Bildiri Özetleri Kitapçığı`nı indirmek için tıklayınız

Transkript

Bildiri Özetleri Kitapçığı`nı indirmek için tıklayınız
İÇİNDEKİLER / TABLE OF CONTENT
Başlık / Title
1.
2.
3.
4.
Kongre Başkanının Mesajı / Message Of Congress President
Kurullar / Committees
Bildiri Özetleri / Abstracts
Poster Sunum Özetleri / Abstracts of Poster Presentations
Sayfa No / Page
3-4
4-8
8 - 91
91 -108
Değerli Konuklar,
Dear Guests,
Su, insanlar başta olmak üzere tüm canlılar için
yaşamsal önem taşıyan kaynaklar arasında en
kritik öneme sahiptir. Ayrıca sürdürülebilir
kalkınma için de en önemli yaşamsal
kaynaklardan birisi sudur. Son yıllarda, su
kaynakların en etkin şekilde korunması ve
yönetilmesi gerek yerel ölçekte gerekse küresel
ölçekte büyük önem taşıyan bir gündem konusu
haline gelmiş bulunmaktadır.
Water is a very important vital resource for all
living creatures, especially for human beings. In
this sense, one of the essential components of
sustainable development is water resources;
effective protection and management of water
resources has become the main agenda topic on
both local scale and global scale.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, “doğa ve insan
odaklı yönetişim, uzmanlarla ve paydaşlarla
birlikte yönetim” anlayışıyla, yalnız ulusal ölçekte
değil, küresel ölçekte de büyük ve öncü çevre
projelerinin tasarlandığı ve uygulandığı bir
merkez konumundadır. Kentin doğal varlıklarını
korumanın ötesinde, kalitesini iyileştirerek
geleceğe aktarmak, çevre politikalarımızın temel
hedefi olmaktadır.
Izmir Metropolitan Municipality is a central
platform where great and leading environmental
projects are designed and implemented not only
on a national scale but also on a global scale with
the understanding of ''nature and people oriented
governance, management with specialist and
shareholders''. Beyond conservation of natural
assets of the city, primary goal of our
environmental policies is to improve the quality of
nature assets and transmit them to the future.
Bu hedef doğrultusunda, su başta olmak üzere tüm
çevreye duyarlı olan ve değer veren bir kurum
olarak "Kent Kongreleri" kapsamında bu yıl Kent
Expo 2015 fuarıyla eş zamanlı “Uluslararası
Sürdürülebilir
Su
Yönetimi
Kongresi”
gerçekleştireceğiz. Bu Kongre aynı zamanda;
birincisi 2009’da “Güvenli Su Üretimi” ve ikincisi
2014’te “İklim Değişikliğinin Kıyı Kentlerine
Etkileri”
başlıkları
altında
gerçekleşen
Uluslararası Su Kongrelerinin de üçüncüsü
niteliğinde de olacaktır.
In line with this goal, we will organize
''International Sustainable Water Management
Congress'' simultaneously with Kent Expo 2015
this year within the scope of ''City Congresses'' as
an institution giving value and being sensitive to
the whole environment, particularly to water. At
the same time, this congress will be the third of
International Water Congresses, first of which
was organized in 2009 under the title of ''Safe
Water Production'' and second of which was
organized in 2014 under the title of ''Impact of
Climate Changes on Coastal Cities.
İzmir, gerek havza bazında su kaynaklarının
korunması, gerekse içme suyu ve atık su
Izmir is at the leading position in Turkey with the
environmental investments in both protection of
yönetiminde, gerçekleştirdiği çevre yatırımları ile
Türkiy’de lider konumdadır. Bu kapsamda, İzmir
Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
(İZSU), kullanılmış sular ve yağış sularının
toplanarak uzaklaştırılması, geri kazanımı, içme
sularının güvenli ve sağlıklı bir şekilde vatandaşa
ulaştırılması amacıyla, her türlü tesisin
projelendirilmesi ve işletilmesi, bölge içindeki su
kaynaklarının, deniz, göl, akarsu kıyılarının ve
yeraltı sularının evsel ve endüstriyel etkenlerle
kirlenmesinin önlenmesi ve bu kaynaklarda su
kaybına veya azalmasına yol açacak aktivitelere
karşı önlem alınması sorumluluklarını yerine
getirerek İzmir’de “sürdürülebilir” su yönetimi
anlayışının altına imzasını atmaktadır. Bu
süreçteki başarıların temelinde, toplum yararını
esas alan kamu işletmeciliği anlayışı yatmaktadır.
8-10 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlenecek
olan “Uluslararası Sürdürülebilir Su Yönetimi
Kongresi” ile İzmir, Türkiye’ye örnek olacak çok
önemli bir bilimsel toplantıya ev sahipliği
yapacaktır. Bu etkinlikte, konularında uzman
değerli bilim insanları, kamu ve özel sektörün
değerli yöneticileri en güncel bilgileriyle katkıda
bulunacaklardır.
Başarılı ve verimli bir kongre dileklerimle, sevgi
ve saygılarımı sunuyorum.
Aziz KOCAOĞLU
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
water resources based on watershed, wastewater
and potable waterwater and waste water. In this
context, General Directorate of Izmir Water and
Sewerage Administration (IZSU) puts its
signature under the understanding of ''sustainable''
water management in Izmir by fulfilling its
responsibilities for projection and operation of any
plants, prevention of pollution of water resources,
sea, lake, stream coasts and underground water
within the region due to the domestic and
industrial factors, taking precautions against the
activities to cause water loss or decrease in these
resources in order to collect and remove and
recycle used water and rain water and to reach the
potable water to the people in a safe and healthy
way. Sense of public operation based on public
interests lies behind the achievements in this
process on the contrary to the privatization
approaches tried to be marketed as a rising value
in our day.
With
''International
Sustainable
Water
Management Congress'' to be organized between
October 8-10, 2015, Izmir will host a very
important scientific meeting which will be a
model for Turkey. Valuable scientists who are
experts in their own field, valuable executives of
public and private industry will contribute to this
event with the most up-to-date information.
I wish a successful and productive congress, with
regards and consideration.
Aziz KOCAOĞLU
Metropolitan Mayor of Izmir
KURULLAR
Kongre Başkanı
AZİZ KOCAOĞLU
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Bilim Kurulu (İsimler alfabetik sıraya göre dizilmiştir.)















Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI
İzmir Büyükşehir Belediyesi İzbelcom A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Ayşegül BAYSAL TANIK
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Ayşenur UĞURLU
Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Bilsen BELER BAYKAL
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Doğan YAŞAR
Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Filiz B. DİLEK
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER
Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
Prof. Dr. Güleda ENGİN
Yıldız Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Dr. Işıkhan GÜLER
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. İbrahim Ethem GÖNENÇ
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü (Emekli Öğretim
Üyesi)
Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği
Bölümü
Prof. Dr. Necdet ALPASLAN
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Neşe TÜFEKÇİ
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü






Prof. Dr. Nilgün HARMANCIOĞLU
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Nuri AZBAR
Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü
Prof. Dr. Ömer AKGİRAY
Marmara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Rüya TAŞLI TORAMAN
Su Kirlenmesi Araştırmaları ve Kontrolü Türk Milli Komitesi (SKATMK)
Prof. Dr. Şükrü Turan BEŞİKTEPE
Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
Prof. Dr. Ülkü YETİŞ
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Düzenleme Kurulu (İsimler alfabetik sıraya göre dizilmiştir.)










Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI
İzmir Büyükşehir Belediyesi İzbelcom A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
B. Fügen SELVİTOPU
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürü
Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER
Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
Gülay DEMİRCİOĞLU
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdür Yardımcısı
Hasan TUNÇAĞ
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZFAŞ Genel Müdür Yardımcısı
M. Faruk İŞGENÇ
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Atık Su Arıtma Dairesi Başkanı
S. Hakan ALPSOYKAN
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Su Arıtma Dairesi Başkanı
Tülay YILMAZ
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı
Z. Gül ŞENER
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZFAŞ Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi
COMMITTEES
President of Congress
AZİZ KOCAOĞLU
Mayor of Izmir Metropolitian Municipality
Scientific Committee (The names are listed in alphabetical order.)














Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI
Izmir Metropolitan Municipality Izbelcom A.C. Executive Board Member
Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ
Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering
Prof. Dr. Ayşegül BAYSAL TANIK
Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental
Engineering
Prof. Dr. Ayşenur UĞURLU
Hacettepe University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering
Prof. Dr. Bilsen BELER BAYKAL
Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental
Engineering
Prof. Dr. Doğan YAŞAR
Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology
Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN
Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental
Engineering
Prof. Dr. Filiz B. DİLEK
Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Environmental
Engineering
Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER
Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology
Prof. Dr. Güleda ENGİN
Yıldız Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department of Environmental
Engineering
Dr. Işıkhan GÜLER
Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Civil Engineering
Prof. Dr. İbrahim Ethem GÖNENÇ
Emeritus Professor, Istanbul Technical University, Faculty of Civil Engineering, Department
of Environmental Engineering
Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU
Istanbul Technical University, Faculty of Aeronautics and Astronautics, Department of
Meteorological Engineering
Prof. Dr. Necdet ALPASLAN
Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering







Prof. Dr. Neşe TÜFEKÇİ
Istanbul University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering
Prof. Dr. Nilgün HARMANCIOĞLU
Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Civil Engineering
Prof. Dr. Nuri AZBAR
Ege University, Faculty of Engineering, Department of Bioengineering
Prof. Dr. Ömer AKGİRAY
Marmara University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering
Prof. Dr. Rüya TAŞLI TORAMAN
Turkish National Committee on Water Pollution Research and Control (SKATMK)
Prof. Dr. Şükrü Turan BEŞİKTEPE
Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology
Prof. Dr. Ülkü YETİŞ
Middle East Technical University, Faculty of Engineering, Department of Environmental
Engineering
Organising Comittee (The names are listed in alphabetical order.)










Prof. Dr. Adnan Oğuz AKYARLI
Izmir Metropolitan Municipality Izbelcom A.C. Executive Board Member
Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ
Dokuz Eylül University, Faculty of Engineering, Department of Environmental Engineering
B. Fügen SELVİTOPU
Izmir Metropolitan Municipality, General Manager of IZSU
Prof. Dr. Gökdeniz NEŞER
Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology
Gülay DEMİRCİOĞLU
Izmir Metropolitan Municipality, Deputy General Manager of IZSU
Hasan TUNÇAĞ
Izmir Metropolitan Municipality, Deputy General Manager of IZFAS
M. Faruk İŞGENÇ
Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Wastewater Treatment Department
S. Hakan ALPSOYKAN
Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Water Treatment Department
Tülay YILMAZ
Izmir Metropolitan Municipality, IZSU Head of Environment Protection and Control
Department
Z. Gül ŞENER
Izmir Metropolitan Municipality, IZFAS Managing Director of Executive Board
BİLDİRİ ÖZETLERİ / ABSTRACTS
SUSTAINABLE GROUNDWATER MANAGEMENT
Bjørn Kløve, professor
Water Resources and Environmental Engineering Research Group
University of Oulu, Faculty of Technology
Finland
[email protected]
Groundwater is a vital and strategically important resource for municipal water supply and food
production. Groundwater resources are facing increasing quantitative pressure from land-use and
consumption pressures. In some areas, groundwater quantity and quality have been reduced,
resulting in negative impacts on drinking water and important ecosystems relying on groundwater.
There is a strong need to reduce input of pollutants to prevent groundwater pollution. Additional
threats from climate change are unknown, highly interwoven and complex.
Aquifers in Europe and also the Middle East are already facing severe pressure from water
abstraction for irrigation and other water uses, which is aggravated by land use and climate
change in a non-stationary context. In many regions groundwater tables have declined
considerably and aquifers have become polluted by various pollutants such as nitrates. The
changes observed in groundwater quantity and quality are a threat (i) to the crucial ecosystems
services groundwater provides such as drinking and irrigation water provision, natural attenuation
processes, storage functions and habitats, as well as (ii) to groundwater dependent ecosystems
such as springs, rivers, wetlands, and lakes and (iii) to the groundwater dependent socio-economic
system (as the social and economic development in many regions is linked to the provision of safe
and reliable water resources).
In order to provide sustainable solutions, new methods and policies are needed in groundwater
management in which groundwater systems are considered in a more holistic and integrated way.
Groundwater hydrogeology needs to be better integrated with hydrology and ecology. Sustainable
solutions are needed that take into account socio-economic values and ecological aspects of
groundwater and dependent ecosystems. In many cases successful management will involve the
design of the proper institutional, legal and operational framework that ensures a long-term
sustainable management of water and associated ecosystems. Decision making in groundwater
quantity and quality management is often complex because of heterogeneous stakeholder
interests, multiple objectives, different options, and uncertain outcomes. Conflicting stakeholder
interests are often an impediment to the realization and success of any regulations, policies, and
measures.
AN INTEGRATED AIR, WATERSHED, AND ESTUARINE MODELING SYSTEM OF THE CHESAPEAKE BAY:
INCORPORATING A MULTIPLE MODEL APPROACH TO COASTAL WATERSHED MODELING
Lewis C. Linker
Modeling Coordinator, U.S. U.S. Environmental Protection Agency Chesapeake Bay Program Office, 410
Severn Avenue, Suite 109 Annapolis, Maryland 21403
[email protected]
The Chesapeake Bay is the largest estuary in North America. To make the Chesapeake a
sustainable coastal watershed, the ecological restoration of the Chesapeake requires the
reduction of nitrogen, phosphorus, and sediment loads in the Chesapeake watershed to eliminate
eutrophic water quality impairments and the damage to living resources they cause. The
Chesapeake Bay Program (CBP) is a state-federal partnership that has made progress in
Chesapeake Bay restoration work for the last three decades, but since 2010 the restoration has
been supported and strengthened by the nation’s most extensive Total Maximum Daily Load
(TMDL) program. The Chesapeake TMDL requires the states of the Chesapeake watershed to
establish water quality standards that are protective of the Chesapeake living resources and allow
for a sustainable Chesapeake watershed and Bay. The TMDL also requires a plan be developed
which identifies the maximum amount of pollutants the waterway can receive and still meet water
quality standards. Most of Chesapeake Bay and its tidal tributary and embayment waters are
impaired because of excess nitrogen, phosphorus, and sediment. These pollutants enter the
water from agricultural operations, urban and suburban stormwater runoff, wastewater facilities,
air pollution, septic systems, and atmospheric deposition of nitrogen. New sources brought about
by growth or from other causes must be offset.
The 2010 Chesapeake Bay TMDL is designed to achieve significant reductions in nitrogen,
phosphorus, and sediment pollutant loads throughout the entire 166,000 square kilometer
Chesapeake watershed. The Chesapeake watershed has a population of 17 million people and
includes portions of the States of Delaware, Maryland, New York, Pennsylvania, Virginia, and West
Virginia. The Chesapeake TMDL sets watershed-wide limits of 84.3 million kilograms of nitrogen,
5.67 million kilograms of phosphorus, and 2.93 billion kilograms of sediment per year which is
about half the nutrient load that entered the Bay in the mid-1980s. Implementation of the
nutrient and sediment limits is through the States’ Watershed Implementation Plans (WIPs), which
detail how the six Chesapeake Bay watershed states will complete implementation of
management actions sufficient to meet their assigned pollution allocations by the year 2025.
Models of the Chesapeake Bay air shed (Community Multi-scale Air Quality Model – CMAQ,
watershed (Watershed Model (WSM) Phase 5.3.2), and tidal Bay water quality (Water Quality and
Sediment Transport Model – WQSTM) were applied to develop the 2010 Chesapeake Bay TMDL.
The models are now being updated and refined through the incorporation of a multiple model
approach for a major Midpoint Assessment of TMDL progress in 2017. The benefits of multiple
models are that different conceptual models of systems can be compared, and the skills of
different models can be applied in an optimal approach. Multiple models can improve basic
understanding of watershed and coastal systems, as well as contribute to quantifying the level of
model uncertainty. There are many ways to implement multiple models, but the core principle is
that model findings are stronger when multiple lines of evidence, multiple data sets, and multiple
model approaches agree.
IMPORTANCE OF PROPER USING THE DECISION MAKING TOOLS IN PLANNING WATER
ALLOCATION STRATEGIES
Bojan Srdjevic, Zorica Srdjevic, Bosko Blagojevic
University of Novi Sad, Faculty of Agriculture, Department of Water Management
Trg D. Obradovica 8, 21000 Novi Sad, Serbia
(bojans, srdjevicz,blagojevicb)@polj.uns.ac.rs
Contemporary water management imposes involvement of stakeholders. Most of completed and
on-going studies worldwide are extended so to provide answer to the question of who should be
considered as stakeholder and how to reach group decisions which respect interest of different
parties. In Serbia, we developed participative GIS decision making methodology with emphasis on
combining multi-criteria tool known as the analytic hierarchy process (AHP) and selected tools
belonging to the GIS technology. Recent applications confirmed necessity of stakeholders'
participation and led to the set of recommendations on how to plan the management scenarios
and operational policies for sustainable water allocation which will respect possible conflicts of
parties, as well as economic and political environment. In particular, the methodology provided a
good base for answering questions such as how much water is available, to whom and when, and
how to decide which management strategy will be most acceptable to involved parties.
In line with adopted methodology, since 2010 researchers in Serbia are working on integration of
network based river basin simulation model (version of MODSIM) with the AHP concept to enable
evaluation of preferential water allocation plans in several regional hydro-systems under
reconstruction. Partially integrated software architecture consists of two core modules which
enable: (1) long term simulation (with imbedded monthly optimization) of multipurpose reservoir
system operation (MODSIM); and (2) participative decision making setup (AHP) for evaluating
water allocation strategies applied in the module (1). It has been shown that selection of
performance indicators to be recorded during the first module's runs (e.g., reliability, firm yield,
resiliency and vulnerability) must be critically evaluated within the second module. This evaluation
may eventually provide feedback to the first module and improve operational strategies at
reservoirs to meet demands of the (prioritized) users.
Recent research indicates that the social choice theory (SCT) with its voting systems can be
efficiently combined with MCDM and AHP in particular. For several water resources planning
studies two possible contexts were investigated where modeling the group decision-making
processes takes place. The first context assumes the use of AHP only, associated with different
aggregating techniques to derive the group decision, with and without a consensus. The second
context is based on using only SCT systems, i.e., preferential and non-preferential voting systems.
The third, novel, approach is developed that assumes a full AHP application in the first stage to
obtain the weights of water allocation strategies (as alternatives) based on the system
performance indicators (as criteria) and, in the second stage, an interpretation of the AHP’s
cardinal information as being the ordinal one and the direct application of the SCT voting systems.
The method of virtually combing the AHP and SCT voting systems is efficiently implemented not
only in water resources but in other real decision-making situations, sectors and cross-sector
settings. Importance of proper decision making has been repeatedly confirmed in all case studies.
Keywords: Decision making; stakeholder; participation; water allocation; AHP; MODSIM.
URBAN WATER RESOURCES MANAGEMENT UNDER UNCERTAINTY: A SYSTEMS
APPROACH
Kurt FEDRA1
1
Environmental Software and Services, Austria
[email protected]
Water is a critical, life sustaining resource (just after oxygen and a few more environmental
variables), its management consequently a crucial task for the “competent authorities”, and
everybody is a user and stakeholder. While the general, average seasonal patterns of water
availability are usually well known, the detailed and short-term availability is highly uncertain in
principle. This is even more pronounced under changing climatic conditions, and increasing
frequency of extreme events. Expensive infrastructure – basically storage of surface water, interbasin transfer, pumping of groundwater, and desalination – is used to buffer this uncertainty.
While most water (around 70-90 %) in most hydrographic catchments is used by agriculture, with
more than half the world’s population living in cities and urban agglomerations, urban water
supply is of obvious and immediate socio-economic importance.
However, what we really need and want (to an overwhelming degree or amount) is not “water per
se”, but water based products and services. A systems approach starts with taking a step back and
looking at the “larger picture”: this introduces, beyond the basic hydrological “availability”
concepts such as investment and operating costs of infrastructure, benefits of water use,
reliability, robustness, resilience, sustainability and most directly amenable to political and
technological control, efficiency.
Beyond hydrology, urban water resources systems are analyzed in these terms using examples of
Mediterranean basins and cities. The concepts of multi-attribute theory and multi-criteria
optimization as operational software tools, Decision Support Systems to guide urban management
and policy making, even or especially under extreme and growing uncertainty, are presented and
discussed, and related domains such as urban development, air quality or technological risks and
their relationship to water are touched upon.
AVRUPA’NIN YEŞİL BAŞKENTİ İZMİR
Dr. Koray VELİBEYOĞLU
Izmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
[email protected]
Bugün pek çok ulusal bazlı kentsel gösterge çalışmasında İzmir Türkiye’nin çevre ve doğal kaynaklar
alanında en güçlü metropolü olarak belirmektedir. İzmir bu gücünü tarihi coğrafyasının yanında
son dönemlerde ortaya koyduğu çevre dostu uygulamalar ile de geliştirmektedir. Avrupa Yeşil
Başkent Ödülü, Avrupa Komisyonu tarafından her yıl bir kentin ödüllendirilmesi yoluyla diğer
Avrupa kentlerine yol göstermesi, öncülük etmesi, iyi uygulama örnekleri sunması, deneyim,
düşünce ve fikirlerini paylaşması hedefiyle ilk kez 2010 yılında verilmeye başlanmıştır. Sunumda,
bu yöndeki şehir deneyimleri yanısıra İzmir’in adaylığı hakkında son dönemde kentte yürütülen
büyük ölçekli projeler üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır.
İÇME SUYU DAĞITIM SİSTEMLERİNDEKİ SU KAYIPLARININ KONTROLÜ
YÖNETMELİĞİ UYGULAMASI: ANTALYA ÖRNEĞİ
Prof.Dr. Habib MUHAMMETOĞLU
İçmesuyu dağıtım sistemlerindeki yüksek miktardaki su kayıpları tüm ülkeler için ortak bir sorundur ve
beraberinde ekonomik kayıplara ve çevresel olumsuzluklara da neden olmaktadır. Toplam su kayıpları, fiziki
su kayıpları ve ticari su kayıpları olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Türkiye’deki toplam su kayıpları
ortalama olarak sistem giriş hacminin yaklaşık %50’si kadardır. Bu nedenle, Türkiye’deki su kuruluşları ve
belediyelerin yüksek miktardaki su kayıplarını azaltmak için önlemler alması gerekmektedir. 2014 yılında
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından içmesuyu dağıtım sistemlerindeki su kayıplarını kontrol etmek için
bir yönetmelik yayınlanmıştır. Yönetmelik kapsamında uzun vadede tüm belediyeler için toplam su
kayıplarının sistem giriş hacminin %25’ine indirilmesi hedeflenmektedir. Yönetmelik ile belediyelerin su
kayıpları yönetimine yönelik altyapılarını geliştirmeleri beklenmektedir. Bu kapsamda içmesuyu dağıtım
şebekelerinin Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında kayıt altına alınması, izleme sistemlerinin kurulması ve
içmesuyu dağıtım şebekesinin hidrolik modellemesi çalışmaları yer almaktadır. Yönetmelikte de bahsedildiği
şekilde, içmesuyu dağıtım şebekeleri uygun boyutlarda ve sayılardaki alt bölgelere ayrılmalı ve şebekedeki
su basıncının alansal ve zamansal olarak 60 m’den fazla olmaması gerekmektedir. Tüm kullanıcılara verilen
su miktarı ölçülmeli, belediyeler tarafından yıllık su bütçeleri hesaplanmalı ve yayınlanmalıdır. Antalya Su ve
Atıksu İdaresi (ASAT) bünyesinde su kayıplarının yönetimi yönetmeliğinin gerektirdiği altyapı ve yetişmiş
personel mevcuttur. Su kayıpları ile ilişkili olarak TÜBİTAK tarafından desteklenen çeşitli uygulama projeleri
gerçekleştirilmektedir. Devam etmekte olan projeler kapsamında su kayıplarının yönetimi konusunda
Antalya’daki bazı pilot sahalardaki çalışmalara devam edilmektedir. Yürütülmekte olan proje
çalışmalarından önemli kazanımlar elde edilmekte, akademisyenler ile su kuruluşları arasında işbirliği
sağlanmaktadır.
APPLICATION OF THE WATER LOSSES CONTROL LEGISLATION IN DRINKING
WATER DISTRIBUTION NETWORKS: ANTALYA CASE STUDY
Prof.Dr. Habib MUHAMMETOĞLU
Excess water losses from drinking water distribution networks (WDN) are a common problem world-wide
causing economic losses and environmental drawbacks. Total water losses consist of two components
namely physical water losses and apparent water losses. Average total water losses in Turkey is around 50%
of system input volume (SIV). Therefore, it is necessary for the municipalities to take measures to reduce
the high water losses in Turkey. Consequently, a legislation was issued by the Turkish Ministry of Forestry
and Water Works last year to control water losses. The legislation asks all the municipalities to reduce total
water losses to a target level of 25% of SIV on the long-run. The legislation requires all the municipalities in
Turkey to enhance their infrastructure for water losses management such as the Geographical Information
System (GIS), monitoring systems and hydraulic modeling of the WDN. According to the legislations, the
WDN should be divided into suitable sizes and numbers of District Metered Areas (DMA) and the water
pressures in the WDN should not exceed 60 m spatially and temporally. The legislation states that water
supplied to all water users should be measured and that the yearly water balance should be established
and published by the municipalities. Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) has the
required infrastructure and qualified personnel for the application of water losses legislations. In this
respect, application projects supported by the Technical and Research Council of Turkey (TUBITAK) were
realized and other TUBITAK projects are still going on to manage water losses in a number of pilot study
areas in Antalya. The projects achieved valuable results and present good examples for the cooperation
between the academic sector and the water authority.
YENİLENEBİLİR VE GÜVENİLEBİLİR BİR ALTERNATİF SU KAYNAĞI OLARAK GRİ SU VE EVSEL ATIKSUYUN
AKIMLARA AYRILARAK YÖNETİMİ
Bilsen BELER BAYKAL
İstanbul Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469 Ayazağa, İstanbul
[email protected]
Global ölçekte kişi başına düşen suyun miktarının azalmakta ve kalitesinin düşmekte olduğu bilinen ve yine
global ölçekte çözüm aranan bir gerçektir. Su miktarının azalması, ülkemiz gibi yağışı bol olmayan
coğrafyalar için daha büyük önem taşımakta, kişi başı yaklaşık 1500 m3 suyu olan ülkemizin, İzmir gibi
nispeten kısıtlı yağış alan büyük kentlerinde üzerinde daha da hassasiyetle durulması gereken bir konu
statüsü kazanmaktadır. Bu çerçevede alternatif kaynak arayışları sürmekte ve bu bağlamda atıksuların
alternatif kaynak olarak değerlendirilmesi gündeme gelmektedir.
Esasen 2000’li yıllarda ortaya atılan akım ayırımı ve ECOSAN (ECOlogical SANitation – Ekolojik evsel atıksu
yönetimi) yaklaşımı, evsel atıksuların bir atık olarak uzaklaştırılmak yerine, üretildiği noktalarda ayrı akımlar
halinde toplanarak özelik ve içeriklerine uygun bir şekilde değerlendirilmesine odaklanmaktadır. Bu
çerçevede, evsel atıksuların siyah su/gri su olarak ikili, ya da ECOSAN yaklaşımı ile uyumlu olarak sarı
su/kahverengi su/gri su olarak üçlü akımlar halinde ayrı olarak toplanarak tekrar kullanıma uygun hale
getirilmesi önerilmektedir. Bu bağlamda siyah su tuvalet atıksularını, gri su evsel atıksuların tuvalet
atıksuları haricinde kalan kısmını, sarı su ayrı toplanmış insan idrarını ve kahverengi su ayrı toplanmış insan
dışkısını ifade etmektedir. Akım ayırımı, bir yandan “atık” olarak görülen bir akımın kaynağa dönüştürülerek
değerlendirilmesini, diğer yandan evsel atıksuların uzaklaştırılması ve yönetiminin aynı anda
gerçekleştirilmesini mümkün kılmaktadır.
Akım ayırımı hangi şekilde yapılırsa yapılsın, ortaya çıkan akımlardan biri toplam konvansiyonel atıksu
hacminin dörtte üçünü oluşturan gri sudur. Nutrientlerin büyük kısmını içeren sarı sudan ve patojenlerle
organik maddelerin en büyük fraksiyonunu taşıyan kahverengi sudan kaynakta ayrılmış olan bu akım, içinde
bulunan % 40 oranındaki organik madde ile düşük miktarlardaki azot/fosfor ve nispeten düşük seviyelerde
patojen içeriği nedeni ile, konvansiyonel atıksuya göre daha küçük bir kirlilik potansiyeli taşımaktadır. Bu
nedenle gri suyun geri kazanımı daha kolay olup daha mütevazı bir arıtma gereksinimi arz etmektedir. Bu
özellikleri ile gri su, kalite açısından evsel atıksu ile yağmur suyu arasında yer almaktadır. Ek olarak, insan
yaşamının var olduğu her durumda böyle bir atıksuyun oluşma zorunluluğuna bağlı olarak, belli bir tolerans
payı ile, her zaman belirli miktarlarda üretilme durumu, gri suya, kendisinden daha yüksek kalitede olması
beklense de, yağmur suyuna oranla daha güvenilir bir kaynak özelliği vermektedir.
Yeterli arıtmayı takiben kentsel alanda sifon suyu, bahçe sulama/peyzaj, kentsel sulama, yangınla mücadele,
otomobil yıkma, yer altı suyu besleme gibi tekrar kullanım alanı bulan gri suyun kırsal alanda ek olarak
tarımsal sulama amaçlı tekrar kullanımı da mümkündür. Gri suyun bir kaynak olarak kullanımı su ve atıksu
yönetiminin entegrasyonunu gerektirmektedir.Uygulamada dünya ölçeğinde en yaygın kullanımın
Avustralya ve Almanya’da olduğu görülen gri suyun ülkemizdeki kullanımı son yıllarda gündeme gelmiş olup
İstanbul, Antalya gibi kentlerimizde otel, konut, öğrenci yurdu vb sınırlı bazı uygulamalar bulduğu
bilinmekte, bu uygulamaların yaygınlaşmasının anlamlı olacağı düşünülmektedir. Yine son yıllarda gündeme
giren Yeşil Konut Sertifikasyonunun bu uygulamaya belli bir ivme kazandırmakta olduğu izlenmektedir.
Bildiride kısaca evsel atıksuların akımlara ayrılmak suretiyle yönetimine değinildikten sonra bu akımlardan
gri suyun bir alternatif su kaynağı olarak değerlendirilmesi ele alınacaktır. Alternatif su kaynağı bağlamında
gri suyun özellikleri/kalitesi, niceliksel dengeleri, son kullanım alanları, arıtma alternatifleri, uygulama
örnekleri gibi yönleri ele alınacak, gri suyun güvenilebilecek sürdürülebilir su kaynağı olarak
kullanımı/değerlendirilmesi tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Alternatif su kaynakları, evsel atıksu, akım ayırımı, gri su, su/atıksu yönetimi, atıkların
değerlendirilmesi.
GREY WATER AS A DEPENDABLE ALTERNATIVE SOURCE OF WATER AND DOMESTIC WASTEWATER
MANAGEMENT THROUGH STREAM SEGREGATION
Bilsen BELER BAYKAL
Istanbul Technical University, Department of Environmental Engineering
34469 Ayazaga, Istanbul , TURKEY
[email protected]
Deterioration of water quality and decrease in water availability per capita is a globally acknowledged fact.
Many groups throughout the world are in search of solutions to coop with this threat which is even more
crucial in areas getting lower precipitation. This includes Turkey with water availability of about 1500
m3/capita. Within this context, search for alternative sources of water are in progress and wastewater is
considered as one possible option.
Management of domestic wastewater through stream segregation and ECOSAN (ECOlogical SANitation) is a
concept which has emerged in 2000’s, that advocates separation of domestic wastewater into different
streams at their sources of generation to reevaluate each as a source rather than discarding it as a waste.
Within this framework, segregation can be accomplished either in two components as black water/grey
water, or in three components as brown water/yellow water/grey water, and each of these streams may be
used further after proper processing to benefit from their constituents. Black water refers to toilet
wastewater and grey water is all but toilet wastewater. Yellow water is separately collected human urine
while brown water is separately collected human feces. Through stream segregation, it is possible to
manage domestic wastewater properly while converting a “waste” into beneficial products simultaneously.
Regardless of the type of separation, grey water is always generated as one of the segregated streams. It
constitutes 3/4 by volume and contains about 40% of organic matter in conventional domestic wastewater.
The level of pathogens in grey water is expected to be lower than domestic wastewater and nutrients occur
at low concentrations. As such, grey water has a lower pollution potential and is therefore more beneficial
when reuse of reclaimed water is targeted. Since grey water has to be produced wherever human life
exists, it will obligately be produced in predictable quantities at all times. This quantitative dependability
regarding regular production makes grey water superior to rain water as an alternative water source
despite its lower quality as compared to rain water.
Following pertinent treatment, grey water may reused as flush water, garden/landscape/urban irrigation,
firefighting, car washing etc. in urban areas as well as agricultural irrigation in the countryside. The use of
grey water as an alternative source of water will necessitate integration of water and wastewater
management.
Although it has been receiving attention around the world in recent years, in practice Australia and
Germany seem to be the leading countries regarding grey water reuse. The concept/practice is rather new
in Turkey with limited examples in hotels, residences, etc. It is believed that grey water reuse will be
meaningful in various applications throughout the country and increasing interest in Green Building
Certificates seems to be motivating from this perspective.
This presentation aims to provide a brief overview about stream segregation for domestic wastewater, and
will focus upon grey water as an alternative source of water, touching upon characteristics/quality of grey
water, quantitative/water balances, final use options, treatment alternatives, to present it as a sustainable
and dependable water source.
Keywords: Alternative water sources, domestic wastewater, stream segregation, grey water,
water/wastewater management, revaluation of wastes, reclamation/recycling/reuse.
KENTSEL SUYUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNE ÖMÜR DÖNGÜSÜ ANALİZİ YAKLAŞIMI
Gökdeniz Neşer1, Mehmet Önal1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
Bakü Bulvarı 100, İnciraltı / (35340) İzmir
Kentsel su yöneticileri ve plancıları, kentlerin artan su ve sağlıklı yaşam taleplerini karşılamak ve
bunu yaparken de kentsel su sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak için küresel ölçekte bir
savaşım içindedirler. Bu temel hizmetleri sağlayabilmek için geliştirilmiş olan, kentsel su
yönetimine alışılagelmiş, neredeyse gelenekselleşmiş yaklaşımların günümüzde artık oldukça
pahalı, çoğunlukla da yetersiz kaldığı bir gerçektir ve anılan yaklaşımlar, aslında bütüncül
olmamakla sorunları ancak kısa bir süre için öteleyebilmektedirler. Kentsel su sistemlerini daha iyi
sürdürülebilir kılmak için yeni yolların bulunması ihtiyacı vardır. Anılan sistemlerin kendi içinde
ayrıştırılmadan bir bütün olarak ele alınması yeni yaklaşımların özüdür ki bu bağlamda kritik
süreçleri ve süreçlerdeki potansiyel iyileştirmeleri netleştirebilen Ömür Döngüsü Değerlendirmesi
(ÖDD) yöntemi öne çıkmaktadır. Bu yöntem, bir sistemin bütün girdilerini ve çıktılarını dikkate
almak suretiyle sistematik ve bilimsel bir bakış açısıyla çevresel yüklerin hesaplanmasına olanak
tanır ve böylelikle de çevresel temelde seçeneklerin karşılaştırılmasına yardımcı olur. ÖDD’den
kentsel su yönetiminde, tüm kentsel su sistemi ya da bu sistemin sadece bir parçası (öneğin su
arıtma ya da atık su arıtma) temelinde yaygın olarak yararlanılmaktadır. Bu çalışmada, ÖDD’nin
küresel ölçekteki örneklerinden özetle söz edildikten sonra örnek olarak seçilmiş olan İzmir’in
güncel kentsel su sisteminin çevresel etkilerinin değerlendirilmesiyle birlikte, bu sistemin
sürdürülebilirliğinin iyileştirilmesi seçeneklerinin belirlenmesine odaklanılacaktır. Yöntem olarak
ÖDD uygulanmıştır ki bu süreçte kentsel su sistemi SimoPro yazılımı kullanılarak modellenmiştir ve
Eco-Indicator değerlendirme yöntemi temelinde sistemin etkileri irdelenmiştir. Sonuçlar, bugünkü
sistemin en belirgin çevresel etkisinin yüksek enerji sarfeden su arıtma tesisleri ve burada arıtılan
suyun bertarafı / kullanımı aşamalarından kaynaklandığını göstermektedir.
LIFE CYCLE ASSESSEMENT APPROACH TO URBAN WATER SUSTAINABILITY
Gökdeniz Neşer1, Mehmet Önal1
1
Dokuz Eylul University Institute of Marine Sciences and Technology
Bakü Bulvarı 100, Inciraltı, (35340) İzmir / Turkey
Globally, urban water authorities and planners are trying to satisfy the growing urban water and
sanitation demands, while parallely achieving sustainability of the related system. It is obvious that
conventional approach to urban water management for providing these essential services are
costly, often inefficient, and are not integrated. Hence, there is a need for finding new ways for
improving the urban water systems to enable better sustainability of these system. The
identification of the potential ways to be based on through assessment of the systems. To do this,
Life Cycle Assessment (LCA) can play an important role in evaluating the systems in an
environmental impacts – based an in a holistic way that enables the identification of critical
processes and the potential improvements for existing structures. The LCA methodology helps to
calculate of environmental impacts in a systematic and scientific way by regarding all the inputs
and outputs of a system. Hence, it allows for comparison on environmental grounds. LCA has been
used widely in the field of urban water management whether for a whole urban water system or
for a part of the system (water treatment or wastewater treatment). In this study, after
summarizing the examples in the global scale, the environmental burdens of urban water system
of Izmir will be calculated and it will be focused on the alternatives for improvement of
sustainability of the system, as a case. The system will be modeled using SimoPro software and the
impacts of various options on the system will be analyzed based on the Eco-indicator 99
assessment method. The results show that the highest impact in today’s system is generated by
the disposal of primary treated wastewater and by high-energy consuming water treatment
plants.
EXPERIENCES AND LESSONS FROM THE GREAT EAST JAPAN EARTHQUAKE
Naoya ABE1
1
Manager of General Affairs Subsection Business Planning SectionSewerage Management
Department Construction Bureau, City of Sendai JAPAN
First of all, I am going to share a post-disaster situation and recovery efforts in the wastewater
treatment facilities in Sendai after the Great East Japan Earthquake on March11, 2011.
In particular, Sendai City Minami-Gamo Wastewater Treatment Plant, which had been treating
roughly 70% of the city’s wastewater, was devastated by the over 10-meter tsunami.
Since then, in addition to restoring the system to its previous state, we have been implementing
projects with the utmost concern for disaster prevention and the environment, aiming to become
a “disaster-resistant and environmentally-friendly city of a new level”.
Secondly, I will briefly introduce our Asset Management System which includes flood risk
management, countermeasures against earthquake for sustainable infrastructure and wastewater
services.
Lastly, I will refer to our future plan of international technical cooperation based on the
experiences and lessons of the disaster and know-how of the Asset Management System.
SÜRDÜRÜLEBİLİR İÇMESUYU TEMİNİ SİSTEMLERİ İÇİN YENİLENEBİLİR ENERJİ KAZANIMI
Prof.Dr. Ayşe MUHAMMETOĞLU
Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü
Günümüzde içmesuyu temini sistemlerinin sağlık ve hijyen koşullarına uygun şekilde ve kesintisiz
olarak işletilmesinin yanı sıra sürdürülebilir ve verimli olması da önem verilmesi gereken konular
arasındadır. Sürdürülebilir içmesuyu temini sistemi kapsamında enerji verimliliğinin geliştirilmesi,
şebekedeki enerji ve su kayıpları ile birlikte karbon dioksit emisyonlarının azaltılması konuları
önceliklidir. Suyun kaynaktan alınması, arıtımı, iletimi ve dağıtımı aşamalarında ciddi miktarlarda
enerji tüketilmekte ve karbon dioksit emisyonları meydana gelmektedir. Basınç, cazibeli içmesuyu
iletim hatları ve içmesuyu dağıtım şebekelerinde temel tasarım parametrelerinden birisidir ve
belirli limitler arasında tutulması zorunludur. Uygulama pratiği açısından yüksek kotlarda yer alan
su kaynaklarından düşük kotlara suyun iletimi sırasında borulardaki fazla su basıncının azaltılması
gerekmektedir. Su basıncının kontrolü için maslak, hazne veya basınç düşürme vanaları
kullanılmakta ve bu şekilde fazla basınç düşürülmesi ile iletim hattı borularına vereceği zararlar
engellenmektedir. Belirtilen süreçte türbin kullanılarak fazla basınçtan enerji kazanımı
mümkündür. Benzer şekilde içmesuyu dağıtım şebekelerinde de yüksek basınç seviyelerinin
kontrol altına alınabilmesi için belirli noktalarda basınç düşürme vanaları kullanılarak, şebeke
basıncı, optimum işletim basıncına indirilmektedir. Bu süreçte de fazla basınçtan enerji kazanımı az
miktarda olsa bile mümkündür. Cazibeli su iletim hatlarında maslak ve hazne yapılarının kullanımı
dünyada çok yaygındır ve sürdürülebilir su temini açısından bu yapılar öncesinde enerji kazanımı
büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. İçmesuyu dağıtım şebekelerinde türbin ve/veya türbin
pompalar kullanılarak enerji kazanımı konusundaki çalışmalar teknik ve ekonomik fizibilite
sonuçlarını içermektedir.
Yürütülmekte olan bir araştırma projesi kapsamında Antalya kenti içmesuyu iletim hatları ve
dağıtım şebekesinde fazla basıncın kırıldığı maslak, hazne ve basınç düşürme vanalarının
lokasyonları incelenmektedir. Belirlenen uygun lokasyonlar için mevcut durumdaki ve gelecek
yıllardaki su basıncı değişimleri, fazla basınç miktarları ve debiler hesaplanarak fazla basıncın
düşürüldüğü bu bölgelerde enerji kazanımına yönelik ekipman seçimi ve kazanılabilecek enerji
miktarı hesaplanabilmektedir. Enerji kazanımına bağlı olarak karbon dioksit emisyonu azalımı ve
diğer çevresel kazanımlar söz konusu olmaktadır. Önerilen sistemler için fayda-maliyet analizi
yapılarak yatırımların geri ödeme süreleri irdelenmelidir.
SU GÜVENLİĞİ AÇISINDAN SEKTÖREL SU TAHSİS MEKANİZMALARI
Nilgün B. HARMANCIOĞU
Dokuz Eylül Üniversitesi Su Kaynakları Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUMER)
Tınaztepe Kampüsü, Buca, İzmir
[email protected]
Son 20 yıldır Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi, su sorunlarına çözüm olarak öngörülmüş ve
sürdürülebilir kalkınma yönünden temel yaklaşım olarak önerilmiştir Yaklaşımın ana kavramları da,
sürdürülebilirlik, yönetimde bütünleyici anlayış, bütünleşik su kaynakları yönetimi ve korunması ile
su güvenliği olarak tanımlanmıştır. 2015-Sonrası Gelişim Gündemi’nde, 2030 yılına kadar ulaşılması
gereken Küresel Su Hedefi oluşturulmuş; bu hedefte su güvenliği temel kavram olarak ele alınmış
ve etkin su tahsis mekanizmalarının su güvenliğini destekleyecek biçimde geliştirilmeleri gerektiği
vurgulanmıştır. Tüm toplumların su ihtiyacının, sürdürülebilirlik ve su güvenliği sağlanarak
karşılanması için ortaya konan tüm hedefler etkin bir tahsis mekanizmasına ihtiyaç göstermektedir.
Bu hedefler arasında, kısıtlı kaynakların farklı bölgeler ve rekabet içindeki su kullanıcıları arasında
paylaştırılması, güvenli içme suyu ve hijyene ulaşım ve tüm ülkelerde hakça, katılımcı ve etkin
yönetim uygulamalarının güçlendirilmesi bulunmaktadır.
Su tahsisinde bugüne kadar kullanılagelen yaklaşım, artan su ihtiyacının yeni altyapıların inşası ile
karşılanması şeklinde olmuştur. Buna karşılık, sunulan çalışmada kullanılması gereken yeni
yaklaşım vurgulanmakta ve şu adımlar önerilmektedir: kapsamlı ekonomik, sosyal ve çevresel
analizlerle mevcut kaynak kullanımının optimizasyonu; rekabet halindeki su kullanımlarının
değerlendirilip hakça tahsisin sağlanması ve talep yönetimi yöntemlerinin uygulanması. Bu
yaklaşımın temel adımları; durum tespiti, senaryo geliştirilmesi, farklı senaryo sonuçlarının
irdelenmesi, karar ve belirsizlik analizi, nihai planlama ve uygulama olarak tanımlanabilir. Sunumda
bu adımlar ülkemizden havza uygulama örnekleriyle desteklenerek açıklanacaktır. Esas olarak
öngörülen yaklaşım, Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimini gerektirmektedir ki, bu yönetim tarzının
tüm ülkeler tarafından su güvenliğinin sağlanması açısından kabulü ve gerekli kurumsal ve yasal alt
yapıların oluşturulması gereklidir.
Anahtar Kelimeler: su güvenliği, su tahsisi, 2015-Sonrası Gelişim Gündemi, bütünleşik su yönetimi,
sürdürülebilirlik, Küresel Su Hedefi.
SECTORAL WATER ALLOCATION MECHANISMS IN SUPPORT OF WATER SECURITY
Nilgun B. HARMANCIOGLU
Dokuz Eylul UniversityWater Resources Management and Application Center (SUMER)
Tinaztepe Campus, Buca, Izmir
[email protected]
Within the last two decades, Integrated Water Resources Management (IWRM) is proposed as a
solution for water problems and is considered as an essential approach to achieve sustainable
development. In this regard, key concepts of the last 20 years have been sustainability, holistic
approach to management, integrated water management and protection, and water security.
Recommendations for a Global Goal on Water (to be achieved by 2030), based on Post-2015
Development Agenda, foresee water security as a major concept and efficient water allocation as
a means to support it. Significant targets in securing sustainable water for all relate to water
allocation, i.e., sharing a limited resource between different regions and competing users,
achieving universal access to safe drinking water, sanitation and hygiene, and all countries
strengthening equitable, participatory and accountable water governance.
The traditional approach in water allocation is basically based on the construction of new
infrastructure to meet rising demand. In contrast, this paper focuses on the modern approach and
foresees: optimizing the use of existing supplies through significant economic, social and
environmental analyses and the assessment of tradeoffs between competing users; and adoption
of demand management measures. It describes the essential steps of: situation assessment;
scenario development; assessment of implications of different scenarios; decision and uncertainty
analysis; and final plans and implementation on examples of basins from western Turkey. This
procedure again puts the focus on IWRM, which should be adopted by all nations as a solution to
achieve water security and to take the necessary steps to establish the required institutional and
legal adjustments.
Keywords: water security, water allocation, Post-2015 Development Agenda, integrated water
management, sustainability, Global Goal on Water.
BÜTÜNLEŞİK NEHİR HAVZASI YÖNETİMİNDE PAYDAŞ KATILIMI: MODELLER VE SÜREÇ
Çiğdem KANBER , Ayşegül TANIK
İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469, Maslak-İstanbul
[email protected], [email protected]
Avrupa Birliği (AB)’ne adaylık sürecindeki Türkiye’de henüz etkin olarak denenmeye başlanmayan; ancak
gerek ABD gerekse de AB ülkelerinde uygulanarak bir hayli deneyim kazanılmış sürdürülebilir havza
yönetimlerinde paydaş katılımının önemi, katılım modelleri ve katılım süreçleri bu çalışmanın konusunu
teşkil etmektedir. İlgili konularda temel ilkelere ve tanımlara yer verildikten sonra, özellikle gelişmiş ülke
uygulamalarından alınan derslere çalışmada yer verilerek, ülkemizdeki 25 nehir havzasından biri olan Büyük
Menderes Havzası özelinde paydaş katılımı, süreci ve en uygun model kullanımları bağlamında önerilerde
bulunulacaktır. Sadece AB’de değil birçok gelişmiş ülkede de kabul edilerek uygulanan “Bütünleşik Havza
Yönetim” anlayışında paydaşların sürece nasıl katıldıkları, hangi yöntemlerle yönetimde payları olduklarını
daha iyi anlayabilmek adına halkın katılımının nasıl başarıyla sağlandığını inceleyip görmek bu çalışmanın
amaçlarındandır. Bütünleşik Havza Yönetimi, havzadaki doğal kaynaklar tanımlanırken sektörel çelişkilerin
saptanması, yönetsel ve idari yapılanmaya bağlı faaliyet ve politikaların koordinasyonu, doğal kaynakların
sürdürülebilir kullanımı ile birlikte paydaşların ve halkın katılımının uyum içerisinde işleyişiyle
sağlanabilmektedir. Bu dört ana koldan birinin eksikliği veya yetersizliği yönetimde aksaklık olacağı
anlamına gelmektedir.
Yönetim sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamaya yönelik değişik model uygulamaları sonucunda
edinilen deneyimler ile havzalar arasında seçilecek model uygulamalarının farklı olabileceği gibi, süreç
işleyişi içerisinde bir havza için ön adım olarak seçilen bir modelin sürecin ileri evrelerinde farklı bir model
uygulamasına geçilebileceğini göstermiştir. Çeşitli modeller arasından dördüne bu çalışmada yer verilmiştir.
Bunlar; Yorum/İzah Modeli, Sosyal Öğrenme Modeli, Ortak Planlama Modeli, Onay/Ortak Karar Modelidir.
Bu modellerden, çalışmada pilot havza olan Büyük Menderes Havza’sı için Arabulucu Merkezli olan Sosyal
Öğrenme ve Ortak Planlama Modellerinin havza şartlarına daha uygun olduğu düşünülmüştür.
Türkiye için yeni bir uygulama olan bu süreçte yasal yapının belirttiği hususlar da dikkate alınarak Büyük
Menderes Havzası için uygun bir uygulama modeli seçimine gidilmiştir. Havza gerek ekonomik yapısı,
gerekse de eğitim seviyesi olarak incelendiğinde Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmüştür.
Bütünleşik Havza Yönetimi, ülke genelinde yeni bir süreç olduğu için öncelik olarak ‘birlikte öğrenip birlikte
yönetme’ esaslı olan ‘Sosyal Öğrenme Modeli’ seçilmiştir. Bu seçilen modelin havza özelinde uygulama
sürecinin ise paydaşlara ve halka verilecek ilk eğitimlerle maksimum farkındalığın sağlanması ve uygulama
süreci içerisinde yapılacak raporlamalar için gerekli olan izleme ve değerlendirme adımlarının ilk döngüsel
sürecini tamamlamasının 2-3 yıl alacağı düşünülmüştür. Yönetim sürecinin ilerleyen dönemlerinde ise
‘Ortak Planlama Modelinin’ uygulanmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Bu uygulamalar sırasında
göz ardı edilmemesi gereken katılım sürecinin temel ilkelerinden bahsedildikten sonra sürecin döngüsel
yapısının sağlanması adına önerilere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bütünleşik Havza Yönetimi, Paydaş katılımı, paydaş katılım modelleri, sosyal öğrenme
modeli, ortak planlama modeli.
STAKEHOLDER PARTICIPATION IN INTEGRATED WATERSHED MANAGEMENT: MODELS AND PROCESS
Çiğdem KANBER , Ayşegül TANIK
İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34469, Maslak-İstanbul
[email protected], [email protected]
The importance of stakeholder participation in sustainable watershed management, the related
participation models and participation process will form the main concern of this study. As well known,
similar experiences have already been gained both in USA and EU by practicing these participation
processes and models; however, in Turkey, that is a candidate country to join EU, has not yet started
applying such procedures effectively relating to participation efforts in management. Within the context of
this study, initially fundamental principles and definitions on stakeholder participation will be referred
followed by mentioning the lessons-learnt and information gained through the applications experienced in
especially developed countries. A case study on one of the watersheds of Turkey, Büyük Menderes
Watershed, stakeholder participation, related participation process and the most convenient model
application will be proposed. The process and procedures of stakeholder participation in ‘Integrated
Watershed Management’ perspective that has been accepted and applied by not only EU; but also by
similar other developed countries, the methods preferred for better and effective participation including
public will be investigated in detail in the study. Integrated Watershed Management aims to define the
natural resources within the boundaries of the watershed and thus, determine any sectorial conflicts while
also enabling coordination among any activities and policies related to the current legal and administrative
structure with the participation of stakeholders representing the main water-related actors and users in the
most compatible manner. Any deficiency or absence of any of these branches will lead to management
failure.
Practices of different models heading to increase the well-being of public by proving their needs so far have
shown that models to be applied may differ among watersheds and also, one of the models may be initially
selected and applied for a certain period of time may then be quitted and another model may be preferred.
Four of the models are referred in this study. These are; Commentary Model, Social Learning Model, Joint
Planning Model and Consent/Consensus Model. Among these various models, Intermediary Centered
models, Social Learning and Joint Planning Models. Among these models, Social Learning Model and Joint
Planning Model are considered to be the most convenient models to be applied according to the watershed
conditions.
The most convenient application model at a start is selected for the Büyük Menderes Watershed by
considering the current legal structure of the country. When the watershed is investigated in terms of its
economic and educational level, it is seen that it is well above the Turkey’s average situation. The ‘Social
Learning Model’ is primarily selected as it is based on ‘learning together to manage together ‘principle. This
model is considered to be applicable for the first 2-3 years of participation. In this time interval, initial
training programs will be conducted for the stakeholders including public to maintain maximum awareness
and to learn how the monitoring and evaluation steps required for reporting of activities that will be
conducted during the entire process of management. This run is assumed to last 2-3 years. In the
progressive years, ‘Joint Planning Model’ is considered to well fit the situation. In the study, iterative
manner of management and getting feedback from the applications will also be mentioned.
Key Words: Integrated Watershed Management, Stakeholder participation, public participation models,
social learning model, joint planning model.
İZMİR İÇMESUYU VE DEMİRKÖPRÜ BARAJI
Dr. Ahmet Hamdi ALPASLAN
İnşaat Mühendisi, Emekli İZSU Genel Müdürü
[email protected]
Halen İzmir, içmesuyu açısından günümüz ihtiyaçlarını karşılayabilen önemli bir şehrimizdir. Ancak
İzmir’e olan talepler her geçen gün artmakta ve gerek nüfus ve göç, gerekse sanayi hızlı gelişmeler
göstermektedir. İçmesuyu ihtiyaçlarının geleceğe yönelik karşılanması DSİ tarafından kuzeyde
bulunan Manisa ve Balıkesir illerinde yapılacak olan barajlardan temin edileceği planlanmaktadır.
Salihli ilçemiz yakınlarında bulunan Demirköprü barajı ise Gediz ovasının sulama suyu ihtiyacını
karşılamakta ve bu arada bir miktar enerji üretmektedir. Yaklaşık 1x109 m3 ün üzerinde bir göl
hacmine sahip barajdan İzmir içmesuyuna alınacak 50-100 x 106 m3 su, mevcut Gördes hattına
bağlandığı takdirde yapılmakta olan Kavaklıdere arıtma tesisinde arıtılarak İzmir’e sunulması imkan
dahilinde olabilecektir.
Bu bildiride, gerek şehirlerarası su transferleri, gerekse su hakları ile atıksu arıtma tesislerinden
çıkan suların sulamada kullanılması ve modern sulama teknikleri uygulanarak su tasarrufu
sağlanabileceği, bu durumda tasarruf edilen suyun içmesuyu ihtiyacına yönlendirilmesi söz konusu
olabilecektir.
TARIMDA SUYUN ETKİN KULLANIMI
İ. Hakkı TÜZEL, Musa AVCI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Bornova-İzmir
Su, istenilen yer, miktar, nitelik ve zamanda bulunamayan, yenilenebilir ancak, sınırlı bir kaynaktır.
Su kaynaklarının sınırlı olması ve nüfusun gittikçe artması, suya talebi arttırmakta ve bu durum,
kullanım sektörleri arasında bir rekabet oluşmasına yol açmaktadır. Güvenilir gıda ihtiyacının
karşılanmasında standartlara uygun bitkisel ürünün arttırılması sulu tarım alanlarının arttırılması ve
diğer tarımsal girdiler yanında suyun etkin kullanıldığı sulama uygulamalarının yaygınlaştırılması ile
gerçekleştirilebilir. Tarımda suyun etkin kullanımı, su ve sulama yönetimine ilişkin yeni kurumsal
yapılanma, suyun etkin kullanıldığı modern sulama altyapısı ve teknolojilerinin yaygınlaşması,
çiftçiyi yeterli rekabet gücüne sahip olacak biçimde destekleme ve çiftçiyi eğitme gibi konularda
başarılı olmakla sağlanabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Su kaynakları, Su Yönetimi.
THE EFFICIENT USE OF WATER IN AGRICULTURE
İ. Hakkı TÜZEL, Musa AVCI
Ege University, Faculty of Agriculture, Bornova-İzmir
Water is a renewable limited resource but it may not be found in desired location, quantity, and
time in nature. Due to increasing population and scarce resources demand to water have been
increasing which aggravates the competition among water-using sectors. In order to provide food
security with reliable agricultural products, it is necessary to expand the irrigated lands and to
spread the effective irrigation applications with the agricultural inputs. The Efficient Use of Water
in Agriculture will also depend on being successful in reorganization water and irrigation
managements, using modern irrigation infrastructure and technologies which water can be used
effectively, supporting farmers for having sufficient competition force, and providing education to
farmers
Keywords: Agriculture, Water resources, Water Management.
SULARDA MİKROKİRLETİCİLER, ETKİLERİ, TEHDİTLER VE ARITMA ÇÖZÜMLERİ
Prof. Dr. Nuri Azbar
Ege Üniversitesi, Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova, İzmir
[email protected]
Nüfus yoğunluğunun artışına ve modern yaşamın gerektirdiği konforun gereklerini yerine
getirmeye çalışan hızlı sanayileşmeye bağlı olarak çevresel ortamlara her geçen gün çok geniş
aralıkta (kimyasal tipi ve miktarı) yeni ve mikro ölçekte kirleticiler (endokrin sistemini bozucular,
hormonlar, steroidler, tarımsal ilaçlar, antibiyotikler, poliaromatik hidrokabonlar (PAHs),
endüstriyel katkı maddeleri, solventler, ağır metaller, kişisel bakım ürünleri v.b) karışmaktadır.
Analitik ölçümlerdeki gelişen teknolojiler yardımı ile her geçen gün daha fazla sayıda ve ölçüm
hassasiyetinde bu kimyasallar tespit edile bilinmektedir. Ancak mevcut arıtma sistemleri genellikle
konvansiyonel kirleticiler için tasarlanmış olup, insan ve çevre sağlığı açısından uzun vadede önemli
oranda tehdit oluşturan bu kirleticilerin bir çoğu için yetersiz kalabilmektedir. Bu çalışma
kapsamında yukarıda sözü edilen yeni kimyasalların ortaya çıkışı, tehditleri ve arıtma seçenekleri
üzerinde durulup mevcut arıtma sistemlerinin bu açıdan iyileştirilme fırsatları için
değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
WATERSHARE®: AN INTERNATIONAL NETWORK FOR EFFICIENT KNOWLEDGE TRANSFER WITHIN
THE WATER SECTOR
Gertjan Zwolsman1 & Erdem Görgün2
1
KWR Watercycle Research Institute, P.O. Box 1072, 3430 BB Nieuwegein, The Netherlands.
[email protected]
2
io Environmental Solutions R&D Co, ITU Maslak Campus Ari 1 Technopark No:11 34469
Maslak İstanbul, Turkey. [email protected]
The Watershare® initiative was launched in 2012 in order to promote the efficient transfer of
knowledge and expertise within the water sector. Watershare® is a global network of highly
reputed water research institutes, utilities and private water technology suppliers that share their
best research practices, expertise and tools. To date, the network consists of 14 members, most of
them in Europe (10 members), but also in Asia (3 members) and South-Africa (1 member).
The Watershare® tool suite encompasses a variety of benchmarked tools designed for all areas of
water supply, i.e. water resources management, water treatment, water distribution (e.g. nonrevenue water management), water quality and health, sustainability and asset management.
Tools are developed for the purpose of solving practical water problems and made available
through the Watershare® website (www.watershare.eu). Watershare® members can upload their
own expert tools in the tool suite, thus making their knowledge available to other Watershare®
members. Quality assurance of the tools is guaranteed by solid scientific underpinning (e.g. peer
reviewed publications) and a practical track record.
In this presentation, the Watershare® concept will be explained, and several potential applications
of Watershare® tools in Turkey will be discussed, based on an assessment of the challenges of the
Turkish water sector.
Keywords: Watershare®, Knowledge transfer, Expert tools, Water sector, Turkey.
2020 SONRASI BEKLENEN MİNİ SOĞUMA DÖNEMİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ
Doğan Yaşar1, Tuğçe Çetin1
Dokuz Eylül Üniversitesi
1
Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevresel Yerbilimleri ABD
[email protected]
İklim Bilimi, başta jeolojik, biyolojik, kimyasal ve fiziksel oşinografi olmak üzere, astronomi dahil
tüm fen bilimlerini kapsayan ve bir ülkenin su, tarım, balıkçılık ve enerji politikalarının belirlendiği
çok disiplinli bir bilim dalıdır.
İklimler, ortalama onar yıllık dönemlerden başlayarak milyonlarca yıllık dönemler halinde sürekli
değişim gösteren ve dolayısı ile dünyada başta su olmak üzere, tarım ve balıkçılığı kontrol altında
tutan doğa olaylarıdır. Bu değişikliklerin ana nedenleri, levhaların hareketi, dünyanın dönüş
parametreleri ve güneşten gelen enerjideki değişimler gibi olaylardır. Tüm bu değişimler, iklimlerin
gerek uzun ve gerekse kısa dönemler içerisinde, kurak ve yağışlı döngüler halinde değişim
göstermesine neden olurlar. Bu döngülerden en kısa sürelisi, ortalama 20 - 22 yıl civarında olup,
bu sürenin 7 ila 10 yılı yağışlı (bölgesel ortalamaların üzerinde) ve 7 ila 10 yılı da kurak (bölgesel
ortalamaların altında) olarak geçmektedir. Örneğin ülkemizin başlıca önemli ürünlerinden zeytinin,
kurak dönemde ortalama 8.52 kg/ağaç olan verimlilik oranı, yağışlı dönemde % 61 artarak
ortalama 13.72 kg/ağaç seviyesine çıkmaktadır. Aynı şekilde, fındık üretiminde dünyanın en önemli
üreticisi durumunda olan ülkemizde bu ürünün verimlilik oranı, kurak dönemde ortalama 1.41
kg/ağaç iken, yağışlı dönemlerde %30 artarak ortalama 1.85 kg/ağaç seviyesine çıktığı
saptanmıştır.
Gelişmiş ülkelerde 2020 sonrası beklenen şiddetli bir küresel soğumaya, diğer bir deyişle yağışların
azalacağı, tarımsal üretimin ve balık avının azalacağı ve aynı zamanda enerjiyi de olumsuz yönde
etkileyecek olan bir kurak döneme doğru gittiği sık sık dile getiriliyor. Ve şu an tüm gelişmiş
ülkeler, su, tarım, balıkçılık ve enerji politikalarını bu dönem için yeniliyorlar. Türkiye de, 2020’den
sonra beklenen bu söz konusu mini soğuma dönemine çok iyi hazırlanmalı ve kanun yapıcılara
gerekli veriler hazırlanmalıdır. Söz konusu verilerin ışığında da Türkiye, başta su olmak üzere,
tarım ve balıkçılık politikalarının acilen belirlemeli ve 2020 sonrası beklenen “mini soğuma
döneminin” avantaja dönüştürülmesi sağlamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, İklimsel değişimler, Kuraklık, Su, Tarım, Balıkçılık
THE PROBABLE RESULTS OF MINI COOLING PERIOD IN TURKEY EXPECTED AFTER 2020
Doğan Yaşar, Tuğçe Çetin
Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevresel Yerbilimleri ABD
[email protected]
Climate Science is a multi-disciplinary science covering all kinds of science in particular geological,
biological, chemical and physical oceanography, including astronomy and in which the country's
water, agriculture, fishery and energy policies are determined.
Climate is the natural event that shows continues changes in millions of years starting from
average periods of ten years and therefore, that keeps agriculture, fishery and particularly water
under control around the world. The main causes of these changes are the events such as the
movement of the plates, the earth's rotation parameters, the changes in energy from the sun,
currents, volcanos etc.. All of these events cause changes in climates in both long and short-term
within dry and rainy cycles. The shortest average of these cycles last 20 - 22 year, and from 7 to 10
years of this period pass rainy (over the regional average) and 7 to 10 years pass arid (under
regional average under)
In science, global warming periods are called as "rain age”, global cooling periods are called as "ice
age". In other words, global warming periods are the prosperity periods in which the rainfall
increases and therefore the "efficiency" increases. The periods of global cooling are the “scarcity”
periods as a result of falling the temperature and therefore decreasing the rainfall. However, due
to 100% increase of the world population every 45 years, the cool periods meanly “scarcity”
periods pass more problematic for human beings. Our world has still been preparing for the global
cooling, in other words for a severe cooling expected after 2020, in other words, our world is going
to a period in which rainfall will decrease, agricultural production and fishing trips will reduce and
at the same time this will affect the energy negatively. And now, in this era of all developed
countries are preparing. And now all developed countries have been preparing for this. Turkey
should prepare very carefully for "mini cool down" period expected after 2020, and especially in
our region that is poor in water our region, agriculture, fisheries and particularly water policies
should be redefined urgently.Today, prospective climate predictions that will be the basis for
determining water management, agriculture, fisheries and energy policies can be made and some
information that will be basis for legislators on making decisions in order to prevent economic.
Improved decadal weather forecasting will be needed to efficiently manage water resources under
the more extreme weather variability. Improving the accuracy and lead-time of drought forecasts
can reduce the risk for decision makers and decrease economic losses due to drought.
Keywords: Turkey, Climate change, Drought, Water, Agriculture, Fishery
MEKANSAL PLANLAMA KARARLARININ NEHİR HAVZALARINA ETKİSİ VE SEKTÖREL SU TAHSİS
PLANLARI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER
Berfin Şenik
Düzce Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı,
[email protected]
M. Burcu Sılaydın Aydın
Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü,
[email protected]
Günümüzde özellikle insan eylemleri nedeniyle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının niceliği ve
niteliğinde olumsuz değişimler meydana gelmekte ve böylece tüm canlıların yaşamsal gereksinimi
karşılayan tatlı su miktarı azalmaktadır. Bu durum kıt bir kaynak olan suyun etkin ve dengeli bir
biçimde kullanımının gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada özellikle yer üstü su
kaynaklarının tespiti, korunması, geliştirilmesi, rehabilitasyonu gibi pek çok konuyu kapsamına alan
su kaynakları yönetimi ve yerüstü su kaynaklarının beslendiği coğrafi alanlar olan nehir havzalarına
temellenen koruma yaklaşımlarının önemi artmaktadır. Ancak ülkemizde her bir nehir havzası
üzerinde tanımlı çok sayıda plan kararının bulunması, mekansal planlar arasındaki uyumsuzluk,
ilgili (imar, çevre vb.) mevzuattaki çelişkiler, havza temelli planlama anlayışının eksikliği gibi
sorunlar mekansal planlama kararlarının su kaynaklarını olumsuz etkilemesine yol açarak su
kaynaklarının korunmasının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Ülkemizde Seyhan
Havzası’nda çalışmalarına başlanan Sektörel Su Tahsis Planları ise söz konusu engelleri aşma
çabasında önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bildiride mekansal plan kararlarının akarsu havzaları üzerinde yarattığı baskıları ortaya koymak
amacıyla, Bakırçay Havzası’nı konu alan plan kararları incelenecek ve böylelikle mekansal
planlama-havza koruma ilişkisindeki mevcut sorunlar farklı planlama ölçekleri bağlamında
saptanacaktır. Bildiride ayrıca, saptanan sorunları gidermek için sektörel su tahsis planlarının
mekansal planlama süreçleri ile bütünleştirilmesine yönelik öneriler geliştirilecektir.
Anahtar kelimeler: Havza koruma, mekansal planlama, sektörel su tahsis planları, Bakırçay Havzası.
THE IMPACT OF SPATIAL PLANNING DECISIONS ON THE RIVER BASINS AND SUGGESTIONS
TOWARDS INTEGRATION WITH SECTORAL WATER ALLOCATION PLANS
Berfin Şenik
Duzce University the Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Landscape
Architecture, [email protected]
M. Burcu Sılaydın Aydın
Dokuz Eylul University Faculty of Architecture Department of City and Regional Planning,
[email protected]
Today, there have been negative changes in the quality and quantity of the surface and
underground water resources due to the human actions and thus the amount of fresh water that
meets the vital necessity of all living beings have decreased. This reveals the requirements of
effective and balanced use of water that is a scarce source. At this point, water resources
management that involves so many topics such as determination, protection, development and
rehabilitation of surface water and protection approaches that base on the river basin where
surface water resources feed on the geographic areas increase their importance. However, since
there are numerous plan decisions defined over each river basin in our country and inconsistency
between the spatial planning, discrepancy in the applicable legislations (construction,
environment etc.), lack of planning basing on the basin, there are crucial setbacks for the
protection of the water resources by paving a way for negative influence of the spatial planning
decision on the water resources. Sectoral Water Allocation Plan of which works have been started
in Seyhan River Basin is an important opportunity for overcoming the mentioned obstacles.
In this paper, plan decisions regarding the Bakırçay River Basin will be examined to reveal the
pressure of spatial planning decision on the river basins and thus determining the current
problems in the relation of spatial planning- basin protection in the sense of different planning
scales. Furthermore, there will be suggestions towards the integration of space planning processes
of sectoral water allocation plans to solve the problems.
Key Words: Basin protection, spatial planning, sectoral water allocation plan, Bakırçay River Basin.
SU MERKEZLİ BİR KENTLEŞME İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİR YAĞMURSUYU YÖNETİMİ
VE YEŞİL ALTYAPI TEKNİKLERİ
Nicel SAYGIN
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İZMİR
[email protected]
Kentlerimizin gelişim sürecinde bütüncül bir su kaynakları yönetimi planı veya ilişkili tasarım
stratejileri geliştirilmemekte ve bu nedenle doğal su döngüsü ciddi boyutlarda tahrip edilmektedir.
Aşırı yağışlarda yüzeysel akışa geçen yüksek miktarda yağmursuyu şehirlerde sellere neden
olmaktadır. Bu seller dere, göl veya deniz gibi alıcı sucul ekosistemlerde kirliliğe ve ciddi zararlara
yol açmakta, ve de yeraltı sularının nitelik ve niceliğinde düşüşe neden olmaktadır.
Bu tür zararları ortadan kaldırmada veya olumsuz etkılerini en aza indirmekte etkili olan,
yağmursuyu yüzeysel akışının kontrol edilmesinde doğal hidrolojik yapıyı taklit eden Sürdürülebilir
Yağmursuyu Yönetimi/Yeşil Altyapı Teknikleri dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu teknikler
doğal drenaj ve emilimi sağlarlar, selleri önlerler, su kalitesini iyileştirirler, yeraltı suyunu
zenginleştirirler, temiz su tüketimini azaltırlar, ve biyoçeşitliliği sağlarlar. Bu yenilikçi altyapı
sistemi Kuzey Amerika’da Yeşil Altyapı En İyi Uygulamaları, İngiltere’de Sürdürülebilir Kentsel
Drenaj Sistemleri, ve Avustralya’da Suya Duyarlı Kentsel Tasarım olarak adlandırılmaktadır.
Bu çalışmada kentlerimiz için bir model oluşturabilecek yeşil altyapı tekniklerinin kent planlarına
entegre edilmesiyle yağmursuyunun nasıl bir fırsata dönüştürülebileceği uygulanmış örneklerle
tartışılmaktadır. Örneğin, Kuzey Amerika’da Çevre Koruma Kurumu yerel yönetimlere Yeşil Altyapı
Tekniklerinin kullanılmasını teşvik eden politika ve rehberlik, merkezi fonlar ve bağışlar
sağlamaktadır. Portland (Oregon) kenti Yeşil Altyapı konusunda “model şehir” olarak
tanınmaktadır. İngiltere’de 2010 yılında kentsel selleri önlemek için Sel ve Su Yönetimi Kanununun
kabul edilmesiyle yerel yönetimlerin sürdürülebilir drenaj sistemlerini düzenlemeleri
öngörülmüştür. Avustralya’da “suya duyarlı kentsel tasarım” yaklaşımı bütüncül kentsel su (çeşme
suyu, atık su ve yağışsuyu) döngüsü yönetiminin şehir planlama ve tasarımına entegre edilmesini
amaçlamaktadır.
Ülkemizde temiz su kaynaklarının giderek azalmakta olduğu gözönüne alındığında su kaynakları
yönetimi konusunda ekolojik ve sürdürülebilir yönetim ilkelerinin acilen hayata geçirilmesi
kaçınılmazdır. Çok yağış alan bölgelerin yanısıra kurak bölgelerde de kullanılmakta olan bu sistem
ülkemiz ve kentlerimiz için yağmur suyunun kentsel sürdürülebilir su döngüsüne katılabilmesi
anlamında kritik bir önem taşımaktadır. Su kalitesinin kaynağında ve su kantitesinin bölgesel olarak
yönetilmesi için Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi çalışmaları yapılmalı, alternatif su kaynakları ve
yenilikçi çözümler değerlendirilmelidir. Ülkemizde kullanılan geleneksel altyapı yöntemlerinde ‘atık
su’ olarak kabul edilen yağmursuyu ‘alternatif su kaynağına’ dönüştürülmelidir. Bu amaçla
Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi ve Havza bazında planlama çalışmaları yapılması zorunlu
tutulmalı ve bunlara parallel olarak kentlerin planlanmasında su kaynakları sürecin başından
itibaren en önemli etken olarak ele alınmalıdır. Su Merkezli Kentleşmenin temel ilke olarak ele
alındığı bir planlamada su kaynaklarının korunması, yönetilmesi, ve ekolojik-hidrolojik
sürdürülebilirliğinin sağlanması temel amaçtır.
Sonuç olarak bu çalışma ilk olarak dünya çapında sürdürülebilir kentsel yağışsuyu yönetimi
sistemleri uygulamalarını gözden geçirir, ikinci olarak kentlerimiz için maliyetli, iklim değişikliği
etkileri karşısında yetersiz kalan ve ekosistemi tahrip eden geleneksel altyapı sisteminin daha
doğal, az maliyetli, getirisi çok daha fazla olan yenilikçi sistemlerle yenilenmesi ve bu tekniklerin
kent planlamasına ve tasarımına entegre edilmesi ve uygulanması için stratejiler üretmekte ve
öneriler geliştirmektedir.
Anahtar kelime: Sürdürülebilir yağmursuyu yönetimi, yeşil altyapı teknikleri, sürdürülebilir su
kaynakları yönetimi, Su Merkezli Kentleşme.
A WATER-CENTRIC URBANIZATION THROUGH SUSTAINABLE STORMWATER MANAGEMENT
AND GREEN INFRASTRUCTURE TECHNIQUES
Nicel SAYGIN
Izmir Institute of Technology, Faculty of Architecture, Department of City and Regional Planning,
İZMİR
[email protected]
In development of our cities neither any holistic water resources management plan nor related
design and planning strategies are adopted. This dramatically alters natural water cycle and also
results in urban floods as a result of excessive surface runoff in extreme downfall events. Such
floods result in pollution and severe harm in receiving aquatic ecosystems and degradation of
ground water quality and quantity.
Highly effective in preventing such harm, Sustainable Stormwater Management/Green
Infrastructure Techniques that mimic natural hydrology to control surface runoff have been widely
used throughout the world. These techniques provide natural drainage and infiltration, prevent
floods, improve water quality, enhance ground water, conserve fresh water and provide
biodiversity. This innovative infrastructure system is known as Green Infrastructure Best
Management Practices (BMPs) in United States, Sustainable Urban Drainage (SUDs) in England,
and Water Sensitive Urban Design (WSUD) in Australia.
This paper discusses how stormwater is turned into opportunity as a result of integrating green
infrastructure techniques into city planning that can be a model for our cities, through successfully
implemented cases. For example, the Environmental Protection Agency (EPA) in the United States
provides policy and guidance as well as grants and funding to local governments to encourage
adoption of such techniques. Particularly, Portland (Oregon) has become a model Green
Infrastructure city In England, the Flood and Water Management Act was passed in 2010 that
require local governments to adopt the sustainable drainage systems to prevent urban floods. In
Australia, Water Sensitive Urban Design (WSUD) approach integrates the holistic management of
the urban water streams of potable water, wastewater and stormwater cycle into practice of
urban planning and design.
It is urgent for our country to adopt ecological and sustainable water resource management
principles as we run out of fresh water resources every year. Widely used in semi-arid and arid
regions as well as wet, it holds a critical significance for our cities to integrate stormwater into
sustainable urban water cycle. To manage water quality at the resource and quantity at the
region, the integrated water resources management strategies should be adopted and sustainable
alternative resources and innovative solutions should be evaluated. The stormwater that has been
treated as ‘waste’ in conventional infrastructure systems should be reassessed as ‘alternative
resource’. Thus, integrated water resource management and watershed planning should be
required and water resources need to be integrated as a primary element in urban planning and
design process at the beginning stage. When water-centric urbanization is the main principle, the
main aim is to provide ecological and hydrological sustainability, and protection and management
of water resources.
To conclude, this paper firstly presents an overview of adoption of Sustainable Urban Stormwater
Management Systems all over the world; and secondly, develops strategies and recommendations
to replace high cost, insufficient of responding to the effects of climate change and harmful
conventional infrastructure with natural, low cost, highly beneficial innovative infrastructure
systems, and to integrate such techniques into urban planning, design and implementation in our
cities.
Keywords: Sustainable Stormwater Management, Green Infrastructure Techniques, Sustainable
Water Resources Management, Water-centric Urbanization.
URBAN STREAM REHABILITATION IN MEDITERRANEAN REGION
Selçuk AKSOY, Nicel SAYGIN
Izmir Institute of Technology, Faculty of Architecture,
Department of City and Regional Planning, İZMİR
[email protected] [email protected]
The environment has constantly been subjected to modifications by humans, often seeming to do more
harm to themselves in the end. Many of flowing freshwaters had undergone significant alteration by the
end of the twentieth century. Several human activities threaten the aquatic ecosystems, including;
settlements in floodplain areas, converting urban streams into concrete channels, alteration of stream
beds, pollution, riparian clear-cut and discharge of wastewater into streams. The rate of human population
growth is also a constant threat on the environment, raising fears of the eventual exhaustion of our
resources, and conflicts amongst us. Apart from the human disturbances of the ecosystem, natural
activities also contribute to the harm on the environment. The climatic conditions of the Mediterranean
regions make urban rivers and surroundings most suitable for human settlement when compared to
the other regions. However, often, there are limited water resources which consequently make the
aquatic ecosystem particularly more vulnerable to human exploits. Extreme variations of the seasonal
rainfall in this region could lead to severe consequences such as droughts and floods. The negative effects
of the human activities and natural changes on the aquatic environment did not attract attentions until it
became too critical. However, since their substantiation, public awareness has become necessitated and a
common trend, concerning water courses not only as a resource but also as a focus of biodiversity.
Reclaiming efforts on urban streams aims at treating a number of components of the degraded stream
ecosystem, decreasing of negative impacts on the overall environment, improving water quality, enhancing
riparian vegetation, controlling runoff from rainfall and managing water resources for sustainability. Green
infrastructure in this process will be a framework for holistic planning and design to provide social and
economic sustainability as well as ecological. As the network of green spaces created by green
infrastructure offers a numerous ecological benefits for humans and other animals, such as enhancing
biodiversity and maintaining ecological processes, it is significant to integrate it to stream rehabilitation.
The essence of this study is therefore, to criticize the implementations on urban streams, and then provide
some scientific based directions for the improvement and the development of successful restoration
projects while presenting innovative techniques. Although focused on the Mediterranean, the discussed
concepts are most of the time applicable to all regions and various ecosystems. This paper concludes by
suggesting a numerous approaches in a case study as a part of an ongoing master’s thesis.
Keywords: stream rehabilitation, green infrastructure, water management, ecological sustainability.
TAŞKIN VE KURAKLIK YÖNETiMi DAiRE BAŞKANLIĞI
YEŞiLIRMAK HAVZASI TAŞKIN YÖNETiM PLANININ HAZIRLANMASI PROJESi
Serdar ÖZCAN
Uzman Yardımcısı
T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı / Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Taşkın; akarsuyun muhtelif sebeplerle yatağından taşarak çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı
tesislerine ve canlılara zarar vermesine ve sosyo-ekonomik faaliyetlerin kesintiye uğramasına sebep olan
tabii bir afettir.
Son yıllarda iklim değişikliğinin de bir sonucu olarak yoğunlaşan ve toplumun her kesimini ilgilendiren taşkın
hususunda, bölgesel bazda yapılan çalışmaların yeterli etki düzeyini sağlayamaması sebebiyle taşkınların
havza bazında değerlendirilmesi can ve mal güvenliğinin emniyeti açısından çok daha sağlıklı sonuçlar
verecektir.
Ülkemizde gitgide büyük bir sorun haline gelen taşkının, havzalar bazında değerlendirilerek bir akarsuyun
sadece bir kısmının değil de memba mansap bütünlüğü içerisinde bir bütün olarak ele alınıp tamamının
değerlendirilmesi sağlanacaktır. Oluşturulacak taşkın tehlike haritalarında taşkın yayılım alanları
belirlenecek ve bu alanların risk değerlendirmesi yapılarak riskli alanlar işaretlenecektir. Risk bölgeleri
işaretlenmiş olan bu haritalar kamu hizmetine sunularak vatandaşın, kurum ve kuruluşların, yerel
yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yazılı ve görsel medyanın taşkın hususunda bilinçlenmesi ve can ve
mal kayıplarının olmaması amaçlanmaktadır. Ayrıca bu haritalar sayesinde havzada yapılacak yatırımların
planlanması sonucu Ülkemiz kaynaklarının en iyi şekilde yönlendirilmesi sağlanacaktır.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından taşkın yönetim planlarının hazırlanması projelerine başlanmış olup
bu projelerden biri olan "Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planının Hazırlanması Projesi" 2013 yılı Ekim
ayında başlamış ve 2015 yılı Aralık ayı itibarıyla da tamamlanacaktır. Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planı
ülkemizde havza sınırları esas alınarak hazırlanan ilk taşkın yönetim planı olası sebebiyle büyük önem
taşımaktadır.
Yeşilırmak Havzası; Tokat, Samsun, Amasya, Çorum, Sivas, Yozgat, Gümüşhane, Giresun, Erzincan, Ordu ve
Bayburt illerinin tamamını ve/veya bir kısmını kapsamaktadır.
"Yeşilırmak Havzası Taşkın Yönetim Planının Hazırlanması Projesi"nde taşkınlar havza bazında bir bütün
olarak ele alınarak:
‒
Geçmişte yaşanmış taşkınlar ve gelecekte yaşanması muhtemel taşkınlar değerlendirilerek “Taşkın
Riski Ön Değerlendirmesi” yapılmıştır.
‒
Taşkın riski ön değerlendirmesi neticesinde belirlenmiş alanlarda suyun yayılım alanının ve
derinliğinin gösterildiği “Taşkın Tehlike Haritaları” hazırlanmıştır.
‒
Taşkın tehlike haritaları üzerinde risk derecelendirmesi yapılarak “Taşkın Risk Haritaları”
hazırlanmıştır.
‒
Taşkın öncesinde, taşkın esnasında ve taşkın sonrasında alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi,
iyileştirme ve müdahale etme gibi çalışmaların planlanması ve yönlendirilmesini içeren “Taşkın Yönetim
Planı”nın hazırlanması çalışmaları devam etmektedir.
Ayrıca proje sonuçları projenin internet sayfası üzerinden bir web uygulaması aracılığı ile yayımlanacaktır.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL DÖNÜŞÜMDE SU YÖNETİMİ VE ETKİLERİ
Bahattin Murat Demir 1, a, Fazlı Toprak 1, b, Ümit Ustaoğlu 1, c,
Oguzhan OGUZ 1, d Abdullah ALKAYA 1, e, Dr.Kamil SÖNMEZ 1, f
1
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı-Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Söğütözü, Ankara, Türkiye
a
d
[email protected], b [email protected],
c
[email protected],
[email protected], e [email protected] , f [email protected]
2012 yılında halk arasında “kentsel dönüşüm kanunu” adı verilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Türkiye’de kentsel dönüşüm büyük ivme
kazanmıştır. Bu girişim ülke kentlerinin nerdeyse tamamını, ülke nüfusunun ise 1/3’ünü doğrudan
etkilemektedir. Kentsel Dönüşüm konusu, ülkemizde son yıllarda hem pratiği hem de yönetim sistemi ile
tartışmalarda kamuoyunda öne çıkan kavramlardan biridir. Bu kadar geniş bir nüfusu ve yerleşim birimini
yakından ilgilendirmesine karşın kentsel dönüşüm projelerinde izlenmesi gereken yol haritası ve
uygulamalara yön verecek “çatı ilkeler” oluşturulamamıştır. Başarılı dünya örneklerinde olduğu gibi sadece
yapılı çevre yenilenmesine odaklanan kentsel dönüşüm politikalarının hızla terk edilerek sosyal, ekonomik,
kültürel, altyapı ve çevresel sorunlara karşı bütünlüklü çözüm araçları geliştiren bir sürdürülebilir kentsel
dönüşüm konseptinin hayata geçirilmesi gereklidir. Böylece kentsel dönüşüm hem ülke kentlerinin biriken
sorunlarının çözümü hem de sürdürülebilir bir ülke geleceği için fırsat haline gelebilecektir. Su kaynaklarının
korunması ve daha verimli kullanılması için su yönetiminin kentsel dönüşümün ayrılmaz bir parçası haline
getirilmesinin gerektiği ortaya çıkarmaktadır. Su yönetiminin mekânsal planlamaya ve bu şekilde de kentsel
dönüşümle ilişkilendirilmesi, su fakiri ülkemizde ise ayrı bir öneme sahiptir. Bu çalışmanın ana sorunsalı da,
sürdürülebilir kentsel dönüşüm olgusunun bir parçası olan su yönetiminin bileşenlerini ve Türkiye’nin
sürdürülebilir geleceği açısından önemini tartışmak ve gelecekte izlenecek “yol haritası” için önermeler
geliştirmeye çalışmaktır.
Anahtar kelimeler: sürdürülebilir kentsel dönüşüm, bina ve alan dönüşümü, su yönetimi, ekoloji, yeşil bina,
ekolojik yerleşim.
WATER MANAGEMENT AND EFFECTS FOR SUSTAINABLE URBAN TRANSFORMATION
By the publication of (No. 6306) "Law on the Transformations of Areas under Disaster Risk" in 2012, called
as “Urban Transformation Law” among the people, urban renewal has gained a great momentum. This
initiative affects directly all cities of the country and 1/3rd of the country's population. The concept of
urban transformation is one of the important concepts which come forward in public opinion discussions by
both its practice and management system in last years. Although concerning the large population and
related settlements closely, the roof principles which will direct the road map and applications for urban
transformation projects could not be established yet. As in the case of successful world examples, a new
sustainable urban transformation concept which creates holistic solutions to social, economic, cultural,
infrastructural and environmental issues has to be developed by abandoning the urban transformation
policies just focusing to only regeneration of built environment policies. Thus the urban transformation will
become an opportunity for both the solving the accumulated problems and a sustainable future of the
country. Thus the solution to the problem of accumulated urban renewal and cities of the country will also
become an opportunity for the future of sustainable both countries. Water management emerges as an
integral part of urban transformation in order to protect the water resources and using them more
efficient. The association of water management to spatial planning and urban transformation has a special
significance to our water - poor country. The main aim of this study is to discuss the importance of water
management components for Turkey’s sustainable future and to develop prepositions for road maps which
will be followed in the future.
TEKİRDAĞ İLİNDE İÇME SUYU KAYNAKLARININ
SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNETİMİ
Sema KURT 1, Dr. Şafak BAŞA 1, Emine YASAVUL 1, Ayşen UÇAR 1
[email protected], [email protected]
1
Tekirdağ Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
Günümüzde su ihtiyacının ve suya olan talebin sürekli artması ile ters orantılı olarak mevcut kaynakların
giderek azalması, su kaynaklarının verimli kullanımı için sürdürülebilir su yönetimini zorunlu kılmıştır. Su
kaynaklarının sürdürülebilir yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri su kaynaklarının
korunması, diğeri ise sürdürülebilir bir şekilde su kaynaklarının kullanımının yönetilmesidir. Tarımsal
faaliyetler için sulama suyu ihtiyacının yanı sıra, hızlı nüfus artışı ve endüstriyel gelişimle birlikte içme ve
kullanma suyu ihtiyacı ile endüstriyel su ihtiyacı giderek artmaktadır. Su kullanımları arası rekabet ve kısıtlı
su kaynakları göz önünde bulundurulduğunda, “Su Kaynaklarının Planlaması” yerine “Su Kaynaklarının
Sürdürülebilir Yönetimi” yaklaşımı öne çıkmaktadır.
Ülkemizde, su kaynakları ve miktarının bölgelere göre eşit dağılmaması ve buna ilave olarak iklim değişikliği
sonucu havzalardaki yağış ve su rejiminin değişmesi, özellikle nüfusun ve endüstriyel faaliyetlerin fazla
olduğu bölgelerde su ile ilgili sorunları ilk sıralara taşımıştır.
Tekirdağ İlindeki hızlı nüfus artışı, yoğun sanayi ve tarımsal faaliyetler sebebiyle yoğun yeraltı suyu çekimi
yeraltı suyu seviye düşümlerine sebep olmaktadır. 906.732 nüfusa ve 6.313x106 m2'lik yüzölçümüne sahip
Tekirdağ İlinin toplam su potansiyeli yıllık 883x106 m³'tür. Bunun yıllık 170x106 m3’ü yeraltı suyu
potansiyeli, 713x106 m3’ü ise yerüstü su potansiyelidir. Ancak içme ve kullanma suyu ihtiyacının %90'ı
yeraltı suyu kaynaklarından, sadece %10'u yüzeysel su kaynaklarından temin edilmektedir. Devlet Su İşleri
tarafından Tekirdağ İli için yeraltı suyu fiili tahsis miktarı yıllık 167,80x106 m³’dür. Tekirdağ Su ve
Kanalizasyon İdaresi tarafından yılda 50x106 m3 su yeraltı suyu kuyularından, 6x106 m3 su ise yüzeysel su
kaynağı göletlerden temin edilmektedir.
Endüstriyel kullanım ve tarımsal sulama amacıyla kontrolsüz olarak açılan çok sayıda kuyudan aşırı çekim
yapılması sebebiyle bölgede yeraltı suyu seviyesi 300 metrenin altına kadar düşmüş durumdadır. Hızlı nüfus
artışı ile birlikte, sosyo-ekonomik gelişme ve sanayileşme sonucu günlük su tüketimlerinin artmasının yanı
sıra kaynak ve yeraltı suyu rezervlerinin azalması sonucu içme suyunun yüzeysel su kaynaklarından
sağlanması zorunlu hale gelmiştir.
Tekirdağ İlinde içme suyu ihtiyacının tam anlamıyla karşılanabilmesi, suyun miktarı ve kalitesi bileşenlerinin
bir arada sağlanması ile mümkündür. Yeraltı ve yüzeysel içme suyu kaynaklarının her türlü kirletici etkenden
korunması için öncelikle evsel, endüstriyel ve tarımsal kirletici kaynakların kontrolü ve arıtılması zorunludur.
Bununla birlikte Tekirdağ İlinde giderek azalan yeraltı su kaynaklarına alternatif olarak, içme ve kullanma
suyu temininde önemli bir potansiyele sahip olan yüzeysel su kaynaklarına geçiş sağlanmalıdır.
Böylelikle; bölgedeki yüzeysel su kaynaklarının havza bazında yönetim modeli yaklaşımının benimsenerek
yönetimi, sürdürülebilir su yönetimine, doğru bir geçiş de sağlamış olacaktır.
Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir Su Kaynakları Yönetimi, İçme Suyu, Yeraltı Suyu Kaynakları, Yüzeysel Su
Kaynakları.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM ODAKLI NEHİR HAVZA YÖNETİMİ
Erdem GÖRGÜN*
1,2
2
2,3
, Bertan BAŞAK , Asude HANEDAR , Evrim ATALAS
2
1
İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İTÜ Ayazağa Kampüsü, İstanbul/Türkiye,
[email protected]
2
io Çevre Çözümleri Ar&Ge Ltd. Şti., İTÜ Ayazağa Kampüsü, Arı 1 Teknokent No:11, İstanbul/Türkiye
3
Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çorlu-TEKİRDAĞ
Türkiye üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olup ülke sınırları içerisinde de oldukça fazla su yüzeyine sahiptir.
DSİ verilerine göre, ülkemizin kullanılabilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar
m3 olup, 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Türkiye 25 hidrolojik havzaya bölünmüştür ve bu havzalardan
toplam ortalama yıllık akış 186 milyar m3 olarak kabul edilmektedir. Akdeniz iklim bölgesinde yer alan
Türkiye, birçok alt iklim tipinin izlendiği karmaşık bir iklim yapısına sahiptir ve iklim değişikliklerinden en
fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. İklim değişikliğinin belki de en önemli etkisi nehirlerdeki akışlar üzerine
olan etkidir. Bu etki hem akarsulardaki toplam yıllık akış değerlerini, hem de mevsimsel dinamikleri
değiştirmektedir. Bu nedenlerle, özellikle son 10 yılda tüm dünyada havza bazlı yönetim planlarına iklim
değişikliği ve etkileri de dahil edilmiştir. Örneğin AB Su Çerçeve Direktifi bazında iklim değişikliği ve su
kaynakları ile ilgili aktiviteler 2007 yılında başlatılmış, 2008 yılında iklim değişikliği ve su ile ilgili anahtar
politika mesajlar belirlenmiş, 2009’da su yönetiminde iklim değişikliğine adaptasyon ile ilgili rehber
dökümanlar hazırlanmıştır.
Ülkemizde özellikle son birkaç on yıllık dönemde nehir, göl ve yeraltı suyu rezervlerindeki su miktarının
önemli ölçüde değiştiği gözlenmektedir. Söz konusu değişimlerin iklim değişikliğinden mi kaynaklandığını
yoksa nüfus artışı ya da ekonomik gelişme gibi diğer faktörlere mi bağlı olduğunu tespit etmek güçtür. Yine
de yüzeysel akışlardaki değişimler ile iklim değişikliği arasında doğrudan bir bağ kurulabilir. Örneğin
nehirlerin akış rejimi ile o bölgedeki yağış rejimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yüksek sıcaklığa bağlı
olarak karlar mevsiminden önce erimekte ve yağışlar kardan ziyade yağmur olarak gerçekleşmektedir. Bu
durum nehirlerde bahar döneminde daha çok yağışa ancak yaz döneminde de daha az akışa yol açmaktadır.
Yaz aylarında suya olan ihtiyaç diğer mevsimlere oranla daha yüksek olmaktadır ve su miktarlarındaki
azalma su kaynakları yönetimini olumsuz yönde etkilemektedir. Akışlardaki değişikliklerin kullanılabilir yer
altı suyu rezervlerini etkilemesi, deniz seviyesinde yükselme, taşkınlar ve kuraklığa neden olması, su
kullanımı ile ilgili anlaşmazlıkları ve çatışmaları arttırması, iklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz
etkilerinin sonuçlarıdır.
Bir havzada yönetim planları dahilinde farklı iklim beklentileri altında su kaynaklarının günümüzdeki durumu
ve gelecekte ortaya çıkacak senaryoların oluşturulup, alınacak önlemlerin uzun vade için tespiti
gerekmektedir. Bu anlamda iklim değişikliği ile ilgili oluşturulan senaryoların su kaynaklarına etkisinin
modellenip neticede her havzaya özgü koşullar altında öne çıkan sektörler için (nüfus, endüstri türü, tarım,
turizm, ekosistem vb.) maruziyet ve duyarlılık hesaplamalarının yapılması, etki ve risk faktörlerinin hesaba
katıldığı “kırılganlık” analizlerinin gerçekleştirilmesi ve yine havzaya özgü koşullar altında adaptasyon
önlemleri ve uyum kapasitesinin ortaya konması ve sektörel su tahsisi planlarının bu doğrultuda optimize
edilmesi, iklim değişikliğine olan kırılganlığı en aza indirecektir. Bu tür “Pro-Aktif” yönetim faaliyetleri,
ekosistem ve insana riskleri minimize edecek ve problem ortaya çıktığında alınacak önlemlerden çok daha
ucuza mal olacaktır. Ülkemizde de iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkileri, son yıllarda üzerinde önemle
durulan konulardan olmuştur. Özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın bu anlamda ülkemizin gelecek
dönemini projekte eden önemli projeleri mevcuttur.
Çalışmada genel olarak iklim değişikliğinin tüm dünyadaki mevcut durumu, su kaynakları üzerine etkileri ile
ilgili bilgiler verilecek, iklim değişikliği koşulları altında bütünleştirilmiş havza yönetiminin dünyadaki
örnekleri üzerine değerlendirmeler yapılacak, halihazırda ülkemizde varolan projelerden bahsedilecek ve
ülkemizdeki su kaynaklarının iklim değişikliği koşulları altında durumu genel olarak değerlendirilecektir.
RIVER BASIN MANAGEMENT FOCUSED ON ADAPTATION TO CLIMATE CHANGE
Erdem GÖRGÜN1,2 , Bertan BAŞAK2, Asude HANEDAR2,3, Evrim ATALAS2
1
İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İTÜ Ayazağa Kampüsü, İstanbul/Türkiye,
[email protected]
2
io Çevre Çözümleri Ar&Ge Ltd. Şti., İTÜ Ayazağa Kampüsü, Arı 1 Teknokent No:11, İstanbul/Türkiye
3
Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çorlu-TEKİRDAĞ
Turkey is a country surrounded on three sides by the sea and has a lot of surface water. According to DSI
data, usable surface water potential of Turkey is 112 billion m3 per year averagely, including groundwater
potential, and 44 billion m3 of this amount is using currently. Turkey divided into 25 hydrological basins and
it is assumed that yearly run-off from these basins are 186 billion m3 per year averagely. Turkey is located
in the Mediterranean Basin that is especially vulnerable to the adverse impacts of climate change, and also
has a complicated climate including different subclimates. One of the most important effects of the climate
change is on the flows in rivers. This effect changes both total yearly run-off values in rivers and seasonal
dynamics. Because of this fact, basin management plans have been included climate change effects
especially for last decade. For example, in EU Water Framework Directive, climate change and water
sources activities are started in 2007. In 2008, key policy messages detected on climate change and water
and in 2009, Water Directors of EU Member States issued a guidance document on adaptation to climate
change in water management.
In our country, important changes in water amount in river, lake and groundwater reserves have been
observed especially for the last decade. It is hard to identify that this changes is sourced by climate changes
or other factors such as increasing population, economic growth etc. Even so it is possible to say that there
is a direct link between surface waters changes and climate changes. For example, there is a direct
correlation with river flow regimes and precipitation regimes in the same location. Due to high
temperatures, snows melt early and precipitations occurs as rain more than snow. This situation is caused
to more rain in river in spring periods but fewer run-offs in summer periods. Increasing in demand for water
and decreasing in water resources in summer seasons adversely affects water management. Changes in
run-off effect usable groundwater reserves, causes rising in sea level, droughts and floods. These are the
results of adverse effects of climate change to water resources.
In basin management plans, under different climate projections, actual situation of water resources and
future conditions should be created and precautions should be detected for long term. For this aim, climate
change scenarios must be put forward, effect to water sources must be modeled and finally vulnerability
analysis-including exposure, sensitivity benefit/hazard calculations-and adaptations and adaptive capacity
must be defining for different sectors-population, industry, agriculture, tourism, ecosystem etc.- under
basin-specific conditions. Sectorial water allocation plans must be analyzed in this direction. These
proactive management efforts will minimize risks to ecosystems and people and may be less costly than
reactive efforts taken only once problems have arisen. In our country, the emphasis on effect of climate
changes to water resources has been subject in recent years. There are important projects especially
conducted by Forest and Water Ministry.
In this study, general information about current state of climate change in worldwide and effect to water
sources will be given, some evaluations will be made about integrated basin management under climate
change conditions and actual projects in our country will be mentioned.
Key words: Climate change, Effect of climate change to water resources, Integrated basin management.
İKLIM DEĞİŞİKLİĞİNİN KRİTİK KENTSEL ALTYAPI TESİSLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: ÖRNEK SAHA ÇİĞLİ ATIKSU
ARITMA TESİSİ
Gülşah TULGER
Dokuz Eylül Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İzmir, TÜRKİYE, [email protected]
Orhan GÜNDÜZ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, İzmir, TÜRKİYE, [email protected]
İklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından olan deniz seviyesindeki yükselme ve gerek etkisi gerekse sıklığı
artan meteorolojik olaylar, kıyı alanlarında önemli bir su kalma riski oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle
deniz kıyısında yer alan ve nüfus yoğunluğunun fazla olduğu bölgeler için su altında kalma analizleri gün
geçtikçe daha çok önem kazanmaktadır. Bu tip kıyısal yerleşim alanlarında su seviyesinin yükselmesi alanın
topoğrafik özelliklerine bağlı olarak su altında kalacak olan alanın büyüklüğünü doğrudan etkilemektedir.
İzmir gibi kıyı kentlerinde gerçekleşen su seviyesi yükselmesinin kritik kentsel altyapılara ciddi etkileri olması
söz konusu olup, bu tip risklerin önceden öngörülerek gerekli tedbirlerin alınması önem taşımaktadır.
Su altında kalma analizlerinde coğrafi bilgi sistemleri (CBS) yazılımları ve sayısal topoğrafik yükselti verisi
yaygın olarak kullanılmaktadır. CBS-tabanlı analiz yöntemi, olası iklim değişikliği senaryolarının etkilerini net
bir şekilde ortaya koyması ve yetkili merciler tarafından kolayca yorumlanabilir çıktılar vermesi açısından
avantajlıdır. Bu yöntemde, iklim değişikliğine bağlı kalıcı deniz suyu seviyesi yükselmesi ile fırtına kabarması
sonucu oluşacak geçici seviye yükselmesi değerleri birlikte değerlendirilerek en iyi ve en kötü durum
senaryoları incelenmektedir. Bu çalışmada, iklim değişikliğine bağlı oluşacak deniz seviyesi yükselme değeri
ile körfezde oluşacak fırtına kabarmasından ortaya çıkacak seviye artışının kümülatif değerinin, sayısal
yükselti modeliyle işlenmesi sonucu İzmir’in en önemli kentsel altyapı tesislerinde biri olan Çiğli Atıksu
Arıtma Tesisi için bir su altında kalma analizi gerçekleştirilmiştir.
Farklı senaryolar altında yapılan değerlendirmelere göre, 2100 yılına kadar oluşacak iklim değişikliğine bağlı
kalıcı deniz seviyesi yükselmesinin ve bu süreçte gerçekleşecek sıra dışı meteorolojik olaylara bağlı fırtına
kabarmasının kıyıya çok yakın bir noktada bulunan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’ni önemli oranda etkileyeceği
belirlenmiştir. Deniz seviyesinin tahmin edilen en yüksek seviyede yükselmesi durumunda (0,8 m kalıcı
deniz seviyesi yükselmesi + 1,7 m fırtına kabarması) tesis arıtma ünitelerinin bulunduğu ana kısımların
yaklaşık %58’inin su altında kalma riskinin bulunduğu belirlenmiştir. Bu şartlar altında mevcut tesis
ünitelerinden bazılarının tamamen bazılarının da kısmen su altında kalması olasıdır. Buna ek olarak, tesis
genelinde basınç altında çalışmayan atıksu iletim hatlarında sorunlar ortaya çıkması ve atık çamur bertarafı
yapılmış alanlarda da stabilite problemlerinin meydana gelmesi olasıdır. Ayrıca tesis deşarj hattının
tamamen su altında kalması nedeniyle atıksu deşarjının yapılamaması sonucu tesisin devre dışı kalması da
söz konusu olabilecektir. Sahanın topoğrafyasını ve tesis detaylarını daha hassas ve yüksek çözünürlükle
verebilen LIDAR veri seti ile hazırlanacak bir sayısal yükselti modeli kullanılması durumunda, söz konusu
riskin daha detaylı ve hassas bir şekilde belirlenmesi mümkündür. Her ne kadar yapılan tüm analizler tesisin
2100 yılı koşullarında da mevcut durumuyla bulunacağı varsayımına dayansa da, oluşacak olası risklerin
öngörülebilmesi sayesinde ilerleyen yıllarda yapılacak rehabilitasyon çalışmalarının bu hususlar dikkate
alınarak planlanmasına katkı yapacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, deniz seviyesi yükselmesi, Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi, su altında kalma
analizi.
THE INFLUENCE OF CLIMATE CHANGE ON CRITICAL URBAN INFRASTRUCTURE:
A CASE STUDY ON ÇİĞLİ WASTEWATER TREATMENT PLANT
Gülşah TULGER
Dokuz Eylül Üniversitesi, Department of Environmental Engineering, İzmir, TÜRKİYE,
[email protected]
Orhan GÜNDÜZ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Department of Environmental Engineering, İzmir, TÜRKİYE,
[email protected]
The most important results of climate change are sea level rise and extreme meteorological with increased
impact and frequency. These events lead to a substantial risk of inundation in coastal areas. Thus, analyzing
the inundation potential is becoming extremely important for highly populated areas that are situated
along the coasts. For such residential areas situated at the coastal zones, topographic features directly
influence the amount of land to be inundated as a result of sea level rise. For coastal cities like İzmir, sea
level rise is likely to seriously influence critical urban infrastructure such that associated risks are to be
predicted and precautionary measures need to be taken in advance.
Geographic Information Systems (GIS) software and digital topographical elevation models are commonly
used in inundation analysis. The GIS-based analysis approach clearly demonstrates the impacts of climate
change scenarios and provides an effective platform for producing visual outputs that can be easily
interpreted by the official authorities. In this approach, the permanent sea level rise due to climate change
is jointly assessed with the temporary rise value that occurs as a result of a storm surge and the associated
best and worst case scenarios are analyzed. In this study, the cumulative rise value that occur due to
climate change related permanent sea level rise and due a storm related temporary surge in Izmir Bay is
processed with a digital elevation model to determine the inundation risk for Çiğli Wastewater Treatment
Plant which is one of the most important critical urban infrastructures of the City of Izmir.
The assessments based on different scenarios revealed that Çiğli Wastewater Treatment Plant which is
situated close to the shoreline will be significantly influenced from climate change related permanent sea
level rise and storm related temporary surge that is likely to occur till 2100. Analysis showed that for the
highest level of sea rise (0.8 m permanent sea level rise + 1.7 m temporary storm surge) approximately 58%
of the plant’s area including the main treatment units will be under the risk of inundation. Under these
circumstances, some treatment units are likely to be partially inundated whereas some others are likely to
be completely inundated. Additionally, it is also likely that there will be problems associated with
wastewater transmission lines that operate under atmospheric pressure as well as some stability issues in
areas where waste activated sludge was previously dumped. Furthermore, the effluent discharge channel
of the plant will be totally inundated and discharge of treated wastewater will be hindered. Thus, the plant
will need to be taken out of service. Moreover, these risks can be determined more accurately if a fine
resolution digital elevation dataset (such as LIDAR data) can be used that can better characterize the site
topography and plant’s individual unit details. Although the entire analysis is conducted with the basic
assumption that the plant will exist in its current condition in year 2100, the definition of potential risks will
contribute to the planning of future rehabilitation studies of the plant.
Keywords: Climate change, sea level rise, Çiğli Wastewater Treatment Plant, inundation analysis.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ADAPTASYON,
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ PROJESİ
Tansel TEMUR
Uzman Yardımcısı
T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı / Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Management
Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen projenin maksadı güncel ve hassasiyeti
arttırılmış iklim değişikliği senaryolarının yüzey ve yer altı sularına havza bazında etkisinin tespiti ve
uyum faaliyetlerinin belirlenmesidir. Ülkemizin tüm havzalarında gerçekleştirilecek olan projenin 4
ana bileşeni bulunmaktadır;
1234-
Tüm havzalarda iklim değişikliği projeksiyonlarının hazırlanması,
Yer altı su potansiyeli ve yüzey su seviyelerindeki değişimin havzalar özelinde tespiti,
Tüm havzalarda iklim değişikliği etkisiyle su bütçesi değişimi hesaplamaları
İklim değişikliğinin su kaynakları açısından 3 havzada sektörel etki analizi (içme suyu,
tarım, sanayi, ekosistem ana sektörleri için) ve uyum faaliyetleri önerilerinin
oluşturulması çalışmaları yapılacaktır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ADAPTASYON, SEKTÖREL ETKİ ANALİZİ
Mehmet AŞKINER
Uzman
T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı /Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı
İklim değişikliğine uyum, iklim olaylarının (risklerinin) etkileriyle mücadele etmek, fayda sağlamak
ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması sürecidir.
IPCC, 4. Değerlendirme Raporu’nda da söz edildiği üzere iklim değişikliğine uyum konusunda
öncelikle etkilenebilirliğin tespiti gereklidir. Etkilenebilirlik, bir sistemin maruz kaldığı iklim
değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının, duyarlılığının ve uyum sağlama
kapasitesinin bir fonksiyonudur.
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC); iklim değişikliğinden etkilenebilirliği 3 ana unsurun
bir fonksiyonu olarak tanımlar. Bunlar;
1. İklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma türleri ve boyutu,
2. Sistemlerin, belirli düzeyde maruz kalmaya duyarlılığı,
3. Sistemin başa çıkma veya uyum sağlama kapasitesidir.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi
Projesi” kapsamında sektörel etki analizi yapılacak 5 sektörün (içme kullanma suyu, tarım, sanayi,
ekosistem ve turizm) etkilenme seviyelerinin sayısallaştırmasını sağlayan bir değerlendirme
sistematiği oluşturulmuştur. Bu sistematik havzanın her sektörden etkilenme şiddetini 4 sınıfta
değerlendirebilecek şekilde sonuç verecektir. Bu sınıflandırma 1: Az etki; 2: Orta etki; 3: Yüksek
etki; 4: Çok yüksek etki şeklindedir.
SU VE ENERJİ YÖNETİMİNİN ADAPTASYONU İÇİN SCADA SİSTEMLERİ
Şener İŞLEYEN
KOSKİ Genel Müdürlüğü
Otomasyon Şube Müdürlüğü 7. Kat SCADA Merkezi Selçuklu / Konya
[email protected]
Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin dünyamızı tehdit ettiği bu günlerde, yenilenebilir enerji kaynakları
araştırmanın yanında mevcut kaynakların kullanımında da insanlar olumlu bir yol izlemektedir. İşletmeler
ürettikleri ve tükettikleri kaynaklarla ilgili problemleri tanımlayamadıkları için çözüm önerileri de
getirememişlerdir. Son yıllarda ortaya çıkan (SCADA) veri toplama, izleme ve kontrol sistemlerinin getirdiği,
kaynak yönetimini akılcı ve teknolojik sistemlerle kontrol etmenin sağladığı tasarruflar, bu kıt kaynakların
işletilmesinde işletmecilerin az enerjiyle daha çok iş yapabilme yeteneğini ortaya çıkarmıştır. Modern
üretim su ve atık su, enerji, doğalgaz ve petrol boru hattı sistemlerinde, sürecin denetimi ve görüntülenmesi
oldukça önemlidir. Günümüzde, bu uygulama alanlarında, denetim ve görüntüleme amacıyla SCADA
sistemleri kullanılmaktadır. Bu çalışmada, endüstriyel otomasyon sistemlerdeki süreç denetiminin gelişimi
sunulmakta, gerçek zamanlı sistemleri tanıtılmakta ve aralarındaki farklar açıklanmaktadır.
Bu sebeple hedefi, kaynaklarının daha verimli kullanılması, sistemin merkezi olarak izlenmesi ve
yönetilmesi, anlık denetim imkânı, istatistik ve sürekli iyileştirme olan SCADA sistemleri küresel ısınma ve
iklim değişikliklerinin getirdiği su, petrol, elektrik sıkıntısı gibi problemlere karşı, kaynakların etkin
kullanımında vazgeçilmez olmuştur.
Bu çalışmada, endüstriyel otomasyon sistemlerdeki süreç denetiminin gelişimi sunulmakta ve gerçek
zamanlı sistemlere örnek olarak Konya Su ve Kanalizasyon İdaresinin kurdurduğu Su Üretim SCADA
sisteminin kuruluş ve işletme evreleri ile sağlanan tasarruflar anlatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: SCADA, kaynakların etkin kullanımı, verimlilik, tasarruf.
SCADA SYSTEM FOR ADAPTATION OF WATER AND ENERGY MANAGEMENT
Of global warming and climate change is threatening our world these days, renewable sources of energy
research in the use of existing resources by the people is followed by a positive way. Companies produce
and consume resources that they have failed to identify problems with the solutions did not bring. In recent
years, emerged (SCADA) data collection, monitoring and control systems, brought, resource management
rational and technological systems to control provided by the savings, these scarce resources shall remind
operators with less energy and more work ability has revealed. Modern production of water and waste
water, energy, natural gas and oil pipeline systems, process control and monitoring is very important.
Today, this application domain, in order to control and SCADA systems are used in imaging. In this study,
the development of industrial automation systems for process control are presented in real-time systems
are introduced, and describes the differences between them.
For this reason, objective, resources more efficiently use the system's central monitoring and management,
instant control facilities, statistics, and continuous improvement as SCADA systems, global warming and
climate change brought by the water, oil, electricity shortages such problems against the effective use of
resources indispensable has been.
In this study, the development of process control in industrial automation systems and real-time systems
are presented as examples of the City Water and Sewerage Administration's set up and operation of water
production phase with the establishment of the SCADA system, savings are discussed.
Key words: SCADA, efficient use of resources, efficiency, savings.
DEĞİŞEN SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI KAPSAMINDA YEREL SU YÖNETİM SİYASETİ
(KAMU HİZMETİ Mİ - KARLILIK ANLAYIŞI MI)
Yrd. Doç. Dr. M. Ali AKKAYA
İstanbul Üniversitesi, Deniz Bil. ve İşletmeciliği Enst., Deniz ve Kıyı Hukuku Anabilim Dalı
[email protected]
Sosyal devletin ulaşmak istediği, amaç ve gaye; “demokrasi” ve “sosyal adalet”tir. Sosyal adalet; toplumun
değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi gibi birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate
alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumu olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda ekonomik anlamda
hane halkı geliri olarak devletin sosyal devlet kapsamında gözetim ve denetimine muhtaç olan kişi ile su
ihtiyacı arasında bir bağ kurmak istiyorum. Yerel yönetimler “kamu hizmeti” olarak sunmuş oldukları su
hizmetini belirli gelir grubu altında kalan kişilere örneğin 5 m3’ lük bir miktarını birey için suyun taşımış
olduğu “yaşama hakkı” ve “suya erişim hakkı” dikkate alarak ücretsiz verebilir mi veya bireylerin bunu
isteme hakkı var mıdır? Bu bildiride su hizmetini bir “kamu hizmeti” mi yoksa karlılık anlayışına dayalı “ticari
bir meta” olarak mı algılamamız gerekliliğinin değişen “sosyal devlet” anlayışı kapsamında “yerel su yönetim
siyaseti” olarak irdelemek, suyun ticari mal gibi görülmesi ve metalaşmasının bir hak olarak suya erişim
konusunda nasıl bir engel teşkil ettiğini sosyal devlet ve adalet ilkesi açısından tartışmaktır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Yerel Yönetimler, Su Siyaseti, Kamu Hizmeti, Karlılık, Ticari Mal.
CHANGING LOCAL POLITICS UNDER THE SOCIAL STATE WATER MANAGEMENT APPROACH
Yrd. Doç. Dr. M. Ali AKKAYA
University of İstanbul
[email protected]
It wants to achieve the welfare state, aims and objectives; "democracy" and "social justice” is. Social
justice; living standards in different sectors of society , taking into account a number of measures in the
framework of equality of opportunity such as income levels provided in the social sphere can be defined as
the equilibrium state . In this context, I would like to establish a link between household income in
economic terms as a state social State under the supervision and with the people who need to control
water demand. Local governments " public service" as presented by them to water services, for example
for people who are under a certain income groups 5m3 'luxury which was carrying the water for some of
the individual’s "right to live " and " the right of access to water " can give you free , taking into accountor
individuals Is there a right to ask for it ? To examine the water service in this paper as part of a public
service or is based on the profitability of understanding a commercial border commodity as does our
perception necessity changing social state as local water management policy, water is commercial to be
seen as commodities and commodification of how a barrier constituted on access to water as a right to
discuss the terms of the welfare state and justice.
Keywords: Social State, Local Governments, Water Policy, Public Service, Profitability, Commodities.
ASSESSING ENVIRONMENTAL DISCOURSES IN TURKISH POLITICS: A STUDY OF TRANSBOUNDARY
RIVERS
Alper Almaz, Department of International Relations, Yasar University
Defne Gonenc, Center for International Environmental Studies, Graduate Institute of International
and Development Studies
The concept of security has long been debated among International Relations (IR) scholars.
Throughout the Cold War years, the mainstream approach to 'security' was concerned with
military threats and regarded state as the main referent object. However, in the post-Cold War
era, the mainstream security definition was challenged and it was broadened with the inclusion of
non-military threats, which had not previously been considered as a threat to 'security', such as
health, poverty, economic crisis and environment. In this context, the Copenhagen School has
develop the theory of securitization in order to (re)conceptualize security and understand security
processes. This article is dedicated to analyse discourses on 'environmental security' in Turkey and
investigate whether environmental security issues are transformed into security practices. As a
first step, the security approach of the Copenhagen School, in particular the theory of
securitization will be elaborated so as to understand securitization of environment in Turkey.
Second, through employing 'the speech act' theory, Turkey's approach to environmental security
with particular focus on transboundary rivers will be illuminated.
SUYUN FİYATLANDIRILMASININ SU POLİTİKALARI AÇISINDAN ÖNEMİ VE SU TARİFELERİNİN ROLÜ
Ahmet Vehbi MUSLU
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü - Ankara
Suyun fiyatlandırılması kavramı suyun meta olarak fiyatlandırılması değil, su hizmeti veren kurum veya
kuruluşlar tarafından su hizmetlerinin verilmesi karşılığı su kullanıcılarından hizmet bedelinin tahsiline
karşılık parasal değerinin belirlenmesidir.
Suyun fiyatlandırılması su politikalarının sosyal, ekonomik ve çevre alanlarında sürdürülebilir kalkınmaya
uygun bir çerçevede uygulanmasını sağlayabilecek önemli bir ekonomik araçtır. Diğer ekonomik araçlar olan
vergiler ve para transferleri suyun fiyatlandırılması kadar etkin olmayabilir. Çünkü fiyatlandırma tek başına
sosyal, ekonomik ve çevre alanlarına etki edebilen bir yapıdadır.Ekonomik olarak STS (Su Temini ve
sanitasyon) hizmetlerinin maliyet geri dönüşümünün sağlanması gerekir. Maliyetleri karşılanmayan söz
konusu STS hizmetlerinin kalitesi düşer ve aksaklıklar ortaya çıkar. Bu durumdan gelir seviyesi düşük olan su
kullanıcıları başta olmak üzere tüm su kullanıcıları zarar görür.
Sosyal olarak suyun fiyatlandırılması ödeyebilirlik, ödeme istekliliği ve kabullenme isteklilikleri ile kendini
gösterir. Temel bir hak olan insani ihtiyaçların giderilmesi amacıyla suya erişim hakkını ödeyebilirlik sağlar.
Sunulan STS hizmetlerinin yeteri kadar maliyet geri dönüşümü sağlanması ile su kullanıcılarının sunulan
hizmetin karşılığı olan bedeli ödeme istekliliği artar. Doğal olarak oluşan atık suyun uzaklaştırılması için
sunulan sanitasyon hizmetlerinin bedelini kabullenme istekliliğini benzer şekilde sanitasyon hizmetlerinin
kalitesi belirler. Sosyal alanın önemli bir parçası olan su talebini sosyal gereklilikler ve ekonomik verimlilik
içinde dengelenmesini yine suyun fiyatlandırılması sağlar. Oluşan fiyatlar kanuni olarak karşılanması
gereken maliyetleri içeren su tarifeleri olarak su kullanıcılarına yani STS hizmeti faydalanıcılarına aittir. Bu
durum “kullanan öder” veya “kirleten öder” prensibinin bir gereğidir.
Çevre alanı ise önemli bir doğal kaynak olan suyu barındıran dünyadaki en büyük habitattır. Suyun çevre
içindeki konumu, önemi ve durumu hakkında insanlık tarihi boyunca pek çok söz söylenmiş, çalışma
yapılmıştır. İnsanlığın ulaştığı medeniyet noktasında gelişmede suyun sahip olduğu pay diğer pek çok
sebepten daha fazladır. Suyun bu kadar önemli olup da değerinin çok yüksek olmaması suyun kendine has
özellikleri ile izah edilebilir. Çünkü su ekonomik bir mal değildir ancak STS hizmetleri kapsamında her insana
ulaştırılması gerektiği gibi doğaya geri dönüşü de sağlanması gerekli standartlar çerçevesinde olmalıdır.
Suyun fiyatlandırılması bu konuda gerekli olan mali desteği STS hizmeti sağlayıcılarına sağlamış olur.
Böylelikle çevreyi koruma hedefi de sağlanmış olur.
Su tarifeleri, suyun fiyatlandırılmasında belirlenen su fiyat listeleri olarak sosyal alanda suyun arz ve talebini
yönetmeye yarayan fiyat seviyelerini ifade eder. Su fiyat tarifeleri Su temini ve sanitasyon hizmetlerinin
gerçekleşmesinde sosyal, ekonomik ve çevre alanları içinde dengeli bir yaklaşım sergilenmesinde kilit
öneme sahiptir.
Sunulan STS hizmetleri yapısı itibariyle yerelde çok çeşitli maliyet kalemlerini içerebilir. Bu farklılık su
tarifelerinin tekdüze bir yapıda olmasını engeller. Her yerleşimin ve su kullanıcı grubunun su fiyat tarifesi
değişik seviyelerde olmak durumundadır. Ayrıca sosyal, ekonomik ve çevresel durumların gerektirdiği farklı
su tarife tasarımları da gerekebilir. Eğer bir yerleşim yerinde su kısıtı riski de varsa suyun tarife yapısı temel
ihtiyaçları karşılayacak yani gerekli önceliklendirme sağlanacak şekilde tasarlanmalıdır. Bu konunun çözümü
ardından suyun tahsisinin suyun fırsat maliyetlerini kamunun en fazla fayda elde edeceği şekilde yapılması
sağlanmalıdır. Her ne kadar suyun tahsisi suyun fiyatlandırılmasından öncelikli bir öneme sahip olsa da
suyun fiyatlandırılması konusunun tahsisi etkilediği durumlar yok değildir.
Suyun fiyatlandırılmasında temel amaç su tarifeleri aracılığıyla en uygun fiyatın tespitidir. Suyun en uygun
fiyatını ise sosyal, ekonomik ve çevresel dengeleri bir arada sağlayan yaklaşımlar ve su politikaları belirler.
Anahtar Kelimeler: Suyun fiyatlandırılması, Su tarifeleri, Sürdürülebilirlik.
İÇME SUYU TEMİN VE DAĞITIM SİSTEMLERİNDEKİ SU KAYIPLARININ KONTROLÜ
Gamze Güçlü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü - Ankara
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında “su kaynaklarının korunması, iyileştirilmesi ve
kullanılmasına ilişkin politikaları belirlemek” başlığı altında yapılan çalışmalar içerisinde, su kayıp ve
kaçaklarının takibi, kontrolü ve önlenmesine ilişkin sorumluluklar yer almaktadır.
Ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar
m3’ü kullanılmaktadır. Bu miktarın; 32 milyar m3’ü DSİ sulamalarında, 7 milyar m3’ü içme kullanma
sularında ve 5 milyar m3’ü ise sanayi sektöründe kullanılmaktadır (1). Bu değerlerin yüzde olarak dağılımına
bakıldığında ise, kullanılabilir suyun %16’ sının içme ve kullanmada, %12’ sinin sanayide ve %72’ sinin ise
tarımsal sulamada tüketildiği görülmektedir.
Bu kapsamda; su kaynaklarının korunması ve verimliliğin arttırılması doğrultusunda, içme-kullanma
suyunun etkin kullanılması ve israfının önlenmesi için içme-kullanma suyu temin ve dağıtım sistemlerindeki
su kayıplarının kontrolü maksadı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce
hazırlanan “İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği” 8 Mayıs
2014 tarihli ve 28994 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmelik ile su
kayıplarının azaltılması konusunda belediyelere ve su idarelerine getirilen yeni yükümlülüklerin
uygulanmasında yol gösterici olması açısından hazırlanan “İçme Suyu Temin Ve Dağıtım Sistemlerindeki Su
Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği Teknik Usuller Tebliği” de 16 Temmuz 2015 tarihli ve 29418 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bahsi geçen Yönetmelik ve Tebliğ ile, su idarelerine su kayıp oranlarını “büyükşehir ve il belediyelerinde 5 yıl
içerisinde en fazla %30, takip eden 4 yıl içerisinde ise en fazla %25 düzeyine; diğer belediyelerde 9 yıl
içerisinde en fazla %30, takip eden 5 yıl içerisinde ise en fazla %25 düzeyine indirmek” yükümlülüğü
getirilmiştir. Ayrıca Yönetmelik ve Tebliğ ekinde yer alan envanter formlarını yıllık olarak Bakanlığımıza
göndermek hususları yer almaktadır. Bakanlığımıza gönderilen yıllık raporların derlenmesi ve ülkemiz su
kayıpları envanterinin oluşturulması çalışmaları devam etmektedir.İçme suyu temin ve dağıtım
sistemlerindeki su kayıplarının kontrolüne ilişkin yürürlüğe giren mevzuatı takiben, su kaynaklarının
korunması ve verimli kullanılması amacıyla tarımsal su kullanımının da yeni bir yasal mevzuat ile kontrol
altına alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, sulama suyunun etkin kullanılması, sulama
sistemlerindeki su israfının önlenmesi, kayıp-kaçakların azaltılması ve verimliliğin arttırılması maksadı ile
Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce “Sulama Sistemlerinde Su Kullanımının
Kontrolü ve Su Kayıplarının Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik Taslağı” çalışmalarına 2014 yılında başlanmıştır.
Çalışmaları devam eden Yönetmelik Taslağı’nın amacı; sulama suyunun verimli kullanılması, su tasarrufunun
sağlanması, kayıpların ve izinsiz kullanımların önlenmesi ile sulama suyu temini ve kullanım maliyetlerinin
azaltılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Bu Yönetmelik, sulama suyu teminine ve kullanımına
ilişkin hizmetleri yürüten kamu kurumları (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, DSİ, İl Özel İdareleri,
Belediyeler vs.) ile sulama tesislerini işleten her türlü tüzel ve gerçek işletme organizasyonlarının, sulama
suyu verimliliğine yönelik çalışmaları kapsamakta olup, tarımsal sulamadaki kayıpların azaltılmasına yönelik
bir çerçeve oluşturulacaktır. Söz konusu yönetmelik, mevcut sulama tesislerinde, yenileme projelerinde ve
yeni sulama tesisleri yatırımlarında göz önüne alınacak esaslar, yeni sulama tesislerinin tasarımı ve mevcut
tesislerin yenilenmesi, sulama tesislerinin işletme, bakım ve yönetimi, uygun sulama yöntemlerinin
kullanımı, izleme ve değerlendirme gibi hususları içermektedir.
Anahtar Kelimeler: su kayıpları, içme suyu, sulama sistemleri.
ANTALYA SU VE ATIKSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
MOBİL CBS UYGULAMALARI
Erkan Demirbaş1
1
Antalya Su ve Atıksu Genel Müdürlüğü, Kepez Antalya, [email protected]
Altyapı kurumları için varlıklarının (içmesuyu, kanalizasyon, doğalgaz vb. hatlar ile detayları)
yeraltındaki konumları ile detay bilgileri son derece önemlidir. Çünkü bir yeri sağlıklı bir şekilde
yönetmek istiyorsanız elinizin altında ne olduğunu, varlıklarınızı tüm detayları ile (konum, öznitelik
bilgileri vb.) bilmek zorundasınız. Varlıklarınızdan haberdar değilseniz ideal bir yönetim
sergilemeniz mümkün değildir. Geniş coğrafi mekanlar üzerinde çalışıyor veya hizmet veriyorsanız
işiniz daha da zor demektir. Günümüzde hızla gelişen bilgi teknolojileri kullanıcıların ihtiyaçlarını
karşılamanın yanı sıra yürütülmekte olan işlerin daha kısa sürede ve daha sağlıklı yapılmasına
olanak sağlamaktadır. Bu noktada coğrafi bilgi sistemleri sağladığı kolaylıklar bakımından geniş
coğrafi alanlarda çalışan kurum ve kurumlar için vazgeçilmezdir. Her alanda olduğu gibi CBS
alanında gelişen teknoloji iş ve işleyişi önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Örneğin coğrafi bilgi
teknolojileri arasında önemli bir yeri olan GPS teknolojisinin sunduğu imkanlar ile verilerin
sunumuna olanak sağlayan sunucu yazılımları CBS çalışmalarında ciddi kolaylıklar sağlamaktadır.
GPS teknolojisi çalışmalarının en zahmetli ayağı olan veri toplama işleminin sağlıklı ve hızlı bir
şekilde gerçekleştirilmesine katkıda ulunmaktadır. Ayrıca GPS cihazları ile birlikte çalışabilir
özellikte mobil CBS yazılımları hem veri toplamada hem de mevcut verilerin kullanımında
kullanıcılara önemli avantajlar sağlamaktadır. *1+ Sunucu yazılımları ise CBS veri tabanında yer alan
verilerin eş zamanlı servis edilmesini, verilerin kullanıcılara hızlı ve sağlıklı bir şekilde ulaşmasını
sağlamaktadır. Bu çalışmada ASAT Genel Müdürlüğü CBS çalışmaları kapsamında kullanılmakta
olan gerçek zamanlı kinematik ölçü yapabilen GNSS alıcıları ile çalışabilen mobil CBS programının
avantajları ve sağladığı kolaylıklar ile CBS veri tabanında yer alan verilerin servis edilmesi konuları
üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mobil CBS, Yerel yönetimler, GPS/GNSS, Altyapı Bilgi Sistemi, CBS Veri Toplama
Yöntemleri.
STRATEJİK YÖNETİM VE STRATEJİK PLANLAMA: KATILIMCI YÖNETİME KATKISI BAKIMINDAN GÖZLEMLER
VE DEĞERLENDİRMELER
Özden AKIN
İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanazlizasyon İdaresi, AR-GE ve Strateji Planlama Şube Müdürü
Dünyada ve ülkemizde, yaklaşık olarak 20.yy’ın son çeyreğinden itibaren geçerli ve baskın hale gelen siyasal
ve toplumsal değişimler, kamu politikalarının oluşturulması ve yönetimi süreçlerinde de etkilli olarak yeni
yönetim yaklaşım ve tekniklerini gündeme getiren bir dönüşüm yaşanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla
kamu yönetimi ve özellikle yerel yönetimler üzerinde kapsamlı ve çok boyutlu etkileri olan bu dönüşümün,
yönetsel yapı ve işleyişe yönelik bir çok yeni ilke ve talebi de beraberinde getirdiği görülmektedir. Bunların
en önemlilerinden biri, kamuda yönetim süreçlerinin daha katılımcı, dışa dönük, şeffaf işleyişine yönelik
taleptir. Diğer önemli bir talep ise, sonuç ve performans odaklı yönetime kamu kurumlarının da adapte
olmasının beklenmesidir. Bu dönüşüm, talep ve beklentiler, kamu yönetiminde göreceli olarak yeni
uygulanmaya başlanan yönetim tekniklerini gündeme getirmiştir. Bunlardan biri de stratejik yönetimdir ve
onun bir parçası olan stratejik planlamadır.
Stratejik yönetim, hem katılımcılığa dayanan süreçlere hem de performans odaklı bir yönetime vurgu
yapmasıyla, aynı zamanda ülkemizde bu yönde önemli yasal ve kurumsal düzenlemelerin hayata geçirilmiş
olmasıyla, sözü edilen gelişmelerin ülkemizdeki uygulamada nasıl bir yansıması olduğunun
gözlemlenmesine en fazla olanak tanıyan alanlardan biridir. Bu nedenle de incelemeye değerdir. Bununla
birlikte, tüm bu gelişmelerin, ülkemizde büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetimler ve bağlı
kuruluşlarını çok daha güçlü bir biçimde etkilediği söylenebilir. Yerel yönetimler, topluma daha doğrudan
ve yakından hizmet veren yapılar olarak, katılımcılık talebini karşılamada ilk elden sorumlu
görülebilmektedir. Bir yandan da, son yıllardaki yasal düzenlemelerle büyükşehir belediyelerinin hizmet ve
sorumluluk alanlarının giderek genişlemesi söz konusudur. Kuşkusuz belediye yapı ve hizmetlerini etkileyen
bir dizi başka faktör bulunmaktadır. Ancak sözü edilen gelişmeler ve talepler, katılımcılık yönünde çeşitli
enstrümanlar sunan stratejik yönetim ve stratejik planlamanın yerel yönetimlerde, dolayısıyla büyükşehir
belediyeleri ve bağlı kuruluşlarındaki uygulamasına özel önem kazandırmaktadır.
Bu durum, su ve atıksu yönetimi alanı söz konusu olduğunda daha farklı bir boyut kazanmaktadır. Belediye
yapı ve hizmetlerini etkileyen her faktörün su ve atıksu yönetimini de doğrudan etkilemesinin yanı sıra;
özellikle su yönetiminin yaşamsallığı, tüm toplum kesimlerini ve bireyleri istisnasız ve doğrudan
ilgilendirmesi, dolayısıyla paydaş çeşitliliği; bu alanlardaki kamu politikalarının oluşturulması ve
uygulanmasında katılımcılığa hem önem kazandırmakta, hem de bunu aynı nedenlerle güçleştirmektedir.
Stratejik yönetim ve stratejik planlama uygulamaları, katılımcılık bakımından içerdiği enstrümanlarla bu
alanda da önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak, bu enstrümanların etkinliğini incelemek bakımından,
uygulamaların göreceli olarak yeniliğinin de etkisiyle, ülkemizdeki su yönetiminden sorumlu yerel kuruluşlar
bakımından sonuçları genellenebilir bilimsel çalışmaların sınırlılığı da dikkat çekmektedir.
Bu koşullardan ve bakış açısından hareketle; bu çalışmanın ana amacı, stratejik yönetim ve stratejik
planlama süreç ve mekanizmalarının katılımcılığa etkisinin incelenmesine, uygulamanın gelişimine bakış ve
sahadan gözlemlerden yararlanarak mütevazi bir katkıda bulunmaktır. Bu çerçevede, öncelikle stratejik
yönetimin temel özellikleri ile ülkemizde yerel yönetimleri, özellikle büyükşehir belediyeleri ve bağlı
kuruluşlarını ilgilendiren yasal ve kurumsal altyapıdaki düzenlemeler gözden geçirilecektir. Daha sonra,
stratejik yönetim ve stratejik planlama süreçlerinin, katılımcılık için öngördüğü ilkeler ve araçlar
incelenecektir. Nihai olarak, bu araçların katılımcılığı geliştirme açısından nasıl bir potansiyele sahip olduğu,
uygulamanın genel gelişimine ve kurumsal deneyimlere yönelik gözlemler ışığında değerlendirilmeye
çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Stratejik Yönetim, Katılımcılık, Katılımcı Yönetim, Paydaş, Stratejik Planlama, Yerel
Yönetimler.
AKDENİZ HAVZASI ÜLKELERİNDE SU SORUNLARI VE SU YÖNETİM ESASLARI
Selmin Burak
İ.Ü. Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü
Akdeniz Havzası kuzey ve güney kıyısında yer alan ülkeler açısından önemli boyutlarda demografik ve
hidrolojik farklılıklara sahiptir. Bu farklılıklar ve özellikle güney ülkelerinde karşılaşılan doğal ve sosyolojik
sorunlar su kaynakları yönetimini belirleyen önemli etmenlerden biri olmuştur. Su kaynakları yönetiminde
farkındalığın giderek artmasına karşın bir yandan doğal nüfus artışı, diğer yandan suyun kıt ancak ekonomik
ve sosyal olanakların daha cazip olduğu kıyı havzaları ve buralardaki yerleşkelerin nüfusu giderek
artmaktadır. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra iklimsel düzensizlikler nedeniyle artan kuraklıklar zaten
yapısal kuraklıklar yaşayan bu ülkeleri daha da zor duruma düşürmektedir. Bu durum ise farklı su
kullanıcıları arasında çelişki ve çatışmalara neden olmaktadır. Gıda güvenliği ve ekonomisi sulu tarıma bağlı
ülkeler bu çelişkilerin merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle kişi başına düşen su miktarının giderek
düştüğü Güney Akdeniz Havzası ve Ortadoğu ülkelerinden bazılarında doğal tatlı su kaynaklarının dışında
deniz suyunu arıtma, geri kazanım gibi konvansiyonel olmayan su kaynaklarına talep giderek artmaktadır.
Bazı ülkelerde ise su sıkıntısı çok ciddi boyutlara ulaştığından fosil su kaynakları ve yeraltı suları emniyetli
verimlerinin ötesinde işletilmektedir. Bu yönetim şekli ise sürdürülebilir su kaynakları yönetimini hiçe sayan
bir anlayış olarak doğal kaynaklar için gelecek nesiller için ciddi tehlikeler arz etmektedir.
Bu bildiride Akdeniz Havzasının özellikle güney ülkeleri olarak tanımlanan ve Magreb ülkelerinden
başlayarak Orta-Doğu ülkelerini de kapsayan coğrafyadaki su kaynaklarının durumu hakkında kısa özet
bilgiler verilmektedir. Bu incelemede geçmişten günümüze kaydedilen değişimden yola çıkılarak nasıl bir
sürdürülebilir yönetim anlayışı benimsemek gerekir, bu yönetim esasları hangi göstergelerle
yönlendirilebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Bağıl su stres indeksine günümüzde sıklıkla başvurulan bir
gösterge olarak bu çalışmada da yer verilmektedir.
Bu çalışmanın kaynağı UNEP/MAP/Blue Plan Bölgesel Aktivite Merkezi tarafından yürütülen çalışmadır.
Anahtar kelimeler: Akdeniz Havzası ülkeleri, gösterge, bağıl su stres indeksi, su talep yönetimi.
SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ KAPSAMINDA ÇEVRESEL HEDEFLERİN BELİRLENMESİ VE ÖNLEMLER PROGRAMININ
OLUŞTURULMASI
ÖZGE HANDE SAHTİYANCI
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
[email protected]
Çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması aşamaları nehir havza yönetim
planlarının en önemli adımlarını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği adaylık sürecinde olan Türkiye Su Çerçeve
Direktifi’nin (SÇD) gereği olarak Nehir Havza Yönetim Planlarını hazırlamaya başlamıştır.
Çalışma kapsamında çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması aşamaları için
SÇD’de belirtilen hususlar aktarılmıştır. Üye Ülkeler tarafından SÇD’nin uygulanması sürecinde birçok zorluk
yaşandığı bilinmektedir. Bu sebeple, Üye Ülkelerin çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının
oluşturulması süreçlerinde edindikleri tecrübeler çalışma kapsamında aktarılmıştır. Önlemler programının
oluşturulması ve uygulanması süreçlerinde Lasse Baaner tarafından 2011 yılında gerçekleştirilen çalışma
kapsamında Norveç, İsveç ve Danimarka karşılaştırması kullanılmış ve değerlendirme bölümünde söz
konusu karşılaştırma Türkiye açısından irdelenmiştir. SÇD, Ortak Uygulama Strateji Rehber Dokümanları,
Üye Ülkelerin nehir havza yönetim planları, Avrupa Parlamentosuna raporlanan ülke değerlendirmeleri, Üye
Ülkelerin kendi çalışmalarına ilişkin oluşturdukları dokümanlardan edinilen bilgiler ışığında Bafa Gölü için
çevresel hedeflerin belirlenmesi ve önlemler programının oluşturulması uygulama örneği
gerçekleştirilmiştir.
Anahtar kelimeler: su çerçeve direktifi, nehir havza yönetim planları, önlemler programı, çevresel hedefler,
Bafa Gölü.
DETERMINATION OF ENVIRONMENTAL OBJECTIVES AND FORMATION OF PROGRAMME OF MEASURES IN
YHE CONTEXT OF WATER FRAMEWORK DIRECTIVE
ÖZGE HANDE SAHTİYANCI
MINISTRY OF FORESTRY AND WATER AFFAIRS
[email protected]
Determination of environmental objectives and formation of programme of measures are the most
important steps of river basin management planning. Since Turkey is in the European Union accession
period, she began to prepare river basin management plans in compliance with Water Framework Directive
(WFD).
Within the scope of the work, the requirements of WFD in the context of determination of environmental
objectives and formation of programme of measures are narrated. It is known that many difficulties are
encountered by the Member States during implementation of WFD. For this reason, the experience gained
by the Member States in the process of determination of environmental objectives and formation of
programme of measures is expressed. The study performed by Lasse Baaner covered the comparison of
Norway, Sweden and Denmark in the context of preparation and implementation of programme of
measures is used and the study results are examined by the perspective of Turkey in conclusion part. An
application example is made for Bafa Lake for determination of environmental objective and formation of
programme of measures in the light of information obtain from WFD, Common Implementation Strategy
Guidance Documents, River Basin Management Plans of Member States, country assessment reports,
documents created by Member States as a result of their studies in this field.
Key words: water framework directive, river basin management plans, programme of measures,
environmental objectives, Bafa Lake.
TÜRKİYE' DE İÇMESUYU KAYNAKLARININ KORUNMASINA YÖNELİK ÖZEL HÜKÜM ÇALIŞMALARI
Çiğdem Özonat
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ankara, Türkiye
[email protected]
Temiz ve yeterli içme suyuna erişim kamu sağlığı, hayati ihtiyaçların sürdürülebilirliği ve ekonomik gelişme
için önem taşımaktadır. Ancak, içme suyu kaynakları noktasal ve yayılı kirlilik kaynakları, aşırı su çekimi ve
benzeri nedenlerle hem kalite hem de miktar açısından olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle, sürekli
bir şekilde temiz ve yeterli içme suyunun sağlanabilmesi amacıyla su kaynaklarının korunması devletlerin en
önemli öncelikleri arasında yer almaktadır.
Türkiye’nin su kaynaklarının kıt olduğu bir bölgede yer alması sebebiyle, içme suyu kaynaklarının korunması
ve etkili yönetilmesi hususu daha çok öneme sahiptir.
Ayrıca, Türkiye Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde olduğu için yükümlülükleri bulunmakta olup, Su Çerçeve
Direktifi’nin (SÇD) getirdiği kıstasları sağlamaya çalışmaktadır. SÇD’ne göre içme suyu kaynakları korunan
alanlar olarak tanımlanmak olup; bu alanlar için özel koruma önlemleri tanımlanmıştır. SÇD'nin 7
maddesinde, üye ülkelerin içme suyu kaynaklarının kalite açısından bozulmasının önlenmesi için gerekli
koruma tedbirlerini alması ve bu amaç için izleme programlarını oluşturmasına ilişkin hükmü yer almaktadır.
Hem temiz ve yeterli içme suyunun sağlanmasının önemi hem de AB uyum sürecinin getirdiği yükümlülükler
nedeniyle, Türkiye içme suyu kaynaklarının kalitesinin korunması ve geliştirilmesi hususuna büyük önem
göstermektedir. Bu amaçla, içme suyu kaynakları ve havzaları özelinde birçok kanun ve yönetmelik
çıkarılmaktadır. Yasal önlemlerin yanı sıra, birçok içme suyu koruma çalışmaları yürütülmektedir.
Türkiye’de su kaynaklarının korunmasına yönelik ana mevzuat Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’dir. Bahse
konu Yönetmelik içme suyu havzaları için koruma alanlarını ve arazi kullanım stratejilerini tanımlamaktadır.
Ancak, her bir içme suyu havzasının kendine özgü teknik ve fiziksel özellikleri bulunması nedeniyle, aynı
hükümlerin ve koruma alanlarının bütün içme suyu kaynakları için uygulanması bazı sorunlara neden
olmaktadır. Bu sorunların önüne geçilmesi amacıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından özel hüküm
çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmalar, her bir içme suyu havzası için havzaların teknik ve fiziki özellikleri
göz önünde bulundurularak ve sadece içme suyu kalitesini koruma amaçlı değil aynı zamanda korumakullanma dengesini de sağlayarak en uygun arazi kullanımını ve koruma alanlarını belirlemeyi
amaçlamaktadır. Bu çalışmalar içme suyu kalitesini korumanın yanı sıra gelişme ve doğa koruma hususları
arasında dengeyi oluştururken yaşanan ikilemleri de gidermek için uygun bir araç olarak görülebilir.
Sonuç olarak, bu bildirinin amacı Türkiye’deki içme suyu koruma konusunda mevcut yasal mevzuatı ve
yürütülen özel hüküm çalışmalarını incelemektir. Ayrıca, ürkiye’de içme suyu havzalarının korunmasına
yönelik yürütülen çalışmalarda karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik önermelerde bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: İçme Suyu Koruma, Özel Hüküm Çalışmaları, Yasal Çerçeve, Havza Yönetim Planlaması,
Koruma Alanları.
SOCIAL NETWORK ANALYSIS IN WATER GOVERNANCE
Faribaebrahimi1 Mehdi Ghorbani2 Mohsen Mohsenisaravi3
1
PhD student, Faculty of Natural Resources, University of Tehran, [email protected]
2
Assistant Prof., Faculty of Natural Resources, University of Tehran
Ecosystem management is complex because of natural and human issues. To cope with this
complexity water governance is recommended since it involves all stakeholders including people,
governmental and non-governmental organization who related to environmental systems. Water
governance emphasizes on water co-management through consideration of all the stakeholders in
the form of social and organizational network. In this research, to illustrate indicators of water
(grassland) governance in Dorood village, in Shemiranat region of Iran, social network analysis had
been applied. The results revealed that social cohesion among pastoralists in Dorood is medium
because of trust links, while link sustainability is weak to medium. According to the results, some
pastoralists have high social power and therefore are key actors in the utilization network,
regarding to centrality index and trust links. The results also demonstrated that Agricultural
Development Office and (Shemshak-Darbandsar Islamic) Council are key actors in rangeland comanagement, based on centrality index in rangeland institutional network at regional scale in
Shemiranat district.
Keywords: Social network analysis, water (grassland) governance, organizational network, water
co-management.
YERALTI SUYUNA BAĞLI EKOSISTEMLER: KÖYCEĞİZ – DALYAN ÖRNEK ÇALIŞMASI
Ali Ertürk1, Alpaslan Ekdal2, Nusret Karakaya3, Gökhan Cüceloğlu2, Melike Gürel2, İ. Ethem Gönenç4
1
2
3
İstanbul Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, İç Sular Biyolojisi Anabilim Dalı, Laleli, İstanbul,
[email protected]
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul,
[email protected], [email protected], [email protected]
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bolu,
[email protected]
4
İGEM Danışmanlık Organizasyon Araştırma Ltd. Şti., Kadıköy, İstanbul, [email protected]
Yeraltı suyu, hidrolojik çevrim içerisinde önemli yere sahip olup insani tüketim, tarımsal kullanım,
endüstriyel kullanım gibi yararlı kullanımlar için gerekli olan tatlı suyun bulunduğu bir kaynaktır. Bu
ihtiyaçların dışında ekosistem hizmetlerinin de sürdürülebilirliği açısından son derece hayati bir öneme
sahiptir. Özellikle nüfus artışı, noktasal ve yayılı kirlenme, kontrolsüz su çekimleri, tarımsal sulama ve iklim
değişikliği gibi faktörler nedeniyle yeraltı suları üzerindeki baskılar gün geçtikçe artmaktadır. Gelecekte
kurak ve yarı kurak bölgelerde su taleplerinin karşılanabilmesi için yeraltı suyuna olan bağımlılığın daha da
artacağı beklenmektedir.
Bu bildiride, Avrupa Birliği 7. Çerçevesi kapsamında desteklenen Groundwater and Dependent Ecosytems:
New Scientific and Technological Basis for Assessing Climate Change and Land Use Impacts on Groundwater
(GENESIS) projesinin 16 çalışma alanından biri olarak seçilmiş olan Köyceğiz – Dalyan Bölgesi’nde
gerçekleştirilmiş olan çalışmalara yer verilmektedir. Köyceğiz – Dalyan Bölgesi Türkiye’nin güneybatısında
Batı Akdeniz kıyısında yer almaktadır ve yarı kurak bir iklime sahiptir. Köyceğiz – Dalyan Havzası’nın bir kısmı
Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları ile kesişmektedir. Havza, içerisinde antik Kaunos kenti yer almakla
birlikte Akdeniz’de nesli tükenmekte olan Caretta caretta’lara ve diğer birçok endemik türlere de ev
sahipliği yapmaktadır. Turizm açısından oldukça değerli bir bölge olan havzada gelişmiş bir sanayi
olmamakla birlikte tarım faaliyetleri oldukça yoğundur.
Proje kapsamında gerçekleştirilen çalışmalardan ilkinde havza hidrolojisi Soil Water Assessment Tool
(SWAT) modeli kullanılarak ortaya konulmuş ve su bütçesi bileşenleri belirlenerek iklim değişikliğinin bu
bileşenler üzerindeki etkileri incelenmiştir.
Projede gerçekleştirilen bir diğer çalışmada, lagünde yer alan suyun kaynağı belirlenmeye çalışılmıştır. Bu
amaçla Köyceğiz Gölü’nden, Akdeniz’den, lagünden ve havzada yer alan kuyulardan su numuneleri alınarak
izotop analizleri gerçekleştirilmiştir. İzotop analiz sonuçları kullanılarak lagündeki suyun kökeninin zamansal
ve mekânsal olarak değişimi irdelenmiştir.
Bölgenin yeraltı suyunun kirlenmeye karşı kırılganlığını tespit edebilmek amacıyla DRASTIC modeli
kullanılmıştır. Model sonuçlarına dayanarak yeraltı suyunun kırılganlığına ilişkin bir değerlendirme yapılarak
DRASTIC indeks haritası elde edilmiştir.
Bildirinin tam metninde bahsedilen bu üç çalışmaya ait sonuçlar özetlenerek sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Köyceğiz – Dalyan Havzası, İklim Değişikliği, SWAT, DRASTIC, İzotop Analizi
GROUNDWATER DEPENDENT ECOSYSTEMS: KÖYCEĞİZ – DALYAN CASE STUDY
Ali Ertürk1, Alpaslan Ekdal2, Nusret Karakaya3, Gökhan Cüceloğlu2, Melike Gürel2, İ. Ethem Gönenç4
1
2
3
İstanbul Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, İç Sular Biyolojisi Anabilim Dalı, Laleli, İstanbul,
[email protected]
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul,
[email protected], [email protected], [email protected]
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bolu,
[email protected]
4
İGEM Danışmanlık Organizasyon Araştırma Ltd. Şti., Kadıköy, İstanbul, [email protected]
Groundwater is a vital freshwater source required for beneficial uses such as human consumption,
irrigation, industries as well as it’s an important component of hydrological cycle. Besides, it is also of
utmost importance for the sustainability of ecosystem services. The pressures on groundwater are
increasing due to factors such as population increase, point and nonpoint pollution, uncontrolled water
abstraction, irrigation and climate change. It is expected that dependency on groundwater will increase in
arid and semi-arid regions in the future.
Studies conducted in the Köyceğiz – Dalyan region, which is among the 16 case study sites selected for the
Groundwater and Dependent Ecosytems: New Scientific and Technological Basis for Assessing Climate
Change and Land Use Impacts on Groundwater (GENESIS) project supported by European Union 7th
Framework, is presented in this proceeding. Köyceğiz – Dalyan Region is located at southwestern Turkey
along the West Mediterranean coast and has a semi-arid climate. Part of Köyceğiz – Dalyan Lagoon
Watershed coincides with the borders of Special Environmental Protection Region. The watershed hosts
ancient Caunos city, endangered sea turtle species Caretta caretta and many other endemic species.
Although industrial activities are not developed, intense agricultural activities are observed in the area and
the watershed has high value in terms of tourism.
Soil Water Assessment Tool (SWAT) was used to identify water budget components and climate change
effects on them for the analysis of watershed hydrology within the context of project.
Besides, in order to identify the sources of lagoon water, isotope analysis were conducted by taking water
samples from Köyceğiz Lake, Mediterranean Sea, lagoon and wells from the watershed. The source of
lagoon water was investigated temporally and spatially by using isotope analysis results.
In addition, DRASTIC model was used to identify the vulnerability of groundwater against pollution.
DRASTIC index map was generated by evaluating the vulnerability of groundwater based on model results.
The results of these three studies will be summarized in the full manuscript of the proceeding.
Keywords: Köyceğiz – Dalyan Watershed, Climate Change, SWAT, DRASTIC, Isotope Analysis
KÖYCEĞİZ-DALYAN HAVZASININ YERALTI SUYU KİRLENME POTANSİYELİNİN DRASTIC YÖNTEMİ
KULLANILARAK BELİRLENMESİ
Zeynep Türkay*, Ali Ertürk, Gökhan Cüceloğlu, Alpaslan Ekdal, Melike Gürel
İstanbul Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Maslak, İstanbul, [email protected]
Yüzeysel suların kalitesini düşüren etkenler arasında yeraltı suyu kirliliğinin önemi tüm dünyada fark
edilmiştir. Yeraltı suyu kirlenmesine sebep olan parametreler arasında nitrat temel kirletici olarak öne
çıkmaktadır. Azot bitkiler için makro besin elementlerinden biridir. Bitkiler azotu nitrat (NO3-) veya
amonyum (NH4+) iyonu olarak kullanabilirler. Azot kaynağı olarak ise bitkiler topraktan, atmosferden veya
gübreden faydalanırlar. Gübrenin aşırı ve kontrolsüz kullanımı sebebiyle tarımsal aktiviteler ile nitrat
kirlenmesi kuvvetle ilişkilendirilmektedir (Almasri, 2007). Yeraltı suyu nitrat kirlenmesi aralarından mavi
bebek sendromu gibi ölümcül de olabilecek birçok sağlık sorununa yol açmaktadır. İnsan ve hayvan sağlığına
olan olumsuz etkilerinin yanı sıra yeraltı suyu nitrat kirlenmesi çevre ekolojisini ve çevresel sürdürülebilirliği
de olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu çalışma kapsamında Köyceğiz-Dalyan Lagün Havzası çalışma alanı olarak seçilmiştir. Köyceğiz-Dalyan
Havzası’nda lagün ekosisteminin yeraltı suyuna bağımlı olduğu düşünülmektedir. Bu durumda yeraltı
suyunda oluşacak kirlenmenin lagün su kalitesini etkilemesi kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra Köyceğiz
Gölü’nün suyunun acı olması yeraltı suyunun havzada içme ve sulama suyu kaynağı olarak kullanılmasına
sebep olmaktadır. Bu gerçekler çalışmanın temel motivasyonunu oluşturmuştur. Çalışma alanında yeraltı
suyu kirlenmesinin oluşması insanlarda sağlık sorunlarına, çevresel kirlenmeye ve çevresel
sürdürülebilirliğin kaybedilmesine yol açacaktır.
Bu çalışma kapsamında Köyceğiz-Dalyan Havzası için Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı
(USEPA) tarafından geliştirilmiş olan DRASTIC Yöntemi (Aller ve diğ, 1987) kullanılarak yeraltı suyu
hassasiyet haritası hazırlanmıştır. Sayısallaştırma ve hesaplamalar ArcGIS yazılımı kullanılarak yapılmıştır.
DRASTIC Yöntemi kapsamında yeraltı suyu ortamını etkileyen yedi farklı parametre değerlendirilmektedir.
Bu parametreler yeraltı suyu derinliği, net beslenme, akifer ortamı, toprak ortamı, eğim, doymamış bölge
etkisi ve hidrolik iletkenliktir. Her bir parametrenin kirliliğe olan etkisi oranında bir ağırlık değeri vardır.
Ağırlık değerleri yöntem kılavuzunda tariflenmiştir ve kullanıcılar tarafından değiştirilememektedir. Ağırlık
değerlerinin yanı sıra her bir parametrenin sınıf değeri bulunmaktadır. Sınıf değerleri her bir çalışma alanı
için farklılık göstermektedir. Her bir parametreye ait ağırlık ve sınıf değerinin çarpılması ve elde edilen yedi
çarpım değerinin toplanması ile DRASTIC İndeks değeri hesaplanır.
Bu çalışma kapsamında öncelikle ArcGIS yazılımı kullanılarak Köyceğiz-Dalyan Havzası için DRASTIC İndeks
Haritası elde edilmiştir. Ardından yaygın bir şekilde kullanılagelen DRASTIC indeks sınıflandırma aralıkları
kullanılarak hesaplanan DRASTIC İndeks değerleri tekrardan sınıflandırılmış ve DRASTIC Hassasiyet Haritası
elde edilmiştir. DRASTIC Hassasiyet haritasına göre çalışma alanının %24,4’ü çok yüksek, %8,3’ü yüksek,
%19,5’i orta ve %47,7’si düşük yeraltı suyu hassasiyetine sahiptir. Çalışma alanında çok düşük yeraltı suyu
hassasiyetine sahip olan alan olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Yeraltı suyu hassasiyetinin yüksek olduğu
yerlerde kirleticinin olmaması durumunda kirlenme olması beklenmez. Bunun yanı sıra kirleticinin
bulunduğu durumlarda alanda yeraltı suyu hassasiyeti düşük olsa da kirlenmenin olması beklenir. Bu
sebeple oluşturulan yeraltı suyu hassasiyet haritası alan kullanım haritası ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu
değerlendirme sonucunda tarımsal aktivitelerin gerçekleştirildiği alanların %87,1’inin çok yüksek yeraltı
suyu hassasiyetine sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır. Köyceğiz yakınlarındaki yüksek yeraltı suyu hassasiyeti
ve yoğun tarımsal aktiviteler göze çarpmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yeraltı Suyu Hassasiyeti, DRASTIC, Köyceğiz-Dalyan Havzası
ASSESSING THE GROUNDWATER POLLUTION POTENTIAL OF KOYCEGIZ-DALYAN WATERSHED USING
DRASTIC METHOD
Zeynep Türkay*, Ali Ertürk, Gökhan Cüceloğlu, Alpaslan Ekdal, Melike Gürel
Istanbul Technical University, Department of Environmental Engineering, Maslak, Istanbul,
[email protected]
Groundwater pollution as a contributor to the degredation of quality of surface waters has been recognized
all over the world. The main parameter among all the parameters causing groundwater pollution is nitrate.
Nitrogen is a main nutrient for plants. Plants can use nitrogen as nitrate (NO3-) or ammonium (NH4+). As a
nitrogen source plants use soil media, atmosphere and fertilizers. Because of uncontrolled and overuse of
fertilizers, nitrate pollution is strongly associated with agricultural activities (Almasri, 2007). Nitrate
pollution in groundwater causes many health problems of which of some is fatal like blue baby syndrome.
Besides human and animal health, pollution of groundwater affects environmental ecology and
environmental sustainability.
In this study, Köyceğiz-Dalyan Lagoon and its watershed was selected as the case study area. In KöyceğizDalyan Watershed the lagoon ecosystem is considered to be dependent on the groundwater sources. There
is no doubt that any pollution to happen in the groundwater is going to affect the water quality of the
lagoon. Besides, the water of Köyceğiz Lake is brackish. Because of this reason groundwater is used as a
source for drinking water and irrigation in the watershed. These facts make the main motivation for the
study. In the study area pollution of grondwater means health problems in people, environmental pollution
and losing the environmental sustainability.
In this study a groundwater vulnerability map is obtained for Köyceğiz-Dalyan Watershed by applying
DRASTIC method (Aller et al., 1987) developed by Unites States Environmental Protection Agency (USEPA).
Digitization and calculations were made using ArcGIS software.
DRASTIC Method evaluates seven different parametes of a groundwater environment. These parameters
are depth to water, net recharge, aquifer media, soil media, topography, impact of the vadose zone and
hydraulic conductivity. All of these parameters have weights according to their effect on pollution. These
weights can not be changed by the user. Besides these weights there are ratings to all parameters. Rating
values differ for every case study. By multiplying each weight and rating for each of these seven parameters
and then adding these products, DRASTIC Index is obtained.
First, DRASTIC Index Map for Köyceğiz-Dalyan Watershed is obtained using ArcGIS software. After that
based on a commonly used DRASTIC index classification ranges, calculated DRASTIC Indexes are mapped as
the DRASTIC Vulnerability Map. According to the DRASTIC Vulnerability Map, 24.4% of the study area has
very high, 8.3% has high, 19.5% has moderate and 47.7% has low vulnerability to groundwater pollution. It
has been estimated that there are no areas that have very low vulnerability. If there is not a pollutant
source in highly vulnerable areas, it is very hard for the pollution to occur. In addition to this in a case
where a pollution is defined in low vulnerable areas, a pollution in groundwater is expected. Because of this
reason, land use map and vulnerability map is evaluated together. It can be said that 87.1% of the area
where agricultural activities take place are very vulnerable to pollution. High vulnerability near Köyceğiz
and intense agricultural activity is remarkable.
Keywords: Groundwater Vulnerability, DRASTIC, Köyceğiz-Dalyan Watershed
YERALTI SUYU KULLANIMI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR SU YÖNETİMİ
Sevgi TOKGÖZ GÜNEŞ, Cihan GÜNEŞ
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü [email protected],
[email protected]
Canlı yaşamı için hayati öneme sahip su kaynakları üzerinde son yıllarda giderek artan oranlarda
yaşanan antropojenik kirlilikler, temiz tatlı su ihtiyacını dünyadaki ve ülkemizdeki en büyük küresel
ve bölgesel kaynak problemlerinden birisi haline getirmiştir. Suya olan talebin artması hem yüzey
sularının hem de bazı yersel alanlarda yeraltı suyu kaynaklarının aşırı tüketilmesine ve yeraltı
suyunu koruyan hidrolik bariyerin kaybına neden olmuştur. Bu durumda akiferden alınan suyun
yeri, genellikle kullanmaya bağlı olarak akiferde kalan su, kirlenmiş su, yağış suları, yüzey suları
veya bunların tümünün kombinasyonunda tekrar depolanması ile tamamlanmaktadır. Suyun
depolanması özellikle Batı Anadolu’da bazı alanlarda (Küçük Menderes Havzası) tarımsal, evsel,
endüstriyel atık suların ve deniz suyu girişimlerinin öncülüğünde gerçekleşmektedir. Gediz, Büyük
Menderes, Bakırçay ve Simav gibi havzalarda doğal olarak derinlik artışına bağlı yüksek oranlarda
bulunan jeotermal ve eskimiş suların bu karışımlara değişen oranlarda katkıları da bulunmaktadır.
Aslında, bazı yersel alanlardaki içme ve sulama sularında gözlemlenen arsenik, bor ve bazı ağır
metal kirliliklerinin ana kaynağı bor, kömür ve metalik madenler olmasına rağmen daha geniş
havzalarda da jeotermal ve eskimiş indirgen sular olabileceği son çalışmalarımızda tespit edilmiştir.
Gediz Havzası’nda Turgutlu-Alaşehir yerleşim alanları arasında kalan bölgede yapılan
incelemelerimizde nitrat, bor ve arsenik gibi kirleticilerin içme ve sulama suları kalitesi açısından
yeraltı ve yüzey sularında yüksek oranlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Yeraltı sularının tamamına
yakını indirgen özelliklerdedir ve sadece yüzeye yakın bazı kesimlerde yüzey ve yağış sularının
kirlilikleri azaltıcı etkileri bulunmuştur. Kuyulardaki derinlik ve kullanım artışı kirliliklerin de
artmasına sebep olmaktadır. Bazı alanlarda nehir sularının baskın debisini, indirgen ve aşırı kirli atık
suların oluşturduğu bulunmuştur. Küçük Menderes Havzası ile karşılaştırıldığında Gediz Havzası
yeraltı suyu seviyeleri daha yüksek, içme ve sulama suyu kaliteleri açısından da çok daha kötü
durumdadır. Hatta bazı alanlarda tuzluluk miktarları jeotermal su içeriklerinin (2000-3000 µS/cm)
iki katına yakındır. Bu alanlarda havzaya özel yönetim çalışmalarını mevcut veri ve yöntemlerle
uygulamak oldukça zordur.
Anahtar Kelimeler: Yeraltı suyu, sürdürülebilirlik, havza yönetimi, Batı Anadolu.
HAVZA YÖNETİMİNİN ÖNEMİ VE TAŞKIN DAYANIKLILIĞININ SAĞLANMASI
Ceren Seyran
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kentsel Tasarım Bölümü
[email protected]
Hızlı nüfus artışına bağlı olarak artan su ihtiyacına karşın, gelişen sanayi ve kirlilik nedeniyle uygun kaynak
varlığının azlığı ve iklim değişikliğinin etkileri, su kaynakları üzerindeki baskıyı arttırarak havza bazındaki su
kaynakları yönetiminin önemini arttırmaktadır. 2007 yılında hazırlanan Türkiye’nin İklim Değişikliği Birinci
Ulusal Bildirimi’nde, iklim değişikliğinin Türkiye’deki başlıca etkilerinin kuraklık artışı, yüzey sularının kaybı
ve sel şeklinde olacağı belirtilmiştir. 2100 yılına kadar yapılan öngörüde, sıcaklıkların artışına bağlı olarak kış
yağışlarının daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar örtüsünün daha hızlı bir şekilde eriyerek yüzeysel
akışa katılması söz konusudur. Su döngüsündeki düzenin bu şekilde değişmesi, su kaynaklarının kalitesinde
ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve gıda dahil birçok sektörü etkileyecektir.
Türkiye’de iklim değişikliğinin etkileri ile ilgili çalışmalardan edinilen bulgular ile bugüne kadar doğrudan
uyuma yönelik planlama yapılmasa da, bazı uyum tedbirleri belirlenmiştir. Bu tedbirlerden su yönetimi ve
taşkın riskine karşı oluşturulan planlar üzerinde durulacaktır.
Alınacak önlemlerden sonraki ikinci adımda ise, taşkın dayanıklılığının sağlanması konusuna değinilecektir.
Burada bahsedilen dayanıklılık kavramı; bir tehlikenin en az zarar ile üstesinden gelmek veya tehlike
sonrasında oluştacak yeni duruma uyum sağlama kapasitesidir. Bu kapasite de yine bazı yönetim
kararlarının planlamaya entegrasyonu ile sağlanır. Bu nedenle su kaynakları yönetiminin mekansal
planlamaya entegrasyonunun sağlanması büyük önem arz etmektedir. Dayanıklılık yaklaşımı son
zamanlarda planlamada önem kazanmıştır ve sürdürülebilir kalkınma için gerekli bir yaklaşımdır.
Taşkın riski ve su yönetiminin bütüncül bir yaklaşımla havza bütününde ele alınması gerekmektedir. Ülkemiz
coğrafyasında bulunan 25 adet hidrolojik havza içinden 11 havza için koruma eylem planları 2010 yılında
hazırlanmıştır. Bu planlarda tanımlanan sorunlar arasında; su yönetiminin havza bütününde yapılmaması,
çok fazla kurumun yer alması sonucu bütüncül bir yaklaşım sergilenememesi ve kurumsal kapasitenin
yetersiz oluşu (teknik, personel, altyapı) yer almaktadır. Bu sorunlar özellikle bütüncül havza planlarında
uygulama aşamasında verimli sonuçlar alınmamasına sebep olmaktadır.
Sağlıklı bir sonuç alabilmek için Orman ve Su İşleri Bakanlığının ulusal havza yönetimi stratejileri arasında
bulunan; havza üzerinde çalışacak kurum ve kuruluşlarun belirlenmesininin yanında kurumlar arası işbirliği
ve eşgüdümün güçlendirilmesi, bütünlemiş ve katılımcı havza yönetim uygulamaları, havza yönetimi için
plan ve stratejilerin geliştirilmesi konularına öncelikli olarak yer verilmelidir.
Bugün bazı havzalar için hazırlanmış olan ve henüz taslak halindeki nehir havzası yönetim planlarının üst
ölçekli diğer fiziki planlarla entegrasyonu sağlanması gerekmektedir. Görüldüğü gibi ülkemiz bu
gelişmelerde henüz plan aşamasındadır ve uygulama için geç kalınmıştır. Örnek olarak Fransa’da 1964
yılında havza sınırları belirlenmiş, havza yönetim planı 1967 yılında oluşturulmuş ve 6 adet su ajansı
1967’den beri çalışmalarını sürdürmektedir.
Bu çalışmadaki amaç planlamada bütüncül yaklaşımın önemi üzerinde durarak günümüzde ve yakın
gelecekteki iklim değişikliğine bağlı taşkın riski için bir plan modeli oluşturmaktır.
Anahtar kelimeler: Havza yönetimi, taşkın riski yönetimi, taşkın dayanıklılığı.
IMPORTANCE OF WATERSHED MANAGEMENT AND PROVIDING FLOOD RESILIENCY
Ceren Seyran
İzmir Institute of Technology
[email protected]
Despite the increasing water demand due to rapid population growth, depletion of water resources due to
industrialization and pollution and climate change effects cause pressure on water resources. Accordingly
water resources managemenet in the watershed gains importance. According to Turkey’s first national
climate change notification (2007) major effects of climate change are increased drought, the loss of
surface water and flood risk. Projections for the year 2100 there will be winter precipitation in the form of
rain and snow will melt so goes into runoff faster. Those changes of the water cycle caused the problems of
water quality and procurement.
In Turkey, there is no plan about direct accordance of climate change effects yet, but some adjusment
measures are determined. Out of these measures will focus on plans about water management and flood
risk.
In the face of any danger, ensuring the flood resilience is the second step. The concept ‘resilience’
mentioned here is to get rid of the danger that a minimum of damage or it is the capacity to adapt after
hazards. This capacity again achieved by the integration of some management and planning. Therefore
management of water resources is becoming more important in spatial planning. Providing city resilience is
gained importance in sustainable development.
It is imortant to take a holistic approach that water management and flood risk management. In Turkey,
watershed management plan for the 11 watershed is made within the 25 watershed in 2010. These plans
identified problems in the management system;
•
Water management is not based on watershed,
•
Too many organizations take part in and fragmented structure dominated,
•
Institutional capacity (technical, personnel, infrastructure) inadequate.
For the best result have been important that topics between the strategies of Ministry of Forestry and
Water Affairs - National Watershed Management Strategy (2014-2023);
•
To resolve inability between tasks of institutions and organizations that working in basins,
•
The need to develop regulations that will provide an integrated and participatory watershed
management practices,
•
Develop plans and strategies for watershed management.
It should be integrated present watershed managemenet plans with other physical upper scale plans. As we
seen our country is in the planning stage of this development studies and it is too late for application. For
example, in France in 1964, watershed boundaries were determined; watershed management was created
in 1967. 6 water agencies have been established since 1967.
The aim of this study is to focus on the importance of a holistic approach and to create a planning model
for future flood risk due to climate change.
Key Words: Watershed management, flood risk management, flood resiliency.
TARIMSAL SU YÖNETİMİ ve SU KULLANICI ÖRGÜTLERİ
Dr. Nüvit SOYLU
Hidropolitik Akademi ve Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği
[email protected]
Tüm canlılar için yaşamsal ihtiyaç olan su, dünyanın % 75’ ni kaplamasına karşın, insan ihtiyaçları
için kullanılabilir oranı sadece % 1’ dir. Su, doğal ve sınırlı bir kaynak olması yanında,
gezegenimizde dağılımı da eşitsizdir. 20. yy.da dünya nüfusu 3 kat artarken, artan nüfus ve
ihtiyaçların çeşitlenmesi, su kullanımını 6 kat arttırmıştır. Yaşamsal ihtiyaç olan suya öncelikli olan
içme ve kullanma amacıyla dünya nüfusunun 1/3’ü ulaşamazken, bu oranın 21. yy.da 2/3’e çıkacağı
hesaplanmaktadır.
İnsanoğlunun yaşamı, içme kullanma ihtiyacının yanı sıra, yine yaşamsal ihtiyaç olan gıda
üretiminde de suya bağımlıdır. Gıdanın % 70’i sulanan alanlardan elde edildiği gibi, tarım alanlarını
artırmak mümkün olmadığından, artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için, sulanan alanların
artırılması gerekmektedir.
Dünya ölçeğinde olduğu gibi, ülkemizde de, % 75’i sulamada tüketilen suyun sürdürülebilir
yönetimi için çok planlı bir tarımsal su yönetimine ihtiyaç vardır.
Türkiye halen su yönetimini yasal ve kurumsal olarak yeniden yapılandırmaktadır.Bu nedenle yeni
tarımsal su yönetiminin katılımcı ve şeffaf bir anlayışla oluşturulması su ve gıda güvenliğimiz
açısından büyük önem taşımaktadır.
Sürdürülebilir sulama yönetiminin en önemli unsurlardan biri de “su kullanıcı örgütleri” dir.
Ülkemizde sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin kurumsal yapıları yeterince güçlü değildir.
Bunun yanısıra su kullanıcı örgütleri yeni yapılandırılmaya çalışılan su yönetiminde yeterli temsil
imkanı bulamamaktadır.
Bu tebliğde, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için sürdürülebilir sulama yönetiminin önemi
ele alınmıştır.Sulama yönetiminde şeffaflık ve katılımcılığın sağlanmasında su kullanıcı örgütlerinin
rolü ve işlevi üzerinde durulmuştur. Yapılan incelemede Türkiye’nin yeniden yapılanan su
yönetiminin ve TBMM’deki Su Yasası’nın katılımcılık ayağının eksiklikler taşıdığı sonucuna
varılmıştır.Bunun yanısıra su kullanıcı örgütlerinin kurumsal yapılarının hızla güçlendirilmesi
gerektiği tesbit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: sulama yönetimi, gıda güvenliği, sulama örgütleri, su kullanıcı örgütleri, tarımsal
sulama.
AGRICULTURAL WATER MANAGEMENT AND WATER USERS ORGANIZATIONS
Dr. Nüvit SOYLU
Hydropolitics Academy and Irrigation Cooperatives Central Union of Turkey
[email protected]
All living things need to water, although 75% of whole world water, but human cans used only 1%,
Water besides being a natural and limited resources, it is an unequal distribution resource in the
planet. In the 20th century, the world population increased by 3 times, the increasing population
and the diversified needs, increased water use by 6 times, Vital needs of the world population,
which is primarily used for drinking water and use 1/3rd of your reach, the rate of the 21st century
2/3 of which will be calculated.
Human’s life, as well as the need to use for drinking, food production still depends on the water.
70% of the food as obtained from the irrigated area, it is impossible to increase the agricultural
field, to accommodate the food (Needs) of a growing population, it is necessary to increase the
irrigated area.
As in the world, in our country, 75% of the water consumed in irrigation needs to sustainable
agricultural water management plan.
Turkey is still in legal and institutional new water management system transition period. Therefore
establishment of the participatory and transparent new agricultural water management system of
great importance in terms of our water and food security.
One of the most important aspects of sustainable water management is "water user
organizations". In our country, the institutional structure of the irrigation cooperatives and
irrigation associations are not strong enough. As well as water user organizations cannot find
enough opportunities in water management tried to represent the newly configured.
In this paper, we focused on the importance of sustainable agricultural water management for the
general sustainable management of water resources. We also focused on the role of water users’
organization to implement transparent a participatory water management. His research showed
the deficiencies of Turkey's restructuring of water management and water law in Parliament has
concluded that the participation feet move. In addition it was found that the need to strengthen
the institutional structure of the water user organizations quickly.
Keywords: irrigation management, food security, irrigation organizations, water user associations,
irrigation.
REAKTİF BLACK 5’IN NANO-MAGNETİT AKTİF KARBON İLE SABİT YATAKLI KOLONDA GİDERİMİ
Behzat Balci1, Elçin Erkurt2
1
Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana,
Türkiye, [email protected]
2
Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü
01330Balcalı/Adana, Türkiye, [email protected]
Reaktif boyalar parlak renklerinden, hızlı boyamalarından, basit ve ucuz uygulama proseslerinden dolayı
tekstil endüstrisinde en yaygın kullanılan boyalardır. Reaktif boyalar suda çözünebilir ve azoik yapılarından
dolayı biyolojik olarak kolayca indirgenemez ve bu yüzden reaktif boyalar geleneksel atıksu arıtma
proseslerinden sonra hala suda bulanabilirler. Magnetit ayırma teknikleri çevresel teknolojide önemli
uygulama alanlarına sahiptir. Adsorpsiyon proseslerinde manyetik adsorbent adsorpsiyon işleminden sonra
sıvıdan kolayca ayrılabilir. Atıksulardan boya giderimi için fıstık kabuğu, talaş, Hindistan cevizinden elde
edilen aktif karbon gibi adsorbentlerin magnetit kaplaması literatürde çalışılmıştır. Aktif karbon yüksek
yüzey alanından dolayı adsorpsiyon proseslerinde en yaygın kullanılan adsorbenttir. Bu çalışmada granül
aktif karbonun (GAK) yüzeyi nano-magnetit demir oksit ile kaplanarak Reaktif Black 5 (RB5) boyar
maddesinin sudan adsorpsiyon yöntemi ile hızlı ve etkili bir şekilde giderilmesi amaçlı kullanılmıştır. Nanomagnetit kaplanan yüzeylerde artan yüzey alanı hacim oranı ile adsorpsiyon süreçlerinde iyileştirme olması
beklenmektedir.
GAK merck firmasından temin edilmiştir ve 971.2 m2/g spesifik yüzey alanına sahiptir. Nano- magnetit ile
GAK yüzeyinin kaplanması alkali şartlarda kimyasal çöktürme yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada RB5
boyar maddesi kullanılmış ve sudaki kalıntı konsantrasyonları 597 nm dalga boyunda spektrofotometrede
hazırlanmış olan kalibrasyon eğrisi üzerinden tespit edilmiştir.
Sabit yataklı kolon çalışması küçük ölçekli hızlı kolon testi (KÖHKT) yöntemi gerçekleştirilmiştir. KÖHKT
yöntemi ile zamandan ve maliyetten önemli ölçüde tasarruf sağlanabilmektedir. Ayrıca bir takım
matematiksel eşitlikler ile KÖHKT ile elde edilen veri kullanılarak gerçek ölçekli kolonlardaki performans ve
işletme koşulları hakkında parametreler başarılı bir şekilde tahmin edilebilmektir.
KÖHKT ‘de üç farklı boyar madde konsantrasyonunun ( 25, 50 ve 100 mg/L), üç farklı kolon yüksekliğinin ( 5,
10 ve 15 cm) adsorpsiyon sürecine olan etkisi 20 ml/dk sabit debi kullanılarak araştırılmıştır.. Kırılma
eğrilerini tespit edebilmek için kolondan çıkış boya konsantrasyonunun kolona giriş başlangıç boya
konsantrasyonunun %10 ‘una ulaştığı nokta kırılma noktası olarak belirlenmiştir. Elde edilen veri ve
matematiksel eşitlikler kullanılarak gerçek ölçekli kolonlarda performans tahmini yapılmıştır. Ayrıca
adsorpsiyon sürecini daha iyi tanımlayabilmek adına kolon verisi Thomas, Yoon-Nelson, Clark ve Wang
izoterm modellerine uygulanmıştır.
0,98 ile 0.995 arasında regresyon katsayıları ile Yoon-Nelson modeli adsorpsiyon sürecini en iyi tanımlayan
model olarak bulunmuştur. Thomas modeli ise nano- magnetit kaplı GAK’ın maksimum adsorpsiyon
kapasitesini değişen parametreler altında 120,05 ile 155,9 mg/g arasında tahmin etmiştir. Kırılma eğirsi
grafiklerine göre kolona giriş boya konsantrasyonu artıkça kırılma noktasına ulaşmak için geçen süre
azalmaktır. Kolon yüksekliğinin artması ise kırılma noktasına ulaşmak için geçen süreyi arttırmaktadır.
Nano-magenetit ile kaplanarak yüzeyi modifiye edilmiş olan GAK ‘ın sürekli akışlı sistemlerde azoik bir boya
olan RB5’i sudan başarılı bir şekilde giderdiği tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aktif Karbon, Demir oksit, Adsorpsiyon
POTANSİYEL BİYO-ATIK OLARAK BADEM KABUĞU KULLANARAK ATIKSUDAN BOYA GİDERİMİ
Fatih Deniz
Çevre Mühendisliği Bölümü, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Sinop Üniversitesi, 57000 Sinop
[email protected]
Boyayla kontamine olmuş atıksuların sucul çevreye deşarjı sadece ekosistemi değil aynı zamanda
insanoğlunu da etkilemektedir. Bu yüzden kontamine olmuş alanların iyileştirilmesi ve su kalitesinin
düzeltilmesi, tüm ekosistemin sağlığı açısından oldukça önemli bir meseledir. Adsorpsiyon, oldukça etkili bir
arıtım tekniğidir ve yüksek etkinliği ve çevre dostu olması bakımından su arıtımı için diğer tekniklerden
üstün olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada, badem kabuğu sentetik atıksudan boya adsorpsiyonu için
potansiyel biyo-adsorbent olarak kullanılmıştır. pH, temas süresi, adsorbent ve boya konsantrasyonunun
adsorpsiyon prosesine etkileri incelenmiştir. Denge verileri, Langmuir izoterm modeliyle en iyi şekilde ifade
edilmiştir. Badem kabuğunun kullanılan model boya için adsorpsiyon kapasitesi, 41,34 mg g-1 olarak
bulunmuştur. Yalancı ikinci mertebe kinetik modeli, deneysel verilere iyi bir şekilde uymuştur. Sonuçlar, bu
biyo-atığın atıksudan boya giderimi için ucuz bir adsorbent olarak değerlendirilebileceğine işaret etmiştir.
Anahtar kelimeler: Su kirliliği, Boya, Adsorpsiyon, Biyo-atık.
DYE REMOVAL FROM WASTEWATER USING ALMOND SHELL AS POTENTIAL BIO-WASTE
Fatih Deniz
Environmental Engineering Department, Faculty of Engineering and Architecture, Sinop University, 57000
Sinop, Turkey
[email protected]
The discharges of dye contaminated wastewater into the aquatic environment impact not only the
ecosystem, but also human being. So, the treatment of contaminated fields and improvement of water
quality are a very important topic for the welfare of all ecosystem. Adsorption is a very effective
purification technique and it is noted to be superior to other techniques for the water treatment with
regard to high efficiency and eco-friendly. In this study, almond shell was used as potential bio-adsorbent
for dye adsorption from synthetic wastewater. The effects of pH, contact time, adsorbent and dye
concentration on the adsorption process were studied. The equilibrium data were best described by
Langmuir isotherm model. The adsorption capacity of the almond shell for the model dye used was found
as 41.34 mg g-1. The pseudo-second-order kinetic model fitted to the experimental data well. The results
indicated that this bio-waste could be evaluated as a cheap adsorbent for dye removal from wastewater.
Keywords: Water pollution, Dye, Adsorption, Bio-waste.
İÇME SUYU ARITMA TEKNOLOJİLERİYLE FARMASÖTİKLERİN GİDERİMİ
Behzat Balci1, Elçin Erkurt2
1
Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana,
Türkiye, [email protected]
2
Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 01330Balcalı/Adana,
Türkiye, [email protected]
Yüzey sularında ve içme sularında farmasötik olarak aktif bileşiklerin bulunuşu, giderek artan bir endişe
oluşturmaktadır. Avrupa’da sucul çevreye ulaşabilen, insan ve veteriner amaçlı kullanılan 4000 farklı
farmasötik olarak aktif bileşik mevcuttur.
Arıtılmış evsel atık suların, içme suyu kaynağı olarak kullanılan yüzeysel sulara deşarj edilmesi, içme
sularında farmasötiklerin bulunuşuna önemli oranda katkı sağlamaktadır. Yeraltı sularına kanalizasyon
borularından farmasötik içeren atık suların sızması içme sularında farmasötik oluşumuna neden olan
muhtemel diğer yollardan biridir. Son yıllarda yapılan bir çalışmada; Almanya, Kanada, İtalya ve Amerika’da
arıtılmış içme sularında 11 farklı farmasötik bileşiğin bulunduğu rapor edilmiştir. Bu bileşikler arasında en
çok tespit edilen; 5,3 ng/L konsantrasyonunda, bir lipid düzenleyici olan klofibrik asittir. Diğer tespit edilen
bileşikler bir anti epileptik (karbamazepin, 258 ng/L) ve bir psikiyatri ilacıdır (diazepam, 10 ng/L). Başka bir
çalışmada, Hollanda’dan toplanan içme suyu numunelerinde karbamazepin ve klofibrik asit, antibiyotik
olarak da sülfametoksazol tespit edilmiştir. Farmasötiklerin yüzey sularında ve içme sularında ng/L
mertebeleri gibi çok düşük konsantrasyonlarda bulunmasına rağmen uzun dönemli potansiyel etkileri
gelişmekte olan bir araştırma alanıdır. Bazı farmasötikler çok düşük konsantrasyonlarda bile sucul canlılar
üzerine potansiyel etkilere sahiptir. Bir cinsiyet hormonu olan 17-α Etinilestradiol 0,1 ng/L gibi çok düşük bir
konsantrasyonda bile erkek gökkuşağı alabalık türlerinde dişi yumurtlama proteini üretimini
indüklemektedir.
Genel olarak içme suyu arıtma tesisleri, su kaynaklarında bulunabilecek farmasötikleri giderebilecek şekilde
dizayn edilmemektedir. Ancak yine de farmasötiklerin içme suyu arıtımında giderimi büyük oranda bu
bileşiklerin fiziksel ve kimyasal yapılarına bağlıdır ve arıtma prosesleri bundan dolayı belli seviyelerde arıtım
sağlayabilir. Örneğin; yavaş kum filtreleri üzerinde biyodegradasyon ve koagülasyon ile giderilen
partiküllere sorpsiyon, içme suyu kaynaklarında farmasötiklerin belli seviyelere kadar azalmasına katkı
sağlar. Granül ve toz aktif karbonun içme suyu arıtma tesislerinde pestisit giderimi, koku ve tat
iyileştirilmesinde kullanımı benimsenmiştir ve bu prosesler farmasötiklerin sorpsiyon yoluyla giderimini
sağlayabilir.
İçme sularındaki farmasötik kalıntılara insanların maruziyetini engellemedeki en etkili yol; bu bileşiklerin
içme suyu arıtma işlemi sırasında etkili bir şekilde giderilmesidir. Bu çalışmada, içme suyu arıtma
teknolojileri ile farmasötiklerin giderim verimleri literatürden derlenmiştir. Sürdürülebilir kaliteli içme suyu
eldesi doğrultusunda, içme sularında farmasötiklerin giderimi hedeflendiği zaman bu çalışmanın literatüre
katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: İçme suyu, Farmasötik, Su arıtımı.
REMOVAL OF PHARMACEUTICALS BY DRINKING WATER TREATMENT TECHNOLOGIES
Behzat Balci1, Elçin Erkurt2
1
Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University,
01330 Balcalı/Adana, Turkey, [email protected]
2
Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University,
01330 Balcalı/Adana, Turkey, [email protected]
The presence of pharmaceutical active compounds in surface and drinking water is a growing concern. In
Europe, around 4000 different pharmaceutical active compounds, used as human and veterinary drugs, can
reach aquatic environment.
Treated effluents from wastewater treatment facilities that have an impact on receiving water bodies
constitute the main source of pharmaceuticals in surface waters, which could be used for drinking-water
supply. Other possible pathways of pharmaceuticals to drinking-water sources include leaching of
pharmaceuticals to groundwater from sources such as leaking sewage systems and pipes.
In a recent study, 11 pharmaceuticals have been reported in drinking waters from Germany, Italy, Canada
and USA. Among the compounds detected in treated water, clofibric acid, used as lipid regulator, was the
most often detected with maximum concentration up to 5.3 ng/L. Other compounds detected were antiepileptic (carbamazepine up to 258 ng/L) and one psychiatric drug (diazepam up to 10 ng/L). In other study,
carbamazepine and clofibric acid were identified in some drinking water samples collected in the
Netherlands, as well as the antibiotic sulphamethoxazole. Although the concentration of pharmaceuticals in
surface and drinking water is very low and detected at ng/L levels, their potential long-term effects are
emerging research area. Some pharmaceuticals have potential effects on some aquatic organisms even at
very low concentrations. 17α-Ethynylestradiol, is a synthetic sex hormone, can induce the production of a
female ovulation protein in male rainbow trout at 0.1 ng/L.
Generally drinking-water treatment facilities have not been designed to remove pharmaceuticals that may
be present in source waters. Nonetheless, removal of pharmaceuticals during drinking-water treatment is
largely dependent on their physical and chemical properties, and treatment processes can therefore
achieve some level of removal. For example, biodegradation on slow sand filters and sorption to particles
removed by coagulation may help reduce the levels of some pharmaceuticals present in drinking-water
sources. Granular activated carbon and powdered activated carbon are adopted in drinking water
treatment to remove pesticides and improve taste and odour, and these processes may remove some
pharmaceuticals by sorption.
The most effective method to prevent the human exposure from residual pharmaceuticals in drinking
water is removing these compounds effectively during drinking water treatment. In this paper; removal
efficiencies of pharmaceuticals by drink water treatment technologies is reviewed from literature. In order
to achieve sustainable quality of drinking water when pharmaceutical removal is targeted during drinking
water treatment it is thought to be this paper can contribute to literature.
Keywords: Drinking water, Pharmaceutical, Water treatment.
SU KAYNAKLARINDA MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİ VE ALINMASI GEREKLİ TEDBİRLER
Meral Yurtsever1, Elif Özlem Kırkan1
1
Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Sakarya
[email protected], [email protected]
Petrol türevlerinden elde eldilen polimerik malzemeler olarak çok çeşitli tipte olan, kolayca ergitilerek ve
şekillendirilerek çok geniş yelpazede ürüne dönüştürülen plastiklerin, yaşamımızda sunduğu büyük
avantajlarının yanısıra birçok dezavantajı da bilinmektedir. Plastiğin keşfinden beri insanoğlu bu
dezavantajları avantajlarına oranla kıyasladığında, avantajlarının daha fazla olduğunu düşünerek plastikleri
sınırsızca ve sorumsuzca kullanmaya devam etmektedir. Fakat günümüzde bu durumun biraz daha vahim
hale geldiği anlaşılmaya başlanmıştır. Dünyada son birkaç yılda mikroplastik kirliliği konusunda büyük bir
uyanış ve dikkat vardır. Muhtelif amaçlarla ve yaygın şekilde kullanılan plastikler daha küçük parçalara
ayrıldığında daha da tehlikeli hale gelmektedir.
Su kaynaklarının kullanımı ve sürdürülebilirliği konularına bakıldığında; suyun miktarı, kalitesi, gerekli su
ihtiyacı, su kaynaklarının korunması, suyun kullanım amacı, ve suyun yönetimi gibi ana başlıklar karşımıza
çıkmaktadır. Uluslararası arenada su ile ilgili bir çok antlaşma, kanun, standart olmasına rağmen temel bir su
koruma kanunu bulunmamaktadır. Ülkemizde sürdürülebilir su ve atıksu yönetimi için çeşitli çalışmalar
yapılmakta ve çeşitli su tasarrufu ve arıtımı modelleri geliştirilmektedir. Su kaynaklarının korunmasının, su
israfının önlenmesinin, kullanılmış suyun tekrar kullanımının, geri kazanımının ve kullanılmış suların pratik
şekilde arıtılabilmesinin yolları aranmaktadır. Suyun kalitesinin yüksek olması ve bu kalitenin korunabilmesi
günümüzde oldukça zorlaşmaktadır. Su kirliliğine sebep olan kirleticilerin gün geçtikçe artması ve daha
kompleks hale gelmesi, bu kirleticilerin tanımlanmasını ve adının konulmasını güçleştirmektedir. Gün
geçtikçe çevreyi ve su kaynaklarını aşırı derecede kirleten ve kalitesini bozan bazı yeni kirleticilerin varlığı
ispatlanmaktadır. İşte mikroplastikler de yeni bir kirlilik olmamasına rağmen varlığı yeni anlaşılmış ve adı
yeni tanımlanmış olan mikrokirleticilerdendir. Mikroplastikler başlıca plastiklerin parçalanması ve üretim
döküntülerinden kaynaklandığı gibi sentetik tekstil liflerinden, kozmetiklerdeki mikroboncuklardan
(microbeads) ve ulaşım sırasında parçalanan araç lastiklerinden de çevreye aşırı şekilde mikroplastik
dağılmaktadır. Mikroplastik kirliliğinin çevresel açıdan çok geniş alanlara yayılması, bu kirliliğin kolayca
anlaşılıp analizinin yapılmasını zorlaştırmaktadır.
Mikroplastiklerin artık kirleticiler kapsamında ele alınması ve bu konuyla ilgili olarak başta plastik
kullanımının azaltılması (özellikle tek kullanımlık naylon poşetler), plastik ürünlerin doğal muadillerinin
tercih edilmesi gerekmektedir. Bunların yanısıra ülkemizdeki su ve yönetimi ile ilgili tüm kuruluşların da bu
konuya gereken dikkati vermesi gerekmektedir. Her bir birey veya firmanın plastik ayak izi kavramını anlayıp
kendi ayak izini hesaplaması ve kendine gore tedbirleri almasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu
çalışmada genel olarak plastiklerin yaşam döngüsü çıkarılmaya çalışılmış ve plastik ayak izi kapsamında
alınabilecek tedbirler için bazı öneriler getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kirlilik; Mikroplastik; Plastik ayak izi; Su kaynakları; Yaşam döngüsü analizi (YDA).
ATIKSU ARITMA TESİSLERİNİN KIRSAL ALAN ÜZERİNE ETKİLERİ
Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb
a
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Balgat/ANKARA
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA
b
[email protected], [email protected]
Bu araştırmanın temel amacı farklı arıtma proseslerine sahip atıksu arıtma tesislerinin farklı
çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerinin olup olmadığının değerlendirilmesidir. Çalışmada,
öncelikle, arıtma prosesleri değerlendirilmiş ve ardından araştırma kapsamında değerlendirilmesi
uygun olacak olan prosesler ve atıksu arıtma tesisleri tespit edilmiştir. Bu tespit doğrultusunda
Ankara ili sınırları içinde yer alan, klasik aktif çamur prosesine sahip Tatlar Atıksu Arıtma Tesisi,
azot ve fosfor giderimi yapan Kazan Atıksu Arıtma Tesisi ve Akdoğan Yapay Sulak Alan Tesisi
çalışma kapsamında değerlendirmek amacıyla seçilmiştir. Ardından seçilen bu atıksu arıtma
tesisleri etrafındaki köylerde saha çalışması yapılmıştır.
Saha çalışmalarının elde edilen veriler Kruskal Wallis-H testi ve ardından yapılan Mann-Whithney-U
testi ile değerlendirilmiştir. Yapılan testler sonucunda; Tatlar Atıksu Arıtma tesisi etrafındaki
köylerdeki işletmeler üzerinde koku, gürültü, trafik ve görsel olumsuz etkiler olmasına karşın
istihdam ve köy ekonomisi üzerinde olumlu etkilerinin olduğu, Kazan atıksu arıtma tesisi
etrafındaki işletmelerin gürültü çevresel etkisinden olumsuz olarak etkilenmesine karşın,
potansiyel iş kaynağı olduğu ve Akdoğan Atıksu Arıtma tesisinin etrafındaki işletmeler üzerinde
olumlu çevresel etkilerinin olmasına rağmen sosyal ve ekonomik etkilerinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
Araştırma sonucunda ayrıca, su kıtlığı olan yerlerde yapılan atıksu arıtma tesislerinin o bölgede su
kaynağı olarak çalıştığı ve her bir atıksu arıtma tesisin bulunduğu arazi koşullarıyla birlikte kendine
özgü etkileri olduğu görülmüştür. Bu nedenle atıksu arıtma tesisi için arıtma prosesi kararı
verilirken deşarj standartlarının yanında bölgenin arazi ve iklim koşulları da dikkate alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Arıtma prosesleri, koku, gürültü, görsel etki, kırsal etki.
THE EFFECTS OF WASTEWATER TREATMENT PLANTS ON RURAL ARES
Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb
a
Ministry of Environmental and Urban Planning, General Directorate of Environmental
Management, Balgat/ANKARA
b
Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Economics,
Dışkapı/ANKARA
[email protected], [email protected]
The main objective of this study was to evaluate whether wastewater treatment plants with
different treatment processes have different environmental, social and economic impact or not.
First of all, the treatment processes were evaluated in this study, and then processes and
wastewater treatment plants that are eligible in the scope of this survey were identified.
Accordingly, in Ankara, Tatlar Wastewater Treatment Plant (active sludge), Kazan Wastewater
Treatment Plant (advanced biological treatment) and Akdoğan Wastewater Treatment Plant
(constructed wetland) have been selected in order to be assessed in the scope of this work. After
that, field work was done in the villages surrounding the selected wastewater treatment plants.
The data obtained from the field work was evaluated by Kruskal-Wallis H-test and Mann-WhitneyU test. Results showed that; Tatlar Wastewater Treatment Plant has negative impacts of smell,
noise, and visual, on the other hand positive impacts of employment and rural economy, Kazan
Wastewater Treatment Plant has negative noise impact, however it, is a source of potential job
opportunity; Akdoğan Wastewater Treatment Plant has positive impact of environmental, but has
no social and economic impact on the agricultural enterprise surrounding it.
Furthermore, the research results also showed that the wastewater treatment plants are seen as a
water source in the areas with water scarcity, and each wastewater treatment plant with site
conditions has the specific environmental, social and economic impact. For this purpose, while
making the decision of wastewater treatment process, climatic conditions and site conditions
should also be taken into account in addition to discharge standards.
Keywords: Wastewater treatment processes, smell, noise, visual impact, rural impact.
BARAJ GÖLLERİNDE İZLEME AĞLARININ OLUŞTURULMASINDA MEKANSAL VERİ ANALİZİ
ARAÇLARININ KULLANILMASI: PORSUK BARAJ GÖLÜ ÖRNEĞİ
Firdes Yenilmez1,3, H. Şebnem Düzgün2, Ayşegül Aksoy3
1
Akdeniz Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 07058 Antalya, Türkiye;
[email protected]
2
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü, 06800 Ankara, Türkiye
3
Orta Doğu Teknik Üniversitesi,Çevre Mühendisliği Bölümü, 06800 Ankara, Türkiye
Su kalite izleme ağlarının oluşturulmasında, örnekleme noktalarının seçimi su kütlesindeki su
kalitesinin doğru belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bununla birlikte, analiz ve arazi
çalışmalarının yüksek maliyet gerektirmesi bu seçimi daha da önemli hale getirmektedir. Bu
çalışmada, seçilmiş su kalitesi parametrelerinin mekansal dağılımının jeoistatistiksel yöntemler
kullanılarak oluşturulması ile baraj ve göllerde temsili örnekleme noktalarının belirlenmesi için yeni
bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu amaçla, kernel yoğunluk tahmini (KDE), iki-boyutlu kriging yöntemi
ile birlikte 2010 yılı Ağustos ayında elde edilen çözünmüş oksijen (ÇO) konsantrasyonu verileri
kullanılarak Porsuk Baraj Gölü temsili örnekleme noktalarını belirlemek için uygulanmıştır. KDE,
örnekleme ağındaki toplam örnekleme sayısını azaltmak için uzaklaştırılacak noktaların
belirlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Oluşturulan farklı örnekleme ağları için ÇO variogramları ve
kriging haritaları oluşturulmuştur. Temsili örnekleme noktalarından oluşan ağ, variogram
modelleri, kriging haritaları, standart hata haritaları ve verifikasyon sonuçları değerlendirilerek
belirlenmiştir. Buna göre, ÇO verileri baz alındığında göldeki mekansal ilişkinin yansıtılabilmesi için
35 örnekleme noktasına ihtiyaç vardır. Daha sonra önerilen metodun etkinliği, uzmanlar tarafından
seçilen örnekleme ağlarına karşı test edilmiştir. Sonuçlar, çözünmüş oksijen parametresi mekansal
korelasyonunu sürdürmesi sebebiyle bu çalışmada önerilen metodun daha iyi olduğunu
göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: İzleme ağı, Kernel Yoğunluk Tahmini, Kriging, Porsuk Baraj Gölü, SGeMS.
DESIGNING A MONITORING AND ASSESSMENT PLATFORM FOR WATERSHED MANAGEMENT
PROJECTS BASED ON SYSTEM APPROACH BY LOGICAL FRAMEWORK APPROACH
(CASE STUDY: KHASBAN BASIN, IRAN)
Ali Hamidian1, Mohsen Mohseni Saravi2
1
Master Student of Watershed Management, University of Tehran, Iran
2
Professor, University of Tehran, Iran
Monitoring and assessment are key aspects of the projects which mainly are ignored by planners
and policy makers. Project management tools help planners and policy makers to define a
specified method to gain long term goals. Logical Framework Approach (LFA) as an effective and
applied tool defines the goals determine the priorities and monitoring tools, specify assessment
indicators and address hypothesizes in a logical and step by step context. In this research,
Monitoring and Assessment Platform for Khasban basin in Alborz province of Iran is carried out by
the application of Logical Framework Approach. The results revealed that the study area is under
severe and complex ecological, social and economic challenges and needs to be managed in a
sustainable and integrated way. Therefore; in this paper, all circumstances of Khasban basin are
addressed and for each purpose, the indicator, monitoring tools and hypothesizes are mentioned.
Since LFA is a project management tool, its complete application will be possible during a long
time period and also this is necessary to reconsider in the tools if required.
Key Words: Khasban, Logical Framework Approach, System Approach, Watershed Management.
SOCIAL NETWORK ANALYSIS, SOCIAL POWER IN WATER CO-MANAGEMENT
(CASE STUDY: IRAN, SHEMIRANAT, JIROOD VILLAGE)
Faribaebrahimi1, Mehdi Ghorbani2, Ali Salagegh3
1
PhD student, Faculty of Natural Resources, University of Tehran, [email protected]
2
Assistant Prof., Faculty of Natural Resources, University of Tehran
Comprehensively Water management considers economic, environmental, technical and social
and also sustainability of water resources for future generations. Grassland management implies
cooperative approach and involves all stakeholders and also introduces issues to managers,
decision and policy makers. Solving these issues needs integrated and system approach. According
to the recognition of actors or key persons in necessary to apply cooperative management of
Water. Therefore, based on stakeholder analysis and social network analysis can be used to
demonstrate the most effective actors for environmental decisions. In this research, social powers
according are specified to social network approach at Water utilizers’ level of Natural (Grassland)
in Jirood village of Latian basin. In this paper, utilizers of water resources were recognized using
field trips and then, trust and collaboration matrix produced using questionnaires. In the next
step, degree centrality index were Examined. Finally, geometric position of each actor was
illustrated in the network. The results of the research based on centrality index have a key role in
recognition of cooperative management of Water in Jirood and also will help managers and
planners of water in the case of recognition of social powers in order to organization and
implementation of sustainable management of Water.
Keywords: Social network analysis, Water Co-management, social power, Centrality index, local
stakeholders Network, Jirood village.
TÜRKİYE’DE SU KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE GÜVENLİĞİ’NİN SWOT ANALİZİ
Bilgehan NAS
Selçuk Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Konya
[email protected]
Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018), Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 2 Temmuz 2013 tarihinde
kabul edilmiştir. Su güvenliği bir toplumun içme, kullanma, sulama suyu temini ile enerji üretimi gibi
amaçlar doğrultusunda ihtiyacı olan suya erişimini sürdürebilme ve suyun olası zararlarından korunma
yetkinliğidir.
Su kaynaklarının etkin kullanımı; çevresel, sosyal ve ekonomik kriterler (hedefler, göstergeler) çerçevesinde,
suyun israf edilmeyecek şekilde, kalitesi korunarak ve kalitede kalıcı olumsuz etkilere neden olmayacak
biçimde ve tüm su kullanıcılarına (paydaşlara) hakça tahsis edilecek şekilde kullanımı anlamına gelmektedir.
Türkiye’de son yıllarda su mevzuatının yeniden düzenlenmesine yönelik birçok çalışma yapılmaktadır. Bu
çalışmalar her ne kadar çoğunlukla ülke ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini birbirini tamamlar biçimde ele alsa
da, ortaya çıkan mevzuata bütüncül biçimde bakıldığında örtüşmeyen hatta çelişen düzenlemelerin olduğu
görülmektedir.
Mevzuat değişikliklerinin genellikle her kurumun kendi kurumsal görev ve yetkileri ışığında
değerlendirilmesi ve ülkemizin su konusundaki çıkarlarını gözeterek politika ve hedeflerini ortaya koyan
temel bir belgenin olmaması sonucunda bugün geldiğimiz noktada su mevzuatımızın çok parçalı ve ülke
ihtiyaçlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele almayan nitelikte olduğu görülmektedir.
Bütün bu tespitler ışığında son dönemdeki en önemli gelişme kapsamlı bir “Su Kanunu” hazırlığıdır. Su
Kanunu uzun yıllardır dile getirilen ve beklenen bir mevzuattır. Ülkemizde toplumun yeterli miktarda ve
uygun kalitede suya erişim hakkını esas alarak, su kaynaklarının ve sucul hayatın sürdürülebilir şekilde
korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, su ile ilgili bilgilerin toplanması, izlenmesi, havza
bazında etüt ve planlamalarının yapılması, kullanım önceliklerinin belirlenerek tahsislerinin tek merciden
yapılması, su yönetiminde etkinlik ve katılımın geliştirilmesine yönelik, usul ve esasların düzenlenmesi
maksadıyla “Su Kanunu Tasarısı” hazırlık çalışması Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.
Ülkemizde öncelikle su kaynaklarının koruma kullanma dengesi esas alınarak katılımcı bir yaklaşımla
kimyasal, ekolojik, miktar, sosyal, ekonomik mekânsal, çevre düzeni planı, iklim değişikliği, su verimliliği gibi
bütün mekanizmalarını bütünleştiren üst çevresel hedeflerinin belirlenerek; mevcut durumunun tespiti ile,
sucul hayatın sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, su ile ilgili bilgilerin
tek elde toplanması, izlenmesi, havza bazında bütüncül planlamalarının yapılması hususları su
kaynaklarımızın korunması açısından önem arz etmektedir.
Bildiri kapsamında; yazar tarafından raportörlüğü yapılan Onuncu Kalkınma Planı, Su Kaynakları Yönetimi ve
Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu çerçevesinde değerlendirmeler yapılacaktır. Türkiye’de su
mevzuatı ve su yönetimi ile ilgili kurumların görev, yetki ve sorumlulukları ile ülkemizin su kaynakları
yönetiminde GZFT analizi (Güçlü Yanlar, Zayıf Yanlar, Fırsatlar ve Tehditler) detaylı olarak sunulacaktır.
Su kaynakları yönetimi ve güvenliği’nde 2023 yılı vizyonu, plan dönemi (2014-2018) perspektifi ve 2018 yılı
hedefleri değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Su Yönetimi, Su Kaynakları, Su Güvenliği, Kalkınma Planı.
İÇMESUYU DAĞITIM ŞEBEKELERİNDE ENERJİ KAZANIMI VE SU KAYIPLARININ AZALTILMASI İÇİN
TÜRBİN POMPA KULLANIMININ İNCELENMESİ
İ. Ethem KARADİREK*, Özge ÖZEN*, Selami KARA*, Oğuzhan GÜLAYDIN*, Enes BEŞTAŞ**, Mustafa
BOYACILAR**, Ayşe MUHAMMETOĞLU*, Habib MUHAMMETOĞLU*
* Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya, Türkiye.
** ALDAŞ Altyapı Yönetim Danışmanlık Mühendislik Hizmetleri Elektrik Enerjisi Yapı Elemanları
Üretimi İnşaat Taahhüt San. ve Tic. A.Ş., Antalya, Türkiye
İçmesuyu dağıtım şebekelerinde, insani tüketim amacına uygun kalitede, yeterli miktarda ve uygun
basınç seviyelerinde içmesuyu dağıtımının gerçekleştirilmesi belediyelerin ve su kuruluşlarının
öncelikli görevleri arasındadır. Ancak günümüzde içmesuyu temini sistemlerinin sağlık ve hijyen
koşullarına uygun şekilde ve kesintisiz olarak işletiminin yanı sıra sürdürülebilir özellikte olması da
büyük önem kazanmaktadır. Su temini sistemlerinin sürdürülebilir yönetimi kapsamında sistemin
enerji verimliliğinin geliştirilmesi, şebekedeki enerji ve su kayıpları ile birlikte karbon dioksit
emisyonlarının azaltılması konuları gündeme gelmektedir. Su temin sistemlerinde, suyun
kaynaktan alınması, arıtımı, iletimi ve dağıtımı aşamalarında ciddi miktarlarda enerji tüketilmekte
ve karbon dioksit emisyonları oluşmaktadır. Özellikle içmesuyu dağıtım şebekelerinde yaygın
olarak gözlenen yüksek işletim basınçları, yüksek miktarda enerji ve su kayıplarının oluşmasına,
daha fazla sıklıkta ve sayıda şebeke arızalarına ve bu arızalara müdahale edilme sürecinde şebeke
suyunun kirlenmesine sebep olabilmektedir.
Ülkemizde içmesuyu dağıtım şebekelerinin işletimi için izin verilen su basıncı 20 – 60 m arasındadır.
Belediyeler ve su kuruluşları içmesuyu dağıtım şebekelerindeki işletim performansını artırmak
(enerji ve su kayıplarını azaltmak, şebeke arızalarını azaltmak, şebekedeki su kalitesini korumak
vb.) üzere şebekedeki su basıncını optimum düzeyde tutmaya çalışmaktadır. Su dağıtım
şebekelerinde belirli bölgelerde oluşan yüksek basınç seviyelerinin kontrol altına alınması ve
optimum işletme basıncına indirilmesi için genellikle basınç düşürme/regülasyon vanaları (PRV)
kullanılmaktadır. Belirtilen bu süreçte fazla basınçtan enerji kazanımı mümkündür. Fazla basıncın
düşürülmesi ile şebekede gerçekleşen fiziki su kayıpları da azaltılmaktadır. Ülkemizde içmesuyu
şebekelerindeki ortalama toplam su kayıpları sistem giriş hacminin %50 oranındadır ve belediyeler
ile su kuruluşları yasal zorunluluk olarak su kayıplarını azaltmak durumundadır.
Cazibeli içmesuyu iletim hatlarında oluşan fazla basıncın türbin sistemlerinden geçirilmesi yoluyla
elektrik üretimi için gelişmiş ülkelerde çeşitli uygulamalar mevcuttur. Ancak içmesuyu dağıtım
şebekelerindeki fazla basıncın düşürülmesi esnasında enerji kazanımı oldukça yeni bir yaklaşımdır.
İçmesuyu dağıtım şebekelerinde fazla basınçtan enerji kazanımı potansiyelinin incelenmesi amacı
ile TÜBİTAK destekli bir araştırma projesi başlatılmıştır. Bu çalışma Antalya kentinde seçilen pilot
bir çalışma bölgesinde Türkiye’de ilk kez şebeke üzerinde bir uygulama ile incelenecektir.
Uygulama kapsamında Antalya ANFAŞ Expo Center bölgesi içinden geçen içmesuyu dağıtım borusu
üzerine bir türbin pompa sisteminin eklenmesi için çalışmalar yürütülmektedir. Türbin pompa
sisteminin ekleneceği bölgenin çok yakınında Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) SCADA sistemine
bağlı olan bir debimetre ve basınçmetre mevcuttur. Böylelikle uygulama alanı için sürekli on-line
izleme ile debi ve basınç verileri elde edilebilmektedir. Belirtilen SCADA istasyonundan geçen 1
yıllık süre için kısa zaman aralıkları ile debi ve basınç ölçüm değerleri temin edilmiştir. Bu çalışma
kapsamında, elde edilen debi ve basınç değerleri kullanılarak ve türbin pompa sisteminin işletime
alınması ile elde edilebilecek potansiyel elektrik gücü hesaplanacaktır. Elektrik gücü hesapları için
türbin sisteminde su basıncının 3 farklı basınç azaltım senaryosu (0,5 bar, 1 bar ve 1,5 bar) dikkate
alınacaktır. Türbin pompa kullanımı ile sistem içerisindeki su basıncının azaltılmasına bağlı olarak
şebekedeki fiziksel su kayıpları azaltılacaktır. Pilot uygulama sahası için incelenen her basınç
azaltım senaryosunda fiziksel su kayıplarındaki azalma hesaplanacaktır. Ek olarak, içmesuyu
dağıtım şebekesindeki fazla basıncın türbin pompa kullanılarak düşürülmesi ile elde edilebilecek
ekonomik kazanımlar (elektrik enerjisi üretimi ve fiziksel su kayıplarının azaltılması) irdelenecek ve
sağlanabilecek gelirler hesaplanacaktır. Sonuç olarak, ülkemizde ilk kez uygulanacak olan bir pilot
uygulamanın sürdürülebilir şebeke yönetimi açısından ön değerlendirilmesi yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: Enerji kazanımı, içme suyu temini, su kayıpları, sürdürülebilir su dağıtım
şebekesi, türbin pompa.
INVESTIGATION OF ENERGY RECOVERY AND WATER LOSS REDUCTION USING PUMP AS TURBINE
IN WATER DISTRIBUTION NETWORKS
İ. Ethem KARADİREK*, Özge ÖZEN*, Selami KARA*, Oğuzhan GÜLAYDIN*, Enes BEŞTAŞ**, Mustafa
BOYACILAR**, Ayşe MUHAMMETOĞLU*, Habib MUHAMMETOĞLU*
* Akdeniz University, Faculty of Engineering, Dept. of Environmental Engineering, Antalya, Turkey
** ALDAS Infrastructure Management, Consultancy, Engineering Services, Electrical Energy &
Construction Elements Production, Construction & Contracting Co., Antalya, Turkey
In drinking water distribution systems; providing sufficient water quality for human consumption,
maintaining adequate water quantity and water pressure are the priority duties of municipalities
and water authorities. However; nowadays, sustainability of water supply systems becomes crucial
besides continuous management of water distribution systems complying with health and hygiene
issues. Improvement of system energy efficiency, reduction of water and energy losses from
distribution networks, and reduction of carbon dioxide emissions come up within the scope of
sustainable management of water distribution systems. Significant amount of energy consumption
and carbon dioxide emissions occur during abstraction, treatment, supply and distribution of
water to the consumers. Especially higher water pressures in water distribution networks result in
large amount of energy consumption, water losses and more frequent network failure which
might result in contamination of water during repair of these failures.
In Turkey, allowable water pressure in water distribution networks is between 20 m. and 60 m.
Municipalities and water authorities try to keep water pressure in water distribution networks at
an optimum level in order to improve management performance of water distribution systems (to
reduce energy consumption, water losses, network failures and maintain water quality etc.).
Pressure reducing/regulating valves (PRVs) are generally used to control excess water pressure in
some parts of water distribution systems and to reduce water pressure to an optimum water
pressure level. Energy recovery from excess water pressure in this process is possible. Physical
water losses in water distribution networks can also be reduced by reduction of excess water
pressure in water distribution networks. In Turkey, average total water losses is around 50% of
system input volume (SIV), and municipalities and water authorities are legally obliged to reduce
water losses.
In developed countries, there are some applications for energy production from excess water
pressure in gravity type water supply systems using turbine systems. However, energy recovery
from water distribution networks by reducing excess water pressure is quite novel. A research
project funded by TUBITAK has been initiated to investigate energy recovery potential from excess
water pressure in water distribution networks. A pilot study area in Antalya City will be the first
on-site application of energy recovery from excess water pressure in water distribution networks
in Turkey. Studies are in progress to construct and install a Pump as Turbine (PAT) on a pipeline
located around Antalya ANFAS Expo Center. There are flow and water pressure meters connected
to the Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) SCADA system where PAT is going to
be installed. Thus, flow and water pressure data sets can be monitored by on-line continuous
measurements. Flow and water pressure data sets from the SCADA monitoring station have been
obtained for one year with a short time interval. Within this study, potential energy recovery is
going to be calculated using obtained flow rates and water pressures. Three different water
pressure reduction scenarios for PAT system (0.5, 1 and 1.5 bars) will be considered for calculation
of energy recovery. Physical water losses in the water distribution network of the pilot study area
will be reduced as the result of water pressure reduction using PAT. Reduction of physical water
losses will be calculated for each pressure reduction scenario conducted in the pilot study area.
Additionally, economic profits (electric power generation and physical water losses reduction)
from pressure reduction using PAT will be investigated and revenues will be calculated. As a result,
a pre-assessment of a pilot application, the first in our country, will be realized in terms of
sustainable management of water distribution system.
Keywords: Drinking water supply, energy recovery, pumps as turbine, sustainable water
distribution network, water losses.
POWER FROM THE TWO WATERS – WAYS OF ENERGY HARVESTING FROM THE MIXING OF
SALINE AND FRESHWATER
Deniz UNSALAN
Dokuz Eylul University Institute of Marine Sciences and Technology
Haydar Aliyev Blv. 100 Inciralti, Izmir, Turkey
Kunsel IZET-UNSALAN
Faculty of Industrial, Mechanical and Maritime Engineering
Bld. Mamaia, 124 Constanta, Romania
Mixing of salt water and freshwater is an entropy producing process. It has been noted that it can
be used as a way of energy production. Research has been undertaken paralleling the energy cost
increase and global warming considerations only a short while ago. Experimental facilities have
been established to show the feasibility of this mode of energy production only recently, despite
the fact that it is a perfectly environmentally neutral process with a vast potential worldwide.
Existing four methods shall be discussed in this presentation, together with the technological
challanges they pose:
1.
Pressure retarded osmosis (PRO) process
2.
Reverse electrodialysis (RED) process
3.
Processes dependent on the density differences (hydrocractic processes)
4.
Processes dependent on the vapour pressure dependence on the water salinity
Furthermore, the feasibility of such processes as related to the urban reject water shall be
included in the presentation.
ENERJİ VERİMLİLİĞİ: AYAK İZLERİ VE YEŞİL YILDIZ UYGULAMALARI
İZÇED & İZÇEV Genel Koordinatörü – Dr. Osman TATAR
[email protected]
Enerji verimliliği, tüketilen enerji miktarının, üretimdeki miktar ve kaliteyi düşürmeden, ekonomik
kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden en aza indirilmesidir.
Türkiye’de, enerji verimliliği rehberiyle ilgili yasa 5627 sayı ve 2007 tarihli Enerji Verimliliği
Kanunu’dur. Anılan kanunun maksadı enerji kaynaklarının daha verimli bir şekilde kullanımının
sağlanması, enerjinin gereksiz harcanmasının önlenmesi, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerinde
neden olduğu yükün azaltılması ve çevrenin korunmasıdır.
Su ve Atıksu Hizmetlerinde Enerji Yönetimi - Atıksu Arıtmayla İlgili Genel Durum;
Türkiye, su ve atıksu sektörü ile ilgili olarak AB Kentsel Atıksu Arıtımı Diektifi de dahil olmak üzere
başlıca AB direktifleriyle mevzuat uyumunu gerçekleştirmiştir.
Atıksu arıtma tesisleri ve Yerel Su İdareleri nezdinde yetkili makamlar olan belediyeler ve alt
teşkilatlar. Bu kurumların enerji verimliliği ve iklim değişikliğiyle ilgili kendi programları olmakla
birlikte, kendilerine ait bu programlarda yer alan hedefleri gerçekleştirmek açısından Yerel Su
İdarelerinin çalışmalarına da destek vermektedirler. Belediyeler, ruhsat ve denetim süreçlerinde
Uzun Vadeli Sözleşme hükümlerini göz önünde bulundurmaktadırlar.
Enerji verimliliği, enerji tüketiminin üretilen miktarı ve ekonomik dengeleri sarsmadan
düşürülmesiyle sağlanır. Bunu mümkün kılmanın yolları enerji tüketimi sırasında oluşan kayıpları
önlemek, atıkları geri kazanım yollarıyla yeniden kullanılır hale getirmek ve teknolojik yeniliklerle
verimi arttırarak tüketimi düşürmekten geçer. Binalardaki aydınlatma ve ısıtma sistemlerinin
verimliliği için ilgili projeleri uygulamaktan geçer.
Örneğin; Yeşil Yıldız projelerinin uygulanması ile, binaların yalıtımlı malzemelerle kaplanması
sağlanarak daha az enerji tüketimi sağlamaktadır. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanılması teşvik edilmektedir. Ülkemizde üretilen ürünlerin kullanımı arttırılarak, ulaşım
esnasında oluşan sera gazlarının salınımının azaltılması ve karbon ayak izinin düşürülmesi
planlanmaktadır.
Yeşil Yıldız ve Karbon Ayak İzi
Yeşil Yıldız; Turizm İşletme Belgeli Konaklama Tesislerinin Çevre Dostu olduğunu belgeleyen
etikettir.
Yeşil Yıldız Belgesi’nin Amacı; Sürdürülebilir turizm kapsamında, çevrenin korunması, çevre
bilincinin geliştirilmesi, turistik tesislerin çevreye olan olumlu katkılarının teşvik edilmesi ve
özendirilmesidir.
Konaklama Tesisleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın 22.09.2008 tarih ve 27005 Sayılı Resmi
Gazetede yayınladığı “Turizm İşletmesi Belgeli Konaklama Tesislerine Çevreye Duyarlı Konaklama
Tesisi Belgesi Verilmesine Dair Tebliğ” kapsamında değerlendirilip, gerekli kriterler sağlandığı
takdirde Yeşil Yıldız almaya hak kazanmaktadırlar.
Yeşil Yıldız Neleri Kapsamaktadır?
Su tasarrufunu, Enerji verimliliğinin arttırılmasını,
Çevreye zararlı maddelerin tüketiminin ve atık miktarının azaltılmasını,
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini,
Konaklama işletmelerinin yatırım aşamasından itibaren çevreye duyarlı olarak planlanmalarını,
Turistik tesisin çevreye uyumunu, çevreyi güzelleştirici düzenleme ve etkinlikleri, ekolojik mimariyi,
Çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirmeyi, eğitim sağlanmasını, ilgili kurum ve kuruluşlarla
işbirliği yapılmasını sağlar.
Yeşil Yıldız oteller; çevreyle ilgili her türlü konuda sorumlu davranan, doğal kaynakları koruyarak
verimliliği arttıran, tüketimi azaltarak atık oluşumunu en aza indirgeyen, eğitim ve revizyon
çalışmalarıyla harcanan su ve enerji miktarını düşüren, çevreci tesislerdir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 01.10.2010 tarihinde 27716 sayılı yayımlanan “Çevre
Kanununun 29 Uncu Maddesi Uyarınca Atıksu Arıtma Tesislerinin Teşvik Tedbirlerinden
Faydalanmasında Uyulacak Usul Ve Esaslara Dair Yönetmelik” gereğince, çevre izni bulunan atıksu
arıtma tesisleri, elektrik giderlerinin yarısını geri alabilmektedirler.
Yeşil Yıldız, binaların yalıtımlı malzemelerle kaplanması sağlanarak daha az enerji tüketimi
sağlamaktadır. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması teşvik edilmektedir. Ülkemizde
üretilen ürünlerin kullanımı arttırılarak, ulaşım esnasında oluşan sera gazlarının salınımının
azaltılması ve karbon ayak izinin düşürülmesi planlanmaktadır.
Karbon Ayak İzi; birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan
faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür.
Karbon Ayak İzi, kişinin küresel ısınmadaki kişisel payının bir ölçüsüdür. Başka bir deyişle Çevresel
Günahımızdır.
Karbon Ayak İzi Neden Hesaplanır?
Yasal zorunluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk
Pazarlama ve kurum imajı, Müşteri veya yatırımcı talepleri
Sera gazı emisyonu azaltımı (zorunlu-gönüllü)
Emisyon ticareti mekanizmalarına katılım
Karbon ayak izimizi tam olarak saptamak mümkün değilse de, bu konuda edineceğimiz genel fikir,
kişisel olarak iklim üzerindeki olumsuz etkimizi azaltmamıza yardımcı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Enerji verimliliği, Su ve Atıksu Hizmetlerinde Enerji Yönetimi, Yeşil Yıldız, Karbon
Ayak İzi.
ENERGY EFFICIENCY: FOOTPRINTS AND GREEN STAR APPLICATIONS
İZÇED & İZÇEV General Coordinator – Dr. Osman TATAR
[email protected]
Energy efficiency, the amount of energy consumed, without decreasing the quantity and quality of
production is the economic development and social welfare minimizes blocking.
In Turkey, the number of laws related to energy efficiency guidelines 5627 and the 2007 Energy
Efficiency Law is. Ensuring more efficient use of energy resources the purpose of the
aforementioned law, preventing unnecessary energy expenditure, reducing the burden of energy
costs on the economy and the environmental protection cause.
Energy Management for Water and Wastewater Services - Wastewater Treatment with relevant
General State;
Turkey, the water and wastewater sector regarding EU Urban Wastewater Treatment realized the
harmonization with EU directives, including the main Diektif.
Local Water Authority and municipal wastewater treatment plants and sub-organizations in the
eyes of the authorities. Although their programs related to energy efficiency and climate change
with these institutions in terms of their own to realize the goals of these programs are to support
the work of the local Water Authority. Municipalities, in licensing and inspection process will take
into consideration the provisions of long-term contracts.
Energy efficiency, the amount of energy produced and provided economic stability by reducing the
shaking. This makes it possible for ways of preventing losses that occur during the energy
consumption, waste recycling passes from reclaiming their way and reduce consumption by
increasing efficiency through technological innovation. Lighting and heating system in the building
through implementing projects related to productivity.
For example; the implementation of Green Star projects, ensuring buildings are covered with
insulating material provides less energy consumption. It also encouraged the use of renewable
energy sources. Increasing the use of the products produced in our country, the reduction of
greenhouse gas emissions that occur during transport and it is planned to reduce the carbon
footprint.
Green Star and Carbon Footprint
Green Star; Tourism Operations Certificate is a label certifying that Eco Lodge of the property.
Purpose of the Certificate of Green Star; The context of sustainable tourism, environmental
protection, development of environmental awareness, the promotion of a positive contribution to
the environment and to encourage tourist facilities.
Accommodations, Culture and Tourism Ministry's 22.09.2008 date and 27005 numbered Official
Gazette published in "Tourism Management Certificate accommodations to Environmentally
Responsible accommodations Document Communiqué on Granting" evaluating the scope, if
provided the necessary criteria are entitled to receive Green Star.
Green Star of What is Covered?
Water savings, increasing energy efficiency,
Consumption of environmentally harmful substances and reducing the amount of waste,
To promote the use of renewable energy sources,
Since the investment stage of the lodging business plan as sensitive to their environment,
The adaptation to the environment of the tourist facilities, environmental regulations and
beautifying activities, ecological architecture,
Raise awareness about environmental awareness, education provision, allows for cooperation
with relevant organizations and institutions.
Green Star hotels; Responsible for all matters related to environment act, to increase productivity
while preserving natural resources, reducing the generation of waste by reducing consumption to
a minimum, education and water and reducing the amount of energy spent on revisions, are
environmentally friendly facility.
Environment and Urban Planning by 01.10.2010 at 27 716 No. released "Environmental Law Article
29 in accordance with the Waste Water Treatment will be followed in Utilization of Incentive
Measures Facility Procedures and the Regulation on Principles" in accordance with wastewater
treatment plants with environmental permits, electricity costs can undo the half.
Green Star, ensuring buildings are covered with insulating material provides less energy
consumption. It also encouraged the use of renewable energy sources. Increasing the use of the
products produced in our country, the reduction of greenhouse gas emissions that occur during
transport and it is planned to reduce the carbon footprint.
Carbon footprint; measured in units of carbon dioxide in terms of the amount of greenhouse gases
produced by human activities on the environment is a measure of the damage.
Carbon Footprint is a measure of a person's personal interest in global warming. In other words,
our environmental sin.
Why Carbon Footprint Calculated?
Legal obligations
Corporate social responsibility
Marketing and corporate image, Customer or investor demand
Greenhouse gas emissions reduction (obligatory and voluntary)
Participation in emissions trading mechanism
Also not possible to pinpoint our carbon footprint, the general consensus is that we learn about it,
personally, it will help us to reduce our impact on the climate.
Keywords: Energy efficiency, Energy Management in Water and Wastewater Services, Green Star,
Carbon Footprint.
ABONE SU KULLANIMLARININ HİDROLİK MODELLEME HASSASİYETİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Selami KARA, İ. Ethem KARADİREK, Oğuzhan GÜLAYDIN, Özge ÖZEN,
Ayşe MUHAMMETOĞLU, Habib MUHAMMETOĞLU
Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya
[email protected], [email protected], [email protected],
[email protected], [email protected], [email protected]
Hidrolik modelleme su dağıtım şebekelerinde işletim verimliliğinin arttırılması ve iyi yönetim
senaryolarının geliştirilmesi için etkili bir araçtır. İyi kalibre edilmiş ve doğrulanmış hidrolik
modellerle, her bir bağlantı noktasındaki debi ve basıncın zamansal ve mekansal değişimi tahmin
edilebilmektedir.
Bu çalışmada, EPANET hidrolik ve su kalitesi modeli kullanılarak bağlantı noktalarındaki su basıncı
ve su kullanımlarının tahmin edilmesi amaçlanmaktadır. Hidrolik modelleme çalışması için gerekli
veri setleri Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT)’ın Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) birimi ve Veri Tabanlı
İzleme ve Kontrol Sistemi (SCADA) veri tabanlarından elde edilmiştir. Pilot çalışma bölgesi olarak
yaklaşık 1200 abonesi bulunan Kaleiçi alt bölgesi (DMA) seçilmiştir. Kaleiçi DMA girişinde debi ve
basınç, ASAT-SCADA sistemiyle sürekli on-line ölçümlerle takip edilmektedir. SCADA basınç
ölçümlerine ek olarak, Kaleiçi alt bölgesi üzerinde farklı zemin seviyesine göre seçilmiş 5 farklı
noktada anlık basınç ölçümleri gerçekleştirilmektedir. Hidrolik modelleme için ihtiyaç duyulan
Hazen Willams boru pürüzlülük katsayısı, hidrolik model tahminleri ile araziden elde edilen basınç
ölçüm sonuçlarının zamansal ve mekansal olarak karşılaştırılmasıyla tahmin edilmiştir. Debi
değişimlerinin simülasyonu için birkaç yangın musluğu açılarak debi artışı sağlanacaktır.
Kaleiçi pilot çalışma bölgesinde otel-moteller, restorantlar, café-barlar, dükkanlar, bürolar, parklar
ve camiler ile farklı türlerdeki evler (tek katlı, iki ya da çok katlı bahçeli villalar, apartman daireleri
vb.) gibi çok farklı türde aboneler mevcuttur ve su kullanımı saatlik, günlük, haftalık ve mevsimsel
olarak büyük değişiklik göstermektedir. Pilot çalışma bölgesindeki su ihtiyacı, hem park-bahçe
sulama ve havuz doldurma gibi rekreasyonel su kullanımı, hem de turistik faaliyetler sonucundaki
nüfus artışı ve artan kişisel su ihtiyacından dolayı yaz aylarında aşırı derecede artmaktadır. Ayrıca,
café ve bar gibi su aboneleri gece boyunca aktif su kullanımına devam ettiği için klasik metotlar
kullanılarak fiziki su kayıplarının belirlenmesi mümkün değildir. Pilot çalışma bölgesinde, gece 2:005:00 saatleri arasında minimum gece debisi gerçekleşmemektedir.
Su dağıtım şebekelerinin dinamik doğasının arkasındaki temel neden abonelerin değişken su
kullanımlarıdır (nodal su ihtiyacı da denilebilir). Abonelerin su kullanımları, su kuruluşları
tarafından faturalama maksadıyla aylık, üç aylık, altı aylık ya da yıllık olarak ölçülür. Ancak, bu uzun
zaman aralıklı sayaç okuma verileri pilot çalışma bölgesi gibi abone dağılımı çok heterojen olan alt
bölgelerde ve/veya şebekelerde hidrolik modelleme için yetersiz nodal su ihtiyacı bilgisi verir. Bu
sebepten dolayı, bağlantı noktalarındaki su kullanımları, dağıtım yapılan boru uzunluğu/toplam
boru uzunluğu oranına göre, dağıtım yapılan tüm bağlantılar için eşit, arazi kullanım alanına göre
orantısal ve eğer biliniyorsa nüfusa göre gibi farklı yaklaşımlar ile tahmin edilmek zorunda
kalınmaktadır. Belirtilen projeksiyon yöntemleri, birtakım modelleme hatalarına neden olmakta ve
model tahminlerinin hassasiyetini düşürmektedir. Abone dağılımı homojen olmayan altbölge
ve/veya şebekelerde (pilot çalışma bölgesi gibi), model tahminlerinde hatanın yüksek olması
beklenir. Bu çalışmada, nodal su kullanımı ilk olarak SCADA istasyonundaki debi ölçümleri
kullanılarak boru uzunluğuna göre, tüm bağlantılar için eşit ve arazi kullanımına göre tahmin
edilmiştir. Elde edilen su kullanımları, daha sonra Kaleiçi altbölgesinden seçilmiş bazı büyük su
kullanıcılarının gerçek günlük sayaç okuma verileriyle karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak abone su
kullanımlarının hidrolik modelleme hassasiyeti ve şebeke hidrolik durumu üzerindeki etkileri
tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: EPANET, Su dağıtım şebekesi, Hidrolik modelleme, Pürüzlülük katsayısı, Abone
su kullanımı.
EFFECT OF NODAL WATER DEMAND ON HYDRAULIC MODELLING ACCURACY
Selami KARA, İ. Ethem KARADİREK, Oğuzhan GÜLAYDIN, Özge ÖZEN,
Ayşe MUHAMMETOĞLU, Habib MUHAMMETOĞLU
Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering, Akdeniz University, Antalya,
Turkey
[email protected], [email protected], [email protected],
[email protected], [email protected], [email protected]
Hydraulic modeling is an efficient tool for improving operational efficiency and development of
various better management scenarios in water distribution networks (WDNs). Temporal and
spatial changes of flow rates and water pressures can be predicted at each node by well calibrated
and verified hydraulic models.
The aim of this study is to estimate nodal water pressure and nodal water usage using EPANET
hydraulic and water quality model. The required data sets for hydraulic modeling were obtained
from Antalya Water and Wastewater Administration (ASAT) - GIS (Geographical Information
Systems) database and ASAT- SCADA (Supervisory Control and Data Acquisition) system. Kaleici
(Old Town) district metered area (DMA) which has about 1200 water subscribers was chosen as
the pilot study area. Water pressure and flow rates at the entrance of Kaleici DMA are
continuously monitored by online measurements connected to the ASAT SCADA system. In
addition to SCADA system, water pressure measurements were performed instantaneously at
preselected 5 different locations considering different elevation levels at Kaleici DMA as well. The
Hazen - Williams pipe roughness coefficient, which needs to be identified for hydraulic modeling,
was predicted by spatial and temporal comparisons of hydraulic model predictions of water
pressure with site measurements from Kaleici DMA at different pressure levels.
There are many different types of water subscribers, such as hotels-motels, restaurants, cafes,
bars, shops, offices, parks, mosques and houses in different types (such as bungalow, dublex or
multiplex villas with garden, apartment flats etc.) in Kaleici pilot study area and water usage
exhibits significant hourly, daily, weekly and seasonal variations. In the pilot study area, water
demand shows a tremendous increase in the summer months due to increase in recreational
water usage such as irrigation in parks and green areas, filling the pools, etc., increase in
population as a result of intensive tourism activities and increase in personal water consumption.
Some of the water subscribers, such as cafés and bars, are continuously active in water usage
during the late night hours. Due to this condition, it is impossible to determine physical water
losses using conventional methods. Minimum night flow (MNF) does not occur between 2:00 and
5:00 hours at night in the pilot study area.
The main reason behind the dynamic nature in WDNs is the variations of water usage by different
subscribers (it is called as nodal water demand). Water usage of subscribers is metered by water
utilities for the purpose of billing as monthly, quarterly, six monthly or yearly. However, meter
reading data for long time intervals in DMAs and/or WDNs with non-homogenous water
subscribers, such as the pilot study area, provide insufficient nodal demand information for the
hydraulic modeling studies. For this reason, nodal water demand has to be predicted by different
estimation methods such as rated distribution of pipe length per total pipe length, equal
distribution for all nodes (subscribes), proportional distribution by land use area, and considering
population if it is known. All of the prescribed projections bring some modeling errors and reduce
model prediction accuracy. In WDNs and/or DMAs with non homogeneous water usage and very
different types of water subscribers, such as the pilot study area, the modeling errors are expected
to be very high. In this study, nodal water usage was predicted according to the pipe length with
equal distribution for all nodes and with respect to land use area. In this application, only flow rate
measurement data from SCADA stations were used. The nodal water usage predictions were
compared with on-site daily meter readings of some major water users selected from the Kaleici
DMA. Consequently, effect of nodal water demand estimation on WDN hydraulic conditions and
hydraulic modeling accuracy were discussed.
Keywords: EPANET, Water distribution networks, Hydraulic modeling, roughness coefficient, nodal
water consumption.
POSTER SUNUM ÖZETLERİ / ABSTRACTS OF POSTER PRESENTATIONS
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI KENTSEL ALTYAPI ENVANTERİ ÇALIŞMALARI PİLOT UYGULAMA ÖRNEĞİ
Abdullah YİNANÇ1, Haluk OKUYUCU2, Tahir AKSOY3
1
Uluslar Arası ilişkiler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye
2
Dr.Çevre Yük.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye
3
İnş.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çankaya,
Ankara, Türkiye
Ülkemizde sürdürülebilir bir kentleşme ancak hedefler doğrultusunda, teknik altyapı ve ulaşım sistemlerine
ilişkin modern planlama ilkeleri ile sağlanabilecektir.
Kentsel altyapı tesislerinde problemleri en aza indirmek için, gerekli hususlarla uyumlu, “koordinasyon,
teknolojik ekipman kullanımı, uygun projelendirme, denetim, imalat, kalite kontrol ve akılcı işletmecilik”
olarak özetlenebilen yeni stratejilerin üretilmesi; eşgüdümlü ve eşzamanlı iyileştirmeler ve yenilemeler
yapılması için en kısa sürede, doğru bilgi, sistem, organizasyon ve yönetim yapısının oluşturulmasına ilişkin
çalışmaların bilimsel temelli olarak yapılması gerekmektedir.
Altyapı envanter sisteminin oluşturulması ile birlikte konu ile ilişikli kurum/kuruluşlardan elde edilen bilgi ve
mesleki bildirimler birleştirilecektir.
Rapor kapsamında altyapı envanter sistemine yönelik mevcut literatür taraması yapılarak veri detay ve
öznitelik kapsamı, standartları ve sistem detayları belirlenmeye çalışılmıştır.
Verilerin paylaşılması için kullanılacak ağ hizmetleri; envanterin ortaya çıkarılmasına, dönüştürülmesine,
görüntülenmesine, yüklenmesine ve veri taleplerine olanak sağlamalıdır.
Bu çalışma da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile diğer kamu idarelerince yürütülen projelerin eşgüdümlü ve eş
zamanlı olarak yapılması maksadıyla mevcut durum analizi ve ihtiyaçların belirlenmesi, doğru bilgi, sistem
ve organizasyon yapısına yönelik bakanlık hedefleri de dikkate alınarak kurumsal yol haritası önerileri ile
alternatifler oluşturulmaya çalışılmıştır.
Altyapı sistemlerinin etkin yönetilebilmesi için kurulması istenen portal sistemi hakkında, Teknik Altyapı
Envanterinin oluşturulması için yapılan araştırmalar ve sunulan öneriler, TUCBS için yapılan çalışmalar
dikkate alınarak ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Altyapı Envanteri, kentsel sistemler, sürdürülebilir kentleşme.
PILOT CASE STUDIES FOR URBAN INFRASTRUCTURE INVENTORY OF THE MINISTRY OF ENVIRONMENT
AND URBAN PLANNING
Abdullah YİNANÇ1, Haluk OKUYUCU2, Tahir AKSOY3
1
Civil Eng. Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of Infrastructure and
Urban Transformation Services, Çankaya, Ankara, Turkey
2
Environmental Eng. (PhD). Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of
Infrastructure and Urban Transformation Services, Çankaya, Ankara, Turkey
3
international affairs (PhD) Ministry of Environment and Urbanisation, Turkey – Directorate General of
European Union Investments, Çankaya, Ankara, Turkey
Sustainable urbanization in our country; can be provided only by making the infrastructure and transport
systems available with a modern planning principles in accordence with prescribed ob jectives .To
minimize problems in urban infrastructure facilities ,, summurized as "coordination, technological
equipment use, proper design, control, manufacturing, quality control and rational management" in line
with local conditions for the production of the new strategy, make a coordinated and simultaneous
improvements if necessary, the creation of the science based organization and management structure to
make a coordinated and simultaneous improvements and renovations, accurate information as soon as
possible and with the establishment of nfrastructure inventory system and information obtained from
relevant institutions and organizations will be brought together.
Covered by the report, network services to be used for the sharing of data; uncovering inventory,
converted to, to be displayed, should allow demand to meet the installation and data. Making literatüre
about infrastructure inventory system The scope of data features and attributes, standards and systems
have tried to determine with the details.network services to be used for the sharing of data; should
provide opportunities.to cover, converte appear of the inventory, to meet the demand for the installation
and data.
in this study, the main purpose is coordinating Environment and Urban Planning Ministry and other
government authorities and made done the ongoing projects similtaneously and in coordination. To realize
this purpose; analyzing the current situation and the need to identify the correct information, systems and
taking into account the organizational structure of the ministry objectives for the corporate road map has
attempted to establish alternative proposals; the establishment with the aim of ensuring that the effective
management of the infrastructure required for the portal system, technical infrastructure research carried
out in Inventory and presented recommendations were put forward for consideration TUCBS studies.
Key Words: Infrastructure Inventory, urban system, sustainable urbanization.
KENTSEL ALTYAPI TESİSLERİ YAPIMINA AİT USUL VE ESASLARIN YENİDEN BELİRLENMESİ
Dursun DUYAR1, Abdullah YİNANÇ2, İlker KILIÇ3
1
İnş.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye
2
Dr.Çevre Yük.Müh. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Çankaya, Ankara, Türkiye
3
Dr.Fizikçi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İPA Avrupa Birliği Yatırımları Daire Başkanlığı Çankaya, Ankara
Bu çalışma ile, altyapı hizmetleri sorunlarının çözümüne yönelik stratejilerin belirlenmesi, kurumlar ve
sektörler arası işbirliğinin geliştirilmesi, fayda-maliyet analizlerinin yapılması, kaynakların etkin ve verimli
kullanılması, mevzuat ve uygulamada birlikteliğin sağlanması ile plan tadilatlarında da Kentsel Teknik Altyapı
planlamasının yapılması amaçlanmıştır.
Kentsel yaşam kalitesine katkı sağlayabilecek bir altyapı sisteminin geliştirilmesi, kent planlamada teknik
altyapının geliştirilmesine ait maliyetler, altyapı sisteminin niteliksel ve niceliksel olarak en uygun hizmeti
verebileceği, mekansal gelişme koşullarının da dikkate alınacağı bir altyapı sisteminin kurulması, ilgili tüm
mevzuatlar da dikkate alınarak güncel ve birlikteliğin sağlandığı bir çalışma yapılmıştır.
Kentsel altyapı hizmetleri kaynaklı sorunların çözümlenmesi, uygulamacı kurumlar arasında eşgüdümün
sağlanması, planlama ve uygulama süreçlerinin etkin hale getirilmesi ve uygulama araçlarının geliştirilmesi
hedefleri doğrultusunda, tüm paydaşların talep ve katkıları ile yeni yasal mevzuatlar bu çalışmanın neticesi
olarak uygulamaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Altyapı, usul ve esas, kentsel sistemler, sürdürülebilir kentleşme.
RE-DETERMINATION OF PROCEDURES AND PRINCIPLES REGARDING TO CONSTRUCTION OF URBAN
INFRASTRUCTURE
Dursun DUYAR1, Abdullah YİNANÇ2, İlker KILIÇ3
In this study, we aimed at; identification of strategies to sort out issues of infrastructure, improving
collaboration between institutions and sectors, conducting cost-benefit analysis, effective and efficient use
of resources, and (by ensuring legislation and implementation being unified) making urban technical
infrastructure planning in plan modifications, as well.
This recent study, in which we tried to achieve a unity, has been conducted taking into account; the
development of an infrastructure that can contribute to urban quality of life, costs of the development of
technical infrastructure in urban planning, whether infrastructure can provide the appropriate qualitative
and quantitative services, the establishment of an infrastructure in which spatial development conditions
are taken into account, and all relevant legislations.
A new legislation, along with demand and participation of all stakeholders, will be put into practice as a
result of this study in line with the objectives of; resolution of issues originated from urban infrastructure
services, ensuring coordination between the implementing institutions, actuating planning and
implementation processes and developing implementation tools.
Key Words: Infrastructure, procedures and principles, urban systems, sustainable urbanization.
HUMAN HEALTH RISK ASSESSMENT OF ARSENIC IN WATER AND VALUE OF ITS TREATMENT
Ahmet Çelebi
Sakarya University, Department of Environmental Engineering, TR-54187, Turkey,
[email protected]
The management of water quality and its sustainability has been important for many years but contribution
of risk assessment studies, especially the effects of water pollution on human health, are very new. In the
last two decades toxicology studies have developed very quickly. Their contribution to human health risk
assessments can be on determination of cancer risk in different human groups. Arsenic is one of the very
important pollutant and carcinogen in drinking water in many region of the world. In this study, the new
method and its potential contribution were investigated. In addition, the policies and management
methods of many decision makers and organizations were shown. Arsenic is one of the important issue for
Izmir city-Turkey likewise many other city in the world. This topic needed more attention and new studies
on it. Different monitoring studies were compared for their human health risk assessment. Risk assessment
methods were applied for different age group. For many location arsenic treatment is vital. The results
showed that human health risk assessment studies are usable for future water quality policies. The cancer
risk of watershed water was observed to be able to reach 239.10-4 (Turkey) and 16.8.10-4 (Finland). Also,
even some watersheds in the world that are considered unpolluted can pose a risk to humans and their
potential carcinogenic impacts should receive more attention, especially for children’s health.
Keywords: carcinogen, management, public health, risk calculation, water quality.
IMPORTANCE OF NATURAL ZEOLITE COMPOSITION IN MANGANESE TREATMENT FOR DRINKING WATER
Ayten ATES1, Ahmet CELEBI2
1
Cumhuriyet University, Engineering Faculty, Department of Chemical Engineering, 58140 Sivas, TURKEY
2
Sakarya university, Department of Environmental Engineering, TR-54187, TURKEY
[email protected]
Sustainability of water quality and supply for drinking water is vital. Manganese has been considered as a
pollutant for many region of the world. Removal of the Manganese has been studied in several treatment
method. Natural Zeolite is important and efficient component in the treatment. In this research, we have
studied of composition and modification of the Natural Zeolite effects on remove. Four different natural
zeolites having different phase compositions were obtained from different regions of Turkey and modified
by alkali treatment (NaOH) and addition of aluminum (Al2(SO4)3). The natural and modified samples were
characterized by XRF, XRD, BET, FTIR, SEM- EDS, NH3-TPD and TGA. Treatment of the natural zeolites with
NaOH did not lead to any significant change in any of the cations but silica content was decreased
significantly by desilication. Besides NaOH treatment alters the acidity of zeolite. Treatment with NaOH
has the effect of multiply by two the manganese adsorption capacity of the natural zeolite. The Langmuir
isotherm model fits well with the results obtained from manganese adsorption on natural zeolite, while the
Freundlich isotherm model fits well with the results obtained on NaOH modified zeolites.
PORSUK NEHRİ VE YERALTI SUYU İLİŞKİSİNİN KİRLİLİK PARAMETRELERİ İLE İRDELENMESİ
C. Bilen1,*, G. Yüce2
1
2
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 34850 Avcılar / İSTANBUL
Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü,06800 Beytepe/ANKARA
*[email protected]
Su kaynaklarıyla tarım ve yerleşim alanları arasındaki etkileşimi ortaya çıkarmak amacıyla iklim araştırmaları
ve hidrojeolojik araştırmalar yapılmalıdır. Sanayi, tarım ve konut alanlarının geliştirilmesi sırasında, doğal
çevrenin dengesi bozulmamalı ve oluşturulan yapay ortam mevcut doğal çevre üzerinde olumsuz bir etkiye
sebep olmamalıdır. Çölleşme etkisini en aza indirmek veya önlemek amacıyla sürdürülebilir arazi kullanımı
yönetimi ve endüstriyel planlama uygulamalarına acilen ihtiyaç vardır. Eskişehir sanayi ve tarım kenti olması
nedeniyle yeraltı suyunu tehdit eden bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle yeraltı suyunun ağır metal, fenol,
nitrat ve sülfat açısından kirliliğinin izlenmesi önemlidir. Porsuk Nehri, Kütahya’dan itibaren sanayi
faaliyetleri ile kirlenerek Porsuk Barajına gelmekte, Porsuk Barajı çıkışından Eskişehir merkezine kadar olan
kesitte nispeten temiz akan nehir, kent içindeki tarımsal ve sanayi atıklarının olumsuz etkisi ile artan oranda
kötüleşmektedir. Bu çalışma kapsamında, Kütahya’nın batısından başlayarak, Sakarya Nehrine akan Porsuk
Nehri ile nehir boyunca açılan su kuyularındaki ağır metal, nitrat ve sülfat konsantrasyonları birbiriyle
karşılaştırılarak, uzun dönemdeki kirlilik etkileşimi incelenmiştir. Sonuç olarak, kimi yerlerde Porsuktaki
kirlilik yükünün yeraltı suyuna geçtiği ve yeraltı suyunun nehri beslediği yerlerde de (örneğin; yeraltı
suyunda sulfat fazla) nehrin yeraltı suyundan etkinlendiği görülmektedir. Ancak Porsuk Nehrin’deki kirlilik
yükünün yüksek olduğu kent merkezindeki yeraltısuyu bundan en çok etkilenen kısım olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Porsuk Nehri, ağır metal, yeraltı suyu, yüzey suyu, kirlilik.
EXAMİNATİON OF THE PORSUK RİVER AND GROUNDWATER INTERACTİON BY POLLUTİON PARAMETERS
The climatic and hydrogeological researches must be carried out to determine the interaction between
water resources and areas of agricultural and residential. During development of residential, industrial and
agricultural areas, the equilibrium of the natural environment should not be harmed and the resulting
artificial environment must not cause any negative effect on the existing natural environment. Sustainable
land use management and industrial planning practices are needed urgently, in order to prevent or
minimize the impact of desertification. The Eskisehir province is well-known because it’s industrial and
agricultural activities, which are a threat on the aquatic environment. Hence, monitoring of water quality in
the area is of vital importance because of an excess heavy metal contents. The Porsuk River is heavily
polluted by industrial activities from Kutahya city and it discharges into the Porsuk Dam from there it flows
relatively clean to Eskisehir city center, but beyond this point it increasingly deteriorates due to the
negative impact of industrial and agricultural activities up to the junction point of Porsuk and Sakarya Rivers.
This scope of work, water samples were taken from the Porsuk River along the section from the west of
Kutahya to the discharge point into the Sakarya River, as well as heavy metals, nitrate and sulfate
concentrations in groundwater samples from the wells located in close the Porsuk River, compared with
each other, the long-term pollution interactions were investigated. In conclusion, at some locations
pollution load in Porsuk seeped to underground water and it is observed that river is influenced by
underground water at locations where river is fed by underground water (for example places where
amount of sulphate is higher in underground water).
Keywords: Porsuk River, heavy metal, groundwater, surface water, pollution.
NANOTECHNOLOGY FOR SUSTAINABLE WATER RESOURCES
Behzat Balci1, Elçin Erkurt2
[email protected], [email protected]
1,2
Department of Environmental Engineering, Faculty of Engineering and Architecture, Cukurova University,
01330 Balcalı/Adana, Turkey
Nanotechnology for sustainable water supplies has been identified as a high priority application because
water treatment techniques that contain nanoscale materials are available. Developments in nanoscale
research have made it possible to find economically feasible and environmentally stable treatment
technologies for effectively treating water.
Nanotechnology uses materials of sizes smaller than 100nm.
At this scale, materials possess novel and significantly changed physical and chemical,, higher surface areato-volume ratio offering possible technologies for remove, detection, and pollution prevention in water.
Nanomaterials offers properties for water and wastewater applications include high surface area for
adsorption, high activity for catalysis, antimicrobial properties for disinfection and biofouling control,
superparamagnetism for particle separation. Also they have unique optical and electronic properties for
water quality monitoring with novel sensors.
Several publications have reported nanotechnology could play an important role in providing clean water in
developing countries
Applications of nanotechnology applications can solve polluted water problem in poor countries with more
effectively removing contaminants from water that have proven challenging to solve with conventional
technologies.
Although Nanomaterials have advantages at water treatment, people are also concerned about the
potential health and environmental risks and potential socioeconomic issues associated with the use of
nanotechnology.
In this paper applications of nanotechnology and their efficiency in water treatment is reviewed from
literature and advantages and disadvantages of nanotechnology is evaluated in terms of sustainable water
resources.
Keywords: Nanotechnology, water treatment, sustainable water resources.
KARANLIK FERMANTASYONLA HİDROJEN ÜRETİMİNDE SUBSTRAT OLARAK ALGAL BİYOKÜTLE
KULLANILMASI
Elif Durna, Doç. Dr. Nevim Genç
Kocaeli Üniversitesi
Son yıllarda fermentatif biyohidrojen üretiminde alg biyokütlesinin hammadde olarak kullanımına olan ilgi
artmıştır, fermentatif hidrojen üretiminde alg kullanımı, tarımsal alanın, su ve gübrenin kullanılmaması,
algin yüksek büyüme hızına sahip olması gibi etkenler nedeniyle ilgi çekici hale gelmiştir. Ayrıca içeriğindeki
ana nütrient varlığı ve yüksek oranda lipit, karbonidrat ve protein içeriği de substrat olarak kullanımında
etkili olmuştur. Yüksek biyohidrojen üretimi için alg biyokütlesinde hücre duvarındaki polimerik
karbonhidratların monomerik şekerlere dönüşümü gereklidir. Bu amaçla alg biyokütlesine fiziksel, kimyasal
ve biyolojik ön arıtım yöntemleri uygulanmaktadır. Diğer taraftan denizel alg olması durumunda yüksek tuz
ve su içeriği biyohidrojen üretimi prosesinde önemli sorun oluşturmaktadır. Genel olarak biyohidrojen
olarak üretilen enerji ile onu üretmek için tüketilen enerji arasında negatif enerji dengesi olduğu
görülmüştür. Bu makalede alg biyokütlesinden karanlık fermantasyon ile biyohidrojen üretimi ile ilgili
çalışmalar derlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Alg biyokütlesi, biyohidrojen, karanlık fermentasyon.
HYDROGEN PRODUCTION WITH DARK FERMANTATION USING SUBSTRATE AS THE ALGAL BIOMASS
Elif Durna, Doç. Dr. Nevim Genç
University of Kocaeli
In recent years, interest in the fermentative production of biohydrogen with use of algal biomass as a raw
material is increased, the use of algal material for the fermentative hydrogen production due to factors
such as, agricultural field, water and fertilizer is not necessary, the highest growth rate of algae, the interest
has become attractive. Also the presence in the main nutrient content and highly lipid, carbohydrate and
protein content was also effective of use as a substrate. For high biohydrogen production, polymeric
conversion of carbohydrates in the cell walls of the algae biomass to monomeric sugar is required. For this
purpose physical, chemical and biological pretreatment methods are applied to algae biomass. On the
other hand in case that the marine algae, there are an important problem of high salt and water content for
biohydrogen production. Overall, there was seen to be negative energy balance between the energy
consumed to produce it with energy produced as biohydrogen. In this article, biohydrogen production with
dark fermentation of algae biomass related work has been compiled.
Key Words: Algae Biomass, biohydrogen, dark fermentation.
ATIKSU ARITMA TESİSİ ETRAFINDAKİ TARIMSAL İŞLETMELERDE ARITILMIŞ SU KULLANIMI
Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb
a
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Balgat/ANKARA
b
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA
Bu araştırmada arıtma tesisleri etrafındaki tarımsal alanlarda üretim yapan üreticilerin arıtılmış su
kullanımına karşı tutum, davranışlarını ve fikirlerini tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında
Ankara’da bulunan üç farklı atıksu arıtma tesisi seçilmiştir. Araştırma verileri seçilen atıksu arıtma tesisleri
etrafında yer alan 176 işletmeden anket yoluyla toplanmıştır. Saha çalışmalarının elde edilen veriler Kruskal
Wallis-H testi ve ardından yapılan Mann-Whithney-U testi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarında; su
kıtlığı olan yerlerde işlemecilerin atıksu arıtma tesislerini bir su kaynağı olarak görmesi, arıtılmış su
kullanımın işletmelerin ekonomileri üzerinde olumlu etkisi nedeniyle arıtılmış atıksuyu kullanmak istedikleri,
su kıtlığı olmayan yerlerde ise arıtılmış suyun bölgede yer alan işletmeler tarafından halen atıksu olarak
görüldüğü ve arıtılmış su kullanımının tercih edilmediği, yapay sulak alan tesisi bulunan köyde ise arıtılan
suyun sulamada kullanılmak istendiği ancak miktarının az olması nedeniyle kullanılmadığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Atıksu Arıtma tesisi, geri kazanım, arıtılmış su, sulama, kırsal alan, su kıtlığı.
USING TREATED WASTEWATER IN AGROBUSİNESS SURROUNDİNG WASTEWATER TREATMENT PLANT
Gülsevim ŞENERa, Emine OLHANb
a
Ministry of Environmental and Urban Planning, General Directorate of Environmental Management,
Balgat/ANKARA
b
Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Economics, Dışkapı/ANKARA
This study aimed to identify attitudes, behaviors and ideas of the farmers surrounding wastewater
treatment plant against the use of treated wastewater. In this study, three wastewater treatment plants in
Ankara were selected. The bulk data was collected from 176 farms located around the selected wastewater
treatment plants by questionnaires. The data obtained from the field work was evaluated by Kruskal-Wallis
H-test and Mann-Whitney-U test. Results show; in areas with water shortages, farmers want to use treated
wastewater because of being water source and the positive impact on the economy on the rural area, in
areas where there is plenty of water farmers do not prefer to use treated wastewater because they think
that treated wastewater is still wastewater, in village where the constructed wetland farmer want to us
treated wastewater but there isn’t enough water.
Keywords: Wastewater treatment processes, smell, noise, visual impact, rural impact.
GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANILAN HAM SUYUN NANOFİLTRASYON (NF) VE TERS OZMOS (RO)
YÖNTEMLERİYLE ARITILMASI
Esra Altıok1, Samuel Bunani1,2,3, Nalan Kabay1*, Müşerref Arda2, Mithat Yüksel1
1
Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, İzmir 35100
2
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, İzmir 35100
3
Burundi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Burundi
[email protected]
Bu çalışmada, İzmir’de faaliyet gösteren bir meyve suyu işletmesinde kullanılan ham suyun nanofiltrasyon
(NF) ve ters ozmos (RO) yöntemleriyle arıtılması hedeflenmiştir. Bu amaçla işletmeden temin edilen ham su
örnekleri, NF-90 (Dow FilmTech) ve AK-BWRO (GE Osmonics) membranlarından geçirilerek arıtılmıştır.
Üretilen suyun kalitesi, içme suyu standartlarıyla karşılaştırılmıştır.
Su gıda üretiminde tarımdan sofraya varıncaya kadar çeşitli aşamalarda kullanılmaktadır. Hatta üretilen bazı
yiyecek ve içeceklerin temel bileşenidir. Bu yüzden gıda işletmelerinde kullanılan suyun kalitesi, üretilen
gıdanın kalitesi ve lezzetinde önemli rol oynar (Reynolds, 2002).
Gıda işletmelerinin üretim süreçlerinde yüksek miktarlarda ve farklı kalitelerde suya gereksinim vardır. Bu
nedenle gıda üretiminde suyun yeniden kullanımı zamanla önem kazanacaktır. Son yıllarda, gıda
işletmelerinde arıtılmış atıksular gıda üretiminin bazı aşamalarında yeniden kullanılabilmektedir (Roy vd,
2003).
Gıda işletmelerinin üretim aşamalarında kullanılan yeraltı suları, genellikle membran filtrasyon sistemleri ile
arıtılmaktadır. Membran filtrasyon aşamasında kullanılabilir kalitede ürün suyu üretilirken, aynı zamanda
daha yoğun kirlilik içeren konsantre bileşen de ortaya çıkmaktadır. Bu bileşen genellikle deşarj edilmektedir.
Öte yandan konsantre bileşenin yeraltı suyuna göre içerdiği daha yüksek derişimdeki kirlilikler nedeniyle
çevreye verilmesi, uygun değildir. Bu aşamada konsantre bileşenin uygun bir yöntemle arıtılmasına ve atık
yönetimine gereksinim duyulmaktadır. Bu çalışmada, meyve suyu işletmelerinde ham su olarak kullanılan
yeraltı suyunun, NF ve RO membranları ile arıtılması amaçlanmıştır. NF ve RO yöntemleriyle üretilen ürün
suyun kalite değerlendirmesi, içme suyu standartlarıyla karşılaştırılarak yapılmıştır. Ayrıca membran
filtrasyon aşamasında ortaya çıkan konsantre bileşenden suyun elektrodiyaliz (ED) yöntemiyle geri
kazanılabilirliği de ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gıda endüstrisi, su, ters ozmos (RO), nanofiltrasyon (NF), membran.
İTOB ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE SU SÜMBÜLÜ ENERJİ BİTKİSİNİN ATIKSU ARITIMI İÇİN
KULLANILMASI
Habibe Serez1, Özlem Dağlı1,2,3, Rahime Oral2, Aslı Güneş4,
Mithat Yüksel1, Taylan Ö. Pek5, Nalan Kabay1*
1
EgeÜniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir
2
EgeÜniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, 35100 İzmir
3
EgeÜniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoteknoloji Bölümü, 35100 İzmir
4
Ege Üniversitesi, Bayındır Meslek Yüksek Okulu, 35100 İzmir
5
ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir
[email protected]
Atıksu arıtımı, gerek su kaynaklarının azalması sonucu yeni su kaynaklarına olan ihtiyaçtan, gerekse
atıksuyun çevreye zarar vermeden güvenli bir şekilde bertarafı için giderek önem kazanmaktadır. Atıksu
arıtımında aktif çamur, membran biyoreaktör (MBR), adsorpsiyon, ters ozmos (RO) gibi çeşitli yöntemler
uygulanmaktadır. Son yıllarda atıksu arıtımında bitkisel arıtım gibi alternatif arıtma yöntemleri de
uygulanmaya başlanmıştır. Bu yöntemlerin atıksu arıtımında kullanımı giderek önem kazanmaktadır. Bu tür
arıtma yöntemleri ekonomik olmakla birlikte, yüksek verimliliğe de sahiptir. Bitkilerle arıtım, kolay
uygulanabilir ve doğaya zarar vermeyen bir yöntem olduğu için tercih edilmektedir. Su bitkileri ile
atıksulardan ağır metallerin uzaklaştırılmasında da ümit verici sonuçlar elde edilmiştir. Bu bitkiler, kökleri
sayesinde suda bulunan toksik maddeleri kendi yaşamsal ve metabolik faaliyetleri için kullanarak, atıksuyun
temizlenmesini sağlamaktadırlar. Ayrıca bu bitkiler yüksek oranda biyokütle içerdikleri için biyogaz
üretiminde de kullanılabilirler. Bu çalışmada, bir enerji bitkisi olan su sümbülünün ITOB Organize Sanayi
Bölgesi’nde atıksu arıtımında kullanılabilirliği incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Biyolojik filtrasyon, bitkisel arıtım, atıksu arıtımı, su sümbülü.
SUSTAINABLE WATER MANAGEMENT AND IRRIGATION COOPERATIVES
Halis Uysal, Dursun Yıldız
Irrigation Cooperatives Central Union President, President of the Hydropolitics Association
[email protected], [email protected]
Currently, the priority issue of water resources management is to meet the increasing demand for water
with limited water resources. This issue is emerging as a bigger problem on average 75% of the water used
in irrigation areas in the world. Studies worldwide reveals that due to the lack of better management of
water resources, water problems and errors. Participatory water management is the most important of
these shortcomings is the lack of transparency and carried out in a sustainable approach.
Water management in our country is experiencing as a legal and institutional restructuring period.
Prepared new Water Act will be discussed in Parliament in the coming period. This restructuring was
realized that there has not been adequately integrated into the participatory water management approach.
In Turkey's freshwater resources due to climate change has become more strategic importance. In this
context, the strategic importance of our groundwater resources is increasing rapidly. Legally, very big part
of our pop-use groundwater sources is operated by the irrigation cooperatives.
In particular the maximum amount of water consumed in irrigation, sustainable management of water
issues in the more recent period stands out. It plays the most important role in water management,
irrigation associations and irrigation cooperatives.
27 Regional Association with 1.8 million farmers and 2500 Irrigation Cooperative Irrigation, by the
Cooperatives Central Union of Turkey hosting in our country, it is one of farmer organizations will be most
effective in the sustainable use of water.
Since the beginning of 1970 Groundwater cooperatives reached 482 275 hectares of irrigated area. 73% of
irrigated land is irrigated with groundwater in our country by the Cooperative. This shows us the
importance of cooperatives for managing sustainable water in this area.
This article describes the current state of Irrigation Cooperatives, problems with water management in the
structure of Turkey is examined by renewed problems will arise neglect of these cooperatives.
The most important results achieved by the end of this review; In case the draft law to be enacted in such a
way that the water is primarily one of the most fundamental aspects of the EU Water Framework Directive
"Participation" principle will not occur.
Other results using our groundwater resources, "Irrigation Cooperatives" is the representation of a basin
management, "sustainable water management" has not realized the truth.
ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ ATIKSULARININ YENİDEN KULLANIM SEÇENEKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Oktay ÖZKAN1, İbrahim UYANIK1, Mehmet Mükerrem RENÇBER1
1
Erciyes Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 38039, Kayseri, TÜRKİYE
[email protected], [email protected], [email protected]
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) 300’e yaklaşan sayısı ve yüksek su tüketimiyle sürdürülebilir bir su yönetimi
için ele alınması gereken en önemli kurumlardandır. Günümüzde Birçok OSB’de arıtma tesisi bulunmakta
veya kurulma aşamasındadır. Bu arıtma tesislerinin birçoğu atıksuyu ilgili yönetmeliklere göre deşarj
etmektedir. Sürdürülebilir bir su yönetimi için artık arıtılmış atıksuları deşarj etmek yerine yeniden kullanım
seçeneklerini de değerlendirmek gerekmektedir. Bu çalışmada Kayseri OSB Arıtma Tesisi Atıksularının
incelenip yeniden kullanıma uygun hale gelmesi için muhtemel seçenekler belirlenmiştir. KOSB
atıksularından yeniden kullanılabilir su eldesi ve sürdürülebilir bir su yönetimi için konvansiyonel sistemler
yerine membranlı arıtma sistemleri için seçenekler sunulmuştur. Bu sebeple bu çalışmada, Kayseri OSB
atıksu karakterizasyonu, giriş ve çıkış atıksu parametreleri ve atıksu arıtma tesisi temel olarak alınmış olup
giderim verimleri ortaya konmuştur. Yeniden kullanılabilir su eldesi için iki seçenek önerilmektedir.
Bunlardan ilki, ham atıksuda ön arıtma sonrası, ters ozmoz öncesi membran biyoreaktör (MBR)
uygulamasıdır. İkinci sistemde ise mevcut atıksu arıtma tesisi çıkış suyunda ters ozmoz öncesi nano
filtrasyon veya ultrafiltrasyon sistemlerine karar verilmesi gerekmektedir. Laboratuvar ölçekli denenmesi
gereken bu sistemlerin en uygun ve en iyi kalitede kullanma suyu sağlayan sistemin pilot ölçekli sistemde de
denenerek tam ölçekli bir sistem için optimum şartların belirlenmesi sağlanmalıdır. Bu sayede KOSB
atıksularını geri kazanarak sürdürülebilir bir su yönetimi planı uygulanması sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: Organize Sanayi Bölgesi, atıksu, yeniden kullanım.
ASSESSMENT OF OPTIONS FOR REUSING OF ORGANIZED INDUSTRIAL ZONE WASTEWATER
Oktay ÖZKAN1, İbrahim UYANIK1, Mehmet Mükerrem RENÇBER1
1
Erciyes University, Environmental Engineering Department, 38039, Kayseri, TURKEY
[email protected], [email protected], [email protected]
Organized Industrial Zones (OIZ’s) are one of the most important establishments where their number
reaches to 300 and uses high amount of fresh water. Today, most of them have wastewater treatment
plants while some of it under construction. Most of these treatment plants obey the wastewater discharge
standards legislation for Turkey. For a sustainable water management, these treatment plants must
research reuse the wastewater with different options. In this study, Kayseri OIZ treatment plant
wastewater was analyzed for possible reuse options.
Membrane based wastewater treatment systems were proposed instead of conventional treatment
systems for a sustainable water management and water reuse. Therefore, the characterization, efficiency
of treatment and treatment system of Kayseri OIZ wastewater treatment plant were analyzed. It was
proposed two laboratory scale systems for reuse: i) membrane bioreactor (MBR) system before
ultrafiltration (UF) or nanofiltration for raw wastewater after a pretreatment; ii) UF and NF/RO for the
effluent of present conventional treatment plant with different membrane treatment systems. These
laboratory scale studies will show the proper membrane type and system to decide in the pilot scale
studies. The data obtained from pilot plant treatment system and studies about reuse options will bring out
a final outcome that will help organized industrial zones for both in KOSB and in Turkey to assess the
reusable water and to protect water sources.
Keywords: Organized Industrial Zones, wastewater, reuse.
KOZMETİKLER VE SULARDA MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİ
Meral Yurtsever1, Gamze Evci2, Elif Özlem Kırkan1, İnci Çelik1
1
Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği Bölümü, Sakarya
2
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kullanılan plastik malzemelerin sayı ve çeşitleri artmakla beraber buna
bağlı olarak oluşan plastik atıklar da artmaktadır. Yapılan araştırmalarda okyanuslarda ve denizlerdeki
çöplerin neredeyse tamamını plastiklerin oluşturduğu ve bu çöplerin çevresel faktörlerle mikro-nano boyuta
kadar parçalanarak daha da tehlikeli hale geldiği belirlenmiştir.
Plastikler hayatımızda her yerdedir. Mutfak eşyalarından, paketleme, otomotiv, inşaat, beyaz eşya, makina,
oyuncak, bahçe malzemeleri, halı ve giydiğimiz tekstil ürünlerine kadar her yerde tek-çok kullanımlık,
dayanıklı-dayanıksız, sert-yumuşak türde plastiklere rastlamaktayız. Günlük hayatta tüketilen çeşitli plastik
veya plastik içerikli ürünlerin yanısıra kozmetiklerdeki ve temizlik ürünlerindeki mikroplastiklerin varlığı da
azımsanamayacak kadar fazladır ve bunlar kanalizasyona, oradan da alıcı ortama geçerek su kaynaklarını
kirletmektedir. Mikroboncuklar’ın (microbeads) kullanıldığı kozmetikler; yüz temizleme jelleri, peeling jelleri,
duş jelleri, şampuanlar, sabunlar, diş macunları, eyeliner, rimel, dudak parlatıcısı, deodorant ve güneş
kremleri gibi aşırı tüketimi olan maddelerdir.
Kozmetik sektöründe aşırı kullanımının yanısıra plastik mikroboncuklar, deterjan, paslanmaz çelik yüzey
temizleme, ve temizlik sıvılarında aşındırıcı taneler olarak kullanılır. Ayrıca, kayganlaştırıcılarda, ayırma
ajanlarında, pigmentler için taşıyıcı olarak, sıcak eriyik yapıştırıcı viskozitesini ayarlamak için, parlak dergiler
için laminasyon işleminde, meyveleri darbelerden korumada kullanılır. Su yumuşatıcılar da plastik mikro
parçacıklar içerebilir. Özel mikro parçacıklar ise farmasötikler için bir vektör olarak kullanılır. Kozmetiklerde
en yaygın olarak kullanılan polimerler, polietilen (PE), polipropilen (PP) ve poliamid (PA) 'dir. Bunun yanında
etilen vinil asetat-kopolimerleri (EVA), Poliüretan (PUR) ve metakrilat ya da diğer akrilatlar ile akrilnitril
kopolimerleri de kullanılmaktadır. Ayrıca kozmetiklerde polietilen tereftalat (PET) ve polimetil metakrilat
(PMMA) mikro parçacıklarına da rastlanmıştır.
Kozmetik malzemelerinin içeriğinde kullanılan mikroboncukların yanısıra bu ve buna benzer bir çok ürünün
ambalajında da plastik türevleri kullanılmaktadır. Kozmetikler, özellikle kadın tüketicilerin ilgisini çekecek ve
çeşitli ihtiyaç ve beklentilerine karşılık verecek şekilde üretilip piyasaya arz edilmektedir. Bunun yanında
erkeklere özel üretilen ürünler de yaygınlaşmaya başlamıştır. Normal mağazacılık sisteminin yanında online
satış sitelerinden de çok rahat alışveriş yapılabilmektedir. Pazar payı açısından bakıldığında; bir çok büyük
markanın ülkemizde de büyük bir piyasası olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, ülkemizde marketlerde
satılan ve “mikroplastik” içeren kozmetik ürünleri araştırılmıştır. Genelde satılan ve kullanılan kozmetiklerde
bulunan mikroboncukların polietilenden (PE) imal edilmiş olduğu görülmüştür. Ürünlerdeki
mikroboncukların büyüklükleri yaklaşık 1mm-4mm civarındadır. Bu mikroplastiklerin bazı mikrografları
çekilmiştir. Bu ürünleri satın alıp kullanan insanların marka eğilimleri ve kullanım tercihleri ile ilgili anketler
ve kıyaslamalar yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, kadın ve erkek katılımcıların arasında mikroplastikler ve
onların zararları, hatta bu kirleticilerin varlığı hakkında bile henüz hiç bir farkındalık oluşmamış olduğunu
göstermektedir. Bu konuda eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına acilen başlanması ve ülkemizde plastik
mikroboncuk içeren kozmetik vb. ürünlerin imalinin, satışının ve kullanımının yasaklanması veya firmaların
plastik yerine daha doğal malzemelere yönelmesinin sağlanması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kirlilik; Kozmetikler; Microbeads; Mikroplastikler; Su kaynakları.
ENDÜSTRİYEL ATIKSULARIN ARITILIP YENİDEN KULLANILMASI İÇİN MEMBRAN BİYOREAKTÖR (MBR)
SİSTEMİNİN NF/RO PROSESLERİ İLE ENTEGRASYONU
Merve Gündoğdu1, Yakubu Abdullahi Jarma1, Habibe Serez1, Nalan Kabay1*,
Mithat Yüksel1, Taylan Ö.Pek2
1
Ege Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir, Türkiye
2
ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir, Türkiye
[email protected]
Bu çalışmada ITOB Organize Sanayi Bölgesinde bulunan atıksu arıtma tesisinde membran biyoreaktör (MBR)
yöntemiyle arıtılmış atıksuyun demineralizasyonu için; spiral sarım, kompozit yapıda nanofiltrasyon (NF) ve
terz ozmos (RO) membranları kullanılmıştır. Deneyler, ITOB-OSB atıksu arıtma tesisinde kurulmuş olan mini
pilot ölçek NF/RO membran test sistemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda üç adet NF (NF-1, NF-2, NF-3)
ile iki adet RO (RO-1, RO-2) membranları kullanılmıştır. Uygulama basıncı NF membranları için 10 bar, RO
membranları için 20 bar olarak sabit tutulmuştur.
Yapılan analizlere göre, MBR çıkış suyunun iletkenliği 3.55-3.01 mS/cm, TÇK 1832-1543 mg/L, KOİ 11.899.44 mg/L, tuzluluk 1.87-1.56 ppt değerleri arasında değişmektedir. NF membranlarından çıkan süzüntü
suyunun iletkenliği; NF-1, NF-2 ve NF-3 membranları için sırasıyla 137.8, 2054.3 ve 2693.3 µS/cm, TÇK
değeri 64, 1037 ve 1373 mg/L, KOİ <5, 6.87 ve 6.51 mg/L, tuzluluk 0.06, 1.05 ve 1.39 ppt olarak ölçülmüştür.
RO membranlarından çıkan ürün suyunun iletkenliği ise RO-1 ve RO-2 membranları için sırasıyla 66.7 ve
94.8 µS/cm, TÇK değeri 31.3 ve 44.5 mg/L, KOİ her iki membran için 5 mg/L’den küçük bulunmuştur.
Tuzluluk ise sırasıyla 0.03 ve 0.04 ppt olarak ölçülmüştür. Çalışmalar sonunda, RO membranları ile elde
edilen ürün sularının birbirine yakın özelliklere sahip olduğu ve NF-1 membranıyla elde edilen ürün suyunun,
diğer NF membranlarıyla elde edilen sulara göre daha yüksek kalitede olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca çalışma sonunda elde edilen veriler, Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği tarafından
belirlenmiş, sulama suyunun kimyasal kalitesinin değerlendirilmesi için geliştirilmiş parametreler ile
karşılaştırılmıştır. Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği’ne göre NF membranlarından NF-1 ile RO-1
ve RO-2 membranlarından elde edilen ürün suları 1. Sınıf su kalite standardını sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Atıksu, membran biyoreaktör (MBR), nanofiltrasyon (NF), ters ozmos (RO).
İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ATIKSU ARITMA TESİSLERİNDE ÇAMUR YÖNETİMİ
Murat MOLVA1, Meral ÇOBAN1, Nilgün CEYHAN1, M. Faruk İŞGENÇ1
1
İzmir Büyükşehir Belediyesi, İZSU Genel Müdürlüğü, Atıksu Arıtma Dairesi Başkanlığı
[email protected]
İlk atıksu arıtma tesisini 2000 yılında devreye alan İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) Genel Müdürlüğü
günümüzde 60 atıksu arıtma tesisi işletmekte olup, arıtılan atıksu miktarı yıllık 300 milyon metreküpü aşmış
bulunmaktadır.
2014 yılına kadar arıtma çamuru bertarafı, kalsiyum oksitle kimyasal stabilizasyonu sağlanan çamurların
Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi sahasında mono lagünlerde depolanmasıyla gerçekleştirilmiştir. 2014 yılında Çiğli
Atıksu Arıtma Tesisi'nde Çamur Çürütme ve Kurutma Ünitesi, Havza Atıksu Arıtma Tesisi'nde ise Solar
Çamur Kurutma Ünitesi inşa edilerek devreye alınmıştır.
Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi Çamur Çürütme ve Kurutma Ünitesi başlıca, 4 x 15.000 m3 hacimli anaerobik
çürütme tankları, 4 x 200 ton/gün kapasiteli bant tipi çamur kurutma ekipmanları ve 2 x 5.000 m3 hacimli
biyogaz tanklarından oluşmaktadır. Granül veya pelet formunda elde edilen kurutulmuş çamurlar, ortalama
olarak %90 kuru madde içeriğine sahiptir.
Havza Atıksu Arıtma Tesisi Solar Çamur Kurutma Ünitesi, 12 m x 60 m boyutlarında, mekanik karıştırıcı ve
havalandırma fanlarına sahip, 2 adet paralel holden oluşmakta olup yılda 2.000 ton çamur kekini
minimum %80 kuru madde içeriğine kadar kurutmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Arıtma çamuru, çamur yönetimi, solar çamur kurutma.
TOKSİSİTE TESTLERİNDE ROTİFERLERİN KULLANIMI
Y. Çevre Mühendisi Ödül Kılıçoğlu, Doç. Dr. Nevim Genç, Elif Durna, Sevgi Topçu
Kocaeli Üniversitesi
Toksikoloji çalışmalarında toksik ajanların konsantrasyonları ve bu konsantrasyonlara maruz kalan
organizmalara olan etkilerini belirlemek amacıyla farklı akuatik toksisite testleri gerçekleştirilmiştir. Rotifera
tatlı suyun birincil tüketicileri olarak tatlı su ekosistemlerinin dinamiklerinde önemli bir rol oynarlar. Su
kalitesinin biyoindikatörü olan Rotifera, küçük boyutlu (1 mm'den küçük), kısa ömürlü, hızlı üreme hızı,
genetik tekdüzelik özelliklerinden dolayı sucul toksisite testlerinde tercih edilen test hayvanları olarak
değerlendirilir. Rotifera’lar pestisitlerin, yüzey aktif maddelerinin, ağır metallerin ve antibiyotiklerin
toksisitelerinin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bu çalışmada Rotifera’ların toksisite testlerinde kullanımı ile
ilgili çalışmalar derlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Akuatik Toksisite Testleri, Rotifera, Sucul Toksisite.
USING OF ROTIFERA IN TOXICITY TESTING
Y. Çevre Mühendisi Ödül Kılıçoğlu, Doç. Dr. Nevim Genç, Elif Durna, Sevgi Topçu
University of Kocaeli
In toxicology studies, concentrations of toxic agents and different aquatic toxicity tests to determine the
effects on the organism exposed to that concentration was performed. As primary consumers of freshwater,
rotifers have important roles in the dynamics of freshwater ecosystems. Rotifera which are bioindicators of
water quality, for reasons such as small size (less than 1 mm), short-lived, fast growth rate, genetic
uniformity is regarded as the preferred in aquatic toxicity tests. Rotifera have been used to determine the
toxicity of pesticides, surfactants, heavy metals and antibiotics. In this study relates to the use of Rotifera
studies of toxicity tests were compiled.
Keywords: Aquatic Toxicity Tests, Rotifera, Aquatic Toxicity.
İTOB ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE MEMBRAN BİYOREAKTÖR (MBR) TEKNOLOJİSİ İLE ATIKSU ARITIMI
Taylan Ö.Pek1*, Yağız Elma1, Mutlu Kenanoğlu1
Yakubu Abdullahi Jarma2, Nalan Kabay2*, Mithat Yüksel2
1
ITOB-OSB, Tekeli-Menderes, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, 35100 İzmir
[email protected]; [email protected]
Bu bildiride İzmir Tekeli-Menderes’de bulunan İTOB Organize Sanayi Bölgesi atıksu arıtma tesisi
tanıtılacaktır. Arıtma tesisinde uygulanan membran biyoreaktör (MBR) teknolojisiyle atıksu arıtımı detaylı
bir biçimde açıklanacaktır.
Küresel ısınma, nüfus artışı, sanayileşme gibi nedenlerle su kaynaklarında görülen azalma özellikle Orta
Doğu ve Afrika ülkelerinin yüzleştiği en önemli sorunlardan biridir. Öte yandan, evsel ve endüstriyel
atıksuların geri kazanılması ile yeni ve alternatif su kaynakları yaratılabilecektir. Ters ozmos (RO) yöntemi,
atıksuyun geri kazanılıp arıtılması; arıtılmış atık suyun proses suyu ve enerji üretiminde kullanılması vb.
uygulamalar için yüksek kalitede su üretiminin sağlanmasında kullanılabilmektedir (Hosseinzadeh et al.,
2013; Macedonio et al., 2012). Öte yandan, RO membranları atıksu ortamında doğrudan kullanıldığında;
membranların gözenekleri hızlı bir şekilde tıkanacak, proses verimi düşecektir. Bu teknolojinin atıksu
arıtımında ve atıksuyun geri kazanımında kullanılabilmesi için; atıksu geleneksel aktif çamur ya da membran
biyoreaktör (MBR) yöntemi ile önceden arıtılmış olmalıdır.
Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı, geleneksel atıksu arıtım tesislerinin aşırı derecede
yüklenmesine yol açmıştır ve bu tesislerin genişlemesi için yeterli alan bulmak kolay değildir (Haandel et al.,
2011). MBR yöntemi, hem biyo-oksidasyon, nitrifikasyon ve denitrifikasyon gibi biyokimyasal reaksiyonların
oluştuğu bir biyoreaktör, hem de katı-sıvı ayırma işleminin gerçekleştiği membran filtre sistemi işlevine
sahiptir. MBR teknolojisi, geleneksel aktif çamur yöntemine göre daha az yer kaplaması, daha az çamur
üretimi, daha yüksek ayırma verimliliği ve daha yüksek kalitede çıkış suyu sağlamasıyla son yıllarda tercih
edilen bir arıtma yöntemidir (Mutamim et al., 2012; Tan et al., 2015). MBR yöntemiyle ayrıca virüslerin ve
bazı organik mikrokirleticilerin de atıksudan giderilmesi mümkün olabilmektedir (Rodríguez et al., 2011).
Anahtar Kelimeler: Atıksu Arıtımı, İTOB Organize Sanayi Bölgesi, Membran Biyoreaktör (MBR).

Benzer belgeler

Journal of Aquaculture Engineering and Fisheries Research

Journal of Aquaculture Engineering and Fisheries Research measures to provide or maintain "Good Environmental Status" (GES) of the Member States up to 2020. In Annex I to Directive 2008/56/EC is determined GES according to 11 qualitative 'descriptors' for...

Detaylı