ıı. ulusal sulak alanlar kongresi - Sulak Alanlarımız / Suyumuz Sulak

Transkript

ıı. ulusal sulak alanlar kongresi - Sulak Alanlarımız / Suyumuz Sulak
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
i
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
II. TÜRKİYE SULAK ALANLAR KONGRESİ
22-24 Haziran 2011
Ahi Evran Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Konferans Salonları
Kırşehir / TÜRKİYE
ii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
SUNUŞ
Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar
yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal
sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere
sahiptir.
6000 yıl boyunca insan topluluklarının uygarlıklarını nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde
kurmaları rastlantı değildir. Daha birçok sulak alan sistemi insan topluluklarını hayatta kalmaları ve
gelişmeleri için kritik öneme sahip olmuşlardır. Sürekli gelişen teknoloji bize doğanın önemini
unutturmuş gibi görünebilir. Ancak sürdürülebilir olmayan ve plansız bir şekilde yapılan alan
kullanımlarından dolayı yaşanan çevre felaketleri (selleri, fırtınaları, toprak kaymaları) tersini
göstermektedir. Asıl olan doğal ekosistemlerin desteğine hala ihtiyacımız olduğudur. Geçtiğimiz
yıllarda sulak alan ekosistemlerinin değeri giderek anlaşılmaya başlanılmıştır. Dünya nüfusunun dörtte
biri bugün suya çok güç koşullarda ulaşmaktadır. Bu alanda bilimsel verilere bakıldığında, 2025 yılında
dünyada her üç kişiden ikisi kuraklıkla karşı karşıya kalacağı öngörülmektedir.
İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri artıkça sulak alanların hızla değişen
koşullara uyum yeteneği vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla da dünya
çapında sulak alanlara ve onların işlevlerine verilen değer üzerine araştırmaların artması doğaldır.
Yapılan araştırmalar; sulak alanların mutlak surette gelecek için korunması gerektiğini ortaya
koymuştur.
Bugün kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen “Sulak Alanların Korunmasına Dair Sözleşme”
doğa koruma konusundaki diğer sözleşmeler gibi sürdürülebilir kullanım kavramını esas alan bir
yaklaşıma sahiptir. Ramsar Sözleşmesi’nin oluşturduğu sulak alan koruma ve geliştirme politikalarında
sıkça kullanılan ve temel prensip olarak kabul edilen “Akılcı Kullanım”, sulak alanların korunması ile bu
alanların sürdürülebilir kullanımı arasındaki denge durumunu ifade etmektedir. Ülkemizde bu dengeyi
sağlamak için Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği çerçevesinde sulak alan koruma ve yönetim
çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Sulak
Alanlar Şubesi Müdürlüğü’nce yürütülmektedir.
Ülkemiz, dünyadaki birçok ülkeye nazaran sulak alanların doğal yapısını koruyabilmiştir. Tabi bu
durumun gelişmişlikle önemli ölçüde ilişkisi bulunmaktadır. Ülkemizde göller, akarsuların durgun akan
kısımları, nehir deltaları, kıyı lagünleri, sazlıklar ve turbalıklar öne çıkan sulak alan tipleridir. Bunlara ek
olarak ülkemizde pek çok yapay sulak alan da bulunmaktadır. Örnek olarak önemli biyolojik işlevlere
sahip tuzlalar ve hidrolojik öneme sahip sulama-içme suyu veya taşkın kontrolü rezervuarları verilebilir.
Türkiye sulak alanlar bakımından Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan sonra Avrupa ve
Ortadoğu’nun en zengin ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin farklı topografik yapısı ve Batı
Paleoarktik bölgedeki dört önemli kuş göç yolundan ikisinin Türkiye üzerinden geçmesi, ülkemiz sulak
alanlarını diğer ülkelerin sulak alanlarından daha önemli kılmaktadır.
Ülkemizdeki sulak alanlarla ilgili çalışmalar uluslararası çalışmalarla paralel bir şekilde
yürütülmektedir. Bir sulak alanın uluslararası öneme sahip olması için 8 değişik kriter geliştirilmiştir. Bu
iii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kriterler esas alınarak yapılmakta olan çalışmalarda ülkemizde 135 adet uluslararası öneme sahip
sulak alan olduğu tespit edilmiş olup, çalışmalar tamamlanınca bu sayının 200’ü aşacağı tahmin
edilmektedir. Bunlara ilave olarak ülkemizde ulusal ve yöresel düzeyde önem taşıyan 300 civarında
sulak alan olduğu da dikkate alınırsa, toplam sulak alan sayımızın 500 civarında olduğu ortaya
çıkmaktadır. Ülkemizdeki bu sulak alanlar 3 milyon hektar civarındadır. Bu alanlarla ilgili çalışmalar
devam etmekte olup, tamamlandığında sulak alan listeleri ve kapladıkları alanlar ortaya konacaktır.
Uluslararası öneme sahip birçok sulak alanımız Ramsar Sözleşme Listesi’ne girmiştir. 1994
yılında Sultan Sazlığı (Kayseri), Manyas (Kuş) Gölü (Balıkesir), Seyfe Gölü (Kırşehir), Göksu Deltası
(Mersin) ve Burdur Gölü (Burdur); 1998 yılında Kızılırmak Deltası (Samsun), Gediz Deltası (İzmir),
Uluabat Gölü (Bursa) ve Akyatan Lagünü (Adana); 2005 yılında ise Yumurtalık Lagünü (Adana), Meke
Gölü ve Kızören Obruğu (Konya); son olarak 2009 yılında Kuyucuk Gölü (Kars) sözleşme listesine
dahil edilmiştir.
Ülkemizin sahip olduğu zenginliklere rağmen gerek sulak alanlarımızın yanlış yönetimi ve
bilinçsizce kullanımı ve gerekse karşı karşıya kaldığımız iklim değişikliği sulak alanlarımızın zarar
görmesine ve hatta kaybına yol açmaktadır. Bu durum Orta Anadolu’da yer alan sulak alanlarımızda
daha da vahim şekilde görülmektedir. Bunlardan birisi de aynı zamanda bir Ramsar Alanı olan Seyfe
Gölü’dür.
Kırşehir’in kuzeydoğusunda, Mucur ilçesi sınırlarında, 39”12’ K ve 34”25’ D koordinatlarında yer
alan Seyfe Gölü, tektonik kökenli bir çukurlukta yer alır. Kapalı bir havzada bulunduğu için dışarıya
akıntısı yoktur ve suyu tuzludur. Bu nedenle de göl içinde balık bulunmaz, ticari balıkçılık yoktur.
Seyfe Gölü’nün sahip olduğu sığ su alanları, bataklıklar, sulak çayırlar ve bozkır alanları ülkemiz
için önemli sulak alanlardan biri olmasında önemli bir etkendir. Bu özelliklere ek olarak sahip olduğu
adacıklarıyla göçmen kuşlara güvenli bir kuluçka ortamı sağlaması da önemlidir.
Seyfe Gölü 1990’lı yıllara kadar toy, flamingo, kılıç gaga, Akdeniz martısı, gülen sumru, küçük
sumru, ak pelikan, kaşıkçı, Macar ördeği, mahmuzlu kızkuşu, küçük akbalıkçıl, çeltikçi, uzun bacak
gibi birçok kuş türünün üreme alanı olmuştur. Gözlemler ve araştırmalar sonucunda göl ve çevresinde
200’ün üzerinde kuş türünün varlığı tespit edilmiştir. Gölün suları donmadığı için bütün kış boyunca da
sakarca kazı, suna, angıt, çamurcun ve sakarmeke gibi su kuşlarının çok kalabalık gruplar oluşturduğu
gözlemlenmiştir. Bazı yıllar alandaki kuş sayısının yüzbini aştığı ifade edilirse de, son 10 yıl içerisinde
bu rakam yirmibinin altına düşmüştür.
Seyfe Gölü’ndeki kuraklığa dikkat çekmek ve gölün yeniden eski haline dönüştürülmesini
sağlamak
amacıyla
bilinçlendirme
faaliyetlerinden
yönetim
planına
kadar
birçok
çalışma
yürütülmektedir. Bu çalışmalardan birisi de ilki 2009’da Bursa’da, ikincisinin ise 2011’de Kırşehir’de
gerçekleştirilmesi planlanan “Türkiye Sulak Alanlar Kongresi”dir.
Bu kongrenin amacı, ülkemizdeki “Sulak Alanlar” ile ilgili bilgi birikiminin arttırılması, sorunlara
çözüm önerilerinin sunulması ve tartışılmasıdır. “II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi”nde, Türkiye için
her alanda çok önemli olan su kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin artmasında en önemli habitatlardan
birini oluşturan “Sulak Alanlar” ile ilgili gerek sürdürülebilirlik ve kullanım gerekse de mevcut sorunların
aşılmasında nasıl bir yol izleneceği bilimsel düzeyde konuşulacak ve tartışılacaktır. Türkiye’deki sulak
alanlarda bilimsel çalışma yapanları bir araya getirmek, sorunları tartışmak ve ortak paydada
iv
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
buluşmak, sulak alanlarla ilgili yapılan çalışmaları daha da yaygınlaştırmak, kongrenin temel
amaçlarıdır.
ONURSAL BAŞKAN
Mehmet Ufuk ERDEN (Kırşehir Valisi)
KONGRE BAŞKANLARI
Prof.Dr. S. Kudret SAYLAM (Ahi Evran Üniversitesi Rektörü)
Yaşar DOSTBİL (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü)
KONGRE DÜZENLEME KURULU
Doç.Dr. Kerim Mesut ÇİMRİN
Başkan (AEÜ, Ziraat Fakültesi)
Yusuf CERAN (Sulak Alan.Şb.Müd.)
Başkan Yardımcısı (DKMP Genel Müdürlüğü)
Yrd.Doç.Dr. Ekrem AKTOKLU
Sekreter (AEÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi)
Reşat KARACA (İl Müdürü)
Sayman (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
Osman DEMİR (BYHİ Müdürü)
Üye (Kırşehir Valiliği)
Bektaş AYDOĞAN (Genel Sek.)
Üye (İl Özel İdaresi)
Hasan KARAKUŞ (Ziraat Müh.)
Üye (Tarım İl Müdürlüğü)
Halil ÇALIŞIR (BYHİ Müdürü)
Üye (Kırşehir Belediyesi)
Esengül TÜRKEŞ (Müdür)
Üye (Kırşehir Bel. Çevre ve Koruma Müd.)
Zir.Müh. Serhan ÇAĞIRANKAYA
Üye (DKMP Genel Müdürlüğü)
Orman Yük.Müh. Murat YILDIZ
Üye (Ankara Üniversitesi)
Biyolog Okan ÜRKER
Üye (Bozkır Çevre Derneği)
DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
Kırşehir Valiliği, Kırşehir Belediyesi, Coca-Cola Hayata Artı Vakfı, Bozkır Çevre Derneği
KONGRE SEKRETERYASI
Yrd.Doç.Dr. Ekrem AKTOKLU
Ar.Gör. Tayfun KAYA
Ar.Gör. Murat POYRAZ
Tel : 0 386 280 45 60 / 0 386 280 45 19 / 0 386 280 45 34
E- posta : [email protected]
[email protected]
[email protected]
[email protected]
Web: http://sulakalanlarkongresi.org
v
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
KONGRE BİLİM KURULU
Prof.Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Prof.Dr. Ali İhsan KARAYİĞİT
Ahi Evran Üniversitesi
Doç.Dr. Kerim Mesut ÇİMRİN
Ahi Evran Üniversitesi
Doç.Dr. Şakir Önder ÖZKURT
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç. Dr. Belgin ERDEM
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Ekrem AKTOKLU
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Hatice ÖĞÜTÇÜ
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Latif Onur UĞUR
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Lütfi NAZİK
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Mahmut YILMAZ
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Sultan KIYMAZ
Ahi Evran Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Tülay BAYKAL
Ahi Evran Üniversitesi
Prof.Dr. Ali ERDOĞAN
Akdeniz Üniversitesi
Prof.Dr. Nilgül KARADENİZ
Ankara Üniversitesi
Prof.Dr. Nilsun DEMİR
Ankara Üniversitesi
Prof.Dr. Oğuz YILMAZ
Ankara Üniversitesi
Prof.Dr. Serap PULATSÜ
Ankara Üniversitesi
Doç.Dr. Sibel YİĞİT
Ankara Üniversitesi
Doç.Dr. R. Tamay BAŞAĞAÇ GÜL
Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan YILMAZ
Atatürk Üniversitesi
Doç.Dr. Sevgi YILMAZ
Atatürk Üniversitesi
Doç.Dr. Kemal ÇELİK
Balıkesir Üniversitesi
Prof.Dr. Mustafa KURU
Başkent Üniversitesi
Doç.Dr. Sabri KILINÇ
Cumhuriyet Üniversitesi
Doç.Dr. Tuluhan YILMAZ
Çukurova Üniversitesi
Prof.Dr. Adnan KAPLAN
Ege Üniversitesi
Prof.Dr. Atakan SUKATAR
Ege Üniversitesi
Prof.Dr. Mehmet SIKI
Ege Üniversitesi
Prof.Dr. Nusret AYYILDIZ
Erciyes Üniversitesi
Doç.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Gazi Üniversitesi
Prof.Dr. Ertunç GÜNDÜZ
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Füsun ERK’AKAN
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Füsun SİPAHİLER
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. İlhami KİZİROĞLU
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Levent TURAN
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Mehmet EKMEKÇİ
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Sedat YERLİ
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Selim Sualp ÇAĞLAR
Hacettepe Üniversitesi
vi
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Prof.Dr. Serdar BAYARI
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Yıldız DEMİRKALP
Hacettepe Üniversitesi
Doç.Dr. Yasemin SAYGI
Hacettepe Üniversitesi
Doç.Dr. Zafer AYAŞ
Hacettepe Üniversitesi
Prof.Dr. Meriç ALBAY
İstanbul Üniversitesi
Doç.Dr. Süphan KARAYTUĞ
Mersin Üniversitesi
Prof.Dr. Murat BARLAS
Muğla Üniversitesi
Prof.Dr. Arif GÖNÜLOL
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Prof.Dr. Meryem BEKLİOĞLU
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Doç.Dr. Can BİLGİN
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Doç.Dr. Çağan ŞEKERCİOĞLU
Stanford Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ
Süleyman Demirel Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Hüseyin GÜHER
Trakya Üniversitesi
Prof.Dr. Şükran DERE
Uludağ Üniversitesi
Doç.Dr. Ertuğrul AKSOY
Uludağ Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Harun AYDIN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Dr. B. Teoman MERİÇ
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
BİLDİRİ KONULARI
I. SULAK ALANLARIN EKOLOJİSİ VE HİDROLOJİSİ
Sulak Alanların Biyolojik Çeşitliliği
Sulak alanların Ekolojisi ve Hidrolojisi
Sulak Alanları Su Kalitesi
Sulak Alanlar Avifaunası ve Kuş Göç Yolları
II. İKLİM VE SULAK ALANLAR
Sulak Alanlar ve İklim Değişikliği
İklim Adaleti
III. BİYOETİK VE BİYOPOLİTİKALAR
Çevre Mevzuatının Biyoetik Değerlendirilmesi
Sulak Alanlarda Koruma ve Yönetim
Sulak Alanlar Üzerindeki Baskılar
Türkiye Sulak Alanlarının Durumu
Orta Anadolu Sulak Alanlarının Geleceği
Hayvan Hakları ve Sulak Alanlar
IV. SULAK ALANLAR VE İNSAN
Sulak Alanların Sosyo-Ekonomik Değerleri ve Yararları
Sulak Alanların Kullanımı
Sulak Alanların Rekreasyonel Değerleri ve Ekoturizm
KONGRE TAKVİMİ
Duyuru: 1 Eylül 2010
Bildiri Özeti Kabulü ve Kayıt İşlemleri: 18 Ekim 2010
Bildiri Özeti Son Gönderim Tarihi: 31 Ocak 2011
Kabul Yazılarının Gönderilmesi: 04 Mart 2011
Bildiri Tam Metni Gönderimi İçin Son Tarih: 11 Nisan 2011
Açılış ve Açılış Kokteyli: 22 Haziran 2011
Gala Yemeği: 22 Haziran 2011
Kapanış: 24 Haziran 2011
vii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
KONGRE PROGRAMI
Çarşamba, 22 Haziran 2011
08:00 09:00-09:30
09:30-10:00
KAYIT
AÇILIŞ TÖRENİ, KONGRE TANITIMI ve AÇILIŞ KONUŞMALARI
ÖDÜL TÖRENİ
ÇAĞRILI BİLDİRİ
(SALON A)
10:00-11:00
11:00-11:30
11:30-13:00
13:00-14:40
13:00-13:20
Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
“Biyoetik Biyopolitikalar Açısından Sulak Alanlar”
Mustafa BAĞ
“Doğanın Renkleri” (Görsel Sunum)
AÇILIŞ KOKTEYLİ ve ÖĞLE YEMEĞİ
OTURUM-1
SALON A
SALON B
Oturum Başkanı
Oturum Başkanı
Yusuf CERAN
Yrd.Doç.Dr. Zöhre POLAT
Yrd.Doç.Dr. Zöhre POLAT, Yrd.Doç.Dr. Bülent
Prof.Dr. Mehmet ÖZ, Yrd.Doç.Dr. Mustafa
DENİZ, Yrd.Doç.Dr. Çiğdem KILIÇASLAN,
YAVUZ, Doç.Dr. R. Süleyman GÖKTÜRK,
Yrd.Doç.Dr. Barış KARA
Prof.Dr. Ali ERDOĞAN, Ar.Gör. Hakan
Aydın İlindeki Sulak Alanlara Rekreasyonel
KARAARDIÇ
Açıdan Bir Bakış
Sulak Alan Olarak Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı
ve Faunistik-Floristik Özellikleri
13:20-13:40
13:40-14:00
Yrd.Doç.Dr. Mustafa YAVUZ, Prof.Dr. Ali
ERDOĞAN, Prof.Dr. Mehmet ÖZ, Ar.Gör.
Hakan KARAARDIÇ, Doç.Dr. M. Cengiz
DEVAL
Titreyengöl (Antalya/Manavgat)’ün Ekolojik
Yapısı ve Omurgalı Faunasına Genel Bir Bakış
Prof.Dr. Ali ERDOĞAN, Yrd.Doç.Dr. Mustafa
YAVUZ, Doç.Dr. R. Süleyman GÖKTÜRK
Sulak Alanların Korunması, Geliştirilmesi ve
İşletmecilik Konsepti Açısından Örnek Bir model
“Karagöl ve Özellikleri”
14:00-14:20
Mustafa Özgür BERKE
“Küresel İklim Değişikliği’nin Konya Kapalı
Havzası’ndaki Su Bütçesine ve Sulak Alanlara
Etkisi”
Yrd.Doç.Dr. Havva Eylem POLAT, Dr. G.
Duygu SEMİZ, Dr. A. Serdar ANLI
Yoğun Hayvancılık Faaliyetlerinin Sulak Alanlar
Üzerindeki Etkilerinin Önlenmesi: Manyas Gölü
Örneği
Mehmet KARTAL
Uluabat Gölü Yönetim Planı, Deneyimler,
Sonuçlar ve Olasılıklar
14:20-14:40
14:40-15:00
15:00-17:00
15:00-15:20
15:20-15:40
15:40-16:00
16:00-16:20
16:20-16:40
16:40-17:00
17:00-18:00
20:00-24:00
Yrd.Doç.Dr. Bülent YAĞMUR, Prof. Dr. Bülent
OKUR, Özdemir EGEMEN
Ege Bölgesi Küçük Menderes Nehri
Ekosisteminin İrdelenmesi
Çay - Kahve Molası
OTURUM-2
SALON A
SALON B
Oturum Başkanı
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ
Dr. Burhan Teoman MERİÇ
Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ,
Yrd.Doç.Dr. Mehmet Emin SÖNMEZ, Cüneyt
Biyo. Cevdan KESİCİ
AYTUK
Kovada Gölü (Milli Park)’nün Doğal Yapısına
Akyatan Lagünü Çevresinde Arazi Kullanımında
Yapılan Müdahalelerin Gölün Ekolojik Yapısına
Meydana Gelen Değişimler ve Bu Değişimlerin
Etkileri
Ekosistem Üzerindeki Olumsuz Etkilerinin
Belirlenmesi
Dr. Sevda ALTUNBAŞ,
Muhittin KARAMAN, Doç.Dr. Murat
Prof.Dr. Mustafa SARI
BUDAKOĞLU, Yrd.Doç.Dr. Suat TAŞDELEN,
Elmalı Çanağındaki Sulak Alan
Z. Damla UÇA AVCI
Degradasyonunun Sulak Alan Toprakları ve Arazi
Acıgöl’ün (Denizli) Uzaktan Algılama Yöntemleri
Kullanımı Üzerine Etkisi
ve CBS Kullanılarak Rezervinin Hesaplanması
Yrd.Doç.Dr. Filiz DADAŞER ÇELİK
Sultan Sazlığı’nda Su Seviyeleri ve İklimsel
Faktörler Arasındaki İlişkilerin Yapay Sinir Ağları
Yaklaşımı İle Modellenmesi
Dr. Alper Serdar ANLI, Yrd.Doç.Dr. H.Eylem
POLAT, Dr. G.Duygu SEMİZ
Kırşehir İli Kuraklığının Analizi ve Sulak Alanlara
Etkisi
Prof.Dr. Murat TÜRKEŞ, Gökhan ALTAN
Tödürge Gölü Sulak Alanı (Sivas) Yöresinin
Hidroklimatoloji ve İklim Değişimleri Açısından
İncelenmesi
Prof Dr. Meryem BEKLİOĞU
Çay - Kahve Molası
→
POSTERLER, POSTER ALANINDA GÜN BOYU ASILI KALACAK
Yrd.Doç.Dr.Murat ATAOL
Sulak Alanların Havza Bazında Korunması
Dr. Özden FAKIOĞLU, Yrd.Doç.Dr. Akasya
TOPÇU, Prof.Dr. Nilsun DEMİR
Ankara Civarında Bulunan Kurusarı ve Kösrelik
Göletlerine İlişkin Limnolojik Etütler
Yrd.Doç.Dr. Aybike Ayfer KARADAĞ
Türkiye’de Su Kaynakları Yönetimi Çerçevesinde
Sulak Alanların Değerlendirilmesi: Kovada Gölü
Örneği
Yrd.Doç.Dr. Nalân DEMİRCİOĞLU YILDIZ
Sulak Alanların Sürdürülebilirliği İçin Ekosisteme
Bütüncül Yaklaşım: Erzurum Örneği
Yrd.Doç.Dr. Deniz İNNAL
Akarsu Sistemlerinin Acısu Zonu ve Kıyısal
Lagün Göllerinde Yaşayan Balık Türlerinin Stok
Yapısı ve Değişimleri
Prof.Dr. Sibel MANSUROĞLU, Ar.Gör. Pınar
GÜLYAVUZ, Ar.Gör. Bihter SAATÇI
Doğal Sulak Alanların Kentleşmeden
Etkilenmelerinin Değerlendirilmesi: Antalya /
Yamansaz Örneği
→
→
→
GALA YEMEĞİ
viii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Perşembe, 23 Haziran 2011
05:30-08:00
SOSYAL ETKİNLİK (Seyfe Gölü’nde Kuş Gözlemi)
08:00-
KAYIT
MÜZİKLİ GÖRSEL SUNUMLAR
(SALON A)
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL
Doğu Anadolu Kuşları
09:00-09:30
Ömer ÇETİNER
Dünden Bugüne Seyfe Gölü Havzasındaki Değişim ve Değişime Etki Eden Faktörler
09:30-09:50
09:50-10:10
10:10-10:30
10:30-10:50
10:50-11:10
11:10-11:30
OTURUM-3
SALON A
SALON B
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL, Yrd.Doç.Dr.
Atilla DURMUŞ, Prof.Dr. İlhami KİZİROĞLU
Van Gölü Havzası Sulak Alanlarının Su Kalitesi
Bakımından Değerlendirilmesi
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Nalan DEMİRCİOĞLU YILDIZ
Prof.Dr. Bülent OKUR, Doç.Dr. Sezai
DELİBACAK, Yrd.Doç.Dr. Bülent YAĞMUR,
Ar.Gör. Ali Rıza ONGUN, Prof.Dr. M. Ruşen
USTAOĞLU
Gediz Deltası Sulak Alan Topraklarının Bazı
Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerinin Belirlenmesi
Prof.Dr. Levent TURAN,
Bio. Kalender ARIKAN
Hatay ve Risk Altındaki Göçmen Kuşlar
Uzm.Bio. Ayşegül İLİKER, Mehmet Ali
TABUR, Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK
Kırıkkale Kızılırmak Vadisi Kuş Türlerini Tehdit
Eden Faktörler
Muhittin KARAMAN, Z. Damla UÇA AVCI,
Emre ÖZELKAN, İbrahim PAPİLA, Yrd.Doç.Dr.
Suat TAŞDELEN, Doç.Dr. Murat
BUDAKOĞLU
Flamingoların Beslenim Alanlarındaki Tahribatın
Uzaktan Algılama Yöntemleri ile
Değerlendirilmesi: Acıgöl (Denizli) Örneği
Çay - Kahve Molası
11:30-13:00
11:30-11:50
11:50-12:10
12:10-12:30
12:30-12:50
→
Yrd.Doç.Dr. Nalân DEMİRCİOĞLU YILDIZ,
Doç.Dr. Sevgi YILMAZ, Dr. Metin DEMİR,
Yrd.Doç.Dr. Serkan ÖZER, Yrd.Doç.Dr. M. Akif
IRMAK
Havza Yönetimde Alan Kullanım Planlamasının
Önemi: Tortum Çayı Havzası Örneği
Uzm.Bio. Erdinç OĞUR,
Uzm.Bio. Samim KAYIKÇI
Eski Asi Yatağının Çevre Kirliği Açısından
İncelenmesi
Aysin Tektaş KESKİN, Levent KESKİN, Murat
ÇEVİK, Emre GEDİK
Doğu’nun İlk Sulakalan Yönetim Planı: Hazar
Gölü
Arş.Gör. Pınar TAŞKIRAN,
Yrd.Doç.Dr. Murat SUNKAR
Ekşisu (Erzincan) Sazlığı’nı Tehdit Eden Doğal ve
Beşeri Olaylar
Dr. Duygu SEMİZ, Yrd.Doç.Dr. H.Eylem
POLAT, Dr. A. Serdar ANLI
Kırsal Alan Faaliyetleri Etkisindeki Sulak Alanlar:
Alınması Öngörülen Bilimsel ve Teknik Tedbirler
→
→
→
OTURUM-4
SALON A
SALON B
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Atilla DURMUŞ
Yrd.Doç.Dr. Atilla DURMUŞ, Yrd.Doç.Dr.
Özdemir ADIZEL, Yrd.Doç.Dr. Yusuf UZUN,
Yrd.Doç.Dr. Fevzi ÖZGÖKÇE, Yrd.Doç.Dr.
Muhabbet KEMAL KOÇAK, Prof.Dr. Ahmet
Ömer KOÇAK, Prof.Dr. Kenan DEMİREL,
Prof.Dr. LÜTFİ BEHÇET, Yrd.Doç.Dr. Murat
ÜNAL, Yrd.Doç.Dr. Ali KELEŞ
Van İli Sulak Alan Biyoçeşitliliği
Yrd.Doç.Dr. Volkan ALTAY, Uzm.Bio. Samim
KAYIKÇI, Ali ATAHAN
Milleyha (Samandağ-Hatay) Sulak Alanının
Biyoçeşitlilik Açısından Önemi, Alandaki İnsan
Kaynaklı Olumsuz Etkilerin Tespiti ve Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Harun AYDIN
Yrd.Doç.Dr. Harun AYDIN, Dr. B. Teoman
MERİÇ, Osman ERDEM, Mehmet GÖLGE
Akyatan ve Tuzla (Adana) Sulak Alan
Sistemlerinde Su Yönetimi
Dr. Murat KİLİT
Eber – Akşehir Sulak Alanların Hidrolojisi ve Bu
Alanlar Üzerindeki Baskılar
Orman Y. Müh. Murat YILDIZ, Prof.Dr. Nesrin
ÇOBANOĞLU
Doğal Göç Yolları Üzerindeki Sosyal
Davranışların Çevresel Biyoetik ve Biyopolitik
Değerlendirmesi
POSTERLER, POSTER ALANINDA GÜN BOYU ASILI KALACAK
09:30-11:10
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL,Yrd.Doç.Dr.
Atilla DURMUŞ, Prof.Dr. İlhami KİZİROĞLU,
Feridun AVCI, Erkan AZİZOĞLU, Emrah
ÇELİK, Aslı TANRIVERDİ, Hümeyra NERGİZ
Ornitofestival ve Ornitoturizim Etkinliklerinin Sulak
Alan Korumasına Katkısının “I. Doğunun
Kanatları Erçek Gölü Flamingo Festivali – Van”
Örneğinde İrdelenmesi
Öğr.Gör. Gülay ÇAKIR, Öğr.Gör. Ali ÇAKIR
Sulak Alanların Ekoturizm Açısından
Değerlendirilmesi: İğneada Örneği
Yrd.Doç.Dr. Bülent CENGİZ
Filyos Deltası’ndaki Çevresel Baskılar ve Çözüm
Önerileri
ix
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Yrd.Doç.Dr. Deniz İNNAL
Sulak Alanların Biyolojik Bütünlüğüne Yönelik
Önemli Bir Tehdit; Balıklandırma
Zeki GÖKALP
Doğal Arıtma Sistemleri : Yapay Sulak Alanlar
13:10-14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
14:00-16:00
OTURUM-5
SALON A
SALON B
Oturum Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Sultan KIYMAZ
Yrd.Doç.Dr. Sultan KIYMAZ,
Doç.Dr. Ahmet ERTEK
Seyfe Gölü Yüzey Su Kalitesinin Farklı Gözlem
Yıllarındaki Değişimleri
Yrd.Doç.Dr. Murat ÖZYAVUZ,
Yrd.Doç.Dr. Elif Ebru ŞİŞMAN
İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı Sulak Alan
Ekosistemlerinin Biyolojik Çeşitliliği
Oturum Başkanı
Prof.Dr. Özden GÖRÜCÜ
Prof.Dr. Özden GÖRÜCÜ
Türkiye’de Orman ve Su Sektörü Arasındaki
İlişkinin Sosyoekonomik Boyutları ve Su
Havzalarında Suyun Maliyetlendirilmesi
Prof.Dr. Meriç ALBAY, Latife KÖKER, Doç. Dr.
Reyhan AKÇAALAN, Başak OĞUZ, Onur
SAĞLAM
Manyas Gölü’ne Akan Derelerin Kirlilik Yüklerinin
Tespiti
Recep EFE, Abdullah SOYKAN, İsa CÜREBAL,
Süleyman SÖNMEZ
Dalyan Sulak Alanı (Edremit-Balıkesir) ile Yakın
Çevresinde Doğal Ortam-İnsan İlişkisinden
Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
15:00-15:20
Ar.Gör. S. Serkan GÜÇLÜ, Ömer ERDOĞAN,
Fahrettin KÜÇÜK, Zekiye GÜÇLÜ
Endemik Bir Tür Olan Aphanius anatoliae
anatoliae Leidenfrost, 1912 (Cyprinodontidae:
Teleostei)’nın Eğirdir Gölü Populasyonunun Bazı
Büyüme Özellikleri
Parisa AMINI
İran’ın Sulak Alanları
15:20-15:40
Özgür DERELİ
Acıgöl’ deki (Denizli-Çardak) Kuş Türlerinin Kuş
Gözlem Etkinlikleri ile Tespiti ve Korunması
14:00-14:20
14:20-14:40
14:40-15:00
15:40-16:00
16:00-17:00
Yrd.Doç.Dr. Harun AYDIN, Dr. Burhan Teoman
MERİÇ, Serhan ÇAĞIRANKAYA
Işıklı Göl-Gökgöl (Çivril-Denizli) Sulak Alan
Sisteminin Hidrodinamik Yapısı
Çay - Kahve Molası
17:00-18:00
KAPANIŞ PANELİ
18:00-19:00
KAPANIŞ KONUŞMALARI
Ar.Gör. Bekir DERİNÖZ, Doç.Dr. Yılmaz ARI
Marmara Gölü’nde Tarımın Sulak Alan
Ekosistemine Etkisi
Uzm.Bio. Okan ÜRKER, Orm.Y.Müh. Murat
YILDIZ, Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Biyopolitika Açısından Seyfe Gölü Havzası’na
Yapılan Müdahaleler
Sinan CEVİZCİ, Sinan DEMİR, Abdülbaki CAN
Türkiye’deki Yapay Sulak Alanların Uygulamaları
→
→
→
POSTERLER, POSTER ALANINDA GÜN BOYU ASILI KALACAK
12:50-13:10
→
Cuma, 24 Haziran 2011
09:00-18:00
SOSYAL ETKİNLİK (Kaman ve Seyfe Köyü Gezisi)
09:00-10:00
Kırşehir-Kaman seyahat
10:00-11:00
Prens Mikasa Japon Bahçesi ve Kalehöyük Arkeoloji Müzesi gezisi
11:00-12:30
Kaman-Seyfe Köyü seyahat
12:30-13:30
Öğle Yemeği
13:30-15:00
Su Şenliği kutlama
15:00-18:00
Seyfe Gölü ve çevresi gezisi
18:00-19:00
Kırşehir’e dönüş
FOTOGRAF SERGİSİ
Doç.Dr. Ali Kemal AYAN: “Kızılırmak Deltası Sakinleri Fotoğraf Sergisi”
Yrd.Doç.Dr. Özdemir ADIZEL: “Van Havzası Kuşları Fotoğraf Sergisi”
Ömer ÇETİNER: “Seyfe Gölü ve Yaban Hayatı Fotoğraf Sergisi”
Mustafa BAĞ: “Kırşehir’de Doğanın Renkleri Fotoğraf Sergisi"
x
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
İÇİNDEKİLER
KONU I. SULAK ALANLARIN EKOLOJİSİ VE HİDROLOJİSİ
KONU II. İKLİM VE SULAK ALANLAR
Sulak Alan Olarak Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı ve Faunistik-Floristik Özellikleri
Mehmet ÖZ, Mustafa YAVUZ, R. Süleyman GÖKTÜRK, Ali ERDOĞAN, Hakan KARAARDIÇ.....................................................2
Ankara Civarında Bulunan Kurusarı ve Kösrelik Göletlerine İlişkin Limnolojik Etütler
Özden FAKIOĞLU, Akasya TOPÇU, Nilsun DEMİR......................................................................................................................21
Titreyengöl (Antalya/Manavgat)’ün Ekolojik Yapısı ve Omurgalı Faunasına Genel Bir Bakış
Mustafa YAVUZ, Ali ERDOĞAN, Mehmet ÖZ, Hakan KARAARDIÇ, M. Cengiz DEVAL.............................................................30
Ege Bölgesi Küçük Menderes Nehri Ekosisteminin İrdelenmesi
Bülent YAĞMUR , Hüseyin HAKERLERLER , Özdemir EGEMEN , Bülent OKUR.......................................................................44
Kovada Gölü (Milli Park)’ nün Doğal Yapısına Yapılan Müdahalelerin Gölün Ekolojik Yapısına Etkileri
Erol KESİCİ , Cevdan KESİCİ.......................................................................................................................................................55
Acıgöl’ün (Denizli) Uzaktan Algılama Yöntemleri ve CBS Kullanılarak Rezervinin Hesaplanması
Muhittin KARAMAN, Murat BUDAKOĞLU, Suat TAŞDELEN, Z. Damla UÇA AVCI, Ahmet DUMAN.........................................63
Sultan Sazlığı’nda Su Seviyeleri ve İklimsel Faktörler Arasındaki İlışkilerin Yapay Sinir Ağları Yaklaşımı İle Modellenmesi
Filiz DADAŞER ÇELİK...................................................................................................................................................................72
Tödürge Gölü Sulak Alanı (Sivas) Yöresinin Hidroklimatoloji ve İklim Değişimleri Açısından İncelenmesi
Murat TÜRKEŞ , Gökhan ALTAN...................................................................................................................................................86
Gediz Deltası Sulak Alan Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerinin Belirlenmesi
Bülent OKUR , Sezai DELİBACAK , Bülent YAĞMUR, Ali Rıza ONGUN, Ruşen USTAOĞLU.....................................................96
Hatay ve Risk Altındaki Göçmen Kuşlar
Levent TURAN , Kalender ARIKAN..............................................................................................................................................106
Flamingoların Beslenim Alanlarındaki Tahribatın Uzaktan Algılama Yöntemleri ile Değerlendirilmesi: Acıgöl (Denizli) Örneği
Muhittin KARAMAN, Z. Damla UÇA AVCI, Murat BUDAKOĞLU, Suat TAŞDELEN, Emre ÖZELKAN, İbrahim PAPİLA..........111
Van İli Sulak Alan Biyoçeşitliliği
Atilla DURMUŞ, Özdemir ADIZEL, Yusuf UZUN, Fevzi ÖZGÖKÇE, M. KEMAL KOÇAK, Ahmet Ömer KOÇAK,
Kenan DEMİREL, Lütfi BEHÇET, Murat ÜNAL, Ali KELEŞ.........................................................................................................121
Işıklı Göl-Gökgöl (Çivril-Denizli) Sulak Alan Sisteminin Hidrodinamik Yapısı
Harun AYDIN , Burhan Teoman MERİÇ , Hüseyin KARAKUŞ , Serhan ÇAĞIRANKAYA...........................................................128
Seyfe Gölü Yüzey Su Kalitesinin Farklı Gözlem Yıllarındaki Değişimleri
Sultan KIYMAZ , Ahmet ERTEK.....................................................................................................................................138
xi
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
KONU I. BİYOETİK VE BİYOPOLİTİKALAR
KONU II. SULAK ALANLAR VE İNSAN
Aydın İlindeki Sulak Alanlara Rekreasyonel Açıdan Bir Bakış
Zöhre POLAT , Bülent DENİZ , Çiğdem KILIÇASLAN , Barış KARA...........................................................................................149
Sulak Alanların Havza Bazında Korunması
Murat ATAOL................................................................................................................................................................................156
Sulak Alanların Korunması, Geliştirilmesi ve İşletmecilik Konsepti Açısından Örnek Bir model “Karagöl ve Özellikleri”
Ali ERDOĞAN, Mustafa YAVUZ, R. Süleyman GÖKTÜRK.........................................................................................................160
Yoğun Hayvancılık Faaliyetlerinin Sulak Alanlar Üzerindeki Etkilerinin Önlenmesi: Manyas Gölü Örneği
Havva Eylem POLAT , Gülüzar Duygu SEMİZ , Alper Serdar ANLI..........................................................................................180
Akyatan Lagünü Çevresinde Arazi Kullanımındaki Değişimlerin Zamansal İncelenmesi Ve Ekosistem Üzerindeki Olumsuz
Etkilerinin Belirlenmesi
Mehmet Emin SÖNMEZ, Cüneyt AYTUK.....................................................................................................................................189
Sulak AlanlarınSürdürülebilirliği İçin Ekosisteme Bütüncül Yaklaşım: Erzurum Örneği
Metin DEMİR, Nalan DEMİRCİOĞLU YILDIZ, M. Akif IRMAK , Hasan YILMAZ, Sevgi YILMAZ, Serkan ÖZER....................198
Havza Yönetimde Alan Kullanım Planlamasının Önemi: Tortum Çayı Havzası Örneği
Nalân DEMİRCİOĞLU YILDIZ , Metin DEMİR , Sevgi YILMAZ , Serkan ÖZER, Akif IRMAK.....................................................205
Doğu’nun İlk Sulakalan Yönetim Planı: Hazar Gölü
Aysin Tektaş KESKİN, Levent KESKİN, Murat ÇEVİK, Emre GEDİK..........................................................................................215
Kırıkkale Kızılırmak Vadisi Kuşlarına Yönelik Tehditler
Ayşegül İLİKER , İrfan ALBAYRAK , Mehmet Ali TABUR............................................................................................................222
Ekşisu Sazlığı (Erzincan) Oluşumu, Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Murat SUNKAR , Pınar TAŞKIRAN..............................................................................................................................................229
Kırsal Alan Faaliyetleri Etkisindeki Sulak Alanlar: Alınması Öngörülen Bilimsel ve Teknik Tedbirler
Gülüzar Duygu SEMİZ , Havva Eylem POLAT , Alper Serdar ANLI..........................................................................................238
Akyatan ve Tuzla (Adana) Sulak Alan Sistemlerinde Su Yönetimi
Harun AYDIN , Osman ERDEM ,Burhan Teoman MERİÇ , Hüseyin KARAKUŞ , Mehmet GÖLGE............................................247
Sulak Alanların Ekoturizm Açısından Değerlendirilmesi: İğneada Örneği
Öğr. Gör. Gülay ÇAKIR , Öğr. Gör. Ali ÇAKIR............................................................................................................................261
Türkiye’de Orman ve Su Sektörü Arasındaki İlişkinin Sosyoekonomik Boyutları ve Su Havzalarında Suyun Maliyetlendirilmesi
Özden GÖRÜCÜ..........................................................................................................................................................................269
Marmara Gölü’nde Tarımın Sulak Alan Ekosistemine Etkisi
Arş. Gör. Bekir DERİNÖZ , Doç. Dr. Yılmaz ARI.........................................................................................................................277
Biyopolitika Açısından Seyfe Gölü Havzası’na Yapılan Müdahaleler
Okan ÜRKER , Murat YILDIZ , Nesrin ÇOBANOĞLU..................................................................................................................287
Kuş Göç Yolları Üzerindeki Sosyal Hareketlerin Biyoetik ve Biyopolitik Değerlendirmesi
Murat YILDIZ, Nesrin ÇOBANOĞLU............................................................................................................................................296
xii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
xiii
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
I. SULAK ALANLARIN EKOLOJİSİ VE HİDROLOJİSİ
• Sulak Alanların Biyolojik Çeşitliliği
‚ Sulak alanların Ekolojisi ve Hidrolojisi
ƒ Sulak Alanları Su Kalitesi
„ Sulak Alanlar Avifaunası ve Kuş Göç Yolları
II. İKLİM VE SULAK ALANLAR
• Sulak Alanlar ve İklim Değişikliği
‚ İklim Adaleti
1
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak Alan Olarak Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı ve Faunistik-Floristik Özellikleri
Mehmet ÖZ, Mustafa YAVUZ, R. Süleyman GÖKTÜRK, Ali ERDOĞAN, Hakan KARAARDIÇ
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 07058 Kampüs / ANTALYA
ÖZET
Akdeniz Bölgesi’nde, Antalya İli, Aksu Belediyesi ilçe sınırları içerisinde, toplam 610 hektarlık bir
alanı kapsayan Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı, su kaynakları bakımından zengin bir sulak alan
ekosistemi oluşturmaktadır. Alanda 67 familya’ya ait toplam 261 bitki türü bulunurken, bu bitkilerin 134
tanesi Akdeniz bitki coğrafyasına, 8 tanesi Avro-Sibirya bitki coğrafyasına, 2 tanesi İran-Turan bitki
coğrafyasına ait ve 117 tanesi ise kozmopolittir. Diğer taraftan, parkın arazisinin genel topoğrafik ve
fiziksel yapısı ile kommunitelerin genel yapısı ikiyaşamlı, sürüngen, kuş ve memelilerin yaşaması ve
barınması için çok uygundur. Genel olarak ele alındığında; tabiat parkındaki fauna elemanları içinde
en baskın türler olarak sürüngenlerden Toros kertenkelesi (Anatololacerta danfordi), böcekçil
kuşlardan baştankaralar (Parus spp.) ve Anadolu Sıvacısı (Sitta krueperi) ile memelilerden Anadolu
Sincabı (Sciurus anomalus) dır. Kurşunlu Şelalesi’ni besleyen Gerdemeli Deresi, Gelindüşen Pınarı ve
Kayaklı Pınarı ile şelaleden sonra uzanan Kalabaklı Çayı’nın kenarları suyun oluşturduğu nem
nedeniyle özel bir mikroklima oluşturmaktadır. Su içi, suyun kenarları ve yakın çevresi çeşitli bitkilerin
yanı sıra, birçok ikiyaşamlı, sürüngen, kuş ve memeli türü için önemli birer biyotop niteliğindedir.
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde toplam olarak 63 familyaya mensup 128 omurgalı
türü belirlenmiş olup, bu sayı tüm Türkiye’deki (Balıklar hariç) omurgalı tür sayısı (yaklaşık 750 tür) ile
karşılaştırıldığında, Türkiye’deki omurgalı türlerinin 1/6‘sını Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’nın sınırları
içinde bulmak mümkündür denilebilir.
Anahtar kelimeler: Kurşunlu Şelalesi, Fauna, Flora, Tabiat Parkı, Antalya
ABSTRACT
Mediterranean Region, Antalya, within the boundaries the district of Aksu municipality, covering
an area of 610 hectares Kurşunlu Falls Nature Park, a wetland ecosystem is rich in water resources.
While a total of 261 plant species belonging to 67 families in the area, the geography of the
Mediterranean vegetation of this plant are 134 of them, 8 of the Euro-Siberian plant geography, plant
geography of Iran-Turan of 2 of them and 117 of them cosmopolitan. On the other hand, the general
topography and physical structure of the park land with the general structure of populations,
amphibians, reptiles, birds and mammals is very suitable for the survival and shelter. In general, the
natural fauna in the park as the most dominant species are lizard Taurus (Anatololacerta Danford) in
reptiles, tit birds (Parus spp.) and the Anatolian plasterer (Sitta krueperi) in insectivorous birds and
Anatolian squirrel (Sciurus anomalus) in mammals. Gerdemeli Creek that feeds Kurşunlu waterfall,
Kayaklı and Gelindüşen Spring, Kalabaklı Creek from the edges of the waterfall with the water formed
due to moisture is a special microclimate. Water-house, and close to the edges of the water
environment, as well as a variety of plants, many amphibians, reptile, bird and mammal species are
also important for a biotope. Kurşunlu Falls Nature Park within the boundaries of a total of 128
vertebrate species have been identified as belonging to 63 families, this number, all in Turkey
(excluding fish), the number of vertebrate species (about 750 species) compared to the vertebrate
species in Turkey, could be called “1 / 6 of al of the vertabrate species of Turkey can be found at
Kurşunlu Waterfall Natural Park”.
Keywords: Kurşunlu Falls, Fauna, Flora, Natural Park, Antalya
1. GİRİŞ
Sulak alan denilince akla; doğal veya yapay, sürekli veya mevsimsel derinliği altı metreden az,
suları tatlı, tuzlu ve acı olabilen göller, lagünler, bataklıklar, akarsuların durgun kısımları, taşkın
alanları ve haliçler gelir. Sulak alanlar, sahip oldukları biyolojik çeşitlilik nedeniyle yeryüzünün en
önemli ekosistemleri arasında yer alırlar. Son yıllarda, Antalya ili de zengin tür ve habitat çeşitliliği ile
ön plana çıkmaktadır. Antalya çeşitli habitat tiplerini bünyesinde barındıran zengin sulak alanlara da
sahiptir. Bunlardan biri de Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’dır. Ülkemizde yetişen 9200 civarındaki bitki
2
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
türünün yaklaşık 1/3’ü Antalya ilin’de yetişmektedir. Endemizm açısından incelendiğinde de durum
benzer bir yapı göstermektedir. Zira Antalya, 500 civarında endemik tür ile, Türkiye’de ilk sıralarda yer
almaktadır. Diğer taraftan, Türkiye’deki fauna türlerinin yaklaşık 1/4 ‘ünü de bölge sınırları içinde
bulmak mümkündür.
Ülkemiz, biyolojik çeşitlilik bakımından kıskanılacak bir zenginliğe sahiptir. Türkiye, sahip olduğu
bitkileri açısından dünyada ılıman iklim kuşağındaki ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizin, flora
açısından sahip olduğu bu zenginliği içerdiği endemik ve nadir türlerin sayılarının çokluğu ile
açıklamak mümkündür. Zira ülkemizde yetişen toplam bitki türü sayısı, hemen hemen Avrupa
kıtasındaki toplam tür sayısına yakındır. Bu zenginliğin başlıca sebepleri şu şekilde belirtilebilir: İklim
farklılıkları, topografik çeşitlilikler, jeolojik ve jeomorfolojik çeşitlilikler, deniz, göl, akarsu gibi değişik su
ortamı çeşitlilikleri, 0-5000 m’ler arasında değişen yükseklik farklılıkları, üç değişik bitki coğrafyası
bölgesinin birleştiği bir yerde oluşu, birçok cinsin gen merkezinin Anadolu olması, Anadolu’da tür
endemizminin yüksek olması ve birçok kültür bitkisinin anaç türlerinin Anadolu ve çevresinde
bulunmasıdır.
Antalya ilinin önemli sulak alanlarından olan, Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde
67 familya’ya ait toplam 261 bitki adlandırılmıştır. Adlandırılan bitkilerden 14 tanesi endemiktir. Diğer
taraftan; Kurşunlu’da toplam olarak 63 familyaya mensup 128 omurgalı türü de belirlenmiştir. Bu flora
ve fauna çalışmalarına bakıldığında, Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’nda tür sayısı az görünmektedir.
Ancak alanın ne kadar dar olduğu düşünülüp (yaklaşık 610 hektar), benzeri diğer alanların büyüklüğü
ile kıyaslandığında zengin bir floristik ve faunistik yapıya sahip olduğu görülmektedir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Akdeniz Bölgesi’nde, Antalya İli sınırları içerisinde bulunan Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı, ülke
koordinat sistemi içerisinde; 37° 00' 48” – 37° 00' 63” kuzey enlemleri ile 30° 81' 00” – 30° 84' 05”
doğu boylamları arasında ve 1/25 000 ölçekli memleket haritalarında ise N25-c4 ve O25-b1 numaralı
paftalarda yer almaktadır. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkının Antalya İli içindeki konumu Şekil 1’de,
Antalya İli Merkez İlçe içindeki konumu ise Şekil 2’ de gösterilmiştir.
3
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkının İl İçindeki Konumu
Şekil 2. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkının Antalya İli Merkez İlçe İçindeki Konumu
Antalya kent merkezine 18 km uzaklıkta bulunan Kurşunlu Şelalesi ve kanyonu ve ayrıca
Kalabaklı deresi ve Akçaköprü deresi de Tabiat Parkı sınırları içindedir. Kurşunlu Şelalesinin genel bir
görünümü Şekil 3’te verilmiştir.
Şekil 3. Kurşunlu Şelalesi Genel Görünümü
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı ve yakın çevresinin floristik özelliklerini incelemek amacıyla;
toplanan bitki örnekleri, herbaryum kurallarına göre preslenerek kurutulmuştur. Kurutulan örneklerin
teşhisinde, endemizm durumlarının belirlenmesinde ve fitocoğrafik bölgelerin tespitinde, başta
“Türkiye Florası” (Davis 1965-1985, Davis et al. 1988, Güner et al. 2000) olmak üzere alana yakın
4
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çalışmalardan (Alçıtepe, 1998, Çinbilgel 2005, Deniz ve Sümbül 2004, Göktürk ve Sümbül, 1997,
Göktürk, 2009, Peşmen 1980, Sümbül ve Erik, 1988 a-b; Sümbül ve Erik 1990 a-b) ve TübitakTübives veritabanından faydalanılmıştır. Ayrıca flora tablosunda yer alan bitkilerin Türkçe isimleri için
Türkçe Bitki Adları Sözlüğünden yararlanılmıştır (Baytop 1994). Yine vejetasyon tipleri baskın türler
bazında ele alınmış ve özellikleri ayrı ayrı verilmiştir. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’ndan toplanarak
teşhis edilen bitkilerin sırasıyla, familyası, tür adı, Türkçe adı, endemizm durumu, fitocoğrafik bölgesi,
GPS koordinatları, tehlike kategorileri ve korunma statüleri Tablo 1’de verilmiştir.
Diğer taraftan, faunanın araştırılması için dönemsel olarak yapılan arazi çalışmalarında
saptanan omurgalıların tür tespitleri yapılmış; bu türlerin familya ve bilimsel isimleri, Türkçe adları,
endemizm durumu, lokalite, tehlike kategorisi (IUCN), tehlike sınıfı açısından değerlendirmesi,
populasyon durumu, korunma statüsü (Ulusal kanunlar ve uluslararası sözleşmelerle ilgili), ile ilgili
veriler tablo halinde verilmiştir. Kuş türlerinin tespiti için, bölgenin tamamı gezilmiş, dürbün (Nikon
8x40 ve 8x36) ve zoom’lu fotoğraf makinesi (Nikon 8800) kullanılarak kuş türleri belirlenmeye
çalışılmıştır. Gözlenen birey ve türlerin teşhisinde Kiziroğlu (2008 ve 2009) ve Mullarney ve ark.
(2000)’den yararlanılmıştır. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’nın sınırları içinde yapılan çalışmada
araştırılan fauna elemanları, alanın “Tabiat Parkı” statüsü nedeniyle koruma altında olan türler
olduğundan öncelikle gözlem ve fotoğraflamaya dayalı fauna kayıtları ile habitat verileri toplanmış,
örnek alınmamıştır. Ayrıca Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünün yöredeki
14-15 yıllık arazi çalışmaları kapsamında bu bölgeden elde edilen verilerden de yararlanılmıştır.
Böylece toplanan tüm veriler birlikte değerlendirilerek tabiat parkının mevcut omurgalı fauna
elemanlarının tespiti yapılmıştır. İnceleme kolaylığı sağlaması açısından omurgalılarla ilgili
bulgularımız verilirken kemikli balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler ayrı ayrı ele
alınmıştır. Türlerin teşhislerinde; Aslan vd 2004, Başoğlu ve Baran 1977-1980, Baran 1981, Baran
1998, Erdoğan vd 2002a, Erdoğan vd 2002b, Geldiay ve Balık 1996, Wilson ve Reeder, 2005’ten de
yararlanılmıştır.
Kurşunlu ve yakın çevresindeki benzer ekolojik karakterli bölgelerde saptanan hayvan türleri ile
ilgili olarak ulusal ve uluslararası koruma statüleri de değerlendirilmiştir. Bu amaçla IUCN tarafından
hazırlanan ve 2008 yılı içerisinde güncellenen Avrupa Kırmızı Listesi (ERL); Bern Sözleşmesi kriterleri
ve koruma listelerinin en son güncellenmiş halleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu (MAK) tarafından 2009-2010 dönemi için hazırlanmış
Koruma Listeleri ve kuşlar için RDB (Red Data Book) Kiziroğlu (2008 ve 2009) ölçütlerinden
yararlanılmıştır. Ayrıca yörede kaydedilen türler arasında endemik türler bulunup bulunmadığı da
değerlendirilmiştir.
3. BULGULAR
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplanan
türlerin teşhis edilmesiyle 67 familya’ya ait toplam 261 bitki adlandırılmış, ayrıca 63 familyaya mensup
128 omurgalı türü belirlenmiştir.
3.1. Flora Özellikleri
Adlandırılan 261 bitkinin 14 tanesi endemiktir. Yine adlandırılan bu bitkilerin 134 tanesi Akdeniz
bitki coğrafyasına, 8 tanesi Avro-Sibirya bitki coğrafyasına, 2 tanesi İran-Turan bitki coğrafyasına ve
5
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
117 tanesinin ise geniş yayılışlı olduğu görülmüştür (Tablo 1). Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’nda
Akdeniz bitki coğrafyasına ait bitkilerin sayısının çok olmasını alanın tamamının Akdeniz bölgesi içinde
kalması ile açıklıyabiliriz. Tablo 27 incelendiğinde en çok tür içeren familyalar arasında 30 tür ile
Compositae familyası ilk sırayı almaktadır. İkinci sırayı 29 tür ile Leguminosae, üçüncü sırayı 25 tür ile
Labiatae, dördüncü sırayı ise 15 tür ile Gramineae almaktadır.
Alanda tespit edilen 14 endemik bitki türünün IUCN kategorilerine göre dağılımı incelendiğinde
Labiatae familyasından dört, Campanulaceae familyasından iki, Compositae familyasından iki,
Leguminosae familyasından iki, Caryophyllaceae familyasından bir, Crassulaceae familyasından bir,
Scrophulariaceae familyasından bir ve Rubiaceae familyasından olduğu görülmektedir (Tablo 1).
Tespit edilen endemik bitki türlerinin IUCN kategorilerine göre dağılımı incelendiğinde yedi tanesi LC,
üç tanesi NT ve dört tanesi ise VU kategorisinde yer aldığı görülmektedir (Tablo 1). Bu dönemde,
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkında adlandırma yapılan türler arasında BERN ve CITES listelerinde yer
alan herhangi bir bitkiye rastlanılmamıştır. Sonuç olarak Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkında yetişen
bitki türlerinin %18’i endemiktir. Endemik bitkilerin ½’si (%50) daha az endişe verici ve tehdit altında
olmayan LC (Least Concern), %28,5‘i zarar görebilir VU (Vulnarable) ve % 21,5’i ise NT kategorisinde
olup (Near threatened) yani yakın zamanda tehlike altına girebilecek türlerden oluşmaktadır. Ayrıca,
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı florası içinde ülkemizde tıbbi amaçlı kullanılan 57 bitki taksonu tespit
edilmiştir. Ayrıca Tabiat Parkı florası içinde 25 adet ekonomik önemi olan bitki türü de bulunmaktadır.
Bu bitkilerin bir kısmı baharat olarak bir kısmı da sebze ve meyve olarak kullanılmaktadır.
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkında üst tabakada Kızılçam’dan ve lokal olarak Fıstıkçamı’ndan
oluşan bir meşçere bulunmaktadır. Ancak kapalılığın kırık olduğu yerlerde alt tabakada; Mersin
(Myrtus communis), Delice (Olea europaea), Tespih (Styrax oficinalis), Zakkum (Nerium oleander) ve
Kermes meşesi (Quercus coccifera) gibi ağaçcık cinsleri, Sumak (Rhus coriaria), Karaçalı (Paliurus
spina-christii), Geven (Astragalus) ve Funda (Erica manipuliflora) gibi çalı cinsleri yer almaktadır.
Şelale çevresinde ve dere kenarlarında galeri biçiminde Doğu Çınarı (Platanus orientalis),
Söğüt (Salix alba), Zakkum (Nerium oleander) Typha domingensis, Carex pendula, Veronica
anagallis-aquatica, Pulicaria dysenterica, Lycopus eurapeus, Melissa officinalis ve Alisma plantagoaquatica. türleri yayılış göstermektedir. Kayalık ekosistemine özellikle Şelale çevresinde ve şelaleden
sonraki dere boyunca rastlanılmaktadır. Bu ekosistem, özellikle orman ve nisbeten de maki
elemanlarınca örtülmüştür. Kayalık ekosistemin türleri arasında yukarıdaki endemik türlere ilave olarak
Ptilostemon chamaepeuce, Ceterach officinarum, Symphytum brachycalyx, Helichrysum stoechas,
Umbilicus horizontalis subsp. intermedius, Stachys aleurites, Origanum onites, Cymbalaria longipes,
Cheilanthes fragrans, Hyoscyamus aureus ve Parieteria cretica bitkileri de bulunmaktadır.
6
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 1. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkın’da bulunan türlere ait flora listesi
Familya
1.Adiantaceae
2.Alismataceae
Tür/Takson Adı
Adianthum capillus-veneris (L.) Medik
Alisma lanceolatum Willd.
Türkçe Adı
Venüs Saçı
Kurbağa kaşığı
3.Anacardiaceae
Pistacia lentiscus L.
4.Anacardiaceae
Pistacia terebinthus L. subsp. palaestina (Boiss.)
Engler
Menegiç
5.Anacardiaceae
Rhus coriaria L.
Sumak
6.Apocynaceae
7.Araceae
8.Araceae
Nerium oleander L.
Arisarum vulgare Targ.-Tozz. subsp. vulgare
Arum dioscoridis Sm. var. dioscoridis
Sakız ağacı
Zakkum
Yılanekmeği
Yılan Yastığı
Hedera helix L.
Duvar Sarmaşığı
10.Aristolochiaceae
Aristolochia parviflora Sm.
Lohusaotu
12.Boraginaceae
13.Boraginaceae
14.Boraginaceae
Ceterach officinarum DC.
Anchusa azurea Miller var. azurea
Anchusa undulata L. subsp. hybrida (Ten.) Coutinho
15.Boraginaceae
Echium angustifolium Miller
16.Boraginaceae
Heliotropium supinum
17.Boraginaceae
18.Boraginaceae
Pul Eğrelti
Buglossoides arvensis (L.) Johnston
Symphytum brachycalyx Boiss.
-
9.Araliaceae
11.Aspleniaceae
Endemizm
Durumu
-
----Sığır Dili
Sığır Dili
Engerek Otu
----Karakafes
Alkanna tictoria (L.) Tausch subsp. anatolica Hub.-Mor. Havacıva
-
Fitocografik
Bölge
Geniş
Geniş
Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Medit. El.
Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Medit.El.
19.Cactaceae
Opuntia ficus-indica (L.) Miller
Kaynana Dili
20.Campanulaceae
Campanula lyrata Lam. subsp. lyrata
Çan Çiçeği
Endemik
E. Medit. El.
21.Campanulaceae
Campanula podocarpa Boiss.
Çan Çiçeği
Endemik
E. Medit. El.
22.Campanulaceae
Legousia speculum-veneris (L.) Chaix
Kadın aynası
23.Caryophyllaceae
Petrorhagia hispidula (Boiss. & Heldr.) Balls &
Heywood
24.Caryophyllaceae
25.Caryophyllaceae
-----
Petrorhagia velutina (Guss.) Ball. & Heywood
-----
Minuartia hybrida (Vill.) Schischk. subsp. hybrida
-----
26.Caryophyllaceae
Silene aegyptiaca (L.) L. subsp. aegyptiaca
Nakıl
27.Caryophyllaceae
Silene gallica L.
Nakıl
28.Caryophyllaceae
29.Caryophyllaceae
30.Caryophyllaceae
31.Cistaceae
Silene papillosa Boiss.
Stellaria media (L.) Vill.
Cistus creticus L.
32.Cistaceae
Cistus salviifolius L.
33.Cistaceae
Fumana arabica (L.) Spach var. arabica
34.Compositae
35.Compositae
36.Compositae
Anthemis chia L.
Bellis annua L.
Bellis perennis L.
37.Compositae
Carduus pycnocephalus L. subsp. pycnocephalus
38.Compositae
Calendula arvensis L.
39.Compositae
Carthamus dentatus Vahl.
40.Compositae
41.Compositae
42.Compositae
43.Compositae
Conyza bonariensis (L.) Cronquist
Conyza canadensis (L.) Cronquist
Echinops viscosus DC. subsp. viscosus
Evax eriosphera Boiss. & Heldr.
Endemik
-
-
Yıldız Otu
Vaccaria pyramidata Medik
Medit. El.
-
Nakıl
-----
-
Laden
-
Laden
----Papatya
Koyungözü
Koyungözü
Saka Dikeni
Şamdan Çiçeği
---------------------
Kültür
-
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Medit.El.
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Medit.El.
Av.-Sib.
Medit. El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
LC
E 30 49 18.0
N 37 00 16.5
NT
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
VU
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
7
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
44.Compositae
Tür/Takson Adı
Helichrysum stoechas (L.) Moench
45.Compositae
Inula viscosa (L.) Aiton
46.Compositae
Lactuca serriola L.
47.Compositae
48.Compositae
49.Compositae
Türkçe Adı
Ölmez Otu
Zimbit, Zinebit
-----
Lamyropsis cynaroides (Lam.) Dittrich
-----
Notobasis syriaca (L.) Cass.
Pallenis spinosa (L.) Cass.
----Altungöz
50.Compositae
Phagnalon graecum Boiss.
51.Compositae
Sonchus asper (L.) Hill.
Eşek Marulu
52.Compositae
Sonchus oleraceus L.
Eşek Marulu
53.Compositae
54.Compositae
55.Compositae
-----
Eupatorium cannbinum L.
-----
Ptilostemon chamaepeuce (L.) Less.
-----
Carduus rechingeranus Kazmi
-----
56.Compositae
Crepis sancta (L.) Babcock
Tüylü Kanak
57.Compositae
Cichorium intybus L.
Karahindiba
58.Compositae
59.Compositae
60.Compositae
61.Compositae
Hyoseris scabra L.
Leontodon tuberosus L.
Scolymus hispanicus L.
Altın
Diken,
Şevketibostan
Senecio vernalis Waldst.& Kit.
Tragopogon longilostris Bisch. ex Schultz var.
longilostris
Convolvulus arvensis L.
65.Convolvulaceae
Ipomea purpurea (L.) Roth.
66.Crassulaceae
Rosularia globulariifolia (Fenzl) Berger
67.Crassulaceae
Umbilicus horizontalis (Guss.) DC. var. intermedius
(Boiss.) Chamberlain
68.Cruciferae
Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.
69.Cruciferae
Fibigia clypeata (L.) Medik.
71.Cruciferae
72.Cucurbitaceae
Kanarya Otu
----Tarla sarmaşığı
Kahkaha Çiçeği
--------Çoban Çantası
-----
Sinapis arvensis L.
----Şeytanşalgamı
73.Cupressaceae
Cupressus sempervirens
Adi Servi
74.Cyperaceae
Carex divisa Hudson
Saparna
75.Cyperaceae
76.Cyperaceae
77.Dipsacaceae
78.Ephedraceae
Carex flacca Screber subsp. serrulata (Biv.) Greuter
Carex pendula
Saparna
Saparna
Knautia integrifolia (L.) Bert. var. bidens (Sm.) Borbas
Ephedra campylopoda C.A.Meyer.
----Deniz Üzümü
79.Ericaceae
Arbutus andrachne L.
Sandal
80.Ericaceae
Erica manipuliflora Salisb.
Funda
81.Euphorbiaceae
Andrachne telephioides L.
82.Euphorbiaceae
Euphorbia characias L. subsp. wulfenii (Hoppe ex
W.Koch) A.R.Smith
83.Euphorbiaceae
Euphorbia helioscopia L.
-
Endemik
-
Hirschfeldia incana (L.) Lag.-Forss.
Bryonia cretica L.
-
Endemik
-----
63.Compositae
70.Cruciferae
Arslan Dişi
Picris campylocarpa Boiss. & Heldr.
62.Compositae
64.Convolvulaceae
-----
Endemizm
Durumu
-
-
----Sütleğen
Sütleğen
84.Euphorbiaceae
Mercurialis annua L.
85.Fagaceae
Quercus coccifera L.
Kermes Meşesi
86.Fagaceae
Quercus suber L.
Mantar Meşesi
87.Gentianaceae
Centaurium pulchellum (Swartz) Druce
Kırmızı Kantaron
88.Gentianaceae
Blackstonia perfoliata (H.) Hudson
Yaz Blakstonyası
Yer Fesleğeni
-
Fitocografik
Bölge
Geniş
Medit.El.
Av.-Sib.
E.Medit. El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Av.-Sib.
E.Medit.El.
Medit. El.
Geniş
Geniş
Medit. El.
Medit. El.
Medit. El.
Medit. El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Av.-Sib.
Geniş
Geniş
E. Medit. El
Geniş
Geniş
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Geniş
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
E 30 49 14.8
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 11.0
E 30 49 12.0
N 37 00 04.7
E 30 49 14.8
N 37 00 07.3
LC
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
LC
E 30 49 23.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 26.1
E 30 49 05.2
N 37 00 04.7
E 30 49 14.8
N 37 00 11.0
E 30 49 12.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 11.0
E 30 49 12.0
N 37 00 26.1
E 30 49 05.2
N 37 00 11.0
E 30 49 12.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
-
-
-
-
8
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
89.Geraniaceae
Tür/Takson Adı
Geranium lucidum L.
Türkçe Adı
Turna Gagası
90.Geraniaceae
Geranium purpureum Vill.
Turna Gagası
91.Geraniaceae
Erodium cicutarium (L.) L'Hérit. subsp. bipinnatum
(Cav.) Tourlet
Dön Baba
92.Geraniaceae
93.Gramineae
94.Gramineae
Erodium cicutarium (L.) L'Hérit. subsp. cicutarium
Avena wiestii Steudel
Dön Baba
-----
95.Gramineae
Dactylis glomerata L. subsp. hispanica (Roth) Nyman
96.Gramineae
Digitaria sanguinalis (L.) Scop.
-----
97.Gramineae
Lolium subulatum Vis.
-----
98.Gramineae
99.Gramineae
100.Gramineae
Phalaris paradoxa L.
Stipa bromoides (L.) Dörfler
Arundo donax L.
-----
Parlak Ot
Palak
Kargı
Lamarckia aurea (L.) Moench.
-----
Bromus rubens L.
-----
103.Gramineae
Aegilops kotschyi Boiss.
104.Gramineae
Hordeum murinum L. subsp. leporinum (Link.) Arc. var.
Yabani Arpa
leporinum
106.Gramineae
107.Gramineae
Poa annua L.
108.Guttiferae
Hypericum triquetrifolium Turra
109.Guttiferae
110.Haloragidaceae
111.Iridaceae
Hypericum perfoliatum L.
Gladiolus illyricus W. Koch
Romulea tempskyana Freyn
113.Labiatae
Ajuga chamaepitys (L.) Screber subsp. mesogitana
(Boiss.) Bornm.
114.Labiatae
Calamintha incana (Sm.) Boiss.
116.Labiatae
117.Labiatae
Salvia tomentosa Miller
Salvia viridis L.
Teucrium polium L.
119.Labiatae
Calamintha sylvatica Bromf. subsp. ascendens
(Jordan) P.W.Ball.
121.Labiatae
122.Labiatae
123.Labiatae
----Tavşan Bıyığı
Binbirdelik
otu
Binbirdelik
otu
-----
Melissa officinalis L. subsp. altissima (Sm.) Arcangeli
Mentha aquatica L.
Mentha spicata L. subsp. spicata
Micromeria myrtifolia Boiss.& Hohen.
-
-
Glayöl
----Mayasılotu
-----
Prasium majus L.
118.Labiatae
120.Labiatae
Tavşan Kuyruğu
Myriophyllum verticillatum L.
112.Iridaceae
115.Labiatae
-----
Melica minuta L.
-
-
102.Gramineae
Lagurus ovatus L.
-
-
101.Gramineae
105.Gramineae
-
-
Yulaf
Briza maxima L.
Endemizm
Durumu
-
----Adaçayı
Adaçayı
Yer Meşesi
-
----Oğul Otu
Su Nanesi
-
Nane
Güvercin otu
-
Fitocografik
Bölge
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Geniş
İr.-Tur.
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
124.Labiatae
Origanum onites L.
Mercanköşk
125.Labiatae
Stachys aleurites Boiss. & Heldr. apud Bentham
Karabaş
Endemik
E.Medit.El.
126.Labiatae
Stachys pinardii Boiss.
Karabaş
Endemik
E.Medit.El.
127.Labiatae
Ajuga chamaepitys (L.) Schreber subsp. chia
(Schreber) Arcangeli
128.Labiatae
Lamium amplexicaule L.
Kısamahmut Otu
Ballıbaba
129.Labiatae
Lycopus europaeus L.
130.Labiatae
Satureja thymbra L.
Kaya Kekiği
131.Labiatae
Stachys cretica L. subsp. anatolica Rech. f.
Karabaş
132.Labiatae
Sideritis curdivens Stapf.
-----
Dağ Çayı
Endemik
-
E.Medit.El.
Geniş
Av.-Sib.
Av.-Sib.
E.Medit.El.
İr.-Tur.
E.Medit.El.
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 00.7
E 30 49 18.7
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
NT
E 30 49 14.8
N 37 00 0.4
VU
E 30 49 11.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
LC
E 30 49 17.9
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
9
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
Tür/Takson Adı
Türkçe Adı
Sideritis montana L. subsp. remota (d’Urv.) P.W . Ball
ex Heywood
Dağ Çayı
134.Labiatae
Teucrium chamaedrys L. subsp. chamaedrys
Yermeşesi
Kısamahmut
135.Labiatae
Thymus revolutus Celak
Kekik
133.Labiatae
136.Labiatae
137.Labiatae
138.Lauraceae
Thymbra spicata L. var. spicata
Rosmarinus officinalis L.
Laurus nobilis L.
Biberiye
140. Leguminosae
Astragalus hamosus L.
Geven
141. Leguminosae
Astragalus tmoleus Boiss. var. bounacanthus (Boiss.)
Chamberlain
Geven
142. Leguminosae
143. Leguminosae
144. Leguminosae
Calicotome villosa (Poriet) Link
Ceratonia siliqua L.
Genista acanthoclada DC.
145. Leguminosae
Hymenocarpus circinnatus (L.) Savi
146. Leguminosae
Lathyrus aphaca L. var. affinis (Guss.) Arc.
147. Leguminosae
148. Leguminosae
149. Leguminosae
150. Leguminosae
Medicago orbicularis (L.) Bart.
Onobrychis caput-galli (L.) Lam.
Psoralea bituminosa L.
Endemik
-
Azgan
Keçiboynuzu
Katır Tırnağı
----Mürdümük
Yonca
Korunga
----Asfalt Otu
Trifolium resupinatum L.
Üçgül
Ononis natrix L. subsp. natrix
Öküz Çanı
154. Leguminosae
Kum Tırfılı
Biserrula pelenicus L.
-----
155. Leguminosae
Astragalus hamosus L.
Geven
156. Leguminosae
Astragalus prusianus Boiss.
Geven
157. Leguminosae
Coronilla parviflora Willd.
158. Leguminosae
Lotus corniculatus L.
159. Leguminosae
160. Leguminosae
161. Leguminosae
Medicago disciformis DC.
Trifolium angustifolium L. var. angustifolium
Trifolium arvense L. var. arvense
----Lüfer Otu
Yonca
Tırfıl, Üçgül
Tırfıl, Üçgül
Tırfıl, Üçgül
Trifolium globosum L.
Tırfıl, Üçgül
166. Leguminosae
167. Leguminosae
Trifolium stellatum L. var. stellatum
Vicia cassia Boiss.
Vicia hybrida L.
168. Liliaceae
Asphodelus aestivus Brot.
169. Liliaceae
Bellevalia trifoliata (Ten.) Kunth
170. Liliaceae
171. Liliaceae
172. Liliaceae
Muscari armeniacum Leichtlin ex Baker
Tırfıl, Üçgül
Tırfıl, Üçgül
Tırfıl, Üçgül
----Çiriş Otu
----Arapsümbülü
Tavşan Memesi
173. Liliaceae
Ornithogalum narbonense L.
174. Liliaceae
Smilax aspera L.
Saparna
175. Liliaceae
Urgenia maritima Baker
Ada Soğanı
176. Liliaceae
Allium myrianthum Boiss.
-
-
-
-
Romulea tempskyana Freyn
Ruscus aculeatus L.
-
-
Trifolium campestre Schreb.
165. Leguminosae
-
Endemik
163. Leguminosae
Trifolium physodes Stev. ex Bieb. var. Physodes
-
-
162. Leguminosae
164. Leguminosae
-
-
152. Leguminosae
Anthyllis tetraphylla L.
-
-
151. Leguminosae
153. Leguminosae
-
-
Zivircik
Ononis pubescens L.
-
-
Defne
Anagyris foetida L.
Endemik
Karabaş Kekik
139.Leguminosae
Endemizm
Durumu
-
Yıldız Otu
Yabani Soğan
-
Fitocografik
Bölge
E.Medit.El.
Av.-Sib.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Kültür Bitkisi
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
E.Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
E.Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Geniş
Medit.El.
E.Medit.El.
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 01 13.7
VU
E 30 48 45.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
LC
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
E 30 49 14.8
10
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
177. Liliaceae
Tür/Takson Adı
Allium flavum L. subsp. tauricum (Besser ex Reichb.)
Stearn var. tauricum
Türkçe Adı
Yabani Soğan
178. Liliaceae
Asparagus acutifolius L.
Kuşkonmaz
179. Liliaceae
Gagea peduncularis (J. & C. Presl.) Pascher
Altınyıldız
180. Liliaceae
181. Linaceae
182. Malvaceae
Scilla autumnalis L.
Linum bienne Miller
-----
-
Keten
Alcea heldreichii (Boiss.) Boiss.
Endemizm
Durumu
-
-----
-
183. Malvaceae
Malva neglecta Wallr.
184. Malvaceae
Malva sylvestris L.
Ebe Gömeci
185. Moraceae
Ficus carica L.
İncir
-
186. Myrtaceae
Eucalyptus camaldulensis Dehnh.
Ökaliptus
-
Ebe Gömeci
187. Myrtaceae
Myrtus communis L.
Mersin
188. Nymphaeaceae
Nymphaea alba L:
Nilüfer
-
189. Oleaceae
Fontanesia philliraeoides Labill.
Çılbırtı
190. Oleaceae
Olea europaea L. var. sylvestris (Miller) Lehr.
Zeytin
191. Oleaceae
Phillyrea latifolia L.
Akçakesme
192. Orchidaceae
Limodorum abortivum (L.) Swartz
Mor kuş yuvası
193. Orchidaceae
Orchis anatolica Boiss.
Anadolu orkidesi
194. Orchidaceae
Orchis sancta
195. Orchidaceae
Serapias vomeracea (Burm.f.) Briq. subsp. laxiflora
(Soo) Gölz &Reinhard
196.Orobanchaceae
Orobanche minör
Canavarotu
197. Papaveraceae
Papaver rhoeas L.
Gelincik
198. Papaveraceae
Fumaria officinalis L.
Şahtere
199. Pinaceae
Pinus brutia Ten.
Kızılçam
200. Pinaceae
Pinus pinea L.
Fıstıkçamı
-
-----
Sinir Otu
202. Plantaginaceae
Plantago afra L.
Sinir Otu
203. Plantaginaceae
Plantago cretica L.
Sinir Otu
204. Platanaceae
Platanus orientalis L.
Doğu Çınarı
205. Polygonaceae
Rumex pulcher L.
Kuzukulağı
206. Polygonaceae
Polygonum equisetiforme Sibth. & Sm.
Çobandeğneği
207. Potamogetonaceae
Potamogeton nodosus Poir.
Su Sümbülü
208. Potamogetonaceae
Potamogeton pectinatus L.
Su Sümbülü
209. Primulaceae
Anagallis arvensis L.
Fare Kulağı
210.Ranunculaceae
Ranunculus arvensis L.
Düğün Çiçeği
211.Ranunculaceae
Anemone coronaria L.
Manisa Lalesi
212.Ranunculaceae
Clematis cirrhosa L.
Akasma
213. Rhamnaceae
Paliurus spina-christi Miller
Karaçalı
214. Rhamnaceae
Rhamnus oleoides L. subsp. graecus (Boiss. & Reut)
Holm.
Cehri
215. Rosaceae
Amygdalus graeca Lindley
Badem
216. Rosaceae
Crataegus monogyna Jacq. subsp. azarella (Gris.)
Franco
Alıç
217. Rosaceae
Rosa canina L.
Yaban Gülü
219. Rosaceae
Sanguisorba minor Scop. subsp. magnolii (Spach) Briq.
220. Rosaceae
Sarcopoterium spinosum (L.) Spach
221. Rubiaceae
Crucianella latifolia L.
-
-
Plantago major L.
Rubus sanctus Schreber
-
-
-----
201. Plantaginaceae
218. Rosaceae
-
-
Böğürtlen
----Abdestbozan Otu
-----
-
Fitocografik
Bölge
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Kültür Bitkisi
Geniş
Geniş
E. Medit. El.
Medit. El.
Medit. El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Medit. El.
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
E.Medit.El.
Medit.El.
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 01 18.3
E 30 48 46.6
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 01 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 01 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 01 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
11
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
Tür/Takson Adı
Türkçe Adı
222. Rubiaceae
Galium aparine
223. Rubiaceae
Rubia tenuifolia d'Urv. subsp. brachypoda (Boiss.)
Kökboya
Ehrend. & Schönb.-Tem.
224. Rubiaceae
Sherardia arvensis L.
-----
225. Rubiaceae
Galium canum Req. ex DC. subsp. antalyense Ehrend.
-----
226. Rubiaceae
227. Salicaceae
Crucianella latifolia L.
Salix alba L.
228. Santalaceae
Osyris alba L.
229. Scrophulariaceae
Cymbalaria longipes (Boiss.& Heldr.) Cheval.
230. Scrophulariaceae
Scrophularia canina L. subsp. bicolor (Sm.) Greuter
231. Scrophulariaceae
232. Scrophulariaceae
233. Scrophulariaceae
Yoğurt Otu
Veronica cymbalaria Bodard.
Veronica persica Poiret
Veronica anagallis-aquatica L.
----Aksöğüt
Süpürge çalısı
----Sıraca Otu
Mine Çiçeği
Mine Çiçeği
Mine Çiçeği
234. Scrophulariaceae
Misopates orontium (L.) Rafin.
-----
235. Scrophulariaceae
Kickxia elatine (L.) Dumort subsp. crinita (Mabille)
Greuter
-----
236. Scrophulariaceae
Linaria pelisseriana (L.) Miller
237. Scrophulariaceae
Scrophularia pinardii Boiss.
238. Scrophulariaceae
239. Selaginellaceae
----Sıraca Otu
Verbascum sinuatum L. subsp. adenosepalum Murb.
Sığırkuyruğu
Selaginella denticulata (L.) Link
İnce Dişli
Selaginella
240. Sinopteridaceae
Cheilanthes fragrans (L.f.) Sw.
Dudak Eğrelti
241. Solanaceae
Hyoscyamus aureus L.
Banotu
242. Solanaceae
243. Solanaceae
244. Styracaceae
Styrax oficinalis L.
İt üzümü
Tespih Ağacı
246. Thymelaeaceae
Daphne gnidioides Jaub.& Spach
Yalancı Defne
247. Thymelaeaceae
Daphne sericea Vahl.
Kuşdili
249. Umbelliferae
250. Umbelliferae
Ilgın
Hasır Otu
Daucus broteri Ten.
-----
Lagoecia cuminoides L.
-----
Daucus guttatus Sm.
-----
252. Umbelliferae
Eryngium creticum Lam.
-----
254. Umbelliferae
255. Umbelliferae
256. Urticaceae
Eryngium falcatum Delar
Scandix pecten-veneris L.
-----
----Yapışkan Ot
257. Urticaceae
Urtica dioica
Isırganotu
258. Valerianaceae
Valeriana dioscoridis Sm.
Kedi Otu
259. Verbenaceae
260. Verbenaceae
261. Vitaceae
Verbena officinalis L.
Vitex-agnus-castus L.
Vitis sylvestris Gmelin
Endemik
-
Tıbbi Mine Çiçeği
Hayıt
Asma
-
-
-
Kişkiş
Tordylium apulum L.
Parietaria cretica L.
-
-
251. Umbelliferae
253. Umbelliferae
Endemik
-
Tamarix parviflora DC.
Typha domingensis Pers.
-
-
245. Tamaricaceae
248. Typhaceae
-
-
Solanum alatum Moench
Solanum nigrum L. subsp. nigrum
Endemizm
Durumu
-
-
Fitocografik
Bölge
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Medit.El.
Av.-Sib.
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
E.Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
Geniş
Geniş
Geniş
Medit.El.
Medit.El.
Geniş
E.Medit.El.
Geniş
Medit.El.
Geniş
GPS
Tehlike Korunma
Koordinatları Kategorileri Statüsü
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 11.0
NT
E 30 49 12.0
N 37 00 08.3
E 30 49 23.3
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 06.6
E 30 49 35.3
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 11.0
LC
E 30 49 12.0
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 54.9
E 30 49 38.7
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 01 13.7
E 30 48 45.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 16.5
E 30 49 17.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
N 37 00 11.0
E 30 49 12.0
N 37 00 04.7
E 30 49 18.0
N 37 00 07.3
E 30 49 08.0
N 37 00 20.5
E 30 49 24.9
N 37 00 08.4
E 30 49 11.9
12
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.2. Faunistik Özellikleri
Alt Şube: Vertebrata (Omurgalılar)
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı arazisinin genel topoğrafik ve fiziksel yapısı ile kommunitelerin
genel yapısının ikiyaşamlı, sürüngen, kuş ve memelilerin yaşaması ve barınması için çok uygun
olduğu görülmektedir. Kurşunlu Şelalesi’ni besleyen Gerdemeli Deresi, Gelindüşen Pınarı ve Kayaklı
Pınarı ile şelaleden sonra uzanan Kalabaklı Çayı’nın kenarları suyun oluşturduğu nem nedeniyle özel
bir mikroklima oluşturmaktadır. Su içi, suyun kenarları ve yakın çevresi çeşitli bitkilerin yanı sıra, birçok
ikiyaşamlı, sürüngen, kuş ve memeli türü için önemli birer biyotop niteliğindedir. Tabiat parkının genel
omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında oldukça zengin bir tür topluluğuna sahip olduğu
görülmektedir. Yapılan çalışmalar sonucu şu ana kadar planlama alanında ve yakın çevresinde 3
familyaya ait 3 balık, 3 familyaya ait 3 iki yaşamlı, 10 familyaya ait 12 sürüngen, 34 familyaya ait 88
kuş, 13 familyaya ait 22 memeli türünün yayılış gösterdiği belirlenmiştir. Sonuç olarak; Kurşunlu
Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde toplam olarak 63 familyaya mensup 128 omurgalı türü
belirlenmiş olup, bu sayı tüm Türkiye’deki (Balıklar hariç) omurgalı tür sayısı (yaklaşık 750 tür) ile
karşılaştırıldığında, Türkiye’deki omurgalı türlerinin 1/6‘sını Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı’nın sınırları
içinde bulmak mümkündür denilebilir.
Sınıf: Osteichthyes (Kemikli Balıklar)
Kurşunlu Şelalesi Gerdemeli Deresi, Gelindüşen Pınarı ve Kayaklı Pınarı’ndan beslenmekte
olup şelaleden sonra Kalabaklı Çayı olarak uzanmaktadır. Kurşunlu Şelalesi yaz-kış aktif olmakla
birlikte, kışın dere, çay ve pınarların su miktarı artmaktadır. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları
dâhilinde 3 familyaya ait 3 balık türü yayılış göstermektedir (Tablo 2). Buradaki balıkların tamamı
ekonomik öneme sahiptir (Geldiay ve Balık 1996).
Tablo 2. Kurşunlu Şelalesi’nde Kemikli Balık Türleri ve Koruma Statüleri
Familya
Tür
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Tehlike
Kategorileri
Populasyon
Durumu
Anguilidae
Salmonidae
Cyprinidae
Anguilla anguilla (Linnaeus,1758)
Salmo trutta macrostigma Dumeril, 1858
Capeota antalyensis Battalgil, 1944
Yılan Balığı
Alabalık
Siraz Bıyıklıbalık
Endemik
CE A2bd+4bd
C
DD
Yaygın
Yaygın
Yaygın
Sınıf: Amfibia (İki yaşamlılar)
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içindeki iki yaşamlılara, daha çok Gelindüşen Pınarı,
Gerdemeli Deresi ve Kalabaklı Çayının durgunlaştığı veya bitkili taşlık su kenarlarında, su taşkını veya
yağmur sularıyla oluşmuş geçici sularda ve nemli taşlık alanlarda, az da olsa kaynak suları veya
yakınında rastlanabilir. İkiyaşamlıların hayat faaliyetleri genelde suya bağımlıdır. Genelde ovipar
(yumurta ile çoğalan omurgalılar) olan ikiyaşamlılar genellikle yumurtalarını doğal alanlara, su taşkını
veya yağmur suları nedeniyle göllenmiş sulara bırakır veya su bitkilerine yapıştırırlar (Baran 1981,
Baran 1998). Çoğunlukla karada yaşayanlar bile üreme zamanında yumurtalarını suya bırakırlar. Su
ve sulak alanlar bu nedenlerle iki yaşamlıların varlıklarını sürdürmeleri açısından hayati öneme
sahiptir. Tabiat Parkı sınırları içerisinde; 3 familyaya ait 3 ikiyaşamlı türünün yayılış gösterdiği ve bu
türlerin hepsinin kuyruksuz kurbağa (Ordo: Anura) olduğu görülmektedir. Bulgularımıza göre; alanda
yaşayan ikiyaşamlıların tüm Türkiye’de yayılış gösteren ikiyaşamlıların (Yaklaşık 30 tür) 1/10’unu
oluşturduğu söylenebilir (Tablo 3). Alanda doğal olarak bulunduğu tespit edilen ikiyaşamlı türleri
arasında yer alan Gece Kurbağası (Bufo viridis) Bern Sözleşmesi Koruma Listelerinden Ek-II’de, yani
13
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
“Mutlak Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır. Geriye kalan İkiyaşamlı türleri ise Ek-III’de,
yani “Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır. IUCN tarafından hazırlanmış olan Avrupa
Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri temel alınarak gerçekleştirilen çalışmalara
göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan ikiyaşamlı türlerinin tamamının “LC” (=Least Concern) yani “En
Düşük Seviyede Tehlike Altında” kategorisinde yer aldıkları belirlenmiştir.
Tablo 3. Kurşunlu Şelalesi’nde Belirlenen İkiyaşamlı Türleri ve Koruma Statüleri
Familya
Tür Adı
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Tehlike
Kategorileri
Bufonidae
Bufo viridis (Laurenti,1768)
Gece Kurbağası
-
LC
Hylidae
Hyla arborea (Audoin,1827)
Ağaç Kurbağası
-
LC
Ranidae
Pelophylax bedriagae Pallas,1771
Yeşil Kurbağa
(Ova kurbağası)
-
LC
Populasyon
Durumu
Nadir Küçük
Populasyon
Nadir Küçük
Populasyon
Yaygın Büyük
Populasyon
Koruma
Statüleri
II
III
III
Sınıf: Reptilia (Sürüngenler)
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde sürüngenlere çoğunlukla orman içi taşlık,
kayalık, orman içi açıklık ve çalılık alanlar, ormanın bitimindeki açık, çalılık ve taşlık alanlar ile nadiren
akarsu ve su kaynağı yakınlarında rastlanmıştır.
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içinde şimdiye kadarki bulgularımıza göre; 10 familyaya
ait 12 Sürüngen (Reptilia) türünün yayılış gösterdiği, bu miktarın ise tüm Türkiye’de yayılış gösteren
Sürüngenlerin (yaklaşık 160 tür) 1/15’ini oluşturduğu söylenebilir. Alandaki tüm sürüngen türleri Bern
Sözleşmesi Koruma Listelerinde Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler” ve Ek-III’de, yani
“Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır (Tablo 4). IUCN tarafından hazırlanmış olan
Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri baz alınarak gerçekleştirilen
çalışmalara göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan sürüngen türlerinin 10 tanesinin “LC” (=Least
Concern) yani “En Düşük Seviyede Tehlike Altında” kategorisinde, bir tanesinin de “VU” kategorisinde
yer aldıkları belirlenmiştir.
Tablo 4. Kurşunlu Şelalesi’nde Belirlenen Sürüngen Türleri ve Koruma Statüleri
Familya
Testudinidae
Batoguridae
Amphisbaenidae
Agamidae
Gekkonidae
Scincidae
Lacertidae
Chamaeleontidae
Typhlopidae
Colubridae
Tür Adı
Testudo graeca
(Linnaeus, 1758)
Mauremys rivulata
(Valenciennes 1833)
Blanus strauchi
(Bedriaga, 1884)
Laudakia stellio
(Linnaeus, 1758)
Hemidactylus turcicus
(Linnaeus, 1758)
Ablepharus budaki
(Bibron-Bory, 1833)
imageAnatololacerta danfordi
(Günther, 1876)
Ophisops elegans
(Menetries, 1832)
Chamaeleo chamaeleon
(Linnaeus, 1758)
Typhlops vermicularis
Merrem,1820
Dolichophis jugularis
Linneaus, 1758
Eirenis modestus
(Martin,1838)
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Tehlike
Kategorileri
Populasyon
Durumu
Koruma
Statüleri
Tosbağa
-
VU
Yaygın Küçük
Populasyon
II
Çizgili Kaplumbağa
-
DD
Orta Populasyon
II
Kör Kertenkele
-
LC
Dikenli Kertenkele
-
LC
Yarım Parmaklı
Keler
-
LC
İnce Kertenkele
-
LC
Toros Kertenkelesi
-
LC
Tarla Kertenkelesi
-
LC
Bukalemun
-
LC
Kör Yılan
-
LC
Kara Yılan
-
LC
Uysal Yılan
-
LC
Nadir Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Nadir Küçük
Populasyon
Nadir Küçük
Populasyon
Nadir Küçük
Populasyon
Nadir Küçük
Populasyon
III
III
III
III
III
II
II
Ek-III
Ek-III
Ek-III
Sınıf : Aves (Kuşlar)
Batı Akdeniz’deki sulak alanlar, her iki göç yolunda da uzun mesafeler kat eden kuşlar için
14
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
dinlenme ve beslenme bakımından son derece önemli konaklama alanlarıdır. Göç döneminin
haricinde, özellikle sert geçen kış koşullarında iç bölgelerde yeterince besin bulamayan kuş türleri de
bu tip alanları yoğunlukla kullanmaktadır (Erdoğan vd 2002, Aslan vd 2004). Bu kuşların birçoğu kıyı
bandındaki sulak alanlarda üremekte ve dolayısıyla üreme bakımından bu alanlara bağımlıdırlar
(Erdoğan vd 2002).
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içinde kuşlara ormanlık alanlar, ormanlık içerisindeki
açıklık alanlar, yerleşim alanları yakınları, şelale ve ırmak boyunca rastlamak mümkündür. Alanın
doğal koşullarından kaynaklanan ekosistem zenginliği, bu alanın biyolojik çeşitliliğine ve özellikle de
kuş çeşitliğine yansımıştır. Bölgede birbiri ile düzenli bir etkileşim bütünlüğü içinde farklı yaşam
alanları dikkat çekmektedir.
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içinde kuş türlerine yönelik
yaptığımız arazi çalışması neticesinde 34 familyaya ait 88 kuş türünün yayılış gösterdiği görülmektedir
(Tablo 5). Bu tür sayısı, Türkiye’deki tüm kuş tür sayısının (502 tür) %17,5’idir. Bu türlerden 27’si yerli
(Y), 30’u yaz ziyaretçisi (YZ), 11’i kış ziyaretçisi (KZ)’dir. Diğer 20 tür ise yerli (Y) -kış ziyaretçisi (KZ)transit (T)- yaz ziyaretçisi (YZ) kategorilerinin ikili kombinasyonu şeklinde Kurşunlu Şelalesi Tabiat
Parkı sınırları içindeki alanı kullanmaktadır.
Tablo 5. Kurşunlu Şelalesi’nde Belirlenen Kuş Türleri ve Koruma Statüleri
Latince Adı
PODICIPEDIDAE
Tachybaptus ruficollis
ARDEIDAE
Türkçe Adı
IUCN
Bern
Red-List
Statü
Populasyon Durumu
Küç. Batağan
LC
III
A.3.1
Y
Küçük populasyon
Ixobrychus minutus
Cüce Balaban
LC
II
A.2
T
Nycticorax nycticorax
Egretta garzetta
Gece Balıkçılı
Küç. Akbalıkçıl
Büyük
Akbalıkçıl
Gri Balıkçıl
LC
LC
II
II
A.3.1
A.3.1
T
YZ
Nadir küçük
populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
LC
III
A.3
YZ
Küçük populasyon
LC
III
A.3
Y
Küçük populasyon
Akleylek
LC
II
A.3.1
T
Küçük populasyon
Çeltikçi
LC
II
A.3.1
T
Küçük populasyon
Yılan Kartalı
Atmaca
Şahin
LC
LC
LC
III
III
III
A.4
A.3
A.3
T
Y
KZ
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Kerkenez
LC
II
A.2
Y
Küçük populasyon
Kumru
Üveyik
LC
LC
III
III
A.5
A.3.1
Y
YZ
Büyük populasyon
Küçük populasyon
Guguk
LC
III
A.1.2
YZ
Küçük populasyon
Kukumav
Ishakkuşu
LC
LC
II
II
A.3
A.3
Y
YZ
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Çobanaldatan
LC
II
A.1.2
YZ
Küçük populasyon
Ebabil
Akkarınlı Ebabil
LC
LC
III
II
A.3.1
A.3.1
YZ
YZ
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Yalı Çapkını
LC
II
A.2
Y
Küçük populasyon
Arıkuşu
LC
II
A.3.1
YZ
Küçük populasyon
Gökkuzgun
NT
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
İbibik
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
Ardea alba
Ardea cinerea
CICONIDAE
Ciconia ciconia
THRESKIORNITHIDAE
Plegadis falcinellus
ACCIPITRIDAE
Circaetus gallicus
Accipiter nisus
Buteo buteo
FALCONIDAE
Falco tinnunculus
COLUMBIDAE
Streptopelia decaocto
Streptopelia turtur
CUCULIDAE
Cuculus canorus
STRIGIDAE
Athene noctua
Otus scops
CAPRIMULGIDAE
Caprimulgus europaeus
APODIDAE
Apus apus
Tachymarptis (Apus) melba
ALCEDINIDAE
Alcedo atthis
MEROPIDAE
Merops apiaster
CORACIIDAE
Coracias garrulus
UPUPIDAE
Upupa epops
JYNGIDAE
15
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Latince Adı
Jynx torquilla
PICIDAE
Dendrocopos syriacus
ALAUDIDAE
Galerida cristata
Lullula arborea
Alauda arvensis
HIRUNDINIDAE
Riparia riparia
Delichon urbica
Hirundo rustica
Hirundo daurica
Hirundo rupestris
MOTACILLIDAE
Anthus trivialis
Anthus pratensis
Motacilla flava
Motacilla cinerea
Motacilla alba
PYCNONOTIDAE
Pycnonotus xanthopygos
CINCLIDAE
Cinclus cinclus
TROGLODYTIDAE
Troglodytes troglodytes
PRUNELLIDAE
Prunella modularis
TURDIDAE
Erytropygia (Cercotrihas) galactotes
Erithacus rubecula
Luscinia megarhynchos
Phoenicurus ochruros
Phoenicurus phoenicurus
Saxicola rubetra
Saxicola torquata
Oenanthe isabellina
Oenanthe oenanthe
Oenanthe melanoleuca
Turdus merula
Turdus philomelos
SYLVIIDAE
Cettia cetti
Acrocephalus schoenobaenus
Acrocephalus scirpaceus
Acrocephalus arundinaceus
Hippolais pallida
Hippolais olivetorum
Sylvia cantillans
Sylvia melanocephala
Sylvia rueppelli
Sylvia hortensis
Sylvia curruca
Sylvia communis
Sylvia borin
Sylvia atricapilla
Phylloscopus collybita
Phylloscopus trochilus
Türkçe Adı
Boyunçeviren
IUCN
LC
Bern
II
Red-List
A.1.2
Statü
YZ
Populasyon Durumu
Küçük populasyon
Alaca
Ağaçkakan
LC
II
A.2
Y
küçük populasyon
Tepeli Toygar
Orman Toygarı
Tarlakuşu
LC
LC
LC
III
III
III
A.3
A.3
A.4
Y
KZ
Y
Büyük populasyon
Küçük populasyon
Büyük populasyon
Kum Kırlangıcı
Ev Kırlangıcı
Kır Kırlangıcı
Kızıl Kırlangıç
Kırlangıç
LC
LC
LC
LC
LC
II
II
II
II
II
A.5
A.3
A.5
A.3
A.5
YZ
YZ
YZ
YZ
KZ
Büyük populasyon
Büyük populasyon
Büyük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Ağaç İncirkuşu
Çayır İncirkuşu
Sarı
Kuyruksallayan
Dağ
Kuyruksallayan
Akkuyruksallayan
LC
LC
II
II
A.3
A.3
YZ
KZ
Küçük populasyon
Küçük populasyon
LC
II
A.3.1
YZ
Küçük populasyon
LC
II
A.2
KZ
Küçük populasyon
LC
II
A.3.1
Y,YZ
Küçük populasyon
Arap Bülbülü
LC
II
A.2
Y
Büyük populasyon
Derekuşu
LC
II
A.3
Y
Küçük populasyon
Çitkuşu
LC
II
A.3
Y
Küçük populasyon
Dağ bülbülü
LC
II
A.1.2
KZ
Küçük populasyon
Çalı Bülbülü
Kızılgerdan
Bülbül
Ev Kızılkuyruğu
Bahçe
Kızılkuyruğu
Çayır Taşkuşu
Taş Kuşu
Boz
Kuyrukkakan
Kuyrukkakan
Karakulak
Kuyrukkakan
Karatavuk
Öter Ardıç
LC
LC
LC
LC
II
II
II
II
A.3
A.3
A.2
A.2
YZ
KZ
YZ
KZ
Küçük populasyon
Büyük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
LC
II
A.3
YZ
Küçük populasyon
LC
LC
II
II
A.3
A3
YZ
KZ
LC
II
A.3
YZ
LC
II
A3
T
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Nadir küçük
populasyon
Küçük populasyon
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
LC
LC
III
III
A.3
A.2
Y
KZ
Büyük populasyon
Büyük populasyon
Kamış Bülbülü
Kındıra
Kamışçını
Saz Kamışçını
Büy. Kamışçını
Gri Mukallit
Zeytin Mukallidi
Bıyıklı Ötleğen
Mask. Ötleğen
Karaboğazlı
Ötleğen
Akgözlü
Ötleğen
Küç. Akgerdan.
Ötleğen
Akgerdanlı
Ötleğen
Boz Ötleğen
Karabaş
Ötleğen
Cıvgın
Söğüt Bülbülü
LC
II
A.2
Y
Küçük populasyon
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
LC
LC
LC
LC
LC
LC
II
II
II
II
II
II
A.2
A.3
A.3
A.2
A.2
A.3
YZ
YZ
T
T
T
Y
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
Küçük populasyon
LC
II
A.2
T
Küçük populasyon
LC
II
A.2
T
Küçük populasyon
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
LC
II
A.3
T
Küçük populasyon
LC
II
B.3
T
Küçük populasyon
LC
II
A.2
Y, T
Büyük populasyon
LC
LC
II
II
A.3.1
A.3.1
KZ, T
T
Büyük populasyon
Büyük populasyon
16
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Latince Adı
MUSCICAPIDAE
Muscicapa striata
Ficedula albicollis
Türkçe Adı
IUCN
Bern
Red-List
Statü
Populasyon Durumu
Gri Sinekkapan
Halkalı
Sinekkapan
LC
II
A.3
YZ
Küçük populasyon
LC
II
A.2
T
Küçük populasyon
LC
II
A.2
KZ
Küçük populasyon
LC
II
A.3.1
Y
Büyük populasyon
LC
II
A.3
Y
Küçük populasyon
LC
II
A.2
Y
Küçük populasyon
NT
II
A.2
Y
Büyük Populasyon
LC
II
A.3
T
Küçük populasyon
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
LC
II
A.2
YZ
Küçük populasyon
AEGITHALIDAE
Aegithalos caudatus
Uzun Kuyruklu
Baştankara
PARIDAE
Parus major
Parus ater
Parus caeruleus
Büyük
Baştankara
Cam
Baştankara
Mavi
Baştankara
SITTIDAE
Sitta krueperi
Anadolu
Sıvacısı
LANIIDAE
Lanius collurio
Lanius senator
Lanius nubicus
Kızılsırtlı
Örümcekkuşu
Kızılbaşlı
Örümcekkuşu
Maskeli
Örümcek kuşu
CORVIDAE
Garrulus glandarius
Alakarga
LC
A.3.1
Y
Büyük populasyon
Corvus cornix
Leş Kargası
LC
III
A.5
Y
Büyük populasyon
PASSERIDAE
Passer domesticus
Ev Şerçesi
LC
A.5
Y
Büyük populasyon
FRINGILLIDAE
Fringilla coelebs
İspinoz
LC
III
A.4
Y
Büyük populasyon
Carduelis chloris
Florya
LC
II
A.3
Y
Büyük populasyon
Carduelis carduelis
Saka
LC
II
A.3.1
Y
Büyük populasyon
Serinus serinus
Kanarya
LC
III
A.3.1
Y
Büyük populasyon
Tabloda verilen kısaltmalar ve konu ile ilgili açıklamalar:
Kiziroğlu (2008)’na göre Türkiye Kuşları Red Data Book (RDB- Kırmızı Liste)- Uluslar arası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları
Koruma Birliği (IUCN)- ve Birdlife International (BIE) Kriterleri aşağıda verilmiştir:
* Türkiye Kuşları RDB kriterleri:
“A grubu”na giren türler, ya tam yıllık kuş türü olup yerli ya da yaz göçmeni; yani kuluçkaladıktan sonra Türkiye’yi terk eden
göçmen türlerden oluşur.
A.1.2= Bölgede 13 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin nüfusları Türkiye genelinde çok azalmıştır. İzlendikleri
bölgelerde 1 birey-10 çift (=1-20 birey) ile temsil edilirler. Bu türlerin soyu büyük ölçüde tükenme tehdidi altında olduğu için,
Türkiye genelinde mutlaka korunmaları gereken türlerdir.
A.2= Bölgede 43 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin sayıları, gözlendikleri bölgelerde 11-25 çift (22-50 birey)
arasında değişir. Bunlar önemli ölçüde tükenme tehdidi altındadır. Tükenme baskısı günümüzdeki gibi sürerse, mutlak
tükenmeyle karşı karşıya kalacak olan türlerdir.
A.3= Bölgede 50 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları, gözlendikleri bölegelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bunlar da tükenebilecek duyarlıkta olup, vahşi yaşamda soyu tükenme riski yüksek
olan türlerdir.
A.3.1= Bölgede 19 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında, gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Bu
türlerin nüfusu da 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir. Gözlendikleri bölgelerde eski kayıtlara göre, azalma olan
türlerdir.
A.4= Bölgede 8 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin IUCN ve ATS ölçütlerine göre yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde
henüz tükenme tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında lokal bir azalma olup, zamanla tükenme tehdidi altına
girmeye adaydırlar. Bu türlerin populasyonları gözlendikleri bölgelerde 501-5000 çift (=1002-10 000 birey), arasında değişir.
A.5= Bölgede 19 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz azalma ve tükenme tehdidi gibi
bir durum söz konusu değildir.
“B grubu”na giren türler ya kış ziyaretçisi ya da transit göçerdir.
B.3= Bölgede 6 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları gözlendikleri bölgelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bu türler de tükenebilecek duyarlıkta olup vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi
büyük olan türlerdir.
B.3.1= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Türkiye
genelindeki nüfusları 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir.
B.4= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyon yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde henüz tükenme
tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında bir azalma vardır. Bunlar zamanla tükenme tehditi altına girmeye
aday türlerdir.
B.5= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz bir azalma ve tükenme tehdidi
gibi bir durum söz konusu değildir.
** Uluslar arası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) kriterleri:
IUCN kırmızı listesi, biyolojik çeşitliliğin durumu ile ilgili en geçerli rehber olarak kabul edilmektedir.
VU (vulnerable- Hassas, zarar görebilir): Bölgede bu kriterde yer alan 1 tür (Küçük kerkenez- Falco naumanni) tespit
edilmiştir. Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi yüksek olan türdür.
17
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
NT (near threatened): Bölgede bu kriterde yer alan 5 tür tespit edilmiştir. Bu kriterdeki türler şu anda tehlikede olmayan fakat
yakın gelecekte VU- vulnerable (Hassas, Zarar Görebilir, Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler), ENendangered (Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler) veya CR- critically endangered (Vahşi yaşamda
soyu tükenme tehlikesi had safhada olan türler) kategorisine girmeye aday olan türlerdir.
LC: (least concern): Çalışmada 157 tür bu kriterdedir. En düşük derecede tehdit altında olan bu türler yaygın bulunan türlerdir.
*** Birdlife International (BIE) Kriterleri:
SPEC I: Bölgede bu kriterde 4 tür (Pasbaş Pakta- Aythya nyroca, Bozkır delicesi- Circus macrourus, Küçük kerkenez- Falco
naumanni, Bıldırcın kılavuzu- Crex crex) tespit edilmiştir. Bu kritere göre türler küresel ölçekte koruma önceliği olan Avrupa
türleridir.
SPEC II: Bölgede 21 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup “Kesin Koruma
Altına” olan türlerdir.
SPEC III: Bölgede 48 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşmayan ama küresel
durumunun kötü olmasından dolayı “Koruma Altında” olan türlerdir.
SPEC IV: Bölgede 83 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
SPEC V: Bölgede 5 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
**** MAK: Merkez Av Komisyonu Koruma Statüleri
Sınıf: Mammalia ( Memeliler)
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içerisinde memelilere ağaçlık alanlar, çalılıklar, alt örtüsü
zengin orman alanları, orman içi su kenarlarındaki bodur ağaçlar ve çalılıklar arasında, orman içi ve
büyük kayalıklar, mağara, oyuk ve çürümekte olan vejatasyon içinde, sık ve alçak gramine
vejetasyonu içinde ile orman sınırının dışındaki açık alanlarda rastlanmıştır.
Gerek söz konusu araştırmalara ilişkin literatür çalışması, gerekse arazide yapılan gözlemlerde
Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı sınırları içindeki bulgularımıza göre;
13 familyaya ait 22 memeli
türünün yayılış gösterdiği saptanmıştır. Bu da tüm Türkiye’de yayılış gösteren memeli türlerinin
(yaklaşık 160 tür) 1/14’ünü oluşturmaktadır. Bunlardan 2’si böcekçil (Ordo: Insectivora), 6’sı yarasa
(Ordo: Chiroptera), 1’i tavşan (Ordo: Lagomorpha), 5’i kemirici (Ordo: Rodentia), 6’sı etçil (Ordo:
Carnivora) ve 1’ı çifttoynaklı (Ordo: Artiodactyla) türüdür (Tablo 6)
Tablo 6. Kurşunlu Şelalesi’nde Belirlenen Memeli Türleri ve Koruma Statüleri
Familya
Tür Adı
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Tehlike
Kategorileri
Populasyon
Durumu
Koruma
Statüleri
(Bern/RDB)
Erinaceidae
Erinaceus concolor
Martin, 1838
Kirpi
-
LC
Küçük
populasyon
- /A1
-
LC
Küçük
populasyon
III/A1
-
LC
Büyük
populasyon
II/A1
-
LC
Küçük
populasyon
II/A1
-
NT
Büyük
populasyon
II/A2
-
LC
Büyük
populasyon
III/A1
-
LC
Büyük
populasyon
II/A1
-
LC
Küçük
populasyon
II/A1
Soricidae
Rhinolophidae
Crocidura suaveolens
(Pallas,1811)
Rhinolophus
ferrumequinum
(Schreber,1774)
Rhinolophus
hipposideros
(Bechstein, 1800)
Rhinolophus euryale
Blassius,1853
Pipistrellus pipistrellus
(Schreber, 1774)
Bataklık
Sivrifaresi
Büyük
Nalburunlu
Yarasa
Küçük
Nalburunlu
Yarasa
Akdeniz
Nalburunlu
Yarasa
Cüce Yarasa
Myotis myotis
(Borkhausen, 1797)
Akdeniz geniş
kanatlı
yarasası
Fare Kulaklı
yarasa
Leporidae
Lepus europaeus
Pallas,1778
Yabani Tarla
Tavşanı
-
LC
Büyük
populasyon
III/A1
Sciuridae
Sciurus anomalus
Güldenstaedt, 1785
Anadolu
Sincabı
-
LC
Büyük
populasyon
II/A1
Vespertilionidae
Eptesicus bottae
(Peters,1869)
18
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Arvicola terrestris
(Linnaeus, 1758)
Su Sıçanı
-
LC
Küçük
populasyon
-/A1
Apodemus
mystacinus (Danford
and Alston,1877)
Kayalık Faresi
-
LC
Büyük
populasyon
-/A1
Ev Faresi
-
LC
Büyük
populasyon
-
Ev Sıçanı
-
LC
Büyük
populasyon
-
Oklu Kirpi
-
LC
Nadir küçük
populasyon
-/A1
Kızıl Tilki
-
LC
Büyük
populasyon
-/A1
Gelincik
-
LC
Küçük
populasyon
III/A1
Ağaç Sansarı
-
LC
Küçük
populasyon
III/A1
Martes foina
(Erxleben, 1777)
Kaya Sansarı
-
LC
Küçük
populasyon
III/A1
Meles meles
(Linnaeus, 1758)
Porsuk
-
LC
Küçük
populasyon
III/A1
Felidae
Lynx caracal
Karakulak=St
ep Vaşağı
-
LC
Nadir küçük
populasyon
-/A1
Suidae
Sus scrofa
Linnaeus, 1758
Yaban
Domuzu
-
LC
Büyük
populasyon
-/A1
Arvicolidae
Muridae
Hystricidae
Canidae
Mustelidae
Mus macedonicus
Petrov and Ruzıc,
1982
Rattus rattus
(Linnaeus, 1758)
Hystrix indica
Kerr, 1792
Vulpes vulpes
Linnaeus,
1758
Mustela nivalis
Linnaeus,
1766
Martes martes
(Linnaeus, 1758)
4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Akdeniz Bölgesi içerisinde yer alan Antalya ili zengin sulak alan potansiyeliyle dikkat
çekmektedir. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı ve alandaki su kaynakları Antalya’nın sulak alanlarının
sadece bir bölümüdür. Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı çok zengin biyolojik çeşitliliği, eşsiz doğası ve
topoğrafik yapısı nedeniyle ulusal ve uluslararası birçok ziyeretçinin ilgisini çeken önemli bir sulak
alandır. Floral anlamda birçok ekonomik önemi olan ve endemik bitkiyi, faunal anlamda zengin bir tür
çeşitliğini bünyesinde barındıran bu eşsiz sulak alanın dikkatli ve özenli planlama-uygulama-kontrol
süreçleriyle yerli ve yabancı ziyaretçilere tanıtılmasıyla, Antalya’nın zengin sulak alan potansiyeli gün
yüzüne çıkarılabilecektir.
5. KAYNAKLAR
Alçıtepe, E., Sümbül, H. 2003. Contributions to the flora of Termessos National Park-Antalya
(Türkiye). Bulletin of Pure and Applied Sciences. Vol. 22B (No.1): 29-46.
Baytop, T. 1994. Türkçe Bitki Adları Sözlüğü. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 508 sayfa. Ankara.
Baran, İ. Kuzey Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz'deki Adalarımızın Herpetofaunasının
Taksonomik ve Ekolojik Araştırılması, Doğa Bilim Dergisi, Tübitak 5: 155-162, (1981).
Baran, İ. Atatür, M., K. Türkiye Herpetofaunası. T.C. Çevre Bakanlığı Yayınları., Ankara 214 ss.
(1998). (ISBN: 975-7347-38-8)
Başoğlu, M. Baran, İ., Türkiye Sürüngenleri, Kısım l, Kaplumbağa ve Kertenkeleler, Ege Üniv. Fen
Fak. Kitaplar serisi Bornova İzmir NO.76: 1-272, (1977).
Başoğlu, M., Baran, İ. Türkiye Sürüngenleri, Kısım II, Yılanlar, Ege Üniv. Fen Fak. Kitaplar serisi
Bornova İzmir No. 80: 1-218, (1980)
Çevre Bakanlığı, 1991 . 2000'li Yıllara Doğru Çevre. T.B.M.M. Çevre Araştırma Komisyonu Raporu
(10/15): 191-209. ANKARA
Çinbilgel, İ. 2005. Altınbeşik Mağarası Milli Parkının (İbradı-Akseki/Antalya) Flora ve Vejetasyonu.
Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. 237 ss. Antalya.
Davis, P.H. 1965-1985. Flora of Turkey and the East Aegean Islands. Vol :1-9, Edinburgh Univ. Press,
Edinburgh.
Davis, P.H. Mill R.R and Tan, K. 1988. Flora of Turkey and the East Aegean Islands. Vol:10,
19
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Edinburgh Univ. Press, Edinburgh.
Deniz, İ.G., Sümbül, H. 2004. Flora of the Elmalı Cedar Research Forest (Antalya/Turkey) Turk. J.
Bot., 28: 529-555.
Erdoğan, A., Öz, M., Sert, H., Tunç, M.R. (2002a): Antalya Yamansaz Gölü ve Yakın Çevresinin
Avifaunası ve Herpetofaunası. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt 10, sayı 43: 33-39.
Erdoğan, A, Sert, H., Tunç, M.R.( 2002b): Finike ve Çevresinin Kuş Faunası. Tabiat ve İnsan 36: 1,
30-40.
Geldiay, R., Balık,S.1996. Türkiye Tatlısu Balıkları, Ege Üniversitesi Yayınları No:46 İZMİR 532 s.
Göktürk, R.S., Sümbül, H. 1997. Flora of Antalya City, Tr.J.of Botany, 21: 341-378.
Göktürk, R.S. Manavgat-İbradı (Antalya) Arası Florası Üzerine Bir Araştırma” Akdeniz Üniversitesi
Araştıma Projeleri No 2006.02.0121.011.
Güner, A., Özhatay, N., Ekim, T., Başer, K.H.C. 2000. Flora of Turkey and the East Aegean Islands.
Vol: 11. Edingburg Univ. Press, Edinburgh.
Ölçer, S., 1989. Ülkemizdeki Doğal Çevre ve Ekosistemler T.O.K. Dergisi 42 : 26, ANKARA.
Peşmen, H., 1980. Olympos-Beydağları Milli Parkı Florası, Ankara: TBAG-335.
Sümbül, H., Erik, S. 1988-a. Taşeli Platosu I. Turk J Bot 12: 175-205.
Sümbül, H., Erik, S. 1988-b. Taşeli Platosu II. Turk J Bot 12: 254-322.
Sümbül, H., Erik, S. 1990-a.Taşeli Platosu III. Hacettepe Üniv. Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi 11:
1-38.
Sümbül, H., Erik, S. 1990-b.Taşeli Platosu IV. Hacettepe Üniv. Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi 11:
61-120.
Wilson, D. E., and D. M. Reeder (eds). 2005. Mammal Species of the World. Johns Hopkins University
Press, 2,142 pp.
(Available from Johns Hopkins University Press, 1-800-537-5487 or (410) 516-6900
http://www.press.jhu.edu/.)
20
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ankara Civarında Bulunan Kurusarı ve Kösrelik Göletlerine İlişkin Limnolojik Etütler
Özden FAKIOĞLU, Akasya TOPÇU, Nilsun DEMİR
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü, 06110, Dışkapı / ANKARA
ÖZET
Göletler, doğal veya yapay setlerin ardında biriken suların oluşturduğu, alanı göl veya baraj
göllerinden küçük durgun su kütleleridir ve biyoçeşitlilik açısından zengin habitatlar oluşturmaktadır.
Ülkemizde yaklaşık 15 000 ha alan kaplayan çok sayıda gölet olmakla birlikte, göletlerin limnolojik
durumuna ilişkin yeterli veri bulunmamaktadır. Göletler de göller gibi, ötrofikasyon ve sığlaşma gibi
bazı tehditler altındadır. Göletlerin sürdürülebilir kullanımı için ilk adım, sucul sistemin limnolojik
özelliklerinin ortaya konmasıdır.
Bu çalışmada, Ankara İli sınırları içinde bulunan iki göletin (Kurusarı Göleti-Pursaklar İlçesi,
Kösrelik Göleti-Keçiören İlçesi) bazı su kalite parametreleri, plankton kompozisyonu ve sucul bitki
biyokütlesi gibi limnolojik özellikler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmada sunulan
veriler göletlere ilişkin ön çalışma sonuçlarıdır.
Sulama amaçlı olarak inşa edilen Kurusarı Göleti’nin ortalama derinliği 1,25 m, yüzey alanı ise
yaklaşık olarak 2,1 hektardır. Göletin çevresinde Typha angustifolia ve Phragmites australis türlerinin
oluşturduğu bir alan bulunmaktadır ve bu alanla birlikte göletin toplam yüzey alanı 5,7 hektara
ulaşmaktadır. Kösrelik Göleti’nin ise ortalama derinliği 5 m ve yüzey alanı 8 ha olarak ölçülmüştür.
Kösrelik Göleti, Nisan ayında, Kurusarı Göleti ise Kasım ayında, incelenmiştir. Göletlerin
çözünmüş oksijen, pH, amonyum-azotu ve nitrat-azotu açısından 1. sınıf (temiz sular) su kalitesinde
tespit edilmiştir. Ancak göletlerde organik kirlenme indikatörü organizmaların bulunması göletlerin
ötrofikasyon tehlikesi altında olduğunu göstermektedir. Bu araştırmada elde edilen sonuçlar göletlerin
sürdürülebilir yönetimi için düzenli izleme programlarının kullanımının kaçınılmaz olduğunu
göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kösrelik Göleti, Kurusarı Göleti, fitoplankton, zooplankton, azot fraksiyonları,
fosfor fraksiyonları
ABSTRACT
Ponds are stagnant water bodies which are smaller than lakes or dams providing habitats rich in
biodiversity are accumulated by artifical or natural barriers. Inspite of many ponds covering 15 000 ha
surface area in our country, there were no sufficient limnological data available. Ponds are threatened
by eutrophication and decreasing in water level as in lakes. The first step for sustainable use of
aquatic systems should be determining limnological characteristics.of these systems.
In this study, some water quality parameters, such as phytoplankton composition and
limnological features in terms of aquatic plant biomass in the two ponds (Kurusarı Pond-Pursaklar
Municipality, Kösrelik Pond-Kecioren Municipality) within the province of Ankara were investigated.
The data presented in this study is preliminary results of ponds.
The mean depth of Kurusarı Pond which was constructed for irrigation was measured as 1.25 m
and the average surface area was as 2.1 ha. The pond was surrounded by Typha angustifolia and
Phragmites australis and total area concerning these macrophytes of Kurusarı Pond is 5.7 ha. The
mean depth and the surface area of Kösrelik Pond were measured as 5 m and 8 ha, respectively.
Kösrelik Pond and Kurusarı Pond were investigated in April and November, respectively. Water
quality of the ponds were categorized as 1. class by means of dissolved oxygen, pH, ammoniumnitrogen and nitrate-nitrogen. However, the occurrence of indicator organisms for organic pollution in
these ponds pointed out the eutrophication threat. Results gathered from this study are suggesting
that regular monitoring programs are mandatory in sustainable management of ponds.
1. GİRİŞ
Göletler, baraj göllerinden küçük, havuzlardan büyük su toplanan alanlardır. Göletler doğal
olabileceği gibi, suyun bir çukurda veya sedde arkasında biriktirilmesi ile yapay olarak da
oluşturulabilir. Barajlar ve göletler, elektrik üretimi, içme suyu temini, sulama, balıkçılık, sel kontrolü ve
rekreasyon amacı ile inşa edilirler (Mason 1991). Baraj gölleri ve göletler limnolojik olarak akarsu ile
durgun su özellikleri arasında bulunurlar. Baraj göllerinin akarsu kaynağına yakın, besin maddeleri ve
21
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
bulanıklığın yüksek olduğu kısmı akarsu bölgesi, seddeye yakın ve bulanıklığın azaldığı kısım göl
bölgesi ve her iki bölge arasındaki kısım geçiş bölgesi olarak isimlendirilir (Wetzel ve Likens 1991).
Baraj gölleri, göletler ile sığ göller ekolojik ve rekreasyonel açıdan oldukça önemli olmakla
beraber, çoğu ötrofikasyon veya kuruma tehlikesi altındadır. Bu nedenle ötrofikasyon ve kuruma
tehlikesinin yanında kimyasal kontaminasyon, çeşitlilik kaybı gibi ortaya çıkan sorunlarla mücadele
etmek için gerekli restorasyon tedbirleri uygulanmalıdır. Göletlerin ekolojik olarak iyileştirilmesinde
atılacak ilk adım biyolojik topluluklarının yapısını analiz ederek, durumlarını ortaya koymaktır (Castro
et al. 2005). Bu araştırma, rekreasyon amacıyla kullanılması planlanan Kurusarı ve Kösrelik
Göletlerine ilişkin bir ön çalışma olarak planlanmış ve bazı su kalite parametreleri, plankton biyokütlesi
ve sucul bitki kompozisyonu gibi limnolojik özelliklerin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu bağlamda
elde edilen veriler, ileride yapılması planlanan rekreasyonel düzenlemelerin gölet ekosistemleri
üzerindeki olası etkilerinin değerlendirilmesi ve söz konusu sulak alanların sürdürülebilir yönetimi
açısından katkı sağlayacaktır.
2. MATERYAL VE METOD
2.1. Araştırma Yeri
Kurusarı Göleti
Kurusarı Göleti, Ankara İli Pursaklar İlçesi’nde Saray’a 3 km mesafede Kurusarı Köyü yolu
yakınında bulunmaktadır. Gölet homojen dolgu tipinde olup, 1967 yılında sulama amacıyla inşa
edilmiştir. Göletin çevresinde sazlıkların oluşturduğu bir sulak alan bulunmaktadır ve bu alanla birlikte
göletin toplam yüzey alanı 5,7 hektara ulaşmaktadır. Göletin depolama hacmi 0,45 hm 3, sulama alanı
ise brüt 40 hektardır. Kurusarı Göleti ve örnek alınan noktaların lokasyonu Şekil 1’de verilmiştir.
Kösrelik Göleti
Kösrelik Göleti, Ankara İli’ne 80 km Çubuk İlçesi’ne 38 km mesafede bulunan Ulu Dere
üzerindedir. Gölet homojen dolgu tipinde olup, 1968 yılında sulama amacıyla inşa edilmiştir.
Depolama hacmi 0,25 hm 3’tür ve sulama alanı brüt 28 hektardır. Kösrelik Göleti ve örnek alınan
istasyonlar Şekil 1’de verilmiştir.
2.2. Örneklerin Alınması
Kurusarı Göleti’nde belirlenen göleti temsil edecek üç noktadan 12 Kasım-2010 tarihinde,
Kösrelik Göleti’nde ise 4 noktadan 21 Nisan-2010 tarihinde örnekler alınmıştır. Su örnekleri Ruttner su
örnek alıcısı ile, plankton örnekleri ise plankton kepçesi ile alınmıştır. Daha sığ olan Kurusarı Göleti,
sualtı bitkilerce zengin olduğundan makrofitler 30 cm çapında bir burgu ile alınmıştır. Kösrelik
Göleti’nden sualtı bitkisi alınmamıştır. Göletlerde belirlenen istasyonlarda su sıcaklığı ve çözünmüş
oksijen (YSI oksijenmetre), pH (YSI pHmetre) ve elektrik iletkenliği (YSI-EC 300 model
kondüktivitemetre) yerinde ölçülmüştür.
2.3. Su Kalite Parametreleri
Su kalite parametrelerinden toplam sertlik, indikatör olarak eriochrom yanında EDTA ile
kompleksimetrik titrasyon yöntemi ile belirlenmiştir (APHA 1995).
Amonyak azotu, amonyum iyonunun bazik ortamda Nessler reaktifi ile vermiş olduğu sarı rengin
derişimine bağlı renk şiddetinin spektrofotometrede (UV-1201V Shimadzu) 425 nm dalga boyunda
ölçülmesiyle saptanmıştır (APHA 1995). Toplam amonyak-azotu ve amonyum değerlerinin
22
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
belirlenmesinde Lawson’in (1995) belirttiği dönüşüm faktörleri kullanılmıştır.
Nitrit azotu, örnekteki nitrit iyonları ile sülfanilik asidin diazolanması sonucu oluşan diazo
bileşiğinin alfa naftilamin ile verdiği kırmızı renk kolorimetrik olarak spektrofotometre yardımı ile 520
nm dalga boyunda ölçülmesiyle saptanmıştır (APHA 1995).
Nitrat azotu, örnekteki nitrat iyonları ile brucine arasındaki reaksiyon sonucu oluşan sarı renk
kolorimetrik olarak spektrofotometre yardımı ile 420 dalga boyunda ölçülmüştür (APHA 1995).
Toplam fosfor ve toplam ortofosfat (TF, TO) derişimleri ise İlk kademede (sindirme işlemi)
persülfatla parçalama tekniği kullanılarak parçalamayı takiben serbest hale geçen ortofosfatın,
askorbik asit metodu ile tayin edilmiştir (APHA 1995).
Klorofil a tayini, bir litrelik su örneklerinin süzüldüğü WHATMAN GF/C kağıtlarının 3-4 saat
bekletildikten sonra parçalanması, bir gece 10 ml % 90’lık asetonda bekletilmesi, santrifüjlenmesi ve
ekstraktın optik yoğunluğunun 630, 645 ve 665 nm dalga boylarında spektrofotometrede okunmasıyla
yapılmıştır (Strickland ve Parsons 1972).
N
N
3
4
1
1
3
2
2
Şekil 1. Kurusarı Göleti ve Kösrelik Göleti’nde örnek alınan noktalar
2.4. Fitoplanktonun İncelenmesi
Su örnekleri, fitoplankton yoğunluğuna göre, 5 ve 10 ml’lik ölçü silindirlerine konmuş, Lugol
çözeltisi damlatılarak fitoplankton çöktürüldükten, sonra sayım hücrelerinde inverted mikroskop
kullanılarak sayılmıştır (Lund et al. 1958). Su örnekleri, WHATMAN GF/C kağıtlarından süzülmüş ve
hazırlanan preparatlar binoküler mikroskop yardımıyla incelenmiştir. Diatomlar, Lugol çözeltisi
damlatılarak çöktürülen su örneklerinin, eşit hacimde nitrik ve sülfürik asitle kaynatılması ve asitin
yıkamayla giderilmesinden sonra binoküler mikroskopta incelenmesiyle teşhis edilmişlerdir (Round
1953). Fitoplanktonun teşhisinde ilgili kaynaklardan yararlanılmıştır (Huber-Pestalozzi 1942, 1950;
Lind ve Brook 1980; Komarek ve Fott 1983, Popovski ve Pfiester 1990, John et al. 2002).
2.5. Zooplanktonun İncelenmesi
Plankton kepçesi ile süzülen zooplankton örnekleri, 250 ml’ lik örnek toplama kaplarında, %
4’lük formaldehitle fikse edilerek laboratuara getirilmiştir (Edmondson and Winberg 1971, Mc Cauley
1984, Tanyolaç 2006). Zooplankton teşhislerinde Edmondson (1959), Harding and Smith (1974),
Kolisko (1974), Smirnov (1974), Koste (1978) ve Smith (2001)’e ait teşhis anahtarları kullanılmıştır.
23
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2.6. Sucul Makrofitlerin İncelenmesi
Kurusarı Göleti’nde sucul makrofit örnekleri, bitkilere yapışan artıklar, algler ve dipten gelen
çamur tabakasının temizlenmesi için yıkanmıştır. Bitkiler laboratuara getirildikten sonra lup,
stereomikroskop ve binoküler mikroskop kullanılarak teşhisleri yapılmıştır (Prescott 1973, Casper ve
Krausch 1980, 1981). Yaş ağırlığı ölçülen bitkilerden alınan alt örnekler darası alınmış kaplara
konarak 105oC’da 24 saatte kurutulmuş ve desikatörde soğutulduktan sonra kuru ağırlıkları
belirlenmiştir (Wetzel ve Likens 1991).
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
3.1. Su Kalitesi
Kurusarı Göleti’nde ölçüm yapılan noktalarda su derinliği 0,5 ile 2,0 m arasında değişmiş,
ortalama derinlik 1,25 m olarak ölçülmüştür. Su sıcaklığı ve çözünmüş oksijen değerleri ise sırasıyla
o
10,0-10,9 C ve 8,8 – 14,9 mg/l arasında ölçülmüştür (Çizelge 1). Secchi derinliği ortalama 55 cm
olarak belirlenmiş, elektrik iletkenliği, 664-710 µmhos/cm arasında, pH ise 8,2 – 8,8 olarak
saptanmıştır. Gölette tespit edilen toplam sertlik değerleri ise 28-39 mg/l CaCO 3 arasında bir değişim
göstermiştir. Araştırma periyodunca Kurusarı Göleti’nde ortalama amonyak azotu derişimi 0,23 mg/l,
nitrit azotu 0,11 mg/l, nitrat azotu 0,01 mg/l, toplam fosfor derişimi 0,26 µg/l ve ortofosfat derişimi ise
0,18 µg/l olarak saptanmıştır.
Kösrelik Göleti’nde ölçüm yapılan noktalarda su derinliği 4 ile 6 m arasında değişmiş, ortalama
derinlik 5 m olarak bulunmuştur. Su sıcaklığı ve çözünmüş oksijen değerleri ise sırasıyla 14,6-15,4 o C
ve 12,16 – 13,82 mg/l arasında ölçülmüştür (Çizelge 1). Secchi derinliği en düşük 0,7 m, en yüksek 1
m olarak belirlenmiş, elektrik iletkenliği, 303-375 µmhos/cm arasında ölçülmüş, pH ise 8,28 – 8,37
olarak saptanmıştır. Toplam sertlik değerleri ise 17-18,6 mg/L CaCO 3 arasında bir değişim
göstermiştir. Gölette ortalama amonyak derişimi 0,04 mg/l, nitrit azotu 0,002 mg/l, nitrat azotu 0,011
mg/l, toplam fosfor derişimi 0,54 µg/l ve ortofosfat derişimi ise 0,25 µg/l olarak bulunmuştur.
Çizelge 1. Kurusarı ve Kösrelik Göletleri’nde bazı su kalite parametrelerinin istasyonlara bağlı
değişimi
İstasyonlar
o
Sıcaklık ( C)
1
14,9
Derinlik (m)
4
Secchi Derinliği (m)
KÖSRELİK GÖLETİ
2
3
14,8
15,4
4,5
6
4
14,6
KURUSARI GÖLETİ
1
2
3
10,0
10,4
10,9
5,5
2
0,5
1,25
0,8
0,8
0,7
1
0,65
0,5
0,70
Çözünmüş Oksijen (mg/l)
13,82
12,87
12,16
12,18
8,8
14,9
9,0
pH
8,28
8,35
8,36
8,37
8,2
8,8
8,2
EC (µmhos/cm)
375
303
314
328
664
710
704
Toplam sertlik (mg/L CaCO3)
17
17,5
17,8
18,6
39
30
28
Amonyak azotu (mg/l)
0,04
0,04
0,04
0,035
0,21
0,27
0,21
Nitrat azotu (mg/l)
0,011
0,011
0,011
0,011
0,01
0,01
0,01
Nitrit azotu (mg/l)
0,001
0,004
0,001
0,001
0,08
0,16
0,09
Toplam Fosfor (µg/l)
0,60
0,56
0,38
0,61
0,26
0,27
0,24
Ortofosfat (µg/l)
0,22
0,30
0,19
0,27
0,18
0,18
0,17
0,13
0,06
2,54
2,41
4,3
4,8
6,9
3
Klorofil a (mg/m )
Kösrelik ve Kurusarı Göletlerinin su sıcaklığı, ılıman iklim koşullarında bulunan sular için
beklenen mevsimsel değişimi göstermiştir. Kösrelik Göleti ve Kurusarı Göleti çözünmüş oksijen
24
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
açısından Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne göre (Anonim 2004), 1. sınıf (temiz sular) su
kalitesindedir. Kurusarı Göleti’nde aşırı bitki gelişimi göz önüne alındığında, gece solunum nedeniyle
çözünmüş oksijenin yüksek oranda düşebileceği düşünülmektedir.
Kösrelik Göleti, pH değeri açısından Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne göre (Anonim 2004),
1-2. sınıf (temiz-az kirli) su kalitesinde iken, Kurusarı Göleti, 1. sınıf (temiz sular) su kalitesindedir.
Kösrelik Göleti, amonyum azotu, nitrit azotu ve nitrat azotu açısından ise Su Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliği’ne göre (Anonim 2004) 1. sınıf (temiz sular) su kalitesindedir. Kurusarı Göleti, amonyum
azotu ve nitrat azotu açısından 1. sınıf (temiz sular), nitrit azotu açısından ise 3. sınıf (kirli sular) su
kalitesindedir.
Göletlerin lokalize olduğu alanların birbirine yakın olması ve jeomorfolojik özellikleri (kireç
taşınca zengin) dikkate alındığında, her iki gölet de orta sert sular sınıfına girmektedir.
Kösrelik Göleti, Nisan ayında ölçülen ortalama Secchi derinliğine göre ötrofik, ortalama klorofil a
derişimi ve ortalama toplam fosfor değerlerine göre oligotrofik koşulları işaret etmektedir. Kurusarı
Göleti’nde Kasım ayında ortalama Secchi derinliği ve toplam fosfor derişimine göre göletin besin
seviyesi ötrofik, ortalama klorofil a derişimine göre ise mezotrofik koşulları göstermektedir.
3.2. Fitoplankton
Kurusarı
Göleti’nde,
Bacillariophyta
divizyonundan
9,
Chlorophyta
divizyonundan
8,
Cryptophyta divizyonundan 3, Cyanobacteria divizyonundan 6 ve Euglenophyta divizyonundan 1
olmak üzere toplam 27 fitoplankton cins ve tür düzeyinde teşhis edilmiştir. Fitoplankton içinde
Bacillariophyta ve Cyanobacteria tür çeşitliliğinin daha fazla olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
Kösrelik
Göleti’nde,
Bacillariophyta
divizyonundan
12,
Chlorophyta
divizyonundan
4,
Chrysophyta divizyonundan 1, Cryptophyta divizyonundan 2, Pyrrophyta divizyonundan 3 ve
Euglenophyta divizyonundan 2 olmak üzere toplam 24 fitoplankton türü teşhis edilmiştir. Fitoplankton
içinde Bacillariophyta türlerinin baskın olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
Kösrelik Göleti’nde diatom ve yeşil algler tür sayısı ve fitoplankton kompozisyonu açısından
baskın durumdadır. Kurusarı Göleti’nde ise mavi yeşil ve yeşil alglerin tür sayısının fazla olmasına
karşın fitoplankton kompozisyonundaki oranları düşük bulunmuştur. Cryptophyta divizyonu algler
fitoplankton kompozisyonunda baskın durumdadır.
karakteristik
fitoplankton
toplulukları
olduğunu
Reynolds (1998), oligotrofik ve ötrofik göllerin
bildirmiştir.
Oligotrofik
göllerde,
Staurastrum
(Desmidler), Dinobryon (Chrysophyceae), Cyclotella ve Tabellaria (Diatomlar), Peridinium, Ceratium
(Dinoflagellat), Oocystis (Chlorococcales) türleri bulunurken, ötrofik göllerde, Asterionella, Fragilaria,
Stephanodiscus
(Dinoflagellatlar),
astrea,
Aulacoseira
Pediastrum,
granulata
Scenedesmus
(Diatomlar),
Peridinium
(Chlorococcales),
bipes,
Microcystis,
Glenodium
Anabaena,
Aphanizomenon (Cyanophyceae) bulunduğu bildirilmiştir (Mason 1991).
Kösrelik Göleti’nde yeşil alglerden Monoraphidium cinsine ait türler en fazla bulunan türlerdir ve
bu türlerde ötrofikasyon indikatörüdür. Ancak alınan örneklerde yoğun olarak Ceratium hirundinella
türüne rastlanılmıştır. Bu tür ise oligotrofik suların bir indikatörüdür. Kurusarı Göleti’nde ise
Cryptophyta divizyonundan Cryptomonas sp., yeşil alglerden Monoraphidium spp. en fazla bulunan
türlerdir. Her iki gölette yürütülen araştırmada Euglena acus türüne rastlanılması göletlerin organik
kirlenmeye maruz kaldığını göstermektedir.
25
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Çizelge 2. Kösrelik ve Kurusarı Göletleri’nde teşhis edilen fitoplankton türleri
KÖSRELİK GÖLETİ
BACILLARIOPHYTA
Aulacoseria granulata (Ehr.)
Ralfs.
Cyclotella meneghiniana Kütz.
Cymatopleura solea
(Brebisson) W. Smith
Cymbella aeqularis W. Smith
C. affinis Kütz
Fragilaria crotonensis Ralfs
Gyrosigma acuminatum
(Kützing) Rabenhorst
Nitzschia sigmoidea (Nitzsch)
W. Smith
Rhopalodia gibba (Ehrenberg)
O. F. Müller
Surirella sp.
Synedra capitata Ehrenberg
Ulnaria ulna (Nitzsch) P.
Compere
CHLOROPHYTA
Botryococcus brauni Kütz.
Monoraphidium contortum
(Thuret) KomarkovaLegnerova
M. irregulare (G. M. Smith)
Komarkova-Legnerova
Scenedesmus ecornis
(Ehrenberg) Chodat
CHRYSOPHYTA
Dinobryon divergens Imhof
CRYPTOPHYTA
Cryptomonas ovata Ehrenberg
Rhodomonas lacustris Pascher
& Ruttner
KURUSARI GÖLETİ
PYRROPHYTA
Ceratium hirundinella
(O.F.M.) Schrank
Peridinium bipes F.
Stein
P. lomnickii
Woloszynska
EUGLENOPHYTA
Euglena acus
Ehrenberg
Trachelomonas sp.
BACILLARIOPHYTA
Melosira varians C.
Agardh
Cocconeis placentula
Ehrenberg
Cymbella lanceolata
(Ehrenberg) Kirchner
Gomphonema
abbreviatum C. Agardh
G. truncatum
Ehrenberg
Navicula accomoda
Hustedt
Nitzschia angustata (W.
Smith) Grunow in Cleve
and Grunow
Ulnaria ulna (Nitzsch)
P. Compere
CHLOROPHYTA
Coelastrum astroideum
De Notaris
C. microporum Naegeli
in A. Braun
Cosmarium quinarium
P. Lundell
C. turpinii Brebisson
Euastrum insulare
(Wittrock) J. Roy
Monoraphidium
contortum (Thuret)
Komarkova-Legnerova
Scenedesmus
dimorphus (Turpin)
Kützing
S. quadricauda
(Turpin) Brebisson
CRYPTOPHYTA
Cryptomonas
marssonii Skuja
C. ovata Ehrenberg
Rhodomonas
lacustris Pascher
and Ruttner
CYANOBACTERIA
Anabaena spp.
Glaucospira sp.
Lyngbya sp.
Oscillatoria spp.
Pseudoanabaena
sp.
Microcystis
aeruginosa
(Kützing) Kützing
EUGLENOPHYTA
Euglena acus
Ehrenberg
Kösrelik Göleti’nde fitoplankton sayısı, Nisan ayı için 1. istasyonda 569 hücre/ml, 2. istasyonda
749 hücre/ml, 3. istasyonda 622 hücre/ml ve 4. istasyonda 721 hücre/ml olarak hesaplanmıştır (Şekil
2). Nisan ayında Kösrelik Göleti’nde ortalama klorofil a derişimi 1,29 mg/m 3 olarak ölçülmüştür.
Kurusarı Göleti’nde fitoplankton sayısı, Kasım ayı için 1. istasyonda 3203 hücre/ml, 2. istasyonda 513
hücre/ml ve 3. istasyonda 1175 hücre/ml olarak hesaplanmıştır. Ortalama klorofil a derişimi 5,33
mg/m 3 olarak ölçülmüştür (Şekil 2).
3500
)
L3250
m
/ 3000
e
r
c2750
ü2500
h
( 2250
ı
ıs2000
y
a1750
S1500
n
1250
to
k1000
n
a
l 750
p
o
ti 500
F 250
0
8
Kurusarı Göleti
7
6
5
4
3
2
1
0
1. İstasyon
Bacillariophyta
Cryptophyta
2. İstasyon
Cyanobacteria
Euglenophyta
3.İstasyon
Chlorop hyta
Klorof il a
)
m
/
g
(m
a
li
f
ro
lo
K
3
) 1800
L
1600
/m
e
r 1400
c
ü 1200
(h
ı
ıs 1000
y
a 800
S
n 600
o
tk
n 400
a
l
p 200
o
it
0
F
Kösrelik Göleti
3
2,5
2
1,5
1
0,5
)
m
/
g
m
(
la
if
o
r
o
l
K
3
0
1. İstasyon
Bacillariophyta
Cryptophyta
Klorof il a
2. İstasyon
3.İstasyon
Chlorophyta
Dinophyta
4.İstasyon
Chrysophyta
Euglenophyta
Şekil 2. Kurusarı ve Kösrelik Göleti’nde sayı bazında fitoplankton kompozisyonu ve klorofil-a
derişiminin istasyonlara göre değişimi
26
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kurusarı Göleti’nde fitoplankton kompozisyonu incelendiğinde, Bacillariophyceae sınıfı yoğun
(% 51) olarak bulmuştur. Chlorophyceae sınıfı üyeleri % 40 oranında tespit edilmiştir.
Bacillariophyceae sınıfından Cyclotella meneghiniana ve Ulnaria ulna, Chlorophyceae sınıfından ise
Monorophidium spp. yoğun olarak tespit edilmiştir. Pyrrophta sınıfından Ceratium hirundinella toplam
fitoplankton içerisinde sayıca fazla bulunmuştur. Kösrelik Göleti’nde ise toplam fitoplankton sayısı
bazında Cryptophyta divizyonunun oranı % 76 olarak hesaplanmıştır. Bacillariophyta divizyonunun
oranı ise % 15’dir (Şekil 3). Tür çeşitliliği fazla olmasına karşın Cyanobacteria divizyonunun oranı % 2
tespit edilmiştir. Fitoplankton içinde sayıca en fazla bulunan tür Cryptophyta divizyonundan
Cryptomonas marssonii türüdür. Bacillariophyta divizyonundan Cocconeis placentula, Chlorophyta’dan
Monorophidium spp. ve Scenedesmus quadricauda, Cyanobacteria’dan Anabaena spp. toplam
fitoplankton içerisinde sayıca fazla bulunmuştur.
Bacillariophyta
Cyanobacteria
Bacillariophyta
Chlorophyta
Chrysophyta
Chlorophyta
Cryptophyta
Cryptophyta
Pyrrophyta
Euglenophyta
a
b
Şekil 3. (a) Kurusarı Göleti’nin Kasım ayında (b) Kösrelik Göleti’nin Nisan ayında fitoplankton
kompozisyonu
3.3. Zooplankton
Kurusarı Göleti’nde, Rotifera grubundan 7 tür, Cladocera grubundan 6 tür, Copepoda
grubundan ise takım düzeyinde cyclopoid copepodlar teşhis edilmiştir. Kösrelik Göleti’nde ise, Rotifera
grubundan toplam 4 cins, Cladocera grubundan 3 cins ve Copepoda grubundan takım düzeyinde 2
zooplankton bulunmuştur (Çizelge 3). Bu araştırmada teşhis edilen zooplankton grupları Wetzel
(1983) ve Norlin et al. (2006)’nın rotiferler, cladocerler ve copepodların tatlı sulara ilişkin en önemli
zooplankton grupları olduğuna dair bildirişlerini desteklemektedir.
Çizelge 3. Kösrelik ve Kurusarı Göletleri’nde teşhis edilen zooplankton türleri
KÖSRELİK GÖLETİ
KURUSARI GÖLETİ
ROTIFERA
ROTIFERA
Ascomorpha sp.
Gastropus hyptopus (Ehrenberg)
Asplanchna sp.
Lepadella ovalis (O.F.M.)
Keratella sp.
Lecane hamata (Stokes)
Polyarthra sp.
Lecane bulla (Gosse)
CLADOCERA
Lecane quadridentata (Ehrenberg)
Bosmina sp.
Mytilina mucronata (O.F. Müller)
Ceriodaphnia sp.
Testudinella patina (Hermann)
Daphnia sp.
CLADOCERA
COPEPODA
Alona rectangula Sars
Cyclopoid copepod
Alonella exiqua (Lilljeborg)
Calanoid copepod
Ceriodaphnia cornuta Sars
27
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Chydorus sphaericus (O.F.M.)
Daphnia pulex Leydig
Daphnia magna (Straus)
Simocephalus sp.
COPEPODA
Cyclopoid copepod
3.4. Sucul Makrofitler
Kurusarı Göleti’nin kıyı bölümünde Typha angustifolia ve Phragmites australis türlerinden
bitkiler geniş bir sulakalan oluşturmuşlardır. Ayrıca su yüzeyinde yoğun bir şekilde ipliksi alg oluşumu
gözlenmiştir. Gölet, sualtı bitkilerce de çok zengindir. Göletin dibinin hemen hemen % 90’lık bir
bölümünün sualtı bitkileri ile kaplı olduğu gözlenmiştir. Gölette baskın dağılım gösteren sualtı bitkisi,
2
Ceratophyllum submersum türünün biyokütlesi 1481 gr kuru ağırlık/m ve 1546 gr kuru ağırlık/m
2
arasında değişim göstermiştir. Göletteki yoğun bitki gelişimi göletin sığ ve besin maddelerince zengin
olması ile açıklanabilir. Kösrelik Göleti’nde ise kıyı bölgelerde Phragmites australis türünün yayılım
gösterdiği saptanmıştır.
4. SONUÇ
Bu araştırma ile Kurusarı ve Kösrelik Göletlerine ilişkin bazı su kalite parametreleri ve plankton
kompozisyonu verileri ortaya konarak göletlerin besin seviyelerine yönelik bir ön çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmanın ileride göletlerde planlanan rekreasyonel düzenlemeler sonucunda olası değişimlerin
izlenmesine katkı sağlayacağı düşünülmekte, göletlerin sürdürülebilir kullanımı içinse düzenli örnekler
alınarak su kalitesi ve plankton değişimlerinin izlenmesi gerekmektedir.
5. KAYNAKLAR
Anonim, 2004. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği. 25687 sayıl Resmi Gazete.
Apha, 1995. Standard Methods for the Examination of Water and Wastewater. 19th ed., American
Public Health Association, 1193 p., Washington.
Casper, S. J. And Krausch, H. D., 1980. Pteridophyta und Anthophyta. 1. Teil. Lycopodiaceae bis
Orchidaceae. Süsswasserflora Von Mitteleuropa. Band 23, Gustav Fisher Verlag, Stuttgart, Pp.
403.
Casper, S. J. And Krausch, H. D., 1981. Pteridophyta und Anthophyta. 2. Teil. Saururaceae bis
Asteraceae. Süsswasserflora Von Mitteleuropa. Band 24, Gustav Fisher Verlag, Stuttgart,Pp.
942.
Castro, B.B., Antunes, S.C., Pereıra, R., M.V., Amadeu M. and Gonçalves S.F., 2005. Rotifer
community structure in three shallow lakes: seasonal fluctations and explanatory
factors.Hydrobiologia, 253:221-232.
Edmondson, W. T., 1959. Freshwater Biology. 2nd ed. John Wiley and Sons Inc. New York, 1248 p.
Edmondson, W.T. and Wınberg, G.G., 1971. A Manual on Methods for the Assesment of Secondary
Productivity in Fresh Waters. Blackwell Scientific Publications, Oxford, 358 p.
Hardıng, J.P. and Smıth, W.A., 1974. A Key to the British Freshwater Cyclopoid and Calanoid
Copepods. 2nd Edition. Freshwater Biol. Assoc. Sci. Publ., 55 p., Cumbria.
Huber-Pestalozzı, G., 1942. Das Phytoplankton des Süsswassers, 2 Teil. Diatomeen. In: A.
Thienemann (Ed), Die Binnengewasser, E. Schweizerbart’sche Verlagsbuchhhandlung,
Stuttgart, 549 p.
Huber-Pestalozzı, G., 1950. Das Phytoplankton des Süsswassers, 3 Teil. Cryoptophyceen,,
Chloromonadien, Peridineen. In: A. Thienemann (Ed), Die Binnengewasser, E.
Schweizerbart’sche Verlagsbuchhhandlung, Stuttgart, 310 p.
John, D. M., Whitton, B. A. and Brook, A.J., 2002. The Freshwater Algal Flora of The British Isles.
Cambridge Univ. Press, Cambridge, 702 p.
Kolısko A., 1974. Plankton Rotifers. Biology and Taxonomy Biological Station Lunz of the Austrian
Academy of Sciences, Austria, 136 p.
28
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Komarek, J. and Fott, B., 1983. Chlorococcales, 7. Teil. 1Halfte. In: J. Elster and W. Ohle (Eds). Das
Phytoplankton des Süsswassers, E. Schweizerbart’sche Verlagsbuchhhandlung, 1043 p
Stuttgart.
Koste, W., 1978. Rotatoria. 2 Auflage. Gebrüder Borntroeger, Berlin, 673 p.
Lınd, M. E. and Brook, A.J., 1980: A key to the Commoner Desmids of the English Lake District.
Freswater Biol. Assoc. Publ. , Cumbria, 123 p.
Lund, J.W.G., Kıplıng, C., Le Cren, E.D., 1958 The inverted microscope method estimating algal
numbers and statistical basis of estimations by counting. Hydrobiologia. 1958; 11: 143-170.
nd
Mason, C.F., 1991. Biology of Freshwater Pollution. 2 ed. Longman Great Britain, 351 s.
Mc Cauley E., 1984. The Estimation of the Abundance and Biomass of Zooplankton in Samples.
“Editors :J.A Downing and F.H Rigler, A Manual on Methods for the Assembling of Secondary
Productivity in Fresh Waters” 2. Edition. Blackwell Scientific Publications, 228-265, Oxford.
Norlın, J.I., Bayley, S.E. and Ross, L.C.M., 2006. Zooplankton composition and ecology in western
boreal shallow-water wetlands. Hydrobiologia,560: 197-215.
Prescott, G.W., 1973. Algae of the Western Great Lakes Area, 5th ed. WM. C. Brown Co. Publ, 977,
Dubuque.
Popovskı, J. and Pfıester, L.A., 1990. Dinophyceae (Dinoflagellida), Band 6. In: H. Ettl, J. Gerloff, H.
Heynig, D. Mollenhauer (Eds). Süsswasserflora von Mitteleuropa, Gustav Fisher Verlag, Jena,
243 p.
Reynolds, C.S., 1998. What factors influence the species composition of phytoplankton in lakes of
different trophic status? Hydrobiologia, 369/370; 11-26.
Round, F.E., 1953. An investigation of two benthic algal communities in Malham Tarn, Yorkshire.
J.Ecol. 41: 174-197.
Tanyolaç, J., 2006. Limnoloji. 4. Baskı. Hatipoğlu Yayınevi, Ankara.
Smıth, D.G., 2001. Pennak’s Freshwater Invertebrates of the United States. Porifera to Crustacea, 4th
Edition. John Wiley and Sons Inc., 1500 p., United States.
Strıckland, J.D.H. and Parssons, T.R., 1972. A Practical Handbook of Seawater Analysis. 2nd ed. Bull.
Fish. Res. Board. Can. 167, Canada, 311 p.
Wetzel, R.G., 1983. Limnology. 2nd Edition, Saunders College, 767 p., Philadelphia.
Wetzel, R.G. and Lıkens, G.E., 1991. Limnological Analysis. 2nd ed. Springer Verlag, New York, 391 p.
29
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Titreyengöl (Antalya/Manavgat)’ün Ekolojik Yapısı ve Omurgalı Faunasına Genel Bir Bakış
Mustafa YAVUZ, Ali ERDOĞAN, Mehmet ÖZ, Hakan KARAARDIÇ, M. Cengiz DEVAL
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 07058 Kampüs / ANTALYA
ÖZET
Titreyengöl, Antalya ilinin 67 km güney doğusunda, Manavgat ilçe sınırları içerisinde ve ilçe
merkezinin 2,5 km güneyinde bulunmaktadır. Göl ve civarı ekolojik ve biyolojik zenginliği yüksek bir
sulak alandır. Göl, Manavgat Çayı’nın denize döküldüğü yerin batısında, 36°45’20.2” kuzey ve
31°27’´15.9" doğu enlemleri arasında yer almaktadır. Manavgat Çayı’nın yatak değiştirmesi sonucunda oluşmuş küçük bir sulak alan olan göl, daha önce denizle bağlantılı iken, zamanla bu bağlantı
ortadan kalkmıştır. Manavgat Çayı’na küçük bir kanalla bağlantısı bulunan göl, denizden ortalama 2-4
m. yükseltide bulunmaktadır. Göl ve yakın çevresi zengin habitatların ve yaşam alanlarının bulunması
nedeniyle çok sayıda fauna elemanına ev sahipliği yapmaktadır. Alanda, başta sazlık ve mevsimsel
sulak alan habitatı amfibilerin, sürüngenlerin ve memelilerin olduğu kadar, özellikle kuşların
konaklama, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Göldeki omurgalı fauna yapısı dikkate
alındığında; balıklardan 8, amfibilerden 4, kaplumbağalardan 3, kertenkelelerden 11, kuşlardan 175 ve
memelilerden 18 türün Titreyengöl ve yakın çevresinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Alanda
toplam olarak 219 omurgalı türü olup, bu sayı tüm Türkiye’deki omurgalı türlerinin yaklaşık 1/5‘ini
oluşturmaktadır. Ancak, bu denli zengin bir çeşitliliğe sahip Titreyengöl ve yakın çevresi “Uluslararası
Öneme Sahip Sulak Alanlar” listesinde yer almamaktadır. Çok geç olmadan, göl ve yakın çevresi
“Doğal Sit Alanı” sınırları içerisine alınarak, , sulak alanı korumak, geliştirmek ve doğal hayatın
devamlılığını sağlamak adına çalışmalar yapılmalıdır.
Anahtar kelimeler: Titreyengöl, Fauna, Sulak alan, Ekoloji, Antalya
ABSTRACT
Titreyengöl, 67 km south east of Antalya province is located in the district within the boundaries
of Manavgat. Lake located 2.5 km south of the center of the Manavgat district. Around the lake and a
wetland area of high ecological and biological richness. Lake located west of Manavgat River flows
into the sea basin. It is among the, As coordinate, 36 ° 45'20 .2 "north and 31 ° 27''15 .9" east latitude.
Changes occurred as a result of the Manavgat River bed, a small wetland of the lake, was previously
linked to the sea, this connection has been eliminated over time. Lake, which is connects to the
Manavgat River by a small canal, is located at an altitude of 2-4 m average from the sea level. The
lake and its environs, a rich habitat due to the presence of habitats and is home to a large number of
faunal element. Particularly in the area in the reeds and seasonal wetland habitat, as well as in
mammals, amphibians and reptiles, especially birds, has been serving the needs of accommodation,
food and shelter. Given the structure of the vertebrate fauna of the lake, 8 species from fishes, 4
amphibians, 3 turtles, 11 lizards, 175 birds and 18 mammals have been found to be distributed in and
around Titreyengöl. Is a total of 219 vertebrate species in the area, the number of all vertebrate
species in Turkey, approximately 1 / 5 'constitute. However, with such a rich diversity and the close
vicinity of Titreyengöl "Wetlands of International Importance" is not included in the list. Without delay,
the lake and its environs "Natural Protected Area" by taking in borders, wetland preserve, develop,
and trials should be made to ensure the continuity of natural life.
Keywords: Titreyengöl, Fauna, Wetlands, Natural Park, Ecology, Antalya
1. GİRİŞ
Sulak alan tanım olarak; sürekli veya mevsimsel, doğal veya yapay olarak, derinliği altı
metreden az olan, suları tatlı, tuzlu ve acı olabilen gölleri, lagünleri, akarsuların durgun kısımlarını,
bataklıkları, taşkın alanlarını, alçak deniz kıyılarını ve haliçleri, nehir ağzının genişleyerek deniz
ekosistemleri ile karıştığı alanları ifade eder.
Toprak, su, bitki ve hayvan türleri gibi fiziksel, biyolojik veya kimyasal elemanlardan oluşan
sulak alanların ekolojik ve ekonomik işlevleri çok önemlidir. Bu alanlarda canlı yoğunluğu çok yüksek
olup biyolojik çeşitlilik ve doğal hayat son derece zengindir (Cirik 1993). Su kuşları, sayısız memeli,
30
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
sürüngen ve pek çok canlı türünün yaşadığı sulak alanlar, zengin besinlere ve korunaklı alanlara sahip
olması nedeniyle de balıkların yumurta döktüğü, gelişip büyüdüğü son derece önemli olan yaşam
ortamlarıdır. Bu alanlar balık üretimiyle insanlara büyük ekonomik yararlar sağlarlar. Dünyanın balık
üretiminin üçte ikisinden fazlası sulak alanların sağlıklı olmasına bağlıdır (Çevre Bakanlığı, 1991).
Ülkemiz zengin sulak alan potansiyeli nedeniyle ulusal ve uluslar arası komuoyunun ilgi alanı
haline gelmiştir. Son yıllarda, Antalya ili de zengin tür ve habitat çeşitliliği ile ön plana çıkmaktadır.
Antalya çeşitli habitat tiplerini bünyesinde barındıran zengin sulak alanlara da sahiptir. Bu zenginliğe
bağlı olarak, Antalya ili floristik ve faunistik açıdan oldukça zengin bir yapıya sahiptir. Zira Türkiye’deki
fauna türlerinin yaklaşık 1/4 ‘ünü de bölge sınırları içinde bulmak mümkündür. Titreyengöl, Antalya
ilinde yer alan zengin ve önemli sulak alanlardan sadece biridir. Göl ve yakın çevresi zengin
habitatların ve yaşam alanlarının bulunması nedeniyle çok sayıda fauna elemanına ev sahipliği
yapmaktadır. Alanda, başta sazlık ve mevsimsel sulak alan habitatı amfibilerin, sürüngenlerin ve
memelilerin olduğu kadar, özellikle kuşların konaklama, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını
karşılamaktadır.
1.1. Alanın Konumu, Tanımı ve Sınırları
Titreyengöl, Antalya ilinin 78 km güney doğusunda, Manavgat ilçe sınırları içerisinde ve ilçe
merkezinin 2.5 km güneyinde bulunmaktadır. Göl, Manavgat Çayı’nın denize döküldüğü yerin
batısında, 36°45’20.2” kuzey ve 31°27’´15.9" doğu enlemleri arasında yer almaktadır (Şekil 1).
Manavgat Çayı’nın yatak değiştirmesi sonucunda oluşmuş küçük bir sulak alan olan göl, daha önce
denizle bağlantılı iken, zamanla bu bağlantı ortadan kalkmıştır. Deniz ile Manavgat Çayı arasında
kalan Titreyengöl, denize 200 m., çaya ise kuzeyde 390 m. uzaklıktadır. Manavgat Çayı’na küçük bir
kanalla bağlantısı bulunan göl, denizden ortalama 2-4 m. yükseltide bulunmaktadır. Gölün genelinde
su derinliği 1-2 m olup, en derin noktası ≈ 6.0 m kadardır. Gölün derinliği, dipte oluşan balçık sebebiyle
gün geçtikçe azalmaktadır. Titreyengöl’ün kuzey ve doğusu karayolu, güney ve batısı ise otel ve tatil
köyleri ile çevrilidir. Gölün yüzölçümü 8,2 hektar genişliğindedir. Sulak alanın genel bir görünümü Şekil
2’de verilmiştir.
1.2. Mülkiyet Durumu ve Yönetim Yapısı
Titreyengöl ve yakın çevresi, hazine adına kayıtlı olup kamu mülkiyetinde bulunmaktadır. Göl ve
çevresi, Sorgun Ormanları ile birlikte, 06.12.1983 tarih ve 4849 Sayılı Olur ile Turizm Alanı ilan
edilerek Turizm Bakanlığı’na devredilmiştir. Titreyengöl, 2872 Sayılı Çevre Kanunu 2. Madde
kapsamınca, “Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu,
denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta
su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve
turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan”
tanımı içerisinde yer almaktadır. Ancak göl,
“Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında
Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi) kapsamında ve Antalya il sınırları içinde bulunan 5 sulak alan
arasında değildir.
31
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1. Titreyengöl ve çevresinin uydu görüntüsü (Google 2009)
Şekil 2. Titreyengöl’ün genel görünümü
32
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
1.3. Bazı Ekolojik Özellikleri
Göl çevresinin kuzeyinde ve doğusunda taban suyunun yüzeye çok yakın olduğu ve kum alınan
yerlerde yağmur sularının biriktiği tespit edilmiştir. Göle, yağmur suları dışında otellerin bahçelerinden
ve havuzlarından atık sular da verilmektedir. Göl sedimentindeki siyahlaşma ve kokuşma, oksijensiz
ortamda ayrışmanın olduğunu göstermektedir. Aşağıda daha önceleri yapılan çalışmalara göre
(Erdoğan vd 2010) gölün bazı ekolojik parametreleri özetlenmiştir;
Sıcaklık: Göl suyu sıcaklığı 13-16 ºC arasında değişmektedir. Gölün yüzey alanı ve derinliği göz
önünde bulundurulduğu yaz mevsiminde bu sıcaklık 30 ºC’ye çıkmaktadır.
pH: Titreyen gölün pH değeri 8,5 civarındadır. Manavgat Bölgesi ve Manavgat Çayı ve bu tip
göllerin pH değeri hafif bazik karakter taşımaktadır. Gölün pH değeri de söz konusu değerlere
paralellik göstermektedir.
Tuzluluk: Göldeki tuzluluk %02 olarak ölçülmüştür. Bu değer gölün tatlı su özelliği taşıdığını
göstermektedir.
Çözünmüş Oksijen: Titreyen göl suyunda oksijen değerleri 4,5-3.48 mg/lt arasında yer
alamaktadır. Gölde dalga hareketleri olmaması, göldeki bitkisel organizmalarda fotosentez olayının
düşük olması ve tabandaki çamurdan kaynaklanan organik çürümenin fazla olması nedeniyle sudaki
oksijen oranı doygunluk konsantrasyonunun çok altında bulunmuştur. Bu düşük oksijen değeri gölün
ötrofik bir göl özelliğine dönüşmekte olduğunun da bir göstergesidir.
Elektriksel İletkenlik: Gölün elektriksel iletkenliğinin 370-395 µ/cm gibi yüksek değerdedir.
Bunun göldeki Cl- iyonu konsantrasyonunun yüksek olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Cl- (Klorür): Gölün klor değeri oldukça yüksek bulunmuştur. Bunun durum yaz aylarında göle
deniz suyu verildiğinden ve çevredeki otellerin yüzme havuzu sularının göle deşarj edilmesinden ileri
gelmektedir. Gölde herhangi bir su sirkülasyonunun olmaması nedeniyle gelen bu klor göldeki klor
konsantrasyonunu da arttırmaktadır.
Sertlik, Kalsiyum Ca++, Magnezyum Mg++: Gölün sertlik derecesi Fransız sertliği cinsinden
(10 mg/lt CaCO3) ortalama 8-10 Fransız sertliğidir. Bu sonuca göre su yumuşak su (7,2-14,5 Fransız
sertliği) sınıfındadır. Gölü besleyen Manavgat Çayı ve örnekleme yapıldığı mevsimdeki yağmur suları
da göz önünde bulundurulduğunda bu sertlik derecesi normaldir. Sertliğin düşük olması nedeniyle
Ca++ oranı da düşük bulunmuş ancak magnezyum oranı yüksektir. Bu da Magnezyum tuzlarının suda
çözünürlüğünün fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Katı Madde: Titreyen göldeki katı madde miktarı yüksektir (1,6-2 g/lt). Bu gölde nehirden ve
yağmur suları ile çevreden gelen organik ve inorganik maddelerden kaynaklanmaktadır. Gölün kapalı
olması herhangi bir yerden gideri olmaması, bu katı maddenin zaman içerisinde göl tabanında
birikmesine, bir çamur tabakası oluşmasına neden olmuştur. Gölde herhangi bir deşarj olmaması
halinde bu bentik tabakanın daha artacağı ve bir süre sonra gölün tabanını dolduracağı, gölün ötrofik
bir
hal
alacağı
ve
daha
ileriki
yıllarda
gölün
tamamen
karasallaşarak
kaybedilebileceği
düşünülmektedir.
NH4-N ve NO2: Gölde amonyum ve nitrat azotu düşük bulunmuştur. Ancak bu değerlerin göl
suyunun azalması ve yaz mevsiminde sıcaklığın artması ile daha fazla olması söz konusu
olabilmektedir. Bu nedenle gölün yaz aylarında ötrofik bir özellik göstermesi mümkündür.
33
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Akdeniz Bölgesi’nde, Antalya İli sınırları içerisinde bulunan Titreyengöl’ün omurgalı faunasını
araştırmak amacıyla; dönemsel olarak yapılan arazi çalışmalarında saptanan omurgalıların tür
tespitleri yapılmış; bu türlerin familya ve bilimsel isimleri, Türkçe adları, endemizm durumu, lokalite,
tehlike kategorisi (IUCN), tehlike sınıfı açısından değerlendirmesi, populasyon durumu, korunma
statüsü (Ulusal kanunlar ve uluslararası sözleşmelerle ilgili), ile ilgili veriler tablo halinde verilmiştir.
Kuş türlerinin tespiti için, bölgenin tamamı gezilmiş, dürbün (Nikon 8x40 ve 8x36) ve zoom’lu fotoğraf
makinesi (Nikon 8800) kullanılarak kuş türleri belirlenmeye çalışılmıştır. Gözlenen birey ve türlerin
teşhisinde Kiziroğlu (2008 ve 2009) ve Mullarney ve ark. (2000)’den yararlanılmıştır. Göl ve
çevresinde yapılan çalışmada Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünün
yöredeki 14-15 yıllık arazi çalışmaları kapsamında bu bölgeden elde edilen verilerden de
yararlanılmıştır. Böylece toplanan tüm veriler birlikte değerlendirilerek alanın mevcut omurgalı fauna
elemanlarının tespiti yapılmıştır. İnceleme kolaylığı sağlaması açısından omurgalılarla ilgili
bulgularımız verilirken öncelikle balık faunası, amfibiler ve sürüngenler, kuşlar ve memeliler ayrı ayrı
ele alınmıştır. Türlerin teşhislerinde; Başoğlu ve Baran 1977-1980, Baran 1981, Baran 1998, Erdoğan
vd 2002a, Erdoğan vd. 2002b, Geldiay ve Balık 1996, Wilson ve Reeder, 2005’ten de yararlanılmıştır.
Balık türlerinin tespitinde ise fanyalı uzatma ağları (göz açıklığı 24 mm) kullanılmıştır. Ağlar göle
gün batımı bırakılmış sabah erken saatlerde toplanmıştır. Gambusia affinis gibi ağ gözünden geçen
balıkların tespitinde ise göz açıklığı 5 mm olan kepçe kullanılmıştır. Araştırma esnasında voli yöntemi
ile de örnekleme yapılmıştır. Ayrıca göl etrafında olta ile avlanan çok sayıdaki amatör balıkçı ile de
görüşülmüş ve avlanan balık türleri hakkında bilgi alınmıştır.
Titreyengöl ve çevresindeki benzer ekolojik karakterli bölgelerde saptanan hayvan türleri ile ilgili
olarak ulusal ve uluslararası koruma statüleri de değerlendirilmiştir. Bu amaçla IUCN tarafından
hazırlanan ve 2008 yılı içerisinde güncellenen Avrupa Kırmızı Listesi (ERL); Bern Sözleşmesi kriterleri
ve koruma listelerinin en son güncellenmiş halleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu (MAK) tarafından 2009-2010 dönemi için hazırlanmış
Koruma Listeleri ve kuşlar için RDB (Red Data Book) Kiziroğlu (2008 ve 2009) ölçütlerinden
yararlanılmıştır. Ayrıca yörede kaydedilen türler arasında endemik türler bulunup bulunmadığı da
değerlendirilmiştir.
3. BULGULAR
Titreyengöl ve yakın çevresinde orman, maki ve deniz kumsalı ekosistemleri ile tarım ve peyzaj
alanlarının oluşturduğu zengin habitatlar yaban hayatı için uygun ortamlar sağlamakta ve tür
zenginliğini artırmaktadır. Titreyengöl’de Orman, Maki, Otsu ve Mevsimsel Sulak Alan olmak üzere
dört farklı habitat tipi bulunmaktadır.
Otsu Habitatı: Titreyengöl’de orman altlarında ve açıklıklarında ot tabakası bulunmaktadır. Adı
geçen bu habitatlarda tek yıllık otsu bitkiler yanında, çok yıllık otsu bitkiler ile soğanlı ve rizomlu birçok
tür de bulunmaktadır.
Maki Habitatı: Bu habitata orman altlarında, çalı ya da yarı çalımsı bitki kommüniteleri şeklinde
rastlanılmaktadır.
Orman Habitatı: Bu habitat içinde ormanı karakterize eden ağaçlar Kızılçam (Pinus brutia) ve
34
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Fıstıkçamı (Pinus pinea)’dır. Ayrıca göl çevresinde belli bir alana peyzaj ve ağaçlandırma amaçlı
yoğun olarak dikilmiş Kıbrıs Akasyası (Acacia cyanophylla) toplulukları da bulunmaktadır.
Kısa Mevsimsel Sulak Alan Habitatı: Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde yağışın yoğun
olduğu zamanlarda taban suyunun yükselmesi nedeniyle kısa süreli su altında kalan alandır. Bu
alanda genelde nemi ve suyu seven bitkiler görülmektedir.
Diğer taraftan, göldeki omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında; balıklardan 8, amfibilerden 4,
kaplumbağalardan 3, kertenkelelerden 11, kuşlardan 175 ve memelilerden 18 türün Titreyengöl ve
yakın çevresinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Alanda toplam olarak 219 omurgalı türü olup, bu
sayı tüm Türkiye’deki omurgalı türlerinin yaklaşık 1/5‘ini oluşturmaktadır.
3.1. Faunistik Özellikleri
Alt Şube: Vertebrata (Omurgalılar)
Titreyengöl ve çevresi genel topoğrafik ve fiziksel yapısı ile kommunitelerin genel yapısının
ikiyaşamlı, sürüngen, kuş ve memelilerin yaşaması ve barınması için çok uygun olduğu görülmektedir.
Su içi, suyun kenarları ve yakın çevresi çeşitli bitkilerin yanı sıra, birçok omurgalı türü için önemli birer
biyotop niteliğindedir. Tabiat parkının genel omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında oldukça zengin
bir tür topluluğuna sahip olduğu görülmektedir.
Sınıf: Osteichthyes (Kemikli Balıklar)
Titreyengöl, zamanla denizel bağlantısı kesilmiş kapalı bir göl özelliğinde olup, 5 familyaya ait
sekiz türe ev sahipliği yapmaktadır (Tablo 2). Bunlardan Gambusia affinis
ülkemize sivrisinek
mücadelesi amacıyla getirilmiş yabancı bir türdür. Tatlı ve acı su habitatlarında dağılım
göstermektedirler. Sıcaklık (12°C - 29°C) ve salinite toleransı yüksek olan bataklık balıklarıdır. Bu
türün alanda çok sayıda üremiş olması da gölün karasallaşma sürecinde olabileceğine önemli bir
kanıttır.
Tablo 2. Titreyengöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen Balık Türleri ve Koruma Statüleri
Türlerin Türkçe ve Bilimsel
IUCN
KURBAĞALAR
Anguilla anguilla
Avrupa Yılan Balığı
Cyprinus carpio carpio
Sazan
Carassius gibelio
Çin Sazanı
Clarias gariepinus
Kuzey Afrika Kedi Balığı
Mugil cephalus
Has Kefal-Mankafa Kefal
Liza aurata
Altınbaş Kefal -Şahituri Kefal
Liza (Mugil) ramada
İnce Dudaklı Kefal
Gambusia affinis
Sivrisinek balığı
KISALTMALAR: O:Orman M:Maki, OM: Orman ve maki, S: Su ve suya
Tehlike ve Habitat Durumu
BERN
CITES
EK2
EK3
LC
LC
LC
LC
X
X
X
X
-
HABİTAT
OM
M
OM
S
yakın yerler
Sınıf: Amfibia (İki yaşamlılar)
İkiyaşamlıların hayat faaliyetleri genelde suya bağımlıdır. Genelde ovipar (yumurta ile çoğalan
omurgalılar) olan ikiyaşamlılar genellikle yumurtalarını doğal alanlara, su taşkını veya yağmur suları
nedeniyle göllenmiş sulara bırakır veya su bitkilerine yapıştırırlar (Baran 1981, Baran 1998).
Çoğunlukla karada yaşayanlar bile üreme zamanında yumurtalarını suya bırakırlar. Su ve sulak
alanlar bu nedenlerle iki yaşamlıların varlıklarını sürdürmeleri açısından hayati öneme sahiptir.
Titreyengöl ve yakın çevresinde orman alanları, maki ve suya yakın habitatlar, türlerin sürekliliği için
çok önemlidir. Titreyengöl ve yakın çevresinde tamamı kuyruksuz kurbağalardan (Ordo: Anura) 4 tür
amfibinin yaşadığı saptanmıştır. Bulgularımıza göre; alanda yaşayan ikiyaşamlıların tüm Türkiye’de
35
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
yayılış gösteren ikiyaşamlıların (Yaklaşık 30 tür) 1/15’ini oluşturduğu söylenebilir (Tablo 3).
Tablo 3. Titreyengöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen İkiyaşamlı Türleri ve Koruma Statüleri
Türlerin Türkçe ve Bilimsel
IUCN
KURBAĞALAR
Pseudopidalea viridis
Gece Kurbağası
Bufo bufo
Siğilli Kurbağa
Hyla arborea
Ağaç Kurbağası
Pelophylax ridibundus
Ova Kurbağası
KISALTMALAR: O:Orman M:Maki, OM: Orman ve maki, S: Su ve suya
Tehlike ve Habitat Durumu
BERN
CITES
EK2
EK3
LC
X
LC
LC
LC
yakın yerler
X
X
X
HABİTAT
OM
M
OM
S
-
Alanda doğal olarak bulunduğu tespit edilen ikiyaşamlı türleri arasında yer alan Gece Kurbağası
(Pseudopidalea viridis) Bern Sözleşmesi Koruma Listelerinden Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki
Türler” listesinde yer almaktadır. Geriye kalan üç tür ise Ek-III’de, yani “Koruma Altındaki Türler”
listesinde yer almaktadır. IUCN tarafından hazırlanmış olan Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008
yılında güncellemiş listeleri temel alınarak gerçekleştirilen çalışmalara göre alanda kaydedilmiş olan
ikiyaşamlı türlerinin tamamının “LC” (=Least Concern) yani “En Düşük Seviyede Tehlike Altında”
kategorisinde yer aldıkları belirlenmiştir.
Sınıf: Reptilia (Sürüngenler)
Titreyengöl ve yakın çevresinde sürüngenlere çoğunlukla orman içi, açıklık ve çalılık alanlar, ile
göl yakınlarında mevsimsel sulak alanlarda rastlanmıştır. Titreyengöl ve yakın çevresinde
bulgularımıza göre; 3’ü kaplumbağa, 11’i kertenkele ve 7’si yılanlara ait olmak üzere toplam 21
sürüngen (Reptilia) türünün yayılış gösterdiği saptanmıştır. Bu ise tüm Türkiye’de yayılış gösteren
Sürüngenlerin (yaklaşık 160 tür) 1/8’ini oluşturmaktadır. Alandaki sürüngenlerden 7 tür Bern
Sözleşmesi Koruma Listelerinde Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler” ve 4 tür Ek-III’de, yani
“Koruma Altındaki Türler” listesinde ve 2 tür de CITES kapsamında yer almaktadır (Tablo 4). IUCN
tarafından hazırlanmış olan Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri baz
alınarak gerçekleştirilen çalışmalara göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan sürüngen türlerinin 3
tanesinin “LC” (=Least Concern) yani “En Düşük Seviyede Tehlike Altında” kategorisinde, iki tanesinin
de “VU” kategorisinde yer aldıkları belirlenmiştir.
Tablo 4. Titreyengöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen Sürüngen Türleri ve Koruma Statüleri
Türlerin Türkçe ve Bilimsel
SÜRÜNGENLER
Çizgili Kaplumbağa
Tosbağa
İribaşlı Deniz Kaplumbağası
Dikenli Keler
Kör Kertenkele
Oluklu Kertenkele
Bukalemun
Yarım Parmaklı Keler
Toros Kertenkelesi
Pamfilya Kertenkelesi
Tarla Kertenkelesi
İnce Parmaklı Keler
Benekli Keler
Şeritli Kertenkele
Hazer Yılanı
Kara Yılan
İnce Yılan
Uysal Yılan
Mauremys rivulata
Testudo graeca
Caretta caretta
Laudakia stellio
Blanus strauchii
Pseudopus apodus
Chamaeleo chamaeleon
Hemidactylus turcicus
Anatololacerta danfordi
Lacerta pamphylica
Ophisops elegans
Ablepharus kitaibeli
Chalcides ocellatus
Trachylepis vittata
Dolichophis caspius
Dolichophis jugularis
Platyceps najadum
Eirenis modestus
IUCN
NE
VU
VU
NE
NE
NE
NE
NE
LC
LC
NE
NE
NE
NE
NE
NE
NE
Tehlike ve Habitat Durumu
BERN
CITES
EK2
EK3
X
X
X
-
X
X
X
X
-
X
X
X
X
HABİTAT
S
HY
KU
HY
TM
OMT
OM
TM
OMT
OM
TM
TM
KU
OM
TM
HY
OMT
OM
36
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Yarı Sucul Yılan
Natrix natrix
LC
X
S
Kedi Gözlü Yılan
Telescopus fallax
NE
OM
Kör Yılan
Typhlops vermicularis
NE
X
OM
KISALTMALAR: O:Orman M:Maki, OM: Orman ve maki, OMT: Orman, maki ve tarım arazileri, TM: Tarım arazileri ve maki,
KU: Kumul, S: Su ve suya yakın yerler, HY: Her habitat tipinde
Sınıf : Aves (Kuşlar)
Batı Akdeniz’deki sulak alanlar, her iki göç yolunda da uzun mesafeler kat eden kuşlar için
dinlenme ve beslenme bakımından son derece önemli konaklama alanlarıdır. Göç döneminin
haricinde, özellikle sert geçen kış koşullarında iç bölgelerde yeterince besin bulamayan kuş türleri de
bu tip alanları yoğunlukla kullanmaktadır (Erdoğan vd. 2002a ve b).
Bu kuşların birçoğu kıyı
bandındaki sulak alanlarda üremekte ve dolayısıyla üreme bakımından bu alanlara bağımlıdırlar
(Erdoğan vd. 2002 a ve b).
Akdeniz, göçmen türlerin göç yolculuklarında önemli bir bariyerdir. İlkbahar göç hareketinde bu
engeli geçtikten sonra ve sonbahar göç hareketinde de Akdeniz öncesinde önemli dinlenme ve konaklama alanlarını oluşturmaktadır. Titreyengöl ve çevresinde başta sazlık alanlar olmak üzere zengin ve
çeşitli yaşam alanlarının bulunması, çok sayıda kuş türünün bölgede gerek yıl boyu, gerek üreme
dönemlerinde gerekse göç dönemlerinde yayılış göstermesini sağlamaktadır. Titreyengöl ve çevresinde farklı statülerde 175 kuş türü tespit edilmiştir. Tespit edilen kuşlardan 94’ü beslenme, barınma
ve yuvalanma için yaşama alanı olarak ormanlık ve makilik alanları seçmektedir. Kırmızı Liste’ye göre
7 tür soyu tükenme tehlikesi altında, 31 tür büyük ölçüde tehlike altında, 32 tür tehlike altında, 13 türün
populasyonlarında azalma, 2 tür soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler, 5 tür potansiyel tehlike
altında, 14 tür tüm Avrupa’da yüksek korumada, 56 tür de koruma altındadır (Tablo 5).
Tablo 5. Titreyengöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen Sürüngen Türleri ve Koruma Statüleri
Küçük Batağan
Tepeli Batağan
Tachybaptus ruficollis
Podiceps cristatus
RDB
*
A.3.1
A.5
Y
Y
Bölge
Statü
Y
KZ
Karabatak
Akpelikan
Balaban
Phalacrocorax carbo
Pelecanus onocrotalus
Botaurus stellaris
A.3
A.3
A.2
LC
LC
LC
V
III
III
Y
Y
Y
Y
T
T
Cüce Balaban☻
Gece Balıkçılı
Alaca Balıkçıl
Ixobrychus minutus
Nycticorax nycticorax
Ardeola ralloides
A.2
A.3.1
A.3
LC
LC
LC
III
III
III
Y
Y
Y
T
T
T
Sığır Balıkçılı
Küçük Akbalıkçıl
Bubulcus ibis
Egretta garzetta
A.2
A.3.1
LC
LC
V
V
Y
Y
KZ
KZ
Büyük Akbalıkçıl
Gri Balıkçıl
Erguvani Balıkçıl
Ardea alba
Ardea cinerea
Ardea purpurea
A.3
A.3.1
A.2
LC
LC
LC
V
V
III
Y
Y
Y
KZ
Y
T
Kara Leylek
Ak Leylek
Çeltikçi
Ciconia nigra
Ciconia ciconia
Plegadis falcinellus
A.3
A.3.1
A.3.1
LC
LC
LC
II
II
III
G, T
G, T
Y
T
T
T
Çamurcun
Yeşilbaş Ördek
Anas crecca
Anas plathyrhynchos
A.5
A.5
LC
LC
V
IV
Y
Y
KZ
KZ
Kılkuyruk
Çıkrıkçın
Kara Çaylak
Anas acuta
Anas querquedula
Milvus migrans
A.5
A.4
A.3
LC
LC
LC
III
III
III
Y
Y
Y
KZ
KZ
T
Yılan Kartalı
Saz Delicesi
Circaetus gallicus
Circus aeroginosus
A.4
A.3
LC
LC
III
IV
G
Y
T
Y
Bozkır Delicesi☻
Çayır Delicesi
Atmaca
Circus macrourus
Circus pygargus
Accipiter nisus
A.1.2
A.1.2
A.3
NT
LC
LC
I
IV
IV
G
G
Y
T
KZ
Y
Şahin☻
Buteo buteo
A.3
LC
IV
Y
Y
Türkçe Adı
Bilimsel Adı
IUCN
**
LC
LC
BIE
***
V
V
Statü
37
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kızıl Şahin
Buteo rufinus
A.3
LC
III
Y
Y
Küçük Kerkenez
Kerkenez
Falco naumanni
Falco tinnunculus
A.2
A.2
VU
LC
I
III
Y
Y
T
Y
Ala Doğan
Delice Doğan
Gökdoğan
Falco vespertinus
Falco subbuteo
Falco peregrinus
B.3
A.3.1
A.1.2
NT
LC
LC
III
IV
IV
G
Y
Y
T
T
T
Bıldırcın☻
Su Kılavuzu☻
Coturnix coturnix
Rallus aquaticus
A.3
A.3
LC
LC
III
IV
G,Y
Y
G,Y
Y
Benekli Su Tavuğu☻
Bataklık Su Tavuğu☻
Küçük Su Tavuğu☻
Porzana porzana
Porzana parva
Porzana pusilla
A.2
A.1.2
A.1.2
LC
LC
LC
IV
IV
III
G
G
G
T
T
T
Bıldırcın Kılavuzu☻
Saz Tavuğu☻
Sakarmeke
Crex crex
Gallinula chloropus
Fulica atra
A.1.2
A.3.1
A.5
NT
LC
LC
I
IV
IV
G
Y
Y
T
Y
Y
Uzunbacak
Kocagöz
Himantopus himantopus
Burhinus oedicnemus
A.3
A.2
LC
LC
IV
III
Y
G
YZ
T
Küçük Halkalı Cılıbıt☻
Akça Cılıbıt
Akkumkuşu
Charadrius dubius
Charadrius alexandrinus
Calidris alba
A.3
A.4
B.3
LC
LC
LC
III
III
IV
Y
Y
KZ
Y
KZ
T
Küçük Kumkuşu☻
Sarı Bacaklı Kumkuşu
Kızıl Kumkuşu☻
Calidris minuta
Calidris temminckii
Calidris ferruginea
B.5
B.3
B.4
LC
LC
LC
IV
IV
--
KZ
KZ
KZ
KZ
T
T
Kara Karınlı Kumkuşu
Dövüşkenkuş☻
Calidris alpina
Philomachus pugnax
B.5
B.4
LC
LC
III
II
KZ
T
T
T
Su Çulluğu☻
Kızılbacak
Bataklık Düdükçünü☻
Gallinago gallinago
Tringa totanus
Tringa stagnatilis
B.3.1
A.4
B.3
LC
LC
LC
III
II
IV
KZ
Y
KZ
KZ
T
KZ
Yeşilbacak☻
Orman Düdükçünü☻
Dere Düdükçünü☻
Tringa nebularia
Tringa glareola
Actitis hypoleucos
B.3.1
B.3
A.3
LC
LC
LC
IV
III
III
KZ
T
YZ
KZ
T
YZ
Karabaş Martı
Akbaş Martı
Larus ridibundus
Larus cachinnans
A.5
A.4
LC
LC
IV
II
Y
Y
Y
Y
Sumru
Kara Sumru
Kaya Güvercini
Sterna hirundo
Chlidonias niger
Columba livia
A.3
A.3
A.5
LC
LC
LC
IV
III
IV
Y
Y
Y
T
T
Y
Kumru
Üveyik
Guguk
Streptopelia decaocto
Streptopelia turtur
Cuculus canorus
A.5
A.3.1
A.2
LC
LC
LC
IV
III
IV
Y
YZ
YZ
Y
YZ
YZ
Peçeli Baykuş☻
İshakkuşu☻
Tyto alba
Otus scops
A.1.2
A.2
LC
LC
III
II
Y
YZ
Y
YZ
Kukumav☻
Çobanaldatan☻
Ebabil
Athene noctua
Caprimulgus europaeus
Apus apus
A.2
A.1.2
A.3.1
LC
LC
LC
III
II
IV
Y
YZ
YZ
Y
YZ
YZ
Akkarınlı Ebabil
Yalıçapkını☻
Yeşil Arıkuşu
Tachymarptis (Apus) melba
Alcedo atthis
Merops percicus
A.3.1
A.2
A.1.2
LC
LC
LC
IV
III
III
YZ
Y
YZ
YZ
Y
N
Arıkuşu☻
Gökkuzgun
Merops apiaster
Coracias garrulus
A.3.1
A.2
LC
NT
III
II
YZ
YZ
YZ
YZ
İbibik☻
Boyun Çeviren☻
Alaca Ağaçkakan
Upupa epops
Jynx torquilla
Dendrocopus syriacus
A.2
A.1.2
A.2
LC
LC
LC
III
III
IV
YZ
YZ
Y
YZ
YZ
Y
Küçük Ağaçkakan☻
Bozkır Toygarı☻
Tepeli Toygar☻
Dendrocopus minor
Calandrella brachydactyla
Galerida cristata
A.1.2
A.3
A.3
LC
LC
LC
IV
III
III
Y
Y
Y
Y
Y
Y
Orman Toygarı☻
Tarlakuşu☻
Lullula arborea
Alauda arvensis
A.3
A.4
LC
LC
II
III
Y
Y
Y
Y
Kum Kırlangıcı☻
Kaya Kırlangıcı
Kır Kırlangıcı☻
Riparia riparia
Hirundo rupestris
Hirundo rustica
A.5
A.5
A.5
LC
LC
LC
III
IV
III
YZ
YZ
YZ
YZ
KZ
YZ
38
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kızıl Kırlangıç☻
Hirundo daurica
A.3
LC
IV
YZ
YZ
Ev Kırlangıcı☻
Mahmuzlu İncirkuşu☻
Delichon urbicum
Anthus richardi
A.3
A.2
LC
LC
III
--
YZ
YZ
YZ
T
Step İncirkuşu☻
Kır İncirkuşu☻
Ağaç İncirkuşu☻
Anthus godlewskii
Anthus campestris
Anthus trivialis
A.7
A.2
A.3
LC
LC
LC
-III
IV
N
YZ
YZ
N
T
YZ
Çayır İncirkuşu☻
Kızılgerdanlı İncirkuşu☻
Anthus pratensis
Anthus cervinus
A.3
A.2
LC
LC
IV
IV
YZ
YZ
KZ
YZ
Dağ İncirkuşu☻
Sarı Kuyruksallayan☻
Sarıbaşlı Kuyruksallayan☻
Anthus spinoletta
Motacilla flava
Motacilla citreola
A.3
A.3.1
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
Y
YZ
Y,YZ
T
YZ
T
Dağ Kuyruksallayanı☻
Akkuyruksallayan☻
Arap Bülbülü☻
Motacilla cinerea
Motacilla alba
Pycnonotus xanthopygos
A.2
A.3.1
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
Y
Y
Y
KZ
Y,T
Y
Dağ Bülbülü☻
Prunella modularis
Erytropygia (Cercotrichas) galactotes
A.1.2
LC
IV
Y
KZ
Erithacus rubecula
Luscinia luscinia
Luscinia megarhynchos
A.3
A.3
A.2
A.2
LC
LC
LC
LC
III
IV
IV
IV
YZ
Y
YZ,T
YZ
YZ
KZ
T
T
Buğdaycıl (Mavi Gerdan) ☻
Bahçe Kızılkuyruğu☻
Kızılkuyruk☻
Luscinia svecica
Phoenicurus ochruros
Phoenicurus phoenicurus
A.2
A.2
A.3
LC
LC
LC
IV
IV
II
Y,YZ
Y
Y
KZ
KZ
YZ
Çayır Taşkuşu☻
Taşkuşu☻
Saxicola rubetra
Saxicola torquatus
A.3
A.3
LC
LC
IV
IV
Y
Y
YZ
KZ
Boz Kuyrukkakan☻
Kuyrukkakan☻
Karakulaklı Kuyrukkakan☻
Oenanthe isabellina
Oenanthe oenanthe
Oenanthe melanoleuca
A.3
A.3
A.2
LC
LC
LC
IV
III
II
Y
YZ
YZ
YZ
T
YZ
Karatavuk☻
Öter Ardıç☻
Kamış Bülbülü☻
Turdus merula
Turdus philomelos
Cettia cetti
A.3
A.2
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
Y
Y
Y
Y
KZ
Y
Dikkuyruklu Ötleğen☻
Çekirge Kamışçını☻
Prinia gracilis
Locustella naevia
A.3
A.1.2
LC
LC
III
IV
Y
YZ
Y
N
Ağaç Kamışçını☻
Bataklık Kamışçını☻
Bıyıklı Kamışçın☻
Locustella fluviatilis
Locustella luscinoides
Acrocephalus melanopogon
A.1.2
A.2
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
YZ
YZ
YZ
T
T
Y
Kındıra Kamışçını☻
Doğu Kamışçını☻
Kuzey Kamışçını☻
Acrocephalus schoenobaenus
Acrocephalus agricola
Acrocephalus dumetorum
A.2
A.2
A.1.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
YZ
YZ
YZ
YZ
N
N
Çalı Kamışçını☻
Saz Kamışçını☻
Acrocephalus palustris
Acrocephalus scirpaceus
A.3
A.2
LC
LC
IV
IV
YZ
YZ
YZ
YZ
Büyük Kamışçın☻
Ak Mukallit☻
Zeytin Mukalliti☻
Acrocephalus arundinaceus
Hippolais pallida
Hippolais olivetorum
A.3
A.3
A.2
LC
LC
LC
IV
III
IV
YZ
YZ
YZ
YZ
T
YZ
Sarı Mukallit☻
Bıyıklı Ötleğen☻
Maskeli Ötleğen☻
Hippolais icterina
Sylvia cantillans
Sylvia melanocephala
A.3
A.2
A.3
LV
LC
LC
IV
IV
IV
YZ
YZ
Y
YZ
KZ
Y
Karaboğazlı Ötleğen☻
Ak Gözlü Ötleğen☻
Sylvia rueppelli
Sylvia hortensis
A.2
A.2
LC
LC
IV
III
YZ
YZ
KZ
T
Çizgili Ötleğen☻
Küçük Akgerdanlı Ötleğen☻
Akgerdanlı Ötleğen☻
Sylvia nisoria
Sylvia curruca
Sylvia communis
A.2
A.2
A.3
LC
LC
LC
IV
IV
IV
YZ
YZ
YZ
T
YZ
T
Boz Ötleğen☻
Karabaşlı Ötleğen☻
Boz Söğütbülbülü☻
Sylvia borin
Sylvia atricapilla
Phylloscopus bonelli
B.3
A.2
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
II
T
YZ
Y
T
YZ,KZ
T
Orman Söğütbülbülü☻
Cıvgın☻
Phylloscopus sibilatrix
Phylloscopus collybita
A.2
A.3.1
LC
LC
II
IV
YZ
Y
T
KZ
Söğütbülbülü☻
Benekli Sinekkapan☻
Halkalı Sinekkapan☻
Phylloscopus trochilus
Muscicapa striata
Ficedula albicollis
A.3.1
A.3
A.2
LC
LC
LC
IV
III
IV
T
YZ
YZ
T
YZ
YZ
Çalı Bülbülü☻
Kızılgerdan☻
Benekli Bülbül☻
Bülbül☻
39
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kara Sinekkapan☻
Ficedula hypoleuca
Çam Baştankarası
Mavi Baştankara
Parus ater
Parus caeruleus
Büyük Baştankara☻
Çulhakuşu☻
Sarıasma☻
A.1.2
LC
IV
YZ
YZ
A.3
A.2
LC
LC
IV
IV
Y
Y
KZ
KZ
Parus major
Remiz pendulinus
Oriolus oriolus
A.3.1
A.2
A.2
LC
LC
LC
IV
IV
IV
Y
Y
YZ
Y
KZ
YZ
Kızılkuyruklu Örümcekkuşu
Kızıl sırtlı Örümcekkuşu☻
Lanius isabellinus
Lanius collurio
A.2
A.3
LC
LC
-III
YZ
YZ
N
YZ
Kara Alınlı Örümcekkuşu☻
Büyük Örümcekkuşu☻
Kızılbaşlı Örümcekkuşu☻
Lanius minor
Lanius excubitor
Lanius senator
A.3
A.1.2
A.2
LC
LC
LC
II
II
II
YZ
Y
Y
T
YZ
Maskeli Örümcekkuşu☻
Alakarga
Leş Kargası
Lanius nubicus
Garrulus glandarius
Corvus cornix
A.2
A.3.1
A.5
LC
LC
LC
II
IV
--
YZ
Y
Y
YZ
Y
Y
Kuzgun
Sığırcık
Corvus corax
Sturnus vulgaris
A.5
A.5
LC
LC
IV
III
Y
Y
Y
KZ
Ev Serçesi☻
Söğüt Serçesi☻
Dağ Serçesi☻
Passer domesticus
Passer hispaniolensis
Passer montanus
A.5
A.3
A.3
LC
LC
LC
III
IV
III
Y
Y
Y
Y
Y
N
İspinoz☻
Küçük İskete☻
Florya☻
Fringilla coelebs
Serinus serinus
Carduelis chloris
A.4
A.3
A.3
LC
LC
LC
IV
IV
IV
Y
Y
Y
KZ
Y
Y
Saka☻
Karabaş İskete
Carduelis carduelis
Carduelis spinus
A.3.1
A.3
LC
LC
IV
IV
Y
Y
Y
KZ
Ketenkuşu☻
Kirazkuşu☻
Kızıl Kirazkuşu☻
Carduelis cannabina
Emberiza hortulana
Emberiza caesia
A.3
A.3
A.2
LC
LC
LC
II
II
IV
Y
YZ
YZ
KZ
T
T
Bataklık Kirazkuşu
Karabaşlı Kirazkuşu☻
Tarla Kirazkuşu☻
Emberiza schoeniclus
Emberiza melanocephala
Miliaria calandra
A.3
A.4
A.4
LC
LC
LC
IV
II
II
Y
YZ
Y
KZ
YZ
Y
Tabloda kullanılan kısaltmalar: Kiziroğlu (2008)’na göre Türkiye Kuşları Red Data Book (RDB- Kırmızı Liste)- Uluslar arası
Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)- ve Birdlife International (BIE) Kriterleri aşağıda verilmiştir:
* Türkiye Kuşları RDB kriterleri:
“A grubu”na giren türler, ya tam yıllık kuş türü olup yerli ya da yaz göçmeni; yani kuluçkaladıktan sonra Türkiye’yi terk eden
göçmen türlerden oluşur.
A.1.2= Bölgede 17 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin nüfusları Türkiye genelinde çok azalmıştır. İzlendikleri
bölgelerde 1 birey-10 çift (=1-20 birey) ile temsil edilirler. Bu türlerin soyu büyük ölçüde tükenme tehdidi altında olduğu için,
Türkiye genelinde mutlaka korunmaları gereken türlerdir.
A.2= Bölgede 50 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin sayıları, gözlendikleri bölgelerde 11-25 çift (22-50 birey)
arasında değişir. Bunlar önemli ölçüde tükenme tehdidi altındadır. Tükenme baskısı günümüzdeki gibi sürerse, mutlak
tükenmeyle karşı karşıya kalacak olan türlerdir.
A.3= Bölgede 52 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları, gözlendikleri bölegelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bunlar da tükenebilecek duyarlıkta olup, vahşi yaşamda soyu tükenme riski yüksek
olan türlerdir.
A.3.1= Bölgede 19 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında, gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Bu
türlerin nüfusu da 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir. Gözlendikleri bölgelerde eski kayıtlara göre, azalma olan
türlerdir.
A.4= Bölgede 9 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin IUCN ve ATS ölçütlerine göre yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde
henüz tükenme tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında lokal bir azalma olup, zamanla tükenme tehdidi altına
girmeye adaydırlar. Bu türlerin populasyonları gözlendikleri bölgelerde 501-5000 çift (=1002-10 000 birey), arasında değişir.
A.5= Bölgede 15 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz azalma ve tükenme tehdidi gibi
bir durum söz konusu değildir.
A.7= Bölgede 1 tür Step incirkuşu-Anthus godlewskii) yer almaktadır ve bu tür Titreyengöl Kuş Halkalama çalışmasında
yakalanarak halkalanmıştır. Üreme alanı Orta Asya ve kışlama alanı Güney Asya’dır. Aynı zamanda Türkiye için ilk kayıt olan
bu tür, rastlantısal olarak gözlenebilen türlerdendir.
“B grubu”na giren türler ya kış ziyaretçisi ya da transit göçerdir.
B.3= Bölgede 6 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları gözlendikleri bölgelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bu türler de tükenebilecek duyarlıkta olup vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi
büyük olan türlerdir.
B.3.1= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Türkiye
genelindeki nüfusları 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir.
B.4= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyon yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde henüz tükenme
tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında bir azalma vardır. Bunlar zamanla tükenme tehditi altına girmeye
aday türlerdir.
B.5= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz bir azalma ve tükenme tehdidi
gibi bir durum söz konusu değildir.
** Uluslar arası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) kriterleri:
40
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
IUCN kırmızı listesi, biyolojik çeşitliliğin durumu ile ilgili en geçerli rehber olarak kabul edilmektedir.
VU (vulnerable- Hassas, zarar görebilir): Bölgede bu kriterde yer alan 1 tür (Küçük kerkenez- Falco naumanni) tespit
edilmiştir. Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi yüksek olan türdür.
NT (near threatened): Bölgede bu kriterde yer alan 4 tür tespit edilmiştir. Bu kriterdeki türler şu anda tehlikede olmayan fakat
yakın gelecekte VU- vulnerable (Hassas, Zarar Görebilir, Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler), ENendangered (Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler) veya CR- critically endangered (Vahşi yaşamda
soyu tükenme tehlikesi had safhada olan türler) kategorisine girmeye aday olan türlerdir.
LC: (least concern): Çalışmada 170 tür bu kriterdedir. En düşük derecede tehdit altında olan bu türler yaygın bulunan türlerdir.
*** Birdlife International (BIE) Kriterleri:
SPEC I: Bölgede bu kriterde 3 tür (Bozkır delicesi- Circus macrourus, Küçük kerkenez- Falco naumanni, Bıldırcın kılavuzu- Crex
crex) tespit edilmiştir. Bu kritere göre türler küresel ölçekte koruma önceliği olan Avrupa türleridir.
SPEC II: Bölgede 21 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup “Kesin Koruma
Altına” olan türlerdir.
SPEC III: Bölgede 49 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşmayan ama küresel
durumunun kötü olmasından dolayı “Koruma Altında” olan türlerdir.
SPEC IV: Bölgede 89 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
SPEC V: Bölgede 8 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
Sınıf: Mammalia ( Memeliler)
Titreyengöl ve çevresinde memelilere ağaçlık alanlar, çalılıklar, alt örtüsü zengin orman alanları,
su kenarlarındaki bodur ağaçlar ve çalılıklar arasında, sık ve alçak gramine vejetasyonu ile orman
sınırının dışındaki açık alanlarda rastlanmıştır.
Gerek söz konusu araştırmalara ilişkin literatür çalışması, gerekse arazide yapılan gözlemlerde
Titreyengöl ve çevresinde ki bulgularımıza göre; 18 memeli türünün yayılış gösterdiği saptanmıştır.
Bu da tüm Türkiye’de yayılış gösteren memeli türlerinin (yaklaşık 160 tür) 1/8’ini oluşturmaktadır
(Tablo 6). Yöredeki memeli türleri tehlike statüleri bakımından ele alındığında: "Uluslararası Doğal
Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)" tarafından her yıl yayınlanan "Nesli Tükenme
Tehlikesi Altında Olan Türlerin Kırmızı Listesi (IUCN Redlist)"nin 2009.2 versiyonunda; 17 tür "LC"
(Asgari Endişe) kategorisinde, 1 tür “NT” (Soyu yakın zamanda tükenme tehlikesine girebilir)
kategorisinde yer almaktadır. Kirpi, sivri burunlu fareler, yarasalar ve karnivorların tamamı ile
kemiricilerin ikisi hariç diğerleri Türkiye’nin yasa ile koruma altındaki türleridir. Bu durum Resmi
Gazete’de yayınlanan “Çevre ve Orman Bakanlığı’nca Koruma Altına Alınan Yaban Hayvanları” (EK
LİSTE 1) listesinde belirtilmiştir. Ayrıca bu türlerin doğal ortamından uzaklaştırılması, satılması, evlerde pet hayvanı olarak bakılması da yasaktır. Diğer taraftan, orman habitatı ve yakın çevresinde, sık
makiliklerde nadirde olsa rastlanılan kızıl tilki “Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin
Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES)” kapsamında yer alan ve korunan bir türdür.
Tablo 6. Titreyengöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen Sürüngen Türleri ve Koruma Statüleri
TÜR İSİMLERİ ( Türkçe ve Latince)
MEMELİLER
Kirpi
Avrasya Sivri Burunlu Faresi
Sivri Burunlu Bataklık Faresi
Sivri Burunlu Bahçe Faresi
Avrupa Köstebeği
Büyük Nalburunlu Yarasa
Küçük Nalburunlu Yarasa
Akdeniz Nalburunlu Yarasası
Fare Kulaklı Büyük Yarasa
Akdeniz Geniş Kanatlı Yarasası
Yabani Tavşan
Anadolu Sincabı
Ev Faresi
Ev Sıçanı
Erinaceus concolor
Sorex minutus
Neomys anomalus
Crocidura suaveolens
Talpa europaea
Rhinolophus ferrumequinum
Rhinolophus hipposideros
Rhinolophus euryale
Myotis myotis
Eptesicus bottae
Lepus europaeus
Sciurus anomalus
Mus musculus
Rattus rattus
IUCN
LC
LC
LC
LC
LC
LC
LC
NT
LC
LC
LC
LC
LC
LC
Tehlike Durumu
BERN
CITES
EK2
EK3
X
X
X
X
X
X
-
X
X
X
-
X
X
-
Habitat
O, M
O, M, T
B, SZ
O, M, T
T, M
O, M, SZ
O, M, SZ
O, M, SZ
O, M
O, M, SZ
O, M
O
KH
KH
41
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Vulpes vulpes
Kızıl Tilki
LC
X
X
Mustela nivalis
Gelincik
LC
X
Martes martes
Ağaç Sansarı
LC
X
Meles meles
Porsuk
LC
X
KISALTMALAR: O:Orman, M:Maki, T: Tarım Arazileri, B: Bataklık, SZ: Sazlık, KH: Karasal Habitatların Tamamı
O, M
O, M
O
O, M
4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Akdeniz Bölgesi içerisinde yer alan Antalya ili zengin sulak alan potansiyeliyle dikkat
çekmektedir. Titreyengöl ise Antalya’nın “sulak alanlar listesine dahi alınmamış olan” eşsiz bir alandır.
Titreyengöl çok zengin biyolojik çeşitliliği ve eşsiz doğası nedeniyle ulusal ve uluslararası birçok
ziyeretçinin ilgisini çeken önemli bir alandır. Özellikle kuş gçlerinde önemli dinlenme, beslenme ve
barınma alanı olan göl ve yakın çevresinde Akdeniz Üniversitesi tarafından 2002-2007 yıllarında
gerçekleştirilen “Titreyengöl/Manavgat Kuş Halkalama Çalışması”nda 121 kuş türünden 55.411 kuş
“Turkey” kodlu halkalarla halkalanmıştır. Bu çalışma kapsamında halkalanan 36 kuş 18 farklı ülkede
yakalanırken, 18 farklı ülkede ilk kez halkalanan 71 kuş ise Titreyengöl’de tekrar yakalanmıştır. Elde
edilen geri bildirim sonuçlarına göre; özellikle Doğu ve Orta Avrupa kuş populasyonlarının Batı
Anadolu ve Batı Akdeniz üzerinden göç ettikleri anlaşılmaktadır. Bu çalışmalarla; halkalanan bireylerin
ne kadar sürede göç ettikleri, ne kadar mesafe kat ettikleri ve doğal yaşam süreleri hakkında bilgiler
elde edilmektedir. Titreyengöl ve çevresi, kıyı ve deniz üzerinden göç eden çok sayıdaki kuş türünün
beslenme, barınma ve sığınma alanı olması nedeniyle önemli bir istasyon konumundadır. Akdeniz
bariyerini zorlukla aşıp gelen ve geçmek isteyen kuşlar için yakın çevrede bu özellikte herhangi bir
istasyon bulunmamasından dolayı, Titreyengöl ve çevresi göçmen kuşlar açısından hayati önem
taşımaktadır. Bu nedenle, burada kuş halkalama istasyonun kurulması, bilimsel verilerin elde
edilmesinin yanı sıra çalışmalara katılan ya da ziyaret eden öğrenci ve halkın türleri yakından
tanımalarıyla kuşlara karşı ilgi ve koruma bilincinin oluşmasına da katkı sağlayacaktır. Diğer taraftan,
bölgenin turizm bölgesi olması nedeniyle tanıtımına, ornito-turizm kapsamında çok sayıda kuş
gözlemcinin halkalama çalışmalarına gönüllü olarak katılmalarına fırsat sağlayacak ve böylece kuş
gözlemcilerini bölgeye çekecektir.
Gölün çevresindeki araziden kum ve toprak alınmasıyla yer yer çukurların oluşması ve bu
yerlerde taban suyunun yükselmesi ile kısa mevsimsel sulak alanların meydana gelmesine neden
olmaktadır. Bu alanlar özellikle kurbağa, sucul sürüngen, kuş ve bazı memeli türlerinin barındığı ve
beslendiği önemli biyotoplardır. Dolayısıyla, yaban hayatının zenginlik gösterdiği bu biyotoplar doğal
haliyle korunmalı ve devamlılığı sağlanmalıdır.
Göl ve çevresindeki yaban hayatını zenginleştirmek amacıyla, kuşlara ve böceklere besin
sağlayacak türlerle bitkilendirme çalışmaları yapılmalı, kuşların yuvalanması ve konaklaması için
sahaya kuru ve kovuk ağaçlar yerleştirilmelidir. Bu uygulama, aynı zamanda kuşları daha yakından
görmek, fotoğrafını çekmek vb. aktiviteleri içeren ornito-turizm açısından önemli katkı sağlayacaktır.
Ancak, Titreyengölün suyu, fiziko-kimyasal parametreler bakımından tamamen tatlısu gölü
haline gelmiştir. Gölde su gideri olmadığı için zaman zaman göle Manavgat Çayı’ndan verilen su
(gölün su seviyesini korumak için) buharlaşma ve sızıntılarla azalmakta, böylece verilen su ile birlikte
gelen süspansiyon halindeki katı maddeler gölde birikmekte ve tabanda büyük bir sediment
(çamur+mil) oluşturmaktadır. Bu durumun devam ettirilmesi halinde tabandaki sediment her geçen yıl
artacak, gölün bataklığa dönüşmesine ve yok olmasına sebep olacaktır. Göldeki bu değişim suda
42
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çözünmüş oksijen oranını azaltacak, gölde yaşayan su canlılarını olumsuz yönde etkileyecektir. Gölde
tespit edilen sekiz balık türü vardır. Bu türlerden 5’nin dar ekolojik toleranslı olmaları nedeniyle ekolojik
değişime uymakta zorluk çekeceği düşünülmemektedir. Diğer üç tür olan Sazan (Cyprinus carpio
carpio, Linnaeus, 1758), Çin sazanı (Carassius gibelio Bloch, 1782) ve kedi balığı (Clarias gariepinus,
Burchell, 1822) ortamı terk edeceklerdir. Buna karşın bu üç tatlısu türünün gölün kuzey kısımlarına
yani tatlısu besleme pompasının bulunduğu bölgede kısmı yığılmaları da beklenebilir. Gölde mevcut
ve yukarda belirtilen türler, meydana gelen bu değişimden olumsuz olarak etkileneceklerdir. Ancak, şu
anda tespit edilmeyen kefal türleri, deniz levreği ve çipura gibi acısularda yaşamlarını sürdüren yeni
türlerin göle gelmesiyle balık polpulasyonlarının artması da muhtemeldir.
Bu denli zengin ve çeşitli ekolojik-biyolojik özelliklere sahip olan Titreyengöl, Ramsar
Sözleşmesi Hükümleri’nde tanımlanan “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar” listesinde değildir.
Ancak, Antalya’da su kuşlarının barındığı ve yuvalandığı, göç öncesi ve sonrasında konakladığı
önemli alanlardan biridir. Saha, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na
dayanılarak I. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilen Sorgun Ormanları ile içi içe geçmiş bir sulak alan
ekosistemidir. Ne yazık ki; Göl ve çevresi; 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu’na göre ayrılmış olan milli
park, tabiatı koruma alanı, tabiat parkı ve tabiat anıtı gibi koruma statüleri ile 4915 Sayılı Kara Avcılığı
Kanunu’nca ayrılan yaban hayatı geliştirme sahaları kapsamında da değildir. Nihayet, 2009-2010 yılı
Merkez Av Komisyonu Kararınca avlanmanın yasak olduğu sahalar listesinde yer almaktadır. Diğer
yandan, Sorgun Ormanı, Titreyengöl ve Boğaz Ormanı ile Manavgat Çayı ekolojik bir bütünlük
arzetmektedir. Bu nedenle de Titreyengöl ve çevresi,
bölgedeki yaban hayatının potansiyel
sürekliliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından Doğal Sit Alanı sınırları içine alınmalıdır.
5. KAYNAKLAR
Baran, İ. Kuzey Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz'deki Adalarımızın Herpetofaunasının
Taksonomik ve Ekolojik Araştırılması, Doğa Bilim Dergisi, Tübitak 5: 155-162, (1981).
Baran, İ. Atatür, M., K. Türkiye Herpetofaunası. T.C. Çevre Bakanlığı Yayınları., Ankara 214 ss.
(1998). (ISBN: 975-7347-38-8)
Başoğlu, M. Baran, İ. (1977). Türkiye Sürüngenleri, Kısım l, Kaplumbağa ve Kertenkeleler, Ege Üniv.
Fen Fak. Kitaplar serisi Bornova İzmir NO.76: 1-272.
Başoğlu, M., Baran, İ. Türkiye Sürüngenleri, Kısım II, Yılanlar, Ege Üniv. Fen Fak. Kitaplar serisi
Bornova İzmir No. 80: 1-218, (1980)
Çevre Bakanlığı, (1991). 2000'li Yıllara Doğru Çevre. T.B.M.M. Çevre Araştırma Komisyonu Raporu
(10/15): 191- 209. ANKARA
Cirik, S. 1993. Sulak Alanlar. Ekoloji Dergisi, 7: 50-51.
Erdoğan, A., Öz, M., Sert, H., Tunç, M.R. (2002a): Antalya Yamansaz Gölü ve Yakın Çevresinin
Avifaunası ve Herpetofaunası. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt 10, sayı 43: 33-39.
Erdoğan, A, Sert, H., Tunç, M.R.( 2002b): Finike ve Çevresinin Kuş Faunası. Tabiat ve İnsan 36: 1,
30-40.
Erdoğan, A., Deval, C., Öz, M., Ünal, O., Yavuz, M., Gökoğlu, M., Özvarol, A., Gülyavuz, H, Karaardıç
H. ve Kaçar, S. 2010. Titreyengöl ve Çevresinin Flora-Faunasının Tespiti ile Titreyengöl Su
Kalitesinin belirlenmesi Projesi. TİSOYAB (Titereyengöl-Sorgun Turizm Yatırımcılar Birliği), 67
ss. Antalya.
Geldiay, R., Balık,S.1996. Türkiye Tatlısu Balıkları, Ege Üniversitesi Yayınları No:46 İZMİR 532 s.
Kiziroğlu, İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi, Desen Matb., Ankara, 151 s.
Kiziroğlu, İ. 2009. Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Ankamat Matbaası, Ankara, 564 s.
Wilson, D. E., and D. M. Reeder (eds). 2005. Mammal Species of the World. Johns Hopkins University
Press, 2,142 pp.
(Available from Johns Hopkins University Press, 1-800-537-5487 or (410) 516-6900,
http://www.press.jhu.edu/.)
43
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ege Bölgesi Küçük Menderes Nehri Ekosisteminin İrdelenmesi
1
1
Bülent YAĞMUR ,
1
Hüseyin HAKERLERLER ,
2
Özdemir EGEMEN , 1 Bülent OKUR
Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Bornova / İZMİR
2
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Bornova / İZMİR
ÖZET
Bu çalışmada Küçük Menderes Nehri’nin Ege Denizine dökülme bölgesinde belirlenen
istasyonlardan alınan su, sediment ve balık örneklerinde Fe,Cu,Zn,Mn,Cd,Co,Cr,Pb,Ni iz element ve
ağır metallerinin konsantrasyonları belirlenmiş ve bunların aylara ve istasyonlara göre değişimleri
incelenmiştir. Araştırma Mayıs-Nisan arasında, birbirinden farklı özelliklere sahip altı istasyondan her
ay örnek alınarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan analiz sonuçlarına göre, su örneklerinde Fe 0,98-42,36
ppm; Cu 0,008– 0,030 ppm; Zn 0,013-0,037 ppm; Mn 0,035–0,302 ppm; Cd 0,003–0,010 ppm; Co
0,026–0,068ppm; Cr 0,007–0,030 ppm; Pb 0,022–0,192 ppm ve Ni 0,015-0,072 ppm; sediment
örneklerinde Fe %1,54-2,43; Cu 17,95– 25,38 ppm; Zn 49,80-72,50 ppm; Mn 237,00–376,50 ppm; Cd
0,64–1,22 ppm; Co 11,59–27,31ppm; Cr 16,92–35,14 ppm; Pb 13,13–19,25 ppm ve Ni 26,43-41,57
ppm; balık örneklerinde Fe 4,29-13,09 ppm; Cu 0,70-7,55 ppm; Zn 0,43-2,07 ppm; Mn 0,13-0,80 ppm;
Cd 0,01-0,10 ppm; Co 0,07-0,85 ppm; Cr 0,08-0,31 ppm; Pb 0,29-2,57 ppm ve Ni 0,09-0,59 ppm
arasında değiştiği saptanmıştır. Analiz sonuçlarına göre iz element ve ağır metal metal
konsantrasyonlarının birikimleri sırasıyla, suda; Fe>Mn>Pb>Ni>Co>Zn>Cu>Cr>Cd, sedimentde;
Fe>Mn>Zn>Ni>Cr>Cu>Co>Pb>Cd, balıklarda; Fe>Cu>Zn>Pb>Mn>Co>Ni>Cr>Cd seklinde, örnekler
arasında iz element ve ağır metallerin konsantrasyonlarının bulunuşları ise; sediment>balık>su
seklindedir. Tüm iz element ve ağır metal konsantrasyonlarının suya, sedimente, balığa, istasyonlara
ve aylara göre miktarlarının değişim gösterdiği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: İz Element, Ağır Metal, Küçük Menderes Nehri, Su, Sediment, Balık
ABSTRACT
In this study, water, sediment and fish samples were collected from the stations where Small
Meander River meets Aegean Sea. Cd, Co, Cr, Cu, Fe, Mn, Ni, Pb and Zn concentrations in them
were determined by using instrument. Variations in trace element and heavy metal concentrations
depending on stations were also investigated. The study was carried out in six different stations
between May and April. Samples were taken monthly.The amounts of trace element and heavy metals
from water, sediment and fish samples respectively were given as below; Fe 0,98-42,36 ppm; Cu
0,008– 0,030 ppm; Zn 0,013-0,037 ppm; Mn 0,035–0,302 ppm; Cd 0,003–0,010 ppm; Co 0,026–
0,068ppm; Cr 0,007–0,030 ppm; Pb 0,022–0,192 ppm and Ni 0,015-0,072 ppm; Fe %1,54-2,43; Cu
17,95– 25,38 ppm; Zn 49,80-72,50 ppm; Mn 237,00–376,50 ppm; Cd 0,64–1,22 ppm; Co 11,59–
27,31ppm; Cr 16,92–35,14 ppm; Pb 13,13–19,25 ppm and Ni 26,43-41,57 ppm; Fe 4,29-13,09 ppm;
Cu 0,70-7,55 ppm; Zn 0,43-2,07 ppm; Mn 0,13-0,80 ppm; Cd 0,01-0,10 ppm; Co 0,07-0,85 ppm; Cr
0,08-0,31 ppm; Pb 0,29-2,57 ppm and Ni 0,09-0,59 ppm. The gradual order of trace element and
heavy metal in water, sediment and fish were given as follow; Fe> Mn> Pb> Ni> Co> Zn> Cu> Cr> Cd
water, Fe> Mn> Zn> Ni> Cr> Cu> Co> Pb> Cd in sediment, Fe> Cu> Zn> Pb> Mn> Co> Ni> Cr> Cd
in fish. The levels of treace element and heavy metal concentrations in descending order was as
follow: sediment>fish>water. It was determined that all trece element and heavy metal concentrations
(in mg/lt) were fluctuated according to water, sediment, fish, station and months.
Keywords : Trace Element, Heavy Metal, Small Meander River, Water, Sediment, Fish
1. GİRİŞ
Küçük Menderes Havzası, Türkiye‘nin batısında Gediz ve Büyük Menderes Havzaları arasında
sularını Küçük Menderes Nehri ve diğer akarsularla Ege Denizi‘ne boşaltan alanı kapsamaktadır.
Havza alanı yaklaşık 702.931ha olup, su yüzeyleri çıkarıldığında 668.858 ha‘dır Türkiye‘nin
yüzölçümünün %0.9’unu kapsamaktadır. Türkiye istatistik Kurumu (TÜİK) tarafından gerçekleştirilen
2009 yılı adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre Küçük Menderes Havzası toplam nüfusu
2
3.322.468 kişidir. Toplam yağış alanı 3.225 km olan Küçük Menderes Havzasının uzunluğu 129
44
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
km‘dir. Yıllık ortalama yağış yüksekliği 622 mm; yıllık ortalama akışı ise 11.45 m 3/s’dir. Havza İzmir
ilinin büyük bir kısmı ile Aydın ilinin Kuşadası ilçesini kapsar. Doğudan Karadağı, Çulha ve Ayrık
(Oyuk) Dağlarıyla; güneyden batıya doğru Beydağ, Kümeli Dağı, kuzeyden batıya doğru ise Bozdağ,
Çallıbadağı, Mahmut Dağı ve Kesme Dağları; batıda Ege Denizi ve İzmir Körfezi ile çevrilidir. Kuzey
ve doğudan Gediz Havzası, güneyden Büyük Menderes Havzasıyla komşudur. Havzayı temsil eden
akarsu, Küçük Menderes Nehri ve yan kolları olan Fetrek Çayı, Uluçay, Kocahavran, Çamlı, Ilıca
Deresi, Değirmen Dere, Aktaş Deresi, Rahmanlar Deresi, Pirinçci Deresi, Yuvalı Dere, Ceriközkaya
Deresi, Eğridere, Birgi Çayı, Çevlik Çayı ve Keles Çayı‘dır. Ortalama uzunluğu 175 km olan Küçük
Menderes Nehri, kışın kabarır, özellikle delta alanı üzerinde yatağından taşarak geçici bataklıklar
oluşturur. Yazın ise suları çok azalır ve kendisini besleyen küçük kolları tamamen kurur. Havzada irili
ufaklı göller bulunmaktadır Bunlardan en önemlileri Küçük Menderes Nehri‘nin getirdiği alüvyonlardan
oluşan Çakal Boğaz Gölü, Barutçu ve Gebekirse Gölleridir.
Bozdağ’ların Karakoyun yaylasından doğup Kiraz Ödemiş ve Tire ilçelerinden geçerek Selçuk
sınırlarında Ege Denizi’ne dökülen Küçük Menderes maalesef artık akarsu tanımını yitirmek üzeredir.
Daha 10 yıl öncesine kadar; nehrin kenarında yükselen otların arasından balık tutanlar, piknik
yapanlar, hayvanlarını ve tarlasını sulayanlar bile kaybettikleri yada kaybedeceklerinin farkında
değillerdi. Katettiği 175 km boyunca geçtiği yerleşim alanlarının evsel ve sanayi atıkları, tarımsal
mücadele ilaçları, bilinçsiz ve aşırı kullanılan kimyasal gübreler nedeniyle kirlenen Küçük Menderes
Nehrinin su kalitesi bozulmakta, buna bağlı olarak da deltada yer alan sulak alanlar ve buranın faunası
ve florası olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.
Bu nedenle araştırmada, Küçük Menderes Nehri’nin Selçuk ilçesi sınırları içinde kalan kısmında
kirlilik düzeyini saptamak amacıyla su, sediment ve bazı balık türlerinde iz element ve ağır metal
düzeylerinin belirlenmesi üzerinde çalışılmıştır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
Araştırma materyalini Küçük Menderes nehrinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde, 12 ay (MayısNisan) süreyle 6 farklı istasyondan (Şekil 1;Çizelge 1) alınan su, sediment ve balık örnekleri
oluşturmaktadır.
Çizelge 1. Su örneklerinin alındığı istasyonlar
İstasyon No
İstasyon Adı
1
Selçuk-Özdere Köprü Altı
2
Gebekirse Gölü
3
Akgöl ve K.Menderes Bileşimi
4
Akgöl (Barutçu)
5
Zeytinköy Köprüsü
6
Belevi Otaoban Ayağı Altı
Şekil 1. Su örneklerinin alındığı istasyonlar
45
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2.1. Küçük Menderes Havzası Sosyo-Ekonomik ve Coğrafik Yapısı
Küçük Menderes Havzası, Ege Bölgesi ve ülkemizin en verimli doğal kaynaklarını barındıran bir
havza olmakla beraber uluslararası öneme sahip (B) sınıfı sulak alanı ile nadir güzellikteki bitki ve
hayvan türlerini içermekte olup; uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmıştır. Gerek tarımsal
alanlardan gelen zirai tarım ilaçları, gerek nehrin geçtiği yerleşim birimlerinden kaynaklanan evsel atık
sular, gerekse sanayi kuruluşlarının atık sularının yeterince arıtılmadan deşarj edilmesi nedeniyle söz
konusu havzada su kirlenmesi sorunu son yıllarda önemli boyuta ulaşmıştır
Küçük Menderes Havzası, Batı Anadolu‘da yer alan, uzun ekseni batı-doğu gidişli bir çöküntü
havzası niteliğindedir. Gediz ve Büyük Menderes Ovalarından daha küçük olan Küçük Menderes
taşkın ovası, havzanın kuzeydoğu ucunda bulunan Kiraz Ovası, havzanın kuzeybatısında Torbalı‘da
bulunan Fetrek Ovası, Küçük Menderes Nehrinin Ege Denizi kenarındaki Selçuk Ovası havzada yer
alan ovalardır.
Küçük Menderes Havzasında, Akdeniz ikliminin tipik özellikleri görülür. Yıllık toplam yağışın
yaklaşık yarısı kışın düşer. Kıyı kuşağında, kar yağışı ve don olayları nadir olarak görülür. Yüksek
kesimlerde kışlar, karlı ve soğuk geçer. Havzada Akdeniz iklim özelliklerine bağlı olarak gelişen bitki
örtüsü, yükseltinin düşük olduğu kısımlarda bodur bitkiler, yüksek kısımlara doğru karışık tipte ağaç
toplulukları ve iğne yapraklı ormanlardan oluşur. Havzanın en az yağış aldığı ay Ağustos ayı, en çok
yağış aldığı ay ise Aralık ayıdır. Soğuk devreyi karakterize eden sürede ortalama sıcaklıklar 8°C
üzerindedir. Sıcak devreyi karakterize eden yaz aylarında ise, ortalama sıcaklık 25°C üzerindedir.
Sıcak aylar Temmuz ve Ağustos‘tur.
Küçük Menderes Havzası, Akdeniz yağış rejimi özelliklerine sahiptir. Havzada yağış özellikleri
incelendiğinde ise, yıllık yağışların 50 mm civarında olduğu ve bu yağışın kış aylarında (kış aylarında
100 mm civarında) düştüğü görülür. Buna karşılık yaz aylarında ise yağış miktarı yok denecek kadar
azdır. Aralık, Ocak, şubat, aylarında önemli miktarda yağış alan havzadaki yağış miktarı, Haziran,
Temmuz, Ağustos aylarında düşer.
Küçük Menderes Havzası, ülkemizin en verimli topraklarından bir bölümüne sahip olup, hem
ürün kalitesi hem de ürün verimi açısından tarımsal potansiyeli yüksektir. Havzadaki arazilerin % 41‘ i
tarımsal alan, % 52‘ si orman ve yarı doğal alan, %1‘ i su yüzeylerini ve % 6‘ si ise diğer alanları
içermektedir. Havzada orman ve yarı doğal alanların, diğer bir ifadeyle orman, maki veya otsu bitki ve
bitki örtüsü az ya da olmayan alanların arazi dağılımı oldukça çoktur. Havzada tarımsal alanlar
dağılımı da neredeyse orman ve yarı doğal alanlar olmak üzere havzanın diğer yarısını
kapsamaktadır. Havzada karasal bataklık ve denize yakın ıslak alan olarak tanımlanan ıslak alanlar
havzada genelinde çok az bir alana sahip bulunmaktadır. Havzada yer alan I. Sınıf araziler toplam
arazinin %10’nu, II. Sınıf araziler toplam arazilerin %8‘sini, III. Sınıf araziler toplam arazilerin %7‘sini,
IV. Sınıf araziler toplam arazilerin %6‘sını oluşturmakta, havzada V.sınıf arazi bulunmamaktadır.
Bunların dışında VI. Sınıf araziler toplam arazilerin %13’ünü, VII. Sınıf araziler toplam arazilerin
%55’ini, VII. Sınıf araziler toplam arazilerin %1’ini oluşturmaktadır.
Küçük Menderes Havzası 702.931 ha alana sahip olup, tarım yapılan topraklar 290.067 ha’lık
alanla havzanın yaklaşık %41‘ni oluşturmaktadır. Tarım alanlarının %52‘si sulu, %48‘i kuru tarım
alanıdır. Havzada yetiştirilen en önemli ürünler zeytin, pamuk, tütün, hububat, üzüm, domates ve
46
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
biberdir. Toplam tarım alanı havzaya giren ilçeler bazında karşılaştırıldığında, Ödemiş ilçesinin diğer
ilçelere göre nispeten daha çok tarım alanına sahip olduğu; Tire, Torbalı ve Bayındır gibi Küçük
Menderes Nehri etrafına toplanmış diğer ilçelerin ise tarım alanı büyüklüğü bakımından Ödemiş sonra
geldikleri görülmektedir. Havzada Küçük Menderes Nehri etrafındaki Bayındır, Beydağ, Kiraz, Ödemiş,
Selçuk, Tire ve Torbalı ilçelerinde yapılan tarım faaliyetlerinin, Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu
görülmektedir.
Küçük Menderes Havzasında hayvancılık, tarımın yanında bir diğer ekonomik faaliyet olarak
karşımıza çıkar. Ancak sadece hayvancılıkla geçinenlerin oranı oldukça düşüktür. Hayvancılık
faaliyetlerini, küçükbaş hayvancılık, büyükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, ipekböcekçiliği, arıcılık
olarak sınıflandırmak mümkündür. Ayrıca, havzada su ürünleri yetiştiriliciliği de yapılmaktadır.
Havzada Barutçu ve Gebekirse Gölleri çevresi sazlıklarla kaplı olup bu göllerde balıkçılık
yapılmaktadır.
Havzada yer alan Torbalı, Tire ve Ödemiş sanayileşmenin geliştiği başlıca ilçelerdir. Havza
bazında Torbalı, Ödemiş, Tire, Bayındır ve Kiraz’da tamamlanmış ve faaliyette olan sanayi siteleri
bulunmaktadır. Bu sanayi sitelerinde konserve, turşu, un ve yağ işletmeleri, süt ve süt ürünleri
işletmeleri, çırçır fabrikaları, entegre tekstil fabrikaları, kağıt fabrikaları, tütün sanayi, tarım alet ve
makineleri, otomotiv sanayi, madencilik işletmeleri, yapı elemanları sanayi ve deri işletmeleri önemli
yer tutmaktadır.
2.2. Yöntem
Su örneklerinde bazı iz element ve ağır metal (Fe,Cu,Zn,Mn,Co,Pb,Cr,Cd,Ni) belirlemeleri su
örnekleri buharlaştırılıp 10 misli derişik hale getirildikten sonra Atomik absorbsiyon spektrofotometre
(ASS) cihazında okunmak suretiyle ölçülmüştür (Parker, 1972, Slawin, 1968)
Sediment örnekleri hava kurusu hale getirilip, 2 mm’lik elekten elenerek analize hazır hale
getirildi (Jackson,1967) . Analize hazır hale getirilen sediment örneklerinde kimi iz element ve ağır
metal içerikleri (Fe, Zn, Mn, Cu, Cd, Co, Cr, Ni, Pb) kral suyu ekstraksiyon yöntemine göre ekstrakte
edilerek, Atomik Absorbsiyon cihazı (AAS) yardımıyla okunarak belirlendi (Kick ve ark., 1980; Slawin,
1968).
Balık örneklerinde bazı iz element ve ağır metal içerikleri (Fe, Zn, Mn, Cu, Cd, Co, Cr, Ni, Pb)
alınan balık örneklerinin (kas dokusu)
500-550 oC’de kül haline getirildikten sonra 2 N HCl ile
ekstraksiyon sonrası elde edilen süzüğün Atomik Absorbsiyon cihazında okunması sonucu belirlendi
(Isaac ve Kerber, 1969).
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Küçük Menderes Nehrinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde, Ege Denizi’ne döküldüğü bölgeden
seçilen, farklı özelliklere sahip altı istasyondan 12 ay (Mayıs-Nisan) süreyle her ay örnekleme
yapılarak gerçekleştirilen çalışmada su, sediment ve balık örneklerinde bazı iz element ve ağır
metallerin (Fe, Zn, Mn, Cu, B, Cd, Co, Cr, istasyonlara ve aylara göre değişimleri araştırılmıştır.
3.1. Su Örneklerinde Bulunan Kimi İz Element ve Ağır Metal Konsantrasyonları
Bir yıl boyunca Mayıs-Nisan ayları arasında altı farklı istasyondan alınan su örneklerinde
belirlenen kimi iz element ve ağır metal miktarlarının aylık ve istasyonlara göre değişimi Çizelge 2’de
verilmiştir.
47
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Çizelge 2. Küçük Menderes Nehri su örneklerinde kimi iz element ve ağır metal düzeyleri ile
istasyonların aylık ve yıllık ortalamalarının minimum ve maksimum değerleri
Aylar
Fe (ppm)
Cu (ppm)
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
3,15
0,57
3,38
0,72
3,42
2,73
2,33
0,078
0,008
0,010
0,008
0,050
0,028
0,030
Şubat
0,90
0,30
0,45
0,51
3,54
1,14
1,14
0,006
0,008
0,005
0,005
0,019
0,005
0,008
Mart
1,63
0,22
0,95
1,14
1,05
0,91
0,98
0,010
0,010
0,004
0,007
0,025
0,004
0,010
Nisan
2,47
0,44
5,23
1,25
6,78
6,31
3,75
0,007
0,011
0,007
0,006
0,017
0,022
0,012
Mayıs
12,90
2,51
27,30
1,61
11,70
2,37
9,73
0,018
0,078
0,022
0,012
0,013
0,011
0,026
Haziran
2,40
1,34
7,35
22,80
3,33
5,67
7,15
0,010
0,042
0,011
0,017
0,022
0,013
0,019
Temmuz
1,56
1,04
7,01
14,85
7,32
19,65
8,57
0,016
0,017
0,013
0,013
0,014
0,013
0,014
Ağustos
8,25
21,00
1,98
0,90
1,31
6,17
6,60
0,019
0,022
0,007
0,008
0,006
0,011
0,012
Eylül
5,51
4,01
38,55
44,40
43,50
21,45
26,24
0,008
0,011
0,018
0,024
0,019
0,017
0,016
Ekim
2,72
2,12
3,15
12,90
12,30
10,65
7,31
0,010
0,011
0,008
0,013
0,011
0,017
0,012
Kasım
106,50
91,50
16,05
2,94
31,50
5,66
42,36
0,026
0,024
0,014
0,011
0,019
0,012
0,018
Aralık
1,26
0,32
1,13
0,42
1,41
12,75
2,88
0,006
0,010
0,005
0,006
0,005
0,020
0,009
ORT
12,44
10,45
9,38
8,70
10,60
7,96
0,018
0,021
0,010
0,011
0,018
0,014
İst1
İst2
İst3
Ocak
0,02
0,006
Şubat
0,08
Mart
0,02
Nisan
Aylar
Zn (ppm)
Mn (ppm)
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
0,012 0,007
0,019
0,015
0,013
0,035
0,021
0,031
0,045
0,044
0,031
0,035
0,012
0,011 0,012
0,024
0,021
0,026
0,083
0,013
0,026
0,043
0,027
0,034
0,038
0,015
0,017 0,016
0,049
0,015
0,022
0,239
0,020
0,277
0,083
0,282
0,204
0,184
0,02
0,020
0,018 0,010
0,032
0,024
0,021
0,381
0,025
0,413
0,082
0,408
0,182
0,249
Mayıs
0,04
0,030
0,041 0,019
0,048
0,021
0,033
0,252
0,045
0,380
0,084
0,274
0,163
0,200
Haziran
0,03
0,026
0,027 0,024
0,020
0,026
0,025
0,204
0,041
0,307
0,182
0,264
0,225
0,204
Temmuz
0,02
0,021
0,017 0,012
0,016
0,031
0,020
0,102
0,053
0,253
0,150
0,562
0,311
0,239
Ağustos
0,02
0,033
0,010 0,013
0,012
0,017
0,018
0,048
0,098
0,095
0,030
0,117
0,122
0,085
Eylül
0,02
0,017
0,029 0,060
0,037
0,023
0,031
0,249
0,027
0,569
0,197
0,634
0,135
0,302
Ekim
0,03
0,048
0,024 0,020
0,025
0,027
0,029
0,310
0,031
0,348
0,149
0,340
0,089
0,211
Kasım
0,07
0,092
0,017 0,010
0,018
0,014
0,037
0,397
0,245
0,306
0,076
0,503
0,117
0,274
Aralık
0,01
0,010
0,008 0,096
0,012
0,040
0,030
0,135
0,016
0,183
0,014
0,145
0,150
0,107
ORT
0,031
0,028
0,019 0,025
0,026
0,023
0,203
0,053
0,266
0,095
0,300
0,147
Aylar
İst4
Cd (ppm)
Co (ppm)
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
0,002
0,011
0,001
0,006
0,001
0,001
0,004
0,028
0,064
0,018
0,051
0,023
0,032
0,036
Şubat
0,001
0,005
0,005
0,002
0,001
0,001
0,003
0,023
0,046
0,037
0,028
0,023
0,018
0,029
Mart
0,005
0,016
0,003
0,007
0,003
0,002
0,006
0,017
0,069
0,010
0,040
0,012
0,010
0,026
Nisan
0,004
0,016
0,002
0,009
0,002
0,002
0,006
0,020
0,088
0,013
0,044
0,010
0,010
0,031
Mayıs
0,005
0,018
0,005
0,005
0,003
0,003
0,007
0,046
0,084
0,041
0,046
0,028
0,028
0,045
Haziran
0,004
0,012
0,002
0,007
0,003
0,002
0,005
0,037
0,101
0,037
0,028
0,014
0,018
0,039
Temmuz
0,009
0,013
0,007
0,007
0,005
0,009
0,008
0,060
0,097
0,060
0,032
0,037
0,051
0,056
Ağustos
0,017
0,013
0,007
0,007
0,005
0,009
0,010
0,106
0,097
0,041
0,060
0,041
0,060
0,068
Eylül
0,008
0,013
0,007
0,011
0,007
0,009
0,009
0,069
0,092
0,023
0,087
0,041
0,046
0,060
Ekim
0,009
0,015
0,008
0,013
0,008
0,009
0,010
0,060
0,092
0,028
0,083
0,064
0,046
0,062
Kasım
0,004
0,012
0,005
0,010
0,004
0,005
0,007
0,037
0,092
0,032
0,055
0,055
0,046
0,053
Aralık
0,005
0,015
0,003
0,002
0,002
0,003
0,005
0,046
0,064
0,023
0,032
0,028
0,032
0,038
0,005
0,007
0,004
0,005
0,046
0,082
0,030
0,049
0,031
0,033
ORT
0,006
0,013
48
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Cr (ppm)
Aylar
Pb (ppm)
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
0,012
0,012
0,016
0,009
0,009
0,012
0,012
0,024
0,066
0,024
0,066
0,084
0,030
0,049
Şubat
0,009
0,012
0,012
0,009
0,012
0,012
0,011
0,030
0,054
0,066
0,024
0,108
0,036
0,053
Mart
0,012
0,009
0,006
0,016
0,006
0,009
0,010
0,022
0,046
0,016
0,024
0,011
0,011
0,022
Nisan
0,006
0,012
0,009
0,016
0,009
0,019
0,012
0,019
0,049
0,022
0,019
0,019
0,022
0,025
Mayıs
0,016
0,009
0,009
0,006
0,022
0,009
0,012
0,096
0,126
0,144
0,084
0,120
0,072
0,107
Haziran
0,003
0,006
0,006
0,006
0,006
0,012
0,007
0,042
0,114
0,090
0,114
0,078
0,120
0,093
Temmuz
0,022
0,016
0,012
0,016
0,012
0,019
0,016
0,114
0,126
0,108
0,126
0,150
0,162
0,131
Ağustos
0,019
0,025
0,012
0,012
0,009
0,019
0,016
0,162
0,204
0,090
0,096
0,090
0,108
0,125
Eylül
0,009
0,009
0,022
0,031
0,022
0,022
0,019
0,114
0,120
0,120
0,312
0,258
0,228
0,192
Ekim
0,006
0,006
0,009
0,012
0,012
0,019
0,011
0,120
0,126
0,084
0,150
0,162
0,126
0,128
Kasım
0,047
0,047
0,016
0,012
0,031
0,025
0,030
0,114
0,270
0,144
0,162
0,168
0,072
0,155
Aralık
0,012
0,016
0,006
0,056
0,006
0,019
0,019
0,054
0,090
0,030
0,036
0,036
0,030
0,046
ORT
0,014
0,015
0,011
0,017
0,013
0,016
0,076
0,116
0,078
0,101
0,107
0,085
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
0,011
0,042
0,008
0,036
0,011
0,006
0,019
Şubat
0,006
0,040
0,023
0,006
0,011
0,006
0,015
Fe
0,98(Mart)
42,36(Kas.)
7,96(ist6)
12,44(ist1)
Mart
0,031
0,087
0,020
0,039
0,025
0,020
0,037
Cu
0,008(Şub.)
0,030(Oca)
0,010(ist3)
0,022(ist2)
Nisan
0,020
0,085
0,023
0,048
0,022
0,026
0,037
Zn
0,013(Oca)
0,037(Kas)
0,019(ist3)
0,031(ist1)
Mayıs
0,046
0,107
0,046
0,053
0,034
0,034
0,053
Mn
0,035(Oca)
0,302(Eyl.)
0,053(ist2)
0,300(ist5)
Haziran
0,023
0,084
0,029
0,050
0,023
0,032
0,040
Temmuz
Ağustos
Eylül
0,084
0,132
0,055
0,109
0,111
0,076
0,048
0,050
0,044
0,063
0,059
0,099
0,059
0,027
0,067
0,067
0,055
0,076
0,072
0,072
0,070
Cd
0,003
(Şub.)
0,01
(Ağu-Ekim)
0,004
(ist5)
0,013
(ist2)
Co
0,026(Mart)
0,068(Ağu)
0,030(ist3)
0,082(ist2)
Ekim
0,044
0,080
0,036
0,082
0,046
0,042
0,055
Cr
0,007(Haz.)
0,03(Kas)
0,011(ist3)
0,017(ist4)
Kasım
0,055
0,097
0,032
0,050
0,055
0,015
0,051
Pb
0,022(Mart)
0,192(Eyl)
0,076(ist1)
0,116(ist2)
Aralık
0,019
0,048
0,017
0,017
0,011
0,025
0,023
ORT
0,044
0,081
0,031
0,050
0,033
0,034
0,031
(ist3)
0,081
(ist2)
Ni (ppm)
Aylar
Ortalama Aylık
Değişimler
ppm
Min
Ni
0,015(Şub.)
Mak
0,072
(Tem-Ağu)
Ortalama Yıllık
Değişimler
Min
Mak
Su örneklerinde kimi iz element ve ağır metal değerlerinin aylık ortalama değerleri, demir 0,9842,36 ppm; bakır 0,008– 0,030 ppm; çinko 0,013-0,037 ppm; mangan 0,035–0,302 ppm; kadmiyum
0,003–0,010 ppm; kobalt 0,026–0,068ppm; krom 0,007–0,030 ppm; kurşun 0,022–0,192 ppm ve
nikelin ise 0,015-0,072 ppm; arasında değişiği belirlenmiştir. Analizi yapılan kimi iz element ve ağır
metaller için aylık ortalamalarda minimum değerler Ocak Şubat ve Mart, maksimum değerler ise
Ağustos, Eylül ve Kasım aylarında ölçülmüştür (Çizelge 2).
Çalışmada seçilen altı İstasyondan alınan su örneklerinin bazı iz element ve ağır metal analizleri
sonucunda elde edilen değerler, istasyonlara bağlı olarak değişim göstermektedir. Su örneklerinin kimi
iz element ve ağır metal değerlerinin istasyonlardaki ortalama sonuçlarına göre; demir 7,96-12,44
ppm; bakır 0,010– 0,021 ppm; çinko 0,019-0,031 ppm; mangan 0,053–0,300 ppm; kadmiyum 0,004–
0,013 ppm; kobalt 0,030–0,082ppm; krom 0,011–0,017 ppm; kurşun 0,076–0,116 ppm ve nikelin
0,031-0,081 ppm; arasında değişiği saptanmıştır. İstasyonlara göre yapılan değerlendirmede bakır,
çinko kobalt, krom ve nikel 3. istasyonda; demir 6. istasyonda; mangan 2. istasyonda; kadmiyum 5.
istasyonda; kurşun ise 1. istasyonda minimum düzeylerdedir. Yine istasyonlara göre yapılan
değerlendirmede demir 1. istasyonda; bakır, kadmiyum, kobalt, kurşun ve nikel 2. istasyonda; mangan
5. istasyonda; krom ise 4. istasyonda maksimum düzeylerdedir.
49
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Değişik araştırıcılar (Uslu ve Türkman, 1987; Wegener, 1994; Anonim, 1991; Parker, 1972;
Tuncay, 1987) tarafından tüm topraklarda sürekli kullanım koşullarında sularda Fe, Cu, Zn, Mn, Cd,
Co, Cr, Pb ve Ni için izin verilen maksimum kriter değerler (5,0 ppm; 0,2 ppm; 2,0 ppm; 0,2 ppm; 0,01
ppm; 0,05 ppm; 0,1 ppm; 5,0 ppm; 0,2 ppm) dikkate alındığında demir yönünden tüm istasyonlarda,
mangan yönünden 1. (Selçuk-Özdere köprü altı.), 3. (Akgöl ve K.Menderes bileşimi), ve 5.(Zeytinköy
Köprüsü) istasyonlarda, kadmiyum ve kobalt yönünden ise 2. (Gebekirse Gölü) istasyonda sınır
değerlerin aşıldığı bu istasyonlarda söz konusu iz element ve ağır metaller yönünden bir kirlilik
potansiyelinin olduğu, su örneklerinde bakır, çinko, krom, kurşun ve nikel miktarlarının ise izin verilen
kriter değerlerin altında olduğu bulunmuştur.
3.2. Sediment Örneklerinde Bulunan Kimi İz Element ve Ağır Metal Konsantrasyonları
Altı farklı istasyondan bir yıl boyunca Mayıs-Nisan ayları arasında sediment örneklerinde
belirlenen kimi iz element ve ağır metal miktarlarının aylık ve istasyonlara göre değişimi Çizelge 3’de
verilmiştir. Sediment örneklerinde kimi iz element ve ağır metal değerlerinin aylık ortalama değerleri,
demir %1,54-2,43; bakır 17,95– 25,38 ppm; çinko 49,80-72,50 ppm; mangan 237,00–376,50 ppm;
kadmiyum 0,64–1,22 ppm; kobalt 11,59–27,31ppm; krom 16,92–35,14 ppm; kurşun 13,13–19,25 ppm
ve nikelin 26,43-41,57 ppm; arasında değişiği belirlenmiştir. Analizi yapılan kimi iz element ve ağır
metaller için aylık ortalamalarda minimum değerler genelde Nisan Mayıs ve Aralık aylarında,
maksimum değerler ise genelde Ocak, Temmuz ve Eylül aylarında ölçülmüştür (Çizelge 3).
Sediment örneklerinin kimi iz element ve ağır metal değerlerinin istasyonlardaki ortalama
sonuçlarına göre; demir %1,11-2,16; bakır 12,17– 35,11ppm; çinko 31,11-124,24 ppm; mangan
246,72–364,37 ppm; kadmiyum 0,21–1,78 ppm; kobalt 15,39–27,62 ppm; krom 15,95–43,59 ppm;
kurşun 6,86–26,99 ppm ve nikelin ise 21,14-47,53 ppm; arasında değişiği saptanmıştır. İstasyonlara
göre yapılan değerlendirmede demir, çinko ve kromun 2. istasyonda; bakır, mangan kadmiyum,
kobalt, kurşun ve nikel ise 5. istasyonda minimum düzeylerdedir. Yine istasyonlara göre yapılan
değerlendirmede demir 1. istasyonda; kadmiyum 2. istasyonda; mangan, kobalt ve kurşun 4.
istasyonda; bakır, çinko, krom ve nikel ise 6. istasyonda maksimum düzeylerdedir.
Çalışmada seçilen altı İstasyondan alınan sediment örneklerinin bazı iz element ve ağır metal
analizleri sonucunda elde edilen değerler, istasyonlara bağlı olarak değişim göstermektedir.
Çizelge 3. Küçük Menderes Nehri sediment örneklerinde kimi iz element ve ağır metal düzeyleri ile
istasyonların aylık ve yıllık ortalamalarının minimum ve maksimum değerleri
Fe (%)
Aylar
Cu (ppm)
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
1,84
2,06
3,04
2,44
1,58
1,84
2,13
12,30
21,75
32,85
28,05
11,85
34,50
23,55
Şubat
1,59
0,56
2,51
1,22
1,93
2,33
1,69
17,55
7,65
21,75
22,35
11,55
34,50
19,23
Mart
2,64
0,40
1,43
2,87
1,66
1,92
1,82
37,45
8,40
15,58
36,40
16,28
26,08
23,37
Nisan
2,14
1,64
1,45
2,26
1,40
1,66
1,76
20,13
28,70
12,78
21,00
12,25
31,85
21,12
Mayıs
3,15
0,54
1,52
2,14
1,67
1,35
1,73
34,35
7,05
10,65
26,55
10,50
18,60
17,95
Haziran
3,08
1,71
2,72
2,48
2,03
2,57
2,43
27,75
7,20
25,50
27,00
16,35
26,10
21,65
Temmuz
2,74
0,60
1,37
1,63
1,59
2,18
1,69
24,00
7,95
11,10
22,20
11,55
58,35
22,53
Ağustos
2,34
0,79
1,63
1,78
1,61
1,88
1,67
15,75
11,25
15,00
24,30
12,00
38,65
19,49
Eylül
1,95
1,59
0,81
1,20
1,54
2,14
1,54
25,95
21,45
19,65
28,05
10,20
46,95
25,38
Ekim
1,22
1,05
2,08
1,88
1,93
2,49
1,78
20,40
15,45
21,15
24,30
10,35
38,25
21,65
Kasım
1,71
1,93
3,00
2,40
1,52
1,80
2,06
12,00
21,30
32,40
27,75
11,70
33,90
23,18
Aralık
1,56
0,49
2,40
1,13
1,88
2,25
1,62
17,25
6,90
21,45
21,60
11,40
33,60
18,70
ORT
2,16
1,11
2,00
1,95
1,70
2,03
22,07
13,75
19,99
25,80
12,17
35,11
50
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Aylar
Zn (ppm)
İst1
İst2
Ocak
40,20
51,00
Şubat
55,80
19,20
Mart
90,75
Nisan
Mayıs
İst4
Mn (ppm)
İst5
İst6
81,00 66,00
42,60
132,00
68,80 197,10
222,30 412,20
377,10
157,50 313,20
279,90
63,00 39,00
50,40
145,20
62,10 242,10
247,50 305,10
253,80
157,50 234,00
240,00
19,80
49,50 69,30
46,20
59,40
55,83 284,00
316,00 240,00
410,00
278,00 291,00
303,17
58,99
57,75
40,43 57,75
45,38
62,29
53,77 192,00
212,00 180,00
249,00
204,00 390,00
237,83
93,00
16,80
39,60 57,00
37,20
55,20
49,80 430,20
311,40 219,60
439,20
261,90 167,40
304,95
Haziran
78,60
18,00
72,00 61,20
48,60
76,20
59,10 369,00
252,00 348,30
413,10
263,70 283,50
321,60
Temmuz
75,00
16,20
35,40 43,80
37,20
227,40
72,50 306,00
315,90 187,20
348,30
321,30 450,90
321,60
Ağustos
59,40
17,40
53,40 21,00
37,80
172,20
60,20 216,90
229,50 396,00
403,20
234,90 511,20
331,95
Eylül
72,60
47,40
58,80 58,20
31,80
152,40
70,20 371,70
244,80 366,30
441,90
383,40 450,90
376,50
Ekim
63,60
42,60
55,80 52,20
35,40
132,60
63,70 318,60
247,50 342,00
411,30
393,30 338,40
341,85
Kasım
37,20
49,20
81,60 63,00
42,00
135,60
68,10 198,00
220,50 416,70
369,00
152,10 305,10
276,90
Aralık
54,00
18,00
60,60 36,60
48,60
140,40
59,70
236,70
244,80 306,00
256,50
153,00 225,00 237,00
ORT
64,93
31,11
57,59 52,09
41,93
124,24
280,19
255,35 309,95
364,37 246,72 330,05
Aylar
İst3
İst1
ORT
İst2
İst3
Cd (ppm)
İst4
İst5
İst6
ORT
Co (ppm)
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
0,25
1,26
0,42
1,26
0,25
0,59
0,67
20,13
31,05
29,90
35,65
13,80
33,35
27,31
Şubat
0,25
1,84
0,34
0,92
0,34
0,25
0,66
20,13
18,98
23,58
22,43
16,10
25,88
21,18
Mart
0,47
2,79
0,31
1,94
0,27
0,43
1,04
15,76
14,30
10,08
20,15
9,59
11,38
13,54
Nisan
0,23
1,67
0,23
0,31
0,19
1,51
0,69
11,38
15,28
8,29
10,56
7,80
16,25
11,59
Mayıs
0,50
2,01
0,17
1,68
0,17
0,17
0,78
32,20
18,40
15,53
29,90
14,95
20,13
21,85
Haziran
0,42
1,51
0,25
1,68
0,25
0,25
0,73
29,90
16,68
25,30
33,35
17,83
26,45
24,92
Temmuz
0,34
2,35
2,17
1,42
0,17
0,84
1,22
25,30
22,43
14,38
29,90
14,95
35,08
23,67
Ağustos
0,17
1,26
0,17
1,68
0,17
0,84
0,72
20,13
18,40
17,25
32,20
33,35
30,48
25,30
Eylül
0,34
1,59
0,25
1,59
0,17
0,59
0,76
25,88
26,45
19,56
34,50
12,65
40,83
26,65
Ekim
0,25
1,59
0,25
1,34
0,17
0,42
0,67
23,00
23,00
20,70
28,75
14,38
29,90
23,29
Kasım
0,17
1,42
0,34
1,42
0,17
0,67
0,70
17,25
28,75
28,75
33,35
14,95
30,48
25,59
Aralık
0,17
2,09
0,25
0,84
0,25
0,25
0,64
18,40
20,13
23,00
20,70
14,38
24,15
20,13
ORT
0,30
1,78
0,43
1,34
0,21
0,57
21,62
21,15
19,69
27,62
15,39
27,03
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ocak
20,93
29,06
47,28
30,23
17,44
65,88
35,14
6,75
24,00
18,75
28,50
10,50
27,00
19,25
Şubat
25,58
9,69
33,71
8,53
20,93
37,20
22,61
14,25
26,25
9,00
21,75
7,50
18,75
16,25
Mart
26,35
13,56
14,73
25,58
13,95
15,11
18,21
14,85
30,04
7,09
31,05
6,08
11,48
16,77
Nisan
17,05
25,19
11,63
17,05
10,85
19,76
16,92
9,11
26,33
5,40
10,13
5,74
23,96
13,45
Mayıs
40,30
7,75
17,05
22,48
15,50
23,25
21,06
14,25
24,00
4,50
27,00
5,25
3,75
13,13
Haziran
37,20
5,04
32,94
27,90
20,93
32,55
26,09
12,00
24,00
11,25
30,75
7,50
15,00
16,75
Temmuz
34,88
6,98
15,89
20,93
17,05
69,75
27,58
10,50
24,75
4,50
30,00
5,25
22,50
16,25
Ağustos
23,64
12,79
20,93
24,80
17,83
54,25
25,71
7,50
25,50
7,50
33,75
6,75
23,25
17,38
Eylül
37,98
27,90
30,61
30,61
15,50
60,45
33,84
12,00
31,50
8,25
32,25
7,50
23,25
19,13
Ekim
39,14
17,05
33,71
30,23
16,66
43,01
29,97
12,75
25,50
9,00
24,00
6,00
15,00
15,38
Kasım
18,99
27,13
48,83
31,00
18,60
63,16
34,62
3,75
26,25
16,50
31,50
8,25
22,50
18,13
Aralık
27,51
9,30
32,16
10,46
18,99
38,75
22,86
11,25
29,25
12,00
23,25
6,00
15,75
16,25
ORT
29,13
15,95
28,29
23,32
17,02
43,59
10,75
26,45
9,48
26,99
6,86
18,52
Aylar
Cr (ppm)
Pb (ppm)
51
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ni (ppm)
Aylar
Ocak
İst1
İst2
İst3
İst4
İst5
İst6
ORT
Ortalama Aylık
Değişimler
24,41
38,59
45,41
47,78
22,05
66,15
40,73
Min
ppm
Ortalama Yıllık
Değişimler
Mak
Min
Mak
Şubat
30,71
16,28
35,44
28,61
22,05
44,63
29,62
Fe
1,54(Ey)
2,13(Oc)
1,11(ist2)
2,16 (ist1)
Mart
42,74
19,66
23,24
45,18
23,89
27,30
30,34
Cu
17,95(May)
25,38(Ey)
12,17(ist5)
35,11(ist6)
Nisan
27,40
37,38
19,18
26,49
18,69
36,40
27,59
Zn
49,80 (May)
72,50(Te)
31,11(ist2)
124,24 (ist6)
Mayıs
46,46
14,44
18,64
40,95
17,06
21,00
26,43
Mn
237,0(Ar)
376,5(Ey)
246,72(ist5)
364,37(ist4)
Haziran
40,16
13,39
37,01
43,31
24,41
36,49
32,46
Temmuz
37,28
40,69
17,59
32,55
18,64
61,43
34,70
Cd
0,64(Ar)
1,22 (Te)
0,21(ist5)
1,78 (ist2)
Ağustos
27,83
21,26
23,63
41,74
21,00
48,83
30,72
Eylül
39,11
37,54
31,50
44,63
21,53
66,15
40,41
Co
11,59(Ni)
27,31(Oc)
15,39 (ist5)
27,62 (ist4)
Ekim
35,18
31,50
31,76
42,00
22,31
48,56
35,22
Cr
16,92(Ni)
35,14(Oc)
15,95 (ist2)
43,59 (ist6)
Kasım
24,94
39,38
49,35
45,94
21,54
68,25
41,57
Pb
13,13(May)
19,25(Oc)
6,86 (ist5)
26,99 (ist4)
Aralık
30,19
15,23
35,96
27,30
20,48
45,15
29,05
ORT
33,87
27,11
30,73
38,87
21,14
47,53
Ni
26,43(May)
41,57(Ka)
21,14(ist5)
47,53 (ist6)
3.3. Balık Örneklerinde Bulunan Kimi İz Element ve Ağır Metal Konsantrasyonları
Küçük Menderes Nehrinden avlanan değişik balık türlerinde belirlenen iz element ve ağır metal
miktarları Çizelge 4’de verilmiştir
Çizelge 4. Küçük Menderes Nehrinden avlanan bazı balık türlerinin kimi iz element ve ağır metal
düzeyleri
İstasyon
Aylar
İstasyon1
İstasyon2
Balık Türü
Haziran
M. cephalus
Haziran
C. carpio
A. esherichi
Ekim
İstasyon3
İstasyon4
İstasyon5
İstasyon6
Balık Adı
Fe (ppm)
Cu (ppm) Zn (ppm)
Mn (ppm)
Cd
(ppm)
Co
(ppm)
Cr
(ppm)
Pb (ppm)
Ni (ppm)
Kefal
7,84
0,91
1,82
0,80
0,06
0,85
0,16
0,95
0,59
Sazan
8,69
1,12
1,40
0,58
0,08
0,78
0,31
1,08
0,33
Sardalye
4,62
1,35
2,07
0,25
0,02
0,10
0,16
0,35
0,14
Haziran
C. nasus
Karaburun
10,02
0,70
1,67
0,78
0,05
0,33
0,31
0,68
0,39
Ağustos
C.Carpio
Sazan
9,14
7,55
1,25
0,41
0,05
0,19
0,23
0,59
0,28
Ekim
C.Carpio
Sazan
6,98
1,36
1,72
0,49
0,06
0,08
0,09
0,41
0,16
Ocak
C.Carpio
Sazan
4,29
1,40
0,43
0,13
0,10
0,14
0,17
0,45
0,14
Şubat
C.Carpio
Sazan
7,26
2,20
1,50
0,44
0,08
0,22
0,19
0,73
0,23
Mart
C.Carpio
Sazan
6,36
1,35
0,97
0,31
0,02
0,07
0,08
0,32
0,15
Nisan
C.Carpio
Sazan
7,18
1,11
0,90
0,67
0,03
0,19
0,09
0,49
0,15
Ekim
M..cephalus
Kefal
13,09
2,64
1,91
0,67
0,04
0,19
0,24
0,79
0,34
Ocak
M..cephalus
Kefal
6,62
2,01
0,43
0,13
0,10
0,14
0,17
0,29
0,09
Şubat
M..cephalus
Kefal
6,57
2,25
0,55
0,30
0,01
0,09
0,10
0,41
0,19
Mart
M..cephalus
Kefal
5,99
1,32
0,62
0,21
0,10
0,18
0,10
0,40
0,14
Nisan
M..cephalus
Kefal
8,44
2,34
0,98
0,71
0,04
0,18
0,16
0,50
0,27
Sazan
Haziran
C.carpio
11,45
1,05
1,91
0,60
0,08
0,78
0,31
2,57
0,39
Minimum
4,29
0,70
0,43
0,13
0,01
0,07
0,08
0,29
0,09
Maksimum
13,09
7,55
2,07
0,80
0,10
0,85
0,31
2,57
0,59
Ortalama
7,78
1,92
1,26
0,47
0,06
0,28
0,18
0,69
0,25
Küçük Menderes Nehrinden avlanan çeşitli balık türlerinde saptanan Fe miktarları 4,29-13,09
ppm ortalama 7,78ppm; Cu miktarları 0,70-7,55 ppm ortalama 1,92 ppm; Zn miktarları 0,43-2,07 ppm
ortalama 1,26 ppm; Mn miktarları 0,13-0,80 ppm ortalama 0,47 ppm; Cd miktarları 0,01-0,10 ppm
ortalama 0,06 ppm; Co miktarları 0,07-0,85 ppm ortalama 0,28 ppm; Cr miktarları 0,08-0,31 ppm
ortalama 0,18 ppm; Pb miktarları 0,29-2,57 ppm ortalama 0,69 ppm; Ni miktarları 0,09-0,59 ppm
ortalama 0,25 ppm olarak belirlenmiştir.
Ülkemizde “4128 Sayılı Kanunla Değişik 560 Sayılı Gıdaların Üretimi-Tüketimi ve Denetlenmesi
Kanunu Hakkındaki Kararname ile Türk Gıda Kodeksine ve 1380 Sayılı Su Ürünlerine Göre ve 28
52
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Mayıs 1991 Tarih ve 20884 Sayılı Resmi Gazete” ye göre balıklarda kabul edilebilir iz element ve ağır
metal değerleri (mg/kg); Cu: 20,0;Zn: 50,0; Cd:0,1; Pb:1,0 olarak verilmektedir. Küçük Menderes
Nehrinden avlanan değişik balık türlerinde saptanan iz element ve ağır metal düzeyleri incelendiğinde
(Çizelge 4) kadmiyum miktarı Ocak ayında C. Carpio, Ocak ve Mart aylarında M..cephalus balık
türlerinde sınır değerde bulunmuştur. Kurşun miktarı C. Carpio, balık türünde Haziran ayında sınır
değerin üzerinde bulunmuştur. Bakır ve çinko için tüm balık örneklerindeki konsantrasyonlar izin
verilen değerlerin altındadır.
4. SONUÇ
Küçük Menderes Nehrinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde, Ege Denizi’ne döküldüğü bölgede
ağır metal kirliliğini tespit etmek amacıyla su, sediment ve balık örnekleri alınmıştır. Yapılan analizler
sonucunda elde edilen verilere göre ortalama değerler su örneklerinde kimi iz element ve ağır metal
içeriklerinin aylık ortalama değerleri, demir 0,98-42,36 ppm; bakır 0,008– 0,030 ppm; çinko 0,0130,037 ppm; mangan 0,035–0,302 ppm; kadmiyum 0,003–0,010 ppm; kobalt 0,026–0,068ppm; krom
0,007–0,030 ppm; kurşun 0,022–0,192 ppm ve nikelin ise 0,015-0,072 ppm; arasında değişiği,
sediment örneklerinde kimi iz element ve ağır metal değerlerinin aylık ortalama değerleri, demir
%1,54-2,43; bakır 17,95– 25,38 ppm; çinko 49,80-72,50 ppm;
mangan 237,00–376,50 ppm;
kadmiyum 0,64–1,22 ppm; kobalt 11,59–27,31ppm; krom 16,92–35,14 ppm; kurşun 13,13–19,25 ppm
ve nikelin 26,43-41,57 ppm; arasında değişiği, balık türlerinde saptanan Fe miktarları 4,29-13,09 ppm
ortalama 7,78ppm; Cu miktarları 0,70-7,55 ppm ortalama 1,92 ppm; Zn miktarları 0,43-2,07 ppm
ortalama 1,26 ppm; Mn miktarları 0,13-0,80 ppm ortalama 0,47 ppm; Cd miktarları 0,01-0,10 ppm
ortalama 0,06 ppm; Co miktarları 0,07-0,85 ppm ortalama 0,28 ppm; Cr miktarları 0,08-0,31 ppm
ortalama 0,18 ppm; Pb miktarları 0,29-2,57 ppm ortalama 0,69 ppm; Ni miktarları 0,09-0,59 ppm
ortalama 0,25 ppm olarak belirlenmiştir.
Analiz
sonuçlarına
Fe>Mn>Pb>Ni>Co>
göre
Zn>Cu>Cr>Cd;
metal
konsantrasyonlarının
sedimentde
sıralanısı
sırasıyla
Fe>Mn>Zn>Ni>Cr>Co>Cu>Pb>Cd;
suda;
balıklarda
Fe>Cu>Zn>Pb>Mn> Co >Ni>Cr>Cd şeklinde tespit edilmiştir. İz element ve ağır metal miktarlarının
örneklere, istasyonlara ve aylara göre değişim gösterdikleri belirlenmiştir.
Araştırma sonucunda su örneklerinde belirlenen iz element ve ağır metal değerleri, değişik
araştırıcılar tarafından verilen kriter değerler ile karşılaştırıldığında; demir yönünden tüm istasyonlarda,
mangan yönünden 1., 3. ve 5. istasyonlarda, kadmiyum ve kobalt yönünden ise 2. istasyonda sınır
değerlerin aşıldığı bu istasyonlarda söz konusu iz element ve ağır metaller yönünden bir kirlilik
potansiyelinin olduğu, su örneklerinde bakır, çinko, krom, kurşun ve nikel miktarlarının ise izin verilen
kriter değerlerin altında olduğu bulunmuştur.
Araştırma sonucunda sediment örneklerinde belirlenen iz element ve ağır metal değerleri,
değişik
araştırıcılar
tarafından
verilen
kriter
değerler;
toplam
Fe
(%)
0,5-5,0
(Scheffer-
Schachtschabel,1989); toplam Cu 100 ppm (Kabata-Pendias,1979); toplam Mn 200-3000 ppm
(Mengel ve Kırkby,1987); toplam Zn 300 ppm (Kloke,1979); toplam Pb 1-20 ppm (Bergmann,1993);
toplam Cd 1 ppm, toplam Ni 30 ppm (Anonim, 2001); toplam Co 5-15 ppm (SchefferSchachtschabel,1989); toplam Cr 100 ppm (Kabata-Pendias,1979) ile karşılaştırıldığında; kobalt
yönünden tüm istasyonlarda, kadmiyum ve kurşun yönünden 2. ve 4. istasyonlarda; nikel yönünden
53
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
1., 3., 4. ve 6. istasyonlardan alınan sediment örneklerinde sınır değerlerin aşıldığı bu istasyonlarda
söz konusu iz element ve ağır metaller yönünden bir kirlilik potansiyelinin olduğu, sediment
örneklerinde belirlenen demir, bakır, çinko, mangan, ve krom içeriklerinin ise izin verilen kriter
değerlerin altında olduğu bulunmuştur.
Araştırma sonucunda Küçük Menderes Nehrinden avlanan değişik balık türlerinde saptanan iz
element ve ağır metallerden kadmiyum miktarı C. Carpio balık türünde Ocak ayında, M..cephalus balık
türünde, Ocak ve Mart aylarında sınır değerde, kurşun miktarı ise C. Carpio, balık türünde Haziran
ayında sınır değerin üzerinde bulunmuştur. Bakır ve çinko için tüm balık örneklerindeki
konsantrasyonlar izin verilen değerlerin altında olduğu belirlenmiştir.
Tüm bu kirletici unsurların yanında, Küçük Menderes Nehrinde kirliliğe önemli ölçüde nehrin
geçtiği ilçelerdeki sanayi atıkları, evsel atık sular, bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları ve kimyasal gübreler
neden olmaktadır. Sulama suyundaki ağır metal kirliliğine bağlı olarak kirli su ile sulanan tarım
arazilerinde verim kaybı olabileceği göz ardı edilmemelidir.
Küçük Menderes Nehrinde deşarj edilen atık suların, mevcut olan kuruluşlar ve belediyeler
tarafından hem fiziksel, hem kimyasal hem de biyolojik arıtımı gerçekleştirdikten sonra, özellikle süt
işleme, zeytinyağı işletmeleri ve diğer tesislerin atık sularının kurulacak ortak arıtma tesislerinde
arıtıldıktan sonra Küçük Menderes Nehri’ne verilmesi, aynı zamanda tarımsal faaliyetlerde kullanılan
yapay gübreler ve zararlı pestisitlerin kullanımlarına sınırlamalar getirilmesi, Küçük Menderes
Nehri’nin kirlenmesini bir oranda engelleyeceği düşünülmektedir.
5. KAYNAKLAR
Anonim, 1988. “Çevre Bakanlığı Çevre Mevzuatı, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği" 19191sayılı Resmi
Gazete
Anonim, 2001. Toprak Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği,10 Aralık 2001 tarih ve 24609 sayılı Resmi Gazete
Alt, D., Sacher, B. und Radie, K., 1981. Ergebnis Einer Erebungssuntresuchung und
Schwermetallbelastung von Gemüsebaulich Genutzten Parzellen in Kleingärten, Landw.
Forsch., Soderheft, 38: 682-692.
Goncharuk, E.J. and Sidorenka, G.J., 1986. Hygienic Regulation for Chemic Substance in Soils,
Medicina, Moscow, 320 p.
Isaac, A.R., Kerber, J.D., 1969. Instrumental Methods for Analysis of Soil and Plant Tissue. Perkin
Elmer Corp. Atomic Absoption Dept. Norwalk, Conn.
Jackson, M. L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall Inc. Eng.Cliffs. N. I. USA
Kıck, H., Bürger, H. und Sommer K., 1980. Gesamtgehalde an Pb, Zn ,Sn, As,Cd, Hg, Ni, Cr und Co
in Landwirtschaftlich und Gaertnerisch Genutzen Böden Nordhein Westfallens, Land. Forsc.
33(1): 12-21
Kloke, A.., 1979. Content of Arsenic, Cadmium, Chromium, Fluorine, Lead, Mercury and Nickel in
Plants Grown on Contamined Soil, Paper Presented at United Nations-ECE Symp. on Effect of
Air-Borne, Pollution on Vegetation, Warsaw, August 20, 192
Lınzon, S.N., 1978. Phytotoxicology Excessive Levels for Contaminants in Soil and Vegetation, Report
of Ministry of the Environment, Ontorio, Canada.
Mengel, K., and Kırkby, E., 1987. A Principles of Plant Nutrition, Publ. Int. Potash Inst., Bearn,
Switzerland.
Parker, C.R., 1972. Water Analysis by Atomic Abs. Spect.. Var. Tech. Pty, Ltd. Springvale-Australia.
Scheffer, F. und Schachtschabel, P., 1989. Lehrbuch der Bodenkunde, 12 Auf. Fer. Enke Ver.
Stuttgart, 442 p.
Slawin, W., 1968. Atomic Absorbtion Spectroscopy. Interscience Publisher, New York.
Tuncay, H., 1987.Tarım Toprakları ve Sulama Sularında Çevre Kirliliği Problemi, Lisansüstü Ders
Notları
Uslu, O. ve Türkman, A., 1987. Su Kirliliği Kontrolü. Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü Yayını No:1,
Ankara.
Wegener, M., 1994. Institut fr Wasser-, Boden- und Lufthygiene des Bundesgesundheitsamtes
Postfach 330013, D 1000 Berlin 33.
54
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kovada Gölü (Milli Park)’ nün Doğal Yapısına Yapılan Müdahalelerin Gölün Ekolojik Yapısına
Etkileri
1
1
Erol KESİCİ , Cevdan KESİCİ
Süleyman Demirel Üniversitesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi, 32500 Eğirdir / ISPARTA
ÖZET
Kovada Gölü Milli Parkı, Akdeniz Bölgesindeki Toros sıradağlarının ortasındaki Eğirdir İlçesi
sınırlarında yer almaktadır. Milli Park içerisinde konumlanan Kovada Gölü çok farklı yaşam ortamları
içeren milli park ile ekolojik bir bütünlük arz etmektedir. 1970 yılında Milli Park, 1992 yılında ise I.
Dereceden Doğal Sit Alanı olarak ilan edilen Kovada Gölü Milli Parkı, bünyesinde çok sayıda ve
çeşitte canlıların yaşamasına olanak vermesi nedeniyle göller yöresinin en önemli doğal sulak
alanlarındandır. Ekosistemlerin bir bütün halindeki var oluşu ve sürdürebilirliği kendilerine özgü
korunan doğal dengeleriyle sağlanmaktadır. Bu tür ekosistemler binlerce yıllık doğal yapı ve
dengeleriyle; üreten, havzadaki fazla suyu depolayan ve suyunun kalitesini koruyan biyolojik
yapılardır. Bu nedenle, göldeki ekolojik zincirin halkaları eksiksiz olarak korunmalıdır.
Kovada Gölü havzasında yapmış olduğumuz araştırmalarda; göle insan etkinlikleriyle yapılan
en önemli müdahaleler; gölün hidrolojik yapısının insanların kontrolüne verilmesi (regülatörler) ve
kurulan hidroelektrik santralleri (HESI-II),gölün doğal biyolojik çeşitliliğinin değiştirilmesi (yabancı
türlerin bırakılması-balıklandırma), göl kıyı alan işgalleri (dolgu-yapı) ile göle ilgili koruma/ kullanma
yasalarının uygulanamamasıdır. Kovada Gölü’ndeki yapmış olduğumuz araştırmalarda; dış kirletici
yüklerle, gölün dip yapısındaki birikintinin oluşturduğu iç yükler; göldeki su kalitesinin, bitki ve hayvan
dengesinin önemli oranda değişmesine eden olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmada; Kovada Gölü’nde insanların son elli yıldır çeşitli nedenlerle sürdürdükleri yanlış
müdahalelerin, gölün ekolojik yapısında oluşturduğu olumsuzlukların nedenlerini, analiz sonuçlarını ve
gölün mevcut yapısının korunması ve iyileştirilmesiyle ilgili çözüm önerileri amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sulak alanlar, Kovada Gölü, ekoloji, doğal yapı, insan
ABSTRACT
Bucket Lake National Park, Taurus Mountains in the middle of the Mediterranean Region is
located in the borders of Egirdir County. Lake National Park is situated in the bucket that contains
many different habitats and ecological integrity are of the national park. In 1970, the National Park, in
1992, the first Order has been declared as a Natural Protected Area in the bucket Lake National Park,
within the vast number and variety of living things to live in the lakes region's most important natural
wetland areas that are due to give. A whole in the form of their own existence and sustainability of
ecosystems protected natural balances are provided. This type of structure and balances the natural
ecosystems of thousands of years, producing, storing excess water in the basin and the biological
structures that protect water quality. Therefore, the lake should be protected as a complete ecological
chain rings.
Lake basin that we have done research in the bucket, the lake is the most important
interventions in human activities, the lake, the hydrological structure of the given control of the people
(regulators), and established hydro-electric power stations (HES I-II), replacement of the biological
diversity of the natural lake (left- fish vaccination alien species), lakes, coastal area occupations (fillbuilding) and the protection of the lake / Using the law does not apply. Lake in the bucket that we have
done research; external pollutant loads, internal loads of debris in the structure of the bottom of the
lake, the lake water quality, plants and animals that were to change the balance significantly.
In this study, the last fifty years, for various reasons, continue in the bucket of people the wrong
interventions Lake, the lake formed by the ecological structure of the negative reasons, analysis
results and lake protection and improvement of the existing structure of solutions aimed.
Key Words: Wetlands, Lake in the bucket, ecology, natural building, human
1. GİRİŞ
Göllerimiz; yapay tarımın, sanayileşmenin, insan nüfusunun artmasıyla birlikte, sosyo-ekonomik
kalkınma için en çok müdahale edilen alanlara dönüşmüşlerdir. Bu müdahaleler daha çok; göllerin
doğal topocoğrafik yapılarının farklılaştırması (kıyı ve göl aynası işgalleri), daha çok para kazanmak
55
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
için doğal olmayan balık türlerin gölle aşılanması ve sularının çok farklı amaçlarla (tarım-gölet-baraj)
kullanılması için hidrolojilerine yapılan müdahale şeklindedir. Bilimsel yöntemler göz önüne alınarak
yapılmayan bu planlamalar, ülkemizdeki doğal göllerin birçoğunun kurumasının, bir kısmının da su
deposuna dönüşmesinin temel nedenini oluşturmaktadır. Doğal göllerimizin önceki yıllara özgü olan
ekolojik özellikleri kaybolmuş, sadece adları kalmış ve göllerimiz başkalaştırılmıştır. Ekosistemde ne
kadar çok bitki ve hayvan türü var ise, doğa o kadar zengin ve insanların yaşamları o kadar rahat ve
güvencededir.
Mevcut yasalarımız, yönetmeliklerimiz, doğa koruma ilkelerimiz göz önünde tutularak, Milli
Parklar, Tabiatı Koruma Alanları ve tüm korunan alanlarda yapılacak uygulamalar da aşağıda belirtilen
temel esaslara dikkat edilmesini ve gereğini belirtmektedir (Kaplan, 2001).
*Doğal ekolojik denge ve doğal ekosistemin bozulmamasına,
*Bu alanların niteliklerinin zarar görmesine neden olabilecek, her türlü müdahaleler ile, hava, su,
toprak kirlenmesine ve benzeri çevre sorunlarına yol açabilecek uygulamalar yapılmamasına,
*Doğal dengeyi bozacak orman ürünü üretimi ve otlatmanın yapılmamasına,
*Yaban hayatının tahrip edilmemesine,
*Kaynakların doğal karakterlerinin korunmasına, devamlılığının sağlanması ile doğal karakteri
bozulmuş alanların restorasyonunun yapılmasına,
*Mevcut dengeleri bozabilecek ve alanın manzara değerine zarar verecek uygulamaların
yapılmamasına,
*Tabiatı Koruma Alanı statüsü ile diğer koruma statülerde ve mutlak koruma zonun da
ormanların doğal seyrine bırakılmasına,
*Yapılacak tüm uygulamalarda, doğaya en az zarar verecek özel teknikler ve teknolojilerin
sağlanmasına,
*Bu özellikli alanlarda bilimsel ve teknik araştırmalar yürütülmesine.
1.1. Araştırma Alanının Özellikleri
Kovada Gölü, tektonik kökenli deniz seviyesinden 917.17 m yükseklikteki çöküntü gölü olan
Eğirdir Gölünün S ucunda 904.5 m kotunda yer alır. Göl, Miyosen sonlarına doğru bölgede gelişen
Neo tektonik hareketlere bağlı olarak oluşmuştur. Eğirdir Boğazova Vadisi’nin günümüze kadar karstik
olaylarla şekillenen güney ucunun sularla kaplanmasıyla oluşan Keltepe ve Eğirdir eşikleriyle, Eğirdir
Gölü’nden ayrılan ve doğal bir kanalla Eğirdir Gölünden beslenen Kovada Gölü Polye Gölü’dür
(Resim1).
Zengin bitki topluluğu ve fauna çeşitliliğinin yanı sıra, açık hava spor, dinlenme ve rekreasyon
alanı bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı Kovada Gölü; 1970 yılında
Milli Park, 1992 yılında ise I. Dereceden Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiştir. Kovada Gölü Milli Parkı,
bünyesinde çok sayıda ve çeşitte canlıların yaşamasına olanak vermesi nedeniyle göller yöresinin en
önemli doğal sulak alanlarındandır. Ekosistemlerin bir bütün halindeki var oluşu ve sürdürebilirliği
kendilerine özgü korunan doğal dengeleriyle sağlanmaktadır.
Göl’ün çevresinde geniş yapraklı ağaçlar çoğunluktadır ve iç kesimlere doğru gidildikçe iğne
yapraklı vejetasyona ve endemik bitki türlerine sahip olmasından dolayı, bazı durumlarda canlı bitki
müzesi (arboretum) olarak da göz önüne alınabilmektedir.
56
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Resim 1. Kovada Gölü
2. MATERYAL VE METOT
Araştırma; Ulusal Park ve Doğal Sit Alanı olan Kovada Gölü; gölün en önemli su kaynağını
oluşturan Eğirdir Gölü ile suyu ileten Kovada Kanalı ve çevresinde gerçekleştirilen etüt ve gözlemler
ile Milli Parkla ilgili literatür çalışmalarıyla desteklenmiştir.
Amaç; bu çalışmada; Ulusal Park’a adını veren, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya gelen ve
gittikçe sona yaklaşmakta olan Kovada Gölünün dünü ve bugünlere gelişindeki nedenlerin
araştırılması amaçlanmıştır.
3. BULGULAR
3.1. Kovada Kanalının, Kovada Gölü’ne Etkisi
Kovada ve Eğirdir Gölü’nün ortak en önemli özelliklerinin bir diğeri de, dolaylıda olsa denize
çıkışlarının olmasıdır. Eğirdir ve Kovada Göllerinin denizle bağlantısı; Eğirdir Gölü’nü bağlayan bir
kanalla olmaktadır. Bu kanalla Kovada Gölüne gelen sular Kovada Vadisinde Aksu Nehri ile birleşip
Akdeniz’e boşalmaktadır. Kovada Gölünün çevresi 22 km, genişliği 2km, uzunluğu 9 km, su derinliği
2
6–7 m olup, yaklaşık 40 km yüzölçümüne sahiptir. Kovada Gölü’nün en önemli su kaynağı; Eğirdir ve
Kovada Göllerini menderesler çizerek bağlayan vadiden sağlanmaktadır. Eğirdir Gölü ile Kovada Gölü
arasındaki Kovada Kanalının temel amacı doğal yapısında da olduğu gibi Kovada Gölü’ne Eğirdir
Gölü’nden taşkın sularını taşımaktır. Bu taşıma ile Kovada Gölü hidrolojik / ekolojik yapısını
korumaktadır.
Kovada Gölü’nü besleyen en önemli su kaynağı Eğirdir Gölü’dür. Kanal boyu yer alan meyve
bahçelerinin sulanması, salma su ile (gölleme yöntemiyle) yapılması ve tarım arazilerinin eğimlerinin
Kovada Kanalına doğru olması, gerek çok yoğun sulama, gerek yağmur suları ve gerekse
hendeklerde dolan fazla suyun taşıdığı gübre ve ilaç fazlalıkları Kovada Kanalına akmaktadır.
57
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ayrıca pestisit kapları imha edilme yerine Kovada Kanalına atılması ve tarımsal mücadele ile
ilgili araçların kanalda yıkanması ve kanal boyunca yer alan meyve suyu, su ürünleri işleme tesisleriyle
soğuk hava depolarının atıkları, sanayi ünitelerinin bakımı onarımları sonucu atıklarını kanala
bırakmaları, kanalda kirliliğin temel nedenlerini oluşturmakta olup, kimyasal atıklardan kanal ve göl
olumsuz şekilde etkilenmektedir (Resim 2). Bu oluşum; Kovada Kanalında ciddi sorunlar meydana
getirmektedir. 1994-2010 yıllarında kanalda kitleler halinde balık ve diğer makrofauna türlerinin
öldükleri, yine bitkilerin çürümesinin yoğun bir kokuşmaya neden olduğu belirlenmiştir.
Resim 2. Kovada Kanalı
Eğirdir yerleşim alanının kanalizasyonu, 1994 yılının sonunda gölün mansabındaki regülatörün
altından (7 m çukurda ) Kovada Kanalına verilmiş ve 1997 yılında da arıtma tesisinin bağlantısı
sağlanmıştır. Arıtma ünitesi yıllardır teknik olarak da randımanlı bir şekilde çalışmamakta olup, Kovada
Kanalının kirletilmesinde etkili olmaktadır. Kanalın evsel sanayi, tarımsal atıklarının döküm yerine
dönüşmesi Kovada Gölü’nün kirlilik yönünden en önemli dış yüklerini oluşturmaktadır.
3.2. Kovada Gölü’nde Çevresel Değişimler
a) Kovada Gölü ve Eğirdir Gölü Arasında Yapılan Değişimler
Eğirdir ve Kovada Gölleri arasındaki alüvyon al ve bataklık alan sıtma öne sürülerek DSİ
tarafından
direne
edilerek,
bölge
halkının
da ekonomik
kalkınması için tarım
alanlarına
dönüştürülmüştür. Bunun için Eğirdir Gölünün Kovada çıkışına regülatör yerleştirilerek, Eğirdir ve
Kovada Göllerini menderesler çizerek bağlanan vadideki doğal kanal, Eğirdir ve Kovada Gölü
arasındaki topografik eğimden yararlanılarak, taşkın sularının kontrollü olarak Kovada Gölüne
boşaltılması amacıyla 1952 yılında her iki göl arasında 24 km. lik su iletim kanalı (Kovada Kanalı)
açılmıştır. 1968 yılında Eğirdir Gölü’nden alınan suyun akım düzenlemeleri insanların yönetimine
verilmiştir.
b) Kovada Gölünün Doğal Yapısında Yapılan Değişimler
Kovada Gölünün batısını Akbelen adı verilen ince uzun alçak sırtlar çevirir. Kırıntı Köyünün
58
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
yanından bu sırt açılarak, Yukarı Gökdere den gelen kuru dereye; Kovada Gölünün suları akıtılarak
yüksek düşü seviyesinde elektrik elde etmek için İller bankasınca yıllık 41 milyon kwsa.lik, 8.2 MV
gücünde Kovada I Hidro Elektrik Santrali (HES) 1960 yılında kurulmuştur. 1971 yılında ise, I. Kovada
çıkışından suyunu alan (7m3/sn debisinde su sağlayan) 220 milyon kwsa.lik, 53 MV gücünde II. HES
yapılmıştır. Son 10 yıldır HES’ler aktif olarak çalışmamaktadır. Nedeni su yetersizliğidir. Önceden
enerji için kullanılan göl suyu bugün tarım için kullanılmaktadır. Eğirdir ve Kovada Gölünün suları Kuru
Dereden Isparta çayına (su çatı) karışmakta (su çatıdan bir firma 10 yıldır içme suyu üretmektedir) ve
oradan Çandır Ovasında oluşturulan Karacaören I ve II Baraj gölüne ulaşmaktadır (Anonim, 2004).
Bölgede; Kovada Kanalından Kovada Gölüne gelen Eğirdir Gölünün suları, Boğazovada salma
sulama sistemiyle yapılan tarım için yoğun bir şekilde kullanılmaktadır ve yine aynı amaçlarla
kullanılan Eğirdir Gölündeki su seviyesinin giderek azalma sonucu, son yıllarda Eğirdir regülatöründen
Kovada Kanalına verilen su (sadece sulama döneminde) kontrollü ve çok az miktardadır. Bu durum;
Kovada Gölünde çok önemli ekolojik sorunların yaşanmasına neden olmuştur.
c) Göl Çevresindeki Yol Yapımı ve Tarım Alanları
Kovada Gölünün yerleşim alanlarına ve önemli karayollarına uzaklığı ve göl kıyı alanlarına
ulaşacak taşıt yollarının olmaması; Milli Parktaki vahşi tabiat doğallığını uzun yıllar muhafaza etmiştir.
Eğirdir’den Antalya’ya daha kısa mesafeden gitmek için açılan Eğirdir-Çandır-Antalya yolu ve bu yola
bağlantılı olarak yapılan Kovada Gölüne en kısa mesafeden ulaşılan 10 km.lik asfalt yol, göl ve
çevresine her türlü aracın kolaylıkla ulaşmasına olanak sağlamıştır.
d) Kovada Gölü’nün Hidrolojik Özellikleri
Eğirdir Gölü’nün 24 km. güneyde bulunan Kovada Gölü, önceki yıllarda doğal bir kanalla en
büyük su kaynağını Eğirdir Gölü sağlamaktaydı. Eğirdir ve Kovada Gölü arasındaki topografik
eğimden yararlanılarak Eğirdir Gölünün Boğazova’da oluşturduğu taşkın sularının kontrollü olarak
Kovada Gölüne boşaltılması amacıyla 1952 yılında Eğirdir Gölü ile Kovada Gölü bağlantılı 24 km’lik su
iletim kanalı (Kovada Kanalı) açılmıştır: Göller Bölgesi HES’lerinin suyu Eğirdir Gölü’nden gelen
kanalla sağlanmaktadır. Daha önceki dönemlerde kanalla gelen su Kovada Gölüne girmekte,
çökeltisini bıraktıktan sonra Kovada Gölünün batısından açılan kanalla temiz su halinde HES’lerine
verilmekteydi ancak sonradan kapatılan düden kaçakları öne sürülerek, HES’lerine su
baypas
kanalıyla doğruca HES kanalına alınmasıyla Kovada Gölünün su girdisi, hemen hemen yok denecek
düzeye inmiştir. 1962 yılından itibaren Kovada HES kanalına yapay boşalımla her yıl Eğirdir Gölünden
farklı miktarlarda su verilmiştir 1968 yılında Eğirdir Gölünden alınan suyun akım düzenlemesi
yapılmıştır. Kovada Gölünün batısındaki düşük kot farkından yararlanılarak, bölgenin elektrik enerjisi
gereksinimi ve tarımsal sulama amaçlı olarak, İller Bankasınca kurulan; (yıllık 41 milyon kWsa’lik 8,25
MW gücünde) Kovada I HES (1960 yılında), kovada I çıkışından suyunu alan (yıllık 220 milyon
kWsa’lik 53 MW gücündeki) Kovada II HES’e (1971 yılında) 7 m3/sn debide su sağlayan HES kanalı
hizmete sunularak, Kovada Gölünden enerji amaçlı su alınmaya başlanmıştır. Ana su girdisin devre
dışı kalması sonucunda Kovada Gölünde önceki yıllarda (1960) 6-7 m olan göl su seviyesi ortalama 33,5 m’ye düşmüş olup, bu düşüş göldeki ekolojik yapıyı farklılaştırmasının yanı sıra, gölün eski
manzarasının da kaybolmasına neden olmuştur
Kovada gölünde, su kotu 904,76 m olup, bu değerle gölde su hacmi ve seviyesindeki düşüş
59
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çok ciddi boyutlardadır. Gölün önceki yıllardaki su hacminin yarıya yakınında azalmalar söz
konusudur. Göldeki su seviyesindeki bu ciddi azalmalarla suda bulanıklık artmış olup göl suyunun
fiziksel ve kimyasal özellikleri önceki yıllara oranla olumsuz olarak farklılaşmış ve su seviyesinin
azalmasıyla birlikte su sıcaklığında artış belirlenmiş dolayısıyla vejetasyon gelişimi hızlanmıştır.
3.3 Göl Ekosistemi ve Biyolojik Çeşitlilikde Farklılaşma
Kovada milli parkı göl ekosisteminde yer alan makro su bitki türleri Phragmites australis
(Kamış), Elocharis palustris, Butomus umbellatus, Ranunculus aquatilis, Alisma plantago-aquatica,
Bolboschonefera maritumus, Polygonum lapathyfolium, Myrophyllum spicatum, Valisneria spiralis,
Thypha laxmannii, Pothamogeton perfoliatus, P. crispus, P. panofminatus, Grolenda densa,
Schoenoplectus lacustris, Nasturtium officinale, Fontinalis antıpyretica ve Chara sp.’dir. Bu yüksek su
bitkileri Kovada Gölü’nün kuzey kısmında çok geniş bir alanda yer alan bataklık ortamda, doğu-batı
alanlarda göl kıyısında kuşak halinde ve göl içerisinde bazı bölümlerde çok yoğun topluluklar halinde
yer almaktadır (Seçmen ve Leblebici, 1984; Kesici, 1997) (Resim.3).
Resim 3. Su bitkilerince istila edilen Kovada Gölü
Kovada Gölündeki makrofaunayı; Podiceps aristatus (Tepeli), Fulica atra (Sakar Meke),
Tadorna ferruginea (Angıt), Aythya ferina (Dalagan), Anas platyrhnchos (Yeşil Ördek), Cyprinus carpio
(Sazan), Sander lucioperca (Sudak), Carrassius auratius (Ot, Çim Sazanı), Tinca tinca (Kadife Balığı),
Vimba vimba tenella (Eğrez), Gambusia affinis (Sivrisinek Balığı), Aphanius anatoliae anatoliae
60
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
(Yosun Balığı), Orthlias angorae (Çöpçü Balığı), Knitowit schia caucasica (Kaya Balığı), Cobitis
simplicispinna (Taş Yiyen Balığı), Gammarus pulex, Gyroeus albus, Dreissena polymorpha, Pisidium
amnicum, Tübifex sp., Chrinomus pulumosus, Astacus leptodactulus (Kerevit), Pomaton fluviatilis
(Tatlısu Yengeci), Natrix tessellata (Su Yılanı), Rana ridibunda (Yeşil Kurbağa) ve Emys orbicularıs
(Benekli su Kaplumbağası) gibi türler oluşturmaktadır. Göl etobur balıkların ticari amaç öne sürülerek
bırakılması, gölün doğal türleri olan Cyprindeae ait balık türlerinin yok olmasına neden olmuştur.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Kovada Gölüne ulaşmak için asfalt otoyolu yapılamadan önce, göl daha çok korunabilmekte idi.
Kovada Gölünde doğal ortamın ve peyzajın bozulmaması için yol genişliği küçük tutulmalı, Kovada’nın
arazi plastiğine uygun, minimum seviyede kazı ve doğaya uyumlu dolgu içeren malzeme ile yapılan
yollar gerekmektedir. Gölün her tarafına kolaylıkla ulaşılması için her türlü aracın gidebileceği yolların
yapılması göldeki rekreasyon etkinliklerinin ve yapılması gereken avcılığın artmasına neden olmuştur.
Göl ekosistemine en büyük zararı yol yapımı, tarım, enerji üretimi, otlatma, avcılık ve göle
yapılan müdahaleler vermiştir. Göle carnivor balıklar aşılanarak göldeki doğal otçul balıklar yok
edilmiştir. Bu durumda göldeki plankton ve makro bitkilerin yoğunluğunun artmasına neden olmuştur.
Kovada Gölünün su kaynağını büyük oranda sağlayan Eğirdir Gölü bağlantılı Kovada Kanalının çok
farklı amaçlarla ve her türlü atıkların boşaltım yeri olarak bilinçsiz bir şekilde kullanılması, Kovada
Gölünde kirliliğin artmasının temel unsurlarını oluşturmaktadır. Göldeki flora ve fauna çalışmaları
göldeki trafik durumunun ötrofik düzeyde olduğunu göstermektedir. Göl oranının küçülmesi, su
seviyesinin azalması gölde su bitkilerinin çok sayıda gelişmesine ve ulusal parkta bataklık alanların
artmasına neden olmaktadır.
Kovada Gölü ve Eğirdir Gölü’ndeki su seviyesinin çeşitli nedenlerle azalması sonucu, son 15 yıl
içerisinde kanaldan göle yok denecek düzeyde su verilmektedir. Bunun yanında, Kovada Gölü’nü
besleyen çayların (Kocapınar vb.) üzerine gölet ve baraj yapımı da gölün su seviyesinde ve
verimliliğinde etkili olmaktadır.
Kanal boyu yer alan meyve bahçelerinin sulanması, salma su ile yapılması ve tarım arazilerinin
eğimlerinin Kovada Kanalına doğru olması, gerek çok yoğun sulama, gerek yağmur suları ve gerekse
hendeklerde dolan fazla suyun taşıdığı gübre ve ilaç fazlalıkları Kovada Kanalına akmaktadır. Ayrıca
pestisit kapları imha edilme yerine Kovada Kanalına atılması ve tarımsal mücadele ile ilgili araçların
kanalda yıkanması ve sanayi ünitelerinin bakımı, onarımları sonucu atıklarını kanala bırakmaları,
kanalda kirliliğin temel nedenlerini oluşturmakta olup, kimyasal atıklardan kanal ve göl olumsuz şekilde
etkilenmektedir. Gölde aşırı orandaki kirlilik yükleri, makroflora vel alglerin yoğunluklarında artırmıştır.
Kovada Kanalında ciddi sorunlar meydana getirmektedir. Kovada Kanalı ve Kovada Gölü çevresindeki
tarım etkinliklerinin günümüzün teknolojik gelişmelerinin paralelinde yapılması ve ekolojik tarıma
geçilmesi gerekmektedir.
Kovada Gölü gibi doğal sulak alanların endüstri, ticaret, turizm gibi ekonomik etkinliklerle yoğun
bir şekilde tüketilip paraya dönüştürülmesinden vazgeçilerek; politik koşullardan etkilenmeyecek halk
destekli yetkilerin bir merkezde toplanacağı birimleri oluşturarak bilimsel ekolojik sistemlerle eğitim,
iyileştirme, koruma ve kullanma dengesinin sağlanmasıyla ilgili etkinliklere başlanmalıdır. Ekoloji ve
ekonomi uyum içerisinde olmak zorundadır, çünkü ekoloji olmaz ise ekonomi olmayacaktır.
61
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
5. KAYNAKLAR
Anonim, 2004, Eğirdir Gölü Su Potansiyeli ve Kullanımına Ait Hidrolojik raporu. DSİ Genel Müdürlüğü
18. Bölge Müd., Isparta.
Anonim, 2001, Milli parklar ve Av Yaban Hayatı. TC Orman Bakanlığı 2000-2001 Merkez Av Koruma
Kararı, Ankara.
Anoymous, 2004. Eğirdir – Kovada Gölü Su Potansiyeli ve Kullanımına ait Hidrolojik Veriler. T.C.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bak. D.S.İ. Gen. Müd. XVIII. Bölge Müd. Isparta.2004.
Goldman, C. R., Horne, A. J.,“Limnology” McGraw-Hill İnt. Book Comp., 464 s, New York, 1983.
Kantarcı, M.D., 1992, Akdeniz Bölgesinde Doğal Ağaç ve Çalı Arasındaki İlişkiler, İÜ Yayın No:3054,
Orman Fak. Yayınları No:330, İstanbul.
Kaplan, S., 2001, Kıyı Alanları Yönetimi ve Korunana Alanlar, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları, III.
Ulusal Konferansı, 26-29 Haziran 2001, İstanbul.
Kesici, E., 1997,Eğirdir Gölü Makrofitik Vejetasyonu Üzerine Fitososyolojik ve Ekolojik Bir Araştırma,
SDÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora tezi, 130s., Isparta.
Kesici, E., 2001, Phragmites australis’in Akşehir Gölü Kıyılarına Olan Etkisi, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz
Alanları II Ulusal Konferansı, 26-29 Haziran , Ankara.
Seçmen, Ö:, Leblebici, E., 1984, Aquatica Flora of Western Anatolia. Wildenolia. 14:165-178. ISSN: 0
511-9618
Yaltırık, F., 1997, Orman ve Park Ağaçlarımız, Geniş Yapraklılar, Atlas 1997.
62
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Acıgöl’ün (Denizli) Uzaktan Algılama Yöntemleri ve CBS Kullanılarak Rezervinin Hesaplanması
1
Muhittin KARAMAN, 2 Murat BUDAKOĞLU, 3 Suat TAŞDELEN, 1 Z. Damla UÇA AVCI,
3
1
Ahmet DUMAN
İstanbul Teknik Üniversitesi, Uydu Haberleşmesi ve Uzaktan Algılama Merkezi, İSTANBUL
2
İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, İSTANBUL
3
Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, DENİZLİ
ÖZET
Denizli ve Afyon illerinin kesişim noktasında yer alan Acıgöl, sığ ve tektonik bir göldür. Göl,
havzanın güneyindeki fay yüzeyi boyunca yer alan sürekli kaynaklar, gölün doğusundaki Kocaçay ve
yağışlı dönemdeki yüzey suları ile beslenmektedir ve gölün gideri yoktur. İçme ve kullanma amacının
yanında, gölün etrafındaki tarım arazilerinin sulanması amacıyla da gölü besleyen kaynaklardan su
pompalanmaktadır. Göl suyunun aşırı tuzlu olması ve yüksek miktarda Cl-Na-SO4 içeriği nedeni ile,
gölden çözelti madenciliği yöntemi kullanılarak doğal sodyum sülfat üretimi yapılmaktadır. Bu işlem
esnasında doğal ve teknolojik yöntemlerle sodyum sülfat üretiminin yapıldığı göl alanından üretim
havuzlarına su çekilmektedir.
Acıgöl, son yıllarda nüfus artışı ve sanayi faaliyetlerinin artmasına bağlı olarak sayısı azalan
farklı kuş türleri için de yaşam alanı özelliğindedir. Gölde gerek doğal yaşamın korunabilmesi, gerekse
sodyum sülfat üretiminden kaynaklanan ekonomik potansiyelinin değerlendirilebilmesi için yapılacak
gölün sürdürülebilirliği amaçlı çalışmalara altlık olması amacıyla hacim ve alan belirleme çalışmaları
yapılmıştır. Gölün hacmi, göldeki derinlik ölçüm verileri ile uydu görüntüsü verilerinin CBS ortamında
analizi ile belirlenmiştir. Göl derinlik verilerinin elde edilmesi amacıyla, uydu geçişiyle eş zamanlı
olarak göl üzerinde 84 noktada derinlik ölçümleri yapılmıştır. Ölçümlerin yapıldığı tarihte göl alanı ve
kıyı çizgisini belirlemek için Landsat 5- TM görüntüsünde MNDWI (Düzenlenmiş Normalleştirilmiş Fark
Su İndisi) kullanılmıştır. CBS ortamında gölün kıyı çizgisi ve ölçülen derinlik verileri kullanılarak Kriging
mekansal interpolasyon yöntemi ile gölün derinlik haritası elde edilmiştir. Kıyı çizgisi ve derinlik ölçüm
verilerinden üretilen derinlik haritasının üç boyutlu analizi ile gölün hacim ve alanı belirlenmiştir.
Yağışlı dönem sonunda yerinde ölçülen derinlik verilerine göre maksimum derinliği gölün
ortasında 2.1m’dir. Gölün güneyinde kıyı çizgisinden yaklaşık 1.3 km sonra, batısında ise yaklaşık 2
km sonra gölün derin kısımlarına ulaşılmaktadır. Göl kıyı çizgisi içinde Acıgöl’ün yaklaşık göl alanı
69.47 km 2 göl hacmi 101 milyon m 3’tür.
Anahtar Kelimeler: Acıgöl, Rezerv, CBS, Uzaktan Algılama, Sulak Alan
ABSTRACT
Acıgöl, is a shallow and tectonic lake, located in junction border of Denizli and Afyon cities.
There are continuous springs along the fault on south part, Kocaçay on east, and also surface sources
carry water during the rainy season. The lake has no outgoing. Besides the use of the water for
drinking, agricultural irrigation purposes also cause the pumping from the surrounding springs. Acıgöl
Lake is also used for sodium sulfate production since the lake has saline water and high Cl-Na-SO4
content. During the sodium sulfate production process, water is pumped from the lake to the
production ponds.
Acıgöl, has been an important natural habitat for some bird species of which the coveys has
been decreased in number for the recent years due to the effects of increase in human population and
industrial activities around.
In this study, the area and volume of lake was determined in order to prepare a base map for
the projects on sustainability of the lake in both aspects of using the economic potential of sodium
sulfate production and also protection of the natural environment. The volume of the lake was
determined by GIS analysis of the depth data gathered from the ground surveying and the satellite
data. The measurement of lake depth values were performed for 84 points, at the time simultaneous
with the acquisition of satellite images. The lake area and the lake coastline were determined by
producing MNDWI (Modified Normalized Difference Water Index) images of Landsat 5 - TM data. The
Kriging interpolation method was applied to determine the depth map of the lake by using the lake
coastline and the measured depth values in a GIS environment. By a 3-d analysis of the produced
depth map of the lake, the area and the volume (batimetry) of the lake was obtained. The maximum
depth of the lake for the end of the rainy season was measured as 2.1 m nearly on the center of the
63
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
lake by ground surveying. The deep parts of the lake were determined as 1.3 km inside from the south
coastline of the lake and nearly 2 km inside on the west part of the lake. Inside the coastline, the areal
2
3
size of lake Acıgöl was found to be 69.47 km and the volume of it was found to be 101 million m .
Keywords: Lake Acıgöl, Reserve, GIS, Remote Sensing, Wetland
1. GİRİŞ
Çözelti madencilik faaliyetinin gerçekleştirildiği sulak alanlarda, doğal dengenin korunması ve
üretimin bu dengeyi sürdürecek şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Özellikle yüksek miktarda tuz ve
sülfat içerikli suya sahip tuzlu sodalı göllerden yapılan üretimde, üretim potansiyeli belirlenirken gölün
su dengesi göz önünde bulundurulmalıdır. Endüstriyel hammadde üretimi için sulak alandan çekilecek
su miktarı, sulak alanın bulunduğu bölgenin mevsimsel özellikleri göz önüne alınarak, belirlenmelidir.
Sulak alanda yaşayan birçok canlı için besin kaynağı olan suyun aşırı çekimi ile canlıların besin
alanları küçültülmemelidir. Birçok canlı türünün yaşamını devam ettirdiği sulak alanlarda aşırı seviye
değişiklikleri meydana getirecek şekilde, kısa dönem içinde yüksek miktarda su çekimi yapılmamalıdır.
Doğal ve endüstriyel çözelti madenciliğinin yapıldığı göllerde, potansiyelin belirlenmesi ve
sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla rezerv hesaplamaları yapılmalıdır. Sulak alanın hacmi ve
endüstriyel üretim sonucu hammadde olarak elde edilen ürünün göl suyundaki derişiminin dağılımı
belirlenerek gölün endüstriyel potansiyeli belirlenmelidir.
Bu çalışmada, Acıgöl’de doğal yaşamın korunabilmesi ve aynı zamanda sodyum sülfat ve tuz
üretiminden kaynaklanan gölün endüstriyel potansiyelinin değerlendirilebilmesi için yapılacak gölün
sürdürülebilirliği amaçlı çalışmalara altlık olması amacıyla hacim ve alan belirleme çalışması
yapılmıştır.
1.1. Çalışma Alanı
Çalışma alanı olarak seçilen Acıgöl Denizli ve Afyon illerinin kesişme noktasında, 37°55'27.98"37°45'7.41" kuzey enlemleri ve 30° 0'17.24"-29°41'11.72" doğu boylamları arasında bulunmaktadır
(Resim 1).
1952 yılından bu yana doğal yolla sodyum sülfat üretimin gerçekleştirildiği endüstriyel bir alan
olmakla birlikte, başta flamingo olmak üzere bir çok kuş türünün yaşadığı (Kahraman, 2007) veya göç
yolu üzerinde olduğu önemli bir sulak alandır. Jeokimyasal olarak aşırı tuzlu suya sahip olan göl,
tuzcul alanlarda yaşamını sürdüren kuşlar için de önemli bir yaşam alanıdır. Bir çok kuş türüne yaşam
alanı sağladığından ötürü Önemli Kuş Alanı (ÖKA) olan (Yarar ve Magnin, 1997; Kılıç ve Eken, 2004)
Acıgöl’de doğal yolla ve solüsyon yöntemiyle sodyum sülfat ve tuz üretimi yapılmaktadır (Resim 2-3).
Resim 1. Acıgöl'ün konumu
Resim 2. Doğal yolla sodyum sülfat
üretimi yapılan alanlar
64
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Resim 3. Acıgöl'ün güneydoğu yönünden görünümü
2. YÖNTEM
Çalışmada izlenen yöntem Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Uygu görüntüsü ve CBS kullanarak göl alanını ve hacmini hesaplama
Derinlik
Ölçümleri
• Yersel Derinlik Ölçümleri
• Geometrik Düzeltme
• Su İndisi ile su kaplı alanların belirlenmesi ve görüntü maskeleme ile
Uydu
su olmayan alanların çıkartımı
Görüntüsü
• Maskelenmiş su indisi görüntülerinde raster vektör dönüşümü
• Vektör veriden su kaplı alanın hesaplanması
Kıyı Çizgisi
Çıkartımı • Batımetri için su adacıklarının su kaplı alanlardan atılması
Derinlik
Dağılımı
Hacim
Hesabı
• Göl kıyısı poligonunun noktasal elemanlara dönüşümü
• İnterpolasyon için veri birleştirme (noktasal poligon ve ölçümler)
• Kriging interpolasyonu
• Veri kırpma
• 3D Analiz ile hacim ve alan hesabı
2.1 Derinlik Ölçümleri
29 Mayıs - 6 Haziran 2010 tarihleri arasında yapılan arazi çalışmasında göl yüzeyi
örneklemeleri ile eş zamanlı yapılan derinlik ölçüm verileri kullanılarak göl derinlik haritası çıkarılmıştır.
Derinlik ölçümlerinde göl yüzeyinde gölün tamamını temsil edecek şekilde dağınık örnekleme yöntemi
uygulanmıştır (Resim 4).
Arazi çalışmalarında göl yüzeyinde 84 noktada derinlik ölçülmüştür. Gölün derin ve sığ
ortamlarında tekne ile ölçüm yapılırken, tekne ile ulaşılamayan göl kenarı gibi çok sığ ortamlarda göl
içinde derinlik ölçümleri yapılmıştır. Derinlik ölçümlerinde Seki Diski ve WQC-24 Multi parameter
derinlik sensörü kullanılmış, ölçümün yapıldığı noktalar GPS ile koordinatlandırılmış ve tüm noktalar
GPS yazılımı ile CBS ortamına aktarılmıştır (Resim 5). Göl yüzeyinde ölçülen değerler ölçüm anında
minibilgisayara Excel ortamında kaydedilmiştir.
65
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Resim 4. Derinlik ölçümü yapılan noktaların genel
görünümü (Landsat5 TM, RGB:753)
Resim 5. Göl yüzeyinde sSeki dDiski ve derinlik
sensörü kullanılarak yapılan derinlik
ölçümleri
Göl yüzeyinde maksimum derinlik 2.1 m. olarak gölün ortasında ölçülmüştür. Göl kıyısında
aniden derinleşme olmayıp sığdan derine dereceli geçiş söz konusudur. Gölün güneyinde kıyı
çizgisinden yaklaşık 1.3 km. sonra, batısında ise yaklaşık 2 km. sonra gölün derin kısımlarına
ulaşılmaktadır. Gölün kuzeyinde ise bu mesafe daha azdır. Gölün batısı çok geniş bölgede yağışlı
dönemde sığ, çamur ve yer yer kuru alanlar içermektedir.
2.2. Uydu Verileri ile Analiz
2.2.1 Geometrik düzeltme
Arazi çalışmaları döneminde, yersel ölçümlere eş zamanlı 28.05.2010 tarihli Landsat5-TM-L1B
uydu görüntüsü kullanılmıştır. Kullanılan görüntünün Landsat grid sistemine göre konumu 179/34 olup
görüntü bulutsuzdur. Verinin spektral özellikleri ve çözünürlüğü Tablo 2’de verilmiştir.
Tablo 2. Landsat 5 - TM spektral özellikleri ve çözünürlük (URL-1, 2011)
Band no
Band 1
Band 2
Band 3
Band 4
Band 5
Band 6
Band 7
Elektromagnetik Spektrum
Blue
Green
Red
Near-Infrared
Near-Infrared
Thermal
Mid-Infrared
Spektral band
(0.45 - 0.52 µm)
(0.52 - 0.60 µm)
(0.63 - 0.69 µm)
(0.76 - 0.90 µm)
(1.55 - 1.75 µm)
(10.40 - 12.50 µm)
(2.08 - 2.35 µm)
Çözünürlük
30 m
30 m
30 m
30 m
30 m
120 m
30 m
Alınan Landsat 5 - TM görüntüsüne ilk önce geometrik düzeltme işlemi uygulanmıştır. Arazi
çalışması ile elde edilen 43 yer kontrol noktası kullanılarak UTM projeksiyon sistemine dönüşüm
yapılmıştır (Resim 6). Birinci dereceden polinom dönüşümü ile yapılan geometrik düzeltmede
maksimum karesel ortalama hata (RMS) 0.375726 piksel ve 11.3 m olarak belirlenmiştir.
Resim 6. Geometrik düzeltmesi yapılmış görüntü üzerinde yer kontrol noktaları
Ön işleme işlemi tamamlandıktan sonra uydu verisinden su indisi görüntüsü üretilmiştir.
66
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2.2.2. Su İndisi ile su kaplı alanların belirlenmesi ve görüntü maskeleme ile su olmayan
alanların çıkartımı
Su indisleri, uydu görüntülerinden sulu ortamların verimli olarak ayırt edilmesi ve su
bileşenlerinin tanımlanması için kullanılmaktadır. Literatürde Landsat 5 – TM verisi için kullanılan diğer
NDWI su indisleri Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3. Landsat 5 - TM görüntüleri için NDWI su indisleri
Metod Adı
Spektrum Aralığı
Dalga Boyuna göre
B1
B2
NDWI
Gao, 1996
NIR-MIR / NIR + MIR
NDW I = (P0.86 - P1.24) / (P0.86 + P1.24)
B4
B5
(B4-B5)/(B4+B5)
McFeeters,1996
GREEN-NIR / GREEN + NIR
NDW I=(P0.56- P0.83)/(P0.56+P0.83)
B2
B4
(B2-B4)/(B2+B4)
B4
B5
(B4-B5)/(B4+B5)
B4
B5
(B4-B5)/(B4+B5)
B3
B5
(B3-B5)/(B3+B5)
B3
B5
(B3-B5)/(B3+B5)
B2
B5
(B2-B5)/(B2+B5)
Xiao vd., 2002
NIR-SW IR / NIR + SW IR
NSIDC, 2002Thomas ve Michael, 2003
NIR-SW IR / NIR + SW IR
Hokkaido Inst. 2002
RED – SW IR / RED + SW IR
Rogers ve Kearney, 2004
RED – SW IR / RED + SW IR
Hanqiu Xu, 2006
GREEN - MIR / GREEN + MIR
NDW I=(P(0.78-0.89)-P(1.58-1.75))
/(P(0.78-0.89)+P(1.58-1.75))
NDW I=(P(0.75-0.9)-P(1.55-1.75)) /
(P(0.75-0.9)+P(1.55-1.75))
NDW I=(P(0.63-0.69)-P(1.55-1.75)) /
(P(0.63-0.69)+P(1.55-1.75))
NDW I=(P(0.63-0.69)-P(1.55-1.75)) /
(P(0.63-0.69)+P(1.55-1.75))
MNDW I=(P0.56- P1.65)/(P0.56+P1.65)
Bu çalışmada, geometrik düzeltmesi yapılmış görüntülerden, kıyı çizgisi çıkartımında kullanmak
üzere MNDWI Su İndisi (Xu, 2006) görüntüleri üretilmiştir.
Su indisi (Normalized Difference Water Index) (NDWI), uydu görüntülerinden su bileşenlerinin
tanımlanması için McFeeters (1996) ve Gao (1996) tarafından geliştirilmiştir. McFeeters (1996)’ın
geliştirdiği NDWI su indisi ile yakın kızıl ötesi (NIR) ve görünür yeşil (Green) ışığı kullanarak toprak ve
yerüstü bitkilerinin elimine edilmesiyle su bileşenleri belirlenir. NDWI aynı zamanda su yüzeyinin
bulanıklığının belirlenmesi çalışmalarında da kullanılmaktadır.
Gao (1996) tarafından geliştirilen modelde ise su indisi için radyometrik kalibrasyonu yapılmış
görüntüsünün 0.86 μm yakın kızıl ötesi(NIR) ve 1.24 μm Orta kızıl ötesi (MIR) bölgelerinin reflektans
birimindeki radyans değerleri kullanılır. Modelin geliştirilmesinde bitki örtüsünün yakın kızıl ötesi ve
kısa dalga kızıl ötesi bölgelerinde yüksek yansıtıma sahip olmasından yararlanılmaktadır. Gao (1996)
tarafından geliştirilen Su İndisi (NDWI), McFeeters (1996) tarafından geliştirilen Su İndisinden (NDWI)
farklı olup, bitki su muhtevasını belirlemede kullanılmakta ve bitki örtüsü likit su içeriği değişimi de
belirlenebilmektedir. Aynı zamanda 0.86-1.24 μm dalga boyu aralığında atmosferik saçılım etkisi
oldukça düşük olduğundan atmosferik etki çok azdır. Su alanların belirlenmesi için geliştirilen bu
modelde su altındaki toprak örtüsü etkisi tamamen kaldırılamamıştır.
Xu (2006), McFeeters (1996) tarafından geliştirilen su indisi modelini temel alarak Düzenlenmiş
Su İndisi (MNDWI) modelini geliştirmiştir. McFeeters (1996) su indisi ile elde edilen su bilgileri, su
altındaki yerleşik zemin etkisinden etkilendiğinden buna bağlı olarak elde edilen bilginin gerçeğin çok
üstünde olmasından hareketle geliştirilmiştir. Geliştirilen modelde McFeeters (1996)’dan farklı olarak
yakın kızıl ötesi aralık (NIR) yerine, orta kızıl ötesi aralık (MIR) kullanılmıştır. Düzenlenmiş Su İndisi
(MNDWI), yerleşik zemine sahip veya tabanı bitki ile kaplı, berrak ve bulanık okyanus, göl ve akarsu
ortamlarında test edilmiş özellikle yerleşik zeminlerde çok iyi sonuçlar elde edilmiştir. Düzenlenmiş Su
İndisi zeminden kaynaklanan gürültü etkisini elimine ederek su ve su yüzeyi bilgilerini ortaya
çıkarmaktadır. Ayrıca, su kirliliği gibi görünür bölge ve normal su indisinden çıkarımı daha zor
bileşenlerin bulunmasında da kullanılmaktadır. Bu indis ile ancak sofistike yöntemler kullanılarak
67
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
giderilen gölge etkisi, su yüzeyinden etkin olarak giderilebilmektedir.
Bu çalışmada su indisi görüntüsünün elde edilmesinde sistematik radyometrik düzeltmesi
yapılmış görüntünün DN değerleri kullanılmıştır.
Düzenlenmiş Su İndisi (MNDWI) görüntüsünde sulak alanların belirlenmesi için Tablo 4’te
belirtilen tanımlama değerleri kullanılır.
Tablo 4. Su indisi sınıflaması (Xu,2006)
Değer
MNDWI > 0
MNDWI <= 0
Tipi
Su
Toprak, Bitki
Elde edilen MNDWI görüntüsü Resim 7’de verilmiştir. Uydu görüntüsünde sulu alanların
belirlenmesi için denklem (1) eşitliği kullanılmıştır.
MNDWI = (GREEN – MIR) / (GREEN + MIR) (1)
MNDWI = (P0.56 - P1.65) / (P0.56 + P1.65)
Tablo 5’te, belirlenen kontrol noktası için (Resim 8), kıyı çizgisinin MNDWI değerindeki değişim
gösterilmektedir.
Tablo 5. Göl kıyısında sulu alandan ıslak alana geçişte indis değişimi
MNDWI= 0.424837
Su Kaplı Alan
MNDWI= 0.010638
Su Kaplı Alan
MNDWI= -0.027027
Toprak veya Bitki Örtüsü
MNDWI > 0 ; Su
MNDWI <= 0 ;
Toprak veya Bitki
Resim 8. MNDWI kontrol noktası
Elde edilen indis görüntüsü Tablo 4’e göre sınıflandırılmış ve indis değeri sıfırdan büyük olan
alanlar su ile kaplı olan bölgeler olarak belirlenmiştir.
Bir sonraki aşama olarak MNDWI indisgörüntüsünden, su kaplı alanlara karşılık gelen
(W MNDWI >0) indis değerine sahip noktaların belirlenmesi için görüntü maskeleme yapılmıştır. Su
indisini çıkarmak için kullanılan Landsat çerçevesinde göl alanı dışında var olan su birikintilerinin ve
üretim havuzlarının göl kıyı çizgisi içinde yer almaması için normal görüntü üzerinde göl çevresini
kapsayan ilgili alan (Region of Interest) tanımlanmıştır.
MNDWI su indisi görüntüsüne göl çevresi ilgili alanı içinde kalan ve su indisi 0 (sıfır)’dan büyük
noktaları görüntüleyen maske uygulanmıştır (Resim 9).
68
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Acıgöl’ün kuzeyinde ve güney batısında yer alan üretim havuzlarının göl alanı içinde kalmaması
için havuzlar ilgili alan içine alınmamıştır (Resim 10). Elde edilen maske görüntüde su ile kaplı alanlar
(beyaz) 1 değerine sahip iken su olmayan alanlar (siyah) 0 değerine sahiptir.
Resim 9. Acıgöl havzası su kaplı alanlar
Resim 10. Maskeleme sonucu elde edilen
göl alanı
2.3. Kıyı Çizgisi Çıkartımı
Görüntü maskeleme ile belirlenen göl alanından kıyı çizgisinin çıkartımı için raster veriden
vektör veriye dönüşüm yapılmıştır. Dönüşüm işleminde su bölgelerine ait vektör çıkartılacağından
münhani değeri 1 alınmıştır (Resim 11).
Su
GÖL ALANI
Kıyı
Su kaplı alan
Resim 11. Göl kıyı çizgisi, su kaplı alan, su adacıkları ve göl alanı (Landsat RGB: 321)
Su ile kaplı alanlar; göl kıyı çizgisi içinde kalan göl alanı ile kıyı çizgisinin dışında kalan su
adacıkları ile kaplı alanları temsil etmektedir. Acıgöl’ün su ile kaplı bölgelerinin alanı ENVI
programında belirlenmiştir. Bu işlem için kıyı çizgisi vektör verilerinden yararlanılmıştır. Kıyı çizgisi
vektör verisi tek bir kapalı poligon şeklinde ilgili alana dönüştürülerek (Region of Interest) alan hesabı
yapılmış ve 82,92 km 2 olarak bulunmuştur. Göl batimetri çalışmalarında, göl alanı poligonundan kopuk
farklı kapalı poligon oluşturan ve derinlik ölçümünün olmadığı çok sığ su adacıkları vektör düzenleme
yöntemleri ile kesilerek atılmıştır.
2.4. Göl Derinliğinin Haritalanması
Arazi çalışmalarında ölçülmüş derinlik verileri kullanılarak gölün tamamının derinliğinin tahmini,
CBS ortamında mekansal analiz yöntemleri ile gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla derinlik haritalaması için
öncelikli olarak göl kıyı çizgisi noktasal değerleri koordinatlı olarak ASCII formatında üretilmiş ve su
kotu 0 (sıfır) m. baz alınmıştır. İnterpolasyon için gölün etrafı 0 (sıfır) m. derinlikte olacak şekilde göl
69
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kıyı noktaları ile göl yüzey örnekleme verileri birleştirilerek derinlik veri seti elde edilmiştir (Resim 12).
Resim 12. Göl derinlik veri setinin görünümü (Landsat5 TM, RGB:753)
Göl derinlik veri seti noktasal olarak CBS ortamına ayrı bir katman olarak yerleştirilmiştir Tüm
göl alanının derinliğini tahmin için mekansal analiz yöntemlerinden küresel istatistiki interpolasyon
metodu olan Ordinary Kriging interpolasyon yöntemi ve Spherical semivariogram modeli kullanılmıştır.
İnterpolasyon sonucunda Acıgöl’ün göl alanı derinlik haritası 15m çözünürlüklü olarak elde
edilmiştir (Tablo 6).
Tablo 6. CBS ortamında Kriging ile mekansal analiz parametreleri
Kullanılan Veriler
Kriging Metodu
Semivariogram Modeli
Hücre Boyutu
Arama Yarıçapı Tipi
Nokta Sayısı
Derinlikler
Ordinary
Spherical
15m
Variable
12
2.5 Hacim Hesabı
Kriging ile interpolasyon veri seti içinde en büyük ve en küçük X,Y koordinatlarına sahip kapalı
dikdörtgen alanı için gerçekleşir. Göl kıyı çizgisi dışında kalan kısım kırpma yöntemi ile raster
interpolasyon verilerinden atılarak sadece göl alanı derinlik haritası üretilmiştir (Resim 13).
Resim 13. Acıgöl göl derinlik haritası (Landsat5 TM, RGB:753)
70
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
CBS ortamında hacim hesabı yapmak için ArcGIS ortamında 3D Analiz –Yüzey Analiz araçları
kullanılmıştır. Göl derinlik raster verisi kullanılarak göl hacmi 100.958.316,35 m 3 olarak bulunmuştur.
2
Göl kıyı çizgisi içinde kalan göl alanı 69,47 km ’ dir.
3. SONUÇLAR
Tektonik graben havzasında yer alan Acıgöl’ün beslenimini yağışlar, gölün doğusundaki
mevsimsel Kocaçay ve çok yüksek oranda gölün güneyindeki kaynaklar sağlamaktadır. Gölün
güneyindeki fay yüzeyi boyunca sıralanan kaynaklar sürekli sulardır. Gölün gideri olmayıp, süzülme,
buharlaşma ve gölden yapılan üretimin dışında her hangi bir boşalım söz konusu değildir. Mevsimsel
değişikliklerden etkilenen gölde su seviyesi dinamiktir.
Bu çalışma kapsamında elde edilen göl alanı ve hacim değerleri Mayıs 2010-Yağışlı dönem
sonunu temsil etmektedir. Aynı çalışma kurak dönem için de yapılarak gölün mevsimsel döngüdeki
hacim değişimi belirlenmeli ve hacim değişimine etki eden faktörler tanımlanmalıdır.
Elde edilen sonuçlara göre göldeki su dengesi ve dinamikleri tanımlanmalı, göldeki üretim,
tarımsal sulama gibi faaliyetler gölün su dengesi gözetilerek yürütülmelidir.
4. TEŞEKKÜR
Yazarlar, çalışmada kullanılan Landsat5-TM görüntülerinden dolayı (USGS) Amerikan Jeolojik
Araştırmalar Merkezi’ne, Çevre Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne, İstanbul
Teknik Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri’ne desteklerinden ötürü
teşekkür eder.
5. KAYNAKLAR
Gao, B.C., 1996, NDWI - A normalized difference water index for remote sensing of vegetation liquid
water from space. Remote Sensing of Environment, Vol. 58: 257-266.
Hakkaido Inst., Buheaosier, Kaneko M., Takada M., Tsuchiya K., Fukuma H., 2002, The Classification Of Vegetation Of Wetland Based On Remote Sensing Methods, Over Kushiro Wetland
Hokkaido Japan, Report Of Hokkaido Institute Of Environmental Science, Vol. 29:53-58.
Kahraman, D., 2007, Acıgöl'deki kuş türlerinin tespiti, sayılarının belirlenmesi ve korunması, Yüksek
Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi,Denizli,104s.
Kılıç,D.T., Eken, G., 2004, Türkiye’nin önemli kuş alanları- 2004 Güncellemesi, Doğa Derneği, Ankara,
Turkey,Pp:232
McFeeters S.K., 1996, The use of the Normalized Difference Water Index (NDWI) in the delineation of
open water features. International Journal of Remote Sensing, 17(7):1425-1432.
Rogers and Kearney, 2004 A.S. Rogers and M.S. Kearney, Reducing signature variability in unmixing
coastal marsh Thematic Mapper scenes using spectral indices, International Journal of Remote
Sensing 20 (2004), pp. 2317–2335.
Thomas J., and Michael C., 2003, SMEX02 Iowa Satellite Vegetation and Water Index (NDVI and
NDWI) Data. Boulder, CO: National Snow and Ice Data Center. Digital media
Xiao, X., Boles, S., Frolking, S., Salas, W., Moore, B. III, Li, C., He, L., and Zhao, R.,2002, LandscapeScale Characterization of Cropland in China Using Vegetation and Landsat TM
Images. International Journal of Remote Sensing, 23(18): 3579-3594.
Xu, H., 2006, Modification of normalized difference water index (NDWI) to enhance open water
features in remote sensed imagery, International Journal of Remote Sensing, 27:14, 3025-3033.
Yarar, M., Magnin, G., 1997, Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları, Doğal Hayatı Koruma Derneği,
İstanbul, Türkiye, 313 s, 89-91.
NSIDC, 2002: http://nsidc.org/data/docs/daac/nsidc0184_smex_ndvi_ndwi.gd.html
URL-1,2011: http://landsat.usgs.gov/about_landsat5.php
71
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sultan Sazlığı’nda Su Seviyeleri ve İklimsel Faktörler Arasındaki İlışkilerin Yapay Sinir Ağları
Yaklaşımı İle Modellenmesi
Filiz DADAŞER ÇELİK
Erciyes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 38039 Melikgazi / KAYSERİ
ÖZET
Sulak alanların hidrolojik yapısını ve hidrolojik yapısındaki değişimleri belirlemekte kullanılan en
önemli parametrelerden biri su seviyeleridir. Su seviyeleri iklimsel faktörlere bağlı olarak uzun ve kısa
dönemde değişim gösterirler. Sulak alanların dinamik ve karmaşık bir hidrolojik yapıya sahip olmaları
iklimsel faktörler ve su seviyeleri arasındaki ilişkilerinin klasik yöntemlerle modellenmesini
zorlaştırmaktadır. Bu durum gerek sulak alanların mevcut durumlarının tespit edilmesinde gerekse
gelecekteki durumlarına yönelik tahminler yapılmasında engel oluşturulmaktadır. Bu çalışmada
Kayseri’de bulunan Sultan Sazlığı sulak alanında iklimsel faktörler ve su seviyeleri arasındaki ilişkilerin
yapay sinir ağları yaklaşımı ile modellenmesi amaçlanmaktadır. Yapay sinir ağları bir kara-kutu
yaklaşımı olup, veriden öğrenebilme ve çok sayıda değişkeni modelleyebilme özelliklerine sahiptir. Bu
çalışmada Sultan Sazlığı’nın en önemli alt sistemlerinden biri olan Örtülüakar Sazlığı’nda toplamış su
seviye ölçümleri ve bu sazlığa en yakın meteoroloji istasyonundan alınmış iklim verileri kullanılmıştır.
Geliştirilen yapay sinir ağları modelinin, biyoçeşitliliği ve yerel ekonomideki önemi ile Türkiye’nin
önemli sulak alan ekosistemlerinden biri olan Sultan Sazlığı’nın su seviye değişimlerinin tahmin
edilmesinde kullanılması mümkün olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sulak alanlar, su seviyeleri, yağış, sıcaklık, yapay sinir ağları, modelleme
ABSTRACT
Water levels are among the most important parameters that are used to determine the
hydrologic characteristics and changes in hydrologic characteristics of wetlands. Water levels in
wetlands fluctuate in the short- and long-term due to climatic factors. Because of the dynamics and
complexity of hydrologic processes in wetlands, it is difficult to model the relationships between
climatic factors and water levels using classical techniques. This prevents the determination of current
status of the wetlands and the prediction of future conditions. In this study, the aim is to model the
relationships between climatic factors and water levels at the Sultan Marshes wetland in Kayseri using
artificial neural networks approach. Artificial neural networks are among the black-box approaches that
have the capability of learning from data and modeling several variables. In this study, water level data
collected at the Örtülüakar Marshes, one of the most important subsystems of the Sultan Marshes,
and climatic data obtained from the meteorology station located closest to the marshes were used.
The model developed in this study can be used to predict water level changes at the Sultan Marshes,
which is one of the most important wetlands of Turkey with its biodiversity and economic importance.
1. GİRİŞ
Sulak alanların hidrolojik yapısını belirlemek ve hidrolojik yapısındaki değişimleri izlemek için
genellikle su seviyelerinden faydalanır. Su seviyeleri bir sulak alan için su hacminde gerçekleşen
değişimlerin bir göstergesi olup, aynı zamanda su bütçesini oluşturan elemanların değişimlerini de
yansıtır.
Bir sulak alanın su bütçesi su girişleri, su çıkışları ve hacimdeki/su seviyesindeki değişim olmak
üzere üç kısımdan oluşur (Mitsch ve Gosselink 1993). Genel olarak su girişleri yağış (P), yüzey akışı
(Si) ve yeraltı suyu akışı (Gi) ile gerçekleşir. Su çıkışları ise buharlaşma-terleme (evapotranspirasyon)
(ET), yüzey akışı (So) ve yeraltı suyu akışı (Go) ile oluşur. Belirli bir süre (Δt) için girdiler ve çıktılar
arasındaki fark hacimdeki/su seviyesindeki değişimi (ΔV/Δh) gösterir. Bir sulak alan için su bütçesinin
elemanları Şekil 1’de gösterilmektedir. Hidrolojik denge ise, su giriş ve çıkışları yükseklik/zaman
(örneğin, mm/yıl) olarak ifade edildiğinde, Denklem 1’deki gibi ifade edilebilir.
72
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dh
= P + S i + Gi - ET - S o - Go
Dt
(1)
P
ET
Si
So
ΔV/Δt
Gi
Go
Şekil 1. Bir sulak alan için su bütçesinin elemanları (Mitsch ve Gosselink 1993)
Birçok sulak alan için su bütçesini oluşturan yağış dışındaki elemanlar hakkında düzenli veri
mevcut değildir. Sulak alanların dinamik ve karmaşık bir hidrolojik yapıda olmaları, yüzey ve yer altı
suyu giriş ve çıkışları gibi elemanların tahmin edilmesini zorlaştırmaktadır. Bu durum gerek sulak
alanların mevcut durumlarının tespit edilmesinde gerekse gelecekteki durumlarına yönelik tahminler
yapılmasında engel oluşturulmaktadır. Buna karşılık su bütçesinin bütün elemanları iklimsel
faktörlerden etkilenmektedir. Örneğin su girdileri olan yüzey ve yeraltı suyu akışları yağışla ilişkilidir.
Buharlaşma-terleme sıcaklık, bağıl nem, rüzgar hızı ile bağlantılıdır. Yağış ve sıcaklık gibi iklimsel
parametrelere ait veriler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın bir istasyon ağı ile
toplanmaktadır.
Bu çalışmada Sultan Sazlığı örneği üzerinde sulak alanların su seviye değişimlerinin
belirlenmesinde iklimsel parametrelerin (yağış ve sıcaklık) kullandıldığı bir modelleme yaklaşımı
sunulacaktır.
1.1. Uygulama Alanı
Bu çalışmada uygulama alanı olarak Kayseri’de yer alan ve biyoçeşitliliği ve yerel ekonomideki
önemi ile Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri olan Sultan Sazlığı seçilmiştir (Şekil 2). Sultan
Sazlığı, Yay Gölü ve Çöl Gölü olarak adlandırılan iki tuzlu göl ve Örtülüakar Sazlıkları ve Kepir
Sazlıkları olarak adlandırılan iki sazlıktan oluşmakta ve Develi Ovası’nın merkezinde yaklaşık 100.000
ha’lık alanı kaplamaktadır. Sultan Sazlığı 1987 yılında “Tabiatı Koruma Alanı”, 1993 yılında “1. Derece
Doğal Sit Alanı”, 1994 yılında “Ramsar Alanı” ve 2006 yılında ise “Milli Park” ilan edilmiştir.
Karasal iklimin hüküm sürdüğü Develi Ovası’nda ortalama yağış 363 mm/yıl ve ortalama tava
buharlaşması 1530 mm/yıl’dır (DSI 1995). Yağışın büyük miktarı ilkbahar aylarında yağmur şeklinde
düşerken, yazlar kurak geçmektedir. Buharlaşma ise yaz aylarında en yüksek seviyesine ulaşmakta,
bu durum yağıştaki azalmayla birlikte Sultan Sazlığı’nın su seviyelerinin düşmesine neden olmaktadır.
Göller ve sazlıklar, Develi Ovası’nda Develi Sulama Projesi’nin inşa edilmesinden önce, ovadaki
akarsular (Yeşilhisar, Dündarlı, Yahyalı ve Develi), kaynak suları (Akçakoca, Karaboğa, Yerköy,
Çayırözü ve Soysallı), yüzey ve yeraltı suyu akışı ve yağış ile beslenmekteydi. Projenin 1988 yılında
tamamlanmasından sonra akarsulardan gelen akışlar neredeyse tamamen sulama amaçlı
kullanılmaya başlamış ve sulamadan dönen drenaj suları da sazlığa yönlendirilmiştir. Şu anda Sultan
73
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sazlığı yağış, yüzey ve yeraltı suyu akışları ve sulamadan dönen sular ile beslenmektedir (DadaserCelik v.d. 2006).
Şekil 2. Develi Ovası’nın yeri ve coğrafi özellikleri (Paşaoğlu, 1994)
2. MATERYAL ve YÖNTEM
2.1. Kullanılan Veriler ve Özellikleri
Çalışmada Sultan Sazlığı’nın bir alt sistemi olan Örtülüakar Sazlığı’nda toplanmış su seviye
verileri ve Sultan Sazlığı’na yaklaşık 20 km mesafede bulunan ve Develi Ovası’nda bulunan Develi
Meteoroloji İstasyonu’ndan elde edilmiş yağış ve sıcaklık verileri kullanılmaktadır. Veriler 1993-2003
dönemi için mevcuttur. Su seviye verileri aylık ortalama (m), yağış verileri aylık toplam (mm) ve
sıcaklık verileri aylık ortalama (oC) şeklinde ifade edilmiştir.
2.2. Yapay Sinir Ağları Yaklaşımı
Yapay sinir ağları yaklaşımı bir kara-kutu modeli yaklaşımı olup, yapının kendisiyle ilgilenmeyip
çıktısıyla daha çok ilgilidir. Yapay sinir ağları ile biyolojik sinir sisteminin çalışma şekli bilgisayar
ortamında oluşturulmaktadır. Her bir sinir hücresi nöronlardan meydana gelmekte ve bu nöronlar
çeşitli şekillerde birbirlerine bağlanarak sinir ağını oluşturmaktadır. Biyolojik sinir ağları gibi yapay sinir
74
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ağları da öğrenme kapasitesine sahiptirler.
Yapay sinir ağları modellerinde yer alan her bir nöron (u) çıkış değerine (y) katkıda bulunan
birçok giriş parametresinden (x) oluşur (Şekil 3). Bir yapay sinir ağları modelini Denklem 2’deki gibi
yazmak mümkündür. Denklem 2’de görüleceği üzere, çıkış değeri olan y değeri u değerlerinin bir
fonksiyonudur (f). f fonksiyonu transfer fonksiyonu olarak adlandırılır.
y = f (u i )
(2)
Denklem 2’de yer alan ui değeri ise Denklem 3’deki gibi tanımlanır.
ui = å wi xi - q i
(3)
Denklem 3’de yer alan w i, xi’nin ağırlığını, θi ise hata değerini ifade etmektedir
Yapay sinir ağları modelleri çeşitli sayıda nöronların bulunduğu girdi katmanı, gizli katman ve
çıktı katmanı olarak adlandırılan katmanlardan oluşur (Şekil 3). Girdi katmanı girdilerin ağa verildiği
katmandır. Gizli katman girdi ve çıktı katmanları arasında bağlantıyı oluşturan katmandır. Gizli katman
sayısı birden fazla olabilir. Çıktı katmanı ise sonuçların alındığı katmanı ifade eder.
x1
w1
x2
y
x3
Giriş
Katmanı
Gizli
Katman
Çıkış
Katmanı
Şekil 3. Üç katmanlı bir yapay sinir ağları ağ yapısı
Bu çalışmada yağış ve sıcaklık parametreleri kullanılarak su seviyeleri tahmin edilmektedir. Bu
amaçla üç katmandan oluşan yani sadece bir gizli katmana sahip bir ağ yapısı seçilmiştir. Giriş
katmanı giriş parametresi sayısı kadar nöron içermektedir. Çıkış tabakası tek nöron içermektedir. Gizli
katmandaki nöron sayıları ise deneme-yanılma yöntemi ile belirlenmiştir. Nöronlar için en uygun
ağırlıkları belirlemek için ağ yapısı ileri beslemeli geri yayılımlı ağ algoritmalarının gelişmiş bir türü olan
Levenberg-Marquardt algoritmasından kullanılarak eğitilmiştir. Katmanlar arasında sırasıyla logsigmoid, log-sigmoid ve lineer tranfer fonksiyonları kullanılmıştır.
Modelin hedefi yani çıktısı S(t+1) sembolü ile gösterilen gelecek aydaki su seviyesinin
bulunmasıdır. Girdi olarak bu aydaki su seviyesi (S(t)), bir ay önceki su seviyesi (S(t-1)), iki ay birimi
önceki su seviyesi (S(t-2)), bu aydaki yağış (Y(t)), bir ay önceki yağış (Y(t-1)), iki ay önceki yağış (Y(t2)) bu aydaki sıcaklık (T(t)), bir ay önceki sıcaklık (T(t-1)), iki ay önceki sıcaklık (T(t-2)) parametreleri
seçilmiş ve bu girdi parametrelerinin değişik kombinasyonları ile deneyler yapılmıştır.
Ağ yapısı en az hatayı veren ağ yapısını bulmak üzere verilerin %70’lik kısmını kullanarak
eğitilmiştir. Hata oranları ortalama karesel hata (OKH) hesaplanarak bulunmuştur (Denklem 4).
Denklem 4’de yk k. adımda hesaplanan y değerini, yok ise k. adımda ölçülen y değerini ifade
75
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
etmektedir. n zaman serisindeki eleman sayısıdır.
n
OKH =
å(y
k =i
k
- y ok ) 2
n
(4)
Verilerin kalan %30’luk kısmı sonuçların test edilmesi için kullanılmıştır. Test aşamasında
modelin başarısı da OKH ile ölçülmüştür. Çalışmadaki bütün analizler MATLAB programda yapılmıştır.
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
1993-2003 dönemi için mevcut veriler su seviyelerini dikkate alarak üç kısma ayrılmıştır. Birinci
kısım (1993-1997) su seviyelerinin yüksek seyrettiği döneme ait verileri kapsamaktadır. İkinci kısım
(1998-2001) yüksek ve düşük su seviyeleri arasında geçişin gerçekleştiği döneme ait verileri
içermektedir. Üçüncü kısım (2002-2003) ise su seviyelerinin düşük seyrettiği döneme ait verilere
sahiptir. Ağ yapısını eğitmek için tüm verilerin %70’ini oluşturan birinci ve üçüncü kısımda yer alan
veriler, sonuçları test etmek için ise tüm verilerin %30’unu oluşturan ikinci kısımda yer alan veriler
kullanılmıştır (Şekil 4). Çalışmada kullanılan yağış ve sıcaklık verileri de 1993-2003 dönemi için Şekil
5’de gösterilmektedir.
Şekil 4. Örtülüakar Sazlığı’nda 1993-2003 dönemi için aylık ortalama su seviyeleri
76
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 5. Develi Meteoroloji İstasyonu’nda 1993-2003 dönemi için aylık ortalama yağış ve sıcaklık
Eğitim ve test için kullanılan verilere ait istastistiksel özellikler Tablo 1’de gösterilmektedir.
Tablo 1. Çalışmada kullanılan verilerin istatistiksel özellikleri
Su Seviyesi (m)
Yağış (mm)
Veriler – Toplam
Ortalama
0.86
30.34
Standart Sapma
0.52
28.07
Minimum
0.00
0.00
Maksimum
1.61
127.80
Veriler – Eğitim (1993-1997 ve 2001-2003)
Ortalama
0.90
27.90
Standart Sapma
0.51
23.59
Minimum
0.00
0.00
Maksimum
1.61
93.90
Veriler – Test (1998-2000)
Ortalama
0.77
36.02
Standart Sapma
0.53
36.20
Minimum
0.00
0.00
Maksimum
1.39
127.80
o
Sıcaklık ( C)
11.53
8.63
-6.90
25.97
11.52
8.55
-6.90
25.57
11.57
8.94
-4.55
25.97
Çalışmada gelecek aydaki seviyesini (S(t+1)) tahmin etmek için yağış, sıcaklık ve su
seviyelerinin 6 adet kombinasyonu denenmiştir. Kullanılan giriş parametreleri ve en az hatayı elde
etmeyi sağlayan ağ yapıları Tablo 2’de gösterilmektedir. Ağ yapısının eğitilmesi sırasında en fazla
RME olarak 0.01 oranında hata olması hedeflenmiştir. Bu nedenle Tablo 2’de yer alan eğitim
verilerindeki hata oranları hemen hemen birbirine eşittir. Buna karşılık test verilerinde en düşük hata
değerine S(t), S(t-1), Y(t), Y(t-1) girişleri ve 4-5-1 ağ yapısı ile ulaşılmıştır.
Tablo 2. Farklı girdiler kullanılarak elde edilen sonuçlar
Giriş Parametreleri
S(t), Y(t)
S(t), S(t-1), Y(t), Y(t-1)
S(t), S(t-1), S(t-2), Y(t), Y(t-1), S(t-2)
S(t), Y(t), T(t)
S(t), S(t-1), Y(t), Y(t-1), T(t), T(t-1)
S(t), S(t-1), S(t-2), Y(t), Y(t-1), S(t-2), T(t), T(t-1), T(t-2)
Ağ
Yapısı
2-7-1
4-5-1
6-4-1
3-9-1
6-4-1
9-2-1
Eğitim Hatası
(RME)
0.011
0.012
0.010
0.004
0.007
0.008
Test Hatası
(RME)
0.073
0.047
0.055
0.057
0.057
0.051
Şekil 3 farklı girişlerle elde edilen sonuçları grafiksel olarak göstermektedir. En az hata oranını
sağlayan S(t), S(t-1), Y(t), Y(t-1) girişleri özellikle Mayıs 1999 ve Aralık 2000 ayları arasında en yüksek
uyumu göstermiştir. Buna karşılık Ocak 1998 ve Nisan 1999 ayları arasında model hesaplamalarının
ölçüm değerlerinden farklı olduğu aylar vardır (Mart 1999 gibi). Bu durum Sultan Sazlığı su seviyeleri
üzerinde yağış ve sıcaklık dışında farklı parametrelerin de etkili olmasından kaynaklanabilir. Farklı
giriş parametreleri ve farklı ağ yapıları kullanılarak daha iyi sonuçlar elde etmek mümkün olabilir. Bu
çalışmada elde edilen sonuçlar Sultan Sazlığı su seviyelerinin yağış ve sıcaklık parametrelerine bağlı
olarak düşük miktarda hata ile modellenebilmesinin mümkün olduğunu göstermektedir.
77
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3. Su seviyesi ölçüm verileri ve farklı girdiler kullanılarak elde edilen model sonuçları
4. SONUÇ
Bu çalışmada yapay sinir ağları yaklaşımı kullanılarak sulak alanlarda su seviyeleri ile iklimsel
faktörler arasındaki ilişkileri kullanan bir modelleme yaklaşımı ortaya konulmuştur. Analizler
sonucunda bir sonraki aya ait su seviyelerini en az hata ile tahmin etmek için, bu ayki su seviyeleri, bir
ay önceki su seviyeleri, bu ayki yağış ve bir ay önceki yağış parametrelerinin kullanılabileceğini
göstermiştir. Bu giriş ve çıkış parametrelerine en uygun ağ yapısı 4-5-1 yapısı olarak bulunmuştur. Bu
çalışma sulak alanlarda su seviyelerinin iklimsel faktörlere bağlı olarak modellenmesinde yapay sinir
ağları yönteminin kullanılabileceği göstermiştir. Elde edilen model özellikle iklimsel faktörlere bağlı
olarak Sultan Sazlığı su seviyelerinde meydana gelen değişimlerin tahmin edilmesinde kullanılabilir.
5. KAYNAKLAR
Dadaser-Celik, F., H. G. Stefan ve P. L. Brezonik (2006). Dynamic hydrologic model of the Örtülüakar
Marsh in Turkey. Wetlands 26(4): 1089-1102.
DSI (1995). Develi-Yeşilhisar Ovası Revize Hidrojeolojik Etüdü. Devlet Su İşleri, Ankara
Mitsch, W. J. ve J. G. Gosselink (1993). Wetlands. Van Nostrand Reinhold, New York.
78
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kırşehir İli Kuraklığının Analizi ve Sulak Alanlara Etkisi
Alper Serdar ANLI , Havva Eylem POLAT , Gülüzar Duygu SEMİZ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, ANKARA
ÖZET
Bu çalışmada Kırşehir ilinin kuraklığını belirtmek için RDI (Reconnaissance (keşif) Kuraklık
İndeksi) kullanılmıştır. Kırşehir merkez meteoroloji istasyonunda 1975–2010 yıllarında ölçülen aylık
toplam yağış ve FAO Penman-Monteith ilişkisine göre saptanan ET0 (Kıyas bitki su tüketimi) değerleri
materyal olarak kullanılmıştır. Yıl içindeki belirli dönemler için kuraklığın incelendiği çalışmada, dört
farklı kıyas periyodu (r1, Ocak-Mart; r2, Ocak-Haziran; r3, Ocak-Eylül; r4, Ocak-Aralık) için birikimli
“aylık yağmur-aylık ET0 oranı” serileri elde edilmiş ve bu seriler kullanılarak RDI değerleri her kıyas
periyodu için saptanmıştır. Kırşehir ilinde farklı kıyas periyotlarına göre hesaplanan RDI değerleri
incelendiğinde, 1975-2010 döneminde genelde hafif kuraklık ve orta derece kuraklık daha fazla
görülmüş, şiddetli ve aşırı kuraklıklar da zaman zaman görülmüştür. Bu çalışma sonunda, yaklaşık
son 40 yılda görülen kuraklık olaylarının ildeki önemli su kaynaklarının verimlerinin azaldığının
göstergelerinden biri olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Kırşehir, Keşif Kuraklık İndisi (RDI), Sulak Alan, Yağış, Kıyas Bitki Su Tüketimi.
ABSTRACT
In this study RDI (Reconnaissance) method was used for determining drought analysis of
Kirsehir province Monthly total rainfall amounts measured for 1975-2010 years in Kirsehir
meteorological station and the ET0 (Reference Evapotranspiration) computed by FAO PenmanMonteith relationship for the same years were used as materials. The cumulative “monthly rainfallmonthly ET0 ratio” series for four difference reference periods (r1, January-March; r2, January-June;
r3, January-September; r4, January-December) belonging to each year were constituted and the RDI
values were calculated by using the series of r-reference periods. According to RDI index in Kirsehir
province; mild and moderate droughts have been experienced much more in general, but sometimes
severely and extremely droughts have been experienced in 1975-2010 period. At the end of this study,
about the events of the last 40 years of drought said to be one of the indicators of reduction of
efficiencies for important water resources in the province.
Key Words: Kirsehir, Reconnaissance Drought Index (RDI), Wetland, Precipitation, Reference
Evapotranspiration.
1. GİRİŞ
Kuraklık, su kaynaklarını besleyen yağışlardaki önemli düşmelerin olduğu dönemler olarak
tanımlanmaktadır. Kuraklık, ekosisteme müdahalenin bir sonucu olarak günümüzde kendini en ciddi
hissettiren ve hissettirmeye de devam edecek gözüken problemlerin başında gelmektedir. Aynı
zamanda diğer doğa olayları ile karşılaştırıldığında canlıları en fazla tehdit edendir. Kuraklığın ana
nedeni, yağışın ortalamanın altında olmasıdır (Anlı ve ark., 2008). Le Houerou (1996), kuraklığın tarım
alanlarında görüldüğünü ve en çok da çorak arazilerin bu olaydan etkilendiğini belirtmiştir.
Kuraklık, tarımsal, hidrolojik ve meteorolojik kuraklık olarak sınıflandırılmaktadır. Tarımsal
kuraklık; Agnew ve Warren (1996) tarafından topraktaki nem eksikliğinin sonucu olarak tarımsal
üretimde önemli düşmelerin olduğu süreler olarak tarif edilmiştir. Hidrolojik kuraklık; yüzey ve yeraltı
sularında meydana gelen seviye düşüşleri olarak belirtilmektedir (Palmer, 1965). Meteorolojik kuraklık;
belirli bir zaman periyodunda ortalamanın altında gözlenen yağışlı süreler meteorolojik kurak olarak
belirtilmektedir (Agnew, 1990).
Her üç tanıma göre de kuraklığın ana nedeninin yağışın ortalamanın altında olması durumunda
meydana geldiği anlaşılmaktadır. Ancak tarımsal kuraklıkta diğerlerinden farklı olarak, yağışın yetersiz
olduğu dönemde bitki yetiştirilen alanda yeterli toprak neminin (sulama ile) sağlandığı durumda
79
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kuraklıktan söz edilmemektedir. Ancak ülkemizde, yağışın ortalamanın üzerinde olması durumunda
bile, bitkisel üretimin yapıldığı dönemde bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu yağışlarla karşılamak hemen
hemen imkânsızdır. Bu bakımdan ülkemizde talep edilen su ile yağışın zamana göre dağılımı
genellikle uyum göstermediğinden, tarımsal kuraklık zararının önlenmesi için tarımsal üretimde sulama
kaçınılmazdır.
Tarım yapılan alanlarda kuraklığın şiddetinin derecelendirmesi, yılın farklı zamanlarında yağış
etkisinin değişikliğinden dolayı zor olmaktadır. Bu yüzden kuraklığın şiddeti ve süresi, bitki yetiştirme
periyodu ile yağmur arasında ilişkilendirilmelidir. Kuraklık şiddetinin değerlendirilmesi, sadece toplam
yağmur miktarındaki eksiklikten ziyade, toprak nemi ve bitki koşullarını göz önünde bulundurarak etkili
yağmur miktarının saptanmasını gerektirir (Wilhite and Glantz, 1985). Ayrıca tarımsal kurak süreler,
toprak nem kapasitesi ve bitki su tüketimi durumuna göre belirtilmelidir (Okman, 1981).
Kurak zamanlarda tarımsal üretim önemli derecede azalmakta ve çok kısa süreli yağışsız
periyotlar bile çiftçiler için ciddi problemler doğurmaktadır. Kurak ve yarı-kurak bölgelerde bitkiler
üzerinde kuraklığın etkisini azaltmak için, mevcut kaynaklardan yeterli suyun depolanması gereklidir.
Bu bakımdan, sulama zamanı ile birlikte bitki yetiştirme periyodundaki kurak sürenin bilinmesi oldukça
önem taşımaktadır.
Diğer yandan kuraklık gölleri de oldukça önemli şekilde etkilemekte ve Türkiye bulunan göller
giderek kurumaktadır. Yağış azlığı ve tarımsal olarak bilinçsizce açılan sondaj kuyuları yeraltı su
seviyesinde ciddi kayıplara yol açmaktadır. İç sulardaki tehlike hızla ve sessizce büyümekte, acımasız
ve hoyrat kullanım kuraklıkla birleşince göllerimiz, doğal yaşamda onarılması imkânsız yıkımlar
bırakarak kurumaktadır.
Türkiye'de toplam 2 milyon 206 bin 835 hektar sulak alan bulunurken, her yıl 32 bin 500 hektar
(yaklaşık 3 adet Seyfe Gölü) sulak alan yok olmaktadır. Kuraklık nedeniyle son 40 yılda Türkiye'de
Marmara Denizi kadar sulak alan yok olmuştur (Anonim, 2010).
Kuraklığı belirtmek için pek çok indeks geliştirilmiştir. Bu indekslerin, kurak bir bölgeden kısa ve
yeterli bilgilerin çıkarılmasında fayda sağlamaktadır. Aynı zamanda bu indeksler kuraklık etkisini en
aza indirmede, su kaynaklarının yönetimi açısından karar vermede önemli bulunmaktadır.
Atmosferin buharlaşma talebini gösteren kıyas bitki su tüketimi (ET0) değerleri, yılın farklı
dönemlerinde karşılaştırmalar yapılabilmesine izin verdiği gibi başka bölgeler arasında da
karşılaştırmalar yapılabilmesine imkân tanıyan bir standarttır. Ayrıca bitki katsayılarıyla (kc) kıyas bitki
su tüketiminin düzeltilmesinden sonra bitkilerin su tüketimleri (ET) belirlenmektedir (Allen et al., 1998).
Bu çalışmada, Kırşehir ilinde ölçülen aylık toplam yağışlar ve aylık kıyas bitki su tüketim
değerleri (ET0) kullanılarak RDI (Reconnaissance (keşif) Kuraklık İndeksi) yöntemiyle Kırşehir ilinin
kuraklığının analizi gerçekleştirilmiş ve sulak alanlara etkisi tartışılmıştır.
2. MATERYAL ve YÖNTEM
Bu çalışmada Kırşehir ili merkez istasyonunda 1975 - 2010 yılları arasında ölçülmüş olan 36
yıllık aylık toplam yağmur miktarları ile kıyas bitki su tüketiminin tahmininde gerekli meteorolojik
parametreler materyal olarak kullanılmıştır. Araştırmada Kırşehir ilinin kuraklık analizini yapmak
amacıyla Tsakiris et al. (2007) da verilen RDI (Reconnaissance (keşif) indeksi uygulanmıştır. Bu
amaçla öncelikle gözlem yıllarının ayları için kıyas bitki su tüketimleri (ET0) FAO Penman-Monteith
80
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ilişkisinden (Allen et al., 1998) tahmin edilmiştir. Daha sonra 3, 6, 9 ve 12 aylık zaman periyotları için
RDI değerinin tahmininde gerekli olan αr değerleri aşağıdaki ilişkiden saptanmıştır:
3r
åP
ij
a =
i
r
j =1
3r
å ET
j =1
i=1…N r=1, 2, 3, 4
(1)
0 ij
Eşitlik 1’de Pij ve ET0ij sırasıyla i. yılın j. ayının toplam yağmur ve kıyas bitki su tüketimini (ETo)
ifade etmektedir. r-kıyas periyotları, r=1, Ocak-Mart; r=2, Ocak-Haziran; r=3, Ocak-Eylül; r=4, OcakAralık için birikimli αr değerlerini göstermektedir.
RDI, seçilmiş bir zaman dilimi (r-kıyas periyodu) için hesaplanan ( a r ) değerleri ile hesaplanan (
i
a ri )
değerlerinin ortalama miktarının farkının, hesaplanan ( a r ) değerlerinin standart sapmasına
i
bölünmesi ile eşitlik 2’deki gibi elde edilir.
RDI =
a ir - ma
sa
(2)
µα ve σα, sırasıyla αr’nın ortalama ve standart sapmasıdır. Bu ilişkiden RDI değerlerini elde
etmek için αr değerlerinin normal dağılım göstermesi gerekir. Bu nedenle RDI indeksinin hesaplanması
için öncelikle αr değerlerinin frekans dağılımının normalliği test edilmelidir.
2.1. Normallik Testi
Kırşehir ilinin kuraklığını değerlendirmek amacıyla kullanılan RDI, Eşitlik 1’den elde edilen αr
değerlerine ait zaman serisinin normal dağılım göstermesi durumunda kullanılacağından, hesaplanan
verinin normalite koşulunu yerine getirmesi gerekmektedir. Bu amaçla r-kıyas periyodu için elde edilen
αr değerlerine Kolmogorov-Smirnov (K-S) testi uygulanmıştır (Yevjevich, 1972).
2.1.1. Kolmogorov-Smirnov (K-S) Testi
Bu testi gerçekleştirmek için önce αr değerlerinin olasılık seviyeleri ile bu değerlerin normal
dağılım ilişkisinden hesaplanan olasılık seviyeleri elde edilmiştir. Bu amaçla, αr değerleri ilk önce
azalan bir dizi (x n ≥ x n-1 ≥..... ≥ x 1) haline getirilmiş ve her bir αr değeri sıra sayısı (i) ile belirtilmiştir.
Daha sonra her bir αr değerinin olasılık seviyesi (P(x)), eşitlik 3’de gösterildiği gibi hesaplanmıştır.
P(x) =
i
n
(3)
Diğer yandan αr değerlerinin normal dağılım ilişkisinden olasılık seviyeleri (F(x)) hesaplanmıştır.
Daha sonra eşitlik 4’deki gibi her bir αr değerinin olasılık seviyesi (P(x)) ile normal dağılım ilişkisinden
hesaplanan olasılık seviyesi (F(x)) arasındaki farkın mutlak değeri elde edilmiş ve bu mutlak değerler
arasından en büyüğü belirlenmiştir.
Dmaks = P( x ) - F( x )
(4)
Kolmogorov-Smirnov çizelgelerinden önem düzeyi (α: 0.05) ve toplam gözlenen değer sayısına
(n) göre alınan değerler (Dtablo) ile hesaplanan (D maks) değerler karşılaştırılarak αr değerlerinin normal
dağılıma uygunluğu saptanmıştır.
81
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Buna göre D maks < Dtablo ise αr değerlerinin olasılık seviyeleri ile hesaplanan değerlerin aynı
populasyondan geldiği, birbirine uyduğu ve normal dağılımın αr değerlerine uygunluk gösterdiği
belirtilmiştir (Anlı, 2006).
Çizelge 1. RDI kuraklık kategorileri
Kuraklık Kategorisi
RDI
Kuraklık yok
RDI ≥ 0.0
Hafif kurak
-1.0 ≤ RDI < 0.0
Orta derece kurak
-1.5 ≤ RDI < -1.0
Şiddetli kurak
-2.0 ≤ RDI < -1.5
Aşırı kurak
RDI < -2.0
Eşitlik 1’den hesaplanan (αr) değerlerinin normalleştirilmesi sonucunda seçilen zaman dilimi
içinde hem kurak hem de nemli dönemler aynı şekilde temsil edilmiş olunur. RDI değerleri dikkate
alınarak yapılan kuraklık değerlendirmesinde indeksin sürekli olarak negatif olduğu zaman periyodu
kurak dönem olarak tanımlanır (Çizelge 1).
2.2. Kıyas Bitki Su Tüketimi (ET0)
Atmosferin buharlaşma talebini gösteren kıyas bitki su tüketimi (ET0) ise Allen et al. (1998) da
belirtilen yöntemler takip edilerek aşağıdaki eşitlikle hesaplanmıştır:
ET0 =
900
u 2 (es - ea )
T + 273
Δ + γ ( 1 + 0.34 u 2 )
0.408 Δ (Rn - G) + γ
(5)
Eşitlikte;
ET0
: Kıyas evapotranspirasyon (mm gün-1),
Rn
: Bitki yüzeyindeki net radyasyon (MJ m -2 gün-1),
G
: Toprak ısı akış yoğunluğu (MJ m-2 gün-1),
T
: 2 m yükseklikte ortalama günlük hava sıcaklığı (°C),
U2
: 2 m yükseklikte rüzgar hızı (m s ),
es
: Doygun buhar basıncı (kPa),
ea
: Gerçek buhar basıncı (kPa),
es-ea
: Doygun buhar basıncı açığı (kPa),
D
: Buhar basıncı eğrisinin eğimi (kPa °C-1),
g
: Psikrometrik sabit (kPa °C-1).
-1
Kıyas bitki su tüketimi hesaplanmasında Kırşehir ili 1975-2010 yılları arası kaydedilen
meteorolojik parametrelerden uzun yıllar aylık ortalamalar olarak maksimum ve minimum sıcaklıklar,
maksimum ve minimum bağıl nem, güneşlenme şiddeti ve rüzgâr hızı verileri kullanılmıştır.
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
Dört r-kıyas periyot için elde edilen birikimli yağmur serilerinin normal dağılıma uygunluğunu test
etmek için yararlanılan Kolmogorov-Smirnov testi sonuçlarına göre; tüm kıyas periyotlarındaki αr
değerleri normal dağılım göstermiştir. Böylece Kırşehir ilinin 1975-2010 yılları RDI değerleri, Eşitlik
2’de verilen ilişkinin doğrudan kullanılmasıyla hesaplanmıştır.
82
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Araştırmada göz önüne alınan r-kıyas periyotlarına göre elde edilen RDI değerleri Çizelge 2’de
ve bunların değişiminin grafikleri sırası ile Şekil 1’de verilmiştir. Çizelge 2 ve Şekil 1 incelendiğinde en
çok kuraklık 20 defa ile Ocak – Mart döneminde, en az kuraklık 17’şer defa ile Ocak – Haziran ve
Ocak - Eylül dönemlerinde görülmüştür. Aşırı kuraklıklar Ocak – Haziran ve Ocak – Eylül
dönemlerinde 1’er defa meydana gelmiştir. Şiddetli kuraklıklar Ocak – Mart döneminde 1, Ocak - Eylül
ve Ocak - Aralık dönemlerinde 2’şer defa, Orta şiddetli kuraklıklar da Ocak – Mart ve Ocak - Aralık
dönemlerinde 5’er, Ocak – Haziran ve Ocak - Eylül dönemlerinde 3’er defa izlenmiştir. Hafif kuraklıklar
ise Ocak – Mart döneminde 14, Ocak – Haziran döneminde 13, Ocak – Eylül ve Ocak – Aralık
dönemlerinde de 11’er defa görülmüştür. Bu periyotların gözlem süresince diğer yıllarında ise ıslak
süreler izlenmiştir.
Çizelge 2. r-kıyas periyotlarına göre elde edilen RDI değerleri
Yıl
1975
1976
1977
1978
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Ocak-Mart
-0,51708
0,06019
0,28181
1,41361
0,69861
1,96439
1,00293
-0,87327
-0,63831
-0,23765
1,21577
-0,54518
0,53171
0,54994
-1,20289
-1,27741
-0,79458
-0,86607
-0,86023
0,96081
0,33444
2,17121
-0,65636
-0,12589
0,41705
0,89991
-1,25969
-1,25143
-0,23919
-1,21258
0,73828
-0,20426
-0,44157
-1,63443
1,76187
-0,12985
Ocak- Haziran
2,01266
0,63750
0,14427
-0,12229
-0,46568
1,60457
0,46688
0,03486
-0,52024
-0,72791
0,34673
-0,70321
0,94341
-0,13365
-1,48239
-0,52062
0,79250
-0,70449
0,10739
-0,95144
1,42981
0,54223
0,04157
1,24039
0,21965
1,98796
-1,09859
-0,82253
-0,83258
-0,98951
0,24737
-0,14475
-1,32176
-2,53269
1,05867
0,21669
Ocak- Eylül
1,31260
0,47393
0,02828
-0,00862
-0,47147
1,62018
0,36781
-0,08853
-0,52716
-1,07874
0,41611
-0,74957
0,85435
-0,33862
-1,94225
-0,32400
0,22074
-0,45459
-0,25288
-1,40166
1,79553
0,95352
0,39555
0,66902
1,06860
1,67220
-0,97674
0,17890
-0,61870
-1,01962
0,31400
0,36982
-1,87813
-2,03589
1,21951
0,03269
Ocak - Aralık
0,43460
0,72598
-0,21165
-0,44010
-0,32402
0,95821
0,13599
-1,08171
0,21697
-1,29990
1,54675
-0,73795
1,83558
0,98611
-0,74173
-0,66646
0,43510
0,06466
-0,75930
-1,42063
1,35931
0,43323
1,28353
1,36993
-0,24016
0,73181
-0,69452
-0,61299
-1,07670
-1,31329
-0,17798
0,21915
-1,67295
-1,74041
1,01639
1,46984
83
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Diğer yandan 2008 yılında Ocak – Haziran ve Ocak – Eylül dönemlerinde aşırı, Ocak – Mart ve
Ocak – Aralık dönemlerinde ise şiddetli kuraklıklar görülmüştür. Dolayısıyla ilde 2008 yılının son
derece kurak geçtiği söylenebilir. 2007 yılında da Ocak – Eylül ve Ocak – Aralık dönemlerinde şiddetli,
Ocak – Haziran döneminde orta şiddetli, Ocak – Mart döneminde de hafif şiddetli kuraklık izlenmiştir.
Orta şiddetli kuraklığın izlendiği yıllardaki dönemler; 1982 ve 2003 yıllarında Ocak – Aralık,
1984 ve 1994 yıllarında Ocak – Eylül ve Ocak – Aralık, 1989 ve 2001 yıllarında Ocak – Mart ve Ocak
– Haziran, 1990 ve 2002 yıllarında Ocak – Mart, 2004 yılında Ocak – Mart, Ocak – Eylül ve Ocak –
Aralık şeklinde meydana gelmiştir.
Hafif şiddetli kuraklıklar incelendiğinde, 1975, 1977, 1991, 1997, 1998, 1999, 2005 ve 2010
yıllarında 1’er defa, 1982, 1984, 1988, 2001, 2002 ve 2006 yıllarında 2’şer defa, 1978, 1979, 1983,
1990, 1992, 1993 ve 2003 yıllarında 3’er defa ve 1986 yılında ise 4 defa meydana gelmiştir.
Hiç kuraklığın meydana gelmediği yıllar 1980, 1981, 1985, 1987, 1995, 1996, 2000 ve 2009
yıllarıdır.
2,5
2,0
1,5
RDI 6
RDI 3
1,0
0,5
0,0
-0,5
-1,0
-1,5
-2,0
1
4
7
10
13
16
19
22
25
28
31
34
2,5
2,0
1,5
1,0
0,5
0,0
-0,5
-1,0
-1,5
-2,0
-2,5
-3,0
37
1
4
7
10
13
Gözlem Sırası
19
22
25
28
31
34
37
Gözlem Sırası
2,0
3,0
1,5
2,0
1,0
0,5
1,0
RDI 12
RDI 9
16
0,0
-0,5
-1,0
0,0
-1,0
-1,5
-2,0
-2,0
-2,5
-3,0
1
4
7
10
13
16
19
22
Gözlem Sırası
25
28
31
34
37
1
4
7
10
13
16
19
22
25
28
31
34
Gözlem Sırası
Şekil 1. r-kıyas periyotlarına göre elde edilen RDI değerlerinin değişiminin grafikleri
4.SONUÇ
Bu araştırmada Kırşehir ilinde ölçülen aylık toplam yağışlar ve aylık kıyas bitki su tüketim
değerleri (ET0) kullanılarak RDI (Reconnaissance) indeksine göre Kırşehir ilinin kuraklığının
değerlendirilmesi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Buna göre Kırşehir ilinde söz konusu kuraklık
indeksine göre çoğunlukla hafif kuraklık meydana gelmiş, ancak orta şiddetli, şiddetli ve aşırı
kuraklıklar az olmakla birlikte görülmüştür. Bu araştırma sonunda, yaklaşık son 40 yılda görülen
84
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kuraklık olaylarının ildeki önemli su kaynaklarının verimlerinin azaldığının göstergelerinden biri olduğu
söylenebilir.
Kuraklığın insanlar ve çevre üzerindeki etkileri arttıkça, sulak alanların hızla değişen koşullara
adaptasyonu
oldukça
önemli
hale
gelmektedir.
Sulak
alanlar,
iklim
değişikliklerine
uyum
sağlanabilmesi ve etkilerinin azaltılabilmesi için ihtiyaç duyulan doğal altyapıların önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır. Sulak alanların bozulması ya da yok olması; iklim değişikliğinin etkilerini
sertleştirmekte, insanları sel, kuraklık ve açlık gibi etkilere daha duyarlı hale getirmektedir.
Su ve sağlıklı sulak alanlar, iklim değişikliği ile mücadelede ve doğal iklim süreçlerinin
kontrolünde temel rol oynamaktadır (hidrolojik döngü, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi, sera gazı
etkilerinin azaltılması ve etkilere karşı tampon görevi görmek suretiyle). Sulak alanların korunması ve
akılcı kullanımı, ortaya çıkabilecek olumsuz ekonomik, sosyal ve ekolojik etkiler azaltmaya yardımcı
olmaktadır (Anonim, 2010).
Kırşehir ilinin su kaynakları açısından bugünkü ve gelecekteki durumu kuraklığa bağlı olarak
olumsuz etkilenecektir. Meydana gelen yağış eksikliği ve bölgede yapılan yanlış tarım uygulamaları
beraberinde su kaynaklarında önemli derecede azalma getirecek ve mevcut sulak alanlar da giderek
daha da kurumaya ve yok olmaya devam edecektir. Dolayısıyla ildeki su kaynakları yönetiminin doğru
tasarlanması ve sulak alan çevresindeki tarımın gerektiği şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır. Sulama
uygulamalarının da basınçlı sistemler şeklinde çiftçilere teşvik edilmesi de oldukça önemli işlerden
biridir.
5. KAYNAKLAR
Agnew, C. T. 1990. Spacial aspects of drought in the Sahel. Journal of Arid Environments, 18: 279293.
Agnew, C. T., Warren, A. 1996. A framework for tackling drought and degradation: Journal of Arid
Environments, 33: 309-320.
Allen, R. G., Pereira L. S., Raes D., Smith M. 1998. Crop Evapotranspiration (guidelines for computing
crop water requirements): FAO Irrigation and Drainage Paper No. 56.
Anlı, A. S. 2006. Giresun Aksu Havzası Maksimum Akımlarının Frekans Analizi, Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 19 (1), 99–106, Antalya.
Anlı, A. S., Yürekli, K. ve Öztürk, F. 2008. Ankara İlinin Yıllık Toplam Yağmur Miktarlarına Göre
Bölgesel Kuraklık Analizi. V. Su forumu, Kuraklık ve Su Yönetimi Toplantısı, 15–16 Mayıs, DSI,
Ankara.
Anonim, 2010. http://www.sulakalanlarveiklim.com.
Le Houerou, H.N. 1996. Climate Change, Drought and Desertification; Journal of Arid Environments.
34, 133-185.
Okman, C. 1981. The Recurrence Probability of Agricultural Drought Spells in Ankara Province:
University of Ankara press, Publication Number 777, Ankara.
Palmer, W C. 1965. Meteorological Drought. Research Paper No. 45, U.S. Weather Bureau,
Washington, D.C.
Tsakiris G., Pangalou D., Vangelis H. 2007. Regional drought assessment based on the
Reconnaissance Drought Index (RDI): Water Resources Management, 21: 821-833.
Wilhite, D. A., Glantz, M. H. 1985. Understanding the drought phenomenon: The role of definitions:
Water International. 10: 111-120.
Yevjevich, V. 1972. Probability and Statistics in Hydrology. Water Resources Publications, Fort
Collins, 302p, Colorado.
85
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tödürge Gölü Sulak Alanı (Sivas) Yöresinin Hidroklimatoloji ve İklim Değişimleri Açısından
İncelenmesi
1
1
Murat TÜRKEŞ , 2 Gökhan ALTAN
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, 17020 ÇANAKKALE
2
Altınyayla Lisesi, Coğrafya Öğretmeni, SİVAS
ÖZET
Tödürge Gölü Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesi’nin doğusunda, Yukarı Kızılırmak Bölümü’nde
bulunan birkaç önemli sulak alandan biridir. Sivas ili sınırları içerisinde yer alan Tödürge Gölü, Hafik
ve Zara ilçeleri arasında, Sivas-Erzincan karayolunun kuzeyinde bulunur. Türkiye’nin en büyük jips
karst gölü olan Tödürge Gölü, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Su Kuşları Temelinde
Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar” arasında değerlendirilir ve turna (Grus grus) populasyonu
için önemli bir dinlenme alanıdır. Ayrıca balık populasyonu açısından da, başta sazan (Cyprinus carpio
L., 1758) olmak üzere önemli bir yere sahiptir. Seyfe Gölü ve Sultan Sazlığı gibi birçok sulak alanda
görülen insan etkinliklerinden ve çevresel baskılardan bugün için fazla etkilenmemekle birlikte,
Tödürge Gölü de yakın bir gelecekte insan etkinliklerinden ve iklim değişikliğinden olumsuz
etkilenebilecek sulak alanlar arasında yer alabilir.
İç Anadolu Bölgesi’nin genel olarak yarıkurak ve kuru-yarınemli iklim türlerinin egemenliği
altındaki bu tür sulak alanlar, temel olarak yağışlardan başka önemli bir su kaynağıyla beslenmez. Bu
durum göz önünde tutulduğunda, yarıkurak iç bölgelerde yer alan bu sulak alanların, büyük olasılıkla
gelecekte insan kaynaklı iklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecek ekosistemlerin arasında yer
alabileceği öngörülebilir. Dünyada ve Türkiye’de iklim değişikliği konusunda yapılan çalışmalarda,
yüzey ve alt atmosfer hava sıcaklıklarının ve buharlaşma-terlemenin artacağı, yağışların ve toprak
neminin ise azalacağı öngörülmektedir. Beklenen iklim değişiklikleri, Yukarı Kızılırmak Havzası için de
olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Bu kapsamda, çalışmanın amacı, yarıkurak kara içi sulak alanların çevrelerindeki iklim
değişikliği ve değişkenliğini, Tödürge Gölü örneğini dikkate alarak, hidroklimatolojik ve zaman dizisi
çözümleme yöntemleriyle ortaya koymak, gözlenen değişimlerin etkilerini belirlemek ve geleceğe
ilişkin bazı öngörülerde bulunmaktır. Bu amaca ulaşabilmek için, çalışmada, Birleşmiş Milletler
Çölleşme ile Savaşım Sözleşmesi (UNCCD) Kuraklık İndisi, Erinç Kuraklık İndisi, Thornthwaite iklim
sınıflandırması ile gözlenen iklimsel değişimleri ve eğilimleri belirlemeye yönelik çözümleme
yöntemleri kullanılacaktır.
Anahtar kelimeler: Kuraklık, Tödürge (Demiryurt) Gölü, UNCCD Kuraklık İndisi, Erinç Kuraklık İndisi,
Thornthwaite İklim Sınıflandırması, Mann-Kendall sıra ilişki katsayısı
ASTRACT
The Tödürge Lake is one of the few important wetlands in the Upper Kızılırmak sub-region, east
of the Central Anatolia Region of Turkey. The Tödürge Lake that is located in Sivas district is found
between Hafik and Zara towns, north of the Sivas – Erzincan highway. The Tödürge Lake, which is the
largest gypsum karst lake of Turkey, is considered as of among "Water Birds on the Basis of Wetlands
of International Importance” by the Ministry of Environment and Forestry, and it is an important resting
area for the crane (Grus grus) population. The Tödürge Lake has also an important place for fish
population, particularly for carp (Cyprinus carpio L., 1758). Although it has not been influenced by the
present human activities and environmental pressures as happened in the Seyfe Lake and Sultan
Marshes, the Tödürge Lake may take place among the wetlands that will be able to be affected
adversely by climate change and human activities in the near future.
In general, these kinds of wetlands dominated by the semiarid and dry-semihumid climate types
of the Central Anatolia Region are not maintained with any significant water resources mainly other
than the precipitation. When considering this situation, it can be suggested that these wetlands located
in the semiarid interior regions would be very likely among these ecosystems that may be adversely
affected by the human-induced climate change in the future. The studies performed both in the world
and Turkey have projected an increase in surface and lower atmospheric air temperatures and
evapotranspiration, and a decrease in precipitation and soil moisture. Expected climate changes will
cause adverse consequences for the Upper Kızılırmak Basin.
In this context, the aim of this study is to reveal the climate change and variability around the
semi-arid inland wetlands with hydroclimatological and time series analysis methods, and to determine
86
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
the impacts of observed variations and to make some suggestions related with the future by taking
into the Tödürge Lake. In order to reach this aim, in this study, Aridity Index of the United Nations
Convention to Combat Desertification (UNCCD), Erinç
Aridity Index, Thornthwaite climate
classification and methods aim to detect the observed climatic variations and trends will be used.
Key words: Drought, Tödürge (Demiryurt) Lake, UNCCD Aridity Index, Erinç Aridity Index,
Thornthwaite Climate Classification, Mann-Kendall rank correlation coefficient
1. GİRİŞ
Sulak alanların biyolojik çeşitlilik açısından önemi ve farklı tanımları günümüze ulaşan pek çok
çalışmada çok sayıda bilim adamı tarafından ele alındı. Bu çalışmalarda sulak alanların çeşitli ve pek
çok özelliğine değinilerek biyolojik çeşitlilik üzerindeki önemine vurgu yapıldı (Cirik, 1993; Erdem,
2004; Gürer ve Yıldız, 2008; Çeşmeci ve ark., 2009). Literatürde yer alan sulak alan
tanımlamalarından belki de en yaygın olarak kullanılanı RAMSAR Sözleşmesi’nde de bulunan “alçak
gel-gitte 6 metreyi geçmeyen deniz suyu alanlarını da kapsayacak şekilde doğal ve/ya da yapay,
sürekli ve/ya da geçici, durgun ve/ya da akar, tatlı, acı ve/ya da tuzlu suya sahip bütün sular ile
bataklık, ıslak çayırlar, turbalık ya da bataklıklar” sulak alan olarak tanımlanmıştır (ramsar.org; WWF,
2008; Çeşmeci ve ark., 2009).
Şekil 1: Tödürge Gölü sulak alanı sınırları ve coğrafi konumu (https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/120265/todurge-golu.html).
Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından oldukça elverişli sulak alanlara sahiptir. Türkiye’de farklı
iklim koşullarına sahip alanlarda yer alan sulak alanlar üzerinde iklimin önemli bir etkisi vardır. Bu
etkinin yoğun şekilde hissedildiği sulak alanlardan birisi de İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Kızılırmak
Bölümü’nde yer alan Tödürge (Demiryurt) Gölü sulak alanıdır. Türkiye’de kıyı bölgelerde özellikle
nemli-yarınemli iklim koşullarının hakim olduğu Akdeniz ve Karadeniz iklim bölgelerinde sulak
alanların en büyük sorunları arasında kirlilik ve kuraklık yer alır. Kuraklık etkisi yağışla gelen sulardan
87
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
başka çok fazla kaynak tarafından beslenmeyen iç bölgelerdeki sulak alanlar için de son derece
önemlidir.
Tödürge Gölü de bulunduğu coğrafi konum açısından bu kuraklık etkisini yoğun şekilde
hisseden sulak alanlardan biridir (Şekil 1). Türkiye’nin en büyük jips karst gölü konumundaki Tödürge
Gölü, 330 hektarlık bir alana sahiptir. Tödürge Gölü, deniz seviyesinden yükseltisi 1295 metre
civarında olup, Sivas il merkezine 55 km, Zara ilçe merkezine 16 km uzaklıktadır (Yazıcı ve Şahin,
1999). Tödürge Gölü ve yakın çevresini kapsayan alanların önemli doğa alanı haline gelmesini
sağlayan en önemli özelliği çeşitli kuş türlerine evsahipliği yapmasıdır. Sulak alandaki bu türlerden
bazıları kara çaylak (Milvus migrans), küçük akbaba (Neophron percnopterus), turna (Grus grus),
dikkuyruk (Oxyura leucocephala), küçük kerkenez (Falco naumanni) ve sumru’dur (Sterna hirundo)
(Eken ve ark., 2006).
Çalışmanın amacı; Tödürge Gölü gibi kurak-yarıkurak iklim bölgelerinde ve kara içlerinde yer
alan doğal yağışlar ile yer altı su kaynaklarından başka beslenme kaynağı bulunmayan sulak alanlara
dikkat çekmek ve bu tür sulak alanlardaki insan kaynaklı iklim değişikliği süreçlerini ortaya koymaktır.
Ayrıca Tödürge Gölü gibi herhangi bir koruma statüsüne sahip olmayan sulak alanların önemini
belirtmektir.
2. VERİ VE YÖNTEM
Çalışma için veri olarak Sivas il sınırı içerisinde yer alan ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü’ne bağlı Divriği, Gemerek, Kangal, Sivas, Suşehri ve Zara’dan oluşan 6 meteoroloji
istasyonu seçildi. Bu meteoroloji istasyonlarının uzun süreli aylık ortalama bültenlerinden elde edilen
veriler kullanılarak Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Savaşım Sözleşmesi (UNCCD) Kuraklık İndisi
(UNEP, 1993; UNCCD, 1995; Türkeş, 1990, 1998b, 1999, 2010b, 2011; Ceylan ve ark., 2009; Türkeş
ve Akgündüz, 2011), Erinç Kuraklık İndisi (Erinç, 1965; Koçman, 1993; Koç, 2000; Türkeş, 2010a;
Şensoy ve Ulupınar, 2007; Türkeş ve Tatlı, 2010; Türkeş ve Akgündüz, 2011) ve Thornthwaite İklim
Sınıflandırması (Thornthwaite, 1948; Türkeş, 2010a, 2011; Türkeş ve Akgündüz, 2011; Türkeş ve ark.,
2002, 2005, 2009a, 2009b) hesaplamaları yapılarak iklim çeşitleri ve kuraklık durumları yorumlandı.
Ayrıca, yöredeki iklim değişikliği süreçlerinin ortaya konulmasını sağlamak amacıyla seçilen
istasyonlar arasından en uzun kayıt süresine sahip olan Sivas meteoroloji istasyonuna ait aylık
ortalama sıcaklık (1930 – 2006) ve aylık toplam yağış (1930 – 2008) verilerinden elde edilen kuraklık
indisi ile normalleştirilmiş yağış indisi dizilerine Mann-Kendall Sıra İlişki Katsayısı (Sneyers, 1990;
Türkeş, 2009a, 2009b, 2011; Türkeş ve ark., 2002 vb.) yöntemleri uygulandı. Ayrıca Sivas meteoroloji
istasyonu kuraklık indisi ile normalleştirilmiş yağış indisine 9 noktalı gauss süzgeci (Türkeş, 1995,
1998a, 1999) hesaplanarak grafiklerde yer verildi.
Çalışmada kullanılan yöntemlerin hesaplama formüllerine ve yorumlamaların yapılabilmesi için
gerekli çizelgelere sayfa sınırlaması olduğundan yer verilemedi. Bu yöntemlerin farklı uygulayıcılar
tarafından kullanımı ve yorumlama için yukarıda verilen literatürden yararlanılabilir.
3. ANALİZ SONUÇLARI VE YORUMLAR
Tödürge Gölü yakın çevresinde yer alan seçilmiş meteoroloji istasyonlarına uygulanan iklim tipi
belirleme yöntemlerinin sonuçları Çizelge 1’de verildi. Çizelge 1 incelendiğinde Tödürge Gölü yakın
çevresinden seçilen bu 6 istasyonun meteorolojik verilerinin benzer özelliklere sahip olması iklim
88
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
tiplerinin de benzer olması üzerinde etkili olmuştur. Genel olarak yarıkurak, kuru-yarınemli, yarınemli
ve nemli iklim özelliklerinin hakim olduğu yörede su kaynaklarının kullanımına dikkat edilmesinin
gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Tödürge Gölü yakın çevresinden seçilen meteoroloji istasyonlarının UNCCD kuraklık indisi
sonuçlarına göre nemli iklim koşullarına sahip Zara istasyonu dışında kalan kurak-yarınemli ve
yarınemli özelliklere sahip meteoroloji istasyonları çölleşme süreçlerine açık başka bir ifadeyle
çölleşmeye eğilimli alanlar arasında yer alır.
Çizelge 1: Tödürge Gölü yakın çevresinden seçilmiş istasyonların iklim tipleri.
İstasyonlar
Divriği
Gemerek
Kangal
Sivas
Suşehri
Zara
UNCCD Kuraklık
İndisi
Kuru-yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Nemli
Erinç Kuraklık
İndisi
Yarıkurak
Yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Yarınemli
Thornthwaite Nemlilik
İndisi
Yarıkurak
Kuru-yarınemli
Kuru-yarınemli
Kuru-yarınemli
Kuru-yarınemli
Yarınemli
Çalışma alanından seçilen meteoroloji istasyonlarının Erinç kuraklık ya da yağış etkinliği
indisine göre, 6 istasyonun 5’i yarınemli iklim özellikleri gösterirken, Divriği istasyonu öteki
istasyonlardan görece daha kurak özelliklere sahip olan yarıkurak iklim sınıfı içerisinde yer alır.
Tödürge Gölü yakın çevresinden seçilen meteoroloji istasyonlarının Thornthwaite Nemlilik
İndisi’ne göre Zara istasyonunun UNCCD kuraklık İndisi’nde olduğu gibi diğer istasyonlardan ayrıldığı
görülür. Zara istasyonu Thornthwaite yöntemine göre yarınemli iklim özelliklerine sahipken Divriği
istasyonu diğer indislerde de olduğu gibi Thornthwaite nemlilik indisinde de diğer istasyonlardan farklı
bir iklim tipine sahiptir. Divriği istasyonu Thornthwaite nemlilik indisine göre yarıkurak iklim özelliklerine
sahipken Gemerek, Kangal, Sivas ve Suşehri istasyonları kurak-yarınemli iklim özelliklerinin görüldüğü
istasyonlardır (Çizelge 1).
Şekil 2(a)’da Sivas meteoroloji istasyonuna ait kuraklık indisi dizisinde kurak ve nemli yıllar
birbirini izlerken belirli dönemlerde birkaç yıl kurak koşulların üst üste egemen olduğu görülür. Sivas
kuraklık indisi zaman dizisi hesaplamalarında kuraklık indisinin çok kurak ve kurak sınıflara ait
değerler görülmemekle birlikte yarıkurak ve kuru-yarınemli iklim koşullarının özellikle 1955 – 1970
döneminde arttığı söylenebilir. 2000’li yıllar da kuru-yarınemli koşulların egemenliğinde geçerken,
1932 yılı kuraklık indis değerinin 0.39 ile en düşük olduğu yarıkurak iklim koşullarına karşılık gelir.
1934, 1945, 1955 – 1956, 1961 – 1962, 1964, 1966, 1970, 1973, 1982, 1984, 1994 ve 2001 kurak
geçen öteki yıllara karşılık gelir.
89
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2: Sivas’ın 9 noktalı Gauss süzgeci ile düzgünleştirilen uzun süreli (a) yıllık kuraklık indisi
dizisindeki ve (b) normalleştirilmiş yıllık yağış anomalisi dizisindeki yıllararası değişimler.
(a)’da, (▬) 9 noktalı Gauss süzgecini, (▬) kuraklık dizisinin ortancasını, (- - -) alt ve üst
çeyrek değerlerini gösterir. (b)’de ise (▬) 9 noktalı Gauss süzgecini, (▬) normalleştirilmiş
yağış dizisinin ortalamasını, (- - -) ± 0.5 standardize yağış düzeylerini gösterir.
Şekil 2(b)’de verilen Sivas meteoroloji istasyonuna ait normalleştirilmiş yağış indisi dizisi
grafiğinde Türkeş (2011)’de verildiği gibi, ± 0.5 standardize değerler arasında kalan yağışlar normal
olarak kabul edilmiştir. 0 düzeyi normalleştirilmiş dizinin uzun süreli ortalamasını gösterirken +0.5
değerinin üzerindeki yağışlar genel olarak nemli –0.5 değerinin altındaki yağışlar ise genel olarak
kurak koşullara karşılık gelir.
90
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sivas istasyonunun normalleştirilmiş yağış dizisinde belirgin bir dalgalanmayla birlikte kurak ve
nemli yılların birbirini izlediği görülür. 1932 yılı kuraklık indisinde olduğu gibi normalleştirilmiş yağış
indisinde de belirgin bir farklılık gösterirken aynı zamanda en kurak yıl olarak da belirlenebilir. 1934,
1944 – 1945, 1947 – 1948, 1952, 1955 – 1956, 1959, 1961 – 1962, 1964, 1966, 1970, 1973, 1982,
1984, 1994, 2001, 2004 ve 2007 yılları ise diğer kurak geçen dönemlere karşılık gelir (Şekil 2b).
Sonuç olarak, Sivas için hesaplanan kuraklık indisi ile normalleştirilmiş yağış indisindeki değişimlerin
(kurak ve nemli yıl ve dönemlerin) benzer olduğu belirlendi.
Türkeş (2007), Türkiye’deki kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılışlı olanlarının 1971 –
1974, 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında gerçekleştiğini belirtmiştir. Sivas istasyonu için
1973, 1984 ve 2001 yılları kuraklık açısından benzer özelliklere sahiptir. Başka bir ifadeyle Sivas
istasyonu için Türkiye genelinde kurak koşulların yaşandığı yıllar bazı dönemlerde aynı özellikleri
gösterirken bazı dönemlerde ise farklılıklara sahiptir. Bu durum doğrudan iklimdeki değişiklikler ile ilgili
olabileceği gibi, dönemsel olarak Türkiye üzerinde etkili olan çeşitli iklim sistemleri ile de ilgili olabilir.
Çizelge 2’de verilen a1 kritik değerleri ifade ederken M-K sıra ilişki katsayısı değerine (t) göre
artış eğilimine sahip olsa da bu eğilimler % 5 ya da % 1 düzeylerinde istatistik açıdan anlamlı değildir.
Çizelge 2: Sivas meteoroloji istasyonunun kuraklık indisi (Kİ) ve normalleştirilmiş yağış indisi (NYİ)
dizilerindeki uzun süreli eğilimi belirlemek için kullanılan Mann-Kendall sıra ilişki katsayısı
sınama sonuçları.
İstasyon
Sivas
t
a1
Mann – Kendall
Kİ
0.78
0.43
NYİ
1.52
0.12
Sivas meteoroloji istasyonunun aylık ortalama sıcaklık ve aylık toplam yağış verileri kullanılarak
hesaplanan kuraklık indisi ile yıllık toplam yağış verilerinden hesaplanan normalleştirilmiş yağış
indisinin Mann-Kendall sınaması ardışık analizinin sonuçları Şekil 3’te verildi. Zaman dizisi grafiği
incelendiğinde, kuraklık indisi ile normalleştirilmiş yağış indisi M-K grafiklerinin Şekil 2’de de görüldüğü
gibi benzer özelliklere sahip olduğu belirlendi. Sivas meteoroloji istasyonu verilerine göre 1939 – 1943
dönemi hem kuraklık indisi değerleri hem normalleştirilmiş yağış indisi değerleri Mann-Kendall sıra
ilişki katsayısı hesaplamalarına göre istatistik açıdan anlamlı ve artış eğilimindedir. Kuraklık indisinde
1955 – 1980 döneminde istatistik açıdan anlamlı olmasa da azalma eğilimine girilmiş ve bu dönem
arasındaki değerler sürekli 0 değerinin altında kalmıştır. 1987 yılından sonra ise istatistik açıdan
anlamlı olmasa da bir artış eğiliminin varlığı görülür (Şekil 3).
Sivas’ın normalleştirilmiş yağış değerlerine uygulanan M-K hesaplama sonucunda kuraklık
indisindeki gibi 1939 – 1943 dönemi istatistik açıdan anlamlı bir artış eğiliminin görüldüğü dönemdir.
Bu dönemden sonra 1944 yılından itibaren sürekli bir azalma eğilimine geçilse de bu eğilim hiçbir
dönemde istatistik açıdan anlamlı bir hale gelmemiştir. 1956 – 1968 dönemi 0 değerinin altında
değerlere sahiptir, 1979 yılından sonra ise sürekli bir artış eğilimine geçilse de bu artış eğilimi 1979
yılından sonraki hiçbir dönemde istatistik açıdan anlamlı değildir (Şekil 3).
91
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3: Sivas meteoroloji istasyonu verilerinden hesaplanan (a) kuraklık indisi ve (b) normalleştirilmiş
yağış indisinin Mann-Kendall sınamasının ardışık analizinden elde edilen u(t) (●▬●) ve u'(t)
(▬) değerleri. (- - -) 0.05 anlamlılık düzeyinde ± 1.96 olan kritik değerleri gösterir.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Tödürge Gölü ve yakın çevresinden seçilen 6 meteoroloji istasyonunun iklim çeşitleri, yarıkurak,
kuru-yarınemli, yarınemli ve nemli iklim özellikleri arasında değişiklik gösterir. Bu durum doğrudan
çölleşme süreçlerine açık olan yarıkurak, kuru-yarınemli ve yarınemli iklim özelliklerinin görüldüğü
yörelerde su kaynaklarının kullanımına dikkat edilmesi gerektiğinin önemli bir göstergesidir.
Sivas meteoroloji istasyonunun verilerine göre, 1932 yılı kuraklık indisi ile normalleştirilmiş yağış
indisinde en kurak yıl olarak belirlendi. 1973, 1984 ve 2001 yıllarındaki kurak değerler, Türkeş (2007,
2010)’in Türkiye için belirlediği kurak dönemlerle benzerlik gösterir. 2000 yılından sonraki dönemde,
92
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kuraklık indisinde 2001, 2004 ve 2005 yılları kuru-yarınemli sınırlar içerisinde yer alırken, öteki yıllar
yarınemli değerler içerisinde bulunur. Normalleştirilmiş yağış indisinde ise, 2001 yılı orta kurak, 2004
ve 2007 yılları hafif kurak özellikler gösterirken, bu yılların dışındakiler normal sınırlar arasındadır.
Sivas istasyonu kuraklık indisi ve normalleştirilmiş yağış indisi değerlerinde bir artış eğilimi görülmekle
birlikte, bu artış eğilimleri istatistik açıdan anlamlı değildir. Sivas için hesaplanan M-K sınama
sonuçlarının ardışık analizinden elde edilen grafikte azalma ve artış eğilimleri bulunur.
Türkiye’de iklim değişikliğinin olası etkilerini ortaya koyabilecek bölgesel iklim modellerine göre
(örn. Demir ve ark., 2008; Önol ve Semazzi, 2009), Türkiye’nin büyük bir bölümünde 2071 – 2100
döneminde ortalama hava sıcaklıklarında 5-6 °C’lik artışlar olabilecektir. Buna bağlı olarak da, tüm
Türkiye’de mevsimlik ortalama sıcaklıklarda bir artış oluşması beklenmektedir. Bu durum gelecekte
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, hidrolojik sistemler ve su kaynakları, tarımsal üretim ve ormancılık,
ekosistemler ve biyoçeşitlilik, enerji üretimi vb. açısından olumsuz sonuçlar doğurabilecektir.
Günümüzde Türkiye’nin farklı bölge, bölüm ve yöreleri için gözlenen iklimsel değişimlere ve eğilimlere
ilişkin yapılan pek çok bilimsel çalışmada, öngörülen bu ısınma ve kuraklaşma sürecinin ilk ve önemli
etkilerinin görülmeye başladığı belirlenmiştir (örn. Türkeş, 2011; Türkeş ve Akgündüz, 2011; Türkeş ve
ark., 2002, 2005, 2009a). Yukarıda kısaca özetlenen bu süreçler, Tödürge Gölü ve yakın çevresini
kapsayan çalışma alanında da kuraklık sıkıntısı şeklinde, özellikle yaz aylarında yoğun bir şekilde
etkisini hissettirmekte ve yörede biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmektedir.
Türkiye’yi olumsuz etkilediği gözlenen iklim değişiklikleri ve klimatolojik yaz kuraklıkları,
günümüzde su kaynağı açısından sınırlı olan ve gelecekte daha olumsuz koşullarla karşı karşıya
kalması olası iç bölgelerdeki sulak alanlar açısından da önemlidir. Bu yüzden, gözlenen ve beklenen
olumsuz etkilerin şiddetini en aza indirebilmek için, şimdiden önlem alınması ve başta sulak alanlar
olmak üzere diğer biyoçeşitlilik kaynağı olan ekolojik ortamların bu koşullardan en az derecede
etkilenmesinin sağlanması gereklidir. Sivas ilinin bulunduğu İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Kızılırmak
Bölümü, İç Anadolu karasal ikliminin en çetin yaşandığı yöredir ve Türkeş (1998b, 1999) tarafından
Karasal İç Anadolu (KİAN) olarak tanımlanmıştır. İklimin özelliğine bağlı olarak kış mevsiminde
sıcaklıklar sürekli sıfırın altında değerler gösterir. Yaz döneminde ise kuvvetli bir su eksikliği ortaya
çıkar. Yaz ve kış dönemleri arasındaki bahar mevsimleri beklenildiği kadar ılıman değildir. Kış ve yaz
dönemleri arasındaki bu sıcaklık farklılıkları, yöredeki karasallığın şiddetini arttırmasında ve Tödürge
Gölü gibi sulak alanların su kuşlarının ve/ya da diğer canlılar tarafından kullanımının engellenmesinde
etkili olur. Kışın büyük bölümünde göl suları donmuş durumdadır, yazın ise kuraklık etkisi görülür.
Tödürge Gölü ve yakın çevresinin su sıkıntısı ve kuraklık sorunu dışında, sulak alanın
çevresinde bulunan çeşitli kuruluşların ve insan etkinliklerinin olumsuz etkilerinden de söz etmek
olasıdır. Bu olumsuz etkiler her ne kadar Türkiye’nin pek çok yöresindeki gibi henüz geri dönülemez
bir aşamaya ulaşmamış olsa da, sulak alanın kirliliğini arttırırken kuraklık nedeniyle su kaynakları
açısından sınırlı özelliklere sahip olan sulak alanın geleceğini tehdit etmektedir.
Sonuç olarak, Tödürge Gölü 330 hektarlık alanıyla çok büyük bir sulak alan olmamasına karşın,
bulunduğu coğrafi konum ve iklim koşulları (örn. yöresel olarak yarıkurak, kuru-yarınemli ve nemli iklim
koşulları, kuvvetli karasallık, vb.) değerlendirildiğinde, Türkiye’nin az sayıdaki önemli kara içi
sulakalanları arasında yer aldığı gözönünde bulundurulmalıdır. Bu özelliği gölün ve yakın çevresindeki
93
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
öteki sulakalanların korunması ve yönetim planlarının hazırlanmasını zorunlu hale getirirken, bu
alanların doğal özelliklere zarar verilmeksizin turizm etkinlikleri için de planlı bir şekilde kullanılmasına
olanak sağlayacaktır. Zaten sulak alanın yerleşim merkezlerine yakınlığı da, turizm potansiyeli
açısından önemli bir özelliktir.
5. TEŞEKKÜR
Yazarlar, çalışmanın gerçekleşmesi için meteorolojik verilerin sağlanmasına yardımcı olan
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri ve çalışanları ile eğilim sınamalarının
hesaplanmasındaki katkılarından dolayı Ziraat Yüksek Mühendisi Kemal UĞUR’a teşekkür eder.
6. KAYNAKLAR
6.1. Yazılı Kaynaklar
Ceylan, A.; Akgündüz, S.; Demirörs, Z.; Erkan, A.; Çınar, S.; Özevren, E. 2009. Aridity Index
Kullanılarak Türkiye’de Çölleşmeye Eğilimli Alanlardaki Değişimin Belirlenmesi. Konya
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, I. Ulusal Kuraklık ve Çölleşme Sempozyumu,
16-18 Haziran 2009. Konya.
Cirik, S. 1993. Sulakalanlar. Ekoloji Dergisi 7, 50-51.
Çeşmeci, H.; Öztürk, M. Z.; Altan, G.; Ürker, O.; Selvi, G. 2009. Geçmişten Günümüze Tarihsel
Süreçte Seyfe Gölü ve Çevresel Baskılar, Seyfe Kurak Alanı Göl Oluyor Projesi. Türkiye
Sulak Alanlar Kongresi Bildiriler Kitabı, 22-23 Mayıs 2009. 193 – 200. Eskikaraağaç
Köyü/Bursa.
Demir, İ.; Kılıç, G.; Coşkun, M. 2008. Climate Predictions for Turkey Using PRECIS Regional Climate
Model: Scenario HaDAMP3 SRES A2. In Proceedings of the International Fourth
Symposium on Atmospheric Sciences, 25 – 28 Mart 2008. Istanbul, Turkey.
Eken, G.; Bozdoğan, M.; İsfendiyaroğlu, S.; Kılıç, D. T.; Lise, Y. (Editörler). 2006. Türkiye’nin Önemli
Doğa Alanları. Doğa Derneği Yayınları. ISBN: 978-975-98901-3-1. Ankara. 639 sayfa.
Erdem, O. 2004. Sulak Alanlar, Önemi, Temel Sorunları, Türkiye’nin Uluslar arası Öneme Sahip Sulak
Alanları. Haber Ekspres gazetesi, 28 Şubat 2004 tarihli İzmir Gediz Deltası ve Kuşları eki.
Erinç, S. 1965. Yağış Müessiriyeti Üzerine Bir Deneme ve Yeni Bir İndis. İstanbul Üniversitesi
Coğrafya Enstitüsü, No: 41, İstanbul.
Gürer, İ.; Yıldız, F. E. 2008. Türkiye’nin Sulak Alan Politikalarına Genel Bir Bakış: Sultan Sazlığı Sulak
Alanı Örneği. TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi, 20 – 22 Mart 2008. 335 – 345. Ankara.
Koç, T. 2000. Kuzeybatı Anadolu'da Yağış Etkinliği. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 4, 1 – 21.
Koçman, A. 1993. Türkiye’de Yağış Yetersizliğine Bağlı Kuraklık Sorunu. Ege Coğrafya Dergisi, 7. 7788. İzmir.
Önol, B.; Semazzi, F. H. M. 2009. Regionalization of Climate Change Simulations Over the Eastern
Mediterranean. Journal of Climate: 22, 1944 – 1960.
Sneyers, R. 1990. On the Statistical Analysis of Series of Observations. WMO Technical Note 43,
World Meteorological Organization, Geneva. 192 sayfa.
Şensoy, S. ve Ulupınar, Y. 2007. İklim Sınıflandırmaları. http://www.dmi.gov.tr/ FILES/iklim/iklim_
siniflandirmalari.pdf, Erişim Tarihi: 20/10/2010.
Thornthwaite, C. W. 1948. An Approach Toward a Rational Classification of Climate. Geography
Review, 38, 55-94.
Türkeş, M. 1990. Türkiye'de Kurak Bölgeler ve Önemli Kurak Yıllar. Yayımlanmamış Doktora Tezi,
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü, İstanbul.
Türkeş, M. 1995. Türkiye’de Yıllık Ortalama Hava Sıcaklıklarındaki Değişimlerin ve Eğilimlerin İklim
Değişikliği Açısından Analizi. Çevre ve Mühendis Dergisi, 9: 9 – 15.
Türkeş, M. 1998a. Influence of Geopotential Heights, Cyclone Frequency and Southern Ossilation on
Rainfall Variations in Turkey. International Journal of Climatology 18: 649 – 680.
Türkeş, M. 1998b. İklimsel Değişebilirlik Açısından Türkiye’de Çölleşmeye Eğilimli Alanlar. DMİ/İTÜ II.
Hidrometeoroloji Sempozyumu Bildiri Kitabı, 45-57, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, Ankara.
Türkeş, M. 1999. Vulnerability of Turkey to Desertification With Respect to Precipitation and Aridity
Conditions. Turkish Journal of Engineering and Environmental Sciences, 23, 363 – 380.
Türkeş, M. 2007. Türkiye’nin Kuraklığa, Çölleşmeye Eğilimi ve İklim Değişikliği Açısından
Değerlendirilmesi. Pankobirlik, 91, 38-47.
Türkeş, M. 2009a. Klimatolojik ve Hidrolojik Verilerin Türdeslik Analizi. Çanakkale Onsekiz Mart
94
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Cografya Bölümü, Cog525 Yüksek Lisans Ders Notları
(yayımlanmamış), Çanakkale.
Türkeş, M. 2009b. Klimatolojik ve Hidrolojik Verilerin İklimsel Değişkenlik Analizi. Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Cografya Bölümü, Cog526 Yüksek Lisans Ders
Notları (yayımlanmamış), Çanakkale.
Türkeş M. 2010a. Klimatoloji ve Meteoroloji (Climatology and Meteorology). Birinci Baskı, Kriter
Yayınevi - Yayın No. 63, Fiziki Coğrafya Serisi No. 1, ISBN: 978-605-5863-39-6, 650 + XXII
sayfa, İstanbul.
Türkeş, M. 2010b. BM Çölleşme ile Savaşım Sözleşmesi’nin İklim, İklim Değişikliği ve Kuraklık
Açısından Çözümlenmesi ve Türkiye’deki Uygulamalar. Çölleşme ile Mücadele
Sempozyumu, 17-18 Haziran 2010. Çorum. 601-616.
Türkeş, M. 2011. Akhisar ve Manisa Yörelerinin Yağış ve Kuraklık İndisi Dizilerindeki Değişimlerin
Hidroklimatolojik ve Zaman Dizisi Çözümlemesi ve Sonuçların Çölleşme Açısından Coğrafi
Bireşimi. Coğrafi Bilimler Dergisi (baskıda).
Türkeş, M.; Tatlı, H. 2010. Kuraklık ve Yağış Etkinliği İndislerinin Çölleşmenin Belirlenmesi,
Nitelenmesi ve İzlenmesindeki Rolü. Çölleşme ile Mücadele Sempozyumu, 17-18 Haziran
2010. Çorum. 245-263.
Türkeş, M.; Akgündüz, A. S. 2011. Assessment of the Desertification Vulnerability of the Cappadocian
District (Central Anatolia, Turkey) Based on Aridity and Climate-Process System.
International Journal of Human Sciences 8: 1234 – 1268.
Türkeş, M.; Sümer, U. M.; Demir, İ. 2002. Re-evaluation of Trends and Changes in Mean, Maximum
and Minimum Temperatures of Turkey for the Period 1929-1999. International Journal of
Climatology 22: 947 – 977.
Türkeş, M.; Sümer, U. M.; Yıldırım, Y. E. 2005. GAP Bölgesi’nde Gözlenen Uzun Süreli İklimsel
Değişimlerin ve Eğilimlerin Zaman Dizisi Çözümlemeleri. Ulusal Coğrafya Kongresi 2005
(Prof. Dr. İsmail Yalçınlar Anısına) Bildiriler Kitabı, 29 – 30 Eylül 2005. 373 – 384. İstanbul.
Türkeş, M.; Koç, T.; Sarış, F. 2009a. Spatiotemporal Variability of Precipitation Total Series Over
Turkey. International Journal of Climatology, 29, 1056-1074.
Türkeş, M.; Akgündüz, A. S.; Demirörs, Z. 2009b. Palmer Kuraklık İndisi’ne Göre İç Anadolu
Bölgesi’nin Konya Bölümü’ndeki Kurak Dönemler ve Kuraklık Şiddeti (Drought periods and
severity over the Konya Sub-region of the Central Anatolia Region according to the Palmer
Drought Index). Coğrafi Bilimler Dergisi 7: 129-144.
UNCCD, 1995. The United Nations Convention to Combat Desertification in those Countries
Experiencing Serious Drought and/or Desertification, Particularly in Africa, text with Annexes,
UNEP, Geneva.
UNEP, 1993. World Atlas of Desertification. United Nations Environment Programme (UNEP),
London.
WWF, 2008. Türkiye’deki Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu. Doğal Hayatı Koruma Vakfı
Türkiye. 129 sayfa.
Yazıcı, H.; Şahin, İ. F. 1999. Demiryurt (Tödürge-Sivas) Sulak Alanı ve Yakın Çevresinde Coğrafi
Gözlemler. Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 34, 19 – 30. İstanbul.
6.2. İnternet Kaynakları
https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-20265/todurge-golu.html, Erişim tarihi: 19.12.2010.
https://www.ramsar.org/about/info2007-01-e.pdf, Erişim tarihi: 16.05.2008.
95
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Gediz Deltası Sulak Alan Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerinin Belirlenmesi
1
Bülent OKUR , 1 Sezai DELİBACAK , 1 Bülent YAĞMUR , 1 Ali Rıza ONGUN, 2 Ruşen USTAOĞLU
1
Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, 35100 Bornova / İZMİR
2
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü, 35100 Bornova / İZMİR
ÖZET
Bu çalışmada Gediz Deltası sulak alanlarına yakın toprakların bazı fiziksel ve kimyasal
özellikleri ile ağır metal ve iz element içerikleri araştırılmıştır. 20 noktadan toprak örneği alınarak
yürütülen bu çalışmada,toprakların alkali reaksiyonlu, toplam çözünebilir tuz yönünden de problemli
olduğu görülmektedir. Varyasyon katsayılarına göre alınan toprak örneklerinin ağır metal ve iz element
(Fe, Cu, Zn, Mn, Cr, Pb, Co, Cd) içerikleri benzer değişkenlikler göstermiştir. Bununla birlikte en az
değişkenliği Cd (VK=21,52) gösterirken en yüksek değişkenliği Mn (VK=32,61) göstermiştir. Analiz
sonuçları delta topraklarının iz element ve ağır metal içeriklerinin araştırıcılar tarafından verilen ölçüt
verilerin altında kaldığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Gediz, delta,toprak
ABSTRACT
In this study, it was determined some physical and chemical properties and contents of heavy
metal and trace element of arable soils near to Gediz delta. Twenty soil samples were taken and
analysed. Soils had alcaline reaction and high content of soluble total salt. Contents of heavy metal
and trace element of soil showed similar variabilities. However, the least variability was determined for
Cd (CV=21.52) and the highest variability for Mn (CV=32.61). According to the results, concentrations
of heavy metal and trace element of delta soils were below the threshould concentrations.
Keywords: Gediz, delta, soil
1. GİRİŞ
Gediz Nehri, Ege Bölgesi’nin ikinci büyük akarsuyudur. Türkiye yüzölçümünün % 2,2 ‘sini
kaplayan Gediz nehri (17000 km 2) kaynağını Murat ve Şaphane dağlarından alır. Doğudan batıya
doğru akarken Selendi Çayı, Alaşehir Çayı ve Kum Çayı gibi önemli kolları da bünyesine alarak
Menemen’den geçip İzmir Körfezi’nin kuzeyinde denize dökülür. Havzanın ortalama genişliği 48
km’dir. Gediz nehrinin denize döküldüğü yer olan Foça Bağarası ile Çiğli Tekel Çamaltı tuzlası ve
civarındaki araziler Gediz deltası olarak adlandırılır. Deltanın oluşumu yaklaşık 2 milyon yıl sürmüş ve
bu süre zarfında Gediz nehri 7 defa yatak değiştirerek ve taşkınlar yaparak 40.000 hektarlık
yüzölçümüyle Türkiye’nin dördüncü büyük deltası olan Gediz deltasını oluşturmuştur. Deltanın 20.400
hektarlık kısmı sulak alan özelliğindedir ve tuzlu ve tatlı su bataklıkları (5000 ha), koylar ve tuzlalar
(3300 ha) ile üç doğal lagünden (Homa 1824 ha; Çilazmak, 725 ha; Kırdeniz 450 ha) oluşan tipik bir
Akdeniz delta ekosistemidir. Sulak alan kısmının dışında kalan bölgeler ise tarım alanları, meyve
bahçeleri, çeşitli yükseltilerde tepeler, yerleşim alanları ve endüstri bölgelerinden oluşmaktadır. Gediz
Deltası Türkiye’nin en fazla kuş çeşitliliğine sahip alanlarından birisidir. Gediz Deltası’nın sulak alan
kısmının büyük bölümünü tuzcul habitatlar oluşturmaktadır. Tuzcul bölgeler kıyı bataklıkları, lagünler,
adacıklar, çamur ve kum düzlükleri, geçici sulak çayırlar gibi, pek çok canlı türü için üreme ve
beslenme açısından büyük önem taşıyan habitatları içerir. Önemli bir kısmı tuzla içerisinde kalan ve
deltanın orta kesimlerini oluşturan bölgede ise tuzlaya ait tuz tavaları büyük bir alan kaplar. Her ne
kadar yapay bir habitat olsa da, tuz tavaları özellikle su kuşları açısından önemli beslenme alanlarıdır.
Tuzcul ekosistemlere bağımlı olan ve Türkiye’de sadece Tuz Gölü ve Gediz Deltası’nda üreyen
96
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Flamingo (Phoenicopterus roseus), tuz yoğunluğunun çok yüksek olduğu tuz tavalarının arasındaki
birkaç küçük adacıkta koloni halinde yuvalanmaktadır. Ayrıca tuz tavaları Flamingo’ların en önemli
besinlerinden biri olan Artemia salina adındaki omurgasız canlının da bolca bulunduğu alanlardır.
Gediz Deltası’nın önemli bir kısmını da doğal bir lagün olan Homa Dalyanı oluşturur (Anonim, 2011).
Gediz Havzasında yaşanan en önemli problemler; hızlı sosyo-ekonomik gelişmenin sonucu oluşan su
kısıtlılığı, tarımsal sulama ve özellikle bölgedeki hızlı sanayileşmeden kaynaklı yoğun su talebi ve yine
bu gelişmelerden doğan yüksek derecedeki kirliliktir. Havzadaki kirlilik kaynakları üç ana başlıkta
toplanabilir. Bunlar; bölgenin jeolojik ve sosyo ekonomik durumu nedeniyle aldığı göçlerle hızlı nüfus
artışı sonucunda oluşan evsel kirlilik, hızlı sanayileşmenin getirdiği endüstriyel kirlilik, verimli ve tarıma
elverişli,
sulanabilir
nitelikte
alanlara
sahip
olması
nedeniyle
yoğun
tarımsal
faaliyetler
yürütülmesinden kaynaklı tarımsal kirlilik olarak sıralanabilir.
Havzada özellikle İzmir, Manisa, Akhisar, Kemalpaşa, Kula, Menemen, Alaşehir ve Salihli gibi
ilçelerde sanayileşme giderek artmaktadır. Ancak bu organize sanayi bölgeleri dışında da sanayi
tesisleri bağımsız şekilde yerleşmiştir. Bölgenin bu yapısı, kirlilik kaynaklarının tespiti ve önlenmesini
oldukça zorlaştırmaktadır. Gediz Nehri'ne yapılan endüstriyel atıksu deşarjları havza yeraltı su
kaynaklarını olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Gediz Nehri, havza boyunca geçtiği tüm
alanlardan evsel, endüstriyel ve tarımsal kirlilik yüklerini bünyesine alarak İzmir Körfezi'ne taşımakta
ve körfezde yoğun kirliliğe ve ekosistemin bozulmasına neden olmaktadır. İzmir Körfezi'nin kirliliğinin
önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar dikkate alındığında Gediz Nehri kirliliğinin önlenmesinin
kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır (Anonim, 2009). Bir bölümü 1.Derece Doğal Sit, bir bölümü ise
Ramsar Sözleşmesi kapsamında olan alanda her türlü yapılaşma eğilimlerinin önlenmesi, alana atık
ve moloz boşaltımlarının durdurulması, alanın su dengesini bozacak etkilerin önlenmesi mutlaka ilgili
kuruluşlarca sağlanmalıdır.
Bu çalışmanın amacı Gediz Deltası sulak alanlarının topraklarına ait temel özelliklerin ve ağır
metal içeriklerinin belirlenmesidir. Çünkü ekolojik olarak son derece zengin olan deltadaki tür
çeşitliliğinin devamı için alanda dağılım gösteren toprakların özellik ve içerikleri özellikle sulak alanların
niteliği açısından bilinmek zorundadır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
Araştırma materyalini Gediz deltasını oluşturan tarım alanlarında dağılım gösteren Typic
Xerofluvent ve Halaquept topraklar oluşturmuştur. Bu alanda 20 toprak örnekleme noktası
belirlenmiştir (Şekil 1, Tablo 1). Bu noktalardan 6’sında profil açılmış diğer 14’ünde ise sadece yüzey
örneklemesi yapılmıştır. Ayrıca profillerin yanlarında 2 tekrarlamalı infiltrasyon testleri de yapılmıştır.
Delta topraklarının tamamına yakını düz ve düze yakın eğimlerde taşlılık ve erozyon sorunu
bulunmayan topraklardır. Ancak delta topraklarının büyük bir kısmı tuzluluk ve alkalilik sorunu ile iç
içedir. Tarım açısından olumsuz olarak değerlendirilen bu durumdaki topraklar doğal haline terkedilmiş
ve böylece doğal yaşam için bir kullanım alanı oluşturmuştur.
97
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
İzmir
K
Şekil 1. Araştırma alanı ve örnekleme noktaları.
Tablo 1. Örnekleme noktalarının koordinatları.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Enlem
Boylam
38°33'47,98"K
38°32'22,23"K
38°30'28,23"K
38°36'29,23"K
38°37'16,41"K
38°32'00,90"K
38°35'10,75"K
38°35'00,96"K
38°34'38,93"K
38°34'55,93"K
26°56'22,73"D
26°55'07,26"D
26°56'33,22"D
26°52'33,36"D
26°53'46,29"D
26°54'14,57"D
26°56'38,39"D
26°57'06,12"D
26°58'49,33"D
26°57'41,65"D
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
Enlem
Boylam
38°36'39,87"K
38°35'46,10"K
38°37'14,69"K
38°29'42,71"K
38°30'43,19"K
38°31'36,81"K
38°29'34,57"K
38°29'42,79"K
38°29'25,38"K
38°30'03,15"K
26°54'12,10"D
26°56'15,32"D
26°57'55,07"D
26°58'19,51"D
26°57'28,05"D
26°57'36,95"D
26°57'32,03"D
26°57'28,19"D
26°57'20,89"D
26°59'18,92"D
2.2. Yöntem
İkibin yılında yürütülen bu çalışmada, delta topraklarının infiltrasyon testleri çift silindir
infiltrometre kullanılarak yapılmıştır (Bouwer, 1986). Verilerin kullanımı ile bilgisayar ortamında
grafikler çizilerek eklemeli su derinliği (D) ve infiltrasyon hızı (I) denklemi bulunmuştur. Hava kurusu
hale getirilen toprak örnekleri 2 mm’lik eleklerden elenerek analize hazır hale getirilmiştir. Toprağın
mekanik analizi hidrometre yöntemi ile (Bouyoucus, 1962), suda çözünebilir toplam tuz içeriği (Soil
Survey Staff, 1951), toprak reaksiyonu (pH) pH metre ile (Jackson, 1967), kireç analizi kalsimetre
yardımıyla (Schlichting ve Blume, 1966), organik madde yaş yakma yöntemi ile (Rauterberg ve
Kremkus, 1951), toplam azot kjeldalh yöntemiyle (Bremner, 1965) yapılmıştır. Toprak örneklerinde
bazı ağır metaller ve iz elementlerin analizleri kral suyu ekstraksiyon yöntemine göre ve atomik
absorbsiyon spektrofotometresinde okunarak gerçekleştirilmiştir (Kick ve ark.1980, Slavin,1968).
Toprak örneklerinin ağır metal ve iz element içeriklerine ait çarpıklık, basıklık, ortalama gibi
tanımlayıcı istatistikleri SPSS 11.0 programı yardımı ile yapılmıştır. Uzaysal değişkenliğinin
saptanmasında GS+ 7.0 programı kullanılmıştır. Uzaysal bağımlılık semivariogram yardımıyla ortaya
konulmaktadır. Semivariogram kullanılarak uzaysal bağımlılık sayılaştırılabilmektedir Semivaryans
aşağıda verilen eşitlikle belirlenmektedir.
γ=1/2 N(h) Σ[Zx - Zx+h]
2
98
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Bu eşitlikte; h: x ve x+h arasındaki ayırma mesafesini Zx ve Zx+h: x ve x+h bölgelerindeki
değişkenlerin ölçülmüş değerleri N(h): h ayırma mesafesindeki çift sayısını (pair) belirtmektedir.
Belirli bir yöndeki semivaryans değerleri h mesafe değerlerine karşı grafiği çizilerek gösterilir. Bu
şekilde oluşturulan grafiğe semivariogram veya deneysel variogram denir. Semivariogramlar belli bir h
mesafesi ile birbirlerinden ayrılan örnek çiftler arasındaki varyansın mesafe ile olan ilişkisini gösterir.
Deneysel variogram, kullanılan örnekleme ve ayırma mesafesi ile kullanılan verilere göre çok farklı
şekillerde ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bir semivariogramda örnekleme çiftleri arasındaki mesafe
(h) arttıkça semivaryans değeri de artar ve belli bir noktadan sonra az yada çok sabit bir değere ulaşır.
Bu noktadan sonra semivaryans değerleri örnek çiftleri arasındaki mesafe artışından etkilenmez. İşte
semivariogramın apsise paralel konuma geldiği bu noktadaki semivaryans değeri sill varyansı (Co+C)
ve semivariogramın sill varyansını yakaladığı noktadaki mesafe değeri ise etki (range, Ao) aralığı
olarak adlandırılır. Etki aralığı, incelenen toprak özelliğinin örnekleme değerlerinin uzaysal olarak
bağımlı olabileceği maksimum mesafeyi ifade eder. Bu noktadan sonra, araştırılan toprak özelliğinin
uzaysal bağımlılık göstermediği veya tamamen tesadüfi bir değişim gösterdiği kabul edilir (Aşkın,
2002). Toprak özellikleri ile ilgili çalışmalarda küresel (spherical), üssel (exponential), linear ve
gaussian semivariogram modelleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Kriging, bir özelliğin ölçüm yapılan
noktaları arasındaki uzaysal bağımlılığından yararlanılarak ölçüm yapılmayan noktaların değerini
tahmininde kullanılan bir kestirim (enterpolasyon) yöntemidir. Genel olarak kestirim işlemi, bilinen
değerlerin ağırlıklı ortalaması alınarak yapılır. Bu işlem şu şekilde formülize edilir.
n
z*(x o)=
å l z(x )
i
i
i =1
Eşitlikte z*(x o); x o noktasında bilinmeyen ancak kestirilen değeri, z(x i); x o noktasının kestiriminde
kullanılacak verileri ve λi; bu verilere atanacak ağırlıkları göstermektedir. x i, i=1,….,n noktalarındaki
değişkenin değerleridir ancak bunlara verilecek ağırlıkları hesaplamak gerekir. Jeoistatistikte bu
ağırlıklar, kestirim hatalarının ortalaması sıfır ve varyansı en küçük olacak şekilde belirlenir.
Ağırlıkların bu koşullar altında belirlenmesi işlemine kriging adı verilir (Tercan ve Saraç, 1998).
Semivariogramlar oluşturulurken modelin uygunluğu r2 ve RSS (residual sum of squares) değerleri ile
belirlenmiştir. r2’nin en yüksek, RSS’nin en düşük olduğu modeli bulmak için her bir toprak değişkeni
için farklı ayırma mesafeleri denenmiştir. Seçilen modelin çapraz değerlendirmesi yapıldıktan sonra
nokta kriging yapılmıştır. Toprak değişkenlerinin uzaysal bağımlılığını sınıflandırılmasında nugget
semivaryansın toplam semivaryansa oranının yüzdesi kullanılmıştır. Bu oran ≤ % 25 ise değişken
kuvvetli uzaysal bağımlı olarak sınıflandırılmakta, 25 ile % 75 arasında ise orta derecede uzaysal
bağımlı olarak sınıflandırılmaktadır. Bu oran % 75 den büyük ise değişken zayıf uzaysal bağımlı olarak
değerlendirilmektedir (Camberdella vd., 1994).
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Delta topraklarının laboratuvar analiz sonuçları irdelendiğinde kum içeriklerinin %10,40-%90,40
arasında, mil içeriklerinin %1,28-%65,28 arasında kil içeriklerinin ise %7,60-61,60 arasında değiştiği
analiz edilmiştir. Gediz deltası topraklarının yaklaşık % 70 civarında hafif bünyeli topraklardan % 30
civarında da milli killi tın, killi tın ve kil bünyeli olarak tanımlanan nispeten daha ağır bünye sınıfına
99
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
giren topraklardan oluştuğu söylenilebilir. Toprak reaksiyonları (pH) 7,11-8,67 sınırları arasında ve nötr
ile kuvvetli alkali düzeylerde, kireç içeriği bakımından ise delta topraklarının az kireçliden çok kireçliye
kadar geniş bir aralıkta değişim gösterdikleri analiz edilmiştir (Kartieranleitung, 1971). Toprakların
suda çözünebilir toplam tuz içerikleri ise <0,030-1,800 arasında ve tuzsuz ile çok tuzlu topraklar
sınıfında değerlendirilmektedirler (U.S.Salinity Lab. Staff.1954).Toprakların organik madde içerikleri
ise %0,10-2,84 arasında ve organik madde içeriği bakımından fakir ile orta derecede humuslu
topraklar sınıfında yer almaktadırlar (Schlichting ve Blume, 1966). Delta topraklarına ait bu veriler
daha çok toprakların tarımsal üretime uygunluğu yönüyle değerlendirilmektedir. Ancak bunun yanı sıra
toprakların bünye durumları, organik madde içerikleri, toprak reaksiyonu, toprağın profil derinliği ve
toprağın tuz içeriği yeticek bitki türleri, yer altı ve yer üstü sularına çeşitli kirletici unsurların
ulaşabilmesi gibi ekolojik yaşamı doğrudan etkileyecek faktörleri dolaylı yoldan etkilemektedirler. Delta
topraklarında yapılan bir diğer parametre ise toprakların infiltrasyon testleridir. Yağışlar, sulama suları
veya başka yollardan toprak yüzeyine ulaşan suların, yerçekimi kuvvetinin etkisi altında toprak
yüzeyinden toprak içerisine yukarıdan aşağıya ve düşey doğrultuda sızması olayına “infiltrasyon” adı
verilir (Bahtiyar, 1996). Toprakların infiltrasyon değerlerinin bilinmesi arazide oluşacak yüzey akış
suları ve su erozyonun kontrolü bakımından büyük önem taşımaktadır.Bu değer toprakların
bünyesi,toprağın eğim derecesi, bitki örtüsü, toprak işleme, organik madde içeriği, stürüktür durumu,
porozite, agregat stabilitesi, toprak katmanlarının derinlik ve hidrolik iletkenlik değerlerine, toprağın
nem içeriğine göre önemli düzeylerde değişebilmektedir. Toprak bünyesinin kab olduğu, organik
maddece zengin, derin profilli, bitki örtüsü bol olan ve gevşetilmiş topraklarda infiltrasyon hızı
artacaktır. Delta topraklarına ait infiltrasyon hız değerleri ‘orta yavaş’ (%50) ile ‘orta’ (%33) arasında
değişmektedir (U.S.Soil Survey Staff, 1951). Gediz deltasında yayılım gösteren toprakların iz element
ve ağır metal içerikleri de bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Toprakların ağır metal içerikleri yüzey
akış sularıyla çevredeki su toplama alanlarına taşınabileceği gibi üzerinde yetişecek bitkilerin de
bünyesine geçebilecek veya yeraltı sularına karışabilecektir. Bu durum da karadaki doğal yaşamı
etkileyeceği gibi sulak alanlardaki su kalitesi ve dolayısıyla canlı yaşamı üzerine de dolaylı yoldan
olumsuz etkilerde bulunabilecektir. Gediz deltası topraklarının iz element ve ağır metal içeriklerine ait
istatistikler Tablo 3’de verilmektedir. Tablo 3 incelendiğinde delta topraklarının iz element ve ağır metal
içeriklerinin araştırıcılar tarafından verilen ölçüt verilerin altında kaldığı ve bu durumun da delta
toprakları ve deltadaki doğal yaşam için büyük bir şans olduğu söylenilebilir (Kloke, 1980; 1976;
Mengel, 1991; Hasselbach, 1992; Aubert ve Pinte, 1977; Alloway, 1990; Kabata ve Pendias, 1992;
Scheffer ve Schachtschabel, 1984).
Tablo 2. Toprak örneklerinin bazı özellikleri.
1
2
Derinlik
(cm)
Ap(0-12)
C1(12-35)
C2(35-49)
C3(49-77)
C4(77-90)
C5(90-108)
C6(108+)
Ap(0-13)
C1(13-27)
Kireç
(%)
13,26
12,82
12,50
13,22
11,57
9,16
12,05
11,05
11,09
Kum
(%)
21,12
17,12
19,12
15,12
17,12
22,76
22,76
31,12
31,12
Mil
(%)
39,28
33,28
37,28
23,28
21,28
29,64
31,64
51,28
49,28
Kil
(%)
39,60
49,60
43,60
61,60
61,60
47,60
45,60
17,60
19,60
Bünye
pH
Killi tın
Kil
Kil
Kil
Kil
Kil
Kil
Milli tın
Tın
7,50
8,16
8,01
7,81
7,94
7,49
7,40
7,83
7,78
Tuz
(%)
0,130
0,130
0,104
0,290
0,290
0,405
0,415
0,940
1,150
Org.Md.
(%)
2,84
1,21
1,11
1,08
1,03
0,95
0,41
0,98
0,93
İnfiltrasyon
Hızı (cm/h)
3,95
1,55
100
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
C2(27-47)
C3(47-61)
C4(61-85)
C5(85-110)
Ap(0-10)
C1(10-33)
C2(33-45)
C3(45-53)
C4(74-108)
C5(74-108)
Ap(0-15)
C1(15-36)
C2(36-50)
C3(50-67)
C4(67-83)
C5(83-107)
Ap(0-16)
C1(16-35)
C2(35-49)
C3(49-62)
C4(62-78)
C5(78-110)
Ap(0-12)
C1(12-43)
C2(43-60)
C3(60-85)
C4(85-110)
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
0-15
15,87
12,13
12,57
14,06
11,28
9,20
13,16
12,60
9,68
8,44
7,98
7,78
7,62
10,71
9,11
1,94
4,25
5,24
6,04
6,08
6,36
7,36
10,97
12,62
7,31
5,50
5,26
10,69
9,97
2,92
7,13
14,02
13,26
6,89
8,33
9,17
6,17
9,41
9,57
6,37
8,45
23,12
23,12
23,12
17,12
18,76
20,76
14,76
18,76
22,76
36,76
48,76
52,76
52,76
34,76
44,76
86,76
89,68
83,68
63,68
65,68
59,68
47,68
17,68
17,68
55,68
75,68
90,40
18,40
22,40
60,40
48,40
10,40
16,40
74,40
40,40
36,40
44,40
36,40
30,40
78,40
36,40
53,28
63,28
65,28
29,28
51,64
53,64
57,64
61,64
61,64
53,64
37,64
35,64
37,64
49,64
45,64
5,64
1,28
7,28
27,28
25,28
31,28
41,28
57,28
55,28
33,28
15,28
1,28
50,00
44,00
24,00
34,00
38,00
36,00
16,00
46,00
42,00
44,00
38,00
48,00
14,00
48,00
23,60
13,60
11,60
53,60
29,60
25,60
27,60
19,60
15,60
9,60
13,60
11,60
9,60
15,60
9,60
7,60
9,04
9,04
9,04
9,04
9,04
11,04
25,04
27,04
11,04
9,04
8,32
31,60
33,60
15,60
17,60
51,60
47,60
9,60
13,60
13,60
11,60
25,60
21,60
7,60
15,60
Milli tın
Milli tın
Milli tın
Kil
Milli killi tın
Milli tın
Milli killi tın
Milli tın
Milli tın
Milli tın
Tın
Kumlu tın
Kumlu tın
Tın
Tın
Tınlı kum
Kum
Tınlı kum
Kumlu tın
Kumlu tın
Kumlu tın
Tın
Milli tın
Milli killi tın
Kumu tın
Kumlu tın
Kum
Milli killi tın
Killi tın
Kumlu tın
Tın
Kil
Kil
Kumlu tın
Tın
Tın
Tın
Tın
Tın
Tınlı kum
Tın
7,76
7,62
7,77
7,80
7,72
7,56
7,81
7,82
7,80
7,81
7,57
7,80
8,08
8,62
8,42
8,21
7,75
7,90
7,81
7,88
7,88
8,07
7,68
8,29
8,13
8,05
8,15
7,31
7,40
7,14
7,53
7,70
7,60
7,36
8,67
7,43
7,11
7,47
7,40
7,96
7,42
1,800
1,550
1,550
1,200
0,880
1,150
1,250
1,060
1,020
1,020
0,065
0,036
<0,030
<0,030
0,037
0,051
<0,030
<0,030
0,031
<0,030
0,032
0,036
0,123
0,200
0,054
0,078
0,040
0,175
0,163
0,094
0,075
0,480
0,157
0,071
0,143
0,355
0,084
0,120
0,363
<0,030
0,200
0,90
0,70
0,67
0,46
0,43
1,73
0,98
0,98
0,88
0,88
1,08
0,67
0,55
0,55
0,36
0,10
0,80
0,31
0,28
0,28
0,26
0,15
2,43
1,24
0,62
0,41
0,10
1,50
1,60
1,34
0,75
0,14
1,60
0,67
0,80
2,35
1,75
1,21
1,70
0,15
0,70
1,33
3,84
24,71
1,96
Tablo 3. Toprak örneklerinde analiz edilen toplam ağır metal ve iz elementlere ait tanımlayıcı
istatistikler.
n
VK
Çarpıklık
Basıklık
23,10
29,78
25,01
32,61
24,93
22,72
22,01
21,52
-0,02
-0,21
0,03
0,24
0,10
0,02
-0,10
-0,63
-0,74
-0,83
-0,91
-0,46
-0,45
-1,10
-0,54
-0,29
mg/kg
SS
Fe
%
20
1,37
3,49
2,47
0,57
Cu
20
7,70
28,23
19,53
5,82
Zn
20
32,50
86,25
62,25
15,57
Mn
20
231,52 837,87 497,76
162,31
Cr
20
20,78
57,40
40,28
10,04
Pb
20
12,82
28,59
20,55
4,67
Co
20
8,40
20,73
14,56
3,20
Cd
20
0,50
1,25
0,97
0,21
n: örnek sayısı, SS: Standart Sapma, VK: Varyasyon Katsayısı
Min.
Mak.
Ort.
Kriter değerler
0,5-5,0
2-40
300
1500
100
100
0,2-31
3
Varyasyon katsayılarına göre çalışma alanından alınan toprak örneklerinin ağır metal ve iz
element içerikleri benzer değişkenlikler göstermektedir (Tablo 3). Bununla birlikte en az değişkenliği
Cd (VK=21,52) gösterirken en yüksek değişkenliği Mn (VK=32,61) göstermiştir. İncelenen özelliklere
ait oluşturulan semivariogramlar üssel, gaussian ve küresel olarak bulunmuştur (Tablo 4). Toprakta
belirlenen toplam Zn elementine ait etki aralığı diğer elementlere göre daha dardır. Etki aralığının dar
olması bir toprak özelliğinin kısa aralıklarla arazide değişkenlik göstermesi veya uzaysal bağımlılığının
kısa mesafelerde kaybolması demektir. Co ve Mn ise çok geniş etki aralığı göstermektedir. Co ve
101
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Mn’ın geniş etki aralığı göstermesi, çalışma alanında daha homojen bir dağılım olduğuna işaret
etmektedir.
Tablo 4. Toprak örneklerinde analiz edilen toplam ağır metal ve iz elementlere ait semivariogramlara
ait karakteristik parametreler.
model
Co
Fe
Üssel
Cu
Üssel
Zn
Üssel
Mn
Gaussian
Cr
Üssel
Pb
Üssel
Co
Üssel
Cd
Küresel
Uzaysal bağımlılık: * kuvvetli
Co+C
Co/(Co+C)
0,0241
0,3152
0,045
0,465
0,0091
0,0712
19800
80700
24,90
112
2,73
22,18
7,28
22,40
0,0001
0,0423
**orta *** zayıf
0,076
0,097
0,128
0,245
0,222
0,123
0,325
0,002
Etki aralığı (m)
*
*
*
*
*
*
**
*
1680
1680
90
33376
5160
2040
93300
3140
Çalışmada örnekleme yapılmayan noktalardaki ağır metal ve iz element miktarlarını tahmin
etmek için kriging yöntemi kullanılmıştır. Laboratuvarda analizle bulunan ve Kriging ile çalışma alanına
ait
8475
noktada
tahmin
edilen
değerlerin
aritmetik
ortalaması
ve
standart
sapmaları
Tablo 5’de sunulmuştur. Kriging ile tahmin edilen değerlerin standart sapmasının, ölçülen ile
bulunandan daha düşük olması seçilen modelin uygunluğunu göstermektedir (Trangmar vd., 1985).
Tablo 5. Ölçülen ve tahmin edilen değerlere ait ortalama ve standart sapma değerleri.
Ölçülen değerler
n
ortalama
Fe
20
2,47
Cu
20
Zn
20
Mn
Cr
Kriging ile tahmin edilen değerler
Standart sapma
N
ortalama
Standart sapma
0,57
8475
2,52
0,14
19,53
5,82
8475
19,60
1,33
62,25
15,57
8475
61,39
2,11
20
497,76
162,31
8475
509,08
27,89
20
40,28
10,04
8475
41,97
3,61
Pb
20
20,55
4,67
8475
20,99
1,15
Co
20
14,56
3,20
8475
14,84
0,70
Cd
20
0,97
0,35
8475
0,99
0,10
n: örnek sayısı
Kriging ile tahmin edilen toplam ağır metal ve iz element değerlerinin yüzey dağılım haritaları
incelendiğinde, genellikle denize yaklaşıldıkça ve çalışma alanının merkezinde en yüksek değerlere
rastlanılmaktadır (Şekil 2).
102
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Fe (%)
Kuzey (m)
9657
4829
0
0
3256
6512
Dogu (m)
9768
3.32
3.20
3.09
2.97
2.85
2.73
2.62
2.50
2.38
2.26
2.15
2.03
1.91
1.79
1.68
1.56
9657
4829
0
0
Zn (mg/kg)
Kuzey (m)
9657
4829
0
0
3256
6512
dogu (m)
9768
69.3
68.3
67.2
66.2
65.2
64.1
63.1
62.0
61.0
59.9
58.9
57.9
56.8
55.8
54.7
53.7
4829
0
0
3256
6512
Dogu (m)
9768
9657
4829
0
0
4829
0
0
3256
6512
Dogu (m)
9768
9768
598
588
578
568
558
548
539
529
519
509
499
489
479
470
460
450
Pb (mg/kg)
9657
4829
0
0
3256
6512
Dogu (m)
9768
27.3
26.4
25.6
24.7
23.9
23.0
22.2
21.3
20.5
19.6
18.8
17.9
17.1
16.2
15.3
14.5
Cd (mg/kg)
14486
9657
Kuzey (m)
Kuzey (m)
9657
16.4
16.2
16.0
15.7
15.5
15.3
15.0
14.8
14.6
14.3
14.1
13.8
13.6
13.4
13.1
12.9
3256
6512
Dogu (m)
14486
Co (mg/kg)
14486
26.4
25.2
24.1
23.0
21.9
20.7
19.6
18.5
17.4
16.2
15.1
14.0
12.9
11.7
10.6
9.5
Mn (mg/kg)
Kuzey (m)
Kuzey (m)
9657
53.6
51.9
50.1
48.4
46.7
44.9
43.2
41.5
39.7
38.0
36.3
34.5
32.8
31.1
29.3
27.6
9768
14486
Cr (mg/kg)
14486
3256
6512
Dogu (m)
Kuzey (m)
14486
Cu (mg/kg)
14486
Kuzey (m)
14486
4829
0
0
3256
6512
Dogu (m)
9768
1.24
1.19
1.14
1.09
1.05
1.00
0.95
0.90
0.85
0.80
0.75
0.70
0.66
0.61
0.56
0.51
Şekil 2. Kriging ile tahmin edilen toplam ağır metal ve iz element değerlerinin yüzey dağılım haritaları.
103
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Gediz deltasında yapılan bu araştırmada deltada dağılım gösteren toprakların bazı fiziksel,
kimyasal özellikleri yanında iz element ve ağır metal içerikleri de belirlenmiştir. Topraklar genelde
alkali reaksiyonlu, suda çözünebilir toplam tuz bakımından oldukça yüksek düzeylerde tuz içeren ve
bu özellikleri nedeniyle de tarım için her türlü bitkisel üretime uygun olmayan topraklar konumundadır.
Topraklarının infiltrasyon hızları % 50 oranında ‘orta yavaş’ ve % 33 oranında ise ‘orta’ sınıfta yer
almaktadır. Toprakların infiltrasyon özelliği, suyu ve içerisinde erimiş halde bulunan maddeleri farklı
ortamlara iletmek için tek başına yeterli bir parametre olmasa da delta topraklarındaki tarımsal işlevler
sonucu toprağa ulaşacak bitki besin maddeleri, iz element ve ağır metallerin topraklardan kolaylıkla
yıkanıp, hareket ederek daha alt toprak tabakalarına ve yer altı sularına ulaşabileceğinin bir
göstergesidir. Toprak bünyesinin genelde hafif olması ve organik madde içeriklerini de düşük olması
bu süreci hızlandıracaktır. Bu değerlendirmeler karşılık delta topraklarında analiz edilen iz element ve
ağır metal verileri dikkate alındığında, bu verilerin kirlilik için verilen referens değerlerin altında
bulunmuş olması deltadaki doğal yaşamın sürekliliği için hayati bir öneme sahiptir. Ancak günümüzde
henüz ölçüt verileri aşacak şekilde kirlenmemiş olan delta topraklarının bu konumunun mutlaka
korunması gereklidir. Bu nedenle özellikle Gediz deltasına hayat veren Gediz nehri ve nehri oluşturan
yan dere ve çayların her türlü evsel ve endüstriyel kirlilikten mutlaka korunması zorunludur. Delta
çevresindeki tarım arazilerinde kullanılan sulama sularının analiz edilmesi ve uygun olmayan suların
tarımsal üretimde kullandırılmaması ve kontrollü sulama programlarının uygulanması, toprak analizlerine göre yeteri kadar gübrenin toprağa atılması, yörede tarım yapan üreticilerin daha az kimyasal kullanımı ile gerçekleştirilecek tarımsal faaliyetlere yönlendirilmesi, tarım ilaçları kullanımın mutlaka minimum düzeye çekilmesi, yöredeki endüstri tesisleri ile yerel yönetimlerin hızla arıtma tesislerini tamamlaması gerekmektedir. Bu önlemlerin alınması halinde Gediz deltasında yaşayan canlıların gerek
karasal alanları kullanmaları ve oralardan beslenmeleri ve gerekse deltadaki sulak alanlar olan dalyan
ve lagünlerde yaşamaları ve oralardan beslenmeleri şu an için kirlenmemiş olan yaşam alanlarının
daha uzun süre bu biyolojik ve doğal çeşitliliğe ev sahipliği yapabilmesi için bir zorunluluktur.
5. KAYNAKLAR
Alloway, B.J., 1990. Heavy Metals in Soils. John Wiley and Sons. Inc., New York, USA.
Anonim, 2009. İzmir Çevre Durum Raporu 2009. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi.
Anonim, 2011. Gediz Deltası Hakkında (www.izmirkuscenneti.gov.tr/default.asp?mid=246&L=TR).
Aşkın, T., 2002. Toprak Aşınabilirliğinin Topoğrafik Pozisyonla İlişkili Olarak Jeoistatistiksel Tekniklerle
Değerlendirilmesi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun.
Aubert, H., Pinte, M., 1977. Trace Elements in Soils. Elsevier North Holland, Inc., New York
Bahtiyar, M., 1996. Toprak Fiziği. Trakya Üniversitesi, Tekirdağ Ziraat Fak. Yay. No: 260, Tekirdağ.
Bouwer, H., 1986. Intake rate: Cylinder infiltrometer. In: A.Klute (Ed.): Methods of Soil Analysis, Part I.
Agronomy Monograph Series No. 9 (2nd edition), Wisconsin, p. 825-844.
Bouyoucus, G.J., 1962. Hydrometer Method Improved for Making Particle Size Analysis of Soil,
Agronomy J., Vol. 54, No. 5
Bremner, J.M., 1965. ‘Total Nitrojen’, in C.A. Black (Ed.) Methods of Soil Analysis, Part 2, American
Society of Agronomy Inc., Wisconsin-USA. pp. 1149-1178.
Camberdella, A., Moormann, B., Novak, M., Parkin, B., Karlen, L., Turco, F., Konopka, A.E., 1994.
Field-Scale Variability Soil Properties in Central Iowa Soils. Soil Sci. Soc. Am. J. 58:1501-1511
Hasselbach, G., 1992. Ergebnisse zum Schwermetall transfer Boden/Pflanzen aufgrund von
Gefaesversuchen und chemischen Extraktionsverfahren mit Boden aus Langjähringen
Klärschlamm-Feldversuchen. Inaugural-Dissertation Zur Erlangung des
Jackson, M.L., 1967. Soil Chemical Analysis, Prentice Hall of India Private Limited, New delhi.
Kartieranleitung, 1971. Herg. Arbeitsgemeinschaft Bodenkunde, Hannover.
104
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kick, H., Bürger, H., Jommer, K., 1980. Gesamtgehalte an Pb, Zn, Sn, As, Cd, Hg, Cu, Ni, Cr und Co
in Londwirtschafflich und gartnerisch genutzen Boden N-Westfalen Landwirtsch. Forsch. 33,1
Kloke, A., 1980. Orientierungsdaten für Tolenierbare. Gesamtgehalteeiniger Elemente Kulturboden
Mengel K., 1991. Ernährung und Stoffwechsel der Pflanze.G.F.V.Jena
Pendias, K. A, Pendias, H., 1984.Trace Elements in Soil and Plants. CRS Press
Rauterberg, E., Kremkus, F., 1951, Bestimmung von Gesamthumus und Alkalilöslichen Humusstoffen
im Boden. Z.F. Planzenernaehrung, Düngung und Bodenkunde, Verlag, Chemice Scheffer, F.,
Schachtschabel, P., 1984. lehrbuch der Bodenkunde. Ferdinand Enke Verlag, Schlichting, E.,
Blume, H.P., 1966, Bodenkundliches Praktikum. Verlag Paul Paney, 121-125.
Slawin, W., 1968, Atomic Absorbtion Spectroscopy, Interscience Publisher, New York.
Soil Survey Staff, 1951. Soil Survey Manual U.S. Department Agriculture Hand book, U.S. Goverment
Printing Office Washington, No:18.
Tercan, A.E., Saraç, C., 1998. Maden Yataklarının Değerlendirilmesinde Jeoistatistiksel Yöntemler.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları: 48, Ankara.
Trangmar, B.B., Yost, R.S., Uehara, G., 1985. Application of Geostatistics to Spatial Studies of Soil
Properties. Advances in Agronomy, vol. 38, 45-93.
U.S. Salinity Laboratory Staff., 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. Agri.
Handbook No: 60, USDA.
105
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Hatay ve Risk Altındaki Göçmen Kuşlar
1
1
2
Levent TURAN ,
2
Kalender ARIKAN
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı Beytepe - ANKARA
Hacettepe Üniversitesi Çevre Eğitimi, Kuş Araştırma ve Halkalama Merkezi Beytepe - ANKARA
ÖZET
Batı Palearktik bölgedeki en önemli kuş göç güzergahlarından biri Hatay ili üzerinden
geçmektedir. Kuzey - güney yönlü göç uçuşları açısından büyük öneme sahip olan Hatay üzerinden
çeşitli güzergahları kullanarak göç eden kuş türleri ilk olarak Amik Gölü’nün kurutulmasıyla olumsuz
etkilenmişlerdir. Daha sonra başka tehditler de bunun üzerine eklenmiştir. Bu tehditlerden ilki
bölgedeki belirli dar geçitlerde, özellikle bahar ve sonbahar göç dönemlerinde yoğunlaşan illegal
avcılık, diğeri de göç güzergahları üzerine tesis edilen ve edilmek üzere olan rüzgar türbinleridir.
Anahtar Kelimeler: Göçmen Kuşlar, Riskler, Hatay, Türkiye
1. GİRİŞ
Türkiye, Avifaunistik açıdan hemen hemen Avrupa kıtası ile eşdeğer bir zenginliğe sahiptir.
Ülkemizde şu ana kadar 500’den fazla kuş türü kaydedilmiştir. Dünya üzerindeki 10.000 civarında
bilinen kuş türünde olduğu gibi (Birdlife Int.,2010) ülkemizde kaydedilmiş kuş türlerinin yaklaşık olarak
% 20’si göçmendir (Kiziroğlu,2008). Avrupa kıtasında benzer bir durum söz konusudur.
Türkiye avifaunasının bu kadar zengin olmasının başlıca sebepleri; farklı ekosistemler, değişik
iklimsel koşullar, geniş bir coğrafya ve önemli kuş göç yollarının üzerinde bulunmasıdır. Ülkemiz BatıPalearktik bölgesinde bulunur. Bu bölgede göçmen kuşların kuzey-güney yönlü göçleri esnasında
kullandıkları, İspanya, İtalya, kısmen Yunanistan ve Türkiye üzerinden geçen ana göç yolları söz
konusudur (Schüz,1971). Türkiye üzerinden geçen göç yolları Orta ve Güney Afrika da kışlayan
türlerin Nil Nehri boyunca kuzeye ilerlemesi, Nil nehri üzerindeki Luksor ve Quina bölgesinden Akabe
körfezine geçerek Sina Dağlarının oluşturduğu vadiyi takip edipHatay üzerinden ülkemize giriş
yapmasıyla şekillenir (Koch et al.,1966). Bu güzergah hem tür sayısı hem de birey sayısı olarak BatıPalearktikdeki en büyük kuş göç yolunu oluşturmaktadır.
1.1. Hatay’daki Kuş Göç Hareketliliği
Hatay, göçmen kuşların bahar döneminde ülkemize giriş yaptığı, sonbahar döneminde ise
ülkemizden çıkış yaptığı kilit bir bölgedir. Bölgedeki göç hareketliliği ile ilgili bilimsel kayıtlar 1906
yılında Amiral Lynes tarafından yayınlanmış, 1972 yılında ise Amiral Lynes’in kayıtları Erst Schüz
tarafından
haritaya
dönüştürülmüştür.
Bu
bilgiler
2001
yılında
Peter
Berthold
tarafından
değiştirilmeden yayınlanmıştır. Tarafımızdan 2008 yılından beri Hatay Belen, Samandağ ve Amik
Ovasında izleme çalışmaları yürütülmektedir. Bölgedeki kuş göç çalışmalarında Nonpasseres
grubundan 30, Passeres grubundan 20 olmak üzere toplam ise 50 kuş türünün bölge üzerinden
düzenli olarak ve büyük gruplar halinde göç ettikleri belirlenmiştir.
106
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo-1. Hatay’da Farklı Lokalitelerde Kaydedilen Başlıca Göçmen Formlar
Nonpasseres
Passeres
Ak Pelikan
Pelecanus onocrotalus
Kum Kırlangıcı
Riparia riparia
Kara Leylek
Ciconia nigra*
Kır Krılangıcı
Hirundo rustica
Ak Leylek
Ciconia ciconia
Kızıl kırlangıç
Hirundo daurica
Flamingo
Phoenicopterus roseus
Ev Kırlangıcı
Delichon urbicum
Yaban Kazı
Anser fabalis*
Mavigerdan
Luscinia svecica
Akalınlı Büyük Sakarca Kazı
Anser albifrons*
Kuyrukkakan
Oenanthe oenenthe
Boz Kaz
Anser anser*
Alaca Kuyrukakan
Oenanthepleschenka
Arı Şahini
Pernis apiyorus*
Karakulak Kuyrukkakan
Oenanthe hispanica
Karaçaylak
Milvus migrans*
Kaya Kuyrukkakanı
Oenanthe finchii
Kızılçaylak
Milvus milvus*
Kaya Ardıcı
Monticola saxatilis*
Beyaz Akbaba
Neophron percnopterus*
Mavi Kaya Ardıcı
Monticola solitarius*
Kızıl Akbaba
Gypus fulvus
Çalı Ötleğeni
Sylvia communis
Kara Akbaba
Aegypius monachus
Boz Ötleğen
Sylvia borin
Yılan Kartalı
Circaetus gallicus*
Karabaş Ötleğen
Sylvia atricapilla
Saz Delicesi
Circus aeruginosus*
Yarımband Sinekkapan
Ficedula semiturquata
Şahin
Buteo buteo*
Bandlı Sinekkapan
Ficedula albicollis
Kızıl Şahin
Buteorufinus*
Kara Sinekkapan
Ficedula hypoleuca
Küçük Orman Kartalı
Aquilapomarina*
Kızılsırtlıörümcekkuşu
Lanius collurio*
Büyük Orman Kartalı
Aquilaclanga*
Karaalın örümcekkuşu
Lanius minor
Bozkır Kartalı
Aquila nipalensis*
Büyük örümcekkuşu
Lanius excubitor
Kaya Kartalı
Aquila chrysaetos*
Küçük Kartal
Hieraaetus pennatus*
Turna
Grus grus*
Telli Turna
Grus virgo*
Kara Sağan
Apus apus
Akkarın Ebabil
Tachymarptis (Apus) melba
Akkuyruk Sokumlu Sağan
Apus affinis
Arıkuşu
Merops apiaster*
Yeşil Arıkuşu
Merops percicus*
Maviyanak Arıkuşu
Merops supercilliosus*
1.2. Risk Altındaki Göçmen Türler
Risk altındaki türler bölgede yoğun olarak avlanan ve göç esnasında rüzgar türbinleri ile karşı
karşıya kalan türlerdir. Bölgedeki birinci derece tehlike altındaki türler, listede yıldız (*) ile
işaretlenmiştir. Nonpasseres grubunun ise neredeyse tamamı risk altındadır.
Göçmen kuşlar Hatay üzerinde üç farklı göç güzergah kullanmaktadırlar. Bu güzergahları,
üzerinden göç eden tür ve birey sayısına göre yüksek, orta ve düşük yoğunluklu olarak üçe ayırabiliriz.
a) Yüksek Yoğunluklu Güzergah: Sina vadisi, Samandağ, Amik ovası ve Belen Geçidi
hattından oluşur. Bu hattı, bölge üzerinden göç eden 50 kuş türü de kullanmaktadır. Tarafımızdan
yapılan sayım çalışmaları sonuçlarına göre bu türlere bağlı yaklaşık 400.000 – 600.000 bireyin bu hat
üzerinden göç ettiği tahmin edilmektedir. Bu sayılar İspanya üzerinden Avrupa’ya geçen birey
107
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
sayısının iki katı, İtalya üzerinden geçiş yapan birey sayısının ise üç katıdır (Reed and Lovejoi, 1969).
b) Orta Yoğunluklu Güzergah: Sina vadisi, Samandağ kıyısı boyunca, İskenderun - Adana
hattından oluşur. Bu hat özellikle Su kuşları tarafından tercih edilmekle birlikte Leylek ve yırtıcı kuş
türleri tarafından da yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu kesimden geçen göçmen birey sayıları bir
önceki güzergah kadar olmasa da oldukça yüksektir.
c) Düşük Yoğunluklu Güzergah: Sina vadisi, Samandağ, Amik ovası, Kırıkhan-Hassa
üzerinden doğrudan kuzeye yönelen hattır. Bu güzergah sonbahar döneminde özellikle Yırtıcı kuşlar
(Accipitridae ve Falconidae) ve Leylekler tarafından kullanılmaktadır. Söz konusu güzergahı kullanan
tür ve birey sayıları dalgalanmalar göstermekle birlikte bölge içinde bir sıralama yapılacak olursa 3.
sırada gelmektedir.
Tarafımızdan bölgede gerçekleştirilmiş olan göç izleme çalışmaları esnasında ana gözlem
istasyonları olarak Belen Vadisini gören kesimler seçilmiştir. Bu kesimden gözlenen göçmen formlar
güneyden Antakya yönünden, Amik Ovası üzerinden gelerek kuzeye doğru olan uçuşlarına devam
etmektedirler. Bu esnada, Samandağ ve Belen geçidi bölgelerinde yere oldukça yakın uçmaktadırlar.
Belen geçidi coğrafi özellikleri ve hava akımları sebebi göçmen kuşlar için geçilmesi zor bir eşiktir.
Buradaki en yüksek nokta 1.100m. en alçak nokta ise 75m’dir. Bu kesimdeki oldukça güçlü hava
akımları sıkça yön değişiklikleri yapmakta ve gün içinde dalgalanmalar gösterebilmektedir.
Bölgede güneyden gelen göçmen formlar için önemli bir diğer alan ise eski Amik Gölü yatağıdır.
Göçmen kuşlar burada dinlenmek, beslenmek ve geceyi geçirmek için konaklamaktadır. Özellikle
yağışlı dönemlerde Amik Gölü’nün eskiden bulunduğu kesimlerde yer yer meydana gelen gölcükler
günümüzde bile göçmen kuşlar tarafından kullanılmaya devam edilmektedir.
Yani her türlü olumsuzluğa rağmen göçmen kuş türleri inatla bu güzergahı kullanmaya devam
etmektedirler.
1.3. Göçmen Kuşları Tehdit Eden Faktörler
Hatay üzerinden geçiş yapan göçmen kuşlar için en fazla risk faktörünü barındıran hat Yüksek
Yoğunluklu Güzergahtır. Nonpasseres grubuna ait türler, özellikle de iri vücutlu türlere bağlı bireyler
göç hareketleri esnasında termal hava akımlarından büyük ölçüde yararlanırlar. Bölgede meydana
gelen termal hava akımları sayesinde bu kuşların 1300m yüksekliğe kadar çıkabildikleri tarafımızdan
belirlenmiştir. Ancak bu durum bütün göçmen türler için geçerli değildir. Göçmen kuşlar bu bölgede
baharda sıkça yaşanan güçlü hava hareketleri yüzünden genelde yere yakın uçmak zorunda
kalmaktadırlar. Kuşların bu bölgedeki ortalama uçuş yüksekliği 750 – 850 m civarındadır. Bu yükseklik
değeri Amanos Dağları’nın Kırıkhan ilçesinin güneyinde kalan bölgesindeki ortalama yükselti
civarındadır. Göçmen kuşların uçuşları esnasında yere en çok yaklaştıkları iki kesim bulunmaktadır;
Şenbük ve Belen Geçidi. Bu kesimlerdeki illegal avcılık ve rüzgar türbinleri göçmen formları tehdit
eden unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
a) Avcılık Faaliyetleri: Hatay üzerinden yıllık 800.000 – 1.200.000 kuş bireyi göç etmektedir.
Göç esnasında en büyük sürüler Nonpasseres grubundan Ak Leylek (Ciconia ciconia), Ebabil (Apu
sapus), Şahin (Buteo buteo), Arı Şahini (Pernis apivorus), Küçük Orman Kartalı (Aquila pomarina),
Büyük Orman Kartalı (Aquila clanga), Turna (Grus grus) türlerine aittir. Sürüler Şenbük ve Belen
geçitlerinde yere çok yaklaşırlar. Bu durum avcılar için bulunmaz bir fırsattır. Buradaki dar geçitlerde,
108
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
hakim tepelerde, ormanlık alan içlerinde göçmen kuşların gelmesine bekleyen avcılar, türüne
bakmadan avlanmaktadır. Hava akımlarına kapılıp uçan göçmen kuşlar ise çoğunlukla avcı ateşinden
kaçamamaktadır. Göçmen kuşlar sürüler halinde uçtukları için oldukça fazla sayıda kuş bireyi avcılar
tarafından avlanmaktadır. Ak Leylek bölgede Hacı Leylek olarak da adlandırıldığı için en az avlanan
türdür.
Bölgede avlanan birey sayısı ile ilgili kesin bir veri bulunmamaktadır. Ancak yılda en az 2.000
göçmen kuş bireyinin avlandığı tahmin edilmektedir. Bölgedeki çalışmalarımız esnasında bu
kesimlerden geçiş yapan her göçmen kuş sürüsüne, türüne bakılmaksızın ateş edildiğine tanık
olunmuştur.
İllegal avcılık hiçbir yönüyle kabul edilmeyecek bir davranış şekli olması yanında bazı nadir
türlere yönelik olarak sürdürülen koruma çalışmalarına da büyük darbe vurmaktadır. Örneğin
Almanya’da farklı bölgelerde radyo vericisi takılarak izlenen üç Büyük Orman Kartalı’ndan (Aquila
clanga) ikisinin Hatay üzerinden sinyallerinin kesildiği bilinmektedir. Bu bölge üzerinden geçiş yaptığı
tahmin edilen Orman Kartalı sayısı 5.000 ile 10.000 arasındadır. Bu kadar birey içersinden iki radyo
vericisi takılmış bireyin avlanmış olması illegal avcılık faaliyetinin bölgedeki yoğunluğunun en açık
göstergesidir. Bu durumu belgeleyen birçok yazışma elimizde bulunmaktadır. Farklı türlerden bireyler
aynı akibete uğramışlardır.
Bölgedeki illegal avcıların bir diğer hedef türü ise Turna (Grus grus)’dır. Bölgede bir göç
döneminde ortalama 30 civarında turna bireyinin avlandığı tahmin edilmektedir.
İllegal avcılığın kabul edilemeyecek bir diğer yanı da bu kesimde bu vahşice davranışı
gerçekleştirenlerin avladıkları hayvanları yemek için bu işi yaptıklarını öne sürmeleri, bazı avukatların
da bu kişilere cezadan kurtulabilmeleri için yardımcı oldukları gerçeğidir.
Merkez Av Komisyonu’nun Hatay İli Ava Açık ve Kapalı alanlar haritasında bölgedeki bütün göç
güzergahları yıl boyunca ava açık alan içerisinde kalmaktadır. Bu durum göçmen kuşların
avlanmasının yasal olarak önüne geçilmesini zorlaştırmaktadır. Hatay üzerinde bulunan bütün göç
güzergahlarının avcılık faaliyetlerine kapatılması, avcılığın yoğun olarak yapıldığı geçit bölgelerinde
düzenli olarak kontrollerin yapılması, özellikle göç döneminde bu kesimde sabit ekiplerin bulunması,
yöre halkının bu konuda bilgilendirilmesi sorunun çözümü için alınabilecek önlemler arasındadır.
b) Rüzgar Türbinleri: Göçmen kuşlar, özellikle de iri vücutlu formlar göç sürecinde hava
akımlarını kullanmaktadırlar. Hatay’daki en yüksek hava akımları ise Yüksek Yoğunluklu Göç
Güzergahları üzerinde bulunmaktadır. Son dönemlerde bölgedeki rüzgar türbinlerinin sayısı giderek
artmaktadır. Doğal olarak yer seçimi sürecinde rüzgarın en yüksek olduğu kesimler tercih edilmektedir.
Bu durumda türbin ve göçmen kuş etkileşiminin olup olmadığı akla ilk gelen sorudur. Tarafımızdan 3
yıldan beri bölgede yürütülen çalışmaların son 2 yılı bu konular üzerine yoğunlaşmıştır. 2010 yılında
herhangi bir olumsuz etkileşime rastlanamamıştır. Bu yıl içerisinde en önemli dönem ilkbahar göç
dönemi olup halen gözlemlerimiz sürmektedir. Gözlemlerimiz sırasında tehlikeli yakınlaşmalar izlenmiş
olsa da henüz üzücü bir durumla da karşılaşılmamıştır.
Göç güzergahı üzerine yeni tesislerin kurulması planlanmaktadır. Yeni tesislerle birlikte artacak
olan türbin sayısı nedeniyle tehlikeli yakınlaşmaların sıklığı da artacaktır. Hatta çarpışma olasılıkları da
giderek artacaktır. Rüzgar türbinlerinin bölgede göçmen kuşlar için tehdit faktörü haline gelmesine izin
109
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
verilmemelidir. Daha önce izin verilmiş olanlarla ilgili olarak da inşaat öncesinde veya işletme
sürecinde yapılacak ve en az 2 yılı kapsayan izleme çalışmalarının sonuçlarına göre izinlerin gözden
geçirilmesi gerekebilecektir. Ayrıca türbin dizilimleri ve sayıları konusunda da oldukça özenli ve dikkatli
olunmasında yarar görülmektedir.
c) Amik Gölünün Kurutulması: Hatay’da göçmen kuşları etkileyen diğer bir unsur ise Amik
Gölü’nün kurutulmuş olmasıdır. Amik gölü kurutulmadan önce Yüksek Yoğunluklu Göç Güzergahı su
kuşları tarafından da kullanılmaktaydı. Su kuşları göçleri esnasında Amik gölünde dinlenmek ve
beslenmek için konaklardı ve ardından Belen Geçidini kullanarak Anadolu’ya geçerlerdi (Heckenroth,
1968). Gölün 1950-60 yılları arasında kurutulması ile birlikte su kuşları güzergahlarını değiştirmiştir.
Su kuşlarının bir bölümü Hatay’ın Akdeniz kıyıları boyunca Orta Yoğunluklu Göç Güzergahını
kullanırken önemli bir kısmı da Akdeniz üzerinden Türkiye’ye geçiş yapmaya başlamıştır.
Kış mevsiminin karlı, ilkbaharın da yağışlı geçtiği dönemlerde Amik gölünün yatağı tekrar su ile
dolmaktadır. Hatta ovanın ortasına yapılmış olan Havaalanında, pistler ve apron civarında geçici sulak
alanlar bile meydana gelmekte, su kuşları bu kesimlere rahatça gelip konaklayabilmektedir.
Amik Gölü geçmişte bu kesimden geçiş yapan göçmen kuşların büyük bir kısmı tarafından
beslenme ve dinlenme alanı olmuştur. Göçmen kuşlar Belen Geçidini aşmadan önce burada
konaklamışlardır. Göl kurutulduktan sonra ise bölgede konaklamadan geçiş yapmaktadırlar.
Gölün kurutulması göçmen tür ve birey sayısındaki azalmanın en önemli nedenleri arasındadır.
Ancak görülmektedir ki, eski göl yatağı çok az miktarda su ile dolsa bile su kuşları derhal bölgeye
gelebilmektedirler.
KAYNAKLAR
Arıkan, K. (2009); Hatay’ın Kuş Göçlerindeki Önemi, XV. Ulusal Biyoloji Öğrencileri Kongresi,
Gaziantep
BirdLife International (2004); Birds in Europaen Union, BirdLife International
Berthold, P. (2001); Bird Migration, Oxford University Press, New York
Kiziroğlu, İ. (2008); Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi, Desen Matb., Ankara
Kiziroğlu, İ. (2008); Türkiye Kuşları Cep Kitabı, Ankamat Matb., Ankara
Mayr, E. and Meise, W. (1930); Theoritisches zur Geschichte des Vogelzuges. Vogelzug-1
Schüz, E. (1972); Grundriss der Vögezugskunde, Paul Parey Verlag, Berlin
Schüz, E. and Weigold, H. (1931); Atlas des Vogelzugs nach den Beringungsergebnissen bei
palaearktischen Vögeln. Friedlaender and Sohn, Berlin
Turan, L. (2010); Rüzgar Türbinlerinin Kuşlar ve Yarasalar Üzerine Etkileri, http://www.beykus.com
Turan, L.(2008); Rüzgar Santralleri ve Yaban Hayata Etkileri, Tabiat ve İnsan, Eylül,2008
110
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Flamingoların Beslenim Alanlarındaki Tahribatın Uzaktan Algılama Yöntemleri ile
Değerlendirilmesi: Acıgöl (Denizli) Örneği
1
Muhittin KARAMAN, 1 Z. Damla UÇA AVCI, 2 Murat BUDAKOĞLU, 3 Suat TAŞDELEN,
1
1
Emre ÖZELKAN, 1 İbrahim PAPİLA
İstanbul Teknik Üniversitesi, Uydu Haberleşmesi ve Uzaktan Algılama Merkezi, İSTANBUL
2
İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, İSTANBUL
3
Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, DENİZLİ
ÖZET
İnsan hayatını kolaylaştıran sanayileşmenin, doğal yaşam alanlarındaki gelişimi, burada
yaşamakta olan birçok canlının beslenim ve yaşam alanlarının yok olmasına neden olabilir. Beslenim
alanları, buna bağlı olarak yaşam alanları küçülen canlıların popülasyonları azalmakta hatta
değişikliğe uyum sağlayamayan farklı türler yok olmaktadır. Özellikle yaşam alanlarında meydana
gelen değişikliğin kısa bir süre içinde meydana gelmesi canlıların yaşam şansını tamamen ortadan
kaldırmaktadır. Yaşamlarını genellikle ekstrem ortamlarda sürdürebilen endemik canlılar bu durumdan
daha fazla etkilenmektedir.
Sulak alanlar birçok endemik canlı için doğal yaşam alanlarıdır. Sığ tuzlu bir göl olması
nedeniyle flamingolar için uygun yaşam ve beslenim alanı olan Acıgöl flamingoların göç yolu üzerinde
yer alır. Acıgöl’de gözlemlenen flamingo türü “phoenicopterus ruber”dir. Flamingolar için doğal yaşam
alanı olan Acıgöl, aynı zamanda suyunun kimyasal özelliği nedeniyle Türkiye’nin en önemli sodyum
sülfat üretim alanıdır. 1950’li yıllardan itibaren sodyum sülfat üretimine başlanan gölde, çözelti
madenciliği faaliyeti göl içinde alansal olarak büyüyerek devam etmektedir. Göl havzasının
güneyindeki kaynaklar, yüzey akışı ve gölün doğusundaki Kocaçay ile beslenen gölün gideri yoktur.
İklim koşullarının yanı sıra nüfus artışına bağlı olarak gölü besleyen kaynakların içme ve
tarımsal sulama amacıyla kullanılması, ayrıca göldeki çözelti madenciliği faaliyetleri gölde su
seviyesinin düşmesine neden olmaktadır. Göl seviyesindeki ani değişimler buna bağlı göl alanının
küçülmesi buraya uyum sağlamış canlıların doğal yaşam alanlarının tahrip olmasına neden olabilir. Bu
çalışmada sığ sularda yengeç, karides ve artemia gibi eklem bacaklı hayvanlar ve yosunla beslenen
flamingoların beslenim alanlarının zamansal değişimi incelenmiştir. Landsat5-TM uydu görüntüleri
kullanılarak Düzenlenmiş Normalleştirilmiş Fark Su İndisi (MNDWI) ile göl alanında kuru ve yaş
bölgelerin ayrımı yapılmış göl içinde sulu alanlar belirlenmiştir. Ayak uzunlukları 80-120 cm arasında
değişen ve genelde sığ ortamlarda yürüyerek beslenen flamingolar için Acıgöl derinlik haritası
kullanılarak göl içinde yürüyebildikleri alanlar çıkartılmıştır. Göl içinde flamingoların beslenim ve yaşam
alanlarının zamansal ve alansal değişim analizi yapılmıştır. Beslenim alanındaki değişimin incelendiği
dönemlerde, uydu görüntüleri üzerinden MNDWI indisi ile göl içindeki çözelti madenciliği faaliyetlerinin
belirlenmesi amacıyla her dönem havuzların su durumu ve zamansal değişimi incelenmiş, üretimin
yapıldığı havuzlar belirlenmiştir. Göl alanının buna bağlı olarak flamingoların beslenim alanının
azaldığı dönemde gölden üretim havuzlarına su pompalandığı tespit edilmiştir.
Bu çalışma, sığ ortamlarda beslenen flamingoların Acıgöl’de beslenim alanların küçülmesinde
bölgedeki çözelti madenciliğinin de etkisinin olabileceğini göstermiştir. Sanayi faaliyetlerinin etkisinin
miktarının tanımlanabilmesi için bölgede mutlaka detaylı hidrolojik su bütçesi çalışmaları yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Flamingo, Acıgöl, Sulak Alanlar, Sodyum Sülfat, Tuz Gölleri, Batimetri, Uzaktan
Algılama
ABSTRACT
Industrial developments improve human life whereas it can destroy, pollute and decrease the
available feeding and breeding area for animals. The decrease in existence and size of available living
areas cause a fall in the affected species’ populations. Especially, the environmental changes
occurring fast may disturb the adaptation process. Even it can cause extinction. The endemic species
are much more affected by these kinds of environmental disruptions.
Wetlands are habitats of many endemic species. Acıgöl Lake, being a saline shallow wetland,
offers a suitable feeding and breeding area on the migration way of flamingos. The dominant flamingo
species in Acıgöl basin is the “phoenicopterus ruber”. In addition to being an important environment for
flamingos, Acıgöl Lake is also the main sodium sulfate production area in Turkey. In this region, water
mining activities have been continuing since 1950s, with areal extension inside the lake.
111
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Beside the climate change conditions and the increase in use of the water for drinking and
agricultural irrigation purposes, the water mining activity causes significant decrease in water level.
This sudden lowering in water level and the related decrease in lake area may destroy the living things
of regional ecology. Flamingos are fed in shallow waters of the lake by arthropodas such as crab,
shrimp and artemia. In this study, Landsat 5-TM satellite images were used and the multi-temporal
and areal change in feeding areas of the flamingos was examined. Dry and water covered areas were
determined by using modified normalized difference water index (MNDWI). The length of flamingos’
legs change between 80 - 120 cm. As they usually feed by walking in shallow lake parts, the ‘feeding
by wading’ and ‘feeding by swimming’ areas were examined by using lake depth map. Then, the
analysis of spatial and temporal variation in flamingos’ feeding sites was performed. The water
existence and status of salt ponds were analyzed for the same time period by using MNDW images in
order to determine the production activity. It was observed that the decrease in flamingo feeding areas
were relational with the water pumping activity from the lake to the ponds.
It was concluded that, the decrease in the lake water level during salt production period may
direct effects on flamingos’ feeding areas. To define the amount of industries’ effects, a detailed
hydrological water budget has to be analyzed.
Keywords: Flamingo, Lake Acogöl, Wetlands, Sodium Sulfate, Salt Lake, Bathymetry, Remote
Sensing
1. GİRİŞ
Sulak alanlarda iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen değişimlerin yanı sıra sanayileşme ve
tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan etkiler, burada yaşayan canlıların yaşam alanlarını azaltmakta
hatta yok etmektedir.
Sığ tuzlu bir göl olması nedeniyle flamingolar için uygun yaşam ve beslenim alanı olan Acıgöl
flamingoların göç yolu üzerinde yer alır. Yarar ve Magnin (1997) tarafından flamingoların Türkiye’deki
üreme alanlarından biri olarak kabul edilen Acıgöl’de 1993 yılında 150 yuvadan oluşan koloni ile
ürediği belirlenmiştir (Kahraman, 2007). Acıgöl’de 2001-2007 yılları arasında gözlemlenen kuş türü
178 olup, baskın tür flamingo
“Greater Flamingo”, “phoenicopterus ruber”dir (Urhan vd., 2010)
(Resim 1). Nesli tehlike altında olan Phoenicopterus Ruber, Türkiye’de düzenli olarak kışlayan canlı
türlerindendir (Özesmi vd., 2008). Acıgöl’de 2003’te 105, 2004’te 356, 2005’te 200 birey, 2007’de 22
birey belirlenmiştir (Özesmi vd., 2008; Balkız, 2005). Acıgöl, 25 nolu Önemli Kuş Alanı (ÖKA),
AKD021 nolu Önemli Doğa Alanı (ÖDA), 61 nolu Önemli Bitki Alanı (ÖBA)’dır (Kahraman, 2007).
Resim 1. Acıgöl'de “Greater Flamingo” türü
(URL-4,2011)
Resim 2. Acıgöl’de sığ ortamda beslenen
flamingolar (URL-5,2011)
Flamingolar, kalabalık guruplar halinde yaşamakta ve yeryüzünde oldukça az sayıdaki ekstrem
ortamlarda üreyebilmektedir. Flamingoların yaşam alanları olan tuzcul suların su seviyesi değişimleri,
flamingoların düzenli üremelerinin önündeki en önemli sorundur (Birdlife International, 2004; Özesmi
vd. 2008; Nager vd., 1996).
112
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
İnsanlar tarafından doğal yaşam alanlarında meydana gelen değişiklikler üreme ve beslenim
alanlarını olumsuz etkiler. Özellikle yaşam alanlarında, uçakların alçak uçuşları, su seviyesi
değişimlerine bağlı olarak kıyı ortamların çölleşmesi ve madencilik faaliyetleri önemli etmenlerdendir
(URL-2, 2011). Acıgöl’de göl ortamının yanı sıra, tuz üretim havuzları flamingolar için gerekli besin
ortamlarını sağlamaktadır.
Kılıç ve Eken (2004) tarafından bölgede yapılan çalışmalarda, yaşam alanlarında meydana
gelen azalmalar nedeniyle popülasyonun tehlike altında olduğu belirtilmiştir. Urhan vd. (2004),
flamingoların yaşam alanları ile ilgili olarak Acıgöl’de en belirgin problemlerin kontrolsüz tuz üretimi,
tuz işletmelerinin ve çevredeki yerleşimlerin atıkları, tarımsal sulama faaliyetleri ve göle yakın hava
alanının olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmada Ege bölgesinde flamingoların uğrak yeri olan Acıgöl’de flamingoların yaşam ve
beslenim alanlarında meydana gelen değişimlerin uzaktan algılama yöntemi ile değerlendirmesi
yapılmıştır. Bölge ile ilgili olarak araştırmacılar tarafından olumsuz etkiler içinde belirtilen tuz üretim
faaliyetlerinin, flamingoların yaşam alanlarına etkisi incelenmiştir.
Flamingoların beslenim özellikleri göz önüne alınarak göl havzasında sulu bölgelerin alansal ve
zamansal analizi yapılmıştır. Ayrıca sulu alanlar içinde flamingoların beslenim şekillerine bağlı olarak
göl içinde yürüyebilecekleri ve yüzebilecekleri alanlar belirlenmiş ve bu alanlar zamansal değişimi
incelenmiştir. Göl alanındaki değişimlere paralel olarak tuz üretim havuzlarındaki faaliyetler
karşılaştırılmış ve etkileri değerlendirilmiştir.
1.1. Çalışma Alanı
Acıgöl 37°55'27.98"-37°45'7.41" kuzey enlemleri ve 30° 0'17.24"-29°41'11.72" boylamları
arasında yer alır. Acıgöl Ege bölgesinde Denizli ile Afyon illerinin kesişimini oluşturmaktadır (Resim 3).
Resim 3. Çalışma alanı (Acıgöl-Denizli)
Sürekli bir göl olan Acıgöl Na-Cl-SO4 içeriğine sahip tuzlu bir göldür (Mutlu vd., 1999).
Türkiye’deki en önemli sodium sülfat üretim alanı olup, ülke ihtiyacının %85’ini karşılamaktadır
(Gündoğan vd., 1995). 1953 yılından itibaren sodyum sülfat üretimine başlanan gölde (URL-1, 2011),
çözelti madenciliği faaliyeti göl içinde alansal olarak büyüyerek devam etmektedir (Karaman vd., 2011A).
Acıgöl havzasında tuz üretimi, göl içinde yapay olarak açılmış olan üretim havuzlarında doğal
yollarla ve havzadaki fabrikada teknolojik yöntemlerle üretilmektedir (Gündoğan vd., 1995; Karaman
113
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
vd., 2011-A). 2010 yılı itibariyle göl alanı içinde tuz üretimi için açılan yapay havuzlar 33,4 km 2’lik bir
alana sahiptir. Gölde sodyum sülfat üretiminin yanında 2004 yılından itibaren sanayi ve gıda tuzu
üretimi de yapılmaktadır (Karaman vd., 2011-A). Tüm firmaların üretim miktarları toplandığında gölden
yılda yaklaşık 600.000 ton mamul üretilmektedir (Karaman vd., 2011-A).
1.2. Kullanılan Veriler
1.2.1 Uydu Görüntüleri
Yağışlı ve kurak dönemde göl alanındaki değişimin belirlenmesi amacıyla, (Biri İTÜ-BAP)
USGS’ten sağlanan üç adet 30 m çözünürlüklü Landsat5-TM verisi kullanılmıştır. 28.05.2010,
16.08.2010 ve 01.09.2010 tarihinde alınan görüntülerin Landsat grid sistemine göre konumu
179/34’tür. 1 Eylül 2010 görüntüsü %19.98 bulutlu, diğer görüntüler bulutsuzdur.Göl alanının
zamansal ve alansal değişimin değerlendirilmesi için Ağustos ve Eylül görüntüleri, temel alınan Mayıs
görüntüsüne göre yeniden konumlandırılmıştır (image-to-image coregistration). Birinci dereceden
polinom dönüşümüyle yapılan geometrik düzeltmede maksimum karesel ortalama hata (RMS)
0.375726 piksel ve 11.3 m olarak belirlenmiştir. Ağustos ve Eylül görüntüleri en yakın komşuluk
yöntemi ile yeniden örneklendirilmiştir.
1.2.2 Batimetri Haritası
Acıgöl’de flamingoların yürüyerek ve yüzerek beslendiği alanların belirlenmesi için altlık olarak
Tasdelen vd. (2010) tarafından hazırlanan batimetri haritası kullanılmıştır (Resim 4).
2. YÖNTEM
2.1 Su Kaplı Alanların Belirlenmesi ve Hesaplanması
Acıgöl'de Landsat görüntülerinin görünür yeşil (Green) ve orta kızıl ötesi bölgesi kullanılarak
(MIR) Denklem 1’de verilen Düzenlenmiş Normalleştirilmiş Fark Su İndisi (MNDWI) (Xu, 2006) ile üç
farklı dönem için göl alanı su indisi görüntüsü elde edilmiştir.
MNDWI = (GREEN - MIR / GREEN + MIR) (1)
MNDWI = (p0.56- p1.65) / (p0.56+p1.65) (p:Dalga Boyu)
Su indisi görüntüsü su, su olmayan (toprak bitki) olarak sınıflandırılmış, sulu alanlarının
maskelenmesiyle gölün alansal dağılımı belirlenmiştir (Tablo A).
Tablo A. Su indisi sınıflaması (Xu,2006)
Değer
MNDWI > 0
MNDWI <= 0
Tipi
Su
Toprak, Bitki
Düzenlenmiş Normalleştirilmiş Fark Su İndisi (MNDWI) ile elde edilen indis görüntüsünden, sulu
alanlara karşılık gelen (W MNDWI >0) indis değerine sahip noktaların belirlenmesi için görüntü üzerinde
maskeleme işlemi yapılmıştır. Göl alanı dışında var olan su birikintilerinin göl kıyı çizgisi içinde yer
almaması için göl çevresini kapsayan ilgili alan (Region of Interest) tanımlanmıştır. Düzenlenmiş
Normalleştirilmiş Fark Su İndisi (MNDWI) görüntüsüne göl çevresi ilgili alanı içinde kalan ve su indisi 0
(sıfır)’dan büyük noktaları görüntüleyen maske uygulanmıştır.
114
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
28.05.2010, 16.08.2010 ve 01.09.2010 tarihli Landsat5-TM görüntülerinde MNDWI su indisi
kullanılarak her bir dönemde su kaplı alanlar belirlenmiştir (Resim 5-6). Görüntü maskeleme ile
belirlenen göl alanının kıyı çizgisi çıkartımı için raster veriden vektör veriye dönüşüm yapılmıştır
(Resim 7).
Resim 4. Batimetri haritası (Tasdelen vd., 2010)
Resim 5. Su kaplı alanlar ve üretim havuzlarının
durumu (Landsat5-TM RGB:532, 28.05.2010)
Resim 6. Su kaplı alanların alansal ve zamansal
değişimi
Resim 7. Kıyı çizgisinin zamansal değişimi
Su ile kaplı göl alanının belirlenmesi için kıyı çizgisi vektör verilerinden yararlanılmıştır. Her bir
dönem için kıyı çizgisi vektör verisi kullanılarak, göl alanı hesaplanmıştır (Tablo B).
2.2. Flamingoların Beslenim Alanlarının Belirlenmesi
Flamingoların beslenim alanlarının belirlenmesi ArcGIS 9.3 CBS yazılımı ile yapılmıştır. Acıgöl
batimetri haritası münhani verileri kullanılarak her bir dönemde gölün seviyesine göre flamingoların
yürüyerek ve yüzerek beslenebilecekleri alanlar belirlenmiştir.
Resim 8. Flamingoların derinliğe bağlı beslenme şekilleri
115
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Flamingoların göl içinde yürüyebilecekleri maksimum derinliği belirlemek için ayak uzunluk
değerleri kullanılmıştır. Genel olarak flamingoların ayak uzunlukları 80-120cm olduğundan göl içinde
yürüyerek ulaşabilecekleri maksimum derinlik 80cm alınmıştır (Resim 8). Göl alanı içinde her bir
dönem için 80cm derinlik münhani filtreleme ile belirlenmiş ve kapalı poligon olarak tanımlanmıştır.
İlgili kıyı çizgisi vektör verisi, bu veriye göre kesilerek, her bir dönemde su kaplı alan, flamingoların su
içinde yürüyebilecekleri ve yüzdükleri alanlar olarak haritalandırılmıştır (Resim 9). Göl içinde her bir
dönemdeki su seviyesinden 80 cm daha derin yerler flamingoların yüzdüğü yerler olarak
nitelendirilmiştir (Resim 10).
Resim 4. Yürüyerek beslenme alanının
zamansal değişimi (Derinlik < 80 cm)
Resim 5. Yüzerek beslenme alanının cm)
zamansal değişimi (Derinlik >= 80)
2.3. Beslenim Alanlarının Zamansal ve Alansal Analizi
28 Mayıs 2010 tarihindeki Landsat5-TM görüntüsünden üretilen kıyı çizgisi, su alanı ve
flamingoların beslenim alanlarındaki değişimin incelenmesinde referans veri olarak alınmıştır. Her bir
dönemdeki değişim 28 Mayıs verisi ile karşılaştırılmıştır. Mayıs-Eylül döneminde (kurak hidrolojik
dönem) gölün derin bölgesi gölün ortasında ve alanı ortalama 21.16 km2’dir. Kurak dönemde gölün su
kaplı alanı yaklaşık 51km 2, derin kısmı 5.8 km 2 azalmaktadır. Kurak dönem sonunda sadece gölün
ortasında su kalmakta ve göl %61.4 oranında küçülmektedir (Tablo B). Flamingoların yürüyerek
beslendikleri alan 59,158 km 2’den 14,005 km 2’ye, yüzerek beslendikleri alan 23.762 km 2’den 17.995
km 2’ye küçülmüştür.
Tablo B. Mayıs-Eylül dönemine ait alansal veriler
Su Kaplı Alan
Yürüyerek Beslenme Alanı
Tarih
(km 2)
(km 2)
28.05.2010
82,920
59,158
16.08.2010
38,956
18,183
01.09.2010
32,000
14,005
Yüzerek Beslenme Alanı
(km 2)
23,762
20,773
17,995
2.4. Tuz Üretim Havuzlarındaki Faaliyetlerin Beslenim Alanına Etkisi
Acıgöl içinde tuz üretiminin (Sodyum Sülfat-Sodyum Klorür) gerçekleştirildiği üretim havuzlarının
Landsat5-TM görüntülerinden yaklaşık belirlenen alanı 33.4 km² ’dir (Karaman vd., 2011-A). İncelenen
dönemler süresince göldeki küçülmede üretim havuzlarının etkisinin belirlenmesi için Düzenlenmiş
Normalleştirilmiş Fark Su İndisi (MNDWI) görüntülerinin zamansal analizi yapılmıştır. Bu amaçla farklı
dönem indis görüntüleri kullanılarak renkli (RGB) görüntü elde edilmiştir. Çalışmada Kırmızı: 28 Mayıs
2010, Yeşil: 16 Ağustos 2010 ve Mavi: 01 Eylül 2010 kombinasyonu kullanılmıştır (Resim 11).
116
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Elde edilen renkli su indisi görüntüsü uydu verilerinin alındığı tarihlerdeki su mevcudiyeti
konusunda bilgi etmek üzere kullanılmıştır. Kırmızı bölgeler 28 Mayıs’ta su olup diğer dönemlerde su
olmayan, sarı renkli bölgeler 28 Mayıs ve 16 Ağustos’ta sulu olan kısımlar, beyaz renkli bölgeler her
dönemde su olan alanlardır. Koyu renkli bölgeler susuz alanlardır. Göl alanı su indisi renkli
görüntüsünde her bir bölgenin karşılığı Tablo C’de belirtilmiştir. Göl ortasında görülen sarı renkli
alanlar Eylül ayı görüntüsündeki bulutlu alanlardan kaynaklanmaktadır.
Havuzlarda meydana gelen alansal su değişiminin belirlenmesi sonucunda incelenen dönem
içinde havuzların 6.358 km 2’lik kısmında değişimin meydana geldiği belirlenmiştir (Resim 12) (Yeşil
Bölgeler). Ancak 16 Ağustos’tan itibaren (3.83 km 2 cyan ve 0.681 km 2 pembe) 4.513 km 2’lik bir alana
gölden su pompalanması söz konusudur (Resim 11). Üretim havuzlarının derinlikleri değişmekle
3
birlikte ortalama 1.5 m alındığında gölden pompalanan su miktarı 6.77 milyon m ’tür.
Havuzlara
pompalanan su miktarı ile doğru orantılı olarak göl alanı küçülmektedir (Grafik 1).
Resim 6. RGB MNDWI görüntüsü (RGB:
28.05.2010, 16.08.2010, 01.09.2010)
Resim 7. İnceleme döneminde değişimin
belirlendiği havuzlar
Tablo C. RGB görüntüsünde renkler ve su
mevcudiyeti karşılıkları
Kırmızı
Yeşil
Mavi
Beyaz
Sarı
Pembe
Cyan
Siyah
R
28 Mayıs
ü
ü
ü
ü
-
G
16
Ağustos
ü
ü
ü
ü
-
B
1 Eylül
ü
ü
ü
ü
-
40
Gölde Alansal Küçülme km2
Kanal
Renk
35
y = 17,884x - 1E+07
R² = 0,7057
30
25
20
15
10
5
-
1
2
3
Havuzlara pompalanan su Milyon m3
Milyonlar
Grafik 1. Havuzlara pompalanan suyun göl
alanı üzerindeki etkisi
2.5. Meteorolojik Parametrelerin Göl Alanına Etkisi
Acıgöl’ün uzun yıllar yağış, sıcaklık verileri (1965-2010) DMİ Çardak istasyonu verilerine göre
değerlendirilmiştir. Uzun yıllar verilerine göre yıllık toplam yağış 384.64mm, ortalama sıcaklık
13.390C’dir. Thornthwait yöntemine göre yıllık gerçek buharlaşma 372.01 mm, potansiyel buharlaşma
831.37mm olarak hesaplanmıştır (Grafik 2).
117
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
mm200
30
0C
Yağış
ETP
20
Sıcaklık Ort.
Buharlaşma Potansiyel
Buharlaşma
25
150
Sıcaklık
mm
150
Yağış Ort.
Buharlaşma Gerçek2
km 100
80
100
15
100
60
10
50
50
0
0
40
5
20
0
0
2
4
6
8
10
12
Grafik 2. Uzun yıllar aylık toplam yağış, buharlaşma ve ortalama sıcaklık (19652010)
0
4
5
6
7
8
9
10
Grafik 3. Su alanı ile sıcaklık, potansiyel buharlaşma, ortalama sıcaklık, toplam yağış
ve gerçek buharlaşma arasındaki ilişki
Göl alanının küçülmesi yağışlar ve gerçek buharlaşma ile doğrudan ilişkilidir. Bölgede yağışların
azalmasıyla birlikte göl alanı küçülmektedir. Sıcaklığın artması yağışlara nazaran daha az oranda göl
seviyesine olumsuz etki etmekte ve gölün yüzeyindeki potansiyel buharlaşmayı arttırmaktadır. Gölde
su yüzeyi arttıkça gerçek buharlaşma artmaktadır (Grafik 3,4,5,6).
Grafik 4. Gerçek buharlaşma
ile toplam su alanı
ara-sındaki
korelasyon
Grafik 5. Aylık toplam yağış ile
toplam su alanı arasındaki korelasyon
Grafik 6. Aylık ortalama sıcaklık ile su alanı arasındaki ilişki
3. SONUÇLAR
Göl içinde flamingoların beslenim ve yaşam alanlarının zamansal ve alansal değişim analizi
yapılmıştır. Çalışmanın yapıldığı dönemlerde, göl içindeki çözelti madenciliği faaliyetlerinin
sürdürüldüğü ve üretimin yapıldığı havuzlar belirlenmiştir. Göl alanının buna bağlı olarak flamingoların
beslenim alanının azaldığı dönemde gölden üretim havuzlarına su pompalandığı tespit edilmiştir.
Gölden su çekilmesi göl alanını küçültmekle birlikte, Acıgöl’de flamingolar içinde besin alanları
sağlayan havuzlarda üretim nedeniyle artemia salina ölümleri gözlenmekte, besin kaynaklarında
azalmalar görülmektedir.
Acıgöl Mayıs-Eylül 2010 döneminde gölde su kaplı alan %61,4 küçülmüştür. Flamingoların
yürüyerek beslendikleri alan 59,158 km 2’den 14,005 km 2’ye, yüzerek beslendikleri alan 23.762
2
2
2
km ’den 17.995 km ’ye küçülmüştür. Aynı dönemde üretim havuzlarının 6.358 km ’lik kısmında üretim
nedeniyle değişiklik gözlenmiş,
4.513 km2’lik kısmına gölden su pompalanmıştır. Yaklaşık
2
pompalanan su miktarı 6.77 milyon m3’tür. Toplam alanı 33,4 km olan havuzların derinlikleri ortalama
1.5m olarak alındığında üretim amacıyla havuzları doldurmak için gölden 50,1 milyon m
3
su
pompalanması söz konusudur.
Sığ ortamlarda beslenen flamingoların Acıgöl’de beslenim alanlarının değişiminin incelendiği bu
118
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çalışmada, gölün küçülmesinde bölgedeki çözelti madenciliğinin de etkisinin olduğu belirlenmiştir.
Çözelti madenciliği faaliyetlerinin etki miktarının tanımlanabilmesi, göl bütçesine göre dengesiz su
çekiminin yapılıp yapılmadığının belirlenmesi için bölgede mutlaka detaylı hidrolojik su bütçesi
çalışmaları yapılmalıdır.
4. TEŞEKKÜR
Yazarlar, Landsat5-TM görüntülerinden dolayı (USGS) Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi’ne, Çevre Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri’ne desteklerinden ötürü teşekkür eder.
5. KAYNAKLAR
Balkız, Ö., 2005, Türkiye Flamingo (Phoenicopterus roseus) Kış Gözlem Raporu, Doğa Derneği
Yayınları, Ankara, Türkiye.
Balkız, Ö., Özesmi, U., Pradel, R., Germain, C.,Sıkı, M., Amat, J.A., Rendon- Martos, M., Baccetti, N.,
Bechet, A., 2009, An update of the status of the Greater Flamingo Phoenicopterus roseus in
Turkey, Flamingo, Special Publication-1
Birdlife International, 2004, Birds in Europa: population estimates, trends and conservation status,
BirdLife conservation series, no:12, BirdLife International, Cambridge,Pp:374
Gündoğan, İ. , Mordoğan, C. , Helvacı, C.,1995, Türkiye’deki Acı Göllerden Sodyum Sülfat Üretimi,
Endüstriyel Hammadeler Sempozyumu, Köse ve Kızıl (eds),21-22 Nisan 1995, İzmir
Karaman M., Uça Avcı, Z.D., Özelkan, E., Budakoğlu, M., 2011,A, Çözelti Madenciliği Faaliyet
Alanlarının Zamansal Değişiminin Uzaktan Algılama Yöntemleri ile Değerlendirilmesi:
Acıgöl(Denizli) Örneği,4.Madencilik ve Çevre Sempozyumu, 2-3 Haziran 2011, İzmir
Karaman, M., 2011,B, Acıgöl (denizli) kıyısındaki güncel mikrobial matris oluşumunun moleküler
organik jeokimyasının incelenmesi ve acıgöl havzasının hidrojeokimyasal özelliklerinin uzaktan
algılama yöntemleri ile değerlendirilmesi, Doktora Tezi Raporu, Pamukkale Üniversitesi, Denizli
Karaman, M., Uça Avcı, Z.D., Budakoğlu, M., Taşdelen,S., 2010, Sodyum sülfat üretimi yapılan Acıgöl
(Denizli)’de sülfat iyon dağılımının nesne tabanlı sınıflandırma yöntemi ile belirlenmesi, 2.
Jeolojik Uzaktan Algılama Sempozyumu, MTA, Ankara
Kahraman, D., 2007, Acıgöl'deki kuş türlerinin tespiti, sayılarının belirlenmesi ve korunması, Yüksek
Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi,Denizli,104s.
Kılıç,D.T., Eken, G., 2004, Türkiye’nin önemli kuş alanları-2004 Güncellemesi, Doğa Derneği, Ank.,
Turkey ,Pp:232
Mutlu, H. , Kadir, S. ve Akbulut, A., 1999, Mineralogy and water chemistry af the Lake Acıgöl (Denizli),
Turkey: Carbonates and Evaporates, vol. 14, no. 2, 91-99.
Nager, R.G., Johnson A.R.,Boy V., Rendon- Martos, M., Calderon, J., Cezilly, F., 1996, Temporal
and spatial variation in dispersal of Greater Flamingo (phoenicopterus ruber roseus), Oecologia,
107,204,211
Ogilve, M. A. O. C. ,1986, Flamingos. Great Britain, Alan Sutton Publishing Limited.
Özesmi, U., Sıkı, M., Balkız, Ö., 2008, Flamingoların (Phoenicopterus Ruber) Akdeniz
Metapopülasyonlarının Medellenmesi, Tubitak 103Y182 Proje Raporu,Ankara
Tasdelen, S., Budakoglu, M., Kumral, M., Karaman, M., Karabel, B., 2010, Dissolved Sulfate Budget
of a Hypersaline Lake; Acıgöl, SW Anatolia Turkey, SEG 2010 Conference Proceeding Book,
October 2-5 2010, Keystone, Colorado, USA.
Urhan, R., Kahraman, D., Aslan, A., 2010, Bir Tuz Gölü örneği olarak Acıgöl(Denizli)’ün kuş varlığı,
problemleri ve koruma öncelikleri, 20.Ulusal Biyoloji Kongresi,21-25 Haziran, Denizli,Türkiye
Xu, H., 2006, Modification of normalized difference water index (NDWI) to enhance open water
features in remote sensed imagery, International Journal of Remote Sensing, 27:14, 3025-3033.
Yarar, M., Magnin, G., 1997, Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları, Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul,
Türkiye, 313 s, 89-91.
URL-1, 2011, Animals, Flamingos, Seaworld: http://www.seaworld.org/infobooks/Flamingos/fadapt. html
URL-2, 2011, Animals, Flamingos, SeaWorld: http://www.seaworld.org/infobooks/Flamingos/fdeath. html
URL-3, 2011, Animals, Flamingos, SeaWorld: http://www.seaworld.org/animal-info/info-books/flamingo/
physical-characteristics.htm
URL-4,2011, Yakader: http://www.yakader.org/mynet_resimlerim/flamingo_1.jpg
URL-5, 2011, Dazkırı İlçe Kaymakamlığı: http://www.dazkiri.gov.tr/kustur23.jpg
URL-ALKİM-1,2011: http://www.alkim.com/tr/kurumsal/tarihce.aspx
URL-ALKİM-2,2011: http://www.alkim.com/tr/uretim/koralkim.aspx
URL-SODAŞ,2011: http://www.sodas.com.tr/content3.asp?m1=1&m2=1&m3=1
119
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
URL-31KİMYA, 2011: http://www.otuzbirkimya.com/profil.htm
120
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Van İli Sulak Alan Biyoçeşitliliği
1
Atilla DURMUŞ, 1 Özdemir ADIZEL, 1 Yusuf UZUN, 1 Fevzi ÖZGÖKÇE, 1 M. KEMAL KOÇAK,
1
Ahmet Ömer KOÇAK, 1 Kenan DEMİREL, 1 Lütfi BEHÇET, 2 Murat ÜNAL, 2 Ali KELEŞ
1
2
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü 65080 Kampüs - VAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı 65080 Kampüs - VAN
ÖZET
Van Gölü Havzasında uzun yıllardır floristik ve faunistik çalışmalar devam etmektedir. Yapılan
bu çalışmada Van ili sulak alanlarından; Erçek Gölü,Akgöl, Hasantimur gölü, Ceğen gölü, Sarımehmet
Gölü, Karasu ve Bendimahi Deltaları ile Akköprü ve Özalp çayları ve civarında bulunan Ornitolojik
(kuş), Botanik (bitki), Entomolojik (böcek) ve Mikolojik ( makro mantar), tür çeşitliliği araştırılmıştır. Van
ili Sulak alanlarında 25 familyaya ait 110 kuş türü tespit edilmiştir. Sulak alanlardan direkt veya dolaylı
olarak yararlanan böceklerden Hemiptera takımına ait 6 tür, Odonata takımına ait 24 tür, Orthoptera
takımına ait 2 tür, Diptera takımına ait 43 tür ve Coleoptera takımına ait 25 tür tespit edilmiştir,
Sucul vejetasyon sulak alanlarda ve sulak alanlara katkı sağlayan derelerin içi ve kenarlarındaki
gelişmiştir. Sulak alanların su içi vejetasyonunda 85 takson, hidrofit ve higrofit olarak 17 takson tespit
edilmiştir. Sulak alan kenarlarındaki çayırlık alanlarda ise 10 familyaya ait 32 mantar türü tespit
edilmiştir.
Van ili Sulak alan biyoçeşitliliğinin tespiti çalışması devam etmektedir. Alandaki tüm sulak
alanlar ve etrafının envanteri çıkarıldığında yukarıda verilen tür sayılarının artacağı muhakkaktır.
Anahtar kelimeler: Biyolojik çeşitlilik, sulak alan, kuş, Böcek, makromantar, botanik, Van, Türkiye
ABSTRACT
The Floristic and faunistic studies in Van Lake Basin have been carried out for a long time. In
the present study, Ornithological, Botanical, Entomologicaland Mycological (macrofungi) biodiversity in
wetlands of van province;Erçek Lake and surrounding, Akgöl, Hasantimur Lake, Ceğen Lake,
Sarımehmet Lake, Karasu,and Bendimahi Deltas and Akköprü and Özalp streams were investigated.
In the Study field 110 birds species belonging to 25 families were determined. At same time 6
species in Hemiptera, 24 species in Odonata 2 species in Orthoptera, 43 species in Diptera and 25
species in Coleoptera ordos which are directly or indirectly benefited were determined. Aquatic
vegetation are developed in wetlands and inside and border of streams supporting the wetlands. 85
taxa were determined aquatic area in wetland of study area and 17 taxa were determined as
hydrophyte and hygrophyte.
32 macrofungi belonging to 10 families were determined in meadow on the border of aquatic
area.
The biodiversity investigations in aquatic area of Lake Van Basin have been stil continued. We
hope that the number of the taxa indicated above will be increased when all the wetlands Lake Van
Basin and Surrounding are investigated.
Key words: Biodiversity, Wetland, birds, insect, macrofungi, Botany,Van Turkey
1. GİRİŞ
Dünyanın oluşumundan günümüze kadar ki olan süreçte, canlılarla içinde yaşadıkları fiziksel
ortamlar arasında çok yönlü ilişki ve etkileşim ağı kurulmuş bunun sonucunda yaşamlarını devam
ettirilebilmişlerdir. Bu yaşam ortamları "ekosistem" olarak nitelenmektedir. Bir karınca yuvası ve
çevresi, orman, çayır, göl, deniz gibi yaşam alanları, tipik ekosistem örnekleridir. Dünya üzerindeki
ekosistemler, ekonomik, ekolojik ve sosyolojik bakımdan son derece önemli işlevlere ve yararlara
sahiptirler. Ekosistemin kendinden beklenen yararları sağlayabilmesi, işlevlerini devam ettirebilmesi
için, bunlardaki canlı türlerin, içinde bulundukları ortamla birlikte korunmaları gerekir. Bir alanı korumak
için çok ciddi bilimsel, etik, kültürel ve estetik nedenler vardır (Çepel 2003).
Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Anadolu, kendi başına
121
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ayrı bir kıta olmamakla birlikte, bir kıtanın sahip olabileceği tüm ekosistem ve habitat özelliklerine tek
başına sahiptir. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz; üç farklı biyoiklim tipinin görülmesi, bünyesinde
Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç Biyocoğrafik Bölge (BCB) bulundurması, Batı
Palearktikteki önemli göç yollarının üzerinden geçmesi (Kuzeydoğu-Güney Göç Rotası) ayrıca sahip
olduğu topoğrafik, jeolojik, jeomorfolojik ve toprak çeşitlilikleri, deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı
göller gibi değişik sulak alan tiplerinin varlığı, 0-5.000 metreler arasında değişen yükselti farklılıkları,
derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem tiplerine sahip olması, Avrupa ülkelerine göre buzul
döneminden daha az etkilenmesi, kuzey Anadolu’yu güney Anadolu’ya bağlayan Anadolu
Diyagonalinin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik farklılıklar ile üç kıtanın birleşme
noktasında yer alması sayılabilir. Özetle, Türkiye tarım, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz
ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir.
Biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Ortadoğu’nun en zengin ülkelerinden olan Türkiye,
biyolojik çeşitliliğinin zenginliği bakımından tüm kıta ülkeleri arasında 9. sıradadır (Çepel, 2003).
Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinin her biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde ormanların az olması sulak alanlara çok önemli görevler
yüklemektedir. Bu alanlar, canlılar açısından hem orman hem de sulak alan fonksiyonlarının çoğunu
yerine getirirler. Bu havzadaki sulak alanlar canlılara gerek beslenme gerekse üreme yönlerinden en
büyük desteği sağlarlar (Adızel ve ark., 2004; Durmuş ve Adızel, 2010).
Sulak alanlar başta kuşlar olmak üzere bitki, balık, böcek ve diğer birçok canlı türünün yaşama
alanlarını oluşturmaktadır. Ayrıca bu tip alanlar yöredeki su akışını da düzenlemektedir. Sulak
alanların kurutulması ve yaşama alanlarının değiştirilmesi bu alanlara uyum sağlamış türlerin yok
olmasına neden olmaktadır. Bu tip alanlara örnek olarak Amik gölünün kurutulması ve gölde yaşayan
Yılanboyun (Anhinga rufa) kuş türünün neslinin doğada tükenmesine Samsun’da Kızılırmak Deltası
ve Ladik Gölü çevresi verilebilir. Bu yörelerimiz kuş türleri bakımından son derece zengin bir çeşitliliğe
sahiptir. Ingiltere’de Lycaena dispar (Lycaenidae) kelebeğinin bu tip sulak alanların kurutulması
sonucu yok olduğu bilinmektedir.
Bu çalışma ile Van il sınırları içindeki sulak alanlarda bulunan vejetasyon yapısı, sucul böcek
faunası, kuş faunası ve alan sulak alanların bulunduğu çayırlık bölgeler de
doğal olarak yetişen
yenen, yenmeyen ve zehirli makrofunguslar tespit edilerek, Doğu Anadolu Bölgesi ve ülkemiz fauna ve
flara bioçeşitliliğinin tespiti ve zenginleştirilmesine katkı sağlanması amaçlanmıştır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Bu araştırmanın materyali Van il sınırları içerisinde bulunan sulak alanlardaki biyolojik
varlıklardır. Van il toprakları 19.069 km'dir. Bu Türkiye topraklarının % 2,5'ni oluşturur. Van kuzeyde
Ağrı ili'nin Doğubeyazıt, Diyadin, Hamur ilçeleri; batıdan Van Gölü ile Ağrı ili'nin Patnos; Bitlis ili'nin
Adilcevaz, Tatvan ve Hizan ilçeleri, Güneyden Siirt ili'nin Pervari ilçesi, Şırnak ili'nin Beytüşşebap ilçesi
ile, Hakkari ili'nin Yüksekova ilçesi ile sınırlıdır. İlin doğusunda ise İran yer alır (Şekil 1).
122
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1. Van ili fiziki haritası ve akarsular haritası
Floristik araştırmalar genelde vejetasyon döneminin başından itibaren sonuna kadar, belirli
periyotlar ile inceleme alanına gidilerek ve bitki örnekleri toplanıp fotoğraflanarak yapılmaktadır.
Toplanan bu bitki örnekleri lokaliteleriyle birlikte gerekli diğer arazi kayıtları yazılarak numaralandıktan
sonra herbaryum tekniğine uygun olarak preslenip kurutulmaktadır. Bu örneklerin teşhisinde temel
kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” (Davis, 1965-1985; Davis ve ark., 1988;
Güner ve ark., 2000) adlı eserden yararlanılmaktadır. Türkiye Florası’nın yetersiz kaldığı durumlarda
Flora Iranica (Rechinger, 1965- 1977), Flora of Iran (Ghahreman, 1985- 2005), Flora Europaea (Tutin
ve Heywood, 1964-1981), Flora of Iraq (Towsend ve Guest 1966-1985), Flora Palaestina (Zohary,
1966-1986), Flora of USSR (Komarov ve Shishkin, 1933-1964) gibi flora kitaplarından da
yararlanılmaktadır. Van ili ve çevresi için başta VANF herbaryumu olmak üzere, GAZİ, ANK, HUB,
İSTE herbaryumlarından, I. C. Hedge ve A.A. Maassoumi gibi uluslar arası çapta belli bitki grupları
hakkında uzman çeşitli araştırmacılardan da faydalanılmaktadır.
Böcek faunasının tespiti çalışmaları, gece ve gündüz olmak üzere iki ayrı programı gerektirir.
Zira Lepidoptera (Pulkanatlılar) takımına ait türler, nadir ve az bulunan bazı böcekler ve mikro böcek
grupların büyük bir kısmı gece aktiftir. Türlerin uçuş dönemlerinin bir birinden farklı olması, gece aktif
türlerinin toplanması, çalışılması ve bu bilgilerin değerlendirilmesi için ışık tuzakları başta olmak üzere
atrap ve germe tahtaları kullanılmaktadır.
Doğal habitatlarında fotoğrafları çekilen makrofungus örnekleriyle ilgili morfolojik, ekolojik ve
etnomikolojik bilgiler arazi defterine kaydedilmiştir. Araziden laboratuara taşınan mantar örneklerine
gerekli mikolojik teknikler uygulanarak spor baskıları ve mikroskobik verileri elde edilmiştir. Mantar
örnekleri oda sıcaklığında hava sirkülâsyonu yardımıyla kurutularak etiketli polietilen poşetlere
konulduktan sonra iç ve dış parazitlerden korunmak amacıyla derin dondurucuda – 20 ºC’ de 48 saat
bekletilerek fungaryum materyali haline getirilmiştir. Kendi doğal ortamlarında fotoğrafları alınamayan
örnekler fungaryumda karton üzerinde konularak renkli fotoğrafları çekilmiştir.
Makroskobik incelemelerde NaOH, KOH, anilin mavisi ve nitrik asit; mikroskobik incelemelerde
ise melzer ayıracı, anilin mavisi, NH4, OH, KOH ve sülfürik asit kullanılmıştır.
123
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kuşların tespiti çalışmasında sulak alanlarda düz bir hat boyunca belirlenen noktalarda bulunan,
kuşların sayımı metodu kullanılmıştır (Dobinson 1976). Gözlem yapmaya kuşların ilk beslenme vakti
olan gün ışıması ile başlanıp öğlen molasından sonra gün batımına kadar sürdürülmüştür. Bu
çalışmanın gözlemlerinde dürbün (Nikon 10x25) ve teleskop (Carton D=80mm FL=42mm), resim
çekmede fotoğraf makinesi(Zenit 12ca ve 10/1000 lik objektif), görüntülerin alınmasında da video
kamera (sony 25X220) kullanılmıştır.
3. BULGULAR
Sucul vejetasyon ildeki Van Gölü ve Erçek Gölü başta olmak üzere Akgöl, Hasantimur gölü,
Ceğen gölü, Sarımehmet baraj gölü ve bazı sulama göletleri, Karasu, Bendimahi, Bızınok (Morali)
deresi, Akköprü ve Özalp çayı ile bunlara katılan derelerin içi ve kenarlarındaki alanlarda gelişmiştir.
Sulak alanların su içi vejetasyonunda; Ranunculus trichophyllus, Myriophyllum verticillatum,
Polygonum amphibium, Potamogeton pectinatus, P. natans, P. gramineus, Lemna minor, L. trisulca,
L. gibba gibi taksonlar yaygındır. Bataklık-sazlık kesiminlerinde; Phragmites australis, Typha latifolia,
Butomus umbellatus, Sparganium erectum subsp. erectum, Schoenoplectus lacustris subsp.
tabernaemontani, Hippuris vulgaris, Bolboschoenus maritimus var. maritimus taksonları bazen saf
bazen çeşitli türlerin iştirak ettiği topluluklar oluşturur. Bu alanlarda tespit edilen bitki birlikleri;
Phragmitetum australi, Butometum umbellati, Typhaetum latifoliae, Carici diandrae - Juncetum
articulati ve Junco gerardii -Caricetum dilutae, Scorzoneretum parviflorae, Taraxaco scaturiginosi Iridetum musulmanica ve Hordeetum violacii’dir. Sulak alanlarda rastlanan diğer önemli hidrofit ve
higrofitler taksonlar şunlardır; Lytrum salicaria, Polygonum amphibium, Carex diluta, C. ovalis, C.
diandra, C. divisa, Eleocharis palustris, E. uniglumis, Alisma plantago-aquatica, Bidens tripartita,
Veronica anagallis-aquatica, Mentha longifolia subsp. longifolia, Plantago major subsp. major,
Equisetum ramosissimum, Nasturtium officinale, Juncus inflexus, J. articulatus, J. bufonius, J.
alpigenus, Catobrosa aquatica’dır.
Dere kenarları ve çayırlık alanlarda en sık rastlanan taksonlar; Xanthogalum purpurascens,
Alchemilla crinita, Caltha polypetala, Pedicularis commosa, P. caucasica, Ranunculus repens,
Trifolium campestre, T. repens var. repens, T. pratense, Primula auriculata, Tripleurospermum
disciforme, Triglochin maritima, T. palustris, Epilobium hirsutum, E. roseum subsp. subsesile,
Euphrasia pectinata, Barbarea plantaginea, Melilotus alba, M. officinalis, Poa trivialis, Deschampsia
caespitosa, Phleum montanum subsp. montanum, Alopecurus arundinaceus, Pulicaria vulgaris,
Festuca anatolica, Agrostis planifolia, Lotus corniculatus var. corniculatus, Rhinanthus angugtifolia
subsp. grandiflorus, Barbarea minor var. robusta, Rumex ponticus, Dactylorhiza umbrosa, D.
osmanica var. osmanica, Orchis tridentata, O. collina, Muscari commosum, Bellavalia fomminii, B.
pycnanatha gibi türleri sıralayabiliriz.
Sulak alanlarda hidrofit ve higrofit olarak 17 takson tespit edilmiştir. Dere kenarları ve çayırlık
alanlarda en sık olarak 58 taksona rastlanmıştır.
Böcekler üzerinde yaptığımız çalışmalar bölgenin çeşitlilik açısından önemli bölgelerden biri
olduğunu ortaya koymuştur. Bu hususlar Lepidoptera, Hymenoptera, Diptera, Hemiptera, Homoptera,
Orthoptera ve Coleoptera gibi takımlara ait hala bilinmeyen türlerin çok olması, sürekli yeni türlerin
124
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
tanımlanması, yeni kayıtların bulunmasıyla kendini belli etmektedir.
Kelebekler mineral ihtiyacını suda eriyen topraktan almaktadır. Bu toprak kelebeklerin
fizyolojik ihtiyaçlarını göre, mineral açısından zengin, belli ölçülerde tuz oranı içermiş olmalıdır. Bu
koşullar ile birlikte suda eridiği takdirde kelebekler bu minerallerden yararlanabilir. Hem mineral
yönünden zengin, hem de suda erimesi için bulunduğu yaşama alanına yakın bölgelerde toprakları
ıslatan doğal kaynak suları, çeşme, dere veya çayların olması gerekmektedir. Böyle alanlarda kelebek
tür çeşitliliği de zengin olur. Sadece kelebekler değil birçok yabani arının da suda eriyen toprak ve
minerale ihtiyacı vardır. Sulak alanlarda yapılan entomolojik çalışmalarda 5 takım 14 familyaya ait 100
tür tespit edilmiştir (Tablo 1)
Tablo 1. Van ili sulak alanlarında tespit edilen böcek faunası.
TAKIM
ODONATA
FAMİLYA
Aeshnidae
Calopterygidae
Coenagrionidae
Cordulegasteridae
Lestidae
Libellulidae
ORTHOPTERA
HEMIPTERA
Tetrigidae
Corixidae
DIPTERA
Notonectidae
Chironomidae
Tipulidae
COLEOPTERA
Dytiscidae
Helophoridae
TÜR
Aeshna affinis Van Der Linden,1820, Aeshna serrata (Hagen,1856)-Anax imperator
Leach,1815
Calopteryx intermedia Selys,1887, Epallage fatime (Charpentier,1840)
Coenagrion ornatum (Selys,1850), Coenagrion syriacum (Morton,1924), Enallagma
cyathigerum (Charpentier,1840), Ischnura elegans (Van Der Linden,1820), Ischnura
pumilio (Charpentier,1825)
Cordulegaster insignis Schneider,1845.
Lestes barbarus (Fabricius,1798), Lestes dryas Kirby,1890
Crocothemis erythraea (Brullé, 1832), Libellula depressa Linnaeus,1758, Libellula
quadrimaculata Linnaeus, 1758), Orthetrum albistylum (Selys,1848), Orthetrum
brunneum, (Fonscolombe,1837), Orthetrum anceps (Schneider,1845), Sympetrum
flaveolum (Linnaeus,1758), Sympetrum fonscolombii (Selys,1840), Sympetrum
meridionale (Selys,1841), Sympetrum pedemontanum (Allioni,1766), Sympetrum
striolatum (Charpentier,1840)
Depressotetrix depressa (Brisout,1848), Tetrix bolivari (Saulcy,1901)
Cymatia rogenhoferi (Fieber,1864),Paracorixa concinna (Fieber,1848),Sigara
assimilis (Fieber,1848),Sigara lateralis Leach,1818,Sigara nigrolineata (Fieber,1848)
Notonecta viridis Delcourt,1909
Ablabemyia
monilis
(Linnaeus,1758),
Ablabemyia
phatta
(Egger,1896),
Apsectrotamypus trifascipennis (Zetterstedt,1850), Conchapelopia sp. Paramerina
cingulata (W alker,1856), Procladius sp. Tanypus punctipennis Meigen,1818,
Thienemannimyia lentiginosa (Fries,1830), Potthastia sp.Cricotopus annulator
Goetghebuer,1927, Cricotopus bicinctus (Meigen,1818), Cricotopus flavocinctus
(Kieffer,1924), Cricotopus sylvestris (Fabricius,1794), Cricotopus vieriensis
Goetghebuer,1935, Parametriocnemus stylatus (Kieffer,1924), Diplocladius cultriger
Kieffer,1908, Eukiefferiella alpestris Goetghebuer,1935
Eukiefferiella
brevicalcar
Kieffer,1929,
Eukiefferiella
calvescens
Edw.,1929,Eukiefferiella discoloripes Kieffer,1929, Limnophyes transcaucasicus
Tchern.1949, Orthocladius oblidens (W alker,1856), Orthocladius thienemanni
(Kieffer,1918), Orthocladius luteipes Goetghebuer,1921, Paracladius conversus
(W alker,1856), Psectrocladius serpentrionalis Tchern.,1949, Psectrocladius
psilopterus Kieffer,1906, Psectrocladius stratiotis Kieffer,1911
Psectrocladius ventricosus Kieffer,1911, Chironomus plumosus (Linnaeus,1758),
Cryptochironomus defectus Kieffer,1921,Einfeldia sp.Paratendipes intermedius
Tchern.,1949
Polypedilum breviantennatum Tchern.,1949, Polypedilum convictum (W alker,1856),
Stictochironomus
sp.1,
Stictochironomus
sp.
2,Micropsectra
curvicornis
(Tchernovskii,1949)
Paratanytarsus
lauterborni
Kieffer,1918,
Rheotanytarsus
exiguus
Joh.,1937,Tanytarsus gregarius Kieffer,1911
Nephrotoma croceiventris (Strobl,1909), Nephrotoma scalaris (Meigen,1818), Tipula
(Acutipula) latifurca Vermoolen,1983, Tipula (Tipula) orientalis Lackschewitz,1930,
Tipula (Yamatotipula) guentheri Oosterbroek,1994, Tipula (Yamatotipula) lateralis
Meigen,1804
Agabus (Gaurodytes) bipustulatus (Linnaeus,1767), Agabus (Gaurodytes) dilatatus
(Brullé,1832), Platambus lunulatus (Fischer von W aldheim,1829), Cybister
(Scaphinectes)
lateralimarginalis
(De
Geer,1774),Deronectes
parvicollis
(Schaum,1864)
Nebrioporus
airumlus
(Kolenati,1845),Scarodytes
halensis
(Fabricius,1787),Stictotarsus griseostriatus (De Geer,1774), Hygrotus (Coelambus)
lernaeus (Schaum,1857)
Helophorus aquaticus (Linnaeus,1758), Helophorus micans Falderman,1835,
125
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Hydrophilidae
Helophorus brevipalipis Bedel,1881, Helophorus abeillei Guillebeau,1896
Helophorus brevipalpis Bedel,1881, Helophorus maculatus Motschoulsky,1860,
Helophorus discrepans Rey,1885, Helophorus frater Orchymont,1926
Laccobius
(Microlaccobius)
gracilis
Motschoulsky,1855,
Laccobius
(Dimorpholaccobius) obscuratus Rottenberg,1874, Laccobius (Dimorpholaccobius)
simulatrix
Orchymont,1932,
Laccobius
(Dimorpholaccobius)
striatulus
(Fabricius,1801), Laccobius (Dimorpholaccobius) sulcatulus Reitter,1909, Laccobius
(Dimorpholaccobius) syriacus Guillebeau,1896, Berosus (Enoplurus) spinosus
(Steven,1808), Enochrus (Lumetus) bicolor (Fabricius,1792)
Son sayımlara göre Van Gölü Havzası 213 kuş türü barındırmaktadır. Bunların 77’si Yerli, 18’i
Kış Ziyaretçisi, 89’u Göçmen ve 29’u da Transit Göçer türlerdir.
Havzada tespit edilen 213 türden 110 tanesi Van ili sınırları içinde bulunan sulak alanlarda
gözlenmiştir. Bu sulak alanları tür zenginliği bakımından sıralayacak olursak; Erçek Gölü ve çevresi,
Bendimahi Deltası, Dönemeç Deltası, Göründü Sazlıkları, Yaylıyaka Sazlıkları, Çelebibağ Deltası ve
Van sazlığıdır.
Havzada ilkbahar göçleri genellikle şubat sonu-mart başı gibi başlamakta, nisan Ortalarına
kadar sürmektedir. Sonbahar göçleri ise daha çok ekim başlarında başlayıp, ay sonuna doğru
bitmektedir. Transit göçer türler de aynı dönemlerde havzadan geçmektedirler.
Makrofunguslar açısından yapılan çalışmalarda sulak alanlarda 10 familyaya ait 32 tür tespit
edilmiştir. (Tablo 2) Tespit edilen mantarlardan 4 türün zehirli, 14 türün yenmeyen ve 14 türünde
yenen mantar türü olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 2. Van ili sulak alanlarındaki makrofunguslar ve özellikleri.
Familya
Tür
Agaricaceae
Agaricus arvensis, A. Campestris Bovista
plumbea,
Chlorophyllum
Leucoagaricus
leucothites,
Özellik
Yenir
agaricoides,
Lycoperdon
utriforme, Macrolepiota excoriata
Agaricus moelleri
Zehirli
Bolbitiaceae
Lepiota ignivolvata, Lepiota oreadiformis
Bolbitius titubans, Conocybe apala, C.
rickeniana, Panaeolus semiovatus
Yenmez
Yenmez
Entolomataceae
Hygrophoraceae
Panaeolus reticulatus
Entoloma elodes
Hygrocybe nitrata
Zehirli
Zehirli
Yenmez
Inocybaceae
Inocybe pseudoreducta
Zehirli
Ossicaulis lignatilis
Volvariella gloiocephala
Yenmez
Yenir
Volvariella media, Volvariella volvacea
Yenmez
Parasola plicatilis
Agrocybe dura, A.pediades, A.
sphaleromorpha, Stropharia coronilla,
Gamundia striatula, Melanoleuca exscissa
Lepista irina, Melanoleuca subalpina
Polyporus rhizophilus
Yenmez
Yenir
Pluteaceae
Psathyrellaceae
Strophariaceae
Tricholomataceae
Polyporaceae
Yenmez
Yenir
Yenmez
4. SONUÇ
Aşırı otlatma, hatalı saz kesimi, avlanma, drenaj, yumurta toplanması, pollusyon, sulak alan
kesimlerinin kurutularak tarım arazisi açmak, ormansızlaştırma, akarsu yataklarından inşaat kumu
çekmek, eksik çevre bilinci ve yoğun insan faaliyetleri havza sulak alanlarını tehdit eden en önemli
sorunlardır.
126
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Yörede en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ancak uygun yem bitkilerinin
üretilmemesi sulak alanlara önemli yük bindirmektedir. Kurutulmuş saz bitkilerinin yörede çatı
yapımında kullanılması, ayrıca hayvan yemi olması ve ticaretinin yapılması nedenlerinden dolayı aşırı
kesime maruz kalmaktadır.
Kurumlar arası yetki kargaşası nedeniyle açılan drenaj kanalları sonucu yüzeye yayılması
gereken sular hızlı bir şekilde akıtılarak tahribata neden olunmaktadır. Ayrıca kurutulan alanlarda
açılan yeni tarım alanlarında tuz birikiminden dolayı verim oldukça düşük olmaktadır.
Aşırı otlatma, insan faaliyetleri ve yumurta toplanması özellikle kuluçka döneminde en sık
yaşanan sorunlardır. Bütün çabalara rağmen yörede kaçak avlanma hala önemli bir sorundur.
Adı geçen her bir sulak alan için ayrı ayrı yönetim planlarının oluşturulması, biyoturizmin
geliştirilmesi, ekonomik girdi sağlanması ve yöre halkının bu konuda eğitilmesi sorunların çözüm
noktası olacaktır. Ayrıca koruma planlamalarında, ülkemizin toplam sulak alanlarının 1/5 kadarını
içeren bu havzanın ön plana alınması doğa koruma açısından önemli katkı sağlayacaktır.
Van il sınırları içerisindeki sulak alanlarda yapılan arazi çalışmaları sonucunda alanların
Botanik, Mikolojik, Entomolojik ve Ornitolojik envanteri çıkarılmıştır. Alanlardaki çalışmalar devam
etmektedir. Çalışma sonucunda tüm sulak alanlar ve etrafının envanteri çıkarıldığında yukarıda verilen
tür sayılarının artacağı muhakkaktır.
5. TEŞEKKÜR
Bu çalışma Yüzüncü Yıl Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projeleri Başkanlığı tarafından
desteklenen 2009-YNL-MRK.02 no’lu ve ‘Van İli Biyoçeşitliliğinin Tespiti’ adlı proje çalışmasının bir
kısmıdır. Katkılarından dolayı BAPB’lığına teşekkür ederiz.
6. KAYNAKLAR
Adızel, O., Durmuş,A., Akyıldız, A. 2004. The Effects of Pollutants on Birds and Other Organism Living
in Lake Van Basin. 1. International Eurasian Ornithology congress, 8-11 April 2004, Antalya /
TURKEY
Durmuş, A., Adızel, Ö. 2010. Breeding Ecology of the Night Heron (Nycticorax nycticorax Linne,1758)
in the Lake Van Basin. T h e J o u r n a l o f A n i m a l a n d P l a n t s S c i e n c e s 20(2),
73-78.
Dobinson, H. M., 1976. Bird Count, Keztrel Books, Published by Penguin Books Ltd. Hormondsworth,
Middlesex, England. 192.
Davis, P.H., (ed.) 1965-1985. Flora of Turkey and the East Aegean lslands. Vol..1-9, Edinburgh Univ.
Press., Edinburgh.
Davis, P.H., Mill, R.R., Tan, K., (eds.) 1988. Flora of Turkey and the East Aegean Islands, Vol.10
(supplement I), Edinburgh Univ. Press., Edinburgh.
Güner, A. Özhatay, N. Ekim, T. and Başer, K. (eds) (2000). Flora of Turkey and the East Aegean
Islands. Vol. 11. (Suplement II), Edinburgh: Edinb. Univ. Press.
Ghahremani-nejad, F., Behçet, L. 2003. Astragalus subhanesis (Fabaceae), a new species from
Turkey. Ann. Bot. Fennici. Vol. 40: 209-211, Helsinki.
Komarov, V.L., (ed.) 1933-1964. Flora of the USSR. vol. 1-30, Moskva.
Rechinger, K. H., (ed.) 1965-1977. Flora Iranica. Graz. Akademisch Drucku Verlangsanstalt. Graz Austria.
Tutin, TG., Heywood, VH., Burges, NA., Moore, DM., Valentine, DH., Walters, SM., Webb, DB.,(eds.)
1964-1981. Flora Europaea. Univ. Press, Cambridge, Vol. 1-5.
Towsend, C.C., Guest, E., (eds.) 1966-1985. Flora of Iraq. Vol. 1-9, Ministry of Agriculture Republic of
Iraq, Baghdad.
Zohary, M., 1966-1986. Flora Palaestina. Vol. 1-4, Jerusalem Academic Pres., Israel.
127
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Işıklı Göl-Gökgöl (Çivril-Denizli) Sulak Alan Sisteminin Hidrodinamik Yapısı
1
Harun AYDIN , 2 Burhan Teoman MERİÇ , 3 Hüseyin KARAKUŞ , 2 Serhan ÇAĞIRANKAYA
1
2
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Müh.-Mim. Fak., Çevre Müh., Böl., 65080, VAN,
Çevre ve Orman Bak., DKMP Gen. Müd., DKD Bşk., Sulak Alanlar Şb. Müd., Söğütözü, ANKARA
3
Hacettepe Üniversitesi, Müh. Fak., Hidrojeoloji Müh. Böl., 06800, Beytepe, ANKARA
ÖZET
Son yüzyılda gözlenen plansız ve hızlı kentleşme, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler ve bu
faaliyetlerden kaynaklanan özellikle sera gazlarının artışına bağlı olarak değişen iklimsel koşullar,
yerel ve bölgesel ölçekte yeraltı ve yüzey suyu kaynaklarının miktar ve kalite açısından
kullanılabilirliğini ve sulak alanların varlığını önemli derecede tehdit etmektedir. Bundan dolayı,
yaşamın temel kaynağı olan su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği için yüzey veya
yeraltısuyu akım sistemlerinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal süreçlerin ve bu süreçleri etkileyen
parametrelerin “hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde tanınması ve tanımlanması
gerekmektedir. Özellikle yüzey ve yeraltısuyu akım sistemlerinde, su kalitesini ve miktarını kontrol
eden fiziksel ve kimyasal süreçlerin tanımlanması en önemli aşamalardan birini oluşturmaktadır.
Bununla beraber sistemdeki su miktarı ile sistemin dinamik (yağış rejimi, süzülme, beslenme, dolaşım,
depolama) özellikleri arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde tanımlanması gerekmektedir.
Sunulan çalışma; Büyük Menderes Havzası’nın beslenme alanında yaklaşık 3832 km 2’lik
yüzeysel drenaj alanına sahip olan Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemlerinin hidrolojik yapısının
“hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde değerlendirilmesini kapsamaktadır. Işıklı Göl-Gökgöl
sulak alan sisteminin su bütçesi hesaplamaları için kütlenin korunumu yasası temel alınmıştır. Sulak
alan sisteminin beslenimini yağışlarla birlikte Dinar Çayı, Kufi Çayı, Işıklı Pınar ve Gökgöl kaynakları
noktasal olarak gerçekleştirirken, Işıklı Göl çıkışında yer alan regülatör ile sulama kanallarına alınan
sular ise sistemin buharlaşma-terleme ile birlikte çıktısını oluşturmaktadır. Yapılan bütçe hesaplamalar
sonucunda; sulak alan sisteminin su bütçesi bütçe negatif çıkmıştır. Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan
sistemi için yapılan hesaplamalar, yıllık yaklaşık 140.105 ´ 106 m 3/yıl oranında su eksiğinin söz
konusu olduğunu göstermektedir. Bu durum Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemine, yeraltısuyundan
katkı olduğu anlamına gelmektedir. Katkı oranı yaklaşık 4 m 3/s olarak hesaplanmıştır.
Değerlendirmeler söz konusu katkının, inceleme alanının KB-K-KD’da yer alan ve karstik kaynakların
drene olduğu karbonatlı kayaçları işaret etmektedir. Elde edilen verilerin birlikte değerlendirilmesi
sonucunda, Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin kavramsal modeli ortaya konmuştur.
Anahtar kelimeler: sulak alan su bütçesi, hidrojeoloji, Işıklı Göl, Gökgöl, Çivril-Denizli
ABSTRACT
Last century, rapid increase of industrial and agricultural facilities and climatic changes due to
increasing of greenhouse gas emissions which are consequences of these facilities threat quality and
quantity of ground and surface water resources in local and regional scale and also the vitality of
wetlands. Because of these reasons; for the protection and sustainability of water resources which are
vital for life, physical, chemical periods and the parameters that effect these periods occurred in
surface and ground water flow system should identify in hydrogeological conceptual model framework.
Especially, the identification of physical, chemical periods and the parameters that effect these periods
occurred in surface and groundwater flow system is one of the important stages. Therefore, the
relationship between water in system and the dynamic characteristic of system (rain flow regime,
infiltration, recharge, circulation, storage) should be identified.
This article covers evaluation of hydrological structure Işıklı Lake and Gök Lake wetland
ecosystems which have 3832 square kilometer drainage area in Büyükmenderes basin. The Law of
conservation of mass is used basically for the calculation of Işıklı Lake and Gök Lake wetland
ecosystem’s water budget. The recharge components of the wetland system are precipitation and
surface flow inputs of Dinar Stream, Kufi Stream, Işıklı and Gök Lake Springs. On the other hand
major outputs are the Işıklı Regulator, the water which is taking for irrigation facilities, and
evapotranspiration. In the result of calculations, the water budget of wetland ecosystem is arised as
negatively. The incurred calculations for Işıklı Lake and Gökgöl Lake wetland ecosystems mark that
there is deficit of water which value is in the ratio of approximately 140.105 x 106 m3/y. This means
that Işıklı Lake and Gökgöl Lake systems are recharged by groundwater. The recharge rate is
3
calculated as 4 m /s. This manner marks additional input via subsurface flow probably from carbonate
128
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
rocks which are at the northwest and northeast of the research area. As the result of evaluation, the
conceptual model of Işıklı Lake and Gökgöl Lake wetland ecosystems are constructed.
Key Words: water budget of wetland, hydrogeology, Işıklı Lake, Gökgöl Lake, Çivril-Denizli
1. GİRİŞ
Yapılan araştırmalar, insanlık tarihinin su kaynakları ve sulak alanlar çevresinde başladığını
vurgulamaktadır. Eski çağlardan beri, akarsu vadileri ve onlarla birlikte oluşan taşkın ovaları insanlar
için yerleşim merkezleri oluşturmuşlardır. Bugün bile, geçmişin büyük uygarlıklarına ev sahipliği
yapmış olan Mezopotamya, Mısır, Nijer, İndus ve Mekong vadilerindeki sulak alanlar, üzerinde veya
yakınında yaşayan insanlar için sağlık, refah ve güvenlik sağlamaktadır. Dünyamızda, canlıların
yaşamını devam ettirmek için suyu kullanma ve kontrol altına alma isteği, yukarıda belirtilen hayati
nedenlerden dolayı insanlık tarihinin başlangıcından beri var olmuştur. Sulak alanların temel yapı
taşını, su oluşturmaktadır. Sulak alanlar, küresel ölçekte denizel ve karasal ekosistemler arsındaki
geçişi (köprüyü) oluşturmaktadır. Dolayısı ile sulak alanların hidrolojik yapısında, kısa ve/veya uzun
vadede meydana gelebilecek her hangi bir değişiklik, doğrudan ve/veya dolaylı olarak bu alanlara
bağımlı diğer ekosistemlerin hidrolojik yapısını da değiştirecektir. Hidrolojik yapıdaki değişiklikler,
öncelikle bu alanlarda bulunan suların miktar, kalite, seviye, vb... fiziksel ve kimyasal özelliklerini
değiştirmekle birlikte sulak alanların varlığını tehdit edecektir.
Son yüzyılda gözlenen plansız ve hızlı kentleşme, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler ve bu
faaliyetlerden kaynaklanan özellikle sera gazlarının artışına bağlı olarak değişen iklimsel koşullar,
yerel ve bölgesel ölçekte yeraltı ve yüzey suyu kaynaklarının miktar ve kalite açısından
kullanılabilirliğini ve sulak alanların varlığını önemli derecede tehdit etmektedir. Ayrıca yüzey ve
yeraltısuyu kaynaklarında değişik boyutlarda gözlenmeye başlayan değişimler (miktar ve kalite),
ekosistemdeki dengelerin korunması ve insan sağlığı için şimdi ve gelecek açısından büyük tehlike
oluşturmaya başlamıştır. Bu durum yüzyılın en önemli sorunlarından bir olan temiz su kaynaklarının
kontrolsüz bir şekilde azalması ve su yoksulluğunun giderek artması anlamına gelmektedir. Bundan
dolayı, yaşamın temel kaynağı olan su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği için yüzey veya
yeraltısuyu akım sistemlerinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal süreçlerin ve bu süreçleri etkileyen
parametrelerin tanınması ve tanımlanması gerekmektedir.
Bu noktada, su kaynaklarından optimum düzeyde yararlanmak ve bu kaynakların oluşturduğu
sulak alanların sürdürülebilirliği için kaynakların yer aldığı yüzey veya yeraltısuyu akım sistemlerine ait
etkin bir koruma ve yönetim modelinin “hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde oluşturulması
gerekmektedir. “Hidrojeolojik kavramsal model” ilgilenilen sistemin, fiziksel (jeoloji, tektonizma ve
morfoloji) ve dinamik (yağış rejimi, süzülme, beslenme, dolaşım ve depolama) özellikleri arasındaki
ilişkilerin aydınlatılması olarak tanımlanabilir. Bu noktada, özellikle yüzey ve yeraltısuyu akım
sistemlerinde, su kalitesini ve miktarını kontrol eden fiziksel ve kimyasal süreçlerin tanımlanması en
önemli
aşamalardan
birini
oluşturmaktadır.
Bu
süreçlerin
ortam
koşullarına
bağlı
olarak
tanımlanabilmesi için yüzey ve yeraltısuyu akım hareketinin meydana geldiği sistemde akım hareketini
kontrol eden sınır koşullarının tanımlanması ve bunun için de sistemi oluşturan jeolojik birimlerin ve bu
birimlerde etken olan tektonizma, morfoloji gibi yapısal unsurların belirlenmesi gerekmektedir. Bununla
beraber sistemdeki su miktarı ile sistemin dinamik (yağış rejimi, süzülme, beslenme, dolaşım,
129
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
depolama) özellikleri arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde tanımlanması ve bu ilişkilerin “hidrojeolojik
kavramsal model” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Sunulan çalışma; Büyük Menderes
2
Havzası’nın beslenme alanında yaklaşık 3832 km ’lik yüzeysel drenaj alanına sahip olan Işıklı GölGökgöl sulak alan sistemlerinin hidrolojik yapısının “hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde
değerlendirilmesini kapsamaktadır.
2. MATERYAL ve YÖNTEM
2.1. Çalışma Alanı
İnceleme alanını, Ülkemizin batısında yer alan Büyük Menderes Havzası’nın beslenme alanında
yer almaktadır (Şekil 1). İnceleme alanı, 3832.1 km 2’lik drenaj alanına sahip olup hidrolojik olarak üç
alt havzadan oluşmaktadır. Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin drenaj alanı, Büyük Menderes
2
Nehir Havzası’nın (26137.8 km ) yaklaşık % 14.5’lik kısmını oluşturmaktadır. Işıklı Göl-Gökgöl sulak
alan hidrolojik sisteminin alt havzaları, bu sistemlere yüzeysel akımla beslenim gerçekleştiren akarsu
kolları dikkate alınarak Işıklı Gölün boşalım noktasından itibaren oluşturulmuştur. Bu alt havzalar, Işıklı
Göl-Gökgöl (691.5 km 2), Kufi Çayı (1168.5 km 2) ve Karakuyu (1972.1 km 2) alt havzaları olarak
adlandırılmıştır. Karakuyu alt havzasında drene olan yüzeysuları Büyük Menderes Nehri, Kufi Çayı alt
havzasında drene olan sular ise tahliye kanalı aracılığı ile Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemini
beslemektedir.
Işıklı Göl-Gökgöl’ün toplam yüzey alanları 62.89 km 2 olup çevresi ise 56.4 km’dir. Işıklı GölGökgöl, Denizli ve Afyonkarahisar illeri arasında, Çivril ovası üzerinde yer alan bir tatlısu gölüdür. Göl
su kuşları için önemli bir yaşam, yumurtlama, kuluçka ve göç ortamı oluşturmaktadır. Günümüzde göl;
sulama, balıkçılık ve balık çiftlikleri amaçları doğrultusunda değerlendirilmektedir.
Şekil 1. Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin lokasyon ve hidroloji haritası.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) XXI. Bölge Müdürlüğü, Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan
sisteminin G kenarı kuşaklama kanalı ve mansabına ise bir adet regülatör inşa etmiştir. Söz konusu
regülatörede, DSİ XXI. Bölge Müdürlüğü tarafından göl sisteminin su seviyesi, 1981-2008 yılları
arasında aylık aralıkta kaydedilmektedir. Sulak alan sisteminin G’de yer alan mühendislik yapılarından
130
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
dolayı, ölçülen seviye değerleri gölün doğal seviye değerlerini ifade etmemektedir. Buna ek olarak
yapılacak olan değerlendirmelerde, söz konusu mühendislik yapılarından dolayı, Işıklı Göl-Gökgöl tek
bir göl olarak kabul edilmiştir. Buna karşın 1981-2008 yılları arasında, Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan
sisteminde gözlenen en düşük ve en yüksek su seviyesi sırası ile 816.43 m ile 821.13 m arasında
değişmekte olup gölün ortalama su seviyesi ise 818.85 m olarak gözlenmiştir (DSİ, 2010).
İnceleme alanı ve yakın dolayındaki yıllık ortalama sıcaklık, yıllık toplam yağış ve serbest su
yüzeyinde buharlaşma miktarları sırası ile 12.76 °C, 441.85 mm/yıl ve 1397.39 mm/yıl’dır. Şensoy vd.
(2008) tarafından gerçekleştirilen çalışmada; Aydeniz ve Thorntwaite methodları ile Ülkemizin iklim
sınıflaması gerçekleştirilmiş ve inceleme alanının yer aldığı bölge söz konusu çalışmada “yarı kurak –
az nemli (C1)” iklim sınıfı içinde yer almaktadır.
2.2. Jeoloji, Hidroloji ve Hidrojeoloji
İnceleme alanı ve yakın dolayında; Paleozoyik-Mesozoyik yaşlı Burgaz Grubu’na ait Sivaslı
Formasyonu, Işıklı-Belence Metasedimentleri ve Burgazdağ Formasyonu, Akdağ Grubu’na ait Jura
yaşlı Ergenlik Resifal Kireçtaşı, Filiş ve Karmaşık Seri’ye ait Üst Kretase yaşlı Ofiyolitik Kayaçlar ve
Eosen’den günümüze kadar değişik yaşlara sahip Neo-Tektonik Örtü Birimler yüzeylenmektedir
(Çakmakoğlu vd., 1986; Konak vd., 1986; Göktaş vd., 1989).
İnceleme alanında en önemli akarsuyu, Büyük Menderes Nehri oluşturmaktadır. Dinar
dolaylarında yüzey sularını toplayan Büyük Menderes Nehri, Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin
GD’da Kabaklı dolaylarında Çivril Grabeni’ne ulaşmaktadır. Çivril Grabeni içinde yer alan inceleme
alanında, Büyük Menderes Nehri geniş düzlükler boyunca menderesler yaparak Işıklı Göl-Gökgöl
sulak alan sistemine kadar akışına devam etmektedir. Büyük Menderes Nehri’ne ek olarak; Işıklı GölGökgöl sulak alan sisteminin, KD ve KB’da yer alan sırasıyla Gökgöl ve Işıklı karst kaynaklarından
boşalan yeraltısuları ile Gümüşsu dolaylarından Akdağ ve yakın dolayında meydana gelen yüzeysel
akımları drene eden dere suları, göl sistemini beslemektedir. Buna ek olarak Kufi Çayı tarafından
drene edilen yüzeysuları ise, inceleme alanının B’da yer alan kanal ile sulak alan sistemine
ulaşmaktadır (Şekil 1). Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemi ve yakın dolayında gözlem yapan akım
gözlem İstasyonlarında (AGİ) gözlenen akım değerlerine ait istatistiki bilgi Çizelge 1’de verilmektedir.
3
Yapılan değerlendirmeler sulak alan sistemine, Işıklı kaynaklarından ortalama 5.204 m /s, Kufi
Çayından ortalama 2.668 m 3/s ve Dinar Çayından ise ortalama 3.120 m 3/s oranında bir yüzey suyu
katkısı geldiğini göstermektedir. Işıklı Gölün çıkışında yer alan regülatörde gözlenen ortalama debi
değeri ise 12.627 m 3/s’dir.
İnceleme alanının K’de KB-GD doğrultusu boyunca yüzeylenen Triyas-Kratese yaşlı Burgazdağ
Formasyonu ve Jura yaşlı Ergenlik Resifal Kireçtaşı, inceleme alanında ana akiferleri oluşturmaktadır.
İnceleme alanında sürekli boşalım sağlayan Işıklı Pınar, Gökgöl, Yuvaköy ve Yapağı kaynakları yer
almaktadır. Işıklı karst (Akgöz) kaynağının akiferini Triyas-Kretase yaşlı Burgazdağ Formasyonu’na ait
dolimitler, Gökgöl karst kaynaklarının akiferini ise Akdağ Grubuna ait Jura yaşlı Ergenlik Resifal
Kireçtaşları oluşturmaktadır. Söz konusu kaynaklar boşalımlarını bu birimler ile Pliyosen-Kuvaterner
yaşlı geçirimsiz gölsel çökellerin dokanağında gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte inceleme alanının
genelinde yüzeylenen Kuvaterner yaşlı alüvyonlar ile dağ eteklerinde yüzeylenen Kuvaterner yaşlı
Yamaç molozları da yerel ölçekte akifer özelliği göstermektedir.
Üstün (2008) tarafından
131
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
gerçekleştirilen çalışmada; Işıklı Pınar, Gökgöl, Yuvaköy ve Yapağı kaynaklarının ortalama debi
değerlerinin sırası ile 3.371, 2.301, 1.028 ve 0.259 m 3/s olduğu belirtilmektedir. Bu kaynaklara ek
olarak mevsimsel boşalım sağlayan kaynaklar da yer almakla birlikte bu kaynakların debileri 1-2 l/s’yi
geçmemektedir.
Çizelge 1. Çalışma alanındaki AGİ’da gözlenen uzun yıllar aylık ortalama akım değ. (DSİ, 2010)
Şub
Mar
Nis
May
Haz
DSİ 7-3 744738 4246511 5.000 7.280
8.150
5.960
2.200
0.650
KOD
Koordinat
X
Y
Oca
Tem
(m 3/s)
Ağu
0.020
0.020
Eyl
Eki
Kas
Ara
Ort
Toplam
(10 6 m 3/yıl)
ACIKLAMA
0.020 0.070 0.370 2.280 2.668
84.149
Kufi Çayı - Işıklı Köprüsü
DSİ 7-4 745131 4233562 9.060 11.430 11.920 12.660 12.450 11.740 22.110 22.970 13.500 7.990 6.920 8.770 12.627
398.195
Işıklı Göl - Regülatör Çıkışı
DSİ 7-10 245766 4222733 2.980 3.140
3.300
3.320
2.570
1.540
0.760
0.650
1.020 2.020 2.730 2.960 2.249
70.930
Dinar Çayı - Irgıllı Regülatör Çıkışı
DSİ 7-26 245766 4222733 0.080 0.230
0.230
0.290
0.790
1.730
2.100
2.090
2.040 0.820 0.030 0.020 0.871
27.463
Dinar çayı - Irgıllı Sulama Kanalı
DSİ 7-53 749167 4244795 3.220 3.490
4.290
5.660
6.310
5.090
3.810
3.440
3.580 5.140 4.220 3.560 4.318
136.157
Işıklı Kaynağı - Tahliye Kanalı
DSİ 7-54 749167 4244795 0.020 0.020
0.020
0.070
0.770
1.980
2.720
2.430
2.020 0.450 0.100 0.040 0.887
27.962
Işıklı Kaynağı - Sulama Kanalı
DSİ 7-60 251442 4217003 3.740 3.810
4.060
4.320
4.110
3.830
3.320
3.080
3.020 3.650 3.630 3.640 3.684
116.184
Dinar Çayı
İnceleme alanında, büyük bir çoğunluğu, içme ve kullanma suyu temin etmek veya ekili arazileri
yeraltısuyu ile sulamak amacıyla açılmış çok sayıda keson kuyu bulunmaktadır. Bu keson kuyular,
özellikle, inceleme alanının B ve G kesiminde açılmış olup derinlikleri 5-10 m arasında değişmektedir.
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemi yakın dolayında sulama birliklerine su sağlamak ve araştırma
amacı ile DSİ tarafından farklı amaç ve derinlikte sondaj kuyuları açılmış ve bu kuyuların sayısı toplam
121 tanedir (ODOPEM, 2010). Buna ek olarak inceleme alanı içinde yer alan 10 adet derin sondaj
kuyusundan DSİ tarafından farklı zaman aralıklarında aylık aralıkta su seviye gözlemleri yapılmıştır.
Sürekli yeraltısuyu seviye gözlemi yapılan kuyular Işıklı Göl’ün KB-K-KD sınırında yer almaktadır.
Gümüşsu’da (37229) yer alan bir kuyu dışında diğer kuyularda gözlenen en düşük su seviye değerleri
Işıklı Göl’ün taban kotunun (814 m) üstünde yer aldığını göstermektedir. Bu durum, Işıklı Göl’ün KB-KKD sınırındaki alansal yeraltısuyu, Akdağ’dan itibaren Işıklı Göle doğru gerçekleştiğini ifade
etmektedir. Ayrıca 37229 nolu kuyudaki yeraltısuyu seviyesinin Işıklı Gölün taban kotunun altında yer
alması ise bu kuyunun bulunduğu bölgede aşırı yeraltısuyu kullanımı olduğunu işaret etmektedir.
2.3. Veri ve Yöntem
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosistemi, son 30 yıl içerisinde gerek doğal gerekse insan etkisi
sebebiyle bazı değişimlere uğramıştır. Bu değişimlerin doğru olarak analiz edilmeleri sulak alan ve
çevresinde özellikle yağış, sıcaklık ve buharlaşma ile akım analizlerini içeren hidrolojik bileşenlere ait
değerlendirmelerin önemini bir kat daha arttırmaktadır. Bu amaçla, inceleme alanı ve yakın dolayında
uzun yıllar (1975–2008) meteorolojik rasat değerine sahip Meteoroloji Gözlem İstasyonları (MGİ)
seçilmiştir (Şekil 2). Şekilde yer alan meteoroloji gözlem istasyonlarında gözlenen yağış, sıcaklık ve
buharlaşma parametrelerine ait değerlendirmeler çalışmanın amacı dikkate alınarak gerçekleştirilmiştir. İnceleme alanı ve yakın dolayında gözlenen yağış, sıcaklık ve buharlaşma parametrelerine
ilişkin değerlendirmeler, farklı interpolasyon yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiş ve Işıklı GölGökgöl sulak alan ekosistemi özeline indirgenmiştir. Bununla birlikte inceleme alanı ve yakın
dolayında meydana gelen yüzeysel akım miktarı ise Çizelge 1’de sunulan verilerden sağlanmıştır.
132
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2. İnceleme alanı ve yakın dolayı meteoroloji gözlem ağı haritası.
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosisteminin su bütçesi hesaplamaları için kütlenin korunumu
yasası temel alınmıştır. Söz konusu yaklaşım kullanılarak inceleme alanı için su bütçesi; Işıklı GölGökgöl sulak alan ekosistemi ve çevresindeki sazlık-bataklık alanlar için ortaya konacaktır. Sulak alan
sisteminin beslenimini yağışlarla birlikte Dinar Çayı, Kufi Çayı, Işıklı Pınar ve Gökgöl kaynakları
noktasal olarak gerçekleştirirken, Işıklı Göl çıkışından yer alan regülatör ile sulama kanallarına alınan
sular ise sistemin buharlaşma-terleme ile birlikte çıktısını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım ile oluşturulan
bütçe denklemleri;
± ∆ =
± ∆ = (
+
ş
+
+
+
+
+
+
+
+
+
)− (
+
+
+
)
şeklinde ifade edilmiştir. Burada; ± DQ: Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemlerinde depolamada
meydana gelen değişim (L3/T), Qbes: sistemdeki toplam beslenim (L3/T), Qboş: sistemde toplam boşalım
3
3
(L /T), Pg: göl ve sazlık-bataklık alan üzerindeki alansal yağış girdisi (L /T), Rd: Dinar Çayı (Büyük
3
3
Menderes) ile sisteme giren su (L /T), Rk: Kufi Çayı ile sisteme giren su (L /T), Ra: Akçay ile sisteme
giren su (L3/T), Ri: Işıklı Pınar akımları ile sisteme giren su (L3/T), Rg: Gökgöl kaynağı akımları ile
sisteme giren su (L3/T), Ry: Yuvaköy kaynağı akımları ile sisteme giren su (L3/T), Rp: Yapağı kaynağı
akımları ile sisteme giren su (L3/T), Qs: Süngüllü Pompa İstasyonu ile sisteme giren su (L3/T), Qi: Irgıllı
Pompa İstasyonu ile sisteme giren su (L3/T), ETa: göl ve sazlık-bataklık alanda buharlaşma – terleme
3
3
ile çıkan su (L /T), Rm : Büyük Menderes Nehri ile sistemden çıkan su (L /T), Qb: Baklan Ovası sulama
projesi kapsamından sistemden çıkan su (L3/T) ve Qg: Gümüşsu sulama projesi kapsamından
sistemden çıkan su (L3/T). Bu eşitlikte:
133
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
DS = 0
sistemde, girdi ile çıktılar bir birine eşittir ve bütçe denktir,
DS < 0
sisteminde girdi, çıktılardan küçüktür yani sisteme bütçe bileşenleri dışında katkı
gelmektedir,
DS > 0
sisteminde girdi, çıktılardan büyüktür yani sistemden yeraltısuyuna katkı vardır,
anlamına gelmektedir.
3. SONUÇLAR ve TARTIŞMA
3.1. Yağış Verilerinin Değerlendirilmesi
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosistemi ve yakın dolayında yer alan MGİ’da gözlenen uzun yıllar
toplam yağış miktarları dikkate alınarak, inceleme alanı için yıllık toplam yağış miktarı, Eş Yağış Eğrisi
ve Thiseen Poligon Yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir (Şekil 3). Eş Yağış Eğrisi ve Thiseen Poligon
Yöntemleri kullanılarak Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemi için hesaplanan yıllık toplam yağış miktarı
sırası ile 440.99 ve 442.71 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Her iki yöntemle yapılan değerlendirmelerde,
özellikle G-GD’dan gelen yağış cephesinin inceleme alanındaki yağış rejimini denetlediği
görülmektedir. İnceleme alanı ve yakın dolayında yer alan MGİ’da gözlenen yağış değerlerine göre;
Kış yağışları yıllık toplam yağışın yaklaşık % 34.53’nü oluşturmaktadır. Bunu sırası ile % 31.20 ile
İlkbahar, % 22.71 ile Sonbahar ve % 11.56 ile de Yaz yağışları izlemektedir.
Eş Yağış Eğrisi Yöntemi
Thiseen poligon Yöntemi
Şekil 3. İnceleme alanı ve yakın dolayı yıllık toplam yağış haritaları.
3.2. Sıcaklık Verilerinin Değerlendirilmesi
Işıklı Göl-Gökgöl sulakalan ekosistemi ve yakın dolayında yer alan MGİ’da gözlenen, yıllık
ortalama sıcaklık değerleri dikkate alınarak, Eş Sıcaklık Eğrisi Yöntemi ile inceleme alanı için sıcaklık
dağılım haritası oluşturulmuştur. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, inceleme alanı ve yakın
dolayında gözlenen en düşük ve en yüksek yıllık ortalama sıcaklık değerleri 10.66 °C ile 13.55 °C
arasında değişmekte olup, yıllık ortalama ise 12.76 °C olarak hesaplanmıştır.
134
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.3. Buharlaşma Verilerinin Değerlendirilmesi
İnceleme alanı ve yakın dolayında buharlaşma gözlemi yapan Afyon, Denizli, Dinar ve Uşak
MGİ’da gözlenen yıllık toplam serbest su yüzeyi buharlaşma değerleri sırası ile 1213.3, 1150.8,
1397.39 ve 1221.6 mm/yıl’dır. Bütçe hesaplamaları kapsamında alansal buharlaşma çıktı miktarının
belirlenmesi amacı ile Dinar MGİ’da gözlenen yıllık toplam buharlaşma miktarı kullanılacaktır. Buna ek
olarak inceleme alanı ve yakın dolayında yer alan MGİ için Turc Yöntemi (Turc, 1954) ile gerçek
buharlaşma-terleme değerleri hesaplanmıştır. Turc Yöntemi ile elde edilen gerçek buharlaşma-terleme
değerleri kullanılarak inceleme alanı ve yakın dolayı için gerçek buharlaşma-terleme miktarı 377.97
mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Buharlaşma verilerinin değerlendirilmesi sonucunda, mevcut MGİ’da
gözlenen buharlaşma değeri serbest su yüzeyinden buharlaşma değerleri olup havza içerisindeki tüm
alanlardan olan gerçek buharlaşma değerlerini karakterize etmemekle birlikte serbest su yüzeyi
hesaplamalarında aktif olarak kullanılabilecektir. Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosistemi çevresinde
kalan ve serbest su yüzeyleri dışında ki bölgeler için yapılacak hidrolojik bütçe hesaplamalarında ise
Turc yöntemleri ile elde edilen buharlaşma-terleme bileşeni dikkate alınacaktır.
3.4. Akım Verilerinin Değerlendirilmesi
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosistemi hidrolojik bütçe hesaplamaları kapsamında kullanılacak
akım verileri Çizelge 1’de verilmektedir. Su bütçesi bileşenlerinde yüzeysel akım ile Işıklı Göl-Gökgöl
sulak alan ekosistemine giren yüzeysuları Dinar Çayı, Kufi Çayı ve bunlara bağlı olan yan kollar ile
gerçekleşirken, aynı zamanda göllerin KB-K-KD’da yer alan Işıklı Pınar ve Gökgöl kaynaklarından
boşalan yeraltısuları da bu ekosistemi yüzeysel akım ile beslemektedir.
3.5. Işıklı Göl-Gökgöl Sulak Alan Ekosisteminin Su Bütçesi
3.5.1. Alansal yağış (P)
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan ekosistemi için Eş Yağış Eğrisi ve Thiessen Yöntemleri ile
hesaplanan yıllık toplam yağış miktarları sırası ile 440.99 mm/yıl ve 442.71 mm/yıl’dır. Alansal yağış
girdisi her iki yöntemi ile hesaplanan yağış değerlerinin ortalaması kullanılacak olup, alansal yıllık
toplam yağış miktarı 441.85 mm/yıl kabul edilmiştir. Bu durumda gölalanı ve sazlık-bataklık alan
üzerine düşen yıllık toplam yağış miktarı;
Pg
: 43.043 ´ 106 m3/yıl olarak hesaplanmıştır.
3.5.2. Yüzeysel akım ile sistemine giren su (R ve Q)
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemini yüzeysel akımlar ile besleyen akarsu, kaynaklar ve tahliye
kanallarının uzun yıllar ortalama akım miktarları ve yıllık toplam su miktarı aşağıda özetlenmiştir.
Rd
Rk
Ra
Ri
Rg
Ry
Rp
Qs
Qi
Toplam
olarak hesaplanmıştır.
3.120 m 3/s
3
2.668 m /s
0.199 m 3/s
3
5.204 m /s
2.301 m 3/s
3
1.028 m /s
0.259 m 3/s
3
0.106 m /s
3
0.032 m /s
3
14.917 m /s
98.392 ´ 10 m /yıl
84.138 ´ 106 m 3/yıl
6
3
6.276 ´ 10 m /yıl
164.113 ´ 106 m 3/yıl
6
3
72.564 ´ 10 m /yıl
32.419 ´ 106 m 3/yıl
6
3
8.168 ´ 10 m /yıl
6
3
3.343 ´ 10 m /yıl
6
3
1.009 ´ 10 m /yıl
6
3
470.423 ´ 10 m /yıl
6
3
135
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.5.3. Buharlaşma (ETg)
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemini serbest su yüzeyi olduğundan dolayı, bu göller üzerinde
meydana gelen buharlaşma miktar MGİ’da ölçülen ve alan için ortalaması hesaplanan serbest su
yüzeyi buharlaşma miktarı (1397.39 mm/yıl) kullanılacaktır. Bu durumda;
: 136.128 ´ 106 m3/yıl
ETg
olarak hesaplanmıştır.
3.5.4. Yüzeysel akım ile sistemden çıkan su (R ve Q)
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminden yüzeysel akımlar ile çıkan su (Büyük Menderes Nehri
ile Baklan Ovası ve Gumüşsu sulama projeleri) miktarlarına ait uzun yıllar ortalama akım ve yıllık
toplam su miktarına ait bilgi aşağıda özetlenmiştir.
12.627 m 3/s
3
3.621 m /s
0.160 m 3/s
16.408 m 3/s
Rm
Qb
Qg
Toplam
398.205 ´ 10 m /yıl
114.192 ´ 106 m 3/yıl
5.046 ´ 106 m 3/yıl
517.443 ´ 106 m 3/yıl
6
3
3.6. Bütçe Hesaplama Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Hesaplamalar sonucu elde edilen verilerin yorumlanmasında kolaylık sağlaması amacı ile
kütlenin korunumu dikkate alınarak oluşturulan bütçe eşitliği;
± ∆ = (
+
+
+
+
+
+
+
+
+
)− (
+
+
+
)
3
aşağıdaki şeklinde ifade edilmektedir (birimler m /yıl).
± ∆ =
+
ş
± ∆ = 513.466 ´ 10 − 653.571 ´ 10
± ∆ = − 140.105 ´ 10 m ⁄yıl
Yapılan hesaplamalar sonucu elde edilen bütçe bileşenlerinin yukarıda belirtilen eşitlikte yerine
konması sonucunda, bütçe negatif çıkmıştır. Başka bir ifade ile Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminde
girdiyi oluşturan bileşenlerin toplamı, bu sistemde çıktıyı oluşturan bileşenlerin toplamından azdır.
Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemi için yapılan hesaplamalar sonucunda yıllık yaklaşık 140.105 ´ 106
3
m /yıl oranında su eksiği söz konusudur. Bu durum Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemine
3
yeraltısuyundan katkı olduğu anlamına gelmektedir. Katkı oranı ise yaklaşık 4 m /s olarak
hesaplanmıştır. Söz konusu katkı özellikle inceleme alanının KB-K-KD’da yer alan ve karstik
kaynakların drene olduğu karbonatlı kayaçlardan geldiği düşünülmektedir. Benzer durum söz konusu
bölgede yer alan sondaj kuyularına ait su seviye değerlerinde de gözlenmektedir. Bu bölgedeki
yeraltısuları KB-GD, K-G ve KD-GB doğrultuları boyunca akımlarını gerçekleştirmekte olup Işıklı GölGökgöl sulak alan sistemlerini beslemektedir.
3.7. Tartışma ve Öneriler
136
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Yapılan değerlendirmeler, Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sistemine, yaklaşık 4 m 3/s oranında bir
yer yeraltısuyu katkısı olduğunu göstermektedir. Söz konusu katkı inceleme alanının K’de KB-GD
doğrultusu boyunca yüzeylenen Triyas-Kratese yaşlı Burgazdağ Formasyonu ve Jura yaşlı Ergenlik
Resifal Kireçtaşılarından kaynaklanmaktadır. Bu çalışma kapsamında yapılan hidroloji ve hidrojeolojik
değerlendirmeler sonucunda Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin kavramsal modeli ortaya
konmuştur (Şekil 4).
Şekil 4. Işıklı Göl ve Gökgöl sulak alan sisteminin kavramsal modeli.
Bununla birlikte su bütçesi hesaplamalarında kullanılan bileşenlerin uzun yıllar ortalama
değerler olduğu ve gözlem hataları da dikkate alındığında bütçede ortaya çıkan eksik su miktarı
hesaplanandan daha az olabilecektir. Dolayısı ile Işıklı Göl-Gökgöl sulak alan sisteminin su bütçesi
hesaplamalarının daha sağlıklı yapılabilmesi amacı ile sistemin girdi ve çıktı bileşenlerinin bu amaç
doğrultusunda gözlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
4. KATKI BELİRTME
Bu çalışma; Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
tarafından desteklenen “Gökgöl ve Işıklı Gölleri Yönetim Planı, Alt Projesi” kapsamında
gerçekleştirilmiştir.
5. KAYNAKLAR
Çakmakoğlu, A., Özyardımcı N., Dedeler, S., Buldak, A., 1986, Çivril-Banaz-Sandıklı-Dinar Arasındaki
Bölgenin Jeolojisi, MTA Jeoloji Etütler Dairesi, Derleme No: 8062, 51 s.
DSİ, 2010, Akım Gözlem İstasyonları Genel Bilgileri, http://www.dsi.gov.tr/agibilgi/agibilgi.aspx
Göktaş, F., Çakmakoğlu, A., Tarı, E., Sütçü, Y. Y., Sarıkaya, H., 1989, Çivril-Çardak Arasının Jeolojisi,
MTA Jeoloji Etütler Dairesi, Derleme No: 8701.
Konak, N., Akdeniz, N., Çakır, M.H., 1986, Çal-Çivril-Karahallı Dolayının Jeolojisi, MTA Jeoloji Etütler
Dairesi, Derleme No: 8945.
ODOPEM, 2010. Gökgöl ve Işıklı Gölleri Yönetim Planı, Alt Projesi, Sulak Alanların Yönetim
Planlarının Hazırlanması Projesi, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar
Genel Müdürlüğü, Ankara (Yayınlanmamış).
Şensoy, S., Demircan, M., Ulupunar, U., Balta, I., 2008. Climate of Turkey, State Meteorological
Organization of Turkey (DMI). http://www.dmi.gov.tr/files/en-US/climateofturkey.pdf (son erişim:
15/01/2011).
Turc, L., 1954. Le bilan d’eau des sols: relations entre les precipitations, l’ecoulement.
Ann.agronomiques, 1954, p.491-595 et 1955, p.5-131, Paris.
Üstün, H. G., 2008, İklim Değişiminin Su Kaynakları Üzerine Etkisi, Süleyman Demirel Üniversitesi,
Fen bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 132 s., Isparta (Yayınlanmamış).
137
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Seyfe Gölü Yüzey Su Kalitesinin Farklı Gözlem Yıllarındaki Değişimleri
1
1
2
Sultan KIYMAZ , 2 Ahmet ERTEK
Ahi Evran Üniversitesi, Kırşehir Meslek Yüksek Okulu, KIRŞEHİR
Süleyman Demirel Üniversitesi- Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., ISPARTA
ÖZET
Su kaynaklarının geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimi suyun miktarı kadar kalitesinin de
belirlenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada; Seyfe Gölü’ndeki kirlilik düzeyinin araştırılması amacıyla Seyfe gölü ve yakın çevresinde yer alan 4 adet gözlem istasyonundaki 14 adet su
kalitesi parametrelerinin (pH, EC, TDS, COD, NH4-N, NO 2-N, NO 3-N, o-PO4-2, Na, K, Ca, Mg, Cl, SO42
) farklı gözlem yıllarına ait aylardaki değişimleri irdelenmiştir. Bu amaçla, su kalitesi değişimleri MannKendall Tau korelasyon katsayıları hesaplanarak %5 önem düzeyinde t testi yapılarak analiz edilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre, 4 istasyona ait (4*15) 56 parametrenin 14 tanesinde %5 önem düzeyinde
azalma yönünde istatistiksel açıdan anlamlı trendler bulunmuştur. Geriye kalan 42 tanesinde ise
istatistiksel bir değişim gözlenmemiştir. Ancak grafiksel olarak değerlendirme sonucunda, bazı aylarda
incelenen bu parametrelerde polinomsal olarak %5 ve %1 düzeyinde önemli artışların olduğu da
belirlenmiştir. Bu durumun evsel ve tarım-hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Ayrıca, sulama suyu kalitesi yönünden Seyfe gölü ve Malya drenaj kanalının C4S4 sınıfına girdiği ve
sulama, içme ve kullanma suyu yönünden çok elverişsiz olduğu, Seyfe ve Horla kaynaklarının C2S1
sınıfına girdiği ve orta derecede sulamaya uygun olduğu belirlenmiştir. Öte yandan Seyfe gölünün su
çıkışı için boşaltım olanağı olmadığı, göldeki azalmanın önemli bir kısmının derine sızma ve
buharlaşmayla meydana geldiği, bu nedenle de bazı parametrelerin kimi aylarda giderek arttığı
gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kırşehir, Seyfe gölü, su, su kirliliği, su kalitesi, Mann-Kendall, eğilim analizi
ABSTRACT
Sustainable management and development of water resources are important in order to
improve the quality and the quantity of the yield intended. This solely depends upon the quality of
water in addition to agricultural practices. For this purpose, Seyfe Lake and four observatory water
stations in the vicinity of Seyfe Lake water quality analysis was undertook over the years on monthly
basis. Water quality changes were determined using the paremeters (pH, EC, TDS, COD, NH4-N,
NO 2-N, NO 3-N, o-PO4-2, Na, K, Ca, Mg, Cl, SO4-2) that affect the quality of irrigation water. The results
that were obtained were analyzed statistically by Mann-Kendall tau correlation coefficients at 5%
significance level using by t test. The results imply that over the years there were statistically
significant decrease (p<0.05) in 14 parameters among the tested 56 parameters. And the remaining
42 parameters were unchanged. When these values were compared on the basis of monthly analysis,
there were some increased values coincided with either drought or rainfall of the years examined in
addition to pollution arised from wastewater discharge and agricultural-live stock activities. This is
supported further by the quality of Seyfe lake and Malya drainage canal discharge which has C4S 4
class quality of water that is unsafe to be used for drinking and irrigation purposes. On the other hand,
Seyfe and Horla spring water quality is classified as C2S1 and represents medium class irrigation
water. Because of the closed basin nature of the Seyfe Lake monthly changes of the level can be
resulted due to infiltration and evaporation of water.
Key Words: Kırsehir, Seyfe Lake, water, water pollution, water quality, the Mann-Kendall, trend
analysis
1. GİRİŞ
Su, yaşamın ve bireyin en temel ve vazgeçilmez gereksinimidir. Hemen hemen tüm yaşamsal
faaliyetlerin sürdürülmesi suya bağlıdır. Yeryüzünde bulunan su kaynaklarının sınırlı olmasına rağmen
bu kaynakların kullanım alanları oldukça geniştir. Nüfüsun hızla artmasıyla beraber suya karşı olan
talebin de her geçen gün artıyor olması su kaynaklarının yönetimi konusunda daha özenli çalışılmasını
gerektirmektedir. Tatlı su kaynaklarının kıtlığı, hızlı nüfus artışı, kirlenme ve yıllık yağış ortalamasının
dünya ortalamasından giderek azalması Türkiye’de mevcut kaynakların daha dikkatli kullanılmasını ve
138
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kirlenmeye karşı acil önlemlerin alınmasını gerektirmektedir (Cebe, 2007).
Hızlı nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşmenin beraberinde getirdiği çevre kirliliği, su
kaynaklarının da niteliğini bozmuş ve atıkların boşaltıldığı alıcı ortamlar haline getirmiştir. İçme ve
kullanma suyunun sağlanması, arıtılması ve dağıtılması oldukça pahalı ve güç olduğundan su
kaynaklarının korunması, planlanması ve yönetimi de kaçınılmaz olmuştur (Gündoğdu ve ark., 2008).
Ayrıca, yüzey sularının içme ve kullanma suyu olarak en son kullanılması gereken kaynak grubuna
girdiği göz önüne alınırsa, konunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Göllerin su miktarındaki trend değişiminin, diğer bir deyişle su miktarındaki artma ve azalmanın
belirlenmesi su kaynaklarının planlanması ve işletilmesi açısından son derece önemlidir. Bu değişimin
belirlenmesi amacıyla göllerin, akarsuların su kalitesindeki trendleri, akarsu havzalarında akım
trendleri, iklim parametreleri (yağış, sıcaklık, buharlaşma vb.) gibi çeşitli konularda trend analizi ile ilgili
çalışmalar yapılmıştır.
Seyfe Gölü, sulama ve içme suyu amaçlı kullanılmakta olup, aynı zamanda su kuşları için
barınma, beslenme ve yaşama ortamıdır. Gölün yakın çevresinde tarım ve hayvancılık faaliyleri
yapılmaktadır. Gölü besleyen kaynaklar ise yerleşim alanlarıyla iç içedir. Seyfe gölü ve kıyı çevresinde
bulunan 9 yerleşim alanında yürütülen bir çalışmada, üreticilerin büyük bir çoğunluğunun (%70,15)
tecrübelerine dayanarak gübreleme yaptıkları ve benzer şekilde bilinçli bir gübreleme yapmadıkları
belirtilmiştir (Kıymaz ve Seçer, 2011). Ayrıca, havza genelinde sulama şekli ağırlıklı olarak yüzey
sulama yöntemlerinden salma sulama olup, aşırı su tüketimine yol açmaktadır. Havzada bulunan
yerleşim yerlerinin tamamında kanalizasyon sistemi bulunmamaktadır. Değinilen bu nedenler gölün
her geçen gün giderek artan kirlilikle karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Seyfe gölünde su kirliliğini oluşturan etmenlerin başında tarımsal ve hayvansal faaliyetler ile
evsel atık suları gelmektedir. Su kaynaklarının geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimi suyun miktarı
kadar kalitesinin de belirlenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada; Seyfe gölü’ndeki kirlilik
düzeyinin araştırılması ve Seyfe gölü ve yakın çevresinde yer alan 4 adet gözlem istasyonundaki 14
adet su kalitesi parametrelerinin (pH, EC, TDS, COD, NH4-N, NO 2-N, NO 3-N, o-PO4-2, Na, K, Ca, Mg,
Cl, SO4-2) farklı gözlem yıllarına ait aylardaki değişimlerinin irdelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, ölçüm
yapılan yıllarda Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim ve Aralık aylarına ait değerler grafiksel olarak
analiz edilerek, incelenen parametrelerin bu aylardaki değişimleri de irdelenmiştir. Ayrıca, bu çalışma
kapsamında elde edilen bulgular Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ne göre değerlendirilerek çözüm
önerileri de sunulmuştur.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışma Alanının Tanıtımı
Seyfe Kapalı havzasının güney ucunda yer alan Seyfe Gölü, İçanadolu Bölgesinin tam
ortasında, Kırşehir İli Mucur ilçesi sınırları içerisinde yer alan, ortalama 1110 m rakıma sahip bir sulak
alandır (Şekil 1). Göl ve çevresindeki alan 10.700 hektardır. Gölün kapladığı alan iklimsel öğelere
bağlı olarak 34 ha ile 7000 ha arasında değişmektedir. Ülkemizin önemli 13 Ramsar sulak
alanlarından biridir. Etrafının yüksek dağ ve tepelerle çevrili olması nedeniyle bir çanak
görünümündedir. Tamamen kapalı bir havza olması nedeniyle boşalımı buharlaşma ve sızma ile
gerçekleşmektedir. Göl yağış, yüzeysel akış ve kaynak boşalımlarından beslenmektedir. Gölü
139
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
besleyen en önemli su kaynağı Seyfe pınarı ve horla kaynağıdır. Seyfe Gölü, yakın çevresindeki sulak
alanlar, alanın kuzey kesimlerini kaplayan geniş bozkırlar ile tarımsal alanlardan meydana
gelmektedir. Göldeki su derinliği nispeten sığ ve suları tuzludur.
Şekil 1. Seyfe gölü ve çevresi sulak alanlarının topografik görünümü
Araştırma materyali olarak Devlet Su İşleri (DSİ) Kayseri XII. Bölge Müdürlüğü tarafından
ölçümü yapılan Seyfe Gölü ve yakın çevresinde bulunan Seyfe, Horla ve Malya Drenaj Kanalı
kaynakları gözlem istasyonlarına ait su kalitesi verileri kullanılmıştır. Söz konusu istasyonlar Şekil 2’de
gösterilmiştir. Bu çalışmada Seyfe gölü ve yakın çevresinde yer alan 4 adet gözlem istasyonundaki 14
adet su kalitesi parametrelerinin (pH, EC, TDS, COD, NH4-N, NO 2-N, NO 3-N, o-PO4-2, Na, K, Ca, Mg,
Cl, SO4-2) farklı gözlem yıllarına ait aylardaki değişimleri irdelenmiştir. Bu amaçla, su kalitesi
değişimleri Mann-Kendall Tau korelasyon katsayıları hesaplanarak %5 anlamlılık seviyesinde t testi
yapılarak analiz edilmiştir. Mann-Kendall Tau istatistiği olarak da bilinen bu testin çalışmamızda
kullanılmasının nedenleri arasında temin edilen su kalitesi verilerinin düzenli zaman aralıklarında
ölçülmemesi, verilerin eksik ve kısıtlı olması, bazı değerlerin tam olarak değerinin bilinmemesi, alt ve
üst sınır değerinden küçük veya büyük olarak ifade edilmesi gelmektedir. Değinilen bu güçlükler
nedeniyle son yıllarda, su kalitesi değişkenlerinin trend analizlerinde araştırmacılar parametrik
olmayan yöntemleri kullanmışlardır/tercih etmişlerdir (Hirsch ve Slack, 1984; Sarıyıldız ve ark., 2008;
Yu ve ark., 1993; Kalaycı ve ark., 2007; Lins ve Slack, 1999). Ayrıca, ölçüm yapılan yıllarda Şubat,
Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim ve Aralık aylarına ait değerler grafiksel olarak analiz edilerek, incelenen
parametrelerin bu aylardaki değişimleri de irdelenmiştir. Sodyum Adsorbsiyon oranı (SAR) hesaplama
yoluyla bulunmuştur (Eşitlik 1). Elde edilen analiz sonuçları Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin Tablo 2
ve 5’teki verilen sınır değerlerle karşılaştırılarak incelenen gözlem istasyonlarındaki yüzey suyunun
sulama suyu sınıfları belirlenmiştir.
Na
SAR = -----------------(Ca + Mg)
( ---------------)1/2
2
(1)
140
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Çalışmada gözlem istasyonlarına ait su kalitesi parametreleri DSİ XII. Bölge Müdürlüğü’nden
temin edilmiştir.
Şekil 2. Seyfe gölü ve yakın çevresindeki gözlem istasyonlarının konumu
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Farklı gözlem yılları dikkate alınarak incelenen 4 adet gözlem istasyonundaki 14 adet su kalitesi
parametresinin aylık ortalama verilerinin Mann-Kendall Tau testine ilişkin trend (eğilim) analiz sonuçları Tablo 1’de verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, %5 önem seviyesinde istatistiksel olarak 4 istasyona
ait (4*14) 56 parametrenin 14 tanesinde 0.05 önem seviyesinde azalma yönünde istatistiksel açıdan
anlamlı trendler bulunmuştur. Geriye kalan 42 tanesinde ise istatistiksel bir değişim gözlenmemiştir.
Ancak incelenen yıllar içinde aynı aya denk gelen verilerin grafiksel olarak değerlendirilmesi sonucunda, bazı aylarda söz konusu parametrelerde polinomsal olarak %5 ve %1 önem düzeyinde artış ve
azalışların olduğu belirlenmiştir (Tablo 2a, b ve c). Tablo 2a, b ve c birlikte değerlendirildiğinde, nitrat
(NO 3-), orto fosfat (o-PO4-2), sülfat (SO4-2), sodyum (Na), magnezyum (Mg), kalsiyum (Ca), klor (Cl),
toplam çözünmüş madde (TDS) ve elektriksel iletkenlik (EC) değerlerinin nisan ve haziran aylarında
arttığı gözlenmiştir. Bu durumun tarım-hayvancılık faaliyetleri ile evsel atıklardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Malya kaynağında ölçüm değerlerinin yetersizliği nedeniyle grafiksel analiz yapılamamış,
ancak ölçülen değerler dikkate alınarak gerekli yorumlar yapılmıştır.
141
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 1. Seyfe gölü ve kaynaklarına ilişkin kendal testi analiz sonuçları
Su Kalite
parametreleri
Ph
6
EC25X10
TDS
COD
+
NH4
NO3
NO2
-2
o-PO4
+
Na
++
Ca
+
K
++
Mg
Cl
-2
SO4
Seyfe gölü
Kendal t
trend
*
*
*
(-)
(-)
(-)
*
(-)
*
*
*
(-)
(-)
(-)
*
(-)
Seyfe kaynağı
Kendal t
trend
*
(-)
*
(-)
*
(-)
Horla kaynağı
Kendal t
trend
*
*
(-)
(-)
*
(-)
*
(-)
Malya kaynağı
Kendal t
trend
* % 5 düzeyinde önemli, (-) azalma
Tablo 2a. Yıllar itibariyle Seyfe gölü aylık verilerinin grafiksel analiz sonuçları (1998-2008)
Su kalite
parametreleri
pH
EC
TDS (mg/l)
KOİ
NH4-N
NO2-N
NO3-N
-2
o-PO4
Na
K
Ca
Mg
Cl
-2
SO4
Şubat
Trend
Nisan
+
+
+
+
+
-
R = 0,21
2
R = 0,53*
2
R = 0,17
2
R = 0,50*
2
R = 0,04
2
R = 0,16
2
R = 0,07
2
R = 0,06
2
R = 0,13
2
R = 0,44*
2
R = 0,53*
2
R = 0,04
2
R = 0,16
2
R = 0,21
2
R = 0,52*
2
R = 0,51*
2
R = 0,24
2
R = 0,28
2
R = 0,49*
2
R = 0,15
2
R = 0,41*
2
R = 0,40*
2
R = 0,04
2
R = 0,70**
2
R = 0,72**
2
R = 0,22
2
R = 0,36*
Trend
Haziran
+
-
R = 0,03
2
R = 0,67**
2
R = 0,54*
2
R = 0,24
2
R = 0,45*
2
R = 0,41*
2
R = 0,23
2
R = 0,24
2
R = 0,56*
2
R = 0,34*
2
R = 0,54*
2
R = 0,57*
2
R = 0,56*
2
2
Trend
+
+
-
Tablo 2b. Yıllar itibariyle Seyfe Kaynağı aylık verilerinin grafiksel analiz sonuçları (1998-2006)
Su kalite
parametreleri
pH
EC
TDS (mg/l)
NH4-N
NO2-N
NO3-N
-2
o-PO4
Na
K
Ca
Mg
Cl
-2
SO4
Şubat
Trend
Nisan
Trend
Haziran
Trend
R² = 0,84**
R² = 0,63**
R² = 0,29
R² = 0,06
R² = 0,12
R² = 0,30*
R² = 0,19
R² = 0,04
R² = 0,19
R² = 0,02
R² = 0,17
R² = 0,25
R² = 0,51*
+
+
+
+
+
+
-
R² = 0,83**
R² = 0,93**
R² = 0,85**
R² = 0,81**
R² = 0,67**
R² = 0,98**
R² = 0,83**
R² = 0,83**
R² = 0,89**
R² = 0,00
R² = 0,20
R² = 0,07
R² = 0,28
+
+
+
+
+
+
+
-
R² = 0,31*
R² = 0,39*
R² = 0,28
R² = 0,98**
R² = 0,22
R² = 0,66**
R² = 0,96**
R² = 0,94**
R² = 0,78**
R² = 0,14
R² = 0,21
R² = 0,16
R² = 0,78**
+
+
+
+
+
+
142
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 2c. Yıllar itibariyle Horla Kaynağı aylık verilerinin grafiksel analiz sonuçları (1998-2008)
Su kalite parametreleri
Şubat
Trend
Nisan
Trend
Haziran
Trend
pH
R² = 0,21
-
R² = 0,21
-
R² = 0,03
+
EC
R² = 0,52 *
+
R² = 0,53*
+
R² = 0,67 **
+
TDS (mg/l)
R² = 0,50*
-
R² = 0,17
-
R² = 0,53 *
+
NH4-N
R² = 0,27
+
R² = 0,50*
+
R² = 0,24
+
NO2-N
R² = 0,49*
+
R² = 0,04
-
R² = 0,45*
-
NO3-N
R² = 0,15
+
R² = 0,16
-
R² = 0,41 *
-
R² = 0,40*
+
R² = 0,07
+
R² = 0,22
-
Na
R² = 0,40*
+
R² = 0,06
+
R² = 0,24
-
K
R² = 0,04
+
R² = 0,13
+
R² = 0,56 *
-
Ca
R² = 0,70**
-
R² = 0,44*
-
R² = 0,34*
-
Mg
R² = 0,72**
+
R² = 0,53*
+
R² = 0,53 *
+
R² = 0,22
-
R² = 0,04
+
R² = 0,57*
+
R² = 0,36*
+
R² = 0,21
+
R² = 0,56 *
+
o-PO4
-2
Cl
SO4
-2
Not: (+) : artışı, (-) : azalışı göstermektedir. * %5 ve ** %1 düzeyinde önemli
Ayrıca, çalışmada analiz sonuçları Su Kalitesi Kontrol Yönetmeliğinde (SKKY) belirtilen kıta içi
su kaynaklarına göre su kalitesi sınıfları esas alınarak, Seyfe gölü ve yakın çevresinde yer alan 4 adet
gözlem istasyonundaki farklı gözlem yıllarında ölçülen aylık ortalama değerleri Tablo 4 ve Tablo 6
olarak hazırlanarak birlikte değerlendirilmiştir. SKKY’ inde belirtilen Tablo 3’deki kıta içi su kaynakları
kriterlerine göre, sülfat, klorür, sodyum, toplam çözünmüş madde ve amonyum azot değerleri
açısından Seyfe gölü ve malya drenaj kanalı istasyonu 4. sınıfa sahiptir Diğer Seyfe ve horla
kaynakları istasyonu ise I. kalite su sınıfı değerlerine sahiptir. Kimyasal Oksijen İhtiyacı(KOİ) değerleri
açısından Seyfe gölü istasyonu 4. kalite su değerine sahiptir (Tablo 4). Sularda doğal olarak en sık
rastlanan tuzlar olan kalsiyum, magnezyum ve bikarbonat sülfat ve klorür’ün yüksek çıkmasının temel
nedeni ise evsel ve tarımsal kaynaklı kirleticilerin yüzeysel sulara deşarjı sonucunda bu sulardaki
klorür (Cl-), sülfat (SO4-2), nitrat (NO 3-) ve fosfat (PO4-2) derişimlerinin yükselmesidir. Seyfe gölü ve kıyı
çevresinde bulunan 9 yerleşim alanında yürütülen bir çalışmada, üreticilerin tamamının kimyasal
gübre uygulamasında bulunduğu ve ağırlıklı olarak (%67,16) DAP (diamonyum fosfat)
kompoze
gübresi kullandığı, geri kalan %32,84’ü %26-33 N içeren amonyum nitrat + %21 N içeren amonyum
sülfat + %46 N içeren üre + triple süper fosfat gübresi kullandıklarını belirtmişlerdir. Üreticilerin büyük
bir çoğunluğunun (%70,15) kendi tecrübelerine dayanarak gübreleme yaptıklarını ve benzer şekilde
bilinçli bir gübreleme yapmadıklarını belirtmişlerdir (Kıymaz ve Seçer, 2011). Bölgede gübre ve zirai
ilaçların tarımda bilinçsiz kullanımı sonucu yukarıda değinilen su kalitesi değerlerinde artışlara neden
olmaktadır.
pH değerleri açısından incelenen gözlem yılları boyunca SKKY ’de belirtilen Göller, Göletler,
Bataklıklar ve Baraj Haznelerinin Ötrafikasyon Kontrolü sınır değerleri ile uyum içerisinde olduğu tespit
edilmiştir. Su sıcaklığı açısından incelenen gözlem yılları boyunca tüm istasyonlarda kıta içi su
kaynakları sınıflandırma kriterlerine göre 1. sınıf su kalitesi özelliği göstermiştir (Tablo 4). SKKY’inde
belirtilen sulama sularının sınıflandırılmasında esas alınan sulama suyu kalite kriterlerine göre,
Elektiriksel iletkenlik (EC) değerleri Seyfe gölü ve Malya Drenaj kanalı istasyonlarında VI. Sınıf su
değerine sahiptir. Seyfe ve Horla kaynakları istasyonlarında ise EC değerleri II. Sınıf su kalitesi özelliği
143
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
göstermiştir (Tablo 6)
Sodyum Adsorbsiyon Oranı (SAR) değerleri açısından incelen gözlem yıllarında, Seyfe Gölü
istasyonu SAR değeri 1466,8 olup, 4.sınıf (C4 S4) sulama suyu olup sulamada kullanılmaz. Ancak
tuzlu alanların iyileştirilmesinde başlangıç yıkamalarında yararlanılabilir. Malya Kaynağı istasyonu
SAR değeri 188.8 olup, 4.sınıf (C4 S4) sulama suyu niteliği taşımaktadır. Seyfe gölüne göre sodyum
zararı daha azdır. Seyfe Kaynağı istasyonu SAR değeri 2.5 olup, 2.sınıf (C2S1) sulama suyu niteliği
taşımaktadır (Tablo 6). Sodyum zararı düşüktür. Sulama yönünden sorun olmayan hafif bünyeli
topraklarda ve tuza orta veya yüksek oranda dayanıklı bitkiler için kullanılır. Tuzluluğun olduğu
yerlerde ise yıkama gereksinimi (LR) hesaplanarak sulama suyu miktarı belirlenmelidir. Ayrıca drenaj
sistemleri yapılmalıdır. Horla Kaynağı istasyonu SAR değeri 4.2 olup, 2.sınıf (C2S1) sulama suyu
niteliği taşımaktadır (USSL, 1954).
Sulama suyu kalitesi yönünden Seyfe gölü ve Malya drenaj kanalının C4S4 sınıfında olduğu ve
sulama, içme ve kullanma suyu yönünden çok elverişsiz olduğu, Seyfe ve Horla kaynaklarının C2S1
sınıfına girdiği ve orta derecede sulamaya uygun olduğu belirlenmiştir. Gölün kuzeyinde oldukça
büyük bir alana sahip Malya Devlet Üretim Çiftliğinin tarım arazileri bulunmaktadır. Malya Devlet
Üretme Çiftliğinin atık suları ile tarımdan dönen sular gölün kuzeyinde yer alan drenaj kanalı ile göle
taşınmaktadır. Seyfe pınarlarının göle ulaştığı yerde oluşan delta tarım alanı kazanmak amacıyla
kurutulmuş ve tarıma açılmıştır. İçme ve sulama amacıyla Seyfe pınarlarının suyu kullanılmakta bu
durum gölün su rejimini ve kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir (Kıymaz, 2010). Öte yandan Seyfe
gölünün su çıkışı için boşaltım olanağı olmadığı, kayıpların önemli bir kısmının buharlaşmayla
meydana geldiği bu nedenle de bazı parametrelerin kimi aylarda giderek arttığı gözlenmiştir. Çünkü
buharlaşlaşmayla sadece su buharlaşır, söz konusu elementler geride kalarak birikir ve suyun
konsantrasyonunun artmasına neden olur.
Tablo 3. Kıta içi su kaynaklarının sınıflarına göre kalite kriterleri
Su kalite parametreleri
Sıcaklık (oC)
pH
Çözünmüs oksijen (mg O2/l)
Klorür iyonu (mg Cl /l
Sülfat iyonu (mgS04/l)
Amonyum azotu (mg NH4
+
-N/l)
Nitrit azotu (mg NO2-N/l)
Nitrat azotu (mg NO3-N/l)
Toplam çözünmüs madde (mg/l)
Sodyum (mg Na+/l)
Kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ) (mg/l)
Su kalite sınıfları
I
25
6.5-8.5
8
25
200
0.2
II
25
6.5-8.5
6
200
200
1
III
30
6.0-9.0
3
400
400
2
0.002
5
500
125
25
0.01
10
1500
125
50
0.05
20
5000
250
70
IV
>30
6.0-9.0 dışında
<3
>400
>400
>2
>0.05
>20
>5000
>250
>70
144
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 4. Kıta içi su kaynaklarının sınıflarına göre Seyfe gölü kalite kriterleri
İstasyonların adı
Su kalite parametreleri
Seyfe kaynağı
Sıcaklık (oC)
14.1
pH
8.2
Çözünmüs oksijen (mg O2/l)
Klorür iyonu (mg Cl /l
19
Sülfat iyonu (mgS04/l)
31
Amonyum azotu (mg NH4+-N/l)
0.3
Nitrit azotu (mg NO2-N/l)
0.02
Nitrat azotu (mg NO3-N/l)
2.6
Toplam çözünmüs madde (mg/l)
319
Sodyum (mg Na+/l)
14
Kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ) (mg/l)
Gözlem yılları
(1998-2006)
Seyfe gölü
14.6
8.1
7.4
84316
20583
15.3
0.02
0.3
170779
44777
8855
(1998-2008)
Horla kaynağı
13.3
8.1
6.1
43
41
0.4
0.03
4.3
401
34
-
Malya drenaj kanalı
16.4
8.8
5646
3563
4.6
1.4
4.2
13731
3561
-
(1998-2008)
(1998-2004)
Tablo 5. Sulama sularının sınıflandırılmasında esas alınan sulama suyu kalite parametreleri (Anonim,
2004)
Sulama suyu kalite
parametreleri
Sulama suyu sınıfları
I.sınıf
(çok iyi)
EC25X106
(Micromhos/cm)
SAR
Sulama suyu
sınıfı
0-250
250-750
<10
*
10-18
C1 S 1 *
Düşük
Na (Alkalilik)
zararı (S)*
Tuzluluk zararı (C)*
II. sınıf
(iyi)
1
III. sınıf
(kullanılır)
IV. sınıf
(ihtiyatla kullanılmalı)
750-2000
18-26
2000-3000
>3000
>26
C1S2, C2S2
C2 S 1
C1 S 3 , C2 S 3
C3S3, C3S2,
C3 S 1
C1S4, C2S4
C3S4, C4S4
C4S3, C4S2
C4 S 1
Orta
Yüksek
Çok yüksek
3
4
2
V. sınıf
(zararlı, uyg. değil)
-
Tablo 6. Sulama sularının sınıflandırılmasında esas alınan sulama suyu kalite parametrelerine göre
Seyfe Gölü su kalite sınıfları
Sulama suyu kalite
parametreleri
İstasyonların adı
Sembol
Seyfe kaynağı
Elektriksel İletkenlik
(Micromhos/cm)
Sodyum Adsopsiyon
oranı
Horla kaynağı
EC
483
375890
611
SAR
2.5
1466,8
4.2
Sulama suyu Sınıfı
Gözlem Yılları
Seyfe gölü
C2 S 1
-
(1998-2006)
Malya drenaj kanalı
22208
188,5
C4S4
C2 S 1
C4 S 4
(1998-2008)
(1998-2008)
(1998-2004)
145
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
4. SONUÇLAR
Analiz sonuçlarına göre, %5 önem seviyesinde istatistiksel olarak 4 istasyona ait (4*14) 56
parametrenin 14 tanesinde 0.05 önem seviyesinde azalma yönünde istatistiksel açıdan anlamlı
trendler bulunmuştur. Geriye kalan 42 tanesinde ise istatistiksel bir değişim gözlenmemiştir. Ancak
grafiksel olarak değerlendirme sonucunda, bazı aylarda incelenen bu parametrelerde polinomsal
olarak önemli artışların olduğu da belirlenmiştir. Bu durumun evsel ve tarım-hayvancılık
faaliyetlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
SKKY’ inde belirtilen kıta içi su kaynakları ölçütlerine göre, sülfat, klorür, sodyum, toplam
çözünmüş madde ve amonyum azot değerleri açısından Seyfe gölü ve malya drenaj kanalı istasyonu
4. sınıfa sahiptir. Diğer Seyfe ve horla kaynakları istasyonu I. kalite su sınıfı değerlerine sahiptir.
Kimyasal Oksijen İhtiyacı(KOİ) değerleri açısından Seyfe gölü istasyonu 4. kalite su değerine sahiptir.
pH değerleri açısından incelenen gözlem yılları boyunca SKKY ’de belirtilen Göller, Göletler,
Bataklıklar ve Baraj Haznelerinin Ötrafikasyon Kontrolü sınır değerleri ile uyum içerisinde olduğu tespit
edilmiştir. Su sıcaklığı açısından incelenen gözlem yılları boyunca tüm istasyonlarda kıta içi su
kaynakları sınıflandırma ölçütlerine göre 1. sınıf su kalitesi özelliği göstermiştir. SKKY’ inde belirtilen
sulama sularının sınıflandırılmasında esas alınan sulama suyu kalite ölçütlerine göre, Elektiriksel
iletkenlik (EC) değerleri Seyfe gölü ve Malya Drenaj kanalı istasyonlarında VI. Sınıf su değerine
sahiptir. Seyfe ve Horla kaynakları istasyonlarında ise EC değerleri II. Sınıf su kalitesi özelliği
göstermiştir. SAR değerleri açısından incelen gözlem yıllarında, Seyfe Gölü istasyonu SAR değeri
1466,8 olup, 5.sınıf (C4 S4) sulama suyu olup sulamada kullanılmaz. Malya Kaynağı istasyonu SAR
değeri 188.8 olup, 5.sınıf (C4 S4) sulama suyu niteliği taşımaktadır. Seyfe gölüne göre sodyum zararı
daha azdır. Seyfe Kaynağı istasyonu SAR değeri 2.5 olup,
2.sınıf (C2S1) sulama suyu niteliği
taşımaktadır. Ayrıca, sulama suyu kalitesi yönünden Seyfe gölü ve Malya drenaj kanalının C4S4
sınıfında olduğu ve sulama, içme ve kullanma suyu yönünden çok elverişsiz olduğu, Seyfe ve Horla
kaynaklarının C2S1 sınıfına girdiği ve orta derecede sulamaya uygun olduğu belirlenmiştir. Öte yandan
Seyfe gölünün su çıkışı için boşaltım olanağı olmadığı, bu nedenle de bazı parametrelerin kimi aylarda
giderek arttığı gözlenmiştir. Göl ve yakın çevresindeki tarım ve hayvancılık faaliyetleri ve yerleşim
alanlarından kaynaklanan kirlilik yüklerinin azaltılması yönünde, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından
çiftçilere sulama, gübreleme ve bitki koruma gibi alanlarda çiftçilere eğitimler verilerek bilinçli tarım
uygulamaları sağlanabilir. Seyfe gölü havzasında bulunan yerleşim yerlerinin tamamında kanalizasyon
sistemi bulunmamaktadır. Bu nedenle evsel altyapı eksiklikleri giderilmelidir.
Bir su kaynağının amaçlarına uygun olarak kullanılabilmesi için, Gölde bugüne kadar çeşitli
kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan su kalitesi çalışmalarının tek elden yürütülmesi, mevcut
problemler çerçevesinde yeniden değerlendirilerek gözden geçirilmesi ve kritik kirlilik parametreleri
mutlaka düzenli olarak ölçülüp izlenmesi gerekir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların Seyfe gölü
yönetim planı uygulama faaliyetlerine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
5. KAYNAKLAR
Anonim, 2004. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği. Sayı:25687.
Bayazıt, M., 1996. İnşaat Mühendisliğinde Olasılık Yöntemleri, 1996, İstanbul Teknik Üniversitesi
Matbaası.
Cebe, E.N., 2007. Türkiye Akarsularında Mevsimsel Trend Analizi. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri
146
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
DSİ, 2009. DSİ Kayseri XII. Bmlge Müdürlüğü Sulama Suyu Kalite Verileri. Kayseri.
Gündoğdu, V., Alpaslan, A., Elele, M., Akgün, G., 2008. Havzasının İzmir Büyükşehir Belediyesi
Sınırları Dahilinde Sürdürülebilir Yönetim Planlaması. Havza Kirliliği Konferansı, s 31. İzmir.
Hirsch, R.M., Slack, J.R., 1984. A nonparametric Trend Test For Seasonal Data with Serial
Dependence, Water Resources Research, 2(6), 1984, pp. 727-732.
Kalaycı, S., Büyükyıldız, M., Kahya, E., Alp, M., 2007. Marmara Havzası Nehirlerinde Yüzey Su
Kalitesi Verilerinin Farklı Gözlem Yıllarındaki Değişimleri. Uluslar arası Küresel İklim Değişikliği
ve Çevresel Etkileri Konferansı, 18-20 Ekim 2007, Konya, Türkiye.
Kıymaz, 2010. Seyfe Gölü Sulak Alanı ve Su Kaynakları Yönetimine İlişkin Sorunlar ve Çözüm
Önerileri. Journal of New World Sciences Academy Ecological Life Sciences, 5 (2), 174-185.
Kıymaz, S. Seçer, A., 2010. Seyfe Gölü’nün Sosyo-Ekonomik ve Çevresel Yönden Değerlendirilmesi.
Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, Antakya.
Lins, H., ve Slack, J.R., 1999. Streamflow Trends in United States. Geopy Res. Letters, 26, 237-230.
Sarıyıldız, A., Harmancıoğlu N., Sılay, A., Çetin, H.C., 2008. Gediz Nehri Su Kalitesi Parametreleri- nin
Eğilim Analizi. Havza Kirliliği Konferansı, s 23. İzmir.
USSL., 1954. Diagnosis and Improvement of Salina and Alkali Soils. Agriculture Handbook. No: 60,
USA, 160s.
Yu, Y.S., Zou, S., Whittemore, D., 1993. Non-parametric Trend Analysis of Water Quality Data of
Rivers in Kansas, Journal of Hydrology, Vol 150, pp.61-80.
147
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
III. BİYOETİK VE BİYOPOLİTİKALAR
• Çevre Mevzuatının Biyoetik Değerlendirilmesi
‚ Sulak Alanlarda Koruma ve Yönetim
ƒ Sulak Alanlar Üzerindeki Baskılar
„ Türkiye Sulak Alanlarının Geleceği
… Orta Anadolu Sulak Alanlarının Geleceği
† Hayvan Hakları ve Sulak Alanlar
IV. SULAK ALANLAR VE İNSAN
• Sulak Alanların Sosyo-Ekonomik Değerleri ve Yararları
‚ Sulak Alanların Kullanımı
ƒ Sulak Alanların Rekreasyonel Değerleri ve Ekoturizm
148
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Aydın İlindeki Sulak Alanlara Rekreasyonel Açıdan Bir Bakış
Zöhre POLAT , Bülent DENİZ , Çiğdem KILIÇASLAN , Barış KARA
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Güney Yerleşke, AYDIN
ÖZET
Sulak alanlar ekolojik, ekonomik ve sosyal değerleri ile önemli kaynak değeri olan doğa
parçalarıdır. Sulak alanların kırsal ve kentsel peyzajdaki faydaları, bu alanların insanlar tarafından
önemle ele alınmasını ve korunarak gelecek kuşaklara taşınması ekolojik felsefesini doğurmuştur.
Türkiye peyzajında zengin biyolojik desenler oluşturan sulak alanlar, Ege Bölgesi’nde Aydın İlini de
ekolojik, ekonomik ve sosyal yönden zenginleştiren bir desen oluşturmaktadır. Aydın ilinde yer alan
Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü’nün (Muğla ili sınırlarına da girmektedir) taşıdığı bu değerleri,
Aydın peyzajına ve Aydın’da yaşayan insanlara yansıtmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, Aydın’ın bu önemli iki sulak alanının sosyal değerlerinden biri olan
rekreasyonel kaynak değerlerini sunmaktır. Çalışmada Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü’nün
rekreasyonel kaynak değerleri ortaya konularak, sulak alanların korunarak geliştirilmesinin gerekliliği
üzerine öneriler sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Sulak alanlar, rekreasyon, Büyük Menderes Deltası, Bafa Gölü, Aydın
ABSTRACT
Wetlands are important natural areas with their ecologic, economic and social values. The
benefits of wetlands to the rural and urban areas have brought forth the philosophy that importance
must be given to these areas and have to be passed to the coming generations. Wetlands which
present biological richness are not important only for Turkey but also create ecologic, economic and
social patterns for Aydın Province. Great Meander Delta and Bafa Lake (which is part of Aydın and
Muğla) reflect the values of their own to the landscape of Aydın and its residents.
The aim of this study is to reveal the recreational source values of Great Meander Delta and
Bafa Lake and to give proposals to improve by preserving these wetlands.
Keywords: Wetlands, recreation, Great Meander Delta, Bafa Lake, Aydın
1. GİRİŞ
Yeryüzü birbirleri ile destek ilişkisi içindeki ekosistemlerden (çöl ekosistemi, dağ ekosistemi,
orman ekosistemi, sulak alan ekosistemi, kent ekosistemi vb.) oluşmuş bir bütündür. Sulak alanlar,
yeryüzündeki ekosistem dengeleri içerisinde çok önemli işlevleri olan ve ürettikleri enerji ile diğer
ekosistemlerdeki enerji akışına katkı sağlayan sistemlerdir. Ekosistemlere aktardıkları enerjinin,
ekolojik, sosyal ve ekonomik anlamda doğaya ve kültürel ortamlara önemli yansımaları bulunmaktadır.
Sulak alanlar, bulundukları yöredeki insanların yaşamlarına ve daha geniş bir perspektifle
ülkelerin geneline önemli katkılar sunan doğal ekosistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir
ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir. Örneğin; bulundukları alanın su
rejimini düzenlemektedir, iklim elemanları üzerine olumlu etkileri vardır, atık sulardaki organik ve
inorganik maddelerin arıtılmasında önemli rol oynarlar. Ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla
biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma
koleksiyonuna sahip yeryüzünün en önemli genetik rezervuarlardır (Anonim, 2011a).
Sulak alanlar sosyal açıdan da bulunduğu yöre halkını ve diğer kullanıcıları etkileyen
ekosistemlerdir. Sosyal açıdan en önemli fonksiyonları; insanlar için yeniden yenilenme (rekreasyon)
mekanları olmaları (Tırıl, 2006; Wantzen and Junk, 2008), araştırmalar için açık hava laboratuarı
olmaları, eğitim-öğretimi desteklemeleri, görsel kaynak değerleri taşımaları, ekolojik ve ekonomik
etkilerinin sonucu ortaya çıkan bütüncül sosyal fonksiyonları ile bulundukları ülkelere ve dünya
149
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ekosistemine destek oluşturmalarıdır.
Sulak alanların ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil
ettiğine ve ekosistem dengelerinin bozulması halinde bir daha geri getirilemeyeceğine inanarak 1971
yılında İran’ın Ramsar Kentinde Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme
Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi), ülkemiz tarafından da imzalanmıştır
(Anonim, 2011a). Bu sözleşmede sulak alanların rekreasyonel kaynak değeri taşıdığı da
vurgulanmıştır.
Türkiye’de kayıt altına alınmış 135 adet sulak alan bulunmaktadır. Bu sulak alanların toplam
alanı 2.206.835 ha.’dır Aydın ilinde de iki adet (Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü) sulak alan
bulunmaktadır. Bunların toplam alanı ise 22.081 ha.’dır (Anonim, 2011a)
Yapılan çalışmada ülke genelinde geniş yer tutan bu üretken ekosistemlerin rekreasyonel
yönüne odaklanılmıştır. Çalışmanın amacı; Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü sulak alanlarının
sosyal değerlerinden biri olan rekreasyonel kaynak değerlerini sunarak, rekreasyona bakışı ‘koruma
ve geliştirme ile birlikte yeniden yenilenme’ ilkesi ile bütünleştirmektir.
1.1. Sulak Alanlara Rekreasyonel Açıdan Bir Bakış
Dünyanın bütün ülkelerinde sulak alanlarda rekreasyonel faaliyetler de yürütülmektedir.
Rekreasyon, insanların yeniden yenilenmeleri için yaptıkları eylemdir. Günümüzde insanlar fiziksel ve
ruhsal anlamda üretken bir hale gelmek için doğaya, doğal kaynak değerlerine yönelmektedir. Kent
içinde ya da kırsal mekanda insanlara alternatif yenilenme alanları planlanması günümüzde üzerinde
en çok araştırma yapılan konulardan biridir. İnsanlar için rekreasyon olanağı sağlayan alanlardan biri
de sulak alanlardır.
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinin “Sulak Alan Bölgesinde Uygulama Esasları
kapsamındaki 19. Maddesinde”, sulak alanlarda; kuş gözlem kuleleri ve gözlemevleri, eğitim, sportif,
bilimsel ve koruma amaçlı binalar ile madensel tuzların çıkarılması, su ürünleri istihsali, içme,
kullanma ve sulama suyu projelerine ait zorunlu tesisler, seyir amaçlı yaya yollarının yapılabileceği
belirtilmektedir (Anonim, 2011a). Yine yönetmeliğin “Ekolojik Etkilenme Bölgesinde Uygulama Esasları
kapsamındaki 20. Maddesinde”, sulak alanların ekolojik karakterinin korunmasının gerektiği ve 19.
maddede belirtilen faaliyetlere ilave olarak, günübirlik kullanım amacıyla lokanta, büfe, çay bahçesi,
plaj kabini, gezi parkurları gibi yapı, tesis ve yollar inşa edilebileceği vurgulanmaktadır.
Sulak alanlarda yapılan başlıca rekreasyonel aktiviteler, kuş ve su kuşu gözlemciliği, yaban
hayatı gözlemciliği, spor amaçlı olta balıkçılığı, kıyılarda dalma, bot ve su kayağı sporu (Smardon,
2006), doğa yürüyüşleri, doğayı gözlemleme, bitki, hayvan ve su birlikteliğini izleme gibi insanları
yenileyen aktivitelerdir.
Sulak alanlarla ilgili yapılan çalışmalarda, sosyal açıdan yaşam alanlarına kattıkları değerler
vurgulanmıştır:
* Sulak alanlarda, rekreasyona dayalı olarak önemli oranlarda ekonomik gelir elde edilebilmektedir (Bergstrom et al., 1990).
* Avusturalya’nın Pert kentinde rekreasyonel amaçlarla ziyaret edilen alanlardan biri de sulak
alanlardır (Syme et al., 2001).
* Yucatan Yarımadası (güney Meksika) Maya dönemi kültürel mirasının korunduğu ve rekreas150
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
yon amacıyla kullanılan örnek alanlardan biridir (Smardon, 2006).
* Amerika Birleşik Devletlerinde, Mississippi vadisinde, sulak alanda su kuşlarına yönelik
rekreasyon ile maddi kazanç sağlandığı vurgulanmaktadır (Jenkins et al., 2010).
* Sulak alanlar kentsel peyzajda da kuşların yaşama mekânları olan önemli ekosistemlerdir.
Bitki örtüsünün yoğunluğu ile orantılı olarak kuş varlığı, insanlar için çekim alanı oluşturmaktadır (Mc
Kinney et al., 2010).
1.2. Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü Sulak Alanları
Aydın İlinde yer alan Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü sulak alanları çeşitli statülerde korunan ve biyoçeşitliliği ile farklı alan özellikleri sergileyen önemli kaynak değerleridir (Şekil 1 ve Şekil 2).
K
Şekil 1. Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü’nün konumu
151
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2. Sulak alanlardaki doğal su varlığı (Eşbah Tunçay ve ark., 2009)
Büyük Menderes Deltası Sulak Alanı; Aydın ilinde Dilek Yarımadasının güneyinde Büyük
Menderes nehrinin Denize döküldüğü alanda oluşmuş bir sulak alan ekosistemidir (Şekil 3).
Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları listesinde yer alan alanda, dalyanlar, kumullar, tuzcul düzlükler ve
hafif tuzlu bataklıklar bulunmaktadır. Ekosistem tipleri; delta ekosistemi, maki ekosistemi (Quercus
ilex) ve deniz ekosistemidir. Su rejimine yanlış müdahaleler, tarımsal yoğunlaşma ve kirlikle yüz
yüzedir (Kılıç ve Eken, 2004).
Şekil 3. Büyük Menderes Deltası görünümleri
Bafa Gölü Sulak Alanı; Büyük Menderes Deltasının güneydoğusunda yer alır (Şekil 4). Orman
ve maki alanları ile ve dağlarla çevrili bir göldür. Sığ kıyılar ve bataklıklarla kaplı batı tarafı Büyük
Menderes Deltasına açılır. Ekosistem tipleri; göl, maki bitkileri (maki topluluklarının baskın bireyleri
Arbutus andrachne, Arbutus unedo, Olea europaea, Phillaria latifolia, Pistacia lentiscus, Pistacia
terebinthus, Quercus coccifera, Erica monipuliflora, Spartium junceum.dan oluşmaktadır) ve kızılçam
ormanlarıdır (Pinus brutia) (Eşbah Tunçay ve ark., 2009). Su rejimine yanlış müdahaleler ve kirlikle
yüz yüzedir (Kılıç ve Eken, 2004).
Sulak alanlardaki doğal ve kültürel kaynak değerleri rekreasyon için kaynak oluşturmaktadır
(Tablo 1). Bafa Gölü ve çevresi yüzyıllar boyunca eski uygarlıkların beşiği olmuştur. Karyalılar burada
yaşayan kavimlerden biridir. Antik Milet şehri ve Apollon Tapınağı da (Didim) buradan çıkarılan
mermerler ile inşa edilmiştir. Helen dönemine kadar Lidyalılar, Persler buralarda hüküm sürmüşlerdir.
Büyük İskender’in gelişi ile M.Ö. 3. Yüzyılda, Pleistarch adlı bir yönetici Herakliya şehrini kurmuştur.
152
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Bu arada eski şehir Latmos harabeye dönmüş ve Nekropol (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Latmos
Dağı eteklerinde saklı 7 Kardeşler Manastırı’na ilginç bir patika yoldan geçerek ulaşılabilir. Manastır
M.S. 7. yüzyılda Arap ülkelerinden gelen Rahipler tarafından kurulmuştur. 7 ve 8. yüzyıllarda Yemen
ve Suriye’deki Hıristiyanlar, bölgeye yerleşerek birçok irili ufaklı Manastır ve çilehaneler yapmışlardır.
Hz. İsa ve havarilerine ait motiflerle kaplı bir mağara Bafa’nın kültürel mirasları arasındadır. M.S. 7. ve
8. yüzyıllarda bu bölge önemli bir dini merkezdir. Hıristiyanlar 13. yüzyıla kadar buralarda yaşayıp
daha sonra Patmos Adası’na göç etmişlerdir (Durmuş, 2007).
Şekil 4. Bafa Gölü görünümleri
Tablo 1. Aydın İlindeki sulak alanlar ve rekreasyon potansiyelleri (Anonim, 2011a; (Kılıç ve Eken,
2004) verileri ile geliştirilmiştir)
Sulak Alanlar
Alanı
(Ha)
Koruma Statüleri
Rekreasyona Kaynak
Oluşturan Değerler
Doğal Değerler
Doğal bitki varlığı
Büyük Menderes
Deltası Sulak
9.800
Alanı
Aydın
Bafa Gölü Sulak
Alanı
12.281
Aydın – Muğla
Milli Park
1.Derece Doğal Sit
Önemli Kuş Alanı
(ÖKA)
Tabiat Parkı
Doğal Sit
Önemli Kuş Alanı
(ÖKA)
Doğal hayvan varlığı
Kültürel Değerler
Potansiyel Rekreasyon
Aktiviteleri
Geleneksel
Kuş gözlemciliği
yerleşimler/yaşam
Yaban hayatı gözlemciliği
şekilleri
Su kaynakları
Yerel ürünler
Doğa yürüyüşleri
Jeolojik ve jeomorfolojik
yapı
Folklor
Fotoğrafçılık
Olta balıkçılığı
Kültür turizmi
Doğal bitki varlığı
Doğal hayvan varlığı
Su kaynakları
Jeolojik ve jeomorfolojik
yapı
Geleneksel
yerleşimler/yaşam
Kuş gözlemciliği
şekilleri
Yerel ürünler
Yaban hayatı gözlemciliği
Folklor
Olta balıkçılığı
Eski uygarlıklara ait
Fotoğrafçılık
eserler
Kültür turizmi
153
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2. SONUÇ
Dünya genelinde sulak alan fonksiyonlarına (ekolojik, ekonomik, sosyal) odaklanan bütün
araştırmaların ortak önerisi bu üretken ekosistemlerin sürdürülebilirliğini sağlamak yönündedir. Sulak
alanlar taşıdıkları ekosistem değerleriyle mutlak korunmayı gerektirirken sahip oldukları rekreasyonel
kaynakların da koruma kullanma dengesi içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Sulak alanlar peyzaj
mimarlığı açısından da önemle ele alınan kaynaklardır. Bu alanlar insanların kırsal ve kentsel
mekânda bunaldığı, birçok sosyal sorun yaşadığı günümüzde onlara doğanın kapılarını açan
alanlardandır.
Sulak alan yönetim planlarında, bu alanların sosyo-ekonomik unsurlarının değerlendirilmesi için
sulak alan değer ve işlevlerini gösteren gösterge listesinde (Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Ek-3) birçok
işlevinin yanında sulak alanların; rekreasyon ve turizm aktivitelerini de içerdiği vurgulanmıştır. Yine
Sulak Alan Yönetim Planının değerlendirilmesi için kültürel unsurlar (Sulak Alanlarda Kültürel Etkiler
Rehberi - Ramsar COP8 DOC. 15), Paleontolojik ve arkeolojik kayıtlar, tarihi yapılar ve sanat eserleri,
kültürel peyzajlar, geleneksel üretim ve tarımsal ekosistemler, örneğin çeltik, tuz üretimi, işletilen
haliçler, ortak su ve arazi yönetimi uygulamaları, tüketici haklarını ve mülkiyeti içeren oto yönetim
uygulamaları, sulak alan kaynaklarından geleneksel biçimde yararlanma, sözel gelenek, geleneksel
bilgi (atasözü),dini konular, inanışlar ve mitoloji, sanatsal faaliyetler (müzik, şarkı, dans, resim,
edebiyat ve sinema) olarak listelenmiştir (Anonim, 2011b).
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de sulak alan yönetimi ile ilgili çalışmalar
başlatılmıştır. Sulak alan yönetim planı örnekleri oluşturulmuştur. Sulak alanlarda yeni bir ‘insan eli’
olan rekreasyonu önerirken dikkat edilecek önemli nokta, bu alanlarda rekreasyon yönetim planlarının
da yapılmasıdır. Sulak alanların ekolojik taşıma kapasiteleri olduğu gibi rekreasyonel taşıma
kapasiteleri de vardır. Yapılan araştırmalarda, örneğin Karayip Adaları’ndaki örnekte sulak alanların
turizm ve rekreasyon faaliyetlerinin alanın taşıma kapasitesi düşünülmeden yapıldığı ve sistemdeki
dengelerin bozulduğu vurgulanmıştır (Bacon, P.W., 1987).
İnsanlar için bu kadar önemli olan sulak alanların kaynak değerleri geliştirilip geleceğe
taşınması insanlık için en önemli görevdir. Doğadan ‘yeniden yenilenme’ ilacı istemek için ona mutlaka
saygı duyarak yaklaşmamız gerekir. Bu da ancak sulak alanlarda rekreasyonel planlamada sulak alan
yönetimine entegre olarak sağlanabilir. Ekolojik, ekonomik ve sosyal açılardan yönetilebilen bir sulak
alan sitemine ‘rekreasyonel açıdan‘ bakabiliriz.
Gerek Bafa Gölü gerekse Büyük Menderes Deltası birçok canlı türüne ev sahipliği yapması ve
üstlendikleri ekolojik işlevlerle bulundukları bölge için korunarak kullanması gereken önemli kaynak
değerleridir. Günümüzde turizm anlayışını yön değiştirmesiyle bu tür alanlar her geçen gün daha ciddi
kullanım baskısı ile karşı karşıya kalmaktadır. Hassas ekosistem ler olarak tanımlanan bu alanların
doğal döngü ve yapısı ile kullanımı arasındaki dengeyi gözetecek birçok meslek disiplininin de
katkısıyla ortaya konulacak bir yönetim ve kullanım planının oluşturulması gerekmektedir. Sulak
alanların kısıtlı coğrafi sınırlarının çok ötesinde ekolojik sınırlara sahip olduğu ve işlevleri ile çok geniş
alanlardaki ekolojik döngülere hizmet ettikleri düşünülürse konunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu
alanlarda oluşacak tahribat birçok canlı türünü etkilemekte ve ekosistem bütünlüğünü sekteye
uğratmaktadır. Bafa Gölü ve Büyük Menderes Deltası bu bağlamda ele alınarak rekreasyonel kullanım
154
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
alternatiflerinin ortaya konulması, geliştirilmesi ve taşıma kapasitelerinin belirlenerek yönetim planının
oluşturulması gerekmektedir.
3. KAYNAKLAR
Anonim, 2005. Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Doğa
Koruma Dairesi Başkanlığı, Sulak Alanlar Şube Müdürlüğü, Sulak Alanlarda Yönetim
Planlaması Rehberi. Sulak Alan Yönetim Planları (www.milliparklar.gov.tr).
Anonim, 2011a. Sulak Alanlarımız. Sulak alanlarda Yönetim Planı.Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü (www.milliparklar.gov.tr).
Anonim, 2011 b. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği (www.bursacevreorman.gov.tr).
Bacon, P. R., Use of wetlands for tourism in the insular Caribbean. Annals of tourism research, 14 (1),
104-117.
Bergstrom, J. C., Stoll, J. R., Titre, J. P., Wright, V. L., 1990. Economic value of wetlands -based
recreation. Ecological Economics, 2 (2), 129-147).
Durmuş, H., 2007. Ege’nin Açık Hava Müzesi Bafa Gölü. Ekoloji Magazin Dergisi, Sayı 16, EkimAralık.
Eşbah Tunçay, H., Kelkit, A., Deniz, B., Kara, B., Bolca, M., 2009. Peyzaj Sütrüktür İndeksleri ile
Koruma Alanları ve Çevresindeki Peyzajın Geçirdiği Değişimin Tespiti ve Alan Kullanım
Planlaması Önerilerinin Geliştirilmesi: Dilek Yarımadası-Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa
Gölü Koruma Alanı Örneği. TÜBİTAK Projesi, Proje No: 106Y015.
Jenkins, W. A., Murray, B. C., Kramer, R. A., Faulkner, S. P., 2010. Valuing ecosystem services from
wetlands restoration in the Mississippi Alluvial Valley . Ecological Economics, 69 (5), 10511061.
Kılıç ve Eken, 2004. Türkiye’nin önemli Kuş Alanları, 2004 Güncellemesi. Doğa Derneği, 232s,
Ankara.
Smardon, R. C., 2006. Heritage values and functions of wetlands in Southern Mexico. Landscape
and Urban Planning, 74 (3-4), 296-312.
Syme, G. J., Fenton, D. M., Coakes, S., 2001. Lot size, garden satisfaction and local park and wetland
visitation. Landscape and Uraban planning, 56 (3-4), 161-170.
Tırıl, A., 2006. Sulak Alanlar. Oran Yayınları, 167 s, İzmir.
Wantzen, K. M., Junk, W. J., 2008. Riparian Wetlands. Encyclopedia of Ecology, 3035-3044.
155
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak Alanların Havza Bazında Korunması
Murat ATAOL
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, ÇANKIRI
ÖZET
Ülkemizde sulak alanlar Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümlerince korunmakta, yine
de su miktar ve kalitesinde düşüşler görülmektedir. Bu yönetmelikle sulak alanlardaki koruma
bölgeleri, mutlak koruma bölgesi, sulak alan bölgesi, ekolojik etkilenme bölgesi ve tampon bölge
olarak sınıflanmaktadır. Yönetmelikte değişiklik yapılarak sulak alanların su toplama alanlarının
belirlenmesi ve belirlenen alanın mevcut faaliyetlere herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin 2. tampon
bölge olarak tanımlanması, planlama yapılacak alana doğru şekilde bakmamızı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sulak alan, ramsar alanı, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, havza
yönetimi, havza komisyonu
ABSTRACT
Wetlands in Turkey are protected by Regulation for Protection of the Wetlands. The decrease in
water quantity and quality is stil continuing. By the regulation, the protection areas of wetlands have
classified as strict protection zone, wetland zone, ecological impact zone and buffer zone. To make a
proper planning, it is necessary to define the basin areas of wetlands and describe them as second
buffer zones without any restriction.
1. GİRİŞ
Ülkemizde sulak alanlar Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hükümlerince korunmakta, yine
de su miktarında ve kalitesinde düşüşler görülmektedir. Mevcut yerel sulak alan komisyonları daha
çok sulak alanların su kalitesinin korunması için çaba göstermekte olup bunun için sulak alanların
yakın çevresinde koruma alanları belirlemektedirler. Ancak bu çalışmalar sulak alanların su miktarının
korunması konusunda yetersiz kalmaktadır. Sulak alanların su miktarının azalması su kalitesindeki
bozulmanın da bir başka nedenidir. Buharlaşma ile su kaybeden sulak alanlarda kirlilik kaynağı
elementlerin oranı da giderek yükselmektedir. Sulak alandaki su miktarının ve kalitesinin korunması,
sulak alanı sadece yakın çevresi ile değil tüm havza alanı ile birlikte değerlendirmekle mümkündür.
2. YÖNTEM
Ülkemizde sulak alanların korunması amacıyla hazırlanan Sulak Alanların Korunması
Yönetmeliği’nin mevcut yapısı incelenmiş, Ramsar Sözleşmesi kapsamında hazırlanan Ramsar
Alanları ve Diğer Sulak Alanlar İçin Yönetim Planlaması Rehberi ile karşılaştırması yapılmış, sulak
alanların havza bazında korunabilmesi için yönetmelikte yapılabilecek değişiklikler ele alınmıştır.
3. BULGULAR
3.1. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği
Ülkemizde sulak alanların korunmasına yönelik başlıca yasal dayanak, Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği’dir. İlk olarak 2002 yılında yürürlüğe girmiş olup Ramsar Sözleşmesi’nin
Türkiye’de uygulanmasına yönelik olarak tüm sulak alanların korunması ve geliştirilmesi için
kullanılacak esasları belirlemektedir. Bu yönetmelikle sulak alanlardaki koruma bölgeleri, mutlak
koruma bölgesi, sulak alan bölgesi, ekolojik etkilenme bölgesi ve tampon bölge olarak
sınıflanmaktadır. Bu koruma bölgeleri Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda, yönetmelikte
üyeleri belirtilmiş olan Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından belirlenen kurum ve kuruluşların
uzmanlarınca arazide yapılan inceleme ve değerlendirmelerle tespit edilmektedir.
156
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Mutlak koruma bölgesinde kuşların üreme dönemi haricinde yapılacak su ürünü yetiştiriciliği ve
hayvan otlatma haricinde hiçbir faaliyete izin verilmemektedir. Sulak alan bölgesinde yeni tarım alanı
açılması yasak olup su çekimi ile ilgili tesisler izne tabidir. Ekolojik etkilenme bölgesinde de yeni tarım
alanı açılması yasak olup rekreasyonal faaliyetlere yönelik yapılacak tesisler izne tabidir. Tampon
bölgede endüstriyel faaliyetlerin bir kısmı yasak, bir kısmı izne tabidir. İl merkezi sınırları içinde kalan
yerleşim ve tesisler özel hüküm bölgesi olarak varlığını korur (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2005a).
Ramsar Sözleşmesi 8. Taraflar Konferansında kabul edilen Ramsar Alanları ve Diğer Sulak
Alanlar İçin Yönetim Planlaması Rehberi’nde sulak alan yönetim planlarında havza bazında
çalışmanın önemi vurgulanırken (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2005b) ülkemizde bu konuda yapılan
çalışmalar koruma bölgeleri ile sınırlı kalmaktadır. Ülkemizde sulak alanların yönetim planlarında su
toplama (aynı zamanda kirlilik toplama) havzası dikkate alınmadığı için ne su miktarı açısından ne de
su kalitesi açısından arzu edilen sonuçlara erişmek mümkün olmaktadır. Oysa Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliği’nin su alımı ve atık su deşarjı ile ilgili maddelerinin (7. ve 14. madde)
uygulanması halinde sulak alanları, havzaları ile birlikte değerlendirmek gerekecektir. Bu maddelerde
sulak alanı besleyen akarsuların yönlerinin değiştirilemeyeceği, su rejimini etkileyecek her türlü faaliyet
için Bakanlık görüşü alınması gerektiği, sulak alanı besleyen akarsulara arıtılmamış evsel ve
endüstriyel atık suların verilemeyeceği belirtilmiştir (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2005a).
Ülkemizde hazırlanan sulak alan yönetim planlarında havza sınırlarının belirtilmemesi, ilgili
yönetmelik maddelerin doğru şekilde uygulanmasına engel olmaktadır. Yönetmelikte değişikliğe
gidilerek sulak alanların su toplama alanlarının belirlenmesi ve belirlenen alanın mevcut faaliyetlere en azından ilk aşamada- herhangi bir kısıtlama getirmeksizin 2. tampon bölge olarak tanımlanması,
planlama yapılacak alana doğru şekilde bakmamızı sağlayacaktır.
3.2. Sulak Alan Komisyonları
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nce ulusal ve yerel sulak alan komisyonları ve görevleri
de belirlenmiş olup 2010 yılında yönetmelikte yapılan değişikliklerle komisyon üye sayısı arttırılmıştır.
3.3. Ulusal Sulak Alan Komisyonu
Başlıca görevleri ulusal sulak alan politika ve stratejilerini belirlemek ile sulak alanlarla ilgili
sorunların çözümüne yönelik kararlar alıp bu kararların uygulanmasını sağlamak olan komisyon Çevre
ve Orman Bakanlığı Müsteşarı veya Müsteşar Yardımcısının başkanlığında, Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürü, Çevre Yönetimi Genel Müdürü, Devlet Su İşleri Genel Müdürü, Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, 2 üniversite temsilcisi, 2 STK
temsilcisinden oluşmaktadır (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2010). Çevre Yönetimi Genel Müdürü,
yönetmelikte 2010 yılında yapılan değişiklik ile komisyon üyeliğine eklenmiştir.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün komisyon üyeliği çok yerinde bir karar olup bu kurum
zaten 4856 sayılı kanun ile su kaynakları ve toprak kaynaklarının havza bazında bütüncül yönetimini
sağlamak için gerekli çalışmaları yapmakla görevlendirilmiştir. Son yıllarda su kaynaklarının havza
bazında planlanmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermiş olan kurum, pilot alan olarak seçilen Büyük
Menderes Havzası için entegre havza yönetimi çalışmaları yürütmüştür (ÇYGM, 2010). Ayrıca ÇYGM
ve TÜBİTAK işbirliği ile Türkiye’nin 26 ana havzasının 11’i için havza koruma eylem planı
157
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
hazırlanmıştır. Sulak alanların havza sınırlarının belirlenmesi ve ileri safhalarda bu alanların yönetim
planlarında havza bazında planlama ile ilgili çalışmalar bu kurumun sorumluluğunda olmalıdır. Havza
içerisindeki sulak alan ekosistemi için gerekli su miktarının belirlenmesi ve sulak alandaki değişimlerin
izlenmesi ise Sulak Alanlar Şube Müdürlüğü’nün yetki ve sorumluluğunda olmalıdır.
Havza bazında sulak alan planlaması normal şartlarda detaylı hidrolojik etüd çalışması
gerektirmekle birlikte bu çalışmalar için üniversitelerden yardım alınabilir, TÜBİTAK destekli çalışmalar
yapılabilir. Hiç bir desteğin alınamayacağı durumlarda doğal su döngüsünü en az derecede
etkileyecek şekilde planlama yapılması sulak alanların yararına olacaktır.
3.4. Yerel Sulak Alan Komisyonu
Başlıca görevleri Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından alınan kararların, ulusal sulak alan
politika ve stratejilerinin uygulanmasını sağlamak, Sulak Alan Koruma Bölgeleri esaslarının ve varsa
sulak alan yönetim planlarının uygulanmasını sağlamak olan komisyon, il valisi veya valinin
görevlendireceği vali yardımcısı başkanlığında, Ulusal Sulak Alan Komisyonunun üyesi kurumların üst
düzey idarecileri, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri, sulak alanın bulunduğu ilçenin kaymakamı, belediye
mücavir alanı içerisinde ise ilgili belediye başkanı, il ziraat odası başkanı, varsa su ürünleri
kooperatiflerinden bir, avcılık ve atıcılık derneklerinden bir, mahalli üniversitelerin ilgili bilim dallarından
iki, sulak alanlar konusunda faaliyet gösteren mahalli sivil toplum kuruluşlarından bir temsilcinin
katılımı ile oluşmaktadır (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2010). İl Özel İdaresi Genel Sekreteri ve belediye
başkanı, yönetmelikte 2010 yılında yapılan değişiklik ile komisyon üyeliğine eklenmiştir.
İl Özel İdaresi’nin komisyon üyeliği yerinde bir karar olup görev yaptığı alanda köylerin sulu
tarım alanlarının topluca basınçlı sulama sistemine geçişi için gerekli çalışmaları yapabilen kurum,
komisyon üyesi olarak bu tür çalışmalar için önceliği sulak alanın su toplama alanına verebilir, sulak
alanların başlıca su kaybı nedenlerinden biri olan tarımda aşırı su tüketiminin azaltılması konusunda
kilit rol oynayabilir. Belediyeler de kentsel su kullanımı ve atıksu arıtımı konusunda kilit kurumlar
durumundadır. Yerel Sulak Alan Komisyonu’na sanayi sektöründen temsilcilerin de katılması halinde
suyun hem tarımsal hem kentsel hem de endüstriyel kullanımı ile ilgili tüm taraflar temsil edilir ve Yerel
Sulak Alan Komisyonu bir havza komisyonu haline gelebilir.
3.5. Bilinçlendirme çalışmaları
Ülkemizde kapalı havzalarda bulunan sulak alanlarının tamamına yakınının suları tuzludur. Bu
durum çoğu sulak alanın sulamada kullanılmasını ve balıkçılık faaliyetlerini engellemektedir. Yöre
halkının sulak alandan doğrudan ekonomik fayda görmemesi, bu alanlara önem vermemesi sonucunu
doğurmaktadır. Oysa sulak alanların bölge iklimini yumuşatıcı etkileri göz ardı edilmektedir. Bu konuda
Avlan Gölü iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Avlan Gölü 1980 yılında DSİ tarafından kurutulmuş ve elde edilen arazi çiftçilere kiralanmıştır.
Alanda artan don olaylarıyla elma verimi büyük ölçüde düşmüş, 5 yılda 320 bin elma fidanı kesilip
yakacak olarak kullanılmış, su kuşlarının alanı terk etmesiyle çoğalan bir bit türü sedir ağaçlarına
büyük zarar vermiş, tarım ürünlerinin veriminde de büyük düşüş yaşanmıştır. Yöre halkının isteğiyle
2003 yılından itibaren göl çanağında yeniden su tutulmaya başlanmıştır (Ozaner, 2003).
Ülkemizde
sulak
alanların
ihtiyaç
duyduğu
suların
büyük
kısmı
tarım
alanlarına
yönlendirilmektedir. Ancak sulak alanın ortadan kalkması halinde artacak olan karasal iklim koşulları
158
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
nedeniyle en çok zarar görecek sektör, yine tarım sektörü olacaktır.
4. SONUÇ
Sulak alanların su miktar ve kalitesinin korunması için havza bazında planlama yapılmalıdır.
Bunun için yerel sulak alan komisyonlarının havza komisyonu olarak çalışması, planlamalarını sulak
alanın yakın çevresi için değil, havzasının tamamı için oluşturması gerekmektedir. Ülkemizde
hazırlanan sulak alan yönetim planlarında havza sınırlarının belirtilmemesi, ilgili yönetmelik maddelerin
doğru şekilde uygulanmasına engel olmaktadır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde
değişikliğe gidilerek sulak alanların su toplama alanlarının belirlenmesi ve belirlenen alanın mevcut
faaliyetlere -en azından ilk aşamada- herhangi bir kısıtlama getirmeksizin 2. tampon bölge olarak
tanımlanması, planlama yapılacak alana doğru şekilde bakmamızı sağlayacaktır
5. KAYNAKLAR
Çevre ve Orman Bakanlığı, (2010) “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik”, 27684 sayılı ve 26.08.2010 tarihli Resmi Gazete, Ankara.
Çevre ve Orman Bakanlığı, (2005a) “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”, 25818 sayılı ve
17.05.2005 tarihli Resmi Gazete, Ankara.
Çevre ve Orman Bakanlığı, (2005b) “Sulak Alanlarda Yönetim Planlaması Rehberi”, Doğa Koruma ve
Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü,(2010) “Büyük Menderes Nehir Havzası Yönetim Planı Nihai
Taslak”, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara.
Ozaner, F.S., (2003) “Elmalı (Antalya) Polyesinde Karagöl ve Avlan Göllerinin Kurutulmasından
Önceki ve Sonraki Şartların Karşılaştırılması”, Sırrı Erinç Sempozyumu, Genişletilmiş Bildiri
Özetleri, İstanbul.
159
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak Alanların Korunması, Geliştirilmesi ve İşletmecilik Konsepti Açısından Örnek Bir model
“Karagöl ve Özellikleri”
Ali ERDOĞAN, Mustafa YAVUZ, R. Süleyman GÖKTÜRK
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 07058 Kampüs / ANTALYA
ÖZET
Karagöl; Antalya İli, Elmalı İlçesi, Kışla Köyü sınırları içerisinde yer alan, kışın yüz ölçümü 1001200 hektarı bulabilen, yazın kısmen kuruyup gölcükler haline dönüşen benzersiz bir sulak alandır. Bu
alanda 33 familya’ya ait toplam 107 bitki türü bulunurken, bu bitkilerin 7 tanesi kültür, geri kalan 100
tanesi ise doğal bitki olup, doğal bitkilerin 2 tanesi ise endemiktir. Diğer taraftan, alan içindeki genel
omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında; 3 familyaya ait 3 balık, 3 familyaya ait 3 iki yaşamlı, 8
familyaya ait 12 sürüngen, 38 familyaya ait 164 kuş türü, 8 familyaya ait 11 memeli türü
bulunmaktadır. Alanda toplam olarak 193 omurgalı türü olup, bu sayı tüm Türkiye’deki karasal
omurgalı türlerinin yaklaşık 1/4 ‘ünü oluşturmaktadır.
Bu kadar dar bir alanda, bu kadar zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip Karagöl aynı zamanda,
zengin ve kaliteli torf yataklarına sahiptir. Ülkemiz madenciliğinin önemli kaynaklarından olan torf
özellikle çiçekçilik sektöründe ve tarımda kullanılmaktadır. Çevreci ve sürdürülebilir işletmecilik
anlayışıyla bölgede yapılan torf alımı uygulamalarıyla oluşmuş suni göletler, bölgenin geri kalan
kısmında da zaten var olan kuş ve amfibi faunası için önemli üreme, barınma ve zengin beslenme
alanlarını oluşturmuştur. Alandaki sucul vejetasyon ve dolayısıyla oluşmuş sazlık ve sık bitki örtüsü
faunanın beslenmesi ve barınması için büyük önem arz etmektedir. Zira bu bölgelerin torf alımından
önce verimsiz tarlalar ve yarı sazlık olduğu bilinmektedir. Torf madeninin doğasından kaynaklanan
oksijen ile teması (sığ taprak yüzeylerde tarlaların sürülmesi vb.) veya doğrudan ateş görmesiyle (anız
yakma vb.) için için yandığı bilinmektedir. Böyle bir durumda milyonlarca liralık potansiyel bir milli
servet heba olmaktadır. Zira bölgede yanmış torf artıklarına da sıklıkla rastlanmaktadır. Alanda “Sulak
Alanların Korunması, Geliştirilmesi ve Madencilik İşletmeciliği açısından örnek bir uygulama yapılmış
ve uygulamanın sürdürülmesi düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Karagöl, Torf, Fauna, Flora, Milli Servet, Antalya
ABSTRACT
Karagöl, Antalya Province, Apple County, located within the boundaries of the Kışla Village,
100-1200 hectares of surface area in the winter, found in the summer is a unique wetland area which
has become partially dry ponds. Belonging to 33 families in this area, found a total of 107 plant
species, 7 of them the culture of these plants and the remaining 100 of them are natural plants, natural
plants, two of them are endemic. On the other hand, considering the project area, within the overall
structure of the vertebrate fauna, 3 families 4 fish, 3 families 3 amphibians, 8 families 12 reptiles, 38
families 164 bird, 11 mammal species from eight families there. Is a total of 193 vertebrate species in
the area, the number of all terrestrial vertebrate species in Turkey, approximately 1 / 4 'constitutes.
This is so narrow and so a rich biodiversity in an area with a Karagol also has a rich and high-quality
peat deposits. The major sources of peat mining in our country, especially used in agriculture and
floriculture sector. Green and sustainable business concept, man-made ponds in the region has
occurred as a result of peat digging. This situation, formed the important breeding, housing and the
rich feeding areas for the bird and amphibian fauna,already exists in the rest of the region. Aquatic
vegetation in the field, and thus formed the reeds and dense flora, for feeding and shelter of fauna, is
great importance. Because these regions before the work of excavating peat, are known to be in the
form of unproductive farms and semi-reed fields. Peat mine because of the natural feature, in contact
with oxygen (the expulsion of the fields in shallow soil surfaces, etc.). or direct fire disrupted (stubble
burning, etc.) silently burning is known. In such a case, the potential of millions of pounds of national
wealth, is wasted. Because, in the region, is also frequently found in the burnt peat residue. In the
field, made a sample application for "Wetlands Protection, Development and Management in Mining
and is thought to maintain the application.
Key words: Karagol, Peat, Fauna, Flora, National Wealth, Antalya
1. GİRİŞ
Sulak alan; doğal veya yapay, sürekli veya mevsimsel derinliği altı metreden az, bazı ortak
160
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
özellikleri bulunan; suları tatlı, tuzlu ve acı olabilen gölleri, lagünleri, bataklıkları, akarsuların durgun
kısımlarını, taşkın alanlarını ve haliçleri, alçak deniz kıyılarını, nehir ağzının genişleyerek deniz
ekosistemleri ile karıştığı alanları kapsamına alır.
Sahip oldukları biyolojik çeşitlilik nedeniyle sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik
değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleri arasında yer alırlar. Sulak alanlar, yeraltı sularını
besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol
ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su dengesini de düzenlerler. Organik
madde üretimin de çok fazla olduğu sulak alanların zenginliği bir buğday tarlasından 8 kat daha fazla
biyolojik kütle üretebilmelerinden de anlaşılabilmektedir (Çevre Bakanlığı 1991). Akarsu deltalarında
sığ göllerde, sazlıklarda ve lagünlerde organik madde üretimi m 2'de 20 gr'dır. Bu üretim miktarı
ormanlardaki organik madde üretimine eş bir değerdir (ÖLÇER 1989).
Ülkemiz zengin sulak alan potansiyeli nedeniyle ulusal ve uluslar arası komuoyunun dikkatini
çekmektedir. Son yıllarda, Antalya ili de zengin tür ve habitat çeşitliliği ile ön plana çıkmaktadır.
Antalya çeşitli habitat tiplerini bünyesinde barındıran zengin sulak alanlara da sahiptir. Bu zenginliğin
doğal bir getirisi olarak Antalya ili floristik ve faunistik açıdan oldukça zengin bir yapıya sahiptir.
Ülkemizde yetişen 9200 civarındaki bitki türünün yaklaşık 1/3’ü Antalya ilin’de yetişmektedir.
Endemizm açısından incelendiğinde de durum benzer bir yapı göstermektedir. Zira Antalya, 500
civarında endemik tür ile, Türkiye’de ilk sıralarda yer almaktadır. Diğer taraftan, Türkiye’deki fauna
türlerinin yaklaşık 1/4 ‘ünü de bölge sınırları içinde bulmak mümkündür.
Karagöl Antalya ilinde yer alan sulak alanlardan sadece biridir. Antalya İli, Elmalı İlçesi, Kışla
Köyü sınırları içerisinde yer alan Karagöl; kışın yüz ölçümü 100-1200 hektarı bulabilen, yazın kısmen
kuruyup gölcükler haline dönüşen benzersiz bir sulak alandır. Göl genel itibariyle yağmursuları ve
küçük derelerle beslenen yarı kapalı bir sisteme sahiptir. Mevsimsel değişimler nedeniyle zaman
zaman kuruyan, taze akarsu su gelişine kapalı göl ve göletler gibi sulak alanlar, sahip oldukları zengin
biyokütle nedeniyle zaman içerisinde karasallaşma eğilimi gösterebilirler. Bu genellikle durgun göl
suyu içerisindeki biyokütlenin zamanla çöküp sedimentleşmesiyle ve buna çürüyen organik maddenin
katılmasıyla gerçekleşir. Bazı göllerdeki su seviyesinin düşmesiyle, bitki faaliyetlerinin ön plana
çıkması, kışın su seviyesindeki artış ile bitkinin ölümü ve bunun sürekli tekrarlanması ile bitki kök ve
gövdelerinin yıllarca süren ardışık birikimleri sonucunda bir çeşit organik maden olan torf oluşur.
Alanda “Sulak Alanların Korunması, Geliştirilmesi ve Madencilik İşletmeciliği açısından örnek bir
uygulama yapılarak çevreci bir yaklaşımla madencilik uygulaması yapılmaktadır. Ülkemiz madenciliğinin önemli kaynaklarından olan torf özellikle çiçekçilik sektöründe ve tarımda kullanılmaktadır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Karagöl’ün ve yakın çevresinin karakteristik özelliklerini incelemek amacıyla; floranın tespiti için
toplanan bitki örnekleri, herbaryum kurallarına göre preslenerek kurutulmuştur. Kurutulan örneklerin
teşhisinde, endemizm durumları ve fitocoğrafik bölgelerin tespitinde, başta “Türkiye Florası” (Davis
1965-1985; Davis et al. 1988; Güner et al. 2000) olmak üzere alana yakın çalışmalardan (Deniz ve
Sümbül 2004) ve Tübitak-Tübives veritabanından faydalanılmıştır. Ayrıca flora tablosunda yer alan
bitkilerin Türkçe isimleri için Türkçe Bitki Adları Sözlüğünden yararlanılmıştır (Baytop 1994). Yine
vejetasyon tipleri baskın türler bazında ele alınmış ve özellikleri ayrı ayrı verilmiştir.
161
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Diğer taraftan faunanın araştırılması için, arazi çalışmaları yapılmış, saptanan omurgalıların tür
tespitleri yapılmış; bu türlerin familya ve bilimsel isimleri, Türkçe adları, biyotop (habitat), varsa tehlike
kategorisi (IUCN), Merkez Av Komisyonu Kararları (MAK) durumları, tehlike sınıfı açısından
değerlendirmesi, populasyon durumu, statüleri ve kayıt alma şekli (gözlem veya örnek alma) ile ilgili
veriler değerlendirilmiştir. Kuş türlerinin tespiti için, bölgenin tamamı gezilmiş, dürbün (Nikon 8x40 ve
8x36) ve zoom’lu fotoğraf makinesi (Nikon 8800) kullanılarak kuş türleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Gözlenen birey ve türlerin teşhisinde Kiziroğlu (2008 ve 2009) ve Mullarney ve ark. (2000)’den
yararlanılmıştır. Çalışmalarda Karagöl’e yakın yerlerde 2009-2010 yılları gözlemlerimiz ile geçmiş
dönemlerde farklı nedenlerle tarafımızdan yürütülen gözlem ve araştırmalarda elde edilen bilimsel
verilerden de yararlanılmıştır. Saha gözlemlerini kontrol için proje alanı içerisinde yaşayan yöre
sakinleri ile yüz yüze görüşmeler yapılmış,
kapsamlı literatür taramaları da gerçekleştirilmiştir.
Böylece toplanan tüm veriler birlikte değerlendirilerek alanının omurgalı fauna elemanlarının tespiti
yapılmıştır. İnceleme kolaylığı sağlaması açısından omurgalılarla ilgili bulgularımız verilirken kemikli
balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler ayrı ayrı ele alınmıştır.
Karagöl ve yakın çevresindeki benzer ekolojik karakterli bölgelerde saptanan hayvan türleri ile
ilgili olarak ulusal ve uluslararası koruma statüleri de değerlendirilmiştir. Bu amaçla IUCN tarafından
hazırlanan ve 2008 yılı içerisinde güncellenen Avrupa Kırmızı Listesi (ERL); Bern Sözleşmesi kriterleri
ve koruma listelerinin en son güncellenmiş halleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu (MAK) tarafından 2009-2010 dönemi için hazırlanmış
Koruma Listeleri ve kuşlar için RDB (Red Data Book) Kiziroğlu (2008 ve 2009) ölçütlerinden
yararlanılmıştır. Ayrıca yörede kaydedilen türler arasında endemik türler bulunup bulunmadığı da
değerlendirilmiştir.
3. BULGULAR
Karagölün sulak alan olarak floristik ve faunistik (omurgalılar bakımından) genel karakterlerini
ortaya çıkarabilmek için yapılan çalışmalarda; Karagölde 33 familya’ya ait toplam 107 bitki türü
bulunurken, genel omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında; 3 familyaya ait 3 balık, 3 familyaya ait 3
iki yaşamlı, 8 familyaya ait 12 sürüngen, 38 familyaya ait 164 kuş türü, 8 familyaya ait 11 memeli türü
bulunmaktadır. Alanda toplam olarak 193 omurgalı türü tespit edilmiştir.
3.1. Flora Özellikleri
Yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplam 107 bitki türü adlandırılmıştır. Adlandırılan
bitkilerden 7 tanesi kültür, geri kalan 100 tanesi ise doğal bitkidir. Bu 100 doğal bitkiden 2 tanesi ise
endemiktir. Bu endemik bitkilerin ilki Asteraceae (Papatyagiller) familyasında yer alan Onopordum
boissieri türü’dür. Bu tür, IUCN’e (International Union for Conservation of Nature and Natural
Resources: Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik) göre NT (Near Threatened
= Yakın Zamanda Tehlike Sınırına Girebilir) kategorisinde yer almaktadır. Diğer endemik bitki ise
Lamiaceae (Ballıbabagiller) familyasında yer alan Marrubium globosum Montbret & Aucher ex Benth
subsp. globosum alttürüdür. Bu alttür IUCN’e göre LC (Least Concern = En Az Endişe Verici)
kategorisinde yer almaktadır. Her iki endemik bitki Bern ve Cites sözleşmesi listesinde yer
almamaktadır. Alanda bulunan türlerin familyalara göre dağılımı incelendiğinde Asteraceae familyası
20 tür ile birinci sırada, Brassicaceae ve Fabaceae familyaları 10’ar tür ile ikinci sırada, Lamiaceae ve
162
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Poaceae familyaları 6’şar tür ile üçüncü sırada, Cyperaceae familyası ise 5 tür ile dördüncü sırada yer
almaktadır. Adlandırılan doğal bitkilerin 9 tanesi Akdeniz bitki coğrafyasına, 7 tanesi Avro-Sibirya bitki
coğrafyasına, 3 tanesi İran-Turan bitki coğrafyasına ait olduğu ve 81 tanesinin ise geniş yayılışlı
olduğu görülmüştür (Çizelge 1).
Çizelge 1. Karagöl’de bulunan türlere ait flora listesi
Familya
Tür/Takson Adı
1. Alismataceae
Alisma plantago-aquatica L.
2. Amaranthaceae
Amaranthus retroflexus L.
3. Apiaceae
4. Asteraceae
Echionophora tenuifolia L. subsp.
sibthorpiana (Guss.) Tutin
Anthemis cretica L. subsp. anatolica
(Boiss.) Grierson
5. Asteraceae
Anthemis tinctoria L. var. tinctoria
6. Asteraceae
Asteriscus aquaticus (L.) Less.
7. Asteraceae
Carthamus dentatus Vahl.
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Fitocografik
Bölge
Habitat
Tehlike
Kategorileri
---
---
Geniş
Su içi ve
suyun çekildiği yerler
-
Tilki kuruğu
---
Geniş
Tarla içi
-
---
---
Ir.-Tur. El.
Tarla içi
-
Papatya
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Papatya
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
---
Akd. El.
Su kenarı
-
---
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
Geniş
Tarla içi
-
8. Asteraceae
Centaurea depressa M. Bieb.
9. Asteraceae
Centaurea iberica Trev. ex Sprengel
10. Asteraceae
Centaurea solstitialis L. subsp.
solstitialis
Peygamber
çiçeği
Peygamber
çiçeği
Peygamber
çiçeği
11. Asteraceae
Cichorium intybus L.
Kara hindiba
---
Geniş
Tarla içi
-
12. Asteraceae
Cirsium arvense (L.) Scop. subsp.
vestitum (W immer & Grab.) Petrak
Köy göçüren
---
Geniş
Su kenarı
-
13. Asteraceae
Cirsium vulgare (Savi) Ten.
---
---
Geniş
Su kenarı
-
14. Asteraceae
Conyza canadensis (L.) Cronquist
---
---
Geniş
Su kenarı
-
15. Asteraceae
Lactuca serriola L.
---
---
Avro-Sib. El.
Su kenarı
16. Asteraceae
Onopordum boissieri W illk.
Eşek Dikeni
Endemik
17. Asteraceae
Pallenis spinosa (L.) Cass.
Altungöz
---
Geniş
Su kenarı
-
18. Asteraceae
Picnomon acarna (L.) Cass.
19. Asteraceae
20. Asteraceae
21. Asteraceae
Scolymus hispanicus L.
Sonchus asper (L.) Hill. subsp.
glaucescens (Jord.) Ball
Taragopogon longilostris Bisch. ex
Sch. Bip. var. longilostris
Doğu Akd. El. Tarla kenarı
NT
---
---
Akd. El.
Yol kenarı
-
Şevketi
bostan
---
Akd. El.
Yol kenarı
-
---
---
Geniş
Tarla içi
-
---
---
Geniş
Tarla içi
-
22. Asteraceae
Xanthium spinosum L.
Pıtrak
---
Geniş
Tarla içi
-
23. Asteraceae
Xanthium strumarium L. var.
strumarium
Pıtrak
---
Geniş
Tarla içi
-
24. Boraginaceae
Anchusa officinalis L.
Sığırdili
---
Geniş
Yol kenarı
-
25. Boraginaceae
Anchusa undulata L. subsp. hybrida
(Ten.) Coutinho
Sığırdili
---
Akd. El.
Tarla içi
-
26. Boraginaceae
Heliotropium hirsutissimum Grauer
---
---
Doğu Akd. El.
Tarla içi
-
---
---
Geniş
Yol kenarı
-
---
---
Geniş
Yol kenarı
-
Çoban
çantası
---
Geniş
Tarla içi
-
27. Brassicaceae
28. Brassicaceae
Alyssum murale W aldts. & Kit. var.
murale
Cardaria draba (L.) Desv. subsp.
draba
29. Brassicaceae
Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.
30. Brassicaceae
Descurainia sophia (L.) W ebb ex
Prantl
---
---
Geniş
Yol kenarı
-
31. Brassicaceae
Erysimum goniocaulon Boiss.
---
---
Geniş
Yol kenarı
-
32. Brassicaceae
Isatis tinctoria L. subsp. corymbosa
(Boiss.) P.H.Davis
Çivitotu
---
Geniş
Yol kenarı
-
33. Brassicaceae
Myagrum perfoliatum L.
---
---
Geniş
Tarla içi
-
163
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
Tür/Takson Adı
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Fitocografik
Bölge
Habitat
Tehlike
Kategorileri
Su içi
-
34. Brassicaceae
Nasturtium officinale R. Br.
Su nanesi
---
Geniş
35. Brassicaceae
Raphanus raphanistrum L.
Yabani turp
---
Geniş
Tarla içi
-
36. Brassicaceae
Sinapis arvensis L.
---
---
Geniş
Yol kenarı
-
37. Butomaceae
Butomus umbellatus L.
38. Caryophyllaceae
Gypsophila pilosa Hudson
39. Caryophyllaceae
Silene vulgaris (Moench) Garcke. var.
vulgaris
40. Caryophyllaceae
Spergularia rubra (L.) J. & C. Presl
41. Caryophyllaceae
Velezia rigida L.
---
---
Geniş
Su içi ve
suyun çekildiği yerler
Çöven
---
Ir.-Tur. El.
Yol kenarı
-
Nakıl
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
---
Geniş
Suyun çekildiği yerler
-
---
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Beta vulgaris L. provar. Altissima
(Doll) Helm
Chenopodium album L. subsp. album
var. album
Calystegia sepium (L.) R. Br. subsp.
sepium
Şeker
pancarı
---
Kültür
Tarla içi
-
Kazayağı
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
---
Geniş
Su kenarı
-
45. Convolvulaceae
Convolvulus arvensis L.
Tarla
sarmaşığı
---
Geniş
Tarla içi
-
46. Cuscutaceae
Cuscuta campestris Yunck
Cinsaçı
---
Geniş
Yol kenarı
-
42. Chenopodiaceae
43. Chenopodiaceae
44. Convolvulaceae
47. Cyperaceae
Carex divisa Hudson
---
---
Geniş
48. Cyperaceae
Carex hordeistischos Vill.
---
---
Geniş
49. Cyperaceae
Cyperus fuscus L.
---
---
Geniş
50. Cyperaceae
Eleocharis mitracarpa Steudel
---
---
Geniş
51. Cyperaceae
Schoenoplectus lacustris (L.) Palla
subsp. lacustris
---
---
Geniş
52. Cucurbitaceae
Citrullus lanatus (Thunb.) Matsum &
Nakai
Karpuz
---
Kültür
53. Cucurbitaceae
Cucumis melo L.
Kavun
---
Su kenarı ve
suyun çekildiği yerler
Su kenarı ve
suyun çekildiği yerler
Su kenarı ve
suyun çekildiği yerler
Su kenarı ve
suyun çekildiği yerler
Su kenarı ve
suyun çekildiği yerler
-
-
-
-
-
Tarla içi
-
Kültür
Tarla içi
-
Keçisakalı
---
Avro-Sib. El.
Tarla içi ve
Su kenarı
Meyan
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Medicago orbicularis (L.) Bartram
Yonca
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Medicago sativa L. subsp. sativa
Yonca
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Kokulu yonca
---
Geniş
Tarla kenarı
-
Fasülye
---
Kültür
Tarla içi
-
Akd. El.
Tarla kenarı
-
Doğu Akd. El. Tarla kenarı
-
54. Fabaceae
Galega officinalis L.
55. Fabaceae
Glycyhrrhiza echinata L.
56. Fabaceae
Lotus palustris W illd.
57. Fabaceae
58. Fabaceae
59. Fabaceae
Melilotus officinalis (L.) Desr.
60. Fabaceae
Phaseolus vulgaris L.
61. Fabaceae
Trifolium physodes Stev. Ex M. Bieb.
Üçgül, yonca
Var. physodes
62. Fabaceae
Trigonella aurantica Boiss.
---
---
63. Fabaceae
Vicia cracca L. subsp. stenophylla
Vell.
---
---
Geniş
64. Juglandaceae
Juglans regia L.
Ceviz
---
Geniş
65. Juncaceae
Juncus bufonius L.
Hasırotu
---
Geniş
66. Juncaceae
Juncus compressus Jacq.
Hasırotu
---
Geniş
67. Lamiaceae
Lycopus europaeus L.
---
---
Avro-Sib. El.
Tarla kenarı
-
Su kenarı
-
Tarla içi ve
suyun çekildiği yerler
Tarla içi ve
suyun çekildiği yerler
Su kenarı
-
-
164
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Familya
Tür/Takson Adı
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
Fitocografik
Bölge
Habitat
Tehlike
Kategorileri
---
Endemik
Ir.-Tur. El.
Tarla içi
LC
68. Lamiaceae
Marrubium globosum Montbret &
Aucher ex Benth subsp. globosum
69. Lamiaceae
Mentha aquatica L.
Nane
---
Geniş
Su kenarı
-
70. Lamiaceae
Mentha longifolia (L.) Hudson subsp.
typhoides (Briq.) Harley var.
typhoides
Nane
---
Geniş
Su kenarı
-
71. Lamiaceae
Salvia frigida Boiss.
Adaçayı
---
Ir.-Tur. El.
Tarla içi
-
72. Lamiaceae
Teucrium scorduim L. subsp.
sordioides
---
---
Avro-Sib. El.
Su kenarı
-
73. Lythraceae
Lythrum salicaria L.
Kırmızı
hevhulma
---
Avro-Sib. El.
Su kenarı
-
74. Malvaceae
Gossypium herbaceum L.
Pamuk
---
Kültür
Tarla içi
-
75. Malvaceae
Malva neglecta W allr.
Ebegümeci
---
Geniş
Tarla içi
-
76. Malvaceae
Malva sylvestris L.
Ebegümeci
---
Geniş
Tarla içi
-
77. Onagraceae
Epilobium hirsutum L.
---
---
Geniş
Su kenarı
-
78. Onagraceae
Ludwigia stolonifera (Guill. & Perr.)
P.H. Raven
---
---
Geniş
Su içi
-
79. Papaveraceae
Glaucium leiocarpum Boiss.
---
---
Geniş
Tarla içi
-
80. Papaveraceae
Papaver rhoeas L.
Gelincik
---
Geniş
Tarla içi
-
81. Plantaginaceae
Plantago lagopus L.
Sinirotu
---
Akd. El.
Tarla içi
-
82. Plantaginaceae
Plantago major L. var. major
Büyük
sinirotu
---
Geniş
Su kenarı
-
83. Poaceae
Avena wiestii Steud.
Yabani yulaf
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Su kenarı
-
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Su kenarı,
Su içi
-
---
Kültür
Tarla içi
-
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Su kenarı
-
---
---
Geniş
Su kenarı
-
Semizotu
---
Geniş
Tarla içi
-
---
---
Geniş
Tarla içi
-
---
Geniş
Tarla kenarı
-
---
Geniş
Su içi
-
---
---
Geniş
Tarla içi
-
Erik
---
Geniş
Tarla içi
-
84. Poaceae
85. Poaceae
86.Poaceae
87. Poaceae
88. Poaceae
89. Polygonaceae
90. Polygonaceae
91. Polygonaceae
Cynodon dactylon (L.) Pers. var.
Domuz ayrığı
dactylon
Elymus repens (L.) Gould subsp.
Ayrık
repens
Hordeum murinum L. subsp. glaucum
Yabani arpa
(Steudel) Tzevelev
Phragmites australis (Cav.) Trin. ex
Adi kamış
Steudel
Zea mays L.
Polygonum equisetiforme Sibth. &
Sm.
Polygonum salicifolium Brouss. ex
Willd.
Rumex angustifolius Campd. subsp.
angustifolius
92. Portulaceae
Portulaca oleracea L.
93. Ranunculaceae
Ceratocephalus falcatus (L.) pers.
94. Ranunculaceae
95. Ranunculaceae
Mısır
Çoban
değneği
Çoban
değneği
Consolida regalis Gray. Subsp.
--paniculata (Host) Soo var. paniculata
Ranunculus sphaerospermus Boss. &
Su
Blanche
düğünçiçeği
96. Rosaceae
Potentilla recta L.
97. Rosaceae
Prunus x domestica L.
98. Rosaceae
Pyrus communis L. subsp. communis
Armut
---
Geniş
Tarla içi
-
99. Salicaceae
Populus nigra L. subsp. subsp. nigra
Kavak
---
Geniş
Su kenarı
-
100. Salicaceae
Salix alba L.
Söğüt
---
Geniş
Su kenarı
-
101. Scrophulariaceae Veronica anagallis-aquatica L.
Yavşanotu
---
Geniş
Su kenarı
-
102. Solanaceae
Datura stramonium L.
Barut çiçeği
---
Geniş
Tarla içi
-
103. Solanaceae
Lycopersicon esculentum Miller
Domates
---
Kültür
Tarla içi
-
104. Solanaceae
Solanum dulcamara L.
İtüzümü
---
Avro-Sib. El.
Tarla kenarı
-
105. Typhaceae
Typha angustifolia L.
Kamış
---
Geniş
Su kenarı
-
106. Urticaceae
Urtica dioica L.
Isırganotu
---
Avro-Sib. El.
Su kenarı
-
107. Zygophyllaceae
Tribulus terrestris L.
Demirotu
---
Geniş
Tarla içi
-
165
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.2. Vejetasyon Özellikleri
Alanın tamamı kışın ve bahar aylarında sular altında kalmaktadır. Havaların ısınmasıyla birlikte
sular çekilmekte ve toprak yüzeyi ortaya çıkmakla birlikte, yağışa bağlı olarak sulak alan belirgin
şekilde kendini göstermektedir. Alan ve çevresinde en baskın tür Phragmites australis’tir. Alanda ikinci
sırada baskın tür ise Lythrum salicaria’ dır. Sulak alan olan Karagöl’de mevsime bağlı olarak değişik
habitat tiplerine raslanılmıştır. Bunların başında su içi habitatı gelmektedir (Şekil 1). Su içi habitatında
Phragmites australis (Şekil 2) türünün yanı sıra Butomus umbellatus, Ludwigia stolonifera,
Ranunculus sphaerospermus ve Alisma plantago-aquatica türleri de yaşamlarını sürdürmektedirler.
Diğer bir habitat türü, su kenarı habitatıdır (Şekil 3). Bu habitat tipinde bulunan başlıca bitkiler ise,
Lythrum salicaria (Şekil 4), Lycopus europaeus, Mentha aquatica, Mentha longifolia subsp. typhoides
var. typhoides, Cyperus fuscus, Eleocharis mitracarpa, Typha latifolia ve Schoenoplectus lacustris
subsp. lacustris’ dir. Üçüncü habitat türü ise suyun çekildiği alanlardır (Şekil 5). Bu alanlarda yetişen
bitkiler ise Alisma plantago-aquatica (Şekil 6) (Her ne kadar su içi bitkisi olmasına rağmen suların
çekildiği alanda çok yoğun olarak bulunmakta), Spergularia rubra, Teucrium scorduim subsp.
scordioides ve Carex divisa’dır. Tarla kenarı habitatında bulunan bitkilerden bazıları şunlardır; Velezia
rigida, Centaurea iberica, Carthamus dentatus, Glycyhrrhiza echinata ve Medicago orbicularis’tir. Tarla
içi habitatında bulunan bitkilerden bazıları şunlardır; Convolvulus arvensis, Centaurea depressa,
Salvia frigida ve Avena wiestii. Yol kenarı habitatında bulunan bitkilerden bazıları ise şunlardır;
Erysimum goniocaulon, Descurainia sophia, Cardaria draba subsp. draba ve Alyssum murale var.
murale. Son olarak alanda tarım yapılan araziler bulunmaktadır. Bu alanlarda, domates, fasülye, şeker
pancarı, kavun ve karpuz yetiştirilmektedir.
Şekil 1. Su içi habitatı
166
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2. Su içi habitatının en baskın türlerinden Phragmites australis
Şekil 3. Su kenarı habitatı
Şekil 4. Su kenarı habitatının en baskın türlerinden Lythrum salicaria
167
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 5. Suyun çekildiği açık alanlar
Şekil 6. Suyun çekildiği açık alanların en baskın türlerinden Alisma plantago-aquatica
3.3. Faunistik Özellikleri
Alt Şube: Vertebrata (Omurgalılar)
Yapılan arazi çalışmalarında, alanın genel topoğrafik ve fiziksel yapısı ile kommunitelerin genel
yapısının özellikle ikiyaşamlılar ve kuşların yaşaması, barınması için çok uygun olduğu görülmüştür.
Sulak alan içindeki genel omurgalı fauna yapısı dikkate alındığında; 3 familyaya ait 4 balık, 3
familyaya ait 3 iki yaşamlı, 8 familyaya ait 12 sürüngen, 164 kuş türü, 8 familyaya ait 11 memeli
türünün yayılış gösterdiği belirlenmiştir. Sonuç olarak; alan içerisinde toplam olarak 193 omurgalı türü
belirlenmiş olup, bu sayı tüm Türkiye’deki (Balıklar hariç) omurgalı tür sayısı (yaklaşık 750 tür) ile
karşılaştırıldığında, Türkiye’deki omurgalı türlerinin yaklaşık 1/4 ‘ünü Karagöl ve yakın çevresinde
bulmak mümkündür denilebilir.
Sınıf: Osteichthyes (Kemikli Balıklar)
Karagöl’de gerek kurutma kanallarında, gerekse daha önce çalışma yapılmış alanlarda,
168
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
dolayısıyla kazılmış toprak nedeniyle oluşmuş suni göletlerde yükselen sularda, yağışlı mevsimler
boyunca tazelenen sularda balıklara rastlamak mümkündür. Buradaki balıkların tamamı ekonomik
öneme sahiptir. Ekonomik öneme sahip bir tür olan Cyprinus carpio (Sazan) IUCN (ERL) kriterlerine
göre VU kategorisindedir (Geldiay ve Balık 1996). Ancak ülkemizde sonradan tanıtılmış bir tür olup
nesli tehlike altında degildir. Alanda 3 familyaya ait 3 balık türü yayılış göstermektedir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Karagöl’de Osteichthyes (Kemikli Balıklar) Türleri ve Koruma Statüleri
Endemizm
Familya
Tür
Türkçe Adı
IUCN MAK
Durumu
Yılan Balığı
LC
Anguilidae Anguilla anguilla
Cyprinus carpio
Cyprinidae
Capoeta capoeta angorae
Sazan
Siraz,
Bıyıklıbalık
Populasyon
Durumu
Yaygın
-
Vu
-
Yaygın
-
DD
-
Yaygın
Sınıf: Amfibia (İki yaşamlılar)
Alanda iki yaşamlılara suyun bol olduğu sazlık alanlar ve göletler ile kanalların içinde ve yakın
çevresinde rastlanabilir. İkiyaşamlıların hayat faaliyetleri genelde suya bağımlıdır (Başoğlu ve Baran
1977-1980). Genelde ovipar (yumurta ile çoğalan omurgalılar) olan ikiyaşamlılar genellikle
yumurtalarını doğal alanlara, su taşkını veya yağmur suları nedeniyle göllenmiş sulara bırakır veya su
bitkilerine yapıştırırlar (Baran 1981, Baran 1998). Çoğunlukla karada yaşayanlar bile üreme
zamanında yumurtalarını suya bırakırlar. Su ve sulak alanlar bu nedenlerle iki yaşamlıların varlıklarını
sürdürmeleri açısından hayati öneme sahiptir.
Karagöl’de; 3 familyaya ait 3 ikiyaşamlı (Classis: Amphibia) türünün yayılış gösterdiği, bu
türlerin hepsinin kuyruksuz kurbağa (Ordo: Anura) olduğu görülmektedir (Çizelge 3). Alanda özellikle,
yoğun bir populasyona sahip Pelophylax bedriagae (ova kurbağası) türüne suyun olduğu her yerde
rastlanmıştır. Proje alanında yaşayan ikiyaşamlıların tüm Türkiye’de yayılış gösteren ikiyaşamlıların
(Yaklaşık 30 tür) 1/10’ unu oluşturduğu söylenebilir. Karagöl’de doğal olarak bulunduğu tespit edilen
ikiyaşamlı türleri arasında yer alan Gece Kurbağası (Bufo viridis) Bern Sözleşmesi Koruma
Listelerinden Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır. Geriye kalan
İkiyaşamlı türleri ise Ek-III’de, yani
“Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır. IUCN
tarafından hazırlanmış olan Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri temel
alınarak gerçekleştirilen çalışmalara göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan ikiyaşamlı türlerinin
tamamının “LC” (=Least Concern) yani “En Düşük Seviyede Tehlike Altında” kategorisinde yer aldıkları
belirlenmiştir.
Çizelge 3. Karagöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen İkiyaşamlı (Amphibia) Türleri ve Koruma Statüleri
Türkçe Endemizm
ERL
Populasyon
Familya
Tür Adı
MAK
Bern
Adı
Durumu
(IUCN)
Durumu
Bufonidae
Bufo viridis
Hylidae
Hyla arborea
Ranidae
Pelophylax bedriagae
Gece
Kurbağası
Ağaç
Kurbağası
Ova
Kurbağası
-
LC
-
-
LC
-
-
LC
-
Küçük
Populasyon
Küçük
Populasyon
Yaygın Büyük
Populasyon
II
III
III
Sınıf: Reptilia (Sürüngenler)
169
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Karagöl’de sürüngenlere çoğunlukla sazlık, kargılık ve göletler ile yakın çevrelerinde
rastlanmıştır. Alandaki yoğun sulak alanlar özellikle yaz aylarında sucul sürüngenler için önemli
biyotoplar oluşturmaktadır. Ancak yılın kalan zamanlarında neredeyse tamamen sular altında kalan
biyotoplardaki karasal sürüngenlerin alanda yaşamaları ve barınmaları mümkün değildir.
Karagöl’de; 8 familyaya ait 12 Sürüngen (Reptilia) türünün yayılış gösterdiği, tüm Türkiye’de
yayılış gösteren Sürüngenlerin (yaklaşık 160 tür) 1/13’ ini oluşturduğu söylenebilir. Alandaki tüm
sürüngen türleri Bern Sözleşmesi Koruma Listelerinde Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler”
ve Ek-III’de, yani “Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır (Çizelge 4). IUCN tarafından
hazırlanmış olan Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri baz alınarak
gerçekleştirilen çalışmalara göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan sürüngen türlerinin 10 tanesinin
“LC” (=Least Concern) yani “En Düşük Seviyede Tehlike Altında” kategorisinde yer aldıkları
belirlenmiştir. Diğer taraftan, alandaki sürüngen türlerinin tamamı MAK kapsamında Ek-1’de yer
almaktadır.
Çizelge 4. Karagöl ve Yakın Çevresindeki ’deki Sürüngen (Reptilia) Türleri ve Koruma Statüleri
Familya
Tür Adı
Testudinidae
Testudo graeca
Batoguridae
Mauremys rivulata
Türkçe Adı
Endemizm
Durumu
IUCN
MAK
Populasyon
Durumu
BERN
Tosbağa
-
LC
Ek-1
Yaygın, Küçük
Populasyon
I
Çizgili
Kaplumbağa
-
LC
Ek-1
Orta Populasyon
II
Amphisbaenidae
Blanus strauchi
Kör
Kertenkele
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
III
Agamidae
Laudakia stellio
Dikenli
Kertenkele
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
III
Yarım
Parmaklı
Keler
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
III
Lacerta danfordi
Toros
Kertenkelesi
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
III
Ophisops elegans
Tarla
Kertenkelesi
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
II
Typhlops vermicularis
Merrem,1820
Kör Yılan
-
NT
Ek-1
Küçük Populasyon
Ek-III
Dolichophis jugularis
Linneaus, 1758
Kara Yılan
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
Ek-III
Eirenis modestus
(Martin,1838)
Uysal Yılan
-
NT
Ek-1
Küçük Populasyon
Ek-III
Natrix natrix
Küpeli Yılan
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
Ek-III
Su Yılanı
-
LC
Ek-1
Küçük Populasyon
Ek-II
Gekkonidae
Hemidactylus turcicus
Lacertidae
Typhlopidae
Colubridae
Natrix tessellata
Sınıf: Aves (Kuşlar)
Türkiye sahip olduğu 502 tür ile kuş türü sayısı bakımından diğer birçok ülkeye oranla oldukça
iyi bir konumdadır (Kiziroğlu 2009). Batı Akdeniz’deki sulak alanlar, her iki göç yolunda da uzun
mesafeler kat eden kuşlar için dinlenme ve beslenme bakımından son derece önemli konaklama
alanlarıdır. Göç döneminin haricinde, özellikle sert geçen kış koşullarında iç bölgelerde yeterince besin
bulamayan kuş türleri de bu tip alanları yoğunlukla kullanmaktadır (Erdoğan vd 2002a, Aslan vd 2004).
170
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Bu kuşların birçoğu kıyı bandındaki sulak alanlarda üremekte ve dolayısıyla üreme bakımından bu
alanlara bağımlıdırlar (Erdoğan vd 2002b).
Karagöl ve yakın çevresinde kuşlara, sulak alan ve kenarları, sazlık ve bataklık alanlar, tarım
alanları, ormanlık alanlar, yerleşim alanları yakınları, ve su kanalları boyunca rastlamak mümkündür.
Alanın doğal koşullarından kaynaklanan ekosistem zenginliği, biyolojik çeşitliliğine, özellikle de kuş
çeşitliğine yansımıştır. Bölgede birbiri ile düzenli bir etkileşim bütünlüğü içinde farklı yaşam alanları
dikkat çekmektedir. Gözlem, inceleme ve değerlendirme çalışmaları sonuçlarına göre, faaliyet alanı ve
yakın çevresinde yaşadığı belirlenen kuş türü sayısı 164 olduğu saptanmıştır. Bu tür sayısı,
Türkiye’deki tüm kuş tür sayısının (502 tür) %32,5’i dir. Bu türlerden 42’si yerli (Y), 46’sı yaz ziyaretçisi
(YZ), 32’si kış ziyaretçisi (KZ) ve 45’i transit göçer (T)’dir. Bu türlerin tamamı tarafımızdan
gözlemlenmiş olup bunlardan 118’i son bir yılda da gözlenmiştir. Proje alanı ve yakın çevresindeki kuş
türlerinin, bilimsel ve Türkçe isimleri, Ulusal ve uluslar arası Koruma statüleri ile Proje sahasındaki
biyolojik statüleri (Yerli, göçmen vb) değerlendirmiş ve sonuçları Çizelge 5’te verilmiştir. Çizelgedende
görüleceği üzere: kuş türlerinin önemli bir bölümü sulak alan (göl, gölet, sazlık ve bataklık)
habitatlarında bulunan ördekler, balıkçıllar, saz ardıçları gibi su kuşlarından oluşmaktadır (Şekil 7). Bu
türler alanı özellikle üreme, beslenme ve barınma amacıyla yoğun olarak kullanmaktadırlar. Diğer
taraftan, proje alanı ve yakın çevresi göçmen kuşlar açısından (yaklaşık % 70’i göçmen tür)) da önemli
bir istasyon görevi görmektedir.
Şekil 7. Karagöl’de torf alımı sonucu oluşmuş bir gölette yoğun olarak bulunan su kuşları (Temmuz
2010)
Türkiye Kuşları için tarafımızdan hazırlanan Kırmızı Liste (Red Data Book for Turkish Bird
Species) (Kiziroğlu, 2008 ve 2009) çalışmalarındaki ölçütler esas alınarak proje bölgesi ve yakın
171
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çevresinde yapılan değerlendirme yapılmıştır: Buna göre 13 kuş türü
kuş türü A.3; 19 kuş türü
A.3.1; 8 kuş türü A.4 ve 19 kuş türü
A.1.2 ; 43 kuş türü
A.2; 50
A.5 ; 6 kuş türü de B.3; 2 kuş türü
B.3.1; 2 kuş türü B.4; 2 Kuş türü B.5 kategorisinde değerlendirilmiştir. Yani Proje sahası ve yakın
çevresinde saptanan kuş türlerinden tamamının soyları tehdit altındadır. Bu nedenle bölgedeki kuş
türlerinin yaşamlarını negatif etkileyebilecek her türlü olumsuz eylemlerden kaçınılması ve projenin
gerçekleştirildiği dönemde yaşam alanlarının korunması, usulsüz avlanma ve benzeri tüketici
etmenlerden şiddetle kaçınılması gerekmektedir. Bern Sözleşmesi çerçesinde koruma statü
değerlendirilmesi yapılmıştır. Buna göre bölgede havza temelli bir değerlendirilme sonucunda, 121 kuş
türünün Bern Listesi Ek-II’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler Listesi’nde; 39 kuş türünün Bern
Listesi Ek-III’te, yani “Koruma Altındaki Türler Listesi’nde yer aldığı belirlenirken, 4 kuş türünün ise
Sözleşme’nin eklerinde yer almadığı belirlenmiştir. Çizelgede kuş koruma ile ilgili diğer statüler de ele
alınmıştır. Bu bağlamda Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanıp güncellenen
listesine uygun olarak 5 türün ( Coracias garrulus, Crex crex, Falco vespertinus, Circus macrourus,
Aythya nyroca) “NT” (Near Threatend);
yani “Tehlikeye Yakın” türler kategorisinde yer aldığı
görülmüştür. 1 tür de, kızıl kerkenez (Falco naumanni) “VU” kategorilerine girdiği, yani tehlike altında
olduğu ortaya çıkmıştır. Bu değerlendirmede,
157 kuş türünün “LC” kategorisinde, yani “en alt
düzeyde kaygı verici” kategorisinde yer aldığı belirlenmiştir (Çizelge 5).
Avrupa Kırmızı Kuş Listesi “BIE” ’ ne göre yapılan değerlendirme sonucuna göre ise proje alanı
ve yakın çevresinde belirlenen kuş türlerinin statü kategorileri ve içerdikleri kuş türü sayısı aşağıya
çıkarılmıştır: Kategori(K)- I, 4 tür; K.-II 21 tür; K.-III 48 tür; K.-IV 83 tür; K.-V 5 tür ve 2 statüsü belli
olmayan tür saptanmıştır (Ölçütler için bkz. Çizelge ile ilgili açıklamalar).
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Merkez Av Komisyonu (MAK)
2008-2009
dönemi koruma listelerine göre yapılan değerlendirme sonuçlarına göre proje alanı ve yakın
çevresinde yaşadığı belirlenmiş olan 164 kuş türü arasında yer alan 125 kuş türünün EK-I’ e, yani
“Çevre ve Orman Bakanlığı Tarafından Koruma Altına Alınan Yaban Hayvanları” listesine girdiği; 21
kuş türünün Ek-II’ ye, yani “Merkez Av Komisyonu Tarafından Koruma Altına Alınan Av Hayvanları
Listesi’ne girdiği; 17 kuş türünün ise Ek-III’ e, yani “Belli Edilen Sürelerde Avlanmasına İzin Verilen Av
Hayvanları Listesi’ne girdiği belirlenmiştir (Çizelge 5). Endemizm: Proje alanı ve yakın çevresindeki
habitatlarda kaydedilmiş olan kuş türlerinden hiçbirisi endemik değildir.
Çizelge 5. Karagöl ve Yakın Çevresinde Belirlenen Kuş Türleri ve Koruma Statüleri
Küçük Batağan☻
Tachybaptus ruficollis
RDB
*
A.3.1
EK.2
IUCN
**
LC
Tepeli Batağan
Podiceps cristatus
A.5
EK.2
LC
V
EK.1
KZ
Karabatak
Phalacrocorax carbo
A.3
EK.3
LC
V
EK.1
Y
Akpelikan
Pelecanus onocrotalus
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Balaban
Botaurus stellaris
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
T
Cüce Balaban☻
Ixobrychus minutus
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Gece Balıkçılı☻
Nycticorax nycticorax
A.3.1
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Alaca Balıkçıl
Ardeola ralloides
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Sığır Balıkçılı
Bubulcus ibis
A.2
EK.2
LC
V
EK.1
KZ
Küçük Akbalıkçıl
Egretta garzetta
A.3.1
EK.2
LC
V
EK.1
KZ
Büyük Akbalıkçıl
Ardea alba
A.3
EK.2
LC
V
EK.1
KZ
Türkçe Adı
Bilimsel Adı
Bern
BIE
***
V
MAK
****
EK.1
Bölge
Statü
Y
172
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Gri Balıkçıl☻
Ardea cinerea
A.3.1
EK.3
LC
V
EK.2
Y
Erguvani Balıkçıl☻
Ardea purpurea
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kara Leylek
Ciconia nigra
A.3
EK.2
LC
II
EK.1
T
Ak Leylek☻
Ciconia ciconia
A.3.1
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Çeltikçi
Plegadis falcinellus
A.3.1
EK.2
LC
III
EK.1
T
Angıt☻
Tadorna ferruginea
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Pasbaş patka☻
Aythya nyroca
A.3
EK.3
NT
I
EK.1
y,KZ
Çamurcun☻
Anas crecca
A.5
EK.3
LC
V
EK.3
y,KZ
Elmabaş Pakta
Aythya ferina
A.5
EK.3
LC
II
EK.3
KZ
Fiyu
Anas penelope
A.5
EK.3
LC
V
EK.3
KZ
Macar Ördeği
Netta rufina
A.5
EK.3
LC
IV
EK.3
KZ
Yeşilbaş Ördek
Anas plathyrhynchos
A.5
EK.3
LC
IV
EK.3
KZ
Kılkuyruk
Anas acuta
A.5
EK.3
LC
III
EK.3
KZ
Çıkrıkçın
Anas querquedula
A.4
EK.3
LC
III
EK.3
YZ
Boz Ördek
Anas strepera
A.3
EK.3
LC
III
EK.3
KZ
Kara Çaylak
Milvus migrans
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Yılan Kartalı☻
Circaetus gallicus
A.4
EK.2
LC
III
EK.1
T
Saz Delicesi☻
Circus aeroginosus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Bozkır Delicesi
Circus macrourus
A.1.2
EK.2
NT
I
EK.1
T
Çayır Delicesi
Circus pygargus
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Atmaca☻
Accipiter nisus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Şahin☻
Buteo buteo
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Kızıl Şahin☻
Buteo rufinus
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Küçük Kerkenez☻
Falco naumanni
A.2
EK.2
VU
I
EK.1
T
Kerkenez☻
Falco tinnunculus
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Ala Doğan
Falco vespertinus
B.3
EK.2
NT
III
EK.1
T
Delice Doğan
Falco subbuteo
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Gökdoğan
Falco peregrinus
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bıldırcın☻
Coturnix coturnix
A.3
EK.3
LC
III
EK.3
YZ
Su Kılavuzu☻
Rallus aquaticus
A.3
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Benekli Su Tavuğu
Porzana porzana
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bataklık Su Tavuğu☻
Porzana parva
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Küçük Su Tavuğu☻
Porzana pusilla
A.1.2
EK.2
LC
III
EK.1
T
Bıldırcın Kılavuzu☻
Crex crex
A.1.2
EK.2
NT
I
EK.1
T
Saz Tavuğu☻
Gallinula chloropus
A.3.1
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Sakarmeke☻
Fulica atra
A.5
EK.3
LC
IV
EK.3
Y
Uzunbacak
Himantopus himantopus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Kocagöz
Burhinus oedicnemus
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
T
Küçük Halkalı Cılıbıt☻
Charadrius dubius
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Akça Cılıbıt
Charadrius alexandrinus
A.4
EK.2
LC
III
EK.1
KZ
Akkumkuşu
Calidris alba
B.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Küçük Kumkuşu☻
Calidris minuta
B.5
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Sarı Bacaklı Kumkuşu
Calidris temminckii
B.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Kızıl Kumkuşu☻
Calidris ferruginea
B.4
EK.2
LC
--
EK.1
T
Kara Karınlı Kumkuşu
Calidris alpina
B.5
EK.2
LC
III
EK.1
T
Dövüşkenkuş☻
Philomachus pugnax
B.4
EK.3
LC
II
EK.2
T
Su Çulluğu☻
Gallinago gallinago
B.3.1
EK.3
LC
III
EK.3
KZ
Kızılbacak
Tringa totanus
A.4
EK.3
LC
II
EK.2
T
Bataklık Düdükçünü☻
Tringa stagnatilis
B.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Yeşilbacak☻
Tringa nebularia
B.3.1
EK.3
LC
IV
EK.2
KZ
Orman Düdükçünü☻
Tringa glareola
B.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
173
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dere Düdükçünü☻
Actitis hypoleucos
A.3
EK.3
LC
III
EK.1
YZ
Karabaş Martı☻
Larus ridibundus
A.5
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Akbaş Martı
Larus cachinnans
A.4
EK.3
LC
II
EK.2
Y
Sumru
Sterna hirundo
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Kara Sumru
Chlidonias niger
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Kaya Güvercini☻
Columba livia
A.5
EK.3
LC
IV
EK.3
Y
Kumru☻
Streptopelia decaocto
A.5
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Üveyik
Streptopelia turtur
A.3.1
EK.3
LC
III
EK.3
YZ
Guguk
Cuculus canorus
A.2
EK.3
LC
IV
EK.1
YZ
Peçeli Baykuş☻
Tyto alba
A.1.2
EK.2
LC
III
EK.1
Y
İshakkuşu☻
Otus scops
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Kukumav☻
Athene noctua
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Çobanaldatan☻
Caprimulgus europaeus
A.1.2
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Ebabil☻
Apus apus
A.3.1
EK.3
LC
IV
EK.1
YZ
Akkarınlı Ebabil☻
Tachymarptis (Apus) melba
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Yalıçapkını☻
Alcedo atthis
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Arıkuşu☻
Merops apiaster
A.3.1
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Gökkuzgun
Coracias garrulus
A.2
EK.2
NT
II
EK.1
YZ
İbibik☻
Upupa epops
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Alaca Ağaçkakan
Dendrocopus syriacus
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Küçük Ağaçkakan☻
Dendrocopus minor
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Bozkır Toygarı☻
Calandrella brachydactyla
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
Y
Tepeli Toygar☻
Galerida cristata
A.3
EK.3
LC
III
EK.2
Y
Orman Toygarı☻
Lullula arborea
A.3
EK.3
LC
II
EK.2
Y
Tarlakuşu☻
Alauda arvensis
A.4
EK.3
LC
III
EK.2
Y
Kum Kırlangıcı☻
Riparia riparia
A.5
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kaya Kırlangıcı
Hirundo rupestris
A.5
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Kır Kırlangıcı☻
Hirundo rustica
A.5
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kızıl Kırlangıç☻
Hirundo daurica
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Ev Kırlangıcı☻
Delichon urbica
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kır İncirkuşu☻
Anthus campestris
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
T
Ağaç İncirkuşu☻
Anthus trivialis
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Çayır İncirkuşu☻
Anthus pratensis
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Kızılgerdanlı İncirkuşu☻
Anthus cervinus
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Dağ İncirkuşu☻
Anthus spinoletta
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Sarı Kuyruksallayan☻
Motacilla flava
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Sarıbaşlı Kuyruksallayan☻
Motacilla citreola
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Dağ Kuyruksallayanı☻
Motacilla cinerea
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Akkuyruksallayan☻
Motacilla alba
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Çalı Bülbülü☻
Erytropygia (Cercotrichas) galactotes
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kızılgerdan☻
Erithacus rubecula
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Benekli Bülbül☻
Luscinia luscinia
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bülbül☻
Luscinia megarhynchos
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Buğdaycıl (Mavi Gerdan) ☻
Luscinia svecica
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Bahçe Kızılkuyruğu☻
Phoenicurus ochruros
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Kızılkuyruk☻
Phoenicurus phoenicurus
A.3
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Çayır Taşkuşu☻
Saxicola rubetra
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Taşkuşu☻
Saxicola torquata
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Boz Kuyrukkakan☻
Oenanthe isabellina
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Kuyrukkakan☻
Oenanthe oenanthe
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
T
Karakulaklı Kuyrukkakan☻
Oenanthe melanoleuca
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
174
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Karatavuk☻
Turdus merula
A.3
EK.3
LC
IV
EK.3
Y
Öter Ardıç☻
Turdus philomelos
A.2
EK.3
LC
IV
EK.2
KZ
Kamış Bülbülü☻
Cettia cetti
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Ağaç Kamışçını☻
Locustella fluviatilis
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bataklık Kamışçını☻
Locustella luscinoides
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bıyıklı Kamışçın☻
Acrocephalus melanopogon
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Kındıra Kamışçını☻
Acrocephalus schoenobaenus
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Çalı Kamışçını☻
Acrocephalus palustris
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Saz Kamışçını☻
Acrocephalus scirpaceus
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Büyük Kamışçın☻
Acrocephalus arundinaceus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Bıyıklı Ötleğen☻
Sylvia cantillans
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Maskeli Ötleğen☻
Sylvia melanocephala
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Ak Gözlü Ötleğen☻
Sylvia hortensis
A.2
EK.2
LC
III
EK.1
T
Çizgili Ötleğen☻
Sylvia nisoria
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Küçük Akgerdanlı Ötleğen☻
Sylvia curruca
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Akgerdanlı Ötleğen☻
Sylvia communis
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Boz Ötleğen☻
Sylvia borin
B.3
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Karabaşlı Ötleğen☻
Sylvia atricapilla
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Boz Söğütbülbülü☻
Phylloscopus bonelli
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
T
Orman Söğütbülbülü☻
Phylloscopus sibilatrix
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
T
Cıvgın☻
Phylloscopus collybita
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Söğütbülbülü☻
Phylloscopus trochilus
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Benekli Sinekkapan☻
Muscicapa striata
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Halkalı Sinekkapan☻
Ficedula albicollis
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Kara Sinekkapan☻
Ficedula hypoleuca
A.1.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Çam Baştankarası
Parus ater
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Uzunkuyruklu Baştankara☻
Aegithalos caudatus
A.2
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Çulhakuşu☻
Remiz pendulinus
A.2
EK.3
LC
IV
EK.1
KZ
Sarıasma☻
Oriolus oriolus
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
YZ
Kızıl sırtlı Örümcekkuşu☻
Lanius collurio
A.3
EK.2
LC
III
EK.1
YZ
Kara Alınlı Örümcekkuşu☻
Lanius minor
A.3
EK.2
LC
II
EK.1
T
Kızılbaşlı Örümcekkuşu☻
Lanius senator
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Maskeli Örümcekkuşu☻
Lanius nubicus
A.2
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Alakarga☻
Garrulus glandarius
A.3.1
-
LC
IV
EK.3
Y
Leş Kargası☻
Corvus cornix
A.5
-
LC
--
EK.3
Y
Saksağan☻
Pica pica
A.5
-
LC
IV
EK.3
Y
Sığırcık
Sturnus vulgaris
A.5
EK.2
LC
III
EK.2
KZ
Ev Serçesi☻
Passer domesticus
A.5
-
LC
III
EK.3
Y
Söğüt Serçesi☻
Passer hispaniolensis
A.3
EK.3
LC
IV
EK.2
Y
Dağ Serçesi☻
Passer montanus
A.3
EK.3
LC
III
EK.2
Y
İspinoz☻
Fringilla coelebs
A.4
EK.3
LC
IV
EK.2
KZ
Küçük İskete☻
Serinus serinus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Florya☻
Carduelis chloris
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Saka☻
Carduelis carduelis
A.3.1
EK.2
LC
IV
EK.1
Y
Karabaş İskete
Carduelis spinus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Ketenkuşu☻
Carduelis cannabina
A.3
EK.2
LC
II
EK.1
KZ
Kirazkuşu☻
Emberiza hortulana
A.3
EK.3
LC
II
EK.2
T
Kızıl Kirazkuşu☻
Emberiza caesia
A.2
EK.2
LC
IV
EK.1
T
Bataklık Kirazkuşu
Emberiza schoeniclus
A.3
EK.2
LC
IV
EK.1
KZ
Karabaşlı Kirazkuşu☻
Emberiza melanocephala
A.4
EK.2
LC
II
EK.1
YZ
Tarla Kirazkuşu☻
Miliaria calandra
A.4
EK.3
LC
II
EK.2
Y
175
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
☻ Proje sahası ve yakın çevresinde 2009-2010 yıllarında gözlemlenen kuş türleri.
Tabloda verilen kısaltmalar ve konu ile ilgili açıklamalar:
Kiziroğlu (2008)’na göre Türkiye Kuşları Red Data Book (RDB- Kırmızı Liste)- Uluslar arası Doğal Hayatı ve Doğal
Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)- ve Birdlife International (BIE) Kriterleri aşağıda verilmiştir:
* Türkiye Kuşları RDB kriterleri:
“A grubu”na giren türler, ya tam yıllık kuş türü olup yerli ya da yaz göçmeni; yani kuluçkaladıktan sonra Türkiye’yi terk eden
göçmen türlerden oluşur.
A.1.2= Bölgede 13 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin nüfusları Türkiye genelinde çok azalmıştır. İzlendikleri
bölgelerde 1 birey-10 çift (=1-20 birey) ile temsil edilirler. Bu türlerin soyu büyük ölçüde tükenme tehdidi altında olduğu
için, Türkiye genelinde mutlaka korunmaları gereken türlerdir.
A.2= Bölgede 43 tür yer almaktadır ve bu kriterde yer alan türlerin sayıları, gözlendikleri bölgelerde 11-25 çift (22-50 birey)
arasında değişir. Bunlar önemli ölçüde tükenme tehdidi altındadır. Tükenme baskısı günümüzdeki gibi sürerse, mutlak
tükenmeyle karşı karşıya kalacak olan türlerdir.
A.3= Bölgede 50 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları, gözlendikleri bölegelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bunlar da tükenebilecek duyarlıkta olup, vahşi yaşamda soyu tükenme riski
yüksek olan türlerdir.
A.3.1= Bölgede 19 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında, gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Bu
türlerin nüfusu da 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir. Gözlendikleri bölgelerde eski kayıtlara göre, azalma olan
türlerdir.
A.4= Bölgede 8 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin IUCN ve ATS ölçütlerine göre yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde
henüz tükenme tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında lokal bir azalma olup, zamanla tükenme tehdidi
altına girmeye adaydırlar. Bu türlerin populasyonları gözlendikleri bölgelerde 501-5000 çift (=1002-10 000 birey), arasında
değişir.
A.5= Bölgede 19 tür yer almaktadır ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz azalma ve tükenme tehdidi gibi
bir durum söz konusu değildir.
“B grubu”na giren türler ya kış ziyaretçisi ya da transit göçerdir.
B.3= Bölgede 6 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin Türkiye genelindeki nüfusları gözlendikleri bölgelerde genel olarak
26-250 çift (52-500 birey) arasında değişir. Bu türler de tükenebilecek duyarlıkta olup vahşi yaşamda soyu tükenme
tehlikesi büyük olan türlerdir.
B.3.1= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyonlarında gözlendikleri bölgelerde azalma vardır. Türkiye
genelindeki nüfusları 251-500 çift (502-1000 birey) arasında değişir.
B.4= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin populasyon yoğunlukları, gözlendikleri bölgelerde henüz tükenme
tehdidi altına girmemiş olmakla birlikte, populasyonlarında bir azalma vardır. Bunlar zamanla tükenme tehditi altına
girmeye aday türlerdir.
B.5= Bölgede 2 tür tespit edilmiştir ve bu kriterdeki türlerin gözlenen populasyonlarında henüz bir azalma ve tükenme tehdidi
gibi bir durum söz konusu değildir.
** Uluslar arası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) kriterleri:
IUCN kırmızı listesi, biyolojik çeşitliliğin durumu ile ilgili en geçerli rehber olarak kabul edilmektedir.
VU (vulnerable- Hassas, zarar görebilir): Bölgede bu kriterde yer alan 1 tür (Küçük kerkenez- Falco naumanni) tespit
edilmiştir. Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi yüksek olan türdür.
NT (near threatened): Bölgede bu kriterde yer alan 5 tür tespit edilmiştir. Bu kriterdeki türler şu anda tehlikede olmayan fakat
yakın gelecekte VU- vulnerable (Hassas, Zarar Görebilir, Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler), ENendangered (Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler) veya CR- critically endangered (Vahşi
yaşamda soyu tükenme tehlikesi had safhada olan türler) kategorisine girmeye aday olan türlerdir.
LC: (least concern): Çalışmada 157 tür bu kriterdedir. En düşük derecede tehdit altında olan bu türler yaygın bulunan türlerdir.
*** Birdlife International (BIE) Kriterleri:
SPEC I: Bölgede bu kriterde 4 tür (Pasbaş Pakta- Aythya nyroca, Bozkır delicesi- Circus macrourus, Küçük kerkenez- Falco
naumanni, Bıldırcın kılavuzu- Crex crex) tespit edilmiştir. Bu kritere göre türler küresel ölçekte koruma önceliği olan Avrupa
türleridir.
SPEC II: Bölgede 21 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup “Kesin Koruma
Altına” olan türlerdir.
SPEC III: Bölgede 48 tür tespit edilmiştir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşmayan ama küresel
durumunun kötü olmasından dolayı “Koruma Altında” olan türlerdir.
SPEC IV: Bölgede 83 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
SPEC V: Bölgede 5 tür bu kriterdedir. Küresel populasyonu ya da dağılımı Avrupa’da yoğunlaşan türler olup populasyonları
henüz kritik durumda değildir.
**** MAK: Merkez Av Komisyonu Koruma Statüleri
Classis: Mammalia ( Memeliler)
Memelilerden özellikle küçük kemiriciler (dünya memelilerinin yaklaşık % 40 kadarı) ekosistem
içinde en önemli protein kaynağını oluştururlar (Wilson ve Reeder, 2005). Yırtıcı kuşlardan yırtıcı
memelilere kadar birçok hayvanın besin listelerinde en başta yer alan çok sayıda kemirici türü de tarım
zararlısıdır. Karagöl ve yakın çevresinde tarım zararlısı olarak tanımlanmış bir kemirici olan Microtus
guentheri (tarla faresi) yoğun olmamakla birlikte, mevcuttur.
176
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Karagöl’de memelilere; ağaçlık alanlar, su kenarlarındaki kargılık ve sazlık vejetasyon arasında,
çürümekte olan vejatasyon içinde, sık ve alçak gramine vejetasyonu içinde rastlanmıştır. Alandaki
bulgularımıza göre; 8 familyaya ait 11 memeli türünün yayılış gösterdiği saptanmıştır (Çizelge 6). Bu
da tüm Türkiye’de yayılış gösteren memeli türlerinin (yaklaşık 160 tür) 1/16’ sını oluşturmaktadır.
Bunlardan 2’si böcekçil (Ordo: Insectivora), 1’i tavşan (Ordo: Lagomorpha), 6’sı kemirici (Ordo:
Rodentia) ve 2’si etçil (Ordo: Carnivora) türüdür. Proje alanı sınırları içerisindeki memeli türlerinin üçü
Bern Sözleşmesi Koruma Listelerinde Ek-III’de, yani “Mutlak Koruma Altındaki Türler” ve biri Ek-II’de,
yani “Koruma Altındaki Türler” listesinde yer almaktadır (Çizelge 6). IUCN tarafından hazırlanmış olan
Avrupa Kırmızı Listesi (ERL)’nin 2008 yılında güncellemiş listeleri baz alınarak gerçekleştirilen
çalışmalara göre faaliyet alanında kaydedilmiş olan memeli türlerinin 9 tanesinin “NT” (=Near
Treatment) yani “Yakın zamanda tehlike altına girebilir)” kategorisinde yer aldıkları belirlenmiştir. Diğer
taraftan, alandaki memeli türlerinin ikisi MAK kapsamında Ek-1’de, yine iki tür Ek-2’de ve biri Ek-3’te
yer almaktadır (Çizelge 6).
Çizelge 6. Karagöl ve Yakın Çevresindeki Memeli (Mammalia) Türleri
Familya
Erinaceidae
Türkçe
Adı
Endemizm
Durumu
IUCN
MAK
Kirpi
-
NT
Ek-1
-
NT
-
-
NT
Ek-1
Su Sıçanı
-
NT
-
Kayalık
Faresi
-
NT
-
Mus macedonicus
Ev Faresi
-
NT
-
Rattus rattus
Ev Sıçanı
-
LC
-
Tarla
Faresi
-
NT
-
Tür Adı
Erinaceus concolar
Soricidae
Crocidura suaveolens
Sciuridae
Sciurus anomalus
Arvicolidae
Arvicola terrestris
Apodemus mystacinus
Muridae
Microtus guentheri
Bataklık
Sivrifaresi
Anadolu
Sincabı
Mustellidae
Mustela nivalis
Gelincik
-
LC
Ek-2
Canidae
Vulpes vulpes
Kızıl Tilki
-
NT
Ek-2
Lepus europeus
Yaban
Tavşanı
-
NT
Ek-3
Leporidae
Populasyon
Durumu
Küçük
populasyon
Küçük
populasyon
Büyük
populasyon
Küçük
populasyon
Büyük
populasyon
Büyük
populasyon
Büyük
populasyon
Küçük
populasyon
Küçük
populasyon
Küçük
populasyon
Küçük
populasyon
BERN
EK III
EK II
EK III
EK III
4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Karagöl omurgalı (özellikle ikiyaşamlılar ve kuşlar) faunası açısından zengindir (194 omurgalı
türü). Alandaki sucul vejetasyon ve dolayısıyla oluşmuş sazlık ve sık bitki ortüsü faunanın beslenmesi
ve barınması için büyük önem arz etmektedir. Bölgede çevreci bir anlayışla daha önce yapılan torf
alımı uygulamalarıyla oluşmuş suni göletler, bölgenin geri kalan kısmında da zaten var olan kuş ve
amfibi faunası için önemli üreme, barınma ve zengin beslenme alanlarını oluşturmuştur (Şekil 8). Zira
bu bölgelerin torf kazılması ve çıkarılmasından önce verimsiz tarlalar ve yarı sazlık olduğu rahatlıkla
gözlemlenebilir (Şekil 9). Torf madeninin doğasından kaynaklanan oksijen ile teması (sığ taprak
yüzeylerde tarlaların sürülmesi vb.) veya doğrudan ateş görmesiyle (anız yakma vb.) için için yandığı
bilinmektedir. Böyle bir durumda milyonlarca liralık bir potansiyel milli servet heba olmaktadır. Zira
bölgede yanmış torf artıklarına da sıklıkla rastlanmaktadır (Şekil 10).
177
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 8. Karagöl’de torf alımı sonrasında oluşmuş bir gölet
Şekil 9. Karagöl’de torf alımı yapılmamış yarı örtülü açık alanlar
Şekil 10. Alanda bulunan yanmış torf madeni
178
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ulusal madencilik yasalarına ve yönetmeliklerine uygun olarak yapılan bir torf madeni
işletmeciliği alanda yeni göletlerin oluşmasına ve sulak alanların gelişimine olumlu katkı yapmaktadır.
Nitekim pek verimli olmayan tarım arazisi veya atıl araziler durumunda olan topraklar (Şekil 9),
altlarında sakladıkları potansiyel zenginliklerin ortaya çıkarılması sonucu oluşan küçük göletlere
yerlerini bırakmaktadırlar (Şekil 8). Bu göletler çok sayıda sucul fauna elemanına ve kuşlara ev
sahipliği yaparak, alanın fauna açısından önemini de artırmaktadır. Bu durum ülkemizin de taraf
olduğu
RAMSAR
SÖZLEŞMESİ
çerçevesinde
sulak
alanların
korunması,
geliştirilmesi ve
desteklenmesi sürecinde önemli katkılar sağlamaktadır. Diğer taraftan, rezervin % 25-30’unun geride
bırakılmasıyla sürdürülebilir madencilik adına aynı yerde yeniden torf oluşumunun mümkün
olabileceğide bir gerçektir.
Yapılacak dikkatli ve özenli planlama-uygulama-kontrol süreçleriyle hem ülkemizin sürdürülebilir
kalkınma hamlesinin önemli bir parçası olan madencilik ürünlerinin halka, kaliteli, güvenilir, ve temiz
olarak sunulması, hem de flora ve fauna elemanlarının varlıklarını sürdürmelerini kolaylaştıracak yeni
beslenme ve barınma alanlarının oluşturulması mümkün olabilmektedir. Bu özellikleriyle Karagöl ve
Torf İşletmeciliği çevreci-sürdürülebilir bir model olarak göze çarpmaktadır. Diğer taraftan, genel olarak
düşünülenin aksine Karagöl’de yeni yapılacak torf alımı uygulamaları sonucu kazılacak alanların
önemli sulak alan niteliğini kazanabilmesi için kesinlikle doldurulmaması gerekmektedir.
5. KAYNAKLAR
Baytop, T.,1994. Türkçe Bitki Adları Sözlüğü. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 508 sayfa. Ankara.
Davis, P.H., 1965-1985. Flora of Turkey and the East Aegean Islands. Vol :1-9, Edinburgh Univ.
Press, Edinburgh.
Davis, P.H., Mill R.R and Tan, K., 1988. Flora of Turkey and the East Aegean Islands. Vol:10,
Edinburgh Univ. Press, Edinburgh.
Deniz, İ.G., Sümbül, H., 2004. Flora of the Elmalı Cedar Research Forest (Antalya/Turkey) Turk. J.
Bot., 28: 529-555.
Baran, İ., 1981. Kuzey Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz'deki Adalarımızın Herpetofaunasının
Taksonomik ve Ekolojik Araştırılması, Doğa Bilim Dergisi, Tübitak 5: 155-162.
Baran, İ. Atatür, M., K., 1988. Türkiye Herpetofaunası. T.C. Çevre Bakanlığı Yayınları., Ankara 214 ss.
(ISBN: 975-7347-38-8)
Başoğlu, M., Baran, İ., 1977. Türkiye Sürüngenleri, Kısım l, Kaplumbağa ve Kertenkeleler, Ege Üniv.
Fen Fak. Kitaplar serisi Bornova İzmir No. 76: 1-272.
Başoğlu, M., Baran, İ., 1980. Türkiye Sürüngenleri, Kısım II, Yılanlar, Ege Üniv. Fen Fak. Kitaplar
serisi Bornova İzmir No. 80: 1-218.
Çevre Bakanlığı, 1991 . 2000'li Yıllara Doğru Çevre. T.B.M.M. Çevre Araştırma Komisyonu Raporu
(10/15): 191-209, Ankara.
Erdoğan, A., Öz, M., Sert, H., Tunç, M.R., 2002a. Antalya Yamansaz Gölü ve Yakın Çevresinin
Avifaunası ve Herpetofaunası. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt 10, sayı 43: 33-39.
Erdoğan, A, Sert, H., Tunç, M.R., 2002b. Finike ve Çevresinin Kuş Faunası. Tabiat ve İnsan 36: 1,
30-40.
Geldiay, R., Balık, S., 1996. Türkiye Tatlısu Balıkları, Ege Üniversitesi Yayınları No:46 İZMİR 532 s.
Güner, A., Özhatay, N., Ekim, T., Başer, K.H.C., 2000. Flora of Turkey and the East Aegean Islands.
Vol: 11. Edingburg Univ. Press, Edinburgh.
Ölçer, S., 1989. Ülkemizdeki Doğal Çevre ve Ekosistemler T.O.K. Dergisi 42 : 26, Ankara.
Wilson, D.E., and D.M. Reeder (eds.), 2005. Mammal Species of the World. Johns Hopkins University
Press, 2,142 pp. (Available from Johns Hopkins University Press, 1-800-537-5487 or (410) 516690 (http://www.press.jhu.edu).
179
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Yoğun Hayvancılık Faaliyetlerinin Sulak Alanlar Üzerindeki Etkilerinin Önlenmesi: Manyas Gölü
Örneği
Havva Eylem POLAT , Gülüzar Duygu SEMİZ , Alper Serdar ANLI
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Dışkapı, 06110, ANKARA
ÖZET
Kuraklık, iklim değişikliği ve özellikle de kırsal kesimdeki kontrolsüz faaliyetler nedeniyle
ülkemizdeki sulak alanların yarısından fazlası zarar görmüş veya yok olmuş durumdadır. Kuraklık ve
iklim değişikliğinin sulak alanlar üzerindeki olumsuz etkileri, kontrolsüz ve denetimsiz yapılan tarım ve
sanayi faaliyetlerinin etkilerinin yanında nispeten daha azdır. Yerleşim, tarım ve sanayi alanlarından
gelen atık suların kontrol altına alınması sulak alanların korunmasında önemli bir konudur. Kırsal
alanlardaki denetimsiz hayvancılık faaliyetleri sonucu oluşan atıklar, sulak alanlarımızın kalitesini ve
sürdürülebilirliğini her geçen gün daha da fazla tehdit etmektedir. Özellikle hayvancılığın yoğun olarak
yapıldığı sulak alan havzalarındaki hayvancılık tesislerinde doğru bir atık yönetimi planının
uygulanması, çevre kirliliğinin kontrolünde ve bu alanların korunmasında önemli bir anahtar
olmaktadır.
Bu çalışmada, çevresinde yoğun tavukçuluk faaliyetlerinin yapıldığı, Ramsar Sözleşmesi
kapsamındaki Manyas Gölü örneğinden yola çıkılarak, bölgedeki tavukçuluk işletmelerine ve elde
edilen atıkların özelliklerine göre atık yönetimi sistem modeli oluşturulmuştur. Uygun depolama ve
değerlendirme koşulları için öneriler getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Atık yönetimi, tarımsal kirlilik, gübre depolama, Manyas, sulak alan, tavukçuluk
ABSTRACT
Drought, climate change and, in particular, uncontrolled agricultural activities the rural areas
have caused more than half of Turkey's wetlands are damaged or destroyed. Drought and the
negative effects of climate change on wetlands relatively less than the uncontrolled and unchecked on
the agricultural and industrial activities effects. Controlling the wastewater from residential, agricultural
and industrial areas is a major issue in protecting wetlands. Manure and other wastes from the
activities of the livestock in the rural areas threaten the quality and sustainability of our wetlands the
more and more. Especially implementation of an appropriate waste management plan is a major key
for controlling the environmental pollution and protecting wetland basins in which the livestock
activities are intensive.
In this study, it has been developed the waste management system according to poultry
activities in the region and the characterization of produced poultry manure and other wastes, taking
on Lake Manyas where the intensive poultry operations was made around covered by the Ramsar.
Suggestions made for appropriate storage and handling operations.
Key Words: Waste management, agricultural pollution, manure storage, Manyas, wetlands, poultry
1. GİRİŞ
Sulak alanlar, insanoğlunun, var oluşundan günümüze kadar faydalandığı yeryüzündeki doğal
kaynaklardandır. Sulak alanların yararlarını; çevresel, biyolojik, sosyal ve ekonomik olarak
gruplandırmak mümkündür. Nüfusun ve beslenme gereksiniminin artması, teknolojinin hızla gelişmesi
ve kentsel yerleşmelerin kırsal alanlara doğru ilerlemesi; sulak alanların kontrolsüz bir biçimde
kullanılmasına neden olmuştur. Sonuçta da, dünyada ve ülkemizde çevresel sorunlarla karşı karşıya
kalınmıştır. Asya’daki sulak alanların %35’i, Güney Amerika’daki sulak alanların ise %30’u sayılan bu
nedenlerle tehlike altındadır. Ayrıca Asya’da yalnızca insan yerleşmelerinin, sulak alanların %27’sine
zarar verdiği bilinmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinden özellikle Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya ve
İspanya’daki sulak alanların çoğunluğunun zarar görmenin ötesinde, yok olduğu; madencilik, yeraltı
suyuna müdahaleler ve su kirliliğinin bu kayıplarda etkili olduğu belirtilmektedir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde ise sulak alanların yaklaşık %62’si tarımsal alanlara dönüştürülmüştür (Gürlük 2006).
180
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kırsal yerleşmelerin sulak alanlar üzerindeki olumsuz etkileri kontrolsüz tarımsal aktivitelerden
kaynaklanmaktadır. Bitkisel üretim için kullanılan sulama suyunun su kaynaklarından gereğinden fazla
çekilmesi, sulak alanları besleyen yüzey ve yeraltı sularının akım miktarlarını azaltmaktadır. Bununla
birlikte sulamadan dönen drenaj suları ise topraktan ve geçtikleri yerlerden ağır metaller, organik
materyaller, hastalık yapıcı mikroorganizmalar gibi sulak alanların çevresel dengesini bozabilecek
maddeleri de taşıyarak, yeniden su kaynaklarına karışmaktadır. Bu olay balık yaşamını ve yer altı
sularının su kalitesini olumsuz etkilemektedir.
Hayvancılıkta ise en büyük sorun, ortaya çıkan gübre ve benzeri atıkların çevreye zararını en az
düzeye indirgeyecek biçimde denetim altında tutulmasının sağlanmasıdır. Gübrenin barınaklardan
toplandıktan sonra açıkta ve doğrudan toprağın üzerinde biriktirilmesi ülkemizde de yaygın görülen
yanlış bir uygulamadır. Hastalık yapıcı virüs, parazit ve bakteriler, azot, fosfor, potasyum gibi bitki
besin elementleri, organik katı madde, ağır metaller, tuz ve diğer sedimentler, biriktirilen bu gübre
yığınlardan yağış etkisiyle toprağa, yeraltı ve yüzey su kaynaklarına ulaşırlar. Özellikle biyolojik oksijen
gereksinimi yüksek olan organik maddeler su kaynaklarına karıştıklarında kimyasal reaksiyonlara
girerek sudaki oksijen miktarını azaltırlar. Bu olay özellikle suda yaşayan canlıların hayatını tehlikeye
sokar. Gübrenin değerlendirilmesi de depolanması kadar önemli bir sorundur. Tarım arazilerine gereğinden fazla uygulanan gübreler toprak yapısını ve topraktaki bitki besin dengesini bozmaktadır. Bu
tip topraklarda yetiştirilen bitkilerden de, yeterli gelişme olmadığından, istenen verim alınamamaktadır.
Özetle, katı veya sıvı formdaki gübrenin doğrudan doğruya bir akarsuya boşaltılması, gübre
depolama alanlarından oluşan sızıntılar ve tarım arazilerindeki aşırı gübre kullanımı yer altı ve yer üstü
su kaynaklarında kirlenmeye yol açabilmektedir. Aynı zamanda gübrenin tarım arazilerine kontrolsüz
miktarda uygulanması topraktaki boşlukların sıkışmasına ve toprak yüzeyinin kabuk bağlamasına yol
açarak, toprağın fiziksel özellikleri üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır. Su ve toprak gibi doğal
kaynakların yanlış gübre yönetimi sonucunda yetersiz ve yararsız duruma gelmesi, özellikle sulak
alanların bu şekilde yok olması, önümüzdeki yıllarda etkisini daha da artırarak kendini gösterecektir.
Hayvancılık işletmelerinde atık yönetimi, ortaya çıkan gübre ve diğer atıkların toplanmasını,
uzaklaştırılmasını, depolanmasını ve gerekli işlemlerden geçirildikten sonra tarım arazilerine iletilerek
çiftlik gübresi olarak kullanılmasını içeren geniş kapsamlı bir faaliyettir. Yanlış atık yönetimi
uygulamaları ile su kirliliği, toprak ve bitkiler üzerinde oluşan olumsuz etkiler, hastalık riski, zararlı
gazların etkisi ve koku problemi şeklinde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Barınak içerisinde ve
barınak dışındaki depolama alanlarında bulunan gübre, yem, yataklık malzeme gibi materyallerin
fermantasyonu sonucu ortaya çıkan karbondioksit, amonyak, metan, hidrojen sülfür, kükürt dioksit gibi
zararlı gazlar, yeterli önlemlerin alınmaması durumunda koku yoluyla da çevreyi olumsuz
etkilemektedir. Atık yönetiminin çevre kirliliğine yol açmayacak ve gübrenin besin değerinde herhangi
bir kayba neden olmayacak biçimde planlanması büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmada, Manyas Gölü çevresindeki tavukçuluk işletmelerinin yoğunluğu ve bu
işletmelerdeki faaliyetlerin çevreye olumsuz etkileri göz önüne alınmıştır. Gübre ve diğer hayvansal
atıkların, Manyas gölü örneğinden yola çıkarak, tüm sulak alanlar üzerindeki etkilerinin en aza
indirgenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, hayvancılık kapasitesi, çeşidi, gübre özellikleri ve barınak
planlama sistemlerine uygun atık yönetimi sistemleri önerilmiştir.
181
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2. MANYAS GÖLÜ VE RAMSAR SÖZLEŞMESİ
Çalışmada, Manyas Gölü çevresindeki tavukçuluk işletmeleri materyal olarak seçilmiştir. Bu
işletmeler için literatür verilerine uygun, çevre dostu atık yönetim sistemleri ve uygulamaları
belirlenmiştir.
Manyas Gölü, biyolojik yaşam bakımından Türkiye’nin en zengin göllerinden biridir. Başta su
kuşları olmak üzere çok zengin bir yaban hayatı varlığına sahiptir. Manyas Gölü’ndeki çevresel
sorunlar; çevre yerleşmelerden, sanayi tesislerinden ve özellikle de yakın çevresindeki tavuk
kümeslerinden kaynaklanmaktadır. Bereketli, Külefli, Gölyaka, Yenisığırcı, Kuş cenneti, Ergili, Çepni
ve Kocagöl yerleşme alanlarındaki sulama ve hayvancılık faaliyetleri Manyas üzerinde büyük etki
yapmaktadırlar (Gürlük 2006). Özellikle gölü besleyen yüzey su kaynakları üzerinde sulama için
yapılan su alma ve toplama yapıları (Karadere bağlaması) ile yeraltı sularının fazla ya da kaçak olarak
kullanılması nedenleri ile göl suyu zaman zaman yükselip alçalmaktadır. Bu da doğal yaşamı olumsuz
yönde etkilemektedir. Su düzeyinin ve su kalitesinin, kara ve su canlılarını olumsuz etkilememesi için
uygun bir yönetim planının uygulanması kaçınılmaz olmaktadır.
Şekil 1. Manyas Gölü ve çevresi
Ramsar Sözleşmesi, sulak alanların değer ve işlevlerinin tam olarak anlaşılamaması sonucu
yok olmak üzere olduğuna dünya kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla hazırlanmış en önemli
sözleşmedir. İran’ın Ramsar kentinde 1971 tarihinde imzalanan sözleşmenin amacı; bulunduğu
bölgenin su rejimini düzenleyen karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının (özellikle su kuşlarının)
barınmasına olanak sağlayan, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak
oluşturan ve kaybedilmeleri halinde yeniden geri kazanılmaları mümkün olmayan sulak alanların yok
olmasını önlemektir. Su kuşlarının dönemsel göçleri sırasında sınır aşması nedeniyle uluslararası bir
kaynak olduğunu tanıyarak, sulak alanların ve onlara bağımlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının ulusal politikalarla uyumlu uluslararası faaliyetlerle birleştirilmesini sağlamak amacıyla su
havzalarının korunmasına yönelik olarak hazırlanmıştır. Ramsar Sözleşmesi, dünya üzerindeki doğal
182
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kaynakların korunması ve akılcı kullanımı adına yapılan en önemli sözleşmedir. Günümüzde bu tür
çok uluslu anlaşmalarla karşılaştırıldığında daha açık ve daha geneldir. Ramsar sözleşmesine günümüzde 133 ülke toplam 103 milyon hektar olan 1180 adet sulak alanla taraf olmuştur. Türkiye 1993
tarihinde bu sözleşmeye taraf olmuştur. Her ortağın kendi ülke toprakları içinde uluslararası öneme
sahip sulak alanlar listesine dâhil edilmek üzere belirlediği elverişli sulak alanları ifade eden “Ramsar
Alanı” kapsamında, Türkiye’deki sulak alanlardan ilk aşamada “Manyas Gölü, Burdur Gölü’nün bir
kısmı, Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı ve Göksu Deltası” Ramsar Alanı ilan edilmiştir. Günümüzde ise bu
alanlar, Manyas Gölü-Balıkesir, Burdur Gölü-Burdur, Seyfe Gölü-Kırşehir, Sultan Sazlığı-Kayseri,
Göksu Deltası-Mersin, Akyatan Lagünü-Adana, Gediz Deltası-İzmir, Uluabat Gölü-Bursa, Kızılırmak
Deltası-Samsun olarak belirlenmiş ve koruması ve geliştirilmesi, sulak alanların kaybına neden
olabilecek faaliyetlerin önlenmesi uluslararası düzeyde taahhüt edilmiştir. Ramsar Sözleşmesinde, bir
sulak alanın uluslararası öneme sahip olabilmesi için kriterler belirlenmiştir. Bu kriterler Ramsar
Sözleşmesi’ne üye ülkelerin ortaklaşa düzenlediği 1999 yılındaki toplantısında yeniden belirlenmiştir:
· Eğer bir sulak alan, uygun biyo-coğrafya içinde bulunan doğal veya yarıdoğal, tipik, az
bulunan veya yegâne bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapıyorsa uluslararası öneme sahip bir
sulak alandır.
· Eğer bir sulak alan zayıf, korumasız, nesli tükenmekte olan bir türe veya sınıfa ev sahipliği
yapıyorsa uluslararası öneme sahip bir sulak alandır.
· Eğer bir sulak alan belirli bir biyo-coğrafyanın biyolojik çeşitliliği için bitki ve hayvan türlerine ait
populasyona destek sağlıyorsa uluslararası öneme sahip bir sulak alandır.
· Eğer bir sulak alan, belirli türlere yaşamlarının kritik aşamalarında veya olumsuz hava
koşullarında barınma imkânı sağlıyorsa uluslararası öneme sahip bir sulak alandır.
· Eğer bir sulak alan düzenli olarak 20.000’in üzerinde su kuşuna destek sağlıyorsa uluslararası
öneme sahip bir sulak alandır.
· Eğer bir sulak alan nesli tükenmekte olan dünyadaki bir su kuşu türünün veya alt türlerinin
%1’ine uygun yaşama ortamı sağlıyorsa o sulak alan uluslararası öneme sahiptir.
· Eğer bir sulak alan belirli bir oranda yöreye özgü balık türlerine, alt türlere ve familyalara ve
global biyolojik çeşitlilikle ilişkili olabilecek türlere destek sağlıyorsa uluslararası öneme sahip bir sulak
alandır.
· Eğer bir sulak alan balıklar için önemli besin sağlayıcı, göç yollarında destek sağlayıcı, yavru
balıklar için uygun ortamlar yaratıcı özelliklere sahipse uluslararası öneme sahip bir sulak alandır.
Ramsar Sözleşmesi’ne göre bir sulak alan “A” ve “B” sınıfı olmak üzere iki sınıfta
değerlendirilmektedir. Derecelendirme kurulu yukarıdaki sekiz kritere de sahip sulak alanları “A” sınıfı;
birinci kritere sahip olamayan sulak alanları da “B” sınıfı olarak değerlendirmektedir. Ramsar
anlaşması A sınıfı sulak alanı şu şekilde tanımlamaktadır: A sınıfı sulak alanlar; uluslararası öneme
sahip, az bulunan veya eşsiz bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapan sulak alanlardır. Ramsar
anlaşması B sınıfı sulak alanları ise “biyolojik çeşitliliğin korunması için uluslararası öneme sahip sulak
alanlar” olarak tanımlamaktadır(Anonymous 2004.) Bu tanımlamalar Manyas Kuş Gölü’nün ne derece
önemli olduğunu doğrulamaktadır. Özellikle hayvancılık faaliyetlerinin kontrol altına alınması bu alanda
bir zorunluluk olmaktadır.
183
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3. TAVUK KÜMESLERİNDE ATIK YÖNETİMİ SİSTEMLERİ VE ÖNERİLER
Kümes hayvancılığında kafes ve yer sistemleri olmak üzere iki tipte planlama sistemi
uygulanmaktadır. Kafes sistemli kümeslerde gübre, kafeslerin altında yapılan derin çukurlarda
biriktirilmekte ve buradan da mekanik sistemlerle barınak dışına iletilmektedir. Bu koşulda, gübrenin
bekletildiği süre içerisinde ortama zararlı gaz ve kötü koku yayılması da kaçınılmaz olmaktadır.
Mevcut durumdaki kümesler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda aşağıdaki bulgu ve
değerlendirmelere ulaşılmıştır:
· Özellikle kapasitenin az olduğu küçük aile işletmelerinde, kümeslerin konutun çok yakınında
olması ve işletmenin düşük gelir düzeyi neden gösterilerek atık yönetimi sistemleri konusunda hiçbir
önlemin alınmamış olması, bu işletmelerin insan sağlığı ile toprak ve su kaynaklarına olan olumsuz
etkisini önemli derecede artırmaktadır.
· Tavukçuluk tesislerinde genellikle atık yönetimi sistemi yönünden yeterli düzeyde hiçbir yapı
ve tesis bulunmamaktadır. En büyük sorun da depolama aşamasında ortaya çıkmaktadır.
· Özellikle, çevre etkisi yönünden sıvı gübre yönetimi yetersizliğinin daha da önemli olduğu
görülmektedir. Zaman zaman su kaynaklarına doğrudan boşaltımın yapıldığı gözlemlenmiştir.
· Ortaya çıkan tavuk gübrelerinin büyük bir bölümü tarım arazilerinde kayba uğramaktadır.
· Tarım arazilerine fazla miktarda ve kontrolsüz olarak gübre uygulanması da toprağın yapısının
bozulmasına ve derine sızmanın fazlalaşmasına neden olmaktadır.
Kümes hayvanlarından elde edilen gübrede, fosfor, azot, katı madde, tuz vb. mineraller
büyükbaş hayvan gübresine oranla daha fazladır. Bu nedenle kümeslerde gübrenin temizlenmesinde
fazla su kullanımından kaçınılarak, gübrenin sıvı hale gelmesi ve zararlı gazların yayılımının artması
engellenmelidir. Kümes içerisinde periyodik olarak temizlik yapılmalı ve yakında bulunan içme suyu
kaynakları sıklıkla kontrol edilmelidir. İçme suyunda herhangi bir zararlı maddenin olmadığından emin
olunmalıdır. Yine, barınak içerisinde, zararlı gaz ve kötü kokunun uzaklaştırılması için iyi tasarlanmış
bir havalandırma sistemine gereksinim vardır. Yer sistemlerin uygulandığı kümeslerde ise, hayvan
gübresi barınak tabanında biriktiğinden ve yataklık malzeme ile karışmaktadır. Bu durumda ortama
yayılan gazların miktarı da artmaktadır. İyi bir havalandırma ve nem kontrolü ile bu sorun giderilmelidir.
Bu sistemlerin uygulandığı barınaklarda gübre barınak içerisine girebilen kepçelerle toplanarak
barınak dışına iletilmelidir.
Hayvancılık işletmelerinde gübre, barınak planlama sistemine ve kullanılan yataklık miktarına
bağlı olarak katı gübre veya sıvı gübre olmak üzere iki şekilde elde edilebilmektedir. Katı gübre
hayvanlardan elde edilen katı dışkı ile az miktardaki idrarın yataklık malzeme ile birleşmesinden
oluşur. Sıvı gübre ise dışkı, idrar ve atık sudan oluşmakta olup, %8-10’dan daha az kuru madde
kapsamına sahiptir.
Tavuk yetiştiriciliğinde genellikle tamamen kapalı tipte kümesler yapılmaktadır. Özellikle
yumurta tavukçuluğunda kafesli sistemler ve et (broiler) tavukçuluğunda ise yer sistemleri
kullanılmaktadır. Kümeslerde gübrenin toplanması ve kümes dışına çıkartılmasında genellikle mekanik
sıyırıcı araçlardan yararlanılmaktadır (Anonymous 1996).
Gübrenin tarlaya dağıtılmasına kadar belirli bir süre bekletilmesi durumunda depolama
yapılarına gereksinim duyulmaktadır. Depolama yapılarının tasarımında, toplanacak gübre miktarı ve
184
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
gübre özellikleri (katı, sıvı veya yıkama suyu miktarı vb.) göz önüne alınmalıdır. Bunun yanında,
ortamda oluşacak kötü koku ve CH4, N2O ve diğer zararlı gazların en aza indirgenmesi konusu da göz
önüne alınmalıdır. Pahalı olmasına rağmen, kapalı depolama yapıları, istenilen koşulların
gerçekleştirilmesinde uygun bir seçim olmaktadır (Fullhage et al. 2001). Yapılan çalışmalar
ülkemizdeki hayvancılık işletmelerinin büyük bir çoğunluğunda yeterli özelliklere sahip gübre
depolama yapılarının bulunmadığını göstermektedir. Barınaklardan dışarı alınan gübre çoğu işletmede
barınağın hemen yanında ve hiçbir önlem alınmadan açıkta ve yığın halinde biriktirilmektedir. Bazı
işletmelerde ise gübre, toprak ya da betondan yapılmış havuzlarda depolanmaktadır. Böylece gübre
depolarından sızan ve yağışlarla yüzey akışı haline geçen gübre, çevredeki yüzey sularına karışarak
toprak ve su kirliliğine neden olabilmektedir. Ayrıca açıkta depolama nedeniyle önemli düzeyde koku
sorunu da ortaya çıkmaktadır.
Katı gübre, açık veya kapalı yapılarda yığınlar halinde veya koruyucu duvarlarla çevrilmiş
yapılarda depolanmalıdır. Gübre deposunun tabanında drenaj hendekleri ya da boruları tesis edilerek
sıvı atıkların uzaklaştırılması sağlanmalıdır. Gübre deposunun tabanı mutlaka beton gibi dayanıklı ve
geçirimsiz bir malzeme ile kaplanmalı ve gerekirse sızmalara karşı dayanıklı yalıtım malzemeleri
kullanılmalıdır (Anonymous 1996). Deponun üzerine gelen yağış suları mutlaka toplanmalı ve
uzaklaştırılmalıdır. Eğer gübre yığını koruyucu duvarlarla çevrilmiş ise üzerine bir sundurma çatı
yapılarak yağıştan korunma sağlanabilir. Katı gübre depolama yapılarının kapasitesi belirlenirken en
az 3 ay depolama yapılacağı kabul edilmelidir. Depolama kapasitesinin doğru bir şekilde
hesaplanması için hayvanların günlük katı gübre üretim miktarları bilinmelidir. Tüm önlemler alınmış
olsa bile, gübre yığınları içme suyu kaynaklarına 300 m ‘den, yüzey sularına ve sulak alanlara 90
m’den daha yakın olmamalıdır. Yüzey akış veya su altında kalma tehlikesi olan yerlerde gübre
depolamasından kaçınılmalıdır (Anonymous 2005a).
Sıvı gübre; yeraltı depolama yapılarında, yerüstü depolama tanklarında, toprak havuzlarda veya
barınak içerisinde, barınak tabanının altında oluşturulan depolarda depolanmalıdır. Yerüstü depolama
tankları çevre kirliliği açısından bakıldığında en güvenilir depolama yapısı olmasına karşın ilk yatırım
masrafları diğer depolama yapılarına göre daha fazla olmaktadır. Sıvı gübre deposunun kapasitesinin
belirlenmesinde ortalama olarak hayvanların günlük sıvı gübre üretimleri; tavuk için 0.1 m 3/ kg olarak
alınabilir (Anonymous, 2002). Yer altı depolama yapılarında, betonarme malzemeden yapılmış bir ana
depo bulunmalıdır. Sıvı gübre iletim kanalı çıkışından doğrudan depolama yapısına akmalıdır. Bu tip
depolama yapısı, yeraltı suyu seviyesinin yakında olduğu alanlarda sınırlı bir kullanıma sahiptir. Depo
derinliği kapasiteye bağlı olarak 2.5 – 4.0 m arasında olmalıdır. Depoda 0.8 m x 0.8 m boyutlarında bir
pompa çukuru bulunmalıdır. Depo kesiti ekonomik olması açısından daire ya da dikdörtgen
seçilmelidir. Yüzeyleri açık ya da kapalı şekilde yapılmaktadır. Açık depoların kenarları, kazaları
önlemek amacıyla, en az 1.50 m yüksekliğinde çitle çevrilmelidir. En uygunu, açık yüzeylerin ızgara,
kapaklar ya da her ikisi de kullanılarak kapatılmasıdır. Topraktan yapılan havuzlar, daha az maliyetle,
uzun süre depolama olanağı vermektedirler. Havuzun iç tarafındaki yanal eğimi 1 / 2 - 1 / 3 olmalıdır.
Havuzun dış tarafındaki eğim ise, bakım işlerini kolaylaştırmak için, 1/3 ‘ten fazla olmamalıdır.
Havuzun kenarları 6 m genişliğinde duvarla çevrilmelidir. Bu şekilde yükleme, taşıma işleri
kolaylaşacaktır. Yer altı depolama yapılarında olduğu gibi bu havuzların da kenarları en az 1.50 m çitle
185
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çevrilmelidir. Çit ile toprak havuz arasında ekipmanların kullanılması için en az 12 m kadar bir genişlik
bırakılmalıdır ve havuzun tabanı sızdırmaz malzemelerle kaplanmalıdır. Yer üstü depolama
tanklarında, kapasiteden tam olarak yararlanılmaktadır. Bu tip depolama yapısında sıvı gübre önce,
küçük bir depoya yaklaşık iki hafta süreyle depolanır. Bundan sonra ana depoya pompalanır. Yüksek
sıvı gübre depolama yapıları 3 – 6 m yükseklikte, kapasiteye göre 9 – 30 m genişlikte
yapılabilmektedir. Çelik veya betonarme olarak inşa edilmektedirler (Anonymous 1996, Day 1988).
Sıvı haldeki gübre, depolama süresince fiziksel olarak ayrışarak, hafif parçaları üstte kabuk
biçiminde birleşirken, daha ağır parçaları depo dibine çökelir. Yüzeyde toplanan kısım daha çok lifli
yapıdadır. Deponun dibinde ise inorganik artıklar birikmektedir. Sıvı gübrenin tarlaya verilmeden önce
bu durumundan kurtarılıp, homojenize bir hale getirilmesi gerekmektedir. Bu olay karıştırma ile
sağlanmaktadır. Genel olarak bir sıvı gübre deposunun tasarımında göz önünde bulundurulması
gereken ilkeler aşağıda sıralanmıştır:
· En az altı ay depolama sağlanmalıdır.
· Gelecekteki genişlemeye uygun olmalı ve sistemde esneklik sağlayabilmelidir.
· Depolama yapısının yer seçimi, komşu işletmelere, yüzey ve yer altı su kaynaklarına uygun
mesafelerde olmalıdır.
· Depolama yapılarının malzeme seçiminde toprak tipi ve yer altı suyu seviyesi belirlenmelidir.
Depo tabanı katı gübre depolarında olduğu gibi sızdırmaz malzemelerden yapılmalıdır.
· İstenmeyen kokuların yayılmasını engelleyici önlemler alınmalıdır.
· Killi zeminler su tutma kapasitesi yüksek olduğundan tercih edilmelidir. Taban suyu
seviyesinin altında, kumlu, geçirimsiz tabakanın sığda ve çatlakların olduğu zeminlerde depolama
yapısı inşa edilmemelidir (Anonymous 2000).
Gübrenin ham olarak besin değerini kaybetmeden doğrudan tarlaya uygulanması çiftçiler için
değerlendirmede tercih edilen bir yöntemdir. Ülkemizde özellikle aile işletmesi niteliğindeki küçük
işletmelerde elde edilen katı gübrenin az bir bölümü işletmenin kendi bitkisel üretiminde geri kalan
büyük bir bölümü ise yakacak amacıyla tezek haline dönüştürülerek kullanılmaktadır. Büyük kapasiteli
ticari işletmelerde ise elde edilen gübrenin belli bir bölümü bitkisel üretimde kullanılırken, büyük
bölümü gübre ticareti yapan kişilere ücretsiz olarak verilmektedir. Bu kişiler işletmelerden topladıkları
gübreleri belirli merkezlerde açıkta yığın halinde depolayarak kuruttuktan sonra eleklerden geçirerek
genellikle çevredeki seralara ya da yerleşim alanlarına peyzaj düzenlenmesinde kullanılmak üzere
satmaktadırlar. Genel anlamıyla hayvancılıktan elde edilen gübre üzerinde kurutma dışında herhangi
bir fiziksel, kimyasal veya biyolojik işlem yapılmamaktadır. Kötü koku, zararlı gazlar ve su kirliliği gibi
olumsuz koşulların oluşmaması için gübre bazı işlemlerden geçirildikten sonra tarlaya uygulanmalıdır.
Tarım arazilerine uygulanmadan önce, gübre ve diğer hayvansal atıkların üzerinde, içerisindeki zararlı
patojenlerin yok edilmesi amacıyla bir takım kimyasal ya da biyolojik işlemler uygulanmalıdır. Atıkların
arıtılması özellikle sulak alanlarda çevre koruma yönünden oldukça önemlidir. Gübrenin tarım
arazilerinde değerlendirilmesinde uyulması gereken önemli ilkeler vardır. Toprak, içeriğindeki bitki
besin maddeleri, su tutma kapasitesi vb. özellikleri açısından test edilmelidir. Yüzey akıştan kaçınmak
için, donmuş ve suya doygun topraklara gübre uygulanmamalıdır. Bitki besin gereksinimini
aşmayacak, toprak kirliliği yaratmayacak, bitkide zarara yol açmayacak, kirlilik riski taşıyan yüzey
186
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
akışa izin vermeyecek şekilde bir gübre uygulama oranı seçilmelidir. Uygulamada kullanılacak gübre
ve diğer atık sular, besin içeriği açısından test edilmelidir. Gübre uygulaması yapılan alan ile özellikle
içme suyu olarak kullanılan kaynaklar arasındaki mesafe en az 250 m olmalıdır. Gübre uygulaması
yapılan alan ile en yakın yerleşim alanları arasındaki mesafe 1000 m olmalıdır. Gübre uygulamaları
eğimin %5’ten daha fazla olduğu alanlarda su kaynaklarına 60 m’den daha yakında yapılmamalıdır
(Anonymous 2002).
4. SONUÇ
Yukarıda açıklanmaya çalışılan sorunlar doğrultusunda tavukçuluk işletmelerinde atık yönetim
sistemleri ve çevre etkileri yönünden alınması gerekli önlemler aşağıda özetlenmiştir;
· Kümesler için yeterli kapasite ve özellikte katı ve sıvı gübre depoları inşa edilmelidir. Gübre
depolarının duvar ve tabanı sızdırmaz malzemeden yapılmalıdır.
· Hava kirliliğinin ve kokunun engellenebilmesi için gübre depolarının kapalı yapılması uygun
olacaktır. Koku ve gaz çıkışı sorununun azaltılabilmesi için de depolama yapıları, depo yüzey alanını
en aza indirecek şekilde yapılmalıdır. İşletme çevresi sık aralıklarla ağaçlandırılmalıdır. İşletmelerden
komşu işletmelere ve çevreye yayılabilecek kokuların azaltılmasında rüzgâr yönü göz önüne alınarak
yeni kümeslerin kurulması gerçekleştirilmelidir.
· Depolama yapılarında sıvı gübrenin yüzey akışını engelleyecek biçimde toplama ve
uzaklaştırma kanalları yapılmalıdır.
· Gübreleri, hiçbir önlem almaksızın açıkta büyük yığınlar halinde bekleten işletmelerin mutlaka
atık yönetimi konusunda bilgilendirilmeleri gerekir. Ayrıca bu işletmelerin yeterli kapasite ve özellikte
depolama yapılarını yapmaları zorunlu kılınmalıdır. Aksi durumlarda caydırıcı para cezaları verilecek
bir yasal düzenlemeye gidilmelidir.
· Özellikle büyük kapasiteli işletmelerde ya da birkaç işletmenin ortaklığında biyogaz tesislerinin
kurulması, hem doğal yolla işletmelerin enerji gereksinimlerinin karşılanmasına ve hem de biyogaz
eldesinden sonra açığa çıkan çevreye zararsız ve besin değeri yüksek atık çamurlarının bitkisel
üretimde yeniden kullanılmasına olanak verecektir.
· Hayvancılık işletmelerine ve gübre depolarına ilişkin olarak, topoğrafya, jeolojik yapı, toprak ve
arazi kullanım özellikleri ile su kaynakları ve yerleşim yerlerine olan uzaklıklar konusunda gerekli yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
· Su kaynaklarının kirlenmeye karşı korunması için gübre depoları ile bir yüzey su kaynağı ya
da bir drenaj sistemi arasında en az 10 m, kuyularla ise en az 50 m mesafe bulunmalıdır (Anonymous
2000, Anonymous 2005a).
· Gübre uygulaması yapılan alan ile özellikle içme suyu olarak kullanılan kaynaklar arasındaki
mesafe en az 250 m olmalıdır (Anonymous 2002, Anonymous 2005b).
· Hayvansal atıkların çevre kirliliği yönünden önemli riskler oluşturduğu alanlar belirlenmeli,
toprak ve su kaynakları düzenli olarak izlenmelidir.
Özellikle Manyas Kuş Gölü çevresinde et tavukçuluğu yaygın olarak yapılmaktadır. Yer
sistemlerin kullanıldığı broiler (et) tavukçuluğunda barınaklardan toplanan gübre katı haldedir. Gübre,
kompostlama yapılarak ticari olarak değerlendirilebilmekte ya da gübre depolama yapılarına iletilerek
daha sonra tarım arazilerinde kullanılmalıdır. Kafesli sistemin kullanıldığı yumurta tavukçuluğunda
187
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
elde edilen katı gübre yine depolama yapılarına, barınaklardan meydana gelen sıvı atıklar ise
depolama tanklarına ya da gübre depolama havuzlarına iletilmelidir. Gübre özelliğine göre katı ve sıvı
gübre dağıtıcıları ile arazilere uygulanmalıdır. Önerilen atık yönetimi sistemi şematik olarak şekil 2’de
verilmiştir.
Derin yataklıklı
sistem
Kafesli sistem
Yakm
Ölü hayvanlar
Beton yakma
tankı
Kapalı katı gübre
Katı
Kompos
t
Ticari
Sıv
Atık
depolama
Yerüstü
depola
Arazi
Sulama
Katı-sıvı gübre
dağıtıcıları
Şekil 2. Kümes hayvancılığı tesislerinde gübre yönetimi sistemi
Sulak alanların yok olmasının veya çevresel kalitelerinin bozulmalarının temel nedeni, sulak
alanların
çevreye
sunduğu
yararların
teknik
ve
ekonomik
olarak
değerlendirilememesidir.
Sürdürülebilir sulak alanlar için, yalnızca hayvancılık için değil; üzerinde uygulanacak olan her türlü
aktivitenin olumlu ve olumsuz yönlerinin ve fizibilite çalışmalarının ortaya konulması ve gereken
çevresel önlemlerin mutlaka alınması gereklidir.
5. KAYNAKLAR
Anonymous, 1996. Ohio Livestock Manure And Wastewater Management Guide. Bulletin 604-92.
Ohio State University of Extension Service.
Anonymous, 2000. Handbook on the Implementation of EC Environmental Legislation 2000. The
Forthcoming Water Framework Directive. 2000/60/EC. (www.eu.int).
Anonymous, 2002. Handbook on the Implementation of EC Environmental Legislation 2002. The
Directives on WEEE and ROHS. 2002/96/EC.(www.eu.int).
Anonymous, 2004. The Ramsar Convention Manual: A Guide to the Convention on Wetlands. Ramsar
Convention Secreteriat, Gland, Switzerland, p. 1-75.
Anonymous, 2005a. Code of Good Agricultural Practice for the Prevention of Pollution of Water 2005.
Department of Agriculture and Rural Development. ISBN: 1 85527 577 5, North Ireland.
(www.scotland.gov.uk).
Anonymous, 2005b.Nitrates Directive 2005. A Summary of the Action Programme Measures in the
Consultation Paper. Department of The Environment and Department of Agriculture and rural
development, North Ireland. ISBN: 1 85527 727 (www.scotland.gov.tr).
Day, D. L., 1988. Livestock Manure Management Text And Reference Book. Agricultural Engineering
Department University Of Illınois Of Urbana – Champaign.
Fulhage, C, J. Hoehne, D. Jones, and R. Koelsch., 2001. Manure Storages. MWPS-18, Section 2.
Midwest Plan Service. Ames, IA. 117 pages.
Gürlük, S., 2006. Manyas gölü ve Kuş Cenneti’nin çevresel değerlemesi üzerine bir araştırma. Uludağ
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2006, Bursa.
188
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Akyatan Lagünü Çevresinde Arazi Kullanımındaki Değişimlerin Zamansal İncelenmesi Ve
Ekosistem Üzerindeki Olumsuz Etkilerinin Belirlenmesi
Mehmet Emin SÖNMEZ, Cüneyt AYTUK
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Doğan Güreş Paşa Bul., KİLİS
ÖZET
Yeryüzünün en zengin ekosistemleri olan sulak alanlar, küresel iklim değişikliği, tarımsal
politikalar ve arazi kullanımındaki yanlışlıklar/plansızlıklar nedeniyle sürekli alan kaybetmekte veya
önemli ölçüde tahribata uğramaktadır. Türkiye’de kentlerin verimli tarım arazilerine doğru gelişimi ile
artan gıda talebi arasındaki çelişki, tarıma uygun olmayan toprakların işletilmesiyle giderilmeye
çalışılırken, bu durum birçok mera, orman ve taşlık arazinin amacına uygun olmayan kullanımı
yanında birçok sulak alanın kurutulması ve tahribini de beraberinde getirmiştir. Çalışmaya konu olan
Akyatan lagünü de bu yanlış politikalardan gün geçtikçe daha fazla nasibini almaktadır. Kış soğukları
ve kuzeydeki sulak alanların donması nedeniyle kuşlar için Doğu Akdeniz’deki en önemli kışlama
alanlarından bir olan Akyatan Lagünü ve çevresi, aynı zamanda flora ve fauna bakımından da son
derece zengindir. Yaptığımız arazi çalışmalarında ve uydu bantlarının kullanılmasıyla farklı yıllara ait
elde edilen görüntülerde, Akyatan Lagünü’ndeki sulak alanların tarımsal alanlar lehine azaldığı tespit
edilmiştir. Böylece kuşların konaklama alanları gün geçtikçe daralırken, doğal bitki örtüsü tahrip
edilmekte ve tarım arazilerinde kullanılan gübreler ve ilaçlar nedeniyle de göl, özellikle yaz aylarında
önemli ölçüde kirletilmektedir.
ABSTRACT
The wetlands which are the richest ecosystems of the Earth are losing lands and undergoing
damage because of global climate change, agricultural policies and misuses of lands or planless in
use. The contradiction in the development of urbanization towards to productive agricultural land with
the increasing food demand are tried to resolve with tillage of non-arable land and consequently, in
addition to the mis-tillage of the forest, pasture and rocky lands, it brougt about the drying and
destruction of wetland. Akyatan lagoon, which is the subject of this study, has being affected in many
ways day by day due to the wrong policies. Akyatan lagoon in the Eastern Mediterranean, which is of
the most important wintering areas for bird because of winter cold and freezing wetlands in the north,
is significantly rich in terms of fauna and flora. In our field study, according to the satellite images
obtained during the years in different, it was determined that wetlands around Akyatan lagoon was
decreased in favor of agricultural areas. Hence, the restriction accommodation of birds, destruction of
natural vegetation and significant pollution and contamination via fertilizers and chemcials used in
agricultural lands, especially during the summer, are consequences on the Akyatan Lagoon.
1. GİRİŞ
Kara ve deniz arasında yer alan Akyatan lagünü hem karasal hem de denizel faktörlerin
etkisinde olmasından dolayı Türkiye’nin özel ekosistemlerinden biridir. Gölün oluşumu büyük oranda
Seyhan ve kısmen de Ceyhan ırmağının taşıdığı malzemeler sayesinde olmuştur. Özellikle Ceyhan
ırmağının doğuya doğru yatak değiştirmesinden önceki dönemde (günümüzden yaklaşık 2500 yıl
önce) hızla dolan ve büyük oranda bu dönemde şekillenen lagün (Erol, 2003, s. 64), Hititler
zamanında bile (M.Ö. 10-12 yy. da ) batısındaki Tuz gölü ile beraber büyük bir lagünün parçasını
oluşturmaktaydı (Göney, 1976, s. 19). Neticede, gerek Seyhan nehrinin batıda taşıdığı malzemeler ve
gerek Ceyhan nehrinin Karataş tepelerinin kuzeyinden geçen eski yatağının getirdiği unsurlar bu
büyük göl alanını doldurmuştur. Böylece büyük bir bataklığa dönen bu büyük lagün alanı zamanla kıyı
çizgisinin güneye doğru ilerlemesi ve kıyıdaki kumların bir kordon oluşturmasıyla denizden ayrılarak
bugünkü görünümünü almıştır.
Adana ili, Karataş ilçesi sınırları dâhilinde yer alan Akyatan Lagünü, Seyhan ve Ceyhan
189
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
nehirlerinin Kuzeybatı güneydoğu doğrultusunda uzanan bir eksen üzerinde üçgen bir şekle sahiptir
(Dural & Göksu, s. 569). Gölü’nün Ramsar listesindeki bilgilerine göre yüzölçümü 14.000 ha olup,
Türkiye’nin en büyük lagün gölüdür. Demir’in 2008 yılında yaptığı çalışmaya göre ise Akyatan lagün
alanı; 2018 ha. ı orman, 5000 ha. ı göl, 2502 ha.ı kumul, bataklık ve sazlık olmak üzere 9520 ha.dır
(Demir, Akyatan Lagününde Tuzluluk ve Bazı Kirlilik Düzeylerinin Saptanarak Coğrafi Bilgi Sistemi
Destekli Dağılımlarının Belirlenmesi, 2008, s. 42-43). En derin yeri 4 metre olan gölün uzunluğu 17
km en geniş bölümü yaklaşık 4 km’dir. Göl kabaca kuzey-güney doğrultulu 2 km’lik dar bir kanalla
denize bağlanmaktadır. Göl ile deniz arasında yer yer genişliği birkaç km.yi, yüksekliği ise 20 metreyi
bulan kumullar yer almaktadır (Sönmez & Balaban, 2009, s. 45).
Çalışma sahası flora ve fauna bakımından Türkiye’nin önemli ekosistemlerindendir. Alanın en
önemli elemanlarını su kuşları oluşturmaktadır. Çalışma sahası, biri Balkanlardan diğeri Kafkaslardan
gelen ve Türkiye üzerinden güneye geçen iki önemli kuş göç yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle
her yıl göç sırasında binlerce su kuşu lagünlerde konaklamaktadır. Ayrıca iklim koşulları ve gölün
yaşam ortamının çeşitliliği de buna önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. 1990 yılı Mart, Nisan ve Mayıs
aylarında yapılan bir araştırmada, alanda 250 kuş türü tespit edilmiştir. Lagün çevresindeki çamur
düzlükleri, kıyı kuşları için ideal ortamlardır. Göç sırasında binlerce kıyı kuşu lagünde konaklamaktadır
ve kalabalık gruplar oluşturan kıyı kuşları; kılıçgaga, küçük cılıbıt, küçük kum kuşu, dövüşken kuş ve
batak çulluğudur. Ayrıca önemli kuş türleri olarak üreyen; yaz ördeği, turaç, saz horozu, kocagöz, akça
cılıbıt, mahmuzlu kızkuşu ve küçük sumru popülasyonlarıyla “Önemli Kuş Alanı” statüsü kazanır. En
önemlileri suna, fiyu, elmabaş patka, dikkuyruk, sakarmeke ve her yıl önemli bir kısmı İran’ın Urumiye
gölünden gelen flamingo olmak üzere büyük sayıda su kuşu lagünde kışlar. Alan göç sırasında, küçük
karabatak ile en önemlileri kılıçgaga, akça cılıbıt ve küçük kumkuşu olmak üzere, kıyı kuşları için
büyük önem taşır (Çevreorman, 2009, s. 79); (Demir, Akyatan Lagününde Tuzluluk ve Bazı Kirlilik
Düzeylerinin Saptanarak Coğrafi Bilgi Sistemi Destekli Dağılımlarının Belirlenmesi, 2008, s. 50).
Lagünde yukarıda adı geçen kuşların sayısı yılda 200 bine ulaşmaktadır. Akyatan lagününün
güneyinde yer alan kıyı kumulları ise günümüzde bilinen 8 kaplumbağa türünden Caretta caretta ve
Chelonia mydas türlerinin (Harmancı, 2005, s. 57) yuvalama ve yumurtlama alanıdır.
Akyatan Lagünü aynı zamanda uluslararası kriterlere göre Türkiye’nin 112 önemli bitki
alanlarından biridir. Kısmen korunmuş alanlarda stabil kumul tepelerine özgü Echium angustifolium,
Cionura erecta, Helianthemum stipulatum ve Bromus sp. türleri varlığını sürdürmektedir. Daha önceki
yıllarda tarımsal kullanıma konu olan ancak araştırmanın sürdürüldüğü 2005 yılı baharında işlenmeyen kumul alanlarda 1-2 yıllık süksesyonu gösteren Salsola kali gibi öncü bitki türlerine rastlanmıştır
(Harmancı, 2005, s. 50). Göl kıyılarında, genişliği tatlı su sızıntılarına bağlı olarak farklılıklar gösteren
dar bir bataklık ve sazlık şeridi bulunur. Göl ve kumsal arasında geniş kumullar yer alır. Ancak,
bunların doğal yapısı, kumul stabilizasyonu amacıyla dikilen akasya (Acacia), okaliptüs (Eucalyptus)
ve çam (Pinus) ağaçları nedeniyle büyük ölçüde değişime uğramıştır (Çevreorman, 2009, s. 79).
Adana ili sınırları içinde kalan Akyatan lagünü, bölgede yazların kurak geçmesi nedeniyle yaz
mevsimlerinde yeterli düzeyde beslenememekte, yüksek buharlaşma nedeniyle de önemli ölçüde su
kaybetmekte ve böylece göl alanı küçülmektedir. Suyun çekildiği alanlarda geniş çamur düzlükleri
oluşmakta ve yaz sonuna doğru göl alanını iyice daralmaktadır. Göl, güneybatıdan çıkan 2 km.lik dar
190
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
bir kanalla denize bağlanmaktadır. Göl sularının yüksek olduğu dönemlerde kanal vasıtasıyla gölden
denize, düşük olduğu dönemlerde ise denizden göle doğru su akışı olmaktadır. Bu nedenle göl
suyundaki tuzluluk mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Nitekim Demir ve Selek’in (2009) göl
yüzeyindeki farklı 15 istasyondan aldığı su örnekleri de bu durumu doğrulamaktadır. Bu çalışmaya
göre istasyonların 10 tanesinde tuzluluk, su seviyesinin düştüğü yaz ve sonbahar mevsimlerine denk
düşmektedir (Demir & Selek, 2009, s. 174).
Şekil 1. Akyatan Lagünü ve yakın çevresinin lokasyon haritası.
Gölün kuzeyi geniş tarım alanları ile çevrilidir. Akyatan Lagünü, yaşama ortamlarının çeşitliliği,
barındırdığı hayvan ve bitki türleri ile çok sayıda uluslararası öneme sahip sulak alan kriterine sahip bir
sulak alan ekosistemidir (Çevreorman, 2009, s. 33). Bu özelliklerinden dolayı Akyatan lagünü 1989
yılında Yaban Hayatı Koruma Alanı, 1997 yılında ise 1. ve 2. derece sit alanı ilan edilmiştir. Alan 2005
yılında Sulak alanların Korunması (Ramsar) sözleşmesi listesine dâhil edilmiştir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalışmada Akyatan lagünü ve yakın çevresinin Landsat TM (Tematic Mapper) uydusuna ait
1987 ve 2010 tarihlerinde alınmış uydu fotoğrafları, 1984 yılına ait arazi kullanım ve arazi kullanım
kabiliyet haritaları kullanılmıştır. Uydu görüntülerinin işlenmesinde ve değerlendirilmesinde ERDAS
Imagine, arazi kullanım ve kullanım kabiliyeti haritalarının çiziminde ise Arc Wiev Desktop CBS
yazılımları kullanılmıştır.
191
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Çalışma sahasının 1987 ve 2010 yıllarına ait uydu görüntüleri kullanılarak, Akyatan lagünü ve
yakın çevresinde arazi kullanımında meydana gelen değişimler ortaya konulmuştur. Bu değişimi daha
da detaylandırmak için sahanın 1984 yılına ait arazi kullanım haritası da kullanılmıştır. Bunun yanında
sahanın mevcut arazilerinin kullanım kabiliyet sınıfları da belirlenerek, çalışma sahası ve yakın
çevresinin arazi kullanımının uygunluğu ortaya konulmuştur. Ayrıca bu uygulamalar yapılan arazi
çalışmasıyla da desteklenmiştir. Yapılan değerlendirmeler ve arazi çalışması dikkate alınarak, Akyatan
lagünü ekosistemindeki muhtemel değişimler ve sorunlar irdelenmiştir.
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Akyatan lagünü ve yakın çevresinde 1987 ve 2010 yıllarına ait arazi kullanımının belirlenmesi
amacıyla LANDSAT TM uydu görüntüleri kullanılmıştır. Çalışmanın amacına yönelik olarak uydu
görüntüleri 7 farklı sınıfı (derin su, sığ su, orman, sazlık, nemli çıplak yüzey, çıplak yüzey ve yerleşme)
temsil edecek şekilde oluşturulmuştur.
Çalışma sahasının, 1987 yılında toplam arazilerinin yaklaşık % 47’si Derin ve sığ su alanlarından, % 2,5’i sazlık, % 4,5’i orman (Koruluk), % 18’i mera (bu dönemde mera alanlarının çok az kısmı
tarla), % 28’i ise çıplak yüzey ve yerleşme alanlarından meydana gelmektedir (Şekil 2-3). Günümüzde
ise arazi kullanım değerlerinde önemli değişikliklerin meydana geldiği belirlenmiştir. buna göre
Akyatan lagünü ve çevresinde yeni arazi kullanım değerleri; % 49 civarında Derin ve sığ su alanı, %
4,5 civarında sazlık, % 4,5 civarında orman, % 8,5 civarında mera (bunun büyük bir kısmı tarım alanı),
% 17,5 civarında hasadı toplanmış tarım alanı (bunun küçük bir kısmı yerleşme) ve % 16 civarında ise
büyük oranda hasadı yapılmış tarla ve büyük kısmı kumul olan çıplak yüzeydir (Şekil 4-5).
Şekil 2. Akyatan Lagünü ve çevresinde arazi kullanımı LANDSAT TM (1987)
192
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3. Akyatan lagünü ve çevresinin 1987 yılına ait arazi kullanım histogramı.
Şekil 4. Akyatan lagünü ve çevresinde arazi kullanımı LANDSAT TM (2010).
Çalışma sahası ve yakın çevresinin Tarım ve Köyişleri tarafından çizilmiş 1984 yılındaki arazi
kullanım haritasında ise sahadaki toprakların yaklaşık % 50’si kuru tarım sahası, % 32’si terk edilmiş
arazi, % 15’i mera ve ancak % 3’ü sulu tarım arazisi olarak belirtilmiştir.
193
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 5. Akyatan lagünü ve çevresinin 2010 yılına ait arazi kullanım histogramı.
Şekil 6. Akyatan lagünü ve çevresinde arazi kullanımı (1984).
Köyişleri tarafından 1984 yılında çizilmiş olan arazi kullanım haritası, 1987 yılındaki uydu
görüntülerinden elde edilmiş arazi kullanımını büyük oranda desteklemektedir. Nitekim 1987 uydu
görüntüsünde Akyatan lagününün güney ve güney batısı boyunca kuzeybatı-güneydoğu doğrultuda
uzanan alanın büyük kısmı çıplak yüzey (kumul) ve mera sahaları olarak göze çarpmaktadır. Aynı
saha 1984 arazi kullanım haritasında da kullanılmayan terk edilmiş arazi olarak belirtilmiştir. Benzer
durum lagünün ve çevresinin genel arazi kullanım değerleri toplamında da görülmektedir. 1984 yılında
194
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çizilmiş arazi kullanım haritasında toplam alanların % 47’si mera ve terk edilmiş arazi iken; 1987 yılına
ait sınıflandırılmış uydu görüntüsünde toplam alanın yaklaşık % 46’sı mera ve çıplak arazi sınıfında
bulunmaktadır.
Akyatan lagünü ve yakın çevresinde arazi kullanımının 2010 yılında önemli ölçüde değiştiği
belirlenmiştir (Şekil 2-4). 1987 ve 2010 yıllarına ait sınıflandırılmış uydu görüntülerindeki değişim
rahatlıkla görülmektedir. Çalışma sahsında 1987 yılında geniş alan kaplayan mera ve çıplak alan
miktarı gün geçtikçe azalmıştır. Özellikle kırmızı tonlarla mera ve tarım arazi olarak ifade edilen alanlar
1987 yılındaki uydu görüntülerinde tarla sınırlarını belirleyen çizgilerden yoksundur. Bu durum 1987
yılındaki kırmızı tonların büyük oranda mera sahası olduğunu göstermektedir. buna karşılık 2010
yılına ait sınıflandırılmış uydu görüntüsünde kırmızı tonlarla ifade edilen sahaların parsel sınırlarını
belirleyen hatlara sahip olduğu açıkça görülmektedir. Lagün sahasının güneyindeki yarım ada
üzerinde bunu rahatlıkla görmek mümkündür. Nitekim geçmişte tamamen boş ve kumlu olan bu
sahalar, günümüzde büyük oranda tarlaya çevrilmiş ve karpuz ekilmektedir. Benzer durum sahanın
diğer kesimleri için de geçerlidir. Özellikle mera sahalarının azaldığı, buna karşılık tarım sahlarının
genişlediği yapılan arazi çalışmalarıyla da desteklenmiştir. 2010 yılı haziran ayında yapılan arazi
çalışmasında, lagünün kıyı kesimleri boyunca gölün taşkın sahasında bulunan nemli araziler ve yakın
çevredeki mera sahalarının da tarımsal faaliyetlere açıldığı belirlenmiştir (Şekil 7-8). Kaldı ki, tarıma
açılan yeni arazilerin tamamına yakını ekip-biçmeye uygun olmayan VI ve VII. sınıf arazilerden
meydana gelmektedir (Şekil 7). Gerçekten de Akyatan lagünü ve yakın çevresinin arazi kullanım
kabiliyeti haritası, hatalı arazi kullanımına yönelik önemli ip uçları vermektedir. Bu harita dikkate
alındığında, 2010 yılına ait sınıflandırılmış arazi kullanımının büyük oranda hatalı olduğunu
söyleyebiliriz. Nitekim günümüzde tarım sahası olan alanların tamamına yakınının tarıma uygun
olmayan VI ve VII. sınıf arazilerde yapıldığı, buna karşılık ekip biçmeye en uygun olan I ve II. sınıf
arazilerin ise yerleşme amaçlı kullanıldığı görülmektedir (Şekil 7).
Şekil 7. Akyatan lagünü ve çevresinde arazi kullanım kabiliyet sınıfları.
195
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dolayısıyla Türkiye genelinde olduğu gibi, hızlı nüfuslanma ve şehirleşmenin verimli tarım
sahaları üzerinde yarattığı baskılar, tarıma uygun olmayan marjinal toprakların ekilip-biçilmesine
neden olmaktadır. Akyatan lagünü ekosistemi de Adana şehrinin hızla nüfuslanması ve tarım
sahalarına doğru gelişimi nedeniyle meydana gelen baskılardan büyük oranda etkilenmektedir.
Çalışma sahası ve yakın çevresinin tarıma açılması ile küçük ve geçici yerleşmeler giderek
artmaktadır. Bu durum sahasının doğallığını büyük oranda bozmaktadır. Avlanma hızla artarken,
doğal ortamdaki canlılar (kuşlar ve deniz kaplumbağaları başta olmak üzere) büyük oranda bu
durumdan rahatsız olmaktadır.
Şekil 8. Akyatan lagününün taşkın yatağında (soldaki fotoğraf) ve mera arazisi (sağdaki fotoğraf) tarım
arazileri.
Şekil 9. Lagün ve yakın çevresi önemli ölçüde insan tehdidi altındadır. Lagünün gideğeni üzerinde
inşa edilen balık havuzları (sol fotoğraf) ve kuşları avlamada kullanılan fişekler.
Şekil 10. Kumul alanında terk edilmiş tarla alanında karpuz fidelerini soğuk zararına karşı korumak
için kullanılan plastik örtü (Harmancı, 2005: 52’den alınmıştır).
196
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
4. SONUÇ
Adana şehrinin hızla gelişimi ve çevredeki tarım alanlarını işgal etmesi, küçük ölçekli tarımsal
işletmelerinin, yerleşmelerin ve tarım alanlarının, Akyatan lagünü ve yakın çevresine doğru kaymasına
neden olmuştur. Böylece lagün ile kıyı arasındaki tarıma uygun olmayan alanlarda da nüfus hızla
artmaktadır. Bu alanlardaki kumullar başta olmak üzere, mera alanları da çilek, kavun ve karpuz ekimi
için tarımsal amaçlı olarak plansız bir şekilde kullanıma açılmıştır. Kıyı kesimine yakın ve deniz
seviyesiyle aynı yükseltide olan bu sahalarda yer altı suyunun kullanılması deniz suyunun karasal
ortamlara sızmasına neden olacaktır. Bu durum tarım topraklarının tuzlanması başta olmak üzere kara
ve su ekosistemini de ciddi etkileyecektir.
Akyatan lagünü, 1987 yılında “Yaban Hayatı Koruma Sahası” ilan edilmiştir. Buna rağmen,
doğayı korumaya yönelik kontroller çok zayıf ve göl halen aşırı bir av baskısı altındadır. Özellikle
kuşların büyük tehdit altında olduğu yapılan arazi çalışmalarında elde edilen tüfek fişekleriyle de
belirlenmiştir. Kaldı ki, avlanmanın sürekli yapılıyor olması başta kuşlar olmak üzere diğer canlıları da
olumsuz etkilemektedir.
Araştırma alanında yapılan incelemeler sonucunda, tarla olarak kullanılan kumul alanlarında
doğal bitki örtüsünün tamamen ortadan kalktığı ve bu sahaların tarıma açılmasıyla Caretta caretta ve
Chelonia mydas türlerinin de yuvalama imkânlarının tehdit altında olduğunu göstermektedir.
Yanlış sulama nedeniyle toprakta tuzlanmalara ve çoraklaşmalara rastlanmaktadır. Özellikle yapılan arazi çalışmasında, Akyatan lagünü etrafında tuzlanmanın büyük oranda arttığı tespit edilmiştir.
Lagünün gideğeni üzerine yapımına devam edilen balık havuzlarının, göl ekosistemine ne
derece etki yapacağı araştırılmamıştır.
Yörede iklim şartlarının yıl boyunca ekip-biçme faaliyetlerine uygun olması nadas olayını
tamamen ortadan kaldırmıştır. Böylece toprak sürekli işletilmekte ve kullanılan ilaç ve kimyevi gübre
miktarı yüksek düzeylere çıkmaktadır. Bu durum yer altı ve yerüstü sularının önemli ölçüde
kirlenmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, yörede tarımsal faaliyetlere yönelik uygulanan ya da hayata geçirilmeye çalışılan
projelerin, doğal çevre üzerindeki olumsuz etkileri büyük oranda göz ardı edilmiştir. Yöredeki arazilerin
büyük kısmı amaç dışı ve ya amaca uygun olmayacak şekilde kullanılmaktadır. Akyatan lagünü ve
yakın çevresi de tarım sahalarının baskısı altında doğal özelliklerini gün geçtikçe kaybetmekte ve
yörenin doğal ortamı, tuzlanma, kirlilik, avlanma ve amaç dışı arazi kullanımı nedeniyle büyük oranda
değişmekte ve ya yok olmaktadır.
5. KAYNAKLAR
Çevreorman. (2009). Adana İl Çevre Durum Raporu (2009). Adana: Çevre ve Orman Bakanlığı.
Demir, A., 2008. Akyatan Lagününde Tuzluluk ve Bazı Kirlilik Düzeylerinin Saptanarak Coğrafi Bilgi
Sistemi Destekli Dağılımlarının Belirlenmesi. Adana: Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enst.
Demir, A., & Selek, Z. (2009). Akyatan Lagününde Tuzluluk Değişiminin Mevsimsel İncelenmesi.
Çukurova Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi , 24 (1-2), 165-178.
Dural, M., Göksu, M. Çukurova Bölgesi'ndeki Akyatan Lagününde (Adana/Türkiye) Sediment, Seston
ve Bentoz'da Mevsimsel Ağır Metal Değişimi. II. Ulusal Limnoloji Çalıştayı, s. 568-576. Sinop.
Erol, O., 2003. Ceyhan Deltasının jeomorfolojik Gelişimi. Ege Coğrafya Dergisi (12), 59-81.
Göney, S., 1976. Adana Ovaları I.Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul.
Harmancı, D.S., 2005. Kıyı Kumullarında Sürdürülen Tarımsal Etkinliklerin Kaynak Kullanım Planlanması Yönünden İncelenmesi: Kapıköy Örneği. Adana: Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enst.
Sönmez, M. R., & Balaban, O. (2009). İskenderun Körfezi Kıyı Alanları Bütünsel Planlama ve Yönetim
Projesi. Planlama (1), 25-51.
197
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak AlanlarınSürdürülebilirliği İçin Ekosisteme Bütüncül Yaklaşım: Erzurum Örneği
Metin DEMİR1 , Nalan DEMİRCİOĞLU YILDIZ2 , M. Akif IRMAK2 , Hasan YILMAZ2
Sevgi YILMAZ2 , Serkan ÖZER2
1
2
Erzurum İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 25240, ERZURUM
Atatürk Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 25240, ERZURUM
ÖZET
Doğal kaynaklar ve içerisinde bulunduğu ekosistem arasında hassas bir denge söz konusudur.
Artan nüfusun tetiklemesi ile insanoğlunun doğal kaynakları aşırı ve bilinçsiz kullanımı sonucunda bu
hassas denge bozulmaktadır. Bu süreç bizi hergün ortaya çıkan yeni bir çevre felaketi ile karşı karşıya
bırakmaktadır. Yaşanabilir bir çevre için ortaya çıkan bu sorunlara çözümler bulmak, yeni sorunların
oluşumunu biraz olsun engellemek için kaynaklarımızı bilinçli kullanmak zorundayız. Sürdürülebilir
kullanım için doğru planlama ve yönetim stratejilerinin geliştirilmesi son derece önemlidir. Sulak
alanların korunması ve sürdürülebilir kullanılmasının sağlanması için yapılan çalışmalar son derece
yetersizdir. Doğu Anadolu Bölgesinden geçen yırtıcı kuşların yol güzergahı üzerinde bulunan Erzurum
Bataklıkları, çevresinden geçirilen şehirler arası çevre yolu ile ciddi bir tehdit altındadır. Çalışmada
Erzurum’daki mevcut sulak alanda yaşanan baskılar irdelenmeye çalışılmış, sulak alanların korunması
ve sürdürülebilir yönetimi için önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Sulak alan, Erzurum Bataklıkları, Sürdürülebilirlik, Önemli Doğa Alanı, Önemli
Kuş Alanı
ABSTRACT
There is a sensitive balance between natural reserves and ecosystem. This balance has
disappeared due to rapid increase in human poulation which causes disasters. Natural reserves must
be used consciously in order to solve these problems and prevent new ones. It is vitally important to
develop sustainable use plans and management startegies for sustaiable use. Studies towards
conservation and sustaianable use of wetlands in East Anatolia are very few. These areas, such as
Erzurum plain on the route of wild birds, are under threats due to settlements and state highways. In
the present study, stresses on the present wetlands in Erzurum are evaluated and some suggestions
are proposed.
Keywords: Wet land, Erzurum marshes, sustainabilty, important natural areas, important bird areas
1. GİRİŞ
Hızlı nüfus artışı, yanlış alan kullanımları, sanayileşme, kentsel büyümeler gibi daha birçok
unsurun sonucu olarak pek çok sulak alan doğal olarak yok olma ya da doğal özelliğini ve işlevini
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sulak alan ekosistemlerinin ekolojik dengenin
sağlanmasında, barındırdığı biyolojik çeşitliliğin korunmasında ve ekonomik gelir kapısı olmaları
bakımından büyük önem taşıdıkları ancak çoğu ülkelerde olduğu gibi yurdumuzda da birçok
tehlikelerle karşı karşıya bulundukları bilinmektedir. Sulak alanların korunması ve geliştirilmesi ile ilgili
gerekli önlemler ve tedbirler alınmadığı sürece telafisi mümkün olmayan bozulmalara ve dolayısıyla
yok olmaya doğru gidecektir.
Tanım olarak "Sulak alan" terimi derinliği 6 metreden az, bazı ortak özelliklere sahip; sulan tatlı,
tuzlu ve acı olabilen gölleri, bataklıkları, akarsuların durgun kısımlarını, taşkın alanlarını ve ayrıca
alçak deniz kıyılarını, haliçleri, nehir ağzının genişleyerek deniz ekosistemlerine dönüştüğü sahaları,
lagünleri kapsamına alır (Cirik, 1993).
Sulak alanlar yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle kıyaslanamayacak işlev ve değerlere
sahiptir. Başta su kuşları olmak üzere zengin yaban hayatını barındırmalarının yanı sıra, bölgenin su
rejimini düzenleme, iklimini yumuşatma, tortu ve zehirli maddeleri tutarak suyun kalitesini arttırma gibi
198
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
işlevleri vardır. Ayrıca balıkçılık, avcılık, sazcılık ve turizm faaliyetleriyle bölge ve ülke ekonomisine
katkı sağlamaktadırlar (Gündoğdu vd. 2005).
Canlıların yaşaması ve neslini devam ettirebilmesi birinci derecede suya bağımlıdır. Bu nedenle
ülkemizdeki sulak alanların korunması ve bu alanlardaki biyolojik zenginliğe sahip çıkılması
gerekmektedir.
İnsanlara birçok faydalar sağlayan sulak alanlar, tropikal ormanlardan sonra birim alanda en
yüksek organik madde üreten ekosistemlerdir. Suları tatlı, tuzlu ve acı olabilen sulak alanları, haliçler,
açık kıyılar, taşkın ovalan, tatlı su bataklıkları, göller, turba alanları ve bataklık ormanları vb. gibi
ekosistemler teşkil etmektedir. Sulak alanların büyük ekonomik öneme sahip olmaları ve su kuşlarına
yaşama ortamı olmalarının yanında, su taşkınlarını önleme, kıyı şeridi stabilizasyonu, tarım için gerekli
su seviyesini koruma, suyun depolanmasını sağlama, suyu temizleme ve rekreasyon imkanları
sağlama vb. gibi birçok işlevi de yerine getiren doğal bir zenginliktir (Dugan, 1990).
Ayrıca nadir görülen veya endemik olan çok sayıda bitki ve hayvan türlerinin barınmasına imkan
sağlayan yeryüzünü önemli genetik rezervuarlarıdırlar. Özellikle kıtalar arası göç yollan üzerinde
bulunan sulak alanlar, kuşların uğrak yerleri olup su kuşları açısından hayatî önem taşırlar (Kaya
1998).
Toprak, su, bitki ve hayvan türleri gibi fiziksel, biyolojik veya kimyasal elemanlardan oluşan
sulak alanların ekolojik ve ekonomik işlevleri çok önemlidir. Bu alanlarda canlı yoğunluğu çok yüksek
olup biyolojik çeşitlilik ve doğal hayat son derece zengindir. Organik madde üretimin de çok fazla
olduğu sulak alanların zenginliği bir buğday tarlasından 8 kat daha fazla biyolojik kütle
üretebilmelerinden de anlaşılabilmektedir (Anonim, 1991). Akarsu deltalarında, sığ göllerde,
sazlıklarda ve lagünlerde organik madde üretimi m 2'de 20 gr'dır. Bu üretim miktarı ormanlardaki
organik madde üretimine eş bir değerdir (Ölçer, 1989).
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sulak alanları tehdit eden sorunların başında tarım ya
da yerleşim amaçlı kurutmalar, yerel kanalizasyon, endüstriyel atıklar, tarım ilaçları ve gübrelerin
meydana getirdiği kirlilik, turizm ve ikinci konut amaçlı yapılaşmalar, yasa dışı avlanma ve kontrolsüz
saz kesimi gelmektedir (Erdem, 1994).
Biyoçeşitlilik bakımından, toplumsal ve ekonomik açıdan büyük değere sahip olan sulak
alanların %85’i insanlar tarafından tehdit edilmektedir. Sulak alanların % 75’i tarımsal alanlar (sulama
ve drenaj gibi), %35’i endüstriyel genişleme, kentsel genişleme ve atıklar, %75’i kanunsuz avcılık,
%40’ı aşırı balıkçılık, %30’u aşırı otlatma ve yakma tehdidi altındadır (Eken vd., 2006).
Türkiye’deki sulak alanların %77’sinde avcılık, %65’inde balıkçılık, %40’ında otlatma, %25’inde
saz kesimi ve %35’inde rekreasyon ve spor yapılırken, %20’sinden ise tarımsal sulama için
yararlanılır. Ekonomik alanda yararlanılamayan tek bir tane bile sulak alan bulunmamaktadır (Eken
vd., 2006).
1.1.Sulak Alan Ekosistemlerinin Özellikleri ve Diğer Ekosistemlerle İlişkileri
1994 yılında Türkiye’nin de dahil olduğu Ramsar Sözleşmesi’ne göre sulak alan; doğal ya da
yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar,
turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği 6 m’yi aşmayan sulardır (Williams et al. 2004; Marble,
1984, Haktanır ve Arıcak, 1998, Eppinka ve ark, 2004).
199
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Biyoçeşitliliğin en zengin görüldüğü ekosistemlerdir. Mikroskobik canlılar, çeşitli böcek, kuş,
balık ve kurbağaların yanında birçok bitkinin de yaşama alanlarıdırlar(Heimlich 1994).
Sulak alanlar, neredeyse tropik ormanlara eş biyokütle üretimleri ile dünyadaki en üretken
ekosistemlerden biridirler (Eken vd., 2006).
Sulak alanlar, yer altı suyunun depo alanlarıdırlar, bu özellikleri ile taşkın kontrolü sağlarlar, kıyı
akiferlerine tuzlu suyun girişini önlerler, yöre iklimini dengelerler, suyu arıtırlar, asılı maddeleri
temizlerler ve zehirli atıkları arıtırlar (Adger ve Luttrell, 2000; Anon, 2011).
Yöre halkı için geçim kaynağı olarak hizmet verirler. Sulak alanlar, balıkçılık, avcılık, taşımacılık,
saz üretimi, ekonomik önemi olan bazı su bitkilerinin üretimi, hayvancılık, tuz üretimi ve sulak alan
sularının tarımsal amaçlı kullanımı gibi faaliyetlere olanak sağlarlar (Anon, 2011a; Anon, 2011b)
Sulak alanlar insanların en fazla tercih ettikleri rekreasyon alanlarıdırlar. Eğlenmek ve
dinlenmek amacıyla bu alanlar fazlaca tercih edilen alanlardır (Grayson et al. 1999; Ün,1995.
Bergstrom et al 1990 )
Sulak alanlar, kuş gözlemciliği, flora turizmi, doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü gibi ekolojik
temelli turizm aktiviteleri için uygun alanlardır. Son yıllarda doğa temelli turizm, ekoturizm ve alternatif
turizm gibi içerikleri benzer olan turizm türlerinin yapılabildiği önemli alanlardır (Emerton, 1998;
Kerstetter et al, 2003).
Bu çalışma kapsamında Erzurum kent merkezi ile bitişik durumda bulunan, Geçici Sulak Alan,
Önemli Doğa Alanı (ÖDA) ve Önemli Kuş Alanı (ÖKA) olarak kayıtlarda yer alan Erzurum
Bataklıkları’nın mevcut durumu, kaynak değerleri, kentsel ekosistemlerin bu alan üzerindeki
baskılarına ve geleceğe yönelik önerilere yer verilmiştir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Erzurum Bataklıkları, Erzurum kentinin hemen bitişiğinde, kent merkezine göre 3 km kuzeyde
yer almakta olup, ortasından Fırat Nehrinin iki kolundan birisi olan Karasu nehri geçmektedir. Geçici
ve sürekli bataklıklar, ıslak çayırlık alanlar ve tarım yapılan alanlardan oluşmaktadır. 1950’li yıllarda
açılan ve Karasu’ya bağlanan iki adet su toplama kanalının ardından alanın su toplanan kısmı
küçülerek bugünkü durumuna gerilemiştir. Özellikle Nisan ayı ortalarında en büyük halini alan göl,
tarla kenarlarında açılan ve tarım alanlarını koruma amaçlı yapılan çok sayıdaki küçük kanallarla
Karasuya aktarılmaktadır. Erzurum Ovasının orta kısmında, etrafı dağlarla çevrili, ovanın en düşük
rakımlı alanında yer alan sulak alan, Önemli Kuş Alanı (ÖKA) olarak da kayıtlarda yer almaktadır. En
düşük noktası 1720 m rakıma sahip olan sulak alan, 10.000 ha’lık bir alanı kaplamaktadır. Etrafında
10 köy bulunan sulak alan, aynı zamanda Erzurum Havalimanı ve Erzurum Kuzey Çevre Yolu ile
bitişik sayılabilecek bir konumdadır (Şekil 1).
Eken vd. (2006) tarafından hazırlanan ve ülkemizin kaynak değerleri yüksek olan 305 alanını
belirleyip inceledikleri“Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları” isimli çalışmada Erzurum Bataklıkları’nı
“DOG-014” numaralı Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olarak, korumaya bağımlı ve gerileme görülen bir
sulak alan olarak ifade etmişlerdir.
Çalışma kapsamında sulak alanın özellikleri yerinde gözlenerek, mevsimsel değişimler
belirlenmiştir. Sulak alan çevresinde bulunan ve eskiden köy olarak ifade edilmesine rağmen
şimdilerde merkeze bağlı mahalle olarak ifade edilen alanlara gidilerek, yaşları 70’in üzerinde olan ve
200
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
sulak alanın geçmişini bilen kişilerle birebir görüşmeler yapılarak alanın geçmiş 50 yıldaki durumu
belirlenmiştir. Ayrıca sulak alanla iç içe yaşayan köylülerin sulak hakkındaki olumlu ve olumsuz
görüşleri alınmıştır. Sonuç olarak sulak alan üzerindeki baskılar ve çözüm önerileri sunulmuştur.
Şekil 1. Erzurum Sulak Alanı coğrafi konumu ve sulak alanların mevcut durumu.
Alanın bitkisel çeşitliliğine ilişkin veriler Irmak (2008)’den yararlanılarak, nadir ve tehdit altında
olan türlerine ilişkin veriler ise Eken vd. (2006)’dan yararlanılarak oluşturulmuştur.
3. BULGULAR
Erzurum Bataklıkları ile ilgili olarak sulak alan çevresinde bulunan köy yerleşimlerinde yaşayan
ve yaşları 70’in üzerinde olan kişilerin aktardıkları kadarıyla geçmişte sulak alanın sınırlarının ve
suların kalma süresinin çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Devlet Su İşleri tarafından 1950-1960
yılları arasında açılan 2 adet tahliye ve kurutma kanalının ardından suların bugünkü konumuna
ulaştığı aktarılmaktadır. Geçmişte konaklayan ve geçiş yapan kuş türlerinin sayısının bugünkü
durumuyla kıyaslanamayacak kadar fazla olduğu, hatta çocukluk yıllarında sazlıklar arasında
buldukları yumurtaları pişirerek yediklerini ve alanın tamamında yumurta bulunabildiğini ifade
etmişlerdir. Yörede yaşayan yaşlı halkla görüşmeler sonucunda geçmiş yıllarda yöre halkının geçim
kaynaklarından birinin de sazlıklar olduğu anlaşılmaktadır. Kestikleri sazları Erzurum kent
merkezindeki fırınlara yakacak olarak sattıklarını veya bu sazlardan hasır halılar ve duvar yastıkları
yaptıklarını anlatmaktadırlar. Geçmişte sulak alan çevresinde yaptıkları tarımsal faaliyetlerde su
problemi çekmezken, günümüzde bu faaliyetler için su gerekli olduğu aktarılmaktadır. Yine geçmiş
201
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
yıllarda balıkçılık ve avcılığın çok yaygın geçim kaynakları olduğu belirtilmiştir.
Önceki yıllarda sulak alan çevresinde köy yerleşimleri dışında herhangi bir oluşum
bulunmazken, bugün, su tahliye kanalları, yoğun trafiğin bulunduğu Erzurum Kuzey Çevre Yolu,
Erzurum Hava Limanı, çok sayıda ticari kuruluş binası, köprülü kavşaklar, benzin istasyonları, otlatma
yaptırılan binlerce hayvan ve yoğun tarımsal alanlar dikkat çekmektedir (Şekil 2). Bunlara ilaveten
kentin o yöne doğru gelişiminde herhangi bir engelin bulunmaması nedeniyle sulak alanlar etrafında
bulunan birçok köy kent merkeziyle birleşmiş ve merkeze bağlı mahalleler olmuşlardır.
Şekil 2. Erzurum Bataklıkları’ndan görünümler
Bu olumsuz faktörlerin etkisi ile sulak alanın kapladığı alan küçülmüş, suların çekilme süresi
kısalmış, konaklayan veya burada üreyen kuşların sayısı azalmış, sazlık alanlar yok olmuş, balıkçılık
ve avcılık geçim kaynağı olmaktan çıkmıştır. Ancak günümüzde ciddi tedbirler alınmadığı takdirde
sulak alanın tamamen yok olması kaçınılmazdır.
Irmak (2008) tarafından yapılan çalışmada alanın oldukça zengin bitkisel çeşitlilik barındırdığı
belirtilerek, alanda endemik olan Lepidium caespitosum ve Dactylorhiza osmanica bitkilerinin yanısıra
Avrupa ölçeğinde tehdit altında olan Typha shuttleworthii bitkisinin bulunduğuda ifade edilmiştir. Aynı
çalışmada alanı içerisinde tespiti yapılan geofit bitkiler ise; Allium atroviolaceum Boiss., Allium vineale
L., Orchis sp., Gladiolus atroviolaceus Boiss., Iris spuria L. subsp. musulmanica, Crocus kotschyanus
K. Koch ve Dactylorhiza osmanica (Kl.) Soo., olarak belirtilmiştir. Mayıs ayında çekilmeye başlayan
sular yerini şekil 3’ de görüldüğü gibi kırsal peyza bırakmaktadır.
202
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3. Erzurum Bataklıkları çevresinde, sular çekilmeye başladığı zaman sulak alan çevresinden
alınmış bir görünüm
Türkiye’deki iki önemli kuş göç yolundan birisinin güzergahı durumundaki Erzurum Bataklıkları,
küresel ölçekte tehlike altındaki sürmeli kız kuşunun (Vanellus gregarius) duraklama noktalarından
biridir. Ayrıca angıt (Tadoma ferrugginea) ve üreyen turnaların (Grus grus) görülebildiği alanda
geçmişte göç dönemlerinde sayıları on binlere ulaşan akkanatlı sumru (Chlidonias leucopterus) sayısı
günümüzde binlere düşmüştür. Bunlara ilaveten bölgesel ölçekte nesli tehlike altında bulunan büyük
korubeni (Glaucopsyche arion) kelebeği de bu bölgede yaşamaktadır (Eken vd. 2006). Ayrıca alanda
Kuş Araştırmaları Derneği tarafından yapılan sayımlarda 52 farklı kuş türünün tespitinin yapıldığı ve bu
kuş türlerinden 34 tanesinin bu alanda ürediği çeşitli basın organları tarafından ifade edilmektedir.
Günümüzde bu konuda çeşitli kuruluşlarca desteklenen projeler yürütülmeye başlamıştır.
4. SONUÇ
Erzurum kent merkezine 3 km mesafede, en düşük noktası 1720 m rakımda, 10 000 ha’lık bir
alanda, Önemli Doğa Alanı, Önemli Kuş Alanı ve Ulusal Sulak Alan statülerine sahip olan Erzurum
Bataklıkları, bu özelliklerinin yanında kuş gözlemciliği, flora turizmi ve çeşitli rekreasyonel faaliyetlerin
de yapıldığı, Erzurum kentin ve ülkemizin önemli doğa alanlarından biridir. Dağlardan gelen kar
sularının birikerek filtre edildiği, depolandığı alan aynı zamanda kentin yer altı sularının kaynağını
oluşturmaktadır. Geçmişte çok daha büyük alanlara yayıldığı ve çok daha uzun süre varlığını
muhafaza eden sulak alan günümüzde çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmıştır.
Sulak alan merkezine doğru kentleşmenin ilerlemesi, yoğun tarımsal faaliyetler ve açılan tahliye
kanalları, yoğun hayvancılık faaliyetleri, son 10 yıl içerisinde geçirilen yollar ve yapılan köprülü
kavşaklar, çeşitli ticari kuruluşlara ait binalar, hava limanı, benzin istasyonları ve yoğun trafik, alanın
karşılaştığı baskılardır.
203
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Alanın kaynak değerlerinin gelecek nesillere aktarılması için, sulak alan koruma bölgesinin,
ekolojik etkilenme koruma bölgesinin ve tampon bölgenin oldukça geniş tutulması, çevre yolunun
yükünü ve kullanımını azaltacak ve alandan uzak bir bölgeden geçirilecek alternatif bir yolun
planlanması, hava limanına yapılan yolun güzergahının değiştirilmesi, alandaki tahliye kanallarının bir
kısmının kapatılması ve ekoturizm faaliyetleri ile alanın tanıtılması gerekmektedir.
5. KAYNAKLAR
Adger, W. N. ve C. LuttrelL. 2000. Property rights and the utilisation of wetlands. Ecological
Economics, 35 (2000):75-89.
Anonim, 1991. 2000'li Yıllara Doğru Çevre. T.B.M.M. Çevre Araştırma Komisyonu Raporu (10/15):
191- 209, Ankara.
Bergstrom J. C, John R. S, John P. T, Vernon L. W., 1990. Economic value of wetlands-based
recreation, Ecological Economics, Volume 2, Issue 2, June 1990, Pages 129-147
Cirik, S., 1993. Sulak Alanlar. Ekoloji Dergisi, Sayı 7, 49-52.
Dugan, P.J., 1990. Sulak Alanların Korunması- Güncel Konular ve Gerekli Çalışmalar Üzerine Bir
İnceleme. Türkçe Çevirisi: DHKD. İstanbul.
Eken, G., Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu, S., Kılıç, D.T., Lise, Y., (editörler) 2006. Türkiye’nin Önemli
Doğa Alanları. Doğa Derneği, Ankara.
Emerton, l.,1998 Economic Tools For Valuing Wetlands İn Africa (http://cmsdata.iucn.org/downloads/
02e_economic_tools_for_valuing_wetlands.pdf).
Eppinka F.V. J. Bergha, P. Rietveldb, 2004. Modelling biodiversity and land use: urban growth,
agriculture and nature in a wetland area. Ecological Economics 51 (2004) 201– 216
Erdem, O., 1994. Sulak Alanların Önemleri ve Türkiye'nin Sulak Alanları. Enez Çevre Sempozyumu,
Edirne Çevre Vakfı Yayınları. 14-26, Edirne.
Grayson, JE., Chapman, MG., Underwood, AJ., 1999. The assessment of restoration of habitat in
urban wetlands. Landscape and Urban Planning 43: 227–236.
Gündoğdu, V., Torusdağ, E., Sarıkaya, D., 2005. İzmir Kuş Cenneti Sulak Alanının Ekolojik Yapısı ve
Su Kirliliği İzleme Çalışması. Ekoloji Dergisi, 14, 54, 31-36.
Haktanır, K., S. Arcak, 1998. Çevre Kirliliği, Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Yayın No: 1503,
Ders Kitabı: 457, Ankara.
Heımlıch, R. E. 1994. Costs of an Agricultural Wetlands Reserve. Land Economics, 70 (2): 234-246.
Irmak, M.A., 2008. Erzurum İli ve Yakın Çevresinin Flora Turizmi Potansiyeli Açısından
Değerlendirilmesi, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
Kaya, M., 1998. Mert ve Erikli Göllerinin (Kırklareli/İğneada) Kuş Faunası Açısından Önemi ve Ekolojik
Sorunları. Ekoloji Dergisi, 7, 27, 15-18.
Kerstetter, D. L, J.S. Hou ve C.H.C.H. Lin, 2004. Profiling Taiwanese ecotourists using a behavioral
approach. Tourism Management, 25(4):491-498
Marble, A. D., 1984. A method for assessing wetland characteristics and values . Landscape and
Urban Planning. 11 (1); 1–17.
Ölçer, S., 1989. Ülkemizdeki Doğal Çevre ve Ekosistemler Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi 42: 26,
Ankara.
Williams P., M. Whitfield, J. Biggs, S. Bray, G. Fox, P. Nicolet and David Sear, 2004. Comparative
biodiversity of rivers, streams, ditches and ponds in an agricultural landscape in Southern
England. Biological Conservation, 115(2): 329–341
Anonim, 2011, Yer altı suyunun doldurulması: http://www.wwf.org.tr/pdf/Ramsar_2.pdf
Anonim, 2011a, Sulak alan ürünleri: http://www.wwf.org.tr/pdf/Ramsar_7.pdf
Anonim, 2011b (Erişim tarihi 20.02.2011): http://www.unepscs.org/Wetlands_Training/Wetland%20
Values%20and%20Threats/09-Wetland Valuation South China Sea Presentation.pdf
204
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Havza Yönetimde Alan Kullanım Planlamasının Önemi: Tortum Çayı Havzası Örneği
1
Nalân DEMİRCİOĞLU YILDIZ , 2 Metin DEMİR ,
1
1
1
Sevgi YILMAZ ,
1
Serkan ÖZER1
Akif IRMAK
Atatürk Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, ERZURUM
2
Erzurum Valiliği, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, ERZURUM
ÖZET
Su kıyısı ve yakın çevresindeki alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede
hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir ve yeryüzünde önemli işlev ve değerlere sahiptir.
21. yüzyılın en büyük tehdidi olan küresel iklim değişikliği; insan yaşamı için büyük öneme sahip suyun
giderek azalmasına neden olmaktadır. Su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı için havza yönetim
planlarının hazırlanması gerekmektedir. Tortum çayı havzası, pek çok tür ve çeşitteki canlılar için
uygun beslenme, üreme ve barınma ortamını oluşturmaktadır. Yaşanan erozyon sonucu göl dolma
tehlikesi altındadır. Çevresindeki köyler atık sularını göle boşaltmaktadır. Alanın sahip olduğu doğal
yapı, jeolojik oluşumlar ve bitki örtüsü bakımından endemik türleri barındırması, havzanın kullanılırken
korunması gerekliğini ön plana çıkarmıştır. Tortum Çayı Havzası’nın korunması ve geliştirilmesine
yönelik sorunların aşılması için öncelikli olarak problemlerin bir sistem içinde incelenmesi
gerekmektedir. Ayrıntılı olarak envanter çalışmasının yapılması, doğal kaynak değerlerinin tespiti,
şimdi ve ilerde sahip olduğu sorunların sebepleri ve çözüm önerileri belirlenmesi açısından önemlidir.
Bu çalışma kapsamında, Tortum Çayı Havzası yönetim planları çerçevesinde, sürdürülebilir optimal
alan kullanımlarına ilişkin veriler değerlendirilerek bu doğrultuda önerilere yer verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Havza, Havza yönetimi, Alan kullanımı, Sulak alan, Tortum, Erzurum
ABSTRACT
Waterside and its surrounding areas are complicated systems serving local people and across
the country in wide range and they have crucial functions and values incomparable to any acosystems
in the world. Global climate change being the biggest threat of 21. century caused gradually a
decrease in the water having the great importance for human life. It is necessary to prepare the basin
management plans for sustainable use of water resources. Tortum River basin provides housing for
many species and proper nutrition, reproduction. As a result of erosion, lake face to filling problem.
Surrounding villages discharges waste water into the lake. Its natural structure of the field, geological
formations and endemic species of flora has highlighted the necessity of protecting the basin.
Problems related to protection and development of Tortum River Basin should be assessed
systematically. Detailed inventory studies are important approach to identification of natural resource
values and development of solutions to related problems. In this study, within the framework of Tortum
River Basin management plans, suggestions were given based on the data related to sustainable
optimal land use.
1. GİRİŞ
Hızla artarak devam eden sanayileşme ve kentleşme süreci nedeniyle çok ciddi ekolojik
sorunlar, çevre sorunlarının hızla artmasına neden olmuştur. Çevre sorunlarını sadece bir yönü ile ele
almak, problemlerin çözümü açısından yeterli olmamaktadır. Yapılması gereken doğal ortamda
meydana gelen sorunlara multi disipliner bir bakış açısıyla yaklaşılmasıdır. (Anonim 1991).
Doğal kaynaklar ve ekosistemler, kendi denge sınırları içinde kullanılabilir ve korunabilirse
sürdürülebilirlik güvence altına alınmış olur. Planlama çalışmalarını, sınırları sosyo-ekonomik ve
teknolojik gelişmelere bağlı olarak değişen bölgeler yerine doğal sınırları değişmeyen havza ölçeğinde
yapmak, doğal dengeleri sürdürülebilmek açısından daha anlamlı yaklaşım olarak gösterilmektedir.
Havza teriminden anlaşılan, her şeyden önce kendi içerisinde biyofizik ve sosyoekonomik
karakteristikleri itibariyle benzerlik ve bütünlük gösteren, dolayısıyla diğer arazi parçalarından olan
farklılıkları kendi içerisindeki benzerlikten daha büyük olan bir arazi parçası olduğudur.
205
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dağ köylerinden yaylalara, ormanlardan kırsal yerleşimlere kadar geniş bir çeşitlilik gösteren bu
alan tipleri havza yönetim ilkeleri ile karşılaştırıldığında tarımsal üretimin arttırılması, erozyonun
önlenmesi, yöre halkının sosyo-ekonomik kalkınmasının sağlanması gibi kırsal gelişme hedefleri ile
tam bir bütünlük göstermektedir. Bir havzada bulunabilecek alan tipleri çok faklı olmakla birlikte
UNESCO (1998)’ya göre örnek bir havzada bulunabilecek alan tipleri tanımlanmıştır (Altan ve Atik
2000).
Sorunların çözümüne yönelik önerileri geliştirirken gerek sorunun yaşandığı ve yaşanacağı
muhtemel bölgenin ve alanın gerçekleri dikkate alınarak, sorunlarla ilgili tüm tarafların katılımıyla
yönetim modelleri oluşturulmalı, senteze yönelik bir metotla sonuca gidilmelidir.
Tüm dünyada
uygulanmaya çalışılan bu yönetim modeline “Entegre Havza Yönetimi” denilmektedir (Anonim
2005;Geray ve Küçükkaya 2003; Fisunoğlu 1993).
Havzada alan kullanım süreci belirlenirken kullanılacak veriler önemlidir. Havza yönetimi
amaçlarına, havza sorunlarına ve mevcut duruma göre değişim gösteren veriler genelde şu
kategorileri içermelidir (Yılmaz, 2000).
· Fiziksel veri: Topoğrafik yükseklik, alt havzalar, toprak, jeoloji, eğim, drenaj,
· Alan kullanımı: Orman, otlak, ekili alan, meyve bahçesi, kentsel alan, vs.
· İklim ve hidroloji: Yağış, rüzgar, buharlaşma, sıcaklık, taşkın, erozyon, vs.
· Sosyo-ekonomik veri: Nüfus bilgisi, arazi tasarrufu, tarım sistemleri, eğitim, altyapı, insan
kaynakları, kırsal istihdam, üretim, gelir, pazarlama, vs.
· Kurumsal ve kültürel veri: Yasa ve yönetim, yayım servisleri, çiftçi örgütlenmeleri, toplum ve
özel gruplar, gelenek, kültürel pratikler, yeniliği kabullenme, vs.
· Yönetimin yönlendirilmesi: Çevresel etkiler, arazi yönetim teknikleri, altyapı gereksinimleri, vs.
(Yılmaz vd 2000).
· Yılmaz vd (2000)’ e göre, Havza sorunları ise şu şekilde kategorize edilebilir:
· Fiziksel sorunlar (fazla eğimler, taşkınlar, toprak sorunları, vs.),
· Kaynak kullanım sorunları (ormansızlaşma, aşırı otlatma, kontrolsüz madencilik, vs.),
· Sonuç sorunlar (erozyon, sedimantasyon, su kirliliği, su kıtlığı, vs.),
· Sosyo-ekonomik ve diğer problemler (okur-yazar düşüklüğü, işgücü azlığı, yetersiz altyapı, vs.)
(Yılmaz vd 2000).
Bunun yanı sıra farklı kullanımların etkisine ve ani değişimlere açık olan havza alan benzeri
duyarlı ekosistemlerde, arazi örtüsü haritalarının, değişim izleme çalışmalarında kullanılması, hızlı ve
doğru plan kararlarının alınmasında önemli rol oynamaktadır. Alan kullanım haritaları, bir bölgede
mevcut durumu gösteren önemli veri kaynaklarından biridir. Gelecekteki peyzaj öğeleri, insan
aktiviteleri tarafından bilerek yada bilmeden tahrip edilmektedir. Bu olumsuzluk ancak uygun alan
kullanım planları hazırlanarak ve üretim ve canlı çeşitliliği korunarak giderilebilir (Hobbs,1999). Attwell
(2001), Denmark kasabasında yeşil alanları artırmak için, Espejel vd. (1999), Mexico’daki endüstri
alanlarını zirai alanlara verdiği zararı önlemek için, Black vd. (1998), Palouse’da (Washington), doğal
çevrenin dönüşümünü göstermek için, Oduwaye (1998), Nijerya’da şehir planlama çalışmalarının
doğruluğunu belirlemek için, Vlist (1998), Hollanda’da uygulana alan kullanım planlarının kırsal ve
koruma alanlarını nasıl etkilediğini bulmak için alan kullanım planları hazırlamışlardır.
206
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Havza ölçeğinde planlama, insani gelişim fırsatlarını, yeryüzünde yaşamını sürdüren canlılarla,
biyolojik çeşitliliği ilişkilendirmek ve etkili sonuçlar elde etmek için gerekli bir strateji olarak da hızla
önem kazanmaktadır. Havzada alan kullanım süreci belirlenirken kullanılacak veriler önemlidir. Uygun
alan kullanım planlarının hazırlanmasında, mevcut kaynakların analizinin iyi yapılması ve gelişim
karakterlerinin de belirlenmesi Uygun alan kullanım planlarının hazırlanması tüm ülkeler için önemlidir.
Bu konuyla ilgili olarak uygun metot, yaklaşım ve politikaların belirlenmesi gerekir (Van Lier, 1998).
Havza yönetimi ve sulak alanlarda Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)ve uzaktan algılama (UA)’in kullanımı
son yıllarda güncel olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Özellikle uydu görüntülerini kullanarak, alan
kullanım durumlarının belirlenmesi ve değişimlerinin izlenmesi yoğun olarak kullanılmaktadır. Çin’de,
Sangavongse (1995), Chiang Mai kentinde (Kuzey Tayland), Demirbüken (1996), Ankara(Türkiye),
Cushman and Wallin (2000), Sikhote-Alin(Rusya), Eryılmaz (2000), Çanakkale, Rao and Pant (2001),
Himalayalarda, Yılmaz (2003), Mogan Gölü(Ankara) ve Alphan (2003), Adana’da(Turkiye), Doygun vd
(2003), Burgaz(), Alphan ve Yılmaz (2005), Çukurova(Türkiye), Doygun ve Alphan (2005),
İskenderun(Türkiye), Rogers and Defee (2005 Oak Bayou - Buffolo-San Tachinio (İngiltere ve
Hindistan)’da uzun yıllarda alan kullanımında oluşan değişimleri belirlemişlerdir.
Araştırma alanı olarak seçilen Tortum çayı havzası, pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun
beslenme, üreme ve barınma ortamı olmanın yanı sıra, yalnız Erzurum’un değil, tüm Türkiye’nin doğal
zenginlik müzesi olarak kabul edilmektedir. Çalışma için bu alanın seçilmesinde başlıca etken, Tortum
Gölü’nün, gerek sahip olduğu doğal kaynak değerlerinin önemi ve gerekse Erzurum’a yakın bir sulak
alan ekosistemi içermesidir. Alan Erzurum Kent’i için rekreasyonel bir potansiyel değer taşıması
nedeniyle de büyük önem kazanmaktadır. Ayrıca araştırma alanında yapılan ön çalışmalarda alanın
Türkiye’nin en büyük çağlayanı Tortum Şelalesine sahip olma, Tortum Gölü ve çevresindeki nehir ve
dereler, barındırdığı manzara seyir noktaları, açık ve yeşil alanlar, doğal (bozulmamış) güzellikler,
farklı çağlarda yapılmış tarihi eserler, göl ve derelerde balıkçılık imkanı, yöreye özgü endemik flora,
temiz hava, dört mevsim boyunca farklı rekreatif ve turistik aktivitelere olanak vermesi, Erzurum –
Artvin gibi büyük illere yakınlık, çevreye göre sahip olduğu ılıman iklim, pek çok farklı rekreasyon ve
turizm tipine olanak sağlayan topoğrafik yapı, yöresel el ve yemek sanatları, bozulmamış doğal ortam
ve yaban yaşam alanları gibi güçlü yönleri bulunduğu tespit edilmiştir.
Ancak havzada yaşanan erozyon sonucu göl dolma tehlikesi altındadır. Çevresindeki köyler atık
sularını göle boşaltmaktadır. Sorunların çözümüne yönelik öneriler geliştirilirken, gerek sorunun
yaşandığı ve yaşanacağı muhtemel bölgenin ve alanın gerçekleri dikkate alınmalıdır. Sorunlarla ilgili
tüm tarafların katılımıyla yönetim modelleri oluşturulması, senteze yönelik bir entegre havza yönetimi
metoduyla sonuca gidilmeye çalışılmıştır.
Tortum Çayı havza yönetimi ile havzada yer alan doğal kaynakların toplumun sosyo-kültürel ve
ekonomik kalkınmalarını sağlayacak şekilde, sürdürülebilir bir bakış açısıyla, halkın katılımını ön plana
alarak gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Örnek olarak havzada meydana gelen yanlış arazi kullanımı,
ormansızlaşma, su kirliliği, düzensiz yapılaşma ve erozyon gibi çeşitli sorunlar bir kalkınma planı
dâhilinde çözülmeye çalışılmıştır. Bu konuda önerilerde bulunulmuş ve optimal alan kullanım haritası
hazırlanmıştır.
207
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
2. MATERYAL ve YÖNTEM
Çalışmanın materyalini Erzurum iline bağlı Tortum Çayı Havzası oluşturmaktadır. Erzurum kent
merkezine yaklaşık 70 km mesafede olan araştırma alanı 1900 km2 alan kaplamaktadır. Karadeniz
Bölgesi’nin Doğu Karadeniz Bölümü sınırları içerisinde yer alan çalışma alanı, yönetim bakımından
Erzurum iline bağlı olup; batıdan İspir, kuzeyden Yusufeli, kuzeydoğudan Oltu, doğudan Narman,
güneydoğudan Pasinler ve güneyden Erzurum Merkez ilçesi yönetim birimleri ile çevrilidir (Şekil 1).
Şekil 1. Çalışma alanının konumu
Araştırmanın materyalini oluşturan Tortum havzasında erozyonun bütün şiddeti ile devam
etmesi, akarsular ve seller tarafından taşınma ve biriktirme olaylarının artmasına neden olmaktadır.
Bölgede yapılan bir çalışmaya (Atalay,1978) göre, 1 km2 lik bir alandan, bir yıllık taşınan malzeme
miktarı ortalama 2500 ton, Tortum Gölü’nde bir yılda biriken malzeme miktarı yaklaşık 2.5 milyon ton
kadardır. Bu nedenle Tortum Gölü’nün güney kesiminde görülen delta oluşumu, her yıl göle doğru
ilerlemekte ve taşınan malzemeler sonucu göl dolmaktadır. Havzadaki arazinin %48’i dik arazi
gurubunda yer alırken, yalnızca %11’i düz arazi grubunda yer almaktadır. Tortum Çayı havzasında
yeryüzü şekilleri, jeolojik yapı ve akarsu erozyonu tarafından şekillendirilmiştir. Mesozoik
formasyonları Tortum Çayı tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Vadi tabanları ile dağların en yüksek
bölümleri arasında önemli ölçüde yükselti farkları bulunmaktadır Araştırma bölgesinde iyi gelişmiş bir
akarsu yapısı mevcut olup, başlıca akarsu ağını Tortum Çayı ve kolları oluşturur. Kaynağını Dumlu
Dağı’nın kuzey yamaçlarından alan Tortum Çayı, derin bir vadi içerisinde kuzeye doğru akışına devam
eder. Tortum İlçesi’nin içerisinden geçerek, Kaledibi Mahallesi’nin kuzeyinde batıdan Konak Deresi ile
doğudan Çamlıca, Ekrek ve Aksu çaylarının sularını alan Tortum Çayı, ileri kesimlerde en büyük
kollarından biri olan Tortumkale deresi ile birleşir. Kuzey yönde akışına devam eden Tortum Çayı,
batıdan gelen Doruklu Deresi’nin sularıyla debisini artırmakta ve Derekapı Köyünde, önemli
kollarından birini oluşturan Bağlar Deresi’nin sularını almaktadır. Tortum Çayı, Pehlivanlı Köyünde
Pehlivanlı Deresi ile birleşmektedir. Diğer küçük derelerle birleşen Tortum Çayı kuzey yönlü akarak
Tortum Gölüne ulaşmakta, Tortum Gölü’nden sonra ise Tortum Şelalesi’nden akışına devam
208
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
etmektedir. İleri kesimlerinde Oltu Çayı ile birleşen Tortum Çayı, güneybatı yönünden gelen Çoruh
ırmağına karışarak Karadeniz’e dökülmektedir (Atalay 1978). Tortum Gölü vadisi ile buna batı ve
doğudan birleşen vadi tabanları özellikle 5°-10° eğim değerleri gösteren birikinti konileri üzerinde
kolivyal toprak örtüleri görülür. Araştırma alanında bulunan arazi kullanım yetenek sınıfları III. sınıf
araziden başlamaktadır (Şekil 3, 4).
Araştırma alanı içerisinde toprak işleme ve bitki gelişmesine
zarar verecek derecede taşlılık içeren topraklar % 68’lik bir paya sahiptir (Tablo1). İklim, toprak ve
vejetasyon arasında kurulmuş olan doğal dengenin insan uğraşları ile bozulması sonucu toprak
erozyonu meydana gelmektedir. Araştırma alanında erozyon etkili ve yaygındır. Tablo 1
incelendiğinde toprakların % 67’sinde çok şiddetli erozyon olduğu görülmektedir.
2.1. Yöntem
Araştırma alanının doğal ve kültürel özelliklerini topoğrafik, eğim, bakı, jeolojik, jeomorfolojik,
hidrolojik, toprak, erozyon, iklim, doğal bitki örtüsü ve mevcut alan kullanımları (Şekil 2;3)
oluşturmaktadır. Araştırma alanında Toprak ve Su Kaynakları Koruma Enstitüsü ve Yılmaz (1991)’den
temin edilen haritalar, Geomedya 5.2, Image Analysis ve Erdas 8.6 programları kullanılarak
sayısallaştırılmıştır. Her bir özellik için kaplama alanı ve oranları belirlenmiştir (Tablo 1).
Kaplama
alanı
(ha)
Kaplama
oranı
(%)
Kaplama
alanı
(ha)
Kaplama
oranı
(%)
23999,9
12
Aşınım yüzeyi
1753,8
1
61534,6
31
Dağlık alanlar
63804,4
33
2001-2500
66896,3
34
Heyelanlar
674,2
1
2501-3000
43453,3
22
Jeomorfoloji
Grupları
1500->
1501-2000
Plato
40736
21
Tepelik
alanlar
42185,3
21
1193,1
1
Düz alan
21729,7
11
Vadi
47314,1
24
37656,6
19
B gurubu
23672,8
12
43304,5
22
C gurubu
46560,5
24
94386,6
48
Çıplak
Araziler
14407
7
Güney
59742,8
31
M gurubu
37750,1
19
Doğu-Batı
97629,9
49
X gurubu
74686,9
38
Kuzey
38398,5
20
3. Sınıf Arazi
4208,7
2
Yamaç Depoları
1045,8
1
4. Sınıf Arazi
30294,3
15
6. Sınıf Arazi
30945,7
16
7. Sınıf Arazi
126288,6
64
8. Sınıf Arazi
5340,0
3
Heyalan Alanı
205,3
1
Heyalan Enkazı
439,1
1
Gre-Marn-TufJips
8548,2
4
Aglomera
7889,1
4
Andezit-Bazalt
58512,2
30
Alüvyon
2822,3
1
Arazi kullan ım
yetenek gruplar ı
1-8 (hafif eğimli
alanlar)
8-16 (orta eğimli
alanlar)
16< (dik eğimli
alanlar)
Toprak grupları
3001-<
Toprak
derinlik
Grupları
Taşlılık
gruplar
0-20 cm
10463,8
10
20-50 cm
92438,9
90
Taşlı Alan
134958,8
68
Flis
56574,0
29
Taşsız Alan
62118,7
32
Konglomera
1687,5
1
Çok yüksek
131142,7
67
Ofiyolit
4908,7
3
Yüksek
55740,4
28
Killi Kireçtaşı
30784,5
16
Orta
8423,4
4
Trakit
2405,4
1
Düşük
1770,8
1
Volkanik Seri
20428,2
10
Erozyon
grupları
Jeoloji gruplar ı
Bakı
grupları
Eğim
grupları
Yükseklik gruplar ı
Tablo 1. Yılmaz (1991)’in sınıflandırmasına göre, Tortum havzasına ait bulgular
209
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2. Araştırma alanına ait 1. Yükseklik, 2. Eğim, 3. Bakı, 4. Hidroloji, 5. Jeoloji, 6. Toprak, 7. Jeomorfoloji, 8. Arazi kullanım yetenek gurubu haritaları
210
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3. Araştırma alanına ait 1. Toprak derinliği, 2. Yağış, 3. Toprak özelliği, 4. Sıcaklık, 5. Erozyon,
6. Alan kullanımı haritaları
3. BULGULAR
Araştırma alanını içeren uydu görüntüleri ve hava fotoğrafları Geomedya 5.2, Image Analysis ve
Erdas 8.6 programları kullanılarak çeşitli sayısal haritalar elde edilmiştir (Şekil 2, 3). Toprak ve Su
Kaynakları Koruma Enstitüsü ve Yılmaz (1991) den elde edilen haritaların sayısallaştırılması ile
yükseklik, eğim, bakı, hidroloji, jeoloji, toprak, jeomorfoloji, arazi kullanım yetenek grupları haritaları
oluşturulmuştur.
Yapılan araştırmada mevcut ve öneri kullanım alanları (Şekil 4) ve kapladıkları alanlar Tablo
2’de verilmiştir.
211
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 2. Optimal Alan Kullanım Durumu.
Optimal Alan Kullanım Durumu
Tarım alanları
Çayır-mera alanları
Orman alanları
Koruma alanları
Yerleşim alanları
Rekreasyon alanları
Boş alanlar
Kaplama alanı (ha)
(Yılmaz, 1991’e göre)
Kaplama Alanı (ha)
18570
75300
22870
72960
Kaplama Oranları (%)
22527,8
10794,8
44315,1
19626,6
62359,7
15089,0
41991,1
10
5
20
9
30
7
19
Şekil 4. Optimum alan kullanım haritası
4. SONUÇ VE TARTIŞMA
Alan kullanım haritaları, bir bölgede mevcut durumu gösteren önemli veri kaynaklarından biridir.
Özellikle yanlış kullanımların belirlenmesinde, arazi kullanımında meydana gelen değişikliklerin
izlenmesinde ve arazi kullanım planlaması çalışmalarının ilk aşamalarında alan kullanım haritalarına
ihtiyaç duyulmaktadır. Alan kullanım haritaları, toprak üzerindeki nesnelerin fiziksel özelliklerini
tanımlayan alan örtüsü haritaları için kaynak veri oluşturmaktadır.
Sürdürülebilir kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için doğal ve kültürel potansiyelin saptanıp,
ekolojik yapıya uygun alan kullanımlarının belirlenmesi gerekir. Alan planlaması kırsal yaşamın sosyal,
kültürel, ekonomik, siyasi ve örgütsel boyutlarını kapsayan geniş bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.
212
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Alan kullanım planlarının, havza alt yapısının iyileştirilmesinin yanı sıra, üretim kaynaklarını en
iyi şekilde değerlendirmesi, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimini artırması ve diğer gelir getirici
faaliyetlerin gelişmesini teşvik edici yönde olmalıdır. Bölgesel öncelikleri saptanarak, ekonomik
aktivitelerin çeşitlendirilip, geliştirilmesi ve iş olanaklarının artırılmasıyla, alternatif gelir kaynaklarının
bulunması, insan kaynaklarının geliştirilmesi, rekreasyon, turizm gibi aktivitelerin geliştirilmesiyle alan
kullanım planlarının doğru ve etkin kullanımıyla, sürdürülebilir kırsal kalkınma sağlanabilir.
Havzada tarım alanları optimal olarak değerlendirilmemektedir. Havzada tarım alanlarının büyük
oranda aktif olarak kullanılamamasının temel nedenleri arasında iklimden kaynaklanan ürün
çeşitliliğinin azlığı, üretilen ürünlerin ekonomik anlamda gelir getirmemesi ve aktif iş gücü eksikliğidir.
Tortum Çayı havzasında yer alan ve tarım için elverişli olan arazilerin öncelikli olarak tarıma
ayrılması ve başka bir amaçla kullanılmaması önem taşımaktadır. Bunun için öncelikle planlamaya
yön vermek üzere oluşturulacak politikalarda çevresel değerlendirmenin iyi yapılması gerekmektedir.
Tarım alanlarından daha fazla ürün alınabilmesi için, toprak analizi yapılarak, alanda ekonomiye
dönük, yöre koşullarına uygun, verimliliği yüksek çeşitler belirlenmelidir.
Optimal alan kullanımında çayır-mera alanları 10794,8 ha olarak tespit edilmiştir. Çayır-meralar,
hayvancılığı çayır-mera hayvancılığına bağlı olan bölge için önemlidir. Optimal alan kullanımında ise
orman alanları 44315,1 ha olarak belirlenmiştir.
Yılmaz (1991) yapmış olduğu çalışma verileri ile (22870 ha) karşılaştırıldığında orman
alanlarında oldukça büyük bir azalış söz konusudur. Atalay (1982), Oltu Çayı Havzasında, Eryılmaz
(2000), Çanakkale kentinde, Cushman and Wallin (2000), Sikhote-Alin bölgesindeki (Rusya)
havzalarda, orman alanlarının gittikçe azaldığı sonucuna ulaşmıştır. Araştırma sahasında yaklaşık
35.000 ha alanın ağaçlandırılması ayrıca havzada bulunan mevcut orman alanlarının korunması ve
verimli hale getirilmesi sağlanmalıdır.
Optimal alan kullanımında yerleşim alanları için uygun alanlar 62359,7 ha olarak bulunmuştur.
Optimal alan kullanımında rekreasyon alanları için uygun alanlar 15089 ha olarak bulunmuştur.
Rekreasyon alanlar için en uygun alanlar Tortum Çayı vadisi, Tortum Gölü çevresi ve dağlık alanlardır.
Turizm ve rekreasyon faaliyetlerinin, çalışma alanının bölgesel kalkınmasını destekleyecek önemli bir
unsur olacağı düşünülmektedir. Araştırma bulgularından da anlaşılacağı gibi, bölgede çok çeşitli
turizm ve rekreasyon kaynakları bulunmaktadır. Önemli tarihi ve kültür varlıklarına, rekreatif
olanaklarına rağmen, çalışma alanının turizm kaynakları yeterince tanıtılmamıştır. Tanıtım
faaliyetlerinin artırılmasıyla birlikte, alternatif turizm imkânları da geliştirilmelidir. Yayla turizmi gibi
kırsal turizm faaliyetleri, yerel kültürün ve geleneksel yapı alışkanlıklarının da tanınmasını
sağlayacaktır. Tortum’un kendine özel mimariye sahip olan evlerinden esinlenerek ve engebeli bir
yapıya sahip arazinin özellikleri kullanılarak, yapılacak konaklama tesisleri yöre turizmine olumlu
katkıda bulunacaktır. Bölgede yapılacak turistik tesisler başta olmak üzere tüm yatırım alanlarının
doğayı bozmayacak şekilde planlanması gerekmektedir. Yörede bulunan yaylalarda bol su kaynakları
bulunmaktadır. Çevresi dağlarla kuşatılmış yemyeşil düzlük oluşturan bu yaylalar, yeterli tanıtım
faaliyeti ve tesisleşmeyle doğa sporları ve piknik alanı olarak değerlendirilebilir.
5. KAYNAKLAR
Alphan, H. ve Yılmaz, K.T., 2005. Monitoring Environmental Changes in The Mediterranean Coastal
Lanscape: The Case of Cukurova, Turkey. Environmental Management, Vol. 35, No 5pp. 605619.
213
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Alphan, H., 2003. Land-Use Change and Urbanization of Adana, Turkey Land Degradation &
Development Land Degrad. Develop. 14: 575–586.
Altan, A., Atik, A., 2000. Havza Yönetimi ve Kırsal Kalkınmadaki Önemi, Kırsal Çevre Yıllığı, 2000,
Ankara.
Anonymous, 1991. Ortak Geleceğimiz. Dünya Ve Çevre Kalkınma Komisyonu, Türkiye Çevre
Sorunları Vakfı Yayınları, S. 31, Ankara.
Anonymous, 2005. Neden Havza Ölçeği ve Entegre Havza Yönetimi (http://www.wwf.org.tr/tr/
su_konya_nhoehy.asp).
Anonymous, 2005c. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Verileri, Erzurum.
Atalay, İ., 1978. Erzurum Ovası ve Çevresinin Jeolojisi ve Jeomorfolojisi. Atatürk Üniversitesi Yayınları
No: 343, s: 96 Erzurum.
Atalay, İ., 1982. Oltu Çayı Havzasının Fiziki Coğrafyası ve Amenajmanı. Ege Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Fakültesi Yayınları, No: 11, İzmir.
Attwell, K., 2000. Urban land resources and urban planting — case studies from Denmark, Landscape
and Urban Planning, Volume 52, Issues 2-3, 25 December 2000, Pages 145-163.
Black, A. E., Strand, E, Wright, R.G., Scott, J.M., Morgan, P. and Watson, C., 1988. Land use history
at multiple scales: implications for conservation planning, Landscape and Urban
Planning, Volume 43, Issues 1-3, 28 December 1998, Pages 49-63.
Cushman, S.A.and Wallin, D.O., 2000. Rates and Patterns of Landscape Change in The Central
Sikhote-Alin Mountains, Russian Far East. Landscape Ecology, Volume 15, Issue 7, 2000,
Pages 643-659.
Demirbüken, H., 1996. Ankara İli Yerleşim Alanı Arazi Örtüsünün ve 1986-1995 Yılları Arasındaki
Değişimin Uzaktan Algılama Teknikleri İle Belirlenmesi, Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Çevre Bilimleri Anabilim Dalı Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara.
Doygun, H., ve Alphan, H., 2005. Monıtorıng Urbanızatıon of Iskenderun, Turkey and Its Negatıve
Implıcations- Environmental Monitoring And Assessment (2005) xxx: 1–11 C_ Springer 2005.
Eliasson, I., 2000. The Use of Climate Knowledge in Urban Planning, Landscape and Urban Planning,
Volume 48, Issue 1-2, pp: 31-44.
Ericson, D.L., 1994. Rural Land Use and Land Cover Change İmplications for Local Planning in the
River Basin Watershed, Forestry Abstracts, October 1995, 10:ISSN 0015-7538.
Eryılmaz, Y., 2000. Uzaktan Algılama Metoduyla Arazi Kullanımının Sınıflaması ve Arazi Kullanımında
Değişikliklerin Tespiti (Çanakkale Örneği), Gebze Yüksek Teknolojileri Enstitüsü, Mühendislik
ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Gebze.
Espejel, I.D.W., Fischer, Al. Hinojosa, García, C. and Leyva, C., 1999. Land-use planning for the
Guadalupe Valley, Baja California, Mexico, Landscape and Urban Planning, Volume 45, Issue
4, 1 December 1999, Pages 219-232.
Fisunoğlu, M., 1993. Havza Amenajmanı Önemi ve İlkeleri, T.C. Orman Bakanlığı, 1.Ormancılık
Şurası, Tebliğler ve Ön Çalışma Grubu Raporları, 1-5 Kasım1993 Ankara.
Geray, U. ve Küçükkaya, İ., 2003. Havza Yönetim Modeli Üzerine Düşünceler, İstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi, Orman Ekonomisi Anabilim Dalı Ders Notları (yayınlanmamıştır).
Hobbs, R., 1999. Future Landscapes And The Future Of Landscape Ecology, Landscape And Urban
Planning Volume 37, Issue 2-4, Pp: 181-200.
Kim, D.S., Mizuno, K. and Kobayashi, S., 2002. Analysis of land-use change system using the species
competition concept. Landscape and Urban Planning, Volume 58, Issues 2-4, 15 February
2002, Pages 181-200.
Lyle, T.J., 1985. Design for Ecosystems. Van Nostrand Reinhold, 115 Fifth Avenue, New York,
100003, pp:265.
Mertens, E., 1999. Bioclimate and city planning - open space planning. Atmospheric
Environment, Volume 33, Issues 24-25, October 1999, Pages 4115-4123.
Oduwaye, A.O., 1998. Urban landscape planning experience in Nigeria, Landscape and Urban
Planning, Volume 43, Issues 1-3, 28 December 1998, Pages 133-142.
Rao, K.S. and Pant, R., 2001. Land Use Dynamics and Landscape Change Pattern in A Typical Micro
Watershed in The Mid Elevation Zone Of Cenral Himalaya, İndia. Journal Of Agriculture,
Ecosystems, Enviroment, Volume 86(2), pp:113-124.
Rogers, G.O. and Defee, B.B., 2005. Long-Term İmpact of Development on A Watershed: Early
İndicators Of Future Problems, Landscape And Urban Planning 73 (2005) 215–233.
Sangavongse, S., 1995. Land Use/Land Cover Change Detection İn The Chiang Mai Area Using
Landsat TM. (http://www.gisdevelopment.net/aars/acrs/1995/ps4/ps4009a.shtml).
Senes G. and Taccolini A., 1998. Sustainable Land Use Planning in Protected Rural Areas in İtaly,
Landscape and Urban Planning, Volume 41 Issue 2, pp:107-117.
Van Lier, H.N,, 1998. The Role of Land Use Planning in Sustainable Rural Systems the Journal of
Landscape and Urban Planning, volume 41, pp: 83-91.
Vlist, M.J.V., 1998 Land use planning in the Netherlands; finding a balance between rural
development and protection of the environment, Landscape and Urban Planning, Volume 41,
Issue 2, 15 June 1998, Pages 135-144.
Yılmaz, O., 1991. Tortum Çayı Havzası’nın Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası. Atatürk Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum.
Yılmaz, T., 2003. Islak Alanlarda Arazi Örtüsü Değişiminin Uzaktan Algılama Yardımı İle Saptanması,
Mogan Gölü Örneği, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Yılmaz, V., H. Özbek ve T. Altan, 2000. Havza Yönetimi ve İlkeleri, Kırsal Çevre Yıllığı 2000, Ankara.
214
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Doğu’nun İlk Sulakalan Yönetim Planı: Hazar Gölü
Aysin Tektaş KESKİN, Levent KESKİN, Murat ÇEVİK, Emre GEDİK
Anadolu Doğa ve Kültür Koruma Kooperatifi, Meşrutiyet Caddesi, 36/25 Kızılay – ANKARA
ÖZET
Doğu Anadolu Bölgesinin en önemli kentlerinden Elazığ’da yer alan Hazar Havzası zengin flora
ve fauna özellikleri ile ön plana çıkmaktadır. Güneydoğu Toros Dağları arasındaki bir çöküntü üzerinde
yeralan Göl, Türkiye’nin en derin göllerinden biridir. Göl, 274,9 km 2 lik göl havzası ve 78,8 km 2 lik su
yüzeyine sahiptir. Güneybatı-kuzeydoğu istikametinde ortalama 20 km uzunluğunda, güneydoğukuzeybatı istikametinde ortalama 4,5 km genişliğindedir.
Hazar Gölü Önemli Doğa, Bitki, Kuş Alanı ve B sınıfı Ramsar Alanıdır. Göl, endemik ve nesli
tehlike altında olan dört bitki ve Göl’e has üç balık türü barındırmaktadır.
Hollanda Büyükelçiliği Küçük Hibeler Programı (Marta/KAP) tarafından finanse edilen “Hazar
Gölü Yönetim Planı Projesi” Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda Anadolu Doğa ve Kültür
Koruma Kooperatifi (AnaDOKU) tarafından 2009 yılında başlatılmıştır. Yönetim Planı çalışmaları
sırasında katılımcı bir süreç izlenmiş, 25 farklı kurum ve kuruluşu temsilen 60 temsilci çalışmalara
dahil olmuştur. Hazar Gölü Yönetim Planı 2010 yılı sonu itibarıyla tamamlanmış ve 5 farklı Sulak Alan
Yönetim Planı ile birlikte Aralık 2010 tarihinde Ulusal Sulak Alan Komisyonunca onaylanmıştır.
Böylece, Hazar Gölü Yönetim Planı Doğu Anadolu’da yönetim Planı olan iki sulak alandan birisi olma
özelliğini kazanmıştır.
Çalışmalar sırasında Hazar Gölü için tespit edilen ana sorunların başında gölün kirlenmesi,
turizmden kaynaklanan plansız kullanım ve yapılaşma gelmektedir. Bu sorunların çözümü için
Yönetim Planı çalışmalarına katılan temsilciler tarafından Hazar Gölü Yönetim Planı’nın ideal hedefi
“Hazar Gölü’nün Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Korunması Ve Geliştirilmesi” olarak
belirlenmiştir. Bu ideal hedefe ulaşabilmek için 6 uygulama hedefi ve 35 faaliyet tespit edilmiştir.
Projenin en önemli çıktılarından birisi Elazığ Valiliğinin 24.05.2010 tarih ve 504 sayılı olurları ile
oluşturulan Yerel Sulak Alan Komisyonudur.
Anahtar Kelimeler: Yönetim Planı, Hazar, Göl
1. GİRİŞ
1.1. Alanın Sınırları ve Konumu
Doğu Anadolu Bölgesinin en önemli kentlerinden Elazığ’da yer alan Hazar Havzası zengin flora
ve fauna özellikleri ile ön plana çıkmaktadır. Güneydoğu Toros Dağları arasındaki bir çöküntü üzerinde
yeralan Göl, Türkiye’nin en derin göllerinden biridir. Göl, 274,9 km 2 lik göl havzası ve 78,8 km 2 lik su
yüzeyine sahiptir. Güneybatı-kuzeydoğu istikametinde ortalama 20 km uzunluğunda, güneydoğukuzeybatı istikametinde ortalama 4,5 km genişliğindedir.
Hazar Gölü Önemli Doğa, Bitki, Kuş Alanı ve B sınıfı Ramsar Alanıdır. Göl, endemik ve nesli
tehlike altında olan dört bitki ve Göl’e has üç balık türü barındırmaktadır.
1.2. Yasal Durum
Hazar Gölü Havzası Elazığ İl’i Merkez ilçesi, Sivrice ilçesi ve Maden ilçelerinin sınırları
içerisinde kalmaktadır. Havza sınırları içerisinde Sivrice ilçesi, Düzbahçe, Kavakköy, Kürkköy,
Soğukpınar, Sürek köyü, Yedikardeş köyü, Güneyköy, Gezin belediyesi, Hatunköy, Küçükova,
Plajköy, Yeşilova ve Yoncapınar olmak üzere 14 yerleşim merkezi bulunmaktadır. Havzanın kadın
nüfusu 6.236 kişi, erkek nüfusu 5.842 ve toplam nüfusu da 12.078 kişidir
Hazar Gölü barındırdığı doğal ve kültürel zenginlikleri nedeniyle çeşitli koruma statülerine
sahiptir. Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 11.07.1991 tarih ve 856 sayılı
kararıyla;
215
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
• Yılanlı Ada 1. Derece Doğal Sit Alanı, Kilise Adası ve çevresi (Batık Kent) ile Göl’ün doğu
yakasındaki Yarım Ada 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı,
• Göl’ün çevresini dolaşan mevcut karayolu ile Göl arasındaki bölge 2. Derece Doğal Sit Alanı
ve
• Karayolunun üst kısmında kalan alanlar ise 3. Derece Sit Alanı olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca, Hazar Gölü, sağladığı uluslar arası kriterler nedeniyle Ülkemizin Ramsar Alanı adayı
122 alanından birisidir. Hazar Gölü Sulak Alan Koruma Bölgeleri (Sulak Alan Bölgesi, Ekolojik
Etkilenme Bölgesi, Mutlak Koruma Bölgesi ve Tampon Bölge) Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği
kapsamında belirlenmiş olup, uygulamaya devam edilmektedir.
Hazar Gölü için Çevre Düzeni Planı, Yönetim Planı ve imar planları hazırlanmıştır. İlk Hazar
Gölü Çevre Düzeni Planı 25.08.1989 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir. 2010 yılında bu planın
revizyonuna başlanmıştır. 2009 yılında başlatılan Hazar Gölü Sulak Alan Yönetim Planı 2010 yılında
tamamlanmıştır. Ayrıca, Göl kenarındaki belediyeler tarafından çeşitli imar planları yapılmıştır.
1.3. Yönetim Altyapısı
Göl civarındaki arazilerden sorumlu kurumların listesi aşağıda verilmiştir:
• Elazığ Valiliği,
• Elazığ İl Özel İdaresi,
• Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü,
• Elazığ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,
• Elazığ Tarım İl Müdürlüğü,
• Elazığ İl Çevre ve Orman Müdürlüğü,
• Elazığ Defterdarlığı,
• Elazığ Orman Bölge Müdürlüğü,
• Elazığ Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü,
• Elazığ Karayolları Bölge Müdürlüğü,
• DSİ IX. Bölge Müdürlüğü,
• Sivrice Kaymakamlığı,
• Sivrice Belediye Başkanlığı,
• Maden Kaymakamlığı ve
• Gezin Belediye Başkanlığıdır.
1.4. Su Kalitesi
Hazar Gölü evsel ve endüstriyel kaynaklı atıklar nedeniyle kirletilmektedir. Göl çevresindeki kıyı
şeridi kamu kuruluşlarının eğitim kampları ve özel tatil siteleri ile hemen hemen kapanmış durumdadır.
Yaz aylarında sahilde kurulan çadır kamplarının atıkları Göl’e bırakılmaktadır. Ayrıca, Göl kıyısında
bulunan ve önemli bir yerleşim merkezi olan Sivrice İlçesinin ve Gezin Belediyesinin evsel atıkları da
Göl’e verilmektedir. Yerleşimlerden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi için 2010 yılında olumlu
gelişmeler kaydedilmiştir. İki yerleşim yerinin kanalizasyon projeleri ihaleye çıkmıştır.
1.5. Biyolojik Özellikler
1.5.1. Flora
Hazar Gölü Havzasında endemik ve/veya tehdit altında olan toplam 5 tür bulunmaktadır. Hazar
216
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Gölü açık bölgesinde üç bölgede Bacillariophyta üyesi 54 takson, Chlorophyta üyesi 7 takson,
Cyanophyta üyesi 7 takson ve Pyrrohyta üyesi 1 takson gözlenmiştir. Hazar Gölü’nde suiçi ve su üstü
bitkilerininin gelişimine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Havzada, meşe toplulukları dışında
doğal orman örtüsü bulunmamaktadır.
1.5.2. Fauna
Hazar Gölü havzası kelebekler açısından oldukça zengin bir bölgedir. Alanda bulunan
Polyommatus poseidon Herrich-Schäffer (Çokgözlü Poseydon) Türkiye için endemik aynı zamanda
yaygın bir türdür. Ayrıca, Spialia osthelderi Pfeiffer (Osthelder’in Zıpzıpı) da nesli tehdit altında olan bir
türdür (Doğa Derneği, 2011). Bunun yanı sıra, Hazar Gölü Havzasında Brachythemis fuscopalliata
Selys adlı hassas bir tür bulunmaktadır.
Hazar Gölü’ne has 4 endemik balık türü bulunmaktadır. Bu türler içerisinde Capoeta capoeta
umbla ve Cyprinus carpio ekonomik açıdan önemi olan türlerdir (Anonim, 2010). Yöresel olarak şiraz
veya sarıbalık olarak adlandırılan Capoeta capoeta umbla Fırat-Dicle Nehir sisteminde yaygın olarak
bulunup (Köprücü & Özdemir, 2003) Hazar Gölü’nün de en fazla avlanan türüdür (Anonim, 2010).
Hazar Gölü’nde 2001-2002 yılları arasında yürütülmüş bir araştırmada Rana ridibunda (Ova
kurbağası) türünün bulunduğu belirtilmiştir (SAĞLAM & ARIKAN, 2006). Hazar Gölü çevresinde 48
cinse ait 64 kuş türü tespit edilmiştir (TÜBİTAK, 2002; Yiğit, 1994).
1.6. Önemli Habitatlar
Hazar Gölü Havzasının büyük bir bölümü dağlık alan içerisinde yer almaktadır. Dağlık alanların
büyük bölümü meradır. Havza içerisinde ağaçlandırma çalışmaları sonrasında orman formu kazanmış
sahalar ve doğal meşelik alanlar bulunmaktadır. Ayrıca, bodur çalılık alanlar da mevcuttur. Drenaj
durumunun iyi olduğu Göl’ün batısında ve doğusundaki deltalar üzerinde tarım alanları mevcuttur.
Tarım alanlarında kuru tarım, sulu tarım, bağ-bahçe tarımı gibi alt sınıflar bulunmaktadır.
1.7. Tarihi ve Kültürel Zenginlikler
Hazar Gölü önemli biyolojik çeşitlilik değerlerinin yanısıra içinde barındırdığı Kilise adası ile de
tarihi değerlere sahip bir sulak alanımızdır. Göl sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel değerlerden
dolayı insanların ilgisini çeken bir turizm merkezi niteliğindedir.
1.8. Sosyo-Ekonomik Özellikler
Hazar Gölü Havzasının ekonomik faaliyetlerinde tarım ve turizm sektörleri öne çıkmaktadır.
Bölgede tarımsal faaliyetler azalarak, turizm faaliyetleri ise artarak devam etmektedir. Çevre iller
tarafından alan turizm bölgesi olarak kullanılmaktadır. Avrupa ülkelerine, Elazığ merkeze, yakın illere
ve metropollere göç edenlerin yaz aylarında, tatillerini geçirmek amacıyla bölgeye geldikleri
belirtilmektedir. Havzaya gelen yazlık nüfus Göl çevresinde çevresel kirliliğe yol açmaktadır.
1.9. Hazar Gölü Yönetim Planı Projesi
Hollanda Büyükelçiliği Küçük Hibeler Programı (Matra/KAP) tarafından finanse edilen “Hazar
Gölü Yönetim Planı Projesi” Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda Anadolu Doğa ve Kültür
Koruma Kooperatifi (AnaDOKU) tarafından 2009 yılında başlatılmıştır.
Bu kapsamda gerçekleştirilen ana faaliyetler:
• Literatür taraması,
• İkili yerel paydaş görüşmeleri,
217
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
• Sosyo-ekonomik ve ekolojik analizler,
• İlgi grupları analizi,
• “Sorun ve Hedef Analizi Çalıştayı” ve “Yönetim Planının Değerlendirilmesi Çalıştayı”,
• Yönetim Planı Eğitimi,
• Yönetim Planı kitapçığının hazırlanması,
• Kamuoyu yaratma etkinlikleri ve
• Görsel malzemelerin hazırlanmasıdır.
Proje uygulamasını sonucu elde edilen bilgi ve veriler değerlendirilerek Yönetim Planına son
şekli verilmiş ve Aralık 2010 tarihinde Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından onaylanmıştır.
Yönetim Planı çalışmaları sırasında katılımcı bir süreç izlenmiş, 25 farklı kurum ve kuruluşu
temsilen 60 temsilci çalışmalara dahil olmuştur. Hazar Gölü Yönetim Planı 2010 yılı sonu itibarıyla
tamamlanmış ve 5 farklı Sulak Alan Yönetim Planı ile birlikte Aralık 2010 tarihinde Ulusal Sulak Alan
Komisyonunca onaylanmıştır. Böylece, Hazar Gölü Yönetim Planı Doğu Anadolu’da yönetim Planı
olan iki sulak alandan birisi olma özelliğini kazanmıştır.
Çalışmalar sırasında Hazar Gölü için tespit edilen ana sorunların başında gölün kirlenmesi,
turizmden kaynaklanan plansız kullanım ve yapılaşma gelmektedir. Bu sorunların çözümü için
Yönetim Planı çalışmalarına katılan temsilciler tarafından Hazar Gölü Yönetim Planı’nın ideal hedefi
“Hazar Gölü’nün Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Korunması Ve Geliştirilmesi” olarak
belirlenmiştir. Bu ideal hedefe ulaşabilmek için 6 uygulama hedefi ve 35 faaliyet tespit edilmiştir.
Projenin en önemli çıktılarından birisi Elazığ Valiliğinin 24.05.2010 tarih ve 504 sayılı olurları ile
oluşturulan Yerel Sulak Alan Komisyonudur.
Yönetim Planı çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen Sorun Analizi Çalıştayında tespit edilen
konular aşağıdaki tabloda verilmektedir.
Tablo 1: Hazar Gölü Sorun Analizi
Ana Sorunlar
Nedenler
Göl suyunun kirlenmesi
Kirlilik ve Atıklar
Evsel katı atıkların yarattığı
kirlilik ve kıyı bandının temizlik
sorunu
Yapılaşma /
Yerleşim /
Altyapı
Havzada yapılaşmadan
kaynaklanan görüntü kirliliği ve
olası baskılar
Kıyı düzenlemesi eksikliği ve
Kök Nedenler
• Göl’ü kirleten kimyasal maddelerin (pestisitler vb)
yağmur sularıyla ve kanaletlerle Göl’e taşınması
• Evsel atık suların (deterjan, kimyasal vb) arıtılmadan
Göl’e karışması
• Yazlık sitelerdeki arıtma sistemlerinin etkin
çalıştırılamaması
• Havza içindeki yerleşimlerin kanalizasyon ve arıtma
sorunu (Sivrice Belediyesindeki ödenek yetersizliği,
hazırlanan
altyapı
tesisi
projesinin
hayata
geçirilememiş olması, sorunun bölgesel boyutlu
olması)
• Göl çevresindeki turizm işletmeleri ve yazlıkların
evsel katı atıklarının düzenli toplanarak bertaraf
edilmemesi
• Terk edilmiş/kullanılmayan yapılar
• Kamu kuruluşlarının kuralsız davranışları sonucu Göl
çevresinin tamamen kamu kamplarıyla kuşatılması
• Göl çevresinde mevsimlik insan yoğunluğunun
yaşanması (bilinçsiz kullanım vb)
• Göl çevresindeki karayolu inşaatı ve hafriyat atıkları
• Taş ve kum ocakları
• Yerel Yönetimlerin insan ve mali kaynaklarının
218
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
kontrolsüz kıyı kullanımı
(kamping, karavan, vb.)
Erozyon
Doğal bitki örtüsünün bozulması
Sosyoekonomik Yapı
Doğal-kültürel zenginliklerin
yerel ekonomiye katkı
sağlayacak düzeyde
değerlendirilememesi
Yönetsel Yapı
Hazar Gölü çevresindeki
(özellikle turizmde) hizmetlerin
yönetim ve denetim yetersizliği
Tarımsal
Faaliyetler ve
Balıkçılık
Tarımsal üretimde uygun
olmayan girdi kullanımı
Göl’e özgü balık türü Sirazın
neslinin tehdit altında olması
Ekolojik Yapı
ve Su
Kaynakları
Göl su seviyesinde azalma
Ekolojik dengenin bozulması
yetersizliği nedeniyle etkin uygulama ve izleme
yapılamaması
• Göl çevresinde mevsimlik insan yoğunluğunun
yaşanması (bilinçsiz kullanım vb)
• Kıyı Düzeni Planının bulunmaması
• Göl havzasında doğal olarak taşınan alüvyonlar
• Havzada yürütülen tarımsal faaliyetler, yapılaşma vb.
insan etkinlikleri.
• Yöre halkının Göl’ün doğal/biyolojik zenginliğinin
farkında olmaması (yöre halkı ve yetkililerinin
çevre/doğa koruma konusundaki bilinç eksikliğini
giderici yeterli düzeyde faaliyet yürütülmemesi)
• Yerel Yönetimlerin teknik personel ve mali kapasite
yetersizliği
• Çeşitli kapsam ve ölçekte planların bulunmaması
• Hazar Gölü Mahalli İdareler Birliğinin etkin çalışma
yürütememesi
• Mevcut zirai ilaçlama yöntem ve malzemelerinin ve
kullanılan tohumların daha kolay ve ucuz temin
edilebilmesi
• Alternatif tarımsal üretim yöntemleri hakkında yeterli
düzeyde bilgi ve bilinç düzeyinin bulunmaması
• Balık üreme alanlarının korunmaması
• Balıkçılıkta kullanılan avlanma malzemelerinin uygun
olmaması
• İzinsiz su ürünleri avcılığı
• Buharlaşma, Göl’ü besleyen dere ve çaylardan
sulama vb amaçlarla su alınması
• Enerji santrali için Göl’den su çekimi
• Çevredeki yazlıkların her birinin kullanma suyu için
açtıkları kuyuların etkisi
• Avlanan türler üzerindeki av baskısı
• Diğer etkenler
1.10. Destekleyiciler ve Sınırlayıcılar
Hazar Gölü’nün doğal ve kültürel kaynak değerlerinin korunması ve geliştirilmesi için Çalıştay
katılımcıları tarafından belirlenen destekleyici ve sınırlayıcı faktörler aşağıdaki gibidir:
1.10.1. Destekleyiciler
· Mevcut durumunun diğer sulak alanlara göre daha iyi durumda olması
· Yerel düzeyde kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin ilgi ve
çalışmaları
· Yerel düzeyde Göl’ün sürekli gündemde olması
· Yerel kamuoyunun Göl’e ilişkin etkinlik ve çalışmalara ilgi duyması ve destek vermesi
· Bölgedeki üniversitelerde Çevre Mühendisliği, Su Ürünleri, Biyoloji, Ziraat vb. bölümlerin
bulunması
· Doğal sit alanı olması
· Sanayi baskısının bulunmaması
· Doğu Anadolu fay hattı nedeniyle yapılaşmanın sınırlandırılmış olması
· Alanın uluslararası öneme sahip sulak alan olması
· Ulaşılabilirliğin kolay olması
· İnsan kaynaklı, ekonomik temelli baskıların az olması
219
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
· Havzada zirai atık/kirleticilerin, gübre ve pestisitlerin yüksek düzeyde kullanılmaması
· Turizm çeşitliliğinin bulunması
· Göl suyunun tarımsal ve içme amaçlı kullanılmıyor olması
· Göl havzasında kültürel ve arkeolojik varlıkların (Batık şehir) bulunması
· Sorunların tespit edilmiş olması ve Yönetim planı çalışmasının başlamış olması
· Ulusal ve uluslararası tanıtıma yönelik proje ve girişimlerin bulunması (AB, EDEN gibi)
· Mahalli idareler birliğinin bulunması
1.10.2. Sınırlayıcılar
· Göl’ü besleyen kaynakların yaz aylarında kuruması ve su kaynaklarının yetersizliği
· Küresel iklim değişikliğinin olası etkileri
· Göl çevresindeki arıtma tesislerinin yetersizliği ve/veya faal olmaması
· Yerel yönetimlerin insan ve mali kaynak kısıtlayıcılarının bulunması
· Enerji santralinin bulunması
· Düzenli depolama sisteminin bulunmaması
· Balıkçılık ve dönemsel ağırlıklı insan baskısının olması
· Mahalli idareler birliğinin etkin olamaması
1.11. Uygulama Hedefleri ve Faaliyetler
Hazar Gölü Yönetim Planı Kapsamında belirlenen 6 uygulama hedefi ve bu uygulama
hedeflerine ulaşabilmak için belirlenen 35 faaliyet aşağıda sıralanmıştır.
Uygulama Hedefleri
1. Hazar Gölü Havzasında kirletici
kaynakların dönemsel/mevsimsel
tespitlerinin yapılarak 2015 yılı sonuna
kadar kirliliğin önlenmesine yönelik
çalışmaların tamamlanması
2. 2013 yılı sonuna kadar Hazar Gölü
Havzasında biyolojik çeşitliliğin
(endemik, nadir ve nesli tehlike altında
olan türlerin) ve doğal kaynak
değerlerinin bilimsel olarak tespit
edilmesi, korunması ve geliştirilmesi
3. 2015 yılına kadar Hazar Gölü
Havzasında organik/iyi tarım ve
hayvancılık uygulamalarının
geliştirilmesi ve desteklenmesi
4. 2014 yılına kadar Hazar Gölü
Havzasının tüm değerleri ile ulusal ve
uluslararası ortamda tanınmasını
Faaliyetler
1.1.Kirlilik İzleme Komitesini kurmak (YSAK alt komitesi olarak kurulması)
1.2. Göl’ü etkileyen kirletici kaynakların su ve toprak üzerindeki etkilerini
incelemek
1.3. Kirlilik izleme ve değerlendirme sistemini kurmak
1.4. Katı Atık Yönetim Planını hazırlamak
1.5. Sivrice İlçesinde uygun atık su bertaraf yöntem/sistemlerini tespit
etmek ve uygulama projelerini hazırlamak
1.6. Gezin Beldesinde mevcut atık su arıtma tesisi projesini desteklemek
1.7. Havzanın Göl’e etki eden diğer yerleşimleri için en uygun atık su
bertaraf yöntem/sistemlerini tespit etmek
1.8. Göl’ü besleyen ve rusubat kirliliği yarattığı düşünülen dereler
üzerinde rusubat araştırması yaparak, gerekli görülen dereler üzerinde
belirlenecek yerlerde rusubat önlemeye yönelik tedbirleri almak
1.9. Havzada yaşayan halkın kirlilik ve atıklarla ilgili duyarlılıklarının
arttırılması ve bilinçlendirilmesi amaçlı eğitimler ve etkinlikler
gerçekleştirmek
2.1. Hazar Gölü Havzası biyolojik çeşitliliğini tespit etmek
2.2. Hazar Gölü Havzasında toprak erozyonunu önlemek için uygun
bölgelerde doğaya uygun bitkilendirme /ağaçlandırma yapmak
2.3. Hazar Gölü su kotunun aylık ölçümlerini yapmak ve değerlendirmek
2.4. Hazar Gölü’ndeki su kullanımı ve su kotu ile ilgili projeleri bilimsel
olarak değerlendirmek ve bu projelerin Gölün doğal su rejimini olumsuz
yönde etkilememelerini sağlamak
2.5. Hazar Gölü’nü besleyen su kaynaklarının (akarsu ve yeraltı suyu)
doğal yapısını koruyacak şekilde sürdürülebilirliğini sağlamak
3.1. Havzanın organik, iyi tarım uygulamaları ve hayvancılık (arıcılık, su
ürünleri, yerel türler/ürünlerin geliştirilmesi, destekleyici ürünler, vb.)
potansiyellerini tespit etmek ve uygulamalarını teşvik etmek
3.2. Çiftçilere iyi tarım uygulamaları ve organik tarım eğitimleri vermek
3.3. Hazar Gölü Havzasında yerel ürünlerin üretim ve pazarlama
olanaklarını araştırmak ve geliştirmek
4.1. Hazar Gölü ve çevresinin doğa ve kültür turizmi odaklı tanıtım
stratejisini hazırlamak ve uygulama faaliyetlerini gerçekleştirmek
220
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
sağlayarak, sürdürülebilir turizm
olanaklarının geliştirilmesi
4.2. Hazar Gölü Havzası tanıtım merkezini kurmak
4.3. Hazar Gölü kıyısındaki ekolojik koruma bölgelerine zarar veren çadır
turizminin düzenli hale getirilerek Göl ve çevresindeki kirlilik baskısını
azaltmak ve bölgedeki ekosistemi korumak
4.4. Hazar Gölü çevresindeki yol güzergahında Elazığ Merkez olmak
üzere, yerleşim yerlerine Hazar Gölü’nün doğal ve turistik özelliklerini
anlatan tabela ve bilgilendirme levhaları yerleştirmek
4.5. Hazar Göl’ü ile ilgili tanıtım materyalleri ve web sitesi hazırlamak
4.6. Ulusal ve uluslararası turizm fuarlarında Hazar Gölü’nün tanıtılmasını
sağlamak
4.7. TURSAB temsilcilerine Hazar Gölü’nü tanıtarak, tur güzergahına dahil
edilmesini sağlamak
4.8. Hazar Şiir Akşamları ve Su Sporları Etkinliklerini desteklemek
4.9. Hazar Gölü Havzasının jeolojik-jeomorfolojik nitelik ve değerlerinin
tanıtımına yönelik çalışmalar yürütmek
5.1. Bölgesel Gelişme Planına Yönetim Planı Plan Kararlarını yansıtmak
5. 2015 Yılına kadar Hazar Gölü
Havzasında çeşitli kapsam ve
ölçeklerdeki bölgesel ve fiziksel
planlama çalışmalarının hazırlanarak
uygulamaya geçirilmesi
6. 2016 yılına kadar Hazar Gölü
Yönetim Planının katılımcı ve etkin
biçimde uygulanmasının sağlanması
5.2. Elazığ İl Strateji Planına Yönetim Planı Plan Kararlarını yansıtmak
5.3. Halihazırda çalışmaları devam eden Çevre Düzeni Planına Yönetim
Planı Plan Kararlarını yansıtmak
5.4. Hazar Gölü Koruma Amaçlı İmar Planını yapmak veya yaptırmak ve
uygulamak
5.5. İlçe ve Belde ölçeğindeki imar planlarına Yönetim Planı Plan
Kararlarını yansıtmak
5.6. YSAK’ın gerekli gördüğü hallerde, teknik ve bilimsel alt komisyonlar
kurmak, çalışma usul ve esaslarını belirlemek
6.1. YSAK yıllık güncelleme, izleme ve değerlendirme toplantılarını
gerçekleştirmek ve gelişmeleri yerel kamuoyuna duyurmak
6.2. YSAK’ın, sulak alanların yönetim planlarının hazırlanması,
uygulanması, güncellenmesi vb. konularda kapasitesini geliştirmek
(başarılı örneklere alan ziyareti düzenlemek, işbirlikleri kurmak vb.)
6.3. Yönetim Planı kitapçığının basımını yaparak dağıtmak
Sonuç olarak, geniş bir paydaş katılımı ile bir dizi toplantı ve çalıştay sonucu hazırlanan Hazar
Gölü Yönetim Planı’nın etkin bir şekilde uygulanması büyük önem arz etmektedir. Yönetim Planının
uygulaması
için
ilk
adım
“Daha
Güzel
Hazar
İçin”
projesi
atılmıştır.
Proje,
AnaDOKU
koordinasyonunda Elazığ İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Elazığ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Gezin
Belediyesi ve Hazar Gölü Koruma Derneği (HAGÖKDER) katkılarıyla hazırlanmış ve Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı (UNDP), Coca-Cola Hayata Artı Vakfı ve Yaşama Dair Vakıf (YADA) işbirliğiyle
yürütülen "Hayata Artı" Gençlik Programı tarafından desteklenmiştir. Proje, Hazar Gölü kıyısındaki
ekolojik koruma bölgelerine zarar veren düzensiz çadır turizmi faaliyetlerini düzenli hale getirerek,
Hazar Gölü ve çevresindeki kirlilik baskısının azaltılmasını hedefliyor. Aralık 2010 tarihinde başlayan
proje Temmuz 2011 tarihinde tamamlanacaktır.
2. KAYNAKLAR
Anonım, (2010) Hazar Gölü’ndeki Siraz-Göl Balığı (Capoeta Capoeta Umbla, Heckel,1843)’Nın, Stok
Tahmini, Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Elazığ.
Çevre ve Orman Bakanlığı, Anadoku, 2011, Hazar Gölü Yönetim Planı, Ankara.
Doğa Derneği, (2006) Önemli Doğa Alanları, Ankara.
Sağlam, N., Arıkan, H., (2006) Endohelminth Fauna Of The Marsh Frog Rana Ridibunda From Lake
Hazar, Turkey. Disease Of Aquatic Organisms, 73 (3): 253-260.
Tübitak, (2002) Hazar Gölü Yönetim Planı Alt Projesi 1. Aşama Final Raporu, Proje No: 5022408,
Ankara.
Yiğit, A., (1994) Sivrice-Maden Yöresinin Mevzii Coğrafyası, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, Elazığ.
221
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kırıkkale Kızılırmak Vadisi Kuşlarına Yönelik Tehditler
1
1
Ayşegül İLİKER , 1 İrfan ALBAYRAK , 2 Mehmet Ali TABUR
Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 71450, Yahşihan, KIRIKKALE
2
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 32260, ISPARTA
ÖZET
Bugüne kadar Kırıkkale Kızılırmak vadisi ornitofaunası yeterince çalışılmamıştır. Bu araştırma
15 Ekim ve 28 Aralık 2010 tarihleri arasında Kızılırmak vadisinde tespit edilen 5 istasyonda yapılan
arazi gözlemlerine dayanmaktadır. Araştırma alanında üç aylık sürede 30 familya mensubu toplam
116 tür tespit edilmiştir. Kızılırmak vadisi Türkiye’de kuşlar için önemli barınaklardan biri olmuştur.
Ancak araştırma alanında tarım ilaçlarının kullanılması, avcılığın devam etmesi ve riperyan bitki
örtüsünün tahrip edilmesi sonucu kuş türleri tehdit altında kalmaktadır. Sonuç olarak türlerin
korunmasına yönelik Kızılırmak’ın ve havzasının bir yönetim planına kavuşturulmasının ihtiyaç olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kızılırmak Vadisi, Ornitofauna, Antropolojik Faktörler, Kırıkkale, Türkiye
1. GİRİŞ
Türkiye kuşları ile ilgili yerli ve yabancı araştırıcılar tarafından 502 kuş türünün kaydı verilmiştir.
Son zamanlarda kuş faunası tespit çalışmaları ile birlikte biyoekolojik çalışmalara da yer verilmektedir.
Franklin (1993), türlerin, habitatı ile birlikte korunmasının mümkün olabileceğini,
biyolojik
çeşitliliğin sürdürülmesinde rol oynayan kaynakların yeterli sayıda ve büyüklükte olması gerektiğini
ifade etmiştir. Owens ve Bennett (2000), türlerin yok olmasında ekolojik faktörlerin rol oynadığını
belirterek, yok olma riskinin habitata özelleşmiş olanların vücut hacmiyle doğrudan ilişkili ancak
genetik yapısıyla sınırlı olduğunu belirtmiştir. Araştırıcılar antropolojik sebepler ve yabancı türlerin
istilasından kaynaklanan yok olmanın, vücut yapısıyla ilişkili ve ekolojik özelleşmeyle sınırlı olduğunu
beyan etmişlerdir. Araştırıcılar ayrıca, ekolojik dengenin korunmasında önemli rolleri olan kuşların
habitat tahribi, antropolojik baskı ve predatörler sebebiyle ciddi oranda olumsuz olarak etkilendiklerini
ifade etmişlerdir. Mikusiński ve Angelstam (2004), kuşlardaki tür kayıplarının biyoçeşitlilik açısından
önemli olduğuna işaret ederek tür kayıplarının birden fazla sebebi olduğunu ve bunların habitat-tür
ilişkisinin incelenerek ortaya konabileceğini kaydetmişlerdir.
Şekercioğlu ve ark., (2004), Uluslararası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği
(IUCN) kriterlerine göre 9916 kuş türünün % 21’inin yok olmayla karşı karşıya kaldığını ve bu oranın
normalde beklenenden daha hızlı bir azalmanın yaşanacağının göstergesi olduğunu ifade etmiştir.
Ayrıca kuş türlerinin sayıca azalması veya ortadan kalkmasına ekosistem bozulmalarının sebep
olduğuna işaret etmiştir.
Bu araştırmanın amacı kuşların önemli barınak alanlarından biri olan Kızılırmak vadisinin kuş
faunasını ve bazı türlerin biyoekolojik özelliklerini tespit etmektir.
2. MATERYAL ve METOT
Bu araştırma 15 Ekim ve 28 Aralık 2010 tarihlerinde Kızılırmak’ta belirlenen 5 istasyonda (Şekil
1) gerçekleştirilmiştir. Araziye 15 günlük aralıklarla gidilerek saat 08:00’den 16:00’ya kadar bir günlük
gözlem yapılmıştır. Arazide video kamera, dürbün ve doğrudan gözlem yoluyla kuş türlerinin ve
habitatlarının kayıtları alınmıştır.
222
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1. Kızılırmak vadisinde tespit edilen istasyonları (I-V) gösteren harita
I. İstasyon: Bu istasyonda Kızılırmak yatağı oldukça genişlemiş olup üzerinde yapay göletler ve
küçük adacıklar oluşmuştur (Şekil 2). Bu bölgede meyve ağaçları ve tarım arazileri bulunmaktadır.
Genel bitki örtüsü söğüt (Salix alba), iğde (Eleagnus angustifolia), kavak (Populus alba), ılgın (Tamarix
sp.), sazlık ve çalılıklardan ibarettir. Bazı yerlerde meşe (Querqus sp.), ardıç (Juniperus communis) ve
geven (Teucrium polium) bulunmaktadır.
Şekil 2. Kızılırmak’ta yer yer oluşan gölcük ve adacıklar
223
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
II. İstasyon: Bu istasyonda araştırma alanı 5 km’lik bir mesafeyi kapsamaktadır. Kızılırmak
nispeten genişlemiş bir yatağa sahiptir. Buradaki bitki örtüsü söğüt (Salix alba), iğde (Eleagnus
angustifolia), kavak (Populus alba), ılgın (Tamarix sp.), böğürtlen (Rubus caesius) ve sazlıkdan
(Phragmites sp.) oluşmaktadır. Alanda meşe (Querqus sp.), ardıç ((Juniperus communis) ve çalı formu
seyrektir.
III. İstasyon: Kırıkkale-Kırşehir güzergahına yakın, sebze ve meyve bahçelerinin bulunduğu bu
alanda park, fabrika, rafineri yer almaktadır. Bu istasyonda Kızılırmak üzerinde gölet ve adacıklar
oluşmuş ve söğüt, iğde ağaçları ile sazlık alanlar da bulunmaktadır.
IV. İstasyon: Bu istasyon Keskin’in Ceritkale Köyü’nde kaynak suyu bulunan bir tarım arazisi ile
çevresindeki söğütlük bir alanı kapsamaktadır. Kayalık bir vadinin yamaçlarında seyrek meşe, kavak,
bazı meyve ağaçları ve çalılar yer almaktadır.
V. İstasyon: Irmak kıvrılarak genişçe bir sulak alan oluşturmuş ve bu alanın etrafı tarım arazisi
olarak kullanılmaktadır. Burada Kızılırmak sazlık bir alanla kayalık bir alanın arasından geçmektedir.
3. BULGULAR
Kuşlar için sulak alanlar en güzel habitatları oluşturmaktadır. Kızılırmak 1180 km uzunluğu ile
Türkiye’nin en uzun nehridir. Bu nehir Kırıkkale’ye ekonomik, ekolojik ve sosyal bazı değerler
sunmaktadır. Bu anlamda Kırıkkale’de bir Kırıkkale Rafinerisi (TÜPRAŞ), elektrik ve içme suyu temin
eden Kapulukaya barajı ve bazı fabrikalar yer almaktadır. İç Anadolu bölgesi’nin tipik iklim ve bitki
örtüsüne sahip Kırıkkale Kızılırmak ile çok farklı bir ekosistem kazanmıştır. Kızılırmak’ın Kırıkkale’ye
kazandırdığı kuş faunasını belirlemek için tespit edilen beş istasyonda araştırma yapılmıştır. Bu
istasyonlarda kuşlara yönelik bazı tehditler ele alınmıştır.
I. İstasyon: Irmak yatağının genişlemesi sonucu yer yer göletler oluşmuştur. Bu alandaki
sazların kesilmesi veya yakılması sonucu kuşların habitatları yok edilmektedir. Türlerin biyolojik
aktiviteleri açısından alanın korunması oldukça önemli olup kuşlar üreme faaliyetleri için tahrip olan
habitatlarını terk etmek zorunda kalmaktadır. Irmak içinde ikisi faaliyet halinde beş kum ocağı
bulunmaktadır. Bu bölgede avcılılığın da devam ettiği ve kuş barınaklarının her zaman ayak altında
kalma riski ile karşı karşıya kaldığı saptanmıştır. Tarım arazilerinin ırmak yatağına çok yakın olması
Kızılırmak kuşları için tehdit oluşturmaktadır. Arazide verimi arttırmak için kullanılan gübre ve tarım
zararlılarından korunmak için kullanılan kimyasallar zamanla ırmak suyuna karışmakta ve Kızılırmak’ın
kirlenmesine sebep olmaktadır. Irmağın kenar bitkileri yakılmak veya kesilmek suretiyle riperyan bitki
örtüsü yok edilmektedir. Bu alandan 56 kuş türü tespit edilmiştir.
II. İstasyon: Irmak kıyısı boyunca uzanan arazilerde kavun, karpuz, kabak, ayçiçeği ve şeker
pancarı yetiştirilmektedir. Bu bölgede de yoğun olarak kullanılan tarım ilacı ve gübre zamanla ırmak
suyuna karışmaktadır. Kum ocaklarından kaynaklanan bozulmanın yanı sıra nehire endüstriyel atık,
evsel artık ve çöp bırakılmakta ve bunlar su ile birlikte taşınmaktadır. Kuşların yuvalandığı ağaçlık
alanda yakacak temin etmek için sık sık kesim yapılmaktadır. Bu bağlamda bölgede antropolojik
etkiler oldukça yaygındır. Burada ölü bir küçük batağan (Tachybaptus ruficollis)’a rastlanmıştır. Bu
alandan 64 kuş türü tespit edilmiştir.
III. İstasyon: Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) tesislerinin baca gazları ve atıkları çevrede
hava, toprak ve su kirliliğine sebep olmaktadır. Alanda evsel atıklara, çöp ve moloz yığınlarına da
224
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
rastlanmaktadır. Kızılırmak yatağına kenar şeridi boyunca hafriyat boşaltılmaktadır. Bu malzeme
kuşlar için önemli olan vejetasyon örtüsünü yok etmekte ve nehir suyunu kirletmektedir. Baraj suyunun
kesilmesi sonucu ırmak yatağı tamamen kurumakta ve birçok sucul canlı ölmektedir. Alanda ölü bir
balaban (Botaurus stellaris) bulunmuştur (Şekil 3). Bu alandaki yaban ördekleri çok sayıda avcıyı
buraya cezbetmektedir. Bu alandan 45 kuş türü tespit edilmiştir.
Şekil 3. Ölü bir balaban (Botaurus stellaris)
IV. İstasyon: Bu alanın çevresindeki yerleşim alanlarında yoğun olarak hayvan besiciliği
yapılmaktadır. Anız yakılması, çalılık alanların kesilmesi veya yakılması kuşların habitatlarını
daraltmaktadır. Avcılığın yasaklandığı mevsimlerde de kaçak avcılık yapıldığı saptanmıştır. Bu
alandan 52 kuş türü tespit edilmiştir.
V. İstasyon: Köprüköy mevkii su kuşları için önemli bir alan olduğundan avcılar bu bölgeyi daha
çok tercih etmektedir. Irmak suyunun durgun kısımlarında çöpler yığınla birikerek suda sürekli kirletici
unsurlar kalmaktadır. Bu alandaki sazlar yakılarak kuşların yuvaları yok edilmektedir. Bu alandan 68
kuş türü tespit edilmiştir.
Üç aylık sürede yapılan 23 arazi çalışması sonucunda istasyonlarda kuşlara yönelik bazı
tehditler tespit edilmiştir (Tablo 1).
Tablo 1. Kızılırmak’taki kuşlara yönelik tespit edilen doğrudan veya dolaylı tehdit faktörleri (Tehdit
bilgisi tablosu Onmuş (2008)’dan uyarlanmıştır)
Tehdit Bilgisi
Aşırı otlatma
Tarımsal genişleme
Kaçak avcılık
Kirli su deşarjı
Çöp ve moloz dökme
Sanayileşme
Kentleşme
Sazlık yakma
Ağaç kesme ve yakma
Yaban hayvanlarını rahatsız etme
Kum alımı
I. İstasyon
II. İstasyon
III. İstasyon
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
IV. İstasyon
X
X
X
X
X
V. İstasyon
X
X
X
X
X
X
X
X
X
225
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kırıkkale Kızılırmak vadisinde yapılan gözlemler ve araştırmalar neticesinde 5 istasyonda 30
familyadan toplam 116 tür tespit edilmiştir (Tablo 2).
Tablo 2. Kırıkkale Kızılırmak vadisinde tespit edilen türler
10
22
34
23
1
25
23
28
28
44
V. İstasyon
36
54
8
43
IV. İstasyon
2.
.1
0.
.1
1.
.1
1.
.1
2.
.1
10
2.
.1
20
0.
.1
1.
18
10
.1
2.
10
2.
.1
2.
.1
0.
.1
1.
.1
1.
.1
2.
.1
2.
.1
1.
.1
1.
.1
26
III. İstasyon
1.
.1
2.
.1
15
II. İstasyon
0.
.1
1.
.1
Tachybaptus ruficollis
Podiceps cristatus
Podiceps grisegana
Podiceps nigricollis
Phalacrocorax carbo
Botaurus stellaris
Ixobrychus minutus
Nycticorax nycticorax
Egretta garzetta
Egretta alba
Ardea cirenea
Cygnus columbianus
Tadorna ferruginea
Tadorna tadorna
Anas crecca
Anas plathyrnchos
Anas querquedula
Anas clypeata
Netta rufina
Aythya ferina
Aythya nyroca
Aythya marila
Melanitta fusca
Mergus merganser
Circus aeruginosus
Circus pygargus
Accipiter gentilis
Accipiter nisus
Buteo buteo
Buteo rufinus
Buteo lagopus
Aquila chrysaetos
Hieraaetus fasciatus
Falco naumanni
Falco tinnuculus
Alectoris chukar
Alectoris graeca
Rallus aquaticus
Gallinula chloropus
Porphyrio porphyrio
Fulica atra
Calidris minuta
Gallinago gallinago
Tringa ochropus
Xenus cinereus
Actitis hypoleucos
Larus cachinnans
Larus ridibundus
Columba livia
Streptopelia decaocta
Athene noctua
Alcedo atthis
Upupa epops
Picus viridis
I. İstasyon
.1
0.
.1
İstasyonlar
Türler / Gözlem tarihleri
27
30
5
6
6
28
11
4
11
1
1
3
1
4
4
7
2
1
2
4
6
8
8
10
10
7
24
11
15
10
8
2
1
4
13
21
5
1
23
16
3
10
6
6
7
3
2
2
3
1
1
3
1
1
3
1
106
2
3
13
51
2
2
26
140 509
302
151
2
3
6
3
5
8
21
57
101
2
2
28
3
4
2
1
1
1
9
4
6
7
3
2
1
1
5
1
1
1
1
12
3
1
1
6
2
1
1
4
5
4
4
1
1
1
2
2
2
1
3
2
4
2
1
2
1
3
4
7
2
2
1
1
1
1
1
8
22
15
1
2
1
1
1
1
3
1
1
18
1
2
4
18
16
12
29
21
29
55
48
34
15
40
21
19
37
1
1
15 155 211 393 330 177
840
540
557 419 39 231 160 231 15 126 1116 1425 2442 3023
2
2
48
2
1
1
3
2
6
5
6
5
4
5
7
1
10
1
4
2
7
1
3
3
2
7
7
11
1
14
7
12
1
1
3
2
5
3
52
134 368 241 363 630 2530 2130 2367 1626 75
69
55 120 304
5
37
184
161
174
107
116
40
3004
51
7
30
35
23
9
16
579
64
22
17
34
2
1
4
1
3
1
8
2
4
27
3
33
1
69
7
290
212
3
11
21
1
1
4
5
2
11
18
7
18
9
5
1
2
1
1
1
226
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dendrocopos major
Dendrocopos syriacus
Melanocorypha calandra
Galerida cristata
Lullula arborea
Alauda arvensis
Anthus campestris
Anthus cervinus
Anthus spinoletta
Motacilla flava
Motacilla cinerea
Motacilla alba
Trglodytes troglodytes
Erithacus rubecula
Luscinia megarhynchos
Luscinia svecica
Phoenicurus ochruros
Phoenicurus phoenicurus
Saxicola torquata
Oenanthe isabellina
Oenanthe oenanthe
Monticola saxatilis
Turdus merula
Turdus viscivorus
Turdus pilaris
Turdus philomelos
Cettia cetti
Acrocephalus melanopagon
Phylloscopus collybita
Phylloscopus trochilus
Regulus ignicapillus
Ficedula parva
Ficedula hypoleuca
Aegithalos caudatus
Parus ater
Parus caeruleus
Parus major
Sitta neumayer
Remiz pendulinus
Garrulus glandarius
Pica pica
Corvus monedula
Corvus frugilegus
Corvus corone
Corvus corax
Sturnus vulgaris
Passer domesticus
Passer hispaniolensis
Passer montanus
Petronia petronia
Serinus serinus
Fringilla coelebs
Carduelis chloris
Carduelis carduelis
Carduelis spinus
Carduelis cannabina
Coccothraustes coccothraustes
Emberiza citrinella
Emberiza cia
Emberiza cirlus
Emberiza schoeniclus
Miliara calandra
1
4
3
8
11
2
1
6
5
3
5
20
4
42
26
12
334
28
5
30
30
6
3
1
49
24
15
12
3
18
1
1
4
3
12
16
11
12
13
13
2
1
3
1
1
1
1
4
9
4
3
8
15
1
1
4
1
4
12
2
3
37
2
34
1
2
3
18
3
4
1
1
1
1
1
1
1
1
3
1
19
1
1
1
1
6
2
2
8
1
10
1
1
1
2
1
6
6
1
1
5
9
2
16
9
2
1
12
3
7
5
6
5
5
1
14
27
2
7
20
13
11
10
3
15
1
3
1
6
2
2
2
24
2
10
1
1
5
5
40
18
2
3
3
7
7
2
2
2
4
12
7
2
2
1
1
1
22
55
25
7
2
2
6
3
9
4
8
4
4
1
4
1
16
5
4
4
3
3
19
29
14
27
64
48
125
2000
1
37
5
7
2
2
72
97
68
83
98
1
1
100
15
55
83
64
54
88
13
12
14
14
1
42
90
89
57
36
8
13
30 110 610
12
48
31
47
2
60
60
200
2000
2000
3
11
5
66
15
50
65
40
160
260
150
150
165
20
5
15
50
33
62
31
8
70
35
135
200
10008 500
88
66
22
112
598
16
233
350
210
83
255
8
3
2
15
20
300
50
25 125 217
10
25
5
27
11
70
18
4
11
42
56
63
16
12
104 223 33
11
23
237
8
90
2
8
137
4
85
14
277
70 213
11
5
100 20 200
1
2
5
4
3
6
18
58
65
97
63
19
116
255
1
70
15
40
77
6
33
30
56
1
20
1
20
25
7
2
11
5
10
3
15
1
227
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Kırıkkale Kızılırmak vadisinde yapılan gözlemler ve araştırmalar neticesinde 5 istasyonda 30
familyadan toplam 116 tür tespit edilmiştir. Yapılan gözlemlerde kuş türlerini olumsuz etkileyen bazı
faktörler belirlenmiştir. Gregory ve ark., (2004), habitatların korunması ve düzenlenmesinde mevcut
indikatörlerin esas alındığını ve belli bir alandaki ötücü kuşların varlığının biyoçeşitliliğin bir göstergesi
sayıldığını ifade etmişlerdir. Franklin (1993), doğal kaynakların korunmasında kuş türlerinin biyolojik ve
ekolojik özelliklerinden faydalanıldığını kaydetmiştir. Gözlemleriniz araştırma alanındaki kum
ocaklarının, evsel ve kimyasal atıkların tehditi ile habitat kayıplarının olması halinde kuşların zarar
görebileceği ihtimalinin çok yüksek olduğuna işaret etmektedir.
Şekerçioğlu ark., (2004) habitat, bölge, coğrafi durum, vücut büyüklüğü, kuluçka büyüklüğü ve
evrimsel gelişim gibi faktörlerin türlerin dağılımını etkilediğini rapor etmektedir. Kızılırmak biyolojik ve
ekolojik özellikler açısından türlerin temel ihtiyaçları olan barınma, beslenme ve üremenin
gerçekleşmesine imkan vermektedir. Ancak alanda belirlenen tarımsal aktivite, avlanma, ırmak
kenarının hafriyatla doldurulması, saz kesimi ve yakılması gibi olumsuzlukların ortadan kaldırılması
veya azaltılması halinde türlerin fazla zarar görmesi engelenebilecektir.
Sulak alanlarda su rejimine yapılan müdahalelerin türleri olumsuz etkilediği bilinmektedir. Kirli
su deşarjı birçok istasyonda tespit edilmiştir. Yaşam kaynağı olan su rezervuarlarının kirletilmesi
habitat kayıplarına neden olmaktadır. Ayrıca barajla kesilen su Kızılırmak mecrasında beslenen
kuşlara ve onlara av olan canlılara ciddi oranda zarar vermektedir. Yapılan birçok çalışmada sulak
alanların estetik, dinlenme, eğlenme, avlanma ve spor gibi aktivitelerin gerçekleştirilmesine imkan
verdiği vurgulanmıştır. Bu özelliklere sahip alanları gelecek kuşaklara aktarmanın tek yolunun,
ekosistemlerin korunması olduğu vurgulanmıştır.
Sonuç olarak çalışmada tespit edilen tür ve habitat kaybını önlemek için belirlenen tehditlerin
ortadan kaldırılması veya azaltılması gerekmektedir. Bunun için ulusal ve uluslararası düzeyde
işbirliğine ihtiyaç olacaktır. Yerel halkın da devreye sokulması durumunda Kızılırmak’ın sürdürülebilir
habitat gereksinimleri kuşlarıyla birlikte korunmuş olacaktır.
5. KAYNAKLAR
Franklin, J.F., 1993. Preserving Biodiversity: Species, Ecosystems or Landscapes. Ecological
Applications, 3(2): 202-205.
Gregory, R.D., Noble, D.G., Custance, J., 2004. The state of play of farmland birds population trends
and conservation status of lowland farmland birds in the United Kingdom. İbis, 146 (Suppl. 2),
1–13.
Mikusiński, G., Angelstam, P., 2004. Occurrence of mammals and birds with different ecological
characteristics in relation to forest cover in Europe-do macroecological data make sense.
Ecological Bulletins, 51: 265–275.
Onmuş, O., 2008. Gediz Deltası’nda üreyen su kuşu türlerinin yuvalama alanlarının izlenmesi ve bu
kolonilerin yönetilmesi [Monitoring and management of colonially breeding waterbirds at the
Gediz Delta]. Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 1-207, İzmir.
Owens, I.P.F., Bennett, P.M., 2000. Ecological basis of extinction risk in birds: Habitat loss versus
human persecution and introduced predators
(www.pnas.org/cgi/doi/10.1073/pnas.200223397).
Şekercioğlu, Ç.H., Daily, G.C., Ehrlich, P.R., 2004. Ecosystem consequences of bird declines
(www. pnas.org/cgi/doi/10.1073/pnas.0408049101).
228
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ekşisu Sazlığı (Erzincan) Oluşumu, Sorunlar ve Çözüm Önerileri
1
1
Murat SUNKAR ,
2
Pınar TAŞKIRAN
Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Coğrafya Bölümü, ELAZIĞ
2
Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, ERZİNCAN
ÖZET
Bu çalışmada; Erzincan’ın doğusunda yer alan Ekşisu Sazlığı’nı tehdit eden doğal ve beşeri
olaylar değerlendirilmiştir. Bu sulak alan, Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde yer almakta olup
oluşumunda bu fayın hareketi önemlidir. KAF aynı zamanda Ekşisu Sazlığı’nı besleyen sıcak ve soğuk
su kaynaklarının oluşmasında etkilidir. Erzincan Ekşisu Sazlığı, şifalı suları, kuşları ve Dünya’da başka
yerde yetişmeyen Erzincan Sütotu Bitkisi (Sonchus erzincanicus) ve çevresindeki tarihi yerleşme
alanları ile önemli bir sulak alandır. Bu sulak alan Erzincan il merkezine yakın olması nedeniyle
günümüzde önemli bir mesire alanı olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan bazı bilinçsiz
çalışmalar sonucunda sazlığın büyük bölümü yok olmuştur. Kalan bölümü de yok olma tehlikesi
altındadır. Sazlığı besleyen havzalarda sürdürülmekte olan ekonomik faaliyetler ve yapılaşma bu
tehlikelerin başında gelmektedir. Beşeri olaylar dışında akarsu aşındırma ve biriktirme faaliyetleri de
Ekşisu Sazlığı’nın bozulmasında etkili olmaktadır. Sazlığa dökülen Allahmedet ve Acım dereleri,
sazlığı geri kazanılmamak üzere hızlı bir şekilde doldurmaktadır. Sulak alanda yaşanan bozulmaları
havza ölçeğinde yapılacak planlama çalışmaları ile durdurmak mümkün görünmektedir. Bu konuda
yapılacak işlerin başında Allahmedet Dere’nin ıslahı gelmektedir.
Anahtar kelimeler: Erzincan Ovası, Ekşisu Sazlığı, Erzincan Sütotu, Doğal Koruma Alanı
ABSTRACT
In this study evaluated natural and man made happenings that threat Ekşisu Marshes in
easternpart of Erzincan city. This marshyland is placed on North Anatolian Fault (NAF), and
movement of fault resulted in its occurance. NAF is also important for hot and cold waterspring to
appear, which feeds Ekşisu Marshes. It is also important for it is medicinal water, birds, endemic plant
Sonchus Erzincanicus and the historical places near Ekşisu. Ekşisu Marshes has been used for a
picnic area as it is near city. A large part of the marshy area has been destroyed as a result of
uncoscious works and activities. The remaining area is under the threat of extinction. Economical
activities and construction works stil go on in the basins that supports this marshy area are the main
threats. Apart from human activities deposits and erosion in streams are effective on damaging the
rushy. The streams of Allahmedet and Acım flowing in Ekşisu Marshes have been filling this area in
unreversable way. The devastation in this area seem to be prevented through plans as to the basin
scale. The amelioration of Allahmedet stream is the primary activity for this area.
Keywords: Erzincan Plain, Ekşisu Marshes, Sonchus Erzincanicus, Natural Conservation Land.
1. GİRİŞ
Ekşisu Sazlığı, Erzincan’ın 11 km doğusunda ve Erzincan Ovası’nın kuzeydoğusunda yer
almaktadır (Şekil 1). Türkiye’nin önemli sulak alanlarından birini oluşturan Ekşisu, sıcak ve soğuk su
kaynakları ile beslenmektedir. Şifalı suları, kuşları, endemik Erzincan Sütotu (Sonchus erzincanicus)
bitkisi, yüzen adaları ve çevresindeki tarihi yerleşme alanları ile önemli bir sulak alandır. Esence
(Keşiş) Dağları güneyinde Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerinde yer alan bu sulak alan yaklaşık
2
15 km ’lik alan kaplamaktadır.
229
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1: Ekşisu Sazlığı’nın lokasyon haritası
Sulak alan kavramı geniş bir sahayı kapsamakla beraber, Türkiye’nin de taraf olduğu Ramsar
Sözleşmesi’nde; doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, acı veya tuzlu,
denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 m’yi geçmeyen derinliğe sahip kesimlerini
kapsayan, bataklık, turba veya suyla kaplı alanların tümüdür (Ramsar Convention Bureau, 1992).
Sulak alan kısaca, suyun birinci derecede bir faktör olarak çevreyi ve buna eşlik eden doğal bitki ve
hayvan hayatını kontrol ettiği alanlardır
(Çevre Bakanlığı, 2010). Genel olarak sulak alan; Sucul
bitkilerin yani su isteği fazla olan higrofillerin yetiştiği, dolayısıyla sürekli veya yılın büyük bir bölümü su
altında kalan alanlar olarak ifade edilebilir (Atalay, 2008). Sulak alanlar, bulundukları bölgedeki su
rejimini dengeleyen ve çok zengin biyolojik değerlere sahip olan ekosistemlerdir. Türkiye iklim ve
jeomorfolojik özellikleri nedeniyle sulak alan açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak mevcut
alanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle farklı bilim dallarının ilgi odağını
oluşturmakta olup konu ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmıştır (Güney, 1995; Tuzlu, 2002; Gürer ve
Yıldız, 2003; Yazıcı ve diğ., 2003; Korkanç, 2004; Gündoğdu ve diğ., 2005; Gürbüz ve diğ., 2008;
Sütgibi, 2008; Özdemir ve Bahadır, 2009; Deniz ve diğ., 2010; Kara ve Deniz, 2010;)
Erzincan Ovası, kuzeyde Esence (Keşiş) Dağları, güneyde Munzur Dağları ile sınırlandırılmış
ortalama 1200 m yükseltilerinde kabaca elips şeklinde bir ovadır. Ovanın günümüzdeki görünümünü
alması Pliyosen sonu Kuvaterner başlarına rastlamaktadır. Ova tabanı ile dağlık alanlar arasında nispi
yükseltinin fazla olması, kuzeyde volkan konileri, sıcak ve soğuk su kaynaklarının varlığı, Erzinvan
Ovası ile kuzeyindeki Esence Dağları arasındaki 200-250 m’lik atım ovanın oluşumunda fayların
önemli olduğunu göstermektedir (Akkan, 1961; 1964).
230
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Erzincan Ovası’nın kuzeyinde yer alan Ekşisu Sazlığı’nın oluşumunda da faylar birinci derecede
etkilidir. Sazlığın bulunduğu alan alüvyal örtü altında kalan fayın hareketine bağlı olarak kısmen
çökmüştür. Yine bu fayların hareketi sonucunda sazlığı güneyden sınırlandıran Saz Tepe (1201 m)
volkan konisi oluşmuştur. Böylece ovanın kuzeyinde KB-GD doğrultusunda az çukur bir alan
belirmiştir. Kaynağını dağlık alanlardan alan akarsuların getirmiş olduğu killi malzeme bu çukur alanda
birikerek geçirimsiz bir zemin oluşturmuştur. Taban suyunun da yüksek olması bu zemin üzerinde
yağışlı dönemlerde geniş alanlı bataklıkların oluşmasına ortam sağlamıştır. Fakat Akkan’ın (1964) da
belirttiği gibi fay kaynakları (Ekşisu, Horhor, Acısu) sazlığın beslenmesinde önemlidir.
DSİ tarafından farklı tarihlerde tarımsal arazi ve mera alanı kazanmak için Ekşisu Sazlığı’nın
önemli bir bölümünde kurutma çalışmaları yapılmıştır. Bu amaçla yapılan kurutma kanalları ovada
önemli bir yer tutmaktadır. Bataklık alanların kuruması doğal olayların, kurutulması ise beşeri
müdahalelerin bir sonucudur. Gerekli hassasiyet gösterilmeden bataklıkların kurutulması ile flora ve
faunanın yok edilmesi bir ölçüde ekolojik dengenin bozulması demektir. Gerekli etütler yapılmadan
bataklık alanlarının kurutulması sonrasında önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kurutma
işleminden önce bataklık alan ve çevresinin coğrafi açıdan analiz edilmesi gereklidir. Bu kapsamda
jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik ve biyolojik özelliklerin değerlendirilmesi gereklidir. (Biricik, 2009).
Ekşisu sazlık alanında yapılan kurutma çalışmalarında gerekli etütler yapılmadığı için çok ciddi
sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunların bir bölümü kısa sürede alınacak tedbirlerle çözülecek
boyuttadır. Bu çalışmada; Ekşisu Sazlığı’nın kurutulması sonrasında yaşanan sorunlar ve bunlara
çözüm önerilerinde bulunulmuştur.
2. EKŞİSU SAZLIĞI’NIN OLUŞUMU VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Ekşisu Sazlığı’nın oluşumu, içerisinde yer aldığı Erzincan Ovası’nın oluşumu ile paralellik
göstermektedir. Erzincan Ovası, KB-GD doğrultusunda kuzey ve güneyden yüksek dağlık alanlarla
sınırlandırılmış elips şeklindedir (Şekil 1). Kuzey ve güneyden faylarla sınırlandırılmış olması ovanın
oluşumunda tektonik hareketlerin etkili olduğunu göstermektedir. Erzincan Ovası, Munzur Dağları ile
Esence Dağları arasında senklinal karakteri zayıf bir grabene karşılık gelmektedir (Akkan, 1964).
Ovada yaşanan çökme ve depremler oluşumunun devam ettiğini gösteren önemli olaylardır.
Ekşisu Sazlığı’nın bulunduğu saha Erzincan Ovası’nın en alçak alanını oluşturmaktadır (Akkan,
1964; Hayli, 2002). Ovayı kuzeyden sınırlandıran KAF, ovanın oluşumunda önemli rol üstlendiği gibi
Ekşisu Sazlığı’nın oluşumunu da sağlamıştır. Bu fayın hareketi sonucunda Ekşisu Sazlığı’nın
bulunduğu alanda bir dizi çökmeler yaşanmıştır. Fay hattı üzerinde yaşanan bu çökmelerle birlikte
sazlığın güneyinde volkanik malzeme, kuzeyinde ise sıcak su ve maden suyu kaynakları çıkmıştır
(Şekil 2; Foto 1). Kaynağını kuzeyde bitki örtüsünden yoksun ve kolay ayrışabilen serpantinlerin
yüzeylediği Esence Dağları’ndan alan Allahmedet Dere gibi akarsular çöken alanları doldurmaktadır
(Şekil 2). Kaba malzemenin eteklerde, killi yapıdaki ince malzemenin çöken alanlarda biriktirilmesiyle
adeta geçirimsiz bir yüzey oluşturulmuştur. Bu alanın kaynak ve dere suları ile doldurulmasıyla Ekşisu
Sazlığı oluşmuştur. Sazlığın KB-GD doğrultusunda uzaması ve Büyük Çakırman-Buğdaylı arasında
kalan bölümünün doldurulmuş olması sazlığın oluşumunda alüvyonlar altında kalan fayın etkili
olduğunu göstermektedir.
231
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2: Ekşisu Sazlığı (Erzincan) ve çevresinin jeoloji haritası (Tarhan, 2007)
Ekşisu Sazlığı KAF üzerinde yer alan Ekşisu, Horhor, Acısı, Söğüt Pınarı, Tekiteli Pınarı,
Kaynarca Pınarı, Kıvranbuk Pınarı, Hıdırellez Pınarı ve Yedigözeler gibi önemli fay kaynaklarından
beslenmektedir. Fay kaynakları dışında kaynağını Esence Dağları’ndan alan ve bir bölümü mevsimlik
olan Koca Dere, Başgöze Dere, Allahmedet Dere, Bağırsağın Dere ve Sudere ile beslenmektedir. Kar
ve yağmur suları ile beslenen bu akarsular sazlığa büyük miktarda sediment ve özellikle kil
taşımaktadır. Böylece sulak alan bir yandan beslenirken diğer taraftan dolarak bozulmaktadır.
Ekşisu Sazlığı’nın içerisinde yer aldığı Erzincan Ovası’nın Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer
almasına rağmen etrafı yüksek dağlarla çevrili olduğu için yıllık ortalama sıcaklığı 10°C’dir. Yine bu
özelliği nedeniyle çevresine göre yıllık 365 mm’lik yağış almakta olup Doğu Anadolu Bölgesi’nde
karasallığın en şiddetli hissedildiği alanlardandır (Akkan, 1963).
232
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Foto 1: Ekşisu Sazlığı ve güneyinde yer alan volkanik oluşumlu Saz Tepe
Erzincan Ovası genelinde derinliği fazla olan kumlu ve milli alüvyal topraklar yer almaktadır.
Ekşisu Sazlığı ise geniş ölçüde hidromorfik topraklardan oluşmaktadır. Sazlık büyük ölçüde sıcak su
ve maden suyu kaynaklarınca beslendiği için tuzlu ve sodalı bir özellik kazanmıştır. Bu özelliği
nedeniyle bataklık alanlarda yetişen türler dışında bitki yetişmesi sınırlanmıştır. Kurutma çalışmaları ile
birlikte sazlığın batı bölümünde tuzlanmanın olduğu alanlarda halomorfik topraklar oluşmuştur (Atalay,
2006).
Son yıllarda korunmasına karar verilen Ekşisu, önemli bir kuş barınağı ve biyoçeşitliliği fazla
olan bir sulak alandır. Sazlıkta bataklık bitkilerinin yanında tuzcul ortama adapte olmuş çok sayıda bitki
türü yetişmektedir. 1979 yılında Avrupa yaban hayatının korunmasına yönelik hazırlanan Bern
Sözleşmesi’ne Türkiye 1984 yılında dahil olmuştur. Bu sözleşmeye göre Ekşisu Sazlığı korunması
gerekli tuzcul bataklıklar konumuna girmektedir. Bunun yanında Dünya’da sadece Ekşisu Sazlığı’nda
yetişen ve Bern Sözleşmesi’nin de ekinde yer alan Erzincan Sütotu’nun (Sonchus erzincanicus) tek
yetişme alanıdır (Özhatay, 2006).
3. EKŞİSU SAZLIĞI’NDA GÖRÜLEN SORUNLAR
Ekşisu Sazlığı, sahip olduğu relik ve endemik bitki türleri ile önemli bir kuş barınağıdır. Bu
özellikleri nedeniyle ekolojik açıdan önemli ve korunması gereken sulak alanlardan biridir. Ekolojik
açıdan önemli olan bu alan günümüzde kaderine terk edilmiş görülmektedir. Hatta yanlış planlamalar
nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çok yönlü tahribatın olduğu bu alandaki en önemli
sorun DSİ tarafından farklı tarihlerde yapılan kurutma çalışmalarıdır (Yazıcı ve diğ., 2003). Sazlık
çevresinde şimdiye kadar herhangi bir salgın hastalık (sıtma vb.) görülmeyip, kurutma çalışmaları
tamamen ekonomik kaynaklıdır.
Mera ve tarım alanı kazanmak için yapılan kurutma çalışmaları
sonucunda sulak alanın batı bölümü tuzların birikmesiyle tamamen çoraklaşmıştır (Şekil 3). Biriken
tuzlar kurak mevsimlerde görülen fırtınalarla çevreye yayılmakta ve bazı dönemlerde Erzincan’ı
etkilemektedir (Yazıcı ve diğ., 2003; Özhatay, 2006). Kurutma çalışmaları dışında erozyon, mera
hayvancılığı, yapılaşma, rekreasyon faaliyetleri, avcılık, hafriyat ve atık madde dökülmesi sazlık alanı
tehdit eden diğer olaylardır.
233
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 3: Uydu görüntüsüne göre Ekşisu Sazlığı’nın genel durumu. Kurutma çalışmaları sonucunda
sazlığın batı bölümü çoraklaşmıştır. Allahmedet Deresi’nin getirmiş olduğu malzeme sazlığı
kuzeybatıdan hızla doldurmaktadır.
Foto 2: Ekşisu Sazlığı’nı besleyen Horhor sıcak su kaynağının kaplıcada kullanılmasıyla ortaya çıkan
kirlenme. A) Horhor Kaplıcası, b) Buhar basıncını düşürmek için yapılan tahliye, c-d)
Kaplıcada kullanılan sıcak suların tahliyesi sonrasında kaplıca çevresinde yaşanan kirlilik.
234
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Ekşisu Sazlığı önce de belirtildiği gibi önemli ölçüde fay kaynağı ve mevsimlik akarsularla
beslenmektedir. Sazlığı besleyen akarsuların bir bölümünün kanallara alınması bir bölümünün de
yukarıdaki köyler tarafından sulamada kullanılması sazlığın beslenmesini etkilemektedir. Sazlığı
besleyen sıcak su ve maden suyu kaynaklarının kullanımı beslenmeyi azaltarak sazlığın kurumasına
yol açmaktadır. Horhor sıcak su kaynağının (33°C) Horhor Kaplıcası’nda kullanılması da sazlığın
beslenmesini etkilemektedir. Kaplıca suları farklı şekilde tahliye edildiği için kaplıca çevresinde
olumsuz çevre şartları yaşanmaktadır (Foto 2).
Yukarıda sayılan özelliklerin dışında sazlığın kuzeyinde Esence Dağları’nın güney yamaçlarında
yaşanan şiddetli erozyon doğrudan sazlığı tehdit etmektedir. Kaynağını bu alandan alan akarsular
litolojinin de etkisiyle fazla malzeme taşımaktadır. Erozyon olayının taban arazilerde ortaya koyduğu
en önemli olay taşkın ve birikmedir. Ekşisu Sazlığı çevresine göre alçakta yer aldığından, dağlık
alanlardan taşınan malzeme hızlı bir şekilde sazlığı doldurmaktadır. Böylelikle Ekşisu Sazlığı, sahayı
kaplayan kum ve çakıllardan ibaret bir birikim alanı haline gelmektedir (Mortan, 1991). Özellikle
sağanak yağışların olduğu dönemlerde bu şekilde taşınan malzeme sazlık alanı doldurmaktadır.
Sözkonusu bu aşınma ve birikme olayları sonucunda sazlığın Büyük Çakırman güneyinde kalan
bölümü doldurulmuştır. Günümüzde ise Allahmedet Dere aşındırmış olduğu malzemeyi sazlığın göl
olduğu alana kadar taşımaktadır (Şekil 3; Foto 3). Aşınma ve birikme faaliyetleri sonucu yaşanan
tahribat en az kurutma faaliyetleri kadar önemlidir. Bu akarsuların havzalarında yapılan ağaçlandırma
çalışmaları bu olayı önleyecek boyutta değildir.
Foto 3: Kaynağını Esence Dağı’nın güney yamalarından alan Allahmedet Dere fazla sediment
taşıyarak Ekşisu Sazlığını hızla doldurmaktadır.
Ekşisu Sazlığı çevresinde yer alan kırsal nüfusun temel geçim kaynağını mera hayvancılığı
oluşturmaktadır. Bataklık çevresindeki köylüler daha fazla mera alanı kazanmak için bataklıkların
kurutulmasını arzu etmektedir. Esence Dağları üzerindeki mera alanlarının ot verimi litolojik yapı,
yüksek eğim ve erozyon nedeniyle düşüktür. Dağlık alanlarda meraların sınırlı olması ova tabanındaki
çayır, mera ve sulak alanların aşırı otlatılmasına neden olmuştur (Hayli, 1995). Erzincan Ovası’nı
çevreleyen dağlık alanların bu genel durumu nedeniyle sürü sahipleri için en uygun otlatma alanı
Ekşisu Sazlığı olarak görülmektedir (Foto 4). Mera hayvancılığının baskısıyla Ekşisu Sazlığı’nda
yetişen relik ve endemik türler zarar görmektedir.
235
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Foto 4: Ekşisu Sazlığı ve çevresinde yayılan koyun sürüleri.
Hayvan otlatmanın yanında çobanların zaman zaman ısınmak için sazları yakması, avcıların
kuşların uçurmak için aynı şekilde sazları ateşe vermesi ve çeşitli amaçlar için kamış kesilmesi sazlığa
zarar veren diğer faaliyetlerdir.
Ekşisu Sazlığı, Erzincan’a yakın olduğundan son yıllarda sazlık alan çevresindeki yerleşmeler
hızla büyümüştür. Bu büyüme, yapılaşma ve nüfus artşını da beraberinde getirmiştir. Yapılaşma ile
birlikte dere yataklarına önemli ölçüde moloz dökülmektedir. Dökülen molozlar da yaşanan taşkınlarla
sazlık alana taşınmaktadır. Sazlığın etkilenme bölgesinde son yıllarda tavuk çiftlikleri ve kum
ocaklarında da artış görülmüştür. Ekşisu’nun Erzincan şehri için çok rağbet edilen bir mesire alanı
olarak kullanılması da sazlığı etkilemektedir. Mesire alanında çevreye rast gele atılan çöpler kanallarla
sazlığa taşınmaktadır. Kısaca sazlık alan çevresinde yaşanan gelişmeler sazlık alan üzerinde büyük
bir baskı oluşturmaktadır. Öyle ki Üzümlü ilçesine giden yolun kurutulmuş alanda yapılması bile
sazlığın bütünlüğünü bozmuştur.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Erzincan’ın doğusunda yer alan Ekşisu Sazlığı, Türkiye’deki önemli sulak alanlardan birini
oluşturmaktadır. Ekşisu, sıcak, soğuk ve maden suyu kaynaklarınca beslendiği için şifalı suları,
endemik Erzincan Sütotu (Sonchus erzincanicus) bitkisi ve çevresindeki tarihi yerleşme alanları ile
önemli bir sulak alandır. KAF üzerinde faylanma sonucu oluşan bu sulak alan, bitki ve hayvan türleri
yanında yüzen adaların oluşumu ile de ilginçtir.
Erzincan Ovası’nda DSİ tarafından farklı tarihlerde bataklık alanların kurutulması kapsamında
Ekşisu Sazlığı’nın önemli bir bölümü kurutulmuştur. Kurutma çalışmaları tamamen ekonomik olup
yaşanmış olan herhangi bir salgın hastalığa bağlı değildir. Mera ve tarım alanı için yapılan bu
çalışmada sazlığın batı bölümü tuzlanmıştır. Bozulan bu alanlardan faydalanılamadığı gibi kurak
mevsimlerde de Erzincan şehrini etkileyen toz fırtınalarına kaynaklık etmektedir. Kurutma çalışmaları
dışında sazlığın yok olmasında önemli olan diğer faktör erozyondur. Kaynağını Esence Dağları’ndan
alan Allahmedet gibi dereler taşkın dönemlerinde getirdiği malzeme ile sazlığı doldurmaktadır. Bu
olayların dışında sazlık çevresinde sürdürülmekte olan mera hayvancığı, avcılık ve bilinçsiz saz kesimi
diğer önemli sorunlardır.
Sazlık alan Erzincan’a yakın olduğu için son yıllarda hızlı yapılaşmaya maruz kalmıştır. Bu
yapılaşma sonucunda sazlık alan çevresinde tavuk çiftlikleri, kum ocakları ve diğer inşaat
236
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
şantiyelerinde artış gözlenmiştir. Bunların faaliyetleri de sazlığı etkilemektedir. Ekşisu kaynak alanında
kurulan mesire alanı ve kaplıcanın kullanımı çevrenin bozulması ve kirlenmesine yol açmaktadır.
Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından koruma alanı ilan edilmiş olmasına rağmen yukarıda
sayılan sorunlara yönelik ciddi tedbirler alınmamıştır. Son yıllarda DSİ tarafından sazlığın
kurtarılmasına yönelik yapılan bazı çalışmalar ise yetersiz kalmaktadır. Sulak alan açısından önemli
bir yeri olan bu alanın tamamen koruma altına alınarak turizme kazandırılması başta Erzincan olmak
üzere ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.
Ekşisu Sazlığı’nın korunması ve kurtarılması için açılan tahliye kanallarının bir bölümü
kapatılarak kurutulmuş olanlar yeniden kazanılmalıdır. Sazlığa bağlanan akarsuların getirdiği
malzemeler sazlık alana ulaşmadan yukarı havzada tutulmalıdır. Aşırı otlatma baskısından korumak
için mera hayvancılığına kontrollü izin verilmelidir.
5. KAYNAKLAR
Akkan, E., 1961, Erzincan Ovası’nda Son Tektonik Hareketler ve Bunların Morfolojideki Tesiri, Türk
Coğrafya Dergisi, Sayı:21, Sayfa:125-135.
Akkan, E., 1963, Erzincan Ovası’nın İklim Özellikleri, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
Yayınları Cilt: 21, Sayı: 3-4, sayfa: 79-103, Ankara.
Akkan, E., 1964, Erzincan Ovası ve Çevresinin Jeomorfolojisi, Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Yayınları Sayı:153, Ankara.
Atalay, İ, 2006, Toprak Oluşumu, Sınıflandırılması ve Coğrafyası, Meta Basım Matbaacılık Hizmetleri,
İzmir.
Atalay, İ., 2008, Ekosistem Ekolojisi ve Coğrafyası, Meta Basım ve Yayın, Cilt: 2, İzmir.
Biricik, A.S., 2009, Fiziki Coğrafya-Jeomorfoloji ile Hidrolojinin Temel Prensipleri ve Araştırma
Yöntemleri, Gonca Yayınevi, Cilt:1.
Çevre Bakanlığı, 2010, Ramsar Sözleşmesi El Kitabı, Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel
Müdürlüğü, 2. Baskı, Ankara.
Deniz B., Kara B., Esbah H., Kutsal E., 2010, Bafa Gölü Tabiat Parkı Sulak Alan Ekosisteminin
Sorunları ve Çözüm Önerileri, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları VIII.Ulusal Konferansı, Sayfa:
451-460, Trabzon.
Güney, E., 1995, Türkiye’de Sulak Alanların Çevre Sorunları, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 30, Sayfa:
41-52 İstanbul.
Gürer, İ., Yıldız, E., 2003, Türkiye’nin Sulak Alan Politikalarına Genel Bir Bakış: Sultan Sazlığı Sulak
Alan Örneği, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi, Sayfa: 335-344.
Gürbüz, M., Karabulut,M., Korkmaz, H., 2008, Gavur Gölü Bataklığı’nın Kurutulmadan Önceki Kültürel
Ekolojisi, Sulak Alanlar Konferansı, 10-11 Temmuz, Kayseri.
Hayli, S., 1995, Erzincan Ovası’nın Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, (Yayımlanmamış), Elazığ.
Hayli, S., 2002, Erzincan Ovası’nda Genel Arazi Kullanımı, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt 12, Sayı:1, Sayfa:1-24, Elazığ.
Kara, B., Deniz, B., 2010, Büyük Menderes Deltası’nda Yaşanan Sorunların Delta Sulak Alan
Sistemine Etkileri, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları VIII. Ulusal Kongresi, Sayfa: 451-460
Trabzon.
Korkanç, S.Y., 2004, Sulak Alanların Havza Sistemi İçindeki Yeri, ZKÜ Bartın Orman Fakültesi
Dergisi, Cilt: 6, Sayı:6, Sayfa:117-126, Bartın.
Mortan, K., 1991, Erzincan İli Stratejik Planı, Erzincan Valiliği, Cilt: 2, Erzincan.
Özdemir, M.A., Bahadır, M., 2009, Çölleşme Sürecinde Acıgöl, İstanbul Üniversitesi Coğrafya Dergisi,
Sayı:18, Sayfa:1-20 İstanbul.
Özhatay, N., 2006, Türkiye’nin BTC Boru Hattı Boyunca Önemli Bitki Alanları, BTC Şirketi.
Sütgibi, S., 2008, Doğal Ekosistemler Üzerinde İnsan Faaliyetlerinin Doğrudan ve Dolaylı Etkileri:
Büyük Menderes Deltası, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:18, Sayfa: 222-237 İstanbul.
Tarhan, N., 2007, 1:100 000 Ölçekli Açınsama Nitelikli Türkiye Jeoloji Haritaları Serisi Erzincan-İ 43
Paftası, No: 48, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütler Dairesi, Ankara.
Yazıcı, H., Şahin, İ. F., Özdemir, Ü. Ve Başıbüyük, A., 2003, Erzincan Ovası Sulak Alanları, Sırrı Erinç
Sempozyumu 2003, Coğrafya Genişletilmiş Bildiri Özetleri, 11-13 Eylül İstanbul.
237
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Kırsal Alan Faaliyetleri Etkisindeki Sulak Alanlar: Alınması Öngörülen Bilimsel ve Teknik
Tedbirler
Gülüzar Duygu SEMİZ , Havva Eylem POLAT , Alper Serdar ANLI
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 06110, Dışkapı / ANKARA
ÖZET
Mevcut su ve toprak kaynaklarını sürdürülebilir biçimde kullanmak, günümüz sulama ve tarım
uygulamalarının vazgeçilmez unsurudur. Sulak alanların korunabilmesi ancak, su toplama havzasında
yaşayan ve faaliyet gösterenlerin iştiraki ve suyun entegre yönetimi ile mümkündür. Bu kapsamda,
AB-Ortak Tarım Politikaları son dönemde çevreyi de içine alarak tarım ve çevre entegrasyonunu sağlamıştır. Diğer taraftan tarım ve çevre uyumunun sağlanabilmesi için Çapraz Uyum Kriterleri geliştirilerek, tarımsal faaliyetlerin çevreye zarar vermesini önleyecek unsurlar geliştirilmektedir. Bu çalışmada,
sulak alanların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması çerçevesinde, suyun paydaşlarından
olan kırsal çevrenin su yönetiminde görev ve sorumlulukları ile kırsal kalkınmayı da kapsayan bilimsel
ve teknik yaklaşımlarla, karşılaşılabilecek sorunlar ve çözüm önerilerinin üzerinde durulacaktır.
Anahtar sözcükler: sulak alan, kırsal alan, sulama, su kalitesi, yapay sulak alan, iyi tarım
uygulamaları, tarım ve çevre
ABSTRACT
Providing the sustainability of soil and water recourses is vital for irrigation and other agricultural
practices. Protection of wetlands is possible nothing but with full participating of the community who is
sharing the recourses and with the integration of management practices. From this scope, EUCommon Agricultural Policy (CAP) currently aims to provide the integration of agriculture and
environment. In order to built the compliance between agriculture and environment, cross compliance
criteria is developed thus agricultural activities would not disturb the environment to some extent. The
aim of the study is to reveal the challenges in water management in rural areas where is sharing the
wetlands and responsibility of rural community in scope of rural development, besides technical and
scientific recommendations are made.
Key words: wetland, rural, irrigation, water quality, constructed wetland, good agricultural practices,
agriculture and environment
1. GİRİŞ
Türkiye'nin de taraf olduğu Ramsar Sözleşmesinde sulak alanlar "Doğal ya da yapay, sürekli ya
da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin
çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan deniz suları." olarak tanımlanmıştır.
Sulak Alan Yönetim Planları, sulak alanların akılcı kullanımını sağlamak üzere koruma,
kullanma, araştırma, izleme ve denetim gibi etkinliklerin ve tedbirlerin tümünü bütüncül bir yaklaşımla
tanımlayan planlardır. Sürdürülebilir nitelikli olması istenen bu yönetim planları, ekosistem kapsamında
tüm elemanların (su kaynakları, flora, fauna vb.) bağlı bulundukları ortamlarda, sistemin işleyişini
etkileyecek değişiklikler yaratmadan ama günümüzün ve geleceğin gereksinimlerini de karşılayacak
bir prensip ile yönetilmesi esasını içermektedir (Altunbaş 2008).
Sulak alanları tehdit eden başlıca etmen, sulak alanı besleyen suyun miktar ve kalite olarak
azalmasıdır. Sulak alanı besleyen suların miktarındaki azalmanın başlıca iki nedeni ise, a) sulak
alanları besleyen yeraltı suyu, akarsu, dere ve pınarların kontrollü yada kontrolsüz biçimde farklı
faaliyetler için kullanılarak, sulak alan minimum beslenme isteğinin karşılanamamasıdır, b) iklimsel
nedenlerle, yetersiz yağış ve aşırı evapotranspirasyon sonucu sulak alan suyunun azalmasıdır. Sulak
alanı besleyen suların kalitesini etkileyen unsurlar ise evsel, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler sonucu
suyun kalitesinin tamamen yada kısmen bozulmasıdır.
238
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Bu çalışmanın amacı, suyun paydaşlarından olan kırsal çevrenin su yönetiminde görev ve
sorumlulukları, bu bağlamda karşılaşılabilecek sorunlar ve çözüm önerilerinin bilimsel ve teknik
anlamda irdelenmesidir. Bu çalışmada, kırsal alandaki yaşamın ve tarımsal faaliyetlerin sulak alanlara
etkileri, alınması gereken tedbirler ve çözüm önerileri bilimsel ve teknik çerçevede değerlendirilmiştir.
2. TÜRKİYE SU KAYNAKLARI VE SULAK ALANLARI
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı verilerine göre, Türkiye’de 28 x 106 ha olan toplam
tarım alanlarının 25.75 x 106 ha’ı sulanabilir özelliktedir. Diğer yandan, tüketici amaçlarla
yararlanılabilecek su kaynakları potansiyeli yıllık toplam 112.9 x 109 m 3’tür ve bunun ancak 72 x 109
m 3’ü tarımsal sulamada kullanılabilecektir. Bu miktar ile 8.5 x 106 ha alanın sulanması
hedeflenmektedir. Ayrıca, Türkiye’de sulama sistemi kurulmuş alan 5.28 x 106 ha’dır (Anonim 2008a).
6
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2001 yılı genel tarım sayımlarına göre, Türkiye’de yaklaşık 3.5 x 10 ha
alan sulanmaktadır ve sulanan alanın %81.7’sinde yüzey, %16.6’sında yağmurlama, %1.7’sinde ise
damla sulama yöntemi uygulanmaktadır (Anonim 2001). Sulamaya ayrılabilir su kaynakları potansiyeli
ve mevcut durumdaki sulama yöntemlerinin uygulama oranları göz önüne alındığında, diğer bir
anlatımla, Türkiye’de halen uygulanan sulama teknolojileri iyileştirilmediğinde, hedeflenen 8.5 x 106
ha alanın sulanması olası değildir. Bu alan değerine ulaşabilmek için, sulama randımanı yüksek olan
ve suyun daha etkin biçimde kullanıldığı, yağmurlama ve damla gibi basınçlı sulama yöntemlerinin
yaygınlaştırılması, tekniğine uygun biçimde kullanılması ve basınçlı sulama yöntemlerinin kullanım
oranlarının %70’in üzerine çıkartılması zorunluluğu vardır (Yıldırım 2008).
Sulak alanlar, ekolojik anlamda farklı oluşumları ve değişik amaçlara hizmet eden işlevlerine
göre çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Sulak alanların sınıflandırılmasıyla ilgili ilk çalışmalar, ABD’de
başlamış ve pek çok sınıflandırma yapılmıştır (Yaşar-Korkanç 2004).
Marsh (1991) sulak alanları hidrolojik koşullara ve coğrafi konuma bağlı olarak dört gruba
ayırmıştır. Bunlar;
ü Yüzeysel sulak alanlar,
ü Yeraltı suyu sulak alanları,
ü Nehir ve göl kıyısı sulak alanları,
ü Yukarıdakilerin en az ikisini kapsayan kombine sulak alanlardır.
Avrupa Birliği (Anonymous 1993) tarafından yapılan bir başka sınıflandırmada sulak alanlar 7
ana grupta toplanmıştır. Bunlar;
ü Haliç ve deltalar,
ü Tatlı su bataklıkları,
ü Göller,
ü Nehir ve taşkın ovaları,
ü Turbalıklar,
ü Kıyısal sulak alanlar,
ü Yapay sulak alanlardır.
Ramsar sınıflandırma sistemi ise sulak alanların hızlı bir şekilde belirlenmesini sağlayan ve
kesin çerçevesi olan bir tanımlamayı içeren bir yapıdadır (Kabii, 2005). Temelde bunlar;
ü Deniz ve kıyı sulak alanları,
239
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ü Kara sulak alanları
ü Suni sulak alanlar.
İç sular, Türkiye alanının % 1,6’sını kapsamaktadır. 200 adet doğal gölün alanı yaklaşık
906.000 hektar olup, buna ilave olarak baraj göllerinin yüzey alanı 380.000 hektardır. Bu alanlardan
12’si (toplam 179.482 hektar alan) Uluslararası Ramsar Sözlesmesi gereğince koruma altına alınmıştır
ve Çizelge 1’de gösterilmiştir (Anonim 2007).
Burdur gölü küçük bir kapalı havzada yer alan ve göle güneybatıdan giriş yapan Bozçay’la
birlikte birkaç küçük dereyle beslenen, tektonik bir göldür. Su kalitesi açısından incelendiğinde EİE
verilerine göre 2005-2008 yılları arasında göl suyunun elektriksel iletkenlik değerlerinde önemli bir
değişkenlik gözlenememiştir. Gözlenen en yüksek elektriksel iletkenlik değeri 33.5 dS/m iken en düşük
değer 20.9 dS/m olarak saptanmıştır. Değerlerden de anlaşılacağı gibi göl suyu oldukça tuzludur.
Ayrıca göl suyu bor konsantrasyonu açısından da oldukça yüksektir, bor seviyesi ortalama 15.97 mg/l
düzeyindedir. Şekil 1’de Burdur gölünü besleyen en önemli akarsu olan Bozçay’ın 2005-2008 yılları
arasında ölçülen elektriksel iletkenlik ve bor düzeyleri verilmiştir. Bozçay’ın elektriksel iletkenlik değeri
1.092 ile 0.642 dS/m arasında değişmekle beraber bor içeriği 0.1 mg/l ile son derece düşüktür.
Çizelge 1. Türkiye Ramsar alanları.
Ramsar alanı
Bulunduğu il
Kus (Manyas) Gölü
BALIKESİR
Burdur Gölü
BURDUR
Sultansazlığı
KAYSERİ
Seyfe Gölü
KIRŞEHİR
Göksu Deltası
MERSİN
Kızılırmak Deltası
SAMSUN
Uluabat Gölü
BURSA
Akyatan Lagünü
ADANA
Gediz Deltası
İZMİR
Yumurtalık Lagünü
ADANA
Meke Gölü
KONYA
Kızören Obruğu
KONYA
Yüz Ölçümü (ha)
16.800
24.800
17.200
10.700
15.000
21.700
19.900
14.700
14.900
19.853
202
127
179.482
TOPLAM
EC, mS/m
B, mg/L
EC, mS/m
02.09.2008
06.05.2008
07.01.2008
05.11.2007
04.09.2007
03.07.2007
01.05.2007
05.03.2007
08.01.2007
14.11.2006
05.09.2006
07.07.2006
02.05.2006
07.03.2006
02.01.2006
08.11.2005
13.09.2005
1200
1000
800
600
400
200
0
04.07.2005
0,3
0,25
0,2
0,15
0,1
0,05
0
02.05.2005
Bor, mg/L
Bozçay Bor ve EC değerleri
Örnekleme Tarihi
Şekil 1. Bozçay 2005-2008 yılları arasındaki, toplam elektriksel iletkenlik ve bor içerikleri (EİE
verilerinden derlenmiştir).
240
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dünyanın önemli sulak alanlarından olan ve Ramsar Sözleşmesi kapsamında değerlendirilen
Gediz Deltası, sayısız kuş, balık ve pek çok hayvan türünün üreme alanı olarak doğal denge için son
derece önemlidir. Ayrıca pek çok endemik bitkiye de ev sahipliği yapan delta doğal çeşitlilik
bakımından önemli bir merkez durumundadır (Yılmaz vd 2008). Gediz Nehri, geçtiği havzanın ve İzmir
Metropolü’nün su gereksinimini karşılamakta ve bu durum Gediz akiferinin aşırı kullanımına sebep
olmaktadır. İzmir’in Menemen ve Foça ilçeleri arasından dış körfeze dökülen nehir, geçtiği alanlardan
deşarj edilen evsel, endüstriyel ve tarımsal kirlilikleri toplayarak İzmir Körfezi’ne ulaşmakta ve körfezi
kirleterek ekosistemin bozulmasına sebep olurken nehrin oluşturduğu sulak alan da (Gediz Deltası)
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Havzada gerçekleştirilen tarımsal faaliyetlere
bakıldığında; bilinçsizce ve aşırı miktarlarda pestisit ve gübre kullanımı göze çarpmaktadır. Ayrıca,
havza genelinde salma, tava, karık gibi yüksek su tüketimine yol açan yanlış sulama teknikleri
kullanılmaktadır (Gündoğdu vd 2008). Gediz Nehrinin suyu ise bölgedeki tarımsal etkinliklerin can
damarıdır.1940 yılında bölgede ilk sulama çalışmaları başlamış, daha sonra akarsuyun ve kollarının
üzerine üç adet baraj (sulama ve enerji amaçlı) kurulmuştur (Anonim 2008b). Deltanın doğu ve
kuzeydoğu istikametinde uzanan Menemen Ovasının sulanması amacıyla Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünce, Aşağı Gediz Sulama Projesi başlatılmıştır. Proje ile, 23000 hektarlık alanda
gerçekleştirilmekte olan toprak ıslahı ve sulama şebekeleri nedeni ile doğal sistem özellikle su rejimi
açısından sekteye uğramış durumdadır. Ayrıca, deltada sulu tarıma geçilmesi ile birlikte alana yönelik
olarak tarımsal kaynaklı kirlilik problemi gündeme gelmiştir. Son yıllardaki aşırı kuraklık ve Gediz
Nehri’nin sularının önemli bir kısmının barajlarda tutulması ve sulamada kullanılması sonucu yeterli
miktarda su deltaya ulaşamamaktadır. Bu nedenle, nehrin döküldüğü yerle dalyanlar arasında kalan
geniş sazlık ve bataklıklar kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır (Yılmaz vd 2008).
Uluabat Gölü 2001 yılında Ramsar Statüsü kazanmıştır. Gölü besleyen en önemli su kaynağı
Mustafakemalpasa Çayı'dır. Çayın 1970-2008 yılları arasındaki ortalama debisi 45,6 m3/s olmakla
beraber mevsimsel değişimi oldukça yüksektir. 38 yıllık değerler karşılaştırıldığında da çayın en düşük
debisi Eylül 1994’de 4,867 m 3/s iken, en yüksek debi Şubat 1999’da 524,526 m 3/s olarak
kaydedilmiştir (EİE verileri). Mustafakemalpaşa çayına ait sodyum, bor ve toplam elektriksel iletkenlik
değerleri 1970-2008 yılları için Şekil 1’de gösterilmiştir. Su içeriğindeki Na ve EC değerleri yıllar
itibariyle önemli değişiklik göstermezken sudaki bor içeriği 2002 yılından itibaren büyük artış
göstermiştir. Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulasan küçük
dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının
drenaj suları da göle verilmektedir. Göle giren su miktarı mevsimlere ve yıllara göre büyük değişiklik
göstermektedir. Gölün fazla suları gölün batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı'na ve bu çay
vasıtasıyla da Marmara Denizi'ne boşalmaktadır. Ancak, göl su seviyesi Uluabat Deresinin altına
düştüğünde dere göle doğru akışa geçerek gölü beslemektedir.
241
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Bor, mg/L Na me/L
23.05.2008
13.11.2006
28.06.2005
20.02.2004
11.10.2002
27.06.2001
22.02.2000
26.10.1998
19.06.1997
08.02.1996
17.10.1994
28.06.1993
16.04.1992
10.12.1990
22.08.1989
06.03.1988
17.11.1986
16.04.1985
12.12.1983
15.08.1972
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
27.10.1970
EC, mS/m
Mustafakemalpaşa Çayı Su Kalitesi değerleri
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
EC, mS/m
Na, me/L
Bor, mg/L
Örnekleme tarihi
Şekil 2. Mustafakemalpaşa çayında 1970-2008 yılları arasındaki, toplam elektriksel iletkenlik, sodyum
ve bor içerikleri (EİE verilerinden derlenmiştir).
3. SULANAN ALANLAR ETKİSİNDEKİ SULAK ALANLAR
Sultansazlığı sulak alanında yıl boyunca 1071 m kotunda su depolanabilmesi için sazlığın yıllık
ortalama 85 milyon m 3 suya ihtiyacı vardır, Sultansazlığı’nın da bulunduğu Develi Kapalı Havzası’nda
sulama suyu ihtiyacı ise 400 milyon m 3’dür. Buna göre Sultansazlığı’nda yıl boyunca su depolanabilmesi için sulama suyu ihtiyacının %21’inin (85 milyon m3) sulak alana verilmesi gerekmektedir.
Ancak tüm bu yasal önlemlere rağmen sulak alanların arıtılmamış atık sular ve drenaj sularıyla kirletilmesi devam etmekte ve sulak alanlardaki kirlilik, sucul canlıların yaşamı için tehlike oluşturmaktadır
(Gürer ve Yıldız 2008). Örneğin Gediz Nehri kenarında bulunan birçok sanayi tesisinin arıtılmamış
suyu Gediz Nehrine boşaltılmakta, arıtılmamış atık sular Gediz Nehri’nin denizle birleştiği yerde oluşan
Gediz Deltası’nda (İzmir Kuş Cenneti) kirliliğe sebep olmaktadır (Gündoğdu vd. 2005). 1997 yılında
Ramsar Sözleşmesi’ne dahil edilen Kızılırmak Deltası (Cemek Gölü ve çevresi) da uzun yıllar kirlilik
sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Bafra İlçesinin arıtılmamış atık suları uzun yıllar Cemek Gölü’ne
deşarj edilmiş ve arıtılmamış sular ötrofikasyona sebep olarak göl yüzeyinde yoğun miktarda yosunun
oluşmasına neden olmuştur. Cemek Gölü’ndeki kirliliğin önlenmesi için 1999 yılında Bafra ilçesinin
kanalizasyon şebekesi ve atık su arıtma tesisi inşaatı bitirilerek işletmeye alınmıştır. Ayrıca Kızılırmak
Deltası Çevre Düzeni Planı hazırlanmıştır (Ceran 2006) ancak Cemek Gölü çevresinde sayıları hızla
artan yazlık ev inşaatları, göl kanarından kum-çakıl alınması ve kaçak avlanma Kızılırmak Deltası’nın
karşı karşıya kaldığı diğer sorunları oluşturmaktadır (Balkaya ve Çelikoba, 2005).
Kurak bölgelerdeki sığ ve küçük sulak alanlar, beslendikleri suların tarımsal sulamada
kullanılmasından dolayı ciddi tehlike altındadırlar (Gopal, 2000). Her ne kadar, sulak alan
ekosisteminin sürdürülebilirliği tarımsal ekosistemin sürdürülebilirliği ile girift olsa da, sulak alan
üzerine tarımsal faaliyetlerin belirli etkileri söz konusudur. Bunlar şu şekilde özetlenebilir (Galbraith et
al., 2005; Wiseman, 2001):
ü Tarımsal alana dönüştürmek için kurutularak doğrudan yok edilmesi,
ü Sulak alanları besleyen yüzey yada yeraltı sularının çekilerek sulak alanların dolaylı olarak
yok edilmesi,
ü Balık ölümlerine, zararlı alglerin patlamasına, flora ve faunanın bozulmasına yol açacak
düzeyde ötröfikasyona neden olan gübrelerin sulak alanlara ulaşması,
242
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ü Su depolama amacıyla yapılan barajlar nedeni ile sulak alanların ve işlevlerinin yok olması,
ü Pestisit ve diğer kimyasallar nedeni ile kirlilik.
Evapotrasnpirasyon
Yağış
Sulama ve
kullanma amaçlı
tüketim
Sulama ve
kullanma amaçlı
tüketim
Atıksu
girişi
Atıksu
girişi
Sulak alan su
toplama havzası
Yer altı suları
Akarsu, dere ve pınarlar
Şekil 3. Sulak alan ve sulanan alan arasındaki su kaynağı kullanım ilişkisi.
Toprak ve su kaynakları tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi için ne kadar önemli ise sulak
alanların sürdürülebilirliği açısından da o kadar önemlidir. Tarım ve çevrenin ortak noktası su ve
topraktır. Ancak tarımsal faaliyetler kapsamında insan eli ile yapılan bir takım aktiviteler, çevreyi
etkilediği kadar tarımsal sürdürülebilirliği de olumsuz etkilemektedir. Su ve toprak kaynaklarının ortak
kullanımındaki rekabet dışında, tarımsal faaliyetler sonucu oluşan çevre kirliliği de sulak alanları ve
yine sulanan alanların kendisini tehdit etmektedir.
Tarım ve çevre kaynak kullanımı konusunda
rekabet içindeyken, kaynakların korunması konusunda ortak olmak zorundadır.
4. TARIMSAL ÇEVRE POLİTİKALARI
Tarımsal üretim faaliyetlerinin çevreye duyarlı insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen doğal
kaynakları korumayı hedefleyen bir sistemde sürdürülmesini sağlamak üzere Türkiye Çapraz Uyum
Kriterlerinin Belirlenmesine (Proje No:G2G7/TR/7/1) yönelik proje 2008 yılında TÜGEM-Türkiye EVDHollanda Hollanda Tarım, Doğa ve Gıda Kalitesi Bakanlığı ortaklığında başlatılmıştır. Projenin amacı
“Tarımsal üretim faaliyetlerinin çevreye duyarlı insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen doğal
kaynakları korumayı hedefleyen bir sistemde sürdürülmesini sağlamak üzere Türkiye Çapraz Uyum
Kriterlerinin Belirlenmesidir.”
Avrupa Topluluklarını kuran Paris ve Roma Antlaşmasının imzalandığı tarihlerde çevre kirliliği
ciddi boyutlarda olmadığı için bu antlaşmalarda çevre olgusu yer almamıştır. Ortak çevre politikası,
1972 yılında düzenlenen Paris Zirvesi ile belirlenmiş ve çevre eylem programlarının hazırlanmasına
karar verilmiştir. Bu amaçla günümüze kadar 6 adet eylem programı yürürlüğe konmuştur. Bu eylem
programlarından ilk üçü sanayinin neden olduğu çevre sorunları olmasına rağmen tarım politikalarında
çevre içerikli yönü ağır basan çeşitli Topluluk Tüzükleri çıkartılmıştır (Olhan, 2006). 1987 yılında Tek
Senedin yürürlüğe girmesiyle başlayan tarımsal çevre politikasının ikinci döneminden itibaren su
kalitesini daha geniş bir çerçeveye oturtan birçok Tüzüğün yürürlüğe girmesi yanında 1992 Mac
243
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sharry, Gündem 2000 ve 2003 Fischler Reformlarıyla önemli ölçüde etkilenen bir tarımsal çevre
politikası karşımıza çıkmaktadır (İçel 2007).
Sularda nitrat kirliliği, sadece içme sularını uygunsuz hale getirebilmesi ve bu amaçla kullanılan
suları ek bir ön işleme tabi tutma gereksinimini ortaya çıkarabilmesi açısından değil aynı zamanda
fosforla birlikte neden olduğu ötrofikasyon-fosfat kirlenmesi problemi ile sucul çevreye zarar
verebileceği için de endişe uyandırıcıdır. İçme suyu ve gıdalarla alınan yüksek düzeylerde nitrat, insan
ve hayvan sağlığı için büyük risk yaratabilmektedir. 1991 yılında Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi
tarımsal kaynaklı nitrata neden olunan kirliliğe karşı suların korunmasına dair bir direktif kabul etmiştir.
91/676/AET sayılı Nitrat Direktifi, tarımsal kaynaklı nitrat kirliliğini azaltmayı ve ileride ortaya çıkması
muhtemel
kirliliği
önlemeyi
amaçlamaktadır.
Çoğu
eylem
programı
önlemlerinin
iyi
tarım
uygulamalarına dayandığı aşikârdır (Anonim 2005).
AB, Ortak Tarım Politikasında (OTP) son dönemde yaptığı reformlar ile OTP'ye çevresel
entegrasyonu sağlama yönünde önemli ilerlemeler kaydetmiştir. OTP'nin amacı son dönemde çevre
koruma ve kırsal kalkınma yönüne kaymıştır. Bu yönüyle, Türkiye'nin tarım politikalarında da çevre
boyutunun ele alınması önemlidir (Şahin vd 2008).
4.1. İyi Tarım Uygulamaları
Avrupa Birliği ülkelerindeki büyük perakendeci kuruluşlar (süper ve hipermarketler) kendi
toplumlarının sağlıklı tarımsal ürünler tüketimini temin etmek için bu ülkelerde yetiştirilen ve dışarıdan
ithal edilen tarımsal ürünlerde aranan minimum standartları yeni bir düzenleme yaparak
belirlemişlerdir. EUREPGAP adı verilen bu protokol Avrupa Gıda Perakendecileri (The Euro Retailer
Producer Group) tarafından 1999 yılında hazırlanmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Eylül 2004 de bir
tüzük yayınlayarak İyi Tarım Uygulamalarına yasal bir zemin oluşturmuştur (İçel 2007).
İyi tarım uygulamaları yönetmeliğinin 1. maddesinde, 07.12.2010 Tarih 27778 sayılı Resmi
Gazetede
yayınlandığı
şekilde;
“Çevre,
insan
ve
hayvan
sağlığına
zarar
vermeyen
bir
tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile
güvenilir ürün arzının sağlanması için gerçekleştirilecek iyi tarım uygulamalarının usul ve
esaslarını düzenlemektir.” ifadesi yer almaktadır.
İyi tarım uygulamalarının temel amaçları şu şekilde sıralanabilir (TKGM, 2010).
ü Çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması
ü Doğal kaynakların korunması
ü Tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik
ü Gıda güvenliğinin sağlanmasıdır
İyi tarım uygulamalarının kriterlerine göre üretim yapan üreticilerin görev ve sorumlulukları;
ü Üretim alanlarında yaptıkları gübre, bitki koruma uygulamalarını ve gerekli olan diğer zorunlu
uygulamaları kayıt altına almak,
ü Bitki koruma ve hayvan sağlığı ürünlerini tavsiyesine uygun olarak kullanmak,
ü Üretimde hastalıklar, zararlılar ve yabancı otlar ile mücadele yapmak,
ü Toprak, su, çevre ve insan sağlığını koruyucu tedbirler almak,
ü Toprak ve yaprak analizlerini yapmak/ yaptırmak, gübrelemeyi analiz sonuçlarına göre
uygulamak ve analiz sonuçlarını kayıt altında tutmak,
244
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ü Sulama suyunu analiz ettirmek, önerilen miktar ve metotlarda uygulamak ve kayıt altına
almaktır.
5. SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Hassas bölge olarak belirtilen sulak alanın bulunduğu havza içerisinde yürütülen tarımsal
faaliyetlerin ivedi bir şekilde iyi tarım uygulamalarına geçilmesi sulak alanların korunması için en
önemli hususlardan biridir. Bu kapsamda, yetiştiricilere yönelik eğitim faaliyetlerinin başlatılması ve
suyu kullanan paydaşlara, suyun etkin kullanımı konusunda gerek yasal gerekse çevresel
zorunlulukların benimsetilmesi gerekmektedir. Suyu en çok kullanan paydaşlardan olan tarımsal
üreticilere, etkin su kullanımı kapsamında basınçlı sulama sistemlerine geçiş, tarımsal gübrelerden
kaynaklanan sorunları minimize etmek için ise damla sulama yönteminin benimsetilmesi ve gerekli
desteklerin sağlanması gerekmektedir.
Basınçlı sulama yöntemini benimseyen üreticilere sistemin kurulması ve sulama programının
uygulanması konusunda teknik desteğin verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda üreticiye sağlanacak
maddi desteğin (kredi vs.) belirlenmesinde, sulama sistem projelerinin, ziraat fakültelerinin, tarımsal
yapılar ve sulama bölümü mezunu mühendisler tarafından yapılması gerekmektedir. Diğer taraftan,
sistem kurulduktan sonra, hassas bölgelerdeki tarımsal faaliyetlerin sıkı bir biçimde denetlenmesi
gerekmektedir.
Sulak alan havzası içerisinde yer alan kırsal yerleşim bölgelerinde evsel atıkların arıtımı için
yöre ekolojisine uygun yapay sulak alanların oluşturulması suretiyle arıtımının sağlanması, söz konusu
atıkların yer altı suyuna karışmasını engelleyebilecektir. Doğal arıtma sistemi olarak da ifade edilen,
yapay sulak alanlar ile havzada bulunan evsel atıkların yer altı suyuna yada akarsulara doğrudan
deşarjı önlenmiş olacaktır.
Yapay sulak alanlar, evsel atıkların arıtılmasının yanında sulamadan dönen içeriğinde azot,
fosfor ve pestisit yükleri bulunan drenaj sularının arıtılmasında da kullanılabilmektedir. Wen et al.
(1996) yaptığı çalışmada, 35 ha büyüklüğündeki tarım arazisinden kaynaklanan fosforu, 1 ha
büyüklüğündeki bir sulak alanının giderebildiğini ortaya koymuştur. Kovacic et al. (2000), su toplama
havzası:sulak alan oranının 17 ila 32 olduğu koşulda, toplam azotun %37’si ve çözülmüş fosforun
%22’sinin giderilebileceğini bildirmiştir. ABD Tarım Bakanlığı-Doğal Kaynakları Koruma Servisi
(USDA-NRCS) 2000 yılında yapay sulak alanları tarımsal atık suların arıtımında geçerli bir strateji
olarak kabul etmiştir.
6. KAYNAKLAR
Altunbaş, S., 2008. Sulak Alan Yönetim Planlarında Katılımcı Yaklasımın Sağlanması (Eğirdir Gölü
Yönetim Planlamsı Örneği) VIII. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi.
Anonim, 2007. Türkiye Çevre ve Orman Bakanlığı, Türkiye Çevre Durum Raporu: 2007, Ankara.
Anonim, 2005. İyi tarım uygulamaları Bilgi notu TKB, DĠABK.
Anonymous, 1993. Wetland Conservation, Actions Commited by the European Community,
Directorate-General XI Environment, Nuclear Safety and Civil Protection.
Balkaya, N, ve Çelikoba, İ., 2005. “Sulak Alanlar ve Kızılırmak Deltası”, II. Mühendislik Bilimleri ve
Genç Araştırmacılar Kongresi, , pp 568-577.
Ceran, Y., 2006. “Sulak Alanların Akılcı Kullanımı”, Çevre ve İnsan Dergisi, Sayı:66, Çevre ve Orman
Bakanlığı Yayını, pp 16-20, Ankara.
Galbraith H, Amerasinghe P, Huber-Lee A., 2005. The effects of agricultural irrigation on wetland
ecosystems in developing countries: A literature review. CA Discussion Paper 1 Colombo, Sri
Lanka: Comprehensive Assessment Secretariat.
Gopal B., 2000. Wetlands and agriculture: Are we heading for confrontation or conservation. In:
245
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Proceedings of a Conference on Sustainability of Wetlands and Water Resources, May 23-25,
Oxford, Mississippi, eds. Holland, Marjorie M.; Warren, Melvin L.; Stanturf, John A., pp. 88-93.
Gündoğdu V., Alpaslan A., Elele M., ve Akgün G., 2008. Gediz Havzasının İzmir Büyükşehir
Belediyesi Sınırları Dahilinde Sürdürülebilir Yönetim Planlaması. 5. Dünya Su Forumu Bölgesel
Hazırlık Süreci Türkiye Bölgesel Su Toplantıları. DSİ II. Bölge Müdürlüğü, İzmir.
Gündoğdu, V., Torusdağ, E., Sarıkaya, D., 2005. “İzmir Kuş Cenneti Sulak Alanı’nın Ekolojik Yapısı ve
Su Kirliliği İzleme Çalışması”, Ekoloji, 14(54) pp 31-36.
Gürer İ., ve Yıldız E.F., 2008. Türkiye’nin Sulak Alan Politikalarına Genel Bir Bakış: Sultansazlığı
Sulak Alanı Örneği. TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi. Ankara. pp 335-345.
İçel, C.D, 2007. Avrupa Birliği Ülkelerinde İyi Tarım Uygulamaları ve Türkiye ile Karşılaştırılması.
Avrupa Birliği Uzmanlık Tezi. T.C. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI Dış İlişkiler ve Avrupa
Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı.
Kabii, T., 2005. Ramsar Wetland Classification: Implications on the Conservation and Wise Use of
Wetlands in Africa, http://www.fao.org/docrep/003/x6611e03b.htm
Kovacic, D.A., David, M.B., Gentry, L.E., Starks, K.M., Cooke, R.A., 2000. Effectiveness of
constructed wetlands in reducing nitrogen and phosphorus export from agricultural tile drainage.
J. Environ. Qual. 29, 1262–1274.
Marsh, W., 1991. Wetlands, Habitat and land Use Planning, Environmental Applications, 2nd Editions,
John Wiley and Sons Inc. New York, USA.
Olhan, E., 2006. The Impact Of The Reforms: Impoverished Turkish Agriculture. 96TH EAAE Seminar
“Causes and Impacts of Agricultural Structures” 10-11 January2006atTaenikon,
Switzerland.http://www.fat.admin.ch/eaae96/abstracts/s92.pdf.
Şahin, A., Atış, E., ve Miran B., 2008. Daha Etkin Tarım-Çevre Politikaları için Homojen Alanların
Belirlenmesi: Ege Bölgesi Örneği Ekoloji 17, 67, 15-23
TKGM, 2010. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü.
http://iyi.tarim.gov.tr/
Wen , L., and Recknagel, F., 2002. In situ removal of dissolved phosphorus in irrigation drainage
water by planted floats: preliminary results from growth chamber experiment Agriculture,
Ecosystems and Environment 90 (2002) 9–15
Wiseman R., 2001. Agriculture, water and wetlands. Workshop 6 “Cultural aspects of wetlands”
(http://www.ramsar.org/mtg/mtg_reg_europe2001_6wiseman_e.doc).
Yaşar Korkanç, S., 2004. Sulak Alanların Havza Sistemi İçindeki Yeri ZKÜ Bartın Orman Fakültesi
Dergisi. 6(6); 117-126.
Yıldırım O., 2008. Sulama sitemlerinin tasarımı, Ankara Üniversitesi ziraat Fak. Yayınları 1536, s. 348.
Yılmaz O., Erdem Ü., Selim S., Şengür Ş., Tomar A., 2008. Gediz Havzası Örneğinde Alan Kullanım
Kararlarının Deltaya Olan Etkileri Üzerine Bir Araştırma. 5. Dünya Su Forumu Bölgesel Hazırlık
Süreci Türkiye Bölgesel Su Toplantıları. DSİ II. Bölge Müdürlüğü, İzmir.
Anonim 2008 (Erişim tarihi, 2009): http://www.cevreorman.gov.tr/sulak/sulakalan/gediz.htm
Anonim 2008a (Erişim tarihi, 2009): http://www.dsi.gov.tr/topraksu.htm
Anonim 2001 (Erişim tarihi, 2009): www.tuik.gov.tr
246
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Akyatan ve Tuzla (Adana) Sulak Alan Sistemlerinde Su Yönetimi
1
Harun AYDIN , 2 Osman ERDEM , 3 Burhan Teoman MERİÇ , 4 Hüseyin KARAKUŞ ,
3
1
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlı Fakültesi, Çevre Mühendisliği, Bölümü, 65080, VAN
2
3
Mehmet GÖLGE
Kuş Araştırmaları Derneği (KAD), Dr. Mediha Eldem Sok., No:64 / 3, 06443, Kocatepe / ANKARA
Çevre ve Orman Bakanlığı, DKMP Gen. Müd., DKD Bşk., Sulak Alanlar Şb. Müd., 06560, ANKARA
4
Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Hidrojeoloji Müh. Böl., 06800, Beytepe, ANKARA
ÖZET
Dünyamızda, canlıların yaşamını devam ettirmek için suyu kullanma ve kontrol altına alma
isteği, insanlık tarihinin başlangıcından beri var olmuştur. Bunun yanı sıra, şehirlerin hızlı nüfus
artışıyla orantılı olarak su ihtiyacı artmakta, bununla beraber gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlere
paralel olarak aşırı kullanımı ve çeşitli kirlilik parametreleride ortaya çıkmaktadır. Nüfus, tarım ve
sanayi faaliyetlerinin sürekli artışı, her dönemde geçmiş dönemlerden daha fazla su kullanılması
gerekliliğini doğurmakta ve su kaynakları yönetiminin sürdürülebilir olması koşulunu gerektirmektedir.
Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, kaynakların bağlı olduğu hidrojeolojik sistemlerin doğru bir
şekilde kavramsallaştırılmasını gerektirmektedir. Bir hidrojeolojik sistemin kavramsal modelinin
oluşturulması, sistemin anlaşılmasının yanı sıra, doğal veya yapay etkilere karşı tepkilerinin alansal ve
zamansal boyutlarda kestirilmesine olanak sağlamaktadır.
Sunulan çalışma; Seyhan Havzası’nın mansabında yer alan Akyatan ve Tuzla (Adana) sulak
alan sistemlerinin hidrolojik ve hidrojeolojik özellikleri dikkate alınarak sürdürülebilir su yönetimi ile ilgili
değerlendirmeleri kapsamaktadır. Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde gerçekleştirilen hidrolojik
ve hidrojeolojik çalışmalar, bu sistemlerde, Ocak–Nisan ve Ekim–Aralık ayları arasında kalan 7 aylık
sürede su fazlalığı ve yıl içinde geri kalan 5 ayda (Mayıs–Eylül) ise eksiği olduğunu göstermektedir.
Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde yapılan tuzluluk gözlemlerinin sırası ile 5.5-37.0 ppt ve 2.9–
47.3 ppt arasında değişmektedir. Bu sulak alan sistemlerinin Akdeniz kıyısından bulunması ve
Akdeniz ile bağlantılı olmalarından dolayı lagün göllerinin tuzluluk değerlerinin, Akdeniz’in tuzluluk
değerine (38.6–39.4 ppt) eşit ve/veya yakın olmasını gerektirmektedir. Buna karşın yapılan
değerlendirmeler, Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminde ki suların tuzluluk miktarı Akdeniz’in tuzluluk
miktarına oranla drastik olarak değiştiği ve söz konusu değişimin kaynağının ise sisteme yüzeysel
akım ile gire sular oluşturmaktadır. Çalışma sonuçları, lagünleri besleyen yüzey sularının kontrol altına
alınmasını ve lagünlerdeki sularının tuzluluk değerinin 20–40 ppt arasında olması gerektiğini işaret
etmektedir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinin aylık
sürdürülebilir su yönetimi elde edilmiştir.
Anahtar kelimeler: sulak alan, sürdürülebilir su yönetimi, su bütçesi, tuzluluk, Akyatan-Tuzla Lagünü,
Adana
ABSTRACT
In our world, desire for use of water to sustain life of living and control water has been existed
since the beginning of human history. In addition, water demand of cities is increasing in proportion to
the rapid population growth, at the same time, in parallel with growing industrial and agricultural
activities, excessive use of water and various pollution parameters are emerging. Continuous
increase in agricultural and industrial activities and population in each period raises the need to use
more water than previous periods, and call for sustainable management of water
resources. Sustainable management of water resources requires accurate conceptualization of
hydrogeological systems which resources are connected. Construction of conceptual model of a
hydrogeological system enables understanding of the system, as well as estimation of responses to
natural or artificial effects in spatial and temporal dimensions.
This study includes reviews about sustainable water management of Akyatan and Tuzla
(Adana) wetland systems which are located at downstream of the Seyhan Basin by taking of their
hydrological and hydrogeological features. Hydrological and hydrogeological studies carried out
Akyatan and Tuzla wetland systems show that water excess between the months of January to April
and from October to December period of 7 months, and water deficit in the remaining 5 months (MaySeptember) of the year in these systems. Salinity of the waters of in the Akyatan and the Tuzla
wetland systems are ranged between 5.5-37.0 ppt, and 2.9-47.3 ppt., respectively. The salinity values
247
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
of these wetland systems need to be equal to and/or close to the salinity value of the Mediterranean
Sea water (38.6-39.4 ppt) since these wetland systems are linked to the Mediterranean coast.
However, evaluations made showed that salinity in the waters of the Akyatan and Tuzla wetland
systems are changed drastically in comparison with salinity of Mediterranean. The reason of this
difference is the water which is entering to the system as surface flow. Results of the study indicate
that it is required to control the surface water that recharging the lagoons and the salinity of water in
the lagoons is between 20-40 ppt. As a result of the evaluations, monthly sustainable water
management of Akyatan and Tuzla wetland systems were obtained.
Key Words: wetland, sustainable water management, water budget, salinity, Akyatan-Tuzla Lagoon
1. GİRİŞ
Asırlar boyunca insan toplulukları, uygarlıklarını nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde
kurmuşlardır. Tarihsel sürece bakıldığında; ilk insan yerleşimleri deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu
kıyıları gibi sulak alan olarak tanımlanan yerlerde yoğunlaşmışlardır. Birçok uygarlık uzun yıllar sulak
alanlarla iç içe yaşamış olup her yıl yenilenen verimli taşkın ovalarında tarım ve hayvancılık yapmışlar,
sazından balığına ve kuşuna kadar sulak alanların sağladığı olanaklardan faydalanmışlardır (Dugan,
1991; Balkaya ve Çelikoba, 2005; Erdem, 2004; Demir, 2008; KAD, 2010). Daha birçok sulak alan
sistemi, insan topluluklarının hayatta kalmaları ve gelişmeleri için büyük öneme sahiptir. Sulak alanlar,
ayrıca birçok kara ve su canlısına barınma ve üreme için doğal ortam sunma, insanların su
ihtiyaçlarını karşılama, taşkın ve erozyonu önleme, yerel iklimin düzenlenmesini sağlama, kirliliği
alıkoyma gibi sayısız faydalara sahiptirler (Yaşar-Korkanç, 2004).
Ancak, sürekli gelişen teknoloji nedeniyle doğa, çoğu zaman ikincil konuma itilmekte veya göz
ardı edilmektedir. Bununla birlikte, sürdürülebilir olmayan ve plansız alan kullanımlarının neden olduğu
çevre felaketleri (seller, fırtınalar, toprak kaymaları, erozyon, vb.) zamanla artmaktadır. Bu çevre
felaketleri de insanoğlunun doğal ekosistemlere ne derecede ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Bunun
sonucu olarak sulak alan ekosistemlerinin değeri giderek anlaşılmaya başlanmıştır. Bu yüzden sulak
alanlara zarar vermeden, en iyi şekilde kullanımını sağlamak için yönetim planları çalışmaları
yapılmaya başlanmıştır (Demir, 2008, KAD, 2010). Özellikle sulak alanların temel yapı taşını oluşturan
su kaynaklarının anlaşılması ve su yönetiminin alandaki optimum faydayı gözetecek şekilde ortaya
konması, sulak alan yönetim planlarının ana çatısını oluşturmaktadır. Bu noktada, su kaynaklarından
optimum düzeyde yararlanmak ve bu kaynakların oluşturduğu sulak alanların sürdürülebilirliği için
kaynakların yer aldığı yüzey veya yeraltısuyu akım sistemlerine ait etkin bir koruma ve yönetim
modelinin “hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde oluşturulması gerekmektedir. Bununla beraber
sistemdeki su miktarı ile sistemin dinamik (yağış rejimi, süzülme, beslenme, dolaşım, depolama)
özellikleri arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde tanımlanması ve bu ilişkilerin “hidrojeolojik kavramsal
model” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışma; Seyhan Havzası’nın mansabında
yer alan Akyatan ve Tuzla (Adana) sulak alan sistemlerinin hidrolojik ve hidrojeolojik özellikleri
“hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde dikkate alınarak sürdürülebilir su yönetimi ile ilgili
değerlendirmeleri kapsamaktadır.
2. MATERYAL ve YÖNTEM
2.1. Çalışma Alanı
Çalışma alanı, Seyhan Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü Seyhan Deltası ve yakın dolayını
kapsamaktadır (Şekil 1). Seyhan Nehir Havzası’nın yükseltisi 0 m ile 3687 m arasında değişmekte
248
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
olup ortalama yükseltisi 1296.2 m’dir. Seyhan Nehir Havzası drenaj alanı ve nehir uzunluğu sırası ile
yaklaşık 22139 km 2 ve 485 km’dir. Ülkemizin en büyük lagün gölü özelliği taşıyan Akyatan Lagünü ve
Tuzla Gölü inceleme alanı içinde yer almaktadır. İnceleme alanının yüzeysel drenaj alanı Akyatan ve
Tuzla Gölleri’nin su toplama alanları dikkate alınarak oluşturulan yüzeysel drenaj alanı yaklaşık 657.75
km 2’dir (Şekil1). İnceleme alanı, Seyhan Havzası yüzeysel drenaj alanının yaklaşık % 2.97’ni oluşturmaktadır. Düz bir topoğrafyaya sahip olan inceleme alanının ortalama yükseltisi ise 3.4 m’dir. Pliyosen
sonlarında Adana bölgesinde meydana gelen çöküntü alanlarının, daha sonra oluşan akarsu ve kolları
tarafından getirilen malzemelerle Kuvaterner’de dolması sonucu Seyhan Deltası oluşmuştur (Şenol,
1989). Bu süreçte ise Seyhan Deltasında çok sayıda sulak alan özelliği taşıyan göl, lagün, menderes,
sazlık ve bataklık alan oluşmuştur. Bu sistemler, Çukurova Deltası Lagün sistemi olarak adlandırılmaktadır. Akyatan sulak alan sistemi, 1987 yılında Yaban Hayatı Koruma Alanı, 1998 yılında ise
RAMSAR sözleşmesi kapsamında Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar listesine dahil edilmiştir.
Şekil 1. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin lokasyon ve hidroloji haritaları.
2
Akyatan ve Tuzla Gölleri’nin yüzey alanları sırasıyla 50.27 ve 11.05 km ve çevresi ise 66.38 ve
38.83 km’dir. Söz konusu göller, su kuşları için önemli bir yaşam, yumurtlama, kuluçka ve göç ortamı
oluşturmaktadır. Seyhan Nehri’nin eski yataklarından biri olan Akyatan Lagün Gölü, drenaj kanalları,
yüzeysel akım ve yağış suları ile beslenmektedir. Dalyan balıkçılığı için önemli bir alan olan Tuzla
Gölü’nün beslenimi ise göl çevresindeki drenaj kanalları ve yağış suları ile gerçekleşmektedir. KAD
(2010) tarafından gerçekleştirilen, Akyatan ve Tuzla gölleri batimetri haritalarının değerlendirilmesi
sonucunda gölleri en derin yerinin sırası ile 1.85 ve 1.49 m olduğu belirlenmiştir. Akyatan Lagün
Gölü’nün ortalama derinliğinin 0.48 m ile 0.54 m, Tuzla Gölü’nün ise 0.69 m ile 0.77 m arasında
değiştiği gözlenmiştir (Şekil 2). İnceleme alanı içinde Akyatan ve Tuzla lagün göllerinin yanı sıra irili
2
ufaklı 61 tane göl yer almakta olup bu göllerin toplam alanı ise yaklaşık 2.34 km ’dir. İnceleme alanı ve
yakın dolayındaki yıllık ortalama sıcaklık, yıllık toplam yağış ve serbest su yüzeyinde buharlaşma
miktarları sırası ile 18.5 °C, 744.5 mm/yıl ve 1598.7 mm/yıl’dır. Şensoy vd. (2008) tarafından
gerçekleştirilen çalışmada; Aydeniz ve Thorntwaite methodları ile Ülkemizin iklim sınıflaması
249
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
gerçekleştirilmiş ve inceleme alanının yer aldığı bölge söz konusu çalışmada “yarı kurak – az nemli
(C1)” iklim sınıfı içinde yer almaktadır.
Şekil 2. Akyatan ve Tuzla Lagün Gölleri batimetri haritaları (KAD, 2010).
2.2. Jeoloji, Hidroloji ve Hidrojeoloji
İnceleme alanı ve yakın dolayında yüzeylenen birimler, tektonik ve stratigrafik açıdan iki gruba
ayrılmaktadır. Bunlar, Alt-Orta Miyosen yaşlı Karataş Formasyonu ve Kuvaterner yaşlı birimlerdir.
Karataş Formasyonu; kumtaşı, kumlu kireçtaşı ve kireçtaşı ardalanmasından oluşmaktadır.
Kuvaterner yaşlı birimler ise kaliş, alüvyon ve kumullardan oluşmaktadır (Schmidt, 1961; Schiettecatte,
1971; Bilgin vd., 1981, Şenol, 1989; Şenol vd., 1993).
İnceleme alanı içinde sürekli akarsu bulunmamaktadır. Karataş ilçesinin B’da mevsimsel akarsu
özelliğine sahip dere yatakları yer almaktadır. İnceleme alanının B ve D sınırında ise sırası ile Seyhan
ve Ceyhan Nehirleri bulunmakta olup G sınırını ise Akdeniz oluşturmaktadır (Şekil 1). İnceleme alanı
olan, Akyatan ve Tuzla gölleri yüzeysel drenaj alanı içinde çok sayıda drenaj, sulama ve kurutma
kanalları bulunmaktadır (Şekil 1). Bu kanallar içinde en önemlileri YD2, YD3 ve YD4’dür. YD2 nolu
kanal inceleme alanının KD sınırı boyunca yüzey ve yeraltısularını drene ederek Akyatan Gölü’nün KD
sınırında Akyatan gölüne dökülmektedir. YD3 nolu kanal ise Adana’dan itibaren Aşağı Seyhan
Ovası’nı (ASO) kat ederek Topraklı köyü yakınlarında Akyatan Gölü’ne ulaşmaktadır. YD4 nolu drenaj
kanalı ise inceleme alanının KB sınırı boyunca yüzey ve yeraltısularını drene ederek, Tuzla ve
Akyatan gölleri arasından geçerek, Sarımsaklı ve Tabur köy yakınlarında Akdeniz’e ulaşmaktadır.
İnceleme alanı içinde bu kanallara ek olarak çok sayıda yardımcı drenaj kanalı yer almakta olup, farklı
noktalarda bu kanallar ile birleşmektedirler. Özellikle Akyatan Gölü’nün ana beslenim kaynağını, ASO
boyunca yüzey ve yeraltısularını drene eden YD3 nolu drenaj kanalı oluşturmaktadır. YD3 drenaj
kanalına ek olarak, Akyatan Gölü’nün diğer beslenim kaynağını, çalışma alanının KD’da yer alan
Çukurkamış, Çimenli ve Kesik köyleri arasında kalan bölgede sulamadan dönen ve yağışlardan
itibaren drene olan yüzeysularını drene eden P2 drenaj kanlı oluşturmaktadır. Akyatan Gölü’ne P2
drenaj kanalı ile deşarj olan yıllık ortalama su miktarı 1.016 m 3/s (DSİ, 2010) iken bu değer YD3 drenaj
3
kanalında ise 4.287 m /s’dir (KAD, 2010).
ASO’nın hidrojeolojik yapısı ile ilgili Ekmekçi vd. (2007), Gürkan (2005) ve Yalçınkaya (2005)
tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda ovada yer alan sondaj kuyularına ait kuyu logları incelenmiş
250
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ve litoloji tanımlamasının gerçekleştirilmiştir. Adı geçen çalışmalarda; ASO’daki litolojik birimlerin; imler
kil, kum ve çakıl olarak gruplandırılmıştır (Şekil 3). Şenol ve diğ. (1998) tarafından yapılan çalışmada,
Adana bölgesinde meydana gelen çöküntü alanlarının, daha sonra oluşan akarsu ve kolları tarafından
getirilen malzemelerle Kuvaterner’de dolduğu ve Ceyhan ile Seyhan Deltalarının oluştuğu
belirtilmektedir. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin Ceyhan ve Seyhan Nehirlerinin mansabında
yer alması ve bu sistemlerin taşkın ovalarında bulunmasından dolayı, bu alanlardaki litolojik yapının
(kil, silt, kum, çakıl, vb.) heterojen bir yapı kazanmasına neden olmuştur. İnceleme alanında killi
birimler daha kalın ve yaygın olarak görülmekte, kum ve çakıl katmanları ince ara tabakalar şeklinde
izlenmektedir. İnceleme alanındaki yeraltısuyu içeren kum ve çakıl seviyeleri, killi tabakalar tarafından
sıkıştırılmış olup bazı bölgelerde basınçlı akifer konumunda bulunmaktadır. İnceleme alanında kuyu
loglarına ulaşılan sondaj kuyuların derinliği 30 m ile 313 m arasında değiştiği belirlenmiştir. DSİ
(1992), tarafından gerçekleştirilen çalışmada, Aşağı Seyhan havzasındaki yıllık yeraltısuyu rezervinin
500 hm 3 civarında olduğu ve bu rezervin yılda yaklaşık 139.5 hm 3’lük kısmı kullanıldığı belirtilmektedir.
Ayrıca inceleme alanı ve yakın dolayındaki yerleşim birimlerinin içme ve kullanma suyu ihtiyacı ise
yeraltısuyundan karşılanmaktadır (ASO, 1992). İnceleme alanı ve yakın dolayı için en düşük, en
yüksek ve ortalama yeraltısuyu seviye değerleri sırası ile -2.935, 19.925 ve 2.874 m olarak
hesaplanmıştır (Şekil 4, KAD, 2010). Ayrıca Şekil 4’de görüldüğü üzere, bölgesel yeraltısuyu akım
yönü kuzey-kuzeydoğudan güney-güneybatıya doğru gerçekleşmektedir. Bununla birlikte inceleme
alanının kuzeyinde yer alan Hacıhasan, Kadıköy, Yenice ve Beyköy arasında kalan bölgede
yeraltısuyu seviyesinde düşüş olduğu, başka bir ifade ile aşırı yeraltısuyu kullanımı olduğu
düşünülmektedir. Tuzla, Tuzkuyusu, Karagöçer ve Sarımsaklı yerleşim birimleri arasında kalan
bölgede ise yeraltısuyu seviyesinin nispeten yüksek olduğu, Tuzla ve Akyatan göllerine doğru
yeraltısuyu akımı olduğu görülmektedir.
Şekil 3. Adana Ovas 3D litoloji dağılımı (Ekmekçi vd. Şekil 4. İnceleme alanı ve yakın dolayı yeraltı2007; Gürkan, 2005;Yalçınkaya, 2005).
suyu seviye haritası (KAD, 2010).
2.3. Veri ve Yöntem
Akyatan ve Tuzla lagün gölleri sulak alan ekosisteminde su yönetimine temel olacak verilerin
sağlanması amacı ile öncelikle inceleme alanı ve yakın dolayında yer alan ve Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından işletilen Meteoroloji Gözlem İstasyonları (MGİ, Adana, Ceyhan, Tarsus,
Karataş, Tuzla, Yumurtalık ve Karaisalı) belirlemiştir. Çalışmanın amacı dikkate alınarak, söz konusu
istasyonlarda uzun yıllar (1975–2008) gözlenen yağış, sıcaklık ve buharlaşma ile akım analizlerini
içeren hidrolojik bileşenlere ait değerlendirmelerin gerçekleştirilmiştir. İnceleme alanı ve yakın
251
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
dolayında gözlenen yağış, sıcaklık ve buharlaşma parametrelerine ilişkin değerlendirmeler, farklı
interpolasyon yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiş olup Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosistemi
özeline indirgenmiştir.
İkinci aşamada Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosisteminin su bütçesi hesaplamaları kütlenin
korunumu yasası temel alınarak gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yaklaşım kullanılarak inceleme alanı
için su bütçesi; Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosistemi ve çevresindeki sazlık-bataklık alanlar için
ortaya konacaktır. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin su bütçesi hesaplamaları için kütlenin
korunumu yasası temel alınmıştır. Ayrıca Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde Mart, Mayıs ve
Eylül 2009 tarihlerinde yapılan batimetri çalışmalarının değerlendirilmesi sonucunda, göllerin toplam
su hacmi sırası ile 71.140 ´ 106 m 3, 73.714 ´ 106 m 3 ve 70.968 ´ 106 m 3 elde edilmiştir (KAD, 2010).
Göllerin ortalama su hacmi ise 71.941 ´ 106 m 3 olarak hesaplanmıştır. Bu durum Akayatan ve Tuzla
göllerinde depolan su miktarının zamanla fazla değişim göstermemesi nedeniyle kararlı olması kararlı
olduğu anlamına gelmektedir. Bu ilişkilere dayanarak ve sistemin kararlı olduğu varsayımıyla inceleme
alanı için oluşturulan bütçe denklemleri;
∆ =
+
=
+
+
=
+
+
ş
+
−
+
+
şeklinde ifade edilmiştir. Burada; Qbes: sistemdeki toplam beslenim (L3/T), Qboş: sistemde toplam
boşalım (L3/T), DQ: depolamadaki değişim (L3/T), PG: gölalanı üzerindeki alansal yağış girdisi (L3/T),
PB: sazlık-bataklık alan üzerindeki alansal yağış girdisi (L3/T), R: yüzeysel akım ile sulak alan
sistemine giren su (L3/T), ETG: göl yüzeyinden buharlaşma – terleme ile çıkan su (L3/T), ETB: sazlıkbataklık alandaki buharlaşma – terleme ile çıkan su (L3/T) ve QD: göl alanından denize boşalan su
miktarı’dır. (L3/T). Bu eşitlikte: sistemde, girdi ile çıktılar bir birine eşittir ve bütçe denktir (DS=0),
sisteminde girdi, çıktılardan küçüktür yani sisteme bütçe bileşenleri dışında katkı gelmektedir (DS<0)
ve sisteminde girdi, çıktılardan büyüktür yani sistemden yeraltısuyuna katkı vardır (DS>0) anlamına
gelmektedir. Üçüncü aşamada ise Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosistemlerinde KAD (2010)
tarafından gerçekleştirilen tuzluluk gözlemleri ile sistemin su bütçeleri dikkate alınarak, söz konusu
sulak alan sisteminde su yönetimi ile ilgili değerlendirmeler gerçekleştirilmiştir.
3. SONUÇLAR ve TARTIŞMA
3.1. Hidrolojik Verilerinin Değerlendirilmesi
İnceleme alanı yıllık ortalama toplam yağış miktarı, Aritmetik Ortalama ve Eş Yağış Eğrisi
Yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir. Aritmetik ortalama yöntemine göre (Karataş ve Tuzla MGİ)
inceleme alanı yıllık toplam yağış miktarı 753.31 mm olarak hesaplanmıştır. Eş Yağış Eğrisi Yöntemi
kullanılarak inceleme alanı için hesaplanan yıllık toplam yağış miktarı 744.51 mm/yıl olarak elde
edilmiştir (Şekil 5a). Eş Yağış Eğrisi Yöntemi ile hesaplanan yıllık toplam yağış miktarı bir sonraki
bölümde gerçekleştirilen hidrolojik bütçe hesaplamalarında kullanılacaktır. Şekil 5a’da verilen bölgesel
yağış dağılımı ve söz konusu alanın topografyası dikkate alındığında; bölgedeki yağışların cephesel
yağış kökenli olduğu anlaşılmaktadır.
252
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 5. İnceleme alanı ve yakın dolayı yıllık toplam yağış ve buharlaşma haritaları.
İnceleme alanı ve yakın dolayında yer alan 3 MGİ’da yapılan gözlemler dikkate alındığında,
yıllık toplam buharlaşma miktarının 1464.6 mm ile 1790.5 mm arasında değiştiği; aritmetik ortalama
yöntemine göre serbest su yüzeyinden gerçekleşen yıllık toplam buharlaşma miktarının ise 1598.7
mm olduğu hesaplanmıştır. MGİ’da yapılan gözlemlere ek olarak inceleme alanında yer alan her bir
MGİ için Turc Yöntemleri (Turc, 1954) ile gerçek buharlaşma miktarı hesaplanmış ve Eş Buharlaşma
Eğrisi yöntemi ile değerlendirilmiştir (Şekil 5b). İnceleme alanı ve yakın dolayı için yıllık toplam gerçek
buharlaşma miktar 631.14 mm/yıl olarak hesaplanmıştır.
Akyatan lagün gölünün KD’da yer alan P2 drenaj kanalı (Acıkulak) dışında, inceleme alanında
Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinin beslenimini sağlayan drenaj ve sulama kanallarından sürekli
debi gözlemi yapılmamaktadır. Dolayısı ile Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerine yüzeysel akım ile
gelen su miktarının belirlenmesi amacı ile akış katsayısı ilişkisinden faydalanılmıştır. Kulak Düzü
Mevkiinde bulunan P2 Pompa İstasyonu, Çukurkamış, Çimenli ve Kesik köyleri arasında kalan 82.90
km 2’lik alanda sulamadan dönen sular ile yağışlardan itibaren buharlaşma sonrası drene olan
yüzeysuları, P2 drenaj kanalı ile Acıkulak’tan Akyatan Gölü’ne ulaşmaktadır. 2009 yılında P2 drenaj
kanlından Akyatan Gölüne Acıkulak’tan verilen su miktarı ile hesaplanan akış katsayısı ortalama
2
12.248 lt/s/km olarak elde edilmiştir (Çizelge 1).
Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinin drenaj alanları ile P2 Pompa İstasyonunun drenaj
alanları benzer jeolojik ve hidrolojik özellik sergilemekle birlikte, bu alanlarda yapılan tarımsal
faaliyetlerde benzer özellik göstermektedir. Bu kabullerden itibaren, P2 Pompa İstasyonu için
hesaplanan akış katsayısının, Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinin drenaj alanı içinde geçerli
olduğu kabul edilmektedir. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin toplam drenaj alanı 657.75 km 2 olup
bu alanının sırası ile 60.78 km 2’si göl alanı ve 42.09 km 2’si ise sazlık-bataklık alandan oluşmaktadır.
Akış katsayısı hesaplamaları için toplam drenaj alanından göl ve sazlık-batklık alanlar çıkarılmış olup,
akış katsayısı 554.88 km 2’lik bir alan için hesaplanmıştır. Yapılan hesaplamalar sonucunda Akyatan ve
Tuzla sulak alan sistemlerine yüzeysel akım ile ortalama 6.798 m 3/s oranında su girdisi olduğu sonucu
elde edilmiştir.
253
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Çizelge 1. P2 drenaj kanalından Akyatan Gölü’ne verilen su miktarı (DSİ, 2010, KAD, 2010).
P2 Pompa
İstasyonu
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ortalama
Pompalanan Su Miktarı
3
(m /ay)
3919680
5806080
4500444
4789440
7575
72000
1209600
0
835200
1523520
5008320
3991680
2638628
3
(m /gün)
126441
207360
145176
159648
244
2400
39019
0
27840
49146
166944
128764
87749
3
(m /s)
1.463
2.400
1.680
1.848
0.003
0.028
0.452
0
0.322
0.569
1.932
1.490
1.016
Akış Katsayısı
(lt/s)
1463
2400
1680
1848
3
28
452
0
322
569
1932
1490
1016
2
(lt/s/km )
17.649
28.944
20.264
22.284
0.034
0.335
5.446
0
3.886
6.860
23.302
17.973
12.248
3.2. Akyatan ve Tuzla Sulak Alan Ekosisteminde Su Bütçesi
Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin su bütçesi hesaplamaları için kütlenin korunumu yasası
temel alınmıştır. İnceleme alanı yıllık toplam yağış miktarı 744.51 mm/yıl kabul edilmiştir. Bu durumda
gölalanı ve sazlık-bataklık alan üzerine düşen yıllık toplam yağış miktarı sırası ile: 31.336 ´ 106 m 3/yıl
(PG) ve 45.251 ´ 106 m 3/yıl (PB) olarak hesaplanmıştır. Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemine
yüzeysel akım ile giren su miktarı 6.798 m 3/s olarak hesaplanmış olup yüzeysel akım ile sisteme giren
yıllık toplam su miktarı 214.382 ´ 106 m 3/yıl (R) olarak hesaplanmıştır.
Akyatan ve Tuzla gölleri göl alanları serbest su yüzeyi olduğundan dolayı, bu göller üzerinde
meydana gelen buharlaşama miktar MGİ’da ölçülen ve alan için ortalaması hesaplanan serbest su
yüzeyi buharlaşma miktarı (1598.7 mm/yıl) kullanılmıştır. Sazlık-bataklık alanda meydana gelen
buharlaşma-terleme kayıpları ise Turc Yöntemi ile elde edilen gerçek buharlaşma-terleme miktarının
(631.14 mm/yıl) kullanılması ile hesaplanacaktır. Bu durumda serbest su yüzeyinde ve sazlık-bataklık
alanlarda gerçekleşen yıllık toplam buharlaşma miktarı sırası ile 97.169 ´ 106 m 3/yıl (ETG) ve 26.565 ´
106 m 3/yıl (ETB) olarak hesaplanmıştır.
Yapılan hesaplamalar sonucunda, Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosistemlerinin su bütçesi
pozitif çıkmıştır. Başka bir ifade ile sistem dışarıdan katkı vardır. Bu durum Akyatan ve Tuzla sulak
alan sistemine, yıllık yaklaşık 167.236´ 106 m 3 oranında su katkısı olduğunu göstermektedir. Söz
konusu katkı YD3 ve P2 drenaj kanlarlı aracılığı ile gerçekleşmekte olup yaklaşık 5.3 m 3/s’dir.
3.3. Akyatan ve Tuzla Sulak Alan Sistemi Su Yönetimi
Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde su yönetiminin optimum şekilde gerçekleştirilmesi
amacı ile yıllık su bütçesi hesaplamalarına ek olarak, bu sistemin aylık su bütçesi hesaplamaları
yapılmıştır. (Çizelge 2). Hesaplamalar sonucunda, Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde Ocak –
Nisan ve Ekim – Aralık ayları arasında kalan 7 aylık sürede su fazlalığı söz konusu iken yıl içinde geri
kalan 5 ayda (Mayıs – Eylül) ise su azlığı söz konusudur (Çizelge 2). Başka bir ifade ile sulak alan
sisteminde su dengesinin sağlanması gerekiyor ise Ocak ayında sulak alan sisteminde çıktı miktarı %
254
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.5 ise aynı oranda sisteme girdi olması gerekmektedir (Şekil 6). Aksi durumdu sistemin su döngüsü
bozulacaktır. Bu durum Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde gözlenmemektedir. Diğer bir
deyişle bugün sulama ve drenaj kanallarından, Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerine gelen su
miktarı, bu sistemlerdeki doğal su döngüsünü etkilemektedir.
Çizelge 2. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin aylık su bütçesi sonuçları.
Dönem
Oca
Şub
Mar
Nis
May
Haz
Tem
Ağu
Eyl
Eki
Kas
Ara
Girdi
3
Çıktı
(%)
13.0
16.9
13.0
13.0
1.8
1.0
3.1
0.2
2.5
5.7
15.4
14.4
(m /ay)
37558008
48862203
37579933
37434954
5186683
2792850
9025257
549356
7354124
16389008
44324089
41502037
Denge
3
(%)
(m /ay)
4241075
3.5
4866513
4.0
8184634
6.7
12645364
10.3
13309565
10.8
14545861
11.9
14688707
12.0
13195067
10.8
11813452
9.6
12875055
10.5
7627272
6.2
4718316
3.8
*: Ölçüm Yapılmadı
3
(m /ay)
33316933
43995690
29395299
24789591
-8122883
-11753010
-5663450
-12645711
-4459328
3513953
36696817
36783721
Tuzluluk
(ppt)
18.46
*
*
10.53
*
*
23.85
*
*
22.28
*
*
0.0
30.0
1.8
0.2
1.0
2.5
3.1
5.0
25.0
5.7
20.0
Girdi
15.0
13.0
13.0
16.9
Çıktı
13.0
10.3
10.8
11.9
15.4
12.0
10.8
20.0
9.6
3.5
15.0
10.5
10.0
6.7
25.0
14.4
Çıktı (%)
Girdi (%)
10.0
6.2
4.0
3.8
30.0
5.0
0.0
Oca
Şub
Mar
Nis
May
Haz
Tem
Ağu
Eyl
Eki
Kas
Ara
Şekil 6. Akyatan ve Tuzla göllerinde meydana gelen girdi ve çıktı miktarları grafiği.
Benzer durum; özellikle KAD (2010) tarafından gerçekleştirilen çalışması kapsamında Akyatan
255
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Gölü’nde mevsimsel olarak ölçülen tuzluluk değerinde de gözlenmektedir. KAD (2010) tarafından
mevsimsel olarak Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde yapılan tuzluluk gözlemlerinin sırası ile
5.52 – 37.00 ppt ve 2.92 – 47.30 ppt arasında değiştiği belirtilmektedir. Akyatan Lagün Gölünde en
yüksek tuzluluk değeri, lagün gölünün B-KB yer alan 1 ve 2 nolu istasyonlarda, en düşük tuzluluk
değerleri ise YD3 ve P2 kanallarının (Acıkulak) lagün gölü ile bağlantılı olduğu alanlarda (K-KD)
gözlenmiştir. Bu durum özellikle sulama ve drenaj kanalları ile göllerin beslenimini sağlayan
yüzeysularının, lagün suları ile karışımını ve lagün sularının seyrelmesine neden olduğu anlamına
gelmektedir. Benzer durum Demir (2008) ve Mingazova et. all. (2008) tarafından yapılan çalışmalarda
da belirtilmektedir.
Bununla birlikte çalışma kapsamında lagünlerde gözlenen tuzluluk değerlerinin ortalamaları ile
lagün göllerine girdi ve çıktılar arasındaki ilişki incelenmiştir (Şekil 7). Şekil 7’de da görüldüğü üzere
lagün sularının tuzluluk oranını, sistemin girdisi (yağış suları, yüzeysel akım) ile ters orantılı bir ilişki
göstermektedir. Akyatan Lagün Gölü, sığ bir göl olmasına karşın, sistemin çıktısı (buharlaşmaterleme) ile lagün göl sularının tuzluluk oranı arasında anlamlı bir ilişki elde edilmemiştir. Başka bir
ifade ile Akyatan Lagün Gölüne yüzeysel akım ve yağışlar ile giren su miktarı arttığı zaman lagün
sularının tuzluluk oranı azalmaktadır. Dolayısı ile bu durum lagün sularının tuzluluk oranını, yağış ile
yüzeysel akım sularının kontrol ettiği anlamına gelmektedir.
Diğer taraftan Akyatan Lagün Gölü’nün Akdeniz ile bağlantısını, gölün güneydoğusunda yer
alan boğaz gerçekleşmektedir. Sistemi besleyen ana kanalların (YD3 ve P2), söz konusu boğaza
yakın ve beslenme miktarının yüksek olması, gel-git etkisinin Akyatan Lagün Gölü’ndü az düzeyde
olmasına neden olmaktadır. Çünkü söz konusu drenaj kanallarından gelen yüzey suları, gölün kuzeykuzeydoğu kesimindeki hidrolik yük miktarını önemli oranda arttırmakta ve gel-git etkisinin, boğazın
göl ile bağlantılı olduğu küçük alanda oluşmasına neden olduğu düşünülmektedir. Başka bir ifade ile
meteorolojik parametrelere bağlı olarak tuzluluk oranının mevsimsel olarak değişmesi, lagün gölündeki
suların gel-git etkisinden çok fazla etkilenmediklerini göstermektedir.
Su döngüsüne müdahale edilmemiş doğal lagünlerde tuzluluk değerinin, deniz sularının sahip
olduğu tuzluluk değerine eşit ve/veya yakın olmasını gerektirmektedir. Pinardi ve diğ. (2003)
tarafından yapılan çalışmada; Akdenizin 40, 65, 250 ve 500 m derinliğinde, Ocak 2000 ve Mart 2001
tarihleri arasında sürekli tuzluluk gözlemleri yapıldığı ve Akdeniz’in 40 m derinliğindeki tuzluluk
değerinin 38.6 ppt ile 39.4 ppt arasında değiştiği belirtilmektedir. Akyatan ve Tuzla sulak alan
sistemlerinin Akdeniz ile bağlantılı olmalarından dolayı bu lagün göllerinin tuzluluk değerlerinin
Akdeniz’in tuzluluk değerine eşit ve/veya yakın olmasını gerektirmektedir. Buna karşın bu bölüm
kapsamında yapılan değerlendirmeler, Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminde ki suların tuzluluk
miktarı Akdeniz’in tuzluluk miktarına oranla drastik olarak değiştiği ve söz konusu değişimin
kaynağının ise sisteme yüzeysel akım ile gire sular oluşturduğu düşünülmektedir.
256
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
30.0
Tuzluluk (ppt)
25.0
20.0
Tuzluluk = -0.3394 x Girdi + 27.3
R = 0.835
15.0
10.0
5.0
0.0
0.0
10.0
20.0
30.0
40.0
50.0
Girdi (106 x m3 /ay)
30.0
Tuzluluk (ppt)
25.0
20.0
Tuzluluk = 0.212 x Çıktı + 16.4
R = 0.166
15.0
10.0
5.0
0.0
0.0
5.0
10.0
15.0
20.0
Çıktı (106 x m3 /ay)
Şekil 7. Akyatan ve Tuzla göllerinde gözlenen tuzluluk değerleri ile girdi ve çıktı arasında ilişki.
Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinin sürdürülebilir yönetimi için lagünlerdeki su
döngüsünün doğal/olması gereken duruma ulaştırılması sağlanmalıdır. Söz konusu süreç lagünleri
besleyen yüzey sularının kontrol altına alınmasını gerektirmekle birlikte bölgedeki hidrolojik rejimde
meydana gelen mevsimsel değişimler dikkate alınarak lagün sularının tuzluluk değerinin 20 ppt ile 40
ppt arasında olmasının sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, Akyatan ve Tuzla gölleri, lagün
özelliklerini kaybederek, kısmen tatlı su gölü özelliği sergileyeceği düşünülmektedir. Dolayısı ile
Akyatan ve Tuzla sulak alan sitemlerinin doğal hidrolojik döngüsünü dikkate alan bir yönetim modelinin
ortaya konması gerekmektedir. Bu amaçla söz konusu sulak alan sisteminden çıkan su miktarına
denk, bu sisteme bir su girdisinin sağlanması gerekmektedir. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminde
kütlenin korunumu ve göl su hacminin kararlı olması dikkate alınarak hesaplanan aylık su bütçesine
ilişkin bilgiler Çizelge 3 ve Şekil 8’de verilmektedir.
Çizelge 3. Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin eksik ve fazla su miktarları.
257
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Dönem
Yağış
(lt/s)
(m3)
Girdi
Yüzeysel Akım
(lt/s)
(m3)
Çıktı
Fazla Su
Eksik Su
Oca
4227
11.32
9795
26.24
1583
(m3)
4.24
Şub
4134
11.07
16064
43.03
2012
5.39
16060
43.02
0
0
Mar
2784
7.46
11247
30.12
3056
8.18
10975
29.40
0
0
Nis
2075
5.38
12368
32.06
4879
12.65
9564
24.79
0
0
May
1918
5.14
19
0.05
4969
13.31
0
0
3033
8.12
Haz
892
2.31
186
0.48
5612
14.55
0
0
4534
11.75
Tem
347
0.93
3023
8.10
5484
14.69
0
0
2114
5.66
Ağu
205
0.55
0
0.00
4926
13.20
0
0
4721
12.64
Eyl
680
1.76
2157
5.59
4558
11.81
0
0
1720
4.46
Eki
2312
6.19
3807
10.20
4807
12.88
1312
3.51
0
0
Kas
4167
10.80
12933
33.52
2943
7.63
12933
33.52
0
0
Ara
5520
14.78
9975
26.72
1762
4.72
9975
26.72
0
0
(lt/s)
(lt/s)
9800
(m3)
26.25
0
(m3)
0
(lt/s)
60.0
Girdi
Çıktı
Su Miktarı ( 106 m3/ay)
50.0
40.0
30.0
Fazla Su
Fazla Su
20.0
Eksik Su
10.0
0.0
Oca
Şub
Mar
Nis
May
Haz
Tem
Ağu
Eyl
Eki
Kas
Ara
Şekil 8. Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde eksik ve fazla su grafiği.
Çizelge 3 ve Şekil 8’de da görüleceği üzere Ocak-Nisan ve Ekim-Aralık aylarında, Akyatan ve
Tuzla sulak alan sistemlerinde fazla su bulunmaktadır. Söz konusu fazla suyu, yağışların yüzeysel
akıma geçen kısmı, sulamadan döne sular ile sulama ve drenaj kanallarından sulak alan sistemine
gelen sular oluşturmaktadır. Sulak alan sistemindeki eksik suyun olduğu aylar ise Mayıs- Eylül ayları
arasında kalan aylardır. Hesaplamalar sonucunda sulak alan sisteminde, yağışlı dönemde fazla su,
kurak dönemde ise eksik olduğu görülmektedir.
258
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
3.4. Tartışma ve Öneriler
Bu çalışma; Akyatan ve Tuzla (Adana) sulak alan sistemlerinin hidrolojik ve hidrojeolojik
özellikleri “hidrojeolojik kavramsal model” çerçevesinde dikkate alınarak sürdürülebilir su yönetimi ile
ilgili değerlendirmeleri kapsamaktadır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda Akyatan ve Tuzla sulak
alan ekosistemlerinin su bütçesi yaklaşık 167.236´ 106 m 3 oranında pozitif çıkmıştır. Söz konusu
3
katkı (5.3 m /s), YD3 ve P2 drenaj kanlarlı aracılığı ile gerçekleşmekte olduğu düşünülmektedir.
Bununla birlikte su bütçesi hesaplamalarında kullanılan bileşenlerin uzun yıllar ortalama
değerler olduğu ve gözlem hataları da dikkate alındığında bütçede ortaya çıkan fazla su miktarı
hesaplanandan daha az olabilecektir. Dolayısı ile Akyatan ve Tuzla sulak alan sisteminin su bütçesi
hesaplamalarının daha sağlıklı yapılabilmesi amacı ile sistemin girdi ve çıktı bileşenlerinin bu amaç
doğrultusunda gözlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle Akyatan sulak alan ekosisteminin aylık su bütçesi hesaplamaları sonucunda, yağışlı
dönemde bu sulak alan sistemlerini besleyen sulama ve drenaj kanallarından gelen ve Çizelge 3’de
belirtilen orandaki fazla suyun sulak alan sistemine verilmemesi gerekmektedir. Yağışlı dönemde bu
kanallardan sisteme gelen fazla sular, YD3 kanalından YD4 kanalına aktarılması (Şekil 9a) ve P2
kanalının ise doğrudan Akdeniz’e bağlanması (Şekil 9b) ile sistemden uzaklaştırılabilir. Diğer taraftan
Akyatan sulak alan ekosisteminin ihtiyaç duyduğu eksik su ise YD3 ve P2 drenaj kanalları ile MayısEylül ayları arasında sisteme kontrollü bir şekilde verilebilir. Tuzla sulak alan ekosisteminde ise
hidrolojik açıdan kayda değer bir etkilenme söz konusu olmadığı gözlenmiştir. Bu çalışma kapsamında
yapılan değerlendirmeler, Akyatan ve Tuzla sulak alan ekosisteminin sürdürülebilir su yönetimine ve
sulak alan yönetim planlarına temel oluşturmakla birlikte çalışma kapsamında elde edilen sonuçların
uygulanması durumunda sulak alan sistemlerinin doğal işleyişine kavuşacağı düşünülmektedir.
Şekil 9. Akyatan ve Tuzla sulak alan sistemlerinde eksik ve fazla su ile ilgili öneriler.
4. KATKI BELİRTME
Bu çalışma; Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
tarafından desteklenen “Akyatan ve Tuzla Lagünleri Sulak Alan Yönetim Planı Projesi” kapsamında
gerçekleştirilmiştir.
5. KAYNAKLAR
ASO, 1992. Aşağı Seyhan Ovası IV. Merhale Sulama ve Drenaj Projesi Çevresel Etki Değerlendirmesi
Raporu, İçme ve Kanalizasyon Dairesi Başkanlığı, Çevre Sorunları ve Suların Kirlenmesini
Kontrol Şube Müdürlüğü, Adana (Yayınlanmamış).
259
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Balkaya, N., Çelikoba, İ., 2005. Sulak alanlar ve Kızılırmak Deltası. II. Mühendislik Bilimleri Genç
Araştırmacılar Kongresi, MBGAK, 17-19 Kasım, İstanbul
Bilgin, A. Z., Elibol, E., Bilgin, Z. R., Beğenilmiş, S., 1981. Ceyhan, Karataş, Yumurtalık, Osmaniye,
Haruniye ve Kadirli Dolayının Jeoloji Raporu, Maden Tetkik ve Arama Kurumu, Derleme No:
7215, 136 s., Ankara (Yayınlanmamış).
Demir, A., 2008. Akyatan Lagününde Tuzluluk ve Bazı Kirlilik Düzeylerinin Saptanarak Coğrafi Bilgi
Sistemi Destekli Dağılımlarının Belirlenmesi, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, 207 s., Adana, (Yayınlanmamış).
DSİ, 1992. Sakarya-Seyhan Havzalarında Kirlenme Durumlarının İncelenmesi ve Bu Havzalarda
Kalite Sınıflarının Tespiti Projesi Raporu, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İçmesuyu ve
Kanalizasyon Dairesi Başkanlığı, Ankara (Yayınlanmamış).
DSİ, 2010. P2 Drenaj Pompa İstasyonu 2009 Yılı Aylık Çalışma Raporu, DSİ VI. Bölge Müdürlüğü, 3
s., Adana, (Yayınlanmamış).
Dugan, P. J., 1991. Sulak Alanların Korunması, Güncel Konular ve Gerekli Çalışmalar Üzerine Bir
İnceleme, DHKD, IUCN-The World Conservation Union, PK 1, 80810 Bebek- İstanbul.
Ekmekçi, M., Tezcan, L., Atilla, Ö., Gürkan, D., Yalçınkaya, S. O., Namkhai, O., Soylu, M. E., Donma,
S., Yılmazer, S., Akyatan, A., Pelen, N., Topaloğlu, F., İrvem, A., 2007. Seyhan Nehri
Havzasında Tarım Güvenligi için Su Kaynakları Sistemlerinin İklim Değişikliklerine Karşı
Duyarlılıklarının Araştırılması, TÜBİTAK Proje No: TOGTAG-JPN09, 105 s., Ankara.
Erdem, O., 2004. Sulak Alanlar: Önemi, Temel Sorunları, Türkiye’nin Uluslar arası Öneme sahip sulak
alanları. Haber Ekspress: İzmir Gediz Deltası ve Kuşları, (28 Şubat 2004), 7 s.
Gürkan, D., 2005. Seyhan Havzasında İklim Değişimlerinin Yüzeysel Su Kaynaklarına Olan Etkilerinin
Araştırılması, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 85 s.,
Ankara, (Yayınlanmamış).
KAD, 2010. Akyatan ve Tuzla Lagünleri Sulak Alan Yönetim Planı Projesi, Çevre ve Orman Bakanlığı,
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara (Yayınlanmamış).
Mingazova, N. M., Nabeyeva, E. G., Türker, A., Çetinkaya, G., Bariyeva, F. F., 2008. Assessing the
State of the Akyatan and Tuzla Lagoons of the Mediterranean Coast of Turkey, Geography and
Natural Resources, 29, 387 – 391 pp.
Pinardi, N., Allen, I., Demirov, E., De Mey, P., Korres, G., Lascaratos, A., Le Traon, P.-Y., Maillard, C.,
Manzella, G., Tziavos, C., 2003, The Mediterranean Ocean Forecasting System: First Phase of
Implementation (1998–2001), Annales Geophysicae, 21, 3 – 20 pp.
Schiettecatte, J. P., 1971. Geology of the Misis Mountains, The Petroleum Exploration Society of
Libya, Tripolis-Libya, 305-312 pp.
Schmidt, C. C., 1961. Stratigraphy of the Adana Region, Petroleum District VII, Petr. Adm. Publ. Bull.,
6, 49-62 pp., Ankara.
Şenol, M., 1989. Adana, Ballıca ve Çatalan Bölgesi Geç Tersiyer-Kuvaterner İstifinin Lio-Pedolojik ve
Sedimantolojik İncelemesi, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana
(Yayınlanmamış).
Şenol, M., Kapur, S., Şahin, Ş., 1993. Adana Havzası Kuvaterneri, İstanbul Teknik Üniversitesi,
Türkiye Kuvaterneri Sempozyumu, Bildiri Özleri, 24-27 s., İstanbul.
Şenol, M., Şahin, Ş., Duman, T. Y., Albayrak, Ş., Akça, İ., Taşkın Ş., 1998. Adana-Mersin Dolayının
Jeoloji Etüd Raporu (1/100.000 Ölçekli Mersin O33 Paftası), Maden Tetkik ve Arama Kurumu,
Derleme No: 10098, 60 s., Ankara (Yayınlanmamış).
Şensoy, S., Demircan, M., Ulupunar, U., Balta, I., 2008. Climate of Turkey, State Meteorological
Organization of Turkey (DMI). http://www.dmi.gov.tr/files/en-US/climateofturkey.pdf (son erişim:
15/01/2011).
Turc, L., 1954. Le bilan d’eau des sols: relations entre les precipitations, l’ecoulement. Ann.
agronomiques, 1954, p.491-595 et 1955, p.5-131, Paris.
Yalçınkaya, S. O., 2005. İklim Değişimlerinin Adana Ovasında Yeraltısuyu Seviyesi ve Deniz Suyu
Girişimi Üzerine Etkisi, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 59
s., Ankara, (Yayınlanmamış).
Yaşar-Korkanç, S., 2004. Sulak Alanların Havza Sistemi içindeki yeri. ZKÜ Bartın Orman Fakültesi
Dergisi. 6: 117-126.
260
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak Alanların Ekoturizm Açısından Değerlendirilmesi: İğneada Örneği
Öğr. Gör. Gülay ÇAKIR , Öğr. Gör. Ali ÇAKIR
Kırklareli Üniversitesi, Pınarhisar Meslek Yüksekokulu, 39300, Pınarhisar / KIRKLARELİ
ÖZET
Sulak alanlar; doğal veya yapay, sürekli veya mevsimsel, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı
veya tuzlu tüm su kütleleri olarak tanımlanmaktadır. Bataklıklar, sazlıklar, turbalıklar, sulak çayırlar ile
denizlerin altı metre derinliğe kadar olan kesimleri de sulak alan kapsamı içerisinde yer almaktadır.
Sulak alanların bulunduğu bölgeye birçok yararı vardır. Bölgenin su rejimini düzenlemesi, iklimini
yumuşatması, küresel ısınmayı engellemesi bunlardan sadece birkaçıdır. Bunların haricinde birçok
balık türünün yaşam alanı olması sebebiyle balık üretimi ile av turizmi potansiyeli, sahip olduğu
biyolojik çeşitlilik sayesinde botanik turizmi, kuş gözlemciliği, doğa fotoğrafçılığı ve su sporları gibi
aktiviteleri ile ekoturizm potansiyeli yüksek alanlardır.
Bu çalışmada Türkiye’nin sulak alanlarından biri olan Kırklareli İli İğneada sulak alanı
incelenmiştir. Bu doğrultuda, İğneada Sulak Alanı’nın ekolojik yapısı, biyolojik çeşitliliğe olan etkisi,
bölgeye olan faydaları, şuan ki mevcut durumu ve koruma-kullanma dengesi içinde bölgede
yapılabilecek ekoturizm faaliyetleri üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Sulak Alan, İğneada, Ekoturizm
ABSTRACT
Wetlands are natural or artificial, permanent or seasonal, stagnant or flowing water, sweet, bitter
or salty water masses are defined as all. Swamps, marshes, turbalıklar, wetlands, meadows and seas
up to six meters deep in sections of the wetland are within the scope. There are many benefits for the
region of wetlands. Regulation of water regime in the region, the climate of softening, prevention of
global warming are just a few of them. Except from these due to the many species of fish habitat and
fish production potential of hunting tourism, thanks to its biological diversity botanical tourism, bird
watching, nature photography and water sports activities are such areas with high potential for
ecotourism.
In this study, one of Turkey's wetlands, wetland Kırklareli İğneada investigated. In this regard,
İğneada Wetlands Area, the ecological structure, the effect of biological diversity, the benefits of the
region, and ecotourism activities that can be done by keeping the current situation are focused on.
Key Words: Wetland, İğneada, Ecotourism
1. GİRİŞ
Sulak Alan, doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya
tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan,
başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık,
sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan
sulak alan kalan yerleri kapsamına alır ( Anonim, 2010c) Sulak alanlar, pek çok kuş türünün yanı sıra,
çok sayıda tatlı ve tuzlu su balığının da yaşam döngüsünde önemli bir yer tutmaktadır. Birçok kuş türü,
hem göçleri sırasında dinlenme ve barınma yeri olarak hem de yırtıcılardan korunmak için sulak
alanlardan faydalanmaktadır. Çoğu sulak alan balıklar için yumurtlama, barınma ve avlanmadan
korunma ortamı olarak hizmet etmektedir. Hem karada hem suda yaşayabilen hayvan türleri için
üreme ortamı olarak kullandıkları sulak alanlar, birçok memeli ve nesli azalmış ve tehlikede olan canlı
türlerini barındıran ekosistemlerdir (Korkanç, 2004). Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle
dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik
değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir (Erdem, 2004). Belirtilen tüm bu önemlerine karşın
Türkiye’deki sulak alanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. Bunun başlıca nedeni, kamuoyunda
261
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
sulak alanların öneminin yeterince bilinmemesi, sulak alanların önemsenmemesi, su ve arazi kullanım
plan ve programlarını geliştirenler arasında sulak alanların korunması fikrinin yeterince benimsenmemesi ve kabul görmemesi, bunlar arasında kurutulan sulak alanlarda yaşanan olumsuzlukların
farkında olmayan ve sulak alanların kurutulmasından toplum yararı bulunduğuna inanan önemli bir
kitle bulunması (Erdem, 2004) ve bu kitlenin sulak alanların birçok ekonomik getirisini görmemesidir.
Sulak alanların ekonomik getirilerinden biri de ekoturizm faaliyetleridir. Sulak alanlar olmadan ve
korunmadan ekoturizmin canlanması ve gelişmesi beklenemez. Sulak alanların ekolojik yapısının
korunması ile bölgede ekoturizm gelişecek ve bu sayede ekonomik anlamda bölge halkının refah
seviyesi de yükselecektir.
Ekoturizm etkinlikleri için doğal ve kültürel olmak üzere iki çekim kaynağı bulunmaktadır. Doğal
çekim kaynakları olarak; biyolojik çeşitlilik (bitki ve yaban hayvanı tür ve genetik çeşitliliği, ekosistem
çeşitliliği) ilginç jeomorfolojik oluşumlar (mağara, kanyon, fosil alanlar, şelale, v.b), hidroloji (göller,
nehir, termal kaynaklar vb.), ilginç iklim özellikleri (nem, sıcaklık, gün ışığı v.b) ve manzara noktaları
vb. sayılabilir. Ekoturizm kapsamı içinde özellikle biyolojik çeşitlilik ile ilgili değerler her zaman kültürel
kaynaklara göre daha yüksek çekiciliğe ve önceliğe sahiptir (Gül ve Özaltın, 2007). Bu nedenle birçok
doğal çekim kaynağını bünyesinde barındıran sulak alanlar ve çevresi, ekoturizm faaliyetleri açısından
önemli ekosistemlerdir. Sportif olta balıkçılığı, kuş gözlemciliği, botanik turizmi, doğa fotoğrafçılığı,
trekking, fauna turizmi, avcılık, kampçılık vb. faaliyetler sulak alanlar ve çevresinde yapılabilen
ekoturizm türleridir. Ekoturizmin tanımına baktığımızda ise; Ekoturizmin, biyolojik çeşitliliğin korunması
ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak için yöre halkına esas uğraşları dışında bazı
ek gelirler elde etmeyi hedefleyen bir turizm şekli olduğunu görüyoruz (Dilek ve Kubaş, 2009). Bu
tanımdan da anlaşılacağı üzere ekoturizm yapılabilmesi için bölgenin biyolojik çeşitliliğinin korunması
ve doğal kaynaklarının sürdürülebilir olarak kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle İğneada sulak
alanında var olan ekoturizm potansiyeli göz önüne alındığında öncelikli olarak ekoturizm altyapısı
oluşturulmalıdır. Buna bağlı olarak da ekoturizm etkinliklerinin faaliyete geçirilmesiyle birlikte hem
bölge halkına alternatif gelir kaynakları oluşturulacak hem de İğneada sulak alanındaki ekosistemin
koruma-kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilirliği sağlanmış olacaktır.
1.1. İğneada Sulak Alanlarında Ekoturizm Potansiyeli
Kırklareli ilinin Karadeniz kıyısında yer alan İğneada sahip olduğu ekosistem çeşitliliğiyle önemli
doğal çekim kaynaklarımızdandır. (Şekil 1) Alan lagünler, tatlı ve tuzlu su gölleri, alüvyal subasar
ormanları, mevsimsel bataklıkları, çayırları, kıyı kumulları ve sığ deniz kıyılarından oluşan farklı
habitatları içermesiyle (Anonim, 2010a) ekoturizm açısından önemli bir potansiyele sahiptir.
Çalışmanın bundan sonraki kısmında İğneada sulak alanında yapılması öngörülen ekoturizm
olanakları sıralanmıştır.
262
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 1. İğneada Sulak Alanı ve Çevresi (Kaynak erişim tarihi, 02.02.2011: http://www. neredennereye.com/tatil-cennetleri/igneada/nasil-gidilir/)
1.2. Kuş Gözlemciliği (Ornitoloji Turizmi)
Kuş gözlemciliği doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Sağlıklı
bir çevrenin en iyi göstergesi olan kuşlar her türlü yaşam ortamında bulunurlar. Kent içerisinde parkta,
sulak alanda, bozkır, orman, çöl gibi hemen her yerde kuş gözlemciliği yapılabilir. Kuş gözlemciliğinin
mevsimi, zamanı da sınırlı değildir; 365 gün 24 saat yapılabilir (Selimoğlu, 2004).
Kuşların saklanmasına, yuvalanmasına ve barınmasına uygun olan sulak alanlar ornitolojik
açıdan büyük öneme sahiptir (Şilliler Tapan, 2008). Önemli göç yollarının geçtiği Türkiye’de sulak
alanlar kuş türleri için yaşam kaynağı ve geçiş noktasıdır. Bir kısmı için ise üreme yeridir. Bu önemli
noktalardan biri de İğneada sulak alanıdır. İğneada ornitolojik olarak Batı Palearktiğin önemli kuş göç
yolları üzerindedir. (Özyavuz ve Şişman, 2009). Bu nedenle İğneada sulak alanı önemli bir kuş
gözlemciliği potansiyeline sahiptir. Türkiye kuş varlığını oluşturan 454 kuş türünden yarıya yakını (194
tür) yıl içerisinde İğneada’da görülebilmektedir. Alan çok sayıda su kuşu ve yırtıcı kuşun, özellikle de
leyleklerin (ak ve karaleylek) sonbahar göçünde geçiş yoludur. Bazı su kuşları (balıkçıllar, kazlar,
ördekler, su tavukları, yağmurcunlar vb.) ve yırtıcılar (kartallar, şahinler, doğanlar, deliceler vb.) ise
alanda üremektedir. İğneada ekosisteminin sağlıklı işleyip işlemediğini gösteren gösterge tür olarak
kabul edilen dokuz kuş türü bölgeyi ziyaret eden turistler tarafından gözlemlenebilir. (Çevre ve Orman
Bakanlığı, 2009a).
263
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Tablo 1. İğneada Gösterge Kuş Türleri *
Akkuyruklu kartal (Haliaetus albicilla)
Turna (Grus grus)
Kuğu (Cygnus olor)
Küçük karabatak (Phalacrocorax pygmeus)
Puhu (Bubo bubo)
Ötücü kuğu (Cygnus cygnus)
Alaca baykuş (Strix aluco)
Yalıçapkını (Aldeco atthis)
Küçük kerkenez (Falco naumanni)
*Kaynak: Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b.
İğneada’da özellikle Mert ve Erikli gölleri su kuşları için beslenme, barınma, konaklama ve
yuvalanmaları açısından önemli bir sulak alandır. İki tarafının ormanla çevrili olması ve geniş bir sazlık
alanın bulunması burada bulunan kuşlar için çok büyük avantajlar sağlamaktadır (Kaya, 1998). Kuş
gözlemciliği yapmak isteyenler tarafından İğneada sulak alanları ve çevresi sahip olduğu bütün bu
potansiyel ile 4 mevsimde de ziyaret edilebilir.
1.3. Doğa Fotoğrafçılığı
İğneada ve çevresi bulundurduğu farklı ekosistem ile Türkiye’nin önemli doğal alanlarından
biridir. Bölgeye gelen ornito-fotoğrafçıları 194 farklı kuş türünü fotoğraflayabilirler. Ayrıca longoz
ormanlarında ve göllerindeki biyolojik çeşitlilik içerisinde 159 tohumcul bitkiyi, 3 eğrelti bitkiyi
fotoğraflayabilirler (Güler, 2007). Öte yandan yaban hayatını fotoğraflamak isteyenler dağ keçisi,
tavşan, sincap, kurt, çakal, saz kedisi, yaban kedisi, vaşak, kızıl geyik, isteyenler geyik, karaca, yaban
domuzu, kurt, tilki, çakal, yaban kedisi, sansar, orman faresi, porsuk, yarasa ve su samuru gibi
memelileri, iki yaşamlı hayvanlardan pürtüklü semender ve gece kurbağasını, sürüngenlerden ise
oluklu kertenkele, yeşilkertenkele ve ince kertenkeleyi bölgede görebilirler (Çevre ve Orman Bakanlığı,
2009a). Bölge sahip olduğu tüm bu özelliklerinden dolayı “Doğa Fotoğrafçılığı” ile uğraşanlar için
önemli bir fotoğraflama alanıdır.
1.4. Trekking ( Doğa Yürüyüşü )
Trekking, bir bölgenin dağlık kesimlerinde, dağcılık tekniği gerektirmeden, zor ve sarp yerlere
girmeden, küçük patikaların takip edildiği, belirli zorluklar ve özellikler gösteren doğa koşullarında, yaş
gruplarına uygun ve zamanla sınırlı olarak düzenlenen uzun yürüyüşlerin genel adıdır (Erdoğan,
2003). Trekking, genellikle kentin stresinden kurtulmak isteyenlerin, haftasonunda ya da günübirlik,
şehre yakın parkurlarda profesyonel bir rehber eşliğinde gerçekleştirilen bir spordur (Açıksöz ve ark,
2006). Bu açıdan bakıldığında İğneada İstanbul’a olan yakınlığı ile haftasonları kent stresinden
kurtulmak isteyenlerin en kolay ulaşabilecekleri, trekking etkinliği açısından yüksek bir potansiyele
sahiptir. Alanın sahip olduğu uygun iklim koşulları ve topoğrafyası, zengin flora ve faunası, yöre
halkının sosyo-kültürel yapısı da trekking parkurlarının geliştirilmesi ve kullanımında olumlu katkılar
sağlamaktadır. İğneada’da her mevsim trekking yapmaya müsait olan ve gelen ziyaretçilerin kullandığı
parkur, kumsalı ve orman içini kapsar. Yürüyüş esnasında koruma altındaki doğa harikası yedi gölü de
keşfedebilirsiniz. Yürüyüş süresi grubun hızına bağlı olarak ortalama bir buçuk saat sürmektedir.
Yürüyüş mesafesi ise 3 km’dir.
264
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
1.5. Sportif Olta Balıkçılığı
Sulak alanlar, zengin besinlere ve korunaklı alanlara sahip olması nedeniyle balıkların yumurta
döktüğü, gelişip büyüdüğü son derece önemli olan yaşam ortamlarıdır (Cirik, 1993: 50). İğneada'nın
lagün, göl ve dere gibi farklı sulak alanlarında bilinen 30 balık türü yaşamaktadır. Bu balık türlerinden
8'i Bern Sözleşmesinde "korunması gereken tür" ilan edilmiştir. Bunlar; Dere Hamsisi (Chalcalburnus
chalcoides). Deniz İğnesi (Syngnathus abaster), Tatlısu Kaya Balığı (Neogobius fluviatilis), Kurt Balığı
(Aspius aspius), Noktalı İnci Balığı (Alburnoides bipunctatus), Acı Balık (Rhodeus amarus), Taş Yiyen
Balık (Cobitis taenia) ve Kababurun Balığı’dır (Chondrostoma nasus). Balık çeşitliliğinin en fazla
olduğu Mert, Erikli ve Saka lagün gölleri, üreme, beslenme ve korunma amacıyla denizden tatlı suya
veya tatlı sudan denize göç eden kefal (Mugil cephalus) ve gümüş balığı (Atherina boyeri) gibi balık
türlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Bir tatlı su gölü olan Hamam Gölü’nde kerevit, alanı besleyen
derelerin Istranca Dağları'ndan çıkan kaynaklarında ise kırmızı benekli alabalık (Salmo trutta)
yaşamaktadır (İğneada Belediyesi). İğneada sulak alanı sürdürülebilir turizm kapsamında üreme
zamanları dışında, korunması gereken balık türleri de korunarak, doğal yapıyı ve dengeyi bozmamak
üzere önemli bir sportif olta balıkçılığı potansiyeline sahiptir.
1.6. Botanik ( Flora ) Turizmi
Botanik turizmi, doğa turizminin içerisinde yer alan ama turist açısından özel ilgi gerektiren, bitki
türlerinin görülmesini ve incelenmesini amaçlayan turizm türüdür. Bu turizm çeşidi, günübirlik geziler,
doğa yürüyüşleri ve piknikler ile başlayıp, doğayı tanımak, gördüğü bitkileri incelemek, yeşilin içerisine
karışarak doğadan alacağı bir numune bitkiyi kendi yaşam mekânlarına katmayı kapsamaktadır
(Saydan ve Küçükaslan, 2007).
İğneada ve çevresi hem sahip olduğu subasar (longoz) ormanları hem de nadir ve endemik bitki
türleri sayesinde botanik turizmine ilgi duyan ekoturistlerin ilgisini çekecek potansiyele sahiptir.
Longoz Bitkileri
Kış ve ilkbahar aylarında tamamen sularla kaplı olan, yaz ve sonbahar aylarında ise suyu
çekilen ve kısmen kuruyan İğneada Longoz Ormanlarının tabanı çiçekler ve su bitkileri ile
kaplanmaktadır (Anonim, 2010b). İğneada Longozları oldukça boylu (8-15 metre) karışık orman
ağaçlarından oluşan bir floristik kompozisyona sahiptir. Bu karışık ormanları; dişbudak, kayın, saplı
meşe, sapsız meşe, ova akçaağacı, çınar yapraklı akçaağaç, üvez, ıhlamur, kızılağaç, mürver,
kızılcık, karaağaç ve gürgen gibi ağaçlar oluşturur. (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b).
Soğanlı Bitkiler
Alanda çok sayıda bulunan soğanlı bitkiler, ilkbahar ve sonbahar olmak üzere iki farklı
mevsimde çiçek açarlar. Bu bitkiler arasında alanda en çok rastlanan; sıklemen ve iki yapraklı ada
soğanıdır. Mavi bataklık süseni ve kardelen daha çok orman içi açıklıklarda bulunurken, orkide türleri
ve ters lale ise orman altında sıkça görülür. Longoz ormanlarında suyun bol olduğu kesimlerde ise göl
soğanlarını öbekler halinde görebilmek mümkündür (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b).
Kumul Bitkileri
Longoz ormanlarını çevreleyen göl ve bataklık alanlarıyla deniz arasında bir şerit oluşturan kıyı
kumulları, önemli bir bitki alanıdır. Uzunluğu 18 km’yi bulan bu sahil şeridi en fazla genişliğe, Mert
Gölü’nün doğusundan Panayır İskelesi’ne kadar olan bölümde ulaşır. Bugüne kadar yapılan
265
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
araştırmalarda İğneada kumullarında 46 bitki türü tespit edilmiştir. Bu bitkilerden Karadeniz Salkımı,
Peygamber Çiçeği ve Crepis Macropus Avrupa’da yalnızca Trakya’nın Karadeniz sahillerinde görülen
endemik bitkilerdir. Alanda yayılış gösteren Kum İncisi, Peygamber Çiçeği, Akyumak ve Kum Zambağı
ise Bern Sözleşmesi ile koruma altına alınan nadir bitkilerdir. Kıyı kumullarının gerisinde, kıyı kumulubataklık geçiş zonunda ise Alıç, Adi Kızılcık, Dağ Karaağacı, Akçakesme, Saplı Meşe, Karaçlı,
Kuşkonmaz gibi bitkiler yayılış gösterir ve denizden karaya doğru esen rüzgarların kumu içeri
taşımasına izin vermeyen bir yükselti oluştururlar (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b).
Sulak Alan Bitkileri
İğneada’da yer alan göller ve çevresindeki diğer sulak alanlar birçok su bitkisi türünün yaşam
alanıdır. Göl içlerinde su derinliğinin 50-100 cm olduğu alanlarda yayılış gösteren ve yer yer örtüşü
%100’ü bulan bitki topluluğunun baskın türleri Schoenoplectus lacustris. Phragmites australis, Thypha
domingensis ve T. Angustifolia’dır. Floristik kompozisyonu daha zengin olan taban suyu yüksek yarı
tuzlu bataklık alanlarda Bolboschoenus maritimus, Cladium mariscus, Juncus heldreichanus,
Sparganium erectum, Atriplex patula, Chenopodium chenopodioides, Spergularia bocconii, Leucojum
aestivum (göl zambağı), Limonium gmelinli, Cirsium creticum, Polypogon viridis gibi bitkiler yayılış
gösterir. Hamam ve Pedina gölleri etrafındaki tatlısu bataklıkları ise, Türkiye’de örneğine çok az
rastlanan Avrupa-Sibirya tatlısu florasını içermesi açısından oldukça önemlidir. Bu bataklıklarda
görülen tehdit altındaki göl kestanesi ve nilüfer toplulukları yüksek su kalitesinin göstergesi olarak
kabul edilir. Dere kenarlarındaki doğal setler boyunca yayılış gösteren kumlu mera toplulukları
arasında, Türkiye için yeni bir tür olan Logfia minima ve nadir görülen bazı Trifolium türlerine rastlanır
(Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b).
1.7. Yaban Hayatı Gözlemleme ( Fauna) Turizmi
Yaban hayatı gözlemciliğinin tüm dünyada ve turizm endüstrisinde popülaritesi her geçen gün
artmaktadır. Ekoturizm etkinliği açsından bakıldığında sadece yaban hayatını gözlem ve inceleme
değil aynı zamanda yaban hayvanı türlerinin korunması, üretilmesi, envanterinin çıkarılması, bakımı,
geliştirilmesi yanında türlerin yaşam alanlarının korunması, onarılması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi
gibi etkinlikler degerçekleştirilmelidir. Yaban hayatının ekoturizm kapsamında değerlendirilmesinde en
çok kuş gözlem ve inceleme önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışında diğer yaban hayatını da (Dağ
keçisi, tavşan, sincap, kurt, çakal, saz kedisi, yaban kedisi, vaşak, kızıl geyik vb.) gözlem, inceleme,
koruma ve iyileştirilmesi kapsamında ekoturizmle ilişkilendirmek mümkündür (Gül ve Özaltın, 2008a).
İğneada ve çevresi sahip olduğu farklı ekosistemler nedeniyle birçok yaban hayvanına barınma
imkanı vermektedir. Alan ile ilgili yapılan çalışmalar ve GEF-II projesi kapsamında yapılan araştırmalar
kapsamında alanda 49 memeli türünün varlığı saptanmıştır (Özyavuz ve Şişman, 2009).
Memeliler
Memeli tür çeşitliliği oldukça yüksek olan İğneada ve çevresi, tüm Türkiye’deki memelilerin
%34’ü ve Trakya’daki memelilerin % 57’sini barındırmaktadır. Sahada; geyik, karaca, yaban domuzu,
kurt, tilki, çakal, yaban kedisi, sansar, orman faresi, porsuk, yarasa ve su samuru gibi memeliler
yaşamaktadır (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009a). Alanın her yerinde varlığı tespit edilen Orman
Faresi, et-oburlar ve gece-gündüz yırtıcılarının besinini oluşturduğu için gösterge tür olarak tespit
edilmiştir (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009a).
266
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
İki Yaşamlılar ve Sürüngenler
İğneada ve çevresi, 6 iki yaşamlı ve 11 sürüngen türüyle Trakya genelindeki ikiyaşamlı ve
sürüngen sayısının yarıdan fazlasını barındırmaktadır. Bunun nedeni sulak alanların özellikle de tatlı
su ortamlarının, zengin bitki örtüsü ve böcekleriyle, iki yaşamlı ve sürüngen türleri açısından besin
değeri yüksek, çekici bir yaşam ortamı oluşturmasıdır (Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009a).
Omurgasızlar
310 tür böcek bulunan İğneada ve çevresinde, yapılan çalışmalar sonucunda 123 türle Pedina
ve Hamam Gölü arasındaki bölge en zengin bölge olarak tespit edilmiştir. Bölgede bulunan orman içi
açıklıklar, böcek türleri için uygun yaşam alanları oluşturmaktadır. IUCN koruma kategosinde yer alan
Büyük Teke Böceği ve Benekli Bakır Kelebeği alanda kendine uygun yaşam ortamı bulmuştur. Bu
türlerden Büyük Teke Böceği, orman içindeki ağaçlarda yaşamaktadır. Böcek türlerinden besin
zincirinin en üstünde yer alan Helikopter böceği İğneada ve çevresi için gösterge böcek türü kabul
edilmiştir. Sulak alanların civarında yaşayan ve kolayca gözlenebilen bu yaygın tür, diğer böcek türleri
ile beslenerek böcek nüfusunun kontrolünde önemli rol oynamaktadır (Çevre ve Orman Bakanlığı,
2009a).
2. SONUÇ VE ÖNERİLER
Ekoturizmin temelini oluşturan doğal çekim kaynaklarından biri de sulak alanlardır. Sulak alanlar
olmadan ve korunmadan bu alanlarda ekoturizmin canlanması ve gelişmesi beklenemez. Bu nedenle
İğneada ve çevresinde sulak alanların ekolojik yapısının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanarak
koruma-kullanma ilkesi gözetilerek kullanılması gerekmektedir. Bu doğrultuda İğneada sulak alanı ve
çevresinde yapılabilecek ekoturizm faaliyetleri olarak belirtilmiş olan kuş gözlemciliği, trekking, sportif
olta balıkçılığı, doğa fotoğrafçılığı, yaban hayatı gözlemleme, botanik turizmi bölgede büyük yatırımlar
gerektirmeden kısa vadede uygulanacak düzenlemelerle hayata geçirilebilir.
İğneada sulak alanı ve çevresi trekking için uygun şartları bünyesinde barındırmaktadır. Fakat
bugüne kadar alanda trekking rotaları belirlenmemiş, zorluk derecelerine göre işaretlemeler
yapılmamış ve yön levhaları konulmamıştır. Bölgede trekking faaliyetleri gönüllü doğaseverlerin
rehberliğinde gerçekleşmektedir. Alanda en kısa zamanda trekking rotaları belirlenmelidir.
İğneada sulak alanı kuş türleri için önemli bir beslenme, üreme ve barınma yeridir. Kuş türleri
için en büyük tehlike bilinçsiz yapılan avcılıktır. Bilinçsiz yapılan avcılığın önüne geçmek için cezalar
arttırılmalı ve denetimler sıklaştırılmalıdır. Ayrıca av tezkeresi almak için kursa giden avcı adaylarına
bu konuda daha yoğun eğitimler verilebilir. Av tezkeresi yenilenirken avcılara doğal çekim kaynaklarını
koruma ile ilgili eğitimler de verilebilir.
Kuş gözlemciliği turizmini faaliyete geçirebilmek için Mert ve Erikli göllerinde doğaseverlerin
kullanımına sunulmak üzere kuş gözlem merkezleri ve kuş gözlem kuleleri inşa edilebilir.
Özellikle Mert gölü ve çevresi, hem ziyaretçiler hem de çevresindeki yerleşim alanlarında
oturanlar tarafından kirletilmektedir. Bu kirlenmenin önüne geçebilmek için İğneada Belediyesi’nin
çevre temizliğini özellikle yaz ve bahar aylarında sıklaştırması gerekmektedir.
Sulak
alanlardaki
yapılaşma
doğal
kaynakların
bozulmasına
neden
olmaktadır.
Bu
yapılaşmanın durdurulması gerekmektedir. Eskiden alınan imar izni ile yapılmış olan yapılar ise
kamulaştırılarak yıkılmalı ve bu alanlar doğal hallerine dönüştürülmelidir.
267
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Sulak alanlar ve çevresinde yapılacak olan ekoturizm faaliyetleri için bölgesel rehberler
yetiştirilmelidir. Bu rehberler ekoturizm konusunda uzmanlaşmış olmalıdır.
İğneada sulak alanı ve çevresi daha çok Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki doğa sporları ile ilgilenen
kulüpler ve fotoğraf dernekleri tarafından ziyaret edilmektedir. Bu dernek ve kulüpler ile iletişime
geçilerek alanda yapılabilecek ekoturizm faaliyetleri hakkında bilgilendirici, tanıtıcı ve eğitici broşürler
verilebilir.
3. KAYNAKLAR
Açıksöz, S., Topay, M. ve Aydın, H., 2006. Bartın-Arıt Beldesi Trekking Potansiyelinin Belirlenmesi.
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Dergisi, C: 8, Sayı:10, s.80-89,
Zonguldak.
Anonim, 2010a. Yok Olmadan Önce Görülmesi Gereken Son Cennetler Atlası. Atlas Keşif Kitaplığı,
Özel Koleksiyon, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş., İstanbul.
Anonim, 2010b. Türkiye Tatil Atlası I, Ege, Marmara ve Karedeniz Kıyıları. Atlas Keşif Kitaplığı, Özel
Koleksiyon, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş., İstanbul.
Anonim, 2010c. Sulak Alanları Korunması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
Resmi Gazete, 26 Ağustos 2010.
Cirik, S., 1993. Sulak Alanlar. Ekoloji Çevre Dergisi. Sayı:7, s: 50-51.
Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009a. İğneada Longoz Ormanları Fauna. Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal
Kaynak Yönetimi Projesi. Çevre ve Orman Bakanlığı, DKMP Genel Müdürlüğü, Kırklareli.
Çevre ve Orman Bakanlığı, 2009b. İğneada Longoz Ormanları Flora. Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal
Kaynak Yönetimi Projesi. Çevre ve Orman Bakanlığı, DKMP Genel Müdürlüğü, Kırklareli.
Dilek, E.F., Kubaş, A., 2009. Ekoturizm Girişimciliğinde Doğal Kaynakların Koruma-Kullanma Dengesi.
I. Trakya Bölgesi Kalkınma ve Girişimcilik Stratejileri Sempozyumu, 16-18 Ekim 2009, s.247254, Edirne.
Erdem, O., 2004. Sulak Alanlar - Önemi, Temel Sorunları, Türkiye’nin Uluslararası Öneme Sahip
Sulak Alanları.Kuş Araştırmaları Derneği.
(Erişim tarihi, 20.03.2011: www.kad.org.tr/files/makale/sulakalanlar.pdf)
Erdoğan, N., 2003. Çevre ve (Eko) Turizm. Erk Yayınları, Ankara.
Gül, A., Özaltın, O., 2008. Ekoturizm ve Isparta II. Gülçevrem Dergisi, Isparta Il Çevre ve Orman
Müdürlüğü. 2008/1, Sayı:3, s. 18-21, Isparta.
(Erişim tarihi, 23.03.2011: http://isparta.cevreorman.gov.tr/isparta/Files/Yay%C4%B1nlar/
gulcevrem_sayi3.pdf)
Gül, A., Özaltın, O., 2007. Ekoturizm ve Isparta. Gülçevrem Dergisi, Isparta İl Çevre ve Orman
Müdürlüğü, Sayı:2, s.20-23, Isparta.
(Erişim Tarihi, 23.09.2010: http://isparta.cevreorman.gov.tr/isparta/Files/Yay%C4%B1nlar/
gulcevrem_sayi2.pdf)
Güler, N., 2007. İğneada Longoz Ormanları Bitkileri Resimli Tanıma Kılavuzu. Çevre ve Orman
Bakanlığı Doğa Koruma Ve Milli Parlar Genel Müd., s. 242, İstanbul.
Kaya, M., 1998. Mert ve Erikli Göllerinin (Kırklareli / İğneada) Kuş Faunası Açısından Önemi ve
Ekolojik Sorunları. Ekoloji Dergisi. Cilt:7, Sayı:27, s.15-18.
(Erişim tarihi, 20.03.2011: www.ekolojidergisi.com.tr/resimler/27-4.pdf).
Korkanç, S.Y., 2004. Sulak Alanların Havza Sistemi İçindeki Yeri. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi
Bartın Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:6, Sayı:6, s: 117-126, Zonguldak.
Özyavuz, M., Şişman, E.E., 2009. İğneada’nın Ekoturizm Potansiyeli ve Bölge Halkının Yararlanma
Olanakları. I. Trakya Bölgesi Kalkınma ve Girişimcilik Stratejileri Sempozyumu, 16-18 Ekim
2009, s.123-129, Edirne.
Saydan, R., Küçükaslan, N., 2007. Doğa Turizmi. Rekabet Avantajı Elde Etmede Turizm Sektörü
Sektörel Stratejiler ve Uygulamalar, URAK Derneği Yayınları, s.107-122, İstanbul.
Selimoğlu, Ö., 2004. Dünya’da ve Türkiye’de Ekoturizm. İstanbul Ticaret Odası Etüt ve Araştırma
Şubesi, s:1-31, İstanbul.
(Erişim tarihi, 10.03.2011: http://www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/1-31.pdf).
Şilliler, Tapan, D., 2008. Türkiye’deki Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu. Doğal Hayatı Koruma
Vakfı, İstanbul.
(Erişim
tarihi,
28.03.2011:
http://www.wwf.org.tr/pdf/WWF_Turkiye_Ramsar_Alanlari_
Degerlendirme_Raporu.pdf).
İğneada Belediyesi. http://www.igneada.bel.tr/i4.html. (Erişim tarihi, 08.03.2011).
268
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Türkiye’de Orman ve Su Sektörü Arasındaki İlişkinin
Sosyoekonomik Boyutları ve Su Havzalarında Suyun Maliyetlendirilmesi
Özden GÖRÜCÜ
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Orman Fakültesi, 46100 Avşar Kampüsü,/ Kahramanmaraş
ÖZET
Türkiye’de orman ve su sektörü arasındaki etkileşim ve fiziki ileri/geri besleme mekanizmaları
oldukça güçlü olmasına karşılık bu iki sektör arasındaki ekonomik etkileşim ve girdi/çıktı düzeyindeki
işbirliği muhasebeleştirme anlamında oldukça zayıftır. Zira her iki sektörün de farkındalık yaratma ve
bütünleşik parametrelerinin ortak kullanımı yönlerini benimsemesi ve sektörel pazar paylarının
ağırlığını kabullenmesi rasyonel bir yaklaşım olarak görülmektedir. Söz konusu ekonomik işbirliğinin
oldukça zayıf olması nedeniyle su havzalarında suyu üreten orman ekosistemlerinin birim su
miktarındaki maliyet payı önemsiz gözükmekte veya hesaplanamaz bir dışsallık olarak algılanmaktadır. Üst havzalarda veya su havzalarında büyük yatırımlarla(ağaçlandırma, toprak ıslahı, mera ıslahı,
odun üretimi, orman bakım tedbirleri, yönetim, koruma vb.) suyu üreten devlet ormancılık teşkilatları
iken, üretilen suyun dağıtımı ve enerjiye dönüşümü DSİ, yerel yönetimler(belediyeler) veya şirketler
tarafından gerçekleştirilmektedir. Oysaki bu kuruluşlar üst havzalardaki üretim maliyetine katkıda
bulunmadan suyu hazır bulmaktadırlar. Yani suyun bu anlamdaki maliyetine katlanmamaktadırlar. Bu
maliyetin yatırım/üretim oranı esas alınmak suretiyle analizlerin sonucu ve karar vericilerin inisiyatifi
çerçevesinde belirli oranlarda paydaşlarca üstlenilmesinin finansmanın paylaşımı ve su havzalarındaki
yatırımların güçlenmesi bakımlarından gerekli olduğu düşünülmektedir.
Bu nedenle orman ve su sektörü arasındaki çok zayıf işbirliğinin ülkemizde süratle güçlendirilmesi, bu amaçla kurumların yasal çerçevede yakınlaşmasının ve ortak su maliyetlendirmesinin
önünün açılması amacıyla bu bildiride havza bazında dünyadaki su üretim maliyet metotları
açıklanmış, su üretim ve tüketim sektörleri arasındaki yasal,teknik ve ekonomik görüşler ortaya
konularak,ülkemiz su havzalarındaki çevresel maliyetlerin içselleştirilmesi konusunda çözümlemeler
ve metotsal öneriler yapılmıştır.
Ayrıca bu bildiride,ülkemizde su havzalarındaki maliyetlendirme çalışmaları kapsamında
yürütülen bilimsel çalışmalardan da bahisle ekosistem hizmetlerinin ödenmesi noktasında ülkemiz için
geliştirilebilecek fırsat maliyeti(opportunity cost) metodunun avantaj ve dezavantajları da irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fırsat Maliyeti,Su Maliyeti,Orman Ekosistemi,Paydaş,İleri ve Geri Besleme,Su
Havzası,Muhasebeleştirme.
ABSTRACT
In Turkey, the interaction and physical feedfront/feedback mechanisms between forest and
water sectors have been quite powerful, but also economical interaction and cooperation between
forest and water at the input/output level in the concept of the national accounting have been quite
weak. Although, adoption of awareness creating and common use of integrated parameters by both
sectors together which are forest and water and also accepting of sectoral market shares’ weight are
all considered as a rational approach. Because of weak economical relationship between forest and
water, the cost share within a unit of water of the forest ecosystems those are mainly producing the
water in the watersheds is seen nonsignificant or perceived as a immeasurable externality. While the
governmental forest institutions have been producing the water in upperlands by large investments as
(afforestation, soil improvement, pasture improvement, wood production, silvicultural measures,
management and protection), but the distributing and transforming to energy of water in lowlands are
being carried out by State Water Affairs (DSİ), municipalities or other associations. Whereas,latter
parts of these organizations are presently finding the water without any their financial contribution to
water production cost.Namely,such organizations don’t compensate the water production cost in this
context.But it is thought that undertaking of the water production cost by the stakeholders in the
framework of analysis results and initiatives of decision makers in the context of the
investment/production ratio are certainly necessary for sharing finance and forcing the investments in
the watersheds of rural areas.
That’s why,in this article,costing methods of the water production all over the world were
explained and some points of technical,lawful and economical views between forest and water sectors
were enlightened,so some analyses and suggestions about the methods available which to make
internalize the environmental costs in Turkey were explanied.
269
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Lastly, in this study, for the advantages and disadvantages of the opportunity cost method that
could be used in Turkey were elaborated by aiming at Payment for Ecosystem Services and by
mentioning the scientific researches those carried out on the water costing approach in the
watersheds.
Key Words: Opportunity Cost, Water Cost, Forest Ecosystem, Stakeholder, Feedfront/Feedback,
Waterhed, Accounting
1.GİRİŞ
Tüm dünyada su kaynakları sınırsız değildir. Sınırlı bir doğal kaynak olan suyun üretildiği yer su
havzalarıdır. Su üretimi fonksiyonuyla seçilen ve yönetilen havzalarda nitel ve nicel açıdan en iyi suyu
üretmek asli amaçtır. Su üretimini gerçekleştiren su havzalarında suyun miktar ve niteliğinin korunarak
geliştirilmesi “su amenajmanı” yaklaşımının bir sonucudur. Zira suyun nicel ve nitel sürdürülebilirliği su
havzalarındaki teknik, biyolojik, ekonomik ve sosyal ormancılık müdahaleleriyle ancak mümkün
görülmektedir. Su havzalarının büyük bir bölümü ise orman ekosistemlerinin içerisinde veya yakınında
yer alırlar. Dolayısıyla orman ekosistemlerinin sürdürülebilir su üretimi üzerindeki etkisi mutlaktır ve
önemli düzeydedir. Orman ekosistemlerinin içerisinde veya yakınında yer alan su havzalarında
üretilen su çeşitli sektörlerce kullanılmaktadır. Ülkemizde kişi başına su tüketimi 560 m 3 ile OECD
ortalamasının altında kalmaktadır. Türkiye’de sektörel su tüketimi Tablo 1’de gösterilmektedir.
Tablo 1.Türkiye’de Sektörel Su Tüketimi*
Miktar(milyar m 3)
Oran (%)
Sulama
29,5
74
İçme+Kullanma
6,2
15
Endüstri
4,3
11
Toplam
40
100
Sektör
*Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,2008
Türkiye’de 1950 yılından beri su havzalarında yürütülen master plan ve planlama
çalışmalarında; yerüstü ve yer altı su potansiyeli, sektörel su talepleri, su arz-talep dengesi ve havza
projelendirmelerine yer verilmektedir. Bu çalışmalardan bilindiği kadarıyla, yıllık yüzeysel akış miktarı
potansiyeli ortalama 186 milyar m 3, yer altı suyu akış miktarı potansiyeli ise 69 milyar m3 düzeyindedir.
Türkiye’de ayrıca su kaynaklarının nitelik ve nicelik yönünden durumunun tespiti ile ulusal
düzeyde kullanılan su için ihtiyaç duyulan önlemlerin ve tavsiyelerin geliştirilmesine ilişkin bazı önemli
izleme ve değerlendirme çalışmaları da yürütülmektedir.
Dünya’daki su havzalarında olduğu gibi Türkiye’deki su havzalarında da üretilen suyun doğduğu
noktadan
itibaren
maliyetinin
ne
olabileceği
konusundaki
hesaplama
yöntemleri
önemli
görülmektedir.Bu değerin orman ekosistemi sayesinde oluştuğu da önemli bir bilimsel gerçektir ve su
üretimi orman kaynaklarının en önemli fonksiyonlarından biridir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Türkiye’de Orman ve Su Sektörü Arasındaki İlişkiler ve Fırsatlar
Türkiye’de suyun maliyetlendirilmesi konusunda henüz uygulamaya aktarılamayan Ekosistem
Hizmetlerinin Ödenmesi (Payment for Ecosystem Services (PES)) yaklaşımı Avrupa Birliği üyesi on
270
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
ülkede devlet desteği şeklinde uygulanmaktadır. Bu yaklaşımın parametreleri olan;su havzalarında
kamulaştırma,tesis,ağaçlandırma,yönetim-bakım-koruma
maliyetlerinin
kurumsal
bazda
hesaba
katılması esastır. Ekosistem Hizmetlerinin Ödenmesi (PES) yaklaşımı, çevresel ve ekonomik açıdan
etkin,sosyal açıdan ise eşitlikçi bir yaklaşımdır.Bu yaklaşımın uluslar arası su konvansiyonu ile yakın
ilişkisi bulunmaktadır. Ekosistem Hizmetlerinin Ödenmesi (PES) yaklaşımının materyal ve yöntem
olarak ele alınması durumunda ortaya çıkan bazı avantajlar olarak;
a) Çevresel maliyetlerin içselleştirilmesi,
b) Farklı arazi kullanıcıları ve su yöneticileri arasındaki işbirliğinin kolaylaşması,
c) Orman ve su kaynaklarının ortak yönetim amaçlarına ulaşmanın kolaylaşması,
d) Mali kaynakların yaratılması veya bu kaynakların güçlenmesinin önünün açılması,
e) Çevre ile dost yatırımlar için teşvik yaratılması,
söylenebilmektedir.
Uluslararası su konvansiyonu 17 Mart 1992’de imzalanmış ve 6 Ekim 1996’da yürürlüğe
girmiştir. Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile diğer 35 ülke konvansiyonu onaylamışlardır. Ancak Türkiye bu
konvansiyonun üyesi değildir. Söz konusu konvansiyon, sınır aşan suların korunması ve kontrolünü,
farklı sektörler (su, orman, sulak alan ve tarım alanı) arasındaki işbirliğini ve su ekosistemleri ile su
yönetim şekillerinin geliştirilerek insan sağlığı ve yaşamının iyileştirilmesini amaçlamaktadır.
Ülkemizin, iklim değişikliğinin orman ve su konusu ile ilişkisine dair yaklaşımı son derece açıktır
ve berraktır. Zira özellikle bölgesel barışa katkısı açısından sınır aşan sulardan Fırat, Dicle ve Tuna
nehirleri nedeniyle uluslar arası su yönetim politikalarının geliştirilmesi ve paylaşım/yararlanma
düzeninin benimsenmesinde çok önemli mesafeler alınmıştır. Ülkemizde nüfus artışının giderek ivme
kazanması, suyun temini ve ekonomik kullanımı konusunu önemli bir sosyal mesele haline getirmiştir.
Ülkemiz yer altı ve yerüstü su kaynakları bakımından zengin sayılabilir ve fakat bu kaynaklar coğrafik
açıdan yeknasak dağılmamıştır.
Küresel iklim simülasyon modelleri ile yapılan projeksiyonlara göre 2030 yılında Türkiye’nin
büyük bir kısmının oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine gireceği tahmin edilmektedir. Bölgesel
ölçekte gerçekleşmesi öngörülen değişiklikler ışığında IPCC (International Panel on Climate Change)
raporlarından yararlanarak, küresel iklim değişiminin ülkemizdeki olası hidrolojik etkilerinin şunlar
olabileceği ifade edilebilir;
a) Yağışların mevsimsel dağılımı ve şiddeti değişecektir,
b) Su kaynaklarının ihtiyaç olan su miktarını karşılayamaması nedeniyle ortaya çıkacak olan su
kıtlığı ve krizi çözümlemelerine talep artacaktır.
c) Su talebinin kısılması amacıyla, suyun gerçek maliyetlemesi yoluna gidilecektir.
d) Sulak alanların yönetim ve planlanması yaklaşımlarında değişimler öngörülecektir.
Bu kapsamda orman ve su sektörünün rolü, koordineli politikalar üretmek suretiyle su ve orman
kaynakları üzerindeki etkileşimlerin sürdürülebilirlik kriter ve göstergeleri çerçevesinde yönetilmesini
sağlamaya çalışmak olacaktır.Bu rolün etkin gerçekleşebilmesi için ise;
a) Farklı bitki türlerinden oluşan orman kaynaklarının su verimi üzerindeki etkilerinin
araştırılması,
b) Farklı çağ, yaş, bonitet, eğim, idare süresi ve ağaç türlerine göre su üretim maliyetinin
271
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
hesaplanması,
c) Farklı hesaplama yöntemleri denenerek, her iki sektörün mutabakat sağlayabileceği ortak bir
metota karar verilmesi,
d) Suyun maliyetlendirilerek muhasebeleştirilmesi ve orman sektörü payının hesaplara
işlenmesi(payment for ecosystem services),
e) Orman sektörünün su üretim ve sunumundan dolayı yeni finans/gelir araçları keşfederek
GSMH’daki payının artmasının fırsatının yaratılması,
f) Koruma/Kullanma Dengesi içerisinde su politikalarının geliştirilmesi imkanı,
g) Su koruyucu ormanların plantasyonu ve yönetiminin sürdürülebilirlik çerçevesinde gelişmesi,
gibi çalışmaların yürütülmesi gerekli görülmektedir.
Türkiye’de
hidroelektrik
enerji
üretimine
dönük
havzalarda
erozyon
kontrolü
amaçlı
ağaçlandırmalar için DSİ Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü ve Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrol Genel Müdürlüğü 2003 yılında üçlü bir anlaşma protokolü imzalamışlardır. Bu anlaşmaya göre,
2008 yılı sonuna kadar DSİ tarafından su havzalarında 20.500 hektar sahanın ağaçlandırılarak
yaklaşık 30 milyon fidanın dikilmesi hedeflenmiştir.
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
3.1. Türkiye’de Su Havzalarında Üretilen Suyun Maliyetlendirilmesinde Kullanılabilecek
Metotlar ve Yaklaşımlar
Su havzalarında üretilen suyun, ekosistem hizmetlerinin ödenmesi yaklaşımı kapsamında değerinin ölçülmesinde iki çözümlemeden bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi, su havzalarından
elde edilen içme, kullanma veya sulama suyu için halkın ödeme gönüllülüğünün ölçülmesi, bir diğeri
ise kantitatif analiz yöntemleri ile maliyetleme ölçümlemesi yoludur.Kantitatif analiz yöntemlerine
başvurulmasının nedenleri olarak;
a) Ekonomik değer belirleme metotlarının su üretiminde yeterince kullanılmaması veya
bilinememesi,
b) Ekonomik değer belirleme metotlarının su üretim işlevinin ekonomik analizinde kullanılabilme
imkanlarının kestirilememesi. Bu metotlar: gider metodu (Costing), verimlilik (Productivity) metodu,
zarar maliyeti (Deficit costing) metodu, fırsat maliyeti metodu (Opportunity cost), Hedonic fiyatlama
metodu (Hedonic pricing), koşullu değerleme metodu (Contingent valuation)’dur,
c) Orman ve su sektörleri arasında su üretim süreçleri ve üretim alanı yatırımlarına ilişkin
parametrik bilgilerin paylaşılması,
d) Su çerçeve direktifinin taraflarca tutundurulması ve uygulamada benimsenmesi,
gibi gerekçeler sıralanabilmektedir.
3.2. Fırsat Maliyeti(Opportunity Cost) Yaklaşımı
Fırsat maliyeti konusunda pek çok tanım yada tanımlama bulunmakla birlikte aslında tümünün
özünde; bir kararı uygulamak nedeniyle vazgeçmek zorunda kalınan diğer kararın neden olduğu gider,
uygulanan kararın fırsat maliyetini oluşturmaktadır.
Fırsat maliyeti, belirli bir tercih yada davranış nedeniyle vazgeçmek zorunda kaldığımız
alternatifin değeridir. Bu nedenle fırsat maliyeti alternatif maliyet olarak da adlandırılmaktadır. Fırsat
maliyeti, ihtiyaçları karşılamak üzere insanların kullandıkları kıt kaynakların tercihlerinin değeridir.
272
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Örneğin bir mal ya da hizmetin fırsat maliyeti artıyorsa, tüketiciler yada kullanıcılar bu mal yada
hizmetin talebini azaltarak, fiyatı düşük olan mal yada hizmetleri talep etme durumunda
kalabilmektedirler.
Doğal kaynakların yönetimi ve maliyetlemesinde kullanılan en önemli yaklaşımlardan biri fırsat
maliyeti metotudur. Zira bu yöntemle, ölçülmesi ya da değerlemesi zor olan mal ya da hizmetlerin,
diğer mal ya da hizmet gruplarının değerinden yararlanmak suretiyle tahmini ve kestirilmesi
mümkündür. Teknik, ekonomik, sosyal ve biyolojik uygulamalar sayesinde su havzalarında üretilen
suyun maliyetinin hesaplanması oldukça zordur. Bununla birlikte içme, kullanma veya sulama suyu
olarak değerlendirilen ve üst havzalarda üretilen suyun maliyetinin bilinmesi ya da bilinmeye
çalışılması, suyun kullanım kıymetinin anlaşılmasına yardımcı olmak üzere, değersel büyüklüklerle
ifade edilebilmesi çok önemlidir. Dolayısıyla suyun fiyatlandırılması ile suyun üretim maliyetinin ortaya
konulması birbirinden farklı şeylerdir. Suyun fiyatlandırılması bu çalışmanın konusu değildir. Bu
çalışmanın konusu; Türkiye’de orman ve su sektörü arasındaki ilişkinin sosyoekonomik boyutlarını
ortaya koymak suretiyle su havzalarında maliyetleme metotları üzerinde sosyal yatırımlar ve ekonomi
tabanlı görüş geliştirmektir.
Suyun maliyetlendirilmesinde yararlanılabilecek en önemli kantitatif yöntemlerden biri fırsat
maliyeti yöntemidir. Bu yönteme göre, suyun gerçek maliyeti, su üretimi nedeniyle vazgeçilen ve
kitlesel olarak üretilemeyen diğer ürün ve hizmetlerin (endüstriyel odun, ikincil ürünler, rekreasyon vb.)
değeridir. Fırsat maliyeti, su üretimi için ekonominin katlandığı genel fedakarlık olarak da düşünülebilir.
Bununla birlikte fırsat maliyeti ile parasal maliyetin aynı şey olduğu da düşünülmemelidir.
Parasal maliyet fırsat maliyetini yansıtmaz. Bu nedenle fırsat maliyetini gösterebilmenin yollarından biri
olarak, aşağıdaki formül ile ifade etmenin yararlı olabileceği düşünülmektedir;
Fırsat Maliyeti = Marjinal Dönüşüm Oranı = ∆O / ∆S
∆O: Odun üretimindeki değişim miktarı
∆S: Su üretimindeki değişim miktarı
Yukarıdaki ifadede yer alan Marjinal Dönüşüm Oranı, bir maldan bir birim daha fazla üretmek
için öteki malın üretiminden ne kadar fedakarlık etmek gerektiğini göstermektedir. Örneğin 1 ton su
üretiminin fırsat maliyetinin 1 m 3 odunun ya da diğer ürün yada hizmetlerin vazgeçilen değeri olduğunu
söylemek mümkündür.
Fırsat maliyetini başka bir ifade ile belirtmek gerekirse; feda edilen alternatif gelir miktarıdır
yada bir malı üretmek için bir başka malın üretiminden vazgeçilen miktardır. Bir mal veya hizmetin
maliyetinin fırsat maliyeti yöntemi ile hesaplanmasının avantajları ile birlikte dezavantajları da
bulunmaktadır.
Fırsat maliyeti yönteminin avantajları:
-Maliyet hesaplaması zor olan mal veya hizmetlerin, hesaplanması kolay olan mal veya
hizmetler yoluyla maliyet analizinin yapılması,
- Mal veya hizmetler arasında üretim imkanları sınırı ve eğrisinin çizilmesindeki kolaylık,
273
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
-Artan fırsat maliyeti teorisi nedeniyle bir malın daha fazla üretilebilmesi için diğer malın
üretiminden vazgeçilmesi gereken miktarın her aşamada artmasıdır.
Fırsat maliyeti yönteminin dezavantajları:
-Mal veya hizmetlerin üretiminde kullanılan üretim faktörlerinin maliyet değerlerinin
ölçülmesindeki darboğazlar,
-Üretim faktörlerinin tedarikinde karşılaşılan arz-talep dengesizlikleri,
-Yatırım ve tüketim mal yada hizmetleri arasındaki tercih ve ekonomik büyüme argümanlarının
kararlaştırılmasındaki güçlüklerdir.
3.3.Türkiye’de Orman ve Su Gündemi Hakkında Bilimsel ve Uygulamalı Gelişmeler
Gündemin ülkemizde uygulama örneklerinin geliştirilebilmesi amacıyla küçük ölçekli su
havzaları ve orman etkileşimlerinin ekonomik analizlerinin yapılmaya başlanması en önemli
aşamalardan biridir. Ancak bu tip havzalar seçilirken biyolojik, teknik, ekonomik, sosyal, jeolojik ve
meteorolojik verileri eksiksiz olan su havzalarından başlanması son derece önemlidir. Kritik eşik olan
bu ilk çalışmalar aşıldıktan sonra geniş saha projeleri ve kaynak aktarım paternleri ortaya
konulabilecektir.
Zira bu konuda Eker, 2005 yılında tamamladığı “Ormanların Su Üretim İşlevinin Ekonomik
Analizi” adlı doktora çalışmasında Darlık Havzası özelinde suyun maliyetini etkileyen faktörler olarak,
havza ilk tesis ve geliştirme parametreleri üzerinde çalışmıştır. Araştırmada maliyet metodu
kullanılmak suretiyle ağaçlandırma giderleri, yönetim giderleri, kamulaştırma giderleri ve ARGE
giderlerinden oluşan maliyet unsurları zaman görüngesi çerçevesinde faiz oranı çarpanı kullanılarak
maliyetlendirilmiş ve paranın gelecekteki değeri hesaplanmıştır. Sonuç itibariyle havzada su üretimini
ve maliyetini etkileyen faktörlerin ekonomik analizi yapılarak maliyet içerisindeki payları ortaya
konulmuştur.
Su üretimi ve yönetimi konusunda Görücü’nün 2010 yılında yaptığı “Ormanlar ve Su Yönetimi”
isimli çalışmada ise, orman ekosistemlerinin su havzalarındaki su üretim işlevi üzerindeki payları, su
ekonomisinin temel bileşenleri, su maliyetinin hesaplanmasında kullanılabilecek yöntemler ve suyun
muhasebeleştirilmesi konuları üzerinde durulmuştur.
Su havzalarında suyun maliyetlendirilmesi konusunun, Orman Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi kurumlar tarafından
benimsenmesi ve paylaşılması kurumsal gelişim endekslerine pozitif yönde yansıyarak öğrenen kurum
kimliğini de destekleyecektir. Burada karşılaşılabilecek en büyük sorun, yıllardan beri alışıla gelen
klasik muhasebeleştirme yaklaşımının yerine kapsamı çok daha geniş ve karmaşık bir su ekonomisi
muhasebeleştirme yaklaşımının geliştirilmesi zorunluluğudur. Kurumlar arasında su maliyetinin
yüklenilmesi ve su maliyetine ortak katlanılması gerektiği noktasından hareketle, su havzalarında suyu
üreten devlet ormancılık teşkilatları (Orman Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol
Genel Müdürlüğü vb.) ile alt havzalarda suyu kullanan veya dağıtan kurumlar (DSİ, Belediyeler,
Sulama Birlikleri vb.) arasında su maliyetlerinin oransal yüklenimi ve transferi söz konusu olabilecektir.
Ancak, maliyet yüklenimi ve bütçesel kaydi transferin kaydi muhasebe düzeyinde gerçekleşebilmesi
için üst havzalardaki su üretim maliyetinin fırsat maliyeti yöntemi ile bilimsel olarak kestirilmesi ve
hesaplanması mümkün görülmekte ve büyük önem taşımaktadır.
274
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
4. SONUÇ
Dünya’da su ekonomisi ve yönetimi konusunda yapılan çalışmalar da göz önüne alınarak
önümüzdeki beş yıla dair Orman ve Su gündemi konusunda Türkiye’de yapılması gereken çalışmalar
olarak şunları belirtmekte büyük yarar görülmektedir;
a) Suyun maliyetlendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi,
b) Orman ve Su sektörlerinin birbirini tanıması ve işbirliği portföyünü genişletmesi,
c) Su çerçeve direktifinin ulusal ve uluslar arası boyutlarının toplumsal uzlaşıya açılması
d) Orman ve Su sektörlerinin mikro ve makro ölçekli uygulama örneklerinin tematik olarak
çözümlenmesi,
e) Orman ve Su sektörleri arasındaki interaksiyonların ortaya konularak ulusal boyutlu
tecrübelerin oluşturulması,
f) Orman ve Su sektörlerinin birlikte yönetilebileceği ortak politikaların ve entegre kaynak
yönetim sistemlerinin geliştirilmesi.
Avrupa’da suyun yasal statüsüne ilişkin olarak yapılan çalışmalarda ana prensipler; havza
ölçeğinde yönetim, kirleten öder-kullanan öder yaklaşımı ve katılımcı yönetim anlayışının
benimsenmesi olarak ifade edilebilir. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi kapsamında Türkiye’de 20082010 yıllarında su sektörünün yapılanmasına destek amacıyla önemli çalışmalar yürütülmüştür. Bu
kapsamda, su çerçeve direktifi ve tehlikeli atık direktifinin uygulandığı projeler geliştirilmiş ve ayrıca
Büyük Menderes Nehri Havzası için taslak plan yapılmıştır.
Türkiye’de su kaynakları yönetiminin arz-talep odaklı işleyişindeki sosyoekonomik boyutlara
ilişkin nihai görüşler aşağıya çıkarılmıştır;
a) Su kaynakları yönetimi su kaynakları sistemi ve su kullanıcıları arasındaki arz-talep
etkileşimleri ile çevresel ve sosyoekonomik koşullar arasındaki ilişkilerden oluşmaktadır,
b) Çevresel koşullar, sosyoekonomik yapı, ekonomik ve kültürel yapı ile siyasi ve idari yapı
tarafından yürütülen doğal çevre ve altyapıyı tanımlamaktadır.
c) Çevresel koşullar ve sosyoekonomik gelişme su yönetiminde önemli roller üstlenmektedir.
Yukarıda ifade edilen sosyoekonomik boyutlar ışığında, Türkiye’de su kaynaklarının yönetimi
konusunda orman ve su sektörü tarafından yapılması gerekenlere ilişkin olarak aşağıdaki
çözümlemeler geliştirilmiştir;
a) Mevcut olan uluslar arası farkındalığın ulusal farkındalıklara
dönüştürülmesi maksadıyla
yerel panel, çalıştay ve yuvarlak masa toplantılarına ağırlık verilmelidir,
b) Ekosistem hizmetlerinin ödenmesi(Payment for Ecosystem Services) kapsamındaki
ekonomik analiz yaklaşımlarının kamuoyunda tutundurulmasına rehberlik edilmelidir,
c) Muhasebeleştirme sistemleri için yasal düzenlemeler yapılmasında öncülük yapılmalıdır,
d) Bütünleşik Havza Yönetim sistemleri konusunda eğitimleri özendirilmelidir,
e) Su değerinin tahmini ve dışsallıkların içselleştirilmesi konusunda periyodik vaka toplantıları
düzenlenmesine aracılık edilmelidir.
Ayrıca orman ekosistemleri ve su kaynakları arasındaki sürdürülebilir kaynak yönetimini temin
ederek ekosistem hizmetlerinin ödenmesinin (PES) sağlayacağı uygun kaynak yönetimi birçok
avantajlara sahip olacaktır. Bu avantajlar;
275
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
a) Mali enstrümanları oluşturmak veya güçlendirmek,
b) Su üretimi ve yönetimi ile ilgili kurumlar arasında işbirliği imkanlarını geliştirmek,
c) Dışsal çevresel maliyetleri içselleştirmek,
d) Doğa ile dost yatırımlar konusunda fikir birliği oluşturulabileceğinin farkındalığını yaratmak,
e) Bütçe kaynaklarının çeşitlenerek gelirler ve giderlerin mali anlamda garanti altına alınmasını
sağlamak.
Sonuç olarak, havza ölçeğinde ve makro düzeyde ortaya çıkarılacak maliyetlerin tamamının
veya bir bölümünün ormancılık sektörüne geri ödenmesi, yani dışsallıkların içselleştirilmesi yolunda
yasal ve kurumsal yapının belirlenmesi su üretim maliyetleri ile yakından ilgilidir. Böylece, Türkiye’de
orman ve su sektörü arasındaki ilişkinin sosyoekonomik boyutları güçlenerek kırsal kalkınma, kırsal
istihdam ve kırsal yatırım (büyüme) argümanları gelişecek ve makro ve mikroekonomik göstergelerde
daha olumlu iyileşmeler sağlanabilecektir. Ancak suyun birim maliyetinin su fiyatı olarak
algılanmaması gereklidir. Zira suyun ticarileştirilmesinin, su havzalarının ve su işlevinin kamusal
niteliğini ortadan kaldırabileceği gibi bir olumsuz olasılığı yaratabileceği nedeniyle, kurumlar arası su
muhasebesini gerçekleştirmek üzere suyun üretim maliyetlendirmesine yoğunlaşılması gereği çok
önemli ve etkin görülmektedir.
5.KAYNAKLAR
Anonim, 2002. Kahramanmaraş Orman İşletme Müdürlüğü,Elmalar Orman İşletme Şefliği,Orman
Amenajman Planı.
Anonim, 2004. Social Cost of Carbon.
(erişim tarihi 16/10/2008: http://socialcostofcarbon.aeat.com/index.htm).
Anonymous, 2007. State of Europe’s Forests 2007 The MCPFE Report on Sustainable Forest
Management in Europe, United Nations Economic Commission for Europe and Food and
Agriculture Organization, ISBN 10:83-922396-8-7,138 p.,Warsaw.
Anonymous, 2007. Fifth Ministerial Conference on Protection of Forests in Europe, Conference
Proceedings, 5-7 November, ISBN 83-922396-9-5,271 p.,Warsaw.
Cairns, M.A. and Meganck, R.A., 1994. Carbons Sequestration,Biological Diversity ans Sustainable
Development: Integrated Forest Management, Environmental Management, 18(1): 91-110.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, 2008, Faaliyet Raporu, 391 s., Ankara.
Eker, Ö., 2005. Ormanların Su Üretim İşlevinin Ekonomik Analizi, İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü Doktora Tezi, 99 s., İstanbul.
Görücü, Ö., Eker, Ö., 2009. Kahramanmaraş Ayvalı Baraj Havzasında Karbon Emisyonu ve
Ekonomisi Üzerine Araştırmalar, II.Ormancılıkta Sosyo-Ekonomik Sorunlar Kongresi, Bildiriler
Kitabı, s.3-12, ISBN 978-9944-452-28-1, 19-21 Şubat, Isparta.
Görücü, Ö., 2010. Ormanlar ve Su Yönetimi, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü Konferanslar, 10 s.,15 Haziran, Kahramanmaraş.
Price, C., 1989. The Theory and Application of Forest Economics, British Library Cataloguing, ISBN 0631-15365-9, 398 p., Oxford.
Trexler, M.C., 1991. Minding the Carbon Storage: Weighing U.S. Forestry Strategies to Slow Global
Warming, 81 p., World Resources Institute (WRI), Washington D.C.
276
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Marmara Gölü’nde Tarımın Sulak Alan Ekosistemine Etkisi
Arş. Gör. Bekir DERİNÖZ , Doç. Dr. Yılmaz ARI
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, 10140 Çağış Kampüsü / BALIKESİR
OZET:
Bu çalışmanın amacı, Marmara Gölü Sulak Alanı’nda yapılan tarımsal faaliyetlerin sulak alan
ekosistemine olan etkisini ortaya koymaktır. Sulak alandaki tarımsal alan kullanımlarının değişimi,
sürdürülebilirliği ve bu kullanımların alanın ekolojik işlevlerini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Araştırma
kültürel ekolojik perspektifle 3 yılı aşan bir sürede yapılan saha çalışmalarına dayanmaktadır.
Çalışmada yöredeki tarımsal faaliyetler ve bunların sulak alan üzerindeki olası etkileri hakkında veriler
toplanmıştır. Ayrıca sulak alan çevresinde sürdürülebilir olan ve olmayan tarımsal faaliyet türleri ve bu
faaliyetlerin gölün su kalitesi üzerindeki etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına
göre, Marmara Gölü Sulak Alanı geçmişten beri tarımsal amaçlı olarak yöre halkı tarafından yoğun
şekilde kullanılmaktadır. Bu kullanımlardan bazılarının sulak alanın ekolojik fonksiyonları ve alanda
yaşayan yaban hayatı üzerinde olumsuz önemli sonuçları vardır. Alan Ramsar kriterlerini sağlamasına
rağmen, sulak alanı tehdit eden tarımsal faaliyetler ve insan kaynaklı diğer bazı problemler konusunda
alınmış önemli tedbirler yoktur. Sulak alan etrafındaki tarımsal faaliyetlerin sebep olabileceği olası
olumsuz sonuçların önüne geçebilmek için önemli tedbirler alınmalıdır. Su kaynaklarının giderek önem
kazandığı günümüzde sulak alanların iyi planlanmış bir yönetim planı çerçevesinde ve sürdürülebilirlik
ilkelerini de dikkate alarak yönetilmesi ve kullanılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sulak Alanlarda Tarım, Sulak Alanlar, Kültürel Ekoloji, Sürdürülebilir Kullanım,
Marmara Gölü.
ABSTRACT:
This study deals with the impacts of agricultural activities on the ecological functions of Lake
Marmara in Manisa. We looked into the agricultural land-use pattern in the area over time and tried to
determine to what extent these usages affected the quality of the area as habitats of wildlife and as
resource base for humans. We aimed to determine those agricultural practices which have not been
sustainable and likely to negatively affect the water quality of the lake. We employed a cultural
ecological perspective and did field work in the area extending a period over three years. The area
has been used by local people for hundreds of years and there are a number of threads coming from
agricultural usages. Although some of these have been harmful for the environment, almost nothing
has been done to reverse the effects of agricultural usages. An immediate management plan which
will ensure the sustainable usage of area should be in place if the sustainability of the area is desired.
Key Words: Agriculture in Wetlands, Wetlands, Cultural Ecology, Sustainable Use, Lake Marmara.
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Sulak alanlar yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleri olmaları (Williams, 1990)
ve başta su kuşları olmak üzere, son derece zengin yaban yaşamını barındırmaları sebebiyle, doğa
için önemli işlevleri yanında insanlar için de ekonomik değerleri ve yararları olan alanlardır (Arı, 2006).
Tarihte sıtma kaynağı olarak görülen bu alanlar, uzunca bir süre genelde insanların uzak durduğu
alanlar olmuştur. Daha sonraki süreçte yapılan araştırmalar göstermiştir ki insanlarla sulak alanlar
arasında sıkı bir ilişki vardır (Tiril, 2006). Bu durum ortaya konulduktan sonra sulak alanlara olan bakış
açısı da yavaş yavaş değişmeye başlamış ve bu durum söz konusu alanlarla ilgili olan çalışma
konularına da yansımıştır. İnsanların sulak alanları nasıl kullandığı, bu kullanımların sürdürülebilirliği,
insan faaliyetlerinin sulak alanların işlev ve değerlerini nasıl ve ne yönde etkilediği gibi önemli ve farklı
çalışma konuları ortaya çıkmıştır (Arı, 2006; Dugan, 1991).
Sulak alanlarda çoğu zaman yapılan proje, düzenleme ya da koruma faaliyetlerinin başarısız
olmasında bu alanların bütüncül bir yaklaşımla ele alınmamaları en önemli sebeptir. Nitekim sulak
alanların geleneksel kullanımları, yerel yaşam biçimleri ve alanın yerel coğrafi koşullarının yeterince
277
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
bilinmemesi yapılan çalışmalarda istenilen sonucun alınamamasına yol açmıştır. Bu anlamda sulak
alanların bütüncül bir yaklaşımla çalışılması ve gerek ekolojik işlevlerinin gerekse de insanlarla olan
ilişkilerinin derinlemesine araştırılması ve anlaşılması gerekmektedir. Kültürel ekoloji bu araştırma ve
anlayış noktasında gerekli olan derinliği sağlayabilecek bir yaklaşım olarak kabul görmüştür (Arı,
2006).
Marmara Gölü sulak alanı coğrafi anlamda ilk kez Girgin (2000) tarafından çalışılmış ve bu
çalışmada gölün çevresindeki tarım alanlarından kaynaklanan besin tuzları girişi sebebiyle
ötrofikasyon; kanalizasyon atıkları nedeniyle kirlilik ve düzenleme çalışmaları nedeniyle de su rejimi ile
ilgili sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Yine bu çalışmada alandaki koruma faaliyetlerinin yetersizliği ve
alanın korunması yönündeki çalışmalara ağırlık verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Nitekim Türkiye’deki
sulak alanların birçoğunda koruma statüsüne karşın doğal ortamları ciddi anlamda tehdit eden çok
çeşitli unsurlar vardır. Bu tür tehditler özellikle son dönemde Türkiye’de de akademik çevrelerin
dikkatini çekmiş ve çok sayıda akademik çalışmaya konu olmuştur (Yazıcı ve Şahin 1999; Özesmi,
1999; Girgin, 2000; Karadeniz, 2000; Arı, 2003a, b; Yiğitbaşıoğlu, 2003; Gündoğdu vd., 2005;
Çalışkan 2008; Gürbüz vd., 2008; Güney, 1992 ve 1995).
Çalışmada cevap aranan başlıca araştırma soruları şunlardır:
· İlk çağlardan beri süregelen insan kullanımları Marmara Gölü’nün ekolojik fonksiyonlarını nasıl
etkilemiştir ya da değiştirmiştir?
· Alandaki yaşam biçimleri dikkate alındığında, sürdürülebilir olan ve olmayan uygulamalar
nelerdir?
· Marmara Gölü’nün sağlıklı bir ekosistemin özelliklerini kaybetmesine neden olabilecek tehditler
nelerdir?
· Bu tehditlerin ortadan kaldırılabilmesi için alınması gereken önlemler nelerdir?
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmanın dayandığı araştırma sorularını cevaplamak için kültürel ekolojik perspektifle
Marmara Gölü ve civarında aralıklarla 3 yıl süren saha çalışmaları yapılmıştır. Araştırma yöntemi
olarak nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin bir arada kullanıldığı çoklu yöntem (triangulation) tercih
edilmiştir (Kuş, 2009). Katılımcı gözlem yolu ile alanın yerel halk tarafından kullanımı ve bu kullanımın
sulak alan üzerine olan etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Açık uçlu sorular kullanılarak yerel halkın
sulak alanı nasıl algıladığı ve olası tehditler hakkındaki görüşleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Saha
çalışmaları yılın farklı dönemlerindeki durumu daha net gözlemleyebilmek için, alanın yoğun
kullanımlarına sahne olan yaz döneminde ve yaban yaşamının gözlemlenebildiği ilkbahar ile sonbahar
dönemlerinde yapılmıştır.
3. BULGULAR
3.1. Marmara Gölü’nün Konumu ve Genel Coğrafi Özellikleri
Marmara Gölü Sulak Alanı Manisa il sınırları içerisinde yer almakta; Manisa’nın Salihli,
Gölmarmara ve Ahmetli ilçeleri tarafından çevrelenmektedir. Rakımı 79 m. olan sulak alanın
yüzölçümü yıl içindeki seviye değişimlerine bağlı olarak değişmekle birlikte, yaklaşık 3200 - 6800 ha.
civarındadır (Harita 1).
278
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Harita 1: Marmara Gölü Sulak Alanı’nın coğrafi konumu
Marmara Gölü Sulak Alanı yapısı itibariyle bir alüvyal set gölüdür. Ancak özellikle DSİ’ni yapmış
olduğu çalışmalarla sulak alana yapay kanallar ve setler kullanılarak baraj gölü fonksiyonu
kazandırılmıştır. Bu kanal ve setler kış aylarında önemli miktarda suyu toplayıp, sıcak ve kurak yaz
aylarında tarım alanlarına sulama suyu sağlamaktadır. Bunun bir neticesi olarak sulak açısından
oldukça önemli olan mevsimlik salınım da önemli oranda azaltılmış olmaktadır.
Marmara Gölü Sulak Alanı civarındaki en büyük yerleşme Gölmarmara’dır. Evliya Çelebi’nin
Mermere (Mermerecik) diyerek bahsetttiği yerleşme, adını bir zamanlar sulak alanın kuzeybatısındaki
tepelerde işletilen ancak günümüzde terk edilmiş olan mermer ocaklarından almıştır. Gölmarmara
2010 yılı TÜİK verilerine göre yaklaşık 20 bin civarında nüfusu barındırmaktadır. Bu nüfusun yaklaşık
% 70’i Gölmarmara ilçe merkezinde yaşarken, geri kalan kısmı da civardaki köylerde toplanmıştır.
Sahadaki köylerin hemen hemen tamamının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. İlçe nüfusunun
çoğunluğunu 1930–1950 yılları arasında Türkiye’ye gelen Balkan göçmenleri oluşturmaktadır. 1950’li
yıllarda Doğu Anadolu’dan göç eden nüfusun bir kısmı da yöreye yerleştirilmiştir. Ayrıca yöreye zaman
zaman çalışmak amacıyla gelen tarım işçileri vardır. Bunlar mevsimlik olarak çalışmakta ve daha
sonra da memleketlerine dönmektedir.
Marmara Gölü Sulak Alanı, gittikçe artan kuraklık nedeniyle yok olma tehlikesiyle
2 ‘
karşı karşıyadır. Sulak alanın drenaj sahası 1780 km lik geniş bir alan olmasına rağmen,
alan genel olarak kurak iklim sahasında bulunmaktadır v e alanda kurak iklim şartları
279
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
hakimdir. Nitekim sulak alanın seviyesinde 1990’lı yıllarda başlayan azalma, son yıllarda daha da
belirgin hale gelmiştir. Yaklaşık 85 bin dönüm alana sahip gölün, 20 bin dönüme gerilemesi
sonucunda çevrede bulunan köylülerin yaşam şekli de değişmiştir. Bir zamanlar gölde balıkçılık
yapan aileler, yaşamlarını tarım yaparak sürdürmek zorunda kalmıştır.
3.2. Alandaki Geleneksel Yaşam Biçimleri
3.2.1. Tarım
Ekonomik olarak yöredeki en önemli uğraş tarımdır. Gölmarmara ilçesi arazi dağılımında tarım
alanları ilk sırayı almaktadır (Tablo 1). Bunun neticesinde yörenin ekonomisi de büyük ölçüde tarıma
dayanmaktadır. Toprakları oldukça verimli olan alanda daha ziyade sulu tarım yapılmaktadır. Sulama
imkânlarının kısıtlı olduğu sulak alandan uzak yerlerde ise daha ziyade tahıl türlerinin yetiştirildiği kuru
tarım yaygındır (Foto 1).
Tablo 1. Gölmarmara ilçesi arazi dağılımı
Cinsi
Miktarı (Da.)
Tarım alanı
112.056
Çayır-Mera
1.187
Orman-Fundalık
125.460
Yerleşme Yeri ve Tarıma Elverişsiz Arazi
52.570
Toplam
291.273
Kaynak: Gölmarmara Tarım-Kredi Koop., 2009
Foto 1. Marmara Gölü civarında kuru tarım yapılan bir alandan görünüş
Sulak alan etrafında yaklaşık 300 bin da. tarım alanı bulunmaktadır (Tablo 2). Su seviyesinin düştüğü
yerler de eskiden çiftçiler tarafından tarım alanı olarak kullanılmaktaydı. Genelde mil ve kum içeriği
bulunan bu alanlarda daha ziyade yetişme dönemi kısa olan pamuk, sebze, meyve ve özellikle kavun
karpuz yetiştirilmekteydi. Bu tarımsal faaliyetler su seviyesinin yükselmesine kadar devam etmekteydi.
Daha sonra başta DSİ tarafından bu alanların kamulaştırılması neticesinde çiftçiler bu verimli alanları
kullanamaz hale gelmişlerdir. Örneğin, eskiden daha ziyade sulak alan kenarındaki kumluk alanlarda
280
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
tarımı yapılan kavun-karpuz, günümüzde daha iç kesimlerde yetiştirilmektedir. Sebze ve meyve
yetiştirilen bu iç kesimlerin sulanmasında sulak alandan çıkan kanallar kullanılmaktadır. Özellikle yaz
döneminde sulamayı sağlayan bu kanallar aynı zamanda ürün çeşitliliğini de beraberinde
getirmektedir (Tablo 2).
Tablo 2. Yöredeki tarımsal arazi kullanım çizelgesi
Tarım Alanı
Miktarı (Da.)
İlçenin Toplam Tarım Alanı
114.598
Sulanabilir Alan
56.136
Tarla Alanı
61.405
Sebze Alanı
32.441
Meyve Alanı
27.309
Toplam
291.889
Kaynak: Gölmarmara Tarım-Kredi Koop., 2009
Son yıllarda Gölmarmara denilince akla bostan tarımı gelmektedir. İlçe ekonomisine olan önemli
katkıları ve bostan tarımında marka olma çabası sonucunda yörede her yıl artan oranda bostan tarımı
yapılmaktadır. Kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar bostan tarımını desteklemekte hatta alandaki
hazine arazileri üzerinde bostan tarımına izin verilmektedir. Yetiştirilen ürünler daha ziyade başta
Almanya ve Hollanda olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ihraç edilmektedir. Ayrıca her yıl Ağustos
ayının ilk haftası Geleneksel Gölmarmara Kavun - Karpuz Festivali düzenlenmektedir (Foto 2 ve 3).
Foto 2 ve 3. Geleneksel Gölmarmara kavun - karpuz festivali
Marmara Gölü’nün güneyinde yer alan Tekelioğlu Köyü’nde son yıllarda önemli ölçüde ekolojik
tarım yapılmaktadır. Alanda ekolojik tarım bünyesinde bağcılık, meyvecilik, pamuk üretimi ve
hayvancılığın yanı sıra susam, bakliyat ve çeşitli tahılların dönüşümlü olarak ekildiği; kapari gibi
doğadan toplanan bazı bitkileri de içeren çeşitli tarımsal faaliyetler yapılmaktadır (Foto 4). Bir Alman
firması olan Rapunzel’in, 1976-85 yılları arasında Türkiye ile bu konuda işbirliği yapma isteğinin
sonucu olarak yörede ortaya çıkan ekolojik tarım, Rapunzel firması tarafından Tekelioğlu Köyü’nde
teşvik edilmekte ve üretilen ürünler doğrudan Almanya ve Fransa’ya ihraç edilmektedir. Tekelioğlu
281
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
çiftçileri Rapunzel tarafından eğitilmekte ve zaman zaman Almanya’ya çeşitli uygulamaları görmek
üzere götürülmektedir.
Foto 4. Sulak alan etrafında yapılan organik sebze tarımından bir görünüş (Tekelioğlu)
Marmara Gölü’nün ötrofik bir göl haline gelmesinin en önemli nedeni bütün bu tarımsal
etkinliklerde kullanılan fosfat ve potasyum gibi bitki besin tuzlarıdır. Göl çevresinde geleneksel tarım
yöntemlerinden ticari tarım etkinliklerine geçildiğinde, bitki besin maddelerinin kullanımı denetimsiz bir
şekilde artmıştır. Göl çevresindeki tarımsal arazilerde kullanılan bu gübreler ilaçlarla birlikte toprakta
birikmekte ve özellikle yağışın bol olduğu kış aylarında yağmur sularıyla göle taşınmaktadır. Bu
tuzlarla beslenen su bitkileri çabucak büyüyerek oksijen tüketmekte ve su içindeki çözünmüş oksijen
ihtiyacı artmaktadır.
Bu durum gölün ekolojik fonksiyonlarını önemli ölçüde etkilemektedir. İnsan
kullanımları da bu sebeple ya kesintiye uğramakta, ya da değişmektedir.
Bir dönem göl suları altında kalan yaklaşık 15 bin dönümlük arazi, artık Kemerdamları,
Pazarköy, Tekelioğlu, Yeniköy, Kılcanlar, Sazköy ve Hacıveliler köyleri tarafından tarım alanı olarak
kullanılmaktadır. Bu kuruma sonucunda köylü vatandaşlardan bir zamanlar gölün çevresinde balıkçılık
yaparak geçimlerini sağlayanlar, artık gölün kuruyan bölümlerinde pamuk, mısır, domates, patlıcan,
biber gibi sebzeler yetiştirerek geçimlerini tarımdan sağlamak zorunda kalmışlardır.
Gölün kuruyan arazisi DSİ tarafından köylüye icara verilmekte veya köy merası olarak
kullanılmaktadır. DSİ tarafından inşa edilen ve kısa süre sonra su toplamaya başlayacak olan Gördes
Barajı’ndaki suyun % 60’ının İzmir’e içme suyu olarak pompalanması, kalan suyun da Gölmarmara ve
Akhisar ovalarının sulanmasında kullanılması planlanmaktadır. Demirköprü Barajı’ndan ise Haziran ve
Temmuz aylarında sulama için yalnızca 28 gün su pompalanabilmektedir. Dolayısıyla her iki baraj da
282
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Marmara Gölü’ne su verememektedir. Bu yüzden günden güne kuruyan Marmara Gölü’ndeki 102 kuş
türü ve milyonlarca balık yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Kemerdamları Köyü’nde arazisi bulunan Salihli Ziraat Odası eski başkanlarından Necati Erdağ;
“çiftçilerin giderek kuraklıkla karşı karşıya kaldığını; daha önceden yılda 2 ürün ekilebilen arazilerin
son zamanlarda boş olduğunu; 1992 yılında Ankara’da başbakan yardımcısı Erdal İnönü ile yapılan
görüşmede Ahmetli regülâtöründe toplanan suyun 16 kilometrelik iletim kanalıyla Marmara Gölü’ne
aktarılmasını talep ettiklerini; bunun üzerine Salihli’ye gelen heyetin girişimleri sonucunda 1994 yılında
regülâtörden göle su pompalanmaya başlandığını; fakat bir yıl sonra DSİ yetkililerinin su pompalamak
için çiftçilerden elektrik ücreti talep etmesi üzerine çiftçilerin buna ekonomik gücünün yetmediğini ve
bu yüzden pompaların çalıştırılmaması sonucunda kuraklığın her geçen gün daha da belirginleştiğini;
bugün ise bölgedeki 3 bin dönüme yakın arazinin susuzluk nedeniyle çoraklaşmaya başladığını ve
arazinin büyük bir bölümünde yetişen ürünlerin de susuzluk nedeniyle kurumaya başladığını” ifade
etmektedir.
3.2.2. Hayvancılık
Yörede hayvancılık, tarımdan sonra ikinci sırada gelmektedir. Özellikle sulak alan çevresindeki
köylerde hayvancılık daha yaygın olup, göl etrafındaki yaklaşık 1100 dekar mera alanı bu amaçla
kullanılmaktadır. Göl çevresinde su seviye değişimlerinin sık ve belirgin biçimde etkili olduğu sulak
arazilerde eskiden yöre halkı hayvanlarını otlatmaktaydı. Ancak, daha sonra bu araziler istimlâk
edilince hayvan otlatılması yasaklanmıştır. Sulak alanın hızla sazlarla kaplanmasında ve açık su
yüzeyi alanlarının daralmasında otlatmanın etkisi vardı. Çünkü gölde otlayan hayvanlar sazlarla
beslenirken, dolaştıkları sahalarda balık ve kuşların hareket edebileceği açık su yüzeylerinin
açılmasına neden oluyorlardı.
Günümüzde gölün batı ve kuzeyinde bulunan çayırlık alanlarda genellikle büyükbaş hayvan
otlatılmaktadır. Daha ziyade melez sığır türünün yetiştirildiği alanda yerli türler ikinci planda kalmıştır.
Gölden uzaklaştıkça yapılan faaliyetlerde de değişmeler gözlenmektedir. Nitekim iç kesimlerdeki
fundalık alanlarda genellikle küçükbaş hayvan otlatılmakta; bunların başında da koyun ve az sayıda kıl
keçisi gelmektedir.
3.2.3. Avcılık
Sulak alan etrafında 50–100 metre genişliğindeki sazlıklarda bol miktarda bulunan Karatavuk
(Turdus merula), Sakarmeke (Fulica atra), Kaz (Anser brachyrhynchus) ve Yaban Ördeği (Anas
clypeata) en çok avlanan hayvanlar arasındadır (Kambur, 2008). Bu hayvanlar göl etrafındaki
yerleşmelerde yaşamını avcılıkla devam ettirmeye çalışan birkaç aile için önemli geçim kaynağıdır.
Avlanan bu hayvanların ticari değerinin yanı sıra, yerel halkın günlük yaşamlarında yiyecek olarak da
önemli bir rolü vardır. Ancak, çoğu zaman bu hayvanlarla birlikte nesli tehlikede olan bazı kuş türleri
de avlanmaktadır. Bu olumsuz durum sulak alan ekosistemini tehdit etmektedir. Sulak alanda yapılan
balık avcılığı da göl kenarında yaşayan ve geçimini balıkçılıktan sağlayan aileler için önemli bir
faaliyettir. Balık türlerinden daha ziyade sazan, kefal, sudak ve havuz balığı avlanmaktadır (Foto 5).
283
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Foto 5. Marmara Gölü Sulak Alanı’nda yapılan balık avcılığından bir görünüş
Sahada aşırı avlanma sonucunda kuş neslinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınması
üzerine, her yıl Gölmarmara İlçesi Av Komisyon Kararları ilgililerce kabul edilmekte ve yürürlüğe
konulmaktadır.
3.2.4. Sazcılık
Sazcılık yörede geçmişte önemli geçim kaynaklarından biriydi. Gölden kesilen sazlar çevredeki
il ve ilçe merkezlerinde semer, yastık üreticileri ile ahır yapanlara (nemi çektiği için örtü malzemesi
olarak) satılmaktaydı. Bundan yaklaşık 10–20 yıl öncesine kadar gölden daha fazla saz kesilmekte ve
bu faaliyet yaklaşık 20–30 kişi tarafından yapılmaktaydı. Günümüzde ise yasal olarak sadece birkaç
kişi tarafından yapılmakta ve bu kişiler de saz kesimi için gerekli izinleri alarak faaliyetlerini devam
ettirmektedir. Bunun yanı sıra her yıl artan miktarda kaçak saz kesimi yapılmaktadır.
Günümüzde hemen hemen her yıl genellikle Ekim, Kasım ve Aralık aylarında toplam saz
alanının yaklaşık % 25'i kesilmektedir. Saz kesimi döneminde sık aralıklarla Gölmarmara, Salihli ve
Ahmetli İlçe Çevre ve Orman Mühendislikleri ve Jandarma ekipleri tarafından Sulak Alanların
284
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Korunması Yönetmeliği çerçevesinde gerekli denetimler yapılmaktadır. Kesilen sazlar ve kamışlar
hasır, sepet, sele vb. yapımında, binaların (özellikle de hayvan barınaklarının) çatılarını örtmede ve
ahırlarda zemine sermek için kullanılmaktadır. Yazın ise sınırlı ölçüde kesilen sazların bağı pazarlık
usulü satılmakta ve bir kısmı da hayvan yemi (yapıldak) olarak değerlendirilmektedir (Foto 6).
Foto 6. Marmara Gölü’nden kesilip kurutulan sazlardan bir görünüş
4. SONUÇ
Marmara Gölü Sulak Alanı başta tarım olmak üzere sağladığı balıkçılık, hayvancılık, avcılık ve
sazcılık gibi imkânlarla önemli sayılabilecek bir nüfusu ekonomik anlamda desteklemektedir. Sulak
alan bu yönüyle insanların günlük yaşamlarına devam etmeleri noktasında yöre halkı için hayati
derecede öneme sahiptir.
Geçmişten günümüze sulak alan etrafında yoğun şekilde yapılan başta tarım ve diğer insan
faaliyetleri sulak alanın işlev ve değerlerini değiştirmiştir. Tarımsal alanlardan kaynaklanan kirlilik ve
ötrofikasyonun yanı sıra özellikle sürdürülebilir olmayan tarım yöntemleri sulak alanı önemli ölçüde
tehdit etmektedir. Bu tehditleri ortadan kaldıracak ve alanı sulak alanların akılcı kullanım prensipleri
çerçevesinde yönetecek sistemli bir planlamaya ihtiyaç vardır.
Marmara Gölü Sulak Alanı barındırdığı biyolojik ve kültürel değerleri ile nadir bulunan sulak
alanlardan biridir. Sulak alan her şeyden önce günlük yaşamlarında ekonomik anlamda göle bağımlı
olan ve çeşitli şekillerde onu kullanan yerel halk için; aynı zamanda yaşamı buradaki habitata bağlı
olan yaban yaşamı için korunmalıdır. Gölün barındırdığı canlı yaşamının devamı, gölden faydalanan
insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri ve geleneksel yaşam biçimlerini devam ettirebilmeleri için
gölün sürdürülebilir kullanımı esastır. Bu anlamda göl etrafında yapılan tarımsal faaliyetlerin bütüncül
olarak yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için gerekli olan siyasi,
idari, teknik ve yasal önlemler acilen alınmalıdır.
285
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
5. KAYNAKLAR
Arı, Y., 2003a. “Kuş Cenneti Milli Parkı’nda park yönetimi-yöre halkı ilişkisi”, Doğu Coğrafya Dergisi,
Sayı: 9 (7 - 37).
Arı, Y., 2003b. “Manyas Gölü’nün Kültürel Ekolojisi: Tarihi süreçte adaptasyon ve değişim”, Türk
Coğrafya Dergisi, Sayı 40.
Arı, Y., 2006. “Ramsar Sözleşmesi’nin Doğa Koruma Yaklaşımına Eleştirel Bir Bakış, Doğu Coğrafya
Dergisi, 11 (15): 275 - 302.
Çalışkan, V., 2008. “Human-induced wetland degradation: A case study of Lake Amik (Southern
Turkey)”, Third İnternational Conference on Water Observation and Information System for
Decision Support, Ohrid, Macedonia.
Dugan, P. J., 1991. Sulak Alanların Korunması, IUCN (Dünya Koruma Birliği), İstanbul.
Girgin, M., 2000. "Marmara Gölü", Doğu Coğrafya Dergisi, (3): 77-103.
Gölmarmara Tarım Kredi Kooperatifi. (2009) Yıllık.
Gündoğdu, V., Torusdağ, E., Sarıkaya, D., 2005. “Izmir kuş cenneti sulak alanının ekolojik yapısı ve
su kirliliği izleme çalışması”, Ekoloji, 14, 54, 31-36.
Güney, E., 1992. "İnsanın Neden Olduğu Ekosistem Değişiklikleri", İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri
Coğrafya Enstitüsü Dergisi, Sayı: 9, 329-335, İstanbul.
Güney, E., 1995. "Türkiye'de Sulak Alanların Çevre Sorunları", Türk Coğrafya Dergisi, (30): 41-52.
Gürbüz, M., Karabulut, M., Korkmaz, H., 2008. “Gavurgölü Bataklığının Kurutulmadan Önceki Kültürel
Ekolojisi”, Sulak Alan Konferansı Bildiri Kitabı, s. 57-72.
Kambur, B., 2008. Marmara Gölü Sulak Alanı’nın Kültürel Ekolojisi, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Balıkesir.
Karadeniz, N., 2000. “Sultan sazlığı ramsar site in Turkey”, SEHUMED, Humedales Mediterráneos,1:
107 – 114.
Kuş, E., 2009. Nicel-Nitel Araştırma Teknikleri, Anı Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara.
Özesmi, U., 1999. Conservation Strategies for Sustainable Resource Use in the Kizilirmak Delta,
Turkey, Ph. D. Dissertation, University of Minnesota, USA.
Tiril, A., 2006. Sulak Alanlar, Peyzaj Mimarları Odası Yayınları: 2006/2, ISBN 9944-89-141-X, 193 s.,
Ankara.
TÜİK, 2010. Nüfus Verileri (www.tuik.gov.tr)
Williams, M., 1990. Wetlands: A Threatened Landscape, Cambridge and Oxford: Blackwell.
Yazıcı, H., Şahin, İ.F.,1999. “Demiryurt (Tödürge-Sivas) sulak alanı ve yakın çevresinde coğrafi
gözlemler”, Türk Coğrafya Dergisi (34): 19-30.
Yiğitbaşıoğlu, H., 2003. “Burdur Gölü’nün Çevre Sorunları”, Sırrı Erinç Sempozyumu Genişletilmiş
Bildiriler Kitabı, İstanbul, s. 182-185.
286
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Biyopolitika Açısından Seyfe Gölü Havzası’na Yapılan Müdahaleler
¹ Okan ÜRKER , 1 Murat YILDIZ , 2 Nesrin ÇOBANOĞLU
¹ Bozkır Çevre Drneği, Ahi Evran Mah., Zübeyde Hanım Cad. Rıza Yağmur Apt. 23/2 KIRŞEHİR
2
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, 06500 Beşevler - ANKARA
ÖZET
Seyfe Gölü; Türkiye’nin Ramsar Statüsü’ne sahip 13 sulakalanından biridir. Son yıllarda gölü
tehdit eden en büyük unsur kuraklık sorunudur. Özellikle son 10 yıldır devam eden kuraklık
göstergeleri ve gün geçtikçe artmaya başlayan farklı insan kullanımları (drenaj kanallarının açılması,
yerel belediyelerin göle giden tatlı su kaynaklarını içme suyu amaçlı tutmaları, özellikle şeker pancarı
gibi sulu tarımın yoğunlaşmasını takiben artan verimsiz sulama yöntemleri ve kaçak kuyu açılması vb.)
gölün şuan ki kurak görünümünün oluşmasına yol açan en büyük etkenlerdir.
Seyfe Gölü ve çevresinde bugüne kadar yaşanan süreçlere baktığımız zaman devletin bugüne
kadar direkt olarak herhangi bir çevre politikası aracını bu bölgede aktif olarak harekete geçirmediğini
açıkça söyleyebiliriz. Alanın çeşitli koruma statüleri içermesi (doğal sit alanı, Ramsar Statüsü, Tabiatı
Koruma Alanı vb.) ve avcılık gibi konularda bazı düzenlemelerin yapılması bakımından düzenleyici
politika araçlarına sahip olduğu görülmesine rağmen pratikte yapılan birçok uygulama sonucu bu
düzenlemelerin ihlal edildiği açıkça görülmektedir.
Bölgede yapılan uygulamalar; daha çok kalkınma öncelikleri dikkate alınarak doğaya ve doğal
kaynaklara tarım, enerji ve su politikaları tarafından tüketimi sınırsız ve kullanımı keyfi olarak bakılan
politika araçlarını içermektedir. Alanın bugünkü olumsuz koşullarının oluşmasında da büyük ölçüde bu
yanlış politikalar ve günübirlik tüketim istekleri rol oynamıştır.
Bu çalışmada gölün kurumasına yönelik etkenler, çeşitli politikaların göl üzerinde oluşturduğu
etkiler bakımından kronolojik olarak incelenerek zaman içerisinde toplumsal faydanın ve göle karşı
yöre halkının bakış açısındaki değişim incelenecektir. Bu değişime politikaların ne derece katkıda
bulunduğu da araştırmanın konularından olup sonuç bölümünde çözüme katkıları üzerinde
değerlendirmeye katılacaktır.
1. GİRİŞ
Seyfe Gölü İç Anadolu’nun Orta Kızılırmak Bölümü’nde, 39°13'N - 34°23'E koordinatlarında,
tektonik kökenli bir havza da yer alır (Şekil 1). Göl adını batısındaki Seyfe Köyü’nden alır. Kapalı bir
havza özelliği gösteren Seyfe Gölü havzası 149,300 ha, sürekli göl yüzeyi ise maksimum seviyede
8,809 ha’dır. Havzanın 120,900 ha’lık alanı Kırşehir il sınırları içerisinde, 28,400 ha’lık alanı ise,
Nevşehir il sınırları içersinde kalır. Kalıcı gölün derinliği yağışlı dönemlerde ortalama 100-130 cm
arasında değişir. Havza’nın en çukur yeri 1110 m Seyfe Gölü’nün bulunduğu alan iken, en yüksek yeri
havzanın kuzeybatısında yer alan Buzluk Tepe’dir (1706 m).
17.08.1989’da 23,585 ha’lık alan “I. Derece Doğal Sit Alanı”, 26.08.1990’da yine Göl ve
çevresini kaplayan 10,700 ha’lık alan “Tabiatı Koruma Alanı, 17.05.1994 tarihinde sürekli ve geçici göl
alanını da kapsayan 10,700 ha’lık alan Ramsar Alanı ilan edilmiştir. Göl bu özelliği ile Türkiye’nin
Ramsar Statüsü’ne sahip 13 sulak alanından biridir. Son yıllarda gölü tehdit eden en büyük unsur
kuraklık sorunudur. Özellikle son 10 yıldır devam eden kuraklık göstergeleri ve gün geçtikçe artmaya
başlayan farklı insan kullanımları (drenaj kanallarının açılması, yerel belediyelerin göle giden tatlı su
kaynaklarını içme suyu amaçlı tutmaları, özellikle şeker pancarı gibi sulu tarımın yoğunlaşmasını
takiben artan verimsiz sulama yöntemleri ve kaçak kuyu açılması vb.) gölün şu anki kurak
görünümünün oluşmasına yol açan en büyük etkenlerdir.
Bu etkenleri çeşitli politikaların göl üzerinde oluşturduğu etkiler bakımından incelemek
istediğimizde kronolojik açıdan göl üzerinde neler yaşandığına bakmamız faydalı olacaktır;
287
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
1960 yılında zeminin jeolojik özelliğinden dolayı derine sızmanın olmadığı gerekçesiyle, DSİ
tarafından çok yağışlı yıllarda oluşan göllenmelerin ve taşkın önlenmesi amacıyla, bu gölleri ana
göllere bağlayan taşkın kanalları oluşturulmuştur. Bu yıllarda birçok çiftçi tarafından tarım yapmak
amacıyla taşkın kanallarına bağlanan drenaj kanalları oluşturulmuştur (Erdem,2005). Bu dönemde
1960'lı yıllarda MALYA Devlet Üretme Çiftliği drenaj hendekleri açmak sureti ile çoraklaşan
arazilerindeki yüksek taban suyunu düşürmeye çalışmıştır.
1970’li yıllarda tarım alanlarının ıslah edilmesi çalışmaları sürdürülmüş, gübre, ilaç kullanımı ve
drenaj çalışmaları sonucunda göle tarımdan dönen sular verilmeye başlanmıştır ve bu dönemde göl
alanı genişlemiş, göl derinleşmiştir (1975 yılından sonra da Topraksu köylüye yardımcı olmak üzere
arazi taşkınlarını önlemek amacıyla drenaj kanalları açmıştır) (Erdem,2005).
1970 yılların sonunda toplumda çevre bilincinin oluşmaya başlamasıyla birlikte, Seyfe Gölü’ne
kuruluşların bakış açısı değişmiştir. Bu dönemde Seyfe Gölünün tarımda kullanılan gübre ve ilaçlardan
kaynaklanan kirlenmenin drenaj kanalları aracılığı ile gölü kirlettiği ve göl sınırlarının değiştiği
konusunu gündeme gelmeye başlamıştır. 1980’li yılların başında ovanın yamaçlarında birçok drenaj
kanalının açılması ve oldukça yüksek seviyede olduğu söylenen taban suyunun düşürülme çalışmaları
hız kazanmış ve bu çalışmalar devam etmiştir
1987 yılında DSİ tarafından 23.226 ha alanı kapsayan Seyfe Mucur Havzası Islah Planlama
raporu hazırlamıştır. Proje kapsamında Seyfe Gölü’nün geçici göl alanının (göldeki biyoloijk çeşitliliği
destekleyen alan burasıdır, bu alanın kurutulması durumunda göldeki doğal yaşam olumsuz etkilenecektir) tamamen kurutulması için önerilen AB, B8, B–5-1 kanalları vasıtasıyla 23168 ha alanın tarıma
açılması planlanmıştır. Ancak duruma Çevre Müsteşarlığı müdahale etmiş bunun sonucunda önerilen
kanallardan AB, B5 ve B-5-1 kanallarının ekolojik dengeyi bozacağı belirtilerek sadece yağışın fazla
olduğu dönemlerde fazla suyu tahliye edecek B8 ve AB kanalının devamı niteliğindeki kısma onay
verilmiştir. Revize projede AB kanalının devamı niteliğindeki daha kuzeydeki CD kanalının yapılması
sağlanmıştır. Bunun sonucunda DSİ Seyfe Projesi’ni “Mucur- Seyfe Havzası Ekoloji Koruma Projesi”
haline getirmiş ve AB kanalını daha kuzeye çekerek uygulamaya başlamıştır (Şekil 1).
Şekil 1: AB Ana boşalım kanalı başlangıcı 1 ve 2 no’lu kapak (Devlet Su İşleri,2005).
288
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 2: AB Ana boşalım kanalı sonu 3 no’lu kapak (Devlet Su İşleri,2005).
1997 yılında Çevre Koruma Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda yapılan toplantıda B
kanalının yeniden değerlendirilmesine,
CD kanalının alandaki suyu tahliye edemeyecek şekilde
kuzeye çekilmesine ve kanal üzerinde iki kapak yapılarak kurak dönemlerde gölde su tutulmasını
sağlayacak bir hidrolojik yapının oluşturulmasına karar verilmiştir. Proje de son olarak kontrolü
sağlamak için 3 adet kapak inşa edilmiştir (Şekil 1, 2); (Devlet Su İşleri,2005).
Şekil 3: Seyfe Gölü havzası drenaj kanalları.
289
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 4: Seyfe Kaynağı üzerindeki Mucur Belediye’sine ait pompa binası (orijinal).
Seyfe Kaynağından İller Bankası tarafından Mucur ilçesine 1988 yılından beri 1,261 hm³/yıl
içme suyu olarak halen alınmaktadır (Devlet Su İşleri,2005). Horla Kaynağı’nın suyu ise Karacaören
Belde Belediyesi tarafından alınmaya devam etmektedir.
Havzada 1990’lı yılların başından günümüze tarımsal sulama amacıyla 1650 kaçak kuyu
açılmıştır (Reis, 2007), (Şekil 5, 6, 7).
Şekil 5: Seyfe Gölü Havzası adi sulama kuyuları (Devlet Su İşleri,2005).
290
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Şekil 6: Seyfe Gölü Havzası adi sulama kuyuları (Devlet Su İşleri,2005).
Şekil 7: Seyfe Gölü Havzası’nda kaçak kuyu açılması (orijinal).
291
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Son olarak Seyfe Gölü’ne yapılan müdahaleleri aşağıdaki şekilde (Şekil 8) olduğu gibi şematize
etmemiz de mümkündür.
Şekil 8. Seyfe Gölü’ne Yapılan Müdahalelerin Özeti
Seyfe Gölü Havzası’nda Yaşayanlar Ne Diyor?
Eylül, 2008’den itibaren yöre halkı ile yapılan görüşmelerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir;
• Öncelikle yöre halkının Seyfe Gölü’nün durumu hakkında oldukça bilinçli olduğu görülmektedir.
• Görüşme yapılan kişiler sorunların çözümüne ilişkin somut düşüncelere sahiptir.
• Gölün kurumasıyla (taban kısmı dışında) yer altı su seviyesi düşmüştür. Kuyuların derinliği yer
yer 300 m.’yi bulmaktadır.
• Kuraklık nedeniyle tarımda verimlilik düşmüştür. Pancar için dönüm başı verim 9–10 tondan 4
tona kadar gerilemiştir.
• Gölün kurumasıyla alanda daha fazla don olayı görülmeye başlaması tarımsal üretimi olumsuz
etkilemiştir.
• Gölün kurumasını takiben göl yüzeyinden rüzgarla birlikte kalkan tuz bulutları hem tarım
alanlarının üzerine çökerek hem de insanların bu tuzu solumaları sonucu çeşitli zararlar
oluşturmaktadır.
• Gölün çevresindeki kavaklık ve söğütlükler kuruyarak yok olmuştur.
• Gölün kurumasına bağlı olarak tarımsal verimlilikteki düşüş, geçim sıkıntısına yol açmış, bu
durum dışa göçü arttırmıştır.
• Ayrıca yöre halkı kuraklıktan dolayı; meralarda nemin azalmasından ve nem olmamasına
292
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
bağlı olarak bazı ürünlerin (çavdar, ayçiçeği, elma ve ceviz gibi) ekiminin azalmasından olumsuz
etkilenmektedir.
2. SONUÇ VE ÖNERİLER
• Ramsar Alanı gibi özel statülere sahip sulakalanlar özel bir birim tarafından denetlenmeli ve
korunmalıdır. Bu kapsamda oluşturulması düşünülen bir kurumun DSİ’nin yanı sıra yörede söz sahibi
tüm kuruluşlarla sürekli iletişim içinde olması gerekir. Bu özel yönetim biriminin çeşitli yetkileri olmalıdır
ve yalnız kamu güvenliği ile değil, çevre ile ilgili durumlara da karışabilmeli ve denetleme yetkisini
kullanabilmelidir.
• Kaçak kuyuların belirlenmesi ve bunların kapatılması için de özel bir kolluk birimi
oluşturulmalıdır; kaçak kuyulardan su alan çiftçilere bunun için belirlenmiş olan ceza uygulanmalıdır.
Bu ceza, öteki kaçak kuyular için caydırıcı olmalıdır. Sulamada kullanılan kuyulara sayaç takılmalıdır.
• Seyfe Gölü’nde etkin bir su yönetimi planı oluşturulmalı; eşit ve adaletli bir su dağıtımının nasıl
yapılması gerektiği konusunda bir sistem geliştirilmelidir. Ayrıca, yörede söz sahibi kurum ve
kuruluşlar arasında iletişim ve eşgüdüm sağlanmalıdır.
• Göle zaman zaman, özellikle kurak dönemlerde can suyu verilmelidir. DSİ tarafından açılan
drenaj kanallarından göle gelebilecek şekilde su taşınmasını sağlayacak bazı kanallar açılabilir;
DSİ’nin AB drenaj kanalında fazla su olduğunda bu fazla suların Seyfe Gölü’ne boşaltılması
gerçekleştirilebilir.
• Kuş potansiyeli özellikle kuş turizmi, doğa güzellikleri de yürüyüş turları ile alternatif gelir
kaynağına dönüştürülmelidir. Seyfe Gölü’ne gelen su kuşlarının avcı tehdidi ile karşılaşmaması için
avcıların izlenmesi ve/ya da denetlenmesi gerekir. Avcıların yoğun olarak avlandığı av dönemlerinde
denetimlerin daha da sıklaştırılması gerekir.
• Havza içerisinde yağışların ve suyun bol olmaması, suyun değerini arttırmaktadır. Bu durum,
yöredeki su kaynaklarının iyi yönetilerek akılcı (yeterli ve verimli) kullanılması ile damla sulama, gece
sulaması, Çevre Amaçlı Tarım Arazilerinin Korunması Projesinin (ÇATAK) geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması, yeniden ağaçlandırma ve ormanlaştırmanın yaygınlaştırılması gibi çalışmalar
yapılmasını gerekli kılmaktadır.
• Ürün odaklı destek verilmemeli, yöresel destekler toprağın ürün deseni korunacak şekilde
verilmelidir. Eski, verimsiz ve çok su kullanan sulama yöntemlerinden vazgeçilip en iyi sulama
yöntemleri belirlenmelidir. Damla sulama ile meyve ve sebze üretimi de desteklenmelidir. Genel olarak
bir üretim planı ve planlı ürün deseni olmadığı gibi, suyun kullanımı ile ilgili denetimler de yetersizdir.
• Seyfe Gölü Sulakalanı ve çevresinde damla sulama özendirilmelidir. Bu amaçla çiftçinin
bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi konusundaki eksiklik giderilmelidir.
• ÇATAK, çiftçiler tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. ÇATAK Projesi’nin çiftçilere iyi bir
şekilde anlatılması ve çiftçilerin ÇATAK ve tarım konularında eğitilmesi bir zorunluluktur. Seyfe Gölü
çevresindeki
köylerde
ÇATAK
Projesi’nin
2.
aşamasına
geçilmeli
ve
damla
sulama
ile
desteklenmelidir. Korunga ve aspir gibi daha az su gereksinimi olan ve kurak koşullara uyum
göstermiş olan türlerin özendirilmesine devam edilmelidir. Bunun yanı sıra Permakültür gibi doğayla
barışık, toprak işlemesiz tarım tekniklerinin havzada kullanımının yaygınlaştırılması ile su ve enerjide
tasarruf edilmesi, toprak sağlığının korunmasına paralel olarak ürün veriminde artış yaşanması söz
293
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
konusudur. Bu tarz tekniklerin uygulama projeleri ile alanda tanıtımı ve teşviki kısa süre içerisinde
yapılmalıdır.
• Yörede tarımsal etkinlikler ve gölün varlığı birlikte sürdürülmek zorundadır. Alanda
uygulanacak alternatif tarım seçenekleri ile bu birliktelik sürdürülebilir bir şekilde devam ettirilebilir.
Alternatif ürünlerin pazar olanakları araştırıldıktan sonra köylüyü mağdur etmeden bölgede
uygulamaya geçilmelidir.
• Kırşehir yöresi için önemli doğa turizm alanı olan Seyfe Gölü’nün tanıtımı yapılırken,
çevresinde ekoturizmin özendirilmesi için ilgili kurumlarla birlikte alt yapı planlamaları yapılmalı ve
bunlar acilen uygulamaya geçirilmelidir.
• DSİ drenaj kanalları henüz yaygın kuraklıkların yaşanmadığı 1960’lı yılların nemli koşulları
dikkate alınarak yapılmıştır. Bugünkü koşullarda ise, yörede su kıt ve toprak-su dengesi hassas
durumdadır. Bu nedenle tarım, alternatif tarım, sulama teknikleri ve ürün çeşitleriyle yapılmalıdır.
Ayrıca, yöre insanı, hem yaşam ve üretim tarzında gerekli değişiklikleri yapmalı hem de turizm, arıcılık
ve meyvecilik vb. konularına önem vermelidir.
• İklim giderek daha fazla karasallaşma eğilimindedir. Bugüne değin, gölün yöre iklimi üzerindeki
yumuşatıcı etkisinden yararlanılıyordu. Göl tümüyle kuruduğu zaman, bir daha kolaylıkla eski
durumuna dönemeyecek, bu durum gölden kalkan tuz ve kirecin toz bulutları olarak yayılmasına yol
açarak solunum yolu rahatsızlıklarına neden olabilecektir.
• Yağışın bol olduğu zaman beslenimin hızlı ve fazla olması, kuraklık zamanı ise yüzeysuyu ve
yeraltısuyu seviye düşümlerinin de hızlı olduğunu göstermektedir. Gölü besleyen yapıların (kaynak,
akarsu) düzenli akışının sağlanması, akış yollarının revize edilmesi, kaynak çıkışlarının korunması, göl
yapısının geliştirilmesi için yapılacak ilk çalışmalar olmalıdır. Göle gelen akarsuların, göle gelmeden
sulama ve kullanma amaçlı tüketimleri gölü etkilemektedir. Aynı şekilde debisi yüksek olan
kaynakların, göl güzergahı boyunca farklı amaçlar için kullanılması da engellenmelidir.
• Şu günlerde çalışmaları devam eden Seyfe Gölü Yönetim Planı çalışmalarının 2011 yılında
tamamlanması ön görülmektedir. Bu planın tamamlanmasını takiben, vakit kaybetmeksizin
uygulanmasına geçilmelidir. Özellikle su döngüsü üzerine ortaya çıkacak plan faaliyetlerinin çok iyi
hesaplanması ve uygulanması gerekmektedir.
2.1. Biyopolitika Açısından Sonuçlar
Seyfe Gölü ve çevresinde bugüne kadar yaşanan süreçlere baktığımız zaman devletin bugüne
kadar direkt olarak herhangi bir çevre politikası aracını bu bölgede aktif olarak harekete geçirmediğini
açıkça söyleyebiliriz. Alanın çeşitli koruma statüleri içermesi (doğal sit alanı, Ramsar Statüsü, Tabiatı
Koruma Alanı vb.) ve avcılık gibi konularda bazı düzenlemelerin yapılması bakımından düzenleyici
politika araçlarına sahip olduğu görülmesine rağmen pratikte yapılan birçok uygulama sonucu bu
düzenlemelerin ihlal edildiği açıkça görülmektedir.
Bölgede yapılan uygulamalar; daha çok kalkınma öncelikleri dikkate alınarak doğaya ve doğal
kaynaklara tarım, enerji ve su politikaları tarafından tüketimi sınırsız ve kullanımı keyfi olarak bakılan
politika araçlarını içermektedir. Alanın bugünkü olumsuz koşullarının oluşmasında da büyük ölçüde bu
yanlış politikalar ve günübirlik tüketim istekleri rol oynamıştır.
Seyfe Gölü Havzası ve çevresinde 1960’lı yıllardan beri yaşanan bu yanlış politikaların ve
294
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
uygulamaların sona erdirilmesi için öncelikle alandaki doğal değerlere, salt tüketim amacıyla bakan
politikalar terk edilmelidir. Bunun yerine katılımcı çevre politikası araçları tercih edilerek, bölgede
sorundan etkilenen, sorunu oluşturan ve sorunu yöneten bütün paydaşlar bir araya gelerek çözüm için
birlikte harekete geçmelidir. Özellikle şu günlerde çalışmaları devam eden yönetim planı sürecinin
tamamlanmasını takiben katılımcı bir şekilde uygulamaya geçirilmesi alanın kaderini belirleyecektir.
3. KATKI BELİRTME: Bu çalışmada kullanılan veriler, Seyfe Kurak Alanı Göl Oluyor Projesi (Bozkır
Çevre Derneği) Sonuç Raporu’ndan faydalanılarak hazırlanılmıştır.
4. KAYNAKLAR
Devlet Su İşleri 12. Bölge Müdürlüğü, Kırşehir-Mucur Seyfe Ekoloji Koruma Projesi Sunumu, Kayseri,
Kasım-2005.
Devlet Su İşleri 12.Bölge Müdürlüğü Seyfe Ovası Hidrojeolojik Revize Etüd Raporu. Türkiye Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bak. DSİ Gen. Md. 12.Bölge Müd. Kayseri, 2004.
Erdem, O., 2005. “Onlar Ne Dedi? Seyfe Gölü, Gavur Gölü, Ereğli Sazlıkları, Eşmekaya Sazlıkları ve
Avlan Gölü nasıl kurutuldu?” Kuş Araştırmaları Derneği, Ankara.
Reis, S., Yılmaz, H.M., 2007. Seyfe Gölü’nün Zamansal Değişiminin Uzaktan Algılama Tekniği İle
İzlenmesi, Türkiye Ulusal Fotogrametri ve Uzaktan Algılama Birliği IV. Sempozyumu, 5-7
Haziran, İTÜ, İstanbul.
“Seyfe Kurak Alanı Göl Oluyor Projesi” 2009. “Seyfe Sulakalanında Yaşanan Değişiklerin Nedenleri,
Sonuçları ve Çözüm Önerileri” Çalıştayı Sonuç Bildirimi (17 Haziran 2009) ve Seyfe Gölü Acil
Eylem Planı (Kasım 2009).
295
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
296
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
YAZARLAR LİSTESİ
Ahmet DUMAN
Ahmet ERTEK
Ahmet Ömer KOÇAK
Akasya TOPÇU
Ali ATAHAN
Ali ERDOĞAN
Ali KELEŞ
Ali Rıza ONGUN
Alper Serdar ANLI
Atilla DURMUŞ
Aysin Tektaş KESKİN
Ayşegül İLİKER
Burhan Teoman MERİÇ
Bülent OKUR
Bülent YAĞMUR
Cevdan KESİCİ
Cüneyt AYTUK
Deniz İNNAL
Emre GEDİK
Emre ÖZELKAN
Erdinç OĞUR
Erol KESİCİ
Fahrettin KÜÇÜK
Fevzi ÖZGÖKÇE
Filiz DADAŞER ÇELİK
Gökhan ALTAN
Gülüzar Duygu SEMİZ
Hakan KARAARDIÇ
Harun AYDIN
Hasan YILMAZ
Havva Eylem POLAT
Hüseyin HAKERLERLER
Hüseyin KARAKUŞ
İbrahim PAPİLA
İlhami KİZİROĞLU
İrfan ALBAYRAK
Kalender ARIKAN
Kenan DEMİREL
Levent KESKİN
Levent TURAN
Lütfi BEHÇET
M. Akif IRMAK
Mehmet Ali TABUR
M. Cengiz DEVAL
Mehmet Emin SÖNMEZ
Mehmet GÖLGE
Mehmet ÖZ
Metin DEMİR
M. Kemal KOÇAK
Muhittin KARAMAN
Murat ATAOL
Murat BUDAKOĞLU
Murat ÇEVİK
Murat SUNKAR
Murat TÜRKEŞ
Murat ÜNAL
297
© II. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi, 22-24 Haziran 2011, Kırşehir / TÜRKİYE
http://sulakalanlarkongresi.org
Murat YILDIZ
Mustafa YAVUZ
Nalan DEMİRCİOĞLU YILDIZ
Nesrin ÇOBANOĞLU
Nilsun DEMİR
Okan ÜRKER
Osman ERDEM
Ömer ERDOĞAN
Özdemir ADIZEL
Özdemir EGEMEN
Özden FAKIOĞLU
Pınar TAŞKIRAN
R. Süleyman GÖKTÜRK
Ruşen USTAOĞLU
S. Serkan GÜÇLÜ
Samim KAYIKÇI
Serhan ÇAĞIRANKAYA
Serkan ÖZER
Sevgi YILMAZ
Sezai DELİBACAK
Suat TAŞDELEN
Sultan KIYMAZ
Volkan ALTAY
Yusuf UZUN
Z. Damla UÇA AVCI
Zekiye GÜÇLÜ
298

Benzer belgeler

Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak

Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak edilmektedir. Bunlara ilave olarak ülkemizde ulusal ve yöresel düzeyde önem taşıyan 300 civarında sulak alan olduğu da dikkate alınırsa, toplam sulak alan sayımızın 500 civarında olduğu ortaya çıkm...

Detaylı

Sunum İçin Tıklayaınız... - Su Yönetimi Genel Müdürlüğü

Sunum İçin Tıklayaınız... - Su Yönetimi Genel Müdürlüğü doğa koruma konusundaki diğer sözleşmeler gibi sürdürülebilir kullanım kavramını esas alan bir yaklaşıma sahiptir. Ramsar Sözleşmesi’nin oluşturduğu sulak alan koruma ve geliştirme politikalarında ...

Detaylı

RAMSAR SITES - Sulak Alanlarımız / Suyumuz Sulak Alanlarda

RAMSAR SITES - Sulak Alanlarımız / Suyumuz Sulak Alanlarda 1994 yılında Ramsar Sözleşmesine taraf olmamız ve buna bağlı olarak 2002 yılında ilk olarak yayımlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamında sulak alanları mız etkin bir şekilde koruma a...

Detaylı