seçeneği olan
Kawasaki Versys’in gerçekliğine dönüştü.
“Ya, ya da değil, hem
ve hem de demeyi
tercih ediyorum.”
Eczacılık Fakültesi’nde bir öğretim
üyesi olarak motosiklet tutkunuz nasıl
ve ne zaman başladı?
Motosikletle tanışmam herkes gibi çocukluk yıllarıma rastlıyor. Ben de çocukken
önümdekine sarılarak güvende olmak ile
rüzgârı hissedip heyecanlanmak arasında
gidip gelen bir deneyimi yaşadım ve bundan
çok hoşlandım. 80li yıllarda, ortaokul yaz
tatillerimde selesi çıkartılmış ve geriye oturulması mümkün olan bir mobilet ile rampalar yapıp atladığımı, tek teker sürüşümü
geliştirmeye çalıştığımı ve bundan çok zevk
aldığımı hatırlıyorum.
Motosikletle ilgili
ilk nasihat
Motosiklet ile ilgili olarak hatırladığınız
bir çocukluk anınız var mı?
Bahsettiğim selesiz mobiletle bir gün kırmızı ışıktan hareket ederken motorun önünü
kaldırmışım. Yanımdaki aracın sürücüsüyle
göz göze geldik. Bu durumu hiç de onaylamış görünmüyordu. Beni geçti ve gözden
kayboldu. Babamın iş yerine geldiğimde
16 edaktüel mart•nisan 2016
İlk bindiğiniz motosikleti hatırlıyor
musunuz?
İlk bindiğim motor Ordu’da köye gelen
sepetli bir Çekoslovak motoru olan MZ di.
Ardından babamla beraber çalışan demirci
bir ustanın arkasında 350 cc’lik bordo bir
Java'ya binmiştim. Aslında ilk biniş o sayılır.
Sizi diyarlardan diyara götüren motosikletiniz nedir?
Şu an 2010 model bahar turuncusu
Kawasaki KLE 650 Versys’e biniyorum.
Bahar gibi bir şey.
Hayallerinizi süsleyen bir model var mı?
Motosiklet sürücülüğü farklı zeminlerde ve
farklı amaçlara yönelik motorlarla sürdürülen bir uğraştır. Bu kişisel seçimin arkasında
çocukluk deneyimlerinizden okuduğunuz
bir kitaba, izlediğiniz bir filmden orta kulağınızın ya da böbrek üstü bezinizin eşsiz özelliklerine kadar pek çok değişken rol oyar.
Ben her ne kadar atlamayı zıplamayı seviyor
olsam da motosiklet konusunda uzun yol
sürücülüğünü tercih ettim. Bir günde 1000
km yol yapmak ve bir haftada 5000 km'den
çok yol katedebilmek eşsiz bir deneyim. Bu
Motosikletler bedensel denge ve dikkat
gerektiren araçlar, değil mi?
Yaşamın kolay olması gerektiğini bize kim
söyledi ki? Hangi güzel ya da özel deneyim
kolaylıkla elde edilir. Evet, motosiklet kullanmak kesinlikle yüksek konsantrasyon, dikkat ve denge gerektiren bir uğraş. İşte tam da
bu nedenle odaklayıcı, yenileyici, etkileyici,
ilham verici, heyecan verici, arındırıcı,
özgürleştirici bir yöneliş motosiklet.
Yaşamımızdan zorluk içeren etkinlikleri
çıkartalım geriye ne kalır ki. Aslında yaşam
ile ilgili hiçbir konuda iki kutuplu düşünmeyi tercih etmem. Zora karşı kolay, tehlikeliye
karşı güvenli ya da iyiye karşı kötü gibi. Bu
uçlar arasında sayısız kademe yer almaktadır.
Ya, ya da değil, hem ve hem de demeyi tercih ediyorum. Hem zor hem keyifli, hem
tehlikeli hem de tedbir ile beraber yaşamaya
değer, hem yorucu hem de emek harcamaya
değer gibi. Biz bir güce karşı direndikçe
daha da güçleniriz. Tembelliğe inat yürüdükçe hatta koştukça yaşarız. Ölüme inat
kaygıya teslim olmadıkça özgürleşiriz.
Seyahat sırasında bir arıza olduğunda
ne yapıyorsunuz?
Aslında sorunuz bir miktar kaygı içeriyor
sanırım. Tedbir gibi sunulan bir kaygı. Yani
seyahat sırasında arıza durumunda ne yapacağımızdan emin olabilirsek, biz de motosiklete binebiliriz diye düşünebilecek bazı
okurların duygularına tercüman olmaya
çalışıyor olabilirsiniz. Tabi ki bilgi ve deneyim güçtür ve edinilmesi güven ve verimlilik
getirir. Motosiklet konusunda da tabi ki bu
böyledir. Eczacı bir öğretim üyesi olarak
edaktüel mesleğin dışında
dünyanın her köşesinde her tür arızaya karşı
tüm mekanik ve elektronik bilgi ve ekipmana sahip olup hiç yolda kalmasam ne güzel
olurdu. Ancak gerçek tabi ki böyle değil.
Motosikletin temel bakımı konusunda
yeterliyim ama hepsi bu. Bunun ötesinde bir
sorunu çözmek için dünyanın her yerinde
çoğunlukla bir garaja ve yedek parçaya ihtiyaç olur. İşte gelelim gerçek soruya bazıları
motosiklet kullanırken bazıları sanırım bu
soruda gizli benzer kaygılar nedeniyle motosikleti tercih etmezler. Hepsi de gerçektir.
Hepsi de saygındır. Hepsi de değerlidir.
Hepsi de kendisi için uygun olan yolu seç-
Benim birkaç kahramanım var. Bunlardan
ilki tanıdığın en cesur kadın. Hülya Koç.
Bisikletiyle inanılmaz yollar yaptı. Kesinlikle
ilham vericiydi. Çok benzer bir şekilde gerçek motorcular arasında, basit scooter'lar ile
hayallerin ötesine yolculuk yapan sürücülerin hikayeleri konuşulur. Yürekli, ilham verici. Sanırım bu bakış açısıyla neyin gerçekten
pahalı olduğunu, tek ömrümüz süresince
gerçek ihtiyaçlarımızın ne olduğunu, buna
kimin karar verdiğini ve bunların maliyetini
yeniden değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Motorcu motorunu kendi sürendir.
Birisi ona kaptanlık yapmaz. Yolunu kendi
seçer. Sınırlarını kendi seçer. Bedelini kendi
seçer ve maliyetini yeniden hesaplar.
Gerçekte motosiklet sürücülüğü bir tür
yaşam ekonomisi sanatıdır.
“Doğu’ya giderek
Batı’dan döneceğim.”
Dünyada nerelere yolculuk yaptınız?
Çocukluğumun ilk yılları Ordu’da geçti.
Deniz kıyısında. O koca suyun ardını hep
merak ettim. Deniz kenarında büyümüş pek
çokları gibi bu merak oldukça ortaktır.
Ancak kasabanın ya da şehrin sınırlarını
mektedir. Bir örnek ile tamamlamaya çalışayım. Ukrayna’nın ortasında zor bir yolda
motorumu zinciri attı ve savrularak motor
bloğuna giren vites miline alttan çarpıp
kırdı. Nedeni uzun yolda yıpranmış ve gevşeyen zincir ayarımı yapmamış olmamdı.
Hiçliğin ortasında uzunca bir bekleyiş sonrasında orijinal parça yerine bir Ukraynalı
traktör ustası aynı özellikte bir çelik matkap
milini kullanarak tamir etti. Suzuki DL 650
olan eski motorum bir arkadaşımda şimdi
ve halen kalbinde Ukrayna çeliği var.
Bu tutkunun pahalı bir zevk olduğuna
dair bir görüş var. Bu görüş doğru mu?
18 edaktüel mart•nisan 2016
aşmaktan daha zorun kabul edilmiş sınırlarımızı aşabilmektir. Böbürlenmeyelim tabii ki
en aşılmış sınırın ötesinde yeni bir sınır vardır. Ancak ben ve yol arkadaşlarım Akdeniz
ve Karadeniz’in ötesinde, Büyük Sahra’nın
ve Kaf Dağı’nın ardında nelerin olduğunu
keşfetmeye motosikletle gittik. Yaklaşık 50
günde tamamladığımız 18.000 km'lik
Akdeniz (Anadolu, Kuzey Afrika, Güney
Avrupa) Turu çerçevesinde 20’ye yakın
ülkeden geçtik. Yine yaklaşık 15 günde
tamamladığımız 7000 km’lik Karadeniz
turunda ise çocukluk merakımı giderip
denizin öte yanından çocukluğuma ve hatta
geleceğime baktım. Bu güne kadar 40’ın
üzerinde ülkeyi motosikletle gezme fırsatı
buldum. Doğu’ya doğru giderek Batı’dan
geleceğim bir dünya turu ise, eli kulağında,
bugün yarın gerçekleştireceğime inandığım
en tutkulu hayallerimden biri.
Motosiklet tutkunları ya da motosikletle uzaklara gitmeyi isteyenlere güvenlikle ilgili hangi önerilerde bulunursunuz?
Hiç şüphesiz güvenlik ihtiyacı bir zeka fonksiyonudur. Sürdürülebilir tüm süreçler için
güvenlik kaçınılmaz bileşenlerden biridir.
Ancak kaygı ile güvenlik ihtiyacını karıştırmayalım. Kaygı bir şeyden kaçınmamızla
sonuçlanan ve içine düştüğümüz bir duygudur. Güvenlik ise kaygı kuyusunun üzerinden uçup gitmemizi sağlayabilecek güçlü
kanatlardır. Ben yaşlı bir motorcu olmak istiyorum. Bunun için mutlaka ama mutlaka
güvenli sürüş bilgi ve becerisine sahip
olmam gerekiyor. Bu konuda deneyim ve
tarzlarına saygı duyduğum ileri ve güvenli
sürüş eğitimi veren OMM'yi (One More
Mile) herkese tavsiye ederim.
Suriyeli mülteci Maha
Mansour ve 6 çocuğuyla
kesişen bir yol
Suriyeli mültecilerle ilgili çalışmalara
katıldığınızı biliyoruz. Bize biraz neler
yaptığınızı anlatır mısınız?
Ben de hepimiz gibi 5 yıldır İzmir’den sürüp
gitmekte olan bu çılgın insan akınına şahidim. Ne yapabiliriz diye düşünürken mültecilerle ilgili en ciddi çalışmayı yürüttüğünü
gözlemlediğimiz Halkların Köprüsü adlı
dernekle yollarımız kesişti. Sağlık taraması,
gıda yardımı, giysi yardımı derken bir gün
bir arkadaşımdan aldığım telefonla sürecin
akışı değişti. Aynı fakültede görev yaptığım
bir kadın öğretim üyesi arkadaşım yağmurlu
bir günde sokakta altı çocuklu bir mülteci
anneye rastladığını, onu orada bırakamayacağını, evine götüreceğini ve benim gibi bazı
arkadaşlarının desteğini istediğini söyledi.
Bir hafta kadar arkadaşımda kalan mülteci
ailenin öyküsünü ibretle öğrendik. Maha
Mansour adındaki 5 çocuklu bu anne 7
aylık hamileyken bombardımanda eşini kaybetmiş, bir kenarda çocukları ile birlikte
doğuma kadar beklemiş ve 8 günlük lohusayken biri yeni doğan olmak üzere en
büyüğü 7 yaşında 6 çocuğu ile savaştan kaçmak için Ege kıyılarına tek yetişkin olarak
edaktüel mesleğin dışında
gelmişti. İki kol altı çocuk ne demek bir
düşünün. Hiçbir şeye yeterli olabilmek
mümkün değil. Sıkışsan, yolda çocukları
emanet edip tuvalete gidemezsin. Ama
çocuklarının geleceği için yolları denizleri
aşmayı göze alıyorsun. Mültecilerle ilgili atıp
tutan okurlara izninizle bir sorum var.
Hangimiz böyle bir seçimi yapardık eğer
ölümden kaçmıyor olsaydık. İlk haftanın
ardından arkadaşlarıma bu aile için evimi
önerdim. 20 gün kadar bende kaldılar. O
eczacılık meslek yemininin merkezinde yer
alan “İnsan Hayatına Mutlak Surette Saygı
Göstereceğime…” cümlesiyle isimlendirdiğimiz bir topluma hizmet projemiz de var.
Bu proje kapsamında mültecilerin en dezavantajlı grubu olan yeni doğanlar ve onların
annelerine gıda desteği için İzmir Eczacı
Odası ve İzmir’de görev yapan eczacılarla el
ele veriyoruz.
Türkiye ve diğer ülkelerin Suriyeli mülteciler ile ilgili kararları konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Hiç şüphesiz sınırları açmak doğru bir tavır-
leri ve hatta dinler, bu pislikten nasıl arınacaklar, nasıl unutturacaklar, hiç olmamış gibi
yapacaklar merak ediyorum. Unutacakları
ve görmezden gelecekleri de merakla izleyeceğim. İnsanlar masaldan bıktı. George
Orwell’in Hayvan Çiftliği eserindeki gibi
tüm ilkelerin amalar fakatlar ile çiğnenmesine içsel olarak çok kızgınlar. Ve bu durum
kimse için iyi sonuçlar doğurmayacaktır. İş
ki marjinalleştirilerek değersizleştirilmeye,
karalamalara rağmen bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyacak liderler çıksın. İş ki her
birimiz tek bir lider çıkmasını beklemek
yerine, eskimiş nutukların, kaygı pompalayan ikinci el söylemlerin derin tekerlek izlerinden sıyrılabilelim. Bunun yapılabilmesi
için doğru bilgiye ulaşım şart. O da ancak
daha fazla özgürlükle mümkün olabilir.
“4. devrimi kaçırmak
üzereyiz.”
süreçte Birleşmiş Milletler başvurusu yapılarak bir kampta yer bulundu, ama yapamadılar. Biz de bir grup arkadaş olarak onları bağrımıza bastık. Bir ev bir bütçe ve çalışma
planı çerçevesinde halen işleri yürütüyoruz.
Bu süreçte ben de biraz okulda biraz arkadaşlarımda kaldım. O sıra doçentlik sınavıma hazırlanıyordum. Kimse görmedi ama
ben sınavda yalnız değildim. Onlar da
yanımdaydı. Maha benim için dua edeceğini söylemişti. İşe de yaradı sanırım. Bu süreç
o güne kadar 5 yıldır böyle bir destek için
neden kendi başıma bu denli net ve etkin
şekilde harekete geçemediğimi fark etmeme
yol açtı. Sergilediği kaygı ötesi gönülden
liderlik ve kararlılık için Doç. Dr. Şüra
Baykan’a teşekkür ederim.
Dernek faaliyetlerine desteğe devam ediyoruz. Ayrıca Ege Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi öğrencileri ile yürüttüğümüz ve
20 edaktüel mart•nisan 2016
dır. Savaşta kaçan mültecilere mülteci diyemesek de, Avrupa ile kıyaslandığımızda
niyette çok daha iyi bir sınav verilmiştir.
Gerçekte ise yapılabilecekler kolektif akılla
çok daha etkili ve verimli olabilirdi. Ben bir
siyasi analizci değilim. Ancak pek çoğumuz
gibi daha fazla güç için vicdanımızın, değerlerimizin, ilkelerimizin, adaletin, zekamızın
açıkça ayaklar altına alındığı bu günlerde en
çok kaybettiğimiz şeyin insanlığımız olduğuna inanıyorum. Maha Mansour üzerinden örnek vermeye çalışacağım. Kocası
öldürülmüş altı çocuklu bir anne ve onun
gibi milyonlarcası çaresizlik içinde ortadayken bu sistemin tüm güç sahiplerinin bu
durumu doğru anlaması gerekli. Temsil ettiğiniz tüm kurumlar ve makamlar yetersiz,
işlevsiz ve hatta böyle devam ederse gereksiz
görülebilirler. Devletler, çok devletli örgütler, uluslararası adalet örgütleri, sağlık örgüt-
Size göre bu sorun nasıl çözülebilir?
Buradaki sorun biter yanı başındaki başlar
genel bir yol paylaşmak gerekirse, her bir
bireyin tek tek kişisel evrimiyle ancak daha
iyiye ulaşılabilineceğine inanıyorum. İyi, bir
süreçtir. Varılacak bir hedef değil. Bitmez
tükenmez bir ideal ve bu nedenle gelişim
değişim vazgeçilemeyecek bir yoldur.
Herakleitos’un dediği gibi, “Değişmeyen tek
şey değişimdir.” Değişimin; mevcudun olanın daha iyi olabileceği konusunda biz
insanların fikir ve önerilerini özgürce dile
getirebildiği bir dönüm noktasında hızlanacağına inanıyorum. “Bu kalem daha iyi olabilir” örneği üzerine bir yaklaşım paylaşmaya çalışacağım. Daha ergonomik, daha ucuz,
daha dayanıklı, daha ekonomik, daha fosforlu, daha ince ya da kalın vb. Mevcut kalem
üreticilerine fikriniz hep biraz riskli ve keyif
kaçırıcı gelecektir. Sizden öneriyi şu ya da
bu yolla almak isteyeceklerdir. Gücü/bilgiyi
paylaşmadığınızda açık ya da gizli bir savaş
olacaktır. Eski üretici piyasayı elinde tuttuğu
için muhafazakarı, siz ise yeni önerilerle geldiğiniz için marjinal riskli yenilikçiyi oynayacaksınız. Yine Herakleitos’un dediği gibi,
“Savaş her şeyin anasıdır.” İlki sanayi devrimi
olmak üzere 3 büyük devrimin ardından,
yaklaşık 2500 yıldır Herakleitos’un önüne
geçememişiz galiba. Bir akademisyenin eserinde okumuştum. 4. devrimi kaçırmak üzereyiz. Ve o devrim “BU KALEM DAHA İYİ
OLABİLİR” diyenlerin devrimi olacaktır.
edaktüel dosya
Bahar geldi…
Soğuktan, evde
kapalı kalmaktan
sıkılanlar için yılın
en güzel mevsimi
kapımızda.
Kışın asık suratından
kurtulduğumuz
şu günlerde, ihmal
ettiğimiz sağlığımızı da
düşünmenin
tam zamanı değil mi?
22 edaktüel mart•nisan 2016
Baharda
harekete
geçmenin
tam zamanı
• Müge Ercan •
K
entleşme ile beraber iş temposundaki yoğunluklar, motorlu
taşıtları kullanma alışkanlığı
yaşam şeklimizi de değiştirdi. Sadece
bu etkenlerle de değil, asansör kullanıyor, günün en az 8 saatini bilgisayar
karşısında oturarak geçiriyoruz.
Hareket, yalnızca kullandığımız makinelerin yaptığı bir eylem haline geldi.
58,4'ünün düzenli olarak egzersiz yapmadığı görülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın
"Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi
Koruyalım" çalışmasında bireylerin
fiziksel aktivite alışkanlığı sorgulanmış
ve bireylerin sadece yüzde 3,5'inin haftada 3 gün 30 dakika fiziksel aktivite
yaptığı belirlenmiş. Ulusal Hanehalkı
Araştırmasına göre ise bireylerin yüzde
20,32'sinin hareketsiz yaşadığı, yüzde
15,99'unun yetersiz düzeyde fiziksel
aktivite yaptığı saptanmış.
Çalışma saatleri içinde yapılabilen
küçük hareketlerle bile vücut metabolizmasına fayda sağlanabilir.
Örneğin, aracınızı işinizin biraz daha
uzağına park edebilir, çalışırken arada
masanızdan kalkarak ofis içinde yürüyebilirsiniz. Ancak hayatınıza bu kısa
dokunuşlar yetmeyeceği gibi, gün içinde en az 30 dakikalık yürüyüşünüzü
gerçekleştiremiyorsanız hafta sonlarında ve tatillerde kendinize zaman ayırmalısınız.
Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı bir
yaşam için haftanın 5 günü 30 dakikalık bir süreyle fiziksel aktivitede bulunulması gerektiğinin altını çiziyor. Bu
fiziksel aktivitelerin 5-17 yaş grubunun diyabete yakalanmasını önlediği,
kas-iskelet sisteminin gelişimine yardımcı olduğu ve depresyon riskini
azalttığı belirtiliyor.
Türkiye Beslenme ve Sağlık
Araştırması’na göre her yıl toplam 3,2
milyon insan hareketsizlikten yaşamını
yitiriyor, bireylerin yüzde 71,9'u
düzenli fiziksel aktivite yapmıyor. 6-11
yaş grubu çocuklarımızın bile yüzde
Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık
yüzde 21-25'inin, diyabetin yüzde
27'sinin, kalp hastalığının yüzde
30'unun ana nedeni olan hareketsizliği
ortadan kaldırmak için yapılacak en
kolay spor ise yürümek!
2016 mart•nisan edaktüel 23
edaktüel dosya
Hipokrat’tan
günümüze
en sağlıklı spor:
Yürüyüş
H
ava bir soğuk, bir karlı,
bir rüzgârlı... Sağlığı
korumanın en güzel,
en verimli yolu olan yürüyüşten
caymanın birçok bahanesi oluyor kış aylarında. Aslında hiçbir
mevsimde ya da şartta ertelenmemesi gereken yürüyüşün
vücudumuza ne kadar yararlı
olduğunu da biliyoruz. Hem
fiziksel hem de manevi yönden
dinç durmamızı sağlayan yürüyüş sporunun faydalarına bakalım hep beraber.
Tıbbın atası Hipokrat döneminden bu yana sağlığın mihenk
taşı olarak kabul edilen yürüyüş
metabolizmayı hızlandırır, kalori yakımına yardımcı olur. Hatta
bu etki, yürüyüş sonrası da
devam eder. Vücudumuzdaki
her bir kasın, organın sağlıklı
çalışmasına yardım eden yürüyüşün faydalarına geçmeden
önce dikkat edilmesi gereken
birkaç husus var: Isınma, giysi
seçimi, yürüyüş hızı, süresi ve
yürüyüş sonrası yapılması gerekenler.
Yürüyüş öncesi
hazırlıklar
Doktorların hastalarına yazdığı
24 edaktüel mart•nisan 2016
reçetelerde yer alan yürüyüşten
önce yapılması gereken noktalar
olduğunu unutmayın. Diyabet,
hipertansiyon gibi kronik ve
ileriye bakarak yaptığınız yürüyüşte daha rahat nefes alabilir,
düzgün duruş stilinizle sırt ve
bel ağrılarınızda azalma gözlem-
sınız. Bu ilk günlerde yürüyüşlerinizin süresini kısa tutmak,
vücudunuzu yürüyüşe alıştırmaya en elverişli harekettir.
Temponuzu aynı tutarak adım
adım yürüyüş sürenizi uzatın.
Yürüme süresi
kontrol altında tutulan hastalıklarınız var ise, ilk yapmanız gereken doktorunuza danışıp hastalığınıza uygun bir plan yapmanız. Ve yürüme planınızı kendi
kondisyonunuza yani yorulma
eşiğinize ve vücudunuzun
direncine uygun olarak düzenlemelisiniz. Yürüyüş aktivitesini
bir grupla birlikte yapmayı planlıyorsanız da kendi kondisyonunuza uygun kişilerle yürümeyi
hedefleyin.
Tüm planı yaptıktan sonra da,
yeni başlayanlar için birkaç
küçük tüyo: Dik bir duruş ve
leyebilirsiniz. Giderken rüzgara
doğru, dönüşte de rüzgarı arkanıza alarak yürümeniz gerek.
Günlük yürüme süresi başlangıçta 30 dakika olmalı ve bu
süre günün içinde 15’er dakikalık iki parça halinde bölünmelidir. Sonraki günlerde ideal yürüyüş süresi 30 ile 60 dakika arasıdır. Yürüyüş süresini uzatmanın
sağlıklı olmaktan çok sakatlanmaya yol açabileceğini unutmayın.
Yürüme sıklığı
Yürüyüş sıklığının haftada 3 ile
5 gün arasında olması en idealidir. Yürüyüşün ertesi günü dinlenmeye ayrılmalıdır. Aksi takdirde dinlenilmeden yapılan
yürüyüş programlarında vücuda aşırı yüklenme yapılır ve
sakatlanma ihtimali yükselir.
Yürüyüşe başlanan ilk günlerde
de vücuda ani baskı yapmamak
için, temponuzu düşük tutmalı-
Yürüme hızı
Yürüme hızınızdan şüphe ediyorsanız bunu kontrol etmek
için çok kolay bir test yapabilirsiniz. Yürüyüş yaparken nefesinizi zorlamadan kolayca konu-
giymemiz gereken kıyafetler de
çok büyük önem taşıyor.
n Giysileriniz rahat hareket
etmenizi sağlayacak kumaşlardan ve kesimlerden yapılmış
olmalıdır.
n Üşüdüğünüzde giyebileceğiniz, sıcak olduğunda çıkarabileceğiniz birkaç kattan oluşan
kıyafetler giymelisiniz.
n Yürüyüşte terlemekten hoşlanmıyorsanız veya hastalığınızdan
dolayı terlememeniz gerekiyorsa
bir t-shirt üzerine ince bir kazak
ve bir rüzgarlık giymelisiniz.
n Çoraplarınız rahat ve terlemeyi önleyen özel koşu çoraplarından olmalıdır.
n Vücut ısısı baş bölgesinden
kaybedildiği için kışın soğuktan
korunmak için, yazın ise güneşten korunmak için başlık takmalısınız.
n Ultraviyole ışınlarından kendinizi korumak için güneş gözlüğünüzü takmalısınız.
şabiliyorsanız yürüme hızınız
olması gerektiği gibidir. Eğer
kelimelerinizi telaffuz ederken
nefes alma ihtiyacı duyuyor ve
kesik kesik konuşuyorsanız,
yürüyüş hızınızı düşürmelisiniz.
Yürüme hızınız düzenli olsa da
yürüyüş sırasında kontrol edilmesi gereken bir önemli nokta
Isınma
Yürüyüş öncesinde germe ve
ısınma hareketlerine önem
verilmelidir. Germe hareketleriyle kiriş ve eklemlerin daha
fazla açılması sağlanır. Yürüyüş
için özellikle bel, baldır ve bacak
kaslarına esneklik kazandırma
çok önemlidir. Her yürüme
seansına yavaş tempoda başlamalısınız. Normal yürüyüş temposu ısınma için de iyi bir tempodur. 5 dakikalık normal yürüyüş hızıyla vücut ısısı yükselir,
eklemler spora hazır hale gelir.
egzersiz sonrası oluşacak
şikâyetleri azaltmak adına soğuma işlemine de en az ısınma
kadar önem vermelisiniz.
Kıyafetler
Yürüyüş öncesi ve sonrası yapılması gereken her şeyi yerine
getirdiniz. Peki, yeterli mi?
Hayır! Çünkü yürüyüş sırasında
n Yürüyüş süreniz yarım saatten uzun sürecekse yanınıza su
almayı unutmayınız.
n Ayakkabılarınız ayağınıza
tam veya yarım numara büyük
olmalıdır.
n Yürüyüş ayakkabılarınız
esnek, kolay bükülen olmalı ve
ayağınızı koruyan ince bir yastığı bulunan ayakkabı giymelisiniz.
Soğuma
ise kalp ritmi. Yürüyüş sırasında
kalp ritminiz normal kalp ritminizden yüzde 50 daha fazla
olmalıdır. Kalbinize aşırı yüklenememek için kalp ritminizi
kontrol etmelisiniz.
Soğumada da aynı yürüyüşe
başlarken hızı yavaşça hızlandırmak gibi, soğuma içinde yürüyüşün sonuna doğru temponuzu normal yürüme hızınıza
düşürmelisiniz. Çünkü yürüyüş
sırasında yükselen kan basıncını
düzenli olarak yavaşlatmak ve
2016 mart•nisan edaktüel 25
edaktüel dosya
Hastalıkların
önlenmesinde
yürüyüşün
faydaları
Yürüyüş, gündelik hayatı kolaylaştırdığı gibi uzun vadede kronik hastalıklara karşı bünyemizi
korur. Günde 30 dakikalık
yürüyüşün kronik hastalıklara
karşı yüzde 40 koruma gerçekleştirdiğini açıklayan uzmanlara
adlandırılan artirit hastalığının
ağrı ve yanmalarını da yürüyüş
azaltmaktadır. Uzmanlar artirit
hastası olan kişilerin günde iki
kez yürüyüş yapmalarını önermektedir.
den olmaz. Küçük yaşlarda edinilmesi sağlıklı beslenme alışkanlığını için birkaç ufak tüyo.
“Tabağındaki yemeği bitir!”
sözü çocuğunuzun obeziteye
yakalanmasını engelleyebilir.
Neden mi? Çünkü çocuk sağlığı
uzmanlarına göre bu tarz cümleler çocuklarda, doymalarına
rağmen yeme alışkanlığının başlamasına neden olabilir.
n Kronik depresyondan kurtulmanın bir diğer yolu da yürüyüş. Antidepresan ilaçları kullanmayıp düzenli egzersiz yapan
kişilerin ilaç kullanan kronik
Günde
30 dakikalık
yürüyüş, kronik
rahatsızlıklardan,
obeziteye ve
hatta
depresyona
kadar pek çok
hastalığa
iyi geliyor.
göre yürüyüşün faydaları şöyle:
n Kalp hastalıklarında düzenli
olarak yürümek, kalbi formda
tutar, tansiyonu düşürür ve böylece kalp krizi geçirme riskini
yarıya indirir.
n Düzenli yapılan yürüyüşler
damar tıkanıklığını önlediği için
felç geçirme riskini yüzde 40
azaltır.
n Günde 30 dakika yapılan
yürüyüş aşırı kilolu kişilerin Tip
2 olarak adlandırılan ve insülin
kullanımını gerektiren diyabet
hastalığına yakalanmasını önler.
Yürüyüş, diyabet önleyici haplardan iki kat daha etkilidir.
n 20 yaş ve üzeri tüm bireylerin
düzenli yürüyüş yapması
kemiklerin güçlenmesine ve ileriki yaşlarda kemik erimesi hastalığına yakalanmasını engeller.
Kemik iltihaplanması olarak
26 edaktüel mart•nisan 2016
depresyon hastalarına göre tekrardan depresyona girme ihtimali azaldığı görülür.
n Gündelik hayatta yaşam kalitesini düşüren hastalıklardan
biri olan denge sorununda ise
en önemli tedavi yollardan biri
yürüyüş. Hastaların denge
problemi yaşamasından dolayı
dinlenmeye ağırlık verseler de
dik bir duruşla düzenli yapılan
yürüyüşler hastanın dengesini
bulmasına yardımcı olacaktır.
Vücudun hareketlenmesi ile
denge problemi nedeniyle
düşme tehlikeleri azalır, başın
dengeli ve dik durması sağlanır.
n Yürüyüş, özellikle bağırsak
kanseri gibi ve daha birçok kanseri önlüyor. Metabolizmanın
hareketlenmesi ile birlikte atıkların bağırsaktan daha hızlı atılması ve kanser hücrelerinin hızlı
oluşunu engellemesi ile birlikte
kanser riski azalıyor.
n Aşırı şişmanlığında tümör
oluşumunu kolaylaştırdığını dile
getiren uzmanlar, yürüyüşün
hayatın bir parçası olması gerektiğini altını çiziyor.
Düzenli yürüyüşün sağlığımıza
yapacağı olumlu etkiye destek
veren dengeli ve sağlıklı beslenmenin önemine de değinme-
Eğer çocuğunuzun beslenmesinden yana şüpheniz varsa ve
onu teşvik etmek istiyorsanız,
tüketmesini istediğiniz besinleri
onlara ödül olarak vermeyi
deneyin.
Ödüllendirilmeyi seven çocuklar, ödül olarak sunulan bu yiyeceklerin güzel ve iyi olduklarına
koşullanacaklardır.
edaktüel dosya
Yürüyüş Rotaları
Türkiye’nin birçok noktasında yürüyüş için oluşturulmuş
rotalar var. Bu yürüyüş rotalarında şehrin kirinden,
kalabalığından uzakta bol oksijen soluyabileceğiniz ve
dilerseniz arkadaş grubunuzla keyifli anılar
yaşayabileceğiniz rotalar:
İzmir Yarımada
Yürüyüş Yolu
ya da dönüştürüldü. Kullanıcılar, GPS
verilerinin işlendiği uygulamayı
mobil cihazlarına indirebiliyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, rotaları
detayları ile anlatan bir rehber kitap,
web sitesi ve mobil uygulama hazırladı. www.rota.yarimadaizmir.com
adresindeki veriler mobil uygulama-
Böylece internet erişiminin olmadığı
yerlerde de yoluna devam edebiliyor.
Uygulamada yer/yön bulma dışında
tüm önemli donatılar, gezilecek
görülecek yerler tematik bazda haritalanmış durumda ve başka bir yardıma ihtiyaç olmadan deneyimlenebiliyor. Bir sonraki aşamada karekod
sistemi de olacak. Yönlendirme
tabelaları üzerine bu sistem bulunacak. Kişi ya da grup herhangi bir
sıkıntı yaşadığında akıllı telefonuna
karekodu okuttuğunda tekrar rotayı
görebilecek. Amaç, insanların rehber
Selçuk, Menderes, Seferihisar,
Güzelbahçe, Urla, Çeşme ve
Karaburun ilçelerinden geçen 700
kilometrelik Efes Mimas Yolu
İzmir’de doğa ve tarih akslarıyla zenginleştirilmiş bir rota. 49 parkurdan
oluşan 4 etaplık yürüyüş yolu, tarih
ve bağ temalı rotaların temelini
oluşturuyor. Yarımada Projesi alanındaki altı antik İyon kentini ve diğer
tarihi alanları birbirine bağlayan
toplam 700 kilometrelik (ana hatlarıyla 450 kilometre) yürüyüş yolu,
Selçuk Artemis Tapınağı’ndan başlıyor, Erythrai’den Karaburun
Yarımadası’na uzanarak son buluyor.
Yürüyüşçülerin güzergâh üzerinde
belirlediği kamp alanları, su kaynakları, doğal ve tarihi miras gibi veriler
haritalara işlendi.
28 edaktüel mart•nisan 2016
olmadan da güvenilir bir ortamda
yürüyebilmesi ya da bisikletine
binebilmesi.
ve Aydın illerini kapsayan Türkiye’nin
en uzun yürüyüş rotası. Bozburun
Yarımadası’ndan Bafa Gölü’ne uzanan Karia Yolu, antik rotaları, eski
kervan ve köy yollarını buluşturuyor.
Beş ana etaptan oluşan parkurun
uzunluğu 800 kilometreye ulaşıyor.
İsmini antik çağda bu bölgede yaşamış Karia medeniyetinden alan
yürüyüş rotası kendine özgü mimarisi ile yemyeşil tepelerden, dağ köylerinden, patikalardan ve antik kentlerden geçiyor. Örneğin Bozburun
Yarımadası küçük balıkçı köyleri ve
bakir olmasıyla, Datça ise biri diğeri-
Karia Yolu
Rotası
ne benzemeyen bükleri ile cezbediyor. Gökova Körfezi ise koyları ile
mavi yolculukların vazgeçilmez rotası. Bunaldığınız yerde sadece teknelerin gelebildiği koylarda yüzebili-
Karia medeniyetinin bıraktığı izlerin
peşi sıra uzanan Karia Yolu, Muğla
Apelia, Theimussa, Letoon, Xanthos,
Patara, Antiphellos, Apollonia,
İdyros, Simena, Myra, Limyra,
Gagae, Olympos, Sura, Belos,
Phaselis… Rotanın toplam yürüyüş
süresi ise 21 gün. Likya Yolu’nda
kamp yapabildiğiniz gibi dilerseniz
birçok pansiyonda konaklayabilme
imkânı da bulabilirsiniz.
yorsunuz. Ayrıca yürüyüşçülere
hemen hemen her noktasından,
Datça’nın eşsiz manzarası eşlik ediyor. Milas, Labraunda ve Alinda
Antik Kentleri ile ön plana çıkarken,
Çomakdağ yöresel kıyafetler giyip
başlarına bölgenin gülünü takan
kadınları ve kültürel özellikleriyle
tanınıyor. Bafa Gölü sakin atmosferiyle, Herkaleia Antik Kenti ile iç içe
geçmiş Kapıkırı Koyu ise insanı bambaşka bir atmosferin içine sokuyor.
Muğla çevresi ise daha çok bisikletçilere hitap eden parkurlara sahip.
Uluslararası standartlara göre işaretli
ve levhalandırılmış olan Karia Yolu
hakkında en iyi bilgiyi sağlayan
Karia Yolu Rehber Kitabını Türkiye
içerisindeki birçok kitapçıda ve resmi
web sitesinde (www.kariayolu.com)
bulmak mümkün.
Karia Yolu’nu diğer yürüyüş rotalarından ayıran en büyük özellik, ulaşım imkânının çok çeşitli olması.
Milas Bodrum ve Dalaman havalimanlarına veya direkt Muğla’ya
giderek de yürüyüşe başlanabiliyor.
Peki siz Akdeniz’den Ege’ye kültürel,
tarihi ve doğal güzelliklerle dolu bir
maceraya ne dersiniz?
Likya Yolu
Rotası
Türkiye’nin ilk uzun mesafeli yürüyüş
yolu olma özelliğine sahip olan Likya
Yolu rotası, Fethiye’den Antalya’ya
kadar olan bölgeyi kapsıyor. 2015
yılına kadar uzunluğu 509 kilometre
olan ve Hisarçandır Köyü’nde biten
yol, yeni eklenen Çıtdibi ve
Geyikbayırı etapları ile beraber 535
kilometreye ulaştı. Fethiye’den başlayarak Antalya’ya kadar uzanan ve
tarihte Likya olarak adlandırılan Teke
Yarımadası’ndaki patikalardan bir
kısmının işaretlenip haritalanması ile
oluşturulmuş bu yürüyüş rotası,
Akdeniz'in güzelliğini ve Antik Likya
döneminin gizemini hissetmenizi
sağlıyor. Yol boyunca el değmemiş
küçük koylardan, çok fazla insanın
yaşamadığı dağ ve ova köylerinden
geçerek Akdeniz kültürünü bizzat
deneyimleme fırsatı sunuyorsunuz.
Yürüyüş yolu üzerindeki bazı antik
yerler ise; Sdyma, Pyndai, Phellos,
• Fethiye’den yola çıkıp Antalya’da
noktalanan ve Teke Yarımadası’ndaki
patikaları kapsayan yürüyüş rotası
tarihten aldığı isimle ‘Likya Yürüyüş
Yolu’ olarak adlandırılıyor.
• Likya Yürüyüş Yolu sahil şeridinden
uzanan bir rota.
• Bu rota 1999 yılında doğa yürüyüşçüsü ve yazar Kate Clow tarafından kültür turizmine kazandırılmış.
• Likya Yürüyüş Yolu boyunca 19
antik Likya kentinin kalıntıları, yerleşim birimleri ve konaklama tesisleri
mevcut.
• Parkurun tamamı, yürüyüş severler
için işaretlenmiş durumda.
• Likya Yürüyüş Yolu’nu katetmek için
en uygun zamanlar baharın ve sonbaharın ilk ayları.
• Yürüyüşle kısa parkurlar 4-5, uzun
parkurlar 8-10 saat sürüyor.
• Doğanın ve tarihin gizemli yönlerine meraklı turistler için Likya
Yürüyüş Yolu’nda yapacakları yolculuğa, bakir koylar, dağ ve ova köyleri,
büyüklü küçüklü otel ve pansiyonlar
keyif katıyor.
• Likya Yürüyüş Yolu, fotoğraf meraklılarına eşsiz manzaralar sunar.
• Likya Yürüyüş Yolu boyunca karşınıza çıkacak antik kentlerden bazıları
Antiphellos, Sdyma, Letoon, Limyra,
Simena, Xanthos, Patara, Apollonia,
Chimera, Myra, Olympos, Phaselis.
Küre Dağları
Milli Parkı
Rotası
Kastamonu ili Azdavay, Cide,
Pınarbaşı, Şenpazar ilçeleri ile Bartın
ili Kurucaşile ve Ulus ilçeleri sınırları
içerisinde bulunan Küre Dağları Milli
Parkı’nda Karadeniz’in güzelliklerini
2016 mart•nisan edaktüel 29
edaktüel dosya
doyasıya yaşayabileceğiniz bir
yürüyüş rotası. Dünya Doğayı
Koruma Vakfı tarafından
korunması gereken bölgelerden biri seçilen Küre Dağları
Milli Parkı’nda bulunan yürüyüş rotasının toplam uzunluğu
ise 762 kilometreyi buluyor.
Küre Dağları Mili Park
Müdürlüğü'nün ekoturizm
projesi kapsamında yapılan
yürüyüş rotalarının arazi çalışması 2010 yılında tamamlandı. 2011 yılında rehber kitabı
yayımlanacak olan rota, 482
kilometre boyunca işaretlenen
güzergah üzerindeki 36 parkur
ve alternatif parkurlarla birlikte
toplam 762 kilometreye ulaşıyor. Rota üzerinde ayrıca 828
kilometrelik dağ bisikleti parkurları bulunuyor. Zorluk derecesi olarak her seviyeden yürüyüşçüye hitap etmek üzere
kısa, günübirlik ve uzun yürüyüş parkurları hazırlandı. En
uzun rotalar bir haftalık kamplı
etkinlikleri içeriyor. Ayrıca
Yenice Ormanları ve İstiklal
Yolu ile de bağlantısı olan rota,
Yenice çıkışlı başlayarak Küre
Dağları Milli Parkı'nı baştan
sona kat edip İstiklal Yolu'nda
sona eren yaklaşık 500 kilometre uzunluğunda 1 aylık bir
yürüyüş aktivitesi olarak da
planlanabilir. Parkurlar hakkında detaylı bilgilerin sunulduğu,
harita ve GPS koordinatlarının
verildiği rehber kitapçık 2011
yılı Mayıs ayında hazırlanmış
olacak.
Rotanın geçtiği güzergahları
kapsayan Azdavay, Pınarbaşı
ve Cide ilçelerinde otel ve pansiyonlar mevcut. Rotanın
hemen her bölümündeki köyler aile pansiyonculuğu için
uygun koşullar içeriyor. Yanık
Ali ve Paşa konakları ile
Zümrüt Köyü ve Nalbantoğlu
ekoturizm alanları, diğer
30 edaktüel mart•nisan 2016
konaklama seçenekleri arasında. Doğanın kucağındaki yürüyüş rotaları üzerinde birçok
kamp alanı bulunuyor.
Ulaşım
Bölgeye Karabük, Kastamonu
ve sahil kesimindeki Amasra
üzerinden sadece otobüs veya
özel araçlarla ulaşmak mümkün. Kastamonu Havaalanı'nın
devreye sokulması için çalışmalar devam ediyor. En yakın
havalimanı Ankara'da.
Kastamonu İstanbul’a 508 km.,
Ankara’ya ise 245 km. mesafede. İstanbul’dan Kastamonu’ya
ulaşım İzmit-Adapazarı-BoluGerede-Karabük-SafranboluAraç güzergahı izlenerek sağlanıyor. Ankara’dan gelmek
isteyenler Çankırı-Ilgaz yolunu
takip etmeliler.
Kastamonu ili Azdavay’a 76
km., Şenpazar’a 97 km.,
Pınarbaşı’na 100 km. ve
Cide’ye ise 134 km. uzaklıkta
yer alıyor. İstanbul üzerinden
Pınarbaşı, Azdavay ve
Şenpazar’a ulaşım İzmitAdapazarı-Bolu-GeredeKarabük-Safranbolu-EflaniPınarbaşı-Azdavay-Şenpazar
rotası üzerinden yapılıyor.
Cide’ye ulaşmak için ise, İzmitAdapazarı-Bolu-MengenBartın-Amasra-Kurucaşile
asfaltını takip etmek durumundasınız.
En İyi Sezon
Yürüyüş için en uygun aylar
Mayıs ile Kasım arası dönem.
Kış ayları çok fazla kar olmakla
birlikte, doğa farklı bir güzellik
içeriyor.
Azdavay
• Belek Belediye Oteli
Telefon 366.717-1187
• Yanıkali Konağı Telefon 366.717-1034
• Zümrüt Köyü Ekoturizm
Merkezi Telefon 366.717-4297
Pınarbaşı
• Paşa Konağı Telefon 366.771-3375
• Otel Pınaroba Telefon 366.771-2313
• Park Ilıca Tesisleri Telefon 366.771-2357
www.parkilica.com
Cide
• Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi
Uygulama Oteli Telefon 366.866-3525
• Öğretmenevi Telefon 366.866-2033
• Cide Resort Otel Telefon 366.866-2052
Şenpazar
• Öğretmenevi Telefon 366.788-1413
• Belediye Konukevi Telefon 366.788-1001
edaktüel gezi
• Utkucan Akkaş •
Kendi halindeki cennet;
Syros’u keşfet
Syros diğer Yunan adalarına oranla biraz daha arka planda kalmış
ama mutlaka keşfedilmesi gereken yerlerden. Mimarisi ve plajları
bir yana sahil bandı boyunca uzanan tavernalarında Vamvakaris’in
bestelerinden biri bitip diğeri başlıyor. Adayı dolaşan küçük tren ise
yalnız çocukların değil, kenti ziyaret edenlerin de gözdesi.
Yunan adaları içerisinde Midilli,
Meis, Kos ya da Sakız’ı konuşulması gerekenden fazla konuştuk. Bu kez daha farklı bir yerden bahsedeceğiz, daha uzak,
daha kendi halinde olan bir yerden, Syros'dan…
Osmanlı’nın Sire dediği Syros,
Tavşan Adaları da denilen
Kiklad bölgesinin merkezi
konumunda. Tavernalarından
yükselen eşsiz müzikleri, sakin
plajları, temiz suları, özel yiye32 edaktüel mart•nisan 2016
cekleri ve harika mimarisiyle
kendine özgü bir yer olduğu aşikar.
Syros’daki
İtalya etkisi
Adanın merkezi konumundaki
Ermopoli adını Zeus’un oğlu,
tanrıların habercisi Hermes’den
almış. Kentin çok iyi korunmuş
neo-klasik mimarisi ise eşsiz.
Eski şehir konumundaki Ano
Syros bölgesi, Ortaçağ’dan
bugüne kalan mimari özellikleriyle heyecan verici. Syros bir
Yunan adası ama orada gezerken kendinizi İtalya’da hissedebilirsiniz. Çünkü Bizans’ın
ardından Venedik hakimiyetine
girmiş ve uzun zaman Venedik
yönetiminde kalmış bir yer
burası. O zamanki Syros Limanı
da Yunan bölgesinin en büyük
limanı imiş. Tabii İtalyanlar
adaya yalnızca mimariyi getirmemiş; Syros bugün de
Ortodoks Yunanistan’ın Katolik
merkezi konumunda. Kentin
sırtlarına çıktıkça binalardaki
İtalyan etkisi daha da belirginleşiyor. Şehrin en yüksek tepesine
kurulmuş manastıra değin uzanan mermer sokaklar, La
Scala’nın küçük bir kopyası olan
Apollo Kültür Merkezi, elli
basamaklı merdiveniyle görkemli Belediye Binası ve elbette
sıkça karşınıza çıkan Katolik ve
Ortodoks kiliselerinin birbirleriyle benzeşen ve ayrışan üslupları şaşırtıcı.
Syros’ta
ne yesek?
Venedik’ten sonra Barbaros
Hayrettin Paşa Syros’u Osmanlı
topraklarına katmış. O dönemlerden şehre armağan kalanlardan biri de ana caddedeki
lokumcular. Yunancada loukoumia İngilizcede Turkish delight
olarak anılan, gül suyu, Antep
fıstığı, badem gibi şeylerle tatlandırılan bu sakızlı tatlılar
Syros’un özel bir ürünü. Yerliler
lokumları ne şeker ne de tatlı
olarak görüyor; onlara göre
lokumlar su gibi, bu da lokumları özel kılıyor. Gidenlerin ortak
fikri ise güllü lokumun denenmesi. Başka ne var bizden kalan
derseniz tahin helvası ikinci sırada geliyor. Ayrıca Yunan yoğurdu da taliplisi çok yiyeceklerden. Taze meyveli soslarıyla
eşsiz bir lezzet... Adanın deniz
mahsülleri de oldukça ünlü.
Ayrıca ağaçlarla çevrili büyük
meydanda, ağaçların gölgesinde
dinlenip bir şeyler yemek için
birçok kafe de var.
Hangi Marko?
Bu adanın bir başka önemi de
Marko Vamvarakis'in memleke-
ti olması. Kızılay’ın kurucularından hekimbaşı, sabır taşı, Syros
doğumlu Marko Paşa’yı biz biliyoruz ama Syroslular pek bilmiyor. Onların gözdesi öbür
Marko. Sanatçı Marko
Vamvakaris...
Deniz kenarı boyunca uzanan
tavernalarda Vamvakaris’in bestelerinden biri bitip, diğeri başlı-
yor. Tavernalar gün ve gece
boyunca açık. Akşam yemeğine
çıkanlar eve sabah 4’te dönüyor.
Akşam 10'da caddeler, insanlar
rahat yemek yesin diye trafiğe
kapanıyor. Belediye Binası ve
önündeki meydan ise yaz
boyunca ayrı bir çekim merkezi.
Hemen her gece bir etkinlik var.
Kiklad heykelleri
Adanın ilginç yönlerinden biri
de neolitik dönem geçmişi.
Yalın formlarıyla çarpıcı bir etkisi olan Kiklad heykelleri bu adadan çıkmış. Belediye binasının
batı kanadındaki küçük müzede, Kikladların beyaz mermerden yapılmış tanrıça heykelleri
ve adanın tarihi geçmişi sergileniyor. Mesai saatlerine bağlı olarak çalışan müzeyi gezmek
ücretsiz.
2016 mart•nisan edaktüel 33
edaktüel gezi
Belediye binasının önünden
kalkan, liman çevresindeki
tavernalar, tersane bölgesi ve
Aziz Nikola Kilisesi’nin çevresini dolaşan küçük tren ise yalnız
çocukların değil, kenti ziyaret
edenlerin de gözdesi. Kısa bir
kent turu için ideal.
Vamvarakis’in müzikleriyle ışıklar saçarak kenti geziyorsunuz.
Kikladların tek kumarhanesi de
Syros’da. Casino, belediyeye
yakın bir başka tarihi binada
hizmet veriyor. Meraklısına söylemesi…
Syros’un bir
başka sürprizi:
Tesadüfen
bulunan El Greco
Giritli büyük ressam El
Greco’nun Syros’daki eseri kentin bir başka sürprizi. Ermopoli
Dormition Katedrali’ndeki eserin El Greco’ya ait olduğu 1983
yılında tesadüfen farkedilmiş.
Oysa ki ressam bu resmi en az
dört yüz yıl önce yapmış.
Sanatçının 1560’larda yaptığı
düşünülen Dormition of the
Virgin tablosu en önemli ilk
dönem eserlerinden biri olarak
kabul ediliyor.
Gece hayatı
Syros akşamları günün sakinliğine biraz zıt düşüyor. Adadaki
gece hayatı çok renkli ve zengin.
Barlar ve kulüplerin çoğu şehir
merkezi Ermoupolis’te bulunuyor ve tüm gece boyunca çok
çeşitli tarzlarda müzik ziyafeti
veriliyor.
Turistik yerleşim yerleri Finikas
ve Galissas’ta da pek çok
modern bar var. Eğlencenin
biraz geç başladığı bu mekanlarda 23.00’den sabaha kadar
müzik susmuyor. Liman caddesinin kenarlarındaki modern
barları daha çok gençler tercih
34 edaktüel mart•nisan 2016
korunaklı havuzları ve güzel
koylarıyla ailecek bir tatil için
oldukça uygun. Galisias plajında
vaktinizi geçirebilirsiniz. Burası
Bodrum’un Mazı köyünü andırıyor. Kalabalık yoğun değil,
deniz berrak, sığ ve kumluk.
Doğallığını yitirmemiş balıkçı
koyu görünümü hoşunuza
gidecek. Koyun ucundaki balıkçı iskelesini sıra sıra dizilmiş
mavi beyaz minik tekneler, sandallar süslüyor.
ederken orta yaş ve üstünün tercih ettiği tavernalar veya esnaf
lokantalarını anımsatan yerel
restoranlar dizili.
Yunan mavisinin
Katolik
manastırlarıyla
buluştuğu yer:
Ano Siros
Ano Siros tipik bir Kiklad köyünün tüm özelliklerine sahip.
Yalnızca iki kişiye yeten ve üzerine muhteşem terasların açıldığı patikaların bağlı olduğu dik
tepelerde Ano Siros’un beyaz
kübist evleri iç içe. Burasını sıra
dışı yapan iki şey ise zirvesinde
bulunan St. George Rönesans
Katedrali ve aşağıda manastırlar
ve meydanlarında hala duyulan
buzuki melodileri. Ayrıca buradan Ermoupoli’nin panoramik
bir manzarasını göreceksiniz.
Turistik geziye
Syros plajlarıyla
bir ara verin
Bu isimleri unutmayın: Eski
seçkinlerin görkemli villalarını
inşa ettiği Galissas, Delfini, Kini,
Finikas ve Dellagratsia. Bu villaların huzur veren manzaraları,
Adaların plajlarında şezlong ve
şemsiyeler uygun fiyatlara misafirlere sunuluyor. Şezlong görevlisi bir ağaca astığı teyp hoparlöründen hafif müzik yayını yapıyor. Bu zorlamasız doğallık sahilin tabiatı gibi hoşunuza gidecektir. Uzakdoğulu masajcılar,
gözlük, şapka, incik boncuk
satan Afrikalılar ise Galisias’ın
diğer renkleri...
Bir diğer önemli plaj ise
Finika… Güzel ve temiz…
Kıyı boyunca balıkçı lokantaları
dizilmiş ama yemek kokuları
içinde yüzdüğünüz Kini gibi
yoğun veya kalabalık değil.
Yolunuz düşerse Finika’nın sessiz sakin kumsalında denize
girin.
edaktüel eczane filozofu
"Kırık bir kol güçsüzlüğüyle gelir,
hiç itirazsız ayak uydururdun
yüreğimdeki sessiz devinime..."
MORYEL;
Senin de beynindeki sağanak
yağmurdan kaçarken yüreğindeki korkunç doluya tutulduğun oldu mu hiç? Bir yanın
bahar rüzgarı gibi uçarı, efil efilken; bir yanın kış ayazı gibi
soğuk ve ürpertici miydi çok
zaman? Düşünmeye gücün
yetti mi içinde kaç tane mevsim
deviniyordu böyle? Her şeyi
gördüğünü sandığın gözlerin,
kendi içine bakmaya yeltendi mi
hiç? Yoksa bir avuç cam kırığı
atılmış gibi yandı mı gözlerin
buna yeltendiğinde?
Kelimelerin kifayetsizliği bir kez
daha duvar gibi dikildi mi önününe? Gözlerini kaçırdın mı
hemen? Yoksa yanmasına aldırmadan bakmaya devam mı
ettin? Boğazına düğümlenen
ilmiği çözmek vakit aldı değil
mi? Yutkunman zorlaştı. Tüm
organların yer değiştirdi sanki
içinde.
36 edaktüel mart•nisan 2016
Oysa sen bakmanın; görmekle
eşdeğer olduğunu ve gördüklerinin gerçekleri yansıttığını sanıyordun. Bu yüzden de gördüklerini sadece bir yüzüyle algıladın. Gözlerin hep görmek istediklerini gördü.
Düşle gerçek
arasında bir
yerdeyim
Ne kadar çok yanılma payı kattın hayatına. Yanılgılarının nereden kaynaklandığını düşündün
saatlerce. Asıl duyarsızlığın, gör-
"Beni en çok anılarım boğuyor.
Beni anılarımdan kurtar!" diyorsun. Üstelik bu anıların, bana ait
anılar olmadığını bildiğim
halde, bunu söyleme cesaretini
gösteriyorsun. Kendi iç dinginliğini, yine kendinin bulacağını
defalarca söyledim sana oysa.
Şimdi bunu isteme cüretini
nereden bulduğuna şaşırıyorum. En az benim kadar sende
biliyorsun anılardan kurtulma-
düklerinin ardındaki gizli gerçekten korkmak olduğunu fark
ettin sonra. Şaşırıp kaldın değil
mi?
Ancak o zaman, içinde devinen
mevsimlerin farkına vardın.
Cam kırıklarıyla dolu gözlerinin
acısı bir nebze olsun hafifledi.
İçine bakmaktan korkmamayı
salık verdin gözlerine...
nın imkansızlığını. Ve senin için
bunu yapma gücümün olmadığını.
Geçmiş zamanla şimdiki zaman
arasında bir bağlantı kurmaya
zorluyorsun kendini. Belki
gidenler geri dönerler diye içinde bir kapı yarıya kadar açık
duruyor. Oysa biliyorsun gidenlerin gelmeyeceğini. Ne sen
Algıların da en az gördüklerin
kadar yanıltıcıydı. Bu yüzden ne
çok insanı "en çokta kendini"
yargıladın.
• Eczacı Nagihan Yıldız •
onların bıraktığı yerdesin artık,
ne de onlar senim bıraktığın
yerdeler... Zehirli sarmaşıklar
sardı tüy hafifliğindeki sevgi
sözcüklerini. Bir şeyler hiç onarılmamacasına kırıldı. Yine de
elin varmıyor aralık duran kapıyı kapatmaya. Belki yanıltır beni
zaman diyorsun. Belki hala bitmemiş bir şeyler vardır geçmişte. Tekrar başlar her şey kaldığı
yerden...
Bunları söyleyerek beni ‘’ağlama
duvarı’’ ilan ettiğin günden beri,
hayatta yapamadıklarına
dair öykünmelerini dinliyorum.
Kendini içsel açmazların güdüklüğünden ne zaman kurtaracağını bekliyorum ses çıkarmadan. Ben ses çıkarmadıkça, sen
daha da yükleniyorsun üstüme.
Bu noktada; senin hayatında ne
işim olduğunu soruyorum kendime sık sık...Sen kendi dünyana öylesine dalmışsın ki, benim
ve başkalarının dünyasına sıkı
● gelecekteki halimiz
sıkıya kapalı gözlerin. Senden kurtulmak istediğim zamanlarda kalabalık
caddelere atıyorum kendimi.
Kafamda dinmek bilmeyen uğultular dengemi bozuyor. Senin kadar
kolay ağlayamıyorum kimseye. Kaç
kez uzanıyor elim,içimde kabaran
dalgalara el sürecek bir dostun kapısına. Öylece kalıyor elim havada.
Vazgeçiyorum. "Doğru olan bu
değil!" diyorum. Dönüşümüz hep
"kendimize’" olacak nasılsa.
Alışmalıyım yalnızlığa da…
Korkuya yenik düşmek istemediğim
zamanlarda da yine kalabalık caddelere atıyorum kendimi. Kendi yalnızlığım kalabalığın yalnızlığına karışınca daha iyi gizleniyorum…
Sessizliğin sana acı verdiğini söylediğin zamanlarda bile,aslında bundan
gizli bir haz duyduğunu ve yaşadığın
tüm karmaşaları yazıya döktüğünü
biliyorum. Bunları bile saklıyorsun
benden. Tüm sıkıntılarını bana yükleyip, ürettiğin her şeyi başkalarıyla
paylaşıyorsun. Buna da ses çıkarmayacağımı biliyorsun. Seni kendimden ayrı düşünmediğimi, içimde
çoğalan yalnızlıkla birlikte, seni de
çoğalttığımı biliyorsun. Aynaya her
baktığımda seni görüyorum.
Aynadaki kişi sen misin yoksa ben
miyim karıştırıyorum. Bana nasıl bu
kadar benzediğine şaşırıyorum her
seferinde. O kahverengi gözlerini
çevreleyen hüzünlü hareler, ne kadar
benziyor benimkilere. Güçlü ve
geniş alnına düşen saçlarının kızıllığı
tıpkı ben!..Bir kuş yuvasına benzeyen
ellerinin samimiliği ve sıcaklığı geliyor sonra. Kırmızı ağzının set çekilmiş coşkusu taşıyor yanaklarına.
Sonbaharın sarı kasvetine aldırmadan açan kasımpatılarına benziyorsun benim gibi. Öfke ve hırs dolu
bakışlarını yakalıyorum bazen üzerimde. Gayretin, içinden yükselen
kıskançlık dalgasını gizlemeyi başaramıyor. Seni içimde yaşatmaya başladığım günler geliyor aklıma.
Gizleyemiyorum pişmanlığımı.
Keyifle karışık hain bir gülümseme
yayılıyor biçimli dudaklarında. Ben
zaten "Senim ki!" diyorsun. Unuttun
mu? Ben zaten "Senim"...
GENETİK
Organ bağışı,hızlı fiziksel yaşlanma ve
belki de kanser
• Prof. Dr. Hülya Kayserili Karabey •
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Bölümü
"Gelecekte, insanların fiziksel görünüşlerine bakarak
yaşlarını tahmin etmek mümkün olmayacak."
Bugün adını sıklıkla andığımız bazı hastalıklar, 50
yıl sonra ders kitaplarında bile yer bulamayabilir,
çünkü genlerin yeniden programlanmasıyla (geneediting) birçoğunun önüne geçilebilecek. Anne
adaylarından
gebeliğin5'inci ila
6'ncı haftasında
alınacak basit bir kan
örneğiyle, doğacak
bebeğin tüm
genomik bilgisi
ulaşılabilir kılınacak.
Tüm özellikleri
önceden belirlenen
bebeklere sahip olma
olasılığının beraberinde getirdiği etik problemlerin
çözümü belki çok zaman alacak. Ancak anne
karnındaki hayatın ilk haftalarında, birçok
hastalığın daha ortaya çıkmadan önünün
alınabilecek olması, sağlıkta eşi görülmemiş bir
devrim yaratacak. Korkulu rüyamız kansere belki
geçmişin en ölümcül hastalıklarından vebaya
baktığımız gibi bakıyor olacağız, çünkü hücre
düzeyinde girişimlerle erken tanı ve çok etkin
tedaviler mümkün olacak.
Organ bağışı çağrıları tarihe karışacak, çünkü doku
mühendisleri laboratuvar ortamında üç boyutlu
organ örnekleri üretebiliyor olacak. Hem kozmetik
tekniklerde ilerleme, hem de kimyasal-hücresil
yaşlanmayı kontrol eden genetik mekanizmalara
müdahaleler sayesinde, insanların fiziksel
görünüşlerine bakarak
yaşlarını tahmin etmek
mümkün olmayacak.
Belki Jura Devri'nin
dinozorlarını değil, ancak
daha yakın dönemde
yeryüzünden yok olan
bazı canlı türlerini
klonlama ile yaratma
şansı ortaya çıkacak.
Çizimlerinden
tanıdığımız veya iskeletlerini görmek için müzeleri
ziyaret ettiğimiz canlıların bazıları tekrar
yeryüzünde geziyor olacak.
Her şey daha iyiye mi gidecek? İnsanlar daha
mutlu, toplum daha huzurlu mu olacak? Cevabı
bilmek zor, ancak yaşlanmaktan korkmayan, kanser
tanısından ve tedavisinen ürkmeyen, doğacak
çocuklarının sağlığı için kaygılanmasına gerek
olmayan bireylerin yaşadığı toplumda, sağlık
çalışanı istihdamı en fazla genetik, genomik,
metabolomik, organ mühendisliği bilimi ile
uğraşanlardan oluşacak.
2016 mart•nisan edaktüel 37
edaktüel sağlık
• Doç. Dr. Cenk Kıraklı •
Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Uzmanı
İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Yoğun Bakım Eğitim Görevlisi
Solunum Sistemi Hastalıkları
KOAH
“Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı” isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir
hastalık ismidir. Hastalık akciğerdeki havayollarında ilerleyici ve genellikle geri dönüşü olmayan tıkanma ile karakterizedir. En
önemli nedeni sigara tüketimidir. Tedavi
edilmezse hastalık sinsice ilerler ve daha
kötü duruma gelir.
KOAH yaklaşık olarak 20 yıl günde bir
paket sigara içme sonrasında ortaya çıkar.
Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda
sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalır.
Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti
vermeye başlar. KOAH teşhisi alan kişilerin
büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok
uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir.
Hastalık sinsi ilerlediği için ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi
şikâyetleri önemsemedikleri için KOAH
teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer
38 edaktüel mart•nisan 2016
kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş
olmaktadırlar.
Ülkemizde 20 yaş üstündeki kişilerin en az
yarısı sigara bağımlısıdır. Dolayısıyla bizim
gibi sigara içme alışkanlığının çok yaygın
olduğu ülkelerde KOAH önemli bir halk
sağlığı sorunudur. Ülkemizde en iyimser
tahmin ile 5 milyon KOAH’lı vardır. Fakat
bu hastaların sadece az bir kısmı teşhis edilmektedir. Hastaların önemli bir sayısı hastalıklarının farkında olmayıp öksürük, balgam
çıkarma ve nefes darlığı gibi şikayetleri çok
rahatsız edici olmadıkça doktora gitmemektedirler. Sigara bağımlısı olanların rahatsızlıklarında doktora gitmemelerinin önemli
bir nedeni de sigarayı bırakmaları konusunda uyarı almaktan kaçmaktır.
Hastalığa bağlı oluşan bozuklukların tedavisi
ve tamiri mümkün değildir. Akciğerler bu
hastalık ile erkenden yaşlanır ve bozulur.
Çünkü KOAH ilerleyici bir hastalıktır.
KOAH başlayan bir hastada sigarayı bıraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok zordur. Ancak sigaranın
bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar.
Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık
çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar
sadece hastaların nefes darlığı şikâyetlerini
azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı
ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri yoktur. Bu nedenle
KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur.
Astım
Astım, solunum yoluna giren havanın içindeki çeşitli alerjik maddelere tepki olarak
ortaya çıkar. Solunum güçlüğüne neden
olur. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde
ortaya çıkabilen astım, süt çocuklarında
tetikleyen en önemli olay ise grip ve nezle
gibi üst solunum enfeksiyonlarıdır.
Çocuklarda çoğu zaman alerjik olarak ortaya çıkan astım, kesik kesik öksürmelerle başlıyor ve zamanla nefes alma güçlüğüne
dönüşüyor. Şikâyetler tıkanmalar, şiddetli
öksürük ve yorgunluk olarak devam ediyor.
Astımın tedavisi erken teşhis edildiği sürece
güç değildir. Sprey ya da toz halindeki ilaçların akciğere hava yolu ile verilebilmesi için
özel araçlar geliştirilmiştir. Solunum yollarına çekilerek alınan bu ilaçlar bronşlara ve
küçük hava yollarına giderek solunumu
kolaylaştırmaktadır.
Soğuk algınlığı (Nezle)
Nezle virüsler tarafından oluşturulan hafif
seyirli, üst solunum yolları bulgu ve belirtileriyle seyreden ve dünyada en fazla görülen
hastalık tablosudur. Nezle ile grip halk arasında çoğu kez karıştırılır. Her mevsim görülebilmekle beraber en sık kış aylarında ortaya çıkar. Bunda rol oynayan en önemli risk
faktörü kalabalık ve kapalı ortamlarda
yaşamdır. Özellikle kreş ve okula giden
küçük çocuklar risk altındadır.
Virüslerle karşılaştıktan 24 - 72 saat kadar
sonra boğaz ağrısı, boğazda kuruluk ve
kaşıntı hissinden sonra hızla burun akıntısı,
burunda tıkanıklık, hapşırma, öksürük ve
halsizlik meydana gelir. Bulaştırıcılık en fazla
bu dönemdedir. Ateş özellikle yeni doğan ve
çocuklarda yüksek olabilir. Gözlerde yaşarma, yanma, kulaklarda basınç hissi, tat duyusunda değişiklik diğer belirtilerdir.
Hastalığın ortalama süresi bir hafta kadardır.
En sık görülen komplikasyon orta kulak iltihabı ve sinüzittir. Çocuklarda zatürree ve
astım ataklarında artış gözükebilir.
Belirtilere yönelik olarak ağrı kesiciler,
burun akıntı ve tıkanıklığını giderici ilaçlar,
öksürük ilaçları kullanılır. Tedavide antibiyotiklerin yararı olmadığı gibi solunum yol-
larındaki yararlı bakterileri baskılayarak
zararlı bile olabilir. Aynı gerekçeyle antiviral
ilaçlarda etkili değildir. Vücut bu virüslerin
tümüne direnç geliştiremeyeceği için, tekrar
soğuk algınlığı geçirilebilir.
Bulaşma, hasta kişilerin öksürük ve hapşırıkla havaya saçılan damlacıkların havada asılı
kalması ve hasta kişilerin salgılarıyla kirlenmiş eller ve eşyalarla direkt temas yoluyla
bulaşır. Özellikle çevrede, eşyalar üzerinde
günlerce canlı kalabilen rinovirüsler için
direkt temas yoluyla bulaşma daha sık olarak görülür. Bu yüzden temizlik önemlidir.
Grip
Grip influenza ismindeki bir virüsün sebep
olduğu, üst ve alt solunum yollarını tutan ve
tüm vücudu etkileyen son derece bulaşıcı
bir enfeksiyondur. Dünyanın her bölgesinde, her yaşta görülebilen bu hastalık; hasta
kişilerin öksürme, hapşırma ve konuşma
sırasında dışarı saçtıkları küçük damlacıklar
yoluyla bulaşır. Ayrıca virüs bulaşmış ellerle
temas etmek, öpüşmek, hasta veya taşıyıcı
kişinin tuttuğu telefon ahizesi, kapı kolu ve
havlu gibi eşyalar da hastalığı bulaştırabilir.
Özellikle ev, okul, kreş, işyeri, toplu taşım
araçları gibi mekânlarda hastalık kolayca
bulaşabilir. Kişinin virüsle karşılaştığı sıradaki direnci güçlü ise hastalığı hafif bir ateş ve
kuru öksürükle geçirebilir ancak iş ve sosyal
ortamından kopmayan bu kişiler de bulaştırıcılıkta önemli rol oynarlar.
Üşüme ve titremeyle yükselen ateş, halsizlik,
iştahsızlık, baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları
oluşur. Göz hareketleri sırasında ağrı olması
tipik bir belirtidir. Gözlerde yaşarma, yanma,
kuru öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısı
gibi yakınmalar 2-4 günlük ateşli dönemin
sonrasında görülürler. Öksürük uzun süre
seyredebilir. Çocuklarda daha yüksek ateş
görülür ve bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı
gibi belirtiler görülebilir ve çocuklar daha
uzun süre virüs salarlar.
“Grip tedavi edilirse bir haftada, edilmezse 7
günde geçer” sözünde de anlaşılacağı üzere
kendi kendine düzelebilen bir hastalık olan
grip, bağışıklık sistemi güçlü olan çocuklarda endişe edilecek tablolara yol açmaz.
Yatak istirahatinin yanı sıra yakınmaları
hafifletmeye yönelik tedaviler, ağrı kesici ve
ateş düşürücüler, burun akıntısını azaltan
2016 mart•nisan edaktüel 39
edaktüel sağlık
Yüksek ateşin sürdüğü,
balgamlı öksürüğün
görüldüğü vakalarda,
ardından zatürree
gelişebileceği için vakit
geçirmeden bir hekime
başvurmak, bazen hayati
önem taşıyabilir. Grip
dikkat edilmediğinde ve
önemsenmediğinde
larenjit, farenjit, sinüzit,
orta kulak iltihabı,
zatürree, menenjit, beyin
ve kas iltihabı gibi
yaşamı bile tehdit eden
hastalıklara yol açabilir.
ilaçlar ve eğer 24-48 saat içinde alınabilirse
antivirüs ilaçlar gribin kolay atlatılmasını
sağlar. Antibiyotikler hiçbir zaman hekim
önerisi olmadan alınmamalıdır. Yüksek ateşin sürdüğü, balgamlı öksürüğün görüldüğü
vakalarda, ardından zatürree gelişebileceği
için vakit geçirmeden bir hekime başvurmak, bazen hayati önem taşıyabilir. Grip
dikkat edilmediğinde ve önemsenmediğinde larenjit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürree, menenjit, beyin ve kas iltihabı
gibi yaşamı bile tehdit eden hastalıklara yol
açabilir. 39°C’yi geçen ateş, sürekli ve çok
kıvamlı balgam üreten öksürük, nefes alırken ağrı, devamlı kulak ağrısı, şişmiş lenf
bezeleri, yutkunurken zorlanma gibi belirtiler görüldüğünde ve yakınmaların geçmemesi durumunda vakit geçirmeden hekime
başvurmak gerekir.
Hastalığın gelişmesinde en önemli risk faktörleri kalabalık yaşam olması sebebiyle salgın durumlarında bu tür yerlerde çocuklarınızı bulundurmayınız. Etken olan virüs telefon, kapı kolu gibi cansız yüzeylerde uzun
süre canlılığını koruyabildiği için yüzeylerin
temizliğine, ortak eşya (çatal, bıçak, mendil,
havlu) kullanılmamasına ve özellikle el
temizliğine dikkat edilmelidir.
Salgınlar görülmeden önce yani özellikle
eylül ekim ve kasım aylarında aşı yapılması
büyük önem taşır. Aşının etkisi 2-3 haftalık
bir sürede başlar. Aşı, 6 aydan büyük bebeklere yapılabilir. Grip virüsü her yıl kendisini
değiştirdiği için bir önceki yılın aşısı bir sonraki yıl etkili olmaz ve aşının her yıl tekrarlanması gerekir.
Zatürree (Pnömoni)
40 edaktüel mart•nisan 2016
Akciğerlerde ciddi bir enfeksiyona yol açması nedeniyle zatürree ölümcül sonuçlar
doğurabilir. Bakteriler, virüsler ve mikroplazmalar ile iltihaba sebep olan mikroplar,
mantar vb. çeşitli kimyasal maddeler hastalığa neden olabilir.
Ani ve şiddetli ataklarla gelen kuru öksürük;
ateş ve titreme; bulantı ve kusma; halsizlik
görülür. Bu şikâyetlerin üç günden fazla sürmesi, çocuğun hızlı ve sıkıntılı soluk alıp
vermesi durumunda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Genç, bağışıklık sistemi güçlü kişiler ile
erken tanı konulan vakalarda ayrıca enfeksiyonun lokal olduğu kişilerde tedaviye yanıt
alınmaktadır. Doktorun önerisiyle uygun
antibiyotik belirlenerek; hastalığın seyrine
göre kullanılmaktadır. İyi bir terleme ve
gereken durumlarda oksijen alımı ile destek
tedavisi sağlanır. Yakınmalar, 7 ilâ 10 gün
içerisinde azalsa da tamamen iyileşme sağlanması haftalar sürebilir. Hastalığın tekrarını
önlemek için yeterli sürede istirahat gerekir.
Zatürree genel olarak korunulabilir ve önlenebilir bir hastalıktır. Bebeklere anne sütü
verilmesi çok önemlidir. Anne sütü, bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirir. Birçok
hastalığın zatürreeye yol açtığından çocuklara hastalığa karşı kızamık, boğmaca ve
tüberküloz aşıları yapılmalıdır. Zatürreenin
erken tanı ve etkin tedavisi, hastalığın gidişatının kötü olmasını engeller.
edaktüel sağlık
Erkeklerin duygu maskesi:
• Ebru Özkurt Topcu •
Uzman Klinik Psikolog
Aile ve Çift Terapisti
Ö
fke tüm duygular gibi
doğuştan var olan ve
insanın yaşamı için
gerekli olan duygulardan biridir.
Öfkeyi diğerlerinden farklı kılan
altında başka duygular (endişe,
hayal kırıklığı, utanç, suçluluk,
acı, pişmanlık, vb.)saklamasıdır.
Yani öfke, buzdağının görünen
kısmıdır. Öfkenin maskelediği
asıl duygular açığa çıkarılmadıkça kişi öfkeli olmaya ve kontrolsüzce öfkesini sergilemeye
devam edecektir.
Duygularınızı dışa
vurmaktan
çekinir misiniz?
Toplumsal olarak bazı duyguları
yaşamak ayıpmış gibi düşünülür. Kadın için öfke, erkek için
ise hüzün “yasak” duygulardır.
Çocukluktan itibaren sessizlik,
ağlama ve naiflik kız çocuklara;
öfkeli olma, hareketlilik ve dışa
dönük olma erkek çocuklara
atfedilmiştir. Bunlar erkekte
öfkenin “normalleşmesinin” ilk
adımıdır. Öfkenin ayrıcalıklı
olarak erkek cinsiyetine özgü bir
duygu olarak algılanması, erkeklerin sere serpe ve kontrolsüzce
öfkelerini yaşamalarına zemin
hazırlar. Öfke, üzüntü veya mutluluk gibi doğal bir duygudur ve
bir amaca hizmet etmektedir:
“sınırlarınızı korumaya”.
Kendinize ait olan prensipler,
değerler tehdit altında olduğunda, bir durum veya kişi sınırlarınıza müdahale ettiğinde öfkelenirsiniz. Öfke duygusu değil
kontrolsüzce yaşanma biçimi
öfkeyi zararlı hale dönüştürmektedir. Dolayısıyla “öfkelenmemek” gibi bir hedef çok
doğru olmayacaktır.
42 edaktüel mart•nisan 2016
ÖFKE
Öfkeyi yaşayış biçimi yani öfkeliyken nasıl davrandığınız
çocukluktan itibaren aileden,
çevrenizden öğrendiğiniz tutum
ve davranışlardır. Duyguların
ifadesi ile ilgili “Erkekler ağlamaz” gibi öğrenilmiş bazı kalıp
yargılar çok yaygındır. Bir erkeğin öfkeliyken çevresine zarar
vermesi, ağlamasından ne yazık
ki daha makul görülmektedir.
Erkeklerin öfke duygusu ile
özdeşleşen saldırganlık, şiddet
sadece öfke duygusunu yaşayış
biçimleridir. Öfkelendiğinde
lemeler şiddeti de bir anlamda
meşrulaştırmaktadır.
Erkekler öfkelendiğinde bilişsel
olarak gerginliği sürdüren olumsuz düşünceler beslemeye daha
yatkındır ve fizyolojik olarak ta
sakinleşmek için kadınlardan
daha fazla zamana ihtiyaçları
vardır.
Kadınlar öfkelendiklerinde
nedeni her ne ise konuşarak,
duygularını paylaşarak sakinleşmeyi yeğlerken; erkeklerde bu
durum pek istenilen şekilde
sonuç vermez.
“saldırganca davranan adam
güçlüdür, koruyucudur”, aksine
“ağlayan, duygularını ifade
etmeye çalışan bir erkek zayıftır”
gibi yerleşmiş öğretiler; erkeklerin öfke dışındaki diğer duyguları göstermesinin önündeki
engellerdir. Güçlü insan nerede
nasıl tepki vermesi gerektiğini
bilen, eyleme kalkışmadan önce
yapacağı hareketin sonuçlarını
önceden kestirebilen insandır.
Bu cinsiyet rollerine bağlı etiket-
"Beni biraz yalnız
bırak", "biraz
yalnız kalmak
istiyorum"
Erkek ve kadının kavga anında
öfkelendiklerinde yalnız kalmak
istediklerine dair kullandıkları
cümleye göz atalım. Bir kadın
buna dair bir cümle kurduğunda; aslında peşimden gel, içimdekileri dökerek konuşmak istiyorum, beni kendi halime bırak-
ma demek ister. Partnerinin
ısrarcı olmasını, ikna edici olmasını beklemektedir.
Bir erkek bu cümleleri kullandığında ise; gerçekten uzak kalmaya ihtiyacı olduğu için bunu
istemektedir. Biyolojik olarak
erkeklerin hızla öfkelendiği
ancak sakinleşmek için 20 dakikalık bir süreye ihtiyaçları olduğu bilinmektedir.
Erkekler öfkelendiğinde biraz
yalnız kalmalarını sağlamak,
fiziksel aktivitelerle önce enerji-
lerini akıtmaları için uygun ortamın oluşmasını sağlamak yardımcıdır.
Öfke anında yaşanan fiziksel
değişimler normale döndüğünde konuşarak duygu ve düşüncelerini anlatmaları ikinci adımda olarak teşvik edilmelidir.
Sakinleştikten sonra öfkenin
nedenleri üzerine konuşmak
kişileri birbirine duygusal
anlamda yakınlaştıran bir rol
oynamaktadır.
Öfke kontrolünde
basamaklar
■
■
-
■
-
-
2016 mart•nisan edaktüel 43
edaktüel gündem
Nefes alma
Nefes verme
Kendi kendimize bu teknikleri uygulayamaz mıyız?
Kişinin çevresinde bir eğitmen
olmadan da “Yüz Neşe Nefesi”
denilen 3 dakikalık bir çalışma
yapmasında bir sakınca yok.
Fakat 3 dakikadan sonra kesinlikle biriyle çalışılması gerekiyor.
Biz alfa ve teta seviyesinde çalışıyoruz. Bir duygu boşalımı,
ağlama ya da gülme isteği oluşabilir insanda. Ne olursa olsun
kişi tamamen rahatlamış bir
anında dahi olsa bilinçaltı da bir
yandan çalışıyor çünkü.
• Utkucan Akkaş •
Doğru nefes
diyaframdan
alınan nefestir
Nefes almak basit ve doğal bir
eylem olduğu halde çoğumuz
yanlış nefes alıyoruz ve bu yanlışlığı o kadar uzun süredir yapıyoruz ki, doğrusu ile ilgili hiçbir
şey hatırlamıyoruz. Oysa doğru
nefes almak da öğrenilebilir bir
şey ve bu eğitimi veren okullar
var.
Semra Bakioğlu nefes eğitimi
veren okullardan birinin sahibi,
18 senedir kişisel gelişim üzerine çalışıyor ve bir süredir ortağıyla birlikte “Nefesle Hayat
Merkezi”nde doğru nefes alma
eğitimleri veriyor. Onunla
doğru nefes üzerine sohbet
ettik.
Doğru nefes alıyor muyuz?
Birçoğumuz ne yazık ki doğru
nefes almıyoruz. Bir bebeğe
baktığımızda onun diyaframdan
nefes aldığını görürüz. Bebekler
bunu doğal bir refleksle yapıyorlar. Ayrıca yine birçoğumuzun nefesi fazla sık ve fazla sığ.
Yeterince oksijen almıyor ve
yeterince karbondioksit vermi44 edaktüel mart•nisan 2016
yoruz. Sığ nefes alıp vermek
akciğerlerin yeterince çalışmamasına sebep oluyor. Sonuç olarak bazı işlevlerini kaybettiği
için bu da cansızlığı artırıyor,
yaşlanmayı hızlandırıyor, bağışıklık sistemini bozuyor.
Kısıtlı nefesler kısıtlı yaşamlar
getirir. Anne-baba faktörü,
annenin korkuları, yaşadıkları
olduğu gibi bebeğe yansıyor ve
nefes alışverişine de etki ediyor.
Doğru nefes ise diyaframdan
alınan nefestir ki bebeklerinde
yaptığı budur. Bizim uyguladığımız teknik tamamen bebeğin
kullandığı nefes tekniğidir.
Doğru nefes için diyaframı
kullanmak gerek, öyle mi?
Uzmanların üzerinde birleştiği
nokta nefesi diyafram kullanarak almamız gerektiği.
Diyaframımız kubbe şeklinde.
Nefes aldığımızda o kubbe hafif
düzleşerek öne doğru gelir.
Sonra onu serbest bıraktığımızda tekrar eski yerine döner.
İnsan vücudunun düzeni öyle
manız gerek. Aynı zamanda
akupunktur meridyen çalışmaları geliştiriyoruz. Biz fiziksel,
zihinsel ve duygusal ile spiritüel
seviye olmak üzere üç seviyede
çalışıyor ve nefes tekniği uyguluyoruz.
Semra Bakioğlu
muazzamdır ki kaburgaların içerisinde akciğer karaciğer ve kalbin en altına diyafram denk geliyor. Kişi diyaframdan nefes alıp
vererek ciğer ve solunum kapasitesini genişletiyor. Oksijen birçok hastalığın önüne geçebiliyor ki bunun içerisinde depresyon, solunum yolları enfeksiyonları, anksiyete, bağımlılıklar
gibi önemli rahatsızlıklar var.
“Doğru nefes burundan alınan nefestir” denilir bir de...
Doğru ancak eğitmenler nefes
seanslarında özellikle en yüksek
kapasiteyle kişinin diyaframına
nefes almasını istiyorlar, bunun
için ağızdan nefes alıp ağızdan
nefes verme tekniği uyguluyorlar. Ancak dediğimiz gibi bu asla
araba kullanırken, spor yaparken
ya da herhangi bir aktivitenin
içerisinde yapılacak bir teknik
değil. Bu tekniği uygularken
yerinize oturmanız, alanınızı
hazırlamanız ve çalışmanızı yap-
Peki, doğru nefesin faydalarını nasıl açabiliriz?
Biz en başta doktorlar diyoruz.
Doktor koçlarımız var, eczacılar
var, onlardan bilgi alıyoruz.
Fakat nefes eğitimi de önemli.
Doğru nefes alarak vücuttaki
kan kalitesi, artmış olan oksijen
oranı nedeniyle yükseliyor. Bu
da sistemden toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor. Yine
doğru nefes alan kişi vücuda
giren doğru oksijenle aldığı
besinleri daha iyi sindiriyor.
Tabii faydası bunlarla da sınırlı
değil, kaliteli nefes almanın,
beyin, omurilik, sinir merkezleri
ve sinirler dahil olmak üzere
önemli etkileri var. Onun dışında doğru nefesin depresyon ve
anksiyeteyi aşmakta çok etkili
olduğunu birçok psikolog gözleminden sonra söyleyebiliriz.
Ayrıca bu eğitimi almak ve
kendi çalışmalarını yapmak isteyen bir kişi için 6 günlük kısa bir
zaman yetiyor. Bu 6 günün
sonunda, doğru ve nitelikli bir
eğitimle kişi kendi nefesiyle
bedeni üzerinde çalışabiliyor.
eczanede alışveriş
BUCCOTHERM
AĞIZ VE DIŞ BAKIM SPREYI 200ML
28,50 TL
%100 saf Castéra-Verduzan
Termal kaynak suyu içeren
Buccotherm Ağız ve Diş
Bakım Spreyi, temizleyici,
yatıştırıcı ve nemlendirici
bakımla, günlük ağız hijyeni
için mükemmeldir. 2 farklı
başlığıyla kullanımı oldukça
rahattır; diş aralarını, diş
tellerini ve implantları
temizler ve diş etlerini
yeniden canlandırır.
VİTİCOLOR
EPİTEN
7,50 TL
TÜY AZALTICI ILIK AĞDA 150 ML
İçeriğindeki bitkisel ekstreler ile
istenmeyen tüylerin azalmasını,
incelmesini ve daha geç
çıkmasını sağlar. Salatalık özü ile
zenginleştirilmiş formülasyonu ile
cildin nemini koruyarak
yumuşatır ve pürüzsüzleştirir.
Limon ekstresi ile hoş bir koku
verirken, hijyenik bir ağda
deneyimi sağlar.
89 TL
JEL
Cilt renginin düzensizliklerinin
kapatılmasında uzun süre kalıcı
ve kusursuz renk verir. Kullanım
Şekli: Viticolor Jel ilgili cilt
bölgesine, daha iyi bir uygulama
sağlamak amacı ile bir fırça
yardımıyla uygulanır. Renk
düzensizliğinin kapatılması için
haftada 1-2 uygulama yeterlidir.
PASTEL
NATTYSOFT 33 TL
YÜZ- EL- VÜCUT LOSYONU 75ML
%2 Farmasötik Grade Tea Tree
Oil içeriğiyle nemlendirici ve
koruyucudur. Cilt problemleri,
pişik, isilik ve tahrişler, tıraş
sonrası oluşan tahrişler, cilt
çatlaklarına karşı önleyici,
epilasyon ve ağda sonrası
nemlendirici olarak, güneş
yanıkları ve benzeri hallerde
kullanılır.
11,50 TL
8 SAAT GECE BAKIMI
275 TL
SEBİ SİMYACI
Özel patentli formülü ile 8 saat
boyunca tırnağa ihtiyacı olan
besinleri kazandırır, bakımını
yapar ve güçlendirerek zararlı dış
etkenlere karşı korur. Deniz
yosunu ekstraları tırnaklarınızın
günlük besin ihtiyacını karşılar.
ANTİ AGİNG CREAM 30ML
Göz kapağı ve gözçevresi dahil tüm yüze
ve boyna uygulanan Sebi Simyacı AntiAging krem, ciltteki sarkmalarda ve
lifting kaybında etkilidir. Uygulamaya
başladıktan 1 ay sonra ciltte gözle
görülür bi gerginleşme ve lifting etkisi
oluşturur. 25 yaş üstü yağlı ve akneli
ciltler hariç tüm cilt tiplerinde
uygulanabilir.
46 edaktüel mart•nisan 2016
CHİCCO
36,90 TL
DİŞ KAŞIMA HALKASI
Diş Kaşıma Halkası bebeğinizin
doğal çiğneme içgüdüsünü
tatmin eder. Hijyenik silikondan
üretilen hafif ve kavraması kolay
ürün, çiğnemeyi bebeğiniz için
eğlenceli hale getirir.
eczanede alışveriş
BOTALİFE
26 TL
LAVANTA SABUNU 4 ADET
GOLD SHAPE
İçerdiği doğal yağlar ve özel
formül sayesinde yoğun köpürme
ve temizleme özelliğine sahiptir.
Kaliteli zeytinyağı ve lavanta yağı
kullanılarak üretilir. Her cilt tipine
uygundur. Cildi tahriş etmez.
SIKILAŞTIRICI / İNCELTİCİ KREM
165 TL
Slim Safe deri-altı yağ
tabakasını azaltacak aktif
içeriklerden oluşan Gold Shape,
deri altı yağ hücrelerinin hücre
duvarlarına nüfuz eder ve yağ
içeriğinin yakılarak enerjiye
çevrilmesini ivmelendirir.
ROSENSE
20 TL
MASKE 75 ML
GOT2B CHAOTİC
Gül özleri ve vitaminlerle
zenginleştirilmiş formülü
sayesinde cilde ihtiyacı olan uzun
süreli ve yoğun nemi hemen
sağlarken, papatya ve salatalık
özleri ciltte kuruluktan dolayı
belirgin hale gelen çizgileri de
hafifletir. Ciltteki hassasiyeti
yatıştırır. Cildi doğal dengesine
kavuşturur.
SAÇ ŞEKİLLENDİRİCİ KREM 100 ML
20 TL
Schwarzkopf Got2b Chaotic
Şekillendirici Krem, saçına
dilediğin şekli vermen için
ihtiyacın olan yaratıcı güç! Kaldır,
kıvır, tut ve şekil ver; kendi harika
stilini güçlü ama esnek bir tutuşla
yarat.
URGO
SEBAMED CLEAR FACE
TEMİZLEYİCİ YÜZ TONİĞİ
39,90 TL
Sivilce, siyah nokta ve cilt
pürüzlerinin derinlemesine
temizliğinde kullanılır. Akne
lezyonlarının önlenmesine
yardım eder. Kuru ya da ıslak
cilde uygulanabilir.
26,90 TL
URGO AFT VE
KÜÇÜK AĞIZ YARALARI İÇİN
URGO Aft ve Küçük Ağız
Yaraları, aft ve ağız
mukozasındaki küçük
yaraların tedavisi için
kullanıma hazır bir sıvı pansumandır. Ağız
mukozasına uygulandığında
esnek ve ince koruyucu bir
film tabakası oluşur.
SEBAMED
SAÇ DÖKÜLMESİNE KARŞI ETKİLİ
ŞAMPUAN 400 ML
CLİNOMYN
HASSAS DİŞ MACUNU
10 TL
Daha parlak gülüşler için hassas davranan fakat içerdiği Polynam parçacıkları ile
etkili formül; Lekeleri ve renk bozulmasını giderir. Ferah nefes için nane aromalı.
48 edaktüel mart•nisan 2016
39,90 TL
Sağlıklı ciltte olduğu gibi, 5.5 pH
değeriyle cildin asit mantosunun
doğal bariyer fonksiyonunu
destekler ve korur. Renklendirici
içermez.
edaktüel sağlık
Dikkat eksikliği
Ö
zellikle son yıllarda
adını sıkça duyduğumuz bir sorun Dikkat
Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu. Peki, nedir bu
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu? Bu konunun 3 alt
tipi vardır. Bunlar, Dikkat
Eksikliği olan tip,
Hiperakaktivitesi olan tip ve
Dürtüselliği olan tiptir.
Çocuklarda bu 3 tip ayrı ayrı
görülebileceği gibi, bir arada da
görülebilir.
DEHB (Dikkat Eksikliği)’nin
temel özelliği kalıcı ve sürekli
dikkatsizlik belirtileridir. Dikkat
eksikliği olan çocuk ayrıntılara
dikkat edemeyebilir, bu yüzden
derslerde, sınavlarda dikkat
hataları yapabilir, sıklıkla dalar
gider, ders yaparken hayaller
kurar. Yazı yazma, soru çözme,
kitap okuma gibi işlerde yavaştır, yazıları genellikle bozuktur.
Derse oturduğunda tuvaleti
gelir, susar veya acıkır, mola vermek için bahaneler üretir.
Günlük etkiniklerinde unutkandır, okula defterini, ödevini
getirmeyi ya da ceketini, kitabını okuldan getirmeyi unutabilir.
Bu yüzden eşyalarını sık sık kaybedebilir.
Hiperaktivitesi olan çocuğun
elleri ayakları kıpır kıpırdır, oturduğu yerde duramaz, çok konuşur, sessiz etkinlikler sırasında
gürültü yapar. Sabırsızdır, başkalarının sözünü kesebilir, sırasını
beklemekte güçlük çeker, sakardır, dizlerinde yara izi eksik
olmaz, aceleci olduğu için birçok detayı gözden kaçırabilir.
Dürtüsel çocuk ise bir şey yapmadan önce sonucunu düşüne-
50 edaktüel mart•nisan 2016
Hiperaktivite
suz etkisi vardır. Bunlardan ilki
etiketleme kendini doğrulayan
kehanete yol açar.
• Gizem Gönen Özşavlı •
mez, sınıfın genel düzenini
bozar, sabırsızdır, sınıfta söz
almadan konuşur, kuralları bilmesine rağmen uygulamakta
zorlanır. İstedikleri yapılana
kadar tutturabilir.
DEHB popülerleştikçe, “Bizim
çocuk hiperaktif, hiç yerinde
durmaz.” tabirinin arttığı görülmektedir. Bu önemsiz gibi
düşündüğümüz, iyi niyetle yaptığımız yorum aslında etiketlemenin ta kendisidir ve iki olum-
Kendini doğrulayan kehanet:
Çocuklar kendileri hakkında
nasıl düşünülüyorsa kendilerini
öyle görmeye başlarlar. Yani
sürekli “Benim oğlan yaramazın
teki” dendiğinde bunu duyan
çocuk, “Ben yaramaz bir çocuğum ve yaramazlık yapmalıyım”
diye düşünüp, yapılan etiketlemeyi içselleştirir.
İkinci olumsuz etkisi ise aile ya
da öğretmenler çocuğun etiketine odaklanır ve iyi taraflarını
göremezler. Çocuğun olumsuz
etiketine yoğunlaşıldığında
yetişkinlerin çocuğa karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine yol
açabilir, olumsuz tutumlarla
maruz kalan öğrencide ise bu
olumsuz tutumlar DEHB’nun
belirtilerinin artmasına, dikkatli
olma isteğinin azalmasına yol
açabilir. Bu yüzden DEHB’li
çocuğun ailesiyle anne-baba
eğitimi yapılmalıdır. Aileler
olumlu pekiştireç, ödül ve ceza
sistemlerini uygun bir şekilde
kullanmayı öğrenmelidir.
Ailenin günlük program hazırlaması, öğrenciye model olması,
tutarlı ve sabırlı olması çok
önemlidir. Ailenin, çocuğa
zaman ayırması, ona sorumlu-
IŞIK AĞABEY’İMİZİ
ANDIK!
luklar vermesi ve onunla fiziksel
temas sağlaması gerekir.
Anne-baba çalışmasının yanı sıra
öğrencinin akademik ve sosyal becerilerini arttıracak çalışmalar yapılması
gerekir. Öğrencinin başarma duygusunu elde ederek, yukarıda bahsettiğimiz kısır
döngüyü
kırması
mümkündür.
Öğrenci
başardıkça,
olumlu
geribildirimler alacak, olumlu
bildirimlerle özgüveni arttıkça daha
motive bir şekilde çalışmaya başlayacaktır.
Bu beceriler arttırmak için İzmir
Dikkat Enstitüsü Eğitim
Danışmanlığı’nda Berard Metodu ve
Play Attention Sistemi ile çalışmaktayız.
“Sınıfta dersi dinlemiyor.”,
“Anlattıklarım bir kulağından giriyor,
diğer kulağından çıkıyor” olarak
adlandırılan dikkat dağınıklığı çeşidine işitsel dikkat dağınıklığı denir.
İşitsel dikkati geliştirmek için Berard
Metodu ile çalışıyoruz. 20 seanslık
çalışmalar sonucunda öğrencide
İşitsel Dikkat artıyor, buna bağlı olarak öğrencinin yönergeleri takip
etmesi, derse katılımı ve akademik ve
sosyal performansı artıyor.
Görsel dikkati dağınık olan bir öğren-
ci ise sınavda yanlış işaretlemeler, dikkat hataları yapar, bu yüzden potansiyelinin altında notlar alır, bu durum
öğrencinin sınav kaygısı yaşamasına
sebep olabilir. Görsel dikkat dağınıklığı yaşayan bu tarz öğrencilerle de Play
Attention sistemini ile çalışıyoruz.
Play
Attention
BodyWave
ile beyin
dalgalarını
izleyen kol
cihazını,
beyin gücü
ile oynanan
oyunları
kontrol
etmek için kullanıyoruz. Haftada, 2-3
defa 30-45 dakikalık seanslarla,
önemli gelişimler elde ediyoruz. Play
Attention, NASA teknolojisinin
patentli gelişmiş halidir. Bilimsel araştırmalar, beynin hayat boyunca sürekli değişim kapasitesine sahip olduğunu göstermiştir. Play Attention, kullanıcının gerçek zamanda dikkatini görmesini sağlar. Zamanla, Play Attention
kullanan öğrenciler dikkat ve odaklanmayı geliştirmektedirler. İnteraktif
alıştırmalar, öğrencileri, odaklanmanın ve bilişsel işlemlerin yeni seviyelere çıkması için zorlar.
Biz İzmir Dikkat Enstitüsü olarak bu
konuda sorun yaşayan tüm aile ve
çocuklarımızın yanındayız.
İletişim için bizimle 0 232 247 72 72
numaralı telefondan ve www.izdeegitim.com adresi üzerinden ulaşabilirler.
T
ürkiye’nin en önemli ilaç dağıtım kuruluşlarından biri olan EDAK Ecza Kooperatifi’nin
kurucularından Eczacı Nur Işık Boyacıgiller,
ölümünün 16. yılında geniş katılımlı bir törenle
anıldı. Anma etkinliğinde, İzmir Eczacı Odası Türk
Sanat Müziği Korosu ve özgün tarzıyla ilgi gören
Alaturka Band grubu bir konser sundu.
Törende konuşan
EDAK Ecza Kooperatifi
Yönetim Kurulu
Başkanı Emre
Bacanak, Işık
Boyacıgiller’in vizyonerliği ile hizmet
etmeye devam ettiklerini belirterek,
“EDAK olarak bu
sayede geçmişte, ecza
kooperatifçiliği fikri ile
yeni bir ekonomi
modeli üretildi. Şimdi
de değişen ekonomik
koşullara göre bu değişimi iyi yönetme zamanıdır.” diye konuştu.
İzmir Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi›nde
20 Ocak akşamı düzenlenen anma törenine Türk
Eczacıları Birliği ve Tüm Eczacı Kooperatifleri
Birliği’nin yönetim kurulları, eczacı odalarının
başkan ve yönetim kurulu üyeleri, ilaç sektörünün yöneticileri, eczacılar, eczacılık öğrencileri,
edak çalışanları ile çok sayıda davetli katıldı.
Anma töreni, Şarkılarla 70’li yılların sevilen parçalarından oluşan bir repertuvar ile İzmir Eczacı
Odası Türk Sanat Müziği Korosunun ve ardından
farklı tarzıyla beğeni toplayan Alaturka band
grubunun konseriyle sona erdi.
2016 mart•nisan edaktüel 51
edaktüel sağlık
Kuru yapraklar gibi
cildimiz S.O.S
veriyorsa...
• Eczacı Meltem Kortel •
Kış aylarında soğuk havalar vücudumuzun
tepkisel mekanizmalarını alt üst eder. Isı kaybını önlemek için deri, yüzeyindeki kan
damarlarının çapını daraltır ve kan dolaşımını azaltır. Dolayısıyla ciltte soyulmalar ve
kuruma meydana gelir. Havadaki nem oranının azalması ve soğuk cildimizdeki yıpranmış ve hasar görmüş en üst katman olan
stratum korneum'in işlevini yapamamasına,
alerjenler ve tahriş edici maddelerden kolayca etkilenmesine neden olur.
40'lı yaşlardan itibaren cilt tipimize uygun
bir nemlendirici kullanmaya başlamamız
gerekir.
Cilt kuruluğu probleminde ciltte sertleşme,
pul pul soyulma, ağrı, kaşınma, çatlama ve
renk değişimi görülür. Kuru cilt çatlağından
kolayca mikroplar içeri sızar ve cilt enfekte
olur. Cildinizde ağrı yapan kızarıklıklar enfeksiyon habercisi olabilir. Egzama da bir tür iltihaplı cilt kuruluğudur. Kaşıntı ile birlikte ciltte
yama şeklinde pullanmaya yol açar.
Meslek: Suyla çok temas edilerek yapılan
işlerde kişi cilt kuruluğu çekebilir, kuaförler
ve hemşireler gibi...
Cilt kuruluğunun
nedenleri
Yaş: Yaşlandıkça metabolizma hızımız değişir, ciltteki yağ bezlerimiz de daha az çalışır.
Cildimiz esnekliğini ve nemini kaybeder.
52 edaktüel mart•nisan 2016
İklim: Sıcak ve kuru iklimle beraber soğuk
ve kuru havalar da cildi kurutur. Soğuk havalarda içerdeki mekanları ısıtan cihazlar havanın nemini aldığından cilt kuruluğu daha da
yoğunlaşır. Nem azaldıkça kuruluk kötüleşir.
Güneş: güneş ışınları cildin daha alt katmanlarına ulaşarak cildi kurutur, kırışıklık ve
sarkma yapar.
Hormonal değişim: Kadınlardaki menopoz döneminde veya tiroid hastalıklarında
Doğal nemlendiriciler:
Maden Suyu, Limon, Gül
suyu, Salatalık, Yeşil Çay,
Aloe Vera Bitkisi
• Cildimizin nefes almasını sağlayacak
pamuklu ve ipekli kumaşlardan yapılan giysileri tercih edelim. Giysilerimizi yıkadığımız deterjanın da boya vey parfüm içermemesi önemlidir.
vücuttaki hormon dengeleri bozulur, cildin
nem dengesi bozulur.
Kullanılan ilaçlar: Bazı kremler, idrar söktürücüler yine nem kuruluğuna sebep olur.
Cilt kuruluğunun tedavisi
Cilt hastalıkları: Egzama ve sedef hastalığı
cildin anormal şekilde kurumasına yol açar.
Havuz: Klor miktarı fazla olan havuzların
kullanılması yüzen kişinin cildini kurutur.
Cilt kuruluğu
nasıl önlenir?
• Aşırı sıcak suyla yıkanmaktan kaçının.
Sıcak su deri üzerindeki yağ tabakasına zarar
verir. Sık sık banyo yapılması, el ayak yıkanması cildi hassas olan insanlarda kuruluğa
neden olabilir. Her gün duş alan kişilerin bu
süreyi 10 dk. ile sınırlandırması gerekir.
• Nem cihazı kullanımı, evin içindeki nemi
dengeli tutacağından cildimizin de kurumasını engeller.
• Soğuk havalarda ellerinizi ve yüzümüzü
örterek koruyabiliriz. Bu şekilde dudak ve el
çatlamalarını da önleriz.
- Antibakteriyel sabunlardan uzak duralım.
Parfümsüz, alkolsüz ve nemlendiricili ürünler kullanalım.
• Bol bol su tüketelim.
Evde nemlendirici
yapabilirsiniz...
3 şişe maden sodasını bir kaba boşaltın. 1
limonu sıkıp suyunu ve rendeleyerek kabuğunu ilave edin. Yarım çay bardağı gülsuyu,
daha önceden ıslatılmış yeşil çayı da karışıma
katın. Robottan geçirilmiş yarım bardak salatalık da ilave edilir ve karışım akşamdan
sabaha kadar dinlenmeye bırakılır. İnce bir
tülbentten karışımın tamamı süzülür. Bu karışımla isterseniz yüzünüzü yıkayın ya da sprey
yardımıyla yüzünüze tatbik edin gün boyu
yüzünüzün nemli kaldığını göreceksiniz.
n Cilt tipinize uygun doğru nemlendiriciyi
gün içinde sık sık cildinize uygulamak.
Eczanelerde ve çeşitli mağazalarda içerikleri
farklılık gösteren yüz ve vücut nemlendiricilerini cilt doktorunuza veya eczacınıza danışarak temin edebilirsiniz.
n Cilt kuruluğunuz aşırı seviye de ise doktorunuz çeşitli ilaçlar önerebilir. Bu kremlerin içeriği kuruluktan doğan kaşıntı, kızarıklık ve şişlik gibi şikayetleri önleyebilir.
n Alışkanlıklarınızı değiştirmek, kötü beslenmekten vazgeçmek, maruz kaldığınız
kimyasallardan uzaklaşmak, çok sık suyla
temastan kaçınmak cilt kuruluğunuza iyi
gelecektir.
Genellikle evde bulunan doğal bitkiler ve
doğal sular iyi birer nemlendiricidir. İster tek
tek kullanalım, ister bunlardan bir karışım
yapalım cildimiz gün boyu nemli kalır. Evde
kullanabileceğimiz doğal nemlendiricilerle
de kışın soğukta cildimizi koruyabiliriz.
Cildiniz değerli, ona hakkettiği özeni göstermenizi dilerim. Günleriniz sevgi, saygı, sağlık ve mutluluk dolu olsun...
2016 mart•nisan edaktüel 53
edaktüel sağlık
• Dr. B. Ogün Hatiboğlu •
Özel Tınaztepe Hastanesi ve
Buca Tıp Merkezi Endokrinoloji Uzmanı
Sessiz düşman: Hipoglisemi
K
an şekeri düşüklüğü
anlamına gelen hipoglisemi, kan şekerinin
(glukoz) normal seviyelerin altına düşmesiyle gerçekleşir.
Vücudumuzun önemli bir enerji
kaynağı olan glukoz besinlerden
sağlanır. Glukozun da temel alım
kaynağı karbonhidratlardır ve
karbonhidratlarca zengin besinler arasında pirinç, patates,
ekmek, mısır gevreği, süt, meyve
ve şekerler yer alır.
Yemeklerden sonra, sindirim sisteminde emilimi gerçekleşen
glukoz kan akışına karışır ve
vücudun hücrelerine taşınır.
Pankreastan salgılanan insülin
adı verilen hormonumuz, hücrelerin glukozu enerji olarak kullanmasına yardımcı olur. Bir kişi,
ihtiyacı olandan daha fazla glukoz alırsa, vücudumuz fazla glukozu karaciğerde ve kaslarda
glukojen şeklinde depolar.
Vücudumuz glukojeni iki öğün
arası ve uzun açlık sırasında
gerektiğinde enerji ihtiyacı ola54 edaktüel mart•nisan 2016
rak kullanabilir. Daha fazla glukoz yağa çevrilip yağ hücrelerinde depolanabilir. Yağ da gerektiğinde enerji olarak kullanılır.
Kan şekeri düşmeye başladığında, pankreastan salgılanan başka
bir hormon olan glukagon, karaciğere sinyaller yollayarak glukojeni parçalayarak glukoz elde
etmesini ve bu glukozu kana
vermesini söyler. Kan şekeri
böylelikle normal bir seviyeye
yükselir. Bazı diyabetli (şeker
hastalığı) bireylerde, bu glukagon mekanizması sağlıklı çalışamaz, kandaki glukoz seviyesi
adrenalin gibi diğer hormonlar
tarafından normale getirilmeye
çalışılır. İnsülin veya insülin üretimini artıran haplarla tedavi
edilenlerde, glukoz seviyeleri
normal aralığa kolayca dönemeyebilir.
Hipoglisemi her zaman ortaya
çıkabilir. Genellikle hafif seyreder, glukozdan zengin besinlerden az miktarlarda tüketilmesiy-
le kolayca ve hızlıca düzeltilebilir. Önemsenmediğinde hipoglisemi ağırlaşabilir, baş dönmesi,
sersemlik ve bayılmalara yol açabilir. Şiddetli hipoglisemi geliştiğinde ise inmelere, komaya ve
hatta ölüme bile sebep olabilir.
Yetişkinlerde ve 10 yaşından
büyük çocuklarda hipoglisemi,
diyabet tedavisi komplikasyonu
dışında nadir olarak görülür. Bu
nadir hipoglisemiye yol açan
nedenler arasında bazı ilaçlar,
hastalıklar, alkollü içecekler, bazı
hormon ve enzim eksiklikleri,
çeşitli tümörler sayılabilir. Şeker
hastası olmayan insanlarda
hipoglisemi, reaktif hipoglisemi
ve açlık hipoglisemisi şeklinde
de gerçekleşebilir.
Hipoglisemi
bulguları
nelerdir?
• Açlık hissi
• Titreme
• Terleme
• Gerginlik
• Baş dönmesi, sersemlik
• Uyuklama hali
• Konuşmada zorluk çekme
• Kaygılanma artışı
• Güçsüzlük
Hipoglisemi uykuda da
gerçekleşebilir. Uykudaki
hipoglisemi belirtileri;
• Ağlayarak uyanma veya
kabuslar
• Terden ıslanmış çarşaflar veya
çamaşırlar
• Uyandıktan sonra yorgun,
sinirli ve kafası karışık
hissetme.
Reaktif
Hipoglisemi
(Tokluk
Hipoglisemisi)
-
-
torlarına danışmalıdırlar.
Hipogliseminin
hızlıca tedavisi
-
-
-
-
-
hastalıkları olanlarda daha farklı
-
-
-
-
■
meyve suyu veya
■ 1 bardak süt veya
■
■ 1 yemek kaşığı şeker veya bal
Küçük ara öğünler ve atıştırma-
-
-
-
malıdır.
çıkana kadar bu adımlar tekrar-
Hipoglisemi nasıl
tedavi edilir?
-
-
-
edaktüel sağlık
Göz Alerjileri
Allerjik konjonktivit
Göz yüzeyi konjonktiva ve korneanın inflamasyonu ile sonuçlanacak
şekilde oldukça değişik immünolojik cevaplar oluşturabilmektedir.
Genellikle tip 1 aşırı duyarlılık reaksiyonu şeklinde ortaya çıkan hastalık
grubuna allerjik konjonktivit adı
verilir. Bu başlık altında da mevsimsel, yıl boyu görülen, atopik, vernal,
dev papiller konjonktivit olarak
sınıflandırılırlar.
• Dr. Lale Geribeyoğlu Aras •
Göz Doktoru
Vernal
keratokonjonktivit
Kronik bilateral inflamasyon mevcuttur, %90’ının üzerinde astım,
ekzema, rinit gibi atopik durumlarla
beraberlik gösterir.
Mevsimsel ve
yıl boyu devam eden
allerjik konjonktivit
En sık rastlanan allerjik göz hastalığı
olmakla beraber, vücutta diğer bölgelerin allerjisi de eşlik edebilir,
allerjik riniti tetikleyen antijenler
allerjik konjonktivitte de rol alırlar.
Polenler, çim, otlar bunlardan bazılarıdır. Gözlerde kaşıntı, yanma,
batma, sulanma, kızarıklık, ışık
hassasiyeti görülen semptomlardır.
Semptomların görülme zamanı farklılık gösterebilir, bu durumda yıl
boyu devam eden olarak adlandırılır, semptomlar benzer olmakla
beraber, sebep olan antijenler mitelar, küf mantarı, ev hayvanları, sigara, kömür tozu gibi etkenlerdir.
56 edaktüel mart•nisan 2016
Atopik
keratokonjonktivit
Konjonktiva ve göz kapaklarının
etkilendiği kronik bilateral inflamasyon ve sıklıkla atopik dermatit birlikteliği ile ayırıcı tanı mümkün
olur.
Dev papiller konjonktivit
Üst kapak konjonktivasının etkilendiği, tip 1 ve tip 4 aşırı duyarlılık
reaksiyonunun kombinasyonunun
rol aldığı bir durumdur. Sürekli irritasyona neden olan durumlar da kontakt lens, oküler protez, sütür
irrtasyonu - dev papiller konjonktivit oluşumuna neden olmaktadır.
Tanı da detaylı göz muayenesi
yanında aile hikayesi, astım, atopik
dermatit, allerjik rinit varlığı önemlidir, kaşıntı olmazsa olmaz bir klinik
semptomdur, beraberinde ışık hassasiyeti, yabancı cisim hissi, sulanma
görülebilir. Kontakt lens takma
süresi azalabilir, görme keskinliği
düşebilir.
Tedavide öncelikle varolan veya bilinen alerjenden uzak durmak birinci
adım olmalıdır, suni gözyaşları hem
bir bariyer oluşturma hem de alerjenleri göz yüzeyinden uzaklaştırma
amacıyla kullanılır.
Antihistaminikler sistemik ve topikal
olarak tercih edilir, kısa süre içinde
etki gösterirler.
Mast hücre stabilizatörleri, NSAI'lar,
kortikosteroid damlalar tedavide
kullanılan diğer gruplardır, süreleri
ve kullanım şekilleri klinik duruma
ve hastalığın cevabına göre planlanır, bir diğer tedavi seçeneği olarak
immunoterapi subkutanöz olarak ve
son zamanlarda da oral olarak bazı
vakalarda uygulanmaktadır.
edaktüel sağlık
Serviks Kanseri
Serviks kanseri (Rahim ağzı
kanseri), endometrium ve over
kanserlerinden sonra jinekolojik
kanserler arasında üçüncü sırada gelir. Bir kadının hayatı
boyunca serviks kanseri olma
şansı 1/128'dir.
tanı ve tedavi şansı en yüksek
malignitedir. Ayrıca HPV aşıları
da insidansın azalmasına katkıda bulunmuştur. Uzun bir preinvaziv ilerleme evresi olduğu
için önlenebilir kanser olarak
kabul edilir.
Tarama programları (papsmear) testi ile invaziv serviks kanseri insidansında belirgin azalma meydana gelmiştir. Erken
Servik kanserinin ortalama
görülme yaşı
47 olup hayat
boyu tavan
yaptığı iki
dönem vardır
(35-39 yaş ve
60-64 yaş aralığı). Yaşlı hastalarda taramanın
daha az yapılmasından dolayı daha çok ileri evre görülür.
Dünya çapında serviks kanseri
vakalarında HPV prevalansı
yüzde 99,7 olarak bildirilmiştir.
58 edaktüel mart•nisan 2016
Risk faktörleri
nelerdir?
• HPV enfeksiyonu
• Erken yaşta ilk koitus
• Multipl seksüel partner
• Sigara kullanımı
• Irk
• Multiparite
• Düşük sosyoekonomik düzey
• Kronik ımmunsupresyon
• AIDS
• Op. Dr. Gülçin Çetin Uysal •
Özel Tınaztepe Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Erken tanı ile
önlenebilir
Serviks kanserinde klinik en sık
erken dönemde postkoital
kanamadır. Düzensiz vaginla
kanamalara yol açabilir. Kanlı ve
kötü kokulu vaginal akıntılara
yol açabilir.
Geç dönemde ise bacak ve
kasık ağrılarına yol açabilir. Alt
ekstremitede ödem, anemi ve
böbrek fonksiyon bozukluğuna
yol açabilir.
Önlenebilir bir kanser olması,
kolay, erken tarama metodları
özellikle smear taramalarıyla
saptanabilmesi nedeniyle erken
tanı konması önemlidir.
Tedavide cerrahi, kemoterapi ve
radyoterapi uygulanır. İleri evrelerde mortalite (ölüm oranı)
yüksektir.
edaktüel gündem
Mevsimlerden
• Handan Korhan •
Nar, mevsiminde düzenli olarak
ve kararında tüketilmesi gereken oldukça önemli bir meyve.
Faydaları ise saymakla bitmiyor.
Bir çay bardağı nar suyu ya da
bir kâse nar tanesi, yaban mersini ile eşdeğer; portakal, yeşil çay
ve havuçtan oldukça yüksek
oranlarda antioksidan madde
içeriyor.
Nar C, B1 ve
B2 vitaminleri
yönünden zengin
Nar çiçeğinden nar tanelerine,
bu taneleri saran zardan nar
kabuğuna kadar meyvenin her
bölümünün oldukça önemli
faydaları olduğu biliniyor. Narın
en önemli özelliği içerdiği güçlü
antioksidanlar sayesinde kanserden korunmada önemli bir
rolünün olması. Örneğin bu
meyvede 10 bardak yeşil çaya
ve 4 bardak kızılcık suyuna
eşdeğer antioksidan madde
bulunuyor. Damar plaklarını
önleyici, tansiyonu dengeleyici,
60 edaktüel mart•nisan 2016
Nar
cildi güzelleştirici özelliğiyle
nar; potasyum, demir, kalsiyum
ve fosfor mineralleri ile C, B1 ve
B2 vitaminleri açısından da çok
zengin bir meyve. Zaten bu
sayede bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Vücudumuzun
içinde bulunan organlarda meydana gelebilecek iltihap ve yaralara faydası olduğu gibi, cildimizde meydana gelen yara ve
iltihapları önleyici etkisi de var.
Doğal antibiyotik
işlevi görür
Narın en önemli özelliklerinden
biri damar sağlığını, özellikle de
kalbi koruması. Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, ACE denilen enzimi
engelleyerek tansiyon düşürücü
bir etki de yapıyor. Narın içerisinde bulunan polyphenol ve
antociyanin adlı maddeleri E
vitamininden 20 kat daha fazla
güçlü ve bu maddelerin antioksidan özellikleri damarlarda
meydana gelen plak artışını ve
daralmayı önlüyor. Ayrıca nar
bir nevi doğal antibiyotik görevi
gördüğünden dolayı kalp ve
damarlarda bulunan zararlı
maddeleri temizleyip, mikropları öldürüyor. İçerdiği antioksidanlar gribe neden olan mikrop
ve virüsleri zararsız hale getirirken, bakteriler tarafından kaynaklanan enfeksiyon hastalıkları
de engelleniyor. Nar, özellikle
de prostat kanserine karşı etkili.
Birçok bilimsel araştırma narın
prostat kanserine yakalanma riskini azalttığı ve prostat kanseri
tedavisi için yapılan çalışmalarda kanser hücrelerinin hızını
yavaşlattığını ortaya koymuş.
Mitolojik
hikayelere konu
olmuş, birçok dini
söylencede
kendine yer
bulmuş nar.
Çekirdeğinden
tanesine,
kabuğundan
suyuna kadar
birçok hastalığa
deva olan nar,
aynı zamanda
vücudu
hastalıklara karşı
da bir kalkan gibi
koruyor.
Her gün sıkılmış
bir bardak
nar suyu kalp ve
damarlara iyi gelir
Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan
etkisinin daha da artmasına
neden oluyor. Zira kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor.
Bu nedenle ishal kesici ve kurt
düşürücü özelliğe sahip bulunuyor. Bunların yanı sıra meyve,
kabuğu ve tanelerin antioksidan
ve antitümör etkileri de biliniyor. 100 ml nar suyu, yetişkin
bir insanın günlük C vitamini
gereksiniminin yüzde 16’sını
karşılıyor. Nar özünün şeker,
kalori ve katkı maddesi içermemesi nedeniyle çeşitli diyet
ürünlerinde kullanıldığı da biliniyor. Yapılan bir çalışmada hayvan deneylerinde nar suyuyla
beslenme sonrasında damar
plakları ve tıkanıklıklarının
yüzde 44 gerilediği, insanlar
üzerinde yapılan bir başka çalış-
mada ise 2 hafta boyunca günde 50 ml
tüketilen nar suyunun tansiyonu artıran
enzimi yüzde 36 düşürdüğü ve bu sayede
tansiyonda yüzde 5 düşüş görüldüğü
belirtiliyor. Nar suyu virüs önleyici özelliğinden ötürü diş taşı temizlemede kullanılmasının yanı sıra nardaki tanen maddesinin kalp krizi riskini düşürdüğünü
ortaya koyan çalışmalar yapıldığı biliniyor.
Narın içi de
dışı da insan
sağlığına etkili
Narın içerisinde ve taneleri arasında bir
damar halinde bulunan beyaz tabaka da
mideye iyi geliyor ve güçlendiriyor. Suyu
zarıyla birlikte çıkarılıp bal ile macun
kıvamına gelinceye kadar pişirilip diş
etlerine sürüldüğünde diş eti tahrişine ve
yaralarına iyi geliyor. Nar tanelerini saran
zar hazmı kolaylaştırıyor ve idrar söktürüyor. Bunun yanında düzenli olarak ekşi
nar pekmezi bal ile karıştırılarak alındığında mide iltihabına iyi geliyor.
Mucizevi şifa kaynağı narın içi de dışı da
insan sağlığına çok faydalı. Narın kabuğu
cildi yumuşatıyor ve enfeksiyonlardan
koruyor. Nar kabukları ishale karşı da
etkili. Nar kabuğu kaynatıldıktan sonra
soğumaya bırakılıyor ve biraz bal ile tatlandırılarak içiliyor. Narın kabuklarının
kaynamış suda demlenmesi ile hazırlanan
çay ise ishali kesiyor.
Narın Faydaları
• Kalp krizi risklerini azaltır • Şekerin
dengelenmesini sağlar • Kolesterolü ve
hipertansiyonu düzenler • Antioksidan
görevi görür • Cildi sıklaştırır ve genç
tutar • Cildin pürüzsüz görünümüne
yardımcı olur • Enerji verir, yorgunluğu
giderir • Hücrelerin yenilenmesine
yardımcı olur ve kanser hücrelerini
yavaşlatır • Alkol, sigara, kirli hava,
zehirlenme etkilerini azaltır • İshali
giderir • Enfeksiyona karşı vücut
direncini korur ve artırır • İdrar söktürücü
etkisiyle toksin atımını sağlar • Mideyi
temizler ve hazmı kolaylaştırır • Mide
ülserini iyileştirir • Boğaza ve akciğerlere
faydalıdır • Öksürüğe iyi gelir • Nar suyu,
ses kısıklığı ve zatürreye karşı faydalıdır.
EDAK ile Antalya’da
Merhaba Yaz
Satış Etkinliği
E
DAK Ecza Kooperatifi, bu yıl sekizincisi düzenlenen “Merhaba Yaz Satış Etkinliği 2016” ile
eczacı ortaklarını çok geniş bir İtriyat ürünleri
yelpazesi ile buluşturacak. 3–6 ve 10-13 Mart
2016 tarihleri arasında Antalya Belek’te Kaya
Palazzo Golf Resort Otel’de düzenlenecek olan
etkinlik ile EDAK’ın faaliyet alanındaki eczacı
ortakları ve firma yetkilileri bir araya gelecek.
“Merhaba Yaz Satış Etkinliği 2016” ile kooperatif
ortağı eczacıların farklı ürün kategorilerinde yer
alan ürünler ile avantajlı koşullarda ürün alımının
sağlanması hedefleniyor.
Nar çiçeği, bağırsaklarda oluşan iltihapları gideriyor, kanın temizlenmesine yardımcı oluyor. Yüksek oranda C vitamini
içermesiyle nar çiçeği, doğal antibiyotik
olarak kullanılıyor. Boyun ağrıları için
lapa yapılarak uygulanabilir ve aynı şekilde bir litre suda kaynatılarak ağız yaraları
için gargara yapılarak kullanılabilir.
Kimler dikkatli
tüketmeli?
Nar çiçeğini
salatalarınızdan
eksik etmeyin
Bu meyvenin çiçekleri de ilaç misali pek
çok derde deva. Bu çiçeği salatalarınızda
çiğ olarak kullanmanız tavsiye ediliyor.
Nar, oldukça faydalı bir meyve olsa da,
mide ve sindirim sistemi problemi olanların, hamilelerin ve çocukların dikkatli
tüketmesinde fayda var. Çok yüksek
değerde vitamin ve element içerdiği için
halime kadınların, mide, bağırsak hastalıkları olanların ve çocukların aşırı şekilde
tüketmemeleri gerekiyor. Çok çabuk hazmedilse de bazı kişilerde gaz ve şişkinlik
meydana getirebilir. Ateşi olan hastaların
da tüketimine dikkat etmesi gerekir. Bu
durumda olanlar nar tüketim miktarları
ile ilgili olarak diyet uzmanları ile görüşebilirler.
EDAK Ecza Koop. tarafından düzenlenen ve 100’e
yakın firmanın katılacağı etkinliğe eczacıların ilgisinin büyük olması bekleniyor. Son yıllarda sıkıntılı günler yaşayan eczacılara biraz olsun nefes
aldırmayı hedefleyen ve artık gelenekselleşen bu
organizasyon ilaç eczacılık sektörünün buluşma
noktalarından biri haline geldi.
Etkinliğinin detaylarını www.edak.org.tr ve
www.merhabayaz.com’da görebilirsiniz.
2016 mart•nisan edaktüel 61
edaktüel sağlık
• Eczacı Eda Çağında •
EDAK Denetleme Kurulu Üyesi
Antibiyotikler
Kış aylarında havaların giderek daha da
soğuması, güneşin arada bir içimizi ısıtıp
sonra hemen kaybolması ani ısı değişikliklerini de beraberinde getiriyor. Bu durumdan
hemen etkilenen ve ani ısı değişikliklerine
ayak uyduramayan kişiler de hasta olup
yoğun ilaç ve antibiyotik kullanımına maruz
kalabiliyor. Antibiyotiklerin uygunsuz kullanımı ise hem hastalıkların tedavisini geciktiriyor hem de antibiyotiklere direnç gelişmesine sebep oluyor. Bu konuda önlem almak
amaçlı, sağlık bakanlığı, akılcı ilaç kullanımı
uygulamaları içerisinde antibiyotiklerin
reçetesiz temin edilmesini yasakladı. Bu
uygulama aslında haklı gerekçelere dayanıyor. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar
genelde viral kaynaklıdır ve antibiyotik kullanımı gerektirmez. Ancak bizler antibiyotik
kullanmadan iyileşemeyeceğimizi düşündüğümüzden geçmiş tecrübelerimizden bildiklerimizle kendi kendimizi tedavi etmeye
çalışırız. Uygun olmayan antibiyotik kullanımı ise bakterilerin antibiyotiklere direnç
kazanmasından başka bir işe yaramamaktadır maalesef.
Belirli bir antibiyotiğe karşı direnç, söz
konusu antibiyotiğin tedavi dozunda dirençli bakterileri öldüremediğini veya çoğalmalarına engel olamadığını ifade etmektedir.
Bakteriler, çevrelerinde meydana gelen deği62 edaktüel mart•nisan 2016
şikliklere hızlı uyum sağlayabilen canlılardır.
Antibiyotik direnci de bunun bir örneğidir.
Antibiyotiğe duyarlı bakteriler antibiyotiğe
maruz kaldıklarında öldükleri halde, dirençli
Soğuk algınlığı, grip gibi
hastalıklar genelde
viral kaynaklıdır ve
antibiyotik kullanımı
gerektirmez. Ancak bizler
antibiyotik kullanmadan
iyileşemeyeceğimizi
düşündüğümüzden geçmiş
tecrübelerimizden
bildiklerimizle
kendi kendimizi
tedavi etmeye çalışırız.
bakteriler büyümeye ve çoğalmaya devam
eder. Bu dirençli bakteriler toplumda hızla
yayılarak diğer insanlarda da enfeksiyonlara
neden olabilir. Antibiyotik direncine sahip
bakteriler antibiyotik varlığında, dirençli
olmayan bakterilere göre avantaj sağlar ve
bunun bir neticesi olarak belirli bir süre
sonra ortamdaki bakterilerin çoğu o antibiyotiklere karşı direnç sahibi olur. Ayrıca,
bakteriler dirence neden olan genetik yapıları, farklı bakteri türlerine de aktarabilir. Bu
da antibiyotik direncinin bakteriler arasında
yaygınlaşmasına önemli katkı sağlar.
Günümüzde halen dünya genelindeki
ölümlerin %25'i enfeksiyonlara bağlıdır.
Direnç gelişimi, bu oranın artması tehlikesini beraberinde getirmekte ve artık küresel
bir sağlık sorunu olarak ele alınmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa bölgesinde
her yıl 25.000 kişinin antibiyotik dirençli
enfeksiyonlardan öldüğünü tahmin etmektedir. Direnç arttıkça toplumda enfeksiyon
hastalıklarının daha uzun sürmesi, yayılması,
salgınların sıklaşması ve ölüm riskinin artması söz konusudur.
Dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıklar, özellikle de yoğun bakım ortamında ve
bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda ciddi
bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır. Dirençli
nuza başvurunuz.
yakalanma oranlarında artışa neden olmaktadırlar.
-
Antibiyotik almak yerine
bağışıklık sisteminize
destek ilaçlar, C vitamini
takviyesi, bol sıvı ve bol
istirahat yeterli.
Antibiyotikler mutlaka
hekim tavsiyesi ile
kullanılmalı
-
-
-
nız.
-
-
-
Umarım sağlığınız bozulmadan yaşantınıza
-
-
-
2016 mart•nisan edaktüel 63
edaktüel sağlık
Ebeveynlere
atık ilaç uyarısı
• Eczacı Şule İlkkurşunlu •
ÇEKOOP Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye’de ilk defa Atık İlaç
Hareketi’ni başlatarak, ev ve
işyerlerindeki atık ilaçları
toplayarak, imha ettiren Çevreci
Eczacı Kooperatifi Başkanı
Eczacı Şule İlkkurşunlu, Gülben
Şahin tarafından hazırlanıp
sunulan TRT 1 Radyo’daki
‘Haklarımız’ programına konuk
oldu. Çalışmaları hakkında bilgi
veren İlkkurşunlu, ebeveynlere
de önemli uyarılarda bulundu.
Yapılan araştırmalara göre
çocuk zehirlenmelerinin en
önemli sebebinin evlerdeki atık
ilaçlar olduğuna dikkat çeken
İlkkurşunlu, “Kullanmadığınız,
son kullanma tarihi geçmiş
ilaçlarınızı evdeki dolaplarınızda
tutmayın. Çocuklarınızın bu
ilaçlara ne zaman ulaşacaklarını
bilemezsiniz. Atık ilaçlarınızı
imha ettirmek için kendinize en
yakın ÇEKOOP üyesi
eczanelere getirin. En yakın
ÇEKOOP üyesi eczaneyi
bulmak için www.cekoop.org.tr
adresine bakabilirsiniz” dedi.
İlaç dedektifi
çocuklar
ÇEKOOP olarak 2014 yılında
64 edaktüel mart•nisan 2016
Çevreci Eczacı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Şule
İlkkurşunlu, ebeveynlere 'atık ilaç' uyarısı yaptı. Çocuk
zehirlenmelerinin en önemli nedenin evlerdeki atık ilaçlar
olduğunu belirten İlkkurşunlu, "Atık ilaçlarınızı evde tutmayın. En
yakın ÇEKOOP üyesi eczanemize imha için getirin" dedi.
geliştirdikleri İlaç Dedektifleri
Projesi kapsamında ilköğretim
çağındaki çocukları atık ilaç ve
akıllı ilaç konusunda
bilinçlendirdiklerini anlatan
İlkkurşunlu, “Çocuklara drama
yöntemini kullanarak, ilacın
alınması, kullanımı, imha
edilmesi konularında bilgi
veriyoruz. Bu eğitim için ülke
genelindeki eczacılardan talep
geliyor. Ancak bu eğitimin
verilmesi için o ilde atık ilaçların
toplanıyor olması gerekiyor.
Çünkü eğitim verdiğimiz
çocuklara ‘‘Atık ilaçlarınızı
Eczaneye Götürün’ mesajını
veriyoruz. İzmir, Manisa ve
Aydın’da da İlaç Dedektiflerimiz
var. İlaç Dedektifi olan hiçbir
çocuk, bir ilacı bile çöpe veya
kanalizasyona atmaz” diye
konuştu.
En çok tansiyon,
ağrı kesici ve
antibiyotik
atılıyor
2009 yılında İzmir Kalkınma
Ajansı desteği ile birlikte
Türkiye’nin ilk ve tek atık ilaç
envanterini oluşturduklarını
kaydeden İlkkurşunlu, şunları
söyledi: “Bu çalışma
kapsamında 34 bin kutu ilacı
kaydettik. Hiç açılmadan atılan
ilaçların başında tansiyon
ilaçları geliyordu. Raporlu ilaçlar
ilk defa yazıldığında dörder
kutu yazılıyor. Hasta uyum
göstermiyorsa atılıyor. Artık bu
düzeltildi. Raporlu ilaçlar ilk kez
yazıldığında 1 kutu yazılıyor.
Ağrı kesiciler çok atılıyor. Her
gittiklerinde doktor ağrı kesici
yazılıyor. Ve antibiyotikler.
Antibiyotikler hem açılmadan
bırakılıyor hem de yarım
bırakılıyor. Antibiyotik gereksiz
kullanırsa vücutta antibiyotik
direncine yol açıyor. En önce
ilaçların reçete satılması
gerekiyor. Antibiyotiklerle ilgili
geçtiğimiz yıldan itibaren
başladı. Hasta da burnu bile
aksa antibiyotik istiyor. Bununla
ilgili halkımızın bilinçlenmesi
lazım. Sağlık Bakanlığı 2015
yılını Akılcı İlaç Kullanım yılı
ilan etti. Biz de ÇEKOOP
olarak bu konuda çalışmalar
yapıyoruz”
Akıllı ilacın
tanımı
İlkkurşunlu, Akıllı İlaç’ın
tanımını ise şu şekilde yaptı:
“Akılcı ilaç hastaya bireysel
özelliklerine göre en uygun ilacı,
en uygun kişiye en uygun
maliyetle verilmesi demektir
Fazla ilaç kullanmamak, doğru
ilacı almak, kullanım süresi akıllı
ilaç kullanımına girer”
edaktüel gündem
Ege Mutfağı'nın
vazgeçilmezi
OTLAR
• Handan Korhan •
Ege otlarının namını duymayan
yoktur. Dünya Sağlık Örgütü
tarafından yapılan araştırmalarda en sağlıklı ve doğru beslenmenin Akdeniz ve Ege'de olduğu açıklanıyor. İlkbahar ayları
bu otların en bol, en taze ve en
lezzetli olduğu dönem. Farklı
şekillerde tüketilebilen bu otlar
salatalara, yemeklere, böreklere
enfes tatlar veriyor. Onlarca ot
çeşidinin her birinin farklı yararları bulunuyor. Birçok rahatsızlığın tedavisine yardımı olan
otlardan bazılarını sizler için
derledik.
Dağlama
(Koyungözü,
Alagömeç)
Dağlama diğer isimleriyle
koyungözü, alagömeç bahar
aylarında kırlarda bazen sarı,
bazen beyaz çiçekleriyle bulunduğu bölgeyi şenlendiren bir
bitki. Dağlama haşlanarak zeytinyağlı salatası yapılır. Karışık ot
kavurmalarında, böreklerde ve
gözlemelerde kullanılır. Gaz
giderici, adet söktürücü, uyarıcı
etkisi bulunan dağlama zor
bulunan bitkilerden.
66 edaktüel mart•nisan 2016
Eşşek Helvası
(Sütlüce,
Çoban Düdüğü,
Sütlü Diken)
Eşşek helvası, sütlüce, çoban
düdüğü, sütlü diken... Siz nasıl
bilirsiniz? Bahar otlarından
eşşek helvası tarlalarda, ekili
alanlarda ve sebze bahçelerinde
bulunur. Yapraklarının köke
doğru etli yapısı, dikenli kenar-
Helvası Otu ek olarak tüm salgı
bezlerini de kuvvetlendirir.
Radika (Hindiba,
Tatlı Radika, Kara
Hindiba)
Radika çayırlarda, nemli ve
kuytu çalılıklarda, yol kenarlarında bulunur. Acı radikanın
yapraklarının daha tırtıklı olması onu tatlıdan ayıran en belirgin
Dağlamadan eşşek helvasına,
radikadan şevketi bostana... Faydaları
saymakla bitmeyecek Ege otları;
salatalarda, böreklerde, yemeklerde
sofraların vazgeçilmezi...
ları ve bazen yeşil bazen mor
renkli yapraklarıyla eşşek helvasının sarı çiçekleri bulunur. Taze
yapraklarından limonlu ve zeytinyağlı salatası yapılır. Karışık ot
kavurmalarında kullanılır ve
soğanla da yemeği yapılır. Eşşek
Helvası ve yabani kuşkonmaz
gibi otlar vücutta ürik asit birikmesini engeller. İdrar söktürücü
özelliği olduğu bilinen Eşşek
özelliktir. Bahar aylarında sarı
çiçek açan radikanın yaprakları
koparıldığında ve kökünde
yapışkan sütümsü bir sıvı çıkar.
Besleyici özelliği yüksek olan
radika vücuda kuvvet ve zindelik kazandırır. Göğsü yumuşatır
ve öksürüğü geçirir. İdrar söktürücü özelliği de mevcut olan
radika, böbrek ile safra taşlarını
düşürmeye yardım eder.
Radikanın yapraklarını 5 dakika
kadar kaynamış suyun içinde
bekleterek hafif zeytinyağı ve
limon ile salatasını yapabilirsiniz.
Turp Otu
Sonbahardan ilkbahara kadar
yetişen turp otunun yaprakları
kalın ve hafif tüylüdür. En çok
haşlanıp limon ve zeytinyağlı
salatası yapılarak tüketilen turp
otu, Ege insanın balık yerken en
çok tükettiği salata türlerinden.
Kavrulup üstüne yumurta kırılırak da yemekleri yapılan turp
otu, sinirleri teskin edici, ağrı
geçirici özelliklere sahip.
Deli Kereviz
(Yabani Kereviz)
Karışık ot kavurmalarında kullanılan deli kerevizin yaprak ve
sap kısımları haşlanarak salatası,
ayrıca zeytinyağlı sulu yemeği
tercih edilir. Su kazayağı olarak
da bilinen deli kereviz, kavrulduğu gibi bulgurlu yemeği de
yapılır. Bu dallar omletlere iyi
gider, böreklere konabilir, etli
pişirilebilir. Deli kereviz sindirim sistemindeki enzimleri
harekete geçirir, tansiyonu
düşürür, artrite karşı kullanılır.
Hardal Otu
(Tatlı Hardal,
Ak Hardal)
Hardal otu sonbahardan ilkbahara kadar yetişebiliyor. Hardal
otunun diğer türü deli hardala
göre daha tatlı bir tadı var.
Acımsı tadından dolayı yemeği
yapılmadan önce kaynar suda
hafifçe haşlanarak süzülür, zeytinyağı ve limonla salatası yapılır.
Ayrıca filizleriyle yumurtalı veya
yumurtasız kavurması da olur.
olma tehlikesi olan ve bu
nedenle kültür ortamında yetiştirilmeye başlanan bu bitkinin
kökleri ve köke yakın taze yaprakları dikenlerinden sıyrılarak
kullanılır. Yapraklarından haşlanarak zeytinyağlı salatası, köklerinden etli ya da zeytinyağlı
yemeği yapılır. Vitamin ve
mineraller bakımından zengin
olan şevketi bostan, hazmı
kolaylaştırarak bağırsakları çalıştırır ve idrar söktürücü etkisi
bulunur. Haşlama suyu sabahları aç karnına içildiğinde böbrek
taşı ve kumu için iyi gelir.
Şevketi Bostan
düşürür. Bitkinin içerdiği bakır
ve demir, kanın çoğalmasına
yardımcı olur. Yabani marul
sütü, marul yağı olarak da bilinir
ve uykusuzluk çekenlere önerilir. Ayrıca yabani marulda değerli mineraller dışında A, B, C ve E
vitaminleri de bulunur.
yarım saat kadar kaynatılıp suyu
içilirse idrar söktürür ve sinirleri
rahatlatarak ağrıları dindirir.
Çiçeklerinden yapılan çayı
göğsü yumuşatır ve öksürüğü
keser. Ancak yılda 6 haftadan
daha uzun süre kullanılmaması
tavsiye ediliyor.
Deve Tabanı
(Sığır Kulağı,
Engerek Otu)
İğnelik
(Leylek Gagası,
Mis Otu,
Tarak Otu)
Deve tabanının taze toplanmış
yaprakları karışık ot yemeklerinde, böreklerde ve gözlemelerde
kullanılır. Deve tabanı yaprakları
İğnelik, taze yaprakları haşlanıp
salata olarak tüketildiği gibi,
karışık ot kavurmalarında ve
böreklerde, gözlemelerde kullanılır. İğnelik otunun kavurması
oldukça lezzetli olur ama yemeği yapılacaksa çiçeklenmeden
önce toplanmalıdır. İğnelik otunun köklerinden yapılan çay,
ağız içi yaralarında, boğaz enfeksiyonlarında ve şekeri dengelemek için kullanılır. Ayrıca ishal,
mide ülseri ve iç kanamalarda
da yararlı.
Tilkişan (Yabani
Tatlı Kuşkonmaz,
Tilkişen, Tatlı
Sarmaşık)
Yine börek ve karışık ot kavurmalarında kullanılır. Tohumları
toz haline getirilip ilaç olarak
değerlendirilen hardal otu
romatizma tedavisinde de kullanılır. Tohumlarından yapılan
çay ise iştah açıcı olarak içilebilir. Ayrıca hardal otunun mikrop
öldürücü etkisi de var.
Şevketi Bostan
Ege ve Akdeniz çevresinde yetişen şevketi bostan aralık ayından itibaren özellikle nisan ve
mayıs sonuna kadar yetişir. Son
yıllarda daha çok tanınıp tüketilmesiyle doğal ortamda yok
Yabani Marul
(Süt Otu,
Dikenli Marul,
Acı Marul)
Yabani marul taze döneminde
toplanarak limonlu ve zeytinyağlı salatası yapılır.
Sakinleştirici etkisi olan yabani
marul potasyum, kalsiyum, sodyum ve klor gibi mineraller
bakımından zengin. Şeker hastalarına faydalı olmasının yanı sıra
öksürük ve astım için de kullanılır. Bu bitkide bolca bulunan
klorofil, kan damarlarının kasılmasını giderir ve tansiyonu
Tilkişan saplarının sert yerleri
ayıklanarak yumurtalı veya
yumurtasız kavurması yapılır.
Acı bir tadı olan Tilkişan’ın acılığını azaltmak için az suda vitaminini çok kaybetmeyecek
şekilde haşlamak gerekir.
Tilkişan, kış aylarında soğuk
algınlığı, grip, üşütme gibi rahatsızlıklarda etkilidir. Ayrıca tüm
kanser türlerine karşı da koruması var. Bağırsak problemi
yaşayanlara da iyi geliyor.
Tilkişan’ı banyo suyuna koyduğunuz zaman alerjik durumlara
karşı faydasını görmek mümkün. Vücudumuzdaki ödemi
atıyor ve mideye iyi geliyor.
Yabani Rezene
(Arapşaçı, Sıralık)
Yabani rezenenin yaprakları
dereotuna çok benzerdir ama
2016 mart•nisan edaktüel 67
edaktüel gündem
onu dereotundan ayıran en
belirgin özelliği anasona benzer
keskin kokusudur. Kök ve taze
yapraklarından zeytinyağlı, kuzu
etli yemeği yapılır. Yumurtalı
veya yumurtasız kavurmasının
yanı sıra, karışık ot kavurmalarının ve böreklerin olmazsa olmazı olan yabani rezene birçok kişi
tarafından arapsaçı olarak da
bilinir. Toplumda mide rahatlatıcı, gaz giderici ve süt artırıcı
özellikleri için kullanılır. Bronşit,
gastrit, kabızlık, diyabet, mide
sancısı, iştahsızlık, solunum ve
idrar yolu hastalıklarında da kullanmak mümkün.
Körmen
(Yabani Sarımsak,
Kaya Sarımsağı)
Körmen taze olarak salatalarda,
soslarda kullanıldığı gibi yumurtalı kavurması yapılır ve ot
kavurmalarında kullanılır.
Bodrum usulü yapılıyorsa mutlaka nohutla pişirilir. Köremen
otunun faydalarına gelince, kalp
damar hastalığı risk taşıyanlara
önerilir. Soğuk algınlıklarına
karşı da birebir. Bu yararlı bitkinin antibiyotik özelliğinin yanı
sıra daha da önemli yararları
olduğu biliniyor.
Tirşik Otu
(Yılan Yastığı,
Yılan Başı,
Tirşik Pancarı)
Tirşik otu taze yaprakları toplanarak sebze olarak tüketilir.
Dikkatli kullanmak gerekir,
68 edaktüel mart•nisan 2016
Otların Rüzgarlı Öyküsü:
7. Alaçatı Ot Festivali
Çeşme Belediyesi’nin düzenlediği Otların Rüzgarlı Öyküsü: 7’nci
Alaçatı Ot Festivali’nin hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Ülkenin en
prestijli festivallerinden olan, yerli ve yabancı turistler tarafından
yoğun ilgi gören etkinlik bu yıl 7-10 Nisan arasında yapılacak.
Çevrenin ve doğal beslenmenin öneminin her geçen gün daha iyi
anlaşılmaya başlandığı günümüzde Alaçatı’nın, Alaçatılıların yüzyıllardır yaşattığı bir özelliğini, kültür birikimini, ülkemize ve dünyaya
tanıtmaya karar vererek 2010 yılında başlamış bir etkinlik bu. Alaçatı
doğasının zenginliğini, otlarının çeşitliliğini tanıtmak ve bu otlarla
pişirilen geleneksel yemeklerinin kaybolmaması için düzenlenen festival, tüm doğa dostlarını Alaçatı'ya bekliyor.
Ebegümeci
zehirlenme yapabilir. Bu nedenle tuzla ovularak bekletilir ve
haşlanarak suyu süzüldükten
sonra kullanılır. Yapraklarından
etli dolma, haşlanarak veya kavrularak sarımsaklı yoğurtlu salatası, ayrıca nohutlu çorbası yapılır. Tirşik bitkisi açken yendiği
zaman bağırsak parazitine ve
gastrite çok iyi geldiği biliniyor.
Genel olarak ise, iştah açma
özelliğine sahip ve mide hazmı
sıkıntısı çeken insanlar için birebir. İdrar söktürücü olmasının
yanı sıra idrar enfeksiyonlarına
karşı da etkili. Kansızlığa karşı
çok faydalı olan tirşik, ateş düşürücü özelliğe de sahip. Yaraların
hızla iyileşmesini ve kısa zamanda kapanmasını sağlıyor. Vücut
direncini arttırıyor ve kas
kramplarına karşı da etkili.
Ebegümeci
(Develik, Gömeç)
Ebegümeci karışık ot kavurmalarında, böreklerde, gözlemelerde kullanılır. Ayrıca salçalı veya
salçasız zeytinyağlı yemeği, hatta
etli, pirinçli ya da bulgurlu
yemeği ve çorbası da yapılır.
Sarması ve körpe yaprakları haşlanarak ekşili veya yoğurtlu salatası da olur. Çiğ olarak tuzla
hafifçe ovduktan sonra salatalara eklenebilir. Karışık veya sade
olarak omletlerde, kreplerde de
kullanılıyor. Faydası ise çok. Kol
ve bacak çürüklerinde, ciltteki
şişlik ve çıbanlara losyon şeklinde tatbik edilen bitkinin yaprakları kaynatılıp içildiğinde sinirleri kuvvetlendiriyor.
edaktüel hobi
Bulunduğunuz her yer
çiçek açsın
• Handan Korhan •
Evlerinize ve balkonlarınıza görüntüleri ve
kokularıyla bambaşka hava katan saksı
çiçekleri, yetiştirilme şekillerine ve mevsimlere göre değişiyor. İlkbahar, saksı çiçekleri
için en uygun mevsim. Baharın ilk günlerindeki güneş ışınları uygun besin maddelerini
sağlamaya yetmese de bitkiler bu sorunun
çözümünü buluyor. Çünkü onlar gerekli
olan mineralleri ve nişastayı bir yıl önceden
depoluyor. Siz de doğanın uyandığı bu
tarihlerde açan çiçeklerle evlerinizi, balkonlarınızı ve bahçelerinizi süslemeye ne dersiniz? İlkbaharda açan çiçeklerin bazılarını
sizin için derledik.
Kardelen
İlkbahar başında görülen ilk çiçeklerden biri
olan kardelenler, doğrudan güneş ışığı istemeyerek, dolaylı ışıklardan da yararlanabilir.
Havaların ısınmasıyla açan bu çiçek, nemli
yerlerde yetişir. Çok sıcak ve çok soğuktan
olumsuz etkilenen kardelenlerin saksı değişimi iki yılda bir olmak üzere sıcak ayların
başlangıcında yapılmalı. Bitkiyi sularken
70 edaktüel mart•nisan 2016
21 Mart tarihi bahar
başlangıcı kabul edilse de
birkaç hafta öncesinde
açan rengarenk ve hoş
kokulu çiçekler baharın
gelişini önceden müjdeler.
Şubat sonu ve Mart
başından itibaren ilk açan
çiçekler soğuk ve karanlık
kış aylarından sonra doğa
kadar insanların da
canlanmasına sebep olur.
Bu bahar bulunduğunuz
ortamı renklendirmek,
canlandırmak isterseniz
bahar çiçekleri tam size
göre.
dikkat edilmesi gereken en önemli unsur,
boyutları çok değişmediği sürece aynı oranda suyla beslenmesi. Kardelenlerin çoğaltılması için en uygun zaman ise nisan ayı.
Çiçek açan kardelenler marta kadar saksı
bitkisi olarak da bulunabilir ve çiçek açtıktan
sonra bahçeye ekilebilir.
Çiğdem
Çiğdemler, hem saksıya hem de bahçeye
ekilir. Bakımı kolay olan bu bitkinin çiçek
açma mevsimi Şubat sonu ve Mart başı.
Çiğdem
edaktüel hobi
Rüzgargülü
Zarif ve dayanıklı bir bitki olan rüzgargülünün çiçeklenme dönemi nisan ve mayıs
ayları. Tohumları ya da kökleri ilkbaharda
gölgeliklere ekilen bu çiçek geçirgen toprak
ister. Hafif nemli yerleri, kireçli ve daha çok
killi toprağı sever. Yarı gölge rüzgargülü için
ideal. Bakıma ve suya fazla ihtiyaç duymayan rüzgargülünün çiçeklenmesi sona erdikten sonra budamasını yapabilirseniz bir sonraki çiçeklenme dönemi daha güçlü olur.
Şakayık
Şakayık
8-15 cm uzunluğundaki çiğdemler ilkbaharda sarı, mavimsi-mor ve beyaz renkte çiçek
açar. Sağlıklı bir gelişim için organik maddece zengin toprak isteyen çiğdem, fazla su
istemez, geçirgen ve kuru topraklarda da
mutlu olur. Güneşli ve ılık konumda olması
bu bitkilerin gelişimi için önemli.
Küpe Çiçeği (Fuşya)
Dış mekan bitkisi olan küpe çiçeğini evde
yetiştirmek istiyorsanız, onun için en uygun
yer balkon veya teras. Çiçek, kışın dahi içeriye alınmamalı. Güneş altında yaşabilse de
rüzgar alan bir yer verimli yetişmesine
neden olur. Yazın yarı gölge, kışın aydınlık
bir ortam isteyen bu bitkinin küpe gibi sarkık formlu küçük çiçekleri var. Kırmızıdan
mora, beyazdan pembeye kadar geniş bir
renk hazinesine sahip küpe çiçeği, bahar ve
yaz ayları boyunca bol bol çiçek açar ve yüze
yakın türü bulunur. Bol su isteyen bu bitkinin sık sık yapraklarını ıslatırsanız uzun
ömürlü olur. Toprak tamamen kurumadan
sulama yapılmamalı, kışın çok az su verilmeli ancak tamamen kurumamasına da dikkat
edilmeli.
Aslan Ağzı
Genel olarak ilkbahar mevsiminin ortalarında çiçeklenmeye başlar, yaz mevsiminin
sıcaklığı ile birlikte çiçeklenmesi son bulur.
Bulunduğu iklime ve hava koşullarına göre
çiçek açma dönemi yaz ortalarına bile denk
gelebilir. Sürekli çiçek açan aslanağzı türlerinin büyümeleri yazın sıcağın çok yoğun
olduğu bölgede ve yoğun güneş alan ortamlarda bütün yaz kalabilir. Güneşi bol gören
72 edaktüel mart•nisan 2016
Ortanca
Oldukça dayanıklı bir bitki olan şakayıklar
güzel kokulu çiçeklerden. Sonbahar ya da
ilkbahar başlarında ekilmesi gerekir. Geniş
alana ihtiyaçları olan bu çiçeğin toprağı
nemli, humuslu ve iyi drenaj yapılmış olmalı. Dikimi esnasında torf ve gübre ile harmanlanmış toprak kullanılması durumunda,
köklerinin güçlenmesi sağlanabilir. Bitki ekimin yapıldığı yıl genelde çiçek vermez. Çiğ
olan bir gecenin ardından gelen aşırı sabah
güneşi tomurcuklara zarar vereceğinden
binaların kuzey cephelerine dikilmesi önerilmez. Çok fazla dikilmesi önerilmeyen
şakayıkların dikim yapıldıktan sonra bolca
sulanması önemli.
Papatya
Rüzgargülü
alanlarda yetiştirilmesi daha uygun, gübreye
genel olarak ihtiyaç duymayan bu çiçek,
suyunu iyi süzebilen toprakları sever.
İlkbahar, çiçek ve
tohum ekme mevsimi
Bu mevsimde çiçek ekmeye ne dersiniz?
Eğer sıfırdan başlayıp doğanın mucizelerine
gün gün tanık olmak istiyorsanız, sevdiğiniz
birkaç çiçeğin tohumunu alıp saksılara ekebilirsiniz. Filizlenip çiçek açmalarını takip
etmekten zevk alıyorsanız, ilkbahar saksı
çiçekleri yetiştirmek için olduğu kadar dikmek için de uygun bir mevsim. Birkaç
günde bir sulanıp nemli kalmaktan başka bir
ihtiyaçları yok. Bu mevsimde ekilecek çiçeklerin bazıları ise;
Baharın habercisi olan papatya, çabuk çiçek
açtığı için Mart ayının başında ekim yapılır.
İnce tohum yapısından dolayı toprağa çok
sık dikilmemeli. Üzerine toprak atılmadan
tohumu dikilen papatyalar üzerine çok bastırıldığında filizlenmez. Papatyanın dikileceği toprak hafif killi olmalı ve balkonda yetiştirilmeli.Sulama konusunda diğer bitkilerden farksız,toprağı kurudukça sulanır fakat
fazla su verilmesi bitkiye zarar verir.
Ortanca
Rengini toprağın asit türüne göre alan
ortancalar bir gölge bitkisidir. Ortancanın
budama mevsimi ilkbahardır. Geniş saksı
kullanılmalı ve çiçeklenme bitince değiştirilmeli. Bitki genelde yaz aylarının ortasında
çiçek vermeye başlar. Bakımı zahmetsiz olan
ortancalar hep aynı oranda sulanmalı.
Çiçeğin yerinin değiştirilmesi gelişmesini
engeller.
Beton yığını arasında kalmaktan şikayet ediyorsanız, balkon, teras ya da bahçenizde sevdiğiniz çiçeklere yer verebilir, hayatınızı daha
keyifli hale getirebilirsiniz.
edaktüel lezzet
Yöreden yöreye farklılaşan tatlarıyla
Karadeniz Mutfağı
• Handan Korhan •
Fındık, çay, hamsi... Karadeniz kültürünün üç atlısı... Ama Karadeniz Mutfağı'nı
sadece bu üçüne indirgemek büyük haksızlık. Değişimin az uğradığı Karadeniz mutfağı,
otantik lezzetlerini korumaya devam ediyor.
Karadeniz bölgesi, coğrafi yönden olduğu gibi yöresel yemeklerinin çokluğuyla da bilinir.
Karadeniz’in tertemiz sularından çıkan balıklar, tarlalarda
yetişen mısırlar ve diğer tarım
ürünlerden yapılan lezzetler
Karadeniz yemek kültürünü
oluştuyor. Batı, Orta ve Doğu
olarak bölümlere ayrılan
Karadeniz'de mutfak kültürü de
bundan etkilenmiş durumda.
Bazı yemekler bölgeden bölgeye değişerek farklı tarzlarda pişiriliyor. Örneğin Karadeniz pidesi açık ya da kapalı oluşuna,
boyuna, içindeki malzemeye
göre farklılık gösterebiliyor.
Yağmurlu, serin ve bu yemyeşil
bölgede yemeklerin içinde yeşil
otlar, etler, pirinçler, un ve şeker
bolca kullanılıyor. Bol yağışlar
74 edaktüel mart•nisan 2016
sonucu oluşan yeşil topraklardan yükselen otlar ise en çok
karalahana, pazı (pezik), ısırgan,
mısır (darı) ve kiraz.
Karalahanadan çorba, kavurma,
dolma yapılıyor. Ayrıca soğanla
kavrulup ana yemek olarak
sunulan turşuları da unutmamak gerek. Yufka, kadayıf,
lokum ve pekmezli kabak da en
meşhur tatlılar.
hatta olmazsa olmaz.
Çorbasından buğulamasına,
mücverinden sarmasına, tatlısından dolmasına, pilavından
köftesine kadar neredeyse hamsinin girmediği bir yemek yok.
Her mevsim yağışlı olan bölgede zengin bitki örtüsü mutfağa
da yansımış. Pek çok ot ve yaprağı mutfaklarında kullanıyor
Karadenizliler. Karalahana
(pancar), pazı (pezik), ısırgan,
mısır (darı), kiraz, melevcan
(diken ucu), hoşuran, mendek,
baldıran, taflan, sakarca ve tirmit
bu bitkilerden en ünlüleri. Pek
Hamsinin
özel bir yeri var
Karadeniz’e dökülen nehirlerin
etkisiyle burada balıkların beslenmesine imkan veren plankton zenginliği yüksek.
Karadeniz balıklarının lezzetinin
sırrı da burada. Karadeniz için
hamsi çok önemli bir balık,
Pepecura
Koloti Peyniri
-
lama; mısır unu, tereyağı ve
muhlama yöre sofrasının baş
durumda... Çay ve fındığı anlat-
koz kaldıran, kaymaktan yapılan
Rize Yemekleri
-
ca pazı, salatalık, şalgam ve
tomarıdan turşu yapılıyor.
-
lahana. Lahanadan açık sarma,
çorbası, lahana dolması, lahana
mısırı da çok yaygın kullanıyor.
Bazen taze, bazen kurutarak,
bazen de öğüterek kullanılan
kabak ve arap kapağı, patlıcan,
domates ve pırasadan sebze
-
-
Turşu Kavurması
Turşu kavurma
Karadeniz
mutfağının
önemli
lezzetlerinden
-
aynı zamanda. Soğanla kavrulaye turşusunun tuzu alındıktan
lıyor.
-
-
2016 mart•nisan edaktüel 75
edaktüel lezzet
Kanlıca Mantarı (üstte)
Karalahana Sarması (altta)
Hamsinin binbir çeşidi Trabzon
yemeklerinin başında geliyor.
Bunlardan bazıları hamsili pide,
hamsili pilav, hamsili ekmek,
hamsi pilaki, hamsi çıtlaması,
hamsi ızgara. Mısır sarması, etli
lahana sarması, içli tava, hohollu
pide, pazı burmalısı, kuymak,
su böreği, yufka tatlısı, laz böreği, gulya, turşu kavurması, pazı
plakisi, lahana kavurması, kaygana, hamsi kuşu, mısır çorbası,
ısırgan çorbası, etli mısır sarması, Trabzon kebabı, Hamsiköy
sütlacı, zumur, kaz kaldıran, hoşmeli, tomara kaygana, sütlü
kabak, lapa, borani Trabzon
yemeklerinin başlıcalarından.
Muhlama
Ordu
Hamsili Pilav
Artvin Yemekleri
ise yoğurt, süzme yoğurt, carmi
(bir çeşit peynir) kurç (bir çeşit
peynir) yapılıyor. Diğer Rize
yemekleri ise laz böreği, turşu
tavalı, kuru fasulye, kabak sütlacı, pekmezli asude, termoni ve
kotniyar. Her yerde birinci
yemek olarak alınan sulu çorbalar Rize bölgesinde pek fazla
bilinmez. Birinci yemek olarak
sofraya gelenler genellikle tava
yemekleri. Bu yemekler sofraya
sıcak olarak getiriliyor. Rize'de
bazı sulu yemekler "manca" diye
adlandırılıyor. Bunlar çorba türü
yemekler olarak düşünülse de
genelde tava yemeklerinden
sonra ikinci yemek olarak tüketiliyor. Fasulye mancası, lahana
mancası, kabak mancası gibi.
Trabzon
Yemekleri
Trabzon yemekleri denince akla
hemen mısırdan, lahanadan,
hamsiden, fasulyeden, patatesten, pidelerden, turşudan meydana gelen yüzlerce yemek tarifi
gelir. Trabzon mutfağı zengin.
76 edaktüel mart•nisan 2016
Artvin yöresinde de mutfak
geleneği çok zengin. Süt ve süt
ürünlerinden yapılan yemekler,
peynir kuymağı ve kaymak kuymağı var. Sebzelerden ve kır
otlarından yapılan yemekler ise
dağ pancarı, kuş yemeği, gımı,
yaban semiz otu, ebegümeci.
Taze fasulyenin kurutulmuşundan yapılan “Puçuko” özel sebze
yemeği. Laz Böreği, katmer,
erişte, hınkal, çergebaz, bişi,
lokum, hamur işlerinin başında
geliyor. Kışlık kavurma, ağaç şişlerde yapılan kebaplar etli
yemeklerin yöreye özgü tatlarından. Hasuta, kaysefe, zurbiyet ve
ballı lokum tatlılardan. Lorlu
pekmezi, ketesi ve taze fasülyesi
ile diğer bütün Karadeniz
yemeklerini bünyesinde barındıran Artvin mutfağını mutlaka
denemelisiniz. Diğer meşhur
tatları pileki ekmeği, mantılı süt
yemeği, ısırgan otu çorbası, ballı
lokum, püşürük çorbası, karalahana sarması, elma yemeği, silor
tatlısı, boran ve peynir tavalama.
Karabük
Karabük mutfağı ile ilgili olarak
yapılan araştırmalarda saptanan
yüzden fazla yemek çeşidi yöre
Kuru fasulye, balık çorbası, un
helvası... Karadeniz’in bilinen
tüm tatları Ordu’da da karşınıza
çıkacak. Genelde balık ve sebze
ağırlıklı olmasının yanı sıra karalahana sarması ve çorbası, yalıköy köftesi, hamsi köftesi, ceviz
helvası, içli tava, kabak muhallebisi, keşkek, hoşkıran kavurması, patates kayganası, patates
mıhlaması bölgeye özgü tatlardan.
Giresun
Hamsili Pide
Hamsili Çorba
mutfağının zenginliğini açıkça
ortaya koyuyor... Gözleme,
Safranbolu bükmesi, kuyu kebabı, kara mancar, yaprak dolması,
yayım (ev makarnası), perohi,
bandırma, sini çöreği, çullu
börek, bazlama, su böreği, ev
baklavası, safranlı zerde, höşmerim, haluşka yöresel yemeklerden. Bölgede özellikle sonbaharda bulunan Kanlıca ve diğer
mantar çeşitlerinden de yemek
ve börekler yapılıyor. Her
zaman taze satılan helva çeşitleriyle fındıklı, şamfıstıklı, güllü ve
safranlı çeşitleri bulunan
Safranbolu lokumları da ünlü.
Giresun mutfağında yiyecekler
genelde otsu bitkiler, diken
uçları ve sebzelerden oluşuyor.
Karalahana yine baş rolde.
Çalıçiçeği, merulcan, mendek,
kuzukulağı, gücündene, hoşran,
ısırgan, madımak, kabalak,
sakarca, merevcen, pancar çiçeği, galdirik, pezik bunlardan
bazıları. Yazın taze olarak tüketilen gıdalar, kışın fırınlanmış
kuruluk ve tuzlularla (fasulye,
taflan, kiraz, yeşil domates,
hamsi), turşu, konserve, pekmez, reçel, komposto ve çerezlerle zenginleşiyor. Yemeklerin
vazgeçilmezi çoğunlukla mısır
ve mısır unu. Sütlü mısırlar toplanıp taş fırınlarda kavruluyor,
sonra taş değirmenlerde un haline getirilerek fırın darası elde
ediliyor. Bu ürün yemeklerin ve
tatlıların en önemli unsuru.
Yaylalar ve köylerde hayvancılığın yaygın olması nedeniyle
peynir (tecen), deri peyniri
(tulum), küp peyniri ve çökelek
bol bulunuyor. Küp peyniri ve
çökelekler güveçlerde, yazdan
toprağa gömülerek kışa hazırlanıyor.
edaktüel gündem
Doğasından tarihine,
mektebinden müzesine gidilesi bir yer
Adatepe Köyü
• Deniz Çaba •
Çanakkale Ayvacık'a bağlı,
Küçükkuyu'dan sadece 3 kilometre uzaklıkta eski bir köy
Adatepe. Kazdağları'nın yamacında olduğu için tüm oksijeni
üzerine çekmiş. Meydanıyla, iki
yaşlı çınarıyla, kır kahveleriyle,
tarihi taş evleriyle, zeytin ağaçlarıyla, havasıyla, tarihiyle ve
hikâyeleriyle etkileyen bir yer.
Zaten söylenen o ki özellikle
bahar aylarında günde 3-4 bin
kişi ziyaret ediyor burayı.
Köyde ve çevresinde yapabileceğiniz çok şey var. Örneğin
Adatepe'deki Taşmektep'e mutlaka gidin. Burası felsefe, edebiyat, sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerlerin yapıldığı
özgür bir bilgi ortamı.
Taşmektep'in amacı şehrin yorucu ortamından uzaklaşıp yeni
bilgiler edinmek ve bilgi üretmek isteyen insanları bir araya
getirmek. Yine mutlaka
Küçükkuyu'daki Adatepe
Zeytinyağı Müzesi'ni gezin. Zeus
Sunağı'nın bulunduğu tepeden
körfez manzarasını izlemeyi de
unutmayın.
Köyün Refika'sı
Tarihi antik dönemlere kadar
uzanan Adatepe Köyü, 1989'da
sit alanı ilan edilince bölgenin
78 edaktüel mart•nisan 2016
tek korunan köyü olarak bugüne
kadar gelmiş. Köyde mevcut
evler eskiye uygun restore edilmiş. Yine yıkılmış olan evler de
köydeki mimariye uygun olarak
baştan yapılmış.
Adatepe, bir Selçuklu Köyü.
Rumlar 1880 ile 1885'te aşağı
mahalleyi kurmuşlar.
Mübadeleye kadar Rumlar ve
Türkler bir arada yaşamış.
Kurtuluş Savaşı sonrası nüfus
profili değişmiş tabii. Köy tarihinin bu kısmıyla ilgili oldukça hoş
bir hikâye de var: Adatepe'de
Refika takma adıyla bir Rum
güzeli yaşarmış. Bu kız iyilikseverliği, güzelliği ve şarkılarıyla
tüm köylünün kalbinde taht kurmuş. Köylüler Refika'yı o kadar
severmiş ki tarlada, bağda, bah-
çede Refika'nın şarkıları dinlenir
olmuş. 1. Dünya Savaşı'ndan
sonra mübadele nedeniyle tüm
Rumlar gibi Refika da köyü terk
edip Yunanistan'ın yolunu tutmak zorunda kalmış. Refika'nın
gitmesiyle Türkler ciddi üzüntü
içine girmiş ve Refika adına türküler yakılmaya başlanmış.
Zeytinyağı şişelerinde
bir resim şimdi
Hikâye burada bitmiyor.
Profesyonel Rehber Pınar
Soysal'ın sözleriyle devam edersek, yıllar sonra 1940-50 yılları
arasında bir gün elinde çantasıyla ağır adımlarla köy meydanına
bir kadın geliyor ve köylü onu
zeytin gözlerinden tanıyor. Eş
dostla sohbetlerle, hatıralarla birkaç gün geçiriyor Refika
Adatepe'de. Sakız Adası'nda
yaşadığını anlatıyor. Ve vedalaşıp
ayrılıyor. Sonrasında bu etkileyici hikâyenin izini süren, O'nu
Sakız Adası'nda arayanlar oluyor.
Ama Refika'yı kimse bilmiyortanımıyor. Bir gün köye, eskiciden bulunan eski bir resimle
çıkageliyor birisi. Gözyaşları
içinde ahali, resimdeki kadının
O olduğunu söylüyor.
Resimdeki kadının Yunanistan'ın
ilk güzellik kraliçesi olduğu söylentisi kafaları iyice karıştırıyor.
Adatepe Zeytinyağ Müzesi'nin
kurucuları bu efsaneyi duyduklarında çok etkilenmiş olsa gerek
Sakız adasına gittiklerinde
Refika'yı tekrar aramışlar. Ancak
hiçbir ize rastlayamamışlar.
Yalnız antika dükkânındaki
güzel bir kız resmi ilgilerini çekmiş ve bu resmi Adatepe
Köyü'ne getirip köyün yaşlılarına
göstermişler. Yaşlıların resimdeki
kızın Refika olduğunu söylemeleri üzerine Refika zeytinyağı
şişelerinde ve birçok ambalaj
üzerinde yerini almış ve bu sayede köyün bir simgesi haline gelmiş.
10 hane yerli,
390'i İstanbullu
Köyde bugün yerli halk ve şehir
hayatından kaçıp yerleşmiş olan
insanlar bir arada yaşıyor. Aslına
bakarsanız Adatepe, 1980'li yıllarda kent yaşamından kaçan bir
grup tarafından keşfedilmiş. Bu
grup köyde harabe sayılabilecek
yapıları almış ve geleneksel
mimariye tamamen sadık kalarak binaları yaşanılan mekânlara
dönüştürmüş. Bugün köyde toplamda 400 hane var. Bunlardan
sadece 10'u yerli halk, 390 hane
ise İstanbullu. Üstelik bu 400
evin 4'ü hariç diğer hepsi denizi,
aynı zamanda Midilli ve
Zeytin ağaçları
içerisinde,
Kazdağları'nın batı
ucunda bol oksijenli
havası ve tarihi
atmosferiyle büyüleyici
bir köy Adatepe.
Mimarisi, sokakları ya
da hikâyeleri bir yana
Taşmektep'i ve
Zeytinyağı Müzesi ile
ziyaret edilmesi
gereken yerlerin
en başında geliyor.
Cunda'yı görüyor. Buna rağmen
Adatepe, denizden ve karadan
görünmeyen dünyadaki nadir
köylerden biri olarak biliniyor.
Dört tarafı ormanlarla kaplı ve
yeşilin koruması altında.
Film platosu
Köy aynı zamanda bir sanat
köyü. Köyde yaşayan ya da bir
zamanlar orada kalmış olan o
kadar sanatçı var ki... Sinema ve
tiyatro sanatçısı Ayla Algan, edebiyatçı, eleştirmen ve çevirmen
Cevat Çapan, sinema sanatçısı
ve çevirmen Serra Yılmaz, ressam Mehmet Emin Erdoğdu,
heykeltıraş Tuba İnal, Mimar
Sinan Üniversitesi'nde öğretim
görevlisi olan, aynı zamanda
"Adatepe Taş Mektep" yaz okulunu da yöneten Zerrin İren
Boynudelik, ressam Alparslan
Baloğlu, fotoğraf sanatçısı,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Öğretim Üyesi ve
Adatepe Taş Mektep kurucularından Kamil Fırat, ressam Edis
Tezel, tasarımcı, sanat yönetmeni, yapımcı olan ve 1999'dan bu
yana Ayvalık'ta kendi atölyesinde kitap tasarımı ve resim yapan
Sahir Erdinç, fotoğraf sanatçısı
Figen Çiftçi...
Bir de burası bir film platosu.
Bugüne dek pek çok film, dizi ve
belgesel çekilmiş.1969 yapımı
Devlerin Öcü, 1985 yapımı
Kuyucaklı Yusuf, 1987 yapımı
İpekçe, televizyon dizilerinden
ise Yılan Hikâyesi, Karadağlar,
Anadolu'nun Kadın Erenleri ilk
akla gelenler.
Taşmektep'te felsefe,
edebiyat, sanat...
Adatepe'nin en önemli özelliği
buradaki Taşmektep de denilebilir. Eski bir ilkokul binası dönüştürülerek açılan Adatepe
Taşmektep'te bugün felsefe, edebiyat, sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerler, ayrıca değişik
disiplinlerde çalışan sanatçıların
serbest atölye çalışmaları yapılıyor.
Adatepe Taşmektep, günlük
hayatlarında uğraştıkları işlerin
dışında farklı ilgi alanları olan,
bilgilerini derinleştirmek ve
deneyimlerine yenilerini eklemek isteyen, şehirlerin yorucu ve
zaman tanımayan ortamından
çıkarak yeni bilgiler edinerek
tatillerini verimli hale getirmek
ve hayata yeni bakış açıları eklemek isteyen insanları bir araya
getiriyor. Okulun web sitesinden
etkinlikler takip edilebiliyor.
Zeytinyağı Müzesi'nde bir
kültüre tanıklık
Adatepe'deki en önemli yerlerden biri de Zeytinyağı Müzesi.
Türkiye'de türünün ilk örneği
olarak açılan Zeytinyağı "Fabrika
- Müzesi" 2001'den beri yerli
yabancı on binlerce ziyaretçi
ağırlıyor. Küçükkuyu'daki tarihi
sabunhane binası restore edilerek, bir yandan kuru baskı tar-
zında zeytinyağı üretimine
devam edilirken, öte yandan
civar köylerden toplanmış zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimine ilişkin çeşitli araç -gereç ve
aksesuarlar fabrika binasında
sergilenmeye başlamış. Müzede
eski zeytinyağı presleri, zeytin
toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, çeşitli folklorik objeler var. Aynı zamanda zeytinyağının üretim aşamaları, saklanması, aktarılması, filtre edilmesi
gibi zeytinin dalından sofraya
geliş öyküsüne de baştan sona
tanık oluyorsunuz.
Nerede kalmalı, ne almalı?
Buraya gelip de ne alınmadan
dönülmez peki? Birinci sırada
zeytinyağı var. Bölgede üretilen
zeytinyağı geleneksel sulu baskı
sistemi ile elde edilen sızma zeytinyağı. Bir de unutulmaması
gereken otlar var. Kapari, adaçayı, kekik, defne, deli asma, defne,
ısırgan, nane ve biberiyenin en
güzelini buradan temin edebilirsiniz.
Konaklama için ise dört farklı
seçenek var. İda Blue Hotel,
Hünnap Han, Adatepe
Pansiyonları, Zeushan. İda Blue
Hotel'in işletmecisi Osman
Meftun Yetiş de 12 yıl önce
İstanbul'dan gelip yerleşenlerden. Aileden gazeteci ve matbaacı Meftun Bey. Babası Haluk
Yetiş, eski gazetecilerden.
Markopaşa, Tan, Akşam, Politika
ve Yenigün gazetelerinde idare
müdürlüğü yapan ve Türkiye'de
ilk defa Anadolu baskısını ve
dağıtımını gerçekleştiren gazeteci. Karaca Ofset'i kurarak da
Türkiye'de ofset matbaacılığının
da kurucuları arasında.
Sözün kısası, Adatepe'de her bir
köşede yeni biri ile tanışmanız,
yeni bir hikâye dinlemeniz olası.
Bunun için bile gitmeye değer.
Genel olarak bilgi edinmek ya
da konaklama için iletişim adresine ihtiyaç duyanlar www.adatepekoyu.com adresini ziyaret
edebilir.
2016 mart•nisan edaktüel 79
edaktüel sinema
80 edaktüel mart•nisan 2016
• Handan Korhan •
Drew Barrymore
Çocuk şöhret vakasının en büyük örneği.
Spielberg'in manevi torunu, Charlie'nin meleği,
üç kitabın yazarı ve hepsinden önemlisi onlarca
filmiyle tanıdığımız Drew Barrymore, Mart
ayında vizyona girecek "Miss You Already"
filmiyle sevenleriyle buluşacak.
Drew Blyth Barrymore, 22 Şubat 1975’te
ikisi de oyuncu olan John Drew Barrymore
ve Jaid Barrymore’un çocuğu olarak Culver
City, California’da dünyaya geldi. John
Blyth, Blyth Dolores ve Brahma (Jessica)
Blyth isimlerinde üç kardeşi olan Drew’in
anne babası o dünyaya geldikten hemen
sonra boşandı. Henüz bebekken kariyeri
başlayan Barrymore, 11 aylıkken bir köpek
maması reklamı için seçmelere gittiğinde
köpek tarafından ısırılmasına rağmen
yapımcıların beklentilerinin aksine gülmeye
başlamasıyla ilk rolünü kaptı. Ardından
Suddenly Love isimli TV dizisiyle üç yaşındayken izleyiciyle buluştu. Daha 5 yaşındayken Altered States filmiyle ilk sinema deneyimini yaşayan güzel oyuncuyu bir yıl sonra
Steven Spielberg’ün E.T. the Extra-Terrestrial
filmiyle tüm dünya tanıyacaktı. Tüm zamanların en küçük sunucusu olarak Saturday
Night Live’da performans gösterdiğinde ise
yedi yaşındaydı.
Erken yaşta şöhret,
kötü alışkanlıklara
sebep oldu
1984'te çekilen Irreconcilable Differences filmindeki Casy Brodsky rolünde gösterdiği
performansla Altın Küre'de en iyi yardımcı
kadın oyuncu ödülüne aday olan Barrymore
genç yaşta kazandığı şöhreti kaldıramadı.
Sinemanın ışıltılı dünyasına çok küçük yaşlarda girdiği için 9 yaşında sigara ve alkole,
10 yaşında marijuanaya başladı. Henüz 12
yaşındayken de kokain bağımlısıydı.
Çocukluğunu yaşayamadan kendini kameraların karşısında bulan aktris, 1990 yılında
Little Girl Lost adlı otobiyografisinde bu
süreci ve ilk gençlik yıllarında yaşadıklarını
anlattı. Barrymore'un kötü kız imajı ve
oyunculuğuyla ilgili yapılan olumsuz eleştiriler, erkekleri baştan çıkarmada usta bir
ergeni canlandırdığı Poison Ivy ile daha da
güçlendi. 1992 yılında film, VHS olarak raflardaki yerini aldığında büyük bir satış başarısı elde etti.
Filmlerinden daha çok özel hayatıyla anılan
aktrist, 1995 yılında Playboy dergisine çıplak pozlar verdikten sonra manevi büyükbabası Steven Spielberg 20. yaş günü hediyesi
olarak Barrymore’a bir yorgan hediye etti ve
şu notu iliştirdi: Kendini kapat. Ancak oyuncu milyonların izlediği The Late Show with
David Letterman programında masanın üzerine çıkıp göğüslerini açınca yine tüm
Amerika onu konuştu.
2016 mart•nisan edaktüel 81
edaktüel sinema
Romantik filmlerin
aranan yüzü
Uzun zamandır sinemada başarıya hasret
kalan Barrymore için bir yeniden başlangıç
1996 yılında Wes Craven’in “Scream” isimli
filminde kısa ama dikkat çekici bir rol almasıyla başladı. Aynı yıl Woody Allen’ın yönetmenliğindeki “Everyone Says I Love You”
isimli yapımda da rol aldı. 1997 yılında
People Dergisi tarafından “Dünyanın En
Güzel 50 Kişisi” arasına giren oyuncu için
bu süreç kariyerinde yeniden yükselişe geçmesi için fırsat niteliğindeydi. Wishful
Thinking Best Men (1997), The Wedding
Singer (1998), Ever After (1998), Home Fries
(1998), Never Been Kissed (1999) ve Skipped
Parts(2000) olmak üzere ağırlıklı olarak
romantik komedilerde başrolde görünen
aktris, yoğun bir çalışma temposu içindeydi.
2000 yılında “Charlie’s Angels”da Cameron
Diaz ve Lucy Liu’yla birlikte Charlie’nin üç
meleğinden birini canlandıran Barrymore,
aynı yıl “Skipped Parts”, “So Love Returns” ve
“Donnie Darko” isimli filmlerde de rol alarak
kariyerini sağlamlaştırdı. Charlie’s Angels ve
Donnie Darko filmlerinin prodüktörlüğünü
de üstlenen aktrist, 2005'te "My Date with
Drew" adlı amatör bir film yapımcısının kendisine ulaşmasını konu alan bir filmin esin
kaynağı oldu.
82 edaktüel mart•nisan 2016
İki çocuk annesi
Barrymore,
güzellik sektöründe
Aktris, 1994 yılında ilk evliliğini Jeremy
Thomas'la, ikinci evliliğini 2001 yılında
komedyen Tom Green'le yaptı. 2012 yılında
güzel oyuncu, moda devi Chanel'in eski üst
yöneticisi Arie Kopelman'ın sanat danışmanı oğlu Will Kopelman ile evlendi. 37 yaşında Olive Barrymore Kopelman ismini verdikleri bir kız çocuk dünyaya getiren
Barrymore, bir yıl sonra Frankie ismini verdiği ikinci kızını hayata getirdi. 2014 yılında
Find It In Everything isimli bir fotoğraf kitabı
yayımlayan güzel oyuncu 2015‘te Wildflower
isimli bir kitap daha yazdı. Barrymore, şu
sıralar da ailesine daha çok vakit ayırabilmek
için güzellik sektöründe uzmanlaşıyor.
Kozmetik markası Flower'ı dünyaya açan
oyuncunun girişimi kozmetikle de sınırlı
kalmıyor. Barrymore, giyim sektörüne de el
atmak istediğini ve Flower'ın yalnızca kozmetik markası olarak anılmayacağını söylüyor. Miss You Already
Vizyon Tarihi: 18 Mart 2016
Yönetmen: Catherine Hardwicke
Oyuncular: Drew Barrymore, Toni Collette,
Dominic Cooper
Tür: Komedi, Dram
Milly ve Jess çocuklarından bu yana her şeyi
paylaşan iki çok yakın arkadaştır. Artık yetişkin olmanın sorumluluklarını taşımaya çalışan iki kadındır ve arkadaşlıkları halen
bozulmadan devam etmektedir. İki çocuk
annesi Milly'nin güzel bir işi ve ailesi vardır,
Jess ise erkek arkadaşı Jago ile birlikte yaşamaktadır. Milly çok istediği bebek için tedavi
görürken Milly hastalığa yakalandığını öğrenir. Bu olay ikisinin hayatını da değiştirecektir. Drew Barrymore ve Toni Collette'in başrollerini paylaştığı filmin yönetmeni
Catherine Hardwicke.
edaktüel sinema
• Utkucan Akkaş •
Deniz Gamze
Ergüven
1978 Ankara doğumlu olan Deniz
Gamze Ergüven, 1980 yılından
Türkiye’den Fransa’ya göç etmiş bir
kadın yönetmen. Fransa’da
büyüyen ve okuyan Edebiyat ve
Afrika Tarihi okuyan Ergüven,
Johannesburg’da yüksek lisans
yapmasının ardından Fransa’nın en
önemli sinema okullarından La
Fémis’te yönetmenlik eğitimi aldı.
2006 yılında Une Goutte D’eau (Bir
Damla Su) isimli kısa filmiyle
Cannes Film Festivali’nde yarışan
Türk yönetmen 2011 yılında ise The
Kings projesine yardımcı olması için
Cannes’a davet edildi. Ergüven
burada yönetmen Alice Winocour
ile tanıştı. Ergüven ilk uzun metraj
filmine ödenek bulamayınca Alice
Winocour, Ergüven’e daha samimi
bir çalışma yapmasını söyledi.
Deniz Gamze Ergüven bunun
üzerine Mustang filminin
senaryosuna başladı.
Mustang
D
eniz Gamze Ergüven'in yönetmenliğini yaptığı 2015 yapımı
Mustang filmi 88. Akademi
Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film
dalında aday gösterildi.
Türkiye , Fransa ve Almanya’nın ortak
yapımı olan Mustang, Oscar adaylığının
yanında ayrıca film En İyi Yabancı Dilde
Film Altın Küre Ödülü'ne de aday. Film,
bir Karadeniz kasabasında büyükanneleriyle yaşayan beş yetim kız kardeşin özgürlükleri için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
Lale ve kardeşleri oynadıkları bir oyunun
çevreleri tarafından beklenmedik bir skandala dönüştürülmesi sonucu adeta ev hapsine mahkûm oluyor ve bir süre sonra bu
durum öyle bir noktaya sürükleniyor ki
evde evlilik planları dahi yapılmaya başla84 edaktüel mart•nisan 2016
nıyor. Ancak bu mahkûmiyetin sonunda
beş kardeş, üzerlerinde kurulan bu baskıları yenip, özgürlüklerine kavuşmak için
yeni yollar aramaya başlayacaklar. Dram
türündeki filmin başrollerini Güneş
Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba
Sunguroğlu ve İlayda Akdoğa oynuyor.
Cannes 2015'te gösterilen Mustang,
Europa Cinemas Label ödülünü
aldı ve 2015 Toronto Film
festivalinde özel gösterim
bölümüne katıldı. Ve şuan
Ergüven’in ilk uzun metraj çalışması
olan film 2016 Oscar adaylarından.
edaktüel kitap
Kadınsız Erkekler
Haruki Murakami
Çeviri: Ali Volkan Erdemir
Doğan Kitabevi
Bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek
demek… Bir gün sen de kadınsız erkeklerden
olacaksın. O gün en ufak bir uyarı, küçücük bir
ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya
da içine doğmadan; kapını çalmadan, hiç
beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi
döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış
olduğunu anlayacaksın. Geriye dönmek mümkün
olmayacak.
O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için
mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen
kadınsız erkeklerden biri olarak anılacaksın. Hep
bu soğuk çoğul eki ile...
Haruki Murakami'den aşka ve kadınlara yazılmış
yedi ağıt…
Murakami'nin bugüne dek sık sık üzerinden
geçtiği bir temanın, hiç olmadığı kadar ön plana
çıktığı bir öykü derlemesiyle karşı karşıyayız:
Kadınsız Erkekler. Bir kadının özlemini çeken,
yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, terk
edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla
kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri...
Boğulmamak İçin
George Orwell • Çeviri: Suat Ertüzün
Can Yayınları
Göbeğinin çapı giderek genişleyen ve evinin
taksitlerini ödemekle uğraşan George Bowling
kırk beş yaşında, evli ve çocuklu ve yeni aldığı
takma dişleriyle kasvetli hayatından çaresizce
kurtulmak isteyen bir sigorta pazarlamacısıdır.
1939'da patlak verecek olan savaşın gelişini;
yemek kuyruklarını, askerleri, gizli polisi ve
zorbalığı görerek modern zamanlardan
korkmaktadır. Böylece çocukluğunun dünyasına,
huzur ve sükûn dolu bir yer olarak hatırladığı
köyüne sığınmaya karar verir. Fakat köyünde
aradığını bulabilecek mi, orası şüphelidir.
"Çok komik olmanın yanında hayranlık
uyandıracak kadar gerçekçi... 'Bin Dokuz Yüz
Seksen Dört'ü burada nüve haliyle görebiliyoruz.
Hayvan Çiftliği'ni de... Hem zengin bir okuma keyfi
sunan hem de iki klasiğin tohumlarını birden
barındıran romanlara kolay rastlanmaz."
- John Carey, The Sunday Times
"Orwell'in ironik mizah anlayışı tazeliğini hiç
yitirmiyor. Bu, kaçırılmaması gereken bir Orwell
yapıtı."
- The Observer
Başarıya Götüren Aile
Doğan Cüceloğlu
Remzi Kitabevi
Kişisel gelişim kitaplarıyla tanıdığımız Doğan
Cüceloğlu, çocuğu sınava hazırlanan anne ve babalara
kendilerini değiştirmeleri, geliştirmeleri,
farkındalıklarını arttırmaları için adeta bir fırsat
sunmuştur. Yalın dili ve bizden örnekleriyle kendimizi
ya da etrafımızdaki pek çok aileyi hatırlatan bu kitap,
86 edaktüel mart•nisan 2016
Trenler Çıldırırsa
Orhan Berent
İletişim Yayıncılık
Hoşlanıyordu tren yolu kenarlarında vakit
geçirmekten. Ta eskilerden başlamıştı bu garip
huyu. Hat boylarında yürüyor, gelip geçen trenleri
merakla izliyordu. Yalnızdı daima. Demiryolu
kenarına bir çocuk neden inerdi? Alt tarafı raylarda
bozuk para ezdirmek için. Peki ya yirmi iki yaşına
gelmiş kazık kadar bir adam?
Ege rampalarında kürek kebabı, Konya Ovası'nda
matara çayı... Ateşçi küreğine et yatırılır, ocağa
salınır; üstüne de demir matarada demlenmiş
çay... Güzel! Hep güzel değil ama her şey. Trenler
eskiyor, raylar kayboluyor, makinistler unutuluyor...
Hikâyeler birbirine karışıyor...
Mümtaz'la Ayşe'nin, Caner'le Mücella'nın içtiği
öğlen rakıları. Gizli kapaklı ilişkiler. Cürmü meşhut.
Ardından gelen boşanmalar, evlilikler; fokurdayan
dedikodu kazanları...
Trenler Çıldırırsa bir lokomotiften diğerine
geçerken yönümüzü şaşırdığımız alengirli bir
anlatı. Tren tutkunlarının, meşum kadınların,
dolambaçlı işler çeviren erkeklerin paralel ilerleyen
yollarına makaslar ekleyerek, hepsini aynı
istasyonda buluşturuyor Orhan Berent.
anne babalara birer rehber niteliğindedir. Her anababa,
okul başarısı için çocuğuna yardımcı olmak ister. Ama
öğrenme sürecinin bilimsel temellerini kavramadan
atılacak her adım, iyi niyetli de olsa, çocuğu
engelleyebilir.
"Başarıya Götüren Aile" kitabı, çocuğunun başarılı
olması için, “Çok çalış oğlum/kızım” demenin ya da
tüm maddi olanaklarını seferber etmenin ötesinde bir
şeyler yapmak isteyen anababalara yol gösteriyor.

Benzer belgeler