Miras Hukuku Final

Transkript

Miras Hukuku Final
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ
3
I - MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ KAVRAMLARI
3
II - VASİYET ALACAĞININ DOĞUMU VE İFASINI TALEP HAKKI:
4
III - LEHİNE MAL VASİYET OLUNAN KİŞİNİN BELİRTİLMESİ:
4
IV - MAL VASİYETİNİN KONUSU VE ÇEŞİTLERİ:
4
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞULLAR VE YÜKLEMELER 7
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞUL
8
YÜKLEMELER
10
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA İKAMELER
11
I- YEDEK MİRASÇI ATAMA(ALELADE İKAME):
11
II - ART MİRASÇI ATAMA (FEVKALADE İKAME):
12
MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMELERİ
17
Mirastan Feragat Sözleşmesinin Hükümleri
18
MİRASTAN ISKAT (MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA)
20
ALELADE ISKAT (CEZAÎ ISKAT)
20
BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ SEBEBİ İLE MİRASTAN ISKAT
25
MİRAS SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
26
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ
26
İPTAL DAVASI
28
TASARRUF ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI, TASARRUF ORANI VE SAKLI
PAY
31
Tasarruf Özgürlüğü Ve Saklı Pay:
31
SAKLI PAYLI MİRASÇILAR VE SAKLI PAYLARI
31
TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI
34
TEREKENİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
34
TEREKE BÜTÜNÜNDEN İNDİRİLMESİ GEREKEN DEĞERLER
35
TEREKEYE EKLENMESİ GEREKEN DEĞERLER
35
MİRASI RET, MİRASTAN FERAGAT, ISKAT VE YOKSUNLUK HALLERİNDE TASARRUF
ORANININ HESAPLANMASI
36
MİRASBIRAKANIN SAKLI PAYI İHLAL EDEN TASARRUFLARININ
TENKİSİ
37
(TENKİS DAVASI)
37
I - TENKİS KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
37
II – ŞARTLAR
38
III - TENKİS DAVASI
38
1 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
MİRASBIRAKANIN TENKİSE TÂBİ TASARRUFLARI
40
TENKİSİN HÜKMÜ
43
TENKİSE UYGULANACAK USUL
45
MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE)
51
MİRASTA İADE İLE YÜKÜMLÜ KİŞİLER
53
MİRASTA İADENİN KONUSU
56
MİRASTA İADEYE HAK SAHİPLİĞİ VE TALEP HAKKI
57
KAZANDIRMA MİKTARININ MİRASÇININ MİRAS HİSSESİNİ AŞMASI HALİNDE AŞAN
KISMIN MİRASTA İADESİ
58
MİRASTA DENKLEŞTİRME USULÜ
58
MİRASBIRAKANIN ÇOCUĞU İÇİN YAPMIŞ OLDUĞU ÖĞRETİM VE EĞİTİM
GİDERLERİNİN MİRASTA İADESİ
60
2 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ
I - MİRASÇI ATAMA VE MAL VASİYETİ KAVRAMLARI
Tereke mallarına ilişkin ölüme bağlı bağışların en önemlileri, mirasçı atama ve mal vasiyetidir.
Mirasçı atama terekenin tamamı veya belli bir oranı üzerinde bir tasarruf olduğu halde, mal vasiyeti
sadece belli bir mal veya mallar üzerinde bir tasarruftur. Mirasçı ataması ile mirasbırakanın
vasiyetname veya miras sözleşmesi ile mirasçı tayin etmesi anlaşılır. Vasiyetçi, bu türlü bir
tasarrufunda, ya bütün malvarlığı veya malvarlığının yarısı, üçte biri, onda biri, altmışta yedisi gibi
bir kısım (yani bunun belli bir oranı) için bir kişiyi mirasçı atar.
Buna karşılık, mirasbırakan, vasiyetnamesi veya miras sözleşmesi ile belirli malları üzerinde
tasarruf etmişse, mesela "evim ve atım (A)'ya verilsin" şeklinde bir ifade kullanmışsa, bu tasarruf
bir mirasçı ataması değildir, fakat böyle bir halde, belirli mal vasiyeti vardır.
Atanmış mirasçı mirasbırakanın külli halefi olan kişidir. Buna karşılık, belirli mal vasiyetinde külli
halefiyet esası geçerli değildir; burada, sadece cüzi halefiyet durumu vardır. Mesela, mirasbırakanın
kütüphanesini vasiyet etmiş olması halinde, cüzi halefiyet esası gereğince, buradaki kitaplar teker
teker vasiyet olunan tarafından iktisap edilmek (kazanılmak) gerekir.
Mirasçı atanan kişi, mirasbırakanın ölümünde tereke malları üzerinde doğrudan doğruya ve
kendiliğinden bir ayni hak (mülkiyet hakkı) iktisap eder (MK. m. 599). Lehine mal vasiyet olunan
kişinin ise, mirasbırakanın ölümünde, sadece bir alacak hakkı doğar, bundan doğan talep hakkı da
nispi bir niteliktedir. Bu hak ancak borçlu (mükellef) durumunda olan kişilere (vasiyet borçlularına:
mirasçılara) karşı ileri sürülebilir.
Atanmış mirasçı, mirasbırakanın borçlarından dolayı, hem tereke malları ile hem de kendi kişisel
malvarlığı ile sorumludur. Buna karşılık, lehine belirli mal vasiyet olunan kişi, tereke borçlarından
sorumlu değildir.
Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunun mirasçı atama mı, yoksa belirli mal vasiyeti mi olduğunu
belirlemek hukuken önemlidir ve bunları ayırt etmek bazı hallerde güç olabilir.
Vasiyetçi yaptığı tasarrufun hukuki niteliğini çoğu kez bilmediğinden, vasiyetnamesinde yanlış
terimler kullanabilir. El yazılı vasiyetnamelerde, bu, daha çok meydana gelebilir. Bu gibi şüpheli
hallerde, vasiyetçinin irade beyanı yorumlanmak suretiyle, ölüme bağlı tasarrufun hukuki niteliği
tayin olunur. Bunun için, vasiyetnamede kullanılmış olan terimlerle bağlı kalmamak gerekir.
Mesela, vasiyetçinin "halılarım için (A) mirasçım olsun" demiş olması halinde, mirasçı teriminin
kullanılmış olmasına rağmen, (A) mirasçı değildir, fakat lehine belirli mal vasiyet olunan kişidir.
Bunun aksine, bütün malvarlığı bir fabrikadan ibaret olan mirasbırakanın vasiyetnamesinde,
fabrikanın yarı hissesini (A)'ya vasiyet ettiğini bildirmesi halinde, bu tasarruf, dış görünüşü itibarı
3 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
ile mal vasiyeti izlenimini uyandırırsa da, gerçek halde, bir mirasçı ataması niteliğindedir, çünkü
bununla, vasiyetçi terekesinin belli bir oranı (yarısı) üzerinde tasarruf etmektedir. Bu konuda, MK.
m. 516/2 yorumlayıcı bir hüküm koymaktadır. Buna göre, terekenin tamamını veya belli bir oranını
almak üzere bir kişiyi tayin eden her tasarruf, mirasçı atanması hükmündedir.
II - VASİYET ALACAĞININ DOĞUMU VE İFASINI TALEP HAKKI:
Hukukumuza göre, lehine bir mal vasiyet olunan kişi(vasiyet alacaklısı) bir alacaklı durumundadır.
Bunun borçlusu, vasiyeti ifa ile yükümlü olan kişidir. Buna "vasiyet borçlusu" denmektedir.
Vasiyet borçlusu, genellikle yasal ve atanmış mirasçılardır, bazen diğer bir lehine bir mal vasiyet
olunan kişi de vasiyet borçlusu olabilir. Lehine bir mal vasiyet olunan kişinin vasiyet olunan malı
kazanabilmesi için, vasiyet borçlusunun borcunu ifa etmesi gerekir.
III - LEHİNE MAL VASİYET OLUNAN KİŞİNİN BELİRTİLMESİ:
Vasiyetçinin lehine mal vasiyet ettiği kişiyi ölüme bağlı tasarrufunda göstermiş olması şarttır.
Lehine bir mal vasiyet olunan kişinin tayinini mirasbırakan diğer bir kişiye, mesela vasiyeti yerine
getirme görevlisine veya mirasçılardan birine bırakamaz, bunu kendisinin bizzat bildirmesi
lazımdır. Aksi takdirde, mal vasiyeti meydana gelmez ve hüküm ifade etmez. Aynı kural, mirasçı
atanması hakkında da geçerlidir.
Mal vasiyeti belirli kişi veya kişiler lehine yapılmamışsa yani lehine bir mal vasiyet olunan kişinin
kim olduğu ölüme bağlı tasarrufta açıklanmamışsa, bu vasiyet hüküm ifade etmez, meydana
gelmemiş (yok) sayılır. Böyle bir halde, iptal davası açmaya gerek yoktur, vasiyet kendiliğinden
hükümsüzdür; bunun ileri sürülmesi herhangi bir süreye de bağlı değildir, bu her zaman ileri
sürülebilir. Ayrıca, açılacak bir menfi tespit davası ile bu yokluk durumunun tespiti de istenebilir.
IV - MAL VASİYETİNİN KONUSU VE ÇEŞİTLERİ:
Mal vasiyetinin geçerli olabilmesi için, bunun belli (muayyen) veya hiç olmazsa belirlenebilen
mallara ilişkin olması şarttır. Bunun aksinin olması durumunda yani mal vasiyetinin konusunun
ölüme bağlı tasarruftan anlaşılamaması ve tayin olunamaması halinde, bu mal vasiyeti hukuken
geçerli olmaz, kendiliğinden hükümsüzdür. Mal vasiyetinin başlıca çeşitleri şunlardır:
1- Terekedeki belli bir malın vasiyeti.
2- Cins olarak belirtilen bir malın vasiyeti.
3- Seçimlik vasiyetler. Vasiyetçi, borçluya (yani vasiyeti ifa ile yükümlü olan kişiye) veya
alacaklıya (yani vasiyet alacaklısıe) bir seçim hakkı tanıyabilir. Mesela, mirasbırakan evinde
bulunan üç halıdan birisinin vasiyet alacaklısıe verilmesini emretmiş olabilir.
Seçimlik vasiyetlerde, seçim hakkının kime ait bulunduğunu, mirasbırakan ölüme bağlı
tasarrufunda tayin ve tespit etmiş olabilir. Vasiyetçi, seçim hakkını mirasçıya veya vasiyet
4 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
alacaklısıe verebilir. Bu hak, üçüncü bir kişiye tanınabilir mi? Hakim bir fikre göre, mal
vasiyetlerinde seçim hakkının üçüncü kişiye verilmesi geçerli olmaması gerekir. Bu sonuç, ölüme
bağlı tasarruf yapılmasının kişiye bağlı bir hak olması, bu konuda temsil veya vekaletin mümkün
olmaması prensibine dayanmaktadır. Biz bu fikre katılmıyoruz. Çünkü aynı prensip seçim hakkının
mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından da kullanılmamasını gerektirir. Mirasbırakanın istek ve
iradesi ve pratik zorunluluklar sebebi ile bu hak mirasçı ve vasiyet edilene tanınmış olduğuna göre,
vasiyetçinin bu yetkiyi üçüncü bir kişiye verebilmesini de geçerli saymak gerekir. Esasen,
Yargıtay'ın da, vasiyet edilenin şahsını tayin gibi daha önemli bir konuda, seçimlik bir vasiyet
niteliğinde olan ve üçüncü bir kişiye seçim hakkı veren bir tasarrufu geçerli saymış olduğunu
belirtmiştik.
Seçim hakkının kime ait olduğu ölüme bağlı tasarrufta belirtilmemişse, TBK. 71 gereğince, bu hak
borçluya ait olur. Vasiyet borçlusu birden fazla ise, seçim hakkı bunların hepsine aittir, onlar bu
hakkı birlikte kullanırlar.
4- Alt vasiyet (ikinci derecede vasiyet). Mal vasiyetinin borçlusu, genel olarak mirasçılardır.
Ancak, vasiyetçi lehine belirli bir mal vasiyet edileni de vasiyet borçlusu olarak tayin edebilir ve
vasiyetin ifası borcunu ona yükleyebilir (MK. m. 517/2). Meseleyi bir örnekle canlandıralım:
Mirasbırakan evini ve içindeki eşyayı (A)'ya vasiyet etmiş, bunların arasında yazı masasının (B)'ye
gardrobunun da (C)’ye verilmesini bildirmiştir. Burada, (A)'ya yapılan vasiyete "üst vasiyet veya
birinci derecede vasiyet" denebilir. (A) birinci vasiyet edilen durumundadır ve teslim aldığı eşyadan
masayı (B)'ye, gardrobu da (C)'ye vermekle yükümlüdür; (B) ile (C) karşısında vasiyet borçlusu
olan, birinci vasiyet edilen (A)'dır. Burada, (B) ve (C)'ye yapılan mal vasiyetlerine "alt vasiyet"
veya diğer terimi ile "ikinci derecede vasiyet" adı verilmektedir.
Vasiyet borçlusu olan lehine belirli bir mal vasiyet edilenin borcu, en çok kendisine vasiyet edilen
mallar kadar olabilir. Aksi halde, ifa ile yükümlü kişi (birinci derecede veya üst vasiyet edilen),
kendisine bağışlanan miktarı aşan vasiyetlerin orantılı olarak tenkisini (indirilmesini) talep edebilir
(MK. m. 519).
Mal vasiyetini ifa ile borçlu mirasçı veya vasiyet alacaklısı, mirası veya vasiyeti reddederse veya
herhangi bir sebeple (mesela, mirastan yoksunluk veya vasiyetçiden önce ölme gibi bir sebeple)
mirası veya vasiyet olunan malı kazanamazsa, vasiyet alacaklısı veya alt vasiyet alacaklısı hakkı
gene devam eder (MK. m.519/2), o buradaki hakkını geriye kalan mirasçıdan ve gerektiğinde son
olarak yasal mirasçı olan Devletten (hazineden) talep eder.
5- Mirasçıya miras payı dışında yapılan mal vasiyeti. Türk hukukunda buna "ön vasiyet"
denmektedir. Bu terim, fikrimizce yerinde değildir. Çünkü bir kere, bu kavramı ifade
edememektedir, ikinci ve daha önemli olarak da, bundan önce açıkladığımız alt vasiyet üst vasiyet
durumu ile karışıklığa sebebiyet vermesi olasılığı da vardır. Bu sebeple, biz buna ‘mirasçıya miras
payı dışında yapılan mal vasiyeti’ veya kısaca ‘mirasçı lehine mal vasiyeti’ demeyi tercih edeceğiz.
5 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Buradaki durumda, adının da gösterdiği gibi, aynı kişi hem mirasçıdır, hem de lehine belirli mal
vasiyet olunandır. Buna kanunen bir engel yoktur. Vasiyetçi, yasal veya atanmış mirasçısı lehine
mal vasiyeti yolu ile de bağış yapabilir. Ancak, bunun mal vasiyeti olduğu mirasbırakanın
tasarrufundan anlaşılır olmalıdır; çünkü bir tereke malının mirasçıya tahsisi, mal vasiyeti maksadı
ile değil de, mirasın paylaşımına ilişkin bir kural koymak amacı ile de yapılmış olabilir.
Bu çeşit mal vasiyetlerinde, mirasçı hem mirası kabul eder ve hem de mal vasiyetinin ifasını talep
eder. Bunun aksi de mümkündür: Mirasçı mirası reddettiği halde, vasiyet olunan malın kendisine
verilmesini isteyebilir.
6- İrat vasiyeti. İrat vasiyeti ile vasiyet borçlusu belirli zamanlarda bir edim ile yükümlü
tutulur. Mesela, mirasbırakanın ölümünden sonra emektar hizmetkarına her ay yüz lira ödenmesini
vasiyet edebilir.
7- İntifa vasiyeti. Terekenin tamamının veya bir kısmının intifaı, ölüme bağlı bir tasarrufla,
belirli bir kişiye veya kişilere bırakılır. İntifa hakkı tereke mallarının üzerinde kurulmuş olsa bile,
bunun hukuki niteliği gene bir mal vasiyetidir. Burada, vasiyetçi mallarının mülkiyetinin
mirasçılarında kalmasını istemekte, fakat belirli bir kişinin veya kişilerin, örneğin sekreterinin veya
bir dostunun faydalanmasını arzu etmektedir; bu sebeple, mallarının intifamı bu kişiye vasiyet eder,
mirasçılara ise kuru mülkiyet kalır. Burada, vasiyet alacaklısı intifa hakkının kendisine verilmesi
hususunda sadece bir talep hakkına sahiptir. Diğer bir anlatışla, vasiyetçinin ölümü ile vasiyet
alacaklısı intifa hakkına sahip olamaz; bunu kazanabilmesi için, vasiyeti ifa ile yükümlü kişinin
borcunu ifa etmesi gerekir; yani taşınırların teslimi, taşınmazlar hakkında da intifa hakkının tapuya
tescili lazım gelir. MK. m. 601 gereğince, bu konuda, ayni hakların intifa hükümleri (MK. m.794
vd.) uygulanır. Kanuni intifa hakkında durum bu bakımdan farklıdır. Zira kanuni intifa hakkı, teslim
veya tescile gerek kalmaksızın, mirasbırakanın ölümü anında kendiliğinden meydana gelir. Bu
hususta şu noktaya işaret edelim: Kanuni intifa hakkı sahibinin hukuki durumu da vasiyet
alacaklısının durumu gibidir, bu hususta mal vasiyeti kural ve hükümleri uygulanır. MK.'umuz
kanuni intifa hakkını, kanuni (kanundan doğan) bir mal vasiyeti olarak kabul etmektedir.
8- Alacak vasiyeti. İki türlü söz konusu olabilir. Alacak vasiyeti ile mirasbırakanın sahip
bulunduğu bir alacak hakkının bunun tarafından diğer bir kişiye vasiyet edilmesi anlaşılır. Örneğin,
vasiyetçi, (A)'dan olan iki yüz bin lira alacağını (B)'ye vasiyet edebilir. İbra vasiyeti ile vasiyetçi
borçlusunun borçtan kurtarılmasını sağlamaktadır. İbra vasiyetinde, gene bir alacak temliki söz
konusu olmaktadır; fakat burada bu alacağın borçlusu bizzat vasiyet alacaklısıdır. Bu bakımdan iki
ihtimal vardır: Vasiyet alacaklısı ya vasiyetçiye borçludur veya diğer bir kişinin borçlusudur.
9- Tedarik etme vasiyeti. Terekede bulunmayan bir malı vasiyet alacaklısına tedarik etmeye
ilişkin mal vasiyetine, kısaca, tedarik etme vasiyeti denebilir. Bir örnekle durumu aydınlatalım:
Mirasbırakan öğrencisine bir bilim kitabı vasiyet etmiştir, fakat bu kitap terekesinde yoktur. 517.
maddenin 3. fıkrasındaki yorum kuralına göre, mirasbırakanın tasarrufundan aksi anlaşılmadıkça,
vasiyeti ifa ile yükümlü kişi (mirasçı veya ön vasiyet alacaklısı), böyle bir halde vasiyeti ifa
6 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
borcundan kurtulur. Bu gibi durumlarda, vasiyetçinin ne istediğinin araştırılması gerekir. Vasiyetçi
bu kitabın muhakkak surette öğrencisine verilmesini istemişse, mirasçı bu kitabı bulup vasiyet
alacaklısına vermekle yükümlüdür.
MK. m. 517, f. 3 bir karine koymaktadır: Vasiyet olunan mal terekede yoksa, mirasbırakanın aksini
istediği ispat edilmedikçe, vasiyet borçlusu borcundan kurtulur. Bunun aksini ispat vasiyet
alacaklısına düşer. Böyle bir ispat bazı hallerde kolay olur. Örneğin, vasiyet ettiği malın (kitabın)
terekede bulunmadığını vasiyetçi biliyor idi ise, onun istediği hiç şüphesiz bunun mirasçı tarafından
tedarik olunarak (satın alınarak) vasiyet alacaklısına verilmesidir.
10- Sigorta vasiyeti. Sigorta vasiyetinde, mirasbırakanın kendisi lehine yaptığı bir sigortayı veya
sigorta menfaatini (tazminatını) diğer bir kişiye vasiyet etmesi söz konusu olmaktadır.
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞULLAR VE YÜKLEMELER
Koşul halinde, işlemin hüküm ifade etmesi, gerçekleşmesi gelecekteki şüpheli bir olaya
bağlanmaktadır. Örneğin, mirasbırakan, bir kitap yayınlaması koşulu ile (A)'yı mirasçı atamakta
veya ona mal vasiyet etmektedir. Bu kişinin mirasçı veya vasiyet alacaklısı olabilmesi kitabının
yayınlanmasına bağlıdır.
Yükleme ise, lehine tasarruf yapılan kişiye belirli bir şeyin yapılması veya yapılmamasının
yükletilmesidir. Yükleme ile üçüncü kişi lehine, muhakkak surette, bir hak doğması gerekmez.
Mesela, (A)'ya otuz bin lira verilmesini vasiyet eden mirasbırakan, cenaze töreninin yapılmasının
sağlanmasını, mezarının yapılmasını, mektuplarının yakılmasını bu kişiye bir mükellefiyet olarak
yüklemiş olabilir.
Koşul ve yükleme tamamıyla farklı olmakla beraber, bazen aynı amacın elde edilmesine
yarayabilirler. Örneğin, mirasbırakan üzerinde uzun süredir çalıştığı eserin yayınlanmasını
istemektedir; bunu ister bir koşul, ister bir yükleme yolu ile lehine bağış yaptığı kişiye yükleyebilir:
"Eserimi yayınlaması koşulu ile (A)'ya yirmi bin lira vasiyet ediyorum." demiş olması halinde, bu
tasarruf şarta bağlı bir mal vasiyeti niteliğindedir; buna karşılık, "(A)'ya yirmi bin lira vasiyet
ediyorum, (A)'da benim eserimi yayınlayacaktır" şeklindeki bir tasarruf ise, mükellefiyet yüklü bir
mal vasiyetidir.
Koşul talik eder (geciktirir) fakat ilzam etmez(borçlandırmaz); mükellefiyet ilzam
eder(borçlandırır) fakat talik etmez(geciktirmez). Koşul daima ikincil bir nitelik taşır, yani esas bir
işleme ikincil olarak konabilir, esas teşkil eden işlem veya tasarruf bulunmadan koşul olamaz veya
esas işlem batıl olduğu takdirde, koşul da hüküm ifade etmez. Halbuki yükleme esas bir işlemin fer'i
niteliğinde olabileceği gibi (bağımsız olmayan yükleme), tek başına da var olabilir (bağımsız
yükleme).
7 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA KOŞUL
1-Koşulla yapılamayan işlemler: Bazı işlemler koşula bağlı olarak yapılamazlar, nitelikleri itibarı
ile buna imkan yoktur. Doktrinde bunlara "koşula karşı gelen" (koşula düşman) işlemler
denmektedir. Bu gibi işlemlerin gelecekteki bir olaya bağlı olarak, askıda kalmaya tahammülleri
yoktur, bunların muhakkak surette kesin olmaları gerekir. Mesela, evlenme, evlat edinme, tanıma
gibi işlemler böyledir; bunlar koşulla yapılmazlar. Miras hukukunda da, koşula bağlanamayacak
işlemler vardır. MK. m.609/2 gereğince, mirasın reddi şartlı olarak yapılamaz; aynı şekilde, mirasın
kabulü de aynı esasa tabidir, koşula bağlı kılınamaz.
2-Geciktirici koşul, bozucu koşul: Gelecekteki doğumu şüpheli olay, geciktirici bir koşul
mahiyetinde olabileceği gibi, bu bir bozucu koşul da teşkil edebilir. Bunu anlamak bir yorum işidir.
Örneğin, vasiyetçinin (A) lehine yaptığı mal vasiyetini bu kişinin Hukuk Fakültesini bitirmesi
koşuluna bağlaması halinde, buradaki koşul geciktirici midir, yoksa bozucu mudur? Olabilir ki,
mirasbırakan vasiyet ettiği malın (A)'ya verilmesini, ancak fakülteyi bitirme sınavlarında başarı
sağlayamazsa, bunun ondan geri alınmasını istemiştir, bu takdirde, bir bozucu koşul söz konusu
olur. Aksi halde, geciktirici koşul varsayılır.
3-Yasak olan koşullar:
a - Kanuna, ahlâk ve adaba aykırı koşullar: İsviçre - Türk hukuklarına göre, ölüme bağlı
tasarrufun kanuna, ahlâk ve adaba aykırı bir koşula bağlı kılınması halinde, hem koşul hem de
tasarruf hükümsüzdür. Mesela, bir kimseyi öldürmesi veya zina yapması koşulu ile vasiyet
yapılması halinde, koşul da, vasiyet de hükümsüzdürler. Ayrıca, kişilik haklarını ihlal eden veya
bunlara bir tecavüz niteliğinde bulunan koşullar da aynı sonucu doğururlar.
BK m.155 ile MK: m.515/2 arasındaki önemli bir hüküm farklılığı da burada görülür. Kanuna veya
ahlâka aykırı bir koşulun varlığı, BK 155 uyarınca sözleşme veya hukuki işlemi batıl yapar. Ölüme
bağlı tasarruflarda ise, bu bir butlan hali teşkil ötmez, diğer bir anlatışla, bu çeşit bir koşula
bağlanan ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüz değildir, bunun ancak ilgililer tarafından
iptali talep ve dava olunabilir. Mesela bir kişi intihar etmeden önce yazdığı vasiyetnamesinde,
nişanlısını baştan çıkaran ve intiharına sebep olan (B)'yi öldürmesi koşulu ile (A)'ya otuz bin lira
vasiyet ettiğini bildiriyor. Hukukumuza göre, böyle bir halde, koşul hükümsüz olduğu gibi, ayrıca
vasiyetin de bu sebeple iptali talep ve dava olunabilir. Farz edelim ki, bu kişi vasiyet yolu ile değil,
fakat sağlararası bir işlem ile ve böyle bir koşulla (A)'ya otuz bin lira bağışlamıştır; burada,
bağışlama batıldır, kendiliğinden hükümsüzdür.
b - İmkansız koşullar: Tasarruf yapıldığı sırada, koşulun gerçekleşmesi esasen imkansız
bulunuyor idi ise, böyle bir koşul yok sayılır. Çünkü koşulun gerçekleşmesi için varlığı gereken
belli bir olayın bulunup bulunmayacağına ilişkin şüpheli bir durum yoktur, aksine, bunun
gerçekleşmeyeceği, imkansız olduğu bellidir. Bu sebeple, gerçekleşmesi imkansız koşul, bir
geciktirici koşul ise, tasarrufu hükümsüz kılar, bozucu bir koşulda ise, sadece koşul yok sayılır,
8 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
hukuki tasarruf kesin olarak (koşulsuz) hüküm ifade eder. Koşulun gerçekleşmesi sonradan
imkansız hale gelirse, bu takdirde, koşul düşer, hükmünü kaybeder.
c - Anlamsız ve tamamen rahatsız edici (sıkıcı) koşullar: MK. m. 515'in son fıkrası
gereğince, faydasız veya yalnız başkasını sıkan (rahatsız eden) koşullar hükümsüzdür, bu gibi
koşullar yok farz edilirler. Örneğin, mirasbırakan mallarını (A)'ya vasiyet ediyor ve bu kişinin her
gün iki saat ağlamasını veya bu kişinin frank giyerek her gün Taksim meydanından geçmesini şart
ediyor. Bu gibi koşullar anlamsız ve sıkıcı şartlardır. Kanunumuzun bu konudaki hükmüne göre,
böyle bir halde, yalnız koşul hükümsüzdür, buna karşılık ölüme bağlı tasarruf geçerlidir. Burada,
koşul kendiliğinden hükümsüz olup, bunun iptalini dava etmeye gerek yoktur.
4-Koşulun gerçekleşmesinden önceki aşama: Koşulun gerçekleşmesinden önce, durum askıdadır.
Geciktirici bir koşulun bulunması halinde, koşulun gerçekleşmesinden önce hiçbir hak doğmaz.
Buna rağmen, böyle bir koşulla mirasçı atanan veya lehine mal vasiyet edilen kişiye birtakım ön
haklar tanınması gerekebilir.
BK. m. 150, f. 1'de, "şart gerçekleşinceye kadar borçlu borcun layıkı veçhile edasına mani olacak
her türlü tasarruftan kaçınmakla (içtinap etmekle) mükelleftir", denmektedir. Aynı maddenin ikinci
fıkrasında da, "şarta bağlı hakkı tehlikeye giren alacaklının, hakkının muhafazası için, gerekli
tedbirleri talep edebileceği" açıklanmıştır. Gene aynı maddenin üçüncü fıkrasında, "şartın
gerçekleşmesinden önce yapılan her temliki tasarruf, şartın gerçekleşmesini ihlâl ettiği ölçüde batıl
olur" denmektedir.
5-Koşulun gerçekleşmesi: İşlemin askıda olması hali, müspet olarak, koşulun gerçekleşmesi ile
sona erer veya menfi olarak koşulun gerçekleşmesine imkan kalmaması ile son bulur.
a - Koşulun gerçekleşmesine imkan kalmadığının varsayılması: Bu konuyu düzenleyen BK.
m. 154'ün kenar başlığı "hileli muhalefettir. Bir bağışlamanın veya ölüme bağlı tasarrufun koşula
bağlı kılınmış olması halinde, belirli bir kişi veya kişiler genellikle koşula bağlı olarak bir borç
altına girmektedirler. Koşul gerçekleşirse, bu kişinin borcu ifa etmesi gerekecektir. Koşulla borçlu
olan kişinin veya koşulun gerçekleşmesi ile menfaatleri zarar görecek olan kişilerin bu koşulun
gerçekleşmemesi için ellerinden geleni yapmaları mümkündür. Bu durumu göz önüne alan
Kanunumuz, bu gibi fiil ve davranışları önlemek ve etkisiz hale getirmek maksadı ile BK. m.
154'de, koşulun gerçekleşmesine iyiniyete aykırı bir şekilde engel olunması halinde, koşulun
gerçekleşmiş sayılacağı hükmünü koymuştur. Örneğin, mirasbırakanın lehine mal vasiyet ettiği
kişinin çalıştığı işte yükselmesi ve önemli bir mevkie erişmesi koşulu ile bu vasiyeti yapmış olması
durumunda, koşul gerçekleşirse, mirasçı mal vasiyetini ifa etmekle borçlu olacaktır. Mirasçının,
bunu önlemek için, yasal olmayan birtakım teşebbüslere girişmesi, vasiyet alacaklısının bütün
çalışmalarını kırması, onun hakkında birtakım iftiralar ileri sürmesi, aleyhine yalan yere şahitlik
etmesi hallerinde, koşul gerçekleşmiş sayılmak gerekir.
9 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
b - Gerçekleşen koşulun geçmişe etkili olmaması: Fransız Medeni Kanunu, koşulun
gerçekleşmesi halinde bunun hükümlerinin geçmişe etkili olacağı esasını kabul etmektedir.
Hukukumuzda ise, bunun aksi geçerlidir. BK. m. 149, f. 2 gereğince, taraflar aksini kararlaştırmış
olmadıkça, hukuki işlem koşulun gerçekleşmesi anından itibaren hüküm ifade eder. Aynı kural
ölüme bağlı tasarruflardaki koşullar hakkında da geçerlidir. Örneğin, mirasbırakan evini geciktirici
bir koşulla (A)’ya vasiyet etmiştir. Koşul vasiyetçinin ölümünden üç yıl sonra gerçekleşmişse, evin
vasiyet alacaklısına geçişi işlemi bu andan sonra yapılacaktır; bu üç yıl içinde vasiyet olunan malın
getirdiği gelirler vasiyet alacaklısına değil, mirasçıya aittir. Bu kurallar tamamlayıcı nitelikte olup,
vasiyetçi, ölüme bağlı tasarrufunda, bunun aksini emredebilir.
YÜKLEMELER
Mal vasiyeti, vasiyet alacaklısı lehine bir alacak hakkı doğurduğu halde, yüklemede bundan
faydalanacak kişiler bir alacak hakkı kazanmazlar. Burada, bir ifa alacağı yoktur, fakat ifayı talep
hakkı vardır.
Yükleme halinde, bir malvarlığının veya bir malın geçişi söz konusu olmaz. Bir Federal Mahkeme
kararının konusunda olduğu gibi, mirasbırakanın köşkünü ölümünden sonrası için o civarda
rahiplerin istirahatına tahsis etmesi hususunda mirasçılarını yükümlü kılmış olması halinde, bir
geçiş durumu yoktur, burada köşkün mülkiyeti mirasçıya veya vasiyet alacaklısına aittir, bu kişiler
köşkü yükleme konusu amaca tahsis etmek zorundadırlar. Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufu ile
mükellefiyet yükleyebileceği kişiler, mirasçılar, vasiyet alacaklıları ve vakıflardır. Hak ehliyeti
bulunmayan varlıklar, mesela hayvanlar da yüklemeden faydalanmak üzere gösterilebilirler. Bu da,
yüklemenin mal vasiyetine göre diğer farklı bir özelliğidir.
Çeşitleri:
a - Bağımsız olan ve olmayan yüklemeler: Bağımsız yükleme, doğrudan doğruya yasal mirasçıları
borç altına sokar. Burada, ölüme bağlı tasarruf olarak, sadece yükleme vardır. Diğer bir ifade ile
vasiyetçinin yasal mirasçısına yüklediği mükellefiyetin yanında, bu kişinin lehine yapılmış herhangi
bir ölüme bağlı tasarruf bulunmamaktadır. Buna bağımsız yükleme adı verilmektedir.
b - Yükleme ve alt yükleme: Alt yükleme halinde durum şudur: Mirasbırakan, mirasçı veya vasiyet
alacaklısına bir mükellefiyet yüklemiştir, bu yüklemeden faydalanacak kişilere ayrıca bir
mükellefiyet yüklenmiştir. Bu konuya ilişkin bir örneği, daha önce de belirtmiş olduğumuz, İsviçre
Federal Mahkemesinin bir kararından alabiliriz. Burada, mirasbırakan köşkünü mirasçılarına
bırakmış ve bunlara o civardaki kilise rahiplerinin dinlenmek suretiyle bu köşkten
faydalandırılmaları mükellefiyetini yüklemiştir; vasiyetçi ayrıca bu kilise mensuplarını da o kilisede
her gün kendisinin ruhuna dua etmekle yükümlü kılmıştır. Bu sonuncu yükleme, bir alt yüklemedir.
c - Ölüme bağlı tasarruflarda ve sağlararası işlemlerde yüklemeler: Yükleme, yalnız ölüme bağlı
tasarruflarda değil, fakat sağlararası (ölüme bağlı olmayan) işlem ve bağışlamalarda da bulunabilir.
Fakat yüklemenin bağışlama sözleşmesinin niteliğini değiştirmemesi gerekir.
10 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Yüklemenin İfasının Talebi: MK. m. 515, f. 1 gereğince, haklı bir menfaati olan herkes yüklemenin
yerine getirilmesini isteyebilir. Burada özel bir talep ve dava söz konusu olmaktadır, bununla sadece
yüklemenin ifası istenir, fakat bir hak iddia olunamaz. Malvarlığına ilişkin veya parasal bir menfaat
yanında, haklı bir manevi ya da ahlaki menfaat de, ilgili sıfatı ile dava açmak hakkını verebilir.
Yüklemenin ifası ile yalnız doğrudan doğruya olan bir ilgi ve menfaat, bu talep hakkını verir.
Mirasbırakanın tasarrufunda ismen gösterdiği kişi, kurum ve varlıklar için böyle bir ilgi ve menfaat
var sayılır. Bunun gibi, mirasçıların, vasiyet alacaklısının, mirasbırakanın hısımlarının, yakın
arkadaşlarının, vasiyeti yerine getirme görevlisinin, mirası resmen yönetmekle görevli memurun,
yüklemeyi ifa etmek veya ifayı talep etmek hakları vardır.
İleride çıkacak güçlükleri düşünerek, yüklemenin ifasını sağlama bağlamak için, vasiyetçinin elinde
bazı imkanlar vardır. Birinci olarak, mirasbırakan bir vasiyeti yerine getirme görevlisi tayin ederek,
yüklemenin ifasını ona görev olarak verebilir. İkinci olarak, mükellefiyet yüklediği mirasçı veya
vasiyet alacaklıları bunu yerine getirmedikleri takdirde, mirastan yoksun olacaklarını vasiyetçi
ölüme bağlı tasarrufunda bildirebilir. Buna "mahrum edici kayıtlar" adı verilir.
Mahrum edici kayıtlar, fikrimizce, bir koşul niteliğindedirler. Burada, mirasbırakan yüklemenin
ifası bozucu şartı ile belirli bir kişiyi mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak tayin etmektedir. Böyle
bir kayıt geçerlidir. Bunun esasen, vasiyetçinin son isteklerinin gerçekleşmesi ve yüklemenin
ifasının sağlanması açılarından faydası da vardır. Yüklemenin devam süresi hakkında kanunda
hüküm yoktur. Kanuna, ahlak ve adaba aykırı yüklemeler, ifası imkansız yüklemeler, anlamsız ve
sıkıcı yüklemeler yasaktır.
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA İKAMELER
I- YEDEK MİRASÇI ATAMA(ALELADE İKAME):
MK. m. 520 gereğince, tasarrufu yapan kimse, mirasçı veya lehine vasiyet yapılan kişinin
kendisinden önce ölümü veya mirasın herhangi bir sebeple iktisap edilmemesi halinde, bu kişilerin
yerine geçmek üzere bir veya birkaç kişiyi tayin edebilir. Mirasbırakan belirli bir kişiyi, (A)'yı
mirasçı atıyor veya bunun lehine mal vasiyeti yapıyor; fakat bu kimse vasiyetçiden önce ölmüş
olduğundan veya mirastan yoksun bulunduğundan veya mirası reddettiğinden, bu tasarruftan
faydalanamıyor. Burada, (A)'nın mirasçı veya vasiyet alacaklısı olmaması halinde, vasiyetçi diğer
bir kişinin (B)'nin onun yerine geçmesini istemektedir. İşte bu tasarruf, yedek mirasçı atamasıdır.
B’de yedek mirasçıdır. Mirastan yoksunluk halinde de, yedek mirasçı söz konusu olabilir. Alelade
ikame, geciktirici şarta bağlı bir ölüme bağlı tasarruf niteliğindedir.
Yedek mirasçı olarak, mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamayan kişinin yerine geçmek üzere, tek bir
kişiyi belirlenebileceği gibi, birden fazla kişi de belirlenebilir. Burada iki ihtimal vardır.
Birincisi, vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunda, (A)'nın mirasçı olmaması halinde, (B), (C), (D)'nin
onun yerine mirasçı olmaları istenmiş olmasıdır. Burada, (A)'nın yerine, (B, C, D) birlikte mirasçı
olurlar.
11 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
İkincisi, (A)'nın mirasçı olmaması durumunda, birden fazla kişinin birbirini izleyerek, sıra ile
mirasçı olabilmelerini mirasbırakanın beyan etmiş olmasıdır. Burada, mirasbırakan, (A) mirasçı
olmazsa, onun yerine (B) olsun, (B) olmazsa (C) olsun, (C) olmazsa (D) olsun şeklinde bir tasarruf
yapabilir.
Birden fazla kişinin birlikte mi mirasçı oldukları, yoksa belirli bir sıraya göre, içlerinden yalnız
birisinin mi mirasçı olduğu hususunu tayin edebilmek için, vasiyetçinin tasarrufuna bakmak,
gerektiğinde onun bu konudaki irade beyanı yorumlanmak suretiyle, gerçek maksadının
anlaşılmasına çalışmak gerekir.
Yedek Mirasçıya ait çeşitli haller:
Bu konuda şöyle bir ihtimal düşünülebilir. Mirasbırakan vasiyetnamesinde (A)'yı mirasçı atamış ve
"ölümümde (A) hayatta değilse, onun yerine (B) mirasçı olsun" demiştir. Vasiyetçinin ölümünde
(A) hayattadır, fakat mirası reddetmiştir. Vasiyetçinin yedek mirasçı atama sebebi olarak yalnız
(A)'nın hayatta bulunmaması şartını koyması ve mirası red durumunu gözönünde tutmamış olması
halinde, alelade ikame uygulanır mı? Alman MK. m. 2097 hükmüne göre, birinci ihtimal ikincisini
de kapsar bu sebeple yukarıdaki olayda, yedek mirasçı var sayılır. Türk-İsviçre hukuklarında, bu
konuda bir açıklık yoktur. Bir sonuca varmak için, vasiyetçinin iradesini yorumlamak ve şüphe
halinde, yedek mirasçının varlığı lehine karar vermek doğru olur.
İkinci mirasçı vasiyetçinin ölümü anında hayatta ise, fakat birinci mirasçı (A)'nın mirası
reddetmesinden önce ölmüşse, durum ne olacaktır? Farzedelim ki, vasiyetçi 6 Haziran 1999 günü
ölmüştür, birinci mirasçı (A) mirası 3 Eylül 1999'da reddetmiştir. Yedek mirasçı atama sebebi ile
mirasın kendisine geçeceği (B) ise 8 Ağustos 1999'da ölmüştür. Böyle bir halde, fikrimizce, miras
(B)'ye, onun ölümü ile de, onun mirasçılarına geçmesi gerekir. Zira Tuor'un dediği gibi, yedek
mirasçılık ile atanan mirasçının vasiyetçinin ölümü anında sağ bulunması yeterlidir, ayrıca bunun
mirasçının mirası reddettiği anda da hayatla olması şartı aranmamak gerekir.
II - ART MİRASÇI ATAMA (FEVKALADE İKAME):
MK. m. 521 hükmünün gösterdiği gibi, ölüme bağlı tasarruf yapan kimse, atadığı mirasçıya veya
lehine mal vasiyet ettiği kişiye, mirası veya vasiyet olunan malı bir üçüncü kişiye devretmek
mükellefiyetini yükleyebilir. Artmirasçılık, ölüme bağlı bir tasarruf olup, bununla vasiyetçi mirasını
veya vasiyet ettiği belirli bir malı iktisap eden mirasçısını veya vasiyet alacaklısını, belirli bir süre
sonra, bunu üçüncü bir kişiye devretmekle yükümlü kılmaktadır. Örneğin, vasiyetçi bütün
malvarlığını (A)'ya bırakmış, evindeki kütüphaneyi de (B)'ye vasiyet etmiştir, fakat (A)'nın bu
mirası iktisap etmesinden sonra ölümü halinde bu malların (A)'dan (C)'ye geçmesini, ayrıca (B)'nin
iktisap ettiği kütüphanenin de, bunun ölümünde, (D)'ye verilmesini emretmiştir.
Şu halde, artmirasçılıkta durum, yedek mirasçılıktan farklıdır. Yedek mirasçılıkta, mirasbırakanın
atadığı mirasçı veya vasiyet alacaklısı mirası veya vasiyet olunan malı iktisap edemediği takdirde,
mirasbırakanın gösterdiği diğer bir kişi onun yerine geçmektedir. Halbuki, artmirasçılıkta, vasiyetçi
12 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
ilk olarak, (A)'yı mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak tayin etmekte, ikinci olarak da, (B)'yi
mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak göstermektedir. Bunlardan her ikisi de yani gerek (A), gerek
(B), sırası ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı olacaklar ve tereke malını iktisap edeceklerdir.
Artmirasçılıkta iki mirasçı vardır. Bunlardan birincisi "ön mirasçı", diğeri de "art mirasçı”dır.
Artmirasçılıkta miras, iki defa geçmektedir. Birincisi, mirasın açılması yani vasiyetçinin ölümü
anında, mirasın ön mirasçıya geçmesidir. İkincisi, mirasın daha sonra art mirasçıya geçmesidir. Bu
ikinci geçiş anını mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufunda tayin eder. Bu genel olarak, ön mirasçının
ölümü anıdır fakat mirasbırakan başka bir gün veya tarih de tespit edebilir.
Bu konuda şu noktaya dokunalım: Art mirasçı, ön mirasçının değil, fakat mirasbırakanın
mirasçısıdır. Bu sebepledir ki, art mirasçının tayini ön mirasçıya bırakılamaz; zira ön mirasçı
mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufunu tamamlamaya veya değiştirmeye yetkili değildir.
Ön mirasçıdan sonra gelecek art mirasçıyı, mirasbırakan tek bir kişi olarak tayin edebileceği gibi,
bunun birden fazla olmasını da emredebilir. Bu takdirde, art mirasçılar ancak müşterek mirasçı
olabilirler; yedek mirasçılığın aksine olarak, artmirasçılıkta, birden fazla mirasçıların birbirini
izleyerek mirasçı olmalarını kanunumuz kabul etmemiştir. Biraz sonra da açıklanacağı üzere,
artmirasçılık ancak bir dereceli olabilir ve bu yalnız art mirasçıya geçer. Mirasbırakanın mallarının
art mirasçıdan diğer bir art mirasçıya geçmesini Kanunumuz kabul etmemiştir.
Artmirasçılık, saklı payı ihlâl ettiği ölçüde tenkise tâbidir.
Bir görüşe göre, artmirasçılık şarta veya ecele (tayin olunan bir sürenin geçmesine) bağlı bir mirasçı
ataması veya mal vasiyeti niteliğindedir. Ön mirasçının hakkı bozucu şarta bağlı bir hak niteliğinde
olduğu halde, son mirasçının hakkı geciktirici şarta bağlı bir haktır. Bu suretle, birbirinden farklı
olan bozucu ve geciktirici şartlar artmirasçılıkta birleşmektedirler. Bu görüş tenkit edilmekte ve bu
şekilde şartlı mülkiyet hakkının İsviçre (Türk) hukuk sistemi ile bağdaşmasının mümkün olmadığı,
bunun taşınırlardaki teslim, taşınmazlardaki tescil mekanizması ile uyuşamayacağı söylenmektedir.
Gerçekten, Hukukumuza göre ön mirasçının tereke eşyası üzerindeki hakkı bir mülkiyet hakkıdır,
bu hak şarta bağlı bir hak olsaydı, bunun tapuya tescili mümkün olmazdı.
Fikrimizce, bu konuda, mirasın ön mirasçıdan art mirasçıya geçirilmesi yükümlülüğü
bulunmaktadır, zamanı gelince özel bir malvarlığı olan ikameli mallar bütünü itibarı ile
kendiliğinden art mirasçıya geçerler. Bu görüşün, şart kavramına bağlanması zorunlu değildir,
bunun bir mükellefiyet olarak alınması kanaatimizce mümkündür.
MK. m. 521, f. 2, gereğince artmirasçılık yalnız bir dereceli olabilir. Bu sebeple, vasiyetçi yalnız ön
mirasçıya mirası devir mükellefiyetini yükleyebilir, art mirasçıya böyle bir mükellefiyet
yükleyemez. Diğer bir anlatışla, fevkalade ikame tasarrufu ile mirasbırakanın terekesi ancak ön
mirasçı (A)'dan art mirasçı (B)'ye intikal edebilir (B)'den (C)'ye geçemez.
13 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
MK. m. 522, f. 2 hükmü, bu kuralın bir istisnasını teşkil eder. Buna göre, mirasın art mirasçıya
geçişi için bir süre konmuş olup da, ön mirasçı bu sürenin dolmasından önce ölmüş bulunuyorsa,
teminat vermek şartı ile miras bunun mirasçılarına geçer. Burada hal ve vaziyet icabı olarak,
istisnaen iki dereceli ikame kabul edilmiştir.
İnşai (kurucu) ikameler: Vasiyetçi, bazen açık olarak bir ikame yapmaz, fakat onun son isteklerini
yerine getirmek ancak fevkalade ikame ile mümkün olabilir. Bu türlü tasarruflara doktrinde "inşai
(kurucu) ikameler" adı verilmektedir.
Vasiyetçinin mirasçı atadığı veya lehine mal vasiyet ettiği kimse henüz doğmamış veya ana rahmine
düşmemişse, fakat ileride dünyaya gelmesi muhtemelse, bu takdirde, bu ölüme bağlı tasarruf ancak
bir kurucu ikame ile gerçekleşebilir. Böyle bir halde, mirasçı veya vasiyet alacaklısı tereke
mallarını, devir ile yükümlü bir mirasçı veya vasiyet alacaklısı (ön mirasçı, ön vasiyet alacaklısı)
gibi-iktisap edecek ve çocuk ileride doğunca, yapılmış olan bağışı ona devredecektir. MK. m. 583,
f. 2 gereğince, mirasbırakan tarafından tayin edilmemiş bulunuyorsa, yasal mirasçılar ön mirasçı
durumundadırlar.
Bu hususta şu noktaya işaret etmek yerinde olacaktır. Vasiyetçinin ölümü anında, atanmış mirasçı
veya vasiyet alacaklısı, henüz doğmamış olmakla beraber, ana rahmine düşmüş bulunuyorsa, bu
takdirde, fevkalade ikameye (kurucu ikameye) ihtiyaç ve gerek yoktur; çünkü cenin sağ doğmak
şartı ile hak ehliyetine sahiptir ve bu sebeple doğrudan doğruya mirasçıdır.
Fevkalade ikamenin açılmasından önceki safha: Ön mirasçının hukuki durumu ve tereke malları
üzerindeki hakkı, intifa hakkı sahibinin durumuna ve haklarına benzetilebilir. Ön mirasçı, tıpkı bir
intifa hakkı sahibi gibi, belirli bir süre miras mallarından faydalanacak, sonunda onun hakkı son
bulacak ve art mirasçı tereke mallarına malik olacaktır. Fakat kanunumuz bu düşünce tarzını kabul
etmemiş, ön mirasçının, bir intifa hakkı sahibi değil, fakat mirasçı sıfatı ile terekenin maliki
olduğunu açıklamıştır.
BK. m. 150, f. 3 hükmünün, kıyas yolu ile uygulanması mümkündür. Buna göre, şartın
gerçekleşmesinden önce yapılan her temlik tasarrufu, bu şartın gerçekleşmesini önlediği ölçüde,
batıldır. İkame açılır açılmaz, art mirasçı bu tasarrufların iptalini talep edebilir. Fakat ön mirasçı
yapacağı tasarruflar için art mirasçının muvafakatini almışsa, bu takdirde, bunlar geçerli olurlar, art
mirasçı iptal talebinde bulunamaz.
Ön mirasçının tasarruf işlemleri (temlikleri) geçerli olduğu takdirde, terekeden çıkan eşya veya mal
yerine, temlik işlemi ile elde edilen menfaat ve diğer mallar geçer. Örneğin, ön mirasçının
terekedeki malları satarak bir ev satın alması halinde, art mirasçıya bu evin mülkiyeti devrolunmak
gerekir veya bazı tereke mallarının satılması durumunda, bunların satış bedelleri, terekeden çıkan
malların yerine geçerler.
İkamenin açılmasından önceki safhada, art mirasçının hakkı beklenen bir haktır. İkame açılmadan
önce, yani miras ön mirasçının mülkiyet ve tasarrufu altında iken, art mirasçı aşağıdaki koruyucu
14 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
tedbirlerin alınmasını isteyebilir. Beklenen hak, esasa ilişkin olarak, ikamenin açılmasında ve bu
anda, art mirasçının mirası, kazanması bakımından önemlidir.
Kanunumuz, art mirasçının durumunu kuvvetlendirmek amacı ile bazı tedbirler düşünmüştür.
aa - Defter tutulması: MK. m. 523'ün emredici hükmüne göre, fevkalade ikame halinde, sulh
mahkemesi mirasın bir defterini tutar. Diğer defter tutma hallerinden farklı olarak, fevkalade ikame
konusunda, sulh mahkemesi, herhangi bir talebe gerek olmaksızın, re'sen (kendiliğinden) defter
tutacaktır. Art mirasçı için bir tehlike bulunmasa bile, defterin tutulması gerekir.
bb - Güvence verme yükümlülüğü: Mirasbırakan aksini emretmiş olmadıkça, ön mirasçı güvence
vermekle yükümlüdür ve ancak yeter derecede güvence göstermiş olduğu takdirde, miras ön
mirasçıya teslim edilir. Taşınmazlarda bu güvence, mirası geçirme yükümlülüğünün tapu kütüğüne
şerh verilmesiyle de sağlanabilir. Art mirasçı için herhangi bir tehlike bulunmasa bile, ön mirasçı
güvence vermekle mükelleftir. Ön mirasçısından güvence istenmemesini bildirmekle, diğer bir
deyişle ön mirasçıyı güvence mükellefiyetinden kurtarmakla, vasiyetçi onun bu mirastan serbestçe
faydalanmasını istemiş olabilir. Buna, özellikle, ön mirasçının sağ kalan eş olması halinde rastlanır.
Mirasbırakanın bunu açık olarak beyan etmiş olması şartı ile art mirasçının talep ettiği güvence ve
diğer tedbirleri ön mirasçı reddedebilir; zira mirasbırakanın tasarrufu ile o bunlardan muaf
tutulmuştur. Yalnız, defter tutulması bunun dışındadır, bu bütün hallerde geçerlidir.
Vasiyetçi, art mirasçının hakkını, ön mirasçının faydalanmasından sonra tereke mallarından arta
kalan bakiye ile de sınırlandırabilir. Burada, eğer ön mirasçı mirasbırakandan iktisap etmiş olduğu
miras mallarından geriye bir şey bırakırsa, fevkalade ikamenin açılmasında, art mirasçı buna malik
olur, bir şey kalmazsa, o da bir şey alamaz. Doktrinde buna "bakiyeye ilişkin fevkalade ikame"
denmektedir.
Bakiyeye ait fevkalade ikame, Alman MK.'unda açık olarak düzenlendiği halde, İsviçre - Türk
MK.'larında bu konuda bir hüküm yoktur, fakat bunun varlığı ve geçerliliği isviçre hukukunda da
genel olarak kabul edilmektedir. Fikrimizce, Türk hukukuna göre de, vasiyetçi ölüme bağlı
tasarrufu ile bakiyeye ilişkin bir fevkalade ikame tasarrufu yapabilir, buna yasal bir engel yoktur.
Bakiyeye ilişkin fevkalade ikamede, ön mirasçı kendisine geçen miras mallarının gelirlerinden
faydalanabileceği gibi, ana sermayeyi de tüketebilir, tereke malları üzerinde tasarruf işlemleri de
yapabilir. Bu yetki kendisine mirasbırakan tarafından tanınmış olduğundan, art mirasçı bunların
iptalini talep edemez; çünkü ancak ön mirasçının faydalanma, tüketim ve tasarrufundan artan
bakiye art mirasçıya geçecektir. Ancak, Federal mahkemenin bir kararında da dendiği gibi, on
mirasçının, vasiyetçinin güttüğü gaye ile bağdaşmayan bağışlamaları (mesela ön mirasçının bu
malları vasiyetname ile başkasına bağışlaması) veya mutad bağışlamaların normal ölçü ve
sınırlarını aşan sağlararası bağışlar yapmaması gerekir. Bunun gibi, ön mirasçının art mirasçıya
geçirmekle yükümlü bulunduğu malları kötüniyetle veya hileli bir şekilde ortadan kaldırması veya
zarara sokması halinde, art mirasçıya karşı MK. m. 2, f. 2'deki hakkın kötüye kullanılması yasağı
15 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
kuralı ileri sürülebilir. Ön mirasçı, tereke malları üzerinde karşılıksız tasarruflar (bağışlamalar)
yapabilir mi? Bu konuda, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufuna bakmak ve bunun yorumundan
çıkacak sonuca göre hareket etmek gerekir.
cc – Mirasın resmen yönetimi: Ön mirasçı yukarıda anılan tedbirlere uymadığı takdirde, mirasın
yönetimi ondan alınır ve mahkeme tarafından resmen idare olunur. MK 523 gereğince, fevkalade
ikame sebebi ile mirasın idaresi için iki şart aranır. Birincisi, ön mirasçının teminat vermemesi veya
verememesidir. İkincisi, ön mirasçının art mirasçının haklarını tehlikeye düşürecek tasarruflarda
bulunmasıdır. Burada bir zararın doğması şart değildir, tehlikenin varlığı yeterlidir.
Fevkalade ikamenin açılması: Ölüme bağlı tasarrufla aksi belirtilmiş olmadıkça, fevkalade ikame
ön mirasçının ölümü ile açılır. Mirasbırakan, fevkalade ikamenin açılması için, ön mirasçının
ölümünden başka bir anı da tayin edebilir. Mesela, vasiyetçi, ölümümden on yıl sonra miras art
mirasçıya geçsin veya 9 Nisan 2008'de ikame açılsın, şeklinde bir tasarruf yapabilir. Böyle bir
müddet tayininde, ön mirasçı sürenin dolmasından önce ölürse, MK. m. 522, f. 2 gereğince, teminat
göstermek şartı ile miras ön mirasçının mirasçılarına geçer ve müddetin bitiminde de art mirasçıya
intikal eder.
Art mirasçı ikamenin açılmasından önce ölürse, kendisine geçmesi beklenen haklar ortadan kalkar
ve ön mirasçı kesin olarak terekeye sahip olur. Bu sonuç, MK. m. 580'de yazılı bulunan miras
hukukunun esas kuralının bir uygulaması niteliğindedir. Buna göre, miras hakkının geçişi için, hak
sahibi olan kişinin bu geçiş anında hayatta olması, beklenen hakların gerçekleşmiş (kazanılmış,
müktesep) birer hak haline gelmeleri şarttır,
Önceden ölüm halinde olduğu gibi, ikamenin açılmasında art mirasçı diğer bir sebeple de mirası
kazanamıyorsa, mesela mirastan yoksun bulunuyorsa veya ikamenin açılması için vasiyetçinin
koyduğu şartın veya beklenen olayın gerçekleşmesi imkansız bir hale gelmişse, bu takdirde de, ön
mirasçı kesin olarak mirasçı ve malik olur, bunun ölümü ile de bu mallar kendi mirasçılarına geçer.
Bu kural, tamamlayıcı niteliktedir; vasiyetçi bunun aksini emredebilir. Mesela, mirasbırakan "art
mirasçım ön mirasçıdan önce ölürse veya diğer bir sebeple mirası iktisap edemezse, onun yerine, art
mirasçımın mirasçıları geçsin" diyebilir. Vasiyetçi, bir kişinin yerine diğer birini ikame edince, onun
isteği, bu kişinin tereke eşyasına malik olmasıdır. Eğer başkalarının da bundan faydalanmasını
istiyorsa, mirasbırakanın bunu açık olarak beyan etmiş olması gerekir. Bunu açıklamamış
bulunuyorsa, vasiyetçinin yalnız art mirasçının mirasçı olmasını arzu ettiği sonucuna varılır.
Ön mirasçının mirası iktisap etmemesi veya edememesi, mesela bunun vasiyetçiden önce ölmesi
veya mirası reddetmesi veya mirastan yoksun olması halinde, MK. m. 525/son gereğince, art
mirasçı doğrudan doğruya mirasçı olur. Bu kural fevkalade ikamenin alelade ikameyi de içine aldığı
şeklinde ifade olunabilir. Bu hüküm de tamamlayıcı mahiyettedir. Vasiyetçi, bu gibi ihtimalleri
düşünerek, ön mirasçının mirasçı olmaması halinde, onun yerine (B)'yi ikame ettiğini, (B)'den sonra
da mirasın art mirasçıya geçeceğini açıklayabilir. Burada, alelade ikame ve fevkalade ikame birlikte
bulunmaktadır.
16 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Fevkalade ikame açılınca art mirasçı, mirasçı sıfatını kazanır. Doktrinde üstün olan görüşe göre, art
mirasçı, ön mirasçının değil, fakat mirasbırakanın mirasçısıdır. Art mirasçının vasiyetçinin mirasçısı
ve halefi olması sebebi ile mirasbırakanın borçları da, şayet bunlar terekeden ödenmemiş
bulunuyorlarsa, art mirasçıya geçer. Ön mirasçı bu borçları şahsen ödemişse, bu takdirde, art
mirasçıya teslim edilecek mallar üzerinde, ödenen borçlar ölçüsünde bir indirim yapmak gerekir.
Fevkalade ikamenin açılması anında, ön mirasçının malvarlığı iki kısma ayrılacaktır. Birinci kısım,
ön mirasçının mirasbırakandan iktisap ettiği malları kapsar, bunlar art mirasçıya geçeceklerdir. Ön
mirasçının malvarlığının ikinci kısmı ise, şahsına ait mallardır, bunlar da kendi mirasçılarına
geçecektir.
İkamenin açılması ile ön mirasçıda bulunan mirasbırakandan gelmiş olan mallar kendiliğinden art
mirasçıya geçerler, art mirasçı, bu anda, bunların maliki durumuna geçer. Bu malların, esas itibarı
ile aynen teslimi gerekir. Aynen teslim mümkün değilse, ifanın nakden yapılması gerekir; diğer bir
ifade ile terekeden çıkan malın yerine geçen şeylerin verilmesi gerekir. Aradaki zamanda bunlarda
meydana gelen semereler ön mirasçıya aittir. Tereke eşyası harap olmuşsa, bunun mutad olan
eskime ve yıpranmasından ön mirasçı sorumlu değildir; buna karşılık, kusuru ile sebebiyet verdiği
zararlardan ön mirasçı sorumludur.
MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMELERİ
Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakanla mirasçısı arasında yapılan ve mirasçının miras
hakkından vazgeçmesine ilişkin bulunan bir sözleşmedir. Feragat sözleşmeleri, tam manası ile bir
miras sözleşmesi niteliğinde değildirler. Miras sözleşmesi ile genel olarak vasiyetçinin malları
üzerindeki ölüme bağlı tasarrufu anlaşılır. Halbuki feragat sözleşmesi ile, bir mirasçı saklı pay ve
miras hakkından vazgeçmektedir.
Feragat sözleşmesinin, miras sözleşmesi (resmi vasiyet) şeklinde yapılması şarttır. Bu kural
Yargıtay'ın bir içtihadı birleştirme kararında da açıklanmıştı. Miras sözleşmeleri gibi, feragat
sözleşmeleri de bir taraflı veya iki taraflı olabilirler.
İvazlı ve ivazsız feragat sözleşmeleri: İvazlı feragat sözleşmelerinde, yasal miras hakkından
vazgeçen mirasçı bunu bir ivaz (menfaat) karşılığında yapmaktadır. Doktrinde genel olarak kabul
olunduğu üzere, bu tek bir hukuki işlemdir; burada, bir feragat sözleşmesi, bir de borç doğuran
sözleşme olarak birbirinden ayrı sözleşmeler yoktur. Böyle bir sözleşme ile, mirasçı, miras hukuku
açısından, beklenen hakkından (miras hakkından) vazgeçmekte, mirasbırakanın mirasçısı olmamayı
kabul etmektedir ve bunu bir ivaz karşılığında yapmaktadır. Mirasçının miras hakkından, ivazlı
olsun, ivazsız olsun, feragat etmesi, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra hüküm
doğurabilecektir. Bununla beraber, ivazlı feragat sözleşmelerinde, ivaz sözleşmenin akdi anında
sağlararası bir işlem ile verilmekte veya bunun verilmesi taahhüt olunmaktadır. Bu sebepledir ki
burada, hukuken miras hakkının tasfiyesinden söz edilir. Böyle bir halde, miras hakkından feragat,
miras hakkının mirasbırakan tarafından satın alınması şeklinde de olabilir, bu da bir çeşit feragat
sözleşmesidir. Yalnız, bu konuda, şu hususa dikkat etmek lazımdır; feragat sözleşmesi yalnız
17 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
mirasbırakanla mirasçısı arasında yapılır; mirasçının, bu konuda, üçüncü bir şahısla veya diğer bir
mirasçı ile yaptığı sözleşme, mirastan feragat sözleşmesi değildir, fakat miras hakkının temliki
sözleşmesidir. Miras sözleşmesi ivazsız (karşılıksız) da yapılabilir.
Feragat sözleşmesinin tarafları: Feragat sözleşmesi, mirasbırakanla saklı paylı mirasçısı arasında
yapılır ve mirasçının saklı pay ve miras hakkından vazgeçmesi sonucunu doğurur. Saklı paylı
mirasçıların dışındaki şahısların mirastan feragat sözleşmesi yapmalarına ihtiyaç yoktur; çünkü
saklı pay dışında vasiyetçi serbestçe ve tek taraflı olarak tasarruf edebilir, yapacağı bir vasiyetname
ile mallarını dilediği kişiye bırakabilir.
Feragat sözleşmesinin benzeri diğer hukuki işlemlerden ayırt edilmesi gerekir:
a - İlk olarak, feragat sözleşmesini, mirasın reddinden ayırmak gerekir. Feragat sözleşmesi vasiyetçi
hayatta iken yapılır ve bir sözleşme niteliğindedir. Mirası red ise, tek taraflı bir hukuki işlemdir ve
mirasbırakanın ölümünden sonra, belli bir müddet içinde, mirasçının mirası kabul etmediğini
(reddettiğini) tek taraflı olarak beyan etmesidir (MK. m. 605).
b - Feragat sözleşmesi, mirasbırakanla mirasçı arasında yapılır. Bu sözleşmeyi, mirasçıların kendi
aralarında yaptıkları sözleşmelerden ayırmak gerekir. Mirasçıların aralarında yaptıkları sözleşme,
bunlardan birinin miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bulunsa bile, bir feragat sözleşmesi
değildir.
Mirastan Feragat Sözleşmesinin Hükümleri
Feragat sözleşmesi yapılmakla, feragat eden kişi beklenen bir hak niteliğinde bulunan miras hakkını
kaybeder, mirasbırakanın ölümünde onun mirasçılık hak ve sıfatı doğmaz.
Mirastan feragat kısmi de olabilir. Mesela, feragat sözleşmesi ile mirasçı saklı payının yarısından
vazgeçebilir. Böyle bir halde, mirasçı ancak saklı payının yarısını iktisap edebilir ve mirasçı sıfatını
haiz olur.
MK. m. 528, f. 3 hükmü gereğince, feragat ivazlı olarak yapılmışsa, aksi sözleşmede
kararlaştırılmadığı takdirde, feragat edenin altsoyuna etkilidir. Bu hükmün aksi kavramından
anlaşıldığına göre, feragatin ivazsız yapılmış olması halinde, bu vazgeçme vazgeçenin altsoyuna
etkili olmamak gerekir ve feragat edenin yerine onun altsoyu miras hakkını iktisap eder.
Feragatin feragat edenin altsoyuna etkili olması veya bunun altsoyunun bulunmaması
halinde, buna ait miras payı kime ait olacaktır? Burada iki ihtimal söz konusu olur.
a - Feragat açık olarak gösterilen bir kişi veya kişiler lehine yapılmıştır: MK. m. 529, f. 1
hükmünden anlaşıldığına göre, feragat eden mirasçının yerine, feragat sözleşmesinde açık olarak
bildirilen bir veya birden fazla kişi mirasçı olarak gösterilebilir. Böyle bir halde, feragat edenin payı
bu kişi veya kişilere ait olur. Şayet bu kişiler çıkarma, yoksunluk, red veya mirasbırakandan önce
ölmek gibi sebeplerden biri ile, mirasçı olamazlarsa, bu takdirde, feragat hükümsüz olur, feragat
18 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
eden mirasçı mirasa yeniden sahip olur. Burada, bir çeşit bozucu şarta bağlı bir feragat sözleşmesi
vardır.
Feragat sözleşmesinde, feragat edenin yerine geçmek üzere birden fazla kişi mirasçı olarak
gösterilmiş ve bunlardan yalnız biri veya bazıları mirasçılık hakkını kaybetmişlerse, bu takdirde,
bunların payı feragat edene mi dönecektir, yoksa lehine feragat yapılmış olan diğer mirasçılara mı
geçecektir? Bu hususta feragat sözleşmesinde açıklık varsa, ona göre hareket olunur; sözleşmede
açıklık yoksa, feragat edenin yerine tayin olunan mirasçılardan bazılarının mirasçı olamamaları
halinde, bunların haklarının, feragat edene değil, fakat lehine feragat yapılmış bulunan diğer
mirasçılara ait olması gerekir.
MK m. 529, f. 1 hükmünün uygulanabilmesi için, feragatin lehine yapılmış olduğu kişinin, açık
olarak, feragat sözleşmesinde gösterilmiş olması şarttır. Bu kişinin, feragat sözleşmesinde değil,
fakat vasiyetçinin sonradan yaptığı vasiyetnamede mirasçı atanması halinde 529. madde hükmü
uygulanmaz, böyle bir halde, vasiyetnameler ve mirasçı atanması hakkındaki kurallar uygulanır.
b - Feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamıştır: Mirastan feragat sözleşmesinde mirasçı
sadece mirastan feragat ettiğini beyan edebilir; burada feragatin kimin lehine yapıldığı söylenmemiş
olabilir. Bu durumda, MK. m. 529, f. 2 uyarınca, feragat, en yakın ortak kökün altsoyu lehine
yapılmış sayılır. Örneğin, feragat sözleşmesinde, kimin lehine olduğu bildirilmeden, babasının
mirasından feragat eden mirasçının payı, en yakın ortak kökün altsoyunu, yani feragat edenin
kardeşlerine veya kardeş çocuklarına geçer, Bunların herhangi bir sebeple (çıkarma, yoksunluk, red
veya mirasbırakandan önce ölmek) mirasçı olamaması halinde, feragat hükümsüz olur ve feragat
edenin hissesi kendisine döner.
İvazlı feragat sebebiyle mirasbırakanın alacaklılarının talep hakkı: Mirasçılardan birisi, miras
hissesini az veya çok karşılayan bir meblağ karşılığında, mirasbırakan ile bir feragat sözleşmesi
yapmış olabilir. Miras açıldığı zaman, mirasbırakanın borçları tereke mevcudunu aşsa, bundan fazla
olsa bile, almış olduğu ivaz karşılığında miras hakkından vazgeçmiş olan mirasçı tereke
borçlarından sorumlu değildir. MK. m. 530, feragat sözleşmesi gereğince, mirasbırakandan ivaz
almış bulunan mirasçıları, mirasbırakanın ölümünden evvel son beş yıl içinde almış olduklarını,
halen ellerinde bulunan miktar oranında, geri vermekle yükümlü tutmaktadır.
Mirasbırakanın alacaklılarının bunu dava yolu ile talep etmeleri şarttır. Böyle bir talep ve dava için
aşağıdaki şartların bulunması gerekir:
a - Mirasbırakanın ölümü anında, borçlarının tereke mevcudundan fazla olması, diğer bir
ifade ile, borçlarını ödemeden aciz halinde bulunması şarttır.
b - Feragat sözleşmesi yapmamış olan diğer mirasçılar tarafından bu borçların ödenmemiş
olması şarttır. Mirasçıların ödemeden aciz olmaları, mirası reddetmeleri veya resmi tasfiye talebinde
bulunmaları halinde bu şart gerçekleşir.
19 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
c - Mirasın açılmasından yani mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde, feragat
eden mirasçının bir ivaz almış bulunması gerekir. Feragat eden, esas itibari ile almış olduğu ivazı
geri verecektir. Bu konuda, borçlar hukukunun sebepsiz zenginleşme kuralları uygulanır, feragat
eden mirasın geçişi anında elinde kalmış olan miktarı iade edecektir, harcanmış ve tüketilmiş
olanlar talep edilemeyecektir.
Mirasbırakanın alacaklıları, bu ivazı mirastan feragat edenin mirasçılarından da talep edebilirler.
Ancak, bunun için, mirasçıların feragat edenin mirasını reddetmemiş olmaları şarttır.
Mirastan feragat sebebiyle alınmış olan ivaza karşı mirasçıların tenkis talebi: Feragat edenin aldığı
ivazla, yasal mirasçıların saklı payları ihlâl edilmişse, bu takdirde, bu kişilerin tenkis talebi hakkı
vardır.
MİRASTAN ISKAT (MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA)
Bilindiği üzere, vasiyetçi saklı pay üzerinde tasarruf edemez ve mirasçı saklı payını, mirasbırakanın
aksine tasarrufu bulunsa bile, elde edebilir. Fakat bazı önemli sebepler, mirasçının saklı payından
uzaklaştırılmasını gerektirebilir, böyle bir halde, mirasbırakanın mirasçısını, mirastan ıskat etmesi
söz konusu olur.
Mirastan ıskatın, yalnız saklı paylı mirasçılar hakkında önemi vardır. Saklı payı bulunmayan bir
mirasçının ıskat edilmesine ihtiyaç yoktur; saklı pay dışında kalan kısım tasarruf oranını teşkil eder
ve vasiyetçi bunun üzerinde, ıskata gerek olmaksızın, serbestçe tasarruf edebilir.
Mirastan ıskatı, mirastan yoksunluktan da ayırmak gerekir. Gerek ıskatta, gerek yoksunlukta,
mirasçı saklı payını kaybetmekte, bundan yoksun kalmaktadır. Fakat arada farklar da vardır. Başlıca
fark, yoksunluğun kendiliğinden hüküm ifade etmesi, buna karşılık, ıskatın var olabilmesi için,
vasiyetçinin buna ilişkin bir ölüme bağlı tasarrufunun bulunmasının şart olmasıdır. Ayrıca, mirastan
yoksunluğu doğuran sebeplerle (MK. m. 578), ıskat sebepleri (MK. m. 510, 513) arasında da farklar
vardır.
Mirastan ıskat, Medeni Kanunumuza göre, iki türlüdür. Birincisi, alelade ıskat veya diğer bir terimle
cezai ıskattır. Burada, mirasçının mirasbırakana karşı ağır bir suç işlemesi veya aile hukukundan
doğan görevlerini önemli bir şekilde ihlal etmesi söz konusu olmalıdır. Mirasçı ifa ettiği bu çeşit
yakışıksız fiil ve davranışı ile, vasiyetçi ile arasındaki sıkı ilişkiyi, içten bağı koparmaktadır, ikinci
çeşit ıskat, iyiniyetle yapılan ıskattır. Burada, vasiyetçi, ıskat ettiği altsoyunun çocuklarını korumak
maksadı ile bu ıskatı yapmaktadır. Kanunumuz buna "aciz sebebi ile mirasçılıktan çıkarma" adını
vermiştir.
ALELADE ISKAT (CEZAÎ ISKAT)
1 - Alelade ıskat sebepleri: Iskat sebepleri, MK. m. 510'da, genel bir hüküm içinde ifade
olunmuştur. Kanun burada iki sebep belirtmiştir.
20 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
a-Mirasçının mirasbırakanın veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi: MK. m.
510 b. 1 hükmüne göre, mirasçının mirasbırakana veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi,
bir mirastan ıskat sebebidir. Bu suç bir sonuca ulaşmasa, teşebbüs halinde kalsa bile, gene bir ıskat
sebebi teşkil eder. Bu hususta, ceza mahkemesince alınmış bir mahkumiyet kararının bulunması da
şart değildir, ağır bir suçun işlenmiş olması yeterlidir.
Hangi suçlar, bir ıskat sebebi teşkil ederler? Bu konuda, Kanunun verdiği kıstas, bunun ağır bir suç
olmasıdır. Bir Federal mahkeme kararında dendiği gibi, suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza
hukuku prensipleri değildir, fakat medeni hukuk esaslarıdır. Bunun için de, şu noktadan hareket
etmek doğru olur; saklı payın varlık sebebi, mirasbırakanı mirasçılarına bağlayan hısımlık
ilişkisidir, mirasçının mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren
bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin
takdir hakkı bulunması zorunludur.
Buna karşılık, iş ilişkisi dolayısıyla, mirasçının mirasbırakanla rekabet ederek, onu zarara sokması
halinde, bir ıskat sebebi yoktur. Çünkü burada bir suç yoktur. Ticari rekabet, hukuka aykırı
olmamak şartı ile, kanunun engellemediği bir fiildir.
Kanunumuza göre, suçun mirasbırakana karşı işlenmesi halinde olduğu gibi, bunun yakınlarına
karşı işlenmesi durumunda da bir ıskat sebebi vardır. Burada kullanılmış olan "yakınları" terimi,
aile ve hısımlık kavramlarından daha geniş olup, bunun içine mirasbırakanın çok sevdiği arkadaş ve
dostları da girer.
b-Mirasçının mirasbırakana veya ailesi üyelerine karşı hukuken yükümlü olduğu aile
hukuku görevlerini önemli ölçüde yerine getirmemesi: MK. m. 510 b. 2'de yazılı bu ıskat sebebi,
bundan önceki ıskat sebebine oranla, daha genel bir nitelik taşır. Aile hukukundan doğan
yükümlülüklerin ağır ihlâlinin birçok çeşiti vardır.
Bir kere, MK. m. 364 gereğince, üstsoy, altsoy, kardeşler arasında bir nafaka yükümlülüğü vardır.
Ayrıca ana-baba ve çocuklar arasında karşılıklı yardım ve saygı görevi tanzim olunmuştur. Bunların
ihlali bir ıskat sebebi olabilir. Karı-koca arasında, evlilik birliği dolayısıyla, her birine düşen
yükümlülükler de vardır. Bunların içinde, sadakat görevi özellikle önem taşır, buna aykırı hareket
ve zina bir ıskat sebebidir.
Buna karşılık, sadece kötü bir hayat sürmek, mesela, kendisini içkiye vermek bir ıskat sebebi
değildir. Fakat böyle bir kötü hayat aile görevlerinin ihlali sonucuna varırsa, mesela bu kişi eşinin
ve çocuklarının bakım ve geçimini ihmal eder veya aile isim ve şerefini lekeleyici bir hayat sürerse,
ancak bu takdirde, bir ıskat sebebi meydana gelir.
2 - Mirastan ıskatın şartları:
Mirasbırakanın saklı paylı mirasçısını mirastan ıskat edebilmesi için;
21 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
a-MK. m. 510'da açıklanan ve ıskat sebebi olan, mirasçının kusurlu bir fiilinin bulunması
şarttır. Mirasçı ayırt etme gücünden yoksun ise, onun kusuru söz konusu olamayacağından, bir ıskat
sebebi meydana gelemez. Buna karşılık, ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar, kusurlu olabilirler ve
mirastan ıskat edilebilirler.
b-Iskat olunan mirasçının mirastan ıskat olunmasını gerektiren fiilinin hukuka aykırı
bulunması gerekir. Hukuka uygun fiil ve davranışların varlığı halinde, ıskat sebebi meydana
gelmez. Meşru müdafaa ve zorunluluk hallerinde durum böyledir.
c-Iskat sebebi olan fiilin ağır bir suç olması gerekir. Buradaki ağırlık, objektif esaslara
veya ceza kanunundaki hükümlere göre tayin edilmez, fakat işlenen fiilin aile ilişkisi göz önünde
tutulmak suretiyle vasiyetçiye yaptığı etki dikkate alınır.
d-Iskatın ölüme bağlı tasarruf şeklinde yapılmış olması şarttır. Bu husus, ayrı olarak,
açıklanacaktır.
3 - Iskatın şekli: Mirastan ıskat ölüme bağlı bir tasarruftur, ancak vasiyetname ile yapılabilir.
Vasiyetname şekillerinden herhangi birisi, mirastan ıskatta kullanılabilir. Iskat, vasiyetçinin tek
taraflı bir tasarrufu olduğundan, bunun miras sözleşmesi ile yapılmaması gerekir; yapılmışsa, bu
tasarruf miras sözleşmesinde düzenlenmiş bulunmasına rağmen, mirasbırakan bundan tek taraflı
olarak her zaman dönebilir.
Mirastan ıskat için, mirasbırakanın açık bir irade beyanı gerekir. Vasiyetçi, mirasçısını mirastan
ıskat ettiğini ölüme bağlı tasarrufunda açık olarak bildirmelidir. Iskat, saklı payın bütününe ilişkin
olabileceği gibi, bunun bir kısmı üzerinde de olabilir. Bu sonuncu halde, kısmi bir ıskat vardır.
Mirastan ıskat tasarrufunda, mirasbırakanın ıskat sebebini göstermesi şarttır. Iskat sebebinin açık ve
seçik olarak belirtilmesi lazımdır. Iskat ettiği mirasçısını niçin ıskat ettiğini, vasiyetçi bildirmek
mecburiyetindedir. Burada somut olaylar bildirilmeli veya bunlar hiç olmazsa açık olarak
gösterilmelidir ki, mirasbırakanın bunları göz önünde tutmuş olduğu hususunda hiçbir şüphe
bulunmasın. Genel olarak yapılan kınamalar, mirasçının ahlaksız hareketleri gibi sözler, ıskat için
yeterli olmaz.
Bunun yanında, mirasbırakanın iddiasını ispat edecek delilleri de tasarrufunda bildirmesi yerinde
olur. Çünkü ileride vasiyetçinin ölümünden sonra, ıskata itiraz olunması halinde, bu sebeplerin
doğru olmadığını ispat yükü itiraz eden davacıya (ıskat olunan mirasçıya) ait değildir, karşı taraf
yani ıskattan faydalanan ve dava olunan diğer mirasçılar veya vasiyet alacaklıları ıskat sebeplerinin
doğruluğunu ispat etmek yükü altındadırlar (MK. m. 512, f. 2).
Vasiyetçi ölüme bağlı tasarrufunda ıskat tasarrufunu göstermemişse veya gösterdiği sebep yeterli
değilse veya bu sebebin varlığı ispat edilemiyorsa, bu takdirde, buna ilişkin talep kabul edilmez ve
ıskatın iptal edilmesi gerekir.
22 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
4 - Mirasbırakanın affetmesi: Vasiyetçinin mirasçısını sonradan affetmesi, onunla barışması
halinde, ıskat ortadan kalkar mı, yoksa buna rağmen geçerli kalır mı? Bu mesele İsviçre doktrininde
tartışma konusu olmaktadır. Şüphesiz, ölüme bağlı tasarrufu ile ıskat ettiği mirasçısını vasiyetçi
sonradan yapacağı bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yeniden mirasçı atayabilir veya ıskat
tasarrufundan dönebilir. Bu konuda güçlük, vasiyetçinin ıskat tasarrufundan dönmemiş olması ve
ölümü anında bunun mevcut bulunması halinde görülür. Çünkü, ıskata sebep teşkil eden fiilinden
dolayı, mirasbırakan mirasçısını affetmiştir. Şekilsiz veya sözlü olarak yapılan böyle bir afla, ıskat
tasarrufu ortadan kalkar mı? Medeni Kanunda bu hususta bir hüküm ve açıklık yoktur. Yalnız,
mirastan yoksunluk hakkında MK. m. 578, f. son hükmü, afla yoksunluğun ortadan kalkacağını
beyan etmektedir.
Bazı hukukçulara göre, mirastan yoksunluktaki affa dair olan bu hüküm, kıyas yolu ile mirastan
ıskata da uygulanabilir. Bu fikir, Federal mahkeme içtihatları tarafından kabul edilmemiştir. Federal
mahkeme, mirasbırakanın, kendisine karşı ağır bir suç veya kötü bir fiil işleyen hışmını, insani bir
davranış göstererek, affedebileceğini, fakat bu fiile ilişkin yaptırımı (ıskatı) muhafaza edebileceğini
söylemekte, yoksunluğa ait hükmün ıskata uygulanamayacağını açıklamaktadır. Çünkü yoksunluk
kendiliğinden hüküm ifade eder ve mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundan doğmaz ve bu sebeple
ölenin vasiyetnamesindeki bir tasarruftan meydana gelen ıskat hakkında, kıyas yolu ile bu hüküm
uygulanamaz.
Gerçekten, ölüme bağlı tasarruf şeklinde olmayan bir afla ıskatın ortadan kalkmayacağını kabul
etmek doğru olur. Iskat ettiği mirasçısını affeden vasiyetçi, yapacağı ölüme bağlı tasarrufla ıskat
tasarrufundan dönmek hak ve imkanına sahiptir. Bunu yapmadığına göre ıskatı muhafaza etmek
istemiş bulunması muhtemeldir. Bununla, bu konuda, ikinci bir görüş belirmektedir. Buna göre,
ölüme bağlı tasarruf şeklinde olmayan (şekilsiz) bir afla ıskat tasarrufu bertaraf edilemez.
Fikrimizce, sadece bir af veya barışma mirastan ıskat tasarrufunu ortadan kaldırmaz.
5 - Iskatın hükümleri:
a - Iskat edilen kişinin mirasçılık sıfatı kalmaz: MK. m. 511, f. 1 gereğince, ıskat edilen
kimse mirasın dışında kalmakta, mirasçılığa ilişkin beklenen hakkını kaybetmektedir.
b - Iskatın diğer bir hükmü, bunun kişisel olması ve ıskat olunanın saklı paylı
altsoyuna etkili olmamasıdır: MK. m. 511, f. 2 gereğince, mirasbırakan tarafından, aksine tasarruf
yapılmamışsa, ıskat edilen kimse, vasiyetçiden önce ölmüş gibi, miras hissesi varsa altsoyuna,
yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına geçer. Burada bir ayırım yapmak gerekir.
aa - Iskat edilen mirasçının saklı paylı altsoyu varsa, MK. m. 511, f. 3 hükmü uyarınca,
mirasbırakan bunların saklı payına dokunamaz ve bunun üzerinde tasarruf edemez: Farzedelim ki,
mirasbırakan çocuklarından birisini mirastan ıskat etmiştir, bunun saklı payı altsoyuna (murisin
torunlarına) geçer. Iskat olunan murisin babası ve mirasbırakan 4.5.2007 tarihinden önce ölmüş ise,
bu takdirde, ölenin kardeşleri ancak miras haklarının sekizde biri kadar mahfuz hisseye sahip
23 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
olacaktır. Böyle bir halde babanın saklı payı miras hakkının dörtte biri olduğu halde, bunun
altsoyunun saklı payı miktarı daha azdır, sekizde birdir. Aradaki fark, vasiyetçinin tasarruf oranına
eklenir, bunun üzerinde vasiyetçi tasarruf edebilir. Buna karşılık, babasını ıskat etmiş olan
mirasbırakan 4.5.2007 tarihinden sonra ölmüşse, kardeşlerin saklı payı bulunmayacağından,
babanın miras payı tasarruf oranına eklenir.
bb - Iskat edilenin saklı paylı altsoyu yoksa, bunun saklı payı tasarruf oranına eklenir: Farzedelim
ki, mirasbırakanın üç çocuğu vardır ve bunlardan birisini mirastan ıskat etmiştir. Tereke miktarı
30.000 liradır. Iskat edilenin altsoyu yoktur. Bu takdirde, iki mirasçı evlat vardır. Bunların saklı
payları diğer çocuk mirastan ıskat edilmeseydi ne idiyse gene odur, yani her birinin 5.000 liralık
saklı payı vardır ve saklı pay toplamı 10.000 liradır. Geriye kalan 20.000 lira da, vasiyetçinin
tasarruf oranıdır. Görülüyor ki, ıskat olunan mirasçının mahfuz hisseli mirasçısı bulunmadığı
takdirde, bunun saklı payı tasarruf oranına eklenmekledir.
Buradaki durum, mirasçının mirasbırakandan önce ölmüş olmasına göre farklıdır. Iskat edilen
mirasçı vasiyetçiden önce ölmüş bulunuyorsa, bu takdirde, o hiç mevcut değilmiş gibi hareket
olunur. Deminki örneği alırsak, burada, vasiyetçinin mirastan ıskat etmiş olduğu ve kendisinden
önce ölen oğlunun saklı payı hiç hesaba katılmaz, doğrudan doğruya iki çocuk arasında miras
taksim olunmak gerekir. Burada saklı pay toplamı 7.500 + 7.500 = 15.000 liradır, serbest kısım da
15.000 liradır.
6 - Iskata itiraz (iptal): Iskat haksız olabilir ve ıskat edilen mirasçı korunmaya değer bulunabilir.
Bu sebeple, Kanun, ıskat edilene itiraz etmek ve ıskatın iptalini talep etmek hakkını tanımıştır.
Mirastan ıskat olunan mirasçının buradaki talep ve dava hakkı, tenkis talep ve davasına yakınlık
göstermektedir. Çünkü ıskatın iptali ile mirasçı yalnız saklı payını elde edecektir. Bu sebeple, tenkis
davası hakkındaki kanun hükümleri, kıyas yolu ile ıskatın iptali talep ve davasına da uygulanmak
gerekir.
Iskatın iptalini talep ve dava etmek hakkı ıskat olunan mirasçıya aittir. Bu kişi borçlarını ödemekten
aciz durumda veya iflas halinde ise ve ıskata itiraz etmemişse, bu takdirde, tenkis davasına ilişkin
MK 562 hükmü kıyas yolu ile uygulanabilir ve bu madde uyarınca, ıskat olunan mirasçının
alacaklıları onun yerine ıskat tasarrufuna itiraz edebilirler ve bunun iptalini isteyebilirler.
Mirastan ıskatın iptali davası, diğer yasal mirasçılarla atanmış mirasçılara karşı açılır. Burada,
davacı ıskat sebebinin bulunmadığını veya yanlış olduğunu iddia edecektir. Dava olunan mirasçı
veya mirasçılar ise ıskat sebebinin doğruluğunu ispat etmek zorundadırlar. Bu sebeple, davada ıskat
olunan iyi bir durumdadır. Çünkü ispat yükü dava olunana aittir ve dava olunan ıskat sebebinin
varlığını ispat edemezse, mahkemenin vasiyetnamenin ıskata ilişkin tasarruf bölümünün iptaline
karar vermesi gerekecektir.
Iskatın iptali halinde, ıskat olunan kimse, MK. m. 512, f. 3 gereğince yalnız saklı payını alabilir,
kanuni miras hakkının tamamını talep edemez.
24 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ SEBEBİ İLE MİRASTAN ISKAT
Borç ödemeden aciz sebebi ile mirastan ıskattan güdülen maksat, mirasbırakanın saklı paylı
mirasçısı olan altsoyunun borçlarını ödemekten aciz halde bulunması sebebiyle, ona isabet edecek
miras hissesinin tamamının hemen alacaklarının eline geçmesini önlemek ve bu suretle bu
mirasçının çocuklarını korumaktır. Bu sebepten dolayı, doktrinde bu ıskat şekline "koruyucu ıskat"
veya "önleyici ıskat" da denmektedir.
Aciz sebebi ile ıskatın şartları:
a-Önce mirasbırakanın altsoyu bulunmak gerekir.
b-İkinci şart, altsoyun borçlarını ödemekten aciz halde olmasıdır. Bu aciz halinin aciz
belgesi ile sabit olması, MK. m. 513 hükmüne göre, şarttır.
c-Iskat edilen altsoyun doğmuş ve doğacak çocuklarının bulunması gerekir. Altsoyun
çocuğu yoksa aciz sebebiyle ıskat yapılamaz, çünkü ıskat edilenin hissesi buna tahsis edilecektir.
d-MK. m. 513'de belirtilmemiş olmakla beraber, alelade ıskatta olduğu gibi, aciz sebebiyle
ıskatın da, vasiyetçinin ölüme bağlı bir tasarrufu ile yapılması ve bu tasarrufta ıskat sebebinin
gösterilmesi şarttır (MK. m. 510, f. 1,m. 512).
e-Mirasbırakan, altsoyunu ancak saklı payının yarısından ıskat edebilir ve ıskat ettiği bu
saklı payın yarısı üzerinde dilediği gibi tasarruf edemez, bunu ıskat edilenin mevcut ve doğacak
çocuklarına tahsis etmek mecburiyetindedir.
Aciz sebebiyle ıskatın hükümleri: Bunları ikiye ayırarak incelemek gerekir. Önce, ıskat edilen
kimse hakkındaki hükümleri görelim. Iskat edilen kişi, yalnız saklı payının yarısını talep edebilir.
İkinci olarak da, ıskat edilenin çocuklarına ait hükümler vardır. Iskat edilenin çocukları, saklı payın
diğer yarısına sahip olurlar. Ayrıca, vasiyetçi, tasarruf oranı içinde kalmak şartı ile, bunlar lehine
tasarruf da yapabilir.
Aciz sebebiyle ıskatın hükümsüz hale gelmesi: Alelade ıskatta olduğu gibi, aciz sebebiyle ıskatın
da, şekil eksikliği, vasiyetçinin ehliyetsizliği veya irade sakatlıkları sebeplerinden biri ile iptali talep
edilebilir.
Bunun dışında, Kanun, bazı şartların gerçekleşmesi halinde, aciz sebebiyle ıskatın hükümsüz hale
geleceğini kabul etmiştir. Bunun için aşağıdaki şartların bulunması gerekir.
Birinci şart, aciz belgesine ilişkindir. Miras açıldığı (vasiyetçi öldüğü) anda, bu belgenin hiçbir
hükmü kalmamışsa veya miras hissesinin yarısından aşağı bir miktara düşmüşse, ıskat ortadan
kalkar.
25 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
İkinci şart, ıskat olunanın buna ilişkin bir talebinin bulunmasıdır. Talep olmadıkça, ıskat hüküm
ifade eder. Bunu talep hakkı, yalnız ıskat edilen kişiye aittir, bunun alacaklılarının böyle bir talepte
bulunmak yetkileri yoktur.
Aciz sebebiyle ıskat iptal olunduktan sonra, ıskat edilen mirasçı miras payının tamamını elde eder.
MİRAS SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
Bazı öyle haller vardır ki, bu hallerde, miras sözleşmesinin feshine veya iptal davası açmaya ihtiyaç
ve gerek yoktur, miras sözleşmesi kendiliğinden hükümsüzdür.
Miras sözleşmesinin taraflarından birini teşkil eden, bu sözleşme ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı
olarak tayin olunan kişinin vasiyetçiden önce ölmesi halinde, miras sözleşmesi kendiliğinden sona
erer. Miras sözleşmesindeki ölüme bağlı tasarrufu vasiyetçi bir ivaz karşılığında yapmış
bulunuyorsa, atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısının daha önce ölmesi halinde, aksi
kararlaştırılmış olmadıkça, ölen atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısının mirasçıları ancak ölüm
anında tasarrufu yapan şahısta bu ivazdan kalmış olan miktarı talep edebilirler. Diğer bir anlatışla,
böyle bir halde, vasiyetçinin malvarlığında bu ivaz sebebi ile bulunan fazlalık istenebilir. 548.
maddenin açık olarak belirttiği gibi, bunun aksi miras sözleşmesinde kararlaştırılabilir.
Mirastan yoksunluk sebebinin bulunması halinde, (MK. m. 578), miras sözleşmesi ile mirasçı veya
vasiyet alacaklısı olarak gösterilmiş olan kimse, mirasçılık ehliyetini kaybetmiş olacağından,
mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamaz. Durum, bundan önceki bölümde olduğu gibidir. Vasiyetçiye
verilmiş olan ivazların mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamayan şahıs tarafından geri istenip
istenmeyeceği meselesini de, MK. m. 548 hükmünü kıyas yolu ile uygulamak suretiyle, burada
sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca, bir talep hakkı tanımak fikrimizce doğru olur.
Miras sözleşmesi eşler arasında yapılmışsa, bunların boşanması veya evliliklerinin feshi halinde,
birbiri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarruflar hükümsüz olurlar. Böyle bir halde, yapılmış
olan miras sözleşmesi de kendiliğinden hükümsüz olur.
Muvazaalı olarak yapılan miras sözleşmeleri de batıldır. Ölüme bağlı tasarrufun iptali talebi
hakkındaki müddet geçmiş olsa bile, miras sözleşmesinin muvazaalı olduğu ilgili tarafından her
zaman ileri sürülebilir.
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ
(ÖZELLİKLE İRADE SAKATLIKLARI SEBEBİ İLE İPTAL)
Kural olarak, ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden hükümsüz olmazlar, bunların geçerliliklerini
kaybedebilmeleri için, mahkeme tarafından iptal kararı verilmiş olması gerekir. İptal hallerinin
yanında, bir de yokluk veya butlan sebebi teşkil eden durumlar vardır. Bu gibi hallerde, iptal davası
açılmasına lüzum yoktur, tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür.
MK. m. 557'de, iptal sebepleri dört grupta toplanmıştır. Bunlar;
26 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
a - Tasarruf yapanın ehliyetsizliği,
b - Hukuka, ahlak ve adaba aykırılık,
c - Şekil eksikliği,
d - Hata, hile, tehdit, (yanılma, aldatma, korkutma, zorlama)
BK. m. 19, f. 2 gereğince, kanuna, ahlâk ve adaba aykırı olması halinde hukuki işlem bâtıldır. Buna
karşılık, ölüme bağlı tasarruflarda kanuna veya ahlak ve adaba aykırılık sadece iptal davası açmak
hakkını verir ve iptal ancak mahkeme kararı ile meydana gelebilir. Ayrıca, ölüme bağlı tasarrufun
bağlı kılındığı koşul veya mükellefiyetin kanuna veya ahlâk ve adaba aykırı olması halinde de,
koşul ve mükellefiyetle birlikte, ölüme bağlı tasarrufun da iptaline hükmolunmak gerekir.
Gerek hukuka ve ahlaka aykırı ölüme bağlı tasarrufların, gerek kişilik hakkını ihlâl eden
tasarrufların iptali talep ve dava olunabilir. Kişilik haklarının hukuka veya ahlaka aykırı olarak
sınırlandırılmasına örnek olarak, belirli bir dini veya Devlet vatandaşlığını kabul etmek veya
bundan çıkmak (vazgeçmek), siyasi bir partiye girmek veya çıkmak, bir meslek seçmek, evlenmek
veya boşanmak hususlarına ilişkin olarak konan koşul ve mükellefiyetler gösterilebilir.
Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufunu hata, hile, tehdit etkisi altında yapmış olması, bir iptal
sebebidir. Bu konuda, MK. m. 504'deki "geçersizdir" terimi yanlıştır, burada sadece bir iptal talebi
ve davası hakkı vardır.
Hata (yanılma): Önce kişide hata edilebilir. Vasiyetçi, (A) yerine yanlışlıkla (B)'yi mirasçı tayin
edebilir. Bunun gibi, miktarda da hata olabilir. Ayrıca, işlemin konusunda hataya düşülebilir. Bütün
bu hallerde, her ne kadar bir beyan var ise de, bu beyanın temelini teşkil eden irade sakattır. İrade
prensibinin ölüme bağlı tasarruflarda kuvvetle hakim olmasının bir sonucu da, saikte hatanın bir
iptal sebebi teşkil etmesinde görülür. Borçlar Kanununda, saikte hata kural olarak bir fesih sebebi
sayılmamıştır (BK. m. 24). Halbuki, vasiyetnamelerde durum aksinedir.
Saikte hatanın ölüme bağlı tasarrufun iptalini gerektirebilmesi için, vasiyetçinin yanılmış olduğu bu
hususu bilmesi halinde, bu tasarrufu istemeyecek ve yapmayacak olması gerekir. Örneğin, yaşlı ve
zengin bir kimse, en yakın hısımı olan tek oğlunun bindiği geminin battığını ve içinden kimsenin
kurtulmadığını öğrenerek bir vasiyetname tanzim ederek bütün servetini diğer bir kişiye bağışlıyor.
Vasiyetçinin ölümünden sonra bu haberin yanlış olduğu anlaşılıyor. Burada, oğul vasiyetçinin saikte
hata ettiğini iddia ve ispat etmek suretiyle vasiyetnameyi iptal ettirebilir. İspat külfeti, saikte hata
bulunduğunu iddia eden tarafa aittir.
Hata sebebiyle, ölüme bağlı tasarrufun iptaline karar verebilmek için, mirasbırakanın hatalı düşünce
ve tasarrufu ile ölüme bağlı tasarrufu arasında illiyet bağı bulunması ve bunun ispatı şarttır. Bu
konuda, bir Federal Mahkeme kararında şöyle denmektedir: “ölüme bağlı tasarrufu yorumlamak ve
vasiyetçinin gerçek maksadını araştırmak gerekir; gerçek durumu bilseydi vasiyetçinin bizzat iptal
27 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
edeceği bir tasarruf sonradan saikte hata sebebiyle iptal ettirilebilir, özellikle vasiyetçinin
gerçekleşmemiş fakat gerçekleşeceğine inandığı bazı ihtimaller etkisi altında vasiyeti düzenlediği
hallerde durum böyledir.”
Kişide, miktarda, konuda hataya ve saikte hataya ilişkin bu esaslar, miras sözleşmesindeki ölüme
bağlı tasarruflar hakkında da geçerlidir. Miras sözleşmesinin ölüme bağlı tasarruf yapmamış
bulunan tarafı için ise, BK.'nın genel hükümleri (m. 23 vd.) uygulanır. Şöyle bir örnek alalım. Miras
sözleşmesi ile mirasçı atanan kişi, vasiyetçinin çok zengin olduğunu ve ölümünde kendisine büyük
bir miras kalacağını zannederek bu sözleşmeyi akdetmiştir. Mirasbırakanın zengin olmadığı
sonradan anlaşılırsa, diğer taraf, saikte hata sebebiyle miras sözleşmesinin iptali yoluna gidemez.
Çünkü bu kişi miras sözleşmesi ile ölüme bağlı bir tasarruf yapmadığından onun hakkında ancak
BK. hükümleri uygulanabilir ve BK. m. 24 gereğince de saikte hata bir iptal sebebi teşkil etmez.
Hile (yanıltma): Hatada olduğu gibi, burada da, hile ile irade beyanı (ölüme bağlı tasarruf) arasında
illiyet bağının bulunması gerekir. Diğer bir ifade ile irade beyanı ve tasarruf hilenin etkisi altında
yapılmış bulunmalıdır.
BK. m. 28 hükmü gereğince, borç akitlerinde, yalnız diğer tarafın hilesi önemlidir, üçüncü kişi
tarafından yapılan hile, esas itibarı ile, bir fesih hakkı vermez, ancak bu hileden diğer taraf haberdar
bulunuyor idi ise, bu takdirde aldatılan kimse işlemi veya akdi feshedebilir. Bu madde ve hüküm,
ölüme bağlı tasarruflar hakkında geçerli değildir ve üçüncü kişinin hilesi de, illiyet bağı bulunmak
şartı ile ölüme bağlı tasarrufun iptalini talep hakkı verir.
Ölüme bağlı tasarruflarda hilenin diğer bir hükmü şudur. MK. m. 578 b. 3 gereğince, hileyi yapan
kişi için, bu bir mirastan yoksunluk sebebi teşkil edebilir.
Tehdit ve cebir: Mesela, hastaya bakmakta olan kişi, kendisi lehine bir vasiyetname yapmadığı
takdirde, onu yalnız, bakımsız ve yardımcısız bırakacağını söylemek suretiyle bu kimseyi böyle bir
ölüme bağlı tasarruf yapmaya sevkederse, burada bir tehdit vardır. Görülüyor ki, tehdit manevi bir
cebir niteliğindedir. Şayet aynı kişi, dayak atmak, kolunu bükmek suretiyle, bir kimseye
vasiyetname yaptırırsa, bu takdirde, cebir söz konusu olur.
Tehdit hakkında BK. m. 30'da yapılan nitelendirme, ölüme bağlı tasarruflar hakkında geçerli
değildir. Borçlar Kanununa göre, tehdidin bir fesih sebebi olabilmesi için, bunun hukuka aykırı
olması gerekir. Bu esas, ölüme bağlı tasarruflara uygulanamaz. Hukuka uygun bir fiille tehdit
halinde de, bununla mirasbırakanın iradesine caiz olmayacak bir tarzda tesir edilmiş olmak şartı ile
ölüme bağlı tasarrufun iptali için bir sebep meydana gelmiş olur
İPTAL DAVASI
İptal davası, gerek vasiyetname, gerek miras sözleşmesi ile yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflar
hakkında açılabilir (MK. m. 557-559). İptal, ancak vasiyetçinin ölümünden sonra talep ve dava
edilebilir. Mirasbırakan, hayatta iken, ölüme bağlı tasarrufunu bizzat kendisi bozabilir veya bundan
dönebilir; bu esnada diğer kişilerin, kural olarak, böyle bir hakları yoktur.
28 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
İptal davasını kim açabilir?: MK. m. 558 gereğince, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati
bulunan mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan ilgililer, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufunun
iptalini talep ve dava edebilirler.
Ölüme bağlı tasarrufun iptali ile mirasçı veya vasiyet alacaklısı durumuna geçecek veya bununla
miras hakkı artacak olan kişilerin bu hususta menfaatleri bulunduğu şüphesizdir. Mesela, vasiyetçi
ilk vasiyetnamesi ile mirasçı atadığı kişiyi, ikinci vasiyetnamesinde mirasçılıktan çıkarmışsa,
mirasın açılmasından sonra bu kişi, kanundaki sebeplerden birine dayanmak suretiyle,
vasiyetnamenin iptalini talep ve dava edebilir. Aynı şekilde, saklı paylı bir mirasçının, kendisini
mirastan ıskat eden bir ölüme bağlı tasarrufun iptalini talep etmekte menfaati vardır. Buna karşılık,
mirasbırakanın ve mirasçıların alacaklı ve borçluları, iptal davası hakkına sahip değildirler.
Yetkili ve görevli mahkeme: İptal davası mirasbırakanın son yerleşim yeri asliye hukuk
mahkemesinde açılması gerekir.
İptal davası kime karşı açılabilir?: Dava olunanlar, iptal ettirilmek istenen ölüme bağlı tasarrufla
doğrudan doğruya menfaat sağlayan kişilerdir. Örneğin, atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı
aleyhine iptal davası açılabilir.
Süreler: İptal davası MK. m. 559'da gösterilen süreler içinde açılması gerekir. Bu süreler, birer hak
düşürücü süredirler. Bu süreler içinde iptal davası açılmadığı takdirde, dava açma hakkı düşer.
İptal davası 559. maddede yazılı süreler içinde açılmazsa, ölüme bağlı tasarruf geçerli olarak kalır.
Ancak, dava olunan, hiçbir süreye bağlı olmaksızın, iptal sebebini defi olarak her zaman ileri
sürebilir. MK. m. 559'daki süreler şunlardır:
a - Bir yıllık süre: Bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı ölüme bağlı tasarrufun ve iptal
sebebinin öğrenildiği gündür. Şüphesiz, bunun içine mirasbırakanın ölümünün ve ilgilinin hak
sahibi olduğunun öğrenilmesi de girer. Burada sadece öğrenebilme imkanının bulunması yeterli
değildir, iptali mümkün bir tasarruf bulunduğunun davacı tarafından bilinmesi şarttır.
b - On yıllık süre: İlgili kişinin iptal sebebini öğrenmesine bakılmaksızın her halde
vasiyetnamelerde açılma tarihinden, miras sözleşmelerinde mirasın geçmesi (mirasbırakanın ölümü)
tarihinden itibaren on yıl geçmekle iyiniyetli davalılara karşı iptal davası açılamaz.
On yıllık sürenin başlangıcı olan vasiyetnamenin açılması kavramını mirasın açılması ile
karıştırmamak gerekir. Miras, genel olarak, mirasbırakanın ölümü ile açılır. Vasiyetnamenin
açılması ise, sulh hakiminin ilgilileri davet ederek onların önünde vasiyetnameyi açması ve
içindekileri onlara okumasıdır. Vasiyetname, mahkemeye tevdi edilmezse, bu takdirde, bunun
açılması meydana gelemeyeceğinden, süre de işlemeyecektir.
c - Yirmi yıllık süre: MK. m. 559 gereğince, iptal davaları, dava olunanın kötüniyet sahibi
bulunması halinde, yirmi yıllık hak düşümü süresine tâbi kılınmıştır.
29 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
d - Defi yolu ile ileri sürme: İptal talebinde bulunma hakkı olan kişi, iptal durumunu hiçbir
süreye bağlı olmaksızın, defi yolu ile her zaman ileri sürebilir, iptal definin ileri, sürülebilmesi için,
bunu beyan edenin tereke eşyasına zilyet bulunması şarttır.
Hata, hile, tehdit ve cebir sebeplerinden birine dayanan iptal durumunda iki özel kural
uygulanır:
a - Hata, hile, tehdit veya cebre uğrayan vasiyetçi, sonradan bu vasiyeti açık veya zımni olarak
onaylamış veya kabul etmişse, bu takdirde, artık iptal davası açılamaz. MK. m. 504 gereğince,
ölüme bağlı tasarrufu yapan vasiyetçi, hata ve hileyi öğrendiği veya cebir ve tehdidin tesirinden
kurtulduğu andan itibaren bir yıl içinde tasarrufundan dönmezse, bu geçerli hale gelir, vasiyetçinin
ölümünden sonra mirasla ilgili kişilerin iptal davası açmalarına da hukuken imkan kalmaz.
b - Açık gösterme hatası: MK. m. 504, f. 2 gereğince, tasarrufu yapan kimse, lehine tasarruf
yaptığı kişiyi veya bunun konusunu teşkil eden eşya ve malları gösterirken açık (aşikar) olarak
görülen bir hataya düşmüşse, kendisinin gerçek iradesinin kesin olarak tespit edilebilmesi şartı ile,
bu hata düzeltilir. Böyle bir halde, iptal talep ve davasına ihtiyaç yoktur. Bunun şartı, hatanın açık
olarak görülebilir olması, hiçbir şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde bunun açık
bulunmasıdır. Bu çeşit hatalar, dalgınlık veya bilgisizlik sebebiyle isimlerin yanlış yazılması halinde
meydana gelebilir. 504. maddenin 2. fıkrasında söz konusu edilen açık hatanın düzeltilebilmesi için,
bunun sadece bir tayin veya gösterme hatası olması gerekir. Kişide hata veya tasarrufun kapsamında
hata buraya girmez.
İptal davasının hükmü: İptal davasının sonunda, iptal sebebinin varlığı sabit olursa, mahkeme
tarafından ölüme bağlı tasarrufun iptaline hükmolunur. İptal kararı geçmişe etkilidir, bununla ölüme
bağlı tasarruf hükmünü tamamıyla kaybeder, bu hiç yapılmamış hükmünde olur. Mahkemenin iptal
hükmü, bazı hallerde vasiyetname veya miras sözleşmesinin bütününe etkilidir. Buna karşılık, iptal
sebebinin mesela şekil eksikliğinin veya irade sakatlığının, vasiyetnamenin düzenlenmesine değil,
yalnız bunun içindeki bir veya birkaç tasarrufa ilişkin bulunması halinde vasiyetnamenin değil fakat
yalnız iptal sebebi bulunan tasarrufun veya tasarrufların iptali mümkün olur.
Vasiyetname içindeki ölüme bağlı tasarruflardan birinin veya bir kaçının ahlaka aykırı olması veya
hata, hile, tehdit gibi bir irade sakatlığı ile sakat bulunması halinde, yalnız bu tasarrufun mu, yoksa
bütün vasiyetnamenin mi iptalinin gerekeceği sorunu nazik bir durum gösterir. Bu taktirde,
vasiyetçinin irade beyanının yorumu ile ve irade sakatlığı bulunan tasarrufla vasiyetnamedeki diğer
tasarruflar arasındaki bağlılık durumu göz önünde tutulmak suretiyle bir sonuca varılması gerekir.
Vasiyetnamenin veya miras sözleşmesinin tamamı iptal edilmişse ve mirasbırakanın başka bir
ölüme bağlı tasarrufu da yoksa, bu takdirde yasal mirasçılık söz konusu olur.
Türk - İsviçre hukuklarında kabul edilen esasa göre, iptal kararı, bütün mirasçı ve vasiyet
alacaklıları hakkında hüküm ifade etmez, yalnız davanın tarafları hakkında hüküm ve sonuç
doğurur.
30 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Ortak vasiyetnamenin geçersizliği: İki veya daha fazla kişinin birlikte vasiyetname yapmaları
(ortak veya müşterek vasiyetname) ve bu tek vasiyetnamede karşılıklı olarak birbirleri hakkında
ölüme bağlı tasarrufta bulunmaları, Hukukumuza göre, mümkün ve geçerli değildir.
Ölüme Bağlı Tasarrufun Hükümsüzlüğü (Butlan): İptal sebepleri, şekil eksikliği, ehliyetsizlik,
irade sakatlıkları, kanuna ahlâk ve adaba aykırılıktan ibarettir, bunların dışında bir sebeple ölüme
bağlı tasarrufun iptali talep ve dava olunamaz. Fakat bunun yanında, iptal davasına ihtiyaç
bulunmaksızın, ölüme bağlı tasarrufun kendiliğinden hükümsüz olduğu haller ve sebepler vardır.
Vasiyetçinin vasiyetnamesinden dönmesi, vasiyetnamenin kaybolması ve metninin yeniden
tespitinin mümkün olmaması, miras sözleşmesinin taraflar hayatta iken kanundaki sebeplerden
birine dayanılarak feshedilmiş olması, boşanma (MK. m. 181, f. 1), lehine ölüme bağlı tasarruf
yapılmış olan kişinin vasiyetçiden önce ölmesi (MK. m. 580-581), sözlü vasiyette kanunda
gösterilen müddetlerin geçirilmesinden sonra işlem yapılması hallerinde, ölüme bağlı tasarruf
kendiliğinden hükümsüzdür.
TASARRUF ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI, TASARRUF ORANI VE
SAKLI PAY
Tasarruf Özgürlüğü Ve Saklı Pay:
Medeni Kanunumuzda önce yasal mirasçılık bir kısmı ile değiştirilemez nitelikte olarak
düzenlenmekte, bunun yanında vasiyetçiye belirli bir tasarruf serbestliği (tasarruf oranı)
tanınmaktadır.
Gerçekten, Medeni Kanunumuz bazı yasal mirasçıların yasal miras haklarının bir kısmını saklı pay
olarak kabul etmektedir. Saklı pay hakkı tanınmakla yasal mirasçıların miras üzerindeki beklenen
hakları kuvvetlendirilmiş olmaktadır. Saklı pay, yasal mirasçıya tanınmış olan ve üzerinde
mirasbırakanın tasarruf edemediği miras hissesinin bir kısmıdır. Vasiyetçi ancak saklı payların
dışında kalan kısım üzerinde tasarruf edebilir. Buna "tasarruf oranı" (tasarruf edilebilir kısım)
denmektedir. Şu halde, saklı paylı mirasçı bulunduğu takdirde ölenin terekesi ikiye ayrılır; bir kısmı
saklı paydır, ikincisi serbest kısımdır (tasarruf oranıdır).
Kanunun açık ve sınırlı olarak belirttiği sebeplerden biri ile, vasiyetçi saklı paylı mirasçısını bu
hissesinden ve miras hakkından ıskat edebilir. Böyle bir ıskat sebebi (keza mirastan yoksunluk
sebebi veya mirastan feragat sözleşmesi) bulunmadıkça, mirasbırakan hiçbir suretle saklı paylar
üzerinde tasarruf edemez. Saklı paya ait kısım üzerinde, vasiyetçi mirasçı ataması ve mal vasiyeti
tasarrufları yapamayacağı gibi, bunları şart, mükellefiyet veya ikamelerle de sınırlandıramaz.
SAKLI PAYLI MİRASÇILAR VE SAKLI PAYLARI
Saklı paylı mirasçılar: Kanuna göre, saklı paylı mirasçılar birinci zümrede mirasbırakanın altsoyu
(birinci zümrenin tamamı), yani çocuklar, torunlar, torun çocukları ve devamıdır. İkinci zümrede
ölenin ana ve babası saklı pay sahibidirler. Buna karşılık, kardeşlerin, kardeş çocuklarının
31 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
(yeğenlerin) saklı payları yoktur. Üçüncü zümrede saklı paylı mirasçı yoktur. Kanun bunların
dışında, sağ kalan eşe de saklı pay tanımıştır.
Saklı Paylar Ve Tasarruf Oranı (Serbest Kısım):
a - Birinci zümre hısımları: Soybağı tanıma veya hakim hükmüyle kurulmuş olan çocukla
evlatlığın da dahil bulunduğu altsoyun saklı payı, yasal miras payının yarısıdır. Yasal mirasçı
olarak, yalnız mirasbırakanın altsoyunun bulunması halinde, terekenin yarısı bunların saklı payıdır.
Farzedelim ki, tereke 30.000 liradır. Ve mirasbırakanın üç çocuğu (A, B, C) vardır. Bunlardan (C)
mirasbırakandan önce ölmüştür; onun da iki çocuğu (D ve E) vardır. Burada, çocuklardan her
birinin miras payı 10.000'er lira olup, bunun yarısı, yani 5.000 lirası saklı paydır. C'nin miras hakkı
ve saklı payı kendi altsoyuna geçer; (D) ve (E)'den her birinin 2500 lira saklı pay hakları vardır. Bu
miras olayında, saklı paylar toplamı 15.000 lira, serbest kısım (tasarruf oranı) da 15.000 liradır.
b - İkinci zümre hısımları: İkinci zümredeki mirasçılardan sadece (mirasbırakanın) ana ve
babasının saklı payı vardır. Ana babanın saklı payı, bunların, yasal miras paylarının 1/4'üdür.
Kanuni mirasçı olarak yalnız ana ve baba varsa, bu takdirde, terekenin 1/4'ü saklı pay, 3/4'ü de
tasarruf oranıdır.
Ana veya babadan biri mirasbırakandan önce ölmüşse, terekenin 1/8'i sağ olan ana veya babanın
saklı payıdır ve geri kalan 7/8 mirasbırakanın tasarruf oranını teşkil eder. Ana ve baba
mirasbırakandan önce ölmüşlerse, mirasbırakan terekenin tamamı üzerinde tasarruf edebilir. Örnek:
Kanuni mirasçı olarak, mirasbırakanın babası (B), kardeşi (K), daha önce ölmüş olan başka bir
kardeşinin beş çocuğu (mirasbırakanın yeğenleri) vardır. Baba (B)'nin miras hissesi terekenin
yarısıdır. Kardeş (K)'nın miras hissesi 1/4; yeğenlerden her birinin 1/20'dir. (B)'nin saklı payı miras
payının yarısı, yani terekenin 1/8'idir. Kardeş ve kardeş çocuklarının saklı payı bulunmadığından,
mirasbırakanın tasarruf oranı terekenin 7/8'idir.
c - Sağ kalan eşin birinci zümre hısımları ile birlikte mirasçı olması: Yeni Medeni Kanunda
yapılan değişiklikle sağ kalan eşin saklı payı altsoy olması halinde kanuni miras payının tümü, diğer
hallerde 3/4'ü olarak belirlenmiştir. (MK. m. 506, f. 1, b. 4). Bu nedenle, eşin birinci zümreyle
birlikte mirasçılığında eşin saklı payı, yasal miras payının tümü, yani terekenin 1/4’üdür. Altsoyun
saklı payı ise terekenin 3/4'ünün yarısıdır, yani 3/8'tür. Saklı paylar toplamı ( 1/4 + 3/8) 5/8’dir.
Tasarruf oranı da 3/8 dir. Burada tasarruf oranı, altsoyun adedi ne olursa olsun değişmemekte, her
zaman 3/8 olmaktadır.
32 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
d - Sağ kalan eşin ikinci zümre hısımları ile birlikte mirasçı olması: Bu durumda sağ kalan eşin
saklı payı, kanuni miras payının tamamı, yani terekenin yarısıdır. Ana, babanın saklı payları, miras
hisselerinin 1/4'i olduğundan, her birinin saklı payı mirasın 1/16'idir. Bu takdirde, saklı payların
toplamı :%
Örnek: Mirasbırakanın hayatta kalan hısımları babası, 2 kardeşi ve sağ kalan eşidir. Kanuni miras
hakları: eş 1/2 baba 1/4 kardeşlerden her biri 1/8. Saklı paylar: eş 1/2 baba 1/16. Saklı paylar
toplamı: 1/2 + 1/16 = 9/16; tasarruf oranı: 7/16’dır.
Örnek: Bir önceki örnekteki kardeşlerden biri mirasbırakandan önce ölmüştür ve 2 çocuğu
(mirasbırakanın yeğenleri) bulunmaktadır. Kanuni miras hakları: eş 1/2, baba 1/4, kardeş 1/8,
yeğenlerden her biri 1/16.
Saklı paylar: eş 1/2, baba 1/16 kardeş ve (yeğenlerin saklı payı yoktur.) saklı paylar toplamı yine
(1/2 + 1/16 +) 9 /16; tasarruf oranı 7/16’dır.
Örnek: Mirasbırakanın kanuni mirasçıları eşi ve üç kardeşidir. Burada eşin miras payı terekenin
yarısıdır. Kardeşlerin miras hakları toplamı da terekenin yarısıdır, her birinin 1/6 kanuni miras hakkı
vardır. Kardeşlerin saklı payları olmadığından, saklı pay olarak yalnız eşin 1/2 hakkı bulunmaktadır.
Geriye kalan 1/2 tasarruf oranıdır.
e - Sağ kalan eşin üçüncü zümrede kök başları ve çocukları ile birlikte mirasçı olması: Üçüncü
zümre ile birlikte mirasçı olan sağ kalan eşin saklı payı bakımından bir ayırım yapmak gerekir. MK.
506, b. 4 uyarınca sağ kalan eşin saklı payı, bu durumda miras hakkının 3/4'üdür. Eş,
mirasbırakanın üçüncü zümredeki kök başları (büyük analar ve büyük babalar) veya bunların
çocukları (mirasbırakanın amca, hala, dayı teyzesi) ile birlikte mirasçı ise, miras hakkı 3/4
olduğundan, saklı pay 9/16'dur. Yukarıda da belirtildiği üzere, üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olan
sağ kalan eşin, bu hısımları miras dışı bırakmaması yerinde bulunmadığı gibi, Yeni MK.'da daha da
ileri gidilerek kök başlarının çocuklarına (mirasbırakanın amca, hala, dayı, teyzesi) da miras payı
verilmesi son derece hatalı olmuştur.
f - Sağ kalan eşin tek başına kanuni mirasçı olması: Eşin, üçüncü zümrede büyük analar ve büyük
babalar veya bunların çocukları dışındaki hısımlarla veya daha uzak zümre hısımları ile ya da
atanmış mirasçılarla birlikte bulunması halinde, terekenin 3/4'ü onun saklı payıdır. Terekenin 1/4'i
ise tasarruf oranıdır.
33 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Mal rejimlerinin saklı pay haklarına etkisi: Bilindiği gibi, yeni MK. eşler arasında yasal rejim
olarak "edinilmiş mallara katılma" rejimini kabul etmiştir. Dolayısıyla, eşlerden birinin ölümü
üzerine, öncelikle ortaklık mallarının tasfiyesi yapılacaktır. Ancak bu işlem tamamlandıktan ve
ortaklığa giren mallar paylaştırıldıktan sonra, ölenin malvarlığı (terekesi) belirlenecek ve miras
hukukuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilecekleri
gibi, başka bir paylaşma oranı da kabul edebilirler (MK. m. 276, f. 2). Örneğin, ölüm halinde
ortaklık mallarının tamamının sağ kalan eşe geçeceğini kararlaştırabilirler. MK. m. 276, f. 3
uyarınca, bu tür anlaşmalar altsoyun saklı paylarını zedeleyemez. Dolayısıyla, böyle bir sözleşme
ile ikinci zümre hısımlarının saklı pay haklarından yoksun bırakılmaları hukuken mümkündür ve
geçerlidir.
Bu durumda, sağ kalan eş tek başına mirasçı olur. Altsoy dışındaki mirasçıların bulunması halinde,
eşler arasında mal ortaklığı sözleşmesi ile ortaklık mallarının tamamının sağ kalan eşe geçeceği
kabul edilmişse, sağ kalan eş mal ortaklığı sözleşmesine uygun olarak tek başına veraset ilamı
alabilir. Bu durumda, altsoy dışındaki saklı paylı mirasçılar tenkis davası açamazlar.
TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI
Saklı pay ve tasarruf oranı miktarları tereke malları üzerinden hesaplanır. Bunun için, terekenin
tespit ve kıymetlendirilmesi gerekir. Ayrıca, iki işlem daha yapılması gerekir. Bunlardan birisi, bazı
kıymetlerin terekeden indirilmesi, ikincisi de bazı değerlerin buna eklenmesidir. İndirme ve
eklemeden hangisi daha önce yapılmak gerekir? Bu hususta bir fark ve sıra yoktur.
TEREKENİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Tereke özel bir malvarlığıdır. Saklı payın ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, her şeyden
önce, tereke mevcudunun yani tereke malvarlığına giren malların (aktif kısmın) ve borçların (pasif
kısmın) tespiti gerekir. Mirasbırakanın sahip bulunduğu hak ve alacaklardan yalnız miras yolu ile
intikal edenler terekeye dahil olurlar. Miras yolu ile geçmeyen hak ve alacaklar (mesela intifa,
sükna hakları, irat hakkı, nafaka hakkı) tereke malvarlığına girmezler.
Bu konuda, ayrıca mirasbırakandan kalan mali değeri olan mallara bir kıymet konarak bunların
hesaba sokulmaları gerekir. Burada söz konusu olan kıymet, bunların satış kıymetleridir. Tahvilat ve
hisse senetleri borsaya kayıtlı iseler, bu takdirde, bunların borsa kıymetleri esas olarak alınır. MK.
m. 507, f. 1 ve m. 575 gereğince, bu mallar mirasbırakanın ölüm günü taşıdıkları kıymeti alırlar.
Çünkü, tereke bu anda mirasçılar tarafından iktisap olunur.
Mirasbırakanın vasiyetnamesinde göstermiş olduğu kıymetler, bir fikir vermekten başka bir değer
taşımazlar. Terekeye kıymet konurken, objektif davranmak ve mirasbırakanın yazdığı kıymetlere
bağlı kalmamak gerekir.
34 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
TEREKE BÜTÜNÜNDEN İNDİRİLMESİ GEREKEN DEĞERLER
Saklı payların ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, borç ve masrafların tereke bütününden
indirilmesi gerekir. MK. m. 507, f. 2 gereğince, dört grup kıymetin tereke bütününden indirilmesi
gerekmektedir.:
-Mirasbırakanın borçları
-Cenaze giderleri
-Terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri
-Mirasbırakan ile birlikte yaşayanların üç aylık geçim giderleri
TEREKEYE EKLENMESİ GEREKEN DEĞERLER
Terekeye eklenmesi gereken kıymetleri Kanunumuz iki grupta incelemiştir.
1 - Mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) tenkise veya denkleştirmeye tâbi
bağışlamaları: Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufları ile olduğu gibi, sağlararası (ölüme bağlı
olmayan) bağışlamaları ile de saklı payı ihlal edebilir. Bu ihlal ölçüsünde bunların tenkisi gerekir.
Çünkü bu ivazsız kazandırıcı muameleleri ile mirasbırakan terekesinin aktif kısmının azalmasına
neden olmuştur. Saklı payın ve tasarruf oranının hesaplanabilmesi için, bunların terekeye
eklenmeleri lazımdır.
Bu konuda şu hususa bilhassa dikkat etmek gerekir. Tereke bütününe eklenmesi gereken sadece
mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalardır. Buna karşılık, ölüme bağlı
bağışlamalar ve mal vasiyetleri terekeye ekleme veya bundan önceki grupta incelediğimiz terekeden
indirme işlemine girmezler. Bunlar tasarruf oranı içinde ifası gereken ölüme bağlı tasarruflardır.
Mirasbırakanın sağlararası bütün bağışlamalarının bu şekilde terekeye eklenmeleri gerekmez.
İlavesi gerekenler, mirasbırakanın tenkise ve denkleştirmeye tâbi bağışlamalarıdır.
Sağlararası bağışlamalar, para verilmesi şeklinde değil de, diğer mal veya eşyanın bağışlanana
teslimi sureti ile yapılmış bulunuyorsa, bunların kıymetleri takdir olunarak, terekenin
hesaplanmasında buna eklenmeleri gerekir. Bu kıymet takdiri, mirasbırakanın ölümü günündeki
kıymete göre yapılır (MK. m. 575). Ayrıca, bu malların kıymeti, temlik günündeki niteliklerine göre
yapılmak gerekir. Örneğin, mirasbırakanın devrettiği arsa üzerine devralan sonradan bina
yapılmışsa, bina değeri hesap edilmez.
Bu eklemeler yapıldıktan ve tasarruf oranı hesaplandıktan sonra, söz konusu bağışlamalarla saklı
payların aşıldığı anlaşılırsa, bundan zarar gören saklı paylı mirasçının talebi üzerine, bunlar tenkise
tâbi olurlar (Bkz. MK. m. 565).
Bunu bir örnekle aydınlatalım: Mirasbırakanın bir oğlu vardır, terekesi 20.000 liradır. Vasiyetçi
vasiyetname ile (A)'ya 5.000 lira bağışlamıştır. Bundan başka, ölümünden 6 ay önce, (B)'ye 35.000,
35 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
(C)'ye 25.000 lira bağış olarak vermiştir. Böyle bir halde, tereke varlığı olan 20.000 liraya, 35.000
ve 25.000 lira sağlararası bağışların eklenmesi ve tasarruf oranının bu suretle hesaplanması gerekir.
Buna karşılık, ölüme bağlı tasarruflar, mal vasiyetleri terekeye eklenmezler. Böylece,
örneğimizde tereke toplamı: 20.000 + 35.000 + 25.000 = 80.000 liradır. Bunun yarısı, yani 40.000
lira çocuğun saklı payıdır, geriye kalan 40.000 de tasarruf oranıdır. Sağlararası bağışlar toplamı 60
milyar lira olduğundan, bununla saklı pay ihlâl edilmiş, tasarruf oranı aşılmıştır. Olayda, gerek
(A)'ya yapılan 5.000 liralık vasiyet, gerek (B) ve (C)'ye yapılan sağlararası bağışlar tenkise tabi
olurlar.
Tenkisi ve dolayısıyla terekeye ilavesi gereken şeyler, mirasbırakanın başkası yararına yaptığı
karşılıksız (ivazsız) kazandırıcı işlemlerdir (bağışlamalardır). Mirasbırakanın hayatta iken yaptığı
ölüme bağlı olmayan tasarrufu, kısmi bir ivaz karşılığında yapılmış olabilir. Örneğin, mirasbırakan
evini veya kıymetli bir malını bir bedel karşılığında temlik etmiştir, fakat burada alınan bedel veya
ivaz, malın değerine oranla pek azdır. Böyle bir işlemde hem bağışlama, hem de kısmen alım-satım
mahiyeti vardır. Mesela, mirasbırakan 600.000 lira kıymetindeki mücevherlerini bir kadına 60.000
liraya vermişse veya 100.000 lira değerindeki taşınmazını 10.000 liraya başkasına devretmişse, bu
gibi işlemlerde bağışlama ve satış mahiyeti karışık olarak mevcuttur. Bunlara doktrinde "karma
bağışlama" veya "örtülü (gizlenmiş) bağışlama" veya "vasıtalı bağışlama" denmektedir. Örtülü
(gizlenmiş) veya vasıtalı bağışlama denmesinin sebebi, bu gibi hallerde bedel ödenmesine rağmen,
çoğu kez bir bağışlama kastının bulunmasıdır. Eski hukukumuzda, Mecelle'de kabul olunan genel
bir kaidede dendiği gibi, "bir işten maksat ne ise, hüküm ona göredir". Dış görünüşü satış olan bu
tür işlemlerde, bağışlama mahiyet ve maksadı üstündür (Animus donandi). Miras hukuku
bakımından bu sonuncu nitelik göz önünde tutulur ve bu türlü karma bağışlamaların da terekeye
eklenmesi gerekir. Bunun için böyle bir işlemin konusu olan malın, mirasbırakanın ölüm günündeki
satış kıymetinin tespiti lazımdır. Terekeye ilave olunacak miktar, bu satış kıymeti ile karma
bağışlama sebebiyle ödenmiş bulunan meblağ arasındaki farktır.
Bu bağışlama veya kıymetlerin tereke aktifine ilavesi, teorik olarak, yani kağıt üzerinde yapılır.
Bunların fiilen veya aynen eklenmeleri şart değildir. Burada daha çok farazi bir ilave ve hesap
yapılmaktadır.
2 - Mirasbırakanın ölüm tehlikesine karşı üçüncü kişi lehine yaptığı sigortalar: MK. m. 567
gereğince, mirasbırakanın ölüm tehlikesine karşı yapmış olduğu sigortayı, mesela hayat sigortasını,
üçüncü şahıs lehine ivazsız olarak tesis etmiş olması veya bunu üçüncü kişiye ivazsız olarak temlik
etmiş bulunması halinde, bununla mirasçıların saklı pay hakları ihlâl edilmiş olmak şartı ile, bu
sigorta iştira kıymeti üzerinden tenkise tâbi olur.
MİRASI RET, MİRASTAN FERAGAT, ISKAT VE YOKSUNLUK HALLERİNDE
TASARRUF ORANININ HESAPLANMASI
Mirasın reddi halinde: Mirasçının mirası red beyanının hükmü mirasbırakanın ölümü gününe
kadar geriye yürüdüğünden, reddeden mirasçı mirasçılık sıfatını baştan itibaren kaybetmiştir
36 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
ve mirasbırakandan önce ölen bir mirasçı durumundadır. Bu itibarla, kanun hükmü gereği
olarak, tasarruf oranı mirasın reddi sebebiyle meydana gelen durum göz önünde tutulmak suretiyle,
yeniden hesaplanmak gerekir.
Mirastan feragat halinde: Gerek ivazlı feragatta, gerek ivazsız feragatta, mirastan feragat
sebebiyle tasarruf oranı değişebilir.
İvazlı feragatlerde, mirasbırakanın vermiş olduğu ivazın tereke aktifine eklenmesi gerekebileceği
gibi (MK. m. 508 vd., 565 b. 2), ayrıca feragatin feragat edenin altsoyuna etkili olması ve diğer
saklı paylı mirasçıların saklı paylarının değişmesi sebebiyle, vazgeçenin saklı payı tasarruf oranına
eklenecek ve bu suretle oranı artacaktır. Buradaki durum, bundan önceki mirasın reddi halinden
farklıdır. Mirasın reddinde reddeden mirasçı mirasbırakandan önce ölmüş, yani yok sayılarak saklı
pay ve tasarruf oranı yeniden hesaplanmak gerektiği halde; mirastan feragatte feragat eden
mirasçı var sayılarak saklı payı hesaplanır ve bu meblağ tasarruf oranına eklenir.
İvazsız feragatler, feragat sözleşmesinde aksi kararlaştırılmış olmadıkça, feragat edenin altsoyuna
etkili olmadığından, burada bazı hallerde tasarruf oranı değişmez ve aynı olarak kalır; buna karşılık,
diğer hallerde bu artabilir. Miras hakkından vazgeçenin altsoyunun bulunmaması veya bu
altsoyun saklı paylı mirasçı olmaması veya saklı payının daha az olması hallerinde durum
böyledir, feragat edenin saklı payının tamamının veya bir kısmının tasarruf oranına
eklenmesi gerekebilir.
Mirastan ıskat (mirasçılıktan çıkarma) halinde: Mirastan ıskat edilenin altsoyu varsa ve aynı
derecede saklı paya sahipse, bu takdirde, tasarruf oranında bir değişiklik olmaz, altsoy bu saklı payı
talep edebilir. Buna karşılık, ıskat edilenin altsoyu yoksa veya altsoyu saklı paylı mirasçı değilse,
ıskat edilenin saklı payı tasarruf oranına eklenir. Iskat edilenin altsoyunun saklı payı ıskat edilenin
saklı payından daha az ise, bu takdirde de, aradaki farkın tasarruf oranına eklenmesi gerekir.
Mirastan yoksunluk halinde: Tartışmalıdır üzerinde durulmaya değer değildir. Bir kısım yazar,
çıkarılmadaki gibi yapılacağını söyler bir kısım yazar ise reddeki gibi yapılacağını belirtir.
MİRASBIRAKANIN SAKLI PAYI İHLAL EDEN TASARRUFLARININ
TENKİSİ
(TENKİS DAVASI)
I - TENKİS KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Vasiyetçi, yapmış olduğu sağlararası veya ölüme bağlı tasarruf ve bağışlamaları ile, mirasçılarının
saklı paylarına tecavüz etmiş olabilir. Bu gibi ihlal ve tecavüzleri önleyebilmek maksadı ile kanun,
saklı paylı mirasçılara, mirasbırakanın ölümünden sonra, bu türden tasarrufların tenkisini talep ve
dava etmek hakkını vermiştir. Tenkis davasının konusu, ölenin saklı paya tecavüz eden
tasarruflarının (bağışlarının) bu tecavüz (aşma) oranında indirilmesi ve bu indirilen kısmın saklı
paylı mirasçıya tahsis olunmasıdır.
37 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Tenkis talebi hakkından önceden vazgeçilebilir. Yalnız böyle bir feragat ancak mirasbırakanın
ölümünden sonra yapılabilir, çünkü daha evvel saklı pay hakkı henüz doğmamıştır.
II – ŞARTLAR
Tenkis talebi hakkının meydana gelebilmesi için iki şartın bulunması aranır.
a - Ölüme bağlı tasarrufları veya sağlararası bağışlamaları ile mirasbırakanın tasarruf oranını
aşmış olması gerekir.
b - Mirasçının saklı pay hakkının ihlal edilmiş olması gerekir.
III - TENKİS DAVASI
1-Davacılar:
a - Saklı payı ihlâl edilen mirasçı, tenkis davası açmaya yetkilidir. Buna karşılık, mirastan
feragat sözleşmesi ile bu hakkından vazgeçen veya mirastan ıskat edilen veya mirastan yoksun
bulunan mirasçının tenkis talebi hakkı yoktur.
Davacı tenkis davası ile mirasbırakan tarafından yapılmış olan ve saklı paya tecavüz eden tasarruf
ve bağışlamanın bir kısmının veya tamamının alınarak, saklı payını tamamlamak üzere kendisine
verilmesini talep eder.
Saklı paylı mirasçı tenkis davasını açtıktan sonra ölmüşse, mirasçıları saklı pay sahibi olmasalar
bile açılmış olan davaya devam edebilirler. Hatta Yargıtay kararlarına göre, saklı paylı mirasçının
davayı açmadan ölmesi halinde de tenkis davası hakkı bunun mirasçılarına (keza atanmış
mirasçılarına) geçer.
Saklı payı ihlâl edilen mirasçı, hakkını dava yolu ile talep edebileceği gibi, bunu bir defi olarak da
ileri sürebilir. Bu sonuncu halde, saklı paylı mirasçı, davacı taraf değildir, dava olunan
durumundadır.
b - Bazı hallerde, saklı paylı mirasçıların alacaklılarının da tenkis davası hakkı vardır. MK. m.
562 gereğince, mirasçının borçlarını ödemekten aciz olması ve saklı payın tecavüz edildiğini
gördüğü halde hakkını aramaması halinde, bunun alacaklıları onun yerine tenkisi talep ve dava
edebilirler.
MK. m. 562 hükmü, iflas veya borçlarını ödemekten aciz halinde bulunan mirasçıların
alacaklılarına ve iflas masasına, bu mirasçı yerine tenkis davası açmak yetkisi vermektedir. Bu dava
hakkı için aşağıdaki şartların bulunması aranır.
aa - Saklı paylı mirasçının alacaklılarının veya iflas masasının tenkis davası açabilmeleri
için, bunların elinde bir ödemeden aciz belgesinin veya iflas kararının bulunması gerekir.
38 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
bb - Saklı paylı mirasçının tenkisi talep ve dava etmemiş bulunması gerekir.
cc - Alacaklıların veya iflas masasının, tenkis davası açmasını saklı paylı mirasçıya ihtar
etmiş olmaları ve yapılan bu ihtarın semeresiz kalması şarttır.
Görevli ve yetkili mahkeme: İptal davasında olduğu gibi, tenkis davasında da, ölenin son yerleşim
yeri asliye hukuk mahkemesi yetkili ve görevlidir.
Davalılar: Tenkis davasında, dava olunan taraf, saklı paya tecavüz eden bağışların lehine yapılmış
olduğu kişilerdir. Dava olunan kimse, vasiyet alacaklısı olabileceği gibi, kanuni veya atanmış bir
mirasçı da olabilir. Hatta tenkis davası diğer bir saklı paylı mirasçıya da yöneltilebilir. Bunun gibi,
bazı hallerde, ne vasiyet alacaklısı, ne de mirasçı olan, fakat sağlararası bir bağışlama alan kişiye
karşı da, kanundaki şartlar içinde, tenkis davası açılabilir.
Tenkise tâbi bağışlamayı alan ve aleyhine tenkis davası açılabilecek olan kişi, bağış konusu malları
üçüncü bir kişiye temlik ederse, saklı paylı mirasçı tenkis talebi hakkını kural olarak üçüncü kişiye
karşı ileri süremez. Ancak temlik eden kişi bunu sırf tenkis davasının sonuçlarından kaçınmak
amacı ile ( kötüniyetle veya muvazaalı veya inançlı bir temlikle) yapmışsa, tenkis talebi hakkı
üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Yargıtay'ın 13.1.1975 tarihli ve 7/1 sayılı içtihadı
birleştirme kararı, fikrimizce isabetli olarak, bunu kabul ve beyan etmiştir.
Süreler: Tenkis talebi ancak mirasbırakanın ölümünden sonra ileri sürülebilir. Vasiyetçi hayatta
iken mirasçının tenkis talebi hakkı yoktur; çünkü bu zamanda miras hakkı ve saklı pay hakkı henüz
doğmamıştır, burada buna ilişkin olarak sadece beklenen bir hak vardır.
Tenkis davası belirtilen süreler içinde açılmalıdır, çünkü bu süreler hak düşürücü niteliktedir.
a - Bir yıllık süre: Bir yıllık süre, mirasçının saklı payının ihlâl edilmiş olduğunu öğrendiği günden
itibaren işlemeye başlar.
b - On yıllık süre: Mirasçının saklı payına tecavüz edildiğinden haberdar bulunmadığı hallerde, on
yıllık hak düşümü süresi geçerli olur. İptal davasındaki 20 yıllık hak düşümü süresi, tenkis
davalarında kabul edilmemiştir
c - İptal ve tenkis taleplerinin birleşmesi: MK. m 571, f. 2 gereğince, bir tasarrufun iptali diğerine
geçerlilik kazandırıyorsa, tenkis davası süreleri, iptal kararı verilmesinden itibaren işlemeye başlar.
Bu konuda uygulamada çok rastlanan şu soruna da dokunmak gerekir. Ölenin ölüme bağlı
tasarrufunun iptali ve tenkisi birlikte dava olunabilir mi? Bu mesele Yargıtay kararlarında ayrılık ve
çelişki konusu olmaktadır.
d - Tenkisin defi yolu ile ileri sürülmesi: Tereke mallarına zilyet olan mirasçıya karşı açılan tereke
malının geri alınması veya miras sebebiyle istihkak davasında, mirasçı tenkis defini ileri sürerek
yapılan talebi reddeder. Bu defi hakkının kullanılması herhangi bir süreye bağlanmamıştır, her
zaman ileri sürülebilir.
39 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
MİRASBIRAKANIN TENKİSE TÂBİ TASARRUFLARI
Tenkis talebinin konusu, mirasbırakanın yapmış olduğu tasarruf oranını aşan ve saklı payı ihlâl eden
ivazsız kazandırıcı işlemleridir. Burada önce, mirasbırakanın ölüme bağlı bağışlamaları tenkise tâbi
olur. Bunu takiben, ikinci olarak da, mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları
tenkis olunur.
Ölüme bağlı tasarruflardan farklı olarak, mirasbırakanın sağlararası bütün tasarrufları tenkise tâbi
değildir. Bu itibarla, Kanunumuzun düzenleme şekline uygun olarak bir ayırım yapmak ve
mirasbırakanın sağlararası ivazsız kazandırıcı işlemlerinden tenkise tabı olanları belirtmek gerekir.
1- Ölüme bağlı tasarruflar: Saklı payı ihlâl eden ölüme bağlı tasarrufların hepsi, özellikle mirasçı
ataması, mal vasiyeti, vakıf kurulması gibi tasarruflar tenkise tabidirler. Bunların vasiyetname veya
miras sözleşmesi ile yapılmış olmalarının önemi yoktur, saklı payı ihlâl etmiş olmak şartı ile her iki
halde de tenkis söz konusu olur.
2- Sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalardan tenkise tâbi bulunanlar: Mirasbırakan,
yalnız ölüme bağlı tasarrufları ile değil, sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları (ivazsız
kazandırıcı işlemleri) ile de saklı paya tecavüz edebilir. Ölüme bağlı olmayan bu çeşit
bağışlamaların hepsi tenkise tâbi değildir. Bunlardan tenkisi istenebilecek olanları, MK. m. 565
sınırlı olarak saymıştır.
a - Mirasta denkleştirme konusu iken denkleştirme dışında kalan, miras hissesine
mahsuben verilen ölüme bağlı olmayan kazandırmalar (MK. m. 565 b. 1): Bu bentte sayılan
bağışlamalara hayatta pek çok rastlanır. Bunlar, genellikle altsoy lehine yapılır. Bu kazandırmaların
tenkis edilebilmeleri için, bunların miras hissesine mahsuben verilmiş olmaları ve mirasta iadeye
tâbi kılınmamış olması şarttır.
Bağışın "miras hissesine mahsuben" verilmiş olması, mirasbırakanın izlediği maksat ve gayeden ve
keza bu konuda yapılan muamelenin mahiyetinden anlaşılabilir. Kanunda, "malvarlığı devri veya
borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş
sermayesi" şeklinde yapılan bağışlardan söz edilmektedir. Bu sayım sınırlayıcı değildir. Mirasta
denkleştirmeye tâbi bağışlama (sağlararası karşılıksız kazandırıcı işlem) kavramına giren, fakat
denkleştirme dışı bırakılmış diğer kazandırmalar da bunun içine girerler.
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, bu çeşit kazandırmaların tenkis konusu olabilmeleri için,
bunların mirasta denkleştirmeye tâbi kılınmamış olmaları şarttır; denkleştirmeye tâbi iseler, bu
takdirde, MK. m. 669 vd'da düzenlenen mirasta denkleştirme hükümlerine göre hareket edilmek
gerekir.
b - Miras haklarının önceden tasfiyesi maksadı ile yapılan kazandırmalar (MK. m. 565
b. 2): Burada, mirasbırakanın mirasçılarından biri ile yapmış olduğu ivazlı feragat sözleşmesi söz
konusu olmaktadır. Saklı paylı mirasçının mirastan feragat için ölenden almış olduğu ivaz ile diğer
mirasçıların saklı payları ihlâl edilmiş olabilir. Böyle bir ivazın (para veya malların) mirasçıların
40 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
saklı paylarına tecavüz eden kısmı tenkise tâbidir (MK. m. 565 b. 2, m. 573). Bir örnek alalım;
mirasbırakanın oğlu (A) 20.000 lira almak suretiyle miras hakkından feragat etmiştir.
Mirasbırakanın ölümünde terekesinde 4.000 lira değerinde mal vardır. Böyle bir durumda,
mirasbırakanın diğer iki çocuğu (B) ve (C)'nin saklı payları zedelenmiştir. Çünkü, burada tereke
miktarı: 4.000 + 20.000 = 24.000 liradır. Her bir çocuğun miras payı 8.000 lira, saklı payı da 4.000
lira olduğuna göre, (B) ve (C)'den her birinin 2.000 lira tutarında tenkis talebine hakları vardır.
Mirastan feragat eden kişi böyle bir tenkis talebi karşısında kaldığı takdirde, MK. m. 574 uyarınca,
bir seçim hakkına sahiptir: isterse tenkisi gereken miktarı verir (yukarıdaki örnekte (B) ve (C)'ye
2.000'er lira öder), isterse almış olduğu bağışı tamamen geri vererek hiç feragat etmemiş gibi
mirasın taksimine katılır.
c - Mirasbırakanın âdet üzere verdiği hediyeler dışında dönme hakkının saklı
tutulduğu bağışlamalarla, ölümünden önceki bir yıl içinde yaptığı bağışlamalar (MK m. 565
b. 3): Kanuna göre, önce, mutad olarak ve adet üzere verilen hediyeler tenkise tâbi değildirler.
Mesela, bir mirasçıya evlenirken veya doğum gününde veya bayramda verilmiş olan mutad ve
normal hediyelerin tenkisini diğer mirasçılar talep edemezler. Bunun gibi, ahlaki bir görevin ifası
için verilen şeylerin ve yapılan yardımların da tenkisi yoluna gidilmemek gerekir.
aa - Mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde yapmış olduğu bağışlamaların tenkisi talep
edilebilir:
Kanunumuza göre, mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olan bağışlamaların
tenkisi istenebilir. Buradaki bir yılık süre bağışlamanın ifasına (elden bağışlamaya) ilişkin
bulunmaktadır. Bağışlama taahhüdü daha eski bir tarihte yapılmış olabilir, bunun mirasbırakanın
ölümünden önceki bir yıl içinde ifa edilmiş olması halinde tenkise tabi tutulabilir.
bb - MK. m. 565 b. 3'de ikinci olarak, mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tuttuğu
bağışlamaların tenkisinin talep olunabileceği açıklanmıştır: Burada söz konusu olan durum şudur:
Mirasbırakan bir bağışlama yapmış, mesela (A)'ya 100.000 lira vermiştir veya (B)'ye evini
bağışlamış ve mülkiyetini ona devretmiştir. Fakat ölümü anına kadar bu bağışlamadan serbestçe
dönme hakkını mirasbırakan saklı tutmuştur. Böyle bir bağışlama ile saklı payı ihlâl edilen
mirasçılar, tenkis talep ve davası ile saklı paylarını elde edebilirler.
d - Saklı pay kurallarını ortadan kaldırmak maksadı ile yapıldığı açık olan bağışlamalar
(MK. m. 565 b. 4):
Bu bent hükmünün uygulanması için, mirasbırakanın saklı payı ihlâl etmek maksadının açık olarak
görünmesi gerekir. Bir kimsenin böyle bir isteğinin ölümünden sonra ispatı güç olduğundan,
doktrinde genel olarak kabul edilen bir esasa göre, bağışlamayı yapan mirasbırakanın bununla saklı
payı ihlâl ettiğini bilmesi, böyle bir kastın ispatı için yeter bir delildir. İsviçre Federal
Mahkemesi'nin bir kararında dendiği gibi, saklı pay hakkının ihlâli maksadının izlenmiş olmasının
muhtemel bulunması yeterlidir. Türk Yargıtay’ı içtihatlarına göre de, saklı pay kurallarını yok etmek
41 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
amacı, her türlü delille ve şahitle ispat edilebilir. Buna karşılık, bağışlamayı alan kişinin, bununla
saklı payın ihlâl edilmiş olduğunu bilip bilmemesinin bu bakımdan önemi yoktur.
Burada, tenkisi gereken tasarrufların içine, birinci olarak, bağışlamalar girer.
Mirasbırakanın sağlığında yaptığı bağışlamaların, bundan önceki (c, aa) bölümde açıkladığımız
MK. m. 565 b. 3 hükmü içine girmesi de mümkündür. Ancak, bu sonuncu hükmün uygulanması
için, bağışlamaların mirasbırakanın ölümünden evvelki bir yıl içinde yapılmış olmaları şartı aranır.
Halbuki şimdi incelenmekte olan 565. maddenin dördüncü bendindeki durumda, böyle bir zaman
sınırlaması konmamıştır, daha eski tarihli bağışlamaların da bu bent gereğince tenkisi talep
edilebilir.
MK. m. 565 b. 4 hükmünün kapsamına, ikinci olarak, bağışlama niteliği üstün bulunan
temlikler (karma bağışlamalar) de girer.
Burada, tamamen veya kısmen ivazsız temlikler söz konusu olur. Kısmen ivazsız veya diğer bir
deyimle kısmen ivazlı temliklerde, daha evvel de açıklamış olduğumuz gibi, karma bağışlama veya
diğer terimi ile gizli veya örtülü bağışlama niteliği vardır.
Şüphesiz, mirasbırakanın mallarını tam bir ivaz karşılığında temlik etmiş olması halinde, tenkis
durumu söz konusu olmaz. Aynı şekilde, sıkışık durumda bulunması veya paraya ihtiyaç hissetmesi
sebebiyle malın gerçek değerinden aşağı bir bedelle satılması durumunda da bir bağışlama niteliği
yoktur. Böyle bir temlikin, bağışlama veya karma bağışlama olarak tenkis sebebi teşkil edebilmesi
için, tarafların edaları arasındaki oransızlığın büyük olması ve aynı zamanda bu temlikin saklı pay
kurallarını etkisiz kılmak maksadı ile yapılmış olması lazımdır.
MK. m. 565 b. 4 hükmüne, üçüncü olarak, muvazaalı temlikler de girer.
Muvazaalı satış hükümsüzdür, bunun altında gizli bulunan işlem geçerli bir bağışlama ise, bu
sebeple verilen malların saklı payı ihlâl etmesi halinde bunun tenkisi istenebilir.
Tapu memuru önünde resmi şekilde yapılan muvazaalı taşınmaz satışı arkasında resmi senetle
yapılmamış gizli bağışlama taahhütleri hiçbir hüküm ifade etmezler. Bağışlama geçerli olmadığına
göre, bunun tenkisi de gerekmez, çünkü bu bâtıldır, ortada bir kazandırma yoktur. Böyle bir halde,
saklı paylı mirasçıların yapacakları şey tapu sicilindeki kaydın düzeltilmesini talep ve dava etmektir
(MK. m. 1025). Zira muvazaalı satış da bâtıl olduğundan söz konusu taşınmaz mirasbırakana ait
bulunmaktadır. Burada tenkis davası açmaya gerek yoktur. Bağışlamanın butlanı iddiası tenkise
göre daha elverişlidir; çünkü bu takdirde bağışlanmış olan malın bütünü terekeye ve dolayısıyla
mirasçılara ait olmaktadır.
Saklı pay kurallarını ihlâl etmek maksadı ile yapılan muvazaalı işlem, mirasbırakanın bir borç ikrarı
şeklinde de olabilir. Miras-bırakanın düzenlediği bir borç senedi ile mirasçılarından biri veya
üçüncü bir kişi bir alacak hakkı kazanır. Mirasbırakanın bu borcu terekeye ve dolayısıyla
42 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
mirasçılarına geçer ve esas itibarı ile böyle bir borç tenkis edilemez. Fakat buna karşılık, Yargıtay'ın
çeşitli kararlarında belirtildiği gibi, "mirasçıların saklı pay haklarını almalarına engel olmak için
mirasbırakanın bedelsiz olarak ve muvazaa ile düzenlemiş olduğu borç senetleri, bunların
bedelsizlikleri veya muvazaa ispat edilmek suretiyle, hükümsüz hale getirilebilir".
Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur. Saklı pay kurallarının çiğnenmesi sebebiyle, tenkisi
istenebilecek işlemler aslında geçerli işlemlerdir, mirasbırakanın yapmış olduğu bağışlamalar veya
karma bağışlamalar geçerlidir, bunlar ancak saklı payı ihlal ettikleri ölçüde tenkise tâbi tutulurlar.
Buna karşılık, muvazaalı işlemler aslında hükümsüz olduklarından bu sebeple tenkis talebinde
bulunmaya ihtiyaç olmayabilir, bu son halde, mirasbırakanın sağlararası tasarrufunun muvazaalı
olduğu ve dolayısıyla hükümsüzlüğü iddia olunmak gerekir.
Yargıtay içtihatları, tenkis konusunda ve sırf mirasçının saklı pay hakkını elde etmesi haline özgü
bulunmak üzere, bedelsizlik ve muvazaa iddialarının şahitle ispatını mümkün ve geçerli
saymaktadırlar. Yargıtay'ın bir kararına göre, mirasbırakan veya muvazaalı sözleşmenin diğer
tarafını teşkil eden kişi muvazaa iddiasını şahitle ispat edemez, burada yazılı delil aranır, ancak
mirasbırakanın ölümünden sonra ileri sürülen yukarıda belirttiğimiz muvazaa iddialarında
mirasçıların şahit dinletmek hakları vardır.
TENKİSİN HÜKMÜ
Genel hüküm: Tenkise bağlanan esas hüküm, saklı payı ihlâl edilmiş olan ve tenkis talebinde
bulunan mirasçının saklı payının tamamlanması için, mirasbırakanın yapmış olduğu ölüme bağlı
veya sağlararası tasarruf ve bağışlamaların indirilmesi, hatta gerekirse, tamamıyla ortadan
kaldırılmasıdır. Mahkemenin tenkis kararı, mirasın açılması (mirasbırakanın ölümü) gününe kadar
geriye etkilidir.
Tenkisine hükmolunan malların saklı paylı mirasçı tarafından talep olunması: Bu paragrafın
yukarıdaki bölümünde de belirtildiği gibi, mahkemece verilen tenkis hükmü yenilik doğuran bir
karar niteliğindedir. Bunun sonucu olarak, tenkisine karar verilen meblağ veya malların saklı paylı
mirasçılara verilmesi gerekir. Tenkis davası bir eda davası olmadığından, saklı paylı mirasçının
mahkemenin tenkis kararına dayanarak, saklı payına ilişkin bulunan kısmın kendisine verilmesini
talep ve dava etmesi gerekir. Bu çözümün bu konudaki işleri uzatmak gibi bir sakıncası vardır. Bu
sebeple, davacı saklı paylı mirasçı bu iki davayı birleştirebilir, tenkis davası ile bunun sonucuna
bağlı eda davasını birlikte açabilir.
Mirasbırakanın sağlararası bir bağışlamasının tenkisi halinde, tenkis olunan malın saklı paylı
mirasçıya geri verilmesi yükümlülüğü: Medeni Kanun burada iyiniyet sahibi kişilerin
durumlarını hafifletmiştir. MK. m. 566 gereğince, sağlararası bir bağışlama alan kişi iyiniyet sahibi
ise, o sadece mirasın açıldığı (mirasbırakanın öldüğü) gün bu kazandırmalardan elinde kalanı geri
vermekle yükümlü olur. Mirasın açılması anında, iyiniyet sahibi bulunan bağışlamayı alanın elinde
bu bağıştan hiçbir şey kalmamışsa, bu takdirde hiçbir şey tenkis edilemeyecektir. MK. m. 566
hükmü, BK'daki sebepsiz zenginleşme kurallarının bir uygulaması niteliğindedir.
43 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Bağışlama alanın kötüniyetli olması halinde, tenkis olunacak miktar, yalnız mirasın açılması anında
bunun malvarlığında bulunan fazlalık değildir, fakat tenkisi gereken meblağın tamamıdır.
Bağışlanan mal veya eşya, bağışlama alanın elinden çıkmış veya tüketilmiş olsa bile, kötüniyet
durumunda, tenkisi gereken miktarın tamamen verilmesi veya ödenmesi yükümlülüğü vardır. Böyle
bir halde, bunun yerine geçen şey veya bu yoksa parasal değeri üzerinden tenkis miktarı alınmak
gerekir.
Mirasbırakandan sağlararası bağışlama almış olan kişinin bunu başkasına devretmesi halinde, saklı
paylı mirasçı tenkis talebi hakkını, kural olarak, üçüncü kişiye karşı ileri süremez; onun buradaki
talep ve dava hakkı, alacak davalarında olduğu gibi, şahsi niteliktedir, yalnız mirasbırakandan
bağışlama alan kişiye yöneltilebilir. Ancak sağlararası bağışlamayı alan kimse, bağış konusu olan
malları, tenkis talebinden kaçınmak amacı ile bu durumu bilen üçüncü bir kişiye temlik ederse,
tenkis talebinin bu üçüncü kişiye karşı da ileri sürülebileceği Yargıtay'ın 1975 tarihli bir içtihadı
birleştirme kararı ile kabul olunmuştur. Burada tenkise tâbi sağlararası bağış alan kişinin muvazaalı
veya inançlı bir temlikle veya hakkını kötüye kullanarak (MK. m. 2, f. 2) bunları başkasına temlik
etmesi durumu bulunmaktadır.
Lehine vasiyet yapılan kişinin tenkisle yükümlü bulunması halinde sahip olduğu seçim hakkı:
MK. m. 564, lehine vasiyet yapılan kişiye bir seçim hakkı tanımaktadır: Bu kimse isterse bunu
aynen muhafaza eder ve saklı payı aşan kısmı nakden öder veya isterse vasiyet edilen malı geri
vererek tasarruf oranı miktarını (yani saklı payların alınmasından sora geriye kalan kısmı) para
olarak alır.
Tek mirasçısı oğlu (A) olan (M), vasiyetname ile Şişli'deki dairesini (Ü)'ye vasiyet etmiştir. (M)'nin
ölümünde, bu daire dışında 50.000 lira malvarlığı bulunmaktadır. (Ü)'ye vasiyet edilmiş olan
dairenin, (M)'nin ölüm tarihinde değeri ise 100.000 liradır. Bu durumda, (M)'nin terekesi
50.000+100.000 = 150.000; (A)'nın saklı payı da 75.000 liradır. (A), terekeden ancak 50.000 lira
alabildiğinden, saklı payı 25.000 lira tecavüze uğramıştır. Bu miktarın, vasiyet konusu taşınmaza
oranı ise 25/100, yani 1/4'tür ve bu oran "sabit tenkis oranı" dır. Karar tarihinde, dairenin değeri
200.000 liraya çıkmışsa, tenkis nedeniyle (A)'ya ödenmesi gereken para da (200x1/4) = 50.000 lira
olacaktır.
564. madde hükmü emredici bir hüküm değildir. Vasiyetçi, ölüme bağlı tasarrufu ile bunun aksini
düzenleyebilir ve buradaki seçim hakkını ortadan kaldırabilir.
İntifa veya irat vasiyetinin ifasında saklı paylı mirasçının seçim hakkı (MK. m. 568): Vasiyet
alacaklısına seçim hakkı tanıyan 564. maddenin yanında, MK. m. 568 intifa ve irat vasiyetleri
hakkında özel bir hüküm kapsamakta ve bu konuda saklı paylı mirasçıya bir seçim hakkı
vermektedir. Bu madde gereğince, mirasbırakan tarafından tesis edilmiş olan intifa veya irat
hakkının tasarruf oranını aştığı tespit edildiği takdirde, saklı paylı mirasçı, dilerse intifa veya irat
hakkının tasarruf oranını aştığı ölçüde tenkisini talep eder, dilerse intifa veya irat hakkının
tamamiyle ortadan kaldırılması suretiyle tasarruf oranını nakden öder.
44 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
TENKİSE UYGULANACAK USUL
1 - Tenkiste sıra: MK. m. 570 gereğince, önce ölüme bağlı tasarruflar tenkis olunur, bunu takiben
ikinci olarak da mirasbırakanın sağlığında yaptığı ölüme bağlı olmayan bağışlamaları tenkise tâbi
olur. Şu halde, birinci sıradaki ölüme bağlı tasarrufların tenkisi ile saklı payların toplam miktarı elde
edilmezse, bu takdirde, ikinci sıradaki mirasbırakanın ölüme bağlı olmayan (hayatta iken ifa ettiği)
bağışlamalarının tenkisine geçilir.
a - Mirasbırakanın aynı zamanda ifa olunan tasarrufları: Ön planda tenkise tâbi olan,
mirasbırakanın ölüme bağlı tasarruflarıdır. Bunlar mirasın açılması (mirasbırakanın ölümü) anında,
aynı zamanda hüküm ifade ederler. Ölüme bağlı tasarruflar mirasbırakan tarafından değişik
tarihlerde düzenlenmiş olsalar bile, bunlar aynı anda hüküm doğururlar. Bu sebeple, ölüme bağlı
tasarruflar birlikte ve orantılı olarak tenkise tabidirler. Mirasbırakanın sağlığında yaptığı ölüme
bağlı olmayan bağışlamaları da aynı anda yapılmış olabilirler. Mesela, mirasbırakan çeyiz parası
olarak kızına 2.000 lira verirken, aynı anda oğluna da 5.000 lira vermiş olabilir. Böyle bir halde,
ölüme bağlı tasarrufların tenkisi ile saklı payların tutarı olan miktara erişilemediği halde, tenkisi
gereken ölüme bağlı olmayan bu bağışlamalar da, ikinci sırada olmak üzere, orantılı olarak tenkise
tabi olurlar. Fakat sağlararası bağışlamaların aynı günde yapılmamış olmaları daha fazla
mümkündür. Bu takdirde, orantılı olarak değil, fakat belirli bir sıraya göre tenkis yapılmak gerekir.
b - Mirasbırakanın çeşitli tarihlerde yapmış olduğu sağlararası bağışları: Ölüme bağlı
olmayan bağışlamalar, mirasbırakan tarafından ayrı tarihlerde yapılmış ve ifa edilmişse, bu
takdirde, MK. m. 570'de düzenlenen sıraya göre tenkis yapılmak gerekir. Esasen, 570. maddenin
kenar başlığı da "tenkiste sıra"dır. Bu maddeye göre, değişik tarihli ölüme bağlı olmayan
bağışlamaların tenkisinde, mirasbırakanın en son tarihli bağışından başlanır ve geriye doğru gidilir.
Diğer bir ifade ile, bu tür bağışlardan, tarih itibarı ile, en sonuncusundan (en yenisinden) başlanır ve
daha eski tarihlere gidilmek suretiyle tenkis yapılır.
Doktrinde, genel olarak kabul edilen esasa göre, bu çeşit bağışlamaların tenkisinde sırayı tespit
bakımından, sözleşme veya bağışlamanın ifası anı değil, fakat borç doğuran sözleşmenin tarihi esas
alınmaktadır. Bu hal şekli isabetledir, çünkü mirasbırakan bağışlama taahhüdünü yaptığı ve borç
altına girdiği andan itibaren malvarlığında değişiklik yapmış olmaktadır. Bu bakımdan,
mirasbırakanın irade beyanının, bağışlama sözleşmesinin yapıldığı tarihin esas alınması gerekir.
c - Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan kazandırmalar: MK
m. 870, I. 2, eski MK.'da bulunmayan bir hüküm getirmektedir. Buna göre, mirasbırakanın, kamu
tüzel kişileri veya kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapmış olduğu karşılıksız kazandırmalar, ister
ölüme bağlı tasarrufla, ister sağlararası işlemle yapılmış olsun, en son sırada tenkis edilirler. Ancak,
mirasbırakan bunun da aksini emredebilir ve sırayı değiştirebilir.
2 - Mirasbırakanın tasarruflarının orantılı olarak tenkisi halinde izlenecek usul: Bu konuda
MK 561 ve 563’te düzenlenen iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. Bu hallerden her birinde,
45 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
tenkis farklı esaslardan hareket olunarak yapılır ve sonuç olarak, bağışlama alana isabet edecek
tenkis miktarı aynı olamaz.
Gerek 561. gerek 563. maddelerde, mirasbırakanın saklı payı ihlâl eden tasarruflarının orantılı
olarak tenkisi meselesi düzenlenmektedir. Bu sebeple, aşağıda (a, b, c, d) bölümlerinde vereceğimiz
bilgiler, orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalara ilişkindir, diğer bir anlatışla, bu iki madde hükmü
mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile sağlararası bağışlamalarından orantılı olarak tenkis
edilecek olanlar hakkında geçerlidir.
Bu iki madde hükmünü ve buna ilişkin meseleleri sırasıyla inceleyelim.
a - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, saklı payı olmayan kişiler lehine yapılmıştır:
MK. m. 563 hükmü gereğince, böyle bir halde, tenkis, bağışlamaların bütününün toplamına göre
orantılı olarak yapılır. Bu konuda bir örnek verelim: Bir oğlu ve 60.000 lira serveti bulunan mirasbırakan, oğluna hiçbir şey bırakmayarak, (A)'ya 36.000 lira (O)'ya 24.000 lira verilmesini vasiyet
etmiştir. Olayda, mirasbırakanın oğlunun saklı payı olan 30.000 liranın elde edilebilmesi için (A)
ve (B)'ye yapılan ölüme bağlı bağışlamalar, bütünü üzerinde orantılı olarak tenkis olunacaktır.
Burada yapılacak hesabın formülü şudur:
%
T = Yapılacak Tenkis Miktarı
Ba = Münferit Bağışlama
SP = Saklı Payın Tamamlanması İçin Gereken Miktar
TB = Saklı Payı İhlal Eden Bağışlamaların Toplamı
tenkis olunacaktır. Sonuç olarak, tasarruf oranından (A)'ya 18.000 lira, (B)'ye 12.000 lira düşecektir:
.%
46 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Diğer bir örnek alalım; Terekesi 10.000 lira olan mirasbırakanın yasal mirasçısı olarak, sadece sağ
kalan eşi vardır. Mirasbırakan (A)'ya 4.000 lira, (B)'ye 3.000 lira, (C)'ye 1.000 lira verilmesini
vasiyet etmiştir. Burada, eşin saklı payı 7500 liradır. Bağışlamalar toplamı 8.000 lira, tenkisi
gereken miktar 5500 liradır.
%
Tenkisi gereken miktarların toplamı: 5.500 liradır. Tenkisten sonra geriye kalan bağışlama
miktarları:
(A)’ya kalan Bağışlama: 4.000 – 2750 = 1250 liradır.
(B)’ye kalan Bağışlama: 3000 – 2062,5 = 937,5 liradır.
(C)’ye kalan bağışlama: 1000 – 687,5 = 312,5 liradır.
Lehine bağışlama yapılmış kişilere ödenmesi gerekli miktarlar toplamı 2.500 liradır.
Bir örnek daha verelim: Terekesi 80.000 lira olan mirasbırakanın yasal mirasçı olarak sağ kalan eşi
(S) ve annesi (A) vardır. Mirasbırakan, (B)'ye 30.000 (C)'ye 20.000 (D)'ye 10.000 lira vasiyet
etmiştir. Burada eş (S)'nin saklı payı 40.000, anne (A)'nın saklı payı 10.000 liradır. (S),
mirasbırakan tarafından tasarruf edilmeyen terekeden 10.000 lira alacağından, onun ihlâl edilen
saklı payı 30.000 liradır; (A) ise tasarruf edilen kısım dışındaki terekeden 10.000 lira alacak
olduğundan, saklı payında bir zedelenme bulunmamaktadır. Bağışlamalar toplamı: (30+20+10) =
60.000 lira, tenkisi gereken miktar 30 milyar liradır.
%
47 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Tenkisi gereken miktarların toplamı da 30 milyar liradır. Sonuçta terekenin dağılımı şöyle olacaktır:
(S): 10.000 + 30.000 = 40.000 lira (saklı payı)
(A): 10.000 (Saklı payı)
(C): 30.000 – 15.000 = 15.000 lira
(D): 20.000 – 10.000 = 10.000 lira
(E): 10.000 – 5000 = 5.000 lira
MK. m. 563 hükmü, emredici bir hukuk kuralı değildir, mirasbırakan bunun aksini emredebilir.
Esasen, maddenin ifadesi de bunu göstermektedir. Bu sebeple, mirasbırakan, tenkis ihtimalini
düşünerek, böyle bir halde, bazı mal vasiyetlerinin aynen korunmasını ve tenkise tâbi tutulmasını,
tenkis söz konusu olursa, bunun diğer vasiyet alacaklısı veya atanmış mirasçılardan alınmasını
emredebilir ve bu suretle ölüme bağlı tasarrufların orantılı olarak tenkisi hakkındaki kuralın aksini
düzenleyebilir. Bu mümkündür ve geçerlidir. Ancak, bunun ölüme bağlı tasarruftaki mirasbırakanın
irade beyanından açıkça anlaşılır olması gerekir.
Bu konuda, MK. m. 563, f. 2 hükmüne de kısaca değinelim. Bu fıkraya göre, belirli şeyleri teslim
yükümlülüğü ile yapılan vasiyet ve bağışlamalar tenkise tâbi oldukları takdirde, lehine bağışlama
yapılan kimse kendi yükümlülüklerinin de aynı ölçüde ve bununla orantılı olarak indirilmesini
isteyebilir. Mesela, mirasbırakanın 50.000 lira değerindeki bir evini (A)'ya mal vasiyeti şeklinde
bağışlaması, buna karşılık, bu kişiyi (B)'ye 20.000 lira ödemekle yükümlü kılması halinde, alt
vasiyet veya diğer terimi ile ikinci derecede vasiyet vardır. Veya mirasbırakanın (A)'yı mirasçı
ataması ve miras hissesi olarak da bu evi (B)'ye tahsis etmesi mümkündür, bu takdirde de, atanmış
mirasçı (A)'nın ifa ile yükümlü bulunduğu bir mal vasiyeti vardır. Bu olayda (A) lehine yapılan
ölüme bağlı tasarrufun tenkise tâbi tutulması halinde, (B)'nin faydalanacağı vasiyetin de aynı oranda
indirilmesini (A) talep edebilir. Eğer mirasbırakanın (A)'ya yaptığı ölüme bağlı tasarruf 20.000 lira
miktarında (yani yüzde kırk oranında) tenkis edilirse, (B)'ye yapılan ve (A)'nın ifa ile yükümlü
bulunduğu vasiyetin de aynı oranda (yani 8 milyar lira miktarında) indirilmesi istenebilir.
Ancak, mirasbırakan bunun aksini emredebilir. Bu bakımdan, MK. m. 563, f. 2 hükmü bir çeşit
karine mahiyetindedir. Mirasbırakanın bunun aksini istemiş olduğu ispat edilmek suretiyle bunun
hüküm ve etkisi ortadan kaldırılabilir. Aynı sonuç, mirasbırakanın sağlararası bağışlamaları
hakkında da uygulanabilir.
b - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, saklı paylı mirasçılar lehine yapılmıştır: Bu konuda,
MK. m. 561 hükmü, mirasbırakanın lehine vasiyet veya bağışlama yapmış olduğu mirasçının da,
saklı payı kadar bir hakka sahip olmasını istediği fikrinden hareket etmektedir. Bunun sonucu olarak
saklı paylı mirasçı lehine yapılan bağış (vasiyet), bu ancak saklı pay miktarını aştığı takdirde
varsayılır ve böyle bir halde, tasarrufların tenkisi, bunların toplamının değerine göre orantılı olarak
48 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
değil, fakat lehine bağış yapılan kimsenin saklı payını aşan miktarlar üzerinden orantılı olarak
yapılmak gerekir.
Şu halde, bu konuda, mirasçılardan her birinin saklı payında fazla miktarlar üzerinden orantılı
olarak tenkis yapılacaktır. Bundan evvelki (a) bölümünde vermiş bulunduğumuz aynı örneği alalım:
Tereke mevcudu 60.000 lira olan mirasbırakan üç oğlundan (A)'ya 36.000 (B)'ye 24.000 lira
verilmesini vasiyet etmiş ve üçüncü oğlu (C)’den hiç söz etmemiştin Burada, (C) saklı payı olan
10.000 lirayı talep etmek hakkına sahiptir, bu miktar (A)'ve (B)'nin hisselerinden orantılı olarak
tenkis olunacaktır.
Burada tenkis, bağışlamaların toplamı yani 36.000 ve 24.000 lira üzerinden yapılamaz. 561. madde
gereğince, sadece saklı payı aşan miktar üzerinden tenkis yapılmak gerekir. Şu halde, örneğimizde
(A) lehine yapılan vasiyetin (36-10)=26.000 lirası ve (B) lehine olanın da (24-10) = 14.000 lirası,
orantılı olacak, tenkise tâbi tutulacaktır. Bu olayda, tenkisin yapılacağı miktarların toplamı (26+14)
= 40.000 liradır. Bunun hesaplanması için uygulanacak formül şudur:
%
T = Yapılacak Tenkis Miktarı
Bs = Saklı Paylı Mirasçı Lehine Yapılan Bağışlamanın Bunun Saklı Payından İndirildikten Sonra
Kalan Kısmı
SP= Saklı Payın Tamamlanması İçin Gereken Miktar
TBs= Saklı Payların çıkarıldıktan Sonra Geriye Kalan Bağışların Toplamı
Bu suretle, yukarıdaki olayın tenkis miktarlarını hesaplayalım:
%
49 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Şu halde; (A)’dan tenkis edilecek 6.500 ve (B)’den tenkis edilecek 3.500 lira ile, (C) saklı payı olan
10.000 lirayı elde edecektir.
Sonuçta;
(A)’nın miras hakkı: 36.000 – 6500 = 29.500 liradır.
(B)’nin miras hakkı: 24.000 – 3.500 = 20.500 liradır.
(C)’nin miras hakkı: 6500 + 3500 = 10.000 liradır.
TOPLAMDA 60.000 LİRA
Diğer bir örnek alalım: Terekesi 16.000 lira olan ve 4.5.2007 tarihinden önce ölmüş olan
mirasbırakan vasiyetnamesinde eşi (S)'nin 10.000, annesi (A)'nın 6000 lira almalarını istemiştir.
Kardeşi (K)'ya bir şey bırakmamıştır. Burada (S)'nin saklı payı 8.000 lira, (A)'nın saklı payı 1.000
lira, (K)'nın saklı payı 500 liradır. Olayda, sadece (K)'nın saklı pay hakkı 500 lira tutarında
zedelenmiştir. Buna karşı (S)'ye yapılan bağışlama, bunun saklı payını 2.000 lira ve (A)'ya yapılmış
olan da saklı payını 5.000 lira miktarında aşmaktadır. Burada, (S) ve (A)'ya yapılan bağışlamaların,
bunların saklı paylarını aşan kısımların toplamı: 2.000 + 5.000 = 7.000 liradır. (K)'nın saklı payını
tamamlayabilmek için yapılacak tenkis hesabı şudur:
%
Kanunumuzun bu düzenleme şekli hakkaniyete uygundur. Mirasbırakan 561. maddede gösterilen
usulden başka bir şekilde tenkis yapılmasını isteyebilir mi? MK. m. 563 hükmünün tamamlayıcı bir
hukuk kuralı olduğu, mirasbırakanın bunun aksine tasarrufunun geçerli bulunduğu aynı maddede
açıklanmış olduğu halde, 561.maddede böyle bir açıklık yoktur. Bu konuda herhangi bir açıklama
yapılmamış olmakla beraber, aynı sonucu 561. madde hükmü için de kabul etmek ve mirasbırakanın
bunun aksini düzenlemesi veya emretmesini geçerli saymak fikrimizce doğru olur.
c - Orantılı olarak tenkise tâbi bağışlamalar, hem saklı paylı mirasçılar, hem de saklı payı
olmayan kişiler lehine yapılmıştır: Lehine bağışlama yapılan saklı paylı mirasçıların yanında
mirasçı olmayan veya saklı payı bulunmayan bir veya birden fazla kişi lehine de kazandırma
yapılmışsa ve bütün bu bağışlamalar orantılı olarak tenkis edilmesi gerekiyorsa, bu takdirde, MK.
m. 561 cümle 2 uyarınca, mirasçının saklı payını aşan kısmı üzerinden ve saklı payı bulunmayan
kişiler lehindeki bağışlamalar da bağışlamanın bütünü üzerinden orantılı olarak yapılacaktır.
Bir örnekle durumu canlandıralım: Terekesi 16.000 lira olan mirasbırakan, vasiyetnamesinde, eşi
(S)'ye 6.000, üç oğlundan (A)'ya 4.000 (B)'ye 3.000 lira verilmesini bildirmiş, üçüncü oğlu (C)'den
hiç söz etmemiştir. Mirasbırakan ayrıca, kardeşi (D)'ye 2.000 ve arkadaşı (E)'ye de 1.000 lira
verilmesini vasiyet etmiştir. Burada, eş (S)'nin saklı payı 4.000, çocuklardan her birinin saklı payı
ise 2.000'er liradır. (S)'nin saklı payını aşan miktar 2.000, (A)'nın saklı payından fazla olan miktar
50 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
2.000, (B)'nin saklı payının üstündeki miktar ise 1.000 liradır. (C)'nin saklı payı olan 2.000 lirayı
alabilmesi için yapılması gereken tenkiste (S)'ye yapılan vasiyetten 2.000, (A)'ya yapılandan 2.000,
(B)'ye yapılandan 1.000 lira alınacak ve bunun yanında (D) ve (E)’ye yapılan 2.000 ve 1.000 liralık
vasiyetlerin tamamı bunların toplamına eklenecektir. Böylece, tenkis için esas olan bağışlamaların
toplamı 8.000 lira olacaktır. Tenkis hesabı şu şekilde yapılacaktır:
%
MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE)
Mirasta denkleştirme kurumunun amacı, kanuni mirasçılığı korumak ve altsoy arasında eşitliği
sağlamaktır. Mirasbırakanın bir mirasçının diğerine oranla daha iyi ve elverişli bir durumda
olabilmesi, ancak mirasbırakanın buna ilişkin açık bir tasarrufunun bulunması ile mümkün olur.
Mirasbırakan tasarruf oranı içinde kalmak (yani mirasçıların saklı paylarına dokunmamak) şartı ile
bu çeşit tasarruflarda bulunabilir. Mirasbırakanın böyle bir tasarrufu yoksa, bu takdirde, kanuni
mirasçıların eşit durumda olmaları prensibi geçerlidir.
Mirasta denkleştirme ancak mirasçılar hakkında geçerlidir. Mirasçı olmayan kişilere mirasbırakan
tarafından yapılmış olan bağışlamaların iadesi söz konusu olamaz. Bunlar, saklı payı ihlâl ettikleri
takdirde, ancak tenkise tâbi tutulabilirler.
Mirasta denkleştirme mirasın taksimine girer ve mirasın kısmi bir taksimi niteliğindedir.
Mirasta denkleştirme bir mirasçının mirasbırakanın sağlığında ondan karşılıksız (ivazsız) olarak
aldığı malları ve kıymetleri aynen veya karşılığını geri vermesinden ve bunların mirasın taksiminde
hesaba katılmasından ibaret bir işlemdir. Kanuni mirasçılığı koruyan ve miras hukukunda aile
hukuku düşüncesini kuvvetlendiren mirasta iade yükümlülüğü ile, mirasbırakanın hayatta iken
mirasçısına bağışlama yolu ile verdiği malların, bazı şartlar atlında miras ortaklığına geri verilmesi
veya bunların bağışlama almış olan mirasçının miras hissesinden mahsup edilmesi anlaşılır.
51 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Mirasbırakanın kanuni mirasçıları lehine yapmış olduğu sağlararası bağışlamaların, iadeye tâbi olup
olmadığının tesbitini, Kanunumuz, birinci planda, bizzat mirasbırakana bırakmıştır. Mirasbırakanın
bu konuda herhangi bir tasarrufu veya irade beyanı yoksa, bu takdirde Medeni Kanunun mirasta
denkleştirme hükümleri uygulanır.
Mirasbırakanın altsoyu arasında iade mükellefiyeti kanunen ve karine olarak vardır. Buna karşılık,
altsoy dışındaki diğer mirasçılar arasında mirasta iade mükellefiyeti ancak mirasbırakanın irade
beyanı ile meydana gelebilir.
İade mükellefiyeti ve iadeyi talep hakkı, mirasçılık sıfatına dayanır. İade ile mükellef mirasçı,
mirası reddettiği takdirde, mirasçılık sıfatını kaybedeceğinden, kural olarak iade mükellefiyetinden
kurtulur.
Mirasta denkleştirmede, kelimenin teknik anlamında bir iade bulunmayabilir. Mirastaki iade, daha
çok semboliktir ve mirasın taksimi konusunda kanuni mirasçılar arasında miras hisselerinin bir çeşit
denkleştirilmesi niteliğindedir.
Mirasta denkleştirme ile tenkis arasındaki farklar: Mirasta denkleştirme ve tenkis birbirinden
tamamen farklıdır. Bu iki dava birlikte yürütülemez, davada yalnız bunlardan biri istenebilir.
Mirasta denkleştirme talep ve dava olunduğu takdirde, tenkis bunun içine girmez. Mirasta
denkleştirme talebinin yapılabileceği çoğu hallerde, mirasçının ayrıca tenkis talebinde bulunması
gereksizdir. Çünkü, mirasta denkleştirme ile mirasçı kanuni miras hakkını elde edebilir. Fakat bazı
nadir hallerde, mirasta denkleştirme hükümlerinin uygulanmış olmasına rağmen, mirasçının saklı
payını elde edememesi mümkündür. Bu takdirde, talep edilmiş olmak şartı ile, tenkis talebi de
yapılmak gerekir. Bu sebeple, mirasta denkleştirmenin yanında ayrıca tenkis de talep edilebilir.
Böyle bir halde, tenkis ve mirasta denkleştirme talep ve mükellefiyetleri birbirinden ayrı ve
bağımsız olarak mevcut olurlar.
a - Niteliği bakımından: Tenkis talebi ve davası saklı payın müeyyidesidir. Saklı payının ihlâli veya
tasarruf oranının aşılması halinde, mirasçı, saklı payının gerektirdiği miktarı, tenkis talebi ve davası
ile elde eder, ölenin bağışlama ve tasarruflarından saklı paya tecavüz edenler, bu tecavüzü aşma
oranında tenkis olunurlar (indirilirler).
Mirasta denkleştirmenin mahiyeti ise, tamamiyle farklıdır. Burada mirasbırakanın kanuni
mirasçılarına verdiği sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamalarının miras ortaklığına geri
verilmesi veya bunların bağışlama almış olan kanuni mirasçıların miras hissesinden mahsup
edilmesi ve böylece diğer kanuni mirasçıların kanuni miras paylarını almaları sağlanmaktadır.
Mirasta denkleştirme, kanuni mirasçılar arasında bir çeşit hesaplaşmadır, hisselerinin
denkleştirilmesidir; bununla bunlar arasında eşitlik sağlanması gayesi güdülür. Bunun sonucu olarak
mirasta denkleştirme hükümlerinin uygulanması halinde, mirasçının miras hakkını alması sağlanır.
Bu itibarla, mirasta denkleştirmenin, kanuni mirasçılığın bir yardımcısı ve tamamlayıcısı olduğunu
söyleyebiliriz.
52 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
b - Mirasbırakanın tasarrufu bakımından: Mirasta denkleştirmenin uygulanıp uygulanmaması,
mirasbırakanın arzu ve iradesine bağlıdır. Mirasbırakan, bu konuda kanun hükmünün aksini
emredebilir ve kanunen, iadeye tâbi mirasçısını iade dışında bırakabilir veya iadeye tâbi olmayan
mirasçısını iade ile mükellef tutabilir.
Halbuki kanundaki belirli haller dışında, mirasbırakan saklı paylar üzerinde tasarruf edemez ve
böyle bir tasarrufun bulunması saklı paylı mirasçının tenkis talebi hakkını ortadan kaldırmaz.
Mirasbırakan tasarruf oranı ve saklı pay hakkındaki kanun hükümlerine uymak zorundadır.
c - Talep hakkı sahipleri bakımından: Tenkis talebi ve davası hakkı saklı paylı mirasçıya tanındığı
halde, mirasta denkleştirmeyi talep ve dava hakkı, saklı paylı olsun veya olmasın, kanuni mirasçıya
aittir. Atanmış mirasçının mirasta denkleştirmeye tâbi olup olmaması meselesini ayrıca
inceleyeceğiz.
Bunun dışında, MK. m. 562 gereğince, mirasçının alacaklıları veya iflası halinde iflas masası da
bazı şartlar altında, tenkis talebinde bulunabildikleri halde, mirasta denkleştirmeyi talep hakkı
yalnız mirasçıya aittir (MK. m. 669).
d - Talebin ileri sürüleceği kişiler bakımından: Tenkis talebi, saklı paylı mirasçı tarafından diğer
bir mirasçıya karşı ileri sürülebileceği gibi, saklı payı ihlâl eden bağışlamayı almış olan üçüncü
kişiye karşı da ileri sürülebilir. Halbuki mirasta denkleştirme sadece kanuni mirasçılar arasında
meydana gelir. Burada, denkleştirmeyi talep eden mirasçı olduğu gibi, iade ile mükellef olan da
diğer bir mirasçıdır.
e - Bağışlama ve tasarruflar bakımından: Mirasbırakanın gerek sağlararası, gerek ölüme bağlı
tasarrufları tenkise tâbi olabildiği halde, mirasta denkleştirme ancak mirasbırakanın kanuni
mirasçısı lehine yapmış olduğu sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlama hakkında uygulanır.
Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ve dolayısıyla muayyen mal vasiyetleri hakkında, mirasta
denkleştirme hükümleri uygulanmaz. Bunlar, saklı payı ihlâl ettikleri taktirde, ancak tenkis
olunabilirler, Medeni Kanunumuza göre, mirasta denkleştirmenin konusu mirasbırakan hayatta iken
kanuni mirasçısına vermiş olduğu bağışlamalardır. Mirasta denkleştirmenin söz konusu olabilmesi
için, bağışlanma alan şahsın hem mirasçı olması, hem de bunu mirasbırakan hayatta iken ondan
almış bulunması şartıdır
MİRASTA İADE İLE YÜKÜMLÜ KİŞİLER
Mirasbırakanın sağlığında, mirasçılarına vermiş olduğu bağışlamaların, mirasta iadeye tâbi olup
olmadığını tayin etmek, birinci derecede, kendisine ait olan bir iştir. Mirasbırakan, mirasçısına
vermiş olduğu ölüme bağlı olmayan bağışlamayı iadeye tâbi kıldığını veya bunu iade dışında
tuttuğunu beyan edebilir. Mirasbırakanın böyle bir beyan veya tasarrufu geçerlidir ve mirasçıları
için bağlayıcıdır.
Mirasbırakanın bu konuda herhangi bir beyanda bulunmamış olması da mümkündür. Böyle bir
halde Medeni Kanun hükümleri gereğince hareket etmek gerekir.
53 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Medeni Kanunumuz, mirasta iade mükellefiyetini bütün kanuni mirasçılar hakkında düzenlemekle
beraber, bu konuda, mirasbırakanın altsoyu ile diğer kanuni mirasçıları arasında fark gözetmiş ve bu
hususta ayrı hükümler koymuştur.
Mirasbırakanın altsoyu arasında mirasta iade yükümlülüğü (kanundan doğan iade
yükümlülüğü)
a-Mirasta iade yükümlülüğü: Medeni Kanunumuza göre, mirasbırakanın hayatta iken altsoyu
lehine yapmış olduğu ölüme bağlı olmayan kazandırmalar, altsoy arasında, kanunen ve karine
olarak, iadeye tabidir. Mirasta iade ile mükellef görünen altsoy ancak bunun iadeye tâbi olmadığının
mirasbırakan tarafından açık olarak belirtilmiş bulunduğunu ispat ederek, mirasta iade
mükellefiyetinden kurtulabilir.
Altsoy arasında kanundan doğan mirasta iade mükellefiyeti iki halde yoktur. Birincisi, verilmesi
olağan hediyeler ile evlenme giderlerinin mirasta iadeye tâbi olmamasıdır, ikincisi, mirasbırakanın
açık bir irade beyanı ile altsoyunu mirasta iade mükellefiyeti dışında tutmasıdır.
b-Olağan hediyeler ile evlenme giderleri mirasta iadeye tâbi değildir.
c-Altsoyun mirasbırakan tarafından mirasta denkleştirmeden muaf tutulması: Buradaki durumu
bir örnekle aydınlatalım: Mirasbırakan, sağlığında, evlenen kızına ev bağışlamış, içini döşemek
suretiyle bunun mülkiyetini ona devretmiştir; mirasbırakan erkek çocuğuna da ticaret yapması için
aynı miktarda para vermiştir. Mirasbırakanın sağlığında ondan hiçbir şey almamış olan üçüncü bir
çocuğu, bu bağışlamaların iadesini ve bu suretle altsoy arasında eşitliğin sağlanmasını talep edebilir.
Ancak mirasbırakan bunları mirasta iadeden istisna ettiğini; sağlararası bağışlama almış oğlunun ve
kızının bunları iade ile mükellef tutulmayacaklarını açık olarak beyan etmiş bulunuyorsa, bu
takdirde, altsoy arasında mirasta iade mükellefiyeti meydana gelmez.
Mirasçının mirasta iade dışında tutulması konusunda mirasbırakanın açıklayacağı irade beyanını
Kanunumuz herhangi bir şekil şartına bağlı kılmamıştır. Bu sebeple, mirasbırakanın bu türlü bir
beyanının ölüme bağlı bir tasarruf şeklinde olması şart değildir. Mirasçısını mirasta iade
mükellefiyetinden muaf tuttuğunu, mirasbırakan yapmış olduğu bağışlama ile birlikte veya
bağışlamadan sonra beyan edebilir.
Altsoy dışındaki diğer kanuni mirasçıların ve sağ kalan eşin mirasta iade
mükellefiyetleri (mirasbırakanın irade beyanına dayanan mirasta iade mükellefiyeti): Altsoy
dışındaki diğer kanuni mirasçılar hakkında, mirasta iade mükellefiyetinin varlığı konusundaki
kanuni karine hükmü geçerli değildir. Burada, mirasta iade mükellefiyeti ancak mirasbırakanın
bunu beyan etmiş olması halinde vardır (MK. m. 669). Muris hiçbir şey bildirmemiş olduğu
takdirde, altsoy dışındaki kanuni mirasçıların mirasta iade mükellefiyetleri yoktur.
Mirasbırakanın bu beyanı şekle tâbi olmamakla beraber, bunun bağışlama ile birlikte beyan edilmiş
olması şarttır. Kanuni mirasçısına vermiş olduğu bağışlama karşılığında mirasbırakanın ondan
54 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
makbuz almış bulunmasından, mirasta iade mükellefiyetinin kurulduğu sonucu çıkarılabilir. Bu
beyan bağışlama ile birlikte yapılmadığı takdirde, mirasbırakanın lehine bağışlama yapmış olduğu
2. ve 3. zümredeki kanuni mirasçısını mirasta iade ile mükellef kılabilmesi, ancak ölüme bağlı bir
tasarruf ile mümkün olabilir.
Sağ kalan eşin mirasbırakanın altsoyu dışındaki hısımları ile birlikli mirasçı olması halinde, mirasta
iade bakımından bir problem ve güçlük yoktur, zira bunlar bu bakımdan aynı durumdadırlar. Buna
karşılık, eşin mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olması halinde, altsoyun karine olarak
mirasta iade mükellefiyeti bulunduğu halde, eşin, mirasta iade yükümü karine olarak yoktur. Bu
sebeple, böyle bir halde, altsoyun aleyhine olarak, bir eşitsizlik görülmektedir, isviçre doktrininde
tenkitlere neden olan bu durum, sonuç itibarı ile, bazı görüş ayrılıklarına sebebiyet vermektedir.
Fikrimizce, her ne kadar mirasta iade mükellefiyeti genel olarak karşılıklı olmak gerekirse de, sağ
kalan eşe daha elverişli durum saylamak isteyen Kanunumuz, bu konuda bu esastan ayrılmış
bulunmaktadır. Kanaatimizce buna uyulmak gerekir. Şüphesiz, mirasbırakan bunun aksini tanzim ve
emredebilir.
Kanuni mirasçının atanmış mirasçı olarak tayin edilmiş olması halinde mirasta denkleştirme
hükümleri uygulanmamak gerekir: Altsoy dışındaki kanuni mirasçılar, mirasbırakan aksini
emretmiş olmadıkça, esasen mirasta iade ile mükellef değillerdir. Buna karşılık, altsoyun durumu
önemlidir. Altsoy, mirasbırakanın sağlığında ondan almış olduğu bağışlamaları iade ile mükelleftir.
Ancak, mirasbırakan bunun aksini emredebilir ve altsoyu mirasta iade mükellefiyetinden muaf
tutabilir.
Mirasbırakanın kanuni mirasçısını atanmış mirasçı tayin etmesi halinde de aynı durum vardır. Bu
taktirde, bu kişi mirasta iade ile mükellef tutulmamak gerekir.
Mirasçılık sıfatını kaybeden kişinin mirasta iade mükellefiyeti:
a - Mirası reddeden veya mirastan ıskat olunan veya mirasçılık ehliyetinin bulunmaması
sebebiyle mirasçı olamayan kişinin mirasta iade ile mükellef olmaması: Mirasbırakandan
hayatta iken mirasta iadeye tâbi bir kazandırma alan mirasçı olacak şahıs, mirastan ıskat olunur
veya mirası reddederse, almış olduğu bağışlamaları muhafaza eder ve mirasta iade ile mükellef
olmaz. Mirasta iade mükellefiyeti mirasçılık sıfatına dayandığından ve ıskat, yoksunluk veya red
hallerinde mirasçılık sıfatı bulunmadığından, bu mükellefiyet de mevcut olmamaktadır.
b - Mirasçılık sıfatını kaybeden kişinin yerine geçen mirasçının mirasta iade yükümlülüğü:
Mirasçılık sıfatını kaybeden ve mirasbırakanın sağlığında ondan almış olduğu kazandırmaları
muhafaza eden kişinin yerine diğer bir mirasçı geçtiği taktirde, hakkaniyete aykırı bir durum
meydana gelebilir. Çünkü, mirasçı olmayan veya olamayan kişinin yerine geçen, bu sebeple miras
ortaklığına giren kimse, şahsen mirasbırakandan bir bağışlama almamış bulunduğundan, mirasta
iade ile yükümlü tutulmayacak mıdır?
MK. m. 670 uyarınca, mirasta iade ile yükümlü mirasçının mirasçılık sıfatını kaybetmesi halinde,
55 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
onun yerine geçen mirasçı, mirasta iade ile yükümlü olacaktır. Ancak, bu kişilerin iade
yükümlülüğü, miras paylarında meydana gelen artış oranıyla sınırlıdır.
MİRASTA İADENİN KONUSU
Mirasta iade yükümlülüğünün konusu bakımından, genel olarak üç şart aranır.
Birincisi, karşılıksız bir kazandırıcı işlemin bulunmasıdır.
İkincisi, bu işlemin mirasbırakan tarafından ve mirasbırakanın malvarlığından yapılmış
olması ve sonuçlarının mirasbırakanın sağlığında meydana gelmiş olmasıdır.
Üçüncüsü, karşılıksız kazandırıcı işlemin mirasçının miras hakkına mahsuben yapılmış
olmasıdır.
1-Karşılıksız (ivazsız) kazandırıcı işlem: Kazandırıcı işlem sebebiyle, mirasta iade
mükellefiyetinin meydana gelebilmesi için, bu işlemin ivazsız (karşılıksız) olması gerekir.
İvazsız kazandırıcı işlemleri ikiye ayırarak incelemek gerekir. Bu konuda, tam ivazsız kazandırıcı
işlemlerle, kısmen ivazsız kazandırıcı işlemler vardır.
Tam karşılıksız kazandırıcı işlemlerin başlıca örneği bağışlamalardır. Bunun içine belirli bir miktar
paranın veya malların verilmesi girdiği gibi, mirasçı lehine karşılıksız (ivazsız) olarak temlik
yapılması veya aynı şekilde bir aynî hak veya alacak hakkı tesisi veya mirasçının üçüncü bir kişiye
olan borcunun ödenmesi veya borçtan ibra veya mirasçı tarafından yapılması gereken bir takım
masrafların mirasbırakan tarafından ifası da girer.
Kısmen karşılıksız kazandırıcı işlemler ise karma bağışlamalardır. Bunlar, karşılıksız kazandırıcı
işlemlerle karşılıklı (ivazlı) kazandırıcı işlemler arasında, her ikisinden unsurlar kapsayan
işlemlerdir. Buradaki kazandırıcı işlemde karşı bir eda vardır, fakat karşılıklı edalar birbirlerine eşit
değildir, taraflar bu kazandırıcı işlemin bir kısmı ile karşılanmasını, geri kalan kısmının karşılıksız
olmasını istemekte ve kabul etmektedirler.
Böyle bir halde, karma mahiyette olsa bile, bağışlamanın var olabilmesi için, bağışlama iradesinin
(animus donandi) bulunması zorunludur. Örneğin, mirasbırakan hayatta iken taşınamazlarından
birini gerçek değerinden çok düşük bir bedelle oğluna satmıştır. Satış fiyatı ile bunun gerçek değeri
arasındaki büyük fark, burada bağışlama iradesinin varlığını gösterir. Değerinden çok düşük bir
bedelle satış halinde, bir tür bağışlama yapmayı mirasbırakanın düşünmüş ve arzu etmiş olması
mümkün olduğu gibi, oğlunun ısrarı karşısında onun hatırını kıramayarak, arzusuna aykırı olarak
bunu yapmış olması da muhtemeldir. Her iki halde de, mirasta denkleştirme söz konusu olur.
56 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
2 - Karşılıksız kazandırıcı işlemin, mirasbırakan tarafından sağlığında, kendi malvarlığından
yapılması:
Burada şu özellik aranır.
a)Mirasçı lehine yapılan karşılıksız kazandırıcı işlem mirasbırakan tarafından yapılmalı ve bu onun
malvarlığından çıkmış bulunmalıdır. Ancak mirasbırakanın sağlararası kazandırıcı işlemleri mirasta
iade konusuna girerler. Mirasbırakanın ölüme bağlı bağışlamaları mirasta iadeye tâbi değildirler. Bu
sonuncular hakkında mirasın taksimi esasları ve özellikle MK. m. 647 hükmü uygulanır.
b)Sağlığında yapmış olduğu karşılıksız kazandırıcı muameleyi mirasbırakan ifa etmiş olmalıdır.
Diğer bir anlatışla, karşılıksız kazandırıcı muamelenin konusu olan mallar veya eşya,
mirasbırakanın sağlığında mirasçının mülkiyetine geçirilmiş olmalı veya mirasçı lehine bir aynî hak
tesis edilmiş olmalıdır.
3 - Karşılıksız kazandırıcı işlem konusunun mirasçıya miras hakkına mahsuben verilmesi:
Mirasta denkleştirmenin söz konusu olabilmesi için, mirasbırakanın sağlararası karşılıksız
tasarrufunun, bunu alan şahsın mirasçılığına ve miras hakkına ilişkin bulunması gerekir.
Mirasbırakanın hayatta iken kanuni mirasçısına vermiş olduğu karşılıksız kazandırmanın bunun
miras hissesine mahsuben verilmiş olup olmadığı nasıl tesbit olunabilir? Bu konuda, ön planda,
mirasbırakanın irade beyanı göz önünde tutulur.
4 - Karşılıksız kazandırıcı işlemlerin çeşitleri: MK. m. 669, f. 2'de altsoy lehine yapılan
kazandırmalardan ö- nemlileri gösterilmiştir. Bunlar çeyiz, kuruluş sermayesi verilmesi, malvarlığı
temliki, borçtan ibradır.
MİRASTA İADEYE HAK SAHİPLİĞİ VE TALEP HAKKI
1 - Mirasta iadeye hak sahipliği: Medenî Kanunumuz mirasta iade ile yükümlü kişileri belirttiği
halde, mirasta iadeyi talep hakkına sahip kişileri göstermemiştir. Bu husus mirasta iade
yükümlülüğünün türü ve biçiminden çıkarılmak gerekir.
Mirasta iadeye hak sahipliği, mirasta iade yükümlülüğünün karşılığıdır. MK. m. 669, f. 1'de,
mirasçıların birbirlerine karşı iade ile yükümlü bulundukları söylenmiştir. Gerçekten, mirasta
denkleştirmenin olabilmesi için, birden fazla mirasçının (en az iki mirasçının) bulunması şarttır.
Bunlardan biri mirasta iade ile mükelleftir, diğeri mirasta iadeye hak sahibidir. Şüphesiz, gerek
mirasta iade ile mükellef, gerek buna hak sahibi mirasçı birden fazla da olabilir.
2 - Mirasta iadeyi talep hakkı: Mirasta iadeye hak sahibi mirasçının, bunu talep hakkı vardır.
Mirasta denkleştirme isteme hakkının içinde birbirinden ayrılmaz iki hak vardır. Birincisi, mirasta
iadeyi talep etmektir, ikicisi, mirasta iade ile yükümlü mirasçı tarafından miras ortaklığına geri
verilen veya bu mirasçının miras hissesinden kesilen (mahsup edilen) kazandırmaya iştirak etmek
hakkıdır. Bu iki hak bölünmez ve ayrılmaz niteliktedir.
57 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Mirasta denkleştirmeyi talep ve dava hakkı, mirasın taksimine ilişkin bir haktır. Bu sebeple, mirasta
iade talebi, mirasın taksimi sırasında ileri sürülmek gerekir. Mirasta denkleştirmeyi sağlayacak
normal yol, mirasın taksimidir. Miras taksim edilemediği müddetçe, mirasta denkleştirmeyi talep
hakkı zamanaşımına uğramaz. Diğer taraftan, mirasın taksiminden önce mirasta denkleştirme talep
edilemez. Hatta bu konuda bir tesbit davası açılmasına da imkân olmamak gerekir. Buna karşılık,
mirasın taksimi bittikten sonra, mirasbırakanın mirasta denkleştirmeye tâbi bir kazandırmasının
meydana çıkarılması halinde diğer mirasçıların mirasta iade talebine yine hakları bulunmak gerekir.
İsbat yükü, mirasta iadeyi talep eden mirasçıya aittir.
KAZANDIRMA MİKTARININ MİRASÇININ MİRAS HİSSESİNİ AŞMASI
HALİNDE AŞAN KISMIN MİRASTA İADESİ
1 - Mirasta iade mükellefiyeti: Mirasbırakanın hayatta iken bir mirasçısına vermiş olduğu
bağışlamaların toplamı, bu mirasçının miras hissesinden fazla ise mirasçı bu fazlalığı da iade ile
mükellef midir? MK. m. 672, buna olumlu cevap vermektedir. Bu maddede, "yapılan kazandırma
miras payını aştığı takdirde mirasçı, mirasbırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse,
bu fazlalık denkleştirmeye tâbi olmaz. Diğer mirasçıların tenkise ilişkin haklan saklıdır"
denmektedir.
Kazandırmanın miras payını aşan kısmının mirasçıda kalmasını miras-bırakanın istemiş olduğu
ispat edilemezse, mirasçı miras payını aşan bu kazandırma fazlasını da iade ile yükümlüdür.
Mirasbırakanın hayatta iken yapmış bulunduğu kazandırmanın çok büyük olması sebebiyle, bu
kazandırmanın miras hissesini aşan fazla kısmının diğer mirasçıların saklı paylarını ihlâl etmesi de
mümkündür. Böyle bir halde, tenkis talebi hakkı da vardır. Bu gibi durumlarda, diğer mirasçılar
aynı zamanda hem mirasta denkleştirme, hem de tenkis talep edebilirler. Tenkis talep etme ve
davası ile saklı payı için gereken miktarı, mirasta denkleştirme talep ve davası ile de kanuni miras
haklarının tutarını isteyebilirler.
MK. m. 672 hükmü yalnız mirasbırakanın altsoyu hakkında geçerlidir, altsoyun dışındaki diğer
kanuni mirasçıların miras hisselerini aşan kazandırma fazlasını da iadeyle borçlu olmaları ancak
mirasbırakanın bunu emretmiş olmasına bağlıdır.
2 - Miras hissesini aşan kazandırma kısmına ilişkin mirasta iade mükellefiyetinden kurtulma:
Altsoyun mirasta iade ile mükellef bulunduğu kazandırmanın miras hissesini aşan kısmının
iadesinden mirasbırakan tarafından kurtarılması mümkün ve geçerlidir. Mirasbırakanın buna ilişkin
irade beyanının şartları daha hafiftir. Bu beyan her çeşit delille ispat olunabilir. Bunun açık olması
da şart değildir.
MİRASTA DENKLEŞTİRME USULÜ
Mirasta iade ile mükellef mirasçı, MK. m. 671 gereğince, iki yoldan birini seçmek hakkına sahiptir.
Mirasçı, bu madde uyarınca, ya almış olduğu kazandırmayı miras ortaklığına aynen iade eder ve
58 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
diğer mirasçılar gibi mirasın taksimine katılır veya almış olduğu kazandırmayı muhafaza eder ve
bunun kıymeti onun miras hissesinden indirilmek suretiyle mirasta denkleştirme yapılır. Bunlardan
birincisine "aynen denkleştirme", ikincisine de "mahsuben denkleştirme" veya "kıymet üzerinden
denkleştirme" denir. Buradaki seçim hakkı, iade ile mükellef mirasçıya aittir
Mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufu ile, mirasta denkleştirme usullerinden birini bizzat tayin
edebilir. Mirasçılar buna uymakla mükelleftirler, ancak bütün mirasçıların rıza ve muvafakatları
alınmış olmak şartı ile, mirasta iade ile mükellef mirasçı diğer bir denkleştirme şeklini seçebilir.
Aynen denkleştirme usulü: Bağışlama olarak almış olduğu şeyi mirasçı miras ortaklığına aynen
iade edebilir, buna göre yapılan ilave ile birlikte tereke ve miras hisseleri hesap olunur ve iade eden
mirasçı diğer mirasçılarla eşit olarak mirasın taksimine katılır.
Mahsuben denkleştirme (kıymet üzerinden denkleştirme): Mirasbırakanın sağlararası mirasta
iadeye tâbi kazandırmasına bunun denkleştirme anında taşıdığı değer üzerinden kıymet takdir
olunur (MK. m. 673) ve bu kıymet esas alınmak suretiyle mirasta iade yapılır.
Mirasta denkleştirmenin ve miras hisselerinin hesaplanması hususunda basit bir usul vardır. Mirasta
iadesi gereken kıymet terekeye ilave edilir, toplam kıymet üzerinden miras taksimi yapılır ve
mirasta iade ile mükellef mirasçının miras hissesinden mirasta iadesi gereken miktar indirilir.
Burada üç işlem yapılması gerekmektedir: toplama, taksim ve çıkarma. Meseleyi örnekle
aydınlatalım.
Örnek : 1 - Mirasbırakanın mirasçıları iki oğlu (A) ve (C) ve kendisinden önce ölen oğlu (B)'nin iki
çocuğu (mirasbırakanın torunları) (D) ve (E)'dir. Mirasbırakanın ölümü anında malvarlığı 90.000
liradır. Mirasbırakanın sağlararası bağışlamaları: (A)'ya 30.000, (C)'ye 20.000, (D)'ye 10.000 liradır.
Birinci işlem (toplama): Mirasbırakanın malvarlığı : 90.000 + sağlararası kazandırmaları 60.000
=150.000 liradır.
İkinci işlem (taksim): Tereke malvarlığı : 150.000 liradır. Birinci derecede taksim, 150.000 : 3 =
50.000. (A) ve (C)'nin hisseleri 50.000, (D) ve (E)’nin hisseleri 25.000'dir.
Üçüncü işlem (çıkarma):
%
59 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
Örnek: 2 - Mirasbırakanın mirasçısı olan beş oğlundan (A, B, C, D, E) üçü (B, D, E)
mirasbırakandan önce ölmüşlerdir. (B)'nin iki çocuğu (F), (G) hayattadır. (D)'nin oğlu (H) daha
evvel ölmüştür, fakat (H)'nin kızı (L) sağdır. (E)'nin iki oğlundan (I) hayattadır, (K) ise ölmüştür,
fakat (K)'nin iki çocuğu (N), (P) sağdırlar ve mirasçıdırlar. Mirasbırakanın ölümü günü malvarlığı
1.500.000 liradır. Sağlararası kazandırmaları: (A)'ya 200.000, (F)'ye 150.000, (i)'ye 80000, (N)'ye
40.000, (P)'ye 30.000 liradır.
Birinci işlem (toplama):
Mirasbırakanın malvarlığı 1.500.000 + sağlararası kazandırmalar toplamı 500.000= 2.000.000 dur.
İkinci işlem (taksim):
Birinci derecede taksim : 2.000.000 : 5 = 400.000. (A) ve (C)'nin miras hisseleri 400.000 dir. ikinci
derecede (F), (G) ve (i)'nin miras hakları 200.000 dir. Üçüncü derecede (L)'nin hissesi 400.000, (N)
ve (P)'nin miras hisseleri 100.000'er liradır.
Üçüncü işlem (çıkarma):
%
MİRASBIRAKANIN ÇOCUĞU İÇİN YAPMIŞ OLDUĞU ÖĞRETİM VE EĞİTİM
GİDERLERİNİN MİRASTA İADESİ
1 - Öğretim ve eğitim giderlerinin mirasta iade mükellefiyeti dışında olması:
a - MK. m. 674, f. 1 hükmü: Çocukların öğretim ve eğitimleri maksadı ile mirasbırakan
tarafından yapılmış olan masrafların mirasta denkleştirmeye tâbi olup olmaması bakımından,
Medenî Kanunumuz ortalama bir çözüm şekli kabul etmiştir.
b - MK. m. 674, f. 1 hükmü gereğince, mirasta iade mükellefiyetinden kurtulmanın
şartları:
60 / 61
MEHMET PEHLİVAN
MEHMET PEHLİVAN
aa) Bu maddenin uygulanma alanına sadece çocuklarının öğretim ve eğitimleri için mirasbırakan
tarafından yapılmış olan masraflar girer.
bb) MK. m. 674, f. 1 gereğince, mirasbırakanın çocukları için yapmış olduğu öğretim ve eğitim
masraflarından ancak alışılmış ölçüde olanlar mirasta iadenin dışındadır.
2 - Mirasbırakanın ölümü anında öğretimlerini henüz yapmamış veya bitirmemiş olan
çocuklarla sakat çocukların tazminat hakkı:
a - Mirasbırakanın bir kısım çocuklarının yetiştirilmiş olmalarına karşılık diğer çocuklarının
öğretimlerini bitirmemiş veya hiç yapmamış olmaları bu konuda bir eşitsizlik meydana getirebilir.
Bunun giderilmesi hakkaniyet gereği olduğu gibi, aynı zamanda çocuklar arasındaki eşitlik prensibi
gereği bulunmaktadır. Bu maksatla MK. m. 674, f. 2'de bunlara uygun bir ödeme yapılması
gerektiği beyan olunmuştur.
b - Sakat veya aklen geri çocuklar: Bunun gibi, zeka ve kabiliyetleri geç ve güç gelişen çocuklar ile
sakat çocukların durumları da ayrıca göz önünde tutulmak gerekir. MK. m. 674, f. 2. hükmü
uyarınca, sakat çocuklara terekeden belirli ve uygun bir ödeme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
c - Ödeme (mirasta denkleştirme) şekli: Bu konuda, mahsuben denkleştirmeye benzeyen fakat tam
manası ile bu olmayan bir durum vardır. Bu tazminat miktarı, her bir mirasçının miras hakkından
hakkaniyete uygun bir indirme yapılmak suretiyle hesap olunur.
61 / 61

Benzer belgeler

Miras Hukuku

Miras Hukuku TMK 560/II: Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır. T...

Detaylı