PDF formatı için tıklayınız.

Transkript

PDF formatı için tıklayınız.
2014 eylül•ekim edaktüel
1
edaktüel içindekiler
Yıl 3 • Sayı 14
Ocak - Şubat 2015
İmtiyaz Sahibi EDAK Adına
Ecz. Emre Bacanak
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
[email protected]
Yayın Koordinatörü
İ.Hakkı Kesirli
[email protected]
Genel Sağlık Editörü
Ecz. Meltem Kortel
[email protected]
Genel Koordinatör
Yeşim Erdemir
[email protected]
Ürün/Reklam Koordinatörü
Burcu Yaylacık
[email protected]
Yayına Hazırlayanlar
• A. Nedim Atilla
• Alpay Sönmez • Deniz Çaba
• Elif Aydoğdu • Nezlihan Acu
• Handan Korhan
• Nazlı Beste Çetinasker
10Etkinlikler…
16 Sevgililer Günü'ne
hazır mısınız?
18 Soğuk havalarda
yapılacaklar listesi
Dosya: Giysilerden, psikolojiye,
spordan, kış eğlencelerine...
44 Yeni Ürünler
Edak'tan yeni ürünler
48 Ağız Kokusu
nasıl giderilir?
Diş Hekimi K. Tümay İmre yazdı
50 Ardına kadar açılan
Levant Kapıları
1900'lerde ilk demiryolu macerası
24 Düşe kalka büyürken
Ecz. Meltem Kortel yazdı
26 Sömestr tatili
Çocuklara keyifli tatil önerileri
28 Keşif: Davras'ta
kayak keyfi
Isparta Davras Kayak Merkezi
56 Ağrı'dan
Katmandu'ya
Ecz. Selçuk Erdoğan'ın zirve tutkusu
Bu sayıda katkıda bulunanlar
58 Karaciğer Nakli
• Doç. Dr. A. Serhat Gür
• Psk. Nilgün Palulu
• Ecz. Reyhan Akay
• Doç. Dr. Çağlar Çallı
• Diş Hekimi K. Tümay İmre
• Doç. Dr. Murat Kılıç
Doç. Dr. Murat Kılıç yazdı
60 Çocuklar
bilinçleniyor
Çekoop kampanyası sürüyor
62 Eczanede alışveriş
Eczanede alışveriş güvenlidir
66 Antik kent Aizonoi
Ege, tarih hazineleri ile dolu...
Yönetim ve İletişim
EDAK S.S. İzmir Eczacılar
Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi
Ortaçağı kapattı, rönesansı başlattı
Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4,
35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919
[email protected]
32 Meme kanseri
İçerik ve tasarım Shift-İzmir
Hürriyet Bulvarı 10, Hür Han Kat:7
35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055
34 Çocuk ve Uyku
Baskı Metro Matbaacılık
Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge
35400 Buca İzmir • 232.290-3311
10 Ocak 2014 tarihinde basılmıştır
Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel
süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın
hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve
fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz
kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve
ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi
basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder.
4
70 Gotik akımı
edaktüel ocak•şubat 2015
Doç. Dr. A. Serhat Gür yazdı
Genç bedenler de risk taşıyor.
Psikolog Nilgün Palulu yazdı
36 Unutamadıklarımız
Tarık Akan ile söyleşi
40 Sağlıklı yaşam ve
Buğday Ruşeymi
74 HobiTime
Hobi edinme, edindirme yeri
76 Treking
Doğa ve sağlıkla randevunuz var
80 Organik ürün alırken
Organik, ne kadar organik?
82 Şekerli lezzetler
Avrupa'da pasta kültürü
Ecz. Reyhan Akay yazdı
84 Sinema
42 Horlama ve
uyku apnesi
74 Kitap
Doç. Dr. Çağlar Çallı yazdı
Mila Kunis ve "Jüpiter Yükseliyor"
Bu sayıda kitap seçkileri
edaktüel başkandan
Ecz. Emre Bacanak
EDAK Yönetim Kurulu Başkanı
Doğrular ve yanlışlar....
Sevgili EDAKTÜEL Okurları,
Ülkemizde gün geçmiyor ki bizi şaşırtacak “hadi canım
bu kadar da olur mu?” dedirtecek bir haber çıkmasın.
Artık çarpıcı, dikkat çeken haberler hayatımızın bir parçası
olmaya başladı ki, bence asıl korkmamız gereken de bu.
Hiçbir şeye şaşırmayan başkasının başına geldiği sürece
ne kadar kötü olursa olsun bunu olağan karşılayan bir
toplum olmaya başladık. Bu durum bizim toplumsal
değerlerimizin erozyona uğradığının ve giderek asosyal
olmaya başladığımızın bir göstergesidir. Her geçen gün
ekonomik kaygılara hapsolmuş ve birbirinden bir adım
daha uzaklaşan bireyler oluyoruz.
Hayatımızın neredeyse her karesinde bir ekonomik
yaklaşım var artık. Daha iyi bir evde oturmak, daha iyi bir
arabaya binmek, daha iyi şartlarda yaşamak,
çocuklarımıza daha iyi imkânlarda bir eğitim sunmak
hayallerimiz son derece insani beklentilerdir. Ancak
farkında mıyız, etrafımızda kümelenen bütün satıcılar bu
beklentilerimize oynuyor. Sistem bize daha iyi
yaşamamız için sürekli bir şeyler satmaya çalışırken diğer
taraftan sattığı şeyin seçenekler içindeki en ucuzu olduğu
iddiasıyla etrafımızı sarıyor. Bizlerin algısı bir taraftan
tüketim yönünde pompalanırken diğer taraftan fiyat
hileleri ile yönlendiriliyoruz ve kafamız karışıyor. Sürekli
yayınlanan bu çarpıcı haberler, etrafımızdaki her şeyin
büyük bir hızla değişiyor olması başımızı döndürüyor.
Tüm bunların sonunda doğrular ve yanlışlar birbirine
karışıyor ve bizim için dünya artık daha güvensiz bir yer
haline geliyor. Bu korku ise bizi içimize kapanmaya itiyor
ve yalnızlaşıyoruz. Bu tünelin ucu pek de aydınlık değil.
İçinde bulunduğumuz bu girdaptan kurtulmak için her
birimiz aniden durup kendimize “Ne yapıyorum ben?”
6
edaktüel ocak•şubat 2015
diye sormak zorundayız. Biz gerçekten de zengin ama
yalnız yaşamak mı istiyoruz ki, o yöne doğru koşuyoruz?
Kaldı ki, bu sistem içinde zengin olabilme ihtimaliniz
nedir? Yok, eğer amacımız zengin olmak değil, sadece
ekonomik olarak ayakta kalabilmek ise yalnızlaşarak
ayakta kalma ihtimalimiz var mı sizce?
Değerli Okurlarımız,
Dünyada hüküm süren bu ekonomik düzende eğer siz
küresel bir şirketin sahibi değilseniz, ister zengin olmayı
hedefleyin ister ayakta kalmayı, ister mutlu olmayı
hedefleyin, isterseniz huzuru; etrafınızda
dayanışabileceğiniz insan sayısı azalıyorsa yanlış yöne
gidiyorsunuz demektir.
Tünelin aydınlık ucu diğer tarafta…
Lütfen, aniden durun gittiğiniz yöne bir bakın…
Sakin olun, sonrada başınızı diğer tarafa çevirin…
Etrafınızda size yakın olan ya da aynı yöne koşan
insanlarında aniden durmasını sağlayın...
Şimdi onlarla el ele tutuşun…
Birlikte sakin adımlarla aynı hedefe doğru yürümeye
başlayın…
Göreceksiniz ki artık daha güvende ve daha
mutlusunuz…
Bu bahsettiğim şeyin adı KOOPERATİFLEŞMEDİR.
Ve hemen her alanda kooperatifleşme olabilir…
Saygılarımla.
edaktüel sunuş
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
EDAK Yönetim Kurulu
Sekreter Üyesi
Yeni yıl,
yeni umutlarla
gelsin!
İnsanların çoğu
kaybetmekten korktuğu için,
sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor,
kendisini sevilmeye
layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor,
sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor,
eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten
korkuyor,
reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor,
gençliğinin kıymetini
bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor,
dünyaya iyi bir şey
vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor,
aslında yaşamayı
bilmediği için.
Shakespeare
8
edaktüel ocak•şubat 2015
Aslında hepimiz bir şeylerden
korkuyoruz. Yeni bir yıllı karşılarken
bile içimizdeki umut kadar korkuda
kaplıyor yüreğimizi, çoğu kez
hepimiz geçmişin mirasını
geleceğe taşırken bugünü,
yaşadığımız anı unutuyoruz...
Yaşamı ıskalıyoruz aslında, bazen
ıskaladıklarımız yağmur altında
ıslanmak, bazen en sevdiğimize
sevdiğimizi söylememek, bazen de
bir çocuğun yüzündeki
gülümsemeyi kaçırmak oluyor…
Birbirimize en çok sevgi mesajları
söylediğimiz, en çok iyi niyetlerde
bulunduğumuz, hayatımızla ilgili
kararlar verdiğimiz bugünler,
aslında takvimden kopan
sayfaların hayatımızdan çalınan
günler olduğunu daha iyi
hissettiğimiz günler…
Hep beraber daha güzel yaşamayı
öğrenmek için bu sayımızda, soğuk
kış günlerinde içimizi sıcacık
ısıtacak bir sayı hazırladık sizler
için… Soğuktan bedeninizi ve
kendimizi nasıl korumalıyız?
Yılbaşı, Sevgililer Gününü kutlarken
neler yapalım? Dostlarla keyifle bir
arada olmak güzel şey ama
yediğimize içtiğimize de dikkat
edelim, karaciğerimizi nasıl
koruyacağız ipuçları biz de …
Sağlıklı uykunun sırrı ne?
4 Şubat Kanser haftası ve biz de
meme kanserinin bilinmeyen
yönlerini, kimlerin risk altında
olduğunu araştırdık yazdık…
Çocuklu aileler ve çocuklarımız için
sömestr geldi, iyi ki geldi, iyi tatil
alternatifleri neler sizin için
araştırdık bulduk… İyi bir
dinlenmeyi hak ettiniz.
Çocuk demişken sevgili
meslektaşım Eczacı Meltem Kortel
“Eczacı Gözüyle” köşesinde “çocuk
yaralanmaları” konusunu işledi.
Kortel yazısında, her annenin
bilmesi gereken ufak tefek tedbirler
ve yardım istenmesi gereken
durumları anlatıyor.
Yararlanacağınızı umuyoruz.
Şu sıralar en çok duyduğumuz
kavramlardan biri de organik,
doğal ürünler biz de meslektaşımız
eczacı Reyhan Akay’ın kaleminden
buğday ruşeymini bizim için ele
almasını rica ettik. Bu ve bunlar
gibi hayata dair ne varsa
bulacağınız bir sayı hazırlamaya
çalıştık sizler için…
Hayatı beraber paylaşmak ve bu
yolda beraber yürümek için…
Tüm edaktüel ailesi olarak, yeni
yılınızı kutlarken ne varsa sevgiye
ve umuda dair hep hepimizle
olsun…
Sevgilerimle…
edaktüel etkinlikler
14. !f İstanbul
Paco Pena
12 Şubat 2015, 20:00, İş Sanat
Kültür Merkezi, İstanbul
40 yıldan uzun bir zamana yayılan kariyeriyle
bugün en büyük Flamenko gitaristlerinden ve
bestecilerinden biri olarak kabul edilen Paco Peña,
Flâmenko’nun gerçek ruhunu yaşattığı çığır açan
gösterileriyle tüm dünyada izleyenlerin hayranlığını kazanıyor. Özenle seçmiş olduğu dansçı, gitarist
ve şarkıcılardan oluşan topluluğu ile 1970 yılından
beri düzenli olarak performanslar veren sanatçı,
prömiyerini Nisan 2013’te gerçekleştirdiği yepyeni
projesi Flamencura ile ilk kez İş Sanat’ta!
12 Şubat 2015
!f 2013’ün Keş!f yarışmasında da
Sinema Yazarları Birliği (SİYAD)
Ödülü’nü alan “The Act of
Killing”in devamı niteliğinde
sayılan Joshua Oppenheimer
belgeseli “The Look of Silence”
Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da
gösterilecek.
“The Look of Silence”
Endonezya’da yaşanan katliamı
bu kez mağdurların ağzından
anlatıyor.
Buzlar Çözülmeden
29 Ocak 2015, 20:00
Tayyare Kültür Merkezi Bursa
Bilim Tüneli
12 Şubat 2015'e kadar açık
Mall Of İstanbul, İstanbul
Cevat Fehmi Başkurt'un ayrı adlı romanından
uyarlanan, kar yüzünden yolları kapalı kasabaya
gelen yeni kaymakamın hikâyesini anlatan oyun
Bursa Nazım Hikmet Kültür Evi tarafından sahneleniyor ve Nurhan Tekerek tarafından yönetiliyor.
Küreselleşen bilim, bilim iletişiminde yeni nesil,
multimedya sergi içerikleri ve çok daha fazlası sizi
bekliyor! Bilim ve teknolojinin geleceği nasıl
değiştireceğini gösteren Bilim Tüneli Sergisi’nde
büyüleyici bir deneyim yaşayacak, evren, madde,
yaşam, karmaşıklık, beyin, sağlık, enerji ve toplum
konularında gelecekte neler olacağını bugünden
öğreneceksiniz.
Fettah Can
24 Ocak 2015, 21:00
Jolly Joker, Antalya
Üçüncü solo albümü Yalanlar Cumhuriyeti'ni
yayımlayan Fettah Can, 24 Ocak 2015'te Jolly
Joker Antalya'da hayranlarının karşısına çıkıyor.
Jolly Joker Antalya
İsmet Gökçen Caddesi Lider Plaza No:10/b
10 edaktüel ocak•şubat 2015
8. Çukurova Kitap Fuarı
13-18 Ocak Adana
TÜYAP Adana Fuarcılık A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar
Birliği işbirliğiyle, Çufaş Çukurova Fuarcılık Anonim
Şirketi, Adana Valiliği ve Adana Büyükşehir
Belediyesi desteği ile düzenlenen Çukurova 8.
Kitap Fuarı, 13-18 Ocak 2015 tarihleri arasında
TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre
Merkezi’nde açılıyor.
Bu yıl 250 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun
katılımıyla gerçekleştirilecek olan Çukurova Kitap
Fuarı’nda 60 kültür etkinliği düzenlenecek.
6 gün süresince düzenlenecek imza günleri ve
etkinliklerde onlarca yazar okurlarıyla buluşacak.
Fuarın geçmiş yıllarda olduğu gibi kitapseverlerin
yoğun ilgisi ile karşılaşması bekleniyor.
edaktüel etkinlikler
Flying Superkids /
Uçan Yumurcaklar
23 Ocak - 28 Ocak, TİM Show
Center, İstanbul
Hayal Kahvesi Shining Stars Sunar:
Shantel & Bucovina Club Orkestar
4 - 11 Şubat, Ankara , İzmir , İstanbul , Adana , Gaziantep
Balkan müziğinin süperstarı Shantel ve Bucovina
Club Orkestar, Hayal Kahvesi Shining Stars etkinlikleri kapsamında sizlerle buluşuyor.
Türkiye'de Balkan ve geleneksel Güneydoğu
Avrupa müziği dinleyen oldukça geniş bir kitlenin
tek bir süperstarı var: Shantel! 2000'lerin ortalarında Türkiye'deki ilk konserlerini vermeye başladığında hızla sevilen ve vazgeçilmez müzisyenlerden
biri olan Shantel, aynı dönemde Avrupa coğrafyasını da baştan aşağı fethetmeyi başardı. "Disko
Partizani" adlı şarkısını listelere gönderdiğinde ise
dönüşü olmayan zirveye bayrağını dikmeye hazırlanıyordu. Çılgın komedyen Ali G'nin canlandırdığı
Borat'ın film müziklerine de imza atan Shantel,
boyutlararası Balkan ritimlerini kendine has bir
tutkuyla müziğe dönüştürmesiyle tanınıyor.
Elektronik müzikten de olabildiğince beslenen bu
deli dolu adam, en az kendi kadar enerjik orkestrası ile tüm konserlerinde tozu dumana katmaya
devam ediyor!
Romeo e Giulietta
21 - 25 Şubat, İstanbul
Shakespeare’in 420 yıl önceki hayali, bugünün
hayal gücüyle İstanbul'da...
Cesur bir prodüktör, çılgın bir yönetmen ve 45
eşsiz oyuncu, dansçı ve akrobat; Shakespeare'in
o günlerde hayal bile edemeyeceği 3 boyutlu
dijital bir sahnede bu unutulmaz hikayeye yeniden hayat veriyor.
Tüm dünyada kendi türündeki tek şov olarak bilinen ve TİM Show Center'da daha önceki yıllarda 2
kere sergilenip büyük beğeni toplayan "Uçan
Yumurcaklar", yer çekimine meydan okuyor, sahnede adeta uçuyor, şarkıları ve danslarıyla sizi
bambaşka bir hayale sürüklüyorlar...
Gösterileri tüm dünyada sabırsızlıkla beklenen bu
süper çocuklar bugüne kadar 35 ülkede milyonlarca seyirci karşısında şarkı söyledi, dans etti, akrobasi yeteneklerini sergiledi.
8 Kadın
31 Ocak 2015, 20.00
1 Şubat 2015, 16.00
Sahne Tozu Tiyatrosu
Haldun Dormen Sahnesi
SGK Blokları Konak İzmir
1950 yılında Fransa'daki taşra kasabalarından
birinde Noel gecesi etrafı karlarla çevrilmiş, ulaşıma kapanmış bir evde geçiyor. Baba Marcel öldürülmüştür, katil ev halkından biridir. Oyun, başından sonuna kadar katilin kim olduğunun araştırılmasıyla geçer ve finalde çözülme yaşanır.
Sevgililer
Günü Fuarı
6-15 Şubat 2015
CNR Expo Yenişehir
Fuar Alanı hediyelikler ve
yöresel ürünler sizi bekliyor.
12 edaktüel ocak•şubat 2015
edaktüel 14 şubat sevgiliye özel
GOLDEN ROSE
LIPGLOSS LUXURY
17,50 TL
Yoğun renk veren ve
nemlendiren özel tekstüre
sahip bu lipgloss
dudaklarınızda olağanüstü
parlak ve renkli bir görünüm
yaratarak uzun süre çekici
ve seksi dudaklara sahip
olmanızı sağlar.
DOVE MEN
17,50 TL
GOLDEN ROSE
RUJ RICH COLOR
Metalik (metallic), mat (creamy) ve ışıltılı
(shimmering) olarak aynı seride sunulmakta
olan özel içerikli bu ruj serisi, içeriğindeki
E Vitamini ve Shea Butter sayesinde
dudaklarınızı besler ve nemlendirir, uzun süre
gerçek güzellik ve bakım sağlar.
5 TL GOLDEN ROSE
DOVE
MAGNETIC NAIL LACQUER
22,50 TL
DERİ ÇANTA HEDİYELİ 3'LÜ ÜRÜN SETİ
Duş Jeli Extra Fresh 250 ml (1 adet)
Micro-Moisture teknolojisi ile cildinizi temizlerken
bakım da yapar.
Kolayca durulanır.
Cream Bar Extra Fresh 90 gr (1 adet)
Kolayca durulanan, temizlik ve ferahlık hissi veren
ürün, cildi derinlemesine temizler.
Sprey Deo Extra Fresh 150 ml (1 adet)
Ter kokusuna karşı 48 saat etkili olan ürün,
1/4 nemlendirme teknolojisi sayesinde
cildi tahrişe karşı korur.
27,50 TL
MAKYAJ VE BAKIM ÇANTASI
Original Vücut Spreyi (1 adet),
Original Body Silk 75 ml (1 adet)
Purely Pampering Duş Jeli (1 adet),
Original Cream Bar (1 adet)
Çizgili, yıldızlı ve balıksırtı olmak üzere
3 farklı magnet serisinden oluşan
oje serisi ile tırnaklarınızda göz alıcı
ve olağanüstü desenler yaratın.
JAGLER
BAYAN PARFÜM SET 60ML EDT
GOLDEN ROSE
25,90 TL
GOLDEN FOND COMPACT
Deodorant Hediyeli
Jagler Eau de Toillette,
şık şişesinde size lüksü yaşatıyor. Üst
notalarda baharat karşılıyor, orta notalar
çiçeksi, gül ve menekşenin eşsiz birlikteliği
ile açılıyor, alt notalar odunsu ve misk ile
teninize yerleşiyor.
23 TL
Kapatıcı dokusu ve formülündeki
E vitamini ile cildi korur,
nemlendirir ve yumuşaklık
kazandırır. Uzun süre kalıcı
makyaj için son derece idealdir.
GOLDEN ROSE
3D FANTASTIC LASH
15 TL
3D Fantastic Lash Mascara
geliştirilmiş yeni formülü ve
özel tasarım esnek fırçası ile
kirpikleri dipten uca
tarayarak maksimum
kıvrılma, uzun ve dolgun bir
görünüm sağlar. İçeriğindeki
yoğun siyah micro-black
pigmentler kirpiklerinize gün
boyu daha siyah, uzun ve gür
bir görünüm kazandırır.
14 edaktüel ocak•şubat 2015
GOLDEN ROSE
25 TL TOP ALLIK
Fırçayla uygulaması kolay
rengarenk sihirli minik toplar,
yumuşak ve ipeksi dokusuyla parlak,
kadifemsi ve doğal bir görünüm verir.
GOLDEN ROSE
GOLDEN FAR WET&DRY
35 TL
Uzun süre kalıcı etkisiyle gözlerinizde
harika bir görünüm yaratır. Birbiriyle
uyumlu farklı renk çeşitlerine sahiptir.
Çekici bakışlar için kuru, kalıcı ve
dramatik etki için ıslak uygulanabilir.
edaktüel sevgililer günü
Sevgililer Günü'ne
hazır mısınız?
Sevdiğiniz kişiyle bugünü nasıl geçireceksiniz karar verdiniz mi? Peki, ya hediye? En romantik strese hazırlıklı olun…
İnsanı hayata bağlayan, sıcacık
bir duygu aşk. Ona duyduğunuz
sevgiyi bir güne ya da bir ömre
değil, sonsuzluğa taşımanın en
anlamlı hali…
Ünlü düşünür Augustinus’un da
dediği gibi “Sevgi ruhun güzelliğidir.” Siz nasıl görmek isterseniz
aslında öyle görünür size aşk.
Genellikle aşk denilince pembe
bulutlar akla gelir ama hepimizin
de bildiği gibi aşk aslında birazda acıdır. Aristo da bu görüşe
“Sevmek acı çekmektir” diyerek
katılır. Filozof bu sözün ardından “Sevmemek ölmektir” diyerek ekler: “Sevmek zevktir ama
yalnız sevilmenin hiçbir zevki
yoktur.” İki kişi arasında oynanan bu oyunda mutluluk kadar
acı da aşka dairdir. Yalan bile
olsa aşk, inanmak istediğimiz en
güzel hikayedir.
Her aşk farklı yaşanır ama tek bir
dille anlatılır. Aşkın en iyi anlatımı da hangi dilde olursa olsun
“Seni seviyorum”dur. Yakup
Kadri’nin de dediği gibi, “Hiçbir
kadın yoktur ki ‘Seni seviyorum’
sözü karşısında hissiz kalsın.”
Sevgilinize kalpten söylediğiniz
bu söz, eminiz ki aşkı nızı anlatmanın en doğru yolu olacaktır.
Kim ona bundan daha anlamlı
bir hediye verebilir ki?
Sevgililer Günü için önünüzde
birbirinden hoş seçenekler var.
Güzel bir akşam yemeğinden,
beş yıldızlı otelde konaklamaya
kadar her şeyi düşünebilirsiniz.
Birini seçin ve onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin.
Evlere hediye servisi
Her sene sevgililerin heyecanla
beklediği, kimini “Sevgilime ne
alacağım?” derdinin kapladığı
Sevgililer Günü eski Roma'dan...
Eski Roma’da 14 Şubat günü
Roma tanrı ve tanrıçalarının
kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Kadınlık ve
Evlilik Tanrıçası olarak da biliniyordu. 15 Şubat gününde
ise Lupercalia Bayramı başlıyordu. Bu bayram gençler
için önemliydi. Genç kızlar
isimlerini küçük kağıt parçalarına yazıp bir kavanoza
16 edaktüel ocak•şubat 2015
koyar, genç erkekler ise kavanozdan bu kağıtları çekerek
üzerinde hangi kızın ismi
yazıyorsa o kızla bayram
eğlenceleri boyunca beraber
olurlardı. Bu birliktelikler birbirine aşık olan çiftler için
genellikle evlilikle sonlanıyordu. O dönem hükümdar
olan İmparator 2. Claudius,
ordusunda savaşacak asker
bulamıyordu. Ona göre bu
Sevgililer Günü için alışveriş
telaşı, birbirinden şık ürün alternatişeriyle keyifli hale dönüşüyor. Ayrıntılara olan düşkünlüğünüz, sevginizin gücü konusunda fikir verir. Sevgilinizin
yaşam biçimi ve zevkine uygun
modeli belirlediğinizde onu
mutlu etmekte zorlanmazsınız.
Önemli olan onu düşündüğünüzü hissettirmek. Bunun için
hediyenin içine koyacağınız özel
bir not yeterli olabilir.
Büyük alışveriş merkezleri geniş
ürün yelpazesiyle hediye seçiminde kararsız kalanlara birçok
seçeneği, aynı mekan içinde
sunuyor. Aşkın eğlenceli kısmını
öne çıkarmak isteyen biriyseniz
kalpler, komik grafikler ya da
durumun tek sebebi Romalı
erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi.
Bu nedenle Roma’daki tüm
nişan ve evlilikleri yasakladı.
Aziz Valentine de
Claudius’un hükümdarlığı
zamanında Roma'da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi
papaz olan Aziz Marius ile
birlikte yasağa rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye
devam etti. Ancak imparator
bu durumu bir süre sonra
romantik mesajlarla süslenmiş
duvar saatleri ya da masa süsleriyle aşkınızı hem sempatik hem
de ekonomik bir yolla ifade edebilirsiniz. Eğer aşka biraz heyecan katarak sevgilinizi şaşırtmak
istiyorsanız, yaratıcı olmanız
gerekiyor. Ona sevdiği şarkılardan oluşan özel bir CD veya
sadece size özel olacak bir web
sitesi tasarımını önerebiliriz.
14 Şubat’ta aşkı en mükemmel
ve romantik şekilde yansıtmanın
bir yolu da takılar. Ona alacağınız yüzük ya da bileklik ile ellerini süsleyebilir; zarif bir broşla
şıklığına şıklık katabilirsiniz.
Tüm aşıklara klasik bir hediye
olarak da “aşkın taşı” pırlanta
öneriliyor.
öğrendi. Aziz Valentine
tutuklandı ve sopa ile dövülerek öldürüldü. MS 270 yılının 14 Şubatı Hıristiyan şehitliğine gömüldü. Bunun üzerine gençler isimlerinin azizlerle birlikte anılmasını istedikleri için Lupercalia
Bayramı’nın başladığı günü
Aziz Valentine Günü olarak
kutlamaya başladılar. O gün
bugündür her yılın 14 Şubat’ı
Sevgililer Günü olarak kutlanmaya devam ediyor...
edaktüel gündem
Soğuk
havalara
karşı
yapılacaklar
listesi...
Değişen hava koşulları ve buz gibi bir soğuk hastalıklara da
kapı aralıyor. Peki, kendimizi nasıl sağlam tutacağız?
Soğuklardan korunmanın ve hasta olmanın önüne geçmenin
pek çok yolu var. Öncelikle giyimden beslenmeye kadar bir
dizi kurala dikkat etmemiz gerekiyor. Bu şekilde vücut direncimizi yükseltip, bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz.
Koruyucu ürünler ve bakım ürünleri de kış aylarını hasarsız
atlatmanızı sağlıyor. Peki, nelere dikkat etmeliyiz?
18 edaktüel ocak•şubat 2015
Kıyafet seçimi
önemli; aşırı kalın
giyinmemek lazım
Aslında uzmanların söylediği gibi, soğuk
hava değil, düşen vücut ısısı hasta ediyor.
Kat kat giyinmek hüner değil, örneğin.
Çünkü tam tersi terlememize neden olarak
daha çok hasta olmamıza sebep oluyor. Bu
durumda terin yol açtığı soğuk ortam vücut
direncimizin daha çok düşmesine yol açıyor.
Önemli olan, aşırı terlemeye veya üşümeye
sebebiyet vermemek. Vücut sıcaklığını da
sabit tutmaya çalışmak. Bu yüzden uzmanlar, kalın kazak yerine 2-3 kat ince kıyafet
giymeyi öneriyor. Soğuklarda yünlü ve
pamuklu atletlerden kaçınmakta da fayda
var. Yünlü yerine teri dışarı yansıtabilen polyesterler ve likralı atletler, hatta termal özellikli olanlar daha çok öneriliyor. Aslında
genel olarak yün yerine kaz tüyü tercih edilmesi gerek. Kaz tüyünden kıyafetler soğuğu
geçirmeme ve iyi bir izolasyon oluşturma
özelliğine sahipler. Atkıyı, bereyi ihmal etmeyin.
Ancak iş atkıya, bereye ya da çoraba gelince
iş değişiyor. Vücut ısısının düşmesini engellediği için çorap giyilmesi şart. Ağız, burun
ve boğazın atkıyla kapatılması, bere ve şapka
takılması da aynı şekilde önemli.
Böylelikle solunum yoluyla bulaşan mikrop
ve enfeksiyonlardan kendimizi koruyabiliyoruz. Ve yine vücudumuz ile dış ortam arasındaki sıcaklık farkını önleyerek vücut
direncimizin düşmesini de engelliyoruz.
Vücut ısısı düştüğü anda eller, ayaklar üşümeye başlıyor. Ayaklar üşümeye başladığı
zaman, sinir refleksleri aracılığıyla boğaz
kurumaya başlıyor ve dolayısıyla vücuda,
hastalığa neden olan virüsler giriyor.
2015 ocak•şubat edaktüel
19
edaktüel gündem
Faydalı kış
içeceklerini
mutfağınızda
bulundurun
Cildinizi
koruyun
Soğuk havayla birebir temas içinde olan el
ve yüz gibi bölgelerinizi nemlendirici ya da
güneş koruyucu kremlerle korumanız gerek.
Cilt bakımı yazın olduğu kadar kış aylarında
da önemli. Çünkü özellikle karlı havalarda
güneşe ve soğuğa bağlı olarak yüzde ve ellerde kahverengi lekeler ya da kızarıklıklar ortaya çıkabiliyor. Kışın cilt bakımına dikkat
edilmez ise kırışıklık, çatlama ve sarkma gibi
problemler de meydana gelebiliyor. Cilt
üzerinin ter ve yağ salgısı ile sürekli örtülü
olması ise yağ bezi hastalıklarının (akne,
kistler) artmasına neden olabiliyor. Bunun
için yüz ve vücudumuzda yağlı sabun, jel ve
nemlendirici kullanılmalı. Kullanılan ürünlerin yan etkisiz, anti alerjik olmasına dikkat
edilmeli. Kuru cilt tipi sabun bileşenleri içermeyen losyonlar ile temizlenmeli. Kışın deri
tipine göre sıklığı ayarlanarak peeling ve
maskelerle de derinin ölü tabakasının yenilenmesi gerekiyor.
20 edaktüel ocak•şubat 2015
Bitkiler ve C vitamininden
faydalanın.
Özellikle bu mevsimde bağışıklık sisteminin
takviyeye ihtiyacı vardır. Bunun içinde bitkilerden faydalanabilirsiniz. Ihlamur, kuşburnu
veya papatya çayı soğuk aylarda hem içinizi
ısıtacak hem de sağlıklı bir kış geçirmenizi
sağlayacaktır. Vücut C vitamini üretemez,
ama özellikle bu vitamine grip mevsiminde
ihtiyaç duyar. C vitamini, vücudu virüs ve
bakterilere karşı korur, aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir. Vücudun günlük
C vitamini ihtiyacını karşılamalısınız.
Günde 5 öğün meyve ve sebzelerle beslenirseniz, vücudunuzun ihtiyacı olan C vitaminini karşılamış olursunuz. Fakat her gün bu
şekilde beslenmediğinizi göz önünde bulundurursak, C vitamini takviyesi yapmanız
önem kazanıyor. Dikkat etmeniz gereken
nokta, C vitamini takviyesini gün içinde birden değil, küçük miktarlar halinde yapmanız. Çünkü vücut C vitaminini kolay kolay
depolayamıyor. Birden yapılan C vitamini
takviyesi de bu durumda pek işe yaramıyor.
Ayrıca yeşil çay ve çinko öneriliyor. Bu kombinasyonun bağışıklık sistemini güçlendirici
etkisi var. Çinko; peynir, yumurta sarısı,
yulaf ezmesi, tropikal meyvelerde ve tavuk
kanadında bulunuyor. Yorgunluğunuz
atmak istediğiniz zaman, yarım fincan kaynar süte taze veya kurutulmuş nane yaprakları ekleyin. 3-5 dakika çekmesini bekleyin
ve soğumadan için. Eğer sütü fazla sevmiyorsanız, nane yapraklarını koyu çaya da
ekleyebilirsiniz. Nane yapraklarını en fazla 3
dakika çayın içinde bırakın.
Ihlamur, kış aylarında bağışıklık
sisteminin güçlenmesinde ve
soğuk algınlığında bire birdir. İçine
bir miktar bal karıştırılıp tüketilirse
mide ülserine de faydalı. İçinde
yüksek miktarda antioksidan
bulunduran Ada Çayı da, antibiyotik etkisi yaratıyor, grip ve nezle
gibi hastalıklara karşı önleminizi
almanızı sağlıyor. İçeriğinde A, C,
B1 ve B12 vitaminlerini bulunduran Kuşburnu Çayı ise vücudu kış
hastalıklarından koruyup, şeker
hastalığına ve göz hastalıklarına
iyi geliyor. Ayrıca kanın temizlenmesi, romatizma ağrıları ve bağırsağı yumuşatmaya karşı da faydalı. Mide krampları, safra kesesi, kronik güçsüzlük, bağırsak rahatsızlıkları, romatizma ve sinirsel
rahatsızlıklara karşı da Biberiye
Çayı etkili.
edaktüel gündem
Spor yapın
Vücut direncinizi korumak ve kendinizi iyi
hissetmek için en etkili yollardan biri de
spor yapmak. Haftada 2-3 kez 30 dakika
yürümeye gayret edin. Hava çok soğuk olsa
bile emin olun yürürken ısınacaksınız.
Ancak böyle durumlarda başınızı korumayı
ve şapka takmayı ihmal etmeyin. Daha fazla
vaktiniz varsa bisiklete binmek ya da bir
kapalı havuza üye olmak iyi bir seçenek olabilir. Bu tür sporlarla sadece bağışıklık sisteminizi güçlendirmekle kalmaz, vücudunuzun endorfin salgılamasını da sağlarsınız.
Birçoğumuz soğuk havaların
gelmesiyle kendimizi yorgun
hisseder ve hiçbir şey yapmaz hale geliriz. Keyfimiz
yoktur, öylece günlerin geçmesine odaklanırız. Oysa
yazın olduğu kadar, kışın da
keyfini çıkarmak mümkün.
İşte size, soğuk kış günleri
için birtakım öneriler...
Sauna ve masaj seçeneğini
göz önünde bulundurun
Sauna rahatlama ve bağışıklık sistemi için iyi
gelir. Saunada vücut sıcaklığı artıp, ardından
alınan soğuk duşun etkisiyle yeniden düştüğü için vücudu da hava değişimine alıştırıyor. Yani sıcacık bir evden soğuk havaya çıktığınızda vücudunuzun yaşadığı ani hava
değişiminin etkisini bu şekilde azaltabilirsiniz. Tansiyon problemi olanlar ise, sauna
yerine buhar banyosunu tercih edebilir.
Vücuda uygulanan her türlü masaj da bizi
hem zihinsel olarak rahatlatır hem de konsantrasyon gücümüzü arttırır.
Psikolojinizi sağlam tutun
Hava kapalı ve pusluysa insan psikolojisi de
bir düşüş eğilimine giriyor. Pek çok insan
kendini neşesiz, hatta gergin hissediyor. Bu
da hastalıklara davetiye çıkartıyor. Gripten
korunmak için, ilaçların yanı sıra moralinizi
de yüksek tutmanın büyük önemi var.
Çünkü ancak zihninizin gevşediği anda
mikropların vücudunuza girme şansı azalır. Stresten olabildiğince uzak durmaya çalışın ve uykunuza dikkat edin. Stres vücudu22 edaktüel ocak•şubat 2015
Evde
eğlence
hayatınızı
canlandırın
Sokağa çıkmak her zaman içinizden gelmiyorsa evde de yapılabilecek pek çok etkinlik
var. Kutu oyunları bunların başında geliyor.
İşte size birkaç öneri:
nuzun fazla miktarda kortizon üretmesine
sebep oluyor ve bu da bağışıklık sisteminizi
zayıflatıyor. Stresi en aza indirmek öncelikle
sağlığınız için şart. Bunun için en iyi yollardan biri kendinize zaman ayırmaktır. İşiniz
ne kadar yoğun olursa olsun sevdiğiniz şeyleri yapmayı ihmal etmeyin. Öncelikle mutlaka bir hobi edinin. Sinir sistemine bağlı
sorunlara, çarpıntı, huzursuzluk ve baş dönmesine de Melisa Çayı önerilebilir; çünkü
yatıştırıcı özelliğe sahip.
Renklerin gücüne inanın
Evinizi ve kıyafetlerinizi renklendirmek kış
aylarının kasvetini atacak yöntemler arasında. Hiç olmadı kullanacağınız şemsiyeyi
renkli olanlarından seçin. Renklerle tedavi
uzmanlarına göre; özellikle kış aylarında
sıcak ve soğuk tonların arasında kalmanız
altı derecelik sıcaklık farkları oluşturuyor.
Buna göre öncelikle soğuk renge sahip olan
beyaz ampulünüzden kurtulup, yerine daha
sarımsı renkleri seçin. Pembe bir yorgan ve
mavi bir pijama da size iyi gelecektir.
Kendinizi şımartın
Kış aylarının ritüellerini ihmal etmeyin.
Örneğin kestane kebap, soğuklar için hem
eğlence ve hem de faydalı bir besin zincirine
dahil olmaktır. Kış aylarının olmazsa olması
salep içmeyi de unutmayın. Hazmı kolaylaştıran salep özellikle mide rahatsızlıklarına
çok iyi geliyor. Öksürük ve bronşit hastalıklarında da öneriliyor. Bedene ve ruha iyi
gelecek başka sıcak içecekler de var. Sıcak
-Tabu XL'da: Tabu XL'da tam 4 farklı anlatım şekli var. Burada klasik oyunun yanı sıra
çizerek, Tabu kuklasıyla ve en fazla 15 kelime kullanarak anlatımını kurabiliyorsunuz.
Bir de Tabu Elektronik var. Tabu
Elektronik'te kelimeler ekranda görünüyor;
zamana karşı yarışta Tabu kelimelerini kullanmadan en çok kelimeyi anlatan takım
oyunu kazanıyor. Oyunun puanlaması da
otomatik olarak yapılıyor. çikolata bunlardan biri. Evde kendiniz yapmak isterseniz; 100 gram çikolatayı kırıp eritin. 100 ml çiğ krema, yarım litre süt, biraz
tuz, üç yemek kaşığı kakao ve bir çay bardağı
tozşekerle birlikte beş dakika pişirin.
Kaynayan karışımınıza erittiğiniz çikolatayı
ekleyip iyice karıştırın. Bir diğer önerimiz
ise elbette sıcak şarap olacak. Derin bir
kapta bir litre portakal suyunu kaynatın, birkaç halka dilimi portakal, tarçın ve bir tutam
karanfil ve ağız tadınıza göre toz şeker ekleyin. Kaynar kaynamaz bir şişe şarabınızı
ekleyin ama şarabı kesinlikle kaynatmayın. -Scrabble: Kelimeleri birbirine bağlama
mantığı üzerine kurulmuş bu oyun, bulmaca
modasını, Scrabble oyun tahtası üzerinde
harflerin sayısal değerlerini kullanarak birçok farklı skor elde etmenizi sağlıyor. Oyunun amacı en yüksek skoru elde etmek. -Cranium: Ödüllü kutu oyunu Cranium,
sıra dışı bir eğlence. 16 aktivitenin yer aldığı
600 kartla oyuncular, kimi zaman sahnenin
yıldızı, kimi zaman kelimelerin efendisi ya
da şaheserler yaratan bir sanatçı olabiliyor. Katlamalı oyun alanıyla oyunun süresi ayarlanabiliyor.
-TrivialPursuit: Dünyanın en sevilen genel
kültür oyunu Trivial Pursuit, 6 farklı kategoride tam 2400 soru ile karşımıza çıktı. Bilgi
dağarcığına güvenenler, gündemi yakından
takip edenler, hafızası çok güçlü olanlar ya
da güçlendirmek isteyenler için… -My Monopoly: Bu yeni versiyonda kendi
Monopoly'nizi tasarlayabiliyorsunuz. My
Monopoly uygulaması ile piyonları, oyun
alanını, Şans ve Kamu Fonu kartlarını istediğiniz gibi oluşturabiliyor, aileniz ve arkadaşlarınızla kendi Monopoly'nizi oynayabiliyorsunuz. Dilerseniz kutudaki oyun parçalarını değiştirmeden de klasik Monopoly oyununa hemen başlayabilirsiniz.
2015 ocak•şubat edaktüel
23
edaktüel gündem
• Eczacı Meltem Kortel •
H
er çocuğun dünyaya
gelişi bir mucize…
Anne, baba için dünyanın en değerli varlıkları. İlk
kucağımıza aldığımız andan itibaren ona bir şey olacak diye
içimiz titrer, gözümüzden bile
sakınırız. Oysa en güvenli olarak
bildiğimiz evlerimizde bile onları bekleyen tehlikeler vardır.
Çocuklar bazen hiç aklımıza
gelmeyen şeylerden oyun olarak tehlike yaratır. Anne baba
olarak muhtemel tehlikeleri
önlemek, hiç beklenmedik
kazalara karşı bilinçli olmak
zorundayız. Gelin şimdi sizlere
kılavuz olacak “yaralanmalartedbirler ve yapılacaklar” konusunda bilgilenelim.
Deri
yaralanmaları
Ev kazalarının en kapsamlı
konusu deri yaralanmalarıdır.
Deri kesiklerinin her durumunda tetanos kapma riski vardır.
Bu nedenle çocuğunuzun tetanos aşısını ihmal etmeyin.
Çürükler
Soğuk kompres uygulaması
şarttır. Buz torbası ya da temiz
bir beze sarılı buz ile uygulanır,
buz direk deriye sürülmemeli24 edaktüel ocak•şubat 2015
Düşe
kalka
büyürken…
dir. Kompres uygulamasının
süresi yarım saattir. Çürükler
genellikle 2-4 hafta içinde iyileşir. Çürük renk değiştirerek
dağılır, morumsu siyah, kırmızımsı mavi ve en son sarımsı
yeşil renk şekline dönüşür.
Özellikle ateşle beraber ortaya
çıkan berelenmelerde mutlaka
hekime başvurulmalıdır.
Sıyrıklar
Sıklıkla dizler ve dirseklerde
görülür. Derinin üst tabakası
sıyrılmış, kırmızı ve hassas bir iz
bırakmıştır, hafif kanamalı da
olabilir. Temiz bir bez veya gazlı
bezle su ya da sabunla temizlenmelidir. Eğer çocuğunuz bunu
yapmanıza izin vermiyorsa
küvete su doldurarak yara olan
yerini suya sokun. Kanama
varsa ve durmuyorsa hafif baskı
uygulamalısınız. Eğer sıyrıklar
derin ve kanaması hala durmuyorsa doktora başvurmalısınız,
antiseptik veya krem uygulanıp,
bandaj uygulaması yapılabilir.
Kesikler
Derhal basınç uygulayarak
kanamayı durdurmanız gereklidir. Yaralanmış bölgeyi kalp
hizasından yukarıya kaldırın. 15
dk. İçinde kanama durmaz ise
basınç artırılmalı çok sıkı olmayan bandaj uygulanmalı. Yara
çok derin ise mutlaka doktora
götürülmeli, dikiş atılmasına
ihtiyaç duyulabilir.
Baş yaralanmaları
Baştaki damarların çokluğu
nedeniyle küçük bir yaralanmada bile fazla kanama görülebilir
ve şişlikle devam eder.
Çocukların çok hareketli oyunlarında ufak tefek baş yaralanmaları oluşması her zaman
mümkündür. Fakat kafaya ciddi
bir darbe geldiğinde çocuğu en
az 6 saat gözlem altında tutmak
gerekir. Bazen hemen bazen de
2-3 gün sonra ciddi etkiler ortaya çıkabilir. Az sonra sayacağım
durumlar olduğunda hekime
götürünceye kadar şunları
yapın:
n Başı bir yöne dönük olacak
şekilde sakince yatırın.
n Boynun hasar gördüğünden
şüpheleniyorsanız kesinlikle
hareket ettirmeyin
n Soluk alışları veya kalp atışları durursa hemen suni teneffüse
başlayın.
n Bilinç kaybı, bir türlü dinmeyen baş ağrısı varsa ayılamama
halindeyse kusuyorsa kulak veya
burunda kanama varsa gözlerin
çevresinde kulakların arkasında
siyahımsı mavi alanlar beliriyorsa kafatasında çukurlaşma varsa
yürüme de güçlük yaşıyorsa
çocuk mutlak zaman kaybetmeden doktora götürülmelidir.
Zehirlenmeler
Yanıklar
Elektrik çarpması
Temizlik maddeleri ilaçları, bitkiler, yılan, akrep, arı, böcek gibi
hayvanlar potansiyel tehlikelerdir. Zehirlenme belirtileri olarak; uyuşukluk, huysuzluk,
düzensiz kalp atışı, hızlı soluk
alıp verme, ishal kusma, gözlerde sulanma, terleme, ağız suyunun çıkması, derinin sıcak ağzın
kuru olması, titreme, çarpıntı,
havale, gözbebeklerinin çok
küçük ya da büyük olması sayılabilir.
Sobalar, mutfakta sıcak su, ocak,
fırın, ütü hepsi potansiyel tehlikelerdir. Eğer yanık parmak, el,
ayak kol ve bacaklarda oluştuysa
ve birinci derece yanıksa yanan
bölgeye soğuk su uygulanmalıdır. Gövde ve yüzdekiler için bir
bezle soğuk kompres uygulanmalıdır. Uygulama 15-30 dakika
boyunca devam ettirilmeli. Buz,
yağ ya da yanık kremi uygulayın,
deride baloncuklar oluştuysa
patlatmayın. Kızarıklık ve acı
birkaç saatten fazla sürerse, derinin geniş bir alanı su kabarcığı
şekline dönüşmüşse, yanık alan
çocuğun elinden büyükse
hemen hekime götürülmelidir.
Elektrik prizleri, kaçak yapabilecek elektrikli aletler, suyla temas
eden elektrikli aletler tehlikeyi
oluşturur. Hemen elektrik kaynağının fişi çekilmelidir.
n Eğer çocuğunuzda bu belirtiler varsa ve bu belirtilerin başka
bir açıklaması yoksa çocuğunuzun tehlikeli bir maddeyi yuttuğunu gördünüzse ya da tehlikeli
maddenin boş şişesini elinde/
yakınında gördünüzse hemen
114 numaraları Zehir Danışma
merkezini ya da hastaneyi arayın.
n Aramayı yaparken maruz
kalınan zehirli maddeyle ilgili
bilgi vermeye hazır olun.
Verilecek bilgiler: Zehirli maddenin adı (ilaç ya da temizlik
maddesiyse prospektüsü, şişesi
ya da kutusu), bitkiyse tarifi
(hastaneye gidilecekse bitkinin
yaprağından bir parça), zehirlenmenin zamanı, ne kadar
zehirli madde yutulduğu/alındığı, varsa oluşan belirtiler, varsa
yapılan müdahale/tedaviler.
Çocuğu kuru ve metal olmayan
(tahta, plastik bir obje ya da
kitap olabilir) bir objeye kaynaktan ayırın. Çocuk suyla
temas ediyorsa kesinlikle suya
basmayın. Çocuk elektrik kaynağından ayrıldıktan sonra 112
acil’i arayın. Eğer çocuk nefes
almıyorsa ya da kalp atışı durmuşsa derhal suni solunum
yapılmalıdır. Elektrik çarpmalarında oluşan yanıklara mutlaka
doktorun tedavisi gerekir. Sakın
müdahale etmeyin.
Tabii ki çocuklarımızı her an
gözümüzün önünde tutmamız
mümkün değil ama evde onlara
göre bir düzenleme yaparsak
mevcut tehlikeleri mümkün
olduğu kadar uzaklaştırırsak ve
başlarına bir şey geldiğinde nasıl
müdahale edeceğimizi bilirsek
onların yaşamlarını sağlıklı bir
şekilde sürdürmelerini sağlarız.
Onları sevmek, çok sevmek
kadar korumamız da gerekiyor.
Çocuklarımızla birlikte kazalardan uzak, sağlıklı ve de mutlu
zamanlar diliyorum hepinize…
n Çocuğunuz bilincini kaybetmişse soluk alıp almadığını ve
kalp atışı olup olmadığını kontrol edin. Nefes almıyor ya da
kalp atışı durmuşsa suni solunuma başlayın.
n Zehirlenmeleri kendi kendinize tedavi etmeye çalışmayın.
Zehirlenme durumunda ağızdan bir şey vermeden önce
(yiyecek, içecek ya da kusmayı
teşvik edecek herhangi bir şey)
doktordan bilgi alın.
Zehirlenmelerde hatalı müdahaleler çocuğunuza daha çok
zarar verir.
2015 ocak•şubat edaktüel 25
edaktüel anne ve çocuk
• Deniz Çaba •
Çocuklarımız
sömestr tatilini
nasıl geçirmeli?
26 Ocak-6 Şubat 2015’te
okullar tatile giriyor ve
çocuklar evde olacak. Bir
planınız var mı?
Yaklaşan sömestr tatili ile veliler ve çocuklar
büyük bir heyecan içinde. Eylül ayının ortalarında açılan okullar ile çocuklar yeni bir
eğitim-öğretim dönemine başlamışlardı.
Şimdi yoğun geçen ders günlerinin ardından başlayacak tatil ile çocuklar soluklanacak ve dinlenecek bir zamana da kavuşmuş
olacaklar. Peki ya biz ailelerin çocuklarımız
için bir planı var mı? Tabii buna çocuk ile
birlikte karar vermeli.
Bilgisayara gömülmesine izin vermeyin
ama tamamen de yasaklamayın.
Günümüz teknolojisinde hepimiz bilişim
26 edaktüel ocak•şubat 2015
çağının nimetlerine kapılmışken, çocuklarımız da tatillerini interaktif ortamlar üzerinde
değerlendirerek geçirmeyi düşünebilir.
Çünkü şu an en az maliyet ve en çok seçenekle karşımızda duran bu. Ancak bilinçli
ebeveynler buna bir kısıtlama getirmeli ve
tatilde hep beraber vakit geçirmeye odaklı
planlar yapmalı. Çocukların tatili istediği
gibi geçirmeye hakkı var, istediği kadar televizyon izleyip, bilgisayarla oynayabilir. Tek
sıkıntı, tüm tatili böyle geçirmemek. Burada
da devreye aile giriyor.
Birlikte tiyatroya ve sinemaya gidin.
Aile olarak birlikte yapılan etkinlikler, hem
aile içi iletişim ve tartışma yeteneğini geliştirir, hem de eğlenceli vakit geçirmeyi sağlar.
Devlet Opera ve Balesi’nin hemen her yaş
grubuna hitap eden gösterileri yanı sıra
Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen oyunlar-
dan ilginizi çekecek etkinlikler bulmanız
mümkün. Her geçen gün yenilenen Türk ve
dünya sinemasının çocuklar için vizyona
girmeyi bekleyen filmlerini de unutmamak
lazım. Ama filmleri seçerken dikkatli olmakta yarar var.
Atölye çalışmalarını takip edin.
Her çocuğun içinde keşfedilmeyi bekleyen
bir yetenek vardır. Bize düşen çocuğumuzun
yeteneğinin ne yönde olduğunu keşfetmek
ve bu doğrultuda ona destek olmak. Bu
nedenle, çocuklarımızı yönlendirebileceğimiz kamplar, kurslar, organizasyon şirketlerinin sömestr tatili için özel olarak hazırladığı
programlara göz atmakta fayda var.
Ders çalışması için zorlamayın.
Bir de dikkat edilmesi gereken noktalar var.
Örneğin tatilde çocuklar vakitlerinin ne
kadarını ödev yapmaya harcamalılar?
Sürekli ders çalışmaları doğru mu? Burada
uzmanların söylediği dengeyi kurmak gerek.
Çünkü adı üstünde çocuklar tatilde.
Dinlenmeleri ve eğlenmeleri gerekiyor ki,
ikinci döneme heves içinde başlayabilsinler.
Ama pek tabii yaşına uygun bir kitap alıp,
birlikte okuyarak konuşabilirsiniz. Hem
kitap okuma zevkini hem de paylaşma zevkini birlikte tatmak için güzel bir yol olabilir.
Beraber müzeye gitmek de, yaşayarak
öğrenme modelinin bir parçası. Öğrenme
sürecinin devam etmesi demek sadece okul
kitaplarını okumak, alıştırma yapmak ya da
soru çözmek anlamına gelmiyor.
Bulunduğunuz yerlerdeki müzelere ve tarihi
yerlere gitmek, oralara ilişkin internetten
birlikte bilgi toplamak hem eğitici, hem sosyalliği geliştirici hem de keyif vericidir.
için, okulların yarıyıl tatilinde olduğu 26 Ocak-6
Şubat 2015 tarihleri arasında sanatla dolu, eğlenceli bir program hazırladı. Sanat Atölyeleri’nde
çocuklar resim, heykel, yerleştirme, tasarım,
mimari gibi disiplinleri içeren uygulamalar yapıyor. Yarıyıl tatili boyunca çocuklara, sabah ve öğleden sonraları için iki program seçeneği sunuluyor.
Haftanın her günü, farklı bir program uygulanıyor.
Çocuklar iki saat süren programlarda sanat eserlerini inceliyor ve atölye uygulaması gerçekleştiriyor.
Müzenin kapalı olduğu pazartesi günleri hariç
hafta içi uygulanan programlarda sergi turu yer
alıyor. Pazartesi programları ise odaklanılan konularla ilişkili filmlerin kısa gösterimlerini içeriyor.
Detaylı bilgi 212.334-7352 numaralı telefonda
n Köstebekgiller:
Perili Orman
Çocuk filmi
23 Ocak 2015’te vizyona giriyor
Küçük bir kız çocuğu yeni taşındıkları evin bahçesinde oynarken bir köstebek yuvası keşfeder.
Sevimli köstebeklerle arkadaş olup onların dünyasına atılması fazla sürmez! Küçük seyircilerin
büyük bir ilgiyle takip ettikleri “Köstebekler” dizisinin, sinema filmi olan beyazperdeye aktarılan
yapımın başrollerinde İnci Türkay ve Evrim Akın
yer alıyor. Yönetmenliğini Mustafa Kotan'ın üstlendiği filmin çocuk oyuncuları ise Yiğit Ege Yazar
ve Reyhan Asena Keskinci.
Tatilin bitmek üzere olduğunu
hatırlatmayın.
Sömestr sonuna yaklaşırken çocuklara tatilin bittiğini sürekli hatırlatmayın.
Çocuğunuz okulun başladığı ilk hafta okul
sorumlulukları konusunda biraz tembel davranabilir. Bu konuda çocuğunuza anlayışlı
olmalı ve biraz zaman vermelisiniz. En
önemlisi de çocuğunuza okul konusunu çok
önemsediğinizi belli etmemelisiniz.
2015 sömestr etkinlikleri
belli olmaya başladı.
Size birkaç öneri:
n Uçan Yumurcaklar
TİM Show Center, İstanbul
23-28 Ocak 2015
Tüm dünyada kendi türündeki tek şov olarak bilinen ve TİM Show Center'da daha önceki yıllarda
iki kere sergilenip büyük beğeni toplayan "Uçan
Yumurcaklar", 6 gösteriyle yeniden TİM Show
Center'da! Yer çekimine meydan okuyan, sahnede
adeta uçan, şarkıları ve danslarıyla sizi bambaşka
bir hayale sürükleyen Uçan Yumurcaklar'ın muhteşem akrobasi gösterisiyle büyülü bir dünyanın
kapılarını açmaya hazırlanın! Temeli akrobasi hareketlerine dayanan bu eşsiz şov, iyi bir sömestr
hediyesi.
n Yarı Yıl Sanat
Atölyeleri
26 Ocak-6 Şubat 2015
İstanbul Modern, 7-12 yaş grubundaki çocuklar
2015 ocak•şubat edaktüel 27
edaktüel keşif
• İ. Hakkı Kesirli •
Kayak aynı zamanda bir dostluk şöleni,
arkadaşlar ve sevdiklerinizle paylaşılacak çok
keyifli zamanlarla dolu bir şölen bu
Ülkemizde Ocak-Şubat ayları kayak sporunun en yoğun yapıldığı aylar. Biz şimdi sizi
Ege ve Akdeniz bölgelerinin birleşme noktasında bir kayak merkezine davet etmek istiyoruz. Anadolu’muzun güzelliklerle dolu
“Göller Bölgesi”nde Isparta’daki kayak merkezi Davras’a gidiyoruz birlikte. Yörenin
coğrafi güzellikleri ve doğal zenginliği ile
büyülenmeye hazırlanın…
Görsel bir şölen
Isparta kent merkezine 26 km uzaklıkta
bulunan, üç ayrı düzgün yoldan ulaşılabilen
Davras Karlıyayla Kış Sporları Turizm
28 edaktüel ocak•şubat 2015
Merkezi’nin yer aldığı Davras Dağı, 2635 m
zirve yüksekliği ile Göller Yöresinde, Eğirdir
ve Kovada Gölleri arasında yükselen ve
Isparta Ovası’nı kuşatan dağ kütlelerinden
biri. Kayak sporu dışında yamaç paraşütü ve
dağcılık açısından da son derece uygun.
Ayrıca zengin bitki örtüsü, özellikle ilkyaz
mevsiminde ressamlar ve fotoğraf meraklılarını da buraya çekebilecek özellikte.
Yola koyulduğunuzda önce bir Eğirdir’e
uğramanız özel tavsiyemizdir. Eğirdir’de göl
kıyısında balık ziyafetinin yanı sıra zirveye
tırmanma öncesinde bu şirin ilçemizin
sokaklarında dolaşmak, çarşısında yerel
ürünlerden edinmek umarız sizin de hoşunuza gidecek.
Davras’a sabah erken saatlerde ulaşmayı
planladıysanız mutlaka Çobanisa köyünde
kendinize bir kahvaltı ziyafeti çekin.
İlkbahar ve yaz aylarında da
gelebilirsiniz
Davras’a sadece kayak için değil ilkbahar ve
yaz aylarında dağcılık, dağ bisikleti, trekking,
yamaç paraşütü, jeep safari gibi etkinliklere
katılmak için gelebilirsiniz. Yamaç paraşütçülüğü Davraz Dağı Kış Sporları Turizm
Merkezi’nde 1.800 m doğu pistlerinden
yapılıyor.
Davras’ta herkese uygun pistler
Kayak sezonu Aralık ayında başlayıp, Nisan
ayının sonuna kadar devam eden Davras’ta
Davras’ta
kayak keyfi
Davras Kış Sporları Turizm Merkez
Bir dağın zirvesinden
kayarak aşağılara
süzülmek… Biraz heyecan
ve bolca keyif, bazen doğa
ile mücadele, denge ve
kontrol. Kayak sporunu
tarifleyen birkaç kelime.
Ancak, dahası var...
kar kalınlığı ortalama 50 ila 250 cm arasında
değişiyor. Davras Dağı’nın 1650-1970 metreleri arasında 1211 m uzunluğunda, saatte
bin kişi taşıma kapasiteli “telesiyej tesisi” ile,
1950-2150 metreleri arasında 624 metre
uzunluğunda “tele ski” ve iki adet üç yüzer
metre uzunluğunda Baby-Lift yer alıyor.
Davras’ta Eğirdir Gölü manzarası eşliğinde
kayak yapılabilirsiniz. Davras Kayak Merkezi
profesyonel değerlendirmelere göre
mükemmel bir kar kalitesine sahip, pistler
ise ustaların yanı sıra yeni başlayanlar için de
uygun ve tüm kayakçılara kuzey disiplini,
alp disiplini, tur kayağı ve snowboard yapma
imkanı sunuyor. Ortalama 8 ila 10 km'ye
ulaşan parkurların rakımı, mevcut tesislerle
ulaşılabilen 1650 m ile 2150 m arasında
bulunuyor. Ayrıca çığ ve kaybolma tehlikesi
olmaması kayakçılar için büyük bir avantaj...
Ulaşım
Davras Dağı-Karlıyayla Kış Sporları Turizm
Merkezi son yıllarda Türkiye’nin hızla gelişen en gözde kayak merkezlerinden. Kışın
hiçbir zaman kapanmayan ulaşım, asfalt yol
ile sağlanmaktadır. Isparta’ya 26 km,
Eğirdir’e 23 km, Antalya havalimanına 125
km uzaklıkta.
Konaklama
Kayak Merkezinde, 3 dağ kafeteryası, 3
konaklama tesisi bulunuyor. Kayak
Merkezine 8 km uzaklıkta ve Davras’ın giriş
kapısı olan Çobanisa Köyü’nde de, doğaya
uygun 24 yatak kapasiteli, Davras Dağ Evleri
adıyla bilinen bir adet pansiyon yer almaktadır. Ayrıca Eğirdir ve Isparta’da bulunan otellerde kayakçılar için uygundur.
2015 ocak•şubat edaktüel 29
edaktüel keşif
Davras mı
Davraz mı?
Sirene Davras Otel
4 yıldızlı, 122 oda, 280 yatak. Alakart restoran ve kahvaltı salonu, Amerikan bar ve
pasta salonu, 300 kişilik çok amaçlı salon,
çalışma ve oyun salonu, 3 adet bar, 100 kişilik diskotek, kapalı yüzme havuzu, Türk
hamamı, sauna, masaj ve aletli jimnastik
salonu, bay-bayan kuaförü, tenis kortu, futbol sahası.
Telefon 246.267-2002 www.sirene.com.tr
Kulovası Mevkii, Davraz / Isparta
İsperia Davras Otel
17 Oda, 55 yatak, 150 kişilik restoran ve 50
kişilik bir barı bulunuyor.
Telefon 246.267-2020
www.isperiadavrazhotel.com
Kulovası Mevkii, Davraz /Isparta
SDÜ Uygulama Oteli
Eğitim ve Uygulama Oteli, 42 Oda, 84
yatak. Tüm odalarda uydu yayını, LCD televizyon, minibar, banyo ve saç kurutma
makinesi bulunmaktadır. Kar ve pistin en iyi
izlendiği suitlerde diğer odalardan farklı olarak jakuzi bulunmaktadır. 60 kişilik kapalı ve
200 kişilik teras restoran bulunmaktadır.
Telefon 246.267-2044
www.sdukonukevi.com
Kulovası Mevkii, Davraz / Isparta
Çobanisa Davras Evleri
Pansiyon, 12 Oda, 24 yatak.
Tüm odalar kaloriferli, duş ve wc yer almaktadır. 40 kişilik Restoranında şömineli sıcak
bir ortam mevcut.
Telefon 246.264-2022
www.davrasevleri.com
Çobanisa Köyü / Isparta
30 edaktüel ocak•şubat 2015
Davras’ın Ispartalıların dilindeki adı
Davraz, yani “s” harfinin yerini “z” harfi alıyor. Davras Kayak Merkezi’nde kayak yapmak, beyazın hiç bitmeyecekmiş gibi uzanan sonsuzluğunda uçarcasına gitmek
büyük keyif. Kayak yapanları izlemek de...
Bulunduğumuz zirveye yakın yerlerde bir
anda bir bulut kütlesinin içinde kalmak,
ardından masmavi gökyüzünü görmek,
ardından kuzey tarafına denk düşen
yönde Eğirdir Gölü’nün mavi yeşil suyuyla
göz göze gelmek ise apayrı bir tat.
Doğanın beyaz gelinliği, ilkyazın güzelim
yeşilliğini, kır çiçeklerinin can suyunu
oluşturuyor.
Pist bilgileri
Kayak Merkezinde toplam 12 pist vardır.
12 Pistin toplam uzunluğu 23.500 m’dir.
2 Adet mavi renkli pist, yeni başlayan
kayakçılar için uygun. 12- 15 eğimli, 4000
– 4500 metre uzunluğundaki mavi pistlerde 750 kayakçı spor yapabiliyor.
Orta düzeyli kayakçıların pistleri kırmızı
renkliler, 15.000 m uzunluğunda 8 adet.
Kırmızı pistlerin eğimleri 15-25 arasında
değişiyor ve bu pistleri 1200 kayakçı kullanabiliyor.
Siyah renkli pistler ise usta kayakçılar için
uygun. Davras’ta 2 adet %25’in üzerinde
eğimli usta pisti var. 300 kayakçı kapasiteli
bu pistler 4.000 metre uzunluğunda…
edaktüel sağlık dosyası
Genç bedenler için de risk artıyor
Meme Kanseri
• Doç. Dr. A. Serhat Gür •
Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı
Özel Tınaztepe Hastanesi Başhekimi
Meme kanseri, günümüzde
kadınların en büyük
korkularından biri olmaya
devam etmektedir. Kadınlarda
kanser nedeniyle ölümlerin
1. sırasında yer almaktadır.
Kanser tedavisi her geçen gün
biraz daha ilerlemesine ve daha
etkili olmasına rağmen, meme
kanseri kadınlarda en sık
görülen kanser türü olması
sebebiyle toplumda önemli bir
sorun oluşturmaktadır.
Dünya çapında yapılan çalışmalara göre,
yaşayan her 8 kadından biri hayatının bir
döneminde meme kanseri ile karşılaşacaktır.
Bu nedenle kadınların meme kanseri ile ilgili duyarlılığının arttırılması gerekmektedir.
Bu hastalık tüm kadınlarda oluşabilecek bir
hastalıktır. Toplumda sadece yaşlı kadınlarda
ya da menopoz sonrasında görülür gibi yanlış bir bilgi vardır. Oysa ki çok genç yaşlarda
dahi meme kanseri görülebilmektedir.
Önceleri 40 yaş altında meme kanseri nadir
görülürken son yıllarda genç yaşlarda da
ortaya çıkmaktadır. 30 yaş altında dahi hastalar görülebilmektedir. Bu nedenle çok
genç yaştaki kadınların da bu hastalık konusunda bilgi sahibi olmaları ve kontrollerini
yaptırmaları gerekmektedir.
32 edaktüel ocak•şubat 2015
Tüm kadınlar bu hastalık açısından risk
altındadır. Ancak doğum yapmamış, emzirmemiş, ilk adet yaşı erken ve menopoz yaşı
geç olan, ailesinde birden fazla 1. derece
akrabasında (anne, kardeş, kız) meme kanseri olan kadınların daha yüksek risk altında
oldukları bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Bunun yanında birçok çevresel faktörün
(coğrafi bölge, iklim v.b.) ya da beslenme
faktörünün (yağlı beslenme, sigara, çeşitli
meyve ve sebzeler v.b.) meme kanserini arttırabileceği düşünülerek çalışmalar yapılmış
ama hiç birisinin bu hastalığı arttırdığı ispatlanamamıştır. Bunun yanında çok uzun süre
kullanılan (10 yıldan fazla) doğum kontrol
ilaçları ile menopoz sırasında kullanılan hormon tedavilerinin bu hastalığı arttırabileceği
gösterilmiştir.
Meme kanserinde de tüm kanser türlerinde
olduğu gibi erken teşhis en önemli korunma
ve tedavi basamağıdır. Bu hastalık ne kadar
erken teşhis edilirse o kadar etkili tedavi edi-
lebilmektedir. Temel olarak meme kanseri 4
evrede incelenir. 1. evre en erken, 4. evre de
en geç evredir. Ülkemizde özellikle batı
kesimlerde hem toplumun bilinçlenmesi
hem de tanı araçlarının yaygınlaşması sonucunda, erken evrede tanı koyulan hasta
oranları her geçen gün artmaktadır. Ama
yine de henüz Avrupa ve Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki orana ulaşamamaktadır.
Meme kanserinde en önemli erken tanı
aracı mamografidir. Tüm bilimsel çalışmalar,
40 yaşından sonra her kadının senede 1 kere
çektireceği mamografi ile meme kanserinin
erken tanısının mümkün olduğunu ispatlamıştır. 40 yaşından önce mamografi çekilmesi tavsiye edilmemektedir. Çünkü bu yaştan önce çekilecek mamografi meme dokusunun özelliğinden dolayı etkili olamamaktadır. Diğer bir tanı aracı olan ultrasonografi
40 yaşından önce mamografi yerine kullanılan değerli bir yöntemdir. 40 yaşından sonraki hastalarda da mamografi ile birlikte ult-
rasonografi genellikle uygulanmaktadır.
Herhangi bir risk faktörü olmayan kadınlarda 35 yaşından itibaren ultrasonografi kontrolleri başlayabilir. Risk faktörü yüksek olan
kadınlarda ise çok daha erken yaşlarda ultrasonografi ile taramalar başlayabilir. Tüm
bunların amacı herhangi bir kanser oluşumu
varsa onu en erken aşamada teşhis etmektir.
Son yıllarda kullanılan tanı metotlarından
biri MR yani Manyetik Rezonans görüntülemedir. Ancak bu yöntem genellikle tanı ve
tarama amacıyla değil, var olduğu ispatlanmış ya da çok kuşkulu olan durumlarda
memenin daha ayrıntılı görüntülenmesi
amacıyla uygulanmaktadır. Bu üç tanı yönteminin yanında son yıllarda daha başka
görüntüleme yöntemleri gündeme gelmiştir.
Ancak bunlar henüz günlük standart uygulamada yerini almamıştır.
Tüm kadınlara tavsiye edilebilecek diğer bir
konu kendi kendine meme muayenesidir.
Bu yöntem her ne kadar etkin görünmese
de kadınların kendi vücutlarını tanımaları
açısından değerlidir. Her ay adetin başlangıcının 7-10. günü civarında ayda sadece 1
kere kendi kendine muayene önemli avantajlar sağlayabilir.
Meme kanseri tespit edilen hastanın tanı
koyulduktan sonra derhal tedaviye başlaması gereklidir. Bu hastalığın tedavisinde temel
olarak kullanılan yöntemler cerrahi, kemote-
rapi (ilaç tedavisi), radyoterapi (ışın tedavisi)
ve hormonoterapi (hap ile tedavi). Bu tedavi
yöntemlerinin hepsinin ayrı bir yeri ve
etkinliği vardır. Bu yöntemler birbirleriyle el
ele dolaşan arkadaş gibidirler ve ayrı düşünülemezler. Bu tedavilerin uygulanma
gerekliliği ve zamanlaması, her hasta için,
konularının uzmanları tarafından oluşan
onkoloji konseylerinde tartışılıp karar verilir.
Bu kararlar verilirken dünya çapında kullanılan rehberlerden yararlanılır.
Ben genel cerrahi uzmanı olduğum için cerrahi tedaviden biraz daha bahsetmek isterim. Meme kanserinin cerrahi tedavisinde
meme ve koltuk altı lenf düğümlerinin ayrı
ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Günümüzdeki cerrahi yaklaşımda her iki
dokunun da mümkün olduğu kadar korunması hedeflenmektedir. Meme kanseri hastalarında %60-70 oranında meme koruyucu
cerrahi dediğimiz, memenin sadece hastalıklı olan bölgesi alınan yöntem uygulanmaktadır. %30-40 oranındaki hastamızda ise
tümörün yerleşimi, tümörün davranışı ya da
kişisel sebeplerden dolayı memenin tamamı
alınmaktadır. Koltuk altı için de yine uygun
olan hastalarımızda sentinel lenf nodu
biyopsisi (bekçi düğüm biyopsisi) dediğimiz, koltuk altı lenf düğümlerinin çeşitli
yöntemlerle tespit edilip, çıkarılıp incelendiği yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntem
sayesinde de hastaların yaklaşık %50’sinde
koltuk altı lenf bezlerinin tamamının alınmasına gerek olamamakta ve böylece kolda
oluşabilecek sorunlar engellenmektedir. Bu
hastalığın cerrahi tedavisinde kullanılan
estetik cerrahi yöntemler de çok yaygınlaşmıştır. Bu konunun ayrıntısına başka bir
makalede girmenin daha uygun olacağını
düşünüyorum.
Meme kanseri erken teşhis edildiğinde,
yukarıda bahsettiğim tedavi yöntemleriyle
bu hastalıktan %100’e yakın kür yani hastalıktan tamamen kurtulma şansı olmaktadır.
Ancak ileri aşamada teşhis edilen hastalarda
maalesef hastalıktan tamamen kurtulma
daha az oranlarda görülmektedir.
Sonuç olarak, meme kanseri kadınların korkulu rüyası olsa da erken teşhis ve gelişmiş
tedavi yöntemleriyle üstesinden gelinebilecek bir hastalıktır. Benim tüm kadınlara tavsiyem “meme kanseri olmaktan değil geç
kalmaktan korkun ve bu nedenle 40 yaşından sonra yılda bir kere mamografi ve
meme kontrolü yaptırın” olacaktır.
n Elle Muayene
Kendi kendine meme muayenesi iki türlü
yapılabilir. Birincisi, yatar pozisyonda elle
değerlendirme yöntemidir. Memelerin
muayene edilmesi esnasında sert bir zemine veya yatağa yatarak, muayene edilecek
memenin olduğu taraftaki kolların yukarıya
kaldırıp başın altına koyulması ve memelerin, göğüs duvarıyla ellerin iç kısmı arasında
ezilerek muayene edilmesi büyük önem
taşıyor. Diğer bir yöntem memelerin ayakta
elle değerlendirilmesi yöntemidir. Bu muayenenin duşta sabunlu elle yapılması idealdir. Çünkü su ve sabunun etkisiyle meme
dokularındaki muhtemel kitleler daha kolay
ulaşılır hale gelirler. Duşta kolların yukarıya
kaldırılıp ellerin iç kısmıyla meme dokuları
ezilerek bütün meme kadranları kontrol
edilebilir. Bu doğrultuda, memenin içinde
herhangi bir ur veya sertlik olması durumunda hissetmek mümkün olacaktır.
2015 ocak•şubat edaktüel 33
edaktüel anne çocuk
Çocuk ve Uyku
• Nilgün Palulu •
Klinik Uzman Psikolog
B
ebeğin ilk aylardaki yaşamı, anne
rahmindeki yaşamından pek farklılık
göstermez. Günün büyük bir bölümü uykuda geçer. Ancak acıkınca ya da
sıkıntısı olunca uyanır. Onun için gece gündüz farkı yoktur. Bu yüzden de sizi yorar.
Doyurulup sıkıntısı giderilince, yeniden
uykuya dalar. Bu nedenle bebek için uyku,
beslenme kadar önemlidir. Zaman içerisinde uyku düzeni sizinkine uyum sağlayacaktır.
Uykuyu öğretmek anne ve babaların elindedir. Burada çeşitli uyku eğitim metotları devreye girer. Yanında ve ona destek olarak
çocuğun yeni uyku alışkanlıkları öğrenilmesi sağlanabilir. Bu alışkanlıkların korunması
için uyku düzenine özen göstermek gerekir.
Çocuklar uyku alışkanlıklarını daha ilk
aylardan itibaren edinirler. Uyku öğretilebilen bir beceridir, ilk aylarda farkında olmadan öğretmekteyiz. Sürekli memede uykuya
dalan bebeğe, bu şekilde uyumak öğretilir.
Karnının acıktığını düşündüğünüzde bebeğinizi uyandırmanıza gerek yoktur.
Rahatlıkla uykuda da meme emebilir ve
bunun hiçbir sakıncası yoktur.
n Yeni doğan bebeğiniz ilk günlerde 20
saatlik uykuya ihtiyaç duyar.
n 3 aya kadar günlük 17-18 saat uyku süresi
vardır. Bu dönemde bebeklere gece gündüz
kavramı öğretilmeye çalışılmalıdır. Bunun
için gündüz vakitleri bebeğinizle oynamalı,
konuşmalısınız, gece ise ışıkları iyice azaltıp
ilgisini çekebilecek dış uyaranlardan ve sesten uzak ortam oluşturmalısınız.
n 3. aydan sonra bebekler yaklaşık 15 saat
uyku uyurlar. Bunun genellikle 10 saati gece,
5 saati gündüz uykusudur. Gece uykusunun
ilk 5 saatinde beslemek için uykusunu bölebilirsiniz.
34 edaktüel ocak•şubat 2015
n 3 aylık olduğunda bebeğin kendiliğinden
uyuması için beşiğine yatırmalı ve uyutmak
için uğraşmamalısınız. Uyku eğitimine
devam etmeli, ninniler söylemeli, gece pijamaları giydirerek şartlı refleks oluşturmalısınız. Kış aylarında 20.00 yaz aylarında ise
21.00 uyku için uygun zamandır. 10 saatlik
süre sonunda sabah uyandırmak bebekte
gündüz algısını güçlendirecektir.
n 6 - 9 aylıkken bebeğinizin günlük uykusu
13 saate kadar iner. Sabahları ve öğleden
sonra olmak üzere günde iki kez kısa süreli
gündüz uykuları uyuması uyku düzeninin
sağlanmasında faydalı olacaktır.
n 9 -12 aylarda bebeğiniz geceleri 10 saat
ve gündüzleri iki kez 1- 2 saat uyuyor olacaktır. Bundan sonra ailenin dikkat etmesi
gereken her durumda uyku saatini geçirmemek, dış uyaranları kontrol altında tutmak
olmalıdır.
n 12 – 24 aylarda bebeğinizin günlük uyku
süresi 12-13 saate inecektir. Gündüz uykular
azalmıştır. 2 kez 1-2 saat uyuması yeterlidir.
Artık dış dünya daha fazla ilgisini çektiğinden uyumamak için direnç gösterecektir.
n 3-4 yaşlarındaki çocukların bir çoğu hala
tek gündüz uykusu uyumaktadırlar. Ama
çocuğunuz gündüz uykusu uyumak istemiyorsa onu zorlamamak gerekir. Uyumak
yerine odada sakin vakit geçirmek, kitap
okumak, belki de gözlerini dinlendirmek
onu rahatlatacaktır. Bu yaşlarda gündüz
uykusu ortadan kalktığında akşam çok
erken yatılması gerekmektedir.
Gece uyanma problemi varsa mutlaka uyku
eğitimiyle çözülmelidir. Uykuyla ilgili bir
kural koyduysanız, ona sakince yatağında
uyuması gerektiğini anlatabilirsiniz. Bu yaşta
uyku eğitimi çok daha fazla sabır ister.
Genel olarak 2 - 11 yaş aralığındaki tüm
çocuklar için geçerli olan uyku saati 21.30.
6, 7 ve 8. sınıflar için, bir saat yukarı çekerek
22.30 sınır olarak düşünülmektedir. Liseye
başladığında ise uyku saatini en geç 23.00
olarak belirlemek ortak görüş olarak kabul
edilmektedir.
Uyku saati kadar uyku ortamı da sağlıklı bir
uyku için önemlidir. Tam karanlıkta çocuk
korkmaz. Ama flu ortamda çocuk korkabilir.
Eşyaların, nesnelerin gölgesi iki katına çıkar.
Çocuk bu görüntülerden etkilenip korkabilir. Oysa tam karanlık ortamda, bu söz konusu olamaz. Bu nedenle karanlık ve sessiz bir
ortam sağlıklı bir uyku için gereklidir.
Uyku düzeni ile ilgili sorun olarak karşımıza
çıkan ilk konu çocuğu uyutma konusudur.
Anne-babalar bu işi, uyku vakti rutinleri
oluşturarak ve çocuğun kendi kendini sakinleştirici yöntemler kullanmasına yardımcı
olarak kolaylaştırabilir.
Kendi kendini sakinleştirmeye yarayan nesneler beslenme işleminin sonunda bebeğin
gevşemesine yardımcı olur. Geçiş dönemi
nesneleri denilen kendi kendini sakinleştirmeye yarayan araçlar emzik, parmak, hayvan şeklinde yumuşak bir oyuncak ya da bir
battaniye olabilir. Bebekler bu nesneleri ger-
gin durumlarda rahatlamak için kullanırlar.
Ayrıca, uyanıklıktan uykuya geçerken de
faydalanırlar.
Bazı anne-babalar bebeklerini kendi yataklarına alırlar. Bu durumda, bebek anne-babanın ritmine alışır, kalp atışı ve solunumunu
onlara göre düzenlemeye başlar. Yine de,
eğer anne-baba; bebeğin hareket ettiğini ya
da döndüğünü fark edemeyecek kadar sesli
ya da derin uyuyorsa, bebekle birlikte uyumak yerine yatağın yanına koyabilecekleri
bir beşik kullanmalıdırlar.
Bebeklerin gece uykuya dalamamasının
sebeplerinin en başında aşırı yorgunluk gelir.
Doğru saatte yatırılmayan bebek, uykuya
dalmakta zorlanır, gece sık sık uyanır.
Bebeklerde uyku düzeni bozukluğunu etkileyen uyku hijyenini etkileyen bazı faktörleri
şöyle sıralayabiliriz:
Dekorasyon: Bebek odalarında parlak
renkler, fazla sayıda uyarıcı oyuncak bulunması uykuya geçişi zorlaştıracağından uyku
kalitesini olumsuz yönde etkiler.
Sıcaklık: Bebeğin uyuyacağı odanın sıcaklığı 18-22 derece arasında değişmelidir, bu
uyku için ideal sıcaklıktır.
Işık: Parlak ışık melatonin hormonu salgılanmasını engellediğinden ve derin uykuya
geçişi zorlaştırdığından, odada koyu renkli
bir perde kullanmak gerekir.
Yatak: Çok yumuşak pamuk yataklar uyku
için uygun değildir, bunun yerine orta sertlikte bir yatak kullanılmalıdır.
Televizyon: Gece uykularında yatmadan
1 saat, gündüz uykularında ise yarım saat
öncesinden televizyonu kapatmak gerekir.
Bütün uyaranlar kontrol edilse de bazen
uyum bozukluğuna bağlı uykusuzlukta
görülebilir.
Uyum bozukluğuna bağlı uykusuzluk, birkaç gece süren uykuya dalma veya sürdürme problemidir. Uyum bozukluğuna bağlı
uykusuzluk üç aydan daha kısa sürer. Bu tip
bir uykusuzluk genellikle heyecan veya stres
altında oluşur. Çocuklar, örneğin, sonbaharda okulların açılmasından hemen önce
uykularında çok sık döner ve hareket ederler. Uykusuzluk, önemli bir sınavın veya
spor aktivitesinin öncesindeki gece ortaya
çıkabilir. Bu durumun geçici olduğu düşünülmeli ve daha önceden oluşturulan uyku
düzeni ve ritminde ısrarlı davranılmalıdır.
Eczacınız sizi dinliyor
Siz sordunuz, eczacınız yanıtladı...
n Uçuk nedir?
Neden oluşur ve
bulaşıcı mıdır?
Uçuk sıklıkla dudakta, ağızda, nadiren
dişetinde ve sert damakta görülen içi
sıvı dolu kabarcıklara verilen addır. Önce
ağrı ortaya çıkar, kabarcıklar saatler
içinde patlayarak kabuklanır. 7-10 gün
sürer. Uçuk, herpes simpleks virüsünün
stres, ateş, travma, hormonal değişiklik-
ler ve güneş ışığına maruz kalma gibi
durumlarda aktif hale geçmesi ile meydana gelir. Virüs gözlerinize, cinsel
organlara ve diğer insanlara da bulaşabilir. Ağız içi, burun içi, cinsel bölge gibi
mukoz zarlar enfeksiyona karşı korunmalıdır. Uçuğu sıkıştırıp patlatmayın.
Emzirmenin sakıncalı
olduğu durumlar...
• Meme başında mastit veya beze oluşmuşsa.
• Annede bazı ciddi ilaç kullanımı antidepresan, tetrasiklin, kanser ilaçları, radyo aktif
madde alımı varsa.
• Annede alkol ve uyuşturucu kullanımı varsa.
• Annede depresyon varsa.
• Annede zehirlenme veya böcek sokmaları.
• Anne ağır enfeksiyon geçiriyorsa.
• Bebeğe şekeri metabolize edememe hastalığı tanısı konmuşsa.
Çocuklarda ateş
yükselmesine karşı
Ateşe karşı ilk 5 önlem;
1- Kıyafetlerine dikkat edin: 38,5 derece
civarındaki hafif ateşte çocuğunuzun
üzerindeki fazla giysileri çıkartın, ince ve
bol bir pijama giydirin.
2- Sıvı alımına özen gösterin: Bol miktarda su ve sulu gıdalar almasını sağlayın.
3- Bulunduğu ortamın sıcaklığını 21-22 derece arasında tutmaya dikkat edin.
4- 29-32 derece ılık suyla duş aldırın veya ılık-ıslak bezlerle pansuman yapın.
5- Hemen ateş düşürücüye sarılmayın: Ateşin 39 dereceye çıkması durumunda
doktorunuza danışarak çocuğa ateş düşürücü verebilirsiniz.
n Burun kanaması
olduğunda ne yapmalı?
• Kanaması olan kişiyi sakinleştirmeye çalıştırılmalıdır.
Heyecanlı ve panik halinde olanların tansiyonu yükselir ve
kanamanın şiddeti artabilir.
• Baş hafifçe öne doğru eğilmeli yutularak mideye gitmesi
engellenmelidir. Kanama miktarı anlaşılamadığı gibi bulantı ve kusmaya da yol
açabilir. • Burnun yumuşak olan kısmını tamamen kavrayacak şeklide başparmak
ve işaret parmaklarla 5 dakika sıkıştırılmalı. • Dik oturulmalı veya yatmak gerekiyorsa mutlaka baş yüksekte kalacak şekilde yatılmalıdır.
2015 ocak•şubat edaktüel 35
edaktüel söyleşi
Tarık Akan:
“Sinemamız sınırların
dışına çıktığında çok
mutlu olacağım”
• Neslihan Acu •
Tarık Akan sinemaya 1971 yılında girdi. O
yılların meşhur Ses Dergisi’nin düzenlediği
yarışmada birinci oldu ve ilk filmi "Solan Bir
Yaprak Gibi"yle seyirciyle buluştu. Onu bir
süre aşk filmlerinin romantik jönü olarak
izledik. 1978 yılında ise Maden filmiyle
başka bir kulvara geçti. Antalya’da "En İyi
Erkek Oyuncu Ödülü"nü kazandığı bu filmden sonra, kariyerini politik bir çizgide
devam ettirdi. Antalya Film Festivali’nde
Suçlu, Maden, Pehlivan, Üçüncü Göz,
Karartma Geceleri ve en son 2003 yılında
Gülüm filmleriyle tam altı kez En İyi Erkek
Oyuncu Ödülü aldı. 1996 yılındaki festivalde ise "Yaşam Boyu Onur Ödülü"nün sahibi
oldu. Tarık Akan söyleşi yapmaktan pek
hoşlanan bir sanatçı değil. Hatta hiç hoşlanmıyor. Söyleşi isteğimize yanıt alabilmemiz
de epey zor oldu. Sahibi bulunduğu
Bakırköy’deki Taş Mektep’te gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi için kendisine çok teşekkür
ediyoruz.
Son dönemlerde adınız sadece polemiklerle gündeme geldi. Sinema filmlerinde
göremiyoruz sizi. Neden?
Eee! Çünkü doğru dürüst proje gelmiyor.
Küçük projeler geliyor. Onları da yapmak
istemiyorum. Adam gibi projeler de bana
gelmiyor. Bazen aradan çok uzun zaman
geçiyor, filmciliği özlüyorum, hadi şu diziyi
yapayım da, birazcık özlemi kaşıyalım hiç
olmazsa diyorum. Ama diziye başladığımın
birinci haftası kendime kızmaya başlıyorum,
niye başladı diye. Çünkü çok zor bir iş.
Günde 18 saatten fazla çalışıyorsun ve vücut
dayanmıyor. Böyle bir şeye de katlanmak bu
yaştan sonra artık çok zor. Şimdiye dek üç
dizide çalıştım.
da olur diye de düşünüyorum. İşte en son
"Mutluluk" filminde oynayacaktım mesela,
bunu da ilk defa size söylüyorum. Mutluluk
fena bir proje değildi. Ama yönetmeniyle
profesyonel manada anlaşamadım. Onu
bıraktım gittim dizi çektim.
En son “Ah İstanbul” dizisiydi. Ama
yayından çabuk kaldırıldı.
Evet. Olmuyor, tutmuyor. İyi ki de tutmuyor, çabuk bitiyor. Bir de tutsa, demek ki
aylarca uğraşacağız.
Sayın Akan, senaryosunu da yazdığınız
Kara Toprak projesiyle ilk kez yönetmen koltuğuna oturacaktınız. Ama film
Bakanlıktan kredi alamadı. Proje
tümüyle iptal mi oldu? Sekiz yılımı verdiğim bir senaryo. Şimdilik kaldı. Eninde
sonunda çekilecek diye düşünüyorum.
Aslında sinemada büyük canlılık var. İyi
projeler neden size gelmiyor peki?
Projeyi yaratan kafasında seni görmedikten
sonra o projede yer almak zordur.
Türk Sineması’nın şu andaki durumunu
bir değerlendirmenizi istesem...
Şimdi, baktığın zaman Türk Sineması’nda
çok film çekiliyor gibi görünüyor ama sınırların dışına çıkmayan bir sanat dalı, sınırları
içinde kalmış, hapsolmuş. Kendi halkına,
kendi toplumuna yönelmiş, yalnızca onların
zevk ve anlayışlarına yönelmiş bakış açısı
olan filmler var. Bu filmler bir ölçüde sınırların dışına çıkabilseler, ben çok mutlu olacağım...
Çekimlere hiç mi başlayamadınız?
Başladık. Filmin başını ve sonunu çektim.
Sonra parasızlık başladı, film kaldı.
Mükemmel bir projeye destek alamadık.
Hikâye benim gündemimden düştü.
36 edaktüel ocak•şubat 2015
Yani biraz görünmez mi oldunuz?
Birazcık öyledir. Yani sinema dünyasında
önlerde olduğun zaman film yapanların seni
hatırlamaları daha kolaydır. Ama ben kendimi mümkün olduğu kadar geriye çekmiş bir
insanım. Kendi projemi kendim çekeceğim
diye uğraştım, o da olmayınca... Bir de yorgunluk ve bıkkınlık var. Olsa da olur olmasa
Sanırım profesör rolü teklif edilmişti.
Aslında o rolü almanız iyi olurmuş...
Yoo, filmi seyrettim. “İyi ki de oynamamışım” dedim kendi kendime.
Neden? Beğenmediniz mi filmi?
O filmde benim oynayıp oynamamam
benim için bir şey değiştirmedi. Film için de
bir şey değişmedi. Anlatabildim mi?
Ama son yıllarda çekilen filmlerde
önemli bir kalite sıçraması var bence.
Eskiden festivallerde adı olan işler çıkardı bu
ülkede. Şimdi bunların hiçbiri yok.
Eskiden sadece sol adına yapılan filmler
öne çıkardı festivallerde. Şimdi daha
insanı anlatan, evrensel filmler yapılıyor, onlar ön planda diye düşünüyorum.
Sinemayı öyle ayırdığın zaman yanlış bir iş
yaparsın. Devrimci, sol içerikli filmler çıkıyordu, öbürleri çıkmıyordu diye konuştuğun zaman altından kalkamazsın ki bunun.
Böyle de bir şey yok ayrıca.
Ama siz o ayrımı yapmışsınız. İlk
dönem filmlerinizle diğerlerini ayrı
tutuyorsunuz. Öyle değil mi?
Hayır yapmadım. Politik filmlerim var. Bir
iki tane. Ama hepsi de öyle politik film
değildir. Mesela benim çektiğim Sürü filmi
politik bir film midir? Hayır. Yol politik bir
film midir? Hayır. Politik film olarak,
"Maden" vardır çektiğim, "Demiryolu" vardır. "Çark" diye bir film var. Bunlar politik.
Bayağı böyle, gözüm parmağına politikayı
anlatır. Öbürleri ise hayatın gerçeğini olduğu
gibi yansıtır.
Siz Türk Sineması’nın daha önceki yıllarda çıkardığı filmleri beğeniyorsunuz.
Evet. Ayakları yere basan, insanı ve sevgiyi
anlatan, çarpıklığı ve yanlışlığı altını çizmeden gösteren, lafını söylemeden anlatan
filmlerdi onlar
Politik değilim diyorsunuz. Ama politik
sinema denince akla gelen ilk isimsiniz.
Tabii ki. O öyle. Ben bir tarafım. Laik,
Atatürkçü, demokrat, solun içerisinde. Bir
düşüncem, bir dünya görüşüm var. Açık ve
nettir bu.
Şu ana kadar olanlar umutsuzluğunuzu
haklı çıkarıyor mu?
Hem de nasıl.
Ben kültür sanat konusunda o kadar
umutsuz değilim. Çok sayıda kitap basılıyor, sinemada iyi işler çıkıyor.
Ülkenin sanatı dediğin zaman yedi tane
sanat girer bunun içerisine. Opera, bale,
müzik, edebiyattan başlar sinemadan çıkarsın. Ve bunlardan bir Kültür Bakanlığı
sorumludur. Bunları dünya ölçeğine taşımak
mecburiyetindedir. Şimdiye kadar gelmiş
geçmiş bütün Kültür Bakanlarından söz ediyorum. Ama o kadar azı bunu yaptı ki. Ben
şu anda ülkemde sanat var diyemem. Hiç
kimse de bunu iddia etmesin. Edebiyat
hangi dönemde, müzik nerde, opera bale
nerde, tiyatro nerde? Ee peki bunlar bu haldeyken sinemanın birdenbire dünyanın bil-
Türk Sineması sınırların dışına çıkmayan bir
sanat dalı, sınırları içinde kalmış, hapsolmuş.
Kendi halkına, kendi toplumuna yönelmiş,
yalnızca onların zevk ve anlayışlarına yönelmiş
bakış açısı olan filmler var.
mem neresinde olma ihtimali var mı canım?
Olamaz ki böyle bir şey. Anadolu’nun sineması olmayan şehirleri var hâlâ.
Kasabalarında sinema yok, tiyatro zaten hiçbirinde yok. Şu anda koskoca 12 milyonluk
İstanbul’da kaç tiyatro var? Yunanistan’ın
tamamı o kadar ama yalnız Atina’da var olan
tiyatro sayısı, Türkiye’de var olan tiyatro
sayısından daha fazla. Bir ülkenin tiyatrosu,
sineması, edebiyatı, müziği sıfırsa o ülkede
sanat yoktur. Biz bunlarda ne yaptıysak yapmışız işte, bundan sonra da çok bir şey olacağına inanmıyorum ben. Muhafazakârlığın,
tutuculuğun ve gericiliğin sanatı olmaz.
Karamsar bir yaklaşım değil mi bu?
Öyle. Ama gerçeği bu. Bakın şimdi her yere
çok büyük alışveriş merkezleri yapılıyor. Her
yere. İçlerinde en fazla 2-3 tane sinema salonundan başka hiçbir şey yok. Tiyatro salonu, konser salonu asla düşünülmüyor.
Çünkü onlar para getirmiyor. Ya devlet olarak sen bunu mecbur tutarsan, kanuna
koyarsan, "Sen kardeşim burada bu araziyi
kullanıyorsun ama buraya şu büyüklükte, şu
ölçekte konser salonu, tiyatro salonu, sergi
salonları yapmak mecburiyetindesin" diye
2015 ocak•şubat edaktüel 37
edaktüel söyleşi
Anadolu’nun sineması
olmayan şehirleri var
hâlâ. Kasabalarında
sinema yok, tiyatro zaten
hiçbirinde yok.
Yunanistan’ın tamamı
İstabul kadar ama yalnız
Atina’da var olan tiyatro
sayısı, Türkiye’de var
olan tiyatro sayısından
daha fazla.
kanun koyarsan, hepsi yapacak eli mahkûm.
Dünyanın her yerinde de bu böyledir.
Fransa’da açmaya kalksan o şartı koyar.
Yunanistan’da aynı.
Peki, bir aydın olarak, sanatçı olarak ne
öneriyorsunuz?
Onun için insanların ilkokul dönemindeki
eğitiminden neleri alması gerektiği, hangi
kültürün hangi anlayışın temellerinin yerleştirilmesi gerektiği, 1924’lerdeki gibi bir anlayışla geriye dönüp bu toplumu ele almakta
fayda vardır.
Bu okulla (Taş Mektep) eğitimde bir
misyon üslenmiş olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ya şu anda milyonlarca çocuk var ilköğretimde okuyan. Burada benim küçücük bir
okulum var, n’olur onunla?
Önemli olan misyonu. Aziz Nesin Vakfı
da küçük ama yaptığı iş büyük.
Bizimki bir örnektir. Eğitime nasıl bakılması
gerektiği, deneyimin çocuğu nasıl birey haline getirebileceği, sistemleri var burada. Ve
600 çocuğa aşağı yukarı 100 küsur öğretmen var. Çok büyük bir orandır bu. Devlet
okullarının da böyle olmasını çok arzu ederim. Ve bizde 100 öğretmen de hepsi aynı
noktaya bakarlar. Ben eğitimci değilim, ben
yalnızca bir sinemacıyım. Pek fazla burnumu sokmam. Ben yalnızca okulun sahibiyim. Eleştirilerim olur tabii, o ayrı.
Sinema konusuna dönersek, umarım
sizi yakında yeni bir filmle karşımızda
görürüz.
38 edaktüel ocak•şubat 2015
Bunun için uğraşıyorum. Yeni bir projenin
peşindeyim. Hayata geçirebilirsem mutlu
olacağım. Ne kadar hizmet etmiş olurum
bilmiyorum. Sinemacılıkta böyle bir şeyin
garantisi yoktur. Yaparsın, kimse seyretmeyebilir de, herkes eleştirebilir de. Herkes
senin tersine de dönebilir. Gayet doğaldır.
Ama mühim olan projeyi gerçekleştirmektir.
İsteyen eleştirsin. İş yapıp yapmaması önemli ama yapmazsa çok fazla üzüleceğimi sanmıyorum.
İş yapmak deyince, Babam ve Oğlum
filmi geldi aklıma. Türk Sineması’nın
dönüm noktası aslında o film, değil mi?
Onu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Babam ve Oğlum’u seyrettim. Hoş bir filmdi. Çağan zaten doğru bir yönetmen, daha
da güzel işler yaptı ve yapacak.
12 Eylül Dönemi’ni doğru anlattığını
düşünüyor musunuz?
Çok fazla eleştirilemez. Eleştirmek yanlıştır
Babam ve Oğlum’u. Babam ve Oğlum’un
her şeyi doğrudur bence. Ben 99’da Atıf
Yılmaz’la Bozcaada’da bir film çektim (Eylül
Fırtınası). Kızından dolayı üzülen bir dedeyi
oynadım. O proje yanlıştı mesela. Onun için
tutmadı. Çünkü 12 Eylül Dönemi’nde oğlu
çocuğu hapse düşmüş annelerin babaların
hiçbiri çıldırmadı ama hepsi hastalıktan,
kanserden, üzüntüden dolayı, çoğu zaman
hayatlarından beşer onar yıl daha az yaşadılar. Babam ve Oğlum doğru yerden anlattı
öyküyü. O dönem içerde o kadar çok acı
çeken insanların birkaç yıl sonra hangi hastalıklardan öldüklerinin araştırması tam olarak yapılmadığı için Türkiye’de, tüm bu gerçekler kıyılarda köşelerde kaldı.
edaktüel haber
Sağlıklı nesiller yetiştirmenin yolu,
Buğday’ın ruşeyminden geçer…
• Eczacı Reyhan Akay •
Günümüz tüketim toplumlarında gıdaların tüketiciye sunuluş
biçimi endişe kaynağı olmaya
başladı. Ne yazık ki gıdalarımız
değerini kaybetmiş, bırakın
beslemeyi, insan sağlığına zararlı
bir nitelik kazanmış olarak
insanlara sunulmakta.
Tüketiciye ulaşan gıdaların
büyük kısmı raf ömrünü uzatabilmek için, içerikleri yapay
koruyucularla zenginleştirilmiş(!) durumda. Ekmekten çalındı
hayvan yemi oldu
Dilerseniz en çok tükettiğimiz
temel besin kaynaklarımızdan
birini, ekmeği ve buna bağlı olarak buğdayı ele alalım: Ülkemiz
insanları yüzyıllardır enerjisinin
yüzde 68’ini tahıllardan almaktadır. Buğdaya besin değerini
kazandıran bileşenlerin büyük
kısmı buğdayın ruşeyminde
bulunmaktadır. Ruşeym, buğday tanesinin embriyo kısmı
olup, filizlenme için gerekli tüm
enerji ve besin kaynaklarını içerisinde barındırmaktadır. Ancak
buğday ruşeyminin raf ömrü
çok kısa olduğu için buğdayın
işlenmesi sırasında bu değerli
bölüm, unun raf ömrünü kısalttığı ve insanımızın beyaz ekmeği tercih etmesi nedeniyle
undan kepekle beraber çıkartılarak hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Buğday ruşeyminin hayvanlar üzerinde hiçbir
besleyici değeri bulunmamaktadır.
Buğday ruşeymi
“Tabia” ile tekrar
doğdu
Ekmeğimizdeki buğday ruşeyminin ticari nedenlerle yok edilmesi ve insanların sağlığıyla
40 edaktüel ocak•şubat 2015
oynanmasından duydukları
endişeyle yola çıkan bir grup
fikir insanı Aydın- Söke'de bundan birkaç yıl önce bir üretim
tesisi kurdular. Doğal Destek
Ürünleri Araştırma Sanayi Ve
Ticaret A.Ş adıyla kurulan bu
tesiste Araştırma Şirketleri,
Üreticiler, İnsan Sağlığıyla
Görevli Eczacılar ve Tüm Ecza
Kooperatifleri Birliği (TEKB)
bir araya gelerek bir sosyal
sorumluluk projesi başlattılar. Projenin amacı, doğadan
geleni, doğallığı korumak için,
doğal olarak kullanıma sunmak... Ürettikleri ürünlere
doğallığı çağrıştırması bakımından ''TABİA'' adını koydular.
Aynı zamanda bu tesis insana ve
doğaya olan saygısı nedeniyle
''Sıfır atık'' ilkesi ile çalışıyor.
Gelelim ekmekten alamadığımız hayvanlara yem olan buğday ruşeymine... Söke’deki bu
tesis beslenmemizdeki eksiklikten yola çıkarak, en çok önem
verdiği ürün olan buğday
ruşeym yağının üretimini yapmaktadır. Bir ton buğdaydan
ancak 20 kg. ruşeym alınabilmesi, 20 kg. ruşeymden de 1 kg.
ruşeym yağı elde edilmesi ürü-
nün değerini ortaya koymaktadır. Ayrıca üretim, kimyasal
çözücü (hekzen gibi insan sağlığına zararlı) ve presleme (merdanenin ısısının zararı nedeniyle) yöntemlerinin dışında
Dünya'nın en ileri yöntemi olan
''süperkritik karbondioksit extraksiyonu'' denilen bir yöntem ile yüzde yüz saf olarak yapılmaktadır. Kendilerine
danışmanlık yapan değişik
fakültelerdeki bilim insanları
aracılığıyla, üretilen ürünlerle
ilgili kontroller ve bilimsel çalışmalar da standartlara uygun olarak yapılmaktadır. Ayrıca
TABİA, çiftçilerimizin hasat
sonrası ürünlerini değerlendirme açısından da ülkemiz tarımına yeni ufuklar açmaktadır.
Yaşlanma
etkilerini
geciktiriyor
Buna göre; TABİA'nın ürettiği buğday ruşeym yağının yapısında bulunan A, D, E, B1,B2,
B3 vitaminleri ve Omega 3, 6, 9
nedeniyle doğal enerji kaynağıdır. Ruşeymde bulunan E vitamini soğuk deniz balıklarında
bulunan E vitamini kadar zen-
gindir. Bu nedenle yaşlanma
etkilerini geciktirmeye, bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur. Ayrıca üreme sistemi
üzerinde çok olumlu etkileri
bulunmaktadır. Omega 3, 6, 9
yağ asitlerinin en iyi etki gösterebilmesi için bilimsel olarak
kendi içlerinde bir takım oranlarda bulunması gerekmektedir.
Bu istenen oran buğday ruşeym
yağında doğal olarak hiçbir
müdahaleye gerek duyulmaksızın bulunmaktadır. Zengin içeriği nedeniyle ruşeym yağı, kolesterol düzeyini düşürmede, kalp
damar sağlığını korumada,
vücut bağışıklık sistemini güçlendirmede, çocuklarda bedensel ve zihinsel gelişimi desteklemede, anne sütünü arttırmada,
bağırsak florasını ve mikrobiyal
dengenin korunmasında, yüksek enerji gereksinimi olan kişilerin fiziksel performansını arttırmada, sporcularda, sınava
hazırlanan gençlerde ve yorgunluk sendromu olan kişilerde
günlük beslenme programına
dâhil edilebilir.
Hem kendiniz
hem de çocuklar
için tüketin
Buğday ruşeym yağı dışında,
ürettiği birçok doğal destek
ürünü bulunan TABİA'nın ülkemizde sağlıklı nesiller yetiştirilmesine katkı koymak için bir
sosyal sorumluluk projesi olarak
ortaya çıktığını söylemiştim. Siz
de bu projeye ortak olmak istiyorsanız, hem kendiniz hem de
çocuklarınızın geleceği için sağlıklı nesiller yetişmesine katkı
koymak istiyorsanız, ekmeğimizden çalınan buğday ruşeymini eczacınızdan TABİA haliyle temin edebilirsiniz...
edaktüel sağlık dosyası
Horlama ve uyku apnesi
• Doç. Dr. Çağlar Çallı •
ağımızın önemli rahatsızlıklarından biri
olarak kabul edilen uyku apnesi, önlem
alınmadığı takdirde nadir de olsa ölümle
sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla hastalığın
erken ve daha önemlisi uygun tedavisinin
“Obstrüktif Uyku Apne Sendrom”lu
(OSAS) hastalar için hayati önem taşıdığını
belirtmemiz gerekir.
Bu kadar önemli olmasına rağmen hastalığa
yakalananların büyük bir çoğunluğu hastalığı fark etmedikleri ya da önemsemedikleri
için genellikle hekime gitmemektedirler.
Genelde bu kişiler eşlerinin ya da yakınlarının uyarmasıyla başvuru yaparlar.
Ç
• Huzursuz bir uyku, uykusuzluk görülür.
• Sabahları yorgun uyanma, gün içinde
uyuklama ve yorgunluk görülür.
• Hastalar hızla, aşırı kilo alma eğilimindedir.
• Çoğu hasta konsantrasyon güçlüğü çeker.
• Hastalarda davranış bozuklukları ve depresyon belirtileri görülür.
• Cinsel istek azlığı, kemik erimesi vardır.
• Sabahları ağız kuruluğu ve baş ağrıları olur.
• Mide yanmaları ve huzursuzlukları vardır.
• Çocuklarda hiperaktivite vardır.
• Hastalarda şeker hastalığı riski fazladır.
• Kalp krizi ve felç geçirme olasılığı fazladır.
• Akciğer damarlarında basınç yüksektir.
Uyku apnesi tanımı uyku esnasında hava
akımının en az 20 saniye süreyle normal
değerinin yüzde 20'sine ve daha altına düşmesi ile tanımlanabilir.
Oldukça yaygın olan hastalık, erkeklerde,
yaşlılarda, çocuklarda, bayanlarda kısaca her
kesimde görülmektedir. Erkeklerde biraz
daha fazla görüldüğü bilinmektedir.
Çocuklarda görülen rahatsızlık geniz etine
ve bademciğe bağlı olarak gelişebilir. Alkol
ve sigara kullananlar, aşırı kilolu olanlar,
boynu kısa olanlar, alt çenesi gelişmemiş
olanlar, sakinleştirici ve kas gevşetici ilaç kullanan kişiler daha fazla risk altındadır.
Uyku apnesinin yarattığı olumsuzluklar arasında ise şunlar görülür:
• Bu rahatsızlığı olanlarda yüksek tansiyon
görülme olasılığı fazladır.
• Bu kişilerde solunum güçlüğüyle birlikte
gürültülü horlama görülür.
• Rahatsızlığı olanlarda kalp atışlarında
düzensizlik ve kalp büyümesi görülür.
• Hastalar sıkça idrara çıkar.
• Uykuda fazla terleme görülür.
Polisomnografi, OSAS için altın standart
tanı yöntemidir. Hastalar 1 gece boyunca
polisomnografi laboratuvarında yatarak
sabaha kadar uykuları takip edilir. Burada,
saatlik apne sayısı, kandaki oksijen ve karbondioksit oranları ölçülerek hastalığın
boyutu hakkında bilgi sağlanmaktadır.
Bu sonuçlara göre hafif, orta ve ileri olarak
derecelendirilen hastalık, tedavi metotları ile
ilgili olarak bireysel olarak değerlendirilmelidir. Bazı hastalar için en etkin tedavi yöntemlerinden biri olan sürekli pozitif hava
yolu basıncı (CPAP) tedavisi önerilirken,
baz hastalar için cerrahi tedavi yolu bir çıkış
42 edaktüel ocak•şubat 2015
ve tedavi edici bir metot olabilir.
Uyku apnesinin teşhisinden sonra hastanın
bir Kulak-Burun-Boğaz uzmanının kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Konu ile
ilgili anatomik bozukluklar varsa bunlar
düzeltilmelidir. Bunlar arasında sıklıkla
yumuşak damak sarkması, küçük dil büyümesi, dil kökü büyümesi, burun kemiği eğrilikleri özellikle çocuklarda geniz eti ve
bademcik büyümesi sayılabilir. Yapılan cerrahiyle beraber hasta eğer yandaş faktörler
olarak kiloyu verip, sigara ve alkol tüketimini
bırakırlarsa başarı şansı yükselir. Maskesiz
uyuyabilecek bir seviyeye ulaşılabilir. Uyku
apnesinin ilaçla tedavisi yoktur. Eğer cerrahi
yöntemlerle bir başarı sağlanamıyorsa devreye CPAP (Continious Positive Airway
Pressure) cihazı girmelidir. Bu cihazın kullanılmasındaki amaç hastaya devamlı hava
basıncı uygulamasıyla uyku sırasında kapanan üst hava yollarını açık tutmaktır. CPAP
cihazı hastanın burnuna yerleştirilen, yumuşak silikon bir maske ve bunu cihaza birleştiren hortumdan ibarettir. Cihazın olumlu
etkisi birkaç gün içinde görülür. Yorgunluk,
uyuklama gibi belirtiler kaybolur; hastanın
günlük aktivitesi ve canlılığı artar, horlama
kesilir. Artan dinamizm, şişmanların zayıflamasını ve sağlıklı kilolara ulaşmasını sağlar.
Normal hava yolu (solda)
Obstrüktif uyku apne
sendromlu hava yolu.
Hava geçişi yok. (sağda)
edaktüel yeni ürünler
28,50 TL
Bitex Saç Biti ve Sirkeler için Sprey 100 ml
BiteX Bit Spreyi bit ve sirkelerin
kurutulması ve yeniden oluşuma engel
olunması için kullanabileceğiniz etkin
bir içeriğe sahiptir.
29,50 TL
Fizyo Okyanus Suyu 100 ml
100 ml sterik izotonik deniz suyu
çözeltisi. Hava (itici azot gazı) katkı
maddesi içermez.
Spesifik olarak burun deliklerini tıkayan
mukozanın temizlenmesi için kullanılır.
24,50 TL
O.K. TENN (Latexsiz)
Kauçuk içermez, gerçeğe en yakın
hissi verir, daha güzel kokar,
paketin içindeki tekli ürünler de
tasarımlarıyla farklı hissettirir.
15 TL
Active Natural Health
Keçi Boynuzu Özü Kids
(Bilbiç ve Berraksu) 300 gr
Hiçbir katkı maddesi içermez. Natureldir.
%100 Keçiboynuzundan imal edilmiştir.
Kullanım:
• 6 ay - 2 yaş birer çay kaşığı,
• 2 - 6 yaş 1 tatlı kaşığı,
• 6 - 12 yaş 2 tatlı kaşığı,
• 12 yaş ve üzeri 2 yemek kaşığı
sabah akşam kullanılması tavsiye edilir.
44 edaktüel ocak•şubat 2015
Biobaby Pembe - Mavi Çanta Set
69 TL
Biobaby; doğal, organik içerikli, cilde faydalı ve cilt ile uyumlu formüllere
sahip olan geniş bir ürün gamına sahiptir.
Probiyotik ve organik içeriklidir. Ürün gamında yenidoğan cilt pH değeri
ile uyumlu yenidoğan serisi bulunmaktadır. Ürünler Anzer doğal kaynak
suyu ile üretilmiştir. Biobaby ürünleri tamamen hijyenik koşullarda ve
GMP kurallarına uygun olarak üretilmektedir. Ürünlerinin güvenilirliği
Almanya Dermatest Laboratuvarları tarafından yürütülen klinik testler
sonucunda kanıtlanmış ve en yüksek kaliteyi ifade eden 5 yıldız klinik
test derecesini almıştır.
edaktüel yeni ürünler
21,50 TL
Oksizinc Pişik Önleyici Pomat 100ml
14 TL
Biolady Probiyotik Kadın Pedi 9'lu
Menstruasyon döneminde vajinal
mukoza zarının korunmasını,
probiyotiklerin en rahat şekilde
uygulanmasını, doğal bir sistem
oluşturarak vajinal mikro-flora
dengesinin onarılmasını sağlar.
Kadınların intim sağlığı için özel olarak
geliştirilmiştir. Klor kullanılmadan
ağartılmıştır. Probiyotik pedler düzenli
kullanıma uygun tasarlanmıştır.
İçerdiği %20 oranındaki çinko oksit sayesinde
pişik oluşumunu önlemeye yardımcı olur.
İçeriğindeki pantenol ile cildin nem kazanmasını
sağlar. E vitamini cildin nemi tutma özelliğini
artırır ve yumuşaklık sağlar.
Günlük koruma ve bakım için uygundur.
73 TL
Splenda
İkiz Ürün 2x100 tablet
Aspartam ve Sakarin içermez. Suklaroz
içeren, şekerden yapılmış, şeker tadında,
devrim yaratacak tatlandırıcı. Şekerden
daha az kalori ve karbonhidrat barındırır ve
şeker yerine kullanılabilir.
10 TL
Cupper Sport
Yara Bandı 20 Ad
Çocuk ve Taraftar yara bandı çeşitleriyle şık
kullanışlı kutuda.
9,95 TL
Pepee Diş Fırçası
Işıklı Zaman Göstergeli Mavi - Pembe
Çocukların en az 60 sn boyunca dişlerini fırçalamalarını
özendirmek için düğmesine basıldığında 60 sn led ışıklandırma
yapar. Çocuk diş ve damak yapısına uygun olarak yumuşak
kıllardan yapılmıştır. Kıllar dünyada en yüksek standartlardan
kabul edilen DUPONT-Tynex imalatıdır. Geri dönüşüm değil,
orijinal plastik hammaddeden imal edilmiştir.
46 edaktüel ocak•şubat 2015
14,90 TL
Wee
Burun Temizleyici
Bebeğinizin burnunun kolay,
güvenilir ve etkili bir şekilde
temizlenmesi için tasarlanmıştır.
Aparat, mukus kesinlikle
ebeveynin ağzına gitmeyecek
şekilde tasarlanmıştır.
edaktüel sağlık dosyası
Kötü ağız kokusu
Diş Hekimi
• K. Tümay İmre •
Tıpta halitozis olarak adlandırılan kötü ağız
kokusu, hoş olmayan nefesi tanımlamak için
kullanılır. Kötü ağız kokusu, genellikle ağızda ( dişler, dişetleri vb.) bir sorun olduğunun habercisi olmakla birlikte ağız dışında
başka sebeplerle de oluşabilir, bu durum
bazı sistemik hastalıklarda da görülebilir.
Sosyal ve psikolojik açıdan sorunlara neden
olabilmekte , hatta evlilik vb. ilişkilerde iletişimi olumsuz etkileyebilecek ciddi sonuçlar
doğurabilmektedir. Yapılan bir çalışma, hastaların dişhekimine başvurma nedenleri arasında kötü ağız kokusunun üçüncü sırada
olduğunu göstermiştir.
Etrafımızdaki kişiler, yakın temas olmaksızın
ağzımızda kötü koku olduğunu belirtiyorlarsa ve bu durum belli bir süre (bir kaç hafta)
devam ediyorsa, kendimiz bu kötü kokuyu
duymasak bile, bu durum kötü ağız kokusu
olarak kabul edilmeli ve bir dişhekimine
başvurulmalıdır. Sosyal açıdan bireyin toplumdan izole olmasına neden olabilir, bu
durum iki taraflı olarak dikkat çeker. Hem
bireyin kendisi çevresinin rahatsız olmaması
için kendisini geri çeker, hem de toplumdaki
kişiler ağız kokusundan rahatsız oldukları
için bu kişiyle ilişkiye girmekten çekinirler.
Kişide içe dönükleşen, az konuşan, kolay
48 edaktüel ocak•şubat 2015
incinebilen bir yapıya neden olabilir.
Kötü ağız kokusunu, fizyolojik (normal) ve
patolojik (normal dışı) olarak sınıflayabiliriz.
Fizyolojik kötü ağız kokusu, sabah kalktıktan sonra bir kaç saat görülebilen bir
durumdur. Genellikle birşeyler yedikten
sonra veya diş fırçalaması sonrasında ortadan kalkar, herhangi bir tedaviye ihtiyaç
yoktur.
Patolojik kötü ağız kokusunu ise ağız kaynaklı ve ağız dışı olarak sınıflandırabiliriz.
Ağız kaynaklı kötü ağız kokusu genellikle,
çürük dişler, hijyenik olmayan dolgu ve köprüler, dişeti rahatsızlıkları, kronik iltihaplı
durumlar, ağız kuruluğu gibi sebeplerden
kaynaklanır. Diş fırçalama vb. yöntemler
uygulandığında azalsa bile tam olarak geçmez. Kokunun nedeni bulunmalı ve tedavisi
gerçekleştirilmelidir.
Ağız dışı kaynaklı kötü ağız kokusunu,
boğaz ve sinüs kaynaklı, sindirim sistemi
kaynaklı ve bazı sistemik hastalıklar olarak
üç başlık altında toplayabiliriz. Boğaz ve
sinüs kaynaklı kötü ağız kokuları sinüzit,
tonsilit, farenjit ve boğaz akıntısına neden
olan durumlarda karşımıza çıkar ve mutlaka
bir KBB uzmanına başvurulması gerekir.
Sindirim kanalı kaynaklı kötü ağız kokusu
ise gastrit, ülser, kabızlık, ishal, bağırsak para-
zitleri vb. gibi bazı hastalıklarda karşımıza
çıkabilir. Bu durumda da bir uzmana başvurmakta yarar vardır. Sistemik hastalıklar
arasında ise, böbrek hastalıkları, şeker hastalığı, karaciğer yetmezliği, siroz, dizanteri,
kızıl, kızamık ve daha pek çok sistemik hastalıkta kötü ağız kokusu bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı ilaçların kullanımı
sırasında ve/veya sonrasında da kötü ağız
kokusu ortaya çıkar, ancak ilaç kullanımı
bırakıldıktan belli bir süre sonra kaybolur.
Kötü ağız kokusunu giderebilmek için hergün basın-yayın organlarında da gördüğümüz pek çok ürün geliştirilmiştir, bunların
kullanımı ile kötü ağız kokusunun geçeceğine yönelik pek çok reklam ve haber görmekteyiz, ancak bu ürünler geçici bir süre
ağız kokusunu giderse de kalıcı olarak bir
iyileşme sağlayamazlar. Yukarıda da anlattı-
ğımız gibi belli bir süre bu durumla karşı
karşıya kalıyorsak mutlaka öncelikle bir dişhekimine başvurmamız gerekir.
Günde iki kere diş fırçalamayı, bir kere dişipi
kullanmayı ve en az altı ayda bir dişhekiminize kontrole gitmeyi ihmal etmeyiniz.
Hepinize sağlıklı ve güzel kokulu ağız dileklerimle.
edaktüel tarih
Ardına kadar açılan
Levant kapıları…
• A. Nedim Atilla •
D
ostlarımızla İzmir Alsancak
Garı’nda yaptığımız ziyaretlerde
Garın denize bakan kapısını onlara gösterir, “Bu kapıya demiryolunun denize
açıldığı kapı demek yetmez, bu kapı Batı
Anadolu’nun uygarlığa açılan kapısıdır ve
daha da ötesinde İzmir’e 19. yüzyıl’da iyi ya
da kötü ne geldiyse bu kapıdan gelmiştir”
derim…
İzmir Aydın Temdidi Demiryolu Hattı’nın
merkezi olan bugünkü Alsancak, o zamanların Punta İstasyonu’nun temel atma töreninde İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Lord
Stratford de Redcliffe yaptığı konuşmada,
“Bu demiryolunun sanayi ürünlerimizin,
Türkiye’ye girişini kolaylaştıracak, faydalı bir
sermaye yatırımı olacağı kanısındayız.
Hepimizin bildiği gibi, Osmanlının yeniden
canlandırılmasında, Avrupa’nın her zamankinden daha çok çıkarı vardır. Batı Uygarlığı
Levant kapılarına geldi, dayandı. Şimdiye
dek geçmeyi başaramadığımız bu kapılar
artık ardına kadar açılacaktır.” demişti.
50 edaktüel ocak•şubat 2015
Temel atma töreninin hemen öncesinde
sözleşmenin 25. maddesi gereği, şirketin
düzenleyeceği ve hükümete sunacağı şirket
iç tüzüğü ve nakliye ücret tarifesi sunulmuş
ve bir irade ile onaylanmıştı. Sözleşmenin
11. maddesine göre de yolun geçeceği arazilerin değerinin tespiti amacıyla bir komisyon kuruldu. Bu çalışmalar sürerken, yolun
inşaası için gerekli araçlar gemilerle İzmir’e
getirildi. Orhan Kurmuş’un tespitine göre
bölgede arazi fiyatları yüzde 500 oranında
artış gösterdi. Özellikle karayollarını takip
eden demiryollarının ana sorununun kente
girişte gösterdiği sapmalar olduğunu belirten Prof. Çınar Atay, “Osmanlı’dan
Cumhuriyete İzmir Planları” adlı kitabında
Punta’nın (Alsancak) merkez olarak seçilmesini şöyle değerlendirmektedir: “Bu hatta,
güzergah için yapılan araştırmalar, ana karayolunu takip etmiş, kente giriş yaklaştıkça
da, Eşrefpaşa’dan giren karayolundan ayrılma zorunluluğu belirmiştir. Engebesiz alan
güzergâh olarak seçilirken, Buca bağlantısına
da ters düşülmemeye çalışılmıştır. Eşrefpaşa
girişi, kent merkezi ile doğrudan bağlıyken,
bu kesimde triaj ve istasyon için yeterli alan
bulunamamıştır. Bu sistem içinde Punta’ya
kayan tesis alanları, bu kesimin sanayileşmiş
bir bölge olduğunu da hesaba katmıştır. Zira
belirtilen alanlar sanayi bölgesinin yer aldığı
kesimdir.”
Denize inme arzusu…
Prof. Atay bu konuda emperyalistlerin “denize inme arzusu”ndan da söz etmektedir:
“Demiryolunda güdülen diğer bir amaç da,
çok sayıda yerleşmeye yakın geçme arzusudur. Bu nedenle hat, Punta’ya giderken,
Buca – Kızılçukur (Kızılçullu) – Kançeşme
- Mersinli yerleşmelerine yakın geçebilecek
veya bağlantılar daha az masrafla yapılabilecektir. Düz alanlara yayılma ve rezerv alan
gereksiniminin rahat sağlanacağı alanı seçerken bu kesimin kentteki azınlık gruplarının
yaşadığı semtlere yakın olması da ayrı bir
tercih sebebi olmuştur. Zira tesis alanının
batı kesiminde Rum, Ermeni ve Levanten
nüfus barınmaktaydı.
Denize yakınlık amacına ulaşmakla beraber
dışa açılmanın esası olan liman yapabilme
imkanının sağlanabilmesiydi... Bilindiği
üzere İzmir Liman Gümrüğü, Fransızlar
tarafından işletiliyordu ve İngilizler buradan
uzak, kendi liman ve gümrüklerini kurma
arzusu içindeydiler. Bununla beraber,
İstasyon binalarını deniz kenarında yapmaları engellendi. Ve Limana raylarla ulaşmalarına imkan tanındı. Ancak yine de bir
Limana sahip oldular.
Şimdi 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısına uzanalım
ve İzmir’de demiryolunun neleri değiştirdiğine bir bakalım: Aydın Demiryolu, kentin
ana girişlerinden biri olan Kervanlar
Köprüsü’nün çok yakınlarından geçiyordu.
Bunun dışında Bornova ve Karşıyaka yollarının kente girişini kesiyordu. Diğer deyimiyle bu iki yolun kontrolü dışında İzmir’e
her yıl mal getiren 100 bin devenin girişini
de kontrol edebileceklerdi. Kent merkezine
ulaşmak bu alanda diğer kesimlere nazaran
daha kolaydı. Zira hem rıhtım inşa edilmesi
yolunda çabalar vardı, hem de kentin
Borsası hüviyetindeki Büyük Vezir Han’a
erişen Sultaniye Caddesi ile doğrudan ilişki
kurabiliyorlardı. Ayrıca bu yol Frank Sokağı
adıyla anılan ve azınlıkların kullandığı bir
ticari alandı. Zaten İstasyonun yapılmasıyla
bu yol Punta’ya kadar uzamıştı. 1857 yılı
Kasım ayı ortalarına gelindiğinde 1.5 kilometrelik bir yola ulaşılmıştı bile. Yol, hedeflerine hızla ulaşırken, yolun 70 kilometrelik
birinci bölümünün 1858 yılının sonuna
doğru tamamlanacağı umudu belirdi. Fakat
hisse senetlerinde taahhüt edilen taksitlerin
zamanında ödenmemesinden dolayı, para
darlığı baş gösterince şirket inşaatı 1858 yılının Nisan ayında, 6 ay boyunca durdurdu.
Orhan Kurmuş, “İnşaatın aksamasına neden
olan konular sadece para ile sınırlı değildi,
toprak kayması gibi bazı kazalar da inşaatın
ilerlemesini engelliyordu. Nitekim inşaat
yeniden başlayınca bu tür bir olay meydana
gelmişti” diyor ve ekliyor: “Şöyle ki, bir tepeyi aşmak için 10 metre derinliğinde bir yar
açmak gerekiyordu. Ancak her ne kadar,
köylüler tepenin yamaçları sağlam olmadığı
ve heyelan tehlikesinin bulunduğu gibi
nedenlerle mühendisleri vazgeçirmeye çalışmışlarsa da, sözlerini dinletememişler ve 5
ay süren yorucu bir çalışmadan sonra yarma
işleminin tamamlandığı gün toprak kayması
olmuş, hat toprak altında kalmıştı”
Kötü inşaat… Hırsızlıklar…
Charles Issawi’nin Chicago’da 1980 yılında
yayımladığı “Economic Histroy of Turkey”
adlı kitabı da, İzmir-Aydın Temdidi
Demiryolu Hattı’nın ilerleyişi sırasında yaşananları dikkatle izleyen bir kitaptır. Ali
Akyıldız’ın çevirisinden öğrendiğimize göre,
İzmir’deki İngiltere Konsolosu, 1859’da
hazırladığı bir raporda, hattın 1860 ilkbaharından önce tamamlanamayacağını belirte-
rek karşılaşılan güçlükleri hat üzerinde altı
tane köprünün bulunması ve yol kenarındaki setlerin dayanıksız bir şekilde inşa edilmesi şeklinde sıralıyordu. Orhan Kurmuş ise o
günleri şöyle anlatmaktadır: “Yapılmış olan
köprüler, temellerden çökmeye ve kemerlerden bel vermeye başlamış, baş mühendis
tarafından bittiği iddia edilen Buca ve
Seydiköyü istasyon binalarının inşasına hiç
başlanmamış, tünel delme işlemlerinde de
pek ilerleme kaydedilmemişti. Bu durum ise
şirketin kredisini sarsmış ve senetleri banka
ve tüccarlar tarafından kabul edilemez
olmuştu. Bütün bunların yanında başmühendis ve müteahhidin bir takım yolsuzluklar yapmaları üzerine müteahhitle yapılan
mukavele feshedilmiş, başmühendis de
görevinden alınmıştı”.
Şirketin hissedarları hemen bir genel kurul
topladılar ve bir danışman mühendisi
İzmir’e göndererek, tarafsız bir rapor hazırlamasını istediler. Mühendisin hazırladığı
raporda iddiaların doğru olduğu ve 70 kilometrelik ilk bölümün saptanan süre içinde
bitirilemeyeceği bildirilerek derhal gerekli
tedbirlerin alınması öneriliyordu. Rapor
sonrasında alınan en önemli kararlardan biri
de Selatin Dağı’nın tünelle geçilemeyeceğine karar verilmesi oldu. Osmanlı Hükümeti
de şirkete uzatma süresi verdi.
28 Aralık 1860-İlk tren çalışıyor...
Bu sürenin uzatılmasından yararlanan şirket
28 Aralık 1860’da İzmir-Torbalı hattını hizmete açtı. Anadolu topraklarında ilk trenler
işte bu tarihten itibaren Torbalı-İzmir arasında sefer yapmaya başladılar. Açılış törenine
İzmir Valisi Osman Paşa da katıldı. Antik
2015 ocak•şubat edaktüel 51
edaktüel tarih
çağın Metropolis kentinden adının önce
Tripolis’e, ardından da Torbalı’ ya dönüşmesi ile önemli bir yerleşim yeri olan Torbalı’da
halkın deyimi ile “Şümendüfer” hayatı
hemen değiştirmeye başladı. Torbalı’nın
tarımsal ürünleri İzmir’e trenlerle taşınmaya
başladı ve devecilerden ilk tepkiler de gelmeye başladı. Bu arada gazetelerde yol için
yeni bir “Şube Hattı” haberleri çıkmaya başlamıştı. Aydın Hattı’nın ilk şubesi yine
önemli bir tarımsal merkez olan Tire’ye
döşenecekti. 70 kilometrelik İzmir-Kozpınar
arasındaki ilk bölüm hedeflenenden 3 yıl
sonra 14 Kasım 1861’de bitirilebildi.
Aslında bu çok büyük bir başarısızlıktı ve
bunun nedeni İngiltere’nin İzmir
Konsolosu’na göre “şirket parasının müteahhit ve taşeronlar tarafından utanmazca
yağma edilmesinden” kaynaklanıyordu.
52 edaktüel ocak•şubat 2015
Aydın Demiryolu’nun Kozpınar’a ulaştığı
günlerde daha önce önemsenmeyen bazı
yerleşimler önem kazandı. Bunları şöyle
sıralamak mümkün:
Cumaovası: İzmir’in o döneme kadar
olduğu gibi şimdi de en lezzetli su kaynaklarının bulunduğu Şaşal’dı. Demiryolunun
1987’de adı Menderes olarak değiştirilen
Cumaovası’na ulaşmasından sonra suyu,
demir borularla buraya getirmek düşünülmüştü. Türklerin, cuma günleri pazar kurup
ibadet ettikleri ova camilerinden adını alan
bu köyün adı şimdi sadece tren istasyonunda yaşamaktadır.
Develiköy: Punta’dan kalkan trenin bir
saat sonra ulaştığı Develiköy’de o zamana
kadar deve kervanlarının da İzmir öncesi
durdukları bir kervansaray bulunuyordu.
Kayas: Eski bir göl alanı olan bu istasyon
daha sonraki yıllarda kapatıldı.
Kuşçuburun-Arıkbaşı-Çıplak: İzmir’in
sebze gereksinimini yüzyıllar boyunca karşılayan bu köylerin ekonomik yaşamı da
demiryolunun inşası ile birlikte önemli
ölçüde değişti.
Torbalı: Bu kasabada da demiryolunun
gelmesiyle birlikte her şey değişti. İlk istasyon, halen kullanılmakta olan Tepeköy’e
kurulmuştu. Bölgenin en büyük pazarı perşembe günleri Tepeköy’de kurulurdu. Bu
yüzden İzmir, Tire ve Ödemiş’ten binlerce
insanın Tepeköy’e gitmesi için özel tren
seferleri düzenlenmeye başlamıştı.
Cellat Gölü: İngiliz demiryolcularının en
çok zorlandıkları 4 kilometrelik Cellat Gölü,
1930’lu yıllarda sıtma ile mücadele kapsamında kurutulmuştu. Demiryolu inşaatı
sürerken, gölün derinliği 4.5 metre olarak
saptanmış, şiddetli yağışlar sonrasında sık
sık inşaat durmuştu. Gölün kurutulması
öncesinde su rayların 60 cm kadar üzerine
çıkmaktaydı. Dönemin yazarlarından biri
olayı şöyle anlatmaktaydı: “Demiryolu
gölün içinden taşla örülmüş, düzenli bir
hattı. Tabanı da kuvvetli olduğu için gölde
meydana gelen fırtınalar ve suyun yarım
metreyi geçen taşkınlığı hiçbir etki yapmamaktadır. Suların taşkın zamanlarında, rayları görmek mümkün değildi. Gölün yükseldiği zamanlarda trenin büyük bir posta
vapuru gibi suları köpürterek geçmesi görülecek bir manzara oluşturmaktadır.”
Kozpınar: Aydın hattının ilk bölümü
Kozpınar İstasyonu’nda sona eriyordu.
Burası deve kervanlarının İzmir’e iki günlük
yolunu oluştururken demiryolunun döşenmesi ile birlikte, yol üç saate düşmüştü.
Çevredeki cıva ve zımpara madenlerinin
ihracatı da Kozpınar İstasyonu’ndan sürdürülmekteydi.
14 Kasım 1861 tarihinde düzenlenen törenle resmi açılışı gerçekleştirilen, İzmirKozpınar arasındaki hatta, hem yolcu, hem
edaktüel tarih
de ticari taşımacılık başlatılmıştı. Açılış törenine, inşaatı tamamlamayı başaran demiryolu müteahhidi T. R. Crampton ile İzmir
Valisi Rıza Paşa, o sırada İzmir’de görev
yapan başta İngiltere olmak üzere çeşitli
ülkelerin konsolosları katılmıştı. İngiliz
Konsolosu, bu kadar hırsızlığa, soyguna ve
rüşvete rağmen demiryolunun geldiği noktanın kendisini şaşırttığını söylüyordu.
Orhan Kurmuş’un şirket raporlarından
edindiği bilgiye göre, şirket paralarını zimmetine geçirerek veya yapılan işin değerinden daha fazla para alarak, müteahhit ve
taşeronların büyük servetler kazandığı belirtiliyordu. Daha demiryolu inşaatı başlamadan, Llyod şirketinden 20 kuruş çaldığı için
kovulan ve sonra taşeronlardan birinin tercümanı olan bir Ermeni gencinin dört yıl
içinde bir çok ev, dükkan ve depo alabilecek
kadar para yaptığı söyleniyordu.
Konsolosun, merkeze gönderdiği rapor şu
sözlerle bitiyordu: “Eğer bu kadar önemsiz
bir işte çalışan bu genç bu kadar zengin olabiliyorsa diğerlerinin yolsuzluklar ile neler
kazandığını tahmin etmek hiç güç olmasa
gerek...”
54 edaktüel ocak•şubat 2015
Vagonlar, birinci, ikinci ve üçüncü sınıf olarak ayrılmıştı. Birinci mevki kompartımanlarda 4 kişi birlikte seyahat ederken, ikinci
mevkide yarı kompartıman sayılabilecek bir
konforda 6 kişi, üçüncü mevkide ise kompartımansız bir sırada 8 kişi seyahat ediyordu. Ceride-i Havadis, o günler için ilk bilet
ücretlerini kişi başına, birinci mevki 43
kuruş, ikinci mevki 28.5 kuruş, üçüncü mevkide 18 kuruşa İzmir’e gidilebiliyordu. 70
kilometrelik bir hat için dünya fiyatlarıyla
karşılaştırıldığında hayli ucuz sayılabilecek
bir ücretti bu. Binek ve yük hayvanları ise
insanlardan daha pahalı taşınıyordu: Her baş
hayvan için 60 kuruş.
Kozpınar’dan o zamanki adı Ayasuluğ olan
Selçuk’a kadar çok kısa mesafe, hiçbir engel
olmayan düz bir arazideydi ama istenilen
başarıya bir türlü ulaşılamadı. Bu nedenle 11
kilometrelik yolun döşenmesi neredeyse 11
ay sürdü. Ayda bir kilometre demiryolu
döşemek, bu işler için yavaştan da öte bir
şeydi. 15 Eylül 1862’de Ayasuluğ’a ulaşıldı
ve Roma döneminden kalma su kemerlerinin altına bir istasyon inşa edildi. Ayasuluğ
İstasyonu, Punta Garı’ndan sonra o güne
kadar yapılan en büyük istasyondu. Belki de
Selatin Dağı’nın sarp kayaları izin verse
tüneller açılacak ve Ayasuluğ unutulmuş bir
kasaba olarak kalacaktı. Demiryolunun
Selçuk’a ulaşması, hem arkeolojik zenginliklerimizin yurtdışına kaçırılması için yeni fırsatlar yarattı, hem de bugünkü büyük turizm
ilçesini yarattı.
Demiryolunun kurulmasından hemen
sonra İzmir Kordon’da Grand Hotel Huck
adında büyük bir oteli olan Huck Ailesi,
Selçuk’ta bir otel inşaatı başlattı. Otelde
Huck Ailesi ile Aydın Demiryolu Şirketi’nin
eşit hisseleri vardı. Bu otel 1950’li yıllara
kadar yaşamını sürdürdü. O dönemin yazarlarından biri bu oteli şöyle anlatmaktadır:
“Ayasuluğ’da Aydın Demiryolu’nun mükemmel bir bahçe içerisinde her türlü konforu
havi yeni bir oteli vardır. Ziyaretçiler evvelce
ihbar ettikleri takdirde, otelde istirahatleri
temin olunur”.
Ve demiryolu Aydın’da…
İzmir’i Aydın’a bağlayan 133 kilometrelik
yol, 7 Haziran 1866’da bitirildi. Şirket kayıtlarına göre yol ve istasyonlar için tam 1 milyon 350 bin sterlin harcanmıştı. Onca hırsızlığa karşın yine de ucuz sayılabilecek bir
maliyetti bu. İngiltere’de yapılan demiryolları mil başına 50 bin sterline mal olurken,
Osmanlı hükümetinin de desteği ve ucuz iş
gücü nedeniyle mil başına 16 bin sterline
mal olmuştu. Bu maliyetlerde arazi fiyatlarının İngiltere’ye oranla daha ucuz olmasının
da rolü vardı. Bu arada Kırım’dan getirilen
kullanılmış rayların da bedavaya yakın maliyetle döşenmesi de başka bir nedendi.
İzmir-Aydın Demiryolu için cehennemi bir
sıcak gün olan 1 Ekim 1866’da Aydın’da bir
tören düzenlendi. 10 yıl gibi uzun bir zaman
sürecinde tamamlanan demiryolu bölgenin
hayatında önemli değişiklikler yaratacak ve
yolun uzatılması gündeme gelecekti. 1 Ekim
1866’da yeni bir imtiyaz sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme ile senelik kar garantisinin 1
Temmuz 1866’dan itibaren işlemeye başlaması ve şirketin 300 bin sterlin tutarında
imtiyazlı tahvil çıkarması hükümet tarafından kabul edildi. Buna karşılık şirket de iki
ay içinde hattın bütün eksiklerini tamamlamayı kabul ediyordu.
edaktüel spor
Eczacı Selçuk Erdoğan:
“En çok etkilendiğim yer
Nepal ve Himalayalar”
• Deniz Çaba •
1965 Uşak’ın Eşme doğumlu, İzmir Buca
Lisesi ve Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
mezunu eczacı Selçuk Erdoğan, 1988’de
Uşak’ta kendi eczanesini açmış ve o tarihten
bu yana serbest eczacı olarak çalışıyor.
Ancak nefes aldığı yer başka: Bir dağın zirvesi… Erdoğan lise yıllarından bu yana
doğa sporlarıyla ilgileniyor; çünkü “Seyahat
etmek, yeni yerler görmek, yeni kültürler
tanımak en büyük zevkim. 30 yıldır kara
avcılığı, yaklaşık 15 yıldır da atlı cirit sporu
yapıyorum” diyor.
Dahası da var. Bundan üç yıl önce arkadaşlarından bir dizi tırmanış teklifi gelince
tereddütsüz kabul etmiş. Böylelikle tırmanış
ve dağcılık serüveni de başlamış.
56 edaktüel ocak•şubat 2015
Ağrı’dan Katmandu'ya
Yaklaşık üç yıldır yollarda Erdoğan. Yurt içi
ve yurt dışında çok sayıda tırmanış gerçekleştirmiş. İlki 2011’de Doğubeyazıt’ta
olmuş.
“Yaklaşık 4 gün süren tırmanışımızdan
sonra 17 Temmuz’da günün ilk ışıkları ile
beraber müthiş bir manzara eşliğinde Ağrı
Dağı zirvesi yaptık” diye söze başlayıp, anlatmaya koyuluyor:
“İkinci tırmanışımız için Kasım 2011’de
Nepal’in başkenti Katmandu’ya uçtuk.
Ekibimizle beraber iç hatlardan 20 kişilik
pervaneli bir uçakla dünyanın en zor inilen
hava alanlarından Lukla Havaalanı’na indik.
Bu özel uçuşla beraber 12 gün sürecek olan
tırmanışımız yüksek adrenalinle başlamış
Eczacı Selçuk Erdoğan
oldu. 2 Aralık günü 6180 metre yükseklikteki ‘Island Peak’ zirvesini büyük bir heyecan
ve mutlulukla tamamladık. En çok etkilendiğim yer tabii ki dağcıların hayalini süsleyen
Nepal ve Himalayalar...”
30 yıldır kara avcılığı, yaklaşık 15 yıldır
da atlı cirit sporu yapan eczacı Selçuk
Erdoğan, son üç yıldır da dağcılıkla
ilgileniyor. Heyecanla başlayan
tırmanış zirvede mutlulukla sonlanıyor.
Bilinmeyenin korkusu
Evli, bir kız ve bir erkek çocuk sahibi olan
Erdoğan, şu anda dağcılığı hobi olarak yapıyor. “Mesleğimiz ve şartlar şu anda dağcılığın benim için yaşam biçimi olmasına engel,
belki ileride” diyor. Öte yandan çok şanslı
bir coğrafyada olduğumuzu da ekliyor:
“Ülkemiz dağcılık ve doğa sporları için çok
güzel ve şanslı bir coğrafyaya ve iklime
sahip. Gerek düz, gerekse teknik tırmanışlar
için çeşitli zirveler var... Riskler ve zorluklar
hepimiz için korkutucudur ama bu, bilinmeyenin korkusudur.”
Elbette bu riskleri en aza indirmenin de yol-
ları var. Erdoğan, “Öncelikle temel dağcılık
bilgilerini ve tırmanışta kullanacağımız malzemeleri çok iyi öğrenmemiz ve tanımamız
gerekir” diyor: “Sonra tırmanış yapacağımız
yer ve etaplarla ilgili ciddi bir ön hazırlık
yapmamız lazım. Sağlıklı bir zirve için en
önemli etkenlerin başında hava koşulları
gelir. Uygun şartlar yoksa teknik ekip izin
vermez; şansımızı zorlamak çok kötü sonuçlar doğurabilir.”
Erdoğan, sağlığı müsaade ettiği sürece tırmanışa devam edeceğini söylüyor ve ekliyor:
“Hayatım boyunca yaşadığım en büyük
mutlulukların arasında bu zirveler vardır.”
2015 ocak•şubat edaktüel 57
edaktüel sağlık dosyası
Organ nakli, yeniden hayat demek
• Doç. Dr. Murat kılıç •
İzmir Kent Hastanesi
Karaciğer Nakil Programı Başkanı
Karaciğer nakli;
ikinci hayatın
kapılarını açar
Organ nakilli hastalar kendilerini yeniden
doğmuş olarak nitelendirirler, nakille onlara
yeni bir hayatın kapıları açılmıştır. Nakil
ameliyatının yapıldığı günü “İkinci hayatın
başlangıcı” yani yeni doğum günü tarihi olarak kabul ederler.
Karaciğer nakli 1988’de başladı
Dünyada ilk kez Thomas Starzl tarafından
1963 yılında ABD’nin Denver kentinde gerçekleştirilen karaciğer nakli ülkemizde ilk
1988 yılında Prof. Dr. Mehmet Haberal
tarafından başlatıldı. Halen 40 merkezde
yılda 1200-1250 civarında karaciğer nakli
gerçekleştirilen ülkemizde başarı oranları
ortalama yüzde 80-90’a ulaşmıştır.
Geçmişte karaciğer transplantasyonu, hastanın hayatını kurtarmak amacıyla son çare
olarak başvurulacak bir manevra olarak
görülmekteyken, günümüzde karaciğer yetmezliğinin daha erken devresinde hayat kalitesini artırmak amacıyla uygulanması gereken radikal bir tedavi yöntemi olarak görülmektedir. Transplantasyon ameliyatlarının sayısı giderek artarken, karaciğer vericilerinin sayısı
göreceli olarak sabit kalmıştır. Organ açığını
gidermek amacıyla uygulanan yöntemlerden biri, kadavra karaciğerlerin ikiye bölünerek (split karaciğer) iki ayrı alıcıya takılmasıdır. Diğer bir yöntem de canlı vericilerden
karaciğerin bir parçasını çıkararak hasta olan
alıcıya nakil edilmesidir. Ülkemizde özellikle
son yıllarda canlı vericilerden yapılan karaciğer nakilleri öne çıkmaktadır.
58 edaktüel ocak•şubat 2015
Organ nakli, vücutta görevini yapamayan bir
organın yerine canlı bir vericiden veya tıbben ölümü gerçekleşmiş kişiden alınan sağlam organın, organ yetmezliği hastasına nakledilmesi işlemidir. Organ nakli, günümüzde
birçok kronik organ yetmezliği hastalarında
uygulanan rutin, geçerli ve ileri bir tedavi
yöntemi olarak kabul edilmektedir. Organ
nakillerinde verici kaynağı “canlı ve kadavra”
olarak ikiye ayrılmaktadır. Canlı kişilerden
organ alınması, organ veren kişinin yaşamını
riske sokmayacak çift organların (böbrek,
parça olarak karaciğer, pankreas ve ince
bağırsak gibi) birini almak ile mümkündür. Karaciğer nakline götüren hastalıklar
Akut karaciğer yetmezliği; daha önceden
bilinen karaciğer hastalığı olmayan bir kişide
ani gelişen ve karaciğer fonksiyonlarının
tama yakın kaybı ile karakterize acil bir
durumdur. En sık sebepleri, akut viral hepatitler (hepatit A ve hepatit B virüsleri), ilaç
entoksikasyonları, mantar zehirlenmeleri,
nedeni bilinmeyen viral hastalıklar olabilir.
Kronik karaciğer yetmezliği (siroz); Çeşitli
nedenlerle uzun dönemde karaciğer hasarına maruz kalan kişilerin geri dönüşümsüz
karaciğer yetmezliği tablosuna girmesidir.
Bu zeminde gelişmiş karaciğer kanseri nedeniyle de karaciğer nakli yapılabilir. En sık
sebepleri; kronik hepatit B virüsüdür
(HBV), Hepatit C virüsü, alkol, otoimmün
hastalıklar (otoimmun hepatit, primer biliyer siroz, primer sklerozan kolanjit), Wilson
hastalığı, Budd-Chiari sendromu,
Kriptojenik siroz (nedeni bilinmeyen) olabilir. Kronik karaciğer hastalığının belirtileri;
sarılık, koyu renkli idrar, uykuya eğilim, ellerde titreme, bilinç bulanıklığı, koma, kan
kusma, vücutta kolayca morluklar oluşması
ve kanamaya eğilim, gri ya da kil rengi dışkılar, karında su toplanması, aşırı halsizliktir. Karaciğer sirozu ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bu noktada hayat kurtarıcı tek seçenek
hastalıklı karaciğerin alınıp yerine sağlıklı bir
karaciğeri nakletmektir. Ancak bu şekilde
yapılan bir organ nakli ile hastanın hayatı
kurtarılabilir.
Karaciğer transplantasyonu
Size veya çocuğunuza doktorlar tarafından
karaciğer nakli gerektiği söylendikten sonra
önünüzde iki yol vardır:
Kadavradan karaciğer nakli: Trafik kazası,
beyin kanaması, beyin tümörü veya kalp
krizi sonrası beyin ölümü gelişen kişilerin
ailelerinin organlarını bağışlaması sonrası
gerçekleşebilir. Yapılan incelemeler, organ
veren hastanın herhangi bir bulaşıcı hastalık,
kanser veya karaciğer hastalığına sahip
olmadığını göstermelidir. Uygun şartlarda
çıkartılan ve özel koruma sıvılarında korunan karaciğerin ölen kişiden alındıktan
sonra en geç 24 saat içinde takılması gerekmektedir. Maalesef ülkemizde kadavradan
organ bağışı, son derece az olduğu için uzun
bekleme listeleri vardır. Kadavra organ bekleme listesinde iseniz, size 24 saat ulaşılabilecek telefonunuzu (tercihen cep telefonu)
yanınızdan ayırmamalısınız. Ayrıca ameliyat
için gerekli kan vereceklerin listesi de sürekli
yanınızda olmalıdır.
Canlı akraba vericili karaciğer nakli:
Karaciğer nakli ihtiyacı bulunan kişilerin
akrabalarından alınan parça karaciğer ile gerçekleşen ameliyat biçimidir. Anne, baba, kardeş, eş veya akrabaların gönüllü olması gerekir. Bu gönüllü kişide yapılan tüm testler
kişinin karaciğerinin parçasını vermesinde
bir sakınca olmadığını göstermelidir.
Fabrika gibi çalışan
organımız; Karaciğer
Bir koniyi andıran karaciğer, yaklaşık 1-2 kilogram ağırlığında, koyu
kırmızımsı-kahverengi bir organ,
karın boşluğunun üst sağ kısmında yer alır, alt kısmında safra kesesi vardır.Kandaki birçok kimyasal
maddeyi düzenleyen karaciğer
atık maddelerin taşınmasına yardımcı olan "safra" adı verilen bir
ürün salgılar. Mide ve bağırsaklardan çıkan kanın tamamı karaciğerden geçer. Karaciğer bu kanı
işler ve besin ve ilaçları parçalayarak vücudun geri kalanı için kullanımı daha kolay olan formlara
ayırır. Vücuttaki en karmaşık ve
metabolik olarak en aktif organ
olan karaciğerin enfeksiyona karşı
bağışıklık sağlamaktan, kanı pekçok kimyasal maddeden, ilaç ve
alkolden temizlemeye birbirinden
yaşamsal fonksiyonları vardır.
edaktüel yeni ürünler
Sevdiğiniz birine iyilik yapabilmek, ona hastalığından kurtulma şansı vermek, onu hayata
döndürmek çok güzel bir duygudur. Ancak,
karaciğerinizin bir parçasını vermek düşüncesi
sizi ilk anda tedirgin edebilir. İlerdeki yaşamınızda kendi sağlığınızı nasıl etkileyebileceğine
dair endişelere kapılabilirsiniz. Unutmayınız ki
karaciğeri veren kişinin karaciğeri ameliyattan
hemen sonra gelişmeye başlar ve yaklaşık 3 ay
sonra ameliyattan önceki büyüklüğüne ulaşır.
Aynı şekilde hastanın aldığı parça da büyüyerek
3 ayda normal karaciğer boyutlarına ulaşır.
Karaciğer naklinin avantajları
Organ nakli; günümüzde birçok kronik organ
hastalıklarında uygulanan rutin, geçerli ve ileri
bir tedavi yöntemidir. Karaciğerin fonksiyonlarını yerine getirebilecek böbrek yetmezliğindeki
diyaliz benzeri bir destek sistemi olmadığı için
karaciğer yetmezliği içindeki hastalar zaten
hayati tehlike taşımaktadırlar. Karaciğer gibi
hayati bir organın nakliyle gerçekleşecek süreç;
hastalara ‘sağlıklı’ yeni bir yaşamın kapısını
açmaktadır. Karaciğer nakli olmaksızın yaşam
oranı %10 ve altında olan hastaların karaciğer
nakli ile yaşama tutunma olasılıkları %90
düzeylerindedir.
38 TL
Solgar
Milk Thistle 50 kapsül
47,50 TL
Her kapsülde; Ham devedikeni bitki
tozu 350 mg, Standardize Milk
Thistle ve tohum ekstresi (silimarin
80 mg (% 80)) 100 mg
İçeriği: Cynara scolymus (enginar) ve
taraxacum officinale (hindiba) bitkilerinin
yapraklarından elde edilmektedir.
Kuru Enginar Ekstresi: 150 mg Kuru
Hindiba Ekstresi: 200 mg kapsül.
Leafy Enginar Yaprağı Çay 20'li
4,25 TL
Transplantasyon sonrası yaşam
Organ nakilli hastalar kendilerini yeniden doğmuş olarak nitelendirirler ve yepyeni bir hayata
başladıklarını düşünürler. Bir çoğu ameliyat
gününü ‘Transplant Doğum Günü’ olarak kutlarlar. Transplantınızın başarısı ile birlikte sizi
eskisinden çok daha iyi bir hayat beklemektedir.
Transplantasyon sonrasında eve gidiş genellikle
mutlu ve duygusal bir olaydır, ancak ilk haftalarda bu mutluluk hissine endişe ve hatta hafif bir
depresyon eşlik edebilir. İyileşmenin haftalar
süren bir süreç olduğunu anlamak büyük önem
taşır. Hem hasta, hem de aileler için, yeni yaşam
biçimine alışmak biraz zaman alır; bir organ
nakli ile yaşamak zaman gerektiren bir öğrenme
sürecidir. Çoğu insan, aktif olduğu takdirde,
özellikle de uzun rehabilitasyon sürecini atlatmak için kararlı çaba gösterdiğinde bu durumun üstesinden daha iyi gelmektedir.
Yaklaşık üç ay süren ilk hassas devrenin son
bulmasıyla neredeyse bütün karaciğer transplantasyonlu hastalar eski ve hastalık öncesi
yaşamlarına geri dönerler. Nakledilmiş bir
organla yaşayanları etkileyecek olası sorunlara
rağmen, transplantasyon geçiren hastaların
çoğu normal bir yaşam tarzına yeniden kavuşurlar. Çalışırlar, bir aileye sahip olurlar, çocuk
yetiştirirler ve toplumda yararlı bir rol oynarlar.
Newlife Enginar Özü 40 kapsül
İçeriği ; Enginar Yaprağı ( Cynara Scolymus).
1 süzen çay poşeti bir fincana konup üzerine
kaynar su eklenir, fincan ağzı kapatılarak
3-4 dakika beklenir.
Sepe Natural
34,50 TL
Nature's Bounty
Milk Thistle 50 kapsül
Her bir kapsülde; Deve dikeni
tohum ekstresi 175 mg, (Silybum
marianum, silimarin 140 mg (%80)
içerir.
Artichoke 60 Kapsül
28 TL
Her Kapsülde; Enginar Ekstraktı
(Cynara scolymus) 300 mg, Jelatin
Kapsül 80 mg
2015 ocak•şubat edaktüel 59
edaktüel haber
Çocuklarımız,
ÇEKOOP’ la
bilinçleniyor
Sağlığımız için vazgeçilmez olan
ilaçlar, uygun hastalıkta, uygun
zamanda ve dozda kullanılmadığı zaman, aynı zamanda zehirdir de. Günümüzde gereksiz ilaç
alım ve kullanımının artmasıyla,
evlerimizde ve iş yerlerimizde
biriken ilaçlar, hem çevremiz
hem de özellikle çocuklarımız
için tehlike oluşturmakta. Bu
nedenle, akılcı ilaç kullanımı
başta çocukların olmak üzere
halk sağlığı için önemli bir kavram. Çöplere ve tuvaletlere atılan, lavabolara dökülen ilaçlar
ise toprağa ve suya karışarak
yediğimiz besinler ve içtiklerimiz yoluyla yine bizi zehirleyen,
sağlığımız açısından önemli bir
sorun.
Bahçeşehir
Koleji - Aydın
konusunda drama öğretim yöntemi kullanarak eğitimler veriyorlar. Projenin amacı, tam da
bu noktada ortaya çıkıyor.
Amaç, çocuklarımızı akılcı ilaç
kullanımı ve ilacın doğaya zarar
vermeden imhası konusunda
bilinçlendirmek ve bu kuralları
benimsetmek, çocuklarımızın
evsel kaynaklı ilaç zehirlenme
oranını azaltmak, evlerimizdeki
atık ilaçların ÇEKOOP üyesi
eczanelere götürülmesini sağlayarak doğanın zehirlenmesine
sebep olan etmenleri azaltmak
ve tüm bunlar sayesinde ülkeRota Koleji İzmir
mizdeki ilaç giderlerinde tasarruf sağlanmasına yardımcı
olmak.
Özel Ege Koleji İzmir
Çevreci Eczacılar Kooperatifi
(ÇEKOOP), evlerimizdeki son
kullanma tarihi geçmiş ya da
artık kullanmadığımız ilaçları,
kendisine üye eczaneler yardımıyla toplayan, bu ilaçları doğaya zarar vermeden, lisanslı tesislerde imha ettiren bir kooperatif
olarak yeni bir projeye başladı.
“İlaç Dedektifleri” adını verdikleri bu proje kapsamında, öncelikle 5, 6 ve 7. sınıf öğrencilerine
akılcı ilaç kullanımı ve atık ilaç
60 edaktüel ocak•şubat 2015
Mavişehir
Koleji - İzmir
Özel
Kocatürk
İlköğretim
Okulu
Turgutlu
Projenin formatörlerinden ve
aynı zamanda ÇEKOOP
Yönetim Kurulu üyesi olan Ecz.
Demet Müzehher Toker projeyle ilgili şunları söylüyor: ”İşin
en güzel yanı, çocuklarımızın
bu bilgileri eğlenerek, rol alarak,
yaparak-yaşayarak, oyunlar
oynayarak öğrenmesi. Eğitimler,
konu hakkında eğitim almış formatör eczacılar tarafından
çocuklarımıza veriliyor.
Böylelikle çocuklarımız, doğru
bilgileri, doğru kişilerden ve
günümüze en uygun öğretim
yöntemlerinden biri ile edinmiş
oluyorlar. Eğitim sonunda tüm
çocuklar “ilaç dedektifi” unvanını alıyor.”
Ekim ayında başlayan ve İzmir,
Manisa, Aydın ve Denizli illerinde yapılan eğitimlerle şuana
kadar toplam 962 öğrenciye
ulaşıldı.
ÇEKOOP web sayfası: www.
cekoop.org.tr
İletişim için: 0506 147 9083
eczanede alışveriş
4,95 TL
15 TL
Tabia
Dudak Bakım Yağı
Tabia Dudak Bakım Yağı içerdiği
A ve E Vitaminleri, doymamış yağ
asitleri ve antioksidan özelliği ile
dudakları nemlendirmede,
beslemede ve canlı bir görünüm
kazanmasında yardımcı olur.
Vaseline Losyon Aloe 100 ml
Aloe ve salatalık özlü Vaseline
Vücut Losyonu; cildi kolayca emilen
özelliği sayesinde saf ve ince bir
nem dalgasıyla uyandırır, böylece
tazeleyerek yumuşacık yapar.
4,95 TL
Vaseline
Nemlendirici Losyon 100 ml
Essential için; Vaseline Essential
Moisture Losyonu, cilde nüfuz
eden besleyici maddeler ve
multivitaminler içeren çok işlevli,
yoğun bir kremdir. Cildi zengin yapı
maddeleriyle besler, her gün canlı
ve sağlıklı hissetmenizi sağlar.
39,90 TL
14,90 TL
12,90 TL
Arko Nem Soft Touch
El ve Vücut Kremi 300 ml
Cildi yağlılık hissi bırakmadan
nemlendirir. Hızlı emilen yumuşak
bir formüle sahiptir.
62 edaktüel ocak•şubat 2015
Neutrogena
Norveç Böğürtlenli Vücut Losyonu 250 ml
Norveç Böğürtlenli Besleyici Losyon'un
benzersiz formülünün, cildinizin doğal
yapısıyla uyum içerisinde çalışırken nem
seviyesini 3 kat artırdığı klinik olarak
kanıtlanmıştır. Hassas ciltler için uygundur.
Kaygan ve yağlı bir his bırakmayan
formülü, Norveç Böğürtleninin hoş
kokusuna sahiptir ve hızlı bir şekilde emilir.
Ecologica Gunluk Bakım Kremı 75 ml
Ecologica günlük bakım kremi cildi
nemlendirirken içeriğindeki UV-A ve
UV-B filtreleri ile güneşin olumsuz
etkilerine karşı koruyor. Termal mineralli
su sayesinde antioksidan özellikleri ile
ön plana çıkan ürün cildin onarılmasına
da yardımcı. Ürün 75 ml’lik tüpte
sunuluyor ve her cilt tipi için uygun.
eczanede alışveriş
6,75 TL
Maybeline
Baby Lips Peach Kiss Dudak Koruyucu
7,50 TL
Nivea
Lip Care Repair Protection
Bisabol ve buğday tohumu yağı ile
zenginleştirilmiş formülü ile dudaklarınızı
çatlamalara karşı korur ve yoğun
nemlendirme sağlar.
Dudaklarınızın
üzerinde ince bir tabaka halinde yayılan
dudak kremi güneşe ve soğuğa karşı sizi
korurken aynı zamanda dudaklarınızı
nemlendirir ve bakımını yapar.
Renkli, şeftali kokulu nemlendirici
dudak balmı. Bebeksi yumuşaklıkta
dudaklar için yoğun dudak bakımı ve
8 saat nemlendirme.
39,75 TL
Dermoskin Active Serum
Ürün içeriği Hyroluronik asit, Vitamin C,
Vitamin B5 den oluşmaktadır.
Nemlendirme, Onarım, sıkılaştırma
özelliklerine sahip eşşiz formüle sahiptir.
Paraben, Parafin, Sles, Silikon içermez.
13,90 TL
Nivea Krem 200 ml
14,95 TL
Arko Nem
Yoğun Bakım Kremi 300+75 ml
Arko Nem Doğal Bakım, %100 doğal zeytinyağı ile
zenginleştirilmiş formülüyle, cildinizin ekstra nemlenmesine
ve beslenmesine yardımcı olur. Hafif su bazlı yapısıyla cilt
tarafından kolay emilen Arko Nem Doğal Bakım kremi
cildin doğal nem dengesini sağlamaya ve cildi
pürüzsüzleştirmeye yardımcı olur.
64 edaktüel ocak•şubat 2015
Çok amaçlı vücut kremidir. Kakao ve E
vitamini ile zenginleştirilmiş formülü
kuruluğu giderirken, cildinizi uzun
süreli ve derinlemesine nemlendirir.
Kakaonun eşsiz kokusu da duyularınızı
gün boyu harekete geçirir.
46 TL
Ceradolin Losyon Lıpo 200 ml
Ceradolin losyon; çevresel etkenler
(güneş, ısı, soğuk, deterjan,
izotretinoin, topikal kortizon,
yüzeysel sivilce, egzama tedavileri,
vb.) nedenlerle kurumuş, yıpranmış
veya doğuştan kuru olan ciltleri
onararak, doğal nem dengesine
kavuşturan bir losyondur.
edaktüel keşif
Fark edilmeyen güzellik
"Aizanoi"
• İ. Hakkı Kesirli •
Y
Burada suçu biraz dağıtalım. Ve bu güzel
antik kenti tanıtmak için Kütahyalıları ve
Çavdarhisarlıları biraz daha gayretli olmaya
davet edelim.
Olabilir, duymamış olanların çoğunlukta
olduğuna inanıyorum. Bulunduğumuz
bölge antik medeniyetlerin beşiği olunca ve
bunca bolluk içerisinde kalınca, bazılarını
bilmemek normaldir. Hele hele anayol üzerinde bulunmayanlara sıra ne zaman gelir
bilinmez. Ancak, Afrodisias’ı görmemek ne
kadar bir suç ise, Aizanoi’yi görmemek de
hafifletici sebeplerle birlikte bir suç olarak
kabul edilebilir.
Beni umutlandıran bir gelişme de; antik
kentlerin toplumumuz için yol üstündeki
sarı ya da kahverengi birer levha olmaktan
yavaş yavaş çıkmaya başlaması. Olmadık bir
zamanda gitsem bile en ücra köşedeki antik
kentte birkaç ilgili bulabiliyorum.
Yabancıların ülkemizi bizden iyi tanıyor
olmasının geride kalmasını dileyerek, gelin
birlikte “Aizanoi”nin (Ayzano, Ayzanoy veya
Ayzanoyi) günümüze ulaşan değerlerini
keşfedelim.
olunuz bir gün Kütahya dolaylarına
düştüğünde ya da Uşak dolaylarında bir işiniz olduğunda zaman ayırıp
“Aizanoi Antik Kenti”ni mutlaka görmelisiniz. Adını hiç duymadınız mı?
66 edaktüel ocak•şubat 2015
Nasıl gidiyoruz?
İzmir - Uşak yolunda Uşak’a varmadan 7-8
km. önce yol ayrımından Kütahya yoluna
sapacak ve yaklaşık 80 kilometre sonra
Çavdarhisar’a ulaşacaksınız.
Kent içindeki yönlendirmeler sizi birkaç
dakika içinde Aizanoi’ye götürecek. Eğer bir
şekilde Kütahya’da iseniz, o zaman Afyon’a
doğru yönelecek ve Çavdarhisar sapağından
içeri gireceksiniz.
Kütahya Çavdarhisar arası yaklaşık 58 km.
Yol virajlı ama keyifli, bakımsız değil. Siz
yine de hız sınırlamalarına ve özellikle de yol
çizgilerinin size koyduğu yasaklara uyun…
“Gediz yıkıldı Aizanoi
ayakta”
Benim üniversite yıllarımdı. 28 Mart 1970
gecesi merkezi Kütahya’nın Gediz ilçesi olan
7,2 şiddetinde bir depremde ilçe merkezi ve
köyleri tamamen yıkıldı. Yüzlerce cana mal
olan bu felaket sırasında bölgede bulunan
tüm ilçeler etkilendi ve binlerce ev yerle bir
oldu. Deprem sonrasında fark edildi ki
Aizanoi’de bulunan ve yapımına M.S. 2. yüzyılın ikinci çeyreğinde başlanan “Zeus
Tapınağı” depremden etkilenmemişti.
Tapınağın yapıldığından bu yana kaç deprem geçirdiğini bilemiyoruz ama çevresindeki tüm yapıların da çeşitli felaketlerden
etkilenerek yıkıldığını ve onun hala ayakta
olduğunu görmek şaşırtıcı. Aizanoi, antik
Frigya’ya bağlı olarak yaşayan Aizanitis’lerin
kentiydi. Eski adı Penkalas olan Koca Çay’ın
iki yakasında kurulmuş alon ve yörede
bugün de hakim olan tarımsal üretim ile
gelişen Aizanoi, erken Bizans döneminde
piskoposluk merkezi olmuş. Milattan sonra
yedinci yüzyıldan sonra ise gerileme dönemine girerek önemini kaybetmiş.
Selçuklular zamanında yöreye Çavdar
Tatarları yerleşmiş. İşte, size Çavdarhisar’ın
adının nereden geldiği bilgisi... Aizanoi’nin
en görkemli yapısı olan tapınağın yapımı
için gerekli olan harcamaların, tarım arazile-
rinin kiraya verilmesi yolu ile sağlanmaya
çalışıldığı, bir türlü toplanamayan kira gelirlerinin İmparator Hadrian zamanında toplanması ile yapıma başlanabildiği, tapınağın
kuzey tarafındaki yazıtlardan anlaşılıyor. Bu
yazıtlarda kentin anıtsal yapılarının oluşmasına katkıda bulunan M.Apuleius
Eurykles’ten övgüyle söz ediliyor.
Tapınağın en önemli özelliği ise bir alt bölüme sahip olması. Bu bölümün bir depo ya
da kehanet merkezi olarak kullanıldığı sanılmakta. Bu bölüme girildiğinde yapı sizi daha
da çok etkiliyor. Zamanın içinde kaybolduğunuzu hissediyorsunuz. Burada kimler ne
için tanrılara yakarmış? Hangi dertlerine
2015 ocak•şubat edaktüel 67
edaktüel keşif
Tiyatronun sahne kısmı yıkılmış,
oturma bölümlerinde büyük
kaymalar olmuş.
Sütunlu cadde
Aizanoi'de kurulan
tarihin ilk borsası.
Roma köprüsü
hala kullanılıyor.
derman bulmak için rahiplerin kehanetlerine koşmuş? Dokunduğunuz taşa binlerce
yıl içinde kimler dokunmuş? Sorularını sormasak daha iyi olacak gibi. Tapınağın
hemen önünde bulunan kadın büstü ve
devasa görüntüyü büyülü kılan İon sütunları önünde resim çekmeye başladığınızda iyi
ki geldik diyeceksiniz. Stadyum’a giderken
sizi bir hamam kalıntısı karşılayacak.
Önünde sütunlu avlusu bulunduğu öngörülen mekanın mermer su kanalları ve mermer kaplamaları bugün bile görülüyor.
Yönünüzü Aizanoi’nin Tiyatrosuna çevirdiğinizde önce görkemli bir Stadyum ile karşılaşıyorsunuz. Tiyatro ve Stadyum’un birbirine bitişik olarak inşa edilmesine Aizanoi’nin
tek örnek olduğu düşülmüş kayıtlara.
Stadyum yazıtları da, Eurykles’in bu kompleksin yapımında da rol aldığını gösteriyor.
Stadyum’un en geniş kısmında bir büyük
68 edaktüel ocak•şubat 2015
giriş kapısı kalıntısı görülüyor. Tiyatro ile
sınırını ise mermer bir duvar çiziyor. Bu
duvarın arka kısmı, aynı zamanda
Tiyatro’nun sahnesini oluşturuyor.
Tiyatronun sahne kısmının mermer bezemeleri yüzyıllar boyu süregelen çeşitli depremler yüzünden oturma basamaklarının
ortasına yıkılmışlar. Bu mermer parçaları
arasında av sahnesi betimli kaliteli friz parçaları özellikle dikkat çekiyor.
Tiyatro’dan aşağıya iniyor ve Stadyum’un
ortasından yürümeye başlıyoruz.
Kulaklarımıza kılıç sesleri yankılanıyor.
Gladyatör filminin bir sahnesini çekiyoruz
burada. Acaba araba yarışları da yapılıyor
muydu? Tekerlek gıcırtılarını, atların güçlü
kasları ile toprağı dövdüğünü duymak isterseniz biraz konsantre olmanız gerekir.
Koca Çay’ın üzerine kurulmuş Roma köprülerinden ikisi, bugün hala kullanılıyor. Bu
muhteşem yapıların üzerine konulan korkuluklar ise tam bir facia. Hiçbir özen gösterilmemiş. Yapanların tarihe verdikleri değeri
tam olarak yansıtıyor ne yazık ki. Beş kemerli köprü üzerinden geçiyor ve tarihin ilk
borsa alanı olarak adlandırılan yuvarlak
yapıya geliyoruz. Burası aslında bir gıda
pazarı, yazıtlarında ise satılan tüm malların
fiyatları yer alıyor. İnsanlar ve hayvanlar ise
fiyatların temelini oluşturuyor. “İri kıyım,
kuvvetli bir köle, iki eşek ücretine eşdeğer
fiyatla satılıyor. Bir at ise üç köle ediyor.
Buradan malların satışa sunulduğu dükkanların giriş kapısının da bulunduğu sütunlu
caddeye ulaşıyoruz. Tarih kayıtlarında bu
caddenin mimari ögelerinin başka mekanlardan sağlandığını öğreniyoruz. Caddenin
yapılması için bir Artemis Tapınağı’nın ortadan kaldırıldığı, kuzeydoğu galerisinin görkemli iyon başlıklarının bu tapınağa ait
olduğu yine galeri tabanına döşenmiş olarak
bulunan iki plakanın aslında tapınağın alınlık üçgenleri olduğu, bunlardan birinde
Artemis’in atribüsü olan geyiğin alçak
kabartma olarak işlendiği tarihçiler tarafından kaydedilmiş. Kentin iki kilometre
güneybatısında Karabulut nekropol alanı
var. Koca Çay’ın kuzey yakasında bulunan
mezar yapıları, Roma dönemindeki nüfus
ile ilgili bilgi veriyor. Buna göre, Aizanoi’nin
Roma dönemindeki nüfusunun 30 bin
olduğu varsayılıyor.
1990 ve 1991 yıllarında Aizanoi’nin 2 km
güneybatısında kutsal yolda, görkemli iki
mezar yapısı ortaya çıkarılmış. Bugün
Kütahya Müzesi’nin ana salonunda sergilenmekte olan Hellenlerle Amazonlar’ın savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, burada
bulunmuş. Doğudaki küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüş olan dört kemerli yapıda da Eros betimli mermer lahtin alt kısmı
bulunmuş. Bu parça da Aizanoi’den çıkan
birçok değerli eser ile birlikte Kütahya
Müzesi’nde sergilenmekte.
edaktüel sanat
Sivri kemerli
yapılar gökyüzüne
yükseliyor. Büyük
pencereler,
vitraylar,
minyatürler
baştacı. Gotik
akımın edebiyat ve
sinemadaki
yansıması ise
korku ve karanlık
üzerine...
• Deniz Çaba •
Gotik
Ortaçağı kapattı, Rönesansı başlattı
Büyük katedral ile kiliseler bu dönemin
eseri. O yapılardaki vitray ve minyatürler de.
Kilise müziği yine bu evrede yükselmiş;
resimde doğa betimlemeleri Gotik akımla
gelişmiş. Mimaride sivrilik egemen olmuş;
edebiyat ve sinemada ise karanlık sokaklar
ile lanetli karakterler...
Gotik dönemin 12’inci yüzyıl’da başlayıp
Rönesans ile sonlandığı kabul ediliyor.
Romanesk sanatının değişmesiyle Latin
sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Orta Çağı kapatıp Rönesansı başlatmış olan
akım, pek çok sanat dalına hızla etki etmiş
ama ilk örneklerini yazı şekli olarak göstermiştir. Gotik yazılar ilk baskı denemelerinde
denenmiş, o dönemde çoğunlukla Almanlar
70 edaktüel ocak•şubat 2015
tarafından kullanılmış. Mimaride ilk çıkış
yeri için Fransa denilse de aslında
Avrupa'nın pek çok yerine aynı zaman diliminde yayılmış olan Gotik akım, adını da
Hıristiyanlığın ilk yıllarında Avrupayı istilâ
eden Gotlar’dan almış. Bu terimi ilk defa
dile döken, İtalyan hümanistler olmuş. Tabii
onlar bu sözcüğü “küçümsemek” için kullanmışlar. Yani “Gotik”, klasik uygarlığın
merkezi olarak kabul edilen Roma’yı yaktıklarından dolayı güzelliğe karşı duygusuz olarak tanınan Gotlardan yola çıkarak “kaba ve
barbar” anlamında tanımlanmış.
İtalyanlar Roman sanatının ardından gelen
bu üslubu, ilkçağın klasik kurallarından
ayrıldığı için aşağılamış ve mimarilerinde
kullanmayı reddetmişler.
Alevli Gotik
Aslında Roman sanatından Gotik üslûba
geçiş dört büyük dönemde gelişiyor.
12. yüzyıl’ın büyük bir bölümünü kapsayan
birinci dönemin en özgün anıtları
Fransa’daki Saint-Denis Manastır Kilisesi ile
Sens, Noyon ve Laon Katedralleri... 12’inci
yüzyıl sonlarından 13’üncü yüzyıl ortalarına
kadar uzanan ikinci evre ise Gotik sanatın
doruğuna ulaştığı dönem olarak kabul ediliyor. Chartres, Bourges ve Merveille du
Mont-Saint-Michel Katedralleri gibi birbirinden ünlü pek çok anıt bu dönemde yapılıyor. Yine bu çağda Gotik mimari Almanya
ve İspanya’ya sıçrayıp, İngiltere’de
Canterbury ve Chichester Katedralleri ile
daha farklı bir nitelik kazanıyor.
“Işınlı Gotik” adı verilen dönemde ise daha
ziyade Paris’teki Notre-Dame’ın yan kiliseleri gibi eski yapıların bitirilmesine çalışılıyor.
14’üncü yüzyıl’ın ikinci yarısından sonra
Gotik sanat büyük bir diriliş dönemine giriyor. Her ülke akım üzerinde zevkine uygun
değişiklikler yapıyor. Örneğin İngiltere'de
sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan dikey bir üslüp benimsenmiş. İspanya'da Gotik sanatının Arap
motifleriyle birleşmesinden meydana gelen
müdeccer (mudejar) üslubu doğmuş.
Fransa ve Almanya’da ise “Alevli Gotik”
denilen yeni bir tarz gelişmiş.
Vitrayla bezeli cepheler
Gotik mimarinin en önemli özelliğine gelince... Tek sözcükle, sivrilik. Roma mimarisindeki yaygın kubbeler yerine dilimli kubbeler,
yuvarlak kemerler yerine sivri ve birbirini
kesen kemerler... Ön cephelerde genellikle
kapıların üstünde içeri doğru kademeli olarak daralan büyük alınlıklar, kademeleri
oluşturan silmelerde ise çok sayıda aziz figürü. Orta bölümde vitraylı yuvarlak bir pencere ile iki yanda dar ve yüksek pencereler.
Her iki yanda görkemli çan kuleleri.
Pencereler bol, camlar renkli, cephelerde vitraylar... Notre-Dame Katedrali cephesindeki
“gül pencere”, dönemin vitray sanatının en
görkemli örneklerinden biri örneğin.
Yapılarda çok sayıda renkli pencere kullanılmasının nedeni, hem iç mekanın aydınlanmasını sağlamak, hem de renkli ışıklarla
yapının içinde büyülü bir dinsel atmosfer
oluşturmak. Zira Gotik mimarlık ögelerinin
en çok tesir ettiği yapılar daha ziyade katedral ve kilise gibi dini mekanlar. 13’üncü
yüzyıl’da toplum adeta bütün heyecanını ve
zenginliğini katedral yapmaya harcıyor.
Amiens ve Reims Katedralleri, Strasbourg
Katedrali ve Milano Katedrali bu dönemde
inşa ediliyor. Birer kutsal kitaba benzeyen
Gotik katedraller, inanmışları eğitmek üzere
sayısız sahneyle de süsleniyor. Örneğin
Notre-Dame Katedrali’nde 1800’ü aşkın
yontulmuş figür, vitraylarında ise 5000’e
yakın kişi yer alıyor.
Chartres
Kilisesi
(solda)
Milan Katedrali
kapısı (altta)
Şapellerde fildişinden heykeller
Gotik tarzı sadece mimarlıkta değil, resim,
yazı ve heykeltıraşlıkta da etkili olmuş.
Gotik sanat anlayışında heykel, kilise öğretisinin somutlaştırılması görevini sürdürmüş.
Heykeller ana kapıların yanına dingin ve
ağırbaşlı diziler halinde sıralanırmış.
Kiliselerin dış yüzleri Tevrat ve İncil’den
alınmış konuları anlatan heykellerle bezenirmiş. Sanatçılar giderek giysi kıvrımları altından gövdenin yapısını sezdiren bir ustalık
elde etmişler. Figürlerin betimlenmesinde
de doğa dikkate alınmış.
13’üncü yüzyıl’ın ikinci yarısında İtalyan
sanatçı Nicola Pisano, doğayı daha iyi imgeleştirme amacıyla klasik heykel sanatının
yöntemlerini incelemiş. 14’üncü yüzyıl heykel sanatının en güzel örnekleri özel şapeller
için yapılmış değerli madenden ve fildişinden heykellerden oluşmuş. Figürlere eğim
verilerek katılık izleniminden kaçınılması da
bu yüzyılda gerçekleştirilmiş. Önceleri donmuş gibi dimdik duran figürler yapılmış.
Ardından aziz figürleri kımıldar, donuk
yüzlü melekler de gülümser olmuş. Daha
doğru bir ifadeyle hareketlerin ve elbiselerin
yumuşayan çizgileri günlük yaşamı yansıtmaya koyulmuş. 14’üncü yüzyıl’da Andrea
Pisano, Pisa Vaftizevi’ne yaptığı 28 kabartmayla bezeli tunç kapıyla ise, kabartma
sanatının gelişimini özendirmiş.
Aynı yüzyılda, mermer ahitlerin üzerine
kabartmalar yapılmış.
Fresk, kitap bezeme ve minyatür
Gotik akımın resimdeki yansımasında yine
Fransa’nın etkisi büyük. Resimde “doğalcılık”, 15’nci yüzyıl’da Flaman resmiyle çıkış
yapıyor ve bu çıkış, Gotik resmin belirleyici
özelliği oluyor. Fransa'da çalışmaya gelen bir
grup Flaman sanatçının doğacı eğilimleri
Paris, Dijon ve Bourges gibi sanat merkezlerinde Gotik sanatın ortaya çıkmasını sağlıyor. Prag, Valencia, Milano ve Hamburg gibi
şehirlere de ulaşan bu uluslararası üslup,
düşsel bir dünya tasarımıyla gündelik hayattan görünümlerin bir arada ele alınışıyla tarzını oluşturuyor. Gotik dönemde özellikle
de fresk tarzı resim öne çıkıyor. Aynı şekilde
vitray, kitap bezeme ve minyatür de...
Minyatür konusunda en iyi örneklerden biri
olarak Limburg Kardeşler’in “Très Riches
Heures” adlı eseri gösterilebilir. Giotto di
Bondone, Jan van Eyck ile kardeşi Hubert
2015 ocak•şubat edaktüel 71
edaktüel sanat
Milano Katedrali
Andrea Pisano
Floransa Vaftizhanesi’nin Kapısı (altta)
Günümüz korku sinemasının temeli bu
dönemde atılmış
Edebiyatta Gotik akım 1880'lerde yeniden
canlanmış. Robert Louis Stevenson ve
Oscar Wilde bu dönemde Gotik yapıtlar
vermiş. Uzun bir süre yeniden sessizleşen
Gotik roman, Daphné du Maurier'in popüler yapıtları ve Robert Bloch'un 1959 tarihli
romanı Psycho ile kıpırdandıysa da, “korku
romanı” adıyla ortalığı kırıp geçirmeye
Stephen King'in 1974'te çıkan Carrie romanı ile başlamış. Anne Rice gibi daha entelektüel Gotik romanlar yazan yazarların yanı
sıra, Toni Morrison ve Joyce Carl Oates gibi
ciddi yazarlar da bu türün ilginç örneklerini
vermeye koyulmuş. Bugün de o etkinin sürdüğü söylenebilir. Örneğin 2006’da
İngiltere'de 19’uncu yüzyıl’ın Gotik anlatı
van Eyck, Duccio, Hugo Van Der Goes ve
Rogier Van Der Weyden de dönemin öne
çıkmış diğer temsilcilerinden.
Gotiğin müzikte kullanımı, yine dini bir çerçevede karşımıza çıkıyor. İlk uygulama,
Gotik mimarinin sağladığı geniş meydan ve
yüksek tavanların akustiğini keşfeden kiliseler tarafından başlatılmış. Kiliselerde dini
amaçla kullanılan bu sistem, daha sonraları
müzik dünyasına da sıçramış ve Gotik
müzik “kilise müziği” olarak ortaya çıkmış.
İlk örneklere bakacak olursak, Notre Dame
Okulu'nun en büyük iki bestecisi olan
Leonin'i ve ardından Perotin'i görürüz.
tarzına dönüşü simgeleme iddasıyla Diane
Setterfield'ın ilk romanı On Üçüncü Hikâye
(The Thirteenth Tale) yayımlandı.
Frankenstein ve Dracula ile
doğan Gotik romanı
18’inci yüzyıl’ın sonuyla 19’uncu yüzyıl’ın
başı arasında bir dönemde ortaya çıkan
Gotik yazın denince ise akla Mary
Shelley'nin Frankenstein'ı, Bram Stoker'ın
Dracula'sı ve Edgar Alan Poe geliyor.
Hepsinin ortak özelliği korkuyu çağrıştırması. Cem Aktaş 3.3.2006 tarihli Radikal
Gazetesi’nde “Gotik Romanın Ürpertici
Çekiciliği” adlı yazısında bu süreci şöyle
anlatmış: “Gotik sözcüğü, 18’nci yüzyıl’da
Protestan Avrupa'da Ortaçağ'ın karanlık,
batıl inançlarla dolu, korkulu günlerini ve o
çağların mimarisini çağrıştırıyordu. Yazınsal
yapıtlar için bu terimin kullanılmaya başlanması da bu özellikler nedeniyle oldu:
72 edaktüel ocak•şubat 2015
Horace Walpole'un 1764'te yayımladığı
‘Otranto Şatosu’ adlı romanı tam da böyle
bir mekânda geçiyordu. Eski bir şato, gizli
tüneller, unutulmuş bir lanet ve bayılıp
duran kadın kahramanlar içeren bu romanın
ardından, Ann Radcliffe'in romanı
Udolpho'nun Esrarları (1794) bu türdeki ilk
çok satan oldu. 1818'de yayımlanan
Frankenstein'ın ardından 1840'lara kadar
canlılığını koruyan Gotik roman, bu tarihten
sonra unutuldu. 1847'de yayımlanan ve
bugün İngiliz edebiyatının başyapıtlarından
sayılan Uğultulu Tepeler 'in (Emily Bronte)
o dönemde hemen ilgi görmemesi, Gotiğin
gözden düşmüş olmasına bağlanabilir.”
Gotik akımın edebiyata yansıması ile sinemaya izdüşümü aynı. Nasıl o romanlarda
şatolar, labirentler ve zindanlar karanlıkla,
ruhlarla ve ıstırap çeken karakterlerle yoğruldu ise film kareleri de öyle. Zaten bu açıdan
Gotik üslup, günümüz korku sinemasının
atası kabul ediliyor. Operadaki Hayalet
(The Phantom of the Opera), Frankenstein
ve Dracula gibi ilk büyük korku klasiklerinin
Gotik türde olması rastlantı değil. Bugün de
Gotik korku, küçük bazı modernleştirme
hamleleriyle devam ediyor. 1980’lerde Ken
Russel’ın “Gotik” ve “Beyaz Solucanın İni”
(The Lair of the White Worm) isimli filmleriyle iki önemli örneğini vermiş olan türün
son dönem yapıtları arasında Perili Ev (The
Haunting) ve Ötekiler (The Others) gibi
lanetli ev öyküleri var. Bu kapsamda
Universal korku filmlerine bir saygı duruşu
niteliği taşıyan Van Helsing’i ve vampirlerle
kurt adamların çatışması üzerine kurulu
Karanlıklar Ülkesi’ni de (Underworld) sayabiliriz.
edaktüel hobi
Hobi edinme ve edindirme yeri:
HobbyTime
• Alpay Sönmez •
Y
oğun iş temposu, boş zamanlarınızı
işgal eden televizyon, son yıllarda
hayatımıza giren internet, cep telefonları, sosyal medya derken kendimize
ayırdığımız bir zaman ve o zamanı değerlendirdiğimiz bir hobi edinme fikri iyice uzaklaşıyor bizlerden.
74 edaktüel ocak•şubat 2015
Ekonomik olarak kendimizi bir hobi edinmenin uzağında görsek de yeni çıkan bir
cep telefonuna binlerce lira vermekten geri
kalmadığımızın farkında mısınız? Oysa
ortalama bir cep telefonu fiyatına son derece
keyif alacağınız bir hobi edinerek hem hoşça
vakit geçirip hem de sosyalleşebileceğinizi
biliyor musunuz? Neden mi bahsediyorum,
mesela model uçak uçurmaktan, helikopter
kullanmaktan, araba sürmekten, olmadı
odamızda küçük küçük tuğlalarla bir yel
değirmeni, bir köy evi yapmaktan, ikinci
dünya savaşı araçlarını oluşturmaktan bahsediyorum.
uçak gövdesine taşıyabiliyorsunuz. Dedik
ya, bu işin ana masrafı ilk başta. Onun ne
kadar olduğunu da Bülent Borko belirtiyor,
“Elektrikli olanlar 560 TL, yakıtlı yani patlar
motorlu olanlar 1200-1600 TL arası. Giriş
seviyesi uçağın en önemli özelliği motor
sussa bile planör gibi yere indirebileceğiniz
bir dengeye sahip, o yüzden başlangıç seviyesi bir uçak amatörler için en ideali.”
Aynı şeyler arabalar için de geçerli. Onlar on
road ve off road olarak ikiye ayrılıyor, yine
elektrikli ve yakıtlı olmak üzere iki tür araba
mevcut. Fiyatları ise elektrikli olanlar 350
TL, yakıtlı olanlar ise 800 TL civarında. Bu
fiyatların alıcı, verici, kumanda gibi tüm
ekipmanları dahil set fiyatları olduğunu da
belirtelim.
Kocaman bir tren istasyonu yaratmaktan
bahsediyorum. Gelin sizi bir hobi dükkanına götürelim, bu dünyanın ne kadar uçsuz
bucaksız olduğunu anlatalım.
HobbyTime İzmir Bölge Müdürü Bülent
Borko ile dükkanlarında görüştük, bize bir
hobi edinmenin hem maliyetlerinden hem
de türlerinden bahsetti. Öncelikle model
uçak uçurmanın aslında bilindiği gibi pahalı
bir hobi olmadığını belirten Bülent Borko,
“Orta halli bir cep telefonu parasıyla bu
hobiye başlarsınız. Ve sanıldığı gibi her uçağı
düşürdüğünüzde büyük masraflar altına girmezsiniz. Tamir edilebilir malzemelerden
yapılır uçakların gövdeleri ve evinizde onların tamiratı ile uğraşmak da bu hobiye dahildir.” diyor. 75 liralık bir uçak simülatörü ile
evde işinizde arta kalan vakitlerinizde pratik
yaparak hobinize giriş için ilk adımı atabilirsiniz, sonrasında ise giriş seviye olarak kabul
edilen üstten kanatlı bir trainer sınıfı uçak
size bambaşka bir dünyanın kapılarını açacaktır. Ama sanmayın ki yarın daha profesyonel bir uçağa geçtiğinizde yeniden masraf
olacak, hayır. İç aksamları istediğiniz her
Bu radyo kontrolü modelcilikte en zor araç
ise helikopter. Bülent Borko bunun zorluğunu şöyle anlatıyor: ”Tepsi üzerinde bilye tutmaya benziyor bu, sürekli dengede durmak
için hareket halinde olmanız, araca müdahalede bulunmanız gerekiyor. Bu yüzden uçak
ve arabadan daha zordur. Ancak kimisi direk
helikopterden başlamak istiyor ve başlıyor
da. Kesinlikle kullanamazsınız diye bir şey
yok. Bunların da fiyatları orta hallileri 600700 TL kadar.”
Avukattan doktora, işadamından öğretmenine kadar her meslek grubundan, yaş grubundan insanların bu radyo kontrollü
modelciliğe gönül vermesinin yanında evinde de hobilerini yaşayanlar var elbette.
Mesela minik tuğlaları tek tek yapıştırarak
bir ev, bir değirmen yapabilir, sonra şöminenizin üstüne, salonunuzda dolabınızın vitrinine koyabilirsiniz. Sadece bu değil elbette,
elektrikli trenlerle bir dünya, bir kasaba bile
inşa etme şansınız var. Tabi geniş bir yeriniz
varsa. Kocaman bir tren istasyonu, ağaçlar,
"Orta halli bir cep
telefonu parasıyla
bu hobiye başlarsınız. Avukattan doktora, işadamından
öğretmenine kadar
her meslek grubundan, yaş grubundan
insanlar modelciliğe gönül veriyor"
yollar, arabalar, binalar inşa ederken her bir
parçayı ayrı ayrı alıp kendinizin monte ettiğinizi düşünürseniz bittiğinde dumanı
çıkan, sesiyle onun içinde hareket eden bir
treni izlemenin ne büyük bir keyif vereceğini
şimdiden düşünmeye başlayabilirsiniz.
HobbyTime’in vitrininde bulunan o tren
dünyasının maliyetinin 2-3 bin lira aralığında olduğunu belirterek aşağı yukarı ne
kadarlık bir büyüklükteki bir çalışmanın kaç
paraya mal olabileceğini anlayabilirsiniz.
Şimdi haydi gelin, o televizyonun karşısından kalkın, çıkması beklenen yeni model
telefon için ayırdığınız bütçenizi daha yararlı
bir hareket için kullanın, bir hobi edinin.
Ama evinizde bir dünya yaratın, ama uçaklarla gökyüzünde süzülün. Haydi...
Talatpaşa Bulvarı No:76/B Alsancak
Telefon: 232 421 05 20
2015 ocak•şubat edaktüel
3
edaktüel spor
Doğanın içinde
treking
• Handan Korhan •
Yaşamın hengamesi içinde bir yerden bir
yere, otobüsten taksiye yetişmek dışında
yürümeyi bıraktık. Okula yürüyerek gittiğimiz zamanlardan, çocuklarımızı küçük yaşlarda servislere bindirmeye başladığımız
zamanlara geldik. Doğanın bize sunduğu
muhteşem kokulardan, manzaradan, canlılardan bihaber, trafiğin içinde, beton yığınların arasında olmaya iyice alıştık. Yeşilden,
sağlıklı nefes alıp vermekten giderek uzaklaşıyoruz. Hayatın bu karmaşasından en azından birkaç saatlik, birkaç günlük uzaklaşmak
isteyenler için harika bir yol var; trekking.
Hafif tempolu yürüyüş anlamına gelen trekking, ROTA 35 Dağcılık ve Doğa Sporları
Grubu Yetkilisi Ufuk Arıdıcı'ya göre bir
gönül meselesi. Ancak bu yolda bizim de
sorumluluğumuz var: "Doğada hiç bir hayvana bitkiye zarar vermemeliyiz. Sadece
ayak izlerimiz kalmalı. Çünkü karşılaşacağımız hayvanlar, bitkiler doğanın gerçek ev
sahipleridir. Biz onların misafiriyiz.”
Yer kürenin dağında, ovasında, deresinde,
yolunda, patikasında günü birlik veya 3-4
günlük, haftalık ve aylık yürüyüşler ferdi ola76 edaktüel ocak•şubat 2015
Tatil planı denilince akla gelen deniz-kum-güneş üçlüsünden farklı, her mevsime uygun, günübirlik ya da birkaç günlük yeni bir seçenek arıyorsanız, şehrin yorucu yaşamından
uzak doğada, tertemiz bir havada yürüyüş size iyi gelecektir.
rak yapılabileceği gibi, gruplar halinde de
gerçekleştirilebiliyor. Ancak gruptaki yürüyüşçülerin fiziki gücü birbirine denk olmalı.
Arıdıcı, “İyi yürüyüşçüler daha hızlı yürüdüğü için arkadan gelenleri beklemek zorunda
bırakılmamalı” diyor.
Yürüyüşler bireysel yapılabileceği gibi bazı
kurumlar aracılığıyla daha profesyonel olarak turlara katılım da olabiliyor. Ülkemizin
dört bir yanı trekking yapmaya elverişli parkurlarla dolu; İzmir özelinde ise Karagöl ve
Balçova Behzat Tepesi'nden Bergama Kozak
Yaylası'na, Yeni Şakran'ın Köseler Köyü‘nden
Aigai Antik Kenti‘ne, Tire Kaplan
Yaylası'ndan Ödemiş Beydağ ve Bademiye
Cevizli Dağ‘a kadar uzanan birçok alternatif
rota bulunuyor.
Dağcılık ve doğa sporları kulüpleri pekçok
güzergahta doğa yürüyüşü, kamp etkinliği
ve dağ bisikleti etkinliği düzenliyor. Ancak
tekrar etmekte fayda var: Doğada etkin bir
yürüyüş için, sağlıklı bir beden yapısı, fiziki
kondisyon durumu, arazi ve iklim şartları,
psikolojik durum ve beslenme gibi daha birçok etkeni de göz önünde bulundurmak
gerekiyor.
Doğa yürüyüşleri
öncesinde
Doğa yürüyüşüne katılırken ilk etapta bir
ön araştırma yapmalı ve bilgi sahibi olmalısınız. Yürüyüş yapacağınız bölge ile ilgili araştırma yapıp hava koşullarını da göz önünde
bulundurmak gününüzün daha keyifli geçmesini sağlayacaktır.
Normal ayak numaranızdan bir numara
daha büyük, sert ve kalın tabanlı, mümkünse ayaklarınızı bileklerden saracak bir ayakkabınız olmasına dikkat edin. Böylece ayak
burkulması riskini azaltacaksınız. Tırnak
batması veya kırılma gibi sorunlarla karşılaşmamak için ayak tırnaklarınızı bir gün önceden kesilmiş olmasına dikkat edin. Yürüyüş
esnasında hareket kabiliyetinizi engellemeyecek bollukta bir pantolon veya polar alt
giyinin. Kot pantolon ile kesinlikle faaliyete
katılmayın. Giysilerinizi seçerken pamuklu
ve keten türler yerine sentetik ve yünlü giysileri tercih edin. Çok kalın ve az kat giymek
yerine ince ve çok kat giyilmelidir. Sabah
evden ayrılmadan önce mutlaka kahvaltı
yapın, ihtiyaç hissetmeseniz de mutlaka bol
su için.
edaktüel spor
Sırt çantanızı mutlaka
akşamdan hazırlayın
Yürüyüşe katılanlar bel ve göğüs kısmından
kavrama tokaları olan 20-30 litre hacimli bir
sırt çantası içerisinde; en az iki takım yedek
iç çamaşır, yedek çorap, bir adet panço tipi
yağmurluk, polar üst veya rüzgarlık mont,
bere veya şapka, hava koşullarına göre bir
çift uygun eldiven, bir adet su kabı ve yeteri
kadar su bulundurmalı. Bir öğünlük yiyecek,
ayrıca atıştırmalık ara yiyecekler ve bir adet
düdük, bandana, güneş kremi, güneş gözlüğü, küçük bir plastik bardak ve fotoğraf
makinesi, özel ilaçlarınız, yara bandı, bir-iki
adet ağrı kesici veya kas gevşetici tablet,
kolonyalı mendil, bir adet çöp torbası da
yanınızda bulunmalı.
önlemenin yolu "tembel adımı" atmaktır. Bu
yöntem bacakları ve ciğerleri adım aralarında dinlendirmek için kullanılır. Vücudun
tüm ağırlığı arkadaki bacağa yüklendiğinde
öne atılan bacak kasları gevşetilir. Adım başı
nefes alın. Derin nefes almak için bilinçli
çaba harcayın. Suyunuzu azar azar için, bir
defada fazla su içmek sizi nefessiz bırakabilir.
Yamaç aşağı yürürken vücut ağırlığı bacak
ve ayaklara biner. İstenmeyen durumlarla
karşılaşmamak için inişlerde ayakkabılarınızın bağcıklarını sıkıca bağlayın. Daha yavaş
bir tempoyla yürüyün. Ayak darbelerinizi
yumuşatmak için dizlerinizi bükün, ayaklarınız acıyormuş gibi hafifçe adımlar atın. Dağ
kazalarının, büyük oranda inişler esnasında
olduğunu aklınızdan çıkartmayın.
Doğru tempo önemli
Yürüyüş sonrasında
Yürüyüşe başlamadan önce bacak, bel, sırt
ve omuz kaslarınızı gerdirme hareketleri
yaparak yürüyüşe hazırlanın. Başlangıçta
yavaş, daha sonra hızınızı artırarak, vücudunuz açılıncaya kadar temponuzu koruyun.
İyi bir doğa yürüyüşçüsünün uygulayacağı
en önemli teknik doğru tempoyu ayarlayabilmektir. Yürüyüş sırasında belli bir tempo
yakalamaya çalışın. Acemi bir yürüyüşçü,
genellikle ya olabildiğinden fazla ya da yapabileceğinden daha az bir tempo ile yürüme
hatasına düşer. En sık düşülen hata ise çok
hızlı yürümektir. Yürünmesi gereken yolun
uzunluğu veya ekip içinde iyi bir performans sergileme isteği böyle yanlış uygulamalara yol açabilir. Eğer uygun zamanınız
varsa daha ilk kilometrelerde kendinizi
tüketmeniz oldukça anlamsızdır. Sahip
olduğunuz enerjiyi, yürüyüş süresince yetecek şekilde kullanmanız daha akıllıca olacaktır. Eğer aynı tempoyu saatlerce sürdüremiyorsanız çok hızlı gidiyorsunuz demektir.
Başka bir hata da çok yavaş yürümektir.
Vücudunuz, hasar görecek şekilde enerji
harcamaya başlamadan çok önce şikayete
başlar. Öte yandan 50 dakikalık bir yürüyüşten sonra mutlaka 10 dakikalık bir mola
verilmeli. Çok dik ve zorlu etaplarda 2 dakikalık bir nefes molası da verilebilir. Kısa
molaların amacı dinlenmek değil nefesi
düzenlemek.
Yürüyüş teknikleri
Dik yamaçlarda yavaş ve düzenli adımlarla
yürüyün. Eğim azaldıkça da temponuzu
yükseltin. Karlı zeminlerde ve dik çıkışlarda,
tempoyu kontrol etmenin ve yorgunluğu
78 edaktüel ocak•şubat 2015
Yürüyüşten dönünce ılık bir duş alın.
Kaybettiğiniz enerjiyi en kısa zamanda toplayabilmeniz için vitamin ve mineral takviyesi alın. Faaliyet sonrasında, ayaklarınızın
şişmemesi için dinlenirken, ayaklarınızı baş
hizasından biraz yükseltin ve bütün yorgunluğunuzu unutun. Gün bittiğinde ise bedenen biraz yorgun, ama ruhen dinlenmiş olarak, unutulmayacak bir gün yaşamış olmanın keyfiyle evinize döneceksiniz.
Treking Kulüpleri
• Antalya'da Todosk Kulübü doğada yürüyüş etkinliğinin yanı sıra dağların zirvelerini
görme imkanı da sunuyor. Beldibi Kanyonu,
Gökdere-Tünek Tepe-Sarısu, Termessos
Antik Kenti, Saklıkent'te karda yürüyüş gibi
birçok rotaları bulunuyor.
• Antalya Doğa Sporları Kulübü; Likya,
Hisarçandır Fethiye arası, St.Paul, Antalya
Aksu’dan başlayıp Isparta Eğirdir'e kadar
uzanıp Antalya Beşkonak bölgesi üzerinden
Antalya-Belkıs'ta son bulan günübirlik doğa
yürüyüşleri düzenliyor. Bunun yanı sıra
Konya –Seydişehir ilçesi sınırlarında başlayıp Antalya-Alanya ilçesine kadar devam
eden Kervan ve Konya Seydişehir ilçesi
sınırlarında bulunan Tınaztepe mağarası
çevresinde başlayıp Antalya-Manavgat ilçesi
sınırlarına kadar devam eden Melas Vadisi
parkurları, Antalya-Demre ilçesi Beymelek
mahallesi yakınlarındaki St.Nicholas patikaları ile Antalya ili çevresinde birçok patikada
yürüyüş yapma imkanı sunuyor.
• Bursa'da Uludak-Uludağ Dağcılık Kulübü;
Aralık ayı içerisinde günübirlik ve kamplı
yürüyüş rotaları içerisinde; Delmece Yaylası,
Fatin Tepe kış eğitimi ve Uludağ yürüyüşü
ile programlarını sürdürüyor.
• Adana Everest Dağcılık ve Doğa Sporları
Kulübü trekking dışında yamaç paraşütü,
dağcılık ve rafting gibi birçok etkinlik
düzenliyor.
• Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü
başta İzmir, İstanbul, Ankara olmak üzere;
Denizli, Aydın, Muğla, Uşak, Kütahya,
Gaziantep, Adana, Niğde ve daha birçok ilde
trekking grupları oluşturmuş ve aylık programlarla yeni rotalar belirliyorlar. 2015
etkinlik takviminin bir kısmı hazırlanmış
durumda. 2015 Ocak ayı içerisinde Söke'de;
Dilek Tepesi, Kudurgan Mezarlığı, Kışla
Köyü yürüyüş parkurları arasında bulunuyor. Selçuk'ta; Çınardibi, Mahmut Dağı,
Yukarıkızılca Köyü Parkuru, Efes Surları
Arkeoloji Yürüyüşü etkinlikleri arasında.
edaktüel gündem
• Deniz Çaba •
Hepimiz organik ürünler yemek
istiyoruz ama organik pazarlardaki her tezgah ya da marketlerdeki her etiket ne kadar gerçeği yansıtıyor bilmiyoruz.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun
Özkaya ile konuştuk.
Organik ne kadar organik?
Organik üretim için belli standartlar var.
Örneğin yerli tohum olması, kimyasal ilaç
ve gübre kullanılmaması gibi. Ancak sertifikalı üretim yapsa da “organik” tarım işletmelerinin hepsine güvenemiyoruz. Bazıları hibrit tohumları bile kullanabiliyor. Öte yandan
organik sertifikanın pahalı olması ve gerek
sertifikasyonda gerekse de verilen desteklerde toprak sahipliğinin esas alınması, bağımsız küçük çiftçileri bu sistemin dışında bırakıyor. Uzmanlar ise “topluluk destekli tarım”
ile kentli ve köylülerin birlikte dayanışma
içinde, sertifikalı tarımın güvensizliğe dayalı
sistemine bir alternatif geliştirebileceğini
öne sürüyorlar. Denetimi yapacak yeni sisteme de “katılımcı sertifikasyon” deniliyor.
Verim düşmesin diye
kimyasal gübre
Prof. Dr. Tayfun Özkaya mevcut tabloyu
yaşadığı bir deneyimle örneklendirerek anlatıyor: “Yıllar önce Manisa’nın bir köyünde
köylülerle kahvede konuşuyorduk. Başta
çekirdeksiz kuru üzüm olmak üzere organik
üretim yaptıklarını söylediler. Ben de ‘çok
güzel, kutlarım’ dediğimde, köylüler bana
‘kutlayacak bir şey yok. Organik ürünümüzü satın alan şirketler fiyatları kimyasal ilaçlı
ürünlerin fiyatına düşürdüler, şikâyet ettiğimizde, biz de başka köye gideriz diye cevap
verdiler’ dediler. Organik tarımın gittiği
yönle ilgili ilk uyanışım böyle oldu. Daha
sonra İzmir’in bir köyünde yıllardır organik
üzüm üreten köylüler, içlerinden bazılarının
verim düşmesin diye gizlice kimyasal gübre
attıklarını söylediler. Oysa sıra aralarına fiğ
80 edaktüel ocak•şubat 2015
ekerek, yeşil gübre uygulandığında kimyasal
gübreye hiç ihtiyaç kalmıyor ve verimin de
düşmediğini biliyoruz. Organik ürün alan
şirketler bu uygulamayı köylülere öğretememiş.”
Organik ürün yeni
bir ihraç malı
Özkaya, “Sorunlar bunlarla da bitmiyordu.
Bir de organik sertifikaları sorunu vardı”
diyor: “Organik ürün sertifikası çıkartmak
için epeyce bir paranın köylülerce şirketlere
ödenmesi gerek. Üstelik çoğu durumda sertifikalar organik ürün alan şirketlerin kasasında duruyor. Sistem, organik üretimi kıskıvrak yakalamış, kendi istediği kanala sokmuş. Bu alanda çalışan bazı profesyoneller
için organik üretim sadece bir gelir kapısı.
Organik tarımı desteklediklerini ileri sürenlerin bir kesimi de yerel tohumu adeta yasa
dışı hale getiren tohumculuk kanununa
karşı çıkmıyorlar ve hatta destekliyorlar.
Onlar için organik ürün yeni bir ihraç malı,
biraz da ülkenin zengince kesimlerinin tüketeceği bir meta.”
Endüstriyel organik
tarım
Organik tarım ile ilgili de pek çok sıkıntı var.
Tabii bu sorun sadece üretici ile ilgili değil.
Her birimizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü
marketlerde organik ürünler tüketicilere
dört beş misli fiyatlarla satılıyor. Çiftçi sertifikasyon şirketlerine önemli düzeylerde
ödeme yapmak zorunda. Sertifikasyon şirketini üretici kendi seçiyor. Bu da güvenilirli-
nımının artması ile sonuçlanmış, bu da
insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerde
bulunmuştur. Hayvancılıkta da biyoçeşitliliğin azalması insanlar için zararlı mikropların
oluşması ve hızlı yayılması için uygun bir
ortam yaratmıştır.”
Şirket tohumları ve
sebzelerin mineral
değerleri
Endüstriyel tohumlar nedeni
ile; 50 yıllık bu sürede
sebzelerde kalsiyum,
magnezyum, bakır ve
sodyumda, meyvelerde ise
magnezyum, demir, bakır ve
potasyumda önemli
düzeylerde gerilemeler oluştu
ği sarsıyor. Organik üretimde kullanılmak
üzere ilaç şirketlerinin sattığı ilaçlar da
oldukça pahalı. Kısacası sistemin güçlüleri
organik tarımı ele geçirmişler. Bu işin adı
artık “endüstriyel organik tarım.” Özkaya,
kavramı şöyle açıyor: “Büyük tarım işletmeleri şeklinde, çoğunlukla az sayıda türde
bitki veya hayvan yetiştirilerek ve daha çok
ihracat veya zincir marketler için, ancak kimyasal ilaç ve gübreler kullanılmadan yapılan
tarım sistemine ‘endüstriyel organik tarım’
diyoruz. Bu sistem yeterince doğaya saygı
göstermediği gibi, köylünün tasfiyesine
engel olmayarak ve tüketicilerin ödeyemeyeceği ürünlerin pazarlanmasına neden olarak sosyal yönden de sakıncalar yaratıyor.”
“Üzerinde organik
logosu olmalı”
Peki organik ürünlerin fiyatı daha mı ucuz
olmalı? Özkaya, “Şüphesiz organik ürünler
endüstriyel ürünlere göre biraz daha pahalı
olacaktır. Ancak fiyat farkı çok fazla. Hâlbuki
birçoğu endüstriyel ürünlerle aynı fiyattan
veya çok az bir fiyat farkı ile köylüden satın
alınıyor” diyor.
İşin en önemli ayaklarından biri de tüketici.
Yani bizler bu ayrımı nasıl yapacağız, organik ürün aldığımızdan nasıl emin olacağız?
Özkaya, “Üzerinde
organik logoları olması gerekiyor. Pazarda
organik yazan her şeyin organik olmadığı
açıktır. Sertifikalı olması gerekiyor.
Dolayısıyla tüketici gruplar kurarak bildiği
ve gerçekten ekolojik üretim yapan çiftçilerden doğrudan alım yapmalıdır” diyor: “Bu
bir örgütlenmeyi gerektirir. Bu sisteme ‘topluluk destekli tarım’ diyoruz. Dünyanın
çeşitli ülkelerinde yayılıyor. Türkiye’de
İstanbul’da Kısaca BÜKOOP denilen
Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi,
Ankara’da Bilinçli ve doğal belenme grupları
var. Başka gruplar da Çanakkale’de ve
Balıkesir’de kuruldu.”
“Bitkisel ürünlerin
besleyici özellikleri
azaldı”
Aslında konuya daha genel bir pencereden
bakarsak bir zincirleme reaksiyon görürüz.
Endüstriyel tarım yüzünden toprak organik
maddece fakirleşti, kimyasal gübreler topraktaki faydalı mikro organizmaları öldürdü,
bu da zararlı organizmaların hâkim olmasını
kolaylaştırdı. Kimyasal gübrelerle otlar daha
hızlı gelişti, bu defa bunları öldürmek için
herbisitlere (ot öldürücülere) ihtiyaç arttı.
Tohum şirketlerinin de etkisi ile biyoçeşitlilik azaldı. Bunların birleşik etkisi ile bitki
hastalık ve zararlıları çoğalmış, bu defa tarım
ilaçları kullanımı arttı. Süreç kendi kendini
besleyen bir kısır döngü halini aldı. Özkaya,
“Biyoçeşitliliğin de kaybı ve azalması ile bitkisel ürünlerin besleyici özellikleri azaldı”
diyor: “Hayvanların kapalı ve sıkıştırılmış
ortamlarda yetiştirilmeleri antibiyotik kulla-
Mevcut tablonun yarattığı yıkıcı etkiler pek
çok araştırma ile ortaya konuluyor. Özkaya
bir örnek veriyor: “Şirket tohumlarından
elde edilen sebze ve meyvelerin besleyici
özellikleri konusunda İngiltere’de yapılan bir
araştırmada 1930’da ve 1980’de sebze ve
meyvelerin mineral madde değerlerini içeren analizlerin sonuçları karşılaştırılmıştır.
Buna göre 50 yıllık bu sürede sebzelerde
kalsiyum, magnezyum, bakır ve sodyumda,
meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve
potasyumda önemli düzeylerde gerilemeler
oluşmuştur. Değişimin nedeni büyük ölçüde şirket tohumlarının yaygınlaşmasına bağlıdır.”
Bu gidişin sonu yok
Özkaya’ya göre endüstriyel tarım sistemi ve
bu sistemi her alanda güçlendirmek için
uygulanan ulusal ve uluslararası tarım politikaları tesadüf değil. Bütün bunlar köylüleri
tasfiye etmek, işçiyi merkezi olarak kontrol
etmek ve sömürmek, tüketiciyi köşeye kıstırmak ve soymak için yapılıyor. “Bu gidişin
sonu yoktur” diyor Özkaya: “Gerek endüstriyel tarımın dayandığı petrolün tükeniyor
olması, gerek toprak ve su başta doğal varlıkların tükenmesi, gerekse de bir yandan obezite ile boğuşan bir kesim diğer yandan ise
aç, kötü beslenmiş ve topraksız, işsiz kesimin
oluşturduğu sosyal ve ekonomik sorunlar
çıkışın olmadığını göstermektedir. Bütün bu
olumsuz gelişmelere karşı ülkemizde de
akademisyenler, profesyoneller, çiftçiler ve
halk bir araya gelip çalışırlarsa ve direnirlerse
olumsuz gidişi yavaşlatıp tersine çevirmek,
doğa ve insandan yana bir gerçek yaratmak
olasılığı vardır. Bilimsel bilgi ile çiftçilerimizin yüzyıllardır uyguladığı yerel bilgiyi bir
araya getirerek çiftçiye sunmak için ortak bir
çabaya ihtiyaç vardır. Sosyal ve ekonomik
açıdan ise süpermarketler ve şirketlerin
hegemonyasına karşı kooperatifler ve topluluk destekli tarım gibi alternatif kanalların
araştırılması, tanıtılması ve yaygınlaştırılması
acil ihtiyaçtır.”
2015 ocak•şubat edaktüel 81
edaktüel lezzet keşifleri
Ekmeklerin çeşitlenmesiyle ortaya çıkan bir kültür
Avrupa'da pasta
• Nazlı Beste Çetinasker •
Canın pasta çektiğinde…
Seyahatler bazen yüzyıllarca değişmeyen
tatları keşfetmeye de yarar. Avrupa’da fabrikasyon üretime yenilmeyen ve her zaman el
üstünde tutulan birçok pastane hala yaşıyor
ve geleneksel tatlarını üretmeye devam ediyorlar. Size lezzetlerini birer sanat eseri olarak görüp sunan birkaç pastane tanıtalım
istedik.
La Maison Stohrer (Paris)
Paris’in en eski pastanesi La Maison Stohrer.
XV. Lui’nin Polonya prensesi Marie
Leszczynka ile 1725 yılında evlenmesi ve
prensesin babasının pasta şefi Nicolas
Stohrer’i Paris’e getirmesinden 5 yıl sonra
Stohrer, bu pastaneyi açtı. Pastanenin
“Binbirgece Masalları” karakterlerinden
esinlenerek üretilen “baba au rtum” böreği
hala yoğun ilgi görüyor.
Bu şehirlere gittiğinizde mutlaka uğrayın ve
geleneksel ürünlerini sorun. Sonrasında
yaşadığınız keyfi dostlarınızla paylaşırsınız.
Hofbackerei Edegger-Tax (Graz)
14. yüzyılda ekmek ile başlayan üretimini
1880 yılından bu yana aynı yerde sürdürüyor. Kemerli ahşap vitrinleri ve üzerinde
altın çift başlı kartal bulunan kapısı ile size
“işte bana kesinlikle kaliteli ürün sunacak bir
mekan” dedirtiyor Hofbackerei EdeggerTax.
Kraliçe Sisi’nin adını taşıyan geleneksel “Sissi
Busseri” atıştırmalıkları ile ünlü olan mekan
son zamanlarda glütensiz ürünler sunarak
ayakta kalmayı başarıyor.
H. Edegger-Tax, Hofgasse 6, Graz
82 edaktüel ocak•şubat 2015
Pietro Romanengo fu Stefano (Cenova)
Cenova’nın meyveli şekerlemeleri ile ünlü
pastanesi 1780 senesinde kuruldu.
Her yıl Mayıs ve Haziran aylarında bir yıldönümü kutlaması olarak gül şekeri ve gül
şurubu üretilen mekanda pek çok unlu
mamul bulmak mümkün.
P. R. fu Stefano, Via Soziglia, 74/76, Cenova
Ruszwurm Cukraszda (Budapeşte)
Buda Kalesi bölgesinde bulunan ve
1827’den bu yana hizmet veren bu pastane
geleneksel Macar pastalarının unutulmaz
mekanlarından… İç ve dış dekorasyonu ile
ilgi çeken mekanda müşterilerin favorileri
arasında “Dobos Kek” birinci sırayı alıyor.
Ruszwurm Szentharomsg utca 7, Budapeşte
Confeitaria Nacional (Lizbon)
Aynalı tavanı ve altın işlemeli krem rengi
duvarları ile ışıl ışıl bir pastane Portekiz’in
başkenti Lizbon’da 1829 yılında açılmış ve
hala kurucu aile üyelerince işletiliyor.
Portekiz’in kralların keki olarak da adlandırılan Noel Keki Bolo-Rei ile ünlü… Bir diğer
favori lezzeti “Pasteis de Nata” isimli tart
mutlaka denenmeye değer.
C.Nacional, Praca da Figueira 18B, Lizbon
Antigua Pasteleria del Pozo (Madrid)
Adından da anlaşıldığı gibi Madrid’in en
eski pasta dükkanlarından birisi Antigua
Pasteleria del Pozo. 1830 yılında ekmek fırını ve pastahane olarak hizmet vermeye başlamış. Bizim “torpil” olarak isimlendirdiği-
miz “Bartolillos” ürünü en çok tercih edilenler arasında.
A. Pasteleria del Pozo, 8 Calle Pozo, Madrid
Maison Bertaux (Londra)
Londra’nın Soho bölgesinde 1871 yılında
Fransız Pastanesi olarak açılan Maison
Bertaux, kruvasan ve meyveli tartları
İngiltere’ye taşıyan mekan olmuştur.
Yıllardır değişmeyen mavi beyaz tenteleri ile
ünlülerin uğrak yeri olan mekan pek çok
sanatçı için kutlama pastaları üretmiş…
M. Bertaux, 28, Greek St., Soho, Londra
Kral Pastası
Bu tatlı hâlâ bayramlarda Fransa’da popülerdir.
Galette des Rois, ya da Kral Pastası. Bu tarif
Fransa’da bölgelere göre değişiklik gösterebilir,
ama geleneklere göre bu pasta bayramda ikram
edilecekse badem karışımının içine küçük, seramik
bir biblo saklanır. Geleneğe göre bu biblo kimin
diliminde çıkarsa, o kral veya kraliçe olur.
Malzemeler: 125 gr toz şeker, 125 gr çekilmiş
badem, 125 gr oda sıcaklığında tuzsuz tereyağı, 3
yumurta, 1 çorba kaşığı siyah rom, 500 gr tereyağlı milföy hamuru, Şeker şerbeti
Yumurta sosu için:
1 yumurta sarısı, 1 çorba kaşığı süt
Yapılışı: Fırını 180 dereceye ısıtın. Şeker, tereyağı
ve çekilmiş bademleri birlikte çırpın.
Yumurtaları teker teker çırpın, iyice çırpın. Romu
ekleyin.
Milföy hamurunu iki eşit parçaya bölün. İki parçayı
da merdaneyle açın, üzerine 25 cm’lik kelepçeli
kalıp yerleştirin. Bademli kremadan 1 cm kalınlığında kalıba dökün, fazla koymayın yoksa pişerken
akar. Yumurta sarısını ve sütü çırpın, alt katmanın
kenarına gelecek şekilde dökün. Diğer hamuru
üzerine kapatın. İki hamuru birbirine ekleyin ve
bademli kremanın etrafını kesin.
Pastanın üzerine yumurtalı karışımdan dökün.
Ortadan başlayarak küçük, keskin bir bıçak yardımıyla üzerine deniz kabuğu ya da güneş ışını
deseni yapın. Üzeri kahverengileşene kadar 50
dakika pişirin. Fırından çıkarın ve üzerine şeker
şerbeti dökün
2015 ocak•şubat edaktüel 83
edaktüel sinema
Jüpiter Yükseliyor
“The Matrix” üçlemesinin yaratıcıları
Polonyalı kardeşler Lana ve Andy
Wachowski’nin yönetmenlik koltuğuna oturup aynı zamanda senaristliğini de yaptığı
bilim-kurgu epik macera filmi “Jüpiter
Yükseliyor”un kadrosunda şimdiye kadar
belli olan isimler; Mila Kunis (Jupiter
Jones), Channing Tatum (Caine), ve Eddie
Redmayne (Balem).
Şikago’nun sokaklarından, uzak galaksilere
uzanan filmde şu ankinden çok farklı bir
evren göreceksiniz. İnsanoğlunun besin zincirinin en alt basamağını oluşturduğu bir
evrende dünyaya gelen Jupiter Jones’un
kaderinde çok büyük olayların var olacağına
dair birçok işaret vardır. Şimdi bir yetişkin
olan Jupiter, her gün başka insanların evini
temizleyen bir hizmetçi. Bir gün Jupiter’i
bulmak için genetik mühendislik ürünü eski
bir asker olan Caine, dünyaya geldiğinde,
Jupiter’in onu bekleyen kaderi de ortaya çıkmaya başlar ve genç kadın büyük bir suikastın eşiğinde bulur kendini. Zira evrenin tek
hakimi olan ölümsüz Kraliçe, çıkartılan
genetik haritalar göre bu genç kadının
hükümdarlığının sonu olacağını düşünmektedir...
Son filmleri “Bulut Atlası” (Cloud Atlas) ile
sıra dışı bilim-kurgu filmlerine imza atmaya
devam eden Wachowski Kardeşler'in 175
milyon dolar bütçeli filmi “Jüpiter
Yükseliyor”, 6 Şubat 2015 tarihinde vizyona
girecek, 25 Şubat’ta da ülkemizin sinemalarında seyircinin karşısına çıkacak.
Mila Kunis
Filmin başrol oyuncusu Milena
Markovna "Mila" Kunis, 14 Ağustos
1983 yılında Ukrayna Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti’nde dünyaya
gelmiştir. İki çocuklu bir ailenin kızı
olarak dünyaya gelen Kunis, 1991
yılında ailesiyle beraber Amerika’ya
göç etmiş ve Los Angeles’a yerleşmişlerdir.
Okul sonrası gittiği oyunculuk kurslarında keşfedildiğinde henüz 9
yaşındaydı. Reklam filmlerinde ve
TV dizilerindeki ufak rollerinin
ardından, 14 yaşındayken ilk büyük
rolünü “That '70s Show” dizisinde
“Jackie Burkhart” karakteriyle oynamıştır. Eylül 1999’da çizgi- dizi olan
“Family Guy”da “Meg Griffin” karakterine sesiyle hayat vermiştir.
Yoğun bir televizyon kariyerine rağmen film oyunculuğuna da yönelebilmiştir. 2001’de “Herkes Onu İster”
(Get Over It) filminde başrolü
Kristen Dunst’la paylaşmıştır. “That
'70s Show” dizisinin sona ermesiyle
beraber filmlere ağırlık veren oyuncunun yıldızı, 2008’de “Aşkzede”
(Forgetting Sarah Marshall) filminde canlandırdığı “Rachel Jansen”
karakteriyle parlatmıştır.
2010 yapımı “Siyah Kuğu”daki
(Black Swan) rolü için 10 kilo veren
ve 7 hafta boyunca bale dersleri
alan oyuncu, filmdeki performansı
için Altın Küre ve SAG ödüllerinde
en iyi yardımcı kadın oyunculuğuna aday gösterilmiştir.
84 edaktüel ocak•şubat 2015
edaktüel kitap
Kadınlığın
21 Hikayesi
Baharatlar
Murathan Mungan
Kuraldışı Yayıncılık
Kadınların çocukluklarından yaşlılıklarına ömürleri
boyunca içinde yer aldıkları çeşitli durumları gösteren öyküler; yaşam boyu verdikleri var olma
savaşı; anne, eş, kız çocuğu, sevgili, metres olarak
sürekli kendilerini bir erkek üzerinden tarif etmenin ağır, uzun yolu...
Avrupalıların Amerika’yı keşfine yol açan baharatlar sadece zenginlik kaynağı değildir aynı
zamanda birer mucizedir.
Durumların bir aradalıklarından, öykülerin art arda
dizilişlerinden bir üst cümle kurmak istedim.
Dönüp tek tek hikayeleri, durumları yeniden gözden geçirmemizi sağlayacak olan bir üst cümle...
Edebiyatın asıl gücünün burada saklı olduğunu
düşünüyorum. Akıp gideni durup görmemizi sağlayacak olan bir atmosfer yaratmak, bir dünya
kurmak. Öğrenmiş gözlerle bize hayatı yeniden
iade etmek. Yazdıklarım bir yana okuduklarımı
okurla paylaşma isteğim de bu yüzden...
Yazarlar; Roald Dahl, Margaret Atwood, Flannery
O'Connor, Judith Hermann, Jean Rhys, Katherine
Mansfield, Dorothy Parker, Tama Janowitz, Doris
Dörrie, Hanif Kureishi, Charles Bukowski, I.
Bachmann, Italo Calvino, V. S. Pritchett, Marta
Lynch, Vasco Pratolini, G. G. Marquez, D. Lessing,
Alice Walker, Jhumpa Lahiri, Elsa Morante.
Kafamda
Bir Tuhaflık
Penny Stanway
Orhan Pamuk
En çok kullandığımız karabiber ve kırmızıbiberden
başlayarak, tarçın, kimyon, köri, yenibahar,
karanfil, zencefil, zerdeçal, ardıç, yabanturpu, kereviz, hardal, rezene, yaban kerevizi, kişniş gibi
acı, tatlı, ekşi, tuzlu onlarca baharat hemen her
gün ağzımızı tatlandırırken sağlığımıza da katkıda
bulunur. Örneğin, üşüttüğümüzde, öksürük tuttuğunda aklımıza ilk gelen şey çeşitli baharatlarla bir
çay hazırlamak değil mi? Ama baharatların marifeti sadece basit rahatsızlıklarla sınırlı değildir.
Antioksidan, antidepresan, antibakteriyal özellikleri olan baharatlar pek çok hastalık için doğal ilaç
olurken bağışıklık sistemini güçlendirirler.
Temizleyici ve besleyici özellikleriyle kişisel bakım
ürünü olarak da çok kullanışlı olan baharatlar
yaşadığımız yerlerin güzel kokması, ferah
mekânlar haline gelmesini sağlarlar.
Dr. Penny Stanway 50 kadar baharatı ele aldığı bu
kitabında ilaç ve lezzetlendirici olarak kullanımı
için tarifler veriyor, birçok pratik öneri de sunuyor.
Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de
modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı
yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk
mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki
hayatlarını hikâye ediyor.
1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre
Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir
yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını,
şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler;
diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu
başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları
boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.
Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti
mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı
gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu
sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve
çaresizliklerini resmediyor.
Dukan Diyeti'nde
İstediğiniz Kadar
Yiyebileceğiniz 100 Besin
Pierre Dukan
bilirsiniz. Zayıflamanıza yardımcı olacak, 72 protein kaynağı ve
28 sebzeden oluşan 100 besini hayatınız boyunca istediğiniz
kadar yiyebileceksiniz. Dr. Dukan fazla kilolarla mücadele ederken yemek yeme zevkinden de mahrum kalmamanız adına her
besin için ağzınıza layık yeni bir yemek tarifi de sunuyor.
Dukan Diyeti, dört aşamalı benzersiz bir programdır. İlk iki
aşaması istenmeyen kilolardan kurtulmanızı, diğer iki aşaması
da ideal kilonuzu hayatınız boyunca korumanızı hedefler.
Diyetin her aşamasında bu kitaptaki besinleri özgürce kullana-
Fransız Tıp Doktoru Pierre Dukan, otuz beş yıllık meslek hayatını insanların kalıcı bir şekilde kilo vermelerine adamıştır. Dünya
çapındaki birçok uzmana göre obezite sorununa son verecek
diyet kesinlikle Dukan Diyeti'dir.
86 edaktüel ocak•şubat 2015

Benzer belgeler