türkiye 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Transkript

türkiye 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T. C . B İ L İ M , S A N A Y İ V E T E K N O L O J İ B A K A N L I Ğ I
Ürün Yönetimi - II: Ürün Yönetiminde
Karar Mekanizması s. 04
Stratejik Ürün Planlama ve Ürün / Teknoloji
Yol Haritaları - II s. 08
Verimlilik, Büyüme ve Kalkınma - II s. 12
Yoksulluk, Gelir Dağılımı ve Kalkınma s. 18
E Y L Ü L 2 01 4 , Y ı l 2 6 , S a y ı 3 0 9
STRATEJİ GELİŞTİRME
VE KALKINMA – II
EMEK - ANKARA - PP - 2
EYLÜL 2014
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
EYLÜL 2014 YIL: 26 SAYI: 309
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
www.chesscreative.com
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
Bütün organizasyonel yapılar, bu yapı ister birkaç kişilik bir işletme isterse büyük
bir devlet olsun, sıklıkla gündelik etkilere maruz kalmaktadır. Bunların bir
bölümü yapının kendi iç koşullardan kaynaklanmakta olsa da, esasen
organizasyon dışı faktörlerin etkileme ve belirleme gücü daha yüksektir. Tanımlı
bir vizyona ve bu doğrultuda belirlenmiş stratejilere sahip olmayan
organizasyonel yapılarda karar alma süreçlerinde temel amaç, bu çeşitli etki
unsurları arasında dengeyi sağlamak olarak kendini göstermektedir.
Yine hangi büyüklükte olursa olsun, varılacak noktanın ve sağlanmak istenen
başarının açık bir biçimde tanımlanmadığı organizasyonel yapıların parçası olan
kişi ya da kurum düzeyinde aktörler, içinde oldukları organizasyonun
performansına ilişkin nesnel bir bakışla yaklaşma imkânını da kaybetmektedir.
Bunun yanı sıra bu aktörler, organizasyon içinde kendi gelişim ve değişim
ihtiyaçlarını tanımlamaktan yana gerekli yönlendirmelere sahip olamamaktadır.
Stratejik yönetim anlayışı, dışsal unsurların etki ve belirleme gücünü dikkate
alarak olası olumsuz etkileri asgariye indiren, organizasyon içinde başarıyı açık
bir biçimde tanımlayan ve bütün karar ve uygulamaların bu doğrultuda
belirlenmesini sağlayan, çok boyutlu ve hedefe dönük bir yönetim yaklaşımıdır.
2001 ekonomik krizinden bu yana Türkiye, stratejik yönetim anlayışını tüm üretim
alanlarında ve karar alma seviyelerinde hayata geçirmeye yönelik kayda değer
adımlar atmış ve bu adımların sonuçlarını önemli oranda almıştır. Başta finans
sektörü olmak üzere, özel sektörün stratejik yönetime ilişkin sahip olduğu birikim
ve deneyim, son on yıllık dönemde kamuya da aktarılmıştır. Devletin sahip olduğu
kaynakları daha etkin kullanması gerekliliği doğrultusunda ülke yönetimine
yönelik uygulamaların esas zeminini, geldiğimiz noktada, belirlenen uzun vadeli
hedefler ve bu doğrultuda hazırlanan strateji belgeleri, plan ve programlar
oluşturmaktadır.
Yalnızca iktisadi alanda değil, gerek demokrasi ilkelerinin daha güçlü bir biçimde
uygulanması gerekse de toplumsal barışın sağlanması söz konusu olduğunda da,
2023 hedeflerinin yönlendirme gücü açıktır. Bu çerçevede, kamu örgütlenmesinin
önemli parçalarından biri olan Bakanlığımız, önümüzdeki dönemde de her türlü
faaliyetini, ulusal ölçekte belirlenmiş hedeflere ulaşma yönünde sürdürecektir.
Anahtar dergisinin Strateji Geliştirme ve Kalkınma temasıyla yayımladığımız
Ağustos ve Eylül sayılarının bu yönde önemli katkılar sağlamasını umut eder,
dergimizde makale ve yazılarıyla yer alan bütün yazar ve uzmanlarımıza teşekkür
ederim.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
BASILDIĞI TARİH
Anahtar dergisinin EYLÜL 2014 sayısı
02.09.2014 tarihinde basılmıştır.
01
EYLÜL 2014
İÇİNDEKİLER
12
18
04
Ürün Yönetimi - II: Ürün Yönetiminde
Karar Mekanizması / Dr. N. Nilgün FEŞEL
08
Stratejik Ürün Planlama ve
Ürün / Teknoloji Yol Haritaları - II
Şakir KARAKAYA
12
Verimlilik, Büyüme ve Kalkınma - II
Dr. Halit SUİÇMEZ
18
Yoksulluk, Gelir Dağılımı ve Kalkınma
Sinan BORLUK
22
OECD Ekonomi Raporları: Türkiye 2014
Gülçin MANZAK AYDIN
28
Verimlilik Alanında Politika
Geliştirme - IV
Beşeri Sermayenin Gelişimi - II: Türkiye
Üzerine Analizler
Ahmet Emre ÇOBAN
34
2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Akçansa
Büyük Çekmece Fabrika SLC Tip
Kalsinatörde RDF ve Endüstriyel
Plastiklerin Yakılması ile Kömür
Kullanımının Azaltılması Projesi
36
2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Atık Isıdan
Elektrik Üretim Tesisi Projesi
37
2014 Verimlilik Proje Ödülleri: TOFAŞ
Boya Prosesleri - Atık Isı Geri Kazanım
Uygulamaları Projesi
40
2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Boyahane
DKP Sac Yüzey İşlem Prosesinde
Nanoteknoloji Uygulama Projesi
22
02
EYLÜL 2014
42
2014 Verimlilik Proje Ödülleri: HAVELSAN
Yazılım Geliştirme Ortamı
Ortaklaştırılması (YGO) Projesi
44
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Edirne
İl Müdürlüğü Sanayi Envanterini
“Konumsal Veriler” Tabanlı Coğrafi
Bilgi Sistemine Taşıdı
50
Hatay’ın El Yapımı Klasik Mobilyaları
52
Bilişim, Bilim ve Teknoloji
56
Haberler
58
Temiz Üretim (Eko - Verimlilik)
59
Strategy Formulation and
Development - II
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science and Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri / National and
International Productivity Statistics
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
National Productivity Statistics
34 - 43
50
52
03
EYLÜL 2014
MAKALE
ÜRÜN YÖNETİMİ - II: ÜRÜN YÖNETİMİNDE KARAR MEKANİZMASI
Dr. N. Nilgün FEŞEL / ODTÜ Endüstri Müh. Böl. Doktora Sonrası Arş. Prog.
Bundan önceki makalemizde belirtmiş
olduğumuz gibi, ürün yönetimi 1930’lu
yıllardan bu yana akademisyenlerin ve
yönetici/karar vericilerin ilgi odağı olmuş,
günümüzün zorlayıcı rekabet koşulları ve
hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle önemi
daha da artmıştır. Ürün yönetimi doğası
gereği çoklu hiyerarşik karar verme
seviyeleri içeren yönetim organizasyonları
gerektirmektedir. Bu yönetim seviyeleri
genel olarak stratejik, taktik ve
operasyonel olarak adlandırılmaktadır.
Bu yazımızda, Feşel (2013) çalışmasında
önerilmiş olan ürün yönetimi karar
mekanizması özet olarak yer almaktadır.
04
Bu çalışma, geniş bir literatür araştırması
ve firmaların ürün yönetiminde söz sahibi
olan uzman yöneticilerin deneyimleri
birleştirilerek oluşturulmuştur. Burada, bu
çalışma baz alınarak, ürün yönetimi karar
mekanizması özet bir akış diagramı ile
sunulmaktadır.
1. Yaklaşım
Ürün yönetimi problemi, hangi etkinlikler
ve kararları içerdiği, çevresel faktörlerin
neler olduğu, zorlukların ya da kritik
başarı faktörlerinin neler olduğu gibi pek
çok bileşenin yer aldığı, sınırları çok geniş
olan bir problemdir. Ürün yönetimindeki
karar mekanizmasının nasıl işlediğini
kavramak bu bileşenlerin ve birbirleriyle
olan etkileşimlerinin derinliğine
anlaşılması ile olasıdır. Bu nedenle ürün
yönetimi probleminin temel karakteristik
özeliklerini anlayabilmek için ekonomi,
strateji, yöneylem araştırması, operasyon
yönetimi gibi farklı alanlarda, diğer bir
deyişle, çoklu disiplinleri göz önüne almayı
gerektiren kapsamlı bir çalışmayı zorunlu
kılmaktadır. Şüphesiz karar
mekanizmasının işleyişini kavramak için
gerçek hayatta bu kararları alan
yöneticiler/karar vericiler ile bu sürecin
işleyişini gözlemlemek ve anlamak ayrı bir
EYLÜL 2014
önem ve değere sahiptir. Feşel (2013)
çalışmasında, bu problemi içinde
yaşayarak deneyimler biriktirmiş olan
ürün yönetimi uzmanlarının bu
birikimlerini, literatürden edinilen
bilgilerle bütünleştirerek ürün yönetimi
karar mekanizmasının işleyişini bir akış
diagramı ile tarif etmektedir. Bu akış
diagramı ile gösterilen kavramsal model
kısaca akış modeli olarak adlandırılmıştır.
2. Akış Modeli
Ürün yönetimi ile ilgili literatüre
bakıldığında, çalışmaların ağırlıklı olarak
yeni ürün geliştirilmesi üzerine
yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Oysa, bu
aşama ürünün, sadece fikir aşamasından
pazara sunumu arasındaki aşamalarını
kapsamaktadır. Diğer yandan pek çok
çalışmanın da ürünün pazara
sunumundan sonra pazardaki hayat
döngüsü ile ilgili olduğu söylenebilir. Bir
önceki yazımızda değinildiği gibi, ürün
yönetimi, ürünün gelişiminden başlayan ve
pazardaki hayatını da içine alan, kısacası
tüm hayat döngüsünü kapsayan bir
yönetim yaklaşımıdır. Bu bakış açısı kısaca
bütünsel yaklaşım olarak adlandırılır ve
firmanın ürettiği her ürün için fikir
gelişimi aşamasından, pazara sunumu ve
pazardaki hayat döngüsünü tamamlayarak
pazardan çekilmesine kadar olan tüm
safhaları kapsamaktadır. Kısaca belirtmek
gerekirse, ürün yönetimi karar
mekanizmasının kavramsal modelleme
çalışmasında yukarıda sözünü ettiğimiz
bütünsel yaklaşım esas alınmıştır (Feşel,
2013).
Literatürde, karmaşıklık ve belirsizlik
içeren ürün geliştirme ve daha genel
olarak ürün yönetimi süreçlerinin çoklu
karar verme düzeylerine ayrıştırıldığını
görmekteyiz (Ansoff, 1972; Bean and
Radford, 2000; Kavadias ve Chao, 2008;
Haines, 2009). Bu düzeyler genel olarak
stratejik, tak k ve operasyonel olarak
adlandırılmaktadır. Her düzeydeki ürün
yönetimi ve ögeleri birbirinden farklı fakat
birbiri ile etkileşim halindedir. Şekil 1,
genel olarak ürün yönetimi karar
mekanizmasındaki temel yapıyı ve işleyişi
göstermektedir.
Firma Düzeyi
Yönetim
Düzeyi
Düzey 1: Stratejik
Stratejik Ürün
Planlaması
(Hangi Ürün?)
İşletim
Sonuçları
İşletim
Varsayımları
Düzey 0: Altyapı
İşletim
Varsayımlarını
Belirle
Kısıtlar
Düzey 2: Taktik
Kısıtlar
Yeni Ürün Geliştirme
Eski Ürün İyileştirme
Programı (Hangi Proje?)
İşletim
Sonuçları
Düzey 3: Operasyonel
Bütünleşik Üretim
Planlaması
(Ne Miktarda?)
İşletim Sonuçları
Genel olarak, karar alma sıklığı, hedefler,
amaçlar, karar değişkenleri, karar
vericiler her düzeyde farklıdır. Bir düzeyde
alınan kararlar, diğer düzeyler haberdar
edilerek bir geri besleme mekanizması
oluşturur. Her düzeydeki belirsizlik
derecesi birbirinden farklıdır. Şekil 1’de
gösterimi yapılmış olan ögelere kısaca
değinilmesinde fayda vardır. Stratejik
düzeydeki temel etkinlik stratejik ürün
planlamasıdır. Karar verici firmanın üst
yönetimidir. Öne çıkan en temel karar,
önceden belirlenen bir planlama periyodu
için, firmanın mali performansını (kâr veya
satış gelirleri) ençoklayan stratejik ürün
seçimi veya ürün portföyü şekillendirmesi
olarak tanımlanabilir. Taktik düzeyde en
önemli etkinlik, yeni ürünlerin ve/veya
varolan ürünlerin geliştirilmesi ve
bunlarla ilgili projelerin yönetimidir. Bu
düzeyde öne çıkan temel karar, üst
yönetim tarafından belirlenen kaynaklar
kısıtı altında projelerin seçilmesidir.
Operasyonel düzeyde ise seçilmiş ve daha
üst düzey yönetimleri tarafından
onaylanmış projelerin en hızlı ve kaliteli
biçimde uygulaması yapılmaktadır. Bu
düzeydeki en önemli etkinlik, her ürün için
pazarda var olduğu tahmin edilen talebin
karşılanması için üretim planlamaları
yapmaktır. Not olarak belirtilmelidir ki,
Şekil 1’de yer alan bütünleşik üretim
planlaması (Aggregate Production
Planning-APP), üretim planlaması karar
mekanizması içinde bir üst düzey planı
olarak kabul edilir (Nahmias, 2001).
Ancak, daha geniş ve daha üst planlamada
yönetimsel karar problemi olarak
gördüğümüz ürün yönetimi karar
mekanizması içinde, APP’nin operasyonel
düzeyde karar problemi olarak yer
alabileceği kabul edilmiştir. Operasyonel
düzeyde en temel karar, kaynak kısıtları
gözetilerek pazardaki talebi karşılayan
ürün miktarlarının saptanmasıdır. İşletim
Planlama Periyodu / Sıklığı
Şekil 1. Ürün Yönetimi Karar Mekanizması Temel İşleyiş Yapısı
05
EYLÜL 2014
ÜRÜN YÖNETİMİ-II: ÜRÜN YÖNETİMİNDE KARAR MEKANİZMASI
Rakipler
Sektör
Amaçlar, Hedefler
Tedarikçiler
Teknolojik Faktörler Diğer Çevresel Faktörler
Firma Stratejik Planı
İç Girdiler, Değişiklikler
Stratejiler
Zayıflıklar
Dış Girdiler, Değişiklikler
Stratejik Ürün Planlama
ve
Yönetimi
Firma Geçmişi
Firma Kültürü
Misyon
Güçlü Yanlar
Taktik ve Operasyonel
Ürün Planlaması
ve Yönetimi
Tehditler
Revizyon / Güncelleme
Şekil 2. Ürün Yönetimi Karar Mekanizmasının Firma Düzeyindeki Ana Çerçevesi
Müşteriler
Rakipler
Sektör
Amaçlar, Hedefler
Tedarikçiler
Teknolojik Faktörler Diğer Çevresel Faktörler
Firma Stratejik Planı
Stratejiler
Büyüme
İç girdiler, Değişiklikler
1
1
Stratejik Ürün Planlama
Dış girdiler, Değişiklikler
Ürün Karması
Pazar İlişkisi
Temel Girdiler
2
Stratejik Bağlantı
Stratejik Düzeyde
Değerlendirme
İMALAT ve
KALİTE
2
PAZARLAMA
Pazarlama Ürün Yönetim
Grubu
Grubu
FİNANS
SATIŞ
“YENİ ÜRÜN GELİŞTİRME YÖNETİMİ”
Yeni Ürün Geliştirme ve/veya Varolan Ürünlerin İyileştirilmesi
4
LANSMAN SONRASI ÜRÜN YÖNETİMİ: VAROLAN ÜRÜNLERİN YÖNETİMİ
“Varolan Ürünlerin Stratejik - Taktik - Operasyonel Yönetimi”
Revizyon / Güncelleme
Şekil 3. Ürün Yönetimi Karar Mekanizması İlk Katmanları
06
SERVİS
Tehditler
TEKNOLOJİ
Temel Ürün
ARGE ARGE
Ürün İlişkisi
Öneriler ve
Projeler
İstekler
3
Zayıflıklar
Revizyon / Güncelleme
Hedef Pazar
Firma Geçmişi
Firma Kültürü
Misyon
Fırsatlar
Özetle belirtmek gerekirse, ürün yönetimi
karar mekanizması çoklu yönetim
düzeylerine ayrıştırılmıştır ve problem
çözme deneyimleri de bu düzeyler
arasında paylaştırılmıştır. Feşel (2013)
çalışmasında, “hangi karar verme
probleminde, hangi yönetim düzeyi, ne gibi
kararlar almaktadır?” sorusunu göz önüne
alarak, ürün yönetimi karar mekanizması
detaylandırmıştır. Şekil 2, oluşturulan
ürün yönetimi karar mekanizmasının
firma düzeyindeki çerçevesini
göstermektedir. Şekil 3 ise, firma
düzeyindeki bu mekanizmanın alt
katmanlarını göstermektedir. Burada akış
modelinin sadece ilk iki katmanı
verilmekle yetinilmiştir. İlgilenen
okuyucular için bu çalışma kaynakçada
gösterilmiştir.
Müşteriler
Fırsatlar
varsayımları, ürün yönetim sisteminin
içinde işlediği çevresel koşullara yönelik
genel varsayımlar ile firmaya özgü
varsayımlar olarak ele alınabilir. Çevresel
koşulların getirdiği belirsizliğin en etkin
olduğu düzey stratejik düzeydir. Bu
düzeyde alınan kararların, diğer
düzeylerdeki belirsizliği azaltıcı etkileri
vardır. İşletim sonuçları, yukarıdan aşağıya
zorunlu kılınan kısıtlar altında aşağıdan
yukarıya doğru işleyen düzenleme ve
günlük uygulama kararlarını içermektedir.
Böylelikle, daha yukarıdaki yönetim
düzeyleri için bir geri besleme
mekanizması kurulmuş olmaktadır.
Örgütsel açıdan bakıldığında yukarıdan
aşağı olan bağlantılar ve aşağıdan yukarı
işleyen düzenlemeler, etkileşim ve
koordinasyonun, ürün yönetimi gibi
karmaşık ve dinamik yönetim
sistemlerinde önemli rol oynadıkları
saptanmıştır (Sting ve Loch, 2009).
Güçlü Yanlar
MAKALE
EYLÜL 2014
Kaynakça
• Ansoff, H.I.,(ed.) (1972), Business
Strategy, Penguin Modern Management
Readings, Penguin Books.
• Bean, R. and R. Radford (2000), Powerful
Products–Strategic Management of
Successful New Product Development,
AMACOM American Management
Association.
• Feşel, N. N. (2013), Product Mix
Determination under Uncertainty within a
Framework Proposed for Effective Product
Management, Ph. D. Dissertation, Middle
East Technical University.
• Haines, S. (2009), The Product Manager’s
Desk Reference, McGraw-Hill.
• Kavadias, S., R.O. Chao (2008), Resource
Allocation and New Product Development
Portfolio Management, Appear in: Loch,
C.H., and Kavadias S. (eds.), Handbook of
New Product Development Research,
Oxford: Elsevier/Butterworth.
• Nahmias, S., Production and Operations
Analysis (2001) 4th Edition,McGraw-Hill
Irwin.
• Sting, F. and C. Loch (2009), How TopDown and Bottom-Up Strategy Processes
are Combined in Manufacturing
Organizations, Working paper in INSEAD,
1-35.
07
EYLÜL 2014
MAKALE
STRATEJİK ÜRÜN PLANLAMA VE ÜRÜN / TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI - II
ÜRÜN VE TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI
Şakir KARAKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
ve teknolojiler ile spesifik pazar ihtiyaçları
arasında ilişki kurmayı sağlayan bir yol
haritasında birlikte gösterilmesine imkân
tanımaktadır. Yol haritaları, hedef pazarlar,
ürünler, teknolojiler ve firmanın
karşılaştığı risklerle ilgili olarak
hazırlanabilmektedir. Bunlar arasında
hem literatürde hem de uygulamada en
çok kullanılan ürün-teknoloji yol
haritalarıdır. Ürün-teknoloji yol haritaları
“müşteri ihtiyaç ve beklentilerindeki
değişimlere göre (market-pull)” veya
“teknolojinin gelişimine göre
(technology-push)” olmak üzere iki farklı
bakış açısıyla geliştirilmesine rağmen,
uygulamada genellikle her iki yol haritası
bütünleşik olarak hazırlanmaktadır.
Anahtar dergisinin 2014 Ağustos sayısında
yayımlanan birinci makalede, Stratejik
Ürün Planlama sürecinin ana çıktılarının
ürün stratejilerini, ürün
geliştirme/iyileştirme projeleriyle ilgili
bilgileri, hedef pazarları, ürün teknolojisi
ile ilgili planları ve mevcut ve planlanan
yeni ürünlerle ilgili pazara sunma
zamanlarını içeren ürün ve teknoloji
planları olduğu belirtilmişti. Bu planlar,
kurumsallaşmış ürün yönetimi birimleri
olan işletmelerde “ürün ve teknoloji yol
haritaları (product and technology
roadmaps)” olarak da adlandırılmaktadır.
Bu makalede ise, ürün yol haritaları ve
ürün yol haritaları ile bütünleşik olarak
08
hazırlanan teknoloji yol haritaları
hakkında detaylı bilgiler verilecek olup bu
yol haritalarının hazırlanma sürecinde
kullanılan teknik ve yöntemlerden çok kısa
bahsedilecektir.
Yol haritaları, teknoloji, ürün, sistem,
pazar ve çevre gibi birtakım kilit alanlarla
ilgili olarak yapılan öngörülerin grafiksel
gösterimini sağlayan araçlar olarak
tanımlanmaktadır. Albright ve Nelson
(2004) tarafından ifade edildiği üzere,
hedef pazarların, bu pazarlara sunulacak
ürünlerin ve bu ürünlerin gerektirdiği
teknolojilerin geleceğine ilişkin
öngörülerin, mevcut ya da planlanan ürün
Ürün yol haritası, ürün stratejisi
doğrultusunda hazırlanan vizyona ve
hedeflere nasıl ulaşılacağını gösteren ve
grafiksel gösterim araçlarıyla desteklenen
bir yol haritasıdır. Teknoloji yol haritası ise,
ürün yol haritasıyla tutarlı bir şekilde
istenilen nitelikte ve istenilen zamanda
hazır bulunmasını sağlamak amacıyla
zaman içerisinde ihtiyaç duyulan
teknolojilerin neler olacağını gösteren bir
yol haritasıdır. Ürün ve teknoloji yol
haritaları bir işletmenin gelecekte
sunacağı ürünleri ile ilgili tüm bilgileri
(teknolojik altyapıyla ilgili kararlar da dâhil
olmak üzere) içerdiği için ürün
yönetiminde ve bir işletmenin orta ve uzun
vadeli başarısında oldukça önemli bir yere
sahiptir.
Ürün yol haritası bir firmanın gelecekteki
ürün portföyüne ilişkin planlarını (hangi
yeni ürünlerin geliştirileceğine, ne zaman
EYLÜL 2014
ticarileştirileceğine ve mevcut ürünlerin
zaman içerisindeki evrimine ilişkin
öngörüler) ürün stratejisi doğrultusunda
hazırlanan vizyon ve hedeflerle bağlantılı
olarak gösteren grafiksel araçlar olarak
da tanımlanabilmektedir. Teknoloji yol
haritaları ise firmanın gelecekte ortaya
çıkacak teknolojik gereksinimlerini
ayrıntılı olarak tanımlayan ve firmalara
doğru teknoloji alternatiflerini belirlemeyi
ve bu alternatifleri kaynak dağıtım
planlarıyla birlikte ele almayı sağlayan
araçlardır. Ayrıca, ürün-teknoloji yol
haritaları geliştirme süreci, firmaya bir
zaman çizelgesi (örneğin gelecek 10 yıl)
üzerinde sıralanan ve firmanın diğer
varlıklarıyla ilişkilendirilen bir ürün ve
teknoloji portföyü sunmakla beraber,
hangi ürün ve teknolojinin elde tutulacağı,
hangilerinin taşerona devredileceği ve
Motor Tipi
İçten Yanmalı
2004
Model C
Sedan
Aile Otomobili
hangilerinin elden çıkarılacağı ile ilgili
kararları almaya da imkân tanımaktadır.
Geleneksel bir yol haritası geliştirme
sürecinde firmanın teknolojinin evrimi,
ürünleriyle ilgili yasal düzenlemeler,
endüstri ve pazarın gelişimi ve yeni
teknolojilerin ve ürünlerin rekabet
açısından ne zaman önemli olacağıyla ilgili
öngörüleri içeren analizleri yapması ve bu
analiz sonuçlarına göre kendisini pazarda
nasıl konumlandıracağını değerlendirmesi
gerekmektedir. Bu değerlendirme
sonuçları dikkate alınarak firma
tarafından ürün ve teknoloji seçimi, proje
değerlendirme ve önceliklendirme
kararları verilmektedir. Pazar
araştırmaları, kalite fonksiyonu yayılımı
(quality function deployment), analitik
hiyerarşi prosesi (analytic hierarchy
2006
2008
process) ve analitik ağ prosesi (analytic
network process) gibi puanlandırmaya
dayalı yöntemler, öznel değerlendirmeye
dayalı fayda ölçüm modelleri, özellikle
portföy yatırım analizlerinde kullanılan
ekonomik modeller, bazı firmalar
tarafından geliştirilmiş araçlar (örneğin,
Boston Consulting Group tarafından
geliştirilmiş olan özel matris ve General
Electric tarafından geliştirilmiş olan
Dokuz Hücreli Matris) ve doğrusal veya
dinamik programlama gibi matematiksel
modeller bu süreçte kullanılan bazı araç
ve yöntemlere örnek olarak verilebilir. Bu
makalede sürecin ana çıktıları olan ürün
ve teknoloji yol haritalarına (bir ürünün
veya ürün ailesinin zaman içerisinde yeni
ürünlere veya ürün ailelerine doğru nasıl
evrimleşeceğini ve ne zaman pazardan
çekileceğini gösteren) odaklanıldığı için bu
araç ve yöntemlere değinilmemiştir.
2010
Vizyon
2012
Model C
Sedan Aile
Otomobili
(Yenilenmiş)
Model H-1
Ekonomik
(5 Lt/100 km)
Model H-F
Aile Otomobili
Hibrit
Model H-S
Spor Otomobil
Model H-S
Spor Otomobil
(6 s’de 0-60 km/sa)
Model E
Aile Otomobili
(5 Lt/100 km)
Yakıt Hücreli
Elektrikli
Konsept E
Şekil 1. Binek Bir Otomobil İçin Ürün Yol Haritası
Model E-F
Aile Otomobili
Model E-S
Spor Otomobil
09
EYLÜL 2014
MAKALE
STRATEJİK ÜRÜN PLANLAMA VE ÜRÜN / TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI - II
Ürün ve Teknoloji Yol Haritaları
Albright ve Nelson (2004) tarafından bir
binek otomobil için hazırlanan örnek ürün
yol haritası Şekil 1’de gösterilmektedir.
kararı) hibrit motor kullanan H Modeli ile
satışa devam etmeyi planladığı
görülmektedir. Bu yol haritası, belirlenen
zaman çizelgesi sonunda bu ürün tipi için
ulaşılmak istenen nihai hedefi içeren
vizyonu da göstermektedir. Ayrıca, değişen
pazar koşulları bazı yeni ürünlerin
planlanandan önce veya sonra pazara
sunulmasını, yeni bir pazarın eklenmesini,
ürünün planlanan süreden daha fazla
pazarda bulunmasını veya daha erken bir
zamanda pazardan çekilmesini
gerektirebilir. Bu nedenle, ürün yol
haritalarının değişen dinamik pazar
koşulları ve teknolojik gelişmelere bağlı
olarak belirli zaman aralıklarında revize
edilmesi gerekmektedir.
Şekil 1’de yer alan yol haritası firmanın
spesifik bir ürününün zaman içerisindeki
değişimi/gelişimi ile ilgili planlarını
göstermektedir. Örneğin, firma 2010
yılında yakıt hücreli elektrikli motor
kullanan yeni bir ürünü (E Modeli)
piyasaya sunmayı planlamakta ve bu ürün
için 2006 yılında bir ürün geliştirme projesi
için yatırıma başlamayı planlamaktadır.
Ayrıca, E Modeline 2012 yılından sonra iki
farklı tipte (aile ve spor) yenilenmiş ürünle
devam etmeyi planladığı görülmektedir.
Aynı şekilde, mevcut durumda pazarda
satılan bir ürünü olan ve içten yanmalı
motor kullanan C Modelini 2006 yılı
içerinde modifiye etmeyi, 2008 yılının
başlarında pazara sunmayı, 2010 yılı
içerisinde pazardan çekerek (öldürme
Pazar
Şimdi
Şekil 1’de gösterilen türdeki ürün yol
haritalarının, planlama kararlarını en çok
etkileyen ürün özelliğine (otomobilin
motor tipi) göre düzenlendiğini
+2 Yıl
+1 Yıl
Model 2.2
(tam özellikli)
Model 1.0
KBÇE
Temel
Fonksiyonlu
Model 2.3
(evrimleşebilir
donanımlı)
Model 2.4
w/ Anlık
Mesajlaşma
Asya/Japonya
Pazarı
Ürün yol haritaları hazırlandıktan sonra,
firmanın sonraki faaliyeti ise ürün yol
haritasıyla tutarlı bir şekilde istenilen
nitelikte ve istenilen zamanda hazır
bulunmasını sağlamak amacıyla zaman
içerisinde ihtiyaç duyulan teknolojileri
gösteren teknoloji yol haritasını
hazırlamak olacaktır. Şekil 1’de verilen
ürün yol haritası için hazırlanmış olan
örnek bir teknoloji yol haritası Şekil 3’te
sunulmuştur.
Şekil 3’te verilen teknoloji yol haritası
(ürün yol haritasında gösterilen) ürünlerin
+4 Yıl
Model 2.1
GSM
Avrupa
Pazarı
Kuzey Amerika
Pazarı
+3 Yıl
söyleyebiliriz. Ancak, bir ürün yol haritası
ürün performansının herhangi bir kritik
boyutuna veya pazar segmentine göre de
düzenlenebilmektedir. Pazar segmentine
göre organize edilen örnek bir cep
telefonu ürün yol haritası Şekil 2’de
gösterilmiştir.
Vizyon
Model 4.1.a
Model 3.3
(yenilenmiş)
------Yazılım/
Telsiz
Model 3.2
3G
(evrimleşebilir
donanımlı)
Model 4.1c
Ortak Platform
------Model 3.1
2.5 G
(üst model)
Model 4.1b
Model 0.5
w/ Mesajlaşma
(Tedarikçi)
Ürün yol haritası bölgesel talepleri karşılamak amacıyla ürün ailesinin Model 1.0'dan Model 4.c’ye doğru zaman içerisindeki gelişimini göstermektedir.
Şekil 2. Pazar Segmentlerine Göre Düzenlenmiş Örnek Bir Yol Haritası (Albright, 2002).
10
EYLÜL 2014
Şekil 3. Örnek Bir Teknoloji Yol Haritası (Albright ve Nelson, 2004).
ihtiyaç duyduğu/duyacağı motor
teknolojilerinin (Şekil 1) yıllar içerisindeki
gelişimini göstermekle beraber,
teknolojinin kaynağı (dışarıdan hazır
olarak satın alma veya firmanın kendi
kaynaklarıyla geliştirme) ve teknoloji
geliştirme faaliyetlerinin hangi aşamada
(planmış, planlama sürecinde,
planlanmamış veya uygulanıyor) olduğuyla
ilgili bilgileri de içermektedir (daha detaylı
bilgi için: Albright ve Nelson, 2004). Ürün
yol haritalarında olduğu gibi teknoloji yol
haritalarının da değişen piyasa şartlarına,
ürün planlarına ve firmanın stratejik
önceliklerine bağlı olarak belirli zaman
aralıklarında revize edilmesi
gerekmektedir.
Ürün-teknoloji yol haritaları
hazırlandıktan sonra, firmanın mevcut ve
planlanan ürün ve teknolojiler için hangi
geliştirme projelerini devreye alması
gerektiği ile ilgili kararları içeren bir
aksiyon planıyla zamanlama, istihdam ve
bütçeleme ile ilgili kararları kapsayan bir
yatırım planı hazırlamaya odaklanması
gerekmektedir.
Kaynakça
● Albright, R.E. (2002), “How to use
roadmapping for global platform
products”, PDMA Visions, 24 (4), 19-22.
● Albright, R.E. and Nelson, B. (2004),
“Product and technology mapping tools for
planning and portfolio decision making”.
In: The PDMA Toolbook 2 for New Product
Development. Chapter 15. Eds.: Belliveau,
P., Griffin, A., Somermeyer, S. Jonh
Wiley&Sons, Inc.
11
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II
Dr. Halit SUİÇMEZ / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Bu makalenin Anahtar dergisinin Ağustos
2014 sayısında yayımlananan birinci
bölümde şu konular ele alınmıştır:
Türkiye’de Büyüme Açısından Sorun
Nedir?, Türkiye’de Kalkınma Açısından
Sorun Nedir?, Türkiye’de Verimlilik
Açısından Sorunlar Nelerdir? Makalenin
bu bölümünde (II) ise; Türkiye’de verimlilik
ve büyüme ilişkileri açısından yaşanan
sorunlar ile Onuncu Kalkınma Planındaki
verimlilik hedefleri üzerinde durulacaktır.
Türkiye’de Verimlilik-Büyüme İlişkisi
Açısından Sorun Nedir?
İktisatta büyüme muhasebesi denilen ve
büyümede faktörlerin payını araştıran
çalışmalar yapılmaktadır. Bunlardan
birinin sonuçları Tablo 1'de verilmiştir.
1992-2000 arasında Belçika’da Toplam
Faktör Verimliliği’nin (TFV) büyümeye
katkısı yüzde 50, Danimarka’da 65,
12
Finlandiya’da 93, Fransa’da 85,
Almanya’da 65, İtalya’da 51, İsveç’te 100,
Türkiye’de yüzde-2,1’dir.
Bu oran, Türkiye’de 1972-2000 arasında
yüzde 6,5’tir (Kaynak; Dr. Halit Suiçmez,
Ekonomik Büyümede TFV’nin Rolü, MPM
Yayını, 698, Ankara, 2008: 13).
1985-2012 döneminde, verimliliğin
büyümeye katkısı yüzde 11,1’dir.
Sermayenin katkısı yüzde 63.6; istihdamın
katkısı 25.3’tür.
Büyüme; üretim faktörlerinin katkısı
açısından daha dengeli bir yapıya
getirilmelidir.
TÜSİAD ve TCMB’nin 2008 yılında yapılan
çalışmasında bazı OECD ülkelerindeki
büyümede toplam verimlilik artışının
katkısı araştırılmıştır.
Tablo 1. Bazı OECD Ülkelerinde Verimlilik Faktörünün Büyümeye Katkısı
ABD’de 1992-2000 dönemindeki büyümenin % 37’ si verimlilikten,
Danimarka’ da % 65’i
Finlandiya’da % 93’ü
Almanya’da % 64’ü
İtalya’da %51’i verimlilikten kaynaklanmıştır.
Kaynak: TÜSİAD, TCMB; 2008
EYLÜL 2014
Türkiye’de ise bu dönemde, (1992-2000)
büyümede verimlilik artışının payı sadece
% 6 olmuştur (TÜSİAD, TCMB; 2008).
Yapılan bir diğer çalışmada Türkiye’de
büyümenin kaynakları ayrıştırılmıştır.
Büyümenin kaynakları aşağıda verilmiştir.
2002-2010 arasında büyümenin yüzde
14,1’lik kısmının toplam faktör
verimliliğinden kaynaklandığı
hesaplanmıştır.
Yakın dönemde yapılan bir diğer ortak
çalışmada son 30 yıllık dönemdeki
büyümenin kaynakları ayrıştırılmıştır.
2000’li yıllara gelindiğinde, Toplam Faktör
Üretkenliğinin büyümeye katkısı % 20
civarında süregelmekte ancak emeğin
katkı payının yarı yarıya azalmış olduğu
anlaşılmaktadır. İş gücünün gerek
ücretlerindeki gerileme, gerekse
istihdamdaki durgunluk nedeniyle emeğin
topyekûn katkısının % 13’e değin gerilediği
hesaplanmıştır. Sermaye faktörünün, iş
gücü faktörünü ikâme etmesiyle
betimlenen bu süreç, istihdam dostu
olmayan büyüme ve ithalata bağımlı
sanayileşme sürecinin ana sonucu olarak
karşımıza çıkmaktadır. İlgili veriler
Tablo 3’te sunulmuştur.
Tablo 2. Büyümenin Kaynakları
Gerçekleşen Büyüme
1989-2010
Sabit Sermaye İstihdam
3,84
3,18
%
1989-2000
3,83
%
2002-2010
4,97
%
TFV
0,49
0,17
82,7
12,8
4,5
3,36
0,54
-0,07
87,6
14,1
-1,8
3,70
0,58
0,70
11,6
14,1
74,3
Kaynak: Şeref Saygılı, Uluslararası Üretim Zincirlerinde Dönüşüm ve
Türkiye'nin Konumu, Değerlendirme, 2 Mart 2012, TCMB.
Tablo 3. 1980 Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin
Kaynaklarının Ayrıştırılması
Ortalama Büyüme Hızı (%)
GSYH
GSYH Büyümeye Katkılar (%)
Sermaye Emek TFV Sermaye Emek TFV
1980-1989
5.34
4.00
3.16
1.72
50.29
33.33 16.38
1990-1999
4.02
5.10
2.53
0.08
55.31
25.80 18.89
2000-2010
4.24
4.45
0.27
1.67
66.65
13.13 20.22
1980-2010
4.16
4.55
1.69
0.89
58.23
23.07 18.70
Kaynak: Yeldan, A. Erinç ve Güneş Kolsuz (2014) “1980-Sonrası Türkiye
Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması”
Çalışma ve Toplum, 40(1): 49-66.
13
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II
Türkiye eğer AB üyesi olacaksa, Batılı
ülkeler arasında saygın bir konuma
ulaşacaksa, büyümesini mutlaka daha
fazla oranda verimlilik artışlarına
dayandıracak politikaları oluşturup hayata
geçirmelidir. Türkiye’nin, dünyanın en
büyük GSYİH’ye sahip 10 ekonomisi
arasına girebilmesi için, ekonomik
büyüme ve bunun önemli kaynaklarından
biri olan TFV performansını artırması
gerekiyor. Bunun için özellikle bilgi
sermayesi ve teknolojik düzeyde elde
etmesi gereken atılımların TFV’ye olan
katkıları göz önünde bulundurulmalıdır
(Kaynak: The Conference Board, Aktaran;
Metin Ercan, Radikal,05.04.2014).
14
Son olarak Onuncu Kalkınma Planı’nda bu
ilişkilere nasıl bir yaklaşım gösterildiğine
değinelim.
Türkiye’de Onuncu Kalkınma Planında
Verimlilik-Büyüme İlişkisi Açısından
Öngörü ve Hedefler Nelerdir?
Onuncu Kalkınma Planı bir bütün olarak
değerlendirildiğinde kuşkusuz çok sayıda
doğru ve yerinde sayılabilecek tespitler ve
açılımlar içermektedir. Kalkınma ve
verimlilik olguları açısından geliştirilecek
ilişkilerin elbette daha iyi noktalara
götürülmesi gereklidir. Bu alanda bir katkı
yapmak amacıyla aşağıdaki değinmelere
yer verilmiştir.
Onuncu Kalkınma Planı’nda
(T.C. Kalkınma Bakanlığı, Onuncu
Kalkınma Planı 2014-2018) 137-165
maddeler arasında anlatılan eğitim
politikalarında asıl ihtiyacımız olan
“kavram temelli öğrenme”ye hiç
değinilmemiştir. Bugün bizdeki sistem
“bilgi temelli öğrenme”dir. Mesela çocuk
“demokrasi” kavramını öğrenmeden II.
Meşrutiyeti öğrenir.
314-323 maddeler arasında istihdam
politikaları verilmekte ancak iş gücü
verimliliğini artıracak ve bunu kalıcı
kılacak önlemlere yer verilmemektedir.
Bilindiği gibi, 2002 sonrasında reel ücret
ve verimlilik arasındaki makas açılmıştır.
EYLÜL 2014
450’nci maddede, plan döneminde TFV
yüzde 1,1 oranında artacak denmektedir.
Yüzde 5,5 lik bir GSMH artışında TFV
hedefi çok yetersizdir. Çünkü 1980-2010
arasında TFV artış hızı yüzde 0,90'dır
(kaynak:http://www.academia.edu/334923
3/Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Tur
kiye).
Demek ki, geçen 30 yılda TFV artış hızı
yüzde 0,90; önümüzdeki beş yıllık
dönemde bu oranın da en az yüzde 2’nin
üzerine çıkarmak öngörülmeliydi.
652’nci maddede Tablo 20'de ileri teknoloji
sektörlerinin ihracat payı 2006’da yüzde
5,6; 2018’de 5.5 olarak hedeflenmiştir.
Demek ki 12 yıl sonra da bir gelişme
öngörülmemiştir.
435 ve 437'nci maddelerde belirtildiği gibi,
2007-2012 arasında negatif olan Toplam
Faktör Verimliliği (TFV) değişkeni 10.ncu
plan için büyümede en önemli risk olarak
gözükmektedir.
441 ve 442'nci maddelerde “verimlilik
politikaları” açısından ipuçları
bulunmaktadır.
Verimlilik odaklı büyümeden söz
edilmekte ancak bunun ithalata dayalı
mevcut spekülatif sermaye yönelimli
iktisat politikaları terk edilmeden nasıl
mümkün olacağı soru işareti olarak
kalmaktadır.
Eğer ileri teknolojilerin ihracattaki payı
artırılamayacaksa ihracat için yapılan
hamlelerin de çok yararı olmaz.
Üçüncü Bölümde, öncelikli dönüşüm
programlarından birincisi, “üretimde
verimliliğin artırılması programı”dır.
Bu verimlilik artırma konusunda kalkınma
planlarında ilk kez yer verilen bir konu
olmaktadır. Dolayısıyla olumlu olarak
görülmelidir.
Ancak programın hedefi; sanayi
sektöründe TFV’nin büyümeye katkısının
yüzde 20’nin üzerine çıkarılmasıdır. Bu
hedef yetersizdir.
Türkiye’de 1980-2010 döneminde
büyümeye katkılar şöyle olmuştur:
1980-2010 arasında ortalama GSMH artışı
yüzde 4,16 olarak hesaplanmıştır (Kaynak:
http://www.academia.edu/3349233/Orta_G
elir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turkiye).
Söz konusu olan bu büyümeye katkılar şu
biçimde gerçekleşmiştir.
Sermayenin büyümeye katkısı yüzde 58,
Emeğin katkısı 23, TFV katkısı 19 (Kaynak:
http://www.academia.edu/3349233/Orta_G
elir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turkiye).
Türkiye’de TFV geçen 30 yılda büyümeye
zaten yüzde 19’ luk bir katkı yapmıştır,
şimdiki hedefin yüzde 20’lerde değil çok
daha yükseklere, en azından yüzde 30 ve
40’ lara çıkması olmalıydı.
Yani, Türkiye’de genel ekonomik
büyümenin içinde toplam faktör
verimliliğinin payı yüzde 20’lerde değil, çok
daha yüksek düzeylerde hedeflenmelidir.
Çünkü büyümede TFV payının artması
demek, ekonominin bilgi ve teknoloji
temelli olması demektir.
Örneğin Batılı ülkelerde büyümelerde
toplam verimliliğin payı yüzde 50-60’lar
düzeyindedir (Kaynak 1; B.Saraçoğlu ve
H.Suiçmez, (2006), Türkiye İmalat
Sanayinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme,
Yapısal Özellikler ve 2001 Krizi Sonrası
Reel Değişimler, 2) E.Taymaz, ve H.
Suiçmez, (2005), Türkiye’de Verimlilik,
Büyüme ve Kriz, MPM Yayını, Ankara).
Yukarıdaki araştırmalarda da anlatıldığı
gibi, Türkiye’nin büyüme modeli” verimlilik
odaklı bir büyüme” modeli olmalıdır.
Bunun diğer adı; dinamik bir etkinlik
modelidir. Bu modelde; üretim, istihdam,
yatırımlar, reel ücretler, iş gücü verimliliği,
ihracat hep birlikte artmakta ve sonuçta
ülke sadece GSMH artışı değil, gerçek bir
kalkınma süreci yaşamaktadır.
Güney Kore ve Japonya’nın 1960-1990
dönemindeki sıçramalı kalkınma modeli
de buna dayanmaktadır. Onuncu Kalkınma
Planı bu eleştirel değerlendirmelere
karşın, birçok da olumlu noktaya ve yeni
açılımlara işaret etmektedir. Burada
önemli olan Planın uygulanma tutarlılığı
ve Orta Vadeli Programların, Yıllık
Uygulamaların, Kurumsal Stratejilerin ve
Sektörel Gelişme Planlarının hazırlanması
15
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II
ve uygulanmasında Onuncu Beş Yıllık
Planın temel ilke ve stratejilerine
uyulmasıdır. Bununla birlikte öncelik
taşıyan bir diğer husus ise, uygulana gelen
ve kalkınma göstergeleri yönünden birçok
zaaflar taşıyan mevcut iktisat
politikalarının yeniden gözden geçirilmesi,
spekülatif yönlü büyüme yaklaşımı yerine
verimlilik odaklı bir büyüme modeline
16
geçilmesidir. Bu ise, ülke kaynaklarının
tam ve etkin kullanılıp değerlendirilmesi
anlayışının hayatın her anında ve
düzeyinde içselleştirilmesi demektir.
Sonuç
Ülkemizin bir “verimlilik ekonomisi”
olmasını istiyoruz. Bu bir istek, özlem,
vizyon ve de bir modeldir. Esasen bizim
için hepsinden önce bu bir mecburiyettir.
Çünkü verimlilik artışı açısından en
yüksek potansiyele sahip ülke olduğumuz
öne sürülebilir. Bunu adil ve hızlı
kalkınmak için istiyoruz. Üretim ile insan
arasındaki ilişkiyi kurmak için istiyoruz. Bu
nasıl mümkün olacak?
EYLÜL 2014
• Önce kalkınma ve büyüme planlaması
içinde bir “verimlilik planlaması ve
politikası” oluşturmalıyız.
• Bizim Onuncu Kalkınma Planımız içinde
bu yönde bazı vurgular ve hedefler
bulunmaktadır. Bunların yeniden
değerlendirilmesi ve güncellenmesi
gereklidir.
• Dinamik bir “verimlilik politikamız”
olmalıdır. Tüm reel değişkenler birlikte
artırılmalıdır.
• İnsani varlıklarımızı ve diğer tüm
kaynaklarımızı tam ve etkin
değerlendirmeliyiz.
Örneğin; iş gücümüzü tam
değerlendirmiyoruz. 5-6 milyon işsiz var.
Makineleri tam kullanmıyoruz. Makine
verimi mülga Milli Prodüktivite Merkezi
(MPM) araştırmalarında yüzde 60’larda
(Nurettin Alpkent, Teknoloji Seviyesi
Araştırmaları, İllerde VAP Projeleri).
Tesisler tam çalıştırılamıyor. Tesis verimi
yüzde 60’lardadır (a.g.k.).
Kaynakları etkin kullanmıyoruz. İmalat
sanayi teknik etkinlik oranı yüzde 59 dur
(Halit Suiçmez, Erol Taymaz; İmalat sanayi
teknik etkinlik çalışmasında T.E.= yapılan
iş/yapılabilecek iş=0,59).
TOBB Savurganlık Araştırmasında
maliyet= 200 milyar dolar çıkmıştır
(www.tobb.org.tr).
• Verimlilik ilkelerini her düzeyde öğrenip
uygulayarak verimlilik ekonomisine katkı
verebiliriz.
• Verimliliğin ekonomi politiğini anlatıp,
açıklayıp, bölüşümü düzeltici öneriler
geliştirerek katkı verebiliriz.
• Büyümede TFV payını arttırmak için;
teknolojik gelişmeye dayalı sıçramalı
verimlilik artışı şarttır (Kaynak; Dr. Halit
Suiçmez, Verimlilik Ekonomisi Ve Politika
Arayışları, Verimlilik Dergisi, 2013/4).
• DPT tarafından hazırlanan “Uzun Vadeli
Gelişmenin (2001-2023) ve Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planının (2001-2005)
Temel Amaçları ve Stratejisi”nde
2001-2023 döneminde yıllık ortalama % 7
dolayında büyüme hızı sağlanması ve
büyümenin % 30’unun toplam faktör
verimliliğinden kaynaklanması
öngörülmektedir. Tüm bu saptama ve
gözlemler dikkate alınarak, burada yapılan
önerilerden yararlanıp makro plan,
strateji, program ve politikalarda verimlilik
değişkeninden en üst düzeyde
faydalanmak ülkemizin “verimlilik
ekonomisine” geçmesinde önemli katkı
sağlayacaktır.
Kaynakça
• Erinç Yeldan, Büyümenin Yapısında
Değişen Yok,02 Nisan 2014 Cumhuriyet
• Erinç Yeldan, Orta Gelir Tuzağı Meselesi,
6 Nisan 2014 Cumhuriyet
• Erinç Yeldan, A ve Güneş Kolsuz (2014)
“1980-Sonrası Türkiye Ekonomisinde
Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması”
Çalışma ve Toplum, 40 (1): 49-66.
• www.tobb.org.tr, erişim tarihi, 13.05.2014
• http://www.izafet.com/genelkultur/608475-dunya-demokrasi-indeksiulkelere-gore-demokrasisiralamasi.html#ixzz1wEpj2dBY,
• UNDP, Human Development Report,2009
• OECD,2011 Raporu
• Sırma Demir Şeker, Türkiye’nin İnsani
Gelişme Endeksi Ve Endeks Sıralamasının
Analizi T.C. Kalkınma Bakanlığı, s;17,Ekim
2011
• http://vi.sanayi.gov.tr/rpr.aspx, Erişim
Tarihi: 08.05.2014
• Halit Suiçmez, Ekonomik Büyümede
Toplam Faktör Verimliliğinin Rolü, MPM
Yayını, 698, Ankara, 2008, Sf:13
• Halit Suiçmez, Verimlilik Ekonomisi ve
Politika Arayışları, Verimlilik Dergisi,
2013/4
• TÜSİAD, TCMB; 2008 Raporları
• Nurettin Alpkent, Teknoloji Seviyesi
Araştırmaları, İllerde VAP Projeleri,19992009
• B. Saraçoğlu ve H. Suiçmez, (2006),
Türkiye İmalat Sanayinde Verimlilik,
Teknolojik Gelişme, Yapısal Özellikler ve
2001 Krizi Sonrası Reel Değişimler)
-E. Taymaz, ve H. Suiçmez, (2005),
Türkiye’de Verimlilik, Büyüme ve Kriz,
MPM Yayını, Ankara.)
• E. Thorbecke, Kalkınma Doktrininin
Evrimi, 1950-2005, Fikret Şenses,
Neoliberal Küreselleşme Ve Kalkınma,
2009 İçinde, s; 166
• http://vi.sanayi.gov.tr/rpr.aspx, erişim
tarihi: 08.05.2014
• TÜİK Kısa Dönemli İş İstatistikleri,
Üretim, İstihdam ve Üretici Fiyatları
Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim
endeksinin üçer aylığa dönüştürülmesi,
verimlilik ve reel iş gücü maliyeti TİSK
hesaplaması,2014
• Dr. Halit Suiçmez, Ekonomik Büyümede
TFV’nin Rolü, MPM Yayını, 698, Ankara,
2008, Sf:13)
• Şeref Saygılı, Uluslararası Üretim
Zincirlerinde Dönüşüm ve Türkiye’nin
Konumu, Değerlendirme,2 Mart
2012,TCMB
• The Conference Board, Aktaran; Metin
Ercan, Radikal,05.04.2014)
• T.C. Kalkınma Bakanlığı, Onuncu
Kalkınma Planı 2014-2018),Ankara 2013
• http://www.academia.edu/3349233/
Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turki
ye)
• http://www.academia.edu/3349233/
Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turki
ye, Erişim Tarihi: 13.05.2014
• Hürriyet, 19.09.2013
• Dünya, 02.07.2012
17
EYLÜL 2014
MAKALE
YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI VE KALKINMA
Sinan BORLUK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Kalkınma sürecinde kalkınma olgusuyla
birlikte hareket eden pek çok olgu söz
konusudur. Kalkınmış ülkelerin ortak
özellikleri incelendiğinde, özellikle
yoksulluk ve gelir dağılımında adalet
alanlarında, daha az kalkınmış ülkelere
kıyasla daha iyi durumda oldukları
gözlemlenmektedir. Dolayısıyla bu iki olgu
ve benzer olgular da kalkınmışlık
seviyesinin belirlenmesinde önemli bir
yere sahiptir.
Kavram olarak yoksulluk iki yaklaşımla
belirlenmektedir. Birincisi göreli yoksulluk
olarak adlandırılan ve nüfusun medyan
gelirinin belli bir oranının, ki genellikle bu
oran % 60’tır, altında gelire sahip nüfusun
toplam nüfusa oranıdır. İkinci yaklaşım ise,
mutlak yoksulluk olarak adlandırılan ve
nüfusun belli temel ihtiyaçlarını karşılama
gelir düzeyi altındaki oranının toplam
nüfusa oranıdır.
18
Her iki yaklaşımda da nüfusun hacmi ve
niteliği belirleyici etkenlerdendir. Nüfusun
hacmi, toplam nüfus iken, nüfusun niteliği
demografik yapı tarafından
belirlenmektedir. Dolayısıyla da
demografik yapıyı belirleyen faktörler
dolaylı ya da dolaysız olarak kalkınma
sürecine de etki etmektedir. Demografik
yapının öncelikli belirleyicisi nüfusun
hacmi olduğundan, doğurganlık
demografik yapı üzerinde büyük etkiye
sahiptir. Doğurganlık ile gelir dağılımı
arasında ilişki U-şekilli bir dinamiği
yansıtmaktadır. Doğurganlık arttıkça, gelir
dağılımı bozulmakta, azaldıkça hem gelir
dağılımı düzelmekte hem de ekonomik
büyüme artmaktadır.
Kalkınma açısından önemli bir alan olan
yoksulluk da pek çok faktörden
etkilenmektedir. Yoksulluğu etkileyen
başlıca faktör; demografik yapıdır. Bir
diğer anlatımla yoksulluk ve demografik
yapı karşılıklı ilişki içindedir. Ayrıca
bireylerin sosyoekonomik geçmişleri ve
eğitimleri de etkilidir. Ancak yine de en
önemli faktör demografik yapı, özellikle
aile yapısıdır. Yalnız ebeveynler, özellikle
bekâr anneler, düşük gelir tehdidi
yaşamaktadırlar (Jenkins, 1999).
Gelir dağılımı, demografik, ekonomik vb.
gerekçelerden ötürü, toplumsal refahın
maksimizasyonunda en önemli araçtır
(Lambert, Ramos).
Gelir eşitsizliği ve yoksulluğun
incelenmesinde yeni yaklaşımlara ihtiyaç
duyulmaktadır. Örneğin, dünya nüfusunun
1 dolar altında yaşayan bölümü azalırken
GINI katsayısı yüksek seyretmeye devam
etmektedir. Bazı yaklaşımlara göre,
yoksulluk ve gelir dağılımında adalet
arasında bir ödünleşim mevcuttur
(Atkinson, Brandolini, 2010).
EYLÜL 2014
Yoksulluğu azaltma politikaları daha geniş
perspektiften ele alınmalıdır. Sadece
yoksulluk oranlarının düşmesi yeterli
değildir. Ayrıca sosyal refah fonksiyonu da
maksimize edilmelidir. Kalkınma
analizlerinde de sosyal refah fonksiyonu
da analizlere dâhil edilmelidir.
Türkiye için yoksulluk verileri
incelendiğinde zaman içinde değişken
durumlar gözlemlenmektedir. Perspektife
bağlı olarak iyiye gidiş ya da kötüye gidiş
gözlemlenmektedir.
Örneğin yoksulluk açığı verileri ne kadar
az olursa, yoksulluğun o denli azaldığı
kabul edilmektedir. 2012 göstergeleri 2006
yılı göstergelerinden çok daha olumlu iken
2007-2008-2009 göstergelerinden ise kötü
durumdadır. Yoksulluğun azalan bir hızla
da olsa azaldığı (son 3 yıl için)
görülmektedir.
Yoksullukla birlikte ele alınması gereken
bir diğer konu gelir dağılımıdır. Kalkınmış
ülkelerin belirgin özelliklerinden biri,
kalkınma düzeyi ile gelir dağılımı arasında
var olan yüksek korelasyondur.
Bu kapsamda gelir dağılımını nelerin
etkilediği önem kazanmaktadır. Atkinson
vd.’nin (2010) çalışmasında yapılan
analizlerde, bir K indeksi tanımlanmıştır.
Bu indekse göre, gelir gruplarına
yapılacak eşit katkı, gelir dağılımını
etkilemezken, sabit göreli büyüme
oranlarında eşitsizlik artmaktadır. Gelir
dağılımı ile sosyal refah fonksiyonunun
beraber ele alındığı bir diğer çalışmada,
Kolm (1976), da bir endeks oluşturmuş ve
bu endeksi GINI katsayısıyla paralel hale
getirmiştir (Kolm 1976’dan aktaran,
Atkinson vd, 2010).
Gelir dağılımında adalet alanında, üç çeşit
Tablo 1. Gelire Dayalı, Göreli Yoksulluk Sınırına (Türkiye için Hesaplanan)
göre Yoksul Sayıları, Yoksulluk Oranı ve Yoksulluk Açığı (Türkiye)
Yoksulluk
Sınırı
Yoksul sayısı
(Bin kişi)
Yoksulluk
Oranı (%)
Yoksulluk
Açığı(*)
2006
% 40 -40%
1 882
8 468
12,5
28,6
% 50-50%
2 352
12 412
18,4
31,1
% 60-60%
2 822
16 932
25,0
33,4
Yoksulluk Riski
% 70-70%
3 293
21 682
32,1
34,1
2007
% 40 -40%
2 410
6 335
9,3
23,7
% 50-50%
3 013
10 525
15,4
25,7
% 60-60%
3 616
15 589
22,8
27,2
% 70-70%
4 218
20 320
29,7
29,8
2008
% 40 -40%
2 517
6 614
9,6
22,8
% 50-50%
3 146
11 123
16,1
25,3
% 60-60%
3 775
16 381
23,7
27,1
% 70-70%
4 404
21 171
30,6
30,3
2009
% 40 -40%
2 798
7 276
10,3
24,3
% 50-50%
3 498
11 891
16,9
26,9
% 60-60%
4 197
16 806
23,8
28,6
% 70-70%
4 897
21 740
30,8
31,6
2010
% 40-40%
2 951
7 145
10,0
24,0
% 50-50%
3 689
11 817
16,6
26,9
% 60-60%
4 426
16 746
23,5
28,7
% 70-70%
5 164
21 700
30,4
31,5
2011
% 40 -40%
3 233
7 189
9,9
24,7
% 50-50%
4 041
11 589
16,0
25,9
% 60-60%
4 849
16 390
22,6
29,4
% 70-70%
5 657
21 519
29,7
31,1
2012
% 40 -40%
3 582
7 292
9,9
23,7
% 50 -50%
4 477
11 915
16,2
% 60 -60%
5 373
16 602
22,6
29,4
% 70 -70%
6 268
22 307
30,3
31,1
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2006- 2012
Not: 1) Gelirlerin referans dönemi bir önceki takvim yılıdır.
2) Yoksulluk hesaplamasında eşdeğer hanehalkı gelirleri, Düzey 2 bazında TÜFE ile
düzeltilmiştir.
(*) Yoksulluk açığı yoksulluğun derecesi hakkında bilgi verir. Yoksulluk açığının 100'e
yaklaşması, yoksulluğun derecesinin çok fazla olduğunu, küçülmesi ise yoksulluk risk
derecelerinin daha az olduğunu ifade etmektedir. Yoksulluk açığı =((Yoksulluk sınırıYoksulların EFB medyan geliri)/Yoksulluk sınırı)*100 formülüne göre hesaplanmıştır.
19
EYLÜL 2014
MAKALE
YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI VE KALKINMA
eşitlik söz konusudur. Utilitaryen, Toplam
Faydacı ve Rawlsyen faydada eşitlik olarak
sıralanabilir. Refahçı yaklaşım, mal ve
hizmetlerin insanların ihtiyaçlarına ne
kadar hizmet ettiğinden ziyade, insanların
bu mal ve hizmetlere verdiği mental
tepkileri hesaba katar. Oysa temel mal ve
hizmetlerde eşitlik ve “öz saygı için sosyal
temel” oluşturma, dağılımda eşitlik
açısından önemlidir (Sen, 1979).
Gelir dağılımının genelde arka planda
bırakılan kısmı olan toplumsal fayda,
yoksulluk oranları ile değişken bir ilişki
içindedir. Gelir dağılımının tam adaletli
olduğu ama tüm toplumun mutlak
yoksulluk sınırı altında olduğu bir
toplumun toplam fayda fonksiyonu ile gelir
dağılımının aşırı bozuk olduğu ancak tüm
bireylerin belli bir zenginlik seviyesinde
bulunduğu durumdaki toplam fayda
20
fonksiyonlarının karşılaştırılmasında
ortaya çıkacak sonuç
öngörülememektedir. Bu alanda
öngörülebilecek birincil sonuç, bu iki farklı
durumlardaki toplam refah fonksiyonları
arasındaki farkın, toplum algısı ve kültürü
ile şekilleneceğidir.
dinamikleri ele alınmalıdır. Nicel bir
yakınsama tespit edilse dahi, diğer
etkilerin de analizlere dâhil edilmesi
gereklidir. Örneğin yaşam standartları,
literatürde de geçtiği gibi (Neumayer,
2002), yakınsama analizlerinde dikkate
alınması gereken bir öğedir.
Dünya Bankası’nın tanımladığı günlük 1
dolar sınırı ve benzeri sınırlar altında
yaşayan nüfusun mutlak hacmi 1970-2000
arasında azalmıştır. Bu hacmin dünya
nüfusuna oranı da benzer şekilde azalmış
görülmektedir (Sala-i Martin, 2006).
Yoksulluk ile gelir dağılımında adalet
arasında var olan ödünleşimden dolayı, bu
dönemde gelir dağılımının bozulduğu
tespiti de yanlış olmayacaktır.
Yoksullukla mücadele politikaları,
neo-liberal politikalar içinde kamunun
işlevsiz hale getirilmesiyle etkisiz
kalmaktadır. Ayrıca, gelir dağılımı
düzeliyor görünürken, yoksulluğun
artması söz konusu olabilmektedir. Bu
açıdan gelir dağılımı olgusunun dikkatle
ele alınması gereklidir (Boratav, 2004).
Yalnız istatistiki olarak değil, diğer
açılardan da yakınsama ve ıraksama
Yoksullukla mücadele politikaları
sonucunda, gelir dağılımında adalet
sağlanması, harcama eğilimi yüksek
görece yoksul kesimlerin daha fazla
EYLÜL 2014
Tablo 2. Eşdeğer Hanehalkı Kullanılabilir Gelire Göre GINI Katsayısı
GINI katsayısı
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Türkiye 0,428
0,406
0,405
0,415
0,402
0,404
0,402
Kent
0,415
0,394
0,395
0,405
0,389
0,394
0,391
Kır
0,406
0,375
0,378
0,380
0,379
0,385
0,377
P80/P20 - S80/S20
Türkiye
9,5
8,1
8,1
8,5
8,0
8,0
8,0
Kent
8,6
7,5
7,5
7,9
7,3
7,4
7,2
Kır
8,3
6,9
6,8
7,2
7,1
7,4
7,2
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2006-2012
kaynağa sahip olarak toplam talebi
artırmasını sağlar. Bu durum üretim
açısından hayati öneme sahiptir. Pazarda
değer bulan üretim, yeni üretim için
kaynak anlamına gelmektedir (Murphy,
Shleifer, Vishny, 1989).
Gelir dağılımı ölçümü genel entropi
ölçütleriyle yapılmaktadır. Bu yöntemler
içinde en çok öne çıkan yöntem GINI
katsayısının hesaplanmasıdır. Türkiye için
hesaplanan GINI katsayısının yıllar
içindeki değişimi Tablo 2’de
gösterilmektedir.
GINI katsayısının azalması gelir
dağılımında düzelmeyi göstermektedir. Bu
bağlamda 2006-2012 döneminde resmi
verilere göre gelir grupları arasındaki gelir
dağılımı bozukluğu azalmış görülmektedir.
Genel bir yorum yapılır ise; kalkınma
sürecinde Türkiye için iki önemli alan olan
yoksulluk oranları ve gelir dağılımı
alanlarında Türkiye olumlu bir tablo
çizmektedir. Bu sürecin devam etmesi
kalkınma sürecini hızlandırırken, hızlanan
kalkınma süreci de yoksulluk ve gelir
dağılımı alanlarında daha olumlu
tabloların ortaya çıkmasına neden
olacaktır.
Kaynakça
•Jenkins, S.P. (1999), "Modelling
Household Income Dynamics", Journal of
Popul. Economics 13.
•Lambert, P.J., Ramos, X. (Tarihsiz),
"Welfare Comparisons : Sequential
Procedures For Heterogeneous
Populations", University of York, JEL: D63,
I31.
•Atkinson, A.B., Brandolini, A. (2010), "On
Analyzing the World Distribution of
Income", The World Bank Economic
Review, Vol 24 No. 1.
•Sen, A. (1979), "Equality of What", The
Tanner Lecture on Human Values Dev. At
Stanford Univ.
•Salai-Martin, X. (2006), "The World
Dıstrıbutıon Of Income: Falling Poverty and
. . . Convergence, Period", The Quarterly.
Journal of Economics Vol. CXXI Iss. 2
•Neumayer, E. (2002), “Beyond income:
convergence in living standards, big time”,
Structural Change and Economic
Dynamics 14.
•Boratav, K. (2004), “‘Yoksulluk’ Kavramı
Üzerine Notlar”, Toplum ve Hekim, Cilt: 19,
Sayı:1.
•Murphy, K.M., Shleifer, A., Vishny, R.
(1989), "Income Distribution, Market Size
and Industrialization", Quarterly Journal of
Economics, Aug. 1989.
• http://www.tuik.gov.tr/
UstMenu.do?metod=temelist Erişim Tarihi:
Ağustos 2014.
21
EYLÜL 2014
MAKALE
OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014
Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
(Verimlilik Genel Müdürlüğü)
bölümlerin yanında, kapsamlı istatistiki
bilgi içeren tablo ve grafikler de bu
raporların temel bileşenlerindendir.
Türkiye için bu raporların en sonuncusu
Temmuz 2014’te yayımlanmıştır. Raporda
“genel değerlendirme ve öneriler”
bölümünün ardından; önceki raporda
yapılan öneri alanlarındaki gelişmeler
değerlendirilmektedir. Sonrasında gelen
detaylı iki bölüm-genel değerlendirmede
yapılan vurgulara paralel olarak“makroekonomik dengesizlikleri
azaltmak” ve “iş sektöründe1 yapısal
değişimi teşvik ederek kapsayıcı büyüme
göstermek” başlıklarıyla sunulmaktadır.
Bu çalışmanın devamında bahsedilen
rapor, temel bulguları ve önerileri
çerçevesinde özetlenmektedir.
Finansal istikrar ve düşük enflasyon ile
büyümeyi yeniden dengeleme
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
(OECD) yaklaşık iki yıllık dönemlerde üye
ülkelerin ekonomilerini değerlendirdiği
iktisadi araştırma raporları
hazırlamaktadır. Bu araştırmalar
ülkelerdeki ekonomik gelişmeleri daha iyi
anlamak, politika yapıcıları temel sorun
alanları konusunda uyarmak ve bu
alanlarda çözüm yolları önermeyi
amaçlamaktadır. 1961’den bu yana
yayınlanan raporlar, önceleri daha çok
makroekonomik gelişmelere ve
politikalara odaklanırken şimdilerde
yapısal politikalar ve bunların
makroekonomik politikalarla etkileşimine
vurgu yapmaktadır. İçerik olarak kamu
sektörünün rolünün yanı sıra; iş gücü,
ürün ve finansal piyasaların işleyişleri
düzenli olarak incelenmektedir. Ayrıca,
spesifik konularda detaylı bilgi içeren özel
Raporda; Türkiye’nin iş sektörü
dinamizminin 2000’lerde güçlü ve
kapsayıcı bir büyümeyi (inclusive growth2)
desteklediği fakat refah göstergelerinin
hâlen bazı boşluklara işaret ettiği dile
getirilmektedir. Rapora göre ekonomik
performans, güçlü kamu maliyesi ve
esnek bankacılık sektörü ile
desteklenmektedir. Buna karşın büyüme,
düşük iç tasarruf ve istikrarsız dış rekabet
gücü sebebiyle iç talep ve yabancı
sermayeye fazlasıyla bağımlıdır. Daha açık
bir ifadeyle, tüketime dayanan iç talep,
sıcak sermaye akımları tarafından finanse
edilmektedir. Bu durum aynı zamanda cari
açığı artırmakta ve enflasyon üzerinde
yukarı yönlü baskı yaratmaktadır. Raporda
1
İktisadi anlamda iş sektörü ya da şirketler kesimi olarak anılan terim, ekonominin şirketler tarafından oluşturulan ve hükümet, hanehalkı ve kar amacı gütmeyen
organizasyonların dışında kalan kısmını ifade eder.
2
Detaylı açıklama için, Bkz. http://siteresources.worldbank.org/INTDEBTDEPT/Resources/468980-1218567884549/WhatIsInclusiveGrowth20081230.pdf
22
EYLÜL 2014
makroekonomik kırılganlıkların, iç talebi
düşürmek ve katı para politikası
uygulamak suretiyle potansiyelin altında
büyüyerek kontrol edilebildiği ama bu
kırılganlıkların hâlen sorun yarattığı
vurgulanmaktadır. Bu sorunlara çözüm
olarak raporda, daha az değerli yerli
paranın ve ihracat pazarında bir
toparlanmanın dış talebi canlandıracağı,
aynı zamanda cari açığı daraltarak
ekonominin dengeye gelmesine yardımcı
olacağı ileri sürülmektedir. Bu sorun
alanlarına gereken önem verilmediği
takdirde, uluslararası finansal piyasalarda
veya ülke siyasetindeki herhangi bir
aksaklık halinde bu kırılganlıkların tüm
dengenin bozulmasına yol açacağına
dikkat çekilmektedir. Raporda işaret
edilen sorun alanlarına paralel olarak,
2014-2016 Orta Vadeli Program ve
2014-2018 Kalkınma Planı’nın doğrudan iç
tasarrufların ve dış rekabetin artırılmasına
odaklandığı gözlenmektedir.
Cari açık sorunu daha yakından
incelendiğinde, bu sorunun rekabet
baskısı, düşük özel tasarruf ve artan enerji
ithalatı ile büyüdüğü ortaya konmaktadır.
Bu noktada Türkiye’nin ihraç mallarını
orta ve ileri teknoloji sektörlerinde
çeşitlendirerek fiyat dışı rekabet gücünü
başarılı bir şekilde ilerletmesine rağmen,
ülkede düşük teknolojili sektörlerin
payının hala çok yüksek olduğunun altı
çizilmektedir. Düşük teknoloji
sektörlerinin fiyat erozyonuna ve maliyet
rekabetine açık olması ise bir diğer önemli
sorun alanı olarak öne çıkarılmaktadır.
Raporda para politikasına dair Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB)
birbirine bağlı üç seçenek (trilemma)
karşısında yaşadığı sıkıntıya
değinilmektedir. Bir başka deyişle;
enflasyon, faiz haddi ve kur arasında
istenen dengenin kurulması oldukça zor
bir görevdir. Şöyle ki, enflasyonu
frenlemek üzere politika faizini artırmak
sermaye girişlerini teşvik edecek, bu
durum TL’nin değerlenmesine ve ihracatın
olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Öte
yandan faizin düşük kalması yüksek
enflasyona davetiye çıkaracaktır. TCMB bu
durum karşısında 2010 yılında salt
enflasyon hedeflemesine odaklanmaktan
vazgeçmiş, finansal istikrarı da temel
hedefleri arasına almış ve reel döviz kuru
ve kredi artışını da gözeten bir yaklaşım
benimsemiştir. Bu temelde raporda
2014’ün başında uygulanmaya başlanan
sıkı para politikasının küresel likidite
koşulları sebebiyle sürdürülemediği
belirtilmekte ve bu süreçte uygulanan
politikaların uzun vadede bahsedilen
dengenin kurulmasını zorlaştırabileceği
vurgulanmaktadır.
Rapor finansal piyasalar konusunda,
ulaşılabilirliğinin kolaylaşmasıyla özellikle
düşük gelirli hanehalkı ve Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) kredi
kullanımının arttığına değinmektedir.
Raporda, kredi kullanımının kapsayıcı
büyümeyi desteklediği kabul edilmekte
fakat finansal piyasaların istikrarı için
borçluların geri ödeme kapasitelerinin göz
önünde bulundurulması gerektiği de
vurgulanmaktadır. Bu konuda Mayıs
2013’ten bu yana risk artışı olduğu ileri
sürülmektedir. Bu durum, KOBİ
borçlanması ve kredi kartı kullanımı için
de geçerlidir. Bu noktada KOBİ
borçlanması desteklenirken, hanehalkı
kredi kartı kullanımını sınırlayıcı
zorunluluklar getirilmiştir. Raporda yoksul
aileleri kısıtlayacak olsa da bu politikaların
hanehalkı ödemeler dengesi için bir
gereklilik olduğu üzerinde durulmaktadır.
Bunların ötesinde; uluslararası
karşılaştırmada Türkiye bankacılık
sektörünün sağlıklı göründüğünün ve
özellikle BASEL II düzenlemelerinin
tamamının, BASEL III taslak
düzenlemelerinin ise çoğunun
uygulanması ile denetleyici çerçevenin de
güçlendiğinin altı çizilmektedir.
Maliye politikası alanında raporda, mali
saydamlık konusunda OECD normlarının
yakalanamadığına işaret edilmekte ve bu
konuda düzenli yayımlanacak daha
kapsamlı bir Mali Rapor’un çözümleyici
olacağı öne sürülmektedir. Raporda ayrıca
genel bütçe açığı ve borç/GSYİH
oranlarının düşme eğilimleri ve Orta
Vadeli Plan’da konulan hedefler takdir
edilirken sıkı maliye politikasının devam
ettirilmesinin ulusal tasarrufları artıracağı
vurgulanmaktadır.
Yukarıda detaylıca açıklanan “Finansal
istikrar ve düşük enflasyon ile büyümeyi
yeniden dengeleme” başlığında ele alınan
bölümde değinilen konu başlıkları şu
şekilde özetlenebilir: Dış talep
kuvvetlenmektedir fakat yüksek enflasyon,
kur oynaklığı ve düşük verimlilik artışı
devam etmektedir. Rekabet gücü
istikrarsızdır ve yabancı tasarrufa
bağımlılık oldukça yüksektir. Para ve
maliye politikaları, kur ve kredi artışını
sürdürülebilir kılarken enflasyonu
düşürmeyi amaçlamaktadır fakat düşük
değerlerde de olsa enflasyon, hedefinin
oldukça üstündedir ve özel borçlanma
seviyeleri kayda değer biçimde
artmaktadır. Hem KOBİ kredileri hem
büyük firmaların döviz borçlanmasının
büyük ölçüde artmış olması finansal
riskleri artırabilir. Öte yandan otoritelerin
hanehalkı borçlanmasını kontrol altında
tutma çabaları sonuç vermektedir. Talebi
yeniden dengelemek için dış rekabette
daha fazla ilerleme vazgeçilmez
görünmektedir. Bunun için de düşük
23
EYLÜL 2014
MAKALE
OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014
OECD EKONOMİ
RAPORLARI:
TÜRKİYE 2014
enflasyon ve katı para politikası elzemdir.
Kamu maliyesi Türkiye’nin uluslararası
güvenilirliğini de destekleyecek şekilde
son on yılda kuvvetlenmiştir. Mali pozisyon
sağlam görünürken kamu harcaması
özellikle eğitim, sağlık ve emeklilik
alanlarında oldukça artmıştır. Demografik
eğilimler, aktif sosyal politikalar ve büyük
altyapı projeleri kamu harcamaları
üzerinde ek baskı oluşturacaktır.
Yapısal değişimi teşvik eden kapsayıcı
büyüme
Raporda güçlü ve kapsayıcı bir büyüme
için yukarıda çizilen makroekonomik
3
çerçevenin yanında detaylı incelenecek
diğer bölümün de konusunu oluşturan ‘iş
sektöründe yapısal değişimin teşvik
edilmesi’nin önemi vurgulanmaktadır.
Buna göre, iş gücünün beşte biri hâlen
verimliliği düşük tarımda ve tarım dışı iş
gücünün büyük çoğunluğu da düşük
verimli işlerde istihdam edilmektedir.
Buradan yola çıkarak raporda, hem
işletmelerin kendi içindeki hem de
işletmeler arası istihdam geçişleriyle
Türkiye ekonomisinin toplam verimliliği ve
rekabet gücünün artırılabileceğinin altı
çizilmektedir. Bu amaçla raporda, ürün
piyasası düzenlemelerinin daha rekabet
yanlısı hale getirilmesi 3 ve uluslararası
Burada özellikle tarım ürünleri ve enerji piyasaları kastedilmektedir.
24
rekabete açık olmayan hizmet
sektörlerinin rekabete açılması
önerilmektedir. Bu kapsamda iş gücü
piyasasının esnekleştirilmesini kapsayan
düzenlemelere de dikkat çekilmekte ve
bunların, firmaları kayıtlı sektörde tutmak
için gerekli olduğu iddia edilmektedir. Aksi
takdirde, seçilen bölge ve sektörlerde
kayıtlı firmaları destekleyen teşviklerin
genişlemesinin, kaynakların verimliliği
düşük faaliyetlerden yüksek olanlara
geçişi sağlamayacağına işaret
edilmektedir.
Raporda Türkiye firmaları; beşeri ve fiziki
sermaye, yönetim kalitesi, yerli ve
EYLÜL 2014
kurumsallaşmış büyük firmalar için önemi
vurgulanmaktadır. Kurumsallaşmış büyük
firmalarla beraber Doğrudan Yabancı
Yatırım (DYY) firmaları da, hem
belirsizlikten hem de küçük firmaların
kayıtdışı düzenlemeler yapabilme
boşluklarını kullanarak oluşturdukları
adaletsiz iş ortamından olumsuz
etkilenmektedir. Daha önce belirtildiği gibi
bu durum, Türkiye’yi önemli bir genel
verimlilik ve istihdam artışı kaynağından
mahrum bırakmaktadır.
uluslararası ürün, iş gücü ve sermaye
piyasalarına erişim derecesine göre beş
gruba ayrılmaktadır. Bunlar; (i) mikro
işletmeler (tarım-dışı toplam iş sektörü
istihdamının yaklaşık % 45’i), (ii) küçük ve
orta ölçekli işletmeler (istihdamın yaklaşık
% 35’i), (iii) büyük aile firmaları (istihdamın
yaklaşık % 15’i), (iv) borsada işleme açık
kurumsallaşmış şirketler (istihdamın
% 3’ünden az), (v) “usta yıldızlar”
(istihdamın % 1’den azı) olarak
gruplanmaktadır. Parantez içinde verilen
yüzdelerden anlaşıldığı gibi istihdamın
büyük kısmı dağılımın düşük verimlilik
ucunda yoğunlaşmaktadır. Bu durum
ekonomide genel verimlilik artışının
önünde engel oluşturmakta ve
işletmelerin gelir, çalışma koşulları ve
beşeri sermaye gelişimi açılarından
farklılık gösteren işçileri arasında sosyal
bölünme yaratmaktadır.
Rapora göre Türkiye’deki katı düzenleyici
çerçeve, kayıtlı firmaların görece
maliyetini oldukça artırmaktadır. Bu
durum özellikle Türkiye’nin yoğun
uluslararası rekabetle karşı karşıya
olduğu ticarete konu imalat için modern
işletmenin gelişimini zora sokmaktadır.
Benzer şekilde raporda, vergilendirmede
ölçeğe özel uygulamaların gözden
geçirilmesi gerektiğine dikkat
çekilmektedir. Bunun yanında kuralların
tahmin edilebilirliğinin artırılmasının
Raporun devamında, farklı tipteki tüm
firmaların gelişiminin, firmalar arası iş
gücü ve sermayenin daha etkin kullanım
alanlarına geçişi kolaylaştırarak firma içi
verimlilik kazanımlarını destekleyeceği
belirtilmektedir. Bu alanda ilk yapılması
gerekenler şu şekilde özetlenmektedir: i)
Anadolu Kaplanları bölgesinde ilk nesil
girişimci firmaların kurumsal gelişiminin
kuvvetlendirilmesi, ii) geleneksel aile
işletmelerinin kurumsallaştırılması ve
borsada işlem görür hale getirilmesi ve
DYY firmalarının yaygınlaştırılması, iii)
küçük işletmelerden oluşan ekonominin
yapısal değişimi. Rapora göre, günümüzde
yapısal değişimi özendirmek Türkiye
politika hedefleri arasında yerini
almaktadır. Buna kanıt olarak çeşitli
politika girişimlerinin başlatılması ve ek
teknoloji yayılımı ve know-how paylaşım
programlarının aşamalı olarak
uygulanması sunulmaktadır. Ayrıca küçük
firmalarda yenilikçi yatırımların
finansmanını kolaylaştırmak üzere iş
meleklerine ve finans sermayedarlarına
vergi teşvikleri sunulmuş, Yükselen
Şirketler Piyasası yaratılmış ve KOBİ
borçları için karşı teminat
oluşturulmuştur. KOBİ Özel Komisyonu
yakın zamanda bu politikaları gözden
geçirmiş ve üzerinde çalışılması gereken
alanları öne çıkarmıştır. Aynı şekilde
25
EYLÜL 2014
MAKALE
OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014
Onuncu Kalkınma Planı “Üretimde
Verimliliği Artırma” hedefini ilk “öncelikli
dönüşüm programı” olarak belirlemiştir.
Bu program iş sektöründe toplam faktör
verimliliği artışını hızlandırmayı
amaçlamakta ve özellikle küçük
işletmelere odaklanmaktadır. Bu çaba,
ilgili bakanlık ve kurumlar arasında daha
güçlü koordinasyona dayanacaktır.
Tüm bu süreçlerde program çıktılarının
izlenmesi ve çabaların daha başarılı
projeler üzerine yoğunlaştırılması
gerekliliği vurgulanmaktadır. Raporda
Türkiye’de en gelişmiş etki değerlendirme
tekniklerinin uygulanmaya başlandığı
belirtilmektedir. Bunların, giderek daha
fazla kamu kaynağı gerektiren KOBİ
destek programlarına da uygulanması
gerektiğinin altı çizilmektedir. Rapora göre
Ulusal Kalkınma Planı’nda öngörüldüğü
gibi, tüm KOBİ destek programlarının en
başarılısı belirlenmeli ve kaynak dağılımı
ona göre düzenlenmelidir. Bunların yanı
sıra raporda, daha kurumsal büyük
firmalar için de özellikle yapılması
gereken üç eylem öne çıkmaktadır: i)
kayıtdışılık tüm firmalara uygulanabilecek
iş gücü piyasası kuralları yardımıyla
azaltılmalı, ii) kurumsal vergilendirme
olabildiğince ölçekten bağımsız
gerçekleştirilmeli, iii) geniş düzenleyici
çerçeve OECD içinde en iyi örnekler göz
önünde bulundurularak büyük modern
işletmelere dost hale getirilmeli.
Bahsedilen politikalar sayesinde
sağlanacak verimlilik artışı ve büyümenin
yaratacağı sosyal etkilere de dikkat çeken
rapor, verimliliği yüksek firmaların
büyümesinin nüfusun daha büyük kısmı
için değişiklik yaratabileceği ve fakat
verimliliği düşük firmaların da yardıma
ihtiyaçları olduğu üzerinde durmaktadır.
Bunun üzerine kayıtlı sektörde düşük
26
nitelikli iş gücü için istihdam
yaratılmasının önemi vurgulanırken
verimliliği yüksek firmaları emek yoğun
faktör birleşimlerine yöneltmek için
istihdam maliyetlerinin düşürülmesi
önerilmektedir. Bu noktada temel
önerilerde de yinelendiği üzere, vergi
takozunun düşürülmesi bir öncelik olarak
ortaya konmaktadır. Aynı doğrultuda,
sosyal katkıların 2008’den bu yana (farklı
bölgelerde, farklı kategorilerdeki işçiler
için farklı oranlarda) büyük oranda
düşürülmesi, istihdamı başarılı bir şekilde
canlandırdığı gerekçesiyle, ülke çapında
yaygınlaştırılması gereken bir politika
olarak sunulmaktadır. Dahası, bölgesel
asgari ücret uygulamasının da bu yöndeki
çabaları destekleyeceği belirtilmektedir.
Yine bu kapsamda, 25-54 yaşları
arasındaki kadınların iş gücüne katılım
oranının 2008’de % 29,3’ten 2012’de
% 37, 3’e yükselmesinde, sosyal katkıların
azaltılmasını da kapsayan politika
tedbirlerinin faydası olduğu
belirtilmektedir. Bunun sosyal içerme
açısından ve düşük gelir grubu için olumlu
olduğunun altı çizilirken, istihdamın
kayıtdışı niteliği de vurgulanmaktadır. Bu
soruna çözüm olarak yine etkin istihdam
maliyetlerini düşürmenin ve kayıtlı
sektörde esnek istihdam olanaklarını
artırmanın kadın istihdamının kalitesini
artıracağı öne sürülmektedir.
Rapor, ilgili bir başka belge olarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
hazırladığı ve Mayıs 2014’te yayımladığı
Ulusal İstihdam Stratejisi’ni ele
almaktadır. Onuncu Kalkınma Planı’nda da
öncelikli olarak ele alınan proje, OECD’nin
iyi örnekleriyle örtüşmekte ve beşeri
sermaye gelişimi, özel politika gerektiren
gruplar, sosyal taraflarla diyalog ve
çalışma mevzuatı konuları üzerinde
durmaktadır. Bu doğrultuda raporda
kıdem tazminatı reformu ve belirli süreli
çalışma, geçici çalışma, çağrı üzerine
çalışma, evden çalışma gibi istihdam
biçimleri desteklenmektedir. Bu istihdam
biçimlerinin çoğunun kayıtdışı, küçük ve
verimliliği düşük işletmelerde yoğun
kullanımına karşın kayıtlı sektörde
yasaklanmış veya kısıtlanmış olduğu
vurgulanmaktadır. Bu noktada bu
reformların sendikalardan ve bazı
işverenlerden tepki gördüğü
belirtilmektedir. Buna göre sendikalar,
standart olmayan istihdam biçimlerinin
Türkiye’de zaten görece kısıtlı olan işçi
haklarını, çalışma ilişkilerinin ve sosyal
korumanın altını oyarak olumsuz yönde
etkileyeceğini iddia etmektedir. İşveren
tarafına bakıldığında ise kayıtdışı
çalışanlar her türlü istihdamı koruma
kuralı ve sosyal koruma maliyetini
reddetmektedir. Kayıtlı çalışanlar ise,
kıdem tazminatı düzenlemesine geçişin
katkılar düşürülmediği müddetçe
mümkün olmadığını düşünmektedir. Zira
kıdem tazminatı reformu konusunda bir
uzlaşma sağlanamaması hükümetin
tartışmaları ertelemesine yol açmıştır. Bu
noktada raporda, Türkiye’nin daha fazla
esneklik ve daha güçlü sosyal koruma
alanlarında kararlı olması gerektiği
vurgulanmaktadır.
Raporda Türkiye, OECD refah göstergeleri
açısından da değerlendirilmektedir. Buna
göre, Türkiye’de gelir eşitsizliği, yoksulluk
ve maddi yoksunluk göstergelerinin düşüş
göstermesine karşın; eğitim, iş/hayat
dengesi, çevresel kalite ve öznel refah
göstergelerinin OECD ortalamalarının
altında kaldığının altı çizilmektedir. Bu
boşluğun bir kısmı, beşeri sermayeye
gereken önemin verilmemesi ve kayıtdışı
sektörün varlığı ile açıklanmaktadır.
Bunun yanı sıra rapor, Türkiye’nin çevresel
politika alanında atması gereken adımlara
EYLÜL 2014
dikkat çekerek sonlanmaktadır. Buna göre
Türkiye’nin, Kyoto Protokolü’nü 2009’da
imzaladığı, buna karşın sera gazı
emisyonu için ulusal bir hedef belirlemede
geç kaldığı belirtilmektedir. Öte yandan
nicel olarak, elektrik üretiminde
yenilenebilir enerji payını 2023 itibarıyla
% 30’a çıkaracağını teyit etmiş olması
sadece çevresel göstergeler açısından
değil Türkiye’nin cari işlemler açığı
açısından da olumlu bir gelişme olarak
değerlendirilmektedir. Son olarak
Türkiye’nin kişi başına düşen karbon ayak
izi değerinin düşük olmasına rağmen sera
gazı emisyonunun hızlı bir şekilde artması
ve bu artışın GSYİH artışından
ayrışmaması dikkat edilmesi gereken bir
diğer durum olarak vurgulanmaktadır.
Yapısal değişim, verimlilik artışı ve kural
temelli bir iş ortamı yaratmak başlığıyla
da özetlenebilecek yukarıdaki kısım için
ana tema şu şekilde özetlenmektedir.
İşletmeler; çoğu mikro, verimliliği düşük
firmadan az sayıda modern, verimliliği
yüksek firmaya doğru çeşitlenmektedir.
Düzenleyici çerçeve; büyüyen firmaları
yüksek maliyetli istihdam, vergi ve diğer
zorunluluklarla sıkmaktadır. Kanunlara
uymadaki eşitsizlik, iş sektörü ayrışmasını
derinleştirmekte ve güveni
zedelemektedir. Sonuçta, kurumsallaşmış
firmalar daha fazla engelle
karşılaşmaktadır. Seçilen bölge ve
sektörlerde kayıtlı işletmeleri ve
yatırımları destekleyecek devlet
teşviklerine rağmen kaynaklar, verimliliği
düşük faaliyetlerden yüksek olanlara
yeterince akmamaktadır. Tüm bu faktörler
verimlilik artışının önünde engel
oluşturmakta ve özel sektörün farklı
katmanlarındaki işçilerin kazanç, çalışma
koşulları ve beşeri sermaye gelişimi
dolayısıyla sosyal olarak bölünmesine yol
açmaktadır. Kural temelli iş ortamında
daha yüksek güven, doğrudan yabancı
yatırım firmalarının daha hızlı
büyümelerini cesaretlendirecek, bu da
verimlilik artışları, kapsayıcı büyüme ve
dış tasarrufların borç yaratmadan
emilimine katkıda bulunacaktır. Çalışma,
raporun temel önerilerinin sunulmasıyla
sonlandırılmaktadır.
Temel Öneriler
Finansal istikrar ve düşük enflasyon ile
büyümeyi dengelemek
• Para politikasının, enflasyon ve
enflasyon beklentilerini, enflasyon
hedefiyle daha iyi örtüştürecek şekilde
ayarlanması,
• Daha fazla borç tipi için dinamik tedarik
ve borç/gelir tavanları belirlenmesi,
•Tasarrufun ve uzun dönem yatırımın
gelişiminin desteklenmesi.
Kamu maliyesinin güvenilirliğini
korumak
•Sıkı maliye politikası izlenmeye devam
edilmesi ve gerektiğinde müdahale
edebilmek üzere hazır olunması,
• Uluslararası standartlara göre
hazırlanmış genel hükümet hesaplarının
yanında tüm mali faaliyetleri içeren
kapsamlı bir rapor yayımlanarak mali
izlemenin geliştirilmesi,
• Çok yıllık bir genel hükümet harcamaları
tavanı belirlenmesi ve çıktıların açıkça
rapor edilmesi.
• Vergi ve sosyal zorunlulukların
firmaların ölçeklerine göre gösterdiği
farklılığın azaltılması,
• Esnek istihdam biçimlerinin (geçici,
belirli süreli, evden) kayıtlı sektörde
uygulanmasını zorlaştıran kısıtlamaların
ortadan kaldırılması,
• Sosyal güvenlik ağının güçlendirilmesi
ve işsizlerin yeteneklerinin geliştirilmesi
yollarının çeşitlendirilmesi,
• Ülke çapında düşük nitelikli işçiler için iş
gücü vergi takozunun düşürülmesi ve
gerçekleşmiş gelir vergisi tipi kredi
desteğinin genişletilmesi,
• Kayıtlı sektörde kadın istihdamını
kolaylaştıran reformlar aracılığıyla
kadınların iş gücüne katılımının
desteklenmeye devam edilmesi,
• Yasası çıkan fakat henüz uygulanmayan
devlet destek izleme sisteminin
uygulanması. Yapısal değişimden
etkilenen KOBİ’ler ve işçilere yönelik
destek programlarının çıktılarının
değerlendirilmesi. En başarılı
programlara odaklanılması,
• Farklı alanlarda kullanılan akaryakıtta
zımni karbon vergi oranının orta vadede
uyumlaştırılması.
Kural temelli iş ortamında yapısal
değişim, verimlilik artışı ve güveni inşa
etmek
• İş çevresinde tüm düzenleyici çerçevenin
geliştirilmesi, daha tahmin edilebilir
kılınması ve bu süreçte OECD iş gücü ve
ürün piyasaları göstergelerinin
kullanılması,
27
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME - IV
BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER
Ahmet Emre ÇOBAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Bu başlık altındaki önceki yazıda (Anahtar,
Ağustos 2014) verimlilik politikalarının
merkezinde yer alan iki ana unsur (i)
beşeri sermayenin gelişimi ve (ii) ulusal
teknoloji yeteneğinin artırılması olarak
belirtilmiş; beşeri sermayenin niteliğinin
verimlilikle ilişkisini sadece iş gücü
verimliliğiyle sınırlandırmanın doğru bir
tutum olmayacağı üzerinde durulmuştu.
Bunun yanı sıra “insanların daha yüksek
yaratıcılık ve daha sistematik düşünme
yetileri kazanması” olarak tanımlanan
beşeri sermayenin gelişimi konusunun,
eğitim sorunsalıyla büyük oranda iç içe
geçtiğinden de söz edilmiş, bu doğrultuda
eğitim alanında muhtemel analiz konuları
listelenmişti.
Temel Demografik Göstergeler
sıklıkla dile getirilmektedir. Ortalama
nüfusun genç olması, genelde 15-64 yaş
aralığı olarak kabul edilen iş gücüne
katılım sağlayabilecek nüfus oranının da
yüksek olacağı gibi bir izlenim
doğurmaktadır. Ancak karşılaştırmalı
veriler, en azından şu an için söz konusu
yaş aralığında ülkemizin gözle görülür bir
avantajı olmadığını gözler önüne
sermektedir: Türkiye’de 15-64 yaş
aralığında olan nüfusun toplam nüfusa
oranı % 68’ler düzeyindedir ve bu oran,
karşılaştırmaya dâhil edilebilecek Batı ve
Doğu Asya ülkeleri ortalamalarının çok az
üstünde seyretmektedir (OECD ortalaması
% 65,5). Diğer yandan Türkiye, söz konusu
ülkelerle 0-15 yaşın toplam nüfusa oranı
üzerinden karşılaştırmaya tabi
tutulduğunda, yaş ortalamasının
düşüklüğünün etkileri açık bir biçimde
görülmektedir (Türkiye % 26; OECD
ortalaması % 18,5). Bu veri esas
alındığında, yaklaşık 10 yıl sonrasında
nüfus yapılarında keskin bir değişiklik
gözlenmediği koşulda, Türkiye’deki
çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranının
karşılaştırmaya alınan ülkelere kıyasla çok
daha yüksek olacağı sonucuna
ulaşılabilecektir.
Beşeri sermayenin niteliğine yönelik
analizlerin ilk aşamasını, ülkenin nüfus
yapısına ve bu yöndeki değişim trendlerine
yönelik incelemeler oluşturmaktadır.
Türkiye nüfus profilinin özellikle Avrupa,
Kuzey Amerika ve Uzak Doğu ülkelerine
kıyasla genç olması, geleceğe yönelik
karşılaştırmalı üstünlüğümüzün en
görünür olduğu alanlardan biri olarak
Bunun yanı sıra, artmakta olan yaş
ortalamasına paralel biçimde Türkiye’nin
0-15 yaş arası nüfusunun toplam nüfusa
oranı da düşme eğilimi göstermektedir.
Dünya Bankası’nın ortaya koymuş olduğu
tahminler, bu oranın önümüzdeki 50 yılda
çok daha düşük seviyelere geleceği
öngörüsünde bulunmaktadır. Fakat yine
de, 15-64 yaş arası (çalışabilir) nüfusun
Bu ve bir sonraki yazıda, verimlilik
alanında politikaları yönlendirecek
şekilde, beşeri sermayenin gelişimine
yönelik bir analiz olarak Türkiye örneği ele
alınacaktır. Yapılan karşılaştırma ve
sunulan veriler, ağırlıkla Verimlilik
Stratejisi ve Eylem Planı hazırlıkları
kapsamında ortaya konan Durum Analizi
raporlarından derlenmiştir.
28
toplam nüfusa oranının, 2030’lara kadar
yükselme eğilimini koruyacağını söylemek
mümkündür. Bu bağlamda, büyüme
performanslarındaki artışa paralel oranda
bir istihdam artışının da uzunca bir süre
sağlanamayacağı sonucuna -diğer
koşullar sabit tutulduğundavarılabilecektir.
İş Gücüne Yönelik Temel Göstergeler
Türkiye son dönemde yüksek bir büyüme
performansı yakalamış olsa da, bu
performans gerek işsizlik gerekse de iş
gücüne katılım oranları üzerinde henüz
büyük bir değişim sağlamış değildir. Her
ne kadar işsizlik oranı 2011 yılında, 2001
krizinin ardından ilk kez tek haneli
rakamlara (% 9,8) inmişse de, bu düzey
hâlen beklentileri karşılamaktan uzaktır.
Fakat 2009’da küresel ölçekte yaşanan
krizin istihdam üzerindeki etkilerinin diğer
ülkelere kıyasla daha düşük olması,
olumlu bir veri olarak
değerlendirilebilecektir.
İşsizlik oranları üzerinden yapılan
karşılaştırmalar çok olumsuz bir tablo
sunmasa da, iş gücüne katılım oranları
incelendiğinde, Türkiye’nin son dönemde
göstermiş olduğu genel ekonomik
performansa kıyasla bu oranların çok
düşük olduğu gözlenmektedir. İş gücüne
katılım oranının düşüklüğünde en temel
nedenlerden biri olarak ise kadınların iş
gücüne katılım oranının düşüklüğü kendini
göstermektedir (Şekil 1).
EYLÜL 2014
Bunun yanı sıra, yine aynı raporda,
Türkiye’nin rekabet edebilirliği açısından
engel oluşturan unsurların ağırlıklarına
yönelik de bir değerlendirme yapılmıştır.
Bu değerlendirme sonucunda,
“finansmana ulaşım” ve “vergi oranları”
öne çıkan ilk iki konu olurken bu iki
başlığın hemen altında, % 11,9 oranıyla
“iş gücünün eğitim düzeyinin yetersizliği”
öne çıkmaktadır (Kaynak: Dünya
Ekonomik Forumu, Küresel Rekabetçilik
Raporu).
Şekil 1. İş Gücüne Katılım Sağlamayan Nüfus Oranları ve Cinsiyet Bazında Dağılımı (Kaynak: OECD)
Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu
tarafından ortaya konan Küresel Rekabet
Raporu başlıklı karşılaştırmada, genel
seviyede 2006 yılında dünyada 59.
sıradayken 2012 yılında 43. sırada yer
almıştır. Türkiye’nin göstermiş olduğu bu
yükseliş, temelde makroekonomik
performans açısından sağlanan başarının
bir çıktısı gibi görünmektedir. Nitekim
“makro çerçeve” başlığı altında 2006
yılında yapılan karşılaştırmada 144 ülke
içinde 101. sırada yer alan Türkiye, bugün
bu sıralamada 55.’liğe yükselmiştir. Ancak
küresel ölçekte rekabetçiliğe yönelik diğer
birçok kriterde, benzer bir sıçrama ya da
iyileşme gözlenmemektedir. İş gücü
piyasasının etkinliğine yönelik alanda
Türkiye 114.’lükten 124.’lüğe düşmüşken
eğitim alt bileşenleri ortalamasında da
58.’likten 74.’lüğe düşmüştür.
Ülke düzeyinde toplam çıktı içinde iş
gücünün niteliğinin katkısını
karşılaştırmaya yönelik bir diğer
çalışmada ise, Türkiye’nin pozisyonu
1990’lara kıyasla daha iyi görünmekle
birlikte, henüz 2000 yılı düzeyine
ulaşılamaması, bu alanda 2001 krizinin
etkilerinin hâlen sürmekte olduğu
şeklinde yorumlanabilecektir. Bunun yanı
sıra, son 10 yıllık dönemde, yatırım
oranlarındaki yükseliş göz önünde
bulundurulursa, mevcut karşılaştırmada
alınan pozisyonun, yatırımların katkısının
yükselmesiyle de ilişkilendirilmesi
mümkündür. Fakat kaynağı her ne olursa
olsun, Türkiye’deki iş gücünün nitelik
düzeyinin toplam girdi üzerindeki payının
karşılaştırmaya alınan ülkelere oranla
düşüklüğü, bu alanı özel olarak üzerinde
durulması gereken bir konu olarak
önümüze getirmektedir (Şekil 2).
Türkiye’de Genel Eğitim
Yukarıda sözü edilmiş olduğu gibi, Dünya
Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan
Küresel Rekabetçilik Raporu’nda yer alan
göstergeler içinde, Türkiye’nin sıralamada
düşüş gösterdiği başlıca alanlar arasında
eğitim de yer almaktadır. Rekabet
edebilirlik düzeyini etkilemesi bağlamında,
eğitim başlığında yer alan alt bileşenler
Şekil 2. Toplam Çıktı İçinde İş Gücünün Payı (Kaynak: The Conference Board Total Economy Database™)
29
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME IV
BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER
Tablo 1: Türkiye’nin Rekabetçilik Düzeyi Çerçevesinde Eğitim Bileşenleri
Eğitim Alt Bileşenleri
144 ülke içinde sıralama
Orta öğrenim okullaşma oranı
93
Yüksek öğrenim okullaşma oranı
56
Eğitim sisteminin genel kalitesi
82
Matematik ve fen eğitimi kalitesi
100
Yönetim okulları kalitesi
97
Okulların internete erişimi
68
Araştırma ve eğitim hizmetlerinin erişilebilirliği
77
İşbaşı eğitimin yaygınlık düzeyi
65
Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Rekabetçilik Raporu
kapsamında Türkiye’nin mevcut durumu,
eğitim sisteminin bütünündeki kalite
problemlerine dikkat çeker niteliktedir
(Tablo 1).
Dünya Ekonomik Forumu’nun sunduğu
verilere kıyasla daha kapsamlı bulgular
ortaya koyan OECD’nin Educa on at a
Glance (Bir Bakışta Eğitim) raporunun
sunmuş olduğu göstergeler ve
karşılaştırmalar, Türkiye eğitim sisteminin
kalite sorunlarını daha ayrıntılı olarak
gözler önüne sermektedir. Buradaki en
çarpıcı göstergelerden biri, son 40 yıllık
dönemde nüfusun kentlileşme oranında
yaşanan büyük değişimin, eğitim düzeyleri
üzerindeki etkisinin yok denecek kadar az
olmasıdır. Kuşaklararası eğitim düzeyleri
arasındaki farkları sergilemesi
bağlamında, OECD’nin 25-34 ve 55-64 yaş
aralıklarına yönelik yaptığı
karşılaştırmalar, Türkiye’deki genel eğitim
düzeyindeki gelişimin sınırlılık düzeyini
net bir şekilde ortaya koymaktadır
(Şekil 3).
Şekil 3. Yüksek Eğitim Alanların Yüzdesi ve Ülkeler Bazında Yaş Gruplarına Dağılımı (Kaynak: OECD)
30
25-34 yaş arası olup da yüksek öğrenimini
tamamlamış nüfus Türkiye’de yalnızca
% 17 düzeyindeyken OECD ortalaması
% 40’lara yakındır. Buna benzer bir tablo,
25-64 yaş arası nüfusun bütününe
bakıldığında da görülebilecektir. Nüfus
içinde, alınmış olan en yüksek eğitim
düzeyi üzerinden yapılan karşılaştırmada
Türkiye, % 70’lere varan ilk öğrenim
mezunu düzeyiyle, % 28 olan OECD
ortalamasının yaklaşık üç kat üstünde
seyretmektedir. Bunun yanında yüksek
öğrenim mezunu kitlenin toplam nüfus
içinde oranı da, aynı ölçüde düşüktür.
Yine diğer bir kritik bir durumu ise,
Türkiye ile G. Kore arasındaki bir
karşılaştırma ortaya koyabilecektir.
Türkiye’ye benzer bir kentlileşme
sürecinden geçmiş olan G. Kore’de 55-64
yaş grubu içinde yüksek öğrenim görmüş
nüfusun oranı Türkiye’yle aşağı yukarı
aynıdır ve % 10’larda seyretmektedir.
Ancak G. Kore bu dağılımı sonraki
kuşaklarda çok yüksek bir düzeye
çekebilmiş, 25-34 yaş aralığında % 65’lere
çıkarmıştır. Oysa ki aynı periyotta Türkiye,
% 17’lere ulaşabilmiştir. Türkiye açısından
zorunlu eğitim süresinin kademeli olarak
artırıldığı 1997’den bugüne kat edilmiş
olan yol izlendiğinde de bu artışın yavaşlığı
kendini göstermektedir (Şekil 4).
EYLÜL 2014
Ülkelerin eğitim düzeyine ilişkin bir diğer
temel gösterge ise, yaş grupları bazında
okullaşma oranlarıdır. Gerek 20-29 yaş
gerekse 15-19 yaş arası okullaşma
oranlarındaki değişime bakıldığında,
Türkiye’nin 2000’lerin başından bugüne,
belirli bir sıçrama yapmış olduğu
sonucuna varılabilmektedir (Şekil 6 ve 7).
Şekil 4. Türkiye Toplam Nüfusu İçinde Alınan En Yüksek Eğitim Düzeyinin Seyri (1997-2010)
Yüksek öğrenim alanların yüzdesinin
düşük olduğu ve Türkiye’nin son dönemde
genel ekonomik performansının yüksek
olduğu görülürse, bu durumun Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya gibi
ülkelere benzer şekilde, üniversite
mezunları içindeki işsiz oranının düşük
olduğu izlenimi oluşturması normaldir.
Ancak verilere bakıldığında, yüksek
öğrenim mezunu işsizliğinde de
Türkiye’nin pozisyonunun umut verici
olduğunu söylemek mümkün
olmayacaktır. Bu anlamda Türkiye’nin
görece daha iyi performans gösterdiği
Estonya, İspanya ve Yunanistan üçlüsünde,
İspanya ve Yunanistan’ın, 2009 krizinde en
ağır yarayı almış Avrupa ülkeleri olarak
konumlanmış olduklarını da gözden
kaçırmamak gerekir (Şekil 5).
OECD’nin burada ele alınan raporunda da,
bu sıçrama ve Türkiye’nin son dönemdeki
ekonomik performansı incelendiğinde,
2020’ye kadarki dönemde okullaşma
oranındaki en büyük atılımın yine
Türkiye’de olacağı sonucuna varılmıştır.
Ancak daha önce de belirtildiği gibi,
nüfusun sektörel dağılımında ve
kentlileşme düzeyinde Türkiye’nin belirli
bir denge noktasına vardığı ve
kuşaklararası eğitim düzeylerindeki farkın
da, benzer birçok ülkeye kıyasla yok
denecek kadar az olduğu düşünülürse,
OECD’nin bu tahminin belirli bir iyimserlik
taşıdığı sonucuna varılabilecektir. Türkiye
eğitim sisteminin uzun yıllardır sürmekte
olan yapısal sorunları ve bunun yanında,
toplumsal yapının temel dinamikleri göz
önünde bulundurulursa, kökten
değişimler olmadığı sürece Türkiye’deki
okullaşma oranındaki artışın uzun süreler
aynı hızla devam etmeyeceği
öngörülebilecektir.
Okullaşma oranı verileri, eğitim sisteminin
niteliğine ilişkin diğer bulgularla bir arada
ele alındığında, şu an beş yaşında olan
nüfusun alacağı toplam eğitim süresine
ilişkin varılan sonuçlara göre ise
tahminler, Türkiye için 15,2 yıllık bir süre
öngörmektedir. Öngörülen süre, sözgelimi
Finlandiya için 19,6 yılken AB-21
ortalaması için beklenti 17,7 yıl, OECD
ortalaması içinse 17,4 yıldır
(Kaynak: OECD).
Şekil 5. Üniversite Mezunu İşsiz Nüfus Oranları Kaynak: OECD
31
EYLÜL 2014
MAKALE
VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME IV
BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER
OECD’nin eğitim düzeylerine ve kalitesine
yönelik olarak gerçekleştirmiş olduğu
geniş kapsamlı analizler doğrultusunda,
Türkiye’nin bulunduğu duruma ilişkin
veriler ise, Tablo 2’de toplulaştırılarak
sunulmuştur.
Türkiye üzerine analizler, bu doğrultuda
yapılan karşılaştırmalar ve
değerlendirmelere bir sonraki yazıda
devam edilecektir.
Şekil 6. 20-29 Yaş Okullaşma Oranı (Kamu ve Özel) (Kaynak: OECD)
Şekil 7. 15-19 Yaş Okullaşma Oranı (Kamu ve Özel) (Kaynak: OECD)
32
EYLÜL 2014
Tablo 2. OECD “Education at a Glance” Analizi Özet Verileri
Gösterge
Türkiye (%)
OECD
Ortalaması
(%)
Türkiye’nin
Sıralamadaki
Yeri
Okullaşma Oranları
3 yaş (okul öncesi eğitim)
4
66
33 / 36 ülke
4 yaş (okul öncesi eğitim ve ilköğrenim)
17
81
38 / 38 ülke
5-14 yaş (tüm düzeyler)
94
96
37 / 39 ülke
58
yetersiz veri
2 / 39 ülke
İlköğrenim Mezunu ve Altı Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı
25-64 yaş
Ortaöğrenim Mezunu ve Altı Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı
25-64 yaş
31
74
36 / 40 ülke
25-34 yaş
42
82
35 / 36 ülke
55-64 yaş
19
62
34 / 36 ülke
25-64 yaş
13
31
37 / 41 ülke
25-34 yaş
17
38
35 / 37 ülke
55-64 yaş
9
23
34 / 37 ülke
Mesleki programlar
28
17
10 / 33 ülke
Üniversiteler
40
62
31 / 36 ülke
Mevcut genç nüfus içinde ortaöğrenimi tamamlaması
öngörülenlerin oranı
54
84
26 / 27 ülke
Mevcut genç nüfus içinde yükseköğrenimi
tamamlaması öngörülenlerin oranı
23
39
26 / 28 ülke
Yükseköğrenim Görmüş Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı
Yükseköğrenim Giriş Oranları
Mezuniyet Oranları
Herhangi Bir Şekilde Eğitim Görmeyen ya da Çalışmayan Nüfusun Toplam Nüfusa Oranları
15-29 yaş (2005 verisi)
43,6
15,0
1 / 32 ülke
15-29 yaş (2010 verisi)
36,6
15,8
1 / 32 ülke
Kaynak: OECD
33
EYLÜL 2014
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
“Büyük İşletme/Sürdürülebilir
Üretim Kategorisi” Birincilik Ödülü
AKÇANSA BÜYÜKÇEKMECE FABRİKA SLC TİP KALSİNATÖRDE RDF VE
ENDÜSTRİYEL PLASTİKLERİN YAKILMASI İLE KÖMÜR KULLANIMININ AZALTILMASI
PROJESİ (AKÇANSA ÇİMENTO SAN. VE TİC. A.Ş. ÇANAKKALE FABRİKASI)
Bu proje ile Türkiye ve dünyada ilk defa
fırından ayrı dizayn edilmiş kalsinatörde
evsel atıkların, çöplerin ve endüstriyel
plastik atıkların yakılması sağlanmış ve bu
sayede ithal edilen fosil kömür miktarı
azaltılarak maliyetler düşürülmüştür.
Süreç, yarattığı ekonomik faydanın yanında
İstanbul gibi yüksek nüfusa sahip bir
kentin çöpünü tüketip çevreyi de
temizlerken işletmenin atık yakma
kapasitesini de büyük oranda artırmıştır.
Fabrikanın diğer iki fırınında yakılan 4
ton/saat’lik kapasite ilave 6 ton/saat’lik bir
dozajlayıcı ile 10 ton/saat’e çıkarılmış ve
yılda 47.500 tonluk evsel çöpün bertarafı
yapılmış, bu sayede ekonomik ve çevresel
fayda sağlanmıştır.
Projenin Özet Tanımı
Akçansa 2004 yılı itibarıyla İstanbul’un tek
çimento fabrikası olan Büyükçekmece
fabrikasında atık yağ yakarak Türkiye’de
ilk defa çimento döner fırınlarında
alternatif yakıtların yakılabilmesi adına
Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan atık
yakma lisansını almıştır. İlerleyen yıllarda
ömrünü tamamlamış hurda lastik,
kontamine olmuş atıklar, endüstriyel
plastik ve kurutulmuş arıtma çamurunu
da atık menüsüne dâhil etmiştir. 2008
yılında endüstriyel plastiklerin parçalanıp
hazırlandığı ve döner fırınlarda yakıldığı
34
AKÇANSA Ladik Fabrika Müdürü Alican KARLIDAĞ
ödülü Bakan Fikri IŞIK'tan aldı.
bir atık parçalama tesisi kurmuş ve 2012
yılına kadar bu tesislerde atıktan
hazırlanan yakıtları fırınlarında ek yakıt
olarak yakmıştır. 2012 yılına gelindiğinde
Recydia firması ile 45.000 ton/yıl tedarik
miktarı ile bir kontrat imzalanmış ve
parçalanmış halde evsel atıklar hazır
olarak tedarik edilmeye başlanmıştır.
Uygulama Yöntemi (Pilot Uygulama)
Proje, fabrikanın yakıt maliyetlerini
azaltmak ve işletmenin sürdürülebilirlik
raporunda paydaşlarına taahhüt ettiği CO2
ve diğer emisyon hedeflerine ulaşmak için
alternatif yakıt kullanımının artırılması
sonucu ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda
evsel atıkların tedariği artırılmış, ancak
tüketimi konusunda bazı sorunların
olduğu görülmüştür. Büyükçekmece
EYLÜL 2014
fabrikasında yakabilecek en yüksek evsel
atık miktarına ulaşabilmek amacıyla, daha
önce Türkiye ve dünyada uygulama örneği
olmayan, fırından ayrı dizayn edilmiş
kalsinatör tipinde evsel atıkları yakma
projesi başlatılmıştır. Pilot uygulama ve
endüstriyel denemenin yapılabilmesi için,
mevcut atık besleme sistemlerinden
yararlanılmış ve 1 nolu çimento döner
fırınının dozajlama sistemini kullanarak
ilave pnömatik sevk sistemi ile 2 nolu
çimento döner fırınının kalsinatörüne
evsel atıklar beslenmeye başlanmıştır.
Yapılan bu endüstriyel deneme süresince
prosesin çeşitli noktalarından alınan
periyodik numunelerin sayısı artırılmış ve
proses daha yakından izlenmeye
başlanmıştır. Yaklaşık 1 ay süren
endüstriyel deneme süresince dozajlanan
evsel atık miktarı kontrollü olarak
artırılmış ve etkileri incelenmeye devam
etmiştir. Prosesten alınan tüm
numunelerde sistemi etkileyen menfi
sonuçlar görülmediği için şirket yönetimi
dozajlama ve besleme sistemi kararı almış
ve kalıcı sistem kurulmuştur.
2013 yılı boyunca fabrikada üretilen
endüstriyel plastik atıkları ile tedarikçiden
(Recydia) alınan evsel atıklar ve çöpler 2
nolu çimento döner fırınının
kalsinatöründen beslenmiştir.
Süreç, walking floor trailer adı verilen
fabrikanın sahip olduğu özel bir dorsenin,
Şile’de Recydia’nın çöp ayıklama ve atık
hazırlama tesisinde hazırlanan atıklar ile
doldurulması ile başlamaktadır. Buradan
fabrikaya ulaşan atık Truck Unloading
Station adı verilen boşaltma istasyonunda
boşaltılır ve dozajlama sistemlerine
gönderilir. Hassas bir tartıma sahip olan
bu dozajlayıcılarda besleme miktarı
ayarlanan atıklar bir blower vasıtası ile
pnömatik olarak kalsinatöre beslenir.
Kalsinatörde takip edilen sıcaklığa göre
set edilen kalsinasyon sıcaklığı Siemens
PCS 7 otomasyon programı sayesinde
otomatik olarak fosil yakıt miktarı düşer
ve kalsinasyon sıcaklığı sürekli sabit
tutulur.
Elde edilen sonuçlar
Artırılan alternatif yakıt kullanımıyla
çevreye salınan emisyon değerlerinde
azalma sağlanmış ve bu sayede şirketin
“Sürdürülebilirlik Raporu”nda hedeflediği
emisyon değerlerine ulaşmasına katkıda
bulunulmuştur.
Proje ile yılda yaklaşık 200.000 ton ithal
fosil yakıt tüketen fabrika yaklaşık % 13
daha az yakıt ithal etmiş ve ülke
ekonomisine katkı sağlamıştır. Daha az
fosil yakıt kullanarak yılda 210.000 adet
ağaç eşdeğeri CO2 tasarrufu sağlanmıştır.
Proje başarıyla sonuçlanmış ve 2013 yılı
boyunca kalsinatörden evsel atıklar
beslenmiştir. 2014 yılında da süreç aynı
şekilde devam etmekte ve sağlanan fayda
sürdürülmektedir.
Bu proje kapsamında pilot uygulamanın
başarılı olması sonrasında alınan kararla
toplam 1.239.000 TL yatırım yapılmıştır.
Elde edilen yıllık 4.508.000 TL kâr ile proje
kendisine yapılan yatırımı 6 aydan daha
kısa bir sürede geri ödemiştir ve sürekli
kar etmeye devam etmektedir.
Çevresel ve diğer faydalar
Çimento döner fırınları ilave bir emisyon
yaratmadan alternatif yakıtları
kullanabilmekte ve atıktan enerji elde
edebilmektedir. Nüfusun oldukça yüksek
olduğu İstanbul’da çöplerin stoklanması
büyük bir problemdir. Yoğunluğu düşük
olan çöp hacimce çok büyük alanlar
kapladığından vahşi depolama yapılmak
zorunda kalınır. Proje, bu anlamda da
İstanbul’un çöp stoklama problemine de
bir çözüm alternatifi olmuştur.
Bu proje ile 2013 yılında;
•İlave 47.500 ton/yıl evsel atık yakma
kapasitesi sağlanmış
•26.163 ton/yıl ithal kömür (steam coal)
ikame kapasitesi elde edilmiş
•Sonuç olarak 4.508.000 TL/yıl kâr
sağlanmıştır.
35
EYLÜL 2014
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
“Büyük İşletme/Sürdürülebilir
Üretim Kategorisi” İkincilik Ödülü
ATIK ISIDAN ELEKTRİK ÜRETİM TESİSİ PROJESİ
(NUH ÇİMENTO SANAYİ A.Ş.)
enerjisi 290.000.000 Nm3/h olarak
bulunmuştur. Kazan, türbin, jeneratör
sisteminin komple verimi ise yaklaşık
% 23’ler mertebesindir.
Kazanlarda elde edilen 10 bar, 340-350 °C,
yaklaşık 80 ton su buharı kolektörde
toplanarak uygun şartlarda, kontrol vanası
sayesinde türbine gönderilmektedir.
Türbin jeneratör sistemi ile bu enerji
elektrik enerjisine çevrilerek yaklaşık 18
MW elektrik enerjisi elde edilmektedir.
Nuh Çimento Genel Müdürü Hayrettin ŞENER
ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı.
Atık ısıdan elektrik üretim tesisi, temel
olarak çimento prosesinden artan ve
bacalardan atılan yüksek debili sıcak gazın
geri kazanımıyla çalışan bir sistemdir.
Tesiste bulunan 3 fırın hattının her birinde
bulunan 2 baca için atık ısı geri kazanım
kazanları monte edilerek toplamda 7
(kazanlardan biri yer sorunu nedeniyle 2
parça halinde yapılmıştır) kazana
ulaşılmıştır. Daha önce bacalardan atılan
sıcak gazlar yeni yapılan bu kazanlardan
geçirilerek burada yüksek sıcaklıkta
(350 °C) buhar elde edilmektedir. Her bir
kazanda elde edilen yüksek sıcaklıktaki
buhar, buhar türbinine gönderilmekte ve
burada buluna türbin - jeneratör
sayesinde elektrik enerjisine
çevrilmektedir. Tesisin kapasitesi yaklaşık
17732 KWh’tir.
36
Sistemde 2 farklı kazan tipi
bulunmaktadır: AQC ve SP kazanlar.
Bunlar isimlerini fırın prosesinde
bulundukları yere göre almışlardır. Fırın
tarafında bulunan kazanlara SP, soğutma
tarafında bulunan kazanlara ise AQC
kazan adı verilmektedir. SP kazanlara
ortalama 190.000 Nm3/h gaz 350°C’lerde
girip 200°C’lerde çıkmaktadır. Bu
kazanlardan 200°C’lerde gaz çıkışına izin
verilerek çıkan gaz ile proseste kurutma
işlemi yapılmaktadır. Bu kazanların her
birindeki ısı enerjisi yaklaşık olarak
40.000.000 kJ/h olarak hesaplanmıştır.
AQC kazanlara ortalama 150.000 Nm3/h
gaz 400°C’lerde girip 84°C’lerde
çıkmaktadır. Bu kazanların her birindeki
ısı enerjisi yaklaşık olarak 45.000.000 kJ/h
olarak hesaplanmıştır. Sistemin toplam
Sistemde soğutma ihtiyacını karşılamak
üzere 3 gözlü bir soğutma kulesi
kurulmuştur. Soğutma suyu debisi
maksimum 6000 m3/h’dir. Sistemin
yaklaşık 100 m3/h su tüketiminin 70 m3/h’si
soğutma kulesinde gerçekleşmektedir.
Geriye kalan kısım ise kazanlarda
kullanılan saf suyun hazırlanmasında ve
blöflerde kullanılmaktadır.
Tesiste sadece atık ısının geri kazanımıyla
saatte yaklaşık 18 MW elektrik enerjisi
üretilmektedir. Atık ısıdan sağlanan enerji
kazanımı sayesinde tesisin satın aldığı
elektrik azalmıştır. Tesis elektrik
tüketiminin yaklaşık % 20’si atık ısıdan
geri kazanım ile sağlanmaya başlanmıştır.
Yılda 100 milyon KWh elektrik enerjisi
üreterek şirket ve ülke menfaatlerine
katkıda bulunmaktadır. Ayrıca tasarruf
edilen elektrik enerjisi sayesinde 76 bin
ton eşdeğerinde CO2 salınımı azalımıyla
çevreci bir yatırım olarak da öne
çıkmaktadır.
EYLÜL 2014
“Büyük İşletme/Sürdürülebilir
Üretim Kategorisi” Teşvik Ödülü
TOFAŞ BOYA PROSESLERİ – ATIK ISI GERİ KAZANIM UYGULAMALARI PROJESİ
(TOFAŞ TÜRK OTOMOBİL FABRİKASI A.Ş.)
TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. Boya Üretim Müdürü Orçun SARICA
ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı.
“Enerji”, giderek tükenmeye yüz tutan
kaynakları, globalleşen yapısı ve artış
trendinde olan fiyatları ile günümüzde
öncelik sıralamasındaki basamakları hızla
tırmanmaktadır. Enerji üretimi alanında
meydana gelen yeni nesil, yüksek verimli
termik teknolojilerin gelişimi, yenilenebilir
enerjilerin kullanımını destekleyen piyasa
ve teşvik mekanizmaları bu önemin en
belirgin göstergeleridir. Tüketim tarafında
ise, enerjinin verimli kullanımı tüm
dünyada son derece önemli bir gündem
maddesi olmaktadır. Ülkemizde de
enerjinin sanayi üretiminde en etkin
şekilde kullanımı, tüm sektörlerin
üzerinde hassasiyetle çalıştığı bir konu
haline gelmiştir. Üretimde ileri teknolojiyi
çok geniş bir şekilde kullanan otomotiv
sektöründe ve bu sektörde enerjiyi en
yoğun şekilde kullanan boya proseslerinde
verimlilik, uluslararası rekabetçiliğin ana
unsurları arasında yer almaktadır. Bu
kapsamda özellikle doğalgaz ve benzeri
yakıtların tüketiminde, ürün üzerinde
herhangi bir negatif etki yaratmadan
yapılan tüketim iyileştirmeleri çok etkili
sonuçlar doğurmaktadır.
Boya kabinlerinde, araç üzerine yaş olarak
uygulanan boyanın, performans ve
fonksiyonelliğini sağlamak için,
içerisindeki su ve/veya solventin
buharlaştırılması gerekmektedir. Bu
amaçla, boyama işlemi sonrası, özel
fırınlar kullanılmaktadır (Bkz. Şekil-1).
Fırın bacalarından atılmakta olan yüksek
sıcaklıktaki baca gazının içerisindeki
37
EYLÜL 2014
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
Şekil 1. Boya Fırını Prensip Şeması
enerjinin geri kazanılması önemli
derecede verimlilik sağlayan projelerin
başında gelmektedir. Bu sistemler, bir
yakma veya kurutma prosesi sonucunda
oluşan yüksek sıcaklıklı havanın
içerisindeki ısıyı, kullanım amacına özel
tasarlanmış ve yüksek otomasyon
seviyesine sahip termik prosesler
vasıtasıyla geri kazanmaktadır. Kazanılan
bu enerji ihtiyaç duyulan başka bir
noktada kullanılarak, aynı miktardaki
enerjiyi elde etmek için harcanan doğalgaz
veya benzeri yakıtlardan tasarruf etme
prensibine dayanmaktadır
(Bkz. Şekil 2. a ve b).
38
Projelerin başlangıç aşaması, fırınların ısıl
dengesinin analiz edilmesi ve akabinde
egzoz bacalarında atılan atık enerjinin
tespitini içermektedir. Bu analizler sonrası
projelerin genel çerçevesi oluşturulmakta
ve daha sonrasında detay mühendislik
çalışmaları yapılmaktadır. Atık gazın
içeriği, sıcaklığı, malzeme limitleri ve
yatırım maliyeti gibi parametreler ve
bunların birbirleriyle olan etkileşimleri
dikkate alınarak sistemin
projelendirilmesi tamamlanmaktadır.
Ayrıca tasarlanan sistemler yüksek
otomasyon seviyesine sahip olmakta ve
prosesin her noktasında akış, sıcaklık ve
basınç gibi indikatörler izlenebilmektedir.
Tüm bu çalışmalardaki hedef, en az
maliyetle en yüksek faydayı elde
edebilmek, dolayısıyla yatırımların geri
dönüş süresini en aza indirmektir.
Boya üretim alanında toplam 5 adet
proses fırınına atık ısı geri kazanım
sistemi uygulaması yapılmıştır. Proje
konsept tasarımları birim bünyesinde
gerçekleştirilmiştir. Öncü nitelik taşıyan bu
uygulamalar ile elde edilen tasarruf yılda
yaklaşık 511.000 Avro olmaktadır.
Gerçekleştirilen bu atık ısı geri kazanım
uygulamaları projesinde, TOFAŞ Boya
Üretim Müdürlüğü bünyesindeki,
Kataforez, Astar ve Su Bazlı Son Kat Boya
tesis fırınlarına atık ısı geri kazanım
sistemleri kurulmuştur.
Kataforez tesisinde bulunan 2 adet
kürlendirme fırınının sıcak baca gazları
vasıtasıyla sıcak su üretilmektedir. Bu
üretilen sıcak su, tesiste bulunan ve
550C - 600C sıcaklığa ihtiyaç duyulan
proses banyolarının ısıtılması için
kullanılmaktadır.
EYLÜL 2014
Astar boya tesisindeki uygulamada, yine 2
adet olarak bulunan fırınların baca
gazlarındaki ısı, hava-hava prensibine
dayalı ısı değiştiricisi vasıtasıyla geri
kazanılmakta, geri kazanılan bu enerji,
fırınların içerisine dışarıdan emilerek
basılan dış ortam havasını ısıtmak için
kullanılmaktadır.
Su Bazlı Son Kat tesisinde yapılan
uygulamada ise bir adet olan kürlendirme
fırınından egzoz edilen sıcak baca gazı
vasıtasıyla, aynı tesisin bir başka fırını için
kullanılan taze havanın ön ısıtması
yapılmaktadır.
Boya proseslerinde, enerji verimliği ve
enerjinin en etkin kullanımı prensipleri
çerçevesinde sistematik olarak tüketim
iyileştirme faaliyetlerine devam
edilmektedir. Çalışmalar, sosyal
sorumluluk bilinciyle mümkün olan en
düşük maliyet ile en yüksek kârlılığı elde
etme prensibi ile gerçekleştirilmektedir.
Bu kapsamda, günümüzde ve gelecekte
yapılması düşünülen tüm enerji tüketimi
iyileştirme faaliyetleri için, şirket vizyonu
ve stratejik planları ile uyumlu faaliyet
planları hazırlanmıştır. Bu faaliyet planları
ışığında ana hedef, dünya ölçeğinde araç
başına enerji tüketiminde en ön sıralarda
yer alan ve çevre duyarlılığı en üst seviyeye
taşınmış boya üretim prosesleri
oluşturmaktır.
Şekil 2.a. Taze Hava Ön Isıtma Prensibine Dayalı Atık Isı Geri Kazanım Sistemi-Proje Öncesi
Şekil 2.b. Taze Hava Ön Isıtma Prensibine Dayalı Atık Isı Geri Kazanım Sistemi- Proje Sonrası
39
EYLÜL 2014
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
“Büyük İşletme/Otomasyon ve Teknolojik
Yenilik Kategorisi” Birincilik Ödülü
BOYAHANE DKP SAC YÜZEY İŞLEM PROSESİNDE
NANOTEKNOLOJİ UYGULAMA PROJESİ
(B/S/H/ ÇAMAŞIR MAKİNESİ FABRİKASI)
BSH Çamaşır Makinası Fabrika Direktörü Hakan MANDALI
ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı.
Kaplama esnasında oluşan çamur, aşağıda
belirtilen olumsuz sonuçlar
yaratmaktadır:
• Sürekli filtreleme ihtiyacı oluşturması,
• Ağır ve sık bakım ihtiyacı gerektirmesi,
• Kimyasal temizlik ve kumlama maliyeti
yaratması,
• Banyolarda oluşan yüksek kirlilik oranı
dolaylı olarak taşkan su tüketimini
artması.
Nanoteknoloji ile sac yüzeyine yapılan
kimyasal kaplama nano ölçektedir. Bu
nedenle NanoTeknoloji ismini alır. Çinko
fosfatın yaklaşık 20’de biri kaplama
yapılmaktadır. Nanoteknoloji ile birlikte
hangi kaynakların kullanımının iptal
edilebilir veya azaltılabilir olduğu analiz
edilmiştir.
Çinko fosfat ve nanoteknoloji proseslerini
özetle kıyaslamak gerekirse;
Projenin kapsamı, boyahane yüzey
temizleme ve çinko-fosfat kaplama
prosesidir. Proses 8 adet banyodan
oluşmaktadır. Prosesin ilk 2 banyosunda
sac yüzey temizliği yapılmakta, durulama
sonrası sac yüzeyi aktif edilerek çinko
fosfat kaplanmaktadır. Kaplama sonrası
tekrar durulanan sac yüzeyi, oksidasyona
karşı pasivize edilerek kataforez
kaplamaya hazır hale getirilmektedir.
40
Çinko fosfat prosesinde, yağ alma ve
kaplama banyoları sıcak çalıştırılmaktadır.
Çinko fosfat banyosunda sac yüzeyi
aşındırılarak kaplama yapıldığından,
çamur katı atığı oluşur. Üretilen çamur,
takip eden banyolarda taşınma yoluyla
kirlilik oranını artırdığından, banyolarda su
taşırma ve tazeleme ihtiyacı
oluşturmaktadır. Proje öncesi proseste 3
adet taşkan noktası bulunmaktaydı.
• Çinko-fosfat gelişimini tamamlamış ve
piyasada yaygın olarak kullanılan bir
üründür, ancak nanoteknoloji gelişime
açık bir teknolojidir.
• Nanoteknoloji çevreye duyarlı, enerji ve
su kaynakları kullanımını önemli seviyede
azaltan bir üründür, çamur neredeyse hiç
üretmez.
• Nanoteknoloji prosesi kontrol
parametresi azdır, kolay proses yönetimi
sağlar.
Tesiste nanoteknoloji deneme çalışmaları
2011 yılında başlatılmıştır. Hazırlanan
numune plakalar laboratuvar testlerinden
EYLÜL 2014
başarıyla geçmesine rağmen, ön seri
imalat denemelerinde istenilen sonuçlar
elde edilememiştir. Boyalı parçalar, BSH
kalite şartnamesinde belirtilen tüm
mekanik ve teknolojik testlerden başarıyla
geçmek zorundadır.
Saha uygulamalarından alınan
geribildirimlerle tedarikçi ile işbirliği
halinde ürün geliştirme çalışmaları tekrar
başlatıldı. 2013 yılında, geliştirilen yeni
ürünle deneme çalışmalarına tekrar hız
kazandırılmıştır. Numune ve saha
uygulamalarından alınan test parçaları,
BSH Çerkezköy ve Berlin Teknoloji
laboratuvarlarında çapraz teste tabi
tutulmuştur. Testlerden başarıyla geçmesi
sonrası, ön-seri ve Temmuz 2013 itibarıyla
seri imalata geçiş süreci tamamlanmıştır.
• Proses banyo temizliği su ihtiyacı
haftada 43 m³’den 21 m³’e düşürüldü.
• Kaplama prosesinde oluşan çamur
miktarı 5 g/m²‘den 5 mg/m²’ye düşürüldü.
Düşürülen Enerji Maliyetleri
• Doğalgaz tüketimi makine başına
0,29 m³’den 0,11 m³’e düşürüldü.
• Kaplama banyosu çamur arıtma sistemi
devre dışı bırakıldı.
• Kaplama banyosu eşanjör ısıtma ve
sirkülasyon sistemi devre dışı bırakıldı.
• Kaplama banyosunda kimyasal buharı
oluşmadığından emiş fanları iptal edildi.
Düşürülen Bakım Maliyetleri
• Çamur birikimi olmadığından basınç
boruları kumlama maliyeti ortadan kalktı.
• Proje başlangıcından itibaren ilk 9 ayda
117.000 TL maliyet kazancı
hesaplanmıştır.
“BSH Kaynak Verimliliği” politikası,
projenin gerçekleştirilmesinde itici güç
olmuştur. 2010 yılında global çapta
başlatılan “BSH Kaynak Yönetimi
Programı” kapsamında, her yıl % 5 olmak
üzere 2015 yılı sonu itibarıyla tüm
kaynaklarda % 25 azalma hedeflenmiştir.
BSH’nın bu vizyonu ve yönetim teşviki
projenin hayata geçirilmesini
kolaylaştırmıştır.
• Çamur birikimi olmadığından kimyasal
yıkama maliyetleri ortadan kalktı.
Yeni proseste planlandığı gibi kaplama
banyosunun ortam sıcaklığında çalışması
sağlanmıştır. Bunun yanı sıra proseste
beklendiği gibi çamur atığı neredeyse hiç
oluşmamaktadır. Bu durum taşırılan su
miktarını planlandığı gibi azaltmıştır.
Bunu sağlamak için su geri besleme hattı
tasarımı yapılmıştır. Sistemin son
banyosuna 2m³/saat saf su girişi
yapılmaktadır. Aynı miktarda su geriye
doğru kaskat devrelerle yağ alma
durulama banyosuna kadar taşınmaktadır.
Bu banyodan da taşkan olarak arıtma
sistemine gitmektedir. Taşkan su, tüm
banyoların kirlilik seviyesini kaskat
sistemiyle azaltmıştır.
Şekil 1. Çinko Fosfat Prosesi ve Kaynak Kullanımı
Proje sonuçlarının özeti aşağıdaki gibidir:
Sağlanan Çevresel Faydalar
• Proses banyo taşkanı miktarı saatte 6.2
m³’den 2 m³’e düşürüldü.
• Su tüketimi makine başına 0,09 m³’den
0,04 m³’e düşürüldü.
Şekil 2. Nanoteknoloji Prosesi ve Kaynak Kullanımı
41
EYLÜL 2014
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
“Büyük İşletme/Otomasyon ve Teknolojik
Yenilik Kategorisi” Teşvik Ödülü
HAVELSAN YAZILIM GELİŞTİRME ORTAMI ORTAKLAŞTIRILMASI (YGO) PROJESİ
(HAVELSAN A.Ş.)
yaşam döngüsü yönetimi (İng. Application
Lifecycle Management - ALM) bakışıyla
HAVELSAN yazılım geliştirme ortamlarının
ortaklaştırılması ve geliştirme sürecinin
standartlaştırılması hedeflenmiştir. Bu
hedeflerin gerçekleştirilmesi için de
HAVELSAN Yazılım Geliştirme Ortamı
Ortaklaştırması (YGO) Projesi uygulamaya
konulmuştur.
Havelsan A.Ş. Genel Müdürü ve CEO’su Sadık YAMAÇ
ödülü, Bakan Fİkri IŞIK'tan aldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme
Vakfı’nın bir şirketi olarak 1982 yılında
kurulan HAVELSAN [1], savunma ve BT
sektörlerinde bütünsel çözümler
sunmaktadır. Kuruluşundan itibaren
müşteri ve proje odaklı bir organizasyon
yapısını benimseyen HAVELSAN,
geçtiğimiz yıllarda kaynakların etkin
kullanımı, personelin uzmanlaşması ve
bilgi birikimi sağlanması amacıyla matris
organizasyon yapısına geçiş kararı
almıştır. Matris yapıya geçişteki süreçte,
her proje için ayrı ayrı konumlandırılan
yazılım geliştirme ortamlarının
iyileştirilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
Geliştirme ortamlarındaki temel sorunlar;
• Proje geliştirme ortamında kullanılan
araçların farklılığı ve birbirleri ile tümleşik
çalışmaması,
42
• Belirli bir araç setinin olmadığı
durumlarda süreçlerin elle işletilmesi,
• Her proje ortamı için personele yeni
eğitimler verme gerekliliği,
• Müşteriye yapılan teslimatlarda
dokümantasyonun çoğunlukta olması ve
bu dokümantasyonların hazırlanma
sürecinin fazla zaman alması,
• Proje geliştirme ortamları için sunucu ve
yazılım tedarikinde karşılaşılan
problemler sonucunda geliştirme
faaliyetlerine başlanamaması, tedarik
edildiğinde ise personelin bu donanım ve
yazılımın bakım ve idamesi ile
görevlendirilmesi,
• Projede üretilen bilgi varlıklarının
birbirleri ile olan izlenebilirliğinin
sağlanamaması şeklinde belirlenmiştir.
Bu sorunların çözümü için uygulama
UYY Çözümü
Uygulama yaşam döngüsü yönetimi (UYY)
(bkz. Şekil 1), yazılım uygulamalarına ait
bütünsel yaşam döngüsü bakışı ve
geliştirme süreçlerinin koordinasyonunu
sağlamak ve süreç çıktılarını yönetmek
amacıyla ortaya çıkmıştır. UYY, yazılım
uygulamalarının yüksek kalitede ve hızlı
bir şekilde teslim edilebilmesi için, yaşam
döngüsü süreçlerinin otomasyonunu
sağlayarak, yazılım geliştirme sürecine
izlenebilirlik ve güçlü raporlama yeteneği
kazandırmaktadır [2]. HAVELSAN YGO,
Gereksinim Yönetimi, Tasarım Yönetimi,
Konfigürasyon Yönetimi, Değişiklik
Yönetimi, İnşa ve Yayın Yönetimi, Test
Yönetimi, Proje İzleme ve Bilgi paylaşımı
fonksiyonlarını kapsayan tümleşik bir UYY
çözümü sunmaktadır. HAVELSAN YGO üç
aşamada gerçekleştirilmiştir:
Birinci aşamada, UYY çözümünün
oluşturulması gerekmektedir. Literatür
taraması gerçekleştirilerek, açık kaynak
kodlu veya ticari UYY araçları, lisans
durumu, kullanılan teknoloji, UYY
kapsama oranı, ek geliştirme emeği ve
EYLÜL 2014
uyarlama emeği parametreleri göz önüne
alınarak değerlendirilmiştir. Yapılan
değerlendirmeye bağlı olarak oluşturulan
teknik çözümde, UYY aracı olarak
Microsoft Team Foundation Server,
tasarım aracı olarak Sparx Systems
Enterprise Architect ve bilgi ve doküman
paylaşım aracı olarak da Microsoft
Sharepoint Server kullanılması ön
görülmüştür.
İkinci aşamada UYY çözümünün
geliştirilmesi ve kurum için uyarlanması
yer almaktadır. Hazır ticari ürünlerin
kurumsal ihtiyacı tam olarak
karşılamadığı görülerek eksiklikleri
tamamlamak amacıyla eklentiler
geliştirilmiştir. Kurumsal UYY sistemi için
ürünlerin kurumsal ölçeğe uygun
kurulumları gerçekleştirilmiştir.
Çalışmalar kurumsal ihtiyaca yönelik
uyarlamalar ile devam etmiştir. Genel
kullanım/yaygınlaştırma öncesi UYY
çözümünün kullanıcılarla buluşması için
pilot projeler/kullanıcılar tespit edilmiştir.
UYY çözümü ile kapsanan disiplinlerin
çeşitliliği, kullanıcıya yakın olma, yeni
teknoloji kullanımı gibi faktörlerden dolayı
geliştirme sürecinde çevik (agile)
metodoloji tercih edilmiştir.
donanım, lisans ve eğitim maliyetlerinin
azalması
• Bilgi paylaşımı artışı sağlanmıştır.
Geliştirme ortamının merkezileşmesi ve
bulut üzerinden hizmet verilmesi
sonucunda; edinim, işletim, eğitim ve
üretim altyapısı konularında verimlilik
artışı sağlanmıştır. Verimlilik değerleri,
süreli projeksiyona dayalı bir işletme
modellemesi yapılarak hesaplanmıştır.
Beş yıllık zaman diliminde 50 projenin
gerçekleştirileceği öngörülerek yapılan
model tabanlı hesaba göre kazanım
detayları Tablo 1’de verilmiştir.
Kaynakça
1. HAVELSAN Kurumsal Web Sitesi,
http://www.havelsan.com.tr.
2. Chappell, David, “What is Application
Lifecycle Management?, Chappell &
Associates, 2008
3. Macit Yagup, Tüzün Eray, İnce Kürşat,
Aytekin Ahsen İkbal, Büyük Ölçekli Bir
Organizasyonda Uygulama Yaşam
Döngüsü Yönetimi Uygulama Deneyimi, 8.
Ulusal Yazılım Mühendisliği
Sempozyumu(UYMS) 2014
HAVELSAN YGO, doğrudan etkilediği kişi
sayısı ve kapsadığı disiplinler açısından
bilişim sektöründeki en büyük şirket içi
değişim projelerinden birisidir. Tümleşik
ve merkezi çalışan UYY altyapısı ile
HAVELSAN’ın geliştirme ortamı kurulumu
için harcadığı toplam donanım ve yazılım
maliyetleri ile kurulum, uyarlama ve
bakım emeği azalmıştır. Bundan sonraki
dönemde UYY altyapısı kullanılarak;
kurumsal entegrasyonların artırılması,
süreçlerin etkinlik ve verimliliğinin
ölçülmesi, analiz edilmesi ve
iyileştirmelerin bu analizlere dayanarak
yapılması hedeflenmektedir.
Şekil 1. Uygulama Yaşam Döngüsü Yönetimi (UYY)
Son aşama UYY çözümünün
yaygınlaştırılmasıdır. Bu aşamada, kurum
kademeli olarak UYY çözümünü
kullanmaya başlamıştır.
Kazanımlar ve Sonuç
YGO Projesi kapsamında geliştirilen UYY
çözümüyle [3];
• Yazılım geliştirme süreçlerinin
ortaklaştırılması, tümleştirilmesi ve
otomasyonu,
• Yazılım geliştiriciler için standart bir
geliştirme ortamı,
• Süreç şeffaflığı ve ürün/ara ürün çıktıları
izlenebilirliği,
• Geliştirme ortamı için ihtiyaç duyulan
Tablo 1. YGO Kazanımları Tablosu
Ana Başlık
Aktivite
Edinim
Kurulum Faaliyetleri
Tedarik Faaliyetleri
Bakım/Yedekleme Faaliyetleri
Destek Faaliyetleri
Uyarlama
Eğitim Tekrarı
Eğitimde İş Gücü Kaybı
Proje Çalışma Ortamının Hazırlanması (Proje başına)
İç Veri Aktarımı/Değişimi
Dış Veri Aktarımı/Değişimi
Erişim Gecikmesi
Karar Destek/Telafi Etme
Denetim Kolaylığı
Raporlama
İşletim
Organizasyon
Üretim
YGO
Öncesi
30 AA
45 AA
248 AA
495 AA
15 AA
150adet
204 AA
3 ay
48 AA
9 AA
60 AA
75 AA
18 AA
18 AA
YGO
1 AA
9 AA
60 AA
180 AA
4 AA
50 adet
15 AA
3 saat
0 AA
0 AA
0 AA
8 AA
4 AA
0 AA
43
EYLÜL 2014
PROJELER
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ EDİRNE İL MÜDÜRLÜĞÜ SANAYİ
ENVANTERİNİ “KONUMSAL VERİLER” TABANLI COĞRAFİ BİLGİ
SİSTEMİNE TAŞIDI
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Edirne İl Müdürü Engin Bişar: “Projemiz, sanayi envanterine yeni bir
pencere açarak, bu alanda yeni çalışmalara örnek olacak.”
Kalkınma Ajansı tarafından “Doğrudan
Faaliyet Desteği” kapsamında kabul
edilmiştir. Haziran ayı itibarıyla
tamamlanan projemiz
www.edirnesanayi.net ve
www.edirnesanayi.com adreslerinde
yayına başlamıştır.
Sanayi ve Ar-Ge Yetenek Envanteri
projemiz, ilimize yatırım yapmak isteyen
girişimciler için hazırlanmış, özellikle
ülkemizde ilk kez sanayi işletme
verilerinin tematik haritalarla
desteklendiği bir çalışmadır. Proje
KOBİ’lerin, yerli ve yabancı yatırımcıların,
politika oluşturan kurum ve kuruluşların,
doğru karşılanabilir güncel verilere
ulaşmasını kolaylaştıracak ve bilgiye
dayalı gelişmenin sağlanabilmesine katkı
sunacaktır.
Üç aylık bir çalışma sonucu tamamlanan
projemizde, 6948 Sayılı Sanayi Sicil
Kanunu gereği Sanayi Sicil Belgesi olan
269 adet sanayi işletmesi ile Trakya
Teknopark A.Ş.’de faaliyet gösteren 38
adet firmaya yer verilmiştir.
Sultanların şehri, şehirlerin sultanı,
ülkemizin Avrupa’ya açılan kapısı, her
köşesi tarih kokan güzel Edirne’mizin
kalkınması için elbette turizm ve tarımın
yanında sanayi olmak zorundadır.
44
Sanayisiz kalkınma olamayacağı
gerçeğinden yola çıkarak proje ortağımız
Trakya Teknopark A.Ş. ile birlikte
hazırlamış olduğumuz “Edirne Sanayi ve
Ar-Ge Yetenek Envanteri” projemiz Trakya
EYLÜL 2014
merkezi göletler, akarsular, köy
merkezleri, demiryolları sayısal ortama
aktarılmıştır. Her bir eleman birbirinden
ayrı olarak farklı katmanlarda
sayısallaştırılmış, ayrıca Edirne ilinin
yolları çizilerek yol katmanı
oluşturulmuştur.
Edirne ilinin jeoloji haritası ve deprem
bölge haritası Coğrafi Bilgi Sistemi’nde
koordinatlı olarak hazırlanarak il sınırı
üzerine yerleştirilmiştir. Bu sayısal harita
katmanları üzerine sanayi kuruluşları ve
Ar-Ge firmaları katmanı eklenerek farklı
amaçlara göre analiz yapılabilecek
duruma getirilmiştir. Hazırlanan jeolojik
alan ve deprem bölgesi sayısal haritaları
aracılığıyla sanayi kuruluşları ve Ar-Ge
firmalarına ait veriler kesiştirilmiş,
dinamik olarak deprem bölge bazında ve
jeolojik alan bazında firma sayıları
bulunmuştur.
Edirne ili Sanayi Sicil Envanterine kayıtlı
tüm işletmelere giderek, tablet
bilgisayarlara yüklenmiş yazılım
vasıtasıyla, istediğimiz firma bilgilerini
(66 soruluk bir bilgi anketi) ve firma
coğrafi koordinatlarını tespit ettik. Yazılım
Müdürlüğümüzde bulunan sunucuyla
senkronize çalıştığı için aynı zamanda
sunucuya aktarılmış oldu.
Coğrafi Bilgi Sistemi oluşturulması için
“Konumsal Veriler” kullanılmıştır. Sanayi
İşletmelerinin TEMATİK COĞRAFİ
HARİTALAR üzerine koordinatlarıyla
işlenmesini ve sorgulanabilmesini
sağlayarak Sanayi Envanterine yeni bir
bakış açısı kazandırdık. Projemiz bu
alanda yeni çalışmalara örnek olacaktır.
Şöyle ki; ülkemiz genelinde yapılacak
çalışmalar ve elde edilecek konumsal
verilerin işlenmesi sonucu, bilgisayar
başında çok ciddi bilgi ve analizlere
ulaşılabilecektir.
Kısaca ne yaptık?
Coğrafi Bilgi Sistemi yöntemiyle Edirne il
sınırı ve ilçe sınırları koordinatlanarak
sayısal ortama aktarıldı. Sayısal ortama
aktarılan Edirne ili haritası kullanılarak
proje için gerekli olan il merkezi, ilçe
45
EYLÜL 2014
PROJELER
EDİRNE - SANAYİ ENVANTERİ
Bu coğrafi konum verileri ile tematik
haritalarda istediğimiz bir veya birkaç
alanda yada alanları dairesel kesiştirerek
sorgulama yapabiliyor, sorgulama
kriterlerini artırarak firma elemesi
yapabiliyoruz. Bunu portalımızın tematik
haritalar bölümünden incelemek
mümkün.
Basit birkaç örnek vermek gerekirse,
“Coğrafi konumu kesin ve doğru
işaretlenmiş olarak”;
• Seçilen bir bölgede, bilgileri istenilen
sektörde faaliyet gösteren firmalardan
üretim konusu, çalışan sayısı, kapasite vb.
konulu sorgulama yapılabilir.
• Deprem kuşağında belli bir fay hattı
boyunca kurulu bulunan tehlikeli veya
kimyasal madde üreten firmalarla ilgili
bütün bilgilere ulaşılabilir.
• Seçilen birden fazla alanın kesişme
bölgeleri tespit edilerek yatırım ile ilgili
analizler yapılabilir.
• Sanayi yatırımları ile ilgili ve ilişkili
kurumlardan sayısal haritalar alınarak,
ihtiyaç doğrultusunda (kümelenme,
yatırım, teşvik, imar vb.) değişik
sorgulamalar yapılabilir.
• Doğal afetler gibi kriz durumlarına karşı
kullanımına ihtiyaç duyulan bölgesel risk
haritaları çıkarılmış olur.
46
EYLÜL 2014
Ör: Deprem bölgelerine göre işletmelerin dağılımı.
47
EYLÜL 2014
PROJELER
EDİRNE - SANAYİ ENVANTERİ
Sanayi Envanteri Nedir?
Sanayi envanteri; üretimin fotoğrafını
çekmek demektir. Üretim yapan tesis
sayısını, tesis türünü, hangi alanda kaç
firma faaliyette, bu firmaların ithatalatı,
ihracatı gibi ayrıntıları kaydetmek
demektir. Üretim yapan firmaların kurulu
gücüne göre planlama yapmak, insan
kaynağını doğru kullanmak demektir.
Sanayi envanteri Türkiye’deki işletmelerin
kurulu kapasitesini, üretim gücünü, insan
kaynağını ve ihtiyaçlarını gösterir. Bu
veriler olmadan Türkiye’nin sanayi gücünü
bilmek mümkün değildir.
Coğrafi Bilgi Sistemleri Nedir?
Coğrafi verilerin toplanması, saklanması,
güncelleştirilmesi, değiştirilmesi, analiz
edilmesi ve görsel ortama getirilmesini
48
sağlayan, Coğrafi verinin yanısıra Yazılım,
Donanım ve Kullanıcıdan oluşan bir
sistemdir.
Coğrafi; elde edilen verinin yerinin (Enlem
ve Boylam olarak) bilinmesi veya hesap
edilmesi gereklidir.
Bilgi; elde edilen verinin analiz
yapılabilecek duruma getirilmiş olması
gerekmektedir.
Sistem; Coğrafi Bilgi Sistemleri tek değil
birçok ilgili ve ilişkili fonksiyonlardan
oluşmaktadır. Bunlardan bazıları, Çizim,
Uzaktan Algılama, Veri Tabanı Yönetim
Sistemleri ve Jeoistatistik’tir.
Coğrafi Bilgi Sistemleri bir amaç değil
araçtır. CBS’de Coğrafi Veriler kullanılarak
istenilen amaca yönelik sonuçlar elde
edilir. Sayısal görüntüler ve sayısal
haritalar ile koordinatları belli veriler
arasında ilişkiler kurularak analizler ve
modellemeler yapılır.
CBS ile aynı yerin değişik amaçlar için
oluşturulmuş haritaları üst üste
getirilerek, istenilen koordinatlara
oturtulur. Bu haritalar;
Jeolojik haritalar, maden haritaları,
tektonik haritalar, bitki örtüsü haritaları
vs. gibi hemen her türlü harita olabilir.
EYLÜL 2014
Coğrafi Bilgi Sistemleri
•Analiz aracıdır.
•Sakladığı harita ve verileri kullanarak
istenilen amaca uygun yeni haritalar
üretir.
•Grafik veri (vektörel veri) ve sözel veriyi
(öznitelikler) birleştiren bir araçtır.
•Sadece haritalar ve görüntüler ile değil
veri tabanları ile de ilişkili bir sistemdir.
•CBS uydu, uçak ve yer gibi her türlü
platformdan ortamdan veri alır, veriyi
düzenler ve kullanır.
Birçok meslek dalında ortaya çıkan
gelişmeler CBS’nin ortaya çıkması ve
yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Bu
meslek dalları;
•Kadastro çalışmaları,
•Topoğrafik haritalar,
•Yerbilimlerinde gelişen çalışmalar,
•İnşaat mühendisliği çalışmaları,
•Coğrafya dalında,
•Fotogrametride,
•Şehir planlama çalışmalarında,
•Askeri alanlarda vb.
Coğrafi Bilgi Sistemleri birçok meslek dalı
ile birlikte çalışır verilerini alır analiz eder,
modeller ve çözümler sunar.
Mimarlık
Coğrafya
Matematik
İstatistik
Yakından ve
Uzaktan
Algılama
Coğrafi
Bilgi
Sistemleri
Ölçme ve
Haritacılık
Bilgisayar
Bilimleri
İnşaat
Mühendisliği
CBS'de veriler kullanılarak gerçek dünyanın istenilen amaca yönelik modelleri oluşturulur.
49
EYLÜL 2014
PROJELER
HATAY’IN EL YAPIMI KLASİK MOBİLYALARI
Kalkınma Ajansı, Küçük Sanayi Sitesi,
Hatay Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği
ve Antakya Marangozlar ve Hızarcılar
Odası ortaklığında hayata geçirilen Hand
Made in Hatay (Hatay El Üretimi) Projesi,
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliğinin
ortak finansmanıyla destekleniyor. Proje,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler
Programı kapsamında yaklaşık 7 milyon
Avro bütçeyle hayata geçiriliyor.
Hatay’da kurulacak ortak üretim tesisi
tüm KOBİ’lere açık
Türkiye’deki mobilyacılık sektörü, diğer
sektörlere göre hem daha eski hem de
devamlılık gösteren iş kollarının başında
geliyor. Dünya sıralamasında 16. sırada
olan Türkiye, buna rağmen mobilya
ihracatı yapan ülkeler arasında 21. sırada
yer alıyor 1. Türkiye, 10 yıl içinde dünya
mobilya üreticileri arasında ilk 10’da yer
almayı hedefliyor.
Tarihi, kültürü ve mutfağıyla tanıdığımız
Hatay’ın önemli özelliklerinden biri de el
yapımı klasik mobilyacılık sektöründe
yüzyıllardır yer alması. 1500 mobilya
üreticisi, 6 bin çalışanı ile Hatay’dan çıkma
el yapımı klasik mobilya, Türkiye ve komşu
ülkelerde rağbet görmeye devam ediyor.
Ancak Hatay’daki mobilyacılık sektörü de
1
TOBB 2012 Mobilya Sektörü Araştırması
50
temel üç sorunla karşı karşıya:
Markalaşma, tasarım ve Ar-Ge yatırımı.
“Hand Made in Hatay” projesi
markalaşma yolunda önemli bir adım
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, KOBİ
ağırlıklı olarak yürütülen bu sektörün
üretim kalite ve kapasitesini geliştirmek,
uluslararası pazarlarda rekabet gücünü
artırmak, markalaşmayı ve yeni
tasarımların geliştirilmesini sağlamak için
IPA’dan (Instrument for Pre-Accession
Assistance: Katılım öncesi yardım aracı)
yararlanarak önemli bir proje oluşturdu.
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Hatay
Büyükşehir Belediyesi, Doğu Akdeniz
Proje kapsamında kurulacak ortak
mobilya üretim tesisi ile el yapımı mobilya
üreticileri tek başlarına sahip olamadıkları
ileri teknoloji ve kapasiteye sahip makina
ve ekipmanı kullanma şansına
kavuşacaklar. İleri teknoloji ve kapasiteye
sahip çeşitli makinelerin yer alacağı
tesiste KOBİ’ler ürünlerini daha kaliteli ve
rekabet edebilecek seviyede
üretebilecekler.
Eğitim merkezi görevini de görecek olan
bu tesis, ayrıca KOBİ’lerin kurumsal ve
işlevsel kapasitelerini geliştirmek,
iyileştirmek ve desteklemek için
danışmanlık ve eğitim hizmeti de verecek.
Klasik mobilya üreten KOBİ’lerin
markalaşmalarına katkı sağlamak üzere,
bu merkez aynı zamanda, hem ulusal hem
de uluslararası düzeyde tanıtım faaliyetleri
gerçekleştirip KOBİ’lerin iş hacminin
artmasına katkı sunacak. Bu da hatırı
sayılır büyüklükteki klasik mobilya
pazarına sahip Suriye ve birçok Ortadoğu
ülkesindeki yatırımcıların Türk girişimciler
ile ortak yatırım yapmasına imkân
verecektir.
EYLÜL 2014
Melih Çinçin
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası
Proje Koordinatörü
Antakya Ticaret ve Sanayi Odasında Proje Koordinatörü olarak görev
yapan Melih Çinçin, projenin Antakya mobilya üre cileri için büyük bir
açığı kapatacağına inandığını dile ge rdi. Antakyalı mobilya
üre cilerinin çoğunun, şu an geleneksel el yapımı tekniğiyle çalış ğını
ve bu nedenle üre m miktarları ve kalitelerinin Ankara, İstanbul ve
Avrupalı büyük üre cilerle rekabet edecek güçte olmadığını dile ge ren
Çinçin, “Mobilya üre mi bu kent için önemli geçim kaynaklarından
biri. Mobilya atölyelerinde başta zigon sehpa ve geleneksel Antakya
oymalı mobilya olmak üzere birçok üre m gerçekleş riliyor ve
ürünler hem iç hem de dış piyasalarda talep görüyor. Küçük
işletmeler, kuracağımız ortak kullanım tesisi ve içinde kullanımlarına
sunulacak olan son teknoloji ekipman yardımı ile, geleneksel Antakya
tarzını daha üstün kalitede ve daha çok sayıda üretebilecekler.
Böylece daha fazla pazara ulaşabilecekler. Bu da mobilyacılık
sektörünün rekabet gücünün artması, Antakya ekonomisinin
güçlenmesi ve dolayısıyla da birçok kişinin haya nda pozi f bir
gelişme olarak sonuç verecek” dedi.
Kurulacak olan tesis aracılığıyla iş hacmi
ve ticari faaliyeti gelişmiş mobilya sektörü,
aynı zamanda tedarik ve nakliye gibi
sektörlerin de ticari kapasitelerinin
gelişmesine katkıda bulunacak.
Mobilyacılık Ortak Üretim Tesisi hizmet
vermeye başladığında, mobilya üreten
KOBİ’ler, nakliyeciler, ihracatçılar ve orman
tabanlı sanayi sektörü gibi birçok sektörde
yer alan işletmeler için yeni iş fırsatları
doğmuş olacak. Böylece Hatay halkı için
istihdam olanakları artarak, bölgenin
sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı
sağlanacak.
51
EYLÜL 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
SANAYİ ÜRETİMİNDE ÇIĞIR AÇAN TEKNOLOJİLER
OTOMATİK TANIMLAMA SİSTEMLERİ UYGULAMALARI - I
RADYO FREKANS TANIMLAMA SİSTEMLERİ (RFID)
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
52
Giriş
Değerli okuyucular, bu sayımızda sanayi
üretiminde önemli bir yer bulan otomatik
tanımlama sistemleri konusunu sizlere
açıklamaya çalışacağız. İlk uygulamaları
günümüzden neredeyse 60 yıldan fazla bir
süreçte ortaya çıkan otomatik tanımlama
sistemleri günümüzde birçok uygulamanın
vazgeçilmezleri arasına girmiş
bulunmaktadır.
sistemleri’dir. Uzaktan algılama
sistemleri; ışık kaynakları, huzmeleri
(lazer, kızılötesi, yoğunlaştırılmış ışık
kaynakları vb.) elektromanyetik yayınımlar,
manyetik yayınımlar, ses kaynakları
(sound-ultrasound) ısı kaynakları (bunlar
da infrared–görünmeyen ışık tayfında yer
alır) temel alınarak gerçekleştirilen
elektronik, elektro-optik ve
elektro mekanik düzeneklerdir.
Otomatik Tanımlama Sistemleri
[Automatic-ID] ve benzeri bütün
uygulamaların temeli ‘uzaktan algılama
Dünyada bilgisayar sistemleri,
donanımları, yazılımları ve çevre
birimlerinin gelişmesi ile birlikte bu
alanda kullanılan cihazlar hem
bulundukları ortamdan, çevreden veri,
bilgi alabilmekte hem de cihazlar arasında
otomatik veri alışverişi, yapılabilmektedir.
Otomatik tanımlama sistemlerinin
çeşitliliği birçok farklı tekniklerle
sağlanabilmektedir, en basit çizgi ve
mozaik kodlama uygulamaları, radyo
frekans uygulamalarından kütle ve ısı
algılayıcılara, fiziksel boyut
algılamalarından biyometrik algılamalara
kadar birçok uygula tekniği günümüzde
yoğun olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde ve yakın gelecekte uzaktan
EYLÜL 2014
algılama sistemlerinin gelişimi bulanık
mantık (fuzzy logic) yapay zekâ ve robotik
sistemlerle bütünleştirilerek çok daha
karmaşık uygulamaların bir arada
çözümlenmesi mümkün olabilmektedir.
Gelecekte robotik sistemlerin sahip
olacağı bütün yeteneklerin uzaktan
algılama ve tanımlama sistemlerinin
gelişmesi ile eş zamanlı olarak
gelişeceğini söylemek çok doğru bir tespit
olarak görülmelidir.
Bu yazımızda otomatik tanımlama
sistemleri içinde önemli bir uygulama
alanı olan RFID’nin ne olduğu,
kabiliyetlerinin sınırlarının neler olduğu
konusunda bilgiler sunacağız.
Otomatik Tanımlama Nedir?
Otomatik tanımlama ve veri toplama
sistemleri, kurumsal uygulamalarda insan
faktörünün aradan çıkarılarak toplanacak
verilerin iş akışı süreci içinde kesintiye
uğramadan otomatik ve hatasız olarak
alınması olarak tanımlanabilir. Örneğin
PDKS: Personel Devam Takip Sistemler,
OTVT: Otomatik Veri Toplama vb. [1]. Diğer
bir tanımlama da, otomatik tanımlama;
nesneleri belirlemeyi sağlayan
teknolojilere verilen genel bir addır.
Otomatik tanımlama genellikle otomatik
veri toplama ile birlikte tanımlanır. Bu da
varlıkları tanımlamak, onlar hakkında bilgi
toplamak ve toplanan bu veriyi el ile
saymadan bilgisayar sisteminde toplamak
için kullanılır.
Otomatik tanımlama sistemlerinin amacı
verimliliği arttırmak, veri-giriş hatalarını
azaltmak, personeli el ile yapılan sayma
işleminin dışında daha kayda değer işlerde
kullanmaktır. Otomatik tanımlama
şemsiyesinin altına birçok teknoloji
bulunmaktadır. Bunlar; barkodlar, akıllı
kartlar, sesli tanımlama, bazı biyometrik
teknolojiler (retina taraması), optik
karakter tanımlama ve radyo frekanslı
tanımlamadır [2].
RFID Nedir?
Radio Frequency Identification (RFID) ya
da “Radyo Frekanslı Tanımla” şeklinde
Türkçeleştirilirse; canlıları ya da nesneleri
radyo dalgaları ile tanımlamak için
kullanılan teknolojilere verilen genel
isimdir. Birçok tanımlama biçimi vardır
ama en yaygın olanı bir canlıyı ya da
nesneyi tanımlayan bir antene bağlanmış
mikroçip (ki buna RFID etiketi denir) içine
kayıt edilebilecek diğer bilgiler de
eklenerek tanımlama daha belirgin hale
getirilebilir. Anten, çipin tanım bilgisini bir
okuyucuya iletilebilmesini sağlar. Okuyucu
RFID etiketinden aldığı radyo dalgalarını
dijital bilgiye dönüştürerek bilgisayar
sistemine geçmesini sağlar ve bu da işe
yarar bir hale gelir [2].
Barkod Sistemleri ile RFID
Sistemlerinden Hangisi Daha İyi?
RFID ve barkod iki farklı teknolojidir ve
uygulamaları bazen benzerlik gösterse de
faklıdır. En büyük fark barkod
“line-of-sight” teknolojisini kullanır. Bu da
barkodu okumak zorunda olan bir
tarayıcının etiketi görmesini
gerektirmektedir. Bu yüzden kullanıcılar
tarayıcıyı barkoda tutup okutmak
zorundadır. RFID “line-of-sight”
teknolojisine gerek duymaz. RFID
etiketleri RFID okuyucunun menzilinde
olduğu sürece okunabilir. Bar kodların
başka dezavantajları da vardır; eğer
barkod etiketi kazara çizilir, darbe alır ya
da yırtılırsa bir daha onu okumak imkânsız
hale gelir. Ayrıca standart barkodlar
sadece üreticiyi ve ürünü tanımlar.
Nesnenin kendisini tanımlamazlar. Yani
taranan ürün hakkında detaylı bilgi
vermezler. Bir süt kutusu üzerindeki
barkodun diğer barkodlardan hiçbir farkı
yoktur. Sütün son kullanma tarihini bu
şekilde bilmeniz imkânsızdır. RFID
etiketleri tüm bu isteklere cevap verebilir.
RFID Yeni Bir Uygulama mı? Barkodun
Yerini Alacak mı?
RFID 1970'lerden beri, var olan kendisini
kanıtlamış bir teknolojidir. Günümüze
kadar çok pahalıydı ve kurumsal
uygulamalarda çok kısıtlı kullanılıyordu.
Fakat eğer RFID etiketleri yeteri kadar
ucuz üretilebilirse barkodlar ile ilgili
birçok problemi ortadan kaldırabilir. Radyo
dalgaları metal-olmayan birçok yüzeyin
içinden geçerek yayılırlar. Bu yüzden bir
paketin içindeki RFID etiketi rahatlıkla
okunabilir, ya da kötü hava şartlarından
zarar görmemesi için korunmuş ürünlerin
içindeki etiketler de rahatlıkla okunabilir.
Etiketlerdeki mikroçip içerisinde saklanan
seri numarası eşsizdir. Yani o numaranın
dünyada başka bir eşi yoktur. Bu da ürün
takip ve kontrol sistemlerini kaçınılmaz
hale getirir. Bir müddet sonra RFID
barkodun yerini alacaktır. Barkodlar bazı
görevler için verimli ve ucuzdur fakat RFID
ve barkod etiketleri uzun yıllar yine de
beraber var olacaklar gibi görünmektedir.
Madem RFID Bu Kadar Zamandır Var ve
Çok İyi; O Halde Neden Tüm Şirketler Bu
Teknolojiyi Kullanmıyor?
Birçok firma avantajlarından faydalanmak
için RFID’ ye yatırım yaptılar. Bu yatırımlar
genellikle kapalı devre sistemlerden
oluşuyordu (ürün ya da varlık şirket
içinden çıkmıyordu). Çünkü bazı RFID
sistemlerini kendilerine ait özel bir
teknolojisi vardı. Yani A şirketi bir ürününe
bir RFID etiketi yapıştırdı ise bu etiket B
şirketi tarafından okunamıyordu. Çünkü
aynı üretici tarafından üretilmiş RFID
cihazlarını ve sistemini kullanmıyorlardı.
Bir başka neden ise maliyettir. Eğer bir
şirket kendi bölgesi içerisinde ürün takibi
53
EYLÜL 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
yapıyorsa RFID etiketlerini defalarca
kullanabilir. Fakat tedarik zincirinin açık
olduğu bir sistemde etiketlerin ucuz
olması gerekir çünkü paketin üzerine
konan etiket bir daha kullanılmayacaktır.
RFID’nin Yaygınlaşmasını Ne Engelledi?
Birinci neden standartlar. Düşük ve yüksek
frekanslı RFID sistemleri için geliştirilen
standartlar bulunmaktadır. Fakat birçok
şirket kendi tedarik zinciri sisteminde UHF
kullanmak ister çünkü normal şartlar
altında UHF 4-7 m uzunluğunda bir
menzile sahiptir. UHF teknolojisi yeni
sayılabilecek bir teknolojidir ve bu sebeple
standartlar henüz yeni yeni oturmaktadır.
Bir başka sebep ise maliyettir. RFID
okuyucular 1000 dolar ya da daha fazlaya
mal olmaktadır. Bazı şirketleri tüm
fabrikalarını, depolarını, dağıtım
merkezlerini, bayilerini kapsamak için
binlerce okuyucuya ihtiyaç duymaktadırlar.
RFID etiketleri de pahalı sayılabilecek bir
değerdedir. 20 cent ya da daha fazla tutan
RFID etiketler sistemi kullanılabilir
olmanın dışına itmektedir.
RFID En Çok Hangi Alanlarda
Kullanılıyor?
RFID kullanım alanları insanların hayal
gücü ile sınırlıdır. En yaygın uygulamalar
tahsilât sistemleri (fatura gibi),havaalanı
güvenlik ve bagaj otomasyonu, geçiş
kontrol, üretim takibi, otopark otomasyonu
ve varlık takibidir. Son zamanlarda
şirketler RFID’ yi daha çok tedarik
zincirlerini takip etmek gibi süreçlerde
kullanmaktadır.
Bir RFID Sistemi Nasıl Çalışır? RFID’nin
Yararları Nelerdir?
Bir RFID sistemi antenli bir çipten yapılan
etiket (tag), ve antenli bir okuyucudan
(reader) oluşur. Okuyucu donanım
elektromanyetik dalgalar yayar. Etiket
54
anteni bu dalgaları almak için
ayarlanmıştır. Pasif bir RFID etiketi,
okuyucudan yayılan dalgaları algılar ve
bunu mikroçipin devrelerini harekete
geçirmek için kullanır. Mikroçip bu
dalgalardaki dijital bilgiyi değiştirir ve
okuyucuya geri gönderir. RFID teknolojisi
süreç takibinden depo yerleşimine kadar
pek çok alanda yararlı olabilir. Teknoloji
standartlaştıkça, tedarik zinciri
yönetiminde daha çok kullanılacaktır.
Amaç idari hataların, barkod tarama
sırasındaki işçilik kayıplarının, şirket içi
hırsızlığın, sevkiyat hatalarının ve stok
düzeylerinin azaltılmasıdır.
Uygulamalara Özgü Uygun Dalga
Frekansının Seçimi Nasıl Yapılabilir?
Frekanslar farklı karakteristiklere sahiptir.
Örneğin düşük frekanslı etiketler daha az
güç kullanırlar ve metal olmayan cisimleri
algılamada daha iyidirler. Meyve gibi
yüksek su içeren cisimlerde idealdirler,
ancak okuma kapasiteleri düşüktür
(0.33 metre). Yüksek frekanslı etiketler
metal cisimlerde daha iyidirler ve su
içeren cisimler için de kullanılabilirler.
1 metreden çok rahat okuyabilirler. UHF
frekansı daha yüksek okuma kapasitesine
sahiptir ve düşük ve yüksek frekanslara
göre veri aktarımını daha hızlı yaparlar.
RFID Algılayıcılarla (Sensörlar) Birlikte
de Kullanılabilir mi?
Evet. Bazı şirketler sıcaklık, hareket,
radyasyon ölçen sensörlarla RFID
etiketlerini birlikte kullanıyorlar. Bazı RFID
etiketleri tedarik zincirinizde hareket eden
kutularınızın uygun sıcaklıkta olup
olmadığı konusunda size bilgi verebilir.
Bir RFID Etiketine Ne Kadar Bilgi
Yükleyebilirim?
Uygulama ve RFID tedarikçinize göre
değişmekle birlikte, tipik olarak RFID
etiketi 2 KB’tan fazla bilgi alamaz. Ancak
üzerinde bulunduğu cisim hakkında basit
bilgileri kaydetmek için yeterlidir. Şirketler
genelde 96 bit seri numarası alabilen basit
etiketler kullanırlar. Bu basit etiketlerin
hem üretimi kolaydır hem de ürünün
paketi ile birlikte atılabilirler.
RFID Etiketleri Arasındaki Fark Nedir?
RFID etiketlerindeki mikroçipler 3 çeşittir:
Sadece okunabilen, hem okunup hem
yazılabilen, bir kez yazılıp birçok kez
okunabilen (WORM – Write Once Read
Many). Yazılabilme özelliği olan etiketlere,
okuyucu kapsam alanındayken yeni bilgi
ekleyebilir ya da bilgileri
değiştirebilirsiniz. Bu etiketlerdeki seri
numaraları değiştirilemez. Sadece
okunabilen etiketler veriyi üretim boyunca
saklarlar.
Pasif ve Aktif RFID Etiketleri Arasındaki
Fark Nedir?
Aktif RFID etiketleri bir verici ve bir güç
kaynağına sahiptir. Güç kaynağı mikroçipin
devrelerini harekete geçirerek, okuyucuya
(reader) sinyal gönderilmesini sağlar
(cep telefonunun baz istasyonuna sinyal
göndermesi gibi). Pasif etiketler güç
kaynağına sahip değildir. Elektromanyetik
dalgalar göndererek etiketin antenini
uyaran okuyucudan güç alırlar. Yarı pasif
etiketler ise çipin devrelerini harekete
geçirmek için güç kaynağı kullanırken,
iletişim kurmak için okuyucudan uyarı
alırlar.
Tipik bir RFID Etiketinin Okunma
Mesafesi Nedir?
Aslında tipik bir RFID etiketi denebilecek
bir çeşit yoktur ve pasif etiketlerin okunma
mesafesi birçok etkene bağlıdır:
Operasyonun sıklığı, okuyucunun gücü,
diğer RF araçlarıyla çakışma vs. Genelde
düşük frekanslı etiketler 0.33 m ve daha az
EYLÜL 2014
Barkod
Sistemi
Optik
Karater
Tanıma
(OCR)
Parmak İzi
Tanıma
Biyometrik
Sistem
Auto - ID
Ses
Tanıma
Çipli
Kartlar
RFID
Şekil 1. Otomatik Veri Toplama Sistemleri
TRANCEIVER FIELD
RFID READER
RECEIVED DATA
RFID
TRANSPONDER
TRANSCEIVER
PASSIVE TAG
uzaklıktan okunabilir. Yüksek frekanslı
etiketler 1 m ‘den, UHF etiketler ise 3 – 7
metreden okunabilir. Daha büyük
uzaklıklar gerektiğinde, aktif etiketler güç
kaynağı kullanarak 100 m ve daha
fazlasını destekleyebilir.
Kaynakça
[internet kaynaklarına erişim tarihi 20-25
Ağustos 2014 aralığı]
1.Otomatik Tanımlama ve Veri Toplama
Sistemleri; Dr. A. ÖZPINAR
http://www.ozpinar.org/sources/course_do
cs/rfid/OtomatikTanimlama.pdf
2.RFID Nedir? Nerelerde ve Nasıl
Kullanılır?
http://www.sembolbarkod.net/rfid-nedir/
3.Radyo Frekanslı Tanıma Sistemleri;
http://www.sembolbarkod.net/rfid-nedir/
4.Barkod Sistemleri Oluşturma;
http://www.bilkur.com.tr/bilgi/Barkod_Sist
emi_Olusturmak.htm
5.Plaka Tanıma;
http://www.plakatanima.tc/plaka-tanimasistemi-pts-nedir.aspx
6.Lojistik Sektöründe Otomatik Tanımlama
Sistemler; G. KAYA v.d,
http://www.iticu.edu.tr/uploads/kutuphan
e/pdf/uas/M01048.pdf
7.How do RFIDs Work?
http://www.priority1design.com.au/rfid_de
sign.html
TAG MODULATES
RF FIELD WITH DATA
MCDULATED RF FIELD
Şekil 2. Bir RFID Sisteminin Temel Çalışma Düzeneği [7].
55
EYLÜL 2014
HABER
TÜBİTAK’TAN YENİ DESTEKLER…
Ülkenin teknoloji alanındaki gücünü ar rmak için çalışmalarını sürdüren Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araş rma
Kurumu (TÜBİTAK), mobil ile şimden ekran teknolojilerine, gıda ve sağlık alanından enerji projelerine kadar
17 alanda girişimcilere destek olmak için bütçesini hazırladı.
Projeler için iki aşamalı başvuru sistemi
uygulanacak ve tüm çağrılar için ilk aşama
başvuruları en geç 19 Eylül 2014 tarihine
kadar yapılabilecek.
TÜBİTAK'ın yeni açtığı 17 çağrıdan
bazılarının detayları şöyle:
Mobil İletişim Teknolojilerinde Güvenlik
Çağrısı ile akıllı mobil cihazlar aracılığıyla
erişilen ve elektronik ortamda sunulan
hizmetlerin güvenli ve kesintisiz çalışması
için ihtiyaç duyulan sistemlerin
geliştirilmesi hedefleniyor.
Ülkenin teknoloji alanındaki gücünü
artırmak için çalışmalarını sürdüren
TÜBİTAK, mobil iletişimden ekran
teknolojilerine, gıda ve sağlık alanından
enerji projelerine kadar 17 alanda
girişimcilere destek olmak için bütçesini
hazırladı. TÜBİTAK, beklentileri karşılayan
projeler için 2,5 milyon liraya kadar destek
verecek.
Türkiye'nin Ar-Ge ve teknoloji alanındaki
gücünü artırmak amacıyla proje üretilmesi
için çeşitli destekler veren TÜBİTAK, 17
yeni proje çağrısı daha açtı. Bu kapsamda
bütçesini hazırlayan Kurum, ivme
kazanması istenen ve “öncelikli
alanlardan” olarak tanımlanan sağlık,
enerji, gıda ve iletişim teknolojileri
projelerine destek olacak.
TÜBİTAK, 17 çağrı kapsamında beklentileri
karşılayan projelerden küçük ölçeklilere
500 bin liraya kadar, orta ölçeklilere
1 milyon liraya kadar, büyük ölçeklilere ise
2,5 milyon liraya kadar destek verecek.
56
Mikro/Nano Elektro-Mekanik Sistemler
Çağrısı ile askeri, otomotiv, sağlık ve
benzeri sektörlerde katma değer
oluşturacak ürünlerinin tasarımı veya
üretimi amaçlanıyor.
Enerji projeleri
TÜBİTAK, Ekran Teknolojileri Çağrısı ile de
LCD teknolojisine alternatif olarak, daha
yüksek resim kalitesi ve daha geniş ekran
aralıklarında daha düşük maliyetli
çözümler sunabilecek yeni teknolojilerin
geliştirilmesini hedefliyor.
Yeni Nesil Yüksek Isıl Dirence Sahip
Yalıtım ve Yapı Malzemeleri ile Yalıtım
Teknolojilerinin Geliştirilmesi Çağrısı
kapsamında da Türkiye'de enerji
verimliliğini destekleyecek düşük ısı iletim
katsayısına sahip, yenilikçi inşaat yalıtım
malzemeleri ve yalıtım teknolojilerinin
geliştirilmesi isteniyor.
Gıdada Türkiye'nin rekabet gücü artacak
TÜBİTAK, gıda alanı için açtığı 3 yeni çağrı
ile de gıda endüstrisinde oldukça sık
kullanılan ve yurt dışından ithal edilen gıda
katkı maddelerinin Türkiye'de üretilmesini
amaçlıyor. Kurum, bu kapsamda uygulama
ve ticarileşme potansiyeli yüksek olan
teknik yaklaşımların geliştirilmesini
hedefliyor. Bu çağrılar ile ayrıca,
Türkiye'nin söz konusu alanda rekabet
gücünün artırılması ve katma değer
sağlayacak teknik bilgi birikiminin
oluşturulması da hedefleniyor.
Su ve sağlık alanındaki çağrılar
Su kaynaklarının daha verimli
kullanılmasını sağlayacak projelere de
destek verecek TÜBİTAK, sağlık alanında
da önemli projelerin hayata geçmesini
istiyor.
Sağlık çağrıları “Parazitlere Karşı Aşı
Geliştirilmesi”, “Yazılım Materyallerinin
Geliştirilmesi” ve “Biyomedikal Sensör
Teknolojileri” olmak üzere üç ana başlıkta
toplanıyor. Yeni aşıların geliştirilmesi ve
mevcut aşıların üretim teknolojilerinin
iyileştirilmesinin amaçlandığı çağrılara
müracaat edecek projelerin, öncelikli
olarak ülkenin ve bölgenin ihtiyaçlarına
göre hazırlanması isteniyor.
EYLÜL 2014
OKUL ALIŞVERİŞİ YAPACAK VELİLER DİKKAT…
“TSE MARKALI ÜRÜNLERİ TERCİH EDİN”
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık: “Eği m araç gereçlerinde
çocuklarımızın sağlığını korumanın yolu, TSE belgeli ürünleri tercih etmek r.”
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na
bağlı Türk Standardları Enstitüsü’nden
(TSE) okul alışverişi yapan velilere önemli
uyarı ve hatırlatmalar geldi. Enstitü,
güvenlik standartlarına uygun olarak
üretilmeyen ürünlerin, kullanıcılar için
hijyen başta olmak üzere, ciddi sağlık
sorunlarına yol açabilecek riskler
taşıdığını duyurdu. Ağır metallerden
kaynaklanan sinir sistemi rahatsızlıkları,
organik kimyasallardan kaynaklanan
bağışıklık sistemi sorunları ve zararlı
kimyasalların neden olabileceği kanser
başta olmak üzere pek çok hastalık bu
riskler arasında sayılıyor. Velilerin bu
tehlikelere karşı çocuklarını korumaları
için okul alışverişi yaparken dikkat
etmeleri gereken basit ancak etkili
yöntemler bulunduğu hatırlatılırken,
ürünün ilgili standarda uygun üretilip
üretilmediğinin çok önemli olduğu
vurgulandı. Okul ürünlerinin sağlığa
zararlı maddeler içerip içermediği, ancak
laboratuvar ortamında yapılan testlerle
tespit edilebilirken, standartlara uygun
olduğu, üzerinde taşıdığı işaret ve
markalarla belgeleniyor.
Okul alışverişlerinde tüketicilerin
özellikle dikkat etmesi gereken marka
TSE markasıdır
Üzerinde TSE markası bulunması, ürünün
üretim yerinde tetkikler yapıldığını,
ürünün TSE laboratuvarlarında test ve
muayenelerden geçtiğini gösteriyor. Tüm
tetkikler sonunda standarda uygunluğu
tespit edilen ürünler TSE markası
kullanmaya hak kazanıyor. Dolayısıyla TSE
markası, hem ürünlerin ilgili standarda
uygunluğunun hem de sağlıklı, güvenli ve
kaliteli olduğunun tescili anlamına geliyor.
Tüketicilerin okul alışverişlerinde araması
gereken bir başka marka ise CE İşareti
CE İşareti; üzerine iliştirildiği ürünün
insan, hayvan ve çevre açısından sağlıklı
ve güvenli olduğunu gösteren ve Avrupa
Birliği ülkelerinde her türlü malda
bulunması zorunlu olan bir işaret. Ancak
CE işareti ürünün nicelik ve nitelik
açısından kalite kriterlerine uygunluğunu
göstermiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde
firmalar ürünlerinin güvenli ve kaliteli
olduğunu CE İşareti’nin yanı sıra aldıkları
farklı belgelerle tescilleniyor. Yani, CE
İşareti ürün belgelendirmesine bir
alternatif olarak görülmemeli,
alışverişlerde CE işaretiyle birlikte,
ürünlerin standartlarda öngörülen
güvenlik şartlarına ve performans ve
kalite kriterlerine uygunluğunu da
belgeleyen TSE markası aranmalıdır.
Sahte CE kullanımına dikkat…
Tüketicilerin ürün alırken tek kriter olarak
CE İşareti’ni esas almamaları için bir
başka nedense uluslararası ticarette tüm
ülkeler için sorun yaratan, hatta AB’nin
ilgili mahkemelerinde dava konusu olan
“sahte CE İşareti” kullanımı.
Bu iki temel işaretin dışında velilerin
aldıkları ürünlerin üzerinde, ürünün
mekanik ve fiziksel özelliklerinin
standartlara uygunluğunu gösteren EN71-
1, yanmazlık özelliğine ilişkin standartlara
uygunluğunu gösteren EN71-2, ağır
metallerin belirlenen sınırlar dâhilinde
kullanıldığını gösteren EN71-3 işaretlerini
de aramaları gerekiyor.
Bakan Işık’tan uyarılar…
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, yaptığı açıklamada bakanlığa
bağlı TSE’nin uyarılarının velilerce
özellikle dikkate alınmasını istedi. Işık,
“Üreticisi bilinmeyen hiçbir ürünü satın
almayın” uyarısını yaparken, güvenilir
markaları işaret etti.
“Yeni eğitim-öğretim yılına başlarken
çocuklarımızın sağlığı için velilerimize TSE
markalı ürünleri tercih etmeleri
çağrısında bulunuyorum.” diyen Bakanı
Işık, yeni eğitim-öğretim yılında bütün
öğrencilere başarılar diledi.
Başlıklar halinde TSE uyarıları…
• Kırtasiye malzemesi alırken mutlaka
TSE damgalı ve yaş grubuna uygun
ürünler tercih edilmelidir.
• Uzakdoğu’dan gelen markasız, boyalı ve
plastik baskılı okul ve beslenme çantaları,
mataraları tercih edilmemelidir. Özellikle
yoğun boya kokusu içeren, plastik baskılı
beslenme çantası ve matara
alınmamalıdır.
• Ürünlerin üzerinde sağlığa zararlı
olmadığını belirtir ibareleri aranmalıdır.
• Solvent içermeyen yapıştırıcıları tercih
edilmelidir.
57
EYLÜL 2014
TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)
İŞ DÜNYASI “SÜRDÜRÜLEBİLİR GELECEK İÇİN”
23-24 EYLÜL'DE BİR ARAYA GELİYOR…
Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından
düzenlenen Yeşil İş: Sürdürülebilir İş
Buluşması, 23-24 Eylül 2014 tarihlerinde
İstanbul’da gerçekleştirilecek. 6. yılında
“Değişimi Yönetmek” temasıyla toplanan
Yeşil İş Buluşması, sürdürülebilir gelecek
temellerine dayanan bir iş modelinin iş
dünyası için kaçınılmaz olduğu gerçeği ve
bu sorumluluk bilinciyle tüm tarafları
buluşturmayı hedefliyor. Bu hedefle, iş
dünyasının liderlerini sürdürülebilir iş
dünyasının geleceğini şekillendirmek için
buluşturacak Yeşil İş’te bu yıl;
“Sürdürülebilir İş Stratejileri, Enerji,
Finans, Tedarik Zinciri Yönetimi,
Binalar-Şehirler, Gıda, Karbon ve Su
Yönetimi ve Belediyeler” konuları
uzmanlar tarafından detaylı olarak ele
alınacak.
Yeşil İş 2014: Sürdürülebilir İş
Buluşması’nda, gerek Türkiye’nin
sürdürülebilir büyüme politikaları
doğrultusunda gerekse uluslararası
rekabet nedeniyle Türkiye’de
sürdürülebilir iş modellerine dönüşümü
hızlı ve ortak değer yaratarak sağlama
hedefiyle iş dünyasının liderleri,
58
sürdürülebilir büyümenin uzmanları, özel
sektör, kamu sektörü, Sivil Toplum
Kuruluşları (STK) temsilcileri ve
akademisyenler iş modellerini
değerlendirecek ve ilham veren fikirler
ortaya koyacak.
Yeşil İş 2014 Sürdürülebilir Finans ve
Sürdürülebilir Gıda’yı da Tartışacak…
Yeşil İş 2014’te fırsat yaratan ve olumlu
çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar
ortaya çıkaran yeni bir yaklaşım olan
sürdürülebilir finansman ve üretimde
çevreye, toplumsal sağlığa ve hayvan ve
insan haklarına saygılı bir süreci kapsayan
sürdürülebilir gıda konuları geniş bir
yelpazede incelenecek.
Yeşil İş 2014’te Yan Etkinlikler…
Geçen yıllardan farklı olarak bu yıldan
itibaren konferansta her yıl
sürdürülebilirlik konusunda çalışmalar
yürüten bir şehir konuk olarak
ağırlanacak. Bu kapsamda ilk konuk şehir
Gaziantep olarak belirlendi.
Yeşil İş: Sürdürülebilir İş Buluşması’nın
diğer bir yan etkinliği ise tüm global iş
dünyasına rehber oluşturan ve bu rehber
kapsamında sürdürülebilirlik raporlarını
belgelendiren Global Reporting Iniatiative
(GRI) işbirliği ile “Şeffaflık ve
Sürdürülebilir Kalkınma için
Sürdürülebilirlik Raporlaması” olacak.
Türkiye’de İlk Kez Şirketlerin
Sürdürülebilirlik Dönüşümü
Ödüllendirilecek…
Yeşil İş: Sürdürülebilir İş Buluşması’nda
ayrıca bu yıl ilk kez kurumlara
Sürdürülebilir İş Ödülleri de verilecek.
Aynı zamanda sürdürülebilir iş modelleri
ile önemli başarılara ulaşmış ve sosyal,
ekonomik ve çevre konularındaki
tehditlere karşı ciddi adımlar atan liderler
Sürdürülebilir İş Liderleri ödülüne sahip
olacaklar.
Detaylı Bilgi için:
http://yesiliskonferansi.com/2014/tr/
http://surdurulebilirisodulleri.com/2014/
EYLÜL 2014
SUMMARY
STRATEGY FORMULATION AND DEVELOPMENT - II
Productivity, Growth and
Development - II
Productivity economics is a claim,
aspiration, vision, model and first of all it
is a requirement for Turkey because it can
be asserted that our country has the
highest potential in terms of productivity
growth. Turkey is in need of productivity
economics for fast and fair development.
What needs to be done for achieving this
purpose can be summarized as follows:
forming ‘productivity planning and policy’
with in development and growth plans;
revising and updating the goals of 10th
Development Plan of Turkey in line with
productivity economics; using our all
resources (human, natural resources,
machinery..) efficiently and having
technology based productivity growth in
order to increase the share of total factor
productivity in growth.
2014 Productivity Project Awards
Decreasing Coal Use by Burning
RDF and Industrial Plastics in SLC
Type Calciner
(Akçansa Çimento San. ve Tic.
A.Ş. Çanakkale Fabrikası)
With this project; burning of domestic
waste, garbage and industrial plastic
waste is ensured in a calciner separately
designed from the furnace for the first
time in Turkey and the world and therefore
the costs decrease as a result of the drop
in quantity of imported fossil coal. Along
with economic benefits, this process
brings environmental benefits by cleaning
out the garbage of heavily populated
Istanbul city and increasing waste
incineration capacity of the enterprise.
With this project, the enterprise
eliminates 47.500 tons of domestic waste
in a year and brings economic and
environmental benefits.
Production of Electricity from
Waste Heat
(Nuh Çimento Sanayi A.Ş.)
Electricity production from waste heat in
plants is basically a system that works
with recycling of hot gas with high flow
rate remaining from cement process and
dismissed gas from chimneys. Only with
the recovery of waste heat in enterprises
nearly 18MW electric energy is produced
in an hour. With the energy produced from
waste heat, there is a decrease in the
amount of electricity that has been
purchased by the enterprise. The 20% of
the enterprise’s electricity consumption is
supplied from recycling of waste heat. By
producing 100 million KWh electricity in a
year; the enterprise contributes to
company and country interests. In
addition, there is a considerable amount of
carbon emission decrease equivalent with
energy savings which makes this project
as an environmental-friendly investment.
TOFAŞ Paint Processes – Waste
Heat Recycling Practices
(TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası
A.Ş.)
‘Energy’ is an issue of top priority because
of its global structure, high prices and
diminishing energy resources. The
development of new generation and high
productive technologies in energy
production and financial incentives
encouraging use of renewable energy are
indicators of the importance of the matter.
On consumption side, efficient use of
energy resources is at the top of the
world’s agenda. In Turkey, efficient use of
energy in industrial production is an
important subject that all the sectors put
emphasis on as well. Efficiency in both
automotive sector that uses high
technology and paint processes in which
energy is intensely used are main
elements of international competition.
Within this framework, particularly in
consumption of natural gas and similar
fuels, consumption improvement on these
fuels without creating a negative effect
functions effectively.
Nanotechnology Practice in
Operation Process of Dye House
DKP Metal Plate Surface
(B/S/H/ Çamaşır Makinesi
Fabrikası)
The scope of the project is the process of
dye house pickling and zinc phosphatising.
The process consist of eight baths. In the
first two bathes of the process, metal plate
pickling is done and after wash-off the
surface of metal plate is activated and zinc
phosphatised. After zinc phosphatising,
the surface of the metal plate is rinsed
again and with protection process against
oxidation it becomes ready for
cataphoresis coating. According to the
project results, water consumption
diminished considerably, energy costs and
maintenance costs decreased and
59
EYLÜL 2014
SUMMARY
therefore environmental and financial
benefits are achieved.
HAVELSAN Communization of
Software Development Platform
Project
(HAVELSAN A.Ş.)
Within the scope of the project,
equipment, licence and training costs
decreased and information share
increased by communisation of software
development program. As a result of
centralization of development platform
and service giving on cloud, productivity
growth is provided in areas of acquisition,
management, training and production
infrastructure. Productivity is measured by
management modelling based on
temporary projection.
“Hand Made in Hatay” Project is
an Important Step in Branding
Antakya Chamber of Commerce and
Industry produced an important project
with the help of IPA in order to increase
the production quality, capacity and
competitive power of furniture
manufacturers in international markets
and to ensure development of new designs
and branding. Antakya Chamber of
Commerce and Industry, Hatay
Metropolitan Municipality, Small Industrial
Area, Hatay Union of Chamber of
Merchants and Craftsmen and Antakya
Chamber of Carpenters and Lumbermen
are project partners and the project is
supported by financial incentives of
Turkish Republic and European Union. The
project, which is carried out by Ministry of
Science, Industry and Technology within
the scope of ‘Competitive Sectors
Program’, has seven million euro budget.
60
By common furniture production plant that
would be established within the
framework of the project, handmade
furniture producers would be able to use
machines and equipment with high
technology and capacity, which they do not
have through their own means. In this
production plant with high technology
machines and equipment, it would be
possible for small and medium
enterprises in furniture sector to produce
their products on a competitive and quality
based level.
Not only business and trade volume of
furniture sector but also trade volume of
supply and transport sectors are going to
develop with new production plant. By the
time common furniture production plant
becomes operational, new business
opportunities for small and medium size
furniture producers, transporters,
exporters and for the other enterprises
operating in wood sector and other
sectors would come into the picture.
Thereby, employment opportunities for
people in Hatay would increase and it
would make a major contribution in social
and economic development of the region.
Poverty, Income Distribution and
Development
In development process, there are other
phenomenon come into question that keep
company with development. When
common characteristics of developed
countries are taken into consideration,
they are in a better position particularly in
poverty and income distribution in
comparison with less developed countries.
Therefore the facts of poverty and income
distribution as well as similar
phenomenon have an important place in
determination of development level.
Poverty is a concept that is identified with
two perspectives. First perspective is
called as relative poverty, which means the
ratio of population having income under a
certain value of population’s median
income -that is generally taken as 60%- to
total population. Second perspective is
called as absolute poverty and it is the
ratio of population under income level
insufficient to meet basic needs to total
population.
As a general comment, Turkey has a
positive picture in two important areas
that are important in development
process, which are poverty levels and
income distribution. Continuation of this
process would accelerate development
process, and accelerating development
process would bring positive situation in
areas of poverty and income distribution.
OECD Economic Research:
Turkey 2014
Organization for Economic Cooperation
and Development(OECD) publishes
Economic Survey reports in which
member countries’ economies are
evaluated for two years period. This
research aims for better understanding of
economic developments in countries,
pointing out basic problem areas to policy
makers and suggesting solutions
concerning problematical areas. While the
reports that have been published since
1961 used to focus on mainly
macroeconomic developments, nowadays
they stress structural policies and their
interaction with macroeconomic policies.
The content of the reports deal with the
role of public sector and analyzes
functioning of labour, product and financial
markets on a regular basis. Furthermore,
exclusive chapters containing detailed
EYLÜL 2014
information on specific subjects and
detailed statistical information in tables
and charts are the main components of
these economic survey reports.
Strategic Product Planning and
Product / Technology
Road Maps - II
Road maps are defined as instruments
that provide graphical presentation of
projections about key areas as technology,
product, system, market and environment.
Product road map is a road map supported
by graphical representations that show
how to reach the vision and goals which
have been prepared in direction of product
strategy. Technology road map is a road
map that shows qualified technologies
consistent with product road map that
would be needed in time. Since product
and technology road maps cover all the
information(decisions about technologic
infrastructure included) about the
products of the enterprise that would be
presented in the future, they have a
distinct position in product management
and in medium and long term success of
the enterprise.
61
EYLÜL 2014
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
62
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
EYLÜL 2014
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2012)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2012)
Kaynak: OECD, MSTI - Source: OECD, MSTI
Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2012)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2012)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
63
EYLÜL 2014
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
64
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS

Benzer belgeler