Aralık

Transkript

Aralık
Tüm eserlerde akıl yer alır.
Nikon’un akıllı KILAVUZ MODU eserlerimi mükemmelleştirmemde bana yardımcı olur.
AF-S DX VR 18-55mm f/3.5-5.6G ile birlikte
.tr
ISSN 1309-095X
TFMD ‘’FOTO MUHABİRİ’’
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği
(TFMD) Adına Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Rıza ÖZEL (Başkan)
YÖNETİM KURULU
Ümit Kozan (Başkan Yrd.)
Gürsel Eser (Genel Sekreter)
Barış Oral (Mali Sayman)
Yurttaş Tümer
(Üye – Marmara ve İstanbul Bölge Temsilcisi)
Kenan Çimen (Üye – Ege Bölge Temsilcisi)
Emin Demir (Üye – Akdeniz Bölge Temsilcisi)
Uğur Kavas (Üye)
Yavuz Özden (Üye)
Alper Yurtsever (Üye)
Ali Ekeyılmaz (Üye)
TFMD KURUCU ÜYELERİ
Rafet Hüner
Sökmen Baykara
Zekai Durmuş
Halim Ermiş
Rıza Ezer
Dursun Gündoğdu
Bülent Hiçyılmaz
İlhan Kuyucu
Turgut Mantar
Mehmet Ünlü
GENEL YAYIN DANIŞMANLARI
Bülent Hiçyılmaz
Mehmet Ünlü
Şükrü Akın
Aykut Fırat
ISSN 1309-095X
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır. Sayı:11 • Aralık 2011 • ÜCRETSİZDİR
GÖKŞİN SİPAHİOĞLU
anısına...
SİPA’nın kurucusu, Foto Muhabiri
Gökşin Sipahioğlu, Paris’te vefat
etti.
KÜBA Havana’da genç bir
kadın banka önünde nöbet
tutuyor. Yüksek topuklu
ayakkabıları, bigudili saçlarını
hafif örten eşarbı ile genç kadının
zarif ve çekici görüntüsü elindeki
silahla çelişiyor. 1962.
Fotoğraf: Gökşin Sipahioğlu
26
36
Grafik Tasarım
Erhan KOÇ
www.erhankoc.com.tr
HUKUK DANIŞMANI
Av. Umut Kurman
ALK Hukuk Bürosu
Web Tasarım
CMC (Cüneyt Düşmez)
www.cmcankara.com
YAYIN KURULU
Uğur Kavas
Volkan Yıldırım
Celal Çevirgen
Murat Çetin Mühürdar
Raşit Aydoğan
Erhan Sevenler
Hüseyin Yeşilkavak
Denizhan Güzel
Okan Özer
İbrahim Laleli
Adnan Poyraz
Eyüp Kaçar
Zafer Sel
Cem Bakırcı
Adres:
Feza Gürsey Bilim Merkezi Yanı
Altınpark-Aydınlıkevler-ANKARA
Tel: 0 312 417 87 60 • Fax: 0 312 417 87 18
Süreli yayın Sayı: 11
Aralık 2011 / Üç ayda bir yayınlanır
Foto Muhabiri Dergisi’nde yeralan yazı, fotoğraf ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
Yazı ve fotoğrafların kullanım hakları TFMD’ye
(Türkiye Foto Muhabirleri Derneği) aittir. izinsiz olarak yayınlanamaz.
Baskı
Dumat Ofset
0.312 278 82 00
80
56
98
88
I
Z
I
M
I
SES
?
I
M
R
A
V
N
A
DUY
TFMD Başkanı Rıza ÖZEL
T
FMD Foto Muhabiri Dergisi 11. sayısına
ulaştı. Bu dergilerde belki de en sık dile getirdiğimiz konu oldu, gazetecilerin elinden
alınan “yıpranma hakkı” ve meslektaşlarımızın giderek ağırlaşan mesleki çalışma koşulları.
Bunlarla ilgili ziyaretlerde bulunduk, dosyalar sunduk yetkililere. Sonuç ise kocaman bir soru işareti.
Herkesin derdinin peşinde koşan gazeteci, kendi sıkıntısını dile getiremedi. Yer bulamadı gazetecinin
sıkıntısı gazete sayfasında veya haber bülteninde.
Birkaç küçük internet portalının bir kenarına ilişti
ancak gazetecinin çilesini yansıtan bu haberler.
Arkadaşlarımız vuruldu Gürcistan’da az daha ölüyordu Levent, hala geceleri uykusundan sıçradığını biliyorum kameraman Güray’ın. Mustafa öldü.
Irak’ta, üstelik yardım konvoyundaydı ateş açıldığında. Kalbi dayanmadı Behzat’ın bu strese gencecik yaşında kalp krizi geçirdi. Somali’de bomba
attılar, Anadolu Ajansı aracına. Şanslıydı, arkadaşlarımız arabada değildiler o sıra.
Haykırdık olağanca sesimizle bizler, “Yıpranmıyoruz, Ölüyoruz” diye. Ama...
Sesimizi duyan olmadı...
Sebahattin ağabeyle, Cem depremde enkaz altında
kaldı.
Depremin acısını duyuruyorlardı haberlerinde “sağlam raporlu !” Bayram Otel çöktüğünde. Defalarca
yan yana, omuz omuza görev yaptığımız meslektaşlarımız Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in üzerine yığıldı koca bina. Yardım ekipleri seslendi, “Sesimi duyan var mı?” Bir cevap beklediler, bir nefes
bir ses. O güne kadar kimse duymamıştı seslerini,
o günde onlar sustu.
Sesleri çıkmadı...
Fotoğraf: Ümit BEKTAŞ
S
meraları, bir de basın kartları bulundu.
Ancak olmadı, günler süren umutlu, acı
bekleyişin ardından soğuk bedenleri çıkarıldı, otelin enkazından.
Görev şehitlerimiz, Doğan Haber Ajansı (DHA) ekibi muhabirleri Sebahattin
Yılmaz ve Cem Emir ile depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet, aileleri, yakınları ve
tüm basın camiasına başsağlığı diliyoruz.
Bu acı haberle tekrar haykırmak istiyoruz. Biz gazeteciler, “YIPRANIYORUZ !”
Herkesin kaçtığı afet bölgelerine bizler
koşarak gidiyoruz. Savaşlardan kaçan
insanlar, mülteci kamplarına yerleştirilirken bizler ateşe atıyoruz kendimizi.
Ne soğukta duruyor, ne sıcakta kesiliyor haberin telaşı. Tüm bunlara rağmen, Ekim 2008 yılında gazetecilerin
filli hizmet süreleri kaldırıldı. Yani kamu
oyunda bilinen şekli ile “yıpranma hakkı” elinden alındı gazetecinin.
ebahattin Yılmaz ve Cem Emir
için Türkiye Foto Muhabirleri
Derneği Yönetim Kurulu’ndaki
tüm arkadaşlarımın ortak kararı
ile yayınladığımız baş sağlığı mesajını
buradan bir kez daha duyurmak istiyorum...
İki arkadaşımızın ölümünün foto muhabirlerinde de büyük bir üzüntü ve keder
yaşattığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bir çok olayda yan yana fotoğraf çekip haber kovaladığımız, basın şehitleri arasına eklenen Yılmaz ve Emir’i
asla unutmayacağız.
Deprem bölgesinde görev yaparken
yakaladı arkadaşlarımızı ölümün soğuk
nefesi. Sebahattin 52 yaşındaydı, Cem
ise henüz 26’sında. Deprem bölgesinde
yaşananları son ana kadar aktardılar
ajanslarının merkezine. Ta ki, 5,6 büyüklüğündeki depremin sarsıntısıyla
kaldıkları Bayram Oteli kağıt gibi üzerlerine çökünceye kadar. Kendilerine
günlerce ulaşılamadı, ailesi ile birlikte
tüm meslektaşları nefeslerini tuttu..
Tanıyan, tanımayan herkes umutlu bir
haber bekledi. Birkaç gün sonra odalarına ulaşıldığında toz ve molozlar arasında kırık dökük fotoğraf makineleri, ka-
Gazeteci arkadaşlarımızın büyük kısmı,
sendikasız çalıştırılıyor, hakları verilmiyor, iş güvenlikleri ise yok maalesef.
Üstelik sahte bordrolarla asgari ücret
yansıtılıyor maaşlarına ki kovulduklarında ancak 3-5 kuruş tazminat alsınlar.
Depremde, selde, savaşta görev yapan
gazetecilere yasal hakları olan savaş ve
afet tazminatları da ödenmiyor üstelik.
Depremde, selde, savaşta görev yapan
gazetecileri, sigorta şirketleri bile kapsam dışında tutuyor. Ne özel hayat sigortası yaptırabilirler ne de özel sağlık
sigortası.
Arkadaşlarımız Sebahattin Yılmaz ve
Cem Emir’in nezdinde tüm basın şehitlerinin aziz hatıraları önünde bir kez
daha saygıyla eğiliyoruz.
DUYAN VAR MI?
Basın Şehitlerimizi unutmayacağız...
FOTOSENTEZ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Van, Hakkari, Şırnak ve Siirt’i
kapsayan gezisinde üs bölgelerini helikopterle ziyaret etti
Fotoğraf: Murat ÇETİNMÜHÜRDAR, Cumhurbaşkanlığı
FOTOSENTEZ
Fotoğraf: Fatih KILIÇ , Habertürk Gazetesi
Ankara’da Tepe Prime konutları fıskiyeler altındaki dans gösterisi ile tanıtıldı.
FOTOSENTEZ
TBMM Başkanı Cemil Çiçek Haydarpaşa Garından kalkan TRT treni ile Almanya’ya hareket etti.
Fotoğraf: Serkan AKKOÇ, Habertürk Gazetesi
Kadınlar Basketbol Cumhurbaşkanlığı Kupasında Fenerbahçe ve Galasatasaray
Ankara Spor Salonu’nda karşılaştı. Maç sonunda kupa töreni sırasında tribün çöktü.
Fotoğraf: Volkan FURUNCU, Anadolu Ajansı
FOTOSENTEZ
FOTOSENTEZ
Zaman Gazetesi Foto Muhabiri Ali ÜNAL, Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışmasında üçüncü oldu.
FOTOSENTEZ
Akşam Gazetesi Foto Muhabiri Raşit AYDOĞAN İzmir’de düzenlenen Hava Oyunlarında çektiği
kareyle Finansbank ‘ın “Bizce Mümkün” sloganlı fotoğraf yarışmasında birinci oldu.
FOTOSENTEZ
Milliyet Gazetesi’nden Ercan Arslan, Türkiye Futbol Federasyonu ve Ülker’in düzenlediği
“Herkes için Futbol” fotoğraf yarışmasında “Kızlar” adlı fotoğrafı birinciliğe “Çadır Kent” isimli
fotoğrafı ile de ikinciliğe layık görüldü. Arslan, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) ile işbirliği içinde Avrupa Gönüllülük Yılı’nı kutlamak
amacıyla düzenlenen “Gönüllü Ol! Fark Yarat!” fotoğraf yarışmasında da büyük ödülü aldı.
FOTOSENTEZ
Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Fırat Yurdakul, Çin Haber
Ajansı Şinua’nın düzenlediği “Yoksulluğa Odaklan” isimli fotoğraf
yarışmasında Somalide çektiği bu kare ile mansiyon aldı.
FOTOSENTEZ
Libya’da Kaddafi’nin doğum yeri olan Sirte, Ulusal Geçiş Konseyi
askerlerinin tank, roketatar ve füzeli saldırıları ile düştü.
Fotoğraf: Sinan GÜL, Anadolu Ajansı
FOTOSENTEZ
22
Fotoğraf: İbrahim LALELİ, Doğan Haber Ajansı
Alt kısmı Antalya müzeinde sergilenen “Yorgun Herkül” heykelinin üst kısmı yuvasına döndü.
ABD’den gelen parça ile tamamlanan heykeli Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tanıttı.
23
Fotoğraf: Emre TAZEGÜL
FOTOSENTEZ
Antalya “Altın Portakal Film Festivali”
kapsamında Rixos Sungate
Oteli’nde düzenlenen etkinlikler
arasında defileler ilgi ile izlendi
25
i
s
e
y
a
ik
H
n
fı
a
r
ğ
o
t
“O” Fo
Mühimmat Deposu’nda
patlamalar oluyor.
Usta Foto Muhabiri
Zekeriya Albayrak
-Olaya ilişkin hafızalarda, sizin havalara yükselen siyah duman ve kaçan insanları gösteren kareniz kaldı. Nasıl gittiniz,
neler yaşadınız? Uzun yıllar geçti, tarih sayfalarına taşınan
bu fotoğrafın hikayesini anlatabilir misiniz?
H
er foto muhabirinin mutlaka hafızalarda kalan bir “o an”
final fotoğrafı vardır. Benimde meslek yaşantım boyunca
final fotoğrafı olarak değerlendirdiğim Kırıkkale, Makina
Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Deposu’nda meydana gelen patlamalarda çektiğim, ön plana çıkan ve bütün
ulusal yayın yapan gazetelerde birinci sayfada yer alan, ayrıca olayı
duyuran yabancı basınında da yer alan iki kare fotoğraf. İki kare diyorum, çünkü olayla ilgili yayına verilen onlarca karenin arasından olayın
vahametini, büyüklüğünü ve yaşananları özetleyen o iki kare fotoğraf.
›
Röportaj: Emin DEMİR
›
Yıl 1997, yer Kırıkkale. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat
Deposu’nda patlamalar oluyor. Gün boyu süren patlamalarda 2 kişi
ölüyor. Onlarca yaralı var. Hafızalarda kalan ise Zekeriya Albayrak’ın
bir fotoğraf karesine sığdırdığı dehşet anı...
27
›
i
s
e
y
a
ik
H
n
fı
a
r
ğ
o
t
o
“O” F
3 Temmuz 1997. Kırıkkale, Makina
Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat
Deposu’nda patlama olduğu haberi
AA’ya ulaşınca, deneyimli ve usta yönetici Mehmet Ünlü beni görevlendirdi.
(Kırıkkaleli olmam tercihinde rol aldı sanırım). Kısa sürede hazırlandım, yanıma
biraz abartılı miktarda film aldım (O tarihte henüz dijital teknoloji yok), muhabir ve kameraman arkadaşım Osman’la
birlikte yola çıktık.
Arabada negatif filmleri kutularından
çıkarıp çantama yerleştirirken Osman,
alaylı bir ifadeyle, ‘’Ağabey sen de
amma abartmışın! Bu kadar filmi ne yapacaksın, ben iki tane yedek kaset aldım yeterli, ne gerek var yük etmişsin”
dedi. Tedbirli olmaktan zarar gelmeyeceğini belirterek daha önce yaşadığım
bir olayı anlattım. Türkiye Gazetesi’nde
çalışırken Haber Müdürü Akif Bülbül,
“Madenciler, rahmetli Şemsi Denizer
başkanlığında Zonguldak’tan Ankara’ya
yürüyorlarmış, ‘’Ankara girişinde karşılayın, akşama dönersiniz” demişti. Ben
yola çıkarken yanıma çok sayıda film ve
pil aldığımı, akşam dönmemiz söylenen
görevden 9 gün sonra döndüğümüzü ve
9 gün boyunca film ihtiyacı duymadığımı, bunun bir yaşanmış tecrübe olduğunu söyledim.
Elmadağ virajına geldiğimizde yaklaşık
45 kilometre uzaklıktaki patlamaların
dumanları gözüküyordu. Şehir girişinde
insanların bulabildikleri araçlarla şehri terk ettiklerini görüntüledik. Şehre
ulaşan ilk haberci ekiplerindendik. Israrım sonucu, yasak olmasına rağmen
patlamanın gerçekleştiği bölgeye girdik, yeterli görüntü aldıktan sonra hem
patlamanın olduğu bölgeye hakim hem
de hastanelerin bulunduğu mevkiye
gitmemiz gerektiğini söyledim. Hastahaneye gelen yaralıları ve bir yandan
patlamanın gerçekleştiği alanı görüntüledik.
Patlamaların sıklığı ve hastaneye gelen
yaralıların sayısı hızla artıyordu. İlk fırsatta, geldiğimiz ulaştırma görevlisine
filmleri verdim. Kameraman Osman’ın da
kasetini alıp hemen Ankara’ya dönmesini söyledim. Bu arada Mehmet Ünlü’yü
arayıp olayın boyutunun çok büyük olduğunu, ilerleyen saatlerde daha büyük
faciaların yaşanabileceğini söyledim.
Kendisi de hemen araç çıkaracağını, bir
foto muhabiri ve muhabirin takviye olarak göndereceğini söyledi. Bu arada yanıma aldığım film sayısını abartılı bulan
kameraman arkadaşım Osman, çok sayıda video kaset siparişi verirken, arabada
söylediklerinden dolayı özür diledi.
Bu arada diğer basın kuruluşlarından
haberci arkadaşlar bizim bulunduğumuz
mevkiye gelmeye başladı. Çektiğim bir
karede, arka arkaya devam eden patlamanın birinde önümdeki herkes tam siper yatmış, o karede değerli ustam, saygı duyduğum foto muhabiri ağabeyim
Yaşar Uçar da tam siper yatıyor. Bu kare
de yayına verilmiş, ertesi gün o fotoğraf bazı gazetelerde yayınlandı. Yaşar
ağabey o günden sonra bir süre benimle
konuşmadı.
Saat 15.30’du. O ana kadar bütün her
şeyi görüntülemiştim. Ama haber fotoğrafı anlamında tam olarak “o an” fotoğrafını hala çekmediğimi düşünüyordum
ki... Şiddeti tarif edilemez bir patlama
gerçekleşti, o ana kadar gözüm vizörde,
kadrajım dik olarak dakikalarca beklemiştim. Yüzümde önce kuvvetli rüzgar
hissettim, ağaçlar bile eğiliyordu. Alev
topu yüzlerce metre göğe yükseldi, havada üzerimize doğru siyah bir şeyler
uçuşuyordu. Kuş sanmıştım, sonradan
anladım ki şarapnel parçalarıymış. Saliseler sonra inanılmaz gürültü daha
koptu. Ben hala fotoğraf çekiyordum.
Bağrışmaları duydum, yakınımda kimse
kalmamıştı. Haberci arkadaşlar oradan
uzaklaşmam için uzaktan bana bağırıyordu. 15.30’da meydana gelen o patlama yüksek kalibreli bombaların bulunduğu ana depoya ulaşmıştı ve patlayan
ilk yüksek kalibreli bombaydı.
Yangına müdahale eden yerli ve yabancı helikopter pilotları o andan sonra
müdahaleye son verdi. Yetkililer halkın
şehri boşaltmasına karar verdi. Ve “o an”
Kırıkkale Devlet Hastahanesi’nin arka
tarafından koşarak ön tarafına geçtim,
hafif meyilli yolun başına geldiğimde tarifi imkansız film sahnelerini aratmayacak bir görüntü ile karşılaştım. 80-200
mm objektifimin takılı olduğu Nikon F3
marka makinemin deklanşörüne ardarda bastım. Motosikletle olay yerinden
uzaklaşan bir sürücü, etrafta ambulanslar, panik halinde insanlar, geri planda
patlamadan dolayı oluşmuş duman bulutu. O anda, gün boyu düşündüğüm ha28
ber fotoğrafını çekmiştim. Bekleyen araca filmlerimi verdim ve derhal Ankara’ya
dönmesini söyledim.
Dakikalar sonra şehrin boşaltılacağı
haberini aldık, Bizde şehri terk eden
yaralıları ve vatandaşları görüntülemek
üzere şehirden ayrılmak mecburiyetinde kaldık. Ve şehir dışındaki kriz merkezi
olarak belirlenen jandarma komutanlığına gittik. İlerleyen saatlerde korkulan
olmadı, ana depodaki yangın kendiliğinden söndü, durum normale dönmüştü.
5 Temmuz 1997 Milliyet Gazetesi
Sina Koloğlu’nun “BİR FOTOĞRAFA YAPILAN HAKSIZLIK” başlıklı
köşe yazısından...
G
azetelerde Kırıkkale’deki facianın boyutlarını anlatan
muhteşem bir fotoğraf vardı.
Görüntü, Hollywood yapımı
filmlerde görüntü yönetmenlerinin
çok sevdiği bir enstantanenin kopyası... Önde kaçan bir motosikletli, hafif
meyilli asfalt, arkada dumanlar ve kaçışan insanlar. Bize gelen gazetelere
baktık. Maalesef çoğunluk bu fotoğrafın kime ait olduğunu yazmamıştı. Bu muhteşem fotoğrafı Anadolu
Ajansı’ndan bir gazeteci arkadaşımız
çekti. Sadece iki gazetede imza (onlar da iki ayrı isim vermişler) gördük.
Muhabirlikten geldiğimiz için çekilen
çileyi çok iyi biliyoruz. Muhabir için
(en az maaş alan çalışanlar olarak)
elindeki tek güç imzasıdır. Hele birinci sayfada ve bütün gazetelerde yer
alan bir fotoğrafın imzası çok ama
çok kıymetlidir. Çünkü böyle bir fotoğraf her zaman çekilmez, böyle bir
enstantane her zaman yakalanmaz.
İkincisi gerçekten aldıkları maaş ile
ancak geçinen, bir gazetenin tüm haber yükünü yağmur çamur demeden,
güneşin altında, sırılsıklam bir fotoğraf, bir haber için koşturan gerçek gazetecinin (yani muhabirin), alnının terini silerken görmek istediği tek şey
imzasıdır...
Sabah gazeteleri aldığımızda “es geçilen” bu gerçeği görünce, yazmadan
edemedik. Hep görüntülü basını eleştiriyoruz. “Etik” diyoruz, “yayıncılık
ahlakı” diyoruz... Biraz da yazılı basınımıza bu örnek ile “çuvaldızı kendimize batırma” nın gereğini duyduk.
Köşe yazılarına konu oldu
Fotoğrafın Hikayesi;
finalim dediğim fotoğrafım ve patlamanın şiddetini gösteren o dik kare bütün
gazetelerde ve Hürriyet’in birinci sayfasında yayınlandı. O akşam aynı yerde
aynı ekip yemek yedik, ama sevgili Kurt
yoktu. O fotoğrafın hikayesi böyle.
O gün birlikte çalıştığımız, aynı iş yerinden foto muhabiri arkadaşım Mustafa
Abadan da karede yer aldı. Bulunduğumuz alanda haber fotoğrafçılığı adına
çok sayıda görüntü vardı, dolayısıyla arkadaşım Mustafa Abadan o anda yakın
plan çalışıyordu. Aslında karede ikinci bir
gazeteci daha var, onun durumu daha
vahim, ertesi gün beni buldu, elindeki
gazeteleri göstererek, ‘’işte motosikletteki sürücü benim” dedi. Fotoğraftan
dolayı kutladı. Tanıştık. Kırıkkale’de yayın yapan mahalli bir gazetenin haber
müdürüymüş, ben de kendisine teşekkür ettim, ama o anın onun için şansızlık (olay yerinden bir gazeteci olarak
uzaklaştığı için), benim için şans olduğunu belirttim.
10 Temmuz 1997 Güneş Gazetesi
Vehbi Dinçcan’ın “FOTO MUHABİRİNİN KALİTELİSİ...” başlıklı köşe
yazısından...
F
oto muhabirliği hüner isteyen
iştir. Herkes de bu işi yapamaz... Son günlerde foto muhabirliğinin önemi de tekrar
arttı... Bu işi yapan silah arkadaşlarımı (!) buradan tekrar anarken gurur
duyorum.
Kırıkkale’deki faciada AA foto muhabiri Zekeriya Albayrak’ın çektiği o
muhteşem fotoğrafı görünce mest
oldum... Tebrikler Zekeriya... Ellerine sağlık... Bu işin öneminin büyük
olduğunu bildiğimizden zamanında
derneğini bile kurmuştuk... İlk başkanımız Rafet Hüner, kulakları çınlasın...
Ardından şimdiki başkan Bülent Hiçyılmaz, hep aynı şeyi düşünmüştük:
“Foto muhabirliğini geliştirmek”...
Fotoğraf konuşmalı bence... Fotoğrafın altına yazı bile gerekmemeli...
Kırıkkale faciasının fotoğrafında olduğu gibi... AA bu işi en ciddi yapan
basın kuruluşudur. Bazı kuruluşlarda
muhabir-foto muhabiri aynı kişide
toplanır... Ritim bozukluğu da mutlaka oluyor. Gazetecinin kafası karışıyor... Haberi mi takip etsin, fotoğrafı
mı ?
Foto muhabirliği yaşatılmalı... Hem
de ilerletilerek yaşatılmalı...
Foto Muhabirleri Derneği’ne destek
verilmeli...
Bir kaç kişinin kovalamasıyla olabildiğince oluyor da...
Daha ileri gitmesi gerekir...
29
Köşe yazılarına konu oldu
Gecenin çok geç vaktinde yemek yemek
için Kırıkkale - Ankara istikametindeki
Kayadibi tesislerine gittik. Bizim gibi
bölgedeki bütün basın mensupları oradaydı. Değerli dostum Hürriyet Gazetesi muhabiri Nurettin Kurt da oradaydı,
daha merhaba demeden büyük bir heyecanla ve iddialı bir şekilde, ‘’seni çok
kötü atlattım’’ dedi. Ben de, ‘’madem
öyle, yarınki gazetelere bakalım, eğer
senin fotoğrafların benimkilerden daha
geniş yer alırsa bütün bu ekibin masrafını çeksin’’ dedim, anlaştık. Ertesi gün
Foto Muhabirliğinin
Geleceğinden Umutluyum
Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı’ndan emekli olan
Foto Muhabiri Zekeriya Albayrak, meslek hayatının dönüm
noktalarını TFMD Akdeniz Bölge Temsilcisi Emin Demir’e anlattı.
Nasıl başladınız foto muhabirliğine ?
Mesleki yolculuk nasıl sürdü?
1
981 yılında Hürriyet Haber
Ajansı Kırıkkale muhabiri sevgili ustam Erhan Gögem’le çalışmaya başladım. Önce karanlık odayı siyah - beyaz baskıyı öğrendim. Amatör olarak fotoğraf
çekmeye başladım, zamanla kendimi geliştirdim, fotoğrafçılığı hem haber amaçlı hemde maddi gelir getiren meslek olarak sürdürdüm.
1982 yılında yüksek öğrenim hakkı
kazandım bir yıl eğitimle gazeteciliği
birlikte yürütmeye çalıştım, ikisini bir
arada yürütemeyince tercihimi gaze-
30
›
tecilikten yana kullandım. 1982- 1985
yılları arasında Son Havadis Gazetesi
ve Türk Haberler Ajansı Kırıkkale muhabirliği yaptım. 1986- 1988 yılları arası
Kırıkkale Milliyet gazetesi ve TRT bürosunda foto muhabiri olarak çalıştım.
Artık Kırıkkale bana dar geliyordu. Profesyonel foto muhabiri olarak başkentte
Zekeriya Albayrak
Kimdir?
Zekeriya Albayrak, 1963
yılında Kırıkkale’de
dünyaya geldi. Gazetecilik
mesleğine 1981 yılında
Hürriyet Haber Ajansı
Kırıkkale bürosunda başladı.
Daha sonra Son Havadis
Gazetesi, Türk Haberler
Ajansı, Milliyet Gazetesi
ve TRT’nin Kırıkkale
bürosunda foto muhabirliği
yaptıktan sonra 1988
yılında Türkiye Gazetesi
Ankara Haber Merkezi’nde
foto muhabiri olarak görev
aldı. 1997 yılında Anadolu
Ajansı Fotoğraf Haberleri
Müdürlüğüne foto muhabiri
olarak geçiş yaptı. Anadolu
Ajansı’nda 15 yıl çalıştı
ve 4 Ekim 2011 tarihinde
emekli oldu. Albayrak,
meslek yaşamı boyunca
çeşitli meslek kuruluşu
ve derneklerden fotoğraf
dalında ödüller aldı. Biresen
Albayrak ile evli olan
Zekeriya Albayrak, Bahadır
ve Batuhan isminde iki
çocuk sahibi.
çalışmak istiyordum. 1988 yılında Türkiye Gazetesi Ankara Haber Merkezinde
foto muhabiri olarak işe başladım. 9 yıl
Türkiye Gazetesinde çalıştıktan sonra,
1997 yılında Anadolu Ajansı Fotoğraf
Haberleri Müdürlüğü’nde foto muhabiri
olarak başladım. Anadolu Ajansı’nda 15
yıl görev yaptım. Basın sektöründeki 30
yıllık hizmetin ardından 4 Ekim 2011 tarihinde emekli oldum.
-Uzun yıllar bir çok önemli olayı fotoğrafladınız? Ödüller aldınız? Kaç
ödülünüz var mesela yada sizi en heyecanlandıran kareniz hangisi?
Meslek yaşantım boyunca, çeşitli meslek kuruluşu ve derneklerden çok sayıda fotoğraf dalında ödüller aldım, sayı
olarak hatırlamıyorum. Aldığım ödüllerin büyük bir kısmı maalesef ülkemizde yaşanan acı olayların görüntülerinden oluştu.
Fakat bunların içerisinde bir tanesi var
ki mütevaziliği, aşkı, samimiyeti ve duy-
gusallığı çağrıştıran rahmetli Bülent
Ecevit ve eşi Rahşan Hanım’ın Erzincan
Başbağlar kırsalında çektiğim o kare.
Başbakan Yardımcılığı döneminde Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevit ve berberindeki bakan ve milletvekilleri, bölücü terör örgütünün Başbağlar Köyünde
yaptığı katliamın ardından köyü ziyaret
ettiler. Ziyaret sonrası aynı helikopterle
Erzincan Havaalanı’na hareket edecektik, fakat helikopter pilotu helikopterde
arıza oluştuğunu ve arızanın giderilememesi durumunda başka bir helikopter
tahsis edileceğini söyledi. Bülent Ecevit
ve eşi Rahşan Hanım güvenlik güçlerinin, bölgenin güvenli olmadığı uyarılarına rağmen kırlarda baş başa bir süre yürüdüler. “Kır Çiçekleri” rumuzuyla bu fotoğraf ödül getirdi.
-Her foto muhabirinin bir stili vardır.
Siz hangi olayları fotoğraflarken heyecanlanıyorsunuz? Kimi için bir futbol maçıdır bu kimi hiç maça gitmek
istemez mesela.
31
Ben, başarının sırrının, her ne iş yaparsan yap, yaptığın işi sevmekle başladığına inanırım. Foto muhabirliği mesleğini ve üstlendiğim görevleri hep severek
yaptım. Stil olarak, aynı olayı takip ettiğimiz diğer foto muhabiri arkadaşların
kadrajından ve açılarından farklı çalışmayı benimsedim. Foto muhabiri üretiği fotoğrafları ile yaşar, bence iz bırakan
fotoğraflar konuşulurken foto muhabiri
ismi akla gelmeli.
-Kaç ülke gördünüz? Hangisinden etkilendiniz?
Özelikle Anadolu Ajansı’nda çalıştığım
sürede çok sayıda ülke gördüm. 1994
yılında Somalide, ABD’nin müdahalesi
öncesi Kuzey Irak da, savaş sonrası Kosova da zor şartlarda görev yaptım. Tabii
bu görevler olumlu anlamda tecrübeler
edinmeme sebep oldu. Görev gereği
gittiğim ülkeler arasında etkilendiğim
birkaç ülkeden biri Hindistan, görsel
anlamda mükemmel, insan portreleri,
›
güncel yaşam, egzotik mekanlar ve çok
dinli yaşantının gereği her dinin ibadet
şekilleri. Bütün bunları fotoğraflamak
çok keyifliydi.
-Gazeteler giderek telefonlara, bilgisayarlara giriyor. Basılı bir yayından
çok ekranlarla ulaşıyor insanlara. Bu
foto muhabirliğini nasıl etkiliyor?
Gazetelerin telefonlara, bilgisayara
ve ekranlara taşınması, gazeteler adına olumsuz bir gelişme, okuyucu para
verip gazete alacağına gazetesini bilgisayardan okuyor. Ama bunun foto
muhabirliğini olumsuz etkileyeceğini
düşünmüyorum. Foto muhabirinin eseri
tarihe tanıklık eden görsel bir belgedir,
32
dolayısıyla üretilen eserin sadece gazete sayfalarında kalmadığı, bu tür medya
ürünleri sayesinde evine gazete girmeyen insanlara da ulaştığı için olumlu bir
gelişme diye düşünüyorum.
-Foto muhabirliğinin geldiği durum
ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dijital teknolojiyle birlikte mesleki mertliğin bozulduğuna inanıyorum. Gelişen
teknolojinin olumlu ve olumsuz yansımaları var. Günümüzde foto muhabirinin
çok istisnai durumlar hariç özel çalışmasının bittiğini düşünüyorum. Neden!
Günü kurtarma ve atlamama adına foto
muhabirleri arasında anlaşılmaz bir dayanışma var. Olay anındaki tek foto mu-
33
Fotoğrafın etkisi kesinlikle tartışılmaz, son zamanlarda
TV bültenlerinde bile sıkça haber fotoğrafı kareleri
kullanıldığını görüyoruz, hatta haber fotoğraf üzerine
kurgulanıyor bültenler. Akıcı bir görüntüden çok daha
etkili sağlam bir kare fotoğraf...
habirinin çektiği kareler, o iş günü çalışıyor gözüken veya o anda orada olsa bile
tüm foto muhabirleri (yoksa) muhabirleri
tarafından aynı kareler kopyalanarak
gazetelerine ulaştırılıyor. Genel olarak
tamamı böyle yapıyor demiyorum, ama
çoğunluk bu şekilde çalışıyor. Hatta foto
muhabiri takip etmekle görevlendirilmediği haberden bile fotoğraf temin edip
kurumuna ulaştırıyor. Ve üzülerek bu bir
şikayet de değil yöneticilerin de bundan
bilgisi var.
Tüm bunlara rağmen foto muhabirliğinin
geleceğinden çok umutluyum. Daha da
gelişeceğini bildiğimiz teknoloji, foto muhabirinin hızını artıracaktır. Fotoğrafın etkisi kesinlikle tartışılmaz, son zamanlarda
tv bültenlerinde bile sıkça haber fotoğrafı kareleri kullanıldığını görüyoruz, hatta
haber fotoğraf üzerine kurgulanıyor, haber bültenleri. Akıcı bir görüntüden çok
daha etkili sağlam bir kare fotoğraf.
-Kısa bir süre önce Anadolu Ajansı’ndan
emekli oldunuz, bir kurumdan emekli
olunsa da fotoğraf çekmekten emekli
olunmuyor. Siz ne yapacaksınız şimdi
gelecek planlarınız ne?
Fotoğraf benim vazgeçilmezim, çalışırken yoğun tempoda zaman ayıramadığım doğa fotoğrafları çekmek istiyorum.
Benim en kıymetli mirasım diye adlandırdığım 30 yıllık film arşivime ve işlenmiş
28 bin kare dijital fotoğraflarıma zaman
ayıracağım. Siyah-beyaz, renkli negatif
ve dia’dan oluşan yaklaşık 24 bin kare dijital ortama aktarılacak film arşivim var.
Emeklilik için hiçbir hazırlığım yoktu, bir
34
anda oldu. Anadolu Ajansı’ndaki yönetim
değişimi sonunda emekli edildik. Yanlış
anlaşılmak ta istemem ama kuruma faydalı olduğum ve başarılı olduğum sürece
kalacağımı düşünürdüm hep, öyle olmadı. “Emekli Gazeteci” sıfatına hala alışamadım. En kısa sürede basın sektörüne
foto muhabiri olarak dönmek istiyorum.
-Sormasak olmaz, ne yapsın bu gençler foto muhabiri olacaksa?
Foto muhabiri olmak için, arkadaşlarımızın
öncelikle foto muhabirliğini kendilerine
hedef olarak belirlemesi lazım. Mutlaka
fotoğrafçılıkta altyapı oluşturacak bilgileri
edinmeliler, kendilerini geliştirmek ve yetiştirmek için çok iyi gözlem ve araştırma
yapmalılar. Çektikleri görüntüleri mutlaka
başkaları ile paylaşıp, tartışmalılar..
35
VAN
Depremi
36
7.2 ile yüreğimiz yandı...
Fotoğraf: Tolga BOZOĞLU, EPA
37
VAN
Haber şehidi arkadaşlarımla 19 gün…
G
azeteci elinde fotoğraf makinesiyle ölmeli, Deprem haberlerine birlikte koşturduğum, aynı
odayı paylaştığım arkadaşlarım
basın şehidi oldu... Hem de istedikleri gibi ellerinde fotoğraf makineleriyle...
Neyi, nasıl yazacağımı, nasıl anlatacağımı
inanın bilemiyorum. Yazdığımı siliyor, tekrar tekrar yazıyorum...
yağmurun altında birlikte ıslanıp üşüdük,
bir ceset çıktığında birlikte duygulandık...
Henüz 14 günlük Azra bebek, ardından
101 saat sonra enkazdan çıkartılan İmdat
Padak ve 108’nci saatte kurtarılan Ferhat
Tokay’ın haberlerine birlikte imza attığımızda Cem’in mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
19 gün boyunca her gün yan yana, omuz
omuzaydık Cem ile...
Amacım ne bu işlenen cinayetin sorumlularını sorgulamak, ne de ihmaller zincirinin
aktörlerine seslenmek!
Erciş’ten her gün Bitlis’in Ahlat İlçesi’ndeki
otele gidiyor, arada bir de Van’a geçerek
Bayram Otel’de aynı odayı paylaşıyorduk.
Onları kendi vicdanlarıyla başbaşa bırakmaktan başka çaremizin olmadığının farkında olarak, can dostlarımla dolu dolu
geçirdiğim 19 günün sonrası yaşadığım
kabusu ve duygularımı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Cem, 19 gün boyunca takım arkadaşımdı,
can yoldaşımdı, kardeşimdi.
Bu sayı için hazırladığım “deprem” konulu
yazımı çok kısa süre içerisinde hazırlamış,
hatta Van’dan Ankara’ya dönmeden önce
göndermiştim. Ancak iki can dostumu kaybettikten sonra hiçbir hükmü kalmadı o
yazının...
Van’a 19 Ekim günü Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a başlattığı kara
operasyonu ve 24 şehidimizin memleketlerine uğurlanışlarını izlemek için gitmiştim. Her şey rutindi, 24 şehidimizin memleketlerine uğurlanış haberlerini yaptıktan
sonra Çukurca’ya geçmek için son hazırlıklarımı yapmaya başlamıştım ki 7.2’lik felakete yakalandım.
7.2’YE 5. KATTA YAKALANDIK
23 Ekim Pazar günü 7.2 büyüklüğündeki depremi DHA Van büromuzun 5’inci
katında, çalışma arkadaşlarım ile birlikte
yaşadım. Aralarında Sebahattin Yılmaz da
vardı. Panik içerisinde binayı birlikte terk
ettik Sebahattin Abi ile, kendimize geldikten sonra iki saat boyunca Van’daki haberleri toplayıp merkeze geçtik. Ardından
Erciş’e geçtim.
FELAKETİN HABERLERİNE BİRLİKTE
İMZA ATTIK
İlk günün gece yarısı Diyarbakır Büro’dan
Cem Emir de geldi afet bölgesine. Her yer
enkazdı, herkes gibi bizde sokaktaydık
ve tam 4 gece boyunca Cem ile arabada
sabahladık. Sonraki günlerde de birlikte
aynı felaket haberlerine koştuk, yağan
Otel yetkililerinin, kontrol yaptırdıklarını
belirtip, “oturulabilir durumda, güvenli”
dedikleri otelde yine bir gün önce 5.5 büyüklüğündeki depremi birlikte yaşamıştık.
VEDALAŞTIK
Ben görevi başka bölgeden gelen arkadaşlara teslim edip Ankara’ya doğru yola
çıkmadan önce Sebahattin Abi ve Cem
ile aynı habere gitmiştik. Cem, “Ümit Abi,
beni berbere bırak, sana çok dua ederim”
dedi. Berberin bulunduğu sokağın başında
arabadan indi Cem... Tıraştan hemen sonra büroya döndüğünde beni uğurlamak
için havaalanına gelmek istediğini söyledi.
“Gelme, burada vedalaşalım” dedim. “Hayır abi 19 gün birlikte koşturduk. Bırakmam seni uğurlayacağım” dedi. Havaalanına giderken arabanın arkasında oturuyordu, kulağıma eğildi ve Kazım Koyuncu’nun
“Koy verdin gittin beni” şarkısını mırıldandı. Gülümseyerek “Ankara’ya gel, atarız
yorgunluğumuzu” dediğimde, “Tamam
abim benim, gelmez miyim?” deyişi hâlâ
kulağımda...
KABUS
Havaalanında birbirimize sarıldık, “Hakkını
helal et koçum” dedim ve uçağa bindim.
Ankara’ya dönmüş ve henüz evime adım
atmıştım ki, telefondan gelen ses, felaketin habercisi gibiydi: Arayan arkadaşım
“Yeni bir deprem olmuş abi, Bayram Otel
yıkılmış, senin durumun nedir, merak ettim!” …
Hiçbir şey söyleyemeden kapattım telefonu, hemen televizyonu açtım, ne duyduklarım, ne de televizyonda gördüklerim
bana hiç mi hiç inandırıcı gelmiyordu. Hani
38
derler ya, “Biri beni uyandırsın!” diye...
Ben de bunların hepsinin bir kabus, kötü
bir şaka olduğunu düşünmek istiyordum.
Aradım Van’daki arkadaşlarımı “Sebahattin Abi ile Cem içeride Ümit, Cem ve Sebahattin Abi içeride” diye hıçkırıklar içerisinde haykırıyordu Gurbet... Bir kez daha
dondum kaldım. İşte o dakika kabustan
uyanamayacağımı fark ettim.
SADECE 5 SAAT ÖNCE BEN DE O ODADAYDIM
“Başbakan bölgeye gelecek, 25 gün kaldın
buralarda, 2 gün daha sabret, 2 gün sonra
dönersin” demişlerdi bana. Cem ve Sebahattin Abi ile aynı odayı paylaşmıştık.
Televizyonda enkaz yığını olarak gördüğüm o otelden henüz 5 saat önce ayrılmıştım. Cem ile sabah aynı odada uyanmış,
peşpeşe duşumuzu aldıktan sonra otelin
altındaki kahvaltı salonunda Gurbet, Cem,
Turaç, Mücahit ve Aziz ile birlikte kahvaltı yapmıştık. Cem beni havaalanına kadar
yolcu etmiş ve birbirimize sarılmış ve ayrılırken de helalleşmiştik...
Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü
vedalaştığımızda. Bayramın ilk günü birlikte Erciş’te depremde yakınlarını kaybedenlerin mezar ziyareti haberine gittiğimizde, mezarlık avlusundan içeriye dahi
girmemişti Cem... Fotoğrafları ben, kamera
görüntülerini de Bayram çekmişti.
Mezarlık haberini bile yapmak istemeyen
arkadaşım yoksa aramızdan ayrılmış mıydı? Oysaki çok değil sadece 5 saat önce
her şey yolundaydı. Onlar da 2 gün sonra
Başbakan’ı izleyip döneceklerdi yuvalarına... Cem izin alıp gelecekti Ankara’ya...
Söz vermişti bana; birlikte gezip dolaşıp
stres atacaktık...
Kurtulduğuma sevinemiyordum. Onların
enkaz altında olduğunu düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum. Bunların hiçbirini
düşünmeden 3 gün boyunca, evde haberi
ilk aldığımda yığılıp kaldığım koltuktan hiç
kalkmadan televizyondan haberleri takip
ettim. Van’daki arkadaşlarımı telefonla
arayarak, “Ekrana yansıyandan daha farklı, detaylı bir bilgi, hatta müjdeli bir haber
alabilir miyim?” umuduyla bekledim...
‘SİNYAL ALINDI’ HABERİ UMUTLARI
ARTIRMIŞTI
Deprem bölgesinde dişini tırnağına takıp,
Ümit KOZAN - TFMD Başkan Yardımcısı / VAN
ğan Haber Ajansı
, Do
Fotoğraf: Cem EMİR
gece gündüz görev yapan ekip arkadaşlarım Sebahattin Abi ve Cem, arama kurtarma ekiplerinin yürüttüğü insanüstü
çabaya karşın canlı olarak bulunamadı.
Ekipler, aralıksız sürdürdükleri çalışmalarda otel enkazı olduğu ve çok sayıda yatak
bulunduğu için, hemen her adımda demir
engellerle karşılaştı. Bunları testere ve
diğer teknolojik aletlerle kesip adım adım
ilerleyen ekip, sarsıntıdan 15 saat sonra
DHA’nın gözü pek muhabiri arkadaşlarımın
kaldığı üçüncü katın enkazına ulaştı. Sivil
Savunma Arama ve Kurtarma Birliği’nden
bir ekip, arkadaşlarımızın kaldığı odaya
büyük bir umutla girdi. Toz toprak içerisindeki odada, Sebahattin Abi ve Cem’in
basın kartları ve diğer özel eşyaları bulundu. Ekipler izlerine rastlayamadıkları arkadaşlarımızın, deprem anında odada olmadıkları, koridor ya da lobide olabilecekleri
görüşüne vardı. Arama kurtarma çalışmaları bu değerlendirme üzerine o bölümlere
kaydırıldı.
Ekipler cuma günü neredeyse soluksuz
şekilde Bayram Oteli’nin enkazında çalış-
malarını sürdürdü. O güne kadar enkazdan
8 kişinin cesedi çıkarıldı. Öğle saatlerinde
ise herkesi umutlandıran bir gelişme oldu;
GSM şirketinin yaptığı araştırmada Cem’in
deprem sonrası hiç sinyal alınamayan
cep telefonuna 13.38’de bir SMS ulaştı.
Cem’in telefonunun saat 13.59’da 16 saniye ve saat 14.07’de ise 7 saniye açıldığı
tespit edildi. Bu bilgi kar altında sürdürülen çalışmaları daha da hızlandırdı, bizleri
de ümitlendirdi...
...VE KAHREDEN AN
Enkazdaki çalışmaları ilk andan itibaren
gözlerini kırpmadan izleyen DHA Genel
Müdürü Uğur Cebeci, Genel Müdür Yardımcısı Kemal Gülmüş, diğer DHA çalışanları,
diğer ajans, televizyon ve gazetede görev
yapan arkadaşlarımız Sebahattin Abi ve
Cem’in sağ çıkacağı umudunu hiç kaybetmedi. ‘Sinyal’ haberiyle daha da umutlanan
tüm arkadaşlarımız ve yakınları, mutlu anı
beklerken saat 22.40’ta kahreden haber
geldi. Ekipler, arkadaşlarımızın bulunduğu
bölüme ilerlerken Cem’in cansız bedeniyle
karşılaştı. Umutla kurtulmasını beklediği-
39
miz Cem artık aramızda yoktu... Enkazdan
cansız çıkarılırken, kahredici sessizliği hıçkırıklar bozdu.
5 saat 20 dakika yani depremden 54 saat
42 dakika sonra Sebahattin Abi’nin de
cansız bedeni enkazdan çıkarıldı. Umutla
beklediğimiz mucize gerçekleşmedi, sağ
salim kurtulmaları için dua ettiğimiz Sebahattin Abi ve Cem görev şehitlerimiz oldu.
Meslek yaşamlarında hafızalara kazınan
haberlere imza atan, ödüller kazanan arkadaşlarımızdan Sebahattin Abi memleketi Erzurum’da, Cem de Tunceli’de defnedildi. Aynı gün toprağa verildikleri için
ben sadece Sebahattin Abi’nin cenaze
törenine katılabildim. Ve o törende onun
hakkında, beni gözyaşlarına boğan bir gerçeği daha öğrendim; Sebahattin Abi çalışma arkadaşlarına her zaman, “Bir gazeteci
ölecekse, elinde fotoğraf makinesiyle ölmeli” diyormuş. Öyle de oldu, son haberini
yazarken can verdi ve enkaz altında cansız bedeninin hemen yanı başında fotoğraf makinesi bulundu...
VAN
SEBAHATTİN
YILMAZ
Sebahattin Yılmaz’ın ses getiren haberlerinden biri 8 Ağustos 1988 tarihinde PKK’nın kaçırdığı Bahçesaray Beledıye Başkanının ayakkabısı ile döndüğüne ilişkin haberdi.
Yılmaz, Van’ın Baskale İlcesi’nde 21 Mart
1999’daki ‘canlı bomba’ eyleminden hemen
sonra olay yerine giderek gelişmeleri yerinde
izlemiş ve aktarmıştı.
2000 yılı Şubat ayında çıkan çatışmada yakalanan İsmail Balka ve Gurbel Aldemir’e tatbikat yaptırılmış, cinayeti itiraf eden Aldemir
olay yerinde yapılan tatbikatta öeli bir grup
tarafından neredeyse linç ediliyordu. DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz, her olayda olduğu
gibi buradaki gelişmeleri de tüm ayrıntıları ile
sütunlara taşımayı bilmişti.
DOĞAN Haber Ajansı Van Muhabiri Sebahattin Yılmaz, 20 Mayıs 1959’da Erzurum’da
doğdu. Erzurum Lisesi’ni bitirdikten sonra
1980 yılında yerel Aziziye Postası gazetesinde mesleğe başladı. 1991 yılında
Hürriyet Haber Ajansı Erzurum Bürosu’nda
görev alan Sebahattin Yılmaz, 1993’te Van
Bürosu’nda geçti. Sebahattin Yılmaz, meslek yaşamında hem Hürriyet Haber Ajansı,
hem de ardından Doğan Haber Ajansı muhabiri olarak birçok başarıya imza attı.
29 Aralık 1994 tarihinde Van’da Edremit
yakınlarında düşen ve 56 kişinin yaşamını
yitirdiği uçak kazasına karda bata çıka kaza
yerine ulaşan ilk gazeteci oldu. Bir yandan
kazanın dehşetini görüntüleyen Sebahattin Yılmaz, bir yandan da yaralılara yardım
etmesiyle büyük takdir topladı. Meslek yaşamında birçok ödül alan Sebahattin Yılmaz,
iyi bir gazeteci olmanın yanında iyi bir eş, iyi
bir baba. Gönül Yılmaz ile 21 yıllık evli olan
Sebahattin Yılmaz’ın oğlu 20 yaşındaki Alperen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü’nde, kızı
17 yaşındaki Egemnur Van Anadolu Lisesi
son sınıfta okuyor.
DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz’ın 21 Nisan
2001 tarihli bu haberinde Van’a giden Prof.Dr.
Ahmet Mete Işıkara’nın “Din ile bilimin arasında bir bağlantı kurularak depremin çözüme kavuşacağına inanıyorum” diyen bir öğretmene
verdiği yanıtta, “Bırak bu batıl inancı” sözleri
aktarılmıştı.
SEBAHATTİN YILMAZ’IN İZ BIRAKAN
HABERLERİ
D
HA Van Bürosu’nda 18 yıldır görev
yapan Sebahattin Yılmaz, birçok
başarılı habere imza attı. Van’da
1994 yılında 56 kişinin öldüğü
uçak kazasında, tipi altında enkaz
bölgesine ilk ulaşan gazeteci olan Sebahattin
Yılmaz’ın, Bahçesaray Belediye Başkanı’nın
kaçırılması, 33 askerin şehit edilmesi,
Nemrut’ta kaçırılan Fransız turistler haberleri
kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
DHA muhabiri Sebahattın Yılmaz, görevi gereği çok sayıda acı olayı da yerinde izlemiş,
binlerce okura ulaştırmıştı. Bu acı olaylardan
biri Van’ın Gevaş İlçesi’nde PKK teröründe şehit düşen askerler için 15 Eylül 1997 tarihinde düzenlenen cenaze töreniydi.
Yılmaz, soyadı gibi engellerden yılmayarak,
kar, soğuk demeden Van’ın neresinde haber
varsa oradaydı. Bunlardan biri Saray İlçesi’nde
o tarihte Kaymakam Yılmaz Arslan’ın 28 Aralık 1997’deki atlı makam kızağı haberiydi.
Buna benzer haberlerden biri de 1 Nisan
1998’de teröristlerin peşindeki Özel Harekat
Şube polislerinin operasyonuydu.
40
Sebahattin Yılmaz, Van’da haber neredeyse
oradaydı. DHA muhabiri Yılmaz, savaştan kaçan 19 Afgan’ın umuda yolculuğunun 2002
yılı Mayıs ayı sonlarında ölümle sonuçlanması
üzerine bu acı haberi tüm ayrıntıları ile gazete
sütunlarına aktarmıştı.
DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz, 7 Haziran
2003’te Türkiye Ermenileri Patriği 2’nci Mesrab Mutafyan’ın o dönem büyük ilgi çeken 3
günlük gezisini adım izlemişti.
Türkiye, 2004 yılının son günlerinde acı uçak
kazası ile sarsılmıştı. Van’a düşen 56 yolcunun yaşamını yitirdiği kaza yerine ilk ulaşan
gazetesi DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz’dı.
Türkiye, bu acı olayın fotoğrafını Sebahattin
Yılmaz’ın objektifi ile izledi.
DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz imzasını
taşıyan önemli haberlerden biri, Van’daki
100’üncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın 2005 yılı Temmuz ayı ortalarında
yakalanması ile birlikte düzenlenen operasyonla yakalanması ve perde arkasındaki gelişmelerdi.
2008’in en fazla konuşulan olaylarından biri
eski milletvekili Mustafa Bayram’ın damadının
zehir tüccarı çıkmasının haberini yapan isimdi.
Basın Şehitlerimiz...
Doğan Haber Ajansı Diyarbakır Bürosu muhabiri Cem Emir, 1985 yılında
Tunceli’de dünyaya geldi. Ailenin 5
çocuğundan en büyüğü idi. Mesleğe
17 yaşında Evrensel gazetesinde
başladı, arından ANKA Ajansı’nda çalıştı. Meslektaşları arasında kısa sürede kendini sevdiren ve başarılarıyla dikkatleri çeken Cem Emir, yaklaşık
2 yıldır DHA Diyarbakır Bürosu’nda
görev yapıyordu. DHA bünyesinde
Türkiye çapında ses getiren haberlere de imza atan Cem Emir’in bir çok
başarılı haberinin yanı sıra, Siirt’te
küçük yaştaki bir kıza yapılan cinsel istismar haberi birçok gazetenin manşetinde yer aldı ve Türkiye
günlerce Siirt’teki bu olayı konuştu.
Deprem bölgesine dışardan ilk giden
DHA ekibi içinde yer alan Cem Emir,
önce Erciş ilçesindeki grupta görev
yaptı. Bayram öncesi aynı ekiple ikinci kez bölgeye giden Emir, Van merkezde gelişmeleri izliyordu. Meslek
yaşamında genç yaşına karşın başarı
ödülleri alan Cem Emir bekardı.
CEM EMİR
CEM EMİR HAFIZALARA KAZINAN BU
HABERLERE İMZA ATTI
gözler önüne sermiş, görüntüleri hafızalara kazınmıştı.
DHA Diyarbakır Muhabiri Cem Emir’in henüz 26 yaşındaydı ama bu kısa meslek
yaşamında ses getiren haberlere imza
attı, ödüller aldı. Cem’in en fazla ses
getiren haberi, Siirt’teki küçük yaştaki kıza tecavüz olayı oldu. 2009 yılında
Pervari’de bebek yaşta iki çocuğun kaybolmasıyla başlayan olay, çocuklar arası
vahşeti gözler önüne serdi. Biri donmak
üzere, diğeri boğulmuş halde bulunan
iki miniği, YİBO’da okuyan 14 yaşındaki
amcakızlarının, kendisine ‘şantaj yapan’
aynı yaşlarda 8 çocuğa ‘sunduğu’ anlaşıldı. Bu olay, Siirt’i, Türkiye’yi sarstı. Cem
Emir bu haberiyle günlerce konuşulurken
kendisine de ödüller getirdi.
Türkiye’de halen konuşulan PKK elebaşı
Abdullah Öcalan’ın talimatı ile Irak’tan gelen 34 PKK’lıya ilişkin haberler günlerce
konuşuldu. Kandil’den gelen PKK’lıların
karşılanışındaki kalabalık, avukatların
Habur’daki “Mahkemeye” harcı ceplerinden yatırması haberlerinin sonundaki
imza yine; Cem Emir’di.
Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde 13 askerin
şehit edilmesi büyük yankı yarattı. Acı
olay günlerce konuşulurken, şehitlerin
verildiği bölgeye giren ilk gazetecilerden
biri yine Cem Emir’di. Cem Emir, kamera
ve fotoğraf makinesi ile PKK vahşetini
Aylarca konuşulan Cem Emir imzalı haberlerden biri de, tarihe geçen büyük
soygundu. Uçakla İstanbul’a götürülmek
istenen 2 milyon doları gasp eden bir
güvenlik görevlisinin fotoğrafını ilk bulan
gazeteci yine Cem Emir’di.
Cem Emir, bölgedeki toplumsal olayları
da yakından izledi. Yargı muhabiri olmasının yanı sıra, toplumsal olaylarda
da sürekli DHA adına gelişmeleri izledi.
Bunlardan biri de, BDP milletvekili Bengi
Yıldız’a oturma eyleminde polis müdahalesi gibi haber ve fotoğraflarıydı.
41
VAN
RAF
YURAN FOTOĞ
U
D
A
Y
A
Y
N
Ü
D
ir
DEPREMİ
eki Kazım Karabek
erkezind
jansı
ardından kent m
en
m
he
in
m
zında Anadolu A
re
ka
ep
en
D
ın
an
tm
ar
nyaya
n 7 katlı ap
Caddesi’nde çöke
i fotoğraf, tüm dü
iğ
kt
çe
n
’ü
rk
’dan
ü
n Özt
Çin’e, Yunanistan
n
de
e’
er
muhabiri Ali İhsa
ilt
g
İn
,
fı
ük’ün fotoğra
yer aldı.
manşet oldu. Özt
enin manşetinde
et
az
g
k
ço
r
bi
e
ABD’y
42
43
VAN
UMUT
YUNUS, ÖNCE
LDU
SONRA YAS O
lirsiz bir elin
altında kimliği be
ük
öç
g
an
nd
ce umut
dı
ar
i Yunus Geray, ön
ak
7,2’lik depremin
nd
şı
ya
3
1
n
nus,
ta tutuna
üzüntü yaşattı. Yu
k
yü
bü
gölgesinde haya
ye
ke
ül
sonra ise tüm
olsa da kısa süre
.
hayata veda etti
hastane yolunda
KTAŞ, Reuters
BE
Fotoğraf: Ümit
VAN
GESİ,
DEPREMİN SİM
AZRA BEBEK
a kaldığı
günlükken altınd
4
1
r,
le
ip
ek
a
nr
n 47 saat so
klayıp gün yüzüne
ca
ku
yı
a’
zr
A
Erciş’te depremde
ik
in
m
küldü.
lükken çıkartılan
vinç gözyaşları dö
se
u,
pt
ko
enkazdan 16 gün
ş
kı
al
an’da
r
kaz başında bi
Saadet Karadum
si
ne
an
ba
ba
ve
kavuştururken, en
miha
dından annesi Se
Azra Bebek’in ar
arak çıkarıldı.
enkazdan sağ ol
OZOĞLU, EPA
B
Fotoğraf: Tolga
46
47
VAN
DEPREMİN HEMEN
SONRASI
a Van’da bulunan
Deprem olduğu sırad
an
Muhabiri Abdurrahm
Anadolu Ajansı Foto
zından
ka
en
da yıkılan binanın
ANTAKYALI, yakının
en
yada saatlerce bölged
ed
m
,
ar
afl
ğr
to
fo
ilk
i
çektiğ
arak yer aldı.
gelen tek görüntü ol
DA ÇADIRKENT
FUTBOL SAHASIN
rduğu
de futbol sahasına ku
in
es
İlç
ciş
Er
ın
n’
Va
Kızılay’ın
ansı Foto Muhabiri
çadırkenti Anadolu Aj
n fotoğrafladı.
Cem ÖZDEL havada
VAN
OKUL
rında
n deprem kamu binala
Van’da meydana gele
esindeki
tı. Depremde Erciş ilç
aç
l
yo
ra
sa
ha
ır
ağ
da
nılamaz hale geldi.
ilköğretim okulu kulla
E, Milliyet Gazetesi
LC
Fotoğraf: Ozan GÜZE
50
ALARI
KURTARMA ÇALIŞM
k kurtarma
andan itibaren bir ço
Depremin ilk olduğu
ralının
kın ölü ve binlerce ya
ya
e
0’
70
ı.
pt
ya
v
re
ekibi gö
kaz
zlerce vatandaşımız en
yü
de
em
pr
de
ğu
du
ol
kurtarıldı.
altından canlı oalrak
RCI
Fotoğraf: Cem BAKI
51
VAN
R
INAN HAYATLA
Ş
ÇADIRLARA TA
ğıtımında
şındı. Bölgede da
ta
ra
rla
dı
ça
t
ya
an ha
barınma ihtiyacına
ve
a
Depremin ardınd
un
uğ
ğ
so
in
nda gecen
sıkıntılar bile yaşa
re oldu.
Kızılay çadırları ça
i
etes
HAN, Zaman Gaz
BAY
Fotoğraf: Kürşat
VAN
in YILMAZ Doğan
Fotoğraf: Sebahatt
Haber Ajansı
lmaz, enkaz
di olan Sebahattin Yı
hi
Şe
sın
Ba
de
em
pr
ğraf,
De
yfalarına çektiği foto
sa
te
ze
ga
i
nk
gü
ı
ığ
altında kald
eki
n çorap istedi” şeklind
da
’n
nı
ka
aş
rb
hu
m
Cu
“Helin
başlıklarla yansımıştı...
54
aların
iye’deki tüm bank
rk
Tü
ı,
ız
rın
la
ış
ğ
Kızılay ba
lirsiniz.
ğış
Hesabı’na yapabi
g.tr kurumsal ba
or
y.
ila
iz
.k
eb
w
is
g
bilirsiniz.
n bağışlarınızı, ba
den gerçekleştire
rin
le
be
İnternet üzerinde
şu
et
rk
rn
bankaların inte
ankalardan da Tü
B
an
ol
ü
üs
en
sitesinden veya
m
e
lığında bağış ödem
rebilirsiniz.
internet Bankacı
çe
rınızı ger kleşti
la
ış
ğ
ba
k,
re
çe
Kızılayı’nı se
Hattını arayabilir,
m
şi
ti
İle
ve
ış
ağ
aralı B
iz.
Ayrıca, 168 num
de bilgi alabilirsin
en
nd
si
re
ad
r
.t
g
y.or
http://www.kizila
55
Fotoğraf: Ümit BEKTAŞ, Reuters
İN
Ç
İ
Z
I
N
I
R
A
L
M
I
YARD
Kızılayı
2868 nolu Türk
Usta Foto Muhabirinden Gençlere Tavsiye:
“Sabırlı Olun,
Sorumluluk Alın’’
Y
ıl 1960, Ocak ayı… Soğuk bir
İstanbul günü. Çiçeği burnunda foto muhabiri olan 23 yaşındaki Sökmen Baykara’nın
gazetecilik macerası, o günlerde mesleğe yeni başlayanların olmazsa olmazı ‘karanlık odada’ başlıyordu.
Öğleye kadar okula gidiyor, sonrasında
ise gazeteye gelip, ustalardan mesleği
öğrenmeye çalışıyordu. Yeni İstanbul
Gazetesinde çalışan genç Baykara’ya
usta foto muhabiri olmamasına rağmen
hayal bile edemeyeceği bir görev verildi.
İstanbul’a gelen ve Piyer Loti Otelinde
kalan Bediüzzaman Said Nursi’nin fotoğrafını çekecekti. Genç Sökmen, 6x6
film kullanılan, Ricoflex marka makinesini aldı ve Piyer Loti Oteline geldi. İs-
tanbul’daki dönemin ünlü foto muhabirleri de oradaydı, hem de her gazeteden
4-5 kişi. Ama sadece Sökmen Baykara
fotoğrafladı, 2 Ocak 1960’ta Bediüzzaman Said Nursi’yi. Hem de o güne kadar
doğru düzgün fotoğrafı olmayan Said
Nursi, Sökmen Baykara deklanşöre bastığında namaz kılıyordu.
Aradan 51 yıl geçmesine rağmen Baykara, ‘tarihe not düştüğü’ o günü yaşadığı heyecandan hiçbir şey kaybetmeden,
o anı tekrar yaşayarak anlatıyor. Gözlerindeki ışığı hiç sönmemiş Usta’nın…
Emekliliğinin tadını çıkardığı Antalya’daki evinin, Akdeniz manzaralı balkonunda
konuştuk Sökmen Baykara ile. 35 yıllık
foto muhabirliği süresinde çektiği en
önemli fotoğrafı anlatırken o günlere gi56
›
diyor, Sökmen Usta;
‘’Yeni İstanbul Gazetesinde çalışıyordum ve 150 lira maaş alıyordum. Öğleye kadar okula gidiyor, öğleden sonra
gazeteye geliyordum. 2 Ocak 1960’ta
Said Nursi’nin, Piyer Loti Otelinin 3’ncü
katında kaldığı söylendi ve gazeteden
beni görevlendirdiler. Her gazeteden
4-5 kişi gelmiş otele. İlhan Demirel, Rüçhan Ünver, Özdemir Gürsoy gibi ustalar
vardı. Ben tek gelmiştim. Akşam Gazetesinde Şeref Köylübay ile anlaşmıştık.
Çeken diğerine verecekti. 150 lira maaş
alırken 35 lira verip otelde kalıyordum.
Gazete bu parayı verince kendimi şartlandırmıştım, Said Nursi’nin fotoğraflarını çekmeye. Önce yukarı terasa çıktım.
Otelin karşısında SSK’nın hastanesi var-
Röportaj: Öner ŞAN • Fotoğraflar: Göksel YAPAR
Henüz 23 yaşında mesleğe
merhaba diyeli birkaç
yıl olmuş genç bir foto
muhabiri… Yeni İstanbul
gazetesinde çalışırken bir
fotoğraf çekiyor ve hayatı
değişiyor. Türkiye Foto
Muhabirleri Derneği’nin
kurucu üyeleri arasında
yer alan Sökmen Baykara
ile foto muhabirliğini
konuştuk.
Sökmen Baykara, 1936 yılında
Antalya’da dünyaya geldi. İstanbul
Gazetecilik Okulunu bitirerek, mesleğe
1958 yılında Yeni İstanbul Gazetesinde
başladı. Foto muhabirliğini, Hürriyet
Haber Ajansı ve Hürriyet Gazetesinde
sürdürdü. Basın yarışmalarında fotoğraf
dalında 18 ödül aldı. Foto Muhabirleri
Derneği Kurucu Üyesi oldu. Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Gazeteciler
Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri
Derneği ve Türkiye Spor Yazarları
Derneği üyesi oldu. Basın Şeref Kartı
taşıyan Baykara, eşi Süheyla hanımı
kaybetti. İki oğlunun da İngiltere’de
yaşamayı tercih etmesi üzerine,
Antalya’daki evinde yalnız yaşıyor.
dı. Said Nursi’nin odası da Sultanahmet
Camiine bakıyordu. Ezan okunurken kalın perdeleri açıyor, içerisi biraz gözüküyordu. Hastanenin çatısından çektim fotoğraf ama çok uzaktı.
Üçüncü kat, 28 numarada Said Nursi
kalıyor. Gazeteden para almışım, otelde kalıyorum hakkını vermem lazım. 31
numaralı kapıya gittim. Çaldım yabancı
bir kadın çıktı ve kapıyı suratıma çarptı. Son şansım, 30 numara kaldı. 29 nu-
marada Said Nursi’nin müritleri kalıyordu. Belki Fethullah Gülen de oradaydı. 30 numaralı kapıyı çaldım, bir adam
açtı, içeride de eşi vardı. Derdimi anlattım, balkondan fotoğraf çekmek istediğimi söyledim. Son umudum gerçekleşti, beni içeri aldılar. Balkona çıkarken,
aşağısı biraz karışık, kim gelirse kapıyı
açmayın dedim. Balkon müşterek, ince
uzun. Sürünerek, 29 numaranın penceresinin altından geçtim. Odada müritler
var, gözükmemeye çalıştım. 28 numara57
lı odanın önüne gelip pencerenin kenarından baktığımda Said Nursi’yi namaz
kılarken gördüm. Heyecanım daha da
arttı. Fotoğraf çekme açısı yok. Kapıya
doğru yöneldim. Giderken heyecandan
bir ses geldi. Yerdeki leğene çarpmışım.
Kafamı kaldırdım kimse var mı diye, üstümden müritler bakıyor. Bende ayağa
kalktım. Beni engelleyeceklerini düşündüm, ama oraya kadar gelmişim. Şansımı kullanmak istedim. Bir kare foto çektim. Secdedeydi. Hemen yandan maki-
Ergin Konuk Sever-Sökmen Baykara-Kadir Can-Savaş Ay-Coşkun Aral
DAYANIŞMA İÇİN FMC
KURULDU
İlk 1956’da Foto Muhabirleri Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Adnan Menderes hükümeti zamanında. Nerede şipşakçılar varsa
foto muhabiri diye üye olmuştu.
Herkes çıkarlarına çalışıyordu.
Filmler, banyolar geliyordu üyeler için, ama kimse görmüyordu.
Derneğin ömrü de uzun olmadı.
1984 yılında örgütlenme ihtiyacı oldu. Foto muhabiri kavramı
da oturmak üzereydi. Ankara’da
arkadaşlarla bir araya gelerek
bugün Türkiye ismini de şerefle taşıyan Foto Muhabirleri
Derneği’ni kurduk. Amacımız
birleşmek ve dayanışmayı arttırmaktı.
neyi kurmaya başladım. O arada beni gördü. Namaz kılarken
eliyle çekme işareti yaptı. Bir
şey olursa makineyi aşağıya
atacağım. Müritlerden biri geldi, ‘’bunu çektin ama başkasına
söyleme’’ dedi. Hiçbir şey yapmadılar, gitmeme izin verdiler. Sonradan öğrendim ki Said
Nursi, ‘’genç fotoğrafçıyı affettim, o görevini yaptı’’ demiş.
HAYATIMI DEĞİŞTİREN FOTOĞRAFI PAYLAŞTIM
Aşağıya indim. Şeref Köylübay
‘neredesin, seni arıyoruz bir
saattir’ dedi. Ben Said Nursi’yi
58
çektiğimi söyledim. Çok heyecanlandı.
Fotoğrafın nasıl olduğunu sordu, namaz
kılarken olduğunu söyledim. Düştü, bayıldı. İkimizde tek çalışıyorduk. Hangimiz çekerse diğerine verecek diye anlaştık. Onun motosikletine binip, filmleri yıkatıp, birer tane bastırdık. Ertesi
gün Akşam’da çıktı fotoğraf. Şeref Köylübay ikisini de kullanmış. Gazeteye gittim tebrikler. Sonrada Akşam’ı görünce
azar işittim. Şimdi olsa vermem. Söz de
versem fotoğrafı da vermem. Söz vermiş olsam şimdi olsa da veririm.
İLK ÖDÜL
35 yıllık foto muhabirliğim süresinde
çektiğim en önemli fotoğraf odur. 150
Sökmen Baykara-Celal Bayar-Bülent Hicyılmaz
İnönü Ziraat Fakültesinde ortanın solunu anlatıyor
lira maaş alıyordum. 500 lira ikramiye verdiler. Takım elbiseden gömleğe,
ayakkabıdan çoraba kadar kıyafet hediye ettiler. Maaşım 700 liraya çıktı. Çok
sayıda gazeteden transfer teklifleri aldım. Said Nursi’nin talebeleri, ‘bu fotoğraftan 10 bin tane bastırabiliriz’, dediler. 10 bin fotoğrafın parasıyla o tarihte Nişantaşı’ndan, Teşvikiye’den 4 daire alabiliyordunuz. Kabul etmedim. O fotoğrafın filmini 51 yıldır saklıyorum. Çocuklarıma kalacak. O fotoğraf hayatımın
dönüm noktası.
GÖREVE HAZIR YAŞADIM
Bir işte başarılı olmanın özü, kişinin işini sevmesidir. Foto muhabiri arkadaş-
larım işlerini çok sevip, önemsemeliler.
Ben çalıştığım süre içerisinde bir kere
olsun makinesiz dışarı çıkmamışımdır.
Göreve acilen gitmem gerekebileceğinden ve o andaki heyecanı yaşayabilmek için hep hazır yaşamışımdır. Mesela gittiğim sinema ve tiyatro gibi yerlerde koltuk numarasını bile gazeteme bildirip giderdim. Çok olay geldi böyle başıma ve hep kârlı ben çıktım. Artık bizim
bildiğimiz şekliyle foto muhabiri kalmadı gibi. Çünkü genç arkadaşlar hem çekiyorlar hem yazıyorlar. Biz ise sadece fotoğraf çekmeye odaklanırdık. Genç foto
muhabirlerine tavsiyem, sabırlı olun, sorumluluk alın.
59
BİR FOTOĞRAF İSTİFA ETTİRDİ
Bir haber kaynağı, bir Yunan gemisinin
silah ve mühimmat dolu olduğunu bildirmiş. En önemli iş geminin fotoğrafı. Rahmetli Çetin Emeç de yolladı bizi
Ege’ye. Gecenin bir yarısı üç kaptan
bulduk. Beraber gittiğim arkadaş, ‘sana
bir şey olursa bari ben kıyıda kalayım da
gazeteye bildiririm’ diye gelmedi. Neyse epey gittik geminin olduğu limana
yaklaştık, sağımızda solumuzda Yunan
balıkçılar, yavaş yavaş vardık geminin az
uzağına. Tam 104 kare fotoğraf çektim.
Sonra usul usul dönüşü başlattık geriye.
Bu arada bir gemi daha var açıkta demirli. Yanından geçerken laf olsun diye
De Gaulle- Sunay Spor Kadillak’da Ulus’ta Halkı Selamlıyor 1969 Ankara
Fotoğraf: Sökmen BAYKARA
YENİ NESLİ KISKANIYORUM
Ben işimi çok sevdim. 24 saat
gazeteciydim. Örneğin Bellegraf
marka bir telefotom var sırtımda, 26 kilogram. Diğer makineler
falan 30 kiloluk yükle çok işe
gittiğimi bilirim. Yapımız oradan
sağlam kaldı belki de. Ama bir
gün şikayet etmedim bu konuda.
Çalıştığım dönemde meslekle ilgili tek sıkıntım, fotoğraf filmi idi.
Çok kısıtlı çekim yapıyorduk. Çok
güzel bir kareyi iki kareden fazla
çekmek yasaktı. Şimdi, gittiği bir
haberde binlerce kare fotoğraf
çekme şahsına sahip genç meslektaşlarımı kıskanıyorum. Şimdi
dünyanın bir ucunda maça gidiyorsun, kale arkasından gönderiyorsun fotoğraflarını. Renkli,
pırıl pırıl fotoğrafların çıkıyor gazetelerde. Bizim anamız ağlardı
fotoğraf gönderebilmek için. 75
yaşındaki beni özendiriyorsa bu
iş çok kolaylaştı demektir.
İnönü komutanlarla
bir kare de onun fotoğrafını çektim. Yanaştık iskeleye, kaptanlar derin bir ‘oh’
çektiler. Biri de sordu; ‘şimdi bu yaptığın
gazetecik mi? Tekrar böyle bir şey olsa
gene gider misin?’. ‘Evet’ dedim. Kaptan
aynen şöyle söyledi; ‘yahu bu ne biçim
bir meslek. Yürek mi dayanır buna?..’
Sonra gülüştük durumumuza ama dur
bak sen ondan sonra başıma gelenlere.
Ben resimleri İstanbul’a yolladım. Ertesi
gün tek bizim gazetede geminin resmi,
kocaman ve tek. Herkes keyifli. İki gün
sonra işadamı Ali Koçman Erol Simavi’yi
arıyor; ‘ne o Erol, ne zamandan beri bizim gemiler silah kaçakçılığı yapıyor’
diye serzenişte bulunuyor.
Uğur Dündar, Ahmet Tek, Sökmen Baykara, Taner Atilla,
Yavuz Gökmen, Mustafa Bozdemir.
Öğrenince dünyalar başıma yıkıldı. Onur
duyacağım bir çekim hüsrana dönüşmüştü. Hemen istifa ettim. Kendi kendime de
kızıyordum nereden çektin o gemiyi diye.
Ama hani hırsızın hesabı 104 kareyi almayıp da o resmi koyanın hiç mi suçu yoktu diye az da olsa teselli verdim kendime.
Sonra sevgili Emeç eve geldi, ‘olur böyle
şeyler’ diye istifamı geri aldırdı.
62
ÖZAL SÜİKASTİ HALA ‘AH’
DEDİRTİYOR
Özal suikastı olayını çekemedim. Oradaydım silah patladığında ama olmadı.
Objektif değiştirmem gerekti. Kargaşada, bir yerde sıkıştım kaldım. Bir kişi
çekebilmişti zaten o anı. Aradan yıllar
geçti, ama bendeki üzüntüsü geçmedi.
63
“Grand Turc”
veda etti...
Usta Foto Muhabiri Gökşin Sipahioğlu
geçtiğimiz ay hayatını kaybetti
›
Haber: Erhan SEVENLER
1956’da İsrail-Mısır Savaşı’nda Sina
Çölü’nde çektiği yaralı Mısır askerleri fotoğrafaları, ilk büyük haberi oldu. 1957’de Yeni
Gazete adlı gazeteyi yayımlayarak gezeteciliği sürdürdü. Annesinin Nişantaşı’daki
evini ipotekleyerek yayımladığı bu gazetede Çetin Altan ve Aziz Nesin’in ilk yazıları
yayımlandı. Bir süre Vatan Gazetesi’nde
genel yayın yönetmenliği yaptı. Bu sırada
kurduğu erken baskı sistemi, Türk gazeteciliğine yaptığı önemli katkılardan birisidir.
S
İPA’nın kurucusu, Foto Muhabiri
Gökşin Sipahioğlu, geçtiğimiz ay
Paris’te tedavi gördüğü Amerikan
Hastanesinde vefat etti. 85 yaşında Fransa’da hayatını kaybeden
Sipahioğlu’nun cenazesine, ailesi, sevenleri
ve gazeteci dostları katıldı. İstanbul Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının
ardından usta foto muhabirinin naaşı Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Cenaze töreninde konuşan gazeteci Çoşkun
Aral, Sipahioğlu’nun Türkiye’nin yetiştirdiği
en ünlü gazetecilerden biri olduğunu, ancak
hakkında yazılan bazı haber ve köşe yazılarından büyük üzüntü duyduğunu dile getirdi.
Gökşin Sipahioğlu 1955 yılında yaşanan 6-7
Eylül olaylarının çıkışına sebep olmakla suçlanmıştı.
1961 yılında patlak veren füze krizi sırasında Küba’ya girmeyi başaran ve röportajlar
yapan tek batılı gazeteci olması; 1968 yılında Paris olaylarını yansıttığı fotoğrafları, Çekoslovakya ve Arnavutluk’ta meydana gelen
olaylar hakkındaki haber ve fotoğraflarıyla
tüm dünyada adından söz ettiren SİPA Fotoğraf Ajansı’nın kurucusu Gökşin Sipahioğlu, Fransızlar tarafından “Grand Turc” olarak
anılıyordu.
28 Aralık 1926’da İzmir’de doğan Gökşin
Sipahioğlu, İstanbul’da Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okudu. Sonradan Efes Pilsen
basketbol takımına dönüşecek olan Kadıköy Spor Kulübü’nün kurucusu ve oyuncusu
oldu. İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik
eğitimi aldı.
Gazeteciliğe İstanbul Ekspress gazetesinde spor yazarı olarak başladı. “Sait Ceylan”
takma adıyla yazdığı yazılar dikkat çekti ve
kısa sürede gazetenin yazı işleri müdürü
oldu. 1955’te, İstanbul Ekspress’in yazı işleri müdürlüğünü yaptığı sırada yayımladığı
“Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evini bombaladılar” haberinden ötürü 6-7 Eylül Olaylarının ortaya çıkmasını planlamakla suçlanmıştı.
64
Sipahioğlu, Vatan Gazetesi’ndeki görevinden sonra serbest muhabir olarak çalışmaya
başladı. Bu dönemde hiçbir Batılı gazetecinin
giremediği Arnavutluk’a gitti. Tiran’da yaptığı pek çok çalışma, batılı gazetelere manşet
oldu. 1961 yılında ise patlak veren füze
krizi nedeniyle giriş-çıkışların yasaklandığı
Küba’ya gemici pasaportu ile girdi. Çektiği
fotoğraflar, tüm dünyada pek çok gazetede
manşet oldu ve ona büyük ün getirdi. Aynı
yıl Hürriyet Gazetesi için çalışmaya başladı;
dört yıl içinde seksen ülkede röportajlar yaptı. Kültür Devrimi öncesinde Çin’e vize alan
ilk Türk gazeteci oldu.
1966’da Erol Simavi’nin teklifini kabul ederek Hürriyet Gazetesi’nin Paris büro şefi
olarak Fransa’ya gitti. 1967’de Fransa yönetimine karşı ayaklanan Cibuti’de başkaldıranlara ateş eden Fransız jandarmaları, 1968’de
Paris’teki öğrenci olaylarını fotoğrafladı. Bu
fotoğraflar Jean Bertolino’nun Les Trublions
kitabında yayınlandı.
1969 yılında Gama Ajansı ile çalışmaya başlayan Sipahioğlu, doğu bloku ülkelerinin lider-
lerinin katılacağı Bratislava Konferansı’na
gitme isteği ajans tarafından reddedilince
kendi imkânları ile Çekoslovakya’ya gitti ve
iki hafta sonra ülke, Varşova Paktı ülkeleri
tarafından işgal edildi. Bu olay, kendi röportajlarını dağtıma amacıyla SIPA Press’i kurma düşüncesini doğurmuştur.
Sipahioğlu, SIPA Press’i daha sonra eşi olacak olan Amerikalı gazeteci Phyllis Springer
ve Cumhuriyet Gazetesi’nin Atina muhabiri
Kosta Daponte ile birlikte gayri resmi olarak
1969’da kurdu. Foto muhabirlerini olayların
öncesinde olay çıkacak bölgelere yönlendirmede çok usta idi. Bu sayede SIPA Press bir
marka haline geldi ve bünyesinde dünyanın en zengin fotoğraf arşivlerinden birisin
oluşturdu.
1973 yılında resmi olarak kurulan SİPA,
binlerce fotoğrafçı ile çalışmalarını sürdürdü, ancak teknolojik gelişmelere ayak
uyduramadı. Sipahioğlu, gelen astronomik
teklifleri uzun süre geri çevirdiyse de maddi sıkıntılar nedeniyle ajansı 2001 yılında
Fransız medya grubu Sud Communication’a
sattı. Sipahioğlu Fransa’da yaşıyordu.
Sipahioğlu, 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Chevalier
de la Légion d’honneur nişanı ile ödüllendirildi. Sipahoğlu ayrıca, Türkiye Devlet Üstün
Hizmet Madalyası, Fransa Sanat ve Edebiyat Şövalyesi ünvanı, Fransa Kültür Bakanlığı sanat ve edebiyat nişanı sahibiydi.
65
Milliyet
Çınarını Kaybetti
Milliyet Gazetesi’nin 35 yıllık emektarı , Foto Muhabirliğinin Duayeni
Yalçın Çınar yakalandığı kanser hastalığından
kurtulamayarak hayata veda etti...
›
Haber: Yavuz ÖZDEN
O fotoğrafın hikayesi...
Yalçın Çınar,Bayrampaşa Cezaevi’nde yatan İSKİ skandalının baş aktörü Ergun Göknel ile Emlakbank-Engin Civan
skandalının tutuklusu Selim Edes’in volta atarken fotoğrafını çekmişti. Bu öyküyü, Milliyet’in 60.yılı için hazırlanan kitap da anlattı :”Mahkumların volta attığı yer olarak bilinen avluda yürüyen Göknel’i ensesinden tanıdım.
Deklanşöre çaktırmadan sadece iki kare basabildim.Çünkü
Göknel beni görmüştü ve çok kızmıştı.Çaktırmadan makinedeki filmi değiştirip sakladım.Göknel ve Edes’in birlikte
kaldıkları dört ranzalı koğuşta fotoğraflar çekerken Edes
büyük bir hışımla içeri girerek voltada çektiğim fotoğrafları istedi.Sonradan koyduğum,çok da önemli olmayan filmi
verdim ama Göknel ile Edes’in Bayrampaşa Cezaevi’ndeki
volta fotoğrafını kurtarmıştım.
66
M
illiyet’in çınarı veda ederken geride Türkiye’nin hafızasına kazınan unutulmaz haber fotoğrafları,
ödüller,dostluklar,eşi Nazlı, kızı Hande ve oğlu Emre’yi bıraktı.Yalçın Çınar
38 yıllık meslek hayatının 35 yılını “evim”dediği
Milliyet’te geçirdi . Yalçın Çınar 1946 yılında
Elazığ’da doğdu.Mesleğe 1973 yılında Hayat
ve Hayat spor dergilerinde fotomuhabiri olarak
başladı.1976’da girdiği Milliyet Gazetesinde Fotoğraf Editörü ve Fotoğraf Arşiv Müdürü olarak
uzun yıllar çalıştı.”Anarşi Raporu” ve “Uçağa Bomba” başlıklı haberlerle ödül aldı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Balotaj Kurulu Üyesi olan Yalçın
Çınar,Sürekli Basın Kartı sahibiydi.Nazlı Çınar’la
evli olan Yalçın Çınar’ın Hande ve Emre adında iki
çocuğu bulunuyor.
Yalçın tanıdığım en dürüst insanlardan biriydi.İyi gazeteciydi.Ama iyi insan olması
onun gazeteciliğinden de öndeydi.Gazetede senelerce beraber çalıştık ben onun bir
kişiyi bile kırdığını görmedim .Mesleğinin
gereklerini yerine getirirdi.Hiç ona kızan bir
insana rastlamadım.Allah rahmet eylesin.
Bende bulunan fotoğrafların yüzde 99’u
Yalçın’a aittir.Çok iyi fotoğraf çekerdi. Basın
dünyası için Yalçın büyük bir kayıptır.Benim
üzüntüm de sonsuz.Yalçın’la ilgili hatırladığım en önemli haberlerinden biri de genel
yayın yönetmenliğim sırasında THY uçağına
bombayla binilmesiydi.O dönem uçaklar Filistinliler tarafından sık sık kaçırılıyordu. THY
,Yeşilköy’de böyle bir olayın olamayacığını
açıklamıştı.Biz de uçakların emniyette olup
olmadığını göstermek için böyle bir haber
yaptık.Patlamamış el bombalarını göğüslerine saran Yalçın’ın da içinde olduğu Milliyet
ekibi emniyeti atlatarak uçağa bindi.Sonra
da bombaaları pilotlara teslim ettiler.Büyük
bir işti”
***
Derya Sazak (Yazar) :
Sevgili Yalçın Çınar’ı zamansız kaybettik.Gazetede karşılaşmıştık,” İyiyim“ dedi ama rahatsızlığı boyunca Yalçın’ı yalnız bırakmayan
Tunca Bengin ‘den gelen haberler,fotoğraf
peşinde geçen bir ömrün tükenmekte olduğunu anlatıyordu.Gazetecinin kaderidir.
Haber uğruna tüketilen onca zamandan
sonra geriye fazla bir şey kalmaz.Yalçın da
Milliyet’te son otuz yılın tanığı,Aydın Doğan’
ın deyimiyle Milliyet rozetine sahip kuşağın
başarılı temsilcileri arasındaydı.Haberden
hiç kopmadı.Önemli işlere imza attı.Gece
gündüz demeden çalışırdı.Fotoğraf editörü
olarak yazıişleri masasında özenle seçerdi
sayfalara girecek kareleri.Mutfakta çalışmanın temposu,gerilimi ve telaşı içinde masaya
gelmeyen fotoğrafların hesabını da servis
şefi olarak Yalçın’dan sorardık.Atlanan bir
olayda foto muhabirlerinin klasik savunusu
“Tek kare çektim” olurdu.O tek kareyi bulmak
Yalçın’a kalırdı.Yalçın futbolu da severdi,iyi
bir Beşiktaşlıydı.
***
Güneri Cıvaoğlu (Yazar):
“Sevgili Yalçın;o beyefendi gülümseyişiyle
,yumuşacık,sımsıcak sesiyle karşımda gibi.
Onu yitirmenin acısı ülkede akan bunca kan
nedeniyle duymakta olduğum acıyı katladı.
Onun ardından...
Doğan Heper (Yazar):
67
yalçın’la beraber çalıştık,güzel işler yaptık.
Köşemdeki fotoğraf da onun merceğindendir.Üzerine ışık yağsın kardeşim”
***
Garbis Özatay (Foto muhabiri):
1976 yılında Milliyet’e beraber başladığımız
günden beri arkadaştık.Ailecek de görüşürdük. 1977’de Ümraniye’deki gecekondu yıkımlarını izlemek üzere beraber gittik.Evleri
yıkılanlar polisle çatışırken,bizim üzerimize
doğru geldiler.Bunun üzerine Yalçın “Biz de
sizdeniz,bize saldırmayın” mesajı vermek
için yerden taş alıp polise atmış,bizi kurtarmıştı.
Onların Gözüyle
Türkiye...
Haber: Mustafa Kirazlı
Zaman Gazetesi’nin 25. kuruluş yıl dönümü kapsamında “Türkiye’de Zaman” konulu fotoğraf projesi tamamlandı. Proje çerçevesinde dünyaca ünlü 25 fotoğrafçı Türkiye’yi fotoğrafladı. 15 Kasım Salı günü görücüye
çıkan sergide fotoğraflar; Taksim Meydanı, Galatasaray Meydanı ve Tünel Meydanı ile bu meydanlar arasındaki
Fotoğrafevi, Foto Trek, Şişmanoğlu Megaro ve Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu.
Z
aman Gazetesi, 25. yılını
önemli aktivitelerle kutluyor.
Zaman Gazetesi’nin 25. kuruluş yıl dönümü kapsamında
“Türkiye’de Zaman” konulu
fotoğraf projesi tamamlandı. Proje çerçevesinde dünyaca ünlü 25 fotoğrafçı
Türkiye’yi fotoğrafladı. 15 Kasım’da Taksim Meydanı, Galatasaray Meydanı ve
Tünel Meydanı ile bu meydanlar arasındaki Fotoğrafevi, Foto Trek, Şişmanoğlu
Megaro ve Beyoğlu Sanat Galeri’lerinde
sergilenmeye başlayan fotoğraflar 15
Aralık’a kadar görülebilecek. Ayrıca proje, “Türkiye’de Zaman” adıyla bir kitapta
toplanacak.
Serginin The Marmara Otel’de gerçekleşen açılış kokteyline Siyaset, medya
ve iş dünyasından birçok isim de katıldı.
Gazetenin İmtiyaz Sahibi Ali Akbulut’un
ev sahipliğini yaptığı gecenin açılışında
konuşan Zaman Gazetesi Genel Yayın
Müdürü Ekrem Dumanlı, projenin önemli
bir kültür çalışması olduğunu dile getirdi. Dumanlı, “Biz 25. yılda kalıcı bir proje
yapalım dedik. Dünyanın dört bir yanından gelen 25 fotoğraf sanatçısının gözüyle Türkiye’yi görmek ve sergiler kuşağı haline getirmek, ayrıca Londra gibi
dünyanın merkezi kabul edilen yerlere
taşımak kolay değil” diye konuştu.
“Türkiye’de Zaman” Sergisi’nin, gerek
katılımcıların saygınlığı ve bilinirliğiyle gerekse kapsamı itibariyle dünya
fotoğraf çevrelerinde büyük yankı
uyandırdığını söyleyen Zaman Gazetesi Fotoğraf Editörü Selahattin Sevi,
“Zaman Gazetesi’nin 25. Yılı etkinlikleri
68
çerçevesinde dünyanın tanınmış fotoğrafçıları Türkiye’ye davet edildi. Aralık
2010’da Fransız fotoğrafçı Claudine Doury ve İran asıllı Fransız fotoğrafçı Reza
ile başlayan projenin fotoğraf çekimi 4
Ekim 2011’de Kanadalı fotoğrafçı Steve
McCurry ile sona erdi” dedi.
Fotoğrafçıların farklı zamanlarda, farklı
bölgelerde hikayeler çalıştığına işaret
eden Selahattin Sevi, çekilen fotoğraflardan ortalama 10 karelik portfolyo seçildiğini kaydetti. Sevi, “Proje, şimdiden
dünyadaki fotoğraf çevrelerince son
yılların en kapsamlı fotoğraf projeleri
arasında gösteriliyor. Türkiye’de Zaman,
Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduracak” diye konuştu.
BARBEY BURUNO
BOLLENDORFF SAMUEL
BOUVET ERIC
COOK KATHRYN
DOURY CLAUDINE
DRAKE CAROLYN
ECONOMOPOULOS NIKOS
EECKHOUDT VANDEN MİCHEL
EFFENDI RENA
GEORGIOU GEORGE
GRUYAERT HARRY
GUILLAUME HERBAUT
KASHI ED
MASTRORILLO MASSIMO
MCCURRY STEVE
MONTELEONE DAVIDE
MORRIS CHRISTOPHER
PELLEGRIN PAOLO
PETERSEN ANDERS
REZA
SUAU ANTHONY
TURINE GAEL
VITALE AMI
WINSHIP VANESSA
Dünyaca Ünlü 25 Fotoğrafçı Türkiye’yi Fotoğrafladı.
ATWOOD EVELYN JANE
BOLLENDORFF SAMUEL
69
70
DRAKE CAROLYN
Cumhurbaşkanı Gül de
projeye konu oldu
B
irbirinden farklı tarz ve anlatım üslubuna sahip olan fotoğrafçıların birer
haftalık süre ile Türkiye’ye dair fotoğraflar çekmesinin ‘’Dünya Gözüyle
Türkiye’’yi görmeyi de sağlayacağını
ifade eden Sevi, ‘’Örneğin Kathryn Cook, Bitlis
Ahlat’ı 2 yaşındaki bebeği Luna’yı sırtında gezdirerek fotoğrafladı. Vanessa Winship, İstanbul’da
düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarını çalışırken,
prestijli Henri Cartier Bresson ödülünü kazandığını öğrendi.
Michek Vanden Eeckhoudt bir hafta boyunca
Toros’larda Anadolu’nun son Yörüklerinden Sarıkeçililerle yaşadı. Her fotoğrafçı farklı yaşanmışlıklarla ülkemizden ayrıldı’’ diye konuştu. Sevi,
Time Dergisi için çalışan ve Beyaz Saray’da 7
yılı aşkın süre foto muhabirliği yapan eski ABD
Başkanı George W. Bush ile Barack Obama’yı
da bir süre takip eden Christopher Morris’in,
Tarabya’daki Cumhurbaşkanlığı köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve çalışma ekibinin bir
haftasını fotoğrafladığını söyledi.
MORRIS CHRISTOPHER
MONTELEONE DAVIDE
71
ECONOMOPOULOS NIKOS
PELLEGRIN PAOLO
72
ATWOOD EVELYN JANE
Sergi Dünya’ya da açılacak
P
roje kapsamında Türkiye’ye gelen
fotoğrafçılar projelerini tamamladıktan sonra yaptıkları söyleşilerle
bilgi ve tecrübelerini Türkiye’deki
meslektaşlarına aktardı. Selahattin
Sevi, seminerler vesilesiyle gazetesinin yıl
boyunca fotoğraf okulu haline geldiğini söyledi. Fotoğraflar ayrıca Türkiye’de Zaman adı
altında kitaplaştırılacak. Sergi 2012-2013 yılı
içinde Paris, Londra, Moskova ve New York gibi
dünyanın önemli kültür sanat merkezlerinde
de sergilenecek.
WINSHIP VANESSA
73
REZA
‘Bu proje karşısında
şapkamı çıkarıyorum’
D
aha çok savaş fotoğraflarıyla tanınmasına rağmen Time dergisi için 8 yıl boyunca Beyaz Saray’da foto muhabirliği yapan
Christopher Morris, proje için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Tarabya Köşkü’nde
bir hafta geçirdi. Çalışmayı değerlendiren Morris, “Zaman Gazetesi’nin bu şahsına münhasır ve özel projesi
karşısında şapkamı çıkarıyorum. Ben Time Dergisi ve
National Geographic gibi pek çok uluslararası medyada çalıştım. Oralarda bile bu kapsamda bir proje göremedim.” dedi.
95 yaşındaki bir diğer usta fotoğrafçı John Godfrey
Morris, İstanbul’da bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Medeniyetlerin kurulduğu, yıkıldığı, gelip geçtiği bir yer burası. Ama siz Doğu ile Batı
arasındaki çatışmada arada kalmış gibisiniz. Burada
olmak çok şahane.” ifadelerini kullandı. Türkiye’yi fotoğraflayan Paul Martin Lester, projeyi bütün dünyaya iyi bir örnek olarak nitelendirirken, Kenneth Kobre
ise “Bu proje Türkiye hakkında gerçek ve tam bir bakış açısı sağlıyor.” diye konuştu.
KASHI ED
25 fotoğrafçıdan biri olmanın kendisi için gurur verici
olduğunu söyleyen Eric Bouvet, proje teklifi geldiğinde hiç düşünmeden kabul ettiğini kaydetti. Gael Turine de “Türkiye bana dünyadaki diğer tüm ülkelerin
dışında bambaşka bir kıtaymış gibi geliyor. Umarım
herkes bu projenin ne kadar etkileyici olduğunun farkına varır.” yorumunu yaptı.
74
MCCURRY STEVE
HERBAUT GUILLAUME
SUAU ANTHONY
MASTRORILLO MASSIMO
75
R
I
B
N
E
T
H
TARI
K
A
R
P
YA
Uğur KAVAS / TFMD Yön.Kurulu Üyesi
HİKMET
ILDIZ
(1921- 2001)
İ
stanbul Erkek Lisesi Orta kısmından
ayrılarak fotoğrafa başladı. 17 yaşında Türkiye Fotoğraf Albümü hazırlamak amacıyla tren biletiyle 2
ay Anadolu’yu gezdi. Akşam gazetesinin hazırladığı yarışmada üçüncü
oldu.1945’te Necip Fazıl Kısakürek’in
Büyükdoğu dergisinde gazeteciliğe
geçti.1947’de Sedat Simavi’nin çıkardığı
Yedi Gün’ de çalıştı.1948’de Hürriyet’e
geçti. Akşamları çıkan Hergün gazetesinde Faruk Gürtunca’nın yanında
çalıştı.1951’de İstiklal Caddesi Atlas Sineması karşısında fotoğraf ajansı İFA’yı
kurdu.1955’te “Fotoğraflarla Türkiye”
adında aylık aktüalite, 1957’de “Herşey”
adında haftalık siyasi aktüalite dergisini
çıkardı. Her şeye yetişme düşüncesiyle
1940’lı yıllarda motosiklet, 1954’de deniz motoru aldı. Edirne’den Bağdat’a değin motosikletiyle haber kovaladı.
Hikmet Ildız’ın Life Dergisi’ndeki portresi
76
Foto İfa’nın deniz motoru
Türk Kuşu uçaklarıyla İstanbul’un havadan fotoğraflarını çekti.1960’da ajansını İstiklal Caddesi Tokatlıyan Pasajı’na taşıdı ve gazetecilikten uzaklaşmaya
başladı.1981’de 60 yaşında emekli oldu.1989’da stüdyosunu tamamen kapatarak elindeki fotoğrafları çuvalla eskiciye verdi. Aktüalite fotoğrafçılığı, hareketli bir
yaşamı, kısa zamanda olay yerinde olmayı, çekilen karelerin aynı hızda yerine ulaşmasını, herkes tarafından
kolay benimsenebilecek işler olmasını, yeterli teknik
donanımı ve hiçbir şeyi gözü görmeyecek kadar meslek
aşkını gerektirmektedir. Bunların tümü Hikmet Ildız’da
vardır. O, 1950’li yılların spor sahalarının, eğlence ve
siyaset dünyasının, motosikletiyle hızla geçtiği İstanbul sokaklarının fotoğrafçısıdır. Yerine göre giyinmesini, insanları etkilemesini, konuşmasını, tuttuğu işi sonuçlandırmasını bilen bir fotoğraf diplomatıdır. Kaynak
:Fotoğraf Dergisi S .19,s. 98/-100
Hikmet Ildız’ın sahibi olduğu Foto İfa’nın önü.
Görsel Tarihi Yazanlara,
Yazmaya Devam Edenlere
Ve Yazacaklara Selam Olsun...
İlk kitabı “Türkiye’de Basın
Fotoğrafçılığı’nın Görsel
Tarihi Osmanlı’dan 1960’a”
ile foto muhabirliği alanında
kaynak bir yayına imza atan
foto muhabiri Uğur Kavas
ikinci kitabı ile günümüze
kadar geliyor. TFMD Yönetim
Kurulu Üyesi de olan Kavas
yeni kitabı “Türkiye’de Basın
Fotoğrafçılığı’nın Görsel Tarihi
1960’dan Günümüze”nin çıkış
öyküsünü Raşit Aydoğan’a
anlattı.
Röportaj: Raşit AYDOĞAN
-Bu gereksinim nasıl doğdu, fikir nasıl
oluştu ve ne kadarlık bir zaman diliminin
sonucunda hazırlandı?
F
otoğrafa 1977 yılında başladım. O
zaman Devlet Halk dansları topluluğunda görevli idim. Toplulukla
bir Rusya turnesi yaptık. Yanımızda şimdi Devlet sanatçısı olan Ozan
Sağdıç da vardı. Bakanlık için fotoğraf çekiyordu. Ona çok özendim. Ozan Hoca’nın da
yönlendirmesi ile Rusya’dan bir Zenit makine ve ucuz bir agrandisör aldım böylece fotoğraf serüvenim başlamış oldu.
Kendimi geliştirdikçe, makinelerin ve objektiflerin sayısı artmaya başladı .Beş aylık
bir Amerika serüvenimde ilk Nikon’a sahip
oldum. Kendimi geliştirme adına bolca kitaplar aldım, yabancılar ne yapıyor ona baktım.
Daha sonra Çankaya Belediyesi Basın Yayın
ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde belediye
muhabiri görevini alınca, foto muhabirleri
ile ilgili ne gibi yayınlar var onu araştırdım.
Ama neredeyse hiç bir şey yoktu. Bunun
üzerine bulabildiğim malzemeleri toplamaya
başladım. Görev yerim değişti, bu kez Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü’nde Başbakanlık resmi fotoğrafçısı - başbakanlık muhabiri oldum. Çalıştığım
yer adeta bir cennetti benim için. Türkiye’nin
ilk resmi fotoğrafçısı , o zaman ki deyimiyle
Propaganda Fotoğrafı Spesyalisti Othmar
Phershy’nin 1935-1940 arası çalıştığı yerde
görevli idim. Farklı bir yerde çalışmak bana
daha bir sorumluluk ve araştırma şevki verdi.
Bir gün literatür tararken, BYEGM’nin eski genel müdürlerinden Sayın Orhan Koloğlu’nun
Basınımızda Fotoğraf ve Resmin Başlaması
adlı eseri gözüme çarptı. Ankara’da sahaf
bırakmadım maalesef bulamadım. Ancak,
şansım döndü, çünkü Orhan Bey bir gün
BYEGM’yi ziyarete geldi ve kendisine kitabını
bulamadığımı, kendimi geliştirme adına foto
muhabirliği ile ilgili malzeme topladığımdan
bahsettim. Adresimi aldı ve kendisinde de
tek nüsha olan kitabın fotokopisi bana gönderdi. Büyük bir nezaket göstererek , sabırla
, sorduğum soruları , yazdığım mektupları
cevapladı ve beni kitap yapma konusunda
adeta yönlendirdi. Kendisine çok şey borçluyum ve Allah’tan sağlıklı ömürler diliyorum .
İlk kitap ”Türkiye’de basın fotoğrafçılığının
görsel tarihi- Osmanlı’dan-1960’a” 5 yılımı aldı ve Kodak sponsorluğunda yayımlandı. Kendilerine de şükran borçluyum.
1960 ihtilalinden sonra yapılan anayasa
ile basın emekçilerinin durumları iyi yönde
değişti biliyorsunuz. En azından 20 yıllığına. İkinci kitabın başlangıç tarihi o yüzden
”Türkiye’de basın fotoğrafçılığının görsel tarihi- 1960’dan Günümüze “ oldu o da 3 yılımı
aldı. Onda da Sayın Hıfzı Topuz’un yardım ve
yönlendirmeleri oldu. Kendisine de şükran
borçluyum ve sağlıklı ömürler diliyorum.
-Mesleğin gelişmesine katkı sağlayacak,
merak edenlere fikir verebilecek kaynak
bir eser. Foto muhabirliği üzerine yazılmış
eserlerin azlığını ya da akademik çalışmaların yetersizliğini neye bağlıyorsunuz?
78
Yaptığım çalışma, üzerine basarak söylüyorum bir derleme çalışması. Ben sadece elde
olan malzemeyi bir süzgeçten geçirip, yeniden değerlendirdim. Bu bile 8 yılımı aldığına
göre gerisini siz düşünün. Bu sayede, zengin
sayılabilecek bir basın kitaplığım oluştu. Araştırma yapmak, özellikle Türkiye’de bizim gibi
amatör araştırmacılar için çok ama çok zor. Arkanızda sizi destekleyecek bir sponsorun olması size birçok kapıyı açıyor ama maalesef
sponsorluğun önemi ülkede yeterince anlaşılamadı. Foto muhabirliği ile ilgili yayınların azlığının sebebi, yine bizden kaynaklanıyor. Benim üzülerek gördüğüm foto muhabirlerinin
bu konularda esnek davranması, araştırmaması, okumaması. .Böyle olunca da bu konularda eser vermek gereksiz gibi gözüküyor. Bu
konuda kafa patlatan arkadaşlarımızın sayısı
ne yazık ki çok fazla değil ama aldığım maillerden umutlu olmak gerekli diye düşünüyorum.
En azından mekteplilerden ümitliyim.
-Kitaba başlarken neyi hedeflediniz, bu
hedefe ulaştığınıza inanıyor musunuz?
Kitaba başlarken tek hedefim eldeki malzemeyi paylaşmak duygusu idi. Bir de arkada
bir şeyler bırakmak. Mevlana “Kamil odur ki
koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser”diyor. Belki, birileri yıllar
sonra bir şeyler der. O bile bana yeter. Satış
için pek bir şey beklemiyordum, hatta cebimden bir yığın para harcadım. Ama beni üzen
şey, birinci ve ikinci kitabı tüm iletişim fakültelerine gönderdiğim halde bir kuru teşekkürün bile çok görülmesi idi. Sadece bir okuldan teşekkür aldım.
1960 yılından
günümüze fotoğraf
dünyasındaki
gelişmeler, foto
muhabirlerinin
çalışmaları, anekdotlar
ve anıların yanı sıra
“Foto Muhabirliği ve
Eğitim”, “Sarı Basın
Kartı”, “Mesleki
Örgütlenme”,
“Ekipman”, “Foto
Muhabirliği ve Şiddet”
ile “Foto Muhabirleri
ve Etik” başlıkları
altında geniş bilgiler
bulunuyor. “Türkiye’de
Basın Fotoğrafçılığı’nın
Görsel Tarihi 1960’dan
Günümüze” bir kaynak
yayın olarak hazırlandı.
-Var mı yeni projeler?
Foto muhabirliği ile ilgili defteri kapattım.
70’lerden beri ilgi alanım Ankara. Ankara ile
ilgili fotoğraf, kitap ve efemera topluyorum.
3-4 senedir üzerinde çalıştığım konu Ankara Atış Poligonu. 1936 da yapılan ,1950’lerin sonunda yıkılan bir tesis. Onunla ilgili bir
albüm kitap çalışmam var. %80 seviyesinde.
Destek bulabilirsem 2012 de o çıkacak. Bir
de Abdülhamit Yıldız Albümlerinde Ankara
hazırlığım var. Ona büyük bir sponsor lazım
onun hayali ile yaşıyorum.
-Ne gibi geri dönüşler aldınız eleştiri
doğrultusunda?
Genellikle geri dönüşler iyi yönde oldu. Özellikle Sayın Orhan Koloğlu ve Sayın Hıfzı Topuz Hocaların yorumları beni bayağı ferahlattırdı. Tabii ki eksik yönler çok fazla. Umarım bu işe gönül vermiş genç foto muhabiri arkadaşlarım bu eksikleri tamamlar. Türk
basın tarihinde yazılmamış çok şey var. Sevindirici bir şey var ki, yerel basın tarihçileri de çok değerli çalışmalar yapıyor. En son,
Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin nazik daveti üzerine Çorum’da idik. Dernek başkanımız
Rıza Özel ile birlikte. Orada tanıştığım Abdulkadir Ozulu hoca, Çorum Basın Tarihi’nin yayımlanacağı müjdesini verdi.
-Kitapların hazırlık aşamasında ya da
sonrasında karşılaştığınız sorunlar, güçlükler nelerdir?
Güçlükler ne yazık ki, önce kendi camiamızdan geldi. Kitaba başlamadan yaptığım formları gazetelere gönderdim ve yardım istedim.
Fotoğraf editörlerine mailler attım. Telefon
ettim. Ya vaktim yok dediler. Ya da biz döneceğiz dediler, bir daha cevap vermediler. Ben
bir antololji çalışması yapmadım ve kitabın
başında bunu belirttim. Bu zaten benim işim
değil. Eksikleri, başta da dediğim gibi genç
arkadaşlar umarım tamamlarlar. Kütüphanelerde çıkarılan zorluklar bir başka. Saymakla
bitmez. Burada anlatmak istemiyorum. Ta-
79
bii en önemlisi sponsor sorunu. Birinci kitabın sponsoru başta da dediğim gibi Kodak’tı.
İkinci kitap içinde, foto muhabirlerinin kullandığı iki önemli markadan birisi söz verdiği
sponsorluktan hiçte etik olmayan bir şekilde
vazgeçti. Durum böyle olunca, Kitabın baskısının yarı ücretini TFMD karşıladı ve kitabın üyelere dağıtılmasına başlandı. Bu kitaplarla doğru bir şey yaptığımı sanıyorum, yapacak çok şey var. Gerisi bu işe gönül verenlere kalmış. Görsel tarihi yazanlara, yazmaya
devam edenlere ve yazacaklara selam olsun.
Derin Mavilikte
Deklanşör Sesi
Türkiye’nin önce gelen sualtı fotoğrafçılarından Levent
Konuk, dalgıçlıkla başlayan sualtı fotoğrafçılığı serüvenini
Foto Muhabiri Dergisi için Cem Özdel’e anlattı...
“Sualtında deklanşöre basmak, sisli
havada fotoğraf çekmek gibi”
80
81
Derin Mavilikte
Deklanşör Sesi
-Türkiye’de sualtı fotoğrafçılığı
denilince akla gelen isimlerdensiniz.
Bu macera nasıl başladı?
Doğma büyüme Antalyalı olunca deniz
ile tanışmak çok küçük yaşlarda kısmet
oluyor. Çocukken Lara’da başlayan denizle dostluğum daha sonra Kemer’de
‘’en iyi arkadaşlığa’’ dönüştü. 70’li yılların ortalarında Kemer, bugünkünden çok
farklı idi. Bakir, sakin, temiz ve huzur vericiydi. Her gün saatlerce şnorkel ile dalış yapar, deniz kabukları toplardık. 1994
yılında Boston’da Brian Whitaker’den
aldığım eğitim ile dalış hayatıma başladım. Daha sonra CMAS sistemine geçerek Caner Oğuz ve Ferda Büyükbaykal
hocalarımdan aldığım eğitim ile profesyonelliğe adım attım.
-Bu alanda kendinizi nasıl
geliştirdiniz?
Dalmaya başladığım ilk günden beri sualtında fotoğraf çekiyorum. Bilemiyorum aklıma nereden geldi… Hep vardı.
İlk zamanlarda tek çekimlik çok basit
ve ucuz bir fotoğraf makinesi ile çalışmaya başladım. O küçük kamera ile çok
hoş neticeler alınca kendimi daha çok
geliştirmeye, daha çok okumaya ve öğrenmeye başladım. Yarı profesyonel bir
kamera aldım. Birden sınıf atlamış gibi
oldum. Fotoğrafların hem kalitesi hem
de estetiğinde çok önemli bir iyileşme
oldu. 90’lı yılların başlarında internet
bugünkü kadar gelişmiş ve yaygın olmadığı için kendimi geliştirmenin tek yolu
yurt dışındaki yayınları takip etmekti.
-Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz?
Genellikle belgesel fotoğraflar çekiyorum. Canlıların davranışsal özelliklerini
anlatan fotoğrafları çekmeyi çok seviyorum. Avcının saldırısından kurtulmak için
gövdesini şişiren balon balığı, yumurtalarını ağzında taşıyan peygamberdevesi
ıstakozu, avını üstüne çekmek için üst
yüzgecini balık yemi gibi sallayan kurbağa balığı, kuş tüyü denizyıldızı üzerinde
gizlenmiş bir şekilde yaşayan karides,
denize atılmış şişeyi yuva yapan ahtapot gibi canlı davranışlarını görüntülemeye çalışıyorum. Ancak dijital sisteme
geçince ağırlığı daha çok yaratıcılık isteyen çalışmalara yönlendirmeye başladım.
Röportaj: Cem ÖZDEL
-Dünyada ve Türkiye’de bugüne
kadar nerelerde dalış yapıp
fotoğraflar çektiniz?
Endonezya ve Mısır en sık ziyaret ettiğim ülkeler. Bunların dışında Sudan,
Tanzanya, Amerika, İsrail, Palau, Yap
ve Malezya gibi ülkelerde dalış yaptım.
Türkiye’de ise Batı Akdeniz ve Ege’de
dalışlar yaptım. Karadeniz henüz kısmet
olmadı.
-Sualtı fotoğrafçılığının incelikleri
nedir?
Su altında fotoğraf çekmek sisli havada
fotoğraf çekmeye benziyor. Işık az, derine indikçe renkler kayboluyor, her yer
maviye boyanıyor, bu masmaviliğe ışık
tutunca renklerin farklılığını görebiliyorsunuz, su altında objektif değiştirmek
imkansız ve orada en fazla bir saat kalınabiliyor. İnceliklerini saymakla bitmez,
ama hepsinden önemlisi iyi bir fotoğrafçı olmak için su altında çok rahat olmak
gerekiyor. Fotoğraftan önce dalış bilgi
ve becerilerini arttırmak, daha sonra fotoğrafa yönelmek daha doğru.
Levent Konuk Kimdir?
1970 yılında Antalya’da doğdu. Lise eğitimini
Antalya Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra
Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden
mezun oldu. Dalış hayatına, turizm üzerine master
yapmak için gittiği Amerika’da başladı.Malezya,
Endonezya, Mısır, Sudan,Tanzanya, Palau, Yap, İsrail,
Amerika’nın Atlantik ve Pasifik kıyılarında dalışlar
yaptı. Dünyanın çeşitli popüler dalış noktalarını
görmüş olmasına rağmen Türkiye’de, özellikle
de Akdeniz’de dalış yapmanın keyfini hiçbirinde
bulamadı. Akdeniz’de yüzlerce dalış yapan Levent
Konuk, fotoğraf konusu çeşitliliği açısından
denizlerimizin tropik denizlere oranla fakir olmakla
beraber, belirli bir konuya konsantre olunması
halinde çok tatmin edici olduğunu gördü. Dünyanın
diğer bölgelerinde, batık dalışı yapmak için tekne ile
saatlerce yolculuk yaptıktan sonra bitkin bir şekilde
dalışa başlandığı düşünüldüğünde, yurdumuz
denizlerindeki batık gemilere çok kısa sürede
ulaşılmasının dalış turizmi için çok önemli olduğunu
fark etti. Dalış turizminde çeşitliliği sağlamak
için Antalya açıklarındaki Saint Didier ve Kemer
açıklarındaki Paris II batıklarını tüm dünyada bilinen
batıklar haline getirilmesi için çeşitli çalışmalar
yaptı. Halen serbest fotoğrafçı olarak çalışıyor.
82
83
“’BOĞA KÖPEKBALIKLARINI
ÇEKMEK İSTERİM’’-Bugüne kadar fotoğraflamakta
zorlandığınız veya istediğiniz halde fotoğraflayamadığınız bir canlı
var mı?
Olmaz mı. Kaplan ve boğa köpekbalıklarını, büyük beyazı görüntülemeyi çok isterim. Anemon balıklarının
tüm türlerini görmek ve görüntülemek isterim. Sanırım 12-13’e yakın
farklı türleri var. Balıklar haricinde
kambur balina ve yunus gibi memelileri de listenin ilk sıralarına yerleştiririm. Bir de Jessica Alba ile su altında
nü çalışma yapmak isterdim.
-Dünyada veya Türkiye’de fotoğraflarını beğendiğiniz veya kendinize örnek aldığınız fotoğrafçılar var mı?
Her ne kadar tanışma fırsatımız olmadıysa da Zafer Kızılkaya’yı örnek
alırım. Uzun yıllar boyunca çok değerli çalışmalar yaptı. Yurtdışından
Zena Holloway ve Howard Schatz’ın çalışmalarını çok başarılı ve özgün
buluyorum.
-Türkiye’deki su altı fotoğrafçılığının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de su altı fotoğrafçılığı bundan 10 sene önce yaygın değildi,
çünkü bu işi yapmak çok zordu. Özellikle flaş kullanıldığı durumlarda
doğru ışığı ayarlamak çok zor olduğu için birkaç kez deneyen hayal kırıklığına uğruyor ve bu işle uğraşmaktan vazgeçiyordu. İki elin parmakları kadar su altı fotoğrafçımız vardı. Şimdi öyle değil. Dijital teknoloji
sayesinde daha çok insan su altında fotoğraf çekiyor. Maliyetler de çok
azalınca ilgi ve gelişim çok arttı.
84
85
-Su altı fotoğrafçılığı, biz foto muhabirlerine biraz uzak olsa da
Türkiye’de dalgıç foto muhabirleri
de bulunuyor. Su altı fotoğrafçılığının önemli detaylarını bizimle paylaşır mısınız?
Muhabirlerin işi çok zor. Sürekli haber
peşinde koştukları için gündemi yakından takip etmeleri gerekir. Bunu yaparken zamanla yarıştıklarını düşünürsek
işleri daha da karmaşık hale gelir. Günümüzde muhabirlerin kendilerini farklılaştırmak için değişik yetenekler geliştirdiklerini sevinerek takip ediyorum.
Havadan fotoğraf çekmek için paraşüt
eğitimi alanlar, su altıda haber kovalamak için dalış eğitimi alanları çok takdir
ediyorum. Bildiğim kadarıyla Anadolu
Ajansı’ndan sen, Milliyet Gazetesi’nden
de Gökhan Karakaş su altında haber peşinde koşan en başarılı muhabirler.
Mersin’de batan geminin denize zehir
bırakması, antik Kekova şehrinin uğradığı tahribat, istilacı balıkların Akdeniz’de
yayılması, yılbaşında batan mülteci
gemisi, Marmara depreminde denizin
altında kalan yapıların durumu önemli
haberlerdir. Bu haberlerin görüntüler
eşliğinde sunulması haberin etkisini arttırmaktadır.
-Su altında başınıza gelen ilginç bir
olay var mı?
Malezya’da fotoğraf çekerken üzerimden geçen bir kaplumbağaya kafa atmıştım. Çok sertti.
-Toplam kaç dalışınız var?
İki bin beş yüz dalıştan sonra yazmayı
bıraktım. 15-20 bin slayttan oluşan bir
su altı arşivim var. Bu arşiv, su altında
geçen 1.750 saatlik bir çalışmanın ürünü tabii.
-Nerelerde yayınladı bu fotoğraflar?
Yurt içinde ve yurt dışında Skylife, Atlas,
Gezi Travel, Asian Diver, Yacht Club de
France, Sualtı Dünyası, Deniz Magazin,
Marine Photo, Resif, Haftalık, Raillife,
Atso, Atlasjet, Tourism Today, World of
Atlas gibi onlarca dergide ellinin üzerinde makalem yayınlandı. Defalarca
ödül kazandım fotoğraf yarışmalarında
ama artık katılmıyorum, jüri üyesi olarak
davet ediliyorum tabii bu da büyük bir
onur.
-Su altı zenginliği bakımından ülkemizi ve diğer ülkeleri karşılaştırır
mısınız?
Bunu daha önce defalarca yazdım, söyledim. Bizim denizlerimiz artık cansız.
Ne yazık ki, canlılara yaşama imkanı vermedik, hepsini yok ettik. Denizleri kirlettik, yetmedi doldurduk, plajları yok ettik.
Tropik denizlerde yaşayan rengarenk
resif balıkları, mercanlar bizim denizlerimizde yaşamıyor. Bu yüzden burnumuzun dibindeki Mısır gibi ülkelerle rekabet
86
etmemiz imkansız, ama onlarda olmayıp
bizde olan ve fakat değerini henüz keşfedemediğimiz bir zenginliğimiz var; su
altındaki tarih. Neden değerlendirmeyiz
anlayamıyorum.
-Su altı fotoğrafçılığına başlamak isteyenlere neler önerirsiniz? Pahalı
bir uğraş mı?
Artık yeni başlayanlar çok şanslı. Dijital
teknoloji var. Dijital kameralar sayesinde o anda nasıl bir çekim yaptığına bakıp hatalarını düzeltme imkanına sahip
oldukları için gelişimleri çok hızlı olabiliyor. Eskiden böyle değildi. 36 poz çek,
karaya çık, filmi banyoya ver, sonuçlara
bak, hatalarını gör… Hatalı çektiğin bir
görüntüyü tekrar yakalama imkanı yok,
çünkü balıklar kaçtı. Yeni başlayanlara
dijital basit bir kamera ile başlamalarını,
kendilerinde ilerisi için umut görürlerse
mutlaka ders almalarını tavsiye ederim.
Dalış ve su altı fotoğrafçılığını bir bütün
olarak düşününce, başlangıçta çok pahalı bir hobi olduğunu söyleyebiliriz.
87
Polislerle 3 ay
Foto muhabiri
Emre Tazegül,
suçla mücadeleyi
yakından gördü;
“1997 yılında mesleğe başladığımdan itibaren çok
sayıda polisiye olay takip ettim. Cinayet, intihar,
toplumsal olay, terör operasyonu gibi birçok
olayda polislerle yan yana görev yaptım. Ama itiraf
ediyorum ilk defa bu kadar içlerine girdim. İzmir
Emniyet Müdürlüğü’nün değişik şubelerinde 3
ay süren bu çalışmanın ardından polislerle ilgili
düşüncelerim büyük oranda değişti.”
›
P
olis, ilk bakışta soğuk bir kelimeydi
benim için. Hatta biraz da ürkütücü,
belki de çocukluğumdan “Ye yoksa polis
amcalara söylerim” sebepli. İşin içine
polis girdi mi, orada sorun var demektir
ve anılarımızda bu sorunlar hiçbir şekilde iyi yer
edinmez herhalde. Ama sonuçta onlar da insan.
Onların da bir ailesi, çocukları, sorumlulukları,
mesleki problemleri, hayattan beklentileri var.
Polislerle iç içe geçirdiğim 3 ay boyunca bunlara
tanık oldum.
Ne kadar soğuk bir kelime olsa da, teşkilatın
sımsıcak yüzünü gördüm üç aylık zaman zarfında.
Ve neden başımıza bir iş geldiği zaman ağzımızdan
ister istemez, “imdat polis” diye bir feryat çıkmasına
engel olamadığımızı daha da iyi anladım.
İzmir Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ile
yaptığımız bir sohbet sırasında ben Polis Teşkilatını
fotoğraflamak istediğimi söylediğim de Yılmaz’ın
da bu projeye sıcak bakmasıyla başladı her şey.
Hatta İzmir Emniyet Müdürü Yılmaz, teşkilatın
tanıtım ve imaj çalışması olarak da fotoğrafların
etkili olacağını söyleyerek projeye inanılmaz bir
yakınlıkla sahip çıktı. İzmir emniyet müdürlüğü
çalışanlarının bütün yönleriyle fotoğraflanması
yönünde bir düşünceleri olduğunu söyledi bana.
Bu güne kadar polisle ilgili böyle geniş kapsamlı bir
çalışma olmadığını da hesaba katarak hiç tereddüt
etmeden başladım fotoğraf çekmeye.
Atlı Polislerle başladığımız bu macera Çevik Kuvvet
Şubesi’nde son buldu. Deniz Polisi, Köpek Eğitim
Merkezi (KEM) ve Yunus Timleri ile çok özel bir
çalışma gerçekleştirdik. 24 saat görev başında olan
polislerin her anını objektife yansıttık. Birbirinden
güzel kareler çıktı ortaya. Hatta bunlardan bazıları
şimdi İzmir polisini tanıtan devasa afişler olarak
duvarları süslüyor.
Bu çalışmanın sonunda anladım ki polise karşı
gerçekten bir ön yargı var. Çünkü aynısı bende de
vardı. Zaman zaman yaşanan olaylar bu kötü bakış
açısını körüklese de 3 ay süren bu çalışmamızın
sonunda birçok polis dostum oldu. Onların da
kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yapmaya
çalıştıklarına bizzat şahit oldum. Polis Teşkilatı’nın
da kendini daha iyi anlatması ve bu tür halkla
ilişkiler faaliyetlerine ağırlık vermesi gerekiyor
belkide.
Fotoğraflarımda işte bu duyguları yansıtmak
istedim…
Gurur duydum, kendimi güvende hissettim…
Son olarak bu projeye sahip çıkan İzmir Emniyet
Müdürü Ercüment Yılmaz’a bu dergi aracılığı ile
tekrar teşekkür ediyorum.
›
Polislerle 3 ay
92
Polislerle 3 ay
Usta Kameramanlar Arif Goriça ve Cazım Engin
bana. Özel televizyonların ilk yayına başladığı
yıllarda kameramanlık önemli idi, çünkü görüntü önemli idi. Yapılan haberler genellikle
görüntüye dayandırılır, seyircinin de görerek
fikir oluşturması istenirdi. Sonraları seyircinin
aptal olduğu düşünülmüş olsa gerek gösterilecek objeler halka içine alınmaya, okla
gösterilmeye başlandı ki işte o görüntünün
biraz arkaya atılmasını başlatmış oldu bence.
GORİÇA: “YAŞADIKLARIM ÖNCE
BİR SAYGINLIK EKSİKLİĞİNİN
GİDEREK MESLEĞİMİ KEMİRDİĞİNİ
GÖSTERİYOR BANA’’
A
nkara’da doğup büyüdüm, eğitim aldım, işe girdim, kısaca hayatım küçük istisnalar haricinde
bu şehirde geçti. 1987 tarihinde Ankara Üniversitesi BasınYayın Yüksek Okulu Radyo - TV bölümünü bitirip TRT Ankara Televizyonu’nda bir
dizide çalışarak iş hayatına atıldım (oyuncu
olarak değil tabii).
Star TV, Kanal D, çok kısa Reuters, NTV ve
orada da geçen günlerde sona eren henüz
işsiz devam eden süreç hayatımın özeti.
TRT’de çalışırken kendime iyi bir yer edinmiştim. Çalıştığım yaklaşık 5 yıl sonunda o zamanlar istisna akitli denen yöntemle çalışan
çok az kişinin edinebileceği yönetmen olurunu almıştım. Fakat tüm bu süreç sigortasız,
bizim ifademizle köle düzeninde geçmişti.
Sonuçta sigortalılığımızı istedik ve işimizden
olduk(ben daha sonra mahkeme yolu ile hakkımı aldım ).
Orhan Uğuroğlu bana Star TV’nin Ankara
bürosunda kameraman asistanlığı verebileceklerini söylediğinde bir anlık düşünüp,
kabul ettim. 1993 yılı başında başlayan haber kameramanlığım bugün itibari ile 18 yılı
doldurdu.
Ülkemiz ne yazık ki bu süreçte hiç durmayan
devingen yapısı ile pek çok şey yaşadı. ‘’Ne yazık ki’’ diyorum çünkü benim hatırladığım olayların içinde mutlu yanı ağır basan pek haber
yok. Süreç boyunca üç Cumhurbaşkanı, altı
Başbakan, sayısız bakan Türkiye’yi yönetti.
Ama istisnasız tüm iktidarlar döneminde kriz
denen yapı farklı biçimlerde karşımıza çıktı.
Ben aynı zamanda üç ABD Başkanı’nı da
gördüm. İkisini kendi ülkesinde, Obama’yı
Türkiye’de. Kopenag’ta Türkiye’nin Avrupa
Birliği giriş için önemli bir zirve yaşadığı anları da yaşadım, tam üyelik süreci için şimdiki
Cumhurbaşkanı, zamanın dışişleri bakanının
uçağını saatlerce bekletildiği toplantının
kapısında da bekledim, Senirkent selinde de
geçirilen depremlerde de kameramla tanıklık yaptım. Yaser Arafat’ı Filistin’de, Hüsnü
Mübarek’i Mısır’da, Shroder’i Almanya’da
gördüm, çektim, haberleşmesini sağladım.
Kısacası pek çok kişinin hayal ettiği, orada
olsam ne iyi olurdu dediği bir konumda çalıştım, çalışma şartları ve içinde olduğum olaylar çok hoş olmasa da.
-SAYGINLIK EKSİKLİĞİYaşadıklarım önce bir saygınlık eksikliğinin
giderek mesleğimi kemirdiğini gösteriyor
94
Günümüzde ise televizyon haberciliği yerini
öncelikle telefon haberciliğine, olay yerinden
canlı bağlantı haberciliğine bıraktı. Perde arkası denilen yalan yanlış, kaynak tarafından
tekzibi çok kolay, haberci açısından diğer
bağlantıda tamamen tersini söyleseniz kimsenin hatırlamayacağı haberler yapılır oldu;
görüntüye gereksinim kalmadı.
Olay yerinden de muhabiri çıkartma başka bir
moda, böylece sekiz saat önce olmuş bir olay
‘’son dakika’’ olabiliyor, yüzümüz kızarmadan
satabiliyoruz.
Tüm bunlara kendini yetiştirmeyen, kameramanlığı sadece aldığı görüntü ile sınırlı sayan,
ahlak kurallarını, insana saygıyı işi için çok rahat harcayabilen, iki günde “olan” meslektaşlarım eklenince, “kameraman işte ne olacak”
yaklaşımı kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Şimdi tüm bu kaygılarla çalışırken14,5 yıl
geçti eski kurumumda. Sonra bir gün çağırılıp işten ATILDIĞINIZ size söylenince sanırım bunu söyleyenler, söyletenler açısından
hiçbir şey olmuyorsa en azından ayıp oluyor
bence. Gerekçesi küçülmekse öyle olmadığını yerimize adam alarak gösterdiler, ekonomik zorluksa bürodaki idareci sayısı bunu
yalanlıyor, haa güç gösterisi ise o da çok kısa
süreli etkili olur, çünkü kameramanlar eski
şartlarda, aynı paraya çalışmaya devam ediyor.
Sokaktaki insanlara sorun son dakika olarak
girdiğiniz kaç haberi hatırlıyor, ama gene sorun depremde “orda kimse var mı” diye seslenen görüntüyü, şimdilerde Somali’de yaşanan acının çocuk görüntüsündeki halini seyredip unutabilen var mı? Sorun son dönemde
uluslararası ses getiren bir Türk televizyon
haberi var mı? Bizim atılmamız görüntünün
haber açısından bir değeri olmadığını sadece
bizi işten çıkaranlara anlatır, gerçekte kameraman tv hayatının tam, ortak sahibidir, bunu
böyle söyleyip inanmayanlara inat.
,teknik bilgisi yetersiz ama az maaş alan
personele bıraktı.Tabii ki bunda yapılan
haberlerin içeriklerinin de önemli olduğu
vurgulamak isterim.
-ÖRGÜTLÜ OLMANIN ÖNEMİ-
ENGİN: “BİR KERE BASIN ÇALIŞANLARI ÖRGÜTLENMELİ, ÇALIŞMA SİSTEMLERİ AVRUPA’DAKİ ÖRNEKLERİ GİBİ
KURUMSAL YAPILARA KAVUŞMALI’’
D
enizli doğumluyum, liseyi
Denizli’de okudum. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesini kazanınca okumak
için Ankara’ya 1981 yılında
geldim. Üniversitenin 3’üncü yılında televizyonculukla o yıllardaki tek görüntülü
haber ajansı olan AVA Ajans ile tanıştım. O
dönemlerde özel televizyonların yokluğu,
bir tek TRT’nin olması mesleği çok cazip
hale getiriyordu. Sanıyorum o yıllarda toplumun gözünde çok daha saygın çok daha
güvenilir bir yapıdaydı.
Evet, mesleği severek başladım. Ben alaylı
denilen kesimdenim. Eğitimim iç mimari
olmasına rağmen o işi hiç yapmadım. Söylediğim gibi mesleğe tesadüflerle başladım. Bir muhasebeci arkadaşa beyanname
hazırlamasında yardım etmek için AVA
Ajansa gittim. Birkaç ay ona yardım ettim,
sonra da isteyerek ve bilerek kameramanlık mesleğini seçtim. 1983 yılından bu
güne kadar bir çok prodüksiyon şirketleri
ve televizyonlarda kameramanlık başta olmak üzere yeri geldi yönetmen, yeri geldi
montajcı, yeri geldi metin yazarı olarak bu
güne kadar geldim.
Mesleğe 1983 yılında girdim. Tabii ki o yıllardan bu güne kadar olan birçok siyasi ve
toplumsal olayların için de olduk.
Bir de kameramanlıkta muhabirlikteki gibi
ihtisaslaşma olmadığı için her türlü olayın
tanığı olduk. Gerek toplumsal olayla, gerek
savaşlar, gerekse de bir çok siyasal olayların
şahidi, görüntüleyecisi yani kameramanlığını yaptım. Ankara’daki hemen hemen
tüm olayların bir gazeteci olarak görev gereği kameramanlığını yaptım. Denilebilir ki
Türkiye’nin çok önemli tarihsel değişimler
geçirdiği bir döneme kameramla tanıklık ettim. Elimden geldiğince de görüntülemeye
çalıştım.
Bir kere sektör geçen yıllarda çok şekil
değiştirdi. Yıllar içinde genel ismiyle gazetecilik öncelikle bir ticari işletme olarak görülmeye başlandı. Televizyonlar
bir silah bir güç merkezi olarak kullanıldı.
Dolayısıyla gazeteler ve televizyonlar
kaliteli elaman, eğitimli eleman- yerine
ucuz, sesini çıkartmayan, müdürünün her
istediğini yapan, ama haklarını aramayan
yani kalifiye olmayan insanlarla doldu.
Televizyonlarda görüntünün kalitesi yerine az ücrete çalışan genç kameraman
95
Şimdi bizler kapitalist bir düzende özel sektörde çalışıyoruz. Vefa’nın İstanbul’da bir
semt adı olduğunu bilecek bilgiye de sahibim. Ama yine de geçen onca seneden sonra belki mesleği bile sizden öğrenmiş denilebilecek insanlar koltuk sahibi olur olmaz sizi
yaşlandın diye işten çıkartıyorlar ve bunu
dava konusu yapamaman içinde küçülmeyi
gerekçe gösteriyorlar.
Tabii ki aynı yer bir ay içinde yeni eleman
alıp birde yeni televizyon kuruyor bunun
yorumunu okuyuculara bırakıyorum. Biz
basın çalışanları herkesin hakkını ararız ama
sıra kendimize geldi mi nedense oralı bile
olmayız. Küçük bir grup arkadaş kötü olmak
pahasına debelenir. Oda bir yere kadar. Yıpranma hakkımızın nasıl verilen sözlere rağmen bir gece yarısı sabaha karşı elimizden
alındığını hep birlikte tanık olmadık mı? Bir
kere basın çalışanları örgütlenmeli çalışma
sistemleri Avrupa’daki örnekleri gibi kurumsal yapılara kavuşmalı. Örgüt derken bu
günkü yarışma düzenleyip çeşitli ödüllülerin verildiği dernekleşme yapısından bahsetmiyorum. Kurumlarla çalışma koşullarını
düzenleyen hatta gerekirse kişiler adına
sözleşmeler. yapabilen, sektöre eleman giriş çıkışını denetleyebilen, televizyonların
ve gazetelerin bire bir muhatap kabul ettiği
bir yapıdan bahsediyorum. Bu bir oda yapısı
olabilir, bir sendika olabilir veya bir konfederasyon olabilir. Sonuçta bir araya gelip
örgütlü olmak. sistemle birlikte sistemin
gerektirdiği gibi hareket edebilmek zorunda
olduğumuzu söylemek istiyorum.
HUKUK KÖŞESİ
Umut KURMAN / Avukat
Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nda
Dava Açma Masrafları
B
ildiğiniz üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 1
Ekim 2011 yılında yeni düzenlemeler ile yürürlüğe girdi.
Bu değişikliklerin, günlük yaşayışımıza en büyük etkisi muhtemelen
dava açma sürecindeki ilk aşama olan
‘’avans masrafları’’ olarak tabir ettiğimiz;
dava açma harcı, tebligat, tanık, keşif ve
bilirkişi ile ilgili olarak yapılan değişiklikler olacak.
Bilindiği üzere, eski usul kanunumuzda bu masrafların bir çoğu dava süreci
‘’devam ederken’’ peyderpey alınıyordu. Yeni HMK ile getirilen değişiklikle bu
masrafların hepsi ‘’dava açılırken’’, yani
en baştan alınacak. Haliyle, dava açma
konusunda, davacıya yeni ve ek mali
külfetler getirecektir.
Bu durumun, adli yargının hızlanması
ve karar sürecinde tarafların tanık, keşif, bilirkişi ücretlerini yatırma konusundaki gecikmesinin davanın karar ver-
me sürecini olumsuz etkilememe gibi
iyi niyetli bir amacı olsa da, ilk aşamada dava açma masraflarının tamamının
peşin olarak yatırılmasının getirdiği mali
yükün ‘’kişilerin hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı’’ bir etkiye sahip olup olmayacağı hususunun değerlendirilmesi
de avukatlar, hakimler ve konuyla ilgilenen akademisyenler arasında halen ciddi tartışma konusudur.
Uygulamanın halen çok yeni olması ve
‘’kanunların geriye yürümezliği’’ ilkesi gereğince, 1 Ekim 2011 tarihinden
önce açılmış ve devam eden davaları etkilemeyen yeni HMK, yeni açılan davalar
için (1 Ekim 2011 tarihinden itibaren)
geçerli olacaktır.
Örneğin, Asliye Hukuk Mahkemesinde
davalı ve davacı sayısının birer, 3 tanıklı
(tanık sayısı belirtilmemişse 3 tanık ücreti alınır), keşif ve 3 bilirkişiden oluşan
bilirkişi heyetli bir davanın ‘’peşin’’ alınacak dava masrafının ne olacağını şöyle;
96
Taraf Sayısı
: 1 davalı ve 1 davacı
Tebligat masrafı : 30 TL
Tanık Sayısı
:
3 TL
Tanık masrafı
: 63 TL
Keşif maliyeti
: 205 TL
Asliye Hukuk
Mahkemesinde
Bilirkişi
: 1 kişi
Bilirkişi masrafı : 250 TL
Tüm mahkemeler için
genel masraf
: 50 TL
TOPLAM: 598 TL peşin alınacak dava
masrafı olacaktır.
Bu ücretlerin sadece dava masrafı olduğunu vurgulamak isterim. Davanın özelliğine göre alınacak dava harcı buna dahil değil. Örneğin, değeri parayla ölçülebilen davalarda, ayrıca dava değeri üzerinden binde 59,4 dava harcı da yukarda
belirtilen dava masrafları ile birlikte peşin ödenecektir.
2004 y›l›ndan bugüne Spor Toto;
Devletimize... 2.733.919.805,00 TL,
Futbol Kulüplerimize... 917.282.042,00 TL,
Sosyal Kurulufllar›m›za... 869.550.267,00 TL,
Halk›m›za... 7.014.282.995,00 TL kaynak sa¤lad›.
Ülkemiz 470 adet yeni spor tesisi kazand›.
Eme¤i geçen herkese teflekkür ederiz.
97
Doğan Çil
Namı Diğer
“DODO”
Doğan Çil kimdir?
14 nisan 1969 yılında
İstanbul Kadıköy’de
doğdu. İlk, orta ve lise
öğrenimimi İstanbul’da
bitirdi. 3 Mayıs 1998
yılında Aylin Çil ile
evlendi. Ali Mert adında
5 yaşında bir oğlu
var . Meslek hayatına
1986 yılında Milliyet
Gazetesi’nde başladı.
Ardından sırasıyla
Fotospor, Yeni Şafak
gazetelerinde çalıştı,
1995 yılından bu yana
da Akşam Gazetesi Spor
Servisinde görev yapıyor.
ıllık meslek
y
5
2
i,
ir
b
a
h
u
m
to
fo
r
Akşam Gazetesi spo
livan’a anlattı.
h
e
ip
sk
E
in
k
İl
ı
ın
at
hay
Röportaj: İlkin ESKİPEHLİVAN
Mesleğe nasıl başladınız, önce bu hikayeyi bir dinleyelim?
M
eslek hayatıma 1986 yılında bir arkadaşımın teşvikiyle Milliyet Gazetesi’nde
başladım. Gazetecilik ve
özellikle de foto muhabirliği aklımdan bile geçmiyordu. Bir anda
kendimi bu işin içinde buldum. Fakat iyi
ki de bulmuşum. Aslında farkında olmadan yapmak istediğim, mesleği seçmiş
oldum. Gerçekten bu foto muhabirliği
içine çok kolay girilemeyen ve girildiğinde de çıkması mümkün olmayan bir
meslek. Tabii bu söylediklerim şuan için
geçerli olan şeyler değil. Günümüzde bu
mesleğe hem girmesi hemde çıkması
çok kolay maalesef.
Foto Muhabirliğini niçin seçtiniz?
Sonuçta bu işin zevkli olduğu kadar
çileli tarafı foto muhabirliği.
Foto Muhabirliği gerçekten zor bir meslek. Tabi bizden önceki ağabeylerimizin
döneminde ve benim ilk dönemlerimde
yapılması çok daha zor bir işti. Fotoğraf
makinelerinde teknoloji bu kadar ilerlememişti. Dijital teknoloji bu işin içine
girmemişti. Manuel makineler ve objektiflerle çalışılıyordu. Ve bundan dolayı
meslekte iyilerin ve kötülerin iş anlamın
daha belirgin olduğu dönemlerdi. Şimdi
ise neredeyse eline her makine alanın
bu işi çok rahat yapacağı bir meslek görüntüsünde. Aslında belki dijital makineler işimizi kolaylaştırsa da şu unutul-
“Dodo”nun hikayesi ne peki? Camiada, Doğan Çil’den daha ünlü? Nasıl
doğdu “Dodo”?
Dodo’nun hikayesi benim çocukluğuma
dayanıyor .Bu lakabın takılmasının bir
sebebi yok. Benim bildiğim kadarıyla
kendiliğinden bir anda takılan bir lakap.
Çocukluk arkadaşlarım bu lakabı taktılar
bana. Ve günümüze kadar geldi. Evet
camiada Doğan Çil isminden daha bilindik ve meşhur bir isimdir, “Dodo”. Dodo
iş çevremin dışında da hayatımdaki herkesin kulladığı bir isimdir 5 yaşındaki
oğlum Ali Mert bile zaman zaman bana
Dodo diye hitap ediyor. Artık benim bir
parçam gibi ismimden daha çok kullanılıyor. Benden küçük olanlar bile bana “Doğan abi” demek yerine “Dodo abi” diye
hitap ederler. Buda gerçekten beni çok
mutlu ediyor. Yıllardır adım gibi benimsedim bende, Dodo’yu.
99
“Türk basınındaki
spor foto muhabirliği
dünya basınına göre
çok başarılı. Dünya
standartlarının çok
üstünde bence.
Gittiğim ülkelerdeki
spor gazetelerini
ve gazetelerin spor
sayfalarını yakından
takip ediyorum,
çekilen fotoğrafları
karşılaştırıyorum,
inanın biz çok
daha iyiyiz”
mamalı makine kadar onu yönlendiren
ve deklanşöre basan insan çok önemli.
Şimdiki genç arkadaşlar, hem çok şanslı hemde çok şanssız. Teknoloji açısından bunu kullanmanın rahatlığını yaşıyorlar ama başka bir açıdan da o eski
dönemlerde çok zor şartlarda yapılan
bu işlerden hiçbir zaman haberdar
olamayacaklar. Yaş olarak kendilerinden büyük ağabeylerinden dinleyerek
hayal etmenin dışına çıkamayacaklar.
Aslında günümüzde futbol nasıl eskiye nazaran daha teknik ve daha hızlı
oynanıyorsa spor foto muhabirliği de
buna paralel olarak ilerledi. İlerlemek
de zorundaydı.
100
Fenerbahçe’yi izliyorsunuz, önemli
bir süredir. Ne kadar oldu? Gazeteler
değişti ama takım değişmedi herhalde sizin için?
Ben 1995 yılından beri şuan çalıştığım
Akşam Gazetesi’nde görev almaktayım.
13 yıldır da Fenerbahçe takımını takip
etmekteyim. Daha önce uzun seneler
Beşiktaş’ı da izledim. Akşam Gazetesi’ne
başladığımda Beşiktaş’ı takip ediyordum,
fakat daha sonra servisdeki değişim nedeniyle Fenerbahçe’yi izlemeye başladım. O gün bugündür Fenerbahçe’deyim.
Bu arada ben meslek hayatım yalnızca
foto muhabirliği yapmadım . Muhabirliğide hep en iyi şekilde yapmaya çalıştım.
Hep aynı takımı izlemekten sıkıldığınız oluyor mu? Yada iyi tarafları da
vardır elbet sarı-lacivertli camiada
kapıları daha mı kolay açıyor, bu durum? Siz de taraftar foto muhabirlerinden misiniz?
Hep aynı takımı izlemek, takip etmek,
hem muhabirler için hem de foto muhabirleri için büyük bir avantaj. Camiayı
yakından tanımak için gerçekten bu çok
önemli. Bir klüp muhabiri veya foto muhabiri kısa sürede yetişmiyor. Bunun için
uzun yıllar geçmesi gerekiyor. Taraftarlığa gelince; bence şayet bu işi yapıyorsanız, taraf olma şansınız yok. Ben meslek
101
hayatım boyunca bunu ilke edindim, tabii ki herkes gibi benim de çocukluğumda taraftarı olduğu bir takım var. Ama
yalnızca o kadar. Gazetecinin taraftar
olma şansı yok. Olmamalı da bence.
Türkiye’de spor foto muhabirliğini
nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani kısır döngü değil mi futbol?
Türkiye’deki spor foto muhabirliği artık
son dönemlerine doğru gelmeye başladı. Gazetelerin spor servislerindeki foto
muhabirlerinin çalışma şartları her geçen gün kötüye doğru gitmeye başladı
ve spor servislerindeki foto muhabirleri
her geçen gün azalıyor. Sonuç olarak,
şılaştırıyorum, inanın biz çok daha iyiyiz.
Ekipman olarak bizden çok iyi durumda
olmalarına rağmen ülkemizdeki spor
foto muhabirliği çok ileri düzeyde. Yarışmalara gelince çoğu arkadaşımızın yurt
dışındaki yarışmalardan haberi olmuyor.
Bu konuda biz de çok hatalıyız, bunları
yakından takip etmediğimiz için. Yarışmalara arkadaşlarımız eserlerini yollasalar inanın çok iyi dereceler çıkartırlar,
buna gerçekten gönülden inanıyorum.
Arşiv konusunda haklısınız iş güç arasında ben dahil arşiv konusunu yıllardır
hep ihmal ettik .
Mesleğin en çok gezenleridir spor
foto muhabirleri, hiç bir şey yoksa 2
haftada bir deplasman. Kaç ülkede
fotoğraf çektiniz? Hangi stadyum
daha büyüleyici?
arkadan gelen yeni kuşağın bu işten
para kazanma şansları her sene biraz
daha yok oluyor. Kısır döngü olan yalnızca futbol değil. Artık mesleğimiz de kısır
bir döngüye girmiş durumda, bu bence
çok daha önemli.
Türkiye’de bir çok spor foto muhabiri
var ve çok başarılı işler de yapıyorlar.
Ama baktığımız zaman ne Türkiye’deki ne de yurtdışındaki yarışmalarda
göremiyoruz? Bu işler mi boş geliyor
ve koşuşturmada spor foto muhabirleri arşiv yapmayı mı ihmal ediyor?
Evet, bizden önceki ağabeylerimiz arasında çok başarılı insanlar vardı. Bizim
kuşak arasında bizden sonra gelen yeni
kuşak arasında da çok başarılı arkadaşlar var. Bence Türk basınındaki spor
foto muhabirliği dünyada birkaç ülke
arasına girebilecek düzeyde. Dünya basınına göre çok başarılı işler yapılıyor.
Özellikle spor foto muhabirliği dünya
standartlarının çok üstünde bence. Gittiğim ülkelerdeki spor gazetelerini ve
gazetelerin spor sayfalarını yakından
takip ediyorum, çekilen fotoğrafları kar102
Dışarıdan bakıldığında bu mesleğin en cazip tarafı çok ülke görmektir. Gerçekten,
belkide bu işi yapmasanız gitmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyeceğiniz ülkeleri görüyorsunuz. İnsanların dünya kadar
para harcayarak gidip gördüğü ülkeleri siz
para harcamadığınız gibi üzerine para alarak gidip görüyorsunuz. Bu bizim için büyük bir şans. Kaç ülkede fotoğraf çektim
tam olarak hatırlamıyorum, ama 50 ya da
çok üzerinde olmalı. Gittiğim ülke statları
arasında her zaman İngiltere’deki statlar
beni hep etkilemiştir.
Bu kadar yoğun bir tempo, üstüne
üstlük sık sık şehir dışı, yurtdışı. Ev
hayatı nasıl etkileniyor peki.
Allah bağışlasın 5 yaşında, Ali Mert
adında bir oğlum var. Oğlum beni maçlara gittiğimde oynadığımı zannediyor,
futbolcuları ise beraber oynadığım arkadaşlarım. Henüz tam olarak ne iş yaptığımı
anlamış değil. Evet çok seyahat ettiğimiz
doğru. Eşim Aylin’inde tam olarak spor basınının içinde olmasa bile gazeteciliğin içinde
bulunmuş birisi beni anlayışla karşılıyor, bu
benim için büyük bir şans.
- Son olarak her geçen gün küçülen bir iş
kolunda çabalıyoruz. Yeni nesil ne yapsın?
Vallahi yeni neslin bu meslekte pek yapacağı şey kalmıyor. Sizinde dediğiniz gibi her
geçen gün küçülen bir iş kolu olmaya başladı. Şunu yapsınlar, bunu yapsınlar demek
çok doğru olmaz bence. Yapacakları tek şey
var ellerinden gelenin en iyisini yapıp, en
iyiler arasına girmeli ve orada kalıp mu mesleği uzun yıllar yapmaya çalışmalı.
“Gazozun büyük bombası”
Spor foto muhabirliğinde “bombalar” vardır, güzel anılar. Sizden bir
bomba alabilir miyiz?
Bombalar çok ama hangisini anlatsam bilmiyorum. Yurt dışında Fenerbahçe
ile kamptayız ve bir hazırlık maçı yapılıyor. Maçın devre arası oldu, çektiğimiz fotoğrafları gazetelerimize geçmek için basın odasına girdik. Fanatik
Gazetesi’nde çalışan bu mesleğe yıllarını vermiş Yusuf Dursun ağabeyim
namı diğer “Gazoz” yanıma oturdu ve bilgisayarını yanıma kurdu, çalışmaya
başladı. Fakat bir tuhaflık var, Yusuf ağabeyim bir türlü yerinde duramıyor.
Sürekli gidip geliyor bilgisayarın başına. O iş yoğunluğunda pek üzerinde
durmadım fakat dakikalar geçtikçe Yusuf ağabeyim daha sık gidip gelmeye
başladı, bilgisayarın başına. Bir kalkmasında dayanamadım, nereye gidip
geliyor diye arkasından baktım. Birde ne göreyim Yusuf ağabeyim makine elinde 300’lük tele takılı uzaktan bilgisayarına bakıyor, sonra makineyi
yere bırakıp bilgisayarın başına gelip işlem yapıyor. Benim bunu fark ettiğimi anlayan Yusuf ağabeyimin açıklaması aynen şu oldu, “Dodo ne yapayım
gözlüğümü otelde unuttum yakını göremiyorum. O yüzden fotoğrafı bilgisayarda açıp sonra arkaya doğru gidip uzaktan fotoğrafın nasıl olduğunu
300 teleyle bakıyor, gelip iyiyse işliyorum.”
103
CANON’UN YENİ GÖZDESİ
EOS-1D X
• 18.1 MP full frame CMOS sensör
• 12fps ve 14fps’ye kadar deklanşör hızı
• ISO 100-51200, H:204800’e kadar
• 61 noktalı AF sistemi
• DIGIC 4 ile 100,000 piksel RGB AE
ölçümü
• Full HD 1080p EOS filmi
• Çift “DIGIC 5+” işlemci
• Clear View II 8.11 cm (3.2 inç)
1040k-dot LCD ekran
• Ethernet portu
Haber: Fırat ÖZKOYUNCU
C
anon yeni nesil profesyonel
SLR ürünü EOS-1D X’i tanıttı. Profesyonel fotoğrafçıların ihtiyaç duyduğu ve
duyacağı özellikleri içinde
barındıran EOS-1D X, 2012 Mart ayı
sonunda piyasaya çıkacak. Fotoğraf
makinesinin getirdiği yenilikleri Foto
Muhabiri Dergisi’ne, Canon Eurasia
Görüntüleme ve Ofis Sistemleri Ürün
Uzmanı Göker Göksel açıkladı.
Özellikle spor fotoğrafçılarının makineyi yakından tanıyabilmeleri için
Euro 2012 ve Londra’da yapılacak
2012 Olimpiyatlarından oldukça önce
piyasaya sunulacağını belirten Ürün
Uzmanı Göker Göksel, “ Canon Eurasia olarak ürünün piyasaya çıkışından
önce profesyonel kullanıcılar ile biraraya gelerek EOS-1D X’in avantaj ve kolaylıklarını göstereceğiz. Bu çerçevede
TFMD üyeleri ile de ayrıca buluşmalar
olacak” dedi.
Hız, çözünürlük ve görüntü kalitesi
ile benzersiz bir birliktelik sunduklarını belirten Göker, “EOS-1D X, tüm
profesyonellere hitap eden bir ürün.
Fotoğrafın yanı sıra Full HD filmler
çekmek mümkün. İster stüdyoda, ister
spor sahasında veya başka bir mekanda çekilsin her ortamda en iyi sonucu
almak için tasarlandı. Canon’un lider
DSLR ürün serisine ait bu yeni gelişmiş EOS modelimiz ile birlikte 10. nesil
Canon profesyonel sistemi piyasaya
çıkarmış olduk” dedi. Profesyonel fotoğraf makinesi alanındaki 40 yıllık
deneyimle EOS-1D X modelinin üretildiğini belirten Göksel, bu makine ile
birlikte EOS sistemi için yeni bir çağın
başladığını da sözlerine ekledi.
- 18,1 MP full frame ve saniyede
14 kare Göksel, EOS-1D X’in başlıca özelliklerini de şöyle açıkladı;
“Yeni 18.1 MP full frame sensör olağan
üstü esneklik sunarak fotoğrafçıların
yüksek çözünürlüklü, çok çeşitli sahneleri görüntülemesine olanak sağlıyor. ISO 100-51200 uyumlu ve ayrıca
204800 ile uyumlu hale de getirilebiliyor. Çift “DIGIC 5+” işlemci ile performansında ilerleme sağladı. Çift işlemci,
sensörün 16 kanallı okuma değeri ile
birlikte tam çözünürlükte 14-bit analog-dijital dönüştürücü ile 12 fps hızda art arda çekim yapılmasına olanak
sağlıyor. Bu sayede mevcut DSLR’ler
içindeki en hızlı cihaz olma özelliğine
sahip. Süper yüksek hız modu çekim
hızını saniyede 14 kareye çıkartırken
yeni deklanşör ve ayna mekanizma104
sı, deklanşör duraklamasını ve ayna
yansımasını azaltıyor, böylece yüksek
hızda fotoğraf çekerken sürekli yüksek
performans sağlıyor. “DIGIC 5+” işlemci sayesinde son derece düşük ışıklandırma koşullarında bile benzersiz
kalitede, düşük gürültülü görüntüler
çekmek kolaylaşıyor. 61 noktalı yeni
geniş açılı otomatik odaklanma sistemi
daha fazla hassaslık, netlik ve hız sağlıyor. Beş tanesi ikili olan 41 çapraz tip
nokta ile, fotoğraf makinesinin AF sistemi, çerçevelerde benzersiz hassaslık
sunuyor. Yeni tasarlanmış RGB ölçüm
sistemine de sahip. Böylece son derece yüksek renk hassasiyeti elde edilebiliyor. AF sistemine bağlı 100,000
pikselli RGB ölçüm sensörüne, gücü,
kendi DIGIC 4 işlemcisi sağlıyor. En
zorlu sahnelerde fotoğraf çekimi yaparken bile doğru pozlama seviyesini
sağlamak ve AF izlemesini geliştirmek
için yüzleri ve renkleri algılıyor.”
- Full HD film çekimi “EOS-1D X, özel lens ve aksesuar seçimlerinden faydalanmak isteyen HD
film çeken profesyoneller için de ideal
bir cihaz. Kullanıcılar full frame sensöründen, pozlama, odak ve kare hızı
kontrolü için manüel ayarlara sahip
Full HD filmler (1920x1080p) kayde-
debiliyor. Ayrıca, LCD ekranda ses seviyeleri de görüntülenebiliyor ve ayarlanabiliyor. Böylece görüntülemede
tam kontrol sağlanıyor. Görüntü kaydı
yapan fotoğraf makinelerinde görülen
Moire Hatası da bu seride azaltıldı. Ayrıca, EOS Film özelliği daha uzun kayıt
seçenekleri sunuyor, 4GB dosya sınırına ulaşıldığında otomatik olarak yeni
bir dosya oluşturuyor. Yeni intra frame
video codec aynı zamanda mümkün
olan en yüksek video kalitesini sunuyor ve görüntü verilerinin sıkıştırılmasını sınırlandırıyor. Böylece kullanıcılar
üretim sonrası düzenleme için daha
fazla bilgi elde ediyor.”\
- Daha büyük izleme ekranı
“EOS-1D X, sektörde ergonomisi ile
büyük beğeni alan EOS-1 serisi tasarımının özenle revize edilmiş bir sürümünü sunuyor. Kullanıcının ayar kontrolünü kolaylaştıran daha büyük, dokunmatik düğmeler, hassas bir kontrol
tekerleği, özelleştirilebilen işlev düğmeleri kullanıcıların fotoğraf makinesini bireysel ihtiyaçlarına uygun şekilde
ayarlamasına olanak sağlıyor. Çok kullanılan özelliklerle ön ayarlar için kısa
yollar oluşturulmasına olanak sağlıyor.
8.11 cm’lik (3.2 inç) geniş LCD ekran
1.040.000 nokta çözünürlüğü ile su-
nuluyor, yansıma engelleyici yapı ise
görüntüleri parlak ortamda izlerken
ışık yansımalarını veya parlamayı engelliyor. Sertleştirilmiş cam ekran çarpmalara ve çizilmelere karşı dayanıklılık
sağlıyor.
EOS-1D X de önceki seriler gibi günlük kullanımda çarpmalara karşı koruma sağlamak amacıyla yüksek dereceli magnezyum alaşımdan üretildi.
Canon’un EOS Entegre Temizleme
Sisteminin en son uygulaması Canon
lenslerinden uyarlanan teknolojiyi
kullanıyor. Cihaz ayrıca, tozu ve kiri
sensörden daha etkili şekilde uzaklaştırmak için Ultrasonik Motorlardaki
gibi dalga tabanlı titreşimler kullanıyor.
EOS-1D X’de yine önceki serilerdeki
gibi düğmelerin ve kapak derzlerinin
etrafındaki koruyucu contaları sayesinde toz ve su geçirmiyor. Deklanşör mekanizması aynı zamanda daha
uzun süre kalıcılık sağlıyor ve 400.000
deklanşör devri sunuyor. Bu sayede
fotoğrafçılar tekrarlanan çekimlerde
makinelerine güvenebiliyor.”
- Daha hızlı bağlantı imkanı
“Cihazın gelişmiş bağlantı özelliği fotoğrafçıların görüntüleri bilgisayarlara veya stüdyolara hızlı ve güvenli
105
şekilde iletmesine olanak sağlıyor.
Entegre gigabit Ethernet portu adaptöre gerek kalmadan hızlı, güvenilir bir
görüntü aktarma yapılmasını sağlıyor.
Ayrıca, EOS-1D X ile birlikte piyasaya
sürülen kompakt bir WiFi aktarıcı olan
yeni WFT-E6, kablolu bir bağlantının
mevcut olmadığı durumlarda, görüntülerin aktarılması amacıyla tasarlandı.
WiFi ve Bluetooth desteği sağlayan
WFT-E6, harici GPS cihazlarına bağlanıyor ve görüntü ve videoların FTP
sunucusuna güvenli şekilde aktarılmasını veya içeriğin DLNA bağlantısı]
üzerinden uygun bir ekranda görüntülenmesine olanak sağlıyor. EOS-1D X
aynı zamanda yeni GPS alıcı GP-E1 ile
de uyumlu olacak. Kullanıcıların EXIF
verilerine konum bilgisi eklemesine ve
seyahat ederken rotanın coğrafi olarak
izlenmesine olanak sağlayacak olan
GP-E1 özellikle yaban hayatı veya konuma göre iş yapan fotoğrafçılar için
çok önemli. Bu sayede, gerekli olması
durumunda gelecekte kaydedilen konuma geri dönebilecekler.”
NİKON, 1’İ TANITTI
NIKON 1 J1, NIKON 1 V1 TEMEL
ÖZELLİKLER:
Dünyanın en küçük ve en hafif değiştirilebilir lensli fotoğraf makinesi olarak tanıtımı
yapılan Nikon 1 ile full HD video çekimleri yapmakta mümkün. Nikon 1 J1 ve Nikon
1 V1 fotoğraf makinelerinin her ikisi de basit, akıcı, şık ve kaliteli bir tasarıma sahip.
Nikon 1 J1 3 inç yaklaşık 460 k-dot geniş açılı TFT LCD monitör ile Nikon 1 V1 ise
3 inç yaklaşık 921k-dot geniş açılı TFT LCD monitör ile donatılmış durumda. 10,1
MP çözünürlüğe sahip Nikon 1’de, yüksek-kontrastlı elektronik bir vizör bulunuyor.
Ayrıca Nikon 1’de bir bağlantı parçası sayesinde Nikkor lensler de kullanılıyor.
Nikon 1’in Türkiye lansmanı, ünlü isimlerin “I am…/Ben…” temalı
fotoğraf sergisinin açılışı ile birlikte gerçekleşti.
Haber: Fırat ÖZKOYUNCU
NİKON, J1
106
NİKON, V1
N
ikon’un yepyeni bir görüntüleme şekli ve keyfi sunan,
gelişmiş değiştirilebilir lensli fotoğraf makinesi serisi
Nikon 1, W Hotel’de Nikon’un üst düzey yöneticilerinin
katılımıyla gerçekleşen özel bir lansman ile tanıtıldı. Gecede Alinur Velidedeoğlu, Emre Ergani, Ayşe Kucuroğlu,
Ahmet Hakan ve Gökhan Kimsesizcan gibi ünlü simaların Nikon 1 ile
yaptığı çekimlerden oluşan “I am…/Ben…” temalı fotoğraf bir de sergisi açıldı.
Yenilikçi, sade, şık ve kolay kullanımlı olarak tanımlanan Nikon 1 serisi, değiştirilebilir lensleriyle dikkat çekiyor. Avuç içinde taşınabilecek
kadar küçük ve profesyonellerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar
donanımlı olarak lanse edilen serinin iki yeni modeli olan Nikon 1J1
ve Nikon 1V1, Türkiye’de satışa sunuldu. Nikon 1 gelişmiş değiştirilebilir lensli dijital fotoğraf makinesi sistemini kullanıyor. Yüksek hız,
CMOS sensör ve hızlı netlik gibi boyutlarına göre üstün özellikler sunan Nikon 1 ile etkileyici görüntüler çekme şansı veriyor.
107
VAKIFBANK-TFMD
YILIN BASIN FOTOĞRAFLARI, ÇORUM’DA
Vakıank - Türkiye Foto Muhabirleri Derneği
(TFMD) Yılın Basın Fotoğrafları Sergisi Çorum
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açıldı.
V
akıank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları 2010 Sergisi, Çorum
Valiliği’nin desteğiyle Çorum Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Foto
Muhabirleri Derneği (TFMD) işbirliği ile Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde açıldı.
Sergide 2010 yılında haber, serbest, spor,
çevre, siyaset ve foto röportaj dallarında dereceye giren 40 fotoğraf sunuldu.
Cumhuriyet’in 88. yılı etkinlikleri çerçevesinde açılan sergiyi, Vali Nurullah Çakır, Çorum
eski milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, Garnizon
Komutanı J. Alb. Hakan Saraç, Vali Yardımcısı Hamdi Bolat, Emniyet Müdürü Necmettin
Emre, MHP İl Başkanı Ercan Daştan, TFMD
Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Kavas bazı sivil
toplum kuruluşu temsilcileri, Çorumlu fotoğraf sanatçıları ve çok sayıda davetli gezdi.
Sergi açılışında yaptığı konuşmada, kitle iletişiminde basının yeri ve öneminden bahseden
Vali Nurullah Çakır, Yılın Basın Fotoğrafları
Sergisi’ni organize eden Çorum Gazeteciler
Cemiyeti yönetimi ve üyelerine teşekkür etti.
Çorum Gazeteciler Cemiyeti ve TFMD işbirliğinde Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Meclis
Salonu’nda ‘Basın Fotoğrafçılığı’ konulu bir
de konferans düzenlendi.
Haber: Kemal CEYLAN
TFMD’nin Antalya’daki
üyeleri yemekte buluştu
Merkezi Ankara’da olan Türkiye Foto
Muhabirleri Derneği’nin (TFMD) Antalya’daki üyeleri, dernek kurucularından emektar foto muhabiri Sökmen Baykara’nın da katıldığı gecede
bir araya geldi.
Denizim Park Restoranda düzenlenen geceye, çeşitli gazete ve haber ajanslarında
aktif görev yapan dernek üyesi 23 foto
muhabiri katıldı.
Fedakarlık, özveri ve stres altında görev
yürütmeyi gerektiren gazetecilik mesleğinin geldiği noktayı tartışan dernek üyeleri,
geçmiş yıllardaki hatıralarını da yad ettiler.
108
Yaratıcılığınızı Bir Adım İleriye Taşıyın
ile yolların rehberi
Tam güvenle dünyayı yakala. Nikon’un üst düzey DX format
D-SLR kamerası ile hayallerini en yükseğe taşı. Profesyonel performans ile
çekim yap. Nikon’un ayrıcalıklı HD Video ile çekim vizyonunu yarat.
Yeni D300s: Yeni limitlerle fotoğraf çekin
109
www.nikon.com.tr
TBMM BAŞKANI ÇİÇEK
TFMD YÖNETİMİNİ KABUL ETTİ
T
ürkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel, Başkan
Yardımcısı Ümit Kozan ile yönetim kurulu üyeleri Ali Ekeyılmaz, Uğur Kavas, Barış Oral ve üye Abdullah Karakuş’tan
oluşan heyeti makamında ağırlayan Çiçek, dernek çalışmaları
ve Türkiye’de foto muhabirlerinin çalışma koşulları hakkında bilgi aldı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek,
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği
(TFMD) yönetimini meclisteki
makamında kabul etti.
Foto muhabirleri ve kameramanların ağır çalışma koşulları nedeni ile
sıkıntılar yaşadıklarını belirten TFMD Başkanı Rıza Özel, gazetecilerin
2008 yılında kaldırılan yıpranma hakkının geri verilmesi konusunda
yürütülen çalışmalara TBMM Başkanı Çiçek’ten destek istedi. Özel,
kabul sırasında TBMM Başkanı Çiçek’e foto muhabiri ve kameramanların çalışma ortamlarında çekilmiş fotoğraflarını da gösterdi.
“Medyada sizlerin durumları tabii daha farklı. Çalışma ortamınız ve
yaptığınız görev masa başındaki birine göre oldukça ağır. Bunun farkındayız. Foto muhabiri ve kameramanların görevlerinin zorluğunu
biliyoruz” diyen TBMM Başkanı Çiçek, bu konuyla ilgili, yeni yasama
döneminde gerekli kurumlarla görüşüldükten sonra Meclis’te de bir
çalışma yapılabileceğini söyledi.
TFMD’nin çalışmaları, sergileri ve basılı eserlerine ilişkin de bilgi alan
Çiçek, ‘’Fotoğraf akılda kalan etkili bir eser, sergilerinizi Türkiye’nin
dört bir yanında açmalısınız. Sizlerin tanık olduğu olayların fotoğrafları birçok şeyi daha kolay anlatıyor’’ dedi. Çiçek, TFMD’nin kamu
yararına çalışan dernekler statüsüne alınması ile ilgili bakanlar kurulu kararında ve Türkiye ismini taşıması konusunda alınan kararda
imzalarının bulunduğunu da hatırlattı. TFMD heyeti TBMM Başkanı
Çiçek’e, çeşitli dönemlerde çekilmiş fotoğrafları ile Uğur Kavas’ın ‘’Basın Fotoğrafçılığının Türkiye’deki Görsel Tarihi’’ isimli kitabını sundu.
110
Çorum Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Şevket ERZEN
‘Objektif’ ve biz gazeteciler
H
erkesin bir şekilde ilgisinin olduğu bir sanat dalı; fotoğraf.
Eline hayatında hiç fotoğraf
makinesi almayanlar bile en
azından fotoğraf çektirerek
bu sihirli çerçevenin içine girmiştir mutlaka.
İlkokulda babamın aldığı fotoğraf makinesi, bu fotoğraf makinesinden dolayı
ortaokulda ilk defa kurulan fotoğraf kolu
başkan yardımcılığı yapışım, karanlık oda
işlemleri, karanlık odada kullandığımız
gümüş nitratın ‘gümüş’ zannedilmesi ile
bir kaç kez çalınması, bunun üzerine kolu
kuran resim öğretmenimizin kızıp, fotoğrafçılık kolunun faaliyetlerini iptal etmesinin üzerinden asırlar geçmiş gibi.
Ve genç olup ta artık bir meslek seçmemiz gerektiğinde, fotoğrafla iç içe, etle
tırnak gibi birbirine yapışık bir işte çalışıyor olmak, yani gazetecilik mesleği. Meslek hayatımızın özeti bir nevi Çorum yerel
basınında fotoğraf kullanımının evreleri
ve gelişimini ortaya koyar nitelikte.
1991 yılında Yazı İşleri Müdürü olarak
göreve başladığım ama zaman zaman
muhabirlik de yaptığım Çorum Hakimiyet
gazetesinde siyah-beyaz fotoğraflı günlerimiz. Klişelerle yayınlanan fotoğraflar.
Karanlık odada geçen zor zamanlar ve
sonuçta -bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda- gazeteye basmak zorunda kaldığımız kalitesiz fotoğraflar. Şehirde fotoğraf stüdyolarının kurulması ile 1995
yılından itibaren renkli film kullanımına
geçiş. Fotoğraf stüdyolarında karta ba-
sılan, tarayıcıda tarandıktan sonra siyahbeyazlı günlere göre daha kaliteli çıkan
fotoğraflar. Gazetecilerin bu dönemde en
büyük sıkıntısı ise fotoğraf stüdyoları ile
gazetelerin çalışma saatlerinin uyuşmaması.
zırda Çorum’da bir kaç tane fotoğraf kulübünün olması, çeşitli zamanlarda foto
safarilerin düzenlenmesi, onlarca fotoğraf meraklısının bu sanatı hakkıyla yapabilmek için uğraş vermesi, bugün Çorum
için güzel bir manzara olsa gerek.
1999 yılına geldiğimizde ise yerel gazetelerde devrim niteliğinde bir yeniliğe
adım atıyor, dijital fotoğraf makineleri ile
çalışmaya başlıyorduk. Her ne kadar fotoğraf sanatçıları ‘dijital icat edildi, fotoğraf sanatı bozuldu’ deseler de dijitallerle
yerel gazetecilik artık daha kolaydı ve
fotoğraflarda büyük bir aşama kaydedilmişti.
Yerel basın çalışanları açısından baktığımızda ise, muhabirlerin daha iyi pozisyondan ve en uygun ayarlarla daha
güzel fotoğraflar çekmek için gayret
gösterdiklerini görüyoruz. Son olarak
Cumhuriyet’imizin 88. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Çorum Valiliği
ile işbirliği halinde şehrimizde açtığımız,
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yılın
Basın Fotoğrafları sergisinin gördüğü ilgi
takdire şayandı. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel ve yönetim
kurulu üyesi Uğur Kavas ise ilimizde fotoğrafla ilgili arkadaşlara beğeniyle dinlenilen bir seminer verdiler. Gösterilen
ilgi Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’yle
işbirliğimizin bundan sonraki sürecinin
küçük bir işareti.
Gazeteye girecek fotoğraf seçimlerini
yaparken, çok önemli spor haberlerinde
muhabirimizin ‘golleri yakaladım’ deyip
günün sonunda makinede film olmadığını anladığımız günler geride kalmıştı
artık.
Gazetelerin çeşitliliği, Çorum yerel basınını daha çok kalite arayışına götürdü.
Elden geldiğince yüksek çözünürlüklü
makineler kullanmaya başladık. Ancak bu
da yetmedi. Çorum Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı olduğum ilk yıl, Cemiyet bünyesinde fotoğraf yarışmaları düzenledik.
Fotoğraf alanındaki deneyimlerimizi paylaşmak, yeni bilgiler öğrenmek için bir
fotoğraf kulübü kurduk. Bu yıl 5’incisini
düzenleyeceğimiz ‘En Güzel Çorum Fotoğrafı’, ‘En Güzel Haber Fotoğrafı’ dallarında düzenlediğimiz ödüllü yarışmalarla
Çorum’da fotoğraf sanatına ilginin tetiklendiği su götürmez bir gerçek. Haliha111
Özetle, gazetecilik mesleği sıfatlandırılırken kullanılan ‘objektif gazetecilik’ ifadesi, bu mesleğin, bir cihazın ana parçasının
adıyla nitelendirildiğinin ve fotoğrafın
gazetecilikteki öneminin ispatıdır diye
düşünüyorum. Türkiye Foto Muhabirleri
Derneği Başkanı Rıza Özel ne diyordu;
“Bir fotoğraf tarihin akışını değiştirebilecek güçtedir.” Elbette öyledir ve fotoğraf dünya var oldukça her zaman o denli
güçlü olacaktır diye ekliyorum.
50
112

Benzer belgeler