numune-gazete-SAYI-7-int - Kopya

Transkript

numune-gazete-SAYI-7-int - Kopya
Sıcak ve güneşin zararları
Ramazan ayı boyunca beslenme düzeni ile
birlikte bireylerin fiziksel aktivite düzenleri de
değişiyor. Oruç tutan bireyler, fazla enerji
harcamamak ve iftar vaktinden önce acıkmamak
için daha önce uyguladıkları egzersiz programlarını
sürdürmüyor. İftar vakti egzersiz programlarını
bırakmak kilo artışlarına neden oluyor.
Bu yaz ülkemizi etkisi altına
alan aşırı sıcak hava, güneşin
zararlı etkilerinden korunmamızı
önemli hale getirdi. Aşırı
sıcaklardan korunmak ve güneşin
zararlarından uzak kalmak için
neler yapmamız gerekiyor?
Ü C R ETS İZ D İR
Ramazan sonrası hareket edin
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
www.numunegazetesi.com
Y IL :1 SAY I:7 E Y L ÜL 2010
Ramazan Bayramında ve sonrasında beslenmede nelere dikkat etmeliyiz
Hastanemiz hemşireleri
15. Ulusal Yoğun Bakım
Kongresi’ne katıldı
Bayramda aşırı
yemekten kaçının
ANKARA Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
bünyesinde yeni açılan C3 Yoğun Bakım
Ünitesinde çalışan hemşirelerimiz Yelda ÇEMREK ve Fatma ZORVER İzmir’de gerçekleştirilen 15. Ulusal Yoğun Bakım Kongresi’ne
katıldılar. SAYFA 2’DE
Ellerimizi neden
yıkamalıyız?
Hala kendini oruç tutuyor zanneden ya da 'oruç bitti
şimdi yeme zamanı' diye diye düşünen bireyler,
aşırı miktarda besin tüketir. Bayram sonrası artan
gıda tüketimi ile kilo sorunu kaçınılmaz hale gelir.
SAĞLIĞIN korunması ve geliştirilmesinde hayatımızın her döneminde
yeterli ve dengeli beslenme en önemli
faktörlerden biridir.
Ancak, Ramazan ayı boyunca oruç tutan kişiler, günlük öğün sayısını azaltmaları ve beslenme düzeninde meydana gelen değişiklikler nedeniyle,
bayramda normal yeme düzenine
geçtiklerinde psikolojik olarak daha fazla yemek yeme eğilimine girmektedirler.
Kimi kişiler hala kendilerini
oruç tutuyor zannederken, kimi
kişiler ise 'oruç bitti şimdi yeme
zamanı' diyerek aşırı miktarda
besin tüketirler. Bayram sonrası
aşırı yemek yeme ile bazı problemler kaçınılmaz olur. SAYFA 11‘DE
GÜNLÜK yaşantımızda ellerimiz, çevre ile her türlü bağlantıyı sağlayan, bu nedenle de en fazla
bakteri barındıran organımızdır. El yıkama, çok
sıradan ve günlük bir iş olması nedeniyle, genellikle ihmal edilen bir konudur. Oysa ki, hem
kendimizin hem de çevremizdekilerin sağlığını
korumak ellerimizdedir. SAYFA 20’DE
Sigarayı bırakanlara
faydalı beslenme önerileri
SİGARAYI bırakan bireylerde sıklıkla
Ekmeğinizi israf etmeyin
TAHILA dayalı beslenmenin hakim olduğu
ülkemizde her yıl yaklaşık 44 milyar adet
ekmek üretilmekte, üretilen ekmeğin yaklaşık
40 milyar adeti tüketilmekte 4 milyar adeti ise
israf edilmektedir. İsraf edilen ekmek ülke
ekonomisini yılda yaklaşık 700 milyon dolar
kayba uğratmaktadır. Günlük israfın 750 milyar
liralık kısmı Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde
gerçekleşmektedir. İstanbul ilimizde günde
2 milyon ekmek israf edilirken, Ankara ve İzmir
illerinde bu sayı yaklaşık 600 bini bulmaktadır.
SAYFA 3’DE
görülen şikâyetlerden biri kilo
alımıdır. Sigara içenler sigara
içmeyenlere göre daha az
iştahlıdır. Bu durum sigara
içenlerde yeterli ve dengeli besin seçimini de
olumsuz etkilemektedir.
Sigarayı bırakma ile
birlikte
özellikle
Dondurma tüketimine dikkat . . . . . . . . . . . 2
Unutkanlığınızı Unutun!. . . . . . . . . . . . . . . . 4
Sağlıksız zayıflama diyetleri tehlikeli . . . . 5
psikolojik bağımlılığı olan
bireylerde aşırı besin
tüketimine eğilim
görülmekte, kolay
tüketilebilir ancak
yüksek kalorili besin
alımı artmaktadır.
Sigarayı bıraktıktan
sonraki ilk 3 gün en zor
dönemdir. SAYFA 15’DE
Uyumak ya da uyumamak . . . . . . . . . . . . . . 7
‘A’dan K’ye vitaminler . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8
Göğüs ağrısı hastalıkların habercisi . . . . . . 1 2
BAYRAMDA BESLENME ÖNERİLERİ
I Yaşamın her döneminde yeterli ve
dengeli beslenme sağlığın korunması
için esastır. Bu nedenle, dört besin
grubunda bulunan çeşitli besinler
en az 3 ana ve 2 ara öğünde yeterli
miktarlarda alınmalıdır. Süt grubunda
yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer
alan et, tavuk, yumurta, peynir, kuru
baklagiller, sebze ve meyve grubu ve
tahıl grubuna giren ekmek, bulgur,
makarna, pirinç vb. besinlerin her
öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesi
önerilmektedir.
I Hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalı
ve gün boyu öğün atlanmamalıdır.
I Besinler iyi çiğnenmeli, yavaş yavaş,
azar azar ve sık yenilmelidir. SAYFA 11‘DE
Doç. Dr.
Nurullah Zengin
Baþyazý
[email protected]
Türkiye’nin Sigara İle Mücadelesi
İ
nsanların sağlıklı olmalarını mümkün kılmanın en etkili yolu hastalık nedenlerini ortadan kaldırmaktır. ‘Koruyucu Hekimlik’ adı
altında ele alınan bu yaklaşım, tüm sağlık politikalarında vurgu yapılan bir başlık olarak
dikkati çeker. Konuya önlenebilir hastalık nedenleri olarak bakacak olursak sigaranın çok
önemli olduğunu görürüz.
SAYFA 11’DE
0 2 Ey l ü l 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Dondurma
tüketirken
dikkat edin
Dondurmayı tüketirken
nelere dikkat etmeliyiz?
Dondurma tüketilirken dikkat edilmesi gereken en
önemli husus, sağlıklı ve hijyenik şartlarda hazırlanmış dondurmanın tüketilmesidir. Bunun için de
dondurmanın pastörize sütten yapılması ve hijyenik koşullarda üretilmesi çok önemlidir. Süt,
mikroorganizmaların üremesi için çok iyi bir ortamdır. Sağlıksız koşullarda üretilen dondurmada
bakteriler kolaylıkla üreyebilir ve zevkle yediğimiz
dondurma sağlığı bozucu hale gelebilir. Bu nedenle
özellikle açıkta satılan dondurmalar ve buzlu içecekler satın alınırken dikkatli olunmalı, güvenilir
olmayan yerlerden, sokak satıcılarından dondurma
satın alınmamalıdır.
SICAK yaz günlerinde başta dondurma olmak üzere buzlu gıdaların
tüketimi de artmaktadır. Yeterli ve
dengeli beslenme için her gün
tüketilmesi gereken süt ve süt
ürünleri grubunda yer alan dondurma; protein, karbonhidrat ve yağın
yanı sıra A, B, C, D, E vitaminleri,
kalsiyum, fosfor, magnezyum,
sodyum, potasyum, demir ve
çinko gibi mineralleri içerir.
Dondurmanın temel yapımında
sütün yanı sıra şeker, çeşitli
meyveler, çikolata, kakao, fındık,
fıstık, karamel vb, glikoz şurubu,
bitkisel yağ, süt yağı, sahlep, kıvam vericiler, doğal ve doğala
özdeş aromalar da bulunabilmektedir.
Ancak sağlıklı bir dondurma ve
buzlu gıda üretiminde kullanılan
bu tür katkı maddeleri Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığı tarafından
izin verilen Türk Gıda Kodeksine
uygun katkı maddelerini içermelidir.
Dondurma her ne kadar besleyici
değeri yüksek bir gıda olsa da
sağlıklı koşullarda üretilmemiş
veya saklanmamış dondurmalar
sağlığı tehdit eder hale gelebilir.
Bu nedenle sağlık koşullarına uygun ortamda üretilen, gerektiği şekilde korunan ve sağlıklı ambalajlarda satışa sunulan dondurmalar
ve buzlu içecekler tüketilmeli;
bu tür besinler güvenilir olmayan
yerlerden satın alınmamalıdır.
Ayrıca bu tür gıdaların servis edildiği soğutucunun
yeterli soğuklukta ve çalışıyor durumda olması da
göz ardı edilmemelidir.
!
Halıdaki sigara yanıklarından, yanıkların üzerinde zımpara
kağıdı ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce
kapalı olup olmadığını kontrol edin. Açıksa zedelenebilirler.
Ütü yapmayı kolaylaştırmak ve süreyi azaltmak için
ütü masasının kılıfının altına alüminyum folyo koyun.
Buz kalıplarınızı su ile doldurmadan önce bölmelere meyve
parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde edersiniz.
Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir
gece soğuk suyun içerisinde bekletin, sonra yıkayın.
Yeni bir tava satın aldığınızda ilk önce içinde bir miktar sirke
kaynatın. Böylece kızartmalarınızın tavaya yapışmayacaktır.
Patates torbasının içerisine bir adet elma koyun.
8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüşmesini önler.
Yarın
[email protected]
Zamanın Kıymetini
Zamanında Bilelim
ava dün gibi ilkokul, ortaokul, lise,
üniversite…Lisans eğitimimin üzerinden tam 8 yıl geçmiş!
D
Dile kolay 8 yıl… Zaman çok hızlı bir şekilde
ilerliyor ve geriye dönüşü de yok. O nedenle
lütfen hepimiz “Zamanımızın kıymetini zamanında bilelim”... Ne kadar uğraşsak da geri
de bıraktığımız zamanımızı geri getiremeyiz.
Ben buradan daha hayatının en güzel
çağlarında olan ortaöğretim öğrencilerine ve
yeni mezunlara yani gençlere seslenmek istiyorum.
Lütfen çok kıymetli olan zamanı boş şeylerle
heba etmeyin… Unutmayın siz isteseniz de
istemeseniz de zaman akıp gidiyor ve büyüyorsunuz.
Sizler bugün hayatınızı doğru planlamaz ve
gereğini yerine getirmezseniz yarınlarda istemediğiniz bir yaşam sizi beklemektedir.
Eğer istemediğiniz bir hayatı yaşamak istemiyorsanız, o zaman hayatınıza bugünden
yön verin.
Paketlenmiş dondurmalar ve buzlu gıdalarda ise
paket üzerindeki etiket okunmalı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı üretim/ithalat izninin olup olmadığına, son kullanma tarihine dikkat edilmeli,
izinsiz ve/veya son kullanma tarihi geçmiş ürünler
asla satın alınmamalıdır.
PRATİK BİLGİLER
Aysun PALALI
Hemşirelerimiz
15. Ulusal Yoğun Bakım
Kongresi’ne katıldı
ANKARA Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi bünyesinde
yeni açılan C3 Yoğun Bakım
Ünitesinde çalışan hemşirelerimiz Yelda ÇEMREK ve Fatma
ZORVER İzmir’de gerçekleştirilen 15. Ulusal Yoğun Bakım
Kongresi’ne katıldılar.
Hastanemiz hemşireleri Çemrek
ve Zorver, söz konusu kongrede
çalıştıkları ünitede bakım
verdikleri hastalarda bası yarası
durumlarını ve sundukları önleyici bakım hizmetlerinin etkisine ilişkin deneyimlerini
meslektaşları ve diğer sağlık
ekibiyle paylaşmak adına “Yeni
Açılan 25 Yataklı 3. Basamak
Yoğun Bakımda Dekübit Olgu
Tecrübelerimiz” konulu bir
posterle sunum yaptılar.
Kongrede katılımlar içerisinde
hemşirelik meslek grubu adına
katılımda tek olan hemşirelerimizi tebrik eder, bundan sonraki
çalışmalarında başarılar dileriz.
Yatan hastalarda bası yarası
gelişim oranının durumu hastanenin hemşirelik hizmetlerinin
kalite göstergelerinden biridir.
Hemşire hastasında bası yarası
gelişme riskini değerlendirerek
gerekli bakımını planlar ve
uygular. Uyguladığı bakım
sonuçlarını değerlendirir ve
gerekirse bakımı yeniden planlar
ve uygular. Aynı zamanda yaptığı uygulamalar ve bakımı kayıt
altına alır. Mesleki gelişim
sürecine katkıda bulunma adına
çalışmalarını bilimsel ortamlarda
meslektaşları ile paylaşır.
Hayatınızın etkisiz elemanı olmayın, şimdiden yön verin hayatınıza… Bunun için mutlaka önünüze bir hedef koyun. Bu hedefin
gerekleri ne ise onun için plan yapın ve
planınızı uygulayın.
Hedefiniz için çalışın, çabalayın, gerekirse
yardım isteyin ama mutlaka o hedefe ulaşın.
Emin olun o hedefe ulaşmak o kadar da zor
değil.
Zor olanı sizin hedefinizi belirlemeniz ve plan
yapmanızdır. Bunu yaptıktan sonra geriye
kalan o plan doğrultusunda günde birkaç saatinizi hayatınızı güzelleştirecek hedefiniz için
ayırmaktır.
Düşünün bir defa zamanımızı günde ne
kadar çok gereksiz yere harcıyoruz (saatlerce
telefonla konuşuyoruz, internette dolaşıyoruz, televizyon izliyoruz vs).
Bir günde 24 saat gibi bir sürenin en azından
altıda birini (4 saatini) hedefiniz için ayırın.
Kendiniz ve geleceğiniz için bir şeyler yapın.
Yapın ki sonrasında keyif aldığınız, mutlu bir
hayata kavuşasınız… Hadi lütfen…
“Zamanın kıymetini zamanında bilelim”
N u m u n e G a z et es i
Ekmeğinizi
israf etmeyin
Ülkemizde her yıl yaklaşık 44 milyar adet
ekmek üretilmekte, üretilen ekmeğin
yaklaşık 40 milyar adeti tüketilmekte
4 milyar adeti ise israf edilmektedir.
İsraf edilen ekmek ülke ekonomisini
yılda yaklaşık 700 milyon dolar kayba
uğratmaktadır.
İNSANLIK tarihine eşit bir
serüveni olan ekmek, insanlığın en ortak besin maddelerinin başında yer almaktadır. Ülkemizin bir tahıl ülkesi olması, yılardır süregelen
beslenme alışkanlıkları ve
sosyo-ekonomik yapısı nedeniyle ekmeğin beslenmemizdeki önemi daha da fazladır.
Devlet Planlama Teşkilatı ve
Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre; Türkiye'de temel
besin, ekmek ve diğer tahıl
ürünleridir ve günlük enerjinin ortalama %44'ü sadece
ekmekten, %58'i ise ekmek ve
diğer tahıl ürünlerinden
sağlanmaktadır.
Sofralarımızın vazgeçilmez
besin maddesi olan ekmek,
karbonhidrat ve protein kaynağı olarak beslenmede
önemli bir yere sahiptir.
Ülkemizde kişi başına günde
yaklaşık olarak 400 - 450 gr
ekmek tüketilmektedir. Yani,
ülke genelinde kişi başına
tüketilen enerji miktarının
yaklaşık %45'i, protein miktarının da %47'si ekmekten
sağlanmaktadır. Karbonhidrat
ve protein kaynağı olan ekmeğin beyaz, kepek, çavdar,
mısır, tam tahıllı, çok tahıllı
gibi pek çok çeşidi bulunmaktadır. Tahıl tanesi öz,
kepek ve endosperm olmak
üzere 3 bölümden oluşur.
B grubu vitaminleri, çinko,
magnezyum, selenyum, krom
gibi mineraller, posa, fenol, fitat, saponinler gibi maddeler
öz ve kepek bölümlerinde
daha çok bulunur. Endosperm
daha çok nişasta ve proteinden oluşmuştur. Öğütme işlemi sırasında beyaz ekmek, B
grubu vitaminleri ve bazı mineraller açısından kayba uğrar.
Tam tahıl ekmeği posa, E vitamini, selenyum, demir,
magnezyum, çinko ve B vitaminleri (B1, B6, niasin) gibi
besin öğeleri bakımından
zengindir. B vitaminleri
öğrenme ve kavrama fonksiyonlarının gelişimi, aneminin
önlenmesi, bazı doğum
kusurlarının
önlenmesi,
kardiyovasküler hastalıklar
ve kanserin önlenmesi,
bağışıklık
sisteminin
güçlendirilmesinde önemlidir.
Posa içeren esmer ekmeklerin, glisemik indeks (kan
şekerini yükseltme oranı
referansı) değeri beyaz ekmeğe oranla daha düşüktür.
Glisemik indeksinin düşük
olması ve posa içeriğinin yüksek olması tokluk hissini de
artırır. Gerek kan şekerinin
ayarlanmasında gerekse de
daha fazla tokluk hissi vermesi nedeniyle kilo kontrolünde
esmer ekmek kullanımı beyaz
ekmeğe oranla daha avantajlıdır. Ayrıca posa, sindirim
sistemi sağlığının korunmasında ve buna bağlı kolon
kanser riskinin azaltılmasında
önemlidir.
Tahıla dayalı beslenmenin
hakim olduğu ülkemizde her
yıl yaklaşık 44 milyar adet ekmek üretilmekte, üretilen ekmeğin yaklaşık 40 milyar
adeti tüketilmekte 4 milyar
adeti ise israf edilmektedir. İsraf edilen ekmek ülke
ekonomisini yılda yaklaşık
700 milyon dolar kayba uğratmaktadır. Günlük israfın 750
milyar liralık kısmı Ankara,
İstanbul ve İzmir illerinde
gerçekleşmektedir. İstanbul
ilimizde günde 2 milyon ekmek israf edilirken, Ankara ve
İzmir illerinde bu sayı yaklaşık 600 bini bulmaktadır.
Düşük gelir gruplarında ekmek tüketimi fazla olmasına
karşın israf daha az olmakta,
gelir düzeyi yükseldikçe ekmek tüketimi azalmakta ancak
israf artmaktadır. Ekmeğin
çöpe atılmasındaki faktörler
gereğinden fazla ekmek satın
alınması, satın alınan ekmeğin
uygun koşullarda saklanmaması ve kalitesinin düşük olması şeklinde sıralanabilir.
Ekmek israfında yüzde 70
oranı ile yemekhaneli işyerleri, hastane, yatılı okul,
öğrenci yurdu, otel ve lokantalar ilk sırada yer almaktadır.
Eylül 2010
H A B ERLER
Ekmek israfını azaltmak için
evlerde neler yapılmalıdır?
İhtiyaçtan fazla ekmek alınmamalı,
Ekmek poşette saklanmalı,
Uzun süreli saklama amaçlanıyorsa ekmeğin derin
dondurucuda ve poşet içerisinde saklanmalı,
Ekmek dilimlenerek tüketilmeli,
Kuruyan ekmekler israf edilmemeli, içinde az mik-
tarda su kaynayan tencerenin üzerine yerleştirilen
03
Doç. Dr.
Hürrem BODUR
Editörden
[email protected]
Çevremize Yeterince Saygılı mıyız?
ava sıcaklığının ‘olağan dışına’ olan
tahammülümüzü yok ettiği şu günlerde, kış aylarında göz yumduğumuz,
ama şimdi gözümüze batan bir davranış biçiminden bahsetmek istiyorum bu sayımızda:
sokaklara olan saygısızlıktan.
H
Sokaklara atılan meşrubat kutuları, yiyecek
ambalajları, parklarda hemen her bankın
çevresinde görebileceğimiz vazgeçilmez ‘yaz
keyfi’ çekirdek kabukları ve daha onlarca
çevreyi yok sayan davranış, küresel ısınmanın varlığını vücudumuzun her zerresine
hissettirdiği bugünlerde daha bir dikkat çekici hale geldi. Hemen her medya dalında altı
çizilen bu küresel tehlikeye geri dönüşümü
kullanmayarak sokaklara attığımız çöplerle,
yolculuk sırasında arabanın camından fırlattığımız su şişeleriyle ortak olurken aynı zamanda insan sağlığını da tehlikeye attığımızın farkında değiliz.
süzgeç üstüne konularak tüketilmeli,
Bayatlayan ekmekler galeta unu veya kurutulmuş ekmek içi şeklinde çeşitli yemek, pasta ve tatlı
yapımında kullanılmalıdır.
Toplu tüketim yapılan
kuruluşlarda alınması
gereken tedbirler
Toplu tüketim yerleri olan; hastane, yatılı okul,
askeri birlik ve öğrenci yemekhanelerinde ‘ekmek israfı önleme planları’ oluşturulması ve hayata geçirilmesi,
Üretimin talebe göre planlanması,
Raf ömrü uzun kaliteli ekmek üretilmesi,
Ekmeklerin fırında veya satış yerinde uygun
koşullarda saklanması,
Toplu yemek tüketim yerlerinde ekmeğin dilimlen-
Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz şeyin
binalar ve kesişen sokaklardan ziyade çöp
birikintilerine dönüştüğünü fark etmiyoruz.
Bu bozukluğa göz yumdukça, aslında
günümüzün önemli bir kısmının büyük bir
çöplükte geçtiğini fark edemez hale geliyoruz. Fark ettiğimizde de olağan görünen
‘olağan dışının’ ne kadar yorucu olduğunu
görüyoruz. Günün yorgunluğu, mevsim normallerinin çok üstünde sıcaklık ve belirginleşen çevre kirliliği birleşerek sinirlerimizi
bozuyor ve tahammül edebilme eşiğimizi
düşürüyor. Zaten tehlikeye atılmış beden
sağlığımızın yanı sıra, ruh sağlığımız da zedeleniyor.
Trafikte birbirimizle yarışmamız, önümüzde
yavaş giden araç sürücüsüne veya kırmızı
ışıkta durana arkasından kızmamız, yaya
hakkını gasp etmemiz, gereksiz korna sesleri,
yüksek sesli müzik ve daha birçok davranış
biçimi sokakları daha da çekilmez hale getiriyor ve çekilmez bir gürültüyle sinirlerimiz
daha da çok geriliyor.
Kısacası söylemek istediğim; içinde bulunduğumuz ay özellikle oruç tutanlar için
mevsimsel olarak oldukça zorlayıcı. Bu
süreçte sokaklara ve dolayısıyla insanlara
olan saygımızı kendimize tekrar tekrar hatırlatırsak, gündelik yaşamımız oldukça kolaylaşacak. Çevremizi koruyalım, dahası
kendimizi sayalım ve sevelim.
Ramazan ayınızı ve bayramınızı şimdiden
kutlarım.
miş veya küçük yuvarlak ekmek olarak verilmesi,
Self servis tezgahlarında ekmeğin baş tarafta değil,
yemeklerden sonra yer alması,
Kalın sağlıcakla…
0 4 Ey l ü l 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Unutkanlığınızı Unutun!
Doç. Dr.
Celil GÖÇER
Beyaz Köşe
Hemen herkesin belli dönemlerde yaşayabileceği
unutkanlık, çoğu zaman düzensiz yaşama ve düzensiz
beslenme nedeniyle ortaya çakıyor. Ancak, kısa süre
önce yapılan konuşmayı, önceden bulabildiğiniz
bir adresi bulamayınca ve kendi başınıza karar
vermekte zorlanınca en kısa sürede bir doktora
başvurmanız gerekiyor.
HEMEN herkesin başına en azından belli dönemlerde gelen unutkanlık, iş ve özel hayatı olumsuz etkileyerek yaşam kalitesini
düşürüyor. Unutkanlığın nedenleri arasında B12 vitamini,
demir, tiroid eksikliği ve depresyon gibi durumlar yer alıyor. Kişinin hayat tarzı, mesleği,
özel hayatı, sosyal çevresi de
unutkanlığı hızlandırabiliyor.
Omega 3 yağı ve B12 vitamini
ise akıl sağlığı ve idrak gücünü
artırarak unutkanlığı engelliyor.
[email protected]
Kimin “evet” i, Kimin “hayır”ı?
ir süredir gündemimizde olan referandumla
ilgili tartışmaları ilgi ile takip ediyorum.
Cumhuriyet tarihimizin 6. referandumu
önümüzdeki Eylül ayında gerçekleştirilecek. Bir
konuda halkın doğrudan görüşünün alınması
olarak tanımlanan referandumla ilgili temasta bulunduğum çok farklı kesimlerin görüşlerini merakla öğrenmeye çalışı-yorum. Yaz tatili nedeniyle
bulunduğum farklı meclislerde bu konu kendiliğinden gündeme geliyor, gelmezse ben lafı bir
şekilde o noktaya çekip gözlem yapıyorum.
B
Yabancı dil kelimeleri
ezberleyin,
Düzenli uyuyun,
Düzenli beslenin,
Alkol ve sigaradan uzak
durun,
Hayattan zevk alın.
Ne zaman hastalıktır?
Biraz önce yapılan konuş-
mayı unutunca,
Kısa süre önce görüşülen
Peki neden unutuyoruz?
kişileri hatırlamayınca,
Unutkanlığınızı unutmak
istiyorsanız…
Unutkanlığın nedenleri şunlardır:
Randevularınızı unutunca,
Nörolojik ve psikiyatrik sorunlar,
Tarihi (günü, ayı, mevsimi,
Yetersiz beslenmeden kaynaklanan vitamin eksiklikleri,
Uzmanların unutkanlığı önlemeye ilişkin önerdikleri pratik
yöntemler ise şöyle:
yılı) hatırlamayınca,
Stresli yaşam koşulları,
Önceden rahatlıkla bulu-
Hafızanın gereksiz birçok bilgi ile kirletilmesi,
nan adresleri bulamayınca,
Birçok işi aynı anda yapma,
Kendi başınıza karar vere-
Dikkati yoğunlaştırmayı azaltan etkenler,
meyince,
Yapılan işe gereken önemi vermeme,
Zaman kaybetmeksizin bir doktora başvurun.
Dağınık ve kaotik çalışma düzeni,
Bulmaca çözün,
Zihinsel aktivite gerektiren
oyunlar oynayın,
Kitap okuyun ve özet
çıkarın,
Öğrenme ve hafızada tutma tekniklerinin yeterince
bilinmemesi.
Kalp Krizi ve Belirtileri Nelerdir?
KALP krizi nedir? Kalp, tüm
vücuda temiz kan pompalayan
dolayısıyla bütün organların
beslenmesini sağlayan güçlü
bir pompa vazifesi görür.
Kalbin kendisinin beslenmesini
ise kalp damarları (koroner
arterler) olarak adlandırılan ve
kalbi dıştan saran kan damarları
sağlamaktadır. Bu damarlar
sayesinde kalp, ihtiyacı olan oksijeni
alarak
görevini
sürdürmektedir. İşte kalbin ana
besleyicisi olan bu damarların
çeşitli nedenlerle tamamen veya
kısmen tıkanması sonucunda
kalp krizi (miyokard infarktüsü)
oluşmaktadır. Kalp damarlarının tıkanması kan akımının
ve dolayısıyla kalbin ihtiyacı
olan oksijenin kalp dokusuna
ulaşmasını engeller ve beslenemeyen kalp dokusu önce zedelenir ve belli bir süre sonra
tamamen işlevini yitirir. Bu nedenle kalp krizi esnasında
saniyeler bile önemlidir.
Kalp damarının tıkanmasının
en önemli nedeni (%90)
damar çeperinde yıllar içinde
oluşan plaklarının (aterom
plak- kolesterol ve pıhtılaşma
faktörlerini (fibrin) içerir)
ani olarak parçalanması ve
kan dolaşımındaki bazı elemanların bu plağın üzerinde
pıhtı oluşturarak damarı tıkamasıdır. Daha az görülen
kalp krizi nedeni ise vücutta
herhangi bir nedenle oluşan
pıhtıların (emboli) kan
dolaşımında ilerleyerek kalp
damarlarına gelip kalp
damarlarını tıkamasıdır.
Kalp krizi hem dünyada hem
de ülkemizde en önemli ölüm
nedenidir. Ani ölümlerin 1/5’i
kalp krizi nedeniyle olmaktadır.
Bu gözlemlerim ne yalan söyleyeyim çoğunlukla
hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor. Çünkü evet
taraftarları ve hayır taraftarlarının niye evet veya
niye hayır soruma verdikleri cevaplar kendilerinin
değil. Bir kere çoğu kimse neye evet veya hayır denileceğini bilmiyor. Referandumda kaç maddenin
oylanacağı, bu maddelerin neler olduğu ise hiç bilinmiyor. Referandum sonucunda evet veya hayır
çıkması durumunda siyaseten ve toplum hayatında nasıl sonuçların çıkacağı da cevap alamadığım sorular arasında. İnsanımız bir tarafta
kendilerine yer ediniyorlar. Bu yer edinme bir futbol takımının tarafında yer edinmeden çok farklı
değil. Tavırlar bir siyasi partinin yanında veya
karşısında olmak şeklinde şekilleniyor. Bu
davranış modelinin karşılaştığım insanların eğitim
durumlarıyla da değişmediğini gözlemliyorum.
Daha çok iletişim içinde olduğum yüksek tahsilli,
doktoralı insanlar dahi tavırlarını bir kişiye veya
siyasi partiye yandaş veya karşıt olma durumuna
göre peşin hükümlü olarak belirliyorlar. Yüksek
tahsilli veya az tahsilli insanları karşılaştırdığımda
neye oy verecekleri, referandum paketiyle ilgili bilgilerinde maalesef bir fark göremedim.
Ülkemizde bir aydın sorunu olduğunu eskiden
beri düşünürüm. Bizde aydınların koltuk değnekleri ile yürüdüğünü, bilerek inanmadığını, bilerek
reddetmediğini çok defalar gördüm. Rüzgar gülü
benzeri yön değiştiren diplomalı insanlardan o
kadar çok var ki tanıdığım. Gördüklerimden
çıkardığım sonuçlar beyinlerini kiralayan,
‘izm’lerin esiri çok kişinin hala aydın olarak bilinmesinden hissettiğim üzüntü oldu. Gördüm ki
aydın diploma ile ölçülmüyor, meslek icrası ile
ölçülmüyor. Aydın, kalabalığın ihsaslarına kendini
terk etmemeli, zaaflarının değil hakikatin emrinde
olmalıdır.
Referandum konusunda yaşadığım iki anıyı ve
ironiyi sizinle paylaşmak istiyorum. İlkinde
referandum konusunda görüşünü sorduğum,
akademik kariyer sahibi bir dostum oyunun hayır
olacağını söyledi. Gerekçelerini merak ettiğimde,
biz gerekçeye lüzum görmeyiz, bizim patron ne
derse o yönde davranırız demez mi, yüzüne
bakakaldığımı hatırlıyorum.
Diğer olay yaz tatilim dolayısıyla bulunduğum
memleketimde cereyan etti. Şen şakrak bir dost
meclisinde, muhitimizde ilkokul mezunu, biraz
mecnun bilinen, çevrede biraz eğlence konusu olan
sempatik bir kişi de vardı. Aynı soru referandumda kime oy vereceksin diye o kişiye soruldu.
Soru karşısında birden ciddileşen vatandaşımız,
mesele kime oy vereceğimiz meselesi değildir,
çocuklarımıza nasıl bir gelecek bırakmak istiyoruz,
onun meselesidir, ona göre oy vermeliyiz demez
mi. Anında akademik kariyer sahibi dostumla
yaşadığım sohbet aklıma geldi.
Siz söyleyin diploma neyi hallediyor?
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Eylül 2010
05
Sağlıksız zayıflama
diyetleri tehlike saçıyor
ŞİŞMANLIK, harcanandan fazla enerji
alımına bağlı olarak oluşan bir
sağlık sorunudur. Şişmanlığın
oluşumunda aşırı yeme, fiziksel
aktivite azlığı, psikolojik bozukluklar, metabolik veya hormonal
bozukluklar önemli rol oynar.
Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık
(obezite), teknolojinin getirdiği
yaşam şekli ve ayaküstü beslenmenin ağırlık kazanmasıyla gün
geçtikçe artmakta ve kişilerin
yaşam kalitelerini düşürmektedir.
Bir yanda değişen beslenme
alışkanlıkları diğer yanda güzelliğin
"sıfır beden" gibi ölçülere indirgenmesi nedeniyle, bireyler bilinçsizce
sağlıksız zayıflama diyetlerini
uygulamakta ve bu durum pek çok
sağlık sorunlarının gelişimine neden
olmaktadır.
Vücut ağırlığının denetlenmesinde
bir başka deyişle şişmanlığın kontrol altına alınmasında temel ilke;
besinlerle vücuda alınan enerji ile
günlük hayatta harcanan enerjinin
dengede tutulmasıdır.
Vücut ağırlığı denetiminin sağlanmasında
sağlığın korunması açısından, bireye özgü
olarak diyetisyen tarafından hazırlanacak
olan zayıflama diyetlerinin mutlaka sağlık
kontrollerinden geçtikten sonra doktor
/diyetisyen kontrolü altında uygulanması
ve hızlı kilo vermeye yönelik zayıflama
ilaçlarının ve/veya suplemanların bilinçsizce
ve doktor tavsiyesi olmadan kesinlikle
kullanılmaması son derece önemlidir.
Zayıflama diyetlerinde temel ilke
ise; besinlerle sınırlı enerji alınması
ile birlikte vücudun ihtiyacı olan
besin öğesi gereksinimlerinin
karşılanmasıdır. Sağlıklı zayıflama
diyetleri bu ilkeyi göz önünde bulunduran diyetlerdir ve doktor kontrolü ve diyetisyen gözetimi altında
uygulanmalıdır. Zayıflama diyetleri
hazırlanırken bireyin yaşı, beden
yapısı, boy uzunluğu, cinsiyeti,
mesleği, mevcut hastalıkları, bireyin
beslenme alışkanlıkları vb. faktörler
göz önünde bulundurulmalıdır.
Zayıflama için diyet
uygulanmadan önce şu
hususlara dikkat edilmelidir
Öncelikle, boya uygun ağırlık
saptanmalı, uygun ağırlıkta iseniz,
kilo almaktan kaçınılmalıdır. Kilolu
ve şişman iseniz önce daha fazla
ağırlık artışı önlenmeli, daha sonra
ağırlık kaybı hedeflenmelidir. Aşırı ve hızlı
ağırlık kaybından mutlaka sakınılmalıdır.
Ağırlık kaybı
için bireyin cinsiyetine, yaşına,
boyuna, fiziksel aktivitesine, beslenme alışkanlıklarına
uygun bir beslenme programı uygulanmalıdır. Yani zayıflama diyetleri
bireye özgü olmalıdır. Bunun için
diyet tedavisi, mutlaka bir
diyetisyen kontrolünde yapılmalıdır
Çocukluk çağı şişmanlıklarının
kalıcı olabileceği göz önünde tutularak ağırlık denetimi çocukluktan
itibaren başlamalıdır. Öncelikle
çocukluk çağından itibaren verilecek yeterli ve dengeli beslenme
önerileri ile şişmanlığın oluşumu
önlenmeli ve sürekli yapılacak
eğitim programları ile yanlış olan
beslenme alışkanlıklarında kalıcı
değişiklikler oluşturulmalıdır.
Düzenli fiziksel aktivite yapılmalı, bu bir yaşam şekli haline getirilmelidir.
Vücut ağırlığının korunmasında
davranışların önemli olduğu unutulmamalı, sağlıklı yeme alışkanlıkları
kazanılmalıdır. Bunun için gerektiğinde uzmanlardan davranış
değiştirme tedavisi desteği sağlanmalıdır.
Sağlıksız zayıflama diyetleri ise
sadece vücudun düşük enerji almasını sağlamakta ancak vücudun
ihtiyacı olan karbonhidrat, protein,
yağ, vitamin ve mineraller vb.
besin öğelerini yeterli ve dengeli bir
şekilde karşılayamamaktadır.
Bunun sonucunda çeşitli sağlık
sorunlarının gelişimine zemin hazırlamaktadır.
Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetleri; baş
ağrısı, konsantrasyon bozukluğu,
yorgunluk, kalp ritminde bozukluk,
tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte
kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok
sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Bu diyetler, bireyin bazal
metabolizma hızının düşmesine,
diyetin bırakılması sonrasında hızla
verilen kiloların geri alınması nedeniyle de bireylerin sürekli zayıflama diyeti uygular hale gelmesine
neden olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre
yetişkin sağlıklı bir insanın Beden
Kitle İndeksi (BKİ) en az 18.5 olmalıdır. BKİ, vücut ağırlığının (kg)
boy uzunluğunun (m2) karesine
bölünerek hesaplanır. Beden Kitle
İndeksinin 18.5 ile 24.9 arasında olması boya göre uygun ağırlıkta
olduğunun bir göstergesidir. 18.5
değerinden düşük ise zayıf, 24.9
değerinden yüksek ise fazla kiloluluk ve obezitenin göstergesidir.
Sağlıklı zayıflamak için kısa sürede
hızlı kilo kaybı sağlayan, çok düşük
enerjili şok diyetler ve tek tip
besine dayalı diyetlerden kaçınılmalı, sağlık kontrolleri yaptırıldıktan sonra diyetisyen tarafından bireye özgü olarak hazırlanan ve haftada 0.5 - 1 kilogram ağırlık kaybına yol açan, yavaş ve uzun sürede
zayıflamayı hedefleyen diyetler
uygulanmalıdır.
Sağlıklı ve ideal vücut
ağırlığına ulaşmak ve bu
kiloyu korumak amacıyla
uygulanacak sağlıklı zayıflama
diyetlerinin içeriği ile ilgili
öneriler aşağıda sıralanmıştır.
1. Kısa sürede kilo kaybını sağladığı
öne sürülen ve pek çok yan etkisi
bulunan çeşitli ilaçlar ile gerçek kilo
kaybı yerine vücuttan sadece su
kaybına neden olan diüretik (idrar
söktürücü) ilaçlar bilinçsizce kullanılmamalıdır. Sağlıklı ve kalıcı
kilo kaybı için, genel sağlık kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen
tarafından bireyin yaş, kilo, boy,
fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme
alışkanlıklarına özgü hazırlanan
zayıflama diyetleri uygulanmalıdır.
2. Sağlıklı ve kalıcı ağırlık kaybının
haftada en fazla 0.5 - 1 kg olması
gerektiği unutulmamalıdır.
• Diyetin yağ içeriği, günlük enerjinin yaklaşık yüzde 25-30'u olacak
şekilde belirlenmeli ve yağ türüne
özen gösterilmelidir. Zayıflama
diyetlerinde yer alan yağ, tokluk
hissi verdiği ve yağda eriyen A, D,
E ve K vitaminlerinin vücutta kullanımını sağladığı için önemlidir.
Bununla birlikte yağ türüne de
dikkat edilmeli, yemeklerde kullanılan yağın bir kısmının
zeytinyağı, bir kısmının da
mısırözü, soya veya ayçiçek gibi
bitkisel sıvı yağlar olmasına özen
gösterilmeli, ancak aşırı yağlı besinler ve kızartmalardan kaçınılmalıdır.
• Diyetin karbonhidrat içeriği günlük enerjinin yaklaşık % 50-55'ini
sağlayacak şekilde hesaplanmalıdır.
Tatlı, pasta gibi şekerli besinlerin
tüketimi azaltılmalı, kuru baklagiller grubuna giren nohut, mercimek, kuru fasülye gibi kompleks
karbonhidratların tüketimi ise daha
çok tokluk sağladığı için artırılmalıdır.
3. Diyetin protein içeriği günlük enerjinin yaklaşık % 15 ini sağlayacak
şekilde hesaplanmalı ve iyi kalite
protein kaynaklarına (et, süt, yumurta, kuru baklagiller) yer verilmelidir.
4. Yeterli ve dengeli beslenme;
dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle
sağlanır.
Bu besinler; süt grubunda yer alan
süt, peynir ve yoğurt; et grubunda
yer alan et, tavuk, balık, yumurta ve
kuru baklagiller; sebze ve meyve
grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır
ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilen
tüketim miktarları kişiye özgü
olarak değişmekte, bireyin yaşı,
cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu
bu oranları etkilemektedir.
5. Zayıflama diyetlerinin posa yani
lif içeriği yüksek olmalı, posalı
yiyecekler grubuna giren; sebze,
meyve, kurubaklagiller, kepekli un
ve kepekli ürünlerin kişinin midedeki sindirimini ve mide boşalma
hızını yavaşlatarak tokluk hissini
uzattığı ve ağırlık kaybetmesine
yardımcı olduğu unutulmamalıdır.
6. Öğün atlamamaya ve düzenli aralıklarla günde 3 ana, 3 ara öğün
tüketmeye özen gösterilmelidir.
7. Yemekler pişirilirken haşlama, ızgara veya fırında pişirme gibi
sağlıklı yöntemler tercih edilmeli,
kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçınılmalıdır.
8. Vücutta oluşan zararlı maddelerin
atımı ve barsak sağlığı için günde
en az 2 litre su tüketmeye özen gösterilmelidir.
9. Her gün en az 30 dakika orta şiddette egzersiz (yürüyüş vb.) yapılmalıdır.
N u m u n e G a z et es i
Eylül 2010
H A B ERLER
07
Dinlenmeyi engelleyen uykusuzluk kazaları 4 ila 6 kat ar tırıyor…
Uyku, biraz uyku…
Uyku bozukluğu, birçok nedene bağlı olarak gelişebiliyor.
Ancak, tedavi edilmemiş hastaların hem bireysel hem de
toplumsal zararları ortaya çıkabiliyor. İstatistikler, uyku bozukluğu olan kişilerin normal insanlara göre 4-6 kat daha fazla trafik
ve iş kazasına neden olduğunu ortaya koyuyor.
İNSANLAR normalde yaşamlarının
üçte birini uykuda geçiriyor. Bazı
hastalıklar ve düzensiz yaşam sonucu
bozulan uyku kalitesi bireylerin ve
toplumun yaşamını olumsuz yönde
etkileyebiliyor. İstatistikler, uyku
bozukluğu tanısı konmuş ve tedavi
görmemiş hastaların normalden 4
ila 6 kat daha fazla trafik ve iş
kazalarına neden olduklarını ortaya
koyuyor.
Modern toplumda, gün içi aşırı uyku
halinin birinci sebebi, hiç şüphesiz
kronik uyku açlığı. Dedelerimize
göre % 25 az uyuyoruz. Uyku eksiğimiz istemli olup, genellikle sosyal
ve ekonomik
faktörlere
bağlı
b u lunuyor.
Devamlı e-posta akışı, devamlı
alışveriş ve borsa pazarı bilgileri, tüm
gece televizyon ve 24 saat e-ticaret,
uyku saatlerimizi daha fazla tehdit
ediyor.
Uyku Apnesi
Uyku boyunca üst solunum yolunun
tekrarlayıcı tıkanmaları ile ortaya
çıkıyor. Buna genellikle kan oksijen
düzeyindeki düşmeler eşlik ediyor.
Diğer bir ifade ile, hava yolu, çeşitli
seviyelerde tıkanıyor. Tıbben ciddi
kabul edilen, tıkanmaya bağlı uyku
nefessizliği (obstrüktif uyku apnesi),
kadınların en az % 2’sinde ve erkeklerin % 4’ünde görülüyor. Bu
hastalık, zamanında tedavi edilemezse, kalp krizi, felç, impotans ve
düzensiz kalp atışlarına yol açıyor.
Ayrıca, kazalara, iş verimsizliğine ve
sosyal problemlere neden olabilen
gün içi aşırı uykuya yol açıyor.
Uyku apnesi, genellikle CPAP cihazıyla tedavi ediliyor. CPAP, bir
maske vasıtasıyla burna hava vererek
üst solunum yolunun uyku boyunca
açık kalmasını sağlıyor. Daha ağır
vakalarda ise Bİ-PAP cihazı kullanılıyor. Bazı insanlarda uyku apnesine sebep olan küçük çene, geniz
darlıkları, büyük bademcikler,
iri dil ve burun kemiği eğrilikleri, çeşitli cerrahi tedavilerle
düzeltilebiliyor.
Uykusuzluk
Uykusuzluk, ağrıdan sonra en çok
bildirilen ikinci genel şikayet. Toplam
uyku saati olarak değil, yeterli süre
ve kalitede uyku alamayarak sabaha
tazelenmiş kalkamama olarak tarif
ediliyor. Örneğin, günlük uyku ihtiyacı 4 saat olan ve 4 saat uykudan
sonra sabah tazelenmiş olarak kalkan
biri uykusuzluk çekmiyor. Oysa, 10
saat uyku ihtiyacı olan biri, 8 saat
uyuduktan sonra rahatlamıyorsa,
uykusuzluk çekiyor. Popüler görüşün
tersine, uykusuzluğun başlıca sebepleri, psikiyatrik ya da psikololojik
değil. Esasen uykusuzluk, ciddi depresyonun ya da anksiyetenin sebebi
olabiliyor.
Uykusuzluğun
Çeşitleri ve Sebepleri
Psikofizyolojik ya da şartlı uykusuzluk: Stres gibi faktörler devredeyken oluşuyor. Birkaç gün
uykusuz geçince, hasta uyku derdine
düşüyor. Sonuçta, uykusuzluk artıyor
ve yerleşiyor. Psikofizyolojik uykusuzluğun esası, bütün dikkatin uyuyamama üzerinde toplanması.
İdiopatik ya da çocuklukta
başlayan uyuyamama: Kronik ve
ciddi bir uyuyamama ve uykuyu devam ettirememe hali olup, çocukluğun ilk haftalarına kadar izi takip
edilebiliyor. Yatağa gidince uykuya
dalma süresi çok uzun olabiliyor ve
uyku uyanmalarla parçalanıyor.
Uyku durumunu idrak edememe
uykusuzluğu: Bu ilginç hastalıkta,
uykuyla ilgili objektif hiçbir bozukluk
olmamasına karşılık uykusuzluktan
şikayet ediliyor. Hastalar, haftalar, aylar, hatta yıllardır uyumadıklarını
söyleyebiliyorlar.
Tedavisi nasıldır?
Devam eden uykusuzluğun
sonuçları vahim olabilir ve aşırı
ilaç kullanmayı, alkol almayı ve
reçete mecburiyeti olmayan
ilaçlarla gün içi aşırı uykuyu tedaviye yeltenmeyi getirebilir.
Pasif ve yenik bir tutumun
psikolojik dallanmaları olabilir.
Gerilime bağlı rahatsızlıklar
(baş ağrıları, mide bozuklukları,
ekstremitelerde vazokonstriksiyon) da görülür. Motorlu araç
kazaları, iş performansında azalma ve hayat kalitesinde azalma,
kronik uykusuzluğu olan hastalarda sık görülen belirtiler. Ana
sebebin tedavisi, genellikle
sekonder uykusuzluğu kontrol
ediyor.
İyi Uyku İçin
Ne Yapmalı?
Yatakta fazla zaman
geçirmeyin.
İdman, aerobik ve fitness
çalışmalarını artırın.
Yatak odasından saati
çıkarın.
Uykuyu başlatmak için
dikkat dağıtıcı işler yapın.
Kafein almayın.
Nikotin almayın.
Alkol almayın.
Uyku-uyuma düzeni belir-
leyin.
Kötü uyku hijyeni: Bazı kişilerde,
uykusuzluk yaşam biçiminin bir
sonucu oluyor. Diğer kişilerde, kronik
uykusuzluğun bir sonucu olarak kötü
uyku hijyeni gelişiyor.
Huzursuz bacak sendromu:
Toplumun % 10’unda değişik derecelerde bulunuyor. Dört temel belirtisi, bacakları hareket ettirme isteği,
rahatsızlık ya da tarif edilemezlik ile
karakterize pareztezi, motor huzursuzluk ve gece ya da dinlenirken
huzursuzluğun artması olarak
sıralanıyor.
Fatal ailevi uykusuzluk: 35-60 yaş
arasında başlıyor ve 7-32 ay sürüyor.
Bu hastalıkta, beyinde anormal bir
prion proteini bulunuyor (PrPsc) ve
bu proteini kodlayan gende mutasyon
oluyor.
Diğer uyku bozukluklarına bağlı
uykusuzluk: Bazen uykusuzluk,
tıkanmaya bağlı uyku apnesinin ilk
belirtisi olarak ortaya çıkıyor. İlerlemiş uyku fazı sendromunda, hasta-
ların
akşam aşırı
uykusu
olup,
sabah istenmeyen çok erken
uyanmaları oluyor. Gecikmiş uyku
fazı sendromu olanlarda ise uyku
saatlerinde uykusuzluk ve özellikle
sabahları olmak üzere aşırı gün içi
uykululuğu oluyor. Bazen narkolepsi,
uykusuzlukla ortaya çıkabiliyor.
Nörolojik ve tıbbi durumlar: Diğer
semptomlarla birlikte uykusuzluk
da yapan hastalıklar, propriospinal
myoklonus, Parkinson’s ve diğer
nörodejeneratif hastalıklar, uyku başı
santral uyku apnesi, ağrı, dejeneratif
hastalıklar, allerjiler ve astım olarak
sıralanıyor.
Menapoz uykusuzluğu: Hormon
tedavisi almayan hastalarda, postmenapozal dönem, uykuda bozukluk
yapan değişiklikler dönemi oluyor.
Yaşlılarda uykusuzluk: Yaşlılıkta
görülen değişiklikler
arasında, uykunun erken
ya da geç ortaya çıkması, uyku solunumu bozukluklarında artma, bacak
hareketlerinde artma ve sık şekerleme
yapma sayılıyor.
İlaçlara bağlı uykusuzluk: Selektif
seretonin uptake inhibitörleri,
stimülanlar, teofilin, prednison, yeni
antikonvülzanlardan felbamate (Felbatol) ve lamotrigine (Lamictal),
uykusuzluk yapabiliyor.
Psikiyatrik durumlar: Uykusuzluk
hastalarında heyecan hayatın büyük
bir parçası haline geldiyse, genel
anksiyete bozukluğu teşhisi koyuluyor. Tersine, heyecan sadece zayıf
uykunun üstüne odaklanmışsa,
psikofizyolojik uykusuzluk tipik
teşhis oluyor.
PRATİK BİLGİLER
Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce,
vidanın gireceği deliğe renksiz oje damlatın. Vidayı öyle takın.
Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup olmadığını kontrol edin. Açıksa zedelenebilirler.
Satın aldığınız ayakkabılar ayağınızı sıkıyor ise,
onları bir kaç dakika buhara tutun.
Makasınızı bilemek istiyorsanız, zımpara kağıdı kesin.
Mobilyaların yerlerini değiştirdiğinizde halıların üzerinde bıraktığı izi
yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin.
Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin.
Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor ise, pabuçları bir yastık kılıfının
içerisine koyun. Kılıfın ağzını kapayın ve çamaşır makinesinde yıkayın.
Yeni gibi olacaklardır.
Üst üste koyduğunuz bardaklar yapışıp çıkmıyorsa bir leğenin içerisine
koyun Üstteki bardağın içerisine buz koyup leğenin içerisine yavaş yavaş
sıcak su koyun. Bardakların kolayca çıktığını göreceksiniz.
!
0 8 Ey l ü l 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERL ER
Yaşamın, büyümenin ve gelişmenin doğal kaynakları…
‘A’dan K’ye Vitaminler
Vitaminler, insan vücudunda yaşamsal görevler görüyor. Organların
fonksiyonlarını yerine getirmesine yardımcı oluyor. Eksiklikleri, çeşitli
belirtilerle kendini gösteriyor. Vitaminler, vücut direnicini güçlendirdikleri
gibi, eksiklikleri bazı hastalıklara da neden olabiliyor.
LATİNCE “yaşam” anlamındaki
“vita” sözcüğünden kaynaklanan
“vitamin”, sağlıklı yaşamın
vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşikleri ifade ediyor.
Vücudun normal fonksiyonlarını
yerine getirebilmesi için gerekli
yardımcılar olarak da tanımlanan
vitaminler, büyüme, gelişme ve
hayatın devamı için gerekli olup,
hemen hemen bütün doğal besinlerde bulunuyor.
Vitaminler, kullanım ve atım
fonksiyonuna göre, yağda ve suda
eriyenler olmak üzere iki grupta inceleniyor. Yağda eriyenler, A, D, E
ve K vitaminlerini; suda eriyenler
ise B grubu vitaminler ile C vitaminini kapsıyor.
Hangi vitamin
neye yarıyor?
A vitamini: Enfeksiyonlara karşı
direnci artırıyor. Normal büyüme,
üreme, kemik ve diş gelişimi,
görme için gerekiyor. Cildin, tırnakların ve saçların sağlıklı
kalmasını sağlıyor. Diş ve dişetleri
için büyük önem taşıyor.
Vitaminlerin eksikliklerinin yanı sıra
fazlalıkları da insan vücuduna zarar veriyor.
D vitamini: İnce bağırsaklardan
kalsiyumun emilmesine yardımcı
oluyor, kalsiyumun kemiklerde ve
dişlerde tutulmasını sağlıyor.
Eksikliğinde, iştahsızlık, kilo kaybı,
bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, unutkanlık, çarpıntı gibi bazı kalp
sorunları oluşabiliyor.
E vitamini: Antioksidan etkili olup
Alzheimer hastalığının ilerlemesini
yavaşlatıyor. Yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Hücrelerin daha uzun yaşamasını ve
yenilenmesini sağlıyor.
B12 vitamini: Besinlerle veya
sigara gibi alışkanlıklarla vücuda
giren siyanürü etkisiz hale getiriyor.
Eksikliğinde dilde hassasiyet,
şişme, kızarma, hayal görme, depresyon, adalelerde kasılmalar,
sinir iltihaplarına bağlı olarak el ve
ayaklarda uyuşma, karıncalanma,
yanma şikayetleri oluşuyor.
K vitamini: Karaciğere gelen K vitamini, burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol
alıyor. K vitamini takviyesi, yalnızca kanamalı hastalara yapılıyor.
B1 vitamini: Kasların ve sinir sisteminin faaliyeti için gerekiyor.
Yetersizliğinde iştahsızlık, huzursuzluk, bellek zayıflığı ve dikkat
azalması görülüyor.
B2 vitamini: Eksikliğinde dilde
kızarma, yanma hissi, ağız çevresi
ve dudaklarda kızarma, tahriş, çatlaklar, gözlerde kaşıntı, yanma
hissi, katarakt oluşumu, saçların
dökülmesi, çocuklarda büyüme
yavaşlaması, kilo kaybı ve sindirim
sorunları oluşuyor.
Neden Vitamin Takviyesi?
Vücudumuz için gerekli olan vitaminlerin tümünü besinlerden alabiliyoruz. Karbonhidrat, protein ve
yağ gibi ana besin öğelerini yeterli
miktarda içeren besinlerle yapılan
dengeli beslenme, bazı özel durumlar hariç vücudun günlük gereksinimine yetecek kadar vitamin
sağlıyor. Ancak, günlük beslenmeniz sebze, meyve, hububat, süt
ürünleri, et-yumurta gibi
protein açısından zengin
besinlerden herhangi
birini içermiyor ya da az
miktarda içeriyorsa, ihtiyacınız olan vitaminlerin
tümünü besinlerden sağlayamayacağımız için
vitamin takviyesi gerekiyor. Vitamin eksikliği,
çok çeşitli belirtiler gösterebiliyor ve pek çok
hastalığa öncülük edebiliyor. Dengeli ve yeterli
beslenme ile vitamin eksikliği önlenebilse de bu,
son derece zor.
Bunun için, her gün 3 porsiyon süt
ve süt ürünleri, 2 porsiyon et, balık,
yumurta, 3 porsiyon meyve, 4 porsiyon sebze, 9 porsiyon ekmek ve
tahıl ürünleri yemek gerekiyor.
Vitamin eksikliğinin
başlıca nedenleri:
B3 vitamini: Yetersiz beslenme
sonucu deriyi, sinir sistemini tutan
pellegra adlı hastalık ortaya çıkıyor.
Hücrelerin oksijeni kullanabilmeleri
için gerekiyor. Midede sindirimin
temel taşları olan asitlerin üretimini
sağlıyor.
B5 vitamini: Doğada bol olduğu
için eksikliğine rastlanmıyor. Ayrıca, bir miktar bağırsaklarda da
yapılıyor. Eksikliği, kan şekerinde
düşme, ellerde titreme ve kalp
çarpıntısına neden oluyor.
Yoksulluk ya da sıkı rejim ne-
deniyle yetersiz beslenme.
Bilgisiz, beslenmeyle ilgili tabu
ya da alışkanlıklar, dişlerle ilgili
sorunlar ya da değişik nedenlerle
dengesiz beslenme.
Büyüme çağındaki çocuklarda,
sigara içenlerde, doğum kontrol
hapı kullananlarda, hamilelik ve laktasyonda, ciddi enfeksiyonlarda,
ateşli hastalıklarda, sindirim sisteminde bozukluk nedeniyle ishal
veya uzun süreli ilaç tedavisi sırasında vitamin gereksiniminin artması.
Yaşlılar, alkolikler ve uzun süre
ilaç tedavisi altında olanlarda meydana gelen sindirim ve emilim
bozuklukları.
B6 vitamini: Sinir sistemi ve hormonların çalışmasını düzenliyor.
Vücudun savunmasında antikor ve
akyuvar oluşumunda rol oynuyor.
Eksikliğinde, migren tipi baş ağrısı,
kansızlık, ciltte kuruluk, görme
problemleri, uyuşukluk, adale zayıflığı ve krampları oluşuyor.
B11 vitamini: Kırmızı kan
hücreleri ve sinir dokularının oluşumunda aktif rol oynuyor. Hücre
bölünmesi için gerekiyor. Bu etkisiyle büyümeyi de sağlıyor. Anne
karnındaki bebeğin sinir sisteminin
gelişimi için gerekli.
C vitamini: Vücudumuz C vitaminini üretemiyor. Bitkiler ve bazı
hayvanlar, bu vitamini üretebiliyor.
Besinlerle alınan vitamin 2 saat
içinde kullanılıyor; 4 saat sonunda
kandan uzaklaşıyor. Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olmasını sağlıyor. Vücudun savunma
sistemini artırıcı etkisi bulunuyor.
Histamin yapımını azaltarak alerjik
olayların şiddetini düşürüyor. Eksikliğinde, dişeti kanamaları ve
çekilmeleri oluyor.
Mevsim değişikliklerinde
vitaminler
Mevsim değişiklikleri, vücudun
fiziksel ve ruhsal yapısını yakından
etkiliyor. Bu aylarda yorgunluk, halsizlik ve depresyon gibi şikayetler
artıyor. Beslenmenin, bu dönemlerde de dengeli ve düzenli yapılması gerekiyor. Bahar aylarında
vücudun yaşadığı ani değişiklikler
nedeniyle dışarıdan takviye gıdalara
ihtiyaç duyuluyor. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek için C, B
ve E vitaminlerinin alınmasına
dikkat etmek gerekiyor.
Bağışıklık sisteminde vitamin ve
minerallerin önemi büyük. Son
yıllarda yapılan araştırmalar, antioksidan vitaminlerin (A, C, E vitaminleri)
bağışıklık
sistemini
güçlendirdiğini ve hücre zararı,
doku hasarına yol açan serbest
radikalleri vücuttan uzaklaştırdığını
göstermiş bulunuyor.
Yumurta, süt, balık, ıspanak, havuç,
kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidan. Vücutta savunma sisteminde görev alıyor,
lenfosit yapımı ve antikor oluşumunu artırıyor. Böylece, enfeksiyonlara karşı vücudu koruyor.
Önemli antioksidanlardan bir diğeri
de C vitamini. C vitamini, virüs engelleyici olup, vücuttan zararlı
maddelerin atılmasını sağlıyor.
Vücudu bakteri toksinlerinden koruyor,
savunma
sistemini
güçlendiriyor. Yeşilbiber, maydanoz, tere roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina,
kuşburnu gibi besinler bol miktarda
C vitamini içeriyor.
Fındık, ceviz, badem gibi yağlı
tohumlar, sıvı yağlar, kuru baklagiller, tahin gibi besinlerde bulunan
diğer bir antioksidan da E vitamini.
E vitamini, bağışıklık sisteminde
görevli. Yemeklere sıvı yağ koymak, haftada 2 kez kuru baklagil
tüketmek, haftada 2-3 kez 6-7
fındık, 2-3 ceviz tüketimiyle, E
vitamininin yeteri kadar tüketimi
sağlanabiliyor.
Fazlası zarar
Vitamin ve mineral tabletlerinin,
doktorun önerisi dışında kullanılması yanlış; çünkü bazı vitaminler
vücutta depo ediliyor. Fazla kullanımı, karaciğerde fazla depolanmasına ve böylece vücuda toksik
etki yapmasına yol açabiliyor. Ayrıca, vitaminlerin fazla alınması,
böbrek taşları gibi sağlık problemlerine neden olabiliyor. Doğal
besinlerden alınan vitamin ve minerallerin vücuda yararı daha fazla
oluyor. Ayrıca, doğal besinlerden
sadece vitamin değil, aynı anda
posa, karbonhidrat gibi çeşitli besin
grupları da alınabiliyor.
Örneğin, sık sık süt ve yumurtalı
yiyecekler yiyen biri, A vitaminini
yeterince ve hazır olarak alıyor.
Gereğinden fazla alınması, bulantı,
kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, görme
bozukluğu ve eklem ağrıları gibi
şikayetlere neden oluyor. Her gün
taze sebze ve meyve, özellikle
narenciye, lahana, ıspanak, kıvırcık
salata gibi yeşil yapraklı sebzeler,
yeşilbiber yiyen kişiler, tavsiye
edilen en düşük günlük dozun üzerinde C vitamini alıyorlar. Yüksek
dozları, sindirim sisteminde
tahrişlere neden olabiliyor. Uzun
süre yüksek dozda kullanılması,
böbrek taşı ihtimalini artırıyor.
Düzenli süt içenler ya da süt ürünleri tüketenler, yeterince D vitamini
alıyorlar. Ayrıca, vücut güneş ışınlarına maruz kaldığında, kendisi de
D vitamini üretiyor. Fazla alınması
halinde böbrekler ve kalpte hasar
riski doğabiliyor.
N u m u n e G a z et es i
Eylül 2010
H A B ERLER
09
Burun damla ve spreyleri nedir,
nasıl kullanılır?
Artık günümüzde burun damlası ve spreylerin kullanım oranı
hayli artmıştır. Bunları uygularken nelere dikkat etmeliyiz,
nasıl uygulamalıyız sorularını sizler için hazırladık.
DOÇ. DR. AYDIN ACAR
ANEAH 3. KBB Klinik Şef Yard.
GÜNÜMÜZDE sıkça kullanılan
burun damla ve spreyleri
temel olarak 3 çeşittir.
Bunlar;
1- Dekonjestanlar (burun
açıcı)
2- Steroidli burun damla ve
spreyleri (kortizonlu)
3- Antihistaminikli burun
spreyleri (allerji spreyleri)
1- Dekonjestanlar: Sprey
veya damla formunda bulunurlar. Nezle, grip, sinüzit,
saman nezlesi ve orta kulak
iltihabı gibi hastalıkların tedavisinde kullanılırlar. Genellikle sabah ve akşam olmak
üzere günde 2 kez her bir burun deliğine 1-2 püskürtme
yapılarak kullanılır. Kullanım
sırasında baş dik pozisyonda
tutulmalıdır. Etkisi yaklaşık
10 dakika içinde başlar ve 1012 saat kadar sürer. 6 aydan
Peki Ya Yoksul Ülkelerin Yaşlıları
eçen sayımızda Batı’daki (zengin Kuzey’deki)
yaşlıların durumunu anlatmaya çalışmış, onların durumlarının hiç de kötü olmadığını
göstermeye gayret etmiştik. Ama Doğu ya da yoksul
Güney ülkelerinde yaşlılar hiç de iyi durumda değil.
Buralar, adeta zengin Kuzey için çalışıyor ve tüm
zenginlikleri Kuzey ülkelerine akıyor. Küreselleşme
ile birlikte Kuzey-Güney arasındaki uçurum giderek
büyüyor. Güney ülkeleri ve toplumları giderek daha
fazla yoksulluk ve sefaletin kucağına doğru itiliyor.
Bir toplum yoksullaştıkça, onu bir arada tutan geleneksel değerler yıpranacak, ortadan kalkacaktır.
Böyle değer dejenerasyonu yaşayan toplumlarda olan,
toplumun en zayıf kesimlerine olur. Bunların başında
da hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan,
evlatlarından başka kimsesi bulunmayan yaşlılar gelir.
Toplum hayatta kalmak için didinirken, ilk feda edeceği kitle bu sahipsiz yaşlılardır. Onları feda ederken
de yaşlıların zaten yeteri kadar yaşamış oldukları, işe
yaramaz, asalaklar haline geldikleri gibi meşrulaştırıcı
efsaneler üretilecektir.
G
Bu değişim süreçleri açısından ülkemiz Türkiye ise ne
Batı’ya ne Doğu’ya benziyor. Henüz hızlı bir
ekonomik çöküş söz konusu değil, geleneksel değerler
yıpranmamış, yaşlı düşmanı acımasız bir aygıt daha
yola çıkmamış ama yaşlılarımızın önemli sorunları
var. Ülkemizin yaşlılarının durumunu önümüzdeki
sayıda ele alacağız. Şimdi, yaşadığımız dünyadaki
yaşlılarla ilgili diğer konulara kısaca değinelim.
Yaşlılıkla ilgili söylediklerimden sonra, “Peki,
yaşlananların artık, modern öznenin en anlamlı
görülen iki eylemi ‘üretmek’ ve ‘tüketmek’ten uzak-
küçük çocuklarda kullanılması önerilmemektedir. 6 aydan büyük çocuklarda ise
damla formu tercih edilmelidir. Kullanım süresi en fazla
3-5 gün olmalıdır. Daha uzun
süre kullanımlarda ilaca bağlı
burun tıkanıklığı gelişir. Ayrıca kullanım sırasında burunda
kuruma, kabuklanma, kanama gibi şikayetler oluşturabilir. Hipertansiyon, benign
prostat hiperplazisi (prostat
büyümesi) ve glokom (göz
tansiyonu) olan hastalarda
dikkatli kullanılmalıdır.
2- Steroidli burun spreyleri
ve damlaları: Bu gruptaki
damla ve spreyler temel
olarak alerjik rinit (saman
nezlesi) ve nazal polip (burunda et büyümesi) gibi
hastalıklarda kullanılırlar.
Özellikle sabahları sağ el ile
sol burun deliğine, sol el ile
sağ burun deliğine 2
püskürtme yapılarak kullanılırlar. Kullanım sırasında
ilacın burnun üst kısımlarına
ulaşmasını sağlamak için baş
Doç. Dr.
Erol GÖKA
Buradan Bakınca
[email protected]
laşması nedeniyle onların toplumdan dışlanmaları da
mı doğru değil?” diye bir soru gelebilir aklınıza.
Çünkü medyada böyle düşünmemize neden olacak
birçok haber çıkıyor her gün.
Bu soruya yaşlıların yaşadığı coğrafyaya göre ancak
cevap verebileceğimiz anlamışsınızdır. Yaşlıların
dışlanması diye yaygın ve genel bir eğilimin zengin
Kuzey dünyasında ve henüz Türkiye’de olmadığını
söyledim. Dünyadaki yaşlılık lehine olan dev
değişimin, yeterince üzerinde durmadığımız bir
boyutu da ekonomiktir. Dünya ekonomisinde enteresan gelişmeler oluyor. Ekonominin ana faili olmak için
artık üretim süreçlerinde bizzat yer almak gerekmiyor.
Borsadaki hisselerini ya da diğer yatırım araçlarını
düzgün politikalarla yönetmen halinde ekonomik bir
aktörsün demektir. Zengin Kuzey ülkelerinin yaşlıları
bu anlamda, dünya ekonomisinin de en önemli güçleri
arasındadır. Oralarda yaşlılar, ekonomik güçlerini
çarçur ettirmemenin hesabı içindedirler. Ekonomide
asıl yükü, genç işsizler çekmektedir.
Yaşlı bir insanı bekleyen en önemli toplumsal değişikliklerden birisi, emeklilik. Emeklilik, bir anlamda
gelirde ve dolayısıyla yaşam düzeyinde düşüş demektir. Hastalık gibi durumlarda, bu olumsuz ekonomik
tablo, daha da bozulacak; yaşlı ebeveyn, çocuklarının,
akrabalarının, devletin desteğine gereksinim duyar
hale gelecektir. Yıllarca erken emeklilik politikalarını
aşağı doğru yönlendirilmeli
veya geriye doğru uzatılmalıdır. Damla ve sprey
uygulandıktan sonra 2-3 dakika bu pozisyonda beklenmelidir. Çocuklarda ise özellikle 6 yaşından sonra her bir
burun deliğine 1 püskürtme
olacak şekilde kullanılması
önerilmektedir. Etkisi yaklaşık 1 hafta içinde başlar.
Hastalığın durumuna göre
1,5-2 ay kullanılabilir. Kullanım sırasında burunda
kabuklanma, kaşıntı, kuruma
gibi yan etkiler oluşabilir.
Vücuttaki kortizon dengesini
etkileyebileceğinden mutlaka
doktor kontrolünde kullanılmalıdır.
ettiği sürece destekleyici
tedavide kullanılabilir. 6 aydan uzun süre kullanılmamalıdır. Kullanım süresince
burunda tahriş ve kabuklanma oluşturabilir.
3- Antihistaminikli burun
spreyleri: Bu gruptaki ilaçlar
temel olarak saman nezlesinin oluşturduğu kaşıntı
ve akıntı gibi şikayetler için
kullanılır. Genellikle sabahları baş dik pozisyonda iken
her bir burun deliğine 1 kez
püskürtülerek uygulanır.
Hastalığın belirtileri devam
uyguladıktan sonra, sonunda biz de bundan
vazgeçtik. Yaşlıların toplumdan ve üretimden dışlanmaması için bunun olumlu yanları olabilir ama mutlaka yaşlı emekli için yaşam kalitesini artıran tedbirleri
de almak gerekir. Bir yeri düzelteyim derken, diğer
alanlarda büyük sorunlara neden olunmamalıdır.
Yaşlılıkla ilgili söylediğim alışık olmadığımız şeyler,
akıllara başka sorular da getirebilir. Örneğin
“Dünyada yaşlanmayı geciktirmek üzere çok karlı bir
sektör, ‘anti-aging’ var. Bu sektörün, yaşlılığın bir
korku nesnesi olarak kurgulanmasıyla ilgili değil mi?”
diye sorabilirsiniz Daha önce söylemeye çalıştığım
gibi, insan ömrünün uzaması, toplumun yaşlanması
ile narsisizm kültürü bir madalyonun iki yüzü gibidir.
Ölümün geciktirilmesi, insanların, bedenlerine sanki
hep genç tutulabilir bir şeymiş gibi bakmalarına, ölüm
karşısındaki hayat stratejilerinin değişmesine neden
olmuştur. Yaşadığımız zamanların en komik
görünümü budur. Yarın medyadan “ölüme çare bulunduğu” şeklinde bir yalan ifşaat olsa bile insanların
bir kısmı buna inanacak haldedir. Modernlik ve yeni
tıbbi teknolojiler, insan yaşamına birçok katkı yapmıştır ama en büyük zararları, geleneksel toplumun
ve inançların insanlara sağladığı bilgeliği ve direnç
noktalarını ortadan kaldırmak şeklinde olmuştur.
Öyle sanıyorum ki, sağlıklı yaşam için harcanılan enerji ve paranın hiç değilse bir kısmı, insanlık ve bilgelik
yolunda harcanmış olsaydı, dünyamız bu halde olmazdı.
Neyse biz Türk toplumuna, bizim yaşlılarımıza gelelim. Türk toplumunda değişen aile yaşantısı (geniş
aileden çekirdek aileye geçiş) ve kültürel kodlar
dolayısıyla yaşlıların değişen konumu için yeterli tedbir alınıyor mu? Yaşlılar, yeterince sosyal politikanın
konusu mu? Bu sorulara öbür sayıda cevap arayalım.
1 0 Ey l ül 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Ramazan Ayı Sonrasında Fiziksel Aktivite önemlidir
Ramazan sonrası
hareket edin
Doç. Dr.
Mahir ÖZMEN
Ramazan ayı boyunca yavaşlayan metabolizmanın tekrar
düzelebilmesi, vücut ağırlığının dengede tutulabilmesi için
bayramdan sonra yeterli ve dengeli beslenme, öğün atlamama,
bol su içme vb. sağlıklı beslenme ilkelerine uymanın yanısıra
düzenli fiziksel aktivite yapmaya da özen gösterilmelidir.
Ü
Egzersiz yapmak için imkân
olmadığı düşünüldüğünde,
gün içindeki mecburi hareketler egzersize dönüştürülebilir.
Özel araç yerine toplu
taşıma araçlarını tercih
etmek,
Düzenli fiziksel aktivitenin
yararları nelerdir?
Kas gücünü ve vücut esnekliğini artırır.
Kalp damar sistemini güçlendirerek dayanıklılığı
arttırır.
Belirli bir program dahilinde ve profesyonel yardım
almadan yapılacak egzersizlerde bilinmesi gereken
bazı kurallar aşağıda sıralanmıştır:
Daha önce hiç egzersiz
yapmamış olanlar egzersize
gün aşırı 10 dakika gibi sürelerle başlamalı ve bunu zaman içinde en az 30 dakika
olacak şekilde arttırmalıdırlar.
Egzersiz öncesinde yumuşak ve yavaş hareketlerle
gererek kaslar ısıtılmalıdır.
Düzenli egzersizle kişi gerilimini azaltabilir,
Ani hareketler ve aşırı
yüklenme özellikle daha ön-
günlük baskılardan uzaklaşabilir ve zihnini zinde
ceden alışık olmayan birey-
tutabilir.
lerde spor yaralanmalarına
İdeal vücut ağırlığına ulaşmayı ve yağ
neden olabilir.
dokusunda azalmayı sağlar.
Daha iyi motor koordinasyon sağlar.
Çevikliği artırır.
Yüksek kan basıncı (hipertansiyon), kalp-damar
hastalıkları, şişmanlık (obezite), şeker hastalığı
Bilinen bir kronik hastalığı olanlar, egzersiz programlarına başlamadan önce
kendilerini izlemekte olan
hekime başvurmalıdırlar.
(diyabet), kemik erimesi (osteoporoz), depresyon,
Egzersizle birlikte gelen
şiddetli göğüs ağrısı ve nefes
bel ağrısı, kireçlenme (artrit) gibi birçok hastalıktan
darlığının bir kalp hastalığı-
korur ya da var olanların şiddetinin azalmasına
nın belirtisi olabileceği bilin-
neden olur.
melidir.
Muayene için alınan izin
ve bu süre boyunca ortaya
[email protected]
Hoş geldiniz
niversite yerleştirme sonuçları açıklandı.
Tıp fakülteleri hem tercihte hem de an
başarılı öğrenciler arasından seçmede açık
ara önde gidiyor. Üstelik başarılı öğrencilerin en
çok tercih ettiği program olma özelliğini de koruyor. Sayısal alanda bu konuda tıp fakültelerini, Elektrik-Elektronik mühendislikleri ve
Moleküler biyoloji ve genetikler izliyor.
Şimdi bu kadar çalışkan ve başarılı öğrenci tıp
fakültelerine girecek. Bilinen büyük üniversitelerde okuyabilecek olan ilk birkaç bin içindeki
çocuklar oldukça şanslı.
Ama bir de alt sıralarda Tıp fakültelerini
kazanan öğrenciler var… Kazandıkları okulun
adı yalnızca sonuç belgesinde olan çocuklar…
Onlar bir süre daha kazandıkları okulda değil
mevcut Tıp Fakültelerinde okumaya devam edecek. Kazandıkları okulların binaları bitip, gerekli
araç ve gereçler alınıp, hasta kabülü başlayıncaya kadar…
Eğitimin tamamını başka yerde almış olsalar da
diplomalarında kazandıkları ama hiç okumadıkları o okulların adı yazacak…
Bu uygulamanın ne kadar doğru olduğu sorusunun yanıtını ilgililere bırakıyorum…
Nerede olursa olsun zaten hekim olmanın tüm
zorluklarıyla yüzleşecek olan bu çocuklar bir de
daha okul sıralarında başlayan bu karışıklık nedeniyle aidiyet sorunu ile yüzleşiyorlar…
Nereyi kazandın, nerede okuyorsun, nereden
mezunsun sorularının kafaları karıştırdığı bir
gençlik geçirecekler…
Bir de işin öbür yüzü var…
çıkan iş gücü kaybı,
Muayene ücretleri,
Gerekli röntgen, MRI, vb.
tetkikler,
Tedavi giderleri (ilaç,
korse, fizik tedavi, vb.)
RAMAZAN ayı boyunca beslenme düzeni ile birlikte bireylerin
fiziksel aktivite düzenleri de
değişmektedir. Oruç tutan
bireyler, fazla enerji harcamamak ve iftar vaktinden önce
acıkmamak için daha önce
uyguladıkları egzersiz programlarını bırakmaktadırlar. Bu durum ise gereğinden fazla beslenen ancak hareketsiz kalan
bireylerde kilo artışına neden
olabilmektedir.
Fiziksel aktivite; günlük yaşam
içerisinde kas ve eklemleri kullanarak enerji tüketimine sebep
olan, kalp ve solunum hızını arttıran ve yorgunlukla sonuçlanan
aktivitedir. Yürüme, koşma,
sıçrama, yüzme, bisiklete binme, çömelme kalkma, kol ve
bacak hareketleri, baş ve gövde
hareketleri vb. temel vücut
hareketlerinin tümünü yada bir
kısmını içeren çeşitli spor dalları fiziksel aktivite olarak kabul
edilir.
Bireysel sağlığın ve dolayısıyla
toplumsal sağlığın, fiziksel aktivite alışkanlığı gibi eğlenceli,
düşük maliyetli ve yüksek verimli bir edinimle korunması,
sağlık harcamalarının azaltılması konusunda da etkili bir
araçtır. Örneğin, sürekli masa
başında, bilgisayar karşısında
çalışan bir kişinin vücut
düzgünlüğünün farkında olmaması, ergonomik şartlarda çalışmaması, bilgisayar karşısında
hiç ara vermeden sürekli çalışması, çalışmasına düzenli sürelerle ara vererek baş-boyun,
omuz-kol ve gövde hareketleri
yapmaması, ara sıra kalkıp
yürümemesi vb. nedenlerden
kaynaklanacak omurga problemleri, zamanla sırt, boyun
ve bel ağrısı yakınmalarına
dönüşecektir. Burada ortaya
çıkan maliyete bir göz atacak
olursak;
Görünen Köy
Sevk kağıdı, reçete, tetkik
kağıdı, rapor, vb. evrak ve
En yüksek puanı alan öğrencilerin girdiği bir
okulda daha düşük puan alarak ve onlarla aynı
koşullara sahip olarak okumanın ayrıcalığı…
Her ne olursa olsun alt yapısız donanımsız bir
yerde okumaktansa böylesi daha iyi. Hem onlar
için hem de halk için… Öyleyse neden sadece
kontenjan artırımına gitmek yerine böyle bir
uygulamaya gerek duyar büyüklerimiz?
kağıt israfı,
Sağlık hizmetlerinin her
kademesinde çalışan eleman
Yeni Tıp fakülteleri açmanın bizim bilmediğimiz
başka bir avantajı daha olmalı…
giderleri (doktor, hemşire,
Amaç hekim sayısını artırmak olsa kontenjanları
artırarak sorunu çözmek daha akıllıca olur.
Zaten öğretim üyesi sayılarındaki eksikler ortadayken, sadece tabelalarla okullar açmak niye?
Tüm bunları bilmelerine karşın gençlerin
‘Hekim’ olmaya ilgisi her geçen gün artıyor,
neden? Ulvi bir meslek olması dışında ekonomik
koşullar ve iş garantisi de onları bu tercihi yapmaya zorluyor olabilir mi?
eczacı, fizyoterapist, hasta
bakıcı, vb.)
İşe dönüşten sonra verimi
düşük çalışma,
Stres, hastalık psikolojisi,
Gidilecek yere varmadan
bir kaç durak önce inip yola
Açık havada yapılacak
sporlar için hava kirliliğinin
yürüyerek devam etmek,
yoğun olmadığı ortamları
Hekim tarafından yasaklanmadığı takdirde asansöre
seçmek dikkat edilmesi
binmek yerine merdivenleri
tadır.
kullanmak,
Bilinçsizce yapılan aşırı
egzersiz sağlık için hareket-
Hızlı yürüyüşle alışveriş
yapmak hafif bir egzersiz yerine geçebilir.
gereken bir diğer önemli nok-
sizlik kadar zararlıdır.
ağrıya bağlı depresyon ve
anksiyetenin uzun dönem etkilerini görebiliriz.
Oysa yapılacak bir mesai planlamasıyla her gün en az 30
dakikayı egzersize ayırarak
yukarıda sözü edilen problemleri önlememiz mümkün olabilecektir.
Hekim olmayı gerçekten istiyor olmak en önemlisi bence… Çünkü zor bir meslek hekimlik,
yıpratıcı… Ama aynı zamanda da huzur verici…
Hepiniz hoş geldiniz tüm bunları bilerek Tıp
fakültelerine adım atan genç meslektaşlarım.
Hoş geldiniz…
N u m u n e G a z et es i
Eylül 2010
H A B ERLER
11
Ramazan Bayramında ve sonrasında beslenmede nelere dikkat etmeliyiz
Bayramda aşırı
yemekten kaçının
Hala kendini oruç tutuyor zanneden ya da 'oruç bitti
şimdi yeme zamanı' diye diye düşünen bireyler,
aşırı miktarda besin tüketir. Bayram sonrası artan
gıda tüketimi ile kilo sorunu kaçınılmaz hale gelir.
SAĞLIĞIN korunması ve geliştirilmesinde hayatımızın her
döneminde yeterli ve dengeli
beslenme en önemli faktörlerden biridir.
Ancak, Ramazan ayı boyunca
oruç tutan kişiler, günlük öğün
sayısını azaltmaları ve beslenme düzeninde meydana gelen
değişiklikler nedeniyle, bayramda normal yeme düzenine
geçtiklerinde psikolojik olarak
daha fazla yemek yeme eğilimine girmektedirler.
Kimi kişiler hala kendilerini
oruç tutuyor zannederken, kimi
kişiler ise 'oruç bitti şimdi
yeme zamanı' diyerek aşırı
miktarda besin tüketirler.
Bayram sonrası aşırı yemek
yeme ile bazı problemler
kaçınılmaz olur. Bunların en
önemlisi hazımsızlık ve mide
problemleridir.
aşırı yemek yemek, şeker, çikolata, ağır hamur işleri ve diğer
tatlıları aşırı tüketmek, sindirim
sisteminde ve diğer organlarda
çeşitli rahatsızlıklara yol açacaktır.
Vatandaşların bu nedenle
bayram ziyaretlerinde sunulan
ikramlara dikkat etmeleri
gerekmektedir. Ramazan bayramı ve sonrasında sağlıklı
beslenmeye yönelik öneriler
aşağıda belirtilmiştir.
Ayrıca, gelenek üzere bayramda tatlı tüketimi de artmaktadır. Bayramda birdenbire
Bayramda ve bayram sonrası
sağlıklı beslenme önerileri
Yaşamın her döneminde
yeterli ve dengeli beslenme
sağlığın korunması için
esastır. Bu nedenle, dört
besin grubunda bulunan
çeşitli besinler en az 3 ana
ve 2 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. Süt
grubunda yer alan süt,
yoğurt, et grubunda yer alan
et, tavuk, yumurta, peynir,
kuru baklagiller, sebze ve
meyve grubu ve tahıl
grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç vb.
besinlerin her öğünde yeterli
miktarlarda tüketilmesi
önerilmektedir.
Hafif bir kahvaltı ile
güne başlanmalı ve gün
boyu öğün atlanmamalıdır.
Besinler iyi çiğnenmeli,
yavaş yavaş, azar azar ve sık
yenilmelidir.
Ramazan bayramı
boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli,
çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca
uzak kalınmalıdır. Eğer tatlı
tüketmek çok isteniyorsa
hamurlu, şerbetli
tatlılar
yerine
sütlü
tatlılar tercih
edilmelidir.
Bayram
süresince
ve bayramdan sonra
da sıvı
alımı arttırılmalı,
günde yaklaşık 1.5- 2
litre su içilmeli,
sıvı tüketimini
artırmak amacıyla öğünlere
ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir.
Ramazan ayı süresince
oruç tutma nedeniyle
yaşanan kabızlık gibi bazı
sindirim sistemi rahatsızlıklarının önlenmesi açısından
mevsiminde bol sebze ve
meyve tüketimi önemlidir.
Yetişkin bireylerin imkanlar
dahilinde günde 5 porsiyon
sebze ve meyve tüketmeleri
önerilmektedir.
Şeker, kalp ve yüksek
tansiyon hastaları ile kronik
hastaların, sürdürdükleri
diyete bayram süresince de
özen göstermeleri önemlidir.
Ayrıca, 0-12 yaş grubu
bebek ve çocukların,
büyüme ve gelişime katkısı
olmayan, boş kalori kaynağı
şeker ve şekerli besinlerden
uzak tutulmaları, bu tür
besinlerin tüketiminden
sonra diş temizliğine özen
gösterilmesi gerekmektedir.
Özellikle yaşlılar ve tansiyon hastalarının gün boyu
kahve ve çay tüketimlerine
dikkat etmeleri, bitki çaylarını tercih etmeleri, günde
2 fincandan
fazla kahve
tüketmekten
kaçınmaları
önerilmektedir.
Ramazan
boyunca
önerilen
sahur
yemekleri ramazan
sonrası
gece
yemek
seklinde
sürdürülmemeli,
gece
öğününde
meyve,
yoğurt gibi
besinlerin tüketimi tercih
edilmelidir.
Şeker ve şekerli ürünleri
satın alırken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan izinli
olmasına, son kullanma tarihi geçmemiş ve ambalajı
bozulmamış olmasına dikkat
edilmelidir.
Her gün düzenli yapılan
fiziksel aktivite, fiziksel ve
zihinsel sağlığı olumlu
yönde etkilemekte, oruç
tutma nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına
imkan sağlamaktadır. Bu nedenle, "yaşam stili aktiviteleri" olarak
adlandırılan yürüyüş, bahçe
işi ile uğraşma, araba
yıkama, bisiklete binme,
merdiven kullanma vb. gibi
aktivitelerle aktif bir yaşama
başlamaya karar verilerek
düzenli aktivite yaşamın bir
parçası haline getirilmelidir.
PRATİK BİLGİLER
Eğer ayaklarınız çok ısınıp şişiyorsa onları kolonya ile
ovalayın. Bilekleriniz ve ayaklarınız şişmeyecektir.
!
Dirsek ve topuklarınızın sertleşmesini istemiyorsanız,
bir dilim limon ile ovun. Böylece yumuşacık olacaklardır.
Pişirdiğiniz sebzelerin renklerini kaybetmemesi için
bir kesme seker yada limon suyu koyun.
Kesilmiş ve açık havada kalmış soğan zararlıdır.
Kullanmadığınız soğan parçalarını saklamayın.
Soğan, sarımsak kesmeden önce parmaklarınıza limon suyu
sürerseniz, istemediginiz kokulardan kurtulmuş olursunuz.
Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için
yağın içerisine bir iki dal maydanoz atin.
Hazırladığınız omletin tavaya yapışmaması için, önce tavayı
ocağa koyup iyice ısıtın sonra yağı döküp kızdırın.
Doç. Dr.
Nurullah ZENGİN
Başyazı
[email protected]
Türkiye’nin Sigara İle Mücadelesi
İ
nsanların sağlıklı olmalarını mümkün kılmanın en etkili yolu hastalık nedenlerini ortadan kaldırmaktır. ‘Koruyucu Hekimlik’ adı
altında ele alınan bu yaklaşım, tüm sağlık politikalarında vurgu yapılan bir başlık olarak
dikkati çeker. Konuya önlenebilir hastalık nedenleri olarak bakacak olursak sigaranın çok
önemli olduğunu görürüz. Günümüzde ülkemiz
dahil pek çok ülkede ilk sıralarda gelen iki ölüm
nedeni kalp-damar hastalıkları ve kanserdir.
Sigara bu iki hastalık grubunda da en önemli
neden konumundadır. Sebep olduğu damar
sertliği (arteroskleroz) tüm organları etkilemekte, hipertansiyondan kalp krizi ve inmelere
kadar pek çok sağlık sorununa neden olmaktadır. Sigara aynı zamanda en önemli çevresel
kanser etkenidir ve pek çok kanserin oluşmasında rol almaktadır. En sık görülen kanser
olan akciğer kanserinde hastaların %90’ında
neden sigaradır.
Bu gerçekleri önümüze koyduğumuzda insanımızın sağlığını önemseyen bir anlayışın
sigara ile mücadeleyi gündemine almaması
düşünülemez. 1980’li yıllarda çokuluslu sigara
şirketlerinin faaliyet göstermesi ile tütün tüketimi ülkemizde hızla artmıştır. Bu durum 1990’lı
yıllarda sigara ile mücadele gerekliliğini toplum
olarak daha iyi anlamamıza neden olmuştur.
Tütün ve Mamüllerinin Zaralarının Önlenmesine dair ilk kanun 1991 yılında TBMM’de kabul
edilmesine rağmen bu tarihte uygulamaya
geçilememiştir. Ancak Sivil toplum kuruluşları
ve akademisyenler özverili çalışmalarına devam
etmiş ve 1996 yılında yasa yürürlüğe girmiştir.
Bu yasa ile ülkemizde toplu taşıma araçlarında
sigara içilmesi, 18 yaş altına sigara satışı ve
sigara reklamları yasaklanmıştır. Sonraki uygulamalar sırası ile Dünya Sağlık Örgütü’nce hazırlanan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesine
2004 yılında ülkemizin katılması ve 2007 yılında
geniş bir katılımla hazırlanan Ulusal Tütün
Kontrol Programının Başbakanlık Genelgesi
olarak yayınlanmasıdır. Son olarak 2008 yılı
başında kabul edilen ve ikram sektörü dahil tüm
kapalı alanlarda sigara içimini yasaklayan
kanun en önemli adım olmuştur.
Bu gün için Türkiye’nin sigara ile mücadelede
geldiği nokta şudur: Türkiye en kapsamlı tütün
kontrol yasasına sahip dünyadaki 6 ülkeden
biridir (diğer ülkeler İngiltere, İrlanda, Yeni Zelanda, Uruguay, Buruni). Uygulamaları ve aldığı
olumlu neticeleri ile ülkemiz takdir edilmekte ve
diğer ülkelere örnek gösterilmektedir.
Memnuniyet verici bu gelişmelere rağmen bir
diğer gerçek ise kişisel özgürlükler gerekçe gösterilerek yasanın uygulamasında zafiyet oluşturabilecek bir hukuki sürecin başlatılmasıdır.
Danıştay’ın vermiş olduğu bir karar ile konu
halen Anayasa Mahkemesinin gündemine girmiş bulunmaktadır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım Türkiye’nin sigara ile mücadele geçmişi kişi ve kurumların üzerinde Türk Toplumunun ortak bir
iradesi ve başarısını yansıtmaktadır. Birer vatandaş olarak benimsediğimiz ve özümsediğimiz
konu ile ilgili uygulamalardan geri adım atmaya
neden olacak yaklaşımlardan başta siyasi ve
hukukçular olmak üzere tüm yetkililerden
sakınılmasını beklemek hepimizin en doğal
hakkıdır.
12
Ey lül 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Birçok hastalığın habercisi…
Göğüs ağrısı
neden olur,
ilk yardım
nasıl yapılır ?
Uzmanlar, göğüste bir yanma, batma şeklinde ağrı hissedildiği zaman bunun birçok
nedeni olabileceğini ancak ilk olarak kalp sorunun gelmesi gerektiği konusuna
dikkat çekiyor. Kalp spazmı ve kalp krizinin ilk belirtileri göğüste başlayıp, sol
omuza, çeneye ve sol kola yayılan ağrı olarak gösteriliyor.
GÖĞÜSTE hissedilen ağrı akla
ilk olarak kalp sorununu getirmesine karşın, akciğer,
boyun, omuz, göğüs kafesi,
karın içi organlar kaynaklı bir
hastalığı ve hatta psikolojik bir
ağrıyı dahi gündeme getirebilir.
Göğüs ağrısının ilk akla getirdiği sağlık sorunu kalp
hastalığı. Kalbi besleyen damarların yağlanması sonucunda
damarlarda daralma veya tıkanma oluşmaktadır. Buna bağlı
olarak kalbin beslenmesinde
bozukluk gelişmekte ve bu
bozukluk sonrası göğüs ağrısı
hissedilmektedir. Kalp damar
hastalıklarının başlangıç döneminde özellikle eforla artan ve
istirahatta azalan göğüs ağrıları
gözlenir. Hastalık ilerledikçe
istirahatta da göğüs ağrısı belirlenmeye başlar. Bu ağrılar
önemsenmediği takdirde kalp
krizi ile sonlanabiliyor.
Özellikle yaşlı, diabetik ve
hipertansiyon hastalarında bu
ağrıların dikkatle ele alınması
gerekiyor. Kalp spazmı ve kalp
krizlerinde gözlenen ağrı genellikle sol göğüsten sol omuza ve
kola, sırta yayılan yanma, ezici
baskı tarzında hissediliyor.
Bazen ağrı boyunda, diş etlerinde ve mide bölgesinde
hissedilebiliyor. Ağrı ile birlikte
fenalık hissi, bulantı, kusma,
soğuk terleme, nefes darlığı
görülebiliyor. Hastanın cildinde
solukluluk ve terleme mevcuttur. Hastanın yüz ifadesinde
endişe ve korku hâkimdir. Kalp
zarı iltihaplarında da sol göğüste
ağrı olabilir, ağrı süreklidir ve
beraberinde hafif ateş ve öksürük vardır.
Göğüste kuvvetli
ağrı nedenleri
Göğüste kuvvetli ağrı nedenleri
arasında en sık angina pektoris
ve miyokart enfarktüsü görülür.
Her ikisi de kalp kasının belli
bir yerine gönderilen kanın
azalması sonucu oluşur.
Uzmanlar, kalp spazmının
(Angina Pektoris) belirtilerini
şöyle sıralıyor:
Sıkıntı veya nefes darlığı
olur,
Ağrı hissi; genellikle
göğüs ortasında başlar, kollara,
boyuna, sırta ve çeneye doğru
ilerler
Sıklıkla fiziksel hareket,
fiziksel zorlanma, heyecan,
üzüntü yada fazla yemek yeme
sonucu ortaya çıkar,
Kısa sürelidir, ağrı yaklaşık 5-10 dakika kadar sürer.
Ağrı, istirahat ile durur, istirahat halindeyken görülmesi
ciddi bir durumu gösterir,
Nefes alıp vermekle
ağrının şekli ve şiddeti
değişmez.
Kalp krizinin (Miyokart Enfaktüsü) belirtileri olarak da
şu tespitler dile getiriliyor:
Hasta ciddi bir ölüm korkusu ve yoğun sıkıntı hisseder,
terleme, mide bulantısı, kusma
gibi bulgular görülür,
Ağrı; göğüs ya da mide
boşluğunun herhangi bir
yerinde, sıklıkla kravat bölgesinde görülür, omuzlara, boyuna, çeneye ve sol kola yayılır,
Süre ve yoğunluk olarak
kalp spazmı (angina pektoris)
ağrısına benzemekle birlikte
daha şiddetli ve uzun sürelidir,
En çok hazımsızlık, gaz
sancısı veya kas ağrısı şeklinde belirti verir ve bu nedenle bu tür rahatsızlıklarla
karıştırılır (Bu tür gaz yada kas
ağrıları, aksi ispat edilinceye
kadar kalp krizi olarak
düşünülmelidir),
Nefes alıp vermekle ağrının şekli ve şiddeti değişmez.
Akciğer hastalığı kaynaklı ağrı
Akciğer hastalıklarında da sıklıkla ilk belirti göğüs ağrısı
olabilir. Ağrı genellikle sağ
veya sol tarafta nefes almakla
artan batma şeklinde ağrıdır.
Beraberine öksürük ve balgam
çıkarma genellikle vardır. Akciğer kanserinde ve akciğerde
su toplandığı zaman öksürük olmaksızın kuru inatçı bir ağrı
Göğüs ağrısında
ilkyardım nasıl yapılır ?
Uzmanlar, göğüs ağrısı şikayeti bulunanlara yönelik
ilkyardım önlemlerini şöyle sıralıyor:
Hastanın yaşamsal bulguları kontrol edilir,
Hasta hemen dinlenmeye alınır, sakinleştirilir,
Yan oturur pozisyon verilir,
Kullandığı ilaçları varsa almasına yardım edilir,
Yardım istenerek sağlık kuruluşuna gitmesi
sağlanır,
Yol boyunca yaşam bulguları izlenir.
olabilir. Ağrı ile birlikte uzun
süren kanlı balgam çıkarma,
gece terlemesi, kilo kaybı altta
malin bir hastalık olabileceğini
düşündürür. Ani başlayan öksürük, ateş ve göğüs ağrısı daha
çok bronşit ve zatürreye
bağlıdır. Beraberinde boğaz
ağrısı, burunda akma, hapşırma
gibi diğer enfeksiyon belirtileri
de vardır.
Kemik ve kas ağrıları
Boyun ve sırt omurlarında
kireçlenme veya fıtıklaşma sinir
köklerine baskı yaparak boyuna, omuza ve kola, göğse vuran
ağrılara sebep olabilir. Bu durum özellikle sol tarafta olduğu
zaman kalp ağrıları ile karışabilir. Bu ağrılar boyun ve kol
hareketleriyle ayrıca ıkınma ve
öksürükle artan ağrılardır.
Boyun fıtığı olan hastalarda
boyun ağrısı olmaksızın sürekli
göğüs ve sırt ağrısı olabilmekte
ve bu hastalar tanı konulana
kadar kroner anjiyografiye
kadar gidebilmektedir. Soğuk
algınlığına bağlı olarak göğüs
ve sırtta kas ağrıları oluşabilir.
Döküntü bir hastalık olan Zona
da döküntüler başlamadan 1-2
Doç. Dr.
Ferit SARAÇOĞLU
Üreme Sağlığı
[email protected]
HPV Enfeksiyonları ve HPV Aşıları
H
uman Papilloma Virüsler (HPV) çok yaygın
görülen, belirti göstermeyebilen ve oldukça
bulaşıcı virüslerdir. Belirti görülmemesi nedeniyle insanlar farkında olmadan başka kişilere de
bulaştırabilmekte veya virüs sessizce vücutta
yaşamını sürdürebilmektedir. WHO (Dünya Sağlık
Örgütü) verilerine göre dünya'da yaklaşık her 10
kişiden 1’inde HPV vardır. Ayrıca kadın veya
erkek bir kişinin hayat boyu HPV ile infekte olma
riski %80'dir.
HPV enfeksiyonunun en önemli sonucu Rahim
Ağzı Kanseri veya bunun öncül lezyonlarının
gelişmesidir. Dünyada her 2 dakikada bir kadın
hayatını rahim ağzı kanserinden kaybetmektedir.
Tedavi edilebilenler ise doğurganlıklarını kaybetmekte, ameliyatla rahimin tamamı ve üreme organlarının bir bölümünü almak gerekebilmektedir.
Rahim ağzı kanserleri ülkemizde de kadınlarda en
sık rastlanan kanserler arasındadır. Bu nedenle
2008 Nobel Tıp ödülü HPV’nin rahim ağzı kanserine neden olduğunu bulan bilim adamına verilmiştir.
HPV’nin pek çok tipi bulunmaktadır. Bunların bir
bölümünün kanserojen özelliği fazlayken bir
bölümü de genital siğillere (kondülom) neden olmaktadır. Bir insanda hayat boyu genital siğil
oluşma riski %10 gibi yüksek bir orandır. Siğillerin
tedavisi mümkün olmakla birlikte oldukça sıkıntılı
bir süreçtir ve aileyi psikolojik olarak da olumsuz
etkilemekte, cinsel ve sosyal hayatları bozulmaktadır. Ayrıca siğillerin sıklıkla tekrarları (%65'e
varan tekrarlama oranları) söz konusudur.
HPV temel olarak cinsel temas ile bulaşır. Genitalgenital temas, el-genital temas veya oral-genital
temas ile bulaşabilir. Bulaşma için deri teması (epitel) yeterlidir. HPV deri teması ile bulaşabildiği için
ve bulaşan bireylerde uzun süre belirti göstermeyebildiği için insanlar farkında olmadan diğer insanlara bulaştırabilirler bu yüzden de çok yaygındır ve
dünyada en sık cinsel yolla bulaşan hastalıktır. Deri
teması ile bulaştığı için prezervatif kullanımı tam
koruma sağlayamaz. Doğum sırasında anneden
çocuğa bulaşma da olabilir. Bazı eşyalar (iç çamaşırı, mayo, cerrahi eldiven vb.) ile de bulaşma
olabilmektedir. HPV hem kadına hem de erkeğe
bulaşabilmektedir.
hafta önce sırt ve göğüste yanma, kaşınma ve zonklama şeklinde şiddetli ağrı olabilir.
Döküntülerin başlaması ile tanı
konulur. Zona hastalığında
döküntü geçse de ağrı aylarca
sürebilir.
Ülkemizde 2008 yılında büyük şehirlerimizden
birinde, hastaneye rastgele kontrole gelen 1800
kadın üzerinde yapılan bir araştırmada kadınların
%10,7’sinde genital siğillerin varlığı gözlenmiştir.
Kliniğimizde hiçbir bulgu ve belirtisi olmayan,
doğuma gelen gebelerde viruse rastlanma oranı %
10 olarak bulunmuştur. Bu da oldukça yüksek bir
orandır.
Mide hastalıkları
WHO ve diğer önemli kuruluşları ve doktor
dernekleri HPV'den korunabilmek için HPV aşısı
yaptırılmasını ve düzenli jinekolojik kontrolleri
(pap smear testi) önermektedir. HPV aşıları kızamık, kabakulak, verem aşıları veya grip aşısı gibi
korunmak için koldan yapılan bir aşıdır. İki tip aşı
vardır. Biri sadece kansere karşı korurken diğeri
hem kansere hem de siğillere karşı % 90-95’lik bir
koruma sağlamaktadır. Özel bir teknolojiyle hazırlanan HPV aşıları tüm dünyada çok yaygın olarak
kullanılmaktadır. Ciddi bir yan etkileri söz konusu
değildir. Bazı ülkelerde erkeklere de uygulanmaktadır. Erkeklere uygulanması penis kanserlerini engellemekte, eş ya da kız arkadaşlara bulaşmayı
önlemektedir.
Yemek borusunun ülserlerinde,
iltihaplarında göğüs ağrısı olabilir. Özellikle reflü hastalığı
olanlarda karın ağrısı olmaksızın nadiren sadece göğüste
yanma şeklinde ağrı olabilir.
Mide ülserinde ve gastritlerde
göğüs ağrısı ile birlikte ekşime,
yanma, şişlik, kabızlık ve gaz
şikâyetleri mevcuttur. Safra kesesi taşlarında ve iltihaplarında
sağ omuza, sırta, bele ve göğse
vuran ağrılar olabilir. Göğüs
ağrısı genellikle sağ tarafta olmak üzere bazen sol göğüste de
ağrı
hissedilebilir.
Sık
karşılaşılan panik atak durumunda da sıklıkla göğüs ağrısı
vardır. Göğüs ağrısıyla birlikte
hastada yoğun bir stres, nefes
darlığı, çarpıntı, ellerde uyuşma
söz konusudur.
Aşının yapılması gereken, hedef grubu 9-16 yaş
kızlardır. Ancak 45 yaşına kadar tüm kadınlara
yaptırılabilir. Tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerde
45 yaşa kadar kullanımı onaylanmıştır. Türkiye'de
de 45 yaşına kadar kullanımının ön onayı alınmıştır. HPV aşıları Dünya Sağlık Örgütü,
UNESCO, Uluslararası kadın hastalıkları dernekleri, Uluslararası çocuk sağlığı dernekleri ve son
olarak da Türkiye'de doktor dernekleri tarafından
önerilmektedir.
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Eylül 2010
13
Sıcak ve güneşin zararlı etkileri
DOÇ. DR. ÜLKER GÜL
SICAK ÇARPMASI
ANEAH 2. Dermatoloji Klinik Şefi
Çevre sıcaklığının arttığı durumlarda
gözlenen en ağır bulgu sıcak çarpmasıdır. Sıcak çarpması, vücut
ısısının 40 oC üzerine çıkması,
merkezi sinir sistemi bulguları ve
bazı olgularda terlemenin olmaması
ile birlikte olan bir tablodur. Birçok
organda hasarlanma yapabilir, hatta
ölüme neden olabilir.
BU YAZ aşırı sıcak hava ülkemizi de
etkisi altına aldı. Bu nedenle hem aşırı
sıcaklardan ve hem de güneşin zararlı
etkilerinden korunmamız önemli hale
gelmiştir.
AŞIRI SICAK HAVANIN ZARARLI ETKİLERİ
Normal koşullarda organizmamız vücut ısısını 36-38 oC arasında tutmaya
çalışır. Çevre sıcaklığının artmasına
bağlı olarak terleme gibi fonksiyonlar
ile bu denge korunmaya çalışılır. Ancak çevre ısısı arttıkça, vücudumuzdaki sıcaklığın etkisini azaltıcı
mekanizmalarda bozulma ve takiben
de bazı organlarımızda bozukluklar
ortaya çıkar.
Çevre sıcaklığının arttığı durumlarda
hafif bulgulardan ölüme kadar varabilen organ hasarları ortaya çıkabilir:
Sıcak havalarda vücudun kapalı ve
giysi ile sürtünmenin olduğu alanlarında isilik oluşumu artar. Bazı
kişilerde el ve ayaklarda sıcağa bağlı
ödem gözlenir. Aşırı terleme ile
kaybedilen sıvı ve elektrolitlere bağlı
olarak kramplar, senkop, sıcak
yorgunluğu ve en ciddi bulgulardan
biri olan sıcak çarpması bulguları ortaya çıkabilir.
Aşırı sıcaklardan çocuklar, yaşlılar
ve hamileler çok etkilenir. Ayrıca
yüksek sıcaklık ve aşırı terleme nedenleri ile kalp, yüksek tansiyon,
şeker ve böbrek hastalarının özellikle
dikkatli olmaları gerekir. Çevre sıcaklığının yüksek olduğu günlerde,
vücut ısımızı arttıran fiziksel aktivitede bulunma ve bazı ilaç kullanımlarından da sakınılmalıdır. Bu nedenle çevre ısısı yükseldiğinde sportif
veya mesleki aşırı fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır.
Çevre sıcaklığının arttığı bu günlerde
riskli grupların özellikle dikkat etmeleri gerekir. Aşırı sıcak ortamda
bulunmamaları, ince ve nem alan
giysiler giymeleri, sıvı ve kaybedilen
elektrolitleri almaları gerekir.
Aşırı eksersizlerden uzak durulmalıdır.
Muayene bulguları:
Vücut ısısı 40oC üzerindedir,
Aşırı çevre ısısına rağmen
hastalar terleyememektedirler,
Taşikardi vardır,
Bilinç bulanıklığı, irritabilite,
halusinasyon, koma gelişebilir.
Hastalar mutlaka bu bulgulara
neden olabilecek başka hastalıklar yönünden araştırılmalıdır.
Bazen sıcak çarpması ile
beyin kanaması, sinir sistemini tutan bazı
hastalıklar, hipoglisemi, tiroid
hastalıkları, zehirlenmeler gibi
hastalıklar birbiri ile
karışabilir.
davi için doktorunuzun önerilerine
uyulmasının yanı sıra en önemli faktör hastalık oluşumuna yatkınlık
yaratan risk faktörlerinin ortadan
kaldırılmasıdır. Şişman olguların kilo
vermesi, nem alan pamuklu giysilerin tercih edilmesi gibi önlemler
alınmazsa tekrarlama kaçınılmazdır.
2. Miliyarya (İsilik): Ter bezi
kanalının tıkanmasına bağlı oluşan
bir hastalıktır. Sıcak ve nemli ortamlarda oluşmaya meyillidir. Bu nedenle yaz aylarında gözlenir. Ayrıca
ateşli hastalıklar, terlemeye neden
olan ilaç alımı gibi durumlarda da
gözlenir. Normal görünümlü deri üzerinde içi su dolu kabarcıktan deri
renginde ya
da kır-
Sıcak
çarpması
gelişen olgular hastane
ortamında
organ
fonksiyonlarını yerine getirme amacı ile dikkatli
takip edilmelidirler.
Çevre sıcaklığının artması bazı deri
hastalıklarının ortaya çıkmasını da
kolaylaştırır:
1. İntertrigo: Kıvrım bölgelerinde
sürtünmeye bağlı kızarıklık, kaşıntı
ve sulantı ile gözlenen bir hastalıktır.
Sıklıkla meme altı, kasıklar ve koltuk
altı etkilenir. En sık olarak bayanlarda ve meme altında gözlenir. İntertrigo gelişiminde şişmanlık, şeker
hastalığı, terleme; dar, ter almayan
ve sürtünme yaratan giyim tarzı, kötü
hijyen risk oluşturur. Çevre ısısının
yüksek olduğu zaman dilimlerinde
daha çok gözlenir. Zaten nemli olan
bu bölgede yüksek ısı nedeni ile nem
daha da artar ve sonucunda da
maserasyon gelişir. Mikroorganizmalar ve mantarlar bu bölgeye yerleşebilir. Te-
mızı
kabarıklıklara kadar değişik görünümleri
vardır. Bazı kişilerde kaşıntı gözlenebilir. Kaşıntı varsa bu kabarcıklarda iltihaplanma ortaya çıkabilir.
Aşırı terleme yaratacak ortamlardan
uzak durulması, nem alan ve dar olmayan giysilerin tercih edilmesi
önemlidir.
3. Tinea pedis (Ayakta gözlenen
mantar
hastalığı):
Mantar
hastalığına neden olan dermatofitler,
nemli ortamı çok severler. Bu nedenle de özellikle ayakta nemin yüksek olduğu ayak parmak aralarında
daha çok hastalık oluştururlar.
Böylece çevre sıcaklığının yükseldiği yaz aylarında terleme nedeni
ile ayak parmak aralarında nemlilik
ve buna bağlı olarak da mantar
hastalığı gelişim riski artar. Bu nedenle yazın ayağın kuru tutulması ayrı bir
önem taşır.
Altı hakiki
kösele, üzeri
deri açık
ayakkabılar
t e r c i h
edilmeli ve
saf pamuklu
çoraplar giyilmelidir. Eğer
aşırı terleme var
ise gün içinde çoraplar değiştirilmelidir. Mantar
hastalığı bulunan
kişilerin çok hızlı
olarak hastalıklarını
tedavi ettirmeleri ve
tekrar hastalanmamak
için de ayak sağlıklarına
dikkat etmeleri gerekir.
Ayaktaki mantar hastalığı
kaşıntılı bir durumdur. Hasta
kaşıdığı zaman, kaşıma ile oluşturulmuş deri çatlaklarından bakteriler
girerek deri altında ciddi iltihaplanmalara da neden olabilir.
GÜNEŞTEN KORUNMA
Yazın bir diğer dikkat etmemiz
gereken diğer bir faktör de güneşin
yan etkilerinden korunmaktır.
Bilindiği üzere ozon tabakasının incelmesi ve yer yer yok olması nedenleri ile güneşin zararlı ışınları
yeryüzüne ulaşmaktadır. Buna bağlı
olarak derimizde yaşlanmadan (fotoyaşlanma) deri kanseri gelişimine kadar
birçok zararlı etki ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği üzere son yıllarda insanlar
derilerinin daha genç görünebilmesi
için çok fazla para harcamaktadır. Deri
yaşlanmasını geciktirici en ucuz yöntem, derimizi güneşten korumaktır.
Kontrolsüz güneş temasının en korkutucu yanı ise deri kanseri oluşumudur.
Uzun yıllar boyunca güneş teması deri
kanseri oluşumunu
arttırır. Ayrıca
çocukluk döneminde
güneş
yanığı geçiren kişilerde
malign
melanoma denilen deri
kanseri gelişimine de yatkınlık vardır.
Güneş teması ile bazı hastalıklar
ortaya çıkabileceği gibi, bazı
hastalıklarda da alevlenmeler
görülebilir. Güneş teması ile bazı
kişilerde polimorf ışık erüpsiyonu,
aktinik prurigo, solar ürtiker gibi
güneş ile ortaya çıkan deri hastalıkları
gelişebilir. Ayrıca sistemik lupus
eritematozus, psoriasis, akne, rozasea
gibi hastalıklarda da güneş ile
alevlenme ortaya çıkabilir. Bazı ilaçlar
da güneş teması ile deride kızarıklığa
neden olabilir. Bu nedenlerden dolayı
herhangi bir hastalığı bulunan ya da
ilaç kullanan kişilerin yaz tatiline
gitmeden önce doktorlarına danışmalarında yarar vardır. Güneş teması
ile derisinde değişiklik ortaya çıkan
ya da mevcut deri hastalığında
alevlenme olan kişiler de en kısa
sürede doktora başvurmalıdırlar.
için birinci sırada yer alan altın standart güneş ışınlarının çok yoğun
olduğu zaman diliminde dışarıya çıkmamaktır. Yani saat 10.00 ile 16.00
arasında güneş altında bulunmamak
gereklidir. Gölgede bulunmak yeterli
koruma sağlamaz. Deniz, kum, kar,
beton, cam, asfalt gibi yüzeylerde yansıma oldukça fazladır. Bulutlu
havalarda da dikkatli olmamız gerekir.
Güneşin etkisi bulutlu havalarda ancak
%30-50 oranında azalmaktadır. Her
1000 metre yükselme ile yeryüzüne
ulaşan ultraviyole miktarı %10-12
oranında artar.
Bu nedenle deniz seviyesinden yüksek coğrafi alanlarda yaşayanlar ya
da kayak gibi kış sporları ile ilgilenen
kişilerin de güneşten korunmaları
önemlidir.
Korumada ikinci önemli unsur ise
giysiler ile korunmaktır. Giyinmek
halen en ucuz ve yan etkisiz güneşten
korunma yoludur. Bunun için derimizi mümkün olduğu kadar kapalı tutan kıyafetler giyinmeliyiz. Sıkı
dokunmuş koyu renkli kumaşlardan
üretilen giysilerin koruyuculuğu yüksektir. Ayrıca yıkanmış kıyafetlerin
koruyuculuğunun da arttığı unutulmamalıdır. Islak giysiler daha az koruyucudur, bu nedenle ıslak giysiler
ile dolaşılmamalıdır. Korunmada 10
cm ve üzerinde speri olan şapkalar ve
geniş çerçeveli güneş gözlüğü kullanmak, da çok önemlidir.
Güneşten korunmada üçüncü aşama
güneşten koruyucu kremler kullanmaktır. Toplum içinde yanlış bilinen
en önemli husus, güneşten koruyucu
kremler ile ilgilidir. Hiçbir güneşten
koruyucu ürün tek başına mükemmel
koruma yapamaz. Mutlaka yukarıdaki kurallara uyulması gerekir.
Güneşin zararlı etkilerinden korunmak
Güneş koruyucu satın alırken
dikkat edilmesi gerekenler
Güneşten koruyucu ürünlerin
hem UVA ve hem de UVB’ye
karşı koruyucu olmasına dikkat
edilmelidir. Koruyucu kremlerin
üzerinde SPF (güneşten koruma
faktörü) değeri rakam ile belirtilir.
Bu rakam sadece UVB’ye karşı koruyuculuğu temsil eder. Ürünlerin
üzerinde UVA’ya karşı koruyucu
olduğu ibaresi de bulunmalıdır.
Ürünler kokusuz ve renksiz olmalıdır. Kolayca güneş yanığı
oluşan açık tenli kişiler, çocuklar ve
yaşlılar SPF 30 ve üzerindeki faktörlü ürünleri kullanmalıdırlar.
Güneşe çıkmadan 15-30
dakika önce sürülmelidir.
Kullanımda yapılan
yalnışlardan biri de kullanım miktarı ve sürülme
sıklığıdır. Hiçbir ürün birkez
sürüldükten sonra gün boyu
koruyucu değildir. Koruyucu ürünler deride boş alan bırakılmaksızın bol miktarda
sürülmelidir ve her 3
saatte bir tekrar sürülmelidir. Elleri yıkama, aşırı teleme ya
da duş alma gibi durumlarda mutlaka 3 saati beklemeden tekrar
sürülmelidir.
Ürünler suya, terlemeye, ısıya ve
sürtünmeye dayanıklı olmalıdır.
Ancak bu durum gün boyu koruduğu anlamına gelmez. Yine 3
saatte bir tekrar sürülmelidir.
Dudaklarımıza da koruyucu
faktörlü ürünler ile kremlemek
gereklidir.
Güneşten koruyucu ürünlere
karşı da allerji gözlenebilir. Deride
yanma, batma, kızarıklık gibi bulgular gözlenirse kullanım
kesilmeli ve en kısa
sürede doktora
başvurulmalıdır.
N u m u n e G a z et es i
Eylül 2010
H A B ERLER
15
Sigarayı bırakanlara
sağlıklı beslenme önerileri
Sigarayı bırakma ile birlikte özellikle psikolojik bağımlılığı olan
bireylerde aşırı besin tüketimine eğilim görülmekte, kolay
tüketilebilir ancak yüksek kalorili besin alımı artmaktadır. Sigarayı
bıraktıktan sonraki ilk 3 gün en zor dönemdir.
DÜNYADA olduğu gibi ülkemizde de
sigara içmek yaygın bir alışkanlık ve
önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Türkiye Avrupa ülkeleri arasında
tütün tüketiminde üçüncü sırada,
Dünya ülkeleri arasında yedinci
sıradadır. Ülkemizde 17 milyon kadar
sigara içen kişi vardır ve her yıl 100
bin kişinin sigaraya bağlı nedenlerle
yaşamını kaybettiği tahmin edilmektedir. Bu sayı trafik kazalarına bağlı
ölümlerden 15 - 20 kat fazladır.
Sigarayı bırakmak, kişinin sağlığında
belirgin iyileşmeler sağlamakta,
sigarayı bırakmayı takip eden ilk
20 dakika içerisinde vücudumuzda
bir takım önemli ve faydalı değişiklikler olmaya başlamakta ve sigara
içilmediği yıllar boyunca devam etmektedir.
Sigarayı bıraktıktan 20 dakika sonra
kan basıncı ve nabız sayısı normale
döner, 12 saat sonra kandaki karbon
monoksit düzeyi normal seviyesine
düşer, 2 hafta – 3 ay sonra kalp krizi
geçirme riskiniz azalmaya başlar ve
akciğer fonksiyonları gelişmeye
başlar, 1 ay -9 ay sonra nefes darlığınız ve öksürüğünüz azalır, 1 yıl
sonra kalp krizi geçirme riskiniz
sigara içen birine göre yarı yarıya azalır.
Sigarayı bırakan bireylerde sıklıkla
görülen şikâyetlerden biri kilo
alımıdır. Sigara içenler sigara
içmeyenlere göre daha az iştahlıdır.
Bu durum sigara içenlerde yeterli ve
dengeli besin seçimini de olumsuz
etkilemektedir. Sigarayı bırakma ile
birlikte özellikle psikolojik bağımlılığı olan bireylerde aşırı besin tüketimine eğilim görülmekte, kolay
tüketilebilir ancak yüksek kalorili
besin alımı artmaktadır. Sigarayı
bıraktıktan sonraki ilk 3 gün en zor
dönemdir. Özellikle ilk günlerde
sigara içme krizinden kurtulmak için
aşırı yeme eğilimini önlemek amacıyla fiziksel açlıkla duyguların neden
olduğu açlık arasındaki farkı öğrenmeye çalışmak çok önemlidir.
Romatizma Üzerine-7
Romatizma İle Yaşamak
Yapılan pek çok bilimsel araştırmada,
sigara dumanındaki pek çok maddenin oksidan olarak etki gösterdiği,
vücutta hücre hasarına neden olan ve
bağışıklık sistemini olumsuz etkileyen serbest radikal oluşumunu arttırdığı bildirilmektedir. Bu nedenle
sigara içenlerde vücudun savunma
sisteminde antioksidan olarak görev
yapan E, C vitaminleri ile A vitaminin
ön maddesi B karotenin kandaki seviyeleri düşüktür. Ayrıca, sigara içiminin bazı B grubu vitaminlerin
düzeyini, özellikle de B12 vitaminini
düşürdüğü de yapılan çalışmalarda
bildirilmektedir.
Sigaraya Bırakanlara
Sağlıklı Beslenme Önerileri
Sigarayı bırakma ile birlikte tat
ve koku alma duyusu iyileştiği için
besinlerinizi yavaş tüketerek her
lokmanın keyfini çıkarın. Unutmayın ki sigarayı bırakmak ve
sağlığınıza kavuşmak için en önemli
neden kendinizsiniz.
Yaşamın her döneminde yeterli
ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört
besin grubunda bulunan çeşitli
besinler en az 3 ana ve 3 ara öğünde
yeterli miktarlarda alınmalıdır.
Bu geçiş döneminde kilo kontrolünü
sağlamak
amacıyla;
acıkıldığında ya da yeme ihtiyacı
duyulduğunda tüketilecek besinlere
dikkat edilmelidir. Örneğin sıcak
çikolata yerine süt içilmesi ; tatlı
yerine meyve yenilmesi, kalorisi
yüksek kuruyemişler yerine kuru
meyvelerin tüketilmesi tercih
edilmelidir. Evde ya da işyerinizdeki çekmecede enerji yoğunluğu yüksek besinlerin bulundurulmaması, çay veya kahveyle
birlikte sigara içilmesi istendiğinde
taze sıkılmış meyve suyu ya da
meyve özlü çayların tüketilmesi tercih edilmelidir.
Yemek yerken, porsiyon büyüklüklerinin azaltılması, küçük kase ve
tabaklar kullanılması da kilo kontrolünün sağlanmasına yardımcı olacaktır.
Sigarayı bırakan bireylerde
savunma sistemini güçlendirmek ve
oluşan serbest radikallerin vücuda
verdikleri hasarın vücut tarafından
onarılmasına yardımcı olmak
amacıyla antioksidan vitaminlerden
zengin sebze ve meyve tüketiminin
Prof. Dr.
Yaşar KARAASLAN
Pencere
Kendinizi Eğitin, Tedavi Programına
Uyun ve Uyumlu Bir Hasta Olun
omatizmalı insanların da diğer insanlar gibi ağrısız
ve aktif yaşamaya hakları vardır. Romatizmaya
karşı kapsamlı ve etkili bir tedavi ile hayatı daha
güzel ve daha aktif hale getirmek mümkündür.
Hastalığınız hakkında daha fazla bilgi, onun üzerinde
daha fazla kontrol kurmanız ve tedavisinde daha
başarılı olmanız demektir. Hastalığınız ve kullandığınız
ilaçlar hakkında, uzman olmayan kişilerin sözlerine
itibar etmeyin ve tedavinizi aksatmayın. Aktif bir hayat
yaşamak, romatizmanın en etkili tedavisidir. Öncelikle
romatizmal bir hastalığınız olduğunu kabul edin. Tedavinizin sorumluluğunu alarak ağrınızı ve hastalığınızı
nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenebilir ve egzersizi en
etkili şekliyle kulla-nabilirsiniz.
R
İyimser Olun
Romatizmaya karşı en güçlü silahlardan biri olumlu bir
tavırdır. İyimser bir bakışa sahip olmak şikayetlerinizi
kontrol etme kabiliyetinizi artırır ve hayat standardınızı
yükseltir. Aşağıda size daha pozitif ve yararlı bir bakış
açısı sağlayacak ve romatizma ile yaşamanızı kolaylaştıracak bazı öneriler sunulmuştur:
1- Romatizma ve tedavi yolları hakkında bilgi sahibi
olun.
[email protected]
2- Hastalığınız ve kullandığınız ilaçlar hakkında, uzman
olmayan kişilerin sözlerine itibar etmeyin ve tedavinizi
aksatmayın.
3- Duygularınızı, korkularınızı ve endişelerinizi doktorunuzla, aile üyeleriyle ve arkadaşlarınızla paylaşın.
4- Egzersiz yapma gibi olumlu aktivitelerle olumsuz
duygularınızı yenin.
5- Esnek olun; ağrılarınızın arttığı veya hastalığınızın
alevlendiği durumlarda paniklemeyin ve doktorunuzu
arayın.
6- Kilonuz fazla ise kilo vererek eklemlerinize binen
yükü azaltın.
7- Hareketsiz bir yaşam tarzından sakının. Bu tip bir
yaşam tarzı kilonuzun artmasına, kaslarınızın ve kemiklerinizin zayıflamasına ve zorlanma ve travmalara karşı
daha duyarlı hale gelmenize neden olabilir.
8- Kontrolünüz dışındaki durumları kabul edin ve bunlar yerine değiştirebileceklerinize yoğunlaşın.
9- Ağrı-stres-depresyon-ağrı zincirini nasıl kıracağınızı
öğrenin; sevdiklerinizle birlikte olmaya, egzersiz yapmaya, dinlenmeye ve diğer sevdiğiniz aktiviteleri yapmaya çalışın
10- Aşağıdaki veya yerdeki bir şeyi kaldıracağınız
zaman, çömelmeyin veya diz çökmeyin. Bu hareketler
dizlerinize ve kalçalarınıza çok yük binmesine neden
olur.
arttırılması gerekmektedir. İmkanlar
dahilinde her gün mevsiminde bol
bulunan sebze ve meyvelerden en az
5 porsiyon tüketilmesi önerilmektedir.
Sigarayı bırakanlarda görülen
bir diğer sorun kabızlık şikayetleridir. Kabızlık şikayetlerinin
azaltılması için, tam tahıl ürünleri
ve kepekli ürünleri tercih etmek,
kuru meyvelerden özellikle erik,
incir ve kayısı tüketimini arttırmak,
posa içeriği yüksek olması nedeniyle sebze ve meyve tüketimini
arttırmak önerilmektedir. Şikayetlerin azaltılmasında haftada en az 3
kere yarım saat kadar tempolu
yürümek veya sabah kahvaltıdan
önce 15 dakika boyunca karın
kaslarının çalışmasını sağlamak da
yararlı olacaktır.
Sigaranın vücutta neden olduğu toksik maddelerin atılabilmesi için en iyi
kaynak sudur. Bu nedenle, her gün en
az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su
içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında
ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı,
açık çay gibi içecekler tercih edilmelidir.
Bunun yerine dizlerinizi bükün ve kaldıracağınız şeyi
bacaklarınızın kuvvetiyle kaldırın ve sırtınızın düzlüğünü koruyun.
11- Ev ve iş yerinizde mobilyalarınızı size uygun olanlarından seçin ve güvenli ve konforlu bir şekilde yerleştirin.
12- Evinizde uygun boyda ve sırt destekli en az bir rahat
sandalyeniz olsun. Alçak ve yumuşak kanepeler ve sandalyelerde hem oturup-kalkmanız zor olur, hem de dizlerinize çok yük biner.
13- Dengenizi veya yürümenizi zorlaştıran bir romatizmanız varsa tuvalet yolunda, banyo küvetinde veya
duşta ekstra destek için parmaklıklar yaptırın. Oturup
kalkmanızın daha rahat olacağı yüksekçe bir tuvalet oturağı kullanın.
14- İyi destekli, geniş uçlu, topuksuz veya alçak topuklu
ve rahat bir ayakkabı giyin.
15- Soğuk, stres, aşırı yorgunluk ve uykusuzluk gibi
yakınmalarınızı artırabilecek faktörlerden sakının.
16- Sigara içmeyin.
17- Günde en az 2 su bardağı süt/yoğurt almaya özen
gösterin.
18- Kullandığınız ilaçların etkilerini, yan etkilerini ve
nasıl kullanılmaları gerektiğini iyi öğrenin ve ilaçlarınızı
düzenli kullanın. Yakınmalarınız azaldığında doktorunuza danışmadan kendiniz ilaçları kesmeyin.
19- Düzenli ve dengeli beslenin. Diyetinizde süt ve süt
ürünlerini, meyve ve sebzeleri tercih edin ve şekerli,
unlu ve tuzlu rafine gıdalar ile asitli içeceklerden
sakının.
20- Kullandığınız ilaçlar ile ilgili olarak bir yan etki meydana geldiğinde ilacı kesin ve doktorunuza haber verin.
Gelecek ay yeniden buluşmak ümidi ile sağlıklı ve
ağrısız günler dilerim.
1 6 Ey l ül 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Sürekli rahatsız eden ses…
Dr. Ecz.
A. Alper ŞAHİN
Kulak çınlaması
Kulak çınlaması, ciddi bir rahatsızlığın
belirtisi olarak görülmese de verdiği rahatsızlık nedeniyle insanları olumsuz
yönde etkileyen bir durum. Hafif bir
kükremeden, kuvvetli çığlığa kadar
uzanan bir yelpazede görülebilen çınlamalara bu alanda uzman bir doktorun
yardımıyla çözüm bulunabilir.
YAYGIN olarak görülmesine
karşın kafa gürültüsü ve kulaklardaki çınlama bir hastalık
olarak tanımlanmıyor. Çınlama rahatsız edici olsa da ciddi
bir sorunun uyarısı olması durumuna ender rastlanıyor.
Latince “çınlamak” anlamındaki tinnire kelimesinden gelen tinitus bir dizi sağlık sorununun neden olabildiği bir
olgu olarak ortaya çıkabiliyor.
Halk arasında kulak çınlaması
olarak tabir edilen bu durum,
yaşla bağlantılı işitme kaybı
veya kulak yaralanmasının
sonucu olabileceği gibi
dolaşım sisteminizdeki bir
hastalığın göstergesi de olabilir. Çoğu insan, çınlamayı
denetim altına alarak veya altında yatan nedenleri tedavi
ederek semptomlarının zaman
içerisinde iyileştirilebileceğini
bulmuştur. Tinitusun yarattığı
ses rahatsız edici olsa da,
hastalığın, ciddi bir sorunun
uyarısı olmasına ender rastlanıyor.
Bizim Eczane
[email protected]
Oruç ve Sağlığımız
Gürültünün şiddetini
azaltmak ve buna olan
direncinizi artırmak için
şu teknikleri deneyin:
Bazı nedenler kötü değildir.
Örneğin küçük bir kulak kiri
geçici bir süre çınlama yapabiliyor. Bunun yanında enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi
ve orta kulaktaki kemiklerin
eklem yerlerinin sertleşmesi
gibi daha önemli nedenler de
olabilir. Çınlama baş ve boyun
bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge
ve işitmeyi sağlayan sinirden
kaynaklanan bir tümörden
(akustik nörinom) dolayı da
olabilir. Bu problemlerde
işitme kaybı da vardır. Allerji,
yüksek veya düşük tansiyon,
tümör, şeker hastalığı, tiroid
problemleri, baş ve boyun
bölgesine gelen darbeler ve
birçok diğer nedenler: bazı
romatizma ilaçları, bazı antibiyotikler, sakinleştirici
ilaçlar ve aspirin çınlamaya
neden olabilir. Her durum için
tedavi çok farklıdır. Bu nedenle konusunda uzmanlaşmış
bir doktora kontrol olmak ve
kulak çınlamasının gerçek nedenini bulmak önem taşıyor.
Olası tahrik edicilerden kaçının. Kulak çınlaması;
yüksek sesler, nikotin, kafein, kinin içeren maden suyu
(sıtmayı tedavi etmek için kullanılan maddenin aynısı),
alkol ve aşırı dozda aspirin nedeniyle daha da kötü hale
gelebilir. Nikotin ve kafein kan damarlarınızı sıkıştırarak,
damarlarınız ve atardamarlarınız içerisinden olan kan
akışı hızını artırır. Alkol, kanınızın kuvvetini, özellikle iç
kulak bölgesinde daha fazla kan akışına neden olarak
artırır.
Gürültüyü perdeleyin. Sakin bir ortamda, bir vantilatör, hafif bir müzik ve kısık seste dinlenen radyo, çınlamadan kaynaklanan sesin örtülmesine yardımcı olabilir.
Bazı insanlarda, hoş bir ses çıkaran işitmeye yardımcı cihazlara benzer aygıtlar olan çınlama gizleyicileri işe
yarayabilir.
İşitme yardımcı cihazı takın. Eğer çınlamaya işitme
kaybı eşlik ediyorsa, işitmeye yardımcı cihazlar dışarıdan
gelen sesleri çoğaltarak, çınlamanın gürültüsünü daha az
belirgin hale getirebilir.
Stresi kontrol altına alın. Stres, çınlamayı daha kötü
kılabilir. İster rahatlama terapisi, ister biyo-geribildirim,
isterse egzersiz aracılığı ile olsun, stres yönetimi biraz
rahatlama sağlayabilir.
Bulgu ve belirtiler
Kulağınızda, çınlama,
vızıltı, ıslık veya tıslama sesi
İşitme kaybı
Gürültü, (Ton açısından,
alçak sesle kükremeden, yüksek sesle çığlık atmaya kadar
farklılık gösterebilir.)
Sebepleri
Sesin sadece hasta tarafından
duyulduğu subjektif çınlamanın birçok olası nedeni bulunabiliyor.
Müzik
Dersleri
Çınlama çoğunlukla işitme
sinirlerinin mikroskopla görülebilecek kadar küçük olan
uçlarında meydana gelen hasarlardan ötürü gelişir. Bu sinir
uçları sağlıklılığı doğru ve kesin
duymayı sağlar ve bunlarda
meydana gelecek bir hasar
işitme kaybı ve kulak çınlamasına yol açar. İlerlemiş yaşla birlikte sinir uçlarında bazı
değişiklikler meydana gelir bu
da beraberinde çınlamayı getirir.
Dans
Tiyatro
Dersleri
Dersleri
Günümüz dünyasında yüksek
ses kulak çınlamasının
muhtemelen en sık rastlanan
nedenidir ve işitme kaybına da
yol açar. Ne yazık ki birçok insan endüstriyel gürültünün,
yangın alarmlarının, yüksek
sesle müzik dinlemenin ve
diğer gürültülerin ne kadar
zararlı olduğundan ya habersiz
ya da bunu umursamamaktadır. Stereo kulaklıklarla yüksek müzik dinlemek riski daha
Resim
Müzik
Dersleri
Dersleri
da fazlalaştırmaktadır.
Öneriler
Bazen kulak çınlaması semptomları zaman içerisinde iyileşir. İyileşme sadece fiziksel
değişikliklerin sonucu değildir;
çünkü kulaklarınızda meydana
gelen her türlü hasar kalıcıdır
ve geri dönülemez. Bunun
yerine, birçok insan semptomları azaltmak için ayarlamalar yapmayı öğrenmektedir.
ÇocukTiyatro
Grubu
Dersleri
Dersleri
Ulaşım
İletişim
Bir Ramazan ayına daha gelmiş bulunuyoruz.
Oruç, günümüzde birçok hekim tarafından sağlıklı
kişilerde midenin dinlenmesi ve vücutta detoks
etkisi yapması nedeniyle yararlı görülmektedir. Bu
konuda yurt dışı ve yurt içi birçok bilimsel makale
ve araştırma da mevcuttur. Ancak hastalar ve bazı
yaşlılar için oruç ibadeti belli başlı sağlık problemlerine yol açtığı için önerilmemektedir.
Ramazan ayı boyunca başta yaşlı ve hamileler
olmak üzere; kalp, hipertansiyon, şeker hastalığı,
mide rahatsızlığı ve ruhsal problemler gibi kronik
hastalığı bulunanların oruç tutmalarının sakıncalı
olduğu bilinmektedir. Bu anlamda kişilerin oruç
tutma kararını verirken mutlaka bir genel sağlık
kontrolünden “check up” geçmeleri ve doktorlarına danışmaları önerilmektedir. Bazı hastalar en
azından doktor kontrolüyle dini görevlerini yerine
getirmelidir.
Ramazan ayında tüm günlük aktivitelerin farklılaşması ile bazı sağlık sorunları tetiklenebilmektedir.
Özellikle hava sıcaklarının arttığı günlerde, Ramazanda geç saatte yemek yenilmesi ya da çok
erken sahura kalkılması nedeniyle uyku saatlerinin
azalması kişinin düzenini bozabilmektedir. Bu nedenle hastalar ramazan öncesi kurmuş oldukları
sağlık düzenini mutlaka bu ayda da korumaya
özen göstermelidir.
Günümüzde kullanılan pek çok ilaç tek dozla etkili
olmakla birlikte yine de sıcak havalarda ve ramazanda gün içersinde uzun süreli ilaç alınmaması durumlarında bazı hastalar için sıkıntılı
sonuçlar doğabilmektedir. Şeker ve hipertansiyonlu hastalar oruç tutmak isterlerse mutlaka doktorlarına danışmaları gerekir. Bu anlamda tansiyon
kontrolü çok iyi olmayan hastaların oruç tutmaları
hekimlerce önerilmemektedir. Hekimlerimiz oruçlu hastaların metabolizmalarının açlığa göre
düzenlendiğini belirtmektedir. Kandaki elektrolitlerin ve bazı enzim seviyelerinin oranları değişmektedir.
Ayrıca hastaların kullandıkları ilaçların etkileştiği
proteinlerin miktarı değişebilir. Bu ve benzeri nedenlerle bazı hastaların oruç tutmaları uygun olmayabilmektedir. Doktor ve eczacılar hastaların
beslenme ve tedavilerini görüşüp, hastaların
ilaçları ile ilgili gerekli düzenlemeleri yaptıktan
sonra hastalar oruç tutabilmelidir.
Ramazan ayında ilaç kullanımları kadar beslenme
düzenlerinin de oluşturulması önem taşımaktadır.
Bu anlamda hastalar diyetisyenlerin kontrolünden
de geçmelidir. Oruç sağlıklı olanlara farz bir ibadettir ve tüm ilmihal kitaplarında da yazıldığı gibi
oruç için en önemli şartlardan biri sağlıklı olmaktır.
Hasta ve hastalık sürecinde olanlara ise farz
değildir.
T.C.
M.E.B.
- Konservatuarlara Hazırlık
- Müzik Bölümlerine Hazırlık
- Şan,Solfej
Güzel- Sanatlar
Repertuar Eğitim
- Piyano,Org
Kursları
- Gitar
- Keman
(Resim-Müzik-Dans-Tiyatro)
- Bağlama,Ud
- Yan Fülüt
- Klarnet - Saksafon
- Vurmalı (Bateri - Perküsyon)
- Kanun
- Tulum - Kemençe
Sanatın Başarıya Dönüştüğü Adres
- Konservatuara
- Klasik SalonHazırlık
Dansları
- Dramatik
Yazarlık
- Arjantin
Tango
- Bölümlerine
Hazırlık
- Latin Dansları
(Tango, Waltz, Swing,
- Sinema
Salsa,
Rhumba,
Cha-Cha)
- Dizi
- Oryantal
- Belgesel
- Bale
- Reklam
- Rock’n
Rol
- Klip
(Canlandırma)
- Halk(Seslendirme)
Oyunları,
- Dublaj
- Horon, Zeybek,
- Drama
- Çökertme,
- Çocuk
Drama Roman,
- Efe, vb.Yazarlık Atölye
- Dramatik
- Çiftetelli
(Hobi)
- Diksiyon
- Konservatuarlara Hazırlık
- Müzik Bölümlerine Hazırlık
- Şan,Solfej
- Repertuar
- Güzel
Sanatlar ve
- Piyano,Org
Eğitim
Fakültelerine Hazırlık
(Grafik,
Resim, Heykel, Seramik,
- Gitar
Animasyon,
Tekstil, Sahne
- Keman
Tasarımı, İç Mimarlık, Takı
Bağlama,Ud
Tasarımı, Endüstriyel Tasarım vb.)
- Yan Fülüt
- Anadolu
Güzel Sanatlar
- Klarnet
- Saksafon
Liselerine
Hazırlık
- Vurmalı
- Hobi
Dersleri(Bateri - Perküsyon)
Kanun
(Sulu- Boya,
Yağlı Boya,
- Tulum
Kemençe
Portre,
Heykel,-Seramik,
Ahşap Boyama, Ebru,
Takı Tasarımı)
- Konservatuara Hazırlık
- Dramatik Yazarlık
- 05-15 Yaş Grubu
- Bölümlerine Hazırlık
Resim
- Sinema
Heykel
- Dizi
Dans
- Belgesel
Müzik (Enstürman-Koro)
- Reklam
Drama
- Klip (Canlandırma)
Bale
- Dublaj (Seslendirme)
Seramik
- Drama
- Çocuk Drama
- Dramatik Yazarlık Atölye
(Hobi)
- Diksiyon
Tıp ve eczacılıkta “Hastalık yoktur hasta vardır”
prensibiyle, tüm hastalıkların şiddet, süre ve etkileri de bireylere göre değişebileceğinden, hastalığı
olanların oruç ibadetlerini yerine getirmeden önce
mutlaka bir hekime danışmaları, eğer ilaç kullanıyorlarsa protokollerin tekrar düzenlenmesi gerektiği bilinciyle oruca karar vermeleri gerekmektedir.
G.M.K. Bulvarı
Fevzi Çakmak 1. Sokak
No: 18 / 8Kızılay - Ankara
Tel-Fax: 0 312 229 31 12
www.atolyedosem.com
Bu vesileyle hepinize sağlıklı günler diler, ramazanınızı tebrik ederim.
N u m u n e G a z et es i
Eylül 2010
H A B ERLER
17
Bayılmadan, komaya…
Bilinç bozuklukları
Beyin faaliyetlerindeki aksamalar bilinç bozuklukları olarak
tanımlanıyor. Bayılma, bilinç bozukluğu, bilinç kaybı bu kapsamda
değerlendiriliyor. Bilinç bozukluğu yaşayan bir kişiye yardım
edebilmek kapsamlı bir ilkyardım bilgisi gerektiriyor.
BEYNİN normal faaliyetlerindeki
bir aksama nedeniyle yaşanan uyku
hali (bilinç bozukluğu), hiçbir
uyarıya cevap vermeme hali (bilinç
kaybı) bilincin kısmen ya da tamamen kaybolmasıdır. Bayılma ve
koma durumu da bu kapsamda
değerlendirilebilir.
Beyin fonksiyonlarında yaşanan
aksama kendisini bayılma olarak da
gösterebiliyor. Bayılma (senkop),
kısa süreli, yüzeysel ve geçici
bilinç kaybı anlamına geliyor.
Beyne giden kan akışının azalması
nedeniyle oluşuyor.
Koma ise yutkunma ve öksürük
gibi reflekslerin ve dışarıdan gelen
uyarılara karşı tepkinin azalması ya
da yok olması ile ortaya çıkan
uzun süreli bilinç kaybı olarak
nitelendiriliyor.
Bayılma nedenleri: Korku, aşırı
heyecan, sıcak, yorgunluk, kapalı
ortam, kirli hava, aniden ayağa
kalkma, kan şekerinin düşmesi,
şiddetli enfeksiyonlar bayılmalara
neden olabiliyor.
Belirtileri, baş dönmesi, baygınlık,
yere düşme, bacaklarda uyuşma,
bilinçte bulanıklık, yüzde solgunluk, üşüme, titreme, hızlı ve zayıf
nabız gibi ön belirtilerle kendini
gösterebilir.
Koma nedenleri: Düşme, veya
şiddetli darbe, özellikle kava travmaları, zehirlenmeler, aşırı alkol,
uyuşturucu kullanımı, şeker
hastalığı, karaciğer hastalıkları,
havale gibi ateşli hastalıklar koma
durumunun oluşmasına yol açabiliyor.
Koma, yutkunma, öksürük gibi
tepkilerin kaybolması, sesli ve
ağrılı dürtülere tepki verilmemesi,
idrar ve gaita kaçırma gibi belirtilerden anlaşılabilir.
Servikal Smear
erviks (rahim ağzı) kanserine vajenden alınan
sitolojik örneklerdeki kanser hücreleri ile tanı konabilmesi hem bu hastaların tespitinde ,hem de
sitolojide çığır açmıştır. 19. yüzyılın başlarından
itibaren kanserlerin hücresel (sitolojik) özellikleri üzerinde gözlemler yapılmaktaysa da, hücreleri inceleyerek kanser tanısının konabilmesi 20. yüzyılın ilk
yarısında gerçekleşmeye başlamıştır. İlk kez 1927 de
Romanya’dan Prof. Aurel Babeş, daha sonra 1928 de
ABD den Dr. George Papanicolaou, vajenden alınan
smearlerde (yayma) rahim ağzına ait kanser
hücrelerini saptamış ve göstermişlerdir. Sitolojik inceleme ile rahim ağzı kanserleri yanı sıra kanser
öncesinde dokuda meydana gelen değişikliklerin de
saptanabilmesi tetkikin değerini arttırmıştır. 20.
yüzyılın ortalarından itibaren servikal smear incelemesi tüm dünyada kullanılmaya başlanmış ve
giderek yaygınlaşmıştır.
S
Servikal smear yöntemi, rahim ağzı kanserinin ve
öncü lezyonlarının saptanması, kanser kontrolu ve önlenmesi alanlarında büyük başarılara yol açarken,
tekniğin kendisinden beklentileri de gerçekçi olmayan
üst seviyelere taşımıştır. Unutulmamalıdır ki, hiçbir
test herhangi bir hastalığı saptamada % 100 oranında
doğruluk göstermez ve ayrıca hastalıkların biyolojik
süreçleri hastalarda farklı olduğundan tanınma
olasılıkları da farklı olabilir.
gevşetilir, kendini iyi hissedinceye
kadar dinlenmesi sağlanır.
Eğer kişi bayıldıysa; sırt üstü
yatırılarak ayakları 30 santimetre
kaldırılır. Solunum yolu açıklığı
kontrol edilir ve açıklığın korunması sağlanır, sıkan giysiler
gevşetilir, kusma varsa yan
pozisyonda tutulur, solunum kontrol
edilir ve etrafta biriken insanlar uzaklaştırılır.
Bilinç kapalı ise; hasta/yaralının
yaşam bulguları değerlendirilir,
koma pozisyonu verilir, yardım
çağrılır, sık sık solunum ve nabız
kontrol edilir, yardım gelinceye
kadar hasta/yaralının yanında beklenilir.
Bilinç bozukluğunda
ilkyardım
Bilinç bozukluklarının en ağır hali
olan koma durumunda daha titiz
davranmak gereklidir. Bu amaçla
hastaya kama pozisyonu verilmelidir. Koma (yarı yüzükoyun-yan
pozisyon) şu şekilde verilir:
Kişi başının döneceğini hissederse;
sırt üstü yatırılır, ayakları 30 santimetre kaldırılır, sıkan giysiler
Sesli veya omuzdan hafif
sarsarak, uyarı verilerek bilinç
kontrol edilir.
Doç. Dr.
Selda SEÇKİN
Mikroskop Gözüyle
[email protected]
Tarama programları
Pek çok ülkede geliştirilen organize tarama programları ile rahim ağzı kanserlerinin ve öncü lezyonlarının
erken dönemlerde tanınması sağlanabilmiştir. Ancak
rahim ağzı kanserlerinden ölüm oranındaki düşüş
beklendiği gibi hızlı olmamıştır. Bu durumun nedenleri arasında smear alma tekniğinde yaşanabilen
sorunlar, laboratuarlarda taramanın standardize hale
getirilmesindeki problemler, tüm populasyona ulaşmadaki zorluklar sayılabilir. Ayrıca 1960 lardan
itibaren serviksin prekanseröz lezyonlarında (rahim
ağzında kanser öncesi oluşan değişiklikler) saptanan
artış, tarama programlarından beklenen sonuca engel
oluşturmuştur.
Bununla birlikte, servikal tarama programlarında
karşılaşılan sorunların ortaya konması ve önemli kısmının çözülmesi ile gerçekleştirilen uygulamalarda bu
hastalıktan ölüm oranında pek çok ülkede düşüş
kaydedilmektedir.
Sıkan giysiler gevşetilir.
Ağız içinde yabancı cisim olup
olmadığı kontrol edilir.
Bak, dinle, hisset yöntemi ile
solunum kontrol edilir.
Şah damardan nabız kontrol
edilir.
Hasta/yaralının döndürüleceği
diz çökülür.
Şah damarından nabız kontrol
edilir.
Hasta/yaralının karşı tarafta
kalan kolu karnının üzerine konur.
Karşı taraftaki bacağı dik açı
yapacak şekilde kıvrılır.
İlkyardımcıya yakın kolu baş
hizasında omuzdan yukarı uzatılır.
Karşı taraf omuz ve kalçasından tutularak bir hamlede çevrilir.
Üstteki bacak kalça ve dizden
bükülerek öne doğru destek
yapılır.
Alttaki bacak hafif dizden
bükülerek arkaya destek yapılır.
Başı uzatılan kolun üzerine
yan pozisyonda hafif öne eğik
konur.
Tıbbi yardım gelinceye kadar
bu pozisyonda tutulur.
3 ila 5 dakika arayla solunum
ve nabız kontrol edilir.
Sonuçlar tarama programına alınan kadın sayısı ile
ilişkilidir. Batı ve kuzey Avrupa ülkelerinde uzun yıllardır uygulanan servikal smear tarama programları
genellikle 25 veya 30 yaş üzeri kadınları kapsamakta
ve 60 ya da 65 yaşına kadar olan kadınlar program
kapsamında değerlendirmeye alınmaktadır. Fransa’daki uygulama ile 25-65 yaş arasındaki tarama
programında incelen kadınların önemli bir bölümünde rahim ağzı kanseri veya öncü lezyonlarının
saptandığı bildirilmektedir. İsveç’te 23-60 yaş arası
tüm kadınlardan servikal tarama programı kapsamında smear alınmaktadır. Kırk yıllık bir periyodda
ülkede kanser oranında % 67 lik bir düşüşten söz
edilmektedir. Ülkemizde belli yaş gruplarında tüm
kadınları kapsayan ulusal bir tarama programı henüz
gerçeklik kazanmadıysa da, pilot bölgelerde ve populasyonlarda başarı ile uygulanmış ve uygulanmakta
olan programlar mevcuttur.
Uluslar arası kriterlere göre, hayatı boyunca herhangi
bir dönemde veya halen seksüel aktif olan veya 21
yaşına gelmiş tüm kadınlar yıllık muayene ve servikal
smear testi yaptırmalıdır. Ayrıca 30 yaşın üzerinde
olan ve 3 kez ardışık yıllık normal muayene ve smear
testi sonrasında, hekimin değerlendirmesi uyarınca
kontrollerın daha uzun aralarla yapılabileceği belirtilmektedir.
Sağlık Bakanlığı ülkemizde 35-40 yaş arası kadınların
en az bir kez servikal smear incelemesi yaptırması
gerektiğini bildirmektedir.
18
Ey lül 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Gebelik ve Nörolojik Hastalıklar
Dr. ŞENAY ÖZBAKIR
ANEAH 1. Nöroloji Kl. Şefi
durumlar ve fetusta gelişebilecek
olası teratojenik durumlar konusunda
bilgilendirilmelidir.
Dr. AYŞE PINAR TİTİZ
ANEAH 1. Nöroloji Kl. Uzm. Dr.
GEBELİK ve eşlik eden nörolojik problemlere genel olarak bakıldığında;
gebe bir kadında eşlik eden hastalıkla
ilişkili olarak tedavinin gebelik
sürecinde devam ettirilip ettirilemeyeceği veya devam ettirilecekse hangi
dozda ve nasıl devam ettirileceğinin
belirlenmesi ve takibi oldukça önem
kazanmaktadır.
Çocuk Doğurma Potansiyeli Olan
Kadınlar İçin Nörolojik Yaklaşım
Son çalışmalarda gebelik planlayan
tüm kadınlara günlük 0.4mg folik
asit alması önerilmektedir. Özellikle
katı vejeteryanlara mutlaka vitamin
desteği yapılmalıdır. Gebelik planlamakta olan kadınlara, öncesinde mutlaka alkol, sigara ve gebelikte kullanılamayacak olan ilaçları, fetus üzerine olacak olumsuz etkileri nedeniyle
kullanmamaları gerektiği ifade edilmelidir.
Nörolojik Hastalığı Olup Gebelik
Planlamakta Olan Kadınların
Değerlendirilmesi
Nörolojik hastalığı olan bir kadın,
gebelik öncesinde mutlaka jinekolog
ve nörolog tarafından değerlendirilmelidir. Bu konsültasyonlarda hasta
mutlaka, gebelik
sırasında
gelişebilecek riskli
Gebeliğin Fizyolojisi
Gebelik süresince bazı fizyolojik
değişiklikler, nörolojik hastalığın kliniğinde değişiklik veya tedavide
sorunlara yol açabilir. Gebelik
süresince östrojen üretimi, progesteron
düzeyleri, ekstrasellüler hacim, plazma
hacmi, renal kan akımı, glomerüler filtrasyon hızı, kardiyak out-put artar,
serum albümin düzeyi azalır. İlaç farmakokinetikleri bu değişikliklerden
etkilenir.
NÖROLOJİK HASTALIKLARIN
GEBELİK DÖNEMİNDE SEYRİ
Gebelik Döneminde Baş Ağrısı
Gebelikte en sık görülen baş ağrısı tipi
gerilim tipi baş ağrısıdır. Gerilim baş
ağrısı, postpartum depresyonun da
öncü belirtisi olabilmektedir. Gerekli
olan hastalarda amitriptilin gibi trisiklik antidepresanlarla proflaksi yapılabilmektedir.
Migren, sıklıkla genç kadınlarda
ortaya çıkan bir tablodur. Gebelik
planlama potansiyeli olan kadınların
mutlaka bunu doktorları ile paylaşmaları gerekmektedir. Çünkü proflaktik ve atak tedavisinde kullanılan
ilaçların özellikle gebeliğin erken
dönemlerinde kullanılması halinde
fetus üzerine olumsuz etkileri olduğu
bilinmektedir. Migrenli hastaların
%60-70’inde gebelik döneminde spontan iyileşme gözlenebilmektedir. Bu iyileşme
özellikle 4. ve 5. aylarda
daha belirgin olmaktadır.
Ancak bazen ilk migren
atağını gebelik döneminde yaşayan hastalar
da olabilmektedir. Genellikle bu durum ilk
trimestrda ortaya çıkmaktadır.
Migren öyküsü olmayıp
yeni başlayan şiddetli
baş ağrısı olan hastalarda ayırıcı tanıda mutlaka intrakranial kanama, temporal arterit,
internal karotis diseksiyonu, serebral ven
trombozu, PRES,
menenjit ve pitüiter
apopleksi akla
gelmelidir.
Baş ağrısı için
kullanılan farmakolojik tedavi ajanları
gebelik
döneminde
Nörolojik veya başka bir hastalığı olan bir kadın, gebe kalmayı planlıyorsa,
öncesinde mutlaka ilgili doktorunu da bu konuda bilgilendirmeli ve tedavi
planı bu şekilde tekrar gebeliğe uygun olarak gözden geçirilmelidir.
mümkün olduğunca sınırlandırılmalı,
hatta tamamen kısıtlanmalıdır. Akut
ataklarda kullanımı kabul edilebilen
ilaçlar asetaminofen, kafein ve opioidlerdir. Kafein, genellikle kafein aşırı
tüketimi ve bağımlılığı olmayan kadınlarda migren ataklarında etkin olmaktadır. Şiddetli bir akut migren
atağı ya da status migrenozusta intravenöz hidrasyon, antiemetik, analjezikler ve steroidler önerilmektedir.
Gebelik Döneminde Epilepsi
Epilepsi tek başına gebelik için kontrendikasyon oluşturacak bir tablo
değildir. Ancak gebelik öncesinde
nöbetler kontrol altına alınmalıdır.
Gebelikte antiepileptik tedavinin
(AED) takibi her hastanın kendisine
özgü olmaktadır. Ancak AED almakta
olan her hastaya gebelik öncesinde folik asit başlanması, konjenital malformasyonların önlenmesi açısından
önemlidir. AED alan tüm epileptik
kadınlara konsepsiyondan 3 ay önce
başlanarak gestasyonun 12. haftasına
kadar 2- 4 mg/gün folik asit verilmelidir. Epileptik kadınların %90’ı sağlıklı bebek sahibi olurlar. Ancak düşük,
ölü doğum, prematürite, gelişme geriliği ve major malformasyonlar da
çeşitli oranlarda görülebilmektedir.
Gebelikte antiepileptik tedavi gözden
geçirilip en düşük dozda monoterapi
tercih edilmelidir.
Gebelikte Serebrovasküler
Hastalıklar
Gebelikte gelişen serebrovasküler
hastalıklar yüksek oranda fetal ve
maternal morbidite veya mortaliteye
yol açabilmektedir. İskemik strok,
intrakraniyal kanama, serebral venöz
tromboz en sık görülen tablolardır.
İskemik Strok
Embolik kalp hastalığı, SLE, antifosfolipit antikor sendromu ve diğer
koagülopatiler, sezaryen ile doğum,
gestasyonel hipertansiyon ve 35 yaş
üzeri olmak gestasyonel ve peripartum
iskemik strok riskini artırır. Tanıda
MRI ve MR anjiyografi kullanılır. Tedavide ikinci ve üçüncü trimestrda
düşük doz aspirin (60- 150 mg/gün)
kullanılabilir. Heparin, plasentayı
geçmemesi ve teratojenik etkisi olmaması nedeniyle tedavide kullanılmaktadır. Warfarin teratojenik olduğu için
kullanılmaz, trombolitik tedavi önerilmez.
İntrakraniyal Kanama
Gebe kadında intraserebral kanama riski normal kadına göre 2.5 kat yüksektir. Kanamaların çoğu eklampsi ve
preeklampsi ile ilişkilidir. Ayırıcı tanıda; kanama diyatezleri, kokain toksisitesi, bakteriyel endokardit, orak
hücreli anemi, moya moya hastalığı,
metastatik koryokarsinom düşünülmelidir. SAK, doğum ile ilişkili olmayan
anne ölümlerinin en sık nedenidir.
Serebral venöz tromboz
Gebe hastalarda serebral ven trombozu
(SVT), serebral infarkt veya hemorajilere oranla daha sık rastlanan bir strok
tipidir. Genellikle doğum sonrası, en
sık postpartum 7.-14. günlerde
görülmektedir. Baş ağrısı veya tutulan
venöz alana ait olarak çeşitli nörolojik
defisitler, davranış ve kişilik değişik-
likleri, nöbetler şeklinde kendini gösterir. Bu tabloda en önemli klinik
problem, baş ağrısıyla başvuran hastanın, kliniği kötüleşmeden önce bu
tanının akla gelip teşhis edilmesidir.
Tanıda beyin MRI ve MR venografi
ilk seçilecek görüntüleme yöntemleridir. Gebelikle ilişkili SVT, gebelik
dışında görülene oranla daha benign
seyirlidir. Sezaryen yapılması ve 25
yaş üzerinde olmak SVT açısından risk
faktörleridir. Tedavi edilmezse strok
tablosu ilerleyebilir, fonksiyon kaybı
artabilir. Tedavisinde antikoagülan
tedavi başlanıp doğum sonrasında
warfarine geçilir
trimestrında şiddetlenmektedir. Etkin
olmayan uterus kasılmaları, erken
doğum eylemi ve makat geliş doğum
eylemi sıklıkla komplikasyonlara neden olur. Oksitosin, miyotonik hastalarda artmış kasılmalara neden olur.
Genel anestezi yerine rejional anestezi
tercih edilmelidir. Doğum sonrası ise
hipotonik uterus disfonksiyonu, artmış
postpartum kanamaya ve plasentanın
uterusta kalmasına neden olabilmektedir. Miyotonik distrofili kadından
doğan çocukların yarısı hastadır.
Yenidoğanların çoğu hipotoniktir ve
morbiditenin yüksek olduğu bildirilmiştir.
Antifosfolipit antikor sendromu
Gebeliğin genellikle 16. haftasından
sonra; düşük, intrauterin (İU) gelişme
geriliği, erken başlangıçlı preeklampsi,
plasenta previa veya ölü doğum
öyküsü olan, antifosfolipit antikoru +
olan hastalara düşük doz Aspirin ve
düşük molekül ağırlıklı heparin kombinasyonu önerilmektedir.
İnflamatuar Miyopati
Gebelik polimiyozit ve dermatomiyoziti aktive edebilir ya da kötüleştirebilir. %50 oranında İU ölüm olur, ancak yaşayanların gelişimi normaldir.
Gebe kadınlarda immunsupresif tedavi
önerilir.
Gebelik ve Multipl Skleroz
Gebeliğin multipl skleroz (MS)
seyrine etkisi değişkendir. MS’de
atak sayısı son trimesterde azalırken,
doğum sonrası 3- 6 ay boyunca artar.
Postpartum atak oranı; gebelik öncesi
atak sayısının yüksek olması, gebelik
boyunca atak sayısının fazla olması ve
gebeliğin başlangıcında özürlülüğün
fazla olması ile ilişkilidir. Gebelik
planlanıyor ise, proflakside kullanılan
glatiramer asetat, IFN beta 1a, 1b, mitoksantron, metotreksat, natalizumabın
tedavilerinin kesilmesi önerilir. Gebelikte ciddi relaps ortaya çıkarsa, kısa
süreli kortikosteroid (KS) tedavi kullanılabilir. Ancak maternal KS kullanımı, neonatal adrenal supresyona ve
buna bağlı olarak da mental - motor
gelişme geriliğine yol açabilir.
Gebelik ve Myastenia Gravis
Myastenia gravis (MG), fertiliteyi
etkilemez, oral konraseptifler MG’ li
hastada güçsüzlük oluşturmaz. Anne
adaylarına timektomiden yaklaşık 1 yıl
sonra gebelik planlanması önerilir.
Azatiopurin teratojeniktir, gebelik
düşünen kadınlarda kesilmesi önerilir.
Siklofosfamidin gebelikte güvenilirliği
kesin değildir.
MG’ li kadınlarda prematüre doğum
riski fazladır. Gebelikte ilaç metabolizmasının hızlı olması ilaç dozunun
ve uygulama sıklığının arttırılmasını
gerektirebilir. Kortikosteroidler gestasyonel diyabet ve preeklampsi riskini
arttırabilir. IVIG gebelikte güvenle kullanılabilir. MG’li gebelerde sezaryende
sınırlı uyuşturma özellikle de lidokain
tercih edilmelidir. Hasta antikolinesteraz ilaç kullanıyorsa, prokainin metabolizması yavaşlar ve etkisi öngörülemez. MG’ li kadınların yenidoğanlarında perinatal mortalite oranı % 68’ dir. MG+ anne bebeğinde % 10- 20
geçici neonatal MG gelişir. Çoğunda
ilk gün içinde gelişirse de doğum sonrası 4 güne kadar gelişebilir, 3- 6 haftada iyileşir.
Gebelik ve Kas Hastalıkları
Miyotonik Distrofi
Miyotoniler, gebeliğin
ikinci
Gebelikte Uyku Bozuklukları
Gebe kadınlar sıklıkla horlama,
uykusuzluk ve gün boyunca uyuklamadan yakınmaktadırlar. Semptomların oluşmasında kilo kontrolünün,
hormonal değişikliklerin, beslenme
düzeninin ve nokturnal konforun etkili
olduğu düşünülmektedir.
İnsomni
Sıklıkla ilk ve son trimestrda ortaya
çıkar. İnsomniye yol açan etkenler sık
idrara çıkma, alt bel ağrısı, gece
krampları, fetus hareketleri ve huzursuz bacak sendromu veya uykuda
periyodik ekstremite hareketleridir.
RLS’de dopamin agonistleri kullanılabilmektedir.
Sleep apne
Sıklıkla yaşlı erkeklerde görülen bir
tablo olmasına rağmen gebelerde de
görülebilmektedir. Yüksek sesle horlama özellikle son trimestrda ortaya
çıkmaktadır. Kilo artışı ve ödemi
fazla olan gebelerde daha sık rastlanmaktadır. Düzensiz soluk alıp verme
uyku kalitesini de bozduğu için gün
içinde uyuklamaya yol açmaktadır.
Sleep apne, hipoksemi ve hava yolunun obstrüksiyonuna sekonder sempatik aktivasyonla hipertansiyon oluşmasına da yol açmaktadır. Tedavisinde
nazal CPAP (nasal continuous positive
airway pressure therapy) tedavisi
uygulanmaktadır.
Hipersomni
İlk trimestrda hormonal değişikliklere,
daha sonraki dönemde ise uyku konforundaki bozukluklar ve sleep apneye
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Tedavide kullanılan stimulanlar C kategorisinde ilaçlar oldukları için kullanımları güvenli değildir.
Parasomni
Uyurgezerlik, gece terörü gibi parasomnilerin gebelikte arttığı veya
azaldığı ile ilgili çalışmalar birbiriyle
çelişmektedir ve tam bir netlik yoktur.
Ancak parasomni tedavisinde kullanılan benzodiazepinler yeterince
güvenli olmadığı için, parasomnisi
olan kadınlara gebelik planlama dönemi ve gebelik sonrası ilk trimestrda bu
ilaçları kullanmamaları önerilmektedir.
Nu m u n e G a z et es i
Eylül 2010
S U DO KU B U LM ACA
19
Sudoku uzakdoğudan dünyaya yayılmış bir zeka oyunudur. Bulmacadaki her satır, her sütun ve 3x3’lük her kutuya, 1’den 9’a
kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3x3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar sadece 1 defa kullanılabilir.
8
2
7
6
7
9
KOLAY
6
1
1
5
4
6
9
3
7
6
6
1
8
3
9
4
7
8
3
1
2
2
4
2
5
3
2
9
7
9
7
1
6
7
4
4
9
3
5
7
1
5
1
8
9
6
5
6
3
2
8
8
2
4
3
Numune Gazetesi
Ağustos-Eylül 2010 Yıl:1 Sayı:7
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Adına
Yayın Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Nurullah ZENGİN
(Başhekim)
Genel Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Hürrem BODUR
(Başhekim Yrd.)
Haber Koordinatörü
Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN
Yayın Kurulu
1. Doç. Dr. Hürrem Bodur
2. Uzm. Ecz. Aslıhan Beyan
3. Doç. Dr. Celil Göçer
4. Dr. Abdulkadir Özbek
5. Elvan Salman (Baş Hemş.)
7
7
Bilimsel Danışma Kurulu
1. ABAYLI Ekrem
2. AK Fikri
3. ALLI Nuran
4. ALTIPARMAK Emin
5. ATAN Ali
6. AVŞAR Fatih
7. AYDOĞDU Sinan
8. BALABAN Neriman
9. BELEN Ahmet Deniz
10. BİÇİMOĞLU Ali
11. BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12. CENGİZ Ömer
13. COŞKUN Faruk
14. ÇETİNKAYA Mesut
15. DEDE Doğan
16. DERE Hacı Hüseyin
17. DİKMEN Bayazit
18. DİLBAZ Nesrin
19. DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
20. ERDOĞAN Bülent
21. ERYILMAZ Adil
22. ESKİOĞLU Erdal
23. GÖĞÜŞ Nermin
24. GÖKA Erol
25. GÜÇTEKİN Ali
26. GÜL Ülker
27. GÜLER Serdar
28. GÜVENER Engin
9
2
3
8
5
5
9
8
7
4
5
9
5
3
4
6
9
7
29. HASIRİPİ Hikmet
30. HENGİRMEN Süleyman
31. KAMA Nuri Aydın
32. KARAASLAN Yaşar
33. KARADEMİR Mehmet Alp
34. KOCA Yüksel
35. KOÇ Mahmut
36. KOPARAL Salih Suha
37. KULAÇOĞLU Sezer
38. KURAL Gülcan
39. MEMİŞ Ali
40. ODABAŞ Ali Rıza
41. ÖZBAKIR Şenay
42. ÖZDEM Cafer
43. ÖZET Gülsüm Gülistan
44. ÖZKARA Adem
45. ÖZMEN Mehmet Mahir
46. PEKSOY İrfan
47. SAKINCI Ünal
48. SARAÇOĞLU Ömer Ferit
49. SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
50. TABAK Abdullah Yalçın
51. TÜMÖZ Mehmet Ali
52. TÜMÖZ Mübeccel
53. UÇANER Ahmet
54. ULUSOY Feridun Vasfi
55. ÜNAL Adnan
56. YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
57. YÜKSEL Enis
6
5
7
1
8
1
2
Aysun Yayıncılık Matbaacılık
Reklam İnşaat Turizm
San. Tic. Ltd. Şti. Adına
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
4
7
1
6
1
9
3
3
4
5
4
5
8
9
2
4
7
1
1
7
4
4
8
9
1
9
5
8
8
4
2
8
2
5
1
1
3
8
1
6
5
2
8
4
6
7
7
2
4
9
3
4
5
9
6
5
4
3
1
2
4
7
1
3
1
1
7
2
3
9
3
2
3
6
2
7
6
1
8
2
3
2
4
6
7
4
2
5
7
4
5
5
8
5
1
6
3
2
7
7
6
6
7
5
7
8
2
3
6
5
1
1
5
3
4
9
1
1
1
9
4
2
3
7
2
1
3
3
5
8
8
7
4
1
4
O R TA
5
9
3
8
2
4
2
7
ZOR
3
5
8
7
2
3
6
8
9
9
Yönetim Adresi:
Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3
G.O.P. / Çankaya – ANKARA
Tel: 0 312 436 44 00
Fax: 0 312 447 54 59
E-mail: [email protected]
www.numunegazetesi.com
Aysun PALALI
Genel Yayın Koordinatörü
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi :
Tel: (0312) 508 40 00
Cumali KÖKTAŞ
www.anh.gov.tr
Haber Merkezi
Taşkın Palalı
Ayça Gülşen Karahan
AVEC Reklam Organizasyon
www.avecreklam.com
Numune Gazetesi Basın Meslek
ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Ücretsizdir, para ile satılmaz.
Numune Gazetesi’nin tüm içeriği,
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi tarafından hazırlanmakta
olan bir sağlık gazetesidir. Yayınlanan
yazıların sorumluluğu yazarlarına,
reklamların sorumluluğu ise reklam
verene aittir. Numune Gazetesinde
yayınlanan makale ve haberler kaynak
belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir.
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Baskı: Başak Matbaacılık Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
Anadolu Bulvarı No:5/15 Gimat-Yenimahalle
Ankara Tel:0312 397 15 17 (01.09.2010)
Hukuk Danışmanı
Av. Çiğdem Altınışık
Mizanpaj
SAĞLIK ALANINDA ÖNEMLİ TELEFONLAR
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
YIL:1 SAYI:7 EYLÜL 2010
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 508 40 00
Hızır Acil Servis 112
Sağlık Bakanlığı iletişim Merkezi (SABİM) 184
TC Sağlık Bakanlığı 585 10 00
Ankara İl Sağlık Müdürlüğü (Rüzgarlı) 309 13 53
Kızılay Kan Merkezi 362 97 00
Hıfzısıhha Ulusal Zehir Merkezi 114 (Ücretsiz )
Alo Yangın 110
Ellerimizi yıkamak neden
bu kadar önemlidir?
Hijyeni sağlamada en temel kural, ellerin doğru yöntem ile
yıkanmasıdır. El yıkama, birey ve toplum sağlığının korunması
açısından basit, ucuz, toplumun her kesimi tarafından uygulanabilir
ve son derece etkili bir yöntemdir.
ÇAĞDAŞ sağlık hizmeti anlayışı, öncelikle sağlığın koruması ve geliştirilmesini gerektirmektedir. Bu
çerçevede ele alındığında, günümüzde toplumda hijyen uygulamalarının yaygınlaştırılması önemli
bir koruyucu sağlık hizmeti olarak
değerlendirilmektedir.
Hijyen sözcüğü, sağlıklı ortamın korunması amacıyla her türlü hastalık
etmeninin ortamdan uzaklaştırılması
olarak tanımlanır.
fluenza gibi öldürücü bir çok
hastalığın gelişimine neden olabilmektedir. Özellikle sağlık personelinin elleri, mikroorganizmaların
hastadan hastaya yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle,
yetersiz el hijyeni, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde halen
yaygın olarak görülen hastane enfeksiyonlarına neden olan başlıca etmenler arasında yer almaktadır. Yüksek
morbidite, mortalite ve tedavi
maliyetine neden olan bu enfeksiyonlardan korunmaya yönelik tedbirlerin
başında, yeterli el hijyeninin sağlan-
Ellerimizi
Neden Yıkamalıyız?
Günlük yaşantımızda ellerimiz, çevre
ile her türlü bağlantıyı sağlayan, bu
nedenle de en fazla bakteri barındıran
organımızdır. El yıkama, çok sıradan
ve günlük bir iş olması nedeniyle,
genellikle ihmal edilen bir konudur.
Oysa ki, hem kendimizin hem de
çevremizdekilerin sağlığını korumak
ellerimizdedir. Çevre ile sürekli temas
halinde olan ellerimiz yoluyla taşınan
bakteriler basit bir soğuk algınlığından, SARS, hepatit A, Avian In-
PALALILAR
inşaat&otomotiv
Kızılay’a sadece 6 km uzaklıkta
General Zeki Doğan Mahallesi’nde
OTURMAYA HAZIR
VEYA İNŞA ATTAN
2+1 3+1 4+1 5+1
LÜX DAİRELER
Kalite ve estetiğin birleşimden oluşan
yatırıma uygun yaşam alanları...
Konutlarımız belirli sayıdadır.
Arayın fiyat avantajlarını konuşalım...
www.avecreklam.com
S AT I L I K
ması gelir. Yeterli el hijyeni aynı zamanda, besin kaynaklı hastalıkların
azaltılmasında, okullarda sıklıkla
görülen gastroenteritler, dışkı ile bulaşan hastalıklar, parazit ve mantarların gelişiminin önlenmesinde de basit ancak en etkili koruma yöntemidir.
Ellerimizi
Ne Zaman Yıkamalıyız?
Ellerimiz gün boyunca kirlenir. Bazı
bakteriler, özellikle Staphylococcus
ve Micrococcus türleri, gözenek,
çizik, çatlak, kir ve kıllara sıkıca
yapışmış vaziyette bulunurlar ve yağ
ve ter salgıları özellikle toz ve kirle
karışarak bakterilerin gelişmesi için
uygun bir ortam oluştururlar. Bu nedenle, gün içerisinde sık sık ellerimizi
yıkamalıyız.
Eller;
1. Yemek hazırlamadan önce,
2. Yemek yemeden önce ve yemek
yedikten sonra,
3. Hastaya temas etmeden önce ve
hastaya temas ettikten sonra,
4. Tuvaleti kullandıktan sonra,
5. Çocukların altını değiştirdikten
sonra,
6. Sigara içtikten sonra,
7. Steril eldiven kullanmadan önce
ve eldiven kullandıktan sonra,
8. Pişmemiş gıdalara (özellikle kırmızı et, tavuk, balık, yumurta)
temas ettikten sonra,
9. Üst solunum yolu sekresyonları
ile temas ettikten sonra (hapşırma,
öksürme vb.),
10. Bozulmuş gıda ve çöplere
dokunduktan sonra,
11. Saçlar tarandıktan veya ellendikten sonra,
12. Toplumda ortak kullanılan
araçların kullanımından sonra
(toplu taşım araçları, para alış verişi, telefon vb)
13. Kedi, köpek ve diğer tüm hayvanları elledikten sonra mutlaka
doğru yöntemle yıkanmalıdır.
Ellerimizi
Nasıl Yıkamalıyız?
w w w.ta s p a ins a a t.c om
www. palalilar. com
S a t ı ş O fi si : Süleyman Ayten Cad. No: 65 / B
Tel: (0312)
Mamak - ANKARA
365 52 90
El hijyeninde amaç; kimyasal ve
fiziksel zararlıların ve enfeksiyonlara
yol açan mikroorganizmaların uzaklaştırılmasını sağlamaktır. Eller
sadece su ile yıkandığında, mekanik
etki ile görünür kir uzaklaştırılmakta
ancak tam bir hijyen sağlanamamaktadır. Bu nedenle, el temizliğinde
su ile birlikte sabun kullanılması
gerekmektedir.
Normal katı el sabunları ve sıvı
sabunlar, meydana getirdikleri etkiler
bakımından farklı olmamakla birlikte,
katı sabunlar bulunduruldukları ortamlardan ve kullanan kişilerin kullanımdan sonra genellikle sabunları
temizlemeden yerine koymalarından
dolayı, kirlilik kaynağı olabilmektedir. Bu nedenle, özellikle toplu
yaşanan yerlerde el temizliğinde sıvı
sabunların kullanımı tercih edilmelidir.
Etkin bir el hijyeni, her seferinde
doğru yıkama tekniğinin uygulanması
ile sağlanabilir. Sadece 30 saniyede
uygulanabilecek doğru el yıkama
tekniği ile, bulaşıcı ve salgın pek çok
hastalığa karşı önlem alınabilir, kişisel
ve toplum sağlığının korunmasına
önemli bir katkı sağlanabilir. Gün
içerisinde ellerinizi aşağıda belirtilen
yöntemle sık sık yıkayınız.
1. Ellerinizi ılık veya dayanabileceğiniz kadar sıcak su ile ıslatın ve
sabunu ellerimizin bütün yüzeylerine dağıtarak iyice köpürtün.
2. Ellerinizin her yerini (bilekler,
avuç içleri, parmaklar, parmak araları, el sırtı ve tırnak içleri) en az
30 saniye kuvvetlice ovalayın.
3. Ellerinizi sabun ile ovaladıktan
sonra iyice durulayın.
4. Özellikle halka açık yerlerde tek
kullanımlık havlu kağıt ile ellerinizi kurulayın.
5. Ellerinizi kurutmak için kullandığınız kağıt havluyu musluğu kapatmak için kullanın ve çöp kutusuna atın.
Kişisel ve toplum sağlığı açısından
doğru el yıkama alışkanlığını kazanır
ve çevremize de bu alışkanlığı
aşılayabilirsek pek çok bulaşıcı
hastalıklar ile besin kaynaklı hastalıkların önüne geçebilmek adına büyük
bir adım atmış oluruz.
Bu doğrultuda, Sağlık Bakanlığı
tarafından toplumun doğru ve etkin
el yıkama yönteminin önemi
konusunda bilgilendirilmesi amacıyla,
çeşitli çalışmalar sürdürülmektedir.
Bu kapsamda, halka ve sağlık personeline yönelik geniş kapsamlı bir
kampanya hazırlığı başlamıştır. Söz
konusu kampanyada başta hastane
çalışanları olmak üzere, toplu beslenme sistemlerinde çalışanlar, okul
öncesi ve okul çağı çocukları hedef
kitle olarak seçilmiştir.

Benzer belgeler