Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi

Transkript

Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi
1
Verifone’dan perakende
sektörüne özel çözüm
VeriFone Türkiye,
Güney Avrupa
ve Rusya
Genel Müdürü
!"#$
%
&
'#!()(((!*
B
irçok perakende ve alışveriş
noktasında fark yaratan Verifone,
son dönemde yazarkasa POS
cihazlarındaki uygulaması ve çözümleri ile
sektörün lider firması oldu.
Verifone Türkiye, Güney Avrupa ve
Rusya Genel Müdürü Onur Altınbaş,
“Verifone, yıllardır Türkiye’de ödeme
sistemleri sektöründeki önemli
oyunculardan biri. Köklü geçmişimiz
ve güçlü AR-GE merkezimizle ödeme
sistemleri sektöründe dünyanın öncü
-BU BİR İLANDIR-
kuruluşu olarak, teknolojik ve güçlü
altyapımızla pazarın en gelişmiş
ürününü sunuyoruz. Bu anlamda
da halihazırda Profilo ve Hugin
ile ortak yazarkasa POS cihazını
sektörle buluşturduk. Mevcut
durumda en güvenli elektronik
çözümleri sunuyoruz” dedi.
Türkiye’deki yazarkasa
POS uygulamasının dünyada
bir ilk olduğuna vurgu yapan
Altınbaş, şunları söyledi:
“Türkiye’deki bankacılık ve finans sektörü
hepimizin bildiği gibi dünyanın en
gelişmiş ve yenilikçi sektörü. Bu gelişmiş
yapıya ve ürün çeşitliliğine paralel olarak
ödeme sistemleri sektörü, dünyada
birçok ülkeye örnek projeler geliştirmiş
durumda. Türkiye’deki yazarkasa POS
uygulaması, dünyada bir ilktir. Biz de
Verifone Türkiye olarak, Türkiye’nin
sahip olduğu bu dinamik sektör yapısı
sayesinde geliştirilen ürünleri aynı
zamanda yurt dışına da pazarlamayı
kendimize misyon edinmiş durumdayız.
Ödeme sistemleri konusunda Verifone
Türkiye olarak dünya üzerindeki birçok
ülkeye yol gösterici konumundayız.
Verifone POS terminallerinde bankaların
sahip olduğu, Verifone tarafından
geliştirilen bankacılık uygulamaları
yıllardır sorunsuz olarak kullanılıyor.
Mevcut bankacılık uygulamaları ile
birlikte kullanılmakta olan kontör
yükleme, fatura ödeme gibi özel
uygulamalar da yeni ödeme kaydedici
POS cihazlarına rahatlıkla yüklenebiliyor.”
Verifone, hizmetleriyle perakende
dünyasına da iddialı çözümler sunuyor.
Verifone’un sektöre sunduğu entegre
çözümlerden biri olan VPlatform,
perakendeciliğe ödeme sistemleri
konusunda bambaşka bir boyut
getirdi. Perakende şirketlerinin
“Sektördeki tüm yeni nesil
ÖKC yazarkasa
ve POS’larına
hizmet verebilen
Veri Merkezi’miz
aynı zamanda tüm
GSM operatörleri
ve bankalar ile
çalışabildiğinden
esnek ve yönetilebilir
hizmetler sunuyor.”
!"#$!%!""&"'"()*+,!!"
-!".""&/!0!-!!00+-!"-!"1!
+0!"2"!"0$-%+1!"-3
.
-/
*
1!!.!0()*+,!.,-&!1,!&"-$4
.!0)&!0"+,,$"
567/"*,!1!!"!!"!0!*"
/00
&*
(
0,&&8
9:&!,!6".!,!".!0)+!.'&
'
,
*
()*+,!!"-!".""&/!0!-!!0
+0"-!)&!,!.".!,!""("!"!0!*"7"
/"*,!!.&04!&"0
.!0)+&!
+,&+-&0!&"!"%+1!"0
.!";0.&&
$5<66=5-,!
&&.->6!2"-6&.?"!
!"#$!7.!1"..'-
2
$0/"*,!
1!!2!'"!"!0!*"0+-!"-!"
1!+0!"2"!"0$-%+1!"-3
.
.-!."&!/
*
1!!.!0()*+,!.204
:=-*0.56?.+!2"&!%!!0"$
+,-%0
.'-0,+!"!","*!
(2%+1!"/"*,!1!,!-!/*
*4
6!0)&!0"+,-!"!.":-*0.1!
567
/"*,!1!!"!!"!0!*"7,"*
-
*,&+,@6$3!)!"1!
0"!(
"&"'"&!!.!01!
-)!"!""/"*,!!.-$4:7!
".!5A4B6!";0
1!.$%+1!"0
.&
&0
+-!"-!!""1!
+0!"2"!""".0!!0
0$-$4C
hayatını kolaylaştıran sistem, bununla da
kalmayıp işletmelerin zaman ve kazanç elde
etmelerine de olanak sağlıyor.
POS terminalleri üzerindeki yazılımlar
ile sağlanan bir tam hizmet platformu
olan VPlatform sayesinde tek platform
üzerinde birçok servis devreye alınabiliyor.
Tüm POS’larda ve yazarkasa POS’larda
kullanılabilen VPlatform mağazalardaki
kasa bilgileri ile merkezdeki muhasebe
bilgilerini entegre edip, zincir mağazaların
anlık raporlama takibi yapabilmelerini
sağlıyor. Bunun yanı sıra; VPlatform’un
Pay + programı, çalışılan tüm banka
uygulamalarını tek cihazda toplamayı
mümkün hale getiriyor. Böylelikle Loyalty +
programıyla ayrıntılı raporlama alınabiliyor,
detaylı kampanya tanımlanabiliyor ve
müşteriye hizmet verme hızında artış
DE56FG
5H76IIJ:68
i Alışverişin yoğunlaştığı anlarda kasiyer, gerçekleşen tutar yerine POS’a yanlış bir
miktar girerse hem müşteri memnuniyeti düşer hem de muhasebesel tutarsızlıklar
oluşabilir. VPlatform, kasa-POS entegrasyonu sayesinde kasa üzerinden girilen tutarı,
taksit sayısını ya da puan kullanım talebini otomatik olarak POS cihazına iletir. Böylece
hem müşteri hem de şirket tutarlı, güvenilir ve hızlı bir alışverişin mutluluğunu yaşar.
i Temassız ödemelere de uygun olan VPlatform’da tüm operatörlere POS cihazından
TL yüklenebiliyor ya da fatura ödemesi yapılabiliyor.
i VPlatform, her bankanın farklı formattaki gün sonu raporlarını alma işlemini de
kolaylaştırıyor. Bu raporlar ayrı ayrı değil, birleştirilmiş halde sunuluyor.
i Mağaza müşterilerine telefonlarına TL yükleme, fatura ödeme gibi birçok
kolaylık da sunan VPlatform, sadakat kart uygulamaları ve hediye çekleri ile
memnuniyeti artırıyor.
i VPlatform, 5 ya da 5 bin mağazalı zincirlerde günde bir kahve ücretine ciro artışı,
müşteri sadakati ve maliyette düşüş sağlıyor.
1K,+!"1!"!,!.
&0"/
*%+1!"0,!,"-!1!
!0$$K"
1!"""+-+0"&!'!!&)++'++!"!
9!"!."3*,$,
.,,+!";'"&!1!2"$&
&
5#$,7)!,"1K
&C&"-!0$4
ELHG56E
QF"/*
&./&(
&,&D,"-$&#*56!,""&'
0-&!&!
9FH@
6FFGG66GM4H56
6I@5I
6C&"-!"%"1!&"4
Q
&
&+-.&
&%+1!""!,-3!,"!"-!,+!"!""
!0!"!""0
,-&!1,!"0!""!"!
@M:G6FG6M6
666I@M6M:I1%&
4
sağlanabiliyor. Üstelik müşteri profili,
ürün, tutar, tarih, bölge bazlı sadakat
programlarını hayata geçirebilmeye ve
çapraz sadakat programları oluşturmaya
da imkan tanıyor.
Verifone’un perakende sektörünü
hareketlendiren bir diğer uygulaması
da Verifone Retail 360. Altınbaş, bu
uygulamada satışların artırılırken
maliyetin de en aza indirilmesinin
amaçlandığını anlatarak “Mağazalarda
satış işlemlerinin yönetiminden
mağazadaki stok seviyesine, kayıpların
önlenmesinden fiyatların düzenlenmesine
kadar bir dizi kolaylık getiren bu
uygulamada, merkezde de çalışanların
performanslarını görmek ve tüm
seviyelerde stok yönetimi sağlamak
mümkün oluyor” dedi.
itü vakfı dergisi 3
DEPREM
Dosya 2
OCAK-MART 2015
| SAYI 67
İmtiyaz Sahibi:
İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca
Yayın Kurulu:
Prof. Dr. Yıldız Sey
Y. Müh. Naci Endem
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
Prof. Dr. Mete Tapan
Kenan Çolpan
Kenan Mete
Hatice Yazıcı Şahinli
Yazı İşleri Müdürü:
Hatice Yazıcı Şahinli
Yayın Koordinatörü:
Kenan Mete
“Deprem Dosyası” Danışmanı:
Prof. Dr. Faruk Karadoğan
Reklam ve Halkla İlişkiler:
Fahri Sarrafoğlu
Grafik Uygulama:
İsmail Çetiner
Katkıda Bulunanlar:
Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan,
Osman Keskin, Altan Bal,
Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır,
Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım
Musa Karaçayır, Kağan Beşoğul
Yönetim Yeri:
İTÜ Vakfı Merkezi
İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394
Teşvikiye / İSTANBUL
Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71
Faks: 0212 231 46 33
Baskı:
Azra Matbaacılık
Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi E Blok
1.Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu /
İSTANBUL
Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27
Yayın Türü:
Yaygın, Süreli
E-posta: [email protected]
www.ituvakif.org.tr
Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar
yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.
Dergiyi ve Yayın Kurulu'nu bağlayıcı
nitelik taşımaz.
İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve
fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu
ile alıntı yapılabilir.
4 itü vakfı dergisi
...........................................................................................................................................................................................................................................
VAKFI DERGİSİ
İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı
Prof. Dr. Yıldız Sey / Prof. Dr. Mete Tapan
Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy
Prof. Dr. Ahsen Özsoy
Hikmet Haspolatlı / Doç. Dr. Ercan Yüksel
Prof. Dr. Alper İlki/ Dr. Medine İspir Dr. Cem Demir
Prof. Dr. Serap Kahraman / Dr. İ. Serkan Mısır
Doç. Dr. Özgür Özçelik / Dr. Sadık C. Girgin
Prof. Dr. Türkay Baran
Prof. Dr. A. M. Celal Şengör
Prof. Dr. Namık Çağatay
Doç. Dr. Sinan Özeren / Prof. Dr. Cenk Yaltırak
Prof. Dr. Fatma Ürekli
Yayını
OCAK- MART 2015 SAYI 67
Y. Müh. Mimar Argun Yum
Metin Tükenmez
10
Dünya Kenti İstanbul ve Deprem
13
İstanbul Deprem Master Planı: Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde
Deprem Güvenliğinin Sağlanması
17
Deprem Sonrası Barınma Sorunları ve Olası Çözümler
21
Afet ve Kentsel Dönüşüm
26
SAFECLADDING: Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrik Yapı
Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları – FP7 Projesi
32
35
SERIES AB Projesi
37
Prof. Dr. Yıldız Sey, Prof. Dr. Mete Tapan
Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy
Prof. Dr. Ahsen Özsoy
Hikmet Haspolatlı
Doç. Dr. Ercan Yüksel
Prof. Dr. Alper İlki, Dr. Medine İspir, Dr. Cem Demir
İTÜ ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü Ortak "Deprem" Projesi
Gevrek Bölme Duvarların Bina Deprem Davranışına Etkileri
Prof. Dr. Serap Kahraman, Dr. İ. Serkan Mısır, Doç. Dr. Özgür Özçelik,
Dr. Sadık C. Girgin, Prof. Dr. Türkay Baran
41
Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi
44
Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı Projesi: MARDEP
47
Marmara Denizi’ni Depremsellik Yönünden Ne Kadar Tanıyoruz?
51
Marmara Denizi ve Çevresinde Tarihsel Depremlerin Yerleri ve Anlamı
59
1894 Depremi ve İstanbul’un Ticaret Merkezi Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)
66
Prof. Dr. A.M. Celal Şengör
Prof. Dr. Namık Çağatay
Doç. Dr. Sinan Özeren
Prof. Dr. Cenk Yaltırak
Prof. Dr. Fatma Ürekli
I.M.Pei İmzalı Katar İslam Eserleri Müzesi Projesinde
Bir İTÜ’lünün Notları
Y. Müh. (Mimar) Argun Yum
71
76
92
95
101
Teknokent Dosyası
103
Briç
İTÜ’den Haberler
İTÜ Vakıf’tan Haberler
Yayınlar
Spor
Metin Tükenmez
Süleyman Kolata
itü vakfı dergisi 5
BU SAYIDA
Değerli okuyucularımız,
67. sayımızı "DEPREM DOSYA 2" başlığı ile yayımlıyoruz. 66.
sayının, üniversitemizde ve medyada gördüğü ilgi gelecek
sayılarımız için umutlarımızı artırıyor.
Dergilerin dosya konularını seçerken ülkemiz, gezegenimiz ve
üniversitemiz için önem taşıyan ve güncelliği olan alanları arıyoruz.
Her sayıda İTÜ’lü bilim insanlarının çalışmalarına yer verirken,
konunun diğer üniversitelerde ve kurumlardaki uzmanlarına da
ulaşıyoruz.
Yazar sayımız giderek artmaya başladı. Bu artışta, seçtiğimiz
konuların güncelliğinin ve dergimizin kalitesinin önemli bir
yeri olduğuna inanıyoruz. İsteğimiz, ilgi duyan tüm İTÜ’lülerin
yazılarıyla bize destek olmaları. Derginin hepimize ait olduğunu
bilerek yazılarımızı, eleştirilerimizi ve beğenilerimizi birbirimizle
paylaşmayı bekliyoruz.
Bu sayımızda deprem açısından planlama,tasarım ve yapım
alanlarındaki uygulamalara ilişkin yazıların bulunmasına dikkat
edildi. Deprem riski altındaki bölgelerde kentsel planlama ve afet
sonrası konut yapımı ve doğru yapı yapma teknikleri geliştirilmesinin
deprem konusundaki tüm bilimsel araştırmaların nihai hedefi
olduğunun bilincindeyiz.
67. sayıda yayınladığımız iki yazı deprem bölgelerinde planlama
ve tasarım konusunda önemli katkılar yapıyor. 2003 yılında
tamamlanan İstanbul Deprem Master Planı’nın İTÜ ve ODTÜ
ortaklığı ile yürütülen “Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde
Deprem Güvenliğinin Sağlanması” bölümünü kaynak olarak alan
ilk yazı “Mevcut Yaygın Yapılaşma ve Kentsel Dönüşümün Esasları”
konusunu açıklarken, ikinci yazı ” Deprem Sonrası Barınma
Sorunları ve Olası Çözümler” adı altında örnekler üzerinden afet
sonrası kalıcı ve geçici barınma sorunlarını; üçüncü yazı ise
"Afet ve Kentsel Dönüşüm" başlığı altında, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı'nın bu yöndeki çalışmalarını irdeliyor. Benzer çalışmalar
yapan öğretim üyelerinin önümüzdeki sayılarımızda katılımda
bulunacağını umuyoruz.
Yapım teknikleri alanındaki dört makale önemli araştırmaları tanıtıyor.
Prefabrike binalarda cephe panellerinin taşıyıcı elemanlarla
birleşmesi konusundaki uluslararası proje (SAFECLADDING),
farklı Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen deneysel çalışma
sonuçlarına dayanarak bir veri tabanı oluşturulması (SERIES), Tokyo
Teknoloji Enstitüsü ile ortak olarak binaların güçlendirilmesinde
kullanılabilecek bir tür sönümleyici geliştirilmesi ve Gevrek Bölme
Duvarlarının zayıflığının depremde taşıyıcı sistem üzerindeki
etkisinin incelenmesi konusundaki yazılar araştırmalara ışık tutuyor.
"Gelecek İstanbul Depremi: Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi" konulu
yazı, 1999 depremlerinden bu yana yapılan doğa bilimsel
çalışmalardaki büyük başarıya karşın, afet yönetimi açısından
6 itü vakfı dergisi
karşımıza çıkan aşılması imkansız sorunlara dikkat çekiyor.
Marmara denizindeki depremsellikle ilgili iki araştırma
projesinden biri “Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel
Altyapı Projesi” adını taşıyor. “ Marmara Denizini Depremsellik
Yönünden Ne Kadar Biliyoruz?” başlıklı makale ise 2014 yılında
Marsite projesi kapsamında gerçekleştiriliyor.
Bu sayımızda yer alan ve geçmişteki depremlere ilişkin bilgileri
içeren yazılar, yaşadığımız çevredeki riskin farkında olmamıza
katkıda bulunuyor. "Marmara Denizi Çevresindeki Tarihsel
Depremlerin Yerleri ve Anlamı" adlı yazı 15 yüzyıl süresince
bölgede oluşan depremlerin yerlerini saptamak için yapılan
yoğun araştırmayı konunun ilgilenenlerine sunarken, "1894
Depremi ve İstanbul'un Ticaret Merkezi Büyük Çarşı" başlıklı
yazı, Kapalı Çarşı'daki büyük hasarı anlatıyor ve yeniden
gelebilecek bir deprem için yeterli hazırlık olup olmadığını
sorguluyor. “Dünya Kenti İstanbul ve Deprem” (Tarih Vakfı,
İstanbul Özel Sayısı. No.31) başlıklı yazı ise Hammer’in 1509
İstanbul Depremi tanımlamasından hareketle, beş yüz yılı aşan
bir zaman sonrasında afet konusuna yaklaşımda değişen bir
şey olmadığını vurguluyor. Her ne kadar 1999 depreminden
sonra önemli araştırmalar ve deprem senaryoları yapıldıysa da
uygulamalar açısından aynı şeyi söylemek zor değil.
Kapak dosyasından sonra, İTÜ mezunu Y.Mimar Argun Yum'un
kaleminden DOHA İslam Eserleri Müzesi projesinin nasıl
gerçekleştirildiğinin hikayesini "Katar İslam Eserleri Müzesi
Projesinde bir İTÜ'lünün Notları" başlığı altında sunuyoruz.
Uluslararası ortamda yankı yapan başarılı projelerin tanıtımını
sürdürmeyi amaçlıyor ve İTÜ mezunlarının bu konuya ilgi
göstereceklerine inanıyoruz.
İTÜ ARI TEKNOKENT, 'Güneydoğu Avrupa'nın En Başarılı
İnovasyon ve Hızlandırma Merkezi' seçildi. Ödül haberinin
ayrıntılarını, Teknokent
bünyesindeki şirketleri ABD'deki
yatırımcılarla tanıştırmayı hedefleyen yeni girişim 'İTÜ GATE
Start-Up Challenge" programındaki gelişmeleri ve firmaların ArGe başarılarını 'Teknokent Dosyası' sayfalarımızda sunuyoruz.
Dergimizin yeni formatında "Spor" disiplininde yayımlanan Metin
Tükenmez imzalı yazıların, dergiye ayrı bir zenginlik kattığını
düşünüyoruz. 1992'den beri öğretim görevlisi olarak İTÜ'ye,
1984'ten günümüze kadar içinde bulunduğu spor camiasına
çok yönlü katkılarda bulunan Metin Tükenmez, bu alandaki
birikimini okurlarımızla paylaşıyor.
Sayfamızı kapatırken, 68.sayımızın konusunun "EĞİTİM" olarak
saptandığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Yıldız Sey
7
Mühendislik “Best Seller’ı”
CİSİMLERİN MUKAVEMETİ
Yenilenmiş 9. Baskı Çıktı…
Prof. Dr. Mustafa İnan
İTÜ Vakfı Yayınları
ISBN: 978-975-7463-05-4
618 sayfa, 16.5x23.5 cm
Şubat 2015
İTÜ Vakfı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof. Dr.
Mustafa İnan’ın İTÜ’ye ve Türkiye’de mühendislik dünyasına son armağanı
olan CİSİMLERİN MUKAVEMETİ kitabının 9. Baskısını yayımlamaktan dolayı
onur duymaktadır.
YENİ
İTÜ Vakfı Yayınları
Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları
İtuyayinlari.com.tr
Online Sipariş: www.1773itu.com
Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05
[email protected]
Lansman Fiyatı: 35 TL
8 itü vakfı dergisi
İlk baskısı 1967 yılında yapılan ve tüm mühendislik dallarının temel dersleri
arasında yer alan “mukavemet” konusundaki bu eserin, gerek öğrencilerin
ve gerekse mühendislerin göstermiş olduğu ilgi ile aranılırlığı gün geçtikçe
artmıştır. Konuları ele alışı ve işleyişi açısından alanındaki yeri tartışılmaz
olan bu eserin, öğrenci açısından tek kullanım zorluğu yazım dili idi.
Doğal olarak 1960’ların “Türkçesi” ile günümüz Türkçesi arasındaki farklar
öğrenciyi zorlamaya başladığı için bu baskıda kitabın bütünlüğü bozulmadan
diline günümüz Türkçesi uyarlandı ve buna ek olarak birim sistemi bugün
uluslararası birim sistemi olarak kabul edilen (SI) sistemine çevrildi. Bundan
sonraki baskılarında son yıllarda “mukavemet” dersi kapsamına alınan birkaç
konuyu daha katarak ve uygulamaları çoğaltarak bu eseri iki cilt halinde
basmayı tasarlıyoruz. Dileğimiz Mustafa Hoca’nın dileği olan, bu kitabın
tüm mühendislere ve mühendislik öğrencilerine ışık tutması ve yol gösterici
olmasıdır.
Mustafa İnan, akademik hayatı boyunca yayınlamış olduğu makale, bildiri
ve kitaplar ile birlikte İTÜ’de mühendislik alanında doktora çalışmalarını
başlatmış ve çok sayıda doktora öğrencisi yetiştirmiştir. Bugün mekanik
dalındaki çalışmaları ile tüm bilim dünyasında tanınan bilim insanları yetiştiren
Mustafa İnan’a bu çalışmaları nedeniyle vefatının ardında TÜBİTAK tarafından
“HİZMET ÖDÜLÜ” verilmiştir.
Bilimsel yaşamının yanı sıra, edebiyattan sanat ve müziğe, tarihten dilbilgisine
kadar geniş bir alanı kapsayan genel kültürü ve bu konuda verdiği çeşitli
konferanslarla Prof.Dr. Mustafa İnan’ın ünü bilim alanının dışına da taşmıştır.
Tüm yaşamı ve başarıları ile gençlere yüreklendirici örnek olması için
TÜBİTAK, Mustafa İnan’ın vefatının ardından yaşamının roman şeklinde
yazılması için bir proje önermiştir. Bu proje Prof. Dr. Mustafa İnan’ın eşi Prof.
Dr Jale İnan’ın yürütücülüğünde, usta yazarımız Oğuz Atay’ın kalemi ile
gerçekleştirilmiş ve “Bir Bilim Adamının Romanı, Mustafa İnan” adı altında
basılarak yıllar boyu gençlere yol gösteren bir eser olmuştur.
DEPREM
D O S YA I I
9
DEPREM DOSYASI
Dünya Kenti
İstanbul ve Deprem
Prof. Dr. Yıldız Sey
Prof. Dr. Mete Tapan
İTÜ Mimarlık Fakültesi
İstanbul sosyal, kültürel,
ekonomik ve politik bakımdan
Türkiye için olduğu kadar
gelişen küresel ilişkiler sistemi
için de, dünya için de önemli bir
kent. Türkiye nüfusunun altıda
biri, ülke sanayisinin yaklaşık
yarısı burada yer alıyor. Öte
yandan prehistorik çağlardan
başlayarak Roma, Bizans,
Osmanlı ve başka uygarlıkların
en değerli örneklerini
barındırıyor. Böyle bir kentin
deprem riskinin azaltılması için
çalışmaların başlaması ve hızla
tamamlanması günümüzde
en öncelikli sorun olarak
karşımızda duruyor.
1
509 Eylülünün on dördünde İstanbul
Osmanlı tarihinin kaydeylediği zelzelelerin en müthişine uğradı. 109 cami,
1070 hane, kara tarafındaki surların cümlesi, deniz tarafındakilerin çoğu, Yedikule,
denizden bahçekapısına kadar saray duvarları temellerinden zirvelerine kadar hak
ile yeksan oldu. Fatih camiinin en büyük
dört sütununun başlıkları düşerek kubbenin
bir tarafı yıkıldı, hastanenin, imaretin, cami
etrafındaki sekiz medresenin ve diğer birçok mebanii umumiyenin kubbeleri yıkıldı.
Beyazıdı sani caminin medresesi münhedim olarak bir büyük harabezardan ibaret
kaldı. Binlerce erkek, kadın, çocuk enkaz
altında medfun oldular. Veziri azam Mustafa paşanın hanesinde atları ve birlikte
üçyüz süvari telef oldu... Köpürmüş deniz,
dalgalarını İstanbul ve Galata surlarından
aşırarak o belde ve kariyenin sokaklarını tufana boğuyordu. Eski su bentleri yıkıldı...”
(Hammer, 21. Kitap, s. 61)
Yukarıdaki satırlar İstanbul’un yaklaşık
beşyüz yıl öncesinde karşılaştığı afet tablosunun bugün hala geçerli olduğunu gösteriyor. Yeni hazırlanan bir deprem senaryosu Marmara Denizinde İstanbul’dan 20 km
uzaktaki bir depremin sonucunda kentte
30.000 kişinin öleceğini, 90.000 kişinin cid-
10 itü vakfı dergisi
di bir biçimde yaralanacağını, orta ve ağır
hasarlı betonarme bina sayısının 37.000
olacağını, 13.000 betonarme binanın tümüyle yıkılacağını öngörüyor. Bu senaryoda belirli bir yanılma payının olabileceği
kabul edilse dahi İstanbul’un çok ciddi bir
deprem riski taşıdığı ve fazla uzak olmayan
bir tarihte bu depremin gerçekleşme olasılığı tüm bilim insanlarınca benimseniyor.
2600 yılı aşan tarihi ile dünya uygarlığında
önemli yeri olan İstanbul, Kuzey Anadolu
fay hattının etki alanında yer almaktadır.
Kentin büyük bir bölümü oldukça sağlam
zemin üstüne kurulmuşsa da, bazı yerleşim
bölgeleri dolgu ve gevşek topraklar üstünde bulunmaktadır. Kenti geçmişte etkileyen
ve gelecekte de etkilemesi beklenen depremlerin şiddeti bu farklı zemin koşullarına
göre saptanmaktadır. Bilindiği gibi, Doğu
Anadolu’da Karlıova’dan başlayarak, Kuzey Anadolu’yu kateden ve Marmara Denizi üzerinden Kuzey Ege’ye ulaşan Kuzey
Anadolu fayı Marmara Bölgesinde üç kola
ayrılmaktadır. Marmara Denizinin içinde
yer alan ve Marmara Graben sistemi olarak adlandırılan bu sistemin kuzey kolu
İstanbul’a yaklaşık 15 km uzaklıktan geçmektedir. Bu durum İstanbul metropolünün
geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da
depremle iç içe yaşamak zorunda olduğunu göstermektedir. İstanbul tarih boyunca
birçok yıkıcı depremi yaşamıştır. Kenti 4.
yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 32 adet şiddetli ve çok şiddetli deprem
etkilemiştir. M. Erdik’in verdiği bilgiye göre
İstanbul’u etkileyen depremler 4.-6. ve 14.18. yüzyıllar arasında sık, 7.-13. yüzyıl periyodunda ise seyrek bir oluşum göstermektedir. 10 Temmuz 1894 depremi İstanbul’da
büyük hasara neden olmuştur. O günden
bugüne dek de kent önemli bir depremle
karşı karşıya kalmamıştır.
Doğal ve kültürel zenginlikler yönünden
eşsiz olan bu metropol yaklaşık elli yıldır
ülkenin ekonomik yapısındaki çarpıklıklar
nedeniyle büyük bir iç göçün odak noktası
olmuş ve nüfusu hızlı bir biçimde artmıştır.
Bu demografik olgu kentin sosyolojik yapısını etkilemiş ve bir dizi kentsel değerlerin
kaybolmasına neden olmuştur. Kısa sürede
konut gereksinimi artmış, kentin iskânında
yasadışı eğilimler egemen olmuş ve kentin yapılaşması kaçak yapılaşmaya terk
edilmiştir. Hazine arazileri talan edilerek,
hisseli arazilerle birlikte gecekondularla
dolmuş ve kentin yeni yerleşim bölgelerinin nüveleri oluşturulmuştur Kentin yapılaşması sağlıksız biçimde ve kentsel donatı
yönünden yetersiz olarak gerçekleşmiştir.
Bugün İstanbul’un önemli bir kesimi kaçak
yapılarda yaşamaktadır. Her türlü denetimden uzak olan bu yapıların gelecekteki
şiddetli bir depremde büyük hasarlar göreceği açıktır. Büyük mal ve can kaybının
olacağı uzmanların geliştirdiği deprem senaryolarından da anlaşılmaktadır. Büyük
bir deprem riskiyle yaşamayı sürdüren İstanbul, geç Roma, Bizans ve Osmanlı’nın
en önemli yapıtlarını barındırmaktadır. Dolayısıyla, deprem bu tarıhi yapıtları da risk
altına almıştır. İstanbul’da gerçekleşmiş
büyük depremlerde Ayasofya ve Surlar gibi
bir dizi anıt yapı önemli hasar görmüştür.
Kuşkusuz İstanbul doğal ve kültürel zenginlikleri yanında, aynı zamanda önemli bir
finans merkezidir. Bu özelliği, günümüzde
salt ülke için geçerli sayılsa da, dünyadaki
ekonomik ve politik gelişmeler, İstanbul’u
yakın zamanda Ortadoğu ve Karadeniz
bölgesinde önemli bir finans merkezine
dönüştürecektir. Yukarıda değinilen konular ışığında İstanbul yaklaşık on iki milyon
nüfusuyla gerçek bir dünya kenti niteliğini
taşımaktadır. Depremle beraber yaşaması
kaçınılmaz olan bu kentin böyle doğal afetleri en az hasarla atlatabilmesi ancak doğru bir planlamayla ve bilimsel çalışmalara
ağırlık verilerek olasıdır. Özellikle yapılaşmanın gerçekleşeceği arazilerin jeolojik
Deprem senaryolarının doğruya en
yakın bir şekilde geliştirilebilmesi
için mikro bölgelemeden sonra
yapılması gereken, depreme karşı
duyarlılığın yani afetin olması
durumunda ortaya çıkacak risk
elemanlarından birine veya tümüne
ilişkin kayıpların derecesinin
belirlenmesidir. Nüfus, binalar ve
diğer yapılar, altyapı sistemleri
ve sosyo-ekonomik faaliyetler
risk elemanlarını oluştururlar. Bu
elemanlara ilişkin doğru bilgilerin
bulunmaması ve belirsizlikler
yapılacak çalışmanın güvenilirliğini
azaltacaktır.
verilerin ne denli etkili olduğu son Kocaeli depreminde bir kez daha görülmüştür.
Ayrıca bu depremde zemin koşullarının,
inşaatın niteliğinin, temel sisteminin ve denetiminin ne denli önemli olduğunu; üst ve
alt yapının karşılıklı etkileşimlerinin bilimsel
veriler ışığında ve bir bütünlük içinde irdelenmesi gerektiğini bir kez daha fark etmek zorunda kaldık.
Büyük can ve mal kaybına neden olan
17 Ağustos Kocaeli depreminin İstanbul
metropolü için yaşamsal ipuçları verdiği
bir gerçektir. Deprem öncesi ve sonrası
yapılması gerekenler konusunda İstanbullulara ve İstanbul’u yönetenlere önemli
katkısı olacak bu son depremin bilimsel
yöntem ve analizlerle doğru bir biçimde
değerlendirilmesinde çok büyük yarar
vardır. Alt ve üst yapıların planlanmasında
ve uygulanmasında deprem yönünden
gerekli önlemlerin alınması ve yeni fiziksel
çevrelerin oluşumunda deprem faktörünün
göz önünde tutulması gerekliliği ağırlıklı bir
biçimde kendisini göstermiştir. İstanbul’un
mevcut imar düzeninin, mevcut imar planlarının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz olarak gündeme gelmiştir. Afetler
yer kabuğunda oluşan titreşim hareketleri
ile bu titreşimlere maruz kalan dayanıksız
yerleşmelerin arakesitinde ortaya çıkarlar.
Bu tanımdan anlaşılacağı gibi bir depremin
afete dönüşmesi için ondan etkilenecek bir
yapma çevrenin var olması gerekmektedir.
Üstünde insan yaşamayan veya tüm yapıların depreme dayanıklı olduğu bir yerde
büyük afetler olası değildir.
Bu anlayışla bakıldığında İstanbul’un deprem riskinin büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Elli yıldan beri süregelen iç göçlerle
katlanarak artan nüfusu, yanlış arazi kullanımı kararları, kaçak ve denetimsiz yapılaş-
ması ile bu metropolün depremden zarar
görme özelliği giderek büyümektedir. İstanbul sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bakımdan Türkiye için olduğu kadar gelişen
küresel ilişkiler sistemi için de, dünya için
de önemli bir kent. Türkiye nüfusunun altıda
biri, ülke sanayisinin yaklaşık yarısı burada
yer alıyor. Öte yandan prehistorik çağlardan başlayarak Roma, Bizans, Osmanlı ve
başka uygarlıkların en değerli örneklerini
barındırıyor. Böyle bir kentin deprem riskinin azaltılması için çalışmaların başlaması
ve hızla tamamlanması günümüzde en öncelikli sorun olarak karşımızda duruyor.
Deprem bir doğal olay olarak engellenemeyeceğine göre, yapılması gereken, depreme hazırlıklı olmaktır. Bu da afet olması
durumunda ortaya çıkabilecek sonuçların
önceden tahmin edilmesini ve bunlara
karşı önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Genel anlamda Deprem Master Planı
olarak adlandırılan böyle bir çalışmanın
ilk adımı deprem senaryosunun hazırlanmasıdır. Deprem senaryosunda öncelikle
bölgenin jeolojik yapısı ve zemin özellikleri
incelenerek mikro bölgeleme haritaları üretilmektedir. İstanbul ve yakın çevresi için
bu çalışmalar son yıllarda hızlanmış ve
önemli sonuçlar elde edilmiştir. Böyle bir
harita yan sayfada görülmektedir.
Haritada kahverengi, mor, yeşil ve kırmızı
renklerle belirtilen alanlar yaşlı kayaları,
sarı ve turuncu renkler genç kayaları belirtmektedir. Ortaya çıkan duruma göre İstanbul’da deprem açısından en riskli semtler
Avrupa yakasındaki Marmara sahilleridir.
Tarihi yarımadanın da bu risk bölgesine
girdiği anlaşılmaktadır Geçmiş depremlere
ait bilgiler de buraların en çok hasar görmüş semtler olduğunu göstermektedir.
Halen sürmekte olan bir senaryo çalışmasına göre ise merkezi Marmara Denizi
içindeki fay hattında olan ve 7-7,5 büyüklüğündeki bir depremde Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Bağcılar, Bahçelievler,
Zeytinburnu, Fatih, Kadıköy, Maltepe, Kartal ve Pendik semtlerini içeren bir bölgede
ve adalarda yer alan çok katlı, orta yükseklikte betonarme binalardan yüzde ellisinin
oturulamayacak derecede hasar göreceği
veya yıkılacağı tahmin edilmektedir.
Deprem senaryolarının doğruya en yakın
bir şekilde geliştirilebilmesi için mikro bölgelemeden sonra yapılması gereken, depreme karşı duyarlılığın yani afetin olması
durumunda ortaya çıkacak risk elemanlarından birine veya tümüne ilişkin kayıpların
derecesinin belirlenmesidir. Nüfus, binalar
ve diğer yapılar, altyapı sistemleri ve sosyo-ekonomik faaliyetler risk elemanlarını
itü vakfı dergisi 11
DEPREM DOSYASI
rası devreye girecek bir haberleşme
sistemi öncelikle ele alınması gereken bir konudur. Söz konusu merkezlerin yerlerini gösteren haritaların
yapılması ve ilgililerin ulaşabileceği
yerlere asılması sağlanmalıdır.
Rehabilitasyon aşaması ise geçici
sosyal ve teknik altyapının kurulması ile gerçekleştirilen ve yeniden
normal yaşama geçinceye kadar
barınma, beslenme, altyapı gibi
hizmetlere çözüm bulunduğu dönemdir. Özellikle büyük depremler
sonrasındaki büyük ölçekli konut
ihtiyacının karşılanması için gerekli
sürenin uzaması bu aşamada önem
kazandırmaktadır.
oluştururlar. Bu elemanlara ilişkin doğru
bilgilerin bulunmaması ve belirsizlikler yapılacak çalışmanın güvenilirliğini azaltacaktır. İstanbul’un depreme duyarlılığının
saptanabilmesi gerek kentin büyüklüğü,
gerekse sayılan risk elemanlarına ilişkin verilerin elde edilmesindeki güçlük, hatta bu
verilerin bazı kesimlerde hiç mevcut olmaması nedeniyle önemli sorunlar yaratmaktadır. Kaçak yapılaşmanın sonucunda kentteki yerleşimlerin coğrafi konumları, yapıların
özellikleri ve içinde yaşayan nüfus hakkında
kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda öncelikle halihazır haritaların yenilenmesi, bu haritalarla mikro bölge haritalarının
süperpoze edilmesi ve öncelikli çalışma
alanlarının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu alanların seçiminde İstanbul’un tarihi
ve kültürel değerleri özellikle göz önüne
alınmalıdır. Benzer bir çalışmanın mevcut
kent planları için de yapılması gereklidir.
Seçilen bölgelerde yürütülecek araştırma
bu bölgelerdeki yapı stoğunun ve altyapı
sistemlerinin nicelik ve nitelik açısından incelenmesidir.
Binaların taşıyıcı sistem, plan tipolojisi, kat
sayıları ve malzemelerinin belirlenerek sınıflandırılması ve haritalar üzerinde işlenmesi ile tamamlanacak olan bu çalışma
sonucunda senaryo depremler yaratılarak
olası hasar dereceleri ortaya konabilecek,
yenilenmeleri veya yıkılarak yeniden yapılmaları gereken binalar saptanabilecektir.
İstanbul’da depreme hazırlıklı olmak için
yapılması gereken planlama çalışmaları,
12 itü vakfı dergisi
yukarıda açıklanan incelemelerin sonuçlarına da dayandırılarak aşağıdaki alanlarda
yürütülebilecektir:
‡Kent
planlarının yenilenmesi.
‡ Mevcut yapılardan kuvvetlendirilmeleri
gerekenlerin saptanması ve onarılması.
‡Deprem
riski yüksek olan yerleşmeler için
yenileme projelerinin hazırlanması.
‡Yeni yapılacak binalar için yönetmeliklerin
revizyonu.
‡Yapı denetiminin reorganizasyonu ve yapı
sigortası.
‡ Tüm binaların ve altyapı sistemlerinin
içinde yer alacağı bir kent bilgi sisteminin
geliştirilmesi.
Deprem öncesinde gerçekleştirilecek plan
çalışmalarının bir başka bölümü ise deprem sonrasındaki işlemlere ilişkindir.
Bu işlemler bugüne kadar göz ardı edilen
ve önceden planlanmamış olmalarından
ötürü deprem sonrasında önemli sıkıntılar
yaşanmasına neden olmuşlardır. Bunların
en önemlileri Acil Yardım ve Rehabilitasyon
(Geçici İskan) dönemlerine ilişkin planlardır. Acil Yardım, insanların kurtarılması ve
en önemli ihtiyaçlarının karşılanması gereken aşamadır.
Bu aşama için eylem planlarının yapılması,
bu eylemlere kimlerin ve nasıl bir organizasyon içinde katılacağının belirlenmesi ve acil
yardım malzemeleriyle barınaklarının kentin
belirli noktalarında kurulacak merkezlerde
depolanması gerekmektedir. Deprem son-
Bu ihtiyacı karşılayacak barınak
sistemlerinin araştırılması, üretimi,
belirli bir ihtiyacı karşılayabilecek
kadarının depolanması, geçici yerleşme
yerlerinin belirlenmesi gibi çalışmaların
deprem olmadan planlanmış ve gerçekleştirilmiş olması zorunludur.
Geçici barınak sisteminin deprem olmadığı
dönemlerde kentin normal konut üretiminin
bir parçası olarak düşünülmesi depolama
kapasitesi dışındaki üretimin değerlendirilmesine olanak verecektir. Bir başka deyişle, geçici barınak sistemiyle kalıcı konut
sistemlerinin entegrasyonunun sağlanmasına çalışılmalıdır.
Sonuç olarak, İstanbul kentinin bundan
böyle depremle yaşamasının zorunluluğu
artık herkesçe bilinen bir gerçek olup, İstanbulluların kendilerini bu gerçeğe göre
hazırlamaları ve geleceklerini planlamaları
gerekmektedir.
Dipnotları
1. M. Erdik, J.Swift, “Developing earthquake
hazard and damage scenario/masterplan for
İstanbul”, UN-IDNDR and QUIPUNET Internet
Conference, Solutions for Cities at Risk, 1996.
2. M. Erdik, “İstanbul doğaya deprem borçlu”,
Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 694/11, 28 Ağustos
1999.
3. Anon, İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü,
WEB sayfası.
4. T.Taymaz, “İstanbul depremleri: Bugünkü
durum ve geçmişteki iki büyük deprem”,
Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 651/10,11 Eylül
1999.
5. M. Erdik, “İstanbul doğaya deprem borçlu”,
Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 694/11,28 Ağustos
1999.
Tarih Vakfı "İstanbul Dergisi"
Yıl: 1999, Sayı: 31'den alınmıştır.
İstanbul Deprem Master Planı:
Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde
Deprem Güvenliğinin Sağlanması
Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Deprem zararlarının
azaltılmasında İstanbul
Modeli olarak anılabilecek bu
çalışmanın en belirgin özelliği,
mekânsal eksenli bir planlama
yaklaşımı içinde, aşamalı
olarak sosyal, yasal, yönetsel
ve parasal olanakların birlikte
örgütlenerek toplam yaşam
kalitesini yükseltmek üzere bir
üstün sinerji yaratma çabasıdır.
Deprem etkilerine karşı direnç
geliştirilmesi hedeflerinin
başka kentsel gelişme hedefleri
ile bütünleştirilerek, kentsel
çevresi, altyapısı, doğal ve
kültürel mirası ve insanı ile
İstanbul’u çağdaş bir dünya
kenti düzeyine ulaştırma
umuduyla hazırlanan bu
çalışma ne yazık ki geçen
zaman içinde beklenen
sinerjiyi yaratamamış ve
gereken etkinlikte uygulamaya
yansıtılamamıştır.
Giriş
D
eprem senaryoları, meydana gelmesi olası herhangi bir depremin
zararlarının azaltılması yönünde alınması gereken önlemleri kurgulayan önemli
proje yaklaşımlarından birisidir. Dünyadaki
farklı şehirlerde, farklı senaryo geliştirme
yöntemleri izlenmektedir. Bunun nedeni,
şehirlerin farklı fiziksel, sosyal ve ekonomik
yapılara sahip olmalarıdır. Şehirlerin bazıları, sadece jeolojik açıdan risk taşıyan
deprem bölgeleri olabildiği gibi, bazıları da
volkanik risk, yangın, toprak kayması, sel,
vb risklere aynı anda sahip olabilmektedirler. Bu nedenle her şehir, sahip olduğu
özelliklere göre farklı projeler geliştirmek
durumundadır. İstanbul Deprem Master
Planı (İDMP) da, 1999 Kocaeli Depreminin
ardından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yaptırılan ve Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ortadoğu
Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi uzman öğretim üyelerince 2003
yılında tamamlanan bir deprem araştırması/senaryosudur. Bu yazı, bu araştırmanın
İTÜ-ODTÜ Grubunca hazırlanmış olan
“Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması” başlıklı bölümünü kaynak almaktadır (1), (2).
İstanbul Deprem Master Planının Amacı
İstanbul Deprem Master Planı’nın temel
amacı, İstanbul gibi karmaşık ilişkilerin yaşandığı metropoliten bir kentte, beklenen
deprem tehlikesine karşı, kent yönetimlerini eyleme geçirmek üzere izlenecek bir
programın ortaya konulması olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, İstanbul Deprem
Master Planının bir imar planı olmadığı,
deprem sonrası çalışmaların programlanmasını, kriz/afet yönetimini esas alan bir
plan olarak görülmediği ve yalnızca mevcut yapıların onarım ve güçlendirilmesi hedefi ile sınırlandırılmış bir proje olarak da
düşünülmediği açıktır.
İstanbul Deprem Master Planı, deprem
tehlikesi karşısında İstanbul’da alınması
gereken çok yönlü önlemleri eşgüdüm altına almayı hedefleyen, uzun dönemli bir
perspektifle yapılması gereken işleri, ilgili
tüm tarafların birlikte eyleme geçme prosedürlerini, fiziki ve mekânsal kararları da
kapsamak üzere, elden geldiğince bağımsız alt projeler olarak tanımlayıp birbirlerini
tamamlayacak biçimlerde ilişkilendirerek
bir ana program çerçevesinde kurgulamaya çalışan bir yol haritası olarak tanımlanmaktadır.
Planının temel hedefi, deprem sırasında
mümkün olan en az zararı görmek üzere
önceden alınabilecek tüm önlemleri belirlemektir. Bu nedenle çalışmada, İstanbul
ölçeğinde Risk Yönetiminin nasıl yapılacağı konusu üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Çalışmada öncelikle, Risk Sektörleri tanımlanmaya, bu sektörlerde risk oluşturan
etmenler açıklanmaya, bu riskleri azaltmak
ve yok etmek için nelerin yapılması gerektiği, ayrıca bunların kimler tarafından ve
nasıl gerçekleştirilebileceği konuları, yani
Risk Yönetimi irdelenmeye çalışılmıştır.
(1) Bu yazı, İstanbul Deprem Master Planının, Nuran Zeren Gülersoy, Murat Balamir,
Raci Bademli, Handan Türkoğlu, Ahsen
Özsoy, Yücel Ünal, Gülden Erkut, Haluk
Eyidoğan, Azime Tezer, Reyhan Yiğiter,
Buket Önem, Kerem Yavuz Arslanlı, Hüseyin Çiçek, Gül Şimşek, Bilge Arslan, Mert
Burnaz, Meltem Şenol, Arzu Taylan, Burcu
Özdemir, Burak Sarı, Ulaş Akın tarafından
hazırlanan bölümü kaynak almaktadır.
(2) İstanbul Deprem Master Planı, İBB,
2003. Plan kapsamında, tekil yapı ve kentsel çevre risklerinin, iyileştirme seçeneklerinin, bunların ekonomik olabilirlik ve performans ölçütlerinin belirlenmesi, İstanbul
ile ilgili kısa, orta ve uzun vadede alınacak
tüm önlem, karar ve uygulamaların belirlenmesine çalışılmıştır. Bu nedenle, İstanbul Deprem Master Planının, geniş vizyona
sahip, çok yönlü, çok disiplinli çalışmalar
bütünü olmasına özen gösterilmiştir.
Planda, yapılaşmış alanların daha ekonomik, daha güvenli, daha nitelikli duruma
getirilebilmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. Yeni yapılaşma alanları açma girişimlerine, ancak ölçülü düzeltmeler yapmak, kimi yüksek riskli alanlarda yoğunluk
azaltmak üzere başvurulması önerilmiştir.
itü vakfı dergisi 13
DEPREM DOSYASI
Çalışmanın ilgi odağı, İstanbul’un karşı karşıya olduğu risklerdir. İstanbul’daki deprem
olasılığını konu alan önceki çalışmalarla ortaya konulan deprem tehlikesi yanında, bu
çalışmanın öncelikle yerine getirilmesinin
gerekliliğini vurguladığı konu, o zamana
kadar sistematik araştırması yapılmamış
olan, kentin kendi fiziki durum ve işleyiş
özelliklerinden kaynaklanan risklerin tanımlanmasıdır.
Deprem Master Planı, doğrudan eyleme
geçmek üzere hazırlanmıştır. Bu nedenle
yalnızca üst düzey tercihler bütününü tanımlamakla yetinmeyip uygulama ayrıntılarını da belirlemektedir.
Çünkü amaç, her yol ve olanak ile İstanbul’un deprem güvenliğinin sağlanmasıdır.
Şekil 1. İstanbul Deprem Master Planı Şeması
İstanbul Deprem Master Planında Risk
Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem
Güvenliğinin Sağlanması Çalışmasının
Kapsamı
İstanbul Deprem Master Planından önce
hazırlanmış bulunan araştırmalar, İstanbul’da olası depremin meydana getireceği
sonuçların kestirilmesi senaryolarına dayalı
çalışmalardır.
nerek bir üstün sinerjinin yaratılmasıdır. Bu
yaklaşımın başlıca çalışma alanları:
İstanbul Deprem Master Planı, yalnızca
deprem etkilerine karşı önlemler almayı
değil, pek çok alandaki yetersizlik ve eksiklerin giderilmesini de sağlayabilecek
potansiyelde bir toplumsal makro-proje
olarak kurgulanmıştır.
Planın, İstanbul’da deprem tehlikesinden
hareketle ivme kazandırılacak kentsel sistem, yapı stoku ve çevreleri güçlendirme
ve iyileştirme etkinliklerinin aynı zamanda
İstanbul’da:
‡DOW\DSÔ\HWHUVL]OLNOHULQLQJLGHULOPHVL
‡NDoDN\DSÔVWRNXQXQ]DPDQODHULWLOPHVL
‡GRáDOoHYUHNOWUGHáHUOHULYHWDULKLYHrilerin korunması,
‡HVWHWLN\RNVXQXoHYUHOHUHQLWHOLNOLWDVDUÔPlarla yeniden kimlik kazandırılması,
‡ \HUHO WRSOXOXNODUÔQ NHQW \|QHWLPLQH NDWÔOma alışkanlıklarının yaratılması,
ve benzeri çok sayıda alanda doğrudan
katkısının olması hedeflenmiştir. Bu nedenle, İstanbul Deprem Master Planının genel
hedefi, kentsel toplam yaşam kalitesini
yükseltmek olarak da tanımlanmıştır.
Deprem zararlarının azaltılmasında kullanılan yaklaşımın temel özelliği, kentsel fiziki
iyileştirme eksenli bir planlama çerçevesinde kademeli olarak sosyal, yasal, yönetsel ve parasal olanakların birlikte örgütle-
14 itü vakfı dergisi
‡PDNURå]LNLYHULOHULQYHNDUDUODUÔQJ|]HWLOmesi ve geliştirilmesi,
‡NHQWVHOoHYUHYH\DSÔVWRNXQGDJYHQOLN
düzeyinin yükseltilmesi ve kentsel hizmetler altyapısı ve sistemlerinin etkinleştirilmesi,
‡\NVHNULVNOLDOWE|OJHOHULQWRSOXRODUDNL\Lleştirilmesi için Eylem Planlaması yöntemlerine başvurulması,
‡\HUHOWRSOXOXNODUÔQELOJLOHQPH|UJWOHQPH
ve etkin olmaya yönlendirilmesi,
‡ NHQWVHO \|QHWLPLQ WP LOJLOLOHULQLQ HäJdüm, özdenetim ve dayanışmaya zorlanması,
‡D\UÔFDEXLäOHULQ\UWOPHVLQGHNROD\OÔNlar sağlamak üzere kimi kurumsal ve yasal
düzenlemelerin ulusal düzeyde merkezi
yönetim kararları ile yerine getirilmesidir.
İstanbul Deprem Master Planı, Risk Yönetimi ve Yerleşim Yerlerinde Deprem Güvenliğinin Sağlanması başlığındaki çalışmalarda eyleme yönelik kurgusu ile, bünyesinde
üç temel etkinliği barındırmaktadır. Bunların birincisi, İstanbul bütünü için hazırlanması gereken ve farklı sektörel önlemlerin
eşgüdümünü sağlayan ‘SAKINIM PLANI’
dır. Sakınım Planı, kent bütünündeki sistemler ve sektörlerde deprem ve diğer
tehlikelerden doğan risklerin yönetimi dışlanması, azaltılması, paylaşılması projelerinin entegre edildiği ana programdır. Bu
kapsamda risk analizleri yapılır, sakınma
standartları ve uygun risk yönetimi biçimleri araştırılır, her sistem ya da sektörün ilgili tarafları ve bu tarafların yükümlülükleri
belirlenerek program içindeki görevlerine
ilişkin taahhütleri alınır. Ayrıca, uygulamayı
denetlemekle sorumlu diğer taraflar da be-
lirlenir. İkincisi, yüksek riskli bölgeler olarak
tanımlanan alanlarda toplu dönüşüm süreçlerinin başlatılması amacıyla alt proje ve
uygulama paketlerinin hazırlanması ve ivedilikli eyleme geçilmesi işlerini tanımlayan
yerel ‘EYLEM PLANI’dır.
Üçüncü olarak, ilk iki etkinliğin gerçekleştirilmesi için gereken ortamların, ya da
çerçeve koşulların sağlanması ve sürdürülebilmesi amacıyla ‘ARAŞTIRMA VE ETKİNLİK PROGRAMLARI’ belirlenmektedir.
Eyleme yönelik kapsamları ile İstanbul
Deprem Master Planı Şekil 1’de özetlenmiştir. Deprem Master Planında, bu üç
alanda çok sayıda proje paketi tanımlamıştır. Planda, proje paketlerinin farklı yönetim
birimlerince üstlenilmesi kaçınılmaz görülmektedir. Farklı proje paketleri için (yurtiçi,
yurtdışı) farklı kaynak destekleri söz konusu olabilir. Master Planda, gerek proje paketlerinin zamanlaması, gerekse birbirleriyle olan ilişkileri gözetilerek takvimli bir ana
akış şeması hazırlanmıştır. Deprem Master
Planında açıklanan risk yönetimi konularında, İstanbul’da yer alan tüm yönetsel
birimlerin dayanışma ve işbirliğinin sağlanmasında gönüllülüğün ve kimi yaptırım
gücünün geliştirildiği çerçeve koşulların
oluşturulması da önem taşımaktadır.
Sakınım Planı
Yerleşim yeri deprem güvenliğinin artırılması amacıyla yapılması gereken fiziki ve
mekânsal düzenlemeler Deprem Master
Planında bir Sakınım Planı kapsamında
bütünleştirilmiştir. Bu plan, öncelikle yerleşim alanındaki farklı risk ortamlarında ya
da Risk Sektörlerindeki eleman, faktör ve
sistemlerin deprem tehlikesi karşısında uğrayabilecekleri ya da verebilecekleri zararları belirler. (Şekil 2)
Bu zararlar, sistemlerin kendilerine özgü
niteliklerden, konum özelliklerinden ya da
‡ .HQWVHO GRNX ULVNOHUL 7LSLN GRNX |UQHNlerinde, yapı sağlamlığından bağımsız
olarak, arsa/ yoğunluk/ yol/ otopark/ gibi
etkenlerin oluşturduğu çevresel risklerin
belirlenmesi;
‡ .XOODQÔP ULVNOHUL .RPäX DODQODU DUDVÔQda, ya da aynı yapı içinde birbirine zarar
verebilecek kullanımların yarattığı risklerin
irdelenmesi;
‡hUHWLPND\EÔULVNOHUL6DQD\LNXUXOXäODUÔQÔQ
ölçekleri, konumları, yapı, teknoloji, işlenen
maddeler ve bağımlılık ilişkileri açısından
deprem etkilerinin irdelenmesi;
‡ g]HO WHKOLNH DODQODUÔQGDNL ULVNOHU .Ô\ÔODU
dolgu alanları, baraj alt havzaları, dere yatakları, heyelan ve sıvılaşma tehlikesi gösteren alanlarda ayrıntılı risk tespitleri;
‡$oÔNDODQ\HWHUVL]OLáLâVNkQDODQODUÔQD\Hterli yakınlıkta ve büyüklükte açık alan (yeşil,
otopark, spor) varlığı, yoğunluk, açık alanlar
mekânsal dağılımları, acil durum kullanımına uygunluk açılarından irdelemeler;
‡7HKOLNHOLNXOODQÔPODUGDQND\QDNODQDQULVNler: Yanıcı, patlayıcı, zehirli ve çevre kirleten maddelerin depolanması ve dağıtımı
yöntemleri, dağıtım noktalarının mekânsal
irdelenmesi, yakın çevrede yaratılan riskler;
‡ 7DULK YH .OWU 0LUDVÔQÔQ NRUXQDPDPDVÔ
riskleri: Tescil edilmiş tarih ve kültür mirası
bina ve eserlerin deprem zararlarından ve
ilgili diğer tehlikelerden korunması amacıyla, zemin yapısal sağlamlık düzeylerinin ve
öncelik düzeylerinin belirlenmesi çalışmaları;
‡$OW\DSÔYH8ODäÔP6LVWHPOHUL5LVNOHUL=Hmin özelliklerine ve konuma göre ağ yapısı,
malzeme ve üretim, güzergâh, hizmet alanları ve yükleri irdelemeleri; Ulaşım ağ yapısı; Depremde hasar görme, aşırı yüklenme
ve hizmet dışı kalma koşulları;
Şekil 2. Sakınım Planı Hazırlama Şeması
mekânsal ilişkilerinden kaynaklanır. Sakınım Planı, risk sahiplerini ve alınması gereken önlemlerin ilgili taraflarını bir araya
getirip bir zaman programı içinde hangi
yükümlülükleri üstlendiklerini de belgeler.
İstanbul Deprem Master Planı hazırlanması
sürecinde, Sakınım Planlaması kapsamında önemli adımlardan ilki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alanı Sınırları içinde yer
alabilecek risk sektörlerinin tanımlanması
için yapılacak çalışmaları içermektedir.
Daha sonraki adımlarda risk yönetiminin
oluşturulması amacıyla yöntem geliştirmek
üzere etkenlerin riske katkıları ve analiz
yöntemleri belirlenmiştir. Risk, yerleşmede tehlikelerin insanlara, hizmetlere, özel
tesislere ve yapılara verebileceği zararlı
etkilerin tahmin edilmesidir. Bu kapsamda,
planda, risk sektörlerinin ayrıntılı tanım ve
içerikleri araştırılmış, gerekli veri tabanının
belirlenmesi önerilmiş, mevcut verilerin bu
doğrultuda irdelenmesi yapılmış, ilgili standartlar, mevzuat, bilgi, kaynak yetersizlikleri irdelenmiştir. Çalışmada risk sektörleri
aşağıda belirtilen başlıklar altında ele alınmıştır:
‡0DNURIRUPULVNOHUL$QDXODäÔP\DSÔVÔYH
kentsel yapılaşma alanları büyüklük ve yoğunlukları, genişleme kısıtları, su havzaları,
uzun dönemli gelişme eğilimleri, noktasal
ana kullanımların konumları ve zemin tehlikeleri açılarından irdelenmesi;
‡<DSÔVWRNXQGDULVNOHU7P|]HOYHNDPX
binalarının tasarım ve üretim özelliklerine
bağlı olarak taşıma kapasitelerinin irdelenmesi; Güçlendirilebilirlik incelemeleri;
‡$FLOGXUXPJ|UHYOLVL$'*WDäÔQPD]ODUÔQ
işletme yeterliliği ve güvenliği: Hastaneler,
okullar, iletişim merkezleri, itfaiye, karakol
ve kamu binaları gibi acil durumda hizmet
vermesi zorunlu görülen yapıların yapı güvenliği, işletme biçimi, konum ve mekânsal
özellikler açılarından irdelenmeleri;
‡ 'Ôä HWNHQOHUGHQ ND\QDNODQDQ ULVNOHU
Deprem tehlikesine karşı alınan önlemleri
boşa çıkaracak, ya da acil durum çalışmalarını zorlaştıracak, olumsuz doğa koşulları, sabotaj ve terör türü girişimler, toplumsal
huzursuzluk ve kamu düzenini yıkacak tep
itü vakfı dergisi 15
DEPREM DOSYASI
kisel davranışlar gibi olası etkenlerin irdelenmesi;
‡<|QHWLPNDSDVLWHVL\HWHUVL]OLNOHULULVNOHUL
Kent yönetim birimlerinin risk yönetiminde
ve acil durum yönetiminde yeterliliklerinin
irdelenmesi;
Sakınım Planı kapsamında yerleşim alanı
ve içerdiği sistemler, mekânsal bir bütün
olarak incelenmiştir. Yerbilimsel bulgulara dayalı olarak belirlenmiş mikro-tehlike
ve bölgeleme verilerine göre altyapı, yapı
stoku ve kentsel çevrelerin taşıdığı risk düzeyleri ayrı ayrı belirlenmiştir. Sakınım Planı
çalışmasında gözetilecek en önemli sektör,
Acil Durum Görevlisi (ADG) eleman ve sistemlerdir. Hastaneler okullar gibi, afet anında yaşamsal işlevler üstlenen ADG’lerde
risklerin bütünüyle giderilmesi zorunluluğu
vardır.Bu planda, afet öncesi zarar azaltma
ve hazırlık çalışmalarına ilişkin ödevlerin
belediye yönetimleri başta olmak üzere
hangi yönetimlerce yerine getirileceğinin
tanımlanması gerekir. Sakınım Planı kapsamında, gerek risk düzeyi ve risk yönetimi
(dışlama/ azaltma/ paylaşma) analizleri,
gerekse bunların uygulanma adımları, bağımsız proje paketleri olarak tariflenmiştir.
Yerel Eylem Planları
İstanbul Deprem Master Planı’nın ikinci önemli etkinlik alanı, Eylem Planları ve
Kentsel Dönüşüm Programları konusudur.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
pilot bölge olarak seçilen yerlerde bu nitelikte bir girişimin gerçekleşebilmesi için yapılması gereken adımlar İstanbul Deprem
Master Planında bir akış şemasına dönüştürülmüştür (Şekil 3). Deprem Master Planında, Yerel Eylem Planı Planın uygulaması
için bir alan belirlenmesi, bu alana ilişkin
ayrıntılı Durum Tespiti (fiziki, yasal, toplumsal, doğal veriler) yapılması, Yerel Toplulukla İletişim Sağlanması (yerel yönetim birimi
kurulması, yerel büro), Mevcut Duruma İlişkin Ayrıntılı Tespit ve Değerlendirmeler yapılması (kamu yapıları, altyapı, yapı stoğu,
mülkiyet, ekonomik, demografik, sosyal,
kültürel, zemin etüdü, morfoloji), değerlendirmelerin esas alındığı Projeler gerçekleştirilmesi (altyapı, yeni yapılaşma, güçlendirme, yıkım/değiştirme, keşif) ve projelere
uygun uygulamalar yapılması (altyapı, yeni
yapılaşma, yapı güçlendirme) öngörülmüştür. İlk uygulama alanı olarak Zeytinburnu
seçilmiş, gerekli çalışmalar yapılarak projeler hazırlanmış ancak etkin uygulamaya
geçilememiştir.
Destek Araştırma-Etkinlik Programları
(DAEP):
İstanbul Deprem Master Planının Destek
Araştırma ve Etkinlik Programları çalışma-
16 itü vakfı dergisi
Şekil 3 Eylem Planı Alanlarında Süreç
ları içinde, plana siyasal desteğin verilmesini sağlayacak yerel topluluklar ile, medya
ile, reel sektör ile ilişkiler geliştirme, yerel ve
merkezi yönetimden destek alma önerileri yer almaktadır. İstanbul Deprem Master
Planında, Sakınım Planı ve Eylem Planı
proje paketlerine kaynak yaratma, yurtiçi
ve yurtdışı parasal destek geliştirme çalışmaları da bu kapsam içinde değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, Yasal-Yönetsel
Öneriler ve Kaynak Geliştirme Yöntemleri
Halk Eğitimi ve Katılımı Programları, Bilimsel/Teknik Araştırmalar, Enformatik ve Veri
Mühendisliği, Yasal/Yönetsel Düzenleme
Önerileri (İmar, Kat Mülkiyeti, Sigorta, Yerel
Yönetim, Vergi, Kamulaştırma vd.), Parasal
Kaynak Arama Önerileri (kamusal ve kurumsal kaynaklar, dış kaynaklar, öz kaynaklar) geliştirilmiştir.
Değerlendirme
Deprem zararlarının azaltılmasında İstanbul Modeli olarak anılabilecek bu çalışmanın en belirgin özelliği, mekânsal eksenli
bir planlama yaklaşımı içinde, aşamalı
olarak sosyal, yasal, yönetsel ve parasal
olanakların birlikte örgütlenerek toplam yaşam kalitesini yükseltmek üzere bir üstün
sinerji yaratma çabasıdır. Deprem etkilerine
karşı direnç geliştirilmesi hedeflerinin başka kentsel gelişme hedefleri ile bütünleştirilerek, kentsel çevresi, alt yapısı, doğal
ve kültürel mirası ve insanı ile İstanbul’u
çağdaş bir dünya kenti düzeyine ulaştırma
umuduyla hazırlanan bu çalışma ne yazık
ki geçen zaman içinde beklenen sinerjiyi
yaratamamış ve gereken etkinlikte uygulamaya yansıtılamamıştır.
Deprem Sonrası Barınma Sorunları ve
Olası Çözümler
Prof.Dr. Ahsen Özsoy
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Başarısızlıkla sonuçlanan
ya da kısmen başarılı
projeler çoğunlukla yeniden
yerleşecek olan nüfusla çok az
işbirliği yapan politikalardan
kaynaklanmaktadır.
Bahsedilen kötü arazi seçimi,
uygun olmayan yerleşme
düzeni, doyurucu olmayan
konut tasarımları halkla
işbirliği olmamasından ve
sonuçta onların toplumsal
ve kültürel olarak ortaya
çıkan ihtiyaç ve değerlerinin
anlaşılamamasından, onların
yöredeki uzun geçmişi olan
bilgi ve deneyimlerinden
yararlanılmamasından
kaynaklanmaktadır. Oysa, halkın
yeni yerleşim sürecine katılımını
sağlamak öz kaynakların daha
etkin kullanımı, ekonominin
gelişimi, yeni iş gücü becerileri
kazanmak gibi fırsatları
beraberinde getirir. Aynı
zamanda konut ya da yerleşme
için, sahiplik duygusunu
güçlendirir.
İzmit, Gündoğdu kalıcı konutları (A. Özsoy)
D
eprem diğer doğa olaylarına kıyasla çok daha fazla sayıda yerleşimi
ve daha büyük kitleleri etkilemekte,
daha büyük hasara yol açabilmektedir.
Topraklarının büyük bir bölümü deprem
kuşağında yer alan Türkiye tarih boyunca
şiddetli depremlerin etkilerine maruz kalmıştır. Çoğunlukla kırsal alanları etkileyen
önemli depremlere sahne olan ülkemizde,
ilk kez 1999 Doğu Marmara Depremleri
yoğun yerleşilen metropoliten bir alanı etkilenmiş, büyük can kayıpları ve yerleşim
alanlarında önemli kayıplar yaşanmıştır.
Deprem sonrasında bir yıl içerisinde devlet tarafından yaklaşık 40.000 konut birimi
inşa edilmiştir. Bu yazıda deprem sonrası
yeniden yerleşim potansiyel ve sorunlarına ilişkin görüşlerle birlikte, 1999 Marmara Depremi sonrası geçici ve kalıcı konut
uygulamalarına yönelik olarak yürütülen
çeşitli araştırmalar, tezler ve gözlemlerden
yola çıkılarak bazı saptama, yorum ve değerlendirmelere yer verilmektedir. Konut insan için özel anlam taşıyan bir yapı tipidir.
Konutu bireyin fizyolojik, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyedeki ihtiyaçlarını
karşılayan özellikleriyle ele almak gerekmektedir. Ev yapmak sadece bina inşa et-
mek değil, yaşamı biçimlendirmektir. Konut
tasarımının ülkemizde özel önem verilen bir
konu olduğunu söylemek zordur. Genellikle
herkes bir konutta yaşadığı ve onu ilk elden
deneyimleme avantajına sahip olduğu için
konut tasarımının basit bir iş olduğu iddia
edilse de; aslında karmaşık bir problem olduğu inkar edilemez.
Dar gelirli ve dezavantajlı grupların konut
edinebilmelerine olanak sağlayan tasarım ve teknoloji arayışları, deprem afetleri
sonrasında hızlı ve çok sayıda konutun yapılacağı yaşam çevreleri oluşturulması gerektiğinde çok daha komplike problemler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konudaki
uluslararası kaynaklar, tasarım ve teknoloji çözümlerinin potansiyellerinin sürekli
olarak irdelendiğini göstermekte, çeşitli
yarışma, araştırma ve çalışmalar yapıldığı
görülmektedir (Faiferri, Bartocci, 2012, Dömer et.al., 2014).
Deprem Sonrası Yeniden Yerleşim
Problemleri
Afet konutu kavramı, afet sonrası acil barınma ihtiyacını gidermek üzere üretilen “geçici konut” ve daha uzun döneme yayılmış
bir hazırlık çalışmasını gerektiren ve
itü vakfı dergisi 17
DEPREM DOSYASI
yerinden uzaklık gibi toplumsal faktörler de
önemli görülmektedir.
Yerleşme şeması ya da biçimlenişi, doğal
ve fiziksel çevre verilerine uygunluğu da
sıkça belirtilen diğer bir başlıktır. Yine yapım kolaylığı nedeniyle çeşitlilikten yoksun,
tekdüze, kamp-benzeri tasarımlar ortaya
çıktığı ve insanların yaşam çevrelerinde
gerekli olan çeşitli fonksiyonel mekânlara
yer verilmediği görülmektedir. Eski yerleşmelerinden uzak, sosyal bağlarından kopuk bu yerleşmeler yeni komşuluk ilişkileri
ve sağlıklı yaşam çevreleri oluşturmakta
yetersiz kalmaktadır.
Konut insan için özel anlam
taşıyan bir yapı tipidir. Konutu
bireyin fizyolojik, psikolojik ve
sosyal olarak daha üst seviyedeki
ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle
ele almak gerekmektedir.
Ev yapmak sadece bina inşa etmek
değil, yaşamı biçimlendirmektir.
sürekli iskân amacı ile üretilen “kalıcı konut” tanımlarını kapsamaktadır. Yapılan çalışmalar, deprem sonrası yeniden yerleşim
projelerinin başarısız bulunmalarında arazi
seçimi, yerleşim, konut ve kullanıma ilişkin
sorunların ön plana çıktığını vurgulamaktadır (Oliver-Smith, A., 1992).
Yanlış arazi seçimi yeniden yerleştirmede
en sık belirtilen sorunlardan biridir. Kolay
elde edilebilme gerekçesiyle devlete ait
arazilerin tercih edilmesi; kaynak kullanımını ve 'hızlı çözümler'i maksimize etmeye
yönelik, erişilebilirlik ve topoğrafya arayışları kötü arazi seçimlerinde sıkça belirtilmektedir. Ekolojik ve ekonomik yönlerden
gerekli özelliklerin de ihmal edildiği görülmektedir. Su, mera, işgücü ya da alışveriş
gibi kaynaklara uzaklığın yeterince göz
önüne alınmaması yeni yerleşim alanlarının başarısızlığı konusunda önemle belirtilmektedir. Sosyal çevre ya da eski yerleşim
18 itü vakfı dergisi
Konut tasarım ve yapımı da önemli sorunlar
içermektedir. Konutların geniş kırsal aileler
için küçük olması, mahremiyet eksikliği
gibi problemler görülmektedir. Geleneksel
konutlar zaman içinde hane halkı biriminin
ihtiyaçları açısından işlevsel olarak oluşmuşlardır. Yeniden yerleşim alanlarında
konutların tasarımı mevsimlere göre farklı
kullanımlar için farklı türden mekânlar gerektiren ev içi eylemleri açısından çoğunlukla uygun olmamaktadır.
Başarısızlıkla sonuçlanan ya da kısmen
başarılı projeler çoğunlukla yeniden yerleşecek olan nüfusla çok az işbirliği yapan
politikalardan kaynaklanmaktadır.
Bahsedilen kötü arazi seçimi, uygun olmayan yerleşme düzeni, doyurucu olmayan
konut tasarımları halkla işbirliği olmamasından ve sonuçta onların toplumsal ve kültürel olarak ortaya çıkan ihtiyaç ve değerlerinin anlaşılamamasından, onların yöredeki
uzun geçmişi olan bilgi ve deneyimlerinden
yararlanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Oysa, halkın yeni yerleşim sürecine katılımını sağlamak öz kaynakların daha etkin
kullanımı, ekonominin gelişimi, yeni iş gücü
becerileri kazanmak gibi fırsatları beraberinde getirir. Aynı zamanda konut ya da yerleşme için, sahiplik duygusunu güçlendirir.
1999 Doğu Marmara Depremi Sonrası
Kalıcı Konut Uygulamaları
1999 Marmara Depremi sonrası kalıcı konut
üretimine bakıldığında, uygulamanın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Başbakanlık Proje Uygulama Birimi olmak üzere iki
ayrı kanaldan gerçekleştiği görülmektedir.
Bunların dışında çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından yaptırılan küçük ölçekli örnek
girişimler de söz konusu olmuştur ve bu yazıda potansiyellerine dikkat çekilmektedir.
Başbakanlık Proje Uygulama Birimi 1992
yılında Erzincan Depremi sonrası yeniden
yapılanma projelerinin Dünya Bankası kredisi ile gerçekleştirilmesi için kurulmuştur.
PUB konut tasarımları, depreme dayanıklılık ve uygulama kolaylığı göz önüne alınarak; iki yatak odası, salon, mutfak, banyo,
tuvalet mekânlarından oluşmak üzere brüt
84 metrekare olarak gerçekleştirilmişlerdir
(Karaduman, 2002).
Bayındırlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen uygulamalarda ise 99 m2’lik “Türk
tipi konut” öngörülmüş, planların iki ve dört
dairelik bloklarla oluşturulması istenmiştir.
Tasarım esnasında araziler kesinleşmediğinden, konut tipleri arazi verilerine göre
oluşturulamamıştır. Konutlar genel olarak 3
yatak odası, salon, banyo, tuvalet ve mutfaktan oluşmaktadır. Depreme dayanıklılık
ve uygulama kolaylığı esas alınmıştır.
1999 depremleri sonrasında kamu tarafından çok sayıda ve hızla inşa edilen afet
konutlarının kullanım sürecinde de çeşitli
sorunlar ortaya çıktığı bilinmektedir. Önceki deneyimlere ve dünyadaki uygulamalara
benzer şekilde, sosyal çevrelerinden kopuk, eğitim, sağlık, kültür, vb kentsel olanaklardan uzak konumlanan bu bölgelerde,
özellikle yerleşimin ilk yıllarında çok büyük
sorunlar yaşanmaktadır.
Tek tip tasarlanan konutlar yaşam tarzı çeşitliliklerine karşılık vermekte yetersiz kalmakta, hızlı ve kalitesiz uygulanmış binalar
yaşayan aileler için sürekli ciddi sorunlar
yaratmaktadır.
Yukarıda değinildiği gibi, az sayıdaki küçük ölçekli uygulamalarda, kullanıcıların
katılımıyla gerçekleştirilen başarılı örnekler
de bulunmaktadır. Umcor ve Caritas uluslararası insani yardım örgütleri tarafından
gerçekleştirilen Düzce, Gümüşpınar evleri
bunlar arasında sayılabilir. Gölyaka İmece
Evleri Projesi de Dayanışma Gönüllüleri
Vakfı, Hollanda Gelderland Eyalet Meclisi,
yerel yönetim ve muhtarlar projenin üretiminde rol aldığı bir örnektir.
Finansman, EYY kredisi, Eyalet Meclisi
fonu ve kullanıcıların inşaatlarda 50 gün
fiilen görev almaları ile sağlanmıştır. İlk
aşamada inceleme ve anket çalışmaları
yapılarak bölge halkının istek ve ihtiyaçları
belirlenmiştir. Konut tiplerinin kullanıcıların deprem öncesi oturdukları konutların
planları ile hemen hemen aynı tip olması
Geçici konut uygulamaları.
DEPREM DOSYASI
da bile bir süre sonra aidiyet duygusunun
yükseldiği ve konutların yaşayanlar tarafından çeşitli şekillerde kişiselleştirildiği
görülmektedir (Tanberken, 2004).
Bu durumda geçici konutların daha farklı
ele alınmaları gerektiği söylenebilir. Geçici konutların kalıcı konuta dönüşebilmesi
bu konuda önemli bir potansiyel olarak
görülebilir. Bu da katılım konusunun farklı boyutlarıyla ele alınmasıyla çözülebilir.
Esnek büyüyebilir, ihtiyaçlara göre tamamlanabilir mekânlar konusunda teknolojinin olanaklarından yararlanmakla
sağlanabilir.
Çekirdek Konut ve Potansiyeli
Dar gelirlileri konut edindirmeye yönelik bir model olarak yararlanılabilecek
“çekirdek konut” düşüncesi maliyette,
zamanda, mekânda ve inşaat yöntemlerinde esneklik sağlayan önemli potansiyellere sahiptir (Gülaydın, 2004). Kişisel
ihtiyaçlara göre adım adım planlanabilir
olan çekirdek konut, başlangıçta inşa
edilen minimum mekân ve ıslak hacimle
başlatılabilecek ilk mekânsal aşamada
acil barınma ihtiyacını karşılayabilir ve
sonrasında zaman içinde çeşitli seçeneklere ve eklemelere imkan verir. Kişisel
ihtiyaçları ve farklılıkları olan büyük gruplar için uygun bir model olarak görülmektedir. İnşaat yapım sistemi ve detaylarının basit ve anlaşılır olması durumunda,
işçilik olarak kullanıcı katılımı sağlanması
ile maliyetin minimumda tutulması mümkündür. Görüldüğü gibi çekirdek konut
fikri de de geçici ve kalıcı konut çözümleri arasında önemli bir potansiyel olarak
kabul edilebilir. Sonuç olarak Marmara
Depremleri sonrasında gerek devlet, gerekse özel girişimler tarafından üretilen
kalıcı konutlarda farklı tasarım ve uygulama yaklaşımlarının söz konusu olduğu
görülmektedir. Bu deneyimlerden hareketle farklı yaklaşımların potansiyellerinin
tartışılması mümkündür. Deprem sonrası
uygulamalardan öğrenmek amacıyla,
üretilen konut çevrelerinin performansını
incelemek, mevcut sorunlarını objektif
olarak ortaya koymak ve kullanıcıların
yapılmış çevredeki memnuniyet durumunu saptamak önem taşımaktadır. Afet
sonrası barınma konusu özel bir tasarım
problemi olarak ele alınmalıdır. Esneklik
adapte edilebilirlik gibi tasarım kriterleri,
hızlı olarak ve çok sayıda inşa edilmesi
gereken konut birimlerinin farklı ihtiyaç-
Afet sonrası projeler; sosyalekonomik ve ekolojik yönden
sürdürülebilir olmalıdır.
Müdahaleler yerel kültüre uygun
olmalı, yerel halk için ekonomik
yarar-kâr sağlayacak şekilde
gerçekleştirilmelidir. Planlama
evresinden itibaren farklı yaşam
biçimi çeşitlilikleri düşünülerek
tasarım seçenekleri oluşturulmalı
ve kullanıcıların projeye dahil
edilebilmeleri sağlanmalıdır.
lara uygunluğu açısından önemlidir. Acil
barınma ihtiyaçlarını karşılarken de süreç bütüncül bir biçimde ele alınmalıdır.
Afet sonrası projeler; sosyal-ekonomik ve
ekolojik yönden sürdürülebilir olmalıdır.
Müdahaleler yerel kültüre uygun olmalı,
yerel halk için ekonomik yarar-kar sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Planlama evresinden itibaren farklı yaşam
biçimi çeşitlilikleri düşünülerek tasarım
seçenekleri oluşturulmalı ve kullanıcıların
projeye dahil edilebilmeleri sağlanmalıdır. Uygun teknolojileri seçerek ve kullanıcıyı eğiterek yapım süreçlerine katılımını sağlamak potansiyel olarak göz önüne
alınmalıdır.
Kaynaklar
-Dömer, K., Drexler, H., Schultz-Granberg, J.
(Eds.), 2014, Housing for Everyone, Affordable
Living, Jovis, Berlin.
-Faiferri, M., Bartocci, S., 2012, Housing The
Emergency-The Emergency of Housing, List
Lab, Barcelona.
-Gülaydın, D., 2004, Konutta Memnuniyet ve
Tasarım İlişkisi Açısından Çekirdek Konutlarda
Esneklik Araştırması, Yüksek Lisans Tezi,
Mimarlık Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı,
İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü.
-Karaduman, E., 2002, 1999 Doğu Marmara
Depremi Sonrası Üretilen Kalıcı Konutların
Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Mimarlık
Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı, İ.T.Ü. Fen
Bilimleri Enstitüsü.
-Oliver-Smith, A., 1992, Problems in PostDisaster
Resettlement:
Cross
Cultural
Perspectives, Disasters and the Small Dwelling,
Perspectives for the UN IDNDR, Eds. Y. Aysan,
L. Davis, James and James Science Publishers
Ltd., London.
İzmit, Gündoğdu geçici konutları (A. Özsoy)
20 itü vakfı dergisi
-Tanberken, O., 2004, Geçici Deprem
Konutlarında Barınma ve Mekân Bağlılığı,
Yüksek Lisans Tezi, Mimarlık Anabilim Dalı, Bina
Bilgisi Programı, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü.
Afet ve Kentsel Dönüşüm
Hikmet Haspolatlı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Altyapı ve Kentsel Dönüşüm
Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Genel Müdür Yardımcısı
Özellikle son dönemde afet
odaklı kentsel dönüşüm çok
fazla konuşulsa da, kentsel
dönüşüm sadece binaların
yıkılarak yerlerine sağlam
yeni binalar yapılması değil,
bütüncül bir planlama anlayışı,
yeni bir altyapı ve ulaşım
sistemi ile şehirlerimizin daha
düzenli hale gelmesi, temelde
daha yaşanabilir şehirler
oluşturulması, güncel ve sağlıklı
malzemeler kullanılarak yapılan,
yalıtımı tam olarak sağlanmış,
asgari konfor koşullarına
sahip, enerjiyi savurmayan
ve en önemlisi çevre dostu
yapılarla yeni hayat alanları
oluşturulmasıdır.
DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Demirkent/Erzincan)
DÖNÜŞÜM SONRASI (Demirkent/Erzincan)
Ü
lkemizde kentleşme geçmişinde en
bildik süreçlerden biri 1950 sonrası
yaşanmış, tarımda makinalaşma ve
sanayinin gelişimiyle birlikte köyden kente
göç hızlı bir şekilde artmıştır. Böylece
Türkiye’nin artan nüfusu kentsel alanlarda toplanmaya başlamıştır. 1927 yılında
toplam nüfusun sadece %24,2’si kentsel
alanlarda yaşarken, bu oran 1950 yılında
%25’e, 1980 yılında %43,9’a ve 2010 yılında %75’e yükselmiştir.
Ancak bu hızlı göç kontrolsüz gelişmeyi,
hızlı ve denetimsiz bir yapım sürecini doğurmuştur. Bu dönemde yapılan yapılar
yeterli mühendislik hizmeti almayan sağlıksız ve güvensiz bir şekilde üretilmiştir. Bununla birlikte kentsel standartlar tamamen
göz ardı edilmiş, yolları, altyapısı, okulları,
hastaneleri ve sosyal donatıları yetersiz şehirler ortaya çıkmıştır. Süreç içerisinde imar
aflarıyla tüm bu yapılar yasallaştırılmış, bir
şekilde kentlerin gelişigüzel gelişimi hukuki
itü vakfı dergisi 21
DEPREM DOSYASI
temele oturtulmuştur. Kentlerin bu çarpık,
düzensiz ve sağlıksız gelişimi mühendislik
ile birlikte ülkemizin afet riski ve mülkiyet
yapısı tamamen göz ardı edilerek oluşturulmuştur. Ülkemiz önemli bir deprem
kuşağında bulunmakta olup depremle
birlikte; sel, taşkın, heyelan, çığ gibi birçok
afet yaşanmaktadır. Bu afetlerde hem yakın
geçmişte hem de tarih boyunca çok fazla
can ve mal kaybı yaşanmış olup her an yıkıcı bir deprem yaşanma ihtimali istatistiksel olarak çok yüksektir. Yaşanan afetlerle
oluşan can ve mal kaybının dışında ne yazık ki ülkemizde herhangi bir afet olmadan
yıkılan binalar da bulunmaktadır. Bu durum
bile yapı kalitemizin ne kadar düşük olduğunun temel göstergelerindendir. Bununla
birlikte sağlıksız yapılar yüzünden gerek
yalıtım gerek tesisat problemleri nedeniyle
oluşan israf ve kayıplar da ciddi bir ekonomik külfet getirmektedir.
Özellikle 1999 Marmara depremi ile birlikte
ülkemizde deprem haritaları yeniden ele
alınmış, 1. Derece deprem bölgesi olmayan
ve bu riske göre imal edilen yapıların
bulunduğu bir çok alan daha riskli deprem
bölgesi olarak belirlenmiştir. Bu da, bu
alanların mevcut riskinden daha sağlıksız
bir yapı stoğu anlamına gelmektedir.
Bu sürecin en olumsuz sonuçlarından biri
de mülkiyet sorunudur. Gecekondulaşma
mantığıyla yapılaşan alanlarda mülkiyet
durumunun mevcut yapıya uydurulması
hem parsellerin küçülmesine hem de hisselerin artmasına neden olmuştur. İmar aflarıyla, tapu verme süreçleriyle mülkiyetler
parçalanmış, bir gecede yapılan çarpık
konutlara göre parseller oluşturulmuştur.
Bir de bu parseller süreç içerisinde veraset
yoluyla daha da parçalanmış ve gitgide tek
haneli rakamlardan oluşan alan büyüklüğüne sahip tapular ortaya çıkmıştır. Mülkiyetlerin küçülmesi bu alanlarda yeni yapılar
yapılsa bile şekilsiz ve estetikten uzak yapılar yapılması sonucunu doğurmuştur. Ne
yazık ki imar affı sonucunu doğuran mevzuat düzenlemeleri kanunların amaçlarının
tam tersi sonuçlar doğurmuştur.
Bununla birlikte ülkemizde hala kaçak bir
çok yapı bulunmakta (gecekondu veya
ruhsatsız yapı) bu hukuki durum da uygulama sürecini zora sokmaktadır. Hukuki
hak sahipliği ile sosyal boyut arasında büyük bir ikilem oluşturmaktadır.
22 itü vakfı dergisi
Kent merkezlerinde de mülkiyet sorunu
nedeniyle farklı bir çöküş süreci yaşanmıştır. Eski kentlerin merkezi bölgeleri gitgide
köhnemiş, ancak hissedar sayısın artması,
sahipsiz ve yabancı mülkiyetindeki alanların çok fazla olması kent merkezlerinin
yenilenmesini mevcut mevzuatlarla imkansız hale getirmiştir. Kent merkezlerinin bu
yapısal çöküşü ulaşım imkanlarının ve araç
sahipliliğinin de artmasıyla nüfusun merkez dışına çıkması, böylece de kentlerin
büyümesini sağlamıştır. Bu gelişim de
kent merkezlerinin yapısal çöküşle birlikte
sosyal çöküntü alanları haline gelmesini de
sağlamıştır. Bu da kentler için ayrı bir tehdit
unsuru oluşturmuştur.
Dolayısıyla tüm bu süreçler, başta deprem olmak üzere tüm afet tehditleriyle de
birleşince; kentler, yapılar ve insanlar için
oluşan riskin boyutunun ne kadar yüksek
olduğunu gözler önüne sermektedir.
Tüm bu sorunların giderilmesi için önümüze çıkan en büyük fırsat kentsel dönüşümdür. Her ne kadar kavram olarak üzerine
çok kötü algılar yüklenilse de, başarısız
uygulamalarla özdeşleştirilse de, kentlerin
çehresini değiştirecek, yapısal güvenilirliği
arttıracak en önemli uygulama argümanı
dönüşüm olarak görünmektedir.
Zaten bu gerçekle birlikte çeşitli mevzuatlarda düzenlemeler yapılmış; çeşitli
kanunlarla kentsel dönüşüm ve gelişim
alanı, kentsel yenileme alanı, riskli alan,
rezerv yapı alanı gibi farklı isimlerle uygulama araçları oluşturulmuştur. Kavramsal
çekinceler nedeniyle dönüşüm, yenileme,
sağlıklaştırma ne denirse densin teknik
içeriğine çok bakmadan en temelde kullanılan tanımıyla kentsel dönüşüm olgusu
önemli bir gerçeklik ve zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Kentsel Dönüşüm nasıl algılanmalı…
Sosyal Boyut…
Kentsel dönüşümün sosyal boyutu özellikle üzerinde durulması gereken en önemli
husustur.
Öncelikle yapılacak olan tasarımların kentlerin kimliğine marka değerlerine katkı yapacak, bölgesel yaşam şartlarına uygun,
vatandaşların alıştıkları yaşam koşullarına
uygun nitelikte olması büyük önem arz
etmektedir. Köhnemiş, çarpık yapılaşmış,
sağlıksız ve güvensiz konutlarda yaşayan
vatandaşlarımızın, yeni kentsel tasarımlarda daha çok sosyal donatı alanları, okullar,
kreşler, parklar, dini tesisler, müze alanları
olan estetik değeri yüksek kentlerde kaliteli ve sağlam konutlarda yaşaması sosyal
dönüşümün en temel unsurlarındandır. Yöresel yaşam koşullarına uygun olarak yapılmayan tasarımların yöre insanının kullanımı
bağlamında başarılı olmadığı açıktır. Bu
nedenle temelde yöresel mimari unsurları
taşıyan yöresel malzemeler kullanılarak yapılacak uygulamalar kentlere ciddi değer
katacaktır.
Gerçekçi olmayan arsa fiyatları
ve bu fiyat temelli kamulaştırma
beklentileri de uygulama sürecinin
önündeki en büyük engellerdir.
Afet odaklı dönüşümün temeli
sağlıklı ve güvenli yaşama alanları
oluşturmak olup kamulaştırma
beklentisiyle rant elde etme amacı
güdülmemelidir.
Toplumsal ilişkiler bazında baktığımızda
özellikle son yıllarda eskiyen yapı stoğuyla
birlikte sosyal donatısı, oyun alanları, altyapısı yeterli olmayan, asayiş ve güvenlik
sorunları oluşturan çöküntü alanı niteliğindeki bölgeler ortaya çıkmıştır. Bu da, yeni
nesillerin sosyal gelişimi anlamında ciddi
yetersizlikler doğurmuştur. Yeni gelişen nesiller yeşilden, topraktan kopuk bir şekilde
yapıların içerisinde gelişmektedir. Kentsel
dönüşüm ile temelde toprakla ve yeşille
buluşulmalı, yeni nesillerin, parklarıyla,
yeşil alanlarıyla, altyapısı, yolları, eğitim
ve sağlık tesisleriyle donanmış şehirlerde
topluma faydalı birey olarak yetişmesi sağlanmalıdır.
Bununla birlikte özellikle yeni yapılacak
uygulamalarda engelli vatandaşların yaşamlarını kolaylaştıracak gerekli tedbirlerin
alınması da büyük önem taşımaktadır.
Kentsel Boyut…
Özellikle son dönemde afet odaklı kentsel
dönüşüm çok fazla konuşulsa da, kentsel
dönüşüm sadece binaların yıkılarak yerlerine sağlam yeni binalar yapılması değil,
bütüncül bir planlama anlayışı, yeni bir
altyapı ve ulaşım sistemi ile şehirlerimizin
daha düzenli hale gelmesi, temelde daha
yaşanabilir şehirler oluşturulması, güncel
Tabi ki afet odaklı dönüşüm
temelde afet zararlarını azaltmak
amacı taşısa da bununla birlikte
öncelikle soysal boyutunu
gözeterek, kentlerin estetik, kimlikli
yaşam alanlarına, sosyal donatı
alanlarına, sağlıklı bir altyapıya
kavuşması da temel amaçlardandır.
Yapılacak her uygulamanın o kente
ve kentliye ciddi bir değer de
katması gerekmektedir.
dönüşümün amacı konusunda zaten her
kesim temelde aynı fikirde olsa da, uygulama süreci farklı bir tablo oluşturmaktadır.
Bu da, temelde sosyal yapı kısmen göz
ardı edilerek finans temelli uygulamalar
yapılmasındandır. Tabi ki sürecin önündeki çözülmesi gereken en önemli sorun
finansal yapıdır ancak sadece finansal
yapı gözetilerek yapılan uygulamalar diğer ayakların geri plana atılması sonucunu
doğurmaktadır. Burada en temel olay tüm
sacayakları arasındaki dengeyi iyi kurabilmektedir.
DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Pazarlar/Kütahya)
DÖNÜŞÜM SONRASI (Pazarlar/Kütahya)
ve sağlıklı malzemeler kullanılarak yapılan,
yalıtımı tam olarak sağlanmış, asgari konfor koşullarına sahip, enerjiyi savurmayan
ve en önemlisi çevre dostu yapılarla yeni
hayat alanları oluşturulmasıdır.
Tabi ki afet odaklı dönüşüm temelde afet
zararlarını azaltmak amacı taşısa da bununla birlikte öncelikle soysal boyutunu
gözeterek, kentlerin estetik, kimlikli yaşam alanlarına, sosyal donatı alanlarına,
sağlıklı bir altyapıya kavuşması da temel
amaçlardandır. Yapılacak her uygulamanın o kente ve kentliye ciddi bir değer de
katması gerekmektedir.Bu nedenle acil
alanlara ivedilikle müdahale edilmesi ve
uygulamaların başlatılması, bununla birlik-
te kentlerin risk durumlarını belirleyecek ve
o kentin dönüşüm yol haritasını çıkaracak
üst ölçekli planlarla bütünleştirecekleri çalışmaları yapmaları gerekmektedir. Adı her
ne olursa olsun (kentsel dönüşüm strateji
belgesi, master plan, dönüşüm yol haritası) belediyelerimizin 15-20 yıllık dönüşüm
vizyonlarını belirlemeleri lokal emsal artışı
taleplerini engelleyecek, uygulamalarda
bütüncüllüğü sağlayacak, alanların daha
fizibil kullanımını sağlayacaktır.
Finansal Boyut…
Bir alanın yıkılarak yeniden yapılması, projesiyle, altyapısıyla, donatı alanlarıyla, yapılarıyla yeniden inşası ciddi bir finansal
sorunu ortaya çıkarmaktadır. Tabi ki kentsel
Mülkiyetin en kutsal haklardan olduğu düşünüldüğünde, sürecin sosyal boyutu da
her hak sahibini aynı alanda ikamet ettirme
hedefini öncelikli kılmaktadır. Ancak mülkiyet küçüldükçe hak sahibi sayısı artmakta,
bu da 5-6 m2 hissesi olan mülk sahiplerinin
bile alan içerisinde ikameti anlamına gelmektedir. Bunun en basit ve ilk akla gelen
çözüm yöntemi inşaat alanını-yapılaşmayı
arttırmaktır. Bu da kentlerimizin içinde mevcut dokuya aykırı, yüksek yoğunluklu beton
ağırlıklı alanlar oluşması sonucunu doğuracaktır.
Bir diğer husus ta siyasi veya benzer
kaygılar nedeniyle beklentilerin yükseltilmemesidir. Kentsel dönüşüm; “m2” veya
“karşılığında kaç daire vereceksiniz” temelinden çıkarılarak “değer esası” ve “getirisi (sosyal-kentsel-yaşam koşulları açısından)” üzerinden konuşulmasıdır.Ne yazık
ki yapılan bazı olumsuz uygulamalar “bire
iki”, “bire üç” gibi afaki kavramları kentsel
dönüşüm literatüründe en üstlere taşımıştır.
Bu nedenle de daha fazla rant beklentisi ile
uygulamaların engellenmeye çalışılmasına
da müsaade edilmemelidir. Bu haksız beklentinin en yaygın örtüsü de sosyal boyutun
göz ardı edildiği eleştirisidir. Bununla
itü vakfı dergisi 23
DEPREM DOSYASI
Her ne kadar kavram olarak
üzerine çok kötü algılar yüklenilse
de, başarısız uygulamalarla
özdeşleştirilse de, kentlerin
çehresini değiştirecek, yapısal
güvenilirliği arttıracak en önemli
uygulama argümanı ‘dönüşüm’
olarak görünmektedir.
birlikte gerçekçi olmayan arsa fiyatları ve
bu fiyat temelli kamulaştırma beklentileri
de uygulama sürecinin önündeki en büyük
engellerdir. Afet odaklı dönüşümün temeli
sağlıklı ve güvenli yaşama alanları oluşturmak olup kamulaştırma beklentisiyle rant
elde etme amacı güdülmemelidir.
Yasal Boyutu...
Yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı kanunlarda farklı isimlerle uygulamalar yürütülmektedir. Temelde; 5393 sayılı Belediye
Kanununda Kentsel dönüşüm ve Gelişim
Alanı, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanunda Kentsel Yenileme Alanı ilan edilerek uygulamalar yapılıyordu. 6306 sayılı
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile süreç yeniden tanımlanmış ve afet odaklı dönüşümde yeni
uygulama argümanları öngörülmüştür.
Gerek yapı bazındaki uygulamalar ve
bunlara verilen finansal desteklerle vatandaşların da sürece dahil edilmesi, gerek
uygulamayı yürüten belediyelere kaynak
aktarımı yapılması, gerekse de 2/3 çoğunlukla uygulama yapılması gibi hükümler
sürecin hızlandırılması ve sağlıklı yürütülmesini amaçlamaktadır.
Bununla birlikte Rezerv Yapı Alanı öngörülerek yeni ve düzenli yerleşim alanları oluşturulması öngörülmüş, imar hakkı transferi ve konut sertifikası gibi argümanların
oluşturulabileceği belirtilmiştir. İmar hakkı
transferi ve konut sertifikası sürekli tartışılan
ancak fiili olarak yaygın bir şekilde hayata
geçirilemeyen uygulamalardır.
Yıkım ve Geri Dönüşüm...
Tabi ki böylesine bir yıkım ve yapım sürecinde çevresel değerlerin korunması büyük önem taşımaktadır.
Yıkımına karar verilen yapılarda uygulanacak işlemler ve yıkım faaliyeti süresince alı-
24 itü vakfı dergisi
DÖNÜŞÜM ÖNCESİ (Patnos/Ağrı)
DÖNÜŞÜM SONRASI (Patnos/Ağrı)
nacak çevre ve insan sağlığının korunması
ile diğer güvenlik tedbirleri ve yıkım metotlarının belirlenmesi, beşeri faaliyetler ve
doğal afetler sonrasında meydana gelen
hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının, üretildikleri yerlerde ayrılarak toplanması, geçici olarak biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması, tekrar kullanılması,
değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine
ilişkin esasların oluşturulması, teknik ve
idari hususlar ile uyulması gereken genel
kuralların düzenlenmesi için gerekli mevzuat çalışmaları tamamlanma aşamasındadır.
Genel Değerlendirme...
Özellikle Kentsel Dönüşüm kavramı üzerin-
de oluşturulan olumsuz algının yapılan tüm
uygulamaların önünü kesmesi, önyargılı ve
peşin hüküm verilmesi uygulamaların başarısının önündeki en büyük engeldir. Bu
nedenle bu algının değiştirilmesi için nitelikli tasarımların, örnek projelerin doğru
olarak anlatılması büyük önem taşımaktadır. Kentsel dönüşümün çok farklı boyutları
olduğunu belirtsek de bu yazıda özellikle
dört boyutu üzerinde durulmuştur; Sosyal
Boyut (mülkiyet hakkı ile birlikte)- Kentsel
Boyut- Finansal Boyut ve Yasal Boyut. Yapılacak uygulamalarda Sosyal-Kentsel ve
Finansal açıdan denge kurulmalı, uygulamaların, tüm hususlar göz önünde
DEPREM DOSYASI
İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
SAFECLADDING
“Deprem Bölgelerinde Yer Alan
Prefabrike Yapı Sistemlerinin Cephe
Panellerinin Bağlantıları” FP7 Projesi
Doç.Dr. Ercan YÜKSEL
İTÜ İnşaat Fakültesi
Farklı cephe panellerinin
davranışının belirlenmesi,
yeni birleşim elemanlarının
geliştirilmesi amacıyla
İtalya, Slovenya, Yunanistan
ve Türkiye’den araştırma
kurumlarının katıldığı
SAFECLADDING ”Deprem
Bölgelerinde Yer Alan
Prefabrike Yapı Sistemlerinin
Cephe Panellerinin Bağlantıları”
isimli bir FP7 projesi devam
etmektedir. Projede yer alan
araştırma kurumları Avrupa
ve ülke prefabrikasyon
birlikleri ile birlikte çalışarak
sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi
ve tecrübeyi üretmektedir.
Bu projeyle ilgili olarak
ülkemizdeki faaliyetler İTÜ
İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem
Mühendisliği Laboratuvarında
sürdürülmektedir…
P
refabrik beton taşıyıcı sistemler genelde sanayi tesisleri, depolar, alışveriş merkezleri gibi büyük açıklıklı
yapı sistemlerinde kullanılmaktadır. Farklı
özelliklere sahip olabilen betonarme cephe panelleri yatay ya da düşey doğrultuda
yerleştirilerek bina cephelerinin kapanmasını sağlamaktadır, Şekil1. Ağır cephe
panellerinin betonarme taşıyıcı sisteme
bağlanması için uygulamada bazı detaylar yaygın olarak kullanılmaktadır. Bağlantı
detayları mekanik esaslı olabileceği gibi
kaynaklı da olabilmektedir.
Cephe panelleri dikdörtgen geometriye
sahip betonarme levhalardır.Yalın betonar-
Yaygın mühendislik pratiğinde, cephe panelleri taşıyıcı sistem hesabına sadece
kütle olarak katılmakta, rijitlik ve sönüm
gibi diğer önemli yapısal özellikleri göz ardı
edilmektedir. Bazen de cephe panellerinin
varlığı sadece kendi düzlemlerinde dikkate alınmakta düzlemlerine dik doğrultudaki
davranışları hesaplara yansıtılmamaktadır.
Cephe panelleri, taşıyıcı sisteme basit hesaplarla belirlenen bağlantı elemanları ya
Şekil 1 Betonarme Prefabrik Yapı Sistemlerinde Cephe Panelleri
Şekil 2 Cephe Panellerinin Üretimi
26 itü vakfı dergisi
me kesite ilave olarak izolasyon katmanı
ve yüzey kaplaması içeren türleri de bulunmaktadır, Şekil 2. Boyları ihtiyaca göre
ayarlanabilmekte ve 12 m‘ye kadar üretilebilmektedir.
da şantiye kaynağı ile bağlanmaktadır. Bu
durum yapısal davranış bakımından belirsizlikleri arttırmaktadır.
İtalya’da 2009 yılında yaşanan L’Aquila
depreminde bu bağlantıların yetersiz kalabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Deprem
sonrasında pek çok sanayi yapısında ağır
cephe paneli hasarları gözlenmiştir, Şekil 3. Bu resimde sol tarafta kalkan duvar
cephe paneli hasarı, sağ tarafta yan cephe
hasarı görülmektedir.
Uygulamada kullanılan farklı türdeki birleşim elemanlarının yetersiz kalabildiği ve
buna bağlı olarak ağır cephe paneli hasarlarının oluştuğu gözlenmiştir, Şekil 4.
Farklı cephe panellerinin davranışının belirlenmesi, yeni birleşim elemanlarının geliştirilmesi amacıyla İtalya, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye’den araştırma kurumlarının
katıldığı SAFECLADDING ”Deprem Bölgelerinde Yer Alan Prefabrike Yapı Sistemlerinin Cephe Panellerinin Bağlantıları” isimli
bir FP7 projesi devam etmektedir. Projede
yer alan araştırma kurumları Avrupa ve ülke
prefabrikasyon birlikleri ile birlikte çalışarak
sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi ve tecrübeyi üretmektedir. Bu projeyle ilgili olarak ülkemizdeki faaliyetler İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında sürdürülmektedir.
SAFECLADDING projesi
kapsamında; cephe panellerinin
rijit, yarı rijit ve serbest bağlantıları
için üç çalışma grubu kurulmuştur.
Yapı ve Deprem Mühendisliği
Laboratuvarında geliştirilen
çelik yastıklara farklı boyutlar ve
kalınlıklar verilerek rijit, yarı rijit
ve yaklaşık serbest bağlantı türleri
elde edilebilmektedir.
SAFECLADDING projesi kapsamında;
cephe panellerinin rijit, yarı rijit ve serbest
bağlantıları için üç çalışma grubu kurulmuştur. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında geliştirilen çelik yastıklara
farklı boyutlar ve kalınlıklar verilerek rijit,
yarı rijit ve yaklaşık serbest bağlantı türleri elde edilebilmektedir. Proje genelinde
incelenen ve yeni geliştirilen birleşim türlerinin yer değiştirme istemlerine karar verebilmek için ilk aşamada detaylı bir sayısal
çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla uygulamada yaygın olarak kullanılan farklı sanayi yapısı türleri esas alınarak bilgisayar
hesap modelleri kurulmuş, seçilen farklı
deprem ivme kayıtları etkisinde davranışları irdelenmiştir, Şekil 5.
Oluşturulan sayısal modellerde çatı düzlem içi rijitliğinin tam olması, kısmi olması
Şekil 5 Bağlantı Elemanlarında Yerdeğiştirme
İstemlerinin Bulunması İçin Oluşturulan Matematik
Model
ve olmaması durumları dikkate alınmıştır.
Tasarım depremi için, cephe panellerini
birbirlerine ve betonarme taşıyıcı sisteme
bağlayan birleşim elemanlarında gözlenen en büyük göreli yerdeğiştirme 4.3 cm
olarak gerçekleşmiştir. Proje kapsamında
geliştirilen farklı birleşim elemanlarının
bu değerden daha büyük yerdeğiştirme
kapasitesine sahip olması hedeflenmiştir.
Lublijana Üniversitesinde xoluşturulan deney düzeneğinde, Şekil 6; soğukta şekil verilmiş çelik ve hadde profilinden yapılmış U
kanallar içerisine mesnetlenen yassı civata
türü birleşim deneysel ve sayısal olarak incelenmiştir. Soğukta şekil verilmiş çelik ve
hadde profilinden yapılmış U kanallar, cephe paneline imalat sırasında gömülmüştür.
Cephe panelini taşıyıcı sisteme bağlayan
yassı civata bu kanal içerisinde serbestçe
kayabilmektedir. Yükleme yön değiştiren
artan yerdeğiştirme çevrimleri şeklinde uygulanmıştır.
Şekil 3 İtalya’da Yaşanan Depremlerde Hasar Görmüş Cephe Panelleri
Şekil 4 Cephe Panellerinin Hasar Görmesine Sebep Olan Bağlantı Elemanları
Şekil 6 Lublijana Üniversitesinde Oluşturulan Deney
Düzeneği
itü vakfı dergisi 27
DEPREM DOSYASI
Şekil 7. U Mesnet Kanalının Hadde Profili Olduğu Durum
Şekil 8. U Mesnet Kanalının Soğukta Şekil Verilmiş Profil Olduğu Durum
Deney U kanalın açılması ile sonuçlanmaktadır. Oluşan yük-yerdeğiştirme eğrisi daha dar alanı kaplayacak şekilde
oluşmuştur.
Atina Teknik Üniversitesi’nde yapılan deneylerde, cephe panellerinin temele ve
birbirlerine bağlantısı için ankraj bulanları,
çelik plakalar ve özel bağlantı elemanları
kullanılmıştır, Şekil 9.
Şekil 9. Atina Tekik Üniversitesinde Çalışılanan
Bağlantı Türleri
İlgili birleşimleri denemek için Şekil
10’da görülen basit deney düzeneği
kullanılmıştır. Deney sonunda, ankraj
bölgesi civarında yoğunlaşan hasarlar
görülmüştür.
U kanalın hadde profilinden yapıldığı durumda, yassı cıvata boyun bölgesinden
kırılmaktadır.
Bu deneylerde elde edilen tipik yük-yerdeğiştirme eğrisi ve hasar biçimi Şekil 7
de gösterilmiştir. U kanalın soğukta şekil verilmiş malzemeden yapılması durumunda elde edilen yük-yerdeğiştirme
eğrisi ve hasar biçimi Şekil 8’de verilmiştir.
28 itü vakfı dergisi
Tek yönlü artan yükleme ile çevrimsel yüklemeden elde edilen yük-yerdeğiştirme
eğrileri birlikte Şekil 10’da verilmiştir.
Şekil 10. Atina Teknik Üniversitesi’nde Alttan Ankastre
Bağlantılı Cephe Paneli Deneyleri
olduğunu göstermektedir. Geliştirilen birleşimlerin kullanıldığı cephe panellerinin deneyleri Şekil 12’de gösterilen deney düzeneğinde gerçekleştirilmiştir. Alttan mafsallı
olarak bağlanmış iki panel eleman üç farklı
Şekil 11.Milano Politeknik Üniversitesinde Geliştirilen
Enerji Yoğaltıcı Özel Birleşim
Milano Politeknik Üniversitesi’nde enerji tüketebilen birleşim türleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Çelik ve prinç plakalardan
oluşturulan bağlantı elemanlarında kayma
kuvveti etkisinde oluşan yük-yerdeğiştirme
çevrimleri Şekil 11’de verilmiştir. Yük-yerdeğiştirme çevrimleri, birleşim elemanının
yüksek enerji tüketme kapasitesine sahip
Safecladding Projesi kapsamında,
gerek yurtdışında gerekse İTÜ’de
yapılan deneysel ve sayısal
çalışmalarla mevcut birleşim
elemanlarının davranışları
anlaşılmış ve yeni birleşim
elemanları geliştirilmiştir.
Geliştirilen birleşim elemanları,
cephe panellerinin taşıyıcı
sisteme emniyetle bağlanmalarını
sağlamanın yanı sıra önemli enerji
yoğaltma özellikleri sayesinde
genel yapısal davranışı da olumlu
yönde etkileyeceklerdir. ”
kottan birbirlerine geliştirilen özel birleşim
elemanı ile bağlanmışlardır. Sisteme panelüst kotuna bağlı hidrolik veren vasıtasıyla
deprem etkisini çağrıştıran iki yönlü yerdeğiştirme çevrimleri uygulanmıştır. Panelle-
rin yaptıkları göreli düşey hareketin yatay
yüke göre değişimi Şekil 12’de verilmiştir.
Safecladding projesi kapsamında İTÜ de
geliştirilen çelik yastık, farklı kalınlıklardaki
levha şeritlerin uygun formda kıvrılması ile
elde edilmektedir. Yumuşak çelikten yapılan yastık gövdesinde bir kesitte kaynaklı
birleşim mevcuttur. Çelik yastıklar farklı
kalınlık ve geometrilerde üretilebilmekte;
cephe panellerinin birbirlerine, temele ve
taşıyıcı sisteme bağlantısında kullanılabilmektedir. Temele bağlantıda her panel
altında tek yastık kullanılımı mafsallı birleşimi, iki yastık kullanımı ise ankastre birleşimi
çağrıştırmaktadır. İki panel arasına yerleştirilen düşey yastık elemanlar, panellerin
göreli düşey hareketlerinde önemli ölçüde
enerji yoğaltabilmektedir. Geliştirilen çelik
yastıklar, betonarme prekast elemanlara civata ile kolayca bağlanabilmektedir.
Geliştirilen birleşim elemanlarının mekanik
özelliklerinin belirlenmesi için, Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında iki özel
deney düzeneği geliştirilmiştir. Düzeneklere ait resimler Şekil 13’de verilmiştir. Deney
düzeneklerinden birincisi tek eksenli yükleme deneylerini, ikincisi ise iki eksenli yükleme deneylerini gerçekleştirebilmektedir.
Şekil 13 İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem
Mühendisliği Laboratuvarında Geliştirilen İki Deney
Düzeneği (Sol: Tek Eksenli Yükleme Düzeneği, Sağ:
Çift Eksenli Yükleme Düzeneği)
Yön değiştiren çevrimsel kayma kuvveti
etkisinde bırakılan 8 mm et kalınlıklı çelik
yastıkta iki farklı yerdeğiştirme aşamasında
çekilen fotoğraflar ve karşı gelen deneysel
veriler Şekil 14’de verilmiştir. Üst sırada
yer alan fotoğrafta 32 mm, alt sırada yer
alan fotoğrafta ise 128 mm göreli hareket
durumu söz konusudur. Toplam boyunun
yaklaşık yarısı mertebesindeki bir göreli
kayma hareketinde çelik yastığının formu
korunmaktadır.
Şekil 12 Milano Politeknik Üniversitesinde Gerçekleştirilen Panel Sistem Deneyleri
Elde edilen yük-yerdeğiştirme eğrisinin
şekli incelenen birleşim aracının çok büyük enerji yoğaltma kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir, Şekil 15. Ulaşılan
itü vakfı dergisi 29
DEPREM DOSYASI
Şekil 14 Çelik Yastık Kayma Deneyleri
Şekil 15 8 mm Et Kalınlıklı Çelik Yastıkta Elde Edilen Kuvvet Yerdeğiştirme İlişkisi ve En Büyük Yerdeğiştirme
Durumunda Gözlenen Şekildeğiştirme Durumu
en büyük yerdeğiştirme durumunda çelik
yastığın şekil değiştirme durumu da bir fotograf ile verilmiştir.
Deneysel olarak elde edilen sonuçlara geliştirilen farklı özelliklerdeki sonlu eleman
modelleri ile de ulaşılmıştır. Bu çalışmalardan birine ait sonlu eleman modeli ve ileri
aşamalarda elde edilen bir şekildeğiştirme
durumu Şekil 16’da verilmiştir. Deneysel ve
30 itü vakfı dergisi
sayısal yöntemle bulunan sonuçlar birbirlerine oldukça yakındır.
Yapılan model kalibrasyonunda ulaşılan
parametreler kullanılarak, farklı boyutlardaki çelik yastıkların özellikleri belirlenebilecektir.
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında oluşturulan bir başka deney düzene
Cephe panelleri dikdörtgen
geometriye sahip betonarme
levhalardır.Yalın betonarme kesite
ilave olarak izolasyon katmanı ve
yüzey kaplaması içeren türleri de
bulunmaktadır. Yaygın mühendislik
pratiğinde, cephe panelleri
taşıyıcı sistem hesabına sadece
kütle olarak katılmakta, rijitlik ve
sönüm gibi diğer önemli yapısal
özellikleri göz ardı edilmektedir.
Bazen de cephe panellerinin
varlığı sadece kendi düzlemlerinde
dikkate alınmakta düzlemlerine
dik doğrultudaki davranışları
hesaplara yansıtılmamaktadır.
Cephe panelleri, taşıyıcı sisteme
basit hesaplarla belirlenen bağlantı
elemanları ya da şantiye kaynağı ile
bağlanmaktadır. Bu durum yapısal
davranış bakımından belirsizlikleri
artırmaktadır.
Şekil 16. Sonlu Eleman Modeli, Deneysel ve Sayısal
Sonuçların Karşılaştırılması
ği kullanılarak betonarme cephe panellerinin sistem deneyleri yapılmıştır, Şekil 17.
Deney düzeneğinde ön ve arka yüze ikişer
adet olmak üzere toplam dört adet panel
bağlanmaktadır. Panel üst hizasına bağlı hidrolik veren ile istenen yerdeğiştirme
çevrim protokolü etkitilebilmektedir.
Cephe panellerinin temele tek ya da çift
çelik yastık ile bağlanması durumları için
çok sayıda deney gerçekleştirilmiştir. Farklı deneylerde, değişik konumlardaki çelik
yastıklar için farklı kalınlıklar tecrübe edilmiştir. Şekil 18 ve Şekil 19’da iki deneye ait
sonuçlar verilmektedir. Şekil 19’da verilen
sistemin daha etkin çalıştığı, paneller arasındaki düşey yastıklarda önemli şekil değiştirme meydana geldiği gözlenmiştir.
Şekil 18 Paneller Altında Birer Yastık Bulunması Durumu
Safecladding Projesi kapsamında, gerek
yurtdışında gerekse İTÜ’de yapılan deneysel ve sayısal çalışmalarla, mevcut birle-
Şekil 17. İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem
Mühendisliği Laboratuvarın Gerçekleştirilen Panel
Yükleme Deney Düzeneği
şim elemanlarının davranışları anlaşılmış
ve yeni birleşim elemanları geliştirilmiştir.
Geliştirilen birleşim elemanları, cephe panellerinin taşıyıcı sisteme emniyetle bağlanmalarını sağlamanın yanı sıra önemli
enerji yoğaltma özellikleri sayesinde genel
yapısal davranışı da olumlu yönde etkileyeceklerdir.
Şekil 19 Paneller Altında İkişer Yastık Bulunması Durumu
itü vakfı dergisi 31
DEPREM DOSYASI
İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
SERIES AB Projesi
Prof.Dr. Alper İlki
Dr. Medine İspir
Dr. Cem Demir
İTÜ İnşaat Fakültesi
SERIES Projesi, 12 farklı
ülkeden (Almanya, Avusturya,
Belçika, Fransa, İngiltere,
İtalya, Makedonya, Portekiz,
Romanya, Slovenya, Türkiye ve
Yunanistan) 23 kurumun ortak
çalışmasıyla, 1 Mart 200931 Temmuz 2014 arasında
yürütülmüştür. Projenin temel
amacı, Avrupa ülkelerinde veya
Amerika ya da Japonya’da
Deprem Mühendisliği ve
Yapı Dinamiği konularında
gerçekleştirilen deneysel
çalışmalardan elde edilen
deneysel veri ve gözlemlerin
paylaşımını sağlamaktır.
S
eismic Engineering Research
Infrastructures for European Synergies (SERIES)” adlı proje, Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı bünyesinde
gerçekleştirilmiştir. SERIES Projesi, 12 farklı ülkeden (Almanya, Avusturya, Belçika,
Fransa, İngiltere, İtalya, Makedonya, Portekiz, Romanya, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan) 23 kurumun ortak çalışmasıyla,
1 Mart 2009-31 Temmuz 2014 arasında
yürütülmüştür. Projenin temel amacı, Avrupa ülkelerinde veya Amerika ya da Japonya’da Deprem Mühendisliği ve Yapı Dinamiği konularında gerçekleştirilen deneysel
çalışmalardan elde edilen deneysel veri
ve gözlemlerin paylaşımını sağlamaktır. Bu
temel amacı gerçekleştirmek üzere, proje
kapsamında gerçekleştirilecek işlevler 3
ana başlık altında toplanmıştır:
1. Avrupa’da Deprem Mühendisliği alanında faaliyet gösteren araştırma kuruluşlarının
mevcut bağlantılarını ve işbirliği yeteneklerini sürdürülebilir bir şekilde güçlendirmek
amacıyla aşağıdaki unsurları içeren bir
program oluşturulmuştur:
32 itü vakfı dergisi
‡ )DUNOÔ DUDäWÔUPD DOW\DSÔODUÔ WDUDIÔQGDQ UHtilmiş deney sonuçlarının sanal ortamda bir
araya getirilebileceği ve diğer araştırmacılarla paylaşılabileceği dağıtılmış veri tabanının
oluşturulması (distribute database),
‡ &RáUDåN RODUDN IDUNOÔ NRQXPODUGD EXOXQDQ
araştırmacıların internet ağı üzerinden birbirleri ile deneysel veri ve görüntü paylaşımında bulunabilecekleri ortamın oluşturulması
(telepresence) ve bu yeteneğin dağıtılmış eş
zamanlı deney teknikleri (distributedconcurrenttesting) için kullanılması,
‡'HSUHP0KHQGLVOLáLDODQÔQGDoDOÔäDQDUDätırma ve teknoloji geliştirme kuruluşları için
standart, protokol ve kriterlerin geliştirilmesi,
‡$UDäWÔUPDNXUXOXäODUÔQGDoDOÔäDQLQVDQND\nağının eğitilmesi amacıyla eğitim programlarının düzenlenmesi,
‡ (OGH HGLOHQ ELOJLOHULQ XOXVDO YH XOXVODUDUDVÔ
düzeyde yayılımı için Deprem Mühendisliği
alanında çalışan araştırma kuruluşlarının yeteneklerinin geliştirilmesi,
‡ *HUoHNOHäWLULOHQ XOXVODUDUDVÔ oDOÔäWD\ODU LOH
Avrupa ve dünyanın farklı bölgelerinden
gelen Deprem Mühendisleri arasındaki işbirliğinin artırılması.
2. Ülkelerarası erişilebilirliğin arttırılması
amacıyla Avrupa’da bulunan seçkin laboratuvarlarla işbirliğinin geliştirilmesi:
‡ $YUXSD·QÔQ HQ E\N G|UW 6DUVPD 7DElası, TAMARIS Laboratuvarı (Fransa),
EUCENTRE/TREES Laboratuvarı (Pavia,
İtalya), LNEC (Lizbon, Portekiz) ve Bristol
Üniversitesi-Deprem ve Büyük Yapılar Laboratuvarı (İngiltere)’nda bulunmaktadır.
‡ (/6$ /DERUDWXYDUÔ ,VSUD âWDO\D $YUXpa’nın en büyük Reaksiyon Duvarı’na sahiptir ve söz konusu laboratuvarda Benzeşik Dinamik Deney yapabilme olanak ve
cihazları mevcuttur.
‡6DQWULIMGHQH\OHUL/&3&¬,)677$51DQtes, Fransa) ve Cambridge Üniversitesi (İngiltere)’nde yapılabilmektedir.
3. Ortak yenilikçi araştırmalarla yeni temel
teknolojiler ve teknikler geliştirmek ve bunları araştırma altyapılarında kullanmak
Bugüne dek, laboratuvarımızda
gerçekleştirilen ve betonarme
kolonların tekstil donatılı ve
lif takviyeli kompozitler ile
güçlendirilmesini konu alan iki
seri kolon deneyi canlı olarak
yayımlanmış ve farklı ülkelerden
pek çok araştırıcıdan oldukça
olumlu geri dönüşler alınmıştır.
İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve
Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
SERIES projesinin ortaklarından
biri olarak, laboratuvarın
imkânlarını geliştirmeye yönelik
faaliyetlerde bulunmuştur.
kalibrasyon levhası, gerekli güç kaynağı ve
bağlantı kablolarından meydana gelmektedir.
‡ Ölçüm sistemi için belirlenen hedef yerdeğiştirme ölçümü hassasiyeti 0.5 m x 0.5
m’lik bir alan için 0.1 mm mertebesindedir.
Şekil 2. Taş, beton ve metal yüzeylerinde belirlenen ölçüm noktaları.
(gerçek zamanlı deneyler için yeni-nesil
elektro-dinamik yük verenler geliştirmek ve
zemin-yapı etkileşimi ve sismik dalga yayılımı üzerine deneysel çalışma yapmaya
uygun yeni teknikler geliştirmek gibi). İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve Deprem
Mühendisliği Laboratuvarı SERIES projesinin ortaklarından biri olarak, laboratuvarın
imkânlarını geliştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’na ait bir görüntü Şekil
1’de verilmiştir.
nın yerdeğiştirme verisi fotogrametrik olarak elde edilebilmektedir. Bu maksatla kullanılabilecek temassız ölçüm sistemi İTÜ
Teknokent bünyesinde bulunan bir firma ile
ortak olarak geliştirilmiştir.
Sistem; toplanan fotoğrafları işleyerek sayısallaştıran bir adet taşınabilir bilgisayar, 5
Megapiksel çözünürlüğe sahip endüstriyel
standartlarda kamera, yapay görme modülü içeren yazılım, Türkçe kullanıcı ara yüzü,
‡ Optik
ölçüm sisteminin geliştirilmesi aşamasındaki ilk denemeler farklı malzeme
dokuları (taş, beton, metal ve lifli polimer
yüzeyler gibi) ve farklı karmaşıklık düzeylerinde okuma noktası dağılımları (iki noktalı, çok noktalı gibi) için gerçekleştirilmiştir
(Şekil 2).
‡ Sistemin doğrulanmasının ardından İTÜ
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda yürütülmekte olan yığma ve betonarme yapıların lifli polimer kompozitlerle güçlendirilmesine yönelik iki farklı çalışmada
kullanılmıştır (Şekil 3).
Şekil 1. İstanbul Teknik Üniversitesi-Yapı ve
Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
Prof. Dr. Alper İLKİ koordinatörlüğünde proje hedeflerini gerçekleştirmek üzere, projede Doç. Dr. Ercan YÜKSEL, Dr. Medine
İSPiR, Dr. Cem DEMİR, Dr. Çağlar GÖKSU,
Yük. Müh. Mustafa CÖMERT ve Yük. Müh.
Uğur DEMİR görev almışlardır. Proje çerçevesinde, Yapı ve Deprem Mühendisliği
Laboratuvarı’nın olanaklarını arttırmak ve
geliştirmek üzere yapılan işler aşağıda özet
olarak verilmiştir:
1. Optik ölçüm sistemi
‡ Geleneksel yöntemlerle sınırlı sayıda ölçüm noktasından veri toplanabilmekteyken geliştirilen optik ölçüm yöntemiyle iki
boyutlu düzlemde istenilen sayıda nokta-
Şekil 3. Lifli polimer malzemelerle güçlendirilen kolona ait ölçüm noktaları ve gerilme-şekil değiştirme ilişkisi.
itü vakfı dergisi 33
DEPREM DOSYASI
2. Dağıtılmış veritabanı (Distributed
Database)
‡ İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda gerçekleştirilen deneysel
çalışmaların bir veritabanı içerisinde sınıflandırılıp, düzenlenip saklanılmasını sağlayacak ve bu verilerden arzu edilenleri Patras Üniversitesi’nde (Yunanistan) bulunan
SERIES Veri Erişim Kapısı’na (Data Access
Portal: http://www.dap.series.upatras.gr/)
aktarabilecek bir veri tabanı geliştirilmiştir
(Şekil 4).
Geleneksel yöntemlerle sınırlı sayıda ölçüm noktasından veri
toplanabilmekteyken geliştirilen optik ölçüm yöntemiyle iki boyutlu
düzlemde istenilen sayıda noktanın yerdeğiştirme verisi fotogrametrik
olarak elde edilebilmektedir. Bu maksatla kullanılabilecek temassız ölçüm
sistemi İTÜ Teknokent bünyesinde bulunan bir firma ile ortak olarak
geliştirilmiştir. Sistem; toplanan fotoğrafları işleyerek sayısallaştıran bir
adet taşınabilir bilgisayar, 5 Megapiksel çözünürlüğe sahip endüstriyel
standartlarda kamera, yapay görme modülü içeren yazılım, Türkçe
kullanıcı ara yüzü, kalibrasyon levhası, gerekli güç kaynağı ve bağlantı
kablolarından meydana gelmektedir.
‡ Veri
tabanı içeriği belirlenirken laboratuvarımızın özgün ihtiyaçlarının yanı sıra
SERIES proje ortakları ile üzerinde mutabık
kalınan veri değişimi formatı da dikkate
alınmıştır.
‡ Söz konusu veri tabanı laboratuvarımıza
kazandırılan bir adet yüksek kapasiteli sunucuda tutulmakta ve SERIES web servisi,
sertifikaları ve güvenlik duvarı kullanılarak
veri alış verişi yapılmaktadır.
3. Telebulunma Sistemi (Telepresence)
‡ Bu sistem vasıtasıyla, laboratuvarımızda gerçekleştirilen deneylere ait görüntü
ve veriler dünyanın herhangi bir noktasında bulunan araştırıcılar ile paylaşılabilmektedir.
‡ Söz konusu sistem üç adet internet ağı
üzerinden görüntü aktarabilen IP kamera,
kullanıcı arayüzü, yetkilendirme yazılımı ve
sunucudan meydana gelmektedir.
‡ Bugüne dek, laboratuvarımızda gerçekleştirilen ve betonarme kolonların tekstil
donatılı ve lif takviyeli kompozitler ile güçlendirilmesini konu alan iki seri kolon deneyi canlı olarak yayınlanmış ve farklı ülkelerden pek çok araştırıcıdan oldukça olumlu
geridönüşler alınmıştır.
4. Çalıştay düzenleme ve eğitim
programlarına katılma
Proje çerçevesinde 4 tane uluslararası çalıştay ve 6 adet eğitim kursu düzenlenmiştir. Bu çalıştaylardan biri (Role of researchinfrastructures in seismicrehabilitation),
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
tarafından 8-9 Şubat 2012 tarihleri arasında İTÜ’de yapılmıştır. Çalıştayda sunulan
çalışmalar, “Seismic Evaluation and Rehabilitation of Structures” adlı bir kitap olarak
basılmıştır.
Not: Proje ile ilgili detaylı bilgiye http://
www.series.upatras.gr/ web adresinden
ulaşmak mümkündür.
34 itü vakfı dergisi
Şekil 4. Geliştirilen Dağıtılmış Veritabanı’na ait görüntüler.
İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
İTÜ ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü
Ortak “Deprem” Projesi
İTÜ’nün, Tokyo Teknoloji
Enstitüsü ile başlattığı ortak bir
deneysel araştırmada, mevcut
betonarme binaların depreme
karşı güçlendirilmesinde
Japonya’da geliştirilen bir tür
sönümleyicinin Türkiye’deki
mühendislik hizmeti görmüş
yapılara uygulanabilirliği
deneysel olarak inceleniyor.
İ
stanbul Teknik Üniversitesi Yapı ve
Deprem Mühendisliği Laboratuvarı son
zamanlarda gerçekleştirdiği uluslararası projelerine bir yenisini daha ekleyerek Tokyo Teknoloji Enstitüsü ile ortak
bir deneysel çalışma başlattı. Araştırma,
mevcut betonarme binaların depreme
karşı güçlendirilmesinde Japonya’da
geliştirilen bir tür sönümleyicinin Türkiye’deki mühendislik hizmeti görmüş yapılara uygulanabilirliğinin deneysel olarak incelenmesi üzerinedir. Araştırmada
hedeflenen yapı grubu, okul ve hastane
gibi önem katsayısı yüksek binalardır.
Burkulması önlenmiş çaprazlar (BÖÇ)
olarak bilinen yapısal elemanları içeren
deneylerin Türkiye’de ve Üniversitemizde yapılması bu elemanların bazı tiple-
rinin ilk kez denenmesi bakımından çok
önem taşıyor.
Türkiye’de depreme dayanıklı olmayan
pek çok yapıyı ilgilendiren deneylerden
ilki 3 Kasım 2014 tarihinde Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı’nda gerçekleştirildi. Diğer deneyler halen devam
etmektedir.
İki ülke arasındaki bu ortak projenin eş
yürütücüleri İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı
ve Deprem Mühendisliği Çalışma Grubu
Koordinatörü Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik
ve Tokyo Teknoloji Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof.Dr.Toru Takeuchi’dir.
Projenin diğer araştırmacıları ise Tokyo
Teknoloji Üniversitesi öğretim üyelerinden Y.Doç. Dr. Ryota Matsui, İTÜ Deprem
Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü
öğretim elemanlarından Dr. Fatih Sütcü,
İTÜ FBE Yapı Mühendisliği Programı doktora öğrencisi İnş. Yük. Müh. Ahmet Bal
ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü doktora öğrencilerinden Kazuhiro Fujishita’dır.
Projenin eş yürütücüleri Prof. Dr. Oğuz
Cem Çelik ve Prof. Dr. Toru Takeuchi, yapılan deney sonrasında işbirliği projesini
değerlendirdiler:
Nasıl bir deney gerçekleştirildi?
Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik: İTÜ ile Tokyo
Teknoloji Enstitüsü arasında ortaklaşa
yürütülen bu önemli projede, mevcut ya
da yeni yapıların depreme karşı dayanım
ve sünekliklerinin arttırılması amacıyla
geliştirilen özel bir çelik çapraz sisteminin gerçeğe yakın ölçeklerde, benzetil-
itü vakfı dergisi 35
DEPREM DOSYASI
miş deprem etkileri altında denenmektedir. İTÜ’deki laboratuvarımızda yapılan bu
deneyler yurtdışındaki (özellikle Amerika
ve Japonya) gelişmiş laboratuvarlarda
yapılanlarla paralellik göstermektedir.
Bazı deneyler, içerdikleri özellikler nedeniyle ilk kez İTÜ’de gerçekleştirilmektedir.
Deneyin Önemi
Bu deneylerin benzerleri Türkiye’de
daha önce de yine bizim çalışma grubumuz tarafımızdan yapılmıştı. Bunların
farkı, özelliği olan malzemelerle üretilen
çapraz numunelerin ilk kez Türkiye’de
deneniyor olmasıdır.Teknolojisi çok karmaşık olmakla birlikte, denediğimiz ürün
içerisinde Japonya’da üretilen özel çelik
ve diğer malzemeler/detaylar vardır. Tüm
numuneler İTÜ’ye bu ortak proje kapsamında hibe edilmiştir. Türkiye’de henüz
üretilemeyen bir ürünün Türkiye’deki yapılara uygulanabilirliğinin gösterilmesi
bakımından ilk deneyleri yapmış olmanın
heyecanını yaşıyoruz.
Deprem aktivitesi yüksek olan bölgelerde
tasarlanan yapılarda güvenlik çoğu zaman ön plana çıkmaktadır. Yapıların hasar görmesini engelleyen ve depremden
sonra hemen kullanılmasına olanak verebilen bu tür yapı elemanları Japonya’da
“hasar kontrollü yapı tasarımı” ilkesi çerçevesinde sıkça kullanılıyor. Bu teknikle
tasarlanan ve inşa edilen benzer başka
bir ürünün kullanıldığı bir yapı da aslında İTÜ Arı-6 binasıdır. Bu yapı BÖÇ’lerin
Türkiye’deki uygulaması bakımından ilk
örnektir. Onun da tasarımında biz öncü
olmuştuk. Diğer bir konu ise BÖÇ elemanlarla tasarım şu anda hazırlıkları devam etmekte olan “Deprem Bölgelerinde
Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik”
kapsamına da alınmaktadır. Böylece, yönetmelik tamamlanmadan biz İTÜ olarak
bu elemanların/sistemlerin deneysel incelemesini bitirmiş olacağız. Tüm gayretimiz deprem etkileri altında daha güvenli
ve hasar düzeyi kontrol edilebilen ya da
minimumda tutulabilen yapılar elde etmektir.
Deney Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Şu ana kadar yaptığımız deneylerde
elde edilen sonuçlar, denenen çaprazların performansının oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Yapısal
modellemeler sonucu hesapladığımız
davranış özellikleri ile deneysel veriler
hemen hemen üst üste düşmektedir.
36 itü vakfı dergisi
Ulaştığımız sonuçlar çaprazların yeterliliğini kanıtlamakta, başta Japonya
ve ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de
gerçek yapılarda kullanımına olanak
vermektedir. Özellikle, Türkiye’deki okul
ve hastane gibi önem katsayısı yüksek
binaların depreme karşı güçlendirilmesinde ya da yeniden yapımlarında bu
elemanlardan da yararlanılmasını bekliyor ve öneriyoruz.
Son olarak, Japonya’daki bu ürünleri üreten çok önemli bir firma ve enstitünün
bize ve İTÜ’ye güvenip bizim laboratuvarlardan yararlanarak bu testleri yaptırıyor olmasının üniversitemiz için önemli
olduğunu düşünüyoruz.
Prof. Dr. Toru Takeuchi: Tokyo Teknoloji
Enstitüsü’nden Prof. Dr. Toru Takeuchi,
yürütülen işbirliği ile ilgili olarak Tokyo
Teknoloji Enstitüsü’nün de İTÜ gibi teknik
ağırlıklı ve sürekli olarak yeni teknolojileri arayan bir üniversite olduğunu vurgulayarak, çalışmanın yalnızca araştırma
düzeyinde kalmaması ve uygulamaya
yönelik olması için bu konuda uluslararası çalışmaları bulunan Prof.Dr. Oğuz Cem
Çelik’in araştırma grubu ile birlikte İTÜ’yü
seçtiklerini ve bu işbirliğini ilerleyen dönemlerde geliştirmeyi
hedeflediklerini
belirtiyor.
Prof. Dr. Toru Takeuchi İTÜ’ye yaptığı bu
ziyareti sırasında Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile görüşmüş, İTÜ Mimarlık
Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği
Çalışma Grubu’nun düzenlediği bir seminer programında “Seismic Design with
Energy-Control Concepts” başlıklı bir sunum yapmıştır.
DEPREM DOSYASI
Şekil 6 Deney düzeneği
Bünyesinde barındırdığı çok
sayıda bilinmezlik sebebiyle
dolgu duvarlar mühendislik hesap
ve uygulamalarında genelde
yapısal özellikleri ile değil yalıtım
özellikleri ile ön plana çıkmaktadır.
Oysa, dolgu duvarların düzlemiçi
doğrultuda yapı performansına
önemli etkileri bulunmaktadır; bu
elemanların yapısal güçlendirme
amaçlı kullanımı mümkündür.
dırma ve imalat aşamalarında dikkate
alınmaktadır. Kayar tuğla gibi yeni yapı elemanlarının kullanımı, sandviç duvar uygu-
Şekil 7 Sandviç duvarlarda hasar
Şekil 8 Sandviç duvar imalatı
gibi [12] iki farklı depreme dayanıklı yapı tasarım felsefesi ön plana çıkmaktadır:
i) dolgu duvarları yapısal sistemden izole
ederek çerçeve-duvar etkileşimini azaltıp
yapıya olan etkisini doğru şekilde ihmal etmek,
ii) dolgu duvarları tasarım, detaylandırma
ve yapım aşamalarında çerçeve içine sıkıca yerleştirerek katkılarından faydalanmak.
Dolgu duvarlarla ilgili problemler, genellikle
iki ilkenin aynı anda ihlal edilmesi sonucu
ortaya çıkmaktadır. Duvarlar ne yapıdan
izole edilmekte, ne de tasarım, detaylan-
40 itü vakfı dergisi
Şekil 9 Sandviç duvar deneyleri a) +%1,0 b) +%2,75
öteleme
lamalarının uygun yapılması gibi kullanıcı
dostu, ekonomik çözümlerin yaygınlaştırılması yerinde olacaktır.
Kaynaklar
[1] Hak, S., Morandi, P., Magenes, G., Sullivan, T.J.,
Damage Control for Clay Masonry Infills in the
Design of RC Frame Structures, J. Earthq. Eng.,
16(1), 1-35, 2012.
[2] Calvi, G.M., Bolognini, B., Seismic Response of
Reinforced Concrete Frames Infilled with Weakly
Reinforced Masonry Panels, J. Earthq. Eng., 5(2),
153-185, 2001.
[3] Mohammadi, M., Akrami, V. and Ghazi, R.M.,
Methods to improve infilled frame ductility, J. Struc.
Eng. 137, 646-653, 2011.
[4] Mısır, I.S., Ozçelik, O., Girgin, S.C., Kahraman,
S., Experimental Work on Seismic Behavior of
Various Types of Masonry Infilled RC Frames,
Struct. Eng. Mech., 44(6), 763-774, 2012.
[5] Preti, M. Bettini, N., Plizzari, G., Infill Walls
with Sliding Joints to Limit Infill-Frame Seismic
Interaction: Large-Scale Experimental Test, J.
Earthq. Eng., 16(1), 125-141, 2012.
[6] Dolsek, M., Fajfar, P., Soft Storey Effects in
Uniformly Infilled Reinforced Concrete Frames, J.
Earthq. Eng., 5(1), 1-12, 2001.
[7] Günay M.S., Mosalam, K.M., Structural
Engineering Reconnaissance of the April 6, 2009,
Abruzzo, Italy, Earthquake, and Lessons Learned,
Research, PEER 2010/105, University of California,
2010.
[8] METU-EERC, 23 Ekim 2011 Mw 7.2 Van
Depremi Sismik ve Yapısal Hasara İlişkin Saha
Gözlemleri, İnceleme, METU/EERC 2011-04,
METU, Ankara, 2011.
[9] Mısır, İ.S., Özçelik, Ö., Girgin, S.C., Kahraman,
S., Dolgu Duvarlı Betonarme Çerçevelerin
Birleşik Düzlemiçi ve Düzlemdışı Yükler Altındaki
Davranışlarının Araştırılması. İzmir, Dokuz Eylül
Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Yapı
Mekaniği Laboratuarı, TUKSAD için hazırlanan
araştırma raporu (Proje Koordinatörü: Prof.Dr.
Serap Kahraman), 76 s, 2013.
[10] Mısır, I.S., Potential Use of Locked Brick Infill
Walls to Decrease Soft-Storey Formation in Frame
Buildings, J. Perform. Constr. Fac., ASCE, DOI:
10.1061/(ASCE)CF.1943-5509.0000633, 2014.
[11] Fardis, M.N., Panagiotakos, T.B., Seismic
Design and Response of Bare and Masonry
infilled Reinforced Concrete Buildings. Part II:
Infilled Structures, J. Earthq. Eng., 1(3), 475-503,
1997.
[12] Bertero, V., Brokken, S., Infills in Seismic
Resistant Building, J. Struct. Eng., ASCE, 109(6),
1337-1361, 1983.
[13] Karadogan, F., et al. Improved infill walls and
rehabilitation of existing low-rise buildings. Seismic
risk assessment and retrofitting, geotechnical,
geological and earthquake engineering, A. Ilki, F.
Karadogan, S. Pala, and E. Yuksel, eds., Springer,
Dordrecht, Netherlands, 387–426, 2009.
[14] Sucuoğlu H, Siddiqui U.A. Pseudo-Dynamic
Testing and Analytical Modeling of AAC Infilled
RC Frames, J. Earthq. Eng., 18:8, 1281-1301, DOI:
10.1080/13632469.2014.932723, 2014.
[15] Dawe, J.L., Seah, C.K., Out-of-Plane
Resistance of Concrete Masonry Infilled Panels, J
of the Canadian Society of Civil Eng., 16(6), 854-864,
1989.
[16] Angel, R., Abrams, D., Shapiro, D., Uzarski,
J., Webster, M., Behavior of Reinforced Concrete
Frames with Masonry Infills, Research, SRSS-589,
Civil Engineering Studies, University of Illinois,
Urbana, Illinois, 1994.
[17] Flanagan, R.D., Bennett, R.M., Bidirectional
Behavior of Structural Clay Tile Infilled Frames, J.
Struct. Eng. ASCE, 125(3), 236-244, 1999.
[18] Agnihotri, P. Singhal, V., Rai, D.C., Effect of In-Plane
Damage on Out-of-Plane Strength of Unreinforced
Masonry Walls, Eng. Struct., 57, 1-11, 2013.
Gelecek İstanbul Depremi:
Bilimsel ve Sosyal Çerçevesi
Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör
İTÜ Maden Fakültesi
Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Amerikan Jeoloji Servisi
jeofizikçilerinden Ross Stein,
rahmetli Aykut Barka ve
Kaliforniya Eyaletinin Riverside
şehrindeki üniversitenin jeoloji
profesörlerinden James
Dieterich İzmit depreminden
önce 1997 yılında, bugüne
kadar Kuzey Anadolu Fayı
boyunca olan depremlerin
yarattığı gerilme birikimini
basit bir Columb modeli ile
değerlendirerek İzmit Körfezinin
büyük bir tehlike altında
bulunduğunu söylemişlerdi:
Bunu hem saygın uluslararası
bir yerbilimi dergisinde İngilizce
olarak hem de Türkiye’de
bir popüler bilim dergisinde
Türkçe olarak yayımladılar.
Bu yayınların halkımız ve
yöneticilerimiz üzerindeki etkisi
tam bir sıfır oldu. Sonuç ise
bildiğimiz iki trajedi.
17
Ağustos İzmit ve 12 Kasım
Düzce depremleri, 1999 yılında
binlerce vatandaşımızın ölümüne, milyarlarca liralık malın heba olmasına
sebep olmanın yanında bizlere çok daha
büyük bir tehlikeyi hatırlattı. Bir sonraki
deprem Marmara Denizi içinde olacaktır
ve çok büyük bir ihtimalle İstanbul’u ciddi
şekilde tahrip edecektir. Bu bilginin bilim
insanlarını ilgilendiren iki yönü var: 1. Doğa
bilimleri açısından gelecekteki deprem
veya depremlerin muhtemel özelliklerini
tahmin etmek ve bunun için gerekli araştırmaları yapmak. 2. Gelecek depremin âfet
yönetimi açısından incelenerek gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak. Bunlardan birincisi büyük bir başarıyla yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. İkincisi ise karşımıza
aşılması hemen hemen imkânsız sorunlar
çıkarıyor. Bu aşılması imkânsız gibi görünen sorunların kaynağı halkın ve ilgililerin
yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Bu bilgi
eksikliği vurdumduymazlığı, adamsendeciliği, kaderciliği yarattığı gibi, toplum
yönetiminde yanlış davranışların kaynağı
olmakta ve sonuc olarak depremin tehdidi
her gün giderek artırılmaktadır. İstanbul'daki imar faaliyeti ve bunun neticesi gelişen
trafik yoğunluğu ve keşmekeşi bir deprem
anında her türlü kurtarma faaliyetini büyük
ölçüde felce uğratacak düzeye gelmiştir.
Bunun tek sebebi bilgisiz bir yönetici kitlesi
ve onların faaliyetlerinin son derece tehlikeli sonuçlarını göremeyen bir halkın mevcudiyetidir.
Bu kısa notumda ben önce doğa bilimsel
çalışmalarını özetleyecek, sonra da sosyal
çerçeveye bir göz atacağım.
17 Aralık ve 12 Kasım depremlerinden
bu yana öğrendiklerimiz
Aslında İstanbul'un büyük bir deprem
tehlikesi altında olduğunu anlamak için,
1999 depremlerini beklemeye gerek yoktu:
Daha 1944 yılında iki MTA jeologu, Necdet
Egeran ve Erwin Lahn, 1939 yılından
itibaren sık aralıklarla olan depremlerin
merkez üslerinin giderek batıya kaydığını
göstermişler, İhsan Ketin ve Franz Rösli
de 18 Mart 1953 Yenice-Gönen depremi
hakkında yazdıkları makalelerinde bu
gözlemi desteklemişlerdi. 1967 Adapazarı
depreminden sonra, İzmit ve İstanbul'un
topun ağzında olduklarını bilmek için kâhin
olmaya gerek yoktu. Hattâ daha önce, İzmit
rafinerileri planlanırken, buradaki büyük
deprem tehlikesine jeologlarca dikkat
çekildiğini ben rahmetli İhsan Ketin'den
dinlemiştim. Ne yazık ki yayımlanmamış
olan o raporları ben göremedim. Amerikan
Jeoloji Servisi jeofizikçilerinden Ross
Stein, rahmetli Aykut Barka ve Kaliforniya
Eyaletinin Riverside şehrindeki üniversitenin
jeoloji profesörlerinden James Dieterich
İzmit depreminden önce 1997 yılında,
bugüne kadar Kuzey Anadolu Fayı boyunca
olan depremlerin yarattığı gerilme birikimini
basit bir Columb modeli ile değerlendirerek
İzmit Körfezi’nin büyük bir tehlike altında
bulunduğunu söylemişlerdi: Bunu hem
saygın uluslararası bir yerbilimi dergisinde
İngilizce olarak hem de Türkiye'de bir
popüler bilim dergisinde Türkçe olarak
yayımladılar. Bu yayınların halkımız ve
yöneticilerimiz üzerindeki etkisi tam bir sıfır
oldu. Sonuç ise bildiğimiz iki trajedi.
Ve arkadan o aslında beklenen, ama oldukları an Türkiye'yi halkı ve yöneticileri
ile şoke eden 1999 depremleri geldi. Bu
depremden sonra gene her zamanki gibi
üniversitelerin ve MTA'nın jeologları araziye
koşarak deprem yapılarını haritaladılar ve
Kuzey Anadolu Fayı yapı kataloğuna pek
çok ve gerçekten pek enfes yapı örnekleri
eklendi.
Bu arada önemli bir gelişme, levha tektoniği kuramının yaratıcılarından büyük Fransız
deniz jeofizikçisi ve aziz dostum Profesör
Xavier le Pichon'dan bana hemen 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin akabinde gelen
bir telefondu: Xavier telefonda deprem hakkında bilgi istedi. Ben de kendisine telefonda verilebilecek bir bilginin asla tatminkâr
olamayacağını, mümkünse kendisinin gelip yapıları ve hasarı yerlerinde görmesini
tavsiye ettim. Xavier hiç gecikmeden bir-iki
gün içinde geldi ve beraberce Gölcük'ten
Adapazarı'na kadar bir günlük bir gezi
yaparak oluşmuş olan yapıları, meydana
gelen hasarı ve gözler önüne serilen trajediyi inceledik. Fayın Gölcük doğusunda
itü vakfı dergisi 41
DEPREM DOSYASI
Marmara Denizaltı Gözlemleri
Bilimsel Altyapı Projesi: MARDEP
Prof. Dr. Namık Çağatay
İTÜ, EMCOL ve Jeoloji Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi
Bilim Akademisi Üyesi
Marmara Denizaltı
Gözlemleri Bilimsel Altyapı
(MARDEP) projesinin amacı
çok disiplinli, ulusal bir bilim
altyapısı oluşturmak ve böylece
uzun süreli, sürekli ve gerçek
zamanlı denizaltı ölçüm ve
gözlemleri yaparak, Marmara
Denizi’nde fay etkinliği,
heyelan hareketliliği, tsunami
gibi doğal afetler ile deniz
kirliliği ve güvenliği, fizikselkimyasal- biyolojik oşinografi
ve iklim değişimi gibi konularda
araştırmalar yapmaktır.
2
011 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT, bugünkü Kalkınma Bakanlığı) önerdiğimiz MARDEP proje
önerisi ile bir doğal laboratuvar özelliği
taşıyan Marmara Denizi’nde deprem, sualtı heyelanları ve tsunami gibi doğal afetler
başta olmak üzere, denizel çevre ve oşinografi alanlarında Türkiye’de çok disiplinli
ulusal bir bilim altyapısının oluşturulması
amaçlanmıştır. Öneri, “çevre uygulamalarının zayıf olması” nedeniyle DPT tarafından
maalesef desteklenmemiştir. Buna karşın,
Marmara Denizi’ndeki çok ciddi deprem ve
çevresel riskler, ülkeye kazandıracağı bilimsel ve teknolojik yenilikler ve Kandilli Rasathanesi’nin 2011 yılında kurduğu deniz
tabanı deprem istasyonlarının çalışmadığı
düşünüldüğünde, proje önerisi güncelliğini
korumaktadır.
ve böylece uzun süreli, sürekli ve gerçek
zamanlı denizaltı ölçüm ve gözlemleri yaparak, Marmara Denizi’nde fay etkinliği,
heyelan hareketliliği, tsunami gibi doğal
afetler ile deniz kirliliği ve güvenliği, fiziksel- kimyasal- biyolojik oşinografi ve iklim
değişimi gibi konularda araştırmalar yapmaktır. Marmara Denizi’ni D-B yönünde kesen Kuzey Anadolu Fayının (KAF) en aktif
kuzey kolu üzerinde kurulması tasarlanan
üç denizaltı gözlem istasyonundan yapılacak uzun süreli ölçüm sonuçlarının depremin ön habercisi olabilecek parametrelerin
saptanması ve yöntemlerin geliştirilmesine
çok önemli katkıda bulunması amaçlanmıştır (Şekil 1). Çok parametreli gözlemlerle, bir deprem öncesinde, deprem sırasında ve depremden sonra fay üzerinde
hangi parametrelerin, nasıl değişim gösterdiği, örneğin sismik etkinlikle gaz ve sıvı
çıkışları arasında ne tür bir ilişki olduğu konusunda önemli veriler elde edilerek muhtemelen depremlerin önceden kestirilmesi
gibi hayati bir konuda çığır açacak önemli
sonuçlara varılabilecektir. Teorik ve deney-
sel araştırmalar kabukta stres ve deformasyonun (strain) akışkan hız ve bileşiminde
değişimlere neden olduğunu göstermiştir
(örneğin Scholz, 2002: Davies ve Villinger, 2006; Yasuoka et al, 2012¸Mazzini vd.,
2009; İnan et al., 2008). Mazzini vd.’nin
(2009) arazi gözlemleri, analog deneyleri
ve matematiksel modelleri çökel deformasyonu oluşturmak için gerekli kritik akışkan
basıncının yanal atımlı faylanma sırasında
düştüğünü göstermektedir.
Derindeki akışkan çıkışı ancak yükselen
akışkan basıncının üstteki çökel birimlerini çatlatabildiği eşik bir değere ulaşması ile mümkün olur (örneğin,Kopf, 2002).
Marmara Denizi için de aynı durum söz
konusudur; depremden önce fay boyunca
stress durumu kırılma kuvvetine yaklaştığında, üstteki tabakaları çatlatmak için gerekli kritik değere yaklaşarak, akışkanların
fay boyunca çıkmasına neden olacaktır.
Son zamanlarda AB 6. Çerçeve Projesi
ESONET NoE (European Sea Observation
Net work of Excellence) kapsamında yaptı-
Projenin Amacı ve Kapsamı
Marmara Denizaltı Gözlemleri Bilimsel Altyapı (MARDEP) projesinin amacı çok disiplinli, ulusal bir bilim altyapısı oluşturmak
44 itü vakfı dergisi
Şekil 1. Marmara Denizi’nde proje kapsamında kurulması tasarlanan kablolu Denizaltı Gözlem İstasyonlarının
Marmara Denizi ana fayına göre lokasyonları (turuncu yıldızlar).
Mikrosismik etkinliğin fayın çok
yakınında izlenmesi depremlerin
önceden bilinmesi yönünden
önemlidir. Zira 1999 Kocaeli
Depreminin 41 dakika öncesinde
ana kırılmanın başlangıcına
işaret eden küçük titreşimlerin
kaydedilmiş olması depremlerin
önceden kestirilmesi konusunda
umut ışığı olmuştur.
veri aktarabilen, deniz tabanından 1 m derinliğe gömülü kablolarla (bakır-fiber optik)
kıyıya bağlanan üç denizaltı istasyonundan
oluşması tasarlanmıştır (Şekil 1). İstasyonlar deniz tabanında, bir çeşit transformatör
ve veri iletişimi görevi gören boğum(node)
ve değişik sensörlerin takılıp çıkarılabildiği dağıtım kutusu (junction box) teknolojisi
içermektedir (Şekil 3). Her bir istasyonda
sismometre (OBS) yanında, piezometre,
ivme ölçer, akıntıölçer, CTD (tuzluluk, sıcaklık, basınç), türbidimetre, zaman ayarlı
kamera, kabarcık ölçer (bubble meter) ve
kimyasal sensörler (metan ve oksijen gibi)
bulunmaktadır. Seçilen istasyonlar ve özellikleri aşağıda verilmiştir.
Şekil 2. Marmara Denizi tabanında aktif Kuzey Anadolu Fayı boyunca izlenen oluşumlar. (a) Manto kökenli He
gazı çıkışı, (b) Barı sırt üzerinde oluşmuş gaz hidrat, (c) Beyaz bakteri örtüsü, siyah sülfidli çökeller ve üzerinde
tüp kurtları (polychaete) (kurtların uzunluğu ~5 cm) (d)Metan ve su çıkışları ile fay üzerinde oluşmuş 45 cm
yüksekliğinde aktif bir karbonat bacası, (e) Sonradan fay etkinliği ile kırılmış faydan çıkan akışkanlarla oluşmuş
karbonat kabuğu örtüsü ve kırık ve çatlaklarını dolduran siyah sülfidli çökeller. Bu çökeller üzerinde yaşayan bivalv
kolonisi (bivalvlerin boyu ~2 cm).
ğımız çalışmalarla fay boyunca akışkanların
çıktığı tespit edilmiş, bunların bileşimleri ve
kökenleri açıklığa kavuşturulmuştur (Zitter
vd., 2008; Geli vd., 2008; Bourry vd., 2009;
Görür ve Çağatay, 2009) (Şekil 2). Çıkan
akışkanların çoğunlukla derin kökenli (sismojenik zon ve manto) olduğu bulunmuştur
(Şekil 2a). Bu çalışmalar, gazların bileşimi ve
miktarındaki değişimlerin depremsellik veya
fay aktivitesi ile ilişkili olabileceği ve bu parametrelerin sürekli ve uzun süreli izlenmesi
gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca
mikrosismik etkinliğin fayın çok yakınında izlenmesi depremlerin önceden bilinmesi yönünden önemlidir. Zira 1999 Kocaeli Depreminin 41 dakika öncesinde ana kırılmanın
başlangıcına işaret eden küçük titreşimlerin
kaydedilmiş olması depremlerin önceden
kestirilmesi konusunda umut ışığı olmuştur
(Bouchon vd., 2011).
Projenin Tasarımı
MARDEP, ulusal araştırma altyapısının her
bakımdan ilginç bir laboratuvar olan Marmara Denizi’nde “Fay içerisindeki akışkanların fiziksel ve kimyasal özellikleri ile
deformasyon bir deprem süreci boyunca
zamana bağlı sistematik değişimler gösterir ve bu değişimler deniz tabanında ölçülebilir” hipotezini test etmenin yanında; tsunami riski, oşinografi ve çevresel sorunların
sürekli ve uzun süreli gözlemlerle araştırılması için oluşturulması gerekmektedir.
MARDEP projesinin teknik ayrıntıları ve yer
seçimi İTÜ EMCOL (Eastern Mediterranaen
Centre for Ocenaography and Limnology)
öncülüğünde Marmara Denizi’nde yapılan
çok sayıda proje, ve özellikle de Avrupa
Birliği ESONET projesi çalışmaları ile belirlenmiştir (Çağatay vd., 2011, 2014). Denizaltı gözlem altyapısının elektrik güç ve
İstasyon 1: İzmit Körfezi girişinde Gebze’nin 5 km güneyinde tasarlanmıştır (Şekil
1). Bu alan 1999 deprem kırığının sonlandığı ve bir olasılıkla bundan sonraki deprem
kırığının başlayabileceği bir alandır. Aynı
zamanda İzmit Körfezi’nde Marmara’nın
Çınarcık Çukurluğuna giren fayın tek kol ve
parça haline geldiği yerdir. Buradaki gözlem istasyonu lokasyonunda fay üzerinde
halihazırda OBS, kimyasal ve oşinografik
sensörlerle donatılmış SN4 istasyonu konuşlandırılmış ve yararlı metan anomalileri
elde edilmiştir (Embracio vd., 2012).
İstasyon 2: Büyükçekmece açıklarında
Orta Sırt üzerinde tasarlanmıştır (Şekil 4).
Buradaki mikro-sismik etkinliğin en az olduğu fay segmenti 1766 veya daha eskiden beri kırılmamıştır. Bu fayın kilitlenmiş
veya çok düşük bir hızla kayıyor (creep)
olasılığı vardır. Bunu test etmek için fayın iki
tarafına jeodetik ve OBS cihazlar yerleştirilecektir. İstanbul’a yakınlığı nedeniyle istasyon çevresel ve oşinografik parametrelerin
izlenmesi açısından da önemlidir. Burada
fayın güneyindeki antiklinalden termojenik
hidrokarbon gazlar çıkmaktadır. İstasyonda gaz çıkışında sismik etkinliğe bağlı değişimler eşzamanlı olarak araştırılacaktır.
itü vakfı dergisi 45
DEPREM DOSYASI
Şekil 3. Marmara Denizi’nde gözlem istasyonlarının
tasarımı.
İstasyon 3: Marmara Adası’nın kuzeyinde
Batı Sırtı kesen fay segmenti üzerine kurulacaktır (Şekil 5). Bu alan, fay boyunca
Trakya Havzası’nın termojenik gaz ve petrolünün bir çamur volkanı içinden çıktığı,
gaz hidratın keşfedildiği ve mikro-sismik
etkinliğin yoğun olduğu bir yerdir (Şekil 2b,
c). Burası, aynı zamanda Çanakkale Boğazı’ndan giren tuzlu Akdeniz suyunun izlenmesi gereken bir alandır. İstasyon 2’dekine
benzer tasarım ve sensörler kullanılacak
ve oşinografik ve çevresel parametreler izlenecektir.
MARDEP altyapısının diğer önemli elemanları kıyı istasyonları ve Veri Merkezi’dir
(Şekil 3). Denizaltı istasyonlarından gelen
veriler gerek kıyı istasyonlarında ve gerekse Veri Merkezi’nde yedeklenerek depolanacaktır. Kullanılacak bilgisayar programı
gelen çok disiplinli verilerin anomali oluşturup oluşturmadıklarını gerçek zamanlı
olarak saptayacak, değişik parametreler
arasındaki çapraz-korelasyonları hesaplayıp, operatörleri ikaz edecek özellikte olacaktır. Veriler sürekli ulusal uzman ekipler
tarafından kalite kontrolünden geçirilerek,
incelenecektir (Şekil 6).
Anomali algılaması genel olarak kısa ve
uzun süreli ortalama değerlerin oranına
bağlıdır. Ancak her parametreye ait anomalinin dikkatli analiz edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu durum sismoloji verileri gibi bazı fiziksel parametreler için iyi
bilinmesine karşın; gözenek suyu basıncı
ve gaz kabarcıkları gibi akustik anomalilerin oluşması ve yorumu iyi bilinmemektedir.
Bu nedenle araştırılması gereken konulardır. Beklenen bir depremin oluşacak olması ile ilgili bir alarmın verilmesi için ölçülen
46 itü vakfı dergisi
parametrelerle ilgili anomalilerin fiziksel
oluşum mekanizmalarının iyi anlaşılması
ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu da
dünyada henüz araştırma aşamasındadır.
Zaten MARDEP araştırma altyapısının oluşturulmasının en önemli gerekçesi de budur.
Projenin Türkiye İçin Önemi
MARDEP proje önerisi ulusal ölçekte tasarlanmış ve ilgili Deniz Bilimleri Enstitüleri ile
MTA Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik ve
Boğazlar Bölge Komutanlığı, Kıyı Emniyeti
Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı,
DKK SHOD ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi gibi kurumların katılımı ve görüşleri
alınmıştır. Oluşturulması tasarlanan MARDEP denizaltı gözlemleri bilim altyapısı ile
başta deprem ve tsunami olmak üzere tüm
oşinografik, iklim değişikliği, biyo-çeşitlilik,
deniz kirliliği ve çevre güvenliği ile ilgili kritik konularda zaman serisi veriler üreterek
Türk bilim insanlarına üst düzey araştırma
yapma olanağı sağlanmış olacaktır. İsteyen
araştırmacı ve araştırma grupları bu altyapıyı kullanarak yeni deniz araştırmaları ve
bunun için gerekli sensörleri tasarlayıp kullanabilecektir.
Tasarlanan proje ile ülkemiz araştırmacılarının çok disiplinli deniz araştırmalarında AB
Çerçeve Programlarına etkin katılımı sağlanacaktır. MARDEP projesi gerçekleştiği takdirde, Avrupa’da yeni oluşturulan ve ESFRI
(European Science Forum for Research Infrastructures) yol haritasında yer alan EMSO
ERIC (European Multidsiciplinary Seafloor
Observatory) AB Bilim altyapı projesinin
“Marmara Bölgesel Ayağını” oluşturacaktır.
Böylece yeni uluslararası deniz araştırmalarının gerçekleşmesine olanak sağlayacaktır.
MARDEP projesi ile ülkenin sensör teknolojisi, Uzaktan Kumandalı Araçlar (ROV),
Kablo ve İletişim Teknolojisi gibi yeni tekno-
Şekil 4. Marmara Denizi’nde Çekmece güneyinde
kurulması tasarlanan kablolu denizaltı gözlem
istasyonunun konumu. Haritada siyah kareler sensör
paketlerinin lokasyonlarını, kırmızı ve mavi üçgenler
akustik gaz çıkışı anomalilerini göstermektedir.
lojilerle tanışacaktır. Bu konularda bilim insanlarımızın KOBİ’lerle birlikte yeni ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine
ve ülkenin teknolojik gelişim ve ekonomisine katkılarda bulunması mümkün olacaktır.
Gözlem istasyonlarından gelen verilerin internet üzerinden yayınlanmasının gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yüksek
ve orta öğretimde araştırma ve eğitime
önemli katkıları olacaktır.
Seçilmiş Kaynakça
- Armijo R. vd.,2002. Terra Nova, 14:80-86.
Bouchon, M. vd.,2011. Science, 331, 877,
doi:10.1126/science.1197341
Bourry, C.vd., 2009. Chemical Geology 264:197–
206.
- Çağatay, M.N. vd., 2014.In: P. Favali et al.
(ed.). Sea Floor Observatories. Chapter 4, pp.
59-79,Praxies.
- Çağatay, M.N. vd., 2011. Proceedings of 11th
Underwater Technology Symp., 5-8 April 2011,
Tokyo, 7s.
- Davis, E. E., ve Villinger H. W. 2006. Earth and
Planet. Sci. Lett. 245(1-2): 232-244.
- Embriaco, D. vd., 2014. Geophys. J. Internat.,
196 (2):850-866. doi: 10.1093/gji/ggt436.
Géli, L., vd., 2008. Earth Planet. Sci. Lett., 274(12):34-39.
- Görür, N. ve Çağatay, M.N., 2009. Natural
Hazards. DOI 10.1007/s11069-009-9469- İnan, S. vd., 2008. J. Geophysical Res., 113,
B03401,doi:10.1029/2007JB005206, 2008.
- Kopf, A.J., 2002. Review of Geophysics
40(2):1–52.
- Le Pichon, X. vd., 2001. Earth Planet. Sci. Lett.,
192:595-616.
- Mazzini vd., 2009.Mar. Pet.Geol. 26:1751–1765.
- Scholz, C.H., 2002. Mechanics of Earthquake
and Faulting. Cambridge Univ. Press, 471 s.
- Yasuoke, Y., 2012. Applied Geochemistry,
27:825-830.
- Zitter, T.A.C. vd.,2008Deep Sea Research Part
I, 55:552-570.
Marmara Denizi’ni Depremsellik
Yönünden Ne Kadar Tanıyoruz ?
Şu an bilinmeyen ama yakın bir gelecekte bilmeyi umduğumuz şey, fayın Adalar segmentinin
batısında olan “orta segment” in kilitli olup olmadığı. 2014 Aralık ayında MARSITE projesi kapsamında
Fransız araştırma gemisi "Pourquoi pas?" ile gerçekleştirilen bir projede Marmara Denizi’nin dibine,
orta segment civarına akustik bir sistem konarak denizdeki taban hareketinin önümüzdeki üç yıl
boyunca ölçülmesine çalışılacak. Bu oldukça zor bir iş, çünkü su altında jeodezi yapmak oldukça yeni
bir konu. Bu proje sonuçlanana kadar Marmara’da deprem riski konusunda büyük bir kesinlikle fikir
beyan etmek pek bilimsel olmaz sanırım. Fakat eğer orta segment kilitli ise (Kandilli Rasathanesi'nden
Semih Ergintav’ın başını çektiği, karada yapılan GPS gözlemleri bunun pek muhtemel olmadığını
gösteriyor olsa da, emin olmamız için deniz gözlemlerinin sonuçlanması lazım) İstanbul’da 1509
benzeri bir deprem için tehlike çanları çalıyor demektir.
Şekil 1.
Doç. Dr. M. Sinan Özeren
İTÜ Maden Fakültesi
Jeoloji Bölümü
İ
stanbul ve genel olarak Marmara Bölgesi’nin ciddi deprem riski altında olduğunu televizyondan veya okuduğunuz bazı
haberlerden duyuyorsunuz. Peki bilimsel
araştırmalar, gözlemler ve bu gözlemlerin
irdelemeleri ne gösteriyor?
Marmara Denizi’ni depremsellik yönünden ne kadar tanıyoruz? İzmit depreminden sonra Marmara’daki fay sisteminin
kritik hale geldiği söyleniyor. Peki bu fayların hangilerinin kırılabileceği konusunda
“spekülasyonun ötesine geçebilecek” bilimsel bir şeyler söylemek mümkün mü?
Bu yazıda, önce depremlerden ve bunların fiziğinden basit ve genel olarak bahsettikten sonra Marmara Bölgesi’nde bizi
beklediğini tahmin ettiğimiz tehlikelerle
ilgili biraz bilgi vereceğim. Son olarak da,
içinde İTÜ’nün de yer aldığı ve çok yeni
araştırma teknikleri kullanılan ve halen devam etmekte olan bir ‘Marmara Araştırması’ ile ilgili bazı bilgiler aktaracağım.
itü vakfı dergisi 47
DEPREM DOSYASI
Dünyanın yüzeyi biz yerbilimcilerin “tektonik levhalar” adını verdiğimiz parçalardan oluşuyor. Şekil-1’de bunların bir resmini görebilirsiniz. Bir küre yüzeyindeki
yap-boz parçaları gibi dünyamızı kaplamışlar. Dikkat ederseniz bu levhaların bazıları devasa büyüklükte (mesela Avrasya
levhası), öte yandan bazıları da minicik
(haritadan Peru açıklarındaki Cocos levhasına bakın örneğin). Tektonik levhalar
sürekli bir hareket halindeler ve birbirlerini, tabir yerindeyse, itiştirip çekiştirip
duruyorlar. Yine Şekil 1’de bunların birbirlerine göre nasıl hareket ettiklerini görüyorsunuz. Dinamik veya klasik mekanik
dersi almış olanlarınızın hatırlayacağı
gibi, bir küre yüzeyindeki noktaların hareketini, küre üzerinde rijid kabul edebileceğimiz bir objeyi referans alıp ona göre
ifade edebiliriz ve bu işi matematiğe dökersek açık ki dönme vektörlerini kullanmamız gerekir.
Örneğin Şekil-2, Avrasya levhası referans
alınarak (Avrasya levhası sabitmiş gibi
kabul edilip) Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’nın Avrasya’ya göre nasıl hareket
ettiğini gösteren bir harita görüyorsunuz.
Buradaki oklar hız vektörleri ve senelik
hareketi gösteriyorlar, GPS uydularıyla
elde edilen verilerin işlenmesiyle elde
edilmişler.
Gördüğünüz gibi Arabistan levhası kuzeye doğru olan hareketiyle Doğu Anadolu’yu sıkıştırıyor. İşte bu hareketler nedeniyle yer kabuğu deforme oluyor (şekil
değiştiriyor). Depremlerin temel sebebi
işte bu levha hareketleri nedeniyle kabuğun deforme olması, bu deformasyon
nedeniyle tıpkı sıkıştırılan veya gerilen bir
silgi gibi elastik enerji depolaması. Deprem, depolanan bu elastik enerjinin bir
kısmının faylar üzerinde aniden gerçekleşen kırılmalar şeklinde açığa çıkmasıdır.
Depremlerin çok geniş alanlarda yıkıma
yol açmasının nedeni, deprem esnasında
oluşan elastik dalgalardır. Bu arada, sözünü ettiğimiz yer kabuğunun kalınlığı her
yerde aynı değildir, sismolojik gözlemler
bunun ülkemizde ortalama 35 kilometre
civarında olduğunu göstermektedir (kabuk, yukarıdaki GPS hızları şeklinden de
gördüğünüz gibi sıkışma şartları altında
olan ve bu nedenle çok dağlık olan Doğu
Anadolu’da batıdakine göre daha kalındır) .
Peki bu levhalar neden böyle hareket
edip duruyorlar? Bunun nedeni levhaların altındaki manto tabakasının termal bir
konveksiyon hareketi yapıyor olması ve
okyanussal levhalarla kıtasal levhaların
birleştiği bazı yerlerde okyanus levhalarının kıtalardan daha ağır oldukları için
48 itü vakfı dergisi
Şekil 2.
kıtaların altına dalmaları. Bu, çok detaylı
ve karışık bir konu, şimdilik bu kadarla bırakıyorum.
Şimdi Şekil-3’e bakalım... Burada, Ülkemizde ve çevresinde bulunan “fay”ları
görüyorsunuz. Faylar, yer kabuğundaki
kırıklara deniyor. Bu şekilde düşününce
“fay kırılması” lafı kulağa biraz acayip geliyor çünkü faylar zaten kırık. “Fay kırılması” derken, deprem esnasında fay yüzeyinin belirli bir kısmında bir tarafın diğer
tarafa göre hareket etmesini kastediyoruz. Şimdi Şekil 2 ve Şekil-3’e birlikte bakalım. Dikkat ederseniz Türkiye’de hızlar
ciddi bir dönüş yapıyorlar. Genel olarak,
Anadolu yarımadası batıya doğru kayıyor (Yunanistan’la Türkiye birbirine yaklaşıyor) ve Türkiye’nin kuzeyinde hızlar
Kuzey Anadolu Fayı’na paraleller. Yani,
Kuzey Anadolu Fayı, biz yer bilimcilerin
“doğrultu atımlı fay” dediğimiz türden bir
İzmit depreminden sonra
Marmara’daki fay sisteminin kritik
hale geldiği söyleniyor. Peki bu
fayların hangilerinin kırılabileceği
konusunda “spekülasyonun
ötesine geçebilecek” bilimsel bir
şeyler söylemek mümkün mü ?
fay. Doğrultu atımlı faylarda hareketler
faya paralel oluyor. Fayın bir tarafındayken karşı tarafı sağa doğru gidiyor gözüküyorsa bunlara “sağ yanal doğrultu atımlı
fay” deniyor. Ülkemizdeki diğer meşhur
doğrultu atımlı fay da Doğu Anadolu Fayı,
onu da haritada görüyorsunuz.
Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde senelik hareket yaklaşık 2 santimetre. Peki
bu ne demek? Bu, şu demek: Tam fay
çizgisinde (deprem yokken) hareket yok,
ancak fayın iki tarafı elastik olarak deforme oluyor ve bu deforme olan kısımların
faya en uzak olan sınırları (KAF için kuzeyde ve güneyde) her sene birbirlerinden 2 santimetre uzaklaşıyorlar. Şekil-4,
doğrultu atımlı fayların nasıl böyle zaman
içinde deforme olup nihayet kırıldığını ve
bu kırılma sonucunda fayın nasıl “ötelendiğini” gayet iyi gösteriyor. İki deprem
arasında fayın elastik enerji biriktirirkenki
haline “kilitli” deniyor.
Doğrultu atımlılardan başka iki temel fay
türü daha var: Normal faylar ve ters faylar.
Normal faylar, gerilme faylarıdır, yani bir
malzemeyi iki tarafından çekip uzatmaya
kalktığınızda malzemenin ortasında oluşan kopma yırtıklarına benzer faylardır.
Yer kabuğu da beton gibi çekme gerilmelerine sıkışma gerilmelerine göre daha
az dayanıklıdır. Bu tür faylardan Batı Ana-
sinde şu anda Marmara, sevgili Celal
Şengör’ün de sık sık
söylediği gibi “dünyanın en iyi bilinen
iç denizlerinden biri”
haline geldi.
Bir kere, fay haritalarında da gördüğünüz gibi KAF, Marmara’nı doğusunda iki
dala ayrılıyor.
Şekil 3.
dolu’da çok bulunur. Örneğin 1995 Dinar
depremi bu tür bir fay üzerinde olmuştur.
Ters faylar ise bunun tam tersi, sıkışma
nedeniyle gelişen faylardır. Himalayalar
gibi büyük dağ kuşakları yakınlarında
olan ters fay depremleri zaman zaman
inanılmaz büyüklüklere ulaşabilir. 2011
Van depremi de bir ters fay depremiydi
ve Arabistan levhasının Doğu Anadolu’yu
sıkıştırması neticesinde oluşan bir ters
fay üzerinde meydana geldi. Yazının geri
kalan kısmında daha çok Kuzey Anadolu
Fayı’ndan ve bunun uzantısı olan Marmara Fayı’ndan bahsedeceğim, çünkü İstanbul ve genel olarak Marmara’daki deprem
riski daha çok bu fayla ilişkili. KAF üzerinde 20. Yüzyıl boyunca birçok deprem
oldu (… Erzincan depreminden başlamak
üzere). Bu depremlerden büyük olanları
tarih sırasına göre hep doğudan batıya
doğru sıralanageldiler.
Şekil 4.
En sonuncuları olan 1999 İzmit ve Düzce
depremlerinden sonra İstanbul ve Marmara için riskli günlerin başladığını yerbilimci
olmayanlar bile tahmin edebiliyordu, zira
depremlerin zaman içinde ilerleyişi batıya doğru idi. Peki Marmara için bugünkü
deprem riski ile ilgili ne söyleyebiliriz? Bu
konuda fikir yürütmek için bir çok şeye, örneğin Marmara’nın depremsellik tarihine
bir göz atmak lazım. Ama bunlardan önce
Marmara’da fayların geometrisi nasıl ona
bakalım (Şekil 5).
Marmara Denizi’nin batimetrisi (su altı topografyasına batimetri deniyor) ve fayların
konumları 1999 depremine kadar çok az
biliniyordu. O zamandan bugüne, Fransız
araştırmacı Xavier Le Pichon’un insiyatifiyle başlatılan ve İTÜ’nün de aktif olarak
yer aldığı bir çok deniz araştırması saye-
Bu dallardan kuzeyde olanı İzmit Körfezi’nden Marmara
Denizi’nin içine giriyor ve daha sonra
aniden kuzeybatıya
yöneliyor ve Adalar’ın önünden geçerek sonra tekrar doğu-batı doğrultusunda
devam ediyor. Üzerindeki hareketin kuzeydekine göre oldukça az olduğu güney kol
da Marmara Denizi’nin güneyinden devam
ediyor, her iki kol da Ege Denizi’ne girerek
yollarına devam ediyorlar. Denizin içinden
geçen fayın çeşitli parçalarının isimleri var
fakat biz burada tartışmayı basit tutmak
için sadece Adalar fayı (Adalar’ın hemen
önünden geçen fay) ve sonra onun hemen
batısında, Marmara’nın batısına uzanan
hattın Marmara’nın ortasında olan kısmından (Orta segment) bahsedeceğiz.
1999 İzmit depremindeki fay kırığı karada
başladı ve İzmit Körfezi’nin içine kadar
girdi, bunu sismolojik ve interferometrik
verilerden biliyoruz. Dolayısıyla bir sonra
kırılacak fay segmenti için Marmara Denizi derhal gündeme geldi. Daha sonra
Amerikalı bir sismolog olan Parsons, eldeki
verilerden ve Marmara Denizi’nin deprem
geçmişinden yola çıkarak ve depremler için
Poisson türünden bir
rasgele değişken kabul
ederek (Olasılık dersini
havuzdan benden almış olanlarınız Poisson
değişkenlerine
özel
olarak önem verdiğimi
hatırlayacaklardır) 2004
yılında yayımladığı bir
makalede 2004’ü takip
eden 30 yıl için 7 veya
itü vakfı dergisi 49
DEPREM DOSYASI
Şekil 5.
daha büyük bir deprem olasılığını hesapladı ve %55±18 buldu.
Fakat bu hesap, yapılışı olasılık teorisi yönünden gayet mantıklı olmasına karşın bir
çok bilinmezliği hesaba katmadı. Bu bilinmezliklerden en önemlisi, bu fay sisteminin
hangi kısımlarının “kilitli” hangi kısımlarının
kayıyor olduğu. 1999 deprem kırığının yüzeyin altındaki kısımlarının şu anki dinamik
durumunu kestirmek de önemli.
Parsons, bu hesabı yaparken Marmara’nın
deprem tarihini mümkün olabildiğince hesaba katmaya çalıştı ama tabii eski depremlerin büyüklüğünü ancak tarihsel kayıtlardan kestirmeye çalışmak mümkün ve
bu konuda büyük belirsizlikler var. Başka
bir deyişle elimizde uzun bir “deprem katalogu” var. Örneğin 1509’da İstanbul’da
olan ve büyük bir yıkıma ve can kaybına
yol açtığı bilinen depremin büyüklüğünün
7.2 ve muhtemelen daha fazla olduğu zannediliyor fakat kesin konuşmak kolay değil.
Şu an bilinmeyen ama yakın bir gelecekte bilmeyi umduğumuz şey, fayın adalar
segmentinin batısında olan “orta segment”
in kilitli olup olmadığı. 2014 Aralık ayında MARSITE projesi kapsamında Fransız
50 itü vakfı dergisi
araştırma gemisi Pourquoi-pas? ile gerçekleştirilen bir projede Marmara Denizi’nin
dibine, orta segment civarına akustik bir
Amerikalı bir sismolog olan
Parsons, eldeki verilerden ve
Marmara Denizi’nin deprem
geçmişinden yola çıkarak ve
depremler için Poisson türünden
bir rasgele değişken kabul ederek
2004 yılında yayımladığı bir
makalede 2004’ü takip eden 30 yıl
için 7 veya daha büyük bir deprem
olasılığını hesapladı ve %55±18
buldu. Fakat bu hesap, yapılışı
olasılık teorisi yönünden gayet
mantıklı olmasına karşın birçok
bilinmezliği hesaba katmadı.
Her durumda İstanbul kesinlikle
risk altındadır, bu riskin boyutu
tartışmalıdır ve Marmara’da
yukarıda sözünü ettiğim çalışmanın
sonuçlanmasından önce bu
konuda daha ayrıntılı bir risk
belirlemesi yapmak da mümkün
gözükmemektedir.
sistem konarak denizdeki taban hareketinin önümüzdeki üç yıl boyunca ölçülmesine çalışılacak. Bu oldukça zor bir iş, çünkü
su altında jeodezi yapmak oldukça yeni bir
konu. Bu proje sonuçlanana kadar Marmara’da deprem riski konusunda büyük bir
kesinlikle fikir beyan etmek pek bilimsel
olmaz sanırım. Fakat eğer orta segment
kilitli ise (Kandilli Rasathanesi'nden Semih
Ergintav’ın başını çektiği, karada yapılan
GPS gözlemleri bunun pek muhtemel olmadığını gösteriyor olsa da emin olmamız
için deniz gözlemlerinin sonuçlanması lazım) İstanbul’da 1509 benzeri bir deprem
için tehlike çanları çalıyor demektir.
Orta segmentten kastedilen, Adalar segmentinin hemen batısındaki segment.
Bunun kilitli olmaması durumunda ise bu
sefer, Marmara’nın daha doğusunda, Tekirdağ çukurunun kuzeyinde ciddi deprem olasılığı gündeme gelebilir. Her durumda İstanbul kesinlikle risk altındadır,
bu riskin boyutu tartışmalıdır ve Marmara’da yukarıda sözünü ettiğim çalışmanın
sonuçlanmasından önce bu konuda daha
ayrıntılı bir risk belirlemesi yapmak da
mümkün gözükmemektedir.
Marmara Denizi ve Çevresinde Tarihsel
Depremlerin Yerleri ve Anlamı
Prof. Dr. Cenk YALTIRAK
İTÜ Maden Fakültesi
Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Bu çalışmada, geçen 15 yüzyıl içinde
gerçekleşen depremlerin tamamı gözden
geçirilmiş ve bu depremlerden Marmara Denizi
içinden geçen fay segmentlerinin üzerinde hangi
depremlerin olabileceğine dair yeni bir yaklaşım
ortaya koyulmuştur. Marmara Denizi çevresinde
yer alan şehirlerde hissedilen ve/veya yıkıma yol
açan depremlerin sürekliliği ve şehirlerin tüm kıyı
şeritlerini kapsadığı, 5. yy’dan başlayarak
19. yy sonuna kadar tüm kataloglar ve kayıtlardan
derlenmiştir.
T
arihsel depremlerden faylar üzerinde tekrarlanma aralıklarını bulmak için yaygın olarak arazi çalışmalarında paleosismoloji yapmak ve tarihsel depremlerde gerçekleşmiş
atımları fay kazılarıyla ve morfolojik unsurlara bakarak belirleyip
kullanmak bilinen en iyi yöntemdir. Fay üzerinde kazı yapma imkânı olmayan deniz dibinde yer alan karmaşık fay yapılarında bu
metotların uygulanması zorluklar içerir. Marmara bölgesi dünyada bir fay sistemi çevresinde en uzun süreli yerleşim ve uygarlık
olan ender yerlerden biridir.
Tarihsel depremleri, gelecek depremleri anlamak için
kullanabilir miyiz?
Marmara Denizi ve çevresi, 1500 yıllık, aletsel dönem öncesi ayrıntılı deprem tarihi olan dünyadaki bir kaç yerden biri belki de
sadece biridir. Marmara bölgesindeki depremleri değerlendiren,
bunlarla ilgili tarihsel metinlere dayanarak hazırlanmış ayrıntılı
deprem katalogları, tarih kitapları ve makaleler bulunmaktadır
(Kaynakçada yer alan bir kısım tarih kitapları ve makaleler metin
içinde belirtilmemiştir, amaç okuyucunun katalog oluşturmakta
kullandığımız bu yayınlara da ulaşmasını sağlamaktır. Oluşturulan Marmara Tarihsel Deprem kataloğu da özetini gördüğünüz
makaleyi hacim olarak genişleteceğinden dolayı makaleye eklenmemiştir). Elde bulunan bu kaynaklar kapsamlı olarak uluslararası yayınlarda dikkate alınmamakta veya alındığında önemli
yanlışlıklar içerecek şekilde literatüre aktarıldıklarından, bu yanlışlar orijinal referansları incelemeyen araştırıcılar tarafından ileri
aktarılmaya devam etmektedir.
Resim 1 A: 1509 depremini gösterdiği iddia edilen tahta baskı (Ambraseys,
2009) B: Gravürün çizildiği lokaliteden Fatih camii ve gravürde görülen camilerin
konumu(Gravürde görülen bazı camiler günümüz binaların arasında kalan
mescitlerdir). C: 1550 de Fatih Camii ve külliyesini gösteren bir gravür. Ayasofya’nın
bu gravürde sadece 2 minaresi bulunmaktadır ve görüldüğü gibi Süleymaniye
Cami’de daha yapılmamış konumdadır. Bu da 1556 depremi öncesi şehrin yapısal
konumunu yansıtan bir gravürdür.
Birçok araştırıcı çalışmalarda en basit gravürlerde çizilen depremlerin dahi hangi deprem olduğunu fark etmemekte, orijinal
araştırıcıların kitaplarında ve yayınlarından bunlara referans verilerek sürekli kullanması yanlışların nasıl sürdürüldüğünü de
göstermektedir. Birçok araştırıcı aşağıda vereceğimiz iki basit
örneğin önemsiz olduğunu söyleyebilir. Oysa bu gibi gözden kaçan çok sayıda ayrıntı düzeltilmeye muhtaçtır ve düzeltildiğinde
itü vakfı dergisi 51
DEPREM DOSYASI
Marmara Bölgesi tarihsel deprem
literatürü başlı başına dikkatli
okunduğunda önemli mesajlar
vermektedir. Bu çalışmada
okuyacağınız gibi tarihsel
depremler aslında gereken itina
ile değerlendirildiğinde çok sayıda
soruyu cevaplayabilmektedir.
Tarihsel depremleri Marmara
Denizi fay sistemi ile karşılaştıran
ve gelecek deprem(ler) ile ilgili
bir projeksiyonda bulunmak
için yapılacak araştırmaların
temel araştırma mantığı içinde
depremlerin nerede olabileceğini
de açıklaması gerekmektedir.
ise gerçekten bilimsel çalışmalara önemli
katkılar sunacaktır. Aşağıdaki iki örnek aslında İstanbul’u ve Marmara çevresindeki
antik kentleri bilmeden bu tür çalışmaların
araştırıcıları nasıl yanlışlara sürükleyeceğini basitçe göstermektedir.
Örnek 1: Ambraseys, (2009) tarafından Akdeniz’in tarihsel depremlerini irdeleyen kitabında 1509 depremine ait tahta baskı bir
gravür sunar. Bu gravürde 1509’da yıkıldığı
varsayılan Fatih Camii vardır (Ambrasyes,
2009 s.429). Bu caminin dikkat çekici şekilde etrafında bazı camiler bulunmaktadır
(Resim 1A turuncu halkalarla işaretli). Eğer
meraklı bir okuyucu bu gravür nereden çizildi diye merak ederse, bugün Refik Saydam Caddesi’nin Tünel başlangıcından
Pera Palas Oteli’ne doğru, Tevfik Sağlam
İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerden
baktığınızda gördüğünüz manzara gravürle birebir aynıdır. Hatta gravürde bulunan
camileri eğer günümüz camileri ile karşılaştırırsanız, bunların içinde 1509 depreminden, hatta 1766 depreminden sonra
yapılanları yakalamak çok kolaydır. Fatih
Camii’nin onarımı Mimar Tahir Ağa tarafından 1767-1771 arasında yapılmıştır. Bu
arada Fatih Camii’nin kuzeyinde Balat’a
doğru Tahir Ağa kendine küçük bir mescit
dahi inşa etmiştir (Resim 1B). Fotoğraf ile
gravürün karşılaştırmasından göreceğiniz
gibi bu gravür 1766 depremini göstermektedir. 1550’de yapılan bir gravürde Fatih
Camii iki minerali olarak gösterilmektedir
(Resim 1C). İki minerali ve büyük kubbeli Fatih Camii 1509 depreminden sonra
1510’dan başlayarak yapılmıştır (Resim 1).
Fatih Camii’nin ilk mimarı Atik Sinan’ın yap-
52 itü vakfı dergisi
Resim 2. 1556 depremini gösterdiği öne sürülen gravür (:Ambraseys ve Finkel, 1995)(en alttaki) ile aynı özellikleri
taşıyan ikinci gravürün (üstteki) arasında deprem hasarları karşılaştırılmasını sağlayacak çok önemli veriler vardır.
Bunlardan en önemlisi Fatih, Beyazıt ve Ayasofya camilerindeki hasarlardır. İki gravürde de 1551-1557 arasında
yapılan Süleymaniye Camii yoktur. Özellikle 1510 da yeniden yapılan Fatih Camii iki minare ile inşa edilmiştir. Bu
gravürde Fatih Camii Atik Sinan’ın yaptığı minaresiz haliyle olması bu depremin 1509 olduğunu kanıtlayan önemli
bir veridir.
de yerleşimlerin nüfusu, kurulu oldukları
alanın jeolojisi, bölgesel göçler ve askeri
faaliyetler dikkatle incelenmek durumundadır. Bazı depremlerle ilgili az veri olması
bir kısım yerleşimin bir önceki depremde
tamamen terk edilmiş olması da dikkate alınmalıdır. Bu depremlerde bazen bir
şehir tamamen ortadan kalkabilmektedir.
Bunlara bir örnek, Hersek Deltası ve güneyinde bulunan Konstantin’in annesi için
yaptırdığı Hellenopolis, önce 553’de ağır
tahrip olmuş daha sonra 740 depremleriyle
neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.
Hersek deltası üzerinde ve doğusundaki
sahilde deniz içinde bugün bile yıkıntılar
görülmektedir. Yukarıda sözü edilen örnekler sadece mevcut depremleri okurken görülen problemlerden birkaçıdır.
Şekil- 1. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolunda Marmara’da birden fazla merkezi etkileyen tarihsel depremlerin
dağılımları. Yeşil, Mavi, Turuncu alanda tanımlanan depremler İstanbul merkezli ağır hasar yapan depremlerdir.
Elipsler, depremlerin dağılımını söz konusu edilen yerleşimleri içine alacak şekilde düzenlenmiştir. Alt kesimdeki
renkli çizgiler doğu batı hatında şehirlerin Marmara denizi ortasından geçen hattın temsili aktif kesimini ve
yerleşimin uzaklığını göstermektedir. Tarihsel Depremler kaynakçadaki kataloglardan derlenmiştir.
tığı camii küçük kubbeli ve minaresizdir. Bu
yapı 1509 depreminde ağır hasar almıştır(Resim 2).
Örnek 2: Ambraseys ve Finkel (1995) kitabında da 1556 depremine ait bir gravür
bulunmaktadır. Bu gravürün üzerindeki
hasarlar şehrin yıkımı hakkında önemli bilgi
vermektedir. Fakat yine gravürün üzerinde
çok önemli bir eksik vardır ve bu gravürde
Süleymaniye Camii daha önce bitmesine
rağmen gravürde bulunmamaktadır. 1556
depreminde olan hasarlar ile gravürdeki
hasarlar arasında da tam bir ilişki bulunmamaktadır. Oysa bu tahta baskıdan önce
yapılan benzer bir baskı hasarsız bir İstanbul göstermektedir ve 14 yy’a tarihlenmektedir. 1556 depremi sanılan gravürde 1509
‘da kataloglara girmiş hasarlar, binaların
çiziminde tekrarlanmaktadır (resim 2). Çok
sayıda uluslararası araştırıcı, tarihsel deprem kaynaklarını okurken gerçeği yansıtıp
yansıtmayacağı açık olan tarihsel resimlere dahi dikkat etmemektedir. Bu iki örnek,
tarihsel depremle ilgili verilerin derlenirken
ve okunurken bazı önemli verilerin, özellikle
şehrin nasıl etkilendiğini anlama açısından
nasıl karışıklıklara yol açacağını gösteren
onlarca örneğin içinde en dikkat çekicileridir. Özellikle tarihsel metinlerde sözü
edilen yıkımları, bina onarım tarihi ile karşılaştırarak tarihsel depremlerin etkisi hakkında ciddi bir bilgi elde edilebilir. Örneğin
23 Nisan 1490 Gölcük depremi neredeyse
literatürde hiç bilinmeyen bir depremdir.
İstanbul depremi olarak kayıtlara girmiştir.
Bugünkü Avcılar civarında bulunan
bir kiliseyi yıkmıştır. Oysa aynı deprem
Gölcük’te de hasar yapmıştır. Kayıtlarda
Avcılar dışında sadece Gölcük’te yıkılan
binalardan söz edilmektedir. 17 Ağustos
1999 depremi ile benzer bir hasar alanına
sahiptir. 1453 ten başlayarak İstanbul’un
fethiyle birlikte İznik, İzmit ve Gölcük’teki
Müslüman nüfusu büyük ölçüde taşınmış
neredeyse bu yerleşimler boşalmış ve
önemlerini yitirmiştir (Uzunçarşılı, 19992003). Dönemin İzmit’inin körfez kuzeyinde yer aldığı dikkate alındığında bölgeden
neden az yıkım bilgisinin geldiği 1999
depremlerinin yıkım alanlarına bakarak
anlaşılmaktadır. Tarihsel verilerin analizin-
Bu çerçevede Marmara Bölgesi tarihsel
deprem literatürü başlı başına dikkatli
okunduğunda önemli mesajlar vermektedir. Bu çalışmada okuyacağınız gibi tarihsel
depremler aslında gereken itina ile değerlendirildiğinde çok sayıda soruyu cevaplayabilmektedir. Tarihsel depremleri Marmara
Denizi fay sistemi ile karşılaştıran ve gelecek deprem(ler) ile ilgili bir projeksiyonda
bulunmak için yapılacak araştırmaların
temel araştırma mantığı içinde depremlerin nerede olabileceğini de açıklaması
gerekmektedir. Yerbilimleri camiasında bu
tür girişimler ciddiye alınmamakta, tarihsel
deprem ile ilgili kaynak olabilecek yayınlara
dikkat edilmemektedir.
Bunun yanında bu çalışmaları yapmayan
veya kullanmayan bazı “araştırıcılar” medya yolu ile tarihsel depremler ve periyotları
ile ilgili tartışmalar yapmakta, bu söylemlerle deprem büyüklüklerinden söz etmekte ve sadece halkın değil belirli düzeyde
eğitimli insanlarda da bir bilgi bulanıklığı
oluşturulmaktadır.
Bu çalışmada, geçen 15 yüzyıl içinde
gerçekleşen depremlerin tamamı gözden
geçirilmiş ve bu depremlerden Marmara
Denizi içinden geçen fay segmentlerinin
üzerinde hangi depremlerin olabileceğine
dair yeni bir yaklaşım ortaya koyulmuştur.
Marmara Denizi çevresinde yer alan şehirlerde hissedilen ve/veya yıkıma yol açan
depremlerin sürekliliği ve şehirlerin tüm
kıyı şeritlerini kapsadığı, 5 yy’dan başlayarak 19 yy sonuna kadar tüm kataloglar
ve kayıtlardan derlenmiştir (Pınar ve Lahn,
1952; Şehsuvarlıoğlu, 1955 ;Ergin vd 1964;
Soysal vd 1981; Ambraseys, 2002; Ambra-
itü vakfı dergisi 53
DEPREM DOSYASI
seys ve Finkel, 1991; Guidoboni vd., 1994,
Ambraseys ve Finkel, 1995; Ambraseys ve
Jackson, 1998; 2000; Zachariadou, 2001,
Guidoboni and Comanstri, 2005; Ambrasyes, 2009).
Tarihsel depremleri ‘korkutan ve yıkanlar’
olarak ayırmak mümkün mü?
Marmara tarihsel literatüründeki depremleri okuduğumuzda karşımıza iki tür deprem çıkar. Bunlardan ilk grup paniğe yol
açan ve birkaç merkezde hissedilen fakat herhangi bir hasar raporu ulaşmayan
depremlerdir. İkinci tür depremler ise en
az bir önemli yerleşimi yıkmış, iki veya
üç merkezde hasara neden olan ölümcül,
çok sayıda yaralı bulunan ve salgın hastalıklarla zararı devam eden depremlerdir.
Son yüz yıl içinde aletsel dönemde Marmara Denizi ve çevresinde olan depremlere baktığımızda bölgede ilk gruba uyan
depremlerin büyüklüğü Mw5- 6.9-arasında
kalan depremlerdir. Saroz Körfezi’nden İzmit Körfezi’ne kadar olan deniz alanında
olan depremlerin sayısı son yüzyılda 20
civarındadır. Marmara Bölgesi’nde en az
bir noktada ölümlü yıkıma yol açan depremler ise 1912 Mürefte-Şarköy, 1953 Yenice-Gönen ve 1999 Gölcük depremi olmak
üzere üç depremdir. Marmara Denizi’nde
fay sistemi üç kola ayrılmaktadır (Yaltırak,
2002). Bu kolların etki alanında olan şehirlerden gelen tarihsel depremleri değerlendirdiğimizde Kuzey Anadolu Fayı’nın İzmit
Körfezi’nden Saroz Körfezi’ne kadar olan
Kuzey Kol olarak tanınan kesimi ile ilişkili,
tarihsel kentlerde MS 450-1900 arasında
kayıt altına alınmış 287 deprem bulunmaktadır. Bunların içinde sadece 38 deprem
birden fazla merkezde yıkım yapmıştır. Orta
kol adını verdiğimiz, İznik Gölü üzerinden
Gemlik ve Bandırma körfezi hattını izleyen
ve daha sonra Biga yarımadası içinden
Bababurnu’na uzanan kolda ise kayıt altındaki depremler sadece 10 adettir. Bu depremler sadece bulunduğu yerdeki antik
yerleşim üzerinde etkili olmuş, tekrarlanma
kayıt kıtlığından görülmemektedir. 123 Kyzikos, 368 İznik, 460 Kyzikos, 1065 İznik,
1737 Biga, 1855 Gemlik depremleri bu kol
üzerinde yıkım yapan yegane depremlerdir.
Güney kol ise Bursa doğusunda Yenişehir
ovasından başlayarak Bursa, Manyas ve
Yenice-Gönen ovalarının güneyinden geŞekil 3. A:Tek fay modelinde faya yakın yerlerin
tarihsel depremlerinin gruplanması, B: Çek-ayır
havzalar modelinde faya yakın yerlerin tarihsel
depremlerinin gruplanması, C:Atkuyruğu fay
modelinde faya yakın yerlerin tarihsel depremlerinin
gruplanması.
54 itü vakfı dergisi
Şekil 2. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolu’nda Marmara depremlerinin oluştuğu varsayılan alanlarda saptanan yıkıcı
depremlerin zaman içindeki bir çizgi boyunca alansal dağılımı ve göçü.
Saroz Körfezi’nden İzmit Körfezi’ne
kadar olan deniz alanında olan
depremlerin sayısı 20 civarındadır.
Marmara Bölgesi’nde en az bir
noktada ölümlü yıkıma yol açan
depremler ise 1912 Mürefte-Şarköy,
1953 Yenice-Gönen ve 1999 Gölcük
depremi olmak üzere üç depremdir.
%82 kuzey (18 mm/yıl), %13 Güney (3 mm/
yıl), %9 u orta (2 mm/yıl) kola dağılmaktadır.
Görüldüğü gibi tüm tarihsel deprem sayıları ile bölgedeki GPS vektör büyüklüklerinin
oransal dağılımı ilginç şekilde benzemektedir. Bu durumda sadece sayısal olarak
değerlendirilen deprem dağılımları içinde
en önemli olanların kuzey kolda olduğu ve
deprem tekrarlanma aralığı için kullanılabilecekleri anlaşılmaktadır.
Tablo 1. Kuzey Anadolu Fayı Kuzey Kolu’nda oluşan yıkıcı depremlerin oluşturduğu deprem dağılımının bölgelere
gore tekrarlanma aralıkları.
çer. Bu kolda kayıt
altına alınan tarihsel
22 deprem bulunmaktadır. Bu depremlerin tamamı Osmanlı dönemine ait
deprem kayıtlarıdır.
Bu depremlerden sadece Bursa merkezli
olanlarda yıkıcı hasar
kayıtları vardır.
Tablo 2. Tek fay modelinde B+C+D+E adalarında olan depremin tek segment
üzerinde olduğu kabulünden yola çıkarak hesaplanmış büyükler.Kırmızı olanlar
yıkıcı olabilecek depremleri göstermektedir.
Tarihsel depremlerin
sayısal
dağılımları ile güncel olarak
kolların
aktivitesi
hakkında bilgi veren
GPS hızları arasında
çarpıcı bir ilişki vardır. Kayda girmiş ve
literatüre geçmiş kataloglardaki deprem
sayısı Marmara bölgesinde 329 adettir. Bu depremlerin
%86’sı Kuzey, %7’sı
Güney %4’ü orta
kol
depremleridir.
Bölgede toplam GPS
hızının (23 mm/yıl)
Tarihsel depremlerin nerede
(hangi fayda) olduğu nasıl anlaşılır?
Kuzey kolda olan depremler, fay sistemi
deniz içinde olduğundan hangi parçanın
söz konusu depremi ürettiği tartışılabilecek
bir konudur. Bundan dolayı etki alanının ne
olduğunu anlamak yolu ile depremin etkilediği yerlerin söz konusu fay segmentine en
yakın yerler olduğunu söylemek en doğru
yaklaşımdır. Bunun en iyi yolu kataloglarda
tarif edilen şehirlerin yerlerini gösteren tarihsel bir harita üzerinde çalışmaktır. Bu haritada yapılacak işlem tarihsel depremlerin
yıkım yapanlarının tarihini yıkılan şehrin
üzerine yazarak tarihlerin gruplanmasını
sağlamak olmalıdır. Bu çalışmada her türlü
literatürde söz konusu edilen tüm depremler teker teker okunmuş ve etki alanı aşağıdaki (Şekil 1) haritadaki şehirlere göre
adalar halinde işaretlenmiştir. Böyle bir harita üzerinde yapılan gruplama şaşırtıcı bir
manzara sunar. Saroz Körfezi’nden başlayarak İzmit’e kadar olan alandaki 38 yıkıcı deprem, Saroz Körfezi: 4, Gaziköy-Gelibolu: 6, Batı Marmara: 6, Orta Marmara,
6: Doğu-Orta Marmara: 3, Doğu Marmara:
6 ve İzmit Körfezi: 6, 1999 depremi ile 7
adet şeklinde bir dağılım gösterir (Şekil-1)
İzmit Körfezi ile Saroz Körfezi arasında
bulunan kıyı yerleşimlerinin Marmara Denizi’nin çukurlarını izleyen ana eksene dikey uzaklıkları 0-61 km arasındadır (Şekil
1). Bu yerleşimleri etkileyen depremlerin, doğudan batıya doğru dağılımı dikkate alındığında 38 depremin 7 bölgede
grup oluşturduğu görülmektedir (Şekil 1).
Bunlar etki alanları ve yıkım etkisine göre
itü vakfı dergisi 55
DEPREM DOSYASI
İzmit Körfezi (A), Doğu Marmara: YalovaTekirdağ (B), Doğu Marmara (C), Orta
Marmara: Batı İstanbul-Silivri (D) Batı Marmara: Tekirdağ-Silivri-Bandırma (E), Gaziköy-Gölcük (F) Saroz-Kavak (G) olmak
üzere tanımlanmıştır (Tablo 1). Bunların
içinde sadece üç deprem (Segment B),
Doğu Marmara depremleri olarak tanımlanmış ve en geniş etki alanına sahiptir (Şekil
1, 2 ve Tablo 1).
Tarihsel depremlerin en dikkat çekici yanı
depremden hasar gören merkezlerin bölgesel gruplarının birbirleri üzerlemeleridir
(Şekil-1). Bunun anlamı, bazı kentler ard
arda depremlerle iki- üç defa yıkılabilmektedir (Aynı 1999 depremlerinde olduğu
gibi). Tarihsel depremlerin hiç bir fay haritası olmadan Marmara denizi içindeki
dağılımı ve aralarında geçen zamanların
bir ilişkisi olduğu, söz konusu dağılımı
adalar halinde şekillendirdiğimizde açıkça
görülmektedir (Şekil 2). Marmara bölgesinde batıdaki olan bazı depremler doğuya
göç olduğu sanılma olasılığı varsa da, bu
aslında çok bilinen bir yanılsamadır. Kendi
içinde benzer periyotlarla yanan yürüyen
ışıklara baktığımızda bir tarafa giderken
birden aksi yöne gittiği hissine kapılmamızın nedeni tekrarlanma frekanslarının her
biri için olan aralıklarının küçük farklarının
zaman içinde faz kaymasına neden olmasıdır. Şekil 2’de F ve G adalarının orta
kesime nazaran daha uzun periyotlu olmaları bu kaymalara neden olabilmektedir. Bu
çerçevede tekrarlanma aralığı kavramı bir
grup için değil sadece her segment için
düşünülmesi gereken bir sorundur. Şekil 2
‘de görüleceği gibi her bir deprem adası
ilginç biçimde kendi içinde periyodik, etki
alanları komşularıyla üst üste binen (Şekil
1 ve 2) ve batıya doğru sürekli göç eden
depremleri işaret etmektedir. Deprem etki
alanlarının çakışması ve birbirini izleyen
depremler 1939’dan bu yana KAF boyunca bilinmektedir. 1999 Gölcük ve Düzce
depremlerinde uca doğru azalan atımların,
iki depremin kesişim alanında birbirlerini
üzerlediğini arazi çalışmalarında gözlemlenmiştir. Yukarıdaki (Şekli 2) en ilginç yanı,
her bir deprem adası ve etki alanının ana
periyodu birbirinden farklıdır ve bunların
içinden sadece biri, B grubu depremler
üç veya daha üzeri kenti yıkmaktadır ve
periyodu diğerlerinin iki katı kadardır. Bu
tablonun gösterdiği en önemli bilgi; ortada
bir fay modeli olmadan bile depremler seg-
56 itü vakfı dergisi
Tablo3. Çek-Ayır modelinde C+D ve E+F+G adalarında olan depremin tek segment üzerinde olduğu kabulünden
yola çıkarak hesaplanmış büyükler. Kırmızı olanlar yıkıcı olabilecek depremleri göstermektedir.
mentler halinde ve birbirlerini üzerleyerek
uzun periyotlarda birbirini tetikleyen seriler
halinde göç etmektedir. Deprem tekrarlanabilirliğini anlamak için oluşturduğumuz tabloda (Tablo 1) görüldüğü gibi her
bir deprem adasının başlı başına kendine
has bir tekrarlanma aralığı bulunmaktadır.
Tarihsel depremlerin tekrarlanabilirliğinden
söz eden bir çok çalışma, örneğin tarihsel
bir megapol olan İstanbul’un depremden
etkilenme periyodu ile olası fay segmentine ait tekrarlanma aralığının birbirinden
farklı olduğunu görememektedir. İstanbul’u
etkileyen yıkıcı depremlere bakarsak son
1500 yıl içinde 15 deprem olduğu görülür (B,C ve D adaları) ve bunların sadece
üçü yaklaşık 450 yıl periyotlu inanılmaz derecede yıkıcı ve öldürücüdür. Diğerleri ise
250 yıl civarında tekrarlanmaktadır. Bu 15
deprem bile doğu Marmara’da sadece 150
km içinde bu kadar yıkıcı depremlerin arka
arkaya nasıl olduğunu, hala mevcut fay haritaları ile anlaşılmayacağını ortaya koyan
bir problemdir.
Fay haritası ve tarihsel depremlerin
mesajı
Marmara Denizi araştırmalarından fay haritaları üç ayrı grupta değerlendirilebilir.
Bunlardan birincisi tek fay modeli (Okay
vd. 2000; Le Pichon vd. 2001; İmren vd.
2001) ikincisi Armijo vd.,(2001 ve 2003)
tarafından öne sürülen Çek-Ayır havzalar
modeli ve üçüncüsü atkuyruğu örgüsü
şeklindeki negatif çiçek yapısı modelidir
(Yaltırak, 2002). İlk sistemde 3 ana segment bulunmaktadır.Bunlar kendi içinde
segment uzunluklarına göre farklılıklar
gösterir. KAF kuzey kolunda Le Pichon
vd., (2001) ve İmren vd,.’ne (2001) göre
İzmit Segmenti 140 km (A), Batı Marmara-Adalar Fayı 160 km (B+C+D+E), Gaziköy-Saroz Segmenti 120 km (F+G) şeklinde bölümlenir (Şekil 3A). Armijo vd.’ne
(2003) göre ise İzmit Segmenti 140 km
(A), Adalar Fayı 40 km (B), Batı Marmara
Fayı 70 km (C+D) Gaziköy-Saroz Segmenti
150 km (E+F+G) haritalanmıştır (Şekil 2B
). Yaltırak (2002) ise söz konusu modellerin sığ sismik çalışmalar ile yaptığı aktif fay
haritasına göre daha karmaşık bir fay örgüsüne sahip olduğunu göstermiş, at kuyruğu yapısı olarak tanımlanan doğrultu atımlı
fayların oluşturduğu bir segmentasyon
olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bu segmentasyona göre İzmit Segmenti 120 km (A),
Doğu Marmara Segmenti 97 km (B), Doğu
sırtı batısı 34 km (C), Orta sırt kuzey fayı
65 km (D), Batı Marmara Fayı 80 km (E),
Ganos Fayı 56 km (F), Doğu Saroz Fayı (G)
48 km olarak ayırtlanmaktadır (Şekil 3C).
Bu üç ana modelin daha sonra türevleri
yayınlanmakla birlikte hepsi birden tarihsel
depremler ile sorgulanmamıştır. Tarihsel
depremleri, etki alanlarını dikkate alarak
üç ayrı fay modelindeki segmentlere göre
gruplamak, her biri için tarihsel depremlerin büyüklüklerini tespit etmek mümkündür.
Bu durumda 38 yıkıcı deprem gerçekleyen
fay yapısının gerçeğe en yakın çözümü de
Tarihsel depremlerin sayısal
dağılımları ile güncel olarak kolların
aktivitesi hakkında bilgi veren GPS
hızları arasında çarpıcı bir ilişki
vardır. Kayda girmiş ve literatüre
geçmiş kataloglardaki deprem
sayısı Marmara Bölgesinde
329 adettir.
gösterme kapasitesi olabilir. Bu durumda
ise gelecek depremlerin büyüklüğü ve tekrarlanma aralığı hakkında daha dikkatli bir
projeksiyon oluşabilecektir. Bu çalışmada,
yukarıda bulunan tablodaki depremleri
üç ayrı fay modelinde yeniden grupladığımızda karşımıza çok ilginç bir manzara
çıkar (Şekil 3). Tek fay modelinde 21 yıkıcı
deprem sadece bir fayın üzerinde olmuş
görülmektedir (şekil 3A). Bunların arasında
bazen birkaç yıl ve ay vardır. Bu durumda
bu depremlerin tamamının yıkıcı olması
bölgede neredeyse imkânsızdır (Tablo 2).
Özellikle bu fay modelinde yıkıcı olarak literatüre giren 21 depremin sadece 8’i yıkıcı
olabileceği gibi, 13 ‘ünün yıkıcı olma olasılığı bile yoktur. Burada kullanılan yöntem,
fay üzerinde birikecek atımların tamamının
fay uzunluğu ve sismojenik zonun derinliği dikkate alınarak yapılmış olası büyüklük
hesaplamasıdır. Armijo vd., (2001, 2003)
de de kullanılan fay segmentasyonunda
(Şekil 3B) benzer bir durum ortaya çıkmaktadır(Tablo 3). Bu modelde bilinen,
yıkıcılığı kayıtlara geçmiş 1766 gibi önemli depremlerin yıkıcı olması ihtimali yoktur.
Bu durumda literatüre yıkıcı olarak geçen
tarihsel depremlerin kısa zamanda arka arkaya olması ve kısa tekrarlarla hepsinin bir
yeri yıkması şüpheli bir durumdur. Ayrıca
tek fay modeli ile birlikte değerlendirildiğinde, çek ayır modeli de aynı şehirleri yıkan
depremlerin birinde yıkıcı diğerinde etkisiz
bir büyüklükte olması, tarihsel deprem literatürünün değerlendirilmeden söz konusu
araştırmalarda ortaya konan fay modelinin
işleyip işlemediğini sorgulamayı gerektirir.
Yaltırak (2002) tarafından konulan modelde
(Şekil 3C) elde edilen fay segmentasyonu ile tarihsel depremlerden yapılan grupların arasında mükemmel bir uyum vardır
(Tablo 4). Tarihsel depremlerin grupları ile
segmentler çakışmakta, arada geçen zamanda biriken atım dikkate alınarak yapılan hesaplamada deprem büyüklükleri tüm
tarihsel depremleri açıklayacak şekilde
gerçekleşmektedir. Bu senaryonun kur-
maca olması öne sürülemeyecek şekilde
çarpıcı tutarlılığı, ancak masa başında
deprem uydurarak yapılabilir. Oysa tüm
depremler, literatürün çapraz kontrolü ile
elde edilen bir yeni kataloglama ile bu çalışmada elde edilmiştir. Diğer fay modellerinin en azından kendilerini tarihsel depremlerle sınama şansı vardır. Fakat günümüze
kadar hiçbir araştırıcı tarihsel depremleri
derinliğine incelememiştir. Fay modellerini
zora sokan tarihsel veriler görmemezlikten
gelinmektedir. Tarihsel depremleri kullanmak istemeyen araştırıcılar haklı ise bu
durumda ya tarihsel depremler kataloglara
geçerken her şey uydurulmuştur (bu durumda hiçbir şekilde kullanılamazlar ve çalışmalarında seçici olarak depremleri keyfi
kulanmamalılar) veya mevcut iddialı fay
modellerinde bazı veriler göz ardı edilerek
kendi yaklaşımlarını doğrulayacak yayınlar
yapılmaktadır.
Sonuç
Tarihsel depremleri farklı çalışmalardaki
söz konusu segment uzunluklarına göre
karşılaştırma mümkündür. Bu durumda Le
Pichon vd, (2001) ve İmren vd, (2001) ile
Armijo vd (2003) oluşan deprem dağılımları Şekil 3 a ve b’de görülmektedir. Batı
Marmara Segmenti çevresindeki yıkıcı
depremlerin tarihsel dizilimi, eğer fay haritaları doğru kabul edilirse birçok tarihsel
depremin yıkıcılığının söz konusu olmadığı
ortaya çıkacaktır. Örneğin Armijo vd.,
(2003)’nin çalışmasında, gelecek depremin yeri için tarihsel depremlere dayanan
senaryosu bulunmaktadır. Araştırıcıların
ortaya koydukları fay paterni ile derlediğimiz tarihsel depremler Şekil 3b’de görüldüğü gibi tarihsel depremlerin düzgün
periyotlarının olmadığını gösterir ve bu periyotlardaki depremlerin sadece küçük bir
kısmı gerçekten yıkıcı olabilir. Eğer 1912
depreminden önceki deprem 1756 veya
1766 ise 1912 depreminde arazide oluşan
4,5 metrelik atımın (Altınok vd 2003, Altunel vd. 2004) geçen 145-156 yılda nasıl
biriktiği sorusunu akla getirir. Bu durumda
KAF hızının 30 mm yıl olması gerekir. Aynı
şekilde 1719 İzmit depremi ve 1754 Doğu
Marmara’da ağır hasar yaptı ise 1766 birinci depremi nasıl oluyor da aynı fay üzerinde bu kadar yıkıcı olabiliyor. Söz konusu
örnekler Armijo vd., (2003) çalışmasının
birçok sismojenik yapıyı haritalamadığını
göstermektedir. Şekil 3 b’de aynı örnekler
Le Pichon vd., (2001) ve İmren vd., (2001)
çalışmaları için de verilebilir. 4 segmentli çalışmalar Marmara Deprem tarihi ile
çelişmektedir. Diğer bir yanda Şekil 1’de
deprem dağılımı ile Yaltırak (2002) haritasındaki (Şekil 3c) segmentasyonun uyumu
dikkat çekicidir. Hemen hemen her yıkıcı
depremin segment uzunlukları ve sismojenik derinliklere göre ve yıllık 18 mm birikimle yapılan moment hesaplaması Marmara
Denizi çevresindeki ağır yıkıcı tarihsel depremlerin tamamını açıklamaktadır (Tablo 4).
Bu çalışmada tarihsel depremler ile fay
paternleri arasında uyumun denetlemesi
sonucu ortaya çıkan sonuçlara göre;
‡ +HU ELU VHJPHQWLQ NHQGLQH KDV SHUL\Rdu bulunur ve bu periyotlar A:249±30,
B:476 ±44, C:242 ±40, D: 257±40E:
244±40F: 278±41, G: 403±42 yıl şeklinde
gerçekleşir.
‡ )D\ VHJPHQWOHUL NÔVD ROPDVÔQD UDámen uzun periyotlar A:Mw 7.43±0.05,
B:Mw 7.65±0.05, C:Mw 7.20±0.05,
D:Mw 7.31±0.05, E:Mw 7.34±0.05, F:Mw
7.28±0.05, G:Mw 7.37±0.05 büyüklüğünde depremler üretir.
‡%VHJPHQWLQGHJHUoHNOHäHQoGHSUHP
yaklaşık 500 yıllık periyoda sahiptir. Bunun nedeni, bu fayın doğu Marmara sırtı
ile İzmit körfezi arasında yer alan bindirme
bileşenli bir fay olmasından kaynaklanır.
Doğu Marmara Sırtı güneyinde yay şeklinde bir makaslama zonu oluşmuş, fay bu
noktadan kuzeydeki faylara transfer olurken doğu Marmara’da basınç sırtı oluşturmuştur. Uzun periyotlarda deprem olan B
segmenti ile Marmara’da etkili üç büyük
depremin büyüklüğü arasındaki olası bağ
bu çalışma ile ortaya çıkarılmıştır. Ayasofya
ve tarihsel surları tamamen etkileyen 14 10
1509, 25 10 989, 23 12 557 depremleri Mw.
7.65 civarındadır. An itibarıyla üzerinden
506 yıl geçmiştir.
‡0DUPDUD·GDWDULKVHOGHSUHPOHUYHID\SDWHUni ile uyumlu açıklamamıza göre Marmara’da
5 segmentte birikim B:Mw. 7.65, C:Mw 7.19,
D:Mw 7.28, E:Mw 7.34, büyüklüğündedir ve
bu segmentlerde deprem her an olabilir.
‡ 7DULKVHO GHSUHPOHULQ GRáXGDQ EDWÔ\D
göçü, ortaya koyduğumuz tabloda açıklıkla
ortaya çıkmıştır. 47-246 yıl arasında kalan
bir zamanda İzmit’ten Saroz’a kadar olan
tüm segmentler arka arkaya kırılmaktadır.
Tarihsel depremleri açıklayamayan fay paternleri ile yapılan çalışmaların, tarihte 280
itü vakfı dergisi 57
DEPREM DOSYASI
Yaltırak tarafından konulan
modelde elde edilen fay
segmentasyonu ile tarihsel
depremlerden yapılan grupların
arasında mükemmel bir uyum
vardır. Tarihsel depremlerin
grupları ile segmentler çakışmakta,
arada geçen zamanda biriken
atım dikkate alınarak yapılan
hesaplamada deprem büyüklükleri
tüm tarihsel depremleri açıklayacak
şekilde gerçekleşmektedir.
depremin kayıt altına alındığı ve bunların
37’sinin Marmara şehirlerinde ölümcül yıkımlara nasıl yol açtığını dikkate bile almaması, bilimsel olarak bir tıkanmayı göstermektedir.
‡7PEXOJXODUÔPÔ]YH\DNODäÔPÔQKDWDOÔROması ancak tüm tarihsel deprem kayıtlarının hayal ürünü olmalarıyla mümkündür.
‡ 0DUPDUD 'HQL]L·QGH \DSÔODQ oDOÔäPDODU
deniz içinde elde edilen bulgular sınırlıdır
ve bunların içinden yamaçları yüksek eğimli derin deniz çukurlarında oluşabilecek
karmaşık sonuçlar yanıltıcı yargılara ulaşılmasına neden olabilir. Büyük bir depremin
küresel deniz seviyesi ve yamaç duraylılığın bozulma eşiğine bağlı olarak herhangi
bir yerde kayıt bırakmasına veya bırakmamasına neden olabilir. Sığ sismik kesitlerde
görülen fayların haritalara aktarılmaması ve
basitleştirilmiş fay modelleri ile oluşturulan
senaryolar en azından tarihsel depremlerle
çelişen bir manzara oluşturmaktadır.
Kaynaklar
- Altınok, Y., Alpar, B., Yaltırak, C., 2003. ŞarköyMürefte 1912 Earthquake’sTsunami, Extension
of theAssociatedFaulting in the Marmara Sea,
Turkey. J. Seismology, 7, 329-346.
- Altunel, E.,Meghraoui, M., Akyüz, H.S.,Dikbaş,
A., 2004. Characteristics of the 1912 coseismicrupturealongthe North Anatolian Fault
Zone (Turkey): implicationsfortheexpected
Marmara earthquake, Terra Nova, 16, 198-204.
- Ambraseys, C.F. Finkel, C., 1991.
Longtermseismicity of theIstanbuland of the
Marmara Searegion, 1991, Terra Nova, 3, 527539.
- Ambraseys N. 2002, Theseismicactivity of the
Marmara Searegionduringthelast 2000 years,
Bull. Seism. Soc. Am., vol.92, pp.1-18
- Ambraseys N.,Finkel C. 1987a Seismicity of
Turkeyandneighbouringregions 1899 1915 ,
58 itü vakfı dergisi
Tablo 4. At kuyruğu yapısında fay segmentlerinin tarihsel deprem öbekleriyle karşılaştırılması sonucu elde edilen
depremlerin olası tarihsel büyüklükleri ve maksimum atımları
Annal. Geophys., 5B, 701 726
- Ambraseys N.,Finkel C. 1987b. TheSaros
Marmara earthquake of 9 August1912 , J.
Earthq. Eng. Struct. Dynamics, 15, 189 211
- Ambraseys N.,Finkel C. 1990. The Marmara
Seaearthquake of 1509, Terra, 2, 167 174
- Ambraseys, N. N. 2002. "Seismicsea-waves
in the Marmara Searegionduringthelast 20
centuries." Jour. ofSeismology 6(4): 571-578.
- Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1995
Theseismicity of Turkeyandadjacentareas: a
historicalreview, 1500-1800. Eren Yayıncılık ve
Kitapçılık Ltd. Şti., İstanbul.
- Ambraseys, N.N., ve Jackson, J. A., 2000,
Seismicity of theSea of Marmara (Turkey) since
1500. Geophysics J. Int., 141, F1-F6
- Bakır, M., 2005. Depremlerin oluş nedenlerine
ilişkin Bizans teorileri, İTÜ Dergisi, 2,1,3-9.
- Belivet, M. 2008 Bizans ve Osmanlı Byzantins
et Ottomans: relations, interaction, succession
Alkim Yayınlarıı İstanbul.
- Çelebi, K. 2009. Tarih-i Konstantiniyye ve
Kayasire, Gençlik Kitabevi, İstanbul.
- Ebersolt, J.,2005. Bizans İstanbulu ve Doğu
Seyyahları ,Pera Orient Yayınları İstanbul
- Ergin, K., Güçlü, U. andUz, Z. 1967. Türkiye
ve civarının deprem katoloğu. İTÜ. Maden Fak.,
Arz Fiziği Enstitüsü yayınları, No: 24, 169s.
- Finkel, C., 2007. Osmanlı, Timaş İstanbul.
Grelot, J., 2008.İstanbul Seyahatnamesi Pera
Orient Yayınları.
- Guidoboni, E. and A. Comastri 2005.
Catalogue of EarthquakesandTsunamis in
theMediterraneanareafromthe 11th tothe 15th
Century. Instituto Nazionaledi Geofisica e
Vulcanologia - SGA, Bologna, pp 1037, ISBN
88-85213-10-3.
- Guidoboni, E.,Comastri, A. ve Traina, G.,
1994. Catalogue of Ancient Earthquakes in
the Mediterranean Areaup to the 10th century,
Institute Nazionaledi Geofisica, Rome.
- Hammer, J.V. 1968. Osmanlı İmparatorluğu
Tarihi ( EmpireHistory of Ottoman) İstanbul,
İmren, C., Le Pichon, X.,, Rangin, C., Demirbağ,
- E., Ecevitoğlu, B., Görür, N. (2001) The North
Anatolian Fault withintheSea of Marmara: a new
evaluation based on multi channel seismic and
multibeam data. Earth Planet SciLett 186:143158.
- Le Pichon, X., Şengör, AMC., Demirbağ,
E., Rangin, C., İmren, C., Armijo, R., Görür,
N.,Çağatay, N., Mercier de Lepinay, B., Meyer,
B., Saatçiler, R., Tok, B. (2001) Theactive
main Marmara Fault. Earth Planet SciLett
192:595-616Altınok vd 2003,
- Oeser, E., 1992 . - Historical Earthquake
Theories from Aristotleto Kant, in Gutdeutsch,
R.,Grünthal, G. ve Musson, R., eds. Historical
Erathquake in Europe, Vienna.
- Pınar, N. andLahn, E. 1952 Türkiye Depremleri
İzahlı Katalogu, T.C. Bayındırlık Bakanlığı
Yayınlarından, Seri: 6, Sayı: 36, Ankara.
- Soysal, H., Sipahioğlu, S., Kolçak, D., Altınok,
Y. 1981, Türkiye ve çevresinin tarihsel deprem
katoloğu, TÜBİTAK proje no: TBAG341.
- Şehsuvarlıoğlu, H.Y., 1955.Asırlar Boyunca
İstanbul, Cumhuriyet Yayınları, 253 s.
- Uzunçarşılı, İ.H., 1996-2003 Osmanlı Tarihi, 8
Cilt, TTK yayınları.
- Yaltırak, C., 2002, Tectonicevolution of the
Marmara Seaanditssurroundings. Mar. Geol.
190, 1/2, 493-530.
- Zachariadou, E. 2001, Osmanlı
İmparatorluğu'nda Doğal Afetler Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, ISBN : 975-333-150-9 313.
1894 Depremi ve İstanbul’un Ticaret
Merkezi Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)
Resim.1: 21 Temmuz 1888 Tarihli İstanbul Rasathane ve Müze Dairesi’nin Çizimi (BOA, Y. PRK. MF. nr 61/1)
Osmanlı ticaret hayatında önemli bir yeri olan İstanbul’un bu Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)’sındaki
aktivitenin kesintiye uğramaması için tamir ve inşaat faaliyetleri hükümet tarafından hemen
başlatılmasına rağmen çalışmalar, ancak iki senede tamamlanabilmiştir. Tamir ve yeniden inşa
faaliyetlerinin hükümet tarafından yürütülmesi, masraflarının ise yine hükümetin güvencesi ile
karşılanması, ülke için hayati bir alan oluşturan Büyük Çarşı’nın binalarına askeri tesis ve saray
yapıları gibi bir miri yapı gözüyle bakıldığının da bir göstergesidir.
Prof. Dr. Fatma Ürekli
MSGSÜ Tarih Bölümü
İ
stanbul’u etkileyen depremlerin merkezlerinin Marmara Denizi ve havzası olduğunu, son yapılan çalışmalar daha net
bir biçimde ortaya koymuştur. Marmara
Denizi’nde meydana gelen depremler, az
veya çok, İstanbul’u etkilemiş olduğundan,
kaynaklarda çoğunlukla İstanbul depremi olarak zikredilmişlerdir. Çok uzun sayılamayacak zaman aralıklarında şiddetli
depremlere maruz kalan Marmara Bölgesi,
oldukça büyük yıkımlara sahne olmuştur.
Antik çağdan beri bilinen bu depremler,
sebep olduğu yıkımlar çerçevesinde hem
Bizans, hem de Osmanlı tarihçileri tarafından büyük ölçüde kaydedilmiştir. Tarihçiler,
genelde depremlerin şehirlerde yol açtığı
fiziksel zararları anlatmışlarsa da, halkın bu
olaylardan nasıl etkilendiğine dair yorum-
itü vakfı dergisi 59
DEPREM DOSYASI
Osmanlı döneminde İstanbul’u
etkileyen 1766 depreminden
128 yıl sonra, 10 Temmuz 1894
(28 Haziran 1310r.-6 Muharrem
1312 h.)’te meydana gelen ve
tarihî kaynaklarda, “Büyük
Hareket-i Arz”, “Zelzele-i Azîme”
ya da “Zelzele-i Müdhişe” olarak
bahsedilen bu deprem, çok geniş
sahada hissedilmiştir. Deprem,
10 Temmuz Salı günü öğle vakti
alafranga saat 12:24’te (alaturka
saat 04.37’de) büyük gürültü (sanki
kaldırım üzerinden aynı anda
birden çok araba geçiyormuş gibi)
ve şiddetli sarsıntı ile başlamış,
yaklaşık bir dakika sürmüştür.
Resim.2: Nuruosmaniye’de Sofcu Hanı Kapısı
lara, daha az yer vermişlerdir. Tarihi kaynaklarda, Osmanlı döneminde meydana
gelen küçüklü büyüklü hemen her deprem
hakkında bilgi ve kayıt bulunmakla birlikte
verdikleri hasara ilişkin ayrıntılar çoğu kez
sınırlıdır. Ancak bu bilgileri, zaman içinde
kaynaktan kaynağa aktarılırken, yahut rivayet edilirken bir takım değişikliklere veya
abartılara maruz kalmış olma ihtimalini de
göz önünde bulundurarak, dikkatli kullanmak gerekir.
Oriental, New York Times gibi) bulunmaktadır. Ayrıca farklı olarak, bu olay hakkında
resmî bir teknik heyet tarafından hazırlanmış raporlar da bulunmaktadır. Konu ile ilgili D. Eginitis tarafından hazırlanan rapor,
depremin büyüklüğü, tesir sahası ve etkilerini yansıtması bakımından değerlidir
(D. Eginitis, “Le tremblement de tere de
Constantinople du 10 Juillet 1894”, Annales de Géographie, Vol. 4, pp. Paris 1895,
151-165).
Yalnız 1894 depremi hakkında Arşivde bol
miktarda kayıt ve rapor bulunduğundan,
depremin meydana geldiği günden itibaren gelişmeleri, yürütülen faaliyetleri, alınan tedbirleri detaylı olarak takip ve tespit
etmek mümkün olabilmektedir. Yakın tarih
sayılabilecek bu depremin kaynakları arasında dönemin gazeteleri de gösterilebilir.
Devrin yerli ve yabancı gazetelerinde yer
alan haberler ve makaleler, konuyla ilgili
teferruatlı bilgiler verirler. Bu sebeple günümüze intikal eden gazete külliyatı, konu açısından son derece önem arz etmektedir.
Dönemin basınının da, resmi belgelerde ve eserlerde temas edilmeyen bazı ilginç konuları gündeme getirmek suretiyle
önemli hizmette bulunduğunu söyleyebiliriz. Meselâ, halkın enkaz altından yaralı
kurtarma ve müdahale etme konularında
bilgisiz ve yetersiz kaldığının anlaşılması
üzerine, meydana gelebilecek bu tür tabiî
âfetler karşısında alınacak tedbirler ve yardım konularıyla ilgili bilgilerin, temel dersler arasında öğretilmesi gerektiği hususu
vurgulanmıştı. Ancak depremden sonra
ilk günlerde çıkan gazete haberlerinde,
depremin tahribatı hakkında verilen genel
rakamları ihtiyatla karşılamak, iyi tahkik etmek ve sansasyonel haberleri titizlikle tefrik etmek gerekir.
Önceki depremlere göre bu deprem hakkında bol miktarda resmî belge ve gazete
nüshası (Sabah, Saadet, Tercüman-ı Hakikat, İkdam, Ceride-i Havadis, Moniteur
60 itü vakfı dergisi
Ancak depremin yarattığı psikolojik tesirlerle, yer yer bazı hususlarda abartılı bilgilerin
olduğunu gözardı etmemek ve bunların
titizlikle karşılaştırmasını yapmak, hataları ayıklayarak kullanmak gerekir. Zira 17
Ağustos 1999 depreminin yol açtığı maddî
zarar ve can kaybı konusunda bile, bugünkü teknolojik imkânlara rağmen, çok çelişkili bilgilerle karşılaşıldı.
Osmanlı döneminde İstanbul’u ziyadesiyle
etkileyen dört büyük depremin 1509, 1719,
1766 ve 1894 yıllarında meydana geldiğini, bunların diğerlerine göre çok daha yıkıcı
olduğunu ve şehri büyük oranda tahrip ettiğini, dönemin kaynaklarından öğrenmekteyiz.
Osmanlı döneminde İstanbul’u etkileyen
1766 depreminden 128 yıl sonra, 10 Temmuz 1894 (28 Haziran 1310r.-6 Muharrem
1312 h.)’te meydana gelen ve tarihî kaynaklarda, “Büyük Hareket-i Arz”, “Zelzele-i
Azîme” ya da “Zelzele-i Müdhişe” olarak
bahsedilen bu deprem, çok geniş sahada hissedilmiştir. Deprem, 10 Temmuz Salı
günü öğle vakti alafranga saat 12:24’te
(alaturka saat 04.37’de) büyük gürültü
(sanki kaldırım üzerinden aynı anda birden
çok araba geçiyormuş gibi) ve şiddetli sarsıntı ile başladı, yaklaşık bir dakika sürdü.
İstanbul ve çevresi beşik gibi sallanmış
ve sarsıntının etkisiyle neredeyse tüm saatler durmuştur. Mevcut tahribatın hemen
hepsini bu sırada yaptı. Artçı tabir olunan
sarsıntılar ise bir ay devam etti. Her köy
ve kasabada deprem üzücü manzaralara
sebep oldu. İlk şiddetli sarsıntıdan sonra
İstanbul ve civar yerlerde, aynı gün ve ertesi günlerde az şiddetli artçı olarak tabir
edilen sarsıntılar olmuş ve bunlar aralıklarla
Ağustos’un 8’ine kadar hafiflemiştir. Bu devam eden sarsıntıların en şiddetlisi 12 Temmuz’da olmuş ve iki saniye sürmüştür. Bu
esnada şehirde bulunan saatlerin çoğunun
durduğu tespit edilmiştir. 18 Temmuz’da
öğleden önce diğer artçı sarsıntılara göre
daha şiddetli bir sarsıntı meydana gelmiş
ve bu sırada ilk büyük sarsıntıda olduğu
gibi yeraltından uğultular işitilmiştir.
O dönemde hazırlanan harita ve raporlar
doğrultusunda, depremden en çok etkilenen yerleşim birimlerinin Adapazarı, İzmit,
Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul,
Büyük Çekmece, Küçük çekmece, Çatalca, Marmara Denizi’nin bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel ve Sapanca olduğu anlaşılmıştır.
Deprem sebebiyle çoğu yerin telgraf hatları
bozulmuş olduğundan, ilk gün çevre kaza
ve vilayetlerden gerekli bilgiler tam olarak
alınamamıştır. Telgraf ve Posta Nezareti’nin
sevk ve haberleşme merkez odaları harap
olduğundan irtibatın sağlanması için makineler bahçelere çıkarılmış ve hizmete sağlam hatlarla devam edilmiştir.
İstanbul’a davet edilen Atina Rasathanesi müdürü D. Eginitis’in çalışmaları sonucunda hazırlamış olduğu bilimsel rapora
ve harita üzerindeki tespitine göre Birinci
bölge depremin merkezini teşkil edip en
çok zarar gören yerleri kapsamaktadır. Bu
bölge dahilindeki bütün binalar yıkılmıştır.
Bu bölge uzun bir hat şekinde olup, büyük
eksen Çatalca’dan Adapazarı’na kadar ve
İzmit Körfezi boyunca 175 km uzunluğunda devam eder. Küçük eksen İzmit Körfezi
yakınındaki Esenköy ve Maltepe arasındaki araziyi içine alır. Bu bölgedeki yerleşim
yerleri: Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal,
Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyük ve Küçük
Çekmece, Çatalca, Marmara Denizi’nin
bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel
ve Sapanca’dır. İkinci bölge de ise iyi inşa
edilmemiş bazı binalar yıkılmış, diğer binaların duvarlarında çatlaklar meydana gelmiştir. Bu yerler: Çorlu, Tekirdağ, Mudanya,
Akhisar, Üsküdar, Ortaköy ve Terkos’a kadar uzanmaktadır.
Merkez üssünün Marmara Denizi açıklarında olduğu tahmin edilen deprem, Çatal-
Resim.3: Kapalı Çarşı’nın Bakırcılar Kısmı
ca’dan Adapazarı’na kadar geniş bir alanı
etkiledi, bilhassa İstanbul ve çevresinde
ağır hasara sebep oldu.
Sismik büyüklüğü standartlara göre geniş
olan bu deprem, bu bölgede 1766’dan
sonraki en büyük yıkımı yaptı. Bilhassa İstanbul ve çevresinde ağır hasara sebep olmuştur. Şehirdeki birçok cami ve bina zarar
gördüğü gibi Büyük Çarşı’da hiç beklenmedik bir şekilde geniş ölçüde tahribata
uğradı. Büyük Çarşı bir facia yerine dönmüş, depremin şiddetinden çarşı yer yer
çökmeye başlamış, bazı kapılar kapanmış,
çarşıdaki halk korku ve panik içerisinde
sağa sola kaçışmaya başlayarak çıkış yolu
aramıştır. Çarşının en hareketli olduğu öğle
vaktinde meydana gelen depremde, enkaz
altından çıkartılan ölü ve yaralı sayısı da bir
hayli fazladır. İkinci günü enkaz altından çıkartılan ölü sayısı 150’ye ulaşmıştı.
İstanbul’un depremden en fazla zarar gören bölgesinin Sultanahmet’ten Edirnekapı’ya kadar uzanan plato olduğunu belirtmek gerekir. Bu plato üzerinde yer alan
Bayezid, Eminönü, Vefa, Balat, Fatih, Topkapı ve çevresindeki kârgir binaların çoğu
yıkılmış, ya da ağır hasara uğramıştır. Bilhassa Kapalı Çarşının Fesçiler, Kuyumcular, Yağlıkçılar, Çadırcılar ve Bitpazarı tarafı
İstanbul’un depremden en
fazla zarar gören bölgesinin
Sultanahmet’ten Edirnekapı’ya
kadar uzanan plato olduğunu
belirtmek gerekir. Bu plato
üzerinde yer alan Bayezid,
Eminönü, Vefa, Balat, Fatih,
Topkapı ve çevresindeki kârgir
binaların çoğu yıkılmış, ya da ağır
hasara uğramıştır. Bilhassa Kapalı
Çarşı’nın Fesçiler, Kuyumcular,
Yağlıkçılar, Çadırcılar ve Bitpazarı
tarafı tamamen yıkılmıştır.
tamamen yıkılmıştır. Çarşı civarında Yolgeçen Hanı, Baltacı Hanı, Bodrum Hanı, Takkeci Hanı ve Sepetçi Hanı, Irgat Pazarı’nda
Kahveciler içinde Çadırcı Hanı, kürkçüler
karşısındaki Aşçı dükkânı ve Avrupa Hanı
faaliyet gösterilemeyecek şekilde zarar
görmüştür.
1894 depreminde, depremin merkez üssüne yakın mahallerde, sahil boyunca denizin
önce yükselip sonra çekildiği rapor edilmiştir. Bazı yerlerde deniz 200 metre geriye
çekilmiş, sonra da şiddetle karaya yürüyerek ne kadar sandal, kayık varsa hepsini
karaya atıp parçalamıştır. Fakat hiçbir yerde sahilin daimî suretle değişime uğradığı
itü vakfı dergisi 61
ile Kalfa Petraki Efendi nezaretinde memurlar ve ameleler, Nuruosmaniye Kapısı
tarafında, Kürkçüler Kapısı’na sapan sokağın ağzında geçici bir idare merkezine
tamirata dair bütün işleri yürütmüşlerdir.
Dönemin padişahı Sultan II. Abdülhamid
(1876-1909), çarşının eskisinden çok daha
sağlam olarak yapılabilmesi için ne gerekiyorsa yapılmasını emretmiştir. Mühendislerden heyetler oluşturulmuş; onların
verdiği raporlar doğrultusunda, kemerlerin demir çubuklardan inşa edilmesine ve
çubukların aralarında tam anlamıyla bir
sağlamlık elde edilmesine karar verilmiştir.
Çarşıda ateşle sanat icra olunan kısımlar
müstesna olmak üzere, depremden etkilenen kâgir dükkanlar ile hanelerin iç kısımlarıyla, tavan ve çatılarının ahşap olarak
inşâsı için Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ kararı
çıkmıştır. Kısım kısım başlatılan tamirat çalışmaları ile çarşı esaslı ve mükemmel bir
şekilde tamir edilmiş, bazı kapıları yenilenmiş, çarşının sınırları daraltılmış; Çadırcılar,
Kürkçüler kapıları kaldırılmış, zaten tonozu
yıkılmış olan Çadırcılar caddesinin üstü
açılarak çarşı dışında bırakılmıştır. Daha
önceleri iç kapı durumunda olan Dua Pazarı, Bat Pazarı (Bit Pazarı), Yorgancılar
ve Koltukçular kapıları, dışa açılan kapılar
durumuna sokulmuştur. Yolgeçen Hanı da
kısmen çarşı dışında bırakılmıştır. Lütfullah
Sokağı yıktırılmış kapısı örülmüştür. Çarşı
içinde kalan Sarnıçlı Han, Paçavracı Hanı
da kısmen çarşının dışında bırakılmıştır.
Çarşının hasar gören ve tehlikeli bir durum alan bazı kemerleri yıktırılmıştır. Bayezid ile Nuruosmaniye arasında uzanan
ana caddenin ( Kalpakçılar caddesi) üstü
betondan beşik tonozlu bir çatı ile kapatılmış, caddeyi örten tonoz kemerlerinde,
şerit halinde, tonozun tepe bölümlerinde
madalyonlar halinde süslemeler yapılmış,
kalem işi nakışlarla süslenmiş, âdeta tiyatro dekorunu andırır bir görünüm verilmiştir.
Bu caddenin dışarı açılan iki ucuna birer
yeni kapı yaptırılmıştır. Nuruosmaniye Kapısı Türk neoklasiği stilinde, sivri kemerli taş
bir cepheye sahiptir. Alınlığına da devletin
son döneminde her resmî binaya konulan
bir Osmanlı arması yerleştirilmiştir. Altında
ise Hattat Sami Efendi tarafından yazılmış
tamiri belirten iki satırlık bir kitâbe vardır.
Gösterişli olmasına özen gösterilen bu kapının iki yanına da ayrıca birer çeşme nişi
Resim.7: Kapalı Çarşı’nın Kuyumcular Kısmı
de yapılarak girişe âbidevî bir görünüm kazandırılmıştır.
dam ve menfezleri fen ve usule uygun tarzda yapılmıştır.
Bayezid Kapısı üstüne ise Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909) tuğrası konulmuştur.
Altında da Hattat Sami Efendi’nin “el-kâsibu habîbullah” (Allah ticaret yapanı sever)
yazısı işlenen bir kitabe kazınmıştır. Her iki
kapıda da alınlıktaki kemer devrin modasına uyularak fazlaca sivriltilmiştir.
Bu damların arasına yağmur suları için mükemmel oluklar açılmış; böylece yağmur
suları olukların bağlantılı olduğu demir borular caddede zemine inmekte, orada dükkânlar önünde meydana getirilmiş geniş
kapalı hücrelere nihayet bulmaktadır. Dükkânların tamirden önceki haline bakıldığında, lüzumsuz metrelerle moloz doldurulduğu, menfez olarak muntazam olamayan
pencerelerin açıldığı dikkati çeker. Yağmur
suları ise, bozuk çatı oluklarından hep duvarlar arasına akıp gitmekte olup, buna yukarıdaki toprak yığını da katılırsa her halde
yıkılmanın sebeplerinden birini, belki de en
önemlisini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Bilindiği gibi, yağmur akıntıları, yapı için
hep olumsuz bir rol oynayarak, tonozları,
duvarları içten içe çürüten, rutubeti artıran,
koca yapıyı hızla harap etmeye götüren bir
unsur halindedir. Gerek dükkân tipleri, gerekse sokakların belli sanatlara ayrılması
kuralı 1894 depreminden sonra değişmeye başlamıştır ve eski gravürlerde görülen
açık tezgâhlı dükkânların yerine bundan
sonra yavaş yavaş camekânlı dükkanlar
türeyecektir. Çarşı tamir edilirken sınırları
Çarşıda yeni duvarların yapımı sırasında
içlerine demir pudreller konulması usulü de
bu restorasyonda uygulanmıştır.
Duvarlara ve tonozlara kalem işi süslemeler yaptırılmıştır. Tamir edilen dükkânların
Dönemin padişahı Sultan
II. Abdülhamid (1876-1909),
çarşının eskisinden çok daha
sağlam olarak yapılabilmesi
için ne gerekiyorsa yapılmasını
emretmiştir. Mühendislerden
heyetler oluşturulmuş, onların
verdiği raporlar doğrultusunda,
kemerlerin demir çubuklardan inşa
edilmesine ve çubukların aralarında
tam anlamıyla bir sağlamlık elde
edilmesine karar verilmiştir.
itü vakfı dergisi 63
DEPREM DOSYASI
Resim.8: Kapalı Çarşı’nın Çadırcılar Caddesi
1651 tarihli yangından başlayarak
1954 tarihindeki yangına kadar
yirmiyi aşkın yangın ve deprem
gibi afetler sonucu tamirat
geçirmiş olan Büyük Çarşı’daki en
geniş tadilat ve tamirat ise 1894
depreminden sonra yapılanıdır.
daraltılmış, hanlardan bir kısmı çarşı dışında bırakılmıştır.
Bugün çarşıya doğrudan bağlı kalan, yani
sadece çarşıdan girilebilen ve dışarıya
kapısı olmayan hanlar şunlardır: Astarcı
Hanı, Büyük ve Küçük Safran hanları, Evliya Hanı, Sarraf Hanı, Mercan Ağa Hanı,
Zincirli Han, Varakçı Hanı, Rabia Hanı, Kuyumcular Hanı, Yarım Taş Han.
Büyük Çarşı’da evvelce İç Bedesten’e
komşu bir sokakta olan Sahaflar, depremden sonra çarşı dışında, Beyazıt Camii yanındaki şimdiki yerinde Tespihçilere çıkmış,
burada üstü açık bir yolun iki tarafında sıralanan ahşap dükkânlar 1950’li yıllarda yandıktan sonra da bugün görülen beton kitapçı dükkânları yapılmıştır. Osmanlı ticaret
hayatında önemli bir yeri olan İstanbul’un
bu Büyük Çarşı (Kapalı Çarşı)’sındaki aktivitenin kesintiye uğramaması için tamir
ve inşaat faaliyetleri hükümet tarafından
hemen başlatılmasına rağmen çalışmalar,
ancak iki senede tamamlanabilmiştir.
Tamir ve yeniden inşa faaliyetlerinin hükümet tarafından yürütülmesi, masraflarının
ise yine hükümetin güvencesi ile karşılanması, ülke için hayati bir alan oluşturan
Büyük Çarşı’nın binalarına askeri tesis ve
saray yapıları gibi bir mirî yapı gözüyle bakıldığının da bir göstergesidir.
64 itü vakfı dergisi
Resim.9: Kapalı Çarşı Tamiratını Yürüten Heyet Üyeleri
Döneminin modern yapı teknolojisi sistemi
ile eskisinden daha sağlam olarak tamiratı
gerçekleştirilen, bazı kısımlarında değişiklikler yapılan çarşı kurtarılmakla beraber,
büyük ölçüde dükkân düzenini değiştirdiği, batı etkisinin izlerinin görüldüğü, klâsik
hüviyetini kaybettiği söylenebilir. 1651 tarihli yangından başlayarak 1954 tarihindeki
yangına kadar yirmiyi aşkın yangın ve deprem gibi afetler sonucu tamirat geçirmiş
olan Büyük Çarşı’daki en geniş tadilat ve
tamirat ise 1894 depreminden sonra yapılanıdır.Günümüzde de Kapalı Çarşı’nın
halen çözüm bekleyen fiziksel meseleleri
vardır, çatıdaki su yalıtımı ve yapısal çatlakların onarımı, güçlendirilmesi ve yapı
güvenliği gibi.
Esnaf ile görüşmelere dayalı araştırmalarda, afet ve acil durum konusunda hazırlık
yetersizliği tespit edilmiştir.Çarşı esnafı afet
ve kendi iş kolu ile ilgili riskler ve alınacak
önlemler konusunda bilgilendirilmelidir.
KAYNAKÇA
- Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İ. HUS. 182/
M. 1312.
BOA, İ. HUS. 3/ S. 1312.
BOA, MF. MKT. 213/6.
BOA, DH MKT. 259/1.
BOA; Y. PRK.ŞH. 4/93.
Moniteur Oriantel, 13 Temmuz 1894.
Sabah, 8 Muharrem 1312/ 12 Temmuz 1894
Saadet, 8 Muharrem 1312.
Servet-i Fünun, nr. 280, 11 Temmuz 1312, s.
306.
- BATUR, Afife, “Bir Depremin Yüzyıl Dönümü”,
İstanbul Dergisi, sayı 10, İstanbul 1994, s.30- 31).
- RENDELMANN, Le Tremblement de Terre De
Constantinople (Juillete 1894), Librairie Nilson,
Paris 1894, s. 11.
- SAYAR, M. – C. Sayar, İstanbul’un Surları
İçindeki Kısmının Jeolojisi, İTÜ Maden Fakültesi,
İstanbul 1962.
- ERGİN, O., “Çarşı”, İA, C. 3, İstanbul 1997, s. 361
- ÜREKLİ, Fatma, İstanbul’da 1894 Depremi,
İletişim Yayınları, İstanbul, 1999
-ÜREKLİ,
Fatma,
Belgelerle
1889/1894
Afetlerinde Osmanlı-Amerikan Yardımlaşmaları,
Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul, 2007.
- ÜREKLİ, Fatma, “Osmanlı Döneminde
İstanbul’da Meydana Gelen Âfetlere İlişkin
Literatür”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi,
Cilt 8, sayı 16, 2010.
Matematikçiler, Fizikçiler,
Mühendisler için…
Lineer Sınır-Değer
Problemleri ve Özel
Fonksiyonlar
1. Baskı Çıktı
LINEER SINIR-DEĞER
PROBLEMLERİ
ve ÖZEL FONKSİYONLAR
Prof. Dr. Mithat İdemen
İTÜ Vakfı Yayınları
ISBN: 978-605-4778-95-9
Mithat İDEMEN
439 sayfa, 16.5x23.5 cm
matematikçiler
fizikçiler
mühendisler
Şubat 2015
için
YENİ
İTÜ Vakfı Yayınları
Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları
İtuyayinlari.com.tr
Online Sipariş: www.1773itu.com
Yazarın İstanbul Teknik Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve Gebze
Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde aynı ad altında vermiş olduğu derslerin
notları esas alınarak hazırlanmış bulunan bu kitap, öğrenciye, özel
fonksiyonlar olarak tanınan fonksiyonların ve çekirdeklerinde bu
fonksiyonların yer aldığı integral dönüşümlerin temel özelliklerini,
onların klasik teorik fiziğin lineer sınır-değer problemleri ile ilişkilerini
göz önünde bulundurarak sunmayı amaçlamaktadır. Değişik dillerde
yazılmış bulunan mevcut kitapların hemen hemen hepsinde birbirinden
ayrı şeylermiş gibi sunulan özel fonksiyonların ve integral dönüşümlerin
hepsi, bu kitapta, dalga denkleminin değişkenleri ayrılmış çözümleri
olarak bir çatı altında toplanmakta ve böylece, verilmiş bir problemi
çözmek için izlenmesi gereken en uygun yöntemin hangisi olduğu,
kendiliğinden, berrak biçimde ortaya çıkmaktadır. Kitap, bazısı ayrıntılı
biçimde çözülmüş, bazısı da yeter derecede yol gösterilerek ayrıntıları
okuyucuya bırakılmış çok sayıda örnek problem içermektedir. Bu
problemlerde verilen sonuçlar, aynı zamanda araştırmacılar için yararlı
referans niteliğindedirler.
Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05
[email protected]
Lansman Fiyatı: 25 TL
itü vakfı dergisi 65
I.M.Pei şantiye ziyaretinde.
celemek amacıyla 6 ay süreyle Mısır, Suriye ve İspanyayı içeren bir gözlem gezisine
çıkar. Gördükleri arasında Kahire’deki Ibn-i
Tulun camiinin zarif sadeliğinden özellikle
etkilenir ve Katar Emiri’ni ikna ederek müze
binasını, çevresinin sonradan binalarla
dolmaması için Doha’nın uzun deniz kıyısından 60 metre açıkta bir suni ada olarak
tasarlamaya karar verir.
1960’lı yıllarda İTÜ’deki mimarlık eğitimimiz
sırasında, adı modern mimarinin ışıltılı isimleri arasında geçen Ieoh Ming Pei, kısaca
I.M.Pei, tasarımları dergi ve kitaplarda yer
alan, o yıllarda birlikte çalışmanın hayal
edilmesi bile neredeyse imkânsız görünen,
Olimpos’un üzerinde yaşayan yarı tanrılardan olduğu düşünülen bir usta mimardı.
Ve sonra zaman ilerledi. 1980’lere gelirken Türk inşaat sektörü yurt dışına açılmaya başladı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika
ülkelerinden başlayarak dünyanın birçok
ülkesinde sayısız projeyi gerçekleştirmeye
koyuldu. Her tamamlanan proje ile firmaların ve projelerde çalışanların özgüveninin
ve bilgilerinin artması, dünya standartlarına, değişik ülke tasarımcılarının ve inşaat
dokümanlarının özelliklerine aşinalık kazanılması, birbirinden farklı ülkelerin işverenlerine ve proje yönetimlerine alışılması,
2000’li yıllara gelindiğinde firmalarımızı her
türlü projeyi üstlenmeye hazır hale getirmişti. Daha 1980’lerde Suudi Arabistan’da
çalışırken hemen yanı başımızda iş yapan
Güney Koreli firmaların bizden daha teknolojik ve daha özellikli projeleri üstlenmiş
olmalarını görmek doğrusu beni şaşırtır, bi-
Başarılarla dolu uzun mesleki
yaşamında, tanınmış birçok projesi
arasında Paris’teki Louvre Müzesi
Piramidi, Hong Kong’daki China
Bank binası, Washington’daki
National Gallery Doğu Pavyonu
gibi önemli binalarıyla tanınan
Mimar Pei, kendi ifadesiyle 1990’lı
yılların sonuna doğru emekliliği
düşünürken “Katar Emiri’nin üç yıl
süren ısrarlı ricalarını” kıramamış
ve projeyi kabul etmişti.
raz da ağırıma giderdi. Çocukluk yıllarımda
Türkiye’den Kore’ye asker gönderdiğimizi
yaşamış ve o yıllarda Kore’nin bizden daha
da fakir ve savaş içinde bir toplum olduğunu algılamıştım. Sonuçta zaman ilerleyip
2004’e gelinmişti ve I.M.Pei’nin projesinin
ihalesini bir Türk firması olarak, hem de bir
Japon firması ile yarışarak kazanmıştık.
Doha İslam Eserleri Müzesi (Museum of
Islamic Arts-MIA) binası yaklaşık 40,000
m2 toplam inşaat alanı olan betonarme
karkas bir yapı idi. Projenin işveren idaresi
Emir Hamad Bin Thani’nin kızı Sheika Maiassa başkanlığındaki Katar Müzeler İdaresi idi. Toplam nüfusu muhtemelen 350
000 kişi olan bu küçük ülke, topraklarında
ve çevresindeki denizde bulunan dünyanın üçüncü büyük doğalgaz kaynaklarının
sağladığı maddi olanaklarla, ülkeyi eğitim,
spor ve kültür alanlarında bir çekim alanı
haline getirmek amacıyla çalışmalar yapıyor, planlanan projeleri gerçekleştiriyordu.
Baytur firması sözleşmeyi, İşveren Katar
Müzeler İdaresi’nin temsilcisi olarak Qatar
Petroleum(QP) firması ile imzalamıştı. QP
ise proje yönetimi için Turner International
firmasını görevlendirmişti. Şantiyenin iş
güvenliği ve çevre denetimi de Hyder firması tarafından üstlenilmişti. İdarenin ve
Turner’ın ekiplerine ilaveten sahada tam
zamanlı olarak mimar I.M.Pei’nin ve strüktür tasarımcısı LERA firmasının temsilcileri
de bulunuyor; bu kişiler imalat resimlerinin
incelenmesi ve onaylama görevlerinin yanı
sıra, sahada mesleki sorumluluk çerçevesinde inşaatın denetimine ve düzenli ilerleme toplantılarına da katılıyorlardı. Haftalık
proje ilerleme toplantılarında karşımızdaki
masada yer alan QP, Turner, Hyder görevli
ekipleri ve tasarım grubu temsilcileri ile yoğun görüşmeler ve zaman zaman da tartışmalar yaşanıyordu.İnşaatın başlangıcında
aşılması gereken ilk sorun Baytur ve taşeronlarının hazırlayacağı imalat resimlerini
(shop drawings), malzeme onaylarını ve
örnek imalatları (mock-up) hazırlayacak ve
dünyanın çeşitli ülkelerinden malzeme ve
ekipman temin edecek teknik ofis, tasarım
ofisi ve lojistik bölümlerinin kurulması oldu.
İşverenin beklediği Amerikan standartlarında “shop drawing” hazırlama, malzeme
sunuşlarını organize etme, yapım yöntemi
(method statement) yazma deneyimi olan
ve bütün bunları etkin bir mesleki İngilizce ile hazırlayabilecek elemanların Türkiye’den temini kolay olmadı. Binanın 9m ve
7m olan kat yükseklikleri, hızlı ve istenen
kalitede imalatların gerçekleşebilmesi ciddi bir öğrenme sürecini gerektirdi. Betonarme perdelerde hedeflenen toleransların
birkaç milimetre olması, 9 ve 7 metre yüksekliğindeki kolon ve perdelerde 40 mm
çapa kadar çıkan donatıların işlenebilmesi,
ağır kalıp panolarının yerleştirilmesindeki
güçlükler, ana mekândaki taşıyıcı kolonların narinlik amacıyla kompozit çözülmüş olması gibi nedenlerden kaba inşaat işçiliklerinde planlanan verimliliklerin gerisinde
kalınması, proje süresinde gecikmelere yol
Müze giriş holü
itü vakfı dergisi 67
YURT DIŞINDA İTÜ İMZASI
PROJE HAKKINDA ÖZET BİLGİ
İşveren: Katar Müzeler İdaresi (Qatar Museums Authority)
Proje Yönetimi: Katar Petrol Şirketi (Qatar Petroleum)
Yapım Yönetimi: Turner International
Mimar: I.M.Pei Architects
Strüktür Projesi: Leslie E. Robertson Architects
Elektrik, Mekanik Proje: JB&B Consulting Engineers
Ana Müteahhit: Baytur
Beton Danışmanı: R.Hough, FAIA
Sergi Salonları Mimarı: Wilmotte & Associés
İş Güvenliği: Hyder Consulting Eng.
Proje Başlangıcı: Mayıs 2004
Proje Tamamlanış: Aralık 2006
Müze Açılış: Kasım 2008
Müze Batı cephesi.
açıyordu. Müze binasını karaya bağlayan
iki köprünün geçici dolgu içinde inşa edilecek kolonlarının su seviyesinin yaklaşık 9
metre altında, deniz dibindeki kazık başlarına oturtulmalarında da sorunlarla karşılaşıldı. Baytur ihalesinden önce yaptırılmış
olan geçici dolguda iri kayaların kullanılmış
olması, çalışılan bölgenin sudan arındırılmasında ciddi zorluk çıkarıyor, pompalanan deniz suyu âdeta geriye hücum edip
alanı işgal ediyordu. Geçici dolgunun kayalık yapısı zemine palplanş çakılmasını da
güçleştiriyordu. İmalatın programa uygun
ilerleyebilmesi için karşılaşılan imalat sorunlarına eklenen, şantiyelerde her zaman
karşılaşılabilecek tasarımın zamanında ve
tam olarak elde edilememesi, malzeme ve
işgücü teminindeki güçlükler, çöl iklimi ve
yüksek rutubet, projenin başarısı için başedilmesi gereken ciddi zorluklar anlamına geliyordu. İşverenin kontrollük teşkilatı,
işin gecikmesi durumunda ortaya çıkacak
riskler konusunda kararlı ve zorlayıcı tutumlarını sürekli olarak gündemde tutuyor,
bir projenin başarısının idarenin olumlu
katkısına da bağlı olduğu gerçeğini zaman zaman gözden kaçırıyordu. Bina esas
68 itü vakfı dergisi
Bina esas itibarıyla iki bölümden
oluşuyordu; ana müze binası ve
eğitim kanadı. Mimar I.M. Pei,
müze bölümünü katlar yükseldikçe
küçülen ve birbiri üzerine 45 derece
farklı açılarda oturan dikdörtgenler
prizması ve küp formlarda
tasarlayarak dış düzlemlerde
günün değişik saatlerinde güneşin
hareketiyle farklı ışık-gölge etkileri
yakalamayı amaçlamıştı.
itibarıyla iki bölümden oluşuyordu; ana
müze binası ve eğitim kanadı. Mimar I.M.
Pei, müze bölümünü katlar yükseldikçe
küçülen ve birbiri üzerine 45 derece farklı
açılarda oturan dikdörtgenler prizması ve
küp formlarda tasarlayarak dış düzlemlerde günün değişik saatlerinde güneşin hareketiyle farklı ışık-gölge etkileri yakalamayı
amaçlamıştı. Müze bölümünün strüktürel
bütünlüğü en üstteki küp yapısı ile tamamlanıyor ve bu bölüm âdeta bir kilittaşı gibi,
betonları dökülüp prizini alınca, binanın
tam stabilitesi sağlanıyordu. Müzenin giriş
holünde yükselen büyük boşluk, en üstteki perdeleri de taşıyan ve her biri 150 tonu
aşan ağırlıkta dört adet “meyilli” üçgen
perdelerden oluşuyordu. Bu ağır perdelerin ve üzerindeki strüktürlerin inşa edilebilmesi için binanın giriş holüne yüksekliği 40
metreye varan, yaklaşık 400 ton ağırlığında
geçici bir çelik iskele kurulması, imalatların bitiminde de sökülmesi gerekiyordu.
Bu iskelenin yapısal çelik elemanları, bina
içindeki bir çok imalatın lojistiğini olumsuz
olarak etkilediğinden imalatların detaylı
bir programlamasının yapılması gerekiyordu. Bir örnek olarak bina içinde galerileri
birbirine bağlayacak olan 3 adet 20 metre uzunluğundaki tek parça çelik ve cam
köprü, geçici iskele sökülmeden bina içine
alınmış ve meşakkatli bir operasyonla iskelenin boşluklarına, daha sonra yerlerine
kaldırılmak üzere depolanmıştı. Binanın dış
cephe kaplamalarında ve iç mekânlarda,
Pei’nin daha önce gerçekleştirdiği Paris
Louvre Müzesi, Washington Ulusal Galeri
Doğu Pavyonu, Berlin Tarih Müzesi ek binası, Luxemburg Müzesi binalarında kullandığı, Fransa’da Dijon civarında
lirlenen tanınmış firmalarının yerel temsilcileriyle aralarındaki kısıtlayıcı “eksklüzivite” anlaşmalarına kısaca değinmek yararlı
olur. Tanınmış uluslararası muhatabınız,
sözleşmenin imzasının ardından sizi yerel
temsilcisi ile başbaşa bırakıyor ve örneğin
imalat resimleri hazırlanması, montaj ve
kaplamalar gibi özellik taşıyan ince iş konularında yönetim sorunları, ticari sorunları ve
kaçınılmaz kalite yetersizlikleri olan yerel
temsilcinin neden olduğu kalite ve gecikme risklerini çözebilmek kolay olmuyor.
I.M.Pei şantiye gezisinde.
Kubbe kalıpları söküldükten sonra.
çıkarılan Chamesson ve Magny taşları
kaplama malzemesi olarak seçilmişti. Ekim
2004’te taş ocakları, işveren ve projecilerin
temsilcileriyle ziyaret edilerek hazırlanan
yaklaşık 50m2’lik dış duvar örneği (mock-up) üzerinde malzemelerin kabul toleransları tanımlandı, onayları verildi. Bir süre
sonra benzer bir “mock-up”, şantiyede
de gerçekleştirilerek taş levhaların kalitesiyle ilgili değerlendirmelerin bu örnekler
ile kıyaslanarak çözülmesi sağlandı. Taş
konusundaki hassasiyet nedeniyle taşların işlendiği Fransa’daki tesiste sürekli bir
kalite denetim düzeni kuruldu. Fransa’dan
temin edilenler dışındaki mermer ve granitler Rönesans’ın inşaatçı ve heykeltıraş ustalarının malzemelerini sağlayan İtalya’nın
Carrara bölgesindeki fabrikalarda işlendi.
Binanın dış cephesinde deniz içinde kalan ve yaklaşık 1.5 metrelik gelgit hareketine maruz kalan eteklerde kullanılan özel
profilli ve yaklaşık her biri 4.5 ton ağırlıktaki
granitlerin yerlerine yerleştirilmelerinde de
dikkatli bir planlama ile önce çalışılacak
kısmın sudan arındırılması, ardından taşların özel bir vakumlu aparat aracılığıyla yerlerine yerleştirilmeleri sağlandı.
Projenin bir başka etkileyici imalat
kalemine gelirsek; I.M.Pei, müzenin
ortak alanlarının bütün tavanlarında
Fransa’dan temin edilen kaplama
taşlarının rengi ile uyumlu olacak
renkli beton kullanılmasını
tanımlamıştı. Renkli beton tavanlar,
90 cm kalınlığındaki döşemelerin
içinde yer alan 130 cm çapında
toplam sayısı 1600 civarında olan
kubbelerden oluşuyordu.
Doha’daki İslam Sanatı Müzesi binasının
tanımlayıcı mimari ögelerinden biri de ana
giriş saçağıdır. Tamamı paslanmaz çelikten bir şemsiye gibi Mimar I.M.Pei tarafından tasarlanan 16 metre çapında ve 50
ton ağırlığındaki bu paslanmaz çelik imalat
hem mimari hem de inşaat mühendisliği
açılarından çok özellikli bir üründür. Bu
ağır ve zarif ürün binaya sadece 2 noktadan bağlanmakta, ciddi genleşme ve rüzgar yükleri bu iki bağlantı noktasından ana
yapıya aktarılmaktadır.
İslam Sanatı Müzesine ziyaretçiler esas
olarak iki köprü aracılığıyla ulaşırken, ülkenin sembolü sayılan binaya tekne ile gelecekler için kuzey ucuna yapılan iskeleden
özel bir dairesel asansörle giriş katına çıkılması da projede öngörülmüştü. Bu özel
tasarım asansörün iskele kotundan yükselirken 180 derece dönmesi ve kapılarının
deniz yönünden zemin kata ulaştığında
müze girişi yönüne dönmesi tasarlanmıştı.
Asansör imalatçısı olarak seçilen dünyanın
önde gelen bir asansör firması, çeşitli araştırmalardan sonra amaçlanan bu özelliği
başaramadı. Bu noktada yurtdışındaki projelerde dikkate alınması gereken bir konu
olarak bazı imalatlarda, şartnamelerde be-
Projenin bir başka etkileyici imalat kalemine gelirsek; I.M.Pei, müzenin ortak alanlarının bütün tavanlarında Fransa’dan temin
edilen kaplama taşlarının rengi ile uyumlu
olacak renkli beton kullanılmasını tanımlamıştı. Renkli beton tavanlar, 90 cm kalınlığındaki döşemelerin içinde yer alan 130 cm
çapında toplam sayısı 1600 civarında olan
kubbelerden oluşuyordu. Beton şartnamesinde kubbelerin ve döşeme kalıplarının 5
gün sonra sökülmesi öngörülmüştü. Oysaki 5 günde betonarme döşemelerin prizini
tamamlaması mümkün olmadığından döşemelerin tekrar destek iskeleleri ile askıya
alınması isteniyordu. Buradaki özel zorluk
ise kubbelerde ve döşeme yüzeylerinde
hiçbir şekilde onarım ve boya tamirine izin
verilmemesi idi. Bu durum karmaşık bir dizi
sorunun çözülmesini gerektiriyordu. Konunun bir önemli yanı tavanların renkli beton
yüzeyinde iz bırakmayacak bir destek iskelesi meselesinin çözülmesi idi. Tasarımda kubbeler arasında kalan üçgen alanda
betona gömülü aydınlatma armatürleri yer
alıyordu. Bu armatürlerin çanaklarının yeterince güçlü saçtan oldukları tahkik edildi
ve döşemeler prizini tamamlayana kadar
kullanılmak üzere çelik borulardan ağır yük
tipi özel ayarlı direkler ürettirildi. Kalıpların
sökümü esnasında küçük bir alanın kalıbı
ve iskelesi alınınca aydınlatma armatür çukurlarına ayarlı direkler caraskal yardımı ile
kaldırılarak döşemeler askıya alındı.
Renkli beton işlemlerine ilk hazırlık olarak, Pei’nin benzer uygulamalar yaptığı
Berlin ve Luxemburg’daki müzeler ziyaret
edildi ve uygulamalar yerinde incelendi.
Almanya’daki projenin şantiye mimarı ve
beton müteahhidinin tavsiyeleri not edildi.
Fiberglas kubbe kalıp sisteminin sorunlarının da irdelenmesi amacıyla sahada birkaç set “mock-up” yapıldı; renk, kalite ve
kalıp söküm denemeleri yapıldı. Uygun
örnekler idare tarafından onaylandıktan
sonra kalıplar Dubai’de bir firmaya, beton
renklendirici katkı malzemesi ABD’nin batı
kıyısında bir firmaya sipariş edildi. Bekle-
itü vakfı dergisi 69
YURT DIŞINDA İTÜ İMZASI
Çatıyı taşıyan meyilli perdeler.
Açılış töreninden.
nen gün geldiğinde ilk imalat olarak binanın Eğitim Kanadı’nda 40-50 kubbelik bir
alanın dökümü yapıldı. Gece saatlerinde
40 derecenin üstünde bir ısı ve %85 nem
ortamında gerçekleşen dökümde yaklaşık
15 kişilik beton ekibini izlemeye gelenler,
işveren ve proje yönetim firma elemanları
dâhil, 50 kişiden fazla idi. Kalıplar alınırken
ise ayarlı direklerin eziyetli bir yerleştirme
işlemi olduğu, ancak direklerin amaçlanan göreve uygun oldukları anlaşıldı. İlk
dökülen kubbelerin yer yer yeşile çalan gri
renklerde çıkması ise ciddi hayal kırıklığına
ve tartışmalara yol açtı. İşveren temsilcileri
ve tasarım müşavirleriyle yapılan uzun değerlendirmeler ve testlerden sonra beton
katkılarında gerekli değişiklikler projeciler
tarafından yapıldı ve bundan sonraki çok
sayıda dökümde, betonlarda herhangi
bir renk sorunuyla karşılaşılmadan proje
bitirildi. Sonuç o denli başarılı bulundu ki
artık 89 yaşına ulaşmış olan Pei, inşaatın
bitimine yakın bir tarihte şantiyeye yaptığı
ziyarette tavanlardaki renkli beton kubbeciklerin âdeta fabrikada prekast olarak yapılmış gibi göründüğünü sevinerek ve ekibi
kutlayarak ifade etti. Gerçi bu ziyaretten
birkaç ay önce New York’taki bürosunda
yaptığımız sohbette rengi bozuk çıkan ilk
döküm konusuna değinip “üzülmeyin, üstünü boyardık!” diyerek herkeste ciddi bir
şaşkınlığa da yol açmıştı. Gerçekten de
müzeyi ziyaret edenler düzinelerce farklı
dökümün soğuk derzlerini bile bulmanın
70 itü vakfı dergisi
Doha’da Baytur ile önemli bir
başka binayı, Katar Ulusal
Kongre Merkezini (Qatar National
Convention Centre) de tamamlayıp
Türkiye’ye döndükten sonra
eminim birçok arkadaş gibi ben
de, I.M.Pei’nin Paris’teki Louvre
Piramidi projesi tamamlanınca
söylediği “Louvre’dan sonra
hiçbir projenin zor olmayacağını
düşündüm” şeklindeki ifadesine
benzer düşünceler içinde
olduğumu söyleyebilirim.
neredeyse imkânsız olduğunu söylüyorlar.
Ulaşılan kalitenin başarısı Amerikan Beton
Sanayii (Concrete Industry Board) 2007 yılı
yurt dışı başarı ödülünün (Roger H.Corbetta Award) projemize ve Baytur’a verilmesiyle de tescil edildi.
Bu proje şu sıralar 2022 Dünya Futbol Şampiyonasını almış olan ve sıcak iklimde turnuvanın yapılma kuşkusuyla ilgili tartışmalara rağmen hazırlıklarını sürdüren Katar’ın
en önemli simge binası olma özelliğini koruyor. Katar halen başka büyük yatırımların
yanısıra yeni müze binaları da inşa ediyor.
Bu projede görevler üstlenen, çoğunluğu
Türkiye’den gelen teknik ve idari ekipler,
ünlü bir mimar ve müşavir ekipleriyle çalışma deneyimini kazandılar. Proje süresince değişik uluslardan bireylerle, kişisel ve
bazıları devam eden dostluklar kazanıldı.
Baytur ekibinin Türkiye’den gelen mühendis, mimar ve yönetici kadroları, işgücünün
kilit elemanları çalışkanlıkları, yürekten çalışma özellikleri ve yapıcı tavırlarıyla bütün
kademelerdeki muhataplarının saygılarını
kazandılar. Projede görev yapan, böylesine iddialı ve seçkin bir projenin başarı ile
sonuçlanmasını sağlayan ekibi oluşturanlar birçok değerli deneyim arasında farklı
ülkelerden ve farklı inşaat kültürlerinden
gelen insanlarla iletişim ve işbirliği içinde
iş yapma deneyimini de yaşadılar. Kalite
güvence ve kalite kontrole, iş güvenliğine
ve işçi sağlığına verilen önemin, doküman
kayıt ve kontrol disiplininin, dokümanların
uluslararası standartlarının, ileri seviyede
mesleki İngilizce’nin önemini yaşadılar ve
yabancı bir ülkede farklı bir kültürde ülkemizi ve insanımızı temsil etmenin sorumluluğunu hakkıyla omuzladılar.
Bina inşaatının 2006’da bitmesinin ardından 2008’e kadar devam eden dekorasyon ve müze hazırlıkları sonucu Katar
Emirliği’nin koleksiyonundaki kıymetli sanat eserleriyle Doha İslam Sanatı Müzesi
ziyarete açıldığı zaman, girişteki bilet veren
hanım memura binayı kimin yaptığını bilip
bilmediğini sormuştum. “İsmini hatırlayamadığım bir Türk firması” demişti. Ne yazık
ki binada Baytur adına bir plaket bulunmuyor. Ama Wikipedia’da Museum of Islamic
Art Doha yazıp aradığınız zaman karşınıza
“Baytur tarafından inşa edilmiştir” ifadesi
çıkıyor.
Doha’da Baytur ile önemli bir başka binayı,
Katar Ulusal Kongre Merkezi’ni (Qatar National Convention Centre) de tamamlayıp
Türkiye’ye döndükten sonra eminim birçok
arkadaş gibi ben de, I.M.Pei’nin Paris’teki
Louvre Piramidi projesi tamamlanınca söylediği “Louvre’dan sonra hiçbir projenin
zor olmayacağını düşündüm” şeklindeki
ifadesine benzer düşünceler içinde olduğumu söyleyebilirim.
TEKNOKENT DOSYASI
ARI Teknokent’e
Avrupa’dan Ödül
İTÜ ARI Teknokent, Güneydoğu
Avrupa’nın En Başarılı İnovasyon ve Hızlandırma Merkezi seçildi.
Merkezi Brüksel’de bulunan ve kurucuları
arasında Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği’nin (EURADA) yer
aldığı Avrupa Melek Yatırım Ticaret Örgütü
(EBAN), İTÜ ARI Teknokent’in sahip olduğu ekosistemi, “The Best Innovation and
Acceleration Center in South East Europe - Güneydoğu Avrupa’nın En Yenilikçi
ve Hızlandırıcı Merkezi” seçti. Ödül, EBAN
tarafından Avrupa’da ilk kez İstanbul’da
gerçekleştirilen, 15-16 Aralık’taki Avrupa
Melek Yatırım Forumunun açılış gününde,
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan
Çolpan’a takdim edildi.
Melek Yatırımcılar İTÜ’ye Konuk Oldu
Etkinliğin ikinci gününe ise İTÜ ARI
Teknokent ev sahipliği yaptı. EBAN,
TBAA-Melek Yatırımcılar Derneği ve Borsa İstanbul, daha kaliteli ve kolay finansman için Avrupa’nın en kapsamlı Melek
Yatırımcılık Sertifika Programını İTÜ ARI
Teknokent’te gerçekleştirdi. Yanı sıra Güneydoğu Avrupa Super Founders Demo
Günü de düzenlenerek pek çok girişimci,
projelerine yatırım alabilmek için Avrupalı
melek yatırımcıların karşısına çıkma fırsatı
yakaladı.
ARI Teknokent Örnek Model
İTÜ ARI Teknokent’te kurulan ekosistem,
girişimcilik, inovasyon ve ar-ge’den oluşan
bütünün parçalarını kuran kapsamlı bir organizasyonel yapıya sahip. Kısa süre önce
bünyesine Türkiye’nin ilk ve tek Enerji Teknokenti’ni katarak daha da büyüyen ARI
Teknokent’te, halen 160’ın üzerinde ar-ge
firması 2 bini aşkın proje yürütüyor. İTÜ
Çekirdek girişimciliği öğreten, destekleyen
ve fikirlerin gerçeğe dönüşmesini sağlayan
bir yapı olmakla birlikte, Türkiye’den yeni
dünya markaları çıkması için gerekli olanakları sağlıyor. İTÜ Çekidek’e 3 yılda 2 bin
500 proje başvurusu yapıldı, girişimcilere
sağlanan destek 5 milyon TL’yi aştı. İTÜ
GATE yolun başındaki küçük ve orta ölçekli
teknoloji firmaları, küresel rekabete hazırlıyor. 2014’te başlayan program kapsamın-
da 8 firma Ocak 2015’te ABD’ye gönderilerek dünyanın en önemli 2 hızlandırıcı
merkezinde hem çalışma yapacak hem de
iş bağlantıları kuracak. İTÜNOVA Teknoloji
Transfer Ofisi (TTO) ise İTÜ’de geliştirilen
akademik çalışmaları ve yeni teknolojileri
sanayiyle buluşturarak, ülke kalkınmasına
katkı sağlıyor. İTÜ’nün teknoloji transferindeki ara yüzü olarak kurulan İTÜNOVA TTO,
bir yılda 29 patent çalışması çıkarma başarısına ulaştı.
AVCR, Funimate ile App Store’da “Best App” oldu
Tüm dünyada moda olan “Selfie” giderek
farklı boyutlar kazanıyor. İTÜ ARI Teknokent’te de, âdeta bir “girişimcilik selfie”si
yaşanıyor. Bir girişimcinin ilk projesi, bazen başarılı görüntüsünü yansıtmaya yetiyor. Mobil iletişim sektöründeki global
deneyimini, yeni kurduğu AVCR şirketi ile
İTÜ ARI Teknokent çatısı altında başarılı
bir girişim öyküsüne dönüştüren Kemal
Uğur, bir hobi olarak başlayıp geliştirdiği
ilk mobil uygulamayla, App Store’un zirvesinde yer aldı. Mikro ölçekteki AVCR’nin
Funimate adlı mobil video uygulaması,
ilk geliştirildiğinde App Store’da “Best
New App” olarak lanse edildi ve kullanıcılar ile buluşur buluşmaz, 100’den fazla
ülkede, yoğun ilgi nedeniyle, “Selfie” kategorisinde “Best App” oldu. Funimate,
mobil kullanıcıların, inovatif ve eğlenceli
filtreler kullananarak hızlı bir şekilde kısa
video ve animasyon yapmalarını sağlıyor.
Funimate sayesinde, kullanıcılar mobil telefonları ya da tabletleri ile çektikleri kısa
videolara, yaratıcı tasarımlarla sıra dışı
efekt ve metinler ekleyebiliyor. Uygulama,
“görüntü işleme ve video sıkıştırma” alanlarında, dev şirketlerde global deneyim
kazanan Kemal Uğur’un, Türkiye’ye döndükten sonra, geçtiğimiz Ağustos ayında
kurduğu AVCR şirketinde gerçekleştirdiği
ilk proje olma özelliği taşıyor. Uzun yıllar
yurt dışında Nokia ve Imagination gibi firmalarda çalışan, iki doktoralı genç Türk
girişimci Kemal Uğur, Funimate ile dünyadaki “Selfie” çılgınlığını, çok daha farklı bir
boyuta taşıyor.
itü vakfı dergisi 71
TEKNOKENT DOSYASI
Türk Girişimcileri ABD İle Tanıştıran Program
Teknoloji KOBİ'leri 'İTÜ GATE' ile
Dünyaya Açılıyor
İTÜ ARI Teknokent’in yeni programı “İTÜ
“GATE Start-Up Challenge”, vizyonu ölçeğinden büyük olan yolun başındaki teknoloji şirketlerine büyük bir fırsat sunuyor.
Bu yıl İTÜ ARI Teknokent ekosistemindeki
17 aday şirket arasından seçilen 8 firma,
Chicago’da başlayıp San Francisco’da devam edecek uluslararası iş geliştirme yolculuğuna çıktı. 12 Ocak 2015’te başlayan
süreç, yaklaşık bir ay sürecek. Firmalar,
global yatırımcılarla buluşarak iş ortaklığı
görüşmeleri yapma, şirketlerini ve teknolojilerini globalleştirme olanağı elde edecek.
Uluslararası ağlara açılma, eğitim ve kamp
programı, yurtdışı iş geliştirme desteği ve
yabancı yatırımcılarla buluşma fırsatlarını
bir arada sunan İTÜ GATE Start-Up Challenge Programı’nın ABD’ye gidecek ilk
katılımcıları belli oldu. İTÜ ARI Teknokent
ekosistemi içinde, hızlı bir teknolojik ve
ekonomik gelişim gösteren şirketlerden;
“BODRU, BORDA, INGENIOUS, INVENT,
NANOKOMP, RASYONET, SBS ve SENTROMER” toplam 17 aday şirket arasından
seçilerek, ABD yolculuğuna çıkacak firmalar olmaya hak kazandı.
Dünyanın önde gelen girişimcilik üsleri
İTÜ GATE Start-Up Challenge Programı
için seçilen şirketler, ABD’deki iş geliştirme
faaliyetlerini, dünyanın en önemli girişimcilik merkezlerinden olan Chicago 1871
ve San Francisco’daki Parisoma’da, İTÜ
ARI Teknokent tarafından sağlanan modern çalışma ortamlarında yürütecek. 12
Ocak 2015’ten itibaren Chicago, 24 Ocak
2015’ten itibaren ise San Francisco’da
yatırımcılarla buluşma olanağı elde edecek firmalar, yurtdışı iş geliştirme faaliyetlerine yönelik toplantılar gerçekleştirecek.
19 Ocak 2015’te Chicago 187’de, 5 Şubat
2015’te de San Francisco Parisoma’da
“Sunum Günleri” düzenlenecek. Dünyanın
en önemli girişimcilik üssü kabul edilen ve
birçok başarılı girişim hikâyesine ev sahip-
72 itü vakfı dergisi
liği yapan bu iki merkezde, uluslararası girişimciler ile aynı çalışma ortamını soluma
fırsatı elde edecek firmalar, eşsiz bir deneyim kazanacak. Hazırlık eğitimleri kasımda başladı
Şirket temsilcileri ABD yolculuğu öncesi, iş
modeli geliştirmeden pazar araştırmasına
kadar birçok konuyu kapsayan mini MBA
eğitimi ile uluslararası uzmanlardan mentorluk ve danışmanlık destekleri aldı. 22
Aralık’ta başlayan ABD Planlama Kampında ise İTÜ ve İTÜ ARI Teknokent’in
gücüyle uluslararası ağlara açılma ve
kendi sektörlerinden doğru yatırımcılarla
tanışma imkanı yaratacak randevu organizasyonları yapıldı.
‘Hedef yeni dünya markaları, başarı
hikayeleri’
Programın, “KOBİ ölçeğinde ve ar-ge
süreçleri sonucunda ürünleri hazır hale
gelmiş” firmaları hedeflediğini belirten İTÜ
ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan, “Teknoloji tabanlı KOBİ’lerimizin dünya
pazarına açılarak, dünya markası olma yolunda uluslararası yatırım almalarını ve Türkiye’ye katma değer yaratacak, başarı hikayeleri oluşturmalarını hedefliyoruz” dedi.
İTÜ ARI Teknokent İş Geliştirme Direktörü
Arzu Eryılmaz da “Türk girişimcileri ABD’yle
tanıştıran bu programda, genç yenilikçi şirketler dört kriter üzerinden değerlendiriliyor.
Bunlar; küresel bir soruna çözüm arama
gayreti, satmaya hazır olmak, İngilizce konuşma becerisi ve genç yenilikçi şirkete tam
zamanını ayırabilmek. İTÜ GATE Start-Up
Challenge Programı’na katılacak firmalar ile
birlikte çalışarak, dünyaya açılmanın kapısında, uluslararası tecrübeye sahip, çoğunluğu yurt dışında ve özellikle ABD’de çalışan profesyoneller tarafından sağlanacak
destekler ile ümit vaat eden yeni şirketlerin
geliştirilmesi ve ABD pazarına tanıtılmasını
hedefliyoruz” dedi. TEKNOKENT DOSYASI
ARI Teknokent'in Yenilikçi Ortamından Destek
”Defne Akademi” Bilişim Sektörüne
Uzmanlar Yetiştirecek
gerçekleştiriyoruz. 20'den fazla ülkeye yazılım ihracatı yapan bir firma olarak, Defne Akademi kapsamında üniversitelerle
yapacağımız işbirliğinden beklentimiz
hem üniversite öğrencilerine uygulamalı
eğitim imkanı sağlamak, hem akademik
bilginin ticari değere dönüşmesine aracılık
etmek, hem de sadece Türkiye için değil
tüm dünyada kullanıma hazır teknolojileri
daha verimli, daha çevik üretmek. Bu sayede Türkiye bilişim sektörünün yeni nesil
teknolojilerin üretiminde ve global uygulanmasında daha etkili bir oyuncu olarak öne
çıkmasını arzu ediyoruz.”
Dünya’da 20 ülkede 25’ten fazla mobil operatör için telekom çözümleri sunan Defne
Telekomünikasyon, ‘Defne Akademi’yi hayata geçirdi. Orta Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Güney Amerika’ya kadar değişik
coğrafyalarda Türkiye dâhil 20’den fazla
ülkede 25’ten fazla mobil operatör ile 500
milyon aboneye katma değerli servis platform ve çözümleri sunan Defne Telekomünikasyon A.Ş. (önceden Defne Bilgi İşlem
Ürünleri Sanayi Ticaret Ltd. Şti.), bilişim
sektörüne kalifiye eleman yetiştirilmesine
katkı sağlamak amacıyla Defne Akademi’yi
hayata geçirdi.
Defne Telekomünikasyon, Defne Akademi
ile telekomünikasyon sektöründeki 20 yıllık
global tecrübesini ve teknik birikimini bu
alanda uzmanlaşmak isteyen üniversite
öğrencileri ile paylaşmayı ve ortak projelere imza atmayı amaçlıyor. Bilişim sektöründeki kalifiye eleman ihtiyacını gidermek
ve nitelikli eleman üreten eğitim sistemini
desteklemek amacıyla harekete geçen
Defne Telekomünikasyon, Defne Akademi
bünyesinde üniversitelerle işbirliği yaparak
elektrik-elektronik ve bilgisayar mühendisliği fakültelerinde okuyan lisans, yüksek
lisans ve doktora öğrencilerinin alanlarında uzmanlaşmaları için yazılımını gerçek-
74 itü vakfı dergisi
leştirdiği projelerde ihtiyaçları kapsamında
ortak çalışma modeli geliştirecek. Proje
süresince Defne Akademi’de görev alan,
araştırma yapan öğrenciler bu çalışmalarını tez ve staj olarak da kullanabilecek.
Defne Telekomünikasyon stajyer ve yeni
mezun iş alımlarında önceliği Defne Akademi’de birlikte çalıştığı öğrencilere vermeyi de amaçlıyor.
Defne Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürü Oğuz Haliloğlu konu hakkında şu
değerlendirmede bulundu: “Sektörümüzün en büyük açığı nitelikli teknik eleman
yetiştiren eğitim sisteminin eksikliği. Hızla
gelişen bilişim ve iletişim sektörünün ihtiyaç duyduğu teknik insan gücünün yetiştirilmesini desteklemek için Defne Akademi
girişimini başlattık. Akademi ile global yazılım projelerimizde her yıl en az 10 üniversite öğrencisine tecrübe fırsatı sağlamayı
hedefliyoruz. Defne Akademi programında
tüm üniversitelerden öğrenciler ile çalışacağız. Ancak İTÜ ARI Teknokent’in yenilikçi
ortamından ve avantajlarından faydalanan
bir firma olarak, ilk çalışmalarımızı İTÜ
NOVA Teknoloji Transfer Ofisi desteğiyle
İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü
öğretim üyeleri ve doktora öğrencileri ile
Defne Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürü
Oğuz Haliloğlu
İTÜNOVA TTO Bünyesinde Gerçekleştirilen AR-GE Projesi
Gıdada Yüksek Raf Ömrü
İTÜ Gıda Mühendisliği
Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Beraat Özçelik tarafından,
İTÜNOVA TTO bünyesinde
gerçekleştirilen TÜBİTAK
destekli Ar-Ge projesi,
üniversite sanayi işbirliği ile iç
pazarda olduğu gibi, ihracatta
da nasıl önemli başarı öyküleri
yaratılabileceğinin, çarpıcı bir
örneğini ortaya koydu.
Raf ömrü, gıda sektöründe, ulusal ve uluslararası rekabetin, en önemli teknoloji ayaklarından birini oluşturuyor. Gıda ürünlerinin
sağlıklı tüketimine ve kalite özelliklerinin
korumasına olanak sağlayacak biçimde raf
ömrü arttıkça, üretici firmaların karlılığı ve
pazardaki etkinliği de, o oranda yükseliyor.
Özellikle konu ihracat olunca, raf ömrünün
stratejik önemi bir kat daha artıyor. Bir yandan dış pazarın zorlu lojistik süreçleri ve
farklı iklim şartları, diğer yandan çetin global rekabet ortamı, ürünün rafta kalabilme
süresini, belki de rafa çıkabilme gücünden
de önemli hale getiriyor. Gıda ürünlerinin,
doğrudan toplum sağlığını ilgilendiriyor olması da, bu alandaki hassasiyeti daha fazla
artırıyor…
İTÜ Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Beraat Özçelik tarafından, İTÜNOVA
TTO bünyesinde gerçekleştirilen TÜBİTAK
destekli Ar-Ge projesi, üniversite sanayi işbirliği ile iç pazarda olduğu gibi, ihracatta
da nasıl önemli başarı öyküleri yaratılabileceğinin, çarpıcı bir örneğini ortaya koydu.
Prof. Dr. Özçelik tarafından yürütülen proje,
gıda sektöründe faaliyet gösteren bir Türk
sanayi şirketince, Suudi Arabistan pazarında, yüksek sıcaklık nedeniyle 8 yıldır yaşanan sorunun, 2 ay gibi kısa bir süre içinde
çözülmesini sağladı. Geliştirilen yeni proses
sayesinde, yumuşak şekerleme türü yerli gıda ürününün, yüksek sıcaklıkta 6 ayın
altına inen raf ömrü 18 aya çıkarılarak, yabancı rakiplere karşı da, üstünlük elde edilmiş oldu. 47 derece sıcakta 18 ay raf ömrü
ürünleri arasında “Liquorice” adı verilen yumuşak şekerlemeler bulunan bir Türk gıda
firması, 2005 ile 2013 yılı arasında, yaklaşık
8 yıl boyunca Suudi Arabistan’a ve Irak’a
gönderilen ürünlerde sorun yaşadı. Özellik-
le Suudi Arabistan’da hava sıcaklığı örneğin
47 dereceye ulaşıyor, Türkiye’de hiçbir sorun yaşanmamasına karşın, bu ülkelere ihracat yapıldığında kuru havanın da etkisi ile
ürünler kırılıyor ve ürünün ısırılabilme özelliği
ile dokusal özellikleri bozuluyordu. Ürünün
normalde 1 yıl olan raf ömrü, 6 ayın da altına
inmişti. Soruna çare arayan firma yetkilileri,
İTÜ’de aradıkları bilimsel desteği, İTÜNOVA
Teknoloji Transfer Ofisi’nin işbirliği ile Prof.
Dr. Beraat Özçelik’ten sağladılar. Benzer
sorun yaşamayan Hollandalı rakip firmanın ürünlerinin incelenmesiyle başlayan
Ar-Ge sürecinde, hava sıcaklığı, havanın
bağıl nemi, depolama ve taşıma sırasındaki
sıcaklıklar gibi dış faktörler değerlendirildi.
Özellikle 3 ana faktör olan, ürün ambalajı,
formülasyon ve üretim süreci, yapılan yoğun
testlerle incelendi. Laboratuarda geliştirilen
teknikler, endüstriye uyarlanarak, raf ömrü
rakip ürünle birlikte, o ortam nemi, o sıcaklık ve o bağıl nemde simüle edildi. Hızlı bir
çalışma sonucu, 8 yıllık bir problem, 2 ayda
çözüme kavuşturuldu. Bunun sonucunda
Türk ihraç ürününün raf ömrü, 18 aya kadar
çıkarıldı. Böylece, rakip yabancı firmanın raf
ömrü de 6 ay daha aşılarak, rekabet avantajı sağlanmış oldu.
İTÜNOVA TTO da, projenin hızlı ve başarılı biçimde sonuçlanmasında, etkin profesyonel destek sağladı. Prof. Dr. Beraat
Özçelik’in, İTÜNOVA TTO ile birlikte gerçekleştirdiği bu ilk Ar-Ge projesinde, bir Türk
ihraç ürünü, her yerde dayanabilen rekabet
gücü yüksek bir ürün haline getirilmiş oldu.
Bu çalışmanın, aynı zamanda uluslararası
bir yayın ile bilimsel çıktısı da üretildi.
Aynı zamanda İTÜ Kimya Metalürji Fakültesi
Dekanı olan Prof. Dr. Beraat Özçelik fonksiyonel gıdalar üzerine, yani gıdaların daha
sağlıklı hale getirilmesi için çalışmalar yapıyor. Prof. Dr. Özçelik, yağı, tuzu, şekeri azal-
tılmış gıdalardan, prebiyotik ve probiyotik
ürünlerin geliştirilmesine ya da içine Omega
3 ve diğer antioksidanlar gibi fonksiyonel bileşenler eklenmiş yepyeni zenginleştirilmiş
gıdalar tasarlanmasına kadar uzanan, geniş
bir yelpazede Ar-Ge projeleri gerçekleştiriyor. Özçelik’in, son yıllarda üzerinde çalıştığı
konulardan biri de, insan vücuduna yararlı
bileşenleri nano boyuta indirip enkapsüle
etmek ve böylece onların biyoyararlılıklarını artırmak. Yani mide bağırsak sisteminde
dayanıklılıklarını artırıp, örneğin antioksidan
niteliğe sahip Omega 3’ün, asitik özelliğe
sahip mide ortamında bozulmadan bağırsağa kadar inebilmesini sağlamak.
Prof. Dr. Beraat Özçelik’in, gıdaları daha yararlı hale dönüştürmeye yönelik Ar-Ge projeleri saymakla bitmiyor. Türkiye’yi temsilen
300 bin Euro bütçe ile yer aldığı İngiltere’nin
koordinatörlüğündeki AB Projesi’nde, Vietnam kıyılarında bulunan çok özel probiyotik
özelliğe sahip dayanıklı sporlu bakterilerin,
yoğurda ve çikolataya eklenmesi sağlanıyor.
Yine Özçelik’in projeleri arasında, gıda ürünlerinin coğrafi kaynaklarının belirlenmesine
yönelik coğrafi işaretleme, kolestrolü yüzde
90 azaltılmış pastörize sıvı yumurta, Omega
3 ile zenginleştirilmiş fındık yağı, anne sütü
yağına benzer, yine enzimatik yağlar geliştirilmesi ve yağ oranı düşük diet sucuk üretimi gibi sıra dışı çalışmalar yer alıyor. İnsanın
gıda ile kurduğu ilişki, kuşkusuz fonksiyonel
fayda ile sınırlı kalmıyor.
Prof. Dr. Beraat Özçelik, bugünlerde gerçekleştirdiği duygusal analiz araştırmaları
ile de, insanın gıda ile kurduğu duygusal
ilişkiye ve bu ilişkinin coğrafi değişkenlerine ışık tutuyor. Kim bilir belki de, dün daha
çok karşılaşılan sorunları çözmek için bilimin desteğine ihtiyaç duyan sanayinin, artık
kimin için hangi ürünleri üretmesi gerektiği
konusunda da, gecikmeden, “üniversitedeki bilgiye” başvurması gerekiyor.
itü vakfı dergisi 75
Enerji Alanında
Üniversite-Sanayi
İşbirliğinin En Yenilikçi
Örneği
İTÜ Enerji Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Altuğ Şişman, Enerji Teknokenti hakkında katılımcılara bilgi verdi.
'Sırada Denizcilik Teknokenti var’
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca da ARI
Teknokent’in başarısına ve ürettiği ar-ge
değerine dikkat çekerek başladığı konuşmasında, “Halen 160 ar-ge firması ve 5
bin 200 ar-ge personeli barındırıyor. Türkiye’nin en büyük teknokenti” dedi. Malzeme, bilgi teknolojileri, çevre teknolojileri
ve enerjiyi hedef alanlar olarak belirlediklerine dikkat çeken Karaca, “Nükleer enerjiden konvansiyonel enerji kaynaklarına
kadar, tüm alanlarda hiçbirini dışlamadan
tüm enerji teknolojileri üzerinde çalışmalar
gerçekleştiriyoruz” dedi. Rektör Karaca,
tematik teknokent anlayışını İTÜ’de yerleştirmeyi ve bu anlamda sadece Türkiye’de
değil uluslararası düzeyde rol model olmayı hedeflediklerini vurgulayarak, bir sonraki
adımın Türkiye’nin ilk Denizcilik Teknokentini kurmak olacağını açıkladı.
‘Türkiye’nin ar-ge yatırımı artmalı’
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise enerjinin stratejik önemine değindi
ve alternatif enerji teknolojilerinin büyük
önem kazandığını vurguladı. Enerji temalı
teknokentin Türkiye’ye kazandırılmasında
emeği geçenleri kutlayan Bakan Yıldız,
kendisinin de 1979 İTÜ mezunu olduğunu
dolayısıyla İTÜ’de atılan yenilikçi adımlarla gurur duyduğunu ifade etti. Yıldız, Türkiye’nin bugüne kadar nükleer enerjiden
yararlanamamasının siyasi irade eksikliğinden kaynaklandığını söyleyerek, 4’ü Akdeniz, 4’ü Karadeniz’de olmak üzere 8 ünitenin tüm anlaşmalarının tamamlandığını,
yapılacak yatırımın 2023’e kadar 20 milyar
dolara ulaşacağını ifade etti. Türkiye’nin arge yatırımlarının artırılması gerektiğini dile
getiren Yıldız, Türkiye’nin rüzgârdan elde
ettiği enerjinin toplam elektrik tüketiminin
yüzde 10’unu aştığını belirterek enerji projelerinin heyecan verici olduğunu kaydetti.
Konuşmaların ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rektörümüz
Prof. Dr. Mehmet Karaca ve törene katılan
konuklar Türkiye’nin ilk Enerji Temalı Teknokent Binası’nı gezdi. Firmalarla görüşen
heyet, projeler ve yürütülen çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Firmalarda İTÜ’lüler ile çalışma
şartı aranıyor
İTÜ Enerji Enstitüsü’nün, Türkiye’nin
ilk Enerji Temalı Teknokent binasına ev
sahipliği yapması, akademik bilgi birikimi ile sermaye desteğinin daha kolay bir araya gelmesini sağlıyor. Enerji
Enstitüsünde “Yenilenebilir Enerji,
Nükleer Araştırmalar, Enerji Planlaması ve Yönetimi ile Konvansiyonel
Enerji” anabilim dalları altında çalışmalar yapılıyor. Türkiye’nin çalışan tek
nükleer araştırma reaktörü olan İTÜ
TRIGA Mark-II Nükleer Araştırma ve
Eğitim Reaktörü de burada bulunuyor.
Enstitüde doğrudan endüstri tarafından kurulmuş çok sayıda laboratuvar,
endüstri destekli araştırma projeleri
ve yine doğrudan endüstri tarafından
desteklenen lisansüstü öğrenciler
endüstri destekli araştırma görevlisi
olarak yer alıyor. Türkiye’nin ilk Enerji Temalı Teknokent Binasına kabul
edilecek enerji şirketlerde, İTÜ Enerji
Enstitüsünün lisansüstü öğrencileri ve
İTÜ öğretim üyeleri ile ortak projeler
gerçekleştirme koşulu aranıyor.
Burs kaynağı
Enerji alanında üniversite-sanayi işbirliğinin en yenilikçi örneği olan Enerji
Temalı Teknokent binası, ulusal ve
uluslararası enerji şirketleri ile birlikte
ar-ge çalışmaları yapılması ve böylece akademik düzeydeki araştırmaların
enerji alanında kullanılabilir teknolojilere ve ekonomiye dönüştürülmesi fırsatını sağlıyor. 5 bin metrekare alanda
kurulan Enerji Temalı Teknokent Binasında yaklaşık 300 kişi istihdam edilecek. Enerji Enstitüsünde lisansüstü
öğrenim gören başarılı öğrencilerin
bursları da buradaki firmalar tarafından karşılanacak.
İTÜ Enerji Enstitüsü bünyesinde Enerji
Temalı Teknokent Binasında kurulan
Ulusal Nükleer Enerji Bilgilendirme
Merkezi ise Rosatom ve İTÜ ARI Teknokent’in bir sosyal sorumluluk projesi olarak hayata geçti. Enerji Temalı
Teknokent Binası içinde İTÜ ARI Teknokent’in toplam 150 metrekare alanı
tahsis etmesiyle Rosatom tarafından
kurulan, İTÜ Enerji Enstitüsü ve TAEK’in destekleriyle faaliyetlerini sürdüren merkez, ilköğretim ve lise öğrencilerine nükleer enerji ve teknoloji
alanında bilimsel temellere dayalı bir
bilgilendirme yapmayı amaçlıyor.
itü vakfı dergisi 77
İTÜ'DEN HABERLER
Ar-Ge’ye En Fazla Katkı Ödülü İTÜ’nün
Türkiye İnovasyon Haftası kapsamında düzenlenen törenle İTÜ’ye, “Ar-Ge’ye En Fazla Katkı Yapan Kurum” ödülü verildi. Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ’nün
girişimci, yenilikçi ve inovatif üniversite
kimliğinin giderek güçlendiğini vurguladı.
Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar
Meclisi (TİM) tarafından 3.’sü düzenlenen
“Türkiye İnovasyon Haftası” kapsamında,
“ar-ge, tasarım, marka ve girişim” ödülleri
sahiplerini buldu. Toplam 13 ödül dağıtılırken, ödülleri Başbakan Ahmet Davutoğlu verdi. Sadece 2 üniversite ödül alırken,
“Ar-Ge’ye En Fazla Katkı” ödülü İTÜ’nün,
“Tasarıma En Fazla Katkı” ödülü ise Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin oldu.
ARI Teknokent’te 2 bin Ar-Ge Projesi
Ödülün İTÜ için önemli olduğunu belirten
Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca,
“girişimci, yenilikçi, inovatif” üniversite yapısını güçlendirmek için uğraş verdiklerini
belirtti. Günün koşullarının rekabetçi yaklaşımı zorunluğu kıldığını, rekabetin ise inovasyonsuz mümkün olmadığını vurgulayan
Karaca, İTÜ’de bir girişimcilik ekosistemi
kurduklarına işaret etti. Karaca, ARI Teknokent’in ulaştığı başarıya da dikkat çekerek,
“Son 2 yılda toplam ihracatını yüzde 245 artırdı. Halen 2 bin ar-ge projesi yürütülüyor” dedi
kent, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi, İTÜ
Çekirdek, İTÜ Bilim Merkezi ve İTÜ’nün farklı
fakültelerinden öğrenci projeleri 5 ayrı stantta
ziyaretçilerle buluştu.
Fuar’da İTÜ Etkisi
İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleştirilen
İnovasyon Fuarında İTÜ’lülerin etkisi 3 gün
boyunca kendini hissettirdi. İTÜ ARI Tekno-
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın da katıldığı 3 günlük fuarda, hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler başarılarıyla, projeleriyle İTÜ’yü temsil etti.
İTÜ’ye Erasmus Kalite Ödülü
İTÜ, 2012-2013 Akademik Yılında Erasmus Programı Öğrenci Öğrenim Hareketliliği faaliyetleri kapsamında gösterdiği başarı nedeniyle “Erasmus Kalite
Belgesi” ile ödüllendirildi.
Avrupa Birliği Bakanlığı, Avrupa Birliği Eğitim ve
Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Türkiye
Ulusal Ajansı tarafından verilen ve kısaca “E-Kalite”
olarak adlandırılan ödüller, Ankara’da düzenlenen
törende sunuldu. Öğrenci öğrenim hareketliliğinde
sağladığı başarı ile İTÜ E-Kalite Ödülü’nün sahibi
oldu. İTÜ adına ödülü, Erasmus Kurum Koordinatörlüğünü yürüten Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Elif Pehlivanoğlu Mantaş aldı. Toplam
5 üniversite ödüle değer görülürken, İTÜ dışında
Boğaziçi, Karadeniz Teknik, Marmara ve Akdeniz
üniversiteleri de ödüllendirildi.
İTÜ ayrıca, Erasmus programında sergilediği istikrarlı ve başarılı çizgisi sayesinde, bu yıl en fazla hibe
desteği almaya hak kazanan üniversite olmuştu.
78 itü vakfı dergisi
Bilimle Çocukları Buluşturan Proje
İstanbul Kalkınma Ajansı
tarafından desteklenen “Ana,
İlk ve Ortaokul Öğrencilerine
Yaratıcı, Deney ve Gözleme
Dayalı Uygulamalı Fen ve
Matematik Eğitimi ve
Ar-Ge Çalışmaları Projesi”
kapsamında, Beyoğlu ilçe
sınırları içinde 375 çocuk İTÜ’de
kurulan Bilim Okulu'na
başladı.
İTÜ Bilim Merkezi’nin içinde oluşturulan,
dezavantajlı (alt sosyo-ekonomik seviyede
ve bir kısmı bedensel engelli) çocuklara
yönelik Bilim Okulu’nun açılışı, Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı, İTÜ Rektörü Prof. Dr.
Mehmet Karaca, Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan, İstanbul Kalkınma
Ajansı Başkanı Aşkın Ayık’ın da katıldığı
törenle yapıldı.
Beyoğlu ilçe sınırları içinde yaşayan 375
çocuğun yararlandığı ve tamamı yüksek
lisans ya da doktora öğrencilerinden oluşan 61 kişilik bilim iletişimcileri kadrosunun eğitim verdiği proje, 2014 yılı sonunda
başladı. Bilim Okulu’nun resmi açılışı ise 16
Ocak Cuma günü İTÜ Taşkışla Yerleşkesinde düzenlenen törenle yapıldı.
Törende konuşan Milli Eğitim Bakanı Nabi
Avcı, projenin çok önemli bir model olduğunu belirterek, hayata geçirilmesinde
emeği olan herkese teşekkür etti. Bakanlık
olarak sorumluluklarının farkında olduklarını söyleyen Avcı, bu tür bilim merkezlerini
çoğaltarak dezavantajlı öğrencilere hizmet
vermesini istediklerini kaydetti. Sınıfları ve
laboratuvarları tek tek dolaşan Avcı, öğrencilerle ve bilim iletişimcisi olan eğitmenlerle
sohbet etti. Üniversitelerin genellikle çocuklara kapalı
bir ortam olarak düşünüldüğüne dikkat çeken İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca,
“Bu projede de çok güzel bir örneği görüldüğü üzere İTÜ herkese kucak açan bir kurum. Biz kendimizi daha çok fen ve mate-
matik ağırlıklı olarak yansıttık. Ama İTÜ’nün
bir de sanat ve sosyal sorumluluk yönü
var. Geliştirdiğimiz birçok proje ile topluma
dokunan, pozitif değer yaratan işlere imza
atıyoruz” diye konuştu. ‘Bilimin eğlenceli dünyasına yolculuk’ Projenin Koordinatörlüğünü yürüten İTÜ
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu,
“Çocuklara bilimi deneysel platformda anlatmaya çalışıyoruz. Çocuklar bilime dokunup, bilimin eğlenceli ve büyülü dünyasına
yolculuk yapabilecekler” dedi. Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan da
proje iştirakçilerinden biri olmaktan büyük
mutluluk duyduklarını belirterek, belediye
olarak çocuklara Turabi Baba Kütüphanesi
aracılığıyla ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. Proje Hakkında İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “Ana, İlk ve Ortaokul Öğrencilerine Yaratıcı, Deney ve Gözleme Dayalı
Uygulamalı Fen ve Matematik Eğitimi ve
Ar-Ge Çalışmaları Projesi” kapsamında,
Beyoğlu ilçe sınırları içinde 375 çocuk
İTÜ’de kurulan Bilim Okuluna başladı.
Öğrencilerin seçiminde Beyoğlu Belediyesi ve Beyoğlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
ile işbirliği yapıldı. Proje kapsamında, her
gün 90 çocuk İTÜ Bilim Merkezine gelerek
kendileri için kurulan bilim okulunda eğitim
alıyor. Projede eğitmen olarak görev almak
üzere tamamı yüksek lisans ve doktora
öğrencilerinden oluşan 61 gönüllü, bilim
iletişimci olmak üzere eğitim aldı. Halen
25’i aktif olarak görev yapıyor. Uzun soluklu
projede, bilim iletişimcileri dönüşümlü olarak görev alacak. Öğrenciler, matematik,
fizik, kimya, astronomi üzerine laboratuvar
çalışmaları yürütüyor, deneyler yapıyor. İTÜ
Bilim Merkezi içinde bu projeye özel yeni
laboratuvarlar ve atölyeler kuruldu. Bilimin
eğlenceli ve etkileyici dünyasına yolculuğa
çıkan çocuklar, farklı yaş gruplarına göre sınıflara ayrıldı. Okulun öğrencileri arasında
anaokulu, ilkokul ve ortaokul olmak üzere 3
ayrı kademe bulunuyor. Müfredat için öneriler geliştirilecek Tüm deneyler ve eğitimler, MEB müfredatına paralel ilerliyor. Bu noktada okulun
amaçları arasında, MEB’e müfredat önerileri ile gitmek de var. Yapılan Ar-Ge çalışmaları ile toplam 9 aylık program dahilinde
sürecek eğitimler doğrultusunda bir rapor
hazırlanması hedefleniyor. Ayrıca proje
kapsamında gerçekleştirilecek 5 ayrı halk
semineriyle, ilgi duyanların üniversite ve
bilimle popüler düzeyde buluşturulması
hedefleniyor. Eğitime destek projesinin ötesinde Ayrıcalıklı bir sosyal sorumluluk projesi
olan çalışma hem kapsamı hem ulaştığı
öğrenci kitlesi hem de eğitim sistemi için
yeni öneriler geliştirecek olması nedeniyle örnek niteliği taşıyor. Bir eğitime destek
projesinin ötesine geçilerek bilimin geleceğine yatırım yapılması, yeteneklerin keşfedilip desteklenmesi, bunun için de ekonomik temelli fırsat eşitsizliklerinin ortadan
kaldırılması amaçlanıyor.
itü vakfı dergisi 79
İTÜ'DEN HABERLER
İTÜ’nün Test Aracı Temiz Hava İçin Yollarda
"İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik
Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi” projesi için test araçları yola çıktı.
İTÜ Prof. Dr. Adnan Tekin Malzeme Bilimleri
ve Üretim Teknolojileri Uygulama Araştırma
Merkezinin (ATUM), İETT işbirliği ile yürüttüğü “İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi”
projesi için test araçları yola çıktı.
T.C. Kalkınma Bakanlığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen proje
kapsamında, ölçümün yapılacağı hatlar
olan “40B Sarıyer-Beşiktaş” ve “41AT Ayazağaköyü-Davutpaşa Yıldız Teknik Üniversitesi” güzergâhlarında çalışan filodan
seçilen otobüsler ilk olarak İTÜ Ayazağa
Yerleşkesine getirildi. İTÜ’deki test sürüşüne ATUM Müdürü Prof. Dr. Cüneyt Arslan
ve proje ekibi, İETT Ulaşım Teknolojileri Daire Başkanlığı Teknoloji Geliştirme Müdürü
Ensar Kızılaslan ve Mühendis Erdinç Bozkurt katıldı.
Proje için özel olarak görevlendirilen test
araçları, ölçüm ve analiz çalışmaları süresince, Kalkınma Bakanlığı, İstanbul Kalkınma Ajansı, İETT, İTÜ ve İTÜ-ATUM logoları
ile giydirildi. Araçlar, Ağustos 2015’e kadar
güzergâhlarındaki rutin servislerine devam
edecek ve ölçüm yapacak.
Sağlığa, Ekonomiye, Çevreye Dost Proje, İstanbul başta olmak üzere tüm Marmara Bölgesindeki ulaşım ve toplu taşıma
kaynaklı hava kirliliğinin azaltılmasının yanı
sıra ulaşımda enerji verimliliği konularında
bir dizi bilimsel ve inovatif teknik çalışmadan oluşuyor. Toplu taşıma uygulamalarında enerji verimliliğinin artırılmasını ve
egzoz emisyonlarının tüm zararlı etkilerinin
en aza indirilmesini sağlayacak projenin
temel hedefleri şöyle: ‡)RVLO\DNÔWNXOODQÔPÔQDEDáOÔoHYUHNLUOLOLNlerinin neden olduğu hastalık ve olumsuz
psikolojik etkilerde azalma sağlanması
‡(J]R]HPLV\RQODUÔQÔQQHGHQROGXáXUDKDWsızlıklara bağlı sağlık giderlerinin azaltılması
‡7RSOXWDäÔPDVLVWHPOHULQGH\DNÔWHJ]R]
etkileşimleri hakkında bilgi artışı
‡ (J]R] VLVWHPL YH åOWUHOHULQ EDNÔPRQDrım-temizlik uygulamaları için yeni bir sistemin geliştirilmesi
‡7RSOXWDäÔPDX\JXODPDODUÔQGDHJ]R]VLVtem kirliliğinden kaynaklanan ek yakıt sarfiyatında düşüş
‡ 7RSOX WDäÔPD DUDoODUÔQÔQ VHEHS ROGXáX
zararlı egzoz emisyon değerlerinde düşüş
40B Güzergâhı
‡7RSOXWDäÔPDGDGDKDHWNLQYHYHULPOL\Dkıt kullanımı
‡ (J]R]GDNL NLUOL åOWUHOHULQ VHEHS ROGXáX
fazla enerji tüketiminin azaltılması
‡(J]R]YH\DNÔWDUDVÔQGDHQHUMLYHULPOLOLği koşullarının saptanması ve ideal koşulların yakalanması
‡ 'Q\D 6DáOÔN gUJW :+2 $PHULND
Çevre Örgütü (EPA) ve Avrupa Birliği egzoz
normlarının yakalanması
‡7RSOXWDäÔPDYH\RáXQWUDåNWHQND\QDNlanan hava, su ve çevre kirliliklerinin önlenmesi
80 itü vakfı dergisi
41AT Güzergâhı
İTÜ MAKİNA 70 YAŞINDA
İTÜ, 241 yıllık geçmişiyle bilimin, teknolojik
gelişmelerin ve topluma katkı sağlayan
projelerin yuvası oldu. Köklü geçmişinde
önemli ve öncü rol üstlenen Makina Fakültesi de araştırmacı, uzman, yenilikçi, rekabetçi, sosyal, saygın ve lider vasıfta sayısız
mühendis yetiştirdi. İTÜ’nün simge fakültelerinden Makine, 70. kuruluş yıldönümünü
kutladı.
10 Aralık’ta Makina Fakültesinde gerçekleştirilen kutlama töreninde, mezunlar, öğrenciler, akademik kadro ve idari personel
bir araya geldi. Mezunlar, fakülte arşivinden yapılan seçki ile hazırlanan fotoğraf
sergisini gezerken, anılarını tazeledi. Birçok
seçkin kuruluşun stant açtığı kariyer ayağında ise öğrenciler firmalardan bilgi aldı
ve staj başvurularında bulundu.
Ardından Orhan Öcalgiray Konferans Salonunda gerçekleştirilen törende, Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Dekanı M. Alaittin Arpacı, 70 Yıl Etkinliği Ana
Sponsorlarından Ford OtoSan Gövde
Mühendisliği Müdürü Oktay Özbay, Gedik
Holding Ceo’su Dr. Mustafa Koçak, Ereğli
Demir ve Çelik Fabrikaları Yönetim Kurulu
Başkanı Ali Aydın Pandır ile Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman
birer konuşma yaptı.
‘Kökleri 70 yıldan derin’
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın
açılış konuşmasında, Makina Fakültesinin
bir ekol olduğunu bugün kuruluşunun 70.
yılını kutladığını ancak köklerinin çok daha
derinlere uzandığını söyledi. Fakültenin,
zengin bir akademik birikime ve deneyim
hazinesine sahip olduğunu vurgulayan
Aydın, sadece başarılı mühendisler yetiş-
tirmekle kalmayan İTÜ Makina’nın siyasetçiler, sporcular, sanatçılar, bilim insanları,
bürokratlar yetiştirmiş büyük bir yuva olduğunu ifade etti. Aydın, “Bugün makina mühendisliği eğitimi almak isteyen bir
gence idealindeki üniversiteyi sorsanız,
inanıyorum ki alacağınız yanıt İTÜ olur.
Başka bir tarafa geçip bakalım; makina ya
da imalat mühendisliği alanında bir uzman
görüşüne ihtiyaç duyulsa, kapısı çalınacak ilk yer burasıdır. Vizyon sahibi seçkin
bir öğretim üyesi kadrosu varlığı ile İTÜ
Makina bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da bu hedefi gerçekleştirme görevini
başarıyla yerine getirecektir” diye konuştu.
sıralama sonuçlarında bu başarının görüldüğünü belirtti. Dekan Arpacı, fakültemiz
bundan sonra daha büyük hedeflere daha
büyük bir kararlılık ve azimle yürüyecek,
Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman
yaptığı her çalışmayla öncü olmaya, dünyayı şekillendirecek bilgi ve birikime sahip,
cesur ve ülke sevgisiyle dolu mezunlar yetiştirmeye devam edecektir” dedi. İTÜ Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alaittin Arpacı
‘İTÜ’ye 4 Fakülte, 1 Enstitü kazandırdık’
Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alaittin
Arpacı ise “Osmanlıdan bugüne kadar, ülkemize pek çok değerli mühendis, mimar
ve bilim insanı yetiştirmiş köklü bir yüksek
öğretim kurumu olan İTÜ’nün ana çatısı altında olmanın gururunu ve kıvancını yaşıyoruz” diyerek sözlerine başladı. 1944 yılında
bugünkü adıyla eğitim ve öğretim hayatına
başlayan Makina Fakültesinin engin birikimi ve güçlü potansiyeli ve dinamik yapısı
ile 1961 yılında Nükleer Enerji Enstitüsünü,
1971 yılında Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesini, 1977 yılında İşletme Fakültesini, 1983 yılında Uçak ve Uzay Bilimleri
Fakültesini, 2004 yılında ise Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesini İTÜ’ye kazandırdığını anlattı. Arpacı, “Yurt içinde ve yurt
dışında böyle bir ayrıcalığa rastlamak olası
gözükmüyor” dedi. İTÜ Makina’nın uluslararası marka değerine de değinen Arpacı,
‘Üniversitemle gurur duyuyorum’ Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman ise kendisinin de İTÜ mezunu olduğuna işaret ederek, üniversitesi
ile gurur duyduğunu vurguladı. TCDD’deki
çalışmalardan ve gelişmelerden bahseden
Karaman, 2023 yılına kadar 45 milyon dolarlık yatırım yapılması gerektiğini böylece
demiryolu taşımacılık payının %10-15’lere
çıkarılacağını, bütün yük merkezlerinin
demiryoluna bağlanacağını ve demiryolu standartlarını oluşturacaklarını söyledi.
Milli sinyalizasyon sisteminin İTÜ’de geliştirildiğini ve yüksek hızlı tren projesinde İTÜ
ile birlikte çalıştıklarını belirten Karaman
”Çok iyi bir çalışma oldu. İTÜ bizim için
bu konuda gurur kaynağıdır. Üniversiteme bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum.
Milli tren projesinde de proje ortağımız
İTÜ. Biz Türkiye’de milli treni, yerli otomobilden önce yapmaya çalışacağız. Bunu
başaracağımıza inancım tamdır” dedi.
Tören, İTÜ TMDK tarafından hazırlanan
Türk Sanat Müziği konseri ile sona erdi.
itü vakfı dergisi 81
11. ULUSLARARASI INTEL EĞİTİM ZİRVESİ İTÜ’DE YAPILDI
İstanbul
Teknik
Üniversitesi’nin
ev
sahipliğinde İstanbul’da düzenlenen 11.
Uluslararası
Intel Eğitim Zirvesi’nde;
Intel’in yüksek eğitim teknolojileri, eğitim ve
teknolojinin entegrasyonunu teşvik etmek
amacıyla yapılan çalışmalar ile Türkiye
ve bölgede kullanılan devrim niteliğindeki
eğitim teknolojileri değerlendirildi.
11. Uluslararası İntel Eğitim Zirvesi,
“Eğitimin Kültürler Arası Köprü Olarak
Rolü” temasıyla 2-3 Aralık 2014’te İTÜ
ev
sahipliğinde
gerçekleştirildi.
30
ülkeden çok sayıda sektör temsilcisi ve
akademisyenin katıldığı zirvede geleceğin
teknolojilerinin eğitimde kullanımı farklı boyutlarıyla ele alındı.
Etkinlikte Intel Başkan Yardımcısı John
Davies, Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika
Bölge Başkanı Çiğdem Ertem, Intel Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kurumsal İlişkiler
Direktörü Guenther Juenger, Intel Türkiye
Genel Müdürü Burak Aydın, İTÜ Rektörü
Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İstanbul Milli
Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız birer
konuşma yaptılar.
İTÜ Ayazağa Yerleşkesi – Süleyman Demirel Kültür Merkezinde düzenlenen etkinlikte konuşan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü
Muammer Yıldız, böylesi önemli bir etkinliğin İstanbul’da ve İTÜ’de yapılmasının Milli
Eğitim Bakanlığı için çok önemli olduğunu
söyledi. Yıldız, “Teknolojiyi eğitim ortamında kullanmamızda Intel’in çok desteği var.
‘Fatih Projesi’ ve ‘Gelecekte Eğitim Projesi’
gibi projeleri Intel ile birlikte yürüttük. Amacımız öğrencilerimize 21. Yüzyıl becerileri
kazandırmak.
Bu bağlamda medya okuryazarlığı becerisi geliştirmek bizim için çok önemli. Biz öğrencilerimize yaşadığı şehri, o şehrin bıraktığı mirası tanımayı ve korumayı öğretmeye
çalışıyoruz” dedi.
‘Teknolojiyi tüketen değil üreten ülke
olmalıyız’
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca da zirveye ev sahipliği yapmanın ve paydaş olmanın onur verici olduğunun altını çizerek,
İTÜ’nün anaokulundan üniversiteye kadar
her kademede varlık gösteren güçlü bir
marka olduğuna dikkat çekti.
Karaca, İTÜ’nün 241 yılı geride bırakan
köklü tarihine de işaret etti. Eğitimde kültürler arası köprü kurmak ancak teknoloji
ile gerçekleşebilir diyen Karaca, “Teknolojiyi tüketen değil, üreten bir ülke olmak
zorundayız. Intel Türkiye’deki ilk ar-ge merkezini İTÜ ARI Teknokent’te açtı. Üstelik
Türkiye’nin ilk kreatif ar-ge merkezi... Böyle
bir ilk de ancak İTÜ’ye yakışırdı” dedi.
İstanbul temaya en uygun kent
Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın
ise gerek Türkiye’de gerekse dünyada öğrenci ve öğretmenlerin eğitimine katkıda
bulunduklarını belirtti. Aydın, zirvenin 10
yıldır Avrupa’nın farklı ülkelerinde gerçekleştirildiğine, bu yıl ise kıtaları birleştiren
coğrafyası ve çok kültürlü yapısıyla İstanbul’un seçilmesinin zirvenin ana temasıyla
bütünleştiğine işaret etti. Aynı noktaya dikkat çeken Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika
Bölge Başkanı Çiğdem Ertem ise eğitim
yoluyla kültürlerarası köprüler kurulabileceğini, bu konunun ele alındığı bir zirvenin
İstanbul’da yapılmasının önemli olduğunu belirtti. Dünyanın bir numaralı gündem
maddesinin eğitim olduğunu vurgulayan
Ertem, “Günümüzde teknoloji sayesinde
sınırların kalktığı ve hepimizin aynı bilgiye
aynı anda eriştiği bir dünyada yaşıyoruz.
Çocuklara iyi eğitim vermek, iyi bir geleceğe sahip olmak anlamına geliyor. Intel
olarak sosyal sorumluluk projelerimizi eği-
tim temeli üzerine kuruyoruz. 100’den fazla
ülkede 200’den fazla eğitim ve girişimcilik
programı yürütüyoruz. Amacımız eğitimin
iletilmesi ve bunun için hükümetlere eğitim
politikalarında destek veriyoruz” diye konuştu.Konuşmaların ardından Intel Avrupa,
Ortadoğu ve Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü Guenther Juenger, “Intel Education”
tanıtım sunumunu yaptı. Zirvede iki gün boyunca çok sayıda oturum, sunum ve atölye
çalışması gerçekleştirildi.
itü vakfı dergisi 83
İTÜ'DEN HABERLER
GİNOVA - GENERAL ELECTRIC ORTAK SEMİNERİ
yetenek ve teknikler, iletişim kurulan kişiye
göre değişen iletişim biçimleri, etkileyici
iletişimin yolları ve bunu sağlayacak
planlamanın yapılmasının önemi hakkında
bilgi edindi. Etkileşimli olarak düzenlenen
seminerin ilk adımında ikili gruplara
bölünen katılımcılar, verilen konular
üzerinde tartışarak birbirlerini ikna etmeye
çalıştı.
İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ
GİNOVA) tarafından 18 Aralık Perşembe
günü “Liderler için Etkileme Yetenekleri”
başlıklı etkinlik gerçekleştirildi.T üm gün
süren etkinlikte, grup çalışmaları yapıldı,
General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise
seminer verdi.
TÜBİTAK’ın desteklediği Girişimcilik ve
İnovasyon Sertifikalı Eğitim Programına
katılan, doktora ve doktora sonrası çalışmalar sürdüren İTÜ’lüler, İTÜ Çekirdek
2014’ün başarılı girişimcileri ve İTÜ Girişimcilik, IEEE, İşletme Mühendisliği kulüplerinin yöneticileri, GİNOVA’nın düzenlediği
seminerde buluştu. Katılımcılar, kişileri
etkilemek için kazanılması gereken pratik
Tim Highet
‘Değerler, inançlar ve deneyimler görünmez faktör’
General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise
verdiği seminerde, iş dünyasında kişilerin
kendini müdahil ve saygın hissetmesi gerektiğini belirtirken, manipüle edildikleri
hissinden uzak olmalarının önemini vurguladı. Kişinin karşısındakini etkilemesinin öncelikle onu tanımasından geçtiğini
vurgulayan Highet, insanların yaptıkları ve
söylediklerini buzdağının görünen tarafına
benzetirken; değerler, inançlar ve deneyimlerin görünmeyen taraf olduğu konusunda uyardı.
İletişim stil belirleme testi
Seminer sonrasında, katılımcıların etkinliğin başında doldurduğu iletişim stili belirleme testinin değerlendirilmesi yapıldı.
Bağlantı kuran, ifade eden, analiz eden ve
yöneten olarak 4 gruba ayrılan katılımcılar;
iletişim stillerinin güçlü yönleri, kör noktaları, kendilerini etkilemenin yolları ve kendilerini deli eden şeyleri belirlemek için grup
çalışması yaptı. Her gruptan bir temsilci,
kendi iletişim stilinin özelliklerini sunarken,
katılımcılar kendilerini ve diğer stilleri daha
iyi tanıma ve iletişim stratejilerini buna göre
belirleme imkânı buldu.
Prof.Dr. Oğuz Okay’a ‘Georg Forster Araştırma Ödülü’
İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ
GİNOVA) tarafından 18 Aralık Perşembe
günü “Liderler için Etkileme Yetenekleri”
başlıklı etkinlik gerçekleştirildi.T üm gün
süren etkinlikte, grup çalışmaları yapıldı,
General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise
seminer verdi. TÜBİTAK’ın desteklediği
Girişimcilik ve İnovasyon Sertifikalı Eğitim
Programına katılan, doktora ve doktora
sonrası çalışmalar sürdüren İTÜ’lüler, İTÜ
Çekirdek 2014’ün başarılı girişimcileri ve
İTÜ Girişimcilik, IEEE, İşletme Mühendisliği kulüplerinin yöneticileri, GİNOVA’nın
düzenlediği seminerde buluştu. Katılımcılar,
kişileri etkilemek için kazanılması gereken
pratik yetenek ve teknikler, iletişim kurulan
kişiye göre değişen iletişim biçimleri,
etkileyici iletişimin yolları ve bunu
sağlayacak planlamanın yapılmasının
önemi hakkında bilgi edindi. Etkileşimli
84 itü vakfı dergisi
guladı. Kişinin karşısındakini etkilemesinin öncelikle onu tanımasından geçtiğini
vurgulayan Highet, insanların yaptıkları ve
söylediklerini buzdağının görünen tarafına
benzetirken; değerler, inançlar ve deneyimlerin görünmeyen taraf olduğu konusunda uyardı.
olarak düzenlenen seminerin ilk adımında
ikili gruplara bölünen katılımcılar, verilen
konular üzerinde tartışarak birbirlerini ikna
etmeye çalıştı.
‘Değerler, inançlar ve deneyimler görünmez faktör’
General Electric Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Liderlik Eğitim Müdürü Tim Highet ise
verdiği seminerde, iş dünyasında kişilerin
kendini müdahil ve saygın hissetmesi gerektiğini belirtirken, manipüle edildikleri
hissinden uzak olmalarının önemini vur-
İletişim stil belirleme testi
Seminer sonrasında, katılımcıların etkinliğin başında doldurduğu iletişim stili belirleme testinin değerlendirilmesi yapıldı.
Bağlantı kuran, ifade eden, analiz eden ve
yöneten olarak 4 gruba ayrılan katılımcılar;
iletişim stillerinin güçlü yönleri, kör noktaları, kendilerini etkilemenin yolları ve kendilerini deli eden şeyleri belirlemek için grup
çalışması yaptı. Her gruptan bir temsilci,
kendi iletişim stilinin özelliklerini sunarken,
katılımcılar kendilerini ve diğer stilleri daha
iyi tanıma ve iletişim stratejilerini buna göre
belirleme imkânı buldu.
TOLGAHAN ÇOĞULU’YA
“ÖZEL BAŞARI ÖDÜLÜ”
ELGİNKAN 2014 ÖDÜLLERİ İKİ
DALDA İTÜ’LÜLERİN OLDU
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı ve Dr. Erol Üçer Müzik
İleri Araştırmalar Merkezi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolgahan Çoğulu, tasarladığı mikrotonal gitar ile yeni bir ödül aldı. Pera Palas
Oteli’nde 5.’si düzenlenen Donizetti Klasik Müzik Ödülleri kapsamında “Özel Başarı Ödülü”ne değer görüldü.
Elginkan Vakfı tarafından her yıl verilen ödüller, 2014 için iki ayrı
kategoride İTÜ’lü akademisyenlerin oldu. Öğretim Üyelerimiz
Prof. Dr. İbrahim Akduman ile Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çayören
“Teknoloji” dalında, Öğretim Görevlimiz Süleyman Şenol “Kültür
Araştırma” dalında ödüllendirildi.
Mikrotonal gitar tasarımıyla 2014 yılında müzik dünyasında oldukça ses getiren bir yeniliğe imza atan Doç. Dr. Çoğulu, Türkiye’ye ilk Margreth Gutmann Müzik Ödülünü getirmişti. Şimdiye
dek yapılmış tüm gitar tasarımlarını inceleyerek yeni enstrümanı tasarlayan Çoğulu, klasik gitar tınısını koruyarak mikrotonlara
ulaşmayı başarmıştı
Elginkan Vakfı tarafından Türk kültürü ile teknoloji ve sanayi uygulamalarına dönük araştırma ve hizmetlerin değerlendirilmesi,
teşvik edilmesi amacıyla 2006 yılından bu yana düzenlenen “Elginkan Vakfı Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri”nde,
2014 yılının kazananları açıklandı. Ödül komisyonları tarafından
yapılan incelemeler ile mikrodalga tomografisi alanında yaptıkları
çalışmalar ile meme kanserinin erken teşhisi ve görüntülenmesi
amacıyla ürettikleri cihaz nedeniyle Elektronik ve Haberleşme
Bölüm Başkanımız Prof. Dr. İbrahim Akduman ve bölüm Öğretim
Üyemiz Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çayören “Elginkan Vakfı Teknoloji
Ödülü”ne değer görüldü. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi Süleyman Şenol ise Türk musikisi alanındaki çalışmaları ve oluşturduğu arşiv nedeniyle “Elginkan Vakfı
Kültür Araştırma Ödülü”nün sahibi oldu.
Her iki dalda da 50 bin TL olarak belirlenen ve kazananlar arasında eşit olarak paylaşılacak Elginkan Vakfı 2014 Yılı Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri, Şubat 2015’te düzenlenecek
törende sunulacak.
KİMYA MÜHENDİSLİĞİNDE ULUSLARARASI BAŞARI
Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Göktuğ
Ahunbay ve tez tanışmanlığını yürüttüğü Doktora öğrencisi Barış Demir, 8. Endüstriyel Akışkan Özellikleri Simülasyon Yarışmasında Birincilik Ödülü kazandı.
Barış Demir, 2012 yılında da ikincilik ödülünü aldıkları yarışmayı dergimiz için değerlendirdi; “National Institute of Standards and Technology (NIST) tarafından 2001 yılından beri
düzenlenen Endüstriyel Akışkan Özellikleri Simülasyon Yarışmasının(IFPSC) (http://fluidproperties.org) amacı, akışkanların
termo-fiziksel özelliklerini moleküler simülasyon yöntemleri kullanarak belirlemektir.
Daha önceki yıllarda dimetileter-propilenbuhar-sıvı denge
hesaplamalari, aseton-butiramid buhar basıncı ve buharlaşma ısısı, kuvvet alani geliştirmeve zeolit için perflorohegzan
(PFH) adsorpsiyon izotermi hesaplama gibi problemler yarışmanın temalarını oluşturmuştur. İlk kez katıldığımız 2012 yılında,‘BCR-704 tipi zeolitePFH adsorpsiyonu’ temalı yarışmada
ikincilik ödülünü kazanmıştık.
2014 yılında sekizincisi düzenlenen yarışmanın konusu ise
BAM-P109 tipiaktif karbona (AK)PFH adsorpsiyonuydu. Yarışmanın amacı, BAM-P109 tipi AK’un mikro ve mezo gözeneklerine düşük kismi basınçlarda PFH adsorpsiyon kapasitesini
moleküler simülasyon yöntemleri kullanarak hesaplamaktı.Yarışma kapsamında ilk önce, kullanılan modelimizin güvenirliğini
ölçmek için Ar, H2O, N2 ve CO2 gazlarının hesaplanan adsorpsiyon izotermleri, NIST tarafından yayınlanan deneysel veriler ile
karşılaştırılmıştır. Daha sonra, aynı model, PFH adsorpsiyonu
için kullanılmış ve üç farklı kısmi basınçta adsorpsiyon kapasiteleri hesaplanmıştır.
Yarışmaya İTÜ, Manchester, Imperial College, Edinburgh ve
Shanghai Jiao Ton üniversitelerinden katılım olmuştur. Katılımcıların elde ettikleri hesaplama sonuçları, NIST tarafından deneysel olarak ölçülen ve gizli tutulan adsorpsiyon izotermlerini
ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, 14. Amerika
Kimya Mühendisliği Enstitüsü (AIChE) Kongresinde (16-21 Kasım 2014, Atlanta- Amerika) sunulmuş ve birinciliği kazandığımız ilan edilmiştir.”
itü vakfı dergisi 85
İTÜ'DEN HABERLER
ULUSLARARASI ÖĞRENCİ MEMNUNİYET ÖDÜLLERİ
Study Portals tarafından yabancı öğrencilerle yapılan Uluslararası Öğrenci Memnuniyet Anketinin 2014 sonuçları açıklandı.
İTÜ, 10 üzerin 9 puanla “Excellent University” kategorisinde
yer aldı.
gorisinde yer aldı. Sonuçlara, 6 bin 923 öğrencinin yaptığı 16
bin 427 geri bildirim aracılığıyla ulaşıldı. Öğrencilerin yorumları
www.STeXX.eu üzerinden alındı. Öğrenciler üniversiteleri 4 temel kategoride değerlendirdi:
Study Portals’ın, binlerce öğrencinin yorum ve geri bildirimlerini değerlendirdiği memnuniyet anketi sonuçları ilan edildi. Sıralamada 10 üzerinden en az 9.5 puan alan üniversiteler üstün,
9 puan alan üniversiteler mükemmel, 8 puan alan üniversiteler
ise çok iyi olarak kategorilendirildi. Türkiye’den 6 üniversite bu
3 kategorinin içinde yer aldı. İTÜ 10 üzerinden 9 puanla “Mükemmel Üniversite” kategorisinde değerlendirildi. Kategoride
İTÜ haricinde üniversite yer almadı. 9.5 puanla Boğaziçi, Anadolu ve İstanbul Şehir Üniversitesi “Üstün Üniversite” olarak
değerlendirilirken, 8 puanla ODTÜ ve Bilkent “Çok İyi” kate-
1) Üniversitenin yer aldığı şehrin ortamı ve sunduğu olanaklar
2) Öğretim yaptığı alanlar
3) Akademik kadro
4) Uluslararasılık, yabancı öğrencilere sunduğu ortam
KONSERVATUVAR
ÖĞRENCİLERİNE
İKİ BİRİNCİLİK
İTÜ ÖĞRETİM ÜYELERİNİN
ALBÜMÜNE
ÖDÜL
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (TMDK) öğrencileri katıldıkları iki ayrı yarışmada birincilik derecesi elde etti. İTÜ TMDK
Ses Eğitimi Bölümü Öğrencisi Çağlar Fidan, “Bodrum Ustalara
Saygı Klasik Türk Müziği Yarışmasından dereceyle döndü. Münip Utandı, Meral Uğurlu, Tülûn Korman, Tülin Yakarçelik, Erol
Deran, Melihat Gülses, Güzin Değişmez gibi usta isimlerin yer
aldığı jüri karşısında sunduğu başarılı performansı ile birincilik
ödülünün sahibi oldu. TMDK Müzik Teknolojileri Çalgı Yapım
Bölümü Öğrencisi Ünal Dursun ise Karabük Üniversitesi tarafından düzenlenen Türkiye Üniversiteler Arası Müzik Yarışmasında
İTÜ’yü temsil etti. Dursun, sergilediği bağlama performansı ile
jüri tarafından birincilik ödülüne değer görüldü.
İTÜ Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (MİAM) Müdürü Prof. Şehvar Beşiroğlu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Can Karadoğan, Yard. Doç. Dr. Sinem Özdemir
ve Arş. Gör. Ozan Sarıer'in de aralarında bulunduğu “İzmir Barok Topluluğu”nun albüm çalışması ödül aldı.
86 itü vakfı dergisi
Müzik dünyasının prestijli yarışmalarından Donizetti Klasik Müzik
Ödüllerinde, “en iyi kayıt” alanında verilen “Mikrop Gramafon
Kayıt Ödülü”ne değer görüldü.
Albüm kaydının tüm aşamaları, İTÜ MİAM kayıt stüdyosunda
Doç.Dr. Can Karadoğan ve Arş. Gör. Ozan Sarıer tarafından gerçekleştirilmişti.
GİNOVA ÇETİN CEVİZ GİRİŞİM KAMPI
bu takımların saptadıkları/ buldukları “çetin
ceviz” sorunlarla ilgili çözüm geliştirmelerini sağlayacak. Toplam 5 aşamadan oluşacak süreç 15 Aralık Pazartesi günü verilen
seminerle başladı.
Yola Çıkış: 15 Aralık Pazartesi günü
18.00-21.00 saatleri arasında, GİNOVA’da gerçekleştirilen seminerle amaçlanan; teknik bir sorunu çözerek girişim
dünyasına girmek isteyen İTÜ öğrencileri ve takım arkadaşlarını yönlendirmek.
Seminer sonunda düşünme süreçlerini
yeniden şekillendirecek ve ufuk açacak
özenli bir sentez ile hazırlanan okuma
ödevleri dağıtıldı.
Ön Eleme: Takımların 23 Ocak 2015 tarihine kadar yaptığı başvurular “sorun-çözüm
uyumu, yenilikçi yaklaşım, çözümlerin gerçekleştirilebilme potansiyeli” olmak üzere 3
kategoride değerlendirilecek.
İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (GİNOVA), öğrencileri zor sorunlara teknolojik
çözümler üretmek için yeni bir program
başlatıyor. “Çetin Ceviz Girişim Kampı”nın
başarılı girişimcileri 150 bin dolar yatırım
desteği kazanma şansı yakalayacak.
İTÜ, girişimci ve inovatif üniversite kimliğini güçlendirecek bir adım daha atıyor. İTÜ
GİNOVA tarafından başlatılan yeni proje ile
Çetin Ceviz Girişim Kampı düzenlenecek.
Çetin Ceviz, en az bir üyesinin İTÜ öğrencisi (lisans, yüksek lisans ve doktora) olduğu, 2-3 kişiden oluşan takımlar kurmayı ve
Çetin Ceviz Takım Atölyesi: 7 Şubat 2015
Cumartesi günü 09.00-12.00 saatleri arasında ön elemeden geçen takımlar için İTÜ
GİNOVA’da yarım günlük atölye çalışması
gerçekleştirilecek. Bu çalışma ile katılımcıların takım olma özelliklerinin keskinleştirilmesi ve ciddiyetle çalışan takımların
güçlendirilmesi amaçlanıyor. Takım atölyesi
sonunda, YCombinator’a aday olabilecek 8
takım seçilecek.
Çetin Ceviz Girişim Kampı: 14-15 Şubat,
21-22 Şubat, 24-25 Şubat ve 7-8 Mart 2015
tarihlerinde gerçekleştirilecek kampın
amacı girişim dünyasının olimpik atletleriyle boy ölçüşebilecek, yüksek performanslı
takımların yetiştirilmesi ve fonlanması ile
YCombinator yaz programına girmelerini
sağlamak. Seçilen 8 takım, String Ventures
kurucu ortakları Emrah Yalaz, Can Saracoğlu ve destek takımları ile birlikte şubat
ayını proje faaliyetleriyle geçirecek. Toplam
3 hafta sonu ve 2 hafta içi akşam boyunca
takımlar projelerini ürünleştirmek için yoğun şekilde çalışacak.
Demo ve Yatırım Günü: 11 Mart 2015
Çarşamba 18.00-21.00 saatleri arasında
gerçekleştirilecek eleme ile seçilen takım
yada takımlara, 150 bin dolara kadar yatırım ve Mart 2015’teki YCombinator başvurusuna hazırlık desteği sağlanacak.
YCombinator Nedir?
YCombinator 2005 yılında San Fransisco’da kurulmuş bir hızlandırıcı programdır.
2012 yılında Forbes dergisi tarafından en
güçlü hızlandırıcı programı seçilmiştir.
Hızlandırıcı ne yapar?
Hızlandırıcı programlar sağladıkları birebir
destek, mentorluk ve eğitimler ile belirli bir
hisse karşılığı, projelerin firmalaşmalarını
hızlandırırlar. YCombinator son yıllarda çıkardığı başarılı girişimler sayesinde girişim
dünyasında önemli bir başarıya imza attı.
Reddit, Dropbox, AirBnB, Stripe ve Scribd
YCombinator bünyesinden çıkmış önemli
şirketlerden bazıları.
DOÇ.DR. BARIŞ KIŞKAN’A MUSTAFA PARLAR
ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ
Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Görevlisi Doç.
Dr. Barış Kışkan, “2014 ODTÜ Mustafa N. Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Araştırma Teşvik Ödülü”nü kazandı.
hizmet etmek hem de ODTÜ’nün kurucularından bilim adamı
Prof. Dr. Mustafa N. Parlar’ın anısını yaşatmak üzere her yıl veriliyor.
Kışkan’ın polimer kimyası alanındaki araştırmaları nedeniyle
verilen ödül, 19 Aralık 2015 tarihinde Ankara’da yapılacak törende sunalacak. Ödül, hem bilimsel ve teknolojik gelişmeye
Araştırmalarıyla bir bilim alanının gelişmesine katkıda bulunan
ya da bu alanda ülke sorunlarının çözümüne yardımcı olan
genç araştırmacılar ödüle değer görülüyor.
itü vakfı dergisi 87
İTÜ'DEN HABERLER
ÖĞRENCİLER GURUR VERDİ:
BİR YARIŞMA İKİ DERECE
MimED ÖDÜLLERİNE İTÜ
ÖĞRENCİLERİ DAMGA
VURDU
Bu yıl 13.’sü gerçekleştirilen “Unilever IdeaTrophy Challenge”da,
İTÜ öğrencileri hem birincilik hem de ikincilik alarak, önemli bir
başarıya imza attı.
Mimarlık Eğitimi Derneği (MimED) tarafından 13.’sü gerçekleştirilen “Mimarlık Öğrencileri Proje Ödülleri”ne İTÜ öğrencileri
damga vurdu. İTÜ hem en fazla ödülün sahibi oldu hem de tüm
kategorilerde ödül alan tek üniversite olma başarısını gösterdi.
Gerçek bir pazarlama stratejisi oluşturmayı amaçlayan yarışmada, İTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü öğrencileri Hande Sayacı,
Burcu Çakmak ve Ece Muradoğlu’nun yer aldığı “Mode On” takımı 1.’lik aldı. Öğrencilerimiz Buket Yenidoğan ve Eren Gökgür
ile Özyeğin Üniversitesi’nden Mehmet Şanlı’nın yer aldığı “Marka” takımı ise ikincilik elde etti. Ödül töreni, aralık ayında düzenlenen törende sunuldu.
Her yıl ayrı bir Unilever ürünü için yaratıcı fikirler ürettiği yarışmanın bu yıl için seçilen markası “Rexona” oldu. 3’er kişiden
kurulan takımlar, markanın kimliğine ve şirketin hedeflerine uygun tüm ayrıntıları içeren projeler hazırladı. Birinci etapta 3’er
kişiden oluşan 500 takım yarışırken; yarı finale 50 ekip çıkabildi.
Yarı finalin seçici kurulunda, Unilever yöneticileri, pazarlama uzmanları, medyadan tanınmış isimler yer aldı. Bu etabı da başarıyla tamamlayan 10 takım ise finale kaldı. Final ekipleri, 4 günlük
“Unilever Camp”a katılarak, şirket yönetim kuruluna sunum yaptı.
Öğrenciler, Londra’da düzenlenecek olan “Unilever Global Winning Teams" etkinliğine katılarak, 20’yi aşkın ülkenin kazananları
ile dünya birinciliği için yarışacak.
MimED 2014 Mimarlık Öğrencileri Proje Yarışması ödül töreni,
Türkiye’de mimarlık eğitimi ile özdeşleşen İTÜ’nün tarihi Taşkışla binasında gerçekleştirildi. Nezih Eldem Salonundaki törende,
dört kategoride toplam 35 ödül verildi. Türkiye ve KKTC’den 38
üniversiteden 393 proje finale çıktı. Tüm kategorilerde ödül alabilen tek üniversite İTÜ olurken, öğrencilerimizin başarısı 18 ödül
getirdi. 4 kategorinin 3’ünde başarı ödülü İTÜ’lü öğrencilerine
verildi. Öğrencilerimiz ve aldıkları ödüller şöyle:
1.Sınıflar Kategorisi: Şükriye Gizem Kozanoğlu, Ozan Şen, Tuna
Öğüt, Tevfik Saygın Özcan - Jüri Özel Ödülü
2.Sınıflar Kategorisi: Serdar Ayvaz – Başarı Ödülü, Gencay Derbentoğulları – Teşvik Ödülü, Beste Şensöz – Jüri Özel Ödülü
3.Sınıflar Kategorisi: Tanju Coşkun – Başarı Ödülü, Başak Bilge
Akçaoğlu – Teşvik Ödülü, Çağdaş Delen, Emre Üngör, Emirhan
Altuner, Gizem Gümüşkaya - Jüri Özel Ödülü
4.Sınıflar Kategorisi: Alican İnal – Başarı Ödülü, Sevda Şeko –
Teşvik Ödülü, Yılmaz Taha Sezgin, Kübra Paksoy, Türker Naci
Şaylan – Jüri Özel Ödülü
SNOWBOARD YILDIZLARI İTÜ’DE YARIŞTI
Uluslararası Kayak Federasyonunun düzenlediği, Türkiye Kayak
Federasyonunun desteklediği Snowboard Dünya Kupası Big Air’in
finali 20 Aralık’ta günü İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde yer alan İTÜ
Stadyumunda yapıldı. Kış sporlarına meraklı binlerce kişinin doldurduğu İTÜ Stadyumunda,kurulan 42 metre yüksekliğinde ve
125 metre uzunluğundaki rampada yapılan atlayışlar nefes kesti.
350 ton yapay kar yığılan rampada birbirinden renkli görüntüler
ve heyecan verici şovlar sahnelendi. Şampiyonada 30 erkek, 15
kadın sporcu yarıştı. Organizasyonun tarihinde ilk defa İstanbul'da
yarışan kadınlarda 1.'liği ABD'den Ty VValker kazanırken, 2.’liği İsviçreli Sına Candrian, 3.’lüğü Hollandalı Cheryl Maas elde etti. Erkeklerde ise Belçikalı Seppe Smits 1., İsviçreli Jonas Boesiger 2.,
Amerikalı Brandon Davis 3. oldu. Yarış sonrası kupa töreni gerçekleştirildi. Dereceli sporcular ödüllerini Gençlik ve Spor Bakanı Akif
88 itü vakfı dergisi
Çağatay Kılıç, Kayak Federasyonu Başkanı Erol Yarar ve Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca’dan aldı. Kupa töreninin ardından
sporseverler Athena konserini izledi.
BETONA YENİ YORUMLAR GETİREN SERGİ: "SÜSÜN ARDI"
nıldığına bağlı olarak yapay çevre içinde
farklı anlamlar taşıdığı ve estetik deneyim
yaşattığı kabulü üzerine kurgulanıyor. İşlevsel objelerden takılara farklı işlerin yer
aldığı sergide, betonun tenle buluşmasının
yarattığı deneyim ve malzemenin olanakları araştırılıyor. Sergi, 5 Şubat’a kadar ziyarete açık kalacak.
İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi (İTÜ RSG),
2015’in ilk sergisinde sanatseverleri süs
kavramını sorgulamaya ve alışılmışın dışında işler görmeye davet ediyor. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Gülname Turan’ın betonu ana malzeme olarak kullandığı işleri, 8 Ocak 2015
Perşembe günü verilen davetle ziyarete
açıldı. Açılışa Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcıları, Dekanlar, sanat
ve akademi dünyasından birçok isim ve
öğrenciler katıldı.Konuklar öncelikle, İTÜ
Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Ayşegül Aral’dan bir mini konser
dinledi. Ardından Rektör Prof. Dr. Mehmet
Karaca açış konuşması yaptı. Serginin hem
şaşırtıcı hem hayranlık uyandırıcı olduğunu
vurgulayan, en çok yapı malzemesi olarak görmeye alışılan betonun bambaşka
biçimlere büründüğünü söyleyen Karaca,
Turan’ın başarısını ve yeteneğini tebrik etti.
Doç. Dr. Gülname Turan ise sert hava koşullarına karşın açılışa katılan çok sayıda
konuğa minnettar olduğunu belirtti. Başarısında ailesinin önemli payı olduğunu vur-
gulayan Turan, verdikleri manevi destek
için annesi, eşi ve çocuklarına teşekkür
etti. Turan, RSG ekibinin de çok kıymetli
bir emek harcadığına işaret ederken, 5 Şubat’a kadar açık kalacak serginin severek
gezilmesini diledi.Konuklar, sergideki çalışmaları ilgiyle inceledi. Galeride, sergiye ilişkin Turan ile yapılan röportajı izleme fırsatı
sunulurken, beton – beden ilişkisi üzerine
sanatçının yorumlarını okumak ise rehber
niteliği taşıdı.
RGS Haftanın Her Günü Açık
İTÜ RSG, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi - Rektörlük Binası giriş katında yer alıyor. Her ay
yeni bir sergiye ev sahipliği yapan galeri,
haftanın her günü gezilebiliyor. İTÜ dışından dileyen tüm sanatseverlere açık olan
galeri, ücretsiz olarak ziyaret ediliyor.
Sergi Hakkında
“Süsün Ardı”; mumluk, kolye, küpe gibi birçok tanıdık süs nesnesine farklı bakmayı
ve üzerine düşündürmeyi hedefliyor. Sergide öne çıkan malzeme beton.Serginin
düşünsel alt yapısı, betonun nasıl kulla-
Beton Bedene Ne Kadar Yaklaşabilir?
Sergide yer alan çalışmalar ile “İnsan bedenini arada belirli bir boşluk ve mesafeyle sarıp sarmalamasına alıştığımız beton
bedene ne derece yaklaşabilir? Betonla
bedenin ve bir sonraki aşamada tenin temasının az rastlanırlığı nedendir? Bu az
rastlanırlık kırılabilir mi? Nasıl kırılır ve nasıl
tersine döner? Beton en son raddede nasıl
ve ne derece kişiselleşebilir? Mimarlıkta,
kent mobilyalarında ve diğer birçok kent
donanımında brütal ve çıplak kullanımına
alışılan beton, tene ne derece yaraşır?” gibi
sorulara da yanıt aranıyor.
Gülname Turan Hakkında
Gülname Turan 1977 yılında İstanbul'da
doğdu. İTÜ'de tamamladığı Endüstri
Ürünleri Tasarımı lisans eğitiminin ardından Sanat Tarihi doktorası yaptı. 2009
yılında başladığı İTÜ Endüstri Ürünleri
Tasarımı Bölümü Öğretim Üyeliği görevini sürdürüyor.Uzmanlık ve ilgi alanları; tasarım tarihi, zanaatler, geleneksel üretim
teknikleri, ürün-kültür ilişkisi olan tasarımcı öğretim üyesi, hem stüdyo dersleri hem
de mücevher tasarımı ile tarih ve eleştiri
grubu dersleri veriyor. Çeşitli firmalara
danışmanlık da yapan Doç. Dr. Turan,
özellikle değerli maden dışında alternatif
malzemeleri beden ve çevresiyle ilişkilendiren uygulamalar yapıyor.
itü vakfı dergisi 89
İTÜ'DEN HABERLER
DOĞAN HASOL’A İSMD MİMARLIĞA
KATKI ÖDÜLÜ
İTÜ Kariyer Zirvesine
Geri Sayım Başladı
İ
TÜ Kariyer Merkezi’nin 35 öğrenci kulübü
ile organize ettiği İTÜ Kariyer Zirvesi 2015
(İKZ), 23-25 Şubat 2015 tarihleri arasında
gerçekleştirilecek. “Yeteneğe Dokun” temasıyla markalaşması amaçlanan İKZ, Ayazağa, Gümüşsuyu ve Maçka yerleşkelerinde,
7 ayrı noktada gerçekleştirilecek. Ana sponsorluğunu Vestel’in üstlendiği İKZ’15, farklı
sektörlerden güçlü markaları öğrencilerle
buluşturacak. Etkinliğin 25 bini aşkın öğrenciye ulaşması hedefleniyor.
Mimarlık kültürünün geliştirilmesi, kurumlaşması ve yüceltilmesini konu alanİstanbul
Serbest Mimarlar Derneği 2014 Mimarlığa
Katkı Ödülü'ne Y. Müh.(Mimar) Dr. h.c Doğan Hasol değer görüldü. 17 Ocak 2015
Cumartesi günü düzenlenen törende Hasol, ödülünü, İSMD Yönetim Kurulu Başkanı Ersen Gürsel ile jüri başkanı Mutlu Çilingiroğlu'nun elinden aldı. Törenin açılışında
konuşan Mutlu Çilingiroğlu, jüri olarak seçim yaparken zorlanmadıklarını belirterek,
İstanbulSMD Mimarlığa Katkı Ödülü'ne
değer gördükleri isimler olduğu sürece bu
ödülü iki yılda bir vermeyi sürdüreceklerini
belirtti.
Zor ve sorumluluk gerektiren bu katkının;
devamlılık, kalıcılık ve emek yoğun bir içeriğe sahip olması gerektiğine dikkat çeken
Çilingiroğlu, Doğan Hasol'un mesleğe bugün ve gelecekte değer sağlayacak birçok meziyete sahip bir mimar olduğunu
vurguladı. Hasol'un, internetin var olmadığı bir dönemde bir bilgi merkezi olan Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)'i kurduğunu ve
Yapı Dergisi'ni yayımladığını, mesleğe katkı
misyonunu sorumluluk ve sabır gerektiren
Mimarlık Sözlüğü ile sürdürdüğünü ekledi.
Ödülün takdiminin ardından söz alan Doğan Hasol ise, İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan nehir söyleşi kitabına atıfta bulunarak, ödülü bir "aferin" olarak gördüğünü
belirtti. "Herkesin aferine ihtiyacı vardır;
bu yararlı ve herkes için gerekli bir şeydir"
dedi. Hasol, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Fransızların, 'hiç kimse kendi ülkesinde
peygamber olamaz' diye bir deyişleri vardır. Kendi çevremde böyle bir ödüle layık
90 itü vakfı dergisi
görülmüş olmak benim için çok değerli.
Jüriye de takdiri için çok teşekkür ederim."
Törende, Y. Müh. (Mimar) Levent Aksüt de
kemanıyla küçük bir dinleti sundu.
Doğan Hasol'un Başlattığı "ilk"ler
Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)'in kurulması,
Yapı Katalogları, Yapı Dergisi, Yapı Fuarları,
Sanal Mimarlık Müzesi (mimarlikmuzesi.org),
YEM Yayın, Archiprix - Türkiye yarışması
Yayın Etkinlikleri
Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Mimarlık
ve Yapı Sözlüğü (İngilizce-Türkçe/Türkçe-İngilizce), Mimarlık ve Yapı Sözlüğü (İngilizce-Fransızca-Türkçe),
Mimarlık Cep Sözlüğü, Yağma Var,
Architecture et Bâtiment / Architecture
and Building, Her Şeyin Mimarı Var, Mimari İzlenimler, Anılar Kuşlar Gibidir, Mimarlar Dik Durur!, Aferin Desinler Diye/
Doğan Hasol Kitabı, Oda Tarihinden
Portreler/Doğan Hasol, Mesleki makaleler, Mimarlık ve Sanat Dergisi, Mimarlık
Dergisi Yayın Müdürlüğü, Yapı Dergisi kuruculuğu, Genel Yayın Yönetmenliği.
Yurtiçi Kurumsal Görevleri
Mimarlar Odası, Mimarlık Vakfı, İSMD ve
İMSAD'da üst düzey yönetim görevleri.
Uluslararası Kurumsal Görevleri
Uluslararası Yapı Merkezleri Birliği - UICB
Başkanlığı (iki dönem, toplam 6 yıl), UIA
2005 İstanbul Kongresi bilimsel komite
üyeliği, Ağa Han Mimarlık Ödülü jüri üyeliği
(2001), WAF jüri üyeliği (üç kez), Archiprix
International jüri başkanlığı (2004)
Alışılmış kariyer günlerinin dışına çıkarak
2014’te Avrasya’nın en büyük kariyer zirvesini düzenleme hedefiyle yola çıkan ve “Yeteneğe Dokun” mottosunu benimseyen İKZ,
2015 yılında işbirliği yaptığı öğrenci kulübü
sayısını artırdı. Farklı alanlarda faaliyet gösteren 35 öğrenci kulübünün ortak çalışması
ile yol alan zirve, “atölye çalışmaları, örnek
olay incelemeleri ve mülakatlar ile yine ayrıcalıklı bir program sunacak. İKZ’15 Açılış
Töreninde ise İTÜ öğrencilerine 2013-2014
Akademik Yılında en çok staj olanağı sağlayan ilk 3 firma ilan edilerek, Rektörümüz Prof.
Dr. Mehmet Karaca tarafından teşekkür belgesi verilecek.
Firma Seçiminde ‘Nitelikli Katkı’ Şartı
İKZ’15’e katılacak firmaların, içeriğe nitelikli katkı yapmasına ve öğrencileri yeni bakış
açılarıyla, yeni fırsatlarla buluşturmalarına
özellikle dikkat edildi. Otomotivden enerjiye,
hazır giyimden bilişime, elektronikten ulaşıma kadar birçok sektörün dev isimleri, titiz
değerlendirmeler ile belirlendi. İKZ’15 için
Vestel Ana Sponsor; Arçelik, Tekfen, AKSA &
AKKİM, Çalık Enerji ve Şişecam ise Yerleşke
Sponsoru oldu.
İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği DAAD Yaz Okulu
İTÜ MOBİL
YAYINDA
İ
TÜ, Türkiye’nin en gelişmiş üniversite mobil uygulamasına imza
attı. Dünyadaki sayılı üniversite
mobil uygulaması örnekleri arasına
giren “İTÜ Mobil”, tüm İTÜ’lülerin
günlük yaşamda ihtiyaç duyduğu
çok sayıda işlemi birkaç tuş ile
yapabilmesini sağlayacak. Online yerleşke turundan kütüphane
veritabanına erişime, panik butonu ile acil yardım çağrısından yemekhane menüsünü takibe, ring
servislerin yerleşke içindeki yerini
öğrenmekten İTÜ Radyosunu dinleyebilmeye kadar birçok bilgiyi
kolaylıkla öğrenilebilecek.
A
lman-Arap-Türk üniversite öğrencileri arasında akademik ve kültürel ilişkileri geliştirmek amacıyla,
Almanya Akademik Değişim Hizmetleri
(DAAD) tarafından desteklenen “Research on the Effect of Climate Change on the
Characteristics of Soils, Rocks and Groundwater and the Resulting Impact on the
Security of the National and International
Infrastructure” başlıklı proje kapsamında
“Yaz Okulu” 24 Ağustos-3 Eylül 2014 tarihleri arasında İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği Bölümü’nün koordinatörlüğünde düzenlenmiştir.
kültürel gezi düzenlenmiştir. Geziye Doç.
Dr. Tolga YALÇIN, Prof. Dr. Halil KUMSAR
(PAU) ve Prof. Dr. Reşat ULUSAY (HÜ) bilimsel katkılarıyla eşlik etmiştir.
2014 yılı yaz okulu Almanya’dan 13, Mısır’dan 22 ve Türkiye’den 25 öğrenci ve
akademisyenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. İlki 2012 yılında Mısır’da ve 2013 ve
2014 yıllarında Ülkemizde düzenlenen yaz
okullarında özellikle öğrenciler arasında
akademik ve kültürel işbirliğinin temelleri
atılmış ve geleceğe yönelik projeler geliştirilmektedir.
Projeye Almanya'dan Siegen Üniversitesi yürütücü, Türkiye'den İstanbul Teknik
Üniversitesi (İTÜ), Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), Pamukkale Üniversitesi (PAU),
Mısır'dan Port Said Üniversitesi (PSU), ve
Süveyş Kanal Üniversitesi (SCU) partner
olarak katılmıştır.
DAAD 2014 Yaz Okulu kapsamında “Küresel İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına
Etkisi” konusu seçilmiş olup, İTÜ Maden
Fakültesi, YTÜ Mimarlık Fakültesi ve PAU
Mühendislik Fakültesinde düzenlenen birer
günlük sempozyumlarda toplam 35 adet
bildiri sunulmuştur.
Ayrıca, İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr.
Remzi KARAGÜZEL koordinatörlüğünde
Kapadokya ve Göller Bölgesindeki tatlı-mineralli-termal su kaynakları ve barajlar
ile arkeolojik/tarihi ören yerlerine teknik/
itü vakfı dergisi 91
SEKTÖRDEN HABERLER
Arsan Kauçuk
Üretiminin Yüzde 65’ini İhraç Ediyor
Elastomerik Köprü Mesnetleri ve Boru Contaları sektöründe
lider olan Arsan Kauçuk, 1957 yılında başladığı serüvenine
sürekli gelişmeye yönelik politikası ve kalite anlayışıyla devam
ediyor.
İstanbul Dudulu Organize Sanayi Bölgesinde 9000 m2 kapalı
alan üzerinde kurulu tesisinde; 36 personel beyaz yaka olmak
üzere 175 personel istihdam ediyor.
Toplam üretiminin % 65’ini ihraç eden Arsan Kauçuk, söz konusu ihracatın % 89’unu Almanya, İsviçre, Polonya, Danimarka ve
İngiltere gibi kalite anlayışından ödün vermeyen Avrupa Birliği
ülkelerine gerçekleştiriyor. Arsan Kauçuk ifade edilen ülkelerin
dışında 30 ülkeye ihracat yapıyor.
Tesiste, kompresyon pres ve enjeksiyon pres olmak üzere farklı üretim metodları uygulanıyor. Firmanın ihtiyacı olan kalıplar
firma bünyesindeki kalıphanede uzman mühendislerin kontrolünde üretiliyor.
Verifone: Yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık AR-GE yatırımı
Global bir şirket olarak Verifone California Merkezli ve New York Borsası’na kote
bir silikon vadisi şirketi. Yılda yaklaşık
100 milyon dolarlık AR-GE yatırımı yapan
Verifone, Amerika’dan Antartika’ya kadar
uzanan yapısıyla güvenli elektronik ödeme çözümleri alanında dünya lideri…Verifone sadece ödeme sistemleri alanında
değil aynı zamanda çeşitli validatör çözümleriyle de sektörde öncü. Örneğin
ABD ve Londra taksilerinde özgün teknolojisini kullanıyor. Bu proje ile yolcular
önlerindeki ekran sayesinde ödemelerini
ister kredi kartı ister nakit olarak kendileri gerçekleştiriyor. Ayrıca araçtaki panik
butonu ile hem taksicilerin hem de yolcuların güvenlikleri sağlanıyor.
Dünyada Verifone…
Özellikle son 10 yılda gerçekleştirdiği atılımlarla büyük bir başarıya imza atan Ve-
rifone,dünyada yüzde 45’lik pazar payına
sahip. 2014 yılı itibariyle yaklaşık 2 milyar
dolar ciroya ulaşan şirket, halihazırda
dünya ölçeğinde 150’den fazla ülkede
26 milyon adet POS terminalini yönetiyor.
Tüm bu veriler bir arada ele alındığında,Verifone terminalleri, çok sayıda yazılım
ve hizmet çözümleri ile yine dünya ölçeğinde 14 milyon işletmeye hizmet sunuyor. 2014 yılı verilerine bakıldığında,Verifone ürünlerinin kullanıldığı web siteleri
ve mobil uygulamalar da eklenirse, aylık
işlem sayısı 300 milyona ulaşıyor. Bu da
yıllık 7 trilyon dolara denk düşen ekonomik büyüklük anlamına geliyor.
Türkiye’de Verifone…
Verifone’un dünyadaki çarpıcı ve öne çıkan verilerinin bir benzerini Türkiye’de de
görmek mümkün. Ülkemizde pazar lideri
konumunda olan Verifone’un ödeme sis-
temleri alanındaki çözümleri üye işyerleri
ve bankaların her türlü ihtiyacını karşılamak üzere tasarlandı. Ödeme sistemleri
sektörünün sadece cihaz satmaktan ibaret olmadığını belirten Verifone yetkilileri,
artık çözüm sunan servis sağlayıcı bir
şirket konumuna geldiklerinin altını çiziyorlar. Şirket yetkilileri yalnızca donanım
değil, yazılım ve servis tarafında da hizmet sunan bir yapıya kavuşan Verifone
sayesinde ödeme sistemlerinde çağ atlandığını vurguluyorlar. Verifone yetkilileri,
bu değişimle birlikte her ödemenin ve
bunu kullanan cihazın Verifone’un sağladığı altyapı üzerinden geçtiğine dikkat
çekiyorlar.
63 ülke İstanbul’dan yönetiliyor
Verifone’un dört başkanlık merkezinden
biri konumunda bulunan Verifone Türkiye
63 ülkeyi İstanbul’dan yönetiyor. 3 sene
öncesinde sadece Balkanlar ve Doğu
Avrupa’dan sorumlu bir bölge konumunda olan Türkiye, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerin yanı sıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın da Verifone Türkiye’ye dahil olması
ile yeni bir yapılanmaya girildi.
itü vakfı dergisi 93
SEKTÖR'DEN HABERLER
Focus Membran
Yapıların Ömrünü Uzatıyor
Yapıların deprem sonucu yıkılmalarının en önemli nedeni olan
korozyonun önlenmesi için su yalıtımı gerekiyor. Su yalıtımı olmayan binaların taşıyıcı donatısının taşıma kapasitesi ve olası
bir deprem karşısındaki direnci düşüyor. Yapıların su yalıtımında Focus Membran bitümlü su yalıtım örtüleri kullanılması, suya
ve suyun olumsuz etkilerine karşı yapıların ekonomik kullanım
ömrünü uzatıyor. Yapılar; yağmur ve kar gibi yağışlar, toprak tarafından emilen yağış, kullanma suları, yer altı suları ve banyo,
tuvalet gibi ıslak hacimlerde su kullanımı nedeniyle suya maruz
kalıyor. Yapıya sızan su; yapıların taşıyıcı donatıları korozyona
yani paslanmaya uğratarak kısa sürede yük taşıma kapasitesinin ciddi miktarlarda düşmesine, beton bütünlüğünün bozularak çatlak ve kırılmaların oluşmasına yol açıyor. Örneğin 10 yıl
sonra bir yapıdaki donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin,
belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66'sını korozyon nedeniyle kaybediyor ve donatının başlangıçtaki hesap değerlerini
karşılayamamasına neden oluyor. Su yalıtımı olmayan binaların
taşıyıcı sistem içindeki donatı demir yıllar içinde korozyon yani
paslanma nedeniyle çürüyerek kesit daralması oluşuyor. Yani
bina içten içe çürümeye başlıyor. Bu da olası bir depreme karşı
binanın dayanıklılığını düşürüyor. Depreme karşı binaların en
önemli koruyucu kalkanı olan su yalıtımı, taşıyıcı donatıyı paslanmaktan koruyor. Türkiye’de yapıların yüzde 85'inde su yalıtımı bulunmazken yalıtım yapılmayan binaların ömrü ise 15-20 yıl
içerisinde yüzde 50 azalıyor. Türkiye’de inşaat ve yalıtım sektöründe lider markaların üreticisi Eryap, su yalıtımındaki iddialı
markası Focus Membran ile yapılacak uygulamalarla suyun
yapılara verdiği hasarın önüne geçilebileceğinin altını çiziyor.
Sağlıklı ve konforlu yapılar için su yalıtımı şart
Focus Membran, yapıların suyun neden olduğu olumsuz etkilere karşı korunması ve yaşam alanlarında konforlu bir su izolasyonu sağlanması amacı ile kullanılan; yapıların temel, perde,
bodrum, bahçe, teras ve çatılarında, köprü, viyadük gibi farklı
yüklere maruz kalan alanlar için de uygun su izolasyon malzemesidir. Focus Membran bitüm esaslı bir yalıtım malzemesi
olup, içerisinde yapısını güçlendirici farklı dayanımdaki taşıyıcılar ve polimerler içermektedir. Bu polimerler malzemeye farklı
dayanımlar katmakla beraber ürünün kolay uygulanmasında ve
mükemmel bir su izolasyonu sağlamasında önemli bir rol oynamaktadır. Çeşitli ülkelere ihraç da edilen Focus Membran’ın
tüm ürünlerinin, AB normlarına uygunluk anlamına gelen CE
standardı bulunuyor.
94 itü vakfı dergisi
Yeni Nesil Camyünü İle
Yalıtımın Verimi Artacak
Yalıtım sektörünün lideri İzocam, çevreye çok daha duyarlı olarak geliştirdiği “Yeni Nesil Camyünü”ile “çevreye” ve “sağlığa”
dikkat çekiyor. “Yeni Nesil Camyünü” uygulayıcılara büyük konfor sağlarken daha yüksek orandaki çevre dostu özellikleri ile
farkını ortaya koyuyor.
Yeni Nesil Camyünü’nde, mekanik dayanım özelliği artarken
kimyasal bileşimler önemli oranda azalıyor. Elyafların birbirini
tutması ve ürünün şekil kazanması muhafaza edilirken yumuşak, ipeksi bir temas hissi oluşuyor. Cilde dost dokusu, kokusuz
yapısı ve iç ortam hava kalitesi ile Yeni Nesil Camyünü hem
uygulayıcılara hem de kullanıcılara kolaylık ve konfor sağlıyor.
Üretiminde doğal mineraller ve geri dönüşüm ürünleri kullanılan
güvenli ve çevre dostu Yeni Nesil Camyünü, imalat aşamasında
kullanılan enerjinin 100 kat fazlasını tasarruf ediyor. Düşük karbon ayak iziyle çevreye duyarlı ve enerji dostu Yeni Nesil Camyünü, birbirindenkolay ayrılmayan esnek elyaf yapısı ile daha
iyi kalınlık kazanırken tüm detaylara mükemmel uyum sağlıyor.
Geliştirilmiş teknoloji ile üstün teknik özellikler kazandırılan Yeni
Nesil Camyünü’nün ısı iletim katsayısı düşürüldüğünden yalıtım
özelliği de iyileşiyor. Isı yalıtımının yanı sıra, akustik konfor ve
yangın güvenliğinde de yüksek performans sağlayan Yeni Nesil Camyünü, bina ve teknik yalıtımdaki tüm detaylara güvenilir
çözüm getiriyor.
İzocam 2014 yılında AR-GE alanında yüksek performanslı ürün
geliştirme konusuna odaklanıyor. Yeni Nesil Camyünü’nün ambalajı nakliye maliyetlerinin ve nakliyeler nedeniyle oluşan karbon salımı gibi çevresel etkilerin azalmasını sağlayacak ambalaj teknolojileri ile üretiliyor.
YAYINLAR
İSTANBUL İÇİN ÖNGÖRÜLER
PROJECTIONS ON ISTANBUL
taarla
İstanbul için Öngörüler: taarla [itü
mimari ta-sarım ar-aştırma la-boratuvarı
çalışmaları], İstanbul Teknik Üniversitesi
Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı
Proje 1 Stüdyosu’nda 2007-2010 yılları
arasında yapılan çalışmalardan bir seçkiyi
okuyucuyla paylaşıyor. Bu seçkiye, stüdyo
yürütücülerinin bu stüdyoyu kurgularken
odağa aldıkları “kuram ve araştırma
aracılığında tasarım” yaklaşımının farklı
vurgularla açılımlarını yapan metinleri ve
stüdyonun yürütücüsü veya katılımcısı
akademisyenlerin stüdyoda ele alınan
temalar hakkındaki ufuk açıcı makaleleri
eşlik ediyor. Kentini seven, yaşadığı kentten
öğrenmeye çalışan, kentinin sorunları ile
ilgilenen ve geleceği hakkında fikir üreten
herkes bu metinler aracılığıyla geliştirilen
tartışmalara katılacak ve genç mimarların
“Melez Kentsel Strüktürler ve Mimari
Açılımları”, “Kentsel Ekoloji”, “Kentsel
Yaratıcılık, Yaratıcı Mekânlar ve Kent” ve
“Kentsel Konut: Yeniden, Bugün” tematik
başlıkları altında yaptıkları araştırmaları ve
İstanbul için geliştirdikleri önerileri ilgi ile
inceleyecektir.
YENİ
“Kentini seven, yaşadığı kentten öğrenmeye çalışan, kentinin sorunları ile
ilgilenen ve geleceği hakkında fikir üreten herkes için…”
Lansman Fiyatı: 25 TL
İstanbul İçin Öngörüler: t a a r l a
İTÜ Mimari Tasarım Araştırma
Laboratuvarı Çalışmaları
ITU Architectural Design Research
Laboratory Works
Editörler - Edited by
Ayşe Şentürer, Nurbin Paker,
Özlem Berber, Aslıhan Şenel
İTÜ Vakfı Yayınları
Aralık 2014, İstanbul
20x27.4 cm
207 sayfa, sıvama cilt
Türkçe/İngilizce
ISBN 978-605-4778-85-0
Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları
Online Sipariş: www.1773itu.com
Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05
[email protected]
Projections on Istanbul: taarla [ITU
Architectural Design Research Laboratory
works] shares with the readers a selection
of Works completed in Istanbul Echnical
University Architectural Design Post
Graduate Program between 2007-2010.
Accompanying these projects, there
are texts that reveal varous accents of
the design through theory and research
approach, which was kept in focus by the
tutors while conceiving the studio on the
handled themes.
All who cares for the city, who try to learn
from it, and who are concerned with the
problems of their city and produce ideas
for the future of it will participate in the
discussions ignited by the texts and will
observe with interest the research and
projections on Istanbul through themes
handled by young architects: “Hybrid
Urban Structures”, “Urban Ecology”,
“Urban Creativity, Creative Spaces and the
City”, and “Urban Housing: Again, Today”.
itü vakfı dergisi 95
YAYINLAR
THEORY AND PRACTICE OF SHIP HANDİNG
MÜZİKOLOJİ VE KAYNAKLARI
Kinzo Inoue
1. Baskı
224 sayfa, 18.5x26 cm
ISBN 978-605-4778-85-0
İstanbul, 2014
Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu
2. Baskı
234 sayfa, 16.5x23.5 cm
ISBN 978-975-7463-14-6
İstanbul, 2014
TEKNİK İNGİLİZCE
ORFF YAKLAŞIMI ELEMENTER MÜZİK VE
HAREKET EĞİTİMİNE GİRİŞ
Pamela Edis
5. Baskı
180 sayfa, 16.5x23.5 cm
ISBN 978-975-7463-02-3
İstanbul, 2014
Yrd. Doç. Dr. Atilla Coşkun Toksoy
1.Baskı
160 sayfa, 16.5x23.5 cm
ISBN 978-605-4778-84-3
İstanbul, 2014
Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları
[email protected]
www.ituyayinlari.com.tr
Satış: 0212 230 73 71 – 246 64 05
Online Sipariş: www.1773itu.com
96 itü vakfı dergisi
İTÜ VAKFI YAYINLARI
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
150
TL
Theory and Practice of Ship
Handling
Kinzo Inoue
50 TL
Yazıları ve Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş - 2004
Editör: Ayla Ödekan
150
TL
Mimarlıkta Estetik
Değerlendirme
Mete Tapan
10 TL
Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi
İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik
Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013
Aydın Eken
50 TL
Teknik İngilizce
Pamela Edis
15 TL
Essentials Of Research
Paper Writing - 2.baskı,
2013
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
17 TL
Ebrunun Mermer Yüzü
Hikmet Barutçugil
Writing Research Papers 2.baskı, 2006
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
15 TL
Müzikoloji ve Kaynakları
2014
Yrd. Doç. Dr. Recep USLU
17 TL
Matematik I Çözümlü
Problemleri - 6. Baskı, 2013
Ayşe Peker Dobie
22 TL
ORFF Yaklaşımı, Elementer
Müzik ve Hareket Eğitimine
Giriş - 2014
Atilla Coşkun Toksoy
15 TL
Genel Jeoloji - 2008, 8.
Baskı
İhsan Ketin
25 TL
Gemi Formunun Hidrodinamik
Dizaynı
Kemal Kafalı
10 TL
Matematik 1 Teoremler,
İspatlar, Problemler - 2008
Mehmet Ali Karaca
25 TL
Analiz
Ratıp Berker
10 TL
Dalga Kırınımında Analitik
Yöntemler Cilt:I-II - 2011
Alinur Büyükaksoy,Gökhan
Uzgören, Ali Alkumru
25 TL
Lineer Sınır-Değer
Problemleri ve Özel
Fonksiyonlar
Mithat İdemen
25 TL
Kompleks Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi - 2008
Mithat İdemen
15 TL
Üniversitelerimiz Nereden
Nereye Getirildi
Kemal Kafalı
10 TL
Diferansiyel Denklemler
2010
Faruk Güngör
25 TL
İTÜ’den 50 Yıllık Anılar
Kemal Kafalı
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisinin Temelleri - 2006
Mithat İdemen
11 TL
İstanbul Boğazı Güneyi ve
Haliç›in Geçe Kuvaterner
Dip Tortulları
Engin Meriç
10 TL
Mimarlıkta Değerlendirme
2004
Mete Tapan
10 TL
Yüksek Matematik
Cevdet Koçak
10 TL
Planlamada Sayısal
Yöntemler - 2005
Vedia Dökmeci
10 TL
Genel Fizik Deneyleri
Mustafa Çetin
8 TL
Lineer Cebir Çözümlü
Problemleri - 2009
Mehmet Ali Karaca
15 TL
İTÜ Tarihçesi
Kazım Çeçen
10 TL
Uçuşun Yüzüncü Yılında
Modern Aerodinamiğin
Temelleri - 2006
Ülgen Gülçat
17 TL
Sözlü Yazılı ve Bilimsel
Anlatım Teknikleri
Ö.Bayramıçlılar, N.Ak
8 TL
Gökhan Uzgören, Alinur
Büyükaksoy, Ali Alkumru
18 TL
Fizik 1
Hüseyin Güven v.d.
8 TL
Yaşamın Evrimi Fikrinin
Darwin Döneminin Sonuna
Kadarki Kısa Tarihi - 2004
A.M. Celal Şengör
15 TL
Flotasyon
Suna Atak
10 TL
Cisimlerin Mukavemeti
2014
Mustafa İnan
35 TL
Muallim İsmail Hakkı Bey
ve Musiki Tekamül Dersleri
2006
Nermin Kaygusuz
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisi Çözümlü
Problemleri Cilt:I-II - 2009
150
TL
itü vakfı dergisi 97
YAYINLAR
İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ:
İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi), YEM Kitapevi,
Pandora, EDGE Akademi (Ankara)
Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected]
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz
Editör: Prof. Dr.
MehmetKaraca
2. Baskı
Matematik I
Teoremler, İspatlar,
Problemler
Y. Doç. Dr.
Mehmet Ali Karaca
2. Baskı
Matematik I
Çözümlü Problemleri
Y.Doç.Dr.
Ayşe Peker Dobie
6. Baskı
98 itü vakfı dergisi
Yazıları ve
Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş
Prof. Dr. Ayla Ödekan
Kompleks
Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi
Prof. Dr. Mithat İdemen
2. Baskı
Teknik İngilizce
Pamela Edis
5. Baskı
Ord. Prof. Ata Nutku Türk
Gemi İnşaatı Endüstrisi ve
Mühendislik Eğitiminin
Önderi
Y. Müh. Aydın Esen
Theory and Practice of Ship
Handing
Kinzo Inoue
5. Essentials of
Research Paper
Writing
Dilek Vidana Tavaşoğlu
Suzan Arıman
Süeda Albayrak - 2. Baskı
Elektromagnetik
Alan Teorisinin
Temelleri
Prof. Dr. Mithat İdemen
3. Baskı
Mimarlıkta
Değerlendirme
Prof. Dr. Mete Tapan
Diferansiyel
Denklemler
Prof. Dr. Faruk Güngör
4. Baskı
Muallim İsmail Hakkı
Bey ve Musiki Tekâmül
Dersleri
Prof. Nermin Kaygusuz
Planlamada
Sayısal Yöntemler
Prof. Dr. Vedia Dökmeci
Hikmet Barutçugil
The Marble Face of Ebru/
100th Solo Exhibition
251 Sayfa, 30x30 cm
İTÜ Vakfı Yayınları
<D]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH
6HGDWdHWLQWDü
<D]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH6HGDWdHWLQWDü
<D]DU3URI'U$\ODgGHNDQ
,6%1
%DV×P<×O×
%R\XWODU[FP
&LOEHQWNXWXLoLQGHVD\IDPHWLQVD\IDU|O|YHI|\OHUL
2005
“Yunus Nadi Sosyal Bilimler
Araştırması”
Ödülü
!
"# !$%%
&%%
'
( )
&
%%
% !
*+, - -%%%%!
+!*$-%,%% /%%%
"##
0% #1, 23+ 4 5/,
!%%
0% - ,
!% -
-%%%%%6 0%
,
%*,
!%
0%
-
,
0
%%%
-
,
-%
%%
*
,
7
%%
8 ! ! % %%%
!%
,9: ) /;
< ! -
9: ) / ;
,
!%-=
>
3?-
%%@
úoLQGHNLOHU
;
2
*+,!
A%$%%,
/,B8
2
C%4/D0E-%
(
%%
(%
4
,
3D,44,%
'
%
(
(
%%
F
,%%
BA
(
'
´2UG3URI$WD1XWNX7UN
*HPLúQüDDW×(QGVWULVL
YH
0KHQGLVOLN(ùLWLPLQLQgQGHULµ
<0K$\G×Q(NHQ
úVWDQEXO7HNQLNhQLYHUVLWHVL9DNI×<D\×Q×
úVWDQEXO
7UNoH
VD\ID
[FP
)L\DW×7/
Bilgi için: www.ituvakif.org.tr
[email protected]
Adres: İTÜ Vakfı Yayınları,
İTÜ Maçka Kampüsü Teşvikiyeİstanbul
Tel. 0212 291 34 75 – 232 57 62
23+, %%%% 3,
-
!-
& 9: /G%%,
%
-H& 9: /G%%3F2
'
4
'
;
I-!
0
%!!
/G%%,
%
:
!
%!
>!!
G%/
JK%!'%G%,
)
-/G%%,
%
$%%
3
F2
'
23+
F2
4
'
%%%!%
86!%
!%%
& 9: /G%%,%
%
%
%%
!
!%-%%
L 4 /! /
'
:
H& 9: /G%%
3F2
'
4
'
;
I!
!
!!
%% 9: ) J023+,M
/G%%,
%
!!
:6
-
!%%
% /G%%B4-
!
F
& 9:/
G%%
%%%%%
!
!%
%
!!%!
-
! /G%%
- !
! = ! !
3 6
> /G%%,
%
!
-
!-
-=!!
-
!
!%-> %
!
%%
SPOR
Sporda Ulusçuluk,
Olimpiyatlar ve
Düş Kırıklığı
Metin Tükenmez
Olimpiyat Oyunları ve
Dünya Futbol Şampiyonası
finalleri süresince öne çıkan
“ulussuz” para ve meta
piyasaları değil, ele avuca
gelir utku (zafer) ve yenilginin
mitolojik tarzda ilerleme
ya da çöküş işaretlerine
dönüştürülebileceği uluslararası
dolaysız çekişmedir.
Bu dönemlerde spor ve ulus,
ekonomik, teknolojik, askeri,
demografik ve diğer “gelişme”
söylemleriyle eklemlenir…
U
luslararası profesyonel spor, ulusların olumlu ve devingen(dinamik)
bir biçemde temsil edilebileceği
cazip bir araçtır. Ulusal takımlara ve ulusların bireysel temsilcilerine verilen desteğin
arkasında “içsel” yapısal bölünmelerin ve
eşitsizliklerin zorunlu olarak bastırıldığı,
öbür rakip uluslarla olan farklılıkların vurgulanmasıyla yerel toplumsal yaralara dikiş
atıldığına ilişkin bir birlik duygusu yatar. Bu
ulusal tapınma yoklamalarının başarısının
değişebilir olduğuna kuşku yok. Nüfusun
kimi kısımları-özellikle spor pazarlayıcılarının ancak son zamanlarda hedef kitle olarak görmeye başladığı kadınlar-harekete
geçirilemeyebilir. Başkalarının ise-özellikle
öbür uluslarla bağlantısı olanlar-sportif işler ve aşırı ulusçuluk dalgasıyla olaya yabancılaşması olasıdır. Gelgelelim, ulusun
yüksek reyting alan yayınlarının izleyicisi
olan insanların birçoğu açısından keskin
bir sporsal ve ulusal şovenizm kokteyli
aslında baştan çıkarıcı olacaktır. Şu halde
spora izleyici olarak gönül verenler yurttaş
ya da yandaş olarak çağrılması yoluyla
spor gönüllüleri en azından geçici bir süre
için doğrudan doğruya ulusun hayranlarına dönüştürülür. Sporun oluşturduğu
çerçeve içerisinde ulusçuluğun tecimsel
(ticaret) bloklarının, yabancı yatırımın ve
çekişmeci (rekabet) maliyet basınçlarının
uluslararası görünümünden bağımsız bir
anlamı vardır. Sözgelimi Olimpiyat Oyunları
ve Dünya Futbol Şampiyonası Finalleri süresince öne çıkan “ulussuz” para ve meta
piyasaları değil, ele avuca gelir utku (zafer)
ve yenilginin mitolojik tarzda ilerleme ya
da çöküş işaretlerine dönüştürülebileceği
uluslararası dolaysız çekişmedir. Bu dönemlerde spor ve ulus, ekonomik, teknolojik, askeri, demografik ve diğer “gelişme”
söylemleriyle eklemlenir. 1988 Seul Olimpiyatları politikasına ilişkin incelemelerinde
James Larson ve Heung Soo Park şöyle
yazıyorlar: “Olimpiyat Oyunları’na Seul’de
ev sahipliği yapılması için öne sürülen belli
başlı üç neden vardı. Birincisi, yüksek ekonomik kalkınmadan ötürü Güney Kore’de
bir dönüm noktasına ulaşılmıştı ve Japonların Olimpiyat deneyimi Kore için bir model
oluşturabilirdi. İkincisi Güney Kore, Olimpiyat Oyunları yoluyla Kuzey Kore ile mücadele durumuna son vermek için oldukça
pratik bir olanak yakalayabilirdi. Ve üçüncüsü, Olimpiyatların Seul’de düzenlenmesi
Güney Kore’yi ileri ulusların safına katmak
için bir fırsat sunabilirdi. ”Olimpiyatlara
ev sahipliği yaparak başarılı olmanın, salt
işlemin yurtiçi toplam hasılaya yapacağı
katkının ölçeği açısından bakıldığında bile
herhangi bir ulus açısından hatırı sayılır bir
potansiyel, ekonomik yarar-ve aynı zamanda risk-fırsatı olduğu burada görülebilir.
Gelgelelim, Olimpiyatların çekiciliğini (cazibe) karşı konulmaz bir biçimde sağlama
bağlayan nokta, ulusal imgenin (imajın)
geliştirilmesi açısından öncelikli bir araç
olarak işlem görmesidir.
O nedenle, tüm yeniçağa ilerleme ve eskinin aşılması çağrışımıyla birlikte olimpiyat
2000’e ev sahipliği yapmak için özellikle
keskin bir çekişme içine girildi. Olimpiyat
2000’in Pekin’de ağırlanması Çin’in çağdaşlaşma izlencesi açısından belirleyici
itü vakfı dergisi 101
SPOR
bir ilerlemeye damgasını vurmuş olacakken, Manchester açısından böyle bir olay
dünyanın ilk sanayileşmiş iktidarının çöküşünün tam da Britanya’da anamalcı (kapitalist) devrimin boy gösterdiği yerde durdurulmasının işaretini vermiş olacaktı.
Oysa Olimpiyatların Sidney’de yapılmasına
karar verildi. Bu karar bu kent ve bir uzantısı olarak Avustralya ulusu açısından, aşağıdaki alıntıda olduğu gibi birçok ilerleme
tezlerini hem onaylıyor hem de kışkırtıyordu. “Sidney’in gülen bahtını, gelecek bin
yılın ilk olimpiyatlarına ev sahipliği yapması
için seçilmiş olması gerçeğinden başka
hiçbir şey bundan daha canlı simgeleyemez. Sidney’in zaman zaman eylemsiz
ve başkalarının başarısızlığını izlemekten
zevk duyan egosunu okşamaya isteksiz
olanlar bile, Olimpiyatların Sidney’in artık
zamanı gelmiş bir kent olduğunu gösterdiğini itiraf etmektedirler.”(R. Guilliatt) Önemli
bir spor olayına ev sahipliği yapmak bile
bir utku olarak yorumlanıyorsa eğer, uluslararası belli başlı bir spor dalında yarışı
fiilen kazanmak bir ulusun kutlanması için
çok daha büyük olanaklar sağlayacaktır. Sporda gösterilen başarının simgesel
olarak işlenmesinin ilk sivri örneğinin biri
İngiltere’nin finallerde ev sahipliği yaptığı
1966 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası’nı kazanması, diğeri de Avustralya’nın
Amerika’da 1983 yılında kazandığı Küba
zaferidir. Birinci olarak üzerine Jhon Clarke Britanya-ilk ve bugüne değin tek-Dünya
Kupası ödülünü Alf Ramsey’in rasyonalist
taktik düzeni altında kazandığında, Wilson
İşçi Hükümeti’nin çağdaşlaştırıcı teknolojisiyle ideolojik olarak iç içe girmiş halde
bir “post-emperyal” ulusal kimlik krizinden
geçmekte olduğunu belirtir. Spora, yeni örgütlenme tarzlarının ve teknolojik yeniliğin
örnek model olarak verildiği bu ağırlık, 17
yıl sonra 12 metrelik yat yarışlarında Avustralya Amerika’yı yenilgiye uğrattığı zaman
yerkürenin öbür yakasından yankılandı.
102 itü vakfı dergisi
Önemli bir spor olayına ev sahipliği
yapmak bile bir utku olarak
yorumlanıyorsa eğer, uluslararası
belli başlı bir spor dalında yarışı
fiilen kazanmak bir ulusun
kutlanması için çok daha büyük
olanaklar sağlayacaktır.
Sporda gösterilen başarının
simgesel olarak işlenmesinin ilk
sivri örneğinin biri İngiltere’nin
finallerde ev sahipliği yaptığı
1966 yılındaki Dünya Futbol
Şampiyonası’nı kazanması, diğeri
de Avustralya’nın Amerika’da 1983
yılında kazandığı Küba zaferidir.
Avustralya’nın belli başlı rakibinin yaygın
olarak Amerikan küstahlığı ve keskin uygulaması olarak görülen Amerikan kupasını
kazanmak, 1987 yılında borsanın yaşadığı
krizin hemen öncesinde girişimcilik yanlısı
bir duyarlılık dalgası yaşanmasına neden
oldu. Spordaki başarı, medya, hükümet ve
endüstri tarafından bir kez daha geniş bir
şekilde teknolojiye olan inancın bir zaferi
olarak yorumlandı. Sporda gizliliğin(mahremiyet) daha da azalmasına karşılık olarak
daha yüksek ücret almanın sonuçları profesyonel sporcular arasındaki düş kırıklığını
arttırıyor. Bir zamanlar gözden düşmekte
olan tenis oyuncusu Boris Becker, dünyanın en iyi tenisçileri arasındaki yerini yitirmeye başladığını izleyen günlerde 1994
yılında yaptığı bir basın toplantısında,
turnuvalarda geçirdiği 10 yıldan sonra 26
yaşında tenis oynamanın “büroya gitmek”
gibi bir şey olduğunu söyledi. Becker’in
deneyimi, genel hatlarıyla çocukluğunda
katı eğitim rejimlerine girmiş, büyük olasılıkla bunun baskısı altında kalmış ve daha
sonraları oyundan daha öncelikli şeylerin
olduğunu keşfetmiş olan tüm sporcuları
üzen bir “pil tüketme” olgusu olarak görülebilir. Böyle şaşalı çöküşün yakın tarihteki
örneklerinden biri, İtalya’da Napoli formasını giyerken uyuşturucu kullanmasıyla ilintili
çeşitli suçlamalarla tutuklanmış olan ve kamunun önünde saygınlığı (itibarı) sıfıra inen
Arjantinli futbolcu Diego Armando Maradona’dır. Maradona futbol tarihinde öylesine
derin izler bıraktı ki, 1990 yılında İtalya’da
yapılan Dünya Futbol Şampiyonası Finalleri’nde Arjantin forması altında Napoli’de
İtalya’ya karşı futbol alanına çıktığında 63
bin futbolsever İtalya’yı değil salt Maradona’yı destekledi. Şampiyona öncesinde de
İtalya’nın kuzey kesimlerinde Maradona’ya
ilişkin “zavallı Maradona” şeklinde televizyon izlenceleri yapıladursun, Napolili futbolseverler Maradona’ya İtalya tarihinde
Napoli’ye ilk kez lig şampiyonluğu kazandırmasının ödülünü bir ulusal maçta “Diego Diego” şeklinde tezahürat yaparak veriyorlardı. Bu olaya o yıllarda Napoli’de bire
bir tanık olan biri olarak diyebilirim ki futbol
tarihinde böyle bir olayın bir daha yinelenmesi, yaşanması çok zor bir olasılıktır.
Daha sonra saygınlığını yitiren Maradona
kendisiyle yapılan bir söyleşide kitlelerin
beklentilerinin üzerinde yarattığı baskıdan
söz etmişti: “İnsanların artık benim mutluluk
ya da öpücükler dağıtan bir makine olmadığımı görmeleri gerekir.
Bazen kötü oynamak benim de hakkım.”
Oysa hayranlar ve medya açısından futbol tarihindeki en yetenekli ve o günlerde
en çok para kazanan oyuncu sıfatıyla Maradona’nın ABD’deki 1994 Dünya Futbol
Şampiyonası Finalleri’ndeki geri dönüşü,
doping ilaçları kullandığı saptanıp “gözden
düşmüş” bir halde ülkesine geri gönderilmesiyle yarıda kaldı. Bu olay onun hikâyesinin de sonu oldu. Bu son, Maradona’dan
daha fazla ona hayranlık duyanların düş
kırıklığı oldu belki de…
Hazırlayan : Süleyman Kolata
[email protected]
BRİÇ DÜNYASINDAN HABERLER
2015 İstanbul Kış Kadınlar Şampiyonası 10-11 Ocak 2014 tarihlerinde 17 takımın katılımıyla Hoşgörü Briç Kulübü’nde yapıldı. İlk
12 sırayı alan takımlar 18 – 22 Şubat 2015 tarihleri arasında Bodrum’da yapılacak olan Türkiye Kış Kadınlar Şampiyonası’na katılmaya hak kazandılar.
Sıralama ise şu şekilde:
1. ECE Takımı: Dilek Yavaş – Vera Adut – Mey Zaim – Belis Atalay
– Oya Bayülkem – Jülide Yardımcı
2. MAJÖR Takımı: Emine Şen – Ebru Ateş – Funda Özbey – Helin
Erdoğdu Yılmaz
3. İBA Takımı: Neşe Dirim – Nur Kumkale – Yasemin Merçil – Serap Kuranoğlu – Güler Vahapoğlu
Fedarasyon takvimine bu sene eklenen Sezon Açılış Turnuvası,
17–18 Ocak 2015 tarihlerinde İstanbul Green Park Otel’de yapıldı.
Sıralamalar şu şekilde:
1. Soner Çubukçu – İlker Çubukçu
2. Berk Başaran – Salim Yılankıran
3. Turan Yavuz – Nuri Cengiz
Senyör 1 : Aydın Karaduman – Ali Salih Gölet
Karışık 1 : Sevil Akın – Fikret Aydoğdu
Genç 1 : Ataman Aydoğdu – Berk Gökçe
Kadın 1 : Başak Kütük – Zühra Yıldız
2015 İstanbul Kış Açık Takımlar Şampiyonası’nın Final etabı 24
– 25 Ocak 2015 tarihlerinde 14 takımın katılımıyla Hoşgörü Briç
Kulübü’nde yapıldı.
2015 Türkiye Açık Takımlar Şampiyonası 28 Şubat – 6 Mart tarihleri
arasında Bursa’da yapılacak olup İstanbul ilinin takım sayısı kotası
28 olarak belirlendi.
İstanbul Finallerinin sıralaması ise şu şekilde:
1. YILANKIRAN Takımı: SalimYılankıran – Süleyman Kolata –
Okay Gür – İsmail Kandemir – GökhanYılmaz – Mehmet Sırıklıoğlu.
2. TEZ Takımı: Tezcan Şen – Mesut Karadeniz – Adnan Musaoğlu
– Serkan Ünal – Erdoğan Kaya – Ahmet Erdem.
3. ERDAL TEKİN Takımı: Atıf Cem Altan – Tolga Özbay – Mustafa
Akgül – Toros Yüksel – Mustafa Cem Tokay – Bircan Öztürk.
2015 Kopenhag Davetli İkili Turnuvası’nda birinci olan Mustafa
Cem Tokay ve Alfredo Versace’yi yi tebrik ederiz.
SPINGOLD TURNUVASI
19-28 tarihleri arasında Amerika'ın Las Vegas şehrinde yapılan
SPINGOLD turnuvasında mücadele eden TEAM ASSAEL takımı
büyük başarı gösterek 4. oldu.
Takım aşağıdaki oyunculardan oluştu:
Mustafa Cem Tokay, Antonio Sementa, Alexander Smirnov,
Josep Piekarek.
Winners af the Copehnagen Bridge Invitational 2015, Alfredo Versace,
Mustafa Cem Tokay (Sağda).
itü vakfı dergisi 103
\\\\\\\\\\\\\\\\\
Türkiye Mixed Takım Şampiyonası’ndan Bir El
Kuzey-Güney zonda
Dağıtan=Kuzey
106
R10954
64
K
A1042
AR82
B -----
Q83
----- D
QV7
Q5
A3
ARQ753
V2
G
R7
V9743
862
1098
H. VAHAPOĞLU
Batı
_
1 kör
4 trefl (2)
4 kör (3)
7 NT (5)
ÖZGÜNEŞ
Kuzey
pas
pas
pas
pas
pas
G.VAHAPOĞLU
Doğu
1 Trefl
3NT(1)
4 karo (3)
5 Trefl (4)
pas
ÜZÜM
Güney
pas
pas
pas
pas
pas
1 = 17-19 kapalı terfler
2 = Şlem için cue-bid istiyor
3 = Cue-Bid
4 = Pik Cue-Bidi yok
5 = Yaparız sanki.
Haldun Vahapoğlu 7 NT’yu treflerde 7 kart beklediği ve sadece
karo kontrolü olan ortağında bu renkte AR olabileceği takdirde 13
löveye gelebileceğini düşünerek deklare ettiğini söylüyor. “Aksi
takdirde başka seçenekler olabilir.”
Trefl 10’lu çıkışını yerden alan Güler Vahapoğlu, once ihtiyacı olan
karo rua empasını yaptı, sonrasında 13’üncü löve için bir sıkıştırma hazırlığı gerekecekti. En az 4 tane köru olan rakipte pik ruası
varsa VİYANA DARBESİ ile sıkıştırma gerçekleşecekti.
G. Vahapoğlu, pik asını tahsil ettikten sonar (Vienna Coup) bütün
treflerini çekince, Güney rua pik ve körlerden sıkışmıştı, eldeki pik
damı tehdit kartı idi.
104 itü vakfı dergisi
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
V965
Mustafa Cem Tokay’ın Kazandığı Kopenhag
Turnuvası’ndan Bir El
El no: 23
Herkes zonda
V932
8542
32
V65
K
A87
R6
B -----
6
----- D
A97
Q109754
RV86
Q102
AR94
G
RQ1054
QV103
A
873
VERSACE
Batı
_
Kontur
4 pik (2)
6 karo (4)
HELNESS
Kuzey
_
3 pik(1)
pas
pas
TOKAY
Doğu
_
4 karo
4 NT (3)
pas
HELGEMO
Güney
1 PİK
pas
pas
pas
1 = Blokatif
2 = Karo tutuşu, kuvvetli el
3 = Key-Kart sorusu değil, iyi 5 karo diyecek el.
4 = Teşekkürler ortak.
Kuzey-Güney’de outran Helness-Helgemo (Norveç) çifti dünyanın
en iyi çiftlerinden biri olarak gösteriliyor. Mustafa Cem Tokay’ın
ortağı Versace’nin (İtalya) lakabı ise genius.
Oyun olarak bir özelliği olmayan bu elden Versace-Tokay çifti 125
imp kazandılar.

Benzer belgeler