Okul Dergimiz - Doğanköy İlkokulu

Transkript

Okul Dergimiz - Doğanköy İlkokulu
Sevgili okuyucular
Dergimiz öğrencilerimizin emeği, oyası ile dokundu. Her ne kadar maddi yetersizlik
nedeniyle bu oyalan renklendirme imkânını elde edemezsek de onların yüreğinden süzülen
mısralar; annelerinin, babalarının ve de bizlerin dünyasını ziyadesiyle ziyalandırmaya ve
gönlümüzde bir gökkuşağı halesi oluşturmaya kifayet etti. “Yazmasaydım çıldıracaktım”
demiş yazar. Yazmaktan sonra da okumak gelir. Ümit ederim ki sizlerde öğrencilerimizin
yazmış oldukları yazıları okuyunca keyif alırsınız. Hele çocukların letafet dolu şiirlerini
okuyunca, bazı yerlerde,Üstad Ahmet HAŞÎM'in deyimiyle; “Söz ile musiki arasında, sözden
fazla musikiye yakın..” bir ritimde şiirlerinin cereyan ettiğini müşahede edeceksiniz.
Derginin inşasında emeği geçen maddi manevi destek veren herkese, en kalbi duygularımı
sunar, esenlikler dilerim.
Editör
SAHİBİ
2
İbrahim TUNA
Okul Müdürü
3
4
5
EDİTÖR
Aytekin İMERT
6
7
YAYIN KURULU
8
Gökmen BAYRAK
Deniz ÖNCÜ
İsmet KARAGÖZ
Fedva ÇEMKECELÎOĞLU
Mustafa AKINCI
Halise KARATUĞ
Yüksel COŞKUN
9
DENETLEME KURULU
Seval COŞKUN
Füruz GÜNAL
Gülnur DOKUYUCU
Mahmut ŞAKER
Cevher TUNA
BİLGİ ERİŞİM:
Doğanköy İlköğretim Okulu
Antakya/HATAY
Tel: 0326 261 61 03
www.dogankoyortaokulu.meb.kl2.tr
www.dogankoyilkokulu.meb.kl2.tr
D İZ G İ-B A S K I
Tel
: (0 3 2 6 ) 2 1 3 9 6 49
Fa x : (0 3 2 6 ) 2 1 4 62 53
G sm : (0 5 3 2 ) 621 72 10
Cumhuriyet Mah. Kantarma Sk.
Vali Ürgen İlköğrt. Ok. Krş. Antakya
e-mail :[email protected]
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
İbrahim TUNA
Çocuklara ve geleceğe kıymak
Şiirler
Beneklinin Hayali
Doğan Köyün İnşaası
Şiirler
Osmanlıda Kadınların Etkisi
Dostluk
Şiirler
Başarı, Zenginlik, Sevgi
Şiirler
2/A Sınıfı Anne Söyleşisi
Velilere Mektup
Atatürkün Bilinmeyen Yönleri
Her gün Bayram Olsa
Yaşama Hakkı
Doğum Günü Partileri
Doğamızın Hali
Kitapların Önemi
23 Nisan ve Dedem
Farkında mısın?
Doğanın Kötü Dostu İnsan
Hayallerimde İtalya
Renkleri Sevmeye Başlayan Elif
Başarmanın Sırları
Sevgili Babacığım
Ünlülerin Hayatından Anektodlar
Doğan Köyün Gelenekleri
Bağlamam Nasıl Geldin Buralara
Tepkiler
Sevgili Okurlar
Kıymetli Anne ve Babalar
Müzik
Futbol Terimleri
Şiirler
Değerli okuyucularım ız;
Doğanköy İlkokulu ve Ortaokulu olarak okulumuzun açılış tarihinden itibaren bir ilki
gerçekleştirme sevinci içindeyiz. Elinize aldığınız dergiyle yayın hayatımıza başlarken, amacımızın
hoş bir seda bırakmak olduğunu ifade etmek isterim, ilkleri başarmak zor, devamını getirmek
kolaydır. Bu bilinçle ilk adımımızı atarken kendimizi ifade etmeye çalışacağız sizlere.
Değerli okuyucular Doğanköy İlkokulu ve Ortaokulu olarak öğrencilerimizin içindeki
cevheri ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu doğrultuda dergimizi öğrencilerimizle birlikte yoğurup
biçimlendirmeye, Kendimizce ince eleyip sık dokuyarak güzel bir eser ortaya koymaya çalıştık.
Umarım hazırladığımız dergiyi Zevkle okursunuz. Öğrenci sayımız az olmasına rağmen, her
öğrencimizi okunması gereken bir kitap gibi görüp, onların ilgi duydukları konularda kendilerini
göstermelerini istedik. Bunu gerçekleştirdiklerine inanıyorum. Fırsat verildiği takdirde her
öğrencinin bir yazar, bir şair, bir karikatürist, bir uzman, bir edebiyatçı olduğunu görmenizi istedik.
Sözlerime son verirken dergimizin yayın hayatına başlamasında emeği geçen başta Müdür
Yardımcısı Sayın Aytekin İMERT' e, katkılarını esirgemeyen öğretmen arkadaşlarıma ve sevgili
öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim. Dergimizin ikinci sayısında buluşmak dileğiyle hepiniz
Allah'a emanet eder çalışmalarımızda başarılar dilerim.
İbrahim TUNA
Okul Müdürü
i> o é ,A m c y
ÇOCUKLARA VE GELECEĞE KIYMAK
Dünya dönüyor, aynı zamanda başımızı da fena halde fellik fellik
döndürüyor. Dünya'nın çekim yasası, kendi hayatımızın dizginlerini elimize
almamızda, pek de geçerli olmuyor/olamıyor. Kahır ekseriyetimiz, bu çağın
çocukları olarak sağa sola rastgele savruluyoruz, çağın dayattığı ağlardan bağımızı
koparamıyoruz. Asıl olan nedir, ne değildir bilemiyoruz. Günümüz modem dünyası,
zamanımızı ve emeğimizi bozuk para gibi harcıyor. Bu cihetle obur dünyayı, şu
geldiğimiz devre kadar doyurabilmiş değiliz, bundan sonra da doyurmak pek mümkün
gözükmüyor... Yaşadığımız zemin-u zamanda, zemin ayağımızın altından kayıp
gidiyor, zaman da elimizden. İnsanlar kendi ruh ve bedenlerini, dinleme ve onlara
dinlenme eylemlerini gerçekleştiremediklerinden; bir türlü dingin bir hale
erişemiyorlar.
Bu hengâmede en çok kurban edilenler kimler acaba? Sakın bu çarkın dişleri
arasında en çok çiğnenerek ezilenler; kendi çocuklarımız olmasın. Onlara kötü bir
dünya bırakmanın ötesinde, bir de onları tasallut altma alıp, onların özellerine; belirleme yetki ve hakkı kendilerinde
olması gereken alanlara saygı da duymuyoruz. İstikbale hayatı taşıyacak olan yavrularımız, yanşan atlar gibi yollara
vurulmuş, körpe yavruların o nazenin bedenlerine, -onlara iyilik yapıldığı iddiasında bulunan- bizler tarafından ha bire
kamçı vurulmakta ve masum sabiler salt bir noktaya doğru kanalize edilmekte, koşturulmaktadır. O nokta neresi -ki
kitleleri kendine doğru müthiş bir çekme gücü olan-; bukalemun gibi değişik kılıklara bürünen ve sanki cürüm üzerine
kalmasın diye sürekli eşkâl, isim değiştiren sınavlar/avlardır. Araçların amaçsallaştınldığını görüyor muyuz acaba? Bu
cüzi sınavları gereğinden fazla şişirmeye, abartmaya gerek var mı sizce? Cüze takılıp küllü kül etmek mi lazım.
İnsan olarak yükselmek birazda gereksiz ağırlıklardan, yüklerden kurtulmak ile olur. İnsanın asıl ve başat amacı bir
homo economicus (ekonomik İnsan) modeli yetiştirmek olmamalı. Çocuklar için kırmızı, bizim İçinde neredeyse kızıl
elma haline getirilen bu mevki; onlar tarafından oraya varıldığında da mutlu olunup olunmayacağı meçhul... Sahi
hedeflenen menzile varanların kaçı mesud! Hâlbuki insanoğlunun varoluşsal sorularından biridir, nedir diye mutluluk?
Mürekkep bir varlık olan ve de çok yönlü gelişimin tam arifesinde ki insan yavrularım, istidatlarına göre yetiştirme ve
donatma imkânı var iken bu kör dövüşü de ne diye? Bakıyorsun onca yüklemeye karşı çocuk 8.Sınıftan heybesinde pek
de bir şey olmadığı halde tükenmişliğin kıyılarında gezerek mezun oluyor.
Gerekliliği -kanıksanmış- kendinden menkul göreceli olan bu suni sınavlar olmaz ise ne olur? Ortaokuldan
mezun öğrenciler, mahallesindeki liseye gitse, kendi doğal havzasından kopmasa/kopanlmasa ne olur, kıyamet mi
kopar? Çok şey mi kaybederiz, mutsuz mu oluruz? Madem öyle ortaokula giriş sınavları da yapalım, ilkokul giriş sınavı
da; mademki atın iyisi seçilecek! Bilakis bu sınavlı sistem sadra şifa olmamakta; ne devlet, millet ve ne de aileler,
öğrencilerburadan alınması gereken yaran ve nihayetindeki neticeyi devşirebilmektedirler.
Çünkü kapalı uçlu sorular(test) ile öğrencilerin önleri kapanmakta engin ufuklara geçmelerine firsat verilmemektedir.
Öğrenciler ezberin dışına çıkarak, bilgi üretim safhasına atılım yapıp, bu sürece kendilerinden özgün şeyler katarak,
üretime katkı sağlayamamaktadırlar. Yaptığı okuma eyleminde aşkın olana yaslanma neredeyse tümden unutulmuş;
olay kabaca maddeye indirgenmiş ruh sürgüne gönderilmiş, idamın infazı için vakti saatini beklemektedir. İhsan sayıya,
istatistiğe sıkıştırılmıştır. Oysa bilinmez mi; biranda en büyük yalana dönüşebilen doğrudur istatistik. Ama gelin görün
ki! Bu gün bu müşkülatlı bahsi, değil velilere, eğitimcilere bile anlatmak, onların nazarlarım bu alana yöneltmek zor
zanaat! Özne olması gerekenlerin nesneleştiği bir zamanda bu vaziyet anlaşılır bir şeydir. Mevlana'yı, Yunus'u, Fatih
Sultan Mehmed'i hangisidir diye şıklar arasında soruyoruz, lâkin bunlar gibi adam nasıl yetişir sormuyoruz, onlar
hakkında bilgilerimiz de bir cümleden öteye gitmiyor.
Durum bundan mütevellit sevgili dostlar. Asıl olan çocuklan nakıs ve çarpık bir anlayışla, tek ve kırık bir kanat
ile boşluğa bırakıp çırpınışlarını seyretmek olmamalı. Bu fenalığı yapmaya hakkımız yok sanınm. Bu gün sporda geri
kalışımız, olimpiyatlarda başan gösteremeyişimizin sebebi, sporu gereksiz bir şey olarak görmemiz değil midir?
Sınavlar varken sporda ne oluyor. Hâlbuki spor başlı başına insan için bir disiplin felsefesi oluşturma uğraşıdır.
Hayatımızda edebi, estetik ve etik zevkler diye bir tassa var mı? Meraklısının hak getire dediğini duyar gibiyim. Belki
bazılarına göre edebiyat ile iştigal etmek karın doyurmayan, beyhude bir uğraş. Lâkin ruhlan doyuracağı malumdur.
Misalen öğretmenler, aileler kendileri ve çocuklan için edebi türlerde okumaya, yazmaya -yasak savmadan- gayret
etseler güzel olmaz mı? Bu şekilde günlük hayatına bu güzel âdeti yerleştirenler, bir o kadar zarif ve edebiyatta
mündemiç olan edebe sahip zarif kimseler olmazlar mı? Belki bu şekilde günlük hayatımızdaki yavanlıktan, bir nebze
kurtulmuş oluruz. Ne dersiniz baharın bir çiçekle başladığı gibi beklide vanlacak olan edebiyat dünyasının başlangıç
yolu bu adımlarla olur ve buradan bu yürüyüş başlar. Evet, arkadaşlar, çocukların küçük dünyalarında, büyük inkişaflar
oluşturmak; çocuklarımızın gönül dünyalarındaki değerli ve birbirinden kıymettar taşlan, cevherleri deşerek ortaya
çıkarmak, gönül dünyalarım zenginleştirmek gayesini edinmek hq>imizin en başta da öğretmenlerimizin esaslı bir
görevi olsa gerek. Kim bilir belki böylecebiz ve çocuklarımız, annelerimizin arzuladığı gibi hep birlikte mutlu oluruz.
Aytekin İMERT
McLYrd.
DOĞANKÖY
V______________________________________
ANNEM
Dostluklar fena buldu, anam oldu bana yar
Almaz verir, derdi derde katar o hünkâr
Hep kış oldu ömrii, görmedi asude bahar
Kadrin bilemedi, ömür verdiğin çocuklar
Şehirlerin anası Bağdat kadar çilekeşsin
Bilmezler mi? Evlatlar, onları ne çok seversin
Bakma ihmalimize, sen dünyaları değersin
Evladı mesut görsen, muradına erersin
Anasın, anasın hep başımızda kalasın
Ne sarsılmaz bir yapı, yalanacak kala'sın
Canından verip yaralarımızı saransın
Haklan ödenmez sen ne büyük nimet; anasın
Gelin kız, erkek kardaşlar gözyaşı dökelim
Ferman buyursa Yaradan; kime ana diyelim
Ben anamı çok sevdim, ellerinden öperim
Ahrette kavuşmayı Mevla'm dan dilerim
KARIM
Tek idim, çift oldum, bir bedende yok oldum
Yangılar tutuştu, gözlerinde kor oldum
Bir sıra eriştim, kaderde seni buldum
Sevdan yıllandı, aşkına giriftar oldum
KIZIM
Bu kışa beraber duruyoruz, ey zümrüt şavkı yeşilim
Aktın, aklara sarıp sarmaladık seni minik bebeğim
Vardın, ta ezelden bir söz, şimdi aramızı hoş eyledin
Kanım, canım, hep can olacaksın, biricik kızım
OĞLUM
Zaman aktı menzile, seni bekledik, bir zaman
Ansızın gelip, şendin hayalimizi aydınlatan
Zor tutundun hayata, bildik zorlusun, zordur devran
Müjdeyle, feyizle gelen oğlumuzun adı Kaan
Aytekin İMERT
Md.Yrd.
DOĞANKÖY
V______________________________________
2 3
BENEKLİ *NİN HAYALİ
Çiftçinin biri bahçesinde portakal
yetiştiriyordu. Çiftçi bahçesinde yetiştirdiği
portakalları her hafta pazara gidip satıyordu.
Bir gün çiftçi portakallarını toplayıp pazara
g itti. P azara g ö tü rd ü ğ ü p o rta k a l
çuvallarından birin de bizim meraklı
portakalımız Beneldi de vardı. Benekli çok
meraklı olduğu için kendine meraklı
dedirtiyordu. Meraklı çiftçinin portakal
çuvallarının en aşağısında kalmıştı bu yüzden
de ezilmişti. Küçük meraklımızın bugünkü
macerası insanların midesiydi ama çuvalın
dibinde ezildiği için kimse Meraklı’ yi
almıyordu. Öğlene doğru annesiyle birlikte
bir çocuk geldi. Çocuk ve annesi portakalları
b irlik te seçiyorlardı. Küçük çocuk
portakalları seçerken bizim meraklıyı aldı
ama meraklının ezilmiş olduğunu fark etmedi
ve küçük meraklıyı poşete koydu. Meraklı
buna çok sevindi. Meraldi o kadar şanslıymış
ki eve gider gitmez çocuk benekliyi yemek
için eline aldı. Benekli çok sevindi ama
kabuğuna bıçak girer girmez kendini pişman
olmuş gibi hissetti. Hele de çocuğun dişleri
arasında parçalanırken cam çok yanmıştı ama
buna rağmen hayalleri gerçekleşeceği için hiç
pişman olmadı. Çocuğun dişleri arasm da
parçalandıktan sonra boğazından geçerek
mideye yolculuk yaptı. Mideye geldiği
zaman bizim benekli çok heyecanlıydı.
Mideye girdikten kısa zaman sonra buhar
olup uçmuş gibi yok oluverdi ama benekli
midede uzun süre kalıp gözlemler yapacaktı
ve dışarı sapasağlam bir şekil de çıkacağını
zannediyordu ama bunları yapacak kadar
vakit bulamadı.
İrem İMERT 3-F
DOĞANKÖY
V______________________________________
♦♦
DOGANKOY’UN INŞAASI
Köyde bir yaşlı kadın, Gün yazı melekli
çiftliği adındaki bir yerin bağımsızlık aşkıyla
köy olma yoluna girmesine, yıllarca bağlı
olduğu, bağlanmak zorunda kaldığı geleneksel
yapıyı eğitim yoluyla aşılabileceği öngörüşüyle
bağışlamıştı çok sevdiği arsasını okul yapımı
için. Çiftlikteki insanların beklide daha tam
olarak bu eyleminin arsa bağışlanacak kadar
önemini kavrayamadıkları bir zamanda.
Bundan Aliye koymuşlardı belki adım; ileride
gerçekleştireceği yüksek kahramanlığa bir
işaret fîşeği olsun diye.
OKUR ailesi, soyadlarmdan alırcasma
ilhamı, ısrarla çocuklar okumasını, kendi
köylerinde okumasını istiyorlardı. Çocukların
çiftlikten Günyazı (akılı) köyündeki okula
gitmek için, kışın zaman zaman öfkelenip
azgınlaştığı dereden geçemeyerek evlerine geri
gelişleri üzüyordu OKURLARI.
Okulun yapımı hızla gerçekleşerek
Günyazı Köyü Melekli Çiftliği İlkokulu olarak
kollarını açmıştı çiftliğin çocuklarına.
Beklenen olmuş melekli çiftliği adıyla
bilinen arafta; Kisecik ve Akıllı köyleri
arasında kalmış olan yer; 1990 yılında
Doğanköy adıyla doğmuştu.
Köyün kuruluşunda annesinden ve
büyüklerinden ilham alarak, azıcık nüfuslu ve
herkesin bir birini tanıdığı, sıcakkanlı ve
misafiıperver bir insan topluluğunun önüne
geçip, yörenin dayanışma ruhundan güç alarak
kurulmasına öncülük etmişti Aliye OKUR'un
torunu Nasrittin OKUR. Böylelikle Köyün
kuruluşuyla birlikte 3 dönem muhtarlık görevi
nasip olmuştu Babama. Köylüyle birlikte el ele
verecek ve hayatın kaynağı olan su getirilecekti
köye. Artık köyün en temel sorunları aşılmıştı.
Köyde zaten var olan birlik ve beraberlik,
yardımlaşma ve huzur artarak devam etti.
Yıllarca babam ve köylü birlikte yükseltiler
köyün inşasını. O köylüyü köylüde onu çok
sevmişti. Fakat hastalığı ve ardından ölümü bu
işe zahiren bir nokta koydu.
Şairbiryerde;
Serabın bir sonu vardır,
Ufkun, sıradağın sonu.
Uçarın, kaçarın bir sonu vardır
Senin sonun yok.
Diyordu ama babamı kaybettiğim zaman
anladım ki her şeyin sonu varmış.
Fakat yinede o kurduğu Doğanköy’ün kalbinde
yaşamaya devam ediyor.
YEŞİL GÖZLÜ DEV
Duruşunda ayrı bir asalet
Bakışında gizli bir heybet
Sözlerinse birer inci
Sabrına hayran herkes
Ya o en kızgın anındaki bile metanet
Boşuna dökülmedi bu kadar gözyaşı ardından
Boşuna değildi bu hüzün
Gözlerinde ayrı bir güzellik,
Yüzünde ayn bir tebessüm
Yeşil gözlü dev koydum adım
Bu köy yaşadıkça anacak her anım
Yüreklerde kalacak sevdanın tadı
Çoluk çocuk, küçük büyük, herkes,
Seninle var olan Doğanköy
Unutmayacak “Yeşil Gözlü Muhtarını..
Yazar OKUR
Nasrittin OKUR'un kızı
Edeb.Öğrt.
DOĞANKÖY
V_____________________
SONBAHAR
Bir Gün Gelecek Sonbahar
Kalmasın arkanda gözün
Bir gün gelecek sonbahar
Bitecek bir yıllık hüzün
İçinde korku olmasın
Geçecek şu zaman
Sonra bir bakacaksın
Altında oynuyorsun
Dökülen yaprakların.
Var şu günlere çatasım.
Nerde bu eylül, ekim, kasım.
Yıllarca hasret kaldığım,
Dökülen yapraklarım.
Şimdi yaşm on yedi.
Gelecek şu sonbahar.
Bitecek yılın hasreti
Ve etrafına bakıp
İT
Özleyeceksin
0 eski günleri.
ANNEME
Etraf karanlıktı
Birden bir ses çıktı
Oğlum, oğlum, oğlum
Gözümü açtım
Karşımda bir melek
Beni okul için sabahlan uyandıran
Kahvaltı yapıp okula gönderen bir
melek
0 benim annem
0 benim meleğim
O benim bu dünyadaki
Tek varlığım
Biri bana
Senin en çok sevdiğin
arkadaşından
Daha çok sevdiğin biri varmı dese
Hiç düşünmeden yok derim
Çünkü benim zaten
En çok sevdiğim arkadaşım
ANNEMDİR DERİM
AHMET ESKİ 6-A
DOGANKOY
Ö -7J
Osmanlı Yönetimine Kadınların Etkisi
Kadın Saltanatı'nın Başlangıç Noktası: Hürrem Sultan:Asıl adı AleksandraLisowska olan Hürrem Sultan,
Batılı kaynaklarda Rokzalan olarak zikredilir. Rutenyalı bir rahibin kızıdır. 1504 yılında doğmuş ve Osmanlı
haremine 14-15 yaşlarında iken girmiştir. Hürrem Sultan, Kanuni'yi etkisi altına almayı başarmıştır. Hürrem
Sultan, Osmanlı tarihinde evlenilerek azad edilip yasal eş yapılan ilk cariyedir. Sadrazam ve devlet adamları
seferdeyken Süleyman Han'ın saraydaki haber kaynağı ve siyasi danışmanı olmuştur. Mahİdevran'ın oğlu
Şehzade Mustafa’nın varis olmasını desteklediği için Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa'mn öldürülmesinde
önemli rol oynamıştır. Kendi oğullarından birinin tahta geçmesini istediğinden en güçlü varis olan Şehzade
Mustafa’nın katlinde etkili olmuştur. Hanedan üyelerini merkezde toplama geleneğini başlatmış, başta
kendisi oğlu ile sancağa gitmeyerek sarayda kalmıştır. Kızı Mihrimah'ı Rüstem Paşa ile evlendirerek güç
odaklarım çevresinde toplamıştır.
Kadınlar Saltanatı’m Kurumsallaştıran İsim: Nurbanu Sultan: II. Selim'in hasekisi olan Nurbanu
Sultan'ın gerçek adı Raşel'dir ve bir Yahudi kızıdır. Selim Han'ın hayatta iken uyguladığı tek erkek evlat
politikası (Murad’ı varis olarak belirlemesi) ve Hürrem ile şehzade annelerinin sancağa gitmemeye başlaması
Nurbanu’yu haremde öne çıkarmıştır. Hürrem'in vefatından sonra yeri -siyasi entrika makamı ve saltanatıgelini Nurbanu’ya kalmıştır. Nitekim Hürrem ile başlayan Kadınlar Saltanatı Nurbanu ile müesseseleşmiştir.
Selim’in ölümü üzerine oğlu III. Murad tahta geçmiş ve Nurbanu hasekilikten valide sultanlığa yükselmiştir.
IH. Murad’m hasekisi olan Safîye ile Nurbanu anlaşamamış, bu noktadan sonra harem Nurbanu ve Safiye
arasında mücadele sahası olmuştur.
Veraset Sisteminin DeğiştirilmesininArkasındaki El: Kösem Mahpeyker Sultan
I. Ahmet'in ilk hasekisi MahfiruzSultandır.I Ahmet’in diğer hasekisi olan Mahpeyker'i ön plana çıkarmıştır.
Mahpeyker Rum bir rahibin kızıdır. I. Ahmet'in haremine girmiş, Valide Safiye Sultan'ı canlı olarak görüp
etkilenme fırsatı bulmuştur. Kendim Ahmet’e sevdirmeye çalışmış, bunda başarılı olarak hünkâr tarafından
kılavuzluk eden manasında ’Kösem’ lakabı verilmiştir.İlk şehzadeyi doğulmak istemiş, ancak bu şerefi
şehzade Osman'ı dünyaya getiren ilk haseki Mahfîruz yaşamıştır. I. Ahmet’in ölümü üzerine valide sultanlık
hedefi için yerine padişahın oğullarından birinin değil de kardeşi Mustafa’nın geçmesi için uğraşmış,
Osmanlı veraset sisteminin değişmesinde büyük rol oynamıştır (Ekber ve Erşed).Sultan Murad'm tahta
geçtiğinde 11 yaşmda olması sebebiyle Kösem Sultan'a naiplik etmesi için görev verilmiştir. Bu sayede hiçbir
validenin sahip olamadığı nüfuza sahip olmuştur. Fakat 20 yaşına gelen Sultan Murad idareyi eline alınca
onun katı politikaları neticesinde yönetimden bir müddet uzak durmuştur. Kadınların geri planda kaldığı bu
dönemde IV. Murad yönetimi düzenleme faaliyetlerini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Sultan Murad'ın ani
ölümü ile tahta geçen İbrahim’in saltanatı yeni bir gücü ortaya çıkarmıştır. İbrahim'in ilk kadım olan Hatice
Turhan Sultan'ın gelmesiyle Kösem Sultan yeni saraydan sürülmüştür. Sadrazamlığı süresince herhangi bir
kadın iktidarına imkân vermeyen Köprülü döneminde devlet büyük oranda toparlanmıştır. Turhan Sultan
bunları görmüş, kadın nüfuzu ve etkisi devam ettiği sürece Osmanlı devletinde düzenin sağlanamayacağım
anlamıştır. Bu sebeptendir ki Köprülü dıştaki düzensizlikleri yoluna koyarken Valide Turhan Sultan da
haremdeki entrika yuvalarım, kadın iktidarlarım ve rüşveti bertaraf etmeye çalışmıştır. Turhan Sultan'ın
huzur içindeki ölümünden bir müddet sonra IV. Mehmet de vefat etmiştir. Turhan Sultan’ın ölümü ile
KADINLAR SALTANATI sona ermiş, Sultan Mehmet'in vefatı ile de KADIN HAKİMİYETİNE GİREN
PADİŞAHLARdevri bitmiştir
GÖKMEN BAYRAK
Sos.Bil.Öğrt.
DOĞANKÖY
DOSTLUK NEDİR?
Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur dostluk. Sevinçtir, üzüntüdür,
sonsuza dek olan arkadaşlıktır dostluk. Başın ne zaman
sıkışırsa sıkışsın koşabilmeli, kapısını çaldığında; gözlerindeki
o bakışı, sevinci anlayabilmeli. En gizli sırlarını bile
verebilmeli, sana senden çok güvenen bir sırdaş olmalı.
“Dostluk ekmek, su gibidir. Gerek duyduğun besini hemen
verir.” “gerçek dostlar yıldızlar gibidir; karanlık çökünce ilk
onlar parlar ve size ışık olurlar... “ “ dostluk kiraz gibidir.
Kokusu yoktur ama serin bir tatlan vardır dostluğun... ”
Dostluk;
“Dostluk emek ister, yürek ister, dürüstlük ister..
“Dostluksevmektir, sevilmektir...”
“ Dostluk fedakârlıktır...”
“ Gece'nin bir yansında ‘iyi değilim* diye gelen bir mesajla
soluğu yanında alabilmektir...”
“ Dostluk, sana açılan kucağa, sevgiyle, samimiyetle karşılık vermektir..
“ Dostluk paylaşmaktır...”
“İyi günü, kötü günü...”
“Günü geldiğinde bir somun ekmeği, günü geldiğinde en zengin menüyü...”
“Dostluk candır, hayattır... ”
“Dostluk gözlerinle konuşabilmektir...”
“Dostluk tatlı bir kıskançlık, çocukluktur...”
İşte gerçek dostluklar böyledir.
Tanya BIYIKLI 8-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
DERS KAYNAR
Bugün dersimiz boştu,
Ah Dünya ne hoştu!
Sevinçliydik hepimiz
Müdür geçti dersimize,
Siliniverdi herkesin yüzündeki gülümseme
Adaptasyondan, kalıtıma...
Nereden vardık edebiyata!
Başladı müdür şiir okumaya
İçim cız etti vallaha
Çünkü; ailesine yazmıştı o şiiri,
Kısaydı, özdü ama güzeldi...!
Bize bir som sordu:
Babanız size hiç şiir yazdı mı? dedi.
Kahkahalar uçuşuverdi havada,
Müdür; habersiz, bakmıyordu etrafa
Bizim yaşadığımız yer küçük bir köydü,
Çoğu kişi bilmiyordu bile alfabeyi.
Vaziyet ortada! Müdür durumu toparlasa da...
Kaynamıştı ders o dakikada
Şunun şurasında on dakika kalmış zilin çalmasına
Başladı sınıf çene çalmaya,
Zil çaldı, ders bitti...
ÖĞRENDİM DERSİN NASIL KAYNATILDIĞINI
BİR KEZ DAHA!
Hatice GÜLDÜR 8/A
ÖĞRETMEN OLACAĞIM
Öğretmen olacağım
Hayallerle dolu sınıfta
Ben olacağım okutup yazdıran
Öğrencileri sevip okşayan
Ben yalan söyletmeyeceğim onlara
Doğru yolu göstereceğim her zaman
Yalan kötü bir şeydir
Bir kere söyledin mi kötü olur o zaman
Her biri güzel
Kitap okuyacaklar
Hecelere aymp
Doğru doğru sayacaklar
Rana MUTLU - 3/A
DOĞANKÖY
V______________________________________
BAŞARI, ZENGİNLİK, SEVGİ
İnsanlar bazı zamanlar gerçekte ye hayatiyette neye ihtiyacı olduklarını
bilemeyebiliyorlar. Bakalım bu hikâyeden sonra sizin de gerçekte neye ihtiyacınız olduğu
düşüncesi değişecek mi?
Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadm, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan
bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce acıkmış olmaksınız, Lütfen içeri gelin, size yiyecek bir
şeyler hazırlayayım."dedi
Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadm, eşinin evde olmadığım
söyledi. Yaşlı adam, başım iki yana salladı;"Eşiniz evde değilse, davetinizi kabul edemeyiz",
dedi.
Akşam eşi geldiğinde kadın yaşlı adamlarla arasmda geçen konuşmayı anlattı."Senin
evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler", dedi. Kadının eşi bundan dolayı
üzüldü."Birbakıversene dışarı, hâlâ oradalarsa, davet edebilirsin eve” dedi. "Kadın kapıyı
açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakaUı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı.
"Eşim geldi, şimdi evde" dedi ve onlara davetini yineledi."Kadmın davetine yaşlılardan biri
yanıt verdi;"Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz", dedi. Ve kısa bir duraksamadan sonra,
bir açıklama yaptı;"Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, Zenginliktir. Bu taraftaki
arkadaşımın adı Başarı, benim adım ise Sevgi’dir.
Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra Sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu;
"Şimdi evinize gidin ve eşinizle başbaşa verip, bir karara varın", dedi."İçimizden sadece
birimizi davet edebilirsiniz sonra gelip, kararınızı bize bildirin."
Kadm, Sevgi'nin önerisini eşine anlattığında,adam sevinçten göklere fırladı."Aman ne
güzel, ne güzel,biz de içlerinden Zenginlik! davet ederiz ve evimiz de bir anda Zenginlik'e
kavuşmuş olur", dedi.,."Eşinin karan kadınm biç de hoşuna gitmedi."Başanyı davet
etsek,daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız,kocacığım?",dedi.
K a y ı n v a l i d e s i y l e , k a y ı n p e d e r i n i n bu k o n u ş m a s ı n a ,
içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi
önerisini söyledi;"En doğru karar, Sevgi'yi davet etmek değil midir?", dedi."Düşünsenize,
evimiz bir anda Sevgi'ye kavuşacak" Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de
çok hoşlarına gitti. "Tamam, en doğru karar bu olacak" dediler." Sevgi'yi davet edelim...
"Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu"İçinizde hanginiz Sevgi'ydi?""Onu
davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun..."Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye
başladı.Arkadaşları da ayağa kalktılar ve Sevgi'nin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye
başladılar.Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde,Zenginlik'leBaşan'yasordu;"Siz
niçin geliyorsunuz?,Ben yalnız Sevgi'yi davet etmiştim."Kadmm bu sorusuna, üç yaşh
birlikte yanıt verdiler; "Eğer içimizden yalnız Zenginlik'i ya da Başan'yıdavet etmiş
olsaydınız,davet edilmeyen ikimiz dışanda bekleyecektik" "Fakat siz Sevgi'yi davet ettiniz.Bu
durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.; "Çünkü Sevgi'nin olduğu her yerde,biz
Zenginlik ve Başan da her zaman,onun yanında oluruz."
^.. q ÜNAL
_____________________________________________________________ 2/A.Sın.Öğrt.
DOĞANKÖY
Ç > 11)
SONBAHARIM
Sensiz eksik olur her şey,
O , eylül, ekim, kasım
Ne olur senden istediğim tek bir şey
Benim sonbaharım
Aklımda o eski anılar
Hadi gel artık sonbaharım
Anlata anlata bitiremem
Rüzgarlarını, havalarını
SONBAHARIM
Akar göklerden yağmurlar
Dökülür dallardan yapraklar
Sokaklardan eksilir çocukların seslen
O zaman gelir sonbahar
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Ece DİBOĞLU 6-A
1881'de bir çocuk doğdu
San saçlı, mavi gözlü
İM katlı pembe boyalı bir,
Evde oturuyordu.
Yurdumuzun bilgesi
Bilime açık, aydın ve çalışkan
Hoşgörülü insan,
Mustafa Kemal'di o.
Yurt ona hayrandı,
Başbuğdu kahramandı.
“Gazi “ünvanı almış,
Mustafa Kemal'di o.
NURGÜL SAYIN 5-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
2 3
**** i
ileri i %z v
Okulumuz 2/A sınıfı öğrencileri
minik kalplerinde anlam bulan f
'anne* kavramını anlattılar.
Bakalım neler söylemişler.
Ali KÜÇÜK: Sen beni dünyaya getirdin. Sen beni büyüttün. Anne seni dünyalar kadar
seviyorum. Kalbimde hep sen olacaksın.
Arda MUTLU: Canım Annem seni çok seviyorum. Annem sen benim biricik annemsin. Seni
görünce kalbim atıyor.
Caner TOMBUL: Anne seni çok seviyorum. Seninle gurur duyuyorum.
Efe MUTLU: Anne seni çok seviyorum. Çünkü sen benim annemsin.
Emir Can MUTLU: Güzel annem sen benim kalbimdesin onu bil.
İrmak SAYIN: Canım anneciğim seni çok seviyorum.Dünyalar kadar çok seviyorum. Yıldızların en
güzelisin.Güzel yüzlü anneciğim.
Manolya MUTLU: Sıcak bir yuva,şevkat,sevgi,neşe kalbim hep seninle atıyor canım
annem. Sen bir tanesin melek annem. Senin ile her gün çok güzel annem.
Merve YILDIZ: Benim annem
güzel annem.Anneciğim sen benim sıcak
yuvamsın.Sen benim minicik kalbimdesin. Sen benim kuzumsun,sen benim çiçeğimsin canım
annem. Annelerin en güzelisin sen. Sen beni çok seviyorsun ben de seni çok seviyorum.
Samet MUTLU: Anne ben seni çok sevİyorum.Camm annem benim.
Selena GÜLDÜR: Annem canım annem sen bir tanesin.Okula gittiğimde hep seni hatırlarım
anne.Anneleri en tatlısı canım annem.
Selena MUTLU:Annem sevgili annem.Ben seni çok çok sevİyorum.Camm canım annem.
Selena TOMBUL: Annelerin en güzeli, sensin benim güzel annem.Ilık bahar, esen yeli
sensin benim güzel annem.Seni çok seviyorum.
Sıla OKUR: Anne sana baktığımda görüyorum ki karşımda bir melek. Annem benim güzel
annem. Annem kalbimin içindesin. Yemez yedirir içmez içirirsin annem benim güzel annem. Senin
sayende yüzüm güldü annem benim.
Yağmur BİLALOĞLU: Anne sen dünyadaki en sevdiğim insansın camm annem. Güzel
yüzlü annem. Korkulu bir rüya görsem hemen yanıma gelirsin camm annem.
Işıl AY: Sen benim dünyadaki en güzel en mutlu annemsin.Senbeni çokmutlu ettin anneciğim.
Sıla ÇOLAK: Dünyalar kadar güzelsin.Yıldızlann en güzelisin.Gülen yüzlü anneciğim.
Anneciğim prenses anneciğim.
Seda SAYIN: Seni dünyalar kadar seviyorum anneciğim.
MeldaNur MUTLU: Anne seni çok seviyorum.
Barış MUTLU:Her şey getiriyorsun bana, seni çok seviyorum anneciğim.
Asya MUTLU: Seni ben çok seviyorum.Çiçelder gibi güzelsin,bir tane anneciğim.Canım
annem.
Ebru MUTLU:Seni sevmeye devam edeceğim sevgili annem.Seni seviyorum.
Nazlı GÖRÜR:Anne sen benim dünyamsm.Sen olmazsan ben de olamazdım.Sensiz ben bir
hiçimiyi ki varsın. Seni çok seviyorum.Dünyadaki insanlar bir yana sen bir yana.Bunca yıl baktın
bana.Hakkmı nasıl verebilirim? îyi ki varsın.
Boran BİLALOĞLU:Anne çok zahmet çektin seni seviyorum anne.
Kardelen ESKÎ: Benim güzel annem sen dünyanın en güzelisin. Ben seni çok çok
seviyorum.
DOĞANKÖY
V______________________________________
VELİLERE MEKTUP
Sayın Çok Kıymetli Velilerimiz
Çok büyük umut, sevinç ve mutlulukla çocuğunuzu okula göndermiş bulunuyorsunuz.
Çocuğunuz okulda bulunduğu süre içerisinde;
* okuma yazmayı
* dört işlemi
* kendi ihtiyaçlarım karşılamayı
* toplum içerisinde yaşayabilmesi için gerekli kurallan
* hayatım kazanabilmek için gerekli her şeyi okulda öğrenecektir.
SONUÇTA
Size fazla yük olmadan kendi kendine yeterli, ailesine ve topluma yararlı bir insan olacaktır.
Çocuğunuzun okula devam etmesi kendi yararına olduğu gibi sizinde yararınıza olacaktır.
Çocuk okulda bulunduğu süre içerisinde mutlu ve güven içerisinde olacaktır. İçiniz rahat olsun.
Yalnız, çocuğunuzun istenilen şekilde gelişmesi ve yetişmesi için okul öğretmenlerle her
konuda işbirliği yapmanız, çalışmalara destek olmanız gerekmektedir.
Biz okul olarak imkanlarımız ölçüsünde, çocuğunuz için en iyi olan şeyleri yaparken
yetersiz olduğumuz yönler olabilir. Bu konuda görüş ve önerilerinizi bekliyoruz.
Eğitim - öğretim ve her türlü çalışmalarla ilgili görüş, eleştiri ve önerilerinizi zamanında ve
açıkça belirtmeniz, hataları zamanında düzeltmek için yararlı olacaktır.
Çocuğunuzla ilgili toplantı ve görüşmelere katılmanız iyi bir eğitim için gereklidir.
Çocuğunuza verdiğiniz değer, onun ileride daha iyi ve başarılı bir insan olmaya itecektir.
Çocuğunuzun geleceğini şekillendirecektir. Çocuğunuza yaptığınız yatırımla onun geleceğini
garanti altına alıyor olmanızı unutmayın.
Çocuk her şeyi okulda öğrenemez, okul dışı zaman ve tatillerde sosyalleşmesi, ilgi ve
yeteneklerini açığa çıkartıp geliştirmesi için serbest zaman etkinliklerine yöneltmemiz yararlı
olacaktır.
Çocuktan her zaman yetişkin bir insanmış gibi olgunluk ve başan beklemeyiniz.
Yapamayacağı işlere zorlamayın. Başarısızlığı karşısında kendine güvenini kaybedeceğini
unutmayın. Bu nedenle bazı başarısızlıkları hoş görmeniz yararlı olacaktır.
Çocuğa sevgi ve değer verdiğiniz ölçüde başan bekleyebilirsiniz. Bu çocuğu kazanmanın ilk
şartıdır. Çocuk kendisine sevgi ve değer verildiğini görürse daha gayretli olacaktır.
Çocuğun zayıf olduğu yönleri düzeltmek belli bir zaman gerektirmektedir. Bu nedenle acele
etmeyiniz ve sabırlı olunuz.
Günlük yaşam her an kaza tehlikelerle doludur. İleride üzülmek istemiyorsanız, çocuğunuza
kaza ve tehlikelere karşı korunma yollarını öğretiniz.
Okuldaki çalışmalan takip ediniz. Çocuğunuz eve geldiğinde okulda o gün neler öğrendiğini
sorunuz. Çocuğun eğitimini evde destekleyiniz. Bu çocuğun okula uyum sağlamasını ve kendine
güven kazanmasını kolaylaştıracaktır.
Sonuç olarak; daha sağlıklı, daha mutlu ve daha başanlı insan yetiştirmemiz, karşılıklı
işbirliğimizle ve üzerimize düşen görevleri yerine getirmekle mümkün olacaktır.
Saygılarımla...
Seval COŞKUN
1/A Sın.Öğrt.
DOĞANKÖY
V______________________________________
ATATÜRKÜN BİLİNMEYEN YÖNLERİ
Arkadaşlar Atatürk ile ilgili bilgileri az çok hepiniz okumuş, öğrenmişsinizdir.
Bakalım onunla ilgili aşağıda yer alan bilgileri biliyor musunuz?
1.Ata lafım sevmezdi
Atatürk lakabmı ilk kez o dönemin Türk Dil
Kurumu başkanı bir konuşmasında kullanmış.
Mustafa Kemal 'de bunu çok beğenerek
soyadı olarak almıştı. Kendisine “Ata” diye
hitap edilmesinden hoşlanmazdı.
2.En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı.
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk
Dili ve Tarihi üzerindeki çalışmaları
genişletebilmek en büyük hayaliydi.
3.Düzen takıntısı vardı.
Evde, çevresinde ve hatta konuk olduğu
evlerde bile eğri duran eşyayı düzeltmeden
rahat etmezdi.
4.En Sevdiği Yemek
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir
alışkanlıkla
hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru
fasulye ve pilav olarak kaldı.
Tatlıya düşkün değildi ama cam istediğinde
çok sevdiği gül reçelini
tercih ederdi.
5.Ölçüleri
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine
kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye
başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43
numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.
Mehmet YILDIZ 4-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
O LSA
Bayram olunca
Düşünürüm hep ailemi
Teker teker hepsinin;
Öperim ellerini
Güler yüzlü olur herkes;
Gelince kapılara
Verirler şekerleri
Yoksa para
Amcamın,dayımm,halamın
Bütün akrabalarımın
Onlann verdiklerini
Kumbarama atarım
Yunus KÜÇÜK 5-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
YAŞAMA HAKKI
Biz hepimiz insanız. Temel özelliklerimizden en önemlisi yaşama hakkıdır. Bütün
insanların yaşama hakkı vardır. Eğer bizim yaşama hakkımız olmasaydı neden yaratıldık ki?
Biz yaşamak için yaratıldık. Atatürk ve Türk halkı bizim özgürlüğümüz için, yaşama
hakkımızı daha İyi kullanabilmek için savaştılar. Yaşama hakkımızı iyi kullanmalıyız. Onurlu,
dürüst kişiler olmalıyız. Kavga etmemeli, insanlara hoşgörüyle yaklaşmalıyız. Hırsızlıktan
yalandan uzak durmalıyız. Bunlan sadece bizim için değil, çevremiz için de yapmalıyız.
Sadece insanların değil hayvan ve bitkilerin de yaşama hakkı vardır. İnsanlar ağaçlan
keserek yerine apartmanlar veya yapıtlar yapıyorlar. Çevremizdeki bitkiler yok olursa
oksijenimiz azalır. Toprak kayması olabilir. Hayvanların da yaşama hakkı vardır. Sulan
kirletmemeliyiz. Yoksa denizdeki, göldeki hayvanlar ölebilir. Avlanma yasağı olan hayvanlan
öldürüyorlar. Kuşlan öldürüyorlar. Bütün hayvanlan doğal ortamında kendi yaşama yerine
bırakmalıyız. Biz hepimiz yaşamak için yaratıldık. Hiç kimse bunu engelleyemez. Biz yaşarken
çocukluğu, sevinci, üzüntüyü, paylaşmayı vs. öğreneceğiz. Hayallerimize atılarak peşinden
koşacağız.
Abdurrahman KÜÇÜK 7-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
DOĞUM GÜNÜ PARTİLERİ
O gön çocuklar heyecanla dolar,
O saati bekler mumlan üfler.
Pasta yer, hediye alır çocuklar,
Mutlu olur bütün kalpler
Büyüdükçe mutlu olur çocuklar,
Mutlu oldukça çocuklar, sevinir anne babalar.
Okula gidecekse, büyümeli çocuklar,
Doğum günleri ile çabuk büyür yavrucaklar.
Özlem ESKİ 5-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
DOĞAMIZIN HALİ
Doğanın güzelliği
Katıyordu insana neşe
Bilmem nereden geldi
Şu çevre kirliliği
Doğa ile iç içe
Yaşıyorduk hepimiz
Tertemiz çevremizle
Mutluyduk hep birlikte
Şimdi doğamız boştu
Güllerimiz hepsi soldu
Gitti güzel doğamız
E şimdi ne oldu
Şu an doğa bu halde
Her taraf çöp içinde
Mutlu yaşamak için
Siz de çevreyi temizleyin
Zeynep BIYIKLI 8-A
DOĞANKÖY
C^ 19
KİTAPLARIN ÖNEMİ
Antik Yunan kütüphanelerinin girişinde; 'ruha şifa veren yer' yazarmış, insanların en önemli
yoksunluğu bence kitaplardır. Günümüz insanı böyle düşünmez tabi. Farkında olmadığındandır
bu belki de. Ama yüzyıllar öncesinden Yunanlılar kitabı ve kitapların dünyası olan, içinde
binlerce kitap barındıran kütüphaneleri ne de güzel tanımlamışlar. Çok merak ediyorum eskiden
bu derece önemli olan insan ruhunun şifası olarak görülen kütüphaneler nasıl oldu da çok az
uğranılan yerler oldu? Ve ne oldu da hayatımızın en önemli parçalarından biri olması gerekirken
bugün bu durumda!
Kitap okumak erdemdir. Okuyarak hem kendi saygınlığınızı arttırırsınız hem de başkalarına olan
saygınızı. Ayrıca okumak insan için en kolay ve en etkili öğrenme yoludur. İnsanların zihin
gücünü geliştirir kitaplar. Zirveye ulaşmak istiyorsa bir insan kitap okumalıdır.
Bütün kitaplar mucizevî bir varlıktır. Bu kitaplar çeşit çeşittir;
1. roman
2. masal
3. hikâye
4. şiir
vb. çeşitleri vardır. Kitapları her şey için kullanabiliriz. Ama kitapları sadece boş vakitleri
değerlendirmek için değil ondan bir şeyler öğrenmek için okumalıyız. Çünkü bilenler bilir
kitaplar çok değerlidirler. Bazıları komik, merakımızı artırıcı, üzücü, korkutucu veya şaşırtıcı
olabilir. Bu da insan hayatına ne çok şey kattığım gösterir. İnsanoğlu için hayatın lasa bir bölümü
çocukluk, uzun bir bölümü ise kendini geliştirme, yetiştirme devresi olarak geçer. Daha uzun bir
dönemde kendimize katmamız gereken şeyler olduğu için elimizden geldiğince kitap vb. türler
okumalı, araştırma yapmalı öğrenebileceğimiz çok bilginin olduğunu bilmeliyiz zamanımızın
kısa olduğu bu dünyada. Bazı insanlar kitap okumak için zamanlan olmadığını dile getirirler.
Ama bence hayat yolculuğumuzun neresinde olursak olalım kitap okumaya mutlaka zaman
vardır.
DAMLA DİBOĞLU 6-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
23 Nisan ve Dedem
23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük
Millet Meclisi açılmıştır. Bunun değerinin
daha iyi anlaşılması için de Atatürk bu günü
çocuklara armağan etmiştir. 23 Nisamn içinde
bulunduğu hafta çocuk haftası olarak kutlanır.
Bu haftada uluslararası çocuk şenliği
düzenlenir. Yine bir 23 Nisan günüydü, sabah
uyandım çok heyecanlıydım sonra 23
Nisanda yapacağımız oyunun kıyafetlerini
giydim. Okula gitme vakti geldi ve
kardeşlerimle okula gittim. Okulda her taraf
c ı v ı l c ı v ı l d ı a r k a d a ş l a r ı m ı n ve
öğretmenlerimin yüzlerindeki gülümsemeleri
g ö r d ü k ç e b e n i m iç im de h u z u r
doluyordu, daha sonra gelen haberle irkildim
dedem beyin kanaması geçirm iş ve
hastanedeymiş. 23 Nisanı kutlayıp eve
döndüğümüzde dedem hala hastanedeydi saat
14.30 da ise dedemin öldüğü haberini aldık ve
çok üzüldük.
Dedemin ölümü sadece ailesini ve
akrabalarını üzmedi bütün köy buna
üzülmüştü. Çünkü dedem tüm köye örnek
biriydi. Fakirlere zekât verirdi, kimsesizlere
yardım eder, her sene kurban bayramında
birkaç tane kurban kesip köye dağıtırdı.
Cenazelerde Kur an-ı Kerimi okurdu, 5 vakit
namaz kılardı, her sabah Kur an-ı Kerim i
okurdu. Ramazan aymda Kur an-ı Kerim'i üç
defa hatmederdi...
Dedemin ölümü de aynı zamanda
yaptığı bu yardımların son bulmasına neden
oldu. Dedem köyde bazı çocukların ateşi
çıktığında, boyunları tutulduğunda ya da bu
gibi hastalıklarında o çocukların üzerinde
iyileşmeleri için dua eder ve Kur an-ı Kerim
den ayetler okurdu. Kimse küs kalsın istemez
kavgalı olanlan banştınrdı, hayır yapmayı
severdi, kapışma gelen yardım isteyenleri geri
çevirmez elinden geldiğince yardımda
bulunurdu.
Ne durumda olursa olsun bulunduğu
duruma şükrederdi ve her zaman başta
çocuklarıyla torunları olmak üzere herkesin
onun gibi öncelikle fakirlere ve kimsesizlere
yardımda bulunmasını isterdi...
Köy için bir nevi köyde kamusal bir
kişilik ve ombudsmanlık hizmeti görüyordu.
Bende onun kişiliğini kendime idol yaptım ve
bu kişiliğin ölmesine izin vermeyeceğim.
Güler MUTLU 8-A
DOĞANKÖY
Ç > 21)
FARKINDA MISIN?
Yaşam, tekrarı olmayan motif misali anların bir araya gelip de
oluşturduğu bir halıdır. Siz birçok şey yaşarsınız. İyi veya kötü
safındadır bunlar. Belki kendi seçiminizdir bu iyilik ve kötülükler
belki de başkalarının size yaptırdıklarıdır. Hayatınızı kendi elinizle
ilmek ilmek dokursunuz. Hani sizin elinizdedir ya bu ipler bazı yerleri
sık işlersiniz, yarattığınız çok motif vardır; bazı yerleri ise sade bırakır,
hiçbir şey yapmazsınız. İşte bunlar bir araya gelir ve sizin hayatınızı meydana getirir.
Düşünsenize yaşadıklarınızı oluşturan, bir hamur misali ona şekil veren ve hayatınızın sonuna
geldiğinizde yaptığınız yolculuk sizin hayatımz. Peki, benim dediğiniz bu hayatı nelerle
dolduruyorsunuz? Oluşturduğunuz bu halıda yarattığınız bu motiflere ne şekil veriyorsunuz?
'Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadm mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,
bütün evrene kanşırcasına' diyor Ataol Behramoğlu. Gerçekten yaşamak budur. Yaşadığın her anı
değerlendirmek, etrafındaki her şeye yaşam katmak veya etrafındakilerden kendine bir yaşam
çıkarmak, attığın her adımda sona biraz daha yaklaştığım fark ederek, bunun bilincinde olarak
yaşamak. Hayatmız, çevrenizdeki her şey, soluduğunuz hava sizlere sunulmuş bir armağan; fakat
tekrarı yok. Bu sebeple, geride bırakacağınız zamanınıza mutlaka bir şeyler kaydedin.
Elbette hiçbir şey yapmadan geçirdiğiniz, öylece durup kendinizi dinlediğiniz anlarınız olacak.
Olsun da. Ama zaman geçtiğinde ve siz geriye dönüp baktığınızda keşke dememek için bu boşa
geçen anlan elinizden geldiğince azaltın. Dostlarınızı ziyaret edin, sinemaya gidin, gezin, oyun
oynayın, kitap okuyun, bazen bir roman kahramanının yerine koyun kendinizi ve biraz da onun
gözüyle bakın dünyaya, öyle yaşayın. Çok şey var aslında yapacak. Ve emin olun yaptığınız değil
yapmadığınız, yaşamadığınız için pişman olursunuz.
Zamanınızın çoğunu kendinizi mutlu etmek için harcayın ya da başkalarım sevindirerek mutlu
olmaya çalışın. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilirseniz eğer, çok şey vardır etrafınızda sizi mutlu
edecek. Bir arkadaşınıza hediye alabilir, annenize 'Seni çok seviyorum annem.' diyebilir, yolda
gördüğünüz birine yardım edebilir, oturup yaşlı birinin anlatacaklarına kulak verebilir, bir
hayvanın sırtım okşayabilirsiniz. Zamanı boş yere harcamaktansa yolculuğunuza bir motif daha
katın. Hatırlayacağınız güzel bir anı olsun.
Bazen yolunda gitmeyen bir şeyler olur ve siz hayatın çok sıkıcı, dünyanın yaşanmayacak bir
yer, mutsuzluk dolu olduğunu düşünürsünüz. Hüzün kapınıza gelmiştir artık bir kere ve sanki
gitmeye hiç niyeti yoktur. Öyle hissedersiniz içinizde. Durum böyle ise unuttuğunuz bir şey var
demektir. Hayatta mutluluk ve acı denilen kavramlann akrep ve yelkovan misali hep yanı
başınızda olduğu. Bir yerde okuduğum söz şöyle diyor: Neden mutluluk acının hemen yanı
başında gizlidir? Ve neden birinden tatmak için mutlaka öbüründen de tatmak gerekir?'
Hayat, tükenmez kalemle yazı yazmak gibidir. Yaşadığınız tüm anlar geçmiş denilen bir deftere
kaydedilir ve bu defter elinize silgi alıp yazdıklarınızı silemeyeceğiniz sayfalardan oluşur.
Yazdığınız her kelime geri dönüşü olmayan eylemlerdir. Bu yolda pişmanlık duymadan, geri
dönüp düzeltmek istemeyeceğiniz günler geçirmeniz dileğiyle...
Deniz ÖNCÜ
Türkçe ÖĞRT.
DOĞANKÖY
Ç p 22}
DOĞANIN KÖTÜ DOSTU İNSAN
Dünya nüfusu gittikçe artıyor ve sanayileşme de artıyor, yeşil alanlar yok oluyor. Her yeri
soğuk beton yapılar kaplıyor. Yerleşme alanları verimli tarım alanlarına yapılıyor. Bir yapı
fetişizmi almış gidiyor. Bu böyle gitmemesi gerek arkadaşlar!
Evlerden, arabalardan ve fabrikalardan çıkan zehirli gazlar atmosfere karışarak, bulutlan
oluşturuyor, yağmurun verimli olduğunu düşünürken asit yağmuru çevreyi doğayı olumsuz
etkiliyor. Hava kirliliği ozon tabakasının delinmesine sebeb olur ve bu kirlilik doğayı karanlık bir
yolculuğa sürüklüyor.
Dünyamızda bulunan su kaynaklan kimyasal atıklan ile kirleniyor. Bu kirlilik deniz
canlılarını ve de karada yaşayan hayvanlan etkiler. Suda yaşayan hayvanlar su kirlenirse sudan
zehirlenir ve ölür. Karada yaşayanlarında sudaki hayvanlarla aynı kaderi paylaşır ve ölür.
Ölmeyenleri biz yediğimizde zamanla öldürücü hastalıklara yakalanınz.
Dünyamızda sanayi atıklan, gübre, tanm ilaçlan, egzoz gazlan toprağa kirletir ve böylece
bitkileri öldürür ve bitki sayısı azalır. Bitki sayısının azalması hayvanlan yani otla beslenenleri
öldürür. Bizde ise ölümcül hastalıklara neden olur. Bu toprak takı atıklar toprağın üstündeki
bitkilerle beslene insanlar insanlar ve hayvanlar ölür.
Nükler kirlilik silahların yapılması ve kullanılmazı sonucunda enerji üretmesi radyoaktif
atıklar oluşur. Eğer bu atıklar ekosistemle buluşursa halimiz nice olur!
Simge BIYIKLI 6-A
DOĞANKÖY
Ç ^ 23)
HAYALLERİMDE İTALYA
Aslında hiç gitmediğim, görmediğim
İtalya'yı niçin bu kadar çok sevdiğimi
bilmiyorum. Tek hayalim İtalya'daki Pizza
Kulesi’ni ben tutuyormuşum gibi fotoğraf
çekilmek. Doğrusunu söylemek gerekirse
İtalya'nın ünlü olan bir şeyini bilmediğim
için en azından bu bildiğimi yapmak
istiyorum.
Aaaa! Bir de pizza vardı
yiyecek olarak. Kendi çapımda yaptığım
araştırmalara göre pizzadan başka bir de
spagettisi varmış İtalyanların. Oraya
gidersem - ki inşallah! - her öğünümde
(sabah, öğle, akşam) spagetti ve pizzadan
başka bir şey yemeyeceğim.
Bizim güzel
Türkiye'mizde
her gün birer
ikişer yok olan
ağaçlar da
meşhur
oralarda.
Sorrento diye
bir yer orası.
Limon
ağaçlarıyla meşhur olan Sorrento'da limon
çiçeklerinin kokusu eşliğinde dolaşmak,
bölgeyi keşfetmek bambaşka bir keyif olsa
gerek. Ağaçlatın altmda yiyeceğiniz bir
yemek bile Allah bilir ne kadardır ama insan
ruhunu dinginleştiriyormuş. Geçelim
İtalya'nın başka güzelliklerine. Venedik...
Dünyanın en romantik mekânı olarak bilinir.
Şehir, kanallar boyunca inşa edilmiş bir
mimari harikasıdır. Şimdi Türk sosyetesinin
en sevdiği kahve türü olan espressoya
geçtik. Koyu kavrulmuş Türk kahvesi kadar
olmasa da yeteri kadar ince çekilmiş,
İtalya'ya özgü bir kahve türüdür. Anneme
sorsan "O ne?" der.
Bir genelleme yapmak gerekirse, ilk
kez ziyaret edecek olanlar Roma'yı
görmeden geri gelmiyorlarmış.
Biliyor muydunuz bilmiyorum ama
İtalya'nın merdivenleri bile meşhurmuş.
Aslında hayal değil, istek. İnşallah bir gün
İtalya'ya gidebilirim diyerek yazımı burada
sonlandınyorum.
Hatice GÜLDÜR 8-A
DOĞANKÖY
Ç > 24)
Renkleri Sevmeye Başlayan Elif
Bir zamanlar Elif adlı bir kız varmış. Elif böğürtlen yemeyi çok severmiş. Ve böğürtlenlerin rengi
mor olduğu için Elif mor rengini sever başka hiçbir rengi sevmezmiş. Pazartesi günü okula
gittiğinde öğretmen sormuş: Çocuklar hangi renkleri seviyorsunuz?
Elifin arkadaşı Duru: Öğretmenim ben bütün renkleri seviyorum.
Çiçek de: Ben de bütün renkleri seviyorum.
Sıra E life gelince: Öğretmenim ben böğürtleni çok seviyorum. Ve böğürtlenin rengi mor olduğu
için mor rengi seviyorum.
Öğretmen:Elifçiğim bin bir konu işlemiştik. Adı “ Her besinden yeteri kadar yemeliyiz.” Sağlığın
için bütün meyvelerden yemelisin. Sadece böğürtleni sevdiğin için böğürtlenlerin mor olduğu için
sadece mor rengi sevmene gerek yok.
Elif: Ben böğürtleni ve mor rengini çok seviyorum diyerek inatlaşmış. Salı günü sabahı Elif aç
kamına çok böğürtlen yemiş, kamı ağırmış okula gitmemiş.
Çarşamba günü öğretmen sormus:Elif dün neden okula gelmedin?
Elif: Öğretmenim sabah aç kanuna böğürtlen yedim; kamım çok ağırdı.
O günden sonra Elifbütün renkleri sevmiş, sevmediği meyvelerden tüketmiş.
Yağmur BIYIKLI 3-A
DOĞANKÖY
Ç p 25)
BAŞARMANIN SIRLARI
Bak çocuğum! Okumaya niyetliysen kitaplarım sarmalısın.
Öğretmenini dinleyip iyi algılamalısın. Hayat bir zulümdür. Çok dikkat etmelisin.Oynadığın
oyunları değil, çalışmayı bilmelisin.
Başarısızlıkların kum taneleri kadar küçük, başaracakların ise okyanuslar kadar büyük olmalı. Oku;
gün geçirmek için değil, kültürlü olmak için oku. Geleceğini harcamak için değil, gelecekteki
eserlerin için oku ki, yurduna ve memleketine faydalı biri olabilesin.
Bir insan tutuğu her türlü işte ve davranışta sorumluklarını bilmeli. Sorumluklarını bilen
insan her şeyi başarabilir. Gerek kendi özel çalışmasında, gerekse başkalarının verdiği işin düzenini,
yönünü ve konusunu bilir, dikkatli ve düzenli davranırsa aşamayacağı engel yoktur.
Hayatta her şeyin, gönlümüzün arzuladığı gibi gitmesini istiyorsak; evrende insanın yaşadığı ne var
ise çok dikkat etmeli. Niye, niçin yaşadığı bilmeli. Hayat bir sınavdır. Bu sınavı geçmek için çok
temkinli yaşamalıyız. Hayatta bitirilmesi gereken en ağır görev; başarmaktır. Hayatta başarmayı
bilmeyen insan yerinde sayar, ilerleyemez. Ne yurduna ne de kendine faydası olmaz. Başarmak
önemlidir.
Mehtap SAYIN
Veli
DOĞANKÖY
Ç ^ 26)
Sevgili Babacığım;
Bu mektubu sana buradaki yaşamımı ve duygularımı
anlatmak, yansıtmak amacı ile yazıyorum. Ben doğduğum günden
beri hep hissettim varlığım, sen hep yanımdaydm. Biliyorsun biz
sen yokken büyüdük, büyüyoruz ve soma sen geliyorsun
uzaklardan. Biliyorum Cidde güzel bir yer, her ne kadar bizsiz
çıkmıyor olsa da tadı. Ben orada yaşadığımız günleri hiç
unutmayacağım. Oraya ilk geldiğimizde bir buçuk yaşındaydım.
Havaalanına bizi karşılamak için geldiğinde, arkandan çıkarıp
bana verdiğin o güzel oyuncak bebeği hala saklıyorum. Onu
görünce çok sevinmiştim. İlk oyuncağımdı o benim. Ne güzel,
Safrnaz koymuştuk adım. Şimdi büyüdüm ve sekizinci sınıf
öğrencisiyim. Arkadaşlarım ve öğretmenlerimden bu yıl
ayrılıyorum. Her ne kadar acı tatlı, iyi kötü anlarımız,
tartışmalarımız olsa da onlardan ayrılacağım için üzülüyorum.Ama
olsun onlarla olan irtibatımı kesmeyeceğim.
Dershaneye de gidiyorum oradaki arkadaşlarıma da alıştım... Benim için lise dönemi
başlayacak ama ilklerin yerini tutacağım sanmıyorum. Onlar benim ilk arkadaşlarım ve sekiz
yılım onlarla beraber geçti. Babacığım sen uzaklara gittiğinde anlamazdım ne olup bittiğini.
Herkes ağlardı, ben onlara sorduğum zaman "küçüksün, anlamazsın." derlerdi. Oysa şimdi daha
iyi anlıyorum; hem sana olan özlemimi, hem de bu yılki büyük ayrılığı. Babacığım biliyorum sen
hep bizi düşünüyorsun. Ben de seni her ammda, rüyalarımda, düşlerimde, her bir köşede en
önemlisi kalbimde hep hatırlıyor ve oradan ayrılmana hiç izin vermiyorum. Kalbimin bir yerinde
hep tedirginlik ve aklımı kurcalayan düşünceler var. Of of oofff! Çok can sıkıcılar ve bana hep
aynı cümleleri tekrarlıyorlar: Umarım iyisindir? Hasta mısın? İyi misin? Bugün ne yaptın? ...
Bunlar hep canımı sıkıyor, beni içten İçe üzüyorlar. Ama geleceğini, geri döneceğini bilmek beni
umutlandırıyor ve az da olsa, bana içimdeki bu sıkıntıları unutturuyor. Babacığım senin İçin
yazdığım şiirimi seninle paylaşmak istiyorum:
Her gün gözlerimi yeniden açıyorum hayata
Ve onlardan biri hep aynı yaşam
Sensiz çıkmasa da tadı, yine seni görmek umuduyla
Açıyorum ertesi güne yine bu gözlerim.
Seni seviyorum benim camm babam.
Umarım sana yazdığım bu mektubu ve şu bir kıtadan oluşan şiirimi beğenirsin. Seni çok
seviyorum babacığım. Sevgilerimle kızın Mima.
Mima MUTLU
DOĞANKÖY
V______________________________________
8-A
Ünlülerin Hayatından Fıkra Tadında Anekdotlar
Necip Fazıl
Necip Fazıl Kısakürek hastalandığında, eve gelen doktor sormuş:
- Neyiniz var?
Necip Fazıl üç kelimeyle cevap vermiş:
- Büyük bir deham...
Yahya Kemal
Yahya Kemal, aleyhine yazılanlara tahammül edemezmiş. Yine hakkında olumsuz bir eleştiri
yazısı çıkınca cam sıkılır. Arkadaşı teselli eder: "Üstat! Aldırış etmeyin gitsin, bunlar küçük
şeyler.” der. Yahya Kemal ona şu cevabı verir: “Evet ama inşam rahatsız eden bu küçük şeylerdir.
Sen büyük bir dağın tepesine çıkıp oturabilirsin ama iğne üzerinde oturman mümkün mü?”
Fransız kralı 15. Lui'
Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui' ye:
- Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse
budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve
seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabım vermiş. Bu buluşunuza
karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
Sokrat
Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına
geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı
boşaltmış. Sokrates, gayet sakin:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş.
M.Aakif
Bir Fransız yazar, Mehmet Akif e:
-Kadınlarınızı evden çıkartmadığınız doğru mu?diye sorduğunda Akif:
-Daha önceleri öyleydi,karşılığım vermiş. Fakat şimdi dışarı çıkarttık ve bir türlü içeri
sokamıyoruz.
Sezin BİLMEZ 8-A
DOĞANKÖY
Ç > 28)
DOĞANKÖY'ÜN GELENEK VE GÖRENEKLERİ
Ras El Sene (Yılbaşı) : 14 Ocak günüdür. Musa kısassında Firavun, Musa'yı kovalarken asasını
Kızıldeniz'e atar ve deniz ortadan ikiye ayrılır. Musa ve yandaşlan da geçmek için denizin
ortasına geldikleri zaman deniz kapanır ve Firavun adamlarıyla birlikte boğulur. Bu nedenle bu
gün Firavun'dan kurtuluş günü olarak kutlanır. Yılbaşı gününde herkes birbirinin yanma gider ve
birbiriyle bayramlaşır. Bu günde kibeybet, kuruş, zingilet, kıbbibissayniy, zılıbı yapılır.
Kıddes Bayramı: 19 Ocak günü kutlanır. Kutsal sayma, şükretme, dua etme günüdür. Hazreti
İsa'ya peygamberlik geldiği zaman Mısır'da Ayn Şems şehrinde yemyeşil kuyusu bulunan bir
alanda kuyudan su çıkanp etrafını temizler ve burayı ibadet yeri olarak seçer. Dua ederken
ağzından çıkan tüm kelimeleri bütün varlıklar tekrar eder. îşte yeryüzünde ve gökyüzünde
bulunan bütün varlıkların Tann'ya ibadet edip şükrettikleri güne Kıddes Bayramı denir. Bu
bayramda mezarlıklar ziyaret edilir, herkes birbirinin yanma gider. Aydiyeler hazırlanır.
îkbeybet(orak), kurus(kapakh orak), zingilet(kızartılmış etli ekmek), kıbbîbissayniy(tepsi orağu),
lebniy(pirinçli yoğurtlu yemek), zilibi(yağlı ekmek), dıheyrucet(ıspanaklı köfte), kaytaz böreği
yapılır.
IydSabatağş (Yumurta Bayramı): 30 Mart günü bahann gelişini kutlamak amacıyla kutlanan bir
bayramdır. Bu günde yumurtalar birbirine tokuşturulur. Kırılmayan yumurta kazanır. Yemlen
kişinin yumurtası alınır.
Bırbara ( Barbara) Bayramı: 18 Aralık'ta kutlanır. Bir tür yemek çeşididir. Buğday, mercimek,
fasulye, mısır, nohut, bezelye, bakla vb. kuru baklagillerden oluşur. Yapılan bu yemekten
komşulara dağıtılır.
ĞidilGadir (Gadir-Hum) Bayramı: 21 Ekim’de kutlanır. En büyük bayramlardandır.Bu günde hiç
kimse çalışmaz, öğrenciler okula gitmezler. Hrisi(bir çeşit keşkek) ve burğol 8bulgur aşı)yapılır.
Samiye YILMAZ 8-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
BAĞLAMAM NASIL GELDİN BURALARA
Benim için bağlama, hayatımın en değerli parçalarından
biridir. Bağlama ile tanışmam 4. sınıftayken olmuştu. Her ne
kadar ilk başlarda zorlanmış olsam da şimdi bağlama çalmayı
ilerlettiğimi düşünüyorum. 25 parçayı bağlama ile ezbere
çalabiliyorum ve bunu daha da ileri götürmek istiyorum.
Arkadaşlar şimdi bu yazıyı yazma amacımdan biraz
bahsetmek istiyorum ve hazırsanız sizleri bağlamanın bugüne
gelene kadar tarih sayfalarına kaydetmiş olduğu yolculuğunu
anlatmak istiyorum. Şöyle ki: Bağlamanın atası, adına Dede
Korkut Hikâyeleri’nde de sık sık rastlanılan Kopuz imiş. Kopuz
eski Türkler tarafından kutsal sayılırmış. Farklı farklı inanışlar da
varmış. Öyle ki havada uçan veya ölen Kopuzlar zaman zaman
masallara konu olmuş. Kopuz'u, Dede Korku Hikâyeleri'nin
başkahramam olan Korkut Ata'nın bulduğu kabul edilir. Hastalık
tedavisinde de kullanılırmış. Kopuzun sesinde bir haşmet olduğuna inanan atalarımız kendi
kopuzuna başka birinin dokunmasını günah sayarmış. En eski Türk halk çalgısı olan Kopuz,
günümüzde Anadolu, Kafkasya ve Orta Asya’da hala kullanılıyor.
Bağlama zaman içinde farklı araçlarla yapılmış. Eskiden bağlamalar dut, kestane veya
gürgen ağaçlarının içi oyularak yapılırmış. Bu yöntemin uzun sürmesi sebebiyle insanlar, ağaç
parçalarını ısı yardımıyla bükmüş ve tutkal yardımıyla birleştirilerek bağlama yapmışlar. Bu
yöntem uzun bir süre kullanılmış. Yaptığım araştırmalara göre ardıç, ceviz, ıhlamur, ladin,
köknar, sedir ağaçlan da bağlama yapımında kullanılırmış.
Bağlama çalarken o duyguyu yaşamak, türkü okuduğum zaman insanlan mutlu görmek
ve beni alkışlamalan ise beni mutlu ediyor. Bağlamadan bahsediyorsak eğer bu işin üstadı olan
Bozkınn Tezenesi üstad Neşet Ertaş'ı anmamak olmaz. Onun yazmış olduğu bir türküye yer
vermek istiyorum:
Ah Yalan Dünya
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlünce mutlumu sandm
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Selin GÖRÜR 6-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
TEPKİLER
Sevgili arkadaşlar, bilirsiniz insan kısım kısım, yer damar damar, insanların bir olay karşısında
ortaya koyduğu tepki biçimi farklılıklar arz eder. Bakalım olayları ve dünyayı farklı biçimlerde
yorumlayan insanlar; sıraya geçme ile ilgili bir durumda tepkilerini nasıl ortaya koymuşlar.
Klasik tepki: "Sıraya geç kardeşim."
Neoklasik tepki: "Şeker kardeşiim sıraya geçiver.”
Realist tepki: "Sıra var."
Sürrealist tepki: "Sallandıracaksın bunlardan ikisini Kızılay'da bak bir
daha yapabiliyorlar mı?"
Romantik tepki: "Beyefendi galiba sırayı görmediniz."
Modem tepki: "Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa'da..."
Postmodem tepki: "Sırana geç lan ayı!"
Uzlaşımcı tepki: "Acelesi olmasa öne geçmezdi, üzmeyin garibi..."
Devrimci tepki: "Altyapı sorunları çözülmeden halkımız sıraya geçmez.
Devrim olunca herkes hizaya gelecek."
Kaderci tepki: "İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür."
Felsefeci (septik kuşkucu) tepki: "Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafin ön taraf olduğuna
kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir."
Kantçı tepki: "Efendim, algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa, adam yok olur."
Kötümser varoluşçu tepki: "Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adam
da ölecek."
İyimser varoluşçu tepki: "Sıkmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel
hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor."
Hümanist tepki: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Dolayısıyla
birimiz öne geçince, aslmda hepimiz öne geçmiş oluyoruz."
« 9
1515JO
xH3E3
EceDİBOGLU 8-A
DOĞANKÖY
Ç > 31)
Sevgili Okurlar
Geçen gün Hayat Bilgisi dersinde, öğrencilerle öfke kontrolünü
işliyorduk, aklıma bir hikaye geldi. Öğrencilere anlatıp üzerinde
baya bir konuştuk. Öğrencilerin hoşuna gitti. Sîzlerle de paylaşmak
istiyorum, umarım beğenirsiniz.
Kabak
Günlerden bir gün keşişin biri, bir berbere gitmiş, oradakiler
hemen ayağa kalkıp keşişi buyur edip kendisine hürmeten öncelik
tanımak istemişler.
Keşiş;’ _ Hayır olmaz öyle şey, ben kimsenin hakkım yiyemem,
şurada oturup sıranın bana gelmesini beklerim.' Demiş.
Neyse aradan zaman geçmiş, sıra bizim keşişe gelmiş. Tam o
sırada eşkıyalarından biri kapıdan içeriye girmiş.
Keşişin ensesine bir tokat atıp; _ Kalk oradan lan kabak, zaten
kafan kel neyini tıraş ettireceksin, ne işin olur senin berberde.
Diyerek keşişi kaldırıp koltuğa kendisi oturmuş.
Berber;' _ Dur sen ne yapıyorsun/demeye kalmadan keşiş berbere tatsızlık çıkmasın diye
susup işini yapmasını işaret etmiş.
Berber eşkıyayı tıraş etmeye başlamış serserinin ağzı hala durmuyormuş. Keşişle
uğraşmaya devam ediyormuş.
Keşişe;' _ Bu kafayla sizin işinizde çok zor be kardeşim, yazın yanarsınız, kışın
donarsınız.' Gibi ..işi bitene kadar, keşişle uğraşmaya devam etmiş.
Neyse eşkıyanın tıraşı bitmiş, kapıdan çıkarken hoşça kal kabak deyip keşişin kafasından
öpmüş. Y olun karşısına geçeceği sırada, yoldan hızla geçen atlılardan birinin a t şaha kalkıp
haydudun göğsüne bir vurmaz mı, haydut oracıkta yere yığılıp kalmış, son nefesini vermiş.
Berber keşişe dönüp; ’_ Keşiş efendi, tamam size karşı çok büyük haksızlık
etti,saygısızlık etti, terbiyesizlik etti ve hatta cezayı da hak etti. Fakat bu ceza da çok ağır olmadı
mı?' demiş.
Keşiş;' _ Yok ben hiçbir şey demedim. Bedduada etmedim ve hatta hakkımı da helal
ettim. Fakat neylersin ki bu kabağın da bir sahibi var. Bu kabağın da bir seveni var ve o sevenin
de bir sabn var.’ Demiş.
Bu hikayeden herkes kendine göre çıkarımlar yapar inşallah.
Yalnız şunu da özellikle belirtmek isterim ki bizim de bir sevenimizin olduğunu
Saygılarımla...
Yüksel COŞKUN
3/A Sın.Öğrt.
DOGANKOY
2
3
Kıymetli Anne ve Babalar
Halk arasında bir söz vardır: ” Kaş yapayım derken göz çıkarmak.” Biz ebeveynler,
istemediğimiz halde en değerli varlık olan çocuklarımızı, stersin içine sokarak bunalıma
düşmesine neden olabiliriz. Her esaslı işte olduğu gibi; özellikle çocuk yetiştirmede izlenecek bir
takım usulleri ve tavsiyeleri, öğretmenlerimizden öğrenerek ve bu konuya gerekli hassasiyeti
göstererek uygulamak durumundayız. Sakın ola aşağıdaki hatalara düşmeyesiniz!
/ADNAN*!BC&EKÜöİNDtMj
DOĞANKÖY
V______________________________________
MÜZİK
Hepimizin hayatında az da olsa müzik vardır. Çünkü müzik:
HAYATTIR. Bunu 3 yaşmda keşfettim. Ritme kapılmış, kulağıma gelen
tıkırtıları dinleyerek huzur buluyordum. Aradan biraz zaman geçti, 5 yaşına
girdim. O gün doğum günümdü... Evin önünde tüm aile toplanmıştık. Herkes
bana bakıp gülüyordu. Şaşırmıştım! Sonradan anladım ki; ağzımdan çıkan
mırıltıları duymalarıymış nedeni. “Mini mini bir kuş doğmuştur, pencereme
konmuştur. Aldım onu içeriye cik cik cik... Şu ankendime bile gülüyorum.
Anlattığım gibi... Ben büyüdüm, uzadım, geliştim, değiştim ama
müzikten vazgeçemedim. Şimdi 14 yaşındayım, yabancı müziğe takmışım
kafayı. Yabancı sanatçılara. Eee normaldir, o kadar dergi okur her şeye merak
salarsan olacağı bu. Sizin de bildiğiniz üzere Michael JACKSONbir Dünya Star'ı
t
Sene iki bin dokuz maalesef Michael JACKSON'ı kaybettik. Şarkıları o kadar iyi, o kadar
profesyonel ki, o adam bir başka benim nazarımda... Şarkıları Dünya'mn bütün halkları tarafından hala
dinlenir. Ve her dinlediğimizde aynı hayranlığı duyuyoruz. Yani eminimki herkes için aynıdır bu.
Müzikte sanatçının sanatım ve kişisel özelliklerini ayrı tutmak lazım.Ben müzikte ritme çok önem
veririm, ritim büyülü bir şeydir. Yani eline davulu, gitarı alıp tıngır tıngır kulağı cırmalamak değildir. Müzik
sadece müzik demekle bitmiyor müziği hissetmek ona dokunmak gerekiyor. Dünya'mn her yerinde bu
böyledir ve değişmeyecektir.
Yabancı müzik konusuna geri dönersek,... Çoğumuz yabancı müzik dinliyoruzdur öyle değil mi?
Ben de çok severim yabancı müzik dinlemeyi. Hemen hemen hiçbir kelimesini bilmiyoruz ama severek
dinliyoruz. Yabancı müziğin anlam olarak dilini bilmesem de, yabancı bir parçayı dinlerken onun ruhuma
hitap ettiği dil ile o parçanın anlamına vakıf olabiliyorum. O nedenle ben dinleyeceğim şarkının anlamlı
olmasını isterim. Örnek olarak 50 Cent’in candy shop şarkısını bilmeyen yoktur. Buradaki anlam candy yani
şeker ’kız' anlamında kullanılmış ve bir hayal olarak görülmüştür. Bu örneğin aksine tüm Türkiye'nin çok
sevdiği bir sanatçı olan Gülşen'in 'yatcaz kalkcaz' adlı şarkısını şahsen ben anlamsız buldum ve çoğu kişinin
aksine ben bu şarkıyı sevmedim. Çünkü şarkıda mantık üstüne kurulmuş tek bir cümle dahi bulamadım.
Yabancı şarkılarda mantık bulmak çevirisine bakmadan çok zor oluyor. Ama Maroon 5'ın 'DAYLİGHT'
şarkısında çevirisine bakmadan içinde bir mantık var olduğunu anladım. Çünkü klibi öyleydi. Klipte dikkat
ettiyseniz amatörler de vardı, profesyoneller de. Beyazlar da vardı, zenciler de. Çünkübu klipte din, dil, ırk ve
renge değil, herkesin kardeş olduğuna değinilmiştir. Bu arada unutmayın arkadaşlar! Dünya'mn tek ortak dili
MÜZİK'tir. Dünya'mn neresine gidersek gidelimmüzik ile anlaşabiliriz. Müzikhepimizin ana dilididir...
Müziği sevmek müziği sevmek anlamına gelmiyor dostlarım. Müzik kardeşliği anlatıyor, hem bir
türküde de belirtildiği gibi: HEPİMİZKARDEŞİZ!... Müzikhepimizi bir araya getiriyor, kardeş olduğumuzu
anlatıyor. Müzik hayatımızdan hiç eksilmesin, hiç kimse bir diğerine KARDEŞİM demeden eleştirmesin...!
Yolumuz ne müzikten ne de kardeşlikten ayrılmasın Dünyamızda savaş olmasın, kanlar akmasın, analar
ağlamasın. Esen kaim, müzikle kaim HOŞÇAKALIN!
Hatice GÜLDÜR - 8/A
DOĞANKÖY
V______________________________________
FUTBOL TERİMLERİ
Futbolun İngilizler eliyle dünya da yaygınlaşarak her yerde oynanıp popüler hale
geldiğinden beri, kitlelerin ilgisini çeken bir spor olmasıyla her ülke,yöre futbol
terimlerini kendi konuştuğu dil ve üslub ile ifade etmiştir. Bundan 80-90 yıl önce
ülkemizde aşağıdaki terimler ve kavramlar kullanılıyordu.
Krampon-ül bela-i şeytan: İyi futbolcu (rakip takimdan)
Gaflet-ü dalaletiye: Kendi kalesine atilan gol
Hiyanet-ül vatan-fir kayme: Şike
Hakimiyyet-ülkürre: Top kontrolü
Vaziyet-ülmadara: Tarihi fark
Sut-ul minare: Havadan atilan top
Zamane-i fuzuliyye: Bosa gecen zaman
Cihad-ülkuvva-i milliye: Milli mac
Vaziyyet-ül hararet: Karambol
Veled-i rüzigar: Kanat oyuncusu
Asakir-i saha-ülmerkeziyye: Orta saha oyuncusu
Sükun-u mahşer: Yemlen gol sonrasi sessizlik
Reis-i imam-i cemaatiyye: Amigo
Ceza-i serriye aman yarabbi: Penaltİ
Vaziyyet-ül hüzzam velakin Allahüm Rabbena ve inşallah vaziyet-i zafer-i kuvvai aliye sehr-i Istanbuliyye : 1 gol İstanbul'da turu getirir mi ?
La havle ve la kuvveten: Yenilen gol
Taaruz-u aleyküm selam: Kontra atak
Cenazi-i mefta-i kûrre: Ölü top
Ferman-i kehribar: Sari kart
Taaruz-ulbeleş: Ofsayt
Mert Can MUTLU - 8/A
DOĞANKÖY
V______________________________________
DOĞAMIZIN HALİ
ESKİ OYUNLAR
Doğanın güzelliği
Katıyordu insana neşe
Bilmem nereden geldi
Şu çevre kirliliği
Eskiden oynuyorduk
Çelik çomak ve topaç
Çok eğleniyorduk
Eğlenip öğreniyorduk
Doğa ile iç içe
Yaşıyorduk hepimiz
Tertemiz çevremizle
Mutluyduk hep birlikte
Teknoloji gelişti
Oyunlar elde edildi
Bilgisayar denilen
Bir icatla eğlenildi
Şimdi doğamız boştu
Güllerimiz hepsi soldu
Gitti güzel doğamız
E şimdi ne oldu
Dokuztaş ile bilyeyi
Sakın unutmayalım
Küçük küçük toplarla
Oyunlar oynayalım
Şu an doğa bu halde
Her taraf çöp içinde
Mutlu yaşamak için
Siz de çevreyi temizleyin
Güzel takım olmayı
Sorumluluk almayı
Sevmeyi yardımlaşmayı
Öğreniriz oyunlarda
Zeynep BIYIKLI 8-A
Kazanmak ya da Kaybetmek
En önemlisi
Birlikte vakit geçirebilmek
Selimcan SAYIN 6-A
DOĞANKÖY
V______________________________________
Ufiık Petrol, Arabanızın Ufkunu Açar
Tel: 0326 227 36 67
e-mail: [email protected]
MUSTAFA TÜCEDAL
AfwsyaMü. Muiitan
Tel: 0326 227 20 77
GSM: 0543 603 77 32
Akasya Mh. M. Kafaoğlu
Cd. No: 116 Antakya
DAVUT ÇEKMECE
KUYUMCULUK
g
^
SüIeyman
f *^^ÇEKM ECELİOĞLU
t
LİDER COMPUTER
»1 3
^Bilgisayar Satış
*Sarf Malzemesi
*Kartuş Dolum
*Teknik Servis
*Güvenlik Kamera Sistemleri
Ik k rß J U
Tel:(0326) 214 17 75-214 17 22 Cep:(0505) 523 99 64
Yavuz Selim Cad. Burçak Apt. 12/A Antakya/HATAY
E-mail: [email protected] Web: www.lidercomputer.com
A ttı*uia fyivm ia (fâcü ttii ^inicâte
Tel İş: 212 43 82
Tüccar Çarşısı No: 11 Antakya/HATAY
m
m
m
" ir
İ II , « t j
.1
üiTaahhûtıKat I
BM W mj i » _ , , ‘ i |* ı . l . w .
KarşılıgırArsa [Daire Dükkan Satışlarıyla
<
Döner Kebap ve Toptan
Perakende Piliç Satışı
¿m
*
&
ım
Altınçay Mah. M. Kafadar Cad. No: 79 Antakya
MSN Sipariş
pehllvandoner@ hotm ail.com
pehlivandoner@ hotm aii.com .tr
Hamit BİLGİN
Merkez
Sube i
Şube 2
Pehlivan Döner
0.326 227 27 27
0.326 227 20 03
0.536 870 42 48
M. Kafadar Cd. No: 48
Yeni Devlet Hastanesi
Civarı Antakya/HATAY
Pehlivan Tavukçuluk
0.326 227 28 28
0.507 218 02 52
Pehlivan Tavukçuluk
0.326 216 85 55
0.544 541 54 20
C um huriyet Cd.
1. İpek Sk. Dinçkan
Apt. Altı No: 1
Antakya/HATAY
A ksaray Mh.
M. Kafadar Cd.
No: 42/C
Antakya/HATAY
ıEv,.ve iş y e r le r in e S erv is.Y a p ılır.ı
j
MB IfH izml.timzdeyizhT ,.|
■ m i
Tel .^ (0 3 2 6 ) 2 2 7 -.5 9 .8 9 ;
G sm : ( 0 5 3 9 ) 5 7 1 8^8 13
M ehm et Kafadar Cd. Toki Camii Karşısı A ntaya/H A TA Y
Mehmet SÖNMEZ
0532 397 33 18
Mrk: Yeni San. Sit. 7 B Blok No:8
Antakya/HATAY
Tel: +90326221 5990
Fax: +90 326221 3755
Şb.: 75. Yıl Bulvarı Devlet Hast. Yolu
üzeri Tiirkeş Apt. Altı No: 32/A
Tel: +90 32 62 27 7 0 6 9
www.oguzkoltuk.com.tr
[email protected]
Salonu
Et ve Tavuk Döneri - Köfte Dürüm
Kebap Çeşitleri - Çorba
Sıcak ve Soğuk İçecekler
e-mail: [email protected]

Benzer belgeler