Aşkın Dokunuşları 1

Transkript

Aşkın Dokunuşları 1
Aşkın Dokunuşları
1
2
Liz Fielding
Aşkın Dokunuşları
Harlequin Special Edition
ISBN 978-605-339-228-6
Đngilizce Adı: FOR HIS EYES ONLY
Türkçe Adı: AŞKIN DOKUNUŞLARI
Copyright © 2014 by Liz Fielding
Đngilizce Adı: A MAN WITHOUT MERCY
Türkçe Adı: ÇILGIN BĐR MACERA
Copyright © 2014 by Miranda Lee
Đngilizce Adı: MARRIAGE MADE OF SECRETS
Türkçe Adı: GĐZEMLĐ HATIRALAR
Copyright © 2013 by Maya Blake
Yayının Adı: Harlequin Beyaz Dizi Special Edition
Tüzel Kişiliği: Harlequin Polska Spolka Z Ograniczona
Odpowiedzialnoscia Đstanbul Şubesi
Đmtiyaz Sahibi ve Uyruğu: Berkant Yıldırım T.C.
Sorumlu Müdür ve Uyruğu: H. Rıza Bankoğlu T.C.
Đdarehane Adresi: Mühürdar Cad. Uras Apt. No:83 D.1
Kadıköy – Đstanbul – Türkiye
3
4
Liz Fielding
LIZ FIELDING
Aşkın Dokunuşları
Çeviri
Zeynep Arda
HARLEQUIN TÜRKĐYE
Mühürdar Cad. Uras Apt. No.83/1
Kadıköy - ĐSTANBUL
Tel: (0216) 418 12 72 (pbx) Faks: (0216) 338 87 12
[email protected] – www.harlequintr.com
www.facebook.com/harlequinbeyazdizi
twitter.com/harlequintr
Aşkın Dokunuşları
ROMANIN KARAKTERLERĐ
Natasha (Tash) Gordon
Romanın kadın kahramanı
Darius Hadley
Romanın erkek kahramanı
Miles Morgan ve Peter Black
Natasha’nın patronları
Janine
Natasha’nın çalıştığı Morgan ve Black emlak ajansının
resepsiyonisti
Patsy
Darius’un ev işlerine yardımcı olan kadın
Laura
Natasha’nın annesi
Gary
Darius’un çocukluğunda ona abilik yapan birisi
Morgan ve Black
Natasha’nın çalıştığı emlak ajansı
5
6
Liz Fielding
~ BĐRĐNCĐ BÖLÜM ~
“M
ILES’ın canı neye sıkkın?” Natasha Gordon kendine bir fincan
kahve koydu. Sabah sekizdeki ilk randevusundan beri ayaktaydı. “Tam St.
John Wood’daki daireyi gösterecektim. Mesajını alınca her şeyi bırakıp
geldim.”
Morgan ve Black Emlak şirketinin resepsiyonisti olan ve hayatı dedikodu üzerine kurulu Janine cevap olarak omzunu silkmekle yetindi. Ancak
kusursuzca ruj sürülmüş dudaklarında, aslında olan biteni bildiğini anlatan
sinsi bir gülümseme belirdi.
Bunun üzerine Tash, kahvesini olduğu gibi bıraktı, basamakları ikişer
ikişer çıkarak Miles Morgan’ın odasına koşturdu. Miles, dünyanın her tarafından varlıklı insanların Londra’da emlak almak istedikleri zaman başvurduğu ilk adres olan Morgan ve Black Emlak şirketinin kurucu ortaklarındandı. Son birkaç haftadır Natasha’ya onu da şirkete ortak yapabileceklerini ima edip duruyordu.
Demek ki olmuştu sonunda! Natasha son üç yıldır gecesini gündüzünü
katarak çalışmasının karşılığını alacaktı.
Miles’ın kapısının önünde durup saçlarını düzeltti. Sabah güne gayet
şık ve bakımlı başlamıştı ama gün boyu ev gezdirdikten sonra dağılmış
durumdaydı.
Kapıyı açarken içerden Miles’ın bağırdığını duydu. “Janine! Gelmedi
mi daha o?” Miles, Natasha’yı karşısında görünce, “Nerede kaldın?” dedi
hemen.
“Chelsea’deki evi gösteriyordum. Evi gezdirdiğim çift eve bayıldı. Biraz nazlanıyor gibi görünmeye çalışıyorlar ama ev için teklif vereceklerinden eminim.”
Normalde böyle pahalı bir evin satışından kazanılacak beş rakamlı komisyonu düşününce Miles’ın gözleri parlardı ama böyle olmamıştı. Anlaşılan Janine’in biliyormuş gibi gülümsediği şey pek de iyiye alamet değildi.
“Beni apar topar çağırmana sebep nedir Miles? St. John Wood’daki daireyi Glencora Jarret’a gösterecektim daha.”
“Unut gitsin. Toby’yi gönderdim oraya.”
“Toby mi?” Natasha’nın iş arkadaşı Avustralya’da rugby turnuvasına
katılmıştı, hafta sonuna kadar dönmesini beklemiyordu aslında. “Ama
Aşkın Dokunuşları
7
Glencora Jarret özellikle benden rica etmişti,” dedi biraz huzursuzca.
“Biliyorum. Bırak şimdi bunu da şuna bak.” Miles, Country Chronicle
gazetesinin son sayısını uzattı Natasha’ya.
Hadley Malikânesi için verilmiş tam sayfa ilan vardı gazetede. Natasha
ilanı hemen tanımıştı. “Çok iyi olmuş,” diye mırıldandı. Malikânenin gün
doğumunda, sis iyice alçalmış durumdayken çekilmiş fotoğrafı muhteşem
görünüyordu. “Telefonlar susmayacak.”
Miles hiç etkilenmeden, “Đlanı oku,” dedi.
“Đlanda ne yazdığını biliyorum Miles, ben yazdım.” Bir zamanlar muhteşem bir bina olan malikâne bakımsızlıktan harap durumdaydı. Natasha
binanın güzel özelliklerini ve bulunduğu konumun değerini vurgulayan bir
metin yazmıştı. “Sen de onayladın.”
“Ben bunu onaylamadım.”
Natasha kaşlarını çattı. Miles her zaman aksi bir adamdı ama bu kez
iyice abartmıştı. Kendinden emin bir şekilde metni okumaya başladı.
“Londra’nın nezih muhitlerinden Bershire Downs’da, on yedinci yüzyıldan kalma bir malikâne. Bu güzel haber, kötü haberse …”
Natasha sustu. Bu da neydi böyle?
“Devam et.”
Çok kesin bir dille söylenmişti bu ama söyleyen patronu değildi.
Natasha başını kaldırıp, sesin geldiği tarafa baktı. Miles’ın masasının
önündeki yüksek arkalıklı deri sandalyeden kalkan misafir de ona bakıyordu.
Simsiyah saçlı, simsiyah gözleri olan, siyah kıyafetlere bürünmüş bir
adamdı bu. Saçları omuzlarına geliyordu. Đri yarı bir adam değildi ama çok
güçlü görünüyordu. Rengi siyahtan griye dönmeye başlamış kırışık keten
ceketi omuzlarının genişliğini ortaya çıkarıyordu. Ceketin altındaki salaş
tişörtse dar kalçalarından gevşekçe sarkıyordu. Adam elini koltuğun arkasına koymuştu. Parmakları insanın hayal gücünü harekete geçirebilecek güzellikteydi.
Natasha adamın gözlerine baktığı anda vücudunun tüm hücrelerinde bir
uyanma hissetti, kasıklarına doğru bir ateş yayılmıştı.
“Natasha!”
Miles’ın sesiyle kendine gelen Natasha ilanı okumaya devam etti.
“Kötü haberse, rutubet, tahtakuruları ve şişmiş alçılar. Aslında binayı
8
Liz Fielding
yıkıp baştan inşa etmek en akıllıcası olur ama bina ikinci dereceden tarihi
eser olduğu için bir şey yapılamıyor. Meşe ağacından antika bir merdiven
var ama üst katları görmek isteseniz de bunu kullanmasanız iyi olur.”
Natasha yazılanları tam anlaması için iki kez okudu.
“Anlamıyorum. Nasıl olabilir bu?”
“Nasıl olabilir sahiden de?”
Natasha, Miles’a sormuştu ama cevabı adam vermişti. Kimdi bu adam?
Adam onun aklından geçeni anlamış gibi, “Hadley,” diyerek adını söyledi.
Natasha afalladı. Malikâne sahipsiz görünüyordu, devletin himayesine
bırakılmış durumdaydı. Hadley ailesinden kimse kalmamıştı diye biliyorlardı.
Adam “Darius Hadley,” diye onun şüphelerini giderdi.
Natasha, kariyeri boyunca çok insan görmüştü. Paralarını denkleştirerek
depozitoyu ödemeye çalışan gençlerden, Londra’da emlak yatırımı yapan
milyarderlere kadar. Bu yüzden görünüşün aldatıcı olabileceğini çok iyi
biliyordu. Ancak Darius Hadley’in görünüşü gerçekten de, on yedinci yüzyıldan beri, II. Charles’ın onlara bahşettiği topraklarda yaşayan köklü bir
Đngiliz ailesine aitmiş izlenimi vermiyordu hiç.
Omuzlarına dökülen siyah buklelerin arasında bir an ışıldayarak kendini belli eden küpesi, rengi atmış ceketi, dizleri eprimiş kot pantolonuyla
daha çok bir çingeneye ya da korsana benziyordu.
Bu adam soyadının hakkını verircesine kibirli bir havaya sahipti ama
bir malikâneye yerleşip yaşayacak bir centilmene benzemiyordu hiç.
Natasha bunun için onu suçlayamazdı ayrıca.
Hadley Malikânesi, sabah gün doğumunda sis dağılırken çekilen fotoğrafında olduğu gibi, bahçesinde tomurcuklanan gülleriyle çok güzel görünebilirdi ama burayı yaşanabilir bir yer hâline getirmek akıl almaz bir para
gerektirirdi. Su tesisatı ellili yıllardan kalmıştı, her yeri dökülüyordu.
Öte yandan, böyle bir yeri bile almaya hazır zenginler her zaman bulunurdu. Natasha bu satıştan iyi bir komisyon kazanmayı aklına koymuştu.
“Ben de Natasha Gordon. Nasılsınız Bay Hadley?”
“Sizce nasıl olmalıyım?” Adam, Natasha’nın ona uzattığı elini görmezden gelmişti.
“Kızgın!” Adam kızmakta gerçekten haklıydı. “Burada neler olduğunu
bilmiyorum Bay Hadley ama bu sadece ufak bir terslik.”
“Ufak bir terslik mi?” Adamın alev alev yanan gözleri Natasha’yı oldu-
Aşkın Dokunuşları
9
ğu yere mıhlamıştı sanki. “Ufak bir terslik demek,” diye tekrarladı adam.
‘Ufak’ sözünü iyice vurgulamıştı.
Natasha kendini toplamaya çalıştı. “Ciddi alıcılar böyle bir yerde bazı
sıkıntılar olabileceğini kabul ederler zaten.”
“En azından üst katları canlarını tehlikeye atmadan görebilmeyi de
umarlar,” dedi Bay Hadley. Sesini hiç yükseltmeden konuşmuştu.
“Natasha! Bay Hadley’e söyleyecek sözün var mı?”
“Efendim?” Natasha kendini zorlayarak bakışlarını Darius Hadley’den
almaya çalışıyordu. Adamın botlarının çamurlu olması dikkatini çekmişti.
Ne iş yapıyordu bu adam? Sanki inşaat alanından çıkıp gelmiş gibiydi.
“Şey, evet. Aslında binada birden fazla merdiven var, bu yüzden sorun
yok aslında.”
“Profesyonel görüşünüz bu mu?”
“Elektrik süpürgesiyle halledilemeyecek sorun yoktur aslında.” Natasha, Miles’ın Bay Hardley’in arkasında elini kolunu sallayarak ona susmasını işaret ettiğini gördü. “Satış işiyle ilgilenen acenteye önce binayı
iyice temizletmelerini tavsiye ettim.”
“Ne dediler?”
“Binada bir an önce bir görevli bulunduracaklarmış.”
“Yani potansiyel müşterilerin sadece tahtakuruları, çürük kokusu ve çatıda ampul olmaması konularında endişelenmesine gerek var.” Darius kaşlarını kaldırmıştı.
“Aslında, belgelere bakılacak olursa tahtakurusu meselesi yıllar önce
çözülmüş.” Adam eğer evle biraz olsun ilgilenmiş olsaydı bunu bilirdi zaten. “Kadınları korkutan tek şeyin örümcek ağları olduğunu göreceksiniz.”
Miles yeniden konuşmaması için işaretler yaptı. “Bay Hadley mazeret
dinlemek değil, sadece bir özür istiyor.”
Natasha kaşlarını çattı. O bir aksiyon planı oluşturacaklarını düşünürken Miles’ın meseleyi hallettiğini görüyordu.
“Boş ver, yeterince dinledim ben,” dedi Hadley. “Avukatımdan yakında
haber alırsınız Morgan.”
“Avukat mı?”
Darius Hadley buz gibi bir bakışla Natasha’yı susturduktan sonra
Miles’a başıyla selam verdi ve odadan çıktı.
“Biraz gergin biri galiba,” dedi Natasha. Toby’nin sevimli labrador
yavrusunun yanında simsiyah bir doberman gibiydi bu adam. Temkinli
yaklaşmak gerekirdi. Ancak onun güvenini bir kez kazandıktan sonra ödül
muhteşem olurdu.
10 Liz Fielding
“Haksız değil,” dedi Miles.
Natasha pencereden dışarı baktığında Darius Hadley’in caddeyi geçtiğini gördü. Etrafta, çoğu kadın olmak üzere pek çok insan durmuş onun
caddeyi geçişini izliyordu. Demek ki onun büyüsünden etkilenen sadece
Natasha değildi.
Derken Darius Hadley aniden durdu, arkasına dönüp başını kaldırdı.
Sanki Natasha’yı orada göreceğini biliyormuş gibi doğrudan ofisin penceresine bakmıştı. Natasha bir an nefes alamadı.
“Natasha!”
Natasha irkilerek bir an Miles’a döndükten sonra tekrar aşağı baktığında Darius Hadley’in gitmiş olduğunu gördü.
“Chronicle gazetesiyle konuştun mu?” diye sordu Miles’a.
“Bay Hadley’in acentesi beni aradıktan sonra ilk yaptığım şey
Chronicle’ın ilan şefini aramak oldu.” Miles masasından bir kâğıt alıp
Natasha’ya uzattı. “Şef bunu gönderdi. Hadley henüz belgeyi görmedi ama
avukatı devreye girdiği anda öğrenecektir.”
Kâğıtta, gazetede çıkan ilanın onayının fotokopisi vardı. Onay kutusunun hemen yanında Natasha’nın imzası bulunuyordu.
“Bunda bir yanlışlık var Miles, ben bunu imzalamamıştım.”
“Ama sen yazmışsın.”
“Bir iki ifade tanıdık geliyor, doğru.”
Natasha, satacağı yerin olumsuz tüm özelliklerini not alırdı bazen. Alıcının ilk dikkat edeceği olumsuz noktaları ondan önce fark ederek, uygun
cevapları hemen verebilmek için yapıyordu bunu.
“Hadi ama Tash, bunlar gerçekten de senin ifadelerin.”
“Benim ifadelerim her zaman çok kesin ve faydalıdır. Malikâneye hiç
bakmamışlar. Darius Hadley’in yerinde olsam malikânenin bakımından
sorumlu olan kişiyi hemen kapının önüne koyardım doğrusu.” Miles bir
cevap vermeyince Natasha devam etti. “Yapma Miles. Bunu gazeteye benim göndermediğimi biliyorsun.”
“Emin misin? Gerçekten mi? Ben sadece senin çok fazla çalıştığını biliyorum. Bu sabah ilk müşterinle kaçta buluştun?”
“Sekizde. Ne olmuş?”
“Dün gece eve kaçta gittin?” Miles onun cevabını beklemeden, muhtemelen Janine’den aldığı ajandaya göz gezdirdi. “Dün en son dokuz buçukta
ev gezdirmişsin. Demek ki eve en erken on birde varmış olmalısın, doğru
mu?”
Natasha eve vardığında gece yarısını geçiyordu. Müşteriler zaman sını-
Aşkın Dokunuşları 11
rına her zaman uymayabiliyorlardı. Büyük teyzesi Peter Black’le evli olduğu için işi istediği zaman bırakma lüksüne sahip olan Toby dışında hiçbirisi
uzun çalışma saatlerinden şikâyetçi olmazlardı zaten.
“Müşteriler eve bakmak için Amerika’dan gelmişlerdi. Mesaimin beş
buçukta bittiğini nasıl söyleyebilirdim onlara?”
“Bu kadar uzun süre, dinlenmeden çalışan herkes hata yapabilir. Bence
gazeteye bu ilanı yanlışlıkla gönderdin.”
“Hayır.”
“Benim hatam. Seni çok zorladım. Bunun olacağını görebilmem gerekirdi.”
Neyin olacağını?
“Ben yanlış bir şey göndermedim gazeteye,” dedi Natasha yeniden.
Çok öfkelenmişti. Özenle yazdığı ilan metninin değiştirilmiş olmasına inanamıyordu. “Eğer öyle bir hata yapmış bile olsam onay için geldiğinde fark
etmez miydim sence?”
“Buna vakit ayıramamış olabilirsin.”
“Vakit ayırdım,” dedi Natasha. “Đlanın her kelimesini kontrol ettim.
Ayrıca gazetedekilerin aklı neredeymiş? Neden bir yanlışlık olabileceğini
düşünüp uyarmamışlar?”
“Uyarmışlar. Ofisi bu konuda aradıklarına dair notları var.”
“Hangi aptalla konuşmuşlar peki?”
Miles kâğıdı ona uzattı. “Anlaşılan Natasha Gordon isminde bir aptalla
konuşmuşlar.”
“Olamaz!”
“Đlan şefinin söylediğine göre, onlara bu ilan tarzının en son trend olduğunu anlatmışsın. Dürüstlüğü temel alan ilanlar daha başarılı oluyormuş.”
Miles’ın bu serinkanlılığı Natasha’yı iyice ürkütmeye başlıyordu artık.
“Binayla ilgili tavsiyelerini istediğin gibi yerine getirmeyen acenteye iyice
kızmışsın demek ki.”
“Ben Chronicle gazetesinden kimseyle konuşmadım.”
“Ne yani, ilan şefi yalan mı söylüyor? Yoksa ofiste birisi senin yerine
mi konuştu? Kim yapar ki böyle bir şeyi Tash? Bunun kime ne faydası
var?”
Natasha yutkundu. Böyle ifade edildiğinde gerçekten de çok saçma görünüyordu durum.
“Bir konuda çok haklısın,” diye devam etti Miles. “Telefonlar susmak
bilmiyor. Ancak Hadley Malikânesi görmek isteyenler değil, bir yorum
yapmamızı isteyen dedikodu yazarlarıyla emlak ilan sayfalarının editörleri
12 Liz Fielding
arayıp duruyor.”
“Daha gazete çıkalı iki saat oldu!”
“Kötü haber çabuk yayılır derler, bilirsin.” Miles ilanı Natasha’nın
elinden alıp masanın üstüne fırlattı. “Bence Chronicle’da çalışan birisi bu
işten iyi bir bahşiş koparmış olmalı.”
“Herhâlde. Darius Hadley nasıl duymuş?”
“Anlaşılan adamın emlak acentesine de telefon edilmiş.”
Natasha başını iki yana salladı. Durumun vahametini tam olarak anlamaya başlıyordu. “Reklâmın iyisi kötüsü yoktur aslında. Yani, Bay
Hadley’e de söylediğim gibi, eğer bu krizi yönetebilirsek…”
Miles, Natasha’nın sözünü kesti. “Tash, hem bizi hem de Bay Hadley’i
alay konusu hâline getirdin. Krizin yönetilecek bir tarafı kalmadı! Bay
Hadley malikâneyi satıştan çekti. Biz de şu ana kadar yaptığımız masraflardan başka bir de Morgan ve Black isminin itibarını kurtarmak durumundayız.”
“Eğer hemen bir alıcı bulabilirsek sorun çözülür. Hafta sonu tüm emlak
sayfalarına yayılır bu haber.”
“Problemin ciddiyetini kavramana sevindim.”
Natasha, malikânenin satışı söz konusu olduğunda internette kapsamlı
bir araştırma yapmış ama Hadley Ailesi hakkında bir iki bilgi kırıntısı dışında bir şeye rastlayamamıştı. Ya çok ketum ya da çok renksiz ve sıkıcı bir
aile olmalıydılar. Natasha ikinci seçeneğin doğru olduğunu düşünmüştü.
Ancak Darius Hadley bu varsayımını yerle bir etmişti.
Ne giydiği hiç önemli değildi. Saçlarındaki harika bukleler, siyah ve tekinsiz gölgeler gibi sanki varlığının bir parçası olmuştu. Natasha parmaklarını hareket ettirirken, o harika buklelere dokunmanın hayalini kuruyordu.
Görüntüyü zihninden uzaklaştırması için çaba harcayıp ev meselesine yoğunlaşması gerekiyordu.
“Hadi Miles, bu kadar reklâmı istesen yaptıramazsın. Malikânenin yeri
harika olduğu gibi, öyle bir yeri alabilecek kadar varlıklı olan bir müşteri
ufak tefek tadilat işlerine takılmaz. Hemen bir iki kişiyi arayayım.” Kendisini duvara karşı konuşuyormuş gibi hissedince çaresizlikle ellerini kaldırdı. “Lanet olsun, tamam, gidip kendi ellerimle temizleyeceğim malikâneyi.”
“Kimseyle konuşma, bir şey yapma.”
“Ama hemen bir alıcı bulabilirsem belki…”
“Yeter! Yeter artık.” Miles ilk kez sesini yükseltiyordu. “Öyle bir şey
olmayacak. Senin için Fairview Kliniği’nde yer ayırttım.”
Aşkın Dokunuşları 13
“Fairview mı?”
Burası alkol ya da uyuşturucu problemi olanların tedavi gördüğü bir
klinikti.
“Senin strese bağlı bir rahatsızlık geçirdiğini ve bir iki hafta kadar tıbbî
gözetim altında tutulacağını söyleyeceğiz.”
“Hayır.”
Natasha’nın çocukluğu hastaneler ve doktorlarla geçmişti, artık böyle
bir yerde harcayacak bir dakikası bile yoktu.
“Sigorta her şeyi karşılıyor.”
“Olmaz Miles.”
“Bu süreçte sen de geleceğin hakkında düşünürsün.”
“Bu ne demek şimdi?” Natasha gelecekte, şirkete ortak olacağını düşünüyordu, alkolik bir film yıldızı gibi bir klinikte saklanmayı planlamamıştı
hiç.
“Şaka yapıyor olmalısın Miles.”
“Bana yardımcı olman gerek.”
Miles onu dinlemiyordu bile, kulaklarını ve algısını kapatmıştı. O sadece şirketinin itibarını korumaya çalışıyordu. Bir günah keçisine ihtiyacı
vardı, onu da bulmuştu işte.
Onu bu yüzden ofise çağırmıştı, hatayı yapan personelini Darius
Hadley’e teşhir ederek şirketini temize çıkarmıştı. Hadley ise bundan etkilenmiş gibi görünmüyordu. Ona baktığında kekeleyip kıpkırmızı olan akılsız bir kadının özrü Darius Hadley için bir şey ifade etmiyordu. Daha büyük çapta bir tazminatın peşine düşeceği açıktı. Böylece Miles da ileri bir
adım atmış, şirketinin itibarını korumak için Natasha’nın itibarını yok etmeyi seçmişti.
Natasha’nın başı fena hâlde dertteydi.
“Peter Black’le haberleştik, o da meseleyi avukatlarımızla görüştü. Hepimiz bunun en iyi çözüm olduğunu düşünüyoruz.”
“Hemen mi?”
“Kaybedecek vaktimiz yok.”
“Hangi avukat böyle bir yalana dâhil olacak?”
“Ne yalanı?” deyiverdi Miles. “Hepimiz moral çöküntüsü yaşayabiliriz.”
Natasha olacakları şimdiden gözünün önüne getirebiliyorlardı. ‘Değerli
elemanımız iş yoğunluğundan ve stresinden dolayı ağır bir sürmenaj geçirmektedir,’ gibisinden bir şeyler diyecekler ve yanlış ilanı böyle açıklayacaklardı. Elbette Natasha’nın bir an önce sağlığına kavuşmasını diledikleri-
14 Liz Fielding
ni ekleyeceklerdi.
Miles onun kliniğe giderek gazetecilerden uzak durmasını istiyordu.
Klinik, hastalarını paparazzilerin ısrarcı objektif ve kameralarından uzak
tutabilmesiyle ünlüydü. Natasha tüm kariyerinin parmaklarının arasından
kayıp gittiğini görebiliyordu.
“Bu haksızlık,” diye itiraz etti. Kararın çoktan verilmiş olduğunu, ne
söylerse söylesin değişmeyeceğinin farkındaydı aslında. “Bunu ben yapmadım.”
“Sebep olduğun kâbusu idare edebilmek için elimden geleni yapıyorum
Natasha.” Miles’ın sesi dümdüzdü, yüzünde de en ufak bir ifade yoktu.
“Đşbirliği yapman senin için de iyi olacak.”
“Senin için iyi olacak. Ben işsiz kalacağım. Elbette, daha sonra burada
kaldığım yerden devam edebileceğimi de söyleyebilirsin. Aylardır bana ima
edip durduğun ortaklık gibi mesela?”
“Ben şirketin çıkarlarını korumak durumundayım Natasha. Şirkette çalışan diğerlerinin çıkarları da var bunda.” Miles derin bir hayal kırıklığı
yaşıyormuş gibi içini çekti. “Lütfen zorluk çıkarma.”
“Yoksa?”
“Tash, lütfen. Neden bir hata yaptığını kabul etmiyorsun? Sen de hata
yapabilirsin, hastalanabilirsin. Herkes hata yapabilir. Bay Hadley bile. Bu
yüzden sana da bize de anlayış gösterecektir.”
“Bunu ben yapmadım,” diye tekrarladı Natasha ama yaptığı kabahat ortada olmasına rağmen ısrarla inkâr eden küçük bir kız çocuğu gibi görünmeye başladığının farkındaydı.
“Üzgünüm Natasha ama eğer işbirliğine yanaşmazsan, şirketin itibarını
lekelediğin gerekçesiyle seni tazminatsız olarak işten çıkarmak zorunda
kalacağız. Eğer bizi bunu yapmaya zorlarsan sana bir de dava açmak zorunda kalacağız.”
Natasha boğazına kadar belaya batmıştı.
Sesinin titremesine engel olmaya çalışarak, “Ben hasta değilim,” dedi.
“Dava açarsanız sizin ya da Bay Hadley’in jüriyi ikna edebileceğini sanmıyorum çünkü ilan her ne kadar Bay Hadley’in istediği gibi olmadıysa da
gerçekleri yansıtıyordu.”
“Tahtakuruları ve merdivenler hariç,” diye hatırlattı Miles.
“Đddiaya girmeye mi hazırlanıyorsun? O tozun toprağın altında ne olduğunu kim bilebilir?”
Natasha sorusuna cevap almayı beklemiyordu. Đnsanın patronu ona bu
seçenekleri sunuyorsa diyalog çoktan bitmiş demekti.
Aşkın Dokunuşları 15
~ ĐKĐNCĐ BÖLÜM ~
T
ASH, Miles’ın odasından çıkarken fena hâlde sarsılmış durumdaydı.
Miles’ın yaptığı şeye inanamıyordu. Doğruca kadınlar tuvaletine gitti, önce
kendisine çekidüzen vermesi gerekiyordu. Janine’in karşısına böyle çıkmak
istemiyordu.
Saçını tekrar topladı, hafif bir ruj sürdükten sonra, az önce ikişer ikişer
çıktığı basamakları büyük bir dikkatle indi.
Görüşme en fazla on dakika sürmüştü ama Janine, içinde eşyalarının
bulunduğu bir kutuyla bekliyordu onu. Pişkin bir ifadeyle, “Hepsi burada,”
dedi Natasha’ya. Janine’le hiçbir zaman arkadaş olmamışlardı. Natasha,
Janine’i hiç umursamazdı ama resepsiyonist kadının aldığı primler nedeniyle ona düşman olması muhtemeldi.
“Çoğu çöp zaten,” diye ekledi Janine.
Natasha cevap bile vermedi. Çekmecelerindeki kişisel eşyalarının son
derece özensiz bir şekilde kutulara tıkıştırıldığının farkındaydı. Bir çift
yedek çorap, erkek kardeşinin hediyesi olan kalem kutusu ve kalemlerini
koymak için kullandığı kupa dışında eşyalarının çoğu çerçöp sayılırdı gerçekten de. Kutuyu alıp kapıya yöneldi.
“Dur! Miles anahtarlarını da istedi.”
Natasha buna hiç şaşırmamıştı. Miles onun daha sonra ofise gelip etrafa
zarar vermesinden korkmuş olmalıydı. Neyse ki Natasha için itibarı basit
bir intikamdan daha önemliydi.
Kutuyu yere bıraktı, anahtarlığından ofisin anahtarını çıkardı, hiçbir şey
söylemeden Janine’e uzattı.
“Araba anahtarlarını da.”
Natasha, BMW arabasını sene sonunda çok büyük bir satış oranı yakaladığı için ikramiye olarak almıştı. Bu oranın tutturulabileceğine aslında
inanmayan Miles, tüm personelin önünde vermişti anahtarı Natasha’ya.
Natasha durdu. Đşler çığırından çıkmaya başlıyordu. Anlaşılan Miles,
uğradığı zararı çıkarmaya kararlıydı. Toby’nin yılbaşı hediyesi olan Tiffany
anahtarlıktan araba anahtarını çıkardı, anahtarlığı cebine attı. Anahtarı
Janine’e vermeden önce, “Arabanın arkasından almam gereken şeyler var,”
dedi.
“Ben de seninle geliyorum. Arabanın daha sonra güvenli bir şekilde ki-
16 Liz Fielding
litlendiğinden emin olmalıyım.”
Natasha duyduklarına inanamıyordu. Bu rezil kadın anahtarları ona teslim etmeyeceğini mi yoksa arabayı alıp gideceğini mi düşünüyordu acaba?
Bir de araba hırsızı mı olacaktı yani?
“Aslında yirmi dakikalık park yerine bırakmıştım arabayı. Bak, görüyor
musun, ceza kesmişler bile.”
Natasha, sileceğe sıkıştırılan ceza pusulasına hiç aldırmadan arabanın
kapısını açtı, anahtarı Janine’e fırlattı. Torpido gözünü boşalttıktan sonra
Wellington çizmelerini, emektar deri ceketini ve şemsiyesini aldı. En son
dizüstü bilgisayarının çantasına uzanıyordu ki Janine müdahale etti.
“Onu ben alacağım.”
Natasha dönüp Janine’e baktı. “Miles mı söyledi bunu?”
“Onun kafası çok meşgul.” Yani Miles söylememişti.
“Doğru, ben bu rezaletten kimin sorumlu olduğunu bulduğumda daha
da meşgul olacak.” Natasha bilgisayar çantasının askısını omzuna astıktan
sonra değerli MacBook Pro’sunu çantanın deri kumaşı üzerinden okşadı.
“Bu arada, eğer sana soracak olursa, bilgisayarı Ocak ikramiyemle aldığımı
söylersin.”
Janine kıpkırmızı olmuştu ama kısa süreli bir zaferdi bu.
“Seni Fairview’a götürmek için bir taksi bekliyor,” diyerek rövanşı aldı
Janine.
Tash yan gözle, onu beklemekte olan taksiye baktı. Elinde yükler olmasına rağmen, en yakın metro istasyonuna gitmek istiyordu aslında ama bunu fark eden kimse olmayacaktı. Bu yüzden daha fazla uzatmadan taksiye
binip adresi şoföre uzattı.
Şoför arkasına dönüp baktı. “Fairview’a gitmem söylendi.”
“Önce eve gitmem gerek, diş fırçamı alacağım.”
Darius,
King’s Road’da, metroya doğru yürürken düşüncelerini
Natasha Gordon’dan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ufak bir aksilik demişti
kadın! Kullanmadığı hâlde yedi haneli emlak vergisi ödemek durumunda
kaldığı evi satılamaz duruma getirdiği hâlde hem de!
Kantaron çiçeği mavisi gözleri, yataktan yeni kalkmış gibi duran dağınık saçları ve kıvrımlı hatlarıyla son derece çekici bir kadındı Natasha
Gordon.
Darius, metroya bindikten sonra, her zaman yanında taşıdığı çizim defterini çıkardı, dünyadan her uzaklaşmak istediğinde yaptığı gibi, gördüğü
Aşkın Dokunuşları 17
şeyleri çizmeye başladı. Ancak etrafında gördüğü şeyleri değil, zihnindekileri çiziyordu.
Zihninde, adımını bile atmak istemediği evden kurtulamadığı için öfkeli
ve karanlık imgeler vardı ama sayfaya bambaşka şeyler çizmeye başlamıştı.
Eli, zihnindeki karamsar düşüncelere aldırmadan Natasha Gordon’ı çiziyordu. Natasha’nın, onu karşısında gördüğü andaki şaşkınlığı, kaşlarını
tedirgince kaldırması, antika gümüş tokasından kurtulup dağılmış bukle
bukle saçları kâğıtta ortaya çıkmıştı bile. Natasha’nın, elini ona uzatırken
dudaklarının kenarında beliren ufak kıvrım da yerini almıştı. Bu imge zihnine kazınmış gibiydi. Pembeleşmiş yanaklar, dolgun göğüslerinin arasında
kaybolan zincir ve uzun bacaklar da imgeyi tamamlıyordu.
Darius, Natasha’nın bacaklarına dikkat ettiğini bile hatırlamıyordu ama
şimdi onun siyah süet ayakkabılarını, yüksek topuklarına ve atkısına kadar
çizmişti. Sanki zihnini meşgul eden bu görüntüleri kâğıda dökerse rahatlarmış gibi, hiç ara vermeden çiziyordu. Arkasına dönüp baktığında onu
pencerede göreceğini biliyordu. Bir an geri dönmeyi bile geçirmişti içinden.
Kim bilir Morgan ne kadar sevinirdi buna!
Darius çizimi tamamladıktan sonra gözlerini kapattı, Natasha’nın heykelini nasıl biçimlendireceğini hayal etmeye koyuldu. Nihayet gözlerini
açtığında ineceği durağı çoktan kaçırmıştı.
Taksi tam bir U dönüşü yaparak King’s Road’da ilerlemeye başladı.
Tash’in Londra’nın en prestijli emlak ajansından kovulması sadece yirmi
dakika sürmüştü.
“Ç
ok güzel bir ev burası Darius.” Patsy, kullanılmış çay poşetlerini
çöpe atarken Chronicle gazetesini çöp kutusunda görmüştü. “Bir sürü odası
varmış, burada harika bir stüdyo yapabilirdin. Bu tamirhaneden bozma
atölyeden çok daha iyi olurdu. Neden taşınmıyorsun hemen? Evi senin için
çekip çevirirdim bile.”
“Tek başına mı?” Darius, atalarının yüzyıllar içinde, değişen zevklerine
göre eklemeler yaparak devasa bir boyuta getirdikleri evin fotoğrafına baktı. En azından fotoğrafçı işin doğru düzgün yapmış, malikâneyi görülebilecek en iyi açıdan yakalamayı başarmıştı. Tam gül bahçesiyle, Kraliçe
Viktorya’nın tahta geçmesi şerefine dikilmiş sedir ağacı görülüyordu fotoğrafta.
18 Liz Fielding
“En az yirmi odası var,” dedi Darius. “Mutfak, kiler, mahzen ve çatı
katları buna dâhil değil.” Ayrıca binanın çevresindeki arazide on kadar ufak
kulübe ve son yirmi yıldır berbat durumda olan bir de kayıkhane vardı.
Kulübelerde, malikânede en son çalışan personel, aileleriyle birlikte kalıyordu, Darius onları kesinlikle çıkaramazdı.
Patsy gazeteyi tezgâhın üzerine koyup bir bisküvi paketi açtı. “Peki, ne
yapacaksın o hâlde?”
“O sefil kızın boynunu kırmama ne dersin?” Darius, Natasha’nın tenini
ve asla unutmayacağı vanilya kokusunu düşündü. “Konu kapanmıştır.”
Gazeteyi tezgâhtan alıp tekrar çöp kutusuna fırlattı.
“Gazetede yazdığına göre kızın bazı sağlık sorunları varmış,” diye itiraz etti Patsy.
On yaşında oğluyla birlikte yaşayan dul bir kadın olan Patsy, Darius’un
kayıtlarını tutup düzenliyor, mutfağından süt ve biranın eksik olmamasını
sağlıyor, sonuç olarak onun arkasını topluyordu. Bu şekilde hizmet verdiği
pek çok yer vardı. Bu yüzden çevrede dolaşırken ayaklı bir dedikodu makinesi gibi çalışıyor, her gittiği yere diğerlerinin hikâyelerini götürüyordu.
Darius bu hafta Patsy’nin abonelerinin Hadley Malikânesi hakkında bilgiye
doyacaklarını tahmin edebiliyordu.
“Gazetede okuduğun her şeye inanmıyorsun herhâlde.”
“Elbette inanmıyorum ama söylediklerine göre kızcağızın aklı pek başında değilmiş bunu yaparken. Bu konuda yalan söyleyecek hâlleri yok
herhâlde.”
“Kendisini en son gördüğümde son derece akıllı görünüyordu. Bence
bu ruhsal çöküntü hikâyesini Morgan ve Black, rezaleti örtbas edebilmek
için uydurmuştur.”
“Bu korkunç bir şey. Kız onlara dava açabilir.”
“Đnkâr etmeye uğraşmak istememiştir.”
“Belki de avukatı susmasını tavsiye etmiştir. Nasıl biri? Onunla tanıştığını bilmiyordum.”
“Unutmaya çalışıyorum.” Onu gördüğü anda vücudunun verdiği tepkiyi
unutmaya çalışıyordu. Bir erkeği günaha çağıran muhteşem bir denizkızından farkı yoktu Natasha’nın.
Neyse ki artık Fairview Kliniği’nin güvenli sınırları içinde ondan çok
uzaktaydı.
Cüssesi yediklerini hiç inkâr etmeyen Patsy, “Belki de anoreksiktir,”
diye fikir yürüttü bir bisküvi daha yerken.
“Mümkün değil.” Darius’un gözünün önüne, Natasha ona elini uzatır-
Aşkın Dokunuşları 19
ken eğildiğinde beliren göğüs dekoltesi gelmişti. “Tam tersine, gürbüz bir
sütçü kıza benziyor Natasha Gordon.”
“Sütçü kız mı?”
Patsy tüm hayatı boyunca şehirde yaşadığı için Darius’un neden söz ettiğini anlamamıştı.
“Đri mavi gözleri, çok gür sarı saçları var. Teniyse gül goncası renginde.
Đnan bana, hiç de lahana diyeti yapan bir kadına benzemiyordu,” diye açıkladı Darius.
“Yaptığı şey için özür diledi mi peki sütçü kız?”
“Anlaşılan, gazeteye giden ilan metnini okumamış.” Ne özür dilemiş ne
de mazeret öne sürmüştü. “Đlanın böyle çıkmasının ufak bir aksilik olduğunu söyledi.
“Gerçekten mi? Zavallının gerçekten de kafayı üşütmüş olmadığından
emin misin?”
“Kesinlikle eminim.”
Sütçü kızlar ve gonca güller de nereden çıkmıştı?
Natasha elbette özür dilemeyecekti! Emlak ajansı Natasha’nın cazibesine güvenmiş bile olabilirdi. Natasha’nın güzelliğiyle Darius’un dikkatini
dağıtacağını ve yasal yollara başvurmasını önleyeceğini düşünmüşlerdi
belki de. Darius, Natasha’nın bunu başarmak için ne kadar ileri gidebileceğini merak etti bir an. Arkasına yaslanıp bunu izlemekten memnun olurdu
doğrusu.
“B
aban senin için çok endişelendi Tash. O kadar fazla çalışıyordun
ki.” Annesi ne istediğini asla dolaysız söylemezdi. “Eve daha sık gelmeni
istiyor, böylece seninle daha fazla ilgilenebiliriz, kendini daha iyi hissedersin.”
Tash içini çekti. Ne söylerse söylesin, annesiyle babasının gazetedeki
haberlerin bir kısmına inanacaklarını biliyordu, haklı çıktıklarını düşüneceklerdi. Onlara göre Tash’in yanlarında olması gerekirdi. Tash artık bir
yetişkin olduğunu, sürekli olarak onların ilgisine muhtaç olmadığını bir
türlü anlatamıyordu anne ve babasına.
“Anne, iyiyim ben.”
Annesi kolay kolay ikna olmazdı. Sanki Natasha’yı duymamıştı, hiç
oralı olmadan konuşmaya devam etti.
“Tom, işten biraz uzaklaşmanın sana iyi geleceğini düşünüyor. Sömestr
tatilinde Cornwall’da bir yazlık kiraladık.”
20 Liz Fielding
Tam Natasha’nın beklediği gibi gelişiyordu her şey. Ailesi tam onun
beklediği gibi davranıyordu. Babası onun için endişeleniyor, doktor abisi
ona deniz kenarında bir hafta geçirmesini tavsiye ediyor, annesi ise herkesi
memnun etmeye çalışıyordu. Bunu da sanki Natasha için hiç endişelenmiyormuş gibi davranmaya çalışarak yapıyordu.
“Orayı her zaman severdin, çocukları da çok uzun zamandır görmüyorsun. O kadar büyüdüler ki, inanamazsın.”
Yirmi beş yaşında aileyle tatil yapmak, gün boyu yeğenlerle sahilde
kumdan şatolar yaptıktan sonra akşamları kutu oyunları oynamak hiç de
cazip gelmiyordu.
“Paskalya tatilinde görüştük onlarla. Bana kart atarsınız.”
“Hayatım, dinle.”
“Anne, gazetedeki haberler tamamen göz boyamaca. Turp gibi sağlamım ben.”
“Emin misin? Sana gönderdiğim vitaminleri içiyor musun?”
“Hiç atlamıyorum.” Natasha bıkkınlıkla içini çekti. Annesinin endişelenmesini anlayabiliyordu ama konuşmalarını duyan, onun parlak kariyeri
olan bir kadın değil, beş yaşında bir çocuk olduğunu düşünürdü. Çok can
sıkıcı bir durumdu bu.
“Đyi besleniyor musun?”
Onun için endişelendiğinde annesinin ilk sorduğu şeylerden birisi nasıl
beslendiği olurdu. Kızının üzüntüden iştahının kesilip yataklara düşmesi
onun en büyük korkularından biriydi.
“Çok dengeli besleniyorum, merak etme.”
Taksiden inip eve girer girmez doğruca buzdolabının kapağını açmış,
çilekli dondurma yemişti. Bu sırada bilgisayarındaki onay dosyasını açtı,
kendisi ne yaptığından emindi ama bir mahkeme söz konusu olursa ne yaptığını kanıtlaması gerekebilirdi. Dosyada gördüklerine inanamıyordu. Ekranda, gazetede gördüğü ilanın aynısı vardı.
Natasha delirdiğini ya da birilerinin ona çok kötü bir oyun oynadığını
düşündü. Dosyanın orijinalini değiştirerek gazetede yanlış ilanın çıkmasını
sağlamakla yetinmemişler, Natasha’nın bilgisayarına girerek kendi dosyasını da tahrif etmişlerdi.
Bir uzman, dosyayı aslına dönüştürebilirdi elbette ama bu hiçbir şey
kanıtlamazdı. Dosyadaki değişikliği Natasha’nın yapmış olduğu düşünülürdü çünkü bilgisayar şifreyle açılıyordu.
Ancak bu durumda tek bir şüpheli kalıyordu.
Rugby turundan erken döndüğünü ona haber vermeyen, başına gelenleri
Aşkın Dokunuşları 21
duyduğunda yanına koşmayan, aramayan ya da mesaj göndermeyen iş arkadaşı Toby Denton’dı bu.
Çalışmayı her zaman eziyet gibi gördüğünü söyleyen ve tek hırsı spor
olan iri yarı rugby oyuncusu Toby’nin böyle bir iş çevirecek kapasitede
olabileceği Natasha’nın aklından bile geçmezdi. Toby her zamanki gibi bir
gün bir müşteriyle randevusunu unutmuş, Natasha ajandasını kontrol edebilmesi için ona bilgisayarının şifresini vermişti.
Natasha’nın
eşyalarını toplayıp şirketten ayrıldığının ertesi günü,
Toby Denton’ın şirketin yeni ortağı olduğu haberi yayınlanmıştı. Bir gün
sonra da blog sitesinde yeni ortaklığın şampanyayla kutlanmasının fotoğrafları yayınlanmıştı.
“Tash? Orada mısın? Bir şeyler pişiriyor musun?”
“Hayır.” Natasha birden büyük bir yılgınlık hissetmişti. “Kapatmam gerek anne, diğer telefonda birisi arıyor. Cornwall’da iyi eğlenceler hepinize.”
Keşke birisi arıyor olsaydı, kimsenin aradığı yoktu. Daha da kötüsü,
annesinin tahmin ettiği gibi, tepsiler dolusu kurabiye ve kek pişiriyordu.
Mutfakta bulabildiği tüm karıştırma kaplarını kullanmıştı. Tezgâhın üstü
yumurta kabukları, boş şeker kutuları, tereyağı ambalajlarıyla doluydu.
Kendisi de dâhil her yeri un ve şeker kokusu sarmıştı.
Natasha rahatlamak için pasta pişirirdi. Kimi insan kendisini bilgisayar
oyunlarına verir ya da koşar, Natasha ise hemen yumurtayla şekeri çırpmaya başlardı.
Ne yazık ki onlarca kişilik kek pişirmesine rağmen zihnini boşaltamamıştı henüz. Darius Hadley’i aklından çıkaramıyordu. Miles’ın ofisindeyken dönüp ona baktığı an gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Ellerini,
bukle bukle saçlarını, saçlarının altından beliren küpesinin altın pırıltısını
unutması mümkün değildi. Sonra arkasında ofisten ayrılırken caddenin
ortasında durup ona bakması da cabası olmuştu. O anda elini kaldırıp
Natasha’ya gelmesini işaret etse Natasha bir an tereddüt etmeden giderdi.
Delilikti bu.
Đşsizdi, kimse aramıyordu. Miles zaten aramıyordu ama aylardır onu
transfer etmek için çırpınan diğer ajanslardan da arayan yoktu. Natasha bir
hafta öncesine kadar, Londra’daki tüm emlak ajanslarının bünyelerine katmak istediği değerli bir elemanken şimdi defolu ürün muamelesi görüyordu.
Kariyerini kurtarmak istiyorsa, yeniden sahneye çıkmalı, mümkün olan
22 Liz Fielding
en çarpıcı bir şekilde kendini göstermeliydi. Emlak piyasasında rakipsiz
olduğunu kanıtlamak zorundaydı. Bunu yapabilmesinin yolu tek bir isimden geçiyordu.
Darius Hadley.
Natasha, satılması imkânsız gibi görünen Hadley Malikânesi için en kısa zamanda bir alıcı bulacaktı. Bir hafta önce olsa bu kolay sayılabilecek
bir işti. Natasha, sektörde bilinen bir isim olduğundan, elindeki satılık
emlakları haber verdiği yatırımcılar hep olurdu. Bu yatırımcılar ona güvenirlerdi. Natasha’nın, onları yatırım yapmayı düşündükleri gayrimenkul
hakkında kandırmayacağını bilirlerdi.
Şimdiyse tüm bu olanakları kaybetmiş durumdaydı Natasha. Elinde sadece kendi bilgi ve becerileri kalmıştı ama her şeyden önce Darius Hadley’i
ona bir şans vermesi için ikna etmek zorundaydı ve bu hiç kolay değildi.
Basit bir bakışıyla bile kanını tutuşturan bu adamla yeniden yüz yüze
gelmek zorunda kalacaktı. Her şey normal akışında gerçekleşirse
Natasha’nın onunla karşılaşması gerekmeyecekti. Sıradan satışlarda
Natasha satışı aracılar üzerinden yapar, emlak sahibini çoğu zaman görmezdi bile. Ancak bu satış işleminde olabilecek her şey ters gitmiş, işler
çığırından çıkmıştı.
Natasha, Darius Hadley’in zihnini neden bu kadar meşgul ettiğini bulamıyordu ama düşündükçe, malikâneyi satmanın onun için ne kadar zor
olduğunu görüyordu. En az dört yüz yıllık bir aile geçmişini silip atmak
gibiydi bu. Natasha, insanların böyle evleri kolay kolay elden çıkarmak
istemediklerini deneyimlerinden biliyordu.
Darius Hadley, muhtemelen yüksek vergilerden yıldığı ve paraya sıkıştığı için satışa çıkarıyordu malikâneyi. Đşler planladığı gibi gitmediği için
emlak ajansına, daha doğrusu Natasha’ya çok kızmıştı. Natasha onun artık
biraz sakinleşmiş olacağını ve yardım teklifini reddetmeyeceğini umuyordu.
Şehir dışında bir malikâneyi satmak kolay bir iş değildi. Đlan ve yol
masrafı çok olurdu. Bundan başka, emlak ajanslarının, para etmeyeceği
gazete ilanıyla belirtilmiş bir mekânı satmak için birbirleriyle yarışmayacakları da açıktı.
Natasha tüm bunların üstesinden gelebilirdi. Sonuçta, Darius Hadley
onun tek umuduydu. Ne var ki ona nasıl ulaşabileceğini bilmiyordu. Hadley
Malikânesi hakkındaki tüm bilgi bilgisayarında mevcuttu ama Darius
Hadley hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Đnternette önce Hadley Malikânesi’ni aradı. Bazı ufak tefek aile dedi-
Aşkın Dokunuşları 23
kodularından başka dişe dokunur bir şey bulamadı. Bunun üzerine, fazla
umutlanmamakla birlikte doğrudan Darius Hadley’i aradı. Arama sonuçları
şaşırtıcıydı.
Karşısına pek çok bağlantı ve fotoğraf gelmişti. Natasha fotoğraflardan
birine tıklayınca Country Chronicle’da yayınlanmış bir yazı çıktı karşısına.
Yazının başlığı, ‘Ödüllü heykeltıraş Darius Hadley, Serpentine Galerisi’nde’ idi.
Natasha, Darius’un kıyafetlerinin neden lekeli olduğunu anlayabiliyordu şimdi.
Yazıda kullanılan fotoğrafta Darius’un kravatı gevşemiş, gömleğinin
yakası açılmıştı. Fotoğrafın habersiz çekildiği belliydi, birilerine ya da bir
şeye gülerken yakalanmıştı. Tam Natasha’nın tahmin ettiği gibiydi, güldüğünde Darius’un yüzü aydınlanıyordu gerçekten de. Yüzünde yine karanlık
ve tekinsiz ifade kalıyordu ama yine de keyifli görünüyordu.
Natasha elinde olmadan uzanıp, ekrana dokundu, bir parmağını Darius’un dudağında gezdirdi. Derin bir iç geçirerek, “Hiç kolay olmayacak
bu iş,” diye mırıldandı sonra.
~ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ~
PARKE taşlı dar sokağın iki yanına dizilmiş binaların yüzlerce yıllık
geçmişi olmalıydı. Tash’in elinde adres olarak sadece sokak ismi vardı ama
ödül kazanmış bir heykeltıraşın atölyesini bulmasının zor olmayacağını
düşünüyordu.
Çok yanılıyordu.
Sokağın sonuna gelmiş ama atölyeye benzer bir yer görememişti. Çaresizlik içinde, binalara bakınarak sokakta ilerlerken bir kadınla burun buruna
geldiler. Kadın gözlerini kısarak, “Size yardımcı olabilir miyim?” diye
sordu.
“Darius Hadley’i arıyordum. Atölyesi bu sokaktaymış.”
Kadın, Natasha’yı baştan aşağı süzdü. Natasha o gün en ciddi, gri iş takımlarından birini giymişti. Darius Hadley’le ilk karşılaşmalarında hissettiği elektriklenmenin önünü kesebilmeyi umuyordu bu şekilde. Yine de dayanamamış, kırmızı topuklu ayakkabılarını giymeden edememişti.
Kadın nihayet Natasha’yı inceleme işini bitirdi. “Darius sizi bekliyor
muydu?”
24 Liz Fielding
“Beni görmek isteyecektir. Kendisini tanıyor musunuz?”
“Elbette. Ben herkesi tanırım. Sizi bile Natasha Gordon.”
Tash kadının peşine düştü, üzerinde bir araba tamircisinin boyayla çalakalem yazılmış telefon numarasının bulunduğu eski püskü bir kapının
önünde durdular. Kadın cebinden bir anahtar yığını çıkardıktan sonra içlerinden birini seçip kapıyı açtı.
“Darius?” Kadın içeri seslenirken Tash de peşinden içeri girdi. “Sütçü
kız konusunda ne hissediyorsun bugün?”
“Sütçü kız mı?”
Yukarıdan bir yerlerden bir homurdanma sesi geldi. “Şimdi olmaz
Patsy.”
Natasha başını kaldırınca, bir merdivenin tepesinde, önündeki at heykeli üzerinde çalışan Darius Hadley’i gördü.
“Hâlâ onun boynunu kırmak istiyor musun?” diye sordu Patsy.
“Geçen haftadan bu yana bir değişiklik yok.” Darius, eserine alıcı gözle
bakmak için biraz geri çekilmişti. “Yine de için rahat edecekse, o ev bana
yeterince sorun olmuştu zaten.”
“Yani onu içeri almamın bir tehlikesi yok, öyle mi?”
“Đçeri almak mı?” Darius aniden arkasına dönmeye çalışınca Natasha’nın yüreği ağzına geldi. “O burada mı?”
“Elinde süt kovası yok, ya da saçları iki örgü yapılmamış ama senin tarifine tıpatıp uyuyor. Elbette son günlerde sağda solda rastladığım çizimlerinin de faydası oldu onu tanımamda.”
“Patsy!”
“Sokakta dolaşıp senin atölyeni arıyordu. Şu kapıya ismini koysan ne
iyi olacak.” Patsy, Darius’un ona söylenmesine aldırmamıştı.
Yukarıdan vuran gün ışığının etkisi olabilirdi ama Darius’un gözleri kor
rengindeydi. Natasha, teninin onun bakışlarıyla kavrulduğunu hissetti bir
an. Sanki üzerindeki gömlek eriyip gitmiş, çırılçıplak kalmıştı.
Kendisini böyle hissetmesine neden olan tek şey Darius’un gözleri değildi, adam her şeyiyle baş döndürücüydü. Kusursuz bir şekilde üzerine
oturan lekeli kot pantolonu, omuzlarına dökülen gece siyahı saçları ve kaslı
kolları ona müthiş bir çekicilik katıyordu. Hele elleri…
Natasha aralarındaki elektriklenmenin kendi hayal gücünün eseri olduğunu düşünmeye çalıştı. Darius Hadley’i Miles’ın ofisinde gördüğünde boş
bulunup etkilenmişti. Şimdi de, hem onu günlerdir aklından çıkaramadığı
hem de işine yeniden dönmesi ona bağlı olduğu için böyle düşünüyor olabilirdi.
Aşkın Dokunuşları 25
“Benimle görüşmek istemediğinizin farkındayım Bay Hadley ama bana
on dakika ayırabilirseniz size bir teklifim olacak.”
“Teklif mi?”
Darius, Natasha Gordon’ın kum saatini andıran vücut hatlarından bakışlarını alamıyordu.
“Eğer bana on dakika ayırabilirseniz anlatacağım.”
Darius, yukarıdan baktığı için Natasha’nın blûzunun yakasından, dolgun göğüslerini rahatlıkla görebiliyordu.
“Belki oturup konuşabiliriz,” diye ısrar etti Natasha. Bu sırada elindeki
pasta kutusunu kaldırıp göstermişti. “Ev yapımı kek getirdim. Çay bile
yapabilirim.”
Darius nemli bir bezle ellerini silerken libidosunu yatıştırmaya çalışıyordu. Aslında Natasha Gordon’ı sepetleyip göndermesi gerekirdi ama
hangi aklı başında adam, elinde kendi yaptığı kekle gelen böyle çekici bir
kadını gönderebilirdi ki?
“Umarım kek iyidir.”
“Mükemmel olmasa getirir miydim hiç?”
“Beni nasıl buldun?”
“Ne fark eder?”
Darius atölyesini herkesten gizlerdi. Bu yüzden Natasha Gordon’ın onu
bulmak için çok uğraştığından emindi.
“Merak ettim, anlat bakalım.” Darius bir basamak aşağı inince Natasha’nın nefesi kesildi. Bu adamın yanında sakin kalamıyordu.
“Herkes gibi internette araştırdım,” deyiverdi çabucak. “Ödül kazanmış
bir heykeltıraş olduğunuz ve şu sıralar gerçek boyutlarında bir yarış atı
heykeli üzerinde çalıştığınız yazıyordu.”
Darius soruya bu kadar ayrıntılı cevap vererek soruyu unutturma tekniğini büyük babasından biliyordu.
“Bir de fotoğraf vardı,” diye ekledi Natasha.
“Benim mi?” Darius bir basamak daha inmişti. Natasha yutkundu ama
bu defa nefesi kesilmemişti hiç olmazsa.
“Hayır, at heykelinin. Sizin çok fazla fotoğrafınız yok, bir web siteniz
bile yok.” Suçlar gibi konuşmuştu.
“Böyle de iyiyim ben.”
“Doğru.”
Natasha çevreye göz gezdirdi. Her yerde, bir atın muhtelif anlarda çekilmiş fotoğrafları vardı. Fotoğrafların yanında, bir atın anatomisinin ayrıntılı çizimleri vardı. Natasha karakalem çizimlerden birini dikkatle inceledi.
26 Liz Fielding
“Ev satışa çıktığında kim olduğunuzu bilseydim bunu editörlerin dikkatini çekmek için kullanabilirdim. Yarış atı sahipleri genellikle çok zengin
olurlar. Ayrıca Hadley Malikânesi’nin yakınında ülkenin en önemli yarış
atı eğitim merkezlerinden biri bulunuyor.”
“Benden bilgi almadan da sütunları epey doldurmuştun. Ancak mesele
kim olduğumu değil nerede olduğumu bulmak.”
Natasha gülümsedi. “Doğru. Patsy olmasa bulamayabilirdim.”
“Yani?”
“Üzgünüm Bay Hadley. Đyi bir emlak pazarlamacısı kaynaklarını asla
ele vermez.”
“Bir gazeteciden mi öğrendin? Yoksa bir galericiden mi?” Kim bu iri
mavi gözlere ve dekolteye karşı koyabilirdi ki? “Freddie Glover birkaç ay
önce bir parti vermişti.”
Natasha inkâr ya da kabul etmeyince durum anlaşılmıştı.
“Eğer özür dilemeye geldiysen…” Darius cümlesini tamamlamamıştı,
Natasha’nın onu anlayacak kadar zeki olduğu belliydi.
“Eminim Miles yeterince özür dilemiştir ama ısrar ediyorsanız ben de
üzerinden geçerim.”
Darius cevap vermeyince Natasha, “Olanlar için üzgünüm,” dedi. “Ancak burada bulunma sebebim bu değil.”
“Neden geldin peki?” Darius bu kadının yanında kontrolünü kaybetmekten nefret ediyordu. Bir türlü ona gitmesini söyleyemiyordu. “Artık
içeri gir, kapıyı kapat. Korkma, seni yemem.”
Natasha ikna olmuş gibi görünmemekle birlikte kapıyı kapatıp derin bir
nefes aldı ve Darius’a doğru, elli yıl öncesine ait bir tarzla, salınarak yürüdü. Kum saati kıvrımları da aşağı yukarı o yıllara ait gibiydi zaten. Gri takımı, bu kıvrımları saklayamadığı gibi daha da ortaya çıkarmış gibiydi.
Natasha gerçekten ciddi bir görünüm istiyorsa bir beden büyük bir takımı
deneyebilirdi.
Darius, Natasha’nın gevşek bir şekilde ensesinde toplanmış saçlarını
çözüp dağıtmayı geçirdi bir an içinden.
Natasha gelip merdivenin önünde durdu, Darius’a baktı. Parfümünün
kokusu baş döndürücüydü. Darius’un keki düşündüğü yoktu, kek yerine
Natasha’yı tercih ederdi kesinlikle.
“Evet?” diye sordu Natasha’ya. Çalışmasını böldüğü için ona karşı öfkeliydi. Çalışmasının bu şekilde bölünmesinden rahatsızlık duymadığı için
kendisine karşı da öfkeliydi. Natasha’yı karşısında görünce içten içe sevindiğini kendisine itiraf etmesi gerekiyordu. Aslında, Morgan’ın ona çekici
Aşkın Dokunuşları 27
elemanını göndermesini beklemiyor değildi, büyük bir sürpriz olmamıştı
onun için.
Tash mesleği gereği güçlü adamlar ve kadınlarla karşılaşmaya alışkındı
ama Darius Hadley’in atölyesindekinden daha zorlu bir görüşme yaptığını
hatırlamıyordu. Beton zemin ve duvarların etkisiyle içerisi dışarıdaki güneşli havadan sonra serin gelmişti ona. Öte yandan içgüdüleri ona ceketini
çıkarıp atmasını, saçlarını dağıtmasını ve merdivendeki kot pantolonlu bacakları sıkıca kavramasını söylüyordu ona.
“Ne istiyorsun Natasha Gordon?”
Natasha bir an onun da gözlerinde benzer bir ihtiras gördüğünü düşündü, duyguları karşılıklı mıydı yoksa?
“Sizden bir şey istemiyorum Bay Hadley.” Ne kadar zor bir durumdu
bu. “Tam tersine, size bir iyilik yapacağım, evinizi sizin için satacağım.”
“Bayan Gordon…”
“Biliyorum,” diye Darius Hadley’in sözünü kesti hemen Natasha. “Bana güvenmeniz için bir neden yok.” Bunu söylediği anda söylediğine pişman olmuştu bile.
“Mutlaka söyleyeceksiniz, öyle mi?”
“Evet, öyle.” Natasha bilgisayar çantasını yere bırakarak bir yere gitmeyeceğini belli etmiş oldu. Sonra kek kutusunu atölyenin bir kenarındaki
tezgâhın özerine koydu. Tezgâhın üstü düzgünce yerleştirilmiş alet edevat
ve malzemeyle doluydu. Uzun ve kıvrık bir kaburga kemiği dikkatini çekmişti, kemiği eline aldı.
“Beni sinirlendiren en son kişiye aitti,” dedi Darius Hadley. Bu sırada
nihayet merdivenden inmişti.
“Gerçekten mi?” Hadley’in suratsız görünümünün altında iyi bir espri
anlayışı var gibiydi.
“Sizi sinirlendirmek için ne yapmıştı?” Natasha henüz bitmemiş at heykeline baktı. At muhteşem bir şekilde ileriye atılıyor görünüyordu. “Sizi
sırtından mı attı?”
Darius kemiği Natasha’nın elinden alıp tezgâhtaki yerine koydu. “Hoş
resimler ya da figürler yapmak kolaydır. Ben güç ve hareketin arkasındaki
göstermek istiyorum. Kemikleri ve kalbi.”
“Kaportayı değil motoru önemsiyorsunuz yani.” Natasha, Hadley’le
göz teması kurmamaya dikkat ederek at heykelini çevresini dolaştı, her
açıdan inceledi. “Bize nesnelerin iç yüzünü gösteriyorsunuz yani, öyle mi?”
“Önemli olan gerçeklerdir.”
“Tate Müzesi’nde ‘ev’ çalışmanızı görmüştüm.” O ev de çırılçıplak so-
28 Liz Fielding
yulmuştu.
“Ödevini iyi çalışmışsın.”
“Çalışmanızı daha önce görmüştüm. Sizi internette araştırana kadar ‘ev’
çalışmasının size ait olduğunu bilmiyordum. Bana çok kasvetli gelmişti.”
“Herkes kendince bir eleştirmendir elbette.”
“Hayır, çok güzel bir çalışmaydı. Sadece, hiç insan yoktu ve ev sadece
bir çerçeveden ibaretti.”
“Belki de asıl anlatmak istediği budur.”
“Öyle mi?” Darius ona cevap vermeyince Natasha başını kaldırıp at
heykeline baktı yeniden. “Çok büyük bu.”
“Daha ufak boyutta da çalışacağım.”
“Biblo olarak herhâlde,” diye atıldı Natasha. Sonra pişman oldu. Darius
Hadley’in çalışmaları daha önemli olmalıydı. “Üzgünüm, aptalca bir yorum
oldu. Biraz gerginim de.”
“Şaşırmadım. Miles Morgan bir dilim kek ve biraz dekolteyle beni satın
alabileceğini mi düşünüyor gerçekten?”
“Efendim?” Natasha dehşete kapılarak blûzunun üst düğmesini kontrol
etti hemen, açılmamıştı. Mümkün olan en rahat blûzlarından birini giymişti
ama yoğun iş temposu yüzünden diyete ya da spor yapmaya vakit bulması
mümkün değildi. Hafif kilolu olunca göğüs dekoltesinin belirginleşmesi
kaçınılmazdı. “Beni Miles göndermedi. Dekolteye gelince, şu sıralar mutfakta çok vakit geçiriyorum, sonra da dayanamayıp yiyorum.” Natasha
omuzlarını silkerek söylemişti bunları, çok rahat görünmeye çalışıyordu.
“Şimdi de keki paylaşmak istiyorsun.”
“Sadece aramızdaki buzları biraz eritiriz diye ummuştum.”
Darius, ikisinin arasında buz diye bir şeyin varlığını sürdüremeyeceğini
düşündü. Bir haftadır neredeyse sadece Natasha’yı çizip duruyor, onu aklından çıkarmaya çalışıyordu. Kendi iki boyutlu çizimleri, gerçeğinin yanında tamamen değersizdi. Orijinal modelin sıcaklığı ve pırıltısı yoktu o
çizimlerde.
O anda tek yapmak istediği şey Natasha’nın üzerindekileri çıkarmak ve
onun kıvrımlarının gün ışığı ve gölgeyle yapacağı oyunları izlemekti. Onu
her açıdan çizmek, katman katman soyarak özüne ulaşmak istiyordu. Böylece onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini tam olarak anlayacaktı.
“Neler var yanında?” diye sordu.
“Neden hoşlandığınızı bilmediğim için birkaç şey getirdim. Limonlu,
çikolatalı, kahveli kek ve kurabiyeler var.”
Kutudan yayılan vanilya kokusu Darius’u, kaşıkta kalan kek hamurunu
Aşkın Dokunuşları 29
yalayıp fırından çıkan sıcacık kekten bir lokma aldığı çocukluğuna götürmüştü.
Artık küçük bir oğlan değildi ama karşısında bana dokun diye bağırıyormuş gibi duran ılık göğüslere bakmamak için kendisiyle mücadele etmesi gerekiyordu. Babası da mı böyleydi acaba? Bir kadına hissettiği tutku,
zihnindeki her şeyi silip atmıştı. Bir kadın tüm dünyası olmuştu.
“Kek pişiriyorum derken doğru söylemişsin.” Darius kutudan bir dilim
kek aldı. “Fairview’da önerilen tedavi yöntemlerinden birisi mi yoksa bu?”
“Herkes Tash der bana.”
“Ben Natasha demeyi tercih ederim.” Darius bu sırada parmağını ağzına almış, kek kırıntılarını temizliyordu.
Natasha kıpkırmızı oldu.
“Annem dışında kimse Natasha demez bana. O da bana kızacağı zaman
Natasha der.”
“Benim de Natasha demem isabet olmuş demek ki.”
“Mesaj alınmıştır.” Natasha hafifçe gülümsedi. “Sizin yerinizde olsam
ben de kızardım. Kendime çok kızdım zaten. Ailemi arayıp, gazetelerde
okuyacakları şeyin doğru olmadığı konusunda onları uyarmak hiç de eğlenceli değildi. Ya da gazetecilerin kapılarına dayanabileceği konusunda onları
uyarmak da hoş değildi.” Gerçekten de gazeteciler gitti, o ayrı.
“Yorum yok.”
Natasha’nın gülümsemesi derinleşince yanağında bir kırışıklık belirmişti. Belli ki daha önce bir gamzesi vardı orada.
“Fairview hikâyesi doğru değil bu arada. Eğer bu konuda bir şüpheniz
varsa söylemiş olayım. Siz ofisten ayrıldıktan on beş dakika sonra ben de
Miles Morgan’dan ayrılmıştım.”
“Seni kovdu mu?” Orada beklemesi gerekirdi. Đçgüdülerini dinlemeli,
gidip Natasha’yı elinden tutarak oradan çıkarması gerekirdi. “Çalışma hukuku konusunda uzman sayılmam ama bunu yapmaya hakkı yok sanırım.
Sen rahatsızlığın nedeniyle raporluyken seni işten çıkaramaz.”
“Haklı olabilirsiniz ama ben onunla işbirliği yapmayı reddettim. Firmanın itibarının korunması için benim bir süre Fairview’da yatmam bekleniyordu.”
“Gazeteyi gördüm.”
“Herkes gördü. Fairview’da bir yandan dinlenip bir yandan da geleceğime kafa yorduğum düşünülüyor.”
“Sen de inkâr etmedin bunu.”
“Sanki bir işe yararmış gibi.” Natasha kendini boğazlıyormuş gibi yap-