Kadın Burada Tabloid - Türk Tıp Öğrencileri Birliği

Transkript

Kadın Burada Tabloid - Türk Tıp Öğrencileri Birliği
SAYI 2
8 MART 2012
KADIN BURADA
TurkMSIC Marmara’nın 8 Mart’ta çıkardığı gazetedir.
Bugün Neden
Kadınlar Günü?
129 KİŞİ CAN VERDİ
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New
York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi
çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında
greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve
işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan
yangında işçilerin fabrika önünde kurulan
barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın
129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini
aşkın kişi katıldı.
İLK OLARAK 1910 TARİHİNDE
GÜNDEME GELDİ
26 - 27 Ağustos 1910
tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2.
Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında
(Uluslararası Sosyalist Kadınlar
Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi
önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki
tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına
8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International
Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak
anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul
edildi.İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve
değişen tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda
anılıyordu.
1977 YILINDA RESMİLEŞTİ
Tarihin 8 Mart olarak saptanışı
1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası
Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Birinci
ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı
ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar
Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik
Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü
bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya
Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
Kaynak: http://gundem.milliyet.com.tr/bugunneden-kadinlar-gunu-/gundem/gundemdetay/
08.03.2011/1361667/default.htm
Kadına Yönelik Şiddet İstatistikleri Ürküttü
Bursa Barosu Kadın Hakları
Komisyonu Başkanı Nevin Canbaz, son 7 ayda 226 kadının
öldürüldüğünü, 478 kadının tecavüze, 722 kadının tacize
uğradığını, 6 bin 423 kadının ise
aile içi şiddet sebebiyle hastaneye
müracaat ettiğini söyledi.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü dolayısıyla Baro
Başkanlığı'nda açıklama yapan
Kadın Hakları Komisyonu Başkanı
Avukat Nevin Canbaz, Birleşmiş
Milletler Kadına Karşı Her Tünlü
Ay r ı m c ı l ı ğ ı n
Önlenmesi
Sözleşmesi'ne (CEDAW) taraf olan
Türkiye'nin kadına yönelik şiddet
ve ayrımcılık konusunda dünyanın
en geri ülkeleri arasında yer aldığını,
hatta önceki yıllara göre şiddet ve
ayrımcılığın boyutlarının arttığını
İçindekiler
İstatistikler................2
belirtti. Son 7 yılda kadın cinayeti
oranının yüzde bin 400 arttığını
belirten Başkan Canbaz, "Resmi
rakamlara göre son 7 ayda, 226
kadın öldürülmüş, 478 kadın
tecavüze, 722 kişi ise tacize
uğramıştır. 6 bin 423 kadın ise aile
içi şiddet sebebiyle hastaneye
başvurmuştur. Kadına yönelik cinsel
saldırı suçlarında son 5 yılda yüzde
30 artış meydana gelmiştir" dedi.
Mevzuattaki gelişmelere rağmen
şiddetin engellenmesine yönelik
uygulamada uzun ve kısa vadeli
çalışmalar yapılmamasından yakınan
Canbaz, "Zihniyetin değişmesi için
devletin bir programının olmadığını
görmekteyiz. Kadınların çalışma
hayatına katılması, çocuk ve yaşlılar
için kreş ve bakımevi gibi yerlerin
sayısının arttırılması konusunda
ciddi
hiç
bir
çalışma
yapılmamaktadır. Şiddet mağduru
kadınların korunması ve rehabilite
Kadına Karşı Şiddeti Önleme
Sözleşmesini İmzalayan İlk Ülke
Türkiye...............................3,4
Yasalarda Kadının Yeri........2
Prof. Dr. Dilhan Eryurt.............4,5
Yakamoz Derneği........3
Şiddetin Suçsuz Esirleri............5
Kısa Kısa ve Uzunca...................6
SAYFA 1
edilmesi için hayati olan sığınma
evlerinin sayısının nüfusla
karşılaştırıldığında çok yetersiz
olduğu görülmektedir " diye
konuştu. Medyada namus, töre
cinayetleri, koca-baba dayakları ve
işkencenin ma gazinleştirilerek
verildiğini ifade eden Canbaz
sözlerini şöyle sürdürdü:"Şiddet
uygulanan kadının ne yaptığı, ne
söylediği ya da nasıl giyindiği
sorgulanıyor. Fiziki, sözlü ve cinsel
şiddete uğrayan kadınların bunu hak
e d i p e t m e d i k l e r i t a r t ı ş ı l ı y o r.
Kurbanlar suçlanıyor. Suçlular
m a ğ d u r i l a n e d i l i y o r. Ş i d d e t ,
geleneksel önyargılarla, cinsiyet
ayrımcı politikalarla ve kanunlar
eliyle meşr ulaştırılıyor. Evde,
sokakta ve işyerinde yaşanan kadına
yönelik şiddetin sorumlularının
yargılanmasını ve caydırıcı tedbirler
alınmasını
istiyoruz."
Devamı Sayfa 2’de
Kuzey Güney’in ‘Mağdur’
Erkekleri..............7
Dizilerde Kadınların Cinsel Obje
Olarak Kullanılması.......................8
SAYI 2
İlk Sayfadan Devam
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR
Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi üyeleri, “25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü”nün 50. yılı
nedeniyle “Kadına Şiddete Hayır” yürüyüşü
gerçekleştirdi. Fatih Sultan Mehmet Bulvarı
üzerinde buluşan Nilüfer Kent Konseyi Kadın
Meclisi üyeleri, ellerinde pankartlar ile Konak Pazar
Alanı’na kadar yürüdü. Burada bir basın açıklaması
yapan Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı
Fatma Yenice, 50 yıl önce yaşanan büyük dramın
halan devam ettiğine değinerek, “Bugün 25 Kasım
2010. Kadınlar tecavüze uğramaya, öldürülmeye,
şiddet görmeye devam ediyor. Resmi rakamlara göre
son yedi ayda 226 kadın öldürüldü, 478 kadın
tecavüze, 722 kadın tacize uğradı, 6 bin 423 kadın ise
aile içi şiddet nedeniyle hastaneye başvurdu. Verilere
göre kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş
yılda yüzde 30 artış var” dedi. Devletin kadınlara
yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde
kınamasını, şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve
sığınma evlerinin, ücretsiz danışmanlık, psikolojik
ve hukuki desteğin sağlanması, cinsiyet ayrımcı
politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılmasını,
eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle
birlikte hayata geçirilmesini, evde, sokakta,
işyerinde, gözaltında yaşanan, kadına yönelik
şiddetin sorumlularının yargılanmasını istiyoruz.
Geleceğimiz için, bedenlerimiz için, psikolojik
sağlığımız için şiddete son diyoruz” dedi. Basın
açıklamasına Konak Pazar Alanı’na gelen kadınlar da
alkışlarıyla destek verdiler.
Kaynak: http://www.yenidonemgazetesi.com/
haber/5912/kadina-yonelik-siddet-istatistikleriurkuttu.html
Yasalarda Kadının Yeri
• Kadına karşı şiddete veya korkuya yönelik söz
ve davranışlarda bulunamayacak,
CANIMIZ SOKAKTA: HOLLABACK!
İSTANBUL NEDIR?
• Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk
kuvvetlerine teslim edecek,
Canımız Sokakta: Hollaback! İstanbul Nisan
2011 tarihinden bu yana global Hollaback!
hareketinin bir üyesi olarak mobil teknolojileri
kullanarak sokak tacizine son vermek için çalışıyor.
• Zafer Y, kadına aylık 300 lira tedbir nafakası
ödeyecek.
''BU KARAR ISTISNA''Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu
kurucularından Avukat Hülya Gülbahar, AA
muhabirine kararı şöyle değerlendirdi:
''Bu, doğru bir karar. Ama bu türde birçok
başvuru reddediliyor. Nikahsız yaşayan kişilerle ilgili
daha önce Ankara'da eski Aile Mahkemesi Hakimi
Eray Karınca'nın verdiği karar ile İstanbul
Kadıköy'de verilen bir karar vardı. Ancak bunlar hep
istisna, olumsuz örnekler ise kural haline gelmiş
durumda.
Koruma kararının verilmesi için medeni nikahlı
olmak, aynı çatı altında yaşamak, hatta yakın ilişki
bile gerekmiyor. Bunlar, tedbir için ön şart olarak
ileri sürülemez. Türkiye'nin geçen günlerde
onayladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesi de bunu öngörüyor.
Örneğin, kuru temizlemeciye elbisesini veren
bir üniversite öğretim görevlisinin, bir yıl boyunca
kuru temizlemecinin tek taraflı tacizine maruz
kaldığını biliyorum.
Aslında bu yasa doğru uygulandığında yargıçların
eline şiddeti önlemede, şiddet uygulayan bireyi
caydırmada son derece geniş yetki veriyor. Ancak bu
kanunun çıkarıldığı 1998'den beri yaşanan en büyük
sıkıntı, kolluk, yargı ve ilgili kurumların direnci.
Kanun, eğer bütün bu kurumlar tarafından
kararlılıkla uygulanmış olsaydı, yüzlerce kadının
hayatını kurtarmış olabilirdik.''
Kaynak: http://www.haberturk.com/polemik/haber/
695242-nikahsiz-ese-tedbir-karari
Canımız Sokakta
Projesi
Kampüslerde
''Nikahsız eşe''
tedbir kararı!
Sokak tacizine son vermek amacıyla kurulan
“Canımız Sokakta: Ho&aback! İstanbul” ekibi
geçtiğimiz günlerde üniversite öğrencileri
arasında tacize karşı bilinci arttırmak için
Canımız Kampüste programını başlattı.
İstanbul'da sokak tacizine son vermek amacıyla
kurulan "Canımız Sokakta: Hollaback! İstanbul"
ekibi geçtiğimiz günlerde üniversite öğrencileri
arasında tacize karşı bilinci arttırmak için Canımız
Kampüste programını başlattı.
Ankara 11. Aile Mahkemesi Hakimi Mustafa Karadağ, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun hükümlerini, nikahsız yaşayan eşler arasında da uygulanmasına dönük bir karar verdi.
Üniversite yönetimi ve öğrenciler arasında uzun
soluklu bir işbirliğine gitmek, yeni bir iletişim kanalı
oluşturmak hedefiyle ortaya çıkan Canımız
Kampüste programı, ilk olarak 'Kampüs Güvenliği'
paneli ile Sabancı Üniversitesi'nde, daha sonra ise
Fatih ve İstanbul Üniversitelerinde gerçekleştirildi.
Ankara Keçiören'de Zafer Y. ile gayri resmi
olarak birlikte yaşayan H.S. adlı kadın, kendisine
şiddet uyguladığı gerekçesiyle Zafer Y. hakkında
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun
uyarınca tedbir uygulanması için mahkemeye
başvurdu.
Canımız Kampüste panellerinde; başta sokak
tacizine karşı yürütülen küresel oluşumda
öğrencilerin yeri, toplumsal değişim ile teknolojinin
kesişim noktaları, hikaye anlatımının hayatımızdaki
önemi ve İstanbul'da yaşayan transgender
öğrencilerin karşılaştığı zorluklar ele alınıyor. Proje
direktörü Kacie Lyn Kocher, Canımız Kampüste
programının amacını şöyle özetliyor: "İster kampüs
içinde ister kampüs dışında olsun maruz kalınan
tacizleri tartışmak için üniversite öğrencileri ile bir
araya geliyoruz. Dahası öğrenciler, yaşadıkları ya da
başkalarının başına gelen taciz olaylarına nasıl tepki
vereceklerini öğrenirken hayatlarının geri kalanın
her anında öğrendiklerini uygulama fırsatı
yakalıyorlar".
Başvuruyu değerlendiren Ankara 11. Aile
Mahkemesi Hakimi Mustafa Karadağ, kadının,
Zafer Y'nin şiddetine maruz kaldığı kanaatine
vararak, Zafer Y. hakkında, bir dizi tedbir
alınmasına hükmetti.
Karar uyarınca 6 ay süreyle uygulanacak
tedbirler şöyle:
• Çiftin beraber kaldığı ev kadına tahsis
edilecek,
• Zafer Y, eve ve kadının iş yerine
yaklaşamayacak, iletişim araçlarıyla rahatsız
edemeyecek,
8 MART 2012
Üniversite öğrencisi ve Canımız Sokakta:
Hollaback! İstanbul gönüllüsü Ece Meşe ise
"Sokaklar, insanların özgür hissettiği ve serbestçe
hareket ettiği yerler olmalıdır" diyor.
SAYFA 2
Global Hollaback! ağı, taciz mağdurlarına ve
tacize şahit olan herkese, hikayelerini paylaşmaları
ve farkındalık yaratmaları için güvenli bir mecra
alanı sunmak amacıyla 2005 yılında New York'ta
kuruldu.
Tacizle savaşmak, mağduriyeti önlemek, yardım
ve eğitim gibi konularda kaynak sağlayan Hollaback!
dünyanın 19 ülkesinde ve 45 şehrinde faaliyet
gösteriyor.
Kaynak: http://bianet.org/bianet/toplumsalcinsiyet/135436-canimiz-sokakta-projesikampuslerde
Hakim ve
Savcılardan Şok
Öneri!
"Tecavüz mağdurları tecavüzcüsüyle evlenirse
iş yükümüz azalır!"
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca
(HSYK) organize edilen ‘yargının hızlandırılması ve
sorunların tespit edilmesi’ amacıyla yapılan
toplantılarda hâkim ve savcılar ilginç ve tartışmalı
önerilerde bulundu. Öneriler arasında tecavüze
uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde
davanın düşürülüp işgücünün azaltılması da yer
alıyor.
Toplantılara katılan hâkim ve savcılardan gelen
öneriler ‘Yargıda Durum Analizi’ isimli raporda
toplandı. Söz konusu öneriler HSYK tarafından
öncelik sıralamasına göre, Adalet Bakanlığı ve ilgili
kurumlara iletilecek. Radikal’in ulaştığı rapor
taslağında yer alan bazı öneriler kamuoyunda
tartışma yaratacak türden. ‘HSYK’nın başkanı
sembolik olarak cumhurbaşkanı olmalı’, ‘Bazı
kurumlardaki döner sermaye verilmesi gibi imkânlar
tanınmalı’, ‘Protokoller yapılarak hâkim - savcıların
buralarda ücretsiz muayene edilmesi sağlanmalı’,
‘Hâkim - savcıların belli aralıklarla psikolojik destek
alması sağlanmalı’, ‘Cüppeler yeniden tasarlanmalı’
gibi talep ve önerilerin yer aldığı raporda, kadına
yönelik şiddetle ilgili tartışılacak fikirler de yer aldı.
O önerilerden bazıları şöyle: “Adli Tıp’tan cinsel
suçlarla ilgili daha hızlı rapor alabilmek için ‘beden
ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırması
yerine sadece ‘beden sağlığının bozulup bozulmadığı’
araştırılmalı. 15 yaşından küçüklere karşı rızaen
cinsel ilişki suçlarının ceza miktarları düşürülmeli,
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 434. maddesindeki
uygulama yeniden hayata geçirilmeli.”
(Yürürlükten kaldırılan bu madde kaçırılan veya
alıkonulan kadının evlenmesi halinde koca
hakkındaki cezanın 5 yıl ertelenmesini öngörüyor.
Ayrıca söz konusu madde mağdurun tecavüzcüsüyle
evlenme maddesi olarak yoğun şekilde tartışılmıştı.)
ŞİDDET YASASI ÜÇ AYDA TAMAM
Gaziantep’te bulunan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin, kadına yönelik şiddete karşı
önlemlerin yer aldığı düzenlemelerin TBMM
açıldıktan sonra, üç ay içinde tamamlanacağını
söyledi. Yasalar içinde çocuk istismarına yönelik
tedbirleri içeren kanun da yer alıyor. Bu arada
Şahin’in gündeme getirdiği ‘elektronik kelepçeyle’
ilgili olarak da TBMM Araştırma Merkezi
Müdürlüğü’nce rapor hazırlandı. Raporda “Her ne
kadar kısıtlama kararları sonrası yaşanan saldırı
hatta cinayet vakalarını tamamen ortadan
kaldırmasa da elektronik takibin, mağdurun
psikolojik bakımdan rahatlaması, kısıtlama emrinin
kuvvetlenmesi ve saldırganın caydırılmasına katkıda
bulunması adına faydalı sonuçlar doğuracağı
öngörülmektedir” denildi.
Kaynak: http://www.haberturk.com/polemik/haber/
670126-hakim-ve-savcilardan-sok-oneri
Siyasal ve Sosyal Duyarlılık
SAYI 2
8 MART 2012
Yakamoz Sosyal
Yardımlaşma Derneği
Damla Yağmur
Üyelerinin çoğu kadınlardan oluşan bir
sosyal yardım derneği Yakamoz. Derneği
ilk ziyaret edişimizde başkan yardımcısı
Ayşen Yılmaz muzır bakışlarla izliyor
bizi ve şöyle diyor, “aradığınız haberse,
hikayeyse, bizde hikaye çok.” Derneğin
kuruluş amacı ihtiyaç sahibi ailelere
maddi manevi yardımda bulunmak.
Kermesler ve eğlenceler düzenleyerek
elde ettikleri gelirle evler yeniliyor, okullara bağışlarda bulunuyor ve öğrencilere kırtasiye malzemesi sağlıyorlar.
Yaptıkları işleri en iyi yardım ettikleri
ailelerin çocuklarından gelen mektuplar
anlatır. İşte o mektuplardan bazıları:
Kadına Karşı
Şiddeti Önleme
Sözleşmesini
İmzalayan İlk Ülke
Türkiye
TBMM GENEL KURULUNDA,
KADINA YÖNELIK ŞIDDETLE
MÜCADELEYE İLIŞKIN AVRUPA
KONSEYI SÖZLEŞMESININ
ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAIR KANUN TASARISI
KABUL EDILDI
Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile
İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni, imza atan
ülkeler arasında, parlamentosunda ilk onaylayan
ülke oldu. TBMM Genel Kurulu, ''25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'' öncesinde,
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısını kabul
ederek, yasalaştırdı. 11 Mayıs 2011 tarihinde
İstanbul'da imzalan sözleşme, ''Kadına yönelik
şiddet'', ''aile içi şiddet'', ''Kadına yönelik
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet'', ''kadın''
kavramlarını tanımlıyor.
Sevgili Yakamoz Derneğine
Öncelikle bana ve aileme yardımlarınızdan
dolayı çok teşekkür ediyorum. Bütün Yakamoz
Derneğinden Allah razı olsun.
İsteklerim yani ricalarım;
Özel bi okulda eğitim almak
Büyüyünce anaokul öğretmeni olmak
istiyorum. Çünkü çocukları gerçekten çok
seviyorum.
Saygılarımla
Kübra Kayran
Saygılarımla
Elif Kurel
İletişim: www.yakamozder.org
Telefon: 0216 325 75 42
E-mail: [email protected]
Şiddet mağdurlarına, yasal ve psikolojik
danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim
ve iş bulma desteği sağlanacak.
Sözleşme, taraflara, zorla gerçekleştirilen
evlilikler, psikolojik şiddet, taciz, fiziksel şiddet,
tecavüz dahil olmak üzere cinsel şiddet, zorla
kürtaj ve kısırlaştırma, kadın sünneti, sözde
namus adına işlenen suçların cezalandırılmasına
yönelik gerekli hukuki ve diğer önlemleri alması
konusunda yükümlülük getiriyor.
Sözleşme, uluslararası alanda kadına yönelik ve
aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma
özelliğini taşıyor. Sözleşmede, devlet
kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı
şiddet uygulanmamasını sağlaması, kadına karşı
ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması,
ulusal düzeyde veri toplanması ve eşgüdümden
sorumlu bir resmi kurumun tespit edilmesine
yönelik düzenlemeler de bulunuyor.
Sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere bir
uluslararası izleme mekanizması (Kadına Karşı
Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Uzmanlar
Grubu-GREVIO) oluşturulacak, ulusal düzeyde
toplanan veriler bu mekanizma ile paylaşılacak.
KADINA KARŞI ŞIDDETI ÖNLEME
SÖZLEŞMESI
Sözleşme, taraflara, kadın erkek eşitliği,
kalıplaştırılmamış toplumsal cinsiyet rolleri,
kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin
öğretim malzemelerinin, resmi müfredat
içerisine ve eğitimin her seviyesine eklenmesi
için gerekli adımları atma yükümlülüğü getiriyor.
Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse
özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel,
duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar
görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının
temel hak ve özgürlüklerini ve onurunu
zedeleyen bir eylemdir. Kadına yönelik şiddet
olaylarına işyerinde, sokakta, okulda, gözaltında,
savaşta rastlanmaktadır. Ama ne yazık ki
kadınlar, en korunduğu yer diye düşünülen “aile
içinde” de, hatta daha yaygın bir şekilde şiddete
uğramaktadırlar. Hakaret, tehdit, dayak,
aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama hatta
öldürme biçimindeki bu gibi eylemler, genellikle
erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik
sağlaması amacıyla uyguladıkları güç gösterisidir.
Aslında kadına yönelik şiddet yeni bir olgu
olmamasına rağmen, bir sorun olarak
nitelenmesi ile şiddetin önlenmesi, mağdurun
korunması ve şiddet uygulayanın
cezalandırılması için yapılan çalışmalar 1970’li
yıllardan sonra yapılmıştır. O günlerden
günümüze kadar yapılan birçok değişiklikle
kadın kanunla korunmuştur.
Sözleşmeye imza koyan ülkeler, cinsel suç
faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi
programlarını oluşturulması için önlem alacak.
Kadına yönelik şiddete karşı kabul edilen
yeni yasanın konusu, kadına yönelik şiddetin
önlenmesi ve aile içi şiddetle mücadele etmektir.
Sözleşmeyi imzalayan ülkeler, düzenli aralıklarla
her türlü şiddet eylemi hakkında istatistiki veri
toplayacak, şiddet biçiminin yaygınlığını ve
eğilimlerini değerlendirmek üzere anketler
yapacak, şiddeti önlemek için gerekli yasal
önlemleri alacak.
Yakamoz Derneğine
Bizim için çok şeyler yaptı.
Bizi eğlendirdi,güldürdü,mutlu etti,yedirdi,içirdi.
Onların bursları olmasa,biz doğru düzgün okul
ihtiyaçlarımızı alamazdık.
Onların sayesinde okuyoruz.
Bize burs ödüyor.
Candan gönülden çok teşekkür ederim Yakamoz
Derneğine
SAYFA 3
2011’in Mayıs ayında bazı Avrupa Konseyi üyeleri
İstanbul’da toplanmıştı. Kısa adı “İstanbul
Sözleşmesi” olan bir sözleşme taslağı gündeme
gelmiş, 11 Mayıs 2011 tarihinde 47 üyesi bulunan
Avrupa Konseyi’nden 13 ülke, sözleşmeye imza
atmıştı, Türkiye’nin yanı sıra Avusturya,
Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ,
Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç,
Slovakya ve Lüksemburg, sözleşmeye imza atan
ülkelerdi.
"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı", Türkiye Büyük Millet Meclisi
(TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edilerek
yasalaştı. Avrupa Konseyi 121. Bakanlar Komitesi
Toplantısı’nda kabul edilen "Kadınlara Yönelik
Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve
Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesi" Kanun tasarısının 29 Kasım 2011’de
yasalaşmasıyla, sözleşmeyi parlamentosunda
onaylayan ilk ülke Türkiye oldu.
Sözleşme, “kadına yönelik şiddet”, “aile içi
şiddet”, “kadına yönelik toplumsal cinsiyete
dayalı şiddet”, “kadın” kavramlarını tanımlıyor.
Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi
şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini
taşıyan sözleşme şu yükümlülükleri getiriyor:
İmzacı ülkeler, düzenli aralıklarla her türlü
şiddet eylemi hakkında istatistikî veri
toplayacak, şiddet biçiminin yaygınlığını ve
eğilimlerini değerlendirmek üzere anketler
yapacak, şiddeti önlemek için gerekli yasal
önlemleri alacak. Kadın erkek eşitliği,
kalıplaştırılmamış toplumsal cinsiyet rolleri,
kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin
öğretim malzemeleri, resmi müfredat içerisine
ve eğitimin her seviyesinde eklenmesi için
gerekli adımlar atılacak. Cinsel suç faillerinin
tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi
programlarını oluşturulması için önlem alınacak.
Şiddet mağdurlarına, yasal ve psikolojik
danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim
ve iş bulma desteği sağlanacak. Zorla
gerçekleştirilen evlilikler, psikolojik şiddet, taciz,
fiziksel şiddet, tecavüz dâhil olmak üzere cinsel
şiddet, zorla kürtaj ve kısırlaştırma, kadın
sünneti, sözde namus adına işlenen suçların
cezalandırılmasına yönelik gerekli hukuki ve
diğer önlemler alınacak. Devlet kurumları ve
görevlileri kadına karşı şiddet uygulanmamasını
sağlaması, kadına karşı ve aile içi şiddetin
önlenmesi, cezalandırılması, ulusal düzeyde veri
toplanması ve eşgüdümden sorumlu bir resmi
SAYI 2
Siyasal ve Sosyal Duyarlılık
8 MART 2012
Güneşin evriminde
bir Türk kadını: Prof.
Dr. Dilhan Eryurt
İrfan Unutmaz
Güneşin ve yıldızların evrimi çalışmalarında
dünya çapında bir isim Dilhan Eryurt. Türkiye'de
konunun ilgilileri ve çalışanları dışında pek
tanınmıyor. Oysa anıtsal bir kişi sayılması gereken
Prof. Eryurt, astrofiziği Türkiye'ye taşıyan kişi...
kurumun tespit edilmesine yönelik düzenlemeler
yapılacak. Sözleşmenin uygulanmasını izlemek
üzere bir uluslararası izleme mekanizması
(Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle
Mücadele Uzmanlar Grubu-GREVIO)
oluşturulacak, ulusal düzeyde toplanan veriler bu
mekanizma ile paylaşılacak.
Kadına karşı şiddeti önleme sözleşmesiyle
ülkemizde kadına yönelik şiddetin önlenmesi
mümkün mü?
Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda,
Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya,
İsveç, Slovakya ve Lüksemburg’da kadına yönelik
şiddet olayları ülkemizden farklı olarak bu
ülkelerde yıllardır“Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi” CEDAW yasası
uygulanmaktadır. Bu sayede kadın-erkek
eşitliğine dayanan bir toplum yapısına sahipler.
Bu ülkelerdeki kadına şiddet olaylarının nedeni
erkeklerin üstün cins olması değil, bu kavgada
kadınlar erkekler kadar güçlü kuvvetli
olmadığından şiddet mağduru olmaktadırlar.
Şiddet mağdurları sadece tekme tokatla
hırpalanmak değil ayrıca her türlü küçük
düşürücü harekettir. Avrupa ülkelerinde
erkeklerin kadını kurşunladığı, bıçakladığı,
öldürdüğü nadir olan olaylardır. Bu nedenle
İstanbul Sözleşmesi’ni yasalaştırıp uygulayarak
kadına yönelik şiddeti büyük ölçüde
engelleyebilir.
Ülkemizde durum diğer Avrupa ülkelerinden
çok farklıdır. Türkiye, “Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” başlıklı
Oysa yıllar sonra ABD'ye gittiğinde Dilhan Eryurt,
National Academy of Sciences bursunu alarak NASA'nın New York'taki Goddard Uzay Araştırma Enstitüsü'nde göreve başlamış ve yine bir ücret sorunu
yaşamış: "İlk yıl belli bir burs ücreti alıyordum.
İkinci yıl kurallara göre 500 dolar kadar bir artış
yapıyorlardı. Ben ertesi yıl da 3. kez bursu alınca,
esas kadroya alındım. Birlikte çalıştığımız Prof.
Cameron bana dönüp, ne kadar para alacağımı
sordu, bilmediğimi söyleyince, yanıtını de yine kendisi verdi. Öyle bir ücret veriyorlardı ki, hayal etmeme bile olanak yoktu. Hemen, ama bu çok
büyük para, her halde çok sıkı çalışmam gerekecek
deyiverdim. Profesör de 'aptal olma, sen bunu hak
ediyorsun' diye çıkıştı". Ama Dilhan Eryurt öylesine başarılıydı ki, başlangıçta bir yıllığına aldığı
bursu, yedi yıl çalıştığı sürekli kadroya dönüştürebilmişti.
yasalaştırdığı halde, 1985 yılından beri uygulamayan nadir ülkelerden biridir. Toplumumuzda
kadın-erkek eşitliği yok denecek kadar azdır.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet konusunda
sayısız araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalara
göre kadına yönelik şiddet, toplumun erkek
egemen yapısından kaynaklanmaktadır. Erkeğin
yasalardan ve ataerkil geleneklerden kaynaklanan
üstün konumu, kadının erkeğe hizmet etmesi,
erkeğin dediğini ve istediğini yapmasını doğal
gören bir toplum düzeni yaratmıştır. Bu nedenle
yasal ve duygusal haklarını kullanmak isteyen
kadına kocası şiddet uygulamakta, yaralamakta
hatta öldürmektedir. İşyerlerinde çalışan kadına
erkekler, cinsel ve psikolojik şiddet uygulama
yoluna gitmektedir.
Kadın-erkek eşitliği sağlanmadan alınan
önemler, çıkarılan yasaların sorunu çözmekten
uzak olması bir yana caydırıcılığı da düşüktür.
Aile içi şiddete karşı çıkarılan 4320 sayılı kanun
ilk kez 14 Ocak 1998’de kabul edildi. Günümüze
gelinceye kadar bu yasa üzerinde reformlar ile
çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda
uygulamalarda değişiklikler oldu. Fakat kadına
yönelik şiddet azalması bir yana her geçen yıl
hızlı bir şekilde arttı. Avrupa Konseyi
bağlamında çıkarılan 4320 sayılı yasa bir şansa
sahip sayılabilir. Ama kadın-erkek eşitliği
olmayan bir ortamda, kadınlara yönelik şiddeti
önlemeyi amaçlayan yasaların başarılı olma şansı
düşündürücüdür.
Kaynak:http://www.siyasetdergisi.com.tr/
Haber/Kadina-Karsi-Siddeti-OnlemeSozlesmesi,/199
Doçentliğini AÜ Astrofizik Anabilim Dalı'nda Prof.
Dr. A. E. Kreirken'in yanında tamamlar ve 1959
yılında Uluslararası Atom Enerji Ajansı tarafından
verilen bir bursla iki yıllığına Kanada'ya gider.
"Gerçek astrofizikle burada karşılaştım. Türkiye'de
biz bilgisayar bile görmemiştik, hesaplamaları hesap
makinesiyle yapıyorduk. Kanada'da Prof. Cameron'un yanına gittim ve o bana çalışmam için üç
konu teklif etti. Ben hidrojen yıldızlarını seçtim.
Dr. Cameron bana dönüp, en zorunu seçtin, dedi.
Ardından da, önce hidrojenden oluşan bir gazın
opozitesini hesaplamak gerektiğini söyledi. Bir bilgisayar programı yapmam gerekiyormuş. Programa
belli sıcaklık ve yoğunluk girilince, programın o
gazda opozitenin ne olması gerektiğini bulmalıymış.
Yani programın bunu yapması için, benim de programı yapmam gerekiyordu. Ama ben değil bilgisayar programını; bilgisayarı ve programlamayı bile
bilmiyordum. Hemen kütüphanelere gittim, kitaplar aldım ve programlamayı öğrendim ve programı
başardım. Dr. Cameron, şimdi bunu bilgisayara koy
dedi, ama ben daha bilgisayarı görmemişim. Gittik
kartları yerleştirdik ve Dr. Cameron git sonucu al
dedi. Sonucu birkaç saniye içinde elimde görünce
doğrusu çok şaşırdım." Dilhan Eryurt'un daha
sonra basıldığını söylediği bu çalışmayla burada ilk
öğrendiği şey de "fitting" yöntemi olmuş.
SAYFA 4
Prof. Dr. Dilhan Eryurt 29 Kasım 1926 İzmir
doğumlu. O dönemler Onuncu Yıl Marşı'nın
öğrenciler tarafından sokaklarda söylendiği yıllar, o tam bir Cumhuriyet insanı. Dilhan
Eryurt, sokakta marşlar söylediği günler için,
"Kalbinin derinliklerinde o duyguların hâlâ
tazeliğini koruduğunu" söylüyor. Küçük yaşlardan itibaren matematiğe ilgi duyan Eryurt, Ankara Kız Lisesi'ni takdirname ve bir özel ödül
alarak bitirince, üniversite eğitimi için, İÜ
Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü'nü
seçmiş.
Üniversitede astronomi, matematiğe yardımcı
ders olarak veriliyormuş. Dilhan Eryurt'un astronomi merakı da işte bu sıralar ortaya çıkmış.
"O zamanlar, Hitler'in Nazi Almanya'sından
kaçan en değerli bilim adamları İstanbul Üniversitesi'nde çalışıyordu, bu insanların bilimsel
temelleri çok güçlüydü. Bize de aynı şekilde iyi
bir temel verdiler."
Dilhan Eryurt üniversiteyi bitirince, yeni
keşfettiği astronomi ilgisinin etkisiyle, Ankara
Üniversitesi'nde bir astronomi bölümü açmakla
görevli Prof. Dr. Tevfik Okyar Kabakçıoğlu'nun
yanında asistan olmuş. Tabii kadro olmaması
nedeniyle, işini iki yıl hiçbir ücret almadan
sürdürmüş. Genç asistanın işleri arasında, iki
günde bir rasathaneye gidip saat kurma görevi
de var. Ama iş, pazar gününe denk geldiğinde,
otobüs bulamıyor ve taksi tutmak zorunda
kalıyormuş.
"Yaklaşık 50 yıl öncesinin Ankara'sını anlatıyorum. Bir gün Prof. Okyar Bey geldi, 'Bir şey
söyleyeceğim ama utanıyorum. Seni hiç olmazsa laborant konumuna sokalım da, bari yol
paran çıksın' dedi."
SAYI 2
Dilhan Eryurt'u Kanada'daki çalışmalarının
ardından, ABD'den aldığı American Soroptomist
Federation Fellowship bursuyla Indiana
Üniversitesi'nde araştırmacı olarak görev aldığını
görüyoruz. Indiana'da yıldız modelleri yapmakta
tanınmış Prof. Dr. M. Wrubel ile çalışmış.
Burada, üniversiteye bağlı Goethe Link
Gözlemevi'nde Dilhan Eryurt'un emrine büyük
bir bilgisayar verilmiş.
Yaptığı iş, yıldız modellerini oluşturmada
kullanılan yeni bir yöntemin geliştirilmesinde
temel işlevi olan bir görevi üstlenmek. "O
zamana kadar yıldız modellerinin çözümü için
kullanılan 'fitting' yöntemiydi ve hep onu
kullanırlardı. Kısaca ne olduğunu vermek
gerekirse; yıldızın merkezinden başlayarak 4
diferansiyel denklem bir orta noktaya gelir.
İkinci bir başlangıç da, yüzey şartlarından
başlayarak içeri doğru çözümlenir ve belirli bir
kesişme noktasında 2 çözümün birbirine uyması
istenir. Uymuyorsa, çakışana kadar değişimler
yapılır. Biz o günlerde yıldızın yüzeyinden içine
kadar çözümü otomatik şekilde tek bir yoldan
giderek yaptık. İki ayrı yoldan değil. Bulup
geliştirdiğimiz yöntem buydu."
"Uzaydaki dev bir toz ve gaz bulutunun,
yıldız olabilmesi için içindeki nükleer sıcaklığın
çok yükselmesi gerekiyor ki, nükleer enerji
oluşabilsin. Bunun için bazı nükleer
reaksiyonların geçmesi gerekiyor. En basit
nükleer reaksiyonu hidrojen yapıyor. Bu sıcaklığı
elde etmesi için, yıldızın ilk devreleri olan çökme
dönemleriyle yavaş yavaş merkezdeki sıcaklığın
yükselmesi sağlanmış oluyor. Bunun için yıldızın
kütlesinin, belirli bir kütle boyutuna erişmiş
olması gerekiyor ki, bu sıcaklığı verebilsin. Eğer
yıldız kütlesi çökmesiyle bu sıcaklığı
oluşturamıyorsa, nükleer reaksiyon başlayamaz.
Böylece tam bir yıldız oluşumu gerçekleşmez.
Burada benim özellikle ilgilendiğim sorun,
'küçük kütlelerin limiti ya da küçük yıldızlarda
kütle limiti nedir' oldu. Bu problem üzerinde
çalıştık, hangi kütledeki bir yıldız nükleer
reaksiyonunu geçebilir. Yıldızı oluşturan gaz
kütlesinin kimyasal elementine bağlı bir şey bu.
Yıldızın içindeki hidrojen ve helyum gazının
oranlarına göre bu limit değişiyor. Benim ilk
çalışmam sadece hidrojen gazından oluşmuş
yıldızlardı."
Bu bilginin yıldız evrimindeki anlamını
Dilhan Eryurt, yıldız olması için gerekli koşullar
olarak belirtiyor. İşte NASA'ya geldiklerinde
fitting yöntemiyle çalışırlarken Prof. Eryurt,
programa devamlı yeni seçenekler katarak
çalışıyor. Böylece fitting yöntemini geliştiriyor ve
sonuçta yeni bir program ortaya çıkıyor. "O
dönemin en mükemmel programıydı, ama sonra
öğrencilerim, örneğin içine dönmeyi de katarak
giderek geliştirdiler ve daha mükemmel hale
geldi."
Prof. Eryurt, Prof. Cameron ile birlikte
Güneş'in evrimi üzerine de araştırmalar yapmış.
O günlerde geçerli olan Güneş evrimi modeli
artık giderek eleştirildiğinden, son kuramları ele
alan yeni bir modelin oluşturulması
gerekiyormuş. Yeni modelle sıcaklık, yoğunluk,
ışınım ve Güneş ile gezegenler arasındaki
etkileşimin incelenmesi de şartmış. Eski teoriyle,
Güneş'in ilk oluşumunda daha soğuk olduğu ve
yavaş yavaş bugünkü durumuna ulaştığı kabul
ediliyordu.
Güneş'in oluşumundan 4 milyar yıl sonraki bir
zaman aralığında daha sönük bir yıldız olduğu ve
yavaş yavaş parladığı, böylece bugünkü
parlaklığını bulduğu sanılıyormuş. "Bizim
çalışmalarımızın en önemli tarafı, Güneş'in ilk
oluşumunda şimdikinden çok daha parlak olduğu
ve yavaş sıcaklığının düştüğü ve sonra
günümüzdeki duruma geldiği anlaşıldı. Bu
mekanizmanın özel içeriğini de kısaca açıklamak
gerekirse; Güneş'in önce parlak sonra azalan
durumu, içindeki hidrojenin yanmasıyla ilgili...
Hidrojen reaksiyonları başladıktan sonra yüzey
sıcaklığı yavaş yavaş artıyor. Bilindiği gibi Güneş,
günümüz itibarıyla sahip olduğu hidrojenin
Bilimde Bir Türk Kadını
yarısını yakmış ve bugünkü yapısına ulaşmış
vaziyette. Bu da diğer bir anlatımla ilk dönemine
göre azalma demek. Daha açık bir deyişle
tükenişe 4.5 milyar yıl daha var..."
Bu yeni model halen geçerliliğini koruyor ve
büyük ölçüde Dilhan Eryurt'un eseri. Böylece
Prof. Eryurt Güneş'in evrimine ilişkin bilgilere
önemli bir katkı yapmış oluyor. "Bu çalışmanın
önemi ise şöyle açıklanabilir. Dünya, Güneş'in en
parlak döneminde oluşmuşsa, bu gezegeni
meydana getiren maddelerin on binlerce yıl ve
binlerce derece sıcaklıkta kalmasıyla, Dünya'nın
fiziksel ve kimyasal özelliklerine de doğrudan
önemli bir etki yapmasıydı. Tabii aynı yöndeki
bir etki, uydumuz Ay için de geçerliydi. O
sıralarda yapılması tasarlanan Apollo Ay projesi
nedeniyle, bu yüksek sıcaklık etkisi, Ay
yolculuğuna çıkacak astronotların
karşılaşacakları ortam nedeniyle önemliydi."
Dilhan Eryurt, 1969 yılında NASA tarafından
verilen Apollo Başarı Ödülü'nü alıyor. Daha
sonra dünya çevresinde belli bir yörüngeye
yerleştirilen ve içinde ilk insansız uzay araçlarının
geliştirilmesinden sorumlu kurumlarda da görev
yapıyor. Bir diğer başarı ödülünü de, 1977 yılında
TÜBİTAK "Bilim Hizmet ve Teşvik Ödülü"
olarak alıyor.
Prof. Eryurt'un enstitüde yaptığı ve
gülümseyerek anımsadığı bazı "özel" çalışmaları
da olmuş. Bir gün Dr. Cameron kapıyı vurup
özür dileyerek odasına girmiş ve "Dilhan" demiş,
"annemi getirdim sana soracakları var." Dilhan
Eryurt yaşlı bir hanımın evinden kalkıp
bürosunun kapısına kadar gelmesine çok
şaşırmış. "Onları evimde bir gün yemeğe davet
etmiştim ve yaprak dolması yapmıştım. Çok
beğenmişler ve ben de tarifini vermiştim, ama
annesinin tarifte anlayamadığı iki yer varmış.
İlki, yaprak parlak tarafı dışa gelecek biçimde
sarılmalı demiştim, kadın bu parlağın ne
olduğunu çıkartamamış onu soruyordu. Diğeri de
tencere ateşe konunca dolmaların üzerine ayrıca
bir küçük kapak konur, dağılmasınlar diye, tabii
bu da anlaşılmamış. Odama geldiler ve ben
hepsini anlattım, sorun çözüldü."
Dilhan Eryurt tam anlamıyla "mucize" bir
kadın. Çünkü 50 yıl öncesi bir yana, şimdi bile
her türden "evrim" sözcüğü insanların tüylerini
diken diken edebiliyor. Eryurt yaptığı işi
"yıldızların evrimi" olarak nitelerken, yazarlar
sürekli biçimde "yıldızların tarihi" sözcüğünü
kullanıyorlar.
Prof. Dr. Dilhan Eryurt 1973 yılında ODTÜ
Fizik Bölümü'ne dönüyor ve burada Astrofizik
Anabilim Dalı'nı kuruyor. 1988 yılında, önce
ODTÜ Fizik Bölümü başkanlığı yapıyor,
ardından Fen-Edebiyat Bölümü dekanlığını 5 yıl
sürdürdükten sonra 1993'te emekli oluyor.
Yazı ve Fotoğraflar: İrfan Unutmaz
Kaynak:
http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/so
ylesiler/00462/
8 MART 2012
Şiddetin
Suçsuz
Esirleri
Gülsara Alagöz
Her 8 Mart Günü akla
gelen ilk olgu, gazetelerde son zamanlarda
sık işlenen konu, birbirine hiç yakışmayan
ama bir o kadar da
benimsenen iki
sözcük, konunla
azaltılmaya çalışılan
suç ve nihayet internet
sayfalarında yer alan
yazıların altındaki
anahtar kelime (!)
"kadına şiddet".
Gerçekte hiddetin sebebi olmayan ama şiddetin
esiri olan kadının savunmasızlığıdır kalkan ele
cesaret veren. Ne kör bir cesarettir ki karşısındakinin çaresiz bir kadın olduğunu unutturur.
Çocuklarım var deyip susanlar, şans bulabilirse
kaçanlar, Mor Çatı'ya sığınanlar, bazen dayanamayıp intihar edenler, bazen cinayete kurban
gidenler... Onların eskilerden bugüne
değişmeyen kaderlerinin tek sebebi kadın olmak mıdır? Şiddete maruz kalmak mıdır bu
hayatta paylarına düşen, tablodaki dehşet
görüntüsü olmak mıdır hak ettikleri?
Günümüzde kadına şiddet olayları akıl almaz
ölümlerle sonuçlanmakta. Her gün bir kadının
eşi tarafından ya dövülerek öldürüldüğünü ya
bıçaklandığını ya vurulduğunu ya da bunlar gibi
birçok haberi okuyor, duyuyoruz. Bu haberleri
"cık cık" deyip geçmek, izlerken veya kurken iç
geçirmek ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Aynı zamanda bu şiddet haberlerinin hepsinin
aile içinde gerçekleşmesi de bir kadın için en
güvenli yer olan ailesinin, yuvasının bile bir koruyuculuğunun kalmadığını gösteriyor. Bir anne,
bir çocuk, kendi ailesiyle kendi evinde huzur
içinde olamayacaksa toplum olarak nasıl huzur
içinde olunabilir? Görünen o ki bizi biz yapan
olguların da artık hiçbir değeri kalmamış.
Halbuki kendi tarihimiz gösterir bizlere kadının
başarı ve ilklerini. Bu durumda kadına şiddet
aynı zamanda tarihe ihanet ve geleceğe zarar
vermek anlamına da gelir. Kadın olarak yaşamanın zorluğunun yanı sıra bir de şiddetin zorluğuyla baş etmeye çalışan, bunlara birlikte ev
işlerini yapmak ve çocuklarını büyütmek zorunda olan kadınların artık ne yazık ki eşlerinden korunmaları gerek. Kadını, 3. sayfadaki
dehşet haberlerinden tutup, başarılarıyla süsledikleri manşet haberlerinde 1. sayfaya taşımak
herkesin görevidir.
Tüm bunların yanı sıra şiddet gösteren erkeklerin şunu da unutmaması gerekir ki kadın,
sadece onların eşleri değil, aynı zamanda bir çocuğun annesi ve bir annenin evladıdır. İnsanlığa
biraz daha zaman kazandırmak için kadınlara
değer verilmeli ve şiddet önlenmelidir.
SAYFA 5
SAYI 2
Çocuk Gelinler
8 MART 2012
Kısa Kısa ve Uzunca
• Van Kadın Derneği'nde (VAKAD) düzenlenen
basın toplantısında, geçen yılın ilk 8 ayında meydana gelen kadına şiddet, boşanma, ayrılma, taciz,
cinsel saldırı, intihar, ensest konularında bilgi verildi. Bu yılın ilk 8 ayında 22 kadının intihar ettiği
ve bunların büyük bir kısmının henüz çok genç
yaşta kadınlar olduğu ortaya çıktı. Sosyolog Aylin
Çelik, derneğe şiddete maruz kaldığı için başvuru
yapan her 5 kadından birinin ensest mağduru
olduğunu da söyledi.
• Diyarbakır Kadın doğum ve Çocuk Hastalıkları
Hastanesi nin istatistiklerine göre , yapılan tüm
uyarılara rağmen doğum yaşı 11 e düştü. Yılın ilk 10
ayında yaşları 11-17 arası değişen 415 kız çocuğu
doğum yaptı.
• Ağustos ayında Şanlıurfa da , hastaneye başvuran
yaşları 14 ile 16 arasında değişen 3 kızın hamile
olduğu ortaya çıktı. Doktorların şikayeti üzerine ,
hamile kızların birlikte yaşadığı kişiler gözaltına
alındı.
• Çorum , amasya , yozgat , Çankırı ve tokat gibi İç
Anadolu kentlerinde evlenemeyen veya dul kalan
erkekler , Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden çocuk yaştaki kız çocuklarını eş olarak “satın
alıyor”. Kız çocukları , 1000 ile 5 bin lira arasında
“satılıyor”. Bu yolla binlerce kız çocuğu evlendiriliyor.
• Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmada,
en çok şiddeti Orta Anadolu ve Kuzey Anadolu
bölgesinde yaşayan kadınların gördüğü ortaya
çıktı. En az şiddete ise Batı Marmara’da yaşayan
kadınlar maruz kalıyor.
• Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı uzmanı Mustafa Çadır, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün
düzenlendiği “Kadına Şiddet” konulu konferansta,
yaptığı araştırma sonuçlarıyla ilgili bilgi verdi.
Kadına yönelik şiddetin “aile içinde psikolojik,
fiziksel, ekonomik ve cinsel şiddet” olarak dörde
ayrıldığını belirten Çadır, Türkiye’de her 5 kadından 2’sinin fiziksel şiddet gördüğünü belirtti.
Çadır, fiziksel şiddeti de “itip kakmak, tartaklamak, tokatlamak, tekmelemek, kesici ve vurucu
aletle bedene zarar vermek, sağlıksız koşullarda
yaşamaya mecbur kılmak, sağlık hizmetlerinden
yararlanmasına engel olmak” şeklinde sıraladı.
• Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, televizyonlarda kadına şiddet içeren görüntülerin denetlenmesini istedi. Televizyonlarda sigara
görüntülerine izin verilmediğini hatırlatan Bakan
Günay, "Sigarayı denetleyen RTÜK'ün kanı,
kadının boynuna dayanan bıçağı, sigarayı da denetlemenin yolunu bulması gerekiyor." dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkıları ile SETA
tarafından yapılan 'Toplumun Kültür Politikaları
ve Medyanın Kültürel Süreçlere Etki Algısı
Araştırması'nın sunumunun ardından Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, RTÜK Başkanı Davut Dursun, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin
araştırma ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Çocuk Gelinlerin
İbretlik Hikayeleri
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma
Derneği’nin 54 ildeki ‘Çocuk Gelinler’ araştırması, birbirinden trajik öyküleri ortaya çıkardı.
İşte, 14 yaşındayken 70 yaşında adamla evlendirilen, oyun oynayacağı yaşta kocasından şiddet gören ‘Çocuk Gelinler’in ibretlik acıları...
• “6’ncı sınıftayken bir arkadaşımız vardı, derslerinde gayet de başarılıydı. Birkaç hafta okula
gelmedi. Yanına gittiğimizde parmağındaki
yüzüğü gösterdi. Çok üzüldük. Kendisi de
istemiyordu ama ailesi 10 bin TL karşılığı
kızlarını 70 yaşındaki bir adama satmıştı. 14
yaşındaydı. Birkaç sene sonra ailesini gördüm,
“Kızımız ilk doğumunda çok kan kaybetti şu an
ölüm döşeğinde” dediler. Ailesi o kadar
pişmandı ki, anlatamam. O durumdan kurtuldu.
Geçen sene de babası sürekli aramasına rağmen
kız bir türlü telefonu açmıyordu. Merak edip
yanına gittiğinde kızını dövülmüş bir şekilde
sokağın ortasında buldu. Adamın kızı burada,
tekrar evlendirmek istiyor.” AĞRI
• “Bizimkiler sürekli ‘Mürüvvetini görelim, elimiz
ayağımız tutarken düğün dernek yapalım, torun
sevmek istiyoruz’ diyorlar. Herkes torununu kucağına almak ister; ama kimse bana sormuyor, ben istiyor muyum diye? Daha çocuğum benden gelin olur mu, anne olur mu?
(Lise öğrencisi bir kız)” AFYONKARAHİSAR
• “14 yaşındayken babam beni kardeşinin çocuğuyla nişanladı. Ameliyata giriyordu, ‘Ölür
kalırsam kız size emanet’ demiş. Onlar da geldiler istediler. Ama ben okumak istiyordum.
Üniversite sınavlarına girdim, kazandığımı evlendiğim gün öğrendim. 17 yaşındaydım. Evlendikten sonra eşimin ailesi başımı kapatmaya
çalıştı. Alışık değildim ama mecbur
kaldım.”KIRIKKALE
• “13 yaşında herkes okula giderken ben de 30
yaşında bir adamla evlendirildim. Hiç görmedim, hiç tanımadım. Sadece babamın arkadaşının oğlu olduğu için beni evlendirdiler. Git-
SAYFA 6
tiğim şahsı gördüğüm zaman sanki benim babam. Hiçbir gün onun yanına yaklaşamıyordum.
Gece olduğu zaman çok korkuyordum, odasına
bile giremiyordum. Her zaman baba gözüyle
baktım ona. Hala da o psikolojiyi atamıyorum
üzerimden.”VAN
“Babam
öldüğünde 14 yaşındaydım. Amcalarım 2
•
bin 500 TL başlık parası karşılığı hiç görmediğim bir kişi ile evlendirdiler. Kocam öldü, 6
çocukla ortada kaldım. Bize Kaymakamlık ve
hayırseverler baktı. Onlar da daha sonra ellerini
çekti. Mecburen çareyi kuma olarak
başkasıyla evlenmekte
buldum.”HAKKARİ
• “17 yaşında evlendim. Genç kızlara bakar
özenirdim. Sokakta mahallenin genç kızları toplanmış oyun oynuyorlar. Balkondan izliyorum.
Kızım 3 yaşındaydı. Eşim oyun oynayanlara nasıl
baktığımı görmüş, ‘Oynamak ister misin’
dedi. O kızımıza baktı. Ben gittim oynadım, eve
geldim.”AMASYA
• “16 yaşında evlendim. Evde sessiz film oynanıyordu. Çocuğumuz da olmadı. Cenaze evi gibi çıt
çıkmıyordu. Öyle susarak 20 yıl geçirdik. Halen
de yabancı gibiyiz.”İZMİR
• “15 yaşında evlendim. Erkeklerin önünde ayağa
kalkıldığını bilmiyordum. Bilmediğim için ilk
tokadımı yedim. 16 yaşındayken oğlumu kucağıma aldım, 23 yaşındaydım eşim vefat
etti.”DİYARBAKIR
“Ablam
ve kuzenim berdel edildi. 2’si de iste•
meyerek gelin gitti. Ama daha kuzenimi ağabeyime getiremedik. Çünkü ağabeyim başka
birini seviyor. Çok üzülüyor ama kabul etmekten başka bir çaresi yok.”ŞIRNAK
• “10 yaşında gelin gittim Gaziantep’e. Fırına giderken çocuklar beni kovalar, ‘küçük gelin’ diye
bağırırlardı. Kaynanam beni döverdi. Ekmek
vermezdi. Ekmek yaparken karnıma bıçak
soktu. Sonra kapıyı kilitleyip çıktı.”MERSİN
Kaynak :
http://www.internethaber.com/cocuk-gelinlerin-ibr
etlik-hikayeleri-foto-galerisi-19235-p8.htm#ixzz1m
hCoHl1J
“Kısa Kısa” Kaynaklar:
www.sondakikahaberleri.info.tr
www.internethaber.com
www.haberturk.com
SAYI 2
Dizilerde Kadınlar
8 MART 2012
Kuzey Güney’in ‘Mağdur’
Erkekleri
Orhan Tekelioğlu, Bahçeşehir Üniversitesi
'Kuzey Güney'in asıl izleyicileri kendilerini
'mağdur' sanan erkekler olabilir ama, o dünyanın asıl ezilenleri, dizide anlatılanın tersine, bizatihi kadınlar!
Gösterime girdiği andan itibaren ‘Kuzey Güney’in muhtemel izleyici profiline dair ilginç bir
öngörü de gündeme geldi: Kıvanç Tatlıtuğ’un
“ekran cazibesi” nedeniyle bu dizinin asıl fanatikleri öncelikle genç kızlar ve kadınlar olmalıydı. Bu duruma işaret eden yazımda (6
Kasım 2011, Radikal İki) belirttiğim gibi,
söylentilere göre şehrin görece zengin semtlerindeki bazı genç kızlarımız dizinin gösterildiği
akşamlarda ekran başında toplanıp “Kıvanç
Partileri” düzenler, daha sonra da kendilerini
sokaklarara vurup “haydi eller havaya!”
eğlenceye giderlermiş. ‘Ezel’ için de, fanatiklerinin çoğunun kadın olduğu söyleniyordu zamanında, gerek ‘Ezel’deki Kenan’ın, gerekse
Kuzey’i canlandıran Kıvanç’ın “ekran cazibesi”
ilk bakışta iddiaların haklı olduğunu
düşündürüyordu. Yine de, her iki dizinin anlatısına yakından bakınca durumun pek de öyle
olamayacağı, her iki dizinin de aslında “mağdur
erkek anlatıları” olduğu kolayca fark ediliyor.
Bu yıl futbol ligindeki yeni maç düzeninden
ötürü hemen her akşam bir lig ya da Avrupa
kupası maçı dizinin gösterildiği akşama
(Çarşamba) rastladığından bu durumu, dolaylı
bir yöntemle, reytingler üstünden yakalamak
mümkün hale geldi.Futbol maçlarının esas
izleyici profili erkekler olduğuna göre, bu
akşamlarda dizi reyting kaybına uğramalıydı.
Halbuki, önemli maçların olduğu akşamlarda,
‘Kuzey Güney’in izlenme oranlarında “anlamlı”
denebilecek bir azalma olmuyor. Demek ki, bu
dizinin “gizli” muhipleri arasında erkekler
önemli bir yer tutuyor. KALIP YARGILAR Yukarıda da değindiğim gibi, dizinin anlatısına
yakından bakınca toplumsal cinsiyet
bağlamında açık bir “tarafgirlik” takınıldığı,
senaryo yazımında neredeyse tüm erkeklerin
“mağdur” olarak resmedildiği, kadın karakterlerin ise arkadan iş çeviren, kolayca yalan
söyleyen entrikacılar olarak hikaye edildiğini
görüyorsunuz. Dizide tabii ki kötü erkekler
(Kuzey’in belalısı Ferhat gibi) var ama bu karakterlerin kötülüğüne sadece dizinin “masum”
erkekleri maruz kalıyor. Öte yandan, kadınlar
tarafından yapılan kötülüklerin haddi hesabı
yok: Kolayca yalan söyleyebiliyor, gerektiğinde
etraflarındakileri kışkırtabiliyor, onlara düşkün
erkeklerle fareyle oynar gibi oynayabiliyor,
ağlarına düşürmek istedikleri içinse cinselliklerini kullanmaktan geri durmuyorlar. Özetle, geleneksel kültürün erkekler ve kadınlar üstüne
söylediği ne kadar “kalıp-yargı” varsa, bu dizide
yeniden üretiliyor. Durumu örneklemek için
Kuzey’in abus suretli, haşin babasından başlayabiliriz. Sami Bey, dizinin başlarında birçok
izleyici tarafından kolayca nefret edilecek biri
olarak öne çıkmış, bir türlü çocuklarını sevemeyen (ya da sevgisini gösteremeyen), hayata
karşı memnuniyetsiz, karısına karşı kaba, hatta
kolayca el kaldırabilen, ağzı bozuk, lanet biri
olarak resmedilmişti. Fakat ilginçtir, dizi ilerledikçe bu sevimsiz adamın aslında “mağdur”
oğlunu (Kuzey’i) içten içe seven, evlatları
arasında ayrım yapan karısına karşı çıkan, hayta
oğlunu kollayan bir baba olduğunu öğrendik.
Öte yandan, dizinin iki berbat annesinden
(diğeri Cemre’nin annesi Gülten) biri olan
Handan’ın sadece evlatları arasında ayrım yapmadığını, aynı zamanda kocasından nefret
eden, desteklediği oğlu Güney sayesinde ileride
evden ayrılmak için gün sayan, içten pazarlıklı
biri olduğunu da fark ediyoruz. ŞEYTAN KADINLAR Dizinin “anneleri”, erkeklerden alenen nefret
ederler. Bu nedenle, Güney’in eski sevgilisi
Cemre’nin annesi Gülten deTV tarihinin en
korkunç kadın tiplemelerinden biri olarak hikaye edilir. Kızının hayatına ortak olan, her şeyine karışan, kendisine aşık olan erkekle kedinin
fareyle oynadığı gibi oynayan, fırsat bulduğu her
durumda dedikodu yaparak ortalığı bulandıran
ve kızı sayesinde “sınıf atlamak” için yanıp tutuşan bir baş belası. Kızı Cemre ise ezik,
hayatın sillesini yedikçe sinmiş, içi hınçla dolsa
da zengin rakibesinin (Banu) işyerinde çalışmak
zorunda kalan “yaralı” ve “eksikli” bir karakter.
Güney’i Cemre’nin elinden koparıp alan Banu
ise tam tersine doğuştan şanslıdır, zengindir,
SAYFA 7
entrikacıdır. Üstelik hakiki bir sarışın olduğundan, asla tam anlamıyla benimsenemeyecek
türden içimizdeki “ecnebidir”. Tabii ki dizinin
en kötü kadını Kuzey’i ele geçirmek için her
türlü dolabı çeviren, sevgili olmak için ilk geceden yatan, evlenmeye mecbur bırakmak için
hamile kalan, çocuğu aldırmasına rağmen söylemeyen, Kuzey’in başkasını sevdiğini fark ettiği anda sahte bir “intihar” tezgâhlayan, ona
karşı tavır alan kaynanaya karşı kayınpederini
kışkırtan, kötülükler kumkuması Simay’dır.
Gerektiğinde safı oynayan, gerektiğindeyse
tehditler yağdırabilen bu fettan kadın prototipi
için geleneksel kültürün “şeytan-kadın” kurgusundan esinlenildiği aşikâr. ASIL EZILEN KIM? Bu, ürkütücü kadın modelleri çerçevesinde,
dizinin erkek izleyicisinin de kimler olduğu,
diziyi neden izledikleri anlaşılır olmaya başlıyor.
Çoğunlukla alt-orta gelir grubuna mensup,
mütevazı mahallelerin (şehrin çevresiyle
merkezi arasındaki semtler) çocuklarını temsil
ediyor Kuzey. Üniversite okuyamamış, zengin
olmaya can atsa da bunun mümkün olamayacağını bilen, belirli bir yaşa gelince evlenip çoluk çocuğa karışmaktan öte bir mutluluk beklentisi olmayan, geleneksel ile modern arasında
sıkışmış kalmış genç erkekler. Bu dizinin kadınları, bu erkeklerin kafasında kadınlara dair ne
kadar hurafe varsa hepsini yeniden ürettiğinden, içlerindeki korkuları da alevlendiriyor,
canlı tutuyor. Kadın modelleri açısından o kadar korkunç bir coğrafya ki bu, dizinin tek “iyi”
kadını olan Zeynep, gökten zembille inmiş misali, yurtdışından getirilerek dizinin hikayesine
eklendi. Kuzey, aşık olurken, Zeynep’e değil,
onda bulabileceğine inandığı bir mutluluk projeksiyonuna aşık oldu. Bir başka geleneksel
kültür mitosu: Ben bir meleğe aşık oldum! Kuzey’in asıl izleyicileri kendilerini “mağdur”
sanan erkekler olabilir ama, o dünyanın asıl ezilenleri, dizide anlatılanların tersine, bizatihi
kadınlar!
Kaynak:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=
RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1075793&Ca
tegoryID=42
SAYI 2
Toplum, Dizilerde
Kadınların Cinsel
Obje Olarak
Sunulmasından
Şikayetçi
'Toplumun Kültür Politikaları ve Medyanın
Kültürel Süreçlere Etki Algısı Araştırması'na
göre, katılımcıların yüzde 78,9'u televizyon
dizilerinin kadınları reyting amacıyla cinsel obje
olarak sunduğunu düşünüyor.
Dizilerde Kadınlar
Araştırma sonuçlarına göre, ankete katılanların
yüzde 6,8'i televizyon izlemezken, günde 02 saat
televizyon izleyenlerin oranı yüzde 39,2, 24 saat
televizyon izleyenlerin oranı yüzde 27,4. Toplam 4
saatten fazla televizyon izleyenlerin oranı ise yüzde
26,5. Katılımcıların yüzde 48,6'sı internete
girmezken, yüzde 24,2'si günde ortalama 02 saat,
yüzde 10,7'si 24 saat, yüzde 16,6'sı ise 4 saatten fazla
internete giriyor. Görüşülen kişilerin yüzde 38,8'i
gazete okumazken, yüzde 50,6'sı günde 01 saat,
yüzde 7.7'si günde 1-2 saat, yüzde 2.7'si günde 2
saatten fazla gazete okuduğunu belirtti. Soruları
cevaplandıranların yüzde 3,3'ü televizyonu eğitim
amacıyla seyrediyor. Yüzde 23,7'si eğlence, yüzde
29,4'ü haber-bilgilenme amacıyla izlediğini
kaydediyor. Yüzde 43,6'sı ise hepsi şeklinde yanıt
verdi. Araştırmaya katılanların yüzde 57,1'i
Türkiye'de kültürel değerlerin oluşmasına en büyük
katkıyı eğitimin yaptığını belirtirken, yüzde 19,8'i
medyanın, yüzde 13'ü dinin, yüzde 7,3'ü tarihin,
yüzde 1,8'i coğrafyanın katkı yaptığını ifade etti.
KATILIMCILARIN YÜZDE 56'SI MEDYANIN
KÜLTÜREL DEĞERLERE SAYGILI YAYIN
YAPMADIĞI GÖRÜŞÜNDE
Katılımcıların yüzde 32,2'si Türkiye'de medyanın
genel olarak toplumun kültürel değerlerine saygılı
yayın yaptığı görüşünü savunurken, yüzde 56,8'i
tersini düşünüyor. Yüzde 74,4'ü Türkiye'de
medyanın kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleri
çarpıtan bir yayıncılık yaptığı görüşüne sahip.
Yüzde 15,4'ü Türkiye'de medyanın evrensel
yayıncılık ilkeleri doğrultusunda olabildiğince
güvenilir yayın yaptığını belirtiyor. Ankete
katılanların yüzde 34,2'si televizyon programlarının
Türkiye toplumunu oluşturan farklı dini, etnik ve
sınıfsal grupları eşit ve tarafsızca yansıttığı
görüşünde, yüzde 53,7'si yansıtmadığını düşünüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkıları ile
SETA tarafından 'Toplumun Kültür Politikaları ve
Medyanın Kültürel Süreçlere Etki Algısı
Araştırması' yapıldı. Toplam 2 bin 727 kişi ile yüz
yüze görüşülerek yapılan anket çalışmasının
sonuçları, düzenlenen basın toplantısı ile
kamuoyuna duyuruldu. Toplantıya Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Bakanı Fatma Şahin, RTÜK Başkanı Davut Dursun,
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve çok sayıda
davetli katıldı. Araştırma sunumunu proje
koordinatörü Prof. Dr. Talip Küçükcan yaptı.
8 MART 2012
DİZİLERDE KADINLARIN REYTİNG
AMACIYLA CİNSEL OBJE OLARAK
SUNULDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR
Soruları cevaplandıranların yüzde 78,9'u
televizyon dizilerinin kadınları reyting amacıyla
çoğunlukla cinsel obje olarak sundukları fikrindeler.
Katılımcıların yüzde 13,7'si bu görüşü paylaşmıyor.
Ankete katılanların yüzde 76,2'si televizyon
dizileri ve magazin programlarının Türkiye'de
boşanma oranlarının artmasında etkili olabileceğini
düşünüyor. Katılımcıların yüzde 86,5'i bazı
televizyon dizileri ve programlarının çocuk ve
gençleri şiddet kullanmaya teşvik etmekte olduğu
fikrine katılıyor. Erkeklerin yüzde 83,1'i, kadınların
yüzde 82'si tarihi olay ve kişilerin konu edildiği dizi
ve programlarda tarihi gerçeklere bağlı kalınması
gerektiğini düşünüyor. Araştırmaya katılanların
yüzde 33,2'si televizyon programlarındaki cinsel
içerikli görüntü ve konuşmaların sınırlanmasını
basın özgürlüğüne aykırı bulurken yüzde 53,4'ü
aykırı bulmuyor. TRT'nin başta Kürtçe ve Arapça
olmak üzere farklı dillerde yayın yapan kanallar
açmasını 'kültürel zenginlik açısından
destekliyorum' diyenlerin oranı yüzde 56,3 iken,
desteklemiyorum diyenlerin oranı yüzde 34,5. 'Özel
televizyonlarda aşağıdaki programların yayınlarını
nasıl buluyorsunuz?' sorusuna cevap veren
katılımcıların yüzde 60'ı Türkiye'nin dini değerlerini
yansıtan programları yetersiz bulduğunu belirtti.
Kaynak:http://www.sondakika.com/haber-toplumdizilerde-kadinlarin-cinsel-obje-olarak-3154892/
YERLİ DİZİLER ÇOCUKLARIN RUH
SAĞLIĞI AÇISINDAN SAKINCALI BULUNUYOR
Görüşülen kişilerin yüzde 78,2'si yerli dizilerin
çoğunu, konu ve görsel içerik olarak çocukların ruh
sağlığı açısından sakıncalı bulduklarını kaydederken,
yüzde 16'sı yerli dizilerin çoğunun konu ve görsel
içerik olarak çocukların ruh sağlığı açısından
sakıncalı bulmadıklarını belirtti. Yüzde 68,9'u
televizyonlardaki dizi ve magazin programlarının
çocuk ve gençleri genelde kültürel değerlere
yabancılaştırdığı düşüncesinde.
İllüstrasyon: Simge Yavuz
Ara sayfalardaki ünlü fotorafları: Ümit
Karalar, Şiddete Hayır Sergisi
Türkiye’nin en büyük tıp öğrenci topluluğu olan TurkMSIC (Turkish Medical
Students’ International Committee – Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Komitesi)
ülkemizdeki tıp öğrencileri arasında oluşturulmuş ve onları bir araya getiren
bağımsız, siyasi olmayan, kar amacı gütmeyen en köklü kuruluştur.
Sağlığın sosyal boyutunun farkında olan TurkMSIC, tıp öğrencileri ve doktorların yanı sıra diğer
öğrenci ve gençlik topluluklarıyla
ve sivil toplum kuruluşlarıyla da ortak projeler yürütmektedir. TurkMSIC’in organizasyon şeması
diğer öğrenci topluluklarına da örnek olmaya başlamış, farklı bölüm ve meslekten
birçok gençlik hareketine önderlik eder olmuştur.
İnsan Hakları Ve Barış Alt Komitesi
Standing Committee On Human Rights And Peace (SCORP)
Geleceğin sağlık çalışanları olacak tıp fakültesi öğrencilerinin, küresel bir bakış açısıyla,
sağlıkta eşitlik, insan hakları ihlallerinin ve çatışmaların önlenmesi için bilgi, beceri ve
tutum sahibi olmalarını sağlayarak, yoksullar, göçmenler, mülteciler ve insan hakları
konusunda savunmasız insanlar gibi sağlık hakkı ihlallerine uğrayan insanların sağlık
durumlarının düzeltilmesi ve güçlendirilmesi için çalışabilmesine imkan sağlar.
Üreme Sağlığı ve HIV/AIDS Alt Komitesi
Standing Committee on Reproductive Health Including AIDS (SCORA)
Hedefi ulusal ve uluslararası düzeyde üreme sağlığı ve AIDS konusundaki aktiviteleri
koordine ve teşvik etmek; onları destekleme ve geliştirmektir. Aktivitelere, eğitimsel,
toplum temelli kampanyalar, AIDS ve üreme sağlığı hakkında koruyucu kampanyalar
dahildir.
SCORA; UNFPA, UNAIDS, UNICEF, WHO, IPPF, FHI ve çalışmalarında AIDS/HIV dahil
üreme sağlığı üzerinde yoğunlaşan diğer kuruluşlarla sıkı ortak çalışmalar içerisindedir.
Tasarım: Damla Yağmur
SAYFA 8

Benzer belgeler

6 Haziran 2009 tarihli Nahide OPUZ/Türkiye (33401/02) ve 13

6 Haziran 2009 tarihli Nahide OPUZ/Türkiye (33401/02) ve 13 ''BU KARAR ISTISNA''Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu kurucularından Avukat Hülya Gülbahar, AA muhabirine kararı şöyle değerlendirdi: ''Bu, doğru bir karar. Ama bu türde birçok başvuru reddediliyor....

Detaylı

Aile içi ilişkiler - İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku

Aile içi ilişkiler - İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı şiddet uygulanmamasını sağlaması, kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması, ulusal düzeyde veri toplanması ve eşgüdümden sorumlu bir...

Detaylı

Evdeki şiddet: teşhis ve yardım

Evdeki şiddet: teşhis ve yardım belirtti.  Son 7 yılda kadın cinayeti oranının yüzde bin 400 arttığını belirten Başkan Canbaz, "Resmi rakamlara göre son 7 ayda, 226 kadın öldürülmüş, 478 kadın tecavüze, 722 kişi ise tacize uğramı...

Detaylı

Eviçi şiddette verilen yardım

Eviçi şiddette verilen yardım Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürl...

Detaylı

pdf - Turkish Journal of Public Health

pdf - Turkish Journal of Public Health (HSYK) organize edilen ‘yargının hızlandırılması ve sorunların tespit edilmesi’ amacıyla yapılan toplantılarda hâkim ve savcılar ilginç ve tartışmalı

Detaylı

Televizyon Dizilerinin Kadına Yönelik Şiddet Temsillerinde Ataerkil

Televizyon Dizilerinin Kadına Yönelik Şiddet Temsillerinde Ataerkil duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini ve onurunu zedeleyen bir eylemdir. Kadına yönelik şiddet olaylarına işyerinde, sok...

Detaylı