kümbet16 yedek.qxp

Transkript

kümbet16 yedek.qxp
ISSN: 1307-3966
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
Eðitim, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi
Yýl: 4 Sayý: 16 Ocak-Mart 2010 - 3 Aylýk Dergi
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Adýna
Sahibi: Muhsin DEMÝRCÝ
Genel Yayýn Yönetmeni: Hasan AKAR
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: M. Emin ULU
YAYIN KURULU
Mahir ADIBEÞ
Ali BAL
Selahattin CANSIZ
Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU
Sýrrý ER
A.Turan ERDOÐAN
M. Necati GÜNEÞ
Mahmut HASGÜL
Hayrettin ÝVGÝN
Hami KARSLI
Ýlhan KOÇGÖZ
Semra MERAL
Müjdat ÖZBAY
Ebubekir TAHÝROÐLU
Özcan ÜNLÜ
Mehmet Nuri YARDIM
Remzi ZENGÝN
(Soyadý sýrasýna göre dizilmiþtir)
YAYIN DANIÞMANLARI
Prof. Dr. Mehdi ERGÜZEL
Prof. Dr. Hüseyin KOÇ
Prof. Dr. Saim SAKAOÐLU
Prof. Dr. Kazým YETÝÞ
Doç. Dr. Ali AKAR
Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI
Yahya AKENGÝN
Yavuz Bülent BÂKÝLER
TEMSÝLCÝLÝKLER
Azerbaycan:Prof. Dr. Elçin ÝSKENDERZADE
Bulgaristan: Naim BAKOÐLU
Ýran: Ali Rýza HÝYABANÎ
Gagauziye: Livbov TANASOÐLU
Kazakistan: Prof. Dr. Þakir ÝBRAYEV
Kerkük: Þemseddin KUZECÝ
Kýrgýzistan: Prof. Dr. Abdýldacan
AKMATALÝYEV
Yönetim Yeri
GOP Bulvarý Taþhan 2. Kat No: 71 Tokat P.K.: 6
Tel-Fax: (0356) 214 79 89
web: www.tosayad.com
e-posta: [email protected]
Posta Çeki: 5334897
Hasan AKAR: 0533 557 16 54 M. Emin ULU: 0536 612 63 73
Muhsin DEMÝRCÝ: 0536 563 49 89
Mahmut HASGÜL: 0505 689 44 51
Ali BAL: 0505 389 00 33
Kýrým: Dr. Ýsmet ZAATOV
K.K.T.C.: Harid FEDAÝ
Kosova: Osman BAYMAK
Türkmenistan: Prof. Dr. Gurbandurdu
GELDÝYEV
Makedonya: Prof. Dr. Hamdi HASAN
Nahçývan: Prof. Dr. Ebulfez AMANOÐLU
Romanya: Prof. Mustafa Ali MEHMET
Sanat Danýþmaný:
Mimar Rýza TUNAY
Tasarým:
Kültür Ajans Tanýtým ve Organizasyon Ltd. Þti.
Konur Sokak No: 66/9 Kýzýlay/ANKARA
Tel: 0.312 425 93 53
Baský:
BRC Basým
Tel: 0.312.384 44 54
Baský Tarihi: 20 Mart 2010
1
ÝÇÝNDEKÝLER
YAZILAR:
• Editörden-Vuslat Gecesine Kaç Adým Kaldý?/Mehmet Emin ULU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3
• Ölüme Koþan Ömür/Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4
• Ýlk Seri Ateþli Türk Sahra Topu ve Mucidi Ahmet Süreyya Emin Bey/Erkan GÖKSU . . . . . . . . . . . . . . .8
• Kardeþ Þehrimiz Saraybosna/Abdurrahman KOÇAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .10
• Doðu Türkistan Aðlýyor/Ali KÜLEBÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13
• Ay'ýn Öteki Yüzü Casablanca-Fas/Ýsmail KARAÇAM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15
• Kerkük Hoyratlarý Üzerine/Sadun KÖPRÜLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18
• "Niksar Þehir Coðrafyasý" ve Niksar Üzerine Yazýlan Diðer Kitaplar…/Hami KARSLI . . . . . . . . . . . . . .21
• Kesitler ve Çizgiler: Kelimelerin Dili/Muhsin DEMÝRCÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .24
• Tarihimizin Kar Çiçekleri/Dilber DEMÝR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .27
• Ýslâmiyet'te Tasvir Sanatý/Doç. Dr. Kemal TÜRKER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30
• Sevda…/Abdulkadir TÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .31
• Hoþça Bak Zatýna… Kâinatýn Özüsün Sen…/M. Nihat MALKOÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33
• Bir Gönül ve Söz Ustasý/Burhan KURDDAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .36
• Ömür Dediðin/Nihat AYMAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .38
• Aþkýn Tahtýndaki Edebiyat/Yalçýn ÜNLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .40
• Söz Baþý/Doç. Dr. Ertuðrul YAMAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .42
• Miftah-ý Arifan Eseri Üzerine Bir Deðerlendirme/Ýsmail KORKMAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .43
• Balýðýn Ölümü/Hatice EKEOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .45
• Almanya Gezimizden Farklý Ýzlenimler/Müslim KAÇMAZ-Ayhan Þenol AKGÜL . . . . . . . . . . . . . . . .47
• Haçlý Zihniyetinde Þark Meselesi ve Çanakkale Zaferi/Kutluhan SAYGILI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .52
• Serzeniþ/Nuray ÇEVÝK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .55
• Þiir ve Þair/Veli KADIOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .57
• Türklerde Mutfak Kültürü/Mustafa ÞAHÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .59
• Ve Onlara "Türk" Denildi/Levent KONYAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .63
• Çanakkale'den Asker Mektuplarý Hasan Ethem'in Annesine Son Mektubu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .64
• Dilimde Türküsün, Gönülde Þarkým Sen Benimsin Benim, Ýstiklâl Marþým!/Semra MERAL . . . . . . . . .66
• 1880-1920 Sürecinde Ermeni Çeteler ve Tokat Yöresindeki
Eylemleri-Etkinlikleri/Dursun TAÞDELEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .69
Kumuk Türkleri ve Edebiyatý/Murat ÝPEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77
Ýnce Ýþçilik Çilingirlik (Niksar'da Çilingirler)/M. Necati GÜNEÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .80
Kývrým Kývrým Aþk/Köksal PABUCCU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .90
Ýstiklal Marþýmýzýn Þiirlerle Açýklamasý - 3/Hüseyin YAPICI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .91
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði-Kümbet Dergisine Ýki Ödül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93
I. Cahit Külebi Memleketimize Bakýþ Þiir Yarýþmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .94
Tokat Þairler Ve Yazarlar Derneði Fotoðraflarla Etkinliklerimiz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .95
ÞÝÝRLER:
• Gönül/Rýfat ARAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7
• Nerdesin/Nihat BOYDAÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9
• Gelin Giden Kýzýma!/Remzi ZENGÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14
• Simitçi/Bekir YEÐNÝDEMÝR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14
• Avlunlar/A. Turan ERDOÐAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17
• Çoðalýr Öðretmen/Dilek ELHAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .26
• Sen/Cafer YÜCE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39
• Vazgeçemedim/Yunus ACAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .41
• Küçük Çocuk Aþina/Mualla KÂTÝP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .46
• Arabesk Yangýný/Nail TAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .51
• Ýlme Saygý/Saffet ÇAKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56
• Mutlu Mu Olunur?/Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58
• Derdimi Sunamadým Yýldýz Daðý/Hasan AKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .62
• Ben Anadoluyum/Hüseyin POLAT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65
• Son Sefer/Mehmet Yaþar GENÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65
• Unutmam Seni/Mehmet KAÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68
• Yüreðim Buruk/Hamdi ERTÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .89
• Unutmam Seni/Nermin TERZÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .89
• O'na Doðru/Ebubekir TAHÝROÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93
Bu dergideki yazýlarda ifade edilen görüþ ve fikirler yazarlarýna aittir. Yazýlarýn bilimsel, dil ve imlâ sorumluluklarý yine yazarlarýn kendilerini baðlar. Bunlar, Toþayad KÜMBET dergisinin düþünce ve politikasýný yansýtan
metinler olarak mütalaa edilmemelidir.
2
ÖLÜME KOÞAN ÖMÜR
Doç.Dr. Tamilla ABBASHANLI*
Ömür her gün ölüme koþa-koþa gidiyor,
Onun yokluðu beni hep periþan ediyor.
Piþmanlýðým artýnca sükût beni boðuyor,
Geçmiþe bir kalem çek, artýk ona koþ diyor"
( s.113)**
Bu mýsralar genç þair, eleþtirmen-yazar
Mehmet Nuri Parmaksýz'ýn "Kelebek Ömrü" kitabýndan alýnmýþtýr. Þiir onun yazdýðý dörtlüklerden biridir. Çünkü Mehmet Bey "Kelebek
Ömrü" kitabýný iki bölüme ayýrmýþtýr. I. Bölümde þiirler, II. Bölümde ise "Dörtlükler" yer almýþtýr. Aslýnda bu "Dörtlükler" de þiirin bir türüdür,
yani þiirden ayrý deðil. Mehmet Bey'in geçmiþi
hakkýnda uzun-uzun konuþmak istemiyorum.
Zaten Türkiye ve Azerbaycan'da onu çok iyi tanýyorlar. Þiir adýna geçirdiði deðerli toplantýlar
her iki Tük diyarýnda onu ünlü edip. Bu deðerli faaliyetine göre teþekkür ediyoruz.
Mehmet Bey'in "Kelebek Ömrü" kitabýný
hem Türkiye Türkçesinde, hem Azerbaycan
Türkçesiyle okudum, beðendim. Neden beðendim? Çünkü þiirlerinin dil ve üslubu hoþuma
gitti. Önce þiirlerini konularýna göre ayýrmak
istedim, ama gördük ki, bu þiirleri "Aþk" adlý bir
hükümdar esir almýþ. Önce bu hükümdar Mehmet Bey'in kalbini esir almýþ, sonra da onu böyle þiirler yazmaða "zorlamýþtýr". Mehmet Bey
"aþk" konusunun esiri olmuþ ve kalbinin sarayýnda baþköþede, tahtý zapt ederek oturan bu
"Aþk" adlý hükümdara gücü yetmemiþtir. Ama
hiç de demek olmaz ki, baþka konuda þiirler
hiç yok, var, vatanýmýzýn en güzel, tarihi kentler
olan Ýstanbul ve Ankara üstat þairlere ithaf ettiði ve fani dünya hakkýnda yazdýðý þiirler vardýr. Bir de klasik ve çaðdaþ þiirimizin deðiþmeyen konusu -Ana- burada da baþköþededir.
Gelin "Ana" þiirine nazar yetirelim:
* Eskiþehir Osmangazi Ünv. Öðr. Üyesi
** Bütün örnekler Mehmet Nuri Parmaksýz'ýn
"Kelebek Ömrü" kitabýndan alýnmýþtýr. "Ürün
Yayýnlarý", Ankara, 2009
4
Baþýmýzýn tacýsýn bizdeki yerin kutsal,
Hoþgörünle örneksin, balsýn, peteksin anne.
Ne söylesem de yetmez sen her daim mutlu kal,
Yerin ki doldurulmaz, her þeyde teksin anne.
(s.72)
Bu þiirin konusu çok dikkatle iþlenilip, anne
burada gerçekten baþ tacý gibi övülür. Þiirin dili akýcý ve liriktir. Bunu da yapan þiirdeki dil ve
üslup vasýtalarýdýr, yani þair mecazdan, sinonimlerden ustalýkla istifade etmiþtir.
M. Nuri Parmaksýz þiirlerinin esas kahramaný, kalbini tamamen aþka vermiþ seven bir
gençtir. Bu genç delicesine seviyor, aþkýndan
Mecnun gibi divanedir, çölleri geziyor. Kendisi
çaðdaþ dünyamýzýn Mecnun'u olsa da, Fuzuli'nin Mecnunu kendine rakip sayýyor:
Ayrýlýktýr bilesin her gün artan kederim,
Bir nefeslik vuslata ömür feda ederim.
Yokluðunda çöllerde Mecnun'dur tek rakibim,
Çaðýrsan da ölüme seve seve giderim (s.15)
M. Nuri Parmaksýz'ýn þiirindeki kahraman
daima telaþtadýr. Dünyalarca sevdiði güzel,
gâh onun aþkýna karþýlýk veriyor, gâh küsüyor,
gâh barýþýr, gâh da ona azap vermekten hoþlanýr. Küsüp giden bu kýza þairin yalvarýþlarý okuyucunun da kalbine sirayet ediyor, o da âþýkla
birge kama batýyor, onun geri dönmesi için
Tanrýya dua ediyor.
Þiiri þiir yapan onun içindeki felsefi anlam,
bir de dili ve üslubudur. Þiirin dili ve üslubu
hakkýnda Aristo'nun "Poetika", isimli eserini
esas tutarak ona uygun eser yaratan XVIII. asýr
Fransýz yazarý Bualo'nun "Poeziya Sanatý" eserinde güzel ifadeler var. Eser fikir ondan ibarettir ki, gerek þiirin dili insanýn kulaðýný týrmalamasýn. Þiirin dili lirik, ince, duygulu, titrek olacak. Bu fikre uygun olarak Güney Azerbaycanlý Prof. Dr. Cavat Heyet diyor ki, þiir ahenktar,
tesirli, güzel sözdür. Þiirde his ve heyecan vardýr. Þiirin dili yýðcam ve hissi bir dildir. (Bak:
C.Heyet. Edebiyatþünaslýk. Baký, 1996, s.159).
Bakýn, Rus þairi Nekrasov da öyle diyor:
Þair olan unutma ki,
Güzelliði budur þiirin,
Söz az olsun, mana derin.
Þiirin manasýný derin eden onun dili ve üslubudur. M. Nuri Parmaksýz'ýn þiirindeki dil ve
üsluba nazar yetirelim. Dili zenginleþtiren elementler dilciliðin ve edebiyatþinaslýðýn (edebiyat nazariyesinin) esas elementleridir.
Mehmet Bey'in þiirlerinin dilinde çok sayýda
antonim (sinim azdýr, omonime rast gelmedim)
mecaz, teþbih, benzetme folklor örnekleri ve
ayrýca güzel ifadeler var. Antonim bir-birine zýt
ifadelerdir, þiirin dilini kuvvetlendirir. Þimdi size
takdim ettiðimiz örnekte ayný zamanda sinonim de var:
Hiç kimseye aldýrma seni bilmeyen yersin,
Aldýðým her nefeste aþkýn mutluluk versin.
Ayrýlýk aramýzda bir son deðil baþlangýç!
Hicran satý gelsin, nasýl olsa gidersin! (s.12)
Þimdi buradaki fikir aydýndýr:- önce mutluluk, ayrýlýk ve hasret. Bunlarý daha güçlü vermek için Nuri Bey sinonim ve antonimlerden istifade etmiþtir. Buradaki "ayrýlýk", "baþlangýç"
bir-birine zýt ifadeler-antonimler; "ayrýlýk-hicran" ise yazýlýþta farklý yazýlsalar da ayný manayý veren sinonimlerdir.
Bir baþka þiirin baþlýðýnda bile antonim vardýr: "Hem Ayrýlýk, Hem Vuslat" (s.13). Ayný zamanda bu þiirin içinde de antonim vardýr:
Ýstanbul benim için hem ayrýlýk, hem vuslat,
Heyhat! Izdýrabýnla bir baþka güzeldir hayat!
(s.13)
Birinci bende "ayrýlýk ve vuslat" bunlar bellidir, antonimdir. Ýkinci de "ýzdýrab ve güzel hayat". Birbirinin aksi olan ifadeler. Ama bir büyük felsefi anlamda var bunun içinde: -sevgilinin ýzdýrabý da hoþtur âþýka- anlamý çýkýyor buradan. Þairin birkaç þiirinde yerli-yerinde kullanýlmýþ antonimlere rastladýk. Örneðin "Felek
Gülü Sevince" (s.14) þiirinde "yerle-gök"; "Ýmbikten Geçen Hüzün" (s.19) "doðum-ölüm arasý; Gece-gündüz arasý"; "Kolay mý?" þiirinde
(s.77) "ölmek-dirilmek" ifadesi yerli yerindedir
ve þiirin dilini zenginleþtirmiþ, þiirdeki konuyu
daha da gücendirmiþtir.
Nuri Parmaksýz'ýn þiirlerini dilini güçlü eden,
fikirleri daha manalý eden þiirlerinin dilindeki
mecazlardýr. Mecazlarýn en küvetlisi metafora
(istiare), en sadesi benzetmedir (teþbeh).
Mecazlar; belli kavramlarýn bir-bir ile karþýlaþtýrýlmasý, kýyaslamasýndan alýnan sözlerin
baþka anlamda kullanýlmasýdýr. Veya mecazsözün lügatteki anlamýnda deðil, aksi anlamda
kullanýlmasýdýr. Mecazlardan faydalanmayan
dil bedii dil sayýlamaz. Þiirin dilindeki söz ve
ifadeler mecazlarýn hesabýna göre elvan ve anlamlýdýr. Nuri Bey'in þiirlerindeki mecazlar:
Ceza verdim kendime bak yüreðim kanýyor,
Ýstemesem de dilim her dem seni anýyor.
(s.29)
Düþmüþüm bir kuyuya çýkaraným yok benim,
Karþýmda görsem seni o an titrer bedenim.
(s.46)
Bir âþýk kondu zülfün teline,
Kapýlýp gitti, aþkýn seline.
Derinleþtikçe sevda denizi,
Ümitsiz koþtu hicran seline. (s.47).
Birinci örnekteki "yüreðim kanýyor" ifadesi
mecazdýr, aslýnda yürek kanamaz, eðer kanýyorduysa demek derin, kederin elinden mecazi
(deðiþmeceli) anlamda kanýyor. Veya "düþmüþüm bir kuyuya"; "Âþýk kondu zülfün teline";
"Derinleþtikçe sevda denizi" -bunlar da mecazlardýr.
Metafora (istiare) çok küvetli mecazdýr. Burada mefhumun kýyaslanmasý ve benzer yönleri abartýlý þekilde veriliyor. Örneðin:
Çalýnýrsa hiç þaþma meþhur olur bu beste,
Ahým gökleri deldi aldýðým her nefeste.(s.36)
Gözyaþlarým elinde ayna olurdu birden,
El sallarsan yaðmurda gülümserdin
kabirden. (s.36)
Bu yazýyý þiirden anlayanlar ve þiiri sevenler
okuyacaklarý için örnekteki metaforlarý mýsralarýn içinden alýp yeniden açýklamadým.
Mecazlarýn en sadesi benzetmedir, yani teþbihtir. Benzetmede dört unsur, yani dört söz
oluyor:
Benzeyen
Benzetilen
Benzeme koþmasý -örneðin, gibi, teki, kadar, dek-tek
Benzeme sýfatý.
Dört unsurun dördünün iþlendiði benzetmelere mufassal (ayrýntýlý) benzetme de denilir.
Ancak edebiyat dilinde (nesirde, þiirde) çoðu
zaman bu unsurlarýn bazýsý ihtisar olunur, ifade
5
toparlanýyor. Benzetme daha da þiddet ve küvet kesp ediyor. Çoðu zaman yalnýz benzeyen
ve benzetilen kalýyor. Örneðin:
Heyhat! Kara sevda denilen yol ne kadardýr,
Aþk bitti mi dünya kelebek ömrü kadardýr.
(s.11)
Gönlüm seni istiyor yokluðunla kedersin,
Göresin hiç gelmez mi, neden zülüm
edersin? (s.12)
Mesnevi'ye aþina âþýk olanlar hürdür,
Bil ki, aþk kuyusu Yusuf'un kuyusudur. (s.13)
Bundan sonraki benzetmeleri mýsranýn içinde deðil, mýsrasýz vermeyi maksada uygun hesap ettik: "yýldýza benzer yüzün" (s.19); ýzdýrabýn her gece gölgen gibi takipte" (s.23); "gönlüm gemisiz liman, dalga vurmayan sahil"
(s.24); "gül gibi kokan nefesinle yaþarýz" (s.27);
"gülden daha güzeldir sevgilinin yanaðý" (s.27);
"O ceylan bakýþlarýn kalbime korku taþýr"
(s.37); "susmak düþerse sümbüle" (s.43); "vuslat güneþi doðarken" (s.43); "yýldýzlar kadar
yalnýz kalmýþým tek baþýna" (s.51); "her yaðmur
damlasýnda hatýrlarým yüzünü" (s.53); "süveyda
dedim ona aþk kokardý ýþýðý" (s.53) ve s.
Nuri Parmaksýz'ýn bir özelliði de vardýr ki,
yazmaktan daha fazla okumaðý sever. Okumak
ise onu mükemmelleþtirir, kalemini daha güçlü
ediyor. Onun çok okuduðunu þiirlerinde de
görmek mümkündür. Nuri Bey üstat þairlere fikirlerinden behrelense de bunlarý ayný ile tekrar etmiyor, o fikirden istifade ederek kendisinin özel fikirlerini ortaya koyuyor.
Örneðin;
Bize aþktan gayrisi yalan,
Nedir hayattan bize kalan? (s.18)
Bu mýsralar bana Fuzuli'nin:
Ya Rab belayý-aþk ile kýl aþina beni,
Bir dem belayý-aþktan etme cüda beni.
Mýsralarýný hatýrlattý.
Izdýrabýn her gece gölgem gibi takipte,
Çölünden çýkýþ yoksa çözüm hangi tabipte.
(s.23)
A.Karakoç'ta "Mihriban" þiirinde ilacýnýn tabiplerde olmadýðýný böyle söyler:
Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aþk denince ötesini arama…
Nuri Bey'in "Devir artýk deðiþsin" þiiri neden6
se bana Sovyet devleti tarafýndan "Pantürkist"
damgasý vurularak 1037 yýlýnda habersiz-soraksýz kayýplara karýþan (tabii ki, Rus KGB-nin
eliyle) genç þairimiz M. Müþfik"in "Senin gülüþlerin" þiirini hatýrlattý bana:
Vatan ki solmayan bir bahçe-baðdýr,
Burada revamýdýr gülmeden ölmek,
Yazýk o þahýsa ki, kara kabaktýr (karamsardýr),
Ne kadar yakýþýr insana gülmek.
Þunu da Nuri Parmaksýz diyor:
Yeter! Mutlu olmanýn artýk geldi zamaný,
Sisler neden daðýlmaz? Kaldýrýn bu dumaný,
Gönlünüzden çýkmasýn mutluluðun sultaný,
Huyu neþe olanýn yaþam çiçeði solmaz. (s.38)
Her iki þairin fikirleri aynýdýr:-Hayat mutluluk içindir, hayatý mutluluk içinde yaþamak da
insanýn hakkýdýr.
Nuri Parmaksýz'ýn "fani dünya" ile baðlý fikirleri de dikkat çekiyor. Þairin "Bir avuç toprak" þiiri baþtanbaþa dünyanýn fani olmasýna iþaret
eden felsefi fikirler üzerinde dayanýp. Bu þiirde
Hakani Þirvani, Mehseti Gencevi, N.Gencevi,
Yunus, Mevlana, Fuzuli, Nesimi, Y.Kemal Beyatlý'nýn, Avrupa edebiyatýndan Þekspir'in fikirleri cemlenip. Nuri Bey "fani dünya"ya böyle
müracaat ediyor:
Dünya geçicidir ibret alana,
Zamaný gelince düþecek yaprak.
Birçok fani gibi uyma yalana,
Her þeyin sonudur bir avuç toprak" (s.16)
Bu dünya bir derin kuzeye benzer,
Suyu gâh þirindir, gâh da zeher.
Hiç de övünme ki, uzundur ömrün,
Ecel köhleninde hazýrdýr yeher.
(M.Gencevi)
Yunus Emre:
Yalancý dünyaya konup göçenler,
Ne söylerler, ne bir haber vererler.
Kabri üste dürlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber vererler
(Y.Emre, Güldeste, Baký, 1992)
Bu fani dünyayý terk edende ben,
Mezarda kurtlara yem olan zaman.
Akýt gözyaþýný, kilise çanýndan,
Bu haber âleme yayýlanacan
(Þekspir, Soneler, Baký, 1992)
Y. Kemal Beyatlý:
Dünyada seven, sevilen nafile bekler,
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki, yerinden,
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden…
Artýk bu kadar "fani dünya" konusunda örnek verdiðimiz için açýklamaða hacet bulmadýk.
Yukarýda söyledik, Nuri Bey'in þiirlerinde çok
güzel ifadeler var. Biz bunlarý edebiyatþünaslýgýn hiçbir türüne ait ede bilmedik, ama bunlardan vaz da geçmedik. O ifadeleri Sizin takdirinize sunmaðý düþündük. Ýnandýk ki, bizim kalbimizi okþadýðý gibi sizin de kalbinizi okþayacaktýr:
Yokluðunla çöllerde Mecnun'dur tek rakibim,
Çaðýrsan da ölüme seve seve giderim. (s.15)
Gökkuþaðý muamma, anahtar yaðmur dolu,
Onu iþlemiþ ecdat perçemi Anadolu. (s.19).
O biri örnekleri kýsa vermeði düþündük:
"Gönlümün ýzdýrabý dudaðýnda saklýdýr"; "Bülbülün figaný gülleri de küstürdü" (s.20); "dudaklarýnda ölüm her þeye bedel be güzel
"(s.23); "arzu ettiðin sükût artýk benle adaþtýr"
(s.29); "Esrarlý bir evrenin habercisidir rüzgâr";
"Aynalarla bu gönlüm bir türlü barýþmýyor"
(s.30); "mezara gitsem bile seninle yatacaðým"
(s.46) ve s.
Nuri Parmaksýz zaman zaman folkloru da
þiirinin içinde yerli yerinde ve çok ustalýkla kullanýr. Örneðin:
Yüzündeki busenin söyle anlamý nedir,
Asýl o vefasýzlýk senin zulmüne denir. (s.20).
Folklorumuzda "yüzünde göz izi var ve ya
"buse var"la ilgili maniler, deyimler var. Örneðin:
Azizim, bahtý yârim,
Bahtýmýn tahtý yârim.
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktý yârim.
Demek sevgililer bir birine karþý o kadar
hassastýrlar ki, eðer kýza bir erkek, bir yad erkek bakarsa veya kimse onu öperse, erkek bunu anýnda "his ediyor", bunlar da zaman zaman eserlere konu oluyor. Veya: "yakaladým
sandým da kaçtýn yine kýl payý" (s.21). Halkýn
dilinde iþlenen "kýl payý" ifadesi þiirin dilini zenginleþtirmiþtir ve yerine iþlenmiþ ifadedir. Þimdi
dikkatinize sunacaðýmýz ifade de elin -yani halkýn dilinde sürekli iþlenen ifadedir: "Pireyi deve
yapýp aþka kazan kaldýrma"(s.45).
Yazýmýzý bitirmeden þunu da bildirmek isteriz ki, Nuri Bey'in çok güzel "Dörtlükleri" de var,
onlarý da inceledik, ama makalenin uzun olacaðýný nazara alýp onu da gelecek makaleye
erteledik. Bütün þiirlerde olan gibi, bu þiirler de
kusurlardan hali deðil, nasýl derler, her güzelin
bir kusuru var. Biz bunlarý not ettik, tabii ki, Nuri Bey'e bildireceðiz.
Son olarak:- Mehmet Nuri Parmaksýz adlý
þairimizin þiir gülistanýna bir güzel son bahar
gününde girdikse, uzun süre bu baðdan çýkamadýk. Hep þiir çiçekleri inceledik, kokladýk,
okþadýk ve soðuk Aralýk gününde-29 Aralýk'taþiir bahçesinden güle-güle ayrýldýk. Þairimize
de son sözümüz:-Her zaman böyle þiir bahçesinde "þiir- gülleriniz" böyle taravetli, güzel kokulu ve ebedi ömürlü olsun. Size þiir ömrü gibi
ebedi ömür dileriz!
GÖNÜL
Garip kuldun, sultan oldun;
Sevdin, doldun, taþtýn gönül…
Can aradýn, caný buldun;
Sevdin, doldun, taþtýn gönül…
Hakk yolunda aktý terin,
Âlemlere sýðmaz yerin,
En güzeli sende, varýn,
Sevdin, doldun, taþtýn gönül…
Kör nefsini, çektin dâra
Bakmaz oldun yoða, vara
Senden kaçtýn, yettin yara
Sevdin, doldun, taþtýn gönül…
Ýçtin, aþkýn þerbetini;
Bildin, canýn hikmetini.
Kýldýn ârif sohbetini;
Sevdin, doldun, taþtý gönül…
Derde, gama sabreyledin.
Verilene þükreyledin.
Döne döne zikreyledin.
Sevdin, doldun, taþtýn gönül…
Kul Rýfat'a, olma ýrak,
Gel olalým Hakk'a durak,
Kaynayalým, ýrmak ýrmak:
Sevdin, doldun, taþtýn gönül...
Rýfat ARAZ
7
ÝLK SERÝ ATEÞLÝ TÜRK SAHRA TOPU VE
MUCÝDÝ AHMET SÜREYYA EMÝN BEY
Erkan GÖKSU*
Osmanlý Devleti, XIX. yüzyýlda, birçok konuda olduðu gibi silah teknolojisinde de Avrupa'da meydana gelen yenilikleri izleyememiþ ve
çaðýnýn gerisinde kalmýþtýr. Ancak ayný yýllarda
Osmanlý silah sanayiinde bazý þahsî gayretler
neticesinde meydana gelen önemli geliþmeler
de yok deðildir. Ýþte yazýmýza konu olan Ahmet
Süreyya Emin Bey ve onun tarafýndan icat edilen "ilk seri ateþli Türk sahra topu", bu konuda
gösterilebilecek önemli örneklerden birini teþkil
etmektedir. Hadisenin ibretlik hikâyesi þu þekildedir:
1848'de Ýstanbul'da doðan Ahmet Süreyya
Emin Bey'in büyükbabasý, Mihr-i þâh Vâlide Sultan'ýn Yaðlýkçý Baþýsý El-hâc Ýbrahim Aða'dýr. Babasý ise Enderûn-ý Hümâyûn'da yetiþmiþ olan
Sýr Kâtibi Emin Bey'dir.
Köklü ve zengin bir aileden gelen Ahmet Süreyya Emin Bey'in, askerlikle doðrudan alâkasý
olmamakla beraber modern teknolojiye ve bu
alanda yapýlan çalýþmalara karþý duyduðu büyük merak, onu silah teknolojiyle ilgili konularla uðraþmaya itmiþtir. Bu cümleden olmak üzere daha 19 yaþýnda iken (1866) "ilk seri ateþli
sahra topu"nu tasarlamaya baþlamýþ ve iki yýl
süren çalýþmalarýný, 1868 yýlýnda tamamlamýþtýr. Ayný yýl içerisinde plan ve çizimleri tamamen
kendisine ait olan top modelini, 500 altýn lira
tutarýndaki masrafýný cebinden ödemek suretiyle Zeytinburnu Fabrikasý'nda imâl ettirmiþ ve topun üzerine pirinç bir plakete yazýlmýþ "Ahmet
Süreyya Emin Efendi tarafýndan 1868 senesinde icat edilmiþ, Zeytinburnu Fabrikasý'nda yapýlmýþtýr. ENV. 194" ibaresi yerleþtirilmiþtir.
Ahmet Süreyya Emin Bey, o dönem için
önemli bir teknolojik geliþme olan icadýnýn gurur ve heyecanýyla keyfiyeti devlet yöneticilerine
* Yrd. Doç.Dr., Gaziosmanpaþa Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
8
bildirmiþtir. Ancak devrin siyasî çalkantýlarý ve
entrikalarýna gömülmüþ devlet ricâli içerisinde,
bu projenin ne derece önemli olduðunu idrâk
edebilen tek bir kiþi bile bulamadýðýndan, ne
Ahmet Süreyya Emin Bey tarafýndan geliþtirilen
bu modern teknoloji ürünü ne de mucidin müstesna zekâsý, lâyýk olduklarý alâkayý görmüþlerdir.
Yýllar sonra topun imâlât resimleri ve projesi, Ýstanbul'da bulunan Alman Krupp Fabrikasý
mühendislerinin dikkatini çekmiþtir. Bu mühendisler, dönemin padiþahý II. Abdülhamit'ten aldýklarý izinle Ahmet Süreyya Emin Bey'in icadý
olan topun resim ve projelerini almýþlar ve projenin asýl sahibinin haberi bile olmadan Almanya'ya götürmüþlerdir. Ahmet Süreyya Emin
Bey'in projeleri üzerinde iki yýl boyunca çalýþan
Krupp Fabrikasý mühendisleri, taslak üzerinde
gerekli gördükleri deðiþiklikleri yaptýktan sonra
bütün dünyaya "Ýlk Seri Ateþli Alman Sahra Topu"nu imâl ettiklerini duyurmuþlar ve imâlâta
baþlamýþlardýr.
Almanlar, Krupp Fabrikalarýnda imâl edilen
bu "yeni icat Alman toplarý"ndan bir numûneyi
de dönemin padiþahý II. Abdülhamit'e hediye
etmeyi ihmal etmemiþlerdir. Söz konusu hediyeden oldukça memnun kalan Padiþah, bu modern teknoloji harikasý deðerli hediyeyi Askerî
Müze'ye koydurtmuþ ve bu baþarýnýn sahibi
olan (!) Krupp Fabrikalarýný ödüllendirmek
amacýyla yüklü bir mükâfat tahsis etmiþtir.
Topun asýl mucidi olan Ahmet Süreyya Emin
Bey ise kendisinden habersiz olarak alýnan taslak ve planlarýnýn, baþka birinin imzasýyla imâl
edilmesine, üstelik bu "hýrsýzlýðýn", vaktiyle taslaklarýna ve 500 altýn lira vererek yaptýrdýðý
numûneye en ufak bir kýymet bile atfetmeyen
devlet ricâli tarafýndan "ödüllendirilmesine" bir
anlam verememiþtir. Merâmýný kimseye anlatamamanýn, emeklerinin ve zekâsýnýn zâyi olmasýnýn verdiði hayal kýrýklýðýyla hayatýna devam
etmek zorunda kalmýþtýr.
Neyse ki 1917-1918 yýllarýnda Askeri Müze
Müdürlüðü yapan ve bahsettiðimiz olaylardan
haberdâr olan Hüsnü Paþa, Ahmet Süreyya
Emin Bey'in "ilk seri ateþli Türk sahra topu"nu
Askerî Müze'ye koydurtmuþ ve topun üzerine,
"Ahmet Süreyya Emin Bey tarafýndan 1868 yýlýnda icat edilmiþtir" ibaresinin bulunduðu bir
levha astýrmýþtýr. Bununla da yetinmeyip topun
üzerine asýl mucit Ahmet Süreyya Emin Bey'in
bir resmini koydurtmuþ ve böylece Ahmet Süreyya Emin Bey'e gecikmiþ bir vefa borcu ödenmiþtir. Ancak talihsizlik mucidimizin yakasýný býrakmamýþtýr. I. Dünya Savaþý, Ýstanbul'un iþgali
ve sonrasýndaki karmaþa, ardýndan Askerî Müze'nin yer deðiþtirmesi sýrasýndaki düzensizlik ve
özensizlik neticesinde, söz konusu levha ve resim ortadan kaybolmuþtur. Müze envanterinin
hazýrlandýðý sýrada da ayný özensizlik devam etmiþ ve Ahmet Süreyya Emin Bey'in topunun
üzerine, Alman "Patern von Excadwell Carlsruhe-1871" bilgileri ile kaydedilmiþtir. Neyse ki kýsa bir süre sonra yapýlan yanlýþlýk anlaþýlmýþ ve
top üzerindeki pirinç plakette bulunan resmî
beyana da uyularak levha yenilenmiþtir: "Ah-
NERDESÝN
Çölde esen rüzgârlar
Ýlk gittiðim diyarlar
Dað baþýnda pýnarlar
Seni benden sorarlar.
Gökyüzünde bulutlar
Çiçek açan tüm otlar
Terk edilen umutlar
Seni benden sorarlar
Sarý çiçek, mor sümbül
Bülbül uçmuþ yalnýz gül
Sensiz geçen gün, ay, yýl
Seni benden sorarlar
Sahili döðen dalga
Yüce dað arsýz cýlga
Bulutlar halka halka
Seni benden sorarlar
Çiçek çiçek arýlar
Ay geceyi yarýlar
Mavi yeþil sarýlar
Seni benden sorarlar
Nihat BOYDAÞ
met Süreyya Emin Efendi tarafýndan 1868 senesinde icat edilmiþ, Zeytinburnu Fabrikasý'nda
yapýlmýþtýr. ENV. 194"
1923 senesi Nisan'ýnda Ýstanbul'da vefat etmiþ olan Ahmet Süreyya Emin Bey'in kabri, bugünkü Ortaköy'de, Yahya Efendi Camii'ndeki aile mezarlýðýnda bulunmaktadýr.
Ek
Askeri Müzede kayýtlarýna göre "Ýlk Seri
Ateþli Türk Sahra Topu"nun teknik özellikleri:
Çapý: 8cm. Boyu: 192 cm.
Cidar kalýnlýðý: 3 cm.
Namlu: 12 yiv-setlidir. Yandan niþan kamasý
vardýr.
Dingil geniþliði: 175 cm.
Tekerlek yüksekliði: 150 cm.
Envanter kayýtlarýnda bulunmayan diðer bilgiler de þöyledir:
Topa seri vasfýný kazandýran niteliklerden birisi, kamanýn yalnýz elle deðil, alt tarafýndaki
pedala ayakla yapýlacak küçük bir tazyikin kamayý seri olarak açmasý ve bu kolaylýðýn muhtemelen ilk defa uygulanmýþ olmasýdýr. Barutun
tekmil gücünden zinde kuvveti artýracak þekilde
en faydalý bir þekilde istifade edilmektedir. Tekerleklere ilk defa demir yerine kauçuk takýlmýþ
bulunmaktadýr. (Tekerleklere konulmuþ olan bu
sert kauçuk maddesi, zamanla çürümüþ olup,
halen takýlý bulunduðu yerde ufak bazý kalýntýlarý göze çarpmaktadýr.) Tekerlek kutru diðerlerinden daha büyük olup, parmaklarý demir çubuklardan yapýlmýþtýr. Bu topun bir özelliði de
tekmil parçalarýnýn sökülüp katýrlar üzerine
yüklenebilmesi ve istenilen bir tepeye çýkarýldýktan sonra, orada tekrar parçalarýn birleþtirilerek
ateþ etme vaziyetine getirilebilmesidir.
Konu hakkýnda ayrýntýlý bilgi edinmek
için þu eserlere bakýlabilir:
Mehmet Ali ÖZKARDEÞ, "Ýlk Seri Ateþli Top",
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu dergisi, Sayý.21, (Mart 1979.).
Muzaffer ERENDÝL, Topçuluk Tarihi, Genel
Kurmay Basýmevi, Ankara, 1988.
Nejat ERALP, Tarih Boyunca Türklerde Silah
Kavramý ve Osmanlý Ýmparatorluðunda Kullanýlan Silahlar, TTK Yay., Ankara, 1993.
9
KARDEÞ ÞEHRÝMÝZ
SARAYBOSNA
Abdurrahman KOÇAK*
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýmýzýn 2007 yýlýnda
baþlattýðý Kardeþ Þehir projesiyle, 81 ilimizin
ve büyük ilçelerimizin birer kardeþ þehri olmuþ, bu çerçevede Tokat ilimiz, Saraybosna ile
kardeþ seçilmiþti. Geçtiðimiz Ekim ayýnda kardeþ þehrimizin Müftüsü Hüseyin SMAJÝÇ, yardýmcýsý Bego SELÝMOVÝÇ'le birlikte ilimizi ziyaret ettiler. Kardeþ þehrimizin deðerli müftüsünü ilimizde misafir etmekten onur duyduk. Bu
ziyarette bir dizi görüþmelerimiz ve
çeþitli gezilerimiz olmuþtu. Ýlimize ilk
defa gelen misafirlerimizle Sayýn Valimizi ziyaretten çýkarken, Tokat'ý Saraybosna'ya çok benzetmiþlerdi. Bizde Müftü yardýmcýsý arkadaþýmýzla
Ocak ayýnda beþ günlük bir programla iade-i ziyarette bulunduk. Bu
ziyaretimize iliþkin bazý duygularýmýzý ve kardeþ þehrimizin bazý görüntülerini sizlerle paylaþmak istiyorum.
bulunan tarihi Ali Paþa Camiinin bir benzerini,
ayný isimle kardeþ þehrimizde görmekten de
ayrýca mutlu oldum.
Kardeþ þehrimiz Saraybosna; 800 bin civarýnda nüfusa sahip olan Bosna-Hersek'in baþkentidir. Þehir nüfusunun yaklaþýk % 90'ý Müslüman, geri kalaný Hýrvat ve Sýrplardan oluþmaktadýr. Þehir merkezinde 124 cami bulunmakta, bununla beraber kilise ve sinagoglarda görülmektedir. Üç büyük din mensubunun
birlikte yaþamasý, mabetlerinin yan yana bu-
Öncelikle Baþkanlýðýmýzýn baþlatmýþ olduðu bu projenin ne kadar
önemli olduðunu, din, tarih ve kültür
birliðimiz bulunan millet ve topluluklarý daha yakýndan tanýma fýrsatý
oluþturduðunu müþahede ettim. Bu
sebeple "Kardeþ Þehir" projesini baþ- Saraybosna Müftüsü Hüseyin Smayiç'in Boþnakça Kur'an-ý Kerim
latan Baþkanlýðýmýza ve projenin
Meali Takdimi Köþkü önünde yapýlan bir resmigeçit töreni
oluþmasýnda ve uygulanmasýnda
lunmasý, bize Ýstanbul ve Kudüs'ü hatýrlattý.
emeði geçen deðerli hocalarýmýza teþekkür
Bizlere mihmandarlýk yapan deðerli dostumuz
ediyorum. Ayrýca Tokat'la Saraybosna'nýn karBego Bey'e, "Burasý da Avrupa'nýn Kudüs'ü oldeþ olmasýnýn çok isabetli olduðunu; her iki
muþ" demekten kendimi alamadým.
þehrin konumu, tarihi dokusu, yerleþim biçimi,
bakýrcýlýk ve el sanatlarý gibi ortak özellikleriyÞehirde modern ve klasik yapýlanma hele birbirine çok benzediðini gördüm. Ýlimizde
men göze çarpmakta ve þehre yeni gelenlerin
* Tokat Ýl Müftüsü
10
dikkatini çekmektedir. Tarihte yaþanan onca
olumsuzluða raðmen; hala ayakta duran ec-
dat yadigârý cami ve medreseler,
þehrin merkezinde kadranýndaki Osmanlýca rakamlarla zamaný ölçerken zamana direnen saat kulesi,
berrak sulu sebilleri ve camilerde
imam ve müezzinlerin giydikleri fes
ve sarýklar, camide ibadet öncesi ve
sonrasýnda yapýlan tesbihatýn, Anadolu'da yapýlanlara çok benzemesi
bizleri duygulandýrdý. Özellikle 500
yýllýk Gazi Hüsrev Bey Camiinde Cuma namazýnda müezzinin, hutbe
öncesi "Sahibül hayrat velhasenat
ervahý içün........ diye baþlayarak,
……..bu camiyi yaptýran Gazi Hüsrev Bey'in ruhu içün salavat-ý þerife
Tokat Müftüsü Abdurrahman Koçak'ýn Saraybosna Müftüsü
getirenlerin ahir ve akýbetleri hayroHüseyin Smayiç'e hediye takdimi
la!......" demesi, Boþnakça konuþan
kardeþlerimizin camide ecdadýmýzýn
Yorgunluðu savaþtan yeni çýkmasýndan, acýsý
dilini ibadet dili gibi kullanmalarý, gözlerimizin
halkýn anlattýklarýndan ve binalarýn duvarlayaþarmasýna sebep oldu. Kendimizi bir anda
rýndaki mermi izlerinden anlaþýlýyordu. BinalaTokat'ta, Amasya'da, Manisa'da gibi hissettik.
rýnýn duvarlarýndaki mermi izleri gaziliðini, gaKardeþ þehrimiz Saraybosna'yý biz de Tokat'a
zilerinin anlattýklarý da bu þehrin kahramanlýçok benzettik. Kardeþ þehrimizdeki kardeþleriðýný haykýrýyordu. Þehrin muhtelif yerlerinde
mizin sýcak ilgisi, sevgisi ve misafirperverliði
oluþturulan ve özellikle Bilge Kahraman Aliya
ise, kelimelerle anlatýlamaz.
Ýzzet BEGOVÝÇ'in anýt mezarýnýn bulunduðu
Burada kýsaca
ifade etmeye çalýþtýðým hususlar; Kardeþ
þehrimizin,
þehrimize benzediði noktalarýdýr. Bu
güzelliklerinin yanýnda
Saraybosna'yý biraz yorgun,
biraz acýlý, biraz sakin ve daha çok
Sýrp zulmüne karþý
onurlu direniþ gösteren kahraman ve
gazi bir þehir olarak gördük. Gaziantep'i, Kahramanmaraþ'ý düþündük.
Savunma amaçlý
kazdýklarý
tüneli
gezerken, Çanakkale
mevzilerini
gezmiþ gibi olduk.
Aliye Ýzzetbegoviç'in Kabri Baþýnda
11
Tarvnik'te Süleymaniye Camii
þehitlik ve anýt mezarda nöbet tutan askerin
duruþu, bakýþý ise çok þey anlatýyordu.
Deðerli okuyucularým; Kardeþ þehrimizde
ziyaret ettiðimiz her yetkilinin, baþta Vali Bey
ve Belediye Baþkaný olmak üzere hepsinin,
bizlere, ülkemize, milletimize olan ilgi ve muhabbetti her türlü takdirin üzerindeydi. Kardeþim Hüseyin SMAYÝÇ; "Biz Fatih'in torunlarýyýz
ve biz Türk'üz. Zaten Sýrplar bizi Türk olduðumuz için öldürmek istediler ama baþaramadýlar" demiþti. Gittiðimiz bazý iþ yerlerinde gördüðümüz Fatih'in resimli fermanlarý da, bu
sevgiyi doðrular nitelikteydi. Hatta Týrnova
Beldesine baðlý bir köyü ziyaret ettiðimizde,
köy halkýnýn yeni yapýlmýþ camilerinde toplandýklarýný, büyük bir ilgi ve sevgiyle köy halkýnýn
yöresel bir hazýrlýk yaptýklarýný gördük. Bir Boþ12
nak hanýmýnýn; "Bu topraklara Fatih'ten sonra
ilk gelen siz oldunuz" demesi bizlere farklý
duygular yaþattý. Müftü yardýmcýsý Bego SELÝMOVÝÇ'te; ülkemize olan ilgisini sevgisini anlatýrken "Arabistan ve Ýran bize, dini ihtiyaçlarýmýz için çok para vaadinde bulundular ama
biz istemedik. Biz onlar gibi olmak istemiyoruz. Biz sizi takip ediyor, sizin gibi olmak istiyoruz" diyerek bizleri duygulandýrdý.
Deðerli dostlarým, burada sözle anlatmaya
çalýþtýðým bazý duygularýmýzý ve orada çektiðimiz fotoðraflarýn belli bir kýsmýný imkânlar ölçüsünde bu dergimizde sizlerle paylaþmak isterim. Resimleri izlediðinizde umarým bizim
hissettiklerimizi sizlerde hissedeceksiniz. Sözlerimi tamamlarken resimlerle yetinmeyip,
bizzat gezerek görmenizi
DOÐU TÜRKÝSTAN
AÐLIYOR
Ali KÜLEBÝ*
Sincan Türkler'in Asya'nýn en doðusunda
yaþadýklarý Çin'e baðlý bir bölge. Türklüðün tarihinde önemli kültür deðerlerini yaratan Sincan geçtiðimiz günlerde katliam olarak nitelendirilecek ciddi olaylara sahne oldu. Sincan
Uygur Özerk Cumhuriyeti olarak Çin Halk
Cumhuriyeti'nin isimlendirdiði bu bölgenin
gerçekleþen hazin olaylara bakarak ne kadar
özerk olduðu ise çok tartýþmalý bir husus.
1,5 milyon kilometrekarelik yüzölçümü ile
Türkiye'nin iki misli bir alana sahip Doðu Türkistan'ýn bu özel ve özel olduðu kadar bizim
için önemli bölgesinin baþþehri Urumçi'de Temmuz baþý baþlayan olaylarda resmi rakamlara
göre 156, gayrý resmi rakamlara göre ise
800den çok Uygur soydaþýmýz hayatýný kaybetti. Yine bu resmi rakamlara göre 1000'den çok
yaralý ve 1500'ün üzerinde tutuklanma da söz
konusu.
Olaylar Güney Çin'deki Guandong þehrinde bulunan bir oyuncak fabrikasýnda çalýþan
göçmen Uygurlarýn Han Çinlileri tarafýndan
saldýrýya uðramalarý sonucu yine resmi rakamlara göre iki, gayrý resmi rakamlara göre ise
çok daha fazla Uygur Türk'ünün hayatýný kaybetmesi üzerine protesto amacýyla Urimçi'de
yapýlan gösterilerle baþladý.
Masumane bir protesto gösterisine baþlayan Uygurlarýn önce Çin güvenlik güçleri, sonra da yine bölgeye son 20 yýlda göç eden Han
Çinlilerinin saldýrýsýna uðradýðý gelen haberler
arasýnda.
Bölgede, Doðu Türkistan'da yýllardýr süren
bir gerginlik var. Çünkü zengin doðal kaynaklara ve verimli araziye sahip Sincan yýllardýr
Çin Halk Cumhuriyeti tarafýndan Güney'den
* ART Dýþ Politika Direktörü
getirilen Han Çinlileri ile iskân edilmeye baþlanmýþ. Çin için çok önemli petrol, doðalgaz,
kömür, uranyum ve altýn gibi kaynaklara sahip
Sincan'da 1959 yýlýnda 40 milyon Uygur'un yaþadýðý biliniyor. Süreç içinde Çin Devleti'nin zorunlu doðum kontrolü ve Uygurlarý göçe zorlamasý gibi nüfus yapýsýný deðiþtirmeyi amaçlayan nedenlerle Uygur nüfusu bastýrýlmasaydý
bugün Sincan'da 70 milyon Uygur Türk'ü yaþayacaktý. Hâlbuki bugün bölgede ancak 10 milyon Uygur Türk'ü kalmýþ. Uygurlar, Çin'de yaþadýðý resmen belirtilen 54 kadar etnik gruptan
Çinlilerin asimile edemedikleri tek grup, Ne
var ki bu agresif nüfus politikasý ve ithal edilen
Han Çinlileri ile þu anda nüfusun ancak yüzde
45'i Uygur. Kalan nüfusun yüzde 40'ý Çinli haline gelmiþ. Yine bölgede yaþayanlarýn yüzde
7'si Kazak ve kalan yüzde 8 ise öteki çoðu Türk
gruplarýna ait.
Ancak Çinlilerin nüfusu giderek arttýrýlýyor.
Yine büyük Uygur þehirlerinin yakýnlarýnda kurulan çiftliklerde yerleþtirilmiþ Çin Halk Cumhuriyeti Ordusu'nun asker sayýsý da hiç küçümsenecek miktarda deðil. Bunlarýn sayýsýnýn onbinlerce olduðu ifade ediliyor.
Tarihsel süreç içinde kültür, sanat ve ekonomi gibi konularda ciddi zenginlikler yaratmýþ,
devletler kurmuþ olan Uygur Türkleri bugün giderek kendi ülkelerinde azýnlýk olma tehlikesini yaþýyorlar. Yine her gün yaþadýklarý bir öteki
olay da giderek ikinci sýnýf vatandaþ durumuna
düþürülmeleri. Baský ve ayrýmcýlýk Uygurlar için
giderek bir yaþam biçimi olmuþ. Birçok Uygur
aydýný yýllar boyu Çin hapishanelerine kapatýlmýþ.
Urumçi'den sonra protesto gösterilerinin
baþladýðý Kaþgar da kültürümüz için en önemli Türk kentlerinden biri. Türk Sözlüðünün Divaný demek olan ilk Türk edebi eseri Divân-i
Lûgat'it Türk 1077 yýlýnda Kaþgarlý Mahmut ta13
rafýndan burada yazýlmýþ. Kaþgar, Doðu ve Batý Türkmenistan'ý baðlayan Ýpek Yolu üzerinde
Türk Kültürü'nün muhteþem zenginliðinin kesiþme noktalarýndan. Ama Kaþgar da bu sözünü ettiðimiz baský ve yýldýrmadan ve Çin'in demografik deðiþim saðlama politikasýndan çok
büyük ölçüde nasibini almýþ.
Ýtalyan seyyah Marko Polo zamanýndan beri Kaþgar Pazarý, Uygur, Kazak, Özbek, Türkmen, Kýrgýz Türklerinin buluþtuðu, ticaret yapýp, kültür zenginliðini masal ve efsanelerle
birbirlerine aktardýklarý gizemli bir kent. Müslüman Türk Milletinin asýrlardýr bir araya geldiði
bu kentin özelliði, özellikleri Çinlilerin emperyalist politikalarý sonucu giderek kaybolmakta.
Çünkü geleneksel Uygur evleri yýkýlarak yerine
zorlamalý yeni mimari getirilirken, yine özellikle din konusunda da baskýlar artmakta. Bu konularý konuþmanýn ve eleþtirmenin bile hapisle
sonuçlanabileceði bir ortam yaratýldýðý bizzat
batýlý medya tarafýndan da dile getirilmekte.
Uluslararasý Af Örgütü ve Ýnsan Haklarý Göz-
GELÝN GÝDEN KIZIMA!
-Bir annenin kýzýna nasihati-
Daha dün, dünyaya yeni gelmiþtin
Acýktýkça ak sütümden emmiþtin
Bir yaþýnda, anne, baba demiþtin
Þimdi gider oldun ellere, kýzým
Sonra kardeþine ablalýk ettin
Sýkýþtýðým yerde, canýma yettin
Çalýþayým diye gurbete gittin
Bekledim, bakarak yollara, kýzým.
Þimdi gidiyorsun, hiç geri gelme
Gittiðin yerleri yabancý bilme
Saygýsýzlýk etme, isyankâr olma
Þükreyle düþtüðün hallere, kýzým
Güzelliðe, bir sivilce yetiyor,
Zenginlik, bir kývýlcýmla bitiyor,
Güzel huya hiç bedel biçilmiyor
Sakýn düþme kötü hallere, kýzým
Zaman geçer, düþer saçýna aklar
Sýrtýna binecek sayýsýz yükler,
Azrail sonunda seni de yoklar
Sitem etme sakýn yýllara, kýzým
Remzi ZENGÝN
14
lem gruplarý da bunun böyle olduðunu dile getiriyorlar. Ýþin daha da ilginç yaný kültürlerini
korumak ve demokratik bir düzende yaþamak
isteyen Uygurlarýn terörist bile ilan edilmeleri.
Bu husus da son zamanlarda Batý medyasýnýn
dikkatini çekmiþ ve basýnda yer almýþ.
Ne var ki bölgenin stratejik önemini deðerlendiren Çin burayý tez zamanda tamamen
Çinlileþtirilmesi gereken bir toprak olarak hedeflemiþ. Bu nedenle de Sincan, adeta geçmiþte Amerikalý göçmenlerin servet uðruna istilaya özendirildiði Kaliforniya gibi bugün Çin
Devletince Han Çinlilerinin akýn akýn yerleþmeye özendirildikleri yer haline getirilmiþ.
Bu geliþmenin sonucunda görünen odur ki,
bozulan ve giderek bozulacak demografik
dengenin ve tahrip edilecek Uygur Kültürünün
ortaya çýkaracaðý sosyal sancýlarýn güç kullanarak bastýrýlmasý ne ölçüde baþarýlý olur bilinmez ama þurasý gerçek ki soydaþýmýz Uygur
Türklerinin içinde yaþadýklarý trajedi bu kadarla kalmayacak ve onlar süreç içinde daha çok
zulme, baskýya uðrayacaklardýr. Çin ile ekonomik ve siyasi iliþkileri uðruna buna ses çýkarmayan çifte standartlarý bizce malum Batý ülkeleri ise gelecekte bu suskunluklarýnýn ve günahlarýnýn altýnda kalýp tarih önünde hesap
vermeye mahkûmlardýr.
SÝMÝTÇÝ
Hani!
Buzdan heykeldi sabahlar
Beni býrakýp
Cennet'e koþmuþtu
Güneþ…
Avâzelerim ulaþýr mýydý?
Pervazlarý karlý pencerelere
Þu köþedeki
Salepçi olmasa…
Bir koþu dolaþmalýyým sokaklarý
Okul vaktine
Yetiþirim belki ilk derse
Öðretmen ziline
Buzdan ayaðým kaymazsa
Ve saçýlmazsa
Sepetimdeki simitler yerlere
Bekir YEÐNÝDEMÝR
AY'IN ÖTEKÝ YÜZÜ
CASABLANCA-FAS
Ýsmail KARAÇAM*
Yani þimdi ben pasaportumu cebime koydum, vize almadan gidiyorum bu Fas'a. Ýnanamýyorum… Beþ yýl önce gitmiþtim ilk defasýnda... Bugünkü gibi aklýmda her þey. O an yaþadýklarýmý anlatamam. Sonraki gidiþlerim
hiçbir zaman ilk gidiþin lezzetinde olmuyor. Ýlk
gidiþimin detaylarý ve lezzeti dimaðýmdan hiç
çýkmýyor Casa'nýn… Arabesk desem deðil.
`Casa` tam bir Avrupalý þehir gibi görünüyor… Ýnsanlarý da öyle. Ama yalnýzca ve sadece Casa'ya özgü bu. Casa ne Marakeþ'e benziyor ne de Fez'e. Otantik ve renkli görüntüler
yok. Fransýzlar ve Yahudiler burayý sanki hiç
terk etmeyeceklermiþ gibi kendileri için ölümsüz bir þehir oluþturmuþlar. Týpký
Marsilya'ya benziyor… Yani tipik bir
Akdeniz limaný gibi. Onlardan geriye sadece býraktýklarý kalmýþ. Elimi uzatýyorum bu
ülkenin Akdeniz
sahillerindeki sularý içine, diðer
elimi uzatýyorum
Atlantik Okyanusu'na deðiyor... Bir
elim Akdeniz'in
sularýnda, bir elim
Okyanus kenarýnda… Kafam karýþýyor... Bu su
Atlantik'in mi, Akdeniz'in mi? Tam Cebelitarýk
"iki deryanýn sularýnýn birbirine karýþmadýðý"
yerin arkasýndaki þehir bu Casablanka "Casa"
yani… Akdeniz'in tam bittiði yerde uçaktan
* Adým Fuarcýlýk, Yayýncýlýk Kurucu Ortaðý
Elektrokent-Perpa Dergisi ve Makine Dergisi
Sorumlu Yazý iþleri Müdürü
penceremin altýna doðru bakýyorum... Akdeniz'in sularý... Atlantik sahilinin mavi sularý ve
beyaz köpüklerini göðe doðru yoðunlaþtýrýyor… Aman Tanrým ne keyif! `Casa` yemyeþil
dümdüz ovalar bekliyorum... Ayrý bir iklim
parçasý... Þahsýna münhasýr… Hiç uyur muyum ben bu þehirde… Hiç uyku mu gelirmiþ?
Gece kuþu gibiyim... Çýkýyoruz sokaklara arkadaþlarým ve ben… Hiçbir turistin giremeyeceði, gitmeye cesaret edemediði sokaklara giriyoruz. Arkadaþlarýmýn ya bunlar Arap galiba
dediðini duyuyorum. Ýçimden hadi ordan diyorum bunlar Fransýzca konuþan insanlar…
Fransýzca'yý konuþan mükemmel kýzlar, býçkýn
delikanlýlar. Fransýz-Arap karýþýmý harika dilberler... Sahile doðru yürüyoruz pürtelâþ…
Tam da geldiðimiz yerin ismi, içimi ýsýtýyor:
"Basmane"… -Ýzmir deðil burasý
Casablanka- sahil
boyunca yürüyün.
Calipso'ya gelin…
Bedevi-ArapFransýz karýþýmý,
gözleri Tanrý'dan
sürmeli ayrý bir
"cins" hurimsi kýzlarý görüyorum.
Ellerinde soðuk
biralar. 40'ý, 50'si
bir yerde harika
þen þakrak þarký
söyleyen kýzlar…
Bu Calipso var ya.
Adamýn canýna can katar valla… Ya da ruhunu Okyanusun kenarýnda býraktýrýr... Alimallah
imansýz gönderir adamý ahirete... Burasýnýn
Arap dünyasýnýn bir parçasý olmadýðýna kendimi nasýl inandýracaðým bilmiyorum... Gerçi artýk öyle bir iddiamda kalmýyor ya... Þu büyük
okyanusun kenarýnda hani. Yemin ederim.
Üzüleyim mi, sevineyim mi bilmiyorum. Siz ne
dersiniz?
15
Calipso'ya dalýyoruz cümbür cemaat… Ayrýntýlarla dolu bir mekân bu Calipso… Bu ülkenin ayrý cins diye tabir ettiðim bir dilberi yerel kýyafetler içinde bana çay getiriyor… Nane
çayý… O küçük elleriyle ikram ediyor… Konuþmalarýnda bir nezaket, bir kibarlýk, bizlerin yani ortamýn yüksek elektriðini daðýtacak o küçük minicik parmaklarýyla nezaket timsali
zümrüt bakýþlý dilber yumuþatýyor... Fincanýn
kulpundan tutup bana uzattýðý çayý almak için
elimi uzatýyorum… Elim, eline deðiyor… Ýçim
ürperiyor. Çöl sýcaðý gibi yanýyor ellerine gayri ihtiyari deðen parmaklarým… Ne demem lazým, ya da kendimi nasýl savunmam lazým...
Yorumsuz... Yelkenler iniyor o an suya...
Sahil… Upuzun… Hýrçýn, Okyanus dalgalarý gel-git'in etkisiyle kýyýlarý yýkýyor… Ya
ben… Yanýyorum… Ýnan Karagümrük küçük
kalýr bu yangýnýma… Yüreðim çýðlýk çýðlýða.
Okyanus çýðlýk çýðlýða, sahildeki eðlence
mekânlarýndan yükselen Maðrip müziði çýðlýk,
çýðlýða. Çýðlýklar birbirini bastýrýyor. Offff, kâh
okyanus bir-sýfýr önde, kâh mekânlardan yükselen okyanusu azdýran, parçalayan çýlgýn
müzik her þeyden önde… Ya ben, kaç sýfýr öndeyim bilmiyorum… Of aman Tanrým neredeyim ben! Ýbadetin ve kabahatin ikisinin bir olduðu yer bu sahil… Çöl tarafýna giderseniz
eðlence, Akdeniz tarafýna giderseniz. II. Hasan
Camii… Ýnanýlmaz bir mekân… 200 metre
yüksekliðinde minaresiyle dev ve etkileyici bir
yapý. Cami yeni yapýlmýþ… Okyanus doldurularak inþa edilmiþ… Dünyanýn 2. büyük camisi olan II. Hasan Camisi öyle görkemli ki…
Mekke'den sonraki Ýslam dünyasýnýn en büyük
camisi… 4'te 3'ü Atlantik okyanusunun üzerine inþa edilmiþ. 1980 yýlýnda yapýmýna baþlanan cami, sekiz yýlda tamamlanmýþ. Caminin
minaresi tam 210 metre yüksekliðinde. Ayný
anda 80 bin kiþinin namaz kýlabildiði ve çok
ince bir iþçiliðin ürünü olan Hasan 2 Camii'nin
üzeri, açýlabilir konumda inþa edilmiþ. Ýki katlý
cami Fas'ýn karakteristik özelliklerini ve Emevi
etkilerini birlikte barýndýrýyor. Baþýnýzý hangi
tarafa çevirirseniz saatlerce ayný noktaya bakar kalýrsýnýz… Her noktasýnda binlerce iþçilik
ve o kendine özgü simetri ve asimetriyi görürsünüz… Sanki Sinan'a inat bir camii. Gýpta
ediyoruz. Oysa yeni bir cami. Fransýz Mimar
Michel Pinseau tarafýndan yapýlmýþ, her tarafý
mermerle kaplý. Gizemli ve esrarengiz bir
mekân.
16
Tabiî ki baþrollerini Humphrey Bogart'ýn çevirdiði ünlü film "Casablanca"nýn çekildiði
mekâný görmeden olur mu diyoruz. Ýnanmýyorum, oysa film Hollywood'da çekilmiþ. Faslýlar
ise bir otelin barýný Casablanka filminin dekoru ve fotoðraflarýyla süslemiþler. Akýn, akýn turistler geliyor geziyorlar… Yani para kazanýyorlar. Diðer tarafta da maymun terbiyecileri,
yavru maymunlarla turistlerden para kazanmaya çalýþýyor, Ýstanbul'daki kapalý çarþýyý andýran uzun çarþýlar sizi bekliyor... Burada
rengârenk yerel motiflerle süslenmiþ terlikler
ve hediyelik eþyalar satýlýyor. Bir tarafta eþek
arabalarý, diðer tarafta motosikletler… Karmaþýk bir trafik. Ýp boyayanlar, size, bir kaç þey
satmaya çalýþanlar... Yani tam bir cümbüþ... Ve
aynacýlar. Aynacýlýk Fas'ta önemli bir meslek
kolu. Çünkü kapaklý aynalar dünyaca ünlü.
Hikâyeleri de oldukça ilginç. (Kapaklý aynalarýn üstünde dünyanýn en güzeli kim sorusu
vardýr. Sorunun cevabý, kapaðýn ardýndadýr.)
El-Ömer isimli bir sokaða giriyorum, bir insan seli. Yürümekte zorlanýyorsun… Gözlemeler, kaktüs meyveleri. Öðreniyorum ki burasý
Casa'nýn en tehlikeli sokaðýymýþ, kim takar…
Biz ne de olsa elhamdülillah Türk'üz yani…
Kendimizden bir þeyler aramaya baþlýyorum…
300 yýllýk Osmanlý'dan kalan çarþýya doðru gidiyoruz… "Medina Çarþýsý." Labirent gibi sokaklar, kuskus, baharat kokularý, cami desenli
halýlar… Okyanus taþlarý... Rengârenk… Bize
benziyorlar... Bir ülke ki burasý, bir yönü batýya dönük, bir yönü doðuya… Boulevard d'Anfa'dan hýzla yürüyoruz. Avenue de F.A.R.'a geliyorum. Sarý bir duvarla çevrilmiþ Eski Medine
Mahallesi
burasý.
Daracýk
sokaklarý,
rengârenk ve sefil hayatlarýyla Avrupa'dan gelen zengin turistler. Durmadan fotoðraf makinemin düðmelerine basýyorum. Film derdim
yok, þükür. Artýk bu dijital aletleri seviyorum.
Hiç bitmiyor. Çek çekebildiðin kadar. Her þeyi
resimle… Sert bir ýþýkta içeri giriyoruz, döne
döne korku tünelindeki gibi bir uçtan giriyor
öbür uçlarýndan çýkýyoruz… Ýnsanlarýn gözlerinin içine bakýyor buradaki insanlar… Fakirler.
1930'lu yýllarda Fransýzlarca yapýlan Muhammed V Bulvarý'na giriyoruz. Burasýnýn ilk bakýþta zengin bir geçmiþinin olduðunu fark ediyorsunuz. Dönemini doldurmuþ süslemeleri ve
dikliðini koruyan kocaman binalar ve anýtlar.
Ýsimleri Arapçalaþtýrýlmýþ yani yarý Arapçalaþtýrýlmýþ binalar, sokaklar ve köþeler. Vallahi bu-
ralarda ki Müslüman mahallelerinde salyangoz satýlýyor ve yeniyor da… Hem de keyifle…
Fransýzlardan kalma olmalý. Gözlerim fal taþý
gibi açýlýyor… Sýcak kazanlara koyuyorlar salyangozlarý. Sanki mýsýr haþlýyorlar. Bir çýðlýktýr
kopuyor kocaman kazanlarýn içinde. Sonra
hýzlýca yaða batýrýyorlar. Midye yapar gibi salyangoz yemeði yapýyorlar, hem de þipþak.
Fransýzlardan kalan bir gelenek olsa gerek… Sayýsýz cafeler. Harika yemekler. Kýzlý,
erkekli eðleniyor gençler. Fas'ýn diðer bölgelerine göre daha ve daha daha özgürler… Boulevard Moulay Youssef üzerindeki "ikiz kule-
AVLUNLAR
Tokat'tan dualarla çýktýk yola,
Gök Dere'de verdik biraz mola,
Bir ara uðradýk sessiz karakola,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Cýlgoru Deresi kývrýmlý yollar,
Daðlardan inen incecik kollar,
Hasretin yýllardýr baðrýmý zorlar,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Ýnsanlarý hastýr, topraðý verimli,
Daðlarý diktir, yamaçlarý eðimli,
Cümle canlarý tâ ezelden sevimli,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Gümüþtekin Gazi buradan geçmiþ,
Taþýna topraðýna deðerler biçmiþ,
Dualar etmiþ, nice eserler dikmiþ,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Ýlhanlý konmuþ, hüküm sürmüþ burada,
Rahmete muhtaç, Bahadýr Han orada,
Yâr Ahmet'le, Pîr Ahmet buluþur yuvada
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Selçuklu atamýz önem vermiþ buraya,
Hanlar, kervansaraylar kurmuþ ovaya,
Açýlýr eller Osmanlý çeþmende duaya,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
Geçse de asýrlar, daim baba ocaðýmsýn,
Üstüne yok sevgisi, ana kucaðýmsýn,
Gönlümün baðýnda, yâr bucaðýmsýn,
Avlunlar topraðým, güzel yurdum.
A. Turan ERDOÐAN
ler'e" de gitmeden hiç dönülür mü? Türkiye'ye… Üst katlarý iþ merkezi, alt bölümlerde
ise alýþveriþ merkezi.
Falýnýza bakmak isteyen o harika gözlü dilberler, dertlerinize derman otlarý satan þifalý ot
satýcýlarý, binbirgece masallarýnýn insanüstü
kahramanlarýyla sizi korkutmak üzere kendini
bilemiþ masal anlatýcýlarý, dövmeciler, cambazlar, rengârenk kukuletalý yerel Fas kýyafetli
kadýnlar, erkekler… Yahu kuzum bu Fas'lýlar
sanki bin bir gece masalýnýn içinden mi fýrlamýþlar ne… Þaþkýnlýðýnýzdan küçük dilinizi yutarsýnýz… Aman, tanrým o ne biçim gözler, ellerinde bir desen albümü var, peçeyle yüzünü
kapatsan, gözlerinin fýkýrdadýðýný görürsün…
Aman yarabbim. Aman, aman… Kolunuza giriyor, sizi çiziyor, desen çiziyor… Son sürat size
bir þeyler anlatýyor. Akþam vaktinde seyyar lokantalar kuruluyor. Balýk, karides, salyangoz,
köfte, sosis, kebap gibi birçok çeþit var. Seyyar
tezgâhlardan gökyüzüne doðru bir duman
yükseliyor. Gözlerimi kapatýyorum, yüzümde
kocaman bir gülümseme ve mutluluk. Gözlerimi bir açýyorum, gökyüzüne bakýyorum "AY'ýn
ÖTEKÝ YÜZÜNÜ" görüyorum. Oh TANRIM ne
mutluyum ya… Ne mutluyum… Fas'tayým…
Aslýnda Kazablanka'dayým. Beyaz evler demekmiþ "Casa". Romalýlarýn dilinde... Beyaz
evlerin þehri. Huzur kokuyor. Fas'ýn geleneksel
nane çayýný yudumluyorum… Casa'yý çook seviyorum. Etrafýmda portakal satýcýlarýnýn taze
taze sýktýklarý portakal sularý ile ferahlýyorum.
Yoksa yanýyorum… Beni annem gibi kucaklýyor bu þehir, sarmalýyor… Ya Saida. Ona ne
demek lazým. O beni ayný bir þefkatle sarýyor
bu sihirli gecelerin sabahlarýna kadar… Özlemedim dersem yalan olur, seni.
Atlas Daðlarý, Atlantik Okyanusu ve Ýsmail
KARAÇAM… Beni bu sevda daha bu þehre çoook getirecek çook. Þairin dediði gibi… Ben
bu þehirde hiiiç uyumuyorum. Çünkü ben bu
þehirde "Sevda'nýn Oturduðu Sokak'ta Oturuyorum… Geceler Hiç Bitmiyor ve Ben Hiç Uyumuyorum…" Daha doðrusu hiç uyuyamýyorum… Sizde öyle yapýn… Ve Casablanca'ya
gelin... Vize de yok... Ucuzda. Kendinize bir
güzellik yapýn, hem tatil, hem eðlence ya da
kültür diyorsanýz, ayýn öteki yüzünü görmek istiyorsanýz ya da Hasan Camii'ni görmek, okyanusa ayaklarýnýzý deðdirip, ferahlamak istiyorsanýz... Haydi Casablanca'ya...
17
KERKÜK HOYRATLARI ÜZERÝNE
Sadun KÖPRÜLÜ*
kama dayanarak, ayaklý mani diye bilinen bir
edebiyat türüdür.
Halk edebiyatýnda hoyratlarýmýz özel bir þiir türü olarak, cinaslý birkaç anlam taþýmak
üzere yalnýz Irak Türkleri tarafýndan yazýlýp
söylenmektedir ve özel bir yeri vardýr Kerkük
hoyratlarý günümüzde Doðu ve Güneydoðu
Anadolu'da Erzincan, Kars, Adýyaman, Konya,
Erzurum, Diyarbakýr, Elâzýð, Bayburt, Þanlýurfa, Azerbaycan Bakü'de söylenmektedir. Ýran
Türkleri tarafýndan da bayatýlar diye adlandýrýlmaktadýr. Özellikle Horasan, Erdebil, Orumya, Türkmen Sahra, Tebriz'de ve Kerkük hoyratlarý bugün dünyanýn birçok yerlerinde yaygýn olarak bir uzun hava içinde þiirin bir türü
sayýlmaktadýr.
Mani, maya, mayan diye bilinen hoyratlarýmýzýn büyük bir benzerliði Elazýð, Þanlýurfa,
Diyarbakýr, Tebriz, Bakû, Güney, Kuzey Azerbaycan'da görünmektedir, Türkmen oymaklarýndan, boylarýndan olan Þanlýurfa'da, Diyarbakýr, Azerbaycan, Tebriz, Horasan, Kars, Elazýð-Bingöl-Bitlis-Van, Erzincan, Erzurum, Adana, Kahramanmaraþ, Gaziantep'te kullanýlan
Kerkük mani ve hoyratlarýmýz birçok yörelerde
de deðiþik biçimlerde söylenmektedir.(Irak
Türkleri Kerkük) her bir bakýmdan hoyratýn doðuþu, kimliðidir menþeidir. Diyebiliriz ki hoyrat
Kerkük'süz olmaz, Kerkük'te hoyratsýz olmaz.
Tanýnan Kerkük hoyratlarýmýza Azerbaycan'da bayatý (Bayatýlar) Türkiye'nin Þanlýurfa,
Diyarbakýr ve Elazýð, Erzurum, Erzincan, Van,
Adana gibi illerinde (hoyrat) söylenir diðer
Türk bölgelerinde ayaklý mani diye tanýþýr ve
Orta Asya'da ise (harevat) adý siye geçmektedir.
Ýster Türkiye'de ister dünyanýn neresinde
olursa olsun hoyratlarýmýz, manilerimiz, türkülerimiz söylenen yerler, topraklar tüm baskýlara, korkulara karþý Türk kalacaklardýr, Bütün
Türk dünyasýnýn bir olmasýna bir millet bir kültür bir edebiyatta sahip olmasýna raðmen hoyratlarýn asýl doðup geliþtikleri büyüdüðü, deðer, önem kazandýðý ülke, yer Irak Türkleri
Kerkük Türkmenelidir.
Kerkük'te yüksek ve dik bir sesle söylenen
tanýnan hoyratlarýmýz Türkiye, Ýran Azerbaycan ve birçok Türk dünyasýnda tutularak öz be
öz Kerkük Irak Türklerinin kimliði olarak hoyratlarýmýz deðiþik biçimlerde birçok Türk topraklarýnda yazýlarak söylenmektedir. Genellikle cinaslý kafiye olanlar ve Anadolu'nun çeþitli
yörelerindeki cinaslý hoyrat Kerkük'ten alýnarak ve manilerimiz, kesik, Beþiri hoyratlar ma* Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi
18
Kerkük'te halk arasýnda hoyrat söylenir bazý yörelerde ise, hoyrat, koyrat ve koryat deniliri. Türk oymaklarýndan olduklarýndan dolayý
Þanlýurfa, Erzincan, Van, Diyarbakýr, Elazýð ve
Erzurum'da bir çeþit ezgi ve halk türküleri diye
Irak Türklerinin edebiyatýnda tanýnmaktadýr.
Hoyrat, (kuruyad) sözünden geldiðini söylenmektedirler bir baþka görüþe göre Kerkük
Þehri'nin bir semti olan Korya'dan gelmektedir.
Hoyratlarýmýz çoðunluk yiðitlik, mertlik milli duygu veren, sevgi, sevgili, gurbet, keder,
yas, umut, özlem, doða, nasihat, gibi konularý
kapsar.
Hoyratlarýn sözleri 4+3, 3+4, 5+2 veya
2+5 iç yapýlanmalý 7'li hece tarzý ölçüsünde
yazýlmaktadýr. Dört diziden oluþmaktadýr, hoyratlarýn ilk dizisi eksik hecelidir. Ve birkaç anlamlý cinas olmalýdýr ve anlamlar ise farklý olmaktadýr, sözcüklerden seçilir. Dört dizili hoyratlarda birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kafiyeli, üçüncü dizeler ise serbesttir. Genellikle
cinaslý olmalýdýr, Cinaslý olmayan sözlerden
oluþan hoyrat varsa da bunlar makbul sayýlmaz.
ATATÜRK, ÝÇÝN YAZILMIÞ HOYRATLAR
Irak Türkleri her zaman Türk büyüklerine
Ulu önder Atatürk için saygý sevgileri iç duygu-
larý artarak, çok sayýda þiirler hoyratlar yazmýþlardýr Anonimleþmiþ olan bu hoyratlar dillerimizde her zaman canlanarak coþmaktadýr
At Emdi
Koyun sütün, At, emdi
Musul'a Sahip Çýkan
Atatürk tek, Atamdý
---------Ata, Beni
Gel bindir, ata, beni
Türk milletim severim
Öðretti Atam beni
---------Ata siz
Gelin binin, ata, siz
Türkiye kurucusu
Türkler, olmaz, Atasýz
Oyar gözün
Kim görmüþ o yar gözün
Aslan gücünden düþse
Karýnca oyar gözün
---------Boðazlar
Kasap Koyun, Boðazlar
Tanrým yer daðýdanda
Türk'e düþtü, Boðazlar
---------Yarasýzlar
Ýçimde yara sýzlar.
Kerkük senin derdinden
Anlamaz yarasýzlar.
---------Oyarým
Bütün deðil o yarým.
Türk'e yan bakanlarýn
Gözlerini oyarým!
---------Sürmeli
Ceyran gözler sürmeli
Satýlmýþ hainleri
Kerkük'ümden sürmeli
---------Sandýklarým
Açýlsýn sandýklarým
düþmandan kötü çýktý
Dost diye sandýklarým!
----------
Yâd elinde
Öt bülbül, yâd, elinde
Bir diyar mezar olsun
Kalmasýn, yâd elinde
---------Yordu Kerkük
Gam beni yordu Kerkük
Babamdan kalma miras
Dedemin yurdu Kerkük
---------Cinassýz Hoyratlar Dörtlükler
Ezizim üzüm gara,
Baðýmda üzüm gara,
Yâr yanýna giderim,
Elim boþ, üzüm gara
---------Eziziyim, ne sarý,
Ne yarala, ne sarý,
Gamdan bir ev tikmiþim,
Derd kederdir hasarý...
---------Azizim arabadý
Goy gelsin arabadý
Dünenki cennet seher
Bah bugün harabadý
---------Bayatýlar(Maniler)
Sürü biyana gelsin
Yesin bi yana gelsin
Deyin o vefasýza
Dönsün bu yana gelsin
Eyvaným hesir menim
Üreyim esir menim
Toyumu tez eyleyin
Yarým telesir menim
---------Palazda narýncý var
Abý var narýncý var
Hardasan ay nainsaf
Dalýnca zarýncý var
---------Sehere yol eyledim
Kaðýzý bol eyledim
Yuhusuz gecelerde
Gözyaþým bol eyledim
---------19
Þirvan'ýn daðlarýynan
Meyveli baðlarýynan
Senin gurbanýn olum
Yanýmýn aðlarýynan
---------Baðýmdý obamýz
Dovðaçýdý babamýz
Yara gurban oleydi
Bizim ceddi abamýz
---------Ay! Daðlarým, daðlarým,
Sana gönül baðlarým.
Gelmezsen güzel yârim,
Gece gündüz aðlarým.
---------Ay! Naralý naralý,
Yakýn deðil aralý,
Aþk ateþi yamandýr,
Kalbinden de yaralý,
---------Ay! Hayâlý, hayâlý,
Edeplidir, hayâlý,
Yüzü nurlar saçýyor.
Kalbi rabbe dayalý,
---------Ay! Saralý, saralý,
Yedi daðýn maralý,
Gözlerim seni bekler,
Kollarýmda saralý,
---------Ay! Zaralý, Zaralý,
Gidek yâre varalý,
Yâri bulamayýnca,
Olduk caným karalý,
Bilmem sen haralýsen
Diyisen (söylersen) yaralýsen
Gözlerden yaþ aðýrý
Gök girip karalýsen
---------Kerkük'üm nice Kerkük
Düþüptü saça Kerkük
Allah'tan imdat diler
Her gün her gece Kerkük
---------Kerkük kalalý Kerkük
Baþý belalý Kerkük
Þahrban narý kimin
Sýðýp el eli Kerkük
---------Kerkük'ün yanar daðý
Boynunda siyah baðý
Her gün her gece geli
Hastalar sorar saðý
---------Kerkük'ün harasýna
Oh deðdi yarasýna
Aðtarý (aktarý) tabip tapmaz
Derdinin çaresine
---------Kerkük'üm ya da seni
Salaram yâda seni
Bu ruh bu canda varken
Vermerem yâda seni
---------Kerkük'üm mahmur Kerkük
Tarihte meþhur Kerkük
Barýný yâdlar yiri (yiyor)
Baðvaný maðdur Kerkük
----------
Kerkük ile ilgili Dörtlükler
Kerkük'üm yaralýyým
Gök girip karalýyým
Gözlere tikan (diken) oldum
Men çünkü yaralýyým
Mezarda taþ koymuþam
Göz üstü taþ koymuþam
Türk'ten ayrýlan günden
Gözlerde yaþ koymuþam
Milletle toprak için
Kerkük'e baþ koymuþam
----------
----------
----------
20
Kerkük'üm karalýyem
Ciðerden yaralýyem
El diyer bizim Kerkük
Bilmem men haralýyem
"NÝKSAR ÞEHÝR COÐRAFYASI"
VE NÝKSAR ÜZERÝNE YAZILAN DÝÐER KÝTAPLAR…
HAMÝ KARSLI*
Bundan 12 yýl önce bir gazetede “Niksar’la ilgili Kitaplar ve Yazarlarý Üzerine…” baþlýklý iki yazý yayýmlayarak, kentimizle
1
ilgili yapýlan bu çalýþmalarý tanýtmýþtým.
O yazýlarda da belirttiðim gibi; doðduðum,
çocukluðumu ve ilk gençlik yýllarýmý geçirdiðim
Niksar’la ilgili yapýlan her türlü yayýn beni hep
ilgilendirmiþ ve heyecanlandýrmýþtýr.
Ben, üzerinde, günümüzden 2340 yýl öncesine ait yaþanýlan olaylarý bildiðimiz bu tarihi
kent hakkýnda yeterince yayýn yapýlmadýðýný
düþünen bir insaným.
Uzun süre Daniþmendliler’e, Tacettinoðullarý Beyliði’ne baþkentlik yapmýþ; Persler, Pontuslular, Romalýlar, Bizanslýlar, Artuklular, Daniþmendler, Selçuklular, Ýlhanlýlar, Tacettinoðullarý, Osmanlýlar ve Cumhuriyet dönemine ait
uygarlýklarýn izlerini taþýyan bu yaþlý kente hak
ettiði ilgi ve ihtimamýn gösterildiðini zannetmiyorum.
Çocukluðumda anýmsadýðým, babamýn kitaplýðýnda bulunan Niksar Halkevi yayýný “Ülker” dergileri, kentimizle ilgili ilk yayýnlar olsa
gerek.
1936 yýlýnda, Niksar Halkevi’nde gönüllü
olarak çalýþan bir avuç aydýnýn çýkarttýðý bu
dergileri 70 yýl sonra yani 2006 yýlýnda Milli
Kütüphane’den bularak tekrar gün ýþýðýna çýkaran ve bu konuda tanýtým yazýlarý yazan Sev2
gili Hasan Akar’ý þükranla anýyorum.
Niksar’la ilgili gördüðüm son yayýn ise
“Niksar Þehir Coðrafyasý” adýný taþýyor.
Nisan, 2009’da, Konya Çizgi Kitabevi yayýný olarak çýkan kitabýn yazarý Eren Yürüdür
3
adlý genç bir akademisyen.
* Araþtýrmacý-Yazar
Orta boy 150 sayfadan oluþan kitapta Niksar þehir coðrafyasý 4 ana bölümde incelenmiþ.
Birinci bölümde Niksar’ýn doðal çevre özellikleri ele alýnmýþ. Niksar ve Erbaa ovalarýnýn
yapýsý anlatýlmýþ.
Ýkinci bölümde beþeri çevre özellikleri üzerinde durularak, Niksar’daki nüfus artýþý, aile
büyüklükleri, nüfusun yaþ ve cinsiyet yapýsýyla
eðitim durumu incelenmiþ.
Üçüncü bölümde ilçemizin kentsel fonksiyonlarý ele alýnarak tarým, hizmetler, ticaret,
sanayi ayrý ayrý tablolar, þekillerle anlatýlmýþ.
Tarým fonksiyonunda, tarýmsal arazi kullanýmý, ekili ve dikili alanlar, hayvancýlýk;
Hizmetler fonksiyonunda, yönetim, genel
hizmetler, eðitim, saðlýk, ulaþým, kültür ve turizm;
Sanayi fonksiyonunda, modern ve atölye tipi sanayi, inþaat;
Ticaret fonksiyonunda da, Niksar Sanayi ve
Ticaret Odasý kayýtlarýndan faydalanýlarak ticari iþ yerleri ve oralarda çalýþanlarýn sayýlarý tespit edilmiþ, sektörlere göre daðýlýmý üzerinde
durulmuþ.
Yazar dördüncü ve son bölümde þehirsel
fonksiyonlarýn daðýlýþýný ve þehir içi arazi kullanýlýþýný anlatarak, ticaret, sanayi, tarihi ve yeþil
alanlarla konut yerleþim alanlarýnýn hektar
olarak miktarlarýný ve yüzdelerini vermiþ.
Eren Yürüdür, kitabýnýn son bölümünde
Niksar’ýn sorunlarý ve bu sorunlarla ilgili çözüm önerileri üzerinde durmuþ.
Yürüdür’ün bu konudaki görüþlerine katýlmamak mümkün deðil. Çünkü 1. derecede
deprem sahasý içerisinde yer alan Niksar’ýn en
önemli sorunu deprem konusudur.
Bilindiði gibi, Anadolu’da gerçekleþtiði belirlenen ilk ve en önemli deprem M.Ö. 330 yý4
lýnda gerçekleþen Niksar depremidir. Daha
21
sonraki yýllarda da, Niksar’da birçok büyük
deprem binlerce can ve mal kaybýna neden olmuþtur. Örneðin, özellikle Pontus dönemine ait
birçok tarihi yapýyý yerle bir eden 344 yýlý depremi, Roma döneminden ayakta kalan son yapýlarý da yýkan 449 yýlý depremi, 1939, 1942 ve
1943 yýlý depremleri bu sorunun ne kadar
önemli olduðunu ortaya koymaktadýr.
Yürüdür’ün deðindiði ikinci sorun, kentteki
iþsizlik ve buna baðlý olarak geliþen göç sorunudur.
Bir baþka sorun ise ticaret ve yatýrýmlardaki
yanlýþlýktýr.
Gerçekten, birliktelik ve iþbirliði eksikliði yüzünden sermayenin dýþa kaçmasý Niksar’ýn büyük bir sorunudur. Çözümünde ise yerel ve mülki yöneticilere görev düþmektedir.
Yazar, depremin dýþýnda
büyük bir doðal sorun olarak
“kentin yerleþebileceði alan”
konusunu ele almýþtýr. Çünkü
Çanakçý ve Maduru derelerinin vadilerine yerleþen kent,
Niksar Ovasý’ndaki verimli
topraklara kaymaya baþlamýþtýr. Bir tarafta verimli topraklarla bir tarafta da Canik
Daðlarý ile sýnýrlanan kentte,
þeritsel bir geliþim alaný ortaya çýkmýþtýr. Tarým alanlarýnýn
yok edilme riski büyük bir sorundur.
Sayýn Eren Yürüdür’ün,
“Niksar Þehir Coðrafyasý”
adlý bu güzel çalýþmasý Konya
Çizgi Kitabevi tarafýndan basýlarak satýþa sunulmuþ. Kitap Niksar Belediye
Baþkanlýðý’na tanýtýlarak, belediyenin bu kitaptan bir miktar alýp alamayacaðý sorulmuþ. Ancak Sayýn Belediye Baþkaný “Bütçemiz müsait
deðil” diyerek konuya ilgi göstermemiþ. Daha
sonra Eren Yürüdür’ün Niksar’da öðretmenlik
yapan bir öðrencisi tarafýndan kitapçýlara tanýtýlmýþ ama yine kimse ilgi göstermemiþ. Ben
bunu ilgililerin bir ayýbý olarak görüyorum.
Bir bilim adamýnýn kentimizle ilgili böylesine
bir araþtýrmasýnýn özellikle yerel yöneticiler tarafýndan teþvik görmesi ve satýn alýnarak kent
kütüphanesine kazandýrýlmasý gerekmez miydi?
22
Yine Osmanlý Ýmparatorluðu’nun 1840 tarihli “Temettüat Defterleri” nin Niksar’la ilgili
bölümlerini inceleyerek “19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri Niksar” adýyla kitap haline getiren
baþka bir bilim adamýnýn - kentimizin sosyal ve
ekonomik hayatýna ýþýk tutan- deðerli çalýþma5
sý da bugün elimizde bulunmamaktadýr.
Niksar’daki yerel ve mülki yöneticilerin, bir
“Niksar Kent Kitaplýðý” kurmalarý ve Niksar’la ilgili þimdiye dek yayýnlanmýþ tüm kitap,
dergi, makale ve benzeri diðer çalýþmalarýn katalogunu hazýrlayarak konuyla ilgili olanlarýn
hizmetine sunmalarý gerekir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde anlatýlan
Niksar’ýn da küçük bir broþür haline getirilerek –hatta
temsili olarak resimlenip bugünkü dile çevrilerek- kent
sakinlerine, özellikle genç
kuþaklara daðýtýlmasý faydalý
olur düþüncesindeyim. Geçmiþlerini iyi bilenler, geleceðe daha güvenle bakarlar.
Niksar Belediyesi Kültür
Müdürlüðü’nün ana görevi,
baþta bu kentin insanlarýna
olmak üzere herkese kentimizi tarihiyle, coðrafyasýyla,
folkloruyla, ekonomik olanaklarýyla tanýtmak, sevdirmektir. Toplumsal bilinç, öncelikle insanýn yaþadýðý kentin kültürünü algýlamasýyla
baþlar.
Ýlgililere yardýmcý olur
düþüncesiyle benim kent kitaplýðýnda bulunmasý gerektiðine inandýðým kitap listemi bu yazýya eklemek istiyorum:
Bütün Yönleriyle Niksar (Atalay Karahan
-1974)
Tarihi Eserleriyle Niksar (Atalay Karahan- 1976)
Niksar’ýn Fatihi Melik Ahmet Daniþmend Gazi’nin Hayatý (A.Karahan–1986)
Niksar’da Görülecek Ýncelenecek Tarihi Eserler (Atalay Karahan- 1989)
Niksar – Dün Bugün Yarýn (Selahattin
Hançer dönemi Belediye Yayýný–1988)
Melik Ahmet Daniþmend Gazi ve Daniþmendname (Belediye Yayýný- 1995)
Þiirlerle Niksar (Niksar Belediyesi Yayýný1996)
Niksar’ýn Fethi ve Daniþmendliler Döneminde Niksar ( Niksar Belediyesi ve GOP
Üniversitesinin ortaklaþa düzenlediði bilgi þöleninde sunulan tebliðler- 1995–1996)
Niksar Tarým Sempozyumu Sonuçlarý
(GOP Üniversitesi ve Niksar Belediyesi ve Niksar Kaymakamlýðý ortak yayýný – 1997)
Niksar Belediyesi (Niksar Belediyesi Yayýný- 1997)
Milli Mücadele Yýllarýnda Niksar (Hasan
Akar- Müjdat Özbay, 1998)
Daniþmendliler Döneminde Niksar (Kamil Þahin – 1999)
Daniþmendliler Döneminde Niksar’da
Týp, Tarih ve Kültür (Niksar Belediyesi Yayýný,
2000)
19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri Niksar
–Ekonomik ve Sosyal yapý (Dr. Coþkun Çakýr,
2001)
Niksar’da Vakýflar ve Tarihi Eserler
(Hasan Akar – Necati Güneþ, 2002)
Daniþmendname (Doç. Dr. Necati Demir,
2004)
Tarih Ve Kültür Kenti Niksar (Prof. Dr.
Necati Demir – M. Fatih Demirci, 2006)
Niksar Þiirleri ve Þairleri (Hasan Akar,
2008)
Onbeþliler Gidiyor –Niksar’ýn Fidanlarý
(Mehmet Emin Ulu, 2007)
Uygarlýklar Merkezi Niksar (Ali Akdamar, Basým tarihi belli deðil)
Niksar Þehir Coðrafyasý (Eren Yürüdür,
2009)
Ýlgi, bilgiyi; bilgi ise güçlü kuvvetli olmayý
saðlar.
Niksar’ýn ekonomik, sosyal ve kültürel açýlardan güçlenmesinin ilk koþulu halkta “kentlilik bilinci”nin oluþmasýdýr.
Yaþadýðý kenti sevmeyen insanýn o kente
faydasý da dokunmaz. Bilginin sevgiyle yakýn
iliþkisi vardýr. Kentimizi geçmiþi ve haliyle, havasý ve suyuyla, yaylasý ve ovasýyla, daðý, taþý,
üzerinde yaþayan tüm canlýlarýyla iyi tanýmak,
bilmek zorundayýz. Bunun için de, kentimizi bi-
ze daha iyi tanýtan her türlü çalýþmayý alkýþlamamýz, teþvik etmemiz ve bu çalýþmalarý yapanlara da teþekkür etmemiz gerekir.
Atalay Karahan’ýn Niksar’la ilgili yaptýðý ilk
çalýþmayý Ýstanbul’da çalýþtýðým yýllarda görmüþ ve oradan Atalay’ý arayarak kendisini kutlamýþ, teþekkür etmiþtim.
Tanýdýðým ikinci Niksar sevdalýsý Hasan Akar
ise, bu konudaki çalýþmalarda adeta bir orkestra þefi görevinde. Sürekli olarak hem kendisi
hem de yakýn arkadaþlarýný teþvik ederek Niksar Kent Kitaplýðý’na deðerli eserler kazandýrýyor.
Bir Niksarlý olarak, bu kente hizmet sunan
herkese þükranlarýmý sunuyorum.
Dipnotlar:
1
25 Kasým l998 ve 2 Aralýk 1998 tarihli Yeþil
Niksar Gazeteleri.
2
18 Temmuz 2006 tarihli Yeþil Niksar gazetesi.7 Eylül 2006 tarihli Tokat gazetesi.
3
Eren Yürüdür 1967 yýlýnda Tokat’ýn Erbaa ilçe
merkezinde dünyaya geldi. Ýlk ve orta öðrenimini
burada tamamladý. 1984 yýlýnda Selçuk Üniversitesi
Eðitim Fakültesi Coðrafya Bölümü’ne girdi, 1988’de
mezun oldu. Ayný yýl Erzincan Çayýrlý Lisesi’nde coðrafya öðretmenliðine atandý ve Selçuk Üniversitesinde yüksek lisans eðitimine baþladý. “Erbaa ve Niksar
Ovalarý’nýn Fiziki Coðrafya Özellikleri” baþlýklý yüksek lisans tezini 1991’de tamamladý. Ayný yýl Amasya Taþova Belevi Ortaokulu coðrafya öðretmenliðine
atandý. 1992’de Mardin Kýzýltepe’de askerlik görevini tamamladý. 1993’te Atatürk Üniversitesi Erzincan
Eðitim Fakültesi araþtýrma görevliliðine atandý ve
Atatürk Üniversitesi’nde doktora eðitimine baþladý.
“Þebinkarahisar Ve Çevresinin Coðrafi Etüdü” baþlýklý doktora tezi ile 1998 de bilim doktoru oldu ve
ayný yýl Erzincan Eðitim Fakültesi’nde Yar. Doç. Dr.
Kadrosuna atandý. 2000 yýlýnda ayný kadro ile Gaziosmanpaþa Üniversitesi Eðitim Fakültesi’ne nakletti.
Halen bu görevi sürdürmektedir.
4
AnaBritannica, cilt:7, Sayfa: 156
5
Ben bu kitabý Sayýn Müjdat Özbay’dan almýþ
incelemiþ ve kendisine iade etmiþtim. Sonradan
Müjdat Özbay’la konuþtuðumda kitabýn kaybolduðunu, muhtemelen alan birisinin geri getirmediðini
söyledi. Gerek kitabýn basýldýðý yayýnevinden ve gerekse yazarýn yakýnlarýndan yaptýðýmýz araþtýrmalar
boþa çýktý ve kitabý edinemedik.
23
KESÝTLER VE ÇÝZGÝLER
KELÝMELERÝN DÝLÝ
Muhsin DEMÝRCÝ*
Dilimizde bazý kelimeler vardýr ki, dilin olmazsa olmazý içinde yer alýr. Zaten bir dilin
zenginliði de kelimenin anlamlarýnýn geniþ olmasý ile deðer kazanýr. Bu cümleden olarak
"TÜRKÇE"mizin, dünya dil ailesi içinde beþinci
sýrayý iþgal etmesi de bu özellikten kaynaklanýr.
"GÜZEL" kelimesini bu baðlamda ele alacaðým.
"GÜZEL" soyut bir kavramdýr. Ama þair ve
yazarlar duygu ve düþüncelerini sunarken
"GÜZEL"in, kendisinden ve anlamýndan yararlanýrlar. Týpký bir kuyumcunun vitrinini süsleyen takýlar gibidir, Güzel sözcüðü… Þairlerin
duygularýný, kanaatlerini, ifadelerini süsleyen
"GÜZEL", dilin seçkin bir sözcüðüdür.
Þairlerin þiirlerinde geçmese bile, þiirin
duygusunda bu kelime ifade ediliyor. Nikâh
da bile: " -iyi ve güzel günde… kötü günde"
birliktelik aktarýyor. Güzel'e þöyle seslenebiliriz:
"-Güzel, ne güzel olmuþsun…
Görülmeyi görülmeyi…"
Güzele ne kadar hasret kalýndýðýnýn bir ifadesi: "Güzel'i her dizede, her kýt'a da, her þiir
bütününde aramak bize þiir zevkinin doruðunu yaþatýyor. Bayaðý "GÜZEL" i kelimelerin arasýndan cýmbýzlýyoruz. Ve diyoruz ki:
"-Ben GÜZEL'e, GÜZEL demem…
GÜZEL benim olmayýnca…"
Ama çok sevdiðimizi, aþýrý duygulandýðýmýzý anlatabilmek için yine "GÜZEL" e ihtiyacýmýz
var. Þiirin coþkusunu bu oldukça vurgulayýp,
duygu yükünü artýrýyor. Þu örnek "GÜZEL" tutkusunun coþkunca bir anlatýmý deðil mi? Þiire
verdiði lirizm "GÜZEL'in" kanatlarýndan damlýyor:
* Eðitimci-Yazar
24
"-El güzel, kýna güzel,
Bana güzel sana güzel,
Yavrusu kucaðýnda;
Ana güzel ana GÜZEL…"
Cefakâr analarý duygusal bir biçimde anlatan motif "GÜZEL" üzerinde yoðunlaþýyor. Ýþte
size Türk dilinin hazine kelimesi "GÜZEL…"
Bedri Rahmi bir þiirinde bu sözcüðe deðiþik
anlam yüklüyor. "GÜZEL ile FAYDALI" þiirini
aktarýrsak:
"-Ben arýya arý demem,
Arýnýn balý olmalý.
Ben güzele güzel demem
Güzel faydalý olmalý
Güzel dediðin iþe yaramalý
Kadýn mý? Hamur yoðurmalý
Çocuk doðurmalý
Aðaç mý? Meyve vermeli!
Çiçek mi? Kokmalý,
Bayramdan bayrama neyleyim güzeli
Güzel dediðin her Allah'ýn günü
Yaný baþýmýzda olmalý
Yaðmur misâli hem gözümüze
hem günlümüze
Hem topraðýmýza yaðmalý
Güzel dediðin yaðmur misali hepimizin
olmalý."
"GÜZEL" için daha ne diyelim! Bahusus diyeceðimiz çok : "GÜZEL'e", açýk olan Karac'oðlan bir dörtlüðünde:
"-Güzel ben seni isterim,
Seni koynumda beslerim;
Yüzünü "GÜZEL" göreyim,
Zülfün kara deðil mi?"
M.ÇOÞKUN bir dörtlüðünde: "Güzel'e yer
vermiþ, o kýt'ayý terennüm edelim:
"- Anadolu çiçeðinde senin kokun vardý.
Türkülerin "GÜZEL'inde, senin hülyan vardý,
Aðýtlarýn acýsýn da senin adýn vardý,
Cennet-i Âlâ'da beðen köþkü öðretmenim."
derken; "Türkülerin Güzel'ini" öðretmenine ithaf
etmesi motifi þiiri doruk noktasýna çýkarýyor.
"GÜZEL'i" deyim olarak da çok yerde kullanýrýz:
- Güzel bir iþ,
- Güzel bir hareket,
- Güzel, çok güzel,
- Güzel bir söz…
- Güzel ve sevimli bir çehre,
- Güzel huy,
- Güzel bir bahçe,
- Güzeller güzeli olmak,
- Güzel bir hayat yaþamak
- Güzel bir gün,
Her ismin önüne "GÜZEL'i" getirirseniz;
olumlu ve sevimli olur. Karþýt kavramý kötü'dür.
Kötü, olumsuz ve beðenilmemeyi ifade eder.
Halbuki "GÜZEL" olumlu ve sevimli görünür.
Bir sözde:
"- Daima iyiye, GÜZEL'e"
Karacaoðlan daima "GÜZEL'i" arayan bir
þairdir. Ýþte ondan bir beyit:
"-Güzeller duraðý Tokat, Engürü
Acep gezsem ala gözlüm var mola…"
*********
Þimdi de "GÖNÜL" kelimesine bir göz atarak edebiyat sayfalarýnda geziye çýkalým. Güzel kelimesinde olduðu gibi "GÖNÜL" kelimesini de þairler bir motif ve bir sanat olarak kullanmýþlardýr. Daha doðrusu duygularýna "GÖNÜL" kelimesi bir güzellik katmýþtýr. Hemen
hemen her duygusal þiir "GÖNÜL'ün" kapsamý
içine girer. "GÖNÜL" ile çoþar, "GÖNÜL" ile
çaðlar, "GÖNÜL" ile duygularý okuyucuya yansýr.
"GÖNÜL" motifi olan önemli dizeleri okuyucularýma aktaracaðým. Öncelikle Fatih Sultan Mehmet'ten bir anekdot aktarmak istiyorum:
"Fatih sultan Mehmet Ýstanbul'u fethettikten
sonra (29 Mayýs 1453) dönemin þairleri, "GÖNÜL ÞÝÝRLERÝ" yarýþmasý açmýþ, bu yarýþmada
Ahmet Paþa'nýn "MURABBA" adýný verdiði þiir
birinci seçilmiþtir. Ahmet Paþa da bu þiir sayesinde hem üne kavuþmuþ, hem de "VEZÝRLÝK"
rütbesi alarak; Fatih'in Hocasý olmuþtur.
MURABBA
Gül yüzünde göreli zülf-ü semen say gönül
Kuru sevdada yiler bi-ser-ü bi pay gönül
Demedim mi sana dolaþma ana hay gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül
Çin-i zülfünden umar nafe-i hoþ buy murad
Bu heva yoluna yýllarla yiler niteki bad
Ol dahi sencileyin etmedi ben hastayý yad
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül
Feleðin nuþ ederem niþini sagarlar ile
Doðradý har-ý cefa baðrumu hançerler ile
Baþ koþam demez idim ben dahi dilberler ile
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül
Ýnsandaki "GÖNÜL", Allah'ýn Kâbesi ile eþdeðerdir. Bundan dolayý mutasavvýflara göre
"GÖNÜL'ün" kýymeti çok büyüktür."GÖNÜL"
yapmak Kâbe yapmak gibidir ve hayýrlý bir iþtir.
Ýþte bunu dile getiren bir beyit:
"Gönül yapmak Halilim KÂBE bünyed etmekten yeðdir,
Diþ-i mahzunu þadetmek kul azatetmekten
yeðdir."
Beyiti ile "GÖNÜL'ü, tasvir etmektedir. Keza
Yunus Emre ise:
"Gönül çalabýn tahtý,
Çalap GÖNÜL'e baktý,
Ýki cihan bedbahtý;
Kim GÖNÜL yýkar ise…"
diyerek, GÖNÜL yapmanýn yüceliði ile GÖNÜL yýkmanýn kötülüðü "iki cihanýn bedbahtlýðý"
olarak deðerlendiriyor.
HATAYÝ'de:
"Hatâyi hâl çaðýnda,
Hak GÖNÜL alçaðýnda
Yüz bin Kâbe yapmaktýr,
Bir GÖNÜL al çaðýnda…"
Evet, Kâbe bir GÖNÜL eseridir. GÖNÜL'leri
hoþ eden bir yapýdýr. Kâbeyi GÖNÜL'le korumak, GÖNÜL'le baðlanmak ne güzel bir davranýþ.
Ya Emrah ne demiþ:
"GÖNÜL" gurbet ele gitme,
Ya gelinir ya gelinmez.
Her "GÜZEL'e" "GÖNÜL" VERME
Ya sevilir ya sevilmez."
Eþsiz dizelerle "GÖNÜL" motifini yüceltmiþ
olmuyor mu? Diðer bir þairde "GÖNÜL'ün" uçuculuðunu þu kýtada ne kadar anlatýyor:
25
"Saçlarýma ak düþtü,
Sana ad bulamadým,
GÖNÜL'e uçmak düþtü
Bir kanat bulamadým…"
Sevgiliye kavuþamamanýn "GÖNLÜ" yaraladýðý belirten F. N. ÇAMLIBEL ise:
"GÖNLÜM'ü çekse de yârin hayali
Aþmaya kudretim yetmez cibâli
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Huduttan hududa atýlmýþým ben ."
Þimdi "GÖNÜL'ü" A.Muhip DRANAS'ýn dizelerinde görelim.
"GÖNÜL verdin derlerdi o delikanlýya,
En sonunda varmýþsýn bir Erzincanlýya,
Bilmem þimdi hâlâ o eski kocanda mýsýn?
Daðlarý karlý Erzincan'da mýsýn?
Hala
Bak, geçmiþ günler; "GÖNLÜN" hatýrlasýn!
Hatýrýnda kalan þey deðiþmez zamanla
Ne vefalý komþumuzdun FAHRÝYE ABLA!"
Bende diyorum ki;
"GÖNÜL ne gezersin bu bahçede,
Seninde çiçeklerin var bu çimende,
"GÖNÜL" uçarsýn bu vadide
Yaklaþýrsam kaçarsýn ben kolsuz kanatsýz,
Bir gün buluþuruz amma mekânsýz."
GÖNÜL deyince KARAC'OÐLAN akla gelmez mi?
"-Ýncecikten bir kar yaðar,
Tozar Elif Elif diye,
Deli "GÖNÜL" abdal olmuþ
Gezer Elif Elif diye."
Yine KARAC'OÐLAN "GÖNÜL" kelimesini þu
dizelerde kullanmasa bile, okunduðu an ne kadar gönülden seslendiði her dizede yansýyor.
"-Ela gözlü benli dilber,
Koma beni el yerine.
Altýn kemerin olayým,
Dola beni bel yerine…"
"Han Duvarlarý" þiirinde þu dizeler; GÖNÜL
sözcüðünü cevherleþtiriyor.
"-gidiyorum gurbeti GÖNLÜMDE duya duya,
Ulukýþla yolundan Ortaanadolu'ya."
Yine "GÖNÜLDEN" þikâyet eden R.Tevfik
BÖLÜKBAÞI dizeleri ile bizi nasýl hüzne gark
ediyor…
26
"-GÖNÜL elindedir feryat ü zarým,
Þu nankör aþkýmdan bende bizarým,
Ruhum azade olur belki mezarým,
Ayaklar altýnda dümdüz olunca…
Ve þöyle sonlandýralým:
Müezzin minare hoparlöründen ezaný terennüm ederken; -ALLAHÜ EKBER, nidasýný söylerken, "GÖNLÜMÜZ" derin bir huþû ile yoðruluyorsa; iþte "GÖNÜL HOÞLUÐU" budur.
ÇOÐALIR ÖÐRETMEN
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Elinde kalemi, yüreðinde serveti,
Umutlara gem vurmaz.
Aþtýðý yollarda geçit olur,
Güneþ olur, ufuk olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Yüzü eðilmez zorluklarla,
Sabrýna daðlar dayanmaz.
Bir türküdür hep yaþadýðý,
Halay olur, uzun hava olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Koca bir çýnarýn gölgesidir O,
Kuruyan dudaklara pýnar olur.
Kervaný yürüyen çöllerde,
Düþ olur, serap olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Anadolu'da bozlak olur,
Tarlalarda hasat olur.
Orak biçen analarýn çýkýnýnda,
Azýk olur, lokma olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Her zerresi cana can katar,
Ýplik iplik, desen desen,
Kilim olur, halý olur,
Çözülen çile olur, çare olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Geceden gündüze, akþamdan sabaha,
Öbek öbek bal olur.
Yetim gönüllere merhem olur,
Dost olur, yaren olur.
Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle,
Solgun görünümlü takýmýyla,
Bozaran ayakkabýsýnýn içinde,
Kahraman olur, yiðit olur,
Devleþen bir övgü olur.
Dilek ELHAN
TARÝHÝMÝZÝN KAR ÇÝÇEKLERÝ
Dilber DEMÝR*
"Sarýkamýþ üstünde kar,
Kar altýnda Mehmedim yatar,
Gülüm donmuþ kara dönmüþ
Gören sanmýþ yârini sarar."
Sarýkamýþ'ta uðranýlan yenilgi, etkileri günümüzde dahi hissedilen bir takým felaketler
dizisine neden olmuþtur. Bu açýdan Sarýkamýþ
felaketini iyi anlamak önem arz etmektedir.
I. Dünya Savaþý'nýn önemli cephelerinden
Kafkas Cephesi'nde Osmanlý-Rus savaþý, Rus
ordusunun 1 Kasým 1914'te sýnýrý aþarak Osmanlý Devleti'ne saldýrmasýyla baþlamýþ, Ruslar
Erzurum'a 60 km mesafedeki Köprüköy'e kadar
önemli sayýlabilecek bir engelle karþýlaþmadan
gelmiþtir. Enver Paþa, bu durumdan memnun
olmadýðý için 3. Ordu'ya Köprüköy yönüne taarruz emri verdi ve 7 Kasým'da baþlayan saldýrý neticesinde Ruslar Azap sýrtlarýna çekilmek
zorunda kaldý. 16-17 Kasým'da Azap sýrtlarýnda
yapýlan savaþta iki tarafta üstünlük saðlayamadý ve Kafkas cephesindeki mücadele bir süreliðine sona erdi. Bu ise, Enver Paþa için memnuniyet verici bir durum deðildi. Kesin sonuca
ulaþmak için harekât planýnda ciddi deðiþiklikler yapýlmasý gerektiðine inanan Enver Paþa'ya
göre, düþman cephe taarruzlarý ile deðil yapýlacak bir kuþatma hareketiyle imha edilebilirdi.
Enver Paþa'nýn kuþatma harekâtý planý Almanlarýn da iþine gelmekteydi. Nitekim Kafkas
Cephesi'nde yapýlacak ciddi bir hareket neticesinde Ruslar bu cepheye ordu kaydýrmak zorunda kalacaðýndan, Lehistan Cephesi'ndeki
Alman-Avusturya kuvvetlerinin yükü hafifleyecekti. Bu kuþatma harekâtýndan ulaþýlmak istenen hedef Almanlar için bu kadar basitken, Enver Paþa'nýn hedefleri çok daha büyüktü. Enver
Paþa, bu bölgedeki Rus kuvvetleri imha edilebilirse 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlý-Rus Savaþý'nda kaybedilen Doðu Anadolu topraklarýnýn geri alýnabileceðine, Rus esaretindeki Kafkas halklarýnýn Türkler lehine bir
isyan baþlatabileceklerine ve böylelikle Os* Tokat Endüstri Meslek Lisesi Tarih Öðretmeni.
manlý Devleti'nin Kafkasya, Ýran ve Türkistan'ý
ele geçirebileceðine inanmaktaydý. Enver Paþa'nýn harekât planý þu idi: "11. Kolordu Sarýkamýþ birlikleri cephesine taarruz edecek; 9. ve
10. Kolordular Narman'daki Rus birliðinin saðýndan geçecekti. 9. Kolordu Bardýz üzerinden
Sarýkamýþ-Kars-Aleksandropol-Tiflis demiryolu
güzergâhýnýn önemli istasyonlarýndan biri olan
Sarýkamýþ'a taarruz edecek ve burayý ele geçirecekti. 10. Kolordu ise 9. Kolordunun solundan Oltu üzerinden taarruz ederek SarýkamýþKars demiryoluna çýkacaktý. 10. Kolordunun
sol cenahýnýn güvenliðinin temini için, Acaristan'dan hareket ettirilecek birlikler yardýmýyla
Ardahan'a girilecekti. Bu durumda tek demiryolundan mahrum kalacak olan Ruslarýn esas
kuvvetleri daðlýk bölgeden Kaðýzman'a, oradan
da Erivan'a kaçmak zorunda kalacaktý. Böylece
Ruslarýn Kars ve Batum garnizonlarý dýþýndaki
kuvvetleri bertaraf edilecekti.".
Enver Paþa, hazýrlamýþ olduðu kuþatma planýnýn baþarýya ulaþacaðýna inanmýþsa da bölgedeki bazý komutanlar buna inanmamaktaydý. Bu nedenle Enver Paþa, Hafýz Hakký Bey'i
kuþatma planýnýn yapýlýp yapýlamayacaðýný
araþtýrmasý amacýyla Kafkas Cephesi'ne gönderdi. Hafýz Hakký Bey, planýn baþarýlý olabileceði yönünde rapor hazýrlamasý üzerine bizzat
cepheye gelen Enver Paþa 15 Aralýk'ta Köprüköy'deki ordu karargâhýna ulaþtý. Enver Paþa,
harekât konusunda þüpheleri bulunan komutanlarýn tamamýný deðiþtirerek yeni bir komuta
kademesi oluþturdu ve 19 Aralýk'ta taarruz emrini verdi. Bu harekâtý yürütecek olan 3. Ordu
9., 10., 11. Kolordular ve 2. Süvari Tümeninden mürekkep olup mevcudu 120 bin kiþi idi.
Ruslarýn kuvvetleri ise yaklaþýk 100 bin kiþi
olup, sayýca daha az olmalarýna karþýn teçhizatlarý Türk ordusu ile kýyaslanamayacak derecede mükemmel idi.
9, 10 ve 11. Kolordunun 90 bin kiþilik muharip kuvvetiyle 22 Aralýk'ta baþlayacak olan
harekâtýn hedefi düþmanýn asýl kuvvetlerini
Kars istikametinden ayýrarak Aras vadisine
doðru atmak ve cephe gerisiyle baðlantýsýný keserek imha etmekti. Bölgenin coðrafi konumu
27
aþan kar ve tipi askerlerin saatte
ancak bir kilometre yürümesine
izin vermekte ve neticede eksi
otuzlarý bulan soðuk Allahuekber
Daðlarý'nda 10 bin Mehmet'in donarak þehit olmasýna neden olacaktýr. Her ne kadar 3 bin kiþilik
bir kuvvet Sarýkamýþ'a girmiþse de
bunlar da Ruslar tarafýndan geri
püskürtülmüþtür. Yenilgiyi gören
Enver Paþa, 7 Ocak 1915 tarihinde Sadaret'e çektiði "Ruslara karþý
baþlanmýþ olan harekât Rus ordusunun kati maðlubiyetiyle neticelenmedi ise de, düþmaný hudut
haricine çýkarmaya ve düþman
Enver Paþa 3. Ordu Birliklerini Teftiþ Ederken
arazisinin bir kýsmýný istilaya ve
hasým ordusunun iyiden iyiye sarnedeniyle erzak ikmali konusunda yaþanan sýsýlmasýna imkân verdi. … Ben de ordunun kukýntýlar ve erzak yetersizliði nedeniyle kuþatma
mandasýný Hafýz Hakký Paþa'ya tevdian (býrakakuvvetleri yanlarýna kuru ekmek ve zeytinden
rak) Ýstanbul'a hareket ediyorum. Mamafih büoluþan sadece dört günlük erzak alabilmiþlertün bu hususatýn ve hareketimin mahrem tutuldi. Harekâtýn baþarýlý olmasý için kuþatma kuvmasýný istirham ederim. Baþkumandan Vekili
vetlerinin dört beþ gün içerisinde Ruslarýn erzak
Enver" telgrafýn akabinde 10 Ocak 1915'te 3.
ve levazým depolarýný ele geçirip, Ruslarýn
Ordu komutanlýðýný Tuðgeneral Hafýz Hakký
Kars'a çekilmelerine fýrsat vermeden dönüþ
Paþa'ya devrederek Ýstanbul'a dönecektir.
yollarýný kapamalarý gerekmekteydi. Bu nedenBu harekâtta Almanlar istediðini elde etmiþ,
le, Rus ordusunun dönüþ yolu üzerinde buluRuslarýn
Kafkas Cephesi'ne sürmüþ olduðu kuvnan ve ana lojistik üssü konumunda olan Sarývetler
nedeniyle
Alman-Avusturya cephesi rakamýþ kasabasý stratejik açýdan Türk taarruzuhatlamýþtý.
Sarýkamýþ'ta
alýnan bu yenilgi sadenun en önemli hedefi haline gelmiþ ve hace
bir
cephede
kaybedilen
savaþ olmamýþ, ayrekâtýn kaderi Sarýkamýþ'ýn ele geçirilmesine
ný zamanda hali hazýrda Ermeni Lobisi'nin fabaðlanmýþtý.
aliyetleri nedeniyle uðraþmak zorunda kaldýðýEnver Paþa'nýn hazýrlamýþ olduðu planýn bamýz soykýrým iddialarýnýn temeli olan tehcirin
þarýlý olmamasý için hiçbir neden yoktu. Çünkü
de dolaylý olarak nedenlerinden biri olmuþtur.
Ruslar, Türk taarruzunun maksadýný ancak üç gün sonra anlayabilmiþ ve tedbir almaya çalýþmýþlardýr. Enver Paþa'nýn hazýrlamýþ
olduðu plan daha ilk günlerde
Hafýz Hakký Paþa'nýn fevri davranýþlarý nedeniyle deðiþikliðe uðramak zorunda kalmýþtýr. Nitekim
bizzat Sarýkamýþ harekâtýnda yer
alan 9. Kolordu Kurmay Baþkaný
Yarbay Þerif Bey hatýratýnda, "Enver, Sarýkamýþ faciasýnda yalnýz
deðildir. Suç ortaðý vardýr. O da
Hafýz Hakký'dýr" ifadesine yer vermektedir. Hafýz Hakký Paþa, 10.
Kolordu'yu Allahuekber Daðlarý'ndan aþýrarak Sarýkamýþ'a ulaþmayý hedefledi. Fakat bir metreyi
Donarak Þehit Olan Türk Askerleri
28
Nitekim Sarýkamýþ felaketi sonrasý bölgedeki
Ermeniler Ruslarla iþbirliði içerisinde bölgede
Türklere yönelik tam bir kýyým hareketine giriþmiþlerdir. Köyleri basan Ermeni çeteleri "Osmanlý askerlerini siz davet etmiþtiniz" diyerek
erkekleri katletmiþ ve kadýnlarýn ýrzlarýna tasallut etmiþlerdir. Ermenilerin bölge halkýna uyguladýklarý insanlýk dýþý bu faaliyetler Osmanlý
Devleti tarafýndan engellenmek istenmiþ ve 27
Mayýs 1915 tarihli kanun çerçevesinde Osmanlý Devleti'nin güney bölgelerine sevk edilmiþlerdir. Sarýkamýþ felaketi, Ruslarýn bölgede
çok rahat bir þekilde ilerlemesine, 1,5 milyon
insanýn bu bölgeden göç etmesine ve bölgenin
tahrip edilmesine neden olmuþtur. I. Dünya Savaþý'nýn uzamasýna neden olan Çanakkale
Cephesi de Sarýkamýþ felaketi sonrasý açýlmýþ
ve dolayýsýyla savaþýn genel seyri üzerinde de
etkili olmuþtur.
Sarýkamýþ Harekâtý'na 9. Kolordu Kurmay
Baþkaný olarak katýlmýþ olan Þerif Köprülü'nün
Enver Paþa'ya duyduðu husumetle kaleme aldýðý anýlarý ve Ýttihaçýlara karþý olan insanlarýn
yayýnlarý nedeniyle genel kaný, Enver Paþa'nýn
Almanlarýn Avrupa Cephesi'ndeki yükünü hafifletmek uðruna 90 bin askerimizi Sarýkamýþ
Daðlarý'nda þehit ettirdiði þeklinde olmuþtur.
Bütün bu suçlamalara karþýn, Enver Paþa'nýn
Sarýkamýþ'ý elde etme planý çok mantýklý idi. Fakat planý baþarýyla sonuçlandýrmak planý hazýrlamak kadar kolay deðildir. Planýn baþarýsýz olmasýnýn nedeni ise öncü kuvvetlerin artçýlar tarafýndan zamanýnda desteklenmemesidir. Bu
ise, plan hazýrlanýrken arazi ve iklim þartlarý ile
Türk birliklerinin görev daðýlýmýnýn iyi yapýlmamasýndan kaynaklanmaktaydý. Tabi ki Ermenilerin bu bölgede yapacaklarý faaliyetler de hesaplanamamýþtýr. Nitekim baþarýsýzlýk sebeplerinden biri de Ermenilerin orduyu ve bölge halkýný yýpratmasýdýr. Plan dýþýnda yaþanan bir diðer geliþme ise harekâtýn en kritik zamanýnda
tesadüf eseri Sarýkamýþ'a bir miktar Rus kuvvetinin gelmesidir. Neticede yenilgi sebeplerini,
"Komuta Hatalarý, Ýkmal Ýmkânlarýnýn Yetersizliði, Firarlar, Salgýn Hastalýklar, Soðuk ve Donmalar" baþlýklarý altýnda ayrý ayrý deðerlendirmek de mümkündür. Hafýz Hakký Paþa'nýn "þereften baþka her þey mahvolmuþtu" ifadesini
rakamlara dökersek, harekâtýn baþlangýcý ile
bitiþi arasýnda geçen yaklaþýk 20 günlük zaman diliminde ordunun verdiði zayiat 75 bin
civarýnda olup, bu rakama hasta, yaralý veya
esir düþenler dâhil deðildir.
Sonuç olarak, Türk Tarihi'mize bir felaket
olarak geçen Sarýkamýþ Harekâtý, Türk askerinin her türlü zor þart altýnda vatanýný korumak
için hayatý pahasýna harekete geçebileceðinin
bir göstergesidir. Türk askerinin vatanýna baðlýlýðý ve ölümü göze alan karakteri, vatanýný
düþmandan korumak için giriþtiði her savaþta
kendini göstermiþtir. Dolayýsýyla, Sarýkamýþ bir
felaket olarak anýldýðý kadar, ayný zamanda
gelecek nesillere her türlü zor þartlarda vatan
için neler yapýlabileceðini de gösteren bir kahramanlýk destanýdýr. Bu vatan uðruna canlarýný
feda eden tüm þehitlerimizin ruhu þad olsun.
Faydalanýlan Kaynaklar
http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/sarikamis_harekati/sarikamis_harekati.html
Albay Arif Baytýn, Ýlk Dünya Harbi'nde Kafkas Cephesi Sessiz Ölüm Sarýkamýþ Günlüðü,
Yayýna Hazýrlayan: Ýsmail Derviþoðlu, Yeditepe
Yay., Ýstanbul 2007.
Balcý, Ramazan, Tarihin Sarýkamýþ Duruþmasý, Tarih Düþünce Kitaplarý, Ýstanbul.
Demirel, Muammer, "Sarýkamýþ'ta Ermeni
Olaylarý", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 153-164.
Esenkaya, Ahmet, "Sarýkamýþ Harekâtý'nýn
(22 Aralýk 1914-18 Ocak 1915) Ýlk, Orta Öðretim ve Üniversite Ders Kitaplarýndaki Aktarýmý", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu,
Ýstanbul 2006, s. 135-152.
Göktepe, Cihat, "Sarýkamýþ Harekâtý ve Þehitler Hakkýnda Bazý Deðerlendirmeler", Bütün
Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul
2006, s. 125-133.
Karal, Enver Ziya, Osmanlý Tarihi, C. 9, TTK
Yay., Ankara 1999, s. 414-424
Necefoðlu, Hacali, "Sarýkamýþ'ta Cephenin
Öteki Yüzü (Bir Rus Kaynaðýna Göre Sarýkamýþ
Harekâtý)", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 109-123.
Öðün, Tuncay, "Kafkas Cephesinde Kader
Aný: Sarýkamýþ Harekâtý ve Sonuçlarý", Türkler
Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., s. 398-408.
Sünbül, Tahir, "Sarýkamýþ Harekâtý, Doðu
Anadolu ve Kafkasya", Yakýn Tarihimizde Kars
ve Doðu Anadolu Sempozyumu, Kars-Subatan
17-21 Haziran 1991, Ankara 1992, s. 323328
29
ÝSLÂMÝYET'TE TASVÝR SANATI
Doç. Dr. Kemal TÜRKER*
Ýslam sanatýnda tasvirin bulunmadýðý, bu
bakýmdan Ýslam Sanatý içinde resim ve heykeltýraþlýktan söz edilmediði, Ýslamiyet'in ve özellikle dinin temel kitabý olan Kuraný Kerim'in
tasviri yasaklamýþ olduðu artýk çok eskimiþ bir
görüþtür. Bu görüþ, tamamen art niyetlere dayanarak veya hiçbir araþtýrma yapmadan yüzeyden bir deðerlendirme ile bu konuya, deðinenlerin peþin düþüncesidir. Kur'aný Kerim'de
bütün Oryantalistlerin de (Doðu ilmi ile uðraþanlarýn)belirttiði gibi tasvirin yasak edildiðini
gösteren bir ayet ve hüküm yoktur. Bu konuya
deðinmiþ bulunan Maide suresinin 90. Ayetinde (Elmaide-Ayet90: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taþlar ve fal oklarý ancak þeytanýn iþlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan
kaçýnýn; umulur ki kurtuluþa erersiniz.)denilmekle, Müslümanlarýn kumar oynayamayacaklarý ve Ansâb denilen dikili taþ, idol gibi þeyleri yapýp onlara tapamayacaklarý belirtilmiþtir.
Bilindiði gibi Ýslamiyet'ten önce Arabistan'da
küçük devletler vardý.(Ýslamiyet'ten önceki bu
devre cahiliye devri denir.) Ýslamiyet öncesi bu
devrede Araplarýn birçok putlar ve idoller yaparak Kâbe gibi kutsal tapýnakta, muhafaza ettikleri bilinmektedir. Ayrýca Arabistan'da Yemen
bölgesindeki kazýlarda birçok tapýnak kalýntýlarý ve idol diyebileceðimiz taþtan yapýlmýþ insan
tasvirleri ele geçmiþtir. Yasak olan Ansâb bunlar ve benzerleri olmasý gerekir. Bütün Ayetlerin arasýnda insan heykelinin, insan resminin,
herhangi bir canlý resmini günah olduðunu,
yasak edildiðini doðrudan doðruya ya da detaylý olarak bildiren, duyuran hiçbir þey yoktur.
Ýslam dininde canlýlarýn resmi, bu arada insan sureti yasak olduðu için Ýslam sanatýnda
resim, heykel gibi sanatlarýn geliþmediði öteden beri ileri sürülmüþtür. Ayrýca Müslüman
Türklerin de canlý resimlere deðer vermedikleri inancý da yanlýþtýr. Eðer gerçek böyle olsaydý
bütün Ýslam eserlerin de ne resme ne de heykele rastlanamayacaktý. Oysaki Ýslam mimarlýk, resim, bezeme eserlerinde; mermer, tunç,
* GOP Üniversitesi Öðretim Üyesi
30
bakýr, taþ tahta, alçý, dokuma iþlerinde kadýn
erkek insan, aslan, kaplan, ceylan, kartal, heykellerine, kabartmalarýna, resimlerine, sembollerine, motiflerine rastlanmaktadýr. Bunlarýn
arasýnda boðuþma, savaþma sahnelerini gösteren kompozisyonlar pek çoktur. Minyatürcülüðün Ýslam, bu arada Türk sanatçýlarýnýn elinde eriþtiði olgunluk resim sanatý tarihinde bir
doruk noktasý sayýlabilir. Minyatür bu günkü
sanatta da geçerlidir. Bu anlayýþla sayýsýz eserler verilmiþtir. Ýki boyutlu sanat gibi görülen
minyatür, gerçek resim sanatýna dönüþerek üç
boyutlu eserler de verilmiþtir. Topkapý sarayý
müzesinde karakalem koleksiyonu olarak muhafaza edilen albümde, bu tür üç boyutlu
mekân fikrini deðerlendirmiþ tasvirler bulunmaktadýr.
Ýslam sanatýnda resim ve heykelin bulunup
bulunmadýðý çok iyi deðerlendirilmelidir. Özellikle resmin bir sanat dalý olarak uygulanmadýðý
kesinlikle söylenemez. Ýlk büyük eserlerde, mesela Þam'daki Emeviye Camisi ve köþklerinde
mozaik ve fresk tasvirler bol bol kullanýlmýþtýr.
Seramikler üzerinde her devre ait çeþitli durumlarda insan figürleri görülür. Çýplak kadýn
ve erkek tasvirleri de vardýr. Tarihinde bütün bu
belgeler ortada durup dururken, Ýslam Milletlerinde plastik sanatlar yoktur, geliþmesine de
din engel olmuþtur denilebilir mi?
Aslýnda Ýslam sanat olarak görmek ve incelemek gerekir. Tasvirin sanatlarýn kýsmen deðiþik biçimde görülmesinin kuvvetli sebebi dinlerin mahiyetinden ileri gelmektedir. Diðer dinler
ki Allah'ýn fikri Ýslamiyet'tekine benzemez. Bilindiði üzere Hýristiyanlýk'ta Allah'ýn insaný kendi suretinde yarattýðý inancý vardý. Ýslamiyet'te
Allah sonsuz sýfatlarý olan fakat tasviri düþünülmeyen soyut bir kavramdýr, zaman ve mekân
dýþýndadýr.
Kendi Milletinin güzel sanatlarýný yerenler,
dinin sanatý yok ettiðini savunanlar bu sanat
belgelerini görmemezlikten gelmek sureti ile
ilk saygýsýzlýðý sanat adýna yapmakta art niyetleriyle, saplantýlarýyla ve çarpýk ideolojileriyle
bu konuda ne büyük yobaz olduklarýný göstermektedirler.
SEVDA…
Abdulkadir TÜRK*
- Bir an kadýn olduðumdan, insanlýðýmdan
utandým be hocam. Kalakaldým þaþkýnlýk içinde. Ýliklerimin boþaldýðýný, dermanýmýn tükendiðini hissettim dizlerimden, dedi ve suskunluða gömüldü birden.
Sevda öðretmen, adeta yeniden yaþýyordu
her ne ise, aklýnda kalan, unutamadýðý olayý.
Kýzarmýþ, siyah ve iri gözleri bulut buluttu. Bu
defa aman dilemiyordu yaðmura durmuþ gözlerinden. Aðladýðýný kimse görmezdi pek onun.
O yüzden onu çok iyi tanýmayanlar, katý ve soðuk sanýrdý. Oysa öyle vakarlý ve onurluydu ki
Sevda öðretmen, gözyaþlarýný hep içine akýtýrdý. Yüreðinin büyüttüðü merhameti dað gibiydi
ve duygusallýðýný asaletine giydirmiþ bir efe duruþluydu o. Bazen dünyada onu tek anlayanýn,
"cancaðýzým" diye sarýldýðý, öptüðü rahmetli
babasý olduðunu sanýrdý.
Anlamlý ve derin bir iç çekti tekrar konuþmaya baþlamadan önce. Seçerek kullandýðý
kelimeler, titreyen sesiyle dýþa vurduðu, içindeki yangýnýn feryadýydý sanki.
- Bu toplumun insanlarý, bizim insanlarýmýz
bu kadar duyarsýz, bu denli duygusuz olabilir
mi dostum? Lütfen söyle bana. Ben anlayamýyorum, kabûllenemiyorum bir türlü. Havsalam
almýyor bunaltýyor beni, dedi.
Duygu dalgalarýnýn coþkusuyla onurlu ve
sorumlu baþýný saða sola sallýyordu. Yürek yangýný, kýzarýk gözlerinin gizemli bakýþlarýný gözlerime odaklamýþtý. Merakým daha da arttý:
- Hayrola Sevda Haným. Ýyice meraklandým
doðrusu. Nedir sizi bu kadar üzen olay? Sarsýldýðýnýzý görüyorum. Belli ki çok önemli. Paylaþýrsanýz sevinirim. Tabi arzu edersiniz. Hani
derler ya; "Sevinçler paylaþýldýkça çoðalýr,
üzüntüler paylaþýldýkça azalýrmýþ." diyebildim
ancak.
Saygýyla ve güvenle baþýný salladý idealist
öðretmen. Kendini dinlemek istememdeki samimiyetime inanýyordu belli ki.
* Tokat Endüstri Meslek Lisesi Müdürü
- Elbette anlatacaðým, anlatmalýyým da…
Çünkü beni anlayacaðýnýzý biliyorum. Yüreðinizin bir sevgi okyanusu olduðunu hissediyorum.
Sizdeki insan sevgisini, vatan, millet aþkýný bilirim de ondan dertlenirim size, dedi ve duraksadý bir an.
Sevda öðretmenin teveccüh ve güven telkin
eden bu sözleri, beni hem onurlandýrdý hem de
sorumluluðumu bir kez daha hatýrlattý doðrusu. Tekrar yaþarcasýna etkilendiði olayý, derin
bir nefes alarak ve baþýný aþaðý yukarý anlamlý
ve yavaþ sallayarak anlatmaya baþladý, Sevda
öðretmen:
- Yaklaþýk on gündür evde istirahattaydým.
Olabildiði kadar kendimi dinledim, kendimce
dinlendim. Zaman zaman geçmiþin, geçmiþte
yaþadýklarýmýn, kazandýklarýmýn, kaybettiklerimin muhasebesini yaptým. Sýkýldýðým anlar olduysa da, geleceðe dönük neler yapabilirimin
hayallerini kurguladým. Kâh heyecanlanýp
umutlandým, kâh umutsuzluk girdabýnýn kenarýndan hýzla ve kendime yakýþtýramadýðým
utançla uzaklaþtým, dedi.
Bu arada Ebuzer ustanýn kullanýlmýþlýðýn sararttýðý çinko semaverinde, usta elleriyle hazýrladýðý, hâlâ buharý göðe doðru dans eden,
keklik kaný çayýndan bir yudum çekti.
Yeþil ýrmaðýn paralelinde renkli parke taþlarýndan yapýlmýþ yaya yolunun kenarýnda otantik, düzenli bir çay bahçesiydi oturduðumuz
yer. Ahþap masanýn bir birini anlayan iki dertli
konuðuyduk. Etrafýmýzda geliþi güzel dikildiði
anlaþýlan ýhlamur, çýnar, söðüt ve diþbudak
aðaçlarý sararmýþ ve sýrasý gelmiþ yapraklarýný,
aheste ve mahzun býrakýyorlardý her yana.
Arada bir hareket ettikçe oturduðumuz tahta
sandalyelerin kendine has gýcýrtýsý, yapraklarýn
melankoli hýþýrtýsýna eþlik ediyordu. Sevda öðretmen çayýndan bir yudum daha aldý, bardaðý
itina ile masanýn üzerine býraktý ve kaldýðý yerden devam etti anlatmaya:
- Geçen hafta Perþembe günüydü. Sonbahar Kasýmýnýn son günlerinden, havanýn güzel,
güneþin pýrýl pýrýl olduðu böyle bir günü bulunca hem biraz dolaþýp hava almak, hem de bi31
raz alýþ veriþ yapmak için dýþarýya attým kendimi. Yolumun üzerinde hemen her dýþarý çýktýðýmda uðradýðým parka yöneldim. "Þelâleli
Park" deniyordu adýna, ama ben "Þifa Parký" diyordum kendimce. Çünkü beni rahatlýyor ve
kendimi dinlenmiþ hissediyordum burada. Doðal görünümlü yapay kayalýklý þelâlenin, tepe
kýsmýnýn kenarlarýndan akan sularýn çýkardýðý
dinlendirici sesler, yüzlerce serçenin, güvercin
ve kuðunun, hangi içgüdüyle çýkardýklarýný bilmediðim deðiþik tonlardaki sesleri, rüzgârýn
çeþit çeþit aðaçlar ve güz çiçekleri arasýndan çýkardýðý ýslýk sesleri, benim için bir park orkestrasýydý. Yaklaþýk on beþ dakika karmaþýk duygularla izlediðim, huþu ile dinlediðim bu doðal
orkestrayý yerinde býrakarak alýþveriþ için caddeye yöneldim. Hemen her gün yolcusu olduðum, yýllara inat doðallýðýný koruyan, kesme
taþlarla kaplý kaldýrýmda yürümeyi özlediðimi
hissettim bir an. Kimine aþina olduðum, kimini
hiç tanýmadýðým bu þehrin insanlarýnýn büyük
çoðunlukta yorgunluklarýný, mutsuzluklarýný,
yýlgýnlýklarýný göz ucuyla kestiðim yüzlerinden
okuyabiliyordum. Kim bilir iç dünyalarýnda yaþadýklarý hangi fýrtýnalar, yüzlerdeki bir tebessümü bile engelliyordu. Birden, "Abla soðan,
maydanoz, marul lâzým mý?" sözleriyle irkildim.
Daha önceden tanýþtýðým Hasan amca bahçesinde yetiþtirdiði sebzelerini, kendisinin getirip
götürdüðü eski bir el arabasýnda satarak geçinirdi. Alýþ veriþ için gittiðim markete döneceðim köþede dururdu hep. Yýpranmýþ elbisesi,
kýrlaþmýþ sakallarý, yan duran eskimiþ þapkasý,
burnunun üzerine düþen gözlüðü, alnýnýn ve
ellerinin kýrýþýklýðý birbirini tamamlýyordu. Her
ne kadar amcam, babam yaþýndaki birinin abla demesinden mahcup da olsam, emeðiyle
ayakta durmaya çalýþan bu insana büyük saygým vardý.
- Bir marul, bir maydanoz bir soðan ne kadar Hasan amca? dedim. Yavaþça çýkardýðý siyah bir poþete söylediklerimi yerleþtirmeye çalýþýrken;
- 2 milyon abla, dedi.
- Þu parayý al, sipariþimi aldým kabul et,
tekrar baþkasýna satarsýn olur mu? Bugün içimden böyle yapmak geldi, dedim.
- Ve bir þey söylemesine fýrsat vermeden
hýzla uzaklaþtým yanýndan. Tabi Hasan amcanýn içinden neler geçtiðini, neler hissettiðini
hiçbir zaman öðrenemeyecektim. Hoþ, çok da
önemli deðildi. Ben ne yaptýðýmý biliyordum ve
32
mutluydum ya… Kulaklarý çýnlasýn. Benim için
çok özel ve önemli, tanýmakla mutlu olduðum,
sevdiðim bir dostumun unutamadýðým bir sözü
vardý. "Küçük de olsa yaþamýnda her gün yeni
bir þey yap. Yaþama renk katar, monotonluktan
çýkarýr, yeniler insaný. Bir farkýndalýk oluþtur her
gün, nelerin deðiþtiðini göreceksin" derdi. Gerçekten de kendimi kuþlar gibi hafif, bir o kadar
da onurlu ve mutlu hissediyordum. Bu düþünce
ve duygularla hep ayný yerden alýþ veriþ yaptýðým, þehrin en büyük marketlerinden biri olan
"Türk ay Market" e geldiðimde gözlerime inanamadýðým bir manzarayla karþýlaþtým. Bayan
aðýrlýklý bir müþteri izdihamý vardý. Sanki mahþeri bir kargaþa görüntüsü veriyordu manzara.
Elleri çantalarla dolu marketten kendini zor dýþarý atan bir bayanýn önüne geçtim ve sordum:
- Affedersiniz bayan, bu kalabalýk nedir, neler oluyor burada?
- Duymadýnýz mý caným? Market iflas etmiþ.
Tüm ürünlerde satýþlar üçte bir fiyatýna gidiyor.
Kaçýrýlýr mý? Ýhtiyacýnýz varsa hiç durmayýn, girin, girebilirseniz tabi, diyerek, müstehzi bir tavýrla uzaklaþtý yanýmdan.
- Yýkýldým, yýðýldým adeta oracýkta. Ýþte dostum. Kadýnlýðýmdan, insanlýðýmdan utandýðým
olay buydu. Nasýl utanmazdým, nasýl içim aðlamazdý ki? Bu hallere mi gelecektik biz? Ne iflas eden marketin sahibini, ne orada evine, çocuklarýna rýzk temin eden çalýþanlarý düþünen
yoktu. Olabilir, ticarette kazanmak da vardýr
kaybetmek de. Allah korusun. Hayatta düþmek
de vardýr kalkmak da. Ýnsanýmýz bir þeyler kazanmayý niye baþkalarýnýn kaybetmesi üzerine
kurar ki? Baþkalarýnýn mutsuzluðu, gözyaþlarý
üzerine nasýl kazanç saðlanýr, kâr edilir? Kim
bilir belki de üçte bir düþük fiyatla deðil, üçte
bir daha yüksek fiyatla bir süre alýþ veriþ yapsa
insanlar, ya da imkâný olan herkes bir seferliðine, elli milyon kaybettim varsayýmýyla yardým
etse belki kurtulurdu market. Dayanýþma ruhumuz ölüyor mu yoksa dostum?
Dedi ve sustu Sevda öðretmen.
Yanaklarýndan inen birkaç damla gözyaþý
konuþuyordu artýk. Sorumluluðunun aðýrlýðýyla
bedenini zor kaldýrýp, izin isteyerek uzaklaþtý
Sevda öðretmen. Arkasýndan o duymasa da,
kendi kendime içlenerek;
- Haklýsýn be dostum. Seni çok iyi anlýyorum. Senin gibiler var oldukça umutlar da hep
var olacaktýr, diyebildim sadece.
HOÞÇA BAK ZATINA…
KÂÝNATIN ÖZÜSÜN SEN…
M. Nihat MALKOÇ*
Hayatýn öznesidir insan… Her þey insanla
vardýr ve insanla anlamlýdýr þüphesiz... Hz.
Âdem'le dünyaya açýlan insanoðlu, yüzyýllar
boyunca dünyayý imar etmiþ, iç ve dýþ dinamiklerini dengede tutmak için büyük bir çaba harcamýþtýr. Onun bu hayata tutunma gayretini
hüzne ve yalnýzlýða giden yollarýn suskun haramileri kesmiþ. Yükü aþk olan kervan, yollarýn
kavþaðýnda yaðmalanmýþ. Hüzün süvarileri gönül göklerini toza dumana katmýþtýr. Piþmanlýklar düþlerin üstünü örtmüþ pervasýzca. Divan
þiirinin son büyük þairi Þeyh Galip'in þu beyti
insanýn ne kadar muhterem bir varlýk olduðunu veciz bir üslupla dile getirmektedir:
"Hoþça bak zatýna kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen"
Ýnsan küçük kâinattýr derler. Yürek heybesinde acýlarý ve umutlarý beraber taþýr. Acýlarýn
ayazýnda üþür, umutlarýn sýcaðý gönlünün buzlarýný söker. Zifiri karanlýklar bir mum alevinde
erir gider öylece. Geçen zamanla birlikte ömür
de tükenir, umut kýrýntýlarý da. Mevlevi þeyhlerinden biri olan Galip Dede, bu beytinde hangi inançtan olursa olsun insanýn kendine iyi
bakmasý gerektiðini, zira insanýn âlemin özü ve
kâinatýn gözbebeði olduðunu hatýrlatýyor bizlere. Gerçekten de öyle deðil midir? Allah'ýn muhatap kabul ettiði, imtihana tabi tuttuðu ve büyük kýymet verdiði insanoðlu, kendindeki gücü
ve yaratýlýþýndaki hikmeti ne zaman keþfedecektir? Bunu keþfedince de dünyayla ve hayatla daha barýþýk yaþamasýný öðrenecektir mutlaka. Bugünkü huzursuzluklar da bu þuurdan
uzak yaþamanýn sonucu deðil midir? Sýrtýmýzdaki bu gaflet ve hicran küfesinden ne zaman
kurtulup dik durabileceðiz.
Ýnsan dünyanýn temel direðidir, gökler ve
yer bu güçlü direk üzerinde duruyor. Hayat insanla mana kazanýyor. Ýnsansýz bir dünyanýn
* Trabzon Anadolu Lisesi Edebiyat Öðretmeni
ne kýymeti olabilir ki!... Bu kadar önemli olan
insana, layýk olduðu deðeri vermek gerekir. Ýnsana öncelikle insan olduðu için kýymet vermek
lazýmdýr. Hangi milletten olursa olsun, hangi
coðrafyada doðarsa doðsun bütün insanlar eþit
ve özgür doðarlar. Dünyaya gelen her insanýn
doðumla birlikte kazandýðý bir kýsým haklar
vardýr. Haklar olur da vazifeler olmaz mý? Elbette haklarýn yanýnda vazifeler de mevcuttur.
Þunu öncelikle söyleyelim ki insan haklarý kiþinin cinsiyetine, ýrkýna, dil ve dinine göre eksilmez ve de artmaz. Þunu unutmamak gerekir ki
kiþinin haklarý baþkalarýnýn haklarýný çiðnediði
noktada biter. Dünyada sýnýrsýz özgürlük yoktur. Özgürlüðün de kýrmýzý çizgileri vardýr. Birleþmiþ Milletler Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesinde þu ifade yer alýr:
"Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakýmýndan eþit doðarlar. Akýl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karþý kardeþlik zihniyeti ile
hareket etmelidirler."
Dünyada güçlüler muhtemel rakiplerini tasfiye etmek için sürekli fýrsat kollarlar. Büyük balýk her zaman küçük balýðý yutar. Ama bizler
büyük balýðýn küçük balýðý yutmadýðý, aksine
elinden tuttuðu bir dünyanýn özlemi içerisinde
nefes tüketiyoruz. Güçlülerin deðil, doðrularýn
hüküm verdiði bir dünyada yaþamak herkesin
hakký ve özlemi deðil midir?
Ýnsanýn varlýðýyla birlikte insanlar arasý çatýþmalar ve hak ihlalleri de gündeme gelmiþtir.
Hz. Âdem'in çocuklarýyla birlikte baþlayan kavgalar ve kan dökmeler geçen zamanla birlikte
artmýþ, insanlýk kendi bünyesinde düþmanlar
ve düþmanlýklar üretmiþtir. Zamanla dað gibi
büyüyen meselelerin altýnda ezilen mazlumlarýn hayatý zindana dönmüþtür.
Tarihte insan haklarýyla ilgili ilk sözleþmenin
1215'de imzalanan "Magna Carta" olduðunu
söylerler. Bu sözleþmenin 39. maddesinde "Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafýndan ülke
kanunlarýna göre yasal bir þekilde muhakeme
edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya
33
hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun
býrakýlmayacak veya kanun dýþý ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek, hangi þekilde olursa
olsun zarara uðratýlmayacaktýr." hükmü zamanýna göre ileri bir anlayýþtýr. 63 maddelik bu
sözleþme Ýngiliz feodal toplumunun hak ve özgürlüklerini teminat altýna almýþtýr. Bu sözleþmenin bir gereksinimden doðduðu, insan fýtratýnýn bunu mutlak ihtiyaç olarak gördüðü
aþikârdýr.
Ýnsaný dünyaya gönderen Allah, onun uymasý gereken kurallarý da peygamberler vasýtasýyla kendisine bildirmiþtir. Onun için yüce
yaratýcý insanlýðý kuþatýcý ilkeleriyle hayata nizam vermiþtir. Ýnsan hak ve özgürlükleriyle ilgili ilk bildiri "Magna Carta" deðildir. Ýlk bildiriler
daha önceki yýllarda, Ýslam dininin dünya nizamý olarak kabul edilmesiyle, vahyin baþlangýcý
olan 610 yýlýnda gönderilmeye baþlanmýþtýr.
Ayet ve hadislerde ifade edilen hükümler Magna Carta'dan çok daha öncedir ve þüphe yok ki
çok daha kapsamlýdýr.
Ýslam'ýn hak anlayýþýnda yöneticilerle idare
edilenlere ayný pencereden bakýlmýþtýr. Ýdareciler hiçbir zaman halka tepeden bakmamýþtýr.
Soy, ýrk, renk, bölge, ekonomik seviye ve din
farký gözetilmemiþtir. Zira insanlýðýn babasý
Âdem, annesi Havva'dýr. Bunun içindir ki insanlar arasýnda ayrýlýk gayrilik yoktur. Rabbimizin
deyimiyle "Üstünlük takvadadýr"
Ýnsan öncelikle insan olduðu için deðerlidir.
Yani onun deðeri özündedir. Ýnsanlýk tarihinde
insan haklarýyla ilgili en ciddi ve dikkate deðer
sözler Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed(sav)
tarafýndan söylenmiþtir. Peygamberimiz Hz.
Muhammet (sav) Veda haccýnda, 9 Zilhicce Cuma günü zevalden sonra Kasvâ adlý devesi
üzerinde, Arafat Vadisi'nin ortasýnda 124 bin
Müslüman'ýn þahsýnda bütün insanlýða þöyle
hitap etmiþtir:
"Cahiliyet devrinde güdülen kan davalarý da
tamamen kaldýrýlmýþtýr. Kaldýrdýðým ilk kan davasý, Abdülmüttalib'in torunu (amcalarýmdan
Haris'in oðlu) Rabia'nýn kan davasýdýr. Kadýnlarýn haklarýný gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanýzý tavsiye ederim. Siz kadýnlarý Allah'ýn emaneti olarak aldýnýz. Onlarýn namus ve ismetlerini Allah adýna söz vererek
helâl edindiniz. Sizin kadýnlar üzerinde hakkýnýz, onlarýn da sizin üzerinizde haklarý vardýr.
Sizin kadýnlar üzerindeki haklarýnýz, aile namusu ve þerefinizi kimseye çiðnetmemeleridir.
34
Eðer onlar sizden izinsiz razý olmadýðýnýz kimseleri aile yuvanýza alýrlarsa, onlarý hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadýnlarýn sizin üzerinizdeki haklarý ise, örfe göre her türlü (meþru ihtiyaçlarýný), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir."
Ýslam dünyasý ilhamýný Kur'an hükümlerinden almýþtýr. Ayet ve hadisler iki cihan saadetini saðlamak için insanlýða kýlavuz olmuþtur. Ýnsanlýk tarihinde en anlamlý ve kapsamlý insan
haklarý evrensel beyannamesi þüphe yok ki
Peygamberimizin Veda haccý sýrasýnda irad ettiði mübarek Veda Hutbesi'dir. Magna Carta'lar
yokken bu mübarek sözler bütün insanlýða nizam ve huzur vermiþtir. Þu nurlu ifadeler bütün
zamanlarý ve mekânlarý kuþatacak güçtedir:
"Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbiniz birdir, babanýz birdir. Hepiniz Âdem'densiniz,
Âdem de topraktan yaratýlmýþtýr. Hiç kimsenin
baþkalarý üzerinde soy sop üstünlüðü yoktur.
Allah katýnda üstünlük, ancak takva iledir.
Müslüman Müslüman'ýn kardeþidir. Böylece
bütün Müslümanlar kardeþtir. Gönül hoþluðu
ile kendisi vermedikçe, baþkasýnýn hakkýna el
uzatmak helâl deðildir. Ashabým! Nefsinize de
zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakký
vardýr. Bu nasihatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara teblið etsinler."
Maddî refah insanlara beklenen huzuru getirmedi. Daha çok kazanmak, güçsüzleri sömürüp ellerinde avuçlarýnda ne varsa almak için
tarih boyunca nice kýyým ve zulümler yapýlmýþtýr. Kapitalizm insanlardaki kazanma hýrsýný
ateþlemiþ, düþkünler daima hor görülmüþtür.
Özgürlük ve insan haklarýnýn önündeki engeller kaldýrýlacak yerde, yeni engeller ve uçurumlar oluþturulmuþtur. Yaþlý dünyamýz insafsýz sermaye avcýlarýnýn elinde cadý kazanýna döndürülmüþtür. Bu mevcut düzen geleceðe dönük
karanlýk tablolar çizmektedir.
Bugün dünyanýn pek çok bölgesinde ciddi
insan haklarý ihlalleri yaþanmaktadýr. Bu bölgelerin baþýnda yer alan Irak'ta kan akmayan,
olay olmayan bir gün bile geçmiyor. Irak'a sözde özgürlük getireceðini söyleyerek bu topraklarý iþgal eden ABD, yüz binlerce insanýn bir hiç
uðruna ölmesine sebep olmuþtur. Demokrasinin ve insan haklarýnýn sözcülüðünü ve öncülüðünü yaptýðýný söyleyen dünyanýn bu süper gücü, utanýp sýkýlmadan, gözleri boyayarak söylemleriyle zýt uygulamalar gerçekleþtirmektedir. Bu bölgede insan haklarý ihlallerine her ge-
çen gün bir yenisi eklenmektedir. Irak'ta yaþayanlar yeterince beslenememekte, sokaklarda
can ve mal güvenliði bulunmamaktadýr. Ne
gariptir ki insanlarýn haklarýný korumak için kurulan Ýnsan Haklarý Örgütü bu insanlýk suçlarýný görmezlikten gelmektedir.
Dünyanýn maddî refah içerisindeki milletleri kendilerinden güçsüz topluluklarý parya olarak görmektedir. Uzun yýllardan beri dünyanýn
hassas bölgelerinde insan haklarý hiçe sayýlarak kiþiler yurtlarýndan edilmektedir. Filistin
topraklarýnda yaþanan trajediyi bu çerçevede
örnek olarak verebiliriz. Dünya ticaretini ellerinde tutan ve sermayenin sahibi olan Yahudiler, sapandan baþka aðýr silahý olmayan çocuklarý insanlarýn gözleri önünde hunharca öldürebilmektedirler. Kendilerinden bir kiþi yaralansa dünyayý ayaða kaldýran bu insaf fakirleri,
kan gövdeyi götürdüðü demlerde bile yaþananlarý doðal addetmektedirler. 'Bu ne perhiz
bu ne lahana turþusu' deyiminin kullanýlacaðý
en münasip yer sanýrým bu noktadýr.
Batýlý ülkeler fazla beslenmekten þiþmanlýk
komasýna girerken Afrika'da insanlar açlýktan
ölmektedir. Bu vakalarý gören Batýlýlar ellerindekileri insanlýk namýna paylaþmaktan geri
durmaktadýrlar. O Batýlýlar ki bir zamanlar o
topraklarda ne varsa sömürmüþlerdi. Batýnýn
gerçek yüzü budur iþte. Onlarýn dostluklarýna
güvenenler yarý yolda kalmaya mahkûmdurlar.
Cumhuriyet, demokrasi ve insan haklarý, insanca yaþamak için olmazsa olmaz deðerlerdendir. Fakat halk bu deðerlerin sahte suretleriyle oyalanmamalýdýr. Halkýn egemenlik hakký
sözüm ona uyanýk zümrelerce gasp edilmemelidir. Ýnsan haklarý adý altýnda insanlar uyduruk
söylemlerle uyutulmamalýdýr. Türkiye'de insan
hak ve özgürlükleri yýllardan beri sorgulanmaktadýr. Bu hususta bir kýsým sancýlarýmýz yok
deðil. Fakat bunlar iyi niyetle ve elbirliðiyle aþýlabilecek meselelerdir. Yeter ki insaf ölçüleriyle
vicdanî muhasebe yapabilelim.
Ýnsan haklarý evrensel deðerler manzumesidir. Bütün insanlýk bu kýymet hükümlerinin
gölgesinde huzur ve güven içerisinde yaþatýlmalýdýr. Bir kýsým deðerleri kutsallaþtýrýp onlara
tapmayý zorunlu kýlacak uygulamalar özgürlük
anlayýþýyla baðdaþmaz. Kutsal devlet anlayýþý
kökünden sakattýr. Devlet halka hizmet için
vardýr. Devleti kutsallaþtýrýp halký ona tapmaya
zorlayan anlayýþlar nerden bakarsanýz bakýn
yanlýþtýr. Halký devletin kurbanlýk koyunu gibi
gören zihniyetler þüphesiz ki çaðdýþýdýr. Halkla
devlet birbirine eþit mesafededir.
Toplumda insan haklarý bilincini diri tutmak
için insanlar eðitilmelidir. Korkunun gölgesinde
demokrasi aðacý meyve vermez. Bizler insanlarýmýza her þeyden evvel güveneceðiz. Þüpheci
yaklaþýmlar insan iradesini yiyip bitirir. Devlet
halkýna, halk devletine güvenirse saadetin altýn
anahtarýyla nice sýrlý kapýlarý ardýna kadar açabiliriz.
Öðrenim hakký insanlarýn temel haklarýndan biridir. Fakat bu hak bazý kesimlerin elinden dinî eðilimleri gerekçe gösterilerek alýnmaktadýr. Ýnsanlar cehaletin girdaplarýna sürüklenmektedir. Bu kesimlerin geleceðin anneleri olacak olan kýzlarýmýz olduðunu göz önüne
alýnca meselenin vahameti daha da belirginleþir. Kim geleceðin nesillerini böyle bir ateþe sürükleyebilir? Bir kesime okumayý teþvik edeceksiniz, öbür kesime okullarýn kapýlarýný sürmeleyeceksiniz. Bu insan hak ve özgürlükleri ihlali
deðil de nedir? Üstelik bilgi çaðýnda!
Türkiye'de insanlar demokratik haklarýndan
habersiz yaþamaktadýr. Hakkýný bilmeyen insanlarýn hak aramasý ne mümkün!... Öyle de
oluyor zaten. Ýnsanlar haksýzlýklarý sineye çekerek kaderin tecellisi olarak görmektedirler. Verilenlerle idare etme demokratik tevekkül anlayýþýný da beraberinde getirmektedir. Buna kabullenilmiþ çaresizlik de diyebiliriz.
Günümüzde insanlar teþkilatlanarak hak
mücadelesi vermektedir. Böylesi bir mücadelede neticeye varmak çok daha hýzlý ve kolaydýr.
Bu yüzden haklarýmýzý korumak için teþkilatlanmalýyýz. Fakat memleketimizde bunun
önünde de bir kýsým engeller vardýr. Ýnsanlar
baðlý olduklarý gruplara göre fiþlenmekte ve
öylece muamele görmektedir. Aslýnda yerel ve
genel idarelerin teþkilatlanmaya köstek deðil,
destek olmalarý kendileri için de yararlýdýr. Tek
tek fertlerle muhatap olacak yerde teþkilat baþkanlarýný muhatap almak meselelerin çözümünde hýzýmýzý artýracaktýr. Fertler olarak hak
arama bilincini diri ve iri tutmalýyýz.
Teknolojik ve bilimsel geliþmelerin tavan
yaptýðý bir çaðda yaþýyoruz. Bu çaðda Doðu
toplumlarýna ait sinmiþliði kabullenmemiz
mümkün deðildir. Artýk bundan sonra bilmeliyiz ki haklar verilmiyor, mücadele edilerek alýnýyor. Bizler sürü psikolojisinden kurtulmadýkça
peþimizde daima birileri çoban olarak bizleri
gütmeye devam edecektir. Bu böyle biline!...
35
BÝR GÖNÜL VE SÖZ USTASI
Burhan KURDDAN*
le, az kelime ile kitaplar yazdýracak kadar çok
anlamlarý bize sunmuþlardýr.
Dünya üzerindeki insanlar, millet kavramý
altýnda gerek ýrklarý, gerek yaþadýðý doðal
þartlarý itibariyle bir takým gruplardan oluþur.
Tüm insanlar anatomik açýdan ayný olduklarý
halde, genlerindeki ortak noktalardan dolayý
bazý konularda ortak davranýþlar gösterirler.
Milletleri oluþturan temel öðelerden birisi
olan dil, en önemli iletiþim aracýdýr. Sözlü, yazýlý ve iþaretli olarak her zaman ve her yerde
kullanýlmaktadýr.
Her millet genelde ayný dili þive farklýlýklarýna raðmen konuþur ve o dille anlaþýrlar.
Hepsi ayný dinden olmasalar bile kültür açýsýndan birliktelik gösterirler. Ayný coðrafyada yaþamýþ olduklarýndan, milletlerin hatýra defteri
olan tarih açýsýndan birçok olayda bir araya
gelmiþlerdir. Sosyal ve kültürel hayatýn devamý
için sözlü ve yazýlý kurallar oluþturmuþlardýr.
Bunlara örf, anane ve gelenek denilmektedir.
Bir ülkede yazýlý kurallar devletin ilmiye sýnýfý tarafýndan oluþturulur. Sözlü kurallar ise o
toplumdaki bilge ve irfan sahibi kiþilerin eseridir. Bu kurallar toplumun her tabakasýný kapsadýðýndan ortak kabul görmüþtür ve deðiþtirilemez hale gelmiþtir. Yapýlacak olan ilave ve
çýkarmalar o kuralý bozar, iþlemez hale getirir
ve anlamsýzlaþtýrýr. Bu vaziyet toplum ahlakýný
bozmaya yeter ve artar.
Atasözleri, deyimler ve özdeyiþler (vecizeler) bahse konu olan söz guruplarýdýr. Toplumda bunlarýn kim tarafýndan söylendiði deðil,
niçin söylendiði önem taþýmaktadýr. Doðrusu
da budur.
Ýnsanlarýn konuþarak anlaþtýðý dünyamýzda
konuþmayý bilmek marifet, konuþurken amacýný en iyi þekilde karþýya ulaþtýrmak esas hedeftir.
Her dilin kendi içinde temel kurallarý vardýr.
Bu temel kurallar uygulandýðýnda milletin bir
özelliði yaþýyor demektir. Bu da o millet açýsýndan mutluluk sebebidir.
Tarihimizdeki gönül ve söz ustalarý yukarýda belirtilen atasözleri, deyimler ve özdeyiþler* Eðitimci - Yazar
36
Söyleyeni belli olan özdeyiþlerden bir tanesi üzerinde birazcýk farklý düþünmek belki de
yeni bir bakýþ ve anlam zenginliði ortaya koyabilir.
Yüzyýllardýr konuþa geldiðimiz bir özdeyiþ
olan “Eline, diline ve beline sahip ol!“ ibaresinden ne anlýyoruz ve daha ne anlayabiliriz?
Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Velî bu sözü söylerken bize neler anlatmak istediðini gelin birlikte düþünelim…
Bu sözü üç bölümde ele almakta fayda olabilir diye düþünüyorum…
Eline sahip ol!
Burada maksat þu olabilir: Ey insan, çalýþ,
çabala, uðraþ ve didin. Elinin emeðine, alýn terine yani helale razý ol. Ýmkânýn varsa daha
fazla say-ü gayret göster. Ýmkânýn varken aza
rýza gösterme, hedefini büyük tut. Fakat tamah etme, aç gözlülük etme. Baþkasýnýn malýnda ve kazancýnda gözün olmasýn. Açýktan
veya gizliden kimsenin hakkýna elin uzanmasýn. Gözün kalmasýn. Elini haramdan çek ve
harama gözünü kapat. Haline razý ol.
Diline sahip ol!
Burada maksat þu olabilir: Ýnsanlarla konuþmak insanlýk gereðidir. Bir baþka deyiþle,
insan hayvan-ý natýkadýr. Eskiden büyükler, birisi konuþurken bakarlarmýþ, konuþan adam
mý diye, adamýn konuþtuðu lâf mý diye. Ulu
Hünkâr bize sanki þunu diyor. Konuþurken lafýný bil. Karþýndakine deðer ver, onu taný, onun
anlayacaðý gibi sade ve anlaþýlýr konuþ. Ýlim
adamýyla halktan birisine ayný cümleyi farklý
ifade et. Karþýndakine hakaret etme. Bildiðin
kadarýný doðru olarak söyle. Bilmediklerini de
biliyormuþ gibi konuþma. Laf ebeliðine ve yalana sapma. Bilmediðin þeylerde “Bilmiyorum!“ demesini bil. Bu seni alçaltmaz, bilakis
yükseltir. “Söz bilirsen söyle sana kansýnlar,
söz bilmezsen sus da seni adam sansýnlar.”
atasözüne tâbi ol. Konuþurken saðlam konuþ.
Düþünmeden konuþma. Düþüncelerin sana
aittir ama aðzýndan çýktýktan sonra herkesin
bilgisinde, senin sorumluluðundadýr. Söz gümüþ ise sükut altýndýr, ata sözünü unutma. Bir
de söylediðin sözlerin arkasýnda dur. Yoksa
güvenilirliðini kaybedersin. Konuþma sýrasýnda
sözün þehvetine kapýlýp rast gele konuþma,
terbiyeni bozma. Boþ boþ konuþma. Konuþtuðun bir iþe yarasýn. Kýsaca her konuþtuðun
doðru olsun ama her doðruyu, her yerde söyleme, yanlýþ anlaþýlabilirsin.
Ey insan beline sahip ol!
Buradaki maksat da þu olabilir. Her insanýn
nefsi vardýr ve karþý cinslerine yaratýlýþ olarak
ilgi duyar. Sen bulunduðun mahallenin, köyün
ve þehrin karþý cinslerine saygý duy ve hürmet
göster. Onlar birilerinin kýzýdýr, kardeþidir, annesidir veya eþidir. O, insandýr. Böyle yaparsan
senin yakýnlarýna da saygý ve hürmet gösterilir, baþ tacý edilir. Þayet aile birliði kuracaksan
iyi araþtýr. Güzel ahlaklý ve sana uyan birini
seç. Aileni kurup mutlu yaþa. Gayrý meþru iliþkilere tevessül etme, kimseye zarar verme,
kimseyi mutsuz etme ve günaha girme.
Biliyoruz ki Türkçemizde, kelime çeþitlerinden eþ sesli kelimeler önemli yer tutar. Burada
konu ile ilgili olarak ele aldýðýmýz “EL“ yurt,
vatan. ”DÝL” ana dil . “BEL” nesil anlamlarýný
da taþýrlar.
Buradan yola çýkarak Hünkâr Hacý Bektaþ-ý
Veli’nin bu sözü ile bir baþka açýdan þunlarý da
söylemiþ olacaðýný düþündüm.
Eline Sahip Olmak:
Hünkâr, el derken vataný kastetmiþ olabilir.
Týpký þair Emrah’ýn “Gönül gurbet ele gitme…”
dediði gibi. Biliyoruz ki vatan kutsaldýr. Uðruna canlar verilir kanlar dökülür. Þehit olunur,
gazi olunur. Dinimizde de vatan sevgisi imandan sayýlmýþtýr. Bizim de bu vatana karþý görevlerimiz vardýr. Bu vataný sevmek, geliþtirmek, güzelleþtirmek, yüceltmek, korumak ve
gerekirse uðrunda ölmek hepimizin görevidir,
boynumuzun borcudur. Ancak vatana sahip
çýkmak sadece askerî açýdan korumak ve savunmak deðildir.Vatanýn jeolojik yapýsýna uygun olarak ekolojik dengeyi korumak, geliþtirip zenginleþtirmek, doðal ve fiziki þartlarý israf
etmemek de bizim için önemli bir görevdir.
Diline Sahip Olmak:
Milletimizin sesi olan Türkçemize sahip çýkmak gerekir. Konuþmalarýmýzda ve yazýlarýmýzda kendi kelime daðarcýðýmýz kullanýlmalý.
Uydurukça kelimelerden uzak durmalý. Baþka
diller öðrenilecekse tam öðrenilmeli. Öðrendikten sonra bile bu dil, dilimizden üstün tutulmamalý. Bunun aksi dilimize hakarettir. Mümkün mertebe kendi dilimiz kullanýlmalý, yabancý kelimeler - teknolojik ve özel isimler hariç –
kullanýlmamalý. Çarþý ve pazar yerindeki iþ yeri levhalarý ve ürün isimleri Türkçe olmalý.
Beline Sahip Olmak:
Ýnsanlýðýn devamý, neslin devamý ile
mümkündür. Dünyadaki en önemli varlýk insandýr ve bütün dünya nimetleri insan için yaratýlmýþtýr. Bu sebeple bizden gelen nesiller
saðlam olmalý ve bunun için de onlara sahip
çýkmalýyýz. Onlarý kendi özümüze, töremize,
adetlerimize ve ananelerimize uygun yetiþtirmeliyiz. Evlatlarýmýzý bulunduðumuz çaðýn
ötesine göre hazýrlamalýyýz. Öyle yetiþmeliler
ki hiçbir zaman özünü, kimliðini unutmasýn
varsa mevcut noksanlýklarý tamamlasýnlar. Daima duygularý düþünceleri ve konuþmalarý
kendi benliklerine uygun olsun. Neslimize sahip çýkmak zorunluluðu vardýr. Her türlü zararlý davranýþ ve uyuþturucuya baðýmlý bir neslin
ne kendine ne de milletine yararý olur. Bu nedenle genç nesli anlamak, onlarla doðru noktada buluþmak için ortak ana dili kullanarak
onlara deðer verdiðimizi hissettirmek ve onlarý dinlemek mecburiyetindeyiz.
Koca Pir Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Veli’nin;
“Eline, diline, beline sahip ol!” sözünü hangi þekliyle anlarsak anlayalým, her haliyle mücevher.
Ruhunuz þâd olsun büyük gönül ve söz ustalarý.
Düþünce ve sözlerinize bizden sonsuz hürmet….
37
ÖMÜR DEDÝÐÝN
Nihat AYMAK*
Yedi yýldýr görev yaptýðým Artova'dan naklimin Balýkesir'in Sýndýrgý ilçesine çýkmasý sonucu ayrýldým. 20 Aralýk Pazar sabahý ayazla birlikte baþladý yolculuðum, arabada tek baþýma.
Bilmediðim bir diyara, tanýmadýðým insanlara doðru yaklaþtýkça doðup büyüdüðüm
memleketimden ve sevdiklerimden uzaklaþýyordum an be an. Allah'ým hakkýmda hayýrlýsýný nasip eyle. Seni layýk-ý veçhile sevdiðimi
söyleyemem ama seni arzu ettiðin gibi seven
nice kullarýn var. Beni seni seven o kullarýnla,
iyilerle karþýlaþtýr diye dua ediyordum.
Arabanýn içi ýsýnmaya baþlarken yüreðimin
yandýðýný hissediyor, gözlerimden akan ýlýk
yaþlara mani olamýyordum. Kendi isteðimle
gerçekleþen bu nakil bir süreliðine de olsa beni ailemden ve evimden ayrý düþürüyordu.
Üniversite öðrencisi olduðum yýllarda, otobüs koltuðunda tükettiðim bu yollar hayallerimi süslüyordu. Gençliðin ve yeni delikanlý olmanýn duygusallýðýný yaþýyordum. Bitmeyen
yollara inat yýllarla birlikte ömür de geçip gidiyordu ne var ki! Rüzgâr yeleli bir at, ýþýk hýzýnda bir kanat gibi akýyordu gün be gün. Otobüsün puslu camlarýndan etrafý seyreden yirmilik
delikanlýnýn yerini, kendi kullandýðý otomobilin
ön camýndan siyah asfaltý izleyen kýrklý yaþlarda, saçlarý kýsmen dökülüp kýrlaþmýþ biri vardý
artýk. Kulaklarýmý týrmalayan bir türkü sesi
duygulu anýma daha bir hüzün katýyordu.
Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanýp gidiyor ömür dediðin
Yolda kalan da bir, yürüyen de bir
Tükenip gidiyor ömür dediðin.
Ömür hüzzam bir þarký gibi dudaklarda acý
bir tad býrakan mevsimlik gülümseme. Yenecek ekmeðin, içilecek suyun tükendiðinde ni* Balýkesir-Sýndýrgý Ýlçe Milli Eðitim Müdürü-ÞairYazar
38
hayetlenen bir zaman dilimi ömür. Cengiz Numanoðlu'nun anlatýmýyla sabýr sýnavýdýr ömür
dediðin.
Ruhlar giderlerken sonsuz bir yola
Dünyada verirler birkaç gün mola
Sanma ki bu geliþ tesadüf ola
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Mühlet bittiðinde itiraz zamanýnýn bile olmadýðý anlarýn ötesinde kör ve saðýr bir an
ömür dediðin.
Yüreðim ürperir kapý çalýnca
Esmeyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazýndý demir sandýkta
Savrulup gidiyor ömür dediðin
Pamuk gibi yumuþacýk ellerini öpmeye kýyamadýðýmýz bebekler düþe kalka yürümeye
heveslenirken, ne zaman büyüdüklerinin farkýnda bile olamayýz. Cilveli bir gül gibi baharlarda sunduðumuz deruni bir sevdadýr ömür.
Güneþ doðmak için sabahý bekler
Kozalarda çile çeker böcekler
Bil ki her yürüyen önce emekler
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Pazarlýk yapma gibi ne bir þansýmýzýn, ne
de lüksümüzün olmadýðý süreçte kelebek ömrü kadar olan hayatýmýz Nil ve Fýrat gibi akýp
gidiyor farkýnda olmadan.
Dýþý eli yakar, içi de seni
Sona eklenmeli sözün incesi
Ayrýlýk gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediðin
Belki kendisinin acý, ancak meyvesinin tatlý
olduðu bir nimettir sabýr. Dünyaya geliþi bire
bir imtihan, bir sýnav olan insan için ömür sabýr sýnavý deðil de nedir acaba?
Tohum düþer topraðýnda barýnýr
Bahar gelir yaprak ile sarýnýr
Ýnsanoðlu kýþa doðru arýnýr
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Bütün oyunlarýn beyaz perdesi ve bir rüya
ülkesi mesabesinde olan dünyada zaman zaman takvim yapraklarýyla tüllenip buðulanýr
gözlerimiz. Hayata gülüþlü saatlerin tiktaklarý
oyalar bazen kurgularýmýzý.
Zaman sermayesi sanma ki çok bol
Beþikten bastona kaç adýmlýk yol
Bu kanun deðiþmez kim olursan ol
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Grup vaktinde sevinmeli hüzünlü yürekler.
Bir gün daha bitti, sevgiliye, en sevgiliye ulaþmak bir gün daha yaklaþtý diye. Sabýr sýnavýný
kazanma özlemini çekenler için ömür daha bir
anlamlý aslýnda. "Sabýr Sýnavýdýr Ömür Dediðin" þiirini Aralýk ayýnýn soðuk bir Pazar günü
yanýmda Mevla'dan baþka kimse yokken yolculuk boyu gözü yaþlý dinlemek daha bir duygulu oldu elbette.
Hor görme dünyada çile çekeni
Sabýrla beslenir gönül kökeni
Bülbüle diyor ki gülün dikeni
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Ýhtiras seline baraj kâr etmez
Beþer arzularý saymakla bitmez
Dünyayý verseler inan ki yetmez
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Ateþe düþmeyen çýra yanar mý?
O ateþte yanan gayrý söner mi?
Hakk'a giden yarý yoldan döner mi?
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Nefsin bu gün doysa yarýn yine aç
Sanma ki bedenin nefsine muhtaç
Gel þu meyhaneden vakitlice kaç
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Nefsin iþkencesi düþmandan beter
Onun zulmü ancak savaþla biter
Silah istiyorsan iraden yeter
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Rüyalar ne büyük ibrettir oysa
Ýnsan aç uyanýr rüyada doysa
Ölüm uyanmaktýr yaþamak buysa
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Nimet sýrrý gizli hayýr ve þerde
Devayý da verir verdiði derde
Akýl isyan ile aranda perde
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
Gör ki þu dünyanýn sýrça köþküne
Tapmýþ nice insan dönmüþ þaþkýna
Nedir bu sarhoþluk Allah aþkýna?
Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin
SEN
Sen engin bir deniz
Aþýlmasý zor, bir derya,
Deryalarý da içine alan bir ummansýn.
Bazen de dalgalara engel olan
Bir dalgakýransýn.
Sen bir sevgi, bir aþksýn
Ve içimde hep sen varsýn.
Sen þiirlerime ilham,
Elimdeki saz,
Sazýmý inleten mýzrapsýn.
Sen gönlümde açan bahar çiçeði,
Çiçeðe can veren dalsýn.
Sen çalýþkan bir arý,
Peteklerden akan sýzma bir balsýn.
Sen bir sevgi, bir aþksýn,
Ve içimde hep sen varsýn.
Sen bazen bir hazan,
Bazen de taze bir bahar,
Damarýmda kan,
Ruhumdaki cansýn.
Sen ürkek bir ceylan,
Yükseklerde uçan kartal,
Sen yuvasýný koruyan bir aslansýn.
Sen çocuklarýma ana,
Bana ömür boyu hayat,
Hayatýmý renklendiren sultansýn.
Sen bir sevgi, bir aþksýn,
Ve içimde hep sen varsýn.
Cafer YÜCE
39
AÞKIN TAHTINDAKÝ EDEBÝYAT
Yalçýn ÜNLÜ*
Divan edebiyatý, Türklerin, 13 ve 19'uncu
yüzyýllar arasýnda Anadolu'da yarattýklarý Ýslam
kültürünün ortak özeliklerini yansýtan, geniþ ölçüde Arap ve Fars edebiyatýnýn etkisini taþýyan
yazýlý edebiyat türüdür.
600 yýlý aþkýn bir süre bu topraklarda insanlar duygularýný, hayallerini, sevgilerini bu edebiyatla dile getirmiþlerdir. Büyük atalarýmýz, yüce ruhlu insanlardýr, duygularý bir
okyanus kadar derin, bakýþlarý bir
kartal gibi keskin,
gönülleri bir þair
inceliði gibi mana
doluydu.
Tarihe
manayý onlar verdi. Ýnsanlýk onlarla
yeni bir manaya
erdi, sanat adeta
onlarla dile geldi.
Dünya milletleri
içinde duygularýný
þiirle ifade etmek,
hayallerini þiirle
kurmak ve þiir gibi
bir medeniyet yaratmak lütfü yine
onlara nasip oldu.
Biz Türklerin bu topraklara her bakýþý þiir oldu, Anadolu'ya her akýþý þiir oldu. Öyle bir medeniyet yarattýk ki bugün anlamaya çalýþtýkça o
yüce medeniyetin ancak kýyýlarýnda gezebiliyor
onun inceliklerini anlayabilmek için adeta kendimizden geçiyor, kendi evimizde yabancý durumuna düþüyoruz. Evet, Divanlarda söylenen,
deli divane aþklarý dile getiren yüce bir edebiyattan divan edebiyatýndan bahsediyoruz.
Aþk, Divan edebiyatýnýn vazgeçilmez konusudur. Divan edebiyatýnda aþk, ýstýrap ve acý do* Erbaa Yýlmaz Kayalar Anadolu Lis. Ed. Öðretmeni
40
ludur. Ýlacý bulunmayan bir derttir; fakat Divan
þairleri bu derde sahip olduklarý için mutludurlar. 16.yy þairi Fuzuli'nin
"Aþk derdiyle hoþem el çek ilacýmdan tabib,
Kýlma derman kim helakim zehri
dermanýndadýr."
beyiti bu durum için verilebilecek en güzel
örneklerdendir. Görüldüðü gibi, þair, içerisinde
bulunduðu aþk derdinden þikâyetçi deðildir;
tam tersine aþk derdiyle yaþadýðý için mutludur.
Ýþte böyle bir
aþktý o þairleri edebiyatýn girdabýna
çeken. Çünkü onlara göre kâinat bir
aþkýn meyvesiydi.
Çünkü yüceler yücesi yaratan insanlýðýn sevgilisine habibim sen olmasaydýn ben bu
âlemleri yaratmazdým dedi ve Aþk Divan edebiyatýnda
Tasavvufi ve Platonik
derinliklere
böylece indi.
O þairlerdir ki
varlýðý yok ederek
var olmanýn gayesindeydi. Çünkü dirilmek için ölmeye muhtaç
olduklarýnýn bilincindeydiler. Mademki cennet
istiyordular o zaman ölecektiler. Mademki adlarýný yaþatmalarý için can vermeye muhtaçtýlar ve
onlar ömürlerini sevgili uðruna can vermeye
adadýlar. Sanatlarýnýn ve hayatlarýnýn uðruna
adeta bir mum gibi baþtan ayaða yandýlar ve
mana ile dolan bu gönüllere çare aramadýlar.
Onlarýn felsefesinde ilk aþk günahý cennette
iþlenmiþ, onun için aþk cennet duygusudur insana her türlü fedakârlýðý yaptýrýr. Onlarýn aþký, Hz
Mevlana'nýn ifadesiyle ''sahip olmak deðil layýk
olmaktýr''çizgisindedir.
Onlar tam anlamýyla þairdiler, þiiri gönülde
duyup fikirde hummaya dönüþtürmek için tam
altý asýr yaþamýþlardý. Kendi nesillerinden gelecek kuþaklarýn hatýralarýný hatýrlayacaklarýný
umuyorlardý. Altý asýr cihangirane bir devletin
kültür altyapýsýnýn temel taþlarýný koymuþlardý
ve bunun karþýlýðýnda rahmet bekliyorlardý.
Sonra birtakým edebiyat adamlarý geldiler ve
hepsine rahmet okuttular. Bugün bu þairlerin
torunlarý dedelerini yeniden keþfetmek zorunda
kaldýlar.
Gelin þimdi Divan Þiirinin uzun yýllar süren
mücadelesine bir bakalým.13.yüzyýl Moðollar
Anadolu'ya entelektüel bir birikim sürüp getirmiþlerdir. Bu yüzyýlda Bizans Ýmparatorluðu ile
Moðollar arasýnda sýkýþýp kalmýþ bazý insanlar
Konya ve civarýndaki bir koridordan, Azerbaycan tarafýndan, Belh ve Horasandan Anadolu'ya gelmiþ, bu entelektüel birikim buralarda
yeniden hayat bulmuþtur. Bu þairlerin getirdiði
coðrafyanýn öz malzemesi bu kültürle birlikte
yoðrulmuþ ve bir edebiyat ortamý oluþmuþtur.
Bu yýllarda Moðol istilasý Dünya tarihinde
ender görülen siyasi, sosyal ve sanatsal kýrýlmalara sebep olmuþtur. Öyle bir istila ki 18 bin çadýr düþünün, koyunuyla, köpeðiyle, keçisiyle yürüyor önüne çýkan ne varsa maddi açýdan tüketiyor ve bu hareketlilik ahlaki deðerlere yansýmaya baþlýyor.
Örf, töre bozuluyor anlayýþlar deðiþmeye
baþlýyor, anlayýþlar farklýlaþtýðý zamanda toplum
kendi kabuðundan sýyrýlýp baþka bir kabuða
bürünüyor. Bu istiladan kaçan binlerce insan
Konya-Karaman-Sivas-Kayseri-Erzincan civarýnda birikiyor. Bu insanlarýn elinde maddi bir
þey kalmadýðýndan mananýn yükseldiði görülüyor.13.yüzyýlýn akabinde Mevlana'nýn, Hacý
Bektaþi Veli'nin, Hacý Bayram Veli'nin diðerlerinin edebiyat ve maneviyat sahnesinde güçlü bir
þekilde var olmasýnýn sebeplerinden biri budur.
Moðol istilasý insanlarý öyle bir hale getirmiþtir ki herkes kime el açacaðýný þaþýrmýþtýr. El
açacaðý tek kapý kalýr. Her zaman olduðu gibi
elini Allah'a açar ve Tasavvuf birden patlar ve
Divan Edebiyatý böyle bir zemin üzerine kurulur.
Sevgilinin, aþkýn, güzelliðin þiirle nikâhý kýyýlýr
Þiirin tahtýna sevgili çýkar þairlere düþen bu tahtýn koruyuculuðunu yapmak olur. Fuzuliler, Nedimler, Þeyh Galiplerse bu yolun zorluklarla dolu girdaplarýnda ömürlerini harcar þiirin tahtýnýn
bekçiliðini yapmaya devam eder.
VAZGEÇEMEDÝM
Reva gördün bana çile çekmeyi
Yine bu kalbe söz geçiremedim
Elimden aldýlar aþý, ekmeði
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Senin için yürek yakmýþ dediler
Senin için yoldan çýkmýþ dediler
Neler söylediler, neler ettiler
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Ömür gelip sýnýrýna dayandý
Halim kul anlamaz Hakka ayandý
Kafama kaç kere silah dayandý
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Bunca dertte senin sevdan avuttu
Bir vuslatýn bana bin bir umuttu
Gözlerim uykuyu çoktan unuttu
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Baðlayýp ta gözlerimi oydular
Zemheride çýrýlçýplak soydular
Elimin içine ateþ koydular
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Karþýma çýk ister vur, istersen baðýr
Halim iyi sayýlmaz yaram çok aðýr
Gözüm kör, dilim lal, kulaðým saðýr
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Kollarýmdan kazýklara çaktýlar
Dað devirip üzerime yýktýlar
Yalaným yok diri diri yaktýlar
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Yusuf diye kuyulara attýlar
Zincir vurup esirlere kattýlar
Üç kuruþa haraç-mezat sattýlar
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Ezip te geçtiler her dem yol oldum
Mecnun-Ferhat vardý birde ben oldum
Bir haldan bilmeze düþtüm kul oldum
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Ya baþkasý yoktu, ya da ben kördüm
Canlý bir kez ölür ben binkez öldüm
Ölmeden kaç tane cehennem gördüm
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Sevda aðacýnda kýrýldým kaldým
Ben aþký tozpembe laylaylom sandým
Tonlarca çýðlarýn altýnda kaldým
Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM
Yunus ACAY
41
SÖZ BAÞI
Doç. Dr. Ertuðrul YAMAN*
Ýnsanlýk; bilim ve teknoloji alanýnda baþ
döndürücü bir hýzla ilerlemesine raðmen, en
önemli ihtiyacý olan huzur ve sükûneti saðlama
konusunda pek fazla mesafe alamamaktadýr.
Oysa bütün buluþ ve ilerlemeler insanlýða hizmet amacýyla yapýlmaktadýr. Modernliðin zirvelerine týrmanma gayreti içindeki insanlýk acaba
neden bu amacýna ulaþmakta zorlanmaktadýr?
Ýnsaný, esasen tüketici bir
varlýk olarak algýlayan ve önüne yýðýn yýðýn ihtiyaç listeleri
koyan 20. yüzyýl tasarýmcýlarý,
ne yazýk ki insanýn yaratýlýþýna
uygun olan gerçek ruhsal ihtiyaçlarýný görmezden geldiler.
Maddenin, lüks ve zevkin kutsallaþtýrýldýðý çaðýmýzda, insanca yaþamak için gerekli olan
sevgi, saygý, hoþgörü, paylaþým, adalet… duygularý karþýlanmadýðý için insanlýðýn
önemli bir kýsmý, çaðýn hastalýðý diye adlandýrýlan stresin kucaðýna terk edildi.
Mideleri þiþen ama ruh ve
gönülleri aç kalan insanlar, robotlaþma eðilimine girerek insanlýklarýný unutmaya baþladýlar. Bunlarýn doðal sonucu olarak savaþlar, vahþetler, acýmasýz rekabetler, doða katliamý tüm insanlýðý tehdit eder boyutlara ulaþtý.
Ýnsanlýk, kendi eliyle ördüðü bunalým aðlarýnýn içinden çýkmak için çareler aramaya baþladý. Ýnsanýn maddî (biyolojik) yönü kadar manevî (psikolojik) yönünün varlýðýný kabul etmek
zorunda kalan toplum mühendisleri, geçici bir
çözüm olarak bir baþka hastalýk alameti olan
bencillik zemininde geliþen "kiþisel geliþim" akýmýný irat ettiler. Ne var ki, toplumu veya topyekûn insanlýðý hedef almayan bu bireyselci
* Gazi Ünviversitesi Mesleki Eðitim Fakültesi Öðretim Üyesi
42
yaklaþým, yaþanan bunalýmlara çare olamadýðý
gibi, yeni sorunlara da davetiye çýkardý.
Birçok Dünya ülkesinde olduðu gibi, Türkiye'de de bu temelsiz yaklaþým, bir miktar "müþteri" buldu. Ancak, sorunlar çözülmek yerine,
derinleþmeye devam etti. Göz boyama, geçici
olarak etkileme esasýna dayalý bu yaklaþým, insanlarý birer ticarî meta olarak algýladýðý için
kendi sektörünü de oluþturdu.
Ekonomik sýkýntýlardan, saðlýk sorunlarýndan, iletiþim kazalarýndan bunalan bir kýsým insanlar, farkýnda olmadan bu akýmýn etki
alanýna girdiler. Bunca patýrtý,
gürültü, þamata ve "dezenformasyon (bilgi kirliliði)" altýnda
sýkýþan insanlar, çareyi bu limanlara sýðýnmakta aradý. Aðzý olanýn konuþtuðu, gündemlerin çok hýzlý deðiþtiði, medyanýn sýnýr tanýmadýðý böylesi bir
ortamda, insanlar kime inanacaðýný, ne yapacaðýný þaþýrdý.
Hýzlý hayat tarzý ve "fast food"
beslenme alýþkanlýklarý, insanlýðý tehdit etmeye baþladý.
Ýnsanlýðýn aradýðý çözüm
aslýnda çok uzaklarda deðildi.
Çözümü duymak için, birazcýk
susmak yeterliydi. Ne var ki
susmak zor iþti. Çok ve boþ konuþmak yerine neler yapýlacaðýna dair öneriler çalýþmamýzýn
esasýný oluþturmakta. Baþarýlý
bir iletiþimin, huzur ve mutluluðun sýrlarý, satýr
aralarýnda sizleri beklemekte.
Elinizdeki bu çalýþma, esasen, tüm insanlýða
sunulan bir huzur ve sükûnet denemesidir. Ýnsan, konuþan bir varlýktýr ve elbette konuþarak
iletiþim kuracaktýr. Ancak, yapýlan araþtýrmalar
konuþmanýn iletiþimdeki payýný çok düþük göstermektedir. Doðru olan; gerektiði kadar, kararýnca kývamýnca konuþmak, yeri geldiðinde susabilmek ve dinleyebilmektir. Önemli olan dengeli ve ölçülü bir tavýr sergileyebilmektir. Ýletiþimde gerçek baþarýya, yeri geldiðinde susmakla ulaþýlabilir. Susmanýn erdemi, insanýn huzur
ve mutluluðudur.
MÝFTAH-II ARÝFAN ESERÝ ÜZERÝNE
BÝR DEÐERLENDÝRME
Ýsmail KORKMAZ*
mel bir eser. Allah, yazarýndan ve sebep olanlardan razý olsun.
Miftahý ârifan açýk bir kitap
Ehli imanadýr bundaki hitap
Karanlýk günlere açýk bir mehtap
Dalaletten bizi sen kurtar ya rab.
Artýk sözü üstadýn þiirlerine býrakalým Hacý
Kemal Baydar dizelerinde insana unutturmadýðý kabir hayatýný ve dünyaya geliþ sebebini hiç atlamadan iþlemiþ, nasýl mý?
Baþlýðýndan da anlaþýlacaðý üzere ariflerin
anahtarý isimli baþý sonu 105 sahifeden ibaret.
Bu ibreti ve hikmeti Cenab-ý Allah'tan rahmetlinin eserini tanýtmaya çalýþmak hadsizliðine beni yönlendiren meslektaþým A.Turan
Erdoðan hocama ve deðerli okuyucularýmýza
selamlarýn en güzelini vererek baþlayalým.
Efendim Nevþehir'de garip anamýn evinde
istirahatta iken her zaman yaptýðým gibi nereden bulduðunu pek anlamadýðým kitaplarý yan
gözle kestirirken bu eser gözlerime iliþiverdi.
Anamýn da gözleri bana iliþti ve kitaplýðý al, o
kitabýmý alma" deyince ben duraladým.Anam ki
benden ne sevgisini ne de duasýný esirgemez.
Bir kitapçýðý kýskanmasýný þaþkýn þaþkýn izlemektense onu alýp okumaya karar verdim.
Aman Ya Rabbi, toplam 27 dakikada þiirleri de
dâhil olmak üzere 103 sahife bitiverdi. Ýnanýn
tadý hâlâ dimaðýmda. Kitaptan hocama
bahsedince bana kitabý tanýtma en azýndan
yazarýna yaþýyorsa Allah saðlýk versin emri hak
vaki olmuþ ise birer fatiha okunmasýna vesile
olmamýzý amaçlayarak bu satýrlara bismillah
diyoruz.
Ariflerin anahtarý, âlemlerin efendisi fahri
kâinat efendimize onun âl ve ashabýna salâvat
ve dua ile baþlayan yaratýlýþýn Anadolu'daki her
sade vatandaþýmýzýn anlayabileceði netlik ve
sadelikle kaleme alýnmýþ ve dizelerinin zamanlamasý ve muhtevasý açýsýndan bakýldýðýnda bu
zamanda kendini kalem erbabý zannedenlerin
çoðuna pabucu ters giydirecek kadar mükem* Eðitimci
Þu yalan dünyadan umudunu üz
Ýnanmazsan var kitabe yüzbeyüz
Evin mezaristan malýn bir top bez
Duymadýnsa daha duy deli gönül
Bu ayaktakine söylemesiydi þimdi de yolda
giderken gördüðümüz naaþýna ne dediðine
bakalým isterseniz
Mal sahibi nice gördün halini
Felek pençesine düþmüþ gidersin
Haram helal kazandýðýn malýný
Bu fani dünyaya koymuþ gidersen
Beðenmezdin türlü libas giymeyi
Þimdi beðen; ceset olmuþ gidersin
Hocamýz kendisine okuyucularýný müptela
eder de; alkol müptelalarýný unutur mu?
Ýçki içen ey Allah'ýn kullarý
Sapýtmýþtýr giden doðru yollarý,
Hem esfeli safilindir yerleri
Makamýnýz bura bilsen olmaz mý?
Bunda ne var diye bunu içersin
Gafletiyle konup göçersin
Elyevme gününde defter açarsýn
Vücudun þahittir, bilsen olmaz mý?
Ya eyyühellezine amenuda
Ýmanýn var ise tutan bunu da
Ýnnemelhamrü velmeysuru da
Haram olduðunu görsen olmaz mý?
Velmeysur yerde demiþler kumar
Bunu da bilirken ederler inkâr
Cehennem daðlarý taþlarý yakar,
Âyât-i beyyinatý düþün olmaz'mý?
43
Ailenle giden oyun meclisi
Hiç durmadan içen hem o necisi
Ýki cihan serverinin hadisi
Kitaplarda bunu görsen olmaz mý?
Anadan çocuk dünyaya gelince
Günahý hiç yoktur bunu bilince
Sen de ettiðine tövbe kýlýnca
Bu çocuklar gibi olsan olmaz mý?
Kazancýn haramdýr ettiðin zina
Temelsiz yerde durur mu bina
Yalan dünya derler aldatýr fena
Din temeli iman bilsen olmaz mý?
Adam gencim deyip gafil olma
Nefisle þeytanýn sözüne kanma
Defterini okurken utanma,
Yarýn hakkýn divanýnda olmaz mý?
Hem de insanlara eylersin cefa
Þeytan yularýný takmýþ bir defa
Muhammed aþký içün gelsen ýslaha,
Yatan kabirleri görsen olmaz mý?
Haram helal malý dünyada korsun
Yükünü yükledip bir gün varýrsýn
Ettiklerinden bir gün utanýrsýn
Mahþer halkýný düþünsen olmaz mý?
Çalýþýp eline geçince para
Ýçkiye verirsin düþersin dara
Ýstanbul Bakýrköy'de doktorlar ara
Hem deli olursun bilsen olmaz mý?
Ýnsanlýk güneþtir parlar meydana
Livaül hamd sancaðý kalkar o anda
Hem resul þefaat etmez bir yanda
Bunlarý düþünüp aðla olmaz mý?
Çok hapishaneler bu yüzden dolu
Muhammed ümmeti Allah'ýn kulu,
Emrini tut ta nehyinden korun
Sýrat doðru yoldur bilsen olmaz mý?
Mevlâ'nýn emrini tutmadý þeytan
Huzur-u divandan tard oldu heman
Bu dünya deðildir büyük imtihan
Mevlâ'nýn emrini tutsak olmaz mý?
Ýçince olursun bir çuval hasta
Rezil rüsvay olun paranda üste
Çoluk çocuk evde kara yasta
Ettiðine nedamet etsen olmaz mý?
Sonra þen yuvana baykuþlar tüner
Ýnsanlýktan dahi bu muydu hüner
Daha söyleyeyim tutarsan eðer
Yeter söylediðim tutsan olmaz mý?
Bunu içenlere zerresi haram,
Hem çok maðmur yerler oluyor viran
Düþmaný da ona ediyor seyran
Hem düþmana fýrsat verme olmaz mý?
Kazanýn kazanýn verin bu yola
Ahirinde muhtaç olun bir pula
Rabbim ihsan eyle biz þaþmýþ kula
Dualara amîn desen olmaz mý?
Sýtký hulus ile der isen amîn
Söyleyeceklerime sen ol emin
Kur'an üzerine ederim yemin
Mevlâ muradýný versin olmaz mý?
44
Bunu dinleyen Muhammed ümmeti
Emrin tutan kula verir rahmeti
Eðer tutmaz isek çoktur zahmeti
Nâra layýk olun bilsen olmaz mý?
Bunlarý yazarken eridim kaldým
Günahýmý düþündükçe bunaldým
Mahþer korkusundan sarardým soldum
Korkulu kullardan olsan olmaz mý?
Ýlâhi! Ya Rabbi! Kur'an hakký için
Settar'ul uyupsun affeyle suçum
Seher vakitleri aðladým niçin
Âþýklarýn yerini alsan olmaz mý?
Aciz kemal duydun ama utanman
Hakikati bilin amma inanman
Eðer inanýrsan narýnda yanman
Mevlâ seni ýslah etsin olmaz mý?
Efendim bu sayýda sadece bir babýn son
kýtasýný ancak görebildik. Yazarýmýza Cenab-ý
Hak'tan her iki cihanda rahmet ve maðfiret
diliyoruz.
BALIÐIN ÖLÜMÜ
Hatice EKEOÐLU*
Bölüm:1
Karadeniz'de güneþli bir gündü.
Birkaç levrek arkadaþýmla birlikte; Karadeniz'in azgýn dalgalarýyla çýlgýnca oynuyor, eðleniyordum. Zaman zaman mercanlarýn altýnda
kaybolup saklanýyor, büyük balýklarýn önünden
geçip; "büyük balýk, küçük balýðý yutar" numarasý yaparak, arkadaþlarýmýn yüreðini aðzýna
getiriyordum.
Yine böyle bir günde; arkadaþlarýmýn, gözleri yuvalarýndan fýrlamýþ bir þekilde telaþla
yüzdüklerini gördüm. Bu koþuþturmanýn nedenini anlamak için, onlarýn geldiði yöne doðru
gitmeye baþladým. Benim kendilerine doðru
yüzdüðümü gören arkadaþlarým:
- Gelme, hemen geri dön!
- Canýný seviyorsan kaç!
- Geliyor, geliyor kaç! diyorlardý.
Ne geliyor?
Kim geliyor, demeye kalmadan arkadaþlarýmýn çýðlýklarý arasýnda yukardan gelen bir zýpkýn, sýrtýmý yaralayarak sýyýrdý geçti. Birden bire
sarsýldým, "bir kuþ gibi, sýrtýndan vurulmuþçasýna" savrularak dalgalarýn arasýnda kayboldum.
Kendime geldiðimde; ne arkadaþlarým vardý karþýmda yüzen, ne de gökyüzünde güneþ
kalmýþtý gülümseyen. Yapayalnýzdým!
Karadeniz'in azgýn dalgalarý; gecenin karanlýðýnda þefkate gelmiþ, sanki bir evladýnýn
yarasýný sarmak ister gibi lacivert kollarýyla bedenimi sarýp sarmalýyor, yarama merhem olmak istiyordu. Ama benim hýrpalanmýþ bedenim iyice yorgundu. Dalgalarýn þefkatli dokunuþlarý canýmý acýtýyor ve kendimi bir an önce
sýð sulara atmak istiyordum.
Henüz birkaç saat önce açýk denizde, bana
bu dalgalar výz gelirken, þimdi aþýlmaz bir engel gibi geliyordu.
* Gazeteci
Daha bugün deðil miydi; mercan tarlalarýnda saklambaç oynayýþýmýz. Ben deðil miydim, o
en hýzlý cesur yüzücü!
Gün ýþýðýnda gümüþ gibi parlayan pullarým;
siz mi çaðýrdýnýz bu belayý ýþýltýnýzla?
Siz mi verdiniz beni ele?
Ah, geri dönebilecek miyim, o uçsuz bucaksýz enginliklere?
Ya mercan tarlalarý, tekrar saracaklar mý beni renkli ve yumuþak ýþýltýlarýyla? Koruyup kollayacaklar mý yine?
Engin denizlerde özgürce yaþayabilmem
için, iyileþmem lazým.
Etraf ýssýz ve sakin görünüyor. Burada iyileþene kadar kalýp tekrar açýklara özgürce yüzebilirim. Arkadaþlarýma, mercan tarlalarýma,
tekrar renkli dünyama kavuþabilirim.
Þurada bir kaya var, onun arkasýnda dinlenirim bir müddet.
O da ne?
Gece yarýsýnda yýldýz gibi parlayan ýþýklar
var burada.
Bu karaltýlar da insan denen zalim yaratýklar
mý acaba?
Aman beni görmesinler, birinin yarým býraktýðýný diðeri bitirir yoksa…
Bölüm:2
Fatsa Yalý Köy'de 'Ati'nin Yeri' adlý lokantanýn
verandasýnda bir gurup insan yemek yiyor, içkilerini yudumluyor, sohbet ediyorlardý.
Bir tarafý; Karadeniz'in yemyeþil bitki örtüsünü sergileyen ormanla çevrili, diðer tarafta
ise gecenin karanlýðýnda lacivert sularýyla insaný hülyalara sürükleyen Karadeniz…
'Ati'nin Yeri' adlý lokanta, bu doðal güzelliklerin sergilendiði yerde, bir aile iþletmesiydi.
Lokantanýn aðaç parmaklýklý, tahta verandasýnýn denize bakan köþesinde benim dýþýmda, Emekli Edebiyat Öðretmeni Hami Karslý,
45
Çocuk Hastalýklarý Uzmaný Dr. Halil Kaya, Diþ
hekimi Zafer Serin ve Mühendis Kadir Eraslan
vardý.
Soframýz, Karadeniz mutfaðýnýn meþhur fasulye turþusu kavurmasý ve diðer salata çeþitleriyle donatýlmýþtý.
Nefis balýk çorbasýyla baþlayan akþam yemeðimiz mezgit buðulama ve 'kalkan tava'yla
bir ziyafete döndü.
Deniz sahilindeki bu tür masalarda her þey
olur da politika olmaz mýydý? Hami Aðabey,
Dt, Zafer Serin Bey ve Kadir Bey ülkenin durumu üzerine sýký bir tartýþma baþlattýlar. Dr. Halil Aðabey ise bir orkestrayý yöneten þef gibi
tartýþmaya arada sýrada katýlýyor, konuþmalarý
yönlendiriyordu.
Aralarýndaki iliþkiden 'kadim dost' olduklarý
anlaþýlan Zafer Bey'le Kadir Bey hararetli bir
þekilde tartýþýrlarken, deniz tarafýnda telaþlý bir
koþuþturma baþladý.
Hepimiz merakla denize baktýk. Lokantanýn
sahibinin oðlu olsa gerek bir genç kayalarýn
üstünden atlayarak denize doðru koþuyordu.
Elinde de bir að vardý. Onun arkasýndan diðer
lokanta personeli de koþar adýmlarla denize
doðru yürüyorlardý.
Biri baðýrýyordu: "Bak þu tarafta þu tarafta,
sana doðru geliyor" Bir anda hepimizin dikkati
o yöne çekildi. Kocaman bir balýk sahile yakýn
bir yerde sularýn arasýnda bir görünüp bir kayboluyordu. Lokanta sahibi Atilla Bey, "Bu bir
levrek!" dedi. Balýðýn sýrtý denizde bir gümüþ gibi parlýyordu.
Zavallý balýk zýpkýn yemiþ yara almýþ, kýyýya
atmýþ kendini. Ha tuttular ha tutacaklar, bir o
yana bir bu yana derken gözden kayboldu. Bir
müddet sonra tekrar göründü. Herkes baðýrýyor bir þeyler söylüyordu.
"Ýþte orada þu ortadaki kayanýn saðýnda, in
kayadan suya gir"
"Aðý fýrlat aðý"
"Kaçýrdýnýz güzelim balýðý"
"Bak tekrar geldi, yan tarafta"
Gençler soyunup suya girdiler. Vakit gece
yarýsýna geliyordu. Birisi gençlere bir sopa
uzattý. Delikanlý sopa ile balýða vurmaya baþladý. Balýk inadýna kaçýyor, saklanýyor, yakalanmamak için direniyordu. Ancak onu yemek isteyenler daha güçlü idiler. Getirilen bir lüks
46
lambasý av alanýný aydýnlatýyor, lokantadakiler
ayakta teþvikkâr konuþmalarla avcýlarý yönlendiriyorlardý.
Sonunda balýk bu vahþi savaþa daha fazla
dayanamayýp pes etti. Engin denizden þifa aramak için geldiði sahilde karþýlaþtýðý insafsýz avcýlarýn karþýsýnda gücü tükenmiþ, çaresiz kalmýþtý.
Balýðý büyük bir merasimle getirdiler ve pat
diye oturduðumuz tahta yükseltinin üstüne attýlar.
Balýk yere düþtükten sonra aðzýný açtý kapadý, açtý kapadý; "þifa bulmak için geldiðim sýð
sular sonum oldu. Zalim avcýlar beni burada
da buldu. Þunlara bakýn ne kadar da mutlular,
sanki dünyayý kurtarmýþ gibi gururlular" der gibi kuyruðunu tahtaya birkaç kez vurdu ve gözümüzün önünde son nefesini verdi. Bütün neþem gitmiþ, içimi -suçlulukla karýþýk- bir hüzün
kaplamýþtý.
Vakit gece yarýsýný geçiyordu.
Müzik Öðretmeni Arif Hoca "Uðurlar olsun"
þarkýsýný söylüyordu. Bir ara düþündüm, þarkýyý
engin denizlere veda eden levrek için mi, yoksa bir arenada boðanýn ensesinden fýþkýran
kaný seyreder gibi seyreden bizler için mi söylüyordu?
Lacivert deniz sanki bir mensubunu kaybetmenin hüznüyle, biraz önceki coþkusunu yitirmiþ, yorgun 'gel-git' lerle -insanlara küskündalgalarýyla sahili dövüyordu.
KÜÇÜK ÇOCUK AÞÝNA
Sen küçük bir çocuksun Aþina
Bilinmeze bakar gözlerin
Ela gözlerinde gökyüzü deniz
Farkýnda deðilsin özgürlüðün
Boþlukta hissetmezsin kendini
Kitaplarýmý kalemlerimi
Geleceðini hayal etmezsin
Sen küçük bir çocuksun Aþina
Uçurtmanýn gökte uçuþunu
seyretmedin daha
Rüzgârýn sesini duymadýn
Sen doðdun ama yeniden doðmak için
Sen aþkýný yaþamadýn Aþina
Mualla KÂTÝP
ALMANYA GEZÝMÝZDEN
FARKLI ÝZLENÝMLER
Müslim KAÇMAZ*
Ayhan Þenol AKGÜL**
BÝZ MÝ ÇOK ZENGÝNÝZ
YOKSA ALMANLAR MI FAKÝR?
2009 yýlý Temmuz ayýnda "Tokat Endüstri
Meslek Lisesi Öðretmenlerini Geliþtirme Projesi "çerçevesinde Almanya'ya gitmiþtik. Orada
þehir gezmelerinde ilgimizi çeken ilk olay bisiklet yollarý olmuþtu. Eðitim yaptýðýmýz Eckert
Okulunun müdür yardýmcýsýnýn12 km'lik iþe gidiþ geliþ yolunu her gün bisiklet ile katettiðini
öðrendik. Kendimize "biz mi çok zenginiz yoksa Almanlar mý fakir." diye sormadan edemedik.
ÝKÝ DAKÝKA:
Regensburg'da teknik gezi ve incelemelerden sonra serbestiz. Acýktýðýmýzdan önce bir
lokanta arýyoruz. Malum yabancý bir memleketteyiz. Yemeklerde domuz olabilme tehlikesi
olduðu için yemek seçiminde dikkatli olmak
zorundayýz. Güzel olan ise Türklerin döner kebap lokantalarýyla Avrupa'yý doyuruyor olmasý.
Bir döner kebapçýya giriyoruz. Soruyoruz "Türk
müsünüz?" diye. Cevap vermiyorlar. Tekrar
ediyoruz. Yine ayný. "nerelisiniz" diye sorduðumuz da ise Diyarbakýrlý ve Mardinli olduklarýný
öðreniyoruz. Bu tavýrlarýna karþý önce ayaklarýmýz gitmek istemiyor. Fakat sihirli bir güç bizi
içeri çekiyor. Yiyecek ve içeceklerimizi sipariþ
veriyoruz. Ýki dakika geçmeden bir kaynaþma,
bir sohbet. Türk ile Kürt'ün farklýlýðý anýnda
kardeþliðe dönüþüyor. Biz memnun, onlar da
memnun oradan kucaklaþýp ayrýlýyoruz.
TUNA NEHRÝ'NDE GÜNEÞÝN BATIÞI:
Omzumuzda sazýmýz Tuna Nehri'nin kenarýna gezmeye gidiyoruz. Tuna nehrinde güneþin
batýþý bir baþka güzel ve insanlar özellikle bu* Tokat End. Mes. Lisesi Mes. Dersi Öðretmenleri
nu seyretmeye geliyorlar. Her taraf týklým týklým,
Tuna'nýn üzerine düþen akþam güneþinin mükemmel etkisini seyredenler, arkadaþlarý ile
sohbet edenler, sakinliðe kapýlýp yürüyenler.
Güç bela bulabildiðimiz bir yere oturuyoruz.
Ülkemizden getirdiðimiz sazýmýzý çalýp memleket türküleri söylemeye baþlýyoruz. Bir grup Alman genç biraz tedirgince yanýmýza yaklaþýyor.
Gülümseyerek davet ediyoruz. Geliyorlar ve sazý inceliyorlar, saz hakkýnda sorular soruyorlar.
Gitar çaldýklarýný söylüyorlar ve saz çalmayý denemek istiyorlar, seviniyoruz. Sazý gitar gibi çalýyorlar ve bayaðý da becerebiliyorlar, sazdaki
seslerin gitardan daha sýcak ve duygu yüklü olduðunu ve saza hayran kaldýklarýný Türkiye'ye
gideceklerini ve bir tane saz satýn alacaklarýný
söylüyorlar. Daha da seviniyoruz, çünkü gezimizin bir boyutu da kültürel diyalogu saðlamak.
ADETLERÝMÝZ AYNIYMIÞ:
Yine Tuna'nýn kenarýndayýz. Bizden biraz
uzakta yalnýz baþýna oturan çekingen, meraklý
ve dikkatli gözlerle bizi izleyen birisi dikkatimizi
çekiyor. Yanýmýza davet ediyoruz. Adýný öðreniyoruz Blanj. Macar bir genç. Eðitim için Almanya'ya gelmiþ. Bize müzik aletini soruyor. Kendilerinin de buna benzer bir müzik aletleri varmýþ
onu anlatýyor. Ýçeceklerimizden çýkartýp ona da
ikram ediyoruz. Önce þaþýrýyor, malum Alman
usulü denilen bir usul var, sonra kabul ediyor.
Bir baþka akþam yine Tuna'nýn kenarýndayýz.
Tuna'nýn o güzel görüntüsünü ve ýlýk esintisini
hissedebilmek için oturabileceðimiz yer ararken
biri içten bir sesle bize sesleniyor. Bu bizim
Blanj, bu ne kadar güzel bir tesadüf. Bizi yanýna davet ediyor. Koltuðunun altýnda getirdiði
torbayý açýyor ve bize içecek ikramýnda bulunuyor. Bu jestle duygulanýyoruz. Sonra bize anlatýyor. Almanlar kimseye bir þey ýsmarlamazmýþ
ama Macar adetlerine göre arkadaþlar birbirlerine bir þeyler ikram ederlermiþ. Bir gün biri
öderse bir gün diðeri ödermiþ. Bize tarih dersi
47
veriyor. Macarlarla Türklerin ayný ýrktan kardeþler olduðunu, Osmanlýyý ve Türkiye'yi çok
sevdiðini anlatýyor. Bir gün mutlaka Türkiye'ye
geleceðini söylüyor. E-maillerimizi alýp bu anlamlý ortamdan ayrýlýyoruz.
GARDAÞ:
Yine Tuna'nýn kenarýnda saz çalýyoruz sakince. Bir erkek ve bayan çift bize yaklaþýyor ve
erkek olaný bize "gardaaaaaaaaaaaþ!" diyor.
Bu gardaþ sesi çok farklý, sýmsýcak, yüreðinin
en derinlerinden, kýrk yýllýk hasret kardeþin dudaðýndan gelir gibi. Yanýmýza oturuyorlar. Gardaþ sesinden dolayý çiftin Türk olduðunu zannediyoruz. Türkçe konuþmaya çalýþýyoruz fakat
bizi anlamýyorlar, Ýngilizce konuþarak anlaþýyoruz. Öðreniyoruz ki bunlar Almanya'ya gezmeye gelmiþ Kosovalý bir çift. Bizden Kosovalý'nýn
türküsünü istiyorlar. Meðer Türk televizyonlarýný izliyorlarmýþ Kosova'da. Ýstedikleri türkünün
"Sevdiðim bir gün bana yar demedin" adýnda ki
meþhur bir filmin müziði olduðunu anlýyoruz.
Severek çalýp söylüyoruz ve Kosovalý Nasir Fisnik de bize katýlýyor. Bu türküyü çok sevdiðini
söylüyor. Ýnsanýn elindeki deðerlerin kýymetini
kaybettikten sonra anlamasý gibi savaþ anýlarýný anlatýyor bize. Özgür olduklarýný söylüyor.
Hiçbir gücün vatanlarýný ellerinden bir daha
alamayacaklarýný söylüyor.
48
TÜRK ÇAYI:
Almanya gezisinin
en kötü yaný damak
zevkimize uygun çay
içemememiz. Kaldýðýmýz
otelde balkonda otururken komþu odada Jan
ile tanýþtýk. Jan Türk çayý demlediðini söyleyerek bizi davet etti. Bize
CD den Türk müziði çalarak çay ikram etti. Þenol Bey'den saz çalmasýný rica etti. Sahip olduðumuz deðerlerin ne
kadar önemli olduðunu
Almanlardan öðreniyorduk. Biz gurbet hasretiyle dertli dertli türkü söylerken Jan'ýn yüzünden
mutluluk görülmeye deðerdi.
YEÞÝL ÜLKE:
Almanya'da yeþil olmayan bir alan bulamýyoruz. Tarlalýk alanlarýn dýþýnda kalan tüm
alanlar yemyeþil. Biz Türkler vatanýmýzý çok seviyoruz ve onun için canýmýzý seve seve feda etmeye hazýrýz. Peki, böylesine bir vatan için neler yapýyoruz? Almanya yemyeþil bir ülke. Neden bizim ülkemizde olmasýn. Ülkemizde Tema
Vakfý aðaç dikmek isteyen herkese yardýmcý
oluyor. Yeter ki aðaç dikmek isteyelim. Dönüþümüzde vatanýmýz için yapacaðýmýz ilk þey
onun verimli cömert topraklarýný aðaçlandýrmak olacak. Güzel ülkemizde yemyeþil olmalý!
GÜNEÞ:
Temmuz ayýndayýz, güneþi az görüyoruz ve
özlüyoruz. Almanya da biraz güneþ görünse,
insanlar ellerinde plaj havlularýyla güneþlenmek için parklara koþuyorlar. Üstelik güneþin
etkisi az. Cennet ülkemizin ve özellikle güneþinin deðerini insan Almanya da çok daha iyi
anlýyor.
MATEMATÝK DERSÝ:
Robert Eckert Okulunda ders bitiyor ve teneffüse çýkýyoruz. Koridorda yürürken bir sýnýfýn kapýsýný açýk görünce merak edip içeri bakýyoruz. Ders matematik. Öðrenciler lise öðrencisi. Ýþlenen konu Türkiye'de ki 6. Sýnýf müfre-
datýndan. Almanlarýn bu kadar basit düzeyde
matematik dersi iþlediklerini görünce þaþýrýyoruz.
DOÐA DOSTU OTOMOBÝL:
BMW otomobil fabrikasýný gezmek için gerekli izinler alýndýktan sonra fabrikayý ziyarete
gidiyoruz. Elimizdeki her türlü kayýt makinelerinin kapatýlmasýný istiyorlar. Ýçeri giriyoruz.
Muhteþem bir fabrika görüyoruz. Fakat çalýþan
insanlar robot gibi. Bir sistem düzenlenmiþ.
Her þey bu sisteme göre hareket ediyor. Bize
fabrikayý tanýtan rehber ürettikleri arabalarýn
özelliklerini anlatýyor. Üretilen arabalarýn
övündükleri en önemli özelliði doðaya en az
zarar veren araba olmasý. Bunu duyduðumuzda þaþýrýyoruz. Övünülecek o kadar çok þeyleri
var ki. Ama ilk sýraya koyduklarý doðaya zarar
vermemek.
UYGUR KARDEÞLÝÐÝ:
Ýncelemelerde bulunduðumuz Eckert okuluna eðitim için gelen Çinlilerin Viyana gezisine
çýkacaklarýný öðreniyoruz. Ýki kafadar Viyana'ya
gitmeye karar veriyoruz. Otobüs þoförü ile
anlaþýp Çinli kafileye
dâhil oluyoruz. Çinliler
seri üretim ürünleri gibi
birbirlerine benziyorlar.
Fakat içlerinden birisi
var ki biraz farklý. Müslüm Bey hemen ona
yaklaþýp sen Uygur Türkü müsün diye soruyor.
Adam önce þaþýrýyor ve
sonra evet diyor. Yaklaþýp sohbet ediyoruz. Bizimde Türk olduðumuzu ve kardeþ olduðumuzu söylüyoruz. Gözleri ýþýl ýþýl parlýyor. Artýk
onu yalnýz býrakmýyoruz
yol boyunca birlikteyiz.
Kafiledeki Çinliler bizim
muhabbetimizi hayranlýkla izliyorlar. Ayrýlýrken
aný olmasý için bir fotoðraf çekiniyoruz ve hasretle kucaklaþýp ayrýlýyoruz.
GO GO GO AHMEDÝNEJAT GO GO GO:
Viyana'yý gezerken büyük bir gürültü duyuyoruz. Eline mikrofon alan birisi Ýran Cumhur-
baþkaný Ahmedinejat'ý protesto ediyor. Viyana'nýn en merkezi yerinde oluyor. Yanýmýzda ki
Türk arkadaþ bize açýklama yapýyor. Viyana'nýn
bu caddesinde protesto olamayacaðýný, sel gibi akan turistlerin rahatsýz edilemeyeceðini
söylüyor ve ekliyor. Eðer ülke çýkarýna bir þeyler varsa böyle þeylere izin verilebileceðini
açýklýyor. On kiþi bile olmayan bu göstericiler
Viyana'yý ziyarete gelen turistlerin kameralarýna konu mankeni olarak görevlerini ifa ediyorlar.
MERZÝFONLU HAKLIYMIÞ:
Viyana, Ýstanbul kadar güzel bir þehir. Merzifonlu Kara Mustafa Paþa'nýn Viyana'yý tahrip
etmeden ele geçirmek için verdiði çabayý þimdi daha iyi anlýyoruz. Türk ordusundaki ihtilaf
nedenlerinden birinin þehrin yaðmalanmamasý ve ganimetler olduðunu okumuþtuk. Her taraf arý oðul verircesine turist kaynýyor. Belli ki
insanlar bu kadar turist çekebilmek için þehirlerinin reklamýný iyi yapýyorlar. Avusturyalýlar
kahveyi Viyana bozgunundan sonra ele geçir-
dikleri Türk esirlerden öðrenmiþler. Bir kafeye
oturup kahve içiyoruz. Her fincan kahve 3 Euro. Turizmin neden bacasýz fabrika olduðunu
daha iyi anlýyoruz. Viyana'dan Salzburg'a gidiyoruz. Tren istasyonunda karþýlaþtýðýmýz bir
49
Türk aileye þehrin turistlik yerlerini
soruyoruz, cevap ise çok þaþýrtýcý.
Kalesinden ve ünlü besteci Mozart'ýn doðduðu evden baþka bir þeyinin olmadýðýný öðreniyoruz. Ama
turist yaðmuru devam ediyor. Dünyanýn her yerinden insanlarý görmek pekâlâ mümkün.
CENNETÝ ÝSTERMÝSÝNÝZ?
Salzburg'da kaleye doðru çýkarken düzgün þivesi ile baðýrarak insanlarý etkilemeye çalýþan birini görüyoruz. Yanýna gittiðimizde onun
misyoner olduðunu anlýyoruz. Bizim
Türk olduðumuzu öðrendiðinde
çantasýndan çýkarttýðý Türkçe broþürleri bize vermeye ve bize Hýristiyanlýðý anlatmaya çalýþýyor. Ýlk okuduðumuz "cenneti ister misiniz?"
cümlesi. Onu bizim Müslüman olduðumuzu söyleyerek terk ediyoruz
ama o bize hala Hýristiyanlýðý anlatmaya çalýþýyor. Bir gün sonra Münih
kentindeki Münih Teknik Müzesini
geziyoruz. Sonra þehir turu atmaya
karar veriyoruz. Tesadüfe bak ki
orada da ayný misyonere rastlýyoruz. Orantýsýz þekilde baðýrarak ilgi
çekmeye çalýþýyor ama Almanya'nýn
en dindar denilen eyaleti Bavyera
halkýndan umduðunu göremiyor.
TÜRK MUTFAÐI:
Prag'ý geziyoruz. Almanya ve Avusturya kadar olmasa bile yeþil denilebilecek bir ülke Çek
Cumhuriyeti. Rehberimiz Çeklerin büyük çoðunun ateist olduklarýný söylüyor. Yoruluyoruz ve
bir Türk lokantasý aramaya baþlýyoruz. Gücümüz kuvvetimiz tükeniyor. Domuz da olsa yerim diye espriler yapýyoruz birbirimize. Uzun
bir yürüyüþten sonra Türkiye standartlarýnýn da
üzerinde muhteþem bir lokantaya varýyoruz.
Ne istersen var. Eminim ki Türkiye'de ki lokantalarýn çoðunda bu kadar çeþit yoktur. Çölde su
bulmuþ Mecnun gibi sevinçliyiz. Karnýmýzý bir
güzel doyuruyoruz. Lokanta iþletmecisi ile sohbet ediyoruz. Prag'da yaþayan insanlarýn lokantasýnýn daimi müþterileri olduðunu, hatta
Türklerden fazla Çek müþterisinin olduðunu
anlatýyor. Türk mutfaðýnýn deðerinin bilindiðini
anlamak bizi sevindiriyor.
50
PRAG'IN TARÝHÝ KÖPRÜSÜNDEKÝ
OSMANLI HEYKELÝ:
Prag'da tarihi bir köprüyü inceliyoruz. Çek
prensi Regensburg'da Tuna üzerine kurulu köprüyü görünce; aynýsýnýn Prag'a da yapýlmasýný
emretmiþ. Köprünün üzerine birçok heykel yaptýrýlmýþ. Ýçinde göbekli bir Osmanlý gardiyaný
olan bir heykel dikkatimizi çekiyor. Ne anlama
geldiðini rehberimiz bize açýklýyor. Bu heykelle
o zamanýn kralý halka, eðer Osmanlý idaresini
isterseniz, Osmanlý sizleri zindanlara atacak,
zindanlarýn içerisindeki insanlar gibi aç kalacaksýnýz, zayýf düþeceksiniz mesajýný vermek istemiþ. Protestanlýk mezhebinin kurucusu olan
Marthin Luther de, yazdýðý kitabýnda Türk idaresini istemenin günah olduðunu yazmýþ. Onun
yazdýðýný bilerek ve bu heykelin ifade ettiðini
görerek zamanýn krallarýnýn Osmanlýnýn özgürlük, adalet ve hoþgörülü idaresini nasýl karalamaya çalýþtýklarýný daha iyi görebiliyoruz.
KEMAL ÝLE ALKA:
yiz. Güzel kültürümüzü ifade etmenin mutluluðu ile oradan ayrýlýyoruz.
Eckert Okulunda iki aðaç arasýna astýðý ipte
yürümeye çalýþan gençler görüyoruz. Bizde yüSEVGÝ BÜTÜN ULUSLARIN
rümeye çalýþýyoruz ama ipin üzerinde yürümek
ORTAK MALIDIR:
çok zor. Sonra ipin üstünde yürüyen tanýþtýðýAlman Nazi'si ya da delisi Mayk! Mayk'ý anmýz gençlerden birinin adýnýn Kemal ve Boþnak
latmak yetmez. Erzincan'da rafting yapmak,
olduðunu öðreniyoruz. Kemal eðitim için AlUludað'da kayak yapmak, Antalya'dan denize
manya'ya gelmiþ. Boþnaklarýn Türklere karþý
açýlmak, yamaç paraþütü yapmak, adrenalini
olan sevgisini Kemal'den de hissediyoruz. Kezirveye taþýmak gibi bir þey Mayk ile yaþamak.
mal'in yanýnda biri daha var onunla da tanýþýKaldýðýmýz otelde yalnýz kalan ve psikolojik soyoruz. Adý Alka ve bir Sýrp. Þaþýrýyoruz. Düþrunu olan bir Alman. Yalnýzlýðýný bizimle payman olarak gördüðümüz iki toplumdan iki
laþmak isteyen ve hatta katýlýmcý grubumuzu
dost. Alka bir kardeþini Bosna Savaþýnda kayyalnýzlýðýnýn sonu olarak gören adam. Almanbetmiþ. Savaþýn verdiði acý ve hüzün hala gözlarýn býktýðý, hatta yalnýzlýðý ve yaramazlýklarý
lerinde görülebiliyor. "Dünyanýn savaþ suçlusu
ile polisleri bile usandýran Mayk. Yalnýzlýðýndan
olarak düþündüðü Sýrplar" ve bir Sýrp insaný bibalkonundaki aðaç ile konuþan, sevgiyi odaze savaþýn ne kadar yanlýþ bir þey olduðunu
sýndaki miki fare bebeðinde bulan Mayk. Miki
anlatýyor. Okuldaki en samimi arkadaþýnýn Kefare bebeði ile birlikte yaþayan ve onunla bir
mal olduðunu öðrendiðimizde daha da þaþýrýaile olduðunu düþünen, her gördüðünde seyoruz. Soruyoruz. Barýþýn deðerini kardeþlerilam veren, hatta okula giderken kapýmýzý açýp
mizi kaybettikten sonra mý, ülkemiz harap bigünaydýn diye bizi selamlayan sevimli Mayk.
tap düþtüðünde mi, yoksa aramýza kin tohumProje gurubumuzun maskotu Mayk. Biraz ilgi
larý ekildiði zaman mý anlayacaðýz?
gördüðünde mutluðu yüzünde görünen, iri
ÖLÜMÜN SESÝNÝ HÝSSETTÝK:
cüssesinin içinde sakladýðý sevgi dolu kalbini ve
Ekert okulunun bir bölümünde huzur evi
o muhteþem esprilerini unutmayacaðýz. Alman
var. Orayý da geziyoruz. Rehberimiz bizlere
da olsan, Nazi de olsan, seni daima sevgi ile
yardýma muhtaç Almanlarýn burada kaldýðýný
anacaðýz.
söylüyor. Hapishane gibi insana soðuk
gelen bir yer ve insanlar ölümü bekliyorARABESK YANGINI
lar. Adeta ölümün sesini hissediyoruz.
Bahçede oturup yaþlý Almanlar ile konuþBir gözyaþý dünyasý yaratmýþsýn çirkin dostum
maya çalýþýyoruz. Almanca bilmediðimiz
Acýlar, sancýlar doðuruyorsun durmadan
için belki anlaþamýyoruz ama gösterdiðiBir elin Almanya'da, bir elin Adana'da Van'da
miz ilgiden dolayý bir hayli memnun ve
Gecekondular yýkýyorsun
mutlu görünüyorlar. Hemþireler gelip onAsýyorsun gençlerin zevklerini
larý yerlerine götürürken o mutlu gözlerPlaklar sarhoþ, teypler çýlgýn
Umurunda mý sanki?
deki ýþýltý sönüyor, arkalarýna dönüp bakSana hýçkýrýk bankalarýnýn paralarý gerek
malarý yüreðimizi sýzlatýyor. Yarabbi yaþlýKim bilir kaç ocaðý söndürmüþ?
lýðýmýzda çocuklarýmýzla kalalým diye dua
ediyoruz.
Arabesk dünyadan yangýným çirkin dostum
HEDÝYELEÞMEK:
Çirkinliðin plaklar, kasetler dolusu
Bir öldürücü salgýn hastalýk gibisin
Ziyarette bulunduðumuz okulda biAþýrý yok, ilacýn yok
zimle ilgilenen müdür yardýmcýsýna TürkiUmurunuzda mý sanki?
ye'den getirdiðimiz hediyeleri takdim ediKazýyorsun milyonlarca mezarý her gün
yoruz. Karþýmýzdaki insan bu hediyeler
Güzelliðin kanýný içerek…
karþýsýnda þaþýrýyor. Akýcý Almancasý deðiþiyor. Ayný olayý BMW fabrikasýnda bizi
Bir gün sonun gelecek çirkin dostum
fabrikayý gezdiren mühendis ile Ýnfinion
Sanat daraðacýnda çekeceðim ipini…
Firmasýnýn mühendislerinde de gördük.
Nail TAN
O andaki mutluluðumuzu ifade edeme51
HAÇLI ZÝHNÝYETÝNDE
ÞARK MESELESÝ VE ÇANAKKALE ZAFERÝ
Kutluhan SAYGILI*
Birinci Dünya Savaþý baþladýðýnda Osmanlý
Devleti tarafsýzlýðýný ilan etmekle birlikte Almanya'nýn çabalarý Osmanlý Devleti'ni savaþa
katýlmaya zorlamýþtýr. Vatan topraklarýnýn parçalanmasýný ve yaðmasýný önleyecek tek çarenin muhtemel bir savaþý kazanmak olduðu düþüncesi de Almanya ile yapýlacak ittifakta etkili olacaktýr. Kýsa bir süre sonra Akdeniz'de Ýngiliz donanmasýnýn takibinden kaçan Goeben
ve Breslau adlý iki Alman savaþ gemisinin Çanakkale'ye sýðýnmasýyla gemilere Türk bayraðý
çekilecek ve tayfalara fes giydirilecektir. Bu gemiler Osmanlý donanmasýna katýlmakla beraber donanma komutanlýðýna Amiral Souchon
atanmýþtýr ki bu durum devletin savaþa girmesinde önemli rol oynayacak, Osmanlý donanmasýnýn Ekim 1914'te Karadeniz'e çýkarak Rus
limanlarýný topa tutmasý Ýngiltere, Fransa ve
Rusya'nýn savaþ bahanesi olacaktýr.
Birinci Dünya Savaþý çeþitli cephelerde bütün þiddetiyle devam ederken en kanlý savaþlar Çanakkale Cephesi'nde olmakta, kahraman Türk kuvvetleri dünyanýn en geliþmiþ ve
kalabalýk ordularýna karþý koymaktadýr. Ýþgal
kuvvetlerinin büyük bir istekle Çanakkale Boðazý'na egemen olarak Marmara Denizi'ne
çýkma düþünce ve teþebbüslerinde çeþitli siyasi-iktisadi emeller vardýr. Boðazlara ve Ýstanbul'a hâkim olmak, Osmanlý devlet yönetimine
el koyarak Almanya'yý mücadelesinde yalnýz
býrakmak, Rusya'ya ekonomik ve askeri yardým ulaþtýrmak bunlardan yalnýzca birkaçýdýr.
Ancak bu siyasi-iktisadi emellerden baþka Avrupa Hýristiyan dünyasýnýn yüzyýllar öncesine
dayanan haçlý zihniyetini canlandýrarak kin ve
nefret duygularýyla hareket ettikleri de bir gerçektir. Bu duygularýn kaynaðýný ise Þark Meselesi oluþturmaktadýr.
* Gazeteci-Yazar
52
Þark Meselesi, Hýristiyan Avrupa dünyasýnýn Ýslam dinine ve onun en güçlü temsilcisi
olan büyük Türk milletine karþý olan savaþýdýr.
Sultan Alparslan'ýn 1071 yýlýnda Malazgirt
Meydan Muharebesi'ni kazanmasýyla birlikte
Bizans'ýn mukavemeti kýrýlarak Anadolu'nun
kapýlarý Türk'lere açýlmýþ ve Anadolu'yu vatan
yapmak uðrunda verilen mukaddes mücadele
büyük bir hýz kazanmýþtýr. Kýsa sürede Anadolu'nun önemli merkezleri de fethedilerek egemenlik altýna alýnmýþtýr. Türk'lerin Anadolu'ya
giriþini kabullenmek zorunda kalan Bizans'ýn
hiç olmazsa Türk'lerin Batý'ya doðru ilerleyiþini
durdurmak maksadýyla papaya müracaatlarý
neticesinde 1096'dan itibaren baþlayan haçlý
seferleri de baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Osmanlý Beyliði'nin kýsa sürede güçlenerek bir cihan devleti olmasý ve Fatih Sultan Mehmet'in
Hýristiyan âleminin doðudaki son büyük kalesi
olan Ýstanbul'u almasý Avrupa'da büyük bir heyecan ve korku uyandýrmýþtýr.
Gerek savaþ meydanlarýnda gerekse misyonerlik çalýþmalarýyla amaçlarýna ulaþmak isteyen Hýristiyan Avrupa'sý 1683 tarihinde Viyana kapýlarýnda Türklerin Avrupa'daki ilerleyiþlerini durduracaktýr. Onlara göre Þark Meselesinin birinci safhasý tamamlanmýþtýr ve ikinci
safha baþlayacaktýr. Artýk tek gayeleri vardýr.
Bu gaye Türkleri önce Balkanlardan sonra
Anadolu'dan çýkararak bölge topraklarýna
hâkim olmak ve hilal'in yerine haçý egemen
kýlmaktýr. Anlaþýlýyor ki Çanakkale savaþlarý
sadece devlet mekanizmamýzýn deðil milletimizin de var olma mücadelesidir. Çünkü Hýristiyan dünyasý kendilerince þark meselesini
çözmek üzere harekete geçiyor; bayraðýmýza,
dilimize ve dinimize karþý apaçýk bir tecavüze
yöneliyordu. Bu konuda olmak üzere Çanakkale savaþlarýný izleyen Ýngiliz gazeteci, Sunday Times'in müdürü E. Ashmead þöyle diyordu:
"…Son haçlý seferinden beridir ki ilk defa
Batý, Doðu'ya yönelmiþ oluyor. Hýristiyanlýk âlemi Fatih Sultan Mehmet'in 29 Mayýs 1453 tari-
hinde Bizans Ýmparatorluðuna indirmiþ olduðu
þiddetli darbenin öcünü almak için toptan harekete geçmiþ bulunuyor."
"…Diðer savaþ meydanlarýndan alýnýp buraya yýðýlan gemiler sanki tek bir maksat için, ihtimal ki Hýristiyan âleminin Osmanlý Türklerine
karþý yapabileceði son haçlý seferi içindir."
"…Geçmiþteki haçlý seferleri baþarý bakýmýndan kayda deðer deðildir. Hâlbuki bu sonuncu ve en büyüðü olan haçlýlar Osmanlý Ýmparatorluðunun her köþesinde kemikleri daðýlýp
kalmýþ olan orta çað þövalyelerinin öcünü alacaktýr."
Haçlý zihniyetiyle harekete geçen müttefiklerin Çanakkale'ye teþebbüsleri 1914 Aðustos'unda gerçekleþmiþtir. Þubat 1915'ten itibaren Çanakkale Boðazý'nýn her iki yakasýndaki
Türk tabyalarýný bombardýmana baþlamýþlar
bu durum 18 Mart'a kadar devam etmiþtir.
Müttefik donanmalarýnýn 18 Mart 1915 günü
Çanakkale Boðazý'ný geçme teþebbüsleri hüsranla sonuçlanmýþ ve düþman gemileri boðazýn derin sularýna gömülmüþtür. Bu baþarýsýzlýk
Avrupa'da derin bir yanký uyandýrmýþtýr. Ancak
nihai hedeflerine ulaþmakta kararlý olan Ýngiliz ve Fransýzlar nisan ayý sonlarýndan itibaren
Gelibolu Yarýmadasý'na çýkarak karadan da taarruza baþlamýþlardýr.
Mustafa Kemal Paþa komutasýndaki Türk
kuvvetleri düþmana karþý güçlü bir direniþ göstererek mühim baþarýlar kazanmýþlar ve düþman ilerlemesi durdurulmuþtur. Mustafa Kemal Paþa askerlerine hitaben "Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum." diyerek vatan savunmasýnýn ne kadar büyük bir
öneme haiz olduðunu ifade etmiþ, bu düþünce paralelinde hareket eden birliklerimiz vatan
uðruna, hürriyet uðruna canlarýný ve kanlarýnýn feda etmekten kaçýnmamýþlardýr.
Çanakkale Savaþlarý bütün Anadolu'yu
ayaða kaldýrmýþtýr. Askerlerimiz açlýk ve yokluk
içinde savaþýrken, savaþýn kaybedilmesi halinde ülkemizin uðrayacaðý felaketi bilen yurtsever kadýnlarýmýzda cephedeki kocalarý, oðullarý, torunlarý için çalýþmýþ, elbiseler dikmiþ, mermiler yapmýþlardýr. Böylesine vatan sevgisiyle
kenetlenmiþ ve ezelden beridir hür yaþamýþ bir
milletin kolay kolay teslim olmasý tabi ki düþünülemezdi. Netice itibariyle her seferinde büyük bir felaketle karþýlaþan ve Çanakkale Boðazý'ný geçemeyeceklerini anlayan Ýngiliz ve
Fransýz kuvvetleri Aralýk 1915 tarihinden itibaren çekilerek vatan topraklarýmýzý terk etmek
zorunda kalmýþlardýr. Çünkü bu topraklar Orhan Þaik Gökyay'ýn;
"Bu vatan topraðýn kara baðrýnda
Sýra daðlar gibi duranlarýndýr.
Bir tarih boyunca onun uðrunda
Kendini tarihe verenlerindir."
dizelerinde anlattýðý üzere yurt tuttuklarý
topraklarý asýrlar boyunca Türk - Ýslam kültürünün ölümsüz eserleriyle nakýþ nakýþ iþleyen
ve bu uðurda " can verme sýrrýna erenlerindir."
Çanakkale Savaþlarý oldukça çetin ve kanlý
geçmiþ, iþgal kuvvetleri yaklaþýk 250.000 kayýp verirken bir o kadar Türk eri de þehit olmuþ, toplamda yarým milyona yakýn insan hayatýný kaybetmiþtir. Savaþ sýrasýnda Osmanlý
Devleti önemli bir aydýn kadrosundan da yoksun kalmýþtýr. Buna karþýn devletimizin iþgali
halinde ortaya çýkabilecek muhtemel tehlikeler ortadan kaldýrýlmýþ, orta çað þövalyelerinin
intikamýný almak üzere harekete geçen müttefiklerin hedefleri de sonuçsuz kalmýþtýr. Çanakkale Zaferi, hilalin haça, maneviyatýn
maddeye galibiyeti olarak tarih sayfalarýna
53
geçmiþtir. Türk tarihinde bir dönüm noktasý ve
yeni bir baþlangýç olmuþ, Çanakkale ruhu milli mücadelede de Kuvay-ý Milliye ruhunun temelini teþkil etmiþtir.
Türk milletini millet yapan unsurlarýn tamamýna tecavüze kasteden medeniyet maskesi
takýnmýþ bu haçlý zihniyetine en güzel cevabý
yine Mustafa Kemal Atatürk vermiþ, Boðaz
Harbi'nde istiklalinden baþka bir þey düþünmeyen Türk milletinin ne kadar medeni, ahlaklý ve hoþgörülü olduðunu da aþaðýdaki anlamlý sözleri ile açýkça ifade etmiþtir:
"Bu memleketin topraklarý üstünde kanlarýný
döken Ýngiliz, Fransýz, Avustralyalý, Yeni Zelandalý, Hintli kahramanlar! Burada bir dost vatanýn topraðýndasýnýz. Huzur ve sükûn içinde
uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasýnýz. Uzak diyarlardan evlatlarýný
harbe gönderen analar! Gözyaþlarýnýzý dindiriniz. Evlatlarýnýz, bizim baðrýmýzdadýr. Huzur
içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardýr. Onlar, bu toprakta canlarýný verdikten sonra artýk bizim evlatlarýmýz olmuþlardýr."
Bu düþünce Türk milletinin sahip olduðu
yüksek karakterin ve ahlak anlayýþýnýn bir ifadesidir. Ancak bu iyi niyet geçerli bir karþýlýk
bulamamýþtýr. Çanakkale savaþlarýnda orta
çað þövalyelerinin intikamýný almak düþüncesinde olan haçlý zihniyeti dün olduðu gibi bugünde þark meselesini hayata geçirme emellerinden vazgeçememiþlerdir. Bu maksatla ülkemiz üzerinde çeþitli stratejik oyunlar oynanmaktadýr. Psikolojik savaþlar yapýlmakta, terörist faaliyetler artmaktadýr. Devletimize zaman
zaman sancýlý dönemler yaþatan, bugünde
varlýðýný devam ettirmekte olan terör gruplarý
ve eylemleri þark meselesinin bir ürünü deðil
midir?
Ülkemizde yaþanan terör olaylarý nedeni
ile devletimiz çok büyük ekonomik kayýplara
uðramýþtýr. Köylerimiz yakýlmýþ, yýkýlmýþ; kundaktaki bebekler, hamile kadýnlar, nice yiðit
delikanlýlar katledilmiþ; birer ýþýk kaynaðý olan
öðretmenlerimiz, diplomatlarýmýz, çeþitli kamu
kurum ve kuruluþlarýnda görev yapan görevlilerimiz hunharca öldürülmüþtür. Vatan savunmasýnda yer alan, sýcak yuvalarýný býrakarak
uçsuz bucaksýz daðlarda ayaklarýnýn nasýr
baðlamasýna, ellerinin soðuktan titremesine
aldýrmadan vatanýný ve bayraðýný korumakta
54
olan Mehmetçiklerimiz terör örgütlerinin hain
kurþunlarýyla þehit edilmiþtir.
Anlaþýlýyor ki bizlere býrakýlan bu kutsal
emanete sahip çýkmak için sorumluluklarýmýzýn farkýna varma zamaný gelmiþtir. Hedefimiz
cumhuriyetimizi geleceðimizin teminatý olan
gençlere layýk olduðu þekli ile býrakmak olmalýdýr. Bu gaye ile çalýþýlmalý, ülkemizin muasýr
devletler seviyesinin üzerine çýkarýlmasý amacý
asli hedefine ulaþtýrýlmalýdýr.
Çanakkale, Dumlupýnar, Sakarya ve bu vatanýn her karýþ topraðýnýn þehitlerimizin kanlarýyla sulandýðý hatýrlanmalý, vatanýmýza ve
bayraðýmýza yönelebilecek tehditlere karþý tek
yürek olunmalýdýr. Daha 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu'yu yurt edindiðimiz günden itibaren milletimizi önce parçalamak sonra yok
etmek maksadýyla üzerimizde oynanan her
türlü oyunu, misyonerlik çalýþmalarýný ve bölücü faaliyetleri göz ardý etmemeli ve kardeþ
kavgasý çýkarmak isteyenlere bu fýrsat verilmemelidir. Ay yýldýzlý bayraðýn altýnda ortak kültürü yaþayan, ayný acýyý paylaþarak, ayný türkülerle coþup oynayan insanýmýz dayanýþmanýn, birlik ve beraberliðin en güzel örneklerini
sergileyerek cumhuriyetimize kastedenlere
gereken cevabý vermelidir. O halde birinci vazifemiz büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ünde ifade ettiði gibi: "Türk istiklalini, Türk
cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa
etmektir… Muhtaç olduðumuz kudret damarlarýmýzdaki asil kanda mevcuttur."
KAYNAKÇA:
1. BAKÝLER, Yavuz Bülent: "Ölümünün 50.
Yýldönümünde Mehmet Akif Ersoy" T.C. Kültür
ve Turizm Bakanlýðý yayýnlarý, Ankara 1986.
2. KESKÝN, Mustafa - Yuvalý, Abdulkadir Öztürk, Ayhan - Ekincikli, Mustafa : "Türk Ýnkýlâbý ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi" , Ufuk Yayýnlarý.
3. KODAMAN, Bayram :"Þark Meselesi (Ýslam-Hýristiyan veya Türk-Avrupa Mücadelesi)"
Türk Yurdu Dergisi, Yýl:1997 Cilt:17 Sayý:122
4. TARAKÇI, Celal : "Düþmaný Bil Dostu Taný" Sönmez Matbaa ve Yayýnevi, Samsun
1992
5. ÖZEL, Mehmet: "Cephelerden Kurtuluþ
Savaþýna " Cilt: 1, Ankara Ticaret Odasý yayýnlarý.
SERZENÝÞ
Nuray ÇEVÝK*
Geçenlerde kapaðýnda1986 yazan ajandamý-daha doðrusu ajandayla paylaþtýðým-þiirleri elime aldým. Laf aramýzda gençliðin en özenilesi yýllarýndayým o zamanlar. Hem geçmiþe
dönmenin hüznü, hem bu süreyi edebiyatla
dolu dolu yaþamanýn mutluluðuyla karýþtýrýyorum usul usul. Sayfalar arasýnda nerede konaklayacaðýný bilmeyen bir yolcu gibi gezinirken þu satýrlar fýrladý Mayýs'ýn 18'inden:
Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açýyorlar küçük esmer avuçlarýný:
Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Týpký o gün gibi, týpký dün gibi, her okuduðumda olduðu gibi þefkat ve acýyla kucaklýyorum dizeleri; belki de dizeler sarmalýyor beni… Küçük mü küçük ama nasýrlý eller, masum
mu masum ama dertli gözler, hoþ deðil hor
davranýlmýþ biçareler gelip oturuveriyor yaný
baþýma.
Hükümet konaðýnýn yanýnda biri
Bir kemik kalmýþ bir deri...
Boya cila yirmi beþ, boya cila yirmi beþ diye
aðlýyor
Ve daha fýrça bile tutamýyor elleri.
Bir anne olarak, bir vatandaþ, bir insan
olarak " Âh " diyorum, " Yeri önemli mi?" Ha
hükümet konaðý, ha taksi duraðý, hepsi bir.
Aslolan onlarýn resim defterleri arasýnda hayal
yolculuklarýna çýkmalarý gereken çaðlarýnda,
her bir fýrça darbesinde hayallerini biraz daha
yitirmeleri. Sonra 'Garipler Pazarý'nda "Boþ hamal" nidalarý yükseliyor, kendi küçük yükü büyük biçare yavrulardan. Evlat, hayatýn zor olduðunu hepimiz biliriz ama bu konuda maalesef size yeniliriz.
"Nane satan, su satan yetim çocuklar"
Devamýný okumak ne mümkün? Ruhum
acýyla kabarýyor o an. Biliyorum çünkü ne gelecek devamýnda: masal dinlemeye, oyun oynamaya doyamayan, çocuk olmadan BÜYÜK
olan çocuklar… Buna nasýl kayýtsýz kalýnýr ki?
* Eðitimci
Hele þu dizelere bakýn da isterseniz hak vermeyin sonra:
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarým dizi dizi
Dur Yavuz Bülent Hocam, tek baþýna üstlenemezsin bunu. Bu günahta hepimizin parmak izleri var. Sonrasýný beraber söyleyelim.
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin, affedin ne olur bizi.
Gökteki yýldýzlar kadar sayýsýz
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocuklarý
Anladým farkýnýz yok koparýlmýþ baþaktan!
Alýn bu gözleri benden, alýn bu yüreði artýk
Utanýyorum yaþamaktan.
Baþým eðik, dertli dertli dolanýrken 86 model ajandamda takýlýyorum 24 Aralýk'ta. Hatýrlýyorum o günü. Soðuk bir Ankara akþamýnda,
Beytepe'de buðusu içimi sarmýþ pencerenin
önünde dýþarýyý seyrediyorum. Kafamýn içinde
þu cýlýz satýrlar dolaþýyor birden:
Kar yaðmýþ þehre…
Beyaza dönmüþ her þey
Örtememiþ yine de tüm çirkinlikleri…
Kar yaðmýþ þehre…
Üþümüþ paltosuz çocuk
Ayakkabýsý da kopmuþ
Ufacýk elleri kýpkýrmýzý soðuktan
Üstelik arayaný da yokmuþ…
Kar yaðmýþ þehre…
Bacasý tütmüyor kimilerinin.
Alamamýþ üç beþ kilo yakacak
Oysa kavuruyor bedenleri
Þu villada gürül gürül yanan ocak…
Þehre kar yaðmýþ
Yüreklere yaðmýþ kar
Yürekler donmuþ
Ýnsan insanýn halinden anlamaz olmuþ…
Yýllar geçiyor, 90'lar, 2000'ler derken, milenyum hayalleri yavaþ yavaþ suya düþerken
bir kez daha anlýyorum ki, sanat eseri çaðlar
ötesine taþan, gönüller arasý yolculuðunda
bizleri aklýmýzý baþýmýza devþirmemiz için çalýþan bir hemderttir aslýnda. Üstelik bunu dem55
bedem yapar býkýp usanmadan. Sabun köpüðü þiirler, baský sayýsý ya da baský endiþesiyle
piyasaya sürülen romanlar, hikâyeler insanlarý
oyalayadursun, çaðlar ötesinden gelen gerçek
eserlere ve onlarýn mimarlarýna þapka çýkarýyorum. Önlerinde saygýyla eðiliyorum duygu
mimarlarýnýn. Ne mutlu bu milletin yetiþtirdiði
ölümsüz sanatçýlara.
ÝLME SAYGI
Bir gazi tanýmýþtým tâ çocukken;
O vakitler sokakta oynarken ben,
O'na rastlardým… Taþlara bakarak,
Yürürdü, bastonuyla hasta ve aksak.
Gâibi seyreder gibi bazen kalýrdý,
Durur derin, derin soluk alýrdý…
Kimi gün sessizce yaþlar dökerdi,
"Hay !" derdi ,"Hak !" derdi;"Allah!"
çekerdi.
Derdi, fakirlik hastalýk sanýyordum;
Bir gün niçin aðladýðýný sordum.
Bana þefkatle bakýp birden yürüdü,
Çekip seksen yýlý ardýnda sürüdü.
O'nu bir deli, riyakâr sanmýþtým,
Þükürler olsun ki aldanmýþtým.
Dalmýþtým, biri aðlýyordu; doðruldum,
Bakýndým, evet aðlayaný buldum.
O ki ruhunda bir umman taþýyordu,
Bir volkandý belki; söndürmesi zordu.
Tanýmalýydým! Beni bir merak sardý,
Gördüm; bizim seksenlik ihtiyardý!
Sonra öðrendim ki kaç cephe dolaþmýþ,
Bilmem kaç yýl küffârla savaþmýþ;
Esir düþmüþ, yaralanmýþ kaç yerinden,
Yýllar sonra dönebilmiþ seferinden.
Bildim ki bir baðrý yanýkmýþ O,
Allah'a ve resulüne âþýkmýþ O.
O, bu yolun delisi, divânesiymiþ,
O eþsiz Nur'un pervânesiymiþ…
Bir yýl daha geçti ayný sokaktan,
Selâm verirdim, yakýndan uzaktan.
Bir taþ görse yerde, atardý kenara,
Bense bakar hep gülerdim taþlara.
Meðer O, hayr için doðmuþ yaþýyormuþ,
Þer kolaymýþ, lâkin hayýr çok zormuþ.
Kâðýtlarý tek tek toplayýp yakardý,
Yahut katlayýp bir yere koyardý.
Sordum : - Niçin topluyorsun onlarý?
Var mý bir faydasý yahut zararý?
- "Evladým kâðýtsýz ilim olmaz!
Bilgi Allah'dandýr, yere atýlmaz.
Okumam, yazmam yok benim lâkin
Kâðýt elzemdir kâðýt, yükselmek için!"
Yýllar geçti… Otuz yýl ardarda
O'nu yaþýyor sanýyorum hâlâ orda.
Ey irfan sahibi yüce, güzel insan!
Bilsen zaman çok deðiþti zaman.
Kâðýtlarda rezalet; nerde ilme saygý?
Hep þirk, pislik; bilgi için yok kaygý.
Anlayanlar var seni, anlayacaklar,
Telâfi edilecek nice zarar var.
Ey temiz, ey düþünen insanlar!
O gizli veliler yok mu? Ýþte onlar,
Bu topraðý yoðurup vatan ettiler,
Bize varlýðýmýzý armaðan ettiler.
O'na ulaþsýn Allah'ým rahmetin,
Ulaþsýn, affýn ya Rabb'ül âlemin!
Sekiz yaþýndaydým, dedem elimden,
Tutup mescide götürdü beni evden;
Cuma idi, mescid bütün dolmuþtu,
Beþ on kiþilik bir yer kalmýþtý.
Donmuþtu zamanlar, hiç ses yoktu,
Ölmüþtüler, duyulan tek nefes yoktu.
Bir ses vardý ki sýnýrlarý aþan,
Perde perde bütün zamanlara taþan,
Bir ses… Evet, iþte Kur'an'dý o,
O'nun hitabý! Þüphesiz Furkan'dý o.
Anlýyor gibiydim okunan her bir ayeti,
Apaçýktý sanki evveli ve nihayeti.
Saffet ÇAKAR
56
ÞÝÝR VE ÞAÝR
Veli KADIOÐLU*
Tarih boyunca þiir hakkýnda çok taným
yapýlmýþtýr. Bütün bunlara raðmen þiirin
tanýmýnýn yapýlmasý çok zor. Üstad Necip FAZIL'
ýn dediði gibi; Arý bal yapar fakat balý tarif edemez. Þiiri ancak yazan ve okuyan kiþi kendi
ruhunda þekillendirerek tanýmlar. Þair, þiirin ne
olduðunu þiirlerinde kanýtlamaya çalýþýr. Ýnsanlýk tarihinde varlýðýný ölümünden sonra da
devam ettirebilmiþ, hayatý ve eserleriyle
arkasýnda hoþ bir sada býrakabilmiþ pek çok
þair vardýr. Bunlar insanlýðýn tekâmülü yolunda
birer rehber ve kilometre taþý durumundadýrlar.
Þairler, þiir yazmayý hiçbir zaman gelip geçici bir uðraþ, bir heves olarak düþünmemiþlerdir. Bunu Rilke' nin þu monologunda
daha iyi anlarýz. "Þiir yazmadan yaþayabilir
miyim? Hayýr." cevabýný verdikten sonra hep þiir
için yaþar. Yazmadan yaþayamayacaðýný
anlayanlardan biri de üç defa tövbe edip
üçünde de tövbesini bozan sihirli kalem Sait
Faik ABASIYANIK' týr. Bunun nasýl bir duygu
olduðunu kendi cümlelerinde buluyoruz.
"Söz vermiþtim kendi kendime yazý bile yazmayacaktým. Yazý yazmak da bir hýrstan baþka
neydi? Burada namuslu insanlar arasýnda sakin,
ölümü bekleyecektim. Hýrs, hiddet neme gerekti? Yapamadým. Koþtum tütüncüye, kalem kâðýt aldým. Oturdum. Adanýn tenha yollarýnda
gezerken caným sýkýlýrsa küçük deðnekler yontmak için cebimde taþýdýðým çakýmý çýkardým,
kalemi yonttum, yonttuktan sonra tuttum
öptüm. Yazmasam deli olacaktým."
Þiir sanatý, kelimelerle þeklin mükemmel
tarzda birleþmesidir. Mükemmeliyet, þairin kullandýðý dilden azamiyi koparmasýdýr. Bazý þairler, bu cevhere doðuþtan sahiptirler. Bazýlarý
ise; bunu þuurlu çalýþma sonucu elde ederler.
Kiþinin doðuþtan gelen yeteneðini geliþtirmesi
için büyük bir çaba harcamasý gerekir. Þiir yazmak için, yetenekten baþka duyarlýlýk, heyecan, heves, kültür ve çaba da gerekli. Fakat
* Eðitimci
hiçbiri tek baþýna yeterli deðildir. Çünkü bütün
bunlarýn birleþimidir þiir. Kimi ruhunu, kimi
heyecanýný, kimi estetiðini teþkil eder. Þiiri þiir
yapan, sadece edasýndaki hususiyettir.
Fransýz þair Paul EDVARD' ýn dediði gibi; "Bir
gün gelecek o; sadece kafa ile okunacak, edebiyat da böylece yeni bir hayata kavuþacak."
Kimi þiirler yüce milletimize marþ olmuþ,
kimi þiirleri ise dilimize dolanmýþtýr. Çünkü þiir,
hayatýmýzýn deðiþik tablolarýný farklý boyalarla
boyamaktadýr. Birkaç örnekle bunu görelim:
Bir de gencecik âþýklarýn yüreklerini bilirim
Bir dolmuþta yorgun þoförler için bestelenmiþ
Bir þarkýdan bir kelime düþüverince içlerine
Karanlýk sokaklarýna dalarak þehirlerin
Beton apartmanlarýn saðýr duvarlarýný
yumruklayan
Ya da melal denizi parklarýn ýssýz yerlerinde
Örneðin Hint okyanusu gibi derin
Ýsyanýn kapkara sularýna dalan
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarýnda büyüyen
çocuklarýn bilmediði, bilemeyeceði
E. BAYAZIT
Hükümdarýn hükümdarlýðý için halka
yalvardýðý
Ama yine de eþsiz zulümler iþlediði
vakitlere erdi
S. KARAKOÇ
Ufuk bir tilkidir kaçak ve kurnaz
Yollar yumaktýr uzun ve dolaþýk
Her gece rüyamý yazan sihirbaz
Tutuyor önümde bir mavi ýþýk
N.FAZIL
Yaþamak debelenir içimde kurak ve küheylan
Beni artýk ne sýkýntý ve rahatlýk haylamaz
Çünkü ben ayaklanmanýn domurmuþ haliyim
Yürüsem rahmet boþanacak
Ve sana bir karþýlýk vereceðim
Ý. ÖZEL
57
Þairin bütün yaþamý boyunca geçirdiði
evreler þairliðine deðiþik boyutlar katar.
Hemen hemen bütün þairlerin yaþantýlarý dertle, kederle, ýzdýrap ve acý ile doludur. Ýþte
böyle bir hayatýn süzgecinden geçen þair dolar.
Bu ruh ve gönül dolgunluðundan sonra ansýzýn
tezahür eden ilhamla þiirini meydana getirir.
Ýlham dediðimiz þey bir bakýma, þairin verici
antenlerinin çalýþmasýdýr. Yukarýda da bahsettiðim gibi, gerekli birikim oluþtuktan sonra bu
dolgunluk þairi bir an önce yazmaya, birikimini insanlýða sunmaya iter. Bir baþka deyiþle þiir
yeraltýndaki görünmeyen gayzerlere benzer.
Ortaya çýkmak için müsait bir ortam ararlar.
Bulduklarý zaman fýþkýrarak yeryüzüne çýkarlar.
Ýþte o ortam ilhamla meydana gelir.
Þiiri yazýlmayacak hiçbir konu, þiirde kullanýlmayacak hiçbir sözcük düþünemiyorum.
En kýsa tanýmlamasýyla bir söz sanatýdýr. Þiir
herkesin bilip her gün kullandýðý sözcüklere
can verme sanatýdýr. Aslýnda birer anlam
taþýyan sözcükleri, ancak bir þairin bileceði bir
ustalýkla bambaþka bir özenle yan yana getirerek onlara yeni bir anlam kazandýrma
sanatýdýr. Harfler genellikle tek tek bir anlam
taþýmazlar, bir araya gelince sözcük olur anlam
kazanýrlar. Yine de tek baþlarýna kuru ve
yalýndýrlar çoðu zaman. Yukarýda belirttiðim
gibi bir araya gelince anlamlarý daha bir
güçlenir, bütünleþir. Böylece bir þiirde sözcük
dizileri, mýsra; mýsra dizileri de þiiri oluþturur.
Fakat sadece anlam taþýyan sözcükler dizisi
deðildir þiir. Sözcükler bir araya gelerek yalnýz
þiire özgü bir ses düzeni, bir uyum da kazanýrlar. Þair daðarcýðýndaki bütün sözcüklerin ses
ve anlam olarak deðerlerini bilen ve bunu çok
güzel bir þekilde uygulayan kiþidir.
Þiirde yoðunluk, özgürlük sorunu da vardýr.
Onun içindir ki gerçek þairler sayfalar dolusu
düz yazýnýn anlatamayacaðýný birkaç mýsra ile
hem de en güzel biçimde anlatýverirler.
Avazýný bu âlemde Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoþ sada imiþ.
Baki
Þiirin en güç sanat dalý olduðuna inanýyorum. Bu durumu halk arasýnda bilinen bir misalle anlatmak istiyorum. Gezmeyi çok seven
hiç ama hiç yerinde durmayan adamýn biri
elim bir kaza sonucu damdan düþer ve ayaðýný
kýrar. Uzun bir süre yataða baðlý kalan hastanýn ziyaretine gelenler hep durumunu sorarlar, adamýn verdiði cevap ise benim yanýma
58
damdan düþen birini getirin size ancak halimi
o anlatýr der.
Bu da gösteriyor ki, þiir yazmanýn zorluðunu
þiir yazmaya çalýþan, þiir yazan anlar. Zoru
baþarmakta güzel olsa gerek…
Bir gün gelelim derken arzulanan yere
Düþtük hasretle kederden kedere
Ne güzeller sevdik
Ne þiirler yazdýk
Biz eskitmedik yýllarý
Yýllar bizi eskitti
MUTLU MU OLUNUR?
Ýhanet sevdada en büyük ayýp
Gönüle gözyaþý koymaktýr bence
Yapana ziyandýr, sevene kayýp
Yüreðe inceden þüphe düþünce.
Kurulan hayali yýkmak kökünden
Silince ne varsa güzeli dünden
Takýlýp bir hiçe gitmek peþinden
Ömre çentik vurur cana iþkence
Umutlar zindandan kara renk alýr
Baþta hüzün döner özü aðlatýr
Soldurur yanaðý benzi sarartýr
Ne geçer ki ele sevgi ölünce
Oysa kaybeden sen, düþünsene bir
Olmuþsun elinde yanlýþýn esir
Hadi bomboþ kalple yaþa devran sür
Devrilirsin hafif rüzgâr esince
Ýþte o rüzgârda dal lazým sana
Tutunmak gerekir dosttan bir dala
Ýhanet yakýþmaz seven insana
Sevgi çiçek açar yüzler gülünce
Ýþte o yüz sana yakýþmalýdýr
Dünyadan sevenler kâm almalýdýr
Sevilen seveni yormamalýdýr
Mutlu mu olunur? Hüzün verince.
Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU
Tufan
TÜRKLERDE MUTFAK KÜLTÜRÜ
Mustafa ÞAHÝN*
Yemek insan hayatýnýn baþta gelen doðal
ihtiyaçlarýndan biridir. Ýnsanýn yeme - içme
alýþkanlýklarý hem vücudunun doðal isteklerine hem de içinde yaþadýðý toplumun beslenme kültürüne göre belirlenmektedir. Ýnsanoðlu yerleþik hayata geçtikten sonra” ne bulduysa yeme” alýþkanlýðýný’’ terk edip yiyeceklerin
üretilmesi, saklanmasý gibi problemleri çözmüþ, yeme - içme etrafýnda âdet, gelenek,
inanýþ ve törenlerde toplanmaya baþlamýþtýr.
Böylece farklý insan topluluklarýna veya milletlere ait mutfak alýþkanlýklarý da ortaya çýkmaya baþlamýþtýr.
Bozkýrlý Türklerin baþlýca gýda maddesi et
idi. En çok koyun ve at eti yenirdi. Ünlü Arap
seyyahý Ýbn-i Fadlan’a Türkistan’da Türkler tarafýndan verilen yemekte de sadece kýzarmýþ
et vardý. Türkler eti uzun müddet muhafaza etmek için konserve yapmayý öðrenmiþlerdi.
Yahni, tutmaç sevilen yemeklerdendi. Ta ilk
zamanlardan beri kýsrak sütünden yapýlan
millî içki kýmýz içiliyordu. Buðday ve darýdan
1
yapýlan içkilere Göktürkler bengi diyorlardý.
Çinliler yað yemesini Türklerden öðrenmiþlerdi. Türkistan’da üzüm de yetiþtiriliyor ve
2
pekmez ve þarap yapýlýyordu.
Türk mutfaðý, Türk tarihinin ayrýlmaz bir
parçasýdýr. XI. yy’ ýn iki büyük Türk yazarý Yusuf
Has Hacip ve Kaþgarlý Mahmud bize Türk mutfaðý hakkýnda ayrýntýlý bilgiler vermiþtir. Yusuf
Has Hacip; ziyafet sofralarý ve bunlardan hangi yemeklerin, nasýl ikram edileceði, sofra düzeni gibi konularý iþlerken Kaþgarlý Mahmud;
XI. yy’daki Türk mutfaðýnýn hem mekânýný
hem içteki kültür eþyasý ile tanýtýp yiyecek ve
içeceklerin nasýl yapýldýðý hakkýnda bilgi vermiþtir. Selçuklu ve beylikler dönemindeki mutfakla ilgili bilgiler ise Mevlana’nýn eserlerinden, Selçuknâmeler’den ve vakýf kayýtlarýndan
3
anlaþýlabilir.
* Araþtýrmacý-Yazar
Bitkilerden Elde Edilen Yiyecekler
Tarýma dayalý bir hayat tarzý süren Türkler’
in besin maddelerinin baþýnda buðday gelir.
Buðdaydan elde edilen un ise Türk beslenmesinde çok önemlidir. Undan yapýlan en önemli yiyecek ekmektir. Türklerde ekmek, piþiriliþ
tarzýna ve þekline göre; yufka, bazlama, ev fýrýnlarýnda yapýlan ev ekmeði ve günümüzdeki
4
çarþý ekmeði tarzýnda tüketilmektedir.
“Ekmek” sözü eski Türkçe’ de ötmek, etmek” þeklindedir. Kaþgarlý’nýn eserinde her iki
isimde kullanýlmýþtýr. Ekmek ile yufka birbirinden ayrýlmayan iki unsurdur. Ekmek ya somun
þeklinde ya da yufka þeklinde olurdu. Ekmek
de kullanýlan un bakýmýndan arpa, buðday ve
darý ekmekleri þeklinde ayrýlmaktaydý.
*Ak ekmek; iyi elenmiþ buðday unundan
elde edilirdi
*Kara ekmek; Arpa ve darý unundan yapýldýðý için rengi karadýr ve kaynaklarda bu isimle geçer.
*Darý ekmeði; darýdan yapýlýrdý. Türkler da5
rýya “konak” derlerdir.
Türk1er X. yy’dan itibaren; soðan, sarýmsak, kabak, turp, patlýcan, havuç, þalgam,
bakla, salatalýk, ýspanak, marul, mercimek,
nohut gibi sebze ve tahýllarý; armut, ayva, elma, karpuz, kavun, böðürtlen, kuþburnu, keçiboynuzu, üzüm gibi meyveleri bilmekteydiler.
Bunlarý bazen taze bazen de kurutulmuþ olarak tüketiyorlardý
Kaþgarlý’nýn eserinde kabak kurutmasý için
“saðn agu” denilmekteydi. Kurutulmuþ meyvelere ise “kak” adý verilmekteydi. Kýþýn suda þeker veya pekmezle kaynatarak hoþaf þeklinde
tüketilirdi.
X1.yy’da”aluçýn, samuþa, ulyan” isimleri
verilen otlara günümüzde nane, dereotu, kekik, maydanoz, reyhan, fesleðen adlarý kullanýlmaktadýr. Yiyeceklerimize hoþa gidecek tat
veren iþtah açan bitkilerin, çiçek, tohum, meyve, yaprak, kabuk ve köklerinden elde edilen
karabiber, kýrmýzýbiber, yenibahar, kimyon,
59
9
hardal, tarçýn, karanfil, zencefil, defneyapraðý,
kiþniþ, safran, hindistancevizi, mahlep, vanilya, çörekotu, susam gibi baharatlar çok kulla6
nýlýrdý.
Süt ve Sütlü Yiyecekler
Ýnek, koyun, keçi, manda gibi hayvanlardan elde edilen süt bazen kaynatýlarak içildiði
gibi bazen de yað, yoðurt, ayran, peynir ve
kaymak yapýmýnda kullanýlýrdý. Yoðurt eski
çaðlardan beri Türkler arasýnda bilinmekteydi.
Kaþgarlý’nýn eserinde mayaya “kor” denilirken
yoðurt yapma iþine “yoðurt uzýtmak” denirdi.
Yoðurdun suyu alýnarak “kurut” adý verilen
peynir yapýlýrdý. Yoðurt çorba yapýmýnda kullanýlýrdý.
Peynirin Orta Asya lehçelerinde adý “irimçik” idi. Kaþgarlý Uzýtma, ikdük, sogut ve kurut
adlarý verilen çeþitli peynirlerden bahsetmektedir.
Tereyaðý; yoðurdun yayýkta çalkalanmasýyla elde edilirdi. Tereyaðý tuzlanarak saklanýrdý.
Kaymak ise; sütten elde edilirdi ve genellik7
le tatlýlarla birlikte tüketilirdi. Ýyaðý; Selçuklu8
lar da buna “çir” ismi verilmekteydi.
Etli Yemekler
Türk mutfaðýna daha çok koyun eti hâkimdir. Büyük baþ hayvanlarýn tarla iþlerinde kullanýlýyor olmasý ve süt vermeleri onlarý kesilmesine engel olmuþtur. Kuzu, erkeç, oðlak, tavuk, kuþ ve balýk etleri en çok tüketilen et çe60
þitleridir. XI. yy’da daha fazla koyun eti tüketilmekte olduðu, Ýslamî
etki nedeniyle at eti tüketiminin’
azaldýðý kaynaklardan anlaþýlmak10
tadýr. Anadolu Türkleri at eti yemezlerdi.
3. a. Çevirme ve Çevirme Yaðý ile Kýzarma
Bu piþirme iki türlü olmaktadýr.
Birincisi ateþ kül içinde piþirmedir ki
buna “gömme, közleme” ismi verilir. Diðeri de ateþ üzerinde ya da
karþýsýnda çevirerek piþirmesidir
Buna da çevirme denir.
3. b. Haþlama Yolu ile Piþirme Haþlama çok eski bir et piþirme
yöntemidir. XI. yy’da Türkler “çokramak, çokratmak” diyorlardý.
Özellikle et yemeði olan yahninin
piþirilmesinde bu metot kullanýlýyordu.
3. c. Buðuda Piþirme
Bugün buðulama dediðimiz etleri ve balýklarý su buharýnda piþirme yöntemidir.
d. Þiþe dizerek piþirme (Kebap Yapýna)
Þiþ, Türk mutfaðýnýn vazgeçilmez bir aleti
idi. Selçuk çaðý baþýndaki Türkler’ de “kebap
11
þiþi”, için “sýþ, þýþ” adý veriliyordu. Etler küçük
parçalar halinde doðranýr veya kýyma haline
getirilir, þiþlere dizilir sarýlarak piþirilirdi
3. e. Kavurma Yapma
Önceleri sadece buðday kavutu için söylenen bu kelime (kavut; buðday ve tahýl kavurmasý) zamanla batý Türkleri arasýnda et içinde
söylenmeye baþlamýþtýr. Etler doðranarak yaðý
iyice eriyinceye kadar tencere veya sac üzerinde kavrulurdu. Bir kýsmý kýþlýk yiyecek olarak
saklanýrdý. Kavurma yemeklere konduðu gibi
dürüm yapýlarak da yenirdi.
Sac kavurmalarýna ise; çeþitli sebze ve ba12
haratlar eklenerek yapýlýrdý.
3. f-Kýymalý Yemekler
Kýyma: eti veya baþka bir þeyi “dilme” demektir. Bu sebeple dilimler bazen çok küçük ve
bazen de büyük olabilirdi. Bunlarýn her ikisi de
13
kýymadýr. Kýyma özellikle köfte çeþitlerinde
sebze yemeklerinde, çorbalarda, böreklerde
kýyma yaygýn olarak kullanýlýyordu.
3.g. Ýþkembe, Baðýrsak, Paça ve Kelle
Piþirilmesi
Kaþgarlý’nýn eserinde Türkler iþkembe ve
baðýrsaklarý kýyýp bunlarý baðýrsak içine doldurarak yemek yapýyorlardý ve buna “yörgemeç”
diyorlardý. Bugün pirinç ve baharatýn baðýrsaða doldurulmasý ile elde edilen mumbar dolmasý da bu yemeðin bir devamýdýr. “Paça” sözü dilimizde Farsça’dan geçmiþtir. Türkler topuk kemiðinden “topýk sümgük” yani topuk
kemiði adýyla bir yemek piþiriyorlardý buna
paça diyebiliriz. Kelle ise: haþlanarak ya da fýrýnda piþirilerek yenen özel bir yemektir. Bu tür
sakatatlar eðer haþlama yolu ile piþirilirse sirke tuz ve sarýmsak terbiyesi yapýlýrdý.
3.h. Beyin ve Ciðer Piþirilmesi
Beyin tarih boyunca Türk dünyasý içinde
deðerli bir yiyecek olarak kabul edilmiþtir. XI.
yy’da beynin karþýlýðý olarak “mingi” kelimesi
kullanýlmaktaydý. Kendisi için koyun kesilen ve
o koyunun beyni sunulan· kiþi hatýrý sayýlan
büyük bir kiþi demektir. Ciðer ise kavrularak
veya ýzgara ile piþirilen bir yiyecektir.
3.ý. Pastýrma ve Kurutulmuþ Et
Pastýrma bir çeþit kurutulmuþ ettir. Eski
Türkler buna “kak et” derlerdi. Hayatlarý at sýrtýnda geçen Türkler savaþa giderken yanlarýnda at ve sýðýr eti alýrlar, deri bir kýlýf içindeki
tuzlu eti atýn eðerinin altýna sýkýþtýrarak üstüne
otura otura “pastýrma” durumuna gelen eti yiyerek karýnlarýný doyuruyorlardý. Çeþitli baharatlarla kurutulan bu et ordu için önemliydi.
Yine etten sucuk yapýldýðýný bilmekteyiz.
3.i. Et ve Tavuk Suyu
Türkler et sularýný bazen yemeklere terbiye
bazen de çorba yapmak için kullanmýþlardýr. Et
suyuna yapýlan yemeklerin en bilineni içine
ekmek, pide veya bulgur konularak piþirilen ti14
rittir.
4. Tatlýlar
Helvanýn esasý kavut idi. Un önce yað ile
kavrulur ve kavutun üzerine de bal, þeker veya pekmez eklenirdi. Logusa veya yeni doðum
yapmýþ kadýnlara “darý helvasý” yedirilmektey15
di. XI. yy’da en çok tüketilen tatlý, pekmezdi.
Pekmezin kavrulmuþ arpa ve buðday unundan
elde edilen “talkan”la karýþtýrýlarak yenildiði
belirtilmektedir. Yine ayný dönemde bir tür sütlaç yaptýklarý mýsýr unundan bir çeþit irmik helvasý, ekmek helvasý ve bal ile tatlý ihtiyacýnýn
16
giderildiði belirtilmektedir.
5. Ýçecekler
Eski Türklerde sarhoþ edici içecekler “içkü”
þeklinde geçiyordu. Bu deyim yegü-içgü, aþ-içgü þeklinde geçiyordu. Þaraba Türklerin çoðu
“sücük” ve “çakýr” isimlerini veriyorlardý. Türklerin en sevdikleri içeceklerin baþýnda “boza”
gelmektedir. Eskiden tüketilen en yaygýn içecek ise ekþimiþ kýsrak sütünden elde edilen kýmýz’dýr. Ayran ve þerbette yaygýn olarak içilen
içecekler arasýndadýr.
6. Mutfak Aletleri
Ýlk baþta býçak gelmekteydi. Býçak çeþitli þekillerde olabiliyordu. Kasap býçaðý, büyük býçak, aþçý býçaðý ve mutfak býçaðý keskinleþtirmek için bileði taþý ve demiri bulgur çekme (el
deðirmeni), çakmak ve çakmak taþý et çengelleri elek ve kalburlar, havan, dibek, kadeh ve
kâseler, çanak, kaþýk, kepçe, yemek çatalý, kozan görülmektedir.
Ocak aletlerinden ise; körük, ateþ küreði,
mangal, maþa, saçacaðý ve ýzgara, süzgeçler
baþta gelmekteydi.
Besin saklama yöntemleri ise; kurutma, salamura, salça, tuzlama olarak devam etmiþtir.
XI. yy’da Yusuf Has Hacip’in eserinde uyulmasý gereken sofra adabý konusundaki bazý bilgiler þunlardýr; senden büyükler yemeðe baþlamadan yemeðe baþlama, çok obur olma, baþkasýnýn önündeki lokmalara dokunma, ikram
edilen yemeðe haz ve arzu ile elini uzatýp ye ki
ev sahibi memnun olsun, aðzýna aldýðým ufak
ufak çiðne, sýcak yemeði aðzýnda üfleme vs.
17
þeklindedir.
7. Deðerlendirme ve Sonuç
Türk kültürü geniþ yelpazesiyle bünyesinde
barýndýrdýðý kültür unsurlarýyla diðer toplumlarýn kültürlerini etkilemiþ yine bu kültürlerden
kendisi de etkilenmiþtir. Türkler ‘in Ýslamiyet’i
kabulünden önceki ve sonraki yaþam tarzý
arasýnda büyük fark olmadýðý anlaþýlmaktadýr.
Türkler, Ýslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte
yeni kültürlerle karþýlaþmýþ ve bu kültürlerden
aldýðý bazý unsurlarý kendi bünyesinde kaynaþtýrarak özgün bir Türk kültürünü oluþturmuþlardýr.
Her milletin kendine özgü bir yemek kültürü vardýr. Her toplum çevresel þartlara göre
kendine özgü bir yemek kültürü geliþtirmiþtir.
Türk mutfaðý da kendine özgü özellikler taþý61
5
maktadýr. Türk mutfaðý dünyadaki sayýlý mutBahaddin, Ögel, Türk Kültür Tarihine
faklardan birisidir ve temeli geçmiþ yýllara daGiriþ, Kültür Bakanlýðý yayýnlarý, c. 4 Ankara
yanýr. Orta Asya Türklerinden günümüze ka1978, s. 36,37. 38, 39, 40, 41.
dar geniþ bir zamaný içine alýr.
6
Kaynaklar ýþýðý altýnda Türkler’in un, süt, et
.Duvarcý, a.g.m. s.232, 233
gibi besinleri tükettiklerini bunlardan çeþitli
7
.Duvarcý, a.g.m. s. 234.
yemek yaptýklarýný öðreniyoruz. Türkler’in ilk
8
defa sütten yoðurt, etten de pastýrma yaptýkla.Ögel, ,a.g.e., s.15.
rýný öðreniyoruz. Özel günlerde sofralarýn ku9
. Duvarcý, a.g.m.,s.233.
rulduðunu, insanlarýn bu sofra baþlarýnda top10
landýklarýný öðreniyoruz. Özellikle Hakanlarýn
. Yasemin, Ersoy, ,”Türk Mutfak Kültürü”
ve beylerin Toy ziyafetleri oldukça önemliydi
Türkler Ansiklopedisi, C4,s.223.
ki, ziyafetlerde yemeklerini yiyen davetlilerin
11
Ögel, Bahaeddin, a.g.e.,s.395.
zahmet edip gelmeleri ve zahmet edip yemek
12
yemelerinin karþýlýðýnda diþ kirasý adý altýnda
. Duvarcý, a.g.m. , s.233.
hediyeler verilir veya deðerli olan sofradaki
13
Ögel, Bahaeddin, a.g.e.,s.368.
kap ve kaþýklarý yaðmalamalarýna müsaade
14
edilirdi. Özel kiþilere özel yemek yapýldýðýný
. Duvarcý, a.g.m.,s.233–23.
anlýyoruz.
15
.Ögel,a.g.e.,s.403–404.
Türkler çeþitli baharatlarý kullanmayý bili16
yorlardý. Bu baharatlarý yiyecek saklamada
.Ersoy, a.g.m.,s.223–224.
kullanýyorlardý. Çeþitli tatlý, içecek yaptýklarýný
17
.Ersoy, a.g.m,s.-224.
öðreniyoruz. Türk kültürü zengin yönleriyle kendine özgü deðerler oluþturmuþ ve günümüze
DERDÝMÝ SUNAMADIM YILDIZ DAÐI
kadar gelmiþtir.
Türkler de sofra adabý da çok
Bir seher vakti Ketenlik'ten anamla birlikte
önemliydi. Bazý milletlerde
Düþmüþüm Yýldýz'dan kaðnýyla Çýrçýr yoluna
önemli konular yemek masalaAþarken Kýzýlcabel'i mahmur gözlerle
Gelin gibi yýldýzlar girmiþ ayýn koluna
rýnda konuþulurken Türklerde
böyle bir kültür asla görülmeUyuyan Kuruöz'de göz kýrparken bir kör ýþýk
miþtir. Sofrada sessizce ve mümAðustos böceklerini dinliyor kulaklarým
kün oldukça hiç konuþmadan
Kaðný üstünde dertlice bir türkü tutturmuþ
oturulurdu. Nitekim bu gün daBedenimle birlikte titriyor dudaklarým
hi sofrada bir þeyler yerken konuþmanýn etrafa verdiði zarar
Almýþ daðarcýðýna Karacaoðlan'ý,Pir Sultan'ý
ve saðlýk açýsýndan boðazda
Sonaktan yaðlanmýþ tekerler neþeyle dönüyor
kalma, vs. olumsuzluklarý görülTatmýþ sabah ayazýndan bitmeyen nasibini
mektedir.
Kýraðý düþmüþ topraðý bilsen kaç kez öpüyor
Dipnotlar
1
. Ýbrahim Kafesoðlu, ,Türk
Milli Kültürü, Boðaziçi Yay. Ýstanbul1991, s.305.
2
.a.g.e. ,s.306.
3
.Ayþe, Duvarcý , “Türkler’de
Yiyecek Ýçecek Kültürü” Türkler
Ansiklopedisi, c.4, s.230–231.
4
. Duvarcý, a.g.m, s. 232.
62
Yol bitmiyor,zirveni seyrederken doya doya
Çocuðum daha,üþüyor örtülse de üzerim
Bu ne sevgi söyle,Yýldýz Daðý sen yüreðimde
Uzaklaþtýkça puslanýyor,artýyor kederim.
Yýllar geçti aradan sunamadým derdimi sana
Vasiyetim olsun,dualarla sana getirsinler
Küsmesin Þeyh-i Þirvani'de uyuyan can anam
Yataðýmý,Çoraklýk'a babam yanýna sersinler
Hasan AKAR
VE ONLARA "TÜRK" DENÝLDÝ
Levent KONYAR*
Ve onlara Türk denildi. Oysa o güne kadar hepsinin bir ismi zaten vardý. Kiminin adý Uygur'du, kimi
Kýrgýz, kimi Kazak, kimi Oðuz, kimi Tatar, kimi Avar,
kimi Karluk, kimi Yaðma, kimi Çiðil hepsinin ismi vardý. Ta ki Büyük Asya Hun Devleti kurulana kadar.
Asya'da ilk büyük Türk Devleti kurulurken Teoman ve oðlu Mete Han döneminde ayný inancý paylaþan, ayný dili konuþan, ayný coðrafyada yaþayan insan topluluðunu bir araya getirerek Asya'nýn ilk Türk
siyasi birliðini oluþturdular. Asya, Büyük Hun Devleti'nin egemenliði altýnda birleþti. Artýk Türk Milletini
koruyacak kollayacak güçlü bir devlet vardý.
Hunlarýn bilinen ilk hükümdarý Teoman'dý. Teoman daðýnýk halde yaþayan Hun-Türk boylarýný birleþtirerek ilk siyasi birliði gerçekleþtirmiþti. Bu birlik
Teoman'dan sonra yerine geçen Mete Han döneminde daha da geliþtirildi. Mete Han Çin Ýmparatoruna
yazdýðý mektupta Türk birliðini þöyle anlatýr:
"Yay çekebilen ve kullanabilen tüm kavimler Hun
olarak bir tek aile halinde birleþtirildiler. Artýk Hun ülkesinde küçükler büyümeleri için gerekli çevreyi elde
edecekler; yaþlýlar ve büyükler ise kendi yurtlarýnda
sessiz ve rahat yaþayacaklardýr. Nesillerden nesillere
bütün Hunlar barýþ ve mutluluk içinde kalacaktýr.
Tanrý'nýn lütuf ve inayeti ile subay ve askerlerimin üstün yetenek ve erdemleri ile dayanýklý atlarýmýn üstün
gücü ile Kuþhanlarý ezerek yendim. Çin sýnýrýndaki
bütün küçük devletler ile bütün Orta Asya halklarý
düzene kavuþturuldu. Bunlarýn hepsi artýk Hun oldular."
Artýk hepsinin bir adý vardý; Hun. Fakat Mete
Han'dan sonra birden bire her þey tersine dönmeye
baþladý. Yýllarca bin bir emek harcanarak oluþturulan
Hun-Türk birliði parçalandý. Çin'in ayak oyunlarý, basiretsiz yöneticiler, ekonomik menfaatler Türklerin
devletlerinden soðumalarýna ve bir kýsmýnýn devlet
birliðinden ayrýlmalarýna sebep oldu.
Hunlardan yüzyýllarca sonra Orta Asya'da Avar
Türklerine demirden silahlar yaparak hayatlarýný sürdüren bir Türk topluluðu ortaya çýktý. "Aþina" soyundan olan bu Türk topluluðu Avarlarýn etkisinden kur* Erbaa Yýlmaz Kayalar Anadolu Lis. Tarih Öðr.
tulmakla kalmayýp çevrelerine topladýklarý diðer Türk
gruplarý ile birlikte baþkent kutsal Ötüken olmak
üzere yeni bir Türk Devleti kurdular, adýna da "Göktürk" dediler.
Göktürkler, inanç ve düþünce yapýlarýna göre
Göktanrý (Tanrý veya Tengri) tarafýndan devlet kurma
görevinin kendilerine verildiðine inanýr ve bu doðrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanýmlamýþlardýr. Gök rengi yani Mavi
kutsaldý ve Tanrýnýn bulunduðu yeri ifade etmekteydi.
Türk demiþlerdi çünkü Türk demek, güç demekti,
kuvvet demekti, töreye baðlýlýk, devlete baðlýlýk demekti. Yani Gök ve Türk kelimeleri tam olarak Orta
Asya'da yaþayan bu insanlarý ifade etmekteydi.
Ýnançlý, kültürlü, güçlü ve hepsinden önemlisi devletlerine, geleneklerine ve yaratýcýlarýna sonsuz bir baðlýlýk içindeydiler.
Binlerce yýllýk Türk örf ve adetleri, kültür özellikleri Göktürkler'in elinde çok yüksek bir inkiþafa girerek
muhteþem bir yapýya ulaþtý. Bütün milletlerin kýskanabileceði bir medeniyet yükselmesi yaþandý. Bu yapý Göktürk Kitabeleri ile sonsuzluða emanet edildi.
Göktürklerin kurduðu bu kültür ve medeniyet o
kadar yükselmiþti ki Göktürkler yýkýldýktan sonra bile
yaþadý, daha da önemlisi Göktürk birliði içinde yaþayan herkes Türk adý ile anýlmaya baþlandý. Göktürklerin Türk tarihinde ki en önemli özellikleri de budur.
Bir millete ad verme þerefine ulaþmýþlardýr.
Göktürklere kadar adý saný ne olursa olsun ayný
kültürü yaþayan, ayný inancý paylaþan, ayný dili konuþan bütün boy ve gruplar, Türk adý altýnda birleþtiler.
Yani Türk adý bir üst isim, bir birleþtirici isim olarak
ortaya çýktý. Ve onlara Türk denildi.
Göktürklerden 1400 yýl sonra yine bir Türk Devleti kuruldu. Kurucusu O devlet için yaptýðý anayasaya "Ýçinde yaþayan herkese Türk denilir." dedi. Mustafa Kemal Atatürk'ün amacý Türk adýnýn birleþtiricilik
gücünden yararlanmaktý ve bunu da baþardý. Ayný
inancý, kültürü ve tarihi paylaþanlara Türk dedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, içinde yaþayan herkesi kucakladý, hepsine özgür bir hayat verdi. Özgürce ibadet etme ve düþünme hakký tanýdý. Mustafa Kemal
Atatürk sayesinde;
"Yine bir Türk Devletinde, yine onlara Türk denildi."
63
ÇANAKKALE'DEN ASKER MEKTUPLARI
HASAN ETHEM'ÝN
ANNESÝNE SON MEKTUBU
O güzel çayýrýn koyu yeþil bir tarafýnda, çamaþýr
yýkayan askerler saf saf dizilmiþler. Gayet güzel sesli
biri ezan okuyordu.
Valideciðim,
Dört asker doðurmakla müftehir þanlý Türk annesi.
Ýçinde öðüt alýnacak mektubunu Divrin Ovasý
(Niðde) gibi, güzel, yeþillik bir ovacýðýn ortasýndan
geçen derenin kenarýndaki armut aðacýnýn altýnda
otururken aldým. Tabiatýn yeþillikleri içinde mest olmuþ
ruhumu, bir kat daha takviye etti.
Okudum, okudukça büyük dersler aldým. Tekrar
okudum. Þöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde
bulunduðumdan sevindim. Gözlerimi açtým. Uzaklara
baktým. Yeþil yeþil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eðilmesi bana, annemden gelen mektubu
selamlýyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa eðilip
kalkýyordu ve beni annenden mektup geldi diyerek
tebrik ediyorlardý. Gözlerimi biraz saða çevirdim,
güzel bir yamacýn eteklerindeki muhteþem çam
aðaçlarý kendilerine mahsus bir seda ile beni tebþir
ediyorlardý. Nazarlarýmý sola çevirdim, çaðýl çaðýl
akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayý
gülüyor, oynuyor, köpürüyordu…
Baþýmý kaldýrdým, gölgesinde istirahat ettiðim
aðacýn yapraklarýna baktým. Hepsi benim sevincime
iþtirak ettiðini, yaptýklarý rakslarla anlatmak istiyordu.
Diðer bir dalýna baktým, güzel bir bülbül tatlý sedasýyla beni tebþir ediyor ve hissiyatýma iþtirak ettiðini ince
gagalarýný açarak göstermek istiyordu.
Ýþte bu gerçek dakikalar anýnda hizmet eri:
- Efendim, çayýnýz, buyurunuz, içiniz, dedi.
- Pekâlâ dedim, aldým baktým, sütlü çay…
- Mustafa, bu sütü nereden aldýn? Dedim.
- Efendim, þu derenin kenarýnda yayýla yayýla
giden sürü yok mu?
64
- Evet dedim. Evet, ne kadar güzel.
- Ýþte onun çobanýndan 10 paraya aldým.
Valideciðim, on paraya yüz dirhem süt, su katýlmamýþ. Koyundan þimdi saðýlmýþ, aldým ve içtim.
Fakat yukarýdaki bülbül baðýrýyordu: "Validen kaderine küssün, ne yapalým. O da erkek olsaydý, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin
secdelerini görecek ve derenin aheste akýþýný tetkik
edecek ve çýkardýðý sesleri duyacak idi." Þevket merak
etmesin o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat
valideciðim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet
seni mutlaka buralara getireceðim. Ve þu tabii manzarayý göstereceðim. Þevket, Hilmi de senin sayende
görecekler.
O güzel çayýrýn koyu yeþil bir tarafýnda, çamaþýr
yýkayan askerler saf saf dizilmiþler. Gayet güzel sesli
biri ezan okuyordu. Ey Allah'ým bu ovada onun sesi ne
kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çýkarmýyordu. Ezan bitti. O
dereden ben de bir abdest aldým. Cemaat ile namazý
kýldýk. O güzel yeþil çayýrlarýn üzerine diz çöktüm.
Bütün dünyanýn daðdaða ve debdebelerini unuttum.
Ellerimi kaldýrdým, gözümü yukarý diktim, aðzýmý
açtým ve dedim:
- Ey Âlemlerin Rabbi. Ey þu öten kuþun, þu gezen
ve meleyen koyunun, þu secde eden yeþil ekin ve
otlarýn þu heybetli daðlarýn Haliký. Sen bütün bunlarý
Müslüman Türk Milletine verdin. Yine onlara býrak.
Çünkü böyle güzel yerler, Sen'i takdis eden ve Sen'i
ulu tanýyan bir millete mahsustur.
Ey benim rabbim!
Þu kahramanlarýn askerlerin bütün dilekleri; Ýsmi
Celâlini Ýngilizlere ve Fransýzlara tanýtmaktýr. Sen bu
þerefli dileði ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle
güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin
süngülerini keskin, düþmanlarýný zaten kahrettin ya,
bütün bütün mahfeyle." diyerek dua ettim ve kalktým.
Artýk benim kadar mesut, benim kadar mutlu bir
kimse tasavvur edilemezdi.
Valideciðim, oðlun Halit'de benim gibi güzel yerlerdedir. Dünyanýn en güzel yerleri burasý imiþ. Yalnýz
bu memleketlerde düðün olmuyor. Ýnþallah düþman
asker çýkarýrda, bizi de götürürler, mir düðün yaparýz
olmaz mý?
BEN ANADOLUYUM
Ezilmiþliðime, çiðnenmiþliðime,
Ýçimdeki ihanet sarýlmýþlýðýna inat
Truva benim.
Yoksulluðuma, acýkmýþlýðýma,
Biçaresizliðime inat
Midas benim.
Eðreti dostlarýma,
Yalnýzlýðýma inat
Arslanlarla arkadaþ olan benim.
Acýmasýzlara, saldýrganlara,
Talancýlara inat
Çift baþlý kartal benim.
Kadir'e mektup yazdým.
Valideciðim, evdeki senet ve saireyi kimselere
katiyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin.
Çantayý al, Sandýða koy. Ben sana vaktiyle anlatmýþ idim, bu dünya böyledir.
Fakat, sen merak etme. O parayý vermese
adliyedeki adam vermezdi. Hani nasýl aldýk. Yalnýz
zaman ister.
Valideciðim, çamaþýr falan istemem; paralarým
duruyor, Allah razý olsun.
04 Nisan 1915
Oðlun Hasan Etem
Mektubu yazan, ihtiyat zabit (Yedek subay) Hasan
Etem Ýstanbul Hukuk Fakültesi son sýnýfýna devam
ederken ayný azmanda Beyazýt Numune Mektebi'nde
öðretmendi. Düþmanýn Çanakkale'ye dayandýðýný
iþittiðinde gözünü kýrpmadan binlerce akraný gibi
cepheye koþtu. Gönüllü yazýldý.
Bu onun son mektubuydu. Bu mektubu yazdýktan
iki gün sonra Maydos (Eceabat)'da þehit oldu…
SON SEFER
Nemrutlarýn azgýnlýðýna,
Cellâtlýðýna inat
Ateþte yanmayan benim.
Sözlerim kývranýr zulmün çaðýnda
Karanlýk gölgenin bela aðýnda
Sürgün mevsimlerdir göðümden yaðan
Yýllarým piþmanlýk saðanaðýnda
Dirhem dirhem yok olurken,
Tüm kötülüklere inat
Mevlana benim, Yunus benim.
Sahte resimlerden oluþur yüzler
Acýlar burcunu bekler öksüzler
Vicdan mý? Yaðmanýn þehrinde esir
Ýnsanlýk ufkunu terk etmez güzler
Dahasý…
Canlýlarýn yok oluþtan kurtulduðu
Beþik benim.
Kýz kulesi, Yuþa tepesi
Ýki denizin birleþtiði yer
Benim.
Hýzýr ile Musanýn
Buluþtuðu yer
Benim.
…..
Ben mi?
Ben Anadoluyum.
Hüseyin POLAT
Zihin coðrafyamýz geçti kevgiri
Her harfi kýrklamak silemez kiri
Kahrolasý karanlýðý kusarken
Ruhun depreminde kaldý mý diri?
Bu soysuz pusudan kurtulmak için
Ölmeden ölümün yolunu seçin
Mazlumun boynunu sýkýyor urgan
Anadan, babadan ve yardan geçin
Haydi çek geceyi kapansýn perde
Sökecek þafaklar deva bu derde
Saadet asrýndan sevdaný bürün
Yalýnýz kalsan da bu son seferde.
Mehmet Yaþar GENÇ
65
DÝLÝMDE TÜRKÜSÜN, GÖNÜLDE ÞARKIM
SEN BENÝMSÝN BENÝM, ÝSTÝKLÂL MARÞIM!*
Semra MERAL**
Hakk’a tapan milletimizin özünün tezâhürü, “ türkülerimiz” kadar saf; necip milletimizin
özünün dildârý, “ þarkýlarýmýz” kadar naif olan
Marþým; doðuþunun, bizim oluþunun “89. yýldönümü” kutlu olsun!
“Yeniden yazýlsa olmaz mý ?” iþgüzârlýðýna;
hasta, yorgun, bîtap olduðu halde, yataðýndan
aslanlar gibi doðrularak; ”Allah (c.c), bu millete bir daha Ýstiklâl Marþý yazdýracak günler göstermesin !” diyen Mehmet Âkif Ersoy’umuzun “
O, artýk benim deðil, milletimindir!” diyerek
‘Safahat’a alýnmasýna bile gönlü razý olmayan, mührü, asil milletimizin soylu vicdanýna
emanet edilmiþ “Ýstiklâl Marþým”, gönlümüzdeki tahtýna; seksen dokuzuncu defa “hoþ geldin, þerefler verdin!”
Ey, alý þehit kaný bayraðýmýn ” kýta kýta” ikizi!
Ey, vatanýmýn “kýrk bir kere maþallah” niyazý!
Ey, bayraðýmýn þiir âbidesi!
Ey, topraðýmýn fikir meþâlesi!
seksen dokuzuncu defa; hoþ geldin, þerefler verdin!
Ey, “ kýz kardeþimin gelinliði” bayraðýmýn,
sýrdaþý,
Ey, “þehidimin son örtüsü” bayraðýmýn gardaþý
Ey, ninemin sesli gözyaþý,
Ey, dedemin fesli gönüldaþý,
seksen dokuzuncu defa; hoþ geldin, þerefler verdin!
Ey “savaþýn kartalý” bayraðýmýn göklerdeki
kanat sesi,
* 11 Aralýk 2009-Kayseri Büyükþehir Belediyesi'nin
organize ettiði"'Kayseri Þiir Akþamlarý'nda
yapýlan konuþma"
** Eðitimci-Yazar
66
Ey “ barýþýn güvercini” bayraðýmýn, gönderdeki dost sesi,
Ey, annemin þanlý duasý,
Ey, bebemin nazlý ninnisi
Seksen dokuzuncu defa “ hoþ geldin; þerefler verdin!”
Ey bizim marþýmýz, ey gönlümüzün en hoþ
köþesinin, hanelerimizin en baþköþesinin “seksen dokuz yýldýr” þeref misafiri! Gönlümüzde
kurduðun tahtta;
Sen bizim mübarek bahtýmýz; sen arþ’a
yükselen kutlu þansýmýzsýn!
Seksen dokuzuncu defa hoþ geldin, þerefler
verdin!
Ey tahtýmýz, ey bahtýmýz, ey þansýmýz!
Ey dua nefesinde arþ’a yükselen nurlu sesimiz!
RABBÝM seni; “elde nazlý, gönderde þanlý “
bayraðýmýzla birlikte, arþ’a yükselen kutlu birlikteliðinizden ayýrmasýn!
Sizler var oldukça,
Ýnþallah haþre dek; hâktan, HAKK’a “avuç
avuç” dua yükselecek; inþallah, “miraç miraç”
nur yaðacak topraða…
Ýnþallah haþre dek, feyz dolu dualar yükselecek semâya; inþallah “yýldýz yýldýz yaðmur”
yaðacak deryaya…
Ýnþallah, daha nice seksen dokuzlar’dan… nice doksandokuzlar’a…
Þairlerin Hasý’’nýn Bu Yýlki Ölüm Yýl
Dönümü, “1873’teki 73”tü
“Korkma! Diyen Yürek. 1” baþlýklarýyla,
emekli olmadan önce okulumuz ve öðrencilerimizle birlikte gerçekleþtirdiðimiz etkinliklerimizde, deðerli öðrencilerimden birinin (Ebubekir Dere) þairimiz için bir ‘ kartopu’ benzet-
mesi yapmasý üzerine “Gel bunu ‘inci’ yapalým
evlâdým da hiç erimesin!” demiþtim. Sonra þu
veciz ifade gelmiþti ardýndan.
“ Bize ait güzellikleri, þiire dair güzelliklere
dönüþtüren; milletinin yüreðindeki inci tanelerini; maharetle bir bir toplayarak, iþleyip; para
talep etmeden yine milletine armaðan eden
bir sarraftýr O! “
Evet, iþte O Sarrafýmýzýn; O,Milletinin
Adýný Yýldýzlara Yazan ERSOY’umuzun 73.
Ölüm Yýldönümüydü 27 Aralýk 2009…
Daha doðrusu, 1873 doðumlu Ersoy’umuzu; Bu yýl, 1873’teki 73’le Andýk!
”Hakkýdýr, Hakk’a tapan milletimin istiklâl”
diye diye Hakk’a yürüyen Ersoy’umuzun Yüce
Peygamberimiz gibi 63 yaþýnda vefat etmesi
de “Ýnþallah güzel bir tevafuktur.” demek istiyor bize “korkma!” diyen koca yüreðe aciz yüreðimiz!
“Ýster tesadüf de, isterse tevafuk;
Ýnananlar için hep açýktýr ufuk.”
Hem müstesna bir insan, hem mükemmel
bir Müslüman olan Âkif’imizle ilgili aþaðýdaki
bazý naçiz tespitlerimiz ve bazý sayýsal deðerlendirmelerimiz inþallah, O’nun gibi bir milli
þair, O’nun gibi bir mümtaz þahsiyet için
hak’týr! (tabii ki bu sevgi ve saygýdan kaynaklanan sadece bir yorumdur.’ ilmî, dîni bir deðer ifade etsin.’ diye bir düþüncemiz söz konusu olamaz.)
Arz edeyim:
Yusuf ve Semra Meral Ankarada
Ýstiklal Marþý anýtý önünde
a) 63 yaþýndaki sayýlarýn toplamý: 6+3 = 9
a) 1+ 9+ 3 + 6= 19’da, 9 var,
sultaný bir ÝSTÝKLÂL MARÞI armaðan ettiði halde, kendisini ve ömrünü;
b) 1873= 1+ 8=9 b) 1936’da da 9 var
“Üç buçuk nazma gömülmüþ bir ömr-i heder” olarak deðerlendiren deðerimize, O, milli þairimize, O, muhasebe âbidemize; ne desek, donuk; ne söylesek sönük kalacak. Yüce
HAK’tan alarak gücümüzü, necip milletimizden alarak ilhamýmýzý; O, ‘Þairler Hasý’ nýn
hissiyatýndaki mânâ iksirine dayanarak;
c) 1873 =7+3= 10-1= 9 c) 1936’da,
3+6= 9
d) 1873= 18-9= 9 d) 27 Aralýk’ta 2+7 =
9
e) 9 +9 =18-9= 9 e) 2009’da da 9 var…
Ýnþallah, 12 Mart 1921’ deki 9’la da beraber; 27 Aralýk 1936’dan beri, ESMÂ ÜL
HÜSNÂ’ daki “99” dadýr “73” yýldýr!
‘SAFAHAT’ gibi, ‘eser gibi bir eser’ ; yedi
‘kitap gibi kitap’ býraktýðý halde; dilimizin düsturu, gönlümüzün þiârý; þiirler þahý, mýsralar
“BÝZE KORKMA DÝYEN YÜREK,
TÜTEN OCAK SÖNMEYECEK !” diyoruz…
TOKAT- REÞADÝYEDE 7 ARALIK’ta CANINA KIYILAN 7 CÝVAN’a…**
67
Doðduðum topraklarda, yiðidin harman olduðu yerlerden ‘memleketim Tokat’ta, sinsice tuzaklar kurularak, haince, hunharca pusuya düþürülen; zalimce vurularak; kahpece,
kalleþçe topraða düþürülen; canice, vahþice
saldýrýlarak; masumca þehit edilen; ister ‘yedi
karanfil’ diyelim, ister ‘yedi kýrmýzý gül’; ister ‘yedi kýnalý kuzu’ diyelim, ister gök yeleli ‘yedi aslan’; ister ‘yedi yýldýz’ diyelim, ister bir hilâl uðruna batan ‘yedi güneþ’; ister
‘yedi taze fidan’ diyelim, ister bir an önce
göðe eriþmek isteyen ‘yedi taze çýnar!” için
ne desek az, ne söylesek YETMEZ! ne desek cýlýz kalýr, ne söylesek BÝTMEZ!
“BU VATAN KÝMÝN?” gibi bir âbide þiir üstadý, bir gözde þair ORHAN ÞAÝK, sorusunun
güzide muhataplarýna sýraladýðý ‘onca dað gi-
bi âbide mýsrayý pek kýymetsiz bulup, ‘yok’ sayarak demedi mi ki sonunda;
“Gökyay’ým ne desem ziyade
Bu sevgi bir kuru ifade deðil...” diye.
Oturduðu yerden, ‘MEHMETLER’e methiye
dizmenin rehâvetine kapýlmadan devam ederek sonra yine;
“Sencileyin
hasmý
rüyada
deðil;
Topun namlusunda görenlerindir.” diye kesip
atmadý mý?
Evet,
“BU VATANIN TAPUSU, TOPUN NAMLUSUNDA NÖBET TUTANLARDA...”
Biz, ‘Aslan ASKERLERÝMÝZ, Yiðit MEHMETLERÝMÝZ’le’ vârýz...
UNUTMAM SENÝ
Ey göðün gözyaþý yaðmur!
Ey gözümün aydýnlýðý güneþ!
Ve geçmiþimin þahidi tarih,
Ey rüzgâr söyle bana!
Daðlar! Dürüst davranýn,
Uðruna kurbanlar verdiðim toprak!
Sen söyle, diðer yarým,
Nerde, nerde bulurum?
Bunun mekâný mý var?
Zamaný ne, söyleyin?
Kimi yer altýndaydý,
Doruklarda kimisi
Magrib denizinde mi?
Bana ne kaldý sanki?
Baþka bir yolu mu var?
Siz söyleyin ey daðlar,
Nerde yolu gözlenen?
Hangi garip hücrede?
Yerin kaç kat altýnda?
Hüdhüd'e yoldaþ mý yoksa?
Hangi derin vadinde?
Balýðýn karnýnda mý?
Kuyuda Yusuf'la mý?
Nil'le sýrdaþ mý oldu?
Musa'yla kýyýda mý?
68
deðil,
Yarýný görür müyüm?
Bir dolu ömür müyüm?
Sabahýn secdesinde,
Bu yolda ölür müyüm?
Sýr oldu, kayboldu mu?
Beyaz gelinlikli kar sen söyle?
Toprak kimi bekledi?
Bahar müjdesini mi?
Diriliþ senle baþlar,
Uyku senle bölünür,
Sýr sende de gizlidir,
Her halinden bellidir.
Bak; bir varmýþ, bir yokmuþ!
Kimler neler býrakmýþ?
Zaman sonsuz deðirmen
Boþluðu öðütürmüþ.
Ýlle de sormak mý gerek?
'Aranan her þey bulunur.
Bulunamayacak olan istenmez
Düþünülemez ki istensin?'
Ýþte bu sýrla yollar
Biraz daha aydýnlýk
Yollarda kalanlara
"Ashabým yýldýzlar gibidir. ..." (s.a.s.)
Yýldýzlar saçar ýþýk...
Mehmet KAÞ
1 8 8 0 -11 9 2 0 S Ü R E C Ý N D E E R M E N Ý Ç E T E L E R V E
T O K A T Y Ö R E S Ý N D E K Ý E Y L E M L E R Ý -EE T K Ý N L Ý K L E R Ý
Dursun TAÞDELEN*
“Ermeni meselesi denilen ve Ermeni
milletinin gerçek çýkarlarýndan ziyade
dünya kapitalistlerinin ekonomik çýkarlarýna göre halledilmek istenen mesele,
Kars Antlaþmasý ile en doðru çözüm þeklini buldu. Asýrlardan beri dostane yaþayan
iki çalýþkan halkýn dostluk baðlarý memnuniyetle tekrar kuruldu.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1922)
10. yüzyýlda Anadolu topraklarýna gelen
Türkler ile kýsa zamanda kaynaþan Ermeniler,
Bizans’ýn baský ve zulmünden sonra Türklerin
Anadolu’ya geliþini sevinçle karþýlamýþ, ilk zamanlar Selçuklular ile saðlam bir dostluk oluþturmuþ, Osmanlý Devleti’nde de Türkler ile
dostluðu daha da geliþerek kurumsallaþmýþtýr.
Bizans’ýn kendi inançlarýný yasakladýðý bir dönemde Selçuklular döneminde Kiliselerine izin
verilmesi hatta Selçuklular tarafýndan yapýlmasý bu gün için ayrý anlam ve önemini kavramak gerekir. Bununla ilgili olarak Tarihçi
Prof. Dr. Ali SEVÝM Genel Çizgileriyle Selçuklu
Ermeni Ýliþkileri kitabýnda (sayfa 20- 24) þu
tespiti yapmaktadýr.
“… Hýristiyan ahali, büyük kiliselerinin cami’e çevrilmesi sebebiyle Süleymanþah’tan aldýklarý izinle Meryemana ve Azizcercis adlarýnda iki kilise inþa etmiþlerdir. Bunlardan baþka
Süleymanþah, çarpýþmalar sýrasýnda yýkýlan
yerleri tamir ettirmiþ, sözünde durup kendisine
yardým eden þýhne Ýsmail ve iç kale muhafýzýný
yine eski görevlerinde býrakmýþtýr.…”
“Büyük Sultan Melikþah’ýn imparatorluk
içinde, baþta Ermeniler olmak üzere, Selçuklu
yurttaþý olarak yaþamakta olan, bütün gayri
Müslim azýnlýklara gösterdiði hoþgörü nedeniyle Ermeni ve Süryani kaynaklarýnda, kendisi
* TRT Ýstanbul Radyosu Baþteknisyeni
hakkýnda pek çok övgü dolu ifadeler kaydedilmiþtir…”
Oysaki ayný tarihlerde; 1021 yýlýnda, Bizans imparatoru II. Basil Doðu Anadolu’ya
yaptýðý harekât sonucunda Vasparuk’u (Van’ýn
güney kesimi) ilhak ettikten (12 kale 4400 köy
ve 115 manastýr) sonra, bu bölgede oturan 40
000 Ermeni’yi göçe zorlayarak; Orta Anadolu’ya, Sivas, kýsmen de Kayseri kent ve yörelere yerleþtirmiþ, böylece tarihte en büyük Ermeni tehciri yapýlmýþtýr.
11 yüzyýldan beri yüz yýllarca Türklerle birlikte yaþayýp sosyal, askeri, dini, iktisadi, her
türlü hak ve hürriyetten ve birçok imtiyaz ve
ayrýcalýktan yararlanmýþ olan Ermeniler, 18.yy
sonlarý 19.yy baþlarýnda geliþen etnik milliyetçilikten nasibini alarak Osmanlý hoþgörüsü,
sabrý ve büyük devlet geleneðini istismar ederek, kendi aralarýnda yerel olarak komiteler
(çeteler), dernekler oluþturarak kendi milletlerini bir felakete sürüklemiþtir. Felakete sürüklemekle kalmayýp yüzyýllarca kardeþçe barýþ ve
huzur içinde yaþadýðý ve yaþatdýðý devleti, ülkesi tarafýndan Türklerin güvenini kazanarak
millet-i sadýka olarak nitelendirilmelerine
raðmen batý emperyalistleri ve sömürgecilerinin kýþkýrtmalarýna uyarak çoðunlukta Anadolu’nun doðu kýsmýnda olmak üzere birçok vilayetimizde bir sürü seri katliamlar ve baþkaldýrýlar yapmýþlardýr. Bundan birçok vilayetimiz
nasibini aldýðý gibi Tokat ve yöresi de bu menfur olaylardan nasibini almýþtýr. Bütün bu olaylar batý toplumu ve devletlerinin sömürgeci
zihniyetleri ile dezenformatif bir propagandanýn bütün kurallarý uygulanarak Türklere fatura edilmeye çalýþýlmýþtýr. Bu propaganda dâhili ve harici bütün düþmanlarý bir araya getirmiþ olup içlerindeki bütün kinleri biriktirerek
Türk halkýný ve Türkiye’yi cezalandýrmaya çalýþmaktadýrlar. Oysaki Osmanlý idaresi dýþýnda
yaþayan Ermeniler Türklerle yaþadýklarý gibi
yaþayamýyorlardý. Örneðin: Rusya’da; Ermeni69
lere ait vakýflar, okul ve dini müesseseler kapatýlmýþ, Ermeni diliyle eðitim yasaklanmýþ,
din adamlarý ve baþarýlý ticaret erbabý sürgün
edilmiþtir.
Gerek içerde gerekse sömürgeci zihniyete
sahip komþu ülkelerimizle birlikte batýlý büyük
ülkelerin geliþme ihtiraslarý ve nüfuz politikalarý sayesinde, yüzyýllarca vatandaþlýðýný yaptýðý Osmanlý Ýmparatorluðu içinde en yüksek
hayat standardýna sahip olan Ermeniler
1880’lerden itibaren küçüklü büyüklü çeteleþerek, isyanlar çýkarmýþ, çete komiteleri ile iç
savaþ baþlatmýþ, devleti zayýflatýp, Türk milletini yýldýrýrken mazlumlarý oynayarak batýlý devletlerin dikkatlerini çekmeye çalýþarak müdahale etmesini saðlamayý hedeflemiþlerdir.
Ermeniler yaþadýklarý dönemlerde eðitimlerini istedikleri þekilde yapabildikleri halde
Tanzimat’la birlikte yeni okul açmalarý ve eðitim öðretim haklarý serbestlikleri teyit edildiði
halde; devletin bütün okullarý yine devletin
denetim ve gözetimine tabi olmasýna raðmen
cemaatlerin dini eðitim ve öðretimine karýþýlmamasý kararý alýnmýþtý. Bundan yola çýkarak
bu dönem de Ermeni eðitim ve öðretim kurumlarýný deðerlendirecek olur isek Osmanlý
coðrafyasýnda yine deðiþik tarih ve kiþi/kurumlarca yayýnlanan raporlara göre sayýlarý
farklý olmakla birlikte 1901-1902 yýllarýnda Ýstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin resmi istatistiðine göre Tokat’ta 11 Ermeni Okulu’nda
1408’i erkek, 558’i kýz öðrenci olmak üzere
toplamda 1966 öðrenci öðrenim görmekte,
50 öðretmen de görev yapmaktadýr. (bu konuda Doç. Dr. Azmi SÜSLÜ’nün Ermeniler ve
1915 Tehcir Olayý kaynak olarak gösterilebilir.)
Doç. Dr. Azmi SÜSLÜ’nün Ermeniler ve
1915 Tehcir Olayý adlý kitabýnda Ermenilerin
yapmýþ olduklarý isyanlar liste oluþturmuþtur.
Buna göre; 1882- 1914 döneminde Anadolu’nun deðiþik yerleþim yerlerinde 8 Aralýk
1882 Anavatan Müdafileri Olayý ile baþlayan
ve 14 Nisan 1909 tarihinde sonuncusu gerçekleþtirilen Adana Ýsyanýna kadar Ermeni Komitelerin faaliyetleri ile artan sýklýk ve þiddetle
kýrký aþkýn Ermeni isyanlarý yapýlmýþtýr. Belirtilen tarihler arasýnda gerçekleþtiren isyanlar
Tokat’ýn baðlý bulunduðu Sivas sancaðý hudutlarý içinde; 29 Eylül 1895 Divriði Ýsyaný ve 15
70
Kasým 1895 Sivas isyaný oluþturmakla birlikte
Tokat bölgesin de isyan boyutunda hareketler
olmamýþ buna raðmen küçük çaplý huzur ve
barýþý bozucu çete hareketleri gerçekleþmiþtir.
Çeteler oluþtuklarý bölgelerdeki Müslümanlara zarar verdiði kadar Ermenilere de zarar vermekte idiler. Katolik Ermeni olan ve Tokat’ta kurulan Hýnçak komitesinin faaliyetlerinin hükümete haber vermesinden þüphelendikleri Dr. Jarj’ý öldürmeleri Tokat bölgesinde
verilebilecek en önemli olay olup Devlet arþivlerindeki kayýtlara göre 14 Ekim 1893’te Tokat
Ermeni Komitesi tarafýndan öldürülmüþtür. Bu
olay huzur içinde yaþamlarýný devam ettiren
Tokatlýlarýn karþýlaþtýklarý ilk olaydýr. Daha
sonralarý Tokat’taki bu ilk olayý baþlatanlarýn,
eli kanlý Hýnçak Komitesi olduðu tespit edilerek, görgü tanýðý Pereviz’in teþhis etmesi ile
doktoru; Hoca Ahmed Mahallesinden Sivaslý
oðlu Dikran, Cemaleddin Mahallesinden Kiregos oðlu Artin ve Ývaz Paþa mahallesinden Gürünlü oðlu Kirkor’un öldürdükleri tespit edilmiþ ve idam cezasýna çarptýrýlmýþlardýr. Doktorun katillerinin vermiþ olduðu bilgiye göre
doktoru vuran silahýn parasý Tokat’ta oluþturulmuþ olan Hýnçak komitesi tarafýndan üyelerinden ve halktan mektuplarla yapýlan ve tehdit ile Ermenilerden toplanmýþtýr.
TOKAT’TAKÝ ELÝ KANLI ÖRGÜT
HINÇAK KOMÝTESÝ
Hýnçak (Çan sesi); Kafkas Ermenilerinden
Rus uyruklu Ermeni olan Avadis Nazarbeg ve
eþi Maro tarafýndan önce bir gazete adý iken
daha sonralarý merkezi Ýsviçre’de 1886 yýlýnda
kurulmuþ eli kanlý bir terör örgütü haline gelen Hýnçak Komitesi adýnda siyasi bir komiteye dönüþmüþtür. Üyeleri ve üst yöneticilerinin
çoðunluðunun Rus uyruklu Ermenilerden oluþtuðu bu örgüt daha sonra merkezini Londra’ya
taþýmýþtýr. Komite temelde Karl Marx’ýn düþünceleri doðrultusunda hareket etmekle birlikte
asýl hedefi Doðu Anadolu’yu kapsayacak ve
Rusya ve Ýran’ý da kapsayacak bir Ermenistan
devletini kurmaktýr. 1890 yýlýndan Ýstanbul
merkezli yapýlanmaya giderek Anadolu’nun
birçok bölgesinde örgütlenmesini gerçekleþtirmiþtir. Tokat Hýnçak cemiyeti bölgede Hýnçak
faaliyetlerini yöneten merkez olan ve “Küçük
Ermenistan Ýhtilal Komitesi Merkezi adýný taþý-
yan Merzifon’a baðlý olarak faaliyetin yürütmekte idi. Merzifon’daki merkezin reisi Amerikan kolejinde öðretmen Karebet Tomayan’dý.
Sekreteri de yene o okulda öðretmen olan
Ohannes Kayayan’dýr. Her ikisi de Protestan
Ermeniydiler. Tomayan; Baron Meleh, Kayanan da Vahram sahte isimlerini kullanarak
haberleþiyorlardý. Bu iki kiþi ile birlikte Protestan vaiz Mardiros komite faaliyetlerinde bulunmak üzere sýrasý ile Çorum, Yozgat, Kayseri, Burhaniye, Tenüs, Sivas, Tokat ve Amasya’yý
gezerek vaaz þeklinde Ermenilere telkinlerde
bulunarak konferanslar vermiþ ve komite þubelerinin açýlýþlarýný yapmýþlardýr.
Tokat’ ta kurulan Hýnçak komitesi; Cemiyetin reisi Çilehane Mahallesinden Avukat Nazaryan Kigork, Soðukpýnar Mahallesinden Kýlýçoðlu Agop, Türbe-i Kebir Mahallesinden
Dýrdýryan Serkis, Yaþmeydan Mahallesinden
Dülgeryan Kigork, Kaya Mahallinden Arabyan
Artin tarafýndan oluþturulmuþtur.
Oluþturulan komite eylemlerde bulunmak
için; Merzifon’da 1892 yýlýnda yapýlan Komite
Meclisinde karar alýnarak silah temin yoluna
gitmiþtir. Bu toplantýda, aidatlar ile yoksul
olanlara silah saðlanmasý, isyancýlarýn Gürcü
elbise ve baþlýklarý giymeleri kararý alýnmýþtýr.
Bu hususta ilk çalýþmalara zaman kaybetmeksizin uygulamaya geçilerek Niksarlý Arþavir,
cemiyete üye olmak suçundan sorgulanan
Hacý Agob’dan silah istemiþti. Arþavir,“Niksar’da martini tüfengi çok bulunur. Bana bir
martin bulup gönder” demiþti. O da 30 fiþengi ile 4 martini tüfengi bularak Tokat’a götürüp teslim etmiþti. Yine Hacý Agob yargýlamasýndaki vermiþ olduðu ifadesinde; Sivas’tan 93
martini alýnarak Tokat’a getirildiðini Arþavir’den duyduðunu söylemiþti Aslen Niksarlý
Tokat’ta Ermeni okulunda Öðretmenlik yapan
Güdekyan Arþavir fikri öncülüðü ile Niksar’da
teþkilatlanmaya baþlayan Hýnçak Komitesi bu
amaç ile Arap Oðlu Hacý Agop oðlu Artin’i görevlendirirler. Aidat toplama iþi de verilerek
haftalýk birer ikiþer mecidiye toplayarak kendilerine bütçe oluþturmayý hedeflediler ise de
bunda baþarýlý olamamýþlardýr. Komite Tokat’ta kirli emelleri doðrultusunda bir süre faaliyette bulunmuþ önemli olaylar yaratarak faaliyetlerde bulunmuþtur;
Tokat’ta kurulan Hýnçak Cemiyeti’nin ger-
çekleþtirdiði eylemlerden birisi de 4 Aðustos
1894 ta Tokat’tan Ýstanbul’a gitmekte olan
posta arabasýnýn soyularak, Tatarý Mehmet
Efendi’nin öldürülmesi idi. Çýkan çatýþmada
bir de jandarma eri þehit olmuþtur. Yapýlan
sorgulamada bu eylemin cemiyete silah alýmý
için yapýldýðý ve eylemi yapanlarýn; Su içemez
Mahallesinden Kalok oðlu Kaspar, Çete reisi
olan ve 12 Eylül 1894 te yakalanýp tutuklanan
Setenciler Mahallesinden Melkon oðlu Leon,
firari durumda olan Kâbe-i Mescid Mahallesinden Çakýcý oðlu Armenak, Çiftlik köyünden
Keþiþ oðlu Niþan, yine firari durumda olan Biskincik köyünden Pehlivan Serkis ve Tahtoba
Köyünden Bezirgan oðlu Avadis olduklarý tespit edilerek Tokat Divan-ý Harp Reisi Mustafa
Hilmi Efendi baþkanlýðýndaki mahkeme heyeti
tarafýndan yapýlan mahkeme neticesinde Tokat Hýnçak cemiyeti yönetici ve üyeleri ile komitenin emriyle Doktor Dr. Jarj’ý öldüren ve
posta arabasýný soyan, evlerinde sakýncalý yayýn bulunduran þahýslara aþaðýda belirtilen
cezalar verilmiþtir. Ýdam cezasýna çarptýrýlan
yöneticiler:
1.Tokat’ýn Kaya Mahallesinden Nazar oðlu
Kigork
2.Soðukpýnar Mahallesinden Kýlýç oðlu
Agop
3.Türbe-i Kebir Mahallesinden Dýrdýr oðlu
Serkis
4.Yaþmeydan Mahallesinden Dülger oðlu
Kigork
5.Kaya Mahallesinden Arab oðlu Artin
Posta arabasýný soyduklarý ve Tatar Mehmed Efendi’yi öldürdükleri gerekçesiyle idam
cezasýna çarptýrýlanlar:
1.Kâbe-i Mescid Mahallesinden Çakýcý oðlu Armenak
2.Setenciler Mahallesinden Melkon oðlu
Leon
3.Suiçmez Mahallesinden Kalok oðlu Kaspar
4.Çiftlik Köyünden Keþiþ oðlu Niþan
5.Biskincik Köyünden Pehlivan oðlu Serkis
6.Tahtoba Köyünden Bezirgân oðlu Avadis.
Cemiyete üye olduklarý anlaþýlan 44 kiþiye
de 5 ila 10 yýl arasýnda kalebent cezasý verilmiþtir. Ýhbarda bulunarak olaylarýn çözülmesi71
ni saðlayan þahýslar da ceza kanunundan muaf tutulmuþlardýr.
Komite çeteleri bunun haricinde yine ayný
tarihlerde 15 Kasým 1894 Tokat’tan Ýstanbul’a
gitmekte olan posta arabasýnýn Gömeç Köyü
yakýnýnda soygunu da gerçekleþtirilmiþtir.
Ermenilerin Tokat’ta bu türlü bir faaliyet
içinde bulunmalarý ister istemez Türkler ile Ermeniler arasýnda bir soðukluk meydana getirmiþti.19 Mart 1895 Cuma günü bir takým
olaylar meydana gelmiþti. Bu gerginlik Niksar’da da kendini göstermiþtir.20 Haziran
1896 Cumartesi günü reji kolcusu Çakýr Mustafa, Gedikyan Kokas isimli bir Ermeni tarafýndan öldürülmüþtü. Bu olaylar üzerine Niksar’daki Müslüman ve Rumlardan oluþan yirmi
beþ kiþilik bir grup bu olaylardan Ermenilerin
sorumlu olduðuna dair bir yazýlý bildiri imzalamýþlardýr.
4 Aðustos 1915 Niksar’da bir köy evine sýðýnan silahý Ermeni asilerle çarpýþmalar yaþandýðý belgesi arþiv belgeler arasýndadýr.
Bu kadar saldýrý ve olaylara neden olan, bu
ülkeyi bölerek parçalayarak daðýtmayý, bu
topraklarda bir büyük Ermenistan kurmayý hayal edenler kendileri deðilmiþ gibi milli mücadele sürecini de baltalamaya çalýþmýþlar ve
Rumlarla birlik olup; 22 Ekim 1919 Erbaa kazasýnda Ermeni ve Rumlarýn, reis-i ruhanileriyle birlikte imzalayarak Dâhiliye Nezareti’ne
gönderdikleri telgrafnamede; “Mal, namus ve
hayatýmýzýn emniyet altýnda bulunmadýðýna ve
Kuva-yý Milliye’ye yardým etmediðimiz takdirde bu havaliyi terke mecbur edileceðimiz yolunda Ýstanbul’da yayýlan haberlere teessüf
ederiz. Burada bütün unsurlar kardeþ gibi yaþadýklarýndan, biz bu tür haberlerden Müslüman kardeþlerimize karþý hicap duymaktayýz”
denilmekteydi.
Ermeni çeteleri bir anda huzuru ortadan
kaldýrýp geçici de olsa asayiþi bozmanýn mutluluðunu(!) tadamadan hükümet kuvvetleri ve
adli kuvvetler olaylara hemen hâkim olarak
bastýrýp yine huzuru saðlamýþlardýr
Bu ve buna benzer olaylarýn yurdun büyük
bir kesiminde meydana gelmesi ve tekrarlarýnýn yaþanmasýndan; Gerek Müslüman gerek
ise gayrimüslimlere gelecek zararlarý önlemek
için Osmanlý bir takým tedbirler almak zorunda kalmýþtýr. Bu amaçla; Osmanlý Devleti bu
72
isyan ve isyan hareketleri karþýsýnda her devletin yapacaðýný yapmýþ isyancý çetelerin üzerine güvenlik kuvvetlerini göndererek bastýrmýþ, bölgesel güvenliði saðlayarak halkýnýn
güvenliðini de saðlamayý amaçlamýþtýr. Osmanlý Devleti karþýlaþtýðý iç ve dýþ saldýrýlar
karþýsýnda halkýnýn güvenliðini saðlamakta ve
tedbir almakta gecikmeyerek savaþ bölgesinde bulunan Ermenileri daha güvenilir bölgeler
her türlü tedbiri alarak nakletmiþlerdir. Bu
maksatla devletin almýþ oldu karar ve yayýnlamýþ olduðu emir ve talimatlar bunun açýk kanýtýdýr. Maalesef tarih içinde baþta kendi halklarýna soykýrým yapmaktan çekinmemiþ olan
batý ülkeleri (geniþ bilgi için Sefa YÖRÜKEL’in
Batý Tarihinde Ýnsanlýk Suçlarý araþtýrmasý bu
konuda en önemli kaynak eserdir.) olmak üzere batý kamuoyuna maksatlý olarak çetelerin
yaptýklarý göz ardý ederek yaþanmýþ olan olaylarýn tarihe soykýrým olarak geçirilmesi teþebbüsünde bulunmuþlar ve halende ýsrarla bulunmaktadýrlar. Oysaki Ermeni çete ve iþbirlikçilerinin asýl amaçlarý Anadolu ve Kafkaslar’daki Türk varlýðýný silmek ve Osmanlýyý
planlý olarak bölüp ve parçalamaktýr. Bu emellerine nihayetinde Sevr ile kavuþacaklarýna
inandýklarý anda Mustafa Kemal ATATÜRK ve
silah arkadaþlarý önderliðinde Türk Halký toplu bir kurtuluþ hareketi ile bunu da bozarak bu
topraklara kanlarý pahasýna sahip çýkmýþlardýr.
ASKERÝ TARÝH VE STRATEJÝK ETÜT
BAÞKANLIÐI (ATASE) ARÞÝV
BELGELERÝNDEN SEÇMELER
** “Sivas-Ýstanbul-Samsun üzeri Amasya
Tümen Komutanlýðýna; Amasya Depo Taburu
Komutaný Ýsmail Tarafýndan þifreli yazýlan yazýda “atlý bir ermeni çetesinin Tokat ile Zile sýnýrý üzerinde, daðlýk bölgelerde oturan halký
ve aþiretleri katlederek; köyleri yakarak geldiði haber veriliyor. Ýdarecilerin baþvurusu üzerine olay yerine yeterli miktarda müfreze ile
gidileceðinden, bu konuda emrinizi bekliyorum”
** “yazýlan þifreli yazýya binaen; 10. Kolordu Komutan Vekili Pertev Beydan’dan gelen
23 Temmuz 1915 tarihli þifreye göre; “ çok
aceledir, Atlý bir ermeni çetesinin Zile hududu
üzerinde ve daðlýk yerlerde oturan halk ve aþiretleri katlederek, köyleri yýkarak Zile’ye doð-
ru ilerlemekte olduðu hükümet tarafýndan bildirilmiþtir. Yerel idarecilerin asker istediði, ancak milis teþkilatýnýn olmamasý ve yerel idarecilerin asker gönderilmesi konusunda ýsrarcý
olmalarý üzerine, jandarmaya yedek kuvvet
olmak üzere bir müfrezenin bir subay komutasýnda sevkinin Tokat Talimgâh Komutanlýðýna
þimdi cevap olarak bildirildiði arz olunur.”
Ayný zamanda 21 Aðustos 1915 tarihinde
3. Ordu Komutaný Mahmut Kamil tarafýndan
çekilen þifreye göre; “Tokat’ýn Erbaa bölgesinde Pýçýndaðý ormanýnda gizlenen on sekiz silahlý Ermeni’den altýsý ölü, bir kadýn iki kýz da
yaralý olarak ele geçirilmiþtir. Geri kalaný da
Tokat’tan çýkarýlan bir müfreze ile takip edilmektedir.” Demektedir.
**“24. Süvari Alayý 2. Bölüðünden Ruslara
esir düþen, daha sonra firar eden Zile’nin Alan
Köyü’nden, Koçanoðullarýndan Osman oðlu
Ahmet’in Ermeni mezalimine dair ifadesi;
“Karaurgan’dan Mamahatun’a gelirken bir
gece Erzurum’da kaldýk. Erzurumlu bir Müslüman, Ermeniler hakkýnda bana þunlarý söyledi: Ermeniler, Erzurum’a geldikleri zaman pek
çok Müslümaný kestiler, aðza alýnamayacak
kötülüklerde bulundular. Kapýlarý kýrarak, duvarlarý delerek evlere girdiler çoluk çocuðu bile kestiler. Bereket versin ki Ruslar çok geçmeden Ermenileri durdurdular ve ele geçenlerini
cezalandýrdýlar.
Rus iþgali altýna giren yerlerde, halkýnýn
büyük bir kýsmý göç etmiþ olan birkaç Müslüman köyü bir araya gelerek Ermeni tecavüzlerine karþý toplu bulunmak istiyorlar. Rus hükümeti de, bunlarýn korunmasý için her köye iki
Kazak’la bir çavuþ býrakýyor”
**Evinde bomba ele geçtiðinden dolayý
gözaltýnda bulunan, Sofular Mahallesinde ikamet eden, Tayak oðlu Karnik Usta’nýn ikinci kez alýnan ifadesidir.( 17
Temmuz 1914)
- “Tarafýnýzdan imal edilen patlayýcý madde
ve bombanýn Tokat’a gönderildiði öðrenildi.
Tokat’a kaç tane bombayý, hangi vasýtayla
gönderdiniz? Bombalarý Tokat’a kime gönderdiniz? Gerçeði açýklayarak anlatýnýz.
Dokuz ay önce Romanya’nýn Köstence Limanýna gittim. Benim olmadýðým sýrada, Tokatlý döküm ustalarýndan Ohan oðlu Setrak, Sam-
sun’dan gelirken kardeþimin yanýna uðrayýp,
beþ tane bomba yaptýrarak Tokat’a götürdüðünü, Romanya’dan dönünce kardeþim Ohannes
söyledi. Ohannes, Setrak’a verdiði bombalarýn
memelerini takmadan teslim etmiþ. Bombalarý
kaça yaptýðýný bilmiyorum.
- Tokatlý Ohan oðlu Setrak’ý önceden tanýyor muydunuz? Tokat’a satmýþ olduðunuz
bombalarýn sayýsý fazla. Gerçeði niçin söylemiyorsun?
Setrak’ý babasýndan hamam tasý aldýðýmýzdan tanýr ve konuþuruz. Bildiðim, kardeþim
Ohannes tarafýndan imal edilmiþ beþ adet
bombadan baþka, Tokat’a bir þey göndermedik.
- Ýfadeni onayla
Ýfademi onaylayarak imzalýyorum. “
Komiser muavini Jandarma
(imza)
Merkez Takým Komutaný Sanýk Karnik
(imza)
(imza)
**Evinde bomba ele geçirilen sanýk Tayak oðlu Ohannes’in ikinci kez ifadesidir.
(17 Temmuz 1914)
- “Kardeþiniz Karnik’in ifadesinden anlaþýldýðýna göre, o, Romanya’dayken, Tokatlý
Ohan oðlu dökümcü Setrak’a birçok bomba
imal ederek satmýþsýnýz. Gerçek mesele ne ise
saklamadan doðrusunu söyleyiniz.
Bundan sekiz ay önce kardeþim Karnik, Romanya’dayken babamýzla alýþveriþ yaparken
ismini iþittiðim, Tokatlý Ohan oðlu dökümcü
Setrak bizim dükkâna geldi. Karnik’i sordu. Romanya’ya gittiðini söyledim. Samsun’a gidiyorum. Döndüðümde konuþuruz. Dedi ve çýktý. Bir
buçuk hafta sonra, Samsun’dan dönüþünde,
dükkâna uðradý. Bana, “Babanýz bomba yapardý. Sen de imal ediyor musun?” demesi üzerine , “isterseniz üç beþ tane döker veririm” dedim. Delik delmeksizin ve meme koymaksýzýn
yapmak üzere tanesini birer mecidiyeye pazarlýk ettik, 5-6 bomba döküp hazýrlayacaðýma
söz verdim. Setrak’ýn parasý olmadýðý için,
bombalarý yapýp gönderdiðim zaman parasýný
teslim almak üzere anlaþtýk.
Bu anlaþma üzerine, Setrak Tokat’a gitti,
ben de bombalarý döküp hazýrladým. On beþ
73
gün sonra, elinde Setrak’ýn imzaladýðý bir mektup olduðu halde, adýný bilmediðim ve görürsem tanýyacaðým, kýsa boylu, sarý benizli sarý
býyýklý, týknaz bir arabacý dükkânýma geldi. Setrak’ýn mektubunu ve bombalarýn parasý olan
beþ mecidiyeyi verip, bombalarý aldý ve gitti.
Kardeþim Karnik Romanya’dan geldiðinde bu
meseleyi söylediðimi hatýrlýyorum.
- Tokat’lý Setrak ustanýn bombalar için
gönderdiði mektup nerede? Setrak, bombalarý nasýl kullanacaðýný sana söyledi mi?
Ýþin üzerinden 8-9 ay geçtiði için, Setrak’ýn
gönderdiði mektubun nerede olduðunu bilemiyorum. Bombalarý niçin yaptýrdýðýný Setrak’a
sorduðumda, “Tokat’a satacaðým” dedi. Gerekirse, yeniden sipariþ vereceðini de söyledi.
Mektupta Tokat dökümcü esnafýndan Agop ile
Karabet’e döktürdüðünü yazýyordu. Gerçek
budur.
- Tokatlý Ohan oðlu Setrak’ýn seninle bombalar için pazarlýk ettiðini, onun mektubunu
getirip de bombalarý arabacýya verdiðin sýrada
gören oldu mu?
Gerek Setrak’la pazarlýk yaptýðýmý, gerekse
bombalarý arabacýya verdiðimi hiç kimse görmedi. Bu bomba gizli olarak yapýldýðýndan,
baþkalarýnýn bomba imal edip etmediðine dair
bilgim yok.
- Patlayýcý madde ve malzemeyle bomba
imali, kanunen yasak olduðu halde, kanunlara aykýrý olarak bomba imal etmenizdeki sebepler nelerdir?
Setrak’ýn ýsrarýyla beþ adet bomba döküp
sonra arabacýyla gönderdik. Bomba yapmamýzýn yasak olduðunu bilmiyorum.
- Ýfadelerini okudum, doðruysa onayla.
Ýfadelerim doðrudur. Onaylayarak imzalýyorum.”
Komiser muavini
(imza)
Jandarma Merkez Takým Komutaný
(imza)
Sanýk Ohannes
(imza)
**“Görülen lüzum üzerine sanýklardan
Tayak oðlu Karnik’in üçüncü kez alýnan
ifadesidir. (18 Temmuz 1914)
74
- Bazý önemli açýklamalarýnýz olduðu bildirildi. Açýklayýnýz.
Beyazýtpaþa Mahallesi’nde ikamet eden aslen Sivaslý olup lakabýný bilmediðim, uzun boylu, bastonla dolaþan Topal Hacý burada hiçbir
iþle uðraþmayarak Taþnaksuyun ve Hýnçaksüyun kulüplerini, kahvehaneleri dolaþýr, en fazla
Taþnaksuyun Kulübüne giderdi. Timarhane civarýndaki Ermeni Kýz Okulunda öðretmenlik
yapan Cemil Efendi ve yukarýda adý geçen kulübün kahvecisi Agop ve biraderi Avadis ile her
zaman düþüp kalkardý. Sivaslý Topal Hacý bizim
dükkâna geldi ve bundan iki ay önce dýþarýdan
birçok dinamit getirip, bunlarý Sivas’a, Tokat’a,
Erbaa’ya ve Niksar’a gönderdiðini söyledi. Ayrýca büyük çapta birkaç bomba döktüreceðini
ve bunu benim yapmamý istedi. Ben de bunlarý
dökemeyeceðimi ve bizim ocakta bunun
imkânsýz olduðunu söylemem üzerine, “Ben
kalýbýný verip döktürürüm” diye, Dökümcü Tayagi oðlu Hamparsum’un dükkânýna gidip kalýplarý vererek, Topal Hacý beþ altý adet büyük
bomba döktürdü. Ben görevlilerce götürülünceye kadar Topal Hacý tarafýndan döktürülmüþ
olan büyük bombalar, amcamýn dükkânýnda
duruyordu. Topal Hacý bana, Týstýs’ýn Mihran’a
yaptýrmýþ olduðu büyük bombalara kýlavuz
(fünye yataðý) açtýrmak üzere baþvurduðunu,
ancak Mihran’ýn iþlerini çok olmasý sebebiyle
bombalara kýlavuz açamadýðýný söyledi. Topal
Hacý bozguncularýn elebaþýsý bir adamdýr. Hatta bundan önce Samsun’da ele geçirilmiþ olan
tüfeklerin de Topal Hacý tarafýndan daðýtýlacaðýný aralýktan duydumsa da kimlerin söylediðin
bilemiyorum. Geçen hafta Tokat’a satýlmak
üzere gönderilen martin tüfeklerden ikisi iade
edilirken, tekel görevlilerinin tütün aramasý
yaptýklarý sýrada ele geçirilmiþtir. Adý geçen tüfekler Mardikyan Maðazasý’nda on lira verilerek tekrar geri alýnmýþtýr.
- Sivaslý Topal Hacý burada yaptýrdýðý bombalarý ve dýþarýdan getirdiði dinamitleri nerelere gönderiyor? Hacý’nýn Tokat, Erbaa ve Niksar’daki adamlarý kimlerdir? Kimlerle görüþüyor? Bu konuda bilgin var mý?
Topal Hacý’nýn Sivaslý tüccar Benyamin, Tokat’ta Kýzýltaþ’ýn altýnda un fabrikasý bulunan
Çamkýrtan, yazmacý Gölebatmazlar ile çok sýký
arkadaþtýr. Yaptýrmýþ olduðu bombalarý bunlara
göndermemiþ olabilir.
- Ýfadenizde, satýlmak üzere Tokat’a getirilen martinlerden ikisini iade ediyorken tekel
görevlileri tarafýndan yolda ele geçirildiðini
söylüyorsun. Adý geçen tüfekler kaç taneydi?
Buradan ne zaman ve kimin tarafýndan gönderildiðini, Tokat’a kime teslim edildiðini söyleyiniz.
Ýfademde geçen hafta dediysem de tüfeklerin tekel görevlileri tarafýndan ele geçirilmesi
Sebilaðzý yangýnýndan 10-15 gün öncedir. Buradan ne kadar tüfek gönderildiðini ve Tokat’ta kime teslim edildiðini bilemiyorum. Tüfeklerin, Mardikyan adýna gelmekteyken ele geçirildiðini, tüfekleri getiren Amasyalý Hallaçoðlu
Aðya bana söyledi. Aðya’nýn þimdi hangi mahallede oturduðunu bilemiyorum. Ancak kunduracý olup þu anda arabacýlýk yapan ve lakabýný bilemediðim Kirkor’un, ücretli olarak arabasýný sürüyor. Aðya çaðrýlýp sorgulanýrsa Tokat’a giden tüfekler hakkýnda bilgi alabilirsiniz.
- Ýki gündür gözaltýnda bulunuyorsun.
Sana baský ve iþkence yapan oldu mu?
Yapýldýysa, ifadenizin gerçek olduðunu
mu söylüyorsunuz?
Hiç kimseden baský görmedim. Ýþin doðrusu
söyleyecek olursam kurtulacaðýma inandýðým
için bildiðim ve düþündüðüm þeyleri söylüyorum.
- Ýfadeni okudun imzala
Ýfademin doðruluðunu imzalarým.”
Komiser muavini
(imza)
Jandarma Merkez Takým Komutaný
(imza)
Sanýk Ohannes
(imza)
FEZLEKE
** “Patlayýcý madde malzemelerinden,
bomba meselesiyle ilgili olarak yapýlan arama
ve hazýrlýk soruþturmasý sonucunda Sofular
Mahallesinden Tayak oðlu, dökümcü esnafýndan Karnik ve kardeþi Ohannes’in evlerinde
bulunan biri memeli diðeri memesiz iki bomba ile ilgili olarak iki kiþinin sorgulanmasý yapýlmýþtýr. Bir buçuk sene önce ölen babalarý ta-
rafýndan 50 adet bomba yapýlmýþ ve Sofular
Mahallesi’nde Hanta oðlunun evinde kiracý
olarak ikamet eden Dellalyan Mardiros’a satýlarak, Mardiros aracýlýðýyla Ankara tarafýna
gönderildiði; bundan bir ay önce Karnik’in
kardeþi Ohannes’in dört adet bomba yapýp
Altun oðlu Deðirmenci Rafael’in Agop’a sattýklarýný, beþ mecidiye aldýklarýný ve sekiz ay önce Tokatlý dökümcü esnafýndan Ohan Oðlu
Setrak Nikgos’a da tanesi bir mecidiyeden beþ
adet bomba yapýp, Setrak Nikgos’un yazmýþ
olduðu mektupla arabacýya teslim ederek Tokat’a göndermiþler. Ýtiraflarýnda bomba satýn
aldýklarý anlaþýlan Mardiros’un Amerika’da
bulunduðu, Agop’un da 10 gün önce Merzifon
tarafýna gittiði anlaþýlmýþtýr.
Diðer sanýk Sevadiye Mahallesi’nden Nazar Oðlu Aðya’nýn dükkânýnýn aranmasýnda
bulunan üç adet eski top güllesinden birisinin
içi boþaltýlarak etrafýnda delikler açýldýðý ve
bomba yapýlmasýna uygun olduðu anlaþýlmýþtýr. Aðya, sorgulanmasýnda suçu inkâr ederek,
bomba yapýmýyla ilgilenmediðini, dükkânýnda
bulunan eski top güllesinin babasýnýn zamanýndan kalmýþ olduðunu ifade etmiþtir.
Karnik ve Ohannes’in ölmüþ olan babalarýnýn zamanýndan beri bomba imal etmekte
olduklarý ve Nazar oðlu Aðya’nýn dükkânýnda
bulunan bomba yapýmýnda uygun eski güllelerden de bomba imal ettiði yapýlan incelemelerden anlaþýlmýþtýr. Gerek Karnik ve Ohannes’in evlerinden ve gerekse Nazar oðlu Aðya’nýn dükkânýnda bulunan bomba yapýmýna
uygun gülleler tüfekçi ustasýna kontrol ettirilip
alýnan rapor ve daha önce yapýlan araþtýrmayý içeren iki sayfadan ibaret olan arama yazýsýyla, adý geçenlerden Nazar oðlu Aðya’nýn ev
ve dükkânýnýn usulen aranmasýna, hakkýnda
hazýrlanan tutanaklarýn birleþtirilmesi ve þüphelinin eþliðinde iþ bu fezleke düzenlendi.
Komiser muavini
(imza)
Jandarma Merkez Takým Komutaný
(imza)
Jandarma Takým Komutaný
(imza)
75
Bu konu ile ilgili uzun bir soruþturma ve
ifade alma sürecinden sonra, Ýfadeleri alýnan sanýklar “Osmanlý Devleti aleyhine ve
yýkýcý bir amaç taþýmalarý” suçlamasý ile
hepsi hakkýnda tutuklanmalarý ve yargýlanmalarý için Amasya Savcý Yardýmcýlýðý
tarafýndan 25 Temmuz 1914 tarihinde;
Amasya Asliye Mahkemesi Sorgu Hâkimliði’ne dava açýlmýþ ve dava sonucu tutuklanmalarýna karar verilmiþtir.
***“ Ýfadeleri kaydedilen sanýklardan Karnik ve kardeþi Ohannes’in evlerinde bomba
bulunmasý ve konuyla ilgili ifadeleri, diðer sanýk Aðya’nýn da dükkânýnda bombaya elveriþli içi boþ gülle bulunmasý ve diðer sanýk, Setrak’ýn da sanýklardan Ohannes’den beþ adet
bomba satýn aldýðý Ohannes’in önceki ifadesinde kayýtlý bulunmasýna, söz konusu bombalarýn Osmanlý Devleti’ne karþý yýkýcý bir amaca
dayanýlarak yapýlmasý, ihtimaliyle bu delillerin
tutuklanmalarýna yeterli görülüp, savcýnýn talebi üzerine, geçici olarak tutuklanmalarýna
karar verilerek belgeleri yazýlmýþtýr. 25 Temmuz 1914
Bu tutuklama kararýnýn incelenerek kanuna
uygun olduðu onaylanmýþtýr.
25 Temmuz 1914
Mahkeme Baþkaný
Karar
330
Numarasý 84
113
Savcý
KARAR
Bu iddia ve soruþturma evraký ve ayrýntýlarý
incelenmiþtir. Bomba ve yanýcý maddeler yapým ve satýmýndan dolayý sanýk olarak tutuklu
bulunan Amasya’nýn Sofular Mahallesi’nden,
çancý esnafýndan, Tayak oðlu Karnik ve kardeþi Ohannes; Beyazýtpaþa Mahallesi’nden Nazar oðlu Aðya; Tokat’ýn Ýçmesuyu Mahallesi’nden Kuncal oðlu Setrak hakkýnda yapýlan
soruþturmaya göre adý geçenlere isnat edilen
eylemlerin Osmanlý Devleti’nin iç güvenliðin
bozmaya ve bozguncu amaçlara yönelik olduðu anlaþýlmýþ, söz konusu eylemin siyasi olduðu görüldüðünden bu soruþturma Divan-ý
Harb-i Örfi kapsamýna girdiðinden, bu soruþ76
turmanýn gönderilmesine ve bizim görev alanýmýzý dýþýnda olduðuna karar verilmiþtir.
27 Temmuz 1914
Amasya Asliye Mahkemesi Sorgu Hâkimliði
Amasya Mutasarrýflýðýna takdim olunur. 27
Temmuz 1914
Amasya Savcý Yardýmcýlýðý
“… Suçlarýnýn, Ceza Kanununun –bu bombalarýn amaç ve imal zamaný ile saklamalarý
itibariyle- 58 maddesi deðiþik ikinci ekine uygun olarak idam cezasý gerektiren eylemler
derecesinde görülmüþ olduðundan, Divan-ý
Harb-i Örfi tarafýndan yargýlanmalarýnýn yapýlmak üzere tutuklanmalarý… Oybirliði ile
karar verildi. 11 Ekim 1915
Söz konusu sanýklarýn haklarýndaki kararlarýn uygulanmasý talebiyle Divan-ý Harb-i
Örfi Baþkanlýðýna takdimi. 12 Ekim 1915”
KAYNAKLAR:
1. Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE
ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 1
2. T.C.Genel Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý
Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 2
3. T.C.Genel Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý
Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 4
4. Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni Ýliþkileri Prof. Dr. Ali SEVÝM. TTK Yay.
5. Baþbakanlýk Devlet Arþivleri Genel Müdürlüðü Osmanlý Arþivi Daire Baþkanlýðý Kaynakçalý ermeni Meselesi Kronolojisi 18781923
6. Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayý Doç. Dr.
Azmi SÜSLÜ,
7. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi
Esat URAS Belge yayýnlarý 1987
8. Yrd. Doç. Dr. Ýbrahim AYKUN Ermeni
Araþtýrmalarý 1. Türkiye Kongresi Bildirileri-I.Cilt
KUMUK TÜRKLERÝ VE EDEBÝYATI
Murat ÝPEK*
Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünde okuduðum dönemde bitirme tezi olarak Kumuk Türkçesi üzerinde çalýþmayý seçmiþtim. Bu konuyu
seçmemdeki birinci amil, benim de bir Kumuk
Türkü olmamdý. Münhasýran Türkiye dýþý Türklerle ilgili, özellikle nispeten küçük boylarla ilgili ülkemizde ilgilenmenin ve bilgilendirmenin
yetersizliði de diðer etkendi.
1982 yýlýnda tezimle ilgili materyalleri topladým. Çalýþma saham Tokat ilinin Turhal Ýlçesine
baðlý Þenyurt Beldesi'nin Üçgözen Mahallesidir.
Üçgözende yaþayan bu Kumuklarýn, Þeyh Þamil'in 1859'da Ruslarca esir alýnýþýndan sonra
takip eden yýllarda Türkiye'ye göç etikleri bilinmektedir. Bu da takriben 140-150 yýllýk bir maziyi içerir.
Tezimde, Üçgözendeki Kumuklar için 500600 civarýnda bir sayý vermiþtim. Bugün için bu
rakamý verebilmek mümkün deðil. Geçen zaman içinde yaþanan hýzlý kentleþme; baþta Turhal, Tokat ve Ýstanbul olmak üzere göçlerin yaþanmasý; köyü, yaþlýlarýn yaþadýðý bir Kumuk
köyüne dönüþtürmüþtür. Dolayýsýyla dil, gelenek görenek ve kültür artýk yaþanamaz ve yaþatýlmaz hale gelmiþtir. Çocukluðumu geçirdiðim
bu köyde, o yýllarda köyde küçüðünden büyüðüne herkes kendi tillerince (dillerince) konuþurdu. Bulgur döðmelerde, pekmez yapmalarda, düðünlerde birlikte eðlenir; homuz çalýnýr,
Çeryes (Çerkez)oyunlarý oynanýr, sarýnlar söylenirdi. Kaldý ki bu yýllar, geleneklerin nispeten
zayýfladýðý; çözülmenin daðýlmanýn baþladýðý
yýllardý. Bu geleneklerin daha yoðun yaþandýðý
yer, Kumukça söyleþiyle "Örde köy"dü (Bugünkü
Köyün 4 km yukarýsýnda bulunan eski Üçgözen
köyü) Bu ise 1958 öncesine tekabül ediyor.
Oradaki yaþamý göremeyen, tadamayan bizler
* Tokat ÝHL Edebiyat Öðretmeni
için "Örde Köy" hep masalýmsý bir atmosferi ifade etmiþtir. Hani deðiþimin hýzýna ayak uyduramayan eski nesiller,"dünyaya erken gelmiþiz"
derler ya. Burada tersi geçerlidir. Burada yeni
ve genç nesiller "dünyaya geç gelmiþiz demiþler"
Gelelim Kumuk Türkleri ile ilgili genel bilgilere. Tarihçilerin birleþtiði ortak nokta Kumuk
Türkçesinin, Kýpçak Türkçesinin bir kolu olduðu.
Daha farklý tezler de var ama genel kabul göreni bu. Tarihte Hazar Devleti içinde aktif rol oynadýklarý biliniyor. Hazar Devleti'nin yýkýlýþýndan
sonra müstakil bir Kumuk Beyliði'nin uzun süre
hüküm sürdüðünü biliyoruz.
Kumuk beylerine Þamhal dendiðini; Ruslara
karþý baþkaldýran Þeyh Þamil hareketine Kumuk
Türklerinin de destek verdiðini görüyoruz. Çarlýk Rusya'sýnýn 1917 Bolþevik Ýhtilaliyle yýkýlmasýnýn ardýndan kurulan Daðýstan Devleti'nde
Kumuklarýn da diðer Daðýstan halklarýyla birlikte kurucu halk olarak yer aldýðýný ve Kumukça'nýn, bu devletin ortak dili olarak kabul edildiðini görüyoruz. Bu devlet de diðerleri gibi kýsa ömürlü olmuþ. Ýktidarda gücünü pekiþtiren
Bolþevikler bu Türk devletlerin egemenliðine
son vermiþ ve 1990'a kadar sürecek bir kopuþ
süreci baþlamýþtýr.
1990 yýlýnda geldiðinde Doðu bloðu ülkelerinde, baþta Yugoslavya'da baþlayan bir süreç
kýsa zamanda birçok yeni devletin ortaya çýkýþýna yol açmýþtýr. Bu süreçte Daðýstan da Rusya
federasyonuna baðlý özerk bir yapý statüsü kazanmýþtýr.
Kumuklar burada 1991 sayýmýna göre
250.000 gibi bir nüfusla Avar ve Dargýlardan
sonra üçüncü en kalabalýk halký oluþturmaktadýrlar. 50.000 kadar Kumuk'un da Osetya ve Ýnguþetya'da yaþadýðý bilinmektedir. Daðýstan'da
mevcut olan bütün sosyal-siyasi kurumlar arasýnda en önemlisi Kumuklarýn Tenglik örgütüdür. Bu örgüt Azerbaycan Halk Cephesi ile de
iliþki içindedir. Bu örgütün baþlýca amacý, Daðýstan'ýn Rusya içinde federal cumhuriyete çevril77
mesi ve bu federasyon içinde belli sýnýrlarý olan
Kumuk milli devleti yaratýlmasýdýr.
SARINLAR
Kumuk Türkçesiyle
Kumuk Türkçesi Karatay-Malkar, Karaim ve
Kýrým Türkçesiyle birlikte Türk lehçelerinin Kuzeybatý Kýpçak Grubuna dâhildir. Bununla birlikte Oðuz Türkçesinin özellikleri de önemli ölçüde görülmektedir.
Sarýn aytayým saða
Yanawun berçi maða
Sarýayaklý guþlardan
Selam yiberdim saða
Kumuk Türkçesi üç ana diyalekte ayrýlmaktadýr. Bunlar Kuzey (Hasavyurt), Orta (Buynaks)
ve Güney (Haydak) diyalektleridir. Benim tezime esas olan Kumuklarýn Hasavyurt diyalektiðine mensuptur.
Het gaz bola gaz bola
Yumurtgasý boz bola
Yerge girsin ulanlar
Gart bolanda gýz ala
Kumuk dili ve edebiyatý üzerinde son yýllarda üniversitelerimizde araþtýrmalar yapýlmýþ;
belirli dar çevrede de olsa bu Türk boyu tanýnýr
olmuþtur. Yapýlan bu araþtýrmalarda Kumuklarýn zengin bir halk edebiyatýna sahip olduklarý
görülmüþtür. Yazýlý edebiyat 20. yüzyýlda teþekkül etmeye baþlamýþsa da sözlü gelenekten
derlenen zengin halk edebiyatý, mahsullerinden
beslenmiþ, halkýn baðrýndan çýkan Yýrçý Kazak
gibi geleneðe baðlý þiirler söyleyen milli þairlerin eserlerinden aldýðý hýzla geliþmeye baþlamýþtýr. Diðer Türk halklarýnýn edebiyatýndaki örnekleriyle tam bir paralellik ve benzerlik gösteren ve özellikle nazým türünde olmak üzere birçok þekilleriyle yýrlar, sarýnlar, alkýþlar, kargýþlar,
tapþurmalar, masallar ve atasözleri, Kumuk
halk edebiyatýnýn bitmez tükenmez hazinesini
oluþturur.
1982 yýlýnda Üçgözen Köyünün yaþlýlarýndan derlediðim yýr ve sarýnlar, onlarýn atalarýndan devraldýklarý geleneðin yaþatýlmasýnýn belki de son demleriydi. Nitekim 28 yýl önce yýr bilebilen yalnýzca bir kiþi bulabilmem de bu tespiti doðrulamaktadýr. Size o tarihte derlemiþ olduðum yýr ve sarýnlardan örnek sunacaðým.
Sarýn, þekil ve kafiye özellikleri açýsýndan bakýldýðýnda maninin Kumuk Türkçesindeki karþýlýðý olan manzum dörtlüklere verilen addýr. Karþýlýklý atýþmalar halinde söylenen sarýnlara taqmaq denir. Sarýnlar Kumuk halk edebiyatýnda
bitmez tükenmez bir hazine halindedir. Hayatýn
her safhasýnda bilhassa düðünde, dernekte,
her türlü eðlencede söylenir.
78
Uvak uvak bolalar
Maçiðime tolalar
Kirli papaklý ulanlar
Niye ökdem bolalar
Teberip açtým tereze
Tiymez bastým sanayýn
Kökge baðýp yatganda
Ogalayým mamayýn
Tawdan etyen tamahýn
Tahta tiysin boyununa
Yorganýný gösterip
Men gireyim goynuna
Þit üçün þittir üçün
Hat üçün hattýr üçün
Aç abay aç eþinki
Giveyni hattýr üçün
Amayým gele al bulan
Aldý tolu mal bulan
Yürüyüp barayým adlýna
Saman bereyim atýna
Süydüm tayak süy tayak
Süyyenime tiy tayak
Süyyenime tiymezsen
Otga tüþüp tüy tayak
Türkiye Türkçesiyle
Sarýn söyleyeyim sana
Yanaðýný ver ki bana
Sarý ayaklý kuþlardan
Selam gönderdim sana
Hey gaz ola gaz ola
Yumurtasý boz ola
Yere girsin oðlanlar
Yaþlandýðýnda kýz aðlar
Yaðalaða yanýz terek ornalgan
Tamarlarý tawnu taþný taragan
Tübüne bir sema asker gonagan
Yapraklarý yeþil yaprak bolagan
Ufak ufak oluyorlar
Ayaklarýma doluyorlar
Kirli þapkalý oðlanlar
Niye kabadayý oluyorlar
Analardan yanýz ulan tuðmasýn
Tuððanda da awrumasýn ölmesin
Yaðalaða yannýz terek bitmesin
Bityende de iyetmesin sýnmasýn
Ýterek açtým pencere
Deðmez bastým sanasýn
Göðe bakýp yattýðýnda
Okþayayým memeni
Daðdan yapmýþ yiyeceðini
Tahta deðsin boynuna
Yorganýný kaldýrýp
Ben gireyim koynuna
Þit için þittir için
Hat için hatýr için
Aç ana aç kapýyý
Damadýn hatýrý için
Babam geliyor al ile
Önü dolu mal ile
Yürüyüp varayým önüne
Saman vereyim atýna
Sevdim deðnek sev deðnek
Sevdiðime deð deðnek
Sevdiðime deðmezsen
Ateþe Düþüp yan deðnek
Yýrlara gelince, bunlar da bir nevi türkülere
benzerler. Ýgitlik yýrlarý(destanlar ve kahramanlýk türküleri), kalendar adat yýrlarý (merasim türküleri), yaslar, sibir ve tunsak yýrlar (sürgün ve
esaret türküleri), zahmat yýrlarý(iþ türküleri), haþýk yýrlar (âþýk türküleri) gibi adlar alýrlar.
YIRLAR
Kumuk Türkçesiyle
Yaruk yýlduz karþu togar aylaða
Yazýlganlar bi gün gelir baylaða
O yarlýlýk seni üyün yýhýlsýn
O yannýzlýk seni belin büðülsün
Aðaçlýkdan guvaladým ekevni
Tanýmadým yaný yýrtlu bekev'ni
Men bekev'ye vurma süysem vuraydým
Men Bekev'ni Gürcü biy dep turaydým
Bekev meni vurup sandý artýmdan
Yandýmdagý yoldaþlarým gýzbay boldu gatýndan
Geçe býsa yýldýzlar sayayman
Günüz býsa ok yarama garayman
Azbarlardan biraz çola tapganda
Yaþýrtgýnlay ustalaga sorayman
Þu yaramdan maða fayda bar mý dep
Türkiye Türkçesiyle
Yarýk yýldýz karþý doðar aylara
Yazýlanlar bir gün gelir beylere
O fakirlik senin evin yýkýlsýn
O yalnýzlýk senin belin bükülsün
Yakalara yalnýz aðaç bitmiþ
Damarlarý daðý taþý sarmýþ
Dibine bir sema asker konmuþ
Yapraklarý yeþil yaprak olmuþ
Analardan yalnýz oðlan doðmasýn
Doðduðunda da aðrýmasýn ölmesin
Yakalara yalnýz aðaç bitmesin
Bittiðinde de eðilmesin kýrýlmasýn
Aðaçlýktan kovaladým ikisini
Tanýmadým yeni Yurtlu Bekev'i
Bekev'e vurmak istesem vuruyordum
Ben bekev'i Gürcü bey diye sanýyordum
Bekev beni vurdu sandý arkamdan
Yanýmdaki yoldaþlarým kadýndan da korkak oldu
Gece ise yýldýzlarý sayýyorum
Gündüz ise ok yarama bakýyorum
Avlulardan biraz çalý bulduðumda
Saklayarak ustalara soruyorum
Þu yaramdan bana fayda var mý diyerek
79
ÝNCE ÝÞÇÝLÝK
ÇÝLÝNGÝRLÝK
(NÝKSAR'DA ÇÝLÝNGÝRLER)
M.Necati GÜNEÞ*
"Anahtarcý", TDK Büyük Türkçe Sözlükte "Çilingirlik"'in karþýlýðý olarak verilen sözcük. Sadece anahtarcý deðil, Büyük Türkçe Sözlükte "Çilingirlik"'in karþýlýðý olarak þu ifadeler de yer alýyor; iri gözlü kalbur,
çok kuru odun, kumlu toprak, sulu, verimli toprak, çiner. AnaBritannica'da ise "Çilingirlik" þöyle açýklanýyor; kilit, anahtar ve bu türden ince demircilik iþleri
yapan zanaatçý.
Günümüzde çilingir deyince aklýmýza, kapý, kasa,
oto, çekmece vs kilitlerini açan, kilide ve anahtar numunesine göre anahtar, kilit montajý, kilit bakým ve
onarým iþlerini yapan kiþi gelir. Eskiden anahtarý kaybolmuþ ve kilitli kalmýþ kapýlarý maymuncukla açmak, bozuk kilitleri onarmak ya da yeni anahtar ve
kilit üretmek, bazý makinelerin küçük parçalarýný eskisine benzer biçimde yeniden yapmak çilingirlik iþleri arasýndaydý. Günümüzde kilit, anahtar ve benzeri eþya seri olarak üretildiði için, onlarýn önemi azalmýþ, yerini hazýr kilit ve anahtar satan ya da bir
anahtardan makine ile benzerlerini çoðaltan anahtarcýlar almýþtýr.
Yöremizde çilingirlik terimi yukarýda anlatýlanlardan çok daha geniþ bir anlam ifade etmektedir. Tabanca, tüfek, dikiþ makinesi ve diðer her türlü makineler, daktilo, gramofon, kilit, anahtar, mühür, þemsiye, çakmak, havai fiþek, çarkýfelek ve küçük el aletleri vs. gibi þeylerin bakýmý, tamiratý ve imali ile uðraþan zanaatkârlara çilingir deniyordu.
Bütün meslek gruplarýnýn kýrýlan veya bozulan
alet ve edevatlarý veya düþünülen aletler ve aparatlar çilingirler tarafýndan yapýlýrdý. Çilingir, seri düþünen, müthiþ bir göz ve çok mahir el becerisi olan ustadýr. Çilingirlik, bilgi, beceri, ustalýk ve pratik zekâ
gerektirir.
* Araþtýrmacý-Yazar
80
Çilingirlik, sýcak demirciler ile hassas iþleri yapan
kuyumcular arasýndaki bir meslek grubu olup, çalýþma alaný çok geniþ ve çeþitli olan bir iþkolu idi.
NÝKSAR'DA ÇÝLÝNGÝRLER
Kaynaklara baktýðýmýzda Niksar'daki en eski çilingir kaydýný 1455 yýlý Tahrir Defterinde görüyoruz.
1455'te Niksar'daki meslekler arasýnda bir kiþi
Hakkâkî (Mühür kazýyan) bulunuyor.1840 yýlý Temettüat defterlerinde de bir adet çilingir kaydý yer almaktadýr.Bennak (Kaleiçi) Mahallesi'nden Çilingir
Mehmet, 5800 kuruþluk toplam servetiyle orta gelirli bir esnaf görünümündedir.
Yine 1873 yýlý Trabzon Vilayeti Salnamesi, Canik
Sancaðý kazalarýnýn mamulât ve mensucatý bölümünde kuyumculuk, çilingirlikle eþ anlamlý olarak
kullanýlarak; "Niksar kasabasýnda kuyumculuk sanatý olduðu misillü tüfenk ve býçak dahi imal olunup derun-i kasabada sarf ve civar kazalara dahi götürülüp
satýlýr" denilmektedir.
Cumhuriyet döneminde çilingirlerden bilgilerine
ulaþabildiklerimiz þunlardýr.
Geroðlu Salih Usta (1862-1935); Camii kebir
Mahallesi'ndendir. Osmanlý döneminde baþladýðý çilingirliði, Cumhuriyet döneminde yetiþtirdiði elemanlara devreden ustalarýn ustasý. Ulu Camii Ýmamý Geroðlu Mustafa Efendi'nin kardeþi, Dursun Özsayýn'ýn
ve Ahmet Özlü'nün kayýnpederi, THK memuru Nurettin Çaðlayan'ýn amcasý; Celepoðlu Hakký Usta ve
Çilingir Durmuþ Usta'nýn ustasý.
Celepoðlu Hakký Usta (1892-1953); Karþýbað
Mahallesi'nden olup, Niksar'ýn en meþhur çilingirlerindendir. Kurtuluþ Savaþý yýllarýnda askeriye ve milis
kuvvetler için yaptýðý silah ve cephanelerle unutulmazlar arasýna girmiþtir. Þevket, Sýrrý, Duran, Nurettin ve Bedrettin Celepoðlu'nun babalarýdýr.
Çilingir Durmuþ Usta (1893-1967); Kaleiçi ma-
hallesinden olup, yine Geroðlu Salih Usta'nýn
yanýnda yetiþmiþtir. Yaptýðý havai fiþekler, çarkýfelekler, maytap ve tel fiþekleri bayramlarýn
vazgeçilmez eðlencelerindendi. Niyazi ve Selahattin Aþçý'nýn babalarýdýr.
Þevket Celepoðlu (1912-1960); Karþýbað
mahallesinden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký
Usta'nýn büyük oðludur. Önceleri babasý ile birlikte çalýþýrken askerde baþladýðý elektrik santrali makinistliði görevini, askerlik dönüþü önce
Derebað'daki Elektrik Santrali'nde, 1946'dan
itibaren de Tekel (Reji)'in ahþap tütün depolarýnýn korunmasý için alýnan motopomplarýn (Ýtfaiye aracý) makinisti olarak çalýþmaya baþlamýþtýr. Tekel'de çalýþýrken de mesai saatleri dýþýnda
evindeki atölyesinde çilingirliðe devam etmiþtir.
Sýrrý Celepoðlu (1924-1945); Karþýbað MaCelepoðlu Hakký Usta Bedrettin Celepoðlu Arþivi
hallesi'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn ikinci oðludur. Kendisini tanýyan herkesin
Sami Arsal (1930-1992); Melikgazi Mahalleel becerisi, yaratýcýlýðý ve zekâsýyla takdir ettiði bir kisi'nden olup marangoz olan babasý Hüseyin Arsal ile
þidir. Askerde iken rahatsýzlanarak hayatýný kaybetbirlikte çalýþýyordu. Her türlü tabanca ve tüfek tamimiþtir.
ratý ve ayný zamanda kapý pencere doðrama iþleri
Turan Celepoðlu (1927-1997); Karþýbað Mahalyapýyordu.
lesi'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn
Yaþar Yalçýn (1940); Tüfekçi Yaþar olarak anýlan
üçüncü oðludur. Uzun yýllar babasý ile çalýþmýþ, bir
Yaþar Usta aslen Termeli olup, 1965 yýlýnda Niksar'a
ara elektrik santralinin dizel eloktrojen motor gurubu
yerleþmiþ ve mesleðini icra etmeye baþlamýþtýr. Özelmakinistliðini yapmýþ ve daha sonra kendi atölyesini
likle tüfek ve tabanca tamiratý ve bakýmý ile uðraþmýþ,
açarak dizel motorlar üzerine çalýþýrken, hem tornaayný zamanda her türlü çilingirlik iþlerini de yapmýþcýlýk yapmýþ, hem de çilingirliði devam ettirmiþtir.
týr.
Nurettin Celepoðlu (1940); Karþýbað MahalleMehmet Yalçýn (1949); Tüfekçi Yaþar Usta'nýn
si'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn dörkardeþi olup, askerlikten sonra 1970'te Niksar'a gedüncü oðludur.Uzun yýllar babasý ile çilingir atölyelerek aðabeyinin yanýnda mesleði öðrenmiþ, sonra
sinde çalýþtýktan sonra Ayvaz Suyu Fabrikasý'nýn açýlkendi iþ yerini açmýþtýr.
masýyla buranýn teknik sorumlusu olmuþ ve buradan
Süleyman Çiftçi (1954); aslen Akkuþlu olup asýl
emekli olmuþtur.
mesleði marangozluktur. Ancak makinelerin kuruluNiyazi Aþçý (1928); Kaleiçi Mahallesi'nden olup,
mu, ayarý, bakýmý, tamiratý vs. ile küçük el aletleri ve
Çilingir Durmuþ Usta'nýn büyük oðludur. Askere kabazý takýmlarý kendisi imal ettiði için Niksar Sanayindar babasý ile çalýþmýþ, çilingirliðin tüm inceliklerini
de Çilingir Süleyman Usta olarak anýlýr.
öðrenmiþtir. Teknolojik geliþmeleri yakýndan takip
Osman Kýrýþ (1946); Önceleri bisiklet, motosiklet
eden Niyazi Usta, torna tezgâhý, kaynak makinesi
tamircisi iken kayýnpederi Turan Celepoðlu'nun teþvialarak yeni iþyerini açmýþ, ayný zamanda akü bakýmý
ki ile çilingirliðe baþlamýþ, Niksar'ýn son kuþak çilinve tamiratýna da baþlamýþtýr.
girlerinden olmuþtur.
Selahattin Aþçý (1932); Kaleiçi Mahallesi'nden
ANILARDA ÇÝLÝNGÝR USTALARI
olup, Çilingir Durmuþ Usta'nýn küçük oðludur. On iki
yaþýnda babasýnýn yanýnda baþladýðý çilingirliði yýllarca sürdürmüþ, kendi iþyerini açýnca önce oksijen kaynaðý, peþinden de bir torna alarak iþ alanýný geniþletmiþtir.
Burhan Özsayýn, Geroðlu Salih Usta'yý annesinden çok dinlediðini söylüyor; Dedem çok boylu poslu, iri yarý biriymiþ. Eski tarihlerde silahlarýn þimdiki
kadar çok bulunmadýðý devirlerde A'dan Z'ye her þe-
81
yini komple kendisi yaparmýþ. Hatta ürettiði silahlarý
hükümete satarmýþ. Dükkânýnda Almanya'dan gelen
Alman 5'lisi mavzer ile dedemin el yapýmý olan silahlar varmýþ. Atölyesi þimdiki Belediye Ýþ Haný'nýn bulunduðu yerde olup, altlý üstlü iki kat imiþ. Alt kat
atölye olup, üst katta yapýlan silahlar sergilenir ve satýlýrmýþ.
1918-1920 senelerinde, bir subayýn kýlýcý eðilmiþ.
Subay bu kýlýcý Geroðlu'na getirerek; "Usta bu kýlýç
doðrulacak" demiþ. Geroðlu'da; Tamam, doðrultayým" demiþ. Kýlýcý almýþ, sandalyenin üstüne koymuþ
ve üzerine oturmuþ, biraz hareket etmiþ. Bu arada
kahveler gelmiþ, sohbet koyulaþmýþ. Geroðlu Salih
Usta bu arada kýlýcý almýþ eline, þöyle bir bakmýþ tekrar sandalyeye koyarak yine
üzerine oturmuþ. Ne kadar
aðýrlýk verdiyse ikinci oturuþundan sonra, kýlýcýn tam olarak
doðrulduðunu görmüþ ve sahibine uzatmýþ. Kýlýcý alan zabit
teþekkür ederek borcunu sormuþ. Salih Usta ne kadar söylediyse 100 kuruþ, 200 kuruþ. Kýlýç sahibi; "Usta, ne yaptýn ki. Bir
oturup kalktýn, bir daha oturup
kalktýn, 200 kuruþ olur mu?
Ben de yapardým öyle onu" demiþ. Geroðlu Salih Usta; "Ver
bakayým kýlýcý" demiþ. Tekrar
sandalyesinin üstüne koymuþ,
üzerine oturmuþ ve kýlýç tekrar
eðilmiþ. Eðri kýlýcý sahibine uzatýrken "Buyur, al da sen yap, sen
Osman Kýrýþ M. Necati Güneþ Arþivi
düzelt" demiþ. Usta ne þekilde
oturduysa, nasýl eðdiyse, adam
kýlýcý
sandalyenin
üstüne
koyup üzerine oturunca kýGeroðlu Salih Usta'nýn yetiþtirdiði çýraklardan birýlmýþ.
rincisi Niksar'ýn meþhur çilingirlerinden Celepoðlu
Hakký Usta ile ismini hatýrlayamadýðým Erbaa'lý bir
usta da dedemin yanýnda yetiþmiþ. Yine Çilingir Durmuþ (Aþçý) Usta'da uzun yýllar Geroðlu Salih Usta'nýn
yanýnda çalýþmýþ ve yetiþmiþti.
Geroðlu Salih Usta ava çok meraklýymýþ. Çok
sevdiði oðlu Ömer bir av sýrasýnda kaza ile kendini
vurup, ölünce bu olaya çok üzülmüþ, günlerce oðluna yanmýþ ve o yangýyla o kadar çok aðlamýþ ki gözleri kör olmuþ. Son yýllarýný ama olarak yaþamýþ.
Þevket Selçuk, büyükleri ve ustalarýndan dinlediklerini aktarýyor;
Geroðlu Salih Usta Niksar'ýn en eski çilingirlerinden olup, evi Büyük Hamam'ýn giriþinin solunda
imiþ.Büyüklerimden ve ustalarýmdan çok dinlediðim
bir menkibesi var Geroðlu Salih Usta'nýn. (Bu anlatýlan olay Geroðlu Salih Usta'nýn yetiþtirdiði çilingirler
olan Celepoðlu Hakký Usta ile Çilingir Durmuþ Usta'ya da atfedilmektedir.)
82
Niyazi Aþçý, babasýnýn ustasý olan Geroðlu Salih
Usta'yý babasýndan dinledikleriyle anlatýyor;
Geroðlu Salih Usta çok meþhur ustaymýþ. Yanýna
bir tek babamý almýþ, baþka da çýrak yetiþtirmemiþ.
Çok asabi bir adammýþ. Bir süre sonra Salih Usta
hastalanmýþ. Babam her gün yanýna uðrayýp ustasýný
yalnýz býrakmamýþ. Hanýmý Geroðlu Nene idi. Ben
Salih Usta'ya deðil ama Geroðlu Nene'ye yetiþtim.
Selahattin Aþçý'da babasýndan dinlediklerini naklediyor;
Salih Usta o zamanýn çok meþhur ustasýymýþ. Yeniden silah yapýyormuþ. Namluyu körükle ateþte ýsýtýp, örste dövüp çýkarýr,ateþte sarma yapýp namluyu
imal edermiþ. Hasta yataðýnda iken bile çalýþmaya
can atarmýþ. Bir gün babama: "Durmuþ demiþ, þu yataktan bir kalkayým, bak seninle neler icat edeceðiz"
demiþ.Yine bir seferinde de "Durmuþ, öyle bir tüfek
icat ettim ki demiþ, mermileri koydum içerisine, öyle
ateþ edecek demiþ. Yeter ki hele bir iyi olayým." Halbuki çok hastaymýþ ve bir daha yataktan kalkamamýþ.
Yýlmaz Celepoðlu, Çilingirliði ve dedesi Hakký
Usta'yý bakýn nasýl anlatýyor;
Çilingir, o devirlerde her eve, her insana lazým
olan bir atölye türüdür. Bütün meslek gruplarýnýn kýrýlan alet ve edevatlarý veya düþünülen aletler çilingirler tarafýndan yapýlýrdý. Çilingir, seri düþünecek,
müthiþ bir göz ve çok mahir el becerisi olacak.
Dedem çocukken yaylada çam kabuklarýndan tabanca yapar ve tetik tertibatýný da yaþ fýndýk dallarýndan cin yayý yaparak çalýþtýrýrmýþ. Bu,Hakký dedemin
babasý olan Süleyman dedemin dikkatini çekmiþ ve
onu bir çilingirin yanýna çýrak olarak vermiþ. Dedem
orada on ,on beþ gün çalýþýp eðelemeyi öðrenmiþ.
Ama bir gün ustasýnýn yaptýðý bir iþe müdahale edip
onu öyle deðil böyle yaparsan daha iyi olur deyince
ustasýndan bir þamar yemiþ. Bunun üzerine oradan
ayrýlýp, mengene, eðe, pense, kerpeten vs. gibi takýmlarý alýp kendi evlerinin altýnda bir atölye açmýþ.Akla hayale gelmeyecek tabanca tüfek gibi silahlar yapmýþ.
Askerliði geldiðinde kaledeki askerlik þubesinde
mesleði sorulunca çilingir olduðunu söylüyor. Çilingir
olarak ne iþ yaparsýn diye sorduklarýnda ise silah
imal eder, bakým ve tamirini yaparým diyor. Ayný yaþta olan kayýnbiraderi Gariboðlu Mustafa ile askere
gidiyorlar.Hakký Dedem tüfekçi, Gariboðlu dedem
ise piyade oluyor. Hakký Dedem askerde silah bakým ve
onarýmý ile ilgileniyor.Sarýkamýþ Harekâtýnda ikisi de Doðu
Cephesini boyluyorlar.
Hakký dedem askerlik dönüþü Niksar'a gelince tekrar
atölyesini açýyor. Dedemin olaðanüstü bir el iþçiliði var. O yýllar I. Cihan Harbi ve Kurtuluþ
Savaþý yýllarý. Niksar'daki bütün
devlet ve askeri erkân, kaymakam, mostantik(Sorgu Hakimi),
hakim, yine o zamanki ekabir
takým, Rumlara karþý mücadele
eden milisler, iþte Fatlýlý Ali Çavuþ, Reþadiyeli Güpür ve birçoklarý silahlarýnýn tamir ve bakým ve tamirini dedeme yaptýrý-
yorlar. Tabii bu iþi hükümetten müsaadeli ve onaylý
olarak yapýyor.
Savaþ yýllarý atölye sadece silah bakým ve onarým
yeri deðil ayný zamanda cephede kullanýlan boþ kovanlarýn doldurulup geri gönderildiði bir cephane
imalat atölyesi olmuþtur. Dedem o yýllarda hep silahla uðraþtýðý için bir diðer lâkabý da "Tüfekçi Hakký Usta" idi.
Savaþ yýllarý bittikten, ortalýk huzura kavuþtuktan
sonra dedem evinin altýndaki atölyesini Orta Çarþý'ya
taþýyor. Atölye, Orta Çarþý'da þu anda Faruk Celepoðlu'nun züccaciye dükkânýnýn (O zaman o dükkân
yoktu ve orasý toprak yýðýný idi) yanýndaki aralýktan
yukarý çýkarken sað kolda idi. Sol kolda ise Þavgý Ustanýn kahvehanesi vardý. Yine rahmetle analým, elli
metre ilerde de Çilingir Durmuþ Usta'nýn atölyesi vardý.
Ýlk yýllarda sadece silah bakým ve onarýmý için çalýþýrken, Cumhuriyet'ten sonra teknolojinin de geliþimiyle o günün büyük icatlarýndan olan dikiþ makinelerinin tamir ve bakýmý, terzi makaslarý, ütüleri, berber týraþ makineleri, makaslarý ve usturalarý, gramafon ve radyolar, o yýllarda çok revaçta olan saraç
aletler ve her türlü makine tamiri ve onarýmlarýnýn
yapýldýðý iþ yeri haline gelmiþti. Kýsaca o günün çilingir atölyeleri her derde deva dükkânlardý.
Dedemin tek kusuru, oðullarýnýn yetiþmesi ile birlikte iþleri gevþetmiþ ve rehavete girmiþti. Rahmetli
sabah namazýný mutlaka Arasta Camii'nde kýlar, da-
Selâhattin Aþçý Oðlu Adem Aþçý ile M.Necati Güneþ Arþivi
83
Selahattin Aþçý, bilmediði konularý her zaman
Hakký Usta'ya sorduðunu söylüyor;
Hakký Usta'da hiç çekememezlik yoktu, her zaman yardýmcý olurdu. Danýþacaðým iþ olunca onun
yanýna giderdim. Þimdi oradan geçtiðim zaman rahmetli aklýma geliyor.
Þevket Selçuk, Durmuþ Usta'yý þöyle anlatýyor;
Bir de Durmuþ Usta vardý. Bunlar aslen Erbaa'nýn
Tepekýþla köyünden gelme idiler. Kale içi mahallesinde otururlardý. Durmuþ Usta, Geroðlu Salih Usta'nýn
çýraðý idi. Çilingirlik iþlerine sanatlarýna vakýf, çalýþkan bir insandý. Çilingirlik, o günün meslekleri arasýnda en popüler mesleklerden olduðu için ince iþler
sanatkârý olarak toplumda bir deðerleri vardý.
Durmuþ Usta'nýn gençliðinde, 1920'lerde çarþýdaki sokak ara baþlarýnda köþelerinde direklerde belediyenin radyum lambalarý varmýþ. Bu lambalarýn
gaz yaðlarýnýn konulmasý, özel sýrýðý ile direklerdeki
kancaya asýlmasý, yakýlmasý, havalarýnýn pompalanýp
hava verilmesi, bakým ve onarým iþlerinin yapýlmasýndan sorumluymuþ.
Niyazi Aþçý, babasýný anlatýyor;
Þevket Celeboðlu (Solda) Necmettin Çoroðlu
ile Tekel Bahçesinde Ziynet Celepoðlu Arþivi
ha sonra dükkâný açar, hemen karþýdaki Þavgý Usta'nýn kahvehaneye geçerek köpüklü kahvesini içerdi. Daha sonra birer birer ahbaplar gelmeye baþlar,
çaylar içilir, sohbet koyulaþýrdý. Yine böyle bir sohbet
sýrasýnda vatandaþýn biri ezile sýkýla dedemin karþýsýna geliyor. Altý ay önce býraktýðý dikiþ makinesinin yapýlýp yapýlmadýðýný soruyor. Dedem kafasýný kaldýrýyor; "O kadar acelen varsa al baþkasýna yaptýr" diyor.
Ama eþ dost araya giriyor. Adamýn kýzýnýn düðünü
varmýþ deyip, bir haftaya söz alýyorlar ve bir hafta
sonra gelip yapýlan makinelerini alýyorlar.
Nurettin Celepoðlu, aileyi þöyle tanýtýyor; Süleyman dedemin iki erkek bir kýz çocuðu varmýþ. Hakký,
Ahmet Muhtar ve Nuriye. Babam Hakký Usta iki evli
olup, dokuz çocuðu varmýþ. Beþ erkek, dört kýz. Babamýn el yapýmý ilk gramafonu hala bende durmaktadýr. Kimler gelmedi o gramofonu istemeye. Paþalar
filan, 1 hafta üst üste geldiler istediler. Ýþte dedim, 1
milyar vermezseniz vermem dedim. Ben bunun parasýnda deðilim, hatýrasý var. Bizi adliyeden de çok çaðýrýrlardý bu silahtan mermi çýkmýþ mý çýkmamýþ mý
diye bilirkiþi olarak sorarlardý.
84
Babam Durmuþ Usta, çilingir idi. Daha ziyade silah üzerine çalýþýrdý. Fakat güzel de ud, baðlama çalardý. Hatta kemaný bile vardý. Bana da babamdan
geliyor bu yetenek.
Babam, Salih Usta ölene kadar onunla çalýþmýþ.
Salih Usta ölünce babam askere gitmiþ, gelmiþ ve
kendi dükkânýný açmýþ. Orta Çarþý'da mülkiyeti Kabak Ýmam'ýn olan binada çilingir olarak faaliyete
baþlamýþ. Daha sonra belediyeden ihalede aldýðý yere bina yaptýrmýþ ve kendi yerine taþýnmýþ. Bu
dükkân, Orta Çarþý'da Kazancý'ya çýkan Tepebaþý
aralýðýnda idi. Badallardan çýkýnca tam karþýda idi ve
o dükkânda çilingirlik mesleðini devam ettirdi.
Babam çilingir olarak; tüfek tamir eder, dipçik,
kundak vs. silahýn her þeyini yapardý. Dikiþ makinesi
tamiri, gramofon tamiri, buðday eleme, selektör makinesi , kahve makinesi tamiri yapardý. Hava fiþeði,
çarkýfelek, tel fiþeði imal eder ve kullanýrdý. Tel fiþeði,
tel üzerinde gidip gelen fiþeklerdi. Eskiden özellikle
bayramlarda belediyenin önünde 30-35 metre tel
gerilir ve fiþek ateþlenirdi. Fiþek her baþa ulaþtýðýnda
kendiliðinden ateþlenir ve bu þekilde tel üzerinde
ateþler kývýlcýmlar saçarak gider gelirdi. Bu hareket fiþeðin içindeki yakýt bitene kadar devam ederdi. Fiþeðin içinde barut, kömür tozu ve ispirto karýþýmý bir
yakýt bulunurdu. Tel fiþeðinin ilk ateþleme görevi bana aitti, fiþeði ben ateþlerdim.
Bir de diyor Niyazi Usta, 1955'lerde yangýn çýkmýþtý babamýn atölyesinde. Yangýn binanýn üst katýnda çýkmýþ. Üst katta hava fiþeði yapardýk. Yangýna sigaranýn sebep olduðunu düþünüyoruz. Babam sigarasýný düþürdü mü, unuttu mu bilemiyoruz. Yangýn
öðleden önce 10-11 sýralarýnda çýkmýþ. Dükkânda
sadece babam varmýþ. Üst kat ve orta katýn yarýsý
yandý, alt kata geçmeden söndürüldü. Bu yangýnda
babamýn sakladýðý paralarda yandý. Teneke kutularda olan gümüþ 10 liralar, 50 kuruþlar, 25 kuruþlar
yanmamýþtý. Ama kaðýt paralarýn neredeyse tamamý
yanmýþtý. Hatta babam kaðýt paralarýn kalýntýlarýný
deðiþtirmek için bankaya götürmüþ, çok azýný deðiþtirmiþler, ama çoðunu çok yandýðý için deðiþtirmemiþlerdi.
Babam yangýndan sonra daha az çalýþmaya baþladý. Yangýna çok üzüldü ve eski þevki, isteði kalmadý. Ama 74 yaþýnda ölene kadar yine de çalýþtý.
Babam nöbetinin olmadýðý zamanlar atölyede
çalýþýrdý. Babam da çok güzel silah tamiri yapardý.
Hatta zamanýn tekel eksperinin tabancasýnýn yarýlan
namlusunu yeniden yapmýþtý. Tekel'e gidiþ geliþleri
sýrasýnda yol güzergâhýnda dikiþ makinesi, gramofonu, radyosu, saati, ütüsü vs. bozulanlarý kýrmaz, kimini mahallinde, kimini de evimizde tamir eder ve
bunlarýn hiçbirinden para almazdý. Ama tamir ücretinin misliyle hediye gelirdi.
Ben küçüktüm. Evimizi de daha yeni yaptýrmaya
baþlamýþtýk.Henüz iki oda yapýlmýþtý. Babam o gün
ev halkýný bir yere gönderdi. Þubenin (Askerlik Þubesi) "A" klavyeli (markasýný da hiç unutmuyorum "Remington") yazý makinesini "F" klavyeye çevrilecekti.
Babamýn söktüðü parçalarý ben sýrasýyla odanýn tabanýna diziyorum. Meret makine, kendisi minnacýk
ama sökülen parçalar odayý doldurdu. Babam yorulmuþ, biraz dinlenelim deyince ben mahzun mahzun
babama bakarak, birazda korkuyla; Bu makine pa-
Selahattin Aþçý babasýyla yaptýklarý çarkýfelekten bahsediyor;
Bayramlarda Çarkýfelek yapardýk. Çarkýn
etrafýna sýrayla fiþekleri baðlardýk. Çarkýfelek
dönmeye baþlayýnca, fiþekler de sýrayla patlamaya baþlardý. Biten fýrlardý. Yine teli gererdik belediyenin önüne, fiþeði fitilledinmiyi
bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Bayramlar þimdiki gibi deðil. Bayram zamaný
herkes þenlenirdi. O zaman bambaþka bir
þeydi.
Yýlmaz Celepoðlu, babasý Þevket Celepoðlu'nu ve yaptýðý iþleri bakýn nasýl anlatýyor;
Hakký Usta'nýn evlâtlarý da aynen kendisi
gibi Hakký Usta'ya yakýþýr vaziyette mesleði
icra etmeye baþlamýþlardý. Askere gidene kadar dedem Hakký Usta'nýn yanýnda çalýþan
babam, askerliðini Sivas Zara'da, elektrik
santralinde makinist olarak yapmýþ, terhis
olup Niksar'a geldiðinde Derebað'daki elektrik santralinde çalýþmýþ, 1946'da da Tekel
(Reji)'in ahþap tütün depolarýnýn korunmasý
için alýnan ve halen Ayvaz Parký'nda sergilenen motopomplarýn makinisti olarak göreve
baþlamýþtý.
Turan Celepoðlu ve kardeþi Bedrettin Celepoðlu
Osman Kýrýþ Arþivi
85
halý mý diye sordum. Babacýðým gülerek; "Korkma
oðlum, hiçbir parça biri birine olmaz, biz bunu eskisi gibi yaparýz" dedi. Söktüðümüz gibi de monte edip,
þubeden gelen askere teslim ettik. Asker para filan
getirmediydi. Baba parasýný sonra mý alacaksýn deyince; "Para almayacaðým oðlum, Onlar bizim yurdumuzu kurtardý. Biz bir daktilolarýný tamir etmiþiz çok
mu" dedi. Ama subay amcalar babama bir karton subay sigarasý hediye etmiþlerdi.
1953 yýlý idi galiba, babam gece nöbetinden yeni gelmiþ ve yatmýþtý. Daha bir saat uyumadan kapýmýzýn telaþlý bir þekilde çalýnmasýyla korkarak kapýyý
açtýk. Ziraat Bankasý Müdür Yardýmcýsý telaþla babamý sordu. Meðer kasa anahtarýný kaybetmiþ, babam
Hakký Usta'nýn evlâtlarý arasýnda asýl dahi, ben iki
yaþýmdayken vefat eden Sýrrý Amcammýþ. O günün
en büyük eðlence aracý olan gramofonu aynasý ve
zembereði hariç tamamen el mahsulü olarak kendisi yapýp çalýþtýrmýþtýr. Bunu Nurettin Amcam hala muhafaza etmektedir. O zamanlar ailece Büþürüm (Çataloluk-Reþadiye) Yaylasýna giderler. Oradakilerin
meraklý bakýþlarýyla gramofonu kurup, iðne kutusunu açtýklarýnda iðnelerin olmadýðýný görürler. Benim
dahi amcam dere kenarýndaki sindiðenlerden topladýðý dikenlerle gramofonu çalýþtýrmýþ ve günlerce
plaklarý çalmýþlardýr. Yine ilk defa gördüðü radyonun
sesini beðenmeyip, hoparlör üzerindeki kaðýdý zýmparalayarak ses ayarý yapmýþtýr.
Aybastý'dan ayaðý kopan yirmi yaþlarýnda bir kýza babam ve amcamýn çizimleri ve imalatý ile normal bir insan
gibi yürüyebileceði takma bir ayak yapmýþlardý. Hatta kýz çok güzel çurfalýk
(Dokuma tezgahý) dokuduðunu söyleyince, diz kapaðý seviyesinde mini bir
levye ilave ederek kýza babaannemin
tezgahýnda dokuma dahi yaptýrmýþlardýr.
Nurettin Celepoðlu, Türkiye'de
O'nun üzerine sanatkâr tanýmam dediði Sýrrý aðabeyini anlatýyor;
Sýrrý Aðabeyim vardý, askerde vefat
etti. Ben O'nun üstüne Türkiye'de sanatkâr bilmem. Niye derseniz þu bildiðiYaþar Yalçýn Tüfek Tamirinde M.Necati Güneþ Arþivi
miz kol saatini gece uyumazdý, sabahlabanka kasasýný açacaktý. Babamýn yemeðini götürra kadar saat yapardý. Öyle deli idi ki, rahmetlik pedüðümde kasalarýn insan boyundan yüksek olduðuder baðýrýrdý: "Oðlum uykun geldi, yeter. Gel yat"
nu gördüm. Rahmetli bir çelik tel yardýmýyla kasayý
derdi. O ise "Baba azýcýk kaldý, azýcýk kaldý" derdi. Asbir-bir buçuk saat sürede açtý. Kilidi söktü, bizim atölkerde iken kara haberi geldi. Öyle iyi bir sanatkârdý
yeye götürüp, þifrelerini deðiþtirdi ve yeni bir anahtar
ki O'nun üstüne iþ döken yoktu.
yaparak kilidi kasaya monte etti ve anahtarý da müÞevket Selçuk, Sýrrý Celeboðlu'nun hikayesi çok
dür yardýmcýsýna teslim etti.
diyor;
Kilit açma olayý sadece bankaya mahsus deðildi.
Çalýþkan, keþifleri olan bir kiþiymiþ. Babamýn söyEsnaftan da ihtiyacý olanlara yardýmcý olurdu. Rahlediðine
göre, beþ tane av mermisi alan tüfek yapmetli Topçuoðlu Ahmet Amca'nýn, yine çok kadim
mýþ,
bir
tane
de tek mermi atan daha deðiþik bir tüdostu olan Bedrettin Aydýn'ýn ve diðer bir çok esnafýn
fek
yapmýþ.
kasalarýný defalarca açmýþtýr. Bahattin Sezgin ve Bedrettin amcalarýn motorlarýnýn tamiratlarýný hep baDemirci Ömer Üstün, Sýrrý Usta'nýn yaþýtý ve arkabam yapardý. Ben bisiklete binemezken, on üç yadaþý olduðunu söyleyerek; Sýrrý Usta çok yaratýcý idi.
þýmda motosiklet kullanmayý öðretti.
Elinden gelmeyen iþ yoktu. Tütün dizme makinesi
imal ederek kadýnlara büyük kolaylýk saðlamýþtý diYýlmaz Celepoðlu, O'nu tanýyan herkes gibi Sýrrý
yor.
Amcasýndan hayranlýkla bahsediyor;
86
Yýlmaz Celepoðlu, amcasý Turan Usta'nýn çilingirliðinin yanýnda özellikle dizel motorlardaki ustalýðýndan hayranlýkla bahsediyor;
Hakký Dedemin yanýnda babamlarla beraber Turan ve Nurettin amcamlarda çalýþýyorlardý. Onlarda çok iyi ustalardý. Turan amcam kýrýlan herhangi bir parçayý yeniden imal ederdi.
Torna tesviyeciliðinin yanýnda elektrik ve motorculuðu da vardý. Özellikle dizel motorlarda
harika bir ustaydý.
Þevket Selçuk, Turan Celepoðlu'nu anlatýyor;
Celepoðlu Hakký Usta'nýn üçüncü oðlu Turan Celeboðlu, çilingir olarak babasýnýn mesleðini devam ettirmiþtir. Turan Usta, Niksar'ýn
elektrik santralindeki döviz dizel eloktrejen motor gurubunun makinistliði görevini yapýyordu.
Bu iþi býrakarak kardeþi Nurettin'le beraber çilingirlik, kaynakçýlýk ve motor tamirciliði olmak
üzere dükkân açtýlar. Duran Usta, motor tamirciliði
ve dizel motor alanýnda yanýnda kimleri yetiþtirmedi
ki; Mehmet Ünal, Ayhan Kihtir, Burhan Özsayýn vd.
Nurettin Celepoðlu, çilingirliðe baþlamasýný ve
sonrasýný þöyle anlatýyor;
Ýlkokulda iken rahatsýzlanýp 4'ten terk ettim. Babam; "Sen þimdi hangi iþe gidersin, böyle avara gezmekle olmuyor.Ýstersen dükkâna gel, beraber çalýþalým" dedi. Babam ve aðabeyimlerle birlikte çalýþmaya
baþladým.Yaptýðýmýz iþlere gelince tabanca, dikiþ makinesi, yazý makinesi, civar köylerin silahlarýný tamir
ederdik. Anahtar imal etmezdik ama meselâ anahtar
kilidi açmazdý, sökerdik pasýný temizler, çalýþtýrýr verirdik. Bizi, bu silahtan mermi çýkmýþ mý çýkmamýþ mý
diye, adliyeden bilirkiþi olarak çok çaðýrýrlardý.
Daha sonra Cavit Bey zamanýnda, Ayvaz Suyu
Fabrikasý kurulurken, makineler monte edilecek, bu
iþlerden anlayan bir kiþi iþe alalým demiþler. Beni çaðýrdýlar ve fabrikanýn inþaat aþamasýnda iþe baþladým. Daha sonra makinelerle birlikte yabancý teknisyenlerde geldi ve beraber fabrikanýn montajýný tamamladýk. Fabrikanýn teknik sorumlusu olacaðým
için montaj sýrasýnda yabancýlardan daha çok çalýþtým, çünkü neyin nasýl çalýþtýðýný bilmem lazýmdý.
Fabrikanýn sorumlusu olarak yýllarca çalýþtým ve oradan emekli oldum. Niksar'ýn ilk tornacýsý olan Niyazi
Aþçý, babasýndan nasýl ayrýldýðýný þöyle anlatýyor;
Babamýn yanýnda iþe baþladým ve iyi bir çilingir
ustasý oldum. Ama çilingirliðin devri geçiyordu. Yeni-
likleri takip etmek lazýmdý. Artýk yetiþince babama:
Baba, bu silah iþini býrakalým, modasý geçti, kaynak
makinesi alalým desem de pek dinletemedim. Ben
askere gidip geldikten sonra (1950-1953) babamý
razý etmek için aylarca uðraþtým, yalvardým ama nafile. Babamý razý edemeyince ben ayrýldým ve Bengiler'de dükkan açtým. Þevket Selçuk, Niksar'a ilk torna
tezgâhýný Niyazi Usta'nýn getirdiði anlatýyor;
Niyazi ve Selâhattin Aþçý kardeþler babalarý Çilingir Durmuþ Usta'nýn yanýnda çýrak olarak iþe baþlamýþlar, babalarýndan öðrendiklerini kendi gayretleriyle geliþtirmiþlerdi. Fakat Niyazi Usta'nýn ayrý bir
özelliði, 1954 senesinde önce asetilen kaynaðý, ondan sonra da torna tezgâhý aldý ve Niksar'ýn ilk tornacýsý oldu. 1954 senelerinden 1970 senelerine kadar Niksar'da akü bakým tamir iþlerini de yaptý. Oðlu Tuncay'ý iyi bir tornacý olarak yetiþtirdi.
Selahattin Aþçý, babasýnýn yanýndaki günlerini ve
kendi iþini kurmasýný anlatýyor;
Çilingir Durmuþ Usta'nýn oðluyum.Onun yanýnda
yetiþtik, büyüdük. Babamýn yanýnda çilingir iþleri,
ufak tefek tamir iþleri, tabanca, tüfek gramofon, dikiþ makinesi kapý fireði ve anahtar tamiri yapardýk.
Bu iþleri eðe, testere, mengene, çekiç, zýmpara taþý
gibi ufak tefek aletlerle yapýyorduk. Pürmüz denilen
bir alet vardý. Deposuna gaz yaðý dolduruyorduk ve
çubuðuyla pompalayýp yakardýk. Onunla tavlama
ýsýtma yapardýk.Birkaç tane kýrma tüfek yaptým, av
tüfeði falan. Sýfýrdan baþladým, kendim yaptým eðey-
87
le testereyle. Neyi varsa onun tamirini yapardýk. O
zamanýn þartlarýna göre tamir ederdik.
1955'te askerlik bitince hayata atýldýk. Çilingirlik
sanatýný kademe kademe yükseltmeye baþladým.
1962'de babamýn yanýndan ayrýlarak Kuz Mahalle'de
kendi dükkânýmý açtým. Oksijen kaynaðý ile ufak tefek iþlerle kendi kendime yaþýyordum. Aðamda küçük bir torna vardý, onu aldým. Ýstanbul yapýsý. Sonra
tornayý büyüttüm, büyük tornayý aldým. Derken iþ büyüdü gitti, fabrikalarýn makine parçalarýný, traktör
parçalarýný yapardým.
Bizim ailede müzikle uðraþan çoktur. Cümbüþ,
keman, ud gibi müzik aletlerini çalardýk. Hatta ben
hem cümbüþ, hem de keman yaptým. Ýyi, güzel günlerde Duran Usta, Niyazi Usta, Zeki Usta, ben ve bazý arkadaþlar bir araya gelir, çalar, söyler, yer, içerdik.
Osman Arsal, babasý Sami Arsal'ý anlatýyor;
Babam, tüfek ve tabanca tamiratý yapar, kovan
imal eder, yine boþ tabanca, tüfek kovanlarýný doldururdu. Özellikle tüfek ve tabancalarýn iðneleri çok kýrýlýr.Onlarý tamir ederdi. En çok gelen tabancalar ve
Karadað idi. Barabellumlarýn mermileri hem kalýn,
hem de uzun olurdu. Yine Karadaðlarda toplu tabanca idiler ve Karadað 5'lisi, 7'lisi, 9'lusu vardý.
Babam, daha çok yað küleði, su boducu, yayýk vs.
yapan dedem Hüseyin Arsal ile birlikte çalýþýr, kendisi de kapý pencere doðramasý, tel dolabý gibi marangozluk iþleri de yapardý. Dedem ayný zamanda saz,
zurna gibi müzik aletleri de yapar ve çalardý. Dedem,
babam ve amcam ayný zamanda hafta sonlarý düðünlere gider ve çalarlardý.
Yaþar Yalçýn, çilingirliði, Terme'den Niksar'a geliþini ve iþ yaþamýný anlatýyor;
Çilingirlik ince zanaattýr. Anahtar yapabilen, makinelerin tamirlerini yapabilen, silah tamir edebilen,
tesviyeyi iyi yapabilen ustaya çilingir denir. Çilingir
demire daha hassas, daha ince, daha güzel þekil verebilen insanlara derler. Yani ince zanaattýr.
Ben insanlara ne lazýmsa onu yapabilirdim. Resmini kafamda çizer, aynen yapardým. Önceleri isteyenlere çakmaklý kuþ tüfeði yapardým. Sonra dolma
çifteler yaptým. Ama benim asýl imalatým ve en çok
yapýp sattýðým tüfekler, "Canik Av Tüfekleri" idi ve tamamen kendi imalâtýmdý. "Canik Av Tüfekleri" için
1970'lerde patent almak için müracaat ettim ama olmadý, alamadým. Eðer o zaman patent almýþ olsa
idim þimdi en az yüz kiþi çalýþýyor olurdu.
Bize çok deðiþik silahlar gelirdi. Deðiþik marka,
model ve çaplarda silahlar gelirdi. Mesela burada
88
hububat iþiyle uðraþan Abdurrahman Efendi'nin bir
tabancasý vardý, "Barabelli"nin incesi ki çok zarif bir
silahtý. Yýldýr yýldýr parlýyordu. Abdurrahman Efendi
ona gözü gibi bakar ve kasada saklardý. Hiç ihmal
etmez, her iki ayda bir bana getirir, bakým yaptýrýr,
tekrar yaðlatýr götürür, kasaya kilitlerdi. Zaten askerde de subaymýþ kendisi. Askerlikten kalma bir merak, bir zevk. Adam çok özel taþýrdý ve önem verirdi
silahýna.
Mesela Ahmet Özlü vardý. Nalbantlarýn Ahmet
derlerdi ona. O'nun Lagant tabancasý vardý, hareketli yedili. Çok meraklýydý Lagant'a. Lagant, Belçika'nýnda var Rus'un da var. Ahmet Efendi'nin ki Belçika Lagantýydý. Daha yumuþak ayaklýydý. O da ayný
vaziyet siler, temizletir, kenara koyardý öyle. Adam
yaþlýydý ama silaha meraklýydý.
Bir de Fatlýlý Ali Çavuþ vardý. Her Cuma evinden
çýkar, Çilhane Camii'nde namazýný kýlar, benim
dükkânda oturur ve benimle namaza kadar sohbet
ederdi. Çeþitli silahlarý vardý adamýn. Bunlarýn bir
hafta birini temizletir , diðer hafta bir baþka silahýný
getirir temizletir, bu þekilde o da silaha meraklý bir
adamdý. Tabii eskiden bu adam silahþör bir adammýþ. Bana baþýndan geçen maceralarý anlatýrdý.
Özellikle Topal Osman Aða'nýn geliþini çok anlatýrdý.
Sonra mesleðimi kardeþim Mehmet Yalçýn'a býraktým. O küçük tüfekçi, ben büyük tüfekçi. Mehmet
önce benim yanýmda idi, benimle yýllarca çalýþtý. Daha sonra kendi dükkânýný açtý. Þimdi dükkâný Keþfi
Camii'nin altýnda ve sürekli olmasa da yine çilingirliðe devam ediyor. Daha çok ise kereste iþi ile meþgul
oluyor. Askerliðini bitirdikten sonra Niksar'a geldi,
benim yanýmda çýrak olarak çalýþmaya baþladý. Mesleði benden öðrendi.
O zamanlar esnaf arasýndaki iliþkiler çok güzeldi,
þimdi zaman deðiþti, ben o tadý daha bulamýyorum.
Sabah namazýnda buluþuyor sonra Orta Çarþý kahvesinde veya Çarþýbaþý'nda bir kahvede toplaþýr, pide
alýr, kahvaltý yapardýk. Ne bileyim peynir, zeytin, domates, salatalýk vs. Bir sabah sende, bir sabah bende, böyle sýrasýyla esnaflar arasýnda nöbetleþe yapýlýrdý.
Süleyman Çiftçi, asýl mesleðinin marangozluk olduðunu söyleyerek, çilingirliðe merak sonucu baþladýðýný anlatýyor;
Çilingirlik, metalden yapýlan þeyleri imal etmek,
tamir etmek, noksanýný tamamlamaktýr. Niksar'da o
iþ üzerine çalýþan kiþileri görünce merak eder, hemen
danýþýr ve sorarým. Ýlimle ustalýðýn sonu olmaz. Bazý
gençlerin bir yenilik veya kýsa yoldan, pratik bir iþ
yaptýklarýný görünce hemen gider, sorar ve öðrenmeye çalýþýrým. Ben kýrk yýldýr bu iþlerle uðraþýyorum
ama hala kendime usta oldum diyemiyorum. Öðrenmenin sonu yok.
Makine ayarlarý, bakýmý ve tamirini yaparým, elimizde mevcut olmayan alet ve takýmlarýn ayný veya
benzerlerini yapar, kullanýrým, hýzar tezgâhý kurarým,
bozuk olan hýzar tezgâhlarýnýn bilyelerini (Rulmanlarýný) deðiþtirir, elimizden geldiði kadarýyla tamir ederim, çalýþmayan þerit hýzarlarý çalýþýr hale getirir, kavruk hýzarlarý düzeltirim. Böylelikle diðer arkadaþlarýnda dertlerine derman olmaya çalýþýrým.
Osman Kýrýþ, önceden motosiklet, bisiklet tamir
ederken kayýnpederi Turan Celepoðlu'nun teklifi ve
isteðiyle çilingirliðe baþladýðýný anlatýyor;
Ben önceden sadece motosiklet, bisiklet tamir
ediyordum. Bir gün kayýnpeder; "Ben artýk yaþlandým, firek, kilit tamir ederken yardýmcý ol" dedi. Ben
de kendisinden öðrendiðim þekilde O'na yardýma
baþladým. Artýk çilingirlik iþlerini bana göndermeye
baþladý. Ben de motosiklet, bisiklet tamiri yanýnda çilingirlik iþlerini de; anahtar yapýmý, kilit, küçük el
aletleri tamiri vs. yapmaya baþladým. Kapýsý kilitli kalan arabalarýn kilitlerini açmak, kontak anahtarlarýný
tamir etmek, motosikletlerin direksiyon kilitlerini açmak yaptýðým iþlerdendi.
Yeni tip ve modellerde kilitler çýktýðýnda hemen
sýfýrýný alýr, akþam evde açar, tüm parçalarýný daðýtýr
ve çalýþma sistemini öðrenirdim. Ýstanbul'da Kapalý
Çarþý'nýn yanýndaki Çadýrcýlar Çarþýsý çilingir ve
anahtarcýlarýn merkezi idi. Bilmediðim konularý Ýstanbul'daki baþ ustalara ya giderek veya telefonla
sorar öðrenirdim. Delikli demir çýktý, mertlik bozuldu.
Þimdi kapalý kilitleri açan makineler çýktý, ustalýk iþleri bitti.
Bu sanat çok güzel, çok zevkli ama karþýlýðýný alamayýnca insan üzülüyor. Sanat Ýstanbul'da diyor Osman Usta, orada iþini yapar, emeðinin karþýlýðýný alýrsýn. Bizimkilerse, "Ne yaptýn ki, bu kadar para istenir
mi?" diyorlar.
GÜNÜMÜZDE ÇÝLÝNGÝRLER
Teknolojinin geliþimiyle çilingirlik eski önemini
kaybetmiþtir. Çilingirlerin yaptýklarý iþler günümüzde
fabrikasyona dönmüþ, yeni tezgâhlar sayesinde daha kýsa sürede seri halde yapýlýr olmuþtur. Günümüzde çilingirlik deyince sadece anahtarcýlýk, kapý, kasa,
araç kilidi açmak ve tamiri anlaþýlmaktadýr. Niksar
Esnaf ve Sanatkârlar Odasý kayýtlarýna göre 1 Mart
2010 tarihi itibarý ile faal olarak çalýþan üç çilingir-
anahtarcý vardýr. Bunlar Osman Kýrýþ, Suat Deniz ve
Gökhan Özyurt'tur. Hayatta olan ancak aktif olarak
bu mesleði yapmayan eski ustalar ise Niyazi Aþçý,
Selâhattin Aþçý, Nurettin Celepoðlu, Yaþar Yalçýn,
Mehmet Yalçýn ve Yusuf Özyurt'tur. Süleyman Çiftçi
ise halen faal olarak çalýþmaktadýr.
KAYNAKLAR:
ÇAKIR, Coþkun; 19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri
Niksar, s. 144, Alfa Yay., Ýstanbul, 2001.
BOSTAN, M. Hanefi; XV. Ve XVI. Yüzyýllarda Osmanlý Yönetiminde Niksar Þehri (1455-1574), XIII.
Türk Tarih Kongresi Bildirileri, III. Cilt III.Kýsým, s. 24,
TTK Yay., Ankara, 2002.
Büyük Türkçe Sözlük, http://tdkterim.gov.tr
AnaBritannica, c.9, s.109,1994, Ýstanbul.
KAYNAK KÝÞÝLER:
Ömer ÜSTÜN (Niksar-1925), Niyazi AÞÇI (Niksar-1930), Selahattin AÞÇI (Niksar-1932), Nurettin
CELEPOÐLU (Niksar-1938), Bedrettin CELEPOÐLU
(Niksar-1940), Yaþar YALÇIN (Terme-1940), Yýlmaz
CELEPOÐLU (Niksar-1943), Burhan ÖZSAYIN (Niksar-1943), Þevket SELÇUK (Niksar-1945), Osman KIRIÞ (Niksar-1946), Osman ARSAL (Niksar-1950), Süleyman ÇÝFTÇÝ (Akkuþ-1954)
YÜREÐÝM BURUK
Sürekli dolaþtým o kadar sene,
Seninle doyasýya yaþayamadým…
Hep seni çaðýrdým gel bana diye,
Ben bir türlü sana kavuþamadým…
Hayatým boyunca seni kolladým,
Sadece bunlarý yeterli sandým,
Gönlümün kapýsýný sana açarak,
Ýnan, mutlu olmayý baþaramadým…
Þu yalan dünyada yapayalnýzým,
Günlerim çok uzun, üstelik bomboþ,
Keþke isteklerini bir bir yapsaydým
Kalbimde tahtýn, hiç olmazdý boþ…
Hayat ne kadar kýsa, yýllar ne çabuk,
Geçip gitti hýzla, sanki bir soluk,
Sana dokunmak için uzandýðýmda,
Ellerim boþ kaldý, yüreðim buruk…
Hamdi ERTÜRK
89
KIVRIM KIVRIM AÞK
Köksal PABUCCU*
Sakin bir hayat istediðini söyler genellikle insanlar...
Her þeyin nizam ve intizamla devam ettiði,
hiçbir þeyin yerinden oynamadýðý...
Baþlarýnýn aðrýmadýðý, burunlarýnýn kanamadýðý; bütün iþlerinin rast gittiði bir hayat...
Kim istemez ki?
***
Tüm intizamlarýn sükûn ve sükûnet verdiði
doðru ama; yeknesaklýk denilen durgunluk da,
en büyük sükûnetsizlik deðil mi?
Bu yüzden 'sükûneti bol' bazý insanlar, yine
de bunalýrlar hayatlarýndan...
Hiç dalgalý denizle boðuþmamýþ, karanlýk
gecede kaybolmamýþlardýr çünkü...
Oysa o dalgalarý yaþayanlar, karanlýkta ýþýk
bulanlar; sükût ve sükûnetin ne büyük nimet olduðunu daha iyi bilirler...
***
Hayat, zýtlarýn çarpýþtýðý, iyi kötü, çirkin güzel, sýcak soðuk, sevgi nefret, aydýnlýk ve karanlýðýn birbiriyle boðuþtuðu bir kavram...
Bunlar birbiri içine girmiþ, biri birine karýþmýþ...
Acý anýnda mutluluðu, mutluluk içinde ise en
büyük acýlarý yaþayabiliriz...
"Yýllarca emek harcayýp ancak sahip olabildiðimiz evimize taþýndýðýmýz gün, validemin vefat haberini almýþtýk..."
***
Bizler hikmetini belki bilemiyoruz ama, iniþ
ve çýkýþlarla hayat kuvvet kazanýyor galiba...
Eðer dümdüz bir çizgi olsaydý yazdýklarýmýz
ya da hepsi bir olsaydý yan yana dizilen harflerin... Ne kadar manasýz olurdu...
Oysa kývrým kývrým, nasýl da kývrýlýyor;
'dünyanýn varlýðýna neden olan' 'AÞK'ýn
harfleri...
* Araþtýrmacý-Yazar
90
UNUTMAM SENÝ
Yüreðinin sesine kulak verdin,
Gözümün yaþýný silmeye geldin,
Ömrüme yetecek mutluluk verdin,
Unutmam imkânsýz unutmam seni...
Yanýnda canlandý tüm duygularým,
Seninle yeþerdi tüm umutlarým,
Sen gidince bölündü mýsralarým,
Gidiþin zamansýz unutmam seni...
Yokluðun içimde büyük bir acý,
Alýþtým ben sana çekerim sancý,
Ne olur geri dön bitsin bu acý,
Deli gönül arsýz unutmam seni...
Yýkarým dünyayý gelmezsen bana,
Bulurum ben seni inanmasan da,
Veririm bu caný senin uðruna,
Þiirsiz bir dünya haramdýr bana,
Unutamaz bu can unutmaz seni.
Nermin TERZÝ
ÝSTÝKLAL MARÞIMIZIN
ÞÝÝRLERLE AÇIKLAMASI - 3
Hüseyin YAPICI*
3. kýta 1. satýr
HÜR YAÞARIM
Baðýmsýzlýk için savaþýp huzura eren
Ezel orta Asya'dan Anadolu'ya giren
Namusuyla hem de üç kýtada hüküm süren
Ecdadýmla ezelden beridir hür yaþarým
Zalim de olsa çaresiz olana vuramam
Elhak, zulüm görürsem kimliðini soramam
Lider olmazsam eðer, bu dünyada duramam
Daima ben ezelden beridir hür yaþarým
Elbette yolum haktýr benim, deðilim þaman
Nâkis olup düþmandan asla, dilemem aman
Benim karakterimdir özgür olmak her zaman
Ebediyen ezelden beridir hür yaþarým
Þahmeran gibi görünür düþmanlara boyum
Aðababa derler ya hani, iþte ben oyum
Rahmana teslim olur sadece, bütün soyum
Itretimle ezelden beridir hür yaþarým
Milletimle hem bütün engelleri aþarým
3. kýta 2. satýr
ZÝNCÝR VURACAKMIÞ
Hainler dokunamaz kuþumuza kurdumuza
Avdet eder evine, gücü yetmez ordumuza
Nâhib olarak hem de, haksýz yere yurdumuza
Gelen çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Ýktidar için ülkemde kendine dost bulamaz
Çakallar gelip de benliðimi benden alamaz
Israrla esir etmesi söz konusu olamaz
Lanet çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Rabbim, halkýmý koru geliyor güldür güldür
Ýhyâ et bizleri, düþmana karþý hep güldür
Devletimden ayrý olmak benim için züldür
Ýnanýrým ezelden beridir hür yaþarým
Gayrimeþru yollarda olup hep þeytana kanan
Irkýmý kökten yok etmenin hayaliyle yanan
Namert olup, bu dünyada kendini insan sanan
Barbar çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Rezil düþmanýn derdi ülkemde kalmaktýr
Halkýmýn arzusu, onlarý geri salmaktýr
Ülküm, ezelden ebede kadar hür olmaktýr
Revadýr ben ezelden beridir hür yaþarým
Asri görünüp barbarca masumlarý avlayan
Nezaketle, atýmýn üzengisini yalayan
Avantasý için kapý arkasýnda havlayan
Zaðar çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Yegâne yurdumda milletimle karýþmýþým
Adaleti korumak için hep çalýþmýþým
Þerefimle özgür yaþamaya alýþmýþým
Âdetimdir ezelden beridir hür yaþarým
Ýðfal ile özgürlüðümü almaktýr çabasý
Namusu olmayan, vahþi hayvanlarýn kabasý
Cuntacýlarýn lideri, þeytanýn has babasý
Ýblis çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Dünyada hep kuþaktan kuþaða geçer genim
Irkým büyüktür gökte baþým, dünyadýr enim
Mahþere kadar bu topraklar, elbette benim
Hakkýmdýr, ben ezelden beridir hür yaþarým
Rumzu küfürdür onun, yüzüne tükürsen týnmaz
Vicdan sahibi olan insaný, kendinden sanmaz
Uyumsuz, haklýnýn hakkýný almaya utanmaz
Rezil çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Ümmetin izleri vardýr her taþta kayada
Rahman için veremem onu, ölürüm yâda
Yedirmem düþmanlara ülkemi tüm dünyada
Ahalimle ezelden beridir hür yaþarým
Açýkça yaðma ediyorlar, kendince zararsýz
Curcuna çýkarýp talan eden, utanmaz hýrsýz
Alçakça iþgale kalkýþan ikiyüzlü arsýz
Kalleþ çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
* Araþtýrmacý-Yazar
91
Milletime kalleþçe hayatta hep saldýrmýþtýr
Isýrgan gibi, masum insanlarý yýldýrmýþtýr
Þahsýma zincir vurmayý düþünen, çýldýrmýþtýr
Þaþkýn çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Akarým ben sel gibi, ummana sýðmam taþarým
Þerefle yaþarým ülkemde, olmuþum ezgin
Azimle korurum yurdumu, deðilim bezgin
Rakibim bulunmaz hiç, gelirim dolu dizgin
Irgaf sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Metanetli olup asalet için koþarým
Þahsiyetsiz, babasý belirsiz neslinden kopan
Abdestsiz, kitaptan ayrýlarak þeytana tapan
Rica minnet ile ecdadýma uþaklýk yapan
Irgat çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým
Mecnun oldum vatanýma namus için yaþarým
3. kýta 4. satýr
ENGÝNLERE SIÐMAM
Yurt benimdir, ne cesaretle kem göz ile bakarlar
Issýz bulduklarý yerleri, hepten yakýp yýkarlar
Ruhsatsýz ülkeme girenler, haþmetimden korkarlar
Tartaklarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
3. kýta 3. satýr
SEL GÝBÝYÝM
Kenetlenmiþ millet, bekliyor eli kürekli
Ümmî-i Sâdýk'a dost olmuþ, aslan yürekli
Kahbeler giremez, vatan korunur sürekli
Ra'din sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Eþkýya gibi gelip milletimi horladýn
Mekânýma girerek yüreðimi korladýn
Ýyi niyetli idim, sen sabrýmý zorladýn
Þimdi sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Sinerler ölümüzden, çýldýrýyor saðlardan
Ecdadýn yaþadýðý mor sümbüllü baðlardan
Lâhik olup inerek her an yüce daðlardan
Gelen sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Ýbret-i âlem için kem gözleri baðlarým
Bana yan bakanlarý ateþ olur daðlarým
Ýlelebet, vatan için gürleyip çaðlarým
Yýkan sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Ýradem güçlüdür, hokkabazlarý sezerim
Manevi benliðime göz dikeni ezerim
Baðýmsýzlýk karakterimdir, yoktur benzerim
Eþsiz sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Nazif yurduma gelip sakýn, bozma düzeni
Dimar gelmeden çekil git, daðýtýrým seni
Ýhtiþamlý bir milletim, herkes bilir beni
Ma'lum sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Ýcazet yoktur ey müstevli, yurdu terk eyle
Çapulculukla beni korkutamazsýn öyle
Ýbnetorlara geçit verilmez bundan böyle
Gayrý sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
Nileyn ýrmaklarý misali durgun akarým
Emlâk-i milliyyeme göz dikeni yakarým
Racon kesmem hiç, önüme geleni yýkarým
Azgýn sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým
92
Allah bizimledir, onlar topraðýmý alamazlar
Rezalet çýkarmakla yurdumda, asla kalamazlar
Istýlam edilir daðlar, parça bile bulamazlar
Makaslarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Defol git ülkemden, topraðýma gelip de tüneme
Alçak gönüllüyüm, lakin seni çekemem sineme
Gâfil olup da ülkemde kalmayý, sakýn deneme
Letrelerim daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Azmim var özgürlüðe, sökmez canavarýn narasý
Rütbem hürriyettir benim, ecdattan aldým mirasý
Irdým ben Ergenekondan, açýlýr daðlar arasý
Eritirim daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Neþ'e-i uhraya kadar Mîsak-ý Millî'dir yerim
Galebe için korkmadan, düþman üstüne giderim
Ýcab-ý halinde bastýðýn yeri alt üst ederim
Nadaslarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Lâþek düþman gördü gücümü, artýk kendini gizler
Enginler dar gelir bana, sapar yolumdan denizler
Rekin daðlar bükülür kirman ile solar benizler
Eðiririm daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Sanma ki yýlan deliðine girersem atlatýrým
Irgalarým daðlarý, kovalar seni çatlatýrým
Geçtiðiniz yeryüzünü bombalarla patlatýrým
Mayýnlarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Ahir kaçarsýn haþmetimden, yerin yoktur sapmaya
Musa ardýnda Firavun'ca eremezsin tapmaya
Toprak alamazsýn benim ülkemden mezar yapmaya
Aktarýrým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Þükür Allah'a, kuvvet verdi, hep giderim ileri
Artýk düþmanlar sýkýþtý, daha dönemezler geri
Rahat býrakmam onlarý hiç, daðýtýrým her yeri
Irgalarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým
Mahvederim düþmaný elbet kurtulacak her þarým
TOKAT ÞAÝRLER VE YAZARLAR DERNEÐÝ-KK ÜMBET DERGÝSÝNE
ÝKÝ ÖDÜL
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Bünyesinde yayýnlanmakta olan, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Süreli
Yayýnlarýndan Kümbet Dergisi ve Dernek üyelerinden
Þair Nermin TERZÝ "2009 Sabit ÝNCE Edebiyat Ödülü"ne layýk görüldü.
2009 Yýlýnda 6.Düzenlenen" Sabit ÝNCE Edebiyat
Ödülleri", Þiir, Roman, Aný, Deneme, Ýnceleme,
Hikâye, Röportaj ve Senaryo dallarýnda gerçekleþtirildi. 23 Ocak 2009 tarihinde Aktif Felsefe Derneði
ile birlikte düzenlenen 7.Antalya Þairler Þöleni'nde
dereceye girenlerin ödülleri de takdim edildi.
Þahittir Yaradaným ilk ve son olacaksýn
Olmasam da kalbinde sen ben de kalacaksýn
Söyle vefasýz söyle sensiz nasýl yaþarým
Ölmemek elde deðil iste daðlar aþarým
Ne bilirdim sevdamý böyle hor göreceksin
Seni seven þu kalbe kederler öreceksin
…
Seviyorsan az biraz kulak ver sözlerime
Geçip gidiyor ömür dön artýk özlerine
Þiir dalýnda Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
Üyesi Þair Nermin TERZÝ, Jüri Özel Ödülü'ne layýk
Kaldý ellerim bomboþ kýrýk dökük kalemim
görülürken, Kümbet Dergisi ne de Türk Edebiyatý'na
Tutturmuþum bir þarký bana sor yalnýzlýðý…
katkýlarýndan dolayý Onur Ödülü verildi. Jüri Özel
Tokat Gazetesi olarak, ilimizin kültür ve sanat
Ödülü alan Þair Nermin TERZÝ,1972 yýlýnda Ankaalanýnda büyük bir boþluðu dolduran, yüz akýmýz Tora'da doðdu. Aslen Erzurumludur. Ýlköðrenimini Ankat Þairler ve Yazarlar Derneði, Kümbet Dergisi menkara Etlik Ýlkokulu'nda, Orta öðrenimini de Ankara
suplarýný ve Þair Nermin TERZÝ'yi tebrik ediyor, baþaKanuni Lisesi'nde tamamladý. Eþinin görevi nedeniyrýlarýnýn devamýný diliyoruz.
le Þereflikoçhisar, Zile'de bulunan þair 15 yýldan
beri Turhal'da hayatýný sürdürmektedir. Þiire ortaokul yýllarýnda baþlayan Nermin TERZÝ, yazdýO'NA DOÐRU
ðý þiirlerini UMUTMA BENÝ/ÝLK ÖZAÐRIM adlý
Göklere doðru uzanan bir ses, bir el açýþ,
kitapta toplayarak Edebiyat dünyasýna adým atO sultana yalvararak, günahlardan kaçýþ.
tý.2006-2008 yýllarýnda Gündüz Yayýnevi ve
Anayurt Gazetesi'nin düzenlediði þiir yarýþmalaDönülecek ve sýðýnýlacak tek ve son yer,
rýnda ödül aldý. Ýkinci kitabýna ismini veren
Gönül duraðýdýr O,uðruna verilir ser.
ödüllü þiiri "Neredesin",Ersin KAYIÞLI tarafýndan
Hükmü bakidir âleme, her an ve her zaman
bestelenip Mustafa AÇIKGÖZ tarafýndan da yoBilmesek de her canlý, O'ndan diler aman.
rumlandý. Þair bu eserini adalet isteyen fakat
susturulan kadýnlara ithaf etti.ÝLESAM ve Tokat
Dünyaya gelmenin amacý,"O'nu bilmektir."
Þairler Ve Yazarlar Derneði üyesi olan Þair NerAhret sevabý mümine "O'nu görmektir."
min TERZÝ ayrýca Polis Radyosu'ndaki þiir programlarýna da katýlmaktadýr. Kýrýk Kalem Þiir
Ýnsanlar asýl ölümle hayat bulacaktýr,
Ölümle uyanýp hakikati bilecektir.
Tahlilleri Dergisi, Anayurt Gazetesi, Turhal'ýn
Sesi Gazetesi'nde þiirleri yayýmlanan þairin son
O gizli bir hazineydi, bilinmeyi istedi,
þiirinden bir bölümü aþaðýya alýyoruz.
SÖYLE VEFASIZ SÖYLE
Her þeyi yaratmak için sadece "Ol" dedi.
Amansýz bir hastalýk kol geziyor kalbimde
Hiç resmimiz yoktu ki þu sararan albümde
O'nun en sevdiði güzel Muhammed bir kuldu,
Beklenen kurtarýcýyla insanlýk hayat buldu.
Efsunlu gözlerine gönül nasýl dayansýn
Usul usul gelip de sen kalbime koyansýn
Ýsmini ayýrmamýþ isminden, peygamberden,
Bizi de ayýrmasýn habibi ve kendisinden.
Ebubekir TAHÝROÐLU
93
I. CAHÝT KÜLEBÝ MEMLEKETÝMÝZE BAKIÞ ÞÝÝR YARIÞMASI
Niksar Kaymakamlýðý-Niksar Belediyesi-Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði iþbirliði ile
2010 yýlýnda Türk Edebiyatý'nýn mümtaz þairlerinden Cahit KÜLEBÝ anýsýna "1.Cahit KÜLEBÝ, Memleketimize Bakýþ Þiir Yarýþmasý" düzenlenmiþtir.
ÖDÜLLER:
Birinci
:2000 TL
Ýkinci:1000 TL Üçüncü:750 TL Mansiyon (3 kiþi): 500'er TL
YARIÞMA ÞARTNAMESÝ:
1. Yarýþmanýn konusu, Memleket Sevgisidir.
2. Yarýþmacýlar en fazla iki þiirle katýlabilirler.
3. Gönderilen þiirler daha önce hiçbir yarýþmaya katýlmamýþ ve yayýnlanmamýþ olmalýdýr.
4. Þiirler bilgisayar çýktýsý ile ikiþer nüsha halinde, altýna rumuz yazýlarak ayrý bir zarfa konulacaktýr. Yarýþmacýnýn kýsa biyografisi, adresi, telefon ve varsa elektronik posta adresi yazýlarak ayrý
bir zarfa konulacaktýr. Ýki zarf daha büyük bir zarfa konulup üzerine rumuz da yazýlarak gönderilecektir.
5. Eserler elden veya posta, kargo ile Niksar Kaymakamlýðý Yazý Ýþleri Müdürlüðü Niksar/TOKAT, Niksar Belediyesi Sosyal Hizmetler ve Kültür Müdürlüðü Niksar/Tokat, Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Posta Kutusu:6 TOKAT adresine gönderilecektir.
6. Yarýþmaya son katýlým tarihi 23 Nisan 2010'dur.
7. Yarýþma sonucu 19 Mayýs 2010 tarihinde basýnda, ilgili kurum ve kuruluþlarýn internet sitelerinde ilan edilecektir.
8. Ödül töreni ileriki bir tarihte ilan edilecektir.
9. Dereceye giren eserlerin sahipleri tarihi ileride belli olacak olan "Niksar 2.Cahit KÜLEBÝ 'ye
Hasret Þiir Þöleni"'ne davet edilecektir
JÜRÝ: :
Yekta Güngör ÖZDEN-Anayasa Mahkemesi Eski Baþkaný-Þair-Yazar
Yahya AKENGÝN: Türk Dünyasý Yazarlar ve Sanatçýlar Vakfý Baþkaný
Ali KÜLEBÝ: Avrasya Radyo Televizyonu Dýþ Haberler Direktörü
Doç.Dr. Ertuðrul YAMAN: Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi
Doç.Dr. Tamilla ABBASHANLI: Eskiþehir Osman Gazi Ün. Türk Dili ve Ed. Böl. Öð. Üyesi
Mehmet Nuri PARMAKSIZ: Araþtýrmacý-Yazar, Þair
Remzi ZENGÝN: Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði 2.Baþkaný
Ýletiþim: Niksar Kaymakamlýðý Yazý Ýþleri Müdürlüðü Telefon:0 356 5272465
Niksar Belediyesi Basýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürlüðü Telefon:0 356 5278151
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði. Telefon: 0505 2539393
M.Emin ULU
Tokat Þairler ve Yaz. Der. Baþ.
94
Duran YADÝGÂR
Niksar Belediye Baþkaný
Uður TURAN
Niksar Kaymakamý
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
FOTOÐRAFLARLA ETKÝNLÝKLERÝMÝZ
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Bünyesinde yayýnlanmakta olan, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Süreli
Yayýnlarýndan Kümbet Dergisi ve Dernek üyelerinden Þair Nermin TERZÝ "2009 Sabit ÝNCE Edebiyat
Ödülü"ne layýk görüldü.
Reþadiye'de teröristlerce katledilen 7 þehidimiz için Reþadiye Kaymakamý Cihangir GÜLER'e taziye
ziyaretinde bulunuldu.
Reþadiye'de teröristlerce katledilen 7 þehidimiz için Reþadiye Belediye Baþkaný Rafet ERDEM 'e taziye
ziyaretinde bulunuldu.
95
Plevne kahramaný Gazi Osman Paþa ve Padiþah 2.Abdulhamit'in torunu Bülent Osman; Ocak 2010 'da
Tokat'a geliþinde Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði mensuplarýnca da karþýlanarak Nisan 2009 ayýnda çýkan
Gazi Osman Paþa Kümbet Özel Sayýsý takdim edildi.
Cahit Külebi ile ilgili Þiir Yarýþmasý Basýn Toplantýsý
Soldan saða; Niksar Kaymkamý Uður TURAN, Niksar
Belediye Baþkaný Duran YADÝGAR ve Tokat Þairler
ve Yaz.Der. Baþ. Emin ULU
Derneðimiz üyesi Nihat AYMAK'a Balýkesir- Sýndýrgý
Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüðü'ne atanmasý ve Türk
Kültürü'ne yapmýþ olduðu hizmetlerden dolayý
Plaket Takdimi
Tokat Ýline Yeni Atanan Emniyet Müdürümüz Mustafa Aktaþ'a Hoþgeldin Ziyareti
96

Benzer belgeler

Madımak Müze olsun

Madımak Müze olsun Bugün burada bu katil olmuþ bebekler var, onlarý yaratan karanlýk nerede? Karanlýk dediðim belirsiz birileri deðil. Bu karanlýðýn parçalarýný Valilikte, Jandarmada, Silahlý Kuvvetler’de, MÝT’te, Em...

Detaylı