İndirmek İçin Tıklayınız!
Transkript
İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda aral›k 2006 ›ssn 1303-9113 • 2006/12 • say› 56 • 2.25 YTL(KDV’li) tavır a y l › k s a n a t d e r g i s i Merhaba Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Diller vard›r, yaral›d›r. Tam yürekten vurulmufllard›r. Bu yüzden alfabeleri, hep ac›lar› yazan harflerden kuruludur. Kürtçe de bunlardand›r. O ac›lar› yazan harfleri sese, söze, k›lama, strana… yani insan›n insan›, insana anlatmas›na yarayan ne varsa hepsine dökenler, dengbejler… Aflk›n ama mutsuz aflklar›n hüzünlü ozanlar›… Kürdün tarihinin sesli, sözlü, müzikli tan›klar›… Pefllerinden gittik; ac›n›n, sevdan›n, hüznün ve umudun tarlalar›nda ardlar›ndan yürüdük dengbejlerin… Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4/5 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: [email protected] Sürgünlük nas›l kötü bir fleydir. Do¤up, büyüdü¤ün topraklardan sürülmek nas›l bir iflkencedir? Cevat fiakir Kabaa¤açl›, nam-› di¤er Halikarnas Bal›kç›s›, bu ac›l› vatan topraklar›nda, sözünü dosdo¤ru söyledi¤i için sürülen kalem ustalar›ndan. Dokuz köyden kovulup da Bodrum’a demir at›nca, buray› kendine yurt bilmifl, belki de ilk kez bir sürgün cezas›, bir sürgün için hay›rl› olmufltur. Cevat fiakir’in, Halikarnas’a vurulup, oran›n bal›kç›l›¤›na terfi etmesinin öyküsünü yazd›k. 12 Eylül. Ne çok yürek yaralad›? Ne çok zulmetti, iflkence alt›na ald›¤› insanlara… Omuzlar› apoletli befl kiflinin, yüzbinlerce ma¤durun ah›yla hala caka satt›¤›, hala Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. tuvallere f›rça sallay›p, ressamm›fl gibi ayakta alk›flland›¤› günlerdeyiz ne yaz›k ki… ‹flte böyle günlerde biri ç›kt›, “Ben o günlerin filmini yapaca¤›m. ‹zleyenler 12 Eylül’e, 12 Eylülcüler’e öfkelenecek” dedi. Biz de onu diyen yönetmene, Ömer U¤ur’a uzatt›k kay›t cihaz›m›z›. Filmini de izledik. Öfkelendik dedi¤i gibi… Sayfalar›n›z sizleri bekliyor sevgili okurlar›m›z. Davran›n hadi kalemlerinize… Bekliyoruz. 2006’y› bu say›m›zla u¤urluyoruz. Ac›n›n ve umudun harmanland›¤›, ancak umudun Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. biraz daha büyüdü¤ü bir y›l oldu 2006. Hep birlikte yar›na daha bir güvenle bakaca¤›m›z bir y›l geçirmek ve Ocak say›m›zda görüflmek dile¤iyle… Dostukla… Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n tavır ‹Ç‹NDEK‹LER 12/2006 53 beyrut güncesi izlenim 5 9 10 13 16 17 21 24 27 30 32 33 34 36 40 44 45 46 DENEME p›nar adal› ‹ZLEN‹M cihan keflkek MEKTUP ümit ilter OKURDAN an›, deneme B‹YOGRAF‹ maksim gorki fi‹‹R turgut uyar ‹NCELEME hazal demir T‹YATRO gülnaz b›çakç› RÖPORTAJ kay›kç›l›k B‹YOGRAF‹ cevat flakir kabaa¤açl› ÖYKÜ denef demiray AYIN FOTO⁄RAFI özcan yaman DENEME nihat çapar NOTA grup yorum RÖPORTAJ ömer u¤ur S‹NEMA eve dönüfl, babil fi‹‹R ömür cerraho¤lu MEKTUP tav›r HABERLER 3 3 yasak bir dilin anlat›c›lar›: dengbejler inceleme 24 kay›kç›l›k ve k›r›lan kürekler 3 röportaj 13 3 3 sosyalist-gerçekçi edebiyat›n proleter temsilcisi: maksim gorki-II biyografi kapak 3 deneme say›lar yalan söylemez p›nar adal› Ayd›nlar ve sanatç›lar parmak hesab› oyunu oynad›lar. 1... 2... 3... Her say›da parmaklar›na bakt›lar ve... “10” denildi, bitmiflti parmaklar›... “11” le yeni bafltan bafllad›lar saymaya. “Bitsin art›k.” denilen bitmedi... Beyaz bir örtü örtmek istediler say›lar›n üzerine… Olmad›. Ne say›lar bunu kabul etti, ne de zaman. Zaman, öyle gerekli ve öyle önemli oldu ki son günlerde. Say›lar da öyle pervas›z ve öyle ac›mas›zca ço¤ald› ki… Say›lar›n dilinden korkar olduk zaman içinde. O kadar çok say› al›nd› ki bizden, bir rakam›n içini aç›p bakamad›k, neler gizli oldu¤unu hiç ö¤renemedik. ‹zledik onlar›… Duyduk ve sayd›k kendi dilleriyle… Say›lar yalan söylemez. Dili bilimsel ve gerçektir. So¤uk yüzlüdür. Bundand›r ki, içlerinde neler gizledi¤ini kimse bilemez... Kimsenin inkar edemeyece¤i bir dildir bu. Bazen borçlu b›rak›r insan›, bazen borçlu kal›r. Borcunu ve alaca¤›n› bilir. Düflündeki soruyu sormaz, içindekini anlatmaz, s›rr›n› d›flar› vermez. O kadar gaddard›r. ARALIK2006 | TAVIR | 3 deneme Bazen bir insan, bazen y›llar, bazen sen, bazen ben, bazen hepimizdir onlar. Bazen tek, bazen iki, bazen de üç rakamla anlat›r her fleyi... Yani sormay›n, sormay›n ki söylemeyelim. “Say›lar yaklaflan bir fleyleri bildirir” Biliyorum, biliyoruz ki say›lara bakt›kça sessiz kalaca¤›z.. Bize ait olan o güzel duygular› sinsice al›p götürecek. Sonra yetiflemeyece¤iz ona. Parmaklar›yla sayd›lar ayd›nlar ve sanatç›lar… yüz dediler.. yüz yirmi dediler parmaklar›na bakarak.. K›rd›lar parmaklar›n›, difllerini s›kt›lar… sayd›lar… Say›ld›kça ço¤ald› say›lar. Azaltmak için sayarken bile ço¤ald›. Befl.. on… k›rk.. seksen… yüz … yüz yirmi iki dediler ve sustular… konuflmad›lar…. Ölüm de sussun istediler. Ölümü ve zulmü susturmak için… Bir daha hiç kimsenin bir say›yla an›lmamas› için sustular… Yaklafl›yor yeni bir say›. O yaklaflmas›n.. zaman çok az, zaman çok çaresiz.. zaman azald›kça say›lar ço¤al›yor iflte. Yüz yirmi üç olmas›n… Biliyoruz, onu bildirecek bizlere, ölümü bildirecek ve bir say› daha ekleyecek elimizdeki bu sayfaya. Avucumuza bir say› daha koyacak.. Sussun art›k demekle susmuyor say›lar. Haber getiriyor zaman›n omzunda… Sak›n ha!.. “Neyi bildirir say›lar” Bir do¤um gününü mü? Bir günün herhangi bir zaman dilimini mi? Bir sayfan›n sat›r aralar›n› m›? Hiçbirini de¤il asl›nda. Ölümü! Mezar tafl›n›… belki çok ürkütücü ama öyle iflte... 4 | TAVIR | ARALIK 2006 “Say›lar bebelerin kundaklar› Say›lar tabutlar› flehrin” Say›lar› bebelerin kunda¤›na m› doldurmak gerek . Yoksa flehrin sokaklar›nda tafl›nan tabutlara m› doldurmal›… Ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n ellerinde o kadar çok say› birikti ki. Atmaya çal›flt›lar ellerine bulaflan say›lar›. Önce ellerine bakt›lar, sonra sayd›lar parmaklar›yla. Bir yerleri gösterdiler. ‹lk say›n›n do¤du¤u an› yani. Sayd›kça anlam› daha bir a¤›rlaflt› say›lar›n. Her say› bir isim. Her say› bir hayat›n sonu. Ölüm!... Biriken say›lar› tek tek omuzlar›na alarak tafl›d›lar koridor boyunca. Her say› art›k bir insan… her say› bir tutsak.. her say› bir son.. bir daha parmaklar›n› saymamak için yemin eder gibi, söz verdiler kendilerine. Say› saymay› ö¤rendikleri güne lanet okudular. “Yüz yirmi üçüncü kim olacak?” dedi bir ses, “Behiç mi? Gülcan m›? Sevgi mi? Kim?..” Hiçbirinin dili varmad›. Hiç kimse bu güzel isimlerin yan›na ölümü koymad›, koyamad›… Kunda¤›n› açt› say›lar›n... “neyi bildirir say›lar neyi bildirmeli yaklaflan nedir size uzaklaflan nedir bizden” Naz›m HikmetJ izlenim beyrut güncesi cihan keflkek Güzel, p›r›l p›r›l, güneflli bir hava var ‹stanbul’da. Saat 13.30… Yine bir yerlere do¤ru uzan›yoruz. Yine yollar, yine yeni insanlar, kültürler… Yine dayan›flma... Hayata karfl› duruflumuzla birlikte, bu tip fleyler ne kadar çok yaflam›m›z›n bir parças› oldu. Bu kez rotam›z Beyrut. ‹flgalin ac›lar›n› sarmaya çal›fl›rken ziyaret edece¤iz Beyrut’u. 16–19 Kas›m 2006 tarihleri aras›nda Lübnan halklar›yla dayan›flma toplant›lar› düzenlenecek. Dünyan›n dört bir yan›ndan örgüt, kurum, kurulufl, parti temsilcileri Lübnan’›n yaralar›na merhem olmaya, direnifli selamlamaya gidecek. Yolumuz hayli uzun. Gidece¤imiz bu ülke, her türlü silah üstünlü- ¤üne sahip güçlü ‹srail ordusunu, milis güçleriyle yenilgiye u¤ratm›fl bir ülke. Halk›n birleflik gücünün ve direniflinin karfl›s›nda koskoca bir ordunun bile kolayca yenilece¤ini daha yeni göstermifl bütün dünyaya. Onun için hepimiz çok heyecanl› ve coflkuluyuz. Ad›m ad›m örgütlenen, ilmik ilmik örülen mücadelenin zaferini selamlamaya; direnifli yak›ndan görmeye ve insanl›k düflman› ‹srail’in zulmüne tan›kl›k etmeye gidiyoruz. Otobüsümüzün önünde, k›rm›z› üzerine sar› harflerle Türkçe, ‹ngilizce ve Arapça yaz›lm›fl “Ortado¤u’da Direnen Halklar Kazanacak – Türkiye’den Anti-Emperyalistler” yaz›l› pankart›m›zla birlikte, yap›lan u¤urlaman›n ar- d›ndan yollara düflüyoruz. S›ras›yla Adapazar›’nda, Bolu’da, Konya’da çeflitli molalar veriliyor. Uzunca bir zaman diliminin ard›ndan ertesi sabah saat 5.35’te Antakya merkezden, Cilvegözü s›n›r kap›s›na do¤ru ilerliyoruz. Bu topraklar, Irak halklar›yla dayan›flmaya giderken de görmüfltü bizi. Bir an için o günlere geri dönüyorum ve bu kap›da çekti¤imiz öfkeli, duygusal bir o kadar da coflkulu halaylar› hat›rl›yorum. Ba¤dat ve gece-gündüz dinmeyen bombard›manlar, pazaryeri katliam› ve orada tan›d›¤›m›z Irakl› dostlar›m›z beynimin bir kenar›nda yan›p yan›p sönüyor, bir yandan da etraf› izliyor, ara ara sohbetler ediyoruz. fiimdi yine buraday›z ama bu kez Lübnan için. 16 Kas›m günü Suriye’ye giriyoruz. Var olan tek kafede -o da rica ederek- getirdi¤imiz kumanyalar› yiyoruz. Kafenin sahibi, bafllang›çta sorun yaratsa da Arapça bilen arkadafllar›m›z›n ikna çabas›na ve oradan içecek al›flverifli yapaca¤›m›z› söylememiz üzerine daha fazla direnmiyor. Sabah›n tatl› s›cakl›¤› üzerimizde, güneflin ilk ›fl›klar› karfl› da¤lara vuruyor. Türkiye – Suriye s›n›r›n› ay›ran tel örgülere bak›yoruz biraz. Hemen önünden geçen koyun sürüsünün Türkiyelilere mi, yoksa Suriyelilere mi ait oldu¤unu konufluyoruz. Sonra tel örgünün Suriye taraf›nda durduklar›na karar k›l›yoruz. Sabah sefas› çiçekleri ve yaseminler hemen burnumuzun dibinde duruyor. Onlar›n kokusu eflli¤inde da¤lar... Art›k, beni affetmesini söyleyip, bir tanesini kopar›yorum, dayanamay›p; hapishanedeki mektup arkadafl›ma kurutup göndermek için. ARALIK 2006 | TAVIR | 5 izlenim Suriye topraklar›ndaki yolculu¤umuz yaklafl›k 5 saat sürüyor. Art›k Lübnan s›n›r›na yaklafl›yoruz. Bir an önce Lübnan’a varabilmenin sab›rs›zl›¤› kapl›yor tüm otobüsü. Yolda yer yer Hizbullah bayraklar› tak›l› evler, dükkanlar görüyoruz. S›n›ra iyice yaklaflt›¤›m›zda da ufac›k bir kulübe, hemen önünde üç Suriyeli, bir tarafta Suriye bayra¤›, bir tarafta Hizbullah bayra¤›yla selaml›yorlar bizi. Araban›n önündeki pankart› okuyunca daha da bir coflkuya kap›l›yor biri, zafer iflaretleri yaparak bir fleyler söylüyor Arapça. Biz de zafer iflaretleriyle karfl›l›k verip el sall›yoruz. Ve art›k Lübnan’›n kap›s›nday›z. Sa¤ tarafta Akdeniz, alabildi¤ine genifl, büyük ve par›l par›l parl›yor. Lübnan’›n yüksek da¤lar›, üstünde kar› ve sisiyle bizi bekliyor karfl›da. Suriye s›n›r›nda aram›zdan iki kiflinin vize ifllemleri için dört saat boyunca bekliyoruz. Lübnan s›n›r›na geldi¤imizde, otobüsten iniyoruz, bu sefer bu taraf›n vize ifllemleri… Çikolata satan Lübnanl› çocuklarla konufluyoruz, arkadafl oluyoruz onlarla. Saatler saatleri koval›yor. Arabam›z›n içinde son kalan kumanyalar› bölüflüyoruz. Zaman geçmek bilmiyor. Ö¤leden sonra Lübnan s›n›r›na geldi¤imizde günefl tepedeydi ve biz foto¤raf görüntüleri al›yorduk. fiimdi ise gece karanl›¤› çökmüfl durumda, güneflin bat›fl›n› çektikten sonra, art›k günefl de yok. Art›k ne foto¤raf çekme, ne görüntü alma iste¤i kalm›fl bizde. Saatler geceye do¤ru ilerlerlerken Lübnan s›n›r kap›s›ndan geçiyoruz. Lübnan’da olma mutlulu¤u, yüzlerdeki somurtkanl›¤›, gerginli¤i al›yor. Yine canl› sohbetler... Merakl› gözler tekrar etraf› seyretmek üzere camlara dal›yor. Fakat konferans›n aç›l›fl toplant›s›na, ilk gününe yetiflme hayallerimiz de gecenin karanl›¤›na kar›fl›p gidiyor. Beyrut’a do¤ru hareket ediyoruz. Beyrut’a gelmeden önce Trablus’tan geçiyoruz. Buras› ›fl›l ›fl›l; büyük de bir kent. Yüksek binalar› ve küçük camileri var. Ard›ndan nüfusunun % 99’u H›ristiyanlar’dan oluflan Jounie isimli güzel bir kasabadan geçiyoruz. Rehberimiz, “Buras› Türkiye’nin Bodrum’u gibi” diyor. Gazinolar, kumarhaneler, gece hayat›... Buras›, parababalar› ve mafyan›n da yurduymufl. ‹srail sald›r›s›n›n belki de hiç u¤ramayaca¤› yer ayn› zamanda. Bu güzel H›ristiyan kenti büyük bir körfezde bulunuyor. Arkas›nda da tepeler var. Burada restoranlar, kafeler ve ku- 6 | TAVIR | ARALIK 2006 marhaneler var. Kentin arkas›nda bir tepe var ve bu tepenin üzerinde ›fl›kland›r›lm›fl, flehri kucaklamak ister gibi kollar›n› iki yana açm›fl kocaman bir Meryem Ana heykeli… Nihayet Beyrut’a ulafl›yoruz. Beyrut’a girifl tabelas›n›n görüntülerini al›yorum. Beyrut’a gelmeden önce arkadafl›m›z Muhammed Safa’y› telefonla aram›flt›k. Türkiye kafilesi de di¤er konuklar gibi otelde kalacakt›. Biz ise Muhammed Safa’n›n konu¤u olacakt›k, kald›¤›m›z süre içerisinde. Kendisiyle ertesi gün görüflece¤iz. Otele 23.00’te var›yoruz. Hemen girifl kap›s›nda Muhammed Safa ve arkadafl› Ömer bitiveriyor karfl›m›zda. Dayanamam›fl olacak ki, bir araba ayarlay›p gelmifl. Karn›m›z› doyurmak için bizi bir lokantaya götürüyor. Yeme¤in ard›ndan, flehrin d›fl›nda evlerinin bulundu¤u mahalleye do¤ru yola koyuluyoruz. Üç kifli Muhammed Safa’n›n evinde, di¤er üç kifli de arkadafl› Ömer’in evinde kal›yoruz. Ev halk› uyumufl, evin küçük k›z›, Safa’n›n efli ve o¤lu Hasan kalk›yor geldi¤imizi duyunca ve biraz oturuyoruz. Sonra hemen yata¤a... ‹ki gündür yolda olman›n getirdi¤i uykusuzluk ve yorgunluk, yerini dinlenmeye b›rak›yor. Sabah sakin bir kafayla uyan›yorum. Beyrut’un gürültüsü, aç›k olan pencereden içeri doluyor. C›v›l c›v›l bir flehir buras›. “Bat› Beyrut” filminin ilk kareleri akl›ma geliyor. çay içiliyor. Zeytinya¤l›, kekikli ve yo¤urtlu fleyler ile peynir ve zeytin var. Tabi bir de humus. Kahvalt›dan sonra Akdeniz’in hemen k›y›s›nda bulunan evin balkonunda manzara eflli¤inde kahvelerimizi içiyoruz ve ev halk›yla daha yak›ndan tan›fl›yoruz. Sonra di¤er arkadafllar›n da gelmesiyle yola ç›k›yoruz. Sempozyumun olaca¤› UNESCO binas›na gitmek üzere minibüse biniyoruz, Ömer eflli¤inde. Yol boyunca güzel görüntüler ç›k›yor, yar›m saatlik minibüs seyahatinden. Lübnan’da minibüs paralar›, araçtan indikten sonra ön kap›dan veriliyor. Tabi de¤iflebilir. Arkadafllarla birlikte hemen Türkiye’yle k›yaslamaya bafll›yoruz. “Adamlar ne kadar rahat, birbirlerine güveniyorlar. Türkiye’de olsa floför, on defa sataflm›flt›.” -Evet, ücretleri verelim. -Arkadan vermeyen üç kifli var. -Ücretini gönderemeyen var m›? (‹yi bilir ama, özellikle bu flekilde cümle kurar.) -Elden ele uzatal›m beyler. Yani inene kadar resmen yo¤un bir taciz söz konusudur. Tabi birçok defa para verilmemesinden kaynakl›d›r bu yaklafl›mlar›. Hak da vermek gerekir. Bu sohbetlerin ard›ndan, toplant›lar›n olaca¤› UNESCO binas›na var›yoruz. Büyük bir kalabal›kla karfl›lafl›yoruz. Daha önce di¤er ülkelerden tan›d›¤›m›z arkadafllar›m›z› görüyoruz. Bizi tan›tan broflürleri stantlara b›rak›yoruz. Muhammed Safa’n›n üç k›z› ve üç o¤lu var. ‹ki o¤lu yurt d›fl›nda. Biri Paris’te, biri Küba’da okuyor. Küba’da okuyan›n duvardaki foto¤raf›na bak›yoruz. Üzerinde Che tiflörtü, zafer iflareti yap›yor. Aynen Türkiye’deki ev hali gibi. Üçüncü o¤lu Hasan ise gececi olarak bir iflyerinde çal›fl›yor. Üç tane de sempatik k›z› var Muhammed Safa’n›n: Sama ve Rabab üniversiteye giden genç k›zlar, ilkokula giden küçük ve sürekli gülen ise harika bir çocuk olan Meryem. Etrafa nefle saç›yor. Gözlerine bak›l›nca gülüyor ve geri çekiliyor. Saklanacak bir yer ar›yor. Utan›yor; henüz bize al›flamad›. Konferansta, 5 de¤iflik bafll›k iflleniyor ve bunlar üzerine ayr› çal›flma gruplar› oluflturuluyor. Bunlar: Strateji, Hukuk, Medya, Yeniden ‹nfla ve Arap Birli¤i. Konferans büyük bir coflkuyla bafll›yor. Bütün oturumlarda direnifl selamlan›yor. ABD emperyalizmi ve Siyonizm lanetleniyor. Direniflin sürmesi ve kazan›mlar›n elde edilmesi için yöntemler bulunmaya çal›fl›l›yor. Muhammed, sabah erkenden konsolosluk ifllemleri için evden ayr›lm›fl. Efli bize kahve haz›rlam›fl. Onlar›n geleneklerine göre, sabah kalkar kalkmaz aç karn›na bir kahve içiliyor. Sonra kahvalt› yap›l›yor. Kahvalt›da Ö¤len aras›nda Muhammed Safa’n›n bürosuna gidiyoruz. Muhammed Safa, Khiam ‹flkence Rehabilitasyon Merkezi’nin baflkan›. 100 gün ‹srail zindanlar›nda kalm›fl bir insan haklar› savunucusu. Muhammed Safa bize Strateji toplant›s›nda bizim mücadele ve direnifl konusundaki önerilerimiz baz› kat›l›mc›lar›n hofluna gidiyor ve bunu bizimle konuflmak istiyorlar. izlenim Falafel ›smarl›yor. Falafel; biraz içli köfteye benzeyen, güzel bir tad› olan bir çeflit etsiz, sebze köftesi. Ortaya küçük biber turflusu da konuyor. Örflerimiz ne kadar da çok benziyor birbirine. Bu h›zl› ö¤le yeme¤inden sonra, yine konferans salonuna dönüyoruz... Hepimiz farkl› atölyelere kat›l›yoruz. Strateji bölümüne kat›lan arkadafl ilginç fleylere tan›k oluyor: Öneriler toparlan›yor ve yeniden okunuyor. Arkadafl hapishanelerle ilgili hiçbir öneri olmad›¤›n› görüyor. Sonunda söz alarak, ‹srail hapishanelerinde, Ebu Garip Hapishanesi’nde, Guantanamo Hapishanesi’nde ve Türkiye F Tipi hapishanelerinde, emperyalizmin iflkencesi alt›nda bulunan tutsaklarla ilgili bir dayan›flma a¤›n›n kurulmas› önerisinin unutulmamas› gerekti¤ini söylüyor. Saat 20.30’da konferanstan ç›k›yoruz. Muhammed’in arkadafl› Ömer, bizi Muhammed’in evine götürüyor. Ve orada harika bir akflam yeme¤i yiyoruz. Yemekten sonra, ba¤lama çalarak Yorum flark›lar› söylüyoruz Muhammed ve ailesine. Özellikle de onlar›n da anlayabilece¤i Arapça flark›lar› tercih ediyoruz. Ertesi gün Güney Lübnan’›n bombalanan yerlerine bir gezi düzenlenecek. Bu arada tecritin kald›r›lmas› için iki gün boyunca toplanan imzalar›n say›s› 100’ü geçiyor. ‹mza toplamaya devam ediyoruz. Oradakilere Türkiye’deki F Tipi hapishane sorunundan, ölüm oruçlar›ndan bahsediyoruz. Ö¤leden sonra tüm konferans kat›l›mc›lar› olarak, otobüslere binip Güney Lübnan’a gidiyoruz. Yolda bir fley dikkatimi çekiyor. Toplam befl otobüs var. Her otobüste bir Hizbullah görevlisi. Ceketlerinin yakalar›nda telsiz mikrofonu, di¤er otobüslerle iletiflimi bu flekilde kuruyorlar. Normal yaflamlar›nda da bu flekilde haberlefliyorlar. Mesela; bizim otobüsteki görevlinin ismi Cefa’yd›. Telsizden bir fley söylemesi gerekirse, önce “Cefa Cefa Cefa” diye üç kez ismini söylüyor. Ard›ndan karfl› taraftan cevap ald›ktan sonra devam ediyor. Müthifl bir disiplin söz konusu ayn› zamanda. Ama ayn› zamanda bir o kadar da samimiyet, yüzlerinde tebessüm ve s›cak bir yaklafl›m biçimi. Gerçekten insanlar›n onlar› sevdi¤ini düflünüyoruz. Bizim y›llardan beri bildi¤imiz, tan›d›¤›m›z devrimciler gibiler adeta. Otobüsümüzün içindeki baz› Arap kökenliler onlara sevgilerini gösteriyorlar. Özellikle Avrupa kökenli konuklar, otobüsün ön taraf›na gelip, görevlilerin yan›nda görüntü almaktan çekiniyorlar. Bu çekinme, genel yaklafl›mlarda da dikkat çekici boyutta. Sebebinin onlar› yeterince tan›mama ve bu kültüre, Ortado¤u’ya uzak olma olarak de¤erlendiriyoruz kendi kafam›zda. Biz ise o konularda gayet rahat›z. S›cak diyaloglar›m›zdan da bu anlafl›l›yor. Zaten bazen Arapça sorulara maruz kal›yorduk. Bizi Lübnanl›larla kar›flt›ranlar bile oluyordu. Bir yerden sonra Hizbullah gönüllüleri ve milisleri görünmeye bafll›yor. Bölgenin Hizbullah denetiminde oldu¤u anlafl›l›yor. Bir sergi bölümünde indiriyorlar bizi. Y›k›nt›lar›n ara- s›nda oluflturulan bir sergi bu. Bizi, önce üzerinde çeflitli resimler olan bir paravanla ikiye bölünmüfl büyük bir çad›ra götürüyorlar. Burada, bize ayran ve kumanya da¤›t›l›yor. Sonra, bir Hizbullah temsilcisi sahneye ç›k›p konufluyor. Türkiye grubundan birisi ülkemize dönünce sizin için ne yapmam›z› istersiniz diye soruyor. Hizbullah temsilcisi de, “Burada gördüklerinizi ülkenizde herkese anlat›n” diyor. Hafif yemekten sonra, bombalanan yerleri geziyoruz. Burada yüksek apartmanlar var. Baz›lar›n›n yar›s› y›k›lm›fl, demirler ve betonlar sark›yor her yan›ndan. Baz›lar› tamamen moloz y›¤›n› haline gelmifl ve baz›lar›n›n da yerinde kocaman çukur aç›lm›fl. Y›k›lm›fl ve moloz haline gelmifl binalar›n aras›nda dolafl›yoruz. ‹flin ilginç yan›, baz› binalarda y›k›nt›lar oluflmas›na ra¤men hala içinde oturanlar oldu¤unu görüyoruz. Baz› binalar›n ön cephesini kaplayacak flekilde foto¤raflar as›lm›fl. Bunlar cephede flehit düflenlerin foto¤raflar›. Bir yerde, molozlar aras›nda, oyuncaklar, pijamalar, defterler ve kitaplar görüyoruz. Moloz y›¤›nlar› aras›ndaki oyuncaklar› görünce benim gözümün önüne, konferans salonunda büyük beyaz perdede gösterilen sinevizyonda, y›k›nt›lar aras›nda kalan insan görüntüleri aras›nda gördü¤üm ölü bir k›z çocu¤u geliyor, bo¤az›ma bir fleyler dü¤ümleniyor. Burada, Filistinli bir arkadaflla sohbet ediyorum. O bana iki ay önce burada oldu¤unu ve burada yaln›zca moloz y›¤›nlar› oldu¤unu ARALIK 2006 | TAVIR | 7 izlenim söylüyor. ‹ki ayda yollar temizlenmifl, diyor. Bir araba geçiyor yan›m›zdan. ‹çindekiler Arapça bir fleyler söylüyorlar. Arapça bilen arkadafl›m›z “‘‹flte ‹srail bu!’ diyorlar” diyor. Sonra, otobüslerimize binip geri dönüyoruz. Yolda güzel bir manzara görüyorum. Denizin üzerinde k›pk›z›l bir günbat›m› görüntüsü var. Ac›lar öyle sert ki, bu güzel manzaray› alg›layam›yorum bile. 19 Kas›m Pazar, konferans›n son günü. Sabah 9.00’da havaalan› yolu üzerindeki bir restoranda buluflup sonuç bildirgesinin son halini dinliyoruz. Yine bizim hapishanelerle dayan›flma a¤› önerimiz okunmad›. Öneri eklemek isteyenler ekleyebilirler, deniyor. Biz de önerimizi yaz›l› olarak sunuyoruz. Sonra, 11.00’de büyük bir büfede, hafif bir fleyler yiyip içtikten sonra Güney Lübnan’a gitmek için otobüslerle yola ç›k›yoruz. Önce ‹stanbul’daki köprü trafi¤i gibi s›k›fl›k bir trafikte ilerliyoruz. ‹srail, Beyrut’taki bütün köprüleri bombalam›fl. Sonra, trafik sakinlefliyor ve da¤lara do¤ru ilerliyoruz. Dönme dolaplar›n, çarp›flan otomobillerin oldu¤u bir çocuk park›na geliyoruz. ‹lk kurflunu on befl yafl›nda bir çocuk bu parkta atm›fl ve savaflta bir baca¤›n› kaybetmifl. Burada otobüslerden iniyoruz. Bir binaya giriyor, alt kata iniyoruz. Herkes yerine oturduktan sonra sar›kl›, yerlere kadar uzun etekli giysisiyle Güney Lübnan Hizbullah Sorumlusu fieyh Nebil Kavuk, korumalar›yla yan›m›za geliyor. fieyh Nebil Kavuk “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek söze bafll›yor. Direnifli selaml›- 8 | TAVIR | ARALIK 2006 yor. “Zafer daha tam kazan›lmad› çünkü hala Filistin’de katliamlar sürüyor” diyor. Lübnan’da da iç savafl tehlikesinin alt›n› çiziyor. Amerikanc› hükümetin istifa etmesini istediklerini söylüyor. Direnifle destek için ne yap›lmas› gerekti¤i üzerine konufluyor ve gidiyor. K›sa ve etkileyici bir konuflma. fieyh Nebil Kavuk, konuflurken yan›nda duran korumalardan birinin eli sürekli ceketinin aras›nda... Muhtemelen parma¤› silah›n›n teti¤inde, haz›r bekliyor. Kavuk, duvara monte tahtalardan birini yerinden ç›kar›p, boflluktan kaybolup gidiyor. Tahtay› tekrar yerine koyuyor, hepimizi d›flar› ç›kar›yorlar. Yine otobüslerimize binip Güney Lübnan’a do¤ru yolumuza devam ediyoruz. Tertemiz bir havas› olan da¤l›k bölgelerden geçiyoruz. Burada, fliirlere konu olmufl Kafka ve Diater da¤lar›n›n aras›ndan ilerliyoruz. Kana’dan geçiyoruz. Burada çok s›cak çarp›flmalar olmufl. Bu bölgenin ad› Ayta fiab’m›fl. Hemen karfl› tepenin ard› Filistin, ›fl›klar› görünüyor. Filistin’in devam›, ‹srail. Savafl ilk olarak buradan bafll›yor. Yani iki ‹srail askeri, Hizbullah gerillalar› taraf›ndan burada rehin al›n›yor. Biz oradayken uzaklarda bir-iki tane ‹srail uça¤›n›n döndü¤ünü gösteriyor çocuklar. Ve burada çok fliddetli çarp›flmalar olmufl. Y›k›lan evlerin önünde flehit resimleri var. Bir evin önünde, küçücük 10, 11 yafllar›nda üç küçük flehit resmi görüyorum. Buralarda, hep y›k›lm›fl evler, çad›rlarda yaflayan insanlar görüyoruz. Baz›lar› da evlerini tamir etmifl oturuyor. Bir yerde duruyoruz. Y›k›nt›lar›n önünde, hemen siyah baflörtülü genç bir kad›n tepsi içinde kahve getirip hepimize ikram ediyor. Y›k›nt›lar›n içinde, tamir ettikleri evlerinden hemen bir fleyler ikram etmek istiyorlar. Bu bizi çok duyguland›r›yor. Al Bazuriye’den yani Hasan Nasrallah’›n köyünden geçiyoruz. Hava art›k iyice kararm›fl oldu¤u için art›k pek bir fley göremiyoruz. Akflam Beyrut’a geliyoruz. 24.00’te, Türkiye’ye gitmek için yola ç›kmak üzere anlafl›yor, Beyrut’u biraz dolaflmak üzere da¤›l›yoruz. Beyrut’ta arkadafllar›n kald›¤› Hamra’daki Napolyon Oteli’nin çevresi bizim Niflantafl›’na benziyor. fi›k ma¤azalar ve güzel apartmanlar var. Bir lokanta ararken silah sesleri duyuyoruz. Sonunda, Muhammed Safa’n›n bizi ilk gece getirdi¤i lokantay› buluyoruz ve “fi›varme”, yani çevirme, yani döner, yiyoruz. Yemekten sonra da Türkiye’ye gitmek üzere yola ç›k›yoruz. Lübnan s›n›r›nda yine ayn› çileleri çekiyoruz. Ve yine üç saat bekliyoruz. Sonra yine Suriye s›n›r›nda bekleme… Ve sonunda, Antakya s›n›r›ndan ülkemize girifl yap›yoruz. Hepimizi çok etkileyen bu yolculuk ertesi gün sabah saatlerinde ‹stanbul’da son buluyor. Bombalanm›fl Beyrut sokaklar›n› arkam›zda b›rak›yoruz, Lübnan topraklar›na gömülen yüzlerce ölünün son sözleri sanki: “Sözüm var Beyrut sokaklar›nda yaflat›n beni.” J mektup sevgili behiç merhaba! ümit ilter “Uzak diye bir yer yok Paylaflt›¤›m›z gökyüzü Birlefltiriyor bizi…” Osman Osmana¤ao¤lu Bizim Osman’›n sözüyle bafllad›m bu mektuba. Ki, paylaflt›¤›m›z her fley birlefltiriyor bizi. Ve iflte biz, hayata dair bütün güzellikleri paylafl›yoruz. Paylaflmak, büyütmektir. Büyütüyoruz! Paylaflmak, savunmakt›r. Savunuyo- ruz! Ve flimdi sen sevgili avukat›m, bu paylafl›m›n ve çarp›flman›n ve sevdan›n en önünde yol gösteren bir Anka’s›n. Ard›nday›z. Demiflsin ya hani “Yanlar›na gitmek isterim” diye. Bekliyoruz Behiç! Seni bekliyoruz, hasretle. O s›cac›k tebessümle geliflini bekliyoruz. Biliyoruz ki sen geldi¤inde aç›l›r bu kirli kap›lar. Ve lakin e¤er gelmen engellenirse, iflte o zaman biz senin yan›na gelece¤iz. Aç›lmayan kap›lar› omuzlarda aflarak hem de. Sözümüzün gerçekli¤i, yedinci y›l›na giren destan›m›z›n özüdür zaten. Ki her halukarda görüflece¤iz. Ne diyordu Müjdat Yanat, en iyi sen hat›rlars›n: “Gerçek ayr›l›k, özlemlerin bitti¤i yerde bafllar. Biz hiç ayr›lmayaca¤›z” ‹flte o kadar Behiç, iflte o kadar! Ve sen de bizi bekle Behiç. Adaletin ve hakikatin, onurun ve umudun büyütüldü¤ü her yerde omuz omuzay›z zaten. Ayd›nlar, sanatç›lar, avukatlar ve halk›m›z›n de¤iflik kesimlerinin her eylem ve etkinli¤inde, seninle beraberiz. Ve hani demiflsin ya “Biz insanl›¤› temsil ediyoruz” diye ve hemen ard›ndan eklemiflsin: “‹nsanl›k asla kaybetmez.” Do¤ru elbette ve tam da bu nedenle, biz kazanaca¤›z! Bunun neden böyle olaca¤›n› 2000 y›l›n›n sonbahar›nda söylemifltik: “Hiçbir sald›r› bu ideolojik sa¤laml›ktan kaynaklanan inanc›m›z›n, geleneklerimizin, halk ve vatan sevgimizin doruklar›na ulaflamaz.” O günden bu yana karfl›laflt›¤›m›z hiçbir sald›r› bizi durduramad›. ‹flte bu ideolojik sa¤laml›¤›n özeti, senin üç kelimelik cümlendir: “‹nsanl›k asla kaybetmez!” Yine kaybetmeyecek, çünkü o büyük insanl›¤›n kendisi kadar büyük bir avukat› var. Ve yeri gelir, tek bir ad›m aya¤a kald›r›r o insanl›¤›. Ve yeri gelir, tek bir adam, hasreti ve hakikati olur adaletin. Ve yeri gelir, zafer de gelir. Gelecektir. Ve senin ellerinde yeri gelir, zafer de gelir. Gelecektir. Ve senin ellerinde büyüyen insanl›¤›n bu zaferi, gelece¤imizdir. ‹flte, bu büyüyen insanl›¤›n bu zaferi, gelece¤imizdir. ‹flte bu inançla, bir kez daha aln›ndan öpüyor, kucakl›yoruz. Sevgilerimle Ümit J ARALIK 2006 | TAVIR | 9 okurdan sizden gelenler DÖNÜfiÜM Yorucu bir haftadan sonra, pazar tatilini en iyi flekilde de¤erlendirmeye kararl›yd›m. Pencerenin aç›k kalan perdesinden yüzüme vuran günefl ›fl›nlar›n›n tatl› ›l›kl›¤› ile gözlerimi yeni güne açt›m. Yata¤›mdan do¤rulup banyoya do¤ru ilerlerken aynal› sehpan›n önünde eflimin notunu gördüm: “Hayat›m kusura bakma ifle gitmek zorunday›m, akflama görüflürüz.” Yaz›lanlardan belli, bugün tek bafl›na tak›laca¤›z. Olsun, bu kadar küçük bir neden için bu güzel günü gereksiz kaprislerle mahvetmeyelim. Do¤ru mutfa¤a yöneliyorum, kendime güzel bir kahvalt› haz›rlamal›y›m... Sofray› tam istedi¤im gibi haz›rlay›p televizyonun önüne geçiyorum. Lokmalar›m› yavafl yavafl çi¤nerken, bir yandan da kanallar› geziyorum. Fakat gezdi¤im her kanaldan sonra lokmalar bo¤az›mda dü¤ümlenmeye bafll›yor. Görmüfl oldu¤um haberler karfl›s›nda müthifl bir flok yafl›yorum. “fiimdi alm›fl oldu¤umuz habere göre Irak’ta Amerikan askerleri taraf›ndan bafllat›lan yeni bir operasyonda 70 direniflçi öldürüldü.” Bir anda karfl›mda bedenleri parçalanm›fl onlarca insan görüyorum ve içlerinde çocuklar da var. Yüzümdeki donuk ifadeyle hemen baflka kanallara geçiyorum. “Çocuk Esirgeme Kurumu yurdunda büyük flok! Yafllar› 12 ila 16 aras›ndaki k›zlar› zengin ifladamlar›na pazarlayan yurt müdürü tutukland›. ‹fladamlar›n›n kimlikleri poliste gizli tutuluyor.” Yemek yemeyi kesip di¤er kanallara bak›yo- 10 | TAVIR | ARALIK 2006 rum. Haber olan kanallar› geçiyorum art›k. Çünkü bugün Pazar ve güzel geçmeli... E¤lence programlar›n›n oldu¤u kanallara geçiyorum. Son derece beyefendi bir giyim içerisindeki sunucu, yirmiye yak›n kad›n›, yerde serili hal›n›n önüne dizmifl ve hepsine tek tek takla att›r›yor. En iyi taklay› kim atarsa hal› onun olacakm›fl. Takla atanlar, ya boynunun, ya da sertçe kalçalar›n›n üzerine düflüyor. Kamera s›k s›k seyircileri gösteriyor. Kad›nlar düfltükçe, bizimkiler yüzleri k›rm›z›lafl›ncaya kadar gülüyorlar. ‹çimdeki mutluluk bir anda sinire ve tiksintiye dönüflüyor, gördüklerim kafamdaki “insan” düflüncesine hiç uymuyor. Kahvalt›n›n tad› kaçm›fl durumda. Televizyonu kapat›p, d›flar›ya ç›kmak için haz›rlanmaya bafll›yorum. Gözlerimin önüne hala izlediklerim geliyor. Haz›rland›ktan sonra araban›n anahtar›n› ar›yorum. Sonra akl›ma, arabay› eflimin götürmüfl oldu¤u geliyor. Evden d›flar›ya ç›k›p afla¤›daki taksi dura¤›na var›yorum. Taksici, arabas›na yaklaflt›¤›m› gördü¤ü anda, hemen yerinden kalk›yor ve floför koltu¤una oturuyor. Büyük otellerin oldu¤u yöne do¤ru sürmesini söylüyorum. dönemi anlat›rken p›s›r›k duran insan bir anda flahinlefliveriyor. “Sorma, bizim kar›y› beni aldat›rken yakalad›m, ben de vurdum öldürdüm. Yani kar›m dedi¤ime bakma, eski kar›m ama olsun ben namusuma laf getirmedim.” Duymufl oldu¤um cümlelerin anlamlar› kafamda birleflince bir anda kan›m çekiliyor, ne söyleyece¤imi bilemiyorum. Olay›n flokunu üzerimden att›ktan sonra konuflmaya bafll›yorum. “‹yi ama bu bir insan› öldürmeniz için geçerli bir sebep de¤il ki, hem eski kar›md› diyorsunuz.” Anlatt›klar›ndan sonra benden teselli cümleleri duymak arzusu içerisinde olan adam, ans›z›n afall›yor ve hemen karfl› sald›r›ya geçiyor. “‹yi de ayn› olay sizin bafl›n›zdan geçse siz ne yapard›n›z? Ben namusumu temizledim.” … Ne san›yor bu kendini, nas›l bunu sorabilir bana? Tabii ki ben onun gibi yapmam. Zaten Sibel kesinlikle böyle bir fley yapmaz. Kendimi toparl›yorum ve “Bak›n namus dedi¤iniz fley sadece kad›nlarda olan bir fley de¤il, siz de az önce çapk›nl›klar›n›zdan bahsetmiyor muydunuz? Peki, sizin yapt›klar›n›z namussuzluk olmuyor mu? Hem namusu kad›n›n iki bacak aras›nda arayan yüzy›llar› çoktan geçtik.” Araban›n hareket etmesinden hemen sonra, floför konudan konuya atlayarak kendi hayat hikayesini anlatmaya bafll›yor: “Ben de cezaevinden yeni ç›kt›m. Bu ifli buluncaya kadar epey zorland›m.” Bofl bulunup neden cezaevine girdi¤ini soruyorum. Benim soruyu sormamla, bir anda floförün ses tonu ve bak›fllar› de¤ifliyor. Az önce iflsiz geçirdi¤i fioför iyice k›zm›fl durumda art›k. Gidece¤im yere daha epey vard› ama can güvenli¤im aç›s›ndan hemen insem çok iyi olacak. Sa¤a çekmesini söylüyorum ve h›zla iniyorum taksiden. Taksinin içerisindeyken duymufl oldu¤um s›k›nt› ve kayg›dan bir anda kendimi s›y›r›yorum ve içimden “Art›k özgürüm” diyorum. Kendimi h›zla kalabal›¤›n içine at›- okurdan yorum. Gözlerimin önünden bir anda de¤iflik insanlar›n simalar› geçiyor. Ad›mlar›m› yavafllat›yorum, bu an›n tad›n› ç›karmal›y›m. Küçük bir k›z çocu¤u ç›k›yor karfl›ma. Alt›yedi yafllar›nda, üstü bafl› kir içinde, yal›nayak ve c›l›z m› c›l›z... Ancak inan›lmaz güzel gözlere sahip. Gö¤ün tüm mavisi gelmifl yerleflmifl sanki gözlerine. ‹flte o güzel gözlerine ve dudaklar›n›n kenar›na ilifltirdi¤i donuk tebessümle benden para istiyor. ‹lk anda ne yapaca¤›m› pek bilemiyorum ama sonra toparlan›p elimi cebime götürüyorum. Bütün bozuk paralar›m› ona uzat›yorum ama birden bire etraf›m› t›pk› ona benzeyen çocuklar sar›yor ve onlar da benden para istiyor. Hepsinin hali ayn›, hele biri var ki, sessiz ve mahcup bir edayla ve inan›lmaz zay›fl›¤›yla hemen gözüme çarp›yor; çaresizce cebimdeki bütün paray› onlara da¤›t›p oradan uzaklafl›yorum. Karn›m iyice ac›k›yor, gözüme kestirdi¤im ilk lokantaya dal›yorum. ‹ç ve d›fl dekoruna bak›l›rsa epey lüks ve temiz bir yer. Yeme¤imi yedikten sonra tuvaletin yerini soruyorum garsona. Afla¤›ya inen merdivenleri gösteriyor. Hemen iniyorum. Gözüm yar›ya kadar aç›k olan ve üzerinde “‹fli olmayan giremez” yazan kap›ya tak›l›yor. Merak iflte, aral›yorum o kap›y›. Gördüklerim karfl›s›nda floke oluyorum. ‹çerisi resmen mikrop yuvas›, pislik içinde, fareler cirit at›yor... Hemen yukar› ç›k›yorum. Hesab› ödeyip bir an önce buradan kurtulmak istiyorum. Kasada son derece iyi giyimli bir beyle karfl›laflaca¤›m› düflünüyordum ama kasadaki görevli beni ziyadesiyle yan›lt›yor. Hele diflleri ve t›rnaklar›n› görünce tümüyle hayal k›r›kl›¤›na u¤ruyorum. Midem bulan›yor. Temiz hava al›rsam düzelirim belki. Bu nedenle yavafl yavafl yürüyorum caddede. Yürürken bir yandan da reklam panolar›ndaki yaz›lar› okuyorum. Gözüm küçük ve solgun bir yaz›ya tak›l›yor: “Hapishanelerde 107 insan öldü duydunuz mu?” San›r›m cezaevlerindeki açl›k grevlerinden bahsediyor; hani flu devletin hayata dönüfl operasyonlar› düzenledi¤i cezaevlerindeki... Bitmemifl miydi açl›k grevleri? Belli ki pek amaçlar›na ulaflamam›fllar çünkü eylemcilerin giriflmifl olduklar› fley çoktan ölümlerle sonuçlanmaya bafllam›fl. Peki, bir insan nas›l olur da bedenini ölüme yat›rabilir, hem de akla gelebilecek en son yöntemlerden biriyle, açl›kla? Ans›z›n içimde bu insanlara karfl› inan›lmaz bir sayg› uyan›yor. Bu tav›rlar› karfl›s›nda inan›lmaz derecede küçülmüfl hissediyorum kendimi. Çünkü karfl›laflt›¤›m onca haks›zl›¤a karfl› bir kez olsun öfkemi karfl›mdakine hayk›ram›yorum ve sürekli özgür oluflumdan bahsetti¤im halde, öfkemi ve hayk›rmak istediklerimi hep içime gömüyor, yürüyen mezarl›¤a veya duygular›m›n çöp tenekesine dönüflüyorum... Fakat buna ra¤men kapal› kap›lar ard›nda, onurlar›n› ve kifliliklerini koruma ad›na, insan iradesinin üstüne ç›kan eylemleriyle yaflayan bu insanlara karfl› içimde oluflan eziklik duygusunun üstesinden gelebilece¤imi sanm›yorum. Gün boyunca karfl›laflt›¤›m olaylar ilk anda bende flok etkisi yaratsa da içimdeki his sonradan giderek öfkeye dönüflüyor. Bizleri böyle bir hayat içerisinde yaflamaya zorlayan her fleye karfl› nefret duyuyorum... Devlete, medyaya, bakar-kör insanlara, yazarlara, çizerlere... Yani toptan bu batakl›¤›n içerisinde olup da, bir kez olsun “Neden, niçin?” sorular›n› sormayan bütün insanlara... ‹çimdeki isyan duygular› inan›lmaz boyutlarda. Kendime bile dayanam›yorum. Yaflad›klar›m sadece bugüne ait de¤il; ben bunlar› her zaman yafl›yorum ama buna ra¤men her seferinde görmezden gelerek kendi kabu¤umda yaflamaya devam ediyorum. Bir fleyler de¤iflmek zorunda. Bir do¤umun sanc›lar›n› çekiyorum. Ad›n› koyamad›¤›m bir coflkunun içerisindeyim. Hayat›n anlam› bir kez daha flekilleniyor bilincimde. Yorucu bir hafta sonundan sonra yaflam›m›n en verimli pazar›n› geçiriyorum. Kendimde ikinci do¤umu gerçeklefltirerek... Gazi Gündo¤du J ARALIK 2006 | TAVIR | 11 okurdan FORBES’TE B‹R GÜN Güneflli bir sonbahar sabah› vard› ‹zmir’de. S›rt›m›zda ba¤lamam›z, gitar›m›zla düfltük yola. Hepimizin gözlerinde ayn› heyecan; TAYAD’l›lar›n açl›k grevine destek vermeye gidiyorduk. Yol boyunca bas›na yapt›¤›m›z ça¤r›lardan bahsetmifltik. Ça¤r›m›z› okuyanlar bize mail yollam›fl, yurt d›fl›ndan bize ulaflanlar olmufltu. Yan›m›zda olduklar›n›, yapabilecek bir fleylerin olup olmad›¤›n› soruyorlard›. Bu dostlar›m›z, ça¤r›m›z› baflka yerlere de duyurmam›za yard›mc› olmufllard›. Bu konuflmalarla ve heyecanla Forbes’e vard›¤›m›zda TAYAD’l› aileleri hummal› bir çal›flma içinde gördük. Bizdeki heyecan, onlar› da sarm›flt›: Merhabalar, kucaklaflmalar... Forbes direnifli bafllad›ktan sonra birkaç defa dinleti vermeye gelmifltik buraya. Ancak bu sefer bizim için farkl›. Onlarla açl›¤›m›z› paylaflaca¤›z. Direniflin sembolü olan önlükleri biz de giydik ve ilk çaylar›m›z› yudumlamaya bafllad›k. Hafta sonu olmas›na ra¤men Forbes Caddesi durgun bir gün yaflam›flt›. Ancak saatler ilerledikçe ziyaretçilerimiz artt›. Bizi tan›yan da vard› aralar›nda, tan›mayan da... Gelen herkese anlatm›flt›k, neden burada oldu¤umuzu. Etrafta biraz endifle ve daha çok da merakla izleyen insanlar vard›. Onlar› da davet ettik aram›za. Forbes Caddesi’nin küçük bir amfi tiyatroyu an›msatan bu yerinin her basama¤›nda herkes birileriyle sohbet etmeye bafllam›flt›; tepsi dolusu çaylar da¤›t›l›yordu bu arada. Sohbetlerin ortak konusu “tecrit”. Sadece hapishanelerde de¤il d›flar›da da bire-bir yaflanan tecrit. Burada Forbes’in sürekli bir konu¤u ile de tan›flt›k: fiakir. Ayakkab› boyac›s› fiakir. 16 yafl›nda, ancak saçlar›ndaki beyazlara ve yüzündeki ifadeye bak›nca 16 yafl›nda bir çocuk de¤il karfl›m›zdaki. Sürekli ziyaretçisiymifl buran›n, öyle söyledi. “Yoruldu¤um zaman geliyorum buraya, a¤abeylerle, ablalarla sohbet ediyorum” demiflti. Çaylar›m›z yeniden tazelendi¤inde sohbetimiz koyulaflmaya bafllam›flt› fiakir ile. “Dört kardefliz biz: 3 erkek 1 k›z. Babam ve di¤er kar- 12 | TAVIR | ARALIK 2006 defllerim karton toplamaya, hurda toplamaya ç›k›yorlar, ben de ayakkab› boyuyorum.” Yaflamak için çal›flmak zorunda olan milyonlarca çocuktan biri fiakir. Yafl›ndan büyük sorumluluklar yüklenmifl flimdiden. Ailesinde sadece onun saçlar› böyle beyazlam›fl. “Çok dertlisin herhalde” diyoruz. “Sorma” dedi, “A¤abey, sorma.” Boya sand›¤›n› yüklendi fiakir. Gitti hayalleri ile ayakkab›lar›n kirinin aras›na. Bir arkadafl›m›z herkesi halaya ça¤›rd›. Durur muyuz hiç? Davul eflli¤inde halaya bafllad›k. Kalkmayanlar› da zorla kald›rd›k halaya... Akflama do¤ru Forbes Caddesi de epey kalabal›klaflm›flt›; biz de program›m›za bafllad›k. Türküler söyledik her dilden, Türkçe, Kürtçe, Arapça... Bizim türkülerimizi. Bu dinletimize özel, arkadafllardan -beraber söylemek flart›yla- istek flark›lar da ald›k. Gece geç olmas›na ra¤men misafirlerimiz bizi yaln›z b›rakmad›. Gruptan gece iki kifli kald›k. So¤uk giderek kendini hissettirmeye bafllam›flt›. Yirmi dört saat nas›l kal›n›r burada? Yaz›n s›ca¤›nda, ‹zmir’de evin d›fl›na ç›kamazken insanlar; k›fl›n ya¤murunda, ayaz›nda sobalar›n bafl›nda otururken insanlar, onlar gece gündüz sokaktalar açl›k grevi yap›yorlar. Tecridin kald›r›lmas› için onca eziyete katlan›yorlar. TAYAD’l›lar›n baflaraca¤›na olan inanc›m›z bir kez daha artt› orada. Ortal›k sakinleflince daha önce oluflan bir beste üzerinde u¤raflmaya bafllad›k. Sanki aylard›r çal›flt›¤›m›z beste bu de¤il; notalar kendi kendine akmaya bafllad›, sözler kendi kendine ka¤›da döküldü, ezgi yavafl yavafl flekillenmeye bafllad› orada... Gün sabaha evriliyordu... Günün ilk ›fl›klar›yla Forbes Caddesi yeniden uyand›, sa¤dan sola koflanlar, soldan sa¤a h›zl› ad›mlarla yürüyenler… ‹fle, okula gidenlerle dolmaya bafllad› cadde de. Sabah nöbetçileri geldi¤inde önlüklerimizi yeni gelen, açl›k grevine girecek olanlara veriyoruz. Bir günlük de olsa onlar›n açl›¤›n› paylaflman›n, müzi¤imiz ile TAYAD’l› ailelerin sesine ses katman›n onuru ve mutlulu¤u ile Forbes’ten ayr›ld›k. Grup Gün›fl›¤› J biyografi sosyalist-gerçekçi edebiyat›n proleter temsilcisi: maksim gorki - ll sedef flafak Bir ayd›n olarak Maksim Gorki, ülkesinin, halk›n›n hakl› davas›na olan inanc›n›; fliirlerinde, mektuplar›nda, karfl›laflt›¤› tüm bask›lara, yasaklara, tehditlere, gözalt›lara, tutuklamalara ra¤men ifllemekten geri durmaz. Gorki art›k Rusya’da eserleri, öyküleri, romanlar›, fliirleri, oyunlar›yla bilinir, tan›n›r. 1901’de ilk oyunu olan “Küçük Burjuva” yay›mlan›r. Oyun çok baflar›l›d›r. Bunun için Rusya polisi Gorki’nin üzerine gider ama ülkenin her yan›nda bu durum büyük protestolarla karfl›lan›r. Gorki toplumsal gerçeklikten kopmadan inand›¤› ve do¤ru buldu¤u halk›n hakl› davas›n› kendi davas› olarak görür, onu sahiplenir ve savunur. Bu çerçevede 1902’de bir oyun yazar. Maksim Gorki’nin en tan›nm›fl oyunu olan Dipte (Ayak Tak›m› Aras›nda); toplumun en dibinde yaflayan, ne yapaca¤›n› bilmeyen çaresiz insanlar›n, yine de umutsuzluklar›n› afl›p yaflam›n anlam›n› bulmaya çal›fl›rken, tutunacak bir dal yakalayarak, ayakta kalmak için gösterdikleri dirençleri ve yenilgileriyle içler ac›s› yaflamlar›n› anlat›r. Gorki; Dostigayev ve Di¤erleri isimli oyununda da; Sovyet Devrimi’nin arifesinde sanayi ve ticaret burjuvazisinin yaflanacak devrim karfl›s›ndaki umursamazl›¤›na vurgu yapar. l› geliflim aflamalar›ndaki kapitalizmin yans›malar› ve er ya da geç Rusya’daki iflçi s›n›f› ve köylülü¤ün birleflerek çarl›k rejimi ve feodal düzeni de¤ifltirmedeki kararl›l›¤›, bunun kaç›n›lmazl›¤›, ayr›ca Rus ayd›nlar›n›n, burjuvazinin ve orta s›n›flar›n eski tarz (feodal düzen) yaflama imkânlar›n›n mümkün olmas› vard›r Gorki, 1899–1906 y›llar› aras›nda Petersburg’da yaflar. Marksist-Leninist düflünceleri benimseyen Maksim Gorki, RSD‹P (Rus Sosyal Demokrat ‹flçi Partisi) içinde Bolflevik kanad› destekler. Bütün kazanc›n› parti fonlar›na yat›r›r. Bu dönemde Gorki yine verem hastal›¤› ile u¤raflmak zorunda kal›r ve tedavi için K›r›m’a gider. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda Fransa’da Zola, kuzeyde Ibsen Natüralizmin temsilcileridir. Bu dönemde Lucas, Natüralizmi “yüzeysel gerçekçilik” olarak tan›mlar. Gorki de Natüralist edebiyat ak›m›n›n yanl›fll›¤›n› anlat›r. 1904’lere gelindi¤inde ya¤mac› ve talanc› bir savafl olan Rus-Japon savafl› bafllar. Maksim Gorki de Bolfleviklerle birlikte iflçi, köylü ve tüm emekçi halk› savafla karfl› grevlere, protestolara ça¤›rarak mücadelenin içinde olur. 1902’de Rusya Bilimler Akademisi’ne üye seçilir fakat siyasi duruflundan dolay› k›sa süre içinde üyeli¤ine son verilir. Rusya’da kapitalizmin bunal›mlar›n›n, sömüren sömürülen iliflkisinin çok aç›k yafland›¤› bir dönemdir. Gorki sansürü aflabildi¤i kadar›yla devrimci e¤ilimli genç yazarlara eserlerini yay›nlama f›rsat› vermek için Znaniye (Bilim) isimli bir yay›nevi kurar. Bu yay›nevi ayn› zamanda Znaniye okulunun da temeli olur. Rus Sosyal Demokrat ‹flçi Partisi’nin II. Kongresi 1903’te yap›l›r. Bu Kongre’de Bolflevikler ve Menflevikler olmak üzere iki e¤ilim bafl gösterir. Gorki bu süreçte de Marksist bir ayd›n olarak Bolflevikler’i destekler. Rusya’n›n Asya taraf›nda art›k ömrünü doldurmufl ve çürümeye yüz tutmufl feodal, yar›-feodal sistem kapitalizme geçifl sanc›lar› içinde k›vran›rken, Bat› yakas›nda kapitalizmin tekelci aflamaya gelifli söz konusudur. ‹flte Gorki’nin eserlerinde Rusya’da ayn› anda görülen fark- 9 Ocak 1905 sabah› erkenden Petersburglu iflçiler açl›k ve yoksullu¤un sona ermesi talebiyle (kar›lar›, çocuklar›, yafll›lar›yla birlikte) ellerinde Çar’›n resimlerini tafl›yarak “K›fll›k Saray›”na yürür. Silahs›zd›rlar. Bolflevikler bu yürüyüflün yanl›fl oldu¤unu ve mücadele ederek haklar›n kazan›laca¤›n› anlatsalar da yürüyüflçüleri ikna edemezler. Yine de iflçilerin en önünde yer al›rlar. Çar II Nikola iflçilerin üzerine atefl açt›r›r. 2000’den fazla iflçi ölür. Ölenlerin ço¤u Bolflevik’tir. 9 Ocak 1905, daha sonra “Kanl› Pazar” olarak an›lacakt›r. Yoksul halk›n içinden gelen devrimci ve sosyalist bir kimli¤e sahip Maksim Gorki, onurlu bir ayd›n tavr› göstererek Kanl› Pazar’› protesto eder. Bunun için Çarl›k hükümeti taraf›ndan gözalt›na al›narak Peter ve Paulus kalesinde tutulur. Özellikle d›fl ARALIK 2006 | TAVIR | 13 biyografi bas›n›n yo¤un tepkisi ve teflhiri sonucu serbest b›rak›l›r. 1905’in Ekim ay›nda Bolfleviklerin yapt›¤› çal›flmalar sonucu bütün hayat durdurularak “genel grev”e gidilir. Çar korkuyla içinde göstermelik haklar vadeden 17 Ekim 1905 Manifestosu’nu yay›mlar. Bolflevikler halk› mücadeleye ça¤›r›r. Gorki, bu dönemde devrimci yaz›lara ve toplant›lara önem verir. Yeni Hayat isimli bir dergide çal›flmaya bafllar. Burada Yeni Hayat dergisinin bafl redaktörü olan Bolflevik Partisi’nin önderi Lenin’le tan›fl›r. Lenin 1905 devrim öncesi haz›rl›klar için Rusya’ya döner. Maksim Gorki de Lenin’in yan›nda silahl› ayaklanman›n içinde yer al›r. Maksim Gorki insanl›k tarihinin en büyük siyasal ve kültürel altüst olufllar›ndan birinin aktif parças› olma özelli¤ine de sahip olacakt›r. 1905 Aral›k silahl› ayaklanmas› yenilgiye u¤rar. Çarl›k hükümeti cellâtlar›, iflkencecileriyle katliamlar›n› art›r›r. Gorki, 1906’da Amerika gezisine ç›kar. Burada gördüklerini ve izlenimlerini Gorod Jolto Vo Dyavola’da (Sar› fieytan›n Kenti) anlat›r. Rus proletaryas›n›n devrimci mücadelesini en iyi anlatan “Ana” isimli roman›n› Maksim Gorki bu dönemde kaleme al›r. Ve devrimci harekete atfen yazar Ana’y›. Maksim Gorki’nin dünya klasikleri aras›na giren Ana isimli roman› devrimci bir niteli¤e sahip önemli bir eserdir. Ayr›ca Ana, Maksim Gorki’nin devrimci harekete adad›¤› tek roman›d›r. Ana sadece Rusya’da de¤il tüm dünyada büyük bir ses getirir. Gorki burada devrimin yani “sosyalist anavatan Rusya Ana’n›n” çocuklar›na neler kazand›raca¤›na yönelik görüfllerini de ortaya koyar. Gorki’nin burada iflledi¤i tema; insan›n kendini halk›n kaderinden uzak tutmas›yla kiflili¤ini y›karak, ruhunu öldürece¤idir. “‹nsan olmak, halk›n kurtuluflu ve mutlulu¤u ve özgürlü¤ü için yürüttü¤ü mücadeleye kat›lmaktan geçer” der Gorki. Ayr›ca bireycilik ile ilgili olarak da; “Bireycilik, kadar insan›n bireyselli¤ini öldüren daha baflka bir fley yoktur” diye düflünür. ‹flte bu tan›mlar Maksim Gorki’nin bir çok eserinde vard›r. ‹nsan, onurlu bir kelimedir Gorki için. Bu- 14 | TAVIR | ARALIK 2006 na dair de; “Hümanistlik yaparak insana ac›mak yerine içinde yer ald›¤› ortam›n›, yaflam›n› yeni bafltan biçimlendirme yetene¤ine inanarak buna yönlendirmek gerekir” der. Gorki 1906’da Rusya’dan ‹talya’ya siyasi sürgün olarak gider. Bu y›llarda ‹talya’daki Capri adas› muhalif Rus sürgünlerinin kald›¤› yerdir. Gorki sürgünde Lenin’in önderli¤indeki devrimci hareketle ba¤›n› koparmaz. Ancak di¤er yandan Gorki, Aleksander Alek sandroviç Bogodanov çevresinin “Tanr› yaratma” yani her fleyde din olgusunu öne ç›kartan teorilerine ba¤lan›r. Özellikle de 1908 y›l›nda Bir ‹tiraf adl› roman›nda Gorki’nin, H›ristiyanl›k ile Marksizmi ba¤daflt›rarak “Tanr› yaratma” denilen dinsel felsefi e¤ilime kaymas› Lenin taraf›ndan “Marksizmden sapma” olarak de¤erlendirilir. 1913’lerde de buna benzer elefltiriler al›r Gorki. Lenin ile tart›flmalar› olur. 1913 y›l›nda Çar’›n ç›kartt›¤› bir afla Maksim Gorki ülkesine döner. Gorki, Rusya’n›n 1. Paylafl›m savafl›na girmesi karfl›s›nda yer alan Bolflevik Partisi ile ayn› düflüncededir. 1917’de Bolflevik Partisi önderli¤inde Ekim sosyalist devrimiyle devletin yönetimi iflçi s›n›f›n›n eline geçer. Ekim Devrimi insanl›k tarihinde yeni bir ça¤›, Proleter Devrimler ça¤›n› açar. Maksim Gorki hükümetle iflbirli¤ine girerek bilim ve kültürün yok olmamas› ve geliflmesi için de¤iflik kurumlar›n temelini atar. Örne¤in yazarlar›n, ayd›nlar›n, bilim adamlar›n›n yaflam koflullar›n› (yaflamlar›n› sürdürmeyecek durumdad›rlar) düzeltmek, çeviri yaparak gelir sa¤lamalar›na yard›mc› olmak için tüm olanaklar›n› kullanan Gorki’nin ilk temelini att›¤› kurumun ismi Dünya Edebiyat›’d›r (Mirovaya Literatura). Gorki ayn› dönemde Rus halk› ve ayd›nlar›yla yak›n iliflkiler kurar. Ve Gorki’nin bu güçlü ba¤lar› sayesinde Rusya’n›n ayd›n ve sanatç›lar› halkla iç içe büyür. Yine ayn› dönemlerde savafl komünizmi dönemi bafllar. Bu dönemde de Gorki di¤er sanatç› ve ayd›n yazar arkadafllar›yla birlikte halk›n yoksullu¤unu, s›k›nt›s›n› paylafl›r. Bir dönem sonra Maksim Gorki, Ekim Devrimi ile ilgili yanl›fl de¤erlendirmelere girer. Sadece sosyal devrimden yana oldu¤unu, Rusya’da halk›n daha henüz devrim yapacak olgunlu¤a gelmedi¤ini, ön- ce bilinçlenmesi gerekti¤ini düflünmektedir. Lenin, dostça yaklaflarak Gorki’ye hataya düfltü¤ünü anlat›r ve elefltirir. Gorki hatas›n› hemen kabullenmez. Ve Gorki’nin Novaya Jizn isimli gazetesi Lenin’in yöneticili¤ini yapt›¤› Pravda gazetesine karfl› sosyalizme zarar verici içerikte polemik yürütür. Novaya Jizn kapat›l›r. Maksim Gorki Lenin ile olan dostlu¤unun s›n›rlar›n› zorlay›nca Lenin ona tüberkülozunu tedavi için yurtd›fl›na gitmesini önerir. Bunun üzerine Maksim Gorki ‹talya’n›n Sorrento kentine yerleflir. Maksim Gorki “Çocuklu¤um”, “Ekme¤imi Kazan›rken” ve “Benim Üniversitelerim” isimli üç ciltlik bir diziyi oluflturan öz yaflam öyküsünü ‹talya’da bitirir. Bunlar Rusça otobiyografilerin en iyilerindendir ve Gorki’nin sosyalist dünya görüflünü benimsemesine kadar giden yolu gösterir. Bu arada 21 Ocak 1924’de Moskova yak›nlar›ndaki Gorki kentinde Sovyet halk›n›n önderi, ö¤retmeni ve Bolflevik Partisi’nin yarat›c›s› Lenin ölür. Gorki ‹talya’da Lenin’le ilgili an›lar›n› kaleme al›rken Lenin’i çok sevdi¤i bir insan olarak tan›mlar. Ayr›ca daha önce Lenin’le yapt›¤› tart›flmalardan sonuçlar ç›kartarak hatas›n› kabullendi¤ini; “Proleterya diktatörlü¤ünün o zaman sahip oldu¤umuz biricik hakiki devrimci gücü yani, politik e¤itimden geçmifl iflçilerin gücünü çözüp yok edece¤i endiflesini tafl›yordum” fleklinde anlat›r. Gorki’nin bu samimi aç›klamas›, Marksizm’den saparak düfltü¤ü hatay› ve kendi düflüncelerinin yanl›fll›¤›n›, Lenin’in düflüncelerinin do¤rulu¤unu kabul etmesidir. Maksim Gorki 1929 y›l›nda Stalin döneminde ülkesine döner. Art›k Sovyet yazarlar›n›n en önde geleni ve önderi Maksim Gorki’dir. 1925’lerden sonra kaleme ald›¤› eserlerinin hemen hepsi Rusya’da devrim öncesi yani Çarl›k Rusyas› dönemlerini anlat›r. Örne¤in; “Artamonovlar” devrim öncesi Çarl›k Rusyas›’nda kapitalizmin yükselifl ve çöküflünü anlat›r. “Klim Samgin’in Hayat›” dört kitaptan oluflan bir romand›r. Gorki’nin en çok be¤enilen eserlerinden biri de yaflam›n›n son y›llar›nda yazd›¤› Rus yazarlar›yla ilgili an›lar›n› bir araya toplad›¤› “Tolstoy, Çehov ve Andreyev’den An›lar” isimli kitab›d›r. Gorki bu büyük isimleri; di¤er Rus yazarlar›n›n yapt›¤› gibi abart› ve süslemeye düflmeden canl› bir biyografi dille anlat›r. Çehov ve Andreyov ile olan an›lar› ise Gorki’yi dünya edebiyat›n›n en büyük edebi portre ustalar›n›n düzeyine yükseltir. Çevresini de¤ifltirirken kendisini de de¤ifltiren çok yarat›c› bir insand›r Maksim Gorki. Sovyet sanat› sosyalist kültürün temsilcilerinden olan Gorki’yle dünya kültürüne yenilik getirir. Gorki Boydan Boya Rusya ismiyle bir araya getirdi¤i k›sa öyküleri ve öz yaflam öyküsüyle hiçbir bencilli¤e ve kayg›ya düflmeden oldu¤u gibi kendi kiflili¤ini koyar ortaya. Sosyalist bak›fl aç›s›yla edebiyatta, sanatta yeni bir tarz yaratm›fl olur. Bundan dolay› 1917 Ekim devrimi sonras› dönemde birbirinden farkl› de¤iflik sanat dallar›n›n yeni ustalar› Gorki’nin ayd›nlatt›¤› bu yolda, onun yaratm›fl oldu¤u bu yeni karakterle, yeni tarzla ilerler. Bunlardan baz›lar›; Eisenstein’in “Potemkin Z›rhl›s›”, Pudovkin’in Gorki roman›ndan çekti¤i “Ana” filmi ve Ostrovski’nin “Çelik Böyle Sertleflti” isimli eserleridir. ‹flte bahsetti¤imiz bu yeni tarz eserlerdeki temel konular; Rusya’daki devrimci mücadele ve sosyalist kifliliklerin oluflum ve geliflim süreçleridir. Yani bu tablo Rusya’da bir altüst oluflu ifade eder. Ve bu dönem için Gorki de Lenin’in sözlerine kat›l›r; “Ülkemizde herkes için gün gibi aç›kt›r. Eme¤e yeni bir bak›fl aç›s› getiriyor bu at›l›m ve eme¤e topluma ve çevreye karfl› temelden yepyeni bir tutumu temsil ediyor”. onlar›n etkilerini ortadan kald›rmakt›r. Ama temel görev, yaflam› sosyalist ve devrimci bak›fl aç›s›yla tan›makt›r.” Gorki, “Sosyalist Gerçekçilik Üzerine” bafll›¤› alt›nda yazd›¤› makalesinde Sovyet halk›na flunlar› söyler: “Geçmiflin zehirli, katlan›lmaz, kötü etkilerinin, gerekti¤i biçimde ortaya konmas› ve anlafl›lmas› için, bunlara flimdi kazan›lan baflar›lar›n doru¤undan, gerçekle ilgili büyük ideallerin yüksekliklerinden bakma yetene¤ine sahip olmak gereklidir. Ayn› y›llarda Gorki bir dizi Tiyatro eseri de yazar. “Batak”, “Vaysa”, “Jeleznova”, “Yazl›ktakiler” ve “Düflmanlar” yazd›¤› oyunlardan baz›lar›d›r. Batak isimli oyunu Almanya’da da iki y›l süreyle oynan›r. Bu yüksek görüfl noktas›, edebiyat›m›za yeni bir tema kazand›racak, yeni biçimler yaratmas›na yard›mc› olacak ve bizim için yepyeni bir yönelim –sosyalist gerçekçilikyaratacak olan, onurlu ve k›vançl› bir duygu uyand›racakt›r.” Gorki devrimci-sosyalist bir yazar olarak k›sa süreli düfltü¤ü hatalar d›fl›nda bütün yaflam› boyunca bu görüfllerine ve düflüncelerine ba¤l› kal›r. 1932’de Sovyetler Birli¤i’nde Sovyet Yazarlar Birli¤i kurulur. Bu birli¤in ilk baflkan Maksim Gorki olur. 1934’ün A¤ustosu’nda Tüm Rusya Sovyet Yazarlar› Kongresi’nin kapan›fl konuflmas›n› Gorki yapar; “Çeflitli Cumhuriyetlerin kültürleri biçim bak›m›ndan ulusal, öz bak›m›ndan sosyalist olarak kalacakt›r…” Sosyalizmin yaratt›¤› Gorki’nin deste¤i, yard›mlar› ve önerileri K. Fedin, L. Leonov, L. Babel, A. Makarenko gibi yazarlar›n yolunu açar ve onlar›n kariyerlerini büyütmelerine yard›mc› olur. Çünkü Gorki bildiklerini, gördüklerini kendine saklamaz, baflkalar›na ö¤retir, onlanrdan da ö¤renir. Maksim Gorki, Sovyet edebiyat›na “sosyalist gerçekçilik” yönteminin uygulanmas›nda ve yerlefltirilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. 1935’te fiçerbakov’a bir mektup yazar Gorki; “Sosyalist gerçekçili¤in amac›, eski dünya kal›nt›lar›yla mücadele ederek Maksim Gorki 1922–23 y›llar› aras›nda yazd›¤› eserlerin devrim sonras› bas›m›na haz›rl›k için bütün yazd›klar›n› yeni bafltan gözden geçirir ve sosyalist bak›fl aç›s›yla düzeltir. Bu, çok büyük ve anlaml› bir çal›flmad›r; Gorki’nin tarz›n›, stilini yenilemesini, edebi aç›dan daha da donanmas›n› ve geliflimini yans›tan bir çal›flma olur. Beraberinde Gorki’nin Yeger Buliçov ve Ötekiler, Dostigayev Ve Ötekiler gibi tiyatro oyunlar› ile Vaysa Jeleznova’n›n yeni bask›s› da dünya dramatürjisine yenilikler getirir. Tüm dünyada tiyatro sanat›n›n geliflmesinde Gorki’nin oyunlar› etkili olur. Yaflam›n›n son döneminde tekrardan sa¤l›¤› bozulur ama hastal›¤›na teslim olmadan yarat›c›l›¤›n› artt›rmaya çal›fl›r. Gorki, bütün edebiyat çevrelerinde sayg› ve hayranl›k uyand›ran biridir. Maksim Gorki 1936’da ölür. Ama geride Sovyet ve Dünya Edebiyat›’na büyük bir hazine b›rak›r. Tarihi aç›dan, Gorki’nin eserlerinde Devrim öncesi, Ekim Devrimi ve Rusya’da Sovyetler ‹ktidar›’n›n ilk döneminde halk›n yaflay›fl›n›n çok aç›k bir dille anlat›l›yor olmas› son derece önemlidir. Maksim Gorki yaflad›¤› ça¤›n en büyük ustalar›ndand›r. KAYNAKÇA: Çocuklu¤um, Maksim Gorki Ekme¤imi Kazan›rken, Maksim Gorki Benim Üniversitelerim, Maksim Gorki Ekmek ‹flçileri , Maksim Gorki F›rt›nan›n Habercisi, Maksim Gorki Ana, Maksim Gorki Eserler Cilt 15 (Bolflevik Parti Tarihi), Josef Stalin.J ARALIK 2006 | TAVIR | 15 fliir ac›n›n tarihi turgut uyar Böyle kargaflal› günler döneminde Befler onar kopar›lan bir takvim sanki Bahara Bunlar güzel fleyler biliyorum Herkes de biliyor kuflkusuz Ama ne kadar güzel ne kadar güzel Serçenin k›fl günü yemidir Al›n› ak›tmal› bir atla dü¤üne gitmek Ay›fl›¤› penceresi, bir güzel insan sesi Ama ne kadar güzel K›rda bir o¤lak kadar K›fllada bir türkü kadar Rüzgarda kuruyan tülbent kadar Oysa gece tam yar›s›d›r bir günün Ve daha güçlüdür gündüzden Ben flimdi diyorum ki bir bak flu alanlara Sokaklara köprülere kiremitsiz damlara Tafllara sopalara aman vermez silahlara fiehir haritas›na trafik lambas›na kan içinde adamlara Kan içinde adamlara Kan umutsuzluktur Ona kendini haz›rla Ne kadar yaln›z oldu¤umuzu hat›rla Açl›klar› yokluklar› k›r›mlar› -Örne¤in sensiz olmak ömrümün bir akflam›ndaBir bölgeden birine giden ordular› uçaklarla Yalanlar ihanetler karmakar›fl›k limanlar ‹ki fleyin apans›z karfl› karfl›ya geldi¤i dünyada Kal›n ve karanl›k bir çat› merdiveni gibi Giderilmez eksikli¤ini tan›r›m onun Suyun bardakta duruflu gibi Bir öfke usul usul büyürken kuytuda Yemyeflil bir çay›r görünümündedir Haziran ortas›nda bir gümüfl lüfer Büyülü bir foto¤raf bir gümüfl çerçevede Ve evinde hemen haz›r bir silah 16 | TAVIR | ARALIK 2006 Ben flimdi diyorum ki Buna inanmak gerek Bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzlu¤u Ve direnmek Hep direnmek devam etmek ad›na Diyorum ki ac›l›¤› eksilmesin a¤z›m›zdan Boyuna tükürmek için Boyuna inceleme yasak bir dilin anlat›c›lar›: dengbejler... hazal demir bejlerin peflini… Biz de iki ayd›r onlar›n pefline tak›ld›k. Asl›nda uzun bir yol yürüdük. Bu yürüyüfl dengbejlerin yürüyüflünün yan›nda çok k›sa kal›r biliyoruz. Sözün o s›cakl›¤›n› yitirdi¤i bugünlerde, o sözün s›cakl›¤›na s›¤›nmam›z o kadar güzel ve anlaml› ki… Bize Ahmede Xani, Meme Alan, Evdale Zeynike efllik etti… Baz› yerlerde de Mehmet Uzun. Irak s›n›r›n› geçerek içlere do¤ru yaklaflt›k iyice, Ehmede Fermane Kiki karfl›lad› bizi. Oralarda sorduk: Kim bu dengbejler? Kime sorduysak anlatmakta hep zorluk çekti. Dengbejleri anlatmak… Yani anlat›c›y› anlatmak, söz ustas›n› yaz›yla anlatmak… Dengbej, Kürtçe’de bir fleyi sözle aktarmak anlam›na gelir. “Deng” ses, “bej” söyle, aktar... Kürt halk› tarihi boyunca kültürünü sözle icra etmifl. Söze ve sese yaslam›fl s›rt›n›. Uzaklara, seslerini sar›p tarihin kararm›fl sayfalar›na, öyle göndermifl... Ellerini koy sözün yüre¤inin üstüne. Hissettin mi o s›cakl›¤›, yak›yor de¤il mi ellerini? “Neden?” diye sordum bilenlere. Sözün yüre¤i neden bu kadar s›cak? Dediler ki “Sesin izini sür”. Dediler ki “Sorma bize, dengbejlere sor, onlar anlats›n”… Ya dengbejlerin dili yara ba¤lam›flsa? Kim anlat›r tarihin yaflad›klar›n›? Bir dil yara ba¤larsa… ‹niltileri duyulmaya bafllan›r. ‹nceden inceye bir s›z› birikir… Taa o da¤lar›n orta yerine gömülmüfl, ac›lar›n ve yasaklar›n aras›ndan hissedilir. Sonra birileri ç›kar gelir. S›rtlar›nda abalar›, ellerinde asalar› ve yanlar›nda sözlerini doldurduklar› heybeleriyle… Tarih tafl›rlar. Zordur o tarihi tafl›mak. Hele de as›rlar boyu o yükü omuzlar›n- Karanl›kta yal›nayak yürüdünüz mü hiç? Ayaklar›n›z tak›ld› m› tafllar›n kenarlar›na? ‹ncindi mi sözler kadar ayaklar›n›z? Of demeyin sak›n… Hele o yaralar›n›z kabuk ba¤larsa… Siz susun, söyleyin söyleyece¤inizi bir dengbeje, o götürsün, ulaflt›rs›n kurulan meclislere. Tarihlerini yaz›l› aktarma olana¤› bulamam›fllar. Bundan dolay› kültürünü sonraki kuflaklara aktarmak iflini de sözler ve anlat›c›lar üstlenmifl. Araflt›rmam›z boyunca fark ettik ki, yaz›l› kültürler aras›nda bir korku var. ‹ki yüz y›l önce Ba¤dat Valisi’nin, yaz› ve edebiyatla hafl›r neflir olan Kürtleri yakalama emri ç›kard›¤› ve ele geçirilenlerin derisini yüzdürüp özel çerçevelere gerdirdi¤i biliniyor. Yakar dertlerin yaras›. Yasakl› gecelerin s›cak konuklar› dengbejler. Onlar›n arkas›na düfltünüz mü gidersiniz o yak›lm›fl, y›k›lm›fl geçmiflinize. Tarihin o kuytuluklar›nda, bazen yapayaln›z kal›rs›n›z, bazen bafl›n›z› yaslars›n›z dengbejlerin gö¤süne… ‹nceden bir ezgi gelir konar avuçlar›n›z›n içine. B›rakmay›n deng- Bir sayfal›k yaz›, onlar için derilerinin yüzülmesi anlam›na gelir. Bu korkunun, yaz›l› edebiyatla aralar›nda bir mesafeye yol açmas›n›n yan› s›ra; yaz›l› edebiyat›n geliflmesini de engellemesi, bu alanda ciddi bir boflluk do¤urmufl. Bunu aflman›n yollar›n› aramaya çal›flm›fllar. Dengbejler, sözlü edebiyat›n mimarla- dan hiç indirmeden tafl›mak daha da zor... ARALIK 2006 | TAVIR | 17 inceleme r› olarak yasaklar› ve zorluklar› göze alarak kendilerini vurmufllar da¤ yollar›na. Hem roman yazar›, hem söz ve beste ustas›, hem de tarihin tan›¤›… edebiyat›n ilk dengbeji Homeros gibi. Dengbejlerin s›cak solu¤u o zorluklar› üstlenmifl. Dengbejler, söz ve müzi¤in yard›m›yla bir dengbejlik gelene¤i yaratm›fl ve ortaya yeni bir dil ve türkü tarz› ç›karm›fl. Böylece Kürtlerin günlük yaflamlar›n›n ufak ayr›nt›lar› üzerine kurulu bir sözlü edebiyat bafllam›fl ve bu anlat›lar, muhtevas›ndaki melodiler sayesinde daha genifl kitlelerin ilgisine neden olmufltur. Uzun yollar kat ederek bir bölgeden baflka bir bölgeye kültürlerini tafl›maya bafllam›fllar. Ancak dengbejin tan›m› sadece bu kadar da de¤il, bu kadar› bir dengbeji tan›mak için oldukça eksik; dengbej, sadece sese biçim veren, onu söyleyen de¤ildir, ayn› zamanda sesi stran, türkü, müzik haline getirendir de. T›pk› Homeros’un tanr›ças› gibi. Söyle, tanr›ça. Yani stran, k›lam olarak, bir ritim, bir makam eflli¤inde, bir müzik haline getirerek söyle. Söyle; öfkeyi söyle, öfkeyi dinleyiciye ulaflt›r, kelam› bir inci gibi dizerek, bir kuyumcunun elmas› ifllemesi gibi, kelam› iflleyerek, söyleyifl biçimiyle kelam› güçlendirerek, kelam› k›lam haline getirerek dinleyicinin yüre¤ine, ruhuna hitap et. Dengbejlerin yaflam› gezmek ve anlatmak. Yaflananlar› anlamak, anlatmak, onlar›n hikayesini anlat›rken türküsünü söylemek. Bir halk›n açl›¤›n›, yaflad›klar› ac›lar› anlatmak… Zor, evet. Hem de çok zor. Savafllar› ve savafllardan arta kalan ac›lar›, kurflun geçmifl tenin geride b›rakt›klar›n›, yaral› sokaklar›, ›ss›z yurtlar›, köyleri, kimsesiz kalan yollar›… Kahramanl›klar›... ‹hanetleri... Bir kara haber vermek ne anlam tafl›r, yüre¤i türkülerle ve hikayelerle dolu bir dengbej için? K›lam›n yüre¤ine s›¤›n›r, s›rt›n› ona yaslar, öyle söyler söyleyece¤ini. “Dengbejler genelde okuma yazma bilmeyen, sözlü kültürün özellikleri ve de¤erleriyle yetiflmifl, yaflad›¤› toplumu, gelenekleri, koflullar›n›, çeliflkilerini iyi bilen, güçlü bir belle¤e sahip, sese ve söze biçim verebilirken onu estetize edebilir yetenekte, Kürt halk hikayelerini bir ezgiyle yo¤urarak, kimi zaman da bir enstrüman eflli¤inde belli bir zaman diliminde bu hünerini dinleyici toplulu¤u karfl›s›nda icra eden anlat›c›lar olarak de¤erlendirilebilinir.” diyor Abidin Par›lt›. Bir de y›llard›r dengbejlerle dostluk kuran onlar› anlatan Mehmet Uzun’a soral›m; bakal›m, o ne diyecek dengbejler için: “Size dengbejlerimi anlatay›m. Evet, dengbej, dengbejlerim, dengbejlerimin sesi, kelam›, dili. Bunlar› anlatay›m size. Dengbej, sese nefes ve yaflam verendir. Dengbej, sesi kelam, kelam› k›lam, türkü haline getirendir. Dengbej, söyleyendir, anlatand›r. T›pk› yaz›l› 18 | TAVIR | ARALIK 2006 Yani dengbej; söyleyen, sözü nakfleden belle¤i canl›, diri tutan, hatta bellek olan. Evet, dengbej, yani Homeros’un tanr›ças›. Sese biçim ve ritim, yaflam ve duygu veren; kelam›, sözcü¤ü, gönül ve yüre¤i terbiye eden, coflturan, teselli eden bir güç, bir kaynak haline getiren ‘tanr›ça…’ ‹flte dengbej bu: ‹nsana, insanl›¤a bir dil; kimlik, tarih, benlik, bellek veren ses, nefes; insan›, insanl›¤›, insana anlatan, ça¤lar boyu, zamanlar boyu, kesintisiz bir ça¤layan haline getiren kaynak. Dengbej; kelam ustas›, k›lam ustas›. fiimdi dengbejlerimi anlatmaya bafllayay›m.”* Dengbejlerin yeri, yurdu yoktur. fiehir flehir, köy köy dolafl›p, gittikleri yerlerde divan kurarlar. Geçimlerini de böyle sa¤larlar. Afl›klar gibi dolafl›r ve gittikleri yerin türkülerini ve hikayelerini anlat›rlar. Söylenen türküleri, anlat›lan hikayeleri baflka köylere flehirlere tafl›r, oralarda anlat›r ve söylerler. Bazen tan›d›k hikayeler de bulunur. Daha önce baflka dillerle anlat›lan hikâyeleri dengbejlerden de dinlemek mümkün. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Erzurum k›fl›n›n dondurucu so¤u¤unu, çat›dan çat›ya atlarken donan kedilerle anlat›yor. Ape Qado da, ayn› hikayede açl›k ve dondurucu so¤uktan bahsediyor: “‘Açlar›n en genci de, kedi gibi, dama s›çrad›, iki s›çrad›, üçüncüsünde, kedi gibi, dama t›r- mand›. Kedinin kaçabilece¤i bir yeri yoktu. Ama karfl› ev, karfl› evin dam›? Kedi deyip geçmeyin, ölüm zaman›nda, çaresizlik zaman›nda ç›lg›nl›ksa ç›lg›nl›k, ölümse ölüm! Son bir gayretle kedi, gözlerini ölümün korkusu sinmifl o zavall› küçük mahlûkat, karfl› dama ulaflmak umuduyla, kendini bofllu¤a f›rlatt›. Dedi¤im gibi zaman, k›rm›z› kar zaman›yd›, en ola¤and›fl› fleylerin bile ola¤an hale geldi¤i bir zamand›. So¤uktu, dünyada yaflanmam›fl bir so¤uk vard›. ‹nsan›n a¤z›ndan ç›kan nefesin bile ç›kar ç›kmaz halkalar halinde dondu¤u bir zamand›. Her fley donuyordu. Kedicik de dondu. ‹ki dam›n aras›nda, öyle dondu kald›. Evet, evet; havada, bofllukta, yerden insanlardan uzak, öyle dondu kald›. Bu gözler bunu gördü, buna flahit…’ Öykünün bitmesinden sonra ‘Qado’ diyor, bu sert akraba, ‘Qado, iflin gücün bizi elaleme rezil etmek, yapma, yalan›n da bir haddi hesab› olmal›. Bu kadar da yalan olmaz Qado. O kediyi öyle havada, orta yerde b›rakma. Onu ya ilk dama geri götür ya da di¤er dama ulaflt›r. ‘Hay›r’ diyor Ape Qado da gülümseyerek. ‘O kedi öyle havada donmufl kalacak.’ ‘Ama bu do¤ru de¤il, Qado. Bu do¤ru olmaz, vicdans›z Qado”* Hiçbir dengbej zengin, varl›kl› olamam›fl. S›radan bir yaflamlar› var hepsinin. Zaman zaman beylerin, a¤alar›n divanlar›na gidilip orada muhabbet etmifllerse de bu belirleyici de¤il. Dengbejler yoksullu¤un derdi, tasas› ve derman›d›rlar. A¤alar›n, beylerin e¤lence mezesi hiç olmam›fllar. Dengbejli¤in ana damar› do¤açlamad›r. Anlatt›klar› hep do¤açlama üzerine kuruludur. Derleme yapanlar da olmufl ama bunun sorunlar yaratmas› da söz konusu. Derleme yöntemleri ezbere dayal› oldu¤u için türküler ve hikayeler de¤iflime u¤ram›fl ço¤unlukla. Her dengbej derledi¤i türküye ya kendisinden bir fleyler eklemifl ya da yaz›l› olmad›¤› için baz› bölümler zamanla unutulmufl ve de¤iflime u¤ram›fl. Bu nedenle bir dengbejin kendi eseri bile bir di¤erinin ayn›s› olmayabilir. Hatta bulundu¤u ortam dahi belirleyici olabilir. Yaflad›¤› herhangi bir olay›n etkisi de ona yans›m›fl olabilir. inceleme Bunun yan›s›ra gittikleri yerlerin kad›nlar› taraf›ndan söylenen türküleri dinleyip bir yerden bir yere tafl›m›fllar. Kad›nlar›n söyledikleri türküler ve anlatt›klar› hikayeler olmufl. Kad›n dengbejlerin her yere gidememesinden dolay›, söyledikleri birçok hikaye ve türkü belirli yerlerle s›n›rl› kalm›fl. Dengbejlerin bu aktar›c› rolü sayesinde birçok türkü veya hikaye, onu yaratan kad›nlardan al›nm›fl, yeniden derlenerek daha genifl dinleyici kitlesine ulaflt›r›lm›fl. Aksi halde birçok türkü ve hikaye, yarat›c›s› köylü kad›nlar›n ölümüyle birlikte unutulup gitmesine yol açard›. Ki unutulup giden de çoktur. Dengbejler neleri konu ederler türkü ve hikayelerine? Bu soruya da cevap arad›k. Kürtler söze ve hikayeye büyük önem verirler. Yaz›l› edebiyatla çok geç tan›flmalar› ve bunu bugün dahi tam olarak benimsememeleri, Kürtlerde sözlü edebiyat› daha önemli k›l›yor. Kürtlerde okuma-yazma oran› oldukça düflük. Bundan dolay› da tarihlerini yaz›l› olarak de¤il, sözlü olarak ö¤renmifller. Söze büyük önem verdikleri için dengbejlere de büyük önem veriyorlar. Çünkü dengbejler Kürt halk› için önemli bir kaynak oluflturuyor. Tüm kap›lar dengbejlere aç›kt›r ve dengbejler afliretlerin övünç kayna¤›d›r. Birbirine düflman aileler, afliretler, köy ve yöreler aras›nda rahatl›kla dolafl›rlar. Kimse dengbejden korkmaz, ona dokunmaz. Hatta bir kavga ç›km›flsa ve o anda dengbej gelmiflse kavga orada biter. Dengbejler de bunu bildikleri için hikaye ve türkülerinde hemen hemen her konuyu ifllemifl: Aflk, sevgi, kahramanl›k, ayr›l›k, kurakl›k, açl›k, so¤uk vb. Aflk ve sevgi kendi içinde ikiye ayr›l›r. Birincisi gerçekten yaflanm›fl olanlar ve anlat›c›n›n bire-bir kendisinin yaflad›¤›, yani hikayenin bafl kahraman›, hikayeyi anlatan dengbejin kendisi olan… Bu hikayenin piri Evdale Zeynike’dir. ‹kincisi; hikayeyi anlatan ve o hikayenin türküsünü söyleyen, hikayenin kahraman› olmayanlar. Bunlar genelde dengbejin yaflad›¤› bölgeye özgü olanlard›r. Ya da duydu¤u, e¤er okuma-yazmas› varsa, yaz›l› bir kaynaktan okuyup ondan etkilendi¤i, o olaylar› anlatan bir tarz. Bazen gerçek, bazen hayal ürünü, bazen de abart› öne ç›kar›l›p efsaneleflen hikayeler de anlat›l›r. En bilinen Mem û Zin ve Derwefle Evdina’d›r. Dengbejlerin an- latt›klar› aflk hikayelerinin hepsinin sonu trajediyle bitiyor. Hikayelerin temeli ayr›l›k üzerine kurulu; yani birbirine kavuflamaz, dengbejin kahramanlar›. Kavufltu¤unda ise yanar, kül olurlar. “Mutlu aflk yoktur” dengbejlerin hikayelerinde. Kahramanl›k hikayeleri... Birçok dilde anlat›lan ve dinleyenin hep kendisini o kahraman›n yerine koydu¤u hikayelerin benzerini dengbejlerden de duyuyoruz. Bu hikayeler birçok yönüyle önemli. O toplumun ya da o dili konuflan halk›n kültürü, de¤er yarg›lar›, yaflam biçimi, al›flkanl›klar› ve yaflama bak›fl aç›s› yans›yor. Bu nedenle bu hikayeleri dinlerken o ortam› canland›rmak zor olmuyor. “Kahramanl›k hikayeleri, insanlar›n kiflisel arzular›n› ve yaflad›klar› topluma karfl› olan sorumluluklar›n› inceler. Ancak nerdeyse bütün hikayelerin sonucunda kahraman›n seçimi; toplumunu esenli¤e ç›karmak için ölümü göze almak olur. Ancak bütün bunlara ra¤men kahraman kusursuz de¤ildir. Kiflinin kahramanl›k nitelikleri kadar insani zay›fl›klar› da toplumun di¤er bireylerini ilgilendirmekte ve bu zay›fl›klar ö¤retici de olabilmektedir. Bu zay›fl›klar özellikle dinleyicide bir özdefllik duygusunun kurulmas›n› sa¤lar.”** Dengbejler hikayelerini yaflam›n birçok ayr›nt›s›yla zenginlefltirirler. Do¤an›n güzelli¤ini, bulunduklar› co¤rafyan›n verimlili¤ini, bereketini anlat›rlar. So¤uklar daha çok konuk olur hikayelerine. Ayr›l›¤› ve hastal›¤› Evdale Zeynike flu dizeleriyle anlat›yor: “Turna, hey turnam, bu I¤d›r ovas›n›n Nazl› turnas›, turnam Ar›kufllar› okuyor flimdi Sürmeli Pafla’n›n divan›nda, Bülbüller okuyor bu ayvanda, Geçer y›l flu zamanlar Evdale Zeynike’ydim ben, Yeryüzünün ar›kufluydum ben, Gün ›fl›¤›n›n bülbülüydüm ben, Acem s›n›r›nda oturan ben, Atlar›n süvarisi, Gule’nin nazl› edas›n›n Afl›¤›yd›m ben, Gule, bahts›z Gule, körüm, ben körüm, Derman hani Gule?...” Ehmede Fermane Kiki, sürgün y›llar›nda dert orta¤› olan kaval›na bak›n neler söyle- mifl. fieyh Sait Ayaklanmas›’nda sa¤ kalan ve gidip sürgünde yaflayan Kiki için kaval›, dert orta¤›d›r. Her fleyini ona anlat›r, onunla dertleflir, onunla selam gönderir sürgün edildi¤i yurduna: “Sesin Gaml› insanlar›n gözyafllar›n› Ayr›l›klar›n s›cak selam›n› K›r›k kalplerin 盤l›¤›n› Getiriyor bana Kaval›ms›n sen Yurtsuzlar›n sesi, kaval›m benim.. fiirin kaval›m Seher ayaz›nda Akflam alacas›nda Yaln›zlar›n arkadafl› K›r›k kalplerin yoldafl›s›n…” Vatan ve dil. Biri olmadan di¤eri olmaz. Bunu dengbejler de bilir ve onun için bu, söyledikleri türkülere ve anlatt›klar› hikayelere yans›r. Vatan ve dili için, dengbej Feqiye Teyran’a kulak verelim. “Dil anad›r, kuca¤›nda çocuk Ülke baba, içinde egemenlik ‹nsan yetimdir ülkesiz… Anamd›r güzel dil Kibar methiye hep güzel Gam ve keder yaflad›n sen hep” Bu dizelerden sonra bize söz düflmüyor. Onlar, dengbejler, bir tarafta yasakl› dilleri, y›llar›n köreltmek için sürekli kum serpti¤i gözleri ve o kuma inat görmek için çabalayan bir halk. O halk›n söz ustas›, y›lmaz kültür elçileri dengbejler. Düfltün mü dengbejlerin pefline, duramazs›n, yer-yurt bilmez, öylece gezer durursun. Seni duygudan duyguya sürükler durur. Bu gezi bize birçok fleyi yaflatt›. ‹nsan›n dilinin bu kadar yara alm›fl olmas› ve bu kadar bask›n›n, yaran›n içinde insan›n özlemlerini anlatacak bir yeri-yurdu olamamas›… Bu yol boyunca ›ss›z yerlere, yak›lm›fl, y›k›lm›fl virane evlere rastlad›k. Yüz y›llar öncesine gidip, bugüne geldik. ‹nan›n hiçbir fark yoktu. Bu da insan›n yüre¤ine yüzlerce ac›n›n çivisini çak›yor. Her dengbejin ayr› bir ac›l› yaflam hikayesi, her dengbejin ac› dolu türküsü… Bu karmafl›k duygular ve dil özlemleri hep var olagelmifl… ARALIK 2006 | TAVIR | 19 inceleme Anlatmaya çal›flmak o kadar zor ki… Hangi birini anlatal›m diye düflündükçe, içinden ç›kam›yorsun. Ahmede Xani, Meme Alan... Sonra uzan›p iki yüz y›l sonras›na… Kürtlerin Homeros’u Evdale Zeynike, sizi götürsün 800’lerin bafl›na; oralarda divanlar kurup, size aflk›n kutsall›¤›n› anlats›n. Sonra, Ermeni olmas›na ra¤men Kürtlerin gönlünde kendisine güzel bir mekan ay›rtan bir dengbej, Karapete Xaço sizi Ermenistan’da dolaflt›rs›n. Hamidiye Alaylar› köylerini bast›¤›nda 15 yafl›ndaki Xaço’nun kimsesi sa¤ kalmaz. O da art›k köy köy dolafl›p dilencilik yapar. Yaflad›¤› onca ac›, ona türkülerin kayna¤›n› gösterir. Yeni ayaklanmalar ve sürgünler bafllar. Velhas›l yolu Ermenistan’a düfler, orada Sovyet radyolar›nda Kürtçe hikayeler anlat›r, türküler söyler. Kendi diline hasret kalanlar belirli saatlerde radyonun bafl›na toplan›r Karapete Xaço’yu dinlerler. Bir taraftan da camdan d›flar›ya endifleli gözlerle bakarlar. Evlerinin bas›l›p, yasak dilden türküler dinledikleri için hapse at›lmaktan korkarlar. Sovyetlerin da¤›lmas›yla birlikte Xaço susar, bir daha da duyan olmaz. 102 yafl›nda hayata küsmüfl olarak veda eder dengbejli¤e. Meryem Xan, bir kad›n dengbej… Feodal yap›y› zorlayarak kendi türkülerini söylemek, o kadar kolay olmasa da, baflar›l› olur. Ses rengi ve türküleriyle dengbejlik gelene¤ini sürdürür Meryem Xan. Daha yazacak o kadar çok dengbej var ki, söz aç›ld›kça onlar bizi sürükleyip götürüyor. Bazen kaval›n flah› Egide C›mo’ya tak›l›yoruz, bazen Mehmet Baran’a, onun keman›n›n yerinin farkl› oldu¤unu görüyoruz. Sonra ‘38 Dersim ‹syan›’nda kurfluna dizilmifl hali gözlerimizin önüne gelince, dönüp o¤lu Mahmut Baran’a bak›yoruz. O da tütünü at›n s›rt›na vurup Erzincan yollar›na düflüyor, türküleriyle anlat›yor bize yaflananlar›… Di¤er dengbejler, yani adlar›n› bu k›sac›k yaz›da zikredemediklerimiz, bizi ba¤›fllas›nlar. Ama onlar›n kurduklar› divanlar›na yine gidece¤iz ve yine onlar›n sözlerine s›rt›m›z› yaslay›p koca bir halk›n tarihini ö¤renece¤iz. Biliyoruz dengbejler hiç susmazlar, dillerine kelepçe vurulsa bile, onlar iniltileriyle anlat›rlar anlatacaklar›n›. J * Dengbejlerim / M. Uzun ** Dengbejler / A. Par›lt› 20 | TAVIR | ARALIK 2006 Diyarbak›r’da Dicle F›rat Kültür Merkezi (DFKM) bünyesinde çal›flmalar›n› sürdüren dengbejlerin baflkan› Dengbej ‹smail ile konufltuk. Dengbej kültüründe geçmiflle bugün aras›nda ne fark var? Geçmiflte dengbejler de¤erliydi. Eskiden dü¤ünler dengbejsiz olmazd›. Davul-zurna olmad›¤› için dengbejler söylerdi. Bildi¤imiz gibi söylenmezdi, biri söyler di¤eri arkas›ndan tekrar ederdi dü¤ünlerde. Dengbejler k›lam (türkü) söylemeye bafllad›klar›nda insanlar oturup saatlerce dinlerdi. fiimdi ise, insanlar, dengbej anlatmaya bafllad›ktan k›sa bir zaman sonra kalk›p gidiyor. Dengbeje, k›lama sayg› vard›. Eski zamanlarda Batman’da yaflayan bir dengbej yabanc› bir köye gitmifl ama onu kimse evine almam›fl, o da bir tafl›n üstüne oturup bafllam›fl k›lam okumaya. Köy a¤as› onu dinledikten sonra çok be¤enmifl alm›fl at›n s›rt›na bindirmifl ve gezdirmifl. Gençlerin kendi kültürlerine sahip ç›kmas›n› istiyoruz. Yoksa bizden sonra dengbej kalmayacak. Dengbejlik kolay gelmedi bugünlere. Tam on befl y›l a¤z›m› açmad›m, k›lam söylemedim. Yasakt› çünkü. Benim iki yüzün üzerinde kasetim vard› dengbejlerin okudu¤u. 12 Eylül darbesiyle yasaklan›nca al›p kasetleri topra¤a gömdüm. Devlet yasaklam›flt› “fermané devleté g›rane”(devletin ferman› a¤›rd›r). Kürtçe anadilimizdir, bu yüzden herkes sahip ç›ks›n, yoksa dengbejler biter. Söyledi¤iniz k›lamlar›n kayna¤› nedir? ‹nsanlard›. Ölüm ve ac›lar yafland›¤›nda k›lam söylenmeye bafllar. Çekilen ac›lardan dolay› dengbejler çok k›lam okumufltur. Mücadelede yaflam›n› yitirenler üzerine söylenir. fieyh Sait ile birlikte ayakland›¤› için Bitlis’te as›lanlar üzerine söylenir. Kaynak çok. Dengbejler sadece ac›y› m› söyler? Hay›r. Birbirini sevenler üzerine olan k›lamlar vard›r. Aflk›, sevgiyi anlatan k›lamlar daha fazlad›r. Dengbej için aflk nedir? Dengbejler aflks›z söyleyemezler, aflk onu tutar bafllar söylemeye. fiimdi beni bir aflk tutsa bafllar›m söylemeye. K›lam bir anda olur, planlayay›m, söyleyeyim diyerek olmaz; bir anda içine do¤uyor söylemeye bafll›yorsun. Yani zaman› yok. Karfl›l›kl› at›flmalar›n›z oluyor, at›fl›rken neler hissediyorsunuz? Karfl›l›kl› at›flt›¤›m›z zaman kendimizi 18–19 yafl›ndaki gençler gibi hissediyoruz. Karfl›l›kl›, dengbejler, at›flt›¤› zaman kazanma h›rs› olur, birinin pes etmesi gerekiyor. Biri pes edene kadar karfl›l›kl› at›flmalar devam eder. Bir yörenin dengbejleriyle di¤er yörenin dengbejleri aras›nda farkl›l›klar var m›? Her yörenin dengbejlerinin makamsal farkl›l›klar› vard›r. Her yörenin k›lam›n›n makam› farkl›d›r tabii ki. Serhad’›n makam› daha h›zl› ve diktir, Mardin’in daha yavafl, Batman’›n Serhad’a daha yak›nd›r, Diyarbak›r’›n daha yavafl ve yumuflakt›r. Dengbej Serhad’dan ç›km›flt›r. Serhad’da kad›n, k›z, çoluk çocuk herkes dengbejdir. Bugün dengbejler nerede? Bugün dengbejler periflan durumda, maddi durumlar› çok kötü. Dengbejlere bugün de¤er verilmiyor. Eskiden dengbejler geldi¤i zaman sab›rs›zl›kla onlar›n söylemesini bekliyorduk ama flimdi böyle bir fley yok. Gençler bu kültüre sahip ç›kmazsa, bizden sonraki nesillere dengbej kalmaz diye düflünüyorum.J tiyatro ezilenlerin poetikas› gülnaz b›çakç› Augusto Boal, 1973 A¤ustos’unda Lima ve Chiclayo flehirlerinde okuma yazma seferberli¤ine kat›ld›. Bu seferberlik Peru’nun devrim sonras› hükümetinin ALFIN ad›yla an›lan program› çerçevesinde gerçekleflmiflti. Bu bölümde, o dönemde gelifltirilen ve gerçeklefltirilen yöntem ve deneyler anlat›lacakt›r. ALFIN okuma yazma program›nda kullan›lan yöntemler “Ezilenlerin Psikolojisi” üzerinde araflt›rmalar yapan Paulo Freire’nin görüfllerinden esinlenmifltir. Peru’da yetiflkinlere okuma-yazma ö¤retmek çok zordu çünkü burada ‹spanyolca d›fl›nda iki ana dil, 41 diyalekt ve baz› bölgelerde 45 ayr› dil konufluluyordu. ALFIN bu alanda iki amaç belirledi: Birincisi, insanlara hem kendi ana dillerinde hem de ‹spanyolca okuma yazma ö¤retmek; ikincisi, di¤er dilleri ö¤retmek. Di¤er diller tiyatro, foto¤raf, kukla, sinema gibi sanatsal dillerdi. ‹spanyolcan›n birinci dil olmad›¤› gecekondular, k›rsal bölgeler, maden bölgeleri çal›flma bölgeleri olarak belirlenmiflti. Bu bölümde, Boal’›n tiyatronun bir dil olarak örgütlenmesi için gelifltirdi¤i çeflitli yöntemleri görece¤iz. Boal, ezilen s›n›flar›n tiyatrodan bir dil olarak nas›l yararlanacaklar›n› ve bu dili kendilerini ifade etmede nas›l kullanacaklar›n› aç›kl›yor. Boal “Ezilenlerin poetikas›”nda, temel amac›n tiyatro olaylar›nda edilgen varl›klar olan “seyircilerin”, öznelere, oyunculara, dramatik eylemin yönlendiricilerine dönüfltürmek oldu¤unu unutmamak gerekti¤ini söyler. Aristoteles, seyircinin hem düflünme hem de eyleme erkini, dramatik karaktere devretti¤i bir poetika öneriyordu. Brecht ise, seyircinin düflünme hakk›n› sakl› tuttu¤u ancak yine ARALIK 2006 | TAVIR | 21 tiyatro de eyleme erkini karaktere devretti¤i bir poetikan›n kurucusudur. Birincisinde “katharsis”, ikincisinde ise “kritik bilincin uyanmas›” söz konusudur. Ezilenlerin poetikas› ise eylemin kendisi üzerinde odaklan›r. Seyirci düflünme ve eyleme erkini karaktere veya oyuncuya devretmez. Aksine, kahraman rolünü kendisi üstlenir, çözümler, dener. K›sacas›, kendini eylem için e¤itir. Özgürleflen seyirci tam bir insan olarak eyleme geçer. Boal’e göre eylem kurgusal de¤il ama eylem olmal›d›r. Tiyatronun temeli sesin ve hareketin temel kayna¤› olan insan bedenidir. ‹nsan›n ilk önce kendi bedenini tan›mas› gerekir. Ancak, onu tan›d›ktan sonra onu anlat›msal k›labilir. Bundan sonra kendisini nesne yani seyirci durumundan özne yani oyuncu konumuna geçirebilir. Tan›kl›ktan baflkahramana dönüflür. Boal’in seyirciyi oyuncuya dönüfltürme plan› afla¤›daki dört aflamada gerçekleflir: biçimlerinin önüne geçerek kiflinin kendini beden yoluyla ifade etmeye bafllad›¤› bir dizi oyundan yararlan›l›r. 3) Dil olarak tiyatro: Kifli tiyatroyu geçmiflten imgeler sergileyen bitmifl bir ürün olarak de¤il yaflayan ve bugüne ait bir dil olarak prati¤e dökmeye bafllar. Burada üç basamak vard›r: a)Eflzamanl› Dramaturji: Seyirciler oyuncular›n oynamas› ile ayn› anda “yazar”. b)‹mge Tiyatrosu: Seyirciler oyuncular›n vücutlar› ile oluflturulan imgeler arac›l›¤›yla “konuflarak” sürece do¤rudan kat›l›rlar c)Forum Tiyatrosu: Seyirciler dramatik eyleme do¤rudan kat›l›rlar ve oynarlar. 4) Söylev olarak tiyatro: Seyirci-oyuncunun belli temalar› tart›flma veya belli eylemlerin provas›n› yapma gereksinimine göre “gösteriler”, yaratt›¤› flu basit biçimlerden oluflur: 1) Bedeni tan›mak: Kiflinin kendi bedenini, onun s›n›rlar›n› ve olanaklar›n›, toplumsal rahats›zl›klar›n› ve bunun rehabilitasyon olas›l›klar›n› tan›mas›na yönelik al›flt›rmalar› içerir. a)Gazete Tiyatrosu b)Görünmez Tiyatro c)Fotoroman tiyatrosu d)Bask›n›n k›r›lmas› e)Mit tiyatrosu f)Duruflma tiyatrosu g)Ritüeller ve Maskeler 2) Bedeni anlat›msal k›lmak: Daha yayg›n ve al›flkanl›k durumuna gelmifl di¤er anlat›m 1) Bedeni tan›mak Boal kat›l›mc›lar›n do¤rudan kendi bedenle- rini kullanarak, bedenlerini tan›malar› için bir çal›flma oluflturmufltur. Her insan›n bedenini tan›mas›, bedensel olanaklar›n› ve buradan yola ç›karak kendi iste¤iyle yapabilece¤i al›flt›rmalar tasarlam›flt›r. Kat›l›mc›lar yapt›klar› iflle bedenleri aras›ndaki iliflkiyi gözlemleyebilir: Bütün gün masa bafl›nda çal›flan sekreterle gece bekçisinin farkl›laflan bedeni gibi. E¤er birinin kas yap›s› yapt›¤› ifle uygun de¤ilse bu kifli di¤er meslek gruplar›n› yorumlayabilir. Birinci aflaman›n al›flt›rmalar› kat›l›mc›lar›n kas yap›lar›n› “çözmek” için tasarlanm›flt›r. Bu yap›lar› ayr›flt›rmak ve incelemek amac›yla. Onlar› bilinç düzeyine ç›karmak için. Boal bu amaçla yedi örnek al›flt›rma önerir: a)A¤›r Çekimde Yar›fl: Kat›l›mc›lar›n amac› yar›fl› kaybetmektir. En son gelen yar›fl›n birincisi olur. A¤›r çekimde hareket ederken bedenin a¤›rl›k merkezi sürekli de¤iflece¤inden dengeyi sa¤layacak yeni bir kas duruflu bulunmas› gere¤i ortaya ç›kar. Kat›l›mc›lar hareketi asla kesintiye u¤ratmamal› veya sabit durmamal›d›rlar. Ayr›ca, atabildikleri en uzun ad›mla ilerlemeli ve her ad›mda diz seviyesinden yukar› ç›kmal›d›r. b)Çapraz Bacak Yar›fl›: Kat›l›mc›lar efller olufltururlar ve birbirlerine sar›larak karfl› karfl›ya gelen bacaklar›n› birbirlerine dolarlar. Yar›flta her çift sanki bir tek insanm›flças›na ve efli onun baca¤›ym›flças›na hareket eder. Önemli olan çiftlerin birlikte hareket etmesidir. c)Yarat›k Yar›fl›: Efllerin z›t yönlerde birbirlerine gö¤üslerinden sar›lmalar› yoluyla bacaklar› birbirlerinin boyunlar› hizas›nda olacak flekilde dört bacakl› ve kafas› olmayan “yarat›klar” oluflturulur. Daha sonra bu yarat›klar yar›flt›r›l›r. d)Tekerlek Yar›fl›: Her biri birbirinin ayak bileklerinden tutarak efller birer tekerlek olufltururlar ve bu insanlardan oluflmufl tekerlekler aras›nda bir yar›fl yap›l›r. e)Hipnoz: Efller, birinin burnu di¤erinin elinden birkaç santimetre uzakl›kta bulunacak flekilde karfl› karfl›ya dururlar. Birincisi elini sa¤a, sola, yukar›, afla¤› oynatmaya bafllar. O hangi hareketi yaparsa yaps›n, di¤eri burnuyla onun eli aras›ndaki uzakl›¤› koruyacak 22 | TAVIR | ARALIK 2006 tiyatro biçimde bu hareketi izlemek zorundad›r. Daha sonra üçlü gruplar oluflturulur. Bu sefer iki kifli üçüncünün ellerini ayn› biçimde izlemek zorundad›r. Üçüncü ellerini ay›rmak, çapraz yapmak da dahil her istedi¤ini yapabilir. Di¤erleri her durumda bu hareketleri izler. Ayn› çal›flma birinin el ve ayaklar›n› birlikte hareket ettirdi¤i beflli gruplarla da yinelenir. f)Boks Maç›: Kat›l›mc›lar birbirlerine hiç dokunmadan boks yaparlar. Ancak her biri gerçekten boks yap›yormuflças›na birbirlerinin yumruklar›na tepki vererek dövüflmelidir. g)Vahfli Bat›: Bu, önceki çal›flmalar›n bir çeflitlemesidir. Kat›l›mc›lar kötü kovboy filmlerinden piyanisti, dansç›lar›, sarhofllar›, bar kap›s›na tekme atan haydutlar› ile tipik bar sahnelerinden birini toplu halde canland›r›rlar. Her fley hayalidir ve herkes bu hayali olaylara do¤ru biçimde tepki vermek durumundad›r. Sonunda herkesin birbiriyle kavga etti¤i kargafla sahnesi yer al›r. Tüm bu al›flt›rmalarda amaçlanan, al›fl›lan davran›fl biçimlerini bozarak kat›l›mc›lar›n kendi bedenlerini daha iyi tan›malar›na yard›mc› olmakt›r. 2) Bedeni anlat›msal k›lmak ‹kinci aflaman›n amac› bedenin anlat›msal yetene¤ini gelifltirmektir. Kültürümüz gere¤i her fleyi sözle ifade etme¤e al›flm›fl›zd›r ve bedenin çok genifl anlat›m olanaklar›n› gelifltirmemiflizdir. Boal, bu aflamada, insan›n kendisini ifade etmesi için bedensel kaynaklar›n› kullanmaya bafllamas› için bir dizi oyun haz›rlar. Bu aflamada, en önemli nokta, kat›l›mc›lar›n “yorumlamas›” de¤il, fakat “oynamalar›d›r”. Bu aflamadaki oyunlar evlerde oynanan türden oyunlard›r. Örne¤in: herkesin k⤛tlara yaz›lm›fl hayvan isimlerini kura ile çekip konuflmadan ve ses kullanmadan sadece bedeni ile o hayvan›n ne oldu¤unu di¤erlerine anlatmas›d›r. Burada amaç, kat›l›mc›lar›n bedenleri arac›l›¤›yla kendilerini ifade etmeye çal›flmalar›d›r. 3) Dil olarak tiyatro Üçüncü aflamada, her bir izleyicinin gösterime do¤rudan kat›lmas›n›n farkl› derecelerini temsil eden üç bölüm vard›r: Bu aflama, tart›fl›lacak tema üzerinde odaklan›r ve edilgenlikten eyleme geçifli daha ileri tafl›r. a)Eflzamanl› Dramaturji: Bu, izleyiciye eyleme kat›lmas› için yap›lan ilk ça¤r›d›r. “Sahne” üzerinde fiziksel varl›¤›n› gerektirmez. Oyuncular sahnede bir oyun oynarlar. Oyunu çözüme ulaflt›r›lmas› amaçlanan bir sorunun yer ald›¤› noktaya kadar oynarlar. Bu aflamadan sonra seyircilerden çözüm önerileri istenir. Öneriler an›nda sahnelenerek somutlaflt›r›l›r. ‹zleyici metni olufltururken oyuncu ayn› anda metni sahneler. Her türlü geri dönüfl olanakl›d›r. Herkesin onaylayaca¤› ve do¤ru bulaca¤› çözüme ulaflana kadar bu sahneleme sürer. Bu biçim oyuncular› seyircilerden ay›ran duvar› y›kmaya bafllar. Burada oyuncu bireyi yorumlamay› b›rak›r ve grubu yorumlamaya bafllar. Bu daha zor ama daha yarat›c› bir ifltir. b) ‹mge Tiyatrosu: Bu aflamada seyircinin dolays›z kat›lmas› amaçlan›r. Bir kifli kat›l›mc›lar›n tart›flmak istedi¤i bir tema üzerine görüfllerini ortaya koyar. Sözsüz, sadece beden kullan›larak düflünce görünür hale getirilir. Herkes oluflturma sürecine katk›da bulunabilir ve müdahale edebilir. Herkes için ayn› ortak anlam› ifade eden veya yak›nl›¤› kabul gören imgeler bulunup üzerinde anlafl›lana kadar bu oluflturma sürer. Önce varolan durum sonra varolmas› istenen durum sunulur. Üçüncü aflamada ise varolan durum ile varolmas› istenen durum aras›ndaki geçifl imgesi ayn› yöntemlerle oluflturulur. Tüm bu çal›flman›n temelinde bir gerçeklikten baflka bir gerçekli¤e nas›l geçilece¤i, baflka bir deyiflle de¤iflimin, dönüflümün, devrimin nas›l gerçeklefltirilece¤i sorusu yatar. Herkes taraf›ndan gerçek bir durumu temsil etti¤i kabul edilen ortak bir imgeden yola ç›karak bu durumu de¤ifltirme yollar›na iliflkin öneriler istenir. Bu yöntemde üç ana unsur göze çarpar: malar› istenir. Anlat›lan öykü do¤açlama yöntemiyle, tart›flmaya aç›k bir sonucu içeren 10–15 dakikal›k bir oyuna dönüfltürülür. Oyun bitince kat›l›mc›lar›n sonuca kat›l›p kat›lmad›¤› sorulur. En az›ndan bir k›sm› hay›r diyecektir. Bundan sonra oyun yeniden az öncekiyle tamamen ayn› biçimde oynanmaya bafllar. Ancak bu sefer seyircilerin içinden herhangi bir kat›l›mc›n›n, istedi¤i bir oyuncuyu ç›kar›p onun yerine geçecek kendisine uygun görünen biçimde eylemi yönlendirme hakk› vard›r. Ç›kan oyuncu kenarda durur, ancak kat›l›mc› kendi müdahalesinin sona erdi¤i kan›s›na vard›¤›nda eylemi oradan al›p sürdürmek için haz›r bekler. Di¤er oyuncularsa, yeni yarat›lm›fl bir durumla karfl› karfl›yad›rlar; bu durumdan bu durumdan do¤abilecek tüm olas›l›klara an›nda karfl›l›k vermek zorundad›rlar. Müdahale etmeyi seçen kat›l›mc›lar yerine geçtikleri oyuncunun fiziksel eylemini sürdürmek zorundad›rlar; sahneye gelip sadece konuflmalar›na izin verilmez. Tiyatro etkinli¤i ayn› biçimde, yani sahnede sürmelidir. Sahnede gerçekleflti¤i sürece herkes her fleyi önerebilir. Bu basamakta göze çarpan teknik unsurlar: 1)Gözleme ve izleme yetisini uyan›k tutmak 2)Farkl› yorum ve hareket biçimlerine, farkl› ifade biçimlerine aç›k olmak 3)Farkl› durumlara, an›nda farkl› çözümler üretmek. (Sürecek.)J 1)Dilin çok anlaml›l›¤› ve mu¤lâkl›¤› dolay›s›yla anlaflma taban›n› bedensel ifade ortam›na kayd›rmak. 2)Kat›l›mc›lar›n, kulland›klar› ortak imgelerin fark›na varmalar›n› sa¤lamak. 3)Sonuçta ve en önemlisi kat›l›mc›lar›n ortak imge üretmeye bafllamalar›n› sa¤lamak. c)Forum Tiyatrosu: Bu son basamakt›r ve kat›l›mc›lardan beklenen kararl› bir biçimde oyunun içine girip onu de¤ifltirebilmeleridir. Kat›l›mc›lardan çözümü zor olan toplumsal ya da politik bir sorunu içeren bir öykü anlat- ARALIK 2006 | TAVIR | 23 röportaj kay›kç›l›k ve k›r›lan kürekler tav›r “Deniz dedi¤in bir tarlad›r Uçsuz bucaks›z bir tarla Göbe¤i insanlarla kesilmifl Çilesi insanlarla Deniz dedi¤in bir tarlad›r Sözü pek, eli a¤›r Dost gibi güldürür insan› Dost gibi a¤lat›r. Deniz dedi¤in bir tarlad›r Anad›r, babad›r, kardefltir ‹nsan eline hasret ‹nsan eli de¤er de¤mez ürperir” (Bedri Rahmi EYÜBO⁄LU) Deniz, mavisini ellerine almak isteyenlere vermez; hasret kalsa da mavisine uzanan eli tutmaz, el de¤ince ürperir. Bilir ki mavisi k›r›l›p al›nd› m›, bir çukur oluflur gö¤sünde. Vermez mavisini insana. Sadece gemilerin yüre¤ine sar›l›r, bir de kay›klar›n küreklerine tutunup tutunup peflinde koflar, “Beni de götürün” der... Deniz mavisi kadar güzel olan ne var ki baflka? Sadece insan›n gözleri. ‹nsan gözleri, deniz mavisi kadar güzeldir. O da, vermez mavisini kimseye… Denizin “Üstünde bafl›bofl rüzgar/Gönlünce at oynat›r”. Bu da, kay›kç›lar›n ekme¤inin elinden al›nmas› demektir. Kay›kç›l›k, ‹stanbul tarihinin vazgeçilmez parças›d›r. ‹stanbul deyince akl›m›za hep bo¤az› ve o bo¤az üzerinde yap›lan güzelim yolculuklar gelir. Bu yolculu¤un uzun bir de tarihi vard›r. ‹stanbul’da geçen yüzy›l›n ortalar›na gelinceye kadar, ulafl›m imkanlar› çok k›s›tl› oldu¤u için, Bo¤aziçi’nin yukar› yerleflim merkezleri geliflmifl filan de¤iller. Köy hepsi. O günlerde ‹stanbullu olup da Kavaklara, Fener’e 24 | TAVIR | ARALIK 2006 röportaj hiç gitmemifl, hatta buralarda, bu köylerin varl›¤›ndan habersiz çok insan vard›. ‹stanbul çok eski bir yerleflim yeri olmas›na ra¤men, buralar›n birbiriyle ba¤lant›lar› yok o gün. Kad›köy, Beykoz gibi bugünün önemli büyük ilçe merkezleri, sürgüne gönderilenlerin oturdu¤u yerlermifl. Birkaç bal›kç› kulübesi, bir cami ya da eski bir manast›r, bir de denize do¤ru uzanan tahta iskele. Her zaman oldu¤u gibi s›n›f farkl›l›klar› kendi varl›¤›n› hissettiriyor. Örne¤in k›y›da görkemli saraylar, zengin yal›lar, sahilhaneler; biraz içerlerde de köflkler, konaklar var. Köydeki insanlar ise sürgünde yafl›yorlar. Yal›lara sunulan olanaklar›n, di¤er yerleflim yerlerine herhangi bir faydas› dokunmuyor. Lüks yaflam sadece k›y› boyunca sürüyor. Eskiden bu görkemli yal›lar›n hepsinin kendi deniz vas›talar›, kendi kürekçileri vard›. Hele vezirlerin befler çifte, di¤er devlet erkan›n›n dörder-üçer çifte kürekli kay›klarla gidip gelmeleri usuldendi. Karadan Tarabya’ya kadar bile düzenli bir yol yoktur. Köylere gitmek için tek çare, denizden, kay›klar, çektiriler ya da küçük yelkenlilerle gitmektir. Herkes karfl›ya yani flehir merkezine gelmek için kay›klarla yolculuk yapmak zorundad›r. Herkes kendi s›n›fsal konumuna göre yolculuk yap›yor ve tabi herkesin binece¤i kay›klar da çeflit çeflit oluyor. Bunlar, yolcu kay›klar›, pazar kay›klar› (yük kay›klar›) ve tabii ki saray kay›klar›. Bu, o günden bugüne meslek olarak gelmifl. Kay›kç›l›k bugün ‹stanbul’un belirli yerlerinde yap›l›yor. Biz de elimizde foto¤raf makinemiz ve ses kay›t cihaz›m›zla kay›kç›lar›n mekan›na u¤rad›k. Yafll› ve bu ifli uzun süredir yapan birini buluruz diye umut ediyoruz. Gittik ki, bütün kay›kç›lar 60–70 yafllar›ndalar. Selahattin Amca, “Acelem var” diyerek, sorular›m›z› h›zl› h›zl› sormam›z› istiyor: Kaç y›ld›r bu mesle¤i yap›yorsunuz? “K›rk iki senedir.” K›rk iki senedir hep yolcular› karfl›dan karfl›ya geçiriyorsunuz yani? “Evet, dolmufl fleklinde.” Karfl›dan karfl›ya bir seferde kaç kifli tafl›yabiliyorsunuz ve kifli bafl› kaç para al›yorsunuz? “‹ki kifli al›yoruz. Adam bafl› 1 Lira. Benim tek plaka var mesela. Bir gün çal›fl›yorum, bir gün çal›flm›yorum. Ayda on üç gün çal›fl›yorum. ‹flte burada kahvede oturmaktansa, bofl vaktimizi de¤erlendiriyoruz.” Yafll› amcalar kay›klar›n›n içine oturmufl, yolcular›n› bekliyorlar. S›rayla gidip geliyorlar karfl›ya, Hasköy’e... Biz de arada Selahattin Amca ile konuflmaya devam ediyoruz. “Benimkinde” ‘Yücel 1’ yazar mesela. Bu sandallar eski sandallar. Bunlara tamir üstüne tamir, tamir üstüne tamir yapt›k... Yeni teknelerden burada sadece bir-iki tane var. Di¤erleri 30–40 senelik sandallard›r. Hep tamirle götürüyoruz. Büyütemiyoruz tabii, her fley parayla oluyor. Biz hani ne kazand›ysak, o kar... Evden yemek getiriyoruz. Bak benim sefertas› orada as›l›. Getiriyoruz evden. Gitsen lokantadan yemek yesen, sigaran falan, kazand›¤›n›n hepsini oraya verirsin. Burada çay demliyoruz. Aha çay da kayn›yor…” Selahattin Amca çay› demlemeye gidiyor. Küçücük kay›klar. Özellikle saray›n kulland›¤› kay›klar, saltanat kay›klar› denilen kay›klar› düflündükçe, bugünkü kay›kç›l›¤›n ne hallere geldi¤ini daha iyi görüyorsunuz. Selahattin Amca, kay›kç›l›¤a Hasköy-Balat aras›nda, 1964 y›l›nda bafllam›fl: “Yine böyle kürekli sandal alarak. Sonra ufak bir motorlu sandal›m vard›. O gün bugün gelip gidiyorum ifle.” Burada kaç kifli kay›kç›l›k yap›yor? “fiu anda burada elli tane plaka var afla¤› yukar›. Ama her gün çal›flm›yor herkes. Bugün ifl olmad›¤› için dörtte biri çal›fl›yor. Ve bu ay›n sonunda ben üç gün gelmeyece¤im, bir gün gelece¤im. Yani ayda bir hafta çal›flaca¤›m. Çift plakas› olan on befl gün çal›flacak. ‹fl olmad›¤› için.” Yaz›n ifller daha iyi oluyor de¤il mi? “Çok da de¤il. Yaz›n böyle bir-iki ay oluyor, ondan sonra okullar kapand› m›, bitti… Memleketine gidiyor herkes, yazl›¤a, denize, pikni¤e gidiyor... Ben ayda bir Pazar çal›fl›yorum yani tek plaka olarak.” K›fl›n nas›l? “K›fl›n hiç ifl yok can›m. Burada nöbetçiler geliyor bir-iki iflte. O da iki-üç sefer zor al›yorsun.” K›fl›n karfl›dan karfl›ya geçifl zor olmuyor mu? “Tabii… Vapur da var zaten. Bizim sandallar›m›z kapal› de¤il, iflte görüyorsun hepsinin üstü aç›k. Hani mecburi olanlar gidiyor. Biz buras› bofl kalmas›n diye buraya geliyoruz... Diyorum ya sana, üç gün gelmiyorum, bir gün geliyorum.” S›raya m› koyuyorsunuz? “S›raya koyuyoruz tabii. Bak›n burada nöbet listesi var iflte, kadro olarak. O onun peflinde, o onun peflinde gidiyor iflte.” Çok olmamakla birlikte, turistlerin de bindi¤ini söylüyor. “Vallahi pek seyrek oluyor. Arabalar var, gemiler var... Onlarla geziyorlar iflte. Eskiden ARALIK 2006 | TAVIR | 25 röportaj daha fazla oluyordu. fiimdi arada s›rada Eminönü’ne oluyor.” Eskiden pazar kay›klar›; eflya, yük ve yolcu tafl›maya mahsus kay›klar varm›fl. Gövdeleri a¤›r ve genifl, arkada güçlü dümenleri bulunan ve k›rka yak›n yolcu alabilen pazar kay›klar›, her biri 80 kilo a¤›rl›¤›ndaki küreklerle çekiliyormufl. Ticari olarak iflletilen pazar kay›klar›, hay›r sahiplerinin vakf› olarak da çal›flt›r›labiliyormufl. Kay›klardan elde edilen gelir, köyün çeflitli ihtiyaçlar›n›n yan›nda, fakir kiflilere yiyecek yard›m›nda da kullan›l›rm›fl. Atefl kay›klar›n›n, hususi olarak köprüde bekledi¤inden, yang›n esnas›nda tulumbac›lar› süratle yang›n yerine götürdü¤ünden bahsedilir. Oldukça da h›zl›larm›fl bu atefl kay›kç›lar›. Ve bir de “ Ka¤›thane fienlikleri” oluyormufl daha önce. Orada ya¤l› gürefller, flenlikler oluyormufl. Ee, buradan da kay›klar gidip geliyormufl oralara. Bo¤az köyleriyle flehir aras›nda yük tafl›mada kullan›lan “mavnalar” ve Bo¤aziçi'nde düzenlenen mehtap alemlerinde, di¤er kay›klar›n ortas›nda durarak de¤iflik fas›llar› icra eden müzisyenleri tafl›yan “saz kay›klar›”ndan bahsediyoruz. Ama Selahattin Amca, “Yok” diyor “bilmiyorum onlar›.” Kendi yaflad›¤› s›k›nt›lar›n› anlat›yor: “fiimdi bak, eskiden burada bir kahve vard›, mezbaha vard› ve bu mezbahalar 24 saat çal›fl›yordu. Fabrikalar vard›, a¤›r çelik fabrikalar›... Ben buraya geldim, ya¤mur ya¤›yor, kürekli sandal var alt›mda... Müflteriler karfl›ya geçecek, ifli de var, ya¤mur da ya¤›yor. Millet kahvede oturuyor. Geldim ben dört kifli, befl kifli çektim karfl›ya. Ald›m param›, çektim gittim öylece. Eve ö¤lende vard›m, su gibi oldum. Yani o zaman burada saat ona kadar çay içemiyorduk, müflteri kuyrukta bekliyordu. fiimdi öyle de¤il. Dört kifli geçiriyorduk, flimdi iki kifli geçiriyoruz. ‹fl yok, vatandafl beklemesin diye. ‹ki seneden beri zam yapmad›k. Devletinki bizimkinden daha yüksek ücrettir sonuçta. Ne yapal›m?” Bütün kay›kç›lar›n yafll› olmas› dikkatimizi çekti¤i için, nedenini soruyoruz: “Yani emekli ifli bu. Burada hep emekliler var. ‘Emeksiz adam’ bir-iki tane. Hepsi emekli. Bir de tek bafl›na, bir aile geçindiremez bu meslek zaten.” Kay›klar›n›n bafl›nda oturan baflka bir amca, bize flöyle bir bak›fl f›rlatt›ktan sonra “Siz gazeteci misiniz?” diye soruyor. Dergimizden bahsediyoruz. “Gelirken bir kebap niye getiremediniz?” diyerek sitem ediyor. Sonra “fiaka yapt›m ha. Yine bekleriz. Derginizden de isteriz.” diyor gülümseyerek... Selahattin Amca ile sohbete devam ediyoruz. Mesleklerinin devam edip etmeyece¤ini sorunca, biraz k›zg›nl›kla, “Devam ediyor iflte. Biz daha önce Befliktafl’a ba¤l›yd›k, su ürünlerine. fiimdi UKM’ye geçtik, ‘Büyükflehir’e. Ruhsatlar›m›z› onlar verecek. Çal›fl›yorlar flu anda, bu ay sonuna kadar verecekler. Biz basit vergi usulü vergi de veriyoruz. Derne¤imiz var bizim, her ay aidat ödüyoruz. Deniz Nakil Vas›talar› Derne¤i...” diyor. Her geçen gün bunlar azal›yor ama. Burada flimdi 20 kay›k var diyorsunuz. Yani bu seneye 25 kay›k olacak m›? “Olmaz, afla¤› düflecek bu. Zaten azaltmak zorunday›z. Yoksa olmaz. Büyükflehir, ‘Azalt›n’ diyor zaten.” Neden? “Çok diyor, yani kalabal›k diyor. Mesela adam sat›yor plakas›n›, al›rs›n onu verirsin paras›n›, plakas›n› iptal edersin yani, vatandafl›n can› da yanmaz.” Nedir flimdi bir plakan›n de¤eri? “Vallahi flu anda hiç al›m-sat›m yok. Ne desem sana bofl olur.” Sen satsan kaça satars›n? “Yok, afla¤› yukar› iki-üç seneden beri hiç plaka sat›lmad›, yani hiçbir fley diyemeyece¤im sana flimdi. Bir milyar-iki milyar olurdu mesela ama sat›lamazd› o fiyata.” Haliç’in eskiden dondu¤undan bahsediyoruz ama Selahattin Amca yanl›fl anlay›p “Doldu tabi.”diyerek Haliç’in nas›l doldu¤unu, nas›l kirletildi¤ini anlatmaya bafll›yor: “Köprünün alt›na do¤ru buras› komple balç›kt›. Resmen karfl›ya gidip gelemiyorduk. Devletin gemisi bile burada yedi sene çal›flmad›.” Donunca nas›l oluyor peki buralar? “fiimdi flöyle: Kenarlar› biraz buz tutar, o kadar fley olmaz. Geçmiflte böyle bir olay olmufl san›yorum, ’50’li y›llarda... Bir de ben Hasköy’de çal›fl›rken ’65-’66’l› y›llarda epey bir donmufltu.” Peki, amca siz bu ifli devam ettirebilecek misiniz? “Evvel Allah’›n izniyle. Devam ettiremeyecek bir fley yok ki... Çocuklar›m›z devam ettirecek. Bu ifl devam edecek mutlaka bir flekilde.” Umutlu konufluyor Selahattin Amca, umutlu olmak güzel ama bu umudunu biraz diri tutabilmek için imkanlar› olsa. Selahattin Amca kay›¤›na biniyor ve iki lira kazanmak için Haliç’te karfl›dan karfl›ya geçiyor. “Nesi var, nesi yok ç›kar›r verir. ‹nsan eli de¤memifl denizlere bir damla al›n teri”J 26 | TAVIR | ARALIK 2006 biyografi DEN‹ZLER‹N VE M‹TOLOJ‹N‹N OZANI: cevat flakir kabaa¤açl› senem özdemir Türk edebiyat›n›n önemli yazarlar›ndan biri olan Cevat fiakir Kabaa¤açl›, 1890 y›l›nda Girit’te dünyaya geldi. Babas›, Osmanl› döneminde askerlik görevinde bulunmufl bir subay, amcas› da Abdülhamit döneminin sadrazamlar›ndand›. Çocuklu¤u Girit, Atina ve daha sonra Büyükada’da geçti. Lise ö¤renimini Robert Kolej’de tamamlad› ve daha sonras›nda ise e¤itimine Oxford Üniversitesi’nde Yak›n Ça¤lar Tarihi bölümünde devam etti. Bu arada ‹talyan bir k›zla tan›flt› ve onunla evlendi. Bu vesile ile ‹talya’ya gitti, ‹talyanca ve Latince ö¤rendi. ‹ngiltere’den ‹stanbul’a dönüfl tarihi konusunda ise çeliflkili bilgiler mevcuttur. Cevat fiakir’in yaflam›nda, bu dönüfl sonras›ndaki zaman dilimi hakk›nda bilgiler yetersizdir. 1914 y›l›, Kabaa¤açl› ailesinde önemli dönüm noktalar›ndan biri oldu. Aile bu sene içerisinde maddi s›k›nt›ya girdi. Cevat fiakir’in babas›, yaflad›¤› s›k›nt›lar sonucunda Afyon’daki çiftli¤ine yerleflti ve bu çiftlikte bir tart›flma an›nda Cevat fiakir’in tabancas›ndan ç›kan kurflunla yaflam›n› yitirdi. Bu olaydan sonra Cevat fiakir 15 y›l kürek cezas›na çarpt›r›ld›. Hapishanede yedi y›l kald›ktan sonra, yakaland›¤› verem hastal›¤› nedeniyle buradan tahliye edildi. Babas›n›n ölümü konusunda çeflitli iddialar ortaya at›ld› ve Cevat fiakir de bu konuda çok az konufltu. Sadece yak›n arkadafl› olan Azra Erhat’a yazd›¤› mektuplardan birinde bu konu hakk›nda Cevat fiakir’in a¤z›ndan bir bilgi bulmak mümkündür: “‹nsan hayat›nda yollar›n ayr›ld›¤› bir noktaya gelir... Bir yolda giderse Lucifer (fleytan›n o¤lu –bn-) olur, fleytan olur insan; öteki yoldan giderse melek, evliya, martyre (flehit –bn-) olur. Ama yolun sa¤›ndan ya da solundan gitmeyi seçmek tamamen iradenizde olmayabilir. Bir çöp terazinin kefesine a¤›r basabilir. Bu cümlem büyük bir tecrübenin neticesidir. Eh can›m, münakafla pek kar›fl›k konular üzerindeydi ve pek fliddetliydi. Babam çiftlikte, her zaman bir suikastten korktu¤u için yan›nda müteaddit (de¤iflik –bn-) tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zengin bir adam, sonra asker. Münakafla öyle bir raddeye vard› ki benim üzerime atefl etti. Ben rasgele oradaki bir tabancay› alarak –amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona ARALIK 2006 | TAVIR| 27 biyografi do¤ru niflan almadan atefl ettim. ‹lkin onunki sonra –hemen sonra- benimki… Ayn› zamanda gibi bir fley. Bu münakafla götürmez, yoksa ölen ben olurdum. Hay›r, o öldü. Ben de ölümden beter mahvoldum. Korkunç bir ac› duydum. Hani buna olmaz da neye olur? Amma vicdan azab› duymad›m. Ondan daha korkunç bir fley oldu. Kendi kendime olan güvenimi kaybettim. Yani kendimi o gün bu gün yalan say›yorum.” Cevat fiakir baflka hiçbir yerde bu konudan bahsetmedi ve bu konuda kendisine sorulan sorulardan hofllanmad›. 1921 y›l›nda hapishaneden ç›kan Cevat fiakir, hayat›n› kazanmak amac›yla çeflitli dergi ve gazetelerde yaz› yazmaya, kapak resimleri ve karikatürler çizmeye bafllad›. Bu s›ralarda day›s›n›n k›z› Hamdiye Han›m ile evlendi. Hapishanede yaflad›klar› onu derinden etkiledi. Hapishaneden ç›kt›ktan sonra toplum taraf›ndan d›flland› ve kendisinde insanlar›n içerisine ç›kacak cesareti bulamad›. Bu s›ralarda bir fleylere tutunmak ad›na Rifailik tarikat›na gidip gelmeye bafllad›: “Rifailik, nefsin isteklerini k›rma, köstekleme anlam›na gelen riyazete dayan›r. Bu tarikattan olanlar›n, bütün dünya hazlar›ndan, sevilerinden, tutkular›ndan kendilerini s›y›rmalar›, içlerindeki fleytan›n seslerini bo¤malar› gerekir. Bu isteklerin susturulabilmesi için çeflitli ve kademeli e¤itim ve riyazet yollar›ndan geçilir.” 1924 y›l›ndan itibaren Zekeriya Sertel ile birlikte çal›flmaya bafllad›. Resimli Hafta isimli dergiye kapak resimleri ve karikatürler çizmeye bafllad›. Sertel’e anlatt›¤› bir olay, Sertel’in ilgisini çekti ve bunu dergide yay›mlanmak üzere kendisinden yazmas›n› istedi. Bodrum’a sürgün olarak gönderilmesine neden olan “Hapishanede idama mahkum olanlar, bile bile nas›l ölüme giderler?” adl› öyküde, Birinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda hapishanede asker kaçaklar›n›n idam edilecekleri haberini nas›l karfl›lad›klar› ve sonras›nda bütün eflyalar›n› satarak paralar›n› fakirlere da¤›tmalar› anlat›l›r. Mahkumlara idam edilecekleri haberi önceden verilmez ve onlar bir sonraki celseyi beklerken apar-topar ölüme gönderilirler. Fakat idam 28 | TAVIR | ARALIK 2006 edilen mahkumlar›n serbest b›rak›lan di¤er mahkumlardan çok da fazla suçu yoktur. Onlar yaln›zca baflkalar›n›n k›zg›nl›¤›na kurban giderlerdi. Bu hikayede anlat›lanlar Birinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda yafland›, fakat hikayenin yay›mlanma tarihi 1925 y›l›d›r. Yani Kemalist rejimin do¤uda fieyh Sait isyan›yla mücadele etti¤i ve bu isyan› bast›rmak için Takrir-i Sükun yasas›n› ç›kar›p anti-demokratik uygulamalara imza att›¤› dönemdir. ‹stiklal Mahkemeleri de bu anti-demokratik uygulamalar› hayata geçiren bir yarg› organ›d›r o dönem ve Cevat fiakir’in bu yaz›dan dolay› yarg›lanmas› da Ankara ‹stiklal Mahkemesi’nde görülmüfltür. ‹stiklal Mahkemeleri üyeleri milletvekilleriydi ve bu mahkemelerin kararlar› temyiz edilemez, hüküm hemen infaz edilirdi. Böylesi bir ortamda “halk› askerlikten so¤utmak” suçlamas› ile yarg›lanan Cevat fiakir ve Zekeriya Sertel üçer y›l kalebent edilme cezas›na çarpt›r›ld›. Cevat fiakir, karar hakk›ndaki düflüncelerini flu cümlelerle Mavi Sürgün isimli kitab›nda anlatm›flt›r: “Mahkeme beni ve Zekeriya’y› üç y›l süresince kalebentli¤e mahkum etti. Birdenbire o mahkeme heyetinin omuzlar›n›n üstünde kanatlar yükselmeye bafllad›, o kanatlar h›zla büyüyüp yükseldi. Alaimisemalar (gökkufla¤› –bn-) gibi kanatlard› bunlar. Heyetin her bir azas› cankurtaran mele¤ine dönüfltüler. Malum ya mahkemede gülünmez. Ne var ki sevincimin gülüfle ve gülüflümün hoplaya z›playa bir dansa dönüflmesine güç mani oldum. Az kals›n kendimi tutamayacakt›m. Duydu¤um flükran dolay›s›yla adamlar›n boynuna sar›l›p, onlar› flap›r flupur öpesim geliyordu. Nebizade Hamdi Bey’in verdi¤i idam müjdesinden yirmi, yirmi befl dakika sonra üç y›l kalebentlik umulmad›k bir saadetti do¤rusu. Yine bu güzel dünyan›n yaflayanlar› aras›ndayd›m. A can›m, biliyorum, hakk›m var, denecek. Ben de hakl› olarak hakk›mdan, adaletten bahsedebilirim. Yani masum oldu¤um için kalebentli¤in bir haks›zl›k oldu¤undan flikâyet edebilirim. Ama böyle bir fley akl›mdan hiç geçmedi. Mahkemenin hükmü, mesela ‹stanbul’da yabanc› polisinden yedi- ¤im sopaya k›yas, bir lütuftu.” Sertel duruflma sonras›nda Sinop’a sürüldü ve ev kiralay›p ailesiyle birlikte yaflayabilece¤ine karar verildi. Cevat fiakir bunun üzerine kendisinin de ailesiyle birlikte oturabilmesi için mahkemeye dilekçe gönderdi. Bu dilekçenin yan›nda mahkemeye bir de mektup göndererek yarg›lama s›ras›nda kendisine babas›n›n ölümüyle ilgili yöneltilen sorular› bir türlü içine sindiremedi¤ini belirtti ve içini boflaltmak için bu mektubu gönderdi¤ini söyledi. Cevat fiakir, sürgün hayat›n›n 1,5 y›l›n› Bodrum’da, kalan 1,5 y›l›n› ise ‹stanbul’da geçirdi. ‹stanbul’da cezas›n› tamamlad›ktan sonra tekrar Bodrum’a döndü. Bodrum’a sürgün olarak gönderilmesi, Cevat fiakir’in hayat›nda bir dönüm noktas› oldu. Rifai tarikat›na mensup mutsuz bir insan olan Cevat fiakir gitti ve yerine insan sevgisiyle dopdolu, do¤aya ve insana dair her fleyi seven bir Cevat fiakir geldi. Cevat fiakir’in ‹stanbul’dan Bodrum’a s›k›nt›l› kara yolculu¤u, onun Halikarnas Bal›kç›s› olma yolundaki yolculu¤udur ayn› zamanda. Bodrum’a yerlefltikten sonra Bodrum’un Karia ça¤›ndaki ismi olan Halikarnassos isminden yola ç›karak Halikarnas Bal›kç›s› imzas›yla eserlerini yazd›. Bodrum’a yerleflmesi Halikarnas Bal›kç›s›’n›n hayat›n› tümden de¤ifltirdi. Kendisi de geçmiflle olan ba¤lar›n› tümden koparmak istiyordu zaten. 1942 y›l›na kadar Bodrum’da yaflad› ve burada eserlerini vermeye devam etti. Bal›kç›’n›n, ‹kinci Paylafl›m Savafl› y›llar›nda, diyalektik ve tarihsel materyalizmi benimseyip, emperyalizm gerçe¤ini gördü¤ünü flu sözlerinden anlayabiliyoruz: “Bu ça¤ tuhaf, kudurmufl bir ça¤. Emperyalizmin tüm evreni tutsak etmek istedi¤i dönemler yafl›yoruz. Amerika ve Almanya, insan denen varl›¤a köleli¤i benimsetmek istiyor. Olmayacak bu, yapamayacaklar. ‹nsan›n özü özgürlüktür. Çok de¤il, yak›n bir gelecekte, gerçek, taht›na oturacakt›r. Ruhbilimle u¤raflmak safsatalarla vakit geçirmektir. As›l olan müspet ilimlerdir. Maddedir.” biyografi Belki yaflam›n›n hiçbir döneminde örgütlü olmam›fl, çalkant›l› hayat›n›n getirdi¤i zorluklarla u¤raflm›fl ama hep halk içinde, halktan biri olmufl, hep halka dair yaz›lar, romanlar yazm›fl bir yazard›r Halikarnas Bal›kç›s›… Onun, toplumcu bir dünyay›, toplumcu bir düzeni savundu¤unu da rahatl›kla söyleyebiliyoruz yazd›klar›na ve düflüncelerine bakt›kça. Kitaplar›nda bal›kç›lar›n, sünger avc›lar›n›n yaflamlar›n› kazanmak için verdikleri mücadeleleri, denizi ve denize dair her fleyi anlatt›. Hayat› boyunca hep bu insanlarla iç içe oldu ve onlar›n hayatlar›n› yak›ndan gözlemledi. Onlar gibi yaflayarak, lirik ve coflkulu bir anlat›mla, kitaplar›na konu etti bu insanlar›. Deniz Gurbetçileri, Aganta Burina Burinata ve Ötelerin Çocu¤u gibi kitaplar›nda sömürü düzenini ve bu düzende çarklar›n nas›l iflledi¤ini, bal›kç›lar›n dünyas›ndan anlatt›. Deniz her fleydi Halikarnas Bal›kç›s› için ve bu konudaki düflüncelerini de afla¤›daki cümleler gayet iyi bir flekilde anlat›r: “Denizde hep bir fley bafllar, sürer, sürüklerdi. Denizde sadece yaflard›n, ölümü bile düflünmezdin, kucaklafl›verirdin, olup biterdi. ‹nsan› toprakta taahhütlü posta paketi gibi do¤umdan ölüme postalarlard›. Denizde bir yaflamdan öbürüne geçerdin, ölüm akl›na gelmezdi.” Bodrum’a sürgün olarak gittikten sonra oray› adeta yeniden yaratt›. Bodrum’da hiçbir fley yap›lamayaca¤›n› söyleyen insanlara, “Hayat bir yerde de¤il, insanda olur.” diye karfl›l›k verip Bodrum’u güzellefltirmek ve gelifltirmek için elinden gelen her fleyi yapt›. Bal›kç›’n›n Bodrum’a en büyük katk›s›, bu küçük kasabay› tüm dünyaya tan›t›p bir turizm kenti haline getirmesidir. Bu konu ile ilgili kitaplar yazd›, insanlar› bilgilendirdi. Gelen turistlere Anadolu’nun zengin kültürünü anlatt› ve onlar› da bilinçlendirdi. Ayn› zamanda bir turist rehberidir Halikarnas Bal›kç›s›. Fakat Bodrum’u turizme kazand›ran, Akdeniz k›y›lar›n›n Bat› dünyas› taraf›ndan keflfedilmesini sa¤layan Bal›kç›, Bodrum’un günümüzdeki halini görse neler düflünürdü acaba? Onun yaratmaya çal›flt›¤› turizm anlay›fl› bu de¤ildi tabii ki. Bal›kç›’n›n Bodrum’a katk›s› sadece turizm yönünden olmam›flt›r. Zorunlu bir sürgün sonucu gitti¤i fakat sonradan kendi iste¤iyle yerleflti¤i Bodrum’un tar›m›n› da gelifltirmeyi kendine bir görev olarak seçti. Yurtd›fl›ndan okaliptüs, palmiye gibi a¤açlar›n fidanlar›n› getirtti ve bunlar› bizzat kendisi dikti. Ayn› zamanda Bodrum’da belediye park›nda bahç›van olarak çal›flt› ve orada efli görülmemifl bir bahçe yaratt›. Greyfurt fidan›n› ülkemize ilk kez getiren ve yetifltiren kendisidir. n›p British Museum’da sergilenen, dünyan›n yedi harikas›ndan biri olan Mouseleum’un geri getirilmesi ile ilgili ‹ngiliz kraliçesine yazd›¤› mektupta flunlar› söyler: Halikarnas Bal›kç›s›, Türk edebiyat›nda bilimsel düflünceyi savunan ve bilimi her fleyin üzerinde tutan önemli yazarlardan biridir ayn› zamanda. Anadolu topraklar›nda filizlenen bilimin ve uygarl›k ürünlerinin izlerini kitaplar›nda görmek mümkündür. Bu topraklarda flekillenen bilimsel düflüncenin Yunan ve Roma uygarl›klar›na ve bugünkü Avrupa medeniyetine kaynak teflkil etti¤ini kitaplar›nda ›srarla vurgulad› ve Anadolu’nun uygarl›klar›n befli¤i oldu¤unu göstermeye çal›flt›: “ Kraliçe hazretlerinin bize havale ettikleri mektubunuzu dikkatle okuduk. Sizi yerden gö¤e kadar hakl› bulduk. Evet, hakikaten böyle bir sanat flaheserinin masmavi bir gök ve ›fl›k alt›nda daha da k›ymet kazanaca¤›na karar verdik. Bu nedenle Mouseleum’un bulundu¤u salonun duvarlar›n› maviye boyat›yor ve ilave projektörlerle ayd›nlat›yoruz.” “Eski tarihe ait ne yaz›lm›flsa, yeni hangi eser ç›km›flsa, bulup okuyordum. ‹nsanl›¤›n tarafs›z ve gerçek bir tarihi bile yaz›lmam›flt›. Bizim sahip ç›kmad›¤›m›z geçmifle Bat› el koymufl, uygarl›¤›n ve kültürün köklerini Anadolu’dan söküp Eski Yunan’a geçirmiflti. Oysa Bat›’n›n rönesansla bafllayan uyan›fl›n›n kökeni güneyden gelir ve oraya da Anadolu’dan geçmifltir. Ben, ›rklar, soylar, insanlar ve uygarl›klar bulamac› Anadolu’nun yarat›c› ve yüceltici geçmifline sahip ç›k›yordum ve bana Yunan hayran›, yabanc› kültür hayran› diye dil uzat›yorlard›.” Halikarnas Bal›kç›s›; Anadolu Tanr›lar›, Anadolu Efsaneleri ve Hey Koca Yurt kitaplar›nda, Anadolu uygarl›¤›n›n kendi kaynaklar›n› ortaya koydu, Yunan uygarl›¤› diye Bat›’n›n savundu¤u uygarl›¤›n, Anadolu uygarl›¤› oldu¤unu ispata yak›n bir oranda yazd›. Bu kitaplar› yazmak ve bu sonuçlara varmak derin bir araflt›rma ve inceleme sonucunda gerçekleflti. Bu topraklar üzerindeki de¤erlerin yok olmas›na da seyirci kalmad›. Türkiye’den çal›- “Mouseleum’un güzelli¤i ve yeri, Bodrum’un mavi gö¤ü ve parlayan ›fl›klar› alt›ndad›r. British Museum’un karanl›k salonlar›na yak›flmamakta, bu nedenle getirilmeli ve yerine konulmal›d›r.” Bir ay sonra British Museum’un müdürü, sömürgeci küstahl›¤›n tipik örne¤i olan flu cevab› göndermifltir kendisine: Halikarnas Bal›kç›s›, yazd›¤› kitaplarla ve çeflitli dergilerde ve gazetelerde yay›mlanan yaz›lar›yla, yazarl›¤›n›n yan› s›ra bilgin olma özelli¤ini de ortaya koymufltur ayn› zamanda. Uzun y›llar hapishanede kalan ve yazd›¤› yaz›dan dolay› sürgün edilen Halikarnas Bal›kç›s› en son 1945 y›l›nda bir içki masas›nda valiye küfretmekten dolay› hapishaneye girdi. Bal›kç›, 1947 y›l›nda ‹zmir’e tafl›nd›. Burada gazetecilik ve yazarl›k yapmaya devam etti. ‹zmir’deki çeflitli gazetelere, Cumhuriyet, Yeni ‹stanbul gibi gazetelere yaz›lar›n› gönderdi. 1973 y›l›nda vefat eden Bal›kç›, ölümünden sonra ise vasiyeti üzerine Bodrum Gümbet’teki tepeye gömüldü. Çok yönlü, üretken bir yazar, bir ayd›n olan Halikarnas Bal›kç›s›, 83 y›ll›k ömrüne birçok fleyi s›¤d›rd›. ‹nsanlara ve do¤aya karfl› derinden hissetti¤i sevgiyi yaflam› boyunca yüre¤inden hiç eksik etmedi. Yüre¤i her zaman Anadolu halk›n›n yan›ndayd› ve onun ayd›nlanmas›, bilinçlenmesi ve yaflad›¤› topraklar üzerindeki zengin mirasa sahip ç›kmas› için u¤raflt›.J ARALIK 2006 | TAVIR| 29 öykü sudan ölü denef demiray Do¤ruluyorum, a¤›r… Kuruyorum yavafl yavafl. Önce saçlar›mdaki damlalar süzülüyor. Biri göz kapa¤›m› çizdi geçti. Ayaktay›m dimdik. Kollar› iki yana sark›k, bacaklar› aral›k, germifl parmaklar›n›, yavafl yavafl kuruyan, rüzgar› koklayan, hayat› yeniden bulmufl bir ölü gibiyim. Dikiliyorum kuruyana kadar. Doya doya koklayarak evrenin kokusunu. Sular, aralad›¤›m parmaklar›m›n aras›ndan süzülüyor, ayaklar›m›n etraf›nda küçük göletler oluflturuyor. Bir ad›m at›yorum, geri. Kupkuruyum iflte. Gerisin geriye say›yorum say›lar›. Gece dört olmas›n. Daha geri. Saat bir. Uzaklafl›yorum su içindeki yata¤›mdan. S›y›r›yorum pijamalar›m›, geri geri… Mavi bo¤azl› kaza¤›m üzerimde, iflte annem karfl›mda. Elindeki bardaktan yukar›ya do¤ru sürahiye doluyor içme suyu. Dolu sürahiyi b›rak›yor. Bardak elinde, yüzü bana dönük mutfa¤a gidiyor. Ne de güzel gülüyor. Saat dört olmas›n. Dokuza yirmi var. Kanepeden kalk›yor babam, s›rt› dönük geliyor bana do¤ru. Bafl›m› okflay›p geçiyor. fiimdi yüzü bana dönük. Gülümsüyor o da. Geri geri giriyor odas›na. Annem ç›k›yor mutfaktan arkas› dönük. Elinde kirli tabaklar. Yavafl yavafl sofraya diziyor. D›flar›s› su birikintilerinden art›k yürünmeyecek durumda. Caddelerde arabalar yar›ya kadar suya saplanm›fl. Babam›n sabah kazd›¤› oluklar, suyun en çok yükseldi¤i yer. Ben televizyon izliyorum. Evi y›k›lan bir kad›n, bay›l›p düfltü¤ü yerden kalk›yor. Bafl›ndan s›y›rd›¤› baflörtüsü, flafl›rt›c› bir biçimde dolan›veriyor bafl›na. Uzaklafl›yor zab›tan›n yan›ndan, öfke içinde yüzüne baka baka. Ac› bir 盤l›k at›yor, avaz› ç›kt›¤› kadar. Annemin eline dönüyor yerdeki k›r›k 30 | TAVIR | ARALIK 2006 öykü tabak, sapasa¤lam. Parça parça toplan›yor y›k›lan ev. Y›k›m ekipleri da¤›l›yor geri geri. Belki de kad›n, balkonundaki fesle¤enleri suluyor flimdi. Ya¤acak ya¤murdan, gelecek günden habersiz. Belki de o kad›n›n memleketinde böyle de¤ildir ya¤mur. Saat dört olmas›n. Saat yedi. Yemek yiyoruz masada, a¤z›m›zdaki lokmalar› tabaklar›m›za diziyoruz bir bir. Babam›n elleri yara içinde. Gözleri fliflmifl yorgunluktan. Avurtlar› çökmüfl. Yafll› a¤z› burufl burufl. Ama yine de güleçtir gözleri. Annem kederli yine. Arada bir, duvara ast›¤› gülkurusu elbiseyi kontrol ediyor. Sabah müflterisi provaya gelmiflti. Son rötufllar›n› bitirdi say›l›r. Elbisenin hemen yan›nda as›l› duran eflantiyon duvar saati, t›k›rt›larla geriliyor. Annem kalk›yor masadan, elinde dolu tencereyle. Ben temiz tabaklar› kald›r›yorum. Babam geriliyor banyoya. Yüzüne sürdü¤ü havluyu yerine takt›¤›nda ›slak yüzü. Yaklafl›yor lavaboya avuç dolusu sular› boca ediyor yüzünden. Kupkuru yüzü. Kap›n›n önünde su dolu ayakkab›lar›n› ›slak çoraplar›n›, ya¤murlu¤unu giyiyor. Babam ç›k›yor yüzüme bakarak. Gidiyor. Ne de güzel gülüyor. Saat dört olmas›n. Saat 15.30. Ya¤mur ya¤›yor hala. Damlalar topraktan gö¤e do¤ru yükseliyor h›zl›. Su birikintileri hareleniyor ve f›rlat›yor ba¤r›ndan damlalar› gökyüzüne, ok gibi. Birikmifl sular azal›yor yavafl yavafl. Evin içinde de göletler var. Art›k annem kurulamaktan vazgeçmifl. Baflbakan, bir memurun art›k en az yedi yüz milyon maafl ald›¤›ndan bahsediyor. Ve memleketi pazarlamaktan sorumlu oldu¤undan. Bir de Orhan Pamuk’u, ald›¤› Nobel ödülünden dolay› kutluyor. D›flar› ç›kmak istiyor can›m ama her taraf su içinde. Babam nas›l eve gelecek diye düflünüyorum. Annemin aln› terlemifl. So¤uk asl›nda. Aln›ndaki k›r›fl›klara küçük küçük terler birikmifl. S›k s›k bir tanr›çan›n burnunu and›ran burnunu çekiyor. Saçlar›n› yandan örmüfl, elindeki gülkurusu kumafl parçalar›n› bir makas hamlesiyle birlefltiriyor. Sonra dikiflleri söküyor i¤nesiyle. Provada birbirine teyelledi¤i parçalar, top top kumafllara dönüyor. Tavandan d›flar› süzülen su tanecikleri oraya, annemin yere yerlefltirdi¤i plastik le¤enden yükseliyor. Ya¤murun h›z› azalm›yor hiç. ‹ri damlalar hiç durmadan yükseliyor gö¤e. Ve azal›yor biriken su. Saat 13.00. Ben pencerede ya¤muru izlerken gelece¤e dair düfller kuruyorum. Üniversite s›nav›na haz›rlan›yorum. Psikolog olmak istiyorum. Sonra büyük ahflap mobilyalar› olan fl›k bir ofisim oldu¤unu, ‹stanbul’un merkezinde bir apartman dairesinde oturdu¤umu düfllüyorum. Çocuklar 盤l›k 盤l›¤a suyun içinde oynuyorlar. Baflbakan televizyonda, teröristlerin amaçlar›n›n memleketi d›fl mihraklara pazarlamak oldu¤unu anlatan bir konuflma yap›yor. Ve Ermeni soyk›r›m›ndan bahsedenleri lanetliyor. Emekli kuyru¤unda yere y›¤›lan bir yafll› amca, dikiliyor sapasa¤lam. Bastonuyla aksayarak geri geri dönüyor evine. Su yavafl yavafl toplan›yor. Üç iflçi ve bir polis uzaklafl›yorlar, sinirle yak›nan kad›n›n yan›ndan geri geri. Kad›n ba¤›r›yor; “Nerede bu görevliler? Evlerimize giriyor su.” Caddeden gürültüler geliyor. Su yaylan›p gençlerin üzerinden dönüyor panzere, havada ›slak, gümüfli bir yol çizerek. Bir k›z açm›fl ba¤r›n›, dikiliyor caddenin ortas›nda. Panzer geriliyor homurdanarak. K›z dikiliyor cadde- nin ortas›nda. Ya¤mur ya¤›yor. K›z dikiliyor ortas›nda. S›ms›k› yumruklar›, bacaklar› iki yana aç›lm›fl, kenetlenmifl yere. ‹çinde s›r›ls›klam bir öfke. Elindeki tafl›n suyu ak›yor avuçlar›ndan, saçlar›ndan yükselen bu¤ulu damlalara kar›fl›yor. Islat›yor gökyüzünü. K›z caddenin ortas›nda dikiliyor. Su ola¤an gücüyle yükseliyor gö¤e. Yükselen damlalar kaplam›fl her yan›. Su yükseliyor gö¤e, topraktan boflan›rcas›na. Kar›fl›p toprakla yükseliyor su. Ablam dikiliyor caddenin ortas›nda. Sudan bir yol açm›fl gö¤e, bir elinde benim yüzüm. ‹çinde s›r›ls›klam bir öfke. Yükseliyor su. Ya¤mur ya¤›yor, Arap k›z› s›¤›nacak yer bulam›yor. Yer-gök su. Alt›na al›yor evleri. Saçlar›mdan süzülen damlalar tekrar ›slat›yor saçlar›m›. Gözkapa¤›m›n üstünden kayan damla yeniden yükseliyor göz kapaklar›ma. Göz oyuklar›m› dolduruyor su. Ayaklar›mdan, ellerimden parmak uçlar›mdan t›rman›yor su. A¤z›ma doluyor, kulaklar›ma. Suyun içinde topra¤›n tad›n› al›yorum. Burun deliklerimden giriyor su. Ci¤erlerimi dolduruyor. Yavaflça uzan›yorum su dolu yata¤›ma. Saat dört. Saat dörtte uyurken yata¤›mda su içinde öldüm. Sadece size hikayemi anlatmak için geri döndüm.J ARALIK 2006 | TAVIR | 31 özcan yaman ay›n foto¤raf› 32 | TAVIR | ARALIK 2006 deneme öyle, ideolojik fleyler... nihat çapar Zaman›n ortas›nda bir yer… Do¤ada her türden canl›. Çiçekler, böcekler, ot yiyenler, et yiyenler, otlar, su içenler, sudan ucuza say›lan hayatlar ve sudan ucuzlar… Otlar›n, yapraklar›nda biriken sular› ucuz sayan, çoklu¤unu görmezden gelen ve korkusuna karfl› oldukça rahatm›fl gibi görünmek için çabalayan tav›rlar›… Sudan ucuzlar›n kalabal›k a¤z›… Ve su içenler… Su olup akanlar… Su gibi y›kanlar… Ve köpekler… Ve atlar… -‹deolojik fleylerle u¤raflman› istemiyor… -Su içiyorum. -Su içerken gülümsüyorsun. -Evet, bu, ideolojik bir fley(!) -Bunu yapma. -Gülümsememin nesi yanl›fl? -Sorun senin gülümsemen de¤il. -Sorun ne? -Seninle birlikte gülümseyenler… -Suyu ben içiyorum… -123 y›ld›r içiyorsun… Ç›plaklar›n söz hakk› olmad›¤›, zaman›n orta- -fiimdi de sorun 123 y›ld›r su içmem… s›nda duran bir yer. Su içenler öteden beri -Sorun bu de¤il dedim ya, neden inat ediyorinat. Ucuzlar o s›ra belefl. Ve ucuzlar›n olma- sun? yan a¤›zlar›nda kalabal›k… -Sorun benim… Hiçbir zaman onlar›n olmas›na … izin vermedim… -Bafllad› yine. -Neden oradayd›n peki? -Oras› da benim… Onlar›n olmas›na izin vermedim hiçbir zaman… -‹çmesen ne olur? -122 y›l, su içenleri izlediler. K›zd›lar… Su içmenin bir hak oldu¤unu söyledim onlara. fiimdi de s›ra bende… Susad›m… Beni izliyorlar. Beni izlemeye mecburlar… -Su içerken izlendi¤ine göre mutlaka ideolojik fleylerle de u¤rafl›yorsundur. ‹çme. -Sen neden içmiyorsun? -‹çiyorum, ama onlar istedi¤inde... … -‹flte yine gülümsedin! Onlar hakl›! Bu gülümsemenin alt›nda kim bilir neler gizli? … -Gülümseme bana! Bu sinirlerimi bozuyor! ‹çti¤in suyun hesab›n› birilerine vermelisin! Ve su içerken gülümsememelisin! Bir bardak su ne ifade edebilir … -Gülümseme dedim! ‹çmeni istemiyorlarsa içmeyeceksin! ‹çmeni istiyorlarsa içecek fakat gülümsemeyeceksin! … -Kes flunu! Y›llard›r seni izliyorlar! Peki, beni neden izlemiyorlar? Çünkü ben. … -Sana! Gülümseme! Dedim! GÜLÜMSEME!!! … YAZARIN NOTU Gülümsemek ve su içmek… Türkülere kelepçelenen hayatlar... Halaylarla yarg›lanm›fl k›z›la çalan k›nalar… Ve korku… Ve k›zarmayan yüz… E¤er ki tarih, gerçe¤e kendi gözleriyle bak›yorsa; bir bardak suyu paylaflan ve paylaflmaya devam eden insanlar›n gülümseyifllerinden korkanlar› da görecek… Ve e¤er ki tarih, gerçe¤i kendi a¤z›yla hayk›racaksa, birileri, bir gün gerçe¤i oldu¤u gibi iflitip, gülümseyecektir: Köpekler istedi diye, atlar ölmez!J ARALIK 2006 | TAVIR | 33 nota ateflin çocuklar› grup yorum kahraman altun grup yorum 34 | TAVIR | ARALIK 2006 nota ARALIK 2006 | TAVIR | 35 röportaj ve vicdan ve adalet ve eve dönüfl... tav›r Eve Dönüfl 12 Eylül’e ait bir dönem filmi mi? Bu soru bana çok soruldu. Dediler ki: “Siz 12 Eylül filmi mi yapt›n›z?” Ben dedim ki: “Hay›r. Ben bir film yapt›m, içinde 12 Eylül de geçiyor.” Bana dediler ki: “Siz bir iflkence filmi mi yapt›n›z?” Ben dedim ki: “Hay›r, ben bir film yapt›m içinde iflkence de var.” Benim derdim baflkayd›. 1980’in A¤ustos-Ekim aylar› aras›nda bir iflçi ailesinin pefline tak›ld›m ben. raz daha Brechtiyen bir tav›r tuttum, insanlar sinirlenerek ç›ks›n istedim. Dolay›s›yla daha sonra da gördüm, asl›nda film bu anlam›yla amac›na ulaflm›fl, insanlar gerçekten sinirlenerek ç›k›yorlar, hafiflemifl ve rahatlam›fl olarak de¤il. Bundan daha önce yap›lm›fl 12 Eylül filmleri var 12–15 tane kadar; bunlar daha çok bir iç hesaplaflma, sol tandansl› kahramanlar›n 12 Eylül’ü de¤erlendirdi¤i, ihanet edenler, çözülenler, konuflanlar... Genel izleyiciye ulaflmakta zorluk çekiyordu, flöyle alg›lan›yordu; sen-ben-bizim o¤lan oturmufllar solcular› anlatan bir film yapm›fllar, neredeyse solcular› yüceltmifller gibi. Bense daha objektif bir tav›r almaya çal›flt›m, çünkü ben apolitik bir iflçi üzerinden yürüdüm. Asl›nda o dönemde çok rastlad›¤›m›z bir iflçi, sendikaya üye olmufl ama kerhen olmufl. Yani onun bir fleytan üçgeni var, kad›n, spor ve kumar. At yar›fl› olabilir. Böyle bir kahraman ve ev hali üzerinden yürüdüm. Bu film önce bir film ama 12 Eylül’ü de anlatan bir film; bu önce bir film ama iflkenceyi de anlatan bir film. Özet olarak flunu söylüyor: Bu ifllerle ne alaka bir adam›n bafl›na bu ifller geldiyse, 12 Eylül’de bu ifle yürek koymufl, bafl koymufl insanlar›n bafl›na neler geldi? Filmden ç›kt›¤› zaman seyirci, “Bir de düflünsene öbürleri ne çekti, bu adam›n hiç suçu yokken bafl›na neler geldi?” diyecek. Peki, neden, Ça¤an Irmak gibi “mutlu sonla” bitirmediniz filmi, nedeni nedir? fiunu istiyorum: ‹nsanlar filmden ç›k›nca filmle iliflkileri kopmas›n. Ben bu filmi yaparken dedim ki, on tane 25 yafl›nda adam bu filmi seyretse ve dese ki, “Aa ulan bu Kenan Evren sadece ressam de¤ilmifl” iflte bu, kar. Böyle bakt›m. Sanatta slogan›n mant›kl› bir fley oldu¤unu düflünmem; mümkün oldu¤u kadar objektiviteyle de seyirciyi mümkün oldu¤u kadar yan›ma al›p, sinirlendirterek ç›karmay› hedefledim. Yani deflarj olma, gavurlar›n dedi¤i gibi, katar size ulaflm›fl, bir kahraman var o sizin yerinize ac› çeker, siz onunla beraber ac› çekersiniz, hafiflersiniz. Ben istedim ki insanlar sinirli ç›ks›n, filmden sonra konuflsun. Bir de fluna dikkat ettim, seyredilebilirlik önemli, belki iflkence sahneleri daha uzun olabilirdi, daha realist olabilirdi ama seyredilmesinin önüne geçerdik biz. Oysa bu önce bir film; film olarak seyredilebilirli¤i önemli. ‹zlenirken en çok korktu¤um fley izleyicinin saatine bakmas›d›r, of hadi hadi aman, gibi bir s›k›nt›. Ve asl›nda benim ele ald›¤›m konu biraz da netameli bir konudur, riskli bir konudur, çünkü seyir aç›s›ndan. ‹nsanlar o kadar çok fleyi görmek istemeyebilirler. ‹kincisi, daha çok, “Babam ve O¤lum” üzerinden konufluldu, tabiri caizse melodramatik bir filmdi ve insanlar a¤layarak, hafiflemifl olarak ç›k›yordu. Oysa ben bu filmde bi- Bir ikincisi de flu ana kadar yap›lan filmlerin hepsinde flunu gördük, devrimci çocuk içeri al›n›r, bir tane tokat at›l›r, orada hemen keseriz, Eminönü’ne geçeriz, orada güvercinler 36 | TAVIR | ARALIK 2006 uçar; anlar›z ki adam iflkence görmüfl. Öyle bir metaforik anlat›m biçimi, alegorik bir anlat›m biçimi ki. Ama ben dedim ki, ben bir film yapaca¤›m, bunun k›v›rtmas› olmayacak, seyredilebilirlik ölçüleri içerisinde bir film yapaca¤›m ve o dönemi insanlara biraz sert de olsa hat›rlataca¤›m. Çünkü o günler yafland› yani bu yaflanm›fll›¤›n bir flekilde insanlara geçmesi laz›m. Dolay›s›yla da bu biraz gerçekçi bir film. Belgesel diyebiliriz belki, de¤il ama... Hay›r, belgesel gibi olmas› için de çal›flt›m, filmde fark etmiflsen seçti¤im objektifler, kamerada kulland›¤›m objektifler, 32 ila 40 objektif aras›d›r, bu da genellikle insan gözüne tekabül eder. Mesela filmde iyi düzenlenmifl resimler yoktur, buradan ›fl›k gelsin, hofl görüntü yakalayal›m falan... Resim yakalayay›m derdi yoktu yani... Evet, sanki orada tesadüfen bir kamera varm›fl, orada olanlar› çekmifl, o yüzden biraz sarsakt›r, özellikle içeri girdikten sonra olan. Yani panlar falan do¤ru de¤ildir. Bizim kameramanlar çok dikkat eder, kamera kayar ve flak diye resmi bulur falan. Onu özellikle istemedim. Kamera aras›n, tedirgin olsun, çocu¤un gözleri ba¤land›ktan sonra. Yani mümkün oldu¤u kadar gerçe¤e uygun bir film. Bu belki sanatta ço¤u zaman savunulan bir fley de¤il, ya da çok kullan›lan bir fley de¤il, biraz kaba bulduklar› için. Her hikaye kendi esteti¤ini beraberinde getirir, bu film estetik bir film de¤il, çünkü dönemin kendisi de estetik de¤ildi. Sert bir dönemdi, film de sert oldu. Do¤ru, röportajlar›n›zda bunu fark ettim, ya da benim okuduklar›m öyleydi, yöneltilen röportaj sorular sanatsal ya da teknik meselelerden öte döneme iliflkin olmufl. Yani dönem de¤erlendirmesi gibi olmufl röportajlar›n›z... Mecburi olarak oraya gidiyor, asl›nda birkaç kifli buna takt›, biraz sert ve kaba bulduk dediler sinema elefltirmenleri. Ben de onlara ayn› fleyleri söyledim: Çal›fl›rs›n incelikli bir sinema da olabilir. Ama ben dedim ki, insanlar gülecekler, ama güldüklerinde rahats›z olacaklar. Filmi kalabal›k seyirciyle de izledim, mesala biri gülüyor, birisi “flflflt” falan diyor. Bu benim yapmak istedi¤im bir fleydi, insanlar›n bir yandan gülüp, bir yandan da “Ulan ay›p ya burada gülmemek laz›m” falan gibi bir duyguya kap›lmalar›n› öngörmüfltüm, onu becermiflim mesela. Ben filme flöyle bakar›m, film bafltan öngörülen amac›na ulaflm›flsa o zaman baflar›l›d›r, ben yapt›¤›m iflten memnunum. ‹ki nedenden dolay› memnunum, çünkü bir tart›flma bafllatt›, fena de¤il. ‹nsanlar tart›fl›yorlar, geçen hafta Vatan gazetesinin Pazar ekinde Eve Dönüfl’ten yola ç›k›p 12 Eylül’de iflkence görmüfl 12 kifliyle bir röportaj yapt›lar. Alt› sa¤c›, alt› solcu, iflkence gördü¤ünü aç›k ve net olarak anlatan bakanlar var. Mesela Yaflar Okuyan anlat›yor, “Dayanamayacakt›m art›k, bir jilet bulsam kendimi öldürecektim” diyor. “Ç›kt›ktan sonra, bir daha düflersem, kendimi öldürmek üzere her ceketimin yakas›na bir jilet diktirirdim.” diyor. Nam›k Kemal Zeybek diyor ki; “Ben o solcu k›zlar› ç›r›lç›plak soyup, iflte üzerinde kabaral› çizmelerle askerlerin üzerlerinde fley yap›p, onlar›n 盤l›klar›n› duydukça dayanam›yordum.” Ben söylesem, sen söylesen anlaml› de¤il ama bu memleketin bir bakan› söyleyince anlaml› oluyor. Seyirci aç›s›ndan, s›radan insan aç›s›ndan anlaml› oluyor. Böyle bir tart›flma bafllatt›. Bu yüzden filmi amac›na ulaflm›fl buluyorum. Hangi duygular› öne ç›karmaya çal›flt›n›z? Bu filmde en temel tavr›m fluydu: Totalitarizm, bask›c›l›k, hayat›n her alan›nda çirkin, kötü ve insan› afla¤›layan bir fley. fiöyle elefltiriler ald›m: “Neden Mustafa karakteri ç›karken polisin elini öptü?” Buna benzer elefltiriler ald›m. Ben bunu flunun için yapt›m, çünkü art›k 12 Eylül, insan mühendisli¤ine soyunmufltu. Yani isyan etmeyen, yarg›lamayan. ‹syan etmeyen ki, her yerde alt›n› çiziyorum, bence en insani duygulardan biri isyand›r. Vicdan ve adalet duygusu; bu 12 Eylül, bütün bunlar›n alt›n› oyan bir uygulamayd›. ‹nsan› köpeklefltiren, afla¤›layan, hiçlefltiren fleylerdi. Bütün bask›c› dönemlerde insanlar›n bunlar› yaflad›klar›n› ben biliyorum ve hissedebiliyorum. Dolay›s›yla benim burada anlatmak istedi¤im nedenlerden bir tanesi, bin tane sosyolojik, ekonomik, jeopolitik, bir sürü tahlil yap›labilir, “12 Eylül neden oldu?” diye. Tabii ki bu çok mühim, sosyologlar vs. u¤raflacak. Ama beni flu ilgilendiriyor: Bu gibi travmatik dönemlerde küçük insan ne yap›yor, s›radan insan ne yap›yor? Ki bu s›radan insan, anayasaya yüzde doksan ikinin üzerinde kabul oyu verdi. Dolay›s›yla ben hep onu söylerim, filmde Mehmet Ali Alabora’n›n el öpmesiyle, Türk halk›n›n yüzde doksan ikinin üzerinde evet demesinin hiçbir fark› yoktur. Çok bire-bir karfl›l›¤›d›r yani. Dolay›s›yla da bendeki genel duygu, benim aç›mdan oydu, bask› ve karanl›k dönemler yanl›flt›r, gerekçesi ne olursa olsun. Ki o konuda bize en fliddetli elefltiriyi H›ncal Uluç yapt›, görmemifl, görmedi¤ini söylüyor ama diyor ki: “Neden 11 Eylül filmi yok?”... Oysa gitse görecek, filmin 25 dakikas› 12 Eylül öncesini anlat›yor. Yani diyor ki, “Bu, askerlere karfl› özel yap›lm›fl, tarafl› bir film” diyor, “görmeyece¤im” diyor. Yani görüp de yapsa biz ona flapka ç›kartaca¤›z, o da onun fikridir diyece¤iz ama tetikçili¤e soyunmufl anlayabildi¤im kadar›yla. Benim anlatmak istedi¤im, sistem karfl›s›nda güçsüz insan. Temel duygu olarak bunu yukar› almaya çal›flt›m, bunu filme yedirdim. Mesela ev sahibini öldürmeye geliyor san›rs›n›z ama ev sahibi “Ne haber?” deyince, “hiç” falan diyor. S›k›lgan, yani tam bir 12 Eylül karakteri, ülkenin “evet” diyenleri böyle insanlar. Yani afla¤›lanm›fl bir insan çeflidine döndürdüler insanlar›m›z›. Bu insanlar›n bir altyap›lar› yoktu, haz›rl›klar› yoktu; ruhsal ve formasyon olarak, genel kültür ve bilgi olarak. Dolay›s›yla filmin temel duygusu budur: Bask› dönemlerindeki küçük insan. Bir röportaj›n›zda, solculu¤u vicdana indirgedi¤inizi söylemiflsiniz, yani birçok fley vard›r solcu olmak için, ideolojik, politik de¤erlendirmeler vesaire. Onlar› eleyip vicdan meselesini öne ç›karman›zda etkili olan fleyler nedir? Hay›r, hep de flöyle bir soru soruluyor, hep de yanl›fl anlafl›l›yor, belki burada bunu do¤ru söyleyebilirim, siz de do¤ru toparlars›n›z. fiöyle bir duygu oluyor: “Abi ne filmi yap›yorsun?” “‹flte, 12 Eylül…” “Abi gene mi solculuk, hala m› solculuk?” falan diyorlar. Hala m› solculu¤un karfl›l›¤› flu: Sen hala solcu musun? Kardeflim flimdi solculuk flu, biz solculu¤u fleye indirgersek, Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas› vs. vs. fiimdi solculu¤u sadece ideolojik bir bak›fl aç›s› olarak al›rsak bofla düfleriz. Ben de aynen flunu söylüyorum. Benim yaklafl›k 72’den beri genel siyasi görüflüm net. 80’de de bu olaylar›n içinde, içeriden bir insan›m. Ama bana hala “Solcu musunuz?” diyorsan›z, ben “De¤iflen ne var?” derim. Biz o zaman eflitlik istiyorduk, özgürlük istiyorduk ve biz o zaman bir adalet duygusundan, vicdan duygusundan bahsederdik. fiimdi sen buna ne dersen de, sen buna neo-liberal dersen, ben neo-liberal de olurum. Sen yeter ki eflitlik, kardefllik, özgürlük, vicdan ve adaletten bahset. fiimdi her fleyi kaybedebiliriz, Sovyetler’de mesela, son döneminde diyelim ki, solla sa¤ yer de¤ifltirdi, solcular statükocu oldu, sa¤c›lar “devrimciymifl” gibi durdular. E¤er flablonumuz olursa, bu flablon hayat›n gerçekleriyle çak›flmayabilir. Ama hayat›n gerçekleriyle çak›flmas› gereken bir fleylerimiz var: Vicdan, eflitlik, kardefllik duygusu. E¤er bugün de Kürt bir çocu¤un üstünden 84 kurflun ç›k›yorsa, 14 yafl›nda bir çocu¤un üstünden, bütün ideolojik donan›m›n› bir tarafa koyabilirsin; bu vicdani olarak do¤ru de¤il, bu insani olarak, hümanizm olarak do¤ru de¤il, bu bizim savundu¤umuz hiçbir ba¤lamda do¤ru de¤il. Sen bunu izah ederken, “Hayat bir s›n›f savafl›m›n›n tarihidir” tezinden vazgeçmifl olabilirsin. Ya da bilmem neden vazgeçmifl olabilirsin, ama bundan vazgeçemezsin. Dolay›s›yla bana soruyorlar “Abi hala m› solculuk?” E, ne yapal›m, adalet yoksa bar›fl da yok. Söyledi¤im üç fleyi temel al›yorsan, seninle bir sorunum olmaz, ad›na ne dersen de. Çünkü ben otuzotuz befl y›ll›k tarihimde hep bunu savundum, buna istersen solculuk de istersen sa¤c›l›k, ne dersen de. Biraz esprili olabilir belki sorumun cevab›, senaryonun gerçek sahiplerine, yani 12 Eylül generallerine, Kenan Evren’e filmin galas› için davetiye yollad›n›z m›? Asl›nda davetiye göndermek istedik, sonra da bu espriye karfl›l›k flöyle bir fleyle karfl›laflaca¤›m›z› varsayd›k. fiimdi öyle enteresan ki bu Kenan Evren, flimdi gelir izler ondan ARALIK 2006 | TAVIR | 37 röportaj sonra da, “Bak ya, biz bu kadar›n› istememifltik, bunlar› da m› yapm›fl bizim çocuklar, ne yapm›fllar.” falan der, sonra da gelir tebrik eder, adam› öpmek falan zorunda kal›rs›n. Olabilir yani böyle fleyler, o yüzden yollamad›k. Bir gazeteci arkadafl filmin CD’sini izletecekmifl, görüfllerini almak için, izlemesini isterim tabi. Medyatik olan yönüyle de¤il, yani Sibel Kekilli, Mehmet Ali Alabora falan oldu¤u için sormuyorum, belki de 12 Eylül’ü hiç bilmeyen insanlarla çal›flt›n›z, set ekibi olsun, oyuncu kadrosu olsun, dikkatinizi çeken, gözlemledi¤iniz fleyler var m›? Ben iki fleye dikkat ettim, asl›nda filmin a¤›rl›kl› olarak bütün çal›flanlar› az çok bu ifle bulaflm›fl olanlar. Mesela Mehmet Ali de bir aktivist, Irak meselesi olsun, F tipi hapishane olsun bu iflin sanc›s›n› duyan bir adam. Altan Erkekli ha keza, Savafl Dinçer 1402’lik... Sanat yönetmeni girmifl ç›km›fl bir çocuk. ‹çerden bir ekip kurduk, bir tek burada Sibel Kekilli’ye anlatt›k. Canl› tan›klar anlatt›, belgeseller izlettik falan. Bu sadece film de¤il tabi. Sinema dünyan›n en zor fleyi, iflte müzisyensindir, ba¤laman› al›rs›n üç tane nota bulursun. Ressams›nd›r, üç gün yemek yemezsin onunla gider boya al›rs›n, dünyan›n en iyi resmini yapars›n kimse anlamaz, ama 300 y›l sonra o resim 300 milyon dolara sat›l›r Van Gogh örne¤inde oldu¤u gibi. Ama sineman›n böyle bir flans› yok, o anda ulaflmak zorunda izleyiciye, yani bir filmden bahsederken 1 milyon dolardan falan bahsediyorsunuz, bu dünyan›n her yerinde büyük, çok büyük bir para, dolay›s›yla yani bu sadece bir film de¤il. O zaman içindeydik, dedi¤im gibi bir gönül borcu olarak, filmden ç›kan seyirci rahatlam›yor, ama ben filmi yapt›¤›mdan dolay› rahatlad›m. Sol içerikli filmler yap›l›rken devrimci karakterler genellikle karikatürize edilmifl olarak veriliyor bu konuda ne diyebilirsiniz? fiöyle bir haleti ruhiye vard›, flimdi bir kere o dönem çok ilginç bir dönemdi, umar›m bir daha yaflamay›z. Ama flimdi öyle bir fley ki sol da sa¤ da, art›k belirli olarak do¤uyordu, flimdi Alevi’ysen, Tokatl›’ysan mecburen solcusun, Yozgatl›’ysan mecburen sa¤c›s›n. Yani çok irdelenmifl, belli formasyonlardan geçmifl de¤ildi. ‹nsanlar ne kadar tepegöz, 38 | TAVIR | ARALIK 2006 yani deliyse o kadar hiyerarflik anlamda yukar›lara ç›k›yorlard›. Dolay›s›yla da bu filmde, küçük elefltiriler var tabi ki. Bizim dönem yani ‘72 daha samimi bir dönemdi, daha içten ve daha samimi bir dönemdi. Fakat mesela ‘80 daha terminolojik laflar›n konufluldu¤u, daha ö¤retilmifl laflar›n konufluldu¤u, böyle neredeyse kariyerizmin genel devrimci düflüncenin önüne geçti¤i dönemlerdi. Ben hep Hoca gibi bir devrimci olsun istedim. Rastlad›¤›m insanlar da oldu öyle, ama ço¤unlukta de¤ildi. Daha insani taraflar› yüksek, daha do¤rusu duygular›n› ve insanl›¤›n›, terminolojiye ve ideolojiye peflkefl çekmemifl, yani insanl›¤›n› unutmam›fl. Mesela söylese ne olacak, Hoca dese ne olacak, bir sürü elektiri¤i de yemeyecek, belki de ölmeyecek ama ona do¤ru gelmiyor anlatabiliyor muyum? Bunu ben çok daha anlaml› buluyorum. Mesela Dede yüzünden ya da Bacanak’›n yüzünden bu ac›lar› çekse o zaman diyece¤iz ki arkadafl›n› vermiyor, çok anlafl›labilir çok anlaml›, bu s›radan bir adam› da vermiyor, do¤ru olan bu bence, onun ölçülerine göre do¤ru olan bu. O zaman üç y›ldan afla¤› ceza vermiyorlard›, temyizi yok, üç y›l. Orada belki de o adama “fiehmuz” dese, belki de ömür boyu ç›kamayacak. Gerçi fiehmuzlar bulunuyor falan. fiuralar› çok dikkatli çektim, mesela diyor ki, Elif “sevgilin mi?” diyor, “yok çocu¤um” diyor, “dört yafl›nda ellerinden öper” diyor, o da diyor ki “Allah ba¤›fllas›n”. fiimdi o dönemlerde biz o laflar› kullanmazd›k, biz ilk olarak evdekilere “Ulan Allah-kitap yoktur” deyip onlarla aram›za lüzumsuz bir set çektik. Bence ‘80’in en büyük sorunlar›ndan birisi, biz ailelerimizi ikna edemedik. Çünkü hepimiz k›rdan gelen çocuklard›k, feodalite, feodalite içerisinde herkesin bir inanc› vard›r, biz baflka de¤erleri öne ç›kart›p onlar› yan›m›za almaktansa, biz onlar›n en mühim ve en önemsedi¤i de¤erleri küçümseyerek kafadan hücum ederek, hayat›m›z› zorlaflt›rd›k ve sonunda yan›m›zda kimseyi bulamad›k. fiimdi dolay›s›yla ben nas›l bir solcu istiyorsam asl›nda o biraz Hoca’da var. Sakin, dünyadan haberdar, yan›ndaki adam maçla ilgileniyorsa o da ilgili. fiu önemli, o da “Ya kardeflim flimdi maç›n s›ras› m›?” diyebilir. Bir ara o da dald›r›yor, “Tüh ya gerçekten mi yenildik?” diyor. Oradaki Turist benim çok ya- k›n tan›d›¤›m birisidir. Yani tepegözler vard›r, o zamanlar Albert Bayan’›n “Gerillan›n El Kitab›” revaçtayd›. O da onun gibidir yani, tükürüyorlarsa tükür, küfrediyorlarsa küfret polise düfltü¤ün zaman. Gerilla yöntemi buydu yani. Asl›nda orada finalde sordu¤u bir soru vard›, biz burada iflkencedeyiz kahraman iflçi s›n›f› nerede? Mesela bu soru çok s›k sorulmas› gereken bir soru. Sadece 950 bin tane D‹SK üyesi iflçi vard›. Bunlar›n 300 bini klasik ölçüler içerisinde, iflte iflçi s›n›f›n›n en çelikleflmifl, en bilinçli katman› olan maden iflçisiydi, ama 12 Eylül’den sonra bunlar yok oldu. fiunu anl›yoruz ki, demek ki o zaman da çelikleflmifl bilinçli, proletaryan›n en sa¤lam, en dik duran ekibi bile mesela meseleyi yeteri kadar içsellefltirip, kendi iç meselesi haline getirmemifl. Dolay›s›yla orda da biz o adama k›zamay›z, yapt›¤›n›n do¤ru oldu¤unu da söyleyemeyiz, nitekim Hoca da onu söylüyor. Do¤ru ama kötü diyor. Evet, fiehmuz kaçar ama bu da do¤ru de¤il. Yine filmin içinde, o kadar güçlü bir adam›n çözülmesi çok ola¤an görünmüyor, tamam bu fiehmuz dedi¤i zaman da, seyirci, “Hayda bu da konufltuysa art›k” falan diyor ama, daha sonra görüyoruz ki bu fiehmuz’un da baflka bir anlam› varm›fl, onun derdi de “Bunlar biraz oyalans›n belki bizimkisi yurtd›fl›na kaçar.” fleklinde. Yani karikatürize etmekten ziyade, ben biraz idealize ettim. Bu olabilir, yani Hoca karakteri insani, düzgün, sonra ben mesela Hoca’n›n ailesini gösterdi¤imde, annesi namaz›nda niyaz›nda, yani anlatabiliyor muyum, kendi halinde bir aile... O¤lunun öldürüldü¤üne dair haberi bile okumam›fl gazetelerden... Evet, en büyük sorun o dönemde buydu. Yani yaklafl›k 10 devrimciden sekizinin ailesi böyleydi. Bir biçimde avukatlar›n çocuklar›, sosyal demokratlar›n çocuklar› da vard›, meseleye vak›f olan ailelerin çocuklar› da vard› ama a¤›rl›kl› büyük ço¤unluk aynen böyleydi. fiunu söylemek istedim Hoca gibi düzgün bir adam bile ailesini bu ifle sahiplendirtememifl. Yani ben tam tersi bir karikatürize etmekten kaç›n›p belki biraz idealize etmifl olabilirim. Siz televizyon dizilerinde de çal›flt›n›z. fiimdi flöyle bir fley var, bu filminizde anlatt›¤›n›z 12 Eylül’ün kahraman› Kenan Evren’i alk›fllayan bir gençlik yarat›ld›, bunda televizyon röportaj ve dizilerin çok büyük etkisi var. Siz çal›flt›n›z o sektör içerisinde, daha iyi gözlemlemiflsinizdir, nas›l de¤erlendiriyorsunuz o kültürü? ‹letiflim kültürü, sinema ve televizyon, tiyatro falan. Yani ben bunlara bütün olarak görsel endüstri diyorum. Toplumu biçimlendirmede mühim rolü oldu¤una inan›yorum, her yerde oldu¤u gibi televizyonun iyi ifli de olabilir, kötü ifli de olabilir, sizin nerede durdu¤unuza ba¤l›, yani ben genellikle komik diziler çekiyorum, severim asl›nda komikli¤i, ben komiklikten yanay›m biraz, hayat›n bunca sertli¤ine ra¤men. Tabi flöyle oluyor, genellikle dünyada; sanat, hayat› taklit eder. Aristo’dan beri böyledir. Fakat bu Türkiye’de o hale gelmifltir ki, art›k hayat sanat› taklit eder hale gelmifl. Nedir mesela, ben ilk ‹stanbul’a geldi¤imde Dündar K›l›ç’›n adamlar›n›n evinde kalm›flt›m, mesela orda gördü¤ümüz adamlar›n bu bizim Deli Yürek, ya da Kurtlar Vadisi’ndeki adamlarla hiçbir ilgisi yoktur, senin benim gibi ha böyle kazaklar giyer, kötü ceketler giyer, ama tabancas› bellerinde falan. Ama ne yapt›lar bizimkiler ald›lar, Sardunya, ‹talya’n›n güneyi Sicilya mafyas›ndan falan bir fley ald›lar siyah elbiseler bilmem neler ald›lar. fiimdi mafyac›lar o filmlerdeki gibi giyinmeye bafllad›, herhalde böyle olmam›z gerekiyor diye. Baflka bir neden de var, bu bizim iflimiz, illa bir fley çekece¤iz, ben daha çok komik ve elefltirel yan›nday›m iflin. Mesela Yar›m Elma yapt›m, köyden gelen bir k›zla, flehirden bir gazeteci. Do¤al olan›n do¤ru oldu¤unu anlatmaya çal›flt›k, o tür fleylerin üzerinden yürüdük. Bu bir sektördür, hayat›n ak›fl› vard›r, bazen bir film yapmak befl y›l on y›l al›yor, sizin de ifliniz bu, bunu mümkün oldu¤u kadar zarars›z bir yönünden, ya da kendinizce düzgün oldu¤unu düflündü¤ünüz bir yerinden tutmakta fayda oldu¤una inan›yorum. Diziyle birlikte de¤erlendirilebilir belki, sanat›n bir görevi olmal› m›d›r? Klasik klifle bir soru belki ama bizim hep sordu¤umuz bir sorudur... Ben de buna hep flununla cevap veririm bir sanat kuramc›s› flunu söyler: “Sanatla devrim olmaz.” Sanatta devrim olur ama sanatla devrim olmaz ama sanat belki bir atefl yakar, bir k›v›lc›m atar. Ancak ben bir televizyon dizisiyle de, bir filmle de o ifli yapan yönetmenin hayata müdahale etti¤ini düflünüyorum. Genellikle de bu müdahale en tutucu diziden, en ilerici filme kadar iyi niyetli olarak ben de¤iflimden, yenilikten yana oldu¤unu düflünüyorum. Hayata müdahalenin ilerici bir tav›r oldu¤unu düflünüyorum. Bu arada tabi ittifaklar›n›, amac›n› falan iyi yere oturtmak laz›m. Yoksa sanatla falan, yani biz 12 Eylül filmi yapaca¤›z sonra Türkiye de¤iflecek sav›nda de¤iliz. Ben hep ayn› fleyi söylüyorum, 50 tane 25 yafl›nda, 30 yafl›nda adam dese ki, “Yok ya!” falan, “Bunlar m› olmufl?” dese, film amac›na ulaflm›flt›r bence. Eskiden sanat çok küçümsenirdi, afifle gidecek adam bulursun ama mesela tiyatro yapacak adam bulamazs›n, üç y›l falan MADEN-‹fi tiyatro seksiyonunda çal›flt›m, o zaman adam bulamazd›n, “Ne ya sanat?” falan derlerdi. Sanat da oldu¤u zaman çok kaba, çok sloganc› olurdu. Asl›nda benim filmimdeki kabal›k izleri belki o dönemdendir, ben ayr›ca burada gerekli oldu¤una inand›¤›m› baflta söylemifltim. Ama hakl› olarak, sanat›n do¤as› gere¤i, mecburi olarak muhalif olmak zorundad›r. Bu sosyalist bir sistemin içinde de sanatç› mecburen muhalif durmak zorunda, elefltirel olmak zorunda, bütün ifller yolunda gidiyorken, fleytan avukatl›¤›n› yapmak zorunda, yani insanlar›n önündeki perdeyi kald›rmal› ya da insanlar›n al›flm›fl oldu¤unun d›fl›nda bir fleyleri söylemek zorunda. Güzel sohbetiniz için teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.J ARALIK 2006 | TAVIR | 39 eve dönüş: 12 eylül'e öfke... sevgi duman olarak bilenler için tam bir elektrik şoku dü zeyinde. Filme gelen, yaşları 20 ila 30 arası gençlere, "Vay be, 12 Eylül'de bunlar yaşan mış mı?" diye sordurtabiliyorsa -ki sordurtması kuvvetle muhtemel- film amacına ulaşmış demektir. Ömer Uğur, bu amaçla çekmiş filmini. Ya şadıkları üzerinden yazdığı senaryonun üzerinden tam 14 yıl geçtikten sonra. 14 yıl beklemesini; ödül almış senaryosunun sertliği yüzünden, filme para yatıracak ya pımcı bulamamasına bağlıyor. Yaşlı bir "ressam", çok rahat bir şekilde, çık mış üniversite öğrencilerinin karşısına, 12 Eylül'ü savunuyor. "Ressamla ne ilgisi var?" denilebilir, "12 Eylül'ün..." Ancak o "ressa mın" 12 Eylül'ün yaratıcılarından biri oldu ğunu, hatta darbeci beş generalin şefi oldu ğunu söylersek, bulmacanın cevabı da ve rilmiş olur sanırız. Ne yazık ki bugünün gençleri, 12 Eylül şefi ni hala bir "ressam" olarak tanıyor. O "res samın" neler yaptığını, yaptırdığını bilmi yor. O dönemde yaşananların beyazperde ye aktarılması adına bugüne kadar yirmiye yakın film yapıldı ama bu filmler, 12 Ey lül'ün Türkiye'de yarattığı travmayı, de 40 | TAVIR | ARALİK 2006 mokrasi ve insan haklarının gördüğü zararı, darbecilerin gerçek yüzlerini aktarmaktan çok uzaktı. Genelde işkence görmüş, hapis yatmış ve çıkınca da geçmişine sünger çe kip, hayatına yeniden yön vermeye çalışan yılgın tiplerin öyküleriydi çekilen filmler. Tek bir karesinde bile 12 Eylül'le hesaplaşmayan, suya sabuna dokunmayan, "zarar sız" filmler... İşte "Eve Dönüş", kendinden evvel çekilen 12 Eylül filmlerinden ayrı bir duruş sergile yeceği iddiasıyla çekilmiş bir film. Gerçek ten de öncekilerden çok daha cesur bir film. Özellikle işkence sahnelen, 12 Eylül'ü, "Va tanı Komünistlerden Kurtarma Bayramı" 12 Eylül filmi çekmek hem kolay hem de zor gerçekten de. Kolaylığı, aslında generallerce yazılmış "hacimli, çok yönlü" bir senaryonun(!) elinizin altında olması. 12 Eylül'ün yıldönümlerinde gazetelerde yayımlanan 12 Eylül bilançoları, değme senaryolara taş çıkaracak cinsten binlerce öykü içeriyor za ten doğallığında. Her bir öykü, bir film se naryosu aynı zamanda. Al bunu, iyi bir oyuncu kadrosu ve doğruları dosdoğru an latırken, estetiğe de önem veren iyi bir reji ile çek! Bir yönetmen daha ne ister ki? Dönem filmi çekerken yaşanacak en büyük zorluk ise, o dönemin insanlar üzerinde bı raktığı etkiyi ve yaşananları gerçekçi bir bi çimde aktarmak herhalde. Eve Dönüş, özel likle işkence boyutuyla 12 Eylül'ü tam ola rak anlatıyor. Gözaltında "şüpheli" ölümle ri de, politikayla ilgili ya da ilgisiz, 12 Ey lül'ün tüm halka karşı bir darbe olduğunu da, tabii ki... "Eve Dönüş"ün bugüne kadar yapılmış en sert 12 Eylül filmi olduğuna kuşku yok. Çünkü yönetmenin derdi de bu yönde. "Ben sinema insanların filmden öfkelenmiş olarak çık masını istiyorum" diyor. Evet, filmden öfke lenmiş bir şekilde çıkıyor insanlar. 12 Eylül mağdurları da, 12 Eylül'den çok sonra doğ muş, 12 Eylul'ü ılık bir güz günü olarak dü şünen genç nesil de, öfke duyarak ayrılıyor sinema salonundan. O işkenceci tipleri gör dükten sonra (Özellikle işkencecilerin şefi konumundaki komiseri canlandıran ve bu rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalın da Altın Portakal alan Civan Canova'ya de ğinmek gerekiyor. Rolünde oldukça doğal ve gerçekçi. Altın Portakal'ı hak etmiş bu rolüyle.) devrimcilere ve onlarla beraber hayatında işi, eşi, çocuğu, kahvede okeye oturduğu arkadaşları ve taksitlerini fazla mesailere kalarak ödemeye çalıştığı tele vizyonundan başka bir şey olmayan, sendi kaya bile zorla üye olan apolitik işçiye yapı lan işkenceleri gördükten sonra öfke duy mayanın; Emniyet'in Siyasi Şubesi'nde (Bu günün Terörle Mücadele Şubesi) işkenceci ler on binlerce insanın canını yakarken, t e levizyonda darbecilerin halka hiç yüzleri kı zarmadan, "Bize işkenceci diyorlar sevgili vatandaşlarım. Yok, böyle bir şey. Bunları söyleyenler vatan hainleridir. Sakın ola ki bunlara kanmayın." sözlerini duyduktan sonra, bütün bunların sorumluları hakkın da öfke duymayanın insanlığından da, vic danından da şüphe duymak gerekir, "Eve Dönü"ü sinema dili açısından değer lendirmek gerekirse; düz bir anlatım yolu izlemiş Ömer Uğur. Filmin ivmesi hiç dalga lanmadan belli bir seviyede başlayıp, çok düşük bir açıda yükselerek sona eriyor. Böy lesine sert bir konu daha ne kadar estetize edilir, daha ne kadar soyutlanabilir bilemi yoruz ama bizce böylesi çok daha etkili ol muş. Bazen, bazı şeyleri dosdoğru anlat mak gerekir. 12 Eylül de öyle bir şey işte... Sonrası t a m a m da, 12 Eylül öncesinin anla tıldığı bölüm çok kısa geçilmiş ve o süreçte neler olduğu pek anlatılamamış. Bu durum, 12 Eylül öncesini bilmeyenlerin kafasını ka rıştırabilir. "İnsanlar ne güzel işinde gücündeler, siyaset de yapıyorlar. O zaman bu iş kenceler niye ki?" diyebilirler. "12 Eylül ne den yapıldı?" Sorulması ve f i l m tarafından en can alıcı şekilde cevaplanması gereken soru buydu; ancak cevabın yeterince güçlü olduğu söylenemez. Ömer Uğur'un oyuncu seçimi, f i l m i n etkisi ni düşüren etkenlerden... Memet Ali Alabo ra da, En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal almasına rağmen Sibel Kekilli de rollerinde sırıtıyorlar genel olarak. Bazı sah nelerde iyi bir performans göstermeleri, f i l min b ü t ü n ü n ü düşününce, yeterli olamıyor ne yazık ki... Memet Ali Alabora, ne yapsa, hangi role bürünse Memoli olmaktan kur tulamıyor. Aynı mimikler, vücut hareketleri, başka karakterlerin üzerine oturmuyor. He le Sibel Kekilli, Alman aksanlı Türkçesi ve Kore Gazisi, emekli asker bir babanın "is yankar" kızı rolüyle hiç de inandırıcı değil. Duvara Karşı'daki kusursuza yakın perfor mansından bir hayli uzak bu filmde. Filmin diğer oyuncuları da vasatın üzerinde değil. Her şeye rağmen, Eve Dönüş, kendinden ön ceki 12 Eylül filmlerine benzemeyen senar yosuyla; yılgınlığın değil, "12 Eylül'ün so rumlularından hesap sorulması gerektiği ve 12 Eylül'ün hala devam ettiği" mesajlarıyla öne çıkan, izlenmesi gereken bir f i l m . Resim yapmasının bir suçlu için hafifletici sebep olamayacağı gerçeğinin herkesçe kavran ması için dahi izlenmesinde yarar var. Künye: Yönetmen-Senaryo: Ömer Uğur Oyuncular: Mehmet Ali Alabora, Sibel Kekilli, Altan Erkekli, Savaş Dinçel Tür: Dram ARALIK 2006 I TAVİR I 41 sinema babil: yalnızlığın öyküsü sevgi duman şim olanakları sağladığı bir çağda), yalnızlık, sevgisizlik ve buna eklenebilecek pek çok çağdaş(!) sorun, birebir içinde bulunulan sis temle ilgili değil midir? İnsanı insanlıktan çı karan azgın kapitalizm, bugünün en yüksek Babil Kulesi'ni inşa etmiyor mu? Gazabı işte bu sistem yaratıyor, Tanrı değil! İğne atsan yere düşmez kalabalıklar içinde yaşanan yal nızlıklar da; bol para içinde yüzerken bile mutluluğu yakalayamamak da; ezilmek, sö mürülmek, aşağılanmak, yok sayılmak, "öte kilerden" olmak da... Hepsi ama hepsi siste min ürünüdür. Alejandro Gonzalez Inarritu, bu film için isim belirlerken incil'de dünyanın yaratılışı nı anlatan ilk bölüm olan Tekvin'deki Babil Kulesi efsanesinden esinlenmiş. Babil Kule si efsanesine göre, bütünleşme ve kaynaş ma yolunda hızla ilerleyen insanoğlu, daha yüksek konumlara ulaşma (büyük bir ihti mal Tanrı'ya ulaşma) özlemiyle dev bir kule inşa etmeye başlar. İnsanların kendisine yaklaşma küstahlığı karşısında Tanrı öfkelenir ve planlarını en gellemeye karar verir. Bunu da Babil ken tindeki her insana farklı bir lisan vererek yapar. Böylece insanların birbiriyle konuşma yete neği yok olmuştur. Artık birbiriyle iletişim kuramayan insanlar kuleyi yapmaktan vaz geçerek dünyanın çeşitli yerlerine dağılır. 42 | TAVIR I ARALIK 2006 Bu dağınıklığın bugüne mirası da yalnızlaş ma ve iletişimsizlik oluyor... İşte Babil'in odak noktasında da, 21. yüzyıl yaşamının en önemli konusu var: İletişim eksikliği... Filmde, en yeni ve gelişmiş tekno lojileri kullandığımız bir dünyada, uluslara rası düzeyde iletişimimiz giderek kolaylaşır ken, insanların hala kendilerini yapayalnız ve diğerlerinden farklı hissetmesi arasındaki rahatsız edici, sinir bozucu çelişki çok somut örneklerle sergileniyor. Gerçekten de farklı dillere sahip olmanın, halklar arası iletişimsizlikte önemli bir etken olduğu, su götürmez... Bunun İncil'de yazdı ğı gibi Tanrı'nın bir gazabı olmadığını da çok iyi biliyoruz. O halde? Evet, belki çok düz bir mantık sergileyeceğiz; ancak, iletişimsizlik (Hem de teknolojinin, en üst seviyede ileti Çaresizlik, insanın kendini güçsüz hissetme si, kendine yardım edecek birilerini araması gibi temalar üzerine oturtulan Babil'in ta nınmış yönetmeni İnarritu, "Paramparça Aşklar ve Köpekler" ve "21 Gram"ın ardın dan çektiği ve üçlemesinin son ayağı olan fil minde neleri anlattığını şöyle ifade ediyor: "Dünya üzerinde fiziksel sınırlar vardır ama gerçek sınırlamaların kendi iç dünyamızda, düşünce bazında olduğuna inanıyorum. Bi rer insan olarak bizleri mutlu eden şeylerin toplumsal yapıya göre değişkenlik gösterdi ğini, buna karşılık çaresiz ve savunmasız bı rakan olayların kültür, ırk, dil, finansal du rum gözetmeksizin hepimiz için aynı oldu ğunu fark ettim. Bence insanlığın en büyük trajedisi sevme ve sevilme yetersizliği / aciz liği, her insanın yaşamına ve ölümüne an lam katan sevme ve sevilme duygusuna ulaşma kapasitesinin eksikliğidir. Buna uy gun olarak 'Babel', bizleri ayıran duygular üzerine değil, birleştiren duygular üzerine bir film oldu." Her biri ayrı ayrı film olabilecek yaşam öykü- sinema lerini, filmin bir yerinde birleştiren, birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan insanları bir olay etra fında buluşturan sinema dilinin ustaların dan Inarritu, Babil'de de bunu mükemmel bir biçimde tekrarlamış. Etkileyici bir müzik, etkileyici ve çok güçlü oyunculuklar, kusur suz çekim planları, verdiği mesajlar... Tüm bunlar, Babil'i mutlaka izlenmesi gereken filmler listesine eklememize neden oluyor. Babil'de üç kıtada geçen dört farklı dram, tek bir kader etrafında birleş(tiril)iyor: Yal nızlık, çaresizlik... Öykülerin hepsi de insanı rahatsız edecek kadar hüzünlü ama bir o kadar da gerçekçi. İki küçük Faslı kardeşin, babalarının çakal ları vurmaları için satın aldıkları bir tüfeği denemek amacıyla çok uzaktan geçen oto büse ateş etmeleriyle, birbirinden çok fark lı dünyaları olan dört ailenin hayatı birbiri nin içine geçiyor. Üçüncü çocuklarının ölü mü ile sarsılan Amerikalı çift, Richard ve Su san, Fas'a tatil yapmaya geliyor. Diğer ço cuklarını, çok uzun bir süredir yanlarında ka çak olarak çalıştırdıkları Meksikalı bakıcı Amelia'ya emanet ediyorlar. Amelia da oğlu nun düğününe gitmek için çocukları bıraka bileceği kimseyi bulamayınca, onları da ya nına alıp Meksika'ya gidiyor. Onları, Meksi ka'dan gelen yeğeni, Santiago'ya götürüyor. Faslı kardeşler rekabet halindeler. Ağabey, daha mutedil bir karaktere sahip ken, küçük, tersine haşarı ve daha o yaşta ba basının kendisine olan sevgisini suistimal edecek, kız kardeşini soyunurken dikizleyebi lecek kadar da değerlerini yitirmiş bir kişilik. Ve sistemin kirlettiği, yok ettiği insanlık öy külerinin en "medenisinin" yaşandığı Japon ya... Faslı ailenin satın aldığı tüfeği, kendisine rehberlik eden yaşlı bir Faslıya armağan eden dul Japon işadamı ve onun sağır dilsiz kızı Cheiko'nun yürek burkan dramı. İnsanlarla bağ kurmasının tek yolunun cinsellik olduğu nu kafasına takan Cheiko, film boyunca bu yolu deniyor ancak doğru olmadığını intihar eden annesinin öyküsünde buluyor. Daha önce "9/11/01" adlı, 11 yönetmenden 11 kısa filmin yer aldığı bir projeye "Darkness" adlı filmle katkıda bulunan yönetmen Inar ritu, politik filmlere imza atan bir yönet men olarak tanınmasa da, Babil'de belki çok göze çarpmayan ama biraz düşünüldü ğünde Doğu-Batı çelişkisine tam merkez den değinen politik göndermeler yapıyor. Vurulan eşine yardım eden Faslı rehbere, yaptıklarının karşılığı olarak bir avuç dolar uzatan Richard, parayı kabul etmeyen reh bere şaşkın gözlerle bakıyor. Öyle ya, Ame rika'da her şeyin maddi bir karşılığı mutlak vardır, Fas'ta da böyle olmak zorundadır... Batı'nın, bütün insani değerleri çarşı pazar etmesine karşılık, Doğu'nun, kapitalizmin bütün saldırılarına rağmen, hala değerleri ne tutunuyor olmasına bir vurgu aynı za manda bu. Düğünden sonra Meksika'dan ABD'ye dönerken, sınır polisi tarafından sırf Meksikalı oldukları, "öteki" oldukları için özel muameleye maruz kalan Santiago ve Amelia özelinde de ABD'nin kendinden ol mayanlara bakış açısını çok güzel bir biçim de ortaya koyuyor. Santiago'nun, sınır polisi nin aşağılamasına karşı tepkisi -biraz abartı lı gibi gözükse de- aslında o an gelişenlere değil de yaşamı boyunca sırf Meksikalı, sırf esmer tenli olduğu için gördüğü/göreceği aşağılanmalara isyan aslında... ABD'lilerin bakış açısından bahsetmişken, Fas'ta otobüsün içindeki ABD'lilerin, yaralı Susan'ı ve Richard'ı rehberin köyünde yalnız bırakıp, otobüsü alarak kaçmaları, burjuvazi nin mide bulandırıcı bencilliğine çok çarpıcı bir örnek olarak yer alıyor filmde. Bencillik ve küstahlık Richard'da da vartabii. Ne de olsa o da Amerikalı... Faslılara bağırır ken de, ambulans çağırırken de sarf ettiği cümlelerle ABD'li olduğunu çok iyi anlatıyor. Inarritu, kendisi açısından, satın aldığı tü fekle oğullarının bir ABD'li turisti vurma sından daha da korkuncunun, küçük oğlu nun kız kardeşini soyunurken gözetlemesi olduğunu, güçlü oyunuyla bize anlatan Faslı baba karakterinde, ahlaki çöküşü irkil tici düzeyde veriyor ve izleyenlere de soru yor aynı zamanda: Nereye gidiyoruz? Dün ya, insanlar... Ne hale geldi? Ekstrem oyun cu kadrosuyla çekilen Babil, işte bu sorula ra cevap niteliğinde... Çok popüler (Brad Pitt, Cate Blancett, Gael Garcia Bernal) oyuncular da, hiç kamera dahi görmemiş (Faslı baba ve çocuklar gibi) oyuncular da, kelimenin gerçek anlamıyla oyunculuk dersi veriyor. Bunda yönetmenin katkısını elbette ki atlamamak gerekiyor. Sözün kısası, Inarritu, üçlemeyi dorukta ta mamlamayı başarmış görünüyor. Artık çı tayı düşürüp düşürmeyeceğini bundan sonraki filmlerinde göreceğiz. J Künye: Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu Oyuncular: Brad Pitt, Cate Blanchett, Gael Garcia Bernal, Koji Yakusho, Adriana Barraza, Elle Fanning, Rinko Kikuchi Senaryo: Guillermo Arriaga Tür: Drama ARALIK 2006 | TAVIR aralık söylencesi Sabahı saklıyoruz yastığımızın altında, ceplerimizde günışıkları, avuçlarımızın içinde kan ağlayarak, ve yırtarak sessizliğin karanlığını,uyan dık kan uykulardan Promethe'den çaldığımız ateş korlanmıştı umudun rüzgarında Kavuşmanın en güzel yerindeydik o gün ve aşkın rüzgarın serinliğinde, dansederek ge ceye yayılan, saçlarını aldık terlemiş tuzlu avuçları mıza sevdanın. Zehir bir düş biriktirmek için ceplerimi ze doldurduğumuz taşları, dizmiştik yollara tek tek, durmuştuk karanfil halaylarına saba hın seherinde dile gelse yol ve susabilir mi demir, utancından başını öne eğmez mi du var, kaç iş makinesi gerçeği yalana dönüş türür, 44 | TAVIR | ARALIK 2006 kurşun girer mi yerin dibine , mapusane çeşmesi yandan mı akar, insan hangi renkte kanar, insan hangi renkte yanar, çok iyi biliriz... Belleğindeydik tarihin acılara iz düşü ren ve zafere portakal çiçekleri aşksız, sabahsız yüreklerdi kuşatan kuşatılan aşkın ordusu, Varna önlerinde , Stalingrad'ta , Mad rid' te ve Bayrampaşa"da,Ümraniye"de,Çanakkale"de ve ülkemin cümle mapusanelerinde... Tüm dillerdeydi sevdamız, erguvan dalları boyun eğmezdi ki fırtı nalara yaydık dudaklarımıza, yaşamın baharından çaldığımız aşkı ve umudu. Gözlerimizin gözlerinizde reşit olduğu o gün, durmadan umut büyüten ve hayatın kalbine simurglar uçuran, kanayan bir yaraydı yüreğimiz kendi kanından zaferler do ğuran Yüzümüzün kuytusuna asılı kalsa da tebessüm kavuşmasız sıcaklarda yansakta, inceden bir ağıt bilense de dilimizin al tında su ve özlem kelimeleri döktük zaferin çiçekleriyle yazdığı mız kitaplara Aralık güncesidir kavgaya yazılan ve sevdaya "bu ilk yangın yeri değil bedenimizi kömür eden böyle elbet bizim de göğümüz yarılır bir gün gün olur,biz de cehennemi koyarız avuçlarınıza" Gün olur bizde o büyük günde erguvan dalları gibi dururuz hayata... mektup okurlar›m›za tav›r Dergimiz aç›s›ndan önemli ve bir o kadar da zor günler yafl›yoruz. Çok zor flartlarda yay›n hayat›m›z› devam ettiriyoruz, ki bunu en iyi sizler biliyorsunuz. ‹flte bu zor koflullar alt›ndayken, dergimizin bayilere da¤›t›m›n› üstlenen da¤›t›m tekeliyle yeni bir anlaflma yapmak durumunda kalmak, Tav›r için gerçekten daha da zor koflullar› dayat›r hale geldi. Tav›r’›n okuruyla iliflkisi di¤er dergilerden her zaman farkl› olmufltur. Bu kesinlikle kuru bir ajitasyon olarak alg›lanmamal›... Bizim sizlerle olan ba¤›m›zd›r iflte bize bu sat›rlar› yazd›ran... ‹flte bu duygulard›r sizinle dertleflti¤imiz bu sat›rlar› yazd›ran. Tekelleri korkutan da iflte bu ba¤d›r. Bu ba¤da kendi sonlar›n› görmeleridir. Tav›r’›n okuyucusuyla buluflmas›n› iflte bu yüzden istemiyorlar. Vahfli kapitalizm üzerine sayfalarca yaz›labilir belki ama biz bunu yapmayaca¤›z. Bu hem gereksiz, hem de siz bunlar›n zaten fark›ndas›n›z. O yüzden sizinle çok aç›k konuflaca¤›z sevgili okurlar›m›z. Özellikle de siz Tav›r’a gazete bayilerinden ulaflan okurlar›m›z… Çok yak›n bir tarihte Tav›r’› belki de gazete bayilerinde bulamayacaks›n›z. O nedenle bu say›da derginin içerisinde yer alan abone formlar›n› doldurman›z› ve Tav›r’a abone olman›z› istiyoruz. Bu ekonomik koflullar alt›nda belki de durumunuzu daha da a¤›rlaflt›rabilecek bir fley istiyoruz sizlerden. Ancak bunu isterken bizi rahatlatan en önemli fley, yukar›da bahsetti¤imiz yak›nl›¤›m›z, kurdu¤umuz güçlü ba¤lard›r. Bizi bir aileymiflcesine bir arada tutan o kopmaz ba¤… ‹flte flimdi o ba¤lar› daha da güçlendirmenin zaman›d›r. Bizi birbirimizden koparmaya çal›flanlara inat, bunu hiçbir zaman baflaramayacaklar›n› göstermenin zaman›… Her okurumuz ayn› zamanda bir da¤›t›mc›m›zd›r, öyle olmal›d›r. Tav›r’›nher gün baflka birileri taraf›ndan okunmas› için çaba harcama sorumlulu¤u hepimizindir. O zaman hadi o sorumlulukla hareket etmeye!... Abone olmakla yetinmeden, bir baflka kifliyi de abone yapmak için çaba harcayaca¤›n›za olan inanc›m›zla….. J ARALIK 2006 | TAVIR | 45 haberler Freemuse 3. uluslararas› müzik ve sansür konferans› ‹stanbul’da yap›ld› 2. Ayd›n Tiyatro Günleri Bafll›yor Denizli Edebiyat Dostlar› Derne¤i Tiyatrosu, Ankara’dan Özgür Tiyatro ve Gençoyuncular Sahnesi, ‹stanbul’dan Tiyatro Simurg, ‹zmir’den Tiyatroevi ve Yenikap› Tiyatrosu, Mu¤la’dan Duvar Sahnesi ve Ayd›n’dan AYKARYAY Ayd›n Tiyatro’nun kat›laca¤› flenlikte; topluluklar hem Ayd›n sokaklar›nda, kahvelerinde, hem de sahnede oyunlar sergileyecekler. ka’dan ‹sveç’e, Beyaz Rusya’dan Çin’e pek çok müzik insan›, kendi ülkelerinde nas›l bir sansüre maruz kald›klar›n› ve "müziksel ifade özgürlü¤ü" konusunda yaflad›klar› sorunlar› meslektafllar›yla paylafl›rken, akademisyenler de konuyla ilgili yapt›klar› son araflt›rma ve gözlemlerini aktard›. Dünyan›n 22 ülkesinden 50'nin üstünde müzisyen,müzikolog, müzik yazar›, müzik yap›mc›s›n›n bir araya geldi¤i Freemuse 3. Uluslararas› Müzik ve Sansür Konferans›, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi’nde, 25-26 Kas›m tarihlerinde yap›ld›. ABD’den Afganistan’a, Cezayir’den Avustralya’ya, Fildifli Sahili’nden Küba’ya, Güney Afri- Konferans›n ikinci gününde yap›lan "Türkiye: Köprüleri aflmak" bafll›kl› oturumda ise, Vedat Türkali, Attila Özdemiro¤lu, Ali R›za Binbo¤a, Hakk› Bulut, Selda Ba¤can, Grup Yorum, Elif Kaya, Ayfer Düztafl, Ferhat Tunç, Gülten Kaya, Selda Yefliltepe, ‹.Ü. Hukuk Fakültesi Müzik GSK Toplulu¤u, Ali Kocatepe, Hasan Salt›k ve Bülent Forta’dan oluflan kat›l›mc›lar, bask› ve sansür öykülerini konuklarla paylaflt›. Sanatç›lar okuduklar› ortak bildiriyle sansüre karfl› dayan›flma içinde olacaklar›n› belirttiler.J 1 Ytl’lik gösterimlere tiyatrocular tepki gösterdi fiehir Tiyatrolar›’n›n bilet fiyatlar›n› “1 YTL” olarak belirlemesini ciddi bir haks›zl›k olarak gören Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i ve Özel Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i, yapt›klar› aç›klamayla uygulamay› k›nad›. ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nin 20 Kas›m için kendilerine yapt›¤› davete, Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i (T‹YAP) Baflkan› Ali Poyrazo¤lu ve Özel Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i (ÖTD) Baflkan› Hadi Çaman kaleme ald›klar› yaz›yla cevap verdi. Yaz›da: “Düzenlemifl oldu¤u- 46 | TAVIR |ARALIK 2006 nuz ve ‘fiimdi Tiyatro Zaman›’ bafll›¤› alt›nda kamuoyuna aç›klanan ‘fiehir Tiyatrolar› Bilet Fiyatlar›n›n iki ay süre ile 1 YTL ve 50 YKr olarak belirlenmesi’ projesinin tiyatro sanat›n›n de¤erine, bu sanata emek veren yazar, çevirmen, yönetmen, oyuncu ve sanat tasar›mc›lar› gibi binlerce sanat insan›na ve özellikle bugüne kadar sanata katk›da bulunmufl milyonlarca seyirciye yönelik ciddi bir haks›zl›k oldu¤u kan›s›nday›z. Bu nedenle, düzenledi¤iniz 20 Kas›m 2006 tarihli yemekli toplant›ya kat›lm›yoruz.” denildi.J Amatör Tiyatrolar Birli¤i ATÜK’ün düzenledi¤i 2. Ayd›n Tiyatro Günleri 1 Aral›kta bafll›yor. Toplam 8 amatör toplulu¤un kat›laca¤› flenlik 3 gün sürecek. AYKARYAY Ayd›n Tiyatro’nun, Ayd›nl›lar›n ve amatör tiyatrolar›n el ele verifli ve dayan›flmas›yla, halka aç›k ve ücretsiz gerçekleflecek olan 2. Ayd›n Tiyatro Günleri’nde bu y›l çocuk oyunu, sokak gösterileri, seminer ve oyun gösterileri yer al›yor. Tiyatro günleri 1 Aral›k günü Ayd›n’da iki ayr› okul sahnesinde Tiyatro Simurg’un sergileyece¤i “Nasreddin Hoca Gide Gide” adl› oyunla perdelerini açacak. fienli¤in ikinci günü Sevgi Yolu, Menderes Bulvar› ve Kadir Baba kahvesinde yap›lacak sokak gösterileriyle bafllayacak. Ö¤leden sonra fiükran Güngör Sahnesi’nde Ankara’dan Gençoyuncular Sahnesi’nin Oben Güney’in “Yük” adl› oyunuyla bafllayacak sahne gösterileri bir seminerle devam edecek.J Bursa’da Hepimiz Tecritteyiz oyunu oynand› “Hepimiz Tecritteyiz” adl›, politik-do¤açlama belgesel oyun; ‹stanbul, ‹zmir, ‹zmit ve Ankara’n›n ard›ndan bu kez de 12 Kas›m’da Bursal› ayd›n ve sanatç›larla oynand›. Bursa Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nde düzenlenen etkinlikte kat›l›mc› olarak; Ceyhun Eren (Yaz›n Edebiyat Derne¤i Yön. Kur. Üyesi), Celal Hanbayat (Tuncelililer Der. Baflk.), Abdülaziz Akyol (‹HD Bursa fiube Baflk.), Metin Burak (BAT‹S Genel Baflkan›), Elif Çubukçugil (BAT‹S Yön. Kur. Üyesi), Bülent Uslu (BAT‹S Yön. Kur. Üyesi), Serkan fienol (Bursa Temel Haklar Der. Baflk.), Tuncel Ayaz (Gemlik Temel Haklar Der. Baflk.), Serpil Aslan (ESP Bursa Temsilcisi), Öznur Koyuncular (Halkevleri Bursa Temsilcisi), Hüseyin Camk›ran (‹flçi Köylü Gazetesi Bursa Temsilcisi), Av. Mustafa Ya¤c›, Av. Hakan Özdemir, Burhan Alpaslan (Emekli Ö¤retmen), Zeki Ç›nar (Memur), Cevdet ‹rketi (Ö¤retmen), ‹smail Do¤an (Ö¤retmen), ‹smail Bülbül (Ö¤retmen), Necmettin Uzun (Ö¤retmen), Dr. Nazmiye Çal›flkan, Dr. Do¤a Aslan ve çok say›da lise-üniversite ö¤rencisi yer ald›. haberler Sanatç›lar yapt›klar› aç›klamayla “123. ölümü durdural›m” dediler GRUP YORUM g ü n c e 3 29 Ekim: Belçika Anadolu Halk Kültür E¤itim Merkezi’nin, Liege kentinde düzenledi¤i gecede yaklafl›k 600 kifliye seslendi. 35 Kas›m: Fransa’n›n Strasbo- urg kentinde düzenlenen “Y›ld›zlar Kufland›k” isimli gecede yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. Tecrite Karfl› Ayd›n ve Sanatç›lar, 28 Kas›m 2006 Sal› günü saat 12.00’de, Ca¤alo¤lu’nda bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde biraraya gelerek bir bas›n toplant›s› düzenledi. “123. Ölümü Durdural›m” ça¤r›s›yla toplanan ayd›n ve sanatç›lar: “Zamanla yar›fl›r durumday›z. Av. Behiç Aflc› son anlar›n› yafl›yor. Behiç Aflc›, hayat›n› bizlere b›rakm›fl durumda. Bu hayat›n bu kadar erken ölümle sonuçlanmas›na izin vermeyelim. Adalet Bakan› Cemil Çiçek baflta olmak üzere, AKP hükümeti F tipi hapishanelerdeki tecrit sorununu çözmek zorunda. Tutuklu ve hükümlülerin talepleri oldukça aç›k ve insani taleplerdir. Mimari bir de¤iflikli¤e gitmeden, hapishane tüzü¤ündeki baz› düzenlemelerle sorunun çözülebilece¤ini” vurgulayarak; “bizler bir kez daha susup say›lar› saymayaca¤›z. ‹nsan isimlerini bir rakamla ifade edecek kadar duygusuz ve çaresiz de¤iliz, olmayaca¤›z. Tecrit, insan›n kabul edemeyece¤i bir uygulamad›r. Tecriti kabul etmemiz beklenmesin.” dediler. “Parmak Hesab›” isimli, ölüm orucunda ölenlerin say›lardan ibaret olmad›¤›na vurgu yapan, 3 dakikal›k oyun; izleyenlere duygulu anlar yaflatt›. Oyunun ard›n- dan, yedi y›l boyunca ölüm orucunda ölenlerin y›l y›l isimlerinin yaz›l› oldu¤u panolar, bir cenaze merasimi havas›nda sanatç›lar›n elleri üzerinde, izleyenlerin aras›ndan geçirilerek salonun girifline tafl›nd›. Panolar tafl›n›rken, “Mapusun ‹çinde Üç A¤aç ‹ncir” adl› türkü hep birlikte söylendi. 35 Kas›m: Fransa’n›n Strasbourg kentinde düzenlenen “Y›ld›zlar Kufland›k” isimli gecede yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. E¤itim-Sen fiubesi taraf›ndan düzenlenen imza gününe kat›larak, yaklafl›k 150 dinleyicisi ile biraraya geldi. 316-19 Kas›m: Lübnan Komünist Partisi (LKP), Hizbullah, Ulusal Birlik Cephesi ve Ulusal Halk Hareketi'nin öncülü¤ünde düzenlenen "Lübnan Direnifline Destek Konferans›" na kat›ld›. 3 25 Kas›m: Silivri E¤itim- Sen’de imza günü ve söylefli düzenledi.J 3 10 Kas›m: ‹stanbul Avc›lar Dergimiz çizerlerinden Mehmet Arslan, Japonya’da karikatür ödülü kazand› Haz›rlanan bas›n aç›klamas›n›, ayd›n ve sanatç›lar ad›na müzisyen Suavi okudu. Okunan bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan, s›ras›yla Ahmet Tulgar, Perihan Ma¤den, Macide Tan›r ve Bilgesu Erenus söz ald›lar. Aç›klamaya katlan ayd›n ve sanatç›lar: Ali Erifl, Macide Tan›r, Bilgesu Erenus, Yusuf Çetin, Ahmet Tulgar, Perihan Ma¤den, Suavi, ‹brahim Karaca, Erdal Güney, Mehmet Esato¤lu, Avni Sa¤lam, Efkan fieflen, Metin Y›ld›r›m, Grup Yorum, Birol Topalo¤lu, Refika Kad›o¤lu, Gülten Kaya, Nevzat Karak›fl, Murat Kaya, Özcan Yaman, Faik Kesteko¤lu, Soner Soyer, Av. Kemal Aytaç, Mehmet Aslan, ‹nan Karak›fl, Hasan Sa¤lam, Mustafa Bak›r, Atilla Meriç, Hüseyin F›rt›na, Celal Turna, Efendi Koç, Mevsim Gürlevik, Bilgesu Ataman, Ça¤dafl Ataman, Mehmet Güvel, Tecrite Karfl› Avukatlar, ‹stanbul Tabip Odas›, Temel Haklar Federasyonu.J Dergimiz çizerlerinden Mehmet Arslan Nasreddin Hoca Karikatür yar›flmas›, Musa Anter Karikatür yar›flmas› gibi bir çok yar›flmada ödül alm›flt›. Dergimizde yay›nlanan baz› karikatürlerden dolay› da dergimize davalar aç›lm›fl ve para cezas› verilmiflti. Arslan, en son karikatür dünyas›n›n Oskarlar› aras›nda gösterilen Yomiuri Karikatür Yar›flmas›'nda “Büyük Ödül”ü kazand›. Japonya'n›n en yüksek tirajl› gazeteleri aras›nda olan 12 milyon tirajl› Yomiuri Shimbun Gazetesi'nin düzenledi¤i yar›flmaya dünyan›n önde gelen karikatüristleri kat›ld›. Jüri yapt›¤› de¤erlendirmede karikatürist Mehmet Arslan'›n üç eserinden birine büyük ödülü verdi¤ini aç›klad›. Karikatürist Mehmet Arslan, ödülünü 30 Ocak tarihinde Japonya’da yap›lacak ödül töreninde alacak. Bu ödülü, flu anda ölüm orucunu sürdüren ve karikatürü çok sevdi¤ini bildi¤i avukat› Behiç Aflç›’ya arma¤an edece¤ini belirtti. J ARALIK 2006 | TAVIR | 47 haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s 3Türkiye’yi Oscar’da, En ‹yi Yabanc› Film kategorisinde temsil etmesi için seçilen “Dondurmam Gaymak”, ABD’de bu y›l dördüncüsü düzenlenen Queens Film Festivali’nin aç›l›fl filmi olarak gösterildi ve festivalden iki ödül birden ald›. Oscar ödülü için önemli bir basamak olarak görülen ve ABD sinema çevrelerinin yo¤un ilgi gösterdi¤i Queens Film Festivali’nde “En ‹yi Komedi Filmi” ve “En ‹yi Yönetmen” ödüllerini kazanan Dondurmam Gaymak, ilk büyük uluslararas› baflar›s›na imza att›. 3‹stanbul Film House ile Haftal›k Antrakt Sinema Gazetesi bir k›sa film senaryo yar›flmas› düzenliyor. “Türkiye’de k›sa film alan›nda amatör ve profesyonel olarak çal›flan senaryo yazarlar› ve k›sa filmcilerin desteklenmesi, özgün ve kaliteli senaryolardan hayata geçirilecek k›sa filmlerin Türkiye’yi uluslararas› alanda baflar›yla temsil etmesine katk› sa¤lamay› amaçlayan.” ‹stanbul Film House ile Haftal›k Antrakt Sinema Gazetesi bir k›sa film senaryo yar›flmas› düzenliyor. 3Ç›nar Yay›nlar›, R›fat Ilgaz’›n, Türk edebiyat›na verdi¤i eme¤i, çocuk-edebiyat etkileflimindeki temel sanatsal önceliklerini gelecek kuflaklara tan›tabilmek için bir roman yar›flmas› düzenliyor. R›fat Ilgaz Çocuk Edebiyat› Roman Yar›flmas›’na kat›lacak dosyalar›n 1 Nisan 2007’ye kadar teslim edilmesi gerekiyor. Birincili¤e de¤er bulunan dosya, Ç›nar Yay›nlar› taraf›ndan yay›mlanacak ve yazar›na telif ücreti ödenecek. Bilgi için: Ç›nar Yay›nlar›/ Tel: (0212) 528 71 40 Herkese aç›k olan yar›flmaya kat›lacak senaryolar›n daha önce ulusal ya da uluslararas› hiç bir ödül almam›fl olmas› gerekiyor. Yar›flmaya son kat›l›m tarihi 15 Ocak 2007. 3Behiç Aflc›’ya zorla müdahale plan› yap›ld› Ölüm orucu eyleminin 230. gününü dolduran Behiç Aflc›; Kocaeli’nde yaflayan babas› Miktad Aflc›’ya polisler taraf›ndan, kendisine zorla t›bbi müdahalede bulunulmas› için imzalat›lan belgeye iliflkin 20 Kas›m tarihinde eylemini sürdürdü¤ü evde bir bas›n aç›klamas› yapt›. Behiç Aflc›, söz konusu belgenin babas›na zorla imzalat›ld›¤›n› belirterek, bunu kabul etmedi¤ini bildirdi. 3Küba lideri Fidel Castro’nun 80. yafl günü kutlamalar› çerçevesinde, Perflembe gecesi baflkent Havana’da muhteflem bir konser düzenlendi. Havana’daki ABD’nin diplomatik misyonu önünde bulunan ve “Anti Emperyalist Tribünü” ad› verilen meydanda, tan›nm›fl Latin Amerikal› sanatç›lar›n kat›ld›¤› konseri on binlerce kifli izledi. Castro, 13 A¤ustos’ta 80 yafl›na basm›flt›. Rahats›zl›¤›ndan dolay› Temmuz ay›nda ameliyat geçiren Castro, görevini geçici olarak kardefli Raul Castro’ya devretmifl, yafl günü kutlamalar› da ertelenmiflti. Küba ve baflka ülkelerden binlerce davetlinin kat›ld›. Galaya doktorlar izin vermedi¤i gerekçesiyle kat›lmayan Castro, bir mesaj gönderdi. Castro’nun 80. yafl günü kutlamalar›, Havana’da bir askeri geçit töreniyle sona erdi.J DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 gülay dalgalar Seyhan Müzik 48 | TAVIR |ARALIK 2006 3 grup nidal Asfur Ares Müzik 3 dinmeyen sisler bulvar› Seyhan Müzik 3 çöküfl oliver hirschbiegel Palermo