PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız

Transkript

PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
| CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016
Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016
YABANCI SERMAYENİN
SANAYİ YATIRIMLARI
İŞ MAHKEMELERİ KANUNU
TASARI TASLAĞI
NİHAT ZEYBEKCİ
ERGÜN ATALAY
TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO
ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ
İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE
PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ
İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) •
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ
İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT
VE AĞAÇ MAMÜLLERİ SENDİKASI (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL
SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
• TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • YEREL YÖNETİMLER KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (YERELSEN)
KUDRET ÖNEN
ENDER YORGANCILAR
PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN
PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU
PROF.DR.RIDVAN KARLUK
MEHMET ORDUKAYA
AV. TUNCAY SONGÖR
MEHMET BÜYÜKEKŞİ
MAHMUT ARSLAN
KANİ BEKO
ARDA ERMUT
MUSTAFA BOYDAK
HAKAN ÖZTATAR
PROF. EMRE ALKİN
PROF.DR. SALİH BARIŞIK
AV. OĞUZHAN SONGÖR
TİSK Başkanı Eyüboğlu:
“İstanbul Vezneciler’de Gerçekleşen
Terör Saldırısını Şiddetle Kınıyoruz”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı
Yağız Eyüboğlu İstanbul’da meydana gelen terör saldırısı sebebiyle mesaj
yayınladı.
Eyüboğlu tarafından yayınlanan mesajda şu ifadeler yer aldı:
“Bu sabah İstanbul Vezneciler semtinde Çevik Kuvvet otobüsüne yapılan hain
terör saldırısı Camiamızda ve milletimizde derin bir acıya sebep olmuştur. TİSK
Yönetim Kurulu olarak terör saldırısını şiddetle kınıyoruz.
Söz konusu saldırı, güvenliği ve huzuru sağlamak için fedakârca görev yapan
Emniyet Mensuplarını ve milletimizi hedef almıştır.
Bu tür insanlık dışı saldırılar, milli bütünlüğümüzü bozamayacak, aksine
güçlendirecektir.
İşveren Camiası olarak, saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun.”
(TİSK Haber Bülteni; 07.06.2016)
Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016
Yağız EYÜBOĞLU
Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu Adına Sahibi
Bülent PİRLER
Sorumlu Yayın Müdürü
İdare Yeri
Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok.
No: 108 06540 Çankaya - ANKARA
Tel: (312) 439 77 17 /Pbx
Faks: (312) 439 75 92-93-94
Web: www.tisk.org.tr
E-posta: [email protected]
Dergide yayınlanan bütün yazılar
kaynak adı gösterilerek
iktibas edilebilir.
Dergide yayınlanan yazılar
yazarların kişisel görüşüdür,
Konfederasyonu bağlamaz.
İŞVEREN
BASIN MESLEK İLKELERİNE
UYMAYA SÖZ VERMİŞTİR.
Baskı Tarihi
15 Haziran 2016
Editöryel Hazırlık ve Tasarım
KS Medya
Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/6
Öveçler / ANKARA
Tel-Faks: (312) 472 86 23
Baskı ve Cilt
Dumat Ofset Matbaacılık
Şaşmaz / ANKARA
Tel: (312) 278 82 00
Faks: (312) 278 82 30
ISSN: 1303-0418
Yayın Türü
Yerel Süreli Yayın
| CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016
YABANCI SERMAYENİN
SANAYİ YATIRIMLARI
İŞ MAHKEMELERİ KANUNU
TASARI TASLAĞI
NİHAT ZEYBEKCİ
ERGÜN ATALAY
Ü KAMU
İMENTO
SANAYİİ
AYİCİLERİ
ASTİK VE
MAHALLİ
RÜNLERİ
Z, KAĞIT
TEKSTİL
NDİKASI
N)
Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016
KUDRET ÖNEN
ENDER YORGANCILAR
PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN
PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU
PROF.DR.RIDVAN KARLUK
MEHMET ORDUKAYA
AV. TUNCAY SONGÖR
MEHMET BÜYÜKEKŞİ
MAHMUT ARSLAN
KANİ BEKO
ARDA ERMUT
MUSTAFA BOYDAK
HAKAN ÖZTATAR
PROF. EMRE ALKİN
PROF.DR. SALİH BARIŞIK
AV. OĞUZ SONGÖR
Bu Sayımızda
Değerli Okuyucularımız,
İŞVEREN’in bu sayısında “Yabancı Sermayenin Sanayi Yatırımları” ve “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı” konularını ele alıyoruz.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, önümüzdeki dönemde imalat sanayinin doğrudan yatırımlar açısından önemini koruyacağını; özel ve kamu işbirliği ile dünyadaki
konumunu daha ileri noktalara taşıyacağını ifade etti.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, doğrudan yabancı yatırım girişinin cari açığın
finansmanı açısından son derece önemli
olduğunu ve yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı etkide bulunması
için imalat sanayinin yatırımlardaki payının daha fazla olması gerektiğini söyledi.
Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım
Ajansı Başkanı Arda Ermut, yatırımları
çekmede katma değer yaratarak ülkemize teknoloji transferi sağlaması, istihdam
yaratması ve ihracatımızı arttırmamıza
hizmet edecek türden yatırımlar olmasına
önem verilmesine işaret etti.
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender
Yorgancılar, yabancı yatırımların özellikle
imalat sanayiye ve teknolojik katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini
sağlamanın, devletin ve özel sektörün bu
alandaki temel misyonu olmasını gerektiğini vurguladı.
Kayseri Sanayi Odası Yönetim Kurulu
Başkanı Mustafa Boydak, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize
girişinin son 14 yılda oldukça hızlandığını
ancak son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde
gittiğini kaydetti.
Prof.Dr.Emre Alkin, Prof. Dr. Salih Barışık, Prof. Dr. Rıdvan Karluk, Prof.Dr. Sübidey Togan ve Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu başlıca Türkiye’ye Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımları, Büyüme, Uluslararası Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerindeki Gelişmeler ve Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan
Yabancı Sermaye Yatırımları konularında
görüşlerini açıkladılar.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergun Atalay,
İş Mahkemeleri Tasarı Taslağına göre işçilerin gerek işe iade davalarında ve gerekse
işçilik alacağı davalarında dava açmadan
önce zorunlu olarak arabulucuya başvuracaklarını, bir netice alamazlarsa dava açacaklarını söyledi.
HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan,
iyi niyetle yola çıkılmış bir düzenleme
olmasına karşın çeşitli hak kayıplarına
neden olması dolayısıyla, söz konusu düzenlemenin sosyal diyalog yolu işletilerek;
sosyal tarafların görüşleri doğrultusunda
yeniden ele alınmasında yarar bulunduğunu ifade etti.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bireysel
ve toplu pazarlık hukukunda işçi aleyhine
olan bu düzenlemelerin tümünü kabul edilemez bulduklarını bildirdi.
MESS Yönetim Kurulu Başkanı Kudret
Önen, iş uyuşmazlıklarının çözümünde
karşılaşılan sorunlar ve İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarı Taslağı’nın bu sorunlara getireceği çözümler üzerinde durdu.
T.C. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk
Daire Başkanı Hakan Öztatar, hukuk sistemimizde arabuluculuk müessesesinin
kapsamını ve etkinliğini artırmayı amaçladıklarını ve bu sayede iş uyuşmazlıklarının
mahkeme sürecinde en erken 1-2 yıldan
önce bitirilemezken, arabuluculukta bazen
bir saat, bazen bir gün, bazen de bir haftada sonuçlandırılmış olacağını söyledi.
Av.Tuncay Songör ve Av. Oğuzhan Songör “Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf)
Kuruluş Serüveni” konulu makalelerinde
belirli bölgelerde teşkilatlanacak olan bölge adliye mahkemelerinin istinaf incelemesi yapacaklarını açıkladı.
Farklı gündem konularını İŞVEREN’in
bu sayısında da bulacaksınız. Çoban Ressam adı ile tanınan Süleyman Şahin ile
gerçekleştirilen Sanat söyleşimizi; Arkeogezi, Avrupa Haberleri ve çeşitli konularda
hazırlanan Rapor ve makaleleri beğeniyle
okuyacağınızı umuyoruz.
Gelecek sayıda buluşmak üzere…
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
1
36
YABANCI SERMAYENİN
SANAYİ YATIRIMLARI
71
İŞ MAHKEMELERİ KANUNU
TASARI TASLAĞI
•BAŞKANDAN Sanayi Sektörü ve Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) 4 •EDİTÖRDEN İş Uyuşmazlıklarında Yeni Çözüm Yolları
6 •NELER OLUYOR 8 •ZOOM İthalata Bağımlılığı Yüksek Mallarda Küresel Yatırımcıların Ülkemize Çekilmesi İçin Projeler
Geliştirilecek NIHAT ZEYBEKCİ EKONOMI BAKANI 37 •ZOOM İhracat Artışı İçin İmalat Sanayiinin Doğrudan Yabancı
Yatırımlardaki Payı Daha Fazla Olmalı MEHMET BÜYÜKEKŞİ TÜRKIYE İHRACATÇILAR MECLISI (TİM) BAŞKANI 40 •ZOOM UDY
Çekimiyle Teknoloji, İstihdam ve İhracat Gelişimi Sağlanması Öncelikli ARDA ERMUT TÜRKIYE YATIRIM DESTEK VE TANITIM
AJANSI BAŞKANI 42 •ZOOM Yabancı Yatırımların Sanayiye Yönelmesi Sağlanmalı ENDER YORGANCILAR EBSO YÖNETIM
KURULU BAŞKANI 44 •ZOOM Ülkemize İleri Teknoloji Ürünleri Üretecek Yatırımların Çekilmesi Gerekli MUSTAFA BOYDAK
KAYSERI SANAYI ODASI (KAYSO) YÖNETIM KURULU BAŞKANI 46 •ZOOM Devletin Kurgulaması İş Yaratmaya Yönelik Olmalı
PROF DR. EMRE ALKİN KEMERBURGAZ ÜNIVERSITESI REKTÖR YARDIMCISI 48 •ZOOM Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımları ve Büyüme PROF.DR.SALIH BARIŞIK GAZIOSMANPAŞA ÜNIVERSITESI İİBF 52 •ZOOM Türkiye’ye Uluslararası
Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerindeki Gelişmeler: Genel Değerlendirme PROF. DR. S. RIDVAN KARLUK TURGUT ÖZAL
ÜNIVERSITESIİİBF57•ZOOMDünyadaveTürkiye’deDoğrudanYabancıSermayeYatırımlarıPROF.DR.SÜBIDEY TOGAN BILKENT
ÜNIVERSITESI İİBF 62 •ZOOM Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Sanayi… PROF. DR. SADI UZUNOĞLU TRAKYA ÜNIVERSITESI
İİBF 66 •ZOOM Türkiye’nin Geleceğini Belirleyen Sanayi Yatırımları Zayıflıyor 69 •ZOOM İş Uyuşmazlıklarında Arabuluculuğun
Zorunlu Hale Getirilmek İstenmesinin Çalışma Hayatına Olası Etkileri ERGÜN ATALAY TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI 72
•ZOOM Sosyal Diyalog İşletilmelidir MAHMUT ARSLAN HAK-İŞ GENEL BAŞKANI 76 •ZOOM İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarı Taslağı Hakkında DİSK’in Değerlendirmeleri KANI BEKO DİSK GENEL BAŞKANI 79 •ZOOM İş Uyuşmazlıklarının
Çözümünde Karşılaşılan Sorunlar Ve İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı’nın Bu Sorunlara Getireceği Çözümler KUDRET
ÖNEN MESS YÖNETIM KURULU BAŞKANI 81 •ZOOM Türkiye’de Arabuluculuk HAKAN ÖZTATAR T.C. ADALET BAKANLIĞI
ARABULUCULUK DAIRE BAŞKANI 83 •GÖRÜŞ Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf) Kuruluş Serüveni AV. TUNCAY SONGÖR
ANKARA BAROSU, EMEKLI HAKIM REKABET KURULU ESKI İKINCI BAŞKANI BAŞKENT-UFUK-ATILIM ÜNIVERSITELERI
HUKUK FAKÜLTESI ÖĞRETIM GÖREVLISI AV. OĞUZHAN SONGÖR ANKARA BAROSU 87 •KADINLAR ve GENÇLER 92 •TİSK
HABERLER 94 •AVRUPA AVRUPA 100 •GÖRÜŞ Mesleki Yeterlilik Kurumu ve Faaliyetleri MEHMET ORDUKAYA MESLEKI
YETERLILIK KURUMU SINAV VE BELGELENDIRME DAIRESI BAŞKANI 103 •ARKEOGEZİ 108 •SANAT 111 •İSTATİSTİK 115
2
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
108
Hatay Arkeoloji Müzesi
111
Çoban Ressam Sülayman Şahin:
“Doğanın en büyük temsilcisiyim”
11
Küresel GAN Genel Kurul Toplantısı
10
TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol
Kiresepi 2016 Dünya İnsani Zirvesi’nde
Türk İşverenlerini Temsil Etti
94
TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’te Toplandı
99
YERELSEN İşveren Sendikası
TİSK’e Üye Oldu
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Tuğrul KUDATGOBİLİK
Yağız
EYÜBOĞLU
başkandan
Sanayi Sektörü ve Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY)
İŞVEREN’in bu sayısında öncelikle
büyümenin motoru konumunda bulunan sanayi sektörümüze ve bu sektöre
yönelen doğrudan yabancı yatırımlara
yakından bakmak istedik.
Bir ülkenin gelecekteki büyümesini belirleyen en önemli faktörün yatırımların, özellikle sanayi yatırımlarının hacmi olduğunu biliyoruz. Gerçi
TÜİK’in açıkladığı son verilere göre
Türk ekonomisi 2016’nın ilk üç ayında
%4,8 gibi bugün dünyada birkaç ülke
dışında pek görülmeyen bir reel büyüme hızı sergiledi ama, bu büyümenin
temelinde devletin tüketim artışı ve ithalat yatıyor. Aynı dönemde özel sektörün yatırımları %0,3, makine-teçhizat
yatırımları ise %4,7 azaldı. Kamu dahil yatırım harcamaları %0,1 oranında
geriledi. Bu durumda Türkiye’nin geri
kalan çeyreklerde ve önümüzdeki yıllarda sürdürülebilir bir büyüme hızına
erişmesi ve özellikle iktisatçıların genelde %5 olarak gördükleri potansiyel
büyüme hızına erişmesi için çok çaba
sarfetmesi gerekiyor. Nitekim OECD
Haziran 2016 Ekonomik Görünüm
Raporu’nda da Türkiye’de GSYH’nın
2016 ve 2017’de yıllık olarak %4’e yakın büyüyeceği tahmin ediliyor. Öte
yandan AB Komisyonu’nun 2016 İlk-
4
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
bahar Ekonomik Tahmin Raporu ise
bu yıl ve 2017’de ülkemizin %3,5 ve
%3,7 oranlarında büyüyeceği tahminlerine yer veriyor.
Ülkemizin son 4-5 yıldır içine düştüğü orta gelir tuzağından kurtulması
için büyüme hızımızı daha da artırmamız şart... Sanayi sektörümüzü ön plana çıkarıp, bu konuda devlet ve özel
sektör olarak hiçbir çaba ve fedakarlığı
esirgemememiz gerekiyor. Bu, aynı zamanda İŞVEREN’in geçen sayılarında
ele alıp incelediğimiz dördüncü sanayi
devriminin de (Sanayi 4.0) kaçınılmaz
bir gereği olarak karşımıza çıkıyor.
Sanayi sektörünün gelişmesinin ve
dolayısıyla ülke ekonomisinin büyümesine gerekli katkıyı sağlamasının
başta gelen koşulu hiç şüphesiz sanayi yatırımlarının hacmi… Bu açıdan
TÜİK GSYH verilerine baktığımızda
maalesef özel sektörün sanayi dahil
tüm sektörlerdeki sabit sermaye yatırımlarının milli gelirden daha az pay
aldığını görüyoruz. Öyle ki, 2006 yılında %18,9 olan bu pay 2014 ve 2015
yıllarında %15,9’a indi.
Yatırım alanında en çok önem vermemiz gereken stratejik unsur olan
imalat sanayiine baktığımızda ise özel
sektörün bu alana yaptığı yatırımların
toplam yatırımlar içinde küçüldüğünü
anlıyoruz. 2009’da %32,6 olan bu pay
2015 yılında %29’a indi.
Tüm bu gelişmelerden, özel sektör
nezdinde imalat sanayiinin çekiciliğini yitirmeye başlaması nedeniyle
yatırım eğiliminin gitgide zayıfladığı,
kurulu güç ve ihracat imkanlarının
azaldığı, dolayısıyla istihdamın da küçüldüğü sonucunu çıkarıyoruz. Bu duruma karşı alınması gerekli tedbirler
2015-2018 yıllarını kapsayan Türkiye
Sanayi Strateji Belgesi’nde ayrıntılı
biçimde ve doğru şekilde belirlendiğinden, burada Türk işverenleri olarak
65’inci Hükümetin bu belgenin temel
amacı ve hedefleri doğrultusunda gerekenleri yapacağına inanıyor ve bu
konularda üzerimize düşecek görevleri yerine getirmeyi bir kez daha taahhüt ediyoruz.
Yatırım tasarrufla olur. Sanayinin
ve ekonominin gerektirdiği yatırımları
yapabilmemiz için bugün ülkemizde
GSYH’nın %14’ü dolaylarına inmiş
bulunan ulusal tasarrufumuzu artırmalıyız. Burada akla hemen başkalarının tasarrufu ve bunlarla ülkemizde
yapabilecekleri yatırımlar da geliyor.
UNCTAD verilerine göre 2015 yılında
küresel DYY hacmi 1,7 trilyon dolara
ulaştı. Aynı yıl ülkemize yönelen DYY
girişleri 16,8 milyar dolar olduğuna
göre, ülkemizin küresel DYY girişlerinden kabaca %1 pay almasını yeterli
görmüyoruz. Kaldı ki, TCMB verilerine
göre 2015 yılında ülkemize gelen 16,8
milyar dolarlık DYY’lerin sadece 5,5
milyarı sanayi sektörüne yapıldı. Bu
rakamdan imalat sanayiimizin aldığı
pay ise 4,1 milyar dolar. Oysa hizmetler sektörüne 6,2 milyarlık DYY girişi
oldu, bunun 3,5 milyarını finans ve sigorta sektörleri aldı.
TCMB verilerine baktığımızda, bu
durumun 2016’nın ilk dört ayında da
fazla değişmediğini görüyoruz. 2016
Ocak-Nisan döneminde Türkiye’ye gelen 1.567 milyon dolar DYY’nin 601
milyonu sanayie, 958 milyonu da hizmetlere gitti. İmalat sanayiine yönelen
DYY 366 milyon dolar ile sınırlı kaldı.
Aslında Türkiye DYY’nin iç tasarruf açığını azaltma, büyümeyi hızlandırma, yeni teknolojiler getirme, istihdam yaratma, ihracatı artırma gibi
yararlarının hayli erken bir tarihte farkına vardı. 1954 yılında çıkarılan 6224
sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu bunun güzel bir örneği... Ancak bu
bilinçle alınan 24 Ocak 1980 İstikrar
Kararlarına rağmen Türkiye’ye yeterli
seviyede DYY gelmediğini görüyoruz.
1980-2000 yılları arasında çıkarılan
çeşitli yasalara ve yapılan düzenlemelere rağmen, Türkiye 2002 yılına kadar ancak 15 milyar dolar DYY çekebildi. 2003 yılında yürürlüğe giren 4875
sayılı yeni Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile yeni bir dönem başladı ve 2015 yılına kadar olan 13 yıllık
dönemde 165 milyar doların üzerinde
DYY ülkemize giriş yaptı. Halen ülkemizde 47.590 yabancı sermayeli şirket
faaliyet gösteriyor. Bunların önemli bir
kısmı hizmet sektöründeyken, toplam
şirketlerin yüzde 36’sı toptan ve perakende ticaret, yüzde 17’si taşınmaz ve
kiralama, yüzde 10’u ulaştırma, haberleşme ve depolama sektöründe yer
alıyor. İmalat sanayiinde faaliyet gösteren şirket sayısı ise toplamın ancak
yüzde 13’ü kadar.
Tüm bu tespitlerden DYY’leri artırmak ve bunları büyük ölçüde imalat
sanayiimize yönlendirmek zorunda
olduğumuz gerçeği ortaya çıkıyor.
DYY’leri katma değeri yüksek imalat
sanayii yatırımlarına yönlendirebildiğimiz ölçüde hızlı büyümeye katkı
sağlayacağız. Bu konuda yapılması
gereken işlerin başında da ülkemizde
siyasi ve ekonomik istikrarın yeniden
sağlanması geliyor. TİSK olarak özellikle terörle mücadele konusunda hükümetleri hep destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.
Yine bu bağlamda Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu
(YOİKK) ve Türkiye Yatırım Destek ve
Tanıtım Ajansı (TYDTA) gibi kuruluşlarımıza her zaman yardımcı olmaya
çalışacağız.
Bir diğer önemli konu çok uluslu
şirketleri Türkiye’de yatırım yapmaya
özendirerek, bunlara mal tedarik edecek şirketlerimizin de yardımıyla küresel üretim (değer) zincirlerine daha
büyük ölçüde katılmaktır.
Dünya Bankası verilerine göre,
2016 yılında Türkiye iş ve yatırım ortamının uygunluğu açısından 189 dünya ülkesi içinde 2015 yılında 51’inci
sıradayken, 4 sıra gerileyerek 2016’da
55’inci sıraya düştü.
İzninizle yazımızı bu konuda Hükümetin hazırladığı ve damga vergisi
ve harç muafiyeti, yabancı şirketlere
teşvik, Ar-Ge teşviki, yabancıların çalışma izinleri gibi alanlarda çeşitli teşvik ve kolaylıklar içeren paketin bizi
55’inci sıranın çok üstüne taşımaya
yardımcı olması dileğiyle noktalayalım.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
5
editörden
Bülent PİRLER
TİSK Genel Sekreteri
İş Uyuşmazlıklarında Yeni Çözüm Yolları
Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Taslağı çalışma
yaşamını derinden etkileyecek önemli
değişiklikler içeriyor. Öncelikle, Taslağın iki temel değişikliğine dikkat çekmek istiyoruz. Taslak ile 66 yıl sonra
İş Mahkemeleri Kanunu, 90 yıl sonra
da zamanaşımı sürelerinde değişiklik
yapılıyor. İçinde bulunduğumuz 21.
yüzyılın temel belirleyicisinin değişime
ve değişimin hızına ayak uydurabilmek
olduğu hatırlandığında Taslağın farklı
bir önemi olduğu muhakkak.
Taslak’ta özetle, İş Mahkemeleri
Kanunu’nda iş mahkemelerinin görev
alanı, davalara ilişkin ispat kuralları,
kanun yoluna başvurma, iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk; İş
Kanunu’nda iş güvencesi ile zamanaşımı hükümleri; Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu’nda ise bölge idare
mahkemelerinde kesinleşecek uyuşmazlıklar konusunda düzenlemeler yer
alıyor.
Taslağa ilişkin değerlendirmelerimizi ortaya koymadan önce, uygulamada iş uyuşmazlıklarının ve yargısının
Camiamız açısından geldiği noktayı
özetlemek isterim. Çalışma hayatının
iki temel aktörü olan işçi-işveren ara-
6
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sındaki hukuki uyuşmazlıklar, yargıya
taşınan uyuşmazlık konularının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. İş
hukuku yargılamasında işçi lehine yorum yaklaşımının baskın unsur haline
gelmesi, sona eren her iş ilişkisinin yargıya taşınmasıyla sonuçlanmış, dava
sonunda işverenlerin haksız çıkması
yahut mutlaka bir maliyete katlanmak
zorunda kalması ise iş davalarının takibinde iyiniyetli olmayan uygulamaları
beraberinde getirmiştir. İş uyuşmazlıklarında yaşanan bu süreç, işverenlerin
istihdamdan uzak durma eğilimlerini güçlendirmiş, işgücü maliyetlerini
yükseltmiş, yerli ve yabancı yatırım
kararlarını olumsuz etkilemiştir. Özetlenmeye çalışılan bu süreç dikkate
alındığında, iş uyuşmazlıklarının çözümünde yeni yaklaşımların geliştirilmesini Konfederasyonumuz açısından da
gerekli görmekteyiz.
Taslak ile uyuşmazlıkların çözümü
için zorunlu arabuluculuk önerisi getirilmektedir. 6325 sayılı Arabuluculuk
Kanunu ile halen gönüllü olarak uygulanmakta olan arabuluculuğun ilk kez
iş uyuşmazlıklarında zorunlu hale gelmesi, iş ilişkisinin sona ermesine bağlı
uyuşmazlıkların tarafların anlaşması
doğrultusunda kısa sürede sonuçlandı-
rılması ve iş yargısının yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır.
İşveren Camiası açısından da iş
uyuşmazlıklarının kısa sürede ve adil
biçimde sonuçlanması önemlidir. Bu
sonuç, işverenlerin daha sonraki yatırım ve istihdam kararlarını da doğrudan etkileyecektir. Ancak bu zorunluluğun uyuşmazlıkların çözümüne etkisi
konusunda endişelerimiz bulunmaktadır. Arabuluculuk anlaşma metninin, imzadan sonra, irade fesadı başta
olmak üzere çeşitli nedenlerle dava
konusu yapılabilecek olması yahut icra
edilebilirlik aşamasında mahkemenin,
her ne kadar kanunla bu incelemenin
sınırları belirlenmiş olsa da, anlaşma
metninin içerik değerlendirmesini yapma ihtimali (ki bu durum geçmişte özel
hakem kararlarında yaşanmıştır) sistemin güvenilirliği ve sürdürülebilirliği
açısından risk oluşturmaktadır.
Konuyla ilgili diğer görüşlerimizi ise; iş güvencesinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların zorunlu arabuluculuğa tabi olmaması, uyuşmazlığın çözümünde ilave gecikmelere ve maliyet
artışına yol açmaması, alt işveren ve
geçici iş ilişkisi gibi müteselsil sorumluluğun bulunduğu üçlü iş ilişkilerinde
taraf teşkili ve anlaşmanın sonuçla-
rının bağlayıcılığı açısından düzenlemenin netleştirilmesi ve görev alacak
arabulucuların iş hukuku alanında
uzman olmaları gerekliliği, olası uygulama sorunları dikkate alınarak, tüm
iller ve uyuşmazlıklar yerine pilot uygulamalarla sisteme geçilmesi olarak
özetleyebiliriz. İş uyuşmazlıklarında
zorunlu arabuluculuk getirilmesi halinde Adalet Bakanlığı nezdinde kurulmuş
olan Arabuluculuk Kurulu’nda en fazla
üyeye sahip işveren ve işçi sendikaları
konfederasyonlarının
temsilcilerine
yer verilmesi ise konuyla ilgili bir diğer
talebimizdir.
Bu Taslakla birlikte iş mahkemelerinin yapısının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların başlatılmasının önemli
olduğunu düşünüyoruz. İş mahkemelerinde görev alacak hakimlerin iş hukuku alanında deneyimli olması, meslek içi eğitimlerin artırılarak, eğitimlere
sosyal taraf temsilcilerinin katılımının
sağlanması, uyuşmazlık çözümünde
hakimin tarafları sulhe teşvik etme mekanizmasının teşvik edilmesi, iş mahkemelerinde bilirkişiler yerine ücret
ve tazminat vb. hesabı yapacak teknik
uzmanların mahkeme bünyesinde görevlendirilmesi bu kapsamdaki önerile-
rimiz arasındadır.
Taslağın getirdiği bir diğer önemli
düzenleme ise bölge adliye mahkemelerinde kesinleşecek uyuşmazlıklara
ilişkindir. İşe iade davaları ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’nda ki pek çok uyuşmazlığın
bu kapsamda olması öngörülmektedir.
Ancak, işe iade davaları ile ilgili olarak
Yargıtay tarafından oluşturulan içtihatların uygulamaya yaptığı rehberlik
dikkate alınarak, bu davaların temyiz
incelemesinin Yargıtay’ca yapılmaya
devam etmesini önemli buluyoruz.
Diğer taraftan, Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan işkolu tespiti, genel kurulun iptali, işyeri
sendika temsilcilerinin ve yöneticilerinin güvenceleri ve işletme toplu iş
sözleşmesine ilişkin davalar ile yetki
tespitine itiraz davaları, Bakanlık işkolu istatistiğine itiraz davaları, yorum
davaları ile grev ve lokavtın kanun dışı
olup olmadığına ilişkin tespit davaları
toplu iş ilişkileri alanının en önemli kavramlarını oluşturmaktadır. Bu
davaların birçoğu ulusal düzeyde ve
tarafları açısından geniş kapsamlı etki
doğuran, çok sayıda işçiyi ve işvereni
etkileyebilen, işverenler bakımından
işletmenin sürdürülebilirliği ve ekonomik geleceği noktasında kritik sonuçlara yol açabilen niteliktedir. Bu nitelik
ve önemdeki davaların temyiz incelemesinin Yargıtay’ca yapılmasını önemli
görüyoruz.
Zamanaşımı sürelerinin bazı tazminat ve işçilik alacakları açısından iki
yıla indirilmesine yönelik düzenleme
ise, bu alanda özellikle kayıtlı işletmeler hedef alınarak yapılan suiistimallerin önlenmesi, herkesin haklarını
kullanırken “iyiniyet kurallarına uygun
davranmasını” öngören temel hukuk
ilkesinin iş uyuşmazlıklarında hayata
geçirilmesi ve işverenlerin iş uyuşmazlıklarında hukuki risklerinin öngörülebilir hale getirilmesi açısından yerinde
görülmektedir. Sürelerin kısaltılması,
getirilmesi planlanan zorunlu arabuluculuk uygulamalarının etkinliğinin
sağlanması açısından da önem taşımaktadır.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız
görüşlerimiz çerçevesinde, çalışma ilişkileri açısından büyük önem taşıyan
Taslağın yasalaşma süreçlerini TİSK
olarak yakından takip edeceğiz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
7
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu‘ndan
Çalışanlara 1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü
Mesajı
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu
Başkanı Yağız Eyüboğlu tüm işçilerin
ve memurların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladı.
Eyüboğlu’nun 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla yayınladığı
mesajda şu ifadeler yer aldı:
“Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olarak, tüm çalışan kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü en içten dileklerimizle
kutluyoruz.
Geçtiğimiz dönem çalışanlarımız,
onları temsil eden sendika ve işçi konfederasyonları ile gerek yurtdışında
gerek yurtiçinde pek çok olumlu adım
attık. Başta, Sendikalar ve Toplu İş
Hukuku Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere pek çok
kanuna sosyal diyalog çerçevesinde
imza attık. G20 sürecinde “Büyüme ve
İstihdam Deklarasyonu”nu bütün ulusal ve uluslararası işçi (L20) ve işveren
(B20) kuruluşları olarak tüm dünyaya
açıkladık. Bunun haklı gururunu hep
birlikte yaşıyoruz.
Bütün bu gelişmeler “üretimin artırılması”, “çalışma barışının sürdürülmesi” ve “refah seviyemizin yükseltilmesi” ortak bilincini taşımaktadır.
Önümüzdeki günlerde “Yeni Sanayileşme Stratejisi 4.0”ın Ülkemizdeki
etkin uygulamalarını çalışanlarımızla
işbirliği içerisinde gerçekleştirmeye
çalışacağız.
Tüm çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek
ve Dayanışma Günü’nü huzur ve barış
içinde, coşkuyla kutlamalarını dilerim”.
(TİSK Haber Bülteni;30.04.2016)
2016’nın İlk Üç Ayında Reel GSYH Artışı Yüksek
Gerçekleşti: %4,8
Artışa Devletin Tüketimi ve İthalat Kaynaklık Etti,
Yatırımlar Geriledi
TÜİK 2016 ilk çeyrek büyüme verilerini açıkladı. Verilere göre
reel GSYH bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %4,8 arttı.
Üretim yöntemine göre imalat sanayiinde %5,9; inşaatta
%6,6; hizmetlerde (toplam) %5,1 büyüme kaydedildi. İmalat
sanayiinin GSYH’deki payı %16,5’ten %16,7’ye yükseldi.
Hizmetler sektörünün alt sektörlerinden ticaret (%5,6) ve
banka-sigorta (%6,5) GSYH artışının üzerinde; konaklama (%1,2), bilgi-iletişim (%2,5), sağlık (%3,7), gayrimenkul (%3,7) ise
altında yer aldı.
Harcamalar yöntemine göre GSYH değişiminde en hızlı artış %10,9 ile devletin tüketim harcamalarında gerçekleşirken,
ikinci sırayı %7,5 ile ithalat, üçüncü sırayı %6,9 ile hanehalkı
tüketimi aldı.
Özel sektörün yatırımları %0,3; makine-teçhizat yatırımları
%4,7 azaldı. Kamu dahil yatırım harcamaları %0,1 oranında geriledi.
%2,4’lük ihracat artışı, %7,5 oranında yükselen ithalat karşısında zayıf kaldı.
8
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
TİSK: “AK Parti
Genel Başkanlığına
Seçilen
Binali Yıldırım’ı
Tebrik Ediyor,
Görevinde Başarılar
Diliyoruz”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu,
AK Parti Genel Başkanı seçilen Binali
Yıldırım’ı kutladı.
Yayınlanan mesajda şu ifadeler yer
aldı:
“22 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirilen AK Parti 2. Olağanüstü
Kongresi’nin Ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Kongre’de yapılan seçim sonucunda AK Parti Genel Başkanlığına
seçilen Binali Yıldırım’ı tebrik ediyor,
görevinde başarılar diliyoruz.
Türk İşverenleri olarak önümüzdeki dönemde de çalışma hayatı ve ekonomi alanında üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye devam edeceğiz.
4. Sanayi Devrimi’ne katılım, sanayi yatırımlarının geliştirilmesi, kadın
ve genç işsizliğinin azaltılması ve Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasasına
entegrasyonu gibi konularda Hükümetimizle işbirliği içerisinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
2023 Hedeflerine ulaşabilmemiz
için reel sektörün, özellikle sanayinin
bugünkü konumunun hızla yükseltilmesi gerektiği açıktır. Bu gelişim ancak
hükümet, işçi ve işveren kesimlerinin
ortak çalışması ile gerçekleşebilir.
AK Parti Genel Başkanı Binali
Yıldırım’ın liderliğinde başlayacak
yeni dönemde çalışma barışının sürdürüleceğine ve endüstriyel ilişkilerin
ilerletileceğine olan inancımız tamdır.”
(TİSK Haber Bülteni; 23.05.2016)
65’inci T.C. Hükümeti
Kuruldu
Başbakan
Binali Yıldırım
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım,
65’inci Hükümeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
onayının ardından 24 Mayıs 2016 tarihinde açıkladı.
Yeni Bakanlar Kurulu şu isimlerden oluştu:
Başbakan
Yardımcısı
Başbakan
Yardımcısı
Başbakan
Yardımcısı
Başbakan
Yardımcısı
Başbakan
Yardımcısı
Nurettin Canikli
Numan Kurtulmuş
Mehmet Şimşek
Y. Tuğrul Türkeş
Veysi Kaynak
Adalet
Bakanı
Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı
Avrupa Birliği
Bakanı
Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı
Bekir Bozdağ
Fatma Betül
Sayan Kaya
Ömer Çelik
Faruk Özlü
Süleyman Soylu
Çevre ve
Şehircilik Bakanı
Dışişleri
Bakanı
Ekonomi
Bakanı
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı
Gençlik ve Spor
Bakanı
Nihat Zeybekci
Berat Albayrak
Akif Çağatay Kılıç
Mehmet Özhaseki Mevlüt Çavuşoğlu
Gümrük ve
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Ticaret Bakanı
İçişleri
Bakanı
Kalkınma
Bakanı
Kültür ve
Turizm Bakanı
Efkan Ala
Lütfi Elvan
Nabi Avcı
Faruk Çelik
Bülent Tüfenkci
Milli Eğitim
Bakanı
Milli Savunma
Bakanı
Orman ve
Su İşleri Bakanı
İsmet Yılmaz
Fikri Işık
Veysel Eroğlu
Sağlık Bakanı
Recep Akdağ
Maliye
Bakanı
Naci Ağbal
Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanı
Ahmet Arslan
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
9
TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi
2016 Dünya İnsani Zirvesi’nde
Türk İşverenlerini Temsil Etti
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün
(ILO) İstanbul’da yapılan 2016 Dünya
İnsani Zirvesi kapsamında 23 Mayıs
2016 tarihinde gerçekleştirdiği “Suriye Mülteci Krizinde İnsana Yakışır
İşin Rolü: ILO Deneyimi” başlıklı
Oturum’da TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi Türk İşverenlerini temsilen bir konuşma yaptı.
ILO Genel Direktörü Guy Ryder’ın
başkanlık ettiği Oturum’da TÜRK-İŞ
Genel Başkanı Ergün Atalay, Kilis Valisi Süleyman Tapsız ve GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı İnsani
ve Sosyal Gelişme Genel Koordinatörü
Adalet Budak Akbaş diğer konuşmacılar olarak yer aldı.
“İnsanların zorla yerlerinden edildiği, göçe zorlandığı durumlarda insana yakışır işlerin desteklenmesiyle ilgili iyi uygulamaları gözden geçirmek
suretiyle kalkınmada işbirliği ve insani yardım arasındaki bağı güçlendirmek” temalı Oturum’da TİSK Başkan
Vekili Erol Kiresepi Türkiye’de misafir
edilen Suriyeli sayısının 2 milyon 800
10
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
bine ulaştığını ve sokakta gördüğümüz
her 100 insandan 4’ünün Suriyeli olduğunu söyledi. Kiresepi sözlerine
şöyle devam etti:
“7 Aralık 2015 tarihinde yayımladığımız “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri”1 başlıklı Rapor’da
Ülkemizdeki Suriyelilerin % 54’ünden
fazlasının, yani yaklaşık 1 buçuk milyonun 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluştuğunu belirtmiştik. 18 yaş
altındaki çocuk ve gençler içinde 830
binin üzerinde okul çağında çocuk
var ve maalesef bunların çok küçük
bir bölümü eğitim alma imkanına sahip. Mümkün olan en kısa zamanda
başlatılacak ciddi bir seferberlikle bu
çocuklara Türkçe eğitimi verilmesinin
ve eğitim sistemi içine entegre edilmelerinin artık bir zorunluluk olduğu
inancındayım.
Öte yandan Geçici Koruma Sağlanan
Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair
Yönetmeliğin 15 Ocak 2016 tarihinde
çıkarılarak, Suriyeli sığınmacı istihda-
mına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi önemli bir gelişme olmuştur.
Ülkemizdeki Suriyelilerin özellikle
eğitim durumunu ve mesleki niteliklerini içeren bir veri tabanı oluşturulduktan sonra, proje bazlı mesleki
eğitim hizmetleri, iş ve meslek danışmanlığı ve yeterliliklerin belgelendirilmesi hizmetleri verilmelidir.
Ayrıca Konfederasyonumuz, Suriyeli sığınmacıların mesleki yeterlilikleri çerçevesinde bazı bölge ve
sektörlerde sınırlı ölçüde istihdam
edilmelerinin uygun olacağı, girişimci nitelikte olanların bu özelliğinden
yararlanılması ve sığınmacıların kayıtdışı istihdam sorununu büyütmesini
önleyecek tedbirler alınması gerektiği
görüşündedir.
İşgücü piyasasına yönelik tedbirlerin geliştirilmesi konusunda sosyal tarafların ve ilgili paydaşların katılım ve
desteğinin temini şarttır ve Hükümetimiz bu konuda gereken hassasiyeti
tüm çalışmalarında göstermektedir.”
1- http://tisk.org.tr/tr/e-yayinlar/353-goc/353-goc.pdf
Küresel GAN Genel Kurul Toplantısı
Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN)
Genel Kurulu ve Ulusal Ağlar Toplantısı 9 Haziran 2016 tarihinde Cenevre’de
gerçekleştirildi.
TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, GAN Direktörü Shea
Gopaul, Adecco Resmi İlişkiler Direktörü Bettina Schaller, BIAC Genel Sekreteri Bernhard Welchke, GAN Ulusal
Ağ temsilcileri ve Ulusal Ağ kurmak
isteyen ülkelerin işveren örgütlerinin
katıldığı toplantıda Küresel GAN’ın
2015-2016 faaliyet raporu ve bütçesi
onaylandı.
Konfederasyonumuz Temsilcileri
sunumlarında GAN TÜRKİYE’nin faaliyetlerini tanıtırken, ulusal ağ kurmanın faydaları ve zorlukları hakkında
katılımcılara bilgi verdiler. Toplantıda
sunulan GAN TÜRKİYE başarı göstergeleri tüm ulusal ağlar arasında en
iyi uygulama örneği olarak görüldü ve
göstergelerin diğer Ulusal Ağlar tarafından da uygulanması kararı alındı.
Ayrıca Arjantin, Endonezya, Kolombiya, Meksika Ulusal Ağ temsilcileri kuruluşlarından bu yana gerçekleştirdikleri etkinlikleri ve uygulamayı
planladıkları projeleri anlattılar.
Küresel GAN Başkanı Adecco
CEO’su Alain Dehaize’i temsilsen yaptığı konuşmasında Bettina Schaller, 6
Ekim 2016 tarihinde Washington’da
gerçekleştirilecek GAN Yönetim Kurulu Toplantısı’nın ABD Çalışma
Bakanı’nın ev sahipliğinde yapılacak
olmasının GAN’ın hedeflerine ulaşma
yolunda olduğunun en büyük göstergesi olduğunu ifade etti.
105. Uluslararası Çalışma Konferansı
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün
(ILO) 105. Uluslararası Çalışma Konferansı, üye devletlerin hükümet, işveren ve işçi temsilcisinin katılımı ile
30 Mayıs –11 Haziran 2016 tarihlerinde Cenevre’de Birleşmiş Milletler
Sarayı’nda toplandı.
Konferans’ın bu yılki gündeminde
daimi maddelerin yanı sıra, aşağıdaki
konular yer aldı:
•• Tedarik Zincirlerinde Saygın İş (Genel Müzakere)
•• Barış, Güvenlik ve Felaketlerden
Kurtulmak İçin Saygın İşler – 71 Sayılı İstihdam (Savaştan Barışa Geçiş) Tavsiye Kararının Gözden Ge-
çirilmesi (Standart Belirleme, İkili
Görüşme )
•• 2008 tarihli “Adil Küreselleşme
İçin Sosyal Adalet” hakkındaki ILO
Bildirgesi’nin Etkilerinin Değerlendirilmesi
Konferans’ta ek gündem maddesi olarak 2006 tarihli Deniz İş
Sözleşmesi’ne bazı maddeler eklenmesi konusu da değerlendirildi. Anılan
Sözleşmenin 13. Maddesi çerçevesinde
oluşturulan üçlü komite tarafından değişiklik önerilerinin Sözleşmeye eklenmesi kararı alındı.
ILO Genel Müdürü Guy Ryder Genel
Kurula hitaben yaptığı konuşmada kü-
reselleşme ile bağlantılı olarak çalışma
hayatının geleceği ve Sürdürülebilir
Kalkınma Hedefleri konusundaki çalışmalara dikkat çekti. ILO Genel Müdürü,
Konferans’a üç bölümden oluşan bir rapor sundu. Rapor’un ilk bölümü yoksullukla mücadele politikaları ile Birleşmiş
Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine odaklanırken, ikinci bölümü
ILO’nun 2014-2015 Uygulama Programı
sonuçlarının değerlendirmesini içerdi.
Rapor’un üçüncü bölümünde ise, işgal
edilen Arap topraklarındaki işçilerin durumu hakkındaki bilgiler yer aldı.
105.
Uluslararası
Çalışma
Konferansı’nda Hükümet Delegesi olaİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
11
rak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylu 2 Haziran 2016 tarihinde Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı. Bakan Soylu, konuşmasında
işverenlere yönelik sosyal güvenlik
prim teşvikleri, farkındalık yaratıcı çalışmalar ve uyguladığımız projeler neticesinde kadın ve genç istihdamının
artırılması konusunda önemli adımlar
attıklarını, kadınların işgücüne katılma
oranını 2007 yılından bugüne %35
oranında artırırken, Türkiye için büyük
bir potansiyel teşkil eden genç nüfusun
istihdama erişimini kolaylaştırmak adına aktif işgücü programlarına büyük
yatırımlar yaptıklarını ifade etti. Soylu,
Türkiye’nin bugün 2.7 milyondan fazla
geçici koruma altında bulunan Suriyeliye ev sahipliği yaptığını, bu durumun
işgücü piyasasında ortaya çıkardığı zorluklarla mücadele etmek ve bu kişilerin
mağdur olmadan işgücü piyasasına dahil olmalarını sağlamak üzere bu yılın
başından itibaren çalışma izni vermeye
başladıklarını ifade etti.
Konferans kapsamında ILO Avrupa Bölge Kongresinin gelecek yıl
İstanbul’da yapılmasını öngören protokol imzalandı. Protokolü, ILO Avrupa Bölgesel Direktörü Heinz Koller ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Erdem imzaladı.
Toplantı 2-5 Ekim 2017 tarihlerinde
İstanbul’da gerçekleştirilecektir.
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler,
1 Haziran 2016 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde Avrupa Bölgesi işverenlerini temsilen Uluslararası İşverenler
Teşkilatı (IOE) Yönetim Kurulu’na tekrar seçildi.
Konferans kapsamındaki komite
çalışmalarına ilişkin özet bilgi aşağıda
yer almaktadır.
Aplikasyon Komitesi
Uluslararası Çalışma Standartlarına üye ülkelerin uyumlarını değerlendiren Aplikasyon Komitesi’nde
Uzmanlar Komitesi’nin hazırladığı ra-
12
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
porlar çerçevesinde yürütülen müzakerelerde öncelikle 97 sayılı Göçmen İşçilerin İstihdamı Sözleşmesi, 143 sayılı Göçmen İşçiler Sözleşmesi, 86 sayılı Göçmen
İşçilerin İstihdamı Tavsiye Kararı ile 151 sayılı Göçmen İşçiler Tavsiye Kararı hakkında değerlendirmede bulunuldu.
Komite çalışmalarının ikinci bölümünde üye ülkelerin uyum sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Komite çalışmaları kapsamında 24 ülkelik
kısa liste ve ilgili ILO Sözleşmeleri aşağıdaki şekilde oluştu:
Bangladeş
87 sayılı Sözleşme
Beyaz Rusya
29 sayılı Sözleşme
Çek Cumhuriyeti
111 sayılı Sözleşme
El Salvador
87 sayılı Sözleşme
Ekvator
98 sayılı Sözleşme
Guatemala
87 sayılı Sözleşme
Honduras
169 sayılı Sözleşme
Endonezya
87 sayılı Sözleşme
Filipinler
87 sayılı Sözleşme
İngiltere
87 sayılı Sözleşme
İrlanda Cumhuriyeti
98 sayılı Sözleşme
Kazakistan
87 sayılı Sözleşme
Kamboçya
87 sayılı Sözleşme
Katar
111 sayılı Sözleşme
Madagaskar
182 sayılı Sözleşme
Malezya
98 sayılı Sözleşme
Mauritius
98 sayılı Sözleşme
Meksika
87 sayılı Sözleşme
Moritanya
29 sayılı Sözleşme
Nijerya
138 sayılı Sözleşme
Svaziland
87 sayılı Sözleşme
Türkmenistan
105 sayılı Sözleşme
Venezuela
122 sayılı Sözleşme
Zimbabve
98 sayılı Sözleşme
Komite, 1 Haziran 2016 Çarşamba
günü başladığı kısa liste görüşmelerini 8 Haziran 2016 Çarşamba günü
tamamladı. Komite çalışmaları özellikle grev hakkının 87 sayılı Sözleşme
kapsamında olup olmadığı hususunda
tartışmalara sahne oldu.
Komite, Uzmanlar Komitesi Raporunda yer alan çift dipnotlu altı ülkeyi doğrudan kısa listeye dahil etti. Bu
ülkeler Türkmenistan, Beyaz Rusya,
Madagaskar, Nijerya ve Filipinler olarak tespit edilmişti. Kısa listede yer
alan diğer 18 ülke ise, işçi ve işveren
kesimlerinin mutabakatı ile tespit
edildi.
Ülkemiz, Aplikasyon Komitesi’nin
24 ülkelik kısa listesinde yer almadı.
Tedarik Zincirlerinde Saygın İş
(Genel Görüşme)
ILO Yönetim Kurulu’nun Ekim 2013
tarihli toplantısında alınan karar gereğince gündeme alınan konu hakkında
Konferans kapsamında oldukça hararetli bir tartışma yaşandı. Özellikle
tedarik zincirlerinin heterojen yapısı
nedeniyle ilgili Konferans Komitesinde
sonuç metni zorlukla kabul edildi.
Uzun bir müzakere sonucu kabul
edilen sonuç metninde tedarik zincirlerinin ILO’nun saygın işler gündemi
açısından büyük sorunlar barındırdığı,
serbest bölgelerin de bu yönden birçok
olumsuzluklara neden olduğu, kamunun ve özel sektörün tedarik zincirleriyle ilgili düzenlemeler ve denetimler gerçekleştirdiği, ILO’nun küresel
ölçekte tedarik zincirlerinde çalışma
koşullarının iyileştirilmesi için çalışması gerektiği, kamu ihale sistemlerinde anılan olumsuzluklara yönelik özel
tedbirlere yer verilebileceği, sosyal
tarafların da tedarik zincirleri ile ilgili
toplu sözleşme ve küresel anlaşmalar
yapabileceği, ILO’nun tedarik zincirlerindeki şirketlere çalışma hayatıyla ilgili destek sağlayabileceği vurgulandı.
Barış, Güvenlik ve Felaketlerden
Kurtulmak İçin Saygın İşler – 71
Sayılı İstihdam (Savaştan Barışa
Geçiş) Tavsiye Kararının Gözden
Geçirilmesi
ILO Yönetim Kurulu’nun Mart 2014
tarihli toplantısında alınan karar gereğince 71 sayılı Tavsiye Kararı’nın
gözden geçirilmesi amacıyla toplanan
Komite’de çatışma ve felaketlere karşı
istihdam ve saygın işler yoluyla geliştirilecek tedbirler değerlendirildi.
Komite çalışmaları sonunda kabul
edilen sonuç metninde işveren kesimi
için önem taşıyan “çatışma ve felaket
dönemlerinin ardından yeni istihdam
yaratma konusunda özel sektörün desteklenmesi” hususuna yer verilmesi
Protokol İmza Töreni
işveren grubunda memnuniyet yarattı.
Ayrıca, mülteciler konusunda işçi kesiminin masaya getirdiği önerilerin bazı
hükümetlerin desteğiyle reddedilmesi
de metnin önümüzdeki yılki nihai görüşmelerinde daha hızlı yol alınmasını
sağlayacaktır.
2008 tarihli “Adil Küreselleşme
İçin Sosyal Adalet” hakkındaki
ILO Bildirgesi’nin Etkilerinin
Değerlendirilmesi (Genel
Görüşme)
14 Nisan 2016’da gerçekleştirilen
üç taraflı toplantıda alınan karar uyarınca hazırlanan öneriler çerçevesinde
yürütülen genel görüşmede 2008 tarihli ILO Bildirgesi’nin sosyal adalete
katkıları hakkında görüşmelerde bulunuldu. Ayrıca komite kapsamında,
Bildirge’nin çalışma hakları, istihdam
gelişimi, sosyal koruma ve sosyal diyalog şeklindeki dört bileşeni hakkında
ILO’nun faaliyetleri genel olarak masaya yatırıldı.
Komite çalışmaları sonucunda kabul edilen sonuç metninde, Bildirge’nin
saygın işler gündemi ile bağlantılı olarak yapılan faaliyetlere olumlu katkı
sağladığı, ancak Bildirge kapsamında
yürütülen genel görüşmelerin yeterli
etkiyi doğuramadığı, 202 sayılı Sosyal Koruma Zeminleri Tavsiye Kararı,
2014 tarihli Zorla Çalışma Sözleşmesi Ek Protokolü ve 204 sayılı Kayıtlı
Ekonomiye Geçiş Tavsiye Kararı’nın
Bildirge hedeflerinin gerçekleşmesine
katkı sağlayacağı, uluslararası, bölgesel ve ulusal kurumlarla işbirliğinin
gelişiminde yarar olduğu, Bildirge kapsamında geliştirilen Saygın İşler Ülke
Programlarının daha etkin çalışması
için ülkelerin ve bölgelerin kalkınma
hedefleri ile bağlantısının kurulması
gerektiği, ILO’nun bu sürede kurumsal kapasite gelişimi, araştırma ve veri
toplama ve işbirliği alanlarında daha
yoğun çalışması gerektiği vurgulandı.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
13
8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı
Bakan Süleyman Soylu
8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı İstanbul Haliç Kongre
Merkezi’nde 8-11 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi. Konferansa
kamu temsilcileri, işveren ve işçi temsilcileri ile Türk ve yabancı akademisyenler katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın katılımı ile gerçekleşen açılış bölümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, TİSK
14
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Yağız
Eyüboğlu, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer konuşma
yaptılar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında sadece hükümetin
veya işverenlerin alacağı tedbirlerle iş
kazası ve meslek hastalıklarının üstesinden gelinmesinin mümkün olmadığını, işçilerin de gerekli hassasiyeti
göstermesi gerektiğini ifade ederek, iş
sağlığı ve güvenliği bilincinin topluma
mal edilmesi ve sorunların tüm tarafların katılımıyla çözülmesinin, ancak
çalışan, işveren, sendikalar ve idarenin el ele vermesiyle mümkün olacağını dile getirdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylu ise, 2002’den 2014 yılına kadar işyeri sayısında yüzde 131,
çalışan sayısında ise yüzde 153 artışın
meydana geldiğine dikkati çekerek,
işgücü piyasasında sağlanan büyüme
rakamlarına rağmen, yapılan çalışmalar neticesinde aynı dönemde ölümlü
iş kazası ve mesleki hastalıklarda yüzde 27 oranında azalma sağlandığını,
bu azalmanın 2015 verileri dikkate
alındığında 2002’ye göre yüzde 47’ye
çıktığını, bunun da Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliği konusunda ortaya
koyduğu politikaların etkili olduğu sonucunu ortaya koyduğunu belirtti.
Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Yağız Eyüboğlu,
yaptığı konuşmada iş sağlığı ve güvenliğini TİSK olarak çok önemsediklerini, konunun insani boyutunun yanı
sıra iş sağlığı ve güvenliğinin aynı za-
MESS Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu’na ödülünü ÇSGB Müsteşarı Ahmet Erdem verdi.
manda önemli bir rekabet parametresi
olduğunu, Uluslararası Sosyal Güvenlik Derneği’nin (ISSA) yaptığı araştırmalarda da görüldüğü üzere iş sağlığı
ve güvenliğine yapılan bir birimlik yatırımın 2,2 birimlik getiri sağladığını,
bu bağlamda iş sağlığı ve güvenliğine
yapılan yatırımın insanî bir yatırım
olmasının yanı sıra verimliliği de arttıran bir yatırım olduğunu, ülkemizde
ne yazık ki iş sağlığı ve güvenliğinde
yapılan başarılı çalışmaların etkinliğini değerlendirmemize olanak sağlaya-
cak ölçüm mekanizmalarından yoksun
olduğumuzu, bu konuda ilerlemeye
ihtiyaç duyulduğunu, 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun çıkarılmasının tüm kesimlerin konuya
ilgisini artırdığını ancak güvenlik kültürü sağlanmaksızın tepkisel düzenlemelerle sürecin yönetilmesinin hatalı
olduğunu ifade etti.
Konferans kapsamında ergonomi,
psikolojik risk faktörleri, güvenlik kültürü, meslek hastalıkları, uluslararası
ve ulusal kuruluşların sürdürülebilir
iş sağlığı ve güvenliği üzerindeki rolü
gibi değişik alanlarda panel ve sözlü
sunumlar gerçekleştirildi.
Konferans kapsamında Konfederasyonumuz Üyelerinden ÇEİS, İNTES ve
MESS Sendikalarımız ile ilgili sektörlerdeki muhatap işçi sendikalarına iş
sağlığı ve güvenliği alanındaki başarılı çalışmalarından ötürü Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı
Ahmet Erdem tarafından birer plaket
takdim edildi.
TİSK’e Üye ÇEİS, İNTES ve MESS ile diğer ödül sahibi kuruluşların temsilcileri birarada
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
15
TİSK 2016 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri
Yarışmasına Başvurular Başladı
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen TİSK Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nde,
7 ayrı kategoride 14 Şirkete ödül verilecek.
Her kategoride büyük ölçekli ve KOBİ olmak üzere 2’şer şirket ödül sahibi olacak
Türkiye
İşveren
Sendikaları
Konfederasyonu’nun (TİSK) geleneksel olarak sürdürdüğü “Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Ödülleri” 2016
yarışmasında başvuru süreci başladı.
Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS)
alanında farkındalığı artırmak ve şirketleri teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilecek olan yarışmaya şirketler
28 Ekim 2016 tarihine kadar başvurabilecek. Yarışmanın sonuçları 2016
Aralık ayında yapılacak ödül töreni ile
açıklanacak.
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız
Eyüboğlu, TİSK’in bu yıl üçüncüsünü
gerçekleştireceği KSS Ödülleri’yle bu
alandaki çalışmaların yaygınlaşmasına destek olmak istediklerini söyledi.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk çalışmalarının toplumsal fayda yanında gerek
çalışan, gerek müşteri memnuniyetini
artırıcı bir etkisi olduğunu ifade eden
Eyüboğlu, 21. yüzyılda kurumsal itibarın geçmiş yüzyılda olduğu gibi karlılık, ciro büyüklüğü, vergi ve istihdamla özdeş olmadığına vurgu yaparak
“Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu
60 ülkede 30 bin kişiyle yapılan bir
araştırmaya göre çalışanların yüzde
67’si kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde yer alan şirketlerde çalışmak
istiyor. Tüketicilerin yüzde 55’i kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde aktif olan şirketlerin ürünleri için
daha fazla bedel ödemeye hazır. Yine
tüketicilerin yüzde 52’si satın aldıkları
ürünün çevreye etkisine de dikkat ediyor. Artık ticari faaliyetin verimlilik ve
16
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
başarısında kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları bileşenler arasında bulunuyor” dedi.
Eyüboğlu, her ödül kategorisinde
hem KOBİ, hem büyük ölçekli şirketi
derecelendirmeye tabi tutup iki birinci seçerek Türkiye’de olabildiğince çok
şirketi kurumsal sosyal sorumluluk
konusunda çalışmaya yönlendirmek
istediklerini belirterek Türkiye’deki
tüm şirketleri projeleriyle yarışmada
yer almaya davet etti.
Toplumsal sorunlara çözüm sağlayan projeler için Büyük Ödül ile Küresel
İşbaşında Eğitim Türkiye Ağı (GAN TÜRKİYE) Özel Ödülü verilecek olan TİSK Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nde;
kapsayıcılık, etkililik, iyi uygulama, sürdürülebilirlik ve yenilikçilik dallarında
da biri KOBİ, diğeri büyük şirket olmak
üzere 2’şer şirket ödül alacak.
7 kategoride 14 ödül verilecek
TİSK KSS yarışması kapsamında;
Büyük Ödül ve GAN Türkiye Özel Ödülü dahil, her kategoride biri büyük
ölçekli, diğeri KOBİ olmak üzere 2’şer
şirket olmak üzere toplam 14 şirkete
ödül verilecek. TİSK’in KSS yarışması Büyük Ödülü, değerlendirmede en
yüksek puanı alan bir KOBİ ve bir büyük şirkete verilecek. Bu kategoride,
bir toplumsal soruna yönelik yenilikçi
çözüm içeren etkili bir projenin farklı paydaşları ile işbirliği içinde iyi bir
uygulama ile yaygınlaşarak sürdürülmesi sürecini gerçekleştiren projeler
ödüllendirilecek. Diğer beş kategori
ise şöyle sıralanıyor:
Kapsayıcılık Ödülü
Kamu-sivil toplum-özel sektör işbirliği içerisinde uygulanan ve diğer
şirketler ile işbirliği içinde gerçekleştirilen; projenin yararlanıcısı olan
toplum kesimlerini ve/veya şirket çalışanlarını sürece dahil eden KSS projelerine kapsayıcılık ödülü verilecek.
Etkililik Ödülü
Belirli bir toplumsal soruna ve/
veya dezavantajlı gruba yönelik etkili
bir çözüm getiren ve olumlu bir sosyal
ya da çevresel veya ekonomik etkisi
olan KSS projelerine etkililik ödülü verilecek.
İyi Uygulama Ödülü
Fikir aşamasından başlayarak tüm
planlama, uygulama, izleme-değerlendirme ve iletişim süreçlerinde etkin bir proje yönetiminin sergilendiği
KSS projeleri İyi Uygulama Ödülü’nü
alacak.
Sürdürülebilirlik Ödülü
Belirli bir toplumsal sorunu tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaya
yönelik kalıcı çözüm içeren; zaman,
kaynak ve uygulama kapasitesi açısından sürdürülebilir ve/veya yaygınlaştırılabilir projelere Sürdürülebilirlik
Ödülü verilecek.
Yenilikçilik Ödülü
Toplumsal sorunların çözümü amacıyla yenilikçi süreç, ürün, hizmet, uy-
gulamalar ve/veya bilimsel yöntem ve
teknolojilerin kullanıldığı projeler ise
Yenilikçilik Ödülü’nü alacak.
GAN Türkiye Özel Ödülü
Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN)
üyesi olarak TİSK’in kurduğu GAN
TÜRKİYE faaliyetleri kapsamında, “işbaşında eğitim (çıraklık, beceri eğitimi,
stajyerlik)” imkanı sunulması, kaliteli
işbaşında eğitim fırsatlarının ve bu
konuda bilgi ve bilinç düzeyinin artırılması amacıyla şirketler tarafından
yürütülen projeler, GAN Türkiye Özel
Ödülü’ne layık görülecek.
Üye olmayanlar da başvurabilir
Türkiye’de ticaret siciline kayıtlı
tüm şirketler, TİSK üyesi olma şartı
aranmaksızın yarışmaya katılabiliyor.
Şirketler, yarışmaya birden fazla KSS
projesi ile de başvurabiliyor, ancak
projelerin halen uygulanmakta olması ya da 1 Ocak 2011 tarihi ve sonrasında tamamlanmış olması gerekiyor.
TİSK KSS Ödülleri’ne katılmak için
şirketlerin www.tisk.org.tr internet
adresinden ulaşabilecekleri TİSK KSS
Başvuru Formu’nu doldurarak 28 Ekim
2016 Cuma günü saat 17:00’ye kadar
[email protected] adresine PDF dosyası
olarak göndermeleri gerekiyor.
Bölgesel Teşviklerde Yeni Paket Hazırlığı
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci,
başta Doğu ve Güneydoğu illeri olmak
üzere geri kalmış bölgelere ilişkin yeni
bir paket üzerinde çalıştıklarını söyledi.
HÜKÜMETİN DOĞU PLANINDAN
SATIR BAŞLARI
Zeybekci’nin verdiği bilgilere göre,
devletin teknolojik ihtiyaçları hariç tüm
tüketimi geri kalmış illerdeki fabrikalardan satın alınacak. Bu fabrikalara belli
sürelerle ‘alım garantisi’ verilecek. Sipariş yöntemiyle üretilen ürünlerin tamamını devlet alacak. Bu fabrikaların
kurulması için devlet her türlü desteği
verecek. Finansman sıkıntısı çeken yatırımcılara ise gerekirse yüzde 50 ortak
olacak. Bakan Zeybekci “Başbakanımız
inşallah bunu yakında açıklayacak. Bu
durum o bölgelerde istihdamı tetikler”
diye konuştu.
20 MİLYARLIK TÜKETİM
2016 bütçesine göre, kamu kurum
ve kuruluşları ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sadece bu yıl yaklaşık 20 milyar lira düzeyinde tüketim malzemesini
piyasadan satın alacak. Yeni teşvik sisteminin sadece tüketime yönelik malları
kapsaması halinde bile geri kalmış illerde kurulacak fabrikalar her yıl 20 milyar
lira büyüklüğündeki hazır pazara üretim yapmış olacaklar. Yeni sisteme göre,
devlete mal satıp bu dev pastadan pay
almak isteyen yatırımcılar geri kalmış
illerde üretim yapmak zorunda kalacak.
DEVLERE İLELEBET VERGİ
DESTEĞİ
Bakan Zeybekci, alım garantili teşviklerin dışında, bazı stratejik sektörlerde dev firmalar ortaya çıkaracak yeni
teşvik sistemini ise şöyle anlattı: “Stratejik sektörlerde üç beş firma seçip, sen
iletişim teknolojilerinde, sen bilgisayar,
sen elektronikte, sen beyaz eşyada üret
deyip bir kereliğine Bakanlar Kurulu
Kararı ile teşvik vereceğiz. Seçtiğimiz
firmaların ihtiyacı her neyse, arazi,
enerjide garanti, liman, yol altyapısı ne
gerekiyorsa devlet olarak, yerli-yabancı
firma ayrımı gözetmeksizin vereceğiz.
Firmanın gerekirse 10 yıl, 20 yıl boyunca çalıştırdığı tüm elektrik elektronik
mühendislerini destekleyeceğiz, farazi
mühendis başına 3 bin lira destek vereceğiz. Ya da ilelebet vergi desteği, diyeceğiz. Bunu belirli alanlarda yapacağız
ki Türkiye kendi kulelerini, devlerini
yaratabilsin. Örneğin demir-çelik, bakır,
alüminyumla, enerjide rüzgâr, güneş,
nükleerle ilgili ihtiyaçları biliyoruz. 30
bin megavat rüzgâr santrali yatırımı yapacağız, bu 30 milyar dolar yatırım demek.”
(Hürriyet;14 .06.2016 )
İŞTE ÖZEL TEŞVİKLER
Genel teşvik sisteminin dışında hazırlanan pakete ilişkin Bakan Zeybekci şu bilgileri verdi:
•• Devlet, ‘şu tarihe kadar şu kadar ürün ihtiyacım var, senden
alacağım’ diyerek alım garantisi verecek.
•• Hatta yatırım garantisi de verecek. Yerini verecek, sermayesi
yoksa sermayeye yüzde 50 ortak olacak.
•• Devlet ‘sen yöneteceksin, şirket senin, ben ortak olacağım,
sonra şu tarihte de ayrılacağım’
diye baştan sözleşme yapacak.
•• Devlet girecek ama günü geldiğinde de ‘tık’ diye çıkacak.
•• Bu fabrikalarda teknolojik
ürünler hariç kamu, devlet ne
tüketiyorsa hepsi ürettirilecek.
•• Hastane, adliye, askeriye ne
tüketiyorsa hepsi bu alımlar
kapsamında olacak.
•• Devletin tüm tüketimini, yatağı, çarşafı, çorabı, üniforması
gibi ne ihtiyacı varsa belirli bölgelerden alım garantisi verecek
şekilde şirketlere üretim yaptıracak. Devlet bu üretimlerden
alım yapacak.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
17
Üretim Yapan Şirkete Maliyet Avantajı Geliyor
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli 13 Haziran 2016 tarihinde Maliye, Gümrük ve Ticaret, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın görev
alanlarına giren bir paket hazırlandığını kamuoyuna duyurdu.
Yeni Paket’in getireceği değişiklikler şunlar:
Damga Vergisi ve Harç
Muafiyeti:
•• Yatırım teşvik belgeli yatırımlarda
tedarikçiler ile yapılan sözleşmelerden damga vergisi alınmayacak.
•• Sözleşmelerde eğer bir tutar varsa
bu tutardan nispi olarak ve her bir
nüshadan alınan vergi, tek bir nüshadan alınacak.
•• Üst limitten damga vergisi alınan
bir sözleşmede bedel artışına ilişkin eklemelerden damga vergisi
alınmayacak.
•• Yüksek ve Orta Yüksek teknolojili
ürünlerin üretimiyle ilgili işlemlerde
alınan damga vergisi alınmayacak.
•• Kamu ihalelerinde, iptal edilen
ihale işlemleri için yatırılan damga
vergisi iade edilecek.
•• Teşvik belgeli yatırımlarda gayri
maddi haklarla ilgili satın alma ve
kiralamalarda damga vergisi alınmayacak. Bu kapsamdaki sabit
yatırımların inşası, teknik müşavirlik sözleşmelerinde damga vergisi
alınmayacak.
•• Gemi inşa, bakım ve onarım işlerindeki damga vergisi alınmayacak.
•• Yurt dışında teknoloji edinmeyi
sağlayacak şirket satın alma işlemleri için alınan hizmetlerden damga ve harç alınmayacak.
•• Teşvikli yatırımlarda belge kapsamında inşa edilecek binalar 5 yıl
emlak vergisinden muaf olacak.
İmarla ilgili harçları alınmayacak.
18
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
•• Yatırımlar için tahsis edilen arazilere belge süresince emlak vergisi
muafiyeti verilecek.
•• Yurtdışı fuarlara katılım amacıyla
yapılan işlemlerden harç alınmayacak.
•• Şirket kuruluş aşamasındaki defter
tasdik işlemlerinden harç alınmayacak. Kurucu imza sirküleri noter
yerine ticaret sicilinde yapılacak.
Vergi Usul Kanunu (VUK):
•• VUK 153-a madde ve 359. madde
çerçevesinde ceza kesilen mükelleflerin, yatırım dahil diğer teşvikleri kesilmeyecek.
Döviz kazandırıcı hizmete gelir
vergisi teşviki:
•• Gelirlerinin yüzde 80’i yurt dışına
verdiği hizmetlerden oluşan hizmet şirketleri (hizmet sunan şirketler) çalışanlarının gelir vergisini
ödemeyecek.
•• Döviz kazandırıcı hizmetler bakımından yabancı şirketlere ve yurt
dışına verilen “ürün testi”, “sertifikasyon” ve “veri işleme ve analizi”
hizmetleri de yüzde 50 kurumlar
vergisi indirimine konu olacak.
Muhtasar ve SGK bildirimi
birleşimi:
•• Muhtasar beyanname ile SGK’ya
verilen bildirimler birleştirilecek.
Bunun için yasal düzenleme yapılacak, altyapı yatırımından sonra
tek beyanname esas olacak.
Yabancı şirketlere teşvik:
•• Bölgesel yönetim kavramı ilk kez
vergi kanunları içine girecek.
•• Yabancı şirketler, Türkiye içinde
başka ülkeleri de kapsayacak şekilde bölgesel yönetim merkezi kurar-
larsa bu bölgesel yönetim merkezi
çalışanların üzerinden gelir vergisi
ödemeyecek.
•• Uluslararası şirketlerin vergi uyum
maliyetini düşürmek amacıyla, başta
transfer fiyatlaması uygulaması olmak üzere OECD direktifleriyle uyumlu vergi düzenlemeleri yapılacak.
Ar-Ge teşvikine idari
düzenleme:
•• Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarındaki teşvikler temel Ar-Ge kanununa taşınacak.
•• Ar- Ge harcamalarının tamamı gider yazılabilecek.
•• Yeterli kazanç olmadığı durumlarda indirim sonraki yıllardaki kazançlardan indirilebilecek.
Finans kurumlarının vergileri
eşitlenecek:
•• Faizsiz sistemle çalışan kuruluşlar
ile faiz kullanan kuruluşların her
türlü vergi ve istisna koşulu eşitlenecek.
Çalışma İzinleri:
•• Hükümet, özellikle nitelikli yabancıların çalışma izinlerini de kolaylaştıracak. Çalışma izinleri tek ofis
haline getirilecek ve Çalışma Bakanlığı tarafından yürütülecek.
•• Şirket ortaklarının çalışma izni kolaylaştırılacak. Mimarlar, mühendisler gibi geçici süreli projelerde
çalışacaklar için süreç basitleştirilecek.
•• Türkiye’de öğrenim gören gençlerin stajyer olarak çalışmasına izin
verilecek.
•• Başta tarım olmak üzere işgücü açığı
bulunan alanlarda Suriyelilerin çalışmasına izin verilmesi sağlanacak.
(Dünya; 14.06.2016 )
İLK 3 AYDA SANAYİDE İŞÇİLİK MALİYETİNİN
HIZLI YÜKSELİŞİ ÇALIŞAN SAYISINI DÜŞÜRDÜ
İşçilik Maliyeti Nominal Olarak Yüzde 20,3; Reel Olarak Yüzde
14,9 Arttı, İstihdam Yüzde 0,4 Azaldı
TÜİK’in açıkladığı 2016 yılının ilk
çeyreğine ait imalat sanayii üretim ve
istihdam verileri kullanılarak yapılan
hesaplamalara göre Ocak, Şubat, Mart
aylarını kapsayan dönemde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla üretim
yüzde 6,0; verimlilik (işçi başına üretim) yüzde 6,4 oranlarında artarken,
istihdam yüzde 0,4 oranında azaldı.
Buna karşılık, reel (enflasyondan
arındırılmış) işgücü maliyeti artışı
yüzde 14,9 gibi çok yüksek bir hıza
ulaştı. Reel işgücü maliyeti üst üste 16
çeyrek dönemdir (48 aydır) yükseliyor
(Tablo, Şekil 1 ve Şekil 2).
Nominal işgücü maliyetine gelince,
yıllık artış hızı yüzde 20,3’e çıktı. Bu
oran, enflasyondan yaklaşık 15 puan
yüksek bir düzeyi ifade ediyor.
İmalat sanayiinde yıllık istihdam
büyümesi 2014’te ortalama yüzde
3,1 iken, 2015’te yüzde 0,4’e indi ve
2015’in son çeyreğinde küçülmeye
dönüştü. Bu süreci ücretteki ve sigorta
primlerindeki hızlı artışlar yarattı.
2016’nın yüzde 30’luk asgari ücret
artışının etkileri nedeniyle sanayi istihdamındaki küçülme eğilimi belirginleşti. Reel işgücü maliyetinin yıllık artış
oranı 2016’nın 1’inci çeyreğinde yüzde
14,9 ile son 8 yılın zirvesine çıktı.
Son 3 Yılda Verimlilik yüzde 8,7;
Reel İşgücü Maliyeti yüzde 30,7
Yükseldi
2013
yılının
ilk
çeyreğinden
2016’nın aynı dönemine uzanan son 3
yılda reel işgücü maliyeti, verimliliğe
kıyasla yaklaşık 4 kat hızlı arttı. Reel
işgücü maliyeti yüzde 30,7 yükselirken, verimlilik artışı yüzde 8,7’de kaldı. Üretim yüzde 13,5; istihdam yüzde
4,4 oranında yükseldi (Şekil 3).
İşgücü maliyeti ile verimliliğin
birlikte değerlendirilmesini sağlayan
ve bir birimlik üretimde işgücü maliyetinin rekabet gücüne etkisini yansıtan “birim işgücü maliyeti” endeksi
ise aynı dönemde yüzde 20,4 artarak
111,4’ten 134,1’e yükseldi.
İşgücü maliyetinin verimliliğe kıyasla daha fazla artması, istihdamı olduğu kadar, yatırımları ve ihracatı da
olumsuz etkiliyor.
Şekil 1: İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti
(Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Değişim)
Kaynak:
TÜİK
TİSK
Kaynak: TÜİK
verileriverileri
kullanılarakkullanılarak
TİSK
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
19
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK
Şekil 2
2016’nın 1’inci Çeyreğinde
Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre
İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK
Şekil 3
2016’nın 1’inci Çeyreğinde
2013’ün Aynı Dönemine Göre (Son 3 Yılda)
İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)
3
Kaynak:
TÜİK verileri kullanılarak TİSK
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK
20
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
TABLO: İMALAT SANAYİİNDE ÜRETİM, İSTİHDAM, VERİMLİLİK VE REEL İŞGÜCÜ MALİYETİ
YIL VE DÖNEM
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
I
II
III
IV
I
II
III
IV
l
II
III
IV
I
II
III
IV
I
II
III
IV
Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde
Değişim
2010=100 (1)
ÜRETİM
İSTİHDAM
VERİMLİLİK
98,5
87,3
100,0
110,5
113,0
117,5
121,3
125,7
99,6
106,2
98,2
90,1
74,6
88,2
88,8
97,8
89,7
101,8
99,1
109,4
104,1
112,6
105,8
95,4
100,0
106,9
112,2
116,6
120,2
120,7
106,6
107,9
106,1
102,7
95,7
94,6
95,8
95,7
95,8
99,1
101,9
103,2
103,9
106,2
93,1
91,5
100,0
103,4
100,6
100,8
100,9
104,1
93,4
98,4
92,6
87,7
78,0
93,2
92,7
102,2
93,6
102,7
108,8
116,7
106,9
116,5
110,3
118,4
108,3
109,3
109,8
111,9
113,4
113,7
97,3
106,0
100,2
106,0
100,5
106,8
97,4
104,1
97,3
104,1
REEL
İŞGÜCÜ
MALİYETİ
(2)
ÜRETİM
İSTİHDAM
VERİMLİLİK
92,9
100,0
100,0
98,6
103,6
111,2
114,7
125,5
93,8
86,5
92,5
98,7
102,4
98,2
100,0
99,7
99,0
96,1
102,7
102,2
97,5
96,4
101,4
99,4
98,7
100,4
108,6
106,4
-11,4
14,5
10,5
2,3
4,0
3,2
3,6
-25,1
-16,9
-9,6
8,5
20,2
15,4
11,6
11,9
16,1
10,6
9,8
6,7
2,7
3,5
1,4
1,5
-9,8
4,8
6,9
5,0
3,9
3,1
0,4
-10,2
-12,3
-9,7
-6,8
0,1
4,8
6,4
7,8
8,5
7,2
6,3
5,9
5,7
5,4
4,7
4,0
-1,7
9,3
3,4
-2,7
0,2
0,1
3,2
-16,6
-5,3
0,2
16,5
20,1
10,2
4,9
3,7
7,0
3,2
3,3
0,7
-3,1
-1,8
-3,2
-2,5
REEL
İŞGÜCÜ
MALİYETİ
7,6
0,0
-1,4
5,1
7,3
3,1
9,4
9,2
13,6
8,0
1,0
-3,2
-2,1
2,7
2,5
-1,5
0,3
-1,3
-2,7
1,2
4,1
7,1
7,0
8,5
I
109,7
114,2
96,1
107,1
2,6
4,0
-1,3
II
120,8
116,2
104,0
108,9
3,7
3,8
-0,1
8,4
III
116,1
118,1
98,3
114,1
5,3
4,1
1,1
5,1
IV
123,4
117,9
104,7
114,3
4,2
3,7
0,5
7,4
I
116,0
118,5
97,9
109,6
5,7
3,8
1,9
2,3
II
123,6
120,1
102,9
112,7
2,3
3,4
-1,1
3,5
III
119,6
121,1
98,8
118,0
3,0
2,5
0,5
3,4
IV
126,1
121,2
104,0
118,4
2,2
2,8
-0,7
3,6
I
117,4
119,7
98,1
121,8
1,2
1,0
0,2
11,1
II
129,1
120,7
107,0
122,9
4,4
0,5
4,0
9,1
III
120,0
121,3
98,9
131,4
0,3
0,2
0,1
11,2
IV
136,3
121,1
112,6
125,5
8,1
-0,1
8,3
6,0
I
124,5
119,2
104,4
140,0
6,0
-0,4
6,5
14,9
(1) A rındırılmamış Endeksler
(2) Nominal değişimler, TÜİK 2003= 100 Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi 2010 baz yılına çekilerek deflate edilmiştir.
Kaynak: TÜİK Sanayi, Üretim, Sanayi İşgücü Girdi Endeksleri, İşgücü Maliyeti Endeksi ve
Yurt İçi Üretici Fiyatları Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim endeksinin üçer aylığa dönüştürülmesi,
verimlilik ve reel işgücü maliyeti TİSK hesaplaması
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
21
İsti̇hdam Üzeri̇ndeki̇ Vergi Yükü
2015’te Daha da Arttı
Türkiye, İstihdam
Üzerindeki Vergi Yükünün
Ağırlığı Açısından Yüzde
37 ile 34 OECD Ülkesi
İçinde 8’inci Sırada Geliyor
OECD’nin “Taxing Wages
2016” dokümanı 12 Nisan 2016
tarihinde yayınlandı. Verilere
göre, “istihdamın vergi takozu” tabir edilen, vergi ve sigorta primlerinin ortalama işgücü
maliyetine oranı, Türkiye’de bir
önceki yıla göre 0,3 puan artışla 2015 yılında yüzde 36,9’a
yükseldi.
Türkiye, OECD’ye üye 38
Ülke içinde bu oranla en yüksek 8’inci sırada yer aldı.
Söz konusu yük OECD ortalaması olarak yüzde 26,7 düzeyinde; arada 10,2 puanlık çok
önemli bir fark var (Bkz. Ek Şekil).
Bu veriler Ülkemizde işçi
çalıştırmaya bağlı olarak devletin tahsil ettiği vergi ve sosyal
sigorta primlerinin yüksekliğinin hem istihdam artışını engellediğini, hem çalışan gelirini
azalttığını, hem de Türkiye’deki
işletmelerin üretim maliyetini
yükselterek yabancı rakipler
karşısında iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünü zayıflattığını
ifade ediyor.
İşçinin eline geçen net ücretin artması, ülkemiz istihdamının ve ihracatının gelişebilmesi
için özellikle sigorta primlerinin azaltılarak vergi ve prim yükünün en azından OECD ortalamasına indirilmesi gerekiyor.
22
OECD
ÜLKELERİNDE
İSTİHDAM
VERGİLERİNİN
YÜKÜYÜKÜ
OECD
ÜLKELERİNDE
İSTİHDAM
VERGİLERİNİN
(Ücretten
alınan
vergiler
ile
işçi
ve
işveren
sosyal
güvenlik
(Ücretten alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik
primleri toplamının işgücü maliyetine oranı, %)
primleri toplamının
işgücü
maliyetine
- Ailevi
Vergi
Desteklerioranı,
Dahil-%)
2015Dahil 2015
Ailevi Vergi Destekleri
Fransa
40,5
Belçika
40,4
İtalya
39,9
Finlandiya
39,3
Avusturya
39,0
Yunanistan
38,1
İsveç
37,8
Türkiye
36,9
Macaristan
35,3
Almanya
34,0
İspanya
33,8
Norveç
31,9
Portekiz
30,7
Hollanda
30,6
Estonya
28,5
Polonya
28,4
Slovakya
28,4
Japonya
26,8
OECD Ort.
26,7
Çek Cumh.
26,6
İngiltere
26,3
Danimarka
26,0
Slovenya
23,7
İzlanda
22,4
ABD
20,7
Meksika
19,7
Kore
19,6
İsrail
18,9
Kanada
18,8
Avustralya
17,8
Lüksemburg
15,9
İsviçre
9,8
İrlanda
9,5
Şili
Yeni Zelanda
7,0
4,9
Kaynak: OECD Taxing Wages 2016
Not: Eşi çalışmayan,
iki çocuklu ve ortalama
ücret alan işçinin ücreti ve bu ücretin işverene maliyeti esas alınmıştır.
Kaynak:
OECD TaxingWages
2016
Not: Eşi çalışmayan, iki çocuklu ve ortalama ücret alan işçinin ücreti ve bu ücretin işverene
maliyeti esas alınmıştır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Tekstil İşkolunda Toplu İş Sözleşmesi İmzalandı
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikamız ile TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye
Tekstil Örme ve Giyim Sanayii İşçileri
Sendikası (TEKSİF) arasında yaklaşık
5 aydır devam etmekte olan XXIV. Dönem Grup Toplu İş Sözleşmesi müzakereleri, tarafların 3 Haziran 2016 tarihinde anlaşması ile sonuçlandırıldı.
01.04.2016 ile 31.03.2019 tarihleri arasında (36 ay) yürürlükte kalacak
toplu iş sözleşmesi imzalandı.
TEKSİF üyesi işçilerin 01.04.2016
tarihindeki mevcut ücretlerine 0-9 yıl
dahil her yıl için 12 TL, 10.-15. yıl dahil
her yıl için 15 TL, 16. ve üzeri her yıl
için brüt 20 TL kıdem zammı uygulanmıştır. Böylece kademeli olarak, 7 yıl
kıdemi olan işçilere 84 TL, 12 yıl kıdemi olan işçilere 153 TL, 20 yıllık kıdemi olan işçilere 298 TL kıdem zammı
verildi.
İmzalanan sözleşme ile bu tutarlar
TEKSİF üyelerinin 01.04.2016 tarihindeki aylık çıplak brüt ücretlerine bir
defaya mahsus olmak üzere ilave edildikten sonra, işçilerin brüt ücretlerine
birinci yıl için yüzde 5; ikinci yılın ilk
altı ayı için yüzde 4, ikinci altı ayı için
yüzde 4; üçüncü yılın ilk altı ayı için
yüzde 4, ikinci altı ayı için yüzde 4 oranında zam yapıldı.
İkinci ve üçüncü yıl ücret zammı
dönemlerinde enflasyonun yüzde 4’ü
aşması durumunda enflasyon farkı, söz konusu zam oranlarına ilave
edilecektir. Ayrıca sosyal yardımlar,
01.04.2016 tarihinden itibaren tüm
sözleşme süresince bir defaya mahsus
olmak üzere yüzde 22.84 oranında artırıldı.
İşçilere Yapılacak Ödemelerin Banka Aracılığıyla
Yapılması Konusundaki İşçi Sayısı Kriteri
10’dan 5’e İndirildi
“Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” 21 Mayıs 2016 tarih ve 29718 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
1 Haziran 2016 tarihinde yürürlüğe girecek olan söz konusu Yönetmelik Değişikliği ile;
•• 4857 sayılı İş Kanununa tabi olarak çalışan işçilere yapılan her türlü ödemenin bankalar aracılığı ile ödenmesi
zorunluluğuna tabi olan işyerleri için kabul edilen en az
10 işçi çalıştırma kriteri “en az 5” işçi olarak değiştirildi.
•• 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a
tabi çalışan gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na
tabi çalışan gemi adamlarına yapılan her türlü ödemenin bankalar aracılığıyla ödenmesi zorunluluğuna tabi
olan işyerleri için getirilen en az on işçi çalıştırma kriteri” “en az beş” olarak değiştirildi.
Buna göre İşyerleri ve işletmelerinde 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin uygulandığı işverenler ile üçüncü kişiler,
Türkiye genelinde çalıştırdıkları işçi sayısının en az 5 olması hâlinde, çalıştırdıkları işçiye o ay içinde yapacakları her
türlü ödemenin kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan
net tutarını, bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdürler.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
23
2015 Yılında En Büyük 500 Sanayi Kuruluşunda
Yaratılan Katma Değerde
Kârın Payı Azalırken Ücretin Payı Arttı
İstanbul Sanayi Odası’nın geleneksel “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu” Araştırmasının 2015 yılı sonuçları açıklandı.
Araştırmanın önemli sonuçları aşağıda belirtilmiştir:
•• En büyük 500 sanayi şirketinin
üretimden net satışları 2014’e göre
%7 oranında arttı. Bu durum, artışın sabit TL fiyatlarıyla %1 olduğunu, ortalama dolar fiyatlarıyla gerileme yaşandığını gösterdi.
•• 500’ün vergi öncesi kâr toplamı sadece %4,5 oranında artabildi; reel
kâr azaldı.
•• 2014’e göre zarar eden şirket sayısı arttı, kâr edenler azaldı (500’ün
100’ü zarar etti).
•• Faaliyet kârının üçte ikisi (%63,4)
finansmana harcandı. Bu oran
dünyada %16.
•• Borçların öz kaynaklara oranı
500’de %60,1’e, özel kuruluşlarda
%63’e ulaştı. Kısaca, büyüme yine
borçlanarak sağlanabiliyor.
•• 2015 yılında toplam katma değerin
%38,9’u düşük teknoloji, %39’u
orta düşük teknoloji, %18,9’u orta
yüksek teknoloji ve sadece %3,2’si
yüksek teknoloji ile yapılan üretimle yaratıldı.
•• 500’ün ihracatı 2014’e göre %12,9
azalarak 61,3 milyar dolardan 53,4
milyar dolara geriledi.
•• 500 kapsamındaki yabancı sermayeli kuruluş sayısı 2009’da 153
iken 2015’te 125’e indi.
•• İSO 500 kapsamındaki 491 özel kuruluşta ödenen maaş ve ücretlerin
net katma değerdeki payı 2014’te
%52,6 iken 2015’te %55,5’e yükseldi. Faizin payı da %14,3’ten
%16,2’ye çıktı. Buna karşılık kârın
payı %33,2’den %28,4’e geriledi.
Özetle, 2015 sanayi için gerileme
yılı oldu.
500 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU İÇİNDEKİ 491 ÖZEL KURULUŞTA
NET KATMA DEĞERİN DAĞILIMI (%)
Ödenen Maaş ve Ücretler
Ödenen Faizler
Milli Gelir Anlamında Kar
Net Katma Değer
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
49,8
57,0
55,2
52,9
49,2
53,7
55,3
52,6
55,5
9,1
16,0
12,0
9,0
10,6
10,5
12,9
14,3
16,2
41,1
27,1
32,8
38,1
40,2
35,7
31,8
33,2
28,4
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı
Mesleki Yeterlilik Kurumu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı 20 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirildi.
Boş bulunan MYK Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeliklerine seçim yapılması gündemiyle toplanan Genel Kurulda yapılan seçimler sonucunda MYK Yönetim Kurulu asıl üyeliğine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcisi Adem Ceylan,
yedek üyeliğe Bekir Aktürk seçildi.
Yönetim Kurulu’nun kendi içinde yaptığı ilk toplantıda ise MYK Yönetim Kurulu Başkanlığına Adem Ceylan getirildi.
24
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Eko Bülten’de
8
TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ
MAYIS 2016 (SAYI: 87)
GENEL DEĞERLENDİRME
“Kıdem tazminatında işletmelerin maliyetini artıracak ve
işçi-işveren ilişkilerini bozacak düzenlemelerden kaçınılmalı”
Gelecek yıllarda küresel ekonomi
açısından başlıca sorun büyüme
olacak. Sorun, 2007 yılında başlayan krizden bu yana sürüyor.
2016 yılının ilk çeyrek dönemine
ait küresel büyüme oranları da
umut vermedi.
Faiz oranları birçok ülkede büyümeye kıyasla çok daha düşük olmasına rağmen, yatırımlar ve tüketim artmıyor. Büyüme-yatırım
ile faiz oranı arasındaki negatif
ilişki koptu. Veriler küresel ekonominin likidite tuzağına düştüğünü
gösteriyor. Ekonomiler adeta “sürekli durgunluk” durumunda.
Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş
ülkelere kıyasla yüksek olmakla
birlikte, Türkiye 2012 yılından bu
yana potansiyel olarak görülen
%5’lik büyüme oranını yakalayamadı.
Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin temel
beklentisi, 65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte yurt içi ve
yurt dışı kaynaklı risklerin en aza
indirilmesi ve ekonomide güven
ortamının yeniden sağlanması.
Sanayi üretimi 2016 yılı Mart
ayında geçen yıla göre yükseliş
göstermiş olsa da, aylık bazda kırılganlık sürüyor. Nitekim Mart
ayında sanayi üretimi, Şubat ayına göre %0,5 oranında azaldı, tüm
alt sektörler ivme kaybetti. Sanayi üretimi yıllık bazda ise %2,9
oranında yükseldi. Mart ayındaki
durağanlık Nisan ve Mayıs’ta da
görülebilir.
Sanayi sektöründe, özellikle imalat sanayiinde üretim 2016 yılının
ilk çeyreğinde istikrar bulamadı.
Maliyet artışlarının yanı sıra jeopolitik riskler sanayiciyi zorluyor.
2014-2016 döneminde işsizlik
oranının belirlenmesinde kamu
sektörünün istihdam politikası etkili oldu.
Türkiye’de kritik fiyat değişkenleri
olan faiz oranı ve döviz kurundaki
kırılganlıklar devam ediyor. Cari
açığın gerilemesine rağmen, ihracattaki azalış bu düşüşü gölgeliyor. İhracat 2015 Ocak ayından bu
yana sadece üç ay artış gösterdi,
on üç ayda ise azaldı. Cari açığın
finansmanı net hata noksan olgusuna dayalı.
Yılın ilk dört ayı sonunda merkezi yönetim bütçe dengesi yapısal
reformlar uygulanmak suretiyle
değil, TCMB’nin kâr transferi ile
sağlandı.
Ekonomi yönetiminin kaynak arayışında olduğu anlaşılıyor. Otomatik bireysel emeklilik yaklaşımı
ve kıdem tazminatında yeni bir
sistem oluşturma isteği çalışma
hayatına yönelik regülasyonlardan çok, kaynak bulma ihtiyacını
giderme çerçevesinde değerlendirilebilir. İç tasarrufları artırmak
herkesin iştirak ettiği bir amaç
olmakla birlikte, özellikle kıdem
tazminatında işletmelerin maliyetlerini artıracak ve işçi-işveren
ilişkilerini bozacak düzenlemelerden kaçınılması gerekiyor.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
25
DÜNYA EKONOMİSİ:
Gelecek yıllarda küresel ekonomi açısından başlıca sorunun büyüme olacağı anlaşılmaktadır. Büyüme sorunu 2007 yılında başlayan
krizden bu yana sürmektedir. 2016
yılının ilk çeyrek dönemine ait küresel büyüme oranları da beklentilerin aksine yine umut vermemiştir.
Mayıs ayı içinde OECD tarafından
açıklanan büyüme rakamları gelişmiş ülkelerin 2015 yılına benzer bir
büyüme performansı ile karşı karşıya
olduklarını göstermiştir. 2016 yılının
ilk çeyreğinde OECD Ülkeleri bir önceki çeyreğe göre %0,4, bir önceki
yılın aynı çeyreğine göre ise %1,8
büyümüştür. Bu oranlar 2015’in ilk
çeyreğinde sırasıyla %0,5 ve %2 olduğundan, 2015’in gerisine düşülmüştür. Euro Alanı Ülkeleri de parasal
genişlemeye rağmen yine 2015 yılının
gerisinde kalarak, 2016 yılının ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,5
büyümüşlerdir. Bir başka parasal genişlemeci ülke olan Japonya’da da
benzer bir durum yaşanmış ve büyüme oranı %0,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Büyüme oranında göreli istikrar sağlayan ülkeler ABD ve İngiltere
olmuştur. ABD yılın ilk çeyreğinde bir
önceki çeyreğe göre %0,1, 2015 yılının
ilk çeyreğine göre %1,9 büyümüştür.
İngiltere GSYH’de sırasıyla %0,4 ve
%2,1 oranında artış sağlamıştır.
Tablo 1: GSYH Büyüme Oranı-Faiz İlişkisi
Büyüme Oranı (2016 1Ç)*
Faiz Oranı
ABD
1,9
1,76
İngiltere
2,1
1,51
Japonya
0
-0,1
Almanya
1,6
0,12
1
1,47
Fransa
1,3
0,49
Çin
6,7
2,69
Hindistan
7,3
7,43
-3,8
8,83
Euro Alanı
1,7
0,12
Türkiye
5,7
10,02
İtalya
Rusya
Kaynak: OECD Quarterly National Accounts, 20 May 2016 ve The Economist 21-27 May 2016
*2015 yılının ilk çeyreğine göre büyüme oranı. Türkiye ve Hindistan için büyüme oranı 2015 yılının 4. Çeyreğini göstermektedir.
Büyüme oranının düşük kalması
küresel ekonominin başrol oyuncularının durgunluğun kıyısında bulunduğunu göstermektedir. Çünkü
faiz oranları birçok ülkede büyümeye kıyasla çok daha düşük olmasına rağmen, yatırımlar ve tüketim
artmamaktadır. Büyüme-yatırım ile
faiz oranı arasındaki negatif ilişki
kopmuştur (Tablo 1).
Veriler küresel ekonominin likidite tuzağına düştüğünü göstermektedir. Likidite tuzağı özünde
para politikasının yetersizliğini
ifade etmektedir. Para arzının ar-
tırılmasına rağmen,
ekonomide
büyüme ve enflasyon oranı yükselmemektedir. Para politikasının yanında uygulanan maliye politikası
da çok işe yaramamıştır. Ekonomiler adeta Alvin Hansen’ın 1936
yılındaki tanımlaması ile “sürekli
durgunluk” halindedir.
TÜRKİYE EKONOMİSİ:
Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olmakla birlikte, Türkiye 2012 yılından bu yana
%5’lik potansiyel büyüme oranını yakalayamamıştır. Büyüme oranı %2-4 bandında inip çıkmaktadır (Grafik 1).
26
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
TÜRKİYE EKONOMİSİ:
Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olmakla birlikte,
Türkiye 2012 yılından bu yana %5’lik potansiyel büyüme oranını
yakalayamamıştır. Büyüme oranı %2-4 bandında inip çıkmaktadır (Grafik 1).
Grafik 1: GSYH Büyüme Oranı (2002-2015)
Kaynak: TÜİK
verileri verileri
kullanılarak
çizilmiştir.
Kaynak:
TÜİK
kullanılarak
çizilmiştir.
Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin beklentisi 65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte
Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin beklentisi
yurt içi ve yurt dışı kaynaklı risklerin en aza indirilmesi ve ekonomide güven ortamının yeniden sağlanmasıdır.
65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte yurt içi ve yurt dışı kaynaklı
risklerin
aza
indirilmesi
Sanayide
Üretim, en
Ciro ve
Kapasite
Kullanımı:ve ekonomide güven ortamının yeniden
sağlanmasıdır.
Sanayi üretimi 2016 yılı Mart %2,9 oranında yükselmiştir. Yıllık yansımıştır. Sanayide ciro ortalaayında
geçen yıla Üretim,
göre yükseliş
gös-ve Kapasite
üretim artışıKullanımı:
imalat sanayiinde %3,4; ma olarak Mart’ta aylık bazda %1,3
Sanayide
Ciro
termiş olsa da, aylık bazda kırılgan- enerjide %2,6 olurken, madencilik azalırken, yıllık bazda %7,4 yüksellık sürmektedir.
Nitekim 2016
Mart ayınsektöründe
%3,8geçen
oranında
üretim
kay-yükseliş
miştir. göstermiş olsa da,
Sanayi üretimi
yılı Mart
ayında
yıla
göre
da sanayi
üretimi,
Şubat
ayına
göre
bı
yaşanmıştır.
Sanayi altüretimi,
sektörleri Şubat
ciroda aylık
aylık bazda kırılganlık sürmektedir. Nitekim Mart ayında sanayi
%0,5 ayına
oranında
azalmış,
tüm
alt
Ana
sanayi
grupları
içinde
yıllık
bazda
farklı
seyir
izlemiştir.
Ciro magöre %0,5 oranında azalmış, tüm alt sektörler ivme kaybetmiştir. Şubat
sektörler
ivme
kaybetmiştir.
Şubat
bazda
en yüksek
üretim artışı
%3,8 onu
dencilikte
artarken,
imalat saayına göre üretim kaybında başı
%3,2
ile madencilik
çekerken,
%0,4%3,3
ile imalat
sanayii
ayına ve
göre
üretim
başı %3,2
ile sermaye malında yaşanmıştır. Bu nayiinde %1,5 azalmıştır. Ana sanayi
%0,2
ilekaybında
enerji sektörü
izlemiştir.
ile madencilik çekerken, onu %0,4 ile sektörü %3,4 ile dayanıksız tüketim grupları içinde en yüksek ciro artışı
imalatAna
sanayii
ve %0,2
ile enerjiaçısından
sektö- malı
ve %2,7 artıran
ile ara malı
%2,6
enerjide malı
gerçekleşmiştir.
sanayi
grupları
üretimini
tek imalatları
sektör %2,8
ile ile
sermaye
imalatı En
rü izlemiştir.
izlemiştir.
İmalat
sanayiinde
ise
yıllık
yüksek
ciro
düşüşü
ise
%4
ile sermaye
olmuştur. En fazla üretim düşüşü ise %2,4 ile enerjide gerçekleşmiştir. Üretimi Mart ayına
Ana
sanayi
grupları
açısından
ürebazda
en
yüksek
üretim
artışı
%61,9
malı imalatında yaşanmıştır.
göre değişmeyen tek sektör dayanıklı tüketim malı olmuştur.
timini artıran tek sektör %2,8 ile ser- ile bilgisayar ve optik ürünlerde gerİmalat sanayinin alt sektörlerinmaye İmalat
malı imalatı
olmuştur.
En fazla
Üretim artışında
bu seksanayiinde
aylık
bazda çekleşmiştir.
en yüksek üretim
artışı %21,7
ile bilgisayar
ve optik
de ise, en yüksek
ciroürünlerde
artışı %21,9 ile
üretimgerçekleşmiştir.
düşüşü ise %2,4 Üretim
ile enerjide
törü %19,7
ağaç ürünleri
artışında
bu ile
sektörü
%7,4 izlemiştir.
ile tütün diğer
ürünleri
ve %6,7
ile ağaç Bu
imalatlarda
gerçekleşmiştir.
gerçekleşmiştir.
Üretimi
Mart
ayına
İmalat
sanayiinde
yıllık
bazda
üretim
ürünleri izlemiştir. En yüksek üretim düşüşü ise %13,5 ile eczacılık
ürünleri
%4,1 ve
ilerafine
sektörü %5,7
ile kokvekömürü
göre değişmeyen
tek sektör
dayanıklı
kaybında
ilk sırayıizlenmiştir.
%11,3 ile diğer ima- edilmiş petrol ürünleri ve %4 ile ağaç
makine hariç
fabrikasyon
metal
ürünlerinde
tüketim malı olmuştur.
latlar almıştır. Bu sektörü %2,9 ile kok ve mantar ürünleri izlemiştir. En yükkömürü
petroloranında
ürünleri imalatı
ta- sek ciro kaybı
Sanayi
üretimi
bazda
ise ve%2,9
yükselmiştir.
Yıllık
artışı
İmalat
sanayiinde
aylık yıllık
bazda en
ise üretim
%8,1 ile fabrikasyon
kip etmiştir.
imalat
%2,6 olurken, madencilik sektöründe
yüksek
üretim sanayiinde
artışı %21,7 ile%3,4;
bilgisa-enerjide
metal ürünleri%3,8
ve %6,8oranında
ile tütün ürünkaybı yaşanmıştır.
yar veüretim
optik ürünlerde
gerçekleşmiştir.
2016 yılının ilk çeyreğinde mev- leri imalatı takip etmiştir.
Üretim artışında bu sektörü %7,4 ile sim ve takvim etkisinden arındırılYıllık bazda ise ciro, sanayinin alt
tütün ürünleri ve %6,7 ile ağaç ürünle- mış sanayi üretimi 2015 yılının son sektörlerinden madencilikte %5,7; ima3
ri izlemiştir. En yüksek üretim düşüşü çeyreğine göre %1,5 oranında, 2015 lat sanayiinde %7,4 oranında artmıştır.
ise %13,5 ile eczacılık ürünleri ve %4,1 yılının aynı çeyreğine göre ise %4,7 Ana sanayi gruplarına gelince, en yükile makine hariç fabrikasyon metal oranında artmıştır.
sek ciro artışı %17 ile dayanıklı tükeürünlerinde izlenmiştir.
Sanayi sektörü üretiminde- tim malında, en yüksek ciro düşüşü ise
Sanayi üretimi yıllık bazda ise ki dalgalı seyir Ciro Endeksine de %13,6 ile enerjide kaydedilmiştir.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
27
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ
www.tisk.org.tr
İstihdam
İşsizlik:
İmalat
sanayiindeveyıllık
bazda en pasite kullanım oranı ise bir önceki tarım, %19,9’u sanayi, %6,7’si inşaat
yüksek ciro artışı %19,8 ile bilgisayar aya göre değişmeyerek %75,4 düze- ve %55’i ise hizmetler sektöründe is2016
yılı Şubat
döneminde işgücüne
katılan sayısı 2015 yılının tihdam
aynı dönemine
göre 877hizmetler
bin
ve optik
ürünlerde
gerçekleşmiştir.
yinde kalmıştır.
edilmiştir. İstihdam
kişi
artarak
29
milyon
680
bin
kişiye,
işgücüne
katılma
oranı
0,7
puan
artarak
Ciro artışında bu sektörü %19,7 ile
sektöründe 1 puan, inşaat sektöründe
İstihdamİşgücüne
ve İşsizlik:katılma oranı erkeklerde 0,3 puan artışla
%50,8
düzeyine
yükselmiştir.
mobilya imalatı izlemiştir. İmalat sa0,3 puan artarken, tarım sektöründe
%70,9;
kadınlarda
1,1
puan
artışla
%31,1
olmuştur.
nayiinde yıllık bazda ciro kaybında
2016 yılı Şubat döneminde işgü- 0,3 ve sanayi sektöründe 1 puan azalilk sırayı %26,0 ile diğer ulaşım araç- cüne katılan sayısı 2015 yılının aynı mıştır. Tarımın toplam istihdamdaki
Şubat 2016 döneminde istihdam edilenlerin sayısı 880 bin kişi artmış ve 26 milyon 456 bin
ları ve %14,1 ile kok kömürü ve petrol dönemine göre 877 bin kişi artarak 29 payı %18,7’den %18,4’e, sanayinin
kişiye ulaşmıştır. Böylece istihdam oranı 0,9 puan yükselerek %45,3 olmuştur. Şubat 2016
ürünleridöneminde
takip etmiştir.tarım sektöründemilyon
680sayısı
bin kişiye,
işgücüne
ka- dışı
payısektörlerde
%20,9’dan çalışan
%19,9’a sayısı
düşerken,
çalışan
93 bin
kişi, tarım
tılma
oranı
0,7
puan
artarak
%50,8
inşaatın
payı
%6,4’den
%6,7’ye,
Sanayi
sektöründe,
özellikleÇalışanların %18,4’ü tarım, %19,9’u sanayi, %6,7’si inşaat ve %55’i hizise 786
bin kişi artmıştır.
düzeyine
yükselmiştir.
İşgücüne
ka- metlerin
payı %54’den
%55’e
yükselimalat ise
sanayiinde
üretim
2016 yılı-istihdam
hizmetler
sektöründe
edilmiştir.
İstihdam
hizmetler
sektöründe
1 puan,
inşaat
tılma
oranısektöründe
erkeklerde 0,3
artış- sektöründe
miştir. Hizmetler
sektöründe
istihdam
nın ilksektöründe
çeyreğinde istikrar
bulama0,3 puan
artarken,
tarım
0,3puan
ve sanayi
1 puan
azalmıştır.
kadınlarda 1,1
puan artışla
artışının
ile kayıtdışı
istihdam
toplam istihdamdaki
payı %18,7’den
%18,4’e,
sanayinin
payıetkisi
%20,9’dan
%19,9’a
mıştır. Tarımın
Maliyet artışlarının
yanı sıra la %70,9;
düşerken,
inşaatın payı
%6,7’ye, hizmetlerin payı %54’den
%55’e yükselmiştir.
%31,1 olmuştur.
oranı bu dönemde
%31,7’den %32,1’e
jeopolitik
riskler sanayiciyi
zorla-%6,4’den
Hizmetler
sektöründe
istihdam
artışının
etkisi
ile
kayıtdışı
istihdam
oranı
bu
dönemde
yükselmiştir.
maktadır.
Şubat 2016 döneminde istihdam
%31,7’den %32,1’e yükselmiştir.
İşsiz sayısı 2015 yılının aynı döneSanayi üretiminde Mart ayındaki edilenlerin sayısı 880 bin kişi artmış
ve
26
milyon
456
bin
kişiye
ulaşmışmine
göre 2 bin kişi azalarak 3 milyon
durağan seyrin Nisan ve Mayıs veriİşsiz sayısı 2015 yılının aynı dönemine göre 2 bin kişi azalarak 3 milyon 224 bin kişiye
lerinde de görülmesi muhtemeldir. tır. Böylece istihdam oranı 0,9 puan 224 bin kişiye gerilemiştir. İşsizlik
gerilemiştir. İşsizlik oranı da 0,3 puan düşerek %10,9 olmuştur. Bu dönemde tarım
Nitekim Mayıs ayında imalat sa- yükselerek %45,3 olmuştur. Şubat oranı da 0,3 puan düşerek %10,9 oldışı işsizlik oranı 0,5 puanlık azalarak %12,7’ye gerilemiştir. Genç işsizlik oranı da 1,4 puan
nayinde
kapasite
kullanım
oranı, 2016 döneminde tarım sektöründe muştur. Bu dönemde tarım dışı işsizazalarak
%18,6’ya
düşmüştür.
Nisan ayına göre ancak 0,4 puan çalışan sayısı 93 bin kişi, tarım dışı lik oranı 0,5 puanlık azalarak %12,7’ye
artarak %75,7 düzeyine ulaşmıştır. sektörlerde çalışan sayısı ise 786 bin gerilemiştir. Genç işsizlik oranı da 1,4
Mevsim etkisinden arındırılmış ka- kişi artmıştır. Çalışanların %18,4’ü puan azalarak %18,6’ya düşmüştür.
Grafik 2: Kamu İstihdamı (Bin Kişi)
Kaynak:
TÜİK,
HİA Bültenleri
Kaynak: TÜİK,
HİA Bültenleri
2014-2016
döneminde
işsizlik oranının
belirlenmesinde
sektörünün istihdam
politikası
etkili olmuştur.
2014-2016
döneminde
işsizlik
oranınınkamu
belirlenmesinde
kamu
sektörünün
istihdam
etkili
olmuştur.2016’nın
Kamu1.istihdamı
son
Kamu istihdamı
sonpolitikası
üç yılda (2013’ün
1. çeyreğinden
çeyreğine) 381
bin üç
kişi yılda
artmış, (2013’ün
son 6 yıldaki1.artış
çeyreğinden
2016’nın
1.
çeyreğine)
381
bin
kişi
artmış,
son
6
yıldaki
ise 666 bin kişi ve %22,7 olmuştur (Grafik 2). Özelleştirmeler sonrasında mal ve hizmet üretimininartış
büyükise
ölçüde
666 bırakıldığı
bin kişi düşünüldüğünde,
ve %22,7 olmuştur
(Grafik
2). Özelleştirmeler
özel sektöre
kamu istihdam
oranındaki
artış yüksektir. sonrasında mal ve
hizmet üretiminin büyük ölçüde özel sektöre bırakıldığı düşünüldüğünde,
kamu istihdam oranındaki artış yüksektir.
28
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
5
Ödemeler Dengesi:
Ödemeler
Dengesi:
Nisan ayında
ihracat 2015 yılı Nisan ayına göre %10,2 azalarak 11 milyar 983
milyon dolara, ithalat ise %11,9 azalarak 16 milyar 190 milyon dolara
Nisan
ayında Ocak-Nisan
ihracat 20152016
yılı Nisan
ayına ihracat
göre %10,2
milyar
983
gerilemiştir.
döneminde
%7,4azalarak
azalarak1146
milyar
681
milyon
dolara,
ithalat
ise
%11,9
azalarak
16
milyar
190
milyon
dolara
milyon dolar, ithalat %10,9 azalarak 62 milyar 975 milyon dolar düzeyinde
gerilemiştir.
Ocak-Nisan
2016 döneminde ihracat %7,4 azalarak 46 milyar 681
gerçekleşmiştir
(Grafik 3).
milyon dolar, ithalat %10,9 azalarak 62 milyar 975 milyon dolar düzeyinde
Ödemeler Dengesi:
gerçekleşmiştir
(Grafik
3).
Bu gerçekleşmeler
sonucunda
dış ticaret açığı Nisan ayında %16,3 azalarak 4
milyar
2072015
milyon
Ocak-Nisan
döneminde
de %19,7Buazalarak
Nisan ayında
ihracat
yılı dolara,
azalarak 4
milyar 207 milyon
dola- çekleşmiştir.
faslı %38,116
ile milyar
mineBu gerçekleşmeler sonucunda dış ticaret açığı Nisan ayında %16,3 azalarak 4
294%10,2
milyon
dolara
Böylece ihracatın
ithalatı
karşılama
oranı
2016
Nisan ayına göre
azalarak
11 gerilemiştir.
ra, Ocak-Nisan döneminde
de %19,7 ral
%33,4 ile16
demir
çelik
milyar 207 milyon dolara, Ocak-Nisan döneminde deyakıtlar
%19,7 ve
azalarak
milyar
Nisan dolara,
ayındaithalat
%74’e,azalarak
Ocak-Nisan
2016
%74,1’e
yükselmiştir.
milyar 983 milyon
16 milyar
294döneminde
milyon do- ise
izlemiştir.
Ocak-Nisan
döneminde
de
294 milyon dolara gerilemiştir. Böylece ihracatın ithalatı
karşılama
oranı 2016
ise %11,9 azalarak 16 milyar 190 lara gerilemiştir. Böylece ihracatın ihracatı en fazla azalan fasıl %37,1
Nisan ayında %74’e, Ocak-Nisan 2016 döneminde ise %74,1’e yükselmiştir.
İhracat
2015 Ocakyılınınithalatı
Ocak karşılama
ayındanoranı
bu yana
sadece üç ay artış göstermiş, on üç
milyon dolara
gerilemiştir.
2016 Nisan
ile yine altın olmuştur. Nisan ayında
Nisan 2016 ayda
döneminde
ihracat ayında
%74’e, Ocak-Nisan
2016
döise düşmüştür.
2016 yılının
Nisan ayında
ihracatta
en fazla düşüş
%61,6 ile ‘altın’da
İhracat 2015 yılının Ocak ayından bu yana sadece sebze
üç ayveartış
üç
meyvegöstermiş,
ihracatındakion
düşüş
%7,4 azalarakgerçekleşmiştir.
46 milyar 681 milyon
neminde
ise mineral
%74,1’e yükselmiştir.
Bu
faslı
%38,1
ile
yakıtlar
ve
%33,4
ile
demir
çelik
izlemiştir.
Ocakayda ise düşmüştür. 2016 yılının Nisan ayında ihracatta%22’de
en fazlakalmıştır.
düşüş %61,6
ile
‘altın’da
NisanNisan
ayında
Avdolar, ithalatNisan
%10,9
azalarak 62
döneminde
ihracatı
en
azalan
fasıl
ile yine
altın çelik
olmuştur.
ayında
İhracat
2015
yılının
Ocak%37,1
ayıngerçekleşmiştir.
Bude
faslı
%38,1
ilefazla
mineral
yakıtlar
ve
%33,4
ile
demir
izlemiştir.
Ocakrupa Birliği’ne
ihracatBirliği’ne
%7,5 artmış
ve
milyar 975 milyon
düzeyinde
sebze dolar
ve
meyve
ihracatındaki
düşüş
%22’de
kalmıştır.
Nisan
Avrupa
ihracat
dan buen
yana
sadece
üç fasıl
ay artış
gösNisan
döneminde
de ihracatı
fazla
azalan
%37,1
ile yineayında
altın olmuştur.
Nisan ayında
toplam
ihracattaki
payı Nisan
2015 Nisan
gerçekleşmiştir
(Grafik
3). ve toplam termiş,
%7,5
artmış
ihracattaki
payı
Nisan Nisan
ayında
%39,5
iken, 2016
ayında
on üç%22’de
ayda2015
ise
düşmüştür.
sebze
ve meyve
ihracatındaki
düşüş
kalmıştır.
ayında
Avrupa
Birliği’ne
ihracat
2016
Nisanayında
ayında
%47,3’e
ulaşmıştır.
Bu gerçekleşmeler
sonucunda
yılının payı
Nisan2015
ayında
ihracatta
%7,5
artmış
ve toplam 2016
ihracattaki
Nisan
ayındaayında
%39,5%39,5
iken,iken,
2016
Nisan
dış ticaret açığı
Nisan
ayında
%16,3
en
fazla
düşüş
%61,6
ile
‘altın’da
ger%47,3’e
ulaşmıştır.
%47,3’e ulaşmıştır.
Grafik 3: Dış Ticarette Değişim, 2015-2016
Mart ayında cari işlemler açığı, 2015 yılının Mart ayına göre 1 milyar 92 milyon
Mart
ayında
cari
açığı,
2015 yılının
Mart
ayına
göre
1 milyar
92açığı
milyon
Mart ayında
cari
işlemler
açıuygulanan
ambargonun
kalkması
Türkiye’nin
kaybı
931
milyon
dolara
dolar
azalarak
3 işlemler
milyar
677
milyon
dolara,
Ocak-Mart
dönemi
cari
da 2
dolar
677 düşüş
milyon
dolara,
Ocak-Mart
dönemi
caridevam
açığıetmesi
da 2
ğı, 2015 yılının
Martazalarak
ayınamilyon
göre3 1milyar
ile birlikte
öneminiile
yitirmeye
baş-878
ulaşmıştır.
Budolara
şekilde
milyar
645
dolarlık
7 milyar
milyon
gerilemiştir.
milyar
645 azalarak
milyon29
dolarlık
ile
7 milyar
878
milyon
dolara
gerilemiştir.
milyar 92 milyon
lamıştır.
Nitekim
parasal
olmayan
halinde
bukadar
kalemden
kaynaklanan
Yıllık dolar
cari
açıkta
milyardüşüş
491 milyon
dolara
düzeyine
inmiştir.
Cari
Yıllık
cari
açıkta
29
milyar
491
milyon
dolara
düzeyine
kadar
inmiştir.
Cari
3 milyar 677açığın
milyon azalmasında
dolara, Ocak- net
altın ihracatı döneminde
2015 yılının Mart2015
ayı- yılında
Ocak-Mart
11 yılında
milyar
milyon
kayıp 2016
en 408
az 5 milyar
azalmasında
Ocak-Mart
döneminde
2015
yılında
11 milyar
408 milyon
Mart dönemiaçığın
cari açığı
da 2dış
milyar
na göre
46 milyon
dolar azalarak
775
dolar
olan
ticaret
açığının
8 milyar
149
milyon
gerilemesi
başlıca
dolardolara
olacaktır.
dolar
olan
dış
ticaret
açığının
8
milyar
149
milyon
dolara
gerilemesi
başlıca
645 milyon dolarlık
düşüş
ile
7
milmilyon
dolara
inmiştir.
Ocak-Mart
döetken olmuştur.
Cari açığın finansman kalemleetken
olmuştur.
yar 878 milyon
dolara
gerilemiştir. nemindeki net altın ihracatı da geçen
olan doğrudan yatırımlarYıllık cari açıkta
milyar 491cari
mil- açık
yıla göre
1 milyar 371
milyon dolarlık rinden
Son29yıllarda
düzeyinin
belirlenmesinde
etkili
olan parasal
olmayan
dan
kaynaklanan
net girişler,
geçen
Son
yıllarda
cari açık
düzeyinin
etkili olanile
parasal
olmayan
yon dolara düzeyine
kadar
inmiştir.
azalış
ile
2 milyar belirlenmesinde
31 milyon
dolar dü- kalkması
net altın
ihracatı
İran’a
uygulanan
ambargonun
birlikte
önemini
yılın aynı ile
ayına
göre 144
milyon
net
altın ihracatı
İran’a
uygulanan
ambargonun
kalkması
birlikte
önemini
Cari açığın azalmasında
Ocak-Mart
zeyine
kadar gerilemiştir.
yitirmeye
başlamıştır.
Nitekim
parasal
olmayan net altın
ihracatı
2015
yılının
Martdolar
ayına
dolar
azalmış,
650
milyon
yitirmeye
Nitekim
parasal
net altın ihracatı 2015 yılının Mart ayına
döneminde 2015
yılında başlamıştır.
11 milyar
2016 yılında
cari olmayan
açık hacminin
408 milyon dolar olan dış ticaret belirlenmesinde seyahat gelirlerin- olmuştur. Bu kalemden Ocak-Mart
açığının 8 milyar 149 milyon dolara deki kayıplar etkili olmuştur. Mart dönemindeki girişler geçen yılın aynı 6
6
gerilemesi başlıca etken olmuştur.
ayında net seyahat gelirleri geçen dönemine göre 1 milyar 897 milyon
Son yıllarda cari açık düzeyinin yıla göre 381 milyon dolar azalarak dolar küçülmüş ve üç aylık net doğrubelirlenmesinde etkili olan parasal 721 milyon dolara gerilemiştir. Ocak- dan yatırım (sermaye) girişi 1 milyar
olmayan net altın ihracatı İran’a Mart döneminde seyahat gelirlerinden 268 milyon dolarda kalmıştır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
29
650 milyon dolar olmuştur. Bu kalemden Ocak-Mart dönemindeki girişler geçen yılın
aynı dönemine göre 1 milyar 897 milyon dolar küçülmüş ve üç aylık net doğrudan yatırım
(sermaye) girişi 1 milyar 268 milyon dolarda kalmıştır.
Portföy yatırımlarında ise durum tam tersine bir gelişim göstermiştir.
Uluslararası sermaye portföyünü idare edenlerin Mart ayından bu yana “boğa”
davranışına geçmeleri Türkiye’ye yönelik sermaye girişini pompalamıştır.
Bunda BIST’in geçen yıl dolar cinsinden %30’un üzerinde bir kayıpla kapatması önemli rol
Dolayısıyla,
Mart
ayındaki
net göstermiştir.
sermaye girişi
2 milyar
693 portföyünü
milyon dolara
Portföyoynamıştır.
yatırımlarında
ise durum tam
tersine
bir gelişim
Uluslararası
sermaye
idare
ulaşmıştır.
Giren
sermayenin
999
milyon
doları
hisse
senedi,
512
milyon
doları
tahvil
edenlerin Mart ayından bu yana “boğa” davranışına geçmeleri Türkiye’ye yönelik sermaye girişini pompalamışkullanılmıştır.
Mart%30’un
ayındaüzerinde
bankacılık
sektörü
geçmişönemli
dönemde
aldığı krediler
için
tır. Bunda alımında
BIST’in geçen
yıl dolar cinsinden
bir kayıpla
kapatması
rol oynamıştır.
Dolayısıyla,
1
milyar
537
milyon
dolarlık,
Hazine
493
milyon
dolarlık
geri
ödemede
bulunurken,
banka
Mart ayındaki net sermaye girişi 2 milyar 693 milyon dolara ulaşmıştır. Giren sermayenin 999 milyon doları hisse senedi,
kesim
1 milyar
760 milyon
net borçlanmaya
gitmiştir.
512 milyon dışı
doları
tahvil de
alımında
kullanılmıştır.
Martdolarlık
ayında bankacılık
sektörü geçmiş
dönemde aldığı krediler için 1 mil-
yar 537 milyon dolarlık, Hazine 493 milyon dolarlık geri ödemede bulunurken, banka dışı kesim de 1 milyar 760 milyon
dolarlık net borçlanmaya gitmiştir.
Grafik 4: Net Hata Noksan/Cari Açık
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ
www.tisk.org.tr
Kaynak:TCMB
TCMB veriveri
tabanı
kullanılarak
tarafımızca hesaplanmıştır.
Kaynak:
tabanı
kullanılarak
tarafımızca hesaplanmıştır.
2015 yılından bu yana cari açığın temel finansman kaynağı net hata noksan kalemi olmaya başlamıştır. Nite2015 Net
yılından
bu yana
açığın
temel
finansman
net ayında
hata %59,
noksan
kim 2014 yılında
Hata Noksan/Cari
Açıkcari
oranı %3
iken, bu
oran 2015
yılında %29,kaynağı
2016 yılı Ocak
Şubat
Para
ve
Maliye
Politikası:
kalemi
olmaya
başlamıştır.
Nitekim
2014
yılında
Net
Hata
Noksan/Cari
Açık
oranı
ayında %155, Mart ayında %31, Ocak Mart 2016 döneminde ise %27 düzeyinde gerçekleşmiştir (Grafik 4). Bu dönemde%3
net
bu oran
2015 yılında
%29, 2016
yılı rezervi
Ocak ayında
%59, Şubat
%155,düşmüştür.
Mart ayında
hata noksaniken,
kaleminden
girişlerin
arttığı aylarda
TCMB’nin
artmış, azaldığı
aylardaayında
ise rezervler
Mart
2016 girişler
yılının
ilk
dört
ayında
iktisat
politikasının
maliye
bacağında
göreliiseolarak
başarı
%31,
Ocak
Mart
2016
döneminde
ise %27
düzeyinde
gerçekleşmiştir
(Grafik
4).dolar
Bu
ayında
devam
ettiği
için
rezervler 1
milyar
498 milyon
dolar,
Ocak-Mart
döneminde
2 milyar
838 milyon
sağlanmıştır.
Merkezi
yönetim
bütçesi
(kamu
bütçesi)
Nisan
ayında
5
milyar
357
milyon
TL,
dönemde
net
hata
noksan
kaleminden
girişlerin
arttığı
aylarda
TCMB’nin
rezervi
artmış,
yükselmiştir.
Ocak-Nisan
döneminde
milyar 404
milyon Mart
TL fazla
vermiştir.
yandan
Nisan
azaldığı
aylarda ise
ise 5rezervler
düşmüştür.
ayında
girişlerDiğer
devam
ettiği için
rezervler 1
Para
ve Maliye
ayında
faiz
dışıPolitikası:
bütçemilyon
fazlasıdolar,
geçenOcak-Mart
yılın aynı ayına
göre %7,8
birmilyon
artış ile
8 milyar
milyar
498
döneminde
ise 2oranında
milyar 838
dolar
yükselmiştir.
412016
milyon
TL,ilkOcak-Nisan
döneminde
ise geçen
göre göreli
%22 olarak
oranında
ile 24 milyar
yılının
dört ayında iktisat
politikasının
maliye yıla
bacağında
başarıartış
sağlanmıştır.
Merkezi yönetim
553
milyon
TL’ye
ulaşmıştır.
bütçesi (kamu bütçesi) Nisan ayında 5 milyar 357 milyon TL, Ocak-Nisan döneminde ise 5 milyar 404 milyon TL fazla
vermiştir. Diğer yandan Nisan ayında faiz dışı bütçe fazlası geçen yılın aynı ayına göre %7,8 oranında bir artış ile 8 milyar7
41 milyon TL, Ocak-Nisan döneminde ise geçen yıla göre %22 oranında artış ile 24 milyar 553 milyon TL’ye ulaşmıştır.
Grafik 5: TCMB’nın Bütçeye Doğrudan Katkısı (Milyon TL)
Kaynak: TCMB 2015 Yıllık Raporu kullanılarak hazırlanmıştır.
Kaynak: TCMB 2015 Yıllık Raporu kullanılarak hazırlanmıştır.
30
İŞVEREN
/ Mayıs - Haziran 2016
Nisan
ayında
bütçe fazlası geçen yıla göre %289,7 oranında artmıştır. Bu
Nisan ayında bütçe fazlası geçen
yıla göre %289,7 oranında artmıştır.
Bu yüksek oranlı bütçe fazlasının
kaynağı yapısal reformlar olmayıp,
TCMB’nin 2015 yılına ait 13 milyar
857 milyon TL’lik vergi sonrası net
kârının 9 milyar 303 milyon TL’sini
Nisan ayı içinde Hazine’ye aktarmasıdır (Grafik 5). Nitekim Nisan ayında vergi gelirleri %1,7 artarken, vergi
dışı gelirler %63 oranında artmıştır.
TCMB’nin ödediği kurumlar vergisi de buna eklendiğinde TCMB’nin
bütçeye katkısı 11 milyar 653 milyon TL’ye ulaşmaktadır. Bu da Bütçe Kanununda 2016 yılı için öngörülen bütçe açığının %44,2’sine denk
gelmektedir. Dolayısıyla TCMB’nın
kârının bu kadar yüksek olması
merkezi yönetim bütçesini rahatlatmıştır.
2015 yılında Seçimler nedeniyle
zayıflayan mali istikrarın TCMB’nin
katkısı ile 2016 yılında kurulmaya
çalışıldığı söylenebilir. Bu dönemde
faiz dışı bütçe de geçen yıla göre %22
oranında artmış ve 24 milyar 553 milyon TL düzeyinde gerçekleşmiştir.
2016 yılı Ocak-Nisan döneminde
bütçe gelirleri 2015 yılının aynı döne-
minde göre %16,2 artarak 181 milyar
420 milyon TL olurken, bütçe giderleri % 9,9 oranında artarak 176 milyar
16 milyon TL’ye çıkmıştır. Bu dönemde
faiz hariç bütçe giderlerinin ise %15,3
oranında artarak 156 milyar 867 milyon TL’ye ulaştığı görülmüştür. 2016
yılı Ocak-Nisan döneminde vergi gelirleri %10 oranında artmış, 140 milyar
989 milyon TL düzeyinde kalmıştır.
TCMB Nisan ayında yaptığı indirimden sonra Mayıs ayında da gecelik
faiz oranında 50 baz puanlık indirime gitmiştir. TCMB iki ay içerisinde
faiz oranlarını %1 indirmesine karşın, mevcut riskler nedeniyle kredi
faiz oranlarında arzulanan aşağıya
doğru salınım gerçekleşmemiştir. TCMB’nin daha yüksek bir faiz
indirimine gitmesini sağlayacak
uluslararası bir gelişme ise ufukta görülmemektedir. Tam aksine
FED’in Haziran ayında faiz oranlarını yükselteceğine yönelik güçlü bir
beklenti bulunmaktadır. Diğer yandan TCMB’nin faiz oranını belirlemede
büyüme oranı ile birlikte temel kriter
olarak aldığı enflasyon oranında her
ne kadar düşüş görülse de, TCMB’nin
uyguladığı para politikası ile belirleyi-
ci konumda olduğu çekirdek enflasyon
oranı hala %9,50 gibi oldukça yüksek
düzeylerde seyretmektedir.
Nisan ayı Tüketici Fiyat Endeksi gerçekleşmeleri bu öngörülerimiz çerçevesinde gerçekleşmiştir.
TÜFE Mart ayına göre %0,78 artarken, 2015 yılının Nisan ayına göre
%6,57 yükselmiştir. Nisan ayında fiyatı düşen grup %1,48 ile gıda ve alkolsüz içecekler olurken, aylık en yüksek
fiyat artışı %12,60 ile giyim ve ayakkabı grubunda görülmüştür. TÜFE’deki artışı frenleyen mal grubu tarım
ürünleridir. Rusya’nın Türkiye’ye karşı
uyguladığı yaptırımlar başta meyve ve
sebze olmak tarım ürünleri fiyatlarının
düşmesine neden olmuştur. Nitekim
Nisan ayında tarım ürünleri üretici fiyat endeksi de (Tarım – ÜFE) Mart ayına göre %1,91, 2015 yılı Nisan ayına
göre %4,03 azalmıştır.
Yıllık bazda en yüksek fiyat artışları
%12,84 ile alkollü içecekler ve tütün
grubu ile %11,35 ile lokanta ve otellerde gerçekleşirken, en düşük fiyat artışı
%1,38 ile gıda ve alkolsüz içecekler,
%6,59 ile konut harcamalarında gerçekleşmiştir.
Tablo 2: Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri, Nisan 2016
Aylık Değişim (%)
A
B
C
D
E
F
G
H
I
Mevsimlik ürünler hariç
İşlenmemiş gıda ürünleri hariç
Enerji hariç
(B) ve (C) -Çekirdek enflasyon
(C) ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri hariç
(E) ve fiyatları yönetilen/yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı
vergiler hariç
(F) ve (B)
(D) ve alkollü içkiler, tütün ürünleri ile altın hariç
(C) , gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri
ve altın hariç
Yıllık Değişim (%)
0,51
1,35
0,85
1,53
0,90
7,65
8,32
7,29
9,50
6,94
0,93
6,86
1,72
1,68
9,26
9,21
1,94
9,41
Kaynak: TCMB veri tabanı.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
31
TCMB para politikası açısından
önem arz eden özel kapsamlı TÜFE
göstergeleri içinde yer alan mevsimlik
ürünler, işlenmemiş gıda ve enerji hariç çekirdek enflasyon Mart ayına göre
%1,53, 2015 yılının Nisan ayına göre
%9,50 oranında yükselmiştir.
Nisan ayında yurt içi üretici fi-
yat endeksi (Yİ-ÜFE) Mart ayına göre
%0,52 artarken, 2015 yılı Nisan ayına göre de %2,87 artmıştır. Sanayinin
dört sektöründen madencilikte fiyatlar
%1,37; imalat sanayiinde %0,58; su
sektöründe %0,13 artarken, enerjide
%0,53 düşmüştür. Fiyatları en fazla
artan gruplar %9,80 ile ham petrol ve
doğalgaz ve %2,4 ile ana metaller ol-
muştur. Ana sanayi grupları içinde en
yüksek aylık fiyat artışı %0,92 ile dayanıklı tüketim mallarında görülmüştür.
Dayanıklı tüketim malı yıllık bazda da
%10,32 ile fiyatı en fazla artan mal grubu olmuştur. Bu da çekirdek enflasyonun neden yüksek olduğunu gösteren
sebeplerden birisidir.
azalış bu düşüşü gölgelemektedir.
Cari açığın finansmanı net hata noksan olgusuna dayalıdır.
Diğer yandan yılın ilk dört ayı
sonunda merkezi yönetim bütçe
dengesi TCMB’nin kâr transferi ile
sağlanmıştır.
Ekonomi yönetiminin kaynak
arayışında olduğu anlaşılmaktadır.
Otomatik bireysel emeklilik yaklaşımı ve kıdem tazminatında yeni
bir sistem oluşturma isteği çalışma
hayatına yönelik regülasyonlardan
çok, kaynak bulma ihtiyacını giderme çerçevesinde değerlendirilebilir.
İç tasarrufları artırmak herkesin
iştirak ettiği bir amaç olmakla birlikte, özellikle kıdem tazminatında
işletmelerin maliyetlerini artıracak
ve işçi-işveren ilişkilerini bozacak
düzenlemelerden kaçınılması gerekmektedir.
SONUÇ
2016 yılının ilk beş ayı ülkemiz
ekonomisi açısından siyasi ve jeopolitik risklerin etkili olduğu bir dönem olarak kayda geçmiştir. Belirtilen faktörlere ilaveten, seçimlerin
üzerinden altı ay geçmesine rağmen
hükümet değişikliği yaşanmıştır.
Kritik fiyat değişkenleri olan faiz
oranı ve döviz kurundaki kırılganlıklar devam etmektedir. Cari açığın
gerilemesine rağmen, ihracattaki
32
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
OECD’nin Haziran 2016
Ekonomik Görünüm Raporu
Küresel büyüme zayıf
OECD’ye göre, 8 yıl önce yaşanan
finansal krizden bu yana dünyada
ekonomik büyüme zayıftır. Küresel
GSYH büyüme hızının, bir önceki yıla
kıyasla değişmeyerek 2016 yılında
%3, 2017’de ise %3,3 olması beklenmektedir. OECD bölgesinde büyüme
oranları sırasıyla %1,8 ve %2,1; Euro
Bölgesinde ise %1,6 ve %1,7 olacaktır.
Talepteki durgunluk, yatırım, ticaret ve verimlilik artışlarındaki zayıflık
ve ülkelerin reform hızındaki yavaşlama, büyümenin istenen düzeyde
gerçekleşmemesine neden olmaktadır. Küresel ekonomide iyileşmenin
ılımlı düzeyde kalmasına bağlı olarak
OECD’de ortalama işsizlik oranı 2016
yılı için %6,4, 2017 için %6,2; Euro
Bölgesi için %10,2 ve %9,8 olarak tahmin edilmiştir.
OECD, Türkiye’nin 2016 büyüme
oranını %3,9’a yükseltti.
OECD, yeni raporunda daha önce
%3,4 olarak duyurduğu Türkiye’nin
2016 büyüme oranı tahminini %3,9’a
yükseltmiştir.
OECD’ye göre 2016’da Türkiye’de
kamu tüketimi, özel tüketime göre
çok daha yüksek oranda artacak,
yatırım artışı %3,6’dan %1,8’e gerileyecek, ihracat ve ithalat 2015’e
göre yükselecek, ancak net ihracatın
GSYH’ya katkısı daha da azalacaktır
(%-1,0).
OECD’nin 2016’ya ilişkin diğer tahminleri TÜFE’de %7,9, işsizlikte %10
ve cari açık/GSYH oranında %4,8’dir
(Tablo).
OECD’nin Haziran 2016
Ekonomik Görünüm
Raporu’nda Türkiye için
şu değerlendirmelerde
bulunulmuştur:
Türkiye’de GSYH’nin 2016 ve 2017’de
yıllık olarak %4’e yakın büyüyeceği
tahmin edilmektedir. 2016 yılı başında asgari ücret ve sosyal transferlerdeki ani yükseliş, özel tüketimi
artıracaktır. Buna bağlı olarak işgücü
maliyetlerindeki artış, ilk yıl için sağlanan desteklere rağmen ekonominin
rekabet gücünü ve ihracatı olumsuz
etkileyecektir. Hanehalkı gelirlerindeki zayıflama nedeniyle büyümenin
2017’de yavaşlaması beklenmektedir.
İş dünyası ve hanehalkı güveni, ciddi
bölgesel jeopolitik gerilimler ve zor iç
siyasi ortam dolayısıyla zayıf kalmaya devam edecektir. Bir çok alanda
OECD’deki iyi uygulamalara yakınsamayı sağlayacak olan Hükümet 2016
Yılı Eylem Planı’ndaki anahtar tedbirlerin uygulanması, içerde ve dışarıda
güveni artıracak, yatırımları ve büyümeyi destekleyecektir.
Verimlilik, zayıflamıştır. Etkin firmalar, düzenleyici çerçevedeki yetersizlikler nedeniyle tam potansiyelle
büyüyememektedir. Aynı zamanda,
yüksek oranda vasıfsız işgücü istihdam eden verimliliği düşük firmalar,
yasal mevzuatın tam olarak uygulanmaması nedeniyle ayakta kalmayı sürdürmektedir. İş ortamının ve
becerilerin geliştirilmesi konusunda
hayata geçirilmesi gereken düzenlemeler, kaynakların verimliliği düşük
firmalardan yüksek verimli firmalara
aktarılmasını sağlamalıdır.
Güçlü büyüme, iç talep
kaynaklıdır.
GSYH’deki büyüme, 2015 yılından
beri özel tüketime bağlı olarak güçlüdür. Hanehalkı güvenindeki azalma,
iç siyasi ortamdaki belirsizlikler ve
ciddi bölgesel çatışmalar, tüketimi
desteklememiştir. Hanehalkı tüketim
harcamaları, asgari ücretteki ve sosyal transferlerdeki artışa bağlı şekilde
güçlü olmayı sürdürmüştür. Suriyeli
sığınmacılar da tüketimi artırmıştır.
Buna karşılık, özel sektör yatırımları
durgunluğunu korumuştur.
2015 yılı boyunca döviz kurlarındaki gerilemeden kaynaklanan rekabet
gücü kazanımlarına rağmen, bölgesel
piyasalardaki ciddi daralma nedeniyle ihracat zayıf kalmıştır. Ocak-Şubat
2016 itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre Rusya’ya yapılan ihracat
%63, Irak’a ihracat %21 oranında düşüş göstermiştir. Öte yandan, mamul
mal ihracatı AB ve ABD piyasalarında
pazar payı elde etmiştir. Petrol fiyatlarındaki sert düşüş nedeniyle cari açık
azalırken, toplam mal ve hizmet ihracatı miktar olarak 2015 yılında azalmıştır. Rusya’nın Ocak 2016’dan beri
Türk ihracatına uyguladığı ambargo,
özellikle toplam istihdamın %7’sini
oluşturan turizm sektöründeki gerilemeye öncülük etmiştir. Şimdiye kadar
kolaylıkla sermaye girişi ile karşılanan dış finansman ihtiyacı, 2016’da
GSYH’nin %20’sine ulaşacaktır.
Makroekonomik politikalar,
kısa vadede destekleyicidir.
İşçilerin en az %30’u asgari ücret
aldığından, Ocak ayında %30 oranındaki asgari ücret artışı ve diğer sosyal
transferlerdeki artış, özel tüketimde
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
33
önemli bir artışa işaret etmektedir.
Fakat aynı zamanda, 2015 sonunda
%8,8’e ulaşan ve 2016 yılının ilk çeyreğinde elverişli gıda fiyatları ve güçlü döviz kuru sayesinde %7,5’e düşen
enflasyon üzerinde artış yönünde baskı yapmaktadır. Asgari ücretteki artıştan kaynaklanan uluslararası rekabet
gücü kaybına rağmen, iş dünyasının
güveni 2016 yılı başında açıklanan
ve işgücü ve ürün piyasalarına ilişkin
önemli yapısal reform hedefleri içeren
Hükümet Eylem Planı ile desteklenmiştir. Tam olarak uygulandığı takdirde bu eylem planı kayıtlı sektördeki
firmaları destekleyecek ve böylelikle
verimliliği ve ücreti daha yüksek işler
yaratılabilecektir. Aynı zamanda, 2016
yılı başında Doğu bölgelerindeki gerilimler, sınır bölgelerinde süren jeopolitik sıkıntılar ve terör saldırıları, genel
güven ortamını olumsuz etkilemiştir.
Makroekonomik politikalar kısa vadede destekleyicidir ve tahminler Yeni
Hükümetin Ocak ayında yayımlanan
Orta Vadeli Ekonomik Programın temel yönlendirmelerine bağlı kalacağı
yönündedir. Seçim vaatlerinin yerine
getirilmesiyle mali politikalar 2016 yılında genişleyici olacaktır; fakat genel
devlet harcamalarının GSYH içindeki
oranının yeniden %41’e düşürülmesiyle 2017’den itibaren harcamaların
sınırlandırılması
planlanmaktadır.
Küresel finansman koşullarının destekleyici olması, Merkez Bankası’nın
ortalama fonlama oranındaki düşüş
ve faiz oranı koridor aralığının azaltılması çerçevesinde para politikası, Şubat-Nisan döneminde gevşetilmiştir.
İhtiyatlı makroekonomik politikalar,
kredi kartı kullanımının belli tüketim
harcamaları kategorileri için teşvik
edilmesiyle, hafifçe gevşetilmiştir.
Riskler, iki yönde önemlidir.
Yıllık büyüme hızının 2016’da
%3,9’a ulaşması ve 2017’de bir miktar
azalması beklenmektedir. Enflasyon
oranının, %5’lik 2017 yılı hedefinin
üzerinde olmak üzere, 2016’nın ikinci
yarısında %8’in biraz altında kalacağı
tahmin edilmektedir. Eğer niyet edilen
yapısal reformlar uygulanabilirse, iç
siyasi ortamda ve bölgesel jeopolitik
koşullarda iyileşme olursa, güçlü özel
sektör yatırımları ve ihracat büyümeyi daha yukarı çekebilir. Bununla
birlikte tahminler, siyasi istikrara ve
Orta Vadeli Ekonomik Program’ın temel yönlendirmelerinin sürdürüleceği
varsayımlarına dayanmaktadır. Eğer
bunun aksi olursa, ya da bölgesel ve
iç gerilimler yoğunlaşırsa, iç tüketim ve turizm olumsuz etkilenecektir.
Buna ek olarak, uluslararası güvendeki herhangi bir zayıflama, sermaye
girişlerinde ve döviz kurlarında dalgalanmaları tetikleyerek kısa vadede
büyümeyi baskılayabilir. Ayrıca Türkiye, Çin’e ilişkin tahminler, ABD para
politikasında beklenen normalleşme
ve Avrupa ekonomisindeki yavaşlama
gibi küresel risklerden olumsuz etkilenebilir.
Türkiye: Talep, Üretim ve Fiyatlar
2012
2013
Cari fiyatlarla
Milyar TL
Piyasa fiyatlarıyla GSYH
Özel Tüketim
Kamu Tüketimi
Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu
Yurtiçi nihai talep
Stok değişimi1
Toplam yurtiçi talep
Mal ve hizmet ihracatı
Mal ve hizmet ithalatı
Net ihracat1
GSYH deflatörü
TÜFE
Özel tüketim deflatörü
İşsizlik oranı
Cari işlemler açığı2
1.Reel GYSH’daki değişimlere katkılar
2. GSYH’nın yüzdesi olarak
Kaynak: OECD Economic Outlook
34
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
2014
2015
2016
2017
1998 Fiyatlarıyla, yüzde değişim
1.416,8
994,4
210,3
287,1
1.491,8
-1,9
1.489,9
372,6
445,7
-73,1
4,2
5,1
6,5
4,4
5,2
1,4
6,5
-0,2
9,0
-2,9
3,0
1,4
4,7
-1,3
1,4
-0,1
1,3
7,4
-0,3
2,0
4,0
4,5
6,7
3,6
4,7
-0,3
4,6
-0,8
0,3
-0,3
3,9
4,2
8,0
1,8
4,3
0,0
4,5
2,7
5,6
-1,0
3,7
4,0
2,7
4,0
3,8
0,0
3,9
5,2
5,4
-0,3
-
6,2
7,5
6,2
9,0
-7,7
8,3
8,9
7,0
10,0
-5,5
7,5
7,7
6,6
10,3
-4,4
7,0
7,9
7,3
10,1
-4,8
6,5
7,3
6,6
10,2
-4,6
Dünya Bankası 2016 Küresel Büyüme Tahminini
%2,9’dan %2,4’e İndirdi
TÜRKİYE TAHMİNİ DEĞİŞMEDİ: %3,5
Dünya Bankası’nın Haziran 2016
tarihli Küresel Ekonomik Beklentiler
Raporu yayınlandı. Rapor’da 2016 küresel büyüme tahmini 0,5 puan azaltılarak %2,4 olarak belirtildi. Kısaca,
dünyadaki büyüme 2015’e göre artmayarak durgun seyredecek.
Gelişmiş ekonomilere ait 2016 büyüme tahmini Ocak Raporu’na göre
0,5 puan azaltılarak %2,2’den %1,7’ye;
gelişen ekonomilere ait tahmin de 0,6
puan azaltılarak %4,1’den %3,5’e indirildi (Ek Tablo).
2016’nın reel GSYH artış tahminlerine ülke bazında bakıldığında, Türkiye için %3,5 tahmininde bulunulduğu
ve 2017 için bu düzeyin korunduğu
görülüyor. Dünyanın büyüme lokomotifliğinde Çin yerini Hindistan’a bırakmış bulunuyor. 2016’da Çin %6,7; Hindistan %7,6 büyüyecek, üstelik 2017
tahminlerinde artış oranının Çin için
azaldığı, Hindistan için arttığı dikkati
çekiyor.
Filipinler,
Endonezya
ve
Malezya’nın %6,4 - 4,4 arası oranlarla
yüksek büyümede Hindistan ve Çin’e
eşlik edeceği; Mısır’ın Türkiye’ye yakın
(%3,3), ambargodan sıyrılan İran’ın
ise Türkiye’nin üzerinde (%4,4) büyüyecekleri tahmin ediliyor. Türkiye’nin
en önemli dış ticaret ve doğrudan yatırım rakipleri Romanya ve Polonya da
Türkiye’ye kıyasla daha yüksek oranda büyüyecek iken (sırasıyla %4,0 ve
%3,7) Bulgaristan ve Macaristan muhtemelen daha az büyümeyle yetinecekler (sırasıyla %2,2 ve %2,6).
Rusya ve Brezilya, ekonomilerinin
küçülmesi beklenen BRICS Ülkeleri
(sırasıyla %-1,2 ve %-4,0).
Dünya genelinde yavaşlamanın
hakim olduğu bu tabloda Türkiye, bü- genin durumunu kısmen belirleyiyüme açısından oldukça avantajlı gö- ci özellik taşıyor. Olumlu beklentiler
bağlamında; petrol fiyatları daha çok
rünüyor.
Ancak, Dünya Bankası Rapor’da artmazsa, enflasyon durgun kalabilir
Türkiye için önemli riskleri ifade edi- (çekirdek enflasyon Türkiye’de hedefin
üzerinde),faiz oranları azaltılabilir, cari
yor:
işlemler açığı ve döviz kurları avantajlı
“Türkiye 2015’te seçimlere ve arolur ve üretim artabilir”.
tan jeopolitik risklere rağmen yurt içi
talep artışı ile %4’lük
büyüme elde etti. AzaDÜNYA BANKASI’NIN
lan petrol fiyatları cari
BÜYÜME TAHMİNLERİ 2016-2017
açığın GSYH’ye oranını
%4,5’e indirdi. Sanayi
2015
2016
2017
üretimi, ihracat ve pera- ÜLKE
GERÇEKLEŞME
(T)
(T)
kende satış göstergeleri TÜRKİYE
4,0
3,5
3,5
2016’nın ilk yarısında DÜNYA
2,4
2,4
2,8
güçlü büyümenin de- GELİŞMİŞ EKONOMİLER
1,8
1,7
1,9
vam edeceğini göste- ABD
2,4
1,9
2,2
riyor. Ancak turizm AVRO BÖLGESİ
1,6
1,6
1,6
gelirlerinin azalışı ve je- JAPONYA
0,6
0,5
0,5
opolitik tansiyonun ar- İNGİLTERE
2,2
2,0
2,1
tışı, güveni baskı altında GELİŞEN EKONOMİLER
3,4
3,5
4,4
tutuyor. Zayıf dış talep, ÇİN
6,9
6,7
6,5
4,8
5,1
5,3
Rusya’nın uyguladığı ENDONEZYA
5,0
4,4
4,5
kısıtlamalar ve politika MALEZYA
5,8
6,4
6,2
belirsizliği 2016’daki FİLİPİNLER
2,8
2,5
2,6
büyümeyi azaltabilir. TAYLAND
BULGARİSTAN
3,0
2,2
2,7
Dış finansmanın sağ2,9
2,6
2,4
lanması temel öncelik MACARİSTAN
POLONYA
3,6
3,7
3,5
durumunda. Kentlerde
ROMANYA
3,7
4,0
3,7
meydana gelen terör
-3,7
-1,2
1,4
saldırılarının ve Güney RUSYA
ARJANTİN
2,1
-0,5
3,1
Doğu bölgesindeki sıBREZİLYA
-3,8
-4,0
-0,2
cak çatışmaların gidişa2,1
1,9
2,1
tı da büyüme tahminle- ŞİLİ
2,5
2,5
2,8
rini etkileyebilir. Ticari, MEKSİKA
MISIR
4,2
3,3
4,2
finansal ve işgücü piyaİRAN
1,6
4,4
4,9
sasıyla ilgili güçlü bağSUUDİ ARABİSTAN
3,4
1,9
2,0
lar nedeniyle Avro BölHİNDİSTAN
7,6
7,6
7,7
gesi’ndeki büyümenin
GÜNEY AFRİKA
1,3
0,6
1,1
geleceği
Türkiye’nin
Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler
içinde bulunduğu böl- Kaynak:
Haziran 2016; Aktaran TİSK
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
35
YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI
36
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Nihat ZEYBEKCİ
Ekonomi Bakanı
İthalata Bağımlılığı Yüksek Mallarda Küresel
Yatırımcıların Ülkemize Çekilmesi İçin Projeler
Geliştirilecek
Mevcut veriler ışığında son yıllarda ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların sanayi sektörümüze yönelen
miktarı konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Hükümetimizin göreve geldiği
2002 yılı doğrudan yatırımlar açısından da bir milat olmuştur. Her alanda
yenilikçi ve uluslararası işbirliği ile
piyasa dinamiklerini gözeten ekonomi
politikamız çerçevesinde doğrudan yatırımlarda da ülkemizin potansiyelini
hayata geçirecek düzenlemelere imza
attık. Bu çerçevede 1975-2002 yılları
arasında ülkemize yapılan doğrudan
yatırımların toplamı 15,1 milyar dolar
seviyesinde iken 2003-2015 yılları
arasında ülkemizin yakaladığı siyasi
ve makroekonomik istikrar sayesinde
toplam doğrudan yatırım girişi yaklaşık 11 kat artarak 165,5 milyar dolara
ulaştı. Söz konusu performans, piyasa
dostu reformlar, uluslararası işbirliğine açık duruşumuz, altyapı olanaklarında gösterilen gelişim ve iç pazarımızdaki istikrarlı büyüme görünümü
gibi pek çok faktörün bileşkesi olarak
görülebilir.
Doğrudan yatırımların sektörel dağılımına baktığımızda ise 2002-2015
döneminde doğrudan yatırımların
Ekonomik yapının en önemli arterlerinden olan imalat ve finans
sektörlerine gelen doğrudan yatırımların söz konusu payları, ekonomimize duyulan güvenin çok
önemli bir göstergesi niteliğindedir.
%36’sının finans, %24’ünün imalat,
%12’sinin enerji, %9’unun bilişim sektöründe gerçekleştiği ve diğer sektörlerin ise % 19 pay aldığı görülmektedir.
Ekonomik yapının en önemli arterlerinden olan imalat ve finans sektörlerine gelen doğrudan yatırımların söz
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
37
İmalat sanayinde gerçekleştirilen
doğrudan yatırım payının 20022010 yılları arasında ortalama
%19 iken bu payın 2011-2015 döneminde %30’a çıktığı görülmektedir.
konusu payları, ekonomimize duyulan
güvenin çok önemli bir göstergesi niteliğindedir. Ana sektör ağırlıkları açısından dünya ve gelişen ülkelerdeki
eğilimlere paralel, çeşitli yapıda, bağımlılığı düşük söz konusu doğrudan
yatırım gerçekleşmeleri, ülkemizin küresel trendleri yakalayan, sürdürülebilir bir doğrudan yatırım performansına
sahip olduğuna işaret etmektedir.
İmalat sanayiinde gerçekleştirilen
doğrudan yatırım payının dönemler
arası karşılaştırması incelendiğinde
ise son 5 yıl içerisinde söz konusu payın yükseldiği görülmektedir. İmalat
sanayinde gerçekleştirilen doğrudan
yatırım payının 2002-2010 yılları
arasında ortalama %19 iken bu payın
2011-2015 döneminde %30’a çıktığı
38
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
görülmektedir. Bu durum uluslararası
yatırımcıların ülkemizde son yıllarda
imalat sanayine artan ilgisini göstermektedir.
Türkiye’nin uluslararası sermaye hareketlerinden henüz yeterince
pay alamamasının nedenleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Son 13 yıllık dönem içerisinde hükümetlerimizce yürütülen istikrarlı
ve öngörülebilir politikalar sayesinde
ekonomide güven ortamı oluşturulmuş ve bu kapsamda uluslararası doğrudan yatırım girişleri kayda değer bir
biçimde yükselmiştir. Türkiye 2003
yılından bu yana gerçekleştirdiği doğrudan yatırım hamlesini istikrarlı bir
şekilde sürdürmektedir.
Ülkemizde hâlihazırda faaliyet
gösteren yabancı sermayeli şirket sayısının her yıl artan bir tablo çizmesi
ve 2015 sonu itibariyle Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası sermayeli
şirket sayısının 47.590’a ulaşmış olması, bu durumun bir başka göstergesi
niteliğindedir.
Bunlara ilaveten, küresel ölçekte
zayıf makroekonomik büyüme görünümü, politika belirsizlikleri ve gelişen ülkelerde yavaşlama gibi aşağı
yönlü risk unsurları nedeniyle, daha
yüksek artışlar arzu edilse de, bölgesinin en önemli yatırım üslerinden olan
Türkiye, geçtiğimiz 2 yılda da istikrarlı
görünümü ve güvenilir politika çerçevesi ile bölgesinde en fazla doğrudan
yatırım yapılan ülke olarak lider konumunu sürdürmüştür.
Sanayi sektörüne yönelik doğrudan yatırımların artırılması konusunda özellikle Bakanlığınızca
alınan, uygulanan ya da planlanan
tedbirler nelerdir?
Kamu ve özel sektörün üst düzey
katkı ve katılımları ile yapılan değerlendirmeler sonucunda, Bakanlığımız
tarafından ulusal strateji ve temel
politika belgeleri ile uyumlu olarak
hazırlanan Girdi Tedarik Stratejisi
(GİTES) çerçevesinde İthalat Bağımlılığı Yüksek Ara Mallarda Yatırımların
Özendirilmesi amacına yönelik Motor
ve Kompresör sektöründen İş Makinaları sektörüne, Kimyasallar sektöründen rulman imalatına kadar 11
farklı sektörde küresel yatırımcıların
ülkemize çekilmesi yönünde projeler
geliştirilmesi öngörülmüştür. Anılan
yol haritası kapsamında, pek çok farklı uluslararası firma ile gerçekleşen görüşmelerde firmalara ülkemizin genel
ekonomik görünümü, ilgili ürün veya
ürün grubu özelinde ihracat ve yatırım
olanakları ile Yatırım Teşvik Sistemini
içeren kapsamlı ve sistematik yurtdışı
tanıtım faaliyetlerine devam edilmektedir.
Diğer taraftan sanayi sektörü de
dâhil olmak üzere tüm sektörlerdeki
yatırımların artması amacıyla yatırımların önündeki idari ve bürokratik engelleri doğru bir şekilde tespit
ederek, bunları azaltacak ve iş yapma
süreçlerini kamu ve özel sektör temsilcilerinin bir arada olduğu bir platform
niteliğinde olan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YO-
İKK) bünyesinde sürdürmekteyiz.
Ayrıca son dönemde geçtiğimiz aylarda kabul edilen Ar-Ge Reform Paketi düzenlemeleri çerçevesinde tasarım
faaliyetleri de Ar-Ge mevzuatı kapsamına almış bulunuyoruz. Çalıştırılması zorunlu Ar-Ge personeli sayısında
sektöre bağlı esneklik sağladık ve ArGe personeli için sağlanan gelir vergisi
teşviklerini artırdık.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve marka,
coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı
model ile geleneksel ürün adlarına
ilişkin başvuruları, tescil ve tecil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline
dair hukuki ve cezai yaptırımları düzenleyen Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı komisyonda kabul edilmiş ve
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülme
aşamasına geçmiştir.
Uzun zamandır gündemimizde bulunan ve AB uyum sürecinde önemli
bir yapıtaşı olan Kişisel Verilerin Ko-
Önümüzdeki dönemde imalat sanayimiz ekonomimiz genelinde
olduğu gibi doğrudan yatırımlar
açısından da önemini koruyacaktır. Bu çerçevede özel ve kamu işbirliği ile attığımız adımlar ışığında, ülkemizin uluslararası yatırım
potansiyelinin sınırlarına erişerek
dünyada bu alanda elde ettiği konumunu daha ileri noktalara taşıyacağına olan inancım tamdır.
runması Kanunu da 2016 yılı Nisan
ayında Meclis Genel Kurulunda kabul
edilerek yasalaşmıştır.
Önümüzdeki dönemde imalat sanayimiz ekonomimiz genelinde olduğu gibi doğrudan yatırımlar açısından
da önemini koruyacaktır. Bu çerçevede özel ve kamu işbirliği ile attığımız
adımlar ışığında, ülkemizin uluslararası yatırım potansiyelinin sınırlarına
erişerek dünyada bu alanda elde ettiği
konumunu daha ileri noktalara taşıyacağına olan inancım tamdır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
39
Mehmet BÜYÜKEKŞİ
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)
Başkanı
İhracat Artışı İçin İmalat Sanayiinin Doğrudan
Yabancı Yatırımlardaki Payı Daha Fazla Olmalı
Bize önce ülkemize gelen doğrudan yatırımların miktarı, yöneldiği
sektörler ve yabancı yatırım-ihracat
ilişkisi konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Doğrudan yabancı yatırımlar dünyada 2000’lerin başından itibaren
hızla yükselişe geçmiş, ancak küresel
krizle birlikte bu yükseliş yavaşlamıştır. Son olarak 2015 yılında gerçekleşen yaklaşık 1,7 trilyon dolarlık doğrudan yatırımlar hala 2007 yılındaki
1,9 trilyonluk seviyenin altında. Ülkemizde de benzer şekilde, 2007 yılında
22 milyar dolarla en yüksek doğrudan
yabancı yatırım girişi gerçekleşirken,
2015 yılında giren rakam 16,8 milyar
dolar oldu. Bir önceki yıla göre %34
artış gerçekleşen doğrudan yabancı
yatırım girişinde, rafineri yatırımları,
banka, gıda ve ulaştırma sektörüne yapılan yatırımlar ön plana çıkmıştır. Bu
yatırımların üçte ikisi Avrupa ülkelerinden gelirken, bu ülkeler arasından
İspanya, Lüksemburg ve Hollanda ön
plana çıkmıştır. Yapılan yatırımların
sektörel dağılımı ihracat etkisi açısından son derece önem arz ediyor.
2002 yılından bugüne kadar yapılan
yatırımlara baktığımızda yapılan yatı-
40
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
rımların yaklaşık dörtte birinin imalat
sanayine, üçte birinin ise finans sektörüne yapıldığını görüyoruz. Doğrudan
yabancı yatırım girişinin artışı elbette
cari açığın finansmanı açısından son
derece önemli. Ancak, yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı
etkide bulunması için imalat sanayinin yatırımlardaki payının daha fazla
olması gerekmektedir. Bu oran 2012
yılında %42 ile son dönemin en yüksek seviyesine ulaşırken, 2015 yılında
%35 seviyesinde seyretti. Umuyoruz
ki, önümüzdeki yıllarda ihracatımız
üzerinde doğrudan artırıcı etkiye sahip olan imalat sanayinin doğrudan
yatırımlardaki payı %50’ler seviyesine çıkar.
Ülkemizin daha hızlı büyümesinin daha yüksek teknolojili ürünler
ihracatının artırılmasına bağlı olduğu gerçeği karşısında, bu konuda
alınması gereken tedbirler ve uygulanması gereken politikalara ilişkin
görüş ve önerilerinizi öğrenebilir
miyiz?
Geçtiğimiz 15 yılda ihracatımızda
niteliksel dönüşüm yaşadığımızı görüyoruz. Geçmişte daha çok tekstil ve
yaş sebze-meyve ağırlıklı bir ihracat
Doğrudan yabancı yatırım girişinin artışı elbette cari açığın finansmanı açısından son derece
önemli. Ancak, yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı etkide bulunması için imalat
sanayinin yatırımlardaki payının
daha fazla olması gerekmektedir.
yapımız mevcutken, şimdi otomotiv,
elektronik cihazlar ve makine ihracatımız üst sıralarda yer almaya başladı. Bu süreçte ihracatımızdaki ağırlık
orta-düşük teknolojili ürünlerden orta-yüksek teknolojili ürünlere doğru
kaydı. Ancak, ileri teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı ise maalesef
%3’ler düzeyine geriledi. Tabi, biz
orta-düşük teknolojiden orta-yüksek
teknolojiye geçişi oldukça önemli buluyoruz. Fakat, bunu kesinlikle yeterli
görmüyoruz. Artık tüm dünyayı önüne
katıp götüren yeni bir süreç başlıyor.
Sanayide artık dördüncü safhaya geçiliyor ve otomasyonun, akıllı üretimin
önemi giderek artıyor. Türkiye olarak
dünyada üretim kanallarında gerçekleşen bu devrimin kesinlikle gerisinde
kalmamalıyız. Diğer taraftan, yüksek
İleri teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı ise maalesef %3’ler
düzeyine geriledi. Tabi, biz ortadüşük teknolojiden orta-yüksek
teknolojiye geçişi oldukça önemli
buluyoruz. Fakat, bunu kesinlikle yeterli görmüyoruz. Artık tüm
dünyayı önüne katıp götüren yeni
bir süreç başlıyor.
katma değerli üretimimizi artırmak
adına daha fazla ar-ge faaliyetleri
yürütmeli, daha fazla inovasyona ve
inovatif ürünlere odaklanmalı, daha
fazla markalaşmaya önem vermeliyiz.
Ülkemizde sermaye birikimi her geçen
yıl artıyor. Aynı şekilde ar-ge harcamalarının GSYH içindeki payı da her
geçen yıl artmaya devam ediyor. Şu an
bu oran %1 seviyesinde. Hedefimiz bu
oranı gelişmiş ülkelerdeki seviye olan
%3 bandına yükseltebilmek. Bunun
için hem özel sektörün hem devletin
hem de üniversitelerimizin koordineli
bir şekilde taşın altına elini koyması
gerekiyor. Burada bu ahengi doğru bir
şekilde yakalayabilmemiz şart. Üniversitelerimiz daha fazla araştırma
yapmalı, özel sektörümüz daha fazla
ar-ge harcamalarına kaynak ayırmalı
ve devlet de etkin bir şekilde stratejik alanlarda desteklerde bulunmalı.
Türkiye’nin dinamik ve genç bir nüfusa sahip olması bizi diğer ülkelerin bir
adım önüne çıkarıyor. Kaynaklarımızı
etkin bir şekilde kullanarak bu potansiyele maksimum düzeyde ulaşmalıyız.
Bu çerçevede, TİM’in de çalışmalarına katıldığı YOİKK’in yürüttüğü
faaliyetlere ilişkin düşüncelerinizi
açıklayabilir misiniz?
Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesi son derece hayati bir konu.
Dünya Bankası araştırmasına göre
Türkiye İş Yapma Kolaylığı Endeksinde dünyada 55. sırada yer alıyor. Bu
bizim için kabul edilemez bir seviye.
Üretimin, ticaretin, ihracatın, ithalatın
her alanında gereksiz iş yükü yaratan
formalitelerden bir an önce kurtulmamız gerek. Yurtdışından bir yatırımcı
ülkemize geldiğinde şirketini çok kısa
bir sürede kurabilmeli. Aynı şekilde,
ülkemizde yetişen genç girişimcilerimizin de cesaretlerini kıran basit ama
zaman alan bürokratik işlerin en kısa
zamanda minimuma indirilmesi gerekiyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarını dikkatle
takip ediyoruz. Nisan ayında yapmış
olduğumuz genişletilmiş Başkanlar
Kurulu toplantımızda Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Bülent Tüfenkçi
aramızda yer aldı ve şirket kurulumu
Türkiye olarak dünyada üretim
kanallarında gerçekleşen bu devrimin kesinlikle gerisinde kalmamalıyız.
için gerekli sürenin 7-8 günden 1-2
güne indirileceğini açıkladı. Yine ülkemizde ticaret hayatı için kritik öneme
sahip olan çekle alakalı bazı düzenlemeler yapılarak çekin daha güvenli bir
ödeme aracı haline getirileceğini aktardı. Diğer taraftan, iç ticarette gerekli
düzenlemelerin yapılmasının yanında
dış ticarette de gümrüklerdeki formalitelerin azaltılmasını oldukça önemli
buluyoruz. 2016 yılı Mart ayında Türkiye, DTÖ çatısı altındaki Ticaretin
Kolaylaştırılması Anlaşmasına imza
attı. Bu kapsamda, dünya ülkelerinin
üzerinde önemle durduğu gümrüklerde modernizasyonu sağlayarak, işlem sürelerini ve maliyetlerini en aza
indirmemiz gerekiyor. Bu kapsamda,
önümüzdeki dönemde gümrüklerde
Tek Pencere sistemine geçilecek olmasını da son derece memnuniyetle karşılıyoruz.
2016 yılı Mart ayında Türkiye,
DTÖ çatısı altındaki Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasına imza
attı. Bu kapsamda, dünya ülkelerinin üzerinde önemle durduğu
gümrüklerde
modernizasyonu
sağlayarak, işlem sürelerini ve
maliyetlerini en aza indirmemiz
gerekiyor.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
41
Arda ERMUT
Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı
UDY Çekimiyle Teknoloji, İstihdam ve İhracat
Gelişimi Sağlanması Öncelikli
Bize önce Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın amaçları,
görevleri ve faaliyetleri konusunda
kısa bilgi lütfedebilir misiniz?
Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım
Ajansı (TYDTA), Türkiye’nin ekonomik
kalkınmasında gereksinim duyulan
yatırımların arttırılması, Türkiye’de
yatırım yapılmasını özendirmeye yönelik yatırım destek ve tanıtım stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanması
maksadıyla 2006 yılında 5523 sayılı
kanun ile kurulmuştur.
TYDTA’nın çalışmaları, Türkiye’nin
yatırım ortamının tanıtımı ve
Türkiye’ye gelecek veya Türkiye’de
mevcut yatırımcılara yatırım yapmadan önce, yatırım aşamasında ve yatırımlarını yaptıktan sonra ihtiyaç duydukları bilgilendirme ve yönlendirme
hizmetini baş koordinatör olarak ilgili
kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde
sağlanması olarak iki kategoriye ayrılmaktadır.
Doğrudan Başbakanımız Sayın
Binali Yıldırım’a bağlı olarak hizmet
vermekte olan kurumumuzun merkezi
Ankara’da olup İstanbul’da da bir ofi-
42
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
si bulunmaktadır. Ayrıca yatırım potansiyeli yüksek belli başlı ülkelerde
temsilci niteliğinde danışmanlarımız
mevcuttur.
TYDTA’nın Uluslararası Doğrudan
Yatırım (UDY) çekmede temel öncelikleri; bu yatırımların katma değer
yaratarak ülkemize teknoloji transferi
sağlaması, istihdam yaratması ve ithalatımızı düşürerek ihracatımızı arttırmamıza hizmet edecek türden yatırımlar olması şeklinde üç ana başlık
altında özetlenebilir.
Bu amaca hizmet etmek üzere
TYDTA bünyesinde farklı dilleri konuşabilen ve önemli bir kısmı özel sektör
tecrübesine sahip, yurtdışı deneyimi
olan proje direktörleri istihdam edilmektedir. Sözkonusu proje direktörleri TYDTA’da oluşturulmuş olan; Ülke,
Sektör ve Özel Çalışma takımlarında
görev almaktadırlar.
2003 yılında çıkarılan 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu’nda da açık bir şekilde ifade
edildiği üzere eşit muameleye tabi
olan yerli ve yabancı yatırımcılara sunulan hizmetler arasında; yatırımcıyı
Uluslararası Doğrudan Yatırım
çekmede temel öncelikleri; bu yatırımların katma değer yaratarak
ülkemize teknoloji transferi sağlaması, istihdam yaratması ve ithalatımızı düşürerek ihracatımızı
arttırmamıza hizmet edecek türden yatırımlar olması şeklinde üç
ana başlık altında özetlenebilir.
yürürlükteki kanunlar hakkında bilgilendirme, yatırım yeri seçimi, sektörel
raporlar hazırlama, çalışma izinleri,
teşvik başvuruları vb gibi bürokratik
süreçlerin hızlandırılması ve mevzuatta yatırımcılar lehine iyileştirilmeler
yapılması sayılabilir.
Temel amacınız uluslararası yatırımcılara ülkemizin sunduğu yatırım olanaklarını tanıtmak ve bunlara destek vermek olduğuna göre, bu
alanda son yıllarda ülkemize gelen
doğrudan yatırım tutarları ve nitelikleri ile ilgili görüş ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Türkiye 2002 yılına kadar toplam
15 milyar dolar UDY çekerken, 2003
Ülkemizde daha fazla katma değer üreten imalat sektörleri ile
ülkemizin ithalata bağımlılığını
azaltan enerji sektörlerine gelen
yatırımlar son beş yılda artış göstermiştir.
yılından bugüne kadar olan 13 yıllık
dönemde 165 milyar doların üzerinde
UDY çekmiştir. Türkiye’nin geçtiğimiz
yıl çektiği UDY miktarı 16,8 milyar
dolar olup, sadece bu bir yıllık tutar
bile ülkemizin 2002 yılına kadar çektiği toplam UDY miktarı olan 15 milyar
dolardan fazladır. Dolayısıyla çekilen
UDY tutarında özellikle 2002 yılından
bu yana kaydedilen gelişim ülkemizde
bu alanda somut bir dönüşüm yaşandığının açık bir delilidir.
Diğer taraftan özellikle son yıllarda
ülkemizin çekmekte olduğu UDY’nin
geldiği ülkeler bazında daha dengeli bir
dağılım gözlenmekte olup, sektörler bazında da imalat sektörüne doğru daha
olumlu bir değişim yaşanmaktadır.
2002-2010 döneminde Türkiye’ye
gelen UDY’nin %75’i Avrupa ülkelerinden gelmekteyken, 2011-2015 döneminde bu oran %66’ya düşmüş, ancak 2002-2010 döneminde %10 olan
Ortadoğu’nun payı %14’e, %2 olan
Asya’nın payı da %6’ya çıkmıştır.
Keza, 2002 yılında en büyük 10
UDY kaynağı toplam UDY ithalatının
%95’ini oluştururken, 2015 yılında
en büyük 10 UDY kaynağı Türkiye’nin
toplam UDY ithalatının %84’ünü oluşturmaktadır. Bu durum da Türkiye’nin
kaynak çeşitlendirmesi yönünden de
daha avantajlı bir konuma geldiğini
göstermektedir.
Benzer şekilde sektörel dağılımda
da son beş yılda olumlu anlamda bir
dönüşüm yaşanmıştır. Bu çerçevede
ülkemizde daha fazla katma değer
üreten imalat sektörleri ile ülkemizin
ithalata bağımlılığını azaltan enerji
sektörlerine gelen yatırımlar son beş
yılda artış göstermiştir.
Örneğin, 2002-2010 döneminde ülkemize gelen UDY’nin yaklaşık
%71’i hizmetler, %18’i imalat ve %9’u
enerji sektörüne gelmekteyken, 20112015 döneminde imalat sektörünün
payı %30’a, enerji sektörünün payı ise
%16’ya çıkmıştır. Hizmetler sektörünün payı ise %51’e düşmüştür.
İmalat sektörü özelinde bilgisayar,
elektrik-elektronik ve optik ürünleri
imalatı ile kimyasal ürünlerin imalatı
ön plana çıkmaktadır.
İmalat ve Enerji sektörlerinin payının artması ülkemizin küresel değer
zincirinde daha üst sıralara çıkması
sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca,
ülkemizin ithalata olan bağımlılığının
azaltırken ihracatını da arttırarak dış
ticaret açığının sınırlanması açısından
oldukça önemlidir.
Ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımların arttırılması ve
özellikle kalkınmanın motoru durumunda bulunan sanayi sektörümüze yönlendirilmesi konusunda
halen yapılan ve yapılması gereken
çalışmalar ve Ajansınızın bu konudaki faaliyetleri hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
TYDTA’nın kuruluşundan bu yana
dünya çapında önemli tanıtım faaliyetlerinde bulunulmuş ve Türkiye
hakkında önemli oranda farkındalık
yaratılmıştır.
Tanıtım faaliyetleri bundan sonra da devam edecek olmakla birlikte,
ekonominin motoru durumunda bulunan sanayi sektörümüze daha fazla
ve daha kaliteli UDY çekilmesi, cari
açık oluşturan ara malınının ithalatına olan bağımlılığımızın azaltılması ve
Türkiye’nin küresel değer zincirlerine
daha fazla entegrasyonunu teminen,
özellikle son birkaç yıldır daha farklı
stratejiler izlenmektedir.
Türkiye’nin sanayi, kalkınma ve
ticaret stratejileri ile de uyumlu olmasına özen gösterilen bu stratejilerimiz;
İmalat ve Enerji sektörlerinin payının artması ülkemizin küresel
değer zincirinde daha üst sıralara
çıkması sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca, ülkemizin ithalata
olan bağımlılığının azaltırken ihracatını da arttırarak dış ticaret
açığının sınırlanması açısından
oldukça önemlidir.
•• UDY çekerken Türkiye’ye yüksek
katma değer getirecek; otomotiv,
elektronik ve elektrikli makinalar,
kimya, enerji, yaşam bilimleri, bilgi
ve iletişim teknolojileri, iş hizmetleri, savunma ve havacılık, lojistik
ve altyapı gibi öncelikli sektörlere
yoğunlaşmak,
•• Tasarım, ar-ge, pazarlama, veri
yönetimi gibi üretim-öncesi ve
üretim-sonrası
fonkiyonlarını
Türkiye’ye getirecek çok uluslu şirketlerden yatırım çekmek, •• Çok Uluslu Şirketlerin yatırımlarını
Türkiye’ye çekerek KOBİ’leri onların tedarikçi konumuna getirmek
ve bu şekilde KOBİ’leri küresel değer zincirlerine entegre etmek,
•• Büyük istihdam oluşturan, ihracat
odaklı veya büyük sermaye girişi sağlayan yatırımları ülkemize çekmek
gibi önceliklere göre belirlenmekte,
bu amaca hizmet edecek şekilde belli
ülkeler, sektörler ve firmalar hedeflenlenmekte ve bunlara yönelik özel stratejiler hazırlanmaktadır.
Diğer taraftan, halihazırda ülkemizdeki mevcut yatırımcıların genişleme
yatırımlarını desteklemek, ülkemizin
ve Ajansımızın stratejik öncelikleri ile
uyumlu birleşme-satın alma ve ortak
girişim faaliyetlerine yardımcı olmak,
yatırım ortamının iyileştirilmesi süreçlerinde daha etkin bir rol üstlenmek, önümüzdeki dönemde Türkiye
Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın
öncelikli faaliyetleri arasında yer almaya devam edecektir.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
43
Ender YORGANCILAR
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı
Yabancı Yatırımların Sanayiye Yönelmesi
Sağlanmalı
Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların
sanayi sektörümüz açısından mevcut durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
2000’li yıllarda küresel ölçekte
gözlemlenen likidite fazlalığı ve gelişen dijital teknolojinin getirdiği kolaylıklar, uluslararası yabancı yatırımların dikkat çekici düzeyde artmasını
sağlamıştır. Söz konusu artışın en yoğun olduğu ülkeler; ABD, AB, Japonya,
vb. gelişmiş ülkeler olmuştur.
Ancak, 2008 global krizi, uluslararası yatırımların yönelimi konusunda
önemli bir değişikliğe sebep olmuştur.
Zira, krizden sonra yatırımcıların, yeni
yatırım sahaları arayışlarının bir sonucu olarak, aralarında ülkemizin de
bulunduğu gelişmekte olan ülkelere
yönelik yabancı sermaye yatırımları
artış göstermiştir.
Ülkemize yabancı yatırımların artması ekonomik büyümemiz ve kalkınmamız adına en önemsediğimiz konulardan biridir. Zira, yabancı yatırımlar
istihdam sağlamakla birlikte, nitelikli
işgücü ve katma değer yaratıcı üretimi
yükselterek, teknolojiyi geliştirerek;
mikro ölçekte fabrikalarımız ile firma-
44
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
larımıza, makro ölçekte ise iş dünyamıza ve ülkemize önemli kazanımlar
sunmaktadır.
Bu doğrultuda, doğrudan yabancı
yatırımlar son yıllarda ülke ekonomimizin de en önemli maddelerinden
biri haline gelmiştir. 2000’li yıllarda
yaygınlaşan özelleştirme çalışmaları,
bunun en somut göstergesidir.
Yabancı yatırımlara ilişkin veriler,
söz konusu değişimi açık biçimde ortaya koymaktadır. 2010’da 8.899 milyon Dolar olan uluslararası doğrudan
yatırım girişleri 2014’de yüzde 40 artışla 12.523 milyon Dolar, 2015’de ise
2010’a göre yüzde 86 artışla 16.583
milyon Dolar düzeyine erişmiştir.
2015 yılındaki 16.583 milyon
Dolar’lık yatırım girişinin yaklaşık
yüzde 70’lik payına denk gelen 11.414
milyon Dolar’ı sermaye yatırımlarından oluşmaktadır.
Konuyu sanayi sektörü açısından
değerlendirmek için, yatırım girişlerinin alt kalemlerini incelediğimizde;
2010’da 847 milyon Dolar olan imalat
sanayideki yatırımların 2014’de yüzde
222 artışla 2.731 milyon Dolar, 2015’de
ise 2010’a göre yüzde 385 artışla 4.110
milyon Dolar olduğunu gözlemliyoruz.
Ülkemize yabancı yatırımların
artması ekonomik büyümemiz ve
kalkınmamız adına en önemsediğimiz konulardan biridir. Zira, yabancı yatırımlar istihdam sağlamakla birlikte, nitelikli işgücü ve
katma değer yaratıcı üretimi yükselterek, teknolojiyi geliştirerek;
mikro ölçekte fabrikalarımız ile
firmalarımıza, makro ölçekte ise
iş dünyamıza ve ülkemize önemli
kazanımlar sunmaktadır.
Bu bağlamda, sanayi sektöründeki yabancı yatırımların, genel yabancı yatırımlara kıyasla çok daha dikkat çekici
bir artış gösterdiği anlaşılmaktadır.
Bu noktada, imalat sanayinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar nezdinde yüzde 19’luk paya sahip
olan İzmir’in, yüzde 13’lük paya sahip
olan İstanbul’u ve yüzde 12’lik paya
sahip olan Ankara’yı geride bırakarak
ülkemizde birinci sırada yer aldığını
da belirtmek isterim. Yabancı yatırımcıların, sanayisi daha gelişmiş olan
Marmara Bölgesi yerine, Ege’de yer
alan İzmir’i daha çok tercih etmeleri,
kentimizin bu konuda açık ara avan-
Her ne kadar imalat sanayindeki
yabancı yatırımlar artış göstermiş
olsa da, yatırımcılar arasında son
dönemlerde büyük bir yaygınlık
kazanmış olan imalata dayalı
olarak uzun vadede geri dönüşüm
sağlayabilecek yatırım gerçekleştirmek yerine kısa vadede çok
daha fazla kazanç sağlama anlayışı, ekonomimiz için ciddi bir
tehdit unsurudur.
tajlı konumda olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte; son dönemlerde
ülkemize yönelik terör ve güvenlik
alanlarında artan tehditlerin ve uluslararası arenada yaşadığımız krizlerin,
imajımızı zedelenmesi yabancı sermaye adına oldukça olumsuz gelişmelerdir. Ülkemizin CDS endeks değerindeki yükseliş de yabancı sermayenin
ülkemize olan bakışının çekimser hale
geldiğini yansıtmaktadır.
Doğrudan yabancı yatırımların
artırılması ve beraberlerinde yüksek teknoloji getirmesi için devletçe
ve özel sektör kuruluşlarınca alınması gerekli tedbirler sizce nelerdir?
Öncelikle şuna dikkat çekmek isterim ki; her ne kadar imalat sanayindeki yabancı yatırımlar artış göstermiş
olsa da, yatırımcılar arasında son dönemlerde büyük bir yaygınlık kazanmış olan imalata dayalı olarak uzun
vadede geri dönüşüm sağlayabilecek
yatırım gerçekleştirmek yerine kısa
vadede çok daha fazla kazanç sağlama anlayışı, ekonomimiz için ciddi bir
tehdit unsurudur. 2008 global krizi,
finans ve inşaat sektörlerine dayalı
olan yatırımların, sadece kısa vadede
kazanç sağlayabileceğini ve sürdürülebilir büyüme üzerinde etkili olamayacağını ortaya koymuştur. Nitekim,
ülkemizde de geçtiğimiz yıllardaki finans ve inşaat sektörlerinin gelişimin-
den güç alan yüzde 8-9’luk büyüme
oranları, sürdürülebilir olamamış ve
son yıllarda yüzde 3-4 bandına kilitlenmiştir.
Böyle bir sürecin sonucu olarak,
üretimin ikinci planda kalması, hammadde ithalatı bağımlılığı gibi ciddi bir
sorunla yüzleşmemize sebep olmuştur. Bu bağlamda, yabancı yatırımların
özellikle imalat sanayiye ve teknolojik
katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini sağlamak, devletin ve
özel sektörün bu alandaki temel misyonu olmalıdır.
Bu doğrultuda, yabancı yatırımları artırabilmek için her şeyden önce
imalata dayalı ekonomik büyüme modeline ulusal bir strateji olarak tekrar
önem verilmesi gerekmektedir. Geçtiğimiz aylarda açıklanmış olan Orta
Vadeli Programda ve Yapısal Dönüşüm
Eylem Programlarında tekrar sanayileşme vurgusu yapılmasını çok olumlu
bir gelişme olarak değerlendiriyor ve
bu konudaki hedeflerin ivedilikle hayata geçirilmesini temenni ediyoruz.
Bununla birlikte, yabancı sermayenin payının artırılmasında ekonomik serbestliğin ve uluslararası ticari
anlaşmaların geliştirilmesi de büyük
Yabancı yatırımların özellikle
imalat sanayiye ve teknolojik katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini sağlamak, devletin
ve özel sektörün bu alandaki temel misyonu olmalıdır.
önem taşımaktadır. Ekonomik tarihin
en kapsamlı ticaret anlaşmaları olarak nitelendirilen TTIP ve TTP anlaşmalarının ülkemize yönelik etkilerini
değerlendirmemiz ve bu bağlamda hedeflerimizi belirlememiz, büyük önem
taşımaktadır.
Günümüzde bilişim çağının etkisiyle yatırımlar üzerindeki bürokrasinin
daha da esnetilmeye ihtiyacı vardır.
Yasal düzenlemelerden, yeni ekonomik modellerin uygulanmasına
kadar çok kapsamlı bir yelpazede yer
alan tüm bu hedefleri hayata geçirebilmemiz ve yabancı yatırımlar konusunda daha dikkat çekici başarılar elde
edebilmemiz için, devletin ve özel sektörün işbirliği içinde hareket etmesi
de şarttır. Bu işbirliğinin geliştirilmesinde devletimizin olduğu kadar biz
iş adamlarının da büyük sorumluluğu
vardır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
45
Mustafa BOYDAK
Kayseri Sanayi Odası (KAYSO)
Yönetim Kurulu Başkanı
Ülkemize İleri Teknoloji Ürünleri Üretecek
Yatırımların Çekilmesi Gerekli
Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların
sanayi sektörümüz açısından mevcut durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz.?
Türkiye’nin olmazsa olmazlarından
bir tanesi doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarıdır. Bu portföy yatırımları, finansal enstrümanlar haricindeki
doğrudan yabancı yatırımlar anlamına
gelmektedir. Türkiye’de bir mal yada
hizmetin doğrudan yabancı yatırımcılar tarafından gerçek ve tüzel kişiler
tarafından satın alınması anlamına
gelir ki veya sıfırdan yatırım yapılması
anlamına gelir ki bu Türkiye açısından
çok çok önemli ve hayati önemi olan
46
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
bir konudur. Türkiye’nin en önemli
problemlerinden bir tanesi cari açık
konusudur. Yabancı yatırımcılar cari
açık problemimizin en önemli ilaçlarından bir tanesidir. Bunu bilmemiz
lazım. Yatırım dediğimiz zaman üretim, istihdam, ihracat gibi konular
gündeme geliyor. Bunlarda ülkemiz
için en önemli kriterler. Ülkemize yatırım yapan yabancılar kar edecekleri
için ülkemize geri dönüş olarak girdi
sağlayacaklar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişi
son 14 yılda oldukça hızlanmıştı ancak
son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde
gitmektedir. Bunu da tekraren aşacağımıza inanıyorum çünkü göstergeler
bu yönde ilerlemektedir. Türkiye her
Türkiye’nin en önemli problemlerinden bir tanesi cari açık konusudur. Yabancı yatırımcılar cari açık
problemimizin en önemli ilaçlarından bir tanesidir.
halükarda cazibesini korumaktadır.
İtalya’dan Çin’e kadar olan eksen içerisinde en önemli sanayi yatırımı olan
ülkedir. Bu sanayi yatırımı olan ülke
hüviyetini devam ettirecektir. Özellikle gelişmiş ülkelerin mensupları
Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Afrika
pazarları gibi üçüncü dünya ülkelerine
açılmayı çok daha arzu etmektedirler.
Avrasya ve Kafkasya tarafına açılmayı
da Türkiye üzerinden hedeflemektedirler.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişi son 14
yılda oldukça hızlanmıştı ancak
son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde gitmektedir.
Doğrudan yabancı yatırımların
artırılması ve beraberinde ileri teknoloji getirmesi için devletçe ve özel
sektör kuruluşlarınca alınması gerekli tedbirler sizce nelerdir?
Devlet tarafından alınan tedbirlerle doğrudan yabancı serma-
ye yatırımlarının ülkemize girişinin
kolaylaştırılması lazım. Bürokratik
engellerimizin az olması lazım. Şirket kuruluşu ve şirket tasfiyelerinin
hızlıca yapılabilmesi lazım. Dünyada
kolay iş yapılabilir ülkeler endeksinde Türkiye’nin ilk 30 arasında olması
lazım. Bildiğim kadarıyla şu anda 58.
sıralardayız. Doğrudan yabancı yatırımlarda ileri teknoloji ürünleri üreten
yatırımların gelmesi lazım ki, bizim
rekabetçi yönümüzü geliştirsin. Dünyada bir yarış var. Artık ülkeler değil
şehirler yarışıyor neredeyse. Onun
için doğrudan yabancı yatırımların
girdiği, ileri teknoloji ürünlerinin üretildiği tedbirlerin alınması gerekiyor.
Karşımızda somut örnekler var. Geçmişte Türkiye ile mukayese edilemeyen fakat bugün ülkemizi hızla geride
bırakan ülkeler var. Buraların geçmişte aldıkları tedbirleri de göz önüne
alıp, bunlara uygun tedbirlerde geliştirmemiz gerekmektedir. Özel sektör kuruluşlarınca alınması gereken
tedbirlerde ortaklıklar tesis etmektir.
Ortaklıklar tesis ederken, bizim önyargılarımızdan arınmak sureti ile şirketlerimizi daha büyütüp, pasta payımızı
Bürokratik engellerimizin az olması lazım. Şirket kuruluşu ve
şirket tasfiyelerinin hızlıca yapılabilmesi lazım. Dünyada kolay
iş yapılabilir ülkeler endeksinde
Türkiye’nin ilk 30 arasında olması lazım. Bildiğim kadarıyla şu
anda 58. sıralardayız. Doğrudan
yabancı yatırımlarda ileri teknoloji ürünleri üreten yatırımların
gelmesi lazım ki, bizim rekabetçi
yönümüzü geliştirsin.
artırmamız gerekiyor. Hem kendimizin, hem yabancı yatırımcının istifadesi hem de ülkenin kalkınması açısında
bir durum olması söz konusu oluyor.
Bunları da sağladığımız zaman ülkemize yabancı yatırımcıları daha hızlı
çekeriz diye düşünüyorum.
Türkiye her halükarda cazibesini korumaktadır. İtalya’dan Çin’e kadar olan eksen içerisinde en önemli sanayi yatırımı olan ülkedir. Bu sanayi yatırımı olan ülke hüviyetini devam ettirecektir. Özellikle gelişmiş ülkelerin mensupları Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Afrika pazarları gibi üçüncü dünya ülkelerine açılmayı çok
daha arzu etmektedirler. Avrasya ve Kafkasya tarafına açılmayı da Türkiye üzerinden hedeflemektedirler.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
47
Prof Dr. Emre ALKİN
Kemerburgaz Üniversitesi
Rektör Yardımcısı
Devletin Kurgulaması İş Yaratmaya Yönelik Olmalı
Önce, “Her şey ekonomi değil” dedi,
ekonominin öznesinin insan olduğunu hatırlatarak. Yalın Alpay ile birlikte
kaleme aldığı kitabı, “Mucize çözüm
yoktur, sadece senin aklına gelmemiştir” diyerek insanı rahatlatan, farklı bir
bakış açısı sunuyor. Ardından “Paylaşmasak olmazdı” da filmi günümüzden
geriye sarıyor. Yine Alpay ile birlikte
yazdığı kitabında 2015 yılından geri giderek, 2000’li yılların ekonomik, politik ve sosyolojik bir panoramasını ortaya koyuyor. Son olarak ikili, ‘Moulla’nın
Sanatı’ kitabında sıra dışı ressam Fikret
Mualla’yı anlatıyor. Kitapta Fikret Mualla için yapılan şu yorum belki de en
ilgi çekici olanıdır: “Yine de birbirine
en benzeyen, kendini en yinelediği
resimlerinde bile mutlaka sıradışı ve
farklıdır.”
Kendisi de sıra dışı ve farklı olmayı başarmış bir iktisat profesörü Emre
Alkin. TV yorumculuğu, köşe yazarlığı,
öğretim üyeliği, pek çok kurum ve kuruluştaki görevleri ve son olarak yazarlığı ile kendine has bir duruş sergiliyor
Prof. Dr. Alkin.
Kendisine telefonla ulaştığımızda bir
toplantıdan çıkmış, bir diğerine gitmeye
hazırlanıyordu. Kendisinden, “İmalat
Sanayiinde Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımlarının Artırılması İçin Alınması
Gerekli Tedbirler” gibi, başlığı bile insanı yormaya yeten bir konu üzerine görüş
48
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
bildirmesini istemiştik. ‘Bana bir saniye
verin, kulaklığımı takayım, hemen başlayabiliriz’ dedi.
Açıkçası, telefonun bir ucundaki
ben, öbür ucundaki bir iktisat profesörünün rakamlarla konuşacağını düşünmekle hata etmişim. Ben rakamlarla
soru sormaya çalıştıkça, onun aslında
çok daha önemli bir konuya; ‘işin felsefesine’ dikkat çektiğini anlamam biraz
süre aldı.
“İlk yapılacak şey, yepyeni şeyler
söylemek!”
Türkiye’nin şu an uyguladığı ve çok
başarılıyım dediği bir iktisat modeli olmadığına inandığını ifade eden Prof. Dr.
Alkin, ilk yapılacak şeyin, yepyeni şeyler
söylemek olduğunu söylüyor. Bu yepyeni
şeylerin ne olduğunu ve işin felsefesini
gelin hep birlikte Alkin’in o zarif ve nüktedan üslubuyla öğrenelim…
“Yabancı sermaye yatırımlarının
ekonomik büyümeye olan etkisi yadsınamaz. Yabancı sermayeyi bir ilaç
olarak tarif etmeye kalksak; en güzel
vitamin olarak tarif edebiliriz herhalde.
Çünkü eğer vücudunuza aldığınız besinlerde yeterince vitamin yoksa ekstra
olarak eksiğinizi dışarıdan tamamlamak durumundasınız.
Yabancı sermaye böyle bir şey işte.
Ama bir de makbul olanı var; öyle kısa
Bürokratlar da devlet idaresinde
düzenleyici otoritede görev alanlar da bir kere iş adamını, yabancı yatırımcıyı sevecekler. ‘Yahu
bu adam ne iyi yapıyor da geliyor
memleketimize, ne iyi yapıyor da
istihdam yaratıyor, ne güzel katma
değer yaratıyor, ben buna ne kadar yardımcı olabilirim’ diyecekler.
Ama bunun da kanunlara uymasını sağlamak lazım. Yani bürokrasi, hem devletin ciddiyetini koruyacak hem de bu insanların yarattığı
istihdama, katma değere cesaret
verecek girişimlerde bulunacak. O
yüzden girişimcilik, devlet memurundan öğrencisine, iş adamından
politikacısına kadar insanımızın
ruhuna işlemeli.
vadeli dönemde gelip, bono, tahvil,
hisse senedi gibi kağıtlar için geleni
değil kalıcı olanı makbuldür. Kalıcıdan
kastım, sanayi veya hizmet sektöründe
kalıcı şekilde birer sabit sermayeye dönüşmesidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yabancı
sermayeye olan ihtiyacı için pek çok
neden sayabilirim. En basitinden; cari
açığın kapanması için yabancı sermayeye ihtiyaç var. Ancak bu konuyu çok
derinleştirmeye gerek yok.”
İlk yapılacak şey, yepyeni şeyler
söylemek. Yepyeni bir iktisadi
ekonomik hikaye yaratmak gerekiyor. Yani ‘Türkiye ekonomisi
bundan sonra böyle büyüyecek’
diyebileceğimiz bir hikaye. Bunun
için de bir felsefe lazım. Bizde bu
felsefe eksik.
Türkiye’ye 2015’te 16 milyar dolar yabancı yatırım geldi. Bir önceki
yıla oranla yüzde 32 oranında bir artışa karşılık gelen bu durumu neye
bağlıyorsunuz?
Ben yabancı yatırımcı rakamlarının, özellikle yabancı sermaye giriş
rakamlarının Türkiye için iç kırılmaya yeterli olmadığını düşünüyorum.
Türkiye’ye şu an bahsettiğiniz 15, 16
milyar dolarlık yabancı yatırım girişi,
normalde zaten herhangi bir gelişen
ülkeye de giriyor. Yani dolayısıyla
2015’in 2014’den daha iyi olması beni
motive etmiyor.
Kendimize göre değil de bize benzer ülkelere göre bakarsak, yabancı
sermayede çok geride olduğumuzu görürüz. Yani, bize gelmiyor yabancı sermaye. Dünyada dolaşan yabancı sermaye miktarı büyüdükçe elbette bize
gelen rakam da büyüyecek. Fakat bu
rakamlar, Türkiye’ye yakışan rakamlar
değil. Bir kere bunu söylemek lazım. O
yüzden bunu bir başarı gibi görmenin
mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Ama hükümet üyelerinin açıklamalarına bakılırsa, doğrudan yabancı yatırımların ülkemize daha
fazla çekilmesi adına pek çok kolaylıklar getirdiklerini söylüyorlar.
Bahsettiklerinizle bir tezat yok mu
sizce?
Tezat şurada; mesela siz diyorsunuz ki ben çok güzel bir sanat eseri
yaptım ama kimse almıyor. Ben de
diyorum ki; ‘sen kimsenin talep etmediği bir işi insanlara sunuyorsun’. Dolayısıyla bizim ekonomik modelimiz
eski paradigmalarla yapılıyor. Köprü,
baraj, inşaat yapmak…. Yurt dışında,
o güçlü ülkeler, büyük ülkeler marka
tasarım, inovasyon, Ar-ge’de çok ileri
gittikleri için, bu sektörlerde bizim kolaylık diye gösterdiğimiz şeyleri artık
almak istemiyorlar.
Bir de biz ihaleleri sanki çok rekabetçiymiş gibi gösteriyoruz ama maalesef ihale şartnamelerimiz çok sert.
Dolayısıyla ihaleye girecek olan firmaların sahip olması gereken şartlar,
dünyadaki en büyük firmaların sahip
olmadığı ama Türkiye’deki firmaların
sahip olduğu şartlar. Yani dolayısıyla
bunlar hep tepki çekiyor. Diyorlar ki
siz bizi ihalelere sokmak istemiyorsunuz. Ama diyorsunuz ki Türkiye’de çok
iş var. Var ama Türkiye’de fırsat yok.
Yani iki sebepten dolayı zararımız
var. Bir tanesi, Türkiye’nin sunduğu
şeyleri yatırımcılar belki istemiyor.
Yani yatırımcılara iş sunuyormuş gibi
yapıyoruz ama aslında sunduğumuz
falan yok. Dolayısıyla bu gerçeğin bir
kere altını çizmek ve muhakkak bunu
gözden geçirmek lazım.
Bir de vergi politikalarımızdan, dış
ticaret erişimine kadar hiç biri birbiriyle eş güdümlü gitmeyen, tuhaf
uygulamalarımız var. Tabii, bunlarla
yabancıları aldattığımız zaman zorluk çekiyoruz. Mesela, ihracat yapın
diyoruz. İhracat yapmak istediğimiz
ülkelerin mallarını satın almıyorsak,
onların ürettiği malların ülkeye girişine türlü türlü engeller çıkarıyorsak,
o ülkeler niye bizim malımızı satın alsın? Değil mi?
“Türkiye’nin bir iktisadi
felsefesi yok!”
Buradaki hata şu; Türkiye’nin bir
iktisadi felsefesi yok. Dışardan bakan
yatırımcı, buranın nasıl bir memleket
olduğunu anlaması lazım. Yani liberal
bir memleket mi, komünist bir ekonomik model mi uygulanıyor. Olabilir
Sanayicilerimiz yurt dışında partner bulmakta zorluk çekiyorlar.
Çünkü partnerler diyor ki; ülkenize gelelim ama sizin vergi uygulamalarınız, cezalarınız, ithalat rejiminiz, dış ticaret rejiminiz
neresinden bakarsan bak sürekli
sizi tehdit altında bırakıyor.
tercihtir tüm bu saydığım modeller.
Ama Türkiye’de ne olduğunu anlamıyor insanlar. Karma ekonomik bir
model desek o değil; hani Atatürk’ün
iktisat kongresinden sonra uyguladığı
ve çok başarılı olduğu o sistem. Yani
Türkiye’nin şu an uyguladığı ve çok
başarılıyım dediği bir iktisat modeli
yok. Başarılı olduğu bazı işler var. İşte
onlarla da büyüme ayakta duruyor, tüketime dayalı bir şekilde. Ama yabancı
yatırımcı, yurt dışından baktığında hükümetin sunduğu şeylerin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyor.
Şu çok açık ki dışarıya çok popüler
mesajlar veriliyor. Fakat iş yapmak
dediğimiz şey popülerlik değil, aksine
popüler söylemleri kaldırmaktır. Yatırım dediğimiz şey karşılıklı kardır. Dolayısıyla Türkiye kar etmek istemiyorsa yatırımcı niye buraya gelsin. Bana
göre olayın özeti budur.
Buradan şu sonuca varabilir miyiz? Sizce, Hükümetin doğrudan
yatırımları daha fazla çekmesi için
belli sektörleri belirleyip bunlar
üzerine bir strateji oluşturması mı
gerekiyor? Artık alıştığımız baraj,
yol, köprü işlerinden vazgeçip daha
sanayiye ve üretime yoğunlaşan,
doğrudan yabancı yatırımcıları bu
sektörlere çekecek bir sistem mi
oturtulması lazım?
Kısaca işin özeti şu; bir, ilk yapılacak şey, yepyeni şeyler söylemek.
Yepyeni bir iktisadi ekonomik hikaye
yaratmak gerekiyor. Yani ‘Türkiye ekonomisi bundan sonra böyle büyüyecek’ diyebileceğimiz bir hikaye. Bunun
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
49
için de bir felsefe lazım. Bizde bu felsefe eksik.
Şöyle bir bakın; bir kere Bakanlar
koordineli bir şekilde konuşmuyorlar. Her konuda herkes fikrini beyan
ediyor. Faiz oranlarından tutun da dış
ticarete kadar. E bu kadar birbirinden
ayrı, bir biriyle çatışan cümleler kuran
bir Bakanlar Kurulu, kimseye güven
vermez tabii.
Dolayısıyla, bir, savunduğunuz ekonomik modelin felsefesi olacak. İki, bu
ekonomik felsefeye uygun konuşmalar yapılacak. Üç, ilk önce kendi iş adamını sevecek ki başkasının iş adamını
da sevsin. Kendi iş adamını sevmeyen,
yabancı sermayeyi sever mi? Dolayısıyla, bürokratlar da devlet idaresinde
düzenleyici otoritede görev alanlar da
bir kere iş adamını, yabancı yatırımcıyı sevecekler. ‘Yahu bu adam ne iyi yapıyor da geliyor memleketimize, ne iyi
yapıyor da istihdam yaratıyor, ne güzel
katma değer yaratıyor, ben buna ne
kadar yardımcı olabilirim’ diyecekler.
Ama bunun da kanunlara uymasını
sağlamak lazım. Yani bürokrasi, hem
devletin ciddiyetini koruyacak hem de
bu insanların yarattığı istihdama, kat-
50
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
ma değere cesaret verecek girişimlerde bulunacak. O yüzden girişimcilik,
devlet memurundan öğrencisine, iş
adamından politikacısına kadar insanımızın ruhuna işlemeli. Ne yazık ki
biz böyle bir ülke değiliz. Bunu kabul
etmek lazım. Biz girişimcilikten hoşlanmıyoruz, girişimciliği benimsemiyoruz.
Biraz ayrıntıya girelim isterseniz. En çok yatırımı hizmet ve finans sektörünün, ardından da sanayi ve enerjinin aldığı görülüyor.
Size göre bu tablo neyi ifade ediyor?
Bu tabloda imalat sanayinin yerini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tablonun böyle olması, bizim gerçekçi olmamamızdan kaynaklanıyor. Önce gerçekçi olalım. Türkiye’de
üretim yapan sektörlere bir bakın. Metali bük, plastiği eğ, ondan bir tane cep
telefonu veya televizyon çıkar. Bunların hepsi zaten dünyada çok ciddi rekabet alanı. Türkiye’deki sanayici farklı, sıra dışı, marifetli bir şey yapamıyor
ki. Araba üretmek benim işim mi? Ama
elektrikli araba üretmek benim işim.
Bu önemli. Ama araba üretmek bir şey
değil. Pek çok ülke otomobil üretiyor
Ne sanayi ne de ticaretle alakalı kolaylaştırıcı şeyler yok
Türkiye’de. Türkiye’de işleri zorlaştırıcı şeyler var. Tek elden hiç
bir şey yürümüyor. Dokuz tane
ayrı bakanlığa sorarak iş yapıyorsunuz.
zaten. Yani Uzakdoğu’daki elli - altmış
bin kişinin çalıştığı fabrikalara yetişemeyiz. Böyle bir gücümüz yok.
Bir başka örnek vereyim; dünyanın
küresel markaları olan Adidas, Nike,
Puma bunların üçü de Uzakdoğu’da
üretim yapıyorlar. Bunların fabrikaları yoktur biliyor musunuz? Bunlar
tasarım firmalarıdır. Dünyada en ucuz
ama en yüksek teknolojili ürünü ürettirecek ülkeyi ararlar. Şimdi bizim İthalat Genel Müdürlüğü diyor ki (aynen
böyle yazabilirsiniz); ‘Ya bunlar niye
Türkiye’de üretilmiyor’. Ben de soruyorum. Bir, Türkiye bunları niye üretsin?
Çünkü maliyetler pahalı. Türkiye’de
elli altmış bin kişinin çalıştığı, yüksek
teknoloji üreten böyle bir kuruluş yok.
İki; Türkiye böyle şeyleri üretmeli mi?
Özetle; ürettiğimiz bir sanayi politikamız yok. Neyimiz var; sanayi tak-
tiklerimiz var. O sanayi taktikleri de
Türkiye’de böyle devasa, çok yüksek
teknoloji üreten bir tasarım da içermiyor. Çünkü böyle tasarlanmamış.
Araba üretecek, cep telefonu üretecek, buzdolabı üretecek, ev elektroniği
üretecek, çamaşır makinesi üretecek.
Ben de soruyorum, bu mudur koskoca
Türkiye’nin geldiği yer?
“Türkiye Cumhuriyeti kendisine
yakışan sanayi ile yükselmeli”
Uzay, havacılık, tıbbi hassas optik
aletler, nanoteknoloji, bilişim, çeşitli aşılar, kanserle mücadele ilaçları
vb. Türkiye’ye yakışan şeyler bunlar.
Türkiye’ye yakışan şey lastik ayakkabı
üretmeye çalışmak değildir. Üretemezsin de zaten. Adam yüz yıl boyunca
üretmiş, çalışmış, denemiş, test etmiş.
Yüksek tasarım bu ürünlerine milyarlarca dolar para harcamış. Ondan sonra gidip Uzakdoğu’da ürettirmiş. Biz
niye bunlara rakip olmaya çalışıyoruz
ki? Senin böyle bir markan yok. O yüzden Ülker gidip Godiva’yı satın alıyor.
Ülker lüks çikolata pazarına Ülker
markası ile mi çıktı? Hayır; Godiva ile
çıktı.
tecek? Nasıl davranacak? Yani adam
inovasyon düşüneceğine, sürekli nakit
akışı düşünür hale geliyor. ‘Aman oradan vergi cezası mı gelecek, buradan
başka cezalar mı gelecek?’ diye düşünüyor.
kapasitesi üstün binlerce kişi var. Bizim mevzuat yazmak ya da bir proje
yapmakla ilgili bir sıkıntımız yok. Bizim felsefe ile ilgili bir sıkıntımız var.
Yani biz iş yapmak istemiyoruz. Bu kadar basit.
O yüzden bu veriyi ortaya koymadan önce, yabancılar neden gelmiyor
demeden önce, sanayicilere yurt dışından neden ortak gelmiyor demeden
evvel bir daha işin bu tarafına bakılmalı.
Peki, bu konudaki son mesajınız
ne olacak?
Bugün sizin de dahil olduğunuz
kıymetli sanayicilerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarına sorun; ne sanayi ne de ticaretle alakalı kolaylaştırıcı şeyler yok Türkiye’de… Türkiye’de
işleri zorlaştırıcı şeyler var. Tek elden
hiç bir şey yürümüyor. Dokuz tane ayrı
bakanlığa sorarak iş yapıyorsunuz.
Bu sıralarda bir de ‘milli’ meselesi
var. Milli sanayi… Zaten Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm fabrikalar millidir.
İsterse yabancının olsun. Bir kere küresel olmak isteyen bir şey, milli olamaz.
Küçük esnafa, bir kafeye, bir kafe
restoran zincirine kadar bir müsaade
almak için kimlerle uğraşıyorsunuz;
bir günde şirket açıyorsunuz ama gereken izni almak için aylarca koşturuyorsunuz. Şimdi bu durumu yabancı
yatırımcı görmüyor mu zannediyorsunuz? Burada bir sürü avukatlık şirketi var. ‘Türkiye’de bir şirket açarsak
başımıza hangi belalar gelir, bize rapor
yolla’ deyin, 200 sayfalık rapor çıkıyor
ortaya. Bizim ülkemizde ne yazık ki
profesyonelimiz de bürokratımız da
bir iş nasıl yapılmaz onun kafasında.
Aslında, sanayi politikamızdan tutun da eğitim politikamıza kadar ‘züccaciye dükkanına girmiş fil’ misaliyiz.
Bu yüzden koca koca sanayicilerimiz
yurt dışında partner bulmakta zorluk
çekiyorlar. Çünkü partnerler diyor ki;
ülkenize gelelim ama sizin vergi uygulamalarınız, cezalarınız, ithalat rejiminiz, dış ticaret rejiminiz neresinden
bakarsan bak sürekli sizi tehdit altında
bırakıyor. Şimdi yatırımcı bu tehditleri
mi düşünecek yoksa vizyon mu üre-
Şimdi yanlış anlaşılmasın. Ben bu
kararları alan kurulların da içerisindeyim. Sabahtan akşama kadar verdiğim
kavga bu yönde. Bana göre, nereden
bakarsanız bakın planlama teşkilatı ya
da bugünkü adıyla Kalkınma Bakanlığı matematik konuşturmuyor. Sadece
aritmetik konuşturuyor. Tabii hesapları üst üste koy, ‘bak biz böyle gidersek
böyle olacağız’ de. Bunu herhangi bir
istatistik odası da yapar. Türkiye’de
evelallah teknik kapasitesi, mevzuat
Bakın; iş yapmak bir alışveriştir.
Ülkelerle münasebetlerinizi veriş-alış
tarzında düzenlerseniz daha güzel
olur. Bir ülkenin malını almayacağım
diye yemin ediyorsunuz ve bunu basın
yoluyla açıklıyorsunuz; sonra aynı ülkeye mal satmak için ticaret heyetleri
düzenliyorsunuz. Bu bir paradokstur.
Dolayısıyla ülke olarak bakış açımızda, bakanlarımızda, siyasetçilerimizde, iktidarında, muhalefetinde bir
felsefe boşluğu var. Bugün Türkiye’nin
öncelikli olarak ‘hangi ekonomik felsefeyle’ çalıştığını gösteren bir anayasaya
ihtiyaç vardır. Ardından da sadece vatandaşın devlete değil, devletin vatandaşa görevini ifade eden bir anayasa
değişikliğine ihtiyaç bulunmaktadır.
Mevcut anayasaya sadece vatandaş mı
tabi? Devlet de tabi. Bizde bir felsefe
boşluğu var. Bunun sebebi de devletin
kurgulanmasının iş yaratmaya yönelik
olmamasıdır. Şu anda Türk sanayinin
geldiği yer bana göre ‘mucizedir’. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
bugüne kadar bu hükümet de dahil
var gücüyle sanayinin önde gitmesi
için çalışan siyasetçiler, milletvekilleri
müstesna, sanayimizin geldiği noktayı
böyle tek tük sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine borçluyuz. Siz de
bunlardan birisiniz.
Önümüze engeller çıkaracaklar.
Ama kimseye karşı eğilmeden bükülmeden doğru şeyleri söylersek, istediğimiz yere gideceğimize inanıyorum.
Hala umudum var yani.
Röportaj: Metin Ertunç
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
51
Prof.Dr.Salih BARIŞIK
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
İİBF
Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları
ve Büyüme
Dünyada siyasi ve teknolojik gelişmeler uluslararası sermaye hareketlerini artırmış ve finansal piyasaların bütünleşme evresi hızlanmıştır. Finansal
bütünleşme ile hızlanan yabancı sermayeden pay kapma yarışında gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) başarılı olduğu kesin değildir. Yabancı sermaye
de en fazla tercih edilen yöntem olan
doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) ile
büyüme ve istikrar arayışlarına katkı
beklenmektedir. Kısa vadeli spekülatif
nitelik taşıyan yabancı fonlar ödemeler
dengesi, döviz piyasaları ve finansal
piyasalar kanalıyla istikrarsızlıklara
neden olabilmektedir. GOÜ’in bu tür
sermaye hareketleriyle kırılganlıkları
artmış ve dünya da tekrarlanan krizler yaşanmıştır. DYY, bir firmayı satın
almak, kuruluş sermayesi sağlamak
veya mevcut bir firmanın sermayesini
arttırmak şeklindedir. DYY ile sermaye
birikimi, ürün çeşitliliği, kalite artışı,
istihdam artışıyla uluslararası pazarda
rekabetle gelecek büyüme hedeflenmektedir. Yabancı sermayenin amacı
en yüksek karı elde etmektir. Ülke seçiminde yatırımın karlılığı, piyasa hac-
52
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
mi, ülke ekonomisinin büyüme hızı,
altyapı, politik ve ekonomik istikrar
gibi faktörler ön plana çıkmaktadır.
Buna karşılık yatırım yapılan
ülkenin öncelikli amacı da sermayeyi
kalkınmanın finansmanında kullanmaktır. GOÜ karşı karşıya oldukları
sermaye yetersizliğini ve bunun neden
olduğu üretimin daralması problemini
aşmak için yabancı sermaye girişini
teşvik etmektedirler.
DYY’dan Olumlu Beklentiler:
DDY başlangıç sermayesini ilave olarak
çoğu zaman elde ettikleri kardan yatırımlara yönlendirilir. Böylece DYY teknoloji, sermaye birikimi, büyüme, vergi gelirleri, ülke içi rekabet, istihdam,
ihracat ve finansman gibi alanlarda
hem niceliksel hem de niteliksel gelişmelere neden olabilir. DYY’ların sanayi ve hizmet sektörlerine yönelmesi,
GOÜ’lerin sanayileşme çabalarına ve
dolayısıyla kalkınmalarına yardımcı
olduğu şeklinde yorumlanır. DYY yapıldığı sanayi kollarının dağılımı istihdam üzerinde belirleyici olmaktadır.
DYY’ın teknolojik düzeyi yatırımın
istihdama etkisini belirlemesinin yanısıra yerel firmalara teknolojik bilgi
aktarımı da yapabilir. Bu bilgi aktarımıyla piyasada artan rekabet insan ve
sermayenin firmalar arasında hareketini günlendirerek verimliliği artışı
yoluyla büyüme oranını yükseltebilir.
DYY yeni ve ileri teknolojilerle verimlilik artışını sağlayabilirken, yurtiçi
rekabeti artırarak tekelci yapının ortadan kalkmasına, yurtiçi üretimin
artmasına ve fiyatların düşmesine de
katkı yapabilir. Aşırı sayıda piyasa
düzenlemelerin yapıldığı ülkelerde
DYY’ın büyümeye katkısı beklenildiği
kadar olmayacaktır.
DYY’dan Olumsuz Beklentiler:
Firma satın almak veya ortak olmak
şeklinde DYY ile mevcut sermaye stoku el değiştirmiş olur ve istihdam-üretime katkı yapmaz. DYY’nin istihdam
etkisi belli ölçüde yerli firmaların
rekabet gücüne bağlıdır. Yerel firmaların rekabet gücü yüksek ise üretim,
ihracat, istihdam, büyüme ortaya çıkacaktır. Öte yandan denetim eksikliği
durumunda rekabet gücünü kaybeden
yerel firmaların kar hadleri düşecek,
yabancı yatırımcılar piyasanın hakimi
olacak, kaynaklar etkin kullanılmayacaktır. DDY’dan elde edilen yüksek
karın yurtdışına transferi ithalatın
artışına neden olabilir. Bankacılık
ve sigortacılık alanlarında sermaye
hareketleri spekülatif ivme kazanabilir, cirosu artan yabancı şirketler,
hükümetlerin büyüme ve kalkınma
stratejilerini yıpratarak, ekonomi politikalarını etkisizleştirebilir. Yabancı
yatırımcı lehine yapılan düzenleme ve
desteklemeler piyasayı birkaç dünya
devi şirketinin yerel şubelerine bırakabilir. Lisans/patent anlaşmaları üretilen katma değerin önemli bir kısmı
ülke dışına çıkarak ödemeler dengesini bozabilir, ülkeyi yeni kaynaklar için
kreditörlerden daha pahalı finansman
bulmaya itebilir. Yatırımlar yoluyla
elde edilen karların transferi, finans
şirketlerinin faiz gelirleri çok uluslu
şirketlerin karlarını artırırken, kaynakları AGÜ lerden gelişmiş ülkelere
doğru kaydırdığı bir gerçektir.
Finansman sıkıntısı çeken GOÜ’lerde bütçe açıkları DYY ile finanse edildiğinde ülke borçlanmadan daha az
kırılgan hale getirmektedir. DYY bir-
çok GOÜ için ana finansmanın kaynaklarından biri olarak görülse de,
finansal kriz dönemlerinde önemli
sorunlara yol açabilmekte, kendisi
kriz sebebi olabilmektedir. ÇUŞ’ler
finansal kaynaklarını bir ülkeden
diğerine kolayca aktarabilmekte,
GOÜ için yeni bir makroekonomik
dengesizliğin habercisi olabilmektedir. Ekonomik sorunların derinleştiği
dönemlerde, DYY’da azalma görülür,
üretim faaliyetini durdurup ülke dışına çakabilir, istikrarsızlık unsuru olabilir. GOÜ küresel trendleri dikkatlice
takip etme ve politikalarını buna göre
dizayn etme durumundadırlar. DYY, finansal kriz gibi dönemlerde faydadan
çok zararı ve riski de beraberinde getirebilmektedirler.
Türkiye‘de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımların Seyri:
Türkiye’nin en önemli ekonomik konularının başında orta gelir tuzağına
düşmeyerek ekonomik büyümesini
sağlamaktır. Bunun için yatırım sermayesine ve teknoloji yoğun ürünler
üretmeye ihtiyacı vardır. Türkiye için
DDY konusunda geç kalmışlık dikkati çekmektedir. Bu geç kalmışlıkta
enflasyon, ekonomik istikrarsızlık,
Grafik 1.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Yatırımlar
(Milyar $)
25
22
20,1
13,2
15
8,5
12,5
9
25
18,7
20
15
36,5
39,2
29,4
30
12,4
21
23,7
25,5
15
11,7
10
5
0
33,8
35
16,1
10
Grafik 2. Türkiye’de Yabancı Şirket Sayısı
(Bin Adet)
40
19,8
20
10
elverişsiz altyapı, özelleştirmedeki başarısızlıklar, aşırı bürokrasi ve yolsuzluk gibi faktörler gösterilebilir. 1980
sonrası Türkiye’ye gelen DYY önceki
dönemlere kıyasla ciddi oranda artmasına karşın asıl önemli dönem 2000
yılı sonrasıdır. 2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisi dışa açık ve özelleştirmeler ile devletin ekonomideki rolünü
sınırlayan bir politika izlemiştir. Bu
yeni yapı bir taraftan emek piyasasını
daha rekabetçi kılarken diğer taraftan
ülkeye önemli miktarda DYY gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de DYY
çekme konusunda 1954’den bu yana
çeşitli teşvik politikaları izlense de
gelen yatırımlar 2000 yılından sonra
anlamlı bir artış ivmesi göstermiştir.
1970-1980 arası GSYİH’nin ortalama
%0,12’si kadar olan Türkiye’ye yönelik DYY girişleri, 1980- 1990 arasında
%0,14’e, 1990-2000 arasında %0,34’e
ve 2000 sonrası dönemde %1,67’ye
kadar çıkmıştır. Grafik 1.de DDY’ın
seyri görülmekte olup, 2008 krizi sonrası beklentilerin altında kalmıştır.
Grafik 2.de görüldüğü gibi Türkiye’de
yabancı şirket sayısında istikrarlı bir
atış dikkati çekerken, doğrudan yabancı yatırımlardaki istikrarsızlıkla
bağdaşmamaktadır.
5
0
2005 2006 2007
2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012 2013
2014
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
53
Türkiye’de doğrudan yabancı sermayenin geliş amaçlarını gösteren Grafik 3,4’e baktığımızda tercihte ilk sıranın finanssigorta sektöründe olduğu ikinci sırada ise imalat sektörünün olduğu gözlenmektedir. Diğer sektörlerde dikkate değer bir
Türkiye’de doğrudan yabancı sermayenin geliş amaçlarını gösteren grafik 3,4’e baktığımızda
oran ve rakam
bulunmamaktadır.
Finans-sigorta
sektöründe
2008ikinci
sonrası
bir azalma
dikkati
çekerken olduğu
imalat sektörü ikintercihte
ilk sıranın finans-sigorta
sektöründe
olduğu
sırada
ise imalat
sektörünün
ci sıradaki varlığını
sürdürmektedir.
Finans-sigorta
ilk sıralarda
olması
doğrudan yabancı
yatırımcıların üretim
gözlenmektedir.
Diğer sektörlerde
dikkatesektörünün
değer bir oran
ve rakam
bulunmamaktadır.
Finans-sigorta
sektöründe
2008 sonrası
bir azalma
dikkati Türkiye’de
çekerken istikrarlı
imalat sektörü
ikinci
sıradaki
varlığını sektörünün
alanları yerine
ülkenin finansman
ihtiyacını
karşılamak,
büyüme
gösteren
finans-sigorta
Finans-sigorta
sektörünün
ilk sıralarda
olması
doğrudan
yatırımcıların
üretim
karından paysürdürmektedir.
alma amacında
olduğu şeklinde
yorumlanabilir.
1998
yılında
GSYİHyabancı
dan %7,8
pay alan finans-sigorta
sektöalanları yerine ülkenin finansman ihtiyacını karşılamak, Türkiye’de istikrarlı büyüme gösteren finansrü istikrarlı bir şekilde artarak 2015 yılında %13,9’lup bir paya yükselmiştir. İmalat sektörünün payı 1998-2015 arasında
sigorta sektörünün karından pay alma amacında olduğu şeklinde yorumlanabilir. 1998 yılında GSYİH dan
%23-24 arasında
Finans-sigorta
sektörünün
millişekilde
gelirdeki
payına
göre
doğrudan
yabancı
aldığı
%7,8 seyretmiştir.
pay alan finans-sigorta
sektörü
istikrarlı bir
artarak
2015
yılında
%13,9’lup
bir sermayeden
paya
pay yüksektir.
yükselmiştir. İmalat sektörünün payı 1998-2015 arasında %23-24 arasında seyretmiştir. Finans-sigorta
sektörünün milli gelirdeki payına göre doğrudan yabancı sermayeden aldığı pay yüksektir.
Grafik.3.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (Yüzde)
Grafik.3.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (Yüzde)
80,00
60,00
40,00
20,00
0,00
2005
2006
Tarım,Or-Balık
Tekstil Giyim
İnşaat
2007
2008
2009
2010
Maden, Taşocak
Kimyasallar
Ulaştırma Depolama
2011
2012
İmalat
Bilgisayar Elek
Finans Sigorta
2013
2014
2015
2016
Gda İçecek
Ulaşım Araçları
Gayrimenkul
Grafik 4.Türkiye’de Sektörel Yabancı Sermaye Miktarları
Grafik 4.Türkiye’de Sektörel Yabancı Sermaye Miktarları
2015
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
göre;
bir malınİçihracat yoluyyüklüğü
ülkenin
kişiaradığı
basına
GSYİH’i birihacmine
Büyüme: Yabancı
sermayenin
Büyüme:
Yabancı yasermayenin
yatırım
yapmada
faktörlerden
iç pazarın
çekiciliğidir.
la
piyasaya
giriş
maliyetleri
ile o malı
ile
ölçülmekte,
ölçek
ekonomisinden
tırım yapmada
aradığı
faktörlerden
pazar çekiciliğindeki en önemli etken; yatırım yapılması düşünülen ülkenin talep yapısıdır. Yüksek
iç
talepçekiciliğidir.
potansiyeli cezbedici
etkendir. Yabancı yatırımcının
geliri etbüyükpiyasada
oranda talep
yüksekliğine
üretmekle
doğan maliyetler
ve kaynakların
biri iç pazarın
İç pazarbir faydalanabilmeye
bağlıdır.
İç
pazar
büyüklüğü
ülkenin
kişi
basına
GSYİH’i
ile
ölçülmekte,
ölçek
ekonomisinden
çekiciliğindeki en önemli etken; ya- kin kullanımına büyük katkı yapmak- karşılaştırılır. İhracat yoluyla piyasafaydalanabilmeye ve kaynakların etkin kullanımına büyük katkı yapmaktadır. Pazar büyüklüğünün
ya konusudur.
giriş maliyetleri,
büyüklüğünün
tırım yapılması
düşünülen
ülkeninyer tadır.
yabancı
yatırımcı açısından
seçimi Pazar
kararında
etkili olmasındayabancı
iki etken söz
Bunlar,ihraç
satış edilen ülkede yatırım
ve malı o ülkede
yatırımcı
açısından
yer seçimi
talep yapısıdır.
Yüksek
iç talep
potanhacmi
ve yapılan
üretimin
stratejik
önemdir.
Satış hacmine
göre; birkaramalın ihracat
yoluylayapılması
piyasaya giriş
maliyetleri
ile o malı
piyasada rında
üretmekle
doğan
maliyetlerikikarşılaştırılır.
yoluyla piyasaya
giriş
üretmekten
doğan maliyetleri
asıyoretkili
olmasında
etken söz İhracat
siyeli cezbedici
bir etkendir.
Yabancı
maliyetleri,
ihraç
edilen
ülkede
yatırım
yapılması
ve
malı
o
ülkede
üretmekten
doğan
maliyetleri
asıyorsa,
yatırımcının geliri büyük oranda ta- konusudur. Bunlar, satış hacmi ve ya- sa, doğrudan yabancı yatırım önem kadoğrudan yabancı yatırım önem kazanır. İkincisi kar beklentisinden önce üretim yerine, talep yapısına ve
lep yüksekliğine bağlıdır. İç pazar bü- pılan üretimin stratejik önemdir. Satış zanır. İkincisi kar beklentisinden önce
54
pazar büyüklüğüne bakılmalıdır. Türkiye iç pazar hacminin doğrudan yabancı yatırımcılar dikkate değer
bir büyüklük olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye GSYİH’sı 900 milyar $ seviyesine gelmişken, grafik 5’te görüldüğü gibi kişi başına düşen
milli
gelirini
2008 2016
yılına kadar hızlı bir şekilde artmış iken ilerleyen yıllarda beklenen artış
İŞVEREN
/ Mayıs
- Haziran
gerçekleşmemiştir. Türkiye için orta gelir tuzağı ifade edilir hale gelmiştir. Sektörel üretim endeksinde en
pazar çekiciliğindeki en önemli etken; yatırım yapılması düşünülen ülkenin talep yapısıdır. Yüksek iç
talep potansiyeli cezbedici bir etkendir. Yabancı yatırımcının geliri büyük oranda talep yüksekliğine
bağlıdır. İç pazar büyüklüğü ülkenin kişi basına GSYİH’i ile ölçülmekte, ölçek ekonomisinden
faydalanabilmeye ve kaynakların etkin kullanımına büyük katkı yapmaktadır. Pazar büyüklüğünün
yabancı yatırımcı açısından yer seçimi kararında etkili olmasında iki etken söz konusudur. Bunlar, satış
hacmi ve yapılan üretimin stratejik önemdir. Satış hacmine göre; bir malın ihracat yoluyla piyasaya giriş
maliyetleri ile o malı piyasada üretmekle doğan maliyetler karşılaştırılır. İhracat yoluyla piyasaya giriş
maliyetleri, ihraç edilen ülkede yatırım yapılması ve malı o ülkede üretmekten doğan maliyetleri asıyorsa,
doğrudan yabancı yatırım önem kazanır. İkincisi kar beklentisinden önce üretim yerine, talep yapısına ve
üretim yerine, talep
yapısına
ve pazar
GSYİH artışında
yeterli
etkinliğe
rüldüğüTürkiye
gibi kişi
başına
düşendoğrudan
milli yabancı
pazar
büyüklüğüne
bakılmalıdır.
iç pazar
hacminin
yatırımcılar
dikkate
değer sahip
bir
büyüklük
olduğu
gözden
kaçırılmamalıdır.
büyüklüğüne bakılmalıdır. Türkiye iç gelirini 2008 yılına kadar hızlı bir olmadığı görünmektedir. Grafik 7.de
Türkiye
GSYİH’sı
900 milyar
$ seviyesine
gelmişken,yıllargrafik 5’te
görüldüğü
gibi kişi
başına düşen
artmış
iken ilerleyen
görülen
sektörel
büyüme
oranlarında
pazar hacminin doğrudan
yabancı
ya- şekilde
milli gelirini 2008 yılına
kadar
hızlı
bir
şekilde
artmış
iken
ilerleyen
yıllarda
beklenen
artış en büda
beklenen
artış
gerçekleşmemiştir.
istikrarsızlık
dikkati
çekerken
tırımcılar dikkate değer bir büyüklük
gerçekleşmemiştir. Türkiye
için orta
gelir
tuzağı
edilir
haleedigelmiştir.
üretim endeksinde
en
Türkiye
için
orta
gelirifade
tuzağı
ifade
yükSektörel
istikrarsızlığın
inşaat sektöründe
olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
büyük artışın elektrik-gaz ve enerji sektöründe olup, bu artışın GSYİH artışında yeterli etkinliğe sahip
hale gelmiştir. Sektörel üretim en- olduğu gözlemlenmekte, tek istikrarlı
Türkiye GSYİH’sı
900görünmektedir.
milyar $ lir
olmadığı
Grafik 7.de görülen sektörel büyüme oranlarında istikrarsızlık dikkati çekerken
deksinde
en büyük artışın elektrik-gaz sektörün finans-sigorta sektörü olduseviyesine gelmişken,
grafik
5’te gö- inşaat sektöründe
en büyük
istikrarsızlığın
olduğu gözlemlenmekte,tek istikrarlı sektörün finans-sigorta
ve enerji sektöründe olup, bu artışın ğu görülmektedir.
sektörü olduğu görülmektedir.
Grafik 5. Türkiye’de
KişiKişi
Başına
Grafik 5. Türkiye’de
Başına GSYİH
GSYİH (Cari
Fiyatlarla
$)
(Cari Fiyatlarla
$)
Grafik
Türkiye’de
Üretim Endeksi
Grafik 6. 6.
Türkiye’de
SektörelSektörel
Üretim Endeksi
140,00
120,00
100,00
80,00
60,00
40,00
20,00
0,00
2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015
Sanayi
Elektirik Gaz
Sermaye
İmalat
Enerji
Maden-Taşocağı
Ara Malı
Grafik 7. Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları
Grafik 7. Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları
25,00
20,00
15,00
10,00
5,00
0,00
-5,00
-10,00
-15,00
-20,00
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Tarım Orman
Sanayi
Maden Taşocağı
İmalat
Elektrik Gaz
İnşaat
Ulaş-Depo
Finans Sigorta
Eğitim
Kültür Sanat
2015
Türkiye’nin son iki yıllık verilerine bakıldığında pek AB ülkesinden daha iyi performansla büyümesini sürdürmektedir.
Türkiye’nin
son iki
yıllık
verilerine bakıldığında
ülkesinden
daha iyi
performansla
Büyümeye
üretim yönünden
sanayi
ve hizmetlerdeki
yüksek katmapek
değerAB
artışları,
talep yönünden
ise özel
ve kamu tükebüyümesini
sürdürmektedir.
Büyümeye
üretim
yönünden
sanayi
ve
hizmetlerdeki
yüksek
katma değer
tim harcamaları katkı yapmaktadır.
artışları, talep yönünden ise özel ve kamu tüketim harcamaları katkı yapmaktadır.
Tablo 8. GSYH Sektörel Büyüme Hızları
Dönem
I.Ç.
II.Ç.
III.Ç.
IV.Ç.
2014
Yıllık
I.Ç.
2015
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
II.Ç. III.Ç.
IV.Ç.
Yıllık
55
Tablo GSYH Sektörel Büyüme Hızları
2014
Dönem
I.Ç.
II.Ç.
III.Ç.
IV.Ç.
Yıllık
I.Ç.
II.Ç.
III.Ç.
IV.Ç.
Yıllık
Tarım
3,7
-2,7
-5,1
1,3
-2,1
3,9
7,7
11,4
2,8
7,6
Sanayi
İmalat
İnşaat
6,3
6,5
5,8
3,3
2,9
3,4
2,8
2,5
2,0
1,8
2,7
-2,1
3,5
3,7
2,2
0,4
1,2
-2,7
4,0
4,8
1,9
1,5
1,3
2,0
7,2
7,8
5,4
3,3
3,8
1,7
Hizmetler
Ticaret
Ulaştırma
Bilgi, İletişim
Finans-Sigorta
Gayrimenkul Faal.
Mesleki Bilimsel Faal.
Kamu Yönetimi
Eğitim
Dolaylı Ölçü. Mali Aracılık
Hizmetleri
Vergi-Sübvansiyon
6,2
4,3
4,2
-2,2
13,7
2,1
11,9
4,2
5,7
16,7
5,4
3,8
0,7
2,9
5,6
7,1
2,1
9,8
3,6
6,3
10,3
0,6
3,3
0,3
2,7
3,2
5,4
3,0
10,8
1,9
6,6
2,6
1,1
3,7
2,4
2,6
6,7
4,2
3,8
10,9
0,3
7,6
2,5
3,4
4,3
1,9
3,1
3,3
7,3
2,8
10,9
2,4
6,5
7,3
2,6
4,0
1,1
1,1
9,2
6,7
3,1
14,1
-0,6
7,1
9,6
6,5
4,1
2,3
2,1
-1,1
9,9
3,0
10,2
0,5
5,1
15,8
8,6
5,0
0,3
2,3
1,5
13,6
2,8
10,2
5,1
3,2
18,3
7,9
6,1
4,6
6,0
3,7
9,8
1,5
10,6
3,8
5,9
13,7
10,3
4,8
2,1
2,9
3,3
10,0
2,6
11,4
2,2
5,4
14,4
8,4
5,2
2,4
1,8
3,0
3,0
2,5
3,7
3,9
5,7
4,0
GSYH
Tablo’da görüldüğü gibi 2014 yılında %3 büyüyen ekonomi 2015 yılında %4 büyümüştür. 2014 yılında
%2,1 küçülen tarım 2015 yılında %7,6
büyümü, hizmetler %4,3 ten %4,8’e
yükselmiş, inşaat %2,2 den %1,7’ye
düşmüş büyümenin motoru imalat
sektörü önemli değişim göstermemiştir. Finans-sigorta ve mali aracılık hizmetlerinde yüksek büyüme yüzdeleri
dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak; Türkiye orta gelir tuzağından çıkışını sağlayacak büyümeyi elde edebilmek için özellikle yüksek
teknolojili ürünler üreten, daha doğrusu teknoloji üreten yatırımlara ihtiyacı
bulunmakta olup doğrudan yabancı
yatırımlar talep etmektedir. 2002 yılından sonra artış ivmesi kazanan doğrudan yabancı yatırımlar 2008 krizindeki düşüşün ardından beklenen artışı
sergilememektedir. Doğrudan yabancı
yatırımların öncelikle finans-sigorta
sektörünü seçmesi, yabancıların bazı
56
2015
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sektörlerde hakimiyet kurma eğilimleri, teknoloji yoğun üretim, ihracat,
istihdam artışı ve büyüme beklentisinden çok iç pazar büyüklüğünün
hedeflendiği, iç talebin fonlandığı, ülkede büyüyen sektörlerden pay alma
çabasına girildiği, beklenen olumlu
gelişmelerden uzak olduğu şeklinde
yorumlanabilir. Finans ve sigorta sek-
törü istikrarlı bir büyüme gösterirken
doğrudan yabancı sermayeden en büyük payı alması üretimde beklenen
artışı gerçekleştirmemektedir. Sayıları
artan yabancı yatırımcıların ülkeden
çıkış ihtimallerine her zaman hazırlıklı olunması ve teknoloji üreten alanlara yabancı doğrudan yatırımın için
daha yoğun çabaya ihtiyaç vardır.
Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK
Turgut Özal Üniversitesi
İİBF
Türkiye’ye Uluslararası Doğrudan Yabancı Sermaye
Girişlerindeki Gelişmeler: Genel Değerlendirme
Türkiye’de Uluslararası
Doğrudan Yatırımlar
Konusundaki Hukuki
Düzenlemeler
Uluslararası doğrudan yabancı
sermaye yatırımları diğer bir deyişle uluslararası doğrudan yatırımlar
(UDY, foreign direct investment: FDI)
ülke ekonomilerine sermaye, yeni
teknoloji, entelektüel sermaye, yönetim becerisi, pazarlama katkısı ve ihracat imkanı gibi yararlar sağlamakta
ve uluslararası ekonomik entegrasyonun gerçekleşmesine katkıda bulunur. Doğrudan yatırımlar, yatırım
alan ülkenin ürünlerinin uluslararası
pazarlara daha kolay girmesini sağlar. Yabancı sermaye yatırımları özelikle gelişme yolunda olan ülkelerin
tasarruf darboğazını genişlettikleri
için ekonomik kalkınmalarına katkıda
bulunur. Bunun farkında olan Cumhuriyet Hükümetleri ülkenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla yabancı
sermaye yatırımlarını 1950’li yıllarda
teşvik etmek için yasal düzenlemelere
gitmiştir.
Türkiye’de 1980 yılına kadar
UDY’lar 6224 ve 6326 sayılı kanunlar kapsamında düzenlenerek ülkeye
çekilmeye çalışılmıştır.1 Ayrıca, 1947
yılında 25 Şubat 1930 tarihli ve 1567
sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’a dayanılarak 22
Nisan 1947 tarihli ve 13 sayılı Karar
yürürlüğe girmiştir. Yabancı sermayeli yatırımları teşvik amacıyla 1954
yılında 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile petrol bulunmasında yabancı yatırım ve teknolojiden
yararlanılmasını amaçlayan 6326 sayılı Petrol Kanunu çıkarılmıştır. 6224
ve 6326 sayılı kanunlara rağmen 24
Ocak 1980 İstikrar Kararlarına kadar
Türkiye’ye gelen UDY’lar yeterli seviyede olmamıştır. 24 Ocak Kararları2
sonrasında Türkiye’ye gelen yabancı
sermaye yatırımları artmıştır. Bunda;
yabancı sermaye kanununda yapılan
Doğrudan yatırımlar, yatırım alan
ülkenin ürünlerinin uluslararası
pazarlara daha kolay girmesini
sağlar.
düzenlemeler ile bürokratik engellerin
azaltılması ve gerçekçi kur uygulaması
etkili olmuştur. 1980 yılında doğrudan yabancı sermaye yatırımları için
verilen izinler 97, net girişler ise 35
milyon dolardır. Sadece kanun çıkarmakla yabancı sermayenin ülkeye
gelmesinin yeterli olmadığı anlaşıldığından 1980 sonrasında yeni düzenlemelere gidilmiştir.
Bu kapsamda esnek kur rejimine
geçilmiş, 1984 yılında yerleşiklerin
ticari faaliyetler karşılığında sağladığı
dövizlerinin bankalarda mevduat olarak tutmaları mümkün olmuştur. 1989
yılında kabul edilen 32 Sayılı Karar’la
döviz ve efektif hareketleri üzerindeki
kısıtlamalar kaldırılmış, yerleşik olmayanlara döviz mevduat hesabı açma
hakkı tanınmış, TL’ye kısmi konvertiİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
57
Yabancı sermaye yatırımları
özelikle gelişme yolunda olan
ülkelerin tasarruf darboğazını
genişlettikleri için ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunur.
bilite sağlanmış, taşınmazlar ve ayni
haklar üzerindeki blokaj kaldırılmış,
bankaların özel dış borçlanmalarının
önü açılmış, altın ithalatı serbestleştirilmiş, faiz oranları serbest bırakılarak
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kurulmuştur. 1994 yılında 4054 sayılı
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul edilmiş, Rekabet Kurumu
oluşturulmuş, Türk Patent Enstitüsü
kurulmuş, fikri ve sınai hakların
korunması
mevzuatı
yürürlüğe
konulmuş, çok sayıda ülkeyle Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması
Anlaşması ile Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmaları imzalanmıştır.
Bu anlaşmalar yatırımcıların beklediği
güven ortamının yaratılmasını sağlamıştır. 2001 yılında Milletlerarası Tahkim Kanunu yürürlüğe girmiş, Türkiye
OECD’nin sermaye hareketlerinin ser-
58
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
bestleştirilmesi ile devletlerle başka
devletlerin yatırımcıları arasında uyuşmazlıkların çözümü, yabancı tahkim
kararlarının tanınması ve uygulanması
gibi BM sözleşmelerine taraf olmuştur.
2003 yılında 6224 sayılı Kanun
yerine 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Böylece, yabancı yatırımcıları
özendirmek ve onların haklarını korumak adına yabancı yatırımcı ile yerli
yatırımcı arasındaki farklılıklar kaldırılmıştır. 6224 sayılı Kanun’da yabancı yatırımcının Türkiye’de girişimde
bulunabilmesi belli şartlara bağlıyken,
yeni düzenlemede şartsız yatırım hakkı tanınmıştır. Yeni Kanun; yabancı
yatırımcılar lehine yeni denge sağlamayı amaçlamakta, Türkiye’de yabancı yatırımcıların haklarını uluslararası
standartlarda korumayı hedeflemekte,
yabancı sermaye ile ilgili olarak Hazine Müsteşarlığını tek yetkili merci olarak belirlemektedir.
Yeni düzenleme ile yabancı yatırımcı Türkiye’de faaliyette bulunan
ve ülke çapında tekel olan kuruluşun
1980 yılında doğrudan yabancı
sermaye yatırımları için verilen
izinler 97, net girişler ise 35 milyon dolardır. Sadece kanun çıkarmakla yabancı sermayenin ülkeye
gelmesinin yeterli olmadığı anlaşıldığından 1980 sonrasında yeni
düzenlemelere gidilmiştir.
çoğunluk hissesine sahip olabilecektir. Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcının izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Yabancı yatırımcı kavramı
yurt dışında ikamet eden Türkleri de
kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Doğrudan yabancı yatırım yeniden
tanımlanmıştır. Kamu yararı ve bedeli ödenmek şartıyla yabancı yatırımların kamulaştırılabilmesine imkan
tanınmıştır. Yabancı yatırımcıların
Türkiye’de elde ettikleri değerleri kısıtlama olmadan yurt dışına transfer etmeleri sağlanmış, Türkiye’de taşınmaz
edinebilmeleri ve yatırımları ile ilgili
uyuşmazlıkların çözümünde uluslararası tahkime gidilebilmeleri mümkün
olmuştur.
Dünya Ekonomisinde
Uluslararası Doğrudan
Yatırımlardaki Gelişmeler
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Kuruluşu (UNCTAD) 2015 Dünya Yatırım Raporu’na göre küresel
ekonomideki gelişmeye paralel olarak
2000’li yıllarda uluslararası doğrudan yatırımlarda artış olmuş, 2009
yılında 1.19 trilyon, 2010 yılında 1.33
trilyon, 2011’de 1.56 trilyon dolara
ulaşmıştır. 2012 yılında sanayileşmiş
ülkelerdeki dalgalanmalardan olumsuz yönde etkilenerek 1.40 trilyon
dolara gerilemiş, 2013’de 1.47 trilyon
dolara çıkmış, 2014 yılında yüzde 16
oranında azalarak 1.23 trilyon dolara
gerilemiştir. 3 Dünya ekonomisinde
2014 yılında en fazla UDY çeken ülkeler Çin (128.5 trilyon dolar), Hong
Kong (103.2 milyon dolar) ve ABD’dir.
(92.3 milyon dolar) UNCTAD’ın tahminlerine göre göre 2016 yılında
dünya ekonomisinde UDY girişlerinin
1,5 trilyon dolara, 2017 yılında 1,7 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir.
UDY, geldiği ülkedeki ekonomik ve
siyasi istikrarsızlıklar4 kadar bürokratik işlemlerin az ya da çok olduğuna
büyük önem verir. PwC tarafından
her yıl küresel çapta CEO’lara yönelik
düzenlenen 19’ncu CEO araştırmasına5
göre CEO’ların yüzde 79’u “aşırı regülasyondan” şikayetçidir. IFO, World
Economic Survey’in6 şahsıma da gönderdiği bu yılki ilk üç aylık sualnamedeki sorulardan biri, üye ülkelerdeki “hukuki ve idari kısıtlamaların”
yabancı sermaye yatırımlarına etkisi
olmuştur. (please try to assess the importance of the following factors which
influence the climate for foreign investors in this country: legal/administrative
restrictions for foreign firms to invest in
this country and/or to repatriate profits
are) Bu konudaki ikinci soru ise ülkelerde “siyasi istikrar”ın olup olmadığıdır. (political instability) PwC’nin
araştırmasında CEO’ların UDY’larla
ilgili olarak şikayetçi oldukları diğer
konular ise sırasıyla yüzde 74 ile
jeopolitik belirsizlik, yüzde 73 ile döviz
kurundaki kırılganlık ve yüzde 72 ile
yetenekli işgücü yetersizliğidir.
UNCTAD’ın geçici verilerine göre
küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin 2015 yılında UDY akışındaki
payı 936 milyar dolar ile yüzde 55
seviyesindedir. Bir önceki yıla göre
artışta sınır ötesi birleşme ve satın
almalar (M&As) etkili olmuştur. Gelişme yolunda olan ülkelere 741 milyar
dolar UDY girmiş ve küresel akıştaki
payı yüzde 44’e ulaşmıştır. Avrupa
Birliği (28 ülke) ülkelerinin toplam
UDY girişleri 426 milyar dolar, Batı
Asya Bölgesi’ne yönelik UDY girişleri
ise önceki yıla göre artarak 45 milyar
dolar olmuştur. 2015 yılında ülkeler
bazında en fazla UDY girişleri ABD,
Hong Kong, Çin olarak gerçekleşmiştir.
Günümüzde UDY’lar, gelişme yolunda
olan ülkeler ile geçiş ekonomilerin kalkınmalarının finansmanına yüzde 40
oranında katkıda bulunmaktadır.
Türkiye Ekonomisinde
Uluslararası Doğrudan
Yatırımlardaki Gelişmeler
Türkiye’nin son yıllarda ikili ve çok taraflı anlaşmalara taraf
olması, uluslararası yatırımcılara
yerli yatırımcılarla eşit hak ve
sorumluluklar tanıması, kar, sermaye
ve diğer mali değerlerin transferinin
serbest bırakılması, yabancı yatırımcılara güvenli iş ortamı sunulması ve
ekonomide sağlanan istikrar sonucunda ülkeye gelen uluslararası doğrudan
yatırımlarda artış olmuştur. Türkiye’ye
gelen toplam uluslararası doğrudan
yatırımlar 1975 - 2004 döneminde
19,6 milyar dolar iken, 2005 - 2014
döneminde hızla artarak 144,3 milyar
dolara ulaşmıştır.7 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine
göre 2005 yılında Türkiye’ye gelen
Cumhuriyet Hükümetleri ülkenin
kalkınmasını hızlandırmak amacıyla yabancı sermaye yatırımlarını 1950’li yıllarda teşvik etmek
için yasal düzenlemelere gitmiştir.
UDY 10 milyar dolar iken 2006’da
20,2 milyar dolara çıkmış, 2007’de
22,0 milyar dolara ulaşmış, 2008 küresel kriz yılında 19,9 milyar dolara gerilemiş, 2009’da son 10 yılın en düşük
seviyesine inmiştir: 8,6 milyar dolar.
2010 yılında 9,1 milyar dolar, 2011’de
16,2 milyar dolar, 2012’de 13,3 milyar
dolar, 2013’de biraz azalarak 12,5 milyar dolar olmuştur.
2014 yılında TCMB tarafından IMF
Altıncı El Kitabı’na göre açıklanan
ödemeler dengesi revizyonlarının
dahil edilmediği rapora göre ülkeye
gelen uluslararası doğrudan yatırımlar
12,1 milyar dolar olup ( Merkez Bankası verilerine göre 12,7 milyar dolar)
dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırım çeken gelişme yolunda
olan ülkeler arasında 12’nci sıradadır.
2015 yılında UDY girişleri (fiili giriş,
net yükümlülük oluşumu) 16.818
milyon dolardır. Sermaye girişi (net)
11.494 milyon dolar, diğer sermaye
net girişi (yabancı şirketlerin yabancı
ortaklarından aldıkları krediler) 1.168
milyon dolar, taşınmaz net girişi ise
4.156 milyon dolardır.8 Batı Asya
Bölgesi’ne (Bahreyn, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi
Arabistan Filistin, Suriye, Türkiye,
BAE, Yemen) yönelik UDY son 6 yılda
azalarak 2014 yılında 43 milyar dolara
gerilerken, Bölge içinde yer alan
Türkiye’ye yönelik girişler artmıştır.9
UNCTAD verilerine göre Türkiye UDY
girişlerinde 2009 yılında 30’ncu iken
2014’de 22’ci olmuş,10 uluslararası
doğrudan yatırımlardan aldığı pay
2013’de yüzde 0,84’ten 2014 yılında
yüzde 0,99’a yükselmiştir.
2015 yılında taşınmaz alımlarda
Türkiye’ye giren sermaye toplam giİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
59
rişlerin ortalama yüzde 25’idir. Sermaye girişi ağırlıklı olarak hizmetler
sektörüne yönelmiştir. Girişlerin (11.8
milyar dolar) yüzde 52’i (6.2 milyar)
bu sektörde olup, Finans ve Sigorta
Faaliyetleri yüzde 57 ile (3.5 milyar)
en büyük paya sahiptir. Bunu sırasıyla geçen yıla göre yaklaşık 3 kat artışla
(1.524 milyar) Ulaştırma ve Depolama,
569 milyon dolarla Toptan ve Perakende Ticareti izlemiştir.11 Son 10 yılda en
fazla yatırım yapılan sektör 44 milyar
dolar ile finans ve sigorta sektörüdür.
Daha sonra sırasıyla imalat (26,3 milyar dolar), enerji, (15,6 milyar dolar),
haberleşme (10,9 milyar dolar) ile toptan ve perakende ticaret (6,2 milyar
doları) gelmektedir.12
2015 yılında Türkiye’ye en fazla
yatırım yapan ülkeler; İspanya (2.1
milyar dolar), ABD (1.5 milyar dolar)
ve Lüksemburg (1.2 milyar dolar) ol-
60
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
muştur. Avrupa ülkeleri girişlerin yarısından fazlasını karşılarken, Avrupa’yı
Asya ve Amerika kıtasındaki ülkeler
izlemiştir. Yabancı sermaye girişlerinin yüzde 50’den fazlasının Avrupa
Birliği kökenli olmasında, Türkiye’nin
Avrupa Birliği ile gerçekleştirdiği
Gümrük Birliği’nin etkisi vardır. Eğer
Türkiye AB ile devam eden Gümrük
Birliğini derinleştirme sürecini başarı ile tamamlarsa, AB ülkelerinden
Türkiye’ye girişler daha da hızlanacaktır. AB - ABD Transatlantik Ticaret
Ve Yatırım Ortaklığı’na (TTIP) Türkiye
de dahil olursa, mal ve hizmetler ticareti ile doğrudan yatırım girişlerinde
önemli artışlar olacaktır.
Sonuç
Türkiye’de Şubat 2016 tarihi itibariyle faaliyet gösteren 48.445 yabancı
sermayeli şirketin önemli bir kısmı
hizmetler sektöründedir. 2015 yılının
ilk 9 ayında en çok yabancı yatırım
alan alt sektör finansal hizmetlerdir.
Toplam şirketlerin yüzde 36’sı toptan ve perakende ticaret, yüzde 17’si
taşınmaz ve kiralama, yüzde 10’u
ulaştırma, haberleşme ve depolama
sektöründedir. İmalat sanayiinde faaliyet gösteren şirket sayısı ise toplamın
ancak yüzde 13’ü kadardır.
Küresel dünyada ülkeler doğrudan yatırımlar konusundaki kısıtlamaları büyük ölçüde liberalize etmelerine rağmen, hizmetler
sektöründeki kısıtlamalar kısmen
kaldırılmıştır. OECD UDY Kısıtlılık Endeksine (Regulatory Restrictiveness
Index)13 göre endeks, ülkelerin UDY
alanındaki 4 temel kısıtlamalarını
kapsamaktadır. Bunlar; yabancı hisse
payları, onay süreci, yabancı istihdamı ve işletme alanlarındadır. OECD
ülkelerinde özellikle enerji ve ulaştırma sektörlerinde önemli kısıtlamalar
vardır. Endeks, 22 sektördeki kısıtlamaları ve 1997, 2003, 2006, 2010-14
yıllarını kapsamaktadır. Kısıtlamalar,
0 (açık) ile 1 (kapalı) arasındadır. 0,
kısıtlama olmadığı anlamındadır.
Türkiye, 0.059 endeks değeri ile
0.068 olan OECD ortalamasından
daha iyi durumdadır. Temel sektörlerde (imalat, elektrik, dağıtım) önemli
ölçüde kısıtlamaları kaldırmıştır:
0.013. Fakat bazı hizmetler alt sektörlerinde (ulaşım 0.383, medya 0.200
ve ticari hizmetler 0.125) kısıtlamalara
devam etmektedir.14 Bu alt sektörlerindeki kısıtlamalar azaltılırsa, hizmetler
sektörüne daha fazla UDY gelebilir.
Fakat bunun bir sakıncası vardır. Şirketlerin önemli bir kısmı imalat sanayi
dışında olduğu için mal üretmemekte,
mal ve hizmetler ihracatı yapmadan iç
ticaretten kazandıkları gelirleri döviz
olarak yurtdışına transfer etmektedirler. Bu durum cari açığın artmasına
katkıda bulunmaktadır. Taşınmaz kiralama, toprak pazarlama, süper market gibi dış ticarete konu olmayan, mal
ve hizmetler üretmeyen sektörlerdeki
yoğunlaşma, UDY’dan beklenen yararın sağlanmasına katkıda bulunmamaktadır.
2016 Yılı Programı’nda da belirtildiği gibi Türkiye ekonomisinde hızlı
büyüme için yurtiçi tasarrufların artırılması ve bu tasarrufların üretken
yatırımlara yönlendirilmesi gerekir.
Büyümenin finansmanının sürdürülebilir kaynaklardan sağlanması ve
kaynakların üretim ve verimlilik potansiyeli yüksek alanlara yönlendirilmesi, sürdürülebilir ve kalıcı büyüme
bakımından gerekliliktir. Eğer yurtiçi
tasarruflar yeterli değilse, bu eksikliği UDY ile karşılamak mümkündür.
Türkiye 2014 yılında dünyada en çok
yatırım çeken 22’nci ekonomi olmuştur ama bu gelişme iç tasarrufların
yetersizliğini gidermek için yeterli de-
ğildir. UDY’daki artışta taşınmaz yatırımlarının payının çok olması, yabancı
doğrudan yatırımların iç tasarruf açığını gidermedeki etkinliğini kısıtlamıştır. Ayrıca gelen yatırımlar komple
yeni (greenfield) yatırım da değildir.
2014 yılında dünya genelinde komple yeni yatırım proje tutarı bir önceki
yıla göre yüzde oranında 1,7 oranında
azalmıştır. Bu azalış oranı gelişen ülkelerde yüzde 1,8, gelişmiş ülkelerde
ise yüzde 1,4’tür. 2014 yılında açıklanan yeni yatırım projelerinin yüzde
68’i gelişen ülkelerdeki yatırımlardan
oluşmuştur.
Türkiye ekonomisi 2001’de başlatılan reformların etkisiyle düşükorta gelir grubundan, üst-orta gruba
yükselmiş fakat bir üst gruba çıkamamıştır. Orta gelir tuzağından kurtulmak için ülkeye gelecek UDY’lar bir
fırsat olabilir. Türkiye’nin hızla kalkınabilmesi, tasarrufların ve dolayısıyla yatırımların arttırmasına bağlıdır. Türkiye’de 2008’den bu yana
kişi başına düşen gelirin ABD’de kişi
başına düşen gelirin yüzde 20’nin
altında kalması, Türkiye’nin yakın bir
gelecekte tuzaktan çıkamayacağını
göstermektedir. Türkiye 2010 ve 2011
yıllarında tuzaktan çıkış için atak yapmıştır ama sonraki yıllarda bu başarısını devam ettirememiştir. Türkiye’de
iç tasarrufların milli gelire oranı yüzde
14’lerde iken üst gelir grubundaki ülkelerin çoğunda oran yüzde 17’lerin üzerindedir. Büyümeyi finanse edecek iç
tasarruflar yetersiz ise, açığı gidermek
ve kısır döngüden çıkabilmek için
Türkiye’ye gelen UDY’ları arttırmak
gerekir.
Doğrudan yatırımlar eğer katma değeri yüksek imalat sanayi yatırımlarına yönlendirilebilirse, hızlı büyümeye
katkı sağlar. Orta gelir tuzağından çıkabilmek için önümüzdeki dönemde
ekonomide ortalama yüzde en azından
8 büyümeye sağlanmalıdır. Tuzakta 17
yıl kalan Çin tuzaktan yüzde 7.5’lik
büyüme, 19 yıl kalan Güney Kore ise
yüzde 7.2’lik büyüme ortalamasıyla
çıkabilmiştir. Türkiye’nin tuzak dışında kalabilmesi, yüksek katma değer
yaratan imalat sanayine daha fazla
UDY gelmesiyle mümkün olacaktır.
Türkiye’de imalat sanayi içinde yüksek teknolojili sektörlerin payı ortalama yüzde 2-3 seviyesindedir. Gelişmiş
ülkelerde pay çift hanelidir. Küresel
dünya ekonomisinde katma değeri düşük mal üreterek yüksek gelir grubuna
girmek mümkün değildir. Türkiye’de
imalat sanayine gelecek ve katma değeri yüksek mal üretecek UDY’ları teşvik edecek yeni düzenlemelere ihtiyaç
vardır.
Dipnotlar:
1- S. Rıdvan Karluk, Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, İTO Yayınları, İstanbul, 1983, s. 49-51.
2- S. Rıdvan Karluk, “Opening up the Economy of Turkey to the Outside World: The Stabilization Decisions
of January 24th 1980, Economic Situation in Pre- and
Post-January 24th Period,” Turgut Özal Symposium,
Turgut Özal Üniversitesi, Ankara, 3 Mart 2016; S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, Beta Yayım
A.Ş., İstanbul, 2014, s. 520.
3- UNCTAD, World Investment Report, 2005, s. ix.
4- Mason A. Carpenter and Sanjyot P. Dunung, “Political and Legal Factors That Impact International
Trade,”
http://catalog.flatworldknowledge.com/
bookhub/3158?e=fwk-168388-ch05_s02.
Erişim:
25.04.2016.
5- PwC, 19th Annual Global CEO Survey, https://
www.pwc.com/gx/en/ceo-survey/2016/landing-page/pwc-19th-annual-global-ceo-survey.pdf. Erişim:
25.05.2016.
6- IFO, World Economic Survey. https://www.cesifo-group.de/ifoHome/facts/Survey-Results/WorldEconomic-Survey.html. Erişim: 25.05.2016.
7- Ekonomi Bakanlığı, Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2014 Yılı Raporu, Ankara, Eylül 2015, s. i.
8- Ekonomi Bakanlığı, UDY Verileri Bülteni, Ankara,
Nisan 2016, s. 13.
9- , Dünya Yatırım Raporu 2015 Lansmanı, İstanbul,
24.06.2015, s. 7.
10- , Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Değerlendirme Raporu (2015 III. Çeyrek), İstanbul, s. 4.
11- , Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2015 Yılsonu
Değerlendirme Raporu, İstanbul, Şubat 2016, s. 2.
12- Ekonomi Bakanlığı, Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2014 Yılı Raporu, Ankara, s.2.
13- Blanka Kalinova, Angel Palerm and Stephen.
Thomsen, “OECD’s FDI Restrictiveness Index: 2010
Update”, OECD Working Papers on International
Investment, Paris 2010. https://www.oecd.org/
daf/inv/investment-policy/WP-2010_3.pdf. Erişim:
19.04.2016.
14- OECD, OECD Factbook, 2015-2016, Paris, 2016, s.
81.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
61
Prof. Dr. Sübidey TOGAN
Bilkent Üniversitesi İİBF
Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımları
Telekomünikasyon, internet ve
ulaştırma teknolojilerinde sağlanan
gelişmeler sonunda üretim süreçleri
dünya ölçeğinde parçalanmış bulunmaktadır. ‘Global üretim zinciri’ adı
verilen bu sistemin parçası oldukları
ve bu süreçte katma değer paylarını
zaman içinde arttırabildikleri sürece
gelişmekte olan ülkeler hızla kalkınabileceklerini gördüler. Örneğin Çin’in
hızlı büyümesi tamamen bu stratejiye
bağlanmaktadır. Büyük ölçüde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına
dayanan bu strateji bir çok gelişmekte
olan ülke tarafından temel büyüme
stratejisi olarak benimsenmiş, ve söz
konusu strateji çeşitli ülkeler tarafından başarılı bir şekilde uygulanmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları
62
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
teknolojinin yayılmasına, insani sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasına,
ve ülkede girişimciliğin gelişmesine
katkıda bulunmaktadır. Bu gelişmeler
sonucunda ilgili ülkede istihdam artmakta; sermaye birikimi hızlanmakta;
araştırma ve geliştirme harcamaları
artarken verimlilik artışı da hızlanmaktadır. Böylece doğrudan yabancı
sermaye yatırımları ülkede iktisadi
büyüme oranının zaman içinde hızla
yükselmesini sağlamaktadır. Ayrıca,
doğrudan yabancı sermaye yatırımları
ilgili ülkelerde çevre ve sosyal koşulların iyileşmesine katkıda bulunmaktadır.
Türkiye’nin hem global üretim
zincirlerine katılma hem de doğru-
Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları
teknolojinin yayılmasına, insani
sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının
yaratılmasına ve ülkede girişimciliğin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
dan yabancı sermaye yatırımlarından
yararlanma konularında ne kadar başarılı olduğunu belirleyebilmek için
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın ‘Dünya Yatırım
Raporu’ verilerini kullanıyoruz. Bu
verilerine göre 2009-2014 döneminde
Türkiye’ye (Kore’ye) giren doğrudan
yabancı sermaye yatırımı yılda ortalama olarak 11,9 (10,1) milyar ABD
Doları iken aynı dönemde Türkiye’den
(Kore’den) yurt dışına yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
tutarı ortalama olarak 3,3 (27,5) milyar
ABD Doları olmuştur. Aynı dönemde
dünyada yılda ortalama olarak 1,4 trilyon ABD Doları doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi olurken dünyada
doğrudan yabancı sermaye çıkışlarının
tutarı ise 1,3 trilyon ABD Doları olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye’ye (Kore’ye)
yapılan doğrudan yabancı sermaye
girişleri 2009-2014 döneminde dünya doğrudan yabancı sermaye girişlerinin ortalama olarak yüzde 0,87
(0,74) sini oluştururken Türkiye’den
(Kore’den) yapılan doğrudan yabancı
sermaye yatırımları dünya doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının yüzde
0.25 (2,1) i tutarındadır. Diğer taraftan
Türkiye’ye (Kore’ye) yapılan doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının stok
değeri 2014 yılında 168,6 (182) milyar ABD Doları tutarken Türkiye’den
(Kore’den) yurt dışına yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
stok değeri 40,1 (258,6) milyar ABD
Dolar olmuştur.
Dünyada yapılan
doğrudan yabancı sermaye yatırımları
girişlerinin stok değeri 2014 yılında 26
trilyon ABD Doları tutarken dünyada
yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları çıkışlarının stok değeri 25,9
trilyon ABD Doları olmuştur. Böylece,
Türkiye›ye (Kore’ye) yapılan doğrudan yabancı sermaye girişlerinin stok
değeri 2014 yılında dünya doğrudan
yabancı sermaye girişleri stok değerinin yüzde 0,65 (0,7) şini oluştururken
Türkiye›den (Kore’den) yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları çıkışlarının stok değeri dünya doğrudan
yabancı sermaye yatırımları stok değerinin yüzde 0.15 (1,0) i tutarındadır.
Yukardaki açıklamalardan görüldüğü üzere Türkiye doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarını çekme, ve yurt
dışında yatırım yapma konularında
çok başarılı sayılamaz. Global üretim
zinciri ticaretinden yararlanabilmek
için Türkiye daha fazla yabancı sermaye yatırımı çekebilmeli, ve yurt
dışında da daha fazla yabancı sermaye yatırımı yapabilmelidir. Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin dış
ticaret ve doğrudan yabancı sermaye
yatırımları konularında önemli ticaret
partnerleri tarafından uygulanan ve
yakın gelecekte uygulanacak olan kural ve düzenlemelere uyum sağlaması
gerekecektir.
Dünya ticaretinin büyük ölçüde global üretim zincirleri tarafından yürütüldüğü bir dünyada dış ticaret ile yabancı
sermaye yatırımlarının kuralları nasıl
ve kimler tarafından belirlenmektedir?
Bilindiği üzere bu görev Dünya Ticaret
Örgütü’nün görevi idi. Ancak bu örgüt
çerçevesinde 2001 yılında başlayan
Doha çok taraflı ticaret görüşmeleri
hala sonuçlanamadı. Ayrıca görüşmeler daha çok gümrük vergilerinin indirilmesi gibi hususlarda yoğunlaştı
ve global üretim zincirlerinin önem
verdiği konular bu görüşmelerde ele
alınamadı. Bunun üzerine ABD, AB ve
Japonya konuyu tercihli ticaret anlaşmaları çerçevesinde çözmeye çalıştılar. Özellikle AB ve ABD çeşitli ülkeler
ile kapsamlı serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya başladılar. Bu anlaşmalardan ikisi 21. yüzyılda dünya
ticareti ile yabancı sermaye yatırımlarının kurallarını belirleyecek gibi
görünüyor. Bunlar ABD nin Asya Pasifik ülkeleri ile gerçekleştirmek üzere
olduğu Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP))
ile Avrupa Birliği ile imzalamak istediği Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı’dır (TTIP).
TPP’ye üye ülkeler arasındaki görüşmelerin tamamlanması ile anlaşma metni kamuoyuna 5 Kasım 2015
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
63
Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekme ve yurt
dışında yatırım yapma konularında çok başarılı sayılamaz. Global
üretim zinciri ticaretinden yararlanabilmek için Türkiye daha fazla yabancı sermaye yatırımı çekebilmeli ve yurt dışında da daha
fazla yabancı sermaye yatırımı
yapabilmelidir.
tarihinde açıklanmıştır. Onaylama süreci devam eden anlaşmanın 2016 yılı
içinde yürürlüğe girmesi beklenmektedir. TTIP müzakereleri ise halen devam etmektedir. TTIP ile ilgili olarak
elimizde bir tek AB Komisyonu’nun
hazırladığı ve AB’nin 12 Kasım 2015
tarihinde kamuoyuna duyurduğu müzakere metni bulunmaktadır. TTIP
müzakereleri sonunda belirlenecek
olan anlaşma metni halen belirlenmemiş olduğundan aşağıda büyük ölçüde
TPP Anlaşması’nın yabancı sermaye
yatırımları ile ilgili kuralları üzerinde
duruyoruz.
30 bölümden oluşan TPP de yabancı sermaye yatırımları ile ilgili kurallar
bir taraftan TPP’ye üye devletlerin yabancı sermaye yatırımcılarına tanıyacağı hakları belirlerken, diğer taraftan
da bu hakların ihlal edilmesi durumunda anlaşmazlıkların nasıl giderilebileceği belirlemektedir. Söz konusu
kurallar anlaşmanın 9. bölümünde yer
almaktadır.
TPP Anlaşması 9. bölümünün ilk
kısmı ülkeye giren doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile ilgili olarak
doğrudan yabancı sermaye yatırımcısına dört çeşit koruma sağlamaktadır:
(i) eşit muamele; (ii) kamulaştırma;
(iii) asgari davranış standardı; ve (iv)
uluslararası sermaye transferleri. Eşit
muamele bir taraftan TPP’ye taraf her
ülkenin TPP’ye taraf tüm üye ülkelerle aynı şartlarda doğrudan yabancı
sermaye yatırımı yapması gerektiğini
(en çok kayrılan ülke), diğer taraftan
64
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
da yabancı sermaye ile yerli sermaye
arasında fark gözetilmemesini (ulusal
muamele) öngörmektedir. İkinci kural
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının kamulaştırmaları ile ilgilidir. TPP
kamulaştırmaların kamu yararı söz konusu olduğu durumlarda piyasa fiyatı
üzerinden, ve söz konusu ödemelerin
geciktirilmeden yapılması gerektiğini
şart koşmaktadır. Diğer taraftan asgari
davranış standardı doğrudan yabancı
sermaye yatırımı yapanlara adil davranılmasını ve gerçekleştirilen fiziki sermaye yatırımına yatırım yapılan ülke
tarafından gerekli korumanın sağlanmasını öngörmektedir. Son koşul ise
yurt dışına yapılan kar transferleri,
faiz ödemeleri ve diğer ödemelerin
doğrudan yabancı sermaye yatırımının
yapıldığı ülkeden serbestçe ve geciktirmeden yapılabilmesi koşulunu getirmektedir. Ayrıca TPP yabancı sermaye
yatırımcısına işletmelerin idaresi ve
şirkette yönetime katılma konularında
her hangi bir kısıtlama getirilmesini;
ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının bir bölümünün ihraç etme
zorunluluğu, üretimde belirli oranda
yerli malı kullanma zorunluluğu ve
belirli oranlarda teknoloji transferi
gerçekleştirme zorunluluğu gibi taleplerde bulunulmasını yasaklamaktadır. TPP doğrudan yabancı sermaye
yatırımları konusunda üye devletlere
düzenlemeler ile ilgili bazı esneklikler
de getirmiştir. Bunlar arasında, kamu
refahının korunması, kamu sağlığı ve
çevre ile ilgili konularda meşru kamusal amaçların korunması sayılabilir.
TPP Anlaşması yukarda belirtildiği
üzere üye ülkelere diğer üye devletlerden giren doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarına tanınan hakları belirlemektedir. TPP aynı zamanda üye ülkelerden çıkan ve diğer üye devletlere
yönelen doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarına tanınan hakları da belirlemektedir. Bu haklar üye ülkelere
diğer üye devletlerden giren doğrudan
Bunu gerçekleştirebilmek için
Türkiye’nin dış ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları
konularında önemli ticaret partnerleri tarafından uygulanan ve
yakın gelecekte uygulanacak olan
kural ve düzenlemelere uyum sağlaması gerekecektir.
yabancı sermaye yatırımlarına tanınan haklardan farklı değildir. Dolayısıyla anlaşma TPP’ye üye ülkelerden
çıkan ve TPP’ye taraf ülkelere giren
doğrudan yabancı sermaye yatırımları gerçekleşmesini kolaylaştırılmakta
ve bu yatırımların güvenli ortamlarda gerçekleşmesini sağlamaktadır.
Söz konusu hakların gerekli düzeyde
korunması sonunda TPP’ye üye ülke
firmalarının dünya ekonomisindeki
piyasa payları artacak, üye ülkelerde
istihdam olumlu etkilenecek, ve araştırma-geliştirme faaliyetleri artacaktır.
Böylece, TPP söz konusu ülkelerde
milli gelirin zaman içinde artmasını
sağlayabilecektir.
TPP anlaşması 9. bölüm ikinci kısımda devlet ile yabancı yatırımcı arasında çıkacak anlaşmazlıkların nasıl
çözüleceği konusu ele alınmaktadır.
TPP Yatırımcı-Devlet Uyuşmazlıklarının Çözümü (Investor-State Dispute
Settlement (ISDS)) mekanizmasına
göre yabancı yatırımcılara tahkim yoluyla haklarını koruma yönünde bir
kazanım sağlamaktadır. Söz konusu
haklar TPP Anlaşmasında belirtilen ve
yukarda özetlenen yatırımcıların hakları ile sınırlıdır. TPP tüm hukuki sürecin
kamuoyu önünde ve şeffaf bir şekilde
gerçekleştirilmesini kararlaştırmıştır.
Ancak batı ülkelerindeki çeşitli
çevreler ISDS’nin uygulanması durumunda yabancı yatırımcıların devletlerin hukuk sistemini rahatlıkla devre
dışı bırakabileceğini; devletlerin tüketici haklarını koruma ve çevre ile ilgili
düzenleme yapma yetkilerinin kısıtlanabileceğini; ve tüm bu gelişmele-
rin ilgili ülkelerde demokratik sürece
zarar verebileceğini belirtmektedirler.
Ayrıca bu çevreler TPP’de öngörülen
tahkim sisteminin şeffaf olmadığından şikayet ekmekte, ve hakemlerin
bağımsız ve tarafsız olamayabileceğini
ifade etmekte idiler. AB bu eleştirileri
dikkate alarak TTIP görüşmelerinde
ABD’ye 12 Kasım, 2015 tarihi itibariyle
yeni bir yatırım bölümü önerisi sunmuştur. Bu öneriye göre AB yatırım
uyuşmazlıklarının ISDS sistemi yerine bundan böyle ‘Yatırım Mahkemesi
Sistemi’ ile çözülmesini istemektedir.
Böylece devletler TPP kısmında özetlenen yatırımcı haklarını korurken tüketici haklarını koruyabilecek ve çevre
ile ilgili düzenleme yapabileceklerdir.
AB tarafından önerilen sistemde hakimler kamu tarafından atanacak ve
hakimlerin en yüksek ahlaki standartlara uymaları sağlanacaktır. Ayrıca ‘Yatırım Mahkemesi Sistemi’ ISDS
sisteminde olmayan temyiz sistemi
ile donatılacak, böylece de uyuşmazlıkların giderilmesi sırasında hatalı
kararların verilme ihtimali en aza indirebilecektir.
Türkiye açısından son derece
önemli olan bu gelişmeler sonunda
TPP ve TTIP’e üye olan ülkeler arasında doğrudan yabancı sermaye yatırımları artacak, bu da yukarda belirtildiği
üzere ilgili ülkelerde teknolojinin yayılmasına, insani sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun
sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasına, ve girişimciliğin
gelişmesine katkıda bulunacak; ayrıca
ilgili ülkelerde yeni istihdam yaratılacak; sermaye birikimi hızlanacak; ve
araştırma ve geliştirme harcamaları
ile ilgili ülkelerde verimliliğin artması sağlanacaktır. Ancak Türkiye TPP
tarafından geliştirilen veya ilerde TTIP
tarafından geliştirilecek olan doğrudan
yabancı sermaye yatırımları kurallarına
uyum sağlayamadığı sürece bu gelişmelerden yararlanamayacaktır. Bu durumda Türkiye ne yapabilir? Türkiye Dünya
Bankası’nın 2014 yılında hazırlamış
olduğu ‘Türkiye-AB Gümrük Birliği Değerlendirmesi’ raporunda belirtildiği
üzere AB ile ilişkileri geliştirerek hizmet sektörleri ile tarım sektörünü ve
kamu alımlarını kapsayacak yeni bir
Türkiye TPP tarafından geliştirilen veya ilerde TTIP tarafından
geliştirilecek olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları kurallarına uyum sağlayamadığı
sürece bu gelişmelerden yararlanamayacaktır.
serbest ticaret anlaşması imzalarken
yatırımlar konusunu da bu serbest
ticaret anlaşmasına dahil edebilir.
Böylece ülke tarım malları ve serbest
ticaret anlaşmasına dahil olacak olan
hizmet sektörleri ile kamu alımlarında
ülke içinde rekabetin artmasını sağlanacak; Türk malları AB pazarlarına
serbestçe girebilecek; ayrıca ülkenin
tarım malları, sanayi malları, hizmet
sektörleri ve kamu alımlarında zaman
içinde ABD pazarına girebilme ihtimalini de artmış olacak; doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yararlarından daha fazla faydalanabilecek; ve
global üretim zincirlerine daha yoğun
biçimde katılarak zaman içinde katma
değer payını arttırabilecektir.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
65
Prof. Dr. Sadi UZUNOĞLU
Trakya Üniversitesi
İİBF
Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Sanayi…
DYY’lar küresel ölçekte mutlak değer cinsinden ciddi artış gösterdi. DYY
Akışı, 1980’lerde dünya GSYİH’nın
yüzde 0.57’si iken; 2000’lerde dünya
GSYİH’nın yüzde 2.45’ine ulaştı.
Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY),
sermaye hareketleri içinde ülkeler tarafından en fazla önemsenen fon akış
türüdür. Bilindiği gibi DYY’nın üç farklı türü vardır; Birincisi, bir işletmenin
hisse senetlerinin yabancı yatırımcı
tarafından satınalınması; ikincisi, yabancı sermayeye ait bir işletmenin
elde ettiği karını yeniden sermayeye
ekleyip yatırıma dönüştürmesi, üçüncüsü de yabancı yatırımcının sahip olduğu işletmenin ana ortak tarafından
çeşitli biçimlerde kredilendirilmesidir.
DYY’nın özellikle önemsenmesinin
temelinde bu yatırımlardan beklenen
bazı temel faydalar yatar. Bunlar;
•• Yabancı yatırımcı tarafından satınalınan firmanın ihracat kapasitesinin ve ithalatının artması
dolayısıyla yerel firmanın küresel
66
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
üretim zincirlerinine entegrasyonu
sağlanmış olur.
•• Üretim ve yönetim süreçlerinde
teknoloji transferi gerçekleşir.
•• Çalışanların beceri ve eğitim düzeyleri artar.
•• İşletme rekabet gücü ve iş potansiyelini geliştirir. Yeni yönetim uygulamaları devreye girer.
İşletme bazında veya mikro ölçekte yaşanacak faydalar makro düzeyde
de beklenir: İstihdam artışı, teknoloji
transferi, uluslararası piyasalara entegrasyon, yan sanayilerin gelişmesi,
ekonomide rekabet gücü artışı, ülkeye
döviz girişi, ödemeler dengesine katkı
vbz…
Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ), DYY’nı sözkonusu avantajları nedeniyle teşvik eder. Ancak her
zaman DYY’nın bu avantajları geldiği
ülkeye sunacağının bir garantisi de
yoktur. Çünkü DYY, salt finans hareketi değildir. Bir işletmenin yönetim biçi-
DYY’lar küresel ölçekte mutlak
değer cinsinden ciddi artış gösterdi. DYY Akışı, 1980’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 0.57’si iken;
2000’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 2.45’ine ulaştı.
mini etkileyen ve değiştiren bir yatırım
türüdür. Her zaman olmasa da yeni
teknolojileri de bu işletmeye taşır. Dolayısıyla DYY, ülke içindeki tüm üretici
ve dağıtıcıların davranışları üzerinde
de etkili olur. Özellikle Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) tüm ağları ile ekonomiyi
etki altına alır. Yerel işletmeler bu tür
işletmelerin sunduğu olanakları sunmak zorunda kalır. Aksi takdirde yerel
işletme rekabet avantajlarını kaybeder
ve piyasadan çekilmek zorunda kalır.
Bu türden olumsuz etkileri kaldırmak
için ülkeler bu türden işletmelere karşı; ortak girişim koşulu (yerel yatırımcı ile ortaklık), teknoloji transferi ve
yerel girdi koşulu gibi yaptırımlar uygulamak durumunda kalabilir.
Küresel DYY Akışı
DYY, 1980’lerin başından itibaren
hissedilir ölçüde artmaya başladı ve
yıllık 75 milyar USD düzeyine ulaştı.
Bu yatırımların yaklaşık yüzde 87’si
Gelişmiş Ülkelere (GÜ) yöneldi. Örneğin 1980-2010 döneminde ABD, dünya DYY girişinin yüzde 19’unu kendine çekmeyi başardı. Yine 1980’lerde
GÜ’in gerçekleştirdiği GSYİH, dünya
GSYİH’sının yaklaşık yüzde 83’ünü
oluşturuyordu. Dolayısıyla DYY’ın
ülke grupları arasındaki dağılımı
“adil” sayılabilirdi.
2000’lerde DYY’ı küresel likidite
genişlemesine paralel olarak 1980’li
yıllara göre yıllık bazda yaklaşık 20 kat
artış gösterdi; 2005-2011 döneminde
yıllık 1.4 trilyon USD’a ulaşan DYY akışı 2013’de 1.5 trilyon USD’a ulaştı. Kü-
resel ölçekte DYY akışı, 2014’de 2013’e
göre yüzde 16 oranında azalarak 1.47
trilyon USD’dan 1.23 trilyon USD’a geriledi. Bu gerilemenin temel nedenleri; küresel ekonomideki kırılganlık,
yatırımcılar için politika belirsizliği ve
yüksek jeopolitik risklerdi. Oysa 2014,
2013’e göre küresel ekonominin toparlanmaya başladığı, ticaret hacminin
ılımlı da olsa arttığı ve işsizlik oranlarının gerilediği bir yıldı.
Tablo 1. Ülke Gruplarına Göre Küresel DYY Akışı (Milyar USD, * Tahmin)
2005-2007
Ort.
2009-2011
Ort.
2013
2014
2015*
2016*
1.397
1.359
1.467
1.228
1.368
1.484
-GÜ
917
718
697
499
634
722
-GOÜ
421
561
671
681
707
734
- Diğer
60
81
100
48
45
47
Global DYY
40.1
3.1
4.6
-16.3
11.4
8.4
-GÜ
48.2
3.0
2.7
-28.4
23.8
13.9
-GOÜ
26.1
4.8
5.0
1.6
3.3
3.9
-Diğer
48.0
-1.1
17.0
-51.7
-2.3
5.3
Global DYY
Ort. % Değişim
Kaynak:UNCTAD s.21
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and DevelopmentUNCTAD), 2016’da DYY bir toparlanma
olacağını tahmin ediyor. UNCTAD’ın
tahminine göre; 2016’da DYY’nın 1,5
trilyon USD’a, 2017’de de 1,7 trilyon
USD’a ulaşması bekleniyor. En büyük
DYY çeken ülke olan Amerika Birleşik
Devletleri’nde (ABD); düşük petrol fiyatları ve uzlaşmacı para politikasının
talep uyarıcı etkileri, büyüme umutları, devam eden yatırım liberalizasyonu
ve yatrım desteklerinin DYY üzerinde
pozitif etki yaratması bekleniyor. Diğer
taraftan; makroekonomik yapısallar,
çok uluslu şirketlerin karlılık ve nakit
rezervlerinin sürekli yüksek seviyelerde seyretmesi de DYY akımlarının artma beklentisini destekliyor.
Diğer taraftan Euro bölgesinde
devam eden belirsizlikler, jeopolitik
gerginliklerin potansiyel yayılımı ve
gelişmekte olan ekonomilerde kalıcı
güvenlik açıkları da dahil olmak üzere
ekonomik ve politik riskler pozitif gelişmelerin yönünü değiştirip, tahmin
edilen canlanmayı bozabilir.
Türkiye’de DYY ve Sanayi
Türkiye OECD verilerine göre 59
ülke içinde “yabancı girişimciye açıklık” açısından 0.059 oranı ile 28. sırada yer alıyor. OECD ortalaması 0.068
ile Türkiye’nin üstünde yani Türkiye
OECD ortalamasınında üstünde açıklık oranına sahip. Buna karşın 2015
itibariyle DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı açısından 45 ülke içinde 41. sırada
bulunuyor. Türkiye’de DYY Stoğunun
GSYİH’ya oranı yüzde 5 iken; AECD ortalaması yüzde 40, Brezilya’da yüzde
13, Rusya’da yüzde 17, G. Kore’de ise
yüzde 19 oranına ulaşmış.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
67
Türkiye’nin üstünde yani Türkiye OECD ortalamasınında üstünde açıklık oranına
sahip. Buna karşın 2015 itibariyle DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı açısından 45
ülke içinde 41. sırada bulunuyor. Türkiye’de DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı yüzde
5 iken; AECD ortalaması yüzde 40, Brezilya’da yüzde 13, Rusya’da yüzde 17, G.
Kore’de ise yüzde 19 oranına ulaşmış.
Grafik 1. Türkiye’de DYY’nın Seyri (Milyon USD, 2016 Ocak-Nisan)
Grafik. Türkiye’de DYY’nın Seyri (Milyon USD, 2016 Ocak-Nisan)
25000
20000
15000
10000
5000
DYY
Sanayi
İmalat Sanayi
0
Grafik’den de izlenebileceği gibi DYY yüzde 35.3’ten yüzde 18.4’e düşmüş.
İSO 500’deki
şirketlerin
akışı
küresel likidite
genişlemesi gibi
ile birGrafik1’den
de izlenebileceği
DYY Oysa
akışı 2010’da
küresel likidite
genişlemesi
ile
birlikte
hareket
etmiş.
2002’den
itibaren45’i
küresel
düzeyde
faiz
yüzde
100 başlayan
oranında düşük
yabancılara
likte
hareket
etmiş.
2002’den
itibaren
politikası
ve genişleyen
para faiz
arzı poTürkiye’ye
girişini
hızlandırmış.
2008
aitkenDYY
2015’te
bu rakam
51’e yükselmiş
küresel
düzeyde
başlayan düşük
küresel
krizinden
itibaren
yavaşlayan
DYY
akışı
2011’de
FED’in
parasal
litikası ve genişleyen para arzı Türkiye’ye ve yabancıların ortalama hisse oranı da
genişlemesine parallel yükselmiş olsa da 2012-2015 döneminde yıllık
DYY
girişini hızlandırmış. 2008 küresel yüzde 67’den 71’e çıkmış.
ortalamada 10 milyar USD olarak gerçekleşmiş.
krizinden itibaren yavaşlayan DYY akışı
Bu konu ayrıca değerlendirilmeli
2011’de
FED’in
Grafikte
DYY’ınparasal
sektörelgenişlemesine
dağılımında sanayinin
payının
düşük
ama bir
gerçek
var:olduğu
Sanayigözleniyor:
son yıllarda
parallel
olsa sanayinin
da 2012-2015
2011 yükselmiş
hariç DYY’dan
aldığıdöpay yaklaşık
yüzde
30’lar
düzeyinde
verimlik artışı sağlayamazken,kalmış.
yatırımYalnızca
imalat
sanayinin
payı
dikkate
alındığında
budapay
daha isteksiz
da düşük
neminde yıllık ortalamada 10 milyar USD lar
konusunda
oldukça
davoranlarda
gerçekleşmiş.
olarak
gerçekleşmiş.
ranıyor. DYY’da bu tabloya bir taraftan
dahil olurken
sanayiyi
Grafiktegenelde
DYY’ın sanayiyi
sektörel dağılımında
DYY’ın
tercih etmemesinde
birçok diğer
nedentaraftan
yatıyordaolabilir.
tercihde
ürkek
davranıyor.
sanayinin
payının
düşük
olduğu
gözleniÖrneğin; Dünya gazetesinden Mehmet Filoğlu’nun haberine göre; 2010 yılında
yor:Türkiye’nin
2011 hariçen
DYY’dan
büyük sanayinin
500 sanayialdığı
şirketinin 148’inde yabancı ortak bulunurken,
Sanayi ve DYY’ı desteklemek için
sayı 30’lar
125’e düzeyinde
gerilemiş. kalİSO 500, 2015 verilerine göre yabancılarda
pay2015’de
yaklaşıkbu
yüzde
yaklaşımlar…
mış. Yalnızca imalat sanayinin payı dikkate alındığında bu pay daha da düşük
Sanayi sektörü sorunlarla “boğuoranlarda gerçekleşmiş.
şurken” bu sektöre DYY akışının hızDYY’ın genelde sanayiyi tercih etme- lanmasını beklemek doğal olarak ham
mesinde birçok neden yatıyor olabilir. hayalden ibarettir. Türkiye’de sanayinin
Örneğin; Dünya Gazetesinden Mehmet gelişimi-istikrarı ve DYY akışı temel koFiloğlu’nun haberine göre; 2010 yılında nulardaki yaklaşımlarla ilgilidir. Bu yakTürkiye’nin en büyük 500 sanayi şirke- laşımlar başlıklar halinde toparlanabilir:
tinin 148’inde yabancı ortak bulunurMakroekonomik istikrar. Bir ekoken, 2015’de bu sayı 125’e gerilemiş. İSO nomide rekabetçi döviz kurları ve piya500, 2015 verilerine göre yabancılarda sa tarafından belirlenen faiz oranlarını
sadece sayı değil yabancı ortaklıların oluşturmak temelde reformların bir
satış hasılatı, brüt katma değeri, ihracat fonksiyonudur; mali disiplin; verimli
ve üretimden satışları gibi bütün temel ve sade bir vergi sistemi, basiretli kamu
kalemlerde payları gerilemiş. Bu şirket- harcama ve borç yönetimi; şeffaf ve ilkelerin İSO 500’ün yarattığı toplam brüt li kamu ihale sistemi; deregülasyon ve
katma değer içindeki payı 5 yıl içinde mülkiyet hakları; yanı sıra “adil” ticaret
68
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
ve yatırım politikası, kayıtdışı ekonominin yarattığı dengesizliklerin ortadan
kaldırılması, bozuk işleyen piyasalarda
işleyişi düzenlemek, düzenlemelerde
keyfiliğin ortadan kaldırılması gibi…
Girişimi destekleyen bir ortam. Bu
bireyler ya da firmaların makroekonomik
ortamda faaliyet biçimini etkileyen mikro faktörlerden oluşur. Pozitif elverişli bir
ortam iyi yönetişim (mülkiyet haklarını,
şeffaflık, hukukun üstünlüğü, onay prosedürlerinde şeffaflık ve adil davranış),
ticarete açıklık ve minimal bozulmaları
(idari engelleri veya bürokrasiyi) ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, sektörel
teşvikler, AR-GE destekleri, eğitimin sanayiyi (üretimi) destekleyecek biçimde
yeniden düzenlenmesi (mesleki eğitime
önem verilmesi), üniversitelere daha fazla kaynak ve özerklik, sanayi için maliyeti
düşük özel sanayi alanlarının oluşturulmasını içerir.
Yeterli Altyapı. Anahtar değişkenler
fiziki altyapı (elektrik, su, ulaşım, haberleşme) yanı sıra teknolojik altyapısı (bilgi ve iletişim leri teknoloji) içerir.
Siyasi istikrar. Ülke topraklarında
can ve mal güvenliğinin sağlanması, bürokratik işleyişin düzgünlüğü, komşularla iyi ilişkiler ve etkili diyalog, siyasi
kurumlar arasında etkili iletişim, temel
meşruiyetin sağlanması, hukuğun üstünlüğü ve doğru işleyen adalet sistemi,
kamu-özel iletişiminde şeffaflık ve hakkaniyet, toplumun tüm kesimlerine adil
davranan ve kucaklayan devlet, uluslararası ve bölgesel ticaret ve yatırım anlaşmalarını hızlı hayata geçiren uygulamaları içerir.
Kısaca; yerli - yatırımcı yatırımcıların,
son yıllarda, özellikle sanayi alanında yatırım yapma konusundaki isteksizlikleri;
küresel ve yerel düzeyde ekonomik ortamdaki belirsizliklerden, jeopolitik risklerden
ve siyasi istikrarsızlıktan etkilenmektedir.
Dünyada 1.5 trilyon USD’a ulaşan DYY akışından daha yüksek pay almak bu sorunların çözümüne yönelik samimi, istekli,
barışçıl ve kapsayıcı adımlar atılmasına
bağlı.
TÜ RK İ YE
İ ŞV EREN SEND İ K AL ARI
KO NF ED ERASYO NU
KU RU M SA L K İ M L İ K R E H B E R İ
Türkiye’nin Geleceğini Belirleyen Sanayi
Yatırımları Zayıflıyor
Bir ülkenin gelecekteki büyümesini belirleyen en önemli faktör yatırımların, özellikle sanayi yatırımlarının
hacmi…
Y ET K İN BA ŞA R IR
TASAR I M VE DAN I Ş MAN L I K
HAZ İ R AN 2 0 1 5
içinde küçüldüğü anlaşılıyor. Söz konusu pay 2009 yılında yüzde 32,6 iken
2015 yılında yüzde 29’a indi (Şekil 2).
2010 yılında 924 milyon dolara inerken, geçen yıl tekrar 2007 düzeyine
çıkmakla birlikte, 9 yılı kapsayan döTeşvikli yatırım verileri de, mevcut nemde 5 milyar dolara bile ulaşamadı
(Şekil 4).
TÜİK’in GSYH verileri, özel sektö- eğilimleri yansıtmak açısından elveSonuç olarak, özel sektör nezdinde
rün sanayi dahil, tüm sektörlerdeki rişli bir kaynak.
imalat sanayiinin çekiciliğini yitirmesabit sermaye yatırımlarının milli geBelirtilen veriler, teşvikli imalat
lirden gitgide daha az pay aldığını gös- sanayii yatırımları payının 2009-2011 ye başlaması nedeniyle yatırım eğilimi
gitgide zayıflıyor, kurulu güç ve ihrateriyor. Söz konusu pay 2006 yılında dönemi ortalamasında yüzde 47,9
cat imkanları azalıyor, dolayısıyla isyüzde 18,9 iken, 2014 ve 2015 yılların- iken, 2012-2014 dönemi ortalamasıntihdam da küçülüyor. İmalat sanayiine
ÖZEL
SEKTÖR YATIRIMDAN UZAKLAŞIYOR
da yüzde 15,9’a indi (Şekil
1).
da yüzde 41,7’ye, 2015 yılında ise daha yatırım yapmak üzere yabancı sermaYatırım alanında imalat sanayii en da azalarak yüzde 24,3’e gerilediğini yeden de yeterince yararlanamıyoruz.
çok önem verilmesi gereken, stratejik ifade ediyor (Şekil 3).
65’inci Hükümet’ten temel bekunsur.
Sektöre yapılan yabancı sermaye lentimiz sanayide yeni bir atılıma yol
Buna karşılık gerçekleşmelere ba- yatırımları da hem istikrarsız, hem de açacak düzenlemeleri ivedilikle yapŞEKİL
1
kıldığında, özel sektörün imalat sana- hacmen yetersiz.
2007 yılında
4,1 mil- masıdır.
(TİSK Haber Bülteni; 26.05.2016)
yii yatırımlarının toplam yatırımlar yar dolar olan söz konusu yatırımlar
ÖZEL SEKTÖR YATIRIMDAN UZAKLAŞIYOR
Özel Sektör Sabit Sermaye Yatırımlarının GSYH'deki Payı
2006-2015
Şekil 1: Özel Sektör Sabit Sermaye
Yatırımlarının GSYH’deki Payı
(Cari Fiyatlarla,
Yüzde)
2006-2015
(Cari Fiyatlarla,
Yüzde)
20,0
18,9
18,0
18,0
18,0
16,4
16,0
16,0
15,0
15,6
15,9
15,9
2013
2014
2015
13,2
14,0
12,0
10,0
8,0
6,0
4,0
2,0
0,0
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Kaynak: TÜİK; aktaran TİSK
Kaynak: TÜİK; aktaran TİSK
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
69
ÖZEL SEKTÖRÜN İMALAT SANAYİİ YATIRIMLARI
TOPLAM YATIRIMLAR İÇİNDE GİDEREK KÜÇÜLÜYOR
ÖZEL SEKTÖRÜN İMALAT SANAYİİ YATIRIMLARI
TOPLAM YATIRIMLAR İÇİNDE GİDEREK KÜÇÜLÜYOR
ÖZEL SEKTÖR
İMALAT SANAYİİNE
ÖZEL SEKTÖR İMALAT SANAYİİNE
GİDEREK
AZ YATIRIMYAPIYOR
YAPIYOR
GİDEREK
DAHADAHA
AZ YATIRIM
ŞEKİL 2
Şekil 2: Özel İmalat Sanayiindeki Sabit Sermaye
Yatırımlarının
Toplam Sabit Sermaye Yatırımlarındaki
Özel İmalat Sanayiindeki Sabit Sermaye Yatırımlarının
Toplam2009-2015
Sabit Sermaye Yatırımlarındaki
Payı 2009-2015
Payı
(Cari Fiyatlarla,
Yüzde)
(Cari Fiyatlarla, Yüzde)
Şekil 3: Teşvikli İmalat Sanayii Yatırımalarının
ŞEKİL 3
Toplam Teşvikli Yatırımlardaki
Payı 2009-2015
(Cari
Fiyatlarla, Yüzde)
Teşvikli İmalat Sanayii Yatırımlarının
Toplam Teşvikli Yatırımlardaki Payı 2009-2015
(Cari Fiyatlarla, Yüzde)
40,0
35,0
34,3
32,6
70,0
33,3
62,4
29,6
30,0
29,5
27,6
60,0
29,0
48,1
50,0
25,0
47,9
42,3
40,0
20,0
15,0
30,0
10,0
20,0
5,0
10,0
38,9
37,6
41,7
39,3
24,3
0,0
0,0
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015 (T)
(T) Gerçekleşme tahmini
Kaynak:
Kalkınma Bakanlığı;
(T) Gerçekleşme
tahmini aktaran TİSK
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı; aktaran TİSK
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı; aktaran TİSK
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı; aktaran TİSK
İMALAT SANAYİİNE YAPILAN DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR
İSTİKRARSIZ VE YETERSİZ
TİSK HAKKINDA
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma esasına göre faaliyet gösteren ve Türk işverenlerini
endüstri ilişkileri alanında yurtiçinde ve yurtdışında temsil eden tek üst kuruluş. 20 Aralık 1962’de kurulan Konfederasyona,
ekonominin değişik sektörlerinde faaliyet gösteren 21 İşveren Sendikası üye. Bu İşveren Sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde,
1 milyon 230 bin çalışan istihdam ediliyor.
Şekil 4: Ekonomi Genelinde ve İmalat Sanayiinde Gerçekleşen Doğrudan
Yabancı Yatırım Girişleri, 2007-2015 (Milyon Dolar)
Türk sanayinin, yarım asrı aşkın süredir sosyal boyutunu temsil eden, “İşletmelerin Sesi” olma mantığı içinde faaliyet gösteren
Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü
Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu, TBMM’nin ilgili
Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor.
TİSK, uluslararası düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Avrupa İş Dünyası
Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci, OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari Komitesi (BIAC), Türkiye–
AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED), Küresel İşbaşında Eğitim
Ağı (GAN), Avrupa İşbaşında Eğitim Birliği (EAfA), Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) ve Karadeniz ve Hazar İş
Dünyası Birliği (BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor. TİSK hakkında detaylı bilgiye www.tisk.org.trinternet
adresinden ulaşılabilir.
4
3
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Temel Ekonomik Göstergeler; ​ aktaran
TİSK Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Temel Ekonomik Göstergeler;
aktaran TİSK
70
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
71
Ergün ATALAY
TÜRK-İŞ Genel Başkanı
İş Uyuşmazlıklarında Arabuluculuğun
Zorunlu Hale Getirilmek İstenmesinin Çalışma
Hayatına Olası Etkileri
Bir süredir kamuoyunun gündeminde olan İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı Taslağında “Kanuna, bireysel
veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi
alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunludur” hükmü bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile
Adalet Bakanlığı iş yargısındaki yükü
azaltabilmek için dava açılmadan önce
arabulucuya gidilmesini dava ön şartı
haline getirmek istemektedir.
Tasarı Taslağına göre işçiler gerek
işe iade davalarında ve gerekse işçilik alacağı davalarında (bireysel veya
toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan)
alacak miktarları ne olursa olsun dava
açmadan önce zorunlu olarak arabulu-
72
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
cuya başvuracaklar, bir netice alamazlarsa dava açacaklardır.
Tasarı taslağının genel gerekçesinde, iş hayatının dinamik yapısı ve diğer sebepler ile birlikte İş Hukukunun
alanının genişlediği böylelikle işçi ile
işveren arasındaki uyuşmazlıklarında
arttığı bu nedenle yeni bir İş Mahkemeleri Kanunu düzenlenmesi gerektiği, bu bağlamda kanundan, bireysel ve
toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan
işçi alacakları ile işe iade taleplerinde
dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirildiği, iş
mahkemelerinin görev alanına giren
uyuşmazlıkların tarafların konuyu
müzakere ederek anlaşmaları suretiyle sonuçlandırılmasına uygun olduğu,
Tasarı Taslağına göre işçiler gerek
işe iade davalarında ve gerekse
işçilik alacağı davalarında (bireysel veya toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan) alacak miktarları
ne olursa olsun dava açmadan
önce zorunlu olarak arabulucuya
başvuracaklar, bir netice alamazlarsa dava açacaklardır.
bu uyuşmazlıkların, mahkeme dışında
alternatif uyuşmazlık çözüm yolları
marifetiyle çözülmesinin uygun olacağı, arabulucuya başvurma zorunluluğunun, iş uyuşmazlıklarının, kısa
süre içinde ve daha az masrafla çözülmesine yardımcı olacağı, bu surette
uyuşmazlığın tamamen sonlanacağı,
maddi ya da şekli başka herhangi bir
uyuşmazlığın doğmasını engellemek
suretiyle sosyal barışa katkı sağlayacağı ifade edilmektedir.
Biz TÜRK-İŞ olarak bu görüşe iştirak etmiyoruz. Böyle bir düzenlemenin işçinin yararına olacağını da düşünmüyoruz. Şöyle ki; iş kanununda
yer alan hükümler çok defa nispi emredici, diğer bir deyişle sosyal kamu
düzeni hükümlerinden oluşmaktadır.
Geri kalan sınırlı sayıdaki hükümlerin
bir kısmı da mutlak emredici niteliktedir. İş kanunlarındaki bu nispi emredici hükümler (sosyal kamu düzeni
hükümleri) ile sözleşme özgürlüğüne
devlet tarafından müdahale edilerek
iş sözleşmelerinin zayıf tarafını oluşturan işçilerin korunması, asgari çalışma koşullarının belirlenmesi ve taraflar arasında maddi anlamda bir eşitlik
sağlanması amaçlanmıştır.
Getirilmesi planlanan zorunlu arabuluculuk sisteminin, iş kanununun
işçiyi koruyucu nitelikteki emredici
hükümlerinin etkinliğini azaltacağı ve
bu hükümlerle sağlanmaya çalışılan
maddi anlamda eşitlik (sosyal adalet)
düşüncesinin yargı yükünün azaltılması amacına feda edilmiş olacağı düşüncesindeyiz.
Bilineceği üzere 2012 yılında kabul edilen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
kapsamında “iş uyuşmazlıkları” ihtiyari olarak arabulucuya götürülebilmektedir. Tasarı ile Arabuluculuğun
ihtiyari olma vasfı kaldırılmakta “zorunlu” hale getirilmektedir. Her ne
kadar Tasarının Genel Gerekçesinde
alıntı yapılan Anayasa Mahkemesinin
10/07/2013 tarihli ve E. 2012/94 ve K.
2013/89 sayılı kararında, “alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemleri yargının
alternatifi olan ve dolayısıyla yargısal
sistemin yerine ikame edilmeye çalışılan
veya onunla rekabet içinde bulunan bir
süreçler bütünü değildir. Tam tersine
uyuşmazlıkların çözümü için öngörülen
yöntemlere ilave edilmiş tamamlayıcı
yöntemler topluluğudur.” şeklindeki
ifade genel gerekçede “tasarıda öngörülen uyuşmazlıklar bakımından,
tarafların mahkemeye dava açmadan
önce arabulucuya gitmesi zorunlu olup
tarafların serbest iradeleriyle yürütülen arabuluculuk görüşmelerinde anlaşma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Arabulucuda anlaşılamaması halinde
tarafların mahkeme huzurunda haklarını aramaları mümkündür. Bu sebeple
mahkemeye dava açmadan önce arabulucuya gidilmesinin zorunlu tutulması,
Anayasanın 36 ncı maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün ihlali
anlamına gelmemektedir.” şeklinde yorumlanarak, zorunlu arabuluculuğun
Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna
ulaşılmaya çalışılsa da aynı kararda;
“Uyuşmazlıkların çözümü konusunda temel olarak iki sistem vardır. Birincisi, yargı yoluyla uyuşmazlıkların çözümü, diğeri ise yargılama yapılmadan
uyuşmazlığın çözümüdür. Arabuluculuk
kurumunu da içine alan bu ikinci sistem,
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri
olarak adlandırılmaktadır. Alternatif
uyuşmazlık çözümü kavramında geçen
“alternatif” terimi, mahkemelere alternatif bir yol olarak kullanılamaz. Arabuluculuk, tarafların sorunlarını
kendilerinin çözmesini amaçlayan
GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANAN
dostane bir çözüm yolu olup bir yargılama faaliyeti değildir. Alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemleri, uyuşmazlıkların çözümünde yargısal yolların yanında yer alan ve TARAFLARIN İSTEMLERİ HÂLİNDE İŞLERLİK
KAZANAN, esas itibarıyla ilişkilerin
koparılmadan sürdürülmesini ve adil
bir karardan ziyade, her iki tarafı da
tatmin edici bir çözüme ulaşılmasını
hedefleyen yöntemler bütünüdür. Bir
başka ifadeyle, alternatif uyuşmazlık
çözümleri, Devlete ait yargı yetkisinin
mutlak egemenliğine zarar vermeden
işlerlik kazanan ve uygulama alanı bulan ek yöntemler bütünü olarak nitelendirilebilir.”
saptaması bulunmaktadır.
Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesi bahsi geçen gerekçeli kararında,
arabuluculuğu, “gönüllülük esasına dayanan dostane bir çözüm yolu” olarak tanımlamakta “uyuşmazlıkların çözümünde yargısal yolların yanında yer alan ve
tarafların istemleri hâlinde işlerlik kazanan” bir yöntem şeklinde algılamakta,
zorunluluğu red etmektedir.
Açıkça anlaşılacağı üzere tasarının
gerekçesi Anayasa Mahkemesi Kararına uygun değildir.
Öte yandan, uygulamanın zorunlu olması beklenenin aksi etki yapıp
yargılamaların uzamasına neden de
olabilir. Uzlaşma niyeti olmayan tarafın (özellikle kötüniyetli işverenin)
fazladan süre ihtiyacı böylelikle karşılanmış olabilecektir.
Tasarı ile zamanaşımı sürelerinin
kısaltılmak istenildiği de düşünüldüğünde bu hal, işçi alacağının bir kısmının erimesine sebep olabilecektir. Bilineceği üzere işçilik alacağı davalarının
tamamına yakını kısmi dava olarak
açılmaktadır. Kısmi dava açıldığında,
zamanaşımı sadece kısmi miktar için
durmaktadır.
Yargılama esnasında gelen bilirkişi
raporu sonrası işçilik alacakları ıslah
edilmekte ve ıslah edilen kısım için zamanaşımı, ıslah tarihinde durmaktadır.
Kötüniyetli bir işveren ile karşılaşıldığında; bu işveren zorunlu arabuluculuk nedeniyle yaklaşık bir ay
kazanacak, daha sonra mahkeme
safhasının başlaması ve dosyanın bilirkişiye gidişi-dönüşü süreleri göze
alındığında, işçinin davayı ıslah tarihi
mevcut uygulamaya göre yaklaşık üç
ila dört ay kadar gecikebilecektir. Bu
husus zamanaşımı sürelerinin kısaltılması ihtimalinde daha da önem kazanmaktadır.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
73
Tasarının genel gerekçesinde verilen istatistiki rakamları farklı yorumlamak mümkündür. Örneğin Adli Sicil
ve İstatistik Genel Müdürlüğü web sitesinde 2014 yılı itibariyle yayınlanan
istatistiklere göre; açılan davalarda
yoğunluk gösteren ilk beş dava türünü düzenleyen bölümde, tüm hukuk
mahkemeleri nezdinde açılan davalarda iş mahkemelerinde görülen dava
oranı yaklaşık yüzde 10 olarak belirtilmektedir. Ancak tasarının kurgusuna
bakıldığında sanki tüm sorunlu alan
iş mahkemeleriymiş ve bu alanının zorunlu arabuluculuk yoluyla ıslah edilmesi gerekliliği varmış gibi bir anlam
çıkabilmektedir. Sadece istatistik veriler iş yargısında zorunlu arabuluculuk
sistemine geçilmesinin esaslı bir nedenini oluşturmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki İş Hukuku
işçiyi koruma amacındadır. Bunun
somutlaşmış şekli ise Anayasa, Türk
Borçlar Kanunu ve İş Kanunlarıdır. İş
Kanunlarını uygulayacak merci ise iş
mahkemeleridir. İş mahkemelerinde,
kanunun lafzına ve ruhuna uygun ve
amaca yönelik yorum yöntemi be-
74
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
nimsenmiştir. Bu ise İş Kanunlarındaki emredici hükümler eliyle işçinin
korunmasına öncelik vererek ve tereddüde düşülen veya mevzuatta açık düzenleme bulunmayan hallerde kamu
düzeni elverdiği ölçüde işçi lehine yorum yapılması ile mümkün olmaktadır. Diğer bir ifade ile sosyal ve ekonomik açıdan daha güçlü olan işverene
karşı işçinin korunması amacıyla “işçi
lehine yorum ilkesi” iş yargılamasının
temelini oluşturmaktadır.
Bu temel İş Hukukunun kendine
özgü ve bağımsız bir hukuk dalı olmasını sağlamıştır. Bu konuda pek çok
yüksek mahkeme kararı vardır. Bu
bağlamda işçinin anayasal ve kanuni
şekilde korunması ve işçi lehine yapılan bu pozitif ayrımcılık anayasanın
eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil etmemektedir. Zira mutlak eşitliğin adaleti sağlaması ancak tarafların eşit
koşullara sahip olması durumunda
mümkündür. Bu durumda işverene
göre daha güçsüz ve bağımlı olan
işçinin korunması adaletin sağlanması için zaruridir.
Arabuluculukta ise müessesenin
doğası gereği taraflar eşit konumda
olmak zorundadır. Bu bağlamda arabulucu karşına geçen bir işçi korunup
gözetilmeyecek, işverenle eşit koşulda
olduğu varsayılarak anlaştırılmaya çalışılacaktır. Bu anlaşma sonunda özellikle kendini avukatla temsil ettiremeyen bir işçinin zarar görmesi, haklarını
tam olarak anlayıp savunamaması kaçınılmaz görünmektedir. Bu noktada
işçinin korunması ilkesi uygulanmayacak ve silahlar arasındaki denge bozulacaktır.
Bugün dünyada iş hukukunun etkinliğinin artırılması çok önemli bir
gündem konusudur. Çünkü iş ilişkisi
devam ederken, bu ilişkisinin zayıf tarafı olan işçilerin kanunların öngördüğü asgari iş koşullarına uyulmasını ve
işçilik haklarını talep etmeleri kolay
değildir. İş güvencesi gibi kurumlar
getirilerek ve iş denetimiyle iş hukuku
kurallarına etkinlik kazandırılmaya
çalışılsa da bu konuda yeterince başarılı olunduğu söylenemez. Sendikalarımız da iş koşullarının uygulanması
ve iyileştirilmesi için var gücüyle çalışmaktadır.
Zorunlu arabuluculuk sistemi getirildiği takdirde, iş koşullarına bugün
uygun davranmayan işverenler yanında, yasalara uyanların dahi bundan
olumsuz etkilenebileceği kanaatindeyiz. Taraflar arasında zorunlu arabuluculuk sistemi yargıya gidilerek
uyuşmazlık yaratılmadan önce taraflar arasında tamamen serbest pazarlığa dayanan bir sistemi öngörmektedir.
İşçilik hakları nihayetinde pazarlık konusu olacaksa, iş ilişkisi devam ederken ya da sonlandığında işverenlerin
işçilik haklarını ödemek yerine pazarlık yapma eğilimine girmesi çok muhtemeldir.
Bugün iş ilişkilerinin tarafların anlaşmasıyla sona erdirilmesine yönelik
olarak yapılan ikâle sözleşmeleri ya da
iş ilişkisi sona erdiğinde bağıtlanan
ibranameler yargı denetimine tabidir.
Zorunlu arabuluculuk bu denetimleri
ortadan kaldıracaktır.
Buna karşılık işçilerin hakları üzerinde tasarruf yetkisine sahip oldukları, yargıya gidip gitmemekte, isterlerse
açtıkları davadan feragat etmekte ser-
best oldukları, zorunlu arabuluculuk
aşamasının bir anlaşmayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığı, anlaşma
sağlanamazsa yine yargıya gidilebileceği ileri sürülebilir. Ancak gerçek
hayatta olayların bu şekilde gelişmesi
beklenmemelidir. Yoksulluk içinde
bulunan ya da ekonomik olarak zorda, darda kalan işçilerin bir an önce
haklarını alabilmek için bu hakların
önemli bir kısmından vazgeçmeleri
büyük olasılıktır.
Örneğin, fazla çalışma ücretleri
ödenmeyen işçi iş ilişkisi sona erdiğinde, hakkı olan fazla çalışma ücreti
pazarlığa açılıp, istersen şimdi önerilen parayı alırsın yoksa yargı yoluna
gider hakkını bir yıl iki yıl soma alırsın dendiğinde, ekonomik olarak zor
durumdaysa haklarının önemli bir
kısmından feragat edebilecektir. Yine
bir kısmından feragat ederek ihbar ve
kıdem tazminatına bir an Önce kavuşmayı isteyebilecektir. Bu şartlar altında asgari ücretin bile pazarlığa açılabilmesi olasıdır.
Böyle olunca yasalarla güvence
altına alman iş koşullarının amacına
ulaşıp etkinliğinin sağlanması çok
güçleşecektir. Diğer bir deyişle iş yasalarıyla maddi hukuk alanında kurulmaya çalışılan sosyal adalet düşüncesine dayalı eşitlik usul hukukuyla
bozulmuş olacaktır.
Yukarıda açıkladığımız üzere, iş
hukuku alanında emek sarf etmiş akademisyen ve uzmanlarla yaptığımız
görüşmelerde özetle şu sonuca varılmıştır: İş Hukuku alanında zorunlu
arabuluculuk sisteminin getirilmesi iş
hukuku normlarının etkinliğini azaltacak, hak arama özgürlüğünü sınırlayacak ve adaletin, iş uyuşmazlıklarının
çabuk çözümlenmesi, yargı yükünün
azaltılması amacına feda edilmesi sonucunu doğuracaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda dikkate alındığında, iş uyuşmazlıklarının
çözümünde arabuluculuk sisteminin
zorunlu olarak öngörülmesinin toplumsal barışı olumsuz etkileyeceği,
arabuluculuk sistemi getirilmek isteniyorsa, bunun ihtiyari olarak düzenlenmesinin uygun olacağı görüşündeyiz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
75
Mahmut ARSLAN
HAK-İŞ Genel Başkanı
Sosyal Diyalog İşletilmelidir
Arabuluculuk; tarafların içinde bulundukları bir uyuşmazlığı tarafsız bir
üçüncü kişi yardımı ile mahkemeye
gitmeden ya da mahkeme yönlendirmesiyle çözmelerinde kullanabilecekleri bir yöntemdir.
Ülkemizde 7.6.2012 tarihli ve 6325
sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 22.6.2012 tarihli
ve 28331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış, yasanın uygulanmasının sağlanması ve izlenmesi ile arabuluculuk
sisteminin çalışabilmesi için Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrası
uyarınca Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri
Genel Müdürlüğü bünyesinde “Arabuluculuk Daire Başkanlığı” kurularak
76
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
görevine başlamıştır.
Arabuluculuk uygulamasında herkesin kendisini ifade etme imkânı olması taraflarca sonuca razı olunması,
mahkeme sürecine göre daha hızlı bir
şekilde sonuca ulaşma imkânı sunması, tarafların uyuşmazlıklarını barışçıl
yöntemlerle çözerek, ileriye yönelik
tekrar birlikte çalışma imkânı sunması
gibi pozitif özellikleri dikkat çekmektedir.
Niteliği Gereği Arabuluculuk
Tarafların Serbest İradesini Şart
Koşmaktadır
Arabuluculuk faaliyetinin olumlu
sonuçlar doğurabilmesi için, her iki
Arabuluculuk faaliyetinin olumlu
sonuçlar doğurabilmesi için her
iki tarafın da aralarındaki uyuşmazlığı mahkeme dışında çözme
iradesinin en baştan mevcut olması gerekir.
tarafın da aralarındaki uyuşmazlığı
mahkeme dışında çözme iradesinin
en baştan mevcut olması gerekir. Zira
yargılama faaliyetinde devletin üstün
emretme gücü vardır ve taraflardan
birisi devletin yargılama tekelinin korumasını talep ediyorsa artık bu noktadan sonra kişiyi devlet otoritesi dışında başka bir merciine zorlamak hukuk
devleti ilkesi ile bağdaşmayacaktır.
Arabuluculuk uygulamasının gö-
nüllülük ve isteğe bağlılık unsurunun
ortadan kaldırılarak mali ve pratik kaygılarla usul hukukuna yeni bir kurum
şartı getirilmesi ile yargıya ulaşım süreci geciktirilmiş ve bireylerin hak arama özgürlükleri kısıtlanmış olacaktır.
Bu nedenle gönüllülük esasına dayalı bir arabuluculuk uygulamasının
faydalı olduğunu ancak zorunlu arabuluculuk uygulamasının hak arama
özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz.
İşçi Alacaklarının Pazarlık
Konusu Haline Getirmesi
Endişesini Taşımaktayız
Batı ülke uygulamalarına bakıldığında, arabuluculuk faaliyetlerinin konusunun esasen maddi vakıalara ilişkin
olduğu görülmektedir. Ancak ülkemizde
açılan iş davalarına bakıldığında, davaların yüzde 70’inin hak kazanılan işçilik
alacaklarının tahsili amacıyla açıldığı
dikkate alındığında, zorunlu arabuluculuk sürecinin ağırlıklı olan mevcut
doğmuş işçilik alacakları üzerinde bir
pazarlığa yönelik olacağı açıktır.
Asgari ücretle geçimini sağlayan
bir işçinin nakit ihtiyacı baskısı ile kazanmış olduğu ücret ve tazminatların
bir kısmından vazgeçerek bir uzlaşı
yolunu tercih etmek zorunda kalacağı
da açıktır.
Devlet otoritesinin yargı erkini
hızlı çalıştıramaması ve kayıt dışılığı
önleyememesi gibi nedenlerle işçinin
alacağına bir an önce kavuşabilmek
amacıyla emeğinin karşılığını alabilmek için işverenle pazarlık yapmaya
zorlanmasının da sosyal devlet ilkesi
ile bağdaşmadığına inanıyoruz.
Zorunlu Arabuluculuk İşçinin
Gerçek İradesini Yansıtmasını
Engelleyebilir
Öte yandan zaten işten ayrılan ve
işsiz olan bir işçinin nakit ihtiyacını bir an evvel karşılamak amacıyla
zorunlu arabuluculuk sürecinde bir
takım alacaklarından vazgeçeceği,
esasen işverenlerin de bu kurumu işçinin kazanmış olduğu alacaklarından
indirim aracı olarak kullanmak isteyecekleri açıktır. İşçinin emeğinin karşılığı olan ve hâlihazırda zaten muaccel
hale gelmiş ücret ve tazminat haklarının bir kısmından feragat ederek imzalayacağı bir arabuluculuk uzlaşma
tutanağının, işçinin gerçek iradesini
yansıtmayacağı açıktır. İşçi böyle bir
tutanağı ancak ve ancak acil nakit ihtiyacı nedeniyle kabul edebilecektir ki,
bu yöndeki bir motivasyonun hukuk
düzeni tarafından korunması mümkün değildir.
Zira benzer yöndeki uygulamalar
halen zaten yapılmakta ancak Yargı
kararlarıyla bu yöndeki irade beyanlarına itibar edilemeyeceği hususu
kabul edilmektedir. Örneğin ikale sözleşmelerinde işçi serbest(!) iradesiyle herhangi bir tazminat almaksızın
iş akdini sonlandırdığını beyan etse
dahi, yargı içtihatlarıyla bu iradeye itibar edilmeyeceği kabul edilmektedir.
Bu nedenle mevcut ve doğmuş olan
işçilik alacaklarından feragat içeren
bir arabuluculuk tutanağındaki işçi
iradesinin de işçinin gerçek ve sağlıklı
bir iradeyi yansıtmayacağını düşünüyoruz.
İşçinin acil nakit ihtiyacı nedeniyle, mevcut muaccel alacakların bir
kısmından veya tamamından vazgeçilerek yapılacak bir uzlaşı emredici
kanun hükümlerinin bertaraf edilmesi
anlamına gelecektir. Bu yöndeki uzlaşıların hukuk tarafından korunmasının mümkün olmadığı da açıktır.
İşverenler bu surette, iş ilişkisi içeri-
Gönüllülük esasına dayalı bir arabuluculuk uygulamasının faydalı
olduğunu ancak zorunlu arabuluculuk uygulamasının hak arama
özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz.
sinde emredici hükümler nedeniyle
ulaşamadığı düşük maliyet amacına,
iş ilişkisi sonunda ulaşmış olacaktır.
Bu yolla da işverene, iş kanunundaki
emredici hükümlerin tamamını dolanma imkânı sağlanmış olacaktır.
HAK-İŞ olarak sosyal hukuk dalı
olan iş hukukunun normal bir özel
hukuk ilişkisi gibi ve taraf iradelerinin eşitliğini esasına dayanarak oluşturulacak bir zorunlu arabuluculuk
uygulamasının ülkemiz gerçekleriyle
bağdaşmayacağı, işverenlere iş ilişkisi içinde yapamadıkları, iş hukukunun koruyucu hükümlerini dolanma
imkânının iş ilişkisinin sona ermesi
ile sağlanmış olacağını düşünüyoruz.
İş ilişkisi içinde eşit kabul edilmeyen ve bu nedenle emredici hükümlerle korunmaya çalışılan işçilerin iradelerinin, iş ilişkisi sona erdikten sonra
eşit olarak değerlendirilmeye çalışılması dikkate şayan bir konudur. İşçi iş
ilişkisi içerisinde ne kadar korunmaya
değer ise, iş ilişkisi sona erdikten sonra da (mevcut ilişkide doğmuş alacak
hakları bakımından) korunmaya değer ve muhtaç olduğuna inanıyoruz.
Esasen işçi alacaklarının ifa dışında bir yöntemle sona erdirilemeyeceği
gerek yukarıda açıklanan ikale sözleşmesine ilişkin yargı görüşü gerekse
BK 420. Madde de ki düzenlemelerle
hukukumuzda kabul edilmiş bir temel
ilkedir. HAK-İŞ olarak, doğmuş işçi
alacaklarının ifa dışında sona erdirilmesine imkân veren bu düzenlemeye
karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
77
HAK-İŞ olarak, yargının hızlandırılmasına ve iş yükünün azaltılmasına
yönelik her türlü çabaya destek vermeye hazırız, ancak bu amaca esasen
iş yargısının temel amacı olan işçilerin
doğmuş alacaklarını haklarını korumak fonksiyonunu ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak bir yöntemle ulaşılmaya çalışılmasını bir çelişki
olarak görmekteyiz.
Davaların yığılması halinde kesinlik sınırının ayrı ayrı değerlendirileceği hükmüne haizdir. Yani kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin gibi alacak kalemlerini
aynı davada talep edilse dahi her bir
alacak açısından ayrı kesinlik sınırı
değerlendirilecektir. Aynı işçinin aynı
78
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
işinden dolayı doğan farklı alacakların
parça parça kesinleşmesi uygulama da
farklı farklı sonuçlara yol açabilecek
ve nihayetinde hukuka olan güveni zayıflatacaktır.
Yargıtay yolunun, iş hukukunu ilgilendiren, sendikalar ve toplu iş hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin konulara
kapatılması günümüze kadar oluşmuş
içtihatların yok sayılması anlamına
gelecektir. Bu yolla özel ve teknik niteliğe haiz genel kurul iptali yetki davaları gibi önemli hususlarda Yargıtay
yolunun açık olması şarttır. Ayrıca her
bölge mahkemesinin kendi içtihadını
oluşturacağından yargıda içtihat birliğinin ortadan kalkacağı ve mevcut
uygulama birliğini ortadan kaldıracak
niteliktedir. .
İşçi alacaklarının zamanaşımı süresinin 2 yıla indirilmesi kazanılmış
işçi haklarının geriye götürülmesi
anlamını taşımaktadır. Borçlar Kanununda alacak süresi 10 yıl hesaplanmışken bu sürenin işçi alacakları için
uygulanmayacak olması hakkaniyete
aykırıdır.
HAK-İŞ Konfederasyonu olarak, iyi
niyetle yola çıkılmış bir düzenleme olmasına karşın çeşitli hak kayıplarına
neden olması dolayısıyla, söz konusu
düzenlemenin sosyal diyalog yolu işletilerek; sosyal tarafların görüşleri doğrultusunda yeniden ele alınmasında
yarar bulunmaktadır.
Kani BEKO
DİSK Genel Başkanı
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı Hakkında
DİSK’in Değerlendirmeleri
Tasarının genel gerekçesinde iş
davalarının ortalama görülme süresi, iş davalarının sayısal çokluğu gibi
nedenler sıralanmış ve yargının iş yükünün hafifletilmesi, iş uyuşmazlıklarının daha kısa sürede çözümlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Bunun
yolu olarak bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacakları
ile işe iade taleplerinde dava açmadan
önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirileceği ifade edilmiştir.
Arabuluculuk Kanunu’nun mevcut
halinde arabuluculuğun gönüllülük
temeli üzerine yürütülebileceği düzenlenmiştir. Bu sistem dünyadaki
uygulamalar dikkate alındığında özü
itibariyle arabuluculuk kurumuyla çelişkilidir. Çünkü arabuluculuk sistemi
aslen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak işleyen arabuluculuğun
gönüllülük temeli üzerine kurulmasındaki en önemli etken her iki tarafında bu süreçte eşit haklara ve imkanlara sahip olduklarının kabulüdür. İşçi
ile işverenin bu anlamda eşit olmadığı
açıktır, ki iş hukukunun temel ilkelerinden biri işçi lehine yorumdur.
İşçilerin işveren ile eşit imkanlara
sahip olmadıkları göz önüne alındığında en basitinden alacak miktarını tam
olarak bilmeyen bir işçi arabulucu tarafından ne konuda uzlaştırılacaktır?
Arabuluculuk yolunda ne yazık ki işçilerin yargı yolu ile alacakları önemli
ölçüde azalacaktır. Zaten arabulucunun işçiyi hakları ve alacağı miktar
konusunda tarafsız olma zorunluluğu
nedeniyle bilgilendirmesi de mümkün
olmayacaktır.
Dolayısıyla zorunlu arabuluculuk
genel gerekçede ifade edildiğinin aksine hak arama özgürlüğünü engeller
niteliktedir. Bununla işçilerin yargı yoluna başvurmaları engelleneceği gibi
haklarının çok altında anlaşmalara
razı edilerek hak kaybı yaşamalarına
neden olunacaktır. Bu nedenle iş hukukunda arabuluculuğun zorunlu hale
getirilmesine karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.
Bunun yanında öngörülen zorunlu
arabuluculuk düzenlemesi, Yargı erkinin özelleştirilmesidir. Bilindiği gibi,
demokratik devlet kavramı birbirinden bağımsız Yasama-Yürütme-Yargı
erkleri üzerine oturtulmaktadır. Yargı
erkinin, bu erki kullanan hakimler
dışında, yürütmenin düzenlemesi ile
bazı başka oluşumlara devri, demokratik devlet anlayışını ortadan kaldıracaktır.
Zorunlu arabuluculuk düzenlemesi
Anayasamızın “Yargı yetkisi” başlıklı
9. maddesine, “Kanun önünde eşitlik”
başlıklı 10. maddesine ve Anayasamızın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü “ başlıklı 11. maddesinde yer alan
kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hükmüne, “Temel hakların niteliği” başlıklı 12. maddelerine aykırıdır.
Ayrıca, Anayasamızın 36. maddesinde
hak arama hürriyeti düzenlenmiştir.
Zorunlu arabuluculuk bu düzenlemeye de açıkça aykırıdır.
Anayasanın 37. Maddesinde “Kanuni Hakim Güvencesini” getirilmiştir.
Anılan düzenleme bu maddeye de aykırıdır. Yine tasarı, Anayasamızın 40.
maddesinde Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması hükümlerine de aykırı
bir düzenleme niteliğindedir.
Bu düzenleme, hukukun genel ilkelerine, İş Hukukunun işçiyi koruma ve
gözetme ilkesine de aykırıdır. Bu ilke
işçinin işverence zayıf konumda buİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
79
lunduğu, yıllar içinde İş Hukukunda
kabul görmüş bir ilkedir. Arabulucu
önünde işçi, zayıf ekonomik durumu
nedeniyle “hakkından daha azına razı
ol” dayatmaları ile hak kaybına uğrayacaktır.
Binlerce uyuşmazlık türünün arasında sadece iş uyuşmazlıklarının zorunlu arabuluculuğa tabi tutulması da
ayrıca manidardır.
Bu nedenlerle, tasarı ile iş davalarında zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin dayatılması kabul edilemez.
Tasarıdaki diğer bir olumsuz düzenleme de, işçinin bir çok alacak kalemi
talebi ile açtığı davada kesinlik sınırı
her bir alacak için ayrı ayrı değerlendirilecektir. Böylece kıdem tazminatı,
ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin
gibi alacak kalemleri, aynı davada talep edilse dahi her bir alacak açısından
ayrı kesinlik sınırı değerlendirilecektir. Aynı davada kesinlik sınırını geçen
alacak ve geçemeyen alacak olduğundan dava itiraz yolu açısından bölünecek midir? Ayrıca miktarı 25.000 TL’yi
geçmeyen alacaklarda bölge adliye
mahkemesi kararı kesin olacağından
işçi davalarının büyük çoğunluğunda
Yargıtay yolu kapalı olacaktır.
İş davalarında; işe iade ile Sendikalar ve Toplu Sözleşme Hukuku
uyuşmazlıklarında Yargıtay yolunun
kapatılması kabul edilir bir yaklaşım
değildir. İşe iade davaları, sendikaların yetki, genel kurul uyuşmazlıkları,
grev, işkolu ve işletme kavramları ile
ilgili uyuşmazlıkları çok özel ve teknik
nitelikteki davalardır. Bu davaların
sadece İstinaf Mahkemelerine itiraz
yolu ile gönderilmesi; temyiz ve Yargıtay yolunun kapatılması, tarafımızca
kabul edilemez bulunmaktadır. Yargıtay yoluna kapatılan bu davalarda,
Yargıtay’ın uzman daireleri, içtihatlarını oluşturmak için yıllar harcamış,
büyük emek sarf etmişlerdir. Bugün
bile zaman zaman içtihatların oturma-
80
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
dığına, uzman dairelerin bile zaman
zaman bocaladığına tanık olunmaktadır. İşçi örgütlerinin hukukunu ve
toplu pazarlık hakkının kullanılmasını
etkileyecek söz konusu düzenlemeler,
İş Hukuku’nun bu bölümünü adeta
sıfırlayacak, yılların getirdiği birikim,
emek ve deneyim çöpe atılacaktır.
Bunun yanında, Bölge Adliye Mahkemeleri her ne kadar bir başkan 2
üye ile heyet halinde toplanıp karar
verecek olsa da, bu mahkemeler yerel
mahkemelerin benzeri bir yargılama
süreci görecek olup Yargıtay gibi içtihat ortaya koymayacaktır. Bu durumda yerel mahkemedeki yargılamanın
tekrarından ve temyiz yolunun kapatılmasından başkaca bir sonuç ortaya
çıkmayacaktır. İstinaf mahkemesi iddia edilenin aksine davanın esasına
bakacağından davaların daha da uzamasına neden olacaktır. İçtihat birliği
birden fazla istinaf mahkemelerinin
kurulmasıyla kaybolacaktır.
Tasarı ile iş sözleşmesinin feshinde
işçinin çalıştırılmadığı (boşta geçen)
süre alacağının mahiyeti “tazminat”
olarak nitelenmektedir. Mevcut düzenleme gereği geçersiz sayılan fesihte işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ile
diğer yasal hakları işverence ödenmiş
olsa dahi, hizmet süresine eklenen bu
dört aylık süre sebebiyle ihbar ve kıdem tazminatı veya yıllık izin ücreti
farkları ortaya çıkmaktadır. Madde gerekçesinde anılan bakiye alacaklarının
yeni davaya neden olduğu belirtilip bu
nedenle 4 aylık boşta geçme süresine
ilişkin ücretin artık tazminat olarak nitelendirileceği belirtilmiş. Dolayısıyla
işveren artık bu boşta geçme süresine
ilişkin ödemenin sigorta primini ödemeyeceği gibi bu süre kıdeme bağlı
haklara da bir etki yaratmayacaktır.
Böylece işçinin bir hakkı daha gasp
edilmiş olacaktır.
Tasarı taslağıyla, hak aramayı engelleyici bir şekilde, kıdem-ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve yıllık
izin alacağında zamanaşımı 2 yıla indiriliyor. Öncelikle işçilik alacaklarında zamanaşımının 2 yıla indirilmesi,
Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Borçlar Kanunu’nda tazminat alacakları için 10 yıllık zamanaşımı süresi
belirlenirken; işçilerin tazminatları
için öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresi anılan Anayasa’nın eşitlik ilkesine
kesinlikle aykırılık oluşturacaktır.
Bu düzenlemenin en vahim yanı,
yüksek harçlar ve yargılama gideri
avansları nedeniyle kısmi dava açan
işçinin neredeyse tüm alacaklarının
dava sona ermeden zamanaşımına
uğrayacak olmasıdır. Zira yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre, kısmi davada
zamanaşımı, açılan kısmi dava değeri
kadarıyla kesilmekte, bilirkişi hesaplamasına göre dava değerinin ıslah yolu
ile arttırılmasında, arttırılan dava değerinin zamanaşımına girip girmediği
ıslah tarihi itibarıyla tekrar değerlendirilmektedir. Yargılama sürelerinin
uzunluğu göz önüne alındığında bu
kadar kısa zamanaşımı süresinin ciddi
hak kayıplarına yol açacağı açık olup,
bu düzenlemenin tarafımızca kabulü
mümkün değildir.
Tasarı taslağında düzenlenen temyiz edilemeyen davalar, ilgili kanunu
olan 6356 Sayılı Yasa’nın maddelerine
de işlenmektedir. Bu düzenleme ile
toplu iş hukukuna ilişkin kararlara kanun yolu olarak Yargıtay kapatılmaktadır
Tasarı “iş yargılamalarının hızlandırılması” gerekçesi, daha doğrusu bahanesi ile bireysel ve kolektif iş hukukuna ilişkin işçi lehine var olan hakları
kısıtlayıp işçilerin/sendikaların yargı
yolunu etkili kullanmalarını (mevcut
durum göz önüne alındığında dahi)
iyice ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Konfederasyonumuz, bireysel ve
toplu pazarlık hukukunda son derece
işçi aleyhine bu düzenlemelerin tümünü kabul edilemez bulmaktadır.
Kudret ÖNEN
MESS Yönetim Kurulu Başkanı
İş Uyuşmazlıklarının Çözümünde Karşılaşılan
Sorunlar Ve İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı
Taslağı’nın Bu Sorunlara Getireceği Çözümler
Ülkemizde, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar, hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde
önemli bir yer tutmaktadır. 2003 yılında İş Kanunu’nun kabulünden sonra
“iş güvencesinin” mevzuatımıza girmesi ile açılan dava sayısındaki artış;
iş yargısının yükünün ağırlaşmasına
sebebiyet vermiştir.
Bu süreç iş mahkemelerinin ağırlıklı olarak işçi lehine yorum prensibi
çerçevesinde hareket etmeleri, sona
eren her iş ilişkisinin, hukuki dayanağı
olsun olmasın yargıya taşınmasıyla sonuçlanmıştır. Bu ise iş ilişkisinin diğer
tarafını oluşturan işverenler açısından
işverenlerin sürekli haksız çıkması yahut mutlaka ek bir maliyete katlanmak
zorunda kalınması gibi bazı hakkaniyetsiz sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Yerli ve yabancı yatırım kararları
olumsuz etkilenmiş, işgücü maliyetleri yükselmiş, işverenlerin istihdamdan
uzak durma eğilimleri güçlenmiştir.
Bilinmelidir ki, işçi açısından tek olan
dava, işveren açısından istihdam ettiği
işçi sayısı kadar dava olasılığı anlamına gelmektedir.
İş mahkemelerinin iş yükünün son
yıllarda bu nedenlerle çok ağırlaşması ve iş davalarının ortalama görülme
sürelerinin uzun olması gerekçeleriyle Adalet Bakanlığı iş yargılamasında
revizyon çalışmalarına başlamış ve bu
çerçevede İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı hazırlanmıştır. Taslakla, İş
Mahkemeleri Kanunu tamamen yürürlükten kaldırılarak, yerine yeni bir İş
Mahkemeleri Kanunu getirilmektedir.
Ayrıca taslak, iş mahkemeleri ile ilgili
hükümlerin yanı sıra zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümleri de kapsamaktadır.
Adalet Bakanlığımızca bu alanda başlatılan girişimler; son derece
önemli olmakla birlikte hazırlanan
Taslağın, çalışma ilişkilerini ve Türk
ekonomisini doğrudan etkileyecek hayati sonuçlarının olacağı şüphesizdir.
Geçmiş yıllarda da iş mevzuatından
Sendikamız, iş uyuşmazlıklarında
adil yargılanma hakkı çerçevesinde başlıca amacın, adil bir sonuca
ulaşma hedefinin korunması olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz
iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların makul bir sürede
sonuçlanması önemlidir.
kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili
olarak söz konusu davaların uzun sürmesi ve dosyaların bir sonraki yıllara
devretmesi nedeniyle zorunlu arabuluculuk konusu gündeme gelmiş ve
konuya ilişkin çalışmalar yapılmıştır.
Bu doğrultuda Sendikamız, iş uyuşmazlıklarında adil yargılanma hakkı
çerçevesinde başlıca amacın, adil bir
sonuca ulaşma hedefinin korunması
olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz iş
uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların makul bir sürede sonuçlanması önemlidir. Ancak Sendikamız sadece
dava süresinin kısaltılması amacıyla
yargı dışında çözümler üretilmesine
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
81
ve bunun zorunlu tutulmasına kural
olarak katılmamaktadır.
Bilindiği üzere Taslakla kanundan,
bireysel ve toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan işçi alacakları ile işe iade
talebiyle açılacak davalardan önce
arabulucuya başvurma zorunluluğu
getirilmektedir.
Taslakla ayrıca; işe iade davaları ve
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunundan kaynaklanan davalar bakımından yalnızca istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmektedir.
Taslak hükümlerinden, zorunlu
arabuluculuk uygulaması sonrasında
tarafların anlaşamaması halinde yargı
yolunun açık olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda özellikle delil toplanması
ve tanık dinlemesi vb. konular da dikkate alındığında, uyuşmazlık çözüm
süresinin kısalması beklenemeyecektir. Bu çerçevede zorunlu arabuluculuk
sisteminin optimal bir yarar sağlayıp
sağlamayacağı hususu kanaatimizce
tartışmalıdır.
Taslakla getirilen işe iade davalarının istinaf mahkemelerinde kesinleşmesini öngören hüküm ise, hakkaniyete uygun düşmeyen bir düzenlemedir.
Nitekim temyize gitmemesi öngörülen
işe iade uyuşmazlıkları, iş uyuşmazlıkları içinde çok önemli bir yer tutmakta
ve temyiz incelemesine en fazla ihtiyaç
duyulan konular arasında yer almaktadır. Bu nedenle temyiz yolunun kapatılmasının yanlış olacağı, ayrıca bu
uyuşmazlıkların kararın kesinleşmesi
beklenilmeksizin icra edilebilir olmalarının ilave başka sorunları gündeme getireceği düşünülmektedir. Bunun yanı
sıra 2003 yılından bu yana işe iade ile
ilgili çok ciddi bir içtihat birikimi bulunmaktadır. İstinaf mahkemelerinde
bu bilgi birikiminin nasıl sağlanacağı
ve uygulamanın nasıl şekilleneceğinin
bilinememesi konuyla ilgili endişelerimizi artırmaktadır. Özellikle yasa dışı
eyleme katılma nedeniyle işten çıkar-
82
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
malarda ya da sendikal tazminat talepli davalarda Yargıtay denetimi büyük
önem taşımaktadır. Zira, yerel mahkemelerin incelemelerindeki yetersizliklerin temyiz aşamasında farkedilebilme
imkân ve ihtimali, işverenler açısından
önemli bir güvence teşkil etmekte ve işverenlerin uygulamaları açısından yol
gösterici nitelik taşımaktadır.
İstinaf mahkemelerinde kesinleşecek davalar içinde Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan işkolu tespiti, genel kurulun iptali, işyeri
sendika temsilcilerinin ve yöneticilerinin güvenceleri ve işletme toplu iş sözleşmesine ilişkin davalar ile yetki tespitine itiraz davaları bulunmaktadır. Bu
uyuşmazlıklar bakımından da mevcut
mevzuatta olduğu gibi temyiz yolunun
açık bırakılması doğru olacaktır.
Taslakla ayrıca; işe iade talebi için
mevcut Kanunda yer alan bir aylık hak
düşürücü süre uzatılmaktadır. Yerleşmiş bir uygulama olan bir aylık hak
düşürücü sürenin uzatılması kanaatimizce uygun değildir. Bunun yanı sıra,
Taslakla arabulucu huzurunda yapılan
anlaşmada taraflarca işe başlatmamanın sonuçlarının belirlenmediği ve
işçinin işe başlatılmadığı hallerde işe
başlatmama tazminatının işçinin altı
aylık ücretinden az olmayacağı hükme bağlanmaktadır. İşçiye ödenecek
tazminatın alt sınırının artırılması da
doğru olmayacaktır.
Bu açıklamalar çerçevesinde Sendikamızca;
•• Zorunlu arabulucuya başvurulması
gereken iş uyuşmazlıklarının dava
türü olarak değil, miktar olarak
belirlenmesi (örneğin bu zorunluluğun belirli bir miktarın altında
kalan işçi alacakları ile ilgili olarak
getirilmesi),
•• İşe iade davaları konusunda arabulucuya başvurma zorunluluğunun
getirilmemesi,
•• İşe iade davaları ile Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndan
doğan davaların istinaf mahkemelerinde kesinleşmesi yerine bu
davalara ilişkin olarak şu anda olduğu gibi temyiz yolunun açık bırakılması,
•• Uygulamanın önce pilot illerde
başlatılması
hususlarının çalışma hayatı bakımından daha yararlı sonuçlar ortaya çıkarabileceği düşünülmektedir.
Hakan ÖZTATAR
T.C. Adalet Bakanlığı
Arabuluculuk Daire Başkanı
Türkiye’de Arabuluculuk
Hukukun egemenliğinin temelinde
yer alan adalete erişim, temel hakların kullanılmasının ayrılmaz bir parçasıdır. Adalete erişimi iyileştirmek,
sistemin ve kurumlarının birbirilerini
nasıl etkilediğinin değerlendirilmesi
yanında, insanların hukuki sorunlara
hitap etme ve onları çözme kapasitesini sınırlayıcı ya da destekleyici biçimde nasıl beraber işlediklerinin de geniş
olarak değerlendirilmesini gerektiren
bir olgudur.
Son yıllarda ülkemizin her alanda kazandığı ivme sonucunda sosyal
-ekonomik ilişkiler gelişim ve değişim
göstermiş olup, bu gelişim ve değişimle doğru orantılı olarak yeni hukuki
ilişkiler ve kurumlar ortaya çıkmıştır.
İhtilafların çözümünde amaca uygun
çatışma önleme ve uyuşmazlık çözümü araçlarına ihtiyaç artmıştır. Türkiye, hem adaletin kalitesini hem de
ona erişimi geliştirmeye çalışan, hızla
gelişmekte olan bir ülkedir. Dünyadaki diğer pek çok ülke gibi, Türkiye’nin
önünde de arabuluculuktan faydalanabileceği çok çeşitli ekonomik ve sosyal konular mevcuttur.
Dinamik bir yapıda olan toplumda
insanlar arasındaki ilişkilerde anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar yaşanması
insani bir durumdur. İşte bu nedenle
anlaşmazlıkları ve uyuşmazlıkları çözmek amacıyla değişik yöntemler ve
araçlar geliştirilmiştir. Bu araçların en
klasik ve geleneksel olanı mahkemedir. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğümüzde bunu yargı yoluyla çözmeye
çalışmak hepimizin bildiği ve gerektiğinde başvurduğu bir hak arama yöntemidir. Ancak davalar ve diğer geleneksel yöntemler hala pahalı, zaman
tüketen ve kişisel ilişkileri riske atan
süreçlerdir. İş dünyası ve toplumumuz
ilerledikçe, 21.yüzyılın değişin ve gelişin adalet anlayışına uygun olarak
adalete erişimde kullanılan araçlar da
gelişmek durumundadır.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının son yıllarda ülke uygulamalarında önemli bir yer tutmasının en önemli
nedeni binlerce davanın getirdiği aşırı
yük nedeniyle adaletin gecikmesidir.
Günümüzde hukuk alanında gerçekleştirilen reformların temel amaçlarından biri de ülkede yaşayan her
bireyin adalete erişimini en üst düzeyde temin etmektir. Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı tarafından yoksullukla mücadele edilebilmesi ve demokratik yönetimin geliştirilmesi için
zorunlu bir gereksinim olarak görülen
adalete erişimin geliştirilmesi gerekliliği Avrupa Komisyonu tarafından da
hedef ülkelerde defalarca vurgulanmıştır. Ülkemizin 2023 yılı vizyonuna
uygun bir biçimde ve geniş bir bakış
açısıyla güncellenen yeni Yargı Reformu Strateji Belgesinde de “Adalete
Erişimin Güçlendirilmesi” 10 temel
amaçtan biri olarak görülmüş ve bu
amaç doğrultusunda “Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Sisteminin
Etkin Hale Getirilmesi” stratejik hedeflerden biri olarak belirlenmiştir.
Arabuluculuk,
uyuşmazlıkların
mahkeme önüne gelmeden daha az
giderle daha seri ve çok kısa sürede çözülebilmesine imkan sağlayan, sürecin tüm safhalarına tarafların egemen
olmasından dolayı iki tarafın da kazanacağı, tartışmaların ve gerginliklerin
en aza ineceği, kişilerin birbirlerini
daha iyi anlayabilecekleri ve bu sayede husumete mahal verilmeden, ilişki
ve iletişimin tahrip edilmeden korunmasını ve devamını sağlayan, esnekılımlı dostane bir çözüm yoludur.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
83
Arabuluculuk müessesesi kaybedeni olmayan bir alternatif uyuşmazlık
çözüm yoludur. Arabuluculuk sayesinde zamandan ve dava masraflarından
önemli ölçüde tasarruf etmek mümkün olabilecektir. Arabuluculuk, toplumsal barışa ve özellikle ticari, işçi ile
işveren, aile ve komşular arasındaki
barışa önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
Günümüzde etkili, ucuz, barışçıl bir alternatif uyuşmazlık çözüm
aracı olan arabuluculuğun, sadece doğduğu kabul edilen Amerika
Birleşik Devletleri’nde değil, Hindistan ve Pakistan’dan, Hong Kong
ve Singapur’a, Latin Amerika’dan
Kenya’ya, Somali’ye kadar, başta Avrupa Birliği’ne üye ülkeler olmak üzere
Kıta Avrupa’sı ülkeleri dahil 160 dan
fazla ülkede uygulanan bir sistem olduğunu görmekteyiz.
Alternatif uyuşmazlık çözümü olarak kullanılan müzakere ve arabuluculuk yöntemlerinin her ikisi de esasın-
84
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
da öteden beri var olan kurumlardır.
Anlaşmazlıkların çözüme bağlanmasında evrensel, eşitlikçi ve barışçı bir
yöntem olan müzakere yönteminin
tarihi neredeyse insanlık tarihi ile eştir. Arabuluculuk, özünde uzlaşma
kültürü olan toplumumuza uzak bir
müessese değildir. Geçmişimizde uygulanan bir sistemdir. Komşularımız,
esnaflarımız, işçi ve işverenlerimiz
arasında uzlaşma kültürü yaygındır.
Ahilik teşkilatı 800 yıl öncesinden
başlamak üzere esnaflarımız arasında
barışa katkı sağlamıştır.
Arabuluculuğun ülkemizde doğuşu
ve gelişimine baktığımızda ise, aslında
bize yabancı olmayan bir kurum olduğunu görüyoruz. 18 Mart 1924 kabul tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nda,18
Haziran 1927 kabul tarihli ve 1086
sayılı HUMK’da, 05 Mayıs 1983 kabul
tarihli ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda, 23
Şubat 1995 kabul tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun’da, 17 Haziran 1992 kabul ta-
rihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da, 19 Mart 1969 kabul
ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda,
09 Ocak 2003 kabul ve 4787 sayılı Aile
Mahkemeleri’nin Kuruluş Görev ve
Yargılama Usullerine Dair Kanun’da,
06 Ekim 1983 kabul, 91 sayılı Menkul Kıymet Borsaları Hakkında Kanun
Hükmündeki Kararname’de uyuşmazlıkların arabuluculuk kurumu aracılığı
ile çözümlenmesine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir.
1990’lı yılların sonu ve 2000’li
yılların başı itibariyle de, özellikle de
başta akademik çevreler olmak üzere
konuyla ilgisi olan kişi ve kuruluşlarca arabuluculuk üzerinde yoğun bir
şekilde durulup, çeşitli tartışmalara
ve bilimsel makalelere, raporlara konu
edildiğini görmekteyiz.
Arabuluculuk konusunda, ilk bilimsel çalışma; 2006 yılında TÜBİTAK ve Bakanlığımızın işbirliği ve
Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Ens-
titüsü (TÜSSİDE)’nin moderatörlüğü ile düzenlenen “Türkiye Hukuk
Kamu Araştırma Programı Ortak Akıl
Platformu”nun 04-06 Ocak 2006 tarihlerinde TÜSSİDE’nin Gebze-Kocaeli
tesislerinde gerçekleştirdiği ortak akıl
toplantılarında yapılmıştır. Mevcut
arabuluculuk mevzuat ve sistemimizin ilk fikri temellerinin bu toplantılarda atıldığını söyleyebiliriz.
Arabuluculukla ilgili bilimsel ve
fikri tartışma ve çalışmaların istenen belirli bir yoğunluğa ulaşması ve
böylelikle de toplumsal iradenin ve
devamında da Bakanlığımızın iradesinin oluşmasını takiben 2006 yılında
muhtelif branşlardaki akademisyenlerinden, uygulamadan gelen hukukçulardan, T.B.B, Barolar, T.N.B, TOBB
ve TESK gibi çeşitli meslek ve ticaret
örgütü temsilcilerinin katılımıyla bir
Bilim Komisyonu oluşturulmuştur.
Bilim Komisyonunun oldukça geniş zamanda ve kapsamlı bir şekilde, tüm modern ülke modellerini de
dikkate alıp inceleyerek yaptığı, titiz
ve nitelikli çalışmaların sonucunda
hazırlanan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı”,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 Haziran 2012 tarihli oturumunda kabul
edilerek yasalaşmış ve 22.06.2012
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Arabuluculuk Kanununun tüm hükümleriyle birlikte yürürlük tarihi ise
22.06.2013’tür.
22 Haziran 2012 tarihinde Hukuk
İşleri Genel Müdürlüğümüz bünyesinde kurulan Arabuluculuk Daire
Başkanlığı tarafından, arabuluculuk
hakkında kamuoyunda ve Yargımızda
farkındalığın oluşturulması ve artırılması, arabuluculuk müessesesinden
etkin ve verimli bir şekilde faydalanılması için yoğun çalışmalar yürütülmektedir.
Bakanlığımızca arabuluculuğun tanıtımı, koordinasyonunun sağlanması
ve arabuluculuğa daha kolay ulaşılması amacıyla, 23 ilimizin Adliye Binalarında Arabuluculuk Büroları kurulmuş
ve faaliyet göstermektedirler. Arabuluculuk Bürolarımızda eğitim almış personelimiz ile bürolara yönlendirilen
ve başvuran vatandaşlarımızın arabuluculuk ile ilgili bilgi sahibi olmalarını
ve arabuluculuğa uygun olduğu anlaşılan uyuşmazlıklarını arabuluculuk
yolu ile çözmelerine arabulucularımıza yönlendirmek suretiyle yardımcı
olunmaktadırlar. Ayrıca arabuluculuk
bürolarının artırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir.
Dağıtılan broşürler, asılan afişler
ve hukuk mahkemesinde davası olan
taraflara gönderilen SMS’ler sayesinde 2 milyonu aşkın kişiye ulaşılmıştır.
Ayrıca farkındalık oluşturulması kapsamında 2 ayrı Kamu Spotunun ve “İşçi-işveren, Aile ve iş ortamı, Tüketici
ve Kira” konularında 4 ayrı kısa filmin
yayınlanması devam etmektedir.
Bakanlığımızın Avrupa Birliği İlerleme Sürecinde hazırlamış olduğu
Yargı Reformu Stratejisinin güncellenmesi kapsamında “Adalete Erişimi
Güçlendirmek” başlıklı 8 inci ‘ amacı
altında “Hukuk Kliniği Yöntemlerinin
Geliştirilmesi “ hedefi öngörülmektedir. Diğer yandan Bakanlığımız Proje
Eşgüdüm Kurulu tarafından alınan karar gereğince ülkemizde hukuk kliniklerinin oluşturulması amacıyla Strateji
Geliştirme Başkanlığı tarafından “Hukuk Klinikleri Projesi” yürütülmektedir.
Hukuk kliniği uygulaması, bir hukuk öğretimi yöntemi olduğu kadar
hukuk fakültelerinin topluma yönelik
doğrudan hizmette bulunma politikasının da bir sonucudur. Genel olarak
hukuk kliniği uygulamasının geri planında, hukuk hizmetinden yeterince
yararlanamayan toplum kesimlerinin
de kendi hayatlarıyla ilgili sorunların
çözümünde veya işlerinin takibinde,
hukuktan yararlanmalarına olanak
sağlamak ve destek vermek düşüncesi
bulunur.
Bu
amaç
doğrultusunda,
06/07/2015 tarihinde Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Ankara Barosu Başkanlığı ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü arasında
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
öğrencilerinin 6284 sayılı Kanuna yönelik hukuk klinlği uygulamalarında
bulunmalarına dair protokol imzalanmıştır.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Hukuk Fakültesi, Adalet Bakanlığı ve
Ankara Barosu işbirliği ile “ Arabuluculuk” konusunda Hukuk Kliniği uygulamaları çalışmalarına devam edilmektedir. Bu çalışmalar ile Adliyelere
gelen vatandaşlarımıza, adliye binalarımızın uygun yerlerinde, duruşma
salonlarının önlerinde ve bilhassa
arabuluculuk bürolarında hukuki bilgilendirme yapılarak Adalete erişimlerine büyük katkı sağlanacaktır.
Bu kapsamda İsveç Uluslararası
Kalkınma İşbirliği Ajansı ve Hükümetimiz tarafından finanse edilen, Avrupa Konseyi ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından 2014 yılından bu
yana yürütülmekte olan “Türkiye’nin
Hukuk Uyuşmazlıklarındaki Arabuluculuk Uygulamalarının Geliştirilmesi
Projesi” ile arabuluculuk uygulamalarının etkili şekilde uygulanmasıyla
özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümü için gerekli olan maliyet ve sürenin azaltılmasını sağlayarak adaletin
etkinliğinin geliştirilmesine yönelik
proje faaliyetlerine devam edilmektedir. Yine İngiltere Büyükelçiliği
Ankara Temsilciliği ve Arabuluculuk
Daire Başkanlığı işbirliği ile “Ticari
Arabuluculuk İstanbul Model Projesi”
28.07.2015- 28.01.2016 tarihleri arasında yürütülmüş olup, bu projenin
devamı niteliğinde, iş dünyasında alternatif uyuşmazlık çözümleri ve alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
85
larıyla adalete erişimi güçlendirmek
konulu, İngiltere Büyükelçiliği Ankara
Temsilcili işbirliği ile yeni bir projenin
hazırlıklarına da başlanılmıştır.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun
yürürlüğünü takiben verilen eğitimler ve yapılan sınavlar sonucunda
14.11.2013 tarihi itibarı ile arabulucularımız göreve başlamışlardır. Ülkemizin ilk arabulucularına sertifikalarını
vermek de şahsıma nasip olmuştur.
Bunu da büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim.
Bugüne kadar 56 akredite olmuş
eğitim kuruluşunun açtığı eğitim programlarını başarı ile tamamlayıp yazılı
ve sözlü sınavları geçen arabuluculardan 2.600’ü aşkını, arabulucular siciline kayıt yaptırarak resmi arabulucu
olarak sistem içine girmiştir. 60’dan
fazla ilimizde bu arabulucularımız faaliyet göstermektedirler. Arabuluculuk
çok hızlı bir sistem olduğundan zamandan tasarruf sağlar. Bilindiği üzere dünya genelinde davalar ortalama 200 gün
ila 400 gün arasında sonuçlanmaktadır. Oysa arabuluculukta bu süre bazen
1 saat, bazen bir gün, bazense 1 hafta
olabilmektedir. Ayrıca arabuluculuğun
diğer önemli bir özelliği de sürecin gizli
olmasıdır. Arabuluculuk sürecinin başından sonuna kadar her aşamasında
hatta sürecin sona ermesinden sonra
da gizlilik kuralı devam etmektedir. Bu
gizlilik cezai müeyyide (altı aya kadar
hapis) ile koruma altına alınmıştır.
Arabuluculuk ile amaçlanan uyuşmazlıkların dava yoluyla çözümü yerine tarafların kendi iradeleri ile uyuşmazlığa son vererek toplumsal barışın
korunmasını sağlamak ve buna bağlı
olarak da toplumda uzlaşma kültürünün yerleşmesini ve mahkemelerin iş
yükünün azalmasına imkân sağlamaktır.
Önümüzdeki
86
süreçte,
yargıda-
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
ki iş yükünü azaltacak birkaç paketi
Meclis’e sunacağız. Hukuk sistemimizde arabuluculuk müessesesinin
kapsamını ve etkinliğini artırmayı
da amaçlamaktayız. Bugüne kadar iş
uyuşmazlıkları ile ilgili arabuluculuk
uygulamalarında yüzde 95 oranında
başarı sağlanmıştır. Bu oran çok büyük bir başarıyı göstermektedir. Yargıdaki iş uyuşmazlıklarının durumuna
baktığımızda yargıya çok ciddi bir yük
oluşturduğunu görmekteyiz. Bu uyuşmazlıkların çoğu esasında arabuluculuk marifetiyle çözülebilecek konulardır. Bunun içinde iş uyuşmazlıklarının
neredeyse tamamına yakının yargıya
gelmeden önce arabulucu marifetiyle
çözümüne imkân veren bir adımı da
atma kararı aldık.
Bu kapsamda, Bakanlığımızca yapılan çalışmalar neticesinde, işçi-işveren uyuşmazlıklarında tarafların
dava açmadan önce arabuluculuğa
başvurmalarını zorunlu hale getiren “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı
Taslağı”23/03/2016 tarihinde ilgili
kurumların görüşüne sunulmuştur.
Düzenleme ile bireysel veya toplu iş
sözleşmesine dayanan işçi alacağı ile
işe iade talebiyle açılacak davalarda,
dava açmadan önce arabuluculuğa
başvurma dava şartı yapılarak zorunlu hale getirilmektedir. Bu zorunluluk
dava şartı olarak öngörülmüştür. Bu
sebeple anılan talepler için arabulucuya başvurmadan doğrudan iş mahkemesine açılan davalar usulden reddedilecektir. Arabuluculuğa başvuru,
karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise
bunlardan birinin yerleşim yerindeki
veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna, arabuluculuk bürosu
kurulmayan yerlerde ise adli yargı ilk
derece mahkemesi adalet komisyonu
tarafından görevlendirilen sulh hukuk
mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne
yapılacaktır. Taraflar arabulucusunu,
arabuluculuk bürolarında bulunan
listeden belirleyeceklerdir. Tarafların
herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşamamaları halinde görevlendirme,
arabuluculuk bürosu tarafından doğrudan yapılacaktır. Arabulucu, yapılan
başvuruyu görevlendirildiği tarihten
itibaren üç hafta içinde sonuçlandırmak zorundadır. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla
bir hafta uzatılabilecektir. Bu sayede
iş uyuşmazlıkları mahkeme sürecinde
en erken 1-2 yıldan önce bitirilemezken, bu süre arabuluculukta bazen bir
saat, bazen bir gün, bazen de bir haftada sonuçlandırılmış olacaktır.
Maddi imkanı olmayan, arabuluculuk ücretini karşılamak için maddi yardıma ihtiyaç duyan vatandaşlarımız,
arabuluculuk bürosunun bulunduğu
yerdeki sulh hukuk hâkiminin kararıyla adli yardımdan da yararlanabilecektir. Bu arada arabuluculuk bürosuna
başvurulmasından, son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede
zamanaşımı duracak ve hak düşürücü
süreler işlemeyecek, bu sayede hak
kaybına neden olunmayacaktır. Şuan
için ilgili kurumların görüşleri beklenilmektedir. Görüşler geldikten sonra
nihai şeklini verecek, Bakanlar Kuruluna sevk edeceğiz. Böylelikle iş uyuşmazlıklarında arabuluculuğu devreye
sokmuş olacağız. Zira, bu durum işçilerimizin de işverenlerimizin de lehinedir. Mahkemelerde uzayan yargılamaların önüne geçeceğimiz gibi işçi ve
işveren arasında tesis edilen anlaşma
ile hakkın zamanında, daha büyük bir
ihtilafa yol açmadan, her iki tarafın da
mutlu olacağı bir şekilde teminini sağlamış olacağız. İnşallah bu da hukukumuzda son derece önemli bir vazifeyi
yerine getirmiş olacak.
Arabuluculuk ile anlaşmazlıkların
her iki tarafın da kazanabileceği ve
mutlu olacağı şekilde sonuçlanmasıyla hem hukuk dünyasına hem de sosyal barışa fayda sağlanmış olacaktır.
Ankara Barosu, Emekli Hakim
Rekabet Kurulu Eski İkinci Başkanı
Başkent-Ufuk-Atılım Üniversiteleri Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi
Av. Tuncay SONGÖR
Av. Oğuzhan SONGÖR
Ankara Barosu
Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf) Kuruluş
Serüveni
GİRİŞ
Daha önce ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar için kanun
yolu, temyiz incelemesi yapan Yargıtay
Başkanlığına dosyanın gönderilmesi
ile mümkün oluyordu. Yargıtay’ın iş
yükünün azaltılması amacıyla istinaf
kanun yolu 6100 sayılı Kanunla hukuk sistemimize girmiş ancak uygulanması sağlanamamıştır.
İstinaf mahkemeleri kurulurken;
ikili yargı denetimi ile âdil yargılanma
hakkının gerçekleştirilmesi, olayın İstinaf Mahkemesinde maddi yönüyle
de incelenerek adli hataların en aza
indirilmesi, Yargıtay’ın da asıl işi olan
hukuk birliği sağlanması ve içtihat
mahkemesi özelliğine sahip olması
amaçlanmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununda (HMK) “Kanun Yolları”
başlığı ile Sekizinci kısımda İstinaf ve
Temyiz yer almaktadır. 341 ila 360.
maddeler arasında İstinaf Kanun Yolu
ve 361 ila 373. maddeler arasında Temyiz Kanun Yolu düzenlenmiştir. Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükünün azalması, davaların daha hızlı biçimde kesin
karara bağlanması amacıyla Adli Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun 26.09.2004
tarihli olmasına ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen bugüne kadar kurulup işlevlerini yerine
getirememişlerdir.
HMK.nun Geçici 3. Maddesinde; “Bölge Adliye Mahkemelerinin
26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev
ve Yetkileri Hakkında Kanunun Geçici
2. maddesi uyarınca Resmi Gazetede
ilan edilecek göreve başlama tarihine
kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun temyize ilişkin
yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklinde düzenleme yer almaktadır.
5235 sayılı Kanunun 25. maddesine
göre; “Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen
yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun olumlu görüşü alınarak
Adalet Bakanlığınca kurulur. Bölge
adliye mahkemelerinin yargı çevreleİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
87
rinin belirlenmesine, değiştirilmesine
veya bu mahkemelerin kaldırılmasına
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Birinci ve ikinci fıkra
gereğince alınacak kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.”
Adalet Bakanlığının 07.11.2015
tarihli Resmi Gazetede yayımlanan
kararları uyarınca esasen kağıt üzerinde kurulmuş olan Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle
faaliyete geçecek ve Bölge İdare Mahkemelerinin görev tanımı değişecek ve
Türk Yargı Sisteminde yeni bir dönem
başlayacaktır.
Adalet Bakanlığının verdiği kararlara göre; bölgelerin coğrafi durumu
ve iş hacmine göre belirlenen bu illerde kurulan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemeleri, bu ilin ve ilk derece
mahkemelerine ilaveten kendi bölgelerinde yer alan diğer illerde yer alan
ilk derece mahkemelerinin verdiği kararların da denetim merci olacaktır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 07.06.2011 tarihli kararıyla
5235 sayılı Kanunun 25. maddesi uyarınca HSYK’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından 15 Bölge Adliye Mahkemesi kurulduğunu ve
bunların yargı çevrelerinin HSYK tara-
fından belirlendiğini duyurmuştur.
Sonrasında alınan kararla; Bölge
Adliye Mahkemelerinin ilk etapta 7
merkezde faaliyete geçirilmesine karar
verildi. Her bir bölge için daire sayısının artırılması suretiyle Yargıtay’daki
ihtisaslaşmaya benzer bir şekilde ihtisas daireleri oluşturularak uygulama
birliğinin temin edilebileceği ve bu şekilde içtihat farklılıklarının azaltılarak
ihtisaslaşmada etkinlik ve verimliliğin
sağlanabileceği gerekçesiyle bazı yer
Bölge Adliye Mahkemelerinin yargı
alanlarının yeniden belirlenmesinin
uygun olacağına yönelik de karar alınmıştır.
Bölge Adliye Mahkemeleri yargı
çevreleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Afyonkarahisar, Antalya, Burdur,
Denizli, Isparta, Mersin
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Ankara,
Aksaray,
Bartın,
Bolu,Çankırı,Düzce,
Eskişehir,
Kırıkkale,Karaman, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas,Yozgat, Zonguldak,
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt,
Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Muş,
Tunceli, Van
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Adana,
Adıyaman,
Batman,
Diyarbakır,
Elazığ,Gaziantep,
Hatay,Kahramanmaraş, Kilis, Malatya,
Mardin, Osmaniye, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak,
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Bilecik, Bursa, Edirne, İstanbul,
Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ,
Yalova,
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin;
Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İzmir,
Kütahya,Manisa, Muğla, Uşak,
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi
yargı çevresinin;
Amasya,Çorum, Giresun, Ordu,
Rize,Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon
illerinin mülki hudutlarını kapsayacak
şekilde yeniden belirlenmesine karar
verildi.
İstinaf Mahkemelerinin çalışmaya
başlaması ile hukuk Sistemimizde nasıl değişiklikler olacağını daha geniş
şekilde izah etmeye çalışalım.
İSTİNAF
İstinaf yasa yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında,
ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur. İstinaf yasa
yolunun uygulanması durumunda, ilk
derece mahkemesi kararından sonra,
karar önce istinaf denetimine tâbi tutulacak, istinaf denetiminden sonra
temyiz yolu açıksa temyize başvurulabilecektir.
İstinafta,
belirli
bölgelerde
teşkilâtlanacak olan bölge adliye mah-
88
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
görüş
kemeleri, istinaf incelemesini yapacaklardır.
A- HUKUK YARGILAMASINDA
İSTİNAF VE TEMYİZ
A.1. İSTİNAF YASA YOLU
İstinaf yasa yoluna
başvurulabilen kararlar
HMK.nun 341. maddesinde düzenlenmiştir.
1- İlk derece mahkemelerinden verilen
nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine
verilecek kararlara karşı istinaf yoluna
başvurulabilir.
2- Miktar veya değeri bin beş yüz Türk
Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.
3- Alacağın bir kısmının dava edilmiş
olması durumunda bin beş yüz Türk
Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
4- Alacağın tamamının dava edilmiş
olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü bin beş
yüz Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
5- İlk derece mahkemelerinin diğer
kanunlarda temyiz edilebileceği veya
haklarında Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye
mahkemelerinin görev alanına giren
dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine
başvurulabilir.
Başvuru süresi
İstinaf yoluna başvuru süresi iki
haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye
başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine
ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.
İncelemenin kapsamı
İnceleme, istinaf dilekçesinde be-
lirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Ancak, bölge adliye mahkemesi
kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.
Yapılamayacak işlemler
1- Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya
müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere
davaların birleştirilmesi istenemez,
bölge adliye mahkemesince resen göz
önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen
iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni
delillere dayanılamaz.
2- Bölge adliye mahkemeleri için yetki
sözleşmesi yapılamaz.
3- İlk derece mahkemesinde usulüne
uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir
sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir.
İstinaftan verilen kararların bir
kısmı kesin olduğundan bu kararlar
bakımından temyiz yoluna gidilemeyecektir.
A.2. TEMYİZ YASA YOLU
Temyiz edilebilen kararlar
1- Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai
kararlar ile hakem kararlarının iptali
talebi üzerine verilen kararlara karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde
temyiz yoluna başvurulabilir.
2- Davada haklı çıkmış olan taraf da
hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir.
Temyiz edilemeyen kararlar
1- Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna
başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri yirmi beş bin
Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.
b) 4 üncü maddede gösterilen davalar
ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen
davalarla ilgili kararlar.
c) Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve
görev uyuşmazlıklarını çözmek için
verilen kararlar ile merci tayinine ilişkin kararlar.
ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen
kararlar.
d) Soy bağına ilişkin sonuçlar doğuran
davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.
e) Yargı çevresi içindeki ilk derece
mahkemeleri hâkimlerinin davayı
görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı
çevresi içindeki başka bir mahkemeye
nakline ilişkin kararlar.
f) Geçici hukuki korumalar hakkında
verilen kararlar.
2- Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava
edilmiş olması durumunda, yirmi beş
bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın
tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde,
kararda asıl talebinin kabul edilmeyen
bölümü yirmi beş bin Türk Lirasını
geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur.
Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı
temyiz edebilir.
B- CEZA YARGILAMASINDA
İSTİNAF VE TEMYİZ
B.1. İSTİNAF YASA YOLU
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
89
İstinaf yoluna başvurulabilecek
kararlar ve istisnaları
CMK.nun 272. maddesi ve devamında düzenlenmiştir.
İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna
başvurulabilir.
Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge
adliye mahkemesince re’sen incelenir.
Hükümden önce verilip hükme
esas teşkil eden veya başkaca kanun
yolu öngörülmemiş olan mahkeme
kararlarına karşı da hükümle birlikte
istinaf yoluna başvurulabilir.
Ancak; Hapis cezasından çevrilen
adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üç bin
Türk Lirası dâhil adlî para cezasına
mahkûmiyet hükümlerine,
Üst sınırı beş yüz günü geçmeyen
adlî para cezasını gerektiren suçlardan
beraat hükümlerine,
kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere karşı istinaf yoluna
başvurulamaz.
İstinaf istemi ve süresi
İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda
bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime
onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında
CMK 263 üncü madde hükmü saklıdır.
Hüküm, istinaf yoluna başvurma
hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar
Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki asliye
mahkemelerinin hükümlerine karşı,
kararın o yer Cumhuriyet Başsavcılığına geliş tarihinden itibaren yedi gün
içinde istinaf yoluna başvurabilirler.
90
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Sanık ve bu Kanuna göre katılan
sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş
veya katılan sıfatını alabilecek surette
suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz.
Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna
başvurma nedenlerini gerekçeleriyle
birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde bu husustaki cevaplarını
bildirebilirler.
Süresi içinde yapılan istinaf başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller.
Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa, hükme
karşı istinaf yoluna başvurulduğunun
mahkemece öğrenilmesinden itibaren
gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir.
İstinaf istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra veya aleyhine istinaf yoluna
başvurulamayacak bir hükme karşı yapılmışsa ya da istinaf yoluna başvuranın
buna hakkı yoksa, hükmü veren mahkeme bir kararla dilekçeyi reddeder.
İstinaf başvurusunda bulunan
Cumhuriyet savcısı veya ilgililer, ret
kararının kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bölge adliye
mahkemesinden bu hususta bir karar
vermesini isteyebilirler. Bu takdirde
dosya bölge adliye mahkemesine gönderilir. Ancak, bu nedenle hükmün infazı ertelenemez.
İstinaf incelemesi
Dava dosyası, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına geldiğinde incelenerek, varsa tebligat eksikliklerinin giderilmesi sağlandıktan ve
sunulması gereken belge ve deliller de
eklendikten sonra, yazılı düşünceyi içeren bir tebliğname ile birlikte bölge adliye mahkemesi ceza dairesine verilir.
Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname ilgililere de tebliğ olunur. Sonunda
bölge adliye mahkemesi, Cumhuriyet
Başsavcılığının tebliğnamesini, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan
delilleri inceledikten sonra;
a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi
bir hukuka aykırılığın bulunmadığını,
delillerde veya işlemlerde herhangi bir
eksiklik olmadığını, ispat bakımından
değerlendirmenin yerinde olduğunu
saptadığında istinaf başvurusunun
esastan reddine,
b) İlk derece mahkemesinin kararında
bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve
dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk
derece mahkemesine veya kendi yargı
çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk
derece mahkemesine gönderilmesine,
c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri
aldıktan sonra (…) davanın yeniden
görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına, Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf
başvurusunu esastan reddeder veya
ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar.
Bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemez ve bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez. İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklıdır.
B.2. TEMYİZ YASA YOLU
CMK 286.ve devamı maddelerinde
düzenlenmiştir.
Temyiz edilebilen kararlar ve
istisnaları
Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir. Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları
görüş
ile miktarı ne olursa olsun adlî para
cezalarına karşı istinaf başvurusunun
esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi
kararları,
c) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla
kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli
para cezalarına ilişkin her türlü bölge
adliye mahkemesi kararları,
d) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge
adliye mahkemesi kararları,
e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına
ilişkin ilk derece mahkemesi kararları
ile ilgili olarak istinaf başvurusunun
esastan reddine dair kararları,
f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren
suçlardan, ilk derece mahkemesince
verilen beraat kararları ile ilgili olarak
istinaf başvurusunun esastan reddine
dair kararları,
g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine
ilişkin ilk derece mahkemesi kararları
ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya
istinaf başvurusunun esastan reddine
dair kararlar,
h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı
hükümde, cezalardan ve kararlardan
birden fazlasını içeren bölge adliye
mahkemesi kararları, temyiz edilemez.
Hükümden önce verilip hükme esas
teşkil eden veya başkaca kanun yolu
öngörülmemiş olan mahkeme kararları
da hükümle beraber temyiz olunabilir.
Temyiz nedenleri
Temyiz, ancak hükmün hukuka
aykırı olması nedenine dayanır. Bir
hukuk kuralının uygulanmaması veya
yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.
Hukuka kesin aykırılık hâlleri
(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında
gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı
hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak
teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin
hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında
ret istemi öne sürülmüş olup da bu
istem kabul olunduğu hâlde hâkimin
hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin
hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak
davaya bakmaya kendini görevli veya
yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması
gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde
açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün gerekçe içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle
elde edilen delile dayanması.
Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet
savcısına bir hak vermez.
Temyiz istemi ve süresi
Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda
bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime
onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık
hakkındaki hükümler saklıdır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı
olanların yokluğunda açıklanmışsa,
süre tebliğ tarihinden başlar.
Temyiz incelemesinde Yargıtay,
kural olarak sadece kararın hukuka
uygun verilip verilmediğini denetler,
yani hukukî bir denetim yapar. Yargıtay
temyiz başvurusu üzerine kendisi maddi inceleme yapamaz. Oysa istinafta,
ilgili bölge adliye mahkemesi, temyiz
incelemesinden farklı olarak, kararın
hem hukukî hem de maddî yönden
incelemesini yaparak mahkeme kararının doğru olup olmadığını inceler.
Ayrıca, bölge adliye mahkemesi belirli
durumlarda yeni bir yargılama yaparak
yeniden karar verebilecektir. Temyiz
incelemesinde ise, sadece hukukî denetimle sınırlı bir inceleme söz konusu
olmakta, karar hukuken doğru bulunmadığında yeni bir yargılama yapılmamakta, sadece bozularak tekrar mahkemesine geri gönderilmektedir.
SONUÇ
İstinaf kanun yolu ile ilk derece
mahkemesi kararlarına karşı, iki dereceli bir kontrol mekanizması oluşturulacaktır. Bir kararın iki ayrı üst yargı
organınca denetlenmesi, daha sağlıklı
ve doğru karar verilmesine imkan sağlayacaktır. Ayrıca, istinaf aşamasında
sadece denetimle yetinilmeyip aynı
zamanda gerektiğinde yeniden yargılama yapılması imkânının olması,
kararların daha sağlıklı verilmesini
mümkün kılacaktır.
Ancak, en azından yakın bir gelecekte hızlı bir yargılama olmayacağı ve İstinaf Mahkemeleri çalışmaya
başladığında bugün ki duruma göre;
Yargıtay’ın elinde olan davaların temyiz aşamasını sonuçlandıracak ve istinafa devredemeyecek olması nedeniyle İstinaf Mahkemelerinin amacına
ulaşmasının zaman alacağı düşüncesini ifade etmek isteriz.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
91
kadınlar ve gençler
Hayatı Evle Sınırlı Genç Kadın Kitlesi Büyüyor
OECD ve TÜİK verilerine göre
Türkiye’de okumayan ve çalışmayan
15-29 yaş grubundaki genç kadınların çağ nüfusuna oranı 2013’te %45,2
iken 2014’te %46’ya yükseldi ve sayıları 92 bin arttı.
Her 2 genç kadından 1’i
eğitimden ve çalışma
hayatından uzak
OECD’nin “Bir Bakışta Eğitim
2015” dokümanında, OECD üyesi veya
ortağı 39 Ülkedeki genç nüfus içinde
ne eğitim görmekte olan, ne de istihdam edilenlerin çağ nüfusuna oranına
ilişkin istatistiğe de yer verildi.
Verilere göre 2014 yılı itibariyle
genç kadınlar açısından Türkiye yüzde 46 oranıyla 39 Ülke arasında açık
92
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
ara birinci sırada geliyor. Türkiye’ye
en yakın ülke olan Meksika’da bile söz
konusu oran yüzde 35,1 ile 10,9 puan
daha düşük. OECD ortalaması yüzde
17,9 (farkımız 28,1 puan); AB21 ortalaması ise yüzde 17,1 (farkımız 28,9
puan). Eğitim ve çalışma fırsatına en
çok sahip olan genç kadınlar ise yüzde
6,6 ile Lüksemburg’da (Ek Tablo).
Hem Eğitimin Hem Çalışma
Hayatının Dışında Kalan Genç
Kadınların Oranı Yüze 45’ten
46’ya Yükseldi
Öte yandan, yine OECD kaynaklı
verilere göre 2013 yılında okumayan ve çalışmayan genç kadın oranı
Türkiye’de yüzde 45,2 idi. 2014 verileri bu oranın bir yılda 0,8 puan artarak
yüzde 46’ya yükseldiğini de ortaya
koydu.
TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi sonuçlarına göre 2013 yılında
15-29 yaş grubundaki toplam kadın
sayısı 9 milyon 296 bin kişiydi ve bunların 4 milyon 202 bini okumuyor ve
çalışmıyordu. Hayatı evle sınırlı genç
kadın sayısı 2014 yılında 92 bin artarak 4 milyon 294 bine yükseldi.
Resmi politikalar gençlerin ve kadınların eğitime ve istihdama daha
fazla katılmasını öngörmesine rağmen
ortaya çıktığı anlaşılan bu olumsuz
eğilimin nedenleri dikkatle araştırılıp
değerlendirilmeli.
Genç kadınların eğitime ve istihdama katılmalarını teşvik için daha etkili
kamu politikaları uygulanmalı.
kadınlar ve gençler
OECD Üyesi ve Ortağı Ülkelerde Eğitimde Olmayan ve Çalışmayan (NEET)
Gençlerin Çağ Nüfusuna Oranı, 2014 (15-29 yaş, %)
ÜLKELER
Avustralya
Avusturya
Belçika
Kanada
Şili
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Estonya
Finlandiya
Fransa
Almanya
Yunanistan
Macaristan
İzlanda
İrlanda
İsrail
İtalya
Japonya
Kore
Lüksemburg
Meksika
Hollanda
Yeni Zelanda
Norveç
Polonya
Portekiz
Slovak Cumhuriyeti
Slovenya
İspanya
İsveç
İsviçre
Türkiye
İngiltere
ABD
OECD Ort.
AB21 Ort.
Brezilya
Kolombiya
Kosta Rika
Letonya
Litvanya
TOPLAM NEET
12,6
11,6
15,0
13,4
18,8
12,5
10,7
14,6
12,9
16,3
9,2
28,3
17,5
8,8
18,0
13,8
27,6
6,6
18,0
8,2
22,4
9,2
12,9
8,5
15,8
17,7
18,7
13,7
25,8
9,4
9,9
31,6
14,4
15,0
15,5
15,6
20,3
21,4
18,8
14,5
14,2
GENÇ KADINLAR
15,3
12,0
15,3
13,6
24,6
17,9
12,0
17,7
13,1
17,4
11,0
29,7
22,4
8,5
18,8
16,0
28,7
7,2
19,1
6,6
35,1
10,3
17,2
9,0
18,4
17,6
21,8
15,4
25,7
9,6
10,5
46,0
16,9
17,6
17,9
17,1
27,9
30,7
26,5
16,1
16,0
GENÇ ERKEKLER
10,1
11,1
14,7
13,2
12,8
7,3
9,5
11,8
12,8
15,1
7,4
26,9
12,7
9,2
17,2
11,6
26,5
6,0
17,0
9,8
9,4
8,2
8,7
8,0
13,4
17,8
15,8
12,0
26,0
9,3
9,3
17,2
12,0
12,5
13,2
14,2
12,7
12,0
12,2
13,0
12,5
Kaynak: OECD Education at a Glance 2015; Aktaran TİSK
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
93
haberler
TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’te Toplandı
Konfederasyonumuz, TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı’nın
katkılarıyla 6-7 Mayıs 2016 tarihlerinde Nevşehir-Ürgüp’te “İş Sağlığı
ve Güvenliği Temalı Bilgi Paylaşım
Toplantısı”nı düzenleyerek, İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları’nda
görev yapan TİSK İl Temsilcilerini biraraya getirdi.
Toplantı, TİSK İl Temsilcileri ile
istihdam, mesleki eğitim ve iş sağlığıgüvenliğine ilişkin gelişmeler, TİSK’in
temel yaklaşımları ve Kurulların faaliyetleri konularında bilgi alışverişi yapılması amacıyla düzenlendi.
TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’teki
toplantı öncesinde 5 Mayıs 2016 tarihinde Ankara’da Konfederasyonumuz
Merkezi’nde toplandı. Genel Sekreter
Bülent Pirler’in hoşgeldiniz konuşmasının ardından Genel Sekreter Yardımcısı Ferhat İlter TİSK’in Yapısı, İlkeleri
ve Faaliyetleri hakkında bir sunum
gerçekleştirdi. Ayrıca, Konfederasyonumuz personeli tarafından TİSK’in
Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler, Hukuk, Basın ve Halkla İlişkiler Servisleri
94
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Yağız Eyüboğlu
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı
hakkında bilgi verildi ve İş Sağlığı ve
Güvenliği (İSG) Haftası münasebetiyle
İSG konulu bir sunum yapıldı.
6 Mayıs 2016 tarihinde Ürgüp’te
başlayan toplantıya, TİSK Başkanı Yağız
Eyüboğlu, TİSK Başkan Vekili Erol Kiresepi, Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Abeş, Yönetim Kurulu
Üyeleri Nevzat Seyok, Rahmi Cıbıroğlu,
Rıza Kutlu Işık, Kudret Önen, Nadir Yürüktümen, Fethi Hinginar, Solmaz Coş-
kun; TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Yöneticileri, Nevşehir Valisi,
Ürgüp Kaymakamı ile Üye İşveren Sendikalarımızın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın ve Türkiye İş Kurumu’nun
yetkili ve temsilcileri iştirak etti.
Toplantının açılış konuşmasını
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız
Eyüboğlu yaptı. TİSK İl Temsilcileri Toplantısı’nın ilkinin 2012 yılında
Antalya’da gerçekleştirildiğini hatırla-
haberler
tan Eyüboğlu, geçen zaman zarfında
dünyada ve Türkiye’de yerelleşme yaklaşımının önem kazandığını, Ülkemizin
sorunlarının çözümünde yerel bakış
açılarının dikkate alınması gerektiğini,
bu çerçevede İl İstihdam ve Mesleki
Eğitim Kurulları’nın Türkiye’nin kalkınması açısından stratejik öneme sahip bulunduğunu söyledi.
Yağız Eyüboğlu konuşmasını şöyle
sürdürdü:
“İlin istihdam ve mesleki eğitim politi-
kalarının, ayrıca İl İstihdam Raporu’nun
İl Kurulu tarafından bilimsel çalışmalar
yoluyla oluşturulmasına önem verilmeli.
İŞKUR, İşgücü Piyasası Bilgi Sistemi’ni
biran önce İl Kurulları’nın hizmetine
sunmalı. TÜİK de resmi istatistik altyapısının il düzeyindeki veri sıkıntısını gidermeli. İŞKUR Raporu’nda kaydedilen
‘Rutin faaliyetlerin ötesine geçilerek,
daha geniş ve bütüncül bir vizyonla politika geliştirilmeli’ ifadesine de aynen
katılıyorum. Bu husus İl Kurulları’nın
istihdamı ve eğitimi etkileyen tüm alanlardaki somut verileri kullanması ve İl
Kurul Üyeleri arasındaki işbirliği ilişkisinin ilerletilmesiyle sağlanabilir. Sizlere, Yürütme Kurulu’nda görev almanızı
da öneririm.”
Ülkemizin rekabet gücünün geliştirilmesi ve istihdam imkanlarının
artırılması bakımından işgücü piyasasının reformunun kritik önemde
olduğunu belirten Başkan Eyüboğlu,
son yıllarda istihdamın ve mesleki
eğitimin özendirilmesi, kayıtdışı istihdamın önlenmesi, işgücü piyasasına
ilişkin mevzuat altyapısının güçlendirilmesi yönünde önemli adımlar atıldığına ve yol haritaları belirlendiğine
işaret ederek, özel istihdam büroları
aracılığıyla geçici iş ilişkisini ve evden
çalışmanın da dahil edildiği uzaktan
çalışmayı düzenleyen tasarının TBMM
Genel Kurulu’nda kabul edildiğini,
yine Konfederasyonumuzun girişimleri ile yıllık izinlerin bölümler halinde
kullanılmasına imkan sağlayan kanun
değişikliğinin gerçekleştirildiğini kaydetti.
Mevcut esnek çalışma sistemlerindeki sorunların giderilmesi için İş
Kanunu’ndaki belirli süreli iş sözleşİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
95
haberler
Necmettin Öztemir
TİSK Microcerrahi ve
Rekonstrüksiyon Vakfı Başkanı
meleri, telafi çalışması ve denkleştirme uygulamasına ilişkin çalışmaların
da hızla yapılmasına ihtiyaç olduğunu
ifade eden Yağız Eyüboğlu, kıdem tazminatından kaynaklanan işveren yüklerinin de mutlaka düşürülmesi gerektiğinin altını çizdi.
TİSK Başkanı, eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi için mesleki
eğitim müfredatları ile ulusal meslek
standartları arasındaki uyumun hızla
sağlanması ve mesleki yeterlilik belgesi alınmasına ilişkin gerekli altyapı
oluşturulana kadar, özellikle imalat
sanayiinde, daha önce ilgili mevzuata uygun olarak belge almış olanların
belirli bir süre daha mesleki yeterlilik
belgesi zorunluluğundan muaf tutulması gerektiğini söyledi.
İş sağlığı ve güvenliğinin son yıllarda işveren kesiminin gündemindeki en öncelikli konulardan biri haline
geldiğini belirten Eyüboğlu, insan kaynaklarında yetersizliğin, yaşanan her
iş kazası sonrasında yapılan tepkisel
düzenlemelerin yeni krizleri beraberinde getirdiğini kaydetti.
Yağız Eyüboğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Aradan geçen yaklaşık 4 yıllık süre
sonunda görüyoruz ki, kanun veya
96
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
yönetmelik çıkarmakla iş sağlığı ve
güvenliğinde anlamlı bir ilerleme sağlanamıyor. Bu alanda kalıcı bir başarı
istiyorsak temel önceliğimiz güvenlik
kültürünü geliştirmek olmalıdır.
Güvenlik kültürünün gelişimi noktasında TİSK Camiası olarak uzun yıllardan beri devam ettirdiğimiz faaliyetlerde, Türk işçi ve işverenlerinin bu
alandaki farkındalığını artırmaya gayret ettik. Konfederasyonumuzun ismini
taşıyan ve tıp alanında özel bir yeri olan
TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon
Vakfı ile TİSK arasında 6 Kasım 2015
tarihinde İşbirliği Protokolü imzaladık.
Protokol kapsamında uzuv kopması ile
sonuçlanan iş kazalarının önlenmesi
ve ilk yardım konularında TİSK ve Vakıf
işbirliği yapıyor. Yakın gelecekte bu işbirliğinin Türk çalışma hayatına önemli
katkı sağlayacağına inanıyoruz”.
TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Başkanı Necmettin Öztemir,
Vakfın temel amacının mikrocerrahi
alanında Türkiye’de gerçekleştirilebilecek tüm bilimsel araştırmalara,
uygulama ve eğitim çalışmalarına katkı sağlamak olduğunu ve Türkiye’de
mikrocerrahinin gelişmesine hizmet
ettiğini söyledi.
Öztemir, Vakfın işçi, işveren ve tıp
Erhan Batur
ÇSGB Müsteşar Yardımcısı
personeline eğitimler verdiğini, genç
cerrahlara yurt içi ve yurt dışı eğitim
olanakları sağladığını, Ülkemizde hizmet sunan Temel Mikrocerrahi Laboratuvar Kurslarına malzeme desteğinde
bulunduğunu, mikrocerrahi alanında
ameliyat yapan 350 kişilik bir doktorlar grubu oluşturulduğunu, Acıbadem
Maslak Hastanesi’nin mikrocerrahi ve
rekonstrüksiyon ünitelerinde dünya
kalitesinde hizmet verildiğini belirtti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur,
Küresel Krizin ardından dünya ekonomisinin yeterince büyüyemediğini
ve yeterli istihdam yaratılamadığını;
dönem başkanlığı Çin’e geçen G20’nin
en önemli gündem maddelerinden birinin istihdam artışı için girişimciliğin
desteklenmesi olduğunu ifade ederek,
Türkiye’nin girişimcileri ve yatırımları özendirmek, işgücünün niteliğini
geliştirmek ve eğitim-istihdam bağını
güçlendirmek için çalışmalar yaptığını;
girişimciliğin desteklenmesinin, sürdürülebilir büyüme sağlanması, eşitsizliklerin giderilmesi ve gelişen ekonomiler
arasında bir adım öne çıkılabilmesi için
önemli olduğunu söyledi.
Bakanlık olarak çalışma hayatı alanında işçi ve işveren kesimlerinin uzlaştığı konularda gerekli düzenlemele-
haberler
Mehmet Ceylan
Ahmet Özlü
Nevşehir Valisi
Sağlık Bakanlığı Çalışan Sağlığı Daire Başkanı
ri yapmaya hazır olduklarını kaydeden
Batur, kıdem tazminatı konusunda
Dünya Bankası uzmanları ile birlikte
çalıştıklarını, Avusturya’daki sistemi
yerinde incelediklerini, taraflar arasında uzlaşma sağlanır sağlanmaz
düzenlemenin gerçekleştirileceğini;
ayrıca güvenceli esneklik konusunda
yoğun olarak çalışıldığını, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisini düzenleyen Tasarının bir gece
önce TBMM’de yasalaştığını ifade etti.
Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, ilin
işgücü piyasası hakkında bilgi vererek,
ekonominin tarım ve turizm sektörlerine dayandığını, işsizlik oranının %6
ile genel ortalamanın altında kaldığını
söyledi. Ceylan, TİSK’in etkinliğinin
ekonomiye ve istihdama faydalı olmasını diledi.
Toplantının açılış bölümünde TİSK
Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon
Vakfı’na ilişkin bir tanıtım filmi de izlendi.
“Eğitim ve İstihdamdaki Gelişmeler,
Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı
I. Oturumun Moderatörlüğünü TİSK
Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu
Üyesi Sinan Abeş yaptı.
Abeş oturumu açış konuşmasında, Türkiye’de nüfusun yaşlanmakta
olduğunu, kadınların ve gençlerin ve-
rilecek doğru mesleki eğitimle işgücü
piyasasına katılımlarının sağlanmasının işsizlik oranını aşağı çekeceğini;
yüksek teknolojiye dayalı 4. Sanayi
Devrimi sürecine Türkiye’nin uyum
sağlaması gerektiğini vurguladı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan
Batur, “İstihdam Konusundaki Gelişmeler” konulu konuşmasında, Ulusal
İstihdam Stratejisi’nde yer alan temel
politika eksenleri ve hedeflerine değindi. Strateji’nin hedeflerinin ve Eylem Planları’ndaki tedbirlerin bir an
önce hayata geçirilmesinin önemine
işaret eden Batur, Sanayi 4.0 ile kısa
bir zaman içinde işgücü niteliklerinin
değişeceğini, artık eğitimin sürekli
olmasının zorunlu hale geldiğini, işbaşı eğitiminin ve çıraklık eğitiminin
büyük önem taşıdığını, Milli Eğitim
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, YÖK ve işverenler arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Doç.Dr. Mustafa Hilmi Çolakoğlu, eğitim ve istihdam konusunda hazırlanan stratejik planların uygulanmasına ağırlık verilmesi, bütçe dışı
kaynakların harekete geçirilmesi ve
AB fonlarından daha aktif yararlanıl-
ması gerektiğini; orta gelir tuzağından
çıkış için üretimde ileri teknolojinin
esas olduğunu, Türkiye’nin nanoteknoloji gibi alanlarda üretim ve ihracat
yapması gerektiğini ifade ederek, Sanayi 4.0’a uygun mavi ve beyaz yakalı
işgücünün yetiştirilmesinin ve mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin artırılmasının önemini vurguladı.
Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasası üzerindeki etkilerine ve eğitim
sorununa da değinen Çolakoğlu, sadece eğitimin yeterli olmayacağını,
istihdam boyutunun da düşünülmesi
gerektiğini kaydetti.
“İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının Faaliyetleri ile Türkiye İş
Kurumu’nun Katkıları” başlıklı bir
konuşma yapan Türkiye İş Kurumu
(İŞKUR) Genel Müdür Vekili Mehmet
Ali Özkan, Kurulların temel amacının
yerel düzeyde mesleki eğitim ve istihdam politikalarını tespit etmek olduğunu ifade etti.
İşgücü piyasasında iş arayanlarla
eleman arayanlar arasındaki eşleşmede sorunlar yaşandığını kaydeden
Özkan, İŞKUR’un illerde temininde
güçlük çekilen meslekleri belirlemek amacıyla İşgücü Piyasası Talep
Araştırmaları yaptığını, bu araştırma
sonuçlarının İl Kurulları’nın toplantıİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
97
haberler
larında paylaşılacağını belirtti. Özkan
ayrıca, İl Temsilcilerinden, illerindeki
dezavantajlı grupların istihdama kazandırılması amacıyla İŞKUR ile işbirliği yapmalarını beklediklerini söyledi.
“Çalışma Hayatında İş Sağlığı ve Güvenliğinin Önemi” konulu II. Oturum,
TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon
Vakfı Başkan Yardımcısı Rıza Kutlu
Işık’ın moderatörlüğünde gerçekleşti.
Işık, iş sağlığı ve güvenliğinde ödüllendirmeye dayalı bir kamu politikasına
geçilmesi gerektiğini vurguladı.
98
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
Sağlık Bakanlığı Çalışan Sağlığı Daire Başkanı Ahmet Özlü, Türk Halk Sağlığı Kurumu hakkında bilgi vererek, Toplum Sağlığı Merkezleri aracılığıyla 900
işyeri ve 14 bin çalışana iş sağlığı ve
güvenliği hizmetleri ve eğitimleri sunduklarını, meslek hastalıklarına ilişkin
farkındalığın ve bildirimlerin artırılmasına ilişkin çalışmalar yürüttüklerini,
gezici iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri
verdiklerini, Sağlık Bakanlığı tarafından Çalışan Sağlığı Merkezleri’nin oluşturulacağını kaydetti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Güvenliği Daire Başkanı İsmail
Gültekin, Türkiye’nin 2014 yılında iş
kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle 11 milyar TL tutarında bir gelir
kaybına uğradığını; riskli işlerde ileri
teknoloji üreten ve kullanan ülkelerin
iş sağlığı ve güvenliği alanında daha
başarılı olduklarının gözlendiğini belirterek, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu Kanun’da 6552
ve 6645 sayılı Kanunlarla yapılan
değişiklikler hakkında açıklamalarda
bulundu.
haberler
MESS’te Genel Kurul Sonrası Görev Dağılımı
Üyemiz Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS)‘nın 45. Genel Kurulunda seçilen Yönetim, Denetleme ve Disiplin
kurulları görevlerine başladı.
Yönetim Kurulu ilk toplantısında yapılan görev dağılımı sonucunda Kudret Önen MESS Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi. Başkan Vekilleri ise Hasan Özcan Aydilek ve Oğuz Nuri Özgen oldu. Yeni Yönetim, Denetleme ve Disiplin
Kurulları aşağıdaki gibidir:
YÖNETİM KURULU: Kudret Önen (Başkan), Hasan Özcan Aydilek (Başkan Vekili), Oğuz Nuri Özgen (Başkan Vekili),
Özgür Burak Akkol, Erkan M. Kafadar, Celal Kaya, Bora Koçak, Erol Bakan, Ayhan Özel.
DENETLEME KURULU: Fatih Kemal Ebiçlioğlu, Adnan Öztürk, Nurer Yüksel.
DİSİPLİN KURULU: Mehmet Tahir Demirpençe, İbrahim Orhan, Ahmet Bayraktar, Nejat Çankaya, Bülent Demircioğlu.
YERELSEN İşveren Sendikası TİSK’e Üye Oldu
Yerel Yönetimler Kamu İşverenleri Sendikası (YERELSEN), TİSK Yönetim Kurulu’nun 6 Mayıs 2016 tarihinde aldığı karar uyarınca TİSK üyeliğine kabul edildi.
2005 yılında kurulan ve halen 85 üyesi bulunan YERELSEN’in Merkezi Kocaeli’ndedir.
Sendikanın üst düzey yöneticilerini ve iletişim bilgilerini aşağıda sunuyoruz.
Zeki TOÇOĞLU
Dr.Mustafa ÇÖPOĞLU
Doç.Dr.Tahir BÜYÜKAKIN
Seyfettin AVŞAR
Burhanettin ÇOBAN
Şükrü KARABACAK
Adnan KÖŞKER
Av. Mümtaz UZUN
:
:
:
:
:
:
:
:
Yönetim Kurulu Başkanı
Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Yönetim Kurulu Üyesi
Yönetim Kurulu Üyesi
Yönetim Kurulu Üyesi
Yönetim Kurulu Üyesi
Yönetim Kurulu Üyesi
Genel Sekreter
Yerel Yönetimler Kamu İşverenleri Sendikası (YERELSEN)
Ömerağa Mahallesi, Sanat Sokak Sipahioğlu Apt. A/Blok No.10 Kat.2/4
İzmit / KOCAELİ
Tel: 0 (262) 325 41 35 • Faks: 0 (262) 325 67 96
www. yerelsen.org.tr
[email protected]
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
99
avrupa avrupa
Türkiye-AB İlişkileri
- Avrupa Birliği Türkiye Sığınmacı Fonu Yürütme Kurulu Brüksel’deki
toplantıda önümüzdeki aylar içerisinde fonun kullanımının hızlandırılması için yapılması gerekenleri görüştü.
Temmuz ayı sonuna kadar AB’nin
Türkiye’ye taahhütte bulunduğu 1 milyar €’luk kaynağın aktarımı için uygulamada yapılması gerekenlerin ele
alındığı toplantıda şu ana kadar yaklaşık 200 milyon €’luk aktarım gerçekleştirildiği belirtildi. Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden
Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn,
Türkiye Sığınmacı Fonu’nun işlemeye devam ettiğini, bu fondan kaynak
aktarılacak öncelikli alanlar üzerinde
anlaşmaya varıldığını, yürürlüğe konulacak projeler olduğunu ve Temmuz
ayı sonuna kadar 1 milyar € tutarında
taahhüdün belirlenmesini umduğunu
belirtti.
İnsani Yardım ve Kriz Yönetimi’nden
sorumlu AB Komiseri Christos Stylianides ise Türkiye’de yaşayan ve sosyal
ve ekonomik olarak en zayıf durumda
bulunan göçmenlere yönelik destek
çalışmalarının yoğunlaştırıldığını, Acil
Durum Sosyal Güvenlik Ağı uygulamasının yürürlüğe konulması ile çok
amaçlı mali kaynağın kullanıldığı en
büyük insani yardım programının gerçekleştirileceğini belirtti.
AB Komisyonu’nun başkanlığında
AB ülkeleri ve Türkiye’den üst düzey
yetkililerin katılımıyla gerçekleşen
yürütme kurulu toplantısında Türkiye
Sığınmacı Fonu ile desteklenen çalışmalar değerlendirildi, öncelikli olarak
gerçekleştirilmesi gereken çalışmaların yanı sıra orta vadeli projeler görüşüldü. AB Komisyonu tarafından görevlendirilen bağımsız danışmanların
belirlediği ihtiyaçlar gözden geçirildi.
Bu tespitlerden daha sonra gerçekleştirilecek projelerin detaylandırılma-
100
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sında yararlanılacak.
Türkiye Sığınmacı Fonu, AB
Konseyi’nin Türkiye’deki göçmenler
için ek kaynak oluşturulması çağrısı
üzerine oluşturuldu. Bu fon AB bütçesinden desteklenen yardımlar ile
üye ülkelerin sağladığı mali kaynağın
eşgüdümünü de sağlamayı amaçlıyor.
2016-2017 dönemi için oluşturulan
fonun 1 milyar €’luk kaynağı AB bütçesinden, 2 milyar €’luk bölümü ise üye
ülkeler tarafından sağlanıyor. Halihazırda 22 üye ülke fona yapacağı katkıyı
bildirdi ve böylece üye ülkelerin koyacağı 2 milyar €’nun 1,61 milyar €’luk
bölümü belirlenmiş oldu. Avusturya,
Belçika, Yunanistan, Polonya, Romanya ve İspanya ise henüz fona yapacakları katkının bildirimini gerçekleştirmedi.
AB bütçesinden 2016 yılı için öngörülen 250 milyon €’luk yardım kapsamında 77 milyon €’luk ilk sözleşme
7 Mart’ta imzalandı ve ilk ödemeler
18 Mart’ta yapıldı. 19 Nisan’da ise
Yunanistan’dan Türkiye’ye dönecek
olan göçmenlere yönelik gıda, sağlık
ve barınma
yardımları için 60
milyon €’luk yeni projelerin duyurusu gerçekleştirildi. Buna ek olarak
Türkiye’deki Suriyeli göçmenlere acil
yardım için 50 milyon €’luk insani
yardım sağlandı. AB Komisyonu’nun
Türkiye Sığınmacı Fonu için toplam
yardımı 190 milyon €’ya ulaştı. Fon
kapsamında programlama ve projelendirmeye hız verildi. Temmuz 2016
sonuna kadar sağlık, eğitim ve gıda
yardımları için 1 milyar €’luk aktarım
gerçekleştirilmesi hedefleniyor.
- Türkiye ve AB arasında terörle
mücadele zirvesi 8 Haziran tarihinde
Brüksel’de gerçekleşti. AB Dış Eylemler
Dairesi tarafından yapılan açıklamada,
terörizmin AB ülkeleri ve vatandaşla-
rına doğrudan bir tehdit oluşturduğu,
barış ve güvenliğe yönelik tehditlerin
ele alınması için stratejik ortak olarak
Türkiye ile birlikte çalışmanın önemi
ifade edildi.
Zirvede taraflar son dönemde AB
ülkeleri ve Türkiye’de yaşanan terör
saldırılarını kınayarak, uluslararası
insan hakları hukuku ve uluslararası
mülteci hukuku ile uyum içerisinde
terörizmle ortak mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını vurguladı.
Toplantıda Daeş tehdidi ve yabancı
terörist savaşçıların hareketliliğinin
önüne geçilmesi yönünde çalışmaların artırılacağı kaydedildi.
AB, Türkiye’nin ciddi bir PKK terörü tehdidiyle karşı karşıya olduğunu
tanımaktadır. AB terör örgütü listesinde bulunan PKK kaynaklı terör tehdidine karşı AB ve Türkiye’nin yakın
işbirliği içinde olmaya kararlı olduğu
yinelendi.
Terör suçlarıyla bağlantılı sınır dışı
etmeler ve terörün finansmanı alanlarında işbirliği dâhil olmak üzere bilgi
paylaşımı, kolluk kuvvetleri arasında
işbirliği ve adli işbirliği alanında çalışmaların artırılması gerektiği kararlaştırıldı.
- 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen Adalet ve İç İşleri Konseyi’nde bir açıklama yapan göç, içişleri ve vatandaşlıktan sorumlu AB Komiseri Dimitris
Avramopoulos, Türkiye’nin Geri Kabul
Anlaşması kapsamındaki “üçüncü
ülke” koşulunun yerine getirilmesi
için gerekli yasayı kabul ettiğini ve
bunun vize serbestleştirilmesi sürecinde belirlenen kıstaslardan birisi
olduğunu belirterek, bu gelişmenin
Türkiye’nin 18 Mart tarihli AB-Türkiye
bildirisine uymaya devam ettiğinin
açık bir göstergesi olduğunu söyledi.
Avramopoulos Türkiye’nin AB’nin kilit
avrupa avrupa
ortağı olduğunu, AB ve Türkiye arasında işbirliğinin her iki taraf için de yararlı olduğunu vurguladı.
- AB Komisyonu, AB Türkiye Sığınmacı Fonu kapsamında göç yönetimi
ve Suriyeli sığınmacıların eğitimini
desteklemek üzere 47 milyon €’luk
ek mali yardım aktaracağını duyurdu.
18 Mart’ta gerçekleştirilen AB Liderler
Zirvesi sonucunda üzerinde anlaşma
sağlanan AB – Türkiye Ortak Bildirisi kapsamında, göç ve sığınmacı krizi
çerçevesinde Türkiye’de bulunan sığınmacıların desteklenmesi için AB
Komisyonu ve üye ülkeler tarafından
oluşturulan toplam 3 milyar €’luk AB
fonu ile desteklenecek projelerin belirlenmesi sürecinin hızlandırılması
kararlaştırılmıştı.
26 Mayıs’ta belirlenen yeni projeler ile fondan Türkiye’deki projelere
aktarılan toplam miktar yaklaşık 240
milyon €’ya ulaştı. Mali desteğin 20
milyon €’luk bölümü Sahil Güvenlik
Teşkilatı’nın arama ve kurtarma faaliyetlerine yönelik kapasitesinin artırılması; 27 milyon €’luk bölümü ise
sığınmacıların eğitime erişiminin iyileştirilmesi için oluşturulan projelere
aktarılacak. Sahil Güvenlik Teşkilatı
kapasite geliştirme projesi ile arama
kurtarma botları ve can kurtarma
araçlarının alımları gerçekleştirilecek.
Ek olarak Sahil Güvenlik personeline
yönelik eğitimler de proje kapsamında
bulunuyor. Uluslararası Göç Örgütü tarafından Türk Sahil Güvenlik Teşkilatı
ile yakın işbirliği içerisinde uygulanacak olan projenin gözetimi AB Türkiye
Delegasyonu tarafından yürütülecek.
Eğitim projesi ise Alman kalkınma
ajansı GiZ ve uluslararası sivil toplum
kuruluşları tarafından yürütülecek.
Fonun 22 milyon €’luk bölümü ile
23.000 Suriyeli çocuğun eğitimi için
altyapı oluşturulacak, 24.000 Suriyeli
gence yönelik becerilerin geliştirilmesi için eğitimler verilecek ve ekonomik
ve sosyal koşullar temelinde en güç
durumda olan 74.000 Suriyeliye sosyal destek sağlanacak. Fonun 5 milyon
€’luk bölümü ile 1.000 Suriyelinin
gelecek eğitim yılında üniversitelere
erişimi desteklenecek. Savaş öncesi dönemde 18-25 yaş grubuna dahil
olan Suriyelilerin %20’sinin yüksek
öğretim kurumlarına kayıtlı olduğu,
bu oranın sığınmacılar arasında %5’e
düştüğü belirtiliyor. Dolayısıyla önemli oranda “kayıp kuşak” riskinin oluştuğuna dikkat çekiliyor.
Göç ve Sığınmacı Krizi
- 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen Adalet ve İç İşleri Konseyi’nde bir açıklama
yapan göç, içişleri ve vatandaşlıktan
sorumlu AB Komiseri Avramopoulos,
Yunan adalarına ulaşan sığınmacı sayısında belirgin bir azalma; Türkiye’ye
iade edilenlerin sayısında da artış
olduğunu söyledi. AB ve Türkiye arasındaki anlaşmanın başarılı bir şekilde uygulanmasının öncelikli konu
olduğunu vurguladı. Buna ek olarak
Türkiye’de bulunan sığınmacılardan
AB ülkelerine yerleştirilenlerin sayısında da artış kaydedilmekte olduğunu belirten Avramopoulos konuşmasında şu noktalara yer verdi:
• Başvurusu reddedilmiş göçmenlerden şu ana kadar Türkiye’nin güvenli üçüncü ülke olması ilkesine
bağlı olarak iade edilenler bulunmamaktadır. Bununla birlikte Türkiye,
Suriyeli ve diğer ülkelerden göçmenlerin Türkiye’de koruma altında olacaklarına dair güvence vermektedir.
• AB Komisyonu Yunan makamlarına olumlu değerlendirmesini
sunmuştur. Bu noktada üye ülkeler
Yunanistan’ın Türkiye’yi güvenli ülke
olarak kabul edip, sığınmacı iade etmesine destek vermektedir. Böylece
Yunanistan, sığınma hizmetleri ve AB
Sığınma Destek Ofisi’ne AB-Türkiye
bildirgesinin uygulanabilmesi için gerekli desteği sağlayabilecektir.
• Bütün süreçler AB ve uluslararası
yasalara uygun işletilmektedir.
• Yunanistan’da en güç koşullarda
bulunan ve özellikle de küçük yaşta
olanlar sığınmacılara dikkat gösterilmektedir.
• Bu noktada “sığınmacıların AB ülkelerine dağıtılması” konusunun önemi unutulmamalıdır. AB ve Türkiye
arasındaki anlaşmaya göre “1’e karşı
1” değişiminin işletilmesi gerekmekte.
Ancak yasal yollar açıldığında yasadışı
göç akımının durması mümkün olabilir. Bakanlar Konseyi toplantısı üye
ülkelerin işbirliğine katılımı açısından
hayal kırıklığına sebep olmuştur.
• Yunanistan ve İtalya’dan diğer AB
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
101
avrupa avrupa
ülkelerine gönderilen sığınmacı sayısı sadece 1.581 oldu. On binlerce kişi
Yunanistan’da beklemeye devam etmekte ve önümüzdeki aylarda da b kişilerin içinde bulundukları durumun
düzelme olasılığı bulunmamakta. Bu
kişilerin büyük çoğunluğu başka AB
ülkelerine gönderilmek için gerekli
kıstasları karşılamaktadır.
• İtalya’ya ulaşan göçmen sayısında da artış gözlenmeye başlandı. Göçmenlerin buradan da diğer AB ülkelerine dağıtılması gerekli.
Kültür ve Eğitim
- AB Komisyonu insan kaynağına
yatırımın artırılması hedefiyle “Avrupa
İçin Yetenekler” gündemi oluşturdu.
Bireylerin istihdam edilebilirliğinin
artırılmasını hedefleyen girişim, Avrupa ekonomisinin büyümesi ve rekabetçiliğinin artması açısından büyük
önem taşıyor. “Avrupa İçin Yetenekler” gündemi üye ülkeler ve istihdam
piyasası ile ilgili paydaşları istihdam
piyasasında mevcut yetenek ve iş becerilerinin kalitesinin artırılması için
harekete geçmeye davet ediyor.
Avrupa istihdam piyasasına ilişkin çalışmalar 70 milyon Avrupalının
iş bulmalarını sağlayacak okuma ve
yazma becerilerinin eksik olduğunu,
bu sayının çok daha üzerinde Avrupalının rakamsal ve dijital becerilerinin
eksik olduğunu ortaya koyuyor. Temel
bilgi ve becerilerin eksikliği bu kişileri
işsizlik, yoksulluk ve sosyal dışlanma
riskleri ile karşı karşıya bırakıyor. Öte
yandan yüksek kalifikasyona sahip
gençlerin ise kabiliyet ve profesyonel
hedeflerine uymayan işlerde çalışmakta olduğu görülüyor.
Avrupa’daki işverenlerin %40’ı da
işlerini büyütme ve yenilikçi çalışmalar gerçekleştirme hedeflerini gerçekleştirecek, çağdaş bilgi ve kabiliyet
donanımda olan işgücü bulamadıklarından şikâyet ediyor. Çalışmalar, az
102
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sayıda kişinin girişimci bir düşünce
yapısına ve kendi işlerini kurabilecek
ve istihdam piyasasının değişen gerekliliklerine uyum gösterecek uzmanlıklara sahip olduğunu gösteriyor.
AB Komisyonu istihdam edilebilecek kişilerin becerilerinin geliştirilmesi için 10 eylem önerisi hazırladı:
• İş hayatında gerekli becerilerden
çok az bir bölümüne sahip yetişkinlere asgari seviyede okuma-yazma,
sayısal ve dijital becerilerin kazandırılması için yardım sağlanması.
• Avrupa iş piyasasında gerek duyulan kalifikasyonların dökümünün
yapıldığı bir Avrupa Kalifikasyonlar Çerçevesi hazırlanması.
• Üye ülkeler, eğitim, istihdam ve iş
dünyasından paydaşların bir araya
gelerek bir “dijital yetenek havuzu”
oluşturulması.
• Özellikle bazı sektörlerdeki kalifiye çalışan bulma sorununa çözüm
bulunması için sektörlerle işbirliği
yapılması.
• Sığınmacıların ve göçmenlerin bilgi ve becerilerinin tanımlanması
için profilleme yapılması.
• Bireylerin tecrübe ve becerilerini
daha iyi tanıtabilmelerini sağlamak ve iş piyasasında gerekli iş
bilgilerinin zamanlı tespit edilmesini sağlamak için kullanımı kolay
uygulamalar hazırlanması.
• Mesleki eğitim ve öğrenimin tercih
edilen bir seçenek olarak konumlandırılması.
• 21. Yüzyılın gerekliliklerine göre
yaşamak ve çalışmak için gerekli
becerilerin daha fazla kişi tarafından edinilmesinin yanı sıra girişimci ve yenilikçi yaklaşıma sahip
kişi sayısında artış olmasını teşvik
için bir bildirge hazırlanması.
• Yeni mezunların istihdam piyasasında nasıl ilerlediğinin yakından
izlenmesi.
• Beyin göçünün önlenmesi için etkin yöntemler geliştirilmesi.
“Avrupa Beceriler Gündemi” AB
Komisyonu’nun 2016 yılı programında duyurulmuştu. Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından
biri olan iş piyasasının ihtiyacı olan
iş tecrübesi ve yeteneklerin belirlenmesi, yukarı yönlü sosyal dönüşümün
desteklenmesi AB Komisyonu’nun ilk
sıralarda yer alan öncelikleri arasında
bulunuyor.
İstihdam
- Ev işleri ya da yaşlılar ve çocukların evde bakımı ile ilgili olarak çalışan
ve çoğu kadın olan işçilerin işlerinin
“gerçek iş” olarak kabul edilmesine
ilişkin Avrupa Parlamentosu kararı
Genel Kurul’daki oylamada kabul edildi. Kararda çoğu göçmen kadınlardan
oluşan bu işçilerin işlerinin resmi olarak kabul edilmesinin zoraki çalıştırma, insan ticareti ve istismarın önlenmesine katkı sağlayacağı belirtiliyor
ve yasal bir işçi-işveren ilişkisi kurulabilmesi için Belçika ve Fransa’da
mevcut olan “hizmet çeki” modelinin
diğer üye ülkelerde de uygulanması
öneriliyor.
- Mevsimselliğe göre düzenlenmiş
işsizlik oranı Mart 2016 itibarıyla Euro
Alanı’nda %10,2 ve AB28’de %8,8 olarak belirlendi. Bu oranlar Şubat 201’da
sırasıyla %10,4 ve %8,9 olarak tespit
edilmişti. AB28 genelindeki işsizlik
oranı son 7 yıldır tespit edilen en düşük oran. Euro Alanı oranı ise 2011
yılı Ağustos ayından günümüze kadar
olan dönem içerisinde belirlenen en
düşük oran.
İşsizlik oranının en düşük olduğu
AB ülkeleri arasında Çek Cumhuriyeti
(%4,1) ve Almanya (%4,2); en yüksek
olduğu ülkeler arasında ise Yunanistan (%24,4) ve İspanya (%204) bulunuyor.
görüş
Mehmet ORDUKAYA
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Sınav ve Belgelendirme Dairesi Başkanı
Mesleki Yeterlilik Kurumu ve Faaliyetleri
Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK),
Ulusal Yeterlilik Sisteminin (UYS) kurulması ve işletilmesi amacıyla 5544
Sayılı Kanun ile kurulmuştur. UYS
eğitim ile istihdam arasında doğru
ilişkinin kurulmasını sağlayan, bireylerin bilgi ve becerilerinin; güvenilir,
şeffaf ve uluslararası kıyaslanabilir bir
altyapı içinde değerlendirilmesine ve
belgelendirilmesine imkân veren faaliyetler bütünüdür. UYS kapsamındaki
tüm faaliyetler ilgili sosyal tarafların,
sivil toplum örgütlerinin, kamu kurum
ve kuruluşlarının ortak çalışmaları ile
gerçekleştirilmektedir, MYK bu çalışmaları koordine etmektedir.
MYK’nın temel vizyonu eğitimin
istihdamla uyumunu güvence altına
alarak nitelikli insan kaynağının oluşmasına öncülük etmek, uluslararası
ölçekte tanınan, etkin ve saygın bir
kurum olmaktır. Kalite güvencesi sağlanmış ulusal yeterlilik sistemini oluşturmak ve sürdürmek, MYK Mesleki
Yeterlilik Belgelerine uluslararası ölçekte itibar sağlamak ve böylece işgücünün hareketliliğini kolaylaştırmak
Kurumun stratejik hedefleri arasında
bulunmaktadır.
Kurumumuz bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda şu ana kadar 819 taslak meslek standardı hazırlanmış ve bunlardan 633’ü Resmi
Gazete’de yayımlanarak Ulusal Meslek
Standardı (UMS) niteliği kazanmıştır.
UMS’lerin hazırlanmasını takiben 327
adet ulusal yeterlilik yayınlanmıştır.
Belgelendirme faaliyetleri 43 Yetkilendirilmiş Belgelendirme Kuruluşu
(YBK) tarafından 171 ulusal yeterlilikte
(UY) devam etmektedir. Şu ana kadar
verilen belge sayısı 47.536’ya ulaşmıştır. UYS kapsamında yürütülen tüm
faaliyetler sektörlerin ve ülkemizin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak
hızla yaygınlaşmakta ihtiyaç duyulan
tüm alanlarda belgeli iş gücünün sağlanabilmesi için gereken çalışmalar
yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.
UMS’lerin hazırlanması UYS’nin ilk
aşamasını oluşturmaktadır. UMS bir
mesleğin başarı ile icra edilebilmesi
için MYK tarafından kabul edilen gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların
neler olduğunu gösteren normlardır.
UMS’leri takiben bu normlar esas alınarak bireyin mesleki niteliklerinin
değerlendirilmesinde kullanılan, bire-
yin sahip olması gereken bilgi, beceri
ve yetkinlik ile ölçme ve değerlendirme kriterlerini içeren ve belgelendirme
faaliyetlerine girdi teşkil eden UY’ler
hazırlanmaktadır. 5544 sayılı Kanun,
meslekî ve teknik eğitim ve öğretime
ilişkin orta ve yükseköğretim programlarının Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler tarafından bir yıl içinde ilgili
ulusal meslek standartlarıyla uyumlu
hâle getirileceğini ve eğitim öğretimin
bu programlara uygun olarak verileceğini hüküm altına almıştır. Bu yönüyle
MYK gerçekleştirdiği faaliyetlerle eğitim ve istihdam arasında daha güçlü
bir bağ kurulmasında önemli bir rol
oynamaktadır.
Yeterliliklerin yürürlüğe konulmasından sonra ilgili UY’de sınav ve
belgelendirme yapmak isteyen kuruluşlar Kurumumuza ön yetkilendirme
başvurusunda bulunmaktadır. Başvuruya ilişkin tüm süreçler MYK Web
Portalı üzerinden elektronik platformda yürütülmektedir. Ön yetkilendirme
işlemlerini tamamlayan kuruluşlar
Kurumumuz tarafından iki günlük sınav ve belgelendirme seminerine alınarak UYS, yetkilendirme kriterleri,
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
103
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi ve MYK
mevzuatı hakkında teknik bir eğitime
tabi tutulmaktadır. Kuruluşlar seminer sonrasında ilgili yeterliliklerde TS
EN ISO/IEC 17024 Standardına göre
akredite olmaları için Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) ya da Avrupa
Akreditasyon Birliği bünyesinde çok
taraflı tanıma anlaşması imzalamış
başka akreditasyon kurumlarına yönlendirilmektedir. Akreditasyon süreçlerini tamamlayarak yetki almak
istedikleri ulusal yeterliliklerde TS EN
ISO/IEC 17024 standardına göre akredite olan kuruluşlar nihai yetkilendirme için Kurumumuza yetkilendirme
başvurusunda bulunmaktadır. MYK
tarafından yapılan inceleme değerlendirme ve denetim sonrasında yetkilendirilmeleri uygun bulunan kuruluşlar
ile yetkilendirme sözleşmesi imzalanmaktadır. Sözleşme imzalanan ve
yetki belgesi düzenlenen tüm YBK’lar
Kurum internet sitesinden ilan edilmekte ve yetki kapsamlarındaki ulusal yeterliliklerdeki tüm faaliyetlerini
MYK Web Portalı üzerinden elektronik
ortamda gerçekleştirmektedir. Bu sa-
104
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
yede, gerçekleştirilen sınavlar, sınava
katılan kişiler, sınavlarda görev alan
YBK temsilcileri, sınav başarı oranları,
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi almaya
hak kazanan kişiler, sınav sonuçları,
sınav başarı oranları gibi tüm bilgiler
elektronik platformda izlenmekte ve
takip edilmektedir. Tüm bu veriler ile
MYK Web Portalı nitelikli ve belgeli işgücüne ait bilgilerin tutulduğu ulusal
bir veritabanı haline dönüşmüştür.
YBK’lar gerçekleştirdikleri tüm teorik ve performans sınavlarını başından
sonuna kadar MYK Teorik ve Performans Sınavları İçin Kamera Kayıt Rehberine uygun şekilde görüntülü olarak
kayıt altına almaktadır. Kuruluşlar bu
kayıtları Mesleki Yeterlilik Kurumu
Sınav, Ölçme, Değerlendirme ve Belgelendirme Yönetmeliği uyarınca en az
bir yıl saklamakla yükümlüdür.
YBK’lar yılda birer kez TÜRKAK
ve MYK tarafından programlı gözetim
denetimlerine tabi tutulmaktadır. Ayrıca MYK Web Portalı üzerinden yapılan sınav bildirimleri doğrultusunda
MYK tarafından habersiz/programsız
denetimler gerçekleştirilerek sınavla-
rın güvenirliği ve şeffaflığının kalite
güvencesi kapsamında doğrulanması
yapılmaktadır.
YBK’lar tarafından gerçekleştirilen
teorik ve performans sınavları sonucunda başarılı olan adaylara Kurum
tarafından belirlenmiş formatta MYK
Mesleki Yeterlilik Belgeleri verilmektedir. MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri sahteciliğin önlenmesi adına kare
barkod ve hologram gibi güvenlik
önlemlerini içeren, MYK ve TÜRKAK
Markaları ile ilgili YBK logosunun
yer aldığı kalite güvencesi sağlanmış
akredite belgelerdir. Vatandaşlarımızın Resim-1’de örneği sunulan MYK
Mesleki Yeterlilik Belgesi formatına
uygun olmayan belgeleri MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi olarak sunan kişi
veya kuruluşlara itibar etmemeleri
gerekmektedir. Bu hususta teredüde
düşüldüğünde Kurumumuz ile irtibata
geçilmesi ya da belgenin arka yüzünde
bulunan kare barkottan barkot okuyucu programları ile cep telefonlarından
sorgulanıp MYK Web Portalından belgede adı yazan kişinin bilgilerinin doğrulanması gerekmektedir.
görüş
Resim-1 MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi ve Kimlik Kartı Ön ve Arka Yüzleri
Uluslararası akreditasyona sahip
kuruluşlarca yapılan sınavlar sonucunda verilen MYK Mesleki Yeterlilik
Belgeleri bireylerin sahip oldukları
bilgi ve becerileri kalite güvencesi sağlanmış bir sistem içerisinde ispatlamasını, işverenlerin de istihdam edeceği
bireylerin sahip olduğu bilgi ve becerileri önceden bilmesini sağlamaktadır.
MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri ifade
ettiği değer ve teşvik unsurlarıyla hem
bireylerin hem de işverenlerin tercih
ettiği, ulusal ve uluslararası düzeyde
geçerli ve güvenilir belgelerdir. MYK
belgelerinin yaygınlaşması ve belgeli bireylerin istihdamının artmasıyla
birlikte ülkemizde nitelikli ve belgeli
işgücünün artacağı öngörülmektedir.
Belgesi zorunluluğu getirilen meslekler olmuştur. Kanuna göre; “Tehlikeli
ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki
Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğlerin yayım tarihinden itibaren on iki
ay sonra Mesleki Yeterlilik Kurumu
Kanununda düzenlenen esaslara göre
Mesleki Yeterlilik Belgesine sahip ol-
mayan kişiler çalıştırılamayacaktır.
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanuna
göre ustalık belgesi almış olanlar ile
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı mesleki
ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin mesleki ve teknik eğitim
veren okul ve bölümlerinden mezun
olup diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmayacaktır.
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi Zorunluluğu
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı 4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda kabul edilerek 6645
sayılı kanun numarası ile yasalaşmıştır. Kanun 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanununda da önemli
değişiklikler yapmıştır.
Bu değişikliklerin en önemlilerinden biri çalışma ve iş dünyasını yakından ilgilendiren MYK Mesleki Yeterlilik
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
105
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının; 25.05.2015 tarihinde yayımlamış olduğu ilk tebliğ ile 40 meslekte,
24 Mart 2016 tarihinde yayımlamış
olduğu ikinci tebliğ ile de 8 meslekte
belge zorunluluğu başlatılmıştır. Bu
kapsamda söz konusu tebliğler ekindeki listelerde belirtilen mesleklerde
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunlu hale getirilmiştir. Tebliğlerin yayım
tarihinden itibaren on iki ay sonra
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi olmayan kişiler bu mesleklerde çalıştırılamayacaktır. Bir başka deyişle 26 Mayıs
2016 tarihinden itibaren ilk tebliğde
yer alan 40 meslekte belgesiz kişiler
çalıştırılamayacaktır.
Belge zorunluluğu kapsamının, Bakanlık Tebliğlerinde yer alan 48 mes-
leğin uygulama sürecinin değerlendirilmesiyle elde edilen geri bildirimler
ve sınav ve belgelendirme kapasite göz
önünde bulundurularak genişletilmesi planlanmaktadır.
Bakanlıkça yayınlanan tebliğlerde
yer alan mesleklerde MYK tarafından
yetkilendirilen kuruluşlar tarafından
yapılan sınavların sınav ve belgelendirme ücretleri Bakanlar Kurulunun
yayımladığı tarife kapsamında İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanmaktadır. Uygulamada zorunlu mesleklerde
sınavlardan başarılı olan kişilerden
belge ücreti talep edilmemekte, sınav
ücreti ise Bakanlar Kurulunun belirlediği üst limitler dâhilinde kişilerin
ilgili YBK’ya bildirdiği kendisine ait
IBAN numarasına SMS bilgilendiril-
Resim-2 Belge Zorunluluğuna İlişkin Bröşür
mesi ile yapılmaktadır. Uygulamada,
vatandaşlarımızdan sınav başvurusu
esnasında alınan bilgi ve belgelere ek
olarak herhangi bir doküman istenmemektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın belge zorunluluğuna
dair 25 Mayıs 2015 tarihinde yayımlamış olduğu ilk tebliğden itibaren bugüne kadar teşvikten yararlananların
sayısı dokuz bini geçmiş ve vatandaşlarımıza başarılı oldukları sınavlara
ilişkin yaklaşık beş milyon TL sınav
ücreti iade edilmiştir.
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesine
ilişkin daha ayrıntılı bilgi için internet
sitemizde yer alan “http://www.myk.
gov.tr/belgezorunlulugu” sayfası incelenebilir.
Resim-2 Belge Zorunluluğuna İlişkin Bröşür
106
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
görüş
Diğer taraftan işçi ve işverene
yönelik belgeli personel çalıştırmayı teşvik anlamında, 6111 Sayılı
Kanun ile somut teşvikler getirilmiş
MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi sahibi bireyleri istihdam edenler için
sigorta primi işveren payının, 54 aya
kadar İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
karşılanmasına imkân sağlanmıştır. Böylelikle MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi sahipleri sigorta prim
teşvikleri yoluyla işverenine istihdam maliyetinde önemli avantajlar
sağlamaktadır. Söz konusu teşvikin
geçerlilik süresi 21.12.2015 tarih ve
2015/8321 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile 31.12.2020 tarihine kadar
uzatılmıştır.
MYK belgelerinin yaygınlaşmasıyla sağlanacak nitelikli işgücü istihdamı ile iş sağlığı ve güvenliği açısından ciddi iyileşmeler gerçekleşecek
orta ve uzun vadede tüketiciye daha
kaliteli mal ve hizmet sunulacak ve
işsizliğin azalmasına katkı sağlanacaktır.1
Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi
(TYÇ) ve Uluslararası Tanınırlık
5544 Sayılı MYK Kanununun 23/A
maddesi ile Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin (TYÇ) oluşturulmasına,
geliştirilmesine ve güncelliğinin korunmasına ilişkin işlemlerin MYK tarafından yürütüleceği hükme bağlanmış ve aynı Kanunun 2/d maddesinde
TYÇ; “Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile
uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk,
orta ve yüksek öğretim dahil, mesleki,
genel ve akademik eğitim ve öğretim
programları ve diğer öğrenme yolları
ile kazanılan tüm yeterlilik esaslarını
ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
MYK’ya verilen görevler doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu başta olmak üzere
kamu kurum ve kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, meslek örgütleri ve
ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde, ulusal ve uluslararası
konu uzmanları ve akademisyenlerin
katkılarıyla hazırlanan “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik” Bakanlar Kurulunun
2015/8213 sayılı Kararıyla 19 Kasım
2015 tarihli ve 29537 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Yönetmelik gereğince hazırlanan Türkiye Yeterlilikler
Çerçevesine Dair Tebliğ ve eki Türkiye
Yeterlilikler Çerçevesi, 2/1/2016 tarih
ve 29581 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
“Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin
Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik” yükseköğretim
dâhil tüm eğitim ve öğretim programları ile diğer öğrenme yollarıyla kazanılan yeterliliklerin Türkiye Yeterlilikler Çerçevesine dâhil edilme esasları,
kalite güvencelerinin sağlanması, kalite güvencesinden sorumlu kurum
ve kuruluşların belirlenmesi, Türkiye
Yeterlilikler Çerçevesinin oluşumu ve
yürütülmesi için danışma, karar ve uygulama birimlerinin oluşturulması ve
işletilmesi ile Yönetmelik kapsamında
yer alan çalışmalarla ilgili görev, yetki ve sorumlulukların belirlenmesine
ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır.
TYÇ, Avrupa Yeterlilikler Çerçe-
vesi (AYÇ) ile uyumlu olarak tasarlanmaktadır. AYÇ Avrupa’daki
farklı ülkeler ve sistemler arasında
yeterliliklerin daha anlaşılır ve açık
olmasını sağlamak için bir karşılaştırma aracı gibi çalışan ve ülkelerin
yeterlilik sistemlerinin birbirleriyle
bağlantısını sağlayan ortak dokümandır. AYÇ’nin oluşturulmasına
ilişkin karar Avrupa Komisyonunun
2008/C 111/01 sayılı tavsiye kararı
ile 23 Nisan 2008’de onaylanmıştır.
Söz konusu tavsiye kararıyla ülkelerin ulusal yeterlilik çerçevelerini
oluşturmaları ve AYÇ ile ilişkilendirmeleri (referanslandırmaları) istenmektedir. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmelik gereğince TYÇ’nin AYÇ ile referanslanması çalışmalarının 2016 yılı sonuna
kadar tamamlanması gerekmektedir.
Bu kapsamda MYK koordinasyonunda paydaşlar, sosyal taraflar ve uluslararası uzmanların yer aldığı Referanslama Komitesinin gözetimi ve
yönlendirmesi altında Referanslama
Raporu Yazım ekibi tarafından oluşturulan “Türkiye Referanslama Raporu
Taslağı” 2015 yılı içinde düzenlenen
toplantılarla güncel gelişmeler ve
mevzuat değişiklikleri ışığında gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir.
Türkiye Referanslama Raporu taslağına yönelik ulusal istişare süreci 2016
yılı içerisinde yürütülecek ve Türkiye
Referanslama Raporu, onaylandıktan
sonra Avrupa Komisyonunca oluşturulan AYÇ Danışma Grubuna 2016 yılının son çeyreğinde sunulacaktır.
TYÇ’nin AYÇ ile referanslandırılması sonucunda, MYK belgeleri Avrupa
Birliği ülkeleri başta olmak üzere yurtdışında da kıyaslanabilir ve tanınabilir
belgeler olacaktır.
1- Teşvik ile ilgili detaylı bilgi için 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un 74.maddesi.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
107
arkeogezi
TALASSA
Roma dönemi eseridir.
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay’da kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. 1932-1939 yıllarında Princeton Üniversitesi’nin yaptığı
araştırmalarla, Merkezi Antakya olmak
üzere Harbiye, Narlıca, Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazılar
sonucu mozaikler ortaya çıkartılmıştır.
Antakya’da yürütülen 1932-1939 yılı
kazı çalışmalarında çoğu Roma dönemine tarihlendirilen mimari ve diğer
buluntular kentin zenginliğini ve ihtişamını ortaya sermiştir. 1948 yılında
ziyarete açılmıştır. Zaman içerisinde
bina eserler için yetersiz kalmış, yeni
bir müze binası yapma ihtiyacı doğmuştur.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2013 Temmuz ayında inşasına
başlanan Müzede Neolitik, Kalkolitik,
Tunç Çağı, Demir Çağı, Helenistik,
Roma ve Ortaçağa ait buluntular ser-
108
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
gilenmektedir. ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için interaktif sunumlar
bulunmaktadır. Müze 28 Aralık 2014
tarihinde1. Etap olarak ziyarete açılmıştır. 2. Etap çalışmaları devam etmektedir.
DİONYSOS
Beyaz ve krem renkli zemine işlenmiş, çevresi geometrik bantlarla sınırlandırılmıştır. Dionysos, ayakta, elinde
kadeh tutuyor ve asa tutan Satir’e yaslanmış, oturan panter kadehten dökülen içkiyi içiyor. Panonun alt bölümü
ise geometrik desenle süslenmiştir.
Dionysos şarap tanrısıdır. Şarabın
sadece sarhoş ediciliğini değil, sosyal
etkilerini de temsil eder. Medeniyetin
destekçisi ve barış aşığıdır.
On iki Olympos tanrısından biri
olan Dionysos, Zeus ile Semele’nin
oğlu fakat bazı kaynaklarda Zeus ile
Persephone’nin oğlu olarak gösterilir.
Zeus Semele’ye aşık olur, ama karısı
Hera onu kıskanır. Hera yaşlı bir kadın kılığına girer ve Semele’ye Zeus’un
ona güçlerini göstermesini söylemesini söyler. Zeus gücünü gösterirken
Semele yanar ve karnındaki yedi aylık
bebeğini düşürür. Zeus bebeği kurtarır
ve baldırında saklar. Daha sonra Dionysos Zeus’un baldırından doğar.
Sembolü olan asma ağacı gibi ölüp
yeniden doğar, haz ve acı arasında iki
uçta gider gelir. Dionysos bağ bozumu
tanrısı olarak da bilinir. Onun adına
düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde
tiyatronun temeli atılmıştır. Bu şenliklerde bir koro bulunmaktaydı; daha
sonraları koronun önüne bir oyuncu,
daha sonra ikinci bir oyuncu geçmiş,
böylece tiyatronun temelleri atılmıştır.
arkeogezi
Ayçiçeği Mozaiği –MS 5. yy.
Okeanus Tetyhs
Mozaiğin köşe parçasıdır.
Beyaz zemine işlenmiştir. Merkezde birbirini kesen lale motiflerinin arasında rozetler ile
süslenmiştir. Çevresi saç örgüsü
motifi ile sınırlandırılmış, dış
bölüm geometrik desenlerle
süslenmiştir.
Deniz tanrısı ve Tanrıçasıdır. Roma Dönemine aittir.
Sarhoş Dionysos Mozaiği
Sarhoş Dionysos Mozaiği beyaz
ve krem renkli bir zemine işlenmiş
olup, çevresi geometrik testere
dişli ve dalga motifleriyle sınırlandırılmıştır. Mozaikte yer alan
Dionysos figürü ayakta ve elinde
asa tuttakta olan satire yaslanmış
bulunmaktadır. Mozaikte yer alan
panter ise Dionysos’un elinde tuttuğu kadehten dökülün içkiyi içmektedir. Bu mozaiğin alt bölümü
geometrik desenlerle süslenmiştir.
Soteria MS 5. yy.
Sekizgen formda olup, merkezde, kadın büstü ve çevresinde yazı yer almaktadır. Çevresi geometrik desenlerle
süslenmiştir. Kurtuluş, güvenlik ve korunma gibi kavramları temsil eden mecazî tanrıça.
Apollo Defne MS 3. yy.
Beyaz zemine işlenmiş, çevresi dalga motifi ile sınırlandırılmıştır. Defne ağacının önünde Defne ve Apollon resmedilmiştir.
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
109
arkeogezi
Khresis Mozaiği – MS 4. yy.
Dış bordür nişli desen ve dalga bordüründen oluşmaktadır. Merkez panonun arka
planında mimari görünmekte ön de Khresis
elinde takıların bulunduğu tepsi tutmakta
oturan ve elinde bereket boynuzu tutan Kral
Agamemnon’a doğru uzatmaktadır.
Troya savaşı bir kadın yüzünden çıkmıştır. Bu savaşta kadınlar önemli bir rol oynar.
Hele ikisi, bunlar Khryseis’le Briseis’tir. Troya düşmez düşmez, Akhilleus başta olmak
üzere, saldırgan Akhalar çapulculuk seferlerine girişerek talan etmeye uğraşırlar zengin
Anadolu şehirlerini. Yağma ettikleri şehirlerden seçkin kızlar, kadınlar da kaçırırlar.
Akha yiğitleri arasında bölüşülür. En büyük
pay her zaman krallar kralı Agamemnon’a
gider. Troas bölgesine yaptığı bir çıkarmada
Akhilleus Khryse kentinin Apollon rahibi
Kryses’in kızı Khryseisi tutsak olarak almış,
getirmiştir. Onu barakasında kullanır, giderek sever, nikâhlı karısı Klytaimestra’dan
üstün tutar onu. Ne var ki günün birinde
Khryses zengin kurtulmalıklarla kızını geri
almaya gelir, yalvarır, yakarır, Akha önderleri kızı geri vermek isterler, yalnız Agamemnon karşı koyar bu isteğe ve Khryses’i sert
sözlerle kovar. Bunun üzerine rahip Apollon
tanrıya yakarır ve tanrı Khryses’in öcünü
alır.
Psykheler Kayığı MS. 3. yy.
Mavi zemin üzerine işlenmiş üstte Eros altta Psykheler işlenmiştir.
Panonun çevresi ince bant, dalga
motifi ve bitkisel bordürle sınırlandırılmıştır.
Lykurgos Mozaiği
Beyaz zemine işlenmiş, merkezi pano testere dişi ve saç örgüsü motifle sınırlandırılmıştır.
Kral Lykurgos asma dalları ile mücadele ederken gösterilmiştir. Trakya kralı olan Lykurgos,
Dionysos’un sütninelerini yakalayıp işkence
yapınca Kronos’un oğlu
tarafından kör edilerek
cezalandırılmıştır.
110
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sanat
Çoban Ressam Sülayman Şahin:
“Doğanın en büyük temsilcisiyim”
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Çoban Ressam Süleyman Şahin. 1949 yılında Sivrihisar’ın Günyüzü nahiyesine bağlı Beyyayla köyünde
dünyaya geldim. İlkokulu 4.sınıfa kadar burada okudum. Çocukluğumda
da resim yapıyordum. Okuldaki çocukların resimlerini yapardım.
Ailemin ekonomik koşullarına
yardımcı olabilmek için İlkokul 4’den
ayrılarak Ankara’ya çoban olarak geldim. Uzun yıllar çobanlık yaptım.
Ondan sonra Ankara Bahçelievler’de
bir boyacıda çalışmaya başladım. O
boyacıda çalışma süreci beni çok etkiledi. Yanında çalıştığım boyacı, maun
boyalarla kapılara desenler yapıyordu.
Orada 6 ay çalıştıktan sonra çalıştığım
yerden toz boyalar alarak memleketime, köyüme gittim. Köydeki evimizin
duvarlarına toz boyamak için annemden izin aldım. Boya yapmak için merdiven bulmaya gittiğimde annem tüm
boyalarımı dökmüş. Bu boyaları dökülüşünü, suya süzülüşünü görünce çok
üzüldüm. Belki de sanat hayatımdaki
en ilham verici şey o boyaların sudaki
tonları ve harmanlamasıydı. Hatta bu
hikayeyi anlattığım TRT’den bir belgeselci arkadaşımız Alman ZDF kanalı
ile yaptığı ortak bir belgesele de konu
edinmişti.
Aldığım parmak boyalarla yaptığım
resimleri Ankara’nın çeşitli yerlerinde
sokak sergileri açıyor ve sergiliyordum. Resim yapmak benim için bir
tutku haline gelmişti. Sürekli olarak
açtığım sokak sergilerine resimlerimle
ilgilenmeye başlayan farklı insanlar
gelmeye başladı. Bunlardan benim
için en önemlisi Fahir Aksoy’du. Fahir Bey beni Güzel Sanatlar Birliği’ne
davet etti. Orada bana resim sanatıyla
ilgili bilgi verdi. Fahir Aksoy ile tanışmam benim için dönüm noktalarından
birisidir. Daha sonra sanat galerilerine
ve resim sergilerine gitmeye başladım.
Çalışmalarıma devam ederken bir
sergi açma fikri oluştu. İlk sergimi
TÜRK-İŞ Genel Merkezinde açtım. Hatta sergilerime dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bile katılmıştır.
Çoban Ressam olarak anılmaktasınız, doğa sizin için ne anlam taşıyor?
Doğa benim hocamdır. Benim için
doğa bir öğretmendir. Doğada sanata
dair herşeyi görüyorsunuz. Işık, gölge, derinlik ne varsa onun içinde var
zaten. Onu çözebilmek önemli. Onu
çözmek için yıllar gerekir. Bir ressamın ışığı görmesi için en az 30-40 yıl
ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
İnşaatta çalışırken buradaki
boyalarla resim yaptığınızı ifade
etmişsiniz. Bu boyalarla ne tür resimler yaptınız? Bu ilginç deneyimi
bizlerle paylaşır mısınız?
Resme başladığım dönemden bu
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
111
sanat
yana soyut resimler yapmaya çalıştım.
Dengeyi bulmaya çalıştım. Soyut resim
resme başlarken bir girişimdir. Her türlü resim yaptım.
Bursa
ressamlar
sokağı
kurucusunuz,bunu bir felsefe haline
getirip pek çok yere yaydınız.Bu süreçten bizlere bahseder misiniz?
Ankara’da çalıştıktan sonra Bursa’ya
göç ettim. Bursa’da sokaklarda resim
yapmaya başladım. Basın aracılığıyla benden bahsediliyor olması benim
daha fazla tanınmamı sağladı. Basın
zaten tüm çalışmalarımdan haberdardı. Bir süre geçtikten sonra fazlaca arkadaş edindim. Çok sayıda insanla ve
meslektaşımla tanıştım. Tabi bu arada
da sürekli okuyor ve kendimizi geliştiriyorduk. Ressamları, eserlerini, sanat
akımlarını okudukça, öğrendikçe kendimi eksik hissetmeye başladım ve Paris’e
gitmek istedim. Atölyemin eşyalarını
satarak Paris’e gittim. Pariste kaldığım
süre içerisinde oradaki sanat dünyasını
ve sanatçıları yakından tanıma şansım
oldu. Özellikle ressamlar arası birlik ve
dayanışma yapılarının olması bana başka bir ilham verdi.
1983 yılında tekrar ülkeme döndüm
ve 40 kişilik bir grup kurdum. Bursa’daki ressamlar sokağında resim yapmaya ve resim satmaya başladık. Bazı
arkadaşlar mevcut işlerini bırakıp bize
katıldılar. Çünkü bunu çalışmanın Ressamlar Sokağından resim yapmanın bir
karşılığı vardı. 22 yıl çalıştı Ressamlar
Sokağı.
Paris-Türkiye arasında bir hat
oluşturup, sanat hayatınızı bir süreliğine bu hat arasında sürdürdünüz.
Paris’in sanat hayatınıza etkileri nelerdir?
Paris’te bulunduğum süre içerisinde gözlemciliğim gelişti ve doğaya bakış
açım farklılaştı. Bu ortamlarda bir süre
daha çalışınca kendime güvenim gelmeye başladı. Ülkemde tanınıyordum. Fakat
bununla kalmamalıydım. Daha fazla şey
112
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
sanat
öğrenmeli ve bunları da ülkeme döndüğümde eserlerime aktarmalıydım. Bu nedenle bir çok ressamın
yaşadığı yerleri gezdim. Onların resim yaptığı yerleri gördüm. Galerilerini gezdim. Hatta Van Gogh
müzesinin önünde bir resim çalışması yaptım. O
müzenin müdürü de bu yaptığım resmi görmüş ve
satın almıştı. Türkiye’deki arkadaşlarımızla sanatı
konuşuyorduk, fakat orada sanatı yaşıyorsunuz.
Dolayısıyla maddi olarak çok sıkıntı çekmemize
rağmen orada daha fazla kalarak kendimi geliştirmenin yollarını buldum. Sanat hayatımda yaşadığım bu sıkıntılar beni hep etkilemiştir. Paris sanat
yaşamımda önemli ber yere sahiptir.
Tabi ülkemizde sanatçı olmanın zorlukları
Paris’e göre daha fazla oluyordu. Bizde birçok sanat galerisi tekelleşebiliyor istemediği sanatçının
eserlerini sattırmayabiliyordu. O nedenle ben birçok eserimi kendim satıyordum. Birçok sanayici
ve iş adamı ile bizzat görüşerek eserlerimi sattım.
Örneğin Sabancı grubu, Koç grupları, hatta İnan
Kıraç ilk eserini benden almıştır. Türkiye’deki bir
çok holding ile kendim iletişim kurdum. Şu an
bile durum aynı.
Dünyaca tanınan bir ressamsınız ve birçok
ülkede sergiler açtınız. Bu başarıyı nasıl bir
çalışmayla kazandınız?Bunları bizlerle paylaşır mısınız?
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
113
sanat
Dünyadaki ressamların sorunlara eğilirken neden ressamların bir günü yok
diye düşündük ve Kayseri’de dört ressam
arkadaşla birlikte bir sergi düzenledik
ve 27 Şubat 2006 tarihinde gerekli resmi girişimleri yaparak o günün Dünya
Ressamlar Günü olarak kutlanmasını
sağladık. 10 yıldır yaklaşık kutlanıyor.
Dünya çapında da kutlanabilmesi için
UNESCO’ya başvurduk sonuçlanmasını bekliyoruz. Sanatçı ile halk arasında,
sanatçı ile ekonomi arasında büyük bir
yalnızlık var.
Bir çoban ressamı olarak son yıllardaki doğanın tahribatı karşısında
neler söylemek istersiniz?
Kendimi doğanın ressamı olarak nitelendiriyorum. Doğanın en büyük temsilcisiyim diyordum kendime. Dolayısı ile
doğanın tahrip edilmesini çok üzülüyorum. Biz de doğaya olan saygımızı doğaya ilişkin resimler yaparak duyurmaya,
sahiplenmeye çalışıyoruz. O doğayı getirip galerilerde sergilediğiniz zaman o
doğanın bir bütünüdür.
Son olarak sanatseverlere bizim
aracığımızla söylemek istediğiniz br
şey var mı?
Sanat ile halk arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Bunun
da en önemli nedeninin sanata ve sanatçıya gereken değerin gösterilmemesinin
yanı sıra çok yüksek fiyatlarla insanlara
resimler satıldı. Fakat yüksek rakamlara
satılan bu resimlerin sanatsal bir karşılığı olmayınca az sayıdaki sanatseverin
de bu alana olan ilgisi azalmaya başladı.
Özellikle Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinden
gelen dekoratif resimler halkın resme
olan ilgisini azalttı. Sanatçıların biraraya
gelmesi lazım. Daha etkili olması lazım.
Halk ile diyalogları kesmemesi lazım. Sanatçıların halkın içinde olması lazım.
Teşekkür ederiz.
114
İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016
istatistik
TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ
YILLAR
GREVLER
YILLAR
AKDEDİLEN
SÖZLEŞME SAYISI
İŞYERİ
SAYISI
İŞÇİ
SAYISI
1996
1 871
10 290
515 840
1997
2 056
12 966
841 518
1998
1 867
7 047
219 434
1999
2 286
12 373
828 458
2000
1 646
6 844
208 595
2001
4 454
14 211
775 478
2002
1 773
7 453
255 059
2003
1 607
7 806
629 240
2004
1 479
7 913
325 189
2005
3 977
14 388
587 456
2006
1 705
5 456
304 392
2007
1 972
9 734
459 449
2008
1 704
9 623
262 786
2009
1 995
11 544
504 796
2010
1 662
9 033
338 671
2011
1 939
14 057
422 802
2012
1 513
6 721
234 469
2013
2 642
17 288
657 485
2014
1 677
12 440
364 207
2015
1 633
16 913
645 091
2016*
1 176
4 385
203 401
LOKAVTLAR
GREV
SAYISI
KATILAN
İŞÇİ SAYISI
KAYBOLAN
İŞGÜNÜ SAYISI
YILLAR
LOKAVT
SAYISI
LOKAVTA DAHİL
İŞÇİ SAYISI
KAYBOLAN
İŞGÜNÜ SAYISI
1996
38
5 461
274 322
1996
3
3 761
160 368
1997
37
7 045
181 913
1997
4
4 083
62 236
1998
44
11 482
282 638
1998
2
500
5 284
1999
34
3 263
229 825
1999
4
931
76 470
2000
52
18 705
368 475
2000
2
2 483
32 760
-
2001
35
9 911
286 015
2001
-
-
2002
27
4 618
43 885
2002
-
-
-
2003
23
1 535
144 772
2003
2
888
110 415
2 082
2004
30
3 557
93 161
2004
1
801
2005
34
3 529
176 824
2005
1
118
59
2006
26
2 061
165 666
2006
1
66
3 894
2007
15
25 920
1 353 558
2007
-
-
-
2008
15
5 040
145 725
2008
1
1256
16 328
2009
13
3 101
209 913
2009
-
-
-
2010
11
808
37 762
2010
-
-
-
2011
9
557
13 273
2011
-
-
-
2012
8
768
36 073
2012
-
-
-
2013
19
16 632
307 894
2013
-
-
-
2014
12
6 880
365 411
2014
1
205
25 420
2015
27
7 940
128 801
2015
1
42
168
2016*
12
273
20 369
2016*
1
42
1 386
Kaynak : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.
* 31.05.2016 itibariyle.
Not: İdari kayıtlar geriye dönük olarak güncellendiğinden değerler kesin değildir.
TİSK’in Notu: 14 Mayıs-4 Haziran 2015 tarihleri arasında metal sektörü işyerlerinde yaşanan iş bırakma eylemleri yasal grev şartlarını
taşımadığından ÇSGB Grev İstatistikleri‘ne yansımamıştır. TİSK tarafından yapılan hesaplamalara göre söz konusu eylemler nedeniyle 12 işyerinde toplam 32.944 personel çalışmamış ve kaybolan işgünü sayısı 236.235 olmuştur.
115
Türkiye Son 6 Yılda Dünyada
En Çok Net Göç Alan 2’nci Ülke
NET
NET
GÖÇ,
GÖÇ,
2010-2015
2010-2015
(Bin
(Bin
Kişi)
Kişi)
NET GÖÇ, 2010-2015 (Bin Kişi)
ABD ABD
5.0085.008
Türkiye
Türkiye
2.0002.000
Almanya
Almanya
1.2501.250
Lübnan
Lübnan
1.2501.250
Dünya Bankası’nın “Dünya
Umman
Umman
Kalkınma Göstergeleri 2016”
Kanada
Kanada
yayını, Türkiye’nin 2010-2015
Rusya
Rusya
döneminde dünyada ABD’den sonAvustralya
Avustralya
ra en çok net göç alan 2’nci ülke
İngiltere
İngiltere
olduğunu gösterdi.
Güney
Sudan
Güney
Sudan
Net göç, bir ülkenin aldığı ve
S.Arabistan
S.Arabistan
verdiği göçün sonucunu ifade ediGüney
Afrika
Güney
Afrika
yor.
Irak Irak
Söz konusu 6 yılda ABD’ye 5
İtalyaİtalya
milyon 8 bin, Türkiye’ye 2 milyon,
Kuveyt
Kuveyt
Almanya’ya ve Lübnan’a 1 milyon
Afganistan
Afganistan
250 bin kişilik net göç gerçekleşti.
Malezya
Malezya
En çok göç veren ilk 4 ülke ise
U.A.E
U.A.E
4 milyon 30 bin kişi ile Suriye, 2
İsviçre
İsviçre
milyon 598 bin ile Hindistan, 2
Japonya
Japonya
milyon 226 bin ile Bangladeş ve 1
Fransa
Fransa
milyon 800 bin ile Çin oldu.
KoreKore
2010-2015 döneminde düşük
Ürdün
Ürdün
ve düşük orta gelirli ülkelerden
Yunanistan
Yunanistan
yüksek ve yüksek orta gelirli ülPortekiz
Portekiz
kelere toplam 17 milyon 722 bin
İran İran
kişilik net göç oldu.
Somali
Somali
Net göç veren ülkeler arasında
Romanya
Romanya
AB’ye üye İspanya, Romanya,
Libya
Libya
Portekiz ve Yunanistan da önemli
Meksika
Meksika
büyüklükteki göç rakamlarıyla dikİspanya
İspanya
kati çekiyor.
Endonezya
Endonezya
Ülkeler arasındaki göç hareketi;
Filipinler
Filipinler
savaş, açlık ya da siyasi nedenlerle
Sudan
Sudan
sığınma, yüksek hayat standardı,
Pakistan
Pakistan
eğitim veya sağlık ihtiyaçları gibi
Çin Çin
çeşitli faktörlerin tümüyle ilgili.
Sadece “sığınma” kategorisinde
Bangladeş
Bangladeş
ise Türkiye’nin dünyada en çok
Hindistan
Hindistan
sığınmacı kabul eden ülke olduğu
Suriye
Suriye
biliniyor.
1.211 1.211
1.176 1.176
1.118 1.118
1.0231.023
900 900
865 865
850 850
600 600
549 549
528 528
518 518
473 473
450 450
405 405
382 382
350 350
332 332
300 300
230 230
-136 -136
-140 -140
-300 -300
-400 -400
-437 -437
-502 -502
-524 -524
-593 -593
-700 -700
-700 -700
-800 -800
-1.082-1.082
-1.800
-1.800
-2.226
-2.226
-2.598
-2.598
-4.030
-4.030
Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators 2016; Aktaran TİSK
116
Kaynak:
Kaynak:
Dünya
Dünya
Bankası,
Bankası,
World
World
Development
Development
Indicators
Indicators
2016;
2016;
Aktaran
Aktaran
TİSKTİSK
TİSK Başkanı Eyüboğlu:
“İstanbul Vezneciler’de Gerçekleşen
Terör Saldırısını Şiddetle Kınıyoruz”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı
Yağız Eyüboğlu İstanbul’da meydana gelen terör saldırısı sebebiyle mesaj
yayınladı.
Eyüboğlu tarafından yayınlanan mesajda şu ifadeler yer aldı:
“Bu sabah İstanbul Vezneciler semtinde Çevik Kuvvet otobüsüne yapılan hain
terör saldırısı Camiamızda ve milletimizde derin bir acıya sebep olmuştur. TİSK
Yönetim Kurulu olarak terör saldırısını şiddetle kınıyoruz.
Söz konusu saldırı, güvenliği ve huzuru sağlamak için fedakârca görev yapan
Emniyet Mensuplarını ve milletimizi hedef almıştır.
Bu tür insanlık dışı saldırılar, milli bütünlüğümüzü bozamayacak, aksine
güçlendirecektir.
İşveren Camiası olarak, saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun.”
(TİSK Haber Bülteni; 07.06.2016)
| CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016
Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016
YABANCI SERMAYENİN
SANAYİ YATIRIMLARI
İŞ MAHKEMELERİ KANUNU
TASARI TASLAĞI
NİHAT ZEYBEKCİ
ERGÜN ATALAY
TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO
ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ
İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE
PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ
İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) •
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ
İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT
VE AĞAÇ MAMÜLLERİ SENDİKASI (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL
SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
• TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • YEREL YÖNETİMLER KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (YERELSEN)
KUDRET ÖNEN
ENDER YORGANCILAR
PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN
PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU
PROF.DR.RIDVAN KARLUK
MEHMET ORDUKAYA
AV. TUNCAY SONGÖR
MEHMET BÜYÜKEKŞİ
MAHMUT ARSLAN
KANİ BEKO
ARDA ERMUT
MUSTAFA BOYDAK
HAKAN ÖZTATAR
PROF. EMRE ALKİN
PROF.DR. SALİH BARIŞIK
AV. OĞUZHAN SONGÖR

Benzer belgeler