Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 2014/II. Sayısı

Transkript

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 2014/II. Sayısı
2014 / 2
T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
EKONOMİK, TOPLUMSAL VE
SİYASAL ANALİZ DERGİSİ
İmtİyaz Sahİbİ
Genel Yayın Yönetmenİ
EDİTÖR
:Prof. Dr. Şahin KARASAR
:Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN
:Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK
Yayın Kurulu
:Prof. Dr. Nazif Gürdoğan
Prof. Dr. Dinç Alada
Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün
Prof. Dr. Sadettin Özen
Prof. Dr. Ergül Han
Yayın Kurulu Sekreteri
:Canan Ayar
Danışma ve Hakem Kurulu:Prof. Dr. Ali Rıza ABAY
Yalova Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa ACAR
Aksaray Üniversitesi
Prof. Dr. Melek AKGÜN
Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN
Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa DİLBER
Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ercan EREN
Yıldız Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY
Bahçeşehir Üniversitesi
Prof. Dr. Emine KILAVUZ
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi
Prof. Dr. Hüseyin İNCE
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Prof. Dr. Niyazi KARASAR
Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Halit KESKİN
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ
Muğla Üniversitesi
Prof. Dr. Sedat MURAT
İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Cemil OKTAY
Yeditepe Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY
Uludağ Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet TÜRKAY
Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Cavide UYARGİL
İstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Sinan ALÇIN
İstanbul Kültür Üniversitesi
Doç. Dr. Nihat KAYA
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Doç. Dr. Ramazan KAYNAK
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Doç. Dr. Özalp VAYVAY
Marmara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İdris AKKUZU
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Gonca ATICI
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza
BAYARÇELİK
Gelişim Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem BOZ
Gaziantep Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Funda H. DEMİRBİLEK
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Funda KARADENİZ
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Kader OSKAYBAŞ
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Utku ÖZER
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mürşide ÖZGELDİ
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL
Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI
Maltepe Üniversitesi
BASKI ve TASARIM
: Ege Reklam Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.
Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4
34704 - Ataşehir / İSTANBUL
Tel: 0216 470 44 70 www.egebasim.com.tr
Matbaa Sertifika No:12468
YAZIŞMA ADRESİ
E-MAIL
ISSN
: Maltepe Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Marmara Eğitim Köyü 34857
Maltepe/İstanbul
: [email protected]
: 1303-0496
İÇİNDEKİLER
Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Etkileri ...................................... 11
Ahmet Mithat KİZİROĞLU
Türkiye’den Yapılan Uluslararası Lojistik Faaliyetler
Açısından Gümrük İşlemlerinin Değerlendirilmesi ................... 49
Burak KÜÇÜK ve Mehmet TANYAŞ
Why Silicon Valley Works .......................................................... 63
Melih ONVURAL ve Raif ONVURAL
Testing The Money Demand Function And Income or
The Lucas Critique: The Case of Turkey ..................................... 73
Utku ALTUNÖZ
Elektrik Dağıtım Şebekesi Afet Planlaması İlkeleri .................. 85
Mehmet TANYAŞ,
Levent AKSOY,
Hüsnü DÖKMECİ,
Yavuz GÜNALAY ve
Burak KÜÇÜK
MALTEPE ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
EKONOMİK, TOPLUMSAL ve
SİYASAL ANALİZ DERGİSİ
• Maltepe Üniveristesi – İİBF Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz
Dergisi, Maltepe Üniversitesi’nce yılda iki kez yayımlanan hakemli
bir dergidir.
• Dergimizde tüm sosyal bilim dallarında makaleler yayımlanmaktadır.
• Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmalıdır.
• Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup,
dergimizi bağlamaz.
• Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve
alıntı yapılabilir.
Editör
Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK
Göç ve Kentleşmenin
İşgücüne Etkileri
Ahmet Mithat KİZİROĞLU1
ÖZET
Geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanan göçler, toplumların yaşadıkları
mekânlar ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarını da değiştirmektedir.
Genellikle endüstriyel büyümenin beraberinde getirdiği ilave işgücü talebi ve göçlerin doğal bir sonucu olarak sonucunda ortaya çıkan kentleşme, kent sayısını arttıran,
kentleri büyüten, toplumda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerini değiştiren bir nüfus birikim sürecidir.
Nüfusun ekonomik faaliyetlere katılan kısmını ifade eden işgücü ise nüfus, işgücüne
katılma oranı, istihdam düzeyi, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik
oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısı gibi faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir.
Göçler çoğunlukla gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte, bu ülkelerde imkânları fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir göç gerçekleşmektedir.
Çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere göç eden nüfus, tarımsal işgücü yapısından sanayi ve ticarete dayalı kentsel bir işgücü yapısına geçmekte, genellikle marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörlerde çalışmak durumunda kalmaktadır.
Göç ve kentleşme, kentlere akın eden işgücünün arz ettiği emeğe karşı yeterince talep
oluşturamayan yerlerde işsizliğin kente taşınmasına, yoksullaşmaya, gelir dağılımında
adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına ve emeğin özellikle kayıt dışı
sektörde yaygınlaşmasına neden olmakta, kayıt dışı istihdam ise göçün devamlılığını
sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Göç, kentleşme, işgücü, nüfus, işgücüne katılma oranı.
1
Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, MYO, Finans, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü,
[email protected]
11
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Abstract
EFFECTS OF IMMIGRATION AND URBANIZATION ON LABOUR
The history of immigrations that goes back as old as human history have changed
economic, social and cultural structures of societies as well as the places they have lived in.
Urbanization is the result of the demand for additional labor and the immigrations
that have been usually brought about by industrial growth, and is a process of population
growth that increases the number of cities, grows cities, creates organization, division
of labor and specialization in a society, and changes human behavior and relationships.
Labor force representing the part of the population participating in economic activities may vary depending on the factors such as population, labor force participation rate,
employment level, sum of annual working hours, hidden unemployment rate, and labor
force quality, effectiveness and structure.
Immigrations are often seen in developing and rapidly urbanizing countries, in these
countries immigration rapidly takes place to the cities that are thought to have more
opportunities. Population, being attracted by the hope of finding work, migrate to urban
areas, and move from agricultural labor force structure to a labor force structure based on
industry and trade, and are often obliged to work in marginal jobs and informal sectors.
Immigration and urbanization lead unemployment to move to the city, give rise to
impoverishment, and injustice in the distribution of income, decrease in the financial
returns of education, cause labor to become widespread especially in the informal sector
in places where influxing labor to the city doesn’t create enough demand, and unrecorded
employment maintains immigration.
Key words: Immigration, urbanization, labor force, population, labor force participation rate.
12
2014/2
1. GİRİŞ
Tarih boyunca değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçler, toplumların ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapılarını yakından etkilemiştir. Nüfusun
miktarı ve yapısını doğrudan etkileyen önemli bir faktör olan göçlerin esas nedeni,
göç edilen yerler arasındaki iticilik ve çekicilik ilişkisidir.
Kentler karmaşık, farklılaşmış ve örgütlenme açısından bütünlük arz eden, aynı
zamanda da büyük nüfus kütlelerini barındıran yerleşim alanlarıdır. Günümüzde
dünya nüfusun çoğunluğu kentlerde yaşarken, ekonomik ve sosyal gelişmelerin
büyük bölümü de kentlerde meydana gelmektedir.
Kentleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte kent sayısının arttıran, kentleri büyüten, toplumlarda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma ve insan
ilişkilerinde kentli insan davranışı yaratan bir nüfus birikimi süreci olup itici, çekici, iletici nedenler ile göç sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Kentleşmenin ana
nedeni endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü
talebi olup, bu talep göç hareketlerini de başlatmakta, bu açıdan kentleşme de
göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır.
Emek arzını ifade eden bir kavram olan işgücünün miktarı, toplam nüfusa,
nüfusun bileşimine, nüfus artış hızına, çalışma çağındaki nüfusun miktarı ile göç
ve kentleşme oranlarına bağlı olarak değişmektedir.
Göçler, daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve
en büyük etkiyi kentleşme ve kentler üzerinde yol açtıkları tahribatla göstermektedir. Göç ve kentleşme, işgücünün yapısını tarımdan sanayi ve hizmet sektörlerine doğru değiştirmekte ve işgücüne katılma oranlarının genel olarak düşmesine
neden olmaktadır. Göç, kentlerde oluşan fazla emek arzı için yeterli iş imkanı
yaratılamaması durumunda, kırsal alanlardaki gizli işsizliğin kentlere taşınması
ve açık işsizliğe dönüşmesi anlamına da gelmektedir. Sanayileşmeye dayanmayan
bir kentleşme, kentlere göç edenlerin marjinal ve kayıt dışı sektörde istihdamına
neden olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı da göçün devamlılığını sağlayan bir
unsur olmaktadır.
13
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Bu çalışma, çağımızın en önemli olaylarından olan göç ve kentleşmenin işgücü
üzerindeki etkilerinin belirlenmesine ihtiyaç bulunduğu düşüncesinden hareketle,
konuyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşların yaptıkları çalışmalara katkı sağlayabilmek amacıyla yapılmıştır.
Çalışmada önce kavramsal olarak göç, kent, kentleşme, göç ve kentleşme ilişkisi, daha sonra işgücü ve işgücünü etkileyen faktörler ele alınarak incelenmiş, ardından göç ve kentleşmenin işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri analiz
edilmiştir.
Çalışmada fonksiyonel analiz yöntemi kullanılmış, bağımsız değişken olarak
kabul edilen göç ve kentleşmenin, bağımlı değişken olarak kabul edilen işgücü ve
işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri araştırılmış, göç ve kentleşme kavramlarının işgücünü, ülkelerin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeylerine göre farklı şekilde etkilediği, ancak gelişmiş ülkelere göre az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeleri olumsuz yönde daha fazla etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
2. GÖÇ, KENT VE KENTLEŞME KAVRAMLARI
2.1. Göç Kavramı
Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve dini nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan
göçlerin geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Toplumların yapısında büyük değişikliklere yol açan, bireysel ya da kitlesel olarak yapılabilen göçlerin en önemli özelliği, kalıcı veya geçici bir süreyi kapsayan mekân değişikliklerine
yol açmasıdır.
Temelinde sosyal bir hareket olan, kişilerin yaşamını ve toplumların yapısını
değiştiren göç, değişik bilim dalları tarafından; bireylerin veya sosyal grupların kısa
veya daimi süreli bir mekân ve sosyo-kültürel alana yerleşmesi, yerleşmek amacıyla,
bir yerleşim yerinden bir başka yerleşim yerine gitme eylemi, kişilerin gelecekteki
hayatlarının tamamı veya bir parçasını geçirmek üzere daimi ya da geçici olarak bir
yerden başka bir yere yerleşmek kaydıyla yaptıkları coğrafi yer değiştirme hareketi,
kişilerin gönüllü ve zorunlu sebeplere dayalı olarak coğrafi alanlar üzerinde yer
değiştirmesi, ülke içinde farklı yöre ve bölgeler arasında veya bir ülke ile yabancı
14
2014/2
ülkeler arasında süreklilik arz eden, kırdan kente, kentten kente veya kentten kıra
doğru nüfus hareketi olarak tanımlanmaktadır (Murat, 2006: 349-350; Akkayan,
1979: 20; İşçi, 2000: 71; Ozankaya, 1986: 202, Özer, 2004:11-14) Göç olgusu sosyolojik açıdan kişilerin, ailelerin, değişik nitelikteki sosyal grupların, toplum içinde
sahip oldukları bir statüden diğerine doğru hareketleri şeklinde tanımlanan sosyal
hareketlilik kavramına da dayandırılmaktadır (Erkal, 1995: 223).
Nüfusu doğrudan etkileyen bir faktör olan göç, nüfusun yaş ve cinsiyet bileşimi
ile işgücünü de etkilemekte, göç alan yerlerde nüfusu ve işgücünü arttırırken, göç
veren yerlerde ise azaltmaktadır. Göçler yerleşmek ve genellikle de çalışmak amacıyla yapıldığı için, giriş ve çıkış noktalarını oluşturan yerlerdeki oturma şartlarını,
kamu hizmetlerini, emek arzını, emek piyasası şartlarını, istihdam imkânlarını,
hatta ücret düzeylerini etkileyerek, iş ve çevreye uyum konularında düşünce ve
davranış değişikliklerine de neden olmaktadır.
Demografik-ekonomik açıdan göç, ekonomik imkânlar ile nüfusun coğrafi
dağılımı arasında denge sağlaması açısından gerekli olan, insanların yetenek ve
uzmanlıklarından faydalanmayı sağlayan olumlu bir mekanizma olmaktadır (Murat, 2006: 350-351). Göçün yer değiştiren kişiler açısından çok yönlü işlevleri bulunmakta olup, göç eden kişiler, yeni yerlere giderek faydalanabilecekleri fırsatların
sayısını arttırırken, mesleki ve sosyal hareketlilik de sağlamaktadırlar. Her türlü
sosyal hareketlilikte göç, bir ülke, bölge ve kent ile diğerleri arasında nüfus alışverişi olarak giriş ve çıkışlar şeklinde gerçekleşirken, girişler ülke, bölge veya kentin
nüfusunun artmasına, çıkışlar ise azalmasına neden olmaktadır (Tekeli, 1998: 12).
Göçler itici, çekici nedenler ve iletici faktörlerin etkisiyle gerçekleşmektedir.
İtici nedenler; toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş, eğitim, sağlık imkânları, kıtlık, toplumsal çatışma ve terör, çekici nedenler; yeni iş imkânları, yüksek
ücret, yükselme olanakları, sağlık, eğitim, konut imkânı, toplumsal güven ve huzur,
iletici faktörler ise; göçün gerçekleşmesini kolaylaştıran iletişim ve ulaşım imkanlarıdır.
Göç tipleri; mesafe, irade, siyasi sınırlar ve zaman kriterlerinden yararlanılarak tanımlanmaktadır. Göç edilen yerin uzaklığı esas alınarak yapılan tanımlamalarda mesafe, göç kararı esasına göre tanımlamada irade, sınırların aşılmasına
15
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
göre tanımlamada siyasi sınır, göçün süresine göre tanımlamada ise zaman kriteri
kullanılmaktadır. Göçler, kullanılan kriterlere göre içgöç, dışgöç, mevsimlik göç,
daimi göç, iradi göç, zorlama nedeniyle göç, kitle göçü, katkısız göç ve seçimli göç
şeklinde sınıflandırılmaktadır (Tüfekçi, 2002: 4-8).
Dünyada ve Türkiye’de en yaygın göç tipi iç göçler olup, iç göçler içerisinde en
önemli yeri, kırsal alanlardan kentlere doğru gerçekleşen göçler işgal etmektedir.
Dışgöçler ise, genellikle uzun süre kalmak, çalışmak ve yerleşmek amacıyla, bir ülkeden diğerine doğru gerçekleşen nüfus hareketleri olup, içgöçlere göre genellikle
daha uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır (Özer, 2004: 11).
2.2. Kent ve Kentleşme Kavramı
Ortaya çıkışları konusunda ortak bir görüş bulunmaması, eldeki bilgilerin
büyük bölümünün yazılı olmaması ve değişik biçimlerde tanımlanmasına karşın, kentlerin ortak karakteri bir alanda yoğunlaşma ve birikmedir (Hatt ve Reiss,
2002: 28, Richardson, 1978: 5-8). Kentler, ekonomik nedenlerle işbirliği ihtiyacı
sonucunda doğmuş, beraberinde getirdiği kurallar ile toplumsal yaşamı değiştirirken, çalışmayı da diğer faaliyetlerden ayırmıştır. Kentlerle birlikte mesleki uzmanlaşma ortaya çıkmıştır (Ertürk ve Sam, 2009: 38-39, Mumford, 2007: 41-54).
Kentler sosyal açıdan insanların karşılıklı ilişki içine girdikleri ve özellikle de
gelişmekte olan ülkelerde değişimin itici gücü olan yerleşim birimleridir (Laborıt,
1990: 21-27). Kentler; sürekli gelişme içinde bulunan, toplumun yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların
az olduğu, nüfusu fazla ve nüfus yoğunluğu yüksek olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Ekonomik, siyasi ve sosyal değişimler, çevrelerindeki diğer yerleşim
yerleri ile etkileşim içinde olan kentlerde gerçekleşmektedir (Kıray, 2007: 28). Her
kentin kendine özgü bazı özellikleri olmasına karşın, işlev ve şekilleri bakımından
kentler genel olarak birbirine benzemektedir (Chauncy, 2002: 55,56).
Kentler dar anlamıyla; nüfus yoğunlukları çevredeki yerleşim yerlerinden daha
fazla olan yerleşim yerleri olarak tanımlanmaktadır (Goodall, 1972, 19-21, Mills,
1972: 2-4). Kentler modern çağda, daha çok kendi nüfusları için üretimde bulanan
ve kırdan göç edenlerin modern yaşam deneyimini yaşadıkları mekânlar durumu16
2014/2
na gelmiştir (Hatt ve Reiss, 2002: 30, Aslanoğlu, 2000: 106-107). Küreselleşme
ile birlikte, daha önce devletler aracılığı ile gerçekleştirilen sermaye, mal, hizmet
ve bilgi akışının yönetildiği küresel kentler ortaya çıkmış, dünya ekonomi ve siyasetine bu kentlerde yön verilmeye başlanmıştır. Her biri kendi etkinliklerinde
ve kurumlarında uzmanlaşmış birden çok merkez ve yerleşim yerinin bulunduğu
yerler olan ve nüfusları 1.5 milyonu geçen bu kentlere metropolitan kentler de
denilmektedir (Hatt ve Reiss, 2002: 33, OECD, 2014: 2).
Kentleşmenin giderek hızlanması dünyadaki büyük kentlerin ve metropollerin
sayısını arttırmış olup, günümüzde OECD ülkelerindeki nüfusun yarısından fazlası (% 53) kentlerde yaşamaktadır. OECD ülkeleri içinde 78 metropol bölgesi bulunmakta olup, ekonomik faaliyetlerin önemli bir bölümünün gerçekleştirildiği bu
kentlerde, ülkelerin GSYİH’nın yaklaşık olarak 1/3’ü elde edilmektedir (OECD;
2006: 1).
Günümüzde evrensel boyutta finansal, ekonomik ve kültürel açıdan diğerlerine göre daha önemli durumuna gelmiş olan kentler “Dünya Kenti” (World City)
olarak tanımlanmakta, kentler arasındaki hiyerarşide üst düzeyde yer alan bu kentlerde dünyanın kontrol süreci de gerçekleştirilmektedir (Batur, 1996: XXI, Ertürk
ve Sam, 2009: 108-109, Aslanoğlu, 2000:117, 147)
Kentler toplumların yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların az olduğu, nüfusu köylere göre daha
yoğun ve sürekli gelişme içinde olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Kentler tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, üretimin denetlendiği, dağıtımın koordine
edildiği, teknolojinin kullanıldığı, nüfusun belli bir büyüklük ve yoğunluğa ulaştığı,
heterojenlik ve bütünleşmenin var olduğu yerleşme yerleridir (Yıldırım, 2004: 11).
Günümüzde dünyadaki insanların çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve kentlerin
nüfusu hızla artmaktadır. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren kentleşme trendi son
20-30 yılda en büyük değerine ulaşmış bulunmaktadır (OECD, 2012: 8).
Geçmişi insanlığın yerleşik hayata geçişine kadar dayanan kentleşme sürecini
hızlandıran en önemli faktör sanayi devrimi olmuş, 200 yıl süren değişimin ardından batı ülkelerinde yaşayan toplumlar, günümüzde kent toplumuna dönüşmüşlerdir. Toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergesi olarak da kullanılan,
17
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
tarımsal gelişme ve sanayileşmeyle yakın ilişkisi bulunan kentleşme, günümüz
toplumlarının başlıca özelliklerinden biri durumuna gelmiş bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 10-11).
Kentleşme olgusunun temel özelliği nüfusun belirli bir alanda yoğunlaşmasıdır. Bu anlamda ve dar açıdan bakıldığında kentleşme: demografik nitelikli bir
olay olarak, kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artması olup, demografik
karakterli bu olay, nüfus artışı ve kırsal alanlardan kentlere göç yoluyla gerçekleşmektedir. Ekonomik ve sosyal değişimlerin sonucunda ortaya çıkan bir olgu olan
kentleşmeye, nüfus hareketlerine neden olan ekonomik ve sosyal değişimler de
hesaba katılarak geniş açıdan bakıldığında ise kentleşme; sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu
doğuran, toplumda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış
ve ilişkilerinde de kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi süreci olmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Keleş, 2008: 25-26). Kentleşme, teknolojik
açıdan, tarım dışı etkinliklerin gelişmesi sonucunda, nüfusun kentlerde toplanması
ve kentsel alanların genişlemesi süreci olarak tanımlanmaktadır (Ozankaya, 1975:
63).
Kentleşme, toplumsal yapıda değişime neden olan, köyden kente doğru tek
yönlü bir yer değiştirme hareketi ve her ülkenin sanayileşme yolunda yaşaması
gereken yapısal ve sancılı bir dönüşüm, dengeli yaşanamadığı zaman birçok soruna
neden olan bir süreç olarak da tanımlanmaktadır (Tekeli, 2008: 49, Bal, 2003: 71).
Kentleşme, kırsal alanlarda yaşayan insanların kazanç ve çalışma süreleri belli olan
işlerde çalışmak, eğitim, sağlık, dinlenme ve eğlenme kolaylıklardan yararlanmak
istemeleri sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Sanayi devrimiyle birlikte ortaya
çıkan fabrikalar ve yeni iş alanları kırsal bölgelerde tarımla uğraşan kişilerin, sanayi
merkezleri olan kentlere yönelmesine ve değişmelerine neden olmuştur (Karpat,
2010: 461-462, Kutlu, 1986: 210, Türkdoğan, 1988: 104-105).
Dinamik bir kavram olan kentleşme, ekonomik nitelikli demografik bir değişim sürecini içermekte olup, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açarken, günümüzde hayal gücümüzün bile yetişemediği bir şekilde
artmış bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Bilgili, 2007: 34, Kartal, 1978:
4, Toffler, 2006: 37-38). Kentleşmeyle birlikte, siyasal açıdan da bir değişim yaşan18
2014/2
makta, demokrasi ve özgürlük kavramlarının önemi artmaktadır. Kentleşme; toplumsal yaşamda farklılık, çeşitlilik, yoğunluk, karmaşıklık, çatışma, yabancılaşma,
benzeşme, bireyselleşme, bencilleşme, ticarileşme ve toplumsallaşma kavramlarıyla
da ifade edilmektedir (Kaya, 2009: 13).
Dünyada hızlı bir kentleşme süreci yaşanmakta olduğu için, yaşadığımız binyıl
“Kentsel Binyıl” (Urban Millenium) olarak adlandırmaktadır. Birleşmiş Milletlere
göre, 2006 yılından itibaren kentlerde yaşayan nüfus, kırsal alanlarda yaşayan nüfustan daha fazla olmaya başlamış olup, 2050 yılından itibaren dünya nüfusunun
% 70’i, OECD ülkelerinin nüfusunun ise % 86’sı kentlerde yaşayacaktır (OECD,
2012: 17). Günümüzde gelişmiş ülkelerde nüfusun tamamına yakını kent ve kasabalarda yaşarken, gelişmekte olan bazı ülkelerde ise, gelişmiş birçok ülkenin nüfusundan daha fazla nüfusa sahip olan mega kentler ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte
olan ülkelerdeki bu mega kentlerinin en belirgin özelliği ise, apartmanlar, gökdelenler ile gecekondular olmaktadır (Tümertekin, 2007: 10-14).
Hızlı yaşandığında toplumların sosyo-ekonomik yapılarını derinden etkileyen,
insanların yaşamını kolaylaştırdığı kadar zorlaştıran da kentleşme, günümüzde yaşamanın insaniliğinin kaybedilmesi, topluluk yaşamının yok edilmesi ve tarımsal
yaşamın doğallığından uzaklaştırılması anlamına da gelmektedir (Tatlıdil, 1989: 4;
Ersoy, 1996: 247-256,Türkdoğan, 2006: 210).
Kentleşme; itici, çekici, iletici nedenler ve göç olgusuyla açıklanabilir. İtici nedenler; insanları içinde yaşadıkları koşullara katlanılamaz duruma getiren veya
rahatsızlık veren ve içinde zorunluluk bulunan nedenler olup, ekonomik nedenler
olarak da adlandırılmaktadır. Çekici nedenler; kırsal alanlar ile kentlerin yaşam biçimleri ve standartları arasındaki farklılıklardan kaynaklanan, itici nedenlerin karşıtı olan ve insanları kent hayatına çeken nedenlerdir (Keleş, 2008: 21-33). İletici
nedenler ise; insanların kentlere akın etmesinde aracılık eden ulaşım ve iletişim
imkânları gibi kentleşmeyi bazen hızlandırarak arttıran veya yavaşlatarak azaltan
nedenlerdir (Yıldırım, 2004: 23-34).
20. yüzyıl’ın ayırt edici en önemli özelliklerinden birisi durumuna gelmiş olan
kentleşme olgusunun etkileriyle, kapitalist veya sosyalist, gelişmiş veya gelişmekte
olan tüm ülkeler karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkeler yapısal özellikleri ve eko19
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
nomik durumlarına bağlı olarak bu süreci olumlu ya da olumsuz bir şekilde yaşamakta ve sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Kentleşme plansız olduğunda
ise işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımında bozukluk, marjinal işler ile kayıt dışı çalışma
ortaya çıkmaktadır.
2.3. Göç ve Kentleşme İlişkisi
Kentleşmenin ana kaynağı endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü talebidir. Bu açıdan bakıldığında kentleşme genel olarak
iticilik-çekicilik ilişkisi içersinde gerçekleşen göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır.
Coğrafi mekân değiştirme süreci, ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal boyutlarıyla
toplum yapısında değişikliklere neden olan bir nüfus hareketi olarak da tanımlanan göç olayında, kırsal alanların itici, kentlerin ise çekici etkileri olduğu görülmektedir.
Kırsal alanlardan kentlere doğru, zincirleme ve kademeli olarak gerçekleşen
göç olayı, toplumsal kurumların, kültürel değerlerin ve kimlik yapılarının dönüşüm sürecini belirleyen en önemli mekanizmalarından birisi olmaktadır (Akşit:
1998: 31). Göç, bireyler ve aileler açısından genellikle ekonomik refah düzeyinin
iyileştirilmesi amacıyla yapılmakta olup, gidilmesi düşünülen yerde elde edilmesi
beklenilen gelir, bulunulan yerdeki gelirden fazla olduğunda gerçekleştirilmektedir
(Biçerli, 2007: 281-283).
Göç, ekonomik imkânlar ile nüfus arasında dengenin yanı sıra, insanların yetenek ve uzmanlıklarından faydalanılmasını da sağlayarak, kişilerin sosyal, kültürel,
psikolojik arzularını da tatmin etmektedir. Göç uzun vadede toplumdaki gerilimleri azaltırken, toplumsal değişime uyum sağlamayı da kolaylaştırmaktadır. Ancak
sağladığı faydalarının yanı sıra, birçok değişik sorunu da bünyesinde barındırmaktadır.
Hem olumlu hem de olumsuz yönleri bulunan göçün, beraberinde getirdiği
en önemli sorunlardan birisi, göçle birlikte uzun vadede, bir yerdeki nüfusun aktif
olan kısmının kaybedilmesi ve göç veren yerlerin gelişme hızının düşmesidir. Göçle beraber kırsal alanlardaki çözülme hızlandığında aşırı kentleşme adı verilen olgu
ile karşılaşılmaktadır. Göçün getirdiği önemli diğer bir sorun ise, göç eden nüfusun yeni yaşam yerlerine uyum sağlamakta zorlanmasıdır (Tekeli, 1998: 16-17).
20
2014/2
Göçün; göç alan yerler bakımından en önemli etkisi, yerleşim yerinin coğrafi alanının büyümesi, buradaki nüfusun büyüklüğü ve niteliğinin değişikliğe uğraması, düzenli veya düzensiz bir kentleşme olgusunun yaşanmasıdır. Göç veren
yerler açısından en önemli etkisi ise, toplumsal katmanın verimli tabakası ve kalkınmanın itici gücü olan işgücü potansiyelini alıp götürmesidir. Göç nüfusun aktif
ve verimli kesimi götürürken, ekonomik gelişme hızı düşmekte, gelişme hızı düştükçe göç artmakta ve bu süreç giderek hızlanan kısır bir döngü halini almaktadır.
Göçün diğer önemli bir sonucu ise yaşanılan alanların terk edilmesinin ardından nüfusun bağımlılık oranlarının yükselmesi, kırsal alanların demografik özelliklerinin değişmesi ve yaş bileşiminin yükselmesidir. 15 yaş altı çocuklar ile 64 yaş
üstü yaşlıların sayısının çalışma çağındaki (15-64 yaş) nüfusa oranı olan bağımlılık oranlarının yükselmesi, çalışanları üzerindeki yükü arttırırken, yatırımların da
azalması anlamına gelmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 38-39). Göç veren
yerlerde insan gücü kaybedilir, kırsal alanlar boşalır, kalkınma yavaşlarken, pazar
daraldığı için yatırımlar azalmakta ve üretimin dinamik faktörü olan girişimciler
de kaybedilmektedir (Serter, 1994: 33, Başel, 2008: 316).
Göçler arasında kırdan kentlere yönelik olan göç ilk sırayı alırken, kentten
kırsal alanlara doğru göç ise oldukça düşük düzeyde kalmaktadır. Burada dikkat
çeken husus, göçlerin sonucunda kentlerde açık işsizlik ve düşük istihdamın giderek artmasına rağmen, göçün hızında bir düşüş olmadan devam etmesidir. Göçler
daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve bu ülkelerde
ekonomik imkânların daha fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir nüfus
akımı gerçekleşmektedir. Göç, en büyük etkiyi kentleşme ve kent alanları üzerinde
yol açtığı tahribatla göstermektedir. Kırsal alanlardan itilen nüfus kentlerde sağlıklı bir şekilde istihdam edilememekte ve barınamamaktadır.
Kentin çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere akan nüfus, niteliği
düşük kaldığı için işportacılık, ayakkabı boyacılığı, hamallık, bilet satıcılığı, kapıcılık, meyve-sebze satıcılığı, odacılık gibi düşük gelir getiren marjinal ve kayıt dışı
işlerde çalışmakta, genellikle kendi yaptıkları ya da düşük bedellerle kiraladıkları
gecekondularda ikamet etmek durumunda kalmaktadır.
Hızlı göç akımı kentlerde yerleşim, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık
ve asayiş sorunlarının artmasına neden olurken, mekânsal ve kültürel açıdan kent21
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
ten soyutlanmış “Getto” adı verilen bölgelerin ortaya çıkmasına, suç oranlarının
artmasına, alt ve karşı kültürlerin oluşmasına, kaosa, yerleşik kural ve normlara
karşı yabancılaşmaya da neden olmakta, göç edenler belli bir sayıyı aştıktan sonra ise, göç edenler yerine, çevreleri onlara uyum sağlamaya çalışmaktadır (DPT,
1995: 17; Tüfekçi, 2002: 27-29; Başel, 2008: 294, Serdar, 2013: 17-18). Hızlı göç
sonucunda, kentlerin dışında sağlıksız yeni yerleşim birimlerinin kurulması, çevre
kirlenmesine ve doğal kaynakların hızla tüketilmesine yol açarken, arsa, arazi ve
bina değerlerinin de normalden çok daha fazla yükselmesine neden olmaktadır.
Göçler, genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hızlı kentleşmesi; nüfus artışı, tarımsal gelişmenin yetersizliği, sanayileşmenin yavaşlığı ve dış ticaret engelleri gibi nedenlere bağlı olabilmektedir. Yavaş gelişen bu ülkelerde, mevcut kentsel yapının dış
ticaretin etkisi ile koşullanması ise, çok hızlı bir kentleşme yaşanmasına neden
olabilmektedir.
3. İŞGÜCÜ KAVRAMI VE İŞGÜCÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Kişilerin gelir ve yaşam standartlarının artması ekonomik faaliyetlere katılmamalarına bağlı bulunmaktadır. Ülkeler açısından ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi ve devam ettirebilmesi ise sahip olunan nüfusun büyük kısmının çalışabilmesi veya çalışabilecek durumda olan nüfusa istihdam yaratılmasına bağlı
olmaktadır.
Ekonomik olarak faal olan nüfus işgücünü ifade etmekte, işgücünün analizi
ise, üreterek gelir yaratanların incelenmesi anlamına gelmektedir. Elde edilen gelir,
tüketim yoluyla üretimi, buna bağlı olarak da işgücü etkileyerek emek konusunu
her zaman gündemde tutmaktadır. Ekonomik gelişmenin tespitinde, sorunların
çözümünde, insan gücü ihtiyaçlarının belirlenmesinde, bu gücün ihtiyaca uygun
şekilde eğitilmesinde, istihdam edilmesinde ve işsizlik konularında çok önemli bilgilerin elde edilmesini sağlayan işgücü analizleri, planlı ekonomilerin vazgeçilmez
araçlarındandır.
Bu bölümde kavramsal olarak, işgücü, işgücünü etkileyen faktörler; nüfus, çalışma çağında olan nüfus, işgücüne katılma oranı, istihdam seviyesi ve işgücüne
22
2014/2
oranı, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısal özellikleri incelenmektedir.
3.1. İşgücü Kavramı
Dünyada yaşanan hızlı değişim ekonomik ve sosyal yaşam ile birlikte emek
piyasalarını da derinden etkilemekte, bu duruma bağlı olarak yeni meslekler ortaya çıkmakta, bazı meslekler şekil değiştirirken, bazı meslekler ise tamamen yok
olmaktadır (Murat, 2009: 21-27). Vatandaşlarının refah ve mutluluğunu arttırmak
için birbirileriyle yarışan ülkeler, daha çok ve kaliteli üretim yapmaya, insan gücünün miktar ve verimini yükseltmeye çalışmakta, bunu başarabildiklerinde ise
emek arzını da arttırabilmektedirler (Zaim, 1997: 107). Günümüzde ülkelerin
gelişmişlikleri ile uluslararası alanda sahip oldukları rekabet üstünlükleri yetişmiş
insan gücüne bağlı bulunmakta olup, ekonomik olarak gelişerek uluslararası alanda rakiplerine üstünlük sağlamak isteyen ülkeler, öncelikle nüfuslarını arttırmak
zorunluluğu hissetmektedirler (Murat, 2009: 28).
Ekonomide, emek unsurunu insan, emek arzını ise işgücü ifade etmektedir.
Potansiyel emek arzını; nüfusun miktarı, çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranları belirlerken, fiili emek arzını ise; istihdam seviyesi ile istihdam oranı
belirlemektedir (Murat, 2000: 189). Emek arzı, kişilerin belirli bir bedel karşılığında çalışma güçlerini piyasaya sürmeleri ile şekillenmekte ve bireyler açısından
gelir elde etmeyi ifade etmektedir. Emek arzı, makro açıdan ekonomideki üretim
kapasitesinin belirlenmesine yardımcı olan unsurların başında gelmektedir (Kesici, 2013: 47-48).
Emek arzını etkileyen diğer faktörler ise; işgücünün yıllık çalışma saatlerinin toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün vasfı ve etkinliği olup, bu faktörlerde
meydana gelen değişmeler de emek arzını etkilemektedir. Emek arzı bağımlılar
grubuna da bağlı bulunmaktadır (Zaim, 1997: 108, Ekin, 1968: 18-30). Emek
arzını ifade eden kavram işgücü olup, işgücü sosyo-ekonomik gelişmişlik, eğitim
ve kültürel farklılıklara bağlı olarak ülkeler arasında farklılık gösterirken, belirli yaş
sınırları dâhilinde, farklı nedenlerle azalma veya artma, bazen çocuk ve yaşlıların
da katılmasıyla değişen dinamik bir durum göstermektedir Murat, 2010: 17, Ülgener, 1991: 81-83).
23
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Çalışma çağında olup, çalışma arzu ve iktidarına sahip bulunan cari ve geçer
ücret hadlerinde emeğini arz etmeye hazır durumdaki fertlerin meydana getirdiği
topluluk ve emek arzını ifade eden bir kavram olarak tanımlanan işgücü, nüfusun üretici durumunda olan ve ekonomik faaliyetlere katılan kısmını da ifade etmektedir (Yalçıntaş ve Tuna, 1999: 67; Zaim, 1997: 124). İşgücü kavramı yerine
iktisaden faal nüfus kavramı da kullanılmakta olup, istihdam edilenler ve işsizlerden meydana gelen işgücünün miktarı; nüfusa, nüfusun bileşimine, nüfusun artış
hızına, çalışma çağındaki nüfusa, kentleşme ve okullaşma oranlarına bağlı olarak
değişebilmektedir (Murat, 2007: 94, 168).
3.2. İşgücünü Etkileyen Faktörler
Nüfus: Bir yerleşim yeri, bölge, ülke veya dünya üzerinde belirlenmiş sınırlar
içinde yaşayan insan topluluğuna nüfus, bu sınırlar içinde kalan alanlarda yaşayan
insanların sayısında meydana gelen artışa ise nüfus artışı denilmektedir (Işığıçok,
2013: 113-114, Kocaoğlu, 1997; 145-146). Emek arzını belirleyen ilk faktör nüfusun miktarı olup, nüfusun fazla olması, diğer üretim faktörleri sabit kalmak şartıyla emek arzını, üretim kapasitesini ve milli geliri arttırmakta, ekonomik gelişmeyi
hızlandırmaktadır (Zaim, 1997: 108).
İşgücü, işgücüne dâhil olan ve olmayanlardan meydana gelmekte, işgücüne dâhil olan nüfus; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz çalışan aile
bireyleri, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, işsizler ve sayım anında gelir karşılığı
fiilen çalışan kimselerden, işgücüne dâhil olmayan nüfus ise; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, irad sahipleri, sakatlar vb. gruplardan oluşmaktadır.
Ev kadınları ev işleriyle meşgul oldukları, öğrenciler eğitime devam ettikleri, emekliler bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli oldukları, irad sahipleri bir
menkul ya da gayrimenkul gelirine sahip oldukları, sakatlar bedensel özürleri,
hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olmayan kişiler,
hasta veya yaşlı oldukları için işgücüne dâhil olmayan nüfus kapsamında değerlendirilmektedir. Bu grupların dışında olan ailevi ve kişisel nedenlerle iş aramayanları,
iş arayıp son üç ayda iş arama kanalı kullanmayanları, bölgede iş bulunmadığına
veya kendisine uygun iş olmadığına inandığı ya da nereden iş arayacağını bilme24
2014/2
diği için iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirtenler ile iş bulma ümidi
bulunmayanları da işgücüne dâhil olmayan nüfusa katmak mümkündür (Murat,
2006: 132).
İşgücüne katılmayı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun yaş, cinsiyet, eğitim ve medeni durumu bakımından bileşimi gelmektedir. İşgücüne katılma oranını etkileyen diğer demografik faktörler ise, uluslararası göç hareketleri ile
kentleşmedir (Murat, 2006: 178).
Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, işgücüne katılımı farklı şekillerde etkilemekte, toplam nüfus içinde genç veya yaşlı nüfusun fazla olması işgücüne katılımı
azaltırken, çalışma çağındaki nüfusun fazla olması ise işgücüne katılımı yükseltmektedir (Murat, 2007: 188).
Nüfusun cinsiyete göre dağılımında ise; erkek işgücünü belirleyen faktörler
genel olarak demografik nitelikli olurken, kadın işgücünü etkileyen faktörler kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Erkeklerin işgücüne
katılma oranları uzun dönemde nüfus, eğitim faktörleri ile emeklilik sürelerinden
etkilenirken, kadınların işgücüne katılımını, kadın işgücüne olan talep ve kadının çalışmasına engel olan sosyo-kültürel faktörler belirlemektedir (Murat, 2007:
181-194). Kadınlar için iş ve istihdam imkanlarının artması, hizmet sektörünün
genişlemesi, ev dışında çalışmalarına yönelik sosyal tutum ve davranış biçimlerinin
zaman içinde değişmesi, özellikle kentlerde doğum oranlarının düşmesi, çocuklar
için kreş hizmetlerinin artması gibi faktörlerin ise kadınların işgücüne katılımını
genellikle olumlu yönde etkilediği görülmektedir (Biçerli, 2007: 65-70).
Nüfusun eğitim durumuna göre dağılımının, işgücüne dâhil olmayan nüfus ve
bu nüfusun işgücüne katılımı üzerinde de önemli etkileri bulunmaktadır. Eğitim
düzeyi ile işgücüne katılım arasında doğrusal bir ilişki bulunmakta, eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılımın ve özellikle de eğitim düzeyi yükselen kadınların erkeklere göre işgücüne katılımının arttığı görülmektedir (Biçerli, 2007: 67).
Nüfusun medeni durumuna göre dağılımı da işgücüne katılımı etkileyen önemli
faktörlerden biri olup, medeni durumlarındaki değişiklikler erkek ve kadınların
işgücüne katılmalarını farklı şekillerde etkilemektedir.
Çalışma Çağındaki Nüfus: Nüfusun 15 yaş altı ve 64 yaş üstündeki kısmı çalışma çağı dışındaki nüfus olarak kabul edilmekte olup, çalışma çağı yaşı her ülkeye
25
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
göre farklılık göstermekle birlikte, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından
15-64 yaş arası kabul edilmektedir. Aktif nüfus olarak da adlandırılan çalışma
çağındaki nüfus, işgücüne dahil olan ve olmayanların toplamını ifade etmektedir
(Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 37-38)
Çalışma çağındaki nüfus, sağlıklı ve etkin bir işgücü piyasasının varlığı, sürdürülebilir bir büyüme ortamının sağlanması ve ekonominin rekabet gücünün artırılması açısından önemli bir faktördür. Çalışma çağındaki nüfusun miktarı ve toplam
nüfus içindeki oranı nüfusun yaş itibariyle yapısına bağlı olarak değişmektedir.
Nüfusun içinde yetişkinlerin miktarı genç ve yaşlı nüfustan fazla olduğunda
emek arzı kapasitesi artarken, düşük olduğunda ise azalmaktadır (Zaim, 1997:
119, Murat, 2007: 189). İşgücü piyasasının ana sorunlarından birisi de çalışma
çağında olan nüfusun miktarının istihdamdan daha hızlı artmasıdır (DPT, 2007:
23). Çalışma çağındaki nüfusun artması işgücünü arttırmakla birlikte, artan işgücü
istihdam edilebildiği takdirde ekonomik gelişme sağlanabilmekte, istihdam imkânı yaratılamadığı takdirde ise işsizlik artmaktadır.
İşgücüne Katılma Oranı: Aktif ve üretken nüfusun büyüklüğünü göstermesi
bakımından önemli bir gösterge olan işgücüne katılma oranı nüfusun yaşı, cinsiyeti, eğitim durumu, medeni durumu gibi değişen yapısı ile sosyal, ekonomik ve
kültürel gelişmelere bağlı olarak değişebilmektedir (Murat, 2007: 177). İşgücüne
katılma oranı; genel nüfusun işgücüne katılan oranı veya işgücü miktarının genel nüfusun miktarına oranı olarak tanımlanmaktadır (Zaim, 1997: 124). Toplam veya çalışma çağındaki nüfusa göre hesaplanabilen işgücüne katılma oranı,
çalışanlar ile işsizlerden oluşan işgücünün, toplam çalışabilir yaştaki nüfusa oranı
olarak da hesaplanabilmektedir.
Ülkeler ve ekonomik gelişme durumlarına göre faklılıklar gösteren işgücüne
katılma oranı, üretim unsurlarından biri olan emeğin (insan gücünün) miktar
olarak potansiyel kapasitesini göstermektedir. İşgücüne katılma oranının düşük
olması yüksek nüfus artış hızından, kentlere göçten, kadınların işgücünden çekilmelerinden, ekonomik krizlerden, ortalama eğitim sürelerinin uzamasından,
yüksek işsizlik ortamında kişilerin iş bulmaktan ümitlerini kesip iş aramamalarından, erken emeklilik ve eğitim seviyesinin düşüklüğünden kaynaklanabilmektedir
(DPT, 2007: 32).
26
2014/2
İşgücüne katılma oranı nüfusun yapısı, toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar, ekonomik gelişmişliğe bağlı olarak ülkeler, bölgeler, kırsal alanlar, kentler ile sosyal gruplar arasında zamana bağlı olarak farklılıklar gösterebilmektedir.
Toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar nedeniyle çalışanların özellikleri,
kadınların iş hayatına katılma oranları, erkeklerin çalışma alışkanlıkları, gençlerin
eğitim süreleri ve hayata atılma yaşları ile yaşlıların emeklilik çağları, iş hayatının
kuralları, örf adet ve gelenekler her toplumda farklı olabilmektedir.
Toplumların içinde bulundukları ekonomik gelişmişlik durumuna göre işgücüne katılma oranı, ekonomik gelişme ile birlikte genellikle önce yükselmekte,
ekonominin olgunlaşma döneminde ise düşmektedir. Az gelişmiş toplumlarda iş
bölümü gelişmediği, toplum organize edilemediği, iş sahaları sınırlı olduğu, refah
düzeyi düşük kaldığı, insanların çalışma istekleri gelişmediği ve kadınlar da işgücüne katılamadığı için işgücüne katılma oranlar düşük olmaktadır (Biçerli, 2007: 66).
Ekonomik gelişme döneminde iş bölümü ve ihtiyaçlar arttığı için, çalışma istek
ve zorunluluğu hissedilmekte, sanayileşme ve kentleşme sosyal yapıyı, örf ve adetleri değiştirdiği için kadın ve çocuklar iş hayatına daha çok katılırken, işgücüne
katılma oranları da hızla yükselmektedir.
Ekonomik gelişme olgunluk çağına eriştiğinde ise, yaşam ve kültür düzeyi yükseldiği, eğitim süreleri uzadığı, toplum ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi organize edildiği, emeklilik yaşları düştüğü, işgücü tarımın dışına ve kırsal alanlardan
kentlere aktığı, çocuk ve yaşlı nüfus iş hayatından uzaklaştırıldığı, gelir seviyesi
yükseldiği ve çalışma süreleri kısaltıldığı için işgücüne katılma oranları düşmektedir.
İstihdam Seviyesi (Hacmi) ve İşgücüne Oranı: İş piyasasında emeğini arz
eden ve uygun istihdam şartlarında iş bularak çalışanların toplamı, istihdam seviyesini (hacmini) meydana getirirken, işgücü seviyesi ile istihdam seviyesi arasındaki fark işsiz sayısını, istihdam edilenlerin sayısının işgücüne oranı ise istihdam
oranını vermektedir.
Çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranı aynı iken istihdam oranlarının farklı olması, insan sayısı olarak emek arzının da farklı olmasına neden
olmaktadır. İstihdam seviyesinin işgücü seviyesine ulaştırılmaya çalışılması tam
27
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
istihdam veya tam çalışma olarak adlandırılmaktadır. Ancak tam istihdama emeğin dışında sermaye, müteşebbis ve doğal kaynaklar gibi tüm üretim faktörlerinin
de tam olarak kullanılması ile ulaşılabilmektedir (Zaim, 1997: 135-136; Murat,
2007: 167).
İşgücünün Yıllık Çalışma Saatleri Toplamı: Emek arzını ifade etmek için
insan sayısı yeterli bir ölçü olamadığından, üretime katılan kişilerin çalıştıkları iş
saatlerinin toplamı da dikkate alınmaktadır. İstihdam edilenlerin sayısı eşit iken
kişilerin bir yıl içinde çalıştıkları iş saatlerinin toplamının farklı olması, ekonomik
olarak emek arzının da farklı olması anlamına gelmektedir.
Gizli İşsizlik Oranı: Gizli işsizlik durumu, fiilen istihdam edilen insanların
bir özelliğidir. Bir işletme veya bir sektörden belli sayıda kişiyi çıkarıldığında, toplam çıktıda değişiklik olmuyor ise, o işletme veya sektörde işten çıkarılan kişi sayısı
kadar gizli işsiz bulunduğu anlamına gelmektedir. Açık işsizlik oranı işsiz sayısının
işgücüne oranı, gizli işsizlik oranı ise istihdam edilen insan sayısına oranla hesaplanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, istihdam edilen insanların, belli bir oranda eksik
çalıştırılması olan gizli işsizlik, istihdam ile ilgili bir olayı yansıtmaktadır (Zaim,
1997: 141).
İşgücünün Niteliği (Vasfı) Seviyesi: Emek arzını etkileyen faktörlerden birisi
de işgücünün iş tecrübesi, eğitimi ve niteliğidir (vasıf durumu). İşgücünü oluşturanlar niteliklerine göre vasıflı, yarı vasıflı veya vasıfsız olarak gruplara ayrılmakta,
eğitim ve iş tecrübesi farklı olanlar arasında da mevkii, görev, ücret gibi konularda farklılıklar bulunmaktadır. İşgücünün tecrübe ve vasfının artması genel olarak
ekonomik gelişmeye ve mesleki eğitimlerinin artmasına bağlı olmaktadır.
İşgücünün Etkinliği (Verimliliği): İşgücünün etkinliği, emeğin etkinliği ile iş
çevresi ve alışılmış olan iş hızına bağlı bulunmaktadır. Emek arz ve talebi aynı iken
emek etkinliklerinin farklı olması, iş piyasasındaki arz ve talebini farklı durumlarda buluşturmaktadır. Emek etkinliği yüksek olduğunda, aynı toplam talep daha
düşük bir istihdam seviyesi ile karşılanabilmektedir. İş çevresi ve alışılmış iş hızı
konusunda belirleyici olan unsur, çalışanın bedeni gücü olup, genellikle çalışanın
kendisinin ve içinde bulunduğu grubun psikolojik durumu ile de ilişkilidir.
İşgücünün Yapısal Özellikleri: Her ülkede istihdam politikaları ve uygulamaları farklı olmakla birlikte, hedeflenen istihdam politikalarının gerçekleştirileme28
2014/2
mesi durumunda karşılaşılan ortak sorun, işsizlik ve beraberinde gelen yoksulluk
olmaktadır. Ülkelerin nüfusları, kullandıkları teknolojileri, doğal kaynakları, insan
güçleri, ekonomik ve sosyal yapıları arasındaki farklılıklar nedeniyle, tercih ettikleri istihdam politikaları da kendilerine göre olmakta ve işgüçlerinin yapıları da bu
duruma bağlı olarak değişmektedir (Murat, 2007; 199).
İşgücünün sektörlere göre dağılımı; bir ülkenin ekonomik olarak gelişmişliğinin göstergelerinden biri de işgücünün sektörlere göre dağılımıdır. İşgücünün
faaliyet gösterdiği sektörler tarım, sanayi veya hizmet sektörleridir. İşgücünün sektörlere göre dağılımındaki farklılıklar ekonomik gelişme açısından büyük önem
taşımaktadır. Mal üreten ana sektörler tarım ve sanayi olup, hizmet sektörünün
durumu ise bu iki sektörün gelişmişlik durumuna bağlı bulunmaktadır.
Ekonomik gelişmişlik düzeyi düşük olan ülkelerde, sanayi fazla gelişemediği
için işgücünün büyük kısmı tarım sektöründe toplanırken, ekonomik gelişmeyle
birlikte işgücü tarım sektöründen sanayi sektörüne, sanayi geliştikçe de hizmet
sektörüne doğru yayılmaktadır. İşgücünün sektörlere göre dağılımı, katma değer payı düşük olan sektörlerde çalışan insanların emek etkinliği ve gelir üretme
güçleri düşük olduğu için emek arzını da etkilemekte, sanayi sektörü geliştikçe
işgücünün niteliği de yükselmektedir (Zaim, 1997; 147). İşgücünün sektörlere dağılımı nüfusun yapısına, ekonomik gelişme durumuna, tarımsal hammadde kaynaklarının bolluğuna, ticari faaliyetlerin genişliğine ve kişi başına düşen milli gelir
seviyesine bağlı olarak da farklılıklar gösterebilmektedir.
İşgücünün sektörlere göre dağılımı kentleşme yoluyla da değişmektedir. Ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak işgücünün sektör dağılışındaki değişmelerle,
tarım ve tarım dışı sektörlerdeki istihdam ve işsizlik problemlerinin karakteri de
değişmektedir. Tarımda çalışan işgücü azalarak belirli bir noktada sabit kalırken,
hızla artan nüfusa bağlı olarak genişleyen işgücü fazlası, kentleşme yoluyla tarım
dışı kesimlere transfer edilmektedir (Yalçıntaş ve Tuna,1999: 74).
İşgücünün ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı; işgücü sektörler içerisinde alt gruplara, alt gruplar işkollarına, işkolları kendi içinde bölünerek ekonomik
faaliyet kollarına ayrılmaktadır. Ekonomik gelişme ile birlikte işgücünün yapısı
da değişirken, işgücü üretimin belirli branşlarından diğerlerine transfer olmakta,
29
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi temel ekonomik faaliyetlerin insan gücü ihtiyaçları, teknolojik gelişmenin bir sonucu olarak azalır ve tarımsal faaliyet dalları
önemini kaybederken, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dalları ön plana çıkmaktadır (Murat, 2007: 211).
İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı; kişilerin statüsü veya iktisadi faaliyet dalına bakılmaksızın yaptıkları işe meslek adı verilmekte olup, işgücü meslek
gruplarına göre de bölünebilmektedir (Murat, 2007: 214). Meslek esasına göre sınıflandırmada, işgücünü oluşturan kişiler yaptıkları iş ve mesleklere göre sınıflandırılmakta, bu tip sınıflandırma insan gücü, eğitim ve sosyal politika planlamaları
açısından gerekli olmaktadır. İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı ülkelerin
ekonomik ve sosyal durumlarını açıkça ortaya koyan bir unsur olup, gelişmiş ülkelerde kazanılması orta ve uzun süreli eğitim gerektiren meslek sahiplerinin işgücü
içindeki oranlarının yüksek, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise daha düşük olduğu görülmektedir.
İşgücünün meslekteki mevkiine (durumuna) göre dağılımı; ekonomik gelişme
açısından önemli olan diğer bir faktör ise, işgücünün meslekteki mevkiine göre
dağılımıdır. İşgücünü oluşturan kişiler toplum içinde işveren, ücretli, kendi başına
çalışan veya ücretsiz çalışan aile bireyleri şeklinde istihdam edilmektedirler.
Üretim unsurlarını bir araya getirerek ekonomik faaliyete yönelten ve kendi
işyerlerinde bir hizmet akdi ve ücretle başkalarını çalıştıran kişilere işveren adı verilmekte olup, işgücü içindeki sayı ve oranları düşük olan işverenlerin, mali açıdan
güçlü oldukları görülmektedir.
Bir işverene hizmet akdi ile bağımlı olarak ücret karşılığında çalışan kişilere
ücretli adı verilirken, kendi başına çalışanlar; başkalarının emrinde ücret karşılığı
çalışmayan, başkalarının emeğini talep etmeyen, üretim unsurlarından emek ile
teşebbüs faktörlerini bizzat temin eden, işveren ve işçi olmayan kişiler olarak tanımlanmaktadır.
Ücretsiz çalışan aile bireyleri ise en yoğun olarak tarım sektöründe görülmekte
olup, genellikle aile reisinin işinde çalışmalarına karşılık ücret almayan kişilerdir.
Gizli işsizler de genellikle bu grupta görülmekte olup, yardımcı aile üyelerinin
çoğunluğu kadın (%75) geri kalan kısmını ise gençler ve çocuklar oluşturmaktadır
(Zaim, 1997: 154-167).
30
2014/2
4. GÖÇ VE KENTLEŞMENİN İŞGÜCÜ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
20. yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi tüm dünyada göçlerin ve kentlerde
yaşayanların giderek artmasıdır. 2008 yılından bu yana dünya nüfusunun % 50’si
kentlerde yaşamakta olup, dünyada doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin
uzaması ve yaşlı nüfusun artması şeklinde yaşanan demografik değişim sürecinde kentleşmenin de önemli rolü bulunmaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 40-43,
DPT, 2007: 22-23).
Küresel işgücüne her yıl yaklaşık 46 milyon yeni çalışan katılmakta olup, dünya
işgücünün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığı (Çin ve Hindistan’ın dünya işçilerinin % 40’ını barındırdıkları) ve çoğunlukla da kentlerde toplandığı görülmektedir (Ghose ve Majid ve Ernst, 2010: 9-11).
4.1. Göç ve Kentleşmenin Nüfus Üzerindeki Etkileri
Ekonomik faaliyetlerde insan unsurunu ifade eden emek arzını tayin eden birinci unsur nüfusun miktarıdır. Nüfusu daha fazla olan bir ülke, bölge veya kentin
emek arzı, üretim kapasitesi, geliri ve ekonomik gücü de doğal olarak daha fazla
olmaktadır. İşgücüne katılımı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun
yaş gruplarına, cinsiyete, eğitim durumuna ve medeni durumuna göre yapısı gelmektedir. Göç ve kentleşme bu demografik faktörler üzerinde değişik boyutlarda
farklı etkiler göstermektedir.
Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımına Etkisi: Bir ülke veya bölge nüfusunun yaş grupları itibariyle dağılımı işgücüne katılımı, ülke veya bölgenin gelişmişlik düzeyine göre farklı şekillerde etkilediği için, göç ve kentleşmenin nüfusun
yaş gruplarına göre dağılımına göre, göç alan ve veren yerlerdeki işgücü üzerindeki
etkileri de farklı olmaktadır.
Göç ve kentleşme; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde göç alan yerler olan
kentlerde, genç ve çalışma çağındaki nüfusu ve işgücüne katılımı arttırır, alt gençlik grubu ile ileri yaş grubundaki nüfusun işgücüne katılımını azaltırken, göç veren
yerler olan kırsal kesimde ise; çalışma çağındaki nüfus azaltıp, yaşlı nüfusu arttırarak işgücüne katılımı düşürmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, sosyal politikalar ve
31
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
güvenlik sistemleri ile yaşlıların desteklenmesinin daha yaygın olması nedeniyle,
çalışma çağı dışında bulunan 65 yaş ve üzeri nüfusun işgücüne katılımının genellikle azaldığı görülmektedir (Murat, 2007; 188).
Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımına Etkisi: İşgücüne katılımı etkileyen faktörler arasında nüfusun cinsiyete göre dağılımının rolü de önemlidir. Erkek işgücünü belirleyen faktörler genel olarak demografik nitelikli olurken, kadın işgücünü
etkileyen faktörler ise kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Göç ile kırsal kesimden kentlere göç edenler arasında kadınlara göre erkekler
daha fazla olduğu için, erkeklerin işgücüne katılımı kadınlara göre daha yüksek
olmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, çalışabilir nüfusa dâhil olan erkeklerin bir bölümünün
eğitimlerine devam etmesi, erkek nüfus artış hızının işgücü artış hızından fazla
olması ve erken emeklilik nedenleriyle erkeklerin işgücüne katılımı azalabilmektedir. Kadınların işgücüne katılımını etkileyen faktörler ise, kentlerde doğurganlık
oranlarının düşmesi, kadın işgücüne olan talebin az olması, evlenen ve çocuğu
olan kadınların işgücünden ayrılması ve işgücüne geri dönmemesidir. Kadınların
işgücüne katılımı bu nedenlere bağlı olarak azalabilmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde, kırsal alanlarda özellikle tarımda ücretsiz aile işçisi
olarak ekonomik faaliyetlere katılan kadınlar, kente göçten sonra yeterli eğitime
sahip olmadıkları için kendilerine uygun iş bulamamakta ve ailesel engellemeler
nedeniyle de işgücü arzının dışında kalmaktadır. Göç ve kentleşme ile kadınların
işgücüne katılmaları önceleri düşmekte, eğitim düzeylerinin artmasına bağlı olarak daha sonra yükselmektedir (Murat, 2007; 182, Biçerli 2007: 65-67).
Nüfusun Eğitim Durumuna Göre Dağılımına Etkisi: Eğitimin nüfusun işgücüne katılma oranları üzerinde önemli etkileri bulunmakta olup, kişilerin eğitim
düzeylerinin yükselmesine bağlı olarak göç etme ihtimallerinin de yükseldiği görülmektedir (Biçerli, 2007: 288). Kentlerde eğitim imkanlarının daha fazla olması,
iş bölümü ve uzmanlaşmaya ihtiyaç duyulması ise, kişilerin eğitime olan ihtiyaçlarını artırmaktadır.
Göç ile kentlere gelen kişilerin tecrübe ve eğitim düzeylerinin genellikle düşük
olması, kentlerde ise daha nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyulması nedeniyle işgü32
2014/2
cüne katılım azalabilmektedir. Eğitim düzeyi ile işgücüne katılım arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu ve eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılımın da arttığı
görülmektedir.
Nüfusun Medeni Duruma Göre Dağılımına Etkisi: İşgücüne katılmayı etkileyen önemli faktörlerden biri de nüfusun medeni durumuna göre dağılımıdır.
Genel olarak tüm medeni gruplarda kadınlara göre erkeklerin işgücüne daha fazla
katıldığı görülmektedir. İşgücüne dahil olanların medeni durumlarındaki değişiklikler de göçü gerektirebilmekte, bekarların evlilerden, çocuğu olmayan evlilerin
çocuklulardan daha fazla göç etme eğiliminde oldukları görülmektedir (Biçerli,
2007: 287).
Göç eden genç ve bekar olan erkek sayısının fazla olmasına bağlı olarak, özellikle büyük kentlerde evlilere göre bekârların, kentlerde yaşayan ve medeni durumları değişen kadınların erkeklere göre işgücüne daha fazla katıldığı ve gelişmiş
ülkelerde evli kadınların işgücüne katılma eğilimlerinin de arttığı görülmektedir
(Başel, 2008: 310). Büyük kentlerde genellikle erkeklerde evliler ile birlikte yaşayanların, kadınlarda ise boşananların ekonomik zorunluluklar nedeniyle işgücüne
daha fazla katıldığı görülmektedir.
4.2. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Dâhil Olan Nüfusa Etkisi
İşgücüne dâhil nüfus grupları; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar,
ücretsiz çalışan aile bireyleri ve sayım sırasında gelir karşılığı fiilen çalışan kişilerdir. Göç ve kentleşmenin bu gruplar üzerindeki etkileri göç ve kentleşmenin
işgücünün yapısına etkileri kısmında (4.11›de) açıklanmaktadır.
4.3. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Dâhil Olmayan Nüfusa Etkileri
İşgücüne dâhil olmayan nüfus grupları; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, gelir
sahipleri, sakatlar, çalışamaz durumda olanlar, iş aramayıp iş başı yapmaya hazır
olan kişiler ve ailevi ya da kişisel nedenlerle iş aramayanlar şeklindedir. Göç ve
kentleşmenin bu gruplar üzerindeki etkileri farklı biçimlerde kendini göstermektedir.
33
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Ev Hanımlarına Etkisi: Sanayileşme sonucunda meydana gelen göç ve kentleşme ile birlikte, kentlerde ev hanımlarının sayısı önceleri genellikle artmakta,
kentlerde yaşama süresi uzadıkça bu artış önce durmakta sonra düşmeye başlamaktadır. Kentleşme ile birlikte işgücüne katılan ev hanımlarının sayısındaki artışın en önemli nedeni, okullaşma oranı ve eğitim düzeylerinin artması ile ev işlerini
yaparken kullanılan aletlerin gelişmesi sonucunda verimliliğin artarak ev işlerinin
daha kısa sürede yapılabilmesi, kadınların ev işlerinden arta kalan zamanlarda çalışma imkanı bulabilmeleridir (Biçerli, 2007: 68).
Öğrencilere Etkisi: İşgücüne dâhil olmayanlar arasında öğrenciler önemli bir
yer tutmaktadır. Kentleşmenin düşük olduğu ülkelerde ihtiyaçlar çeşitlenmediği, iş
imkanları sınırlı olduğu için çalışanlar ve çalışmak isteyenlerin sayısı az olmaktadır. Göç ve kentleşme ise kentlerde toplanan kişilerin ihtiyaçlarını, çalışma isteklerini ve eğitim ihtiyacını artırmaktadır. Kentleşme belli bir olgunluk seviyesine eriştiğinde eğitime katılanların oranı, eğitim süreleri ve öğrenci sayısı da artmaktadır.
Emeklilere Etkisi: Göç ve kentleşme, öncelikle genç nüfusun kentlere akmasına neden olduğu için, başlangıçta kentlerde çalışan emekli sayısı azalmakta,
ekonomik gelişme olgunluk seviyesine, kır-kent nüfusları dengeye geldiğinde ise
kentlerdeki emeklilerin sayısı artmaktadır. Uygulanan sosyal politikalara bağlı olarak emeklilik sürelerinin kısalması da çalışan emekli sayısını arttırmaktadır.
İş Aramayıp İşbaşı Yapmaya Hazır Olanlara Etkisi: İş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar, işgücüne dâhil olmayan gruplar içinde olmakla birlikte, işgücü
piyasasına girme olasılığı yüksek olan bir kesimdir. Göç ve kentleşme ile kentlere
akan kişiler içinde, kendisine uygun iş bulmakta zorlanan ve nerede iş arayacağını
bilmediği için bu gruba dâhil olanların sayısı genellikle artmaktadır.
Mevsimlik Çalışanlara Etkisi: İşgücüne dâhil olmayanlar içinde, sayıları zamana bağlı olarak değişmekle birlikte, belli bir miktarda mevsimlik çalışan da bulunmaktadır. Göç ve kentleşme ile mevsimlik çalışanların sayıları, iklim koşulları,
kentlerin iş piyasası şartları ve özelliklerine bağlı olarak belirli dönemlerde artmakta veya azalmaktadır.
Çalışamaz Durumda Olanlara Etkisi: Ülkelerin nüfusları içinde değişik
oranlarda bulunan bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle, iş aramayan, iş34
2014/2
başı yapmaya hazır olmayan ve çalışamaz durumda olanların sayısı, göç ve kentleşme sonucunda, kentlerdeki tedavi imkânlarının daha fazla olması nedeniyle
genellikle artmaktadır.
Ailevi ve Kişisel Nedenlerle İşgücüne Dâhil Olmayanlara Etkisi: Çalışma
çağında olmasına rağmen, ailevi veya kişisel nedenlerle işgücü dışında kalanlar
bulunmakta olup, göç ile birlikte kentlere gelen kişiler arasında bu gruba dâhil
olanlar içerisinde erkeklere göre kadınlar daha fazla olmaktadır. Bu durumun nedeni, kadınların geleneksel nedenlerle veya evlendiklerinde eşleri tarafından çalıştırılmamalarıdır.
4.4. Göç ve Kentleşmenin Çalışma Çağındaki Nüfusa Etkileri
Ülkelerin yaş itibariyle farklı nüfus yapıları, çalışma çağındaki nüfus oranlarının da farklı olmasına neden olmaktadır. Göç ve kentleşme ile göç alan ve veren
yerler arasında çalışma çağındaki nüfusun oranı da değişmektedir. Göç veren yerlerde çalışma çağındaki nüfusun miktarı, özellikle gençlerin iş bulma umuduyla
kentlere göç etmesi nedeniyle azalırken, göç alan yerler olan kentlerde ise giderek
artmaktadır.
4.5. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Katılma Oranına Etkileri
Bir ülkedeki aktif ve üretken nüfusun büyüklüğünü göstermesi bakımından
önemli bir gösterge olan işgücüne katılma oranı, nüfusun değişen yapısı ile toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarında meydana gelen gelişmelere paralel olarak değişmektedir (Murat, 2007: 177). Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde, köy-şehir ilişkilerinin ve iletişim imkânlarının artması nedeniyle,
kırsal kesimde yaşayan insanların ihtiyaç ve beklentileri çeşitlenerek artmakta, bu
duruma bağlı olarak da göç ve kentleşme hızlanmaktadır. Göç ve kentleşme ile
birlikte, kırsal alanlardan kentlere göç eden kişiler tarımsal işgücü yapısından, sanayi ve ticarete bağlı kentsel bir işgücü yapısına geçmekte, bu durum da işgücüne
katılma oranlarının genel olarak düşmesine neden olmaktadır.
İşgücüne katılma oranı, genellikle ekonomik gelişme durumuna bağlı olarak
önce yükselmekte, ekonominin olgunlaşma döneminde ise düşmektedir. Göç ve
35
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
kentleşmenin de etkisi ekonomik gelişmişlik ve yaşam seviyesine bağlı olarak farklılık göstermektedir. Göç ve kentleşme, ekonomik olarak gelişmemiş toplumlarda,
hem göç veren kırsal kesimde hem de göç alan kentlerde, iş bölümünün gelişmemesi, iş sahaları ve ihtiyaçların kısıtlı olması, çalışma isteğinin az olması ve kadınların işgücüne katılmaması nedeniyle, işgücüne katılma oranlarının düşmesine
neden olmaktadır.
Ekonomik olarak gelişmekte olan toplumlarda ise, iş bölümünün, ihtiyaçların,
çalışma isteğinin artması, sosyal yapı, örf ve adetlerin değişmesi, kadın ve çocukların iş hayatına katılmaları gibi nedenlerle işgücüne katılma oranını yükseltmektedir. Ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda; yaşam seviyesinin yükselmesi, kültür
düzeyinin artması, eğitim süresinin uzaması, toplumun ekonomik ve sosyal olarak
iyi organize edilmesi, emeklilik yaşlarının düşürülmesi, işgücünün tarımın dışına kayması, dinlenme sürelerinin uzaması, çocuk ve yaşlı nüfusun iş hayatından
uzaklaştırılması ve gelir seviyesinin yükselmesi gibi nedenler ise işgücüne katılma
oranlarını düşürmektedir.
4.6. Göç ve Kentleşmenin İstihdam Seviyesine Etkisi
Ekonomik nedenlere dayanan göçler, göç edenlerden dolayı işgücü yapısını
değiştirirken, göç eden aile bireylerini ise çocuk ve kadınların çalışma hayatına
katılması şeklinde etkilemektedir. Kırsal alanlarda nüfus artışıyla birlikte tarım kesiminde oluşan işgücü fazlası, kentlerde sanayi ve hizmet sektörlerine çekilmediğinde gizli işsizlik, emek hareketliliğinin olmaması ise işsizliğe neden olmaktadır
(Zaim, 1997: 56-60).
Az gelişmiş ülkelerde kırdan kente yönelik hızlı iç göçlerin yaşanması arzu
edilmemektedir. Bu ülkelerde tarıma dayalı ekonomik yapıdan, sanayileşmiş ve
uzmanlaşmış kent ekonomisine geçişin yavaş, devamlı ve kırsal işgücü fazlasının
sanayi sektörü tarafından emilmesi şeklinde kontrollü olması gerektiği savunulmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, kentlerde açık işsizliğin ve düşük istihdamın artış göstermesine rağmen, göç sürecinin devam ettiği ve hatta artarak devam
etme eğilimi gösterdiği de bilinen bir olgudur.
36
2014/2
Göç ve kentleşmenin, işgücü piyasasına olan etkileri, göç edilen yerin, göç
edenin ve gidilen yerin özelliklerine bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Göç
olgusunun en önemli etkisi ise kentlerdeki işgücü, istihdam ve işsizliğin yapısını
değiştirmesidir.
Göç olgusunun kentlerde istihdam üzerindeki etkisi makro seviyede, göçlerin temel sebebinin ekonomik olması ve göç eden bireylerin temel hedeflerinin
iş bulmak olması nedeniyle arz yönlü olmaktadır. Göç, işgücü piyasası açısından,
emek arzına karşı yeterli talep oluşturamayan yerlerde ise işsizliğin kente taşınması anlamına gelmektedir. Bu durum kentlerde yedek işgücü deposunun oluşmasına
neden olarak, iş piyasasındaki çalışma koşullarını olumsuz etkilemektedir. Bu etki
ücretlerin düşmesine, işçi devrinin ve kayıt dışılığın artmasına neden olmaktadır.
Göç ve kentleşme yüksek oranlı işsizliğe, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına, emeğin marjinal işlerde ve kayıt
dışı sektörde yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Göçlerin kadın emeği üzerindeki etkisi ise, genel olarak kırsal alanlarda ücretsiz aile işçisi olarak kullanılan kadın emeğinin çalışma hayatından çekilmesi şeklinde olmaktadır (Güney, 2012: 145-146). Bu durumun nedeni, işgücü piyasasının
yapısından veya ailelerin tutum, davranış ve inanışlarından kaynaklanmaktadır
(Zaim, 1997: 309).
Yaş, cinsiyet ve kentlere göç gibi faktörler, özellikle gençlerin istihdam şartlarını etkilemektedir. Gençler arasındaki işsizlik genel işsizlik oranlarından çok daha
yüksek bulunmakta, hızlı nüfus artışı ve nüfusun genç bir yapıya sahip olması,
çalışma deneyimi bulunmayan genç insanların işe alımını etkilemekte, genç kadınlar ise erkeklere göre daha da şansız olmaktadırlar. Azgelişmiş ülkelerde, kırdan
kente göçe katılanların çoğunluğunu genç yaş grubunda bulunanlar oluşturmakta,
kırdaki gizli işsizlik kentlerde açık işsizliğe dönüşerek artmaktadır (Murat, 1995:
185-187, Murat, 2011: 28, Okur, 2014: 7-8).
Sanayileşmeye dayanmayan bir kentleşme, köyden kente göç edenlerin marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörde istihdamına neden olmaktadır. Kayıt dışı ekonomik yapılar büyük kentlerin temel görüntüsü olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı
ise göçün devamlılığını sağlamaktadır (Başel, 2008: 312). Göç sonrası işsizlikten
37
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
kurtulma yolu olarak kabul edilen ve iş bulamayanların tercihi olarak yapılan marjinal işlerin yanında, hizmet sektörünün de gelişmesiyle, artan istihdam vergilerinden kurtulmak için kayıtlı çalışanların yanı sıra, kayıt dışı istihdam da çalışma
hayatına girmekte ve önemli boyutlara ulaşmaktadır. Kentlerde ücretlerin yüksek
olması, emek yoğun üretim yerine, artan bir şekilde sermaye yoğun teknolojilerin
kullanılması gibi faktörler, kısa vadeli gibi görünen işsizlik sorununu uzun süreli
ve kronik hale getirmektedir (Başel, 2008: 311).
4.7. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Yıllık Çalışma Saatleri Toplamına Etkisi
Göç ve kentleşme, kentlerdeki nüfusu olması gerekenden daha fazla arttırmaktadır. Kentlerde sanayileşmeye bağlı olarak üretimin, üretime bağlı olarak da
çalışma saatlerinin yüksek olması nedeniyle, işgücünün çalışma saatlerinin toplamı
artarken, göç veren yerler olan kırsal kesimde ise üretimin düşmesi nedeniyle, işgücünün çalışma saatleri toplamı giderek azalmaktadır.
4.8. Göç ve Kentleşmenin Gizli İşsizlik Oranına Etkisi
Göç ve kentleşme, kırsal alanlarda nüfusu azaltırken, kentlerde ise arttırmaktadır. Başlangıçta nüfusun fazla olması kırsal alandaki gizli işsizliğin, nüfusun az
olması kentlerdeki açık işsizliğin fazla olmasına neden olmaktadır. Göç sonucunda
kentlerde nüfusun artması ile bu durum tersine dönmekte, fazla nüfus sanayi ve
hizmet sektörleri tarafından emilemediği için kentlerde gizli işsizlik, kırsal alanlarda açık işsizlik artmaktadır. Azgelişmiş ülkelerde kırdan kente göçe katılanların
çoğunluğunun genç yaş grubunda bulunması kırdaki gizli işsizliğin kentlerde açık
işsizliğe dönüşmesine neden olmaktadır (Murat, 1995: 185-187).
4.9. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Niteliğine (Vasıf Seviyesine) Etkisi
Kentlerde işbölümü, iş tecrübesi, eğitim, uzmanlaşma ve nitelik gerektiren işlerin sayısı kırsal alanlara göre daha fazla olmaktadır. Kırsal alanlardan kentlere
doğru göç eden kişilerin iş deneyimleri, eğitimleri ve nitelikleri genellikle düşük
olduğundan, göç ve kentleşme sonucunda, kentlerdeki vasıfsız işçi sayısı artmakta38
2014/2
dır. Vasıfsız kişiler kentlerde iş bulmakta zorlandıkları için, işsizlik de giderek artmaktadır. Kentlerde kişilerin tecrübe ve mesleki eğitimlerinin yükselmesine bağlı
olarak vasıflı işçi sayısı ise zamanla artmaktadır.
4.10. İşgücünün Etkinliğine (Verimine) Etkisi
İşgücünün etkinliği; emeğin etkinliği ile iş çevresi ve alışılmış olan iş hızına
bağlı bulunmaktadır. Göç ve kentleşme sonucunda, kentlerde gizli işsizliğin artması ise, emek etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Kırsal alandan kentlere
göç eden kişilerin, kentlerde içine girdikleri yeni iş çevrelerine alışmalarının zaman alması ve bu kişilerin bazen psikolojik yönden olumsuz etkilenmeleri nedeniyle işgücünün etkinliği düşebilmektedir.
4.11. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Yapısına Etkileri
Ekonomik nedenlere dayanan göç ve kentleşme, göç edenler açısından işgücünün yapısını farklı şekillerde etkileyerek kendisini göstermektedir.
İşgücünün Sektörlere Göre Dağılımına Etkisi: Göç ve kentleşme, işgücünün
faaliyet gösterdiği tarım, sanayi ve hizmet sektörleri bakımından ele alındığında, kentlerin sanayileşme ile olan bağı yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Göç sonucunda yaşanan kentleşmeyle birlikte, toplumda tarımsal
kimlikten sanayi ve hizmet sektörlerine doğru bir geçiş yaşanmaktadır. Göç ve
kentleşme, ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak, işgücünün sektörlere göre
dağılımını değiştirirken, tarım sektöründe azalma, sanayi ve hizmet sektörlerindeki işgücünde ise artma yaşanmasına neden olmaktadır.
İşgücünün Ekonomik Faaliyet Dallarına Göre ve Meslek Gruplarına Göre
Dağılımına Etkisi: Göç ve kentleşme, coğrafi hareketlilikle birlikte, bireylere mesleki hareketlilik imkanı da sağlamakta, mesleki hareketlilik ise işgücünün hem
işkolu yapısına, hem de mesleklere göre dağılımına yansımaktadır (Başel, 2008:
309). Göç, kentleşme ve ekonomik gelişme ile birlikte, işgücü üretimin belirli
branşlarından diğerlerine transfer olmakta, tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi temel ekonomik faaliyetlerin insan gücü ihtiyaçları, teknolojik gelişmelerin doğal bir
39
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
sonucu olarak azalmakta, tarımla ilgili ekonomik faaliyet dalları önemini kaybederken, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dalları ön plana çıkmaktadır.
Göç ve kentleşme, ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde kazanılması orta ve uzun
süreli eğitim gerektiren meslek sahiplerinin toplam işgücü içindeki oranlarının
yükselmesine, az gelişmiş ülkelerde ise düşmesine neden olmaktadır.
İşgücünün Meslekteki Mevkiine Göre Dağılımına Etkisi: Kırsal alanlarda tarım sektöründe çalışan işgücünün fazla olması ve işgücünün çoğunluğunu ücretsiz
çalışan aile bireylerinin oluşturmasına karşın, göç ve kentleşmeyle birlikte, nüfusun
mesleki mevkilerinde de değişmeler yaşanmakta, mesleki mevkileri bakımından,
kentli nüfus içinde sanayileşmenin gereği olarak ücretlilerin oranı artarken, ücretsiz çalışan aile bireylerinin sayısı giderek azalmaktadır. İşgücü sanayi sektöründen
hizmetler sektörüne doğru kayarken, teknolojik gelişmenin de etkisi ile ücretliler
içinde beyaz yakalılar, büro işçileri ve üretimdeki diğer yardımcı elemanların oranı
artmaktadır. Göç az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise, mesleki mevkii bakımından genellikle işçileşme etkisi yaratmaktadır.
5.SONUÇ
Göçler tarih boyunca toplumların ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapıları üzerinde büyük değişikliklere yol açmıştır. Kentler her türlü ekonomik, sosyal,
kültürel ve siyasi değişimlerin yaşandığı büyük nüfus kütlelerini barındıran yerleşim alanları olup, günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğu kentlerde yaşamakta,
ülkelerin gelecekleri de bu mekanlarda belirlenmektedir.
Göçler, genellikle gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte, bu
ülkelerde ekonomik nedenlerden dolayı, imkânlarının daha fazla olduğu düşünülen yerleşim merkezleri olan kentlere doğru hızlı bir nüfus akımı gerçekleşmektedir. Göçler en büyük etkiyi kent alanları üzerinde yol açtıkları tahribatla göstermekte, bir gecede kurulan mahalleler sonucunda çarpık ve sağlıksız bir kentleşme
ile karşı karşıya kalınmakta, hızlı göç akımı kentlerin yerleşim, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık ve asayiş sorunlarını giderek arttırmaktadır.
Kentleşme, genellikle göçlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve hızlı
bir şekilde yaşandığında toplumların sosyo-ekonomik yapılarını olumsuz yönde
40
2014/2
etkilemektedir. Kentlerin çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere akan
nüfus, marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörlerde çalışmak durumunda kalmakta, göç
edenler kent yaşamına uyum sağlamakta zorlanmakta, göç edenler belli bir sayıyı
aştıktan sonra ise göç edenler yerine, kentlerde yaşayanlar onlara uyum sağlamaya
çalışır duruma gelmektedir.
Göç ve kentleşme sonucunda; işgücüne dahil olmayanların miktarı kentlerde
genel olarak artmakta, bu grupta bulunan ev hanımlarının, öğrencilerin, emeklilerin, iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanların, bedensel özür, hastalık veya yaşlılık
nedeniyle çalışamaz halde olanların, ailevi veya kişisel nedenlerle işgücü dışında
kalanların sayısı genel olarak artarken, mevsimlik çalışanların sayıları ise zamana
ve şartlara bağlı olarak değişmektedir. Çalışma çağındaki nüfusun miktarı, göç
alan yerler olan kentlerde hızla artarken, göç veren yerler olan kırsal alanlarda ise
giderek azalmaktadır.
İşgücüne katılma oranları; genel olarak kentlerde yükselirken kırsal alanlarda
düşmekte, kadınlara göre erkeklerde daha yüksek olmakta, vasıfsız kişilerde düşerken, eğitim düzeyi yükselenler arasında artmakta, evlilere göre bekarlarda ve
medeni durumları değişen kadınlarda artış göstermektedir. Ekonomik olarak az
gelişmiş ve gelişmiş toplumlarda düşerken, gelişmekte olan toplumlarda ise yükselmektedir.
Göç ve kentleşme; işgücü piyasası açısından, emek arzını karşılayacak kadar
talebin oluşturulamadığı yerlerde işsizliğin kente taşınmasına, çalışma koşullarının
olumsuz etkilenmesine, ücretlerin düşmesine, işçi devrine, marjinal işler ile kayıt
dışılığın artmasına da yol açmaktadır.
Göç ve kentleşme; yüksek oranlı işsizliğe, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına ve çocuk emeğinin yaygınlaşmasına
da neden olmaktadır. Özellikle gençlerin istihdam şartlarını etkilemekte, hızlı nüfus
artışı ve nüfusun genç bir yapıya sahip olması, çalışma deneyimi olmayan genç
insanların iş bulmasını giderek zorlaştırmaktadır. Sanayileşmeye dayanmayan göç
ve kentleşme, kayıt dışı sektörde istihdamın artmasına neden olurken, kayıt dışı
istihdamın varlığı ise göçün devamlılığını sağlayarak, işsizliği uzun süreli ve kronik
hale getirmektedir.
41
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Göç ve kentleşme; toplam çalışma saatlerini, vasıfsız işçi sayısını ve gizli işsizleri arttırırken, emeğin etkinliğini ise azaltmaktadır. Ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak, işgücünün sektörlere dağılımını değiştirmekte, tarım sektöründe
azalma yaşanırken, sanayi ve hizmet sektörlerinde ise yığılmalara neden olmaktadır. Coğrafi hareketlilikle birlikte, bireyler açısından mesleki hareketliliğe de neden olmakta, mesleki hareketlilik ise, işgücünün işkolu yapısı ile meslek gruplarına
göre dağılımını değiştirmekte, birçok yeni meslek ortaya çıkarken, bazı meslekler
de yok olmaktadır.
Göç ve kentleşme; işgücünü tarımsal faaliyet dallarından, sanayi ve hizmetlerle
ilgili ekonomik faaliyet dallarına yöneltmektedir. İşgücünün mesleki mevkilerinde
de değişmelere neden olmakta, kentli nüfus içinde ücretlilerin oranını arttırırken,
ücretsiz çalışan aile bireylerinin sayısını azaltmakta ve mesleki mevkii bakımından
özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde işçileşme etkisi yaratmaktadır.
Göç ve kentleşme, üzerinde yaşadığımız dünyada günümüzün en önemli sorunlarından birisi olmaya devam etmektedir. Ülkeler, bölgeler, kırsal ve kentsel
alanlar arasındaki ekonomik gelişmişlik farklılıkları giderilip, denge sağlanıncaya
kadar da artarak önemini koruyacaktır.
Göç ve kentleşme olgusunun beraberinde getirdiği sorunların, toplumların yapısı ve işgücü üzerinde yukarıda belirtilen etkilerini devam ettireceği görülmektedir. Bu sorunlar başta politikacılar olmak üzere, yöneticileri, göç eden insanları,
göç veren ve alan yerlerde yaşayanları, konuyla ilgili çalışma yapanları uzunca bir
süre daha yakından ilgilendirecektir. Göç ve kentleşme konusunda belirtilen gelişmeler doğrultusunda ortaya çıkan sorunları çözmek için gerekli önlemler alınmadığı taktirde sorunlar giderek büyüyebilecektir.
42
2014/2
Kaynakça
Akkayan, T., (1979). Göç ve Değişme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayını.
Akşit, B., (1998). “İçgöçlerin Nesnel ve Öznel Toplumsal Tarihi Üzerine Gözlemler: Köy Tarafından Bakış”, Türkiye’de İç Göç, Konferans, Bolu-Gerede, 6-8
Haziran 1997, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı.
Aslanoğlu, R., (2000). Kent, Kimlik ve Küreselleşme, 2. Baskı, Bursa: Asa Kitabevi.
Bal, H., (2003). Kentsel Yapı ve Kentlileşme Süreci: Isparta-Van Karşılaştırması, Isparta: Fakülte Kitabevi,
Başel, H., (2008). “İç Göçün Sonuçları ve İşgücüne Etkileri”, Sosyal Siyaset Konferansları, 51. Kitap, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayını.
Batur, A., (1996). “İstanbul İçin Bir Sergi Tasarlamak”, Dünya Kenti İstanbul,
İstanbul-World City, İstanbul Habitat II, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları.
Biçerli, M. K., (2007). Çalışma Ekonomisi, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, İstanbul:
Beta Basım A.Ş.
Bilgili, A. E., (2007). “Şehir ve Kültür: İstanbul”, İstanbul Kültür Turizm, 2006
Değerlendirmesi, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Devlet Planlama Teşkilatı, (1995). VI Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996–2000),
Ankara: DPT Yayını.
Devlet Planlama Teşkilatı, (2007). Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007–2013) İşgücü Piyasası Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara: DPT Yayını.
Ekin, N., (1968). İşgücü ve Ekonomik Gelişme, İstanbul: İ.Ü. Fakülteler Matbaası, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 1397.
Ertürk, H., Sam, N., (2009). Kent Ekonomisi, Güncellenmiş 3. Baskı, Bursa:
Ekin Basım Yayın Dağıtım.
43
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Güney, A., «İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri», Kamu İş
Dergisi, Cilt 10, Sayı: 4, 2011.
Ghose, A. K., Majid, N., Ernst, C., (2010). The Global Enployment Challenge,
(Küresel İstihdam Sorunu), Genava, Switzerland: International Labor Office,
2008, Çeviri Editörü: Ömer Faruk Çolak, Ankara: Efil Yayınevi.
Goodall, B., (1972). The Economics of Urban Areas, Oxford: Pengamon Press.
Harris, C. D., Ullman, E. L., (2002). “Kentin Doğası”, 20. Yüzyıl Kenti, Çeviren:
Bülent Duru ve Ayten Alkan, Ankara: İmge Kitabevi.
Hatt, P. K., Reiss, A. J. Jr (2002). “Kentsel Yerleşimlerin Tarihi”, 20. Yüzyıl Kenti,
Çeviren: Bülent Duru ve Ayten Alkan, Ankara: İmge Kitabevi, s. 26-35.
Hoşgör, Ş., Tansel, A., (2010). 2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim,
İşgücü,Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sistemlerine Yansımalar, İstanbul: TUSİAD,
Yayın No: TÜSİAD-T/2010/11/505.
Işığıçok, Ö. (2013), “Temel Sosyal Politika Sorunları”, Sosyal Politika, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, (Editörler: Aysen Tokol ve Yusuf Alper),
Bursa: Dora Basım-Yayım-Dağıtım.
İşçi, M., (2000), Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme, İstanbul: Der Yayınları.
Karpat, K. H., (2010). Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler,
Çev.: Bahar Tırnakçı, İstanbul: Timaş Yayınları.
Kartal, K., (1978). Kentleşme ve İnsan, Ankara, TODAİE Yayını.
Kaya, A., (2009). Türkiye’de İç Göçler Bütünleşme Mi Geri Dönüş Mü?, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayını.
Keleş, R., (1998). Kent Bilim Terimleri Sözlüğü, Ankara, İmge Kitabevi.
Keleş, R., (2008), Kentleşme Politikası, 10. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi.
Kıray, M. B., (2007). “Az Gelişmiş Memleketlerde Şehirleşme Eğilimleri: Tarihsel
Perspektif İçinde İzmir”, Kentleşme Yazıları, 3. Basım, İstanbul: Bağlam Yay.
44
2014/2
Kesici, M. R., (2013). Emek Piyasaları, Ankara: Dipnot Yayınları.
Kocaoğlu, M., (1997). Sosyal Politika, Ankara: Tühis Yayını, Yayın No: 23.
Kutlu, K., “Hızlı Şehirleşme ve Ulaşım Sorunu”, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı
Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, 10-11 Ocak 1986, İstanbul: Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SİSAV).
Laborıt, H., (1990). İnsan ve Kent, Çeviren: Onaran ve Bartan, İstanbul: Paye
Yayınevi.
Lordoğlu, K., Özkaplan, N., (2007), Çalışma İktisadı, Düzeltilmiş Üçüncü Baskı,
İstanbul: Der Yayınları.
Mills, E. S., (1972). Studies in the Structure of Urban Economy, Baltimore: John
Hopkins Press for Resources fort the Future.
Mumford, L., (2007), The City in History,Its Origins, Its Transformation and
Its Prospect, (Tarih Boyunca Kent: Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği), Çeviren: Gürol Koca ve Tamer Tosun, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Murat, S., (1995). “Gençlerin İşsizliğine Genel Bir Bakış”, Sosyal Siyaset Konferansları, 40. Kitap, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını No:549.
Murat, S., (2000). Bütünleşme Sürecinde Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Karşılaştırmalı Sosyal Yapısı, İstanbul: Filiz Kitabevi.
Murat, S., (2006). Dünden Bugüne İstanbul’un Nüfus ve Demografik Yapısı,
İstanbul: İTO Yayını, Yayın No: 2006–49.
Murat, S., (2007). Dünden Bugüne İstanbul’un İşgücü ve İstihdam Yapısı, İstanbul, İTO Yayını, Yayın No: 2007–73.
Murat, S. (2009). Dünden Bugüne İstanbul’da Yaygın Eğitim, İstanbul: İTO
Yayını, Yayın No. 2009-82.
Murat, S.,”İşgücümüzün Yapısal Özellikleri ve Kavramsal Yaklaşım”, İş’te Çalışanlar Dergisi, Marmara Çalışanlar Federasyonu Yayını, Sayı:2, 2010.
45
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Murat, S., (2011). AB’ye Uyum Sürecinde Genç İşsizliği, İstanbul: İTO Yayını,
Yayın No: 2011–35.
OECD, (2012). Trends in Urbanisation and Urban Policies in OECD Countries: What Lessons for China?, Paris-France: OECD.
OECD; Topics, Metropoliten Database, OECD Methodology For The Definition Of Metropolitan Regions, Paris-France: OECD, p.2,http://www.
oecd.org/dataoecd/41/37/45511614.pdf,
http://www.oecd.org/topic/0,3699,
en_2649_37429_1_1_1_1_37429,00.html, 10.04.2014.
OECD; OECD Territorial Reviews: Competitive Cities in the Global Economy, Summary, Paris-France: OECD, ISBN Number: 9264027092, Publication Date: November 2006, p.1., http://www.oecd.org/document/2/0,3746,
en_2649_33735_37801602_1_1_1_1,00.html, 22. 04.2014.
Okur, A., (2014). Türkiye’de Genç İşsizliği ve Nedenleri, Ankara: Gazi Kitabevi.
Ozankaya, Ö., (1975). Toplumbilim Terimler Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını.
Ozankaya, Ö., (1986). Toplumbilim, İstanbul: Tekin Yayınevi.
Özer, İ., (2004). Kentleşme Kentlileşme ve Kentsel Değişme, Bursa: Ekin Kitabevi.
Richardson H. W., (1978). Urban Economics, Illionis: The Dryden Press.
Sedar, A. B., (2013). “Sosyal Politika Kavramı, Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’de
Sosyal Politika”, Sosyal Politika, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 4. Baskı,
(Editörler: Aysen Tokol ve Yusuf Alper), Bursa: Dora Basım-Yayın-Dağıtım.
Serter, N., (1994), Türkiye’nin Sosyal Yapısı, İstanbul: Filiz Kitabevi.
Tatlıdil, E., (1989). Kentleşme ve Gecekondu, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayını.
Tekeli, İ., “Türkiye’de İçgöç Sorunsalı Yeniden Tanımlanma Aşamasına Geldi”,
Türkiye’de İç Göç, Konferans, Bolu-Gerede, 6-8 Haziran 1997, İstanbul: Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı.
46
2014/2
Tekeli, İ., (2008) Göç ve Ötesi, İlhan Tekeli Toplu Eserler-3, İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Toffler, A., (2006). Gelecek Korkusu, Şok, Yenilenmiş Baskı, Çeviren: Selami
Turgut, İstanbul: Koridor Yayıcılık.
Tümertekin, E., (2007). İstanbul İnsan ve Mekân, 2. Baskı, İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Tüfekçi, S., (2002), “Kırsal Kesimlerden Büyükşehirlere Göç ve Göçün Aile Yapısında Meydana Getirdiği Değişiklikler (İstanbul Örneği)», T.C. Süleyman
Demirel Üniversitesi, Isparta.
Türkdoğan, O., (1988). Değişme, Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul: Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı.
Türkdoğan, O., (2006). İstanbul Gecekondu Kimliği, İstanbul: IQ Kültür Sanat
Yayıncılık.
Ülgener, S. F., (1991). Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme, Yeniden Gözden Geçirilmiş Yedinci Basım, İstanbul: Der Yayınları.
Yalçıntaş, N., Tuna, O., (1999). Sosyal Siyaset, İstanbul: Filiz Kitabevi.
Yıldırım, A. (2004). “Kentleşme ve Kentleşme Sürecinde Göçün Suç Olgusu Üzerindeki Etkileri”, T.C. Ankara Üniversitesi, Ankara.
Zaim, S., (1997). Çalışma Ekonomisi, 10.Basım, İstanbul: Filiz Kitabevi.
47
Türkiye’den Yapılan
Uluslararası Lojistik Faaliyetler
Açısından Gümrük İşlemlerinin
Değerlendirilmesi
Burak KÜÇÜK1, Mehmet TANYAŞ2
ÖZET
Dış ticarete yönelik faaliyetlerin ülke ekonomileri açısından önemi büyüktür. Türkiye ekonomisi açısından da son yıllarda dış ticaret hacminde önemli artışlar olduğu gözlemlenmiş ve bu artışa bağlı olarak da lojistik hizmetlere olan talepte artışlar gözlemlenmiştir. Türkiye’nin 2023 vizyon ve hedefleri arasında yer alan 500 Milyar dolarlık
ihracat hedefinin yakalanabilmesi için sadece lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların
yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının yapılması kaçınılmazdır. Bu bildiride elde edilen bulgular doğrultusunda Türkiye’nin ulusal sınırları dışına yapılan lojistik faaliyetlerdeki gümrük
işlemlerinin, belirlenen analiz yöntemleriyle değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu değerlendirme için Türkiye’de Ulaştırma Bakanlığı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü
tarafından ticari amaçla lojistik işletmeciliği yapan gerçek ve tüzel kişilere verilen L1
ve L2 yetki belgesine sahip lojistik firmaları ile yapılan anket çalışması sonrasında elde
edilen veriler SPSS 17 programına işlenmiş ve bu program üzerinden ilk önce frekans
dağılımları kontrol edildikten sonra faktör analizi ve güvenilirlik analizi yapılmıştır.
Bulunan değerlerin güvenilir nitelikte olmasıyla korelasyon analizi yapılarak çıkan sonuçlar yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Dış Ticaret, Gümrük, Lojistik Yönetimi,
1
Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik
Yönetimi Bölümü, [email protected]
2
Prof. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik
Yönetimi Bölümü, [email protected]
49
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
ABSTRACT
Activities related to foreign trade is great importance in terms of the country’s economy. Turkey’s economy in terms of the significant increase in the volume of foreign
trade in recent years has been observed, and this increase was due to an increase in the
demand for logistics services have been observed. Turkey’s 2023 vision and goals of the
500 billion dollar export target of work to be done in order to achieve just the logistics
sector will not be sufficient for customs clearance and customs legislation with the improvement done is inevitable. In this report, Turkey’s national borders logistics activities
carried out by various criteria in the evaluation of customs procedures aimed. For this
assessment in Turkey Ministry of Transport and Land Transport Directorate General
for commercial purposes logistics management the natural and legal persons the L1 and
L2 have the license for logistics companies and a survey conducted after the data obtained using SPSS 17 software processed and through this program first frequency after
controlling distribution and reliability analysis, factor analysis was performed. Reliable
values to be found in nature with correlation analysis performed proposals were made
in interpreting the results.
Keywords: Foreign Trade, Customs, Logistics Management,
1. GİRİŞ
Türkiye, dış ticarette cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar önemli
değişiklikler ve ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye’nin dış ticaret rakamları Avrupa
Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşması sonrasında yüksek seviyelere ulaşmıştır. Küreselleşen ticari koşullarda Gümrük Birliği, Türkiye için bir başlangıç
olarak görülebilir. Türkiye’nin dış ticaretinde, hem ihracat hem de ithalat yapılan
ülkeler arasında en fazla yerini alan ülkeler Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerdir.
(VANLI, 2013).
Dış ticaret hacmimizdeki artış ülkeye farklı bir prestij sağlamaktadır. Bu artışa bağlı olarak Türkiye’de lojistik sektörünün gelişmesi de kaçınılmaz olmuştur.
Lojistik sektöründe taşıma modlarına bağlı altyapılardaki yetersizliklerin ortadan
kaldırılmasıyla ihraç edilen ve ithal edilen ürünlerin istenilen zamanda istenilen
yerlere ve düşük maliyetlerle taşınması mümkün olabilecektir. Bununla birlikte
50
2014/2
gümrük mevzuatında yapılacak yeni düzenlemeler ile birlikte dış ticaret hacminde
de hedeflenen seviyelere ulaşılabilinecektir. Türkiye’nin dış ticareti, özellikle ihracatı ve ekonomisi için büyük rol oynayan lojistik sektörünün, kalkınma planlarında
bir sektör olarak görülmemesi ve dolayısıyla bir sektör master planına sahip olmaması dış ticaret faaliyetlerini de etkilemektedir. Bu doğrultuda bildirinin ikinci
bölümünde Türkiye açısından Gümrük Birliği’nin önemini belirttikten sonra Türkiye Lojistik Master Planı’nın neden gerekli olduğu vurgulanmıştır. Devamında
ise Dünya Bankası’nın yayınlamış olduğu Lojistik Performans Endeksinde yer
alan ve alt başlıklarından biri olan Gümrük İşlemlerinin yayınlanan 3 raporda da
Türkiye’nin almış olduğu skorlar değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise lojistik
hizmet veren firmalardan elde edilen bulgular doğrultusunda analizler yapılmış
olup, analizlerden çıkan sonuçlarda yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur.
2. TÜRKİYE’NİN GÜMRÜK İŞLEMLERİNDEKİ GELİŞMELERİ
Gümrük Birliği; üyelerin, karşılıklı ticaretleri üzerindeki gümrük tarifeleri,
kotalar, ithal ve ihraç yasaları gibi her türlü engel veya kısıtlamaların kaldırılarak üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin (OGT) uygulandığı bütünleşme şeklidir. Malların serbest dolaşımı, ortak tarım politikalarına uyum, mevzuat,
kamu alımları, vergilendirme, kurumsal hükümler, gümrüklere ilişkin hükümler
ve uyuşmazlıkların çözümü gibi konuları içermektedir. Örneğin malların serbest
dolaşımıyla ilgili kısıtlamaların, teknik engellerin, kotaların kaldırılması, işlenmiş
tarım ürünleri ithalatına ilişkin konuları içermektedir (URL 1).
Gümrük Birliği içerisinde, ortak ticaret politikaları yer almaktadır. Bu anlamda
üye ülkelerin ihracat politikalarının koordinasyonun sağlanması, ortak kuralların
geçerli olduğu bir birleşik pazar yaratmak ve üçüncü ülke mallarının iç pazarda
serbest dolaşımı ilkesinin bozulmasını engellemek amaçlarını taşımaktadır. Avrupa Birliği ve Türkiye arasında; 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile kurulmuştur.
Gümrük Birliği, Türkiye›nin hem ekonomisinde hem de dış ticaretinde en çok
etki yaratan konularından biri olmuştur. Üye olduğumuz günden itibaren iddia
edilen olumlu gelişmelerinden sebeplenemediğimiz bu birlik dış ticaretimizi sadece rakamsal olarak hacmimizi geliştirmiş ama genel olarak bu gelişim sadece
rakamlarla sınırlı kalmıştır (URL 2).
51
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Türkiye’nin artan ekonomik verimliliği ve küreselleşme sonucunda, firmaların
uluslararası ortamda rekabet gücü kazanma isteği artmıştır. Bu durumun sonucu
olarak da lojistik sektörü büyümeye ve değer kazanmaya başlamıştır. Hem Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleşen ve gümrük vergilerini sıfıra indiren
Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde hem de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
tarafından oluşturulan ve yerli üreticinin dış pazardaki gücünü arttırmaya yönelik düzenlemeler ile rekabet gücü artış göstermiştir. Bununla birlikte, uluslararası
taşımada ortaya çıkan belge temininde yaşanan güçlükler, liman hizmetlerindeki
gecikmeler, depolama ve yurt içi taşıma bedelleri gibi doğrudan masraflar ve liman, gümrük hizmetlerindeki zaman kayıpları sebebiyle oluşan dolaylı masraflar,
sektöre olumsuz yönde etki etmektedir (TUSİAD, 2012). Bu etkilerin giderilmesi
için verimliliğin ve kurumlar arası işbirliğinin artması ve teknolojik entegrasyonun
sağlanmasına imkan verecek mevzuat değişikliklerinin hızlıca uygulamaya alınması gerekmektedir.
Türkiye’de 30 yılı aşkın süredir lojistik faaliyetler yürütülmektedir. Ancak bu
zaman zarfında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar yürütülmekte olan lojistik faaliyetlere yönelik, özellikle sanayi yatırımlarına ve dolayısıyla
dış ticarete yön verilmesinde rol oynayacak Türkiye’nin bir Lojistik Master Planı
maalesef bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yaşında 2023 yol haritasıyla Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alması hedeflenmektedir. Türkiye’nin
2023 yılı için koyduğu ihracat gelirimizin 500 milyar dolara çıkarma hedefi için
sektörel projelerin uygulanması gerekmektedir. Ana sektörlerimizin alt mal grubunda ihracat miktar hedefleri, üretim kapasitesi artırımı, kümelenme bölgelerindeki yoğunlaşma, hedef pazar stratejileri, Türkiye Lojistik Master Planı ile ortak
bir çatı altında toplanması gerekmektedir. Bu doğrultuda Ekonomi Bakanı Zafer
Çağlayan’ın talimatı ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) bünyesinde bir Lojistik Konsey oluşturuldu. Bu konsey ilk önce Lojistik Strateji Planı, sonra Lojistik
Master Planı hazırlayacak ve daha sonra da Lojistik Kanunu ile ilgili çalışmalar
yapacaktır. Türkiye Lojistik Master Planı’nın hazırlanmasına, gümrüklerde yaşanan sıkıntıların giderilmesine yönelik de, gümrük hizmetlerinde ‘tek pencere sistemine’ geçilmesi çalışmalarını tamamlama kararı ile birlikte liman geri saha bağlantılarına liman kapasitelerinin azami kullanımına imkan verecek şekilde planların
hazırlanması kararları alınmıştır.
52
2014/2
Türkiye’nin rekabet gücüne ve toplumun yaşam kalitesinin yükseltilmesine
katkı veren; güvenli, erişilebilir, ekonomik, alternatifleri olan, etkin ve verimli, hızlı,
çevreye duyarlı, kesintisiz, dengeli, akıllı, tedarik ve değer zinciri yönetimine dayalı
çağdaş hizmetlerin sunulduğu, sürdürülebilir bir lojistik sistem oluşturmak üzere
uygulamaya konulacak proje, yatırım, faaliyet ve düzenlemelerin önceliği ve detaylarını gösterecek esnek ve dinamik Türkiye Lojistik Master Planında (TLMP)
esas alınacak temel ilke ve stratejileri belirlemektir (TANYAŞ, 2011).
Master Planında dikkat edilmesi gereken sekiz unsur bulunmaktadır. Bunlar;
Ekonomik Gelişmeler Doğrultusunda Lojistik, Temel İlkeler, Türkiye’nin Ulaştırma Koridorları ve Uluslar arası Entegrasyon, Taşımacılık Türleri, Gümrük ve
Sigorta, Lojistik Merkezler, Kentsel Lojistik ve Lojistik Sektör Yönetişimdir
(TANYAŞ, 2011).
Lojistik Performans Endeksi “The Logistics Performance Index (LPI)” Dünya
Bankası tarafından oluşturulan ve ülkelerin lojistik alanındaki performanslarının
izlenebildiği önemli kaynaklardan birisidir. Oldukça yeni olan bu endeks ilk olarak
2007 yılında yayınlanmış ve ikincisi teknik ve kapsam olarak daha da geliştirilerek
2010 yılında yayınlanmıştır. Üçüncü rapor ise yayınlanan ikinci rapor ile aynı teknik ve kapsamda olup 2012 yılında yayınlanmıştır.
Lojistik Performans Endeksi, temel olarak ülkelerin 1992 yılı sonrası ticaret
hacmi, ihracat ve ithalat miktarı ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) verilerindeki artış oranları ile hesaplanmıştır. Endeks ayrıca ülkelerin özellikle öne
çıkan altı performans göstergesinin temel bileşen analizi kullanılarak değerlendirilmesiyle ve bunların istatistiki olarak birleştirilmesiyle ile elde edilmektedir.
Bu endeks sayesinde ülkeler uluslararası lojistik faaliyetleri açısından kendilerini
diğer ülkelerle karşılaştırma imkânı bulmakta ve önlerindeki fırsat ve engelleri
görmektedirler. Endeks bu açıdan 155 kadar ülkeye performanslarını geliştirmek
için hangi temel alanlara yönlenmeleri gerektiği hususunda da bir takım işaretler
vermektedir (URL 3). Aşağıdaki Çizelge 1’de Türkiye’nin 5 üzerinden almış olduğu skorlar ve Dünya sıralamasındaki yeri görülmektedir. Başlıklardan biri olan
“Gümrüklerin ve Diğer Sınır İşlemlerin Etkinliği” ne baktığımızda 2007 yılında
skorumuz 3 iken, 2010 yılında 3,22’ye yükselmesine rağmen sıralaması 33.’lükten
46.’lığa düşmüştür. Bununla birlikte 2012 yılında 32.’liğe yükselmesiyle birlikte
puanı 3,16 puan gerilemiştir. LPI sıralaması; Türkiye’nin konumunun transit bir
53
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
geçiş güzergahı olması ve bir ekonomik entegrasyon çeşidi olan Gümrük Birliği
üyeliği dikkate alındığında arzulanan düzeyde görülmektedir. Türkiye’nin Lojistik
Master Planı’nı oluşturduğu takdirde yapılacak iyileştirmeler ile birlikte skorumuzun daha da yükseleceği beklenmektedir.
Çizelge 1: Dünya Bankası Lojistik Performans Endeksi Türkiye Alt Başlıkları
2007 LPI
Gösterge
Gümrüklerin
ve Diğer Sınır
İşlemlerin
Etkinliği
Ulaştırma ve Bilgi
Teknolojilerine
Altyapısının
Lojistik Açıdan
Kalitesi
Skor Sıralama
3
2,94
2010 LPI
Gösterge
33
Gümrüklerin
ve Diğer Sınır
İşlemlerin
Etkinliği
39
Ticaret ve
Taşımacılık
Altyapısının
Lojistik açıdan
Kalitesi
Skor Sıralama
2012 LPI
Gösterge
Skor Sıralama
46
Gümrüklerin
ve Diğer Sınır
İşlemlerin
Etkinliği
3,16
32
39
Ticaret ve
Taşımacılık
Altyapısının
Lojistik açıdan
Kalitesi
3,62
25
3,15
44
Uluslararası
Sevkiyatların
Düzenlenmesinin
Kolaylığı ve
Maliyeti
3,38
30
3,22
3,08
Uluslararası
Sevkiyatların
Düzenlenmesinin
Kolaylığı ve
Maliyetine
Katlanabilirlik
3,07
42
Uluslararası
Sevkiyatların
Düzenlenmesinin
Kolaylığı ve
Maliyeti
Yerel Lojistik
Hizmetlerin
Kalitesi ve
Yetkinliği
3,29
30
Lojistik
Hizmetlerin
Kalitesi ve
Lojistik Yetkinlik
3,23
37
Lojistik
Hizmetlerin
Kalitesi ve
Lojistik Yetkinlik
3,52
26
Sevkiyatların
Takibi ve
İzlenebilmesi
3,27
34
Sevkiyatların
Takibi ve
İzlenebilmesi
3,09
56
Sevkiyatların
Takibi ve
İzlenebilmesi
3,54
29
Sevkiyatların
Alıcıya
Zamanında
Ulaşması
2,71
112
3,94
31
27
3,38
52
Sevkiyatların
Alıcıya
Zamanında
Ulaşması
3,87
Yurtiçi Lojistik
Maliyetler
Sevkiyatların
Alıcıya
Zamanında
Ulaşması
Türkiye’nin
Genel Lojistik
Performans
Endeksi
3,15
34
Türkiye’nin Genel
Lojistik Performans Endeksi
3,22
39
Türkiye’nin
Genel Lojistik
Performans
Endeksi
3,51
27
Kaynak: WORLD BANK, (URL3, URL4, URL5)
54
2014/2
3. BULGULAR
Türkiye’nin 2023 vizyon ve hedefleri arasında yer alan 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin yakalanabilmesi için sadece lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının yapılması kaçınılmazdır. Türkiye’nin ulusal sınırları
dışına yapılan lojistik faaliyetlerdeki gümrük işlemlerin çeşitli kriterlerle değerlendirilmesi için Türkiye’de Ulaştırma Bakanlığı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü
tarafından ticari amaçla lojistik işletmeciliği yapan gerçek ve tüzel kişilere verilen
L1 ve L2 yetki belgesine sahip lojistik firmalarının üst düzey yöneticileri ile Şubat
2013 – Temmuz 2013 tarihleri arasında yapılan anket çalışması sonrasında elde
edilen veriler değerlendirilerek bulgular yorumlanmıştır.
Ana kütlemizi oluşturan 183 lojistik hizmet veren firma arasından örneklem
kütle oluşturulmuştur. Yapılan anket çalışması sonucu elde edilen 58 firma örneklem açısından yeterli olduğundan verilerin analizine karar verilmiştir. Toplanan
verilerden ilk istatistiki bilgiler özetlenmiş, daha sonrasında ise faktör analizi, güvenilirlik analizi ve son olarak da korelasyon analizi yapılmıştır. Çizelge 2’de görüleceği üzere “Gümrükleme İşlemi”nde oluşan 34 geçersiz verinin, lojistik hizmet
veren firmalardan 34’ünün gümrükleme işlemlerini kendilerinin yapmamasından
kaynaklanmaktadır.
Çizelge 2: İstatistiksel Bilgiler
Hız
Süre
Geçerli
Veri Sayısı
Geçersiz
Veri Sayısı
Basitlik
Diğer İthalatın İhracatın Hızlandırılmış
Şeffaflık
Kolaylık
Kriterler Çekimi Çekimi
Hizmet
Gümrükleme
İşlemi
Hizmet
Durumu
58
58
58
58
58
58
58
58
24
0
0
0
0
0
0
34
0
Ortalama
2,95
2,69
2,79
,02
3,59
3,81
3,60
1,96
1,59
Medyan
3,00
3,00
3,00
,00
4,00
4,00
4,00
2,00
2,00
Mod
3
3
3
0
4
4
4
2
2
Elde edilen verilerden değişken grupların varlığının tespit edilebilmesi için
Faktör Analizi yapılması gerekiyor. Ancak faktör analizinin yapılabilmesi için de
değişkenler arasında yeterli düzeyde bir ilişkinin olup olmadığının kontrolü için
ilk önce Kaiser-Meyer-Olkin ve Bartlett testinin yapılması gerekmektedir.
55
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Çizelge 3: KMO ve Bartlett Testleri
Kaiser-Meyer-Olkin Örnekleme Yeterliliğinin Ölçülmesi
,784
Yaklaşık Ki-Kare
89,961
Df
21
Sig.
,000
Bartlett Küresellik
Sınırlama Testi
Yapılan Bartlett testinde elde edilen p değeri 0,05 anlamlılık derecesinden düşük olduğundan dolayı değişkenler arasında faktör analizi yapmaya yeterli düzeyde bir ilişki var olduğunu bize göstermektedir. Bununla birlikte Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri 0 ile 1 arasında değer almasından dolayı değişkenler
arası korelasyonların faktör analizine uygun olduğunu göstermektedir. Ve KMO
değerinin 0,784’lük bir değer almasıyla (0,70 ile 0,80 arasında olmasından dolayı)
değişkenlerin birbirlerini iyi bir şekilde tahmin edebileceğini göstermektedir.
Çizelge 4: Ters Görüntü Matrisleri
Ters
Görüntü
Korelasyonu
Hız
Süre
Basitlik
Kolaylık
Şeffaflık
İthalatın
Çekimi
Hız / Süre
,795a
-,507
-,354
-,276
,080
,042
-,112
Basitlik /
Kolaylık
-,507
,779a
-,426
,136
,052
-,133
,046
Şeffaflık
-,354
-,426
,804a
-,140
-,226
,242
,071
İthalatın
Çekimi
-,276
,136
-,140
,814a
-,341
-,416
,049
İhracatın
Çekimi
,080
,052
-,226
-,341
,792a
-,449
-,098
Hızlandırılmış
Hizmet
,042
-,133
,242
-,416
-,449
,714a
,151
Gümrükleme
İşlemi
-,112
,046
,071
,049
-,098
,151
,516a
a. Örnekleme Yeterliliği Ölçüleri (MSA)
56
İhracatın Hızlandırılmış Gümrükleme
Çekimi
Hizmet
İşlemi
2014/2
Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) bütün soru grubunun genel olarak faktör analizine uygunluğunu ölçerken Örnekleme Yeterliliği Ölçüleri (MSA) değeri tek tek
her bir sorunun faktör analizine uygunluğunu ölçmektedir. Yukarıdaki çizelgede
yer alan bütün değerler sırasıyla incelendiğinde Ters Görüntü Korelasyon matrisinde yer alan tüm korelasyon değerlerin sağ üst köşesinde “a” harfi görülmekte
olup bu değerler her bir sorunun MSA değeridir (SİPAHİ, YURTKORU,ÇİNKO, 2010). Yukarıdaki çizelgede yer alan MSA değerlerin 0,50’nin altında olmadığından dolayı analizden hiçbir soru çıkartılmayarak faktör analizi tüm sorular ile
yapılabileceğini göstermektedir.
Çizelge 5: Açıklanan Toplam Varyans
Başlangıç Özdeğerleri
Kare Yüklerinin Rotasyon Toplamları
Sorular
Toplam
% Varyans
Birikimli %
Toplam
% Varyans
Birikimli %
1
3,691
52,734
52,734
2,906
41,519
41,519
2
1,451
20,729
73,463
2,236
31,944
73,463
3
,964
13,768
87,232
4
,304
4,342
91,573
5
,273
3,895
95,468
6
,169
2,411
97,879
7
,148
2,121
100,000
Çizelge 5’te açıklanan toplam varyans değerleri görülmektedir. Çizelgenin
ikinci sütununda görülen başlangıç özdeğerlerindeki toplam sütununda “1”den
büyük olan özdeğerlerin sayısı, firmalara yönlendirilen soruların 2 alt boyuttan
oluştuğunu göstermektedir.
57
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Çizelge 6: Döndürülmüş Bileşenler Matrisia
1
Faktörler
2
Hız / Süre
,929
,145
Basitlik / Kolaylık
,924
,080
Şeffaflık
,918
,147
Hızlandırılmış Hizmet
,136
,902
İhracatın Çekimi
,324
,822
İthalatın Çekimi
,468
,768
Döndürülmüş bileşenler matrisindeki yer alan değerler, faktör ağırlıklarına
göre büyükten küçüğe doğru sıralandığını göstererek hangi soruların hangi faktörde yer aldığını bize bildirmektedir. Döndürülmüş bileşenler matrisinden elde
edilen sonuçlara göre soruların faktörel dağılımı Çizelge 7’de gösterilmiştir.
Çizelge 7: Soruların Faktörlere Göre Dağılımı
Faktör 1
Faktör 2
Hız / Süre
Hızlandırılmış Hizmet
Basitlik / Kolaylık
İhracatın Çekimi
Şeffaflık
İthalatın Çekimi
Faktör 1’e ait güvenilirlik analizi yapıldığında Çizelge 8’ de de görüleceği üzere Cronbach Alfa değeri 0,767 çıkarak 0,70’in üzerinde olmasından dolayı faktörün güvenilir olduğunu göstermektedir.
Çizelge 8: Güvenilirlik Analizi (Faktör 1)
Cronbach Alfa Değeri
Unsur Sayısı
,767
3
Faktör 2’ye ait güvenilirlik analizi yapıldığında Çizelge 9’da da görüleceği üzere Cronbach Alfa değeri 0,880 çıkarak 0,70’in üzerinde olmasından dolayı faktörün güvenilir olduğunu göstermektedir.
58
2014/2
Çizelge 9: Güvenilirlik Analizi (Faktör 2)wx
Cronbach Alfa Değeri
Unsur Sayısı
,880
3
Çizelge 10: Korelasyon Analizi
Hız / Süre
Basitlik /
Kolaylık
Şeffaflık
İthalatın /
Çekimi
İhracatın /
Çekimi
Hızlandırılmış
Hizmet
Hız Süre
Basitlik
Kolaylık
Şeffaflık
Pearson Korelasyonu
1
,618**
,376**
,165
,055
,155
N
58
,000
,004
,216
,684
,245
1
,576
,114
,056
,013
,000
,393
,674
,920
1
,210
,167
,189
,113
,210
,155
1
,837**
,640**
,000
,000
1
,652**
Sig. (2-kuyruk)
Pearson Korelasyonu
,618
N
58
**
58
**
İthalatın
Çekimi
58
Sig. (2-kuyruk)
,000
Pearson Korelasyonu
58
58
,376**
,576**
Sig. (2- kuyruk)
N
,004
,000
Pearson Korelasyonu
58
58
58
,165
,114
,210
Sig. (2- kuyruk)
N
,216
,393
,113
Pearson Korelasyonu
58
58
58
,055
,056
,167
,837
Sig. (2- kuyruk)
,684
,674
,210
,000
Pearson Korelasyonu
,155
,013
,189
,640
N
,245
58
,920
,155
,000
N
Sig. (2- kuyruk)
58
58
58
58
58
58
58
58
58
58
58
58
58
**
58
58
İhracatın
Çekimi
**
58
58
58
58
,000
58
58
,652
**
,000
58
Hızlandırılmış
Hizmet
1
58
Gümrük işlemlerinin korelasyon analizine Çizelge 10’a bakıldığında anketi
cevaplayan firmalardan elde edilen veriler neticesinde ülkemizdeki gümrük işlemlerinin hızı ile gümrük işlemlerinin kolaylığı arasında doğru orantılı ve pozitif bir
ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,618 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,38 olup bu değer
iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın
%38’ini açıklamaktadır. Gümrük işlemlerinin şeffaflığı ile yine doğru orantılı ve
pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ancak ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının
59
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
0,376 çıkmasıyla zayıf seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,14 olup bu değer
iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın
%14’ünü açıklamaktadır. Gümrük işlemlerinin hızı ile gümrük işlemlerinin şeffaflığı arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin
Pearson Korelasyon katsayısının 0,576 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu
görülmektedir. r2 değeri 0,33 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama
oranını vermektedir, yani toplam varyansın %33’ünü açıklamaktadır.
Çizelge 10’a bakıldığında anketi cevaplayan firmalardan elde edilen veriler neticesinde ülkemizde ithalat gönderilerinin planlandığı gibi gümrükten çekilmesi
ve teslim edilmesi ile ihracat taşımalarının planlandığı gibi gümrükten çekilmesi
ve sevk edilmesi arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve
ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,837 olduğundan dolayı kuvvetli seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,70 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %70’ini açıklamaktadır.
Ülkemizde ithalat gönderilerinin planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve teslim
edilmesi ile lojistik hizmet alan ve lojistik hizmet veren firmaların gümrüklerde
hızlandırılmış hizmet alması arasında yine doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ancak ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,640 olduğundan
dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,41 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %41’ini
açıklamaktadır. Ülkemizde ihracat taşımalarının planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve sevk edilmesi ile lojistik hizmet alan ve lojistik hizmet veren firmaların
gümrüklerde hızlandırılmış hizmet alması arasında doğru orantılı ve pozitif bir
ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,652 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Firmalardan elde edilen anketler sonucunda yapılan analizlerde firmaların
gümrüklerden ithalat gönderilerini planlandığı gibi gümrükten çekip teslim alabilmesiyle birlikte ihracat gönderilerini de planlandığı gibi gümrükten geçirip
sevk edebilmesi firmaların gümrüklerden hızlandırılmış hizmet alabilmesine bağlıdır. Bununla birlikte gümrük işlemlerindeki prosedürlerin azaltılarak işlemlerin
60
2014/2
kolaylaştırılmasıyla birlikte gümrüklerde yaşanan gecikmelerin de önüne geçilerek
işlemlerin hızlandırılması sağlanabilinmelidir. Türkiye’nin dış ticaret hacmini artırması, özellikle ihracat hacmini artırarak ihracat hedefini yakalayabilmesi sadece
lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı
ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının da yapılması
kaçınılmaz olduğu analiz sonrasında da ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin 2023 yılı için koyduğu ihracat gelirinin 500 milyar dolara çıkarma hedefi için sadece gümrüklerde yapılacak iyileştirmelerin de yeterli olmayacağı aşikardır. Gümrük iyileştirmeleri ile birlikte sektörel projelerin uygulanması
gerekmektedir. Ana sektörlerimizin alt mal grubunda ihracat miktar hedefleri,
üretim kapasitesi artırımı, kümelenme bölgelerindeki yoğunlaşma, hedef pazar
stratejileri hazırlanacak olan Türkiye Lojistik Master Planı ile ortak bir çatı altında toplanması gerekmektedir. Türkiye Lojistik Master Planı’nın hazırlanma
aşamasında, gümrüklerde yaşanan sıkıntıların giderilmesine yönelik olarak gümrük hizmetlerinde ‘tek pencere sistemine’ geçilmesi için çalışmalarında yapılması
gerekmektedir.
Dış ticaret işlemleri, ülke içi ticaret işlemlerine göre çok karmaşık, daha masraflı ve çok dikkat isteyen işlemlerdir. Dış ticaret ilişkisinde tarafların hak ve
yükümlükleri açısından hukuki (mevzuat), yabancı para kullanılması yönünden
kambiyo işlemleri, taşıma faaliyetleri yönünden nakliye ve sigorta, şirket ve ülke
ekonomisine etkilerinin tespiti açısından muhasebe ve finans, tüm bu işlemler sırasında düzenlenen sözleşme ve prosedürler açısından belgeler önem arz etmektedir. Bu nedenlerden dolayı küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler) başta
olmak üzere tüm işletmelere rekabet koşullarının iyileştirmesi ve dış pazarlarda
uzmanlaşmaları için destek olunması zorunluluk arz etmektedir. Güçlü olan ve
rakipleri ile fiyat, maliyet, kalite, müşteri memnuniyeti, pazarlama ve dağıtım gibi
birçok faktör açısından rekabet edebilen işletmeler ayakta kalacaklardır.
Sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak yapıya ulaşma hedefi doğrultusunda
küresel rekabet ortamında önemli bir oyuncu olabilmek için üretim kaynaklarının etkin bir biçimde kullanılması gerekir. Ancak rekabetin kendine özgü özelliği gereği, sadece belirli bir dönemde ya da sektörde başarılı olmak kadar, bunu
belirlenen tüm sektörlerde uzun dönemde devam ettirebilmek de önemlidir. Bu
61
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
bağlamda, Türkiye’de ihracatın ithalata bağımlılığının azaltılması, ihracata ilişkin
üretim süreçlerinde rekabet gücüne sekte vuran maliyet kaynaklı sorunların giderilmesi ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimine geçiş için Ar-Ge, yenileşme,
bilişim altyapısının güçlendirilmesi, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin desteklenmesi, makroekonomik politikalarda ihracatın yeri ve var olan yetişmiş insan
gücü potansiyelinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Kaynakça
SİPAHİ, B., YURTKORU, E. S., & ÇİNKO, M. (2010). Sosyal Bilimlerde
SPSS’le Veri Analizi (s. 73-145). İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
TANYAŞ, M. (2011). Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji Belgesi. İstanbul: Türkiye İhracatçılar Meclisi Lojistik Konseyi.
TUSİAD, (2012). “Türkiye’de Dış Ticaret Lojistiği: Maliyet ve Rekabet Unsurları”, 14 Mart 2012 tarihli Basın Bülteni (TS/BAS-BÜL/12-15)
VANLI, H. (2013). Maltepe Üniversitesi İthalat ve İhracat Yönetimi Ders
Notları, İstanbul
URL1: KONYADER (Konya Ayakkabıcılar Derneği), http://www.konayder.com/yazdir/turkiye-dis-ticaretinin-gelisimi-20h.htm, (Erişim Tarihi;
08.02.2014)
URL 2: ATO (Ankara Ticaret Odası), http://www.atonet.org.tr/yeni/index.
php?p=559&l=1 (Erişim Tarihi; 12.05.2012)
URL 3: WORLD BANK. (2007). The Logistics Performance Index and
Its
Indicators, http://siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/
LPI2007_for_web.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014)
URL 4: WORLD BANK. (2010). The Logistics Performance Index and
Its
Indicators: http://siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/
LPI2010_for_web.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014)
URL 5: WORLD BANK. (2012). The Logistics Performance Index. http://
siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/lpireport.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014)
62
Why Silicon Valley Works
Melih Onvural 1 and Raif Onvural 2
INTRODUCTION
There is strong literature created by business schools studying why Silicon Valley is successful. This paper will not focus on an academic analysis, but instead
anecdotal evidence based on being a part of the ecosystem.
The paper is broken up into 2 sections and a conclusion. We will start with the
History section, where we will speak to the background of Silicon Valley briefly
looking at the semiconductor days, but mainly focusing on the effects of the DotCom boom of the late ‘90s. Then, within the How it works section, we will dive
into risk, reward, and mentorship. In the Risk section, we will speak about the
appetite for risk, and how it contributes to the types of companies within and the
success of an entrepreneurial community. In the Reward section, we will speak to
the exit strategies that the community needs to warrant taking the risk. Finally, in
the Mentorship section, we will speak to the elements of the community that both
create and sustain it.
In the end, the reader should have a good understanding of how, and why, Silicon Valley companies have succeeded, and what’s required of an entrepreneurial
community if they were to try to emulate this success.
History
The history of Silicon Valley, for the purpose of this paper, will be broken
down into three phases:4
• The age of Semiconductors
• The rise of the Personal Computer
• Web2.0
1Founder
2 Maltepe University
63
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
THE AGE OF SEMICONDUCTORS
Silicon Valley can trace its heritage to the Stanford Engineering Department
led by Frederick Terman. Seeing a need for local employment after the Second
World War, Terman encouraged faculty and students from Stanford to build companies, and created an industrial park to house them.
From this came well-known companies such as Hewlett-Packard, Fairchild
Semiconductor, and these companies became the breeding ground for companies
such as Intel. It is said that the founders of every successful semiconductor company through the 1980s could trace its origin to Fairchild Semiconductor.
Simultaneously, Terman helped these companies to find investment, but venture capital as we know it today is credited to have been pioneered by Georges
Doriot who founded ARDC. ARDC, whose investment in DEC returned 1200x,
spawned many of the funds who drove the personal computer forward in the second wave of Silicon Valley’s history.
Much of the early work in Silicon Valley was focused on military, medical, and
enterprise solutions.
THE RISE OF THE PERSONAL COMPUTER
While it was government and enterprise that were the customers of the first
wave of electronic innovation that drove Silicon Valley, the second wave was to
be dominated by the arrival of a personal computer in every home, and on every
desk. Computers, and electronics, were no longer the playground of difficult calculations, and tedious math tasks, but instead the productivity tool that changed
the game.
First came hardware
IBM released the first personal computer in 1981 (not as a VC-backed Silicon
Valley project at the time), but quickly thereafter (1984) Apple Computers was on
the scene with the Macintosh.
64
2014/2
Whether it was Cisco, Silicon Graphics, Sun, or Intel, Silicon Valley was creating a second wave of innovation and success around hardware - both in the
business world and in the consumer market. This continued through the 1980s,
and well into the 1990s with the emergence of the Internet, low cost PC devices,
and an ever expanding suite of software tools.
Then came the software
Leveraging the hardware was an entirely new industry - software. Led by Microsoft, Lotus Notes, and others, operating systems, productivity tools and games
were developed and a growing number of people finally had a reason to own a
personal computer.
Then the Internet arrived on the scene.
With the Internet came eCommerce, a new way to connect to the world, and
the transition from a physically connected world to a digitally connected world.
100 Million dollar companies were started overnight built on VC funding and the
vision that what was once a physical task could now be outsourced and virtualized.
And then there was a crash
Unfortunately, there wasn’t enough substance to maintain the hype. Between
Microsoft getting indicted for monopolistic practices, and the poor 2000Q1 earnings reports, the Internet bubble popped seeing all the major stock indices crash
well below their highs. Without a source of funding, many of the companies that
made up Silicon Valley disappeared.
Web2.0
Though a large swatch of companies was wiped out by the stock market crash
in April 2000, the ecosystem did not disappear. Some companies (Opsware) found
successful exits through acquisition, and others (Google) established themselves
as players in the next generation of the Internet.
This second wave (commonly referred to as Web2.0) of Internet companies
was characterized by user generated content (Flickr, YouTube, del.icio.us), massive
scale (Facebook, reddit, Twitter), and mobile as an ecosystem (iOS, Android).
65
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Web2.0 is built on:
• The emergence of open source projects driving down the operational costs of
a startup
Between the Linux operating system, the emergence of viable open source
alternatives to Oracle database (PostgreSQL, MySQL), and a growing family
of openly developed languages (PHP, Ruby, Python), libraries to these languages (Pear, Gem, PyPy), and frameworks to ease application development
(CakePHP, Rails, WebPy), the cost of starting, developing, and operating a
web application has decreased dramatically.
• Increased access to the Internet
User-generated content and wide reaching networks are a function of increasing connectivity to the Internet from all over the world. This comes from
both a proliferation of devices, and a continuingly increasing amount of bandwidth available to consumers.
• Commoditization of information
With information freely available, the Internet has become a library, a catalog, and a local watering hole all in one. This commoditization creates data,
and on top of this data many Web2.0 companies have been built.
What’s not included
As all of our experience is in computers, we have not included any history of
clean tech, biomedical, ed tech, or other start-ups. These exist, and they have done
quite well (Genentech, Tesla, etc.).
How it all works
Risk
The appetite for risk plays a large role in the type of company created, and the
type of return generated by an entrepreneurial community.
Where the appetite for risk is high, there tend to be companies founded on
potential, whereas lower risk environments tend to found companies where a customer base has already been identified and is potentially already being served.
66
2014/2
Regardless of the thesis, expected rate of return, or appetite for risk, the actors
in the market are VCs, entrepreneurs, and the currency of risk is equity.
VCs
The venture capital (VC) model works by aggregating risk across a series of
companies, and nurturing them such that when all is said and done of companies
will fail, of companies will return even money, and of companies will return various multiples of the original investment. The majority of the return of any VC
fund comes from a few companies with an extremely high multiple on the return
of the original investment.
VCs raise funds. A VC firm will raise a fund from pension funds, university
endowments, and wealthy individuals. Recently sovereign and corporate entities
have also either created their own funds or invested in VC firms. These investors
are known as limited partners (or LPs).
From a fund, a VC firm will take a 2% carry for operational costs, and then
20% of whatever the return on the fund is after paying the fund back. As an
example, on a $10mil fund, $200k is set aside for operational costs. If the fund
returned $12mil, then the VC firm would get $400k.
VCs invest in startups by exchanging an investment for equity in the company.
At that point, the lead investor generally takes a board seat.
VCs tend to break up into different stages, and different investment theses.
The stages dictate the maturity of the company at the point of investment. At
an earlier stage, more risk is taken, and therefore more equity. Later, VCs tend to
help the company scale infrastructure (B-round), develop a monetization scheme
(C-round), scale monetization (D-round), and then anything after that tends to
be an alternative to an IPO.
A VC firm’s thesis tends to define the types of startups, and the areas of interest, in which the partners will invest.
67
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Entrepreneurs
Entrepreneurs start a company generally because they are passionate about
solving the specific problem. However, there is a financial risk that they take (as
well as a career risk), and the upside for the entrepreneur is in the equity that they
hold in the company.
Equity as compensation
Equity as compensation comes in the form of options to buy stock that vest
over four years. This solves a few problems:
1) Vesting keeps founders and employees around long enough to build the
company. It also prevents people who leave early from continuing to own more of
the company than they contributed to.
2) Giving options instead of stocks gives employees a cheaper way to buy into
the company. It also relieves them of the tax burden that comes with being granted
stock in a company.
Founders will start by splitting the 100% of the company amongst themselves,
and then with the first round of funding will generally put 20% of the founder
stock into an employee pool, and have VCs buy out of the remaining 80%.
The amount of equity given to an employee is proportional to their seniority in
the organization, and the round of funding at which the company sits.
Reward
Understanding the exit strategies for a startup is a key component to understanding the possible paths for entrepreneurs to build companies. Often the reward
for the founding team is bringing to life an idea around which they are passionate,
and what makes the risk palpable is that the reward can also be life changing
financially.
This section looks at the exit paths for startup companies, and briefly speaks to
the implications embedded in each one.
68
2014/2
The traditional exit - IPO
The initial public offering (IPO) allows companies to raise money from public
markets, provides liquidity to current stockholders, and transitions a company out
of being private and VC-backed.
IPO was the preferred method for companies during the Internet bubble, and
became a symbol of the excess of the era when companies with poor fundamentals
would IPO to unbelievable valuations only to shut down when public markets
could no longer sustain the hype.
IPOs today tend to be a last resort to due to the increase in both liquidity and
regulation. The higher burden on public companies imposed by Sarbanes-Oxley
has meant that VC-backed companies now take 7 - 10 years to go public where
the average was once 5 - 7 years both changing the VC return model and the
stockholder liquidity timeline. This has led to a higher prevalence of other exit
strategies listed below.
The traditional exit (Part II) - Being acquired
Being acquired is the other traditional liquidity event for a startup.
Acquisition comes in many forms ranging from a successful company choosing
an acquisition over an IPO as its liquidation event to a faltering company being
acquired for talent, technology, or business relationships.
The form of an acquisition can take the form of an all-cash acquisition, all-stock acquisition, or a mixture of both.
The rise of private markets
With the increased regulation and scrutiny of an IPO, private markets have
emerged to create a marketplace for liquidity for early shareholders. These private
markets require:
• That the company’s board allow the shares to be sold
• The company to monitor the holders of the shares to not exceed certain limitations on number of shareholders in a private company
69
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
There is some risk in private markets because there is no access to a company’s
financials. This became apparent when Facebook went public and saw its private
valuation halved on the public markets when its financials were made available to
analysis.
That said, private markets appear to be a viable path forward for liquidity in
successful, VC-backed startups.
The rise of the “acqui-hire”
The rise of incubators, the reduced time to market for building a product, and
access to money has made starting a company easier than ever before. As a result,
the talent that would generally go to a larger company is instead building a company of its own.
To win the talent back, larger companies have started the practice of what has
come to be known as the “acqui-hire”. In this scenario, the company is acquired
for a nominal price, the product shutdown, and the talent brought in to work in a
space similar to the original product at the acquiring company.
The multiple on the valuation of the company tends to be a sticking point
for acqui-hires, and this has become a point of contention between investors and
founders. There has been some talk about writing out the option of an acqui-hire
in seed documents, but not much legal progress has been made in that direction.
MENTORSHIP
A critical element for any startup community is having a strong network of
mentors. The mentors can help with the development of ideas, the development
of strategic relationships, and ultimately with the funding relationships to help get
startups off of the ground.
A need for Angels
As the capital needs to start a company are no longer as high as they were in
the 80s and 90s, having a Series A round before a company is started is no longer
necessary. This has led to the emergence of Angel funding being a primary source
70
2014/2
of incubating a startup through “product-market” fit - the stage where a startup
has found a market for which its product solves a problem.
These angels tend to not only provide monetary compensation, but act as advisors to the founders, though they rarely join the board of the company.
Historically, angels were wealthy individuals who could afford to take the risk
to invest in unproven startups. Today however, angels tend to work together in
funds, and founders pitch to these “super angel” funds to take advantage of the
resource of a larger angel syndicate.
This has led to a change in the role that VCs play in the development of a
company, which is discussed in the next section.
The modern VC firm
Traditionally, the VC firm takes equity in a company in exchange for funding
the company, and, based on stage, has a specific role to play in the development
of the company. VCs are traditionally MBAs, and the funding also comes with a
board seat in order for the VCs to act as directors of the company.
However, the modern VC firm has much more operational experience, and is
built around how it can help its portfolio companies develop. This includes marketing and HR resources for companies too small to have these departments built
out themselves, and also the operational and scaling expertise to move a company
from angel funded to profitable.
This higher touch VC firm changes the relationship between VC and founder,
and puts a stronger onus on finding the right set of developmental experience to
bring into the board from the point of view of a founder raising money.
The rise of incubators
Y-Combinator is an incubator started by Paul Graham. It has seen the birth
of companies such as AirBnB, Dropbox, Posterous, Reddit. It acted as a tool to
give companies a small seed to take an idea, evolve it over three months, and
then present to investors.
71
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
This model has been picked up by many others, and incubators have now
become a de facto form of launching a company, getting an initial round of seed
funding, and validating a product idea.
CONCLUSION
Silicon Valley has talent, history, and an appetite for risk that allows it to continue to succeed in being a developing ground for innovative companies. Copying Silicon Valley, and nailing these ingredients, is incredibly difficult in one fell
swoop, but by building piece by piece something that other startup communities
- such as Austin and New York City - have been able to do.
72
Testing The Money Demand
Function And Income For The
Lucas Critique:
The Case Of Turkey
Utku ALTUNÖZ1
Abstract
Lucas Critique which was explained by Robert Lucas claims that policy evaluation
process that fail to recognize the optimal decision rules of economic agents vary systematically with changeable policies. So that invariant estimated statistical relationships from
past data to forecast the effects of adopting a new policy, because the estimated regression
coefficients aren’t stable but will change along with agents’ decision rules in response to
a new policy. In this study, the validity of Lucas critiques for Turkish economy is tested
using seasonal error correction model and weak exogeneity tests.
INTRODUCTION
Robert E.Lucas, Jr. (1976) supported an important critique against econometric analysis that were used for policy evaluation. Lucas’s ideas is that shifts in
economic policy change how policy affects the economy since the people who give
a direct to economy are forward rather than backward-looking and can adapt their
behaviors and expectations to the new policy actions ( Jesper, 2001,999).
In Phillips curve, we can could succeed and sustain a permanently low level of unemployment merely by tolerating a permanently high level of inflation.
In other words, Phillips curve depicts the inverse relation between inflation and
1
Asst. Prof. Dr, [email protected], Sinop University,Business and adminstrative Science, Turkey.
73
Subsequent studies by Finn E. Kydland and Edward C. Prescott (1982) involve the rea
Ekonomik, Toplumsal
ve Siyasal
Analiz
Dergisi
Subsequent
studies
by Finn
E. Kydland and Edward C. Prescott (1982) involve the r
approach, where the models used for policy analysis are related to the Lucas critique. Ot
approach,that
where
the models
for inflation,
policy analysis
areturn
related
to lead
the Lucas critique.
unemployment
economic
growthused
comes
which in
should
Engle,
Hendry
and
Richard (1983)
claimed
idea of
super exogeneity
that it could be used
to more
jobs
and less
unemployment.
Beside
thethe
Phillips
approach,
for advocates
Engle, Hendry
and Richard
(1983)
claimed
the idea
exogeneity
of the rational
expectations
approach,
however,
estimates
of of
thesuper
sacrifice
ratio arethat it could be u
econometric
of Lucas
critique.expectations,
This study aims
to are
investigate
the issue of whe
unreliable
becausesuitability
they are based
on adaptive
so they
subject to
econometric
the Lucas
critique. suitability of Lucas critique. This study aims to investigate the issue of w
critique is relevant in the case of monetary aggregates is used for policy variables in Turke
Subsequent
by in
Finn
Kydland
and Edward
C. Prescott
in- variables in Tur
critique isstudies
relevant
theE.
case
of monetary
aggregates
is used (1982)
for policy
volveand
theM2.
real business cycle approach, where the models used for policy analysis
are related
to the Lucas critique. Other studies by Engle, Hendry and Richard
and M2.
(1983) claimed the idea of super exogeneity that it could be used to test for the
econometric suitability of Lucas critique. This study aims to investigate the issue
of whether
the Lucas critique is relevant
the case
ofLucas
monetary
aggregates is used
1. Expectations-Augmented
PhillipsinCurve
and
Critique
for policy
variables
in
Turkey
by
using
M1
and
M2.
1. Expectations-Augmented Phillips Curve and Lucas Critique
Expectations augmented Phillips curve which was developed by Phelps and Friedman is
1. Expectations-Augmented Phillips
Curve
and
Lucas
Critique
Expectations augmented Phillips
curve
which
was
developed by Phelps and Friedman
equation (1).
Expectations augmented Phillips curve which was developed by Phelps and
equation (1).
Friedman is calculated like equation (1).
π = πet + βyt
e
(1)π = πt + βyt
(1)
In
and respectively
indicate
inflation,
expected
In equation
equation (1),
(1), πt , πet and 𝑦𝑦𝑡𝑡 ,respectively
indicate
inflation,
expected
inflation and excess
e
inflation
excessive
in commodity
market.
𝑦𝑦𝑡𝑡 respectively
indicate inflation, expected inflation and exc
In and
equation
(1),demand
πt , πt and
commodity market.
Edmund Phelps and Milton Friedman claimed that rational workers and emmarket.
ployerscommodity
would spend
their efforts only to real wages—the inflation-adjusted pur-
chasing power
of money
According
to them,claimed
real wages
be adjusted
Edmund
Phelpswages.
and Milton
Friedman
thatwould
rational
workers and employer
to make the supply of labor equal to the demand for labor, and the unemployment
Edmund Phelps and Milton Friedman claimed that rational workers and employ
rate their
wouldefforts
then stand
at areal
level
uniquely united with
that realpurchasing
wage whichpower
meansof money wages
only to
wages—the
inflation-adjusted
naturaltheir
rate of
unemployment.
efforts only to real wages—the inflation-adjusted purchasing power of money wag
them, realtowages
wouldand
be Phelps,
adjustedthetopolicy
make implication
the supply of
laborthe natural
equal to the demand for
According
Friedman
is that
them,
real
wages
would
be
adjusted
to
make
the
supply
of
labor
equal
rate of unemployment can’t constantly be decreased by demand management
pol-to the demand f
unemployment
rate
would
then
stand
at
a
level
uniquely
united
with
that
icies such as monetary policy, but that such policies can play an important role inreal wage which
unemployment
would
then stand at a level uniquely united with that real wage whi
stabilizing
variations inrate
actual
unemployment. rate of unemployment.
rate of unemployment.
74
According to Friedman and Phelps, the policy implication is that the natural rate of unem
According to Friedman and Phelps, the policy implication is that the natural rate of un
constantly be decreased by demand management policies such as monetary policy, but that su
by Friedman
and Phelps.
theshort
mentioned
it was
understood
that the is
tradeoff
and
unemployment
validity In
only
run. In study,
the other
words,
even if inflation
created
and unemployment
validity
only short run. In the other words, even if inflation is created
unemployment
willPhelps.
be
temporary.
by Friedman and
In the mentioned study, it was understood that the tradeoff
unemployment will be temporary.
and unemployment validity only short run. In the other words, even
if inflation is create
2014/2
unemployment will be temporary.
Expectations-Augmented Phillips Curve was tested by Lucas and Rapping
expectations
in to and
the economic
model,
(1969)Byforincluding
1904-1965
in USA. Lucas
Rapping used
theexpected
inflation inflation
rates andwas modeled an
reached the parallel results with theoretical studies by Friedman and Phelps. In
By including
expectations
to the
economic
expected
was modeled a
weighted
distributed
ofinpast
inflation.
As model,
we between
consider
theinflation
equation
the mentioned
study,
it waslag
understood
that the tradeoff
inflation
and (1); we can s
unemployment
validity
onlylag
short past
run. In
the other
even if the
inflation
is (1); we can s
weightedwas
distributed
inflation.
Aswords,
we consider
equation
inflation
like of
equation
Bytheincluding
expectations
in to will
the(2)
economic
model, expected inflation was modeled a
created,
decreasemodeled
in unemployment
be
temporary.
inflation was modeled like equation (2)
By weighted
including distributed
expectationslag
in of
to past
the economic
was (1); we can
inflation. model,
As weexpected
considerinflation
the equation
= (1estimated
− 𝛼𝛼) ∑∞
𝛼𝛼 𝑖𝑖 weighted
𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖 , 0 distributed
< 𝛼𝛼 < 1 lag of past inflation. As we con𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 and
𝑖𝑖=0
modeled
like
∞
𝑒𝑒 equation
𝑖𝑖 like
sider the
we can
see equation
that expected
inflation
was(1);
modeled
(2) inflation was modeled like equa(2)
𝜋𝜋
𝑡𝑡 = (1 − 𝛼𝛼) ∑𝑖𝑖=0 𝛼𝛼 𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖 , 0 < 𝛼𝛼 < 1
tion (2)
(2)
∞
𝑖𝑖
𝛼𝛼)it∑was
𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖that
, 0 <inflation
𝛼𝛼 < 1 can be estimated reasonable when the other fac
𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 = (1 −
Equation
(2),
assumed
𝑖𝑖=0 𝛼𝛼
(2)
Equation
(2),stationary
it was assumed
that
inflation
estimated
reasonable
when the other fa
inflation
stay
relative.
Thereby,
wecan
canbe
express
equation
(2) as following;
Equation (2), it was assumed that inflation can be estimated reasonable when
inflation
stay
stationary
we can relative.
express equation
following;
the other
factors
related
with relative.
inflationThereby,
stay stationary
Thereby, (2)
we as
can
Equation
𝑒𝑒 (2), it was assumed that inflation can be estimated reasonable when the other fa
𝑒𝑒
= 𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1
− 𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1
𝜋𝜋𝑡𝑡equation
express
(2)+as(1following;
𝑒𝑒
𝑒𝑒
(3)
inflation
stay
stationary relative. Thereby, we can express equation (2) as following;
𝜋𝜋
𝑡𝑡 = 𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1 + (1 − 𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1
(3)
𝑒𝑒
𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1
+ (3)
(1
𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1into
𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 =
When
equation
is
inserted
intothe
theequation
equation(1),
(1),equation
equationcan
canbebewritten
written as following;
When
equation
(3)
is −
inserted
as following;
(3)
When
equation (3) is inserted into the equation (1), equation can be written as following;
πt = απet−1 + (1 − α)πt−1 + βyt
e
(4)
equation
(3) is inserted into the equation (1), equation can be written as following;
πWhen
t = απt−1 + (1 − α)πt−1 + βyt
In short,
(4) in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the
function
previous
period
of +
inflation,
the current
demandinflation
and the is the function
= the
απet−1
−
α)πt−1
βyt
πt of
In
short,
in +
the(1expectations-augmented
Phillipsexcessive
Curve, current
increase in excessive demand.
(4) short, in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the function
In
period
of inflation, the current excessive demand and the increase in excessive demand.
Propounded theories by Phelps and Friedman were tested for 1904-1965 by
of inflation,
the
current excessive
demand
andofthe
increase
in excessive demand.
Lucas period
and Rapping
(1969).
According
the empirical
result
Lucas
and Rapping,
In short, in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the functio
PhilipsPropounded
curve is a phenomenon
of short
So the were
tradeoff
between
inflation by Lucas and
theories by Phelps
andrun.
Friedman
tested
for 1904-1965
and unemployment is contemporary not permanent. In addition, Philips curve is
period of inflation,
thebycurrent
excessive
demandwere
and the
increase1904-1965
in excessive
Propounded
theories
Phelpsof
and
Friedman
tested
bydemand.
Lucas and
According
empirical
Lucas
and Rapping,
Philipsforcurve
is a phenomenon
of s
unstable
in relatedthe
terms
due toresult
structural
changes.
According
the empirical
result
of Lucas and Rapping,
Philips curve
is a phenomenon
of
tradeoff
between
inflation
and unemployment
is contemporary
permanent.
addition
Propounded
theories
by Phelps
and Friedman
were tested fornot
1904-1965
by In
Lucas
and
75
tradeoff
between
inflation
and
unemployment
is
contemporary
not
permanent.
In addition
unstable
in related
terms due
to structural
changes.
According
the empirical
result
of Lucas and
Rapping, Philips curve is a phenomenon of
unstable in related terms due to structural changes.
tradeoff between inflation and unemployment is contemporary not permanent. In additio
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
2. Literature Survey on Lucas Critique
Beyer (1998) examined empirically stable money demand model for M3 in
Germany for 1975 to 1994. As a result of this study, he reached not rejected that
the Lucas critique does not apply to the money demand model.
Estrella and Fuhrer (1999) developed a set of tests for small macroeconometric
model and reached the evidence that shows that some models which is foresighted
from the current literature might be less stable than theri better backward-looking
someones.
Linde (2000), examined the Lucas Critique for the USA. As a result of study,
he reached the result that the Lucas critique is not empirically relevant for various
economic relationships.
Yıldırım and Korap (2012) tested the Lucas critique by using of an applied
modeling approach. As a result of study, they reveal that no evidence can be found
in favor of the non rejection of the Lucas critique.
Koc and Absasız (2012) tested the inflation persistence in terms of Turkey and
some EU countries in the light of Lucas critique. In the end of study, they reached
the results like this:
“….For Germany, Italy and Portugal, an inflation existing after a shock converges
fast to its own average value, the inflation series related to these countries is stationary
and inflation persistence has remained at a low-level for these countries. When the Lucas
criticism is considered, inflation returns to it’s own average level rapidly and the inflation persistence is in a low level for Germany, Austria, Finland, France, Netherland
and Italy.”
3. Empirical Analysis of Lucas Critique for Turkish Economy
Our weak exogeneity and super exogeneity tests claim that money MI supply
and M2 supply are not
Subject to the Lucas critique and so imply that both monetary aggregates are
useful aim for monetary policies. The importance of money as intermediate targets
is further strengthened as our seasonal error correction model indicates that money and income exhibit stable long-run relationships.
76
policies. The importance(5)
of money as intermediate targets is further strengthened as our seasonal error
) = Lucas
g(y
(xt ) long-run
t , xincome
tthe
t xt )h
on model indicates thatSubject
moneyf(y
and
exhibit
stable
to
critique
and so relationships.
imply that both monetary aggregates are useful aim
model
indicates
that
money and income exhibit stable long-run relationships.
)h
xt ) = g(y
x
)
(x
f(yt , correction
t
(5) t t
Engle and Hendry (5)
introduced
exogeneity
and its
implementation
like;
parameter
Ø and strengthened
h(xt ) is a marginal
Inempirical
the of
equation,
g(y
t xt ) includes targets
policies.
The importance
money
as intermediate
is further
as ourd
Engle, Engle and Hendry introduced exogeneity and its empirical implementation like;
In the equation, g(yt xt ) includes parameter Ø and h(xt ) is a marginal distribution of xt . Weak ex
indicates
necessary
condition
for stable
satisfactory
single-equation
regr
correction
model
indicates
thatamoney
and
income
exhibit
relationships.
2014/2
a marginal
distribution
oflong-run
xt . Weak
exogeneity
parameter
Ø
and h(x
equation, g(y
= g(yt xt )h (xt ) In the
t xt ) includes
t ) is
f(yt , xt ) = g(yt xt )h (xt )
indicates a necessary condition for satisfactory single-equation regression model. That mea
(5) a necessary condition
indicates
for satisfactory
single-equation
regression
model. That
means weakØ.
not include
the parameter
exogeneity
suggests
that h(x ) does
t andits
Engle,Engle
Engleand
andHendry
Hendryintroduced
introducedexogeneity
exogeneityand
itsempirical
empiricalimplemenimplementation like;
Engle,
)
does
not
include
the
parameter
Ø.
exogeneity
suggests
that
h(x
t
tation
like;
exogeneity
suggests that h(xt ) does not include the parameter Ø.
. Weak exogeneity
parameter
and
h(xt ) is a marginal
quation, g(yt xt ) includes
distribution of xt . Weak exogeneity
parameterdistribution
Ø and h(xt )ofis xat marginal
In the
equation,Øg(y
t xt ) includes
f(yt , xt ) = g(yt xt )h (xt )
s a necessary condition
for satisfactory
regression single-equation
model. That means
weak
indicates
a necessary single-equation
condition
for satisfactory
regression
model. That means weak
3.1. Analyzing
Lucas Critique
(5) 3.1.Lucas
Analyzing
Lucas Critique
3.1. Analyzing
Critique
suggests
that
h(x ) does
does not include
the
parameter
Ø.not include the parameter Ø.
eity suggests that h(xt ) exogeneity
In the equation g(yt xt),t includes parameter Ø and h(xt) is a marginal distriTo
the
null
that
money,
xtofsuper
bution
of the
. equation,
Weak
exogeneity
indicates
a analysis
necessary
condition
sin-orFirst
To arrange
analysis
for
the
nullarrange
hypothesis
that
money, for
xØ
exeogenous
ormarginal
/and
exogenous.
To
arrange
the
analysis
for thethe
null
hypothesis
that
xist super
exeogenous
/and
exogenous
t super
)for
asatisfactory
distribution
of xtexeo
.W
parameter
andmoney,
h(xthypothesis
In the
g(y
t xt ) includes
gle-equation regression model. That means weak exogeneity suggests that h(xt)
all, it3.1.
should
be itdetermined
that
estimate a marginal
model
xt . Following,
testsxtfor
the
Lucas
Critique
all,
be
determined
conditioned
andthat
estimate
a for
marginal
model
for
. Following,
test
all,conditioned
it should
be
determined
conditioned
and
estimate
amodel.
marginal
m
alyzing Lucas Critique
does
notAnalyzing
include
the parameter
Ø. thatand
indicates
ashould
necessary
condition
for
satisfactory
single-equation
regression
Tha
availability of
the predicted
values
of xt in values
the conditional
model.
Instrumental
variables
regressionvariables
may be regression
availability
of the
predicted
of xt in the
conditional
model.
Instrumental
availability
of the
values
ofexeogenous
xt inØ.
the
model.
Instru
To
arrange thesuggests
analysis
for
theh(x
null )hypothesis
that
money,the
x super
orconditional
/and exogenous.
First of
Lucas
Critique
notpredicted
include
parameter
exogeneity
that
t does
nge the analysis for the3.1.
nullAnalyzing
hypothesis that
money,
xt super
exeogenous
or /andt exogenous.
First of
tested with a t- or F-tests. In our paper, conditional model will be like below:
tested with
a t- or F-tests.
In our paper,
conditional
model will
be for
likex below:
all, arrange
it should be
that
conditioned
and
estimateIn
a marginal
model
To
thedetermined
analysis
for
the null
hypothesis
that
xfor
exeogt . Following,
tested
with
a t-model
or
F-tests.
ourmoney,
paper,
modeltests
willforbethe
like be
t super
hould be determined that conditioned and estimate
a marginal
for xt . Following,
testsconditional
the
enous or /and exogenous. First of all, it should be determined that conditioned
availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables regression may be
𝑝𝑝model
and
estimate
marginal
for+Instrumental
x𝜙𝜙𝜐𝜐
tests
for
lity of the predicted
x∑t𝑞𝑞ina∅the
conditional
variables
regression
may be of the
t. Following,
𝑐𝑐0 of
+
+ ∑𝑗𝑗=0
𝜆𝜆𝑗𝑗model.
𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗
+ Øß𝑡𝑡−1
+
𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2
+the
𝜉𝜉2𝑛𝑛availability
𝛻𝛻𝑦𝑦values
3.1.
Analyzing
Lucas
Critique
𝑡𝑡 =
𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
𝑖𝑖=1 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖
𝑞𝑞
𝑝𝑝 𝑡𝑡−1
∑
∑
=
𝑐𝑐
+
∅
𝛻𝛻𝑦𝑦
+
𝜆𝜆
𝛻𝛻𝑥𝑥
+
𝜙𝜙𝜐𝜐
+
Øß
+
𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2regression
+ 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
𝛻𝛻𝑦𝑦
predicted
values
of
x
in
the
conditional
model.
Instrumental
variables
tested
with
a
tor
F-tests.
In
our
paper,
conditional
model
will
be
like
below:
𝑡𝑡
0
𝑡𝑡−𝑖𝑖
𝑡𝑡−𝑗𝑗
𝑡𝑡−1
t 𝑖𝑖=1
𝑗𝑗=0 𝑗𝑗
(6)
𝑡𝑡−1
𝑞𝑞below:
𝑝𝑝
with a t- or F-tests.may
In our
paper,
conditional
model
will
be
like
(6)
∑𝑖𝑖=1
= 𝑐𝑐0 +In
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 conditional
+ ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥
𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1
Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 +
be tested with a t- 𝛻𝛻𝑦𝑦
or 𝑡𝑡F-tests.
our∅paper,
model
be +like
𝑡𝑡−𝑗𝑗 + will
below:
To
arrange
the
analysis
for
the
null
hypothesis
that
money,
x
super
exeogenous
or /and exog
(6)
t
In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg
et al.1990, 222).
equation
(6)𝑡𝑡−𝑖𝑖is+accepted
like
by𝜉𝜉2𝑛𝑛
Hylleberg
∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦
∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥
𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 +error-correction
Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 +
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐In
0+
𝑡𝑡−𝑗𝑗a+seasonal
𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 et al (Hylleberg et al.199
all, it should be determined that conditioned and estimate a marginal model for x . Followin
In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleber
for
constructional
breaks.
In
equation
(6)
is
accepted
like
a
seasonal
error-correction
by
Hylleberg
et
availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables reg
In equation
(6) is accepted
like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222).
constructional
breaks.
areare
being
lagged
relic
where
dummy variables
υ222).
being
lagged
relic
where
al (Hylleberg
et al.1990,
t−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 ve
tion (6) is accepted
like
a
seasonal
error-correction
by
Hylleberg
et
al
(Hylleberg
et
al.1990,
222).
dummy
variables
(DUM)
as
proxies
forwhere
suitable
constructional
with
aspecified
t-veor
F-tests.
Inthe
ourestimated
paper,
conditional
model (DUM)
will breaks.
be play
like asbelow:
ßt−1
nt−3
areplay
being
lagged
relic
proxies for suitable
υtested
t−1 ,(6)
t−2
Equation
can, nbe
by
adding
Ϣ
asdummy
below; variables
constructional breaks.𝑡𝑡
relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable
t−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged
Equation
(6)be
canspecified
be specified
adding
theestimated
estimated Ϣ𝑡𝑡 as
as below;
below;
Equation
(6)breaks.
can
by by
adding
the
constructional
𝑐𝑐0 +
∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖
ctional breaks.
, ßt−1
, nt−2 ve
nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable
υt−1
t
∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0
+
𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥
(6)
𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies
𝑞𝑞
𝑝𝑝
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑞𝑞𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗𝑝𝑝+ 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7)
∑𝑖𝑖=1
∑𝑗𝑗=0
= 𝑐𝑐0 +that
∅
𝛻𝛻𝑦𝑦
𝜆𝜆the
𝛻𝛻𝑥𝑥
𝜙𝜙𝜐𝜐 statistic
Øß𝑡𝑡−1error
+ 𝜉𝜉1𝑛𝑛
+
𝜀𝜀𝑡𝑡
𝛻𝛻𝑦𝑦condition
Equation
(6)
can
be𝑡𝑡−𝑗𝑗specified
by+adding
the
estimated
Ϣ𝑡𝑡𝑡𝑡−3
asnull
below;
𝑡𝑡
𝑡𝑡−𝑖𝑖by+
𝑗𝑗 estimated
𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛
In the
Ϣ
is
a
significant
in the
term
of+the
correction
model,
Equation (6) can be 𝑡𝑡specified
adding
Ϣ t𝑡𝑡−1
as below; for
𝑡𝑡
(6) 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7)
hypothesis
claiming
the𝑡𝑡 weak
exogenous is in
rejected.
Lucas
predict Ϣfor
its square is
𝑡𝑡 and
on (6) can be specified
by adding
theisestimated
as abelow;
In
the which
condition
that Ϣ
is
significant
the term
ofcritique
the t statistic
error
correction model, null hypothesis which is claiming the weak exogenous is reject𝑞𝑞 (8) below.
shown
∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0
𝑝𝑝 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + by
𝛻𝛻𝑦𝑦
=equation
𝑐𝑐critique
∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦
+and
𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗
+is𝜙𝜙𝜐𝜐
+
Inthe
(6)
is 𝑡𝑡−𝑖𝑖
accepted
a 𝑞𝑞seasonal
Hylleberg
et𝜀𝜀𝑡𝑡al (7)
(Hylleberg et
𝑡𝑡 equation
0 + ∑𝑖𝑖=1
𝑗𝑗square
𝑡𝑡−1 +error-correction
𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 +
ed. Lucas
predict
the
equation
(8)𝜉𝜉2𝑛𝑛
below.
𝛻𝛻𝑦𝑦
𝑐𝑐𝜆𝜆like
∅shown
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖Øß
+𝑡𝑡−1∑
𝑡𝑡 =its
0 + ∑𝑖𝑖=1
𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 +
𝑞𝑞
𝑝𝑝
𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 +
+ 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1
+𝑝𝑝nØß𝜆𝜆𝑡𝑡−1
+ 𝜉𝜉1𝑛𝑛
++𝜉𝜉2𝑛𝑛
+
Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝛾𝛾𝑡𝑡 𝑛𝑛(7) + variables
2
𝑡𝑡−𝑗𝑗∅𝛻𝛻𝑦𝑦
𝑡𝑡−2 lagged
1𝑛𝑛
∑
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑦𝑦∑𝑗𝑗=0
=υt−1
𝑐𝑐0𝜆𝜆𝑗𝑗+𝛻𝛻𝑥𝑥
+ 𝜙𝜙µ
Ø𝑢𝑢𝑡𝑡−3
+ 𝛿𝛿
𝛾𝛾where
𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝛿𝛿2 Ϣ
,∑ß∅𝑖𝑖=1
are
relic
(DUM)
play as prox
𝑡𝑡−𝑖𝑖 +ve
𝑡𝑡−𝑗𝑗being
𝑡𝑡−1
1 𝑡𝑡−2 +dummy
2 𝑡𝑡−3
𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
𝑗𝑗=0
𝑡𝑡−1
t−1 , nt−2
t−3𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥
(8)
constructional breaks.
F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causality test was applied and
77
estimated.
Equation
(6) can be specified by adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as below;
𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶1𝑡𝑡
shown the equation (8) below.
𝑝𝑝
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑦𝑦 = 𝑐𝑐0 + ∑∅𝑖𝑖=1 ∅𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙µ𝑡𝑡−1 + Ø𝑢𝑢𝑡𝑡−1 + 𝛾𝛾1 𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝛾𝛾2 𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝛿𝛿2 Ϣ2𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
(8)
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causality test was applied and
F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causalestimated.
ity test was applied and estimated.
𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶1𝑡𝑡
(9)
𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶2𝑡𝑡
(10)
Equation (9) and (10) show Granger Causality model between and .Null hypothesis which is claim the zero value of can be rejected when money is explained
to be strongly exogenous.
Equation (9) and (10) show Granger Causality model between 𝑦𝑦𝑡𝑡 and 𝑥𝑥𝑡𝑡 .Null hypothesis which is claim
3.2. Selecting the Data of Econometric Analysis
the zero value of 𝛼𝛼𝑖𝑖 can be rejected when money 𝑥𝑥𝑡𝑡 is explained to be strongly exogenous.
In this paper, all variables were obtained from Central Bank of Turkey and
International Monetary Fund as a quarterly covered the periods 1995:01 and
2013:03.
3.2. Selecting
the Data consist
of Econometric
Monetary
variables
of M1Analysis
and M2 for econometric model. M1 are also
called narrow money is defined coins and notes that are in cycle and other money
equivalence.
Their
qualification
is converted
easilyBank
to cash.
M2 and
consists
of M1Monetary
and
In this paper,
all variables
were obtained
from Central
of Turkey
International
Fund as
short-term time deposits in banks and certain money market funds.
a quarterly covered the periods 1995:01 and 2013:03.
Income variables were obtained as annual and total of exports was used as a
proxy
for Turkey
for consist
nominal
income
likeformany
studiesmodel.
in which
considMonetary
variables
of M1
and M2
econometric
M1 areexport
also called
narrow money is
ered proxy for nominal income. Some of these work are Islam (2001), Dutt and
defined
coinsKavoussi
and notes (1984)
that are and
in cycle
andatother
money equivalence.
Their
Ghosh
(1996),
Shah
al. (2001).
After taking
thequalification
logarithm is converted
of variables, HEGY Unit root test was applied to the series. HEGY is known the
easily to cash. M2 consists of M1 and short-term time deposits in banks and certain money market funds.
theoretical structure of the seasonal unit root test, which was developed for quarterly series, was considered the most appropriate for our study.
Income variables were obtained as annual and total of exports was used as a proxy for Turkey for nominal
income like many studies in which export considered proxy for nominal income. Some of these work are
78
2014/2
Table 1: HEGY Unit Root Test Result
Variables
π1
π2
π3
π4
π3
π4
p
LM(Breusch
– Godfrey)
At level
M1
-0.88
-1.97
-1.77
-1.64
4.11
9
5.01
M2
-0.83
-0.67
-1.11
-1.87*
3.12
10
7.21
Income
-1.77
-3.12
-2.11
-1.11
3.74
10
6.21
At first Difference
M1
-1.11
-3.99*
-3.33*
-4.14*
16.11*
5
5.21
M2
-0.50
-3.49*
-3.68*
-4.01*
14.14*
5
5.44
Income
-3.1
-3.22
-5.12*
-1.14*
16.41*
4
4.12
At Second Difference
M1
-3.11*
-4.22*
-5.11*
0.22
14.73*
3
3.98
M2
-3.21*
-3.12*
-5.17*
-0.41
11.71*
3
4.11
Income
-4-21*
-3.41*
-5.99*
-1.14
3.74*
1
5.14
Note: Intercept term included in all of the test regressions.. * Shows significantly at 5%. The LM shows Chi-square statistic for serial correlation with 3 lags
for %5 significant levels.
According to table 1, in first difference panel stationeries of variables cannot
be provided which means the series are non-stationary. Results of HEGY tests
indicated that stationarity of variables were provided by taking the second degree
difference. After the providing of stationarity which means income and money
series are seasonally integrated, we will investigate if Money and income series are
seasonally co-integrated or not.
3.3. Prediction of Seasonal Error-correction Model
Error-correction models are used for time series to eliminate the inequality of
long run relationship and short run relationship. Another reason of using ECM
is to test to causality of co-integrated variables. In other words, ECMs are useful
for estimating both short term and long term effects of one time series on another.
Result of ERM model is presented table 2 below.
79
includes
parameter Ø and h(xt ) is a marginal distribution of xt . Weak exogeneity
In
the equation,
g(ythat
t xt )h(x
exogeneity
suggests
t ) does not include the parameter Ø.
indicates a necessary condition for satisfactory single-equation regression model. That means weak
exogeneity
suggests
that
h(xt ) does not include the parameter Ø.
3.1.
Analyzing
Lucas
Critique
To arrange the analysis for the null hypothesis that money, xt super exeogenous or /and exogenous. First of
3.1. Analyzing Lucas Critique
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
all, it should be determined that conditioned and estimate a marginal model for xt . Following, tests for the
To arrange of
thethe
analysis
for the
nullofhypothesis
that money,model.
xt superInstrumental
exeogenous variables
or /and exogenous.
of
availability
predicted
values
xt in the conditional
regression First
may be
Table 2: Results of ERM
all,
it should
determined
and estimate
marginal
tested
with a be
t- or
F-tests. Inthat
our conditioned
paper, conditional
model awill
be like model
below: for xt . Following, tests for the
availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables regression may be
Variables
𝑝𝑝 paper, conditional model will be like below:
tested
with a t-𝑞𝑞 or F-tests. In our
𝛻𝛻𝑦𝑦
𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡
(6)
Constant
𝑞𝑞
M1
M2
0.0011
(0.51)
-0.021
(0.31)
𝑝𝑝
∑𝑗𝑗=0a𝜆𝜆seasonal
= 𝑐𝑐0 + ∑
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + like
𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1by
+ Hylleberg
𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛
+ 𝜀𝜀𝑡𝑡
𝛻𝛻𝑦𝑦
In 𝑡𝑡equation
(6)
error-correction
et al𝑡𝑡−3
(Hylleberg
et al.1990, 222).
𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 +
𝑖𝑖=1is∅accepted
-0.2112
(6)
μt -1
(3.11)*for suitable
υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies
In equation (6)breaks.
is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222).
constructional
Vt -1
0.001 υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable
0.3421
(2.11)* 0.2112
0.1911
(0.11) 0.5511
0.011
(0.00)
∆∇Yt-3
0.0121
0.00)
0.4423
(1.21) ∆∇ Yt-2
-0.4231
(3.01)* -0.4511
(2.11)* ∆∇Yt-3
-0.1677
(1.66)
-0.1112
(1.44)
𝑝𝑝 adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as
𝑞𝑞 be specified by
Equation
(6) can
below;
t-3
𝛻𝛻𝑦𝑦
𝜀𝜀𝑡𝑡 (7)
(1.99) 𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 +
∆∇Y
𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 +t-1
𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 +
𝜀𝜀𝑡𝑡 (7)
(2.11)
𝑝𝑝
0.001 -0.2115
(2.44) *
Equation
(6) can
be specified by adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as
t-2below;
constructional
breaks.
𝑞𝑞
-0.0911 (2.12)*
R2
0.420 0.422
LM (Breusch – Godfrey)
2.1190
(0.66)
2.9912
(0.21) Table 2 was provided according to the Hendry’s (1987) general-to-specific
specification search and the congruency of the model with the data generating
process (see Hendry, 1987). According to result of ECM model for Turkish economy, in all cases ERM terms at two seasonal cycles are significantly different from
zero at 5% and indicate correct sign for both Ml and M2. Results sharply supports
that there is an existence long run relationship between money and income at
sequence than zero. We can says according to table 2 that seasonal error-correction model suggest that income and money series are co-integrated at both zero
and annual frequencies. This result means the existence of a long run relationship
between money and income.
80
Following
Following ECM,
ECM, Exogeneity
Exogeneity Tests
Tests will
will be
be applied.
applied. Exogeneity
Exogeneity test
test is
is utilized
utilized for
for the
the causality
causality
relationships.
relationships.
2014/2
Table
Table 3:
3: Exogeneity
Exogeneity Results
Results
Following ECM, Exogeneity Tests will be applied. Exogeneity test is utilized
Following ECM, Exogeneity Tests will be applied. Exogeneity test is utilized for the causality
for the causality relationships.
M1
M2
M1
M2
relationships. Weak
Table
3: Exogeneity
exogeneity
test
Weak
exogeneity
test Results
𝑡𝑡:
𝑡𝑡:
𝛿𝛿𝛿𝛿11
Weak exogeneity
testtest
Strong
exogeneity
Strong
exogeneity
test (( from
from yy to
to x)
x) lag:3
lag:3
Table 3: Exogeneity Results
Strong exogeneity test ( from y to x) lag:3
FF Statistic
Statistic
F Statistic
Superexogeneity
Superexogeneity
test
Weak exogeneitytest
test
Superexogeneity test
𝑡𝑡:
𝛿𝛿𝛿𝛿
𝑡𝑡:
𝑡𝑡:
𝛿𝛿11
1
𝑡𝑡:
𝑡𝑡:
𝛿𝛿𝛿𝛿22 exogeneity test ( from y to x) lag:3
Strong
F Statistic
FF
Statistic
Statistic
Variable
equations
F
Statistic
Variable
Variable
equations
Superexogeneity
test
Constant equations
𝑡𝑡:
𝛿𝛿
∆∇M1t-2
Constant
Constant
𝑡𝑡: 𝛿𝛿2
∆∇Mt-4
∆𝛻𝛻𝑀𝑀
∆𝛻𝛻𝑀𝑀
𝑡𝑡−2
𝑡𝑡−2
∆∇M
F
Statistic
t-8
R
Variable
equations
∆𝛻𝛻𝑀𝑀
∆𝛻𝛻𝑀𝑀
Durbin-Watson 𝑡𝑡−4
𝑡𝑡−4
2
0.3911
0.3911
M1
0.3911
0.1711
0.1711
0.1211
0.1211
M2
0.1211
0.4219
0.4219
(0.98)
(0.88)
(0.98)
(0.88)
0.1711 M2
0.4219
M1
(0.98)
(0.88)
-0.6211
-0.0991
-0.6211
-0.0991
0.3911
-0.6211 0.1211
-0.0991
-1.7201
0.0572
-1.7201
-1.7201 0.0572
0.0572
0.91
0.91
0.91
0.1711
(0.51)
(0.51)
(0.51)
(0.98)
0.32
0.32
0.32
0.4219
(0.66)
(0.66)
(0.66)
(0.88)
0.0007
(1.92)
0.0007
0.0007
-0.6211
0.6411
(4.22)*
(1.92)
(1.92)
-1.7201
-0.7132
0.6411
0.6411
(6.64)* 0.91
-0.6698
(4.22)*
(4.22)*
(0.51)
(5.12)* 0.0000
(0.99) 0.0000
0.0000
-0.0991
0.0012
(0.09)
(0.99)
(0.99)
0.0572
-0.6121
0.0012
0.0012
(5.22)*
0.32
-0.5515
(0.09)
(0.09)
(0.66)
(5.01)*
(6.64)*
(6.64)*
1.88 0.0007
1.511
-0.6698
-0.6698
(1.92)
(5.22)*
(5.22)*
2.02 0.0000
6.216
-0.5515
-0.5515
(0.99)
-0.7132
-0.7132
0.6612 -0.6121
-0.6121
0.6919 LM (Breusch – Godfrey)
Constant
(0.981)
(0.212)
∆𝛻𝛻𝑀𝑀
(5.12)*
(5.01)*
∆𝛻𝛻𝑀𝑀𝑡𝑡−8
(5.12)*
(5.01)*
𝑡𝑡−8
0.6411
0.0012
22In table 3, was predicted by using instrumental variables regression. According
𝑅𝑅
0.6612
0.6919
𝑅𝑅
0.6612
0.6919
(0.09) exoge𝑡𝑡−2 the null hypothesis, which supports (both M1(4.22)*
to∆𝛻𝛻𝑀𝑀
results,
and M2) weakly
Durbin-Watson
1.88
2.02
Durbin-Watson
1.88
2.02
nous,
strongly exogenous and super exogenous cannot be
rejected at-0.6121
the five per-0.7132
cent level of significance. Another result is weakly monetary
aggregate
exogenous
1.511
6.216
1.511
6.216
∆𝛻𝛻𝑀𝑀𝑡𝑡−4
(6.64)*
(5.22)*
in
the
income
equation.
Result
of
F
statistic
show
that
their
coefficients
are statis𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch
(0.981)
(0.212)
𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch –– Godfrey)
Godfrey)
(0.981)
(0.212)
-0.6698
-0.5515
tically insignificant at the five percent level, so that we can’t reject the hypothesis
(5.12)*
(5.01)*
of∆𝛻𝛻𝑀𝑀
superexogeneity.
𝑡𝑡−8
𝑅𝑅 2
0.6612
0.6919
was
predicted
by
using
instrumental
variables
regression.
According
In
table
3,
ω
predicted by using instrumental variables regression.
to results,
results,
the null
null
In table 3, ωtt was
81 the
Durbin-Watson
1.88According
2.02to
1.511
6.216
hypothesis,
exogenous
and
hypothesis, which
which supports
supports (both
(both M1
M1 and
and M2)
M2) weakly
weakly exogenous,
exogenous, strongly
strongly
exogenous
and super
super exogenous
exogenous
𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch – Godfrey)
(0.981)
(0.212)
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
All results show that we can not mention that monetary aggregate is not
subject to the Lucas critique which means finding of Granger causality from to
doesn’t invalidate the testing for Lucas critique.
CONCLUSION
In this study, Lucas critique was investigated by using monetary variables like
M1, M2 and income for the period 1995-2013 for Turkey. Following theoretic
explanation and literature survey, stationary of all variables was provided by using HEGY Unit root test. After that relationship between p money and income
for Turkish economy investigated by seasonal error-correction model and weak
exogeneity tests. As a result of empirical analysis, we reached the co integration
for money and income in Turkey. Weak exogeneity requires the parameters of
conditional and marginal models to be variation free, and the former to provide
the parameters of interest. In our weak exogeneity test showed that seasonal error-correction model for income in Turkey is well determined. That means exogeneity tests (weak exogeneity, strongexogeneity and superexogeneity tests ) which
was done in this study suggest that the use of the seasonal error-correction model
for making policy estimation is possible. So that monetary aggregates are not
subject to the Lucas critique.
References
Beyer, A. (1998) Modeling Money Demand In Germany, Journal of applied
Econometrics, vol.13, 57-76
Dutt, S.D. & Ghosh, D. (1996). The export growth-economic growthnexus: a
causality analysis. TbeJournal of Developing Areas, 30,167-182
Engle, R.F., Hendry, D.F. & Richard, J.F. (1983). Exogeneity. Econometrica,
5 1, 277-304.
Engle, Robert F., Henry, David F. and Richard, Jean-F., (1983), “ Exogeneity”,
Econometrica, Vol.51, No.2 , pp. 277-304.
82
2014/2
Habibullah, M. S. and Azali, M. and B.(2001) Money, income and the Lucas
critique: the case for Malaysia. Analisis, 8 (1&2). pp. 69-85.
Hendry, D.F. (1 987). Econometric methodology: a personal perspective.
In T. F. Bewley (Ed.), Advances in Econometrics,(Volume 11). Cambridge:
Cambridge University Press.
Hylleberg, S., Engle, R.F., Granger, C.W.J., & Yoo. B.S. (1990). Seasonal integration and cointegration. Journal of Econometrics, 44, 215-238.
Islam A.(2001). Issues in Tax Reforms, Asia- Pacific Development Journal,
Vol 8.No:1, 1-11.
Jeff Fuhrer & Arturo Estrella, 1999. “Are ‘Deep’ Parameters Stable? The Lucas Critique as an Empirical Hypothesis,” Computing in Economics and
Finance 1999 621, Society for Computational Economics.
Kavoussi R.M. (1984). Export expansion and economic growth: furtherempirical evidence. Journal of Development Economics, 14, 24 1 -250.
Kydland, Finn E. and Prescott, Edward C., (1982), “Time to Build and aggregate Fluctuations” Econometrica, Vol. 50, No.6.pp.1345-1370
Koç, S. ve Abasız T.(2012). Türkiye ve Seçili AB Ülkeleri Açısından Enflasyon
Sürekliliğinin Analizi, Doğuş üniversitesi Dergisi, 13(1),102-113.
Linde, J. (2001). “Testing for the Lucas Critique: A Quantitative Investigation.” American Economic Review, 91(4): 986-1005.
Lucas, R. E. Jr. And Rapping, L. A. (1969). Price Expectations and the Phillips
Curve. The American Economic Review, 59, 3. Erişim: 2009, http://www.jstor.
org/stable/pdfplus/1808963.pdf
Lucas, R.E. (1 976). Econometric policy evaluation: a critique. In K.Brunner & A.H. Meltzer (Us.), The Phillips Curve and LaborMarkets (Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, Volume I). Amsterdam:
North-Holland.
Yıldırım Metin and Korap L. (1998), “ Testing the Lucas Critique for the
Turkish Money Demand Function” İktisat İşletme ve Finans Dergisi, C.27,
S.318,ss.57-82
83
Elektrik Dağıtım Şebekesi
Afet Planlaması İlkeleri
Mehmet TANYAŞ 1 , Levent AKSOY 2, Hüsnü DÖKMECİ 3,
Yavuz GÜNALAY 4, Burak KÜÇÜK 5
ÖZET
İstanbul ili ve Marmara Bölgesi başta deprem olmak üzere afetlere karşı oldukça duyarlıdır. Büyük bir afet sonrasında elektrik sağlanmaya devam etmesi şehirlerde yaşayan insanlar için hayati önem arz etmektedir. Bu sebeple tüm elektrik
dağıtımı şirketleri ile ilgili kuruluşların afetlere hazır olması gerekmektedir. Bu
yazıda elektrik dağıtımı ile ilgili tüm kuruluşları ilgilendiren temel prensipler belirtilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Afet Yönetimi, Elektrik Dağıtımı
ABSTRACT
DISASTER PLANNING FOR ELECTRICITY DISTRIBUTION
NETWORK
Istanbul and the Marmara region is sensitive to disasters especially earthquakes.
After a major disaster supplying power is vital to residents of cities. Disaster readiness is
therefore required to all distribution and related companies. The paper outlines the basic
principles for all organizations pertaining to electric distribution.
Keywords: Disaster Management, Electricity Distribution
1
Prof. Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY Bölümü, [email protected]
2
Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY (İng.) Bölümü, [email protected]
3
Elektrik Dağıtım Sistemleri Uzmanı, [email protected]
4
Prof. Dr. Bahçeşehir Üniversitesi, İİBF, ULY Bölümü, [email protected]
5
Yrd. Doç.Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY Bölümü, [email protected]
85
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
1. GİRİŞ
Kamu Altyapı Şirketleri6 kamu hizmeti için altyapıyı kuran ve/veya çalıştıran
kurum ve kuruluşlardır. Altyapı şirketleri içerisinde karayolları işletmeleri, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri, hastaneler, deniz ve hava limanları, toplu taşıma
hizmetleri, okullar, park ve meydanlar, demiryolları, su ve kanalizasyon hizmetleri,
çöp toplama, telekomünikasyon şirketleri bulunmaktadır. (URL1)
Altyapı şirketleri çoğunlukla yasal veya doğal tekellerden oluşmaktadırlar. Bu
sebeple hizmeti alabilmek için çoğunlukla yalnızca bir seçenek bulunmaktadır.
Elektrik, su veya gaz yalnızca bir sağlayıcıdan temin edilebilir. Diğerleri ise az sayıda ve birbirlerinden farklılaşmış oligolpolistik piyasa veya monopolistik rekabet
içindedirler. Birden fazla ancak az sayıda Telekom operatörü, liman veya havaalanı
olabilir. Okul ve hastanelerin sayısı çok olmakla beraber coğrafi olarak birbirlerinden ayrı olmaları sebebiyle doğal monopoller veya oligopoller oluştururlar.
Afet mevcut kaynaklarla kontrol altına alınamayan zarar verici olaylardır. Bir
kar fırtınası acil durum kabul edilebilir ancak elektriklerin uzun süreli kesilmesine
ve binlerce kişinin yollarda mahsur kalmasına sebep olduktan sonra afet olarak
nitelendirilebilir. (URL 2)
Oligopolist hizmet sağlayıcılardan herhangi birinin hizmetlerindeki kesinti,
arzı ciddi ölçüde etkiler. Monopolist sağlayıcılarda ise belki tamamen olmasa da
hizmetin kısmen durmasına yol açar. Acil durumlarda hizmetlerin yapısı gereği altyapı şirketleri normal operasyonlarından çok daha fazla yükü omuzlamak
durumundadırlar. Herhangi bir kesintinin artan yükle birleşmesi verilen hizmeti
olumsuz etkilemesinin yanı sıra diğer altyapı şirketleri, tüm kamu ve özel sektör
hizmetlerini ve sonuçta toplumu ciddi anlamda toplumun genelini olumsuz yönde
etkileyecektir.
Örneğin kışın gaz tedarikinin kesilmesi okul, hastane vb hizmetlerin aksamasına yol açacak, daha sonra gaz çevrim santrallerinin durmasına sebep olacak,
bu ise elektrik enerjisinin de kesilmesine sebep olacaktır. Etki katlanarak devam
edecek, belki su, telekomünikasyon, arıtma gibi hizmetlerin de sunulamamasına
yol açacaktır. Memphis çevresinde meydana gelecek bir deprem sonrası elektrik
kesintisinin su arıtma tesislerine olan etkisini Adachi ve Ellingwood (2008) detayıyla incelemiştir.
6
86
Kamu Altyapı Şirketi veya Altyapı Şirketi terimi İngilizce’de Public Utility veya Utility olarak belirtilen kurum ve kuruluşların karşılığı olarak kullanılmaktadır.
2014/2
Uzun saatler süren çalışmalar sonrasında tüm hizmetlerin yeniden normale
dönmesini beklenmelidir. Ancak geciken her hizmet tüm arama-kurtarma ve iyileştirme çalışmalarını aksatacaktır. İyileşmeyi hızlandırmak için her altyapı şirketinin tam kapasite olmasa bile minimum hizmet seviyesine en kısa sürede dönmelidir.
Hanshin-Awaji depremi sonrasında hasar gören elektrik dağıtım şebekesi 7 gün
gibi kısa bir sürede çalışır hale gelmiştir. (Noda, 2003) Bu başarının temel sebepleri
olarak elektrik şebekesinin afetlere dayanıklı şekilde tasarlanmış olması, afet sonrası
bakım ve onarım yetkinliğinin kazanılmış olması ve diğer dağıtım şebekeleriyle olan
güven ilişkisi gösterilmiştir. Olası İstanbul depremi sonrasında şebekenin normale
dönme süresinin bu süreden çok daha uzun olması beklenmelidir.
2. ALTYAPI ŞİRKETLERİ İÇİN ACİL DURUM PLANLAMASI12
Yukarıda bahsi geçen iyileşme süreci kurumların acil durumlara ne kadar hazır
olduğuna çok bağlıdır. Uygun planlama ve tatbikatlar kadar atanan kaynakların
miktarı iyileşmenin çabukluğunu ve toplam maliyetini azaltacaktır. Altyapı şirketleri dolayısıyla acil durumlar, afetler ve diğer zararlara karşı dikkatlice planlama
yapmak durumundadırlar. İşlerinin doğası gereği altyapı şirketlerinin acil durum
planları temel iş sürekliliği planlarının (İSP)7 ötesine geçmelidir.
Bir altyapı şirketinin acil durum planı iki ana başlıktan oluşmalıdır: Kurumun
iş sürekliliği ihtiyaçlarını karşılayan bir dâhili bileşen ve diğer kuruluşların acil
durum operasyonlarını destekleyen harici bileşen. Dâhili iş sürekliliği bileşeni bir
kuruluşun en olumsuz koşullar altında bile operasyonlarını sürdürmesini sağlar.
(URL3) Bu durumlara örnek olarak bir gazetenin matbaasının yoğun yağışlar
sonrası sular altında kalmasını, bir bankanın genel merkezinin terörist saldırıya
uğramasını ve bir üreticinin fabrikasının depremde yıkılmasını verebiliriz. İSP bir
kuruluşun yukarıdaki durumlarda kısmen bile olsa çalışmasını devam ettirecek
şekilde hazırlar.
Harici bileşen ise afetten etkilenen diğer işyerleri ve kuruluşların desteklenmesi üzerine yoğunlaşır. Örneğin bir telekom operatörü acil haberleşme merkezi
kurarak, kanalizasyon idaresi sel sularının tahliye ederek ve sular idaresi bir mülteci
kampına acil temiz su sağlayarak afet çalışmalarına katkıda bulunurlar.
Özel şirketlerin acil durum planları genellikle iş sürekliliği üzerine kurulmuş7 İş Sürekliliği Planı (İSP), Business Continuity Plan (BCP) anlamında kullanılmaktadır.
87
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
tur. Üstelik bunların pek çoğu fiziksel güvenlik önlemlerini öne çıkartmaktadır.
Science Direct’te yapılan “business continuity plan” anahtar kelime araması ilk
sayfadaki 25 maddeden 13’ünde Bilgi Teknolojileri (BT) ile ilgili sonuçları getirmiştir. Mongioi ve diğerlerinin belirttiği üzere tedarik zincirinin insan faktörü
dikkate daha az alınmıştır. (2010) Personelin ve ihtiyaçlarının acil durum planlarına dâhil edilmemesi büyük bir kaynağın ve en önemli bileşenin dışarıda bırakılması anlamına gelmektedir. Örneğin yazarlar çalışan hareketliliğinin unutulmuş
olmasından bahsetmektedir. Benzer şekilde mobil iş yapabilme yeteneği de bu
planlara dâhil edilmelidir. Bunun sağlanabilmesi için ise mobil cihazların şarj edilme ihtiyacını enerji ihtiyaçlarının da elektrik dağıtım şirketleri tarafından sağlanması gerekmektedir.
Bazı basit çözümler küçük şehirler ve belirli tip acil durumlar için etkili olabilecekken İstanbul gibi bir mega şehrin afet sonrası ihtiyaçlarını karşılaması
mümkün gözükmemektedir. İş süreçleri seviyesindeki planlar mutlaka gerekliyken
büyük bir afetin ardından ortaya çıkacak koşullarla “toplam afet yönetimi” yaklaşımına dahil olmadan baş edebilmeleri mümkün değildir. Bahsettiğimiz bu toplam
afet yönetimi yaklaşımı eldeki tüm kaynakları birleştirip ihtiyaç duyulan yerlerde
kullanılmasını gerektirmektedir.
3. AFET ORTAMI
Afet ve Acil Durum Planları ortaya çıkabilecek her duruma hazırlıklı olmak
için, öte yandan en sık ve hasar veren zarar tipleri göz önünde bulundurularak
hazırlanmalıdır. Dynera and Larsenb (2001) yüksek çevresel belirsizlik durumlarında yüksek riskli kaynakları atarken senaryo temelli planlamanın tercih edilmesi
gerektiğini belirtmektedirler. Bu sebeple planlamacılar en sık yaşanan afetlerden
sonra ortaya çıkan durumları incelemelidirler.
İstanbul için en korkulan afet türleri arasında depremler, kış fırtınaları, kuvvetli
rüzgarlar, yoğun yağışlar ve sel baskını, kuraklık, terörist saldırılar, sıcak dalgaları,
çevre kirliliği, orman yangınları, endüstriyel yangınlar ve kimyasal kirlilik sayılabilir. Bu zararların herhangi biri yerel veya tüm şehiri kapsayan ikincil sorunlarla
birleşebilir. Acil durumlarda ve özellikle bir deprem sonrasında şehir trafiğinin
çözülemez şekilde kilitlenmesi, elektrik, su ve telekom altyapısının önemli ölçüde
etkilenmesi ile (tüketici ürünlerinin) tedarik zincirinin kırılması bu ikincil sorunlara örnek oluşturmaktadır. Özellikle trafik ve elektrik bunlara yol açan birincil
afet kadar korkutucu olabilir. Uzun süreli elektrik kesintisi şehre su verilmesini,
telekom hizmetlerini, sağlık hizmetlerini ve güvenliği tehdit edecektir. Trafiğin
kilitlenmesi ise her türlü yardım ve iyileştirme çalışmalarını engelleyecektir.
88
2014/2
4. KOMUTA YAPISI
Hiçbir kurumun tek başına beklenen İstanbul depremi ile tek başına baş edebilmesi mümkün değildir. Merkezi hükümet ve AFAD’ın imkânları bile yeterli olmayacaktır. Belediyeler, silahlı kuvvetler, gönüllü yardım kuruluşları ve afetten etkilenen tüm sivillerin de arama-kurtarma ve iyileştirme çalışmalarına dâhil olması
gerekmektedir. Mevcut tüm kaynakların göz önünde bulundurulması ve stratejik
planlara dâhil edilmelidir. Ancak bu merkezi bir karar alma yapısını gerektirmez.
Bu boyutta bir operasyonun tek bir merkezden planlanıp yönetilmesi mümkün
değildir. Eksik ve sınırlı bilgi olması durumunda hatta hiç bilgi olmadığında komuta zinciri kırılıp operasyonlar durma noktasına gelecektir.
Nihayetinde uzun dönemde tüm hizmetlerin normale dönmesi beklenmelidir.
Bu belki on binlerce kurumda çalışan yüz binlerce kişinin kendilerini günler boyu
işlerine adaması sonucu gerçekleşecektir. Aynı genel amaca yönelik kuruluşların
rekabet içerisinde ama aynı zamanda koordineli çalışmaları tek bir elden yönetilmeye göre daha başarılı olacaktır. Bağımsız takımlar fikri ne kadar optimallikten
uzak görünse de en azından fizibil sonuçlar doğuracaktır.
Afet anlarında bireylerin bir merkezle (gerek uzaktan gerek yerinde) temas
kurmaları, buradan emir almaları mümkün olmayabilir. Bireyler ve ekipler bu durumda mevcut durum değerlendirmesi yapmalı ve inisiyatif alarak derhal çalışmalarına başlamalıdırlar. Temas tekrar sağlandığı zaman durumlarını güncelleyerek
yeni emir alabilirler. Verimliliği artırmanın yollarından biri de farklı ekiplerin yerel
düzeyde koordinasyon sağlamalarıdır. Bu koordinasyon ise ancak tüm bu kuruluşların önceden plan yapmaları ve koordinasyon prosedürleri hazırlamalarıyla daha
iyileşebilir.
Eğer çalışanlar stratejik hedefler hakkında bilgilendirilir yetkilendirilirlerse
daha iyi kararlar alabilirler. Bir afet anında ortaya çıkan durum yapılmış tüm planları faydasız kılar. Çalışanlar önceden tahmin edilemeyen sorunlara çözüm bulmak
zorunda kalacaklardır. Girişimci olup daha önce hiç denenmemiş yolları denemek
zorunda kalabilirler. Dolayısıyla çalışana yetki verilmesi bir zorunluluktur.
89
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
5. İLKELER
Afet anında veya afet sonrasında operasyonların sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Özellikle iletişim, aydınlatma, ısınma,
su hizmetleri elektrik enerjisinin yoğun olarak kullanıldığı temel hizmetlerdir. Bu
bölüm acil durum, afet ve iş sürekliliği konularında temel ilkeleri içermektedir.8
5.1 Kapsam
Bir Elektrik Dağıtım Şirketi (EDAŞ) için afet planının amacı a) operasyonlarını mümkün olduğunca “normale” döndürmek9; b) bir tehlike durumunda veya
acil durumda diğer acil durum operasyonlarını desteklemek; c) elektrik üreten tüm
kurum, kuruluş, tesis ve binaları kontrol ve koordine etmektir.
Destek fonksiyonu Valilik, AFAD ve AKOM’un ortak yönetimi tarafından
koordine edilecektir. Destek çalışmaları temelde hastane, toplanma merkezleri,
baz istasyonları, pompa istasyonları vb lokasyonlara elektrik sağlanması olacaktır.
EDAŞ’lar öte yandan ölçeği ne olursa olsun elektrik üreten tüm kuruluşların
Valilik/AFAD/AKOM’un ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarını koordine edecektir.
5.2 Politikalar
Afet operasyonları arama kurtarma ve iyileştirme için topyekûn çaba gerektirir.
Farklı bakış açıları, stratejileri ve hedefleri olan çok sayıda taraf yer alması sebebiyle koordinasyon birinci derece öneme sahiptir. Bir afet sonrasında ortaya çıkacak
koşulları önceden tahmin edebilmek mümkün değildir; bu da detaylı bir planlamayı imkânsız kılar. Her operasyonu detayıyla planlamak yerine bir afet planı
politikalar ve temel ilkeler sunmalı, yönetici ve personelin bu ilkeler çerçevesinde
o ana uygun kararlar almalarına izin vermelidir.
Aşağıda afet anlarında uygulanabilecek ilkelerden bazıları sıralanmıştır.
Bilgi İhtiyaçları: Her çalışan aynı zamanda bir bilgi kaynağıdır. Çalışanların
çevrelerini dikkatle gözlemlemeleri, bu gözlemlerini diğer çalışanlar ve mümkün
8
Bu bölüm İstanbul İli Afet Lojistik Planı Kılavuzu (Aksoy vd., 2013) çalışmasına dayandırılmıştır.
9 Burada normal operasyondan kasıt afet öncesi hizmet seviyeleridir. Operasyonlar normalden belirli ölçülerden sapabilirler. Bu sapmalar Kritik Performans Endeksleri (KPI) ile ölçülebilir. İyileşme hedefleri
kısa, orta ve uzun vadede normal KPI’ların belirli bir yüzde seviyesine ulaşması şeklinde belirlenebilir.
90
2014/2
olduğunda komuta merkezleri ile paylaşmaları gerekmektedir. Komuta merkezi
elindeki doğru bilgiler ışığında ancak doğru kararlar verebilir.
Kurum Politikaları: Afetlerin doğası gereği bazı kurum politikalarının gevşetilmesi düşünülebilir. Bunların başında her hizmetin bir ücret karşılığında yapılmaması gerektiği gelmelidir.
Harcama Yetkisi: Her çalışana belirli sınırlar dahilinde yedek parça ve hizmet
alımı için harcama yetkisi verilmelidir; karşılığında ise makbuz yazabilmelidir.
5.3 Planlama
Afet planlama süreci iki safhadan oluşmaktadır: Olay öncesi hazırlık safhası
ve olay sonrası operasyon safhası. Planlama genellikle tüm planlama sürecini kasteder. Planlamayı genellikle hazırlık, eğitim, tatbikat ve iyileştirme evreleri takip
eder. Ancak aynı zamanda olay sonrası anlık operasyonel planlar için de kullanılabilir. Olay sonrası safha istihbarat ve bilgi toplama, dinamik operasyonel planlama
ve uygulama evrelerinden oluşur.
Bir EDAŞ için afet planı aşağıdakileri içermelidir:
Risk Analizi: Plan olası tüm afet türlerini ve olma ihtimallerini, yapılar ve
insanlar üzerindeki olası tüm etkilerini sıralamalı.
Senaryo Analizi: Her afet türü için mevsim, haftanın günü, günün saati, bölge
vb faktörler göz önüne alınarak ortaya çıkan durum incelenmelidir. Bu analiz fiziksel durumlar kadar personel ve sivillerin davranışlarını da içermelidir. İncelenen
afetlerin kısa, orta ve uzun dönemli etkileri de bu senaryolara dahil edilmelidir.
Operasyonel Planlar: Tipik bir acil durum operasyonu dört fonksiyonel grup
altında örgütlenmeyi gerektirir. Planlama ve İstihbarat, Operasyon, Lojistik ve
Mali-İdari İşler. Operasyon yürütülen tüm doğrudan acil durum çalışmalarını, lojistik ise bunu destekleyen tüm diğer çalışmaları ifade eder. Her fonksiyonel grup
için detaylı fakat dinamik ve elastik planların geliştirilmesi gerekmektedir.
Hazırlık Planları: Kurumları afete hazırlamak, operasyonel planları bildirmek, personeli eğitmek, tatbikatlar yapmak ve operasyonel planları hazırlamak
için ayrı bir grup plana ihtiyaç vardır. Bu bir kereye mahsus bir iş olmayıp, devam
edecek olan bir süreçtir. Planların gözden geçirilip yenilenmeleri gerekmektedir.
Koordinasyon: Milyonlarca insanın yaşadığı bir afet bölgesinin yönetimi ciddi bir iştir. Arama kurtarma ve destek çalışmalarında görev alacak kişilerin sayısı
91
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
yüzbinlerle ifade edilecektir. İstanbul şehri için İstanbul dışından bu ölçekte bir
ekip oluşturup getirmek neredeyse imkânsızdır. Bir bakıma şehir kendi kendisini
iyileştirecektir. Dolayısıyla gönüllüler de dâhil olmak üzere tüm vatandaşların koordine edilmesi son derece önemlidir.
Kaynak Bulma: Bir afetten sonra iyileştirme için gereken mali ve işgücü kaynağı çok büyük boyuttadır. Bunun bir topyekûn mücadele olduğu ve ne EDAŞ’ların ne de herhangi bir kurumun tek başına bu durumun altından kalkabilecekleri
unutulmamalıdır. Özel sektör taahhütleri aracılığıyla harici kaynakların ve gönüllülerin de dahil edilmesi gerekmektedir.
6. EDAŞ İÇİN AFET YÖNETİMİ
6.1 Amaç
Bir EDAŞ’ın afet yönetiminin amacı a) Elektrik dağıtım şebekesinin afetlere
ve diğer etkilere karşı dayanıklı10 hale getirilmesini sağlamak; b) Elektrik dağıtım
şebekesinde afetlerde ortaya çıkan acil hasarları gidermek ve ikincil etkileri ve hasarları önlemek; c) Arama kurtarma operasyonlarına ve lojistik faaliyetlere destek
sağlamak; d) Hayatın normale dönmesine yardımcı olmaktır.
Dayanıklılık bir sistemin oluşan hatalar ve dış etkilerden dolayı normal operasyonlarını sürdürememesi durumunda minimum kabul edilebilir bir hizmet seviyesini sağlama veya hatadan hızla geri dönebilme yeteneğini belirtir. Dirençlilik1 ise
yeniden düzenleme ihtiyacı olmadan dış etkilerin yol açacağı değişikliklere direnme yeteneği (hata yapmama) olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu iki farklı tanım
sistemin dış etkilerden dolayı değişiklik gösterme oranı şeklinde birleştirilebilir;
eğer bu değişiklik çok küçükse sisteme dirençli, sistemin büyüklüğüne oranlı ise
dayanıklı adı verilir. (Read, 2005) Amaç olarak dirençlilik daha üst bir hedef olmakla birlikte dirençli bir sistem oluşturma maliyeti dayanıklı sistem oluşturmaya
göre çok daha yüksek olacaktır.
Bir afet planının en bilinen amacı afet sonrasında oluşan hasarları en kısa sürede gidermektir. Bu hasarlar dağıtım merkezlerinde, trafolarda, enerji nakil hatlarında, kullanım noktalarında ve idari binalarda ortaya çıkabilir. Afet tiplerine göre
enerji hatlarının kopması, direklerin devrilmesi, trafolarda yangın veya su altında
kalması, yaygın kullanıcı hasarları gibi zararlar meydana gelebilir.
10 Dayanıklılık İngilizce’de “resilient” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır.
11 Robust anlamında kullanılmıştır. Robust kelimesinin bir diğer karşılığı ise “gürbüz” terimidir.
92
2014/2
Olası ikincil hasarlar ve etkiler arasında açıkta kalan kablolar nedeniyle meydana gelebilecek elektrik çarpmalarını, elektrik kontağı sebebiyle oluşabilecek yangın
ve patlamaları sayabiliriz. Binaların hasar görmesi durumunda kabloların açığa
çıkabileceği ve dolayısıyla bina içinde elektrik çarpmalarıyla karşılaşılması muhtemeldir. Öte yandan yüksek gerilim şebekesi veya şehir içi elektrik dağıtım şebekesinde yer alan elektrik direklerinin sokak veya binaların üzerine yıkılması veya
kabloların koparak bina ve sokaklara düşmesi çok sayıda kişinin çarpılma riskini
meydana çıkartmaktadır. Bu sebeple pek çok afet türü için afet anlarında enerjinin
kesilmesi gerekmektedir. Şebekeye tekrardan elektrik verilmeden hasarların tamamının tespit edilmiş ve gerekli önlemlerin alınmış olması gerekmektedir.
Afet yönetiminin üçüncü amacı ise arama kurtarma operasyonları ve lojistik
destek faaliyetlerinde bulunan kurum, kuruluş ve gruplara elektrik enerjisi sağlamaktır. Arama kurtarma ve afetlerle ilgili diğer faaliyetlerin sürdürülebilmesi
başta telekomünikasyon altyapısı olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların enerji
ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine bağlıdır. Bu kuruluşlar arasında Valilik, AFAD,
AKOM, İSKİ, Emniyet Müdürlükleri, Telekom, Hastaneler, saha arama kurtarma
ekipleri ve basını sayabiliriz. Bu enerji elektrik dağıtım şebekesi üzerinden ulaştırılabileceği gibi bağımsız yedek jeneratörler, büyük kapasiteli aküler vb vasıtasıyla
da olabilir.
Elektrik enerjisine en çok ihtiyaç duyulacak yerlerden biri de afet sonrasında
oluşturulacak toplanma ve yaşama merkezleri ile afet lojistik yardım merkezleridir.
Afet sonrasında lojistik operasyonlar lojistik depolar, lojistik merkezler, uç yardım
dağıtım noktaları ile toplanma ve barınma alanlarında gerçekleştirilecektir. Bu
operasyonların sürdürülebilmesi için yüksek hizmet seviyesinde elektrik enerjisi
sağlanması gerekmektedir. Bu noktalara bağımsız ve yedekli hatlar veya elektrik
jeneratörleri ile ulaşılmalıdır. İhtiyaçların detaylı olarak incelenmesi ve güç kapasitesinin doğru planlanması gerekmektedir.
Dördüncü temel hedef ise hayatın normale dönmesini sağlamaktır. Nüfusun
evlerinde ve iş yerlerinde yüksek hizmet seviyesinde elektrik kullanmaya başlamalarını sağlamak için zarar görmüş olan enerji hatlarının ve trafo merkezlerinin
onarılması, hasarlı binaların şebekeden ayrılması gerekmektedir. Bu çalışmalardan
sonra elektrik enerjisi kontrollü ve kademeli olarak verilmeye başlanmalıdır.
93
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
6.2 Afet Yönetimi Süreci
Afet yönetimi afet öncesi yapılan planlama ve hazırlıkları, afet anı prosedürlerini ve afet sonrası iyileştirme çalışmalarını içermektedir. Buna göre yapılacaklar
şu şekilde sıralanabilir:
Afet öncesinde afet anı ve sonrası için planlama yapılması, bu planın gerçekleşmesi için başta personel olmak üzere tüm eksiklerin giderilmesi, personelin eğitim
ve tatbikatlar ile afet ve acil durumlara hazırlıklı olmalarını sağlanması gerekmektedir. Planlamanın en önemli noktalarından biri de diğer kurum ve kuruluşlarla
koordinasyonun sağlanmasıdır. Afet çalışmaları pek çok kurum ve kuruluş, sivil
toplum örgütleri ve gönüllülerin katılımıyla yürütülecektir. Tüm bu tarafların diğer afet çalışmaları gibi enerji dağıtım şebekeleri afet yönetiminden de haberdar
olmaları ve bu çerçevede çalışmalara katılmaları beklenmektedir. EDAŞ’ların bu
planlarda afet anlarında görev alacak personeli ve ihtiyaç duyulacak teknik donanımın nasıl sağlayacaklarını da belirtmeleri gerekmektedir. Afet planlamasının
oluşabilecek en büyük ölçekli hasara göre yapılması gerekmektedir.
Ulaşımın aksayacağı göz önüne alınarak acil durum planlarının personelin merkeze dönmeye gerek kalmadan bulundukları noktalarda göreve başlayacak şekilde
yapılmaları gerekmektedir. Öncelikle her elemanın ikamet ettikleri bölgedeki sorumluluk noktalarının belirlenmesi gerekmektedir. Her noktaya olası olumsuzluklar da göz önüne alarak birden çok ekibin müdahale etmesi gerektiği düşünülmelidir. Bazı noktalarda yeterli personelin bulunmaması durumunda kısmi zamanlı,
bağımsız acil durum personeli istihdam edilmeli ve görevlendirilmelidir. Bu geçici
personel özellikle mühendisler, teknikerler ve ilgili esnaftan oluşabilir. Burada gönüllülük esas olmalıdır. Tüm personel eğitimlerden geçirilmeli ve sık yapılacak
tatbikatlarla güncel tutulmalıdır. Haberleşme ve tamiratlar için gerekli donanım
sahada ekipler tarafından kolayca erişilebilecek yerlerde bulundurulmalıdır.
Afet koordinasyonu ilgili ancak minimum sayıdaki kuruluş arasında gerçekleştirilmelidir (basitlik). Kuruluşlar arasında akacak minimum bilgi akışı belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Eksik bilgi koordinasyonsuzluğa, fazla bilgi ise kirliliğe
ve verimsizliğe yol açar. Bu çerçevede Valilik, AFAD, AKOM, TEİAŞ ve komşu
EDAŞ’lar, belediyeler ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla protokoller hazırlanması gerekmektedir.
Acil durum jeneratörüne sahip tüm kuruluşlar ile küçük ölçekli tüm üreticilerin şebekede hasar oluşması durumunda ikincil hasarlara yol açmaması için teknik
şartnamelerin hazırlanması ve bu şartnamelere uyumun denetlenmesi de şarttır.
94
2014/2
Afet anı süreci temelde, enerjinin kesilmesi, personelin durum hakkında bilgilendirilmesi, afetin başlangıcını ve bitişini belirten sinyallerin alınması/verilmesi şeklinde gerçekleşecektir. Bu süreçlerin mümkün olduğunca insan müdahalesi
gerçekleşmeden otomatik olarak gerçekleşmesi, ancak sistemlerde oluşacak hatalara karşı mutlaka insan kontrolünün yapılması gerekmektedir. Otomatik prosedürlerin işlemediği düşünülüyorsa önce bilginin doğruluğu teyit edilmeli, bu bilgi
ışığında yeni kararlar alınmalıdır. Afet anında ayrıca özel jeneratörlerin de susmasının sağlanması gerekmektedir.
Afet sonrası prosedürleri kurum içi ve diğer kurumlarla koordinasyonun sağlanması, hasar belirleme çalışmaları, onarım çalışmaları ve diğer kurum ihtiyaçlarının karşılanmasını detaylarıyla belirtmesi gerekmektedir. Buna göre yapılacak
işler bunlarla sınırlı olmamak şartıyla aşağıda belirtilmiştir.
• Elemanlarla iletişim kurulması, eksik ve kayıplarının belirlenmesi;
• EDAŞ’a ait bina, trafo, enerji sağlayan TEİAŞ hatlarındaki ve dağıtım
ağındaki hasarın belirlenmesi;
• Durum hakkında ilgili diğer kurumlarla bilgi paylaşımı;
• Acil operasyonel planların gelen istihbaratlar doğrultusunda güncellenmesi;
• Acil durum ihbarlarının alınması;
• Binalardaki hasarın, yıkılan ve elektrik verilmemesi gereken bina ve bölgelerin belirlenmesi;
• Çalışan özel jeneratörlerin kontrol edilmesi ve emniyetinin sağlanması;
• Hasar tespit ve tamir ekiplerinin oluşturulması, bilgilendirilmesi ve göreve
başlamaları;
• Tamir çalışmalarının izlenmesi ve performans raporlamasının yapılması;
• Çalışmaların mali ve idari yükümlülüklerinin yerine getirilmesi.
7. SONUÇ
Bir afet için hazırlanma oldukça karmaşık bir süreçtir. Planlama sürecinin kendisi dahi ayrı bir plan gerektirir. İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşanacak bir afet
sonrasında şehir kendi kaynaklarını kullanarak kurtarma ve iyileştirme çalışmalarını sürdürecektir. Dolayısıyla her bir kaynak kırıntısına ihtiyaç duyulacaktır.
95
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi
Hazırlık ve kurtarma operasyonları için ayrı planlar hazırlanmalı ve bu planlar
çalışmaların nasıl koordine edileceğini ve hangi kaynakları kullanacağını içermelidir.
Planların başarısı uygulayan personelin yeteneklerine bağlıdır; personelin yetkilendirilmiş olması planın başarısının anahtarıdır.
Kaynakça
Adachi, T., Ellingwood, B. R., (2008) “Serviceability of earthquake-damaged
water systems: Effects of electrical power availability and power backup systems on system vulnerability.” Reliability Engineering & System Safety, Volume 93, Sayı 1, Ocak 2008, Sayfa 78–88
Aksoy, L., Günalay, Y., Küçük, B., Tanyaş, M., 2013, İstanbul İli Afet Lojistik
Planı Kılavuzu, yayınlanmamış metin.
Dynera, I., Larsenb, E.R., 2001, “From planning to strategy in the electricity
industry” Energy Policy Vol. 29, pp. 1145–1154
Mongioi M., McNally L., Thompson, R., 2010, “Integrating Measures for
Business Continuity and Transportation Demand Management to Ensure
Regional Emergency Preparedness and Mobility”, Transportation Research
Record: Journal of the Transportation Research Board, Vol. 2137, pp. 85 – 94.
Noda, M., (2003). “Disaster and restoration of electricity supply system by
Hanshin-Awaji Earthquake.” APEC Seminar on the Earthquake Disaster
Management of Energy Supply Systems, 3-4 Eylül 2003, Sayfa 85-90
Read, D.W. (2005). “Some Observations on Resilience and Robustness in Human Systems.” Cybernetics and Systems, 36(8), 773-802
URL1: Public Utility. (n.d.). In Wikipedia. Retrieved October 14, 2014, from
Wikipedia http://en.wikipedia.org/wiki/Public_utility
URL2: Terminology. (n.d.). Retrieved October 24, 2014, from UNISDR News
http://www.unisdr.org/we/inform/terminology
URL3: Business Continuity Planning. (n.d.). Retrieved October 14, 2014,
from The Flevy Blog http://flevy.com/blog/business-continuity-planning
96

Benzer belgeler