2004* 2(1) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
Transkript
2004* 2(1) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
2004 * 2( 1) bahar spring 2003 2(1) • bahar spring Ankara Üniversitesi iletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ile tiş im : araştırm aları Dergisi Çenter tor Communication Research Ankara University com m unication: research Journal ile tiş im : araştırm aları Ankara Üniversitesi iletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi tarafından çıkarılan hakemli bir dergidir. Derginin amacı iletişim alanının disiplinlerarası yapısı içinde düşünce üreten araştırmacılar için uluslararası bir lorum oluşturmak: teorik analiz ve tartışmalar kadar ampirik araştırmaları yayınlayarak iletişim alanında bilgi/veri üretiminin sağlanmasına katkıda bulunmak: kitap ve araştırma raporları ile ulusal ve uluslararası konferans ve kongrelerin değerlendirilmesini yapmaktır. Bu amaçları gerçekleştirmek için derginin kendini konumladığı sınır bilimsellik, akla uygun olmak ve eleştirelliktir. İletişim : araştırm aları yılda iki kez. Nisan ve Kasım aylarında yayınlanır. Dergi Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde yazılmış yazılara yer verir. Hakemli bir derginin gereği olarak gönderilen yazılar, yazarın kimliğini bilmeyen uzman hakemler tarafından değerlendirmeye alınır. com m unication: research is a refereed academic journal published byth e Çenter tor Communication Research Ankara University. The journal seeks to establish an International forum tor communication researchers mthin the interdisciplinary field of communication studies; to contribute to the produdion o f knovıledge and data by publishing theoreticai analyses as well as empirical research: and to assess nationai and international meetings in addition to publishing book and research report reviem. İn order to attain these goals, the journal identifies its extent as the limits marked by scientificity, accountability, and critical thinking. com m unication: research is published twice a year in April and October. Journal's ianguages of publication are Turkish. English, French and German. Submissions are sent out to anonymous referees fo r blind revien. Sahibi Publlsher Ankara Üniversitesi iletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi adına Prof. Dr. Asker Kartarı, Müdür Yayın Danışma Kurulu Advlsory Board Ankara Üniversitesi Ahmet Tolungüç Münih Ludwig Masimilian Üniversitesi Alois Moosmüller (Almanya) Bilgi Üniversitesi Aydın Uğur Yeditepe Üniversitesi Aysel Aziz Illinois Üniversitesi, ABD Dan Schiller Ankara Üniversitesi Erol Mutlu Marmara Üniversitesi Filiz B. Peltekoğlu Ege Üniversitesi Konca Yumlu Ankara Üniversitesi Korkmaz Alemdar Anadolu Üniversitesi Levent Kılıç Ankara Üniversitesi Metin Kazancı Ankara Üniversitesi Nilgün Abisel Başkent Üniversitesi Nuri Tortop Ankara Üniversitesi Oya Tokgöz Orta Doğu Teknik Üniversitesi Raşit Kaya Gazi Üniversitesi Seçil Büker New York Kent Üniversitesi Stuart Ewen (Hunter Collage, ABD) Beykent Üniversitesi Ünsal Oskay Carleton Üniversitesi Vincent Mosco (Ottavva, Kanada) Editörler Kurulu Editorlal Board Editör Editör Editör Yardımcısı Assistant Editör Editör Yardımcısı Assistant Editör Asker Kartarı Nilüfer Timisi Engin Sarı Tasarım Deslgn Mehmet Sobacı Ahmet S. Baydar Engin Doğan İletişim Adresi Contact Address Tel Phone Faks Fas E-Mail http:// Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Çenter for Communication Research Ankara University Cebeci, 06590, Ankara ■Turkey 1*90.312) 319 77 14 1*90.312) 362 27 17 [email protected] ilefdergi.ilef.net ISSN 1303-7900 İletişim : araştırmaları dergisi Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi tarafından yayınlanmaktadır. communication: research journal is published by Çenter for Communication Research Ankara University. ® 2003 İletiş im : araştırmaları. Tüm hakları saklıdır. A N KA R A ÜNİVERSİTESİ BASIMEVt • 2005 w w w .a n k a ra .e d u .tr © 2003 communication: research. Ali rights reserved. İ ç in d e k ile r 5 Asker Kartarı Editörden M akaleler 9 Mine Gencel Bek Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme 41 Eser Köker D. Beybin Kejanlıoğlu 2002 Seçim Kampanyalarında Ulusal Basın Mutlu Binark Türkiye’de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler: Barış Kılıçbay Biri Bizi Gözetliyor Örneği Serdar Öztürk Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar 73 93 Etkinlik Değerlendirmeleri 107 Mine Gencel Bek Türk(iye) Kültürleri Sempozyumunun Ardından Engin Sarı Değişen Dünyada Türkiye'nin Önemi 111 117 Monika Kraemer Report on the Conference "Intercultural Communication Outlines of an Academic Discipline" Kitap Eleştirileri 119 Aytaç Yıldız Müteferrika ve Osmanlı Matbaası 125 Bu Sayıdaki Yazarlar iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1) • bahar 5 Editörden Asker Kartarı iletişim : araştırmaları birinci yılını kmamdan nicel ve nitel analizine dayanı doldurdu. İlk iki sayımızı Ankara Üni yor. Yazıda tabloidleşme kavramım ge versitesi İletişim Fakültesi adı altında çı niş bir literatüre dayanarak tartışan Bek, kardık. Baskı sayısı, dağıtım ve postala ülkemizde medya ve tabloidleşmeyi ya ma sorunlannı rektörlüğümüzün deste lan tarihimizin dönüm noktalarını temel ğiyle daha rahat çözebileceğimizi düşü alarak inceliyor. Makalede, seçilen ör- nerek, dergimizi Ankara Üniversitesi İle neklemden elde edilen veriler değerlen tişim Araştırmaları ve Uygulama Merke diriliyor. zi İlaum'a devrettik, iletişim : araştırma Eser Köker ve Beybin Kejanlıoğ- larının içerik, biçim ve niteliğinde hiçbir lu'nun hazırladığı "2002 Seçim Kampan değişiklik olmayacak elbette. Dergimizin yalarında Ulusal Basın" başlıklı yazı ulaştığı akademik standardı koruyup ge "Türkiye'de 2002 seçim kampanyaların liştirmeye ve okuyucumuzun karşısına da ulusal basının kendini merkezi güç aynı gönül rahatlığı ile çıkmaya devam olarak kurmasını" irdeliyor ve "seçim edeceğiz. kampanyalarının Amerikanlaşması" tezi Bu sayımızın makaleler bölümünde dört çalışma yer alıyor: savunuluyor. Yazarlar 1 Ağustos 2002 ile 4 Kasım 2002 tarihleri arasında yayın lanan Hürriyet ve Sabah gazetelerini tara Mine Gencel Bek'in "Türkiye'de Tele yarak elde ettikleri veriyi "siyasetin 'bi vizyon Haberciliği ve Tabloidleşme", ad limselleşmesi' /teknikleşmesi, kişiselleş lı makalesi, dört özel TV kanalında ve mesi, alışıldık ve belirgin siyasal parti- TRT'de bir hafta boyunca yayınlanan ha yurttaş bağının yerine esnek ve değişken berlerin hem biçimsel hem de içerik ba medya-tüketici /seyirci /yurttaş bağının iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 5-8 6 • iletişim : araştırmaları geçmesi ve medyanın politik güç merke dan sonra radyo yönetiminin inceleme zi olması bakımından değerlendirilmek- ve soruşturmasına konu olmuştur. Ünlü tedir"ler. öykücü Sadri Ertem'in öyküsünden esin Mutlu Binark ve Barış Kılıçbay, "Tür kiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler: Biri Bizi Gözetliyor Örne ği" adlı yazılarında, medyanın mülkiyet yapısındaki dönüşüme koşut olarak, 1990'larm ikinci yarısından itibaren Türk televizyonlarında gözlenen türsel çeşitli liğe dikkat çekiyorlar. Bu terihten itibaren sayıları gittikçe artan talk show'lar, tartışma programları, doküdrama'lar, reality shovv'lar ve reality television ("gerçek televizyonu") gibi türler den biri bu yazıda ele almıyor. "Gerçek lenerek hazırlanan radyo piyesi, radyoda okunurken, eserin durdurulması yönün de telefonlar gelmiştir. Gelen telefonlara rağmen, esere yönelik onay, baştan veril diği için, yayın durdurulmamıştır. Belge ye göre, esere yönelik temel eleştiriler, eserin komünizm propagandası yapma sı, eserin içeriğinin Türk toplumunun gerçeklerine uymaması ve öyküde belir tilen soruna, öykünün kendi kurgusu içinde çözüm gösterilmemesidir. Bu sayımızın Etkinlik Değerlendir meleri Bölümü'nde; televizyonu"nun Türkiye'deki ilk örneği Mine Gencel Bek, Türkiye Kültür olan, Taxi Orange'dan uyarlanan ve ilk Araştırmaları Grubu'nun 3-5 Eylül 2003 iki dönemi Show TV’de (2001), üç döne tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversi mi ise Star TV'de (2002-2003) yaymlanan tesinde gerçekleştirdiği "Türk(iye) Kül "Biri Bizi Gözetliyor" yazarların inceleme türleri Sempozyumu"nu değerlendiri nesnesi. Yazarlar, bu program aracılığıy yor. Yazar, farklı disiplinlerden çok sayı la sıradan insanların mahrem hayatlannı da araştırmacıyı bir araya getirip tartış kamuya açıp "yeni yıldızlık sistemini ve ma ortamı yaratan bu sempozyumların bu sistemin dolaşıma soktuğu 'telegörsel sürdürülmesi gerektiğini vurguluyor. kimlikler' olgusunu", buna bağlı olarak da üreyen hayran kültürü ve hayran top lulukları olgusunu irdelemektedir. Engin San, Uludağ Üniversitesinin 6-7 Mayıs 2004 tarihleri arasında Bursa'da düzenlediği "Değişen Dünyada Serdar Öztürk'ün "Bir Radyo Piyesi Türkiye'nin Önemi" konulu I. Genç Bi nin Yarattığı Yankılar (1939)” adlı maka lim Adamlan Sempozyumu'na bir bildi lesinde 1939 yılında Türkiye'de "Kendi ri ile katıldı ve sempozyumu değerlendi ne Ayı Süsü Veren Adam" isimli bir rad riyor. Belirtmek isterim ki, dergimizin yo oyunun temsilinden sonraki yankılar editör yardımcısı ve asistanım Engin Sa konu edilmektedir. Eser, yayınlanmasın rı, Sempozyum'da sunduğu "Hemşehri Kartarı • Editör'den • 7 kimliğine dayalı ilişki ağlan: Bir ilişki ağımn kültürel ve iletişimsel anlamı" mekte ve dergimizin çıtası korunmakta dır. Bu vesile ile, bu sayımızda da katkı başlıklı bildirisi ile, Uludağ Üniversite- da bulunan hakemlerimize ilaum ve Edi si'nin öğretim üyelerinden oluşan değer törler Kurulu adına teşekkür ederim. lendirme kurulu tarafmdan "Türkiye'nin Sosyo-kültürel Yapısı" kategorisinde bi rinci seçildi. Monika Kramer ise benim de üye ol duğum Avrupa Kültürlerarası İletişim Komisyonu'nun 12-14 Kasım 2004 tarih leri arasında Münih Üniversitesi'nde dü zenlediği "Intercultural Communication - Outlines of an Academic Discipline" konulu sempozyum ve komisyonun yıl lık toplantısı hakkında bilgi veriyor. Yıl lık toplantıda, Temmuz 2005'ten itibaren iki yıl süreyle komisyon başkanlığına se çildim. Komisyonun periyodik toplantı ları artık iki yıl boyunca Ankara'da yapı lacak. Avrupa Kültürlerarası İletişim Ko misyonu'nun gelecek kongresi, 2006'nın Ekim ayında "Avrupa'da Kültürlerarası İletişim" başlığı ile Ankara Üniversite si'nde gerçekleştirilecektir. Dergimizin Kitap Eleştirileri Bölü münde Aytaç Yıldız "Müteferrika ve Os manlI Matbaası" adlı kitabı irdeliyor. Bilimsel dergilerin niteliği, onlara katkıda bulunan, gönderilen yazıları gözden geçirip eleştiren hakemlerinin akademik düzeyi ile yakından ilgilidir, iletişim : araştırmaları na gönderilen ya zılar, hakemlerimizin titiz ve özverili ça lışmaları sonunda elenmekte, eleştiril 9 Türkiye’de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme Mine Gencel Bek News Reporting in Turkish Television and Tabloidisation Özet: Bu makale dört özel TV kanalında ve TRT'de bir hafta boyunca yayınlanan haberlerin hem biçimsel (sunucu öğesi, sunuş biçimi, görsel öğeler, müzik), hem de içerik bakımından (hangi aktörler ve temaların nasıl temsil edilip çerçevelendiği) nicel ve nitel analizine dayanır. Bu analizin sonuçlarından birisi, özel TV kanallarındaki haberlerde esas olarak iki aktörün yer aldığıdır: Geçirdikleri kazalar ve trajediler ile yoksullar/ 'sıradan' insanlar ve gösterişli yaşam tarzları, varlıkları ve dedikodularıyla zenginler/ ünlüler. TRT'de hala protokol haberciliğinin devam ettiğini vurgulayan araştırmada özel kanallarda haberlerin nasıl siyaseti kişiselleştirdiği ve tabloidleştirdiği ve medya gruplarının kendi çıkarları için haberleri nasıl kullandıkları örneklerle gözler önüne serilmektedir. Abstract: This article aims to explore the issue of tabloidisation of the news in the Turkish context by analysing the news texts of four commercial channels and a public service channel. The analysis covers both the formal characteristics and the content of the nev»s in Turkey. While the former consists of elements such as the presenter and presenting style, visual elements, and music, the content is considered mainly by focusing on how actors and themes are represented, framed and focused and how the language is used, both quantitatively and qualitatively. Examples from the news are provided throughout the text to $how the relationship vvithin the specific Turkish context. The article argues that TRT stili relies on the protochol news reporting vvhile in the commercial channels the news personalises and tabloidises politics, and at the same time pays less attention to International issues. Furthermore, the media groups exploiting the news for their own gain are critically examined in the article as well as the two main actors of the news: poor people with their tragedies and accidents, and rich people with their wealth, gossip and glamorous life style. iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 9-38 10 • iletişim : araştırmaları Türkiye’de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşrae Birbirleriyle ilişkili olan tabloidleşme cındaki önceliklerin haber ve bilgiden (tabloidisation) ve bil-eğlence (infotainmen t1) kavramları, özellikle son yıllarda eğlenceye doğru kaymasıyla ilişkilidir medya araştırmacılarının büyük ilgisini çekmektedir. Tarihsel çalışmalarında Mc Lachlan ve Golding (2000) tabloidleşmenin kodlarını daha az metin, siya sal haber, uluslararası haber ve daha çok görüntü, eğlence ve insani ilgi (human interest) haberi olarak sıralarlar. Bir ba kıma, tabloidleşme bilgi programlarına eğlencenin eklenmesi boyutuyla bil-eğlencenin ileri bir biçimidir (Brants ve Neijens, 1998). Sparks'ın (2000: 10) tanı (Sparks, 2000: 11). Tabloidleşme eğilimine karşı uyarı lara tepki olarak, son bir kaç yılda, daha ihtiyatlı, hatta iyimser görüşler ağırlığı nı arttırmaktadır. Bu çalışmalarda ku ramsal olarak temel alınan kişi, hakim güçlerin resmi gazetecilik anlayışından farklı olarak tabloid gazeteciliğin hakim anlayışları eleştirerek bunları altüst ede bileceğini, hatta resmi ve hakim olana alternatif bir gerçeklik kurarak özgür mına göre, info-tainment tabloidleşme- leşme sağlayacağını savlayan John Fis- nin ikili yapısının birini oluşturur. Birin ke'dir (1992). Liesbet van Zoonen (1998: ci boyut, siyasete, ekonomiye ve toplu 188) Fiske'yle hemfikir olarak tabloid ma daha az ilgi gösterilip spora, skandallara ve popüler eğlenceye çok daha gazeteciliğin hegemonik normları ve de fazla ilgi gösterilmesiyle; kişisel olana, hem ünlülerin, hem de sıradan insanla eder. Bird (2000: 216) tabloidleşmenin rın özel hayatlarına daha fazla ilgi gös ma anlamında iyi bir şey olabileceğini terilip siyasal süreçlere, ekonomik ve öne sürer. Uzmanlar tarafından işgal toplumsal değişimlere daha az ilginin edilen kamusal alandan hem katılım gösterilmesiyle ilgilidir. İkinci boyutu hem de karar verme anlamında yurttaş oluşturan info-tainment ise iletişim ara ların dışlandığını belirten Ulrike Klein ğerleri eleştirme potansiyelinden söz en azından bazı meseleleri görünür kıl Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 11 (2000: 192) ise Almanya'daki tabloid Bild gazetesini katılımcı temsili siyasal ni benimseyen bu araştırmalar, tabloid- etkinliği arttıran araçlardan biri olarak yım derken aslında yüceltmiş oluyorlar görür. Ona göre, Bild siyaseti popüler leştirerek öbür türlü siyasetten kaçına ki, bu zaten kültürel çalışmalarla ileti cak halka ulaştırır. Böylece, gazete siya bakanlar arasında süre giden çatışmanın sal yaşamdan insanların tümüyle kop masını önleme işlevini yerine getirir. bir öğesi olarak da değerlendirilebilir Ancak, Klein'in analizine dayanarak, meye iyimser bakan bu araştırmacılar, Bild olmasa ne olacağını, okuyucuların tamamen siyasal dünyadan kopup kop tabloid haberciliğin demokratik kültür mayacağını bilmek çok zor. Belki bu du rumda Bild'in yerine okuyucular başka sürenleri aslında popüler kültüre karşı bir alternatifi geçirebilirler. Üstelik, şu Turner (1999) tabloidleşme konusunda nu da unutmamalı ki, tabloid medyada kaygılarını dile getirenlerin konumunu (aslında tüm medyada) haberler sadece uzunca zamandır süren popüler kültür siyasetle ilgili "bilgi" anlamında haber düşmanlıklarına vermiyor, aynı zamanda haber söylemi Brants'a göre, " info-tainment korku- zaman zaman ırkçı ve cinsiyetçi öğeleri de içerecek şekilde hakim iktidar/ güç su"(1998: 316) üzerine konuşanlar aslın ilişkilerini kuruyor (İnal, 1996). Bu ne denle, "en azmdan siyasetten haberdar ediyor, böylece okuyucular siyasetten tamamen kopmamış oluyorlar" diyerek kendimizi avutmamız oldukça zor. Do layısıyla kültürel çalışmalar perspektifi leşmenin ihmal edilen yanlarını ele ala şim ve kültüre ekonomi politik açıdan (Gencel Bek, 2003). Nitekim, tabloidleş- ve yurttaşlık için tehlikeli olduğunu öne olmakla suçluyorlar. Örneğin, Graeme bağlıyor. Ya da da tamamen kamu hizmeti yayıncılığına bağlılıklarının bir uzantısı olarak eleşti rilerini temellendiriyorlar: Bunun (info-tainment) tam olarak ne anlama geldiğini açıklamadılar, ama açıkçası iyi bir şey değildi ve onların siyasete yaklaşım konusunda olması 12 • iletişim : araştırmaları dikkate almamalarının bir nedeni, po gerektiğini düşündükleri ciddi tu tumla tam bir zıtlık içerisindeydi. Daha sonra, kamu yayıncılığının ha la tekeli elinde tuttuğu ve herkesin ticari televizyonun Amerikalıların kendilerine saklamaları gerektiği birşey olduğu konusunda anlaşmış gözüktüğü eski güzel günler konu suna geldiler (Brants: 1998: 316). birinden ayrı olmak zorunda ve medya Bu araştırmacıların 'iyimserliğinin tabloidleşmesidir. Hollanda'daki 1994 kaynağı ise info-tainment ve tabloidleş- seçimlerinin temsiline ilişkin yaptıkları me meseleleri konusunda sordukları so araştırmanın sonucunda Brants ve Ne- rular olabilir. Örneğin, Brants (1998: ijens (1998) siyasetçilerin çoğunun eğ püler kültüre öncelik vermeleri olabilir. Ancak popüler kültür ve siyaset de bir araştırmacıları varolan "kamp'Tardan birini seçmek zorunda değildirler. Çün kü, burada eleştirilen siyasetin popüler leşmesi değil; onun yerine içeriğinin 316) bil-eğlencenin "yapısal bir feno lence programları yerine bilgilendirici men" olup olmadığı; siyasetin temsilini programlarda ve haberlerde gözüktü "sistematik" bir biçimde değiştirip de ğünün altını çizerler. Ancak bu zaten se ğiştirmediği ve "siyasal iletişimin de çim döneminde normal olarak beklene mokrasideki rolüne dair bir krizin kanı bilecek bir durumdur. Siyaset sadece se tı" olup olmadığı gibi sorular sorar. çimlerle sınırlı olmadığından, diğer za Kendisinin tabloid televizyon haberleri nin Avrupa'da olmadığına dair sonucu manlarda siyasetin nasıl temsil edildiği (s. 323) aslında siyasetçiye karşı "sıra dan" insanın övüldüğü TV cynicismirıin kültürün bir parçasını oluşturduğu ABD (Hallin, 1994: 102-103) ile karşılaş tırıldığında anlamsız da değildir. Bu an lamda, ABD ile karşılaştırıldığında Av rupa için çok erken kaygılanılıyor olabi lir, Brants'a göre. Ancak, bu konuda nin de araştırılması gerekir. Ayrıca ha ber programlarında siyasetin temsil edilmesi, siyasetçilerin yer alması, bu nun ciddi ve bilgilendirici bir temsil ol duğu anlamına da gelmeyebilir. Bu ne denle, haber içeriğinde tabloid öğelerin araştırılması önemli bir çalışma alanı olacaktır. başka sorular da türetmek mümkündür: Peck (2000: 232-233) tabloidleşme Tabloidleşmenin yapısal bir konu haline konusundaki görüşleri "eleştirel moder- gelip içeriği sistematik olarak değiştir nist" ve "eleştirel postmodernist" olarak mesini mi beklemek gerekir eleştirmek ikiye ayırır. Buna göre, modernist pers için? Eğer öyleyse, o zaman siyasal ileti pektif medyayı, yurttaşlara bilgi sağla şimin krizini çözmek için çok geç kalın ma ideal rolü çerçevesinde kamusal ala mış olmaz mı? Bu araştırmacıların tablo- nın yaşamsal bir öğesi olarak kavrar. idleşme ve info-tainment eğilimlerini Oysa eleştirel postmodemistler, Peck'e Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 13 göre, tabloid medyayı kamusal mesele Türkiye'de medya ve tabloidleşme: lerin geleneksel medyada evrenselleşti rici, kişisel olmayan bir şekilde temsil edilmesini düzeltecek bir potansiyel ola rak görürler. Onlara göre, tabloid med ya tarihsel olarak medya temsilinde ses leri ve deneyimleri yok sayılan toplum sal grupların bütünleştirilmesi aracılı ğıyla resmi medyadan daha içeriri, katı lımcı ve demokratik olabilir (s. 233). Neden tabloidleşme medya araştırmacı larının ana ilgi konularmdan biri haline geldi? Tabloidleşmenin ve medya tüke ticilerinin bu tür ürünlere yönelmeleri nin nedenleri nelerdir? Bu sorulara fark lı yanıtlar vermek mümkündür. Sparks'a göre, tabloidleşmenin temel Eğer son iddiadan başlanacak olursa, di nedeni, istikrarlı bir burjuva demokrasi ğer sesleri içermek ve göstermek hiç sinin olduğu ülkelerde sıradan insanla temsilin olmamasından, tamamen dış rın yaşamlarında siyasal ve ekonomik lanmasından daha iyi bir gelişme olarak iktidarın ayrışmış olmasıdır. Ona göre, görülebilir. Ancak burada görmezden burjuva demokrasisi ne kadar istikrarlı gelinen şudur ki, medya bu sesleri mal ve yerleşikse, kitleler de demokrasinin zeme olarak sansasyonel bir biçimde kullanarak sömürebilmektedir. İkinci işleyişiyle o kadar az ilgilenecek ve olarak, tabloidleşmeyi eleştirip onun de basına yöneleceklerdir (Sparks, 1998: mokrasi için tehlikelerine işaret edenler 217). onun yerine daha çok apolitik popüler Eğer Türkiye demokrasisini modemist olmak zorunda değildirler ya Sparks'ın tanımladığı anlamda istikrarlı da, Peck'in ileri sürdüğü gibi "ana ku bir demokrasi olarak kabul etmezsek, ramsal dayanak" olarak Habermas'ı ko bu görüşler Türkiye özelinde geçerli ol şulsuz bir biçimde kabul etmezler (örne mayacaktır. Hatta Türkiye'de depoliti- ğin, bkz. Golding, 1995). Peck'in önerdi zasyon süreci tam tersine demokrasinin ği ikili model, ayrıca modemist kutupta istikrarsızlığının bir sonucu olarak gün alıntılanan araştırmacıların aslında ta deme gelmiştir: Özellikle de üçüncü as mamen bu pozisyonun savunucusu ol keri darbe olan 12 Eylül darbesinin ar mayıp, hatta tam tersi bunu eleştirmele dından büyük bir depolitizasyon süreci ri nedeniyle de tartışmaya açıktır.2 Be yaşanmış, pek çok siyasi etkinlik ve ör nimsenen kuramsal yaklaşım gerçekliğe gütlenme sona erdirilmiş ve ifade öz bakışımızı büyük ölçüde etkilese de, bu gürlüğü kısıtlanmıştır. Kamunun siya kuramsal perspektifleri geliştirmek ve set konuşma yerine, özellikle de sol si zenginleştirmek için katkıda bulunmak yasetin panzehiri olarak dine odaklan üzere özgül bağlamlardaki özgül araş ması ya da futbol ve sansasyonel basın tırmalara ihtiyaç vardır. la ilgilenmesi teşvik edilmiştir. 14 ■iletişim : araştırmaları Haberlerin tabloidleşmesinin ya da yet ve Milliyet gazetelerine dönük ola Türkiye'de daha çok tercih edilen terim rak gerçekleştirilen araştırma3, 1960 yı le magazinleşmesinin ilk örneklerini lında ön sayfadan sonra ikinci en büyük 1960'larda endüstrileşen basın sektörü alan spora ayrılırken, 1980 ve 2000 yılla nün ürünü olan bulvar basınında (Uslu, rında reklamın en fazla yer kaplayan ko 2001: 4), hatta Ahmet Oktay'ın dönem- nu olduğunu ortaya koymuştur (Rekla leştirmesinde ele aldığı gibi 1950'lerin mın kapladığı alan 1960'da % 1. 44, 1980'de % 9. 75 ve 2000'de % 26. 75). Demokrat Partisi'nde Amerikan yaşam biçiminin hakim olarak özel hayatlara il Reklamların temalarında da yıllar içinde ginin arttığı ve böylece edebiyat ve sa bir değişim görmek mümkündür: nata daha çok önem verilen 1923-1950 1960'larda genel ev ürünleri ana tema döneminden farklı olarak popüler kül iken, 1980 ve 2000 yıllarında reklamlar türün önemini arttırdığı 1950-1970 dö ağırlıklı olarak hizmetler ve medya tek neminde görmek mümkündür (Oktay, nolojisi odaklıdır. 1993). Oktay'ın, 1970-1990 döneminde porno dergilerin fazlalaşması, TV kültü rünün hakimiyetini arttırışı, sanatın bü yük sermayenin desteğine girerek metalaşması ve çok çeşitli konularda (yemek, eğlence, tatil, ev bakımı moda... v s .) ya yınlanan dergilerin tüketim ideolojisini yaymasıyla açıkladığı eğilim, aslında 1980 darbesinin ertesindeki neo-liberal ekonomi politikalarının ağırlık kazan ması ve 1990'larda özel TVTerin de orta ya çıkışıyla da, hem sayı, hem de yoğun luk olarak etkisini arttıran bir sürece dö nüşmüştür. 2000'ler Türkiye'sinde artık tüketimin teşvikini sadece dergilerde değil, özel TV kanallarındaki "life-style" programlarında, hatta gazetelerde aslın da ana odağı siyaset olagelmiş köşe ya zılarında görmekteyiz. Türkiye'de tabloidleşme ve maga zinleşme haber programlarından4 daha çok, futbol, paparazzi ve ünlülere ilişkin dedikodulardan medyana gelen "televole" programları özelinde tartışılmak tadır. Bu programlarda sürekli olarak ünlülerin eğlenerek zenginliklerini gös termesi üzerine, MİT bu tür programla rın özellikle mahrumiyet içinde olan ke simlerde tepki yaratarak neredeyse on ların komünizmi benimsemelerine yol açacağı konusunda üst düzey medya profesyonellerine uyarı getirdi. Hürri yet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, şarkıcı Derya Tuna'nın vurulmasının ardından, daha önce ma gazinin hayatın tuzu biberi olduğu şek lindeki görüşlerini yeniden gözden geçi rerek bu programların maço bir kültür Gazetelerdeki değişime bakıldığında yaratma konusundaki etkisi açısından ise, 1960, 1980 ve 2000 yıllarında Hürri daha ciddi bir konum sergiledi.5 Ancak Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabioidleşme • 15 genel olarak medyada arz-talep ilişki setin kendisini hedef alan bir eleştiridir. siyle konuyu açıklayan pazar perspekti Medyada "nerede bu devlet?" şeklinde finin hakimiyetini koruduğunu söyle tekrarlanan sorunun da arkasında yatan mek mümkündür. Örneğin, Posta gaze temel dinamik olarak pazarın kamu ku tesi genel yayın yönetmeni ve eski ma ruluşlarından daha verimli çalıştığına gazin gazetecisi Rıfat Ababay6, bu prog dair görüş çok farklı biçimlerde ifade ramların halk istediği için yayınlandığı edilmektedir. Sağlık sisteminden sosyal nı, genelde halkın televoleleri beğendi güvenceye, milletvekili maaşlarından ğini, ancak sadece sınırlı sayıda bir ente TRT'nin finansmanına kadar uzanan çe lektüel kesimin şikayet ettiğini öne sü şitli konularda devlet harcamalarının rer. Ona göre, Hülya Avşar'm hamileliği yüksekliği ya da devletin verimsizliğine mi yoksa cumhurbaşkanı Sezer'in açık ilişkin sorgulamalar, örneğin medya laması mı daha ilginç ve heyecan verici gruplarının da sosyal güvenlik şirketle diye genel yayın yönetmenlerine soru rine sahip olduğu gerçeği hatırlandığın lursa, hepsi Hülya Avşar'ı seçeceklerdir, da salt "demokrasi" yanlısı söylemler çünkü zaten halk da onu seçecektir. olarak görülemeyeceklerdir. Ababay'ın magazin haberciliğinin önle Türkiye'de tabloid ya da magazin nemez yükselişine dair yaptığı açıklama habercilik konusunda pek fazla çalışma ise çok ilginçtir: Ona göre, halkı umut yapılmamıştır. İstisnai çalışmalardan suz hale getiren Ankara'dır; magazinin Televizyonda Haberin Magazinleşmesi adlı sorumlusu da hiçbir şey üretmeyen si kitapta Hakan Ergül (2000: 11-2), olduk yaset ve siyasetçilerdir. Burada Ababay ça yararlı bir biçimde, haberde magazin ilk bakışta devlete ya da hükümete kar leşmeyi hem haber bültenlerinde daha şı eleştirel gibi gözükebilir. Ancak, aslın az haber değeri taşıyan öğelerin artması da eleştirilen kamusal olan, desteklenen hem de haberde ikincil öneme sahip po ise özel sektördür. Ankara neo-liberal püler ve magazin öğelerin öne çıkartıl köşe yazarları ve gazetecilerce de çoğu ması olarak iki şekilde tanımlar. Bu ma kez, kendi medya gruplarının da mer kalede de bu tanımlama benimsenecek, kezlerinin olduğu İstanbul'un karşısın ama Ergül'den farklı olarak haberin ma da, piyasanın işlemesini engelleyen gazinleşmesi ya da tabloidleşmesi TV meclisin şehri olarak kullanılagelmiştir. aracının doğasından kaynaklı yapısal Bu, siyasetin yapılma tarzına dair bir bir sorun şeklinde görülmeyecektir. Ay eleştiri değil, Schudson'ın (1999) "siya rıca bu makalede konu sadece kuramsal sal cynicism" olarak adlandırdığına ben boyutuyla ele alınmayacak, makalenin zer bir biçimde, aslında doğrudan siya geri kalanında TV haberlerine ilişkin 16 * iletişim : araştırmaları olarak araştırmacının gerçekleştirdiği (1998) Amerikan gazeteciliğinde yüksel metin analizine yer verilecektir. diğini belirttiği "yıldız" anlayışı Türki ye'deki televizyon kanalları için de doğ ruluk payı taşır. Özellikle incelenen ka Araştırma Bulguları: nallardan Show TV ve Kanal D, TV ha Farklı gruplara ait özel kanallar berciliğinde star-sunucu anlayışının en (Star, ATV, Kanal D, Show) ile TRT 1 ka bariz görüldüğü kanallardır. nallarında rastgele bir haftada7 (11-17 Show TV'de incelenen dönemde Mart) yayınlanan tüm haberler (toplam hafta içi haberleri sunan kişi Reha Muh 529 haber) kaydedildikten sonra hem bi tar idi. Tartışma ve hatta kavgaları pro- çimsel (sunucu, sunuş biçimi, görsel voke ettiği Ateş Hattı ve kişisel itiraflara öğeler, müzik) özellikler, hem de içerik dayalı İtiraflar gibi programları ile de (aktörler ve temaların çerçevelenme bi birlikte düşünüldüğünde kendisinin sa çimi, dilin kullanımı) açısından haberle dece sıradan bir haber sunucusu olma rin metin analizi yapıldı. TV kanalları dığı anlaşılabilir. Show TV haber bülteni haber sayıları açısından karşılaştırıldı başlamadan, seçilmiş ses ve görüntüle ğında Kanal D 121 haberle birinci sırayı riyle ve "inanılmaz görüntüler sadece alır, ATV 115 haberle onu izler, TRT-1 Reha Muhtar'la Haber" sloganı eşliğin 106 haberle üçüncü sıradadır. Aynı haf de, genellikle en sansasyonel ve abartılı tada Show TV 104, Star ise 83 haber ya olan haberlerin reklamı yapılır. Haber yınlamıştır. Eğer bu bilgiyi haber bül ler başlayınca Muhtar "Sizlerin Haber tenlerinin uzunluğunu göz önüne ala Bülteninden İyi Akşamlar" diye karşılar rak değerlendirirsek (Show TV, 75; izleyiciyi. Biterken de "İyi Geceler Tür ATV, Star ve TRT 1, 45 ve Kanal D ha kiye" diye tüm Türkiye'ye seslenir. berleri genelde 45 dakika sürmüştür), en uzun haberlerin Show TV bültenlerinde yayınlandığı ortaya çıkacaktır. Kanal D'nin haber sunucusu, eski model Defne Samyeli (şu anda Show TV haberlerini Biçimsel özellikler ve izleyiciyle ilişki kurma biçimleri Haberlerin daha az olaylara ve daha sunmaktadır) ise Muh- tar'dan farklı olarak ayakta karşılar izle yiciyi ve arkasındaki ekranları göstere rek haberleri tanıtmaya geçer. Bir ekra na işaret eder, kameralar oraya zoom ya parak haberi gösterir ve o haber bittik çok gazetecilerin kendilerine odaklan ten sonra Samyeli bazen biten haber masının sonucu olarak Barnhurst'un hakkında yorum yaptıktan sonra diğer Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 17 ekrana yürüyerek o ekrandan gösterile olacağız. Bizi izleyin ve dünyadan ha cek haberi tanıtmaya başlar. Bu ekranlar berdar olun". ve onun da ekrandan haberi izliyor olu şu sanki "bizden biri, bizimle aynı anda, birlikte haberi izleyen" imajını yaratma ya yarayabilir. Ancak Samyeli aktiftir ve bir kristal küre okuyucusu ya da bize gerçeği gösteren bir otorite gibidir. Biz onun yorumları dolayımıyla haberleri izleriz. Haberlerde resimsiz parçalar, durağan resimli parçalar ve hareketli re simli parçalar olarak üç form olduğunu belirten Heinderyckx'in (1993) analizine ek olarak burada tüm bunların kombi nasyonuna rastlamaktayız. Defne Samyeli'nin burada yaptığı aslında TV ha berciliğindeki stratejilerden biri olan ATV'de hafta içi iki sunucu yer alır. Bu sunucular diğerleriyle karşılaştırıldı ğında pek de "star sunucu" değillerdir. Erkek sunucu daha çok stüdyodaki rö portajları gerçekleştirerek daha aktif bir rol oynarken, kadın sunucu sadece met ni okuyarak daha pasif bir konumda kalmaktadır. Programın sonunda onla rın sloganı da "haberin merkezinden ayrılmayın"dır. ATV ve Kanal D'de ol duğu gibi, Star haberlerini sunan kadın sunucunun da ana özelliği fiziksel gü zelliğidir. Star'ın sloganı ise "Canlı programları ve haberleri Star'da izleyin, gündemi yakalayın"dır. "bağ kurma" ve "özetleme"dir (Brundson and Morley, 1996). Biz haberin öne Analiz edilen tüm özel kanallar or mini ve bağlamını onun yorumlarıyla tak bir biçimsel özelliğe sahiptir: O da, işitiriz. Samyeli de neredeyse Muhtar gazetelerdeki manşetler gibi, TV haber gibi, bir TV sunucusundan öte bir TV ki lerinde "alt yazTTarın olmasıdır. Bu alt şisidir. Özellikle canlı yaymda intihara yazılar genellikle duygusal ifadelerden teşebbüs eden birini intihardan vazge oluşur, büyük harflerle yazılır, müzik çirmesinden sonra (kendisinin bu konu ya da çarpıcı efektler eşliğinde verilirler. da yetkin olmadığı ve bunun onun işi olmadığı şeklindeki eleştirilere rağmen) popülerliği arttı. Kanal D de Show TV gibi duygusal görüntüler ve "Sesinizin karanlıkta kaybolmasını istemiyorsanız bizi izleyin" sloganı eşliğinde diğer ha Haberi tanıtma amaçlı olabileceği gibi, haber sırasında da haberdeki sansasyo nel öğelerin vurgulanmasına hizmet ederler. Bazen, bir haber sürerken, son raki daha sansasyonel haberin reklamı da alt yazı ile geçebilir. ber programlarının reklamını yapar. TRT-1 haberleri de alt yazı kullanır, Haberler bitince izleyiciye şöyle hitap ancak bunlar sansasyonel değildir. Ge edilir: "Yurttan ve dünyadan en doğru, nellikle hiç sıfat kulllanılmaz, sadece ne en tarafsız, en kaliteli haberlerle sizlerle olduğu ya da kimin ne dediği özetlenir. 18 ■iletişim : araştırmaları TRT alt yazıları kısa ve bilgilendiricidir. müzik parçaları kullanılır. Haber sıra TRT de özel kanallarla rekabete girişse sında kullanılan müzik aslında kişisel ve rating'ini arttırmayı hedeflese de, ha trajedilerle ilgili haberlerde duygu sö la TRT haberleri biçimsel olarak ticari mürüsünü arttırma amaçlı olabildiği gi kanalların farklıdır. bi, aynı zamanda, aşağıda görülebilece TRT'de star sunucu anlayışı yoktur; her ği gibi, haberlerin ana aktörlerinden haberlerinden gün farklı sunucu fiziksel görünümü ile olan şarkıcılarla ilgili haberlerde onların değil, deneyimi ile oradadır. TRT de ba kendi şarkıları da olabilir. zı biçimsel değişiklikler geçirmiyor de Animasyon/ yeniden inşa Show TV ğildir. Örneğin, eski günlerdekinin aksi ve Kanal D haberlerinde, özellikle suçla ne, incelenen günlerde sunucu bültene ilgili haberlerde bolca kullanılır. Ner- müzik eşliğinde ve izleyiciye doğru yü deyse bu kanaldaki tüm "kapkaç" ha rüyerek başlar. Sunucu gündemi kısaca berleri izleyicinin panik duygusunu art özetler ve haberler çok hızlı, özel kanal tıracak animasyonlarla doludur. lardan farklı bir biçimde tekrara8 dayan madan sunulur. "TRT'desiniz, doğru karar verdiniz" sloganı da aslında TRT'nin özel kanalların olduğu yeni medya ortamında izleyicinin başka ka nalları da seçebileceğinin farkında oldu ğunu gösterir. Hiçbir gülümsemenin, hareketin olmadığı geçmişe oranla su nucular daha rahat bir sunuş tarzına sa hiptirler. Ancak yine de suncuların sesi, özel kanaldakiler gibi heyecan dolu de Show TV'de kullanılan bir diğer gör sel strateji de tüm ekranı, fotoğrafıyla ya da canlı görüntü olarak, iki aktörün kaplamasıdır. Bunun ile ise elde edilme ye çalışılan etki, bir tartışma olduğu ve haber programının tartışmanın tüm yönlerini demokratik bir biçimde ele al dığıdır. Bu aslında yanıltıcıdır, çünkü en başta gerçekten bir tartışma değil sansasyonel amaçlarla yaratılan yapay bir tartışma olabilir.9 Ayrıca, gerçekten ğil, sakindir. TRT ve özel kanalların ha bir tartışma olduğunda da bu sadece iki berlerindeki ortak nokta ise, haber bül tarafı değil, daha fazla tarafı ilgilendire- teni bittiğinde hepsinin diğer haber bilir. İkili karşıtlıklar yaratmak mesele programlarının ve dizilerinin reklamını nin demokratik olarak tartışıldığı anla yapmalarıdır. mına gelmez. Eğer diğer biçimsel özellikler özetle necek olursa, şunlar tüm özel kanal ha berlerinde görülen ortak noktalardır: Haber sırasında ve sonrasında dramatik Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 19 i s * 2 ■S 5 1 16 28 7 6 13 T 2 9 83 S ta r 4 20 32 2 6 22 12 2 15 115 ATV 3 33 30 6 9 22 11 4 3 121 D 1 19 15 - 3 40 15 3 8 104 Show - 2 77 8 3 - - - 16 106 T R T -1 9 90 182 23 27 97 39 11 51 529 M M >» 3 B J = >> & « D iğ er 3 «e * Spor . Ek o n o m i V U « 5 Polis/ adliye T a b lo l î Tem aya göre haberler P o p iilc r kültflr/ eğlence/ Ü nlüler Temalar: Haberler ne hakkında? B « B. o Tablo 1, incelenen zaman diliminde uzmanlık alanı olarak ayrıntılı bir bi polis/adliye haberlerinin büyük ağırlık çimde özel olarak tasarlanmış "finans taşıdığım gösterir. Kanal D'de polis/ad- bültenleri"nde uzmanlar tarafından liye haberleri ana temadır; siyasetten sunulmasıyla da ilişkili olabilir. Haber bile daha fazladır. O hafta, istisnai bir lerde "yüksek kültür" ya da "sanat" biçimde üç banka soygunu olması kuş konularının hiç yer almaması da çarpı kusuz burada belirtilmelidir, zira bu cıdır. Üstelik bu konular, ekonomi ka olaylar sayıyı arttırmıştır. Ancak, yine dar yoğun bir biçimde ayrı program de özel kanallarda polis/adliye haberle larda da ele alınmamakta, alındığında rine daha çok sansasyonel bir malzeme ise tüketim odaklı olarak çerçevelen- kaynağı olarak bakıldığı da TRT ile mektedir. karşılaştırılarak söylenebilir. Nitekim Hangi konuya ne kadar önem veril özel kanallardaki polis/adliye haberleri diğinin kriteri olarak sayının yamsıra TRT'nin iki mislidir. Özel kanalların haberlerin uzunluğuna ve hangi sırada haberlerindeki ikinci büyük tema 'ün verildiğine de bakmak gerekir. Bu an lü lerle (çoğunlukla manken, şarkıcı ve lamda hem sıralama, hem de uzunluk film yıldızı) ilgilidir. Show TV bu ko açısından ATV ve Kanal D haberlerinin nuda 40 haber işlerken, siyaset konu öncelikleri şöyledir: 1. Polis/ adliye, 2. sunda sadece 15 haber içermektedir. Spor, 3. Siyaset. Yine, araştırmanın ya Ekonomi de haberlerde az sayıda çıkan pıldığı sırada İtalya'daki bir futbol ma temalardan biri olmuştur, ama bu daha çının ardından bir kavga çıktığını da çok ekonominin kendi başma ayrı bir belirtmek gerekir burada. Ancak, bu 20 ■iletişim : araştırmaları olaya çoğu özel kanalın haber bültenle oldukları varsayımıyla değerlendiril rinde bir günde 30 dakika ayrılmış ol meyip; tam tersine bunların siyasal an ması, hatta örneğin 14 Mart tarihinde lamlar içerebileceği düşünülerek analiz ATV'de bu olayın Ortadoğu'daki olay edildi. Ancak, araştırma sonucunda or larla ilgili haberin önüne geçmesi, as taya çıkan şudur ki, haberlerde siyasal lında bu olayın özel kanalların haberci olan kişiselleşmiş, ama tersi gerçekleş liğindeki temel öğeleri içermesinden memiştir; yani analiz edilen haberlerde kaynaklanıyor olabilir: Sansasyona- kişisel olanın siyasetle bağıran kurul lizm, futbol ve Türklük. Shovv TV için duğu bir örneğe rastlanmamıştır.12 ise sıra 1. Polis/ adliye, 2. Spor, 3. Ün Analize konu olan haftada Shovv lüler şeklindedir. Eğer o hafta banka TV'de (15 Mart) ev içi şiddetle ilgili bir soygunları ve İtalya'daki çatışma ol haber vardı. Ancak bu da aynı zaman masaydı, muhtemelen ünlüleri ilk sıra da Dünya Kadın Günü olan 8 Mart gü da görürdük Show TV haberlerinde. nünde evlenen bir kadının evliliğinin Zira ünlülerle ilgili herşey bu kanalda ilk gününde kocası tarafında dövülme haber değerine sahiptir ve bu haberle si üzerineydi. Yani, konu aslmda bir rin çoğunda da haberler bir şekilde ka çeşit "tuhaf" neredeyse "kom ik" görül dın bedeninin teşhirine dayanır.10 düğü için haber olabilmişti. Üstelik ha Özel kanalların haberleri zaten Er- ber çoğunlukla kadının kocasının be gül'ün yukarıda ele alman magazinleş yanatına dayalı olarak yapılandırılmış me tanımlarından birinde belirttiği gi tı. Kadının yara izleri, röportajı yapan bi, eğlence öğeleri taşır, ancak bu yeter muhabirin "aç, tüm Türkiye görsün" li görülmemiş olacak ki, incelenen ha sözlerinin ardından gösterilerek konu ber bültenlerinde bazı bölümler sadece siyasallaşmak yerine yine teşhire da eğlenceye ayrılmıştır.11 yandı. Kadmlann haberde sadece fiziksel özellikleri ile yer alıp almadığına iliş Haberlerde Siyasetin Temsili: Özel Kanallarda Kişiselleştirme ve Tabloidleşme, TRT'de Protokol Haberciliği başka farklı haber öyküsü de ilginç bir Bu araştırmada haberler analiz edi devlet bakanı ile yapılan röportajda ba lirken ünlülerle ilgili haberler ya da ki kan, "kadın bakan" ve "evli ve iki ço şisel olaylar aslında tamamen önemsiz cuklu" olarak taratıldı ve kendisine kin yapılan inceleme sonucunda bir örnek oluşturdu: 15 Mart tarihinde Ka nal D'de yayınlanan haberde İsrail Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 21 "Çok yoğun çalışıyorsunuz. Aileniz, da son derecede önemlidir ki bu du çocuklarınız bundan şikayet etmiyor rum sadece Shovv TV haberleri ile sınır mu?" şeklinde bir soru yöneltildi. Böy- lı olmayıp diğer kanallara da yayılmış lece bakanın özel yaşamına odaklanıl tır. Mesele ya da kurum odaklı haber mış ve siyasal olan kişiselleştirilmiş ol sayısı ATV'de 19 ve Kanal D'de 24 du yine. Burada bu tutumun sadece iken, kişilere odaklı haberler sırasıyla yerleşik cinsiyetçi yargılarla ilişkili ol kanallarda 44 ve 59 olarak görülmüş makla kalmayıp aynı zamanda siyaset tür. haberlerinde kurumsallaşma yerine gittikçe artan kişiselleşme eğiliminin de bir uzantısı olduğu düşünülmekte dir. Nitekim, aynı muhabir İsrail-Filistin çatışması üzerine greçekleştirdiği röportajda Arafat'a sorar: "Kızınızı öz lüyor musunuz?" (11 Mart). Özel kanal haberleriyle ilgili sorun, sadece siyasetle ilgili haberlerin sayıca azlığı13 değil, aynı zamanda siyasetle il gili varolan haberlerin de magazinleştirilerek verilmesidir. Siyasetin nasıl çer çevelendiğine, hangi konuların ele alındığına ilişkin birkaç örnek bu nok Analiz yapılırken, kodlanan bir di tayı açıklığa kavuşturabilir: Shovv TV ğer konu da haberin mesele/kurumla ve Kanal D'de yayınlanan siyasetle il mı yoksa kişiyle mi ilgili olduğuydu. gili pek çok haberde "İslamcı parti" Bunu tüm haberlere uygulamak müm (analizin yapıldığı 2002 yıhnda henüz kün olmasa da, genel olarak TRT'nin AKP iktidara gelmemişti) ve bu parti ağırlıklı olarak mesele ya da kurum lerden politikacıların yer aldığı görül odaklı haber yaptığını söylemek müm mektedir. Haberler görüşleri "İslamcı" kündür (68 haber). Star'da bu konuda ve "laik" şeklinde kutuplaştırarak ve hemen hemen eşit, dengeli bir oran çık kendileri de ikinci kutupta yer alarak mıştır. Ancak Show TV haberlerinde bir dizi sansasyonel haber üretmekte kurum ya da mesele ile ilgili haberlerin dirler. Kullanılan alt yazılar bu konu sayısı 5 iken, doğrudan kişilerle ilgili daki haberlerin niteliği hakkında bir fi haberin sayısı 59'dur. Bu anlamda, di kir verebilir: "Camide Türk bayrağı ol ğer medya çalışanları, siyasetçiler ve malı mı?" (15 Mart), "AKP lideri Tay- izleyicilerin eleştirileri ile uyumlu bir yip Erdoğan Türk üniversitelerindeki biçimde, Shovv TV haberlerinin gerçek türban yasağı nedeniyle kızlannı ABD ten tabloid haberciliği yaptığım söyle üniversitesine gönderdi" (12 Mart). mek mümkündür. Öte yandan, bu "AKP lideri Tayyip Erdoğan'ın geç kal araştırmanın ortaya çıkardığı şu sonuç ması üzerine Cuma namazı geç başla 22 ■iletişim : araştırmaları dı" (15 Mart). Bu haberlerin sansasyo lanan haberlerde de görülebilir. Bu ha nel olarak görülmesinin bir nedeni de, berler, neredeyse ünlüleri kovalayan aslında haberin oluşturucu öğlelerinin paparazzi haberlerinden ayırdedilmez eksikliğidir. Örneğin, son haberde, as hale gelmiştir. Örneğin, "Ecevit'lerin lında bir dayanak ya da kanıt yoktur Kek Keyfi" (15 Mart, Shovv TV) başlık "iddialara göre" nitelendirmesi dışın lı haber boyunca dönemin başbakanı da. Buradaki lider, yani yine kişi odak Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit'in lı haber anlayışına başka kişiler özelin arabadan inerek pastaneden kek alma de de rastlanmaktadır. Örneğin, 11 sı, pastaneden çıkması, sürücünün pa Mart tarihli haberde eski politikacı ketleri bagaja yerleştirmesi...vs. gibi Nazlı Ilıcak hedef alınarak Ilıcak'ın tüm ayrıntılar, kendilerini habersizce açıklamalarının büyük bir tartışma ve takip eden bir kameramamn çektiği gö tepkiye yol açacağı vurgulanır. Haber rüntülerle gösterildi. Bu görüntülerden de Ilıcak'ın Atatürk ilkelerinin çağdışı sonra alışverişin toplam kaç dakika olduğunu söylediği öne çıkarılır. Oysa, sürdüğü, hangi kekleri aldığı gibi daha kendisinin söylediği Meclis yemin tö ayrıntılı "bilgi"yi elde etmek için mu renlerinde Atatürk ilkelerine dayalı habirler pastane çalışanlarıyla röportaj olarak yemin etmenin çağdışı olduğu yaptılar. Ecevit'lerin AB Barselona zir dur.14 Kanal D'de de aym haber benzer vesi seyahatlerinde yürüyüş yapmalan bir perspektifle ele almarak Nazlı Ilıcak ve Picasso müzesini gezmeleri de, Ka açıklamaları ve davranışlarıyla Refah nal D ve ATV kanallarında aynı şekilde Partisi'nin kapanmasından sorumlu ki haberleştirildi. ATV haberinde yer alan şi olarak tarif edilir. "Atatürk ilke ve "Ecevit'lerin Picasso müzesinde elele devrimlerine eleştiri" alt yazılı haber geçirdiği keyifli anlar" altyazısı bile ha Defne Satnyeli'nin yorumuyla sona berin temsil biçimi konusunda bir bilgi erer. Samyeli, bazılarının şimdi özgür verecektir. Siyasetçilerin bu şekilde ce yaşamamızı bazı insanlara ve müca "insani yanlar'Tmn öne çıkarılarak delelere bağlı olduğunu unuttuğunu temsil edilmeleri, aslında siyasetle ilgi ya da bundan habersiz gözüktüğünü, li daha az bilgi verme ve onların siyasal neyse ki Ulu Önder'e bağlı milyonlarla tercih, siyasal önerileri etrafında sahip karşılaştırıldığında bu insanlann bir oldukları farklılıkların da gizlenmesine değerinin olmadığım belirtir. yarayacaktır. Siyasetin kişiselleştirilmesi ayrıca Mac Donald (2000: 264) kişiselleştir- siyasetçilerin "insani" yanlarına odak menin eleştirel bir sorgulama potansiye Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidteşme • 23 li olabileceğini öne sürerek böylece pek de, haberlerin içeriğine ve siyasetin nasıl tartışılmayan meselelerin açılabilme, ki ele alındığına bakıldığında, TRT'nin hala şisel ile siyasal arasında bağ kurabilme, protokol haberciliğini sürdürdüğü görü kendi peşin hüküm ve kavramlaştırma- lecektir. Genellikle başbakamn ve bakan lanmızm sınırlarıyla bizi yüzyüze getir ların düz açıklamalarının yer aldığı TRT me ve resmi söylemlerin dışma çıkabil haberlerinde bağlam, farklı yorum, tar me potansiyelinden söz eder. Burada, tışma ve eleştiriler pek yer almaz. Onun analiz edilen haberler özelinde bunların yerine kimin ne söylediği ya da nerede hiçbirinin gerçekleşme potansiyeli oldu toplanıldığı protokol sırasına göre veri ğu düşünülmemektedir. Kişisel ile siya lir. TRT-1 haberlerinin, her biri 20 saniye sal arasındaki bağ yokluğu üzerinde za kadar süren 10-12 farklı haberde çok kı ten durulmuştu. Haberlerin resmi söyle saca bir bakarım ya da siyasetçinin açık min dışına pek de çıkamadıklarını ise lamalarının yer aldığı "Yurttan" bölümü yukarıda belirtilen "İslamcı" partiler ve tamamen hükümetin etkinlik listesi gibi liderleri ile ilgili haberler göstermekte dir. Yani "yurt" demek "hükümet" de dir. Bird de (2000: 217-24) benzer bir bi mektir TRT'ye göre. Bazen söyledikleri çimde kişiselleştirmenin izleyicinin ka musal olayların etkisini anlamalarına ya rayacağını savunarak kişiselleştirmeye olumlu açıdan bakar. Burada analiz edi len, siyasetin kişiselleştirildiği haberler de ise aslında kamusal olay yerine daha çok kamusal kişilerin kişiselleştirilmesi söz konusudur. Bird'in ihtiyatlı bir bi çimde "tabloidleşmenin gerçek tehlike si" olarak adlandırdığı haberlerin daha geniş bağlamdan kopuk olmaları duru mu, analiz edilen özel TV haberleri için geçerlidir. Siyaset TRT-1 haberlerinde ana tema dır. Ancak, buna dayanarak Türkiye'de TRT'nin ticari kanallardan daha iyi bir biçimde kamusal alana hizmet ettiğini söylemek mümkün değildir. Gerçekten nin haber değeri olup olmadığı da tartı şılabileceği bu bölümde söyleyenin "ba kan" olması haber değeri için yeterli gö zükmektedir. Başka aktörlerin katıldığı toplantıların haber yapılma biçimi de son derecede ilginçtir. Zira, bu durumda da yine haber sadece toplantının yapıldı ğını ve başbakamn, bakanların katıldığı nı belirterek onların açıklamalarına da yanmakta, toplantıda başka kimlerin ne ler söylediği belirtilmemektedir. Ulusal kutlamalar ve anmalara15 büyük önem veren ve kamuya ulusal tarihi resmi ha fızaya dayanarak hatırlatan TRT bu an lamda ulus-devletin kanalıdır. 24 • iletişim : araştırmaları Reklam-haberler ve medyanın ekonomi-politiği T a b lo 2 : R e k l a m - G r u b a b a ğ lı d iğ e r G ru b u n m edya D iğ e r ü r ü n h a b e r le r in s a y ıs ı m e d y a ü rü n le ri/ d ış ı ü r ü n v e v e h iz m e tle r T o p la m ş i r k e t l e r i ile ilg ili h iz m e tle r in e r e k l a m la r iliş k in r e k l a m la r S ta r 19 5 1 25 ATV 10 1 1 12 K anal D 7 - Show 8 - 2 10 4 57 T R T -1 T o p la m 3 - 47 6 7 3 Gazetecilik ve popüler kültürle ilgili reklam-haberlere örnek verilecek olursa, tartışmalar, TV haberlerinin tüm bir TV Show TV, sunucunun İtiraflar ve Ateş programı akışı ve hatta tüm kültürle ilgi Hattı gibi diğer programlarmm reklamım li olduğunu belirtir (Dahlgren, 1992: 11). yaparken, ATV (14 Mart) Radyo-TV Ga Bunu daha genişletip ekonomi-politik di zetecileri Demeği'nin kendi haberlerine namiklerle de ilgili olduğunu vurgular ve kendi kanallarında yayınlanan dizile sak, medya ve medya dışı sektörlerde bü rine verdiği ödülü haberleştirmiştir. yük yatırımları olan medya gruplarının Analiz edilen haberlerde ayrıca med tablo 2 'de görüldüğü gibi haberleri bile ya gruplarının diğer işleri ya da medya kendi gruplarının medya kaynaklı (aym grubunun yakın ilişki içerisinde bulun kanalda yayınlanan başka bir TV progra duğu başka grupların da reklamının ya mı, çoğunlukla da rekabetin kızıştığı di pıldığı görülmüştür. Berke Barajı'nm açı ziler, gazeteleri...vs) ya da medya dışı lışı 16 Mart tarihli Star haber bülteninin ürün ve hizmetlerinin (banka, sigorta şir ana haberim oluşturup kanalın sahibi ol keti... vs) reklamı için kullandıkları gö duğu Uzanlar'ın eseri olarak bir saate ya rülmektedir. İncelenen haftada TRT'nin kın bir zaman zarfmda övülmüştür. Tam bile 3 reklam-haberi olması, TRT'nin özel tersi de söz konusudur. Yani, bir TV ka kanallarla girdiği rekabetin göstergesi nalı rakip grubun ürün ve hizmetlerin olarak değerlendirilebilir. Ancak, özel den eleştirel ya da alaya haberler de kanallar daha çok dizilerinin, yarışma üretmektedir. Nitekim, Kanal D'nin 13 programlarmm reklamım yaparken, "ka Mart tarihli Berke Barajı haberi aslmda liteli yayıncılığın tek adresi" olarak ken açılışın nasıl 5 yıl geciktiği ve bunun hem dini tanımlayan TRT dizi yanısıra belge devlete hem de çevreye zarar verdiği selleri de tanıtmaktadır. Medya kaynaklı üzerinedir. Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 25 Yerel ve Uluslararası Olayların Temsili T a b l o 3 .- Y e r e l v e U lu s l a r a r a s ı H a b e r l e r i n S a y ıs ı Y erel U lu s la r a ra s ı T o p la m S ta r 7 17 24 ATV 11 21 32 K anal D 9 22 31 Show 4 5 9 TRT 1 38 39 32 103 135 T o p la m Yerel ve uluslararası haberlerin sa lamlarda yapılan araştırmalar da, yük yısının çok düşük olduğunu gösteren selen küreselleşme rüzgarıyla çelişkili tablo 3 'de de görüleceği gibi, analiz bir biçimde, giderek uluslarası haber edilen hafta içinde toplam 529 haberde lerde bir azalma olduğunu ortaya koy sadece 32 yerel ve 103 uluslararası ha maktadır. Örneğin, W inston'un araş ber yer almaktadır. Uluslararası habe tırması (2002), 1975 Glasgovv araştır- rin oram yerelden fazla olmakla birlik m alanyla bir karşılaştırma yapar ve te Ortadoğu'da özellikle İsrail'de çatış 1975'de Britanya'da 2001'de olduğun maların tırmandığı bu hafta aslında dan daha fazla uluslararası haber ol çok daha fazla haber olması da bekle duğunu ortaya koyar. nebilirdi. Uluslararası habere verilen önem, özellikle sayıya değil, sıralama ya ve ayrılan zamana bakıldığında or taya çıkmaktadır.16 Haber metinlerinin içeriklerine ba kıldığında görünen odur ki, uluslara rası haberlerde de yine ulusal boyut odağa alınmaktadır. Örneğin, Afganis Yerel haberler ise bölgeler arası bü tan'daki barış düzenlenmeleriyle ilgili yük farkhlıklann bulunduğu büyük haberde oradaki Türk askerlerin varlı bir ülke olan Türkiye için çok önem ta ğı üzerinde durulmuştur. ABD'de 11 şıması gereken haberler olmalıdır. Ha Eylül'ü anma gününde, törende Türk berlerin daha çok başkent Ankara'da elçinin yaptığı konuşmaya odaklanıl- ve endüstri ve finansın şehri İstan mıştır. Bush'un konuşması verilirken bul'da neler olduğunu içermesi, özel dahi, Bush'un Türkiye ile ilgili sözleri likle yerel medyanın sınırlı gücü düşü nin altı çizilmiştir. Kanal D ve ATV, nüldüğünde tüm halkın temsili açısın benzer bir biçimde, AB'nin Barselona dan kaygı vericidir. Farklı ulusal bağ zirvesini Türkiye ile ilgili boyutlarıyla 26 - iletişim : araştırmaları ele almıştır: Ecevit'in açıklaması, Ece- farklı aktörlerin farklı konularda neler vit'in AB aile fotoğrafında yer alışı, dediğinden izleyiciyi haberdar etme Türkiye'nin AB üyeliğini neden istedi mekte ve kamu hizmeti işlevini yerine ğine ilişkin açıklamaları üzerinde yo- getirmemekte, meseleye ekonomik açı ğunlaşılmıştır. Bu konular zaten bilin dan bakılacak olursa da, yurtdışına sa mekte ve çoğu zaman haberlerde ele dece Türkiyeli aktörlerin demeçlerini alınmaktadır. Öte yandan, AB zirve kaydetmek üzere muhabirler göndere sinde rek, canlı yayın yaparak kaynaklan ge konuşulan diğer konular, TRT'de başlıklar halinde kısaca yapı reksiz yere harcamaktadır. Burada ya lan değinme dışında, incelenen kanal pılan habercilik ise Billig'in "banal mil larda pek yer bulamamıştır. AB ile ilgi liyetçilik" (1995) dediği her gün vatanı, li haberlerin çoğunukla sadece Türkiye milliyeti hatırlatarak uluslar dünyasın ile ilgili mevzuları ele alıp diğerlerini da bir ulusa ait olmayı yeniden üret yok sayması neredeyse Türkiye med mekten öteye geçememektedir. yasında bir ortak özellik haline gelmiş tir (Gencel Bek, 2001). TRT'den farklı olarak özel kanallar da uluslararası olaylann haberi ise da TRT'nin uluslarası konularda ulu ha çok sansasyonel öğelerin, görüntü salın yeri ve önemini daha da abarttığı lerin öne çıkanlması şeklinde yapıl söylenebilir. Örneğin, incelenen hafta maktadır. ATV ve Kanal D haberlerin da TRT, her gün MGK başkanmın yap de "küreselleşme karşıtlan" ile ilgili tığı yurtdışı geziye sadece onun konuş haberler neredeyse hep aynı biçimde ma ve etkinlikleri kapsamında yer ver verilmektedir; iki kanalda da gösterici miştir. Siyasetin temsili bölümünde ler ve polis arasında yaşanan çatışma, TRT için söylenenler burada da geçer- koşturmacaya dair görüntüler ağırlıkla lidir. Örneğin, Milano'da yapılan ulus ele alınırken, diğer tüm kanallarda ol lararası enerji konferansına pek çok ül duğu gibi "kimdir bu küreselleşme keden katılımcı katılmıştır, ancak TRT karşıtları ve ne isterler?" gibi sorular haberleri sadece Türkiye Enerji bakanı hiç sorulmamıştır. Çatışma, şiddet ve nın açıklamaları ile konuyu işlemiştir. kan öğelerinin sürekli vurgulandığı Aynı durum Uluslararası Turizm Fu- (örneğin, "kana ve ateşe bulanan Orta an'nın sadece Türkiye Turizm bakanı doğu", 13 Mart, Kanal D) Kanal D ha nın açıklamalarıyla ele alınmasında da berlerinde yapılan bir canlı bağlantıda gözlenmiştir. Bir bakıma TRT haberleri olay yerindeki muhabir neredeyse ne hem dünyada neler olup bittiğinden, den ceset ve kan gösteremediklerine Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 27 dair bir savunma yapmıştır. Bir binada mahsur kaldığı için olaylardan uzak kaldıklarını belirten muhabir şöyle de vam etmiştir: "Neyse ki tam bizim bu lunduğumuz binanın dışında bir çatış ma çıktı da biz de her anını size görün tüleyebildik". "An an çatışma" alt ya Aktörler: Haberlerde Kim Konuşuyor? Tablo 4'de de görüleceği gibi, özel kanallarda "sıradan" vatandaşlar ve ün lüler ana aktörlerdir. Ünlülerin çoğu ka dındır. Erkek olduklarında da (Shovv TV'de 3 kez), ana odak onların ilişki zısı ile verilen haberde muhabir nere içinde olduğu kadınlardır. Haberlerde deyse, (belki de kendisinden istenen) ünlülerin haber değeri taşımaları açık görüntüleri göstermenin rahatlığı için lanmaz, haber aktörü olarak Brundson dedir. Stüdyodaki sunucunun "Sayın ve Morley'in (1996) belirttiği anlamda, seyirciler, bu çatışmalar Kanal D mu bir "statü" kurulması söz konusu değil habirlerinin 100 metre uzağında mey dir. "Ünlü şarkıcı A şöyle konuştu, şunu dana geldi" demesi de aslında "ideal yaptı...vs" şeklindeki yaygın kullanım haberin yakaland ığını gösterir. Aym dan da anlaşılacağı gibi, kişinin ünlü ol görüntüler birkaç kez tekrarlanan bir ması habere konu olması için yeterli gö kurgu içinde gösterildikten sonra olay zükmektedir. yerindeki muhabir orada ne kadar zor koşullarda yaşayıp, nasıl sandalyede Temalarla ilgili bölümde TRT'de özel alanla, ünlülerle ilgili pek haberin uyuyup, birşey yemeden haber için ça yer almadığı tablo l'd e görülecektir. lıştıklarını görüntüler eşliğinde uzun Aktörlere bakıldığında da "sıradan" in uzun anlattı. Bir bakıma oradaki "tek sanların ve ünlülerin pek TRT'de yer al Türk takımı, Kanal D "; Ramallah'taki madığı tablo 4'de görülmektedir. Yine insanlara ne olduğundan daha önem daha önce tartışıldığı gibi, siyaset ise da liydi. ha çok hükümetin açıklamalarından Aşağıdaki tabloda görüleceği gibi haber aktörü olarak da uluslararası ak törlerin, politikacıların az sayıda yer alması, uluslararası haberlere aynlan sınırlı zamanın, verilen sınırlı önemin göstergelerinden biri olarak değerlen dirilebilir. ibaret görülmekte, TRT'nin "hükümetin sesi" olduğuna ilişkin tartışmalar (Aziz, 1993: 59) bir kez daha doğrulanmaktadır. TRT'de askerin de aktör olarak önemli olduğu yine tablodaki sayılar dan anlaşılmaktadır. Siyasetin sınırlı bir biçimde temsili ise STKTarla ilgili aktör lerin sayıca azlığında da kendini göster mektedir. S ta r 34 - 4 17 28 3 3 ATV 34 - 13 33 32 4 22 D 8 9 İ7 65 U Polis O - 2 - 146 - 6 7 155 16 14 59 39 1 11 2 1 2 10 4 7 7 17 166 144 13 114 127 22 4 12 42 104 6 Show 35 __ 18 4 T R T -1 216 E Ü *5. e 2 1 T o p la m D iğer İ l «a 5 G a z ete ci Ü n lü le r s İr NGO/ S T K Xm U z m a n la r Tç s s m M S U lu slararası/ T a b lo 4 : A k tö rle re g ö re h a b e rle r Y abancı P o litik a c ıla r 28 ■iletişim : araştırmaları 20 10 3 154 63 703 Star ve Kanal D'de "sıradan" vatan nan trajediyi tüm çarpıcılığı ile göster daşlar ve ünlüler ana aktörlerdendir. mek, dramatize etmekti. Haberin esas Ünlüler ATV ve Show TV'de siyasetçi öğeleri olan kim, ne, neden, nerede, ne lerden daha çok haberin aktörü olmuş zaman, nasıl gibi sorular bile haberlerde lardır. Bu da aslında yazıda öne sürülen yer almadı. Uzmanların yanısıra, haber tabloidleşme eğiliminin göstergesi ola lerde polis açıklaması gibi resmi kay rak okunabilir. naklara da pek başvurulmadı. Ancak "Sıradan vatandaşlar" m aktör ola burada polisin bir kaynak olarak kulla rak çok yer alması olayların uzman gö nılırken sorgulanıp mı sorgulanmadan züyle değil de, gündelik hayatlarına et mı kullanıldığı konusu da çok önemli ki eden insanlar açısından ele alındığı dir. Örneğin, Adana'da 30 kişinin yaşa anlamında olumlu olarak düşünülme dığı binaya yapılan kundaklama eylemi melidir. Örneğin, örneklem kapsamın ile ilgili haberde (12 Mart, Shovv TV) po daki özel kanalların kuyuya düşerek lis açıklaması kullanılarak olayın nedeni ölen çocuklarla ilgili haberinde, tüm "onların mahalleden ayrılmasını isteyen özel kanallar çocukların ailesi, komşula komşular"la açıklandı. Komiser mahal rı ve arkadaşlarıyla görüşme yaptığı lede hırsızlık gibi işlere karıştıkları için halde, oradaki yerel yönetimin temsilci bu gruba yönelik tepkiler olduğunu be siyle ya da kuyunun açık bırakılmasın lirterek neredeyse şiddeti doğallaştırdı dan sorumlu olabilecek kişi ve kuruluş ve haberde bu sorgulanmadan kabul larla görüşme yapmadı. Haberin bir si edildi. Haber bu grupla mahalledeki ço yasa değişikliğine yön vermesi bir yana, ğunluk arasındaki anlaşmazlığın nede haberlerde kazanın arkasında yatan ne nini araştırmadan doğrudan polisin denler bile araştırılmadı. Onun yerine açıklamasını doğru kabul etti. Ayrıca yapılan sadece insanların acılarını, yaşa haberde, varolan düşmanlığı gidermek Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 29 için ne gibi önlemler alındığı, çözümler de "kapkaç" ahlaki bir sorun olarak gö geliştirildiği gibi sorular da sorulmadı. rülerek bir panik havası yaratıldı. Çoğu Onun yerine Reha Muhtar Adana poli haberde ise "kapkaç" konusu kendileri sine, bu saldırının başarılı olmasını ön ni tehdit altında hissedip hissetmedikle ledikleri için "toplum adına teşekkür" ri ve ne gibi önlemler aldıkları gibi soru etti. Komiser de yanıt olarak Muhtar'a larla ünlülere yöneltildi. Bu haberlerde polisin fedakarca davranışının altını çiz sınıflar arasında artan eşitsizlik sorgu melerinden ötürü saygılarını iletti. Bu lanmadı. Yoksulluk yine kişisel bir haber medya ve otorite arasındaki ilişki problem olarak görülerek siyasetle iliş- yi çok iyi özetlemektedir. Ayrıca tek ha kilendirilmedi.19 ber de değildir.17 13 Mart tarihli banka soygununa iliş 14 Mart tarihli Kanal D bülteninin ilk haberi maç sonrası Türk ve İtalyan kin haberde ise Shovv TV haberi, bu ola futbolcuların kavgasına ilişkindi. Stüd yı güvenlik görevlisinin "müdahale yoda haber sunucusu, görüştüğü Gala edip" soyguncuyu öldürdüğü daha ön tasaray yöneticisine, İtalyan futbolcula ceki olayla bağlantılandırarak müdaha rın ve polisin Türk futbolcularına saldır le eden güvenlik görevlisi hapse atıldığı için son olayda görevlinin müdahale et mediğini ve böylece soygunun gerçek leştiğini öne sürdü. Banka soygunların daki artış, habere göre, hala güvenlik görevlisinin nasıl müdahale etmesi ge rektiğine ilişkin tartışmanın sürmesin den kaynaklanmaktadır. Hem Shovv TV, hem de ATV haberlerinde olay ta dığı görüntüleri işaret ederek şöyle sor du: "Böyle bir şey Türkiye'de olabilir miydi?" Yönetici olamayacağını, çünkü Türkiye'de polisin tarafsız olduğunu söylediğinde sunucu Samyeli şu yoru mu yaptı: "Eğer bu olay Türkiye'de ol saydı, zaten tüm dünya bize karşı çıkar dı". mamen tek taraftan çerçevelendi.18 Bu İncelenen haberlerde görülen en açık haber dizilerinden birkaç gün sonra bir biçimde devletin (bu kez, daha çok "de vatandaş, sokakta bir kadının çantasını rin devlet") tarafını tutma eski üst rüt çalmak isteyen soyguncuyu vurarak öl beli asker Korkut Eken'in yasadışı et dürdü. Bu olayla diğerleri arasında bu kinliklere katılmak suçuyla cezaevine kez bir bağlantı kurmayan medya, biri gönderilmesiyle ilgili haberlerdi. ATV, ni koruma ya da suçu önleme adına da haberi Eken'in "kahraman bir asker" ol olsa sınırsız ve sorumsuz bir biçimde duğunu vurgulayan emekli generallerin şiddet kullanmayı özendirip özendir seslerinden verdi. Haberde emekli ge mediğini tartışmadı bile. Bazı haberler nerallerin Eken'in, Özel Harekat Ti 30 ■iletişim : araştırmaları mi'nin başkanı olarak terörle mücadele bilip bilmediği gibi sorular yöneltilir. de büyük başarı kazanan, üstün başarı Kanal D de haberde çocukları kullanır: ve cesaret madalyaları bulunan, ülkesi 16 Mart tarihli haberde ölen çocukların ni seven, disiplinli ve kahramanca gö 10-13 yaş civarındaki arkadaşlarıyla gö rev aşkıyla ülkesine hizmet eden, ama rüşme yapar. 13 Mart tarihli haberde şimdi suçlanan bir kişi olduğu şeklinde hastanede yaralı yatan çocuğa yangının ki açıklamaları "belirttiler", "vurguladı nasıl başladığı ve neyin yol açtığı soru lar" sözleriyle alıntılandı ve haberde bu ları yöneltilir. Kanal D sunucusu Defne emekli generallerden farklı görüşleri sa Samyeli, haberlerde çocukları daha faz vunan kişilere yer verilmedi. la kullanmak için koşulları daha da zor İncelenen haberlerde açıkça olayları lar: 13 Mart tarihli banka soygunu habe çarpıtan, etik kuralları ihlal eden20, ha rinde, küçük oğlu ile birlikte bankada berler Kanal D'de 17, Shovv TV'de 17, olan bir kişiyle telefon konuşması ya ATV'de 16 ve Star'da 16 olarak belirlen parken "Oğlunuz nasıl tepki verdi? Za di. Bunların yanısıra, pek çok haberde vallıcık daha 3 yaşında" der. Babası as de tutarsızlık olduğu, haber anlatısının lında oğlunun pek korkmadığını söyle temel öğeleri olan 5N lK'sında eksiklik yince Samyeli cevaptan pek memnun ler olduğu saptandı. Bu, sadece ünlüler olmaz. Bir kaç soru sonra tekrar aynı ko le21ilgili haberlerde değil, aynı zamanda nuya döner: "Ben oğlunuzu merak et "sıradan" insanlarla22 ilgili haberlerde tim. Nasıl acaba? Olaydan nasıl etkilen de söz konusuydu. Bir anlamda, bu di?". Babasının henüz oğlunu ayrıntılı "uydurma" haberler kişilerin mahremi bir biçimde görmediğini söylemesi üze yetini de ihlal etmektedir. Ünlüler en rine Samyeli profesyonel sunucu yerine azından medyada görünür olmak sure şefkatli bir anneyi çağrıştıran bir sesle: tiyle bazı avantajlar kazanabilir, medya "Nasıl etkilenmesin. Tabi ki etkilenmiş yı kullanabilirler, ancak medya "sıra tir" der. Daha sonraki gün kanal muha dan" insanların yaşamlarında daha yı birleri ailenin evine giderek orada ço kıcı etkiye yol açabilir. 16 Mart Shovv TV cukla görüşme yapar. Olayın nasıl oldu bültenindeki haberde muhabir akıl has ğu, korkup korkmadığı sorulur. Bu ara tası kişilerden şarkı söylemesini ister. da da çocuğun oyuncak bir silahla oyna Hastaların dans etmesi görüntülenir. ma görüntüleri ise çocuğun soygundan Başka bir Shovv TV haberinde 10 yaşın etkilendiği iması ile şu sözleri "anlamlı" daki kız çocuğuna kardeşinin ölümüyle kılmak için kullanılır: "Burada silahıyla ilgili sorular sorulur; yapılan görüşme duran küçük çocuk, dünkü banka soy de kardeşinin nasıl ve neden öldüğünü gununun en küçük tanığıydı". Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 31 Sonuç: Yazının başında da tanımlandığı gi bi, haberin tabloidleşmesi, uluslararası "sıradan" insanlarla ilgili kaza ve felaket haberlerinde görüldüğü gibi duyguların sömürüsüne dayalı bir haberciliktir. haber, siyaset ve ekonomiye verilen Uluslararası haberlerin sayıca azlığı önem azalırken insani ilgi, eğlence, spor, nın yanısıra, araştırmada dikkat çeken skandal ve özel yaşama daha çok yer al bir bulgu da haber uluslararası bir haber ması anlamına gelmektedir. Analiz edi olduğunda dahi ulusal boyuta odaklanıl- len özel TV haberleri hem içerik hem de masıdır. Benzer bir biçimde, yerel mese biçim açısından tabloidleşmenin özellik leler de haberlerde fazla yer bulmaz: An lerini göstermektedir. Tabloidleşmenin kara ve İstanbul'da olanları haberleştiren biçimsel boyutu, (Show ve Kanal D) çok medya pek çok açıdan farklı olan ülke açık yorumlar içeren ve kendilerine özgü nin değişik bölgelerinde olanları ihmal sunuş biçimleriyle starlaşan haber sunu eder. cuları ile özellikle iki kanalda kendini Haberlerde olmayanm, yani dışla gösterir. Haberlerin alt yazı, müzik, can nan konuların analizi hep zordur; zira landırma gibi diğer biçimsel özellikleri zaten neyin olup bittiğine dair bilgiyi de ise tüm özel kanallarda ortak noktalar medya dolayımıyla öğreniriz. Ancak, da dır. Tabloidleşmenin içerik boyutu farklı ha alternatif iletişim kaynakları izlenerek öğelere sahiptir: Birincisi, kişiselleştirme analizin gerçekleştiği sırada, en azından ve siyasetin tabloidleşmesi eğilimidir. ulusal ölçekte hangi konuların ihmal Analiz edilen haberler kişisel olanın si edildiğini söylemek mümkündür. Ba yasetle ilişkisini kurnazken, siyasetçile ğımsız İletişim Ağı'nda (www. bianet. rin “insani boyutlar"ını öne çıkarmakta org) aynı haftada yer alan, ama analiz dır ki, yazıda bu siyaset konusunda bil edilen TV kanallarınca hiç ele alınmayan gilendirme yerine tercih edildiği ve siya konulardan bazıları ise şöyle sıralanabi setçilerin uyguladıkları politikalar ara lir: sındaki farklılıkları yok saymaya yol aç tığı için eleştirilmiştir. Analiz edilen ha berlerde siyaset, "resmi" perspektifler ışığında çerçevelenmiştir. Hakim olan habercilik anlayışı ise, olayın neden ve Okullarda Kürtçe öğrenim görme doğrultusunda dilekçe veren öğrenciler okul yönetimince cezalandırıldı (13 Mart). nasıl olduğunu, toplumsal bağlamını Ölüm oruçları nedeniyle ciddi hasta araştıran, çözüm önerilerine yol açan lıklara yakalananlar Türkiye İnsan Hak araştırıcı bir habercilik değil, özellikle ları Vakfı'na başvurdu (14 Mart). 32 ■iletişim : araştırmaları F tipi cezaevlerini protesto için açlık mesini istemiştir. Bu araştırmanın sonu grevi yapan 30 yaşındaki mahkum 290. cunda ise, tam tersine aslında toplumsal günde öldü (16 Mart). patlama olmamasının nedenlerinden bi KESK, yüksek öğretimle ilgili dü zenlemenin üniversite öğrencilerinin ödediği harç miktarını arttırmasını eleş tiren bir bildiri yayınladı (16 Mart). Bu konulara hiç risinin de bu haberler olduğu iddia edi lebilir. Çünkü, analizin de ortaya koy duğu gibi, aslında özel TV kanalları sa dece starların lüks yaşamlarını göster memekte, ama aynı zamanda, siyasetle değinmeyen ilgili haberlerin analizinde de tartışıldı inceleme kapsamındaki özel TV kanal ğı gibi, "yapacak bir şey yok", "siyase larında çoğu kadın olan ünlüler (man tin çözebileceği birşey yok" fikrinin altı kenler, şarkıcılar... vs) siyasetçilerden nı çizmektedirler. Öte yandan, bu ha çok daha fazla yer kapladı. Bu yazıda ne berlerin izleyici üzerine etkisi konusu ünlüler ne de "sıradan" insanlar üzerine elbette ki, başka araştırmalarda ele alı yapılan haberler Langer'in tanımladığı narak incelenecek bir konudur. gibi "öteki haberler" (1998) olarak TV kanallarının "sıradan" insanlarla olumlu bir açıdan değerlendirilmemek ilgili haberler yapmaları, mesleki ilkele tedir. Langer'e göre, bu haberler "ger rin bağlayıcılığının ötesine geçerek, hal çek insani ihtiyaçlara" hitap etmektedir. kın gündelik yaşam deneyimlerinden Ayrıca bu haberler dışlanan ya da azın yararlanarak çözümler üreten "kamu lıkta kalanlarla ilgilidir. Halbuki, analiz sal" ya da "yurttaş" gazeteciliği23 ile ka edilen Türkiye'deki özel TV kanalların rıştırılmamalıdır. Burada geçerli olan da ünlüler ya da "sıradan" insanlarla il anlayış Murdock'un da (1999:15) dediği gili haberlerin tam da ana temayı oluş gibi, uzmanlığın yerinin gündeliğin ta turduğu görülmektedir. Özel TV'deki nıklığının aldığı "popülizmin ve ticari- haberlere bakıldığında aslında toplum leşmenin ekonomi politiği" ile açıklana iki gruptan oluşuyor gibi gözükmekte bilir. Türkiye'de ise bu habercilik biçimi dir: Trajedileriyle ve kazalarıyla gariban daha çok gazetecilerin etik ihlali ile ve yoksullar; varlıkları, gösterişli yaşam açıklanmaktadır. Medyanın güvenilirli tarzları ve dedikodularıyla zenginler. ğinde24 yaşanan düşüşün ve yabancı or Bu kutuplaşma, elbette ki gelir dağılımı takların da etkisiyle Doğan Medya Gru nın büyük bir uçurum gösterdiği bir bu gazetelerin ve TV kanallarının uy toplumda çok önemlidir. Yazıda da be ması gereken ilkelere dair bir bildirge lirtildiği gibi MİT zaten toplumsal patla yayınlayarak medya çalışanlarından ma korkusuyla medyanın kontrol edil bunlara uymalarını, izleyici/ okuyucu- Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 33 lardan da bunlara uyulup uyulmadığını düşünülmekten çok uzaktadır. Çünkü, denetlemelerini istedi. Ancak buna rağ özellerin tabloid anlayışından farklı olsa men bu ihlaller devam ettiğine göre, so da, TRT de sürdürdüğü "protokol" ha run sadece tek tek gazetecilerin etik ih bercilikle siyaseti MeclisTe, hatta hükü lali değil, aslında medya endüstrisinin metle sınırlandırmaya devam etmekte, rekabet ve kar güdümlü olması başta ol TRT haberleri halkın hükümetin etkin mak üzere yapısal özelliklerin bir ürü likleri hakkında bilgilendirildiği bir fo nüdür (Carey, 1987: 48, Çaplı, 2002: rum olmaktan pek de öteye gideme- 216). Mac Lachlan ve Golding'in (2000: mektedir. Türkiye'deki siyasal kültürün 88) Britanya özelinde tartıştıkları, Türki sonucunda özerkliğini sağlayamayan ye durumu için de geçerlidir: Sorun, TRT (Mutlu, 1999: 26) elektrik faturala mesleki alanda yön kaybından çok ileti rından yapılan kesintinin 2003 yılının şimin ekonomi politiğindeki daha geniş Şubat ayı itibariyle son bulmasıyla fi- değişikliklerle ilgilidir. Türkiye'de bu nansal olarak da zor bir döneme girmiş nun ne anlama geldiğini ise, yapılan tir. analiz bir kez daha göstermektedir. TV haberleri büyük medya gruplarının di ğer ürün ve hizmetlerinin reklammı ya pıp rakipleriyle yarıştığı alanlardan bi ridir. TV haberlerinde sorumsuzca gücü kullanma, hatta uydurma haber yapma ise endüstride yaşanan "rating" savaşı nın bir uzantısıdır. Karı maksimize et meye odaklanan medya endüstrisinde on yılı aşkın süredir medya çalışanları sendikasız kalmıştır. Burada, ayrıca farklı bir habercilik anlayışına sahip olan ve sadece haber yayını yapan kanalların, özellikle NTV ve CNN-Türk yayınları hatırlandığında, en azından daha "ciddi" bir habercilikle alternatif oluşturdukları düşünülebilir. Ancak bu kanalların mülkiyet yapıları da (birincisi Doğuş, İkincisi Doğan gru bu ile CNN ortaklığı ürünü) ihtiyatlı ol mayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu iki kanal da, hatta daha küçük ölçekli Ka Burada alternatifin ne olduğu, acaba nal 7 gibi kanallar da, yukarıda büyük TRT'nin eleştirilen ticari haberciliğe de özel TV kanallarına dair tartışılan tablo mokratik bir seçenek oluşturup oluştu idleşme eğiliminden kurtulmuş değil ramayacağı yönünde bir soru sorulabi lerdir.25 Hatta, haberlerin tabloidleşmesi lir. Analiz sonuçlarının da gösterdiği gi sadece TV kanallarıyla da sınırlı olma bi, TRT biçimsel olarak diğerleri gibi yıp gazetelere de yayılmaktadır.26 İnter sansasyonal ve tabloid bir haberciliği netteki haber siteleri değerlendirildiğin benimsemese de, günümüzde TRT ha de ise bunların daha çok büyük medya berciliği demokratik bir alternatif olarak gruplarının uzantısı olduğu; varolan ba 34 • iletişim : araştırmaları ğımsız haber sitelerinin de ya ana akım medyadan çok farklı bir habercilik anla R T Ü K ta r a f ın d a n to p lu m i ç in d e k i m e ş r u i y e t le r in i a r t tır m a y ö n ü n d e k u l a m l m a k t a d ır . R T Ü K d e r g i s i n d e y a y ın la n a n b i r y a z ı d a d a yışı geliştiremediği ya da sesini çok sa A l o - R T Ü K 'ü n y u r t t a ş l a r ın s e s i o l d u ğ u ö n e s ü yıda kişiye ulaştıracak büyük bir güce r ü l e r e k R T Ü K k a r a r l a r ı n ı n y u r t t a ş l a r ta r a f ın ulaşamadığı gözlenmektedir. B u k o n u d a b k z . M in e G e n c e l B e k , "M e d y a d a d a n o n a y l a n d ığ ı n ı n a ltı ç i z il i r ( G ü v e n , 2 0 0 1 ). C in s i y e t ç i l i k v e i l e t i ş i m P o l i t ik a s ı" , İle tiş im (1 0 ) , 2 0 0 1 : 2 1 3 - 2 3 3 . 5H ü r r iy e t, 1 7 E k im , 2 0 0 2 . N otlar B u a r a ş t ır m a , A n k a r a Ü n i v e r s i t e s i B ilim s e l 6 H ü r r iy e t, 2 0 E k im , 2 0 0 2 . A r a ş t ır m a P r o je le r i M ü d ü r lü ğ ü ta r a f ın d a n 'F a r k l ı h a f ta la r d a , a y la r d a f a r k lı g ü n l e r y e r in e d e s t e k l e n m i ş t ir ( p r o je k o d u : 2 0 0 3 . 0 9 . 0 7 . 0 0 1 ). b ir tü m h a f ta y ı s e ç m e n i n te m e l n e d e n i h a b e r A r a ş t ır m a n ın b a z ı b u l g u l a r ı, a r a ş t ır m a c ın ın k e n d i o l a n a k l a n y l a k a t ıl d ı ğ ı, 3 -5 E y l ü l 2 0 0 3 ta r ih in d e V a n Y ü z ü n c ü Y ıl Ü n i v e r s i t e s i 'n d e g e r l e r i n s ü r e k l i l i ğ i n e b a k a b i l m e k t i. B u a y r ıc a , k a y d e t m e a ç ıs ın d a n d a d a h a p r a t ik o ld u ğ u iç in te r c ih e d ild i. ç e k l e ş t i r i l e n T ü r k ( i y e ) K ü l tü r l e r i b a ş l ık l ı 2. * S h o w T V , a y n ı g ö r ü n t ü l e r i s ü r e k li te k r a r l a U lu s a l K ü l t ü r A r a ş t ır m a l a r ı S e m p o z y u m u 'n d a m a k la ü n lü b i r k a n a l d ı r ( B ir h a f ta b o y u n c a 2 3 h a b e r d e d e f a la r c a a y m g ö r ü n t ü n ü n te k r a r la - s u n u lm u ş tu r . 1B u r a d a ta b lo id le ş m e s ö z c ü ğ ü d a h a g e n e l, m a g a z i n le ş m e y i d e i ç in e a l a n b i r s ö z c ü k o l a r a k t e r c i h e d ilm iş tir . I n f o t a i n m e n t i s e T ü r k ç e d e 'b i l - e ğ l e n c e ' o l a r a k y a y g ın b i r b i ç i m d e k u l l a n ı l m a d ığ ı i ç in 'i n f o t a i n m e n t ' o l a r a k k o r u n a c a k tır . n ıld ığ ı g ö r ü ld ü ) . B u t e k r a r la r , g e n e ll i k l e k ö p r ü d e n a tla m a s u r e t iy le i n t i h a r a t e ş e b b ü s e t m e d e o l d u ğ u g ib i s a n s a s y o n e l a m a ç lıd ır . A y n ı k a n a l a r ş i v g ö r ü n t ü l e r i d e y in e s a n s a s y o n e l a m a ç lı, ç o ğ u n l u k la g e r e k s iz b i r b i ç i m d e d e f a la r c a k u l la n ır ( b i r h a f ta d a b ö y l e 2 6 h a b e r g ö r ü ld ü , b u n l a r ın ç o ğ u n d a d a m a n k e n y a d a 2N i t e k i m , P e c k 'i n m a k a l e s i y l e a y m k i t a p ta y e r a la n v e P e c k ta r a f ın d a n d a a lın t ı la n a n J o s t e i n G r ip s r u d (2 0 0 0 : 2 9 8 ), p o p ü le r g a z e t e c i l iğ i n p o p ü li z m i n i n o t o r i t e l e r e s a y g ı g ö s t e r m e m e s in i n s o n u c u o l a r a k i k t id a r s a h i b i o l a n l a r la v e d a h a ö lç ü lü f o r m l a r k u l la n a n g e le n e k s e l k a m u h iz m e ti h a b e r c i l iğ i y l e z ıt l ık iç e r e b i l d i ğ im v e a s l ın d a p o p ü le r g a z e t e c i l iğ i n b a z e n a k t i f y u r t ta ş lığ ı d e s t e k l e y e b i l d i ğ im s ö y le m e k te d ir . ş a r k ıc ı k a d ın l a r ın b e d e n le r i te ş h ir e d iliy o r d u ) . 9 in c e l e n e n d ö n e m d e S h o v v T V h a b e r l e r in d e b u d u r u m a p e k ç o k ö r n e k v a r d ı: Ö r n e ğ i n 1 2 M a r t 'ta y a y ın la n a n b i r h a b e r d e ş a r k ıc ıl a r ı n İ l h a n Ş e ş e n 'd e n b e s t e a l m a k i ç in b i r b i r i y l e y a r ış tığ ı k o n u e d iliy o r d u , g ö r ü ş ü le n ik i ş a r k ıc ı h a b e r in v u r g u s u n u h a k l ı ç ık a r m a s a d a . Y in e a y n ı g ü n s h o v v m e n M e h m e t A li E r b il v e film y ıld ız ı A y d a n Ş e n e r a r a s ın d a , 1 7 M a r t 't a g a z e 3 H e n ü z y a y ın la n m a m ış o l a n b u a r a ş t ır m a te c i v e p o l i ti k a c ı N a z lı I l ıc a k i le k ö ş e y a z a r ı 1 9 9 9 - 2 0 0 4 y ıll a r ı a r a s ın d a d e v a m e d e n E u r o - E m i n Ç ö la ş a n a r a s ın d a k i ta r t ış m a l a r h a k k ın - p e a n S c i e n c e F o u n d a tio n , C h a n g i n g M e d ia , d a k i h a b e r l e r b u d u r u m a ö r n e k tir . C h a n g in g E u ro p e p ro g ra m ı k a p s a m ın d a k i Fou r D ec a d es o f th e E u ro p e a n P ress a r a ş t ır m a s ı n ı n b ir p a r ç a s ıd ır . 10Ö r n e ğ in , 1 4 M a r t t a r i h i n d e d i n d a r k a d ın la r i ç in ta s a r l a n a n ö z e l m a y o l a r l a ilg ili b i r h a b e r y a y ın la n d ı. B u ö z e l m a y o l a r h a k k ı n d a b ilg i 4A n c a k b u , il e r l e y e n s a y f a l a r d a a r a ş t ır m a n ın v e r i l d i k t e n s o n r a h a b e r b u n l a r ın " s e k s i " m a d a g ö s t e r e c e ğ i g ib i, h a b e r l e r d e b i r s o r u n u n o l y o la r a a l t e r n a t i f o l d u ğ u n u b e l i r t e r e k te k r a r m a d ığ ı a n la m ın a g e lm e m e k te d i r . A l o -R T Ü K d ik k a tin i " s e k s i m a y o " v e a s l ın d a k a d ı n b e d e h a ttı n a g e le n ş i k a y e t l e r e b a k ı ld ığ ı n d a y ıl iç in n in e ç e v ir d i. 1 2 M a r t t a r ih in d e m u h a f a z a k a r d e 6 0 2 ş i k a y e t m a g a z i n h a b e r l e r i, 3 1 6 ş ik a y e t b i r m ill e t v e k i l in i n m i ll i s a r a y la r d a a ç ı k s a ç ık a b a r t ıl ı h a b e r , 2 8 7 ş i k a y e t is e ş i d d e t i ç e r e n h a k ı y a f e t g i y m e n i n T ü r k in s a n ın a y a k ış m a d ı ğ ı b e r le r k o n u s u n d a y a p ı l m ı ş t ı r (K e n t, 2 0 0 1 ). Ö t e n a iliş k i n d e m e c in i h a b e r y a p a n k a n a l b u n u n y a n d a n A l o - R T Ü K is ta t i s t i k l e r im i h t iy a tlı k u l s i y a s a l ö n e m in e d e ğ i n m e d e n b u d e m e c i y in e la n m a k t a d a y a r a r v a r d ır . Z ir a b u i s ta t i s ti k l e r a n a m a l z e m e s i n i g ö s t e r m e n i n b ir f ı r s a t ı o la r a k Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme • 3b k u lla n d ı. H a b e r i lg is iz b i r b iç im d e , b i r i ç ç a t a n b u l 'd a k i b a n k a s o y g u n u h a b e r in i R a m a l- m a ş ır ı d e f i l e s i n d e n g ö r ü n t ü l e r l e d a v a m e tti. l a h 'd a k i i ş g a ld e n ö n c e g ö s te r ir . H i n d i s ta n 'd a 11 H e m S h o w T V , h e m d e K a n a l D h e r g ü n h a y a ş a n a n 7 0 0 k iş in in ö ld ü ğ ü ç a tış m a y a a n c a k 1 b e r b ü l t e n l e r i n d e 1 0 -1 5 d a k i k a y ı a m a tö r k a m e d a k ik a 2 0 s a n iy e a y r ıl ır v e h a b e r 14. s ır a d a b u ra ç e k im le r in e a y ır m ış t ır . A y r ıc a " B iz i m C i t y " lu r. a d lı, a s l ın d a ö n c e g r u b u n S a b a h g a z e te s in d e 171 2 M a r t ta r ih li b a ş k a b ir S h o w T V h a b e r in d e y a y ın la n m a k t a o la n k a r ik a tü r , T V h a b e r le r in in y in e m e s e l e p o lis in p e r s p e k t i f i n d e n e l e a lın d ı a r d m d a n y a y ın la n a r a k s i y a s e t i n k iş is e lle ş t ir il v e p o lis m e r k e z i n e g ö t ü r ü le n t r a v e s tile r le ilg i m e s i v e g e r i l im i n a z a l t ı lm a s ı y ö n ü n d e iş le v li h a b e r " B u n l a r ı k i m d u r d u r a c a k ? " a lt y a z ı s ı g ö r e b ilir . B u n u n h a b e r l e r in h e m e n a r d ın d a n ile v e r ild i. H a b e r p o l i s i n m ü d a h a l e s i n i n o l a y v e a s lın d a h a b e r b ü l t e n i n i n b i r p a r ç a s ı o la r a k l a r ın k o n t r o ld e n ç ık m a s ı n ı ö n le d iğ in i v e p o l i y a y ın la n m a s ı " h e r ş e y i b i r y a n a b ır a k ın , s a d e s in ö f k e l i t r a v e s tile r i y a t ış t ır m a y a ç a l ış t ı ğ ın ı c e g ü lü n , e ğ l e n i n " m e s a jın ı ta ş ıy o r o la b ilir . b e l i r t t i ( 1 2 M a r t, S h o v v T V ). 121 5 M a r t ta r i h l i K a n a l D h a b e r i " k i m v e n e d e n “ R e h a M u h ta r s o r a r : " S i l a h l ı s o y g u n c u y u ö l T a r ık A k a n 'a i ş k e n c e y a p t ı ? " b a ş l ığ ı y l a b a ş la n d ü r m e k s u ç m u ? " . H u k u k ç u la r ın b u k o n u d a g ıç ta b u n l a r ın d ış ın d a b i r h a b e r g ib i g ö z ü k tü . i k iy e b ö l ü n d ü ğ ü n ü , b a z ı h u k u k ç u la r ın A B D A n c a k , 1 9 8 0 d a r b e s i s o n r a s ı n d a m a r u z k a ld ığ ı ö r n e ğ in i v e r e r e k g ü v e n l i k g ö r e v l i s i n in g ö r ü r iş k e n c e y i d e i ç e r e n a n ıl a r ın ı k it a p la ş tır a n film g ö r m e z v u r a b i l e c e ğ i g ö r ü ş ü n ü s a v u n d u k l a r ın ı y ıld ız ı T a r ı k A k a n 'l a y a p ı l a n r ö p o r ta jd a , b e l i r t e n M u h ta r , ç o ğ u z a m a n o ld u ğ u g i b i ik i A k a n 'ın k e n d is in i n b u n u n s i s te m l e ilg ili o lu p y e b ö l ü n m ü ş e k r a n d a ik i h u k u k ç u y u t a r t ış t ı T a r ık A k a n o lm a s ıy la ilg ili o lm a d ığ ı y ö n ü n d e r ır . H u k u k ç u la r d a n b ir is i, A B D 'd e b i l e c a n l ı k i v u r g u la r ın a r a ğ m e n i ş k e n c e k o n u s u s a n k i y a k a la m a y a ç a lış ıld ığ ın ı v e g ü v e n l i k g ö r e v l i s i s a d e c e T a r ı k A k a n 'ın y a ş a d ığ ı b i r d e n e y im m iş n in ö l d ü r m e y e h a k k ı o lm a d ığ ım , s ila h k u l la n g ib i e le a lm d ı. O n a s o r u la n s o r u ş ö y le y d i: " S i z m a n ı n s o n ç a r e o l d u ğ u n u b e lir t ir k e n , ik in c i b u n la r ı s ır a d a n b i r in s a n o l a r a k d e ğ il b i r film k o u ş m a c ı o l a n p r o f e s ö r A B D 'd e h e r k e s i n m ü l y ıld ız ı o l a r a k y a ş a d m ız . B u , d u r u m u o lu m lu k i y e t i n i k o r u m a k iç in s ila h k u lla n m a h a k k ı o l y a d a o l u m s u z o l a r a k n a s ıl e t k i l e d i ? " d u ğ u g ö r ü ş ü n ü s a v u n u r . R e h a M u h ta r ik i n c i “ G e n e ld e a z s a y ıd a o l a n s iy a s e t h a b e r in e 14 g ö r ü ş ü te r c ih e d e r . B u h a b e r d e a y r ıc a k a r ş ıl a ş M a r t ta r ih li S h o w T V h a b e r b ü l t e n i n d e h iç tır m a n o k t a s ı n ı n n e d e n A B D o ld u ğ u , n e d e n r a s t la n m a m ış t ır . A B D 'd e n s o y g u n g ö r ü n t ü l e r i n i n y e r a ld ığ ı d a “ B u ö r n e ğ i, h a b e r in I l ıc a k 'ı n a s ıl h e d e f a ld ığ ım v e a s lm d a s ö z l e r in i ç a r p ı t a r a k a k t a r d ığ ın ı g ö r m e le r in i u m a r a k " H a b e r i O k u m a k d e r s i " ö ğ r e n c ile r in e g ö s t e r d iğ im d e , s ım ft a I l ıc a k 'a k a r ş ı ö f k e ş e k l in d e k it le s e l b ir te p k i o lu ş m u ş o lm a s ı d a a s lm d a ö ğ r e n c i l e r in b u ta r z h a b e r le r i n e k a d a r k a n ık s a d ık l a r ın ı g ö s t e r d iğ i g ib i, a y n c a la i k liğ in r a d ik a lle ş m e s i k o n u s u n d a m e d y a n ın g ü ç l e n d ir i c i e t k i s i n e d e iş a r e t e d iy o r o la b ilir . a ç ık d e ğ ild ir . B e lk i A B D b u r a d a , m e d y a n ı n m e tin l e r a r a s ıl ığ ın a r e f e r a n s la y o r u m l a n ı r s a , " t a m d ı k " , " a ş i n a " o la n , " b i z " i m y e r i n d e o l m a k is t e d i ğ i m i z , " g e l i ş m i ş v e u y g a r " ü l k e o l a r a k g ö r ü l d ü ğ ü i ç in k u l la n ıl m ış o la b ilir . B u d u r u m d a A B D y e r i n e a d a y l ık s ü r e c i n d e o l u n a n A B 'n i n h iç b e l i r t il m e m e s i d e ilg in ç t ir . A y n ı o l a y K a n a l D 'd e d e b e n z e r b i r b i ç i m d e e le a l ın d ı (1 1 M a r t ) . " H a n g i g ü v e n lik g ö r e v l i s i h a k l ı ? " y a z ılı h a b e r s o y g u n c u y u ö l d ü r e n i n m i, 15 İ s tik la l M a r ş ı 'n ı n y a z a r ı M e h m e t A k i f E r - y o k s a ö l d ü r m e y e n i n a m a p a r a y ı ç a l d ır a n ı n m ı s o y 'u n ö l ü m y ıld ö n ü m ü a n m a s ı, E r z u r u m 'u n h a k l ı o l d u ğ u n u s o r a r . B u r a d a y in e h a b e r a ç ık d ü ş m a n iş g a lin d e n k u r t u l m a s ın ın y ıld ö n ü m ü ç a ta r a f tu ta r . Ç ü n k ü u z m a n k a y n a k o l a r a k v e A t a t ü r k 'ü n a s k e r i o k u ld a n m e z u n o lu ş u n u n g ü v e n l i k ş ir k e t i s a h i b in i d a v e t e d e r ; o n u n g ö y ıld ö n ü m ü g ib i a n m a l a r a n a liz in y a p ı l d ığ ı ta r ü ş ü n ü d e s t e k l e r v e ö l d ü r e n i n h a k lı o ld u ğ u r ih te y e r a la n h a b e r le r d e n d ir y o r u m u y l a b ite r . H a b e r d e g ü v e n lik ş i r k e t i s a "■A T V 'n in 1 2 M a r t ta r ih li b ü l t e n i n d e T ü r k i h ib i, p e r s o n e lin i p o lis g i b i g ö r d ü ğ ü n ü b e l i r t e y e 'd e y e r a l a n b i r k iş is e l k a v g a v e c in a y e t h a r e k , v u r a n p o l i s o ls a y d ı b u n u n t a r t ış ıl m a y a c a b e r i İ s r a i l 'd e k i ç a tış m a la r d a n ö n c e y e r b u lu r . ğ ın ı, d o l a y ıs ıy la g ü v e n l i k g ö r e v l i s i iç in d e ta r K a n a l D " B i z i i z le y in v e d ü n y a d a n h a b e r d a r t ış ılm a m a s ı g e r e k t iğ in i v u r g u la d ı. H a b e r b ü l o l u n " s lo g a n ın a r a ğ m e n , b e n z e r b i r b iç im d e İs te n i s u n u c u s u is e g ü v e n l i k ş ir k e ti s a h ib in e 36 ■iletişim : araştırmaları h a k v e r e r e k " E ğ e r g ü v e n liğ in g ö r e v i s a d e c e b e lir t ilm iş tir . Y ö n e tm e liğ in 1 4 . m a d d e s i g iz li s o y g u n u iz le m e k , b a ş k a b i r ş e y y a p m a m a k s a , r e k la m ı y a s a k la d ığ ın ı, y a n i a ç ık ç a r e k l a m o l o z a m a n tü m b a n k a l a r b o ş a l ı r " y o r u m u n u d u ğ u b e l i r t il m e d e n r e k l a m y a p ı l m a s ı n ı , a y r ıc a y a p tı. v u r g u la r . Y i n e y a y m i l k e l e r i n d e n k i lk e s i “ İ n c e l e n e n h a b e r l e r a r a s ın d a s a d e c e b i r h a b e r " s u ç l u o l d u ğ u y a r g ı k a r a r ı ile k e s i n l e ş m e d i k ç e d e ( A T V , 1 7 M a r t ) " n e d e n ? " s o r u s u v a r d ı. k im s e n in s u ç lu i la n e d i lm e m e s i v e y a s u ç l u y S o y g u n l a r ın a r t m a s ın ın to p lu m s a l b i r g e r ç e k m u ş g ib i g ö s t e r ilm e m e s i, k i ş i l e r i s u ç i ş l e m e y e lik m i y o k s a te s a d ü f i m i o ld u ğ u ş e k lin d e k i a n y ö n l e n d i r e c e k v e y a k o r k u s a l a c a k y a y ı n y a p ıl- la m lı s o r u y l a b a ş l a y a n h a b e r , y in e b u k o n u d a m a m a s T 'm ö n g ö r ü r . 1 m a d d e s i h a b e r d e ta r a f s a d e c e e m n i y e t m ü d ü r ü n ü n g ö r ü ş l e r in e b a ş s ız l ı k v e d o ğ r u lu k il k e s i n i v u r g u l a r . Y ö n e t m e v u r u lm a s ı v e o n u n d a b u o la y l a r ı n te s a d ü f i o l l i k 'd e is e b u m a d d e ş ö y l e a ç ım la n ır : " Y o r u m d u ğ u , b u s u ç o l a y l a r ı n ı n e k o n o m i k k r iz e b a ğ la r , g e r ç e k l e r v e k o n u i ç e r i ğ i n d e n s a p t ır ı la c a k la n a r a k a ç ık l a n m a s ın ın b u e y le m l e r i h o ş g ö r - ş e k ild e y a p ılm a m a lı, h e r h a n g i b i r f i k i r v e y a m e k a n la m ı n a g e le c e ğ i ş e k l in d e y a n ıt v e r m e g ö r ü ş ü n ö z ü n it e l i k d e ğ i ş t i r e c e k ş e k ild e , y a l s iy le ç e r ç e v e l e n d i . S u n u c u n u n İ s t a n b u l 'u n b i r n ız c a b i r b ö l ü m ü n e y e r v e r i l e r e k v e y a d iğ e r s u ç ş e h r i o l u p o lm a d ığ ın a i l iş k i n s o r u la r ın a a n la t ım y ö n te m v e te k n ik l e r i k u l la n ıl a r a k ç a r - e m n i y e t m ü d ü r ü i s ta t is tik le r e d a y a n a r a k İ s p ıt ılm a m a lıd ır . A l d a t ıc ı c a n l a n d ı r m a l a r d a n t a n b u l 'u n e n g ü v e n i l i r ş e h i r o ld u ğ u ş e k lin d e v e y a k u r m a c a h a b e r l e r d e n k a ç ın ıl a r a k , c a n b i r y a n ı t v e r d i. B u h a b e r d e h a n g i is ta t i s ti k l e r l a n d ır m a n ın g e r e k l i o l d u ğ u h a ll e r d e c a n l a n d e n s ö z e d ild iğ i, a y r ın tıla r ı, is ta t i s t i ğ i n k im ta d ır m a o ld u ğ u a ç ık ç a b e l i r t il m e l i d i r " . H e m y a r a f ın d a n , n e z a m a n , n e r e d e g e r ç e k le ş t ir ild iğ i s a h e m d e y ö n e t m e li k t e r m a d d e s i a l t y a z ın ın s o r u l m a d a n y in e e m n i y e t m ü d ü r ü n ü n g ö r ü ş ü g e r e k li o l m a y a n h a ll e r d e k u l la n ıl m a m a s ı g e d e s t e k l e n e r e k y o r u m la n d ı: " E v e t , s a y m s e y ir r e k tiğ in i v u r g u la r . Y ö n e t m e l i ğ i n r m a d d e s i c ile r , i s t a t i s t i k l e r e g ö r e İ s ta n b u l e n g ü v e n ilir a y n ı z a m a n d a a r ş iv g ö r ü n t ü l e r i n i n t e k r a r o l ş e h ir le r d e n b ir i". d u ğ u n u n b e l i r t il m e s i n i ö n g ö r ü r . İ n s a n o n u r u “ G e r e k R a d y o -T e le v iz y o n k a n u n u n d a , g e re k R T Ü K y ö n e t m e li ğ in d e y e r a la n p e k ç o k h ü k ü m d o ğ r u d a n ta b l o i d l e ş m e y a d a m a g a z i n l e ş m e d i y e b i r s o r u n ta n ım ı y a p m a m a k l a b i r l i k t e e t i k i h la lle ilg ili p e k ç o k k o n u y u d ü z e n le r le r . M e v z u a t a b a k a r k e n ik i te m e l k a y n a k d a y a n a k a lın ır s a , b u n l a r 4 7 5 6 s a y ı l ı y a s a i le d e ğ iş ik lik y a p ıla n 3 9 8 4 s a y ılı R a d y o T e le v iz y o n K a n u n u v e R T Ü K Y ö n e t m e l i ğ i 'd i r ( 'R a d y o v e T e l e v i z y o n Y a y ın l a r ı n ın E s a s v e U s u lle r i H a k k ın d a Y ö n e tm e lik , 1 7 N is a n 2 0 0 3 ta r ih li, 2 5 0 8 2 s a y ılı R esm i G a z ete'd e y a y ın la n a r a k y ü r ü r l ü ğ e g ir m iş t ir ) . A n a liz s o n u c u h a b e r le r in ih la l e t t i ğ i k o n u l a r a s lın d a p e k ç o k f a r k lı m a d d e d e d ü z e n l e n m i ş t ir . Ö r n e ğ i n y a s a n ın 2 . b ö l ü m ü n d e y e r a la n , y a y ın i l k e le r in i d ü z e n l e y e n 4. m a d d e n in f i l k e s i " ö z e l h a y a t ı n g iz l i l iğ i n e s a y g ılı o l u n m a s ı, k a m u ç ık a r la r ın ın g e r e k t ir d iğ i d u r u m l a r d ı ş ın d a k iş i l e r in ö z e l h a y a t ı n ı n y a y ın k o n u s u y a p ı l m a m a s ı " n ı ö n g ö r ü r . Y ö n e t m e l i k d e g iz li k a m e r a v e k u r g u l a m a y ı y a s a k la r. A n a l iz d e e l e a lm a n " r e k l a m h a b e r l e r " d e y in e h e m y a s a y a h e m d e y ö n e t m e li ğ e a y k ır ı d ır . H a k s ız r e k a b e t v e i la n v e r e k l a m n it e liğ i v e in s a n h a k la r ın a s a y g ı k o n u s u n d a k i s m a d d e s i y ö n e t m e li k t e a y r ın tılı b i r b i ç i m d e d ü z e n l e n e r e k " i n s a n l a r ı n ö l ü m a n la r ı v e b e n z e r i d u r u m la r , d u y g u s ö m ü r ü s ü n e y o l a ç a c a k b i ç i m d e v e r ilm e m e lid ir . Y a y ın l a r d a s e b e p s i z k o r k u l a r v e ç e liş k ili d u y g u l a r y a r a ta c a k , k a d e r c i l i ğ e v e y a in t i h a r a y ö n l e n d i r e c e k u n s u r l a r a y e r v e r i l m e m e l i d i r " d e r . t m a d d e s i y ö n e t m e li k t e " c i n s e l d u y g u la r ı s ö m ü r m e y e y ö n e l i k , b i r e y l e r i c in s e l m e ta o l a r a k g ö s t e r e n , in s a n b e d e n in i c in s e l ta h r i k u n s u r u n a i n d i r g e y e n " y a y ın la r ın y a p ılm a m a s ın ı ö n g ö rü r. M e d y a s iy a s a s ı d ü z l e m in d e y a p ı l m a s ı g e r e k e n l e r b u k u r a l l a r ı u y g u la m a y a s o k a r a k tic a r i k a n a lla r a s a d e c e r e s m i id e o lo jiy e , " d e v l e t e " k a r ş ı o l d u k l a r ın d a d e ğ il, y a y ın la r la k i ş i l e r e v e to p lu m a z a r a r v e r d ik le r in d e d e y a p t ır ım u y g u l a m a k v e b u k o n u d a m e d y a e n d ü s tr is iy le , m e d y a ö r g ü t l e r i y l e ir t ib a t a g e ç e r e k g e r e k l i b a ş k a ö n le m l e r i a l m a k tır . D o la y ıs ıy l a b u k o n u d a m e d y a s i y a s a s ı, d ü z e n l e m e n in g e r ç e k l e ş t i r i l m e s i v e ö z - d ü z e n le m e n in h a re k e te g e ç ir ilm e s in d e n o lu ş a c a k tır . 21 Ö r n e ğ in , 1 5 M a r t ta r ih li S h o v v T V h a b e r b ü l ta ş ıy a n y a y m l a r m a ç ık ç a b u n it e l i k l e r i b e l i r t i te n in d e k i tu ta r s ız h a b e r l e r d e n b ir i, ş a r k ıc ı l e r e k y a y ın la n m a s ı h e m j h e m d e m ilk e s in d e S h a k i r a 'n ın e s t e t i k a m e liy a tı, h a n g i b ö l g e l e r i Bek ■Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidieşme • 37 n e y a p t ır d ığ ı, e r k e k a r k a d a ş ın d a n a y r ılıp a y ş is e l v e s a n s a s y o n e l b o y u t l a r ın a ğ ı r l ık k a z a n r ı l m a d ı ğ ı ... v s . ü z e r in e d ir . m a s ı g ib i ö z e l l i k l e r l e d a h a ç o k K ı r c a 'n m d a h a 221 4 M a r t ta r ih li Sh ov v T V h a b e r i n d e ş ö y le b ir n e d e n s e ll i k iliş k is i k u r u l u r h a b e r d e : K o c a , k a r ı s ın d a n k i l o l u o l d u ğ u i ç in b o ş a n m a k is te d ik te n s o n r a k a r ıs ı k i l o v e r d i. H a b e r d e k i b u in ş a n ın a k s in e , k e n d is iy l e g ö r ü ş m e y a p ı l a n k a d ın , e ş in in k i l o l u o l d u ğ u k o n u s u n d a k e n d is in i e l e ş t i r m e s i n e r a ğ m e n , a s l ın d a d o k to r u n s a ğ lı ğ ıy la i l g i l i ta v s i y e l e r i ü z e r i n e k ilo v e r m e y e k a r a r v e r d i ğ in i b e l i r t ir . G ö r ü ş m e y a p ıla n k o c a ö n c e ç a l ış t ı ğ ı k a n a l l a r a b e n z e m e y e b a ş l a d ı (K ı s a b i r z a m a n iç in d e is e K ır c a N T V 'd e n a y r ıl a r a k A T V 'y e d ö n d ü ) . D o la y ıs ıy la , b u r a d a v u r g u l a n m a k is t e n e n b ir k iş in in b ü y ü k b i r d e ğ i ş i k l i k y a p a r a k h a b e r c i l ik a n la y ış ın ı ö n e m li ö l ç ü d e d e ğ iş t i r e b i lm e s i n d e n z iy a d e T V k a n a lla n n ı n r a t i n g v e p a z a r b a s k ıla r ıy la K ı r c a v e M u h ta r g ib i p o p ü le r k iş ile r i t r a n s f e r e t m e e ğ i lim in d e o l d u k l a n d ır . is e s o r u n u n k i l o d e ğ il, k i ş i l i k u y u ş m a z lık la r ı “ 1 9 9 0 y ı lı n d a b e r i, ö z e l l i k l e b ü y ü k T V k a n a l o l d u ğ u n u b e lir t ir . A m a b u a ç ık l a m a l a r a r a ğ la r ı n ın a y n ı z a m a n d a g a z e te l e r i n d e s a h ib i o l m e n h a b e r " k o c a s ı n a k ı z a n k a d ın s a d e c e m e y m a s ın ın e t k i s i y l e g a z e te h a b e r le r i d e d a h a ç o k v e y i y e r e k 2 5 k i l o v e r d i " ş e k l in d e a lt y a z ı y a g ö r s e llik , s a n s a s y o n a l i z m i ç e r e r e k T V h a b e r c i z a r . B u b i l g i b i l e d o ğ r u d e ğ ild ir , z ir a k a d ın a s l iğ in e b e n z e m e y e b a ş l a m ış tı r . H a t ta u z u n c a lın d a ö z e l b ir tıp m e r k e z i n d e k i d iy e te u y a r a k z a m a n d ır s t a r la r la il g i l i h a b e r l e r b i r i n c i s a y f a k ilo v e r m i ş t i r . d a n v e r i l m e k t e d i r . S iy a h b e y a z d ü ş ü n c e g a z e “ Y u r t ta ş g a z e te c i l iğ i k o n u s u n d a b k z . R a g ıp D u r a n " Y u r t t a ş g a z e t e c i l i ğ i " v e İ n c ila y C a n g ö z , " Y u r t t a ş g a z e t e c i l iğ i v e y e r e l b a s ı n " , (d e r .) S e v d a A l a n k u ş K u r a l, b e r c ilik , H a b e r c in in E l K ita b ı, G a z e te c ilik v e H a I P S İ l e t i ş i m V a k fı y a y ın la r ı, İ s t a n b u l , 2 0 0 3 . te s i o lm a k la ö v ü n e n C u m h u r i y e t g a z e te s i b i l e 2 0 0 3 y ı lı n ı n M a r t a y ın d a n itib a r e n a r k a s a y f a s ın ın b i r b ö l ü m ü n ü a y ır d ığ ı d e f ile h a b e r l e r in d e r e n k li f o t o ğ r a f k u lla n m a k la b a ş l a y a r a k g i d e r e k r e n k li g a z e te o lm a y a d o ğ r u d ö n ü ş ü m g e ç ir m e k te d ir . “ T ü r k i y e 'd e h a k i m o la n d e ğ e r le r l e ilg ili b ir a r a ş t ır m a y a g ö r e , T ü r k i y e 'd e b a s m a g ü v e n m e y e n l e r i n o r a n ı % 2 0 , T V 'y e g ü v e n m e y e n l e r i n o ra n ı % 1 8 'd i r , H ü r r i y e t, 1 9 M a y ıs , 2 0 0 0 . “ B u a r a ş t ır m a d a n s o n r a R e h a M u h ta r S ta r Referanslar: A z iz , A y s e l ( 1 9 9 3 ) . " T R T - S i y a s a l Y a p ı İ liş k is i: T V 'y e g e ç t i. M u h ta r , y e t i ş t i r d i ğ i e k ib i n fa r k lı D ü n ü , B u g ü n ü , Y a r ın ı" , k a n a l l a r a tr a n s f e r o lm a s ı v e g e n e l o l a r a k k a A n k a r a : A . Ü . İ le tiş im F a k ü lte s i: 4 5 - n a ll a r ın r a t i n g a r t t ır m a k i ç in o n u n s a n s a s y o n e l t a r z ın ı b e n i m s e m e l e r i n e d e n iy le a s lın d a tü m T V k a n a l l a r ın ı e t k ile d i. B ö y le c e , g ü n ü m ü z m e d y a e n d ü s t r is in i n y a p ı s a l y ö n e lim iy le i liş k ili o l a r a k t a b l o i d l e ş m e h e m b iç im , h e m d e iç e r ik o l a r a k tü m k a n a l l a r a y a y ıl d ı (K a n a l D 'n i n z a t e n b e n z e r ö z e l l i k l e r ta ş ıd ığ ı m a k a l e d e b e l ir t ilm iş ti. K a n a l D s u n u c u s u D e f n e S a m y e li d e z a t e n ş u a n d a M u h t a r 'ın a y r ıld ığ ı Sh ovv T V 'd e s u n u c u lu k y a p m a k ta d ır ). D a h a c id d i v e s iy a s i h a b e r l e r iy l e b i l in e n K a n a l 7 b ile a l t y a z ı la r v e m ü z i k e ş l i ğ i n d e h a b e r l e r i d a h a s a n s a s y o n e l b ir b i ç i m d e v e r m e y e b a ş la d ı. D a h a ö n c e A T V v e S t a r T V h a b e r l e r in i s u n a n A li K ır c a 2 0 0 2 y ı lı n ı n E y lü l a y ı n d a N T V g e n e l y a Y ıllık . 61 B ir d , S . E l i z a b e t h (2 0 0 0 ) . " A u d i e n c e D e m a n d s in a M u r d e r o u s M a r k e t, T a b lo i d iz a t i o n in U . S . T e l e v i s i o n N e w s " , p p . 2 1 3 - 2 2 8 in C o l i n S p a r k s , J o h n T u llo c h (e d s . ) T a b lo id T a le s G lo b a l D e b a te s ö v e r M e d ia S ta n d a rts. L a n h a m , B o u ld e r an d N e w Y o rk , O x fo rd : R o v v m a n & L ittle f ie ld . B r a n ts , K e e s (1 9 9 8 ) . "V V h o 's A f r a id o f In fo ta in m e n t", E u ro p ean Jo u rn a l o f C o m m u n ic a tio n 1 3 (3 ): 3 1 5 - 3 3 5 . B r a n t s , K e e , P e t e r N e i je n s ( 1 9 9 8 ) . " T h e y ı n y ö n e t m e n l i ğ i n e g e t i r i l d i ğ i n d e , h a b e r le r in fo ta in m e n t o f p o litic s " , h e m b i ç i m s e l , h e m d e iç e r ik o l a r a k ö n e m li ö l C o m m u n ic a tio n ç ü d e d e ğ i ş ti . N T V h a b e r l e r i ö z e l l i k l e s u n u ş b i ç im i, g r a f i ğ i n v e r e n g in k u lla n ım ı, h a b e r d e k i P o litic a l 1 5 (2 ): 1 4 9 -1 6 5 . Ç a p lı, B ü l e n t (2 0 0 2 ) . M e d y a v e E tik . A n k a r a : İm g e 38 - iletişim : araştırmaları C a r e y , J a m e s (1 9 8 7 ) . " J o u m a l i s t s J u s t L e a v e : T h e E t h i c s o f a n A n o m a lo u s P r o f e s s io n " i n M . S a ğ a n ( e d . ) a n d th e M e d ia , E th ic s Io v v a: Iovva T a b lo id T e le v is io n P o p u la r Jo u m a lis m T e le v iz y o n d a H a b e r in M a g a z in le ş m e s i. R o v v m a n & L ittle f ie ld . L a n g e r, Jo h n (1 9 9 8 ). H u m a n itie s B o a r d . E r g ü l, H a k a n (2 0 0 0 ) . L a n h a m , B o u ld e r an d S ta n d a rts. N e w Y o rk , O x fo rd : İ s ta n b u l: İ le tiş im . F is k e , J o h n (1 9 9 2 ) . " P o p u l a r i t y a n d th e p o litic s N ew s. a n d th e O th er L o n d o n : R o u t le d g e . M c L a c h la n , S h e l l e y v e P e t e r G o l d i n g ( 2 0 0 0 ) . " T a b l o id i z a t i o n in th e B r i t i s h P r e s s o f i n f o r m a t i o n " , p p . 4 5 - 6 3 in P . A Q u a n t it a t i v e I n v e s t i g a t i o n in to D a h l g r e n C . S p a r k s (e d s ) C h a n g e s in B r i t i s h N e v v s p a p e rs a n d P o p u la r C u ltu r e . ]o u m a lis m Lon d on : Sage. G e n c e l B e k , M i n e (2 0 0 1 ). " M e d i a a n d th e 1 9 5 2 - 1 9 9 7 " , p p . 7 5 - 8 9 in C o l i n S p a r k s , J o h n T u l l o c h (e d s .) T a b lo id R e p r e s e n ta t i o n o f th e E u r o p e a n T a le s G lo b a l D e b a te s ö v e r M e d ia U n io n , A n A n a l y s i s o f P r e s s S ta n d a rts. L a n h a m , B o u ld e r an d C o v e r a g e o f T u r k e y 's E u r o p e a n N e w Y o rk , O x fo rd : U n io n C a n d i d a c y " , R o v v m a n & L ittle f ie ld . İle tiş im , K ü ltü r v e 4 (2 ), 1 2 1 -1 4 6 . M u r d o c k , G r a h a m (1 9 9 9 ) . " R i g h t s a n d G e n c e l B e k , M in e (2 0 0 3 ) . " Q u e s t io n i n g th e R e p r e s e n t a t i o n s , P u b l ic D is c o u r s e D iv i s o n o f P o l i t ic a l E c o n o m y a n d a n d C u lt u r a l C i t i z e n s h i p " , p p . 7 -1 7 C u lt u r a l S t u d i e s " , ( e d . ) P . in J o s t e i n G r ip s r u d ( e d . ) R e m in g to n , an d C om m on G lo b a liz a tio n a n d T r a n s c u lt u r a l I s s u e s in t h e N e w O rd er, W o r ld İz m ir , E g e Ü n iv e r s ite s i. G o ld in g , P e t e r (1 9 9 5 ) . " T h e M a s s M e d ia a n d th e P u b l ic S p h e r e : T h e c r i s i s o f in f o r m a ti o n in th e " i n fo r m a t io n s o c i e t y " , in S . E d g e ll, S . V V alk late a n d G . V V illiam s ( e d s . ) D e b a tin g th e F u tu r e o f th e P u b lic S p h ere. A v eb u ry . D e m o c r a c y " , p p . 2 8 5 - 3 0 0 in C o lin T a b lo id T a le s G lo b a l D e b a te s ö v e r M e d ia T e le v iz y o n O k t a y , A h m e t (1 9 9 3 ) . K ü ltü r . T ü r k iy e 'd e P o p ü le r İs ta n b u l: Y K Y . P e c k , J a n i c e (2 0 0 0 ) . " L i t e r a c y , S e r i o u s n e s s , a n d th e O p r a h V V in frey B o o k C l u b " , p p . O x f o r d : R o v v m a n & L ittle f ie ld . S p a r k s , C o l i n (1 9 8 8 ) . " T h e P o p u l a r P r e s s a n d P o l i t ic a l D e m o c r a c y " , a n d S o c ie ty M e d ia , C u ltu r e 10: 2 0 9 -2 2 3 . T h e o r i e s a n d P r a c t i c e " , p p . 2 4 - 4 4 in W e K ee p A m e r ic a o n T o p o f th e W o r ld , T e le v is io ıı P e te r D a h lg r e n , C o l i n S p a r k s ( e d s . ) Jo u m a lis m a n d th e P u b lic S p h ere. L o n d o n a n d N e w Y o r k : R o u t le d g e . H aberi O ku m ak. T a b lo id T a le s G lo b a l D e b a te s ö v e r M e d ia S ta n d a r ts . S p a r k s , C o l i n (1 9 9 2 ) . " P o p u l a r J o u m a l i s m : R o w m a n & L i t t l e f i e ld . H a llin , D a n ie l C . (1 9 9 4 ). v e T o p lu m . A n k ara: T R T . L a n h a m , B o u ld e r an d N e w Y o rk , O x fo rd : İn a l, A y ş e (1 9 9 6 ). M u t lu , E r o l (1 9 9 9 ) . L a n h a m , B o u ld e r a n d N e w Y o rk , P o p u la r Jo u m a lis m , a n d Jo u m a lis m a n d N e w Y o r k : R o u t le d g e . T u llo c h ( e d s . ) S p a r k s , J o h n T u l l o c h (e d s . ) T e le v is io n London 2 2 9 - 2 5 0 in C o l i n S p a r k s , J o h n G r ip s r u d , J o s t e i n (2 0 0 0 ) . " T a b l o id i z a t i o n , S ta n d a rts. K n c n v le d g e . İs ta n b u l: T e m u ç in . a n d P o p u la r C u ltu r e . L o n d o n , N e v v b u ry P a r k a n d Nevv D e lh i: S a g e . S p a r k s , C o l i n (2 0 0 0 ) . " I n t r o d u c t i o n : T h e P a n ic ö v e r T a b lo i d N e v v s " , p p . 1 -4 1 in . K le in , U l r i k e (2 0 0 0 ) . " T a b l o id i z e d P o lit ic a l C o lin S p a r k s , J o h n T u l l o c h ( e d s . ) C o v e r a g e in t h e G e r m a n B ild - T a b lo id T a le s G lo b a l D e b a te s ö v e r Z e i t u n g " , p p . 1 7 7 -1 9 4 i n C o lin M e d ia S ta n d a r ts . S p a r k s , J o h n T u l l o c h (e d s .) a n d N evv Y o r k , O x f o r d : T a b lo id T a le s , G lo b a l D e b a te s ö v e r M e d ia L a n h a m , B o u ld e r R o v v m a n & L ittle f ie ld . Bek • Türkiye'de Televizyon Haberciliği ve Tabloidleşme ■39 T u r n e r , G r a e m e (1 9 9 9 ). " T a b l o id i z a t i o n , jo u m a l i s m a n d th e p o s s i b i l i t y o f c r itiq u e ", In te r n a tio n a l Jo u r n a l o f C u ltu r a l S tu d ie s 2 (1 ) : 5 9 -7 6 . U s lu , Z e y n e p K a r a h a n (2 0 0 1 ). " Y a z ı l ı v e G ö r s e l M e d y a d a M a g a z i n l e ş m e n in T a r ih s e l v e S o s y o lo ji k D in a m i k l e r i " , İle tiş im (1 2 ): 1 -2 5 . v a n Z o o n e n , L i e s b e t (1 9 9 8 ). " A d a y a t th e z o o : P o l i t ic a l c o m m u n i c a ti o n , p i g s a n d p o p u la r c u l t u r e " , S o c ie ty M e d ia , C u ltu r e a n d 2 0 (2 ): 1 8 3 -2 0 1 . 41 2 0 0 2 Seçim Kampanyalarında Ulusal Basın Eser Köker • Beybin Kejanlıoğlu* National Press in 2002 Election Campaigns Özet: A b stra ct: Türkiye'de 2002 seçim kampanyalarında ulusal basının kendini merkezi güç olarak kurmasını odağa alan bu çalışmanın çerçevesini, uluslararası siyasal iletişim yazınında yaygın biçimde karşılaşılan "seçim kampanyalarının Amerikanlaşması" tezi çizmektedir. 1 Ağustos 2002 ile 4 Kasım 2002 tarihleri arasında H ü r r iy e t le S ab a h gazetelerinin taranmasıyla elde edilen veriler, bu tezin kapsamındaki siyasetin 'bilimselleşmesi'/teknikleşmesi, kişiselleşmesi, alışıldık ve belirgin siyasal parti-yurttaş bağının yerine esnek ve değişken medya-tüketici/seyirci/yurttaş bağının geçmesi ve medyanın politik güç merkezi olması bakımından değerlendirilmektedir. Basının siyaseti, belli iktisadi çıkarlara havale edilmesi gereken teknik ve seyirlik bir etkinlik gibi sunarak yerleştiği konumun, yurttaş ile politik kurumlar arasındaki dolayımcılık rolünden uzaklığı açıktır. Bu durumda, liberal-çoğulcu demokrasi teorisinin ve basın anlayışının sorgulanmasının da yolu açılmaktadır. Focusing mainly on the national press that constructs itself as povver centre, this study uses the framevvork provided by the much-discussed thesis of Americanization of political campaigning in the political communication literatüre. Ali the news, commentaries and visual materials published three months prior to the November 3rd 2002 general elections in two national nevvspapers, H ü rriy e t and S abah, are analysed in terms of the 'scientificization' of politics, personalization of politics, detachment of political parties from citizens, replacement of citizenship with spectatorship, and media as autonomous power centres. Locating itself in a position that presents politics as a spectade and a technical matter for particular economic interests, the national press departs from its informative role, vvhich, consequently, calls for a guestioning of liberal-pluralist democratic theory and its comprehension of the media. iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 39-70 42 • iletişim : araştırmaları 2 0 0 2 Seçim Kampanyalarında Ulusal Basın Bu çalışma bir seçim kampanyası sü çim kampanyalarının "Amerikanlaş recinde ulusal basının1 güç kazanma ma" sı tezini yazının merkezine alarak, stratejilerini konu almakta ve şu sorunla bu tez içinde önemli bir yer tutan, mo ra odaklanmaktadır: Seçim kampanyala dern demokrasilerde "arabuluculuk" iş rında medyanın bir güç odağı olarak ta levini yitiren, tarihsel süreç içinde ka nınmasını mümkün kılan düşünsel orta zandığı toplumsal iktidarını 20. yüzyı mın koşulları nelerdir? Medya gücünü lın ortalarından itibaren politikleştiren biriktirirken diğer hangi güç odaklarıyla ve egemen iktidar blokunun önemli or hangi görüşleri paylaşarak ilişkiye gir taklarından biri olan medyanın; güç iliş mekte ve hangi görüşlerin yayılmasına kilerini taşıma karakterini görünür kıl katkıda bulunmaktadır? Seçim kampan mak istedik. Bu nedenlerle, Türkiye'de yalarında egemen iktidar blokunu bira- seçim kampanyalarının Amerikanlaştı rada tutan ideolojik harem ana unsurları ğına ilişkin bir anlayışı ana hatlarıyla nelerdir? Medyanın güç kazanma strate açıklama çabasına girdik. Amerikanlaş jilerini irdelemekteki amacımız ise, Tür ma eğilimlerini gövdesinde toplayan kiye'de seçimlerden sonra girişilen seçim medya ortamında bu eğilimlerin nasıl tahlillerine ve seçimlerde medyanın ko salındığım irdelemek için seçim kam num alışını irdeleyen akademik yazma panyası boyunca yayınlanan haber ve 2002 erken genel seçimleri ile ilgili kü yorumları okumaya ve böylelikle, Tür çük bir katkı sağlamak ve son yirmi yıl kiye'de seçim kampanyalarında medya içinde giderek siyasal hayatta daha faz la yer tutmaya başladığı söylenen med yanın konumunu anlamaya çalışmaktır. nın güç biriktirme biçimlerinin bürün düğü lafzi açıklamaları biraraya getir meye çalıştık. Metni bu biçimde oluştu Siyasal iletişim araştırmalarında son rurken temel sorunumuz, siyasal meş yıllarda yoğun bir biçimde tartışılan se ruiyet krizinde ya da daha düz bir ifade Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 43 ile politik olanın biçimlendirilememe- fesyonel etkinlikleri betimlemek üzere" sinde belli bir çabası olan medyanın kullandıklarını belirtirler. Ancak bu te özel çıkarlarını gizlemeye yönelik ka rim, siyasal iletişim literatüründe "kül rakterini anlamaya çalışmaktı. türel emperyalizm" teziyle koşutluğu çerçevesinde tek yönlü bir tesiri günde me getirmesi, ulusal uyarlamaları ve çe Seçim Kampanyalarının Amerikanlaşması şitlemeleri karanlıkta bırakması açısın Türkiye'de 3 Kasım 20022 genel se Amerikanlaşmış kampanya metotları çimleri için yürütülen kampanyaları, si nın uyarlanmasının daha genel bir süre dan eleştirilmektedir. Bu eleştirilerde, yasal iletişim literatüründeki Amerikan cin, 'modernleşme' sürecinin parçası ola laşma tezi bağlamında değerlendirmek rak ele alınabileceği söylenmektedir mümkündür. Amerikanlaşma diye nite (Mancini ve Svvanson, 1996: 6). lenen süreç, dünyadaki demokrasilerde Modernleşme kavramıyla anlatıl adayların, siyasal partilerin ve haber mak istenen süreç, sürekli artan toplum medyasının gitgide daha yoğun biçim sal karmaşıklık ve bu karmaşıklığın bi de ABD'deki muadillerinin belirtilerini çimsel/yapısal -işlevsel farklılaşma- ve göstermesi, ABD'de geliştirilen birçok sembolik -yurttaş kimliklerinin parça kampanya metodu ve pratiğinin diğer lanması- olmak üzere iki boyutta ayrış ülkelere adapte edilmesi düşüncesine masıdır (Mancini ve Svvanson, 1996: 8). dayanır. Mancini ve Svvanson (1996: 5) Çağdaş demokrasilerdeki artan karma bu terimi "ilk kez ABD'de geliştirilen ve şıklık, gittikçe artan sayıda grup ve ör artık diğer ülkelerde çeşitli biçimlerde gütün, yurttaşlar ile siyasal sistem ara uygulanan belli tipteki, belli öğelere sa sında artan sayıda aracı yapının ve daha hip olan seçim kampanyalarını ve pro fazla çatışmanın ortaya çıkmasına yol 44 ' iletişim : araştırmaları açar. Farklılaşma ve parçalanmayla dan kopması, " "özerk medya yapıları" açıklanan bu süreç, siyasal parti biçim ve "yurttaşlığın seyirciliğe dönüşmesi" lerinde de önemli bir değişmeye işaret olarak saptamaktadırlar. eder: Çeşitli türlerde, uzmanlaşmış gruplar aynı parti içinde birlikte varolur ve eylemde bulunurlar ve böylece, siya sal partiler zayıf ya da tutarsız ideolojik temeli olan, "çerçevelerini yitiren ve öz gül izleklere bağlı, kişilere bağımlı süre li mutabakat oluşumlarına açılan" (Beck, 1999: 219) parçalı ve çoğulcu ör gütler olarak karşımıza çıkar. Bu siyasal partiler; artık geleneksel, büyük, örgüt lü 'kitle partileri'nden oldukça farklı bir biçimde 'seçim partileri', 'kanaat parti leri' ya da 'çoğul toplayıcı partiler/se pet partileri' (catch-all parties) olarak ad landırılmaktadır (Mancini ve Svvanson 1996: 9-10). Modern ya da Amerikanlaşmış se çim kampanyasının bir unsuru olarak kabul edilen siyasetin kişiselleşmesi ile kastedilen, kampanya sürecinde ku rumsallaşmış siyasal pratiklerin yerine kişişel figürlerin geçirilmesidir. Bu du rumu görünür kılan en temel yönelim lerden biri liderlik konumları çerçeve sinden örülebilir. Max VVeber'in mo dern demokrasiler için gerekli gördüğü 'karizmatik otorite' ile donanmış liderli ği yeryüzüne indirebilmek için son kırk yıl içinde kampanya stratejistleri tara fından gösterilen ciddi çabanın bir uzantısı olarak siyasal liderlik, özel alan ile politik alan arasındaki geçişliliğin sı Parçalı yapıya koşut olarak gelişen tek tek politik figürler etrafında toplan ma eğilimi ya da "siyasetin kişiselleşti rilmesi" de, siyasal liderler ile seçmenler arasında bağlantı kuran medya aracılı ğıyla gerçekleşir. Medya da artık kendi ekonomik ve sembolik mantığına göre işleyen özerk bir güç odağı olarak de ğerlendirilmektedir (Mancini ve Svvanson, 1996: 10-11; Negrine, 1996: 7. Bö lüm; Negrine ve Papathanassopoulos, nırlarına yerleştirilmiştir. Siyasal karar ların bireysel tercihlere indirgenerek alınmasına koşut bir biçimde, siyasal li derlerin bireysel tercihleri de akla daya lı sistem örüntülerinin yarattığı hayal kırıklığını gidermek için gün ışığına çı kartılmış, geçmiş zamanlarda sistemin safrası olarak kabul edilen duygusal ilişkiler ağı liderlik konumunun içine yerleştirilmiştir. 1996; Negrine ve Lilleker, 2002). Bu çer Modern kampanyalarının ikinci un çevede, Mancini ve Svvanson (1996: 14- suru olarak ileri sürülen siyasetin 'bi- 17), modern kampanyanın unsurlarını limselleştirilme'si olgusunun açıklan "siyasetin kişiselleşmesi," "siyasetin 'bi ması için Jürgen Habermas'ın (1993) limselleşmesi', " "partilerin yurttaşlar "Bilimselleştirilmiş Politika ve Kamu Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 45 oyu" başlıklı makalesinden hareket edi bağlılıklarının yerine yeni bağlılık türle lebilir. Habermas'ın vurguladığı gibi, ri inşa edemedikleri için, seçim kam her türlü yurttaş denetiminden uzakta, panyalarının kurucu aktörleri gibi dur uzmanların kendi aralarında kurdukları mamaktadırlar. Ulrich Beck'in (1999) denetim biçimlerinin kapalı ve kısa dev belirttiği gibi, modern kapitalist demok re olarak işleyebildiği bilimsel ya da ya rasilerin meşruiyet krizinin derinleşme rı bilimsel etkinlikler haline dönüşen sinde önemli yerleri olan siyasal parti yurttaş tercihlerinin biçimlendirilmesi ler, kendilerini yeni koşullara uyarlaya- girişimleri, demokratik meşruiyetinin mamaktadırlar. Bu durum seçim dö zayıf noktalarından birini oluşturmak nemlerinde daha belirgin hale gelmek tadır. Mancini ve Svvanson da (1996) bu te, tarihsel olarak seçim komiteleri dola- bağlamda, kampanya sürecinde uzman yımıyla varlık kazanan siyasal partiler, ların, akademisyenlerin ve siyasal da bu yüzyılda seçim dönemlerinde yurt nışmanlık şirketi çalışanlarının bilgileri taşlar ile politika arasında bir köprü ol ne daha çok başvurulur olmasının nor ma işlevlerini adeta yitirmektedirler. malleştiğini belirlemektedirler. Başka bir ifadeyle, modem seçim kampanya ları seçmen davranışlarına dair yaratı lan teknik bir bilgiyle yoğrulmaktadır lar ki bu yönelim, yurttaşların siyasal il gilerini açığa çıkartmaktan çok siyaset çilerin seçim zaferlerinin doğrulanması na yardım etmektedir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren medya, bütün kapitalist de mokrasilerde sadece yurttaşları bilgilen diren bir iletişim kanalı olma özelliğini tamamen yitirmiş ve siyasal karar üreti minin temel yapı taşlarından biri haline dönüşmüştür. Pek çok siyasal İletişimci yaklaşık yirmi beş yıldan beri, seçim Modern seçim kampanyalarının bir kampanyalarında yurttaşların oy verme diğer unsuru, partiler ile yurttaşlar ara etkinliklerini bir karar alma olarak nite- sındaki bağların kopuşunun görünür lendirmemekte ve medyanın seçim kılınmasıdır. Modem kampanyalar yu kampanyası sürecindeki artan ağırlığın karıda ifade edilmeye çalışılan aracıla dan söz etmektedir (Blumler, 1990; rın devreye girmesiyle ve medyanın gi Franklin, 1994). Hem ana akım iletişim derek daha etkin bir güce dönüşümüyle araştırmalarında hem de eleştirel yakla birlikte giderek esnekleşen, ideolojik ka şımlarla yapılan araştırmalarda, medya tılığını yitiren, Amerikan partilerine toplumsal "diğer güç merkezleriyle kar benzeyen partilerin yurttaşlarla ilişkile şılıklı maddi ve sembolik alışveriş için ri hayli zedelenmiştir. Bu halleriyle par deki güç merkezi" olarak tanımlanmak tiler, seçim sürecinde 19. yüzyıla özgü tadır. Eğer Dominique VVolton'u (1990) 46 ■iletişim : araştırmaları izleyerek söyleyebilirsek, politikacılar, ilk profesyonel seçim kampanyasının medya çalışanları, siyasal danışmanlar, 1977 seçimlerinde gerçekleştirildiğine, siyasal reklamcılar ve kamuoyu yokla yasal düzenlemelere gidilerek televiz macıları gibi uzmanlar, seçim kampan yondan seçmene ilk bu seçimlerde ula yalarında seçimi oyun stratejileri eşli şılabildiğine, siyasal reklamların yazılı ğinde örgütlemektedirler. basmda ilk kez yer satın alınmak sure Modern seçim kampanyalarında, tiyle yayınlandığına, ses kasetleri gibi son unsur olarak, yurttaşlığın seyirciliğe dönemine göre yenilikçi sayılabilecek dönüştüğü belirlenmektedir. Hem gör materyallerin kullanıldığına işaret ede sel-işitsel araç kullanımının -özellikle de rek ve parti üst düzey yetkilileri ile televizyonun seçim döneminde etkin kampanyayı yürüten profesyonel yöne kullanımının- yoğunlaşması, hem de ticilerin ortak çalışmalarıyla seçime ha yurttaşların örgütlü siyasal toplumun zırlandıklarının altını çizerek seçim katı hiyerarşik yapısı karşısındaki çö kampanyalarında değişim sürecinin zülmüşlüklerinin belirginleşmesi, Guy 1980 öncesinde başladığını vurgulamış Debord'un (1996) "gösteri toplumu"na lardır. Siyasal reklamlar, 1983'te yasal yönelik tespitlerine benzer tespitlerin bir zemine de taşınmıştır (Tokgöz, 1999: ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Seçim 67). Bu değişim, 84 yerel seçimleri ile 87 kampanyaları dönemleri hem yurttaş genel seçimlerinde hızla sürmüş ve larla ilgili beklentilerin yoğunlaştığı kampanya hazırlayan ajanslar önem ka hem de seyirlik şölenlerin arttığı bir za zanmış, televizyonda görüntülü propa man dilimi olarak özel bir işaret sistemi ganda filmleri, video kaset kullanımları, ve özel bir görsellik düzeni kazanmıştır. seçim konserleri, seçim şarkılarının ha 1950 sonrasında ABD'de, 1960'larm zırlanması ile seyirlik yanı ağır basan ortalarından itibaren Batı Avrupa'da ve kampanyalar yerleşiklik kazanmıştır 1980'lerin ikinci yarısından sonra Türki (Topuz, 1991: 15; Özkan, 2002: 45). ye'de, seçim kampanyaları sürecinde 1980'lerin ikinci yarısından itibaren se ortaya çıkan ilişkilerin yukarıdaki un çim kampanyalarının "Amerikanlaşma surlar çerçevesinde nitelik değiştirdiği sı” sürecinin tamamlandığı saptamasına bilinmektedir. Türkiye'de seçim kam ise Necati Özkan'ın (2002: 115) şu cüm panyalarının değişim sürecinin 1980 ön lesi eşlik etmektedir: "1991 seçimleri, cesinde başladığı da ileri sürülmektedir. 1987 ve 1989 seçimleriyle başlayan Oya Tokgöz (1999: 67) 1973'ten itibaren show tipi seyirlik kampanyaların doru "Amerikanvari seçim kampanyalarına ğa ulaştığı ve partilerin olağanüstü har yönelindiğini" belirtir. Araştırmacılar, camalar yaptıkları bir seçimdir." 1991 Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 47 seçimlerinde sadece kampanya dönemi bir bilgilendirme ve karar verme için ka için bir TV kanalı (Mega-10) dahi kurul nal oluşturma etkinliklerinde bulunma muştur. Bu süreç içinde ulusal basının dıklarını, seçim kampanyasının tarafı kampanyadaki konumunun farklılaş olduklarını ve mevcut güçlerini okuyu- ması belirginleşmiştir. 1983 Genel se cu-yurttaşa hatırlatmak için dolaylı yol çimleriyle birlikte, kampanyaları hazır lar katettiklerini varsayarak başladığı layan ajansların öngördükleri liderlere mız çalışmada, bu iddiamızı pekiştir ve tek kişiye ağırlık verme stratejileri mek ve söz konusu girişime eşlik eden doğrultusunda, dönemin başbakanı anlayışların yazılı basında etkili kulla Turgut Özal'ın kişisel katkılarıyla da nımlarını örneklemek için bazı yargılar medya yönetimleriyle düzenli toplantı oluşturduk. Bu yargıları ya da siyasal lar ve yakın arkadaşlık ilişkileri geliştir meşruiyet krizinin sembolik anlamlan me etkinlikleri sonucunda "Başkan"a dırmasına imkan tanıyan bu betimleyici bağlı, onunla birlikte hareket eden bir düzeyleri, modem seçim kampanyası gazetecilik pratiği ortaya çıkmış ve bu nın unsurları olarak belirlenen (Svvan- eğilim seçim kampanyalarının bitimin son ve Mancini, 1996) unsurlardan tü de de devam etmiştir. Ayrıca, 1991 se rettik. Tam da bu noktada yöntemsel bir çimlerinde gazeteler ulusal ve uluslara sorunla karşılaştık. Seçim kampanya rası araştırma şirketleriyle ortaklıklara sındaki değişimi ya da Amerikanlaşma- girerek seçim sonuçlarını yayınlamışlar yı /modernleşmeyi inceleyen yazarların dır. Sabah ile PİAR/GALLUP, Tercüman saptadıkları unsurlar, seçim kampanya ile SONAR, Milliyet ile KONDA ya da sı süreçlerinin irdelenmesi sonucunda Türkiye ile SOFRES'in ortaklıkları ulu oluşturulmuştu. Bu sürecin irdelenme- sal basının seçim süresinin Amerikan sinde, ülkelerin parti sistemleri, seçim laşmasında taraf olarak belirdiğine de sistemleri, medya sistemleri ve siyasal işaret etmektedir (Başçı, 1992; İnceoğlu, kültürlerinin temel yönelimlerinin de 1992; İrvan, 1992; Sazak, 1992; AÜ İ1EF inceleme içinde yer tutması ve siyasal Medya İzleme Grubu, 1999: 24).3 olan ile iletişime ait olanın özgün bile şimlerinin betimlenmesi genellemelerin tutarlılığını ve geçerliliğini kolaylaştır Araştırma yöntemine ilişkin kısa bir açıklama makta, yargıların güçlenmesine imkân Yukarıda anılan tarihsel değini bağ kampanyalarının Amerikanlaştığı iddi tanımaktadır. Dolayısıyla da seçim lamında, 2002 seçim kampanyasında asını temel alan bir çalışma, seçim kam ulusal dağıtımdaki gazetelerin sadece panyası sürecini kuşatan yapısal ve ide 48 ■iletişim : araştırmaları olojik tüm içerimleri dikkate almak zo görünür kılınmasında özgün bir yerleri rundadır. Bu dikkate alış ile birlikte se olduğunu varsaydık.4 İncelediğimiz ha çim kampanyalarının yaşandığı ülkenin berleri ve köşe yazılarını serbest bir me ekonomik, politik, kültürel-ideolojik tin okumasına tabi tuttuk. Serbest oku tüm etmenlerini ayrıştırmak ve iddianın mayı yeğlememizin bir nedeni, gazete geçerliliğini sınamak durumundadır. lerin görüşlerini mümkün olduğunca Oysa bu çalışmada seçim kampanyası kendi ifadeleriyle ortaya koymaya izin sürecinin Amerikanlaştığı iddia edilme vermesi; bir başka nedeni ise, medya mekte, Amerikanlaştığı zaten kabul edil gücünün mektedir. Bu kabule dayanarak, seçim farklı görüşlerin bir buluşma zemini ol kampanyalarındaki değişimin taşıyıcı ma özelliğini yitirdiğini kabul ettiğimiz larından biri olan medyanın bu değişi medyanın, taraflı ve benzer görüşleri di yoğunlaşması dolayısıyla mi nasıl içselleştirdiğini ve seçim süreci le getiren yayın ortamı olarak tayin edil nin yeni yönelimleri içererek sürdürül mesi ve böylece metin okumasının ben mesi konusunda hangi saiklerle ve nasıl zerliğin hatta aynılığın betimlenmesin bir taraf olduğunu anlayabilmek için, de kolaylık sağlayacağı düşüncesidir. seçimlerin ve siyasetin yeni görünümle rine karşı medyanın konumunu berrak laştırmak istedik. Böylece, egemen siste min yeniden üretilmesine taraf olan bir gücün kendini ortaya koyma biçimini ve gücünü üretmek için hangi ideolojik zırhlara büründüğünü anlamaya yönel dik. Bu amaçla parlamentonun erken se Ele aldığımız Sabah gazetesini ATV kanalının, Hürriyet gazetesini ise KanalD ile haber kanalı CNNTürk'ün iz düşümleri gibi kabul ettik. Elbette, ga zeteler ve televizyonlar aynı formda ya yın yapan, aynı yayın geçmişini payla şan araçlar değiller. Ancak TV yayıncılı ğı kurumsallaştıktan sonra gazeteler ne redeyse basılı TV metinleri haline gel çime gitme kararı verdiği 31 Temmuz mişlerdir: Hatta, öyle ki, bir gazetenin 2002'den başlamak üzere, üç aylık bir köşe yazarı, o gazetenin sahibi olan kişi kampanya dönemini kapsayacak şekil ya da grubun televizyon kanalında tele de seçimin sonuçlandığı 3 Kasımı ve se vizyon programı da yapmakta ya da çim galiplerinin günü olarak gündem- düzenli/düzensiz aralıklarla o kanalda leştirilen bir sonraki günü de dahil ede ki bir programa konuk olmaktadır. Ga rek yüksek tirajlı iki büyük gazeteyi zetelerde manşet dahil olmak üzere çok -Hürriyet ve Sabah- izledik. Zira bu iki sayıda haber, bir gün önceki televizyon büyük gazetenin seçime katılım biçim programlarında yapılan açıklamalardan lerinin, kabullendiğimiz tüm yargıların oluşturulabilmektedir. Gazeteler, tele Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 49 vizyon yayıncılığına özgü anlatım biçi sektörlerdeki yatırımları, medyayı bu mini yaygınlaştırmakta, spotlar, görün yatırımlar için kullanmaları ve bununla tüler, grafik kullanımları aracılığıyla sa bağlantılı olarak politik güç arayışları dece görülebilene duyulan inana yo dır (Adaklı, 2003; Kejanlıoğlu, 1998; To ğunlaştırmaktadırlar. Ayrıca, bu ilişkili- puz, 2003). Medya sektörü içindeki ya lik yalnızca anlatım özelliklerindeki ya tay ve dikey yoğunlaşma sayesinde de, kınlıklar için değil, mülkiyet yapısı bağ hem üretim ve dağıtım ayaklarını elinde lamında da düşünülmelidir. Şöyle ki, tutan, hem de gazete, dergi, radyo, tele medya üzerine görüş üreten bütün ça vizyon gibi farklı medyanın aynı ürün lışmaların, 1980 sonrasına medyada yo leri, örneğin aynı haber havuzunu, pay ğunlaşmanın damgasını vurduğuna ve laşmasına neden olan bir oligopolleşme sermaye çevrelerine ve kayıt dışı ekono söz konusudur. mik ilişkilere bağlı bir medya örgütlen mesinin yapılandığına işaret ettikleri belirtilebilir. 1980 sonrasında hakim olan ve sadece ekonomik olarak anlaşı lan liberalleşme politikaları medyanın mevcut iktidar bloğu içinde yerini tayin Siyasetin 'bilimselieş(tiril)mesi'/ teknikleş(tiril)mesi Bu metin okuma girişimi için oluş etmiştir. Ulusal medya bu iktidar bloğu turduğumuz ilk temel yargı, ulusal ba içine yerleştirilirken medya çalışanları sının siyasetin 'bilimselleşmesine' ve ağır politik baskılarla, hatta şiddet uy teknikleşmesine özel bir önem atfettiği gulamalarıyla karşı karşıya kalmışlar, dir. Mevcut siyasal ilişkiler içinde siya başta sendikal hakları olmak üzere pek seti birbiriyle yarışan siyasal elitler kor- çok haklarından mahrum bırakılmışlar porasyonunun inşası için oylamaya ka ve özerkliklerini büyük ölçüde yitirmiş tılmak türünden bir etkinlikle eşleştire lerdir. Medya sektöründeki önemli de rek kabul eden anlayışların bir uzantısı ğişimin bir diğer ayağını, 1990'da başla olarak, güç ittifakında taraf olan medya yan tecimsel yayınalıkta fiili durumun nın birbiriyle yarışan elitler içine teknik yarattığı yer kapma yarışı oluşturmak uzmanları da dahil ettiği bilinmektedir tadır. Daha sonra yapılan yasal düzen (Köker, 1998: 24; Keskin, 2002). Bu ne leme ve değişiklikler de fiili durumu ve denle 1980 sonrasında yapılan seçimler sermaye yoğunlaşmasını yasalaştırmak de ulusal basında giderek artan oranlar tan öteye gitmemiştir. Kuşkusuz, med da siyasal İletişimciler grubu diyebilece ya sektörünün bu yeni yapılanmasında ğimiz bir uzmanlık söyleminin daha asıl faktör, medya sahiplerinin diğer fazla yer tuttuğu görülmektedir. Her ne 50 ■iletişim : araştırmaları kadar Türkiye'de siyasal yaşamda tek sıklıkla kamuoyu yoklamalarının so nik bilgiye, istatistiksel çözümlemelere nuçlarından söz edilmesine karşın, yok duyulan ilginin Türk modernleşmesine lamaların hangi geçerlilik koşullarında, eşlik ettiği söylenebilirse de, siyasal hangi düzenlilik aralıklarında yapıldığı kampanyalarda bu türden bilgilerin nın bilgisine rastlanamamıştır. Birçok yaygınlaşması son on beş yıl içinde ger yazıda sadece "kamuoyu yoklamaların çekleşmiştir. da", "seçim anketine göre", "anketlerin Siyasetin bilimselleşmesi ve teknikleşmesine ilişkin yargımızı iki alt başlık içinde değerlendirebiliriz. Bunlardan bi rincisi, kamuoyu yoklamalarının ulusal basın tarafından sık sık gündeme geti rilmesi ile ilgilidir. İkincisi ise, siyasal iletişim uzmanlarının görüşlerine veri len ağırlık ve siyasal reklamlara yapılan vurgudur. aynasına düşen görüntülerde", "anketle re göre" gibi ibareler yer almakta, geri kalanlarda ise, kamuoyu yoklamaları sonuçlarına göre yapılan yorumları des teklemek için yoklamanın "güvenilir" bir kuruluş tarafından yapıldığı, yokla mayı yapan kuruluşun "ciddi bir kuru luş", "en iyi tahmin eden kuruluş", "en isabetli bilen kuruluş" olduğu, yoklama ları "askerlerin yaptırdığı", "Avrupa menşeli bir bankanın", "Alman Bankası Kamuoyu yoklamaları nın", "Deutsche Bank'ın", "TÜSİAD'ın ... , Türkiye'de yerleşik yabancı bankanın" Seçim kararının alınmasından itiba anketi olduğu, anketi "VERSO'nun sahi ren kamuoyu yoklamalarının sonuçları bi Erhan Göksel'in", "A&G Araştırma haberlere ve köşe yazılarına sıklıkla ko Şirketi'nin" yaptığı, anketin "müttefiki nu olmuştur. Kamuoyu yoklamalarının miz bir ülkenin dışişleri bakanlığı için" sonuçlarına gösterilen ilgi, bu yoklama yapıldığı, "Mehmet Ali Bayar'ın" yaptır ları yapan kuruluşların hangi amaçla dığı anket olduğu, anketi "tüm Avru yoklamaları yaptıklarına yönelmemiş pa'da örgütlü Fransız piyasa araştırma tir. Belirli politik ve ekonomik örgütler cısı şirketin Türkiye'deki ortağı olan tarafından yaptırılan yoklamaların bil Avrupa Birleşik İstatistik Merkezi'nin", gisi bir gizlilik kisvesine büründürül- "SONAR"ın, "KONDA"nın ya da "Tar- müştür. Zaten toplumsallaşmamış ve han Erdem'in" yaptığı ifade edilmekte dolayısıyla denetlenmemiş bir bilgi türü dir. (Hürriyet, 7 ,1 2 ,1 4 Ağustos, 5 Eylül, olma özelliğini taşıyan bu tahmini so 1 ve 21 Ekim 2002; Sabah, 9,12, 21, 25, 28 nuçlar, ulusal basının dilinde neredeyse Ağustos, 6 ve 7 Eylül 2002). Buradaki kehanet niteliğini kazanmıştır. Ayrıca ifadelerin büyük bir kısmının gizliliğe Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 51 yönelik kurgusu, belirsizliği ve kamu neredeyse şiirsel, gündelik, çağrışımlarla oyu yoklaması yapan belirli kişilerin ön kurulan, zaman ve mekansal unsurları plana çıkartılması, yoklamaların veri bir araya getiremeyen, haber öznelerini çözümlemelerine denk düşmeyen ve betimlemek yerine onları, ya basının ge teknik bilgi aktarımını kıran, "sanki" leneksel olarak kullandığı açıklanmayan teknik bir bilgi aktarılıyormuş gibi yap kaynak, hükümete yakın çevreler, off the ma halini örneklemektedir. record kaynakları statüsüne sokarak ya Son yirmi yıl içinde, özellikle iletişim sektöründe devletten sağlanan kredi ve teşviklerle olanakları genişleyen, serma ye yapılarında değişimlerle birlikte ya yın tekeline sahip olma pozisyonlarını kuran sektör üst düzey yöneticileri ve ça lışanları, Türk siyasal elitleri içindeki yerlerini muhafaza edip yeni seçkinlerin bu sektöre yönelimini de sağlayarak, cid di bir ekonomik ve sembolik güç ile do nanmışlardır. Özellikle televizyon yayın cılığının özelleşmesiyle birlikte yoğun rekabet ortamında transferlerle güçlerine güç katan televizyonun tanınan isimleri, gazetelerde köşe yazıları da yazmaya başlayarak politikadan futbola her alan da görüşlerini dillendirmektedirler. Yo ğun bir çalışma temposunun içinde oluş turulduğu belli olan yazılar -ki bunların büyük bir çoğunluğu günlük olarak ka leme alınmaktadır- konumlarının gerek tirdiği rasyonel anlatımla pekiştirilememektedir. Burada rasyonel anlatımla be lirtilmek istenen, endüstriyel üretimin da özel ilişkileri aracılığıyla ulaşılan bilgi olarak muğlak ve örtülü bir biçimde ak taran bir anlatıma rastlanmaktadır. Bu aktarımlarla kamuoyu yoklamaları so nuçları teknik bir bilgiyle oluşturulan ka nı oluşturma girişimi olarak değil, gizli ve buyurgan bir bilgi türü olarak işaret lenmektedir. Nitekim, Mehmet Ecevit (1994: 795), kamuoyu yoklamaları yapan şirketleri besleyen ana kaynaklardan bi rinin (diğerleri hükümet ve yerel yöne timler ile siyasal partiler) gazeteler oldu ğunu vurgulayarak, kâr amaçlı bu kuru luşların edindikleri bilgileri kamuya ak tarmakta şirket çıkarlarına öncelik ver mesinin araştırmanın etki, saygınlık, gü venilirlik ve geçerlilik düzeylerinin akta rımı önünde bir engel oluşturduğuna; sermayeden bağımsız hareket etme yete neğine sahip olmayan kamuoyu araştır ma şirketlerinin ürettikleri bilgi üzerinde söz hakkına sahip olmamasına ve bu alandaki sermayenin bilgi üzerindeki egemenliğine dikkat çekmektedir. talep ettiği zaman ve mekansal kurgu 13 Ağustos 2002'de Hürriyet gazete sağlamlığı ile tutarlı ve açıklayıcı bir dil sinde logo üstünden duyurulan Ertuğ- sağlamlığıdır. Ancak incelenen haber ve rul Özkök'ün yazısı, "Anket şirketlerine köşe yazılarında açıklayıcı bir dil yerine ilk siyasi dava" başlığını taşımaktadır. 52 ■iletişim : araştırmaları Tansu Çiller'in DYP'yi barajın altında içeren turne notlarını6 seçim sayfalarına gösteren kamuoyu araştırma şirketi SO- aktarmalarından oluşan bu yoklamalar, NAR'ı mahkemeye vermesine ilişkin bir ay süreyle düzenli olarak yayınlan bu yazıda Özkök, DYP'nin girişimini maktadır. Seçim kampanyası boyunca "tüm kalbiyle desteklediğini" söylemek seçim 2002 başlığıyla düzenlenen tam tedir. "Kamuoyunu yanıltmaya yönelik sayfalarda, kentlerin ve bölgelerin poli gayri ciddi anketler"e tepki gösteren ve tik profili yani geçen seçimlerde partile Doğan Medya Grubu Yayın Konse- rin aldıkları oy oranları ve diğer istatis yi'nin belirlediği kuralları aktaran Öz tiksel veriler yayınlandığı gibi yerel kök, ne yazık ki, adını andığı anketlerin muhabirlerin kentin ve bölgenin politik sonuçlarını Doğan Grubu kurallarına dokusunu ortaya çıkarmak üzere parti uygun biçimde açıklamamaktadır.5 An lilerle ve milletvekilleriyle yaptıkları ketlerin ne zaman, kim(ler) tarafından görüşmeler ve kentli yurttaşların görüş yaptırıldığının, hangi mali kaynakla ve leri de bu sayfalarda yer bulmaktadır. örneklemle gerçekleştirildiğinin bilgisi Parti mitingleri başladıktan sonra ise, ne gerek yoktur; Özkök'ün onları güve tanınan gazeteciler, XIX. yüzyıl Ameri- nilir ve örnek göstermeye uygun bul kası'ndaki gibi siyasal liderlerin miting ması yetmektedir. Bu yetme ya da seç me halinden, ayrıntıları saklanıp eksik sunulan teknik rın/yurttaşların bilgiden okurla çıkarsayabilecekleri tek sonuç ise, kamuoyu yoklamalarında bazı partilerin durumunun kritik oldu ğudur. 1980'lerden sonra, teknik bilgiye lerine katılmak üzere değişik kentlere gitmekte, nabız yoklamakta (Herbst, 1995), izlenimlerini aktarmaktadır. Hür riyet gazetesi 22 Temmuz ile 22 Ağustos arasında Seçim 2002 sayfasını yayınla mıştır; çoğunluğu İstanbul (ya da An kara) merkezden 1-2 "taşra" kentine gi den tanınmış gazeteciler 81 ilde "nabız tutmuşlar"dır. Sabah gazetesinde de, di önem verme girişimi siyasal ilişkilerin ğerlerinin yanı sıra özellikle Yavuz Do örgütlenmesinde karşılık bulmuş olsa nat, birçok kent dolaşmış gibi görün da ulusal basın, seçim kampanyalarına mektedir. Bu çalışma dahiline alınma katılımda kendi alışkanlıklarını sürdür yan ama yine Doğan Grubu'na ait Mil me girişimleriyle geleneksel yolları kul liyet gazetesi, ünlü gazetecileri otobüsle lanmayı da sürdürmektedir. Seçim dolaştırmıştır. Tabii, XIX. yüzyılda kampanyaları sürecinde "nabız yokla ABD'de gazetecilerin tren yolculukla maları" adıyla isimlendirilen, tanınan rında yolcularla konuşarak nabız yokla gazetecilerin kent ve bölge gözlemlerini maları söz konusudur. Burada ele alı Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 53 nan gazeteciler, çoğunlukla liderlerle Seçim kampanyalarının Amerikan- uçaklarda yolculuk etmekte ve liderler laşmasmın doğal uzantısı olarak kabul le yakın sohbeti yeğlemektedirler. Na edilebilecek olan kanıların açıkça ortaya bız yoklamaları içinse, ya özel olarak 1- konulması ve adayların bu kanılar ara 2 kente gönderilmekte ya da miting iz cılığıyla politikalarını değiştirme çabası, lemeye gittikleri yerlerde dolaşıp etrafı bu çabanın tam tersi bir ilginin ortaya yoklamaktadırlar. Kamuoyu yoklamalarının sonuçları nı gizli bir bilgiymişçesine gereken ay rıntıları sunmadan aktaran yazılı basın, nabız yoklamalarını, tam tersine ölç müş biçmiş, analizini ayrıntılarıyla du yurmuştur. Hürriyet gazetesinde, 28 ve çıkmasına, seçimleri sanki bir gizli el yönlendiriyormuş izleniminin güçlen dirilip yurttaşların bu güç karşısında ir kilip merkeze doğru çekilmelerine ivme kazandırırken nabız yoklamaları aracılı ğıyla politik doku kendi tercihlerini se çim sayfalarına sıkıştırabilmektedir. 29 Ağustos 2002'de iki gün boyunca tam sayfa yayımlanan "seçim yazıları Siyasal iletişim uzmanlan analizi"nde "Aşağıdaki konulara dik ve siyasal reklamlar kat" başlığıyla yapılan açıklamada, ana Çalışmamızın ilk ana yargısının lize konu olan röportajların zamanı (20 ikinci göstergesi, medyanın -burada Temmuz-20 Ağustos), seçim kampan ulusal basının- siyasetin bilimselleşmesi yasının henüz başlamadığı, sonuçların olarak adlandırılan bir eğilime yakınlık sadece vatandaşların ve gazetecilerin duyduğu ve bu yakınlığını siyasal ileti intihalarını yansıttığı, bilimsel bir anke şim uzmanlarının görüşlerine sıklıkla tin söz konusu olmadığı belirtilmekte, başvurarak gösterdiği şeklindedir. Se söz konusu dönemde araya giren olay çim kampanyasının başlamasından iti lara (Kemal Derviş'in kararının öncesi baren, kamuoyu yoklamalarının sonuç ve sonrası) ve psikolojik faktöre ilişkin ları üzerinden yorumlara girişen editör bilgi sunulmaktadır. Böylece, kamuoyu ler, yaptıkları yorumları haber haline yoklamaları sonuçlarının duyurulma getirirken, köşe yazarları hem bu yokla sında gösterilmeyen özen, nabız yokla ma yorumlarını hem de siyasal iletişim malarına gösterilmiş olmaktadır ve bu uzmanlarının görüşlerini ve değerlen genel değerlendirme, medyanın, ancak dirmelerini yazılarına taşımışlardır. 5 kendi geleneğinin içinden bir rasyonel Eylül 2002'de gazeteler, Reuters ajansı liğin çıkabileceği yargısına varmayı ko nın geçtiği Deutsche Bank'ın anketini laylaştırmaktadır. yayımlamışlardır. Bu ankete göre, sade 54 ■iletişim : araştırmaları ce AKP % 24, CHP %14 oy oranlarıyla kez çalışmaya başlamış olmakla birlikte, barajı geçmekte, oyların % 62'si Meclis reklamcılık alanında başarılarıyla bili dışında kalmaktadır. Eylül 2002 tarihli nen Ali Taran'dır. "Nasıl meşhur edece- Sabah gazetesinde haber şekline sokul ği"ni bilen "kilit reklamcı”nın "bir rek muş editör görüşü yer almaktadır. "Sa lam mucizesi" olarak Genç Parti'yi ve li bah Diyor ki" başlıklı köşesinde, Alman deri bankasının yaptırdığı anket sonucuna "Uzan'ın arkasındaki isim" olarak öne dayanarak şöyle denmektedir: "Ey DYP çıkartıldığı izlenmektedir ("Bir Reklam ve ANAP... Ey DSP ve YTP... Çanlar sa Mucizesi" ve "Nasıl Meşhur Edeceğimi dece sizin için değil, ölümüne inadınız Bilirim, " Sabah, 7 Eylül 2002; F. Altaylı, Cem Uzan'ı pazarladığı ve yüzünden Türkiye için de çalıyor. Duy "Kime El Atsa Batıran Goebbels," Hürri muyor musunuz?" yet, 24 Ekim 2002; "Taran'ın Müşterile Yazarlar, "akılları karıştığı zaman", "uzman yardımının", "bir bilen"e danış manın gerekliliğinin altını çizmişler, "si yasilerin vazgeçemediği teknik danış man'^ başvurmayı görev bilmişlerdir (M. Birsel, "Seçelim Seçelim, Kimi Seçe lim, " Sabah, 24 Eylül 2002). 1999 seçim lerinin sonucunu en az hata payıyla tah min eden, kendisi de seçim kampanyası boyunca ulusal bir günlük gazetede kö şe yazarlığını ve ulusal TV kanalında yorumculuk görevini sürdüren Tarhan Erdem, bu uzmanlar arasında öne çıkar tılmaktadır ("Yüzde 10 Telaşı", Hürriyet, 7 Ağustos 2002; Okay Gönensin, Sabah, 9 Ağustos 2002; "Derviş'in Aklını Çelen İki Kişi, " Hürriyet, 18 Ağustos 2002; E. Özkök, "Ankette Tek Seçiciliğin Sorum luluğu, " Hürriyet, 3 Ekim 2002). rinden Biri Batmamış, " Hürriyet, 25 Ekim 2002 ve "Asıl Patron Ali Taran'm ış," Hürriyet, 28 Ekim 2002). Gaze teler özellikle Seçim 2002 sayfalarında bu parti ile ilgili haberlere pek yer ver mezken7, bir siyasal reklamcının başarı sının bu denli sıklıkla anılması, seçim lerden çok kısa bir süre önce kurulan ve herhangi bir siyasal parti sınıflaması içinde tasnif edilmekte hayli zorluk çe kilen bu partinin kanaat oylarının sü rekli artışının ardında yatan nedenleri görmezden gelmeye yöneliktir. Bu gör mezden gelmenin önemli nedenlerin den biri gazeteye alman siyasal reklam lardır. Eylül sonunda tek tük rastlanan siyasal reklamlar, Ekim ayından itiba ren gazetelerde iki sayfa, tam sayfa, ya rım sayfa ve değişik ebatlarda hemen her gün yayımlanmakta ve ayrıca bazı Seçim kampanyası sürecinde gazete hafta sonlarında gazetelerle birlikte par köşe yazarlarınca öne çıkartılan bir baş tilerin seçim broşürleri dağıtılmaktadır. ka isim siyasal reklamcılık alanında ilk Ekim ayı içinde hem Sabah hem de Hür Köker-Kejanlıoğlu • 2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 55 riyet gazetelerinde Genç Parti'nin biri iki le, Goebbels tekniğiyle sözlerini aktardı tam sayfa, beşi yarım sayfa ebatlarında ğı, Hitler'in tokalaşma biçimini kullan olmak üzere onar adet reklamının ya dığı, mitinglerde konuşma süresinin yımlanmış olması bile gazetelerin bu ayarının pazarlama iletişimine giriş ki partiyi görmezden gelmek için iyi bir taplarından yapıldığına yönelik vurguy nedeni olduğuna dair bir fikir verebilir. la bu tür bir çalışma şeklinin başarısı ilan Ancak, siyasal reklamlardan elde edile edilmektedir (F. Altaylı, "Ali Taran Go cek gelirin tek belirleyici olduğu ve sek ebbels mi Oluyor?" Hürriyet, 11 Ekim törün kâr biçimindeki rasyonel güdüyü 2002; Ali Atıf Bir, Hürriyet, 20 Ekim ön planda tuttuğu gibi bir sonuca var- 2002). Bu ilan ediş, ulusal basında zımni mamalıyız. Zira, siyasal reklamların ya olarak medyanın seçimlerde önemli bir yımlanmasındaki tek amacın kârı ço yeri olduğuna ve seçmenlerin kolay ikna ğaltmak olmadığı bilinmektedir. Gerek edilebildiklerine ilişkin yaygın yargının tiğinde medya yönetimlerinin siyasal genel kabulüyle açıklanabilir. reklamlara, özellikle hükümet çevrele riyle işbirliği nedeniyle, gizli bir yayın yasağı uygulayabildikleri görülmüştür. Örneğin, 1994 yerel seçimleri öncesinde ANAP'ın siyasal reklamları gerek basın da gerekse TV'lerde kabul edilmemiş, reklamlara bir tür ambargo uygulanmış tır (Özkan, 2002: 160-161). Mutlak bir konuma sokulan teknik bilgi ile mucize yaratan reklamcılık bil gisinin üstünlüğünü kabul eden gazete ler, seçim kampanyasında yaşanan ge lişmeleri okuyucularına açıklamak için diğer uzmanların da bilgilerine başvu rurlar. Kampanyanın başlarmda "seçime doğru imaj danışmanlarının kıymeti art Seçim kampanyalarımn finansman tı" şeklinde başlığa çıkartılan haberlerde, sorununu sadece küçük partilerle ilişki- imaj danışmanlarının görüşleri, politika lendirerek, küçük partilerin devletten cıları değerlendirmeleri ile birlikte veri para sızdırmaları ya da devlet parasının lir (Sabah, 1 Eylül 2002). Hatta öyle ileri gelişigüzel kullanımı düzeyinde betim gidilir ki, gazeteciler bu uzmanlardan leyen gazete köşe yazıları, Genç Par öğrendikleri çözümlemeleri, haber fo ti'nin medya dolayımıyla kazandığı eko toğrafları altında kendileri de denerler. nomik güç kullanım olanaklarından ve Hürriyet gazetesinde 24 Ağustos 2002'de biçimlerinden söz etmek yerine, siyasal "Vücut Dilini Kullandı, ” başlığı ve dört reklamlarda ve kampanya stratejisi için fotoğrafla verilen haber şöyledir: de yer alan söz kullanımlarını ön plana çıkartmayı yeğlemektedirler. Parti lide rinin, siyasal reklamcısının direktifleriy "Derviş dün CHP'ye katılım törenin de konuşurken vücut dilini de kul landı. Derviş, Genel Başkanı Deniz 56 ■iletişim : araştırmaları Baykal konuşurken, ona doğru dö nüp gözlerine bakarak 'onay' mesajı verdi. CHP'nin ve kendi kararlılığı nın altını zaman zaman yumruğunu sıkarak çizen Derviş, 'CHP Ata türk'ün kurduğu partidir. Son 70 yı lın tarihine baktığımız zaman aşıl maz gibi görünen büyük zorluklar da CHP hep büyük görevler yapmış tır, ' dedi. Baykal, elini tutarak hava ya kaldırdığı sırada ve iki elini ka vuşturup selamlarken çizdiği görün tüyle de yumuşak, birleştirici bir tab lo ortaya çıkardı." İmaj danışmanlığı gibi yeni uzmanlık alanları meşrulaştırılırken, daha yaygın olarak bilinen alanlardan uzmanların gö rüşleri de gazetelerde yer bulur ("Lider lerimiz Jakoben'miş," Hürriyet, 22 Ağus tos 2002). Psikiyatristler politikacıların beden dillerini çözümlerler. Din bilimci ler politikacıların ahlaki karnelerini ha zırlarlar. Dil bilimciler politikacıların Türkçe kullanım pratiklerini eleştirirler, öneriler getirirler ("Liderlerin Türkçe Karnesi" Hürriyet, 25 Ağustos 2002 ve "Vekiller Nasıl Verimli Olur" Sabah, 15 Eylül 2002). Davranışları açıklamaya yö nelik uzmanlık bilgisine duyulan gerek sinim öylesi çılgın bir hale dönüşür ki olamayacak uzmanlıklar bile yaratılır: 2002 Seçimlerinin "seçim psikiyatristleri" bile bulunur (Y. Donat, "İlgisizliğin Psi- Kantarında, " Hürriyet Pazar, 1 Eylül 2002). Siyaset bilimi ve iletişim bilimleri uzmanlık alanları olan akademisyenler, liderlerin giyim kuşam tarzlarından baş layarak toplumsal eylemliliklerin altın daki gizli şifreleri tüketici-seçmen için açık hale getirirler (T. Yılmaz, "İşte Lider lerin Karizma Karnesi", Hürriyet Pazar, 20 Ekim 2002). İmajın çözümlemesine yönelik bu ağır vurgudan geriye kalan boşluklar, anayasa hukukçularından alı nan seçim sistemlerine yönelik açıklayıcı bilgilerle doldurulur (Sabah, 1 Ekim 2002 ve 31 Ekim 2002). Uzmanlık bilgisinin taçlandırılmasını hem tamamlayan hem de bu taçlandır maya karşı potansiyel bir karşı duruşu içeren eğilimlerin sergilendiği satırlara "çıplak vatandaş"ın, "buğdayını kaldıran köylünün", gece mesaisindeki "cingöz taksicinin" görüşlerinin aktarıldığı rö portajlarda rastlamr. Özellikle köşe ya zarları, seçim dolayısıyla "indikleri so kaklarda" karşılaştıkları insanların yuka rıda anılan uzmanların görüşlerine ben zer görüşleri kendi yaşam tecrübeleri içinden kelimelerle aktarmakta oldukla rını vurgulayıp yaşam bilgisinin "derinli ğinden" duydukları memnuniyeti gaze telerine ulaştırmışlardır. ko-Politik Analizi", Sabah, 21 Ekim 2002; E. Tüzün, "3 Kasım: Siyasi Panik Atak" yazı dizisi, Sabah, 29 ve 30 Ekim 2002). Siyasetin kişiselleş(tiril)mesi Sosyoloji profesörleri, Kemal Derviş'i Sıradan yurttaşların siyasal görüşle analiz ederler (S. Kaplan, "İki Hocanın rinin yayın imkânı bulduğu seçim kam Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 57 panyaları döneminde politikacıların gö ğı/güvenilmezliği" ya da "doğru kararı" rüşlerinin siyasal değer ve inançlarıyla ve aslında "kararlılığı” şeklinde kurulan ilişkilerinin kesildiği de izlenmektedir. bu heyecanlı öykünün yardımcı karak Bu çalışmadaki ikinci yargımız, ulusal terleri de Derviş'in yakın çevresi, çalış basının siyasal ilişkileri kişiselleştirdiği ma arkadaşları, danışmanı ve onun eşi ve kişisel temsile öncelik tanıdığıdır. Ulusal basın lider politikacıları ve ta nınmış kişileri birinci sayfada aile ve ar kadaş çevreleriyle birlikte anarak, beğe nileri ve zevklerini ön plana çıkartarak, gündelik alışkanlıklarına özel anlamlar yükleyerek sıradanlaştırmayı yeğle mektedir. Seçim kampanyası sürecinde bu tür bir işlemle biçimlendirilen öykü Kemal Derviş'in öyküsüdür. ile siyasal danışman olarak işlev gören bir kamuoyu yoklamacısıdır. Ekonomi uzmanlığı ve bu alandaki başarısı da Türk siyasetinin kurtuluş umudu olarak öykünün uygun her gediğinde yinelen mektedir. Ağustosun son haftasında ge rek bir "çözüm” hissi çöktüğü, gerekse diğer liderler ve ittifak girişimleri de ha tırlandığı için gazetenin ilk sayfasından izlenen Kemal Derviş'in öyküsünde bir duraksama yaşanmaktadır. Eylül ayının 1 Ağustos ilk yarısının konusu ise, "Baykal ile Der 2002'de 1. sayfada çerçeve içinde "Der viş'in kimyalarının tutup tutmayaca viş Sürprizi" diye başlayan ve seçime ğadır; tuttuktan sonra Derviş eşiyle çık kadar uzanan "sürprizlerle dolu" bir ki tığı seçim gezileriyle anılacaktır. Hürriyet gazetesinde şisel öykü yazılmıştır.8 Ağustos ayının Derviş'in öyküsünün geliştirilmesin ilk üç haftası hergün Kemal Derviş'in de iki tema ayırdedilmektedir. Tarafım adımlarına ilişkin, çoğu ilk sayfada ol seçmiş olması dolayısıyla bir uzmana mak üzere, bir habere ve /veya yoruma politik bir geçmiş yaratılmakta ve ada mutlaka yer verilmektedir. Kemal De- yın seçiminin doğruluğu onaylanmak viş'in hükümetteki görevinden ayrılma tadır. Partili olan adayın "eş durumu"na sı süreci, sosyal demokrat partileri "sos- açıklık kazandırılmakta ve eşi, politika yal-liberal sentez"de birleştirme çabası cı erkeğin kadın eşi klişelerine sığdırıl ve ittifak arayışlarında işadamlarından maya çalışılmaktadır. gördüğü destek, istifası, "kararsızlığı", "Cathy Yenge" nitelendirmesini sıklıkla YTP ve CHP liderleriyle pazarlıkları, tekrarlarken, Türkiye'deki popüler kül CHP'ye girmeyi tercih etmesi ve bu çatı tür ürünlerinin yabancı gelinleri kabul Ulusal basın altında liberalleri ve sosyal demokratları lenme biçimini de benimseyerek "Türk bir araya getirme çabası, hatta CHP lide leştirilmiş" bir kadın kurgusunu yan rini iş alemiyle tanıştırması, "vefasızlı öğe olarak verecektir. "Derviş çifti ev ev 58 • iletişim : araştırmaları dolaşacak" spotuyla, "CHP'nin Varoş mücadeleye dayanan bir politika anla Kozu Cathy Yenge" diye 4 Ekimde Hür- yışına hiç prim vermeyen gazetecilik riyet'te sürmanşetten verilen haberde yorumunun güçlü biçimde dolaşımda çiftin elele fotoğrafı da yer almaktadır. olduğuna da işaret etmektedir. Sabah gazetesinde de, 11 Ekimde "Hafta Sonu Meydanlar Şenlenecek: Cathy Yenge de Meydana Çıkıyor" başlığı yer almaktadır. Yine Hürriyet'te, 21 Ekimde Kemal Derviş'in eşofmanla, eşinin "kot ve topukla Sabah sporu", 28 Ekimde bir likte Kadıköy'de yaprak dolması sarıp yufka açmaları haber konusu yapılmak tadır. Böylece, erkek eşin hep yanında ve onun sosyal hizmet ilişkilerini dü zenleyen politikacı eşi olarak kadının yarı görünmez biçimde var olma pozis yonu haberlerde sürekli karşılık bulma ya devam edecek gibi görünmektedir.9 Seçim kampanyası boyunca sadece siyasal parti liderlerinin seçime gireceği ni düşünmeye sevk edecek bir yoğun lukta, liderlerin etrafında kurulan bir di zi ilişki gündeme taşınmıştır. Bu ilişkile rin başında aile ilişkileri gelmekte, siya sal liderler eş ve baba kimlikleriyle kar şımıza çıkarılmaktadır ("Emine Hanım Eşini Meydanda İzledi," Sabah, 12 Ekim 2002; T. Türenç, Hürriyet, 25 Ekim 2002 ve S. Sevinç, Hürriyet, 29 Ekim 2002; Sa bah, 7 Ekim 2002; Hürriyet, 7 Ekim 2002; "Siyasete Doydum", Sabah, 26 Ekim 2002; "Eşim Duygusaldır Ama Gizler", Kemal Derviş'in öyküsü, Bekir Coş- Hürriyet, 26 Ekim 2002; "Yılmaz'a Kartal kun'un bir partinin ve bir kişinin adları Morali", Hürriyet, 28 Ekim 2002). Özel nın baş harflerini birleştirerek "CHP-D" likle, politikacı eşlerinin kocalarının ya olarak ifade ettiği simgeyle anılabilecek nında yer almalarının öykülenmesi ile bir medya öyküsüdür. Bu öykülemenin siyasal kampanyaların Amerikanlaşma sonunda Kemal Derviş, Türkiyeli örnek sı arasındaki paralellik dikkat çekicidir. politikacı olarak taçlandırılmıştır. Bu si 1980 öncesinde politikacının örnek eşi, yasal kişiliğin partililiği onun en az ilgi sessizliği ve görünmezliği ile "hanıme- duyulan yanıdır. Parti içi ilişkileri, parti fendileştirilirken", 1980 sonrasında eşle üyeleri ile tartışma biçimleri, parti için rin özellikle toplumsal sorumluluk al deki gruplarla ilişkisi, partinin bu yeni malarının öyküleri kurgulanmaktadır. siyasal kişiliği kabul etme biçimi tartışıl- Politikada kadının en baskın görünüm mayarak, habere değer bulunmayarak lerinden biri olarak toplumsal duyarlılık önemsizleştirilmiştir. Kemal Derviş'in bekleyen konularda harekete geçmiş eş öyküsü, siyasetin kişiselleşmesine fazla öyküsü ulusal basın tarafından yeğlenir sıyla aşikar bir örnek oluşturmanın ya olmuştur. Lider eşlerinin okuma yazma, nında, aşağıda ele alacağımız örgütlü ve resmi nikahla evlendirme kampanyala- Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 59 rina ve meslek edindirme kurslarına "light Kasımpaşalı" ve "Kasımpaşalı verdikleri önem, ulusal basın tarafından Özal" versiyonları mevcuttur- "delikan takdirle karşılanmış ve eşlerin bu doğ lı", "efe" nitelemeleri yakıştırılmakta, rultudaki etkinlikleri habere konu edil kendisi "sinirli", "saldırgan", "bir afra miştir. tafra ile bağırıp çağıran" biri olarak res Evli olmayanların ya da kadın parti medilmektedir (E. Özkök, "AKP Merke liderlerinin eşlerinin hikayeleri mevcut zinde 30 yabancı", Hürriyet, 7 Ağustos politik klişelere uygun olmadığı için ba 2002; "Light Kasımpaşalı", Hürriyet, 21 sında yer bulamamaktır. MHP başkanı Ekim 2002; S. Ergin, "Tayyip Bey'in Kül- Devlet Bahçeli bekar, DYP başkanı Tan hanlığı", Hürriyet, 11 Ekim 2002; T. Tü su Çiller kadın olduğu için yukarıda be renç, "Tayyip Bey Bu İşler Öyle Efelikle lirlenen baba ve koca öyküleri bu politi Olmaz", Hürriyet, 9 Ekim 2002). Deniz kacılar için kurulmamaktadır. Ayrıca se BaykalYn "hırçın ve kavgacı" bir tavır çim kampanyaları döneminde lider ko dan "hakşinas, adaletli, dikkatli, sorum numunda olmayan kadın politikacıların lu bir politika ile yumuşak söyleme" öykülerinde fedakar ve sosyal konulara geçtiği, "dürüst" bir imaj sunduğu vur duyarlı koca tiplemesi yer almamakta gulanmaktadır. Mesut YılmazYn "özel dır. Bu seçimlerde siyasal partilere katı yaşamında hiç öyle çatık kaşlı" olmadı lan, babaları ya da eşleri ünlü, bir kısmı ğı, "hoşsohbet ve espirili" olduğu, yal gazeteci olan Tayyibe Gülek, Gülsün nızca Yılmaz'ın değil, Deniz Baykal ve Bilgehan Toker, Zeynep Göğüş, Ayda Tansu Çiller'in de aslında asık yüzlü ol Özlü Çevik, Pınar Türenç ve "sosyete madıkları, "öteki yüzlerinin çok daha sı antikacısı" Nil Demirkazık gibi kadınlar cak, çok daha karizmatik, çok daha iç öne çıkartılırken, bu adayların aile geç ten" olduğu söylenmektedir (T. Türenç, mişlerine belirli bir vurgu yapılmakla CHP'nin Yeniden Doğuşu yazı dizisi, birlikte eşleriyle birlikte tanımlamanın Hürriyet, 25 ve 26 Ekim 2002; T. Türenç, erkek ve evli lider politikacılar için ge "Yılmaz'dan Anekdotlar", Hürriyet, 14 çerli olduğunu söylemek yanlış olmaya Ekim 2002 ve M. Tezkan, "Liderleri Na caktır. sıl Tanırsınız?" Sabah, 6 Ekim 2002). Liderler, basında görünüş, kişilik Liderlerin kişisel becerileri, zevkleri özellikleri ve üsluplarıyla da anılmakta ve ilgileri de basında konu edilmiştir. dır (Jamieson, 1992). Örneğin, Recep Mesut Yılmaz'ın dolma ve mantı, Tansu Tayyip Erdoğan'a en çok "kabadayı", Çiller'in içli köfte sevdiği, Ecevitler'in "külhan", on yıldır Çankaya'daki Serender Pasta "Kasımpaşalı" -k i bunun 60 ■iletişim : araştırmaları nesi'ne sürekli gittikleri gazete sayfaları rek giysiler, gerekse beslenme alışkan na yansımakta, Devlet Bahçeli ise, gün lıkları ve spor etkinliklerinin gazete say de iki paket sigara içmesiyle anılmakta falarında belirleyici bir yer tutması, dır. İsmail Cem, Mesut Yılmaz, Deniz genç, yakışıklı, sportmen, iyi giyimli po Baykal (ve belki Tansu Çiller) Galatasa litikacı klişesine uygun düşme çabasının raylIdır, Devlet Bahçeli (ve belki Bülent politikacılar tarafından da benimsendi Ecevit) Beşiktaş'ı tutmaktadır ("Siyasete ğini ve fiziksel yaşlarının hilafına genç Doydum", Sabah, 26 Ekim 2002; "Çiller'le ve sportmen görünme kaygılarının ağır Kadın Kadına", Sabah, 9 Ekim 2002; bastığını göstermektedir. Bu yönelim "Rahşan Hanım Pasta Alırken Ecevit son seçim kampanyalarında daha görü Bekledi", Hürriyet, 7 Ağustos 2002; Hür nür hale gelmiş, liderlerin image-ma- riyet, 5 Ekim 2002; T. Türenç, "Dün Ece ker'ları alaylı ve partili olmaktan çıkarak vit için Yazamadım Çünkü... ", Hürriyet, profesyonelliği ağır basan kadrolara de 2 Ekim 2002; "Sigaradan Sesi Kısıldı", vir edilmiştir. Bu sürece "dışarıdan" ya Hürriyet, 21 Ekim 2002 ve E. Özkök, pılan müdahalelerin de altını çizmek ge "Ağır Cimbomlu Cem, Light Cimbomlu rekir. Seçim kampanyalarını yönetmek Baykal", Hürriyet, 26 Eylül 2002). Recep üzere anlaşılan ajansların uluslararası Tayyip Erdoğan daha çok huyu ve üslu ortaklarının görsel materyallerin biçimi bu üzerinden değerlendirilmekte ama diyet yapmasına gerek kalmaksızın for munu koruması için "sporun yettiği" (ta kım elbiseyle futbol oynayan), "Ramsey'den giyinen", "façası" değişmiş, "fe na halde" şık biri olarak da basında yer alabilmektedir. Özellikle Deniz Bay- konusundaki özenleri yerli yaratıcıları da etkilemekte ve onların belirledikleri biçimsel tarzlar taklit edilmek ya da ba zı kısmı değişiklikler yapılmak suretiyle uygulanmaktadır (Özkan, 2002: 116117). kal'ın yürürken, yüzerken fotoğrafları Birinci sayfalarda kurulan kişisel öy verilmekte, "3S formülü" de sigara içme küler ve öznel dil, Seçim 2002 sayfala mek, spor yapmak, sağlıklı beslenmek rında bir hayli değişmektedir. Bu sayfa olarak açıklanmaktadır (E. Aköz, Sabah, larda yerel düzeyde grup temsilleri bi 19 Ekim 2002; F. Altaylı, "Tayyip Zegna raz daha öne çıkartılmaya çalışılırken, mı, Brioni mi Giyer" Hürriyet, 10 Ağus kentlerle ilgili ve yerel bilinmezler bili tos 2002; "Seçim Yarışında Lider Diyetle nir hale getirilmek istenmektedir. Yerel ri", Sabah, 16 Ekim 2002; Sabah, 9 Ekim lokantalar, kahvehaneler, oteller, dini 2002; Sabah, 29 Eylül 2002; Hürriyet, 28 mekanlar, pazar yerleri ve çarşılar tanı Ağustos 2002; Sabah, 16 Ekim 2002). Ge tılmaya çalışılmakta, İstanbul'dan gelen, Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 61 turistik amaçlı gezi yapan bir seyyahın mış olan birer tüketici konumunda tem gözlemleri belirginleşmektedir. Yaşam sil edilmektedirler. Ancak, Doğu ve Gü tarzı rehberliğini sürdüren gazete yazar neydoğu illerinden söz edildiğinde ve ları, seçim sayfalarında yöresel yemek özel haber ya da seçim araştırması spot leri, kumaşları ve takıları ünlü kılmak larıyla aşiret ve tarikat bağları gündeme için satırlar ayırmaktadırlar. Adanalı getirilmektedir: "Seçim Araştırması: 900 seçmenin gözlenen kararsızlığı Ayşe Ar- Bin Aşiret Oyu Kime Gidecek", "Hürri man'm "Bir Buçuk Kararsız Adana” baş yet Özel: Tarikatların 28 Şubat Hesabı" lığı ile sözlü ifadesini bulurken (Hürri (Hürriyet, 24 Eylül 2002 ve 16 Ekim yet, 21 Ağustos 2002), seçim kampanya 2002). Böylece, çeşitli örgütlere üyeliğe, larının Amerikanlaşmasına, İstanbullu kendini ifade etme ve hak arama yolla turist kimliği ile Anadolu'ya çıkmış ya rının görünümlerine ve küçük partilere zar kimliğine ve yerel olanın ünlü kılın kapanan basın, geleneksel, cemaatçi masına, Fatih Altaylı'nın Gaziantep'ten bağlara açılmaktadır. "bildirdiği" habere attığı şu başlık eşlik Siyasal partilere ve yurttaşın siyasal etmektedir: "Pul Biber and Kebap and partilerle bağlarına bakışında, ulusal Baklava Country" (Hürriyet, 17 Ağustos basın şu tür değerlendirmelerle karşımı 2002 ). za çıkmaktadır: "Ortada partiler var ama partilerine bağlı milletvekilleri yok. Yurttaşların siyasal kurum ve etkinliklerden koparılması ve ekonomiye öncelik tanınması " "Seçmen siyasetçiyi kendinden saymı yor... Partiler halktan kopmuş" (M. Tezkan, Sabah, 20 Ağustos 2002 ve 16 Ekim 2002). Bu bakış içinde yapılan öneriler Üçüncü yargımız, ulusal basının se de, "seçmenin önüne olası Bakanlar Ku çim kampanyası sürecinde yurttaşların rulu listesi sunulsun, Bakanlar Kurulu siyasal yeğlemelerine yer vermek yeri listesinde gerekirse partilerin dışında ne, ekonomik koşulları ve şartları an adaylar da yer alsın" şeklinde partiler lamlandırma çabasında olduğudur. Bu yerine kişileri geçirmeye çalışan bir an çerçevede yurttaşların siyasal partilerle layıştan, çoğulcu demokrasinin lağve bağları, demokratik kitle örgütleri, bas dilmesine dek uzanmaktadır: "Sistemi kı grupları ve sendika örgütlenmeleri mizin... kurtulabilmesinin tek yolu çok içindeki yerleri /yersizlikleri, sivil top partili yaşamı bir süre askıya almak ve lum örgütlerinin içindeki etkinlikleri hiç hızla uygulayıcı bir akil insanlar yöneti gündeme getirilmemekte, yurttaşlar mine Türkiye'yi teslim etmektir" (A. adeta bireysel tercihleriyle baş başa kal Kırca, Sabah, 20 Ağustos 2002 ve S. Tur 62 - iletişim : araştırmaları gut, "Yeniden 'Teknokratlar Hükümeti' yasetçiler ile siyasal partilerin en az gü Üzerine", Hürriyet, 3 Ekim 2002). venilen kurum olarak saptandığı belir Bu şekilde yoksanan yurttaş-parti bağları ve hatta kurulan demokrasi kar tilmektedir (Sabah Finans Eki, 3 Ekim 2002 ). şıtlığı; siyasal partilere, politikacılara ve Basına göre, böylesine güvenilmez bütün siyasal etkinliklere yönelik bir ka kurum ve pratiklerin merkezine otura ralamaya da dönüşmektedir. Bu karala rak onu iyileştirecek olan ise, ekonomi manın vatandaş ağzından aktarılan ör den anlayan, işbilir binlerinin duruma nekleri şöyledir: "Artık akıllandım, beni el koymasıdır. Zaten, vatandaşın istedi kandıramazlar. Oy moy yok. " (A. Diz- ği de ekonomik sıkıntıların giderilmesi daroğlu Bartın'dan bildiriyor. Hürriyet, dir. Yukarıda belirttiğimiz Seçim 2002 12 Ağustos 2002). "Kim daha çok yalan sayfalarında, Ordu'dan bildiren Oktay söylerse, oyum ona. " (P. Suda Yalo Ekşi "sandıktan fındık çıkar", Gire va'dan bildiriyor. Hürriyet, 12 Ağustos sun'dan bildiren Sedat Ergin "fındık fi 2002). "Siyasetçiler hırsız. Vatandaşlık yatı sonucu belirler", Aksaray'dan bildi tan çıkarılsınlar. " (S. Ergin Trabzon'dan ren Ali Atıf Bir ise "Bozkurt gidiyor, 'ge bildiriyor. Hürriyet, 15 Ağustos 2002). çim' geliyor" diye başlıklar atmakta, de Ancak, karalamanın asıl yazarları, tabii ğişik illerde vatandaşın söylediklerin ki il il gezip sözler toplayarak, bunların den verilen "Köprü değil, ekmek isti- içlerinden seçtiklerini öne çıkartanlar yik", "Biz açız. Bize seçim gerekmiyor. dır. Zaten doğrudan kendi köşelerinde, Bize ekmek lazım" gibi örneklerde de yalancılığı, yolsuzlukları, hortumcuları, geçim sıkıntısı öne çıkartılmaktadır vb. öne sürerek neredeyse tüm politika (Hürriyet, 3 Ağustos 2002; Hürriyet, 15 cıları ve politika etkinliğini suçlamakta Ağustos 2002; Hürriyet, 4 Ağustos 2002; dırlar. V. Munyar Elazığ'dan bildiriyor. Hürri Politikacıların yalancılığı, neredeyse bütün yazarların ortak temasıdır: "Siya set bir yalan söyleme sanatıysa, hiçbir yet, 14 Ağustos 2002 ve F. Tınç Mar din'den bildiriyor. Hürriyet, 11 Ağustos 2002 ). zaman bugünkü kadar harika örnekleri Zaten, gazetecilere göre erken seçi sergilenmedi," nevinde ifadelere sıklık me gidilmesinin nedeni ekonomiktir; bu la rastlanmaktadır (E. Şafak, Sabah, 27 neden, "hükümet ile piyasa arasındaki Ağustos 2002). Basın bu tür bir anlayışı güven bunalımı"dır (M. Tezkan, "Hava desteklemek için kamuoyu yoklamaları lanan Uçaktan İnebilir misiniz?" Sabah, na da başvurmakta, bu yoklamalarda si 12 Eylül 2002). AK Parti'nin önde gitme Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın ■63 sinin nedeni de "ekonomik kriz ve işsiz ve kaderi zaten belli biçimde başa gele lik tir (E. Sağlam Kayseri'den bildiriyor. cek siyasal iktidarın varolan düzeni Hürriyet, 17 Ağustos 2002). "Sandığın bozmadan "yeni" olması, Avrupa Birliği gözdesi" de "ekonomistler" olacaktır, için gereken adımları atması gerekmek çünkü iktidara gelindiğinde yapılacak tedir. Bu anlayış, bizi dördüncü yargı ilk iş kriz yönetimidir (Sabah, 13 Eylül mıza bağlar. 2002). Bu yüzden, AK Parti'nin hedefi "Kasımpaşalı Özal"dır, AK Parti kur mayları Batı ülkelerine ekonomik prog Bir güç odağı olarak medya ramlarının tanıtımı gezisine çıkacaklar Dördüncü yargımız, medyanın siya dır (E. Özkök, "AKP Merkezinde 30 Ya sal arenada bir güç odağı olduğu10 ve bancı", Hürriyet, 7 Ağustos 2002). Bu kendi özerkliğini sürekli yeniden kur yüzden, Kemal Derviş bu kadar mer ma eğilimini taşıdığıdır.11 Bu yargı, ulu kezdedir, kendisi için "siyasetin ekono sal basının 2002 seçim kampanyası bo miyi düzlüğe çıkarmakta bir araç oldu yunca baskın biçimde seçmen oylarını ğunu" belirtecek ve büyük iş çevreleri merkeze çekme eğiliminin tezahürleri onunla birlikte salınacaktır ("Derviş'in ne12ve önde gelen gazetecilerin hem po Üç Önceliği", Sabah, 4 Eylül 2002 ve litikacılarla (ve kısmen işadamlarıyla) "TÜSİAD Derviş'le CHP'li Oldu", Hürri hem de birbirleriyle kurdukları ilişki ağ yet, 23 Ağustos 2002). larını sergilemelerine dayanmaktadır. Sonuçta, kişiselleştirme yargımızla bitişik biçimde, ulusal basın "yeni" bir politikacı tipi çizmekte, bu "politikacı" "Allah ittifakınızı versin!'”3 tipi de alanında (ekonomide) uzman, Ulusal basın seçmen oylarının iki ka "partilerüstü", "politika üstü", kaliteli bir natta toplanması ve "istikrarlı ve güçlü ekonomist olarak nitelendirilmektedir. bir hükümetin" seçimden galip çıkması Zaten, siyasal partilerin "ekonomi ilke için uğraş veren bir politik güç gibi ka leri" ve vaatleri birer popülist politika lem oynatmaktadır. Seçim kampanyası örneği olarak değerlendirilmekte, hükü dönemi başladıktan hemen sonra, siya mete kim gelirse gelsin aynı ekonomik sal partilerin ittifaklara girmesi gerekli politikaları uygulamak zorunda olduğu liği üzerinde hemfikir olan köşe yazar iddia edilmektedir (E. Kumcu, "Neyin ları, bu ittifakların sağlanması için bir Kavgası Yapılıyor?" Hürriyet, 18 Ağus tür lobicilik faaliyeti yürüttüklerini ve tos 2002). Ulusal basına göre, varlık ne siyasal partilerin liderleri arasında ara deni ekonomiyi düzeltmek diye görülen buluculuk girişimlerinde bulundukları 64 ■iletişim : araştırmaları m sıklıkla dile getirmişlerdir. Partilerin rulacak hükümetin kritik önemine işa seçim ittifakı arayışlarını günü gününe ret etmiş, "gelecek kuşakların refahı" sürmanşetlere taşıyan gazeteler, özellik için gençlere çağrıda bulanarak AB üye le sosyal demokrat partilerin ittifaka lik sürecini çabuklaştıracak seçeneklerin girmesini zorunlu addetmişlerdir. Hür desteklenmesi gerektiğini ileri sürmüş riyet gazetesi Ağustos 2002'nin ilk yirmi tür (M. Tezkan, "Gençler Sandığa El Ko gününü partiler arasında ittifak arayış yun!" Sabah, 12 Ekim 2002). larına ayırmıştır. İttifak kurma arayışla Seçim kampanyası döneminin baş rının baş aktörü Kemal Derviş'in siyasal langıç zamanlarında, sosyal demokrat manevraları ile bağlantılandırılarak öy ve merkez sağ partilerin ittifakından külenen yazılarda, sosyal demokrasinin doğacak birliklerin kesin iktidar olacağı seçimlerden güçlenerek çıkması için bir beklentisinden hareket eden basın, bu taraflılık hali kurulmuş ve bu tavır her ittifaklar gerçekleşmeyince kampanya iki gazetece paylaşılmıştır. Partilerin se döneminin ortalarından itibaren AK çim ittifakına girmelerinin bu denli güç Parti'nin tek başına hükümet etmesi ge lü bir biçimde istenme nedeni, "çağdaş rekliliğinde birleşmiştir. Parlamentoya çoğunluğun yakalanması", tek başına hükümet edebilecek bir ço "azınlık tahakkümü riskine karşı de ğunluğun seçilebilmesi, Türk muhafa mokrasinin korunması" olarak ileri sü zakârlığının neredeyse 30 yıllık arzusu rülse de, politik edalı bu sözlerin gerek dur. 1970'lerin ortalarından itibaren za çesi, "milli gelirin artması", "ekonominin yıf koalisyon hükümetleriyle yönetile- sesinin yeniden tökezlememesi", "yabancı yatı meme krizi yaşayan Türkiye'nin düze rımların önünün hızla açılm asıdır (G. ninin korunması için güçlü hükümetle Mengi, Sabah, 8 ve 9 Ağustos 2002; R. rin gerekliliğine ilişkin görüşler yerle Mengi, Sabah, 9 Ağustos 2002; M. Mü şiklik kazanmıştır. 1980 askeri darbesin nir, Sabah, 9 Ağustos 2002; Ş. Elekdağ, den sonra çıkartılan Seçim Kanunu ve "Külahı Kapmak", Sabah, 30 Eylül 2002). Siyasi Partiler Kanunu'nun ardındaki Ulusal basın "AB'den tam üyelik için niyet, güçlü hükümetlerin varlığının te müzakere takvimi" alınabilmesinin tek minat altına alınmasıydı. Nisbi temsile yolunun koalisyon hükümeti dışındaki dayanan bir seçim sistemine getirilen alternatiflerde olduğunu pek çok yazıy ülke genelinde yüksek baraj ve seçim it la ve haberle okuyucularına iletmekte tifaklarına konulan kısıtlamalar, seçmen dir.” Her iki gazete de seçimin olası so oylarını büyük partilere yönlendirmeye nuçlarıyla AB üyeliği arasında bir bağ yöneliktir. Bu bağlamda düzenin koru kurmuş, Türkiye'nin AB üyeliği için ku yucu güçleri arasında yer alan basın da Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 65 güçlü hükümetleri çıkaracak çoğunluğun Bu tür olumsuz yargılar Doğu ve Gü parlamentoda yer alması için seferberlik neydoğu Anadolu'da yaygın biçimde ör ilan etmiştir. Seçim döneminin başmda gütlenen DEHAP için de geçerlidir: sosyal demokrat ve liberal partilerin "de mokrasiyi korumak" için birlikte hareket etmelerini tavsiye eden basın, daha sonra "değişen" ve "merkez sağa oturan" AK Parti'nin tek başına iktidarmı müjdele miştir (Y. Semerci, Sabah, 13 Ağustos 2002; Sabah Diyor ki..., Sabah, 14 Ağustos 2002; C. Ülsever, "Bir 3 Kasım Analizi", Hürriyet, 16 Ekim 2002; C. Ülsever, "Taş lar Yerine Oturuyor", Hürriyet, 26 Ağus tos 2002). 'DEHAP'ı gurbetçi oyları kurtardı': "3 Kasım seçimlerini önündeki son en gel dün YSK'nm 4 saatlik toplantısıy la ortadan kalktı. Toplantıda DE HAP'm 41 ilde örgütlenmesini ta mamlamadığı belirlendi. Buna rağ men seçim sürecinin başlaması ve gurbetçilerin oy kullanması nedeniyle DEHAP'ın seçime katılması kararlaş tırıldı" (Sabah, 16 Ekim 2002). Ayrıca, Ö. L. Mete'nin "... hiçbirinize güven duyamıyoruz. Oysa, HADEP da Her iki gazetede de merkeze sağlı sol hil, hepinizi seviyoruz" dediği "Neye gö lu yerleşen son seçimlerin büyük partile re oy vereceğiz?" başlıklı yazısı örneğin ri olarak adlandırılabilecek partiler dışın de olduğu gibi (Sabah, 28 Ağustos 2002), daki partileri konu edinen yazılara rastla ”dahi"ye/"dahil"e sığmış olumsuzluğu mak son derece güçtür. Gazeteciler kü gidermek için alçak gönüllü oldukları iz çük partileri andıkları ender zamanlarda lenimini yaratmaya çalışsalar da İstanbul ise, bu partilerle ilgili olumsuz yargılan, kaynaklı bu yazılarda, partinin ismiyle il devletten siyasal partilere verdiği finans gili yanlışlıklan düzeltme gereği de du manı almak üzere tabela partileri olarak yulmaz. seçime girdikleri doğrultusundaki yargı Küçük ya da merkez-dışı partilere yö lan gündeme getirmektedirler. Örneğin, nelik bu haber yoksulluğunun ve karala BBP şu tür yargılarla sunulmuştur: ma ifadelerinin karşısmda, iş adamlan- "Erken seçim kararı almmasınm ar dından bütün partilerde başlayan ha zine yardımı hesaplarmda BBP, son dakika transferi ile voliyi vurdu." "Milletvekili sayısı düne kadar iki ol duğu için Hazine yardımı alamayan BBP, dün saflarına kattığı Edip Özbaş ile 2. 2 trilyon liralık yardımı kaptı" ("Bomba Transfer” Sabah, 9 Ağustos 2002). nm ve işveren kuruluşlarının güçlü hü kümet beklentisi pek çok haber ve köşe yazısmda yer bulmuştur. Sabah'ta özel likle Sakıp Sabancı'mn ve uluslararası kuruluşların görüşleri verilmiş, Hürri yet'te ise sık sık önde gelen işveren kuru luşlarının yetkililerinin görüşlerine yer ayrılmıştır. 66 - iletişim : araştırmaları Günlük haber ve köşe yazılarına ba dir. Gazeteciler ve köşe yazarları seçim kıldığında basının, büyük partiler dışın kampanyası içinde seçim oyununun si da kalan partilerden hiç söz etmemesi yasal aktörleri olma çabasıyla pek çok bir yana, tek partinin güçlü hükümetine strateji geliştirmektedirler. Bu strateji gereksinim duyan iş adamlarının, iş lerden biri politikacılarla yakın ilişki çevrelerinin ve uluslararası kuruluşla içinde olduklarının ilanıdır. Onlar, "mil rın görüşlerine yoğun bir biçimde yer letvekillerinin ricalarda bulunduğu", vermesi bile tarafını seçtiğini açıkça gös "Sabahın köründe çalan" politikacı tele terir. Bu tarafını belirlemiş güç, Sabah fonlarıyla uyanan, bakan ve milletvekil- gazetesinde yazan Ö. L. Mete'nin bu se leriyle "havadan sudan söz eden", "baş çim döneminde politikacıları öven en bakanın küs olduğu" kişilerdir, politika der yazılardan biri olarak görebileceği cıların abi diye seslenebildikleri, politi miz yazısında belirttiği üzere "zararsız" kacılara abi diye hitap edebilenlerdir (Y. görülen politikacılarla işbirliği kurarak Donat, "Bir Küskünün Seyir Defteri, " oyunun kurallarını yerine getirecektir: Sabah, 1 Ekim 2002; F. Altaylı, "CHP Tu "Biliyoruz ki, dünyanın en kötü siyaset rizmi Unutmamış", Hürriyet, 1 Ekim çisi bile dünyanın en iyi 'kuvvet'inden 2002; Y. Donat, Sabah, 1 Ekim 2002; E. daha az zararlıdır. O 'kuvvet' ister top- Özkök, Hürriyet, 1 Ekim 2002 ve Y. Sü- lu-tüfekli olsun, ister paralı-pullu, ister soy, Hürriyet, 7 Ekim 2002). kalemli-kameralı... " (Sabah, 28 Ağustos 2002 ). Bu samimiyet öyküsü aktarımını des tekleyen mekân paylaşımları da yazılar da ayrıntılarla açıklanmıştır. Kahveha Gazeteciler, iş adamları ve politikacıla rın ortak bir gövde oluşturması neler, evde kahvaltı sofraları, baş başa yemek yenilen restoranlar, birlikte uçuş lardaki dar koridorlar yazılara gerçeklik Ulusal basın, Türkiye'de politika katmaktadır. Politikacılarla gazetecileri oluşturma sürecinde kendi konumunu bir araya getiren olağan tüm buluşma bi örerken siyasal tercihlerinin geçerliliği çimleri yazılarda yer almamakta, ne ba için dayanak noktasını, farklı toplumsal sın toplantılarından, ne basın açıklama çıkarların arabulucuğunda aramak yeri larından ne de seçim bürosu ziyaretle ne, mevcut korporasyonun çıkarlarının rinden söz edilmektedir. Alışıldık tek temsilinde bulmaktadır. Ulusal basın bu buluşma yeri olarak mitingler varlıkları çıkar ilişkilerini insani-kişisel ilişkilere, nı sürdürse de, gazeteciler mitinglerde özellikle de arkadaşlık ilişkisine dayalı yurttaşlarm arasında değil politikacıla biçimde öyküleyebilme gayreti içinde rın hemen arkasında durmakta ve mi Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 67 tingleri onlarla beraber değerlendirmek ver, "Tansu Çiller Nerede Duruyor?" tedirler. "Önemli ve itibarlı" kişiler kim Hürriyet, 24 Ağustos 2002). Politikacılar liğini kurabilmek için özellikle köşe ya kadar önemli olduklarına dair temsiller zarlarına yurt dışında politikacılarla kar ve güç ilanları seçim kampanyası döne şılaşılan havaalanları, boğaz yalıları ve minde öylesi bir ölçüsüzlük kazanmıştır beş yıldızlı oteller yardımcı olmaktadır. ki, köşe yazarlarının aday oldukları izle Bu önemlilik inşasını tamamlayan ''kal nimini bile doğabilir. Bayburt'tan izle burüstü sanayici ve iş adamlarımızla" nimlerini yazan Hürriyet Gazetesi yazan yapılan görüşmeler, siyasal partilerin li Ercan Saatçi'nin "Hemşerimiz Ercan'la derleriyle sokakta yanyana yürümelerin Gurur Duyuyoruz" dövizi eşliğinde ya ve motosiklet üzerinde arka arkaya otur yımlanan fotoğraflı yazısı ve Hürriyet manın anlatımıdır. Yavuz Donat, 10 Gazetesi baş yazarı Oktay Ekşi'nin "Halk Ekim 2002 tarihli Sabah'ta, "Aman aklını Plajında Bir Başyazar" fotoğrafı seçim za sahip çıkın" başlıklı yazısında AKP kampanyalarında gazetecilerin seçime Ankara milletvekili adayı Cemil Çiçek giren adaylar kadar propaganda faali ile Ankara Kızılay Menekşe sokakta bir yetleri yaptıklarına işaret etmektedir likte dolaştıklarından söz eder, 11 Ekim (Hürriyet, 4 ve 6 Ağustos 2002).15 de ise, aym gazetede Donat ile Mesut Yılmaz'm yürürken, sohbet ederken, gü len fotoğrafı yer alır. Bir başka örnek, Hürriyet, 22 Ağustos 2002, Seçim 2002 sayfasında Tufan Türenç'in, Avcılar DSP Belediye Başkanının motosikletinde ar kasına binmiş halde, hızla giderkenki fo toğrafıdır. Bu sunumlarda politikacılar üzerindeki etkilerinin ne denli güçlü ol duğu ifadelerine yer verilir: "Derviş manşetleri gördü, gitti" (Hürriyet, 11 Seçim oyununda güç kazanmak üze rine kullanılan bir diğer strateji de, köşe yazarlarının birbirlerine yaptıkları atıf larla, kendilerinin bağlı olduğu yayın kuruluşlarında çalışanlar öncelikli ol mak üzere, diğer gazetecilerin ve köşe yazarlarının görüşlerine yer vermek su retiyle yayın kuruluşlarının görüşleri nin ağırlıklı olarak dolaşıma girmesini olanaklı kılmalarıdır. Ağustos 2002) ya da "Hürriyet yazdı, Gazetelerin yayın editörleri ve tanı AKP'yi bıraktı" (Hürriyet, 26 Ağustos nan köşe yazarları ya liderlerle görüş 2002) türünden başlıkların altında yer meye gitme suretiyle ya da kendi ifade alan öykülerde, politik güç olma ilanı leriyle lider turu yapmak suretiyle veya okunabilir (ayrıca, bkz. T. Türenç, "Bah- liderlerin gazetelere ziyaretlerini sağla çeli'yi Bu Kadar Etkilediğimi Bilmez ma suretiyle seçimlerin içinde bir başka dim", Hürriyet, 17 Ağustos 2002; C. Ülse- strateji ile güçlenirler. Tam sayfa yayın 68 • iletişim : araştırmaları lanan bu görüşme notlarında siyasal li baren ulusal basın sadece seçimleri derlerin görüşleri kadar yazarların gö yurttaşlar adına izleyen ve bilgi veren rüşleri ve yorumları da yer bulmakta bir kuruluş olmaktan çok, yurttaşı ikna dır. etmeye çalışan siyasal bir güç olarak ha reket etmektedir. Dolayısıyla da yurt taşların karşısına yeni görüş ve anlayış 2002 Seçim Kampanyalarında Ulusal Basına Dair Son Sözler yışları sunarken yeni biçimsel kalıpları Seçim kampanyaları hakkında med denemekte, yerleşik siyasal güçlere kar yayı merkeze alarak yapılan her incele şı tavır almaktadır. Yeni siyasal mütte me, medyanın -ulusal basının- siyasal fikleriyle birlikte uluslararası bir yayı ları çıkarmakta, bu yeni görüş ve anla yaşam içindeki gücünü abartılı bir bi lım içinde kendi gücünü her seçim kam çimde öne sürmek durumunda kalacak panyası döneminde sınayan basın, 2002 tır. Bu abartılı öne sürmenin nedenlerin seçimlerinde de yurttaşların katılımına den biri, seçim kampanyaları dönemin gereksinim duyulan zamanın tadını çı de medyanın süreli olguları takibe karşı karma kolaylığı içinde, sadece bu za geliştirdiği mesleki reflekste yatmakta man diliminde siyaset bilgisi ve ilgisi al dır. Zamanın buyurganlığı meslek için mak istediği varsayılan yurttaşa siyase önde gelmeye ve süreli bir izleme ge tin değil ekonomik çıkarın önemli oldu rektiren seçim kampanyaları medya için ğunu hatırlatma işini üstlenmiştir. Bu önemli bir deneyim alanı olmaya de hatırlatma işi, diğer uluslararası örnek vam ettiği için, seçim kampanya süreci lerin yardımıyla isimlendirilmiştir. Se nin öykülenmesi ya da siyasal duruşla çim kampanyalarının Amerikanlaşması, rın ortaya konulması kolaylaşır. Bu ne aslında siyasetin ülkesizleşmesi, yersiz- denin dışında, seçim kampanyalarmın leşmesi, insansızlaşması anlamına gel izlenmesi için oluşturulan geleneksel mektedir. mesleki ritüeller meslek çalışanları taraflndan içselleştirilmiş olduğundan, siya sal etkinliklerin gazete sayfalarında da Notlar ha fazla yer aldığını da söylemek müm 'B u y a z ın ın y a z ılm a s ı s ü r e c in d e m a te r y a l ta s n i kündür. Meslek erbabı olmanın getirdi fin d e b iz e y a r d ım c ı o la n İn a n Ö z d e m ir , E m e k Ç a y lı, S in e m K a r a g ö z v e F a tih D e ğ ir m e n c i'y e ği pratiklerle çoğalan siyasal yaşama il te ş e k k ü r e d e r iz . gi, seçim kampanyalarında kendilerine 'B u m a k a le d e "u lu s a l b a s ın " y a y g ın m e d y a k a p açılan yeni pozisyonların içinde çoğal maktadır. Zira, 1990'ların başından iti s a m ın d a u lu s a l d a ğ ıtım d a k i g a z e te le r iç in k u l la n ılm a k ta d ır . U lu s a l b a s ın ın n it e lik a ç ıs ın d a n a ğ ır lık lı o la r a k İ s ta n b u l b a s ın ı o la r a k d e ğ e r le n Köker-Kejanlıoğlu ■2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 69 d ir ilm e s i g e r e k ir N ite k im , g a z e te c ile r in ç ık tık la b o lle r , m itin g e g e le n le r i m o n t a jla ç o ğ a lta r a k rı s e ç im tu r la r ın d a n a k t a r d ık la r ı iz le n im le r d e k i T V 'd e n g ö s t e r m e s i g ib i) y a d a E k im 2 0 0 2 'd e " İ s t a n b u llu lu k " h a li d e b u m e tin d e , a ş a ğ ıd a ö r- s e ç i m p r o p a g a n d a s ın a v e y a s a k la r a i liş k in n e k le n e c e k tir . (ö z e llik le F a tih A lt a y lı 'n m ) a la y c ı y o r u m l a r ı v e !3 K a s ım g e n e l s e ç im le r in in v e T ü r k iy e 'd e s e s u ç d u y u r u la r ı d ış m d a ç im le r in d e ğ e r le n d ir ilm e s i k o n u s u n d a b k z . y e iliş k in h a b e r le r e p e k r a s t la n m a m a k t a d ır . T u n c e r , 2 0 0 3 ; T u n c e r v e D a n a c ı, 2 0 0 3 ; T u n c e r , v d . , 2 0 0 3 ; T u r g u t, 2 0 0 3 ; s e ç im k a m p a n y a s ı iç in , S abah H ü r r iy e t'te G e n ç P a rti 't a is e E y lü l a y m d a y e r a la n ö r n e k le r ç o ğ u n lu k la G P m itin g le r in e i liş k in o lu p (8 , 2 2 , 2 3 , 2 6 E y lü l) E k im a y ın d a d a r a s t la n a n ö r n e k b k z . A z iz , 2 0 0 3 . ‘S iy a s a l y a ş a m d a k a m u y ö n e tim i, h a lk la iliş k i le r v e r e k la m a ja n s la r ın ın a ğ ır lık la r ın ın a r tm a s ı h a k k ın d a b k z . G o ld in g , 1 9 9 0 . le r d e n b ir i, K a r a d e n iz E r e ğ lis i'n d e k i G P m i t i n g i d e ğ e r le n d ir m e s id ir : Y . D o n a t, " B ir C e m U z a n K la s iğ i, " Sabah, 2 5 E k im 2 0 0 2 ; b i r d iğ e r i, M u r a t B i r s e l 'i n k ö ş e s in d e " C H P , C e m U z a n 'ın ‘D a h a ö n c e d e ö z e llik le v u r g u la y a r a k b e lir t tiğ i te m p o s u n d a m e y d a n la r a ç ık s a , A K P 'y i g e r id e m iz g ib i, b u ç a lış m a d a s e ç im k a m p a n y a s ı s ü r e b ır a k ır " s ö z ü d ü r : M . B ir s e l, " S e ç im i ç in İs ta n c in in A m e r ik a n la ş t ığ ı id d ia e d ilm e m e k te , A m e - b u l K a y n a k lı B e ş T a h m i n , " r ik a n la ş tığ ı z a te n k a b u l e d ilm e k te d ir . O y ü z M e d y a n ın " g ö r m e m e - g iz le m e " s iy le ilg i l i b i r d e n , k la s i k b ir b iç im d e s a ğ -s o l e k s e n in d e n g a z e te le r s e ç ilm e m iş t ir . S o r u n u m u z , " h o ld in g g a z e te le r i o la r a k n it e le n e n g a z e te le r " v e d iğ e r g a z e te le r i a lıp h ip o te z le r le iş g ö r e n b ir iç e r ik ç ö z ü m le m e s i y a p m a k v e A m e r ik a lıla ş m a y ı s ın a m a k la d e ğ il, " o r ta n o k ta " y la , m e r k e z le ilg ilid ir. Sabah, 4 E k im 2 0 0 2 . d e ğ e r le n d ir m e iç in a y n c a b k z . G ö r m ü ş , 2 0 0 2 . ‘S a b a h g a z e te s in d e k i e d itö r g ö r ü ş ü v e h a b e r l e r d e a y n ı ö y k ü v a r d ır v e G . M e n g i, M . M ü n ir , M . T e z k a n , v b . d e D e r v i ş 'i b e n z e r b ir iz le m e v e d e s te k le m e iç in d e d ir le r . S a d e c e a n la t ım k o l a y l ığ ı a ç ıs ın d a n D e r v i ş 'in ö y k ü s ü b u r a d a sB u k u r a l l a r iç in b k z . T o p u z , 2 0 0 3 : 4 3 6 -7 . H ü r r iy e t “S e ç im k a m p a n y a s ı d ö n e m in d e u lu s a l b a s ın ın ’S e ç i m k a m p a n y a la r ın d a v e d iğ e r s i y a s a l iliş k i ö n d e g e le n g a z e te le r i s e ç im o to b ü s le r i h a z ır la l e r iç in d e c in s iy e tç i y ö n e lim le r iç in b k z . T o k - y a r a k tu r n e le r e ç ık m a k ta d ır la r . S e ç im o to b ü s le göz, 1979. ri s iy a s a l p a r t ile r c e d e h a z ır la n m a k ta v e ö z e l " T ü r k i y e 'd e e n d e r s a y ıd a y a y ım la n a n s e ç im lik le p a r ti l i d e r le r in in k e n t te n k e n te v e k e n t içi a r a ş t ır m a l a n n d a n b i r i o la n A Ü İ le tiş im F a k ü l g a z e te s in d e n ta k ip e d ilm e k te d ir . d o la ş ım la r ın d a k u lla n ılm a k ta d ır . G a z e te le r in te s i M e d y a İ z le m e G r u b u ( 1 9 9 9 : 2 3 ) ta r a f ın d a n y a d a y a y ın c ı k u r u lu ş la r ın d a p a r tile r e b e n z e r y a p ı l a n 1 9 9 9 s e ç im i a r a ş t ır m a s ın d a , " 1 9 9 5 - 1 9 9 9 b ir u y g u la m a y a y ö n e lm e le r i v e ö z e llik le y a y ın g e n e l s e ç im le r i a r a s ın d a k i d ö n e m [iç in ] , T ü r k i k u r u lu ş u n u n e d itö r le r in i s e ç m e n le r in g ö r ü ş le r i y e 'd e b ü y ü k m e d y a n ın d o la y lı v e d o ğ r u d a n n i a lm a k ü z e r e h a r e k e te g e ç ir m e s i, h e m y a y m c ı m ü d a h a l e l e r l e y ö n le n d ir ic i b i r s iy a s a l a k t ö r k u r u lu ş la r ın g e le n e k s e l p o litik e tk in lik le r e b e n h a lin e g e ld iğ i v e o r ta ö lç e k li m e d y a n ın d a b u z e r e t k in lik le r le p o litik g ü ç k a z a n m a u ğ r a ş la r ı k o n u d a o n u n la r e k a b e ti a r t ır d ığ ı" te s p itin d e n a , h e m d e y e r e l m u h a b ir a ğ ın ı ik in c i p la n a a t b u l u n u lm a k t a v e " m e d y a v e e k o n o m ik / s iy a s a l tık la r ın a iş a r e t e tm e k te d ir . H e r n e k a d a r y u k a g ü ç m e r k e z le r in in k a r ş ılık lı b a ğ ı m l ıl ı ğ ın ın b u rıd a y e r e l p o l i t i k h a b e r le r in s e ç im d ö n e m le r in d ö n e m d e a r ttığ ı, " m e d y a g r u p la r ı a r a s ın d a k i d e d a h a ö n e m s e n d iğ i b e lir t ilm iş o ls a d a y e re l r e k a b e t " in "d a h a d a y o ğ u n la ş tığ ı" v u r g u l a n p o litik h a b e r le r in a k t a n m ın ı m ü m k ü n k ıla n ş e m a k ta d ır . B u ç a lış m a n ın a n ıla n te s p iti v e d iğ e r y in g a z e te le r in ta n ın a n y a y ın c ıla r ın ın tu r n e le r i b e n z e r i t e s p itle r y u k a n d a d ile g e tir ile n y a r g ı o ld u ğ u n u n a ltın ı b i r k e z d a h a ç iz m e k g e r e k e n ın d o ğ r u la n m a s ın d a te m e l d a y a n a k n o k t a l a r ı c e k tir . n ı o lu ş t u r m a k ta d ır . 'A ğ u s to s 2 0 0 2 'd e , U z a n G r u b u 'n u n D o ğ a n " M e d y a n ın s iy a s a l y a ş a m d a g id e r e k a r t a n b ir G r u b u 'n a s a t a ş m a l a r ı k a r ş ıs ın d a k i s a v u n m a c ı g ü c e s a h ip o ld u ğ u i d d ia s ın ın k a r ş ıtı b i r i d d ia y ı y o r u m v e h a b e r l e r ( D o ğ a n G r u b u 'n u n p a r t ile r d ile g e tir e n V e y s e l B a t m a z (2 0 0 2 ) , m e d y a n ın le p a z a r l ı ğ ı o l m a d ığ ı s a v u n u s u ) ile b a z ı k a r a la " s iy a s a l b i r k a m u o y u y a r a tm a " v e b u k a m u m a la r ( C e m U z a n 'ın Ü r d ü n v a t a n d a ş ı o lm a s ı, o y u n u y ö n le n d ir m e g ü c ü n ü n ç o k s ın ır lı o l d u m illiy e tç i k o n u ş m a l a r ı y l a b a ğ d a ş m a y a n s e m ğ u n u v e h a tta T ü r k i y e 'd e s o n o n y ıld a m e d y a 70 • iletişim : araştırmaları g ü c ü n ü n n e g a t if e t k is i d iy e a d la n d ır ıla b ile c e k Referanslar b ir g e liş m e n in y a ş a n d ığ ın ı, y u r tt a ş la r ın m e d A b a d a n , N . (1 9 6 6 ). y a n ın p o l i t i k y ö n le n d ir m e le r in e k a r ş ı b i r tu tu m o l u ş t u r m a y o lu n a g it ti k l e r in i b e l i r l e m e k 1 9 6 5 S e ç im le r in in A n k a r a : A Ü S B F Y a y ın l a n . T a h lili. te d ir. " M e d y a p a t r o n la r ın ın v e y ö n e t ic ile r in in b e c e r ik s iz liğ i" , " s iy a s e tç ile r in b i l g i s i z li ğ i ” ile A n a y a s a H u k u k u v e S iy a s i B ilim le r A ç ıs ın d a n A d a k lı, G . ( 2 0 0 3 ) . T ü rk M ed y a S ek tö rü n d e b u lu ş tu ğ u n d a m e d y a k a m u o y u n u y a r a t ır tü M ü lk iy e t v e K o n tr o l İliş k ile r i (1 9 8 0 - r ü n d e n b i r b a k ış a ç ıs ın ın h a k im y a r g ı h a lin e 2 0 0 3 ). d ö n ü ş tü ğ ü n ü v u r g u la y a n B a t m a z (2 0 0 2 : 2 4 2 ), B il i m l e r E n s t it ü s ü . Y a y ım la n m a m ış m e d y a p a t r o n la r ı i le s i y a s a l e l i t l e r a r a s ın d a D o k to r a te z i. " t e h d it v e b e s l e m e ş e k lin d e k i s e m b iy o t ik i l iş k i A n k a r a Ü n iv e r s ite s i, S o s y a l A le s k e r o v , F . , H . E r s e l & Y . S a b u n c u ( 1 9 9 9 ) . n in ” m e d y a n ı n s iy a s a l s e ç im le r d e s a n k i b i r g ü ç S e ç im d e n m ü ş g ib i o r t a y a ç ık m a s ın ı m ü m k ü n k ı ld ığ ı n ı A lm a . d ile g e tir m e k t e d ir . V e y s e l B a t m a z a n ıl a n k it a b ın d a , s o n y ı ll a r ın p o litik o r t a m ın d a " ik t is a t b i l m e y e n , p o litik o la r a k e t k is iz , s ü b v a n s iy o n K o a lis y o n a S iy a s a l K a r a r İs ta n b u l: Y K Y . A n k a r a Ü n i v e r s i t e s i İle tiş im F a k ü lte s i M e d y a İ z le m e G r u b u ( 1 9 9 9 ) . T ü r k iy e 'd e la r la i d a r e e d e n , s o s y a l b i l im l e r le iliş k is iz , i ç e M e d y a v e S e ç im le r : M e d y a İz le m e r ik o l u ş t u r m a y ı b ilm e y e n , g ü v e n i l i r a d a m la r c a A r a ş tır m a s ı. y a y ın la n m a y a n " (s . 1 0 3 ) m e d y a n ın " s e k tö r ü a n la m a y a n , n a if b i l in c e s a h ip , r a n tç ı v e a r tç ı p o litik a c ıla r " la (s. 7 0 ) i ş b ir liğ in e g it tiğ in i, " A m e r ik a ö y le y a p ı y o r s iz d e ö y le y a p ı n d iy e n r e k la m c ı la r ın g a z la m a s ıy la " (s . 7 0 ) m e d y a y a b i r g ü ç a t f e d ild iğ in i a n c a k b u g ü c ü n s ö z d e b i r g ü ç o l d u ğ u n u ç e ş itli y a z ı la r ıy l a o r t a y a k o y m a k ta d ır . 'M e d y a n ı n s i y a s a l iş le y iş ü z e r i n d e k i y ö n le n d i r ic iliğ in in " s e ç m e n b i r l e ş i n d e d i" s lo g a n ı ile o r ta y a ç ık ı ş ın ın v e k a r a r s ız s e ç m e n in o y la r ın ın m e r k e z e y ö n le n d ir ilm e s i ile ilg ili g ü ç a r a y ış ı n ın b i r d iğ e r y o r u m la n ış b i ç i m i iç in A Ü ÎL E F A n k a ra : K o n rad A d e n a u e r V a k fı. A z iz , A . (2 0 0 3 ) . S iy a s a l İle tiş im . A n k ara: N ob el Y a y ın D a ğ ıtım . B a ş ç ı, E . ( 1 9 9 2 ) . " 2 0 E k im 1 9 9 1 E r k e n G e n e l S e ç im le r i iç in S iy a s a l K a m u o y u Y o k la m a la r ı: G A L L U P A r a ş tır m a Ş ir k e tin in Sabah G a z e t e s i iç in Y a p tığ ı K a m u o y u Y o k la m a la r ı. Y ıllık "A Ü İL E F '9 2 , s . 1 8 9 -2 0 5 . B a t m a z , V . (2 0 0 3 ) . M ed y ay a D ü şm an İs ta n b u l: K a r a k u t u Y e tiş tir iy o r u m . Y a y ın la r ı. M e d y a İz le m e G r u b u , 1 9 9 9 : 2 3 . “ S e ç im k a m p a n y a s ı b o y u n c a i tt if a k a r a y ış la r ı B e ck , U . (1 9 9 9 ). S iy a s a llığ ın İc a d ı. Ç e v ., N. n ı ö n p la n a ç ık a r a n h a b e r le r i v e k ö ş e y a z ıla r ın ı Ü ln e r . İs ta n b u l: İle tiş im . b u y a z ıla r ın s a y ıs a l ç o k lu ğ u n e d e n iy le b u r a d a B lu m le r , J. ( 1 9 9 0 ) . " E le c t io n s , th e M e d ia a n d r e f e r a n s g ö s t e r m e k z o r d u r . G a z e t e l e r in A ğ u s th e M o d e m P u b lic ity P r o c e s s . " E d . , to s 2 0 0 2 'd e k i il k s a y f a la r ın a b a k m a k b i l e b u M . F erg u so n . a r a y ış ı g ö r m e y e y e te b ilir . " A lla h i tt if a k ın ız ı T h e N e ıv Im p e r a tiv e s . v e r s in !" a ltb a ş lığ ı, İ. S a r ıe r , Sabah, 22 A ğ u s to s 2 0 0 2 'd e n a lın m ış tır . h ü k ü m e tl e r a r a s ın d a b a ğ l a n t ı k u r a n y a z ıla r v e h a b e r l e r h a y li y o ğ u n d u r . S a d e c e , Sabah s in in 1 9 E y l ü l v e 8 E k im 2 0 0 2 'd e k i g a z e te "Sabah D i L o n d o n : S a g e , s. 1 0 1 -1 1 3 . D e b o r d , G . (1 9 9 6 ) . “ A v r u p a B ir liğ i ile s e ç im i tt if a k la r ı v e g ü ç lü P u b lic C o m m u n ic a tio n . G ö s te r i T o p lu m u v e Y o r u m la r . Ç e v . , A . E k m e k ç i v e O . T a ş k e n t. İ s ta n b u l: A y n n t ı. E c e v it, M . ( 1 9 9 4 ) . " T ü r k i y e 'd e K a m u o y u y o r k i" k ö ş e le r in e b a k m a k b ile b i r fi k i r v e r m e Y o k l a m a la n n a İ liş k in B ir y e y e te c e k tir . D e ğ e r le n d ir m e ." “ S e ç i m k a m p a n y a s ı d ö n e m i b o y u n c a ö z e llik le A ğ u s to s a y ın ın s o n u n a k a d a r S e ç im 2 0 0 2 s a y fa la r ın d a il il g e z e n ta n ın m ış g a z e te c i v e k ö ş e y a z a r la r ın ın ta r la d a , k a h v e d e , k ö p r ü d e , ç a r ş ı D ü n yada ve T ü r k iy e 'd e G ü n c e l S o s y o lo jik G e liş m e le r . A n k a r a : S o s y o lo ji D e m e ğ i Y a y ın la r ı, s. 7 9 1 -8 0 4 . F r a n k lin , B . (1 9 9 4 ) . P a c k a g in g P o litic s . P o litic a l d a , p a z a r d a , p la jd a h a lk la iç iç e o l d u k l a r ın ı r e C o m m u n ic a tio n s im le y e n ç o k s a y ıd a fo t o ğ r a f y e r a lm ış tır . D em ocracy. in B r it a in ' s M e d ia L o n d o n : E d v v a rd A m o ld . Köker-Kejanlıoğlu • 2002 Seçim Kampanyalarında Basın • 71 G o ld in g , P . (1 9 9 0 ). " P o lit ic a l C o m m u n ic a t io n I n t r o d u c t i o n . " E d s . , D . L . S v v a n so n a n d C itiz e n s h ip : T h e M e d ia a n d & P . M a n c in i. D e m o c r a c y in a n I n e g a lita r ia n S o c ia l M odern O rd er. ” E d ., M . F erg u so n . S t u d y o f I n n o v a t io n s in E le c t o r a l P u b lic C o m m u n ic a tio n . T h e N e w C a m p a ig n in g a n d T h e ir C o n s e p u e n c e s . L o n d o n : S a g e , s. 8 4 -1 0 0 . Im p e r a tiv e s . G ö r m ü ş , A . (2 0 0 2 ). " M e d y a G e n ç P a r ti'y i V V estp o rt, C T : P r a e g e r , s. 1 -2 6 . N e g r in e , R . ( 1 9 9 6 ) . 'G ö r m e d i ', P a r tin in İ s te d iğ i d e B u y d u ." B ir ik im . 1 6 3 -1 6 4 , K a s ım - B ilim . N e g r in e , R . & D . G . L ille k e r ( 2 0 0 2 ) . " T h e P r o f e s s io n a lis a tio n o f P o lit ic a l C o m m u n ic a t io n : c o n t i n u it i e s a n d 'İd e o lo ji' o la r a k T e k n ik v e c h a n g e in m e d ia p r a c t ic e s . " Ç e v . , M . T ü z e l. İs ta n b u l: Y K Y . Eu rop ean H e r b s t, S . (1 9 9 5 ). " O n th e D is a p p e a r a n c e o f N e g r in e , R . & S . P a p a th a n a s s o p o u lo s ( 1 9 9 6 ) . C e n t u r y C o n c e p tio n s o f P u b lic " T h e 'A m e r ic a n i z a t i o n ' o f P o lit ic a l O p i n i o n . " E d s . , T . L. G la s s e r & C . C o m m u n ic a t io n s : A C r i t i q u e . " P u b lic O p in io n a n d C o m m u n ic a tio n NY & o fC o n s e n t. H a r v a r d In te r n a tio n a l Jo u r n a l o f L o n d o n : T h e G u ilf o r d P r e s s , s. 8 9 - P r e s s /P o litic s . 104. H ü r r iy e t Ö z k a n , N . (2 0 0 2 ). G a z e t e s i. 1 A ğ u s to s - 4 K a s ım 2 0 0 2 . Y ıllık '9 2 , A Ü İL E F s. 1 8 7 -8 . K a z a n d ır a n İs ta n b u l: M e d ia C a t. G a z e t e s i, 1 A ğ u s to s - 4 K a s ım 2 0 0 2 . S e ç im le r i iç in S iy a s a l K a m u o y u A Ü İ L E F Y ıllık '9 2 , Y o k la m a la r ı: S O N A R A r a ş tır m a Ş ir k e tin in T E R C Ü M A N G a z e t e s i iç in M İ L L İY E T -K O N D A K a m u o y u s. Y a p t ı ğ ı S iy a s a l K a m u o y u Y o k la m a la r ı." A Ü 2 0 7 -2 2 2 . J a m ie s o n , K . H . (1 9 9 2 ) . P r e s id e n c y . P a c k a g in g th e O x fo rd : O x fo rd K e ja n lıo ğ lu , B. (1 9 9 8 ) . İ L E F Y ıllık '9 2 , T o k g ö z , O . (1 9 7 9 ). S iy a s a l H a b e r le ş m e v e K a d ın . T ü r k iy e 'd e R a d y o Y a y ın c ılığ ı P o litik a s ı. T o k g ö z , O . ( 1 9 9 9 ) . " A n a v a t a n P a r tis i v e D o ğ r u Y o l P a r tis i (1 9 8 7 - 1 9 9 9 ): G a z e t e A n k a r a Ü n iv e r s ite s i, S o s y a l B ilim le r S iy a s a l R e k la m la r ı Ü z e r i n d e n B ir E n s t it ü s ü . Y a y ım la n m a m ış D o k to r a D e ğ e r le n d ir m e ." te z i. s . 6 1 -8 9 . K e s k in , F . (2 0 0 2 ). D e m o k r a tik T o p lu m la r d a Y e n i S iy a s a l S e ç k in le r in K on um u: 1 9 8 0 S o n r a s ı T ü r k iy e 'd e K a m u o y u A r a ş tır m a c ıla r ı v e S iy a s a l D a n ış m a n la r . A n k a r a Ü n iv e r s ite s i, S o s y a l B il i m l e r E n s titü s ü . Y a y ım l a n m a m ış D o k to r a te z i. K ö k e r , E . (1 9 9 8 ). P o litik a n ın P o litik a s ı. s. 2 2 3 -2 3 5 . A n k a r a : A Ü S B F Y a y ın l a n . U n iv e r s ity P r e s s . T e le v iz y o n S abah V o l. 1, n o . 2 , s . 4 5 - 6 2 . S a z a k , F . ( 1 9 9 2 ) . " 2 0 E k im 1 0 0 1 E r k e n G e n e l İr v a n , S . (1 9 9 2 ) . "1 9 9 1 E r k e n G e n e l S e ç im le r i v e A r a ş tır m a la r ı." S e ç im K a m p a n y a la r . İn c e o ğ lu , M . (1 9 9 2 ). "1 9 9 1 G e n e l S e ç im le r i v e K a m u O y u Y o k la m a la r ı." Jo u r n a l o f C o m m u n ic a tio n . 1 7 (3 ) , S e p te m b e r . G r o u p s : 1 9 th a n d E a r ly 2 0 th - T . S a lm o n . T h e C o m m u n ic a tio n o f L o n d o n : Sage. P o litic s . A r a lık , s . 8 1 -8 5 . H a b e r m a s , J. (1 9 9 3 ). P o litic s , M e d ia a n d D e m o c r a c y . A n In te r n a tio n a l İle tiş im i, İle tiş im in A n k a r a : V a d i Y a y ın la r ı. M a n c in i, P . & D . L . S v v a n so n (1 9 9 6 ). " P o litic s , M e d ia , a n d M o d e r n D e m o c r a c y : T o p u z , H . (1 9 9 1 ) . İle tiş im . 99/ 3, Y az, S iy a s a l R e k la m c ılık . İ s ta n b u l: C e m Y a y ın e v i. T o p u z , H . (2 0 0 3 ) . II. M a h m u t ' t a n H o ld in g le r e T ü r k B a s ın T a r ih i. İs ta n b u l: R e m z i K ita b e v i. T u n c e r, E. (2 0 0 3 ). O s m a n lI'd a n S e ç im le r (1 8 7 7 -2 0 0 2 ). G ü n ü m ü ze 2 . B a s ım . A n k a r a : T E S A V Y a y ın la r ı. T u n c e r, E . & N . D a n a c ı (2 0 0 3 ). Ç o k P a r tili D ö n e m d e S e ç im le r v e S e ç im A n k a r a : T E S A V Y a y ın la r ı. S is te m le r i. 72 - iletişim : araştırmaları T u n c e r , E . , C . K a s a p b a ş & B . T u n c e r (2 0 0 3 ). 3 K a s ım 2 0 0 2 M ille tv e k ili G e n e l S e ç im le r i: S a y ıs a l v e S iy a s a l D e ğ e r le n d ir m e . A n k ara: T E S A V Y a y ın la r ı. T u r g u t M . (2 0 0 3 ). 1 8 N is a n 1 9 9 9 v e 3 K a s ım 2 0 0 2 G e n e l S e ç im le r i D e ğ e r le n d ir m e s i. İs ta n b u l: B o ğ a z iç i Y a y ın la r ı. V V olton , D . (1 9 9 0 ). " P o lit ic a l C o m m u n ic a t io n : T h e C o n s tr u c tio n o f a M o d e l. " E u r o p e a n Jo u r n a l o f C o m m u n ic a tio n . V o l. 5 , n o . 1, s. 9 -2 8 . w w w .r d .o r g .t r R e k la m c ıla r D e m e ğ i w w w .r t u k .o r g .t r R a d y o T e le v iz y o n Ü s t K u m lu 73 Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler: Biri Bizi Gözetliyor Örneği Mutlu Binark • Barış Kılıçbay Reality Television and Televisual Identities in Turkey: Biri Bizi Gözetliyor ("Someone Is Watching Us") Abstract: Özet: 1990'lu yıllarda Türkiye'de medyanın mülkiyet yapısında ve sistemindeki dönüşüme koşut olarak, 1990'ların ikinci yarısından itibaren Türk televizyonlarında türsel çeşitlilik hızla artmıştır: talk show'lar, tartışma programları, doküdrama’lar ve reality shovv'lar ve nihayet re a lit y tele visio n ("gerçek televizyonu") gibi. Bu çalışmada, "gerçek televizyonumun Türkiye'deki ilk örneği olan, T a ıtiO ra n g ? dan uyarlanan ve ilk iki dönemi Show TV'de (2001), üç dönemi ise Star TV'de (2002-2003) yayınlanan " B ir i B izi G ö ze tliy o r" u örnek çalışma alanı olarak seçilmiştir. Böylece sıradan insanların mahrem hayatlarını popülarize ederek seyir nesnesi hale gelmelerinden beslenen yeni yıldızlık sistemi ve bu sistemin dolaşıma soktuğu " te le g ö rs e lk im lik le r" olgusu, bu telegörsel kimliklerin medya metinlerinde nasıl kurulduğu ve buna bağlı olarak üreyen hayran kültürü ve hayran toplulukları olgusu irdelenmektedir. A new TV form called Biri Bizi Gözetliyor ("Someone is Watching Us") has appeared in Turkey since Spring 2001. A version of Taxi Orange, this new TV form has been a tremendous success among the Turkish audience, combining several different technigues, genres and narratives including the game show, soap opera and candid camera. The popularity of the show is maintained by keeping the participants highly visible not only in Biri Bizi Gözetliyor itself, but also in numerous other television texts, such as nev»s programs, talk shovvs, entertainment shows, television dramas and even other reality soaps promoting voyeurism, such as Orada Neler Oluyor ("What's Going On Över There?"), an extension of Biri Bizi Gözetliyor. İn this paper, we will show how the identities ("televisual identities", as we cali them) of the participants are construded and reproduced through intertextuality, how the fan groups interpret these televisual identities and how they relocate this mediated reality vvithin their own everyday lives. iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 71-90 74 - İletişim : araştırmaları Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler: Biri Bizi Gözetliyor Örneği Giriş Türkiye'deki televizyon izleyicileri "gerçek televizyon"a, Big Brother formatı ithal edilmeden önce de aşina idi. 1990'h yıllar Türk televizyon tarihi için oldukça önemlidir. Çünkü bu yıllar özel lan sıradan insanların bireysel öyküleri, otorite, adalet ve güvenlik söylemlerini üreten suç mahalleri ya da devlet tele vizyonunun resmi söylemi tarafından uzun zamandır gizlenmiş/üstü örtül müş gerçekleri ortaya çıkartacak ger çekçi teknikleri kullanan diğer öyküler televizyon kanallarının tecimsel girişim etrafında döner. "Reality show"un diğer ler şeklinde ortaya çıktığı, yeni televiz bir önemli özelliği de ana haberlerin su yon türlerinin ve formatlarının bu özel nucuları, pembe dizi oyuncuları, şarkıcı televizyon kanallarında denendiği yıllar ve gazeteci gibi ünlü medya kişiliklerini olmuştur. Talk shovv'lar, call-in show'\ar, anlatıcı olarak kullanmasıdır. Türk tele dokü-drama'lar, paparazzi programları vizyon tarihinde ilk kez bu tür prog ve "reality shovv" programı olarak ad ramlar ile canlı kamera kayıtları, gizli landırılan bir dizi gerçek televizyon kamera kayıtları, olayların amatör vi programı bu dönemde izleyiciye tanıtıl deo kayıtları, birincil tanıklar ile görüş dı ve ün kazandı. Bu show programları meler, canlandırmalar ve olayların ya nın bir takım özellikleri yabancı örnek vaş çekim sunumları, yakın plan çekim lerine benzese de, yine de bu program açıları, olay üzerine ses bindirmeleri vb. lar Türkiye'deki izleyicilerin duygula anlatım araç ve teknikleri kullanılmıştır nım dünyalarını harekete geçirecek an (bkz. Adaklı-Aksop 1998 ve 2001). Anla latıları üretecek teknikleri ve temaları tıcı ya temsil edilen olaylara dahil kişiler birleştiren özgün bir biçem ortaya koy ile birlikte ya da kurgusal/kurmaca iz makta başarılı olmuştur. Bu programla leyici kitlesi ile birlikte konumlandırıl- rın büyük bir çoğu, kurban olarak sunu maktadır. Böylece bu konumlandırma Binark-Kılıçbay • Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 75 anlatıcıya çok çeşitli yorumlama strateji etiketleme üzerinden işler. Bu ikinci alt lerine başvurma olanağı sağlamakta, formatı ise popülist metinler olarak ad anlatıcı sadece bir sunucu olmaktan öte landırıyoruz. "Söz Fato'da", "Yetiş Em- ye geçmekte bir arabulucu /dolayımla- mioğlu" bu alt formatın en iyi örnekleri yıcı rolüne kavuşmaktadır. Anlatıcı "her dir. İlkinde program, tanınmış bir sine bir anı”nı yakalayan "kameraların gücü ma yıldızı tarafından sunulurken, İkin nü" sık sık vurgulamaktadır (Ferveit, cisinde ise popüler bir şarkıcı ev sahibi 1999:793). Bu anlatım stratejilerinin kul rolünü üstlenir. Bu tür programların po lanımını göz önüne alarak, reality pülerliği ve izlenme oranları izleyicinin shovv'lar iki alt format içinde sınıflandı sıradan ve "gerçek" insanları kurgulan rılabilir: İlki, toplumsal denetim metinleri mamış öyküleri ile evlerinde konuk et olup, kazalar, intiharlar, bireysel ve top me istemi şeklinde açıklanmaktadır. lumsal yıkımlar öykülendirilir. Show, Ayrıca farklı anlatım araç ve teknikleri suçlunun, sorumlunun ya da sapkının ile türlerin biraraya getirilmesi de bu aranması üzerine inşa edilmiştir. Örne program türünü izleyici açısından cazip ğin, "Polis İmdat", "Sıcağı Sıcağına", kılmaktadır. Hatta televizyon haberleri "Teksoy Görevde" bu alt formatın en iyi ve diğer ciddi program türleri de bu ye örnekleri arasında sayılabilir. İkinci alt ni keşfedilen format ve anlatı stratejileri formatta ise, ilk alt formatla çelişik bir ile baş edebilmek için dramatizasyon ve şekilde, toplumdan dışlanmış ve alt sı duygusallaştırma gibi anlatı stratejilerini nıftan kurbanlara yönelik olarak adeta kullanmaya ve "haber” olarak bu for kurtarma operasyonu şeklinde toplum matta içerimlenen olayları sunmaya sal çözümler aranır. Marjinal grupların başlamışlardır. Bu bağlamda, 1990'ların ve bireylerin kurbanlaştırılması yaygın Türkiye'sinde reality shovv'ların ilk me olarak basmakalıplaştırma ve toplumal lez televizyon formatı olduğu söylene 76 - iletişim : araştırmaları bilir. Bu melezlik "yerel” söylemlerin, Türkiye'deki izleyicinin beğeni ve de öykülerin ve dolayımlayıcı öğelerin Ba ğerlerine uygundular. Bu melez türün tılı bir biçem ile birleştirilmesinin sonu en iyi örneği ise 120 Milyon adlı yarışma cudur. Ancak bu melezlik sadece gerçek programı idi. Bu "gerçek televizyon" televizyonun belirleyici bir özelliği de benzeri yarışma programının ilk döne ğildir, televizyon yayıncılığının hızla te- minde iki kişi, ikinci döneminde iki evli cimselleşmesinin, yıllardır devlet tele çift farklı apartman dairelerinde bir ay vizyonu tarafından "gerçeklere" aç bıra larını geçirmekte, yapımcı şirketin ayar kılmış izleyicinin bu açlığının tecimsel ladığı bir işte çalışmakta ve hükümet ta kanallar tarafından manipule edilmesi rafından belirlenmiş asgari gelir düzeyi nin de bir sonucudur (ayrıca bkz. İnal, olan 120 Milyon maaş ile bir ay zarfında 2001). Üstelik Annette Hill ve Gareth geçinmeyi denemektedir. Yarışmanın Palmer'in de belirttiği gibi, bu melezlik birincisi asgari geliri en az harcama ile seyirci sayısını artırma stratejilerinin bir değerlendirerek o ayı tamamlayan kişi sonucu olarak çeşitli zevklere hitap ede olmaktadır. Bu yarışma programında ceği düşünülen farklı televizyon türleri ahlaklı olmak ve mali tutumluluk gibi ni usturuplu bir biçimde bir araya getir değerler teşvik edilmektedir. Bu tür de me sanatıdır (Hill ve Palmer, 2002: 251). ğerleri teşvik eden bir söylem genellikle Türsel melezliğin bir kaynağı da, Nor- alt sınıf aileleri ve toplumun diğer yok man Fairclough'a göre enformasyonun, sul kesimlerini işaret etmektedir. Böyle- gerçeklerin, dramatizasyonun ve kur ce bu yarışma programının katılımcıla maca olanın; kamusal ve gündelik yaşa rı, bir anlamda en sınırda yaşamaya zor mın dilinin bir arada kullanılması ve en lanan sıradan ve kanaatkâr Türk insanı nihayetinde gerçek ve kişisel anlatıların nı temsil etmektedir. Bu yarışma prog biraradalığında yatmaktadır (aktaran ramının melezliği güçlü telegörsel söy Bondebjerg, 1996). lem ile yoksulluk /yoksunluk söylemini İlk dönem reality shovv'lar ve gerçek biraraya getirmesinden kaynaklanmak televizyonu olarak sunulan uluslararası tadır. Bu şekilde, ortaya çıkan yeni yıl Big Brother formatının adaptasyonunun dızlar yalnızca gündelik yaşamlarında ortaya çıkışı arasında geçen zaman zar görüntülenmekle kalmamakta, aynı za fında Türkiye'de televizyon izleyicisi manda da hayatta kalma mücadelesi bir takım "gerçek televizyon denemele vermektedir. İzleyici ise tüm bunların ri" ile tanışmıştı. Bunlar büyük çoğun bir oyundan başka bir şey olmadığını lukla "yerel" üretimlerdi, diğer bir de unutmakta, yarışmanın katılımcılarını yişle Türkiye'de geliştirilmiş olup ve ve onları "zor yollarında" desteklemek Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 77 tedir. Üstelik, bu program ekonomik bir da her iki programda da temel türsel kriz yaşayan gerçek ve sıradan Türk in özellikler aynıdır. Ancak, Jane Roscoe, sanını temsil ettiği iddiasındadır. Bu coğrafi konumlandırmaya rağmen ulus gerçek televizyon örneği aynı zamanda, lararası bir format olan Avustralya Big asgari ücretle insani düzeyde yaşama Brother'ımn yine de "ulusal bir şey" ol nın mümkün olabileceğini ortaya koya duğunu iddia etmektedir (2001: 475). rak, asgari ücretle geçinmeye çalışanla Benzeri bir şekilde, Ib Bondebjerg de rın zam taleplerini geçersiz kılmaya da gerçek televizyonun "oldukça kü-yerel hizmet etmektedir. Bu geçersizlemeyi bakış açısı ile küresel bir formatı birleş meşru kılan ise asgari ücretle yaşamayı tirdiğini" öne sürmektedir (2002: 159). başaranların "gerçek" insanlar olması Bu çalışmada da BBG'nin birçok ulusal dır. özelliği içerdiğini, bunlardan ötürü de 120 Milyon adlı yarışma Türkiye'de ki yeni melez televizyon türünün bir ör neği olarak oldukça yüksek bir izlenme oranına erişti. Yarışmanın katılımcıları nın kamera tarafından gözetlenmesi, ge rek 120 Milyon gerekse Big Brother, Taxi Orange adlı uluslararası örnekler ile Biri Bizi Gözetliyor (BBG) adlı yerli yapımın ortak özelliğidir. izleyicinin yaygın beğenisini kazandığı nı düşünüyoruz. Bu yerel bağlantıları izleyici ulusal değer ve karakteristikler le kolayca ilişkilendirebilmektedir. Böylece BBG, uluslararası örneklerinden farklılaşmaktadır. BBG'nin farklılıkları sadece ulusal özellikler içermesinden kaynaklanmamaktadır. Bunun yanısıra, bazı teknik özellikler ve yapım süreci ile de ilgili farklar bulunmaktadır. Örne ğin, özgün formatın yapımcıları, Hol Biri Bizi Gözetliyor landa Endemol şirketi, shovv ile izler kit le arasında yaygın ve yoğun bir etkile Türkiye'ye özgü olan reality shovv şimden yana değildir. Buna karşın En- ve küresel gerçek televizyon arasındaki demol'un Amerikan ortağı, shovv'un fark ile Türkiye'deki izleyici 2001 yılın daha yaygınlaşmasından yanadır (And- da tanıştı. Bir Avusturya yapımı olan rejevic, 1996:106). Big Brother'm bir çok Taxi Orange'm yerli uyarlaması BBG, Big ulusal örneğinin resmi web sayfası var Brother'dan bazı yönleri ile farklı idi. dır ve bu sayfalardan izleyiciler 24 saat BBG'de oylama ile ilgili bazı düzenle shovv'u canlı olarak izleme olanağına meler ile yarışmacıların yapmakla yü sahiptirler. BBG'nin Türkiye'deki ya kümlü oldukları taksi şoförlüğü görevi pımcı firması Senkron, şimdiki adı ile Big Brother'dan farklıdır. Bunların dışın Sinevizyon Şirketi, programı önce şifre 78 ■iletişim : araştırmaları li ve paralı olan Digiturk adlı ilk dijital (Star TV) BBG ile transfer oldu ve Star kanalda 24 saat canlı olarak sundu. Ay TVnin kardeş kanalı olan Kanal 6'da rıca programı on-line olarak web üze BBG hem kesintisiz hem de ulusal öl rinden izlemek de mümkündü. Ancak çekte yayınlanmaya başladı. Bu değişik Digiturk, ücretsiz ulusal kanalların ya lik BBG'nin Türkiye'deki tarihinde yeni nında ücretli olması nedeni ile yeterince bir dönemin başlamasına yol açtı. Artık, yaygmlaşamadığı için kesintisiz, diğer BBG katılımcılarının tüm yaşamı izleyi bir deyişle kurgulanmamış BBG izleyi ciler tarafından takip edilebilmekteydi. ciye ulaşamadı. İzleyici ücretsiz ulusal Öyle ki izleyiciler bu yeni yıldızları 24 kanal olan Show TV de programın şir saat izlemekten çok hoşlanmışlardı ve ket tarafından yapılandırılmış versiyo ilk iki bölüme kıyasla BBG 3 yeni an nunu izlemek zorunda kaldı. Bunun is lamlar yüklendi ve toplumsal bir olguya tisnaları, eleme akşamları ile ana-yayın dönüştü. İlk iki BBG'de, yapım şirketi kuşağındaki canlı yayınlardı. Bu şekilde izler-kitleyi evin karakterleri, olayları ve BBG izler-kitle arasında giderek popü tartışmalar üzerine yaptığı kurguyla lerlik kazandı. belli bir anlamlandırma stratejisine doğ BBG'yle bağlantılı olarak dört dö nem yayınlanan 27 günlük program, Orada Neler Oluyor (ONO), genel olarak özgün Big Brother formatmm özellikleri ne sahiptir: yarışmacılar arasından biri si halk oylamasında en yüksek oyu al makta, barajdakileri eleyememekte ve gitmesini istediği yarışmacıyı açıkla makta, diğer yarışmacılar da bu kararı oylamaktadır. İlk iki dönem BBG ve ru yönlendiyordu. Ancak programın kesintisiz izlenebilmesi ile izler-kitle ye ni anlamlandırma pratikleri geliştirdi, hatta BBG 3 ile birlikte hayranlık olgusu ortaya çıktı. Bu hayranlık olgusu BBG'nin izleyen dönemlerinde artarak yaygınlık kazandı. Bu çalışmanın ilerle yen bölümlerinde gerçek televizyona ve hayranlık olgusuna daha ayrıntılı eğile ceğiz. ONO'dan kurgulanmış görüntüler haf BBG'de genel olarak oylama sistemi ta içi her gece bir anlatıcının sesinin ve Türkiye'nin yedi bölgesine göre ayrılmış alt yazıların eşliğinde gösterildi. BBG ve olup, telefon ya da cep telefonu mesajı ile karakterleri kısa sürede izleyicilerin katılımcıların gündelik yaşamlarında sohbet konusu gönderilmiş oyların dağılımı şeklinde haline geldi. Senkron bu yayın stratejisi gerçekleşmektedir. BBG l'd e izleyiciler yarışma numaralarına ni BBG'nin ilk iki dönemi boyunca sür en beğendikleri yarışmacılara oy verir dürdü. Mart 2002'deki üçüncü dönem ken, oylamada Batı ve Doğu bölgeleri de yapım şirketi yeni bir ulusal kanala arasında bir karşıtlık ortaya çıkmıştır. Bu Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 79 da evin yüksek eğitimli bir yarışmacısı BBG 2'de oylama sisteminde bir de nın, diğer bir yarışmacıyı "kültürel ser ğişiklik yapıldı ve Türkiye'nin yedi böl mayeden yoksun" olmakla eleştirmesi gesine Almanya'da yaşayan Türklerden nin, yapım şirketi tarafından "Doğulu ol gelen oylar da eklendi. BBG 2'yle birlik makla” eleştirdiği şeklinde kurgulaması te eşcinsellik, yarışmacılar arasında üzerine gerçekleşmiştir. Üstelik eleştiri mahrem ilişkiler gibi yeni tartışma ko len yarışmacı "gerçek" Doğulu değildir. nuları izler-kitlenin gündemine dahil Ancak, izleyicilerden bu eleştiriye karşı oldu. Özellikle "erkek gibi erkek olmak" gelen tepki üzerine, daha sonra oy kaygı ya da "erkek adam olmak" söylemi evin sı ile bu role soyunduğu ortaya çıkmıştır. eşcinsel yarışmacısına karşı kullanıldı. BBG 1 egemen ahlaki değer yargıları ve Bu söylem üzerine karakterizasyonunu egemen toplumsal cinsiyet rollerinin temellendiren yarışmacı ise en nihaye hem katılımcılar hem de izleyiciler tara tinde büyük ödülü kazandı. BBG 2 ayrı fından sorgulanmasına yol açmıştır. BBG ca adeta çokkültürlü ve çok renkli bir l'de bir de yıldız doğmuştur: şarkıcı ada topluluk yaratımı idi: yarışmayı kaza yı Tarık evden elendikten sonra hemen nan Edi Ermeni kökenli ve inanmış bir albüm çıkartmıştır. BBG 1 tamamla Hristiyan; yarışmanın üçüncüsü Ali Af dıktan sora, evin katılımcılarının hepsi, rika kökenli siyah Müslüman; yarışma kameralar ile gözetlenen bir teknede yaz nın İkincisi olan kadın katılımcı Hacer tatili adı altmda tekrar bir araya getiril ise taşranın temsilcisi idi. Hacer de BBG mişlerdir. Bu yeni yarışmanın adı Orada 2 bittikten sonra bir albüm hazırlayarak, Neler Oluyor'dur. ONO'da yarışmacıla yıldızlar dünyasına dahil olmaya çalıştı. ra bir araba vaad edilmekteydi. Aslında ONO 2 ise BBG 1 ve BBG 2 yarışmacıla BBG yarışmacılarının evde kalan hesap rını bir araya getiren bir kış evi şeklinde larının ONO'da görülmesi yarışmanın tasarlanmıştır. Yarışmacılar yine bir ara asıl amacı idi. Daha önce de belirttiğimiz ba için birbirleri ile kameraların gözeti gibi formatına minde rekabet etmektedir. ONO 2, di BBG'den daha yakındı. Çünkü ONO'da ğer BBG bölümlerine ve ilk ONO'ya gö tıpkı Big Brother'da olduğu gibi yarışma re medyada çok daha fazla tartışılmış, cıların dış dünya ile teması yoktu. Yarış görünürlük kazanmış ve metinlerarası macıların dış dünyayla ve hayranlarıyla olarak diğer medya metinlerinde dolaşı temaslarının olmaması, "gerçekliğin" ma girmiştir. Bunun nedenleri; BBG l'in kendi içlerinde oluşturulmasına ve dışa birincisi ve İkincisi olan yarışmacılar rıdan gelen müdahalelere kapalı hale arasındaki rekabet, başta erdemli ve etik gelmesine yol açmıştır. sahibi olmak gibi değerlerin yarışması ONO, Big Brother 80 ■iletişim : araştırmaları na dönüştürülmüş olması ve BBG 1 evi rilmekte ve bu paketi gerek internetteki nin birincisi 19 yaşındaki Melih ile yine tartışma gruplarının, gerekse yarışmacı BBG 1 evinin yarışmacısı olan 35 yaşın ların hayran gruplarının gündemini daki Hülya arasındaki aşk macerasının oluşturması için dolaşıma sokmaktadır. medya skandali haline gelmesidir. Hül GD bu sürecin başlıca aracı olarak işlev ya, iki çocuk sahibi bir dul olması ile görmektedir. tabloid medya tarafından hemen nesneleştirilmiştir. Hatta bu "skandal ilişki"ye paparazzi programlarının yanısıra ciddi tartışma programlarında dahi yer veril miştir. ONO 2'nin sonunda "oğlan" tara fının ailesi bir basın açıklaması düzenle yerek, örnek Türk genci olan oğulları nın "o kadın" ile hiç bir şekilde ilişkisi nin olmadığını ve Hülya'nm medyada gündeme gelmek için bu ilişkiyi "uy durduğumu iddia etmişlerdir. Buna karşın birçok kadın izleyici de Hül ya'nm tarafını destekleyerek, erkek ege men değerler tarafından ikincil konuma atıldığını düşündükleri yalnız kadınla dayanışma içine girmiştir. Ayrıca bu "skandal'i başlatan ve medyaya yansı tan kadın yarışmacı, Herşeye Rağmen adını koyduğu bir kitap yazarak tüm ilişkiyi ayrıntısı ile anlatmıştır. BBG 3 boyunca, hayran toplulukları programın -kendileri için- anlamını ve yarışmanın gerçekliğini giderek daha fazla yorumlamaya başlamışlardır. BBG 3 ile birlikte "erkek gibi erkek olmak” söylemi, evin bir kadın yarışmacısı tara fından "erkek gibi kadm olmak" şekline dönüştürülmüştür. Evin yarışmacıları arasmda; eskiden televizyon haberi su nucusu olan ve yarışma başladıktan son ra medyada sinirli ve hırçın genç bir ka dm olarak tanımlanan Gaye; ideal ve ör nek Türk genci olarak sunulan turist rehberi genç bir erkek, Kaan; alt sınıftan eğitimsiz genç bir otobüs şoförü, Hakan; evin sakinlerinden saygı görme(me) kri zi içinde emekli banka memuru yaşlı bir adam, Coşkun; üniversite mezunu orta sınıftan üç genç kız, şarkıcı adayı genç bir erkek, öğretmenlik mesleğinin adayı BBG 2 ile birlikte ardışık yeni bir alt olan amatör şair genç bir erkek, manken program ortaya çıkmıştır: Görmedikleri olmak arzusu taşıyan Doğulu işsiz mü niz Duymadıklarınız (GD). GD'de evden hendis genç bir erkek ve kendisinin elenen yarışmacı, sunucu ile birlikte, "asıl" dürüst Doğulu olduğunu iddia evin karakterleri arasındaki konuşmala eden üniversite öğrencisi genç bir erkek rı ve gelişen olayları yorumlamaktadır. gibi renkli karakterler vardır. BBG 3 ile Evin karakterleri arasındaki olaylar ya izleyiciler yeni etik değerlerin çekişme pımcı şirket tarafından öykülendirilerek sine, daha doğrusu çatışmasına tanık ol ve yorumlanarak bir paket haline geti muştur. Bu etik değerler dürüstlük, sa Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 81 mimi olmak, içtenlik, "kameraya konuş evişini yapmayı kabul etmeyen, tüm iş mamak" ve politik doğruluk şeklinde lerini etrafına toplanmış genç kadınlara kurulmuştur. Ezilmeye karşı direnişin yaptıran, birçok kez okul değiştiren bir simgesi haline dönüştürülen Gaye ile "mahallenin harbi delikanlı" genç erkeği politik doğruluğun temsilcisi olan Kaan Uğur; daha sonra diplomasının sahte ol arasındaki rekabet bu değerlerin tanımı duğu ortaya çıkan sözde psikolog genç ve pratiğe geçirilmesi üzerine ortaya çık- bir erkek Murat; şarkıcı adayı Karade mıştr. Agresif ve uzlaşmaz olma ro- nizli genç bir kadın Özlem; 50 yaşların lü(nü) üstlenen Gaye daha sonra kendi da emekli bir öğretmen kadın Tülin; il sine rakip olarak kurulan Kaan’ı "karı gi kokul öğretmeni genç bir erkek Hakan; bi” olmak ile suçlamış, böylece ataerkil askerliğini yeni bitirmiş genç bir erkek söylem ve örüntülerin kadmlara yükle Bleda, bir kasap, ve kendini evin "hanı- diği tüm önyargıları üretmiştir. Yarış mağası" olarak konumlandıran İstan mayı kazanan ve örnek Türk genci şek bullu orta sınıftan bir ailenin manken linde sunulan Kaan ile doğru olmayan adayı genç kızı. Hayran toplulukları, bir erilliği üstlenen Gaye arasındaki tar BBG 3'te yarışan otobüs şoförü Ha tışmalar ise yapımcı şirket tarafından kan’ın yarışmanın büyük ödülünü ka sürekli olarak gösterilmiştir. Bu tartış zanmasını arzu ettiklerini dile getirdik maların altı, programın sunucusu tara leri için, BBG 4'te yarışmanın birincisi fından özellikle çizilmiş, izler-kitle "ör olarak annesi ev kadını babası ise emek nek Türk genci ve aile evladı" olma tar li bir işçi olan ilkokul öğretmeni genç er tışması içine özellikle çekilmeye çalışıl kek yarışmacı desteklenmiş ve bu kişi mıştır. BBG 3 yarışmacılarının tekrar bir BBG 4'ün birincisi olmuştur. Bu yarış araya getirildiği, ONO 3'te ise ilk kez ya mada evin karakterleri arasındaki kar rışmacılar arasında sözlü şiddeti aşan fi şıtlık ve dramatizasyon politik doğru ziksel şiddet olayları gerçekleşmiş ve bu luk ve cinsiyetlerarası çatışmalar düze nedenle üç yarışmacı oyundan diskalifi ye edilmiştir. Kalan yarışmacılar arasın da ise, "hesaplarım göremeyen" ve dis kalifiye olan yarışmacıların hesapları söylem düzeyinde ve yarışmanın ardın dan gelen başka medya metinlerinde de vam ettirilmiştir. yinde değil, eğitimli olmak ile olmamak arasında kurulmuştur. Bu yarışmada "delikanlı" rolündeki genç erkek yarış macı, kendisi gibi düşünmeyen diğer yarışmacılara yönelik tehditkâr ve şid det edimi içeren davranışlarından dola yı diskalifiye edilmiştir. Onun diskalifi BBG 4'te ise karakter oluşumu en il ye edilmesi ile "misyon"unu, manken ginç bileşime sahiptir: ev içinde hiç bir adayı genç kız üstlenmiş ve yarışmayı 82 - iletişim : araştırmaları Nuran gruba ayrılmış yarışmacıları destekle Erol'un da tartıştığı gibi delikanlılık her- yen hayran toplukları da bu yarışmacı şeyden önce ben ve öteki ayrımını üret ları farklı beğenileri temsil ettikleri için ikincilikle tamamlamıştır. mekte ve dürüstlük, "erkekliğiyle övün tutmuş, her yarışmacının kimliğinde ise mek", "mazlumdan yana olmak", "tali yukarıda kısaca bahsedilen iki farklı mat verici olmak" gibi erdemlerin üzeri toplumsal beğeni düzeyleri materyal ve ne dayanmaktadır. Delikanlılığın kendi simgesel olarak ifadelerini bulmuştur. ne özgü bir dili olduğunu vurgulayan BBG dizisinin sonuncu dönemi olan Erol, bunun doğal kabul edilen bir er BBG 5'te ise, yapım şirketinin adlandır keklik modeli olduğunu söylemektedir masıyla "beş yıldızlı BBG'de" yarışmacı (2001). Ön planda olmayan BBG 4 yarış lar orta sınıftan yetişkinler arasından se macıları arasındaki sözlü şiddet, hayran çilmiştir. BBG 5'te yeniden "mozaik Tür topluluklarına da taşınmış, diskalifiye kiye” söylemine geri dönülmüştür. Er edilen delikanlı Uğur ve hayran kitlesi, meni kökenli Viken; Yahudi kökenli Be yapım şirketinin çalışanlarını sözlü ve ni; Almanya doğumlu genç kadınlar, fiziksel olarak rahatsız etmiştir. Adli bir mankenlik yapan boşanmış bir genç ka davaya dönüşen bu anlaşmazlıklar ne dın Belma, boşanmış orta yaşlı bir deni ile, ONO 4 gerçekleşmemiştir. BBG adam, tiyatro oyuncusu genç bir kadın, 4'teki bu olaylar nedeni ile bir sonraki beden öğretmeni genç bir kadın, taşralı bölümde, katılımcılarının yaşı yükseltil muhafazakar işsiz arkeolog erkek, işsiz miş ve yüksek eğitimli olma şartı getiril üniversite mezunu genç bir erkek, şarkı miştir. Sonuç olarak, BBG 4 toplumun cı adayı genç bir erkek ve genç bir ka iki farklı kültürünün beğenilerinin çatış dın, yarışmacı grubunu oluşturmakta ması haline gelmiştir: delikanlılık kültü dır BBG 5'in en önemli özelliği oylama rünü imleyen beğeniler ve seçkin kültü sistemindeki değişikliktir. Halk oylama rü imleyen beğenilerin. Pierre Bourdi- sı ile haftanın birincisi, evden kimin a y -. eu'ye göre "beğeni", belli bir sınıfın ya rılacağına karar vermekte, ancak evin şam biçemi ve farklı tercihlerinin birliği sakinleri de onun kararını oylamakta ni materyal ve simgesel olarak ifade dır. Bu döneme kadar evi terk edecek eden örüntülerdir (2002: 173). Bourdi- yarışmacının kim olacağına haftanın bi eu'yü izleyen Dell, beğeni ve toplumsal rincisi karar vermekteydi. BBG 5'in bi farklılaşma arasındaki ilişkiye dikkat rincisi Viken olmuştur. ONO 4'ü ise çekerek, "... beğeni, toplumsal farklılık seksapelini öne çıkartan ve bu yönüyle larının demektedir hem hayran kitleleri tarafından hem de (1998: 91). BBG 4 boyunca neredeyse iki diğer medya metinlerinde gündüme ge işaretleyicisidir" Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 83 len Belma olmuştur. ONO 4'te yarışma "genel ahlaki kuralları, toplumun huzu cılara "düşlerinin gerçek olacağı" vaade- runu ve Türk aile yapısını bozduğu" için dilmiş, dolayısı ile yarışmayı kazanan yayından durdurma cezası verdi. Bazı Belma'nın eline, yarışmanın sunucusu köşe yazarları bu cezayı desteklediler. Öykü tarafından "televizyonun yıldızlar Bir köşe yazarı, bu programdaki katılım dünyasına hoş geldiniz" sertifikası veril cı gençlerin "Türk gençliğini" temsil et miştir. mediğini yazdı. RTÜK de bu programın gençlerin ahlakım bozduğunu ve gayriahlaki ilişkilere gençleri yönlendirdiğini Toplumsal Tepkiler ve Medyadaki Tartışmalar açıkladı. Show TV ise programa yönelik yapılan bu eleştiri ve suçlamalara, prog BBG l'in büyük başarısı toplumda da ramın en az onyedi ülkede yayınlandığı birçok şekilde yankı buldu. Bazı gruplar nı ve bu yerlerde programın "gayri ahla sadece "oyun" ve bu oyun ile birlikte or ki" bulunmadığını açıklayarak tepki ver taya çıkan telegörsel kimlikler ile ilgilen di. RTÜK ise ülkenin her yanından 2817 diler. İnternette BBG'nin yarattığı tele izleyici telefonu aldıklarını ve izleyici görsel kimlikleri tartışan forumlar ortaya tepkilerinde programm gece yarısı göste çıktı. Hatta bir grup üniversite öğrencisi rilen erotik programlarla birlikte geç sa Haziran 2001'de yapımcı şirket aleyhine, atlerde yayınlanmasının talep edildiğini destekledikleri yarışmacılar için yapılan oylamada "şeffaflık çağrısında" bulunup, RTÜK'e iletilmek üzere imza kampanya sı başlattı. Muhafazakar görüşlü partile rin temsilcileri ise katıldıkları tartışma programlarında bu program türünün "Türk örf ve adetleri ile aile yapısı ile bağdaşmadığım" ve "Türk ahlaki değer lerine zarar verdiğini" öne sürdüler. Ha ziran 2002'de ise günlük anaakım ulusal bir gazetedeki köşe yazarı, kendisine ge len bir üniversite öğrencisi mektubunu değerlendirerek, bu programm yayından kaldırılması için imza kampanyası baş açıkladı. Tüm bu tartışmalar devam ederken, RTÜK'ün kararı İstanbul'daki bir iletişim konferansında "sansürün geri dönüşü" olarak sert bir biçimde eleştiril di. Nisan 2002'de, artık BBG'nin üçüncü dönemine gelinmişti, RTÜK ilk yayın durdurma kararma benzer bir şekilde yi ne yayın durdurma kararı aldı. Ancak bu kez kararına şu cümleyi de ekledi: "Ya rışmacılar komünal bir yaşam sürmekte dir. Show, gençlerin para ve şöhret ka zanmak için her şeyi yapmalarımn mübah olduğu sanal bir yaşam tarzı yarat maktadır." lattı. Bunların yanısıra, RTÜK Show BBG "toplumsal ve kültürel bir olgu" TV’ye, bu programın yayınından dolayı olarak ulusal gazeteler ve dergilerde ol 84 ■iletişim : araştırmaları dukça kapsamlı bir şekilde tartışıldı. Ba eleştirileri genellikle programın doğası zı köşe yazarları BBG olgusu ile yakın na yönelikti ve programın gözetlemeci- dan ilgilendiler ve Türkiye'de nasıl ve liği teşvik etmesinden, anlık şöhretler neden böyle bir olgunun ortaya çıktığı yaratmasından, "içi boş" konuşmalar nı tartıştılar. Bu köşe yazarlarının dan dolayı eleştirmekteydi. Milliyet ga BBG'ye bakış açısı genel olarak olumsuz zetesinin günlük televizyon eleştirmeni idi. Hatta bir köşe yazarı BBG'nin gün ise köşesinde, taşralı iki kadının "med- delik yaşam pratikleri ile kaynaşmış yatik olarak şöhretlenişini" karşılaştırdı: neo-liberal değerlerin vücut bulmuş ha biri küçük bir köyde doğup büyüyen ve li olduğunu öne sürüp, dedikodu yap Türkiye'nin ilk Kış Olimpiyatlarına ka mak ya da dans etmekten başka hiçbir tılan kadın sporcusu iken, diğeri BBG şey yapmayan sıradan insanların ekran 2'nin şarkıcı adayı Hacer idi (Sina Ko- içinde görünürlülük kazanmasının, "gö loğlu Milliyet 1 Ocak 2002). Bazı köşe nüllü işkence toplumu"nun kültürünü yazarları için BBG, "yanlış idealleri" işaret ettiğini yazdı (Ece Temelkuran, temsil etmekteydi ve kültürün banalleş- Milliyet 17 Mart 2002). Bu yeni kültür; mesine okumaktan, üretmekten ziyade tüketme BBG'yle ilgili iki düzeyde tartışmaların eğilimi içinde bulunan, entelektüel bir yürüdüğünü iddia eden bir köşe yazarı birikimden ziyade bedenin teşhirine önem veren gençliğin yaşam biçiminin bir göstegesi olarak yorumlandı. Bir kö şe yazarı da BBG'nin bir yarışmacısının sözlerini aynen alıntılayarak aktardı; "Bugüne kadar çok şey yaptım: dans, aerobik, müzik, m odellik..." Köşe yaza rı yarışmacının kendine yönelik değer lendirmesini/kıymet biçmesini ise şu şekilde yorumladı: "hiçbir şey yapma mak" (Perihan Mağden, Radikal 19 Ma yol açıyordu. Son olarak, nın değerlendirmesini aktarmak istiyo ruz: Bu köşe yazarına göre, "resmi" dü zeyde BBG ile ilgili herhangi bir tartış ma yapılmamaktadır, çünkü "Türki ye'de ondan daha önemli sorunlar var dır"; ikinci yani "sivil" düzeyde ise izle yiciler BBG'nin ortaya çıkarttığı yeni yıldızları gündelik yaşamlarına, sohbet lerine dahil etmektedir (Ece Temelku ran, Milliyet 19 Ekim 2001). yıs 2001). Bir başka köşe yazarı ise Tür BBG olgusunun toplumda ve med kiye'nin "modernleşmeden önce post- yadaki bu yansımaları, BBG evi ve aslın modernleştiğini" yazarak, bu olguyu da ondan çok daha önce özel tecimsel "bir ulusun uyanışı" olarak kinayeli bir televizyon yayıncılığının başlaması ile şekilde değerlendirdi (Ece Temelkuran, izleyicilerin gündelik yaşamlarına ve iz Milliyet 19 Ekim 2001). Diğer medya leme pratiklerine dahil olan mahrem Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 85 alanın popülerleşmesi olgusu ile sıra dan insanların tele-görsel kimliklere dönme arzusunu, bu arzunun ardında yatan Türk toplumundaki ekonomik ve siyasal söylem ile yapıların dönüşümü ne ayak uydurma olgusunun farkına varmamıştır. Toplumdaki ve medyada ki gerçek televizyona yönelik bu değer lendirmeler, Ernest Mathijs'in Belçi ka'daki Big Brother'm medya metinlerin Birileri Bizi İzliyor: BBG ve Hayran Kitlesi Olgusu Türkiye'de hayranlık olgusu çoğun lukla bir spor takımını tutanlar ya da belli bir tür müzik sanatçısını izleyenler arasında görülür. Ancak BBG'nin ortaya çıkışından sonra, yeni bir tür hayran kültürü ve hayran topluluğu olgusu da gelişmiştir. Gerçek televizyonun anlatısal açıklığı ve melezliği izleyicilerin an deki alımlanması üzerine yaptığı çalış lam inşa etme sürecine bir çok şekilde masında da ortaya çıktığı gibi, programı katılabilmesine olanak sunarken, bazı ya ahlaki değerlerin yozlaşması, ya da izleyiciler de hayran topluluklarını neoliberal kültürel değerlerin egemenli oluşturmuşlardır. ği olarak iki kutuplu bir perspektiften ele almıştır. Mathijs, bu medya metinle rinin, eleştirdikleri popüler metinleri kullanarak kendilerinin de kaçınılmaz bir şekilde popülerlik kazandığını ve bu durumu kullandıklarını söylemektedir (Mathijs, 2002). Bu çalışmada ise BBG örneği ile Türk televizyonlarındaki ger çek televizyon gibi melez televizyon Bazı BBG izleyicileri boş zamanları nı, hatta çalışma zamanlarını programı mümkün olduğunca düzenli ve devam lı izlemeye adamışlardır. Buna ek ola rak, bu izleyicilerden bazıları BBG evin de gerçekleşen olayları ve karakterler arasındaki ilişkileri tartışmak ve irdele mek üzere BBG ve ONO ile ilgili resmi on-line tartışma gruplarına veya GD ve türlerinin, toplumdaki ekonomik, siya Ateş Hattı gibi tartışma programlarına sal ve kültürel dönüşümlere koşut ola doğrudan ya da telefon aracılığı ile ka rak telegörsel kimliklerin üretimini han tılmışlardır. Daha önce kısaca bahsedi gi mekanizmalar aracılığı ile gerçekleş len GD, hayran toplulukları olgusunun tirdikleri İncelenmektedir. Telegörsel en açık şekilde ortaya çıktığı program kimlikler tanımlaması ile, geleneksel yıl dır. Her hafta GD'ye evde elenen yarış dızlık sisteminden farklı olarak, medya macı konuk olarak katılmakta ve evin da görünürlüğe ve anlık parlamalara sakinleri, özellikle de rakip/rakibeleri bağlı olan, geçmişi ve geleceği olmayan, ile ilişkileri adeta masaya yatırılmakta sürekli şimdide kurulan kimlikleri ifade dır. BBG 3 ile birlikte GD'de formatm ediyoruz. değişmesi saptaması üzerinde durulma- 86 • iletişim : araştırmaları İldir. GD programında, gerek stüdyo iz siyle çeşitli buluşmalar düzenlemişler leyicileri gerekse telefon ile programa dir. Daha önce bahsedildiği üzere, BBG canlı olarak bağlanan izleyiciler, BBG l'deki bir hayran topluluğu, oylama sis evi ve karakterleri, oyundan elenen ka teminin şeffaflaşmasına yönelik olarak tılımcılar hakkında yarışmanın sunucu yapımcı şirket aleyhine imza kampanya sunun eşliğinde konuşmakta ve fikir sı dahi düzenlemiştir. GD’ye katılan yürütmektedirler. Böylece yarışmacıla hayran toplulukları stüdyo dışında da rın medya performansları hayran toplu etkinliklerine, biraradalıklarına devam luğu tarafından doğrudan değerlendi edebilmek için bir iletişim ağı oluştur rilmeye açık hale getirilmiş ve GD ka muştur. Özellikle programın resmi in musal bir tartışma alanı haline dönüş ternet sitesi ve hayran topluluklarının müştür. Kamusal alanda görünürlük üyelerinin yaptıkları ve yarışmacıya kazanıp fikir beyan eden bu hayran top adadıkları web siteleri bu iletişimin ku luluklarını "yorumlayıcı topluluklar" rulduğu yerler olmuştur. Nancy Baym, olarak adlandırabiliriz. Bu sayede, hay bilgisayar dolayındı iletişim ortamında ran toplulukları, yapımcı şirket tarafın hayran topluluklarının program hakkın dan metinlere yapıştırılan anlamlara da çeşitli bilgileri paylaştıklarını, olay karşı, kendi yeğledikleri anlamları üret örgüsü ve karakterler hakkında spekü meye başlamışlardır. Üstelik programın lasyonlarda bulunduklarını,programı devam etmesi ile birlikte kendi tercihle eleştirip, yeniden öyküyü yazdıklarmı ri ve anlam üretim pratiklerinde yalnız belirtmektedir (1998:134). BBG evi ile il olmadıklarının da farkına varmışlardır. gili hayran sitelerinde de benzer bir du GD'nin kendini adamış katılımcıları rum söz konusudur. Sohbet konularını; stüdyo dışında da ilişkilerine devam yarışmacıların kim oldukları, yarışma edebilmek için haberleşme grupları öncesinde yaptıkları, yarışma evindeki oluşturmuşlardır. Resmi on-line tartış faaliyetleri, söyledikleri sözler, diğer ya ma gruplarının da hayran toplulukları rışmacılarla ilişkileri ve gelecek beklenti nın ortaya çıkmasında yadsınamaz bir leri gibi noktalar oluşturmakta ve diğer rolü olmuştur. Bu tartışma gruplarının görsel ve yazılı iletişim araçlarında ya katılımcıları sanal uzamın dışında bir rışmacılar hakkında yer alan haberleri araya gelerek, toplumsal bağlantılara paylaşıp, bu haberler üzerine yorum girmişlerdir. Örneğin, BBG l'deki yarış yapmaktadırlar. Programın, yapım şir macılardan biri olan Eray'ın hayran top keti tarafından çeşitli şekillerde kurul luluğu, yarışma süresince ağabeyi Ne masına, "gerçeğe benzer" bir kurgu ile cati ile, yarışma bittikten sonra da iki belli bir öykünün izler-kitleye empoze Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 87 edilmesine yönelik eleştirilerde bulun için bir duruş noktası çizmişlerdir. Ör maktadırlar. E-posta listelerinde ve soh neğin, BBG'nin üçüncü döneminde, ya bet odalarındaki bu söz-edimlerinde rışmayı kazanan genç erkek yarışmacı belli bir yarışmacının hayranı olma kim nın (Kaan) hayran topluluğu, onun ar liğinde buluşup, ortak bir beğeni düze zusu üzerine, evdeki en yakın arkadaşı yini paylaşıp, sanal toplumsal iletişimi olan bir diğer yarışmacıya (Umut), gün gerçekleştirirler (Baym, 2000). lük taksi görevine çıktığı zaman sürpriz Bazı BBG yarışmacılarının hayranla bir doğum günü partisi düzenlemiştir. rı yarışmacıya aşırı bir şekilde bağlan Yine BBG'nin üçüncü döneminde Ga mış, onun habitus'unu kendilerininkiler- yenin hayran topluluğu da onun BBC le, kendi arzu ve duruşları ile ilişkilen- deneyimi ile adeta özdeşleşmiş, onur dirmişlerdir. Pierre Bourdieu'nün kul diğer yarışmacılarına yönelik sinirli vı landığı şekliyle habitus, bireylerin içine uzlaşmaz tutum-tavırlarını destekleye doğdukları çevrenin yanı sıra, toplum rek, bu şekilde medya mensubu olma is sal sürecin ve pratiklerin konumlandır temine saygı duymuşlardır. Bu kadir malarını imlemektedir, habitus, toplum yarışmacı "erkek gibi kadın" deyişinde sal kimlik, düşünce, zevk ve alışkanlık dile getirilen güçlü ve ödünç alınmış bir ların bir bütünüdür (Türkoğlu, 2003). erilliğe sahip kadın imgesinin taşıyıcısı habitus'la olan bu ilişkinin sonucunda, olmuş, hayran topluluğunun bakış açısı hayran kitleleri, tuttukları yarışmacıya ile "örnek Türk kadını" olarak görülmüş ilişkin enformasyon değiş-tokuşunda ve gösterilmiştir. Bu yarışmacı, BBG 3'ü bulunmuşlar, evde meydana gelen olay takip eden ONO'da mayo giymeyi red lar ve evin sakinlerinin eylemlerine iliş detmiş, hatta güneşlenirken bile t-shirt kin ahlaki değerlendirmeler üretmişler ve bermuda pantolon kullanmıştır. Ga- dir. Program sona erdikten sonra da, ya ye’nin mayo giymeyi reddetmesi, dini rışmacının izleyerek, inancı ile ilgili değildir. BBG 3 evinde de onunla iletişim içinde olmayı arzu et "kadınsı” bir tarzda giyinmeyerek, gün mişlerdir. Burada, hayran toplulukları lük spor erkek giysileri kullanmıştır. nın kurulmasında ortaya çıkan en Kullandığı sözlü dil ve başvurduğu be önemli öge, gerçek televizyonun bir den dili pratikleri ile özellikle diğer ka özelliği olan konuşma ediminin kendisi dın yarışmacıları huzursuz etmiştir. dir. Konuşma edimi aracılığı ile hem ya Onun bu tutum ve tavırları ise hayran özel hayatını rışmacılar hem de yarışmacıların hay topluluğu tarafından erkek egemenliği ran toplulukları kendi kişiliklerini, de ne karşı bir mücadele stratejisi olarak ğer yargılarını açıklamışlar ve kendileri yorumlanmış ve "cesaretinden" dolayı 88 ■iletişim : araştırmaları alkışlanmıştır. Gaye'nin hayran toplulu tırılmalarıyla medyanın popüler kültü ğu onun kendi başına ayakta kalma re eklediği bir süreci anlıyoruz. "mücadelesi"ne büyük bir sempati duy muştur. Hatta bazı hayranları, ailesinin evine giderek, yarışmacının tele-görsel karakterinin bir benzeri ama daha genci olan kızkardeşi ile paylaştığı yatak oda sını dahi ziyaret etmişlerdir. Bu çalışmada hayran toplulukları nın, genel olarak kabul edilenin aksine toplumsal olarak yalıtılmadıklarını (Jenkins, 1992:76) düşünüyoruz. Hay ran toplulukları toplumsal ve kültürel toplulukların içerisinde diğer hayran GD'nin en ilginç özelliği, BBG hay toplulukları ile etkileşim içerisinde ku ran topluluklarının, yarışmacıların ya rulmakta ve şekillenmektedir. Metinle- şamları ve kişilerararası ilişkileri hak rarasılık, hayranlık olgusunun gelişme kında özel alanı ilgilendiren konularda konuşmak için açık bir meydan haline gelmesidir. Türkiye'deki televizyon iz leyicisi için, "ciddi" konularda veya so runlarda "uzmanların" görüşünü dinle mek alışılmış bir şey iken, GD formatında sunulan tartışma ortamı oldukça yenidir. GD ile, sıradan insanlar, sanki hararetli siyasi bir tartışmanın içindey mişçesine diğer sıradan insanlar hak kında dedikodu yapmakta, konuşmak tadırlar. Sıradan "gerçek" insanların, hakkında konuşulan şöhretler haline gelmesi, Hill ve Couldry'nin çalışmala rında da vurgulanan bir olgudur (Co- sinde güçlendirici bir rol oynamakta dır. BBG örneğinde oldukça geniş kap samlı bir metinlerarasılık sözkonusudur. Telegörsel kimliklerin kurulma sında sadece BBG evinin yarışmacı-sakinlerinin mahrem hayatlarını kamu sallaştırmaları değil, yapım şirketinin bilinçli olarak başvurduğu metinlerarasılık uygulaması da önemli bir rol oy namaktadır. BBG örneğinde metinlerarasılık, yapımdan /yarışma-oyundan alınan kesitlerin farklı yapımlarda kul lanılması (örneğin ONO, GD, vd. ) ve ya farklı mecralarda bu kesitlerin dola uldry, 2002; Hills, 2002b). Bu canlı tar şıma girmesi şeklinde ortaya çıkmakta tışmalar hayran toplulukları ve anti-hay- dır. BBG ile bağlantılı ve ardışık prog ran toplulukları için kendi anlam pratik ramların yanısıra paparazzi program lerini üretme olanağı sağlamakta ve ye larında, magazin programlarında, cid ni yıldızlık sistemine katkıda bulun di tartışma programlarında ve ana tele maktadır. Yeni yıldızlık sisteminden, vizyon haberlerinde BBG karaketerleri yukarıda bahsedildiği gibi, sıradan bi gündeme gelerek, BBG olay örgüsünün reylerin medyada metinlerarası bir bi ve kurgusunun metinlerarası dolaşımı çimde görünürlük kazanarak yıldızlaş- gerçekleşmiştir. Binark-Kılıçbay ■Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 89 Metinlerarasılık aynı zamanda BBG ranışlarını ve konuşmalarını yorumla evinin yarışmacı-sakinlerinin hayran maya, benimsemeye, desteklemeye baş topluluklarının oluşmasına ve görünür lamışlardır. Katılımcıların davranışları olmasına kaynaklık etmektedir. Özellik nı ve karşılaştıkları sorunları kendi top le BBG yarışmacı-sakinlerinin İnternet lumsal ve özel deneyimleri ile kıyasla teki forumlarında ortaya çıkan hayran makta ve bazı ahlaki yargılar üretmek toplulukları, bu yapımı "delikanlı ol tedirler (Hill, 2000:198). BBG ile ilgili iz mak", "dürüst olmak" vb. ahlaki değer leyici tartışma programlarına mümkün ler bağlamında tartışarak, yarışmacı-sa- olduğunca iştirak etmeye çalışmakta kinleri ve sahnelenen yaşamlarını kendi dırlar. Tincknell ve Raghuram'ın da be gündelik yaşamlarına dahil etmektedir. lirttiği gibi, "izleyici sanki Big Brother Bu çalışmada hayran topluluklarının, gerçekten kurgusal bir drama imişçesi- yarışmacı-sakinleri bu şekilde yaşamla ne karakterlerin herhangi birinden daha rına dahil etmelerinin ardında 2000'li fazla gerçekleşen olaylar hakkında bilgi yılların başında neo-liberal ahlaki de sahibidir" (2002: 207). ğerlere temellenen toplumsal beklenti lerin artık karşılanamasının yattığı ve bundan ötürü de neo-liberal ahlaka köklenen yeni tarz yaşamı gerçekleştir mede "en kısa" yolu uygulayan BBG evi sakinleriyle bir tür empati ilişkisi kur dukları düşünülmektedir. GD'nin diğer bir özelliği de hayran ların etkin bir şekilde katılımına olanak vermesidir. Hayranların gerek GD'deki gerekse on-line tartışma gruplarındaki konuşmaları ve bu konuşmaların içeri ği, BBG evinin yarışmacılarına, düzenli taksi görevi sırasında müşteriler tarafın BBG'nin hayranları on-line tartışma dan nakledilmektedir. Genel izleyici de gruplarında ve GD'de yapımcı şirketin hayran izleyici de yarışmacıların taksisi yeğlediği anlam üretimine kendi yo ne müşteri olarak binebilmektedir. Böy- rumları ile müdahale etmişlerdir. Bir öl lece yarışmacıya dışarıda neler olup bit çüye kadar, BBG'de gerçekleşen olaylar tiği bilgisi, evdeki olaylar ile nasıl baş ve yarışmacıların karakterizasyonu üze edeceği, hatta oylamadaki durumu ile rine yapımcı şirketin örgülediği senar ilgi çeşitli stratejiler iletilmektedir. Taksi yonun üretimine katılsalar da, onların müşterileri, BBG görüntülerinden ya yorumlama stratejileri genel izleyiciden pımcı şirketin kurguladığı özet görün farklıdır. Çünkü programdaki katılımcı tüler üzerine döşenen anlatıcı sesini da lara duygusal olarak bağlanmışlar, ev hi yarışmacılara nakletmekte, BBG'deki deki günlük yaşam rutinlerini izleyerek olaylar üzerine diğer medya metinleri eşlik etme alışkanlığı kazanmışlar, dav ni, elenen yarışmacıların ev sakinleri 90 • iletişim : araştırmaları hakkında dışarıda neler konuştuğunu durdukları anlaşılmaktadır. Gray'in bah anlatmaktadır. Yarışmacılar ise evin içi settiği diğer bir kategori olan hayran ol ve dışarısı ile ilgili bu dedikodu-haber- mama durumunda ise, belli bir progra leri yorumlayarak, evdeki yaşamına ve mın izleyicileri, hayranlıkta ve anti-hay- diğer yarışmacılar ile ilişkisine yön ver ranlıkta olduğu gibi metni bu kadar ay mektedir. Çoğu zaman hayranlarından rıntılı takip etmemekte, gündelik yaşam gelen bu bilgi-kodulara güvenmektedir larına taşımamaktadır (Gray, 2003: 74). Hayran olmayanlar da gerçek televizyo ler. Anti-hayran topluluklarım "bir metin ya da türden şiddetli bir biçimde nefret eden, onları saçma, bayağı, ahlaki olarak nunu seyretmekte ancak bu metnin anla tısına bağlanmamaktadır. Programı ka çırdıklarında rahatsız olmamakta ve program metninin diğer medya dolaşı yozlaşmış ve/veya estetik olarak düşük" mını takip etmemektedir. Henry Jen- bulan hayranlar olarak yorumlayan Jo- kins'in de belirttiği gibi, "medya metinle- nathan Gray'i (2003: 70) takip ederek, ay rinin-hayranları oldukça yaygın medya nı sürecin BBG olgusu içinde de gözlem metinleri boyunca metinlerarası bağlan lenebileceğini düşünüyoruz. Anti-hay- tılar kurmaktan haz alır" (1992: 36). John ranlar bu hislerini çoğunlukla "nefret Fiske'ye göre de, hayran kültürü "izleyi alanları" vasıtasıyla görünür kılmakta cinin üretici gücünü" işaret etmektedir dırlar. Bunun Türkiye'deki örneklerin (1992). Örneğin, Ankara'da yayın yapan den biri, BBG anti-hayran toplulukları yerel üniversite radyosu olan Radyo OD nın görünür olduğu ekşisözlük adlı, orta TÜ'de dinleyiciler arasında bir yarışma ve üst sınıf üniversite öğrencilerinin ve düzenlenerek, BBG 3'ün en agresif kadın kimi medya çalışanlarının günlük olarak yarışmacısı olarak tanıtılan Gaye'nin internette yayınladıkları bir sözlüktür. davranışlarım taklit eden, sanki o imiş Bu sözlüğe madde yazan çeşitli kullanı gibi davranan dinleyici ödüllendirilmiş cılar gerçek televizyonunun ardında ya tir. Tuttukları yarışmacı hakkında bilgi tan düşünceye ve ideolojiye olan eleştiri edinmek için hayranlar diğer medya me lerini ve nefretlerini açıkça dile getir tinlerine de başvurur. Örneğin, tartışma mekte ve katılımcı yarışmacılar hakkın programlarını, talk showTarı izler, diğer da olumsuz yorumlarda bulunmaktadır terimsel görsel-yazılı yayınları tüketir lar. Yarışmacıların kökenleri, program ler. Türkiye'deki tabloid basın da çeşitli daki konuşmaları ve davranışları, şovun hayran topluluklarının bu ihtiyaç ve ar formatı hakkında konuşmaktadırlar. zularım karşılar. BBG hayranları da tab Böylece, yarışmayı dikkatli bir biçimde loid basın tarafından keşfedilen yeni bir seyrettikleri ve ayrıntıların üzerinde hedef tüketici kitlesidir. Bu nedenle, BBG Binark-Kılıçbay • Türkiye'de Gerçek Televizyonu ve Telegörsel Kimlikler • 91 evi ve karakter oluşumu üzerine yaratıl yatlarını/mahremlerini şöhret için sa mış/kurulmuş öyküler medya endüstri tan" çeşitli eğlence programlarının katı si tarafından yaygın bir şekilde dolaşıma lımcılarını imlemekte kullanılmıştır. Bu sokulur. Böylece bir yandan BBG'nin pa kalıp-deyişi, medya endüstrisi tarafın zar payı büyütülürken, program ve ba dan kullanılan manipülasyon mekaniz ğıntılı programlann izlenme oranları art malarına ve "sıradan" insanların medya tırılır. yıldızları olabilmek için çoşkulu ve gö nüllü katılımına, onların hayranlarının da yeni bir dönem başlayıp eski yıldızla Sonuç Bu çalışmada, ilk olarak BBG'nin beş dönemi ve onun medyadaki metinler- arası dolaşımından ortaya çıkan çeşitli tartışmalar özetlendi. BBG evine bir me tin olarak bakıldığında ise, her dönemin kendine özgü ana bir temasının olduğu gözlemlendi: örneğin politik doğruluk, egemen erillik, toplumsal cinsiyet rolleri, sorumlu yurttaş olmak, egemen ahlaki rın sonbaharda düşen yapraklar misali ekrandan birer birer kaymasına kadar bu telegörsel kimlikleri shovv'un bir dönemi boyunca sadakatle izleme pratiklerini işaret etmek için burada kullamyoruz. Tekrar tanımlayacak olursak telegörsel kimliklerden, geleneksel yıldızlık siste minden farklı olarak, medyada görünür lüğe bağlı olan, geçmişi ve geleceği ol mayan, sürekli şimdi de kurulan kimlik leri anlıyoruz. BBG evinde ortaya çıkan kodlara saygılı olmak gibi. Tüm yarış telegörsel kimlikleri de gözümüzün önü macılar hemen hemen neredeyse anti- ne getirirsek, telegörsel kimliklerin yete politik bir tavır içinde olup, Türkiye'deki nekleri ile değil, duygulamm dünyaları genç kuşakların birer klişe temsilcileri ve ilişkileri ile yıldız haline geldiklerini idi. Programa yönelik en sert eleştiriler görebiliriz. 1960 ve 1970'lerde Türk sine den birisi, programın gençler arasında, ma endüstrisi dünyamn belli başlı sine BBG gibi büyük yarışma programlarına ma endüstrilerinden biriydi ve oldukça katılarak ve görünür olarak kolayca zen güçlü bir yıldızlık sistemi vardı. 1990'lar- gin ve şöhret olunabileceği şeklinde yeni da bu yıldızlık sisteminin ortadan kalk bir düşünce biçimini/zihin örüntüsünü masından bu yana, sadece gerçek tele teşvik ettiği şeklinde idi. Bu yeni telegör vizyonun yarattığı bu yeni yıldızlık siste sel kimlikler, medya eleştirmenleri, bazı mi onun yerini alabilmiştir. Yeni yıldız köşe yazarları hatta bazı yarışmacıların lık sistemi ve yeni hayranlık olgusu BBG kendileri tarafından "medya maymunu" ile ortaya çıkmış ve bir şekilde geçmişi olarak adlandırıldılar. Medya maymunu ikame etmiştir. kalıbı ilk kez bir talk shovv'da "özel ha 92 ■iletişim : araştırmaları Kaynakça V V restlin g ," A d a k lı-A k s o p , G ü ls e r e n (2 0 0 1 ) . " T e le v iz y o n F a n s , S u b c u ltu r e a n d Id e n tity . T ü r l e r i n d e D ö n ü ş ü m ," Ü n iv e r s ite s i ile tiş im 1999: F a k ü lte s i Y ıllık N e w Je r s e y : H a m p to n P r e s s . 8 -1 0 8 . E r o l, N u r a n ( 2 0 0 1 ) . " K ü ltü r e l B ir K im lik A d a k lı-A k s o p , G ü ls e r e n (1 9 9 8 ) . R e a lit y S h o ıo 'la r , T ü r k iy e 'd e Y a y ın la n m a m ış Y ü k s e k L is a n s T e z i. A n k a r a O la r a k D e lik a n lılığ ın Y ü k s e l iş i,” D ig ita l E r a : A P a r a d o x in V is u a l T h e K in d e r , G e n tle r G a z e o f ‘B ig B r o t h e r ' : R e a l i t y T V in th e E ra o f D ig ita l C a p ita lis m , C u lt u r e ," U n iv e r s ity o f C o lo r a d o , S c h o o l o f Jo u r n a l is m a n d M a s s B a y m , N a n c y (1 9 9 8 ). " T a lk in g A b o u t S o a p s : T e le v is io n C u ltu r e . London: R o u t le d g e . G r a y , J o n a t h a n , (2 0 0 3 ) . " N e w A u d ie n c e s , N e w f a n s ," In te r n a tio n a l Jo u r n a l o f C u ltu r a l 6 (1 ): 6 4 -8 1 . S tu d ie s C o m m u n ic a t iv e P r a c tic e s in a C o m p u t e r - M e d ia t e d F a n C u lt u r e " , T h e o r iz in g F a n d o n : F a n s , S u b c u ltu r e C h e r y l H a r r is v e A llis o n A le x a n d e r (d e r. ) N e w Je r s e y : H a m p to n P r e s s . 1 1 1 -2 9 . H ill, A n n e tt e , (2 0 0 0 ) . " F e a r f u l a n d S a f e : A u d i e n c e R e s p o n s e to B r itis h R e a lity P r o g r a m m in g , " M e d ia L on d on : Sage. T e le v is io n & N ew 1 (2 ) : 1 9 3 -2 1 3 . H ill, A n n e tt e ( 2 0 0 2 ) . T ü n e In , L o g O n : S o a p s, F a n d o m , a n d O n lin e C o m m u n ity . " B ig B r o th e r : A u d ie n c e ," T e le v is io n T h e R eal & N e w M e d ia , 3 (3 ): 3 2 3 -3 4 0 . H ill, A n n e tt e v e G a r e th P a lm e r (2 0 0 2 ) . " E d ito r ia l: B o n d e b je r g , Ib (1 9 9 6 ) . " P u b lic D is c o u r s e / P r i v a t e F a s c in a tio n : H y b r id iz a tio n I n 'T r u e - l i f e - s t o r y ' M e d ia , C u lt u r e a n d S o c ie ty , 1 8 : 2 7 -4 5 . & N ew B ig B r o th e r ," T e le v is io n M e d ia , E v e r y d a y L ife . G e n r e , D is c o u r s e a n d S p e c t a c le in R e a lity T V , " ' R e a lit y ' in F il m R e a lis m 3 (3 ): 2 5 1 -2 5 4 . İn a l, A y ş e (2 0 0 1 ) . " T e le v iz y o n , T ü r v e T e m s i l , " A n k a r a Ü n iv e r s ite s i ile tiş im Y ıllık 1 9 9 9 : B o n d e b je r g , Ib (2 0 0 2 ). " T h e M e d ia t io n o f J e n k in s , H e n r y ( 1 9 9 2 ) . T e le v is io n F a k ü lte s i 2 5 5 -2 8 9 . T ex tu a l P o a ch ers: F a n s a n d P a r tic ip a to r y L o n d r a : R o u tle d g e . C u ltu r e . a n d M e d ia . A n n e J e r s l e v (d e r . ), N o r t h e r n L ig h ts F ilm a n d M e d ia S t u d i e s Y e a r b o o k , K o p e n h a g : M u s e u m T u s c u la n u m P r e s s , U n iv e r s ity o f C o p e n h a g e n : 1 5 9 -1 9 2 . M a th ijs , E m e s t ( 2 0 0 2 ) . " B ig B r o th e r and C r it ic a l D is c o u r s e : T h e R e c e p t io n o f B ig B r o th e r B e lg iu m ," N e w M e d ia , T e le v is io n & 3 (3 ): 3 1 1 -3 2 2 . R o s c o e , J a n e , ( 2 0 0 1 ) . " B ig B r o t h e r A u s tr a lia : B o u r d ie u , P ie r r e (1 9 8 4 ). D is tin c tio n : A S o c ia l C r itiq u e o f th e ju d g e m e n t o fT a s t e . C a m b r id g e : H a r v a r d U n iv e r s ity P re s s . P e r f o r m in g th e 'r e a l ' tw e n ty - f o u r s e v e n ," In te r n a tio n a l Jo u r n a l o f C u ltu r a l S tu d ie s 4 (4 ): 4 7 3 -4 8 8 . T in c k n e ll, E s te l l a v e P a r v a t l R a g h u r a m (2 0 0 2 ) . C o u ld r y , N ic k (2 0 0 2 ). " P l a y i n g fo r C e l e b r i t y , " T e le v is io n & S o c ie ty T e x tu a l it i e s : A n ti- f a n s a n d N o n - C o m m u n ic a t io n . an d M e d ia , C u ltu r e & 2 1 ( 6 ) : 7 8 7 -8 0 4 . F is k e , J o h n (1 9 9 2 ) . Y a y ın l a n m a m ış D o k to r a T e z i, G e n re s", 4 (1 5 ): 1 2 9 -1 4 0 . D o ğ u -B a tı, F e r v e it, A n d e a s , (1 9 9 9 ) . " R e a lity T V in th e Ü n iv e r s ite s i, S B E . A n d r e je v ic , M a r k (2 0 0 1 ). B a y m , N a n c y (2 0 0 0 ) . C h e r y l. H a r r is v e A llis o n A le x a n d e r ( d e r . ) A n kara 2 2 9 -2 5 3 . a n d Id e n tity . T h e o r iz in g F a n d o m : N eu > M e d ia , 3 (3 ): 2 8 3 - 293. D e ll, C h a d (1 9 9 8 ). " L o o k in g T h a t H u n k o f M a n !: S u b v e r s i v e P le a s u r e s , F e m a le F a n d o m , a n d P r o f e s s io n a l 'B i g B r o th e r : R e c o n f ig u r in g th e 'A c t i v e ' A u d ie n c e o f C u lt u r a l S t u d i e s ', S tu d ie s E u r o p e a n Jo u r n a l o f C u ltu r a l 5 (2 ) : 1 9 9 -2 1 5 . T ü r k o ğ lu , N u r ç a y ( 2 0 0 3 ) . K ü ltü r . K itle İle tiş im i v e İ s ta n b u l: N a o s Y a y ın la r ı. 93 Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1 9 3 9 ) Serdar Öztürk The Reactions of a Radio Play (1939) Özet: Abstract: Bu çalışmada, 1939 yılında Türkiye'de "Kendine Ayı Süsü Veren Adam" isimli bir radyo oyununun temsilinden sonraki yankılar konu edilmektedir. Eser, yayınlanmasından sonra radyo yönetiminin inceleme ve soruşturmasına konu olmuştur. Önlü öykücü Sadri Ertem'in öyküsünden esinlenerek hazırlanan radyo piyesi, radyoda okunurken, eserin durdurulması yönünde telefonlar gelmiştir. Gelen telefonlara rağmen, esere yönelik onay baştan verildiği için, yayın durdurulmamıştır. Belgeye göre, esere yönelik temel eleştiriler, eserin komünizm propagandası yapması, eserin içeriğinin Türk toplumunun gerçeklerine uymaması ve öyküde belirtilen soruna öykünün kendi kurgusu içinde çözüm gösterilmemesidir. İn this article, it is assessed the reflections after played a radio play called "Kendine Ayı Süsü Veren Adam" (The Man Who Plays The Part of Bear) in Turkey in 1939. After being published, the play was subjected to an investigation and inguiry made by the the body of radio. Sadri Ertem, a famous story ıvriter, had written a story, and this story was transformed in to a radio play. During the presentation, some people telephoned in order to stop the play. Nevertheless, the play was not cancelled and continued till the end. The reason why it was not cancelled is that it had been confirmed in the beginning of the play. According to the document, the basic critics to the radio play were that the play was a kind of comunist propaganda, its content was not suitable for the realities of Turkish Society and the problems which were mentioned in the story could not be solved in the own fiction of the story. iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 91-104 94 ■iletişim : araştırmaları Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar ( 1 9 3 9 ) rosu türündeki programlar, ilk sırayı al Giriş Türkiye'de T.T.T.A.Ş. tarafından 1927 yılında yayına başlayan radyo, 1936 tarihinden itibaren yeni bir örgüt lenme dönemine girmiştir. Türk radyo tarihinde, uzun yıllar "devlet radyosu" kavramıyla dile getirilen bu dönem, 1936 Ağustos'unda çıkarılan bir karar name ile başlamaktadır. Radyo yöneti mi, bu kararname ile tamamen devlet tekeline girmiştir. TRT'nin kuruluşuna kadar sürecek dönemin 1936-1940 yılla rı arası, Uygur Kocabaşoğlu tarafından "geçiş dönemi" olarak nitelendirilmek tedir (1976: 158). mıştır. Radyo tiyatrosu türleri 1936 ön cesi dönemde görülmekle birlikte, 1936'dan sonra, radyo programlarının ayrılmaz parçaları haline gelmiştir (Ko cabaşoğlu, 1976: 199; 202-203). Bu tem siller, radyo yönetimi açısından olduğu kadar, siyasal erk açısından da bir başka anlamda "ayrılmaz parça" konumunda bulunacaklardır. Özlüce belirtilmek ge rekirse, radyo yönetimi, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında, radyo tiyatro su temsilleri üzerine daha yoğun bir bi çimde eğilmiştir. Kocabaşoğlu'nun de yimiyle, bu eğilim, radyo temsilleri üze rinde "kontrol ve sansür" anlamında işle "Devlet radyosu"nun programlarına miştir (1976: 176). Sansür uygulamaları bakıldığında, tüm oranlar içinde haber o derece "sert" işlemektedir ki, İsmail ler ve siyasal yayınların önceliğini koru Hakkı Baltacıoğlu şunları söylemek zo duğu görülmektedir. Öte yandan kültür runda kalacaktır: ve sanat yayınlarında belirli bir artış söz konusu olacaktır. Tüm yayınlar içinde bu oran, yüzde 20.91'dir. Kültür ve sa nat yayınları içerisinde, o günkü adı "temsil" olarak adlandırılan radyo tiyat ...radyo piyeslerini kontrol vehim almış: Bunda müstehcenlik mi var? Bunda intihar mı var? Ve bundan rejim düşmanlığı mı var? diye ve him ediyorlar. Ezbere söylemiyo rum, başıma geldi. Üç dört piyesim Ö ztiirk ■Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 95 bu korkunç vehim yüzünden red dedildi (1944: 2). Oyun metinlerinin üzerinde görülen "Temsil Şefliği, Radyo Müdürlüğü, Söz Komitesi" gibi birimlerin "olurlarından" da Genel Kurmay'ın mühürü vardı. O subayın konuşması, bir casusu avlamak için bir tuzakmış. Eğer oyunu sonuna dek izleme sabrını gösterselerdi bu olay olmayacaktı (1976: 274). anlaşıldığına göre, bir oyun mikrofona Bu makalede, II. Dünya Savaşı'nın çıkmadan önce, zaten birkaç aşamadaki başladığı aylarda ve Orson Wells'in kontrolden geçmektedir. Bu kontrolün dünyayı Marslıların işgal ettiğine yöne ne kadar sert ve bir o kadar da ilginç ol lik sansasyonel etkiler yaratan, "Dünya duğu, Elçin Temel'in, tiyatro sanatçısı lar Savaşı" adlı oyununun radyodan Hayri Esen'in başından geçen bir olayı yankılandığı yılda, Türkiye'de, durdu Kocabaşoğlu'na aktardığı örnekte de rulması için bazı dinleyicilerin telefon görülmektedir. Esen, olayı şöyle aktar lara sarıldığı bir radyo piyesi ve onun mıştır: yarattığı etkiler konu edilmektedir. Bel "Yanıldığı Nokta" adlı bir oyun oy nanıyor. Birinci bölümde ordudan ayrılmış bir subay, meyhanede bi raz ordunun aleyhinde konuşuyor. Aradan on dakika geçmeden, ku manda odasına bir grup adam do luştu. Bu adamlar sorguya başladı lar, bu piyesi neden oynadınız di ye... Kemal Tözem böyle askeri pi yesleri yalnız Basın-Yayındaki de netimden değil de, Genel Kurmay'dan geçirirdi. Bu piyesi de de netlemeden geçirtmiş, her sayfasın genin önemi, radyo üzerinde kontrolün devletin elinde olduğu dönemde dahi, daha önceden hazırlıkları yapılan ve oy natılması için onay verilen bir temsilin, ne olursa olsun yarıda kesilmemesine bir örnek teşkil etmesidir. Dolayısıyla bu olay, radyodaki temsiller üzerindeki kontrolün de belli kurallara bağlı oldu ğunu ve bu kuralların uygulanmasına özen gösterildiğini göstermektedir. Bir başka önemi, eser yayınlandıktan sonra 96 ■iletişim : araştırmaları dahi, telefonlarla oyununun durdurul ve telefonlara sarılarak eserin durdurul masına yönelik taleplerin dikkate alın masını talep etmişlerdir. Ancak eserin ması ve bu konuda ayrıntılı bir soruş yayını durdurulmamıştır. Bunun nede turma yapılmasından kaynaklanmakta ni, oyunun "usul dahilinde temsile ko dır. Soruşturma sonucunda Osmanlıca nulması" olarak gösterilmiştir. Dolayı hazırlanan raporun, bir tür niteliksel sıyla, bunca "tezahürata rağmen", oyun, içerik analizi yapması, 1939 yılında Tür sonuna kadar temsil edilmiştir. kiye'de bu konudaki gelişimin aldığı boyutu göstermesi açısından ilginçtir. 1. "Kendine Ayı Süsü Veren Adam" Başlıklı Piyes [Telefonların, radyoda durdurulma sı için çalıştığı] "Kendine Ayı Süsü Ve ren Adam" isimli radyo oyunu, 20.10.1939 akşamı temsil edilmiştir. İn celeme yapılan bu oyun hakkındaki bel ge, "20.10.1939 akşamı radyoda temsil edilen Sadri Ertem'in (Kendine Ayı sü 2. Eserin Temsili Öncesi Gelişmeler Eserin radyoda temsil edilinceye ka dar karşısına çıkan formalite ve itirazlar dikkat çekicidir. Radyoda temsil edilen eser, Sadri Ertem, Reşat Nuri ve diğer birkaç kişinin dahil bulunduğu bir he yet tarafından seçilir. Fakat bütün ya yınlar gibi Matbuat Umum Müdüriyeti tarafından sansüre uğradıktan sonra eserin temsiline izin verilir. sü Veren Adam) adlı piyesi ve bunun Bu eser, belgeye göre, Matbuat tesirleri hakkında inceleme" adını taşı Umum Müdüriyeti'ne Sadri Ertem'in maktadır. Belge, Matbuat Umum ve İs Moskova seyahatinden birkaç gün ev tihbarat Umum Müdürlüğü katalogla vel gönderilmiştir. Orada Dahili Tedkik rında bulunmaktadır. Belgenin bulun Bürosu tarafından incelenmiş ve 17 duğu fon kodu, Başbakanlık Özel Ka Ekim tarihli Asım Ziya imzasını taşıyan lem Müdürlüğü'ne aittir1 (30..1.0.0, Yer bir yazı ile Radyo Müdürlüğü'ne teslim No: 131.846..4.). edilmiştir. Belgeye göre, 20 Ekim akşamı radyo Sadri Ertem'in Moskova'ya hareke da temsil edilen eser, Sadri Ertem'e ait tinden önce Temsil Kolu'na, bu eserin bir öyküden uyarlanmıştır. Oyunun birkaç güne kadar onaydan geleceğini radyoya uyarlanması Nezahat Dilligil ve geldiğinde temsil edilmesini söyledi tarafından yapılmıştır. Esere bazı ke ği bildirilmiştir. Piyes gerçekten 17 simler öfke duyarak tepki göstermişler Ekim tarihli bir onayla radyoya gelmiş Öztürk • Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 97 olduğundan, bu tarihin kendisinin Rus pis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuş ya'da bulunduğu zamana rastlaması tuğunda karısı ölmüştür. Köylü, nenesi belgeye göre önceden planlanmıştır. ni de kaybetmiş, bütün bu olumsuzluk Temsil Kolu Şefi olan Ekrem Reşid eserin radyoda oynanmasının mümkün ların üzerine tarlası satılmış, kızı da bir adamın evinde yanaşma olmuştur. olmadığını söylemiş ve hatta temsil gü Bu kişi daha sonra bir madende ame nü orada bulunmamıştır. Bu görev, yar leliğe başlamıştır. Madende insanlar ara dımcısı tarafından yerine getirilmiş, fa sı ilişkiler çok olumsuzdur. Dilenci bile kat temsil devam ederken bu zat da işin onunla alay etmektedir. Maden hayatı farkına vararak aktörlere kızmış ve nın "gaddar ve merhametsiz" iş koşulla "Böyle bir şey burada nasıl temsil olunur?", rı temsilde ayrıntılı olarak betimlenmek "Bu kadar açık Komünist propagandası na tedir. Amele çalışkandır. Çalışma sıra sıl yapılır?" diye veryansın etmiştir. Bu sında kolu kopar ve bu nedenle de işten kişinin aktörlere söyledikleri içinde, atılır. Köylü bunun ardından bir "ayı oy temsil edilen şey ile Matbuat Umum natıcısıyla" tanışır. Kendisine "bir lokma Müdürlüğü'nden geçirilen eser arasın yiyecek veren" "ayı oynatıcısı", daha da bir hayli ifade farklarının bulunduğu sonra ayışım kaybeder. Eski amele, bu konusu da vardır. nun üzerine, ayı postuna girerek köyler de ayı taklidi yapar, ancak bir süre son 3. Eserin İçeriği ra zabıtamn olumsuz tavrıyla karşılaşır. Zabıta, "Şimdi tiyatro devridir", diyerek Belgeye göre, eserin ifade şeklinden bu oyunu yasaklar. Sonuçta, ayı postuna ziyade, dayandığı konu tehlikelidir. giren köylü ve ayı oynatıcısı dağa "haki Odun satmakla geçinen bir köylü, bu ki ayılığa çıkacaklar", selde boğulacaklar köylünün şehirde satıcılarla olan ilişkisi ve gazeteler, "Ayı taklidi yapan hilekar- ve bu satıcıların kazanç hırsları, oyunda lar cezalarını buldular" diye yazacaktır. işlenen ana unsurlardır. Karısı doğum yapmak üzere olan bu köylü, ebe ve doktor bulmakla uğraşmaktadır. Bu ne denle odun ve eşeğini satan köylü, dok 4. Belgeye Göre Eserin Niteliksel İncelemesi tora bir otomobil tutmak istemiş, aldatıl Eser, belgeyi hazırlayanlar tarafın mış, azarlanmış ve sonuçta şoför kendi dan niteliksel incelemeye tabi tutulmuş sine hakaret etmiştir. Köylü, bu yüzden tur. Bu incelemeye göre, eserin özellikle şoförü vurmuştur. Karısının yanına de ri belirlenmiş, gerekli yerlerde yorumlar ğil, hapse gönderilen köylü, üç sene ha yapılmıştır. 98 ■iletişim : araştırmaları Yapılan inceleme sonucuna göre, açıklayan dürüst bir şahit midir? Türk eserin çeşitli yerlerinde eski devir ile ye camiası bu zatın burada şahit olduğu gi ni arasındaki farka işaret edilmekte ve bi merhamet hislerinden bu kadar yok bunlarda "bir söz rüşveti manzarasının sun mudur?". belirgin olduğu savunulmaktadır. Ese Belgedeki sorulara dikkatle bakıldı rin, buna rağmen, genel olarak, Tolstoy ğında, soruların daha çok eseri sorgula krokisi ve komünizm edebiyatının film, maya yönelik olduğu görülmektedir. Bu tiyatro ve romanda gösterdiği açık tel sorgulama, eserde anlatılanların gerçek kin karakterini taşıdığı belirtilmektedir. ten Türkiye'de yaşanıp yaşanmadığına Bu konuda şunlar söylenmektedir: dek uzatılmaktadır: "Hiddet ve rastlan Sadri Ertem'in hikayesinin aslının yayınlanıp yayınlanmadığı malum olmamakla beraber bu temsil kroki si, komünizm propagandasının bel li başlı bir eserinden alınmış ve adapte edilmiş olduğu hissini ver mektedir. Belgenin bir başka yerinde, Sadri Er tem'in bu öyküsünde "okuyucularına kahramanın bedbahtlığının hakiki sebe bini göstermemektedir" şeklinde bir eleştiri de bulunmaktadır. Bu tür yorumların yanı sıra, çeşitli sorular yöneltilerek içerik analizi yapıl maya çalışılmaktadır. Eserin "ne gibi bir terbiye" ve "nasıl bir toplum" öngördü ğü, belgeye göre, yanıtlanması gereken son derece önemli sorulardır. Eserin içe riğini analiz etmeye yönelik sorulardan diğerleri şunlardır: "Eğer bu bir toplum sal soruna işaret ediyor ise, bu sorunun çözümünü yazar bulmuş mu? Ve bunu niçin söylemiyor?". Bu ön soruları bel genin devamında başka sorular da izle mektedir: "Acaba eser, olayları sadece tıların bireysel psikolojik tesirlerini dik kate almadan bir köyde barınamayıp dağda ahlat yiyen adamlar Türkiye'de var mı?". Sorgulama içerikli bu sorular yanında, eser hakkında belgeyi hazırla yanlar yorumlarını yapmayı ihmal et memektedirler. Yapılan yorum şöyledir: "Burada, Rusya'da da gerçek olup olma dığı bizce malum olmayan Rus eserleri nin izah ettiği burjuvazi gaddarlığının çehresi sezilmektedir”. Belgenin temel savunusu, eserin dik katli bir şekilde incelenmesi durumun da "komünist prensiplerin" açıkça gö rüldüğü noktasında toplanmaktadır. Bu savunu, 25 Eylül 1939 tarihli Pravda ga zetesinde, Sadri Ertem'in bu eser hak kında görüşlerini yansıttığı yazıdan alıntıyla desteklenmektedir. Buna göre, Pravda gazetesinin bu tarihli sayısında, Sadri Ertem, eser hakkında şunları söy lemiştir: -Kendisine Ayı Süsü Veren Adamöyküsünde mevzuu şu şekilde ele alınmıştır: Bu öykü bize cahil bir Oztürk ■Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 99 köylünün akıbetini göstermektir. Bu köylü ağır bir karanlık içinde bir aralık ihmal gösteriyor. İşinden olu yor ve nihayet terbiye edilmiş bir ayıyı taklit ederek ve ayı postuna bürünerek meydanlarda oynuyor. sonradan araştırma ve inceleme de ya Eserin içeriği, komünizm ve Sadri pılmıştır. Bu yapılan inceleme ve soruş Ertem hakkında bilgiler verilerek de turma sonucuna göre, Sadri Ertem analiz edilmektedir. Komünizm hakkın Moskova'ya hareketinden önce Radyo da belgedeki ifadeler şunlardır: Temsil Kolu'ndan olan ve Kendine Ayı Alman münasebetleri, Polonya'nın taksimi gibi mevzularda çok açık nakledici rolleri göze çarpar. Belgeye göre, Sadri Ertem hakkında Genel olarak komünizm ve hele ba sit insanlardaki tecellisi komünistle ri bir Rus ajanı yapar. Bütün iddi aların aksine olarak bu böyledir. Çünkü, bir Katolik papazı nasıl Roma'nın ajanı ise, bir Bektaşi'nin za manına göre ahlak iddiaları nasıl şahsi ise, bir komünistin de Rus ya'ya karşı tabiyeti aynı mahiyette dir. Süsü Veren Adam öyküsünü piyes hali General "Krizinski" bizzat yaşadığı Dilligil bu yanıtı Sadri Ertem'e götür bu mentaliteyi ifşa etmiştir. Komünizm hakkında belirtilen bu ne sokan Nezahat Dilligil'in kocası Avni Dilligil ile Radyo Temsil Kolu Şefi Ekrem Reşid'e haber göndermiştir. Gönderdiği savunulan haberde şunu söylemiştir: "Bu piyesi oynanacağı gü nü tespit etsinler. Ben Moskova'da din leyeceğim". Bu haber üzerine temsil için aym on dokuzu belirlenmiş ve Avni müştür. Eser, 19 Ekim'de değil, 20 Ekim'de oynanmıştır. kısa açıklamadan sonra, Sadri Ertem "Kendine Ayı Süsü Veren Adam" hakkında analiz yapılarak radyoda tem isimli temsilin yazarı Sadri Ertem, sil edilen eser hakkında hazırlanan ra 1898'de doğmuş, eğitim ve öğrenimini por bitirilmektedir. Sadri Ertem hakkın- İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe bö daki ifadeler şöyledir: lümünde tamamlamıştır. Çeşitli liseler Bu kişi, basındaki hizmeti ve genel emniyet anlamında aldığı hizmet tavrına rağmen bu yakında Tan'da çıkan yazıları, Zekeriya gibi Rus si yasi davasının Türkiye'de yayıncılı ğı şeklinde görünmektedir. Tehlike yi sezince söz rüşveti hatta bazı ha fif unsurları feda etmek gibi kendisi ni kurtarma hareketlerine geçmele rine rağmen, Toıı'da çıkan ve Rus - de ve Polis Enstitüsü'nde yıllarca öğret menlik yaptıktan sonra pek çok gazete nin yazarlık ve müdürlüklerinde bu lunmuştur. Ertem, Matbuat Umum Müdürlüğü'nde müşavirlik yapmış, 1941'den ölüm tarihi olan 13 Kasım 1943'e kadar2 Kütahya milletvekilliğin de bulunmuştur (Son Posta, 14.11.1943). 100 ■iletişim : araştırmaları Sadri Ertem, döneme ilişkin anılarını yazan birçok aydın tarafından eserlerine konu edilmiştir (Birsel, 2002; Sudi, 1987; Sertel, 1969; Dinamo, 1987). "Düşkün ler", "Silindir Şapka Giyen Köylü", "Pro paganda I-II", "Fikir ve San'at", "Bacayı İndir Heceyi Kaldır!" gibi eserler veren yazarın (Son Posta, 14.11.1943), belgede de belirtildiği gibi "genel emniyet anla mında aldığı hizmet", dönemin bazı ün lü yazar ve şairleri tarafından Ertem'den şüphelenilmesine yol açmıştır. Haşan İz zettin Dinamo, anılarında, bu dönemde edebiyat ve yazar çevresi dostlukların dan bahsederken, Sadri Ertem'in emni yet tarafından kendilerini kontrol etmek için görevlendirildiğini belirtmektedir: "... Sadri Ertem, Nazım Hikmet'le olan arkadaşlığından beri Milli Em niyet'te çalışıyordu. Ankara Sivil Ce zaevinde birlikte yattığımız sırada Nazım Hikmet'e sorduğumda onun Milli Emniyetçi olduğunu, birçok kez Milli Emniyet'e girip çıkarken gördüğünü söylemişti. Zaten Nazım'm çevresinde bulunuşu da salt onu kontrol etmek içindi" (1987:120). Ancak, bu yıllarda Sadri Ertem, yu karıda da belirttiğimiz gibi, Polis Enstitüsü'nde öğretmenlik yapmaktadır. Mil li Emniyet'e bu amaçla mı, yoksa, Nazım'm dediği gibi, kendilerini gözetleme görevi almak amacıyla mı Emniyet Teş kilatına uğradığı şu an belirsiz bir ko nudur. Sonuç Bu çalışmada, 1939'da radyoda tem sil edilmesine ve telefonla gelen tepkile re rağmen, yayını durdurulmayan bir temsil, bir başka açıdan değerlendirildi ğinde, radyo temsillerine yönelik Uygur Kocabaşoğlu'nun belirttiği devlet kont rolüne ilişkin önlemlerin, belirli bir ku ral çerçevesinde işlediğini anlatmakta dır. Bu kural, her ne olursa olsun, san sürden geçmiş bir ürünün yayınının durdurulamayacağıdır. II. Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra da bu kural bozulmamıştır. Bir başka anlatımla, sa vaş nedeniyle yaşanan gerginliğin iç po litikada yansımasının doğal olabileceği nin düşünüldüğü bir ortamda da, bir radyo temsili, yayınlanması için önce den gerekli izin çıktığı için, gelen eleşti riler ve yönetimin algıladığı tehdit ne olursa olsun yarıda durdurulmamış, so nuna kadar yayınlanmıştır. Yinelemek gerekirse, bu dönem, savaş nedeniyle ulusal güvenlik gerekçelerinin en üst noktaya tırmandığı bir dönemdir. II. Dünya Savaşı koşullarında bile bir piyesin radyodaki temsili durdurulmamasına rağmen, 1970'li ve 80'li yıllar da televizyonda yayın sırasındayken filmlerin yayınları durdurulmuştur. Türkiye'de 1934 yılında çekilen "Anka ra, Türkiye'nin Kalbidir" adlı belge fil mi, 1970 yılında Ankara televizyonunda gösterilirken, gösterimi durdurulmuş O ztiirk • Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 101 tur. Bu film, Kurtuluş Savaşı yıllarının Güntekin'in bu dönemdeki radyo tem Ankara'sından yola çıkılan, Ankara'nın sillerine yönelik eleştirilerde göze çar Türk devrimindeki önemini vurgulayan pan en önemli unsurlardan birisi sunu bir filmdir. Filmin gösterimi sırasında, lan temsillerin içerikleri yanında teknik yetkililer, ekranda Rus heyetini fazla yanlarında da görülen eksikliktir. Ya yer aldığı savunusuyla filme müdahale zar, bu konuda şunları söylemektedir: etmişlerdir (Şener, 1970: 83). 1980 sonrası Türkiye'sinde ise, yine televizyonda gösterilen bir filmin yayını durdurulmuştur. Türkiye'de bundan yaklaşık on beş yıl önce, dinsel propa ganda (hıristiyanlık) içerdiği gerekçeyle Bir kere tiyatromuzun Mınak melo dilerinden kalma bir sesi vardır ki, sahnelerimizden nasıl kovacağız di ye düşünürken, şimdi bir de mikro fonda yerleşmeye başladığını deh şetle görüyoruz (aktaran Ediboğlu, 1945:13). televizyonda gösterilen bir yabancı fil Belgedeki anlatımdan, sunulan ti min yayınının durdurulduğu anımsa yatro temsilinin iddia edildiği gibi, bir nacaktır. Buna gerekçe olarak da, yine komünist propaganda olduğunun savu yayın sırasında kilitlenen şikayet tele nulabilmesi çok zor olmakla birlikte, fonları gösterilmiştir. Adı bahsedilen sansürden geçse bile, bazı ürünlerin yi dönemde, ne bir savaş ortamı, ne de ne de bir rahatsızlık kaynağı olabildiği ulusal güvenlik gerekçelerine zemin görülmektedir. Üstelik, belgedeki anla sağlayacak bir başka önemli gelişme ol tıma bakılırsa, ürünün sansürden geç muştur. Bu dönem, 1983'ten sonra ikti miş haliyle, radyoda temsil edilen hali dara gelen ANAP hükümetinin neo-li- arasında farklar vardır. Bu doğruysa, beral politikaları takip ettiğini savundu bazı radyo temsillerinin sansürden geç ğu bir dönemi temsil etmektedir. mek için, sansür kuruluna daha yumu 1939 yılında radyoda okunan ve ko münistlik propagandası içerdiği gerek çesiyle soruşturmaya konu olan belge şak metinler sunduğu anlamı çıkmakta dır. Fakat bu konunun ayrıntılı bir şekil de araştırılması gerekmektedir. de, bazı önemli isimler de geçmektedir. Bunlardan birisi dönemin önemli aydın larından Reşat Nuri Güntekin'dir. Bel gede adı geçen Reşat Nuri Güntekin, "devlet radyosu" döneminde yayınla nan radyo temsillerine yönelik eleştiri lerde bulunan yazarlardan birisidir. Kaynakça A r ş iv B e lg e s i M a tb u a t U m u m v e İ s tih b a r a t U m u m M ü d ü r lü ğ ü K a t a lo g u ( 2 0 / 1 0 / 1 9 3 9 , 3 0 ..1 .0 .0 , Y e r N o : 1 3 1 .8 4 6 ..4 .) 102 ■iletişim : araştırmaları EK D iğ e r K a y n a k la r B a lt a c ıo ğ lu , İ. H . (1 9 4 4 ). " R a d y o P r o g r a m ı”, Y en i A d am . B ir s e l, S . ( 2 0 0 2 ) S . 5 0 2 , 1 0 A ğ u s to s , s. 2. K a h v e le r K ita b ı İs ta n b u l: S e l Y a y ın la r ı Sadri Ertem'in"Kendine Ayı Süsü Veren Adam" adlı piyesi ve bunun D in a m o , H . İ. (1 9 8 4 ). İ k in c i D ü n y a S a v a ş ı'n d a n E d e b iy a t A n ıla r ı. İ s ta n b u l: D e tesirleri hakkında inceleme 20 Teşrin-i evvel (Ekim) akşamı rad Y a y ın e v i E d ib o ğ lu , B . S . (1 9 4 5 ) . " R e ş a t N u r i v e R a d y o " , R a d y o , C . 4 , S . 4 5 , 1 E y lü l, s. 1 3 . K o c a b a ş o ğ lu , U . (1 9 7 8 ). R adyon u n 20/10/939 akşamı radyoda temsil edilen T R T Ö n cesi D ön em de T a r ih s e l G e liş im i v e T ü r k A n k a ra S iy a s a l H a y a t ı İ ç in d e k i Y e r i. yoda temsil edilen eserin Sadri Ertem'e ait hikayeden alındığı ve Nezahat Dilligil tarafından radyoya uyarlandığı anla şılmıştır. Ü n iv e r s ite s i S i y a s a l B i lg ile r F a k ü lte s i Y a y ım la n m ış D o k to r a T e z i. S e r te l, S a b ih a (1 9 6 9 ). R om an G ib i. Ant Y a y ın l a n , İs ta n b u l. S u d i, N e v z a d (1 9 8 7 ). K ü llü k A n ıla r ı. ve dinleyenleri hiddetlendirdiği söyle K e rem Y a y ın la r ı, A n k a r a . Ş e n e r , E r m a n (1 9 7 0 ). S in e m a m ız , Bu eser temsil edilirken çeşitli yerler den telefonla bu temsilin durdurulması K u r tu lu ş S a v a ş ı v e D iz i Y a y ın la r ı, İs ta n b u l. nilmiş ise de usul dahilinde temsile ko nulduğu için bunca tezahürata rağmen sonuna kadar temsil devam etmiştir. Eserin temsilinden önceki hadise ve temsil: Eserin radyoda temsil edilinceye ka dar geçirdiği formalite ve karşılaştığı iti razlar dikkat çekicidir. Radyoda temsil edilen eserler, Sadri Ertem, Reşad Nuri ve diğer birkaç zatın dahil bulunduğu bir heyet tarafından seçilir. Fakat bütün neşriyat gibi Matbuat Umum Müdüri yeti tarafından sansür edilir ve temsile müsaade olunur. Bu eserin de Matbuat Umum Müdü riyeti'ne Sadri Ertem'in Moskova seya hatinden birkaç gün evvel gönderildiği ve orada Dahili Tedkik Bürosu tarafın dan tedkik edildiği ve 17 Teşrin-i evvel Öztürk • Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 103 (Ekim) tarihli Asım Ziya imzasını taşı Eserin pek kısa özeti: yan bir yazı ile Radyo Müdürlüğü'ne ia de edildiği anlaşılmıştır. Odun satmakla geçinen bir köylü, bunun şehirde sahalarla olan münase Sadri Ertem'in Moskova'ya hareke beti ve bu satıcıların kazanç hırsları, ka tinden evvel Temsil Kolu'na bu eserin rısı doğuramayan bir köylü, ebe ve dok birkaç güne kadar tasdikten geleceğini tor tedarik etmekle meşguldür. Fakat bu ve gelince temsil edilmesini söylediği vesile ile odun ve eşeğini satıyor. Dok haber verildiğinden ve gerçekten piye tora bir otomobil tutmak istiyor, aldatı sin 17 Ekim tarihli bir tasdikle radyoya lıyor, azarlanıyor ve nihayet şoför ken gelmiş olduğundan kendisinin Rus disine hakaret ediyor. Şoförü vuruyor. ya'da bulunduğu zamana tesadüf etti Karısının yanına değil, hapse gönderili rilmesinin planlanmış olduğu anlaşıl yor. Üç sene yatıyor. Çıkarken karısı öl mıştır. müş, tarlası satılmış, nenesi ölmüş, kızı Ekrem Reşid (Temsil Kolu Şefi) ese rin radyoda oynanmasına imkan olma da bir adamın evinde yanaşma olmuş tur. dığını söylemiş ve hatta temsil günü orada bulunmamıştır. Bu vazife muavi ni tarafından yapılmış, fakat temsil de vam ederken bu zat da işin farkına vara rak aktörlere kızmış ve "Böyle bir şey burada nasıl temsil olunur? Bu kadar açık Komünist propagandası nasıl yapı lır?" diye darıldığı da öğrenilmiştir. Bu zatın aktörlere söyledikleri arasında temsil edilen şey ile Matbuat'dan geçiri len eserin arasında bir hayli ifade farkla rının bulunduğu hususu da vardır. Maden ameleliğine giriyor. Bu arada temas ve münasebetleri çok insafsızdır. Dilenci bile onunla alay ediyor. Maden hayatının gaddar ve merhametsiz iş verme tarzı tasvir olunuyor. Amele ça lışkandır. Bu hususiyeti kolunun kop masına sebep oluyor. Dışarı atılıyor. Bir ayı oynatıcısıyla tanışıyor. Kendisine bir lokma yiyecek veriyor. Ayıcı ayısını kaybediyor. Eski amele ayı postuna giri yor. Köylerde ayı taklidi yapıyor. Fakat sonradan zabıta, "Şimdi tiyatro devri Eserin eski yazı ile orijinalinin bir su dir" diyerek yasaklıyor. Nihayet dağa reti elimizde vardır. Fakat eserin ifade hakiki ayılığa çıkıyorlar ve bir selde bo sinden ziyade dayandığı mevzu tehlike ğuluyorlar. lidir. Gazeteler; "Ayı taklidi yapan hilekarlar cezalarını buldular" diye yazıyor lar. 104 • iletişim : araştırmaları Eserin Tahlili Eserin muhtelif yerlerinde eski devir ile yeni devir arasındaki farka işaret edil Yalnız bu eser üzerinde durulursa bu işte faal rol oynayan komünist pren sipleri açıkça görülür. miştir ve bunlarda bir söz rüşveti manza 25 Eylül 939 tarihli Pravda gazetesi rası gayet açıktır. Fakat umumiyet itiba nin Sadri Ertem'in bu eseri hakkındaki riyle (Tolstoy) krokisi ve komünizm ede mütalaası: biyatının film, tiyatro ve romanda gös terdiği açık telkin karakterini taşıyor. - Kendisine Ayı Süsü Veren Adam hikayesinde mevzu bu şekilde ele alın Sadri Ertem'in hikayesinin aslının ya mıştır. Bu hikaye bize cahil bir köylü yımlanıp yayımlanmadığı malum olma nün akıbetini göstermektedir. Bu köylü makla beraber bu temsil krokisi, komü ağır bir karanlık içinde bir aralık ihmal nizm propagandasının belli başlı bir ese gösteriyor. İşinden oluyor ve nihayet rinden alınmış ve adapte edilmiş olduğu terbiye edilmiş bir ayıyı takliden ve ayı hissini vermektedir. Bu eserin temsiline isabet eden şekli de dikkate alınmasa, bu eserin ne gibi terbiye ve toplumsal bir iddiasının oldu ğu sorulmaya değer. Eğer bu bir toplum sal derde işaret ediyor ise, bu derdin ça postuna bürünerek meydanlarda oynu yor. Sadri Ertem bu hikayesinde okuyu cularına kahramanının bedbahtlığının hakiki sebebini göstermemektedir. resini yazar bulmuş mu? Ve bunu niçin söylemiyor? Acaba eser, olayları sadece izah eden dürüst bir şahit midir? Türk camiası bu zatm burada şahit olduğu gibi merhamet hislerinden bu kadar yoksun mudur? Hiddet ve tesadüflerin ferdi psikolojik tesirlerini dikkate almadan bir köyde barınamayıp dağda ahlat yiyen adamlar Türkiye'de var mı? Burada, Rusya'da da hakikat olup olmadığı bizce malum ol mayan Rus eserlerinin izah ettiği burju vazi gaddarlığının çehresi sezilmektedir. Komünizm: Genel olarak komünizm ve hele ba sit insanlardaki tecellisi komünistleri bir Rus ajanı yapar. Bütün iddiaların aksine olarak bu böyledir. Çünkü, bir Katolik papazı nasıl Roma'nm ajanı ise, bir Bek taşi'nin zamanına göre ahlak iddiaları nasıl şahsi ise, bir komünistin de Rus ya'ya karşı tabiiyeti aynı mahiyettedir. General "Krizinski" bizzat yaşadığı bu mentaliteyi ifşa etmiştir. Ö ztiirk • Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar (1939) • 105 Sadri Ertem: Bazı zatın matbuattaki hizmeti ve umumi emniyet nezdinde aldığı hizmet tavrınarağmen bu yakında Tan'da çıkan yazıları, Zekeriya gibi Rus siyasi davası nın Türkiye'de yayıncılığı şeklinde gö rünmektedir. Tehlikeyi sezince söz rüşveti hatta bazı hafif unsurları feda etmek gibi ken disini kurtarma hareketlerine geçmele rine rağmen, Tan'da çıkan ve Rus-Alman münasebetleri, Polonya'nın taksi mi gibi mevzularda çok açık nakledici rolleri göze çarpar. Sonradan yapılan araştırma ve in celemeye göre, Sadri Ertem Moskova'ya hareketinden evvel Radyo Temsil Kolu'ndan olan ve "Kendine Ayı Süsü Veren Adam" Avni Dilligil ile Radyo Temsil Kolu Şefi Ekrem Reşid'e haber gönderiyor ve diyor ki: "Bu piyesi oynayacakları günü tespit etsinler. Ben Moskova'dan din leyeceğim." Bu haber üzerine temsil için aym 19'u tespit olunuyor ve Avni Dilligil bu cevabı Sadri Ertem'e götürüyor. Bilahare eser Ekim'in 19'unda değil, 20'sinde oynanıyor. Etkinlik Değerlendirmeleri • 107 Türk(iye) Kültürleri Sempozyumunun Ardından Mine Gencel Bek "Türk(iye) Kültürleri" başlıklı 2. sayıda katılımcıyla gerçekleştirilmesine Ulusal Kültür Araştırmaları Sempozyu neden oldu. Öte yandan, bu ne bu sem mu 3-5 Eylül 2003 tarihlerinde Van'da pozyuma ne de Türkiye'ye özgü olup Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde gerçekleş akademisyenlerle ilgili genel bir durum ti. Daha önceki sempozyumu Kemer'de olsa gerek. gerçekleştiren Türkiye Kültür Araştır maları Grubu'nun bu sempozyum için seçtiği şehir Van'm olağanüstü güzelliği ve ev sahibi kurum Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin misafirperverliği tüm katı lımcıları memnun etti. Tebliğ verenler Üç gün boyunca pek çok özgün araş tırmanın sunulduğu sempozyumun en ilginç araştırmalarından biri, bugüne dek pek de akademik çalışmalara konu olmayan "taşıt yazıları" üzerine yapılan çeşitli illerdeki farklı üniversitelerden açılış oturumuydu. İlhan Başgöz, folklo ve disiplinlerden oluşan geniş bir yelpa ra canlı bir metin gibi yaklaşan yakla ze oluşturuyordu. Bu da sempozyumun şımları özetledikten sonra taşıt yazıları yurt (hatta yurtdışı) çapında çok iyi du na uyguladığı metin analizi sonuçlarını yurulduğunun ve kültür araştırmaları aktararak bu yazılarda nasıl sevgi, gur konusunda çalışan pek çok araştırmacı bet, kadercilik, Tanrı'ya sitem, başkal olduğunun göstergesi olarak değerlen dırma gibi temaların işlendiğini örnek dirilebilir. Ancak bildiri özeti vererek lerle anlattı. Başgöz, etraflı sunuşunda sempozyuma katılacağını bildirenlerin bu yazıların değişen toplum ve değişen önemli bir kısmının gelmemesi (ve ge değerlerle birlikte değiştiğinin de altını rekçelerini bildirmek üzere haber bile çizerek taşıt yazılarının popüler kültür vermemeleri) bazı oturumların çok az ve kitle kültürü ile ilişkisine de değindi. iletişim : araştırmaları - 3 2004 - 2(1): 105-108 108 ■iletişim : araştırmaları Kültür araştırmalarında yöntem ko Kürt kültürü ile ilgili hiçbir tebliğin yer nusu Kültürel Çalışmalarda Alternatif almamasıydı (Bu konuda özeti verilen Yöntemler ve Sosyoloji ve Antropoloji tek tebliğ olan Kürtçe müzikle ilgili teb de Kesişen Yeni Yöntem ve Sorunsal liğ de katılımcının gelmemesi nedeniyle Arayışları başlıklı oturumlarda ağırlıklı gerçekleşmedi, dolayısıyla Kürtlük üze olarak toplumsal cinsiyetle ilgili araştır rine sempozyum boyunca pek fazla tar malar çerçevesinde ele alındı. Toplum tışma yapılmadı). Ancak bu elbette sem sal cinsiyet Ataerkil Kültürün Toplum pozyumun başlığının yapılandırılma sal Cinsiyet İlişkileri ve Toplumsal Ku sından da anlaşılacağı gibi özellikle dış mrulardaki Yansımaları gibi oturumla lanan bir konu da değildi. Uzun yıllar rın da ana temasını oluşturdu. Antropo Kürt meselesi ile ilgili bilimsel araştırma lojik ve etnografik araştırmalar Bellek yapabilmek için gereken özgürlük ko ve Kültürel Kimlik oturumunda ağırlık şullarının olmadığı bu topraklarda, öyle lı olmak üzere pek çok oturumda farklı görünüyor ki, akademisyenler de oto- tebliğleri içeren alanlardandı. sansür yaparak çalışma konularını Kürt Siyasal kültür daha çok din (Kültür kültürü olarak seç(e)memişler. ve Siyaset, Alevilik ve Aleviler oturum Kültürün daha “somut" olarak gö ları) ve etniklik düzlemlerinde ele alın ründüğü alanlar sempozyumda kent dı. Burada dikkati çeken, sempozyu sosyolojisi (Şehirler ve Kültür, Mekan mun başlığında gösterilen duyarlı ay ve Kültür oturumları) ve edebiyat (Me rımlaştırmanın (Türk ve Türkiye) Türki tinlerde Kültürel Kimlik ve Türkiye'de ye cephesinin görece zayıf kalması; et Yaşayan Gayri-Müslim Azınlık Kültür niklikle, Türkiye kültürleri ile ilgili su lerin Edebiyata Yansıması oturumları) nuşların büyük kısmının Türk kültürü yanısıra medya ve film çalışmaları (Ka üzerine olması (örneğin, Öteki Bizler, dınlar ve Melodram, Türkiye'de Med Öteki Coğrafyalar (I): Avrasya Türk yanın Yeni Biçemleri ve Durumları, Toplulukları, Öteki Bizler, Öteki Coğ Kültürel Üretim Alanları, Medya ve rafyalar (II) Balkanlar, Anadolu Kültür Kültür oturumları) alanlarından yapılan leri, Avrasya Türk Topluluklarının Ge araştırmalarla irdelendi. Medya araştır leceği, Türk Dilli Devlet ve Toplumlar- maları arasında özellikle Özden Çanka da Çok Kültürlülük: Milli Demokratik ya vd. nin İstanbul'daki taksi şoförleri Cumhuriyet ve Sosyalizm Tecrübeleri nin radyo dinleme alışkanlıklarıyla ilgi nin Karşılaştırmaları oturumları), Türk li yaptıkları araştırmaya dair sunuşları göçmenler ya da Türkiye'deki azınlık son derecede renkli ve ilginç veriler içe larla ilgili sunuşlar yapılmakla birlikte, riyordu. Farklı semtlerdeki taksi durak- larında çalışan 100 taksi şoförüyle yapılan görüşmelerin sonucunda araş tırmacılar radyonun daha çok "unut ma" ve "sığınma" işlevlerinin ön planda tutulduğunun ve söz programları yerine daha çok müzik ve eğlence prog ramlarının dinlendiğinin altını çizdiler. Çeşitli disiplinlerden pek çok araş tırmacıyı buluşturan "Türk(iye) Kültür leri" sempozyumunun devam ettiril mesi ülke çapında çeşitli disiplinlerden akademisyenleri bir araya getiren bu tür etkinliklerin çok fazla sayıda olmaması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. İletişim çalışmaları özelinde bu tür et kinlikler zaten sürekliliğe kavuş turulamamış olup sürekli yapılanlar ise daha teknik boyutlarla sınırlandırılmak tadır. Şüphesiz, iletişim araştırmaları ile ilgili akademik etkinlikler sürekliliğe kavuşsa bile "Türk(iye) Kültürleri" gibi sempozyumlar iletişim çalışmalarının kendi içine kapanmadan farklı disiplin lerle etkileşimini arttırması açısından önem taşımaya devam edecektir. Etkinlik Değerlendirmeleri -111 Uludağ Üniversitesi I. Ulusal Genç Bilim Adamları Sempozyumu Değişen Dünyada Türkiye’nin Önemi 6-7 Mayıs 2 0 0 4 Engin Sarı Uludağ Üniversitesi I. Ulusal Genç Bilim Adamlan Sempozyumu 6-7 Ma yıs tarihlerinde "Değişen Dünyada Tür kiye'nin Önemi" başlığı ile yapıldı. Dü zenleme kurulu periyodik bir etkinlik olması planlanan, 35 yaş ve altındaki genç bilim insanlarının katıldığı sem pozyumunun amacını, Türkiye'deki bilgi üretimine sosyal bilimlerin de, fen ve sağlık bilimlerinin yaptığı kadar kat kı yapabilmesini teşvik etmek olarak saptamıştı. 28 üniversiteden 47 bildiri nin sunulduğu etkinliğin çağrı metnin de sempozyumun hedefi ise şu şekilde belirtilmişti: "Sosyal bilimler alanında Adamları Sempozyumu'nu düzenle miş bulunuyoruz". İki gün süren etkinliğin açılış bildiri si, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen, "Türkiye'nin Jeopolitik, Jeostratejik Du rumu ve Önemi" başlıklı konuşmasıydı. Prof. Dr. Çeçen, bildirisinde Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin ve Orta Do ğudaki gelişmelerin, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına zarar verecek şekilde seyret tiğini, bunun da ABD ve Avrupa'nın bi linçli bir uluslararası politikası olduğu nu öne sürdü. uluslararası düzeyde yayın yapmanın Sempozyumda toplam 47 bildiri üç zorluğunun da bilincinde olarak, bu ayrı salonda, dört paralel oturumla su alanda yetişmekte olan genç bilim nuldu. Bildiriler dört ana başlık altında adamlannı teşvik etmek, ödüllendir gruplandırılmıştı: "Türkiye'nin Jeopoli mek ve dünya bilgi üretimine katkıda tik Durumu ve Önemi”, "Türkiye'nin Je- bulunmanın asıl hedef olduğunu bir oekonomik Yapısı", "Türkiye'nin Sosyo kez daha vurgulamak için 'Uludağ ekonomik Yapısı" ve "Türkiye'nin Sos Üniversitesi yokültürel Yapısı". Bunlar aynı zaman- I. Ulusal Genç Bilim iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 109-114 112 ■iletişim : araştırmaları da üç ayrı salonda gerçekleştirilen para işgal eden ve böylece toplumsal kay lel oturumların da ana başlıklarını oluş nakları kontrol eden iktidar seçkinleri turuyordu. İlk gün bildiriler açılış ko nin tanınması-tanımlanmasına bağlı ol nuşmalarının ardından öğleden sonra duğunu ileri sürdü. Sonuçları amprik sunulmaya başlandı. Bu ilk oturumlar bir araştırmaya dayanan bildirisinde da, "Türkiye'nin Jeopolitik Durumu ve Dr. Arslan, Türkiye'de günümüz top Önemi" başlığı altında Türkiye'nin ya lumsal yapısının, siyaset, iş dünyası, kın coğrafyasındaki uluslararası geliş medya ve ordudan oluşan dört temel meler, AB'ye üyelik süreci ve AB ile iliş güç bloğunu içerdiğini ve bu dörtlü blo kiler; "Türkiye'nin Sosyoekonomik Ya ğun da Türk iktidar seçkinlerini oluştur pısı" başlığında ise genel olarak küresel duğunu ileri sürdü. Bu tespit ve kav- leşme ve Türkiye ekonomisi ilişkisini ramsallaştırmaların ardından Arslan, konu alan bildiriler sunulurken ben Türk toplumunun iktidar yapısına iliş "Türkiye'nin Sosyokültürel Yapısı" baş kin bir model ortaya koydu. Dokuz Ey lıklı oturumları izledim. lül üniversitesinden Levent Yılmaz, sosyokültürel yapısı "Türk Siyasal Kültürünün Geçmiş ve oturumunun birinci bildirisi "Küresel Olası Kriz Alanları İçin Bir Model" baş Risk Toplumu Sürecinde Türkiye: Nere lıklı bildirisinde, Türk siyasal kültürü deyiz? Nereye Gidiyoruz?" başlığı ile nün mevcut ve olası krizleri nasıl kavra Uludağ Üniversitesi'nden Cantürk Ca- dığı ve bunların bu yapıyı hangi yönle ner'e aitti. Caner, küreselleşmenin eko re evirebileceğini tartıştıktan sonra, nomik ve kültürel bütünleşme olduğu kriz-siyasal kültür etkileşimine dair bir nu, bu bütünleşmenin aynı zamanda or model önerdi. Ancak bu model içerdiği tak riskleri de gündeme getirdiğini be kavramlar ve ilişkiler birbirleriyle tutar lirtti. Caner buradan yola çıkarak bir lı bir şekilde tanımlanamadığı için açık postmodem risk toplumu anlayışı be layıcı olmaktan uzak göründü. Oturu timledi ve Türk toplumu ile kamu bü mun son bildirisi "Türkiye'nin Jeopoli rokrasinin risk kavrayışını inceledi. Bu tik Önemi Açısından Almanya'daki Türkiye'nin oturumun "Modem Türkiye'nin Sosyo- Türk Nüfusuna Sosyolojik Yaklaşım" Politik Yapısı ve Türk İktidar Seçkinleri" başlığını taşıyordu ve Erciyes Üniversi başlıklı ikinci bildirisini Gaziosmanpaşa tesi'nden İsmail Güllü'ye aitti. Güllü, Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. D. Ali bildirisinde göç olgusunu irdeledikten Arslan sundu. Dr. Arslan, Türk toplu- sonra, Almanya'ya göç eden Türk'lerin munun iktidar yapısını anlamanın, top sosyo-kültürel yapısını ve sorunlarını lumsal kuramların en üst konumlarını betimledi. Bu bildiride ortaya konan en Sarı • Değişen Dünyada Türkiye'nin Önemi ■113 somut argüman, göç ve buna bağlı so iletişimsel anlamı" başlıklı ikinci bildiri runların disiplinler arası bir yaklaşımla bana aitti. Bildirimde hemşehriliğin sa incelenmesi gerektiğinden ibaret kaldı. dece kişilerarası iletişimde tarafların Tartışma bölümünde ise oturumun bi birbirlerini sınıflandırmalarını içerme rinci bildirisine atfen Türk toplumu ve diğini, aynı zamanda belli bir coğrafya risk kavrayışı ile ikinci bildirideki kriz- ya ait olmayı bildiren kimlikleri tanım siyasal kültür etkileşimi modelinin açık- ladığını ve belli kültür özellikleri etra layıcılığı üzerinde duruldu. fında kurulmuş ilişki ağlarını ifade etti "Türkiye'nin sosyo-kültürel yapısı" ğini belirttim. Hemşehrilik gibi cemaat- ana başlıklı 2. oturum Uludağ Üniversi sel ilişki ve dayamşma biçiminin nasıl tesinden Şenol Baştürk'ün "Gösteriye meşrulaştığını ve hemşehrilik ilişkileri Katılmak: Postmodem İddialar ve Türk ni meşru kılan anlamların oluşumunu Bireyi-Kültürel Bir Analiz" başlıklı bildi irdeledim. Bir hemşehri ilişki ağı etnog- risiyle başladı. Baştürk bildirisinde, ön rafisinin verileriyle, kültürün meşru an celikle sosyal teoride modem kuram ve lamlar için zemin olduğunu öne sür kavramların geçerlilikleri ve yeterlilik düm. Oturumun son bildirisi Anadolu lerinin haklı bir şekilde sorgulanmaya Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Nezih başlandığını belirtti. Baştürk, bazı yön Orhan'ın "Türkiye'nin Sosyokültürel leriyle epistemolojik boyutlar da kaza Yapısı: nan ve bizi postmodemist analizlere Çağdaşlık Bilinci Tasarımı" başlıklı ça- ulaştıran bu sorgulamanın izini "birey" lışmasıydı. Orhan bildirisinde, çağdaşlı kavramsallaştırması üzerinden takip ğı ve çağdaşlık ölçütlerini tanımladıktan ederek modernizmi birey projesi olarak sonra, eğitim ve okur-yazarlık oranları tartıştı. Bu tartışmayı Türk modernleş nı temel alarak Türkiye'nin çağdaşlık mesi içindeki "birey sorunsalı" ile ilişki- durumunu inceledi. Bildirisinin son bö lendirerek, modernleşme eğilimlerinin lümünde ise televizyon programlarında içerdiği Türk bireyi tasavvurunun kuru kurgulanan ve sunulan "çağdaşlık bilin- labilen, toplumsal mühendislik anla ci"ni analiz ettikten sonra, Güneydoğu mıyla var olabildiğini öne sürdü. Günü Anadolu bölgesindeki örnek bir olay müzde Türk bireyinin gösteri ve tüke dan yola çıkarak televizyonun çağdaş tim toplumu kavramsallaştırmaları için laşma doğrultusunda kullanılabilecek den incelenmesi gereken bir dönüşüm etkili bir araç olduğunu savundu. "Çağ geçirmekte olduğunu iddia etti. Otu daşlık bilinci"nin oluşturulması yönün Televizyon programlarında rumdaki "Hemşehri kimliğine dayalı de nasıl bir televizyonculuk yapılması ilişki ağları: Bir ilişki ağının kültürel ve na dair önerileri ile sunuşunu tamamla 114 ■iletişim : araştırmaları dı. Dr. Orhan, "çağdaşlık bilinci oluştu li avantajlar sağlayabileceğini öne sürdü rucu bir araç olarak televizyon" iddiası ve bu çerçevede Türkiye-İran ilişkilerini nı kuramsal olarak temellendirememek- analiz etti. Gaziantep Üniversitesinden le birlikte, biçimsel olarak ilgi çekici bir Yrd. Doç. Dr. İbrahim Örnek bildirisin sunuş yaptı. Oturumun sorular ve tar de, Türkiye'nin elektrik üretiminde ye tışma bölümünde, Baştürk'ün bildirisi rel kaynakların önemini inceledi. Bo ne atfen Türk toplumunun "postmodem ğaziçi Üniversitesi'nden Mehmet Bar bir analiz çerçevesi" içinde değerlendi dakçı ise, Avrupa Güvenliği çerçevesin rilmesinin geçerliliği ve benim bildirim de Türkiye'nin konumunu tartıştı. Bar den hareketle de metodoloji üzerinde dakçı, bildirisinde yeni tehd duruldu. ları ve yeni güvenlik tanımlamaları açı Sempozyum ikinci gün, Türkiye'nin jeostratejik durumu ve önemi, Türki ye'nin sosyo-ekonomik yapısı ve Türki ye'nin jeoekonomik yapısı oturumları ile tamamlandı. "Türkiye'nin sosyoekono mik yapısı" başlıklı oturumlarda, iş ka nunu, sendikacılık, işletme yönetimi, ye rel ekonomiler, iletişim altyapısı ve diji tal imza gibi konular irdelendi. "Türki ye'nin jeoekonomik yapısı" oturumla rında ise, yeni bir bilim olarak jeoekonomi, küresel ekonomi ve Türkiye'de sana yi, stratejik yeraltı zenginlikleri, jeotermal enerjinin önemi, dış ticaret ve ser best bölgeler konuları sunuldu. Ben ikinci günkü oturumlardan "Türkiye'nin Jeostratejik durumu ve önemi" başlıklı oturumu izledim. Bu oturumda Gebze İleri teknoloji Enstitüsünden Gonca Oğuz, Türkiye-İran ilişkileri konulu bil dirisinde, Türkiye'nin yalmzca Batıyla değil, İslam dünyasıyla da yakın ilişkiler algılama sından Türkiye'nin Avrupa'nın güven lik yapılanmasında önemli ve etkin bir role sahip olacağım ileri sürdü. Oturu mun son bildirisi ise Erciyes Üniversite si'nden Serdar Sakin'in "Türkiye'nin Je opolitiği Açısından Misak-ı Milli ve Ta rihsel Değeri" başlıklı incelemesiydi. Sa kin'in temel iddiası, jeopolitik açıdan değerlendirildiğinde Misak-ı Milli ulu sal gücün odak noktası ve değişmez bir programı olarak Türklerin asgari istekle rini temsil etmekte olduğuydu. Oturu mun sorular ve tartışma bölümünde, oturumu izleyen subayların da yoğun katılımıyla, Irak'taki gelişmeler ışığında Türkiye'nin Ortadoğu politikalarının ne olması gerektiği üzerinde duruldu. Misak-ı Milli sınırlarına ulaşılmasının gere kip gerekmediği tartışılırken, bazı su bayların yayılmacı bir ulusal politikanın günümüz dünyasında geçerli olmadığı nı savunması dikkat çekiciydi. geliştirmeyi hedefleyen "çok taraflı" po Sempozyumun son oturumu, genel litika anlayışla hareket etmesinin önem değerlendirme ve tartışmaya ayrılmıştı. Sarı • Değişen Dünyada Türkiye'nin Önemi • 115 Bu bölümde ilki yapılan bu etkinliğin, lıklı bildirisiyle Erciyes Üniversitesi amacına ulaşıp ulaşmadığı, olumlu ve İİBF'den Yrd. Doç. Dr. Şevki Özgener ve olumsuzluklarının neler olduğu, bun "Türkiye'nin Sosyo-kültürel Yapısı: Te dan sonraki sempozyumların hangi for- levizyon Programlarında Çağdaşlık Bi matta ve periyotta olabileceği tartışıldı. linci Tasarı" başlıklı bildirisiyle Anado Tartışmaların ardından, sempozyumun lu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakül çağrısında belirtildiği üzere, genç bilim tesi'nden Yrd. Doç. Dr. Nezih Orhan adamlarının teşvik edilmesi çerçevesin mansiyona değer bulundular. "Türki de ödüller dağıtıldı. Bildiriler, her otu ye'nin Jeopolitik ve Jeoekonomik Duru rumu izleyen 3-4 kişilik değerlendirme mu ve Önemi" kategorisinde ise birinci gruplarının raporları doğrultusunda "Küresel Ekonomide Coğrafi Rekabet ve değerlendirilmişti. Bu gruplar, sempoz Türkiye'de Sanayi Odaklarının Tanım yum düzenleme kurulunda yer alan lanması" başlıklı bildirisi ile Işık üniver Uludağ Üniversitesinin öğretim üyele sitesi'nden İnci Taşdemir; ikinci "Avru rinden oluşmaktaydı. Bilim kurulunun pa Parlamentosunun Ermeni Sorunu'na değerlendirmesi sonucunda iki katego İlişkin Aldığı Kararlar İtibariyle Türki- ride ödüle değer bildiri belirlendi. Ödül ye-Avrupa Birliği İlişkileri" başlıklı bil alan bildiriler şöyle sıralandı: Türki dirisi ile Uludağ Üniversitesi İİBF'den ye'nin sosyo-kültürel ve sosyo-ekono- Barış Özdal; üçüncü "Türkiye'nin Jeoe mik yapısı kategorisinde birinci "Hem konomik Yapısında Jeotermal Enerjinin şehri kimliğine dayalı ilişki ağları: Bir Önemi" başlıklı bildirisiyle Gazi Üniver ilişki ağının kültürel ve iletişimsel anla sitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakül mı" başlıklı bildirisiyle Ankara Üniver tesi'nden Orhan Erden oldu. "İnsan sitesi İletişim Fakültesi'nden Engin Sarı; Hakları Açısından Türkiye'nin Avrupa ikinci "Yerel Çıkarın Ulusal Düzeydeki Birliği'ne Üyelik Sürecinin 2003 İlerleme Temsilinin Ekonometrik Modeli" başlık Raporu Çerçevesinde Analizi" başlıklı lı bildirileriyle Kahramanmaraş Sütçü bildirisi ile Uludağ Üniversitesi'nden İmam Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet C. Marın, Mustafa Çolak ve Tuğba Yolcu; üçüncü "Gösteriye Katıl mak: Postmodern İddialar ve Türk Bireyi-Kültürel Bir Analiz" başlıklı bildiri siyle Uludağ Üniversitesi İİBF'den Şe Çiğdem Aydın Koyuncu ve "Kuzey Kaf kasya Otonom Cumhuriyetlerinin Türkiye-Rusya İlişkilerine Etkisi" başlıklı bildirileri ile Gebze İleri Teknoloji Enstitüsün'den Gökmen Kılıçoğlu ve Serkan Kekevi mansiyona değer bulundular. nol Baştürk oldu. Bu kategoride "İşlet- Biçimsel olarak hiçbir kusuru olma meler'de Farklılıkların Yönetimi" baş yan, en ufak bir organizasyon sorunun 116 - iletişim : araştırmaları söz konusu olmadığı Ü niversitesinin sıcak ve ve Uludağ titiz ev sahipliğinde gerçekleşen sempozyum, akademik çalışmalar açısından iki ko nunun önemini vurgulamış oldu: Birin cisi sosyal bilimlerde bilgi üretiminin kendine özgü zorlukları göz önünde bulundurularak bu alanda özellikle genç akademisyenlerin teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi gerektiği. İkincisi ise, bilim insanları arasındaki akademik etkileşimin değeri ve gerekliliği. Etkinlik Değerlendirmeleri • 117 REPO RT ON THE CONFERENCE "INTERCULTURAL COMMUNICATION OUTLINES OF AN ACADEMIC DISCIPLINE" Monika Kraemer Intercultural communication is an speech communication (Dominic Busch, off spring of several parents. Originally Frankfurt/O) and education Gürgen created from various mother Henze, Ursula Nguyen, Berlin). In disciplines in the USA, it developed in addition, several different approaches to the German speaking countries only as teaching Intercultural Communication at late as in the mid-1980s, according to German universities were presented: at vvhich dates it should now have the University of Jena as, "Intercultural reached adolescence. But has it really Business Communication" Gürgen reached the maturity and autonomy to Bolten), at Munich University as the full- function as an independent academic sized curriculum, "Intercultural discipline? This was the Central issue of Communication" Guliana Roth) as well a conference to vvhich the Institut Für as, "Intercultural Communication" in the Interkulturelle Kommunikation of Munich elite netvvork East European Munich University had invited scholars Studies (Galina Koptelzevva), and university teachers into the furthermore at the University of bavarian Capital. Saarbrücken in the Department of Several contributions presented the discipline of Intercultural Communication from the perspective of individual mother disciplines such as psychology (Alexander Thomas, Romanic Culture Studies as a programme on "Intercultural Media Communication" (Hans-Jürgen Lüsebrink). The papers and discussions revealed Regensburg), ethnology (Alois very specific orientations, theories and Moosmüller, Munich), linguistics and methodologies of the discipline, and iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 115-116 118 • iletişim : araştırmaları insofar Intercultural Communication can Intercultural Communication taught at by called a discipline vvithout a unified German universities and to funetion as a paradigm. But what are the criteria for hinge for the participating disciplines. It turning a subject taught at universities presents an information -platform on on- into a proper academic discipline? If we going and planned research projects and take the criteria identified by Jürgen Straub (Chemnitz) and Astrid Ertelt- offers the participating universities an opportunity to mutually enhance their Vieth (Berlin) in their respective papers it teaching capacities by ac-quiring courses will take, so the consensus of the ensuing from other institutes. By virtue of this discussions, years or even decades before the Portal can öpen a Virtual space vvhich Intercultural Communication can reach will make visible the whole variety of such a position. the discipline Intercultural A fundamental characteristic of the discipline is, in any case, its interdisciplinary orientation. Hovvever, the conference showed that there is need Communication and will eventually contribute to its consolidation through exchange and cooperation. In the meeting of European for more action: On the one hand it is Intercultural Communication Committee necessary to semtinize the mother vvhich was held in Munich at November disciplines as to what they can contribute 12, 2004, Prof. Dr. Asker Kartarı from to the further development of Ankara University was choosen Intercultural Communication, while on president of the Committee vvhich vvill the other hand their stronger integration start from July 2005 and last for tvvo and with that the utilisation of overlap years. It vvas decided at the meeting that can produce valuable insights and the congress and meeting in 2006 vvill be held in Ankara. The subject of the synergies. The Internet Portal for Intercultural Learning (www. interkulturelles-portal. de) created at Jena University by Jürgen Bolten and presented by him is an excellent example for synergies deriving from stronger interdisciplinary integration. Its development was facilitated by his experience with elearning and blended learning. The Portal intends to put together ali courses in Congress is "Intercultural Communication in Europe". 119 Müteferrika ve Osmanlı Matbaası Aytaç Yıldız 18. Yüzyılda İstanbul'da Kitabiyat ve kullanımının yaygınlaşması ile bir likte kitap basımı hızla yükselişe geç Franz Babinger miş, böylelikle bilgiye ulaşım koşulları Osmanlı Matbaasının Kuruluşu ve Başlangıcı değişmiştir. Bugün Avrupa tarihi üzeri ne yapılan önemli çalışmaların tümü, kitap basımındaki devasa büyümenin, İbrahim Müteferrika Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2004, 114. s. Çev. Nedret Kuran-Burçoğlu. Avrupa'nın geçirmiş olduğu büyük modernite sürecinin önde gelen etmeni olduğu konusunda hem fikirdir. Türk modernleşmesi şeklinde for müle edilen süreç üzerine yapılan ince leme ve araştırmalar, modernitenin bi- toplumsal ve siyasal dönüşümün so ricikliği düşüncesinin sonucu olarak, nuçlarını anlatmak için kullanılan mo- bilginin yayılımı konusuna eğilmek ve dernitenin altında yatan temel unsurlar bunun Türkiye'deki tarihine bakmak dan birisi bilginin yayılımı olgusudur. durumunda kalmıştır. Doğal olarak va Bu olgu insanlara, hem kendileri hem rılan nokta matbaanın, kitap basımının de yaşadıkları toplum ve dünya hak- ve dolayısıyla bilginin yaygınlaşması ' kında geniş tasavvur geliştirebilme, ye ve ona erişim olanakları üstüne çalış ni düşünce yönelimlerini keşfetme ve mak olmuştur. Bu çalışmalardan birisi varolan her şeyi sorgulama imkanı ver de ünlü şarkiyatçı ve Osmanlı tarihçisi miştir. Sözü edilen süreçte bir teknik Franz Babinger'e (1891-1967) aittir. olarak matbaa tek başına önemli bir iş 1919'da ilk baskısı yapılmış olmasına levi yerine getirmiştir. Matbaanın icadı rağmen, "18. yy'da İstanbul'da Kitabi- iletişim : araştırmaları • © 2004 • 2(1): 117-122 120 • iletişim : araştırmaları yat" adlı bu önemli eser henüz Türk çe'ye kazandırıldı. Münih Üniversitesi'ndeki Yakındo ğu Tarih ve Kültürü ve Türkoloji Enstitüsü'nün de kurucusu olan Babinger, Türkiye'de daha çok Fatih dönemi üze rine yazdığı çalışması ile tanınmaktadır. O'nun, burada ele alman çalışması ise uzun süre sadece uzmanların erişebildi ği bir tarihi belge olarak kalmıştı. Esere ulaşarak Türkçe'ye çeviren Nedret Ku Birinci bölümde Franz Babinger, Os manlI'da matbaa tarihine ilişkin son derece önemli bilgiler vermektedir. 1919'da, konu üzerine hala derinlemesi ne tek bir eser bile yazılmamıştır diyen Babinger, kendi çalışmasının önemini "...ilk defa, Türk kitap matbaacılığı ta rihi içinde yayımlanmış bilgilere daya nılarak, 18. yüzyıl İstanbul kitabiyatının bir özeti yapılmaya çalışılmıştır" (s. 6) sözleriyle dile getirmektedir. ran, 80'li yıllarda bir aile sohbetinde Babinger'e göre Müteferrika devrine matbaacı bir aileden geldiğini öğrendiği gelmeden çok önce, Osmanlı'da kitap Turgut Kut'un önerisi ve hatırlatması ile basımı başlamıştı. 1503 yılında David metni ele aldığını ancak çeviriyi 2000- Nahmias İstanbul'daki matbaasında 2001 yıllarında konuk öğretim üyesi Dört Emir adlı bir eser basabilmiş; yine olarak geçirdiği Harvard Üniversitesi'nde tamamlayabildiğini belirtmek tedir. Çalışmanın içeriğine geçmeden son olarak, Nedret Kuran'm da ifade et tiği gibi, bugünün bakış açısıyla Babinger'i okumak, Türk dünyasının onun gi bi Batılı bir bilim adamı tarafından nasıl algılanıp tanıtıldığını anlamak açısın dan önem taşımaktadır. 1627'de patrik Lukaris, alet ve malze melerini İngiltere'dan getirttiği bir mat baa kurmuş ve ayrıca Akbar Tıbir adlı bir Ermeni 1567 yılında Venedik'ten ge tirdiği hurufatı kullanarak Basit Ermeni Alfabesi adlı kitabı yayımlamıştır. Bu noktada yazar, önemli bir soruyu açma ya girişmekte ve matbaanın tam anla mıyla kabul edilmesi sürecinde yaşanan gecikmenin nedenleri üstünde durmak Müteferrika ve Osmanlı Matbaası tadır. Özellikle devletin esnaf tabakasını iki bölümden oluşmaktadır. İlki Babin- oluşturan loncaların, ekmeklerinden ol ger'in 18. Yüzyılda İstanbul'da Kitabiyat ma korkusuyla, matbaanın kendi ülke adlı makalesi, öteki de Osmanlı Matba lerine gelmesini önlemek için ellerinden asının Kuruluşu ve Başlangıcı adını taşı geleni yaptıklarını Babinger, Evliya Çe- yan ve İbrahim Müteferrika'ya ait olan lebi'ye dayanarak aktarmaktadır. Bura belgedir. Ayrıca kitabın sonuna birkaç da aktarılan bir diğer tarihi kaynak da bilgilendirici ek ilave edilmiştir. ünlü İtalyan şarkiyatçı G. Donado'ya Yıldız ■Müteferrika ve OsmanlI Matbaası • 121 aittir. Türk edebiyatı üstüne 1688'de ka de okuyucunun ilgisine sunulmaktadır. leme aldığı çalışmasında Donado, mat Gerçekten de Babinger'in, önsözde be baanın geç kabullenilmesi ile ilgili ola lirttiği amacını en iyi serimlediği, engin rak şunları söyler: "Türk yazıcıları, bir bilgisini, yoğun arşiv taramasını ve ge daha yazı yazamama ve bu durumda rek birincil gerekse tali kaynakları tam geçimlerini meslekleri ile sağlayamama bir akademik disiplin içinde kullandığı tehdidi ile karşılaştıkları için, ayrıca kısım burasıdır denebilir. Açık olarak açıkça söylenmese de bir başka neden söylemek gerekirse, yazarın çalışması den, Bir Hıristiyan icadı olması ve Türk- nın asıl başarısı ve özgünlüğü de bura lerin matbaa makinesi ile basılmış kitap da yatmaktadır: Batı teknolojisinin bir ların bir küfür olmalarına inanmaları ürünü olan matbaa (dolayısıyla bilginin nedeniyle..."(s. 9). Vurgulanan bir diğer yayılması olgusu), biraz gecikmeyle de nitelik, matbaanın Osmanlı'ya getiril olsa Osmanlı'da da işlev görmeye başla mesi için Avrupacıların yoğun ve özel mıştır ve açıktır ki ortada, bir teknik çabaları olduğudur; Babinger, metninin üzerinden farklı iki kültüre sirayet eden ilk sayfalarında bu noktayla ilgili bir gerçeklik ve bu gerçekliğin tarihselliğini kaynak ve bilgi demeti sunmaktadır. kazandıran bir tür etkileşim söz konu Sonuç olarak yazarın da ifade ettiği gibi, sudur. Dolayısıyla Osmanlı'da matba Osmanlı'da Gutenberg'in icadına karşı ayı/kitap basımını incelemek, yorumla çıkarılan engel, 18. yy'ın ikinci çeyreğin mak ve tartışmak iddiası ile yola çıkan de tamamen ortadan kalkmıştır; bunu herhangi bir çalışma, sözünü ettiğimiz başaran isim İbrahim Müteferrika'dır. etkileşimi göz önünde tuttuğu ölçüde Padişahın şahsi hizmetinde olan, anla mına gelen "müteferrika" sözcüğünden hareketle Babinger önce ayrıntılı olarak matbaanın kurucusunun hayatını, onun azimli ve deneyimli yardımcılarını ve 1728 yılında matbaanm resmi olarak na sıl kurulup, faaliyete başladığını, konu suna hakim bir tarihçi titizliği ve üslu buyla sıralamaktadır. Ardından bu ilk kalıcı ve etkileyici olabilecek demektir. Babinger'in başardığı da budur. Çünkü bütün metin boyunca, sözü edilen etki leşim dinamiği elden geldiğince (çalış manın 1919 gibi erken bir tarihte kaleme alındığı unutulmamalı) dikkate alınarak bir analiz yapılmış ve özellikle zengin gönderme ve dipnotlarla bu durum da ha da pekiştirilmiştir. matbaada basılan eserler aktarılmakta Bu kısa ama yoğun çalışmanın içeri ve her eser deyim yerindeyse kılı kırk ği ile ilgili olarak belirtilmesi gereken yararcasına kendi tarihsel macerası için bir başka önemli nokta, aslında Türki 122 ■iletişim : araştırmaları ye'de de matbaa tarihi söz konusu ol ların en sağlıklısı olarak kabul etmiş gö duğunda tartışmaların odağını oluştu rünmektedir. ran, matbaanın istikrarlı bir varlık gös teremeden iki kez ciddi duraklama ya şamış olmasıdır. İlkinde 1730 tarihli Patrona Halil Ayaklanmasından dolayı matbaaya ara verilmiş ve 1732 yılında yeniden faaliyete geçmiştir. İkincisinde ise Müteferrika'nın öldüğü yıl olan 1746'dan itibaren tedrici olarak matbaa silinmiş ve ancak 1784 yılında devrin padişahı I. Abdülhamit tarafından yeni den faaliyete geçmesine izin verilmiş; ondan sonra kitap basımı sürekli arta rak devam etmiş ve 19. yy'ın ortalarıyla birlikte kitabın yanına yeni bir ürün olarak gazete de eklenmiştir. Babinger, konuyla ilgili farklı görüşleri sıraladık tan sonra (s. 30-31) kendi yorumunu ak tarır: ".. .en yaygın olan görüş, ekmekle rinden olan mutsuz kopyacıların (hat tatlar kastedilmektedir, A. Y. ) ayakla nıp matbaayı basmış ve aletleri tahrip etmiş olduğu ve matbaanın erken sonu nu hazırlamış olduğu doğrultudadır. En isabetli olan görüşün bu olduğu an Türkiye'de konuya değinen en etki li çalışma Niyazi Berkes'e aittir. Türki ye'de Çağdaşlaşma adlı çalışmasında Berkes, matbaanın kuruluşunda basılması yasaklanan dini eserlerin çoğaltılması nın hattatlara geçimlerini sağlayabile cek geniş bir iş alanı bırakmış olduğunu belirtmektedir (s. 59-60). Berkes, hattat ların hoşnutsuzluğuna yol açan gerçek nedenin ise, matbaacılığın başlaması ile yeni bir beratlı mesleğe müsaade edil miş olmasından kaynaklanabileceğini söylemektedir. Bu sisteme göre matbaa açma izni yalnızca İbrahim ve Said efendilere verilmiş ve II. Mahmud dev rine kadar devletçe verilen bir tekel ola rak kalmıştır ve ancak gazeteciliğin baş lamasından sonra özel bir girişim işi olabilmiştir. Dolayısıyla Babinger'in "geçim sıkıntısını öne süren hattatlar"dan hareketle yaptığı değerlendir meye ihtiyatla yaklaşmak gerekmekte dir. laşılmaktadır" (s. 32). Bir başka yerde Kitabın ikinci bölümü, HollandalI ta de Babinger "...kitap kopya edenlerin, rihçi Machiel Kiel'in bulup çevirdiği, ül İbrahim yüzünden işlerinin kötüye git kesindeki devlet arşivinde korunan na mesi bahanesi ile devletten matbaanın dide bir eseri içermektedir. Bu eser Os kapatılmasını ricasında bulunduklarına manlI Matbaasının Kuruluşu ve Başlangıcı ve bunun üzerine matbaanın faaliyeti adlı bir el yazmasıdır, ancak asıl önemli için verilen iznin geri çekildiğine dair si 1733 yılına ait bu tarihi vesikanın biz ortalığa bir rivayet yayılmıştır" (s. 31) zat İbrahim Müteferrika'ya ait olma ihti dese de, bu rivayeti muhtemel yorum malidir. Doğrusunu belirtmek gerekirse, Yıldız ■Müteferrika ve Osmanlı Matbaası • 123 Müteferrika imzası taşımadığı için, bel da Kiel, ilginç bir biçimde ve ısrarla bir genin sahipliği biraz muğlak kalmış gö konuyu vurgulamak istemektedir; Av rünmekle birlikte Kiel, konunun uzman rupa'da matbaanın ürünleri hem sayıca larından birisi olarak belgeyi uzun uza fazla hem de çoğunlukla felsefi- bilimsel dıya farklı yöntem ve karşılaştırmalarla içeriklidir; Osmanlı'da ise böyle bir du dikkatle incelediğini belirtmekte ve niha rum yoktur! Akla gelen her türden ese yet "...yazarı kendi ismini açıkça zikret- rin basıldığı Avrupa ülkesi olarak Hol memiştir, ancak eğer insan satır aralannı landa'dan söz eden yazar, buraya ekle okumak isterse, metinde konuşan kişinin diği dipnotta -iyice anlaşılsın diye- şöy İbrahim'in kendisi olduğunu hissede le devam etmektedir: "Hollanda'daki cektir; çünkü yazar matbaa hakkında çok Elzevier Matbaası 132 yıllık geçmişinde şey bilmektedir" (s. 67) demektedir. Bu (17. yy), çoğunluğu bilimsel olan 4200 vesileyle 11 sayfalık belgeye bir de önsöz eser basmıştır; kitapların müellifleri içe yazan Kiel, matbaa ile ilgili bu orijinal risinde Bacon, Calvin, Descartes, Galilei belgenin neden Hollanda'da bulunduğu ve Hobbes gibi ünlü isimler bulunmak sorusuna cevaplar aramakta, buna temel tadır. Buna karşın 1728 ile 1830 yılları gerekçe olarak da Avrupa'da (özellikle arasında İstanbul'da faaliyet gösteren Hollanda'da) kitap basımına ilişkin 18. matbaada sadece 98 kitap basılmıştır" (s. yy'da varolan canlı ilgiyi göstermekte 66). Yapılan bu karşılaştırmada matbaa dir. Bir diğer gerekçe ise Osmanlı İmpa- tarihi açısından, şaşırtıcı ya da yeni olan ratorluğu'nun, Hollanda ile resmi ilişki hiçbir şey yoktur; çünkü anılan yüzyıla ler başlatan ilk büyük ülke olması biçi gelinceye kadar Avrupa'nın geçirdiği minde dile getirilmektedir. büyük dönüşümle bir neden-sonuç iliş El yazması belgede, Osmanlı'da matbaaya geçiş süreci ve bu sürecin baş langıç itibariyle nasıl devam ettiği belir tilmektedir. Bundan sonra da burada basılan ilk 12 eser, sırasıyla ve ayrıntılı olarak tanıtılmaktadır. kisi içinde varolan matbaada basılacak çalışmaların, kaçınılmaz olarak döne min kültürel ve toplumsal yansımaları na/gelişmelerine koşut bir işlev yüklen mesi daha doğal bir şey olamazdı. Ola ya bir de aynı zaman diliminden Os manlI açısından bakıldığında gerek si Yeri gelmişken, Prof. Dr. Kiel'in bu yasi, kültürel ve toplumsal konum ge belge için yazdığı önsözdeki bir noktaya rekse de matbaaya karşı varolan özgül da değinmek gerekmektedir. Matba tepkiler/algılayışlar, Kiel'in karşılaştır anın Doğu'da ve Batı'da gelişim tarihi masını anlamsız kılacak derecede nes üzerine değerlendirme yaptığı satırlar nel bir biçimde ortada durmaktadır. Os- 124 ■iletişim : araştırmaları manii ve Avrupa tarihi alanında emek harcamış olan Kiel gibi bir tarihçinin -üstelik Babinger'in Osmanlı matbaası tarihine ilişin metni de apaçık olguları ortaya koyduğu halde- böylesi bir karşı laştırmayı yapma hatasına düşmüş ol ması dikkate değerdir. Sonuç olarak, Franz Babinger'in ça lışmasının, her şeyin ötesinde toplumsal ve kültürel tarihimize yapılmış önemli bir katkı olduğu ortadır. Şarkiyatçılık alanında yapılan kimi çalışmaların as lında bizzat Şark'ın kendi tarihi hakkın da kayda değer bilgiler sunduğu yö nündeki yaygın kanaat dikkate alındı ğında, bir şarkiyatçı olarak Babinger'in de benzer bir işlevi yerine getirdiği söy lenebilir. "Türkiye'de matbaanın ve bil ginin toplumsal tarihi üstüne kaç çalış ma yapılmıştır?" sorusuna verilecek muhtemel bir yanıtın cılızlığı, bu duru mu daha da anlaşılır kılmaktadır. 125 B u Sayıdaki Yazarlar Aytaç Yıldız P o litik a s ı" b a ş lık lı te z iy le A n k a r a Ü n iv e r s ite - A n k a ra Ü n iv e r s ite s i S o s y a l B ilim le r E n s titü s i 'n d e n " i l e t i ş i m d o k t o r u " u n v a n ı n ı a l d ı . İ l e s ü R a d y o T e le v iz y o n S in e m a A n a b ilim D a lı tiş im v e p o litik a , ile tiş im fe ls e fe s i, t o p lu m v e a r a ş tır m a g ö r e v lis i. A n k a r a Ü n iv e r s ite s i İle ti ile tiş im k u r a m la n , "k itle ile tiş im " ç a lış m a la n ş im F a k ü lte s i R a d y o T v v e S in e m a b ö lü m ü ta r ih i, E le ş tir e l T e o r i b a ş lıc a ilg i a la n la r ı a r a m e z u n u . Y ü k s e k L is a n s ım "R T Ü K : K u r u m s a l s ın d a d ır . S e v ila y Ç e le n k v e G ü ls e r e n A d a k - B ir A n a liz " b a ş lık lı te z i ile ta m a m la d ı. H a le n l ı 'y l a a y n ı e n s tit ü d e d o k to r a e ğ it im in e d e v a m e d i k ita b ı v a r d ır. b irlik te d e r le d iğ i M e d y a P o litik a la n y o r . T e m e l i l g i a l a n ı t o p l u m s a l t a r i h t ir . Engin Sarı Barış Kılıçbay A n k a r a Ü n iv e r s ite s i İle tiş im F a k ü lte s i R a d y o G a z i Ü n iv e r s ite s i İle tiş im F a k ü lte s i n d e a r a ş T v v e S i n e m a B ö l ü m ü 'n d e a r a ş t ı r m a g ö r e v l i tır m a g ö r e v lis i. A r a ş tır m a a la n la r ı; T ü r k s i s i v e d o k to r a ö ğ r e n c is i. A n k a r a Ü n iv e r s ite s i n e m a s ı, u lu s a ş ın s in e m a , g e r ç e k lik te le v iz İle tiş im F a k ü lte s i R a d y o T v v e S in e m a B ö lü yonu m ü m e z u n u . Y ü k s e k lis a n s ım " B ir İ liş k i v e ve yeni m e d y a d ır . Ç a lış m a la r ı, E u r o p e a n J o u r n a l o f C o m m u n ic a t io n , E p h e - K ü ltü r m era, (2 0 0 2 ) te z iy le ta m a m la m ış tır . H a le n d o k to r a Jo u rn a l of A m e r ic a n S tu d ie s of Ö rü n tü s ü O la r a k H e m ş e h r ilik " T u r k e y g ib i ç e ş itli u lu s la r a r a s ı h a k e m li d e r ç a lış m a s ın ı s ü r d ü r m e k te d ir . G e n e l ilg i a la n - g ile r d e v e u lu s a l/ u lu s la r a r a s ı d e r le m e k ita p l a n k ü ltü r le r a r a s ı ile tiş im , ile tiş im e tn o g r a fi- la r d a s i, g ü n d e l i k h a y a t , e l e ş t i r i v e k ü l t ü r k u r a n d a y a y ın la n m ış tır . S tu d ie s C in e m a a d lı u lu s la ra ra s ı in E u ro p e a n h a k e m li s in e m a n d ır . d e r g is in in y a y ın k u r u lu n d a g ö r e v y a p m a k Eser D. Köker t a d ır . D o ç . D r . , A n k a r a Ü n iv e r s ite s i İ le tiş im F a k ü l D. Beybin Kejanlıoğlu te s i Y rd . D o ç . D r. , A n k a r a Ü n iv e r s ite s i İle tiş im ö ğ r e tim ü y e s i. D o k to r a te z in i a y n ı ü n iv e r s i H a lk la İ liş k ile r ve T a n ıtım B ö lü m ü F a k ü lte s i R a d y o T e le v iz y o n v e S in e m a B ö lü te d e mü y e 'd e ü n i v e r s i t e l i k a d ı n l a n n k o n u m u ü z e r i - ö ğ r e tim ü y e s i. " T ü r k i y e 'd e Y a y ın c ılık iletişim : araştırmaları Sosy al B ilim le r ■ © 2004 • 2(1): 123-124 E n s t i t ü s ü 'n d e T ü rk i 126 ■iletişim : araştırmaları n e y a z m ış tır . S iy a s e t b ilim i, k a d ın ç a lış m a la - d o k to r a ö ğ r e n c is i. Y ü k s e k L is a n s ın ı " Ç o c u k - n v e ile tiş im ç a lış m a la r ı a la n la n m n k e s iş tiğ i la n n d ü z le m le r d e a k a d e m ik ç a lış m a la r ın ı s ü r d ü r v iz y o n u n Y e r i" (2 0 0 0 ) b a ş lık lı te z iy le t a m a m S iy a s a l T o p lu m s a lla ş m a la n n d a T e le m e k te d ir . P o litik a n ın İ le tiş im i İ le tiş im in P o la m ış tır . G e n e l ilg i a la n la n , T ü r k iy e ta r ih i litik a s ı v e A lb ü m b a ğ la m ın d a ile tiş im m e k a n la n , p o p ü le r k ü l a d l a r ı y l a y a y ı n l a n m ı ş ik i k ita b ı v a r d ır . tü r, b a s ın ta r ih i v e g e n e l o la r a k to p lu m s a l ta Mine Gencel Bek r ih . Y rd . D o ç . D r. , A n k a ra Ü n iv e r s ite s i İle tiş im F a k ü lte s i G a z e te c ilik B ö lü m ü ö ğ r e tim ü y e s i. Y ü k s e k lis a n s te z i G a p T e le v iz y o n u k o n u s u n d a d ır . D o k to r a s ın ı L o u g h b o r o u g h Ü n i v e r s it e s in d e " C o m m u n ıc a tin g C a p it a lis m : A S tu d y o f th e C o n te m p o r a r y T u r k is h P re s s " b a ş lık lı t e z i ile t a m a m la d ı. 2 0 0 1 -2 0 0 4 y ılla r ı a ra s ın d a E u r o p e n S c ie n c e F o u n d a tio n ta r a fın d a n y ü rü tü le n C h a n g in g M e d ia , C han- g in g E u r o p a a d lı p r o g r a m ın ü y e s id ir . M e d y a n ın e k o n o m i p o litiğ i, h a b e r d e te m s il, m e d y a v e k a d ın k o n u la r ın d a ç a lış m a k ta d ır . Mutlu Binark D o ç . D r. , G a z i Ü n iv e r s ite s i İle tiş im F a k ü lte s i R a d y o -T e le v iz y o n S in e m a B ö lü m ü ö ğ r e tim ü y e s i. Y ü k s e k lis a n s ım A n k a r a Ü n iv e r s i t e s i S o s y a l B i l i m l e r E n s t i t ü s ü 'n d e " T V G ü n d ü z S e r ia lle r i v e E t k in K a d ın İ z le r K itle " k o n u lu te z i ile ta m a m la d ı. D o k to r a ç a lış m a s ı n ın b ir b ö lü m ü n ü Tokyo Ü n iv e r s ite s in d e s ü r d ü rd ü k te n s o n ra "E n fo rm a s y o n T e k n o lo jile r in in T o p lu m s a l C in s iy e te B a ğ lı K u lla n ı m ı: J a p o n y a v e T ü r k i y e Ö r n e ğ i " b a ş l ı k l ı t e z iy le A n k ara E n s titü s ü Ü n iv e r s ite s i " İle tiş im Sosy al B ilim le r B ilim le r i" A n a b ilim D a lın d a d o k to r a d e r e c e s i a ld ı. Ç a lış m a a la n la r ı, m e d y a v e p o p ü le r k ü ltü r , k ü ltü r le r a r a s ı ile ti ş i m , y e n i m e d y a t e k n o l o ji l e r i v e J a p o n p o p ü le r k ü ltü r ü d ü r . Serdar Öztiirk A n k a ra ü n iv e r s ite s i İle tiş im F a k ü lte s i G a z e te c ilik B ö l ü m ü 'n d e a r a ş tır m a g ö r e v lis i ve 127 Yazı Teslim Kuralları 1. Dergiye gönderilecek yazılar MS VVord programında yazılmış olmalıdır. 2. Times New Roman karakteriyle 12 punto olarak, iki aralık yazılan ve A4 sayfa nın tek yüzüne basılan yazılar 2 adet kopya olarak ve bir adet disket kaydıyla birlikte ya yın kuruluna teslim edilmelidir. 3. Yazılar 100-150 kelimelik bir İngilizce ve Türkçe özetle birlikte gönderilmelidir. Yazıların ve özetlerin üzerinde yalnızca ya zının başlığı bulunmalıdır. Ayn bir kapak sayfasında yazann ismi, kısa özgeçmişi, açık adresleri, telefon ve faks numaraları ile var sa elektronik adresleri yer almalıdır. 4. Yazıda başlık ve alt başlıklar açık, an laşılır ve kısa olmalıdır. Yazıda paragraflar girintili olmalıdır. 5. Yazılann başka bir yerde yayınlanma mış olması ya da yayın için değerlendirme aşamasında bulunmaması gerekir. 6. Dergiye ulaşan yazılar en kısa sürede hakemlere gönderilecektir. Hakeme gönde rilen yazı yazann kimlik bilgilerini içermeyecektir. Hakem değerlendirmesi sonucun da yazılar yayınlanabilecektir. Hakem de ğerlendirmesi sonucu yazarlardan yazılannı geliştirmeleri ya da gözden geçirmeleri iste nebilir. Yayın konusundaki son karar Yayın Kurulu'na aittir. Yazılarının kabul edil mediğine dair bir mektup, hakem raporlanyla birlikte yazarlara gönderilir. Yazıların Gönderileceği Adres: İletişim Araştırmaları Dergisi Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmalan ve Uygulama Merkezi (ilaum) Cebeci 06590 Ankara 128 • iletişim : araştırmaları Kaynakçaların Düzenlenmesi Metin içinde kaynak gösterme 1. Metin içindeki tüm referanslar metin içi dipnot sistemi ile belirtilir. Tüm referanslar metinde uygun yerlerde parantez açılarak, yazarın veya yazarlann soyadı, yayın tarihi ve alıntılanan sayfa numarası belirtilir. Aynı kaynaklara metinde tekrar gönderme yapı lırsa yine aynı yöntem uygulanır. Örnek: (Morley, 1997:1-5). 2. Alıntılanan yazarın adı, metinde geçiyor sa, parantez içinde yazann adım tekrar et meye gerek yoktur. Yalnızca yayın yılı ve sayfa numarası yeterlidir. 3. Alıntılanan kaynak iki yazarlı ise, her iki yazarın da soyadları kullanılmalıdır. Örnek: (Morin ve Kem, 2001). 4. Yazarlar ikiden fazlaysa ilk yazann soya dından sonra "v.d" ibaresi kullanılmalıdır. Örnek: (Bennet vd., 1986). 5. Gönderme yapılan kaynaklar birden faz laysa, göndermeler noktalı virgülle aynlmalıdır. Örnek: (Morin, 1998:12; VVilliams, 1987: 25). 6. Notlar ve referanslar aynlmalıdır. Notlar metin içinde numalarandırılmalı ve metnin sonunda numara sırasma göre ve referans lardan önce yerleştirilmelidir. 7. Kaynakçada yalnızca yazıda gönderme yapılan kaynaklara yer verilmeli ve yazar soyadına göre alfabetik sıra izlemelidir. 8. Bir yazann birden çok çalışması aym kay nakçada yer alacaksa yayın tarihine göre es kiden yeniye göre sıralanmalı, aym yılda ya pılan çalışmalar için "a,b,c..." ibareleri kulla nılmalıdır. Kitap Mutlu, Erol (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark Yayınları. Çeviri Kitap Fiske, John (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. Çev: Süleyman İrvan. Ankara: Ark Yayınlan. Derleme Kitap Holmes David (1997). Virtual Politics. London: Sage. Derleme Kitapta Makale Hutchby lan (1991). "The Organization of Talk on Talk Radio." Broadcasl Talk. Paddy Schannel (der.). London: Sage. 154-178. Dergide Makale Çaplı, Bülent (2001). "Media Policies in Turkey Since 1990," Kültür ve İletişim, 4(2): 45-55.