PDF SAYI 19 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 19 - Hayat Online
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 1
hayat
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
Aylýk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung . Sayý/Nr.: 19 . Yýl/Jahre: 4 . Mart/März 2007 . Rebiü`levvel 1428
Modern hayatýn sýkýntýlarýndan kurtulmak için bulunabilecek en güzel sýðýnak
Cemiyetin Temeli Aile
Dosya
Dosya
Cemiyetin
Çekirdeði
Aile
Bir Dönüm
Noktasý veya
Yeniden
Baþlamak
Dr. Yusuf IÞIK
Mahmut AÞKAR
Sayfa 5`te
Dosya
Sayfa 9`da
Hayata
Dair
Notlar
Seyyah-ý Fakir
Goncagül Çelebi
Hüseyin
GONCAGÜL
Özel Köþe
Sayfa 11`de
Aile Denilen
Ahlak Okulu
Tünay ERMÝÞ
Aydýn ERSOY
Özel Köþe
Sayfa 15`te
Dosya
Sayfa 17`de
Aile içi iletiþim
nasýl olmalý ve
mutlu evlilikler
nasýl olur
2007 Yýlý
Bazý Vergi
Kanunlarý
Deðiþiklikleri
Hacarap`ýn
Askerliði
Ümmet
Bilinci
Gül daðýtan elde,
daima biraz gül
kokusu olur
Sýtký ASLANHAN
Asým TOZOÐLU
M. Salih AYDIN
Sebahattin
UÇAR
Bilal
DEMÝROÐLU
Sayfa 17`de
Bilgilendirme
Sayfa 29`da
Özel Köþe
Sayfa 31`de
Dosya
Sayfa 33`te
Dosya
Murat Wilfried
HOFMANN
ile röportaj
sayfa: 23-27`de
Sayfa 35`te
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 2
‹slam Toplumu Millî Görüfl Cenaze Fonu
Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen • Tel: +49 (0)2237-656 313
Fax: +49 (0)2237-656 229 • [email protected] · www.igmg.de
19. sayi sayfalar
29.04.2009
editörden
20:00 Uhr
Seite 3
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
Sevgili dostlar!
Yine, yeniden ve yenilikler ile sizlerle buluþmamýzý saðlayan Allah`a
hamdediyoruz.
19. sayýmýzla birlikte
“Hessen Hayat” olan gazetemizin adý bundan
sonra sadece “Hayat” olarak deðiþmiþtir.
2004 senesi yýlbaþýnda
ilk sayýmýzý Hessen Eyaltindeki insanýmýza yönelik olarak çýkarmak için
Bismillah dediðimizde gazetemizin adýný Hessen
Hayat olarak koymuþtuk.
Daha 5. sayýmýz itibariyle
gazetemizin içeriðini doludolu bulan dostlarýmýz
niye bu gazetenin Almanya`nýn diðer eyaletlerinde
de çýkmadýðý noktasýnda
teþvikleri oldu. Zaman zaman Almanya`nýn diðer
eyaletlerinde yaþayan ve
bir þekilde gazetemizi
okuma fýrsatý bulan insanýmýzdan da bu noktada
isteklerle karþýlaþtýk.
Malumunuz gazete çýkarmak ve bu çýkarýlan
gazetenin insanlarýn beðenisine sunup bu beðeniyi
kazanmak oldukça zordur. Ama hamdolsun bizler amatör bir ruh ile çýkarttýðýmýz gazetemizi
ideallerimiz doðrultusunda insanýmýzýn hizmetine
sunduk ve sunmaya devam edeceðiz.
Ve geçen þu üç küsur
senelik zaman içerisinde
gördükki gazetemiz görevini fazlasýyla yerine getirdi. Biz yayýn hayatýna
baþlamadan önce meydani boþ bulan birileri istediði gibi at oynatýyor; insanýmýzýn meseleleri ile ilgilenmek yerine; birilerinin
yönlendirmesiyle burada
bulunan bazý sivil toplum
örgütlerine saldýrýyý görev
addetiyorlardý.
Ne zamanki Allah nasip etti ve yayýn hayatýna
biz de katýldýk; artýk meydanýn boþ olmadýðý birileri tarafýndan farkedildi.
Demin de belirttiðimiz
gibi bizler amatör ruhla
bir çalýþma yapma gayretindeyiz. Bu çalýþmalar
kendilerini profesyonel
kabul eden kimseler tarafýndan da takdirle karþýlanmaya baþladý. Örnek
vermek gerekirse; bizimle
ayný kulvarda bulunan
gazeteler hem içerik olarak ve hem de teknik mizanpaj olarak artýk Hayat
Gazetesini kendilerine örnek almaya baþladýlar.
Denebilir ki nereden biliyorsun; eðer takip edilirse
bunun doðruluðu görülecektir.
Çýktýðýmýz ilk günden
beri Almanya`da bulunan
insanýmýzý temsil noktasýndaki tüm kurumlara
3
Mart-März 2007 Safer 1428
ayný mesafede olduðumuzu belirtmiþtik. Bu taahhüdümüz bugün de geçerlidir. Bunun örneðini
18 sayýlýk Hayat Gazetesi
arþivinde bulabilirsiniz.
Gazetemizde; IGMG
kökenli kardeþlerimizden
tutun da, ATÝB`den kardeþlerimiz,
DÝTÝB`den
kardeþlerimiz, dini veya
sivil içerikli teþkilatlardan
bize ulaþan tüm kardeþlerimiz yazma fýrsatý bulmuþlardýr.
Ayný sekilde; Alman
toplumundan farklý din
ve düþüncelere sahip insanlar da yazma fýrsatý
buldular.
Bizler insanýmýzý ilgilendiren konularý dikkate
alarak bu konular noktasýnda insanýmýza yön verecek sayýlar hazýrlamayý
hedef edindik. Zaman zaman gazetemizde yazýlarýn uzun ve çok yoðun olduðu konusunda þikayetler aldýk. Bu þikayetleri
dikkate alýyoruz ama bizim de bir iddiamýz vardýr; bugüne kadar insanýmýzýn meselelerine eðilen
yayýn organlarý belki de
kasýtlý olarak insanýmýzý
magazin kültürüne yönelttiler. Bizim iddiamýz
insanýmýzýn okuma alýþkanlýðýnýn olmadýðýdýr.
Bu alýþkanlýðý sadece kitap okuyarak deðil gazete
okuyarak da kazandýrmamýz lazým gelir diye düþünüyoruz. Ve ayrýca da gazetemizin sayfalarýndaki
yazýlardan insanýmýzýn oldukça faydalandýðý kanaatindeyiz. Gelen tebrik ve
takdirler bunu göstermektedir.
Sevgili dostlar!
Gazetemizin üç senelik
bu macerasýndan sonra
inþaallah bu sayýmýzla birlikte Hessen Eyaletinden
sonra Bavyera Eyaletinde
de insanýmýza hitap etme
fýrsatý bulacaðýz.
Gazetemiz yavaþ ama
saðlam adýmlarla çalýþmalarýna devam ediyor. Bu
doðrultuda yine söylemek
isteriz ki gazetemizde
yazmak isteyen herkese
kapýmýz sonuna kadar
açýktýr. Ama kimseye hakaret etmeden ve kimsenin özgürlük sýnýrlarýný
zorlamadan.
Gazetemizin bu sayýsýnda “Aile” konusunu
ele almak istiyoruz. Bu
doðrultuda konusunda
yetkin kiþilerin yazýlarýný
gazetemizin sayfalarýnda
bulacaksýnýz. Yine geçtiðimiz Þubat ayýnda idrak ettiðimiz Hicri YIlbaþý ile
alakalý yazýlarý da bulacaksýnýz.
Yine Alman müslüman
Murat Wilfried Hofmann
ile yapýlan uzunca ve güzel bir röportajý sayfalarýmýzda bulacaksýnýz.
Bu sayýmýzda hanýmefendi yazarlarýmýzýn yazýlarýnýn çokluðu dikkatinizi çekecektir. Bizim burada eklemek istediðimiz
þudur; insanýmýzýn meseleleri hakkýnda nedense
hanýmefendilerin çözüm
önerilerini içeren yazýlarýný yayýnlamakta zorlanýyoruz. Ama ne hikmetse
yetkin olduklarý halde
yazmaktan kaçýnan kardeþlerimiz var.
Ýnsanýmýzýn meselelerine eðer hanýmefendiler
de sahip çýkarlarsa o meselelerin halledilmesi daha da kolaylaþacaktýr.
Ýnsallah bu sayýmýz ve
bundan sonra da gazetemizin sayfalarýnda konularýnda yetkin kardeþlerimizin yazýlarýnýn çokça
bulacaksýnýz. Bunun ilk
örnekleri; sevgili Hüseyin
Goncagül ve sevgili Sýtký
Aslanhan beylerin yazýlarý ile göreceksiniz.
Seyyahý Fakir Goncagül Çelebi tiplemesiyle
Hüseyin Goncagül`ün yazýlarýný bundan sonra gazetemizin sayfalarýnda takip edebilirsiniz.
Yine Kiþisel Geliþim
Uzmaný olan sevgili Sýtký
Aslanhan`ýn yazýlarýný da
bundan sonra sayfalarýmýzda takip edebilirsiniz.
Buradan siz kardeþlerimizden bir ricamýz olacaktýr. Lütfen çevrenizde
olan faaliyetler hakkýndaki haberleri bizlere ulaþtýrmanýzdýr. Bu haberlerin
resimleri ve kýsa bilgilerini bize ulaþtýrýrsanýz hem
biz insanýmýzýn faaliyetlerini duyurmuþ oluruz ve
hem de görevimizi yerine
getirmiþ oluruz.
Bu vesile ile bu zamana kadar bizden desteklerini eksik etmeyen tüm
kardeþlerimize ve bundan
sonra bu desteklerini devam ettirecek olan kardeþlerimize kalbi teþekkürlerimizi arz ediyoruz.
Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin,
þuurlandýrsýn.
Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr.
Allah`a emanet olun.
hasbihal
Hayat`ýn
Yenilikleri
hayat
Impresium/Künye
hayat
Aylýk Ücretsiz Gazete
Mart-März 2007 / Safer 1428
Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayýn Kurulu
Dr. Yusuf Iþýk,
Ýbrahim Gümüþoðlu,
Abdüssamet Temel,
Bilal Demiroðlu, Mahmut Aþkar,
Sinan Aktürk, Saim Ayas,
Ýhsan Güler, M. Salih Aydýn
Merkez
Königsbergerstr. 16 . 61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve
Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
4
Seite 4
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
haber
IGMG Schwaben Bölgesinde
Kur`an-ý Kerim eleme yarýþmalarý yapýldý
IGMG Schwaben Bölgesinde yapýlan yarýþma iki kategoride gerçekleþti. Birinci
kategoride 7-12 yaþ arasý ikinci kategoride 13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý
1. Muhammet Bedelci (Ulm)
2. Metin Genç (Senden)
3. Ýbrahim Gözlü
(Friedrichshafen)
4. Emre Gül (Balubeuren)
5. Emre Kavak (Biberach)
6. Halil Þahin (HDH)
Böylece Bölgelerarasý yapýlacak yarýþmada Schwaben Bölgesini temsil edecek yarýþmacýlar belli oldu.
GMG Schwaben Bölgesinde
yapýlan yarýþma iki kategoride
gerçekleþti. Birinci kategoride
7-12 yaþ arasý ikinci kategoride
13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý.
Yarýþmaya 7 cemiyetten toplam 14 Kur`an-ý Kerim Bülbülleri
katýldý. Büyüklerden birinciliði
HDH cemiyetinden Avrupa ikincisi olan Abdukerim Erdoðan kazandý. Büyüklerin sýralamalarý
þöyle oluþtu:
I
1. Abdulkerim Erdoðan
(HDH)
2. Kadir Aygün (Ulm)
3. Furkan Bostan (Senden)
4. Ersoy Çiftepýnar (Biberach)
5. Umut Günç (Wangen)
6. Hasan Aydýn (Blaubeuren)
7. Mehmet Kaymak
(Krumbach)
8. Sinan Kütük (Krumbach)
Küçüklerden ise birinciliði
Ulm Cemiyetinden Muhammet
Bedelci kazandý ve küçüklerin
sýralamalarý ise þöyle oluþtu:
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
üreme veya ayrý
cinsler arasýnda birleþmeye
dayanan
bitki, hayvan ve insan topluluðuna aile denir. Buna
göre aile, yalnýz bugün yaþayan üyelerini deðil, ayný
zamanda, geçmiþte yaþamýþ ve gelecekte arasýna
katýlacak olan üyelerine de
içine alýr.
Aile, bu bakýmdan ayný
çatý altýnda birlikte yaþayan ve türlü manevi, ekonomik, sosyal ve koruyucu
faaliyetlerde, çocuklarýnýn
bakýmýnda iþbirliði yapan,
çekirdeðini iki yetiþkinin
(karý-koca) oluþturduðu temel sosyal birimdir.
Ýnsan hayatýnda cemiyetin temelini teþkil eden
aile, sosyal teþkilatlanmanýn (organizasyonun) esas
birimidir. Bu bakýmdan aile, temel sosyal bir kurumdur.
Evlilik ve kanbaðýyla,
ayrýca evlat sahibi olma
yoluyla birleþmiþ bir insanlar gurubudur. Tek bir
çatý altýnda oturmayý, yaþamayý gerekli kýlar. Aile
içinde, karý-kocanýn, anababanýn, evlatlarýn benimsediði sosyal roller ve birbirlerine karþý belirli ödev
ve sorumluluklarý vardýr
ve hep birlikte adeta ortak
bir kültür oluþtururlar.
Toplumun yapýsýna ve þekline göre, ailenin alaný geniþler veya daralýr. Ýnsan
cinsinin yapý çekirdeðini,
ana-çocuk iliþkisi teþkil
eder. Bu çekirdeðin etrafýnda ailenin organizasyonu, çok deðiþik þekiller alýr.
Fakat bütün insan toplumlarýnda, karý-koca arasýnda, ana-baba ile çocuklar
arasýnda ve ayrýca çocuklarýn kendi arasýnda ve hatta
akraba ile ailenin öteki
üyeleri arasýndaki iliþkileri
düzene koyan bir kültür
kalýbý sözkonusudur. Bu
kalýp toplumdan topluma
deðiþiklikler gösterir. Bununla beraber toplumlarýn
büyük çoðunluðunda aile,
kültürün dikkate deðer bir
kýsmýný yeni nesillere geçirmekten ibaret olan eðitici görevlerini korur. Bu bakýmdan aile, toplum halinde yaþayýþýn “edebi okulu”
(Edep ve terbiye kazandýran mektep) olarak deðerlendirilmiþtir. Elbetteki bu
mektepte okutulacak ders
ve verilecek örnekler
önemlidir. Bu baðlamda
T
20:00 Uhr
Seite 5
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Cemiyetin Çekirdeði Aile
vahiy kültürünü bize
miras olarak býrakan
son peygamber Hz.
Muhammed (s.a.v)in
hayatý ve tavsiyeleri
önem kazanmaktadýr.
Peygamberimizin bize
örnek olacak aile hayatýný kisaca özetlemek
yararlý olacaktýr. Þöyle
ki;
1. Eþinin haklarýna
riayet etmiþtir. Çünkü
bu ilahi emirdir. (Bakara: 228) O, bu emri hakkýyla yerine getirmiþtir.
2. Toplumun en kü-
Dr. Yusuf IÞIK
takva sahibi olanlarý
“...öfkelerini yenenler
ve insanlarý affedenler...” (Al-i Ýmran: 134)
þeklinde tanýmlamaktadýr.
10. Eþini hiç kötülememiþ ve dövmemiþtir.
Ey Allah`ýn Resulü!
Kadýnlar hakkýnda ne
tavsiyelerde bulunursunuz? sorusuna; “Onlara yediðinizden
yedirin, giydiðinizden
giydirin, onlara vurmayýn ve onlarý kötülemeyin” buyurmuþtur.
Bir milletin geleceði saðlam ve saðlýklý aile
kurumunun varlýðýna baðlý olduðu gibi
yeni nesillerin eðitimli, terbiyeli, ahlaklý ve
saygýlý yetiþmesi de aile kurumunun varlýðýna baðlýdýr. Kurulan aile yuvasýnýn daðýlmasý sonucunda ortada kalan, anne veya
babasýz yetiþen çocuklarýn psiko-sosyal açýdan sýkýntýya ve çöküntüye maruz kaldýklarý bilinen ve görülen bir husustur
çük kurumu olan ailenin
yönetimini en güzel biçimde yerine getirmiþ, eþini ve
çocuklarýný koruyup kollamýþ, onlarýn geçimini saðlamýþtýr. (Bakara: 233)
3. Eþini ve çocuklarýný
dünyada ve ahirette zarar
gelecek þeylerden korumuþtur. Çünkü Yüce Allah: “Ey Ýnananlar! Kendinizi ve ailenizi yakýtý insanlar ve taþlar olan ateþten koruyunuz...” (Tahrim:
6) buyurmuþtur.
4. Ýbadetlerini en güzel
biçimde yapmýþ ve aile bireylerinin de yapmasýný
saðlamýþtýr. O, bu davranýþýyla “Ailene namazý emret
ve kendin de ona devam
et...” (Taha: 132) emrini yerine getirmiþtir.
5. Eþi ile daima iyi geçinmiþ ve ona yumuþak
davranmýþtýr. Bu davranýþ
O`nun genel karakteri haline gelmiþtir. Bütün müminlerin de böyle olmasýný
istemiþ, onlara Kur`an`ýn
“Eþlerinizle iyi geçinin”
(Nisa: 19) emrini hatýrlat-
mýþtýr.
6. Evine her geldiðinde
ev halkýný selamlamýþ, onlara daima güzel söz söylemiþtir. Böylece hem Yüce
Allah`ýn “...Evlerinize girdiðiniz zaman birbirinize
Allah katýndan mübarek
ve hoþ bir esenlik dileði
olarak selam verin...”
(Nur: 61) emrini yerine getirmiþ, hem de ümmetine
örnek olmuþtur.
7. Eþi ile hiç dargýn durmamýþtýr. Ümmetine de,
“Müslümanýn
mü`min
kardeþiyle üç günden fazla
dargýn durmasý helal olmaz” (Tirmizi, Birr: 24) buyurmuþtur.
8. Eþiyle iþlerinde istiþare etmiþ, onun görüþlerini
almýþtýr. Çünkü Yüce Allah; “...Aranýzda iyilik/güzellikle danýþýp görüþün/konuþup anlaþýn...”
(Talak: 6) buyurmuþtur.
9. Kusurlarý daima affetmiþ, hoþgörülü olmuþ
ve tüm insanlarýn böyle olmasýný istemiþtir. Çünkü
bu özellik takvanýn gereðidir. Yüce Allah Kur`an`da
(Ebu Davut, Nikah: 42).
Sevgili Peygamberimiz
“Mü``minlerin iman bakýmýndan en mükemmel
olanlarý ahlaký en güzel
olanlardýr. Sizin hayýrlýnýz
kadýnlarýna/eþlerine en
hayýrlý olanlarýdýr. (Ýbn-i
Hibban, Nikah, iX, 483.
No: 4176).
“Sizin hayýrlýnýz eþi ve
aile bireylerine hayýrlý olanýnýzdýr” (Hadis) anlamýndaki sözleriyle aile reislerini; eþlerine iyi davranmalarýný ve onlara þiddet uygulamamalarýný, eþlere iyi
ve yumuþak davranmalarýný, iman ve ahlak ile irtibatlandýrarak teþvik etmiþtir. Veda hutbesinde de
þöyle buyurmuþtur:
“-Ey Ýnsanlar! Kadýnlarýn haklarýna riayet etmenizi ve bu hususta Allah`a
karþý gelmekten sakýnmanýzý tavsiye ederim. Siz kadýnlarý Allah`ýn emaneti
olarak aldýnýz ve onlarýn
namuslarýný ve ismetlerini
Allah adýna söz vererek
helal edindiniz...” (Müs-
5
lim, Hac, 147).
Peygamberimiz tam bir
örnek aile hayatý yaþamýþ,
sevgili bir eþ ve sevgili bir
baba olmuþtur. Vakti gelince kýzlarýný evlendirmiþtir.
Ailesini hiç ihmal etmemiþ, hem kendi yakýnlarý
hem de eþinin yakýnlarýyla
ilgilenmiþ, gerektiðinde
onlara yardým etmiþtir.
Bu bilgilerden sonra
Avrupa`daki kendi insanýmýzýn aile yapýsýný bir çatýsöküm prensibiyle analiz
edecek olursak karþýlaþacaðýmýz manzara hiç de bizi hoþnut etmiyecektir. Her
geçen gün çatýrdayan ve
çoðu zaman yýkýlan aileler
bizleri karamsarlýða sevketmektedir. Saygý, sevgi,
hürmet ve þefkat temeline
dayalý olmasý gereken aile
yuvalarýnda ego, terbiyesizlik, kin ve nefret adeta
kol gezmekte ve bu kötü
özellikler bu yuvalarda
kronikleþerek aile bireylerini negatif yönde etkilemektedir. Bunun önüne
geçmek icin kendi milli ve
manevi kültürümüze sahip çýkmamýz ve ona göre
aile yapýmýzý tanzim etmemiz kaçýnýlmaz bir zorunluluktur.
Þu gerçeði hiç unutmamak gerekir. Mutluluk kolayca ulaþýlabilen bir özellik olmadýðý gibi, kolayca
elden çýkarýlmamasý gereken bir hususiyettir.
Ailede mutluluðu yakalayabilmenin þartlarý vardýr. Biz buna “6S” formülü
diyoruz. Eþler bu formüle
uygun hareket ederlerse
aile saadetini elde ederler:
1. Sevgi
2. Saygý
3. Sabýr
4. Sadakat
5. Sorumluluk
6. Saðlýklý cinsel yaþam.
Ailelerde paylaþýldýkça
artan özellikler vardýr. Eþler yeterki bu özellikleri
karþýlýklý olarak paylaþabilsinler;
1. Sevgi
2. Bilgi
3. Güzel söz
Yine ailelerde paylaþýldýkça azalan üç özellik vardýr. Yeterki aile bireyleri bu
özellikleri karþýlýklý olarak,
konuþarak ve anlayýþ göstererek paylaþabilsinler;
1. Dertler, sýkýntýlar,
2. Elem
3. Keder/üzüntü
19. sayi sayfalar
6
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 6
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
haber
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
Hicret Öncesi
Müslümanlar:
Ýnsanlýða saadet ve mutluluk sunmak için bir hayat
nizami olarak gönderilen Ýslam dini, müþriklerin kinini
artýrmýþtý.
Nefsinin ve arzularýnýn
esiri bu insanlar saltanatlarýnýn ellerinden çýkacaklarý
korkusuyla Ýslam’a ve Müslümanlara akýl almaz saldýrýda bulunuyorlardý. Bu saldýrýyý o kadar ileri götürmüþlerdi ki, Ýslam dininin
tebliðcisi Hz. Peygamber
(s.a.v.)’i dahi incitmiþlerdi.
Bir defasýnda devletin
ileri gelenleri Kabe’de toplanmýþ konuþuyorlardý: “Bu
adama sabrettiðimiz kadar
hiç kimseye sabretmedik. Fikirlerimizi küçümsedi, aramýza bölücülük soktu, milli
deðerlerimizi hiçe saydý,
propagandasýný yaptýðý fikirleriyle, devletimize anarþi soktu. Devletimiz için ciddi bir tehlike arzeden bu gericiye, mürteciye daha ne
kadar sabredeceðiz? Yýlan
gibi daha küçükken kafasýný
ezelim!” Onlar bu þekilde
konuþurlarken, Hz. Peygamber (s.a.v.) çýkageldi ve
her zaman olduðu gibi, Hacerul-Esved’i selamlýyarak
Kabe’yi tavafa baþladý. Tam
yanlarýndan geçerken, kendisine en aðýr sözlerle hakaret etmeye baþladýlar.
Hz. Peygamber (s.a.v.)
sesini çýkarmayarak tavafa
devam etti. Ýkinci defa yanlarýndan geçerken ayný þekilde hakaret ettiler. Rasulullah (s.a.v.) tavafa devam
etti. Üçüncü defa yanlarýnca
geçince, yine o aðýr küfürlerle kendisine hakaret ettiler.
Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) durarak onlara
þöyle dedi: “Ey Kureyþ! Beni
duyuyor musunuz? Nefsim
elinde olan Allah’a yemin
ederim: öyle bir þeyle emrolundum ve size geldim ki,
hepinizi kýlýçtan geçireceðim!” Bu sözlerden sonra
kafirler korkudan sustular.
Ertesi gün Rasulullah
(s.a.v.) ayný yerde tavaf
ederken hep birden üzerine
saldýrdýlar ve þöyle dediler;
“Dün o þekilde konuþan ve
ilahlarýmýzý inkâr eden sen
misin?” Rasulullah (s.a.v.),
“Evet, o sözleri söyleyen, sizin ilahlarýnýz tanýmayan
benim!” diye cevap verdi.
Bunun üzerine hep birlikte
Rasulullah’a vurmaya baþladýlar. Onlar bu þekilde iþkence yaparlarken, Hz. Ebubekir (r.a.) geliverdi. Hz.
Peygamber (s.a.v.)’i onlarýn
elinden kurtararak þöyle de-
20:00 Uhr
Seite 7
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Hicret Risalesi
Müslümanlarýn giderek
di: “sadece, ´Rabbim Alkuvvetlendiðini görünlah’týr` diyen bir adamý
ce; bu durum kendileri
mý öldürüyorsunuz?”
için tehlike arz edeceði
Bunun üzerine Mekke
düþüncesiyle
Darunhükümetinin adamlarý,
Nedve dedikleri parlaRasulullah ve Hz. Ebumentolarýnda toplanabekir’i yaralar içinde býrak meseleyi görüþmeye
rakarak oradan uzaklaþbaþladýlar...
týlar.
Habeþistan’a Hicret:
Görüþler þu merkezde toplanýyordu: “MuHz.Peygamber
hammed’in Ýslam dediði
(s.a.v)’in ashabý, sýrf
bir nizam, bu yeni düMüslüman
olduklarý
zen, onlarýn devletini yýiçin Kureyþ’ten çektiklekýp yerine oturabilirdi.
ri iþkencelerin artýk taO halde ne yapýp yapýp
hammül edilemez oluMuhammed’i ortadan
þundan, Mekke’de müsMustafa ÝSLAMOÐLU kaldýrarak, hareketlerini
lümanca
yaþamanýn
durdurmak lazýmdý.”
imkânsýz hale geliþinFakat bilmiyorlardý ki,
den dolayý, Rasululinsanlara anlatýyordu. Eðer
lah’ýn emri üzerine Habeþis- on beþ çadýrdan terslenip Allah için olan hareketler
tan’a hicret ettiler. Böylece kovulsa on altýncý çadýra gir- durdurulamaz.
Bu kararý müteakip, göhicret dönemi baþlamýþ ol- mekten geri durmuyordu.
du.
Nihayet, Medine’den ge- rüþler ortaya atýldý;
“Kendilerine zulmedil- lenlerden bir grup, merak
- Muhammed’i prangaya
dikten sonra Allah yolunda ederek dinlemeye baþladý- vurup hapsedelim!
hicret edenleri , Biz dünya- lar. Altý kiþi olduklarý rivaBu görüþ kabul edilmeda güzelce yerleþtireceðiz. yet edilen bu Medineliler Ýs- yince ikinci görüþ ortaya
Ahiret mükafatý ise elbette lam’ý kabul edip memleket- atýldý;
daha büyüktür. (kafirler bu- lerine döndüler ve Ýslam’ý
- Onu memleketimizden
nu) bilmiþ olsalardý.” (Nahl- anlatmaya baþladýlar. Bir se- sürgün edelim, ne hali varsa
41)
ne sonra, ayný mevsimde sa- görsün.
Bu görüþte kabul edilmeHabeþistan’a hicret eden yýlarý oniki kiþi olan MediMüslümanlarýn sayýsý sek- neli Müslüman bir grup yince, azýlý Ýslam düþmaný
sen üç’e kadar çýktý.
Hz.Peygamber (s.a.v.)’i gör- Ebu Cehil atýlarak;
Ekonomik ve
- Benim görüþüme göre,
meye geldi. Rasulullah
Siyasi Ambargo:
(s.a.v.), onlarla gizlice buluþ- onu öldürmekten baþka çaHz. Peygamber (s.a.v.)’in tuktan sonra onlara biat et- remiz yok. Bunun için de,
emri üzerine Habeþistan’a tirdi. Biat; teslimiyet, kayýt- her kabileden birer genç sehicret eden Müslümanlarýn, sýz þartsýz baðlýlýk demektir. çelim. Bunlarýn hepsi kararorada emniyete kavuþmala- Yapýlan biatýn metni þu idi: laþtýrýlan yer ve zamanda
rý, diledikleri gibi dini ya- “Asla Allah’a ortak kimse Muhammed’i pusuya düþüþamlarýný sürdürmeleri; beri tanýnmayacak, hýrsýzlýk ya- rerek öldürsün, biz de ontarafta Hz. Hamza ve Hz. pýlmayacak, zinâ edilmeye- dan kurtulalým. Böyle olurÖmer (r.a)’in Müslümanlýðý cek, evlâd öldürülmeyecek, sa, onun kan davasý bütün
kabul etmeleri Mekkeli hiç kimseye iftirada bulu- kabilelere düþeceðinden ve
müþrikleri çileden çýkardý.
nulmayacak ve yalan söy- onun ailesi Abdi Menaf herBütün bu geliþmeler üze- lenmeyecek; bunlara vefa kese savaþ açamayacaðýnrine, Mekke hükümeti topla- gösterirseniz size Cennet dan, diyete razý olurlar, biz
narak Müslümanlara sosyo- vardýr. Dediklerimden sa- de diyetlerini veririz! dedi.
O günün gecesi, suikastekonomik bir ambargo uy- parsanýz, iþiniz Allah’a kalçýlar,
Hz.
Peygamber
gulamaya karar verdi. Bu mýþtýr.”
(s.a.v.)’in
evini
sararak,
onu
karara göre; hiçbir þekilde
Medineli Müslümanlar,
Müslümanlarla temas edil- Hz. Peygamber (s.a.v.)’in öldürmek için uyumasýný
meyecekti. Ne onlardan kýz dediklerini kabul ederek, beklemeye baþladýlar. Rasulullah (s.a.v.), evinde bulualýnacak, ne de onlara kýz ona biat ettiler.
verilecekti. MüslümanlarDaha sonra Ensar olarak nan Hz.Ali (r.a.)’ye: “Bu gedan hiçbir þey satýn alýnma- adlandýrýlan bu Müslüman- ce þu yeþil hýrkamý örtüneyacaðý gibi, onlara hiçbir þey lar bir sene sonra daha kala- rek benim yataðýmda yat!
satýlmayacaktý.
balýk olarak (yetmiþbeþ kiþi) Sana söylediðim emanetleri
Putperest Mekke Þehir II. Akabe biatýný gerçekleþ- yerine getirdikten sonra, sen
de hicret et!” dedikten sonDevletinin hükümet kararý tirdiler.
ra, eline bir avuç toprak alabir sahifeye yazýlarak Kâbe
Medine’ye Hicret
duvarýna asýldý. Bu çok sýMedinelilerin Müslüman rak hicret için evinden çýktý.
kýntýlý günler üç sene kadar olmalarýyla, Mekke’de iþ- Rasulullah (s.a.v.) elindeki
devam etti.
kence altýnda olan Müslü- topraðý, suikastçýlarýn baþýI. ve II. Akabe Biatlarý:
manlar için yeni bir umut na döke döke aralarýndan
Hz.Peygamber (s.a.v.) ýþýðý belirmiþti. Nitekim bir geçip gitti. Allah, onlarýn babütün engelleme ve baskýla- müddet sonra, Hz.Peygam- siretini yani görme duyulara raðmen senenin belli ber (s.a.v.) ashabýna, Medi- rýný alarak Rasulünü korumevsimlerinde kurulan pa- ne’ye hicret etmelerini em- du.
Hz.Peygamber (s.a.v.),
nayýrlarda teblið vazifesini retti.
Allah nizamýna karþý beraber hicret etmek üzere,
icra ediyordu. Çadýr çadýr,
kabile kabile Ýslam’ý bütün olan müþrikler, Medine’de Hz.Ebubekir (r.a.)’in evine
7
gitti. Beraber yola çýktýlar.
Ýlk durak Sevr maðarasý idi.
Üç gün orada kaldýlar. Bu
arada Hz.Ebubekir’in kýzý
Esma, onlara yiyecek taþýdý.
Sevr maðarasýndan hareket
edildikten sonra ikinci durak Medine yakýnlarýndaki
Kuba þehri idi. Peygaberimiz (s.a.v.) hemen burada
bir mescit yapýlmasýný emretti ve bu Ýslam’ýn ilk mabedinin yapýmýnda bizzat çalýþtý. Peygamberimizin yolda olduðunu haber alan Medineliler heyecan içinde,
gözleri yollarda Yüce Rasulü bekliyorlardý. Kutsal yolcular göründüklerinde büyük bir sevinçle dudaklarýnda “Talaal bedru aleyna...”
diye baþlayan mýsralar dökülmeye baþladý.
Hicretten Alýnacak
Dersler
Hicret, alelade bir göç
deðildir. Hicret’in gayesi
müslümanca yaþamak, Allah’ýn kanunlarýný ikame etmektir. Hicret, ruhun bu kanunlarla terbiyesidir. Hicret,
ilahi yaþam kavgasýdýr.
Hicret böyle önemli olduðu içindir ki, Hz.Ömer
(r.a.), onu Ýslam takviminin
(hicri takvim) baþlangýcý
yapmýþtýr. Mekke’nin fethi
bile takvim baþlangýcý olarak alýnmamýþ, Hicret olayý
resmi takvim olarak kabul
edilmiþtir. Çünkü Hz.Ömer
(r.a.)’in ifadesi ile Hicret,
Hakk ile batýl’ý birbirinden
ayýrmýþtýr. Allah Rasulünün
hayat programý þu üç kelimeyle özetlenebilir
Ýman, Hicret, Cihad.
Allah (c.c.) bu konuda
þöyle buyuruyor :
“Ýman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barýndýranlar, yardým edenler, iþte
gerçek mü’min olanlar bunlardýr. Maðfiret ve uçsuz bucaksýz rýzýk da onlarýndýr.”
(Enfal-74)
“Ýman edip de hicret
edenler ve Allah yolunda
mallarýyla, canlarýyla cihad
edenler, rütbe bakýmýndan
Allah katýnda daha üstündürler. Kurtuluþa erenler de
iþte onlardýr.” (Tevbe - 20)
Müesseseleþmenin
Kaynaðý Olarak Hicret:
Hicret; kutsal Ýslam davasýnýn hedefe giden yolunda bir dönüm noktasýdýr.
Hicret, Ýslam dayanýþma ve
kardeþliðinin ruhudur. Hicret, devleti doðurmuþtur. Ýlk
Ýslam Anayasasý, hicretten
sonra ortaya çýkmýþ; Ýslam’ýn ticari, iktisadi, zirai
ve ekonomik hayata dair
esaslarý, ilk uygulamalarýný
19. sayi sayfalar
29.04.2009
8
hicretten sonra göstermiþtir.
Ýlk Ýslam çarþý-pazarý, bu dönemde kurulmuþtur. Cemaate açýk Ýslam mabedi (Kuba
ve Mescid-i Nebi), hicretle
beraber ve hicretten hemen
sonra bina olunmuþtur. Zekat, oruç gibi ibadetler hicretten sonra farz kýlýnmýþtýr.
Fedakârlýk Kaynaðý
Olarak Hicret:
Hicret, imanýn maddeye
saðladýðý tarihi zaferin simgesidir. Hicret; Allah rýzasý
için; anadan, babadan, yardan, maldan, mülkten hatta
candan vazgeçiþin, ibretli
kýssasýdýr. Hz.Ali’yi düþününüz ki, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) hicret yolculuðuna kolayca çýkabilmesi
için O’nun yataðýna girip
yatmýþ, böylece Kureyþlileri
aldatmýþtý. Dýþarýdan bakýldýðýnda Peygamberimizin
yatakta yattýðý sanýlýyordu.
Sabaha kadar çýkmadýðý görülünce sabahleyin muhtemelen o yatakta ve orada
yatan kiþi öldürücü darbelere hedef olabilecekti. Hz.Ali
(r.a.) bunu biliyordu ve canýndan vazgeçmiþti. Çünkü
hicret, canýndan bile vazgeçiþin adýydý. Bunun gibi
Hz.Ebubekir de, hem kendi
canýný hem de aile fertlerinin canýný fedayý göze almýþtý. Çünkü hicret yoluna
gittiði anlaþýlýnca, Ebubekir’in evine muhtemelen
baskýn yapýlacak ve aile
fertleri tartaklanacaktý, dövülecekti.
Hicret ve Mukaddes
Dava:
Hicret, maldan-mülkten
vazgeçiþtir. Düþününüz ki,
bir insan yüz yýllardan beri
atalarýnýn yurdundadýr ve
onlarýn mirasçýsýdýr. Baðý,
bahçesi, tarlasý, evi vardýr.
Böyle birine “Haydi bütün
varlýðýný terket de, filan yere
gidelim!” deseniz, kolayca
yola koyulmayacaktýr. Ýþte
hicrette dünyevi menfaat ve
iliþkiler bertaraf edilerek,
kutsal dava ön plana alýnmýþ ve kutsal gaye için -fakirlik göze alýnarak- malmülk terkedilmiþtir. Muhacirler Medine’ye geldiklerinde sadece tek canlarý ve
bir de o can içinde besleyip
büyüttükleri davalarý vardý.
Ahde Vefa,
Dostlukta Sadakât:
Hicret, ahde vefadýr.
Sözde doðruluktur. Dostlukta sadakattir. Ensar...
Dostlar dostu ensar, müteakip yýllarda, günlerde, aylarda,
Hz.
Peygamber
(s.a.v.)’i ve öteki muhacirleri
her çeþit tehlikeye karþý sa-
20:00 Uhr
Seite 8
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
vunmuþlardýr. Ensar ile muhacirun öylesine içten saðlarla kardeþleþmiþlerdi ki,
aslen Mekke’li olmayan Selmanü’l Fârisî gibi zevâtý,
her iki taraf kendilerinden
sayarak baðrýna basýyordu.
Hicret ve Devlet:
Hicret devlettir. Rasulüllah Medine’ye geldikten
sonra “Medine Ýslam Devleti” doðmuþtur. Ýhtiyaca göre
Ýlâhi yasalar vahy yoluyla
Efendimiz’e bildirilmiþ ve
Sünnet-i Nebi, âyetleri tefsir
etmiþ, cemiyet hayatý tanzim olunmuþtur.
Hicret kanundur. Müslümanlarýn birbirlerine karþý
vazifeleri ve mütekabil sorumluluklarýyla Yahudilerle
iliþkilerinde temel ölçüleri
belirleyen ilk anayasa hicretten sonra teessüs etmiþtir.
Hicret ve Ýsar (Kardeþini
Kendisine Tercih):
Hicret îsardýr, kardeþini kendisi ihtiyaçlý olsa dahikendisine tercih ediþ, kendi
ihtiyaçlarýný gidermeyi bir
yana býrakýp Müslüman
kardeþinin ihtiyaçlarýný karþýlamaya öncelik veriþtir.
Suffe Mektebi’nin güzide talebelerinden Ebu Hureyre (r.a.) açlýktan zayýflayýp tahammülü kalmamýþ,
durumunu Hz. Peygamber
(s.a.v.)’e iletmiþti. Efendimiz, Ebu Hureyre’yi doyurmalarý için zevcelerine gönderdi. Fakat Hz.Peygamber’in evinde sudan baþka
ber þey yoktu. Misafir karný
doymadan ve bir þey yiyemeden geri dönüyordu. Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.) meseleyi eshabýna
“Þu açý kim doyuracak?” diye iletti. Ebu Talha (r.a.) -bir
an için fakirliðini unutarak“ben” deyiverdi. Rasulüllah’ýn þerefli misafirine sahip çýkmak isteði o zatý bu
yola sürüklemiþti. Eve gittiklerinde zevcesine “Haydi
Rasulüllah’ýn
misafirini
aðýrla!” dedi. Kadýn “Ancak
çocuklarýn yiyeceði kadar
azýk var, baþka yok!” diyordu.
Ebu Talha (r.a.) çocuklarý
uyutmasýný, ýþýðý yakýp onlarýn yemeðini misafire hazýrlamasý söyledi. Kadýn da
öyle yaptý. Yemek sofra konuldu ve ýþýk söndürüldü.
Ebu Talha ve hanýmý yemek
yer gibi yaptýlar, aslýnda yemek yoktu. Fakat misafirin,
kendisi yüzünden ev sahiplerinin aç kaldýðýný bilerek
üzülmesine, incinmesine
engel olmak istemiþlerdi.
Karý-koca aç gecelediler,
çocuklarý da. Fakat misafir-
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
lerinin karný doyurulmuþ ve
evin iç yüzü kendisine hissettirilmemiþti. Sabah olup
Rasulüllah’ýn yanýna geldiklerinde Ebu Talha (r.a.)’ya
hitaben Efendimiz “bu gece
Allah sana tebessüm etti,
karý-koca olarak sizin güzel
hareketlerinizi beðendi ve
þöyle buyurdu: - “Ve (Ensar), kendilerinin ihtiyaçlarý
olsa dahi (göç eden yoksul
kadeþlerini) kendi canlarýna tercih ederler” (Haþr - 9)
Hicret - Ýlim Ýrfan - Mektep:
Hicret mabeddir, cemaattir, rahmettir. Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebi, hicretten hemen sonra bina olunmuþtur. Ve o dönemde mescit her þeydir; ibadet yeridir,
sohbet yeridir, va’z ü nasihat ve irþad yeridir. Ýstiþâre
yeridir, tefekür mekâný ve
idare merkezidir.
Hicret derstir, ilimdir,
tedrisattýr. Ýslam’ýn ilk eðitim kurumu olan “Suffe
Okulu” hicretten sonra
Mescid-i Nebi’ye bitiþik bir
alana yapýlmýþtýr. Burada
ders gören ashabýn öðretmeni
Hz.Peygamber
(s.a.v.)’di. Ayrýca muhacirler, Ensarýn hocalarý, Ensar
ise muhacirlerin ilk zamanlarda talebeleri ve mali bakýmdan destekleyicileri idi.
Hicret - Edep - Nezaket:
Hicret edeptir, hassasiyettir, nezaket ve ince duygularýn lif lif örülüþüdür.
Evden Sevr maðarasýna
gidilirken Hz.Ebubekir, Rasulüllah’ýn bir önüne geçer
bir ardýna kalýrdý. Efendimiz sebebini sorunca “Ya
Resulüllah! Müþrikler arkamýzdan takip ederler, diye
aklýma geliyor, arkada kalýyorum. Pusuya yatmýþ önden saldýrýrlar diye aklýma
geliyor, ileri geçiyorum” cevabýný verir. Gece karanlýðýnda maðaraya yaklaþtýklarýnda Hz.Ebubekir (r.a.)
önce girer, hergangi bir vahþi hayvana karþý ilk hedefin
Rasulüllah olmasýný istemez. Dostluðun, nezaketin,
hassasiyetin, dava liderinin
caný hesabýna kendi canýndan geçiþin böylesine bir örneðine tarihte rastlamak
acaba mümkün müdür?
Bedir arslanlarý, Uhud
þehitleri, Hendek hesaplaþmasý, Büyük Fetih (Mekke),
Huneyn çaðrýsý, Mute azmi
ve Tebük ruhu bu derin hicret dayanýþmasýnýn meyveleridir
HÝCRÝ TAKVÝM
Hicret, Ýslam ve dünya
tarihinde çok büyük bir ha-
disedir. Ýslam’ýn kurtuluþu
ve Ýslam inkilabýnýn baþlangýcý olmuþtur. Ýslam dini
hicret sayesinde istiklaline
kavuþup, yayýlma imkanýný
bulmuþtur. Hicretin tarihteki tesiri, dini olduðu kadar
ictimai ve siyasidir. Tarihin
müstesna bir dönüm noktasý olan bu hadisenin Ýslam
dünyasý için “Takvim Baþlangýcý” olarak kabul edilmesi, hicretten 17 yýl sonra
olmuþtur.
Hz.Ömer’in halifeliði zamanýnda toplanan meþveret
meclisinde, Hz.Ali (r.a.) hicret olayýný takvimin belirlenmesi için teklif etmiþ ve
Meclis’te kabul edilmiþtir.
Yýlbaþýnýn hangi ay ve
gün olacaðý ise yine Hz.Ali
(r.a.), Medine’ye hicret edilmesine izin verilen ay olan
“Muharrem” ayýný teklif etti
ve Hicri Yýlbaþýnýn 1 Muharrem olmasý kararlaþtýrýldý.
Hicri takvim aya (kamer)
göre ayarlandýðýndan bir
hicri yýl 355 gündür. Bu takvim ülkemizde 26 Aralýk
1925’e kadar kullanýlmýþtýr.
O tarihten itibaren de, Miladi yýl ve takvim kullanýlmaya baþlanmýþtýr.
Hicri Aylar: Muharrem,
Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Þaban, Ramazan, Þevval, Zilkâde, Zilhicce.
HÝCRET BERAATTÝR
Kavuþabilmekle terkedebilmek doðru orantýlýdýr.
Kavuþabilenler, terkedebilenlerdir. Terketmeyi göze
alamayanlar kavuþmanýn
hazzýna eremeyeceklerdir.
Âdem, cenneti terketmeden iradeye kavuþamayacaktý. Geçici cenneti terketmiþse de, irade onu ebedi
cennete kavuþturdu. Cennet
sýla, dünya gurbetti. Ancak
o, sýlayý gurbette ve gurbetle bir daha yitirmemecesine
yeniden kazandý. Özelde
Âdem, genelde insan müebbed muhacerete hüküm giymiþti. Üflenen ruhun lahut
aleminden nasut âlemine
hicretinin, canýn sudan topraða hicretinin, spermanýn
rahme hicretinin, ceninin rahimden dünyaya hicretinin
ve insanýn dünyadan ahirete hicretinin anlamý buydu.
Nuh, evrensel hicretin
muhaciriydi. Tufan, ayný zamanda bir hicretti; küfrün
karanlýðýndan imanýn aydýnlýðýna, müþrik toplumun
zýndanýndan mü’min toplumun özgür ufuklarýna hicret... Þirkten tevhide, küfürden
imana,
isyândan
dosya
Ýslâm’a/teslimiyete hicret.
Ýbrahim, çift boyutlu hicretin Kur’ânî örneklerinden
biriydi. Akleden kalbin, nasýl eserden müessire, soyuttan somuta, fizikten metafiziðe, kabuktan öze, maddeden ruha, inkardan imana,
cehaletten ilme; zandan yakine hicret edebileceðinin
en çarpýcý örneðini sergilemiþti. Hz. Ýbrahim’in derinliðine gerçekleþtirdiði bu
hicret, oracýkta ürününü
vermiþ ve Lut “Ben de Rabbime hicret ediyorum” demiþti. (29/26).
Bu hicret, yürekte kalmayýp eyleme dönüþmüþ, Allah’a kurbaný Allah’a kurbiyyete, atýldýðý ateþi de
þirkten beraete ve cennete
dönüþtürmüþtü.
Rasulullah, hicretin iki
boyutunu kendi hicretinde
birleþtirdi. O, hicretin izzet,
devlet ve beraet demeye
geldiðini isbatladý: O, terketmeden kavuþulamayacaðýný yaþayarak gösterdi.
Mekke-Medine hattý, bir
semboldü. Bu sembol, insanýn ve insanlýðýn uzun yürüyüþünde aþkýn ve aþkýn
olanýn deðerine dikkat çekiyordu. Verilene dikkat çekilerek elde edilenin deðeri
vurgulanýyordu.
Bu sembolde, Mekke içkini ve burayý, Medine aþkýný ve öteyi sembolize ediyordu. Fetih ise öteyi kazanana buranýn da açýlacaðýný,
hediye edileceðini ifade ediyordu. Mekke-Medine hattý
sadece Medine’ye kavuþmak deðil Mekke’nin bedelini de ödemek anlamýna geliyordu. Dahasý, Hýra günlerinde yürekte gerçekleþenin,
hayata dönüþmesiydi hicret.
O halde bunun anlamý,
içlerinde bir özge hicreti yaþayamayan ve gerçekleþtiremeyenler, yer deðiþtirebilirler ama asla hicret edemezler demekti. Peygamber’in,
“Bu dünyada bir garip yolcu gibi ol” uyarýsý, müebbet
muhaceretin itirafýydý. Bu
anlamda hicret, dünyevileþmenin önündeki en büyük
engeldi. Çünkü, muhacir
misafirdi.
Özbenliðin, çaðýn, tarihin, çevrenin modern zindanýndan tahliye bekleyen
modern bireyin beraeti ancak derununda yapacaðý
derinliðine bir hicretle
mümkün olabilecektir.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
Ara durak Ýstanbul
Frankfurt’ta
baþlayan
hac yolculuðumuzun ara
duraðý Ýstanbul’daki birkaç
saatlik zamaný deðerlendirmek için havalimanýndan
þehir merkezine gidiyoruz.
Laleli-Sultanahmet arasýndaki irili ufaklý camilerden
ezan sesleri yükseliyor. Vakit; akþamdýr. Kafilemizdeki
Suriyeli arkdaþ, hayretle bana yöneliyor:
-Ama bu ezan Arapça!...
Bu sefer ben þaþýrýyorum:
-Tabii ki Arapça!... Ya nece olacaktý?..
-Ben, Türkiye’de ezanýn
Türkçe okutulduðunu zannediyordum.
Anlaþýlan bu Almanya’da üniversite bitirmiþ
müslüman
kardeþimiz,
1920’li yýllarýn Türkiyesi’nde uygulamaya konulan,
fakat baþarýsýz neticelenen
bir denemeye takýlýp kalmýþtý. Üzüldüm! Hem yanýbaþýmýzdaki müslüman komþumuz adýna, hem de böyle bir
þaianýn varlýðýndan dolayý
ülkem adýna üzüldüm.
Havaalaný-Ýstanbul
Güvenlik görevlisi genç
kadýn, kontroldan geçen el
çantasýnýn içindeki küçük
makasý önündeki aletin ekranýnda görünce müdahale
etti:
-Çantanýzdaki makasý
alýkoymak mecburiyetindeyim.
Çantanýn sahibi Arif, bir
bana bir de genç polise bakýp duruyordu. Devreye girdim:
- Hanýmefendi bu adam
Alman, sizin dediklerinizi
anlamýyor.
Genç kadýn biraz hayretle soruyor:
-Ama nasýl oluyor, siz
hac kafilesi deðil misiniz?
Deðiþik milletlerden oluþan bir grup hacý adayý olarak Almanya’dan buraya
(Ýstanbul) geldiðimizi ve buradan da diðer hacýlarla birlikte Cidde’ye uçacaðýmýzý
izah etmeðe çalýþýrken, görevli memuremiz gözünü
Arif’ten ayýrmadan tekrar
soruyor:
-Yani bu Alman sizinle
hacca mý gidecek?
20:00 Uhr
Seite 9
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Bir Dönüm Noktasý veya
Yeniden Baþlamak
Arif, konuþulanlarý
anlamasa da, konunun
kendisiyle ilgili olduðunu anlamýþtýr. Ýngilizce
olarak müdahale ediyor:
-Evet ben de hacca
gidiyorum, çünkü müslümaným!
Arif’in dediklerini
anlayacak kadar Ýngilizcesi olan memuremizin
bir müddet aðzý açýk kalýyor. Bir Arif’e bir bana
bakarken,
sadece
“aaa...” diyerek hayretini gizleyemiyor. Türkiye’nin Batý’ya açýlan bu
kapýsýnda görev yapan
memuremizde, hayretiyle karýþýk bir de hayal kýrýklýðý görüyorum. O anda
þu haným görevlimizin kafasýndan geçenleri þöyle yorumladým: Þu Batýlýlarý anlamak ne mümkün... Biz onlara uymak için yýrtýnýrken,
biz kendi dindarlarýmýzý hýrpalarken, biz Ýslam’dan
uzaklaþarak Batýlýlaþacaðýmýza inanmýþken, bunlar habire üçer-beþer müslüman
olmaya devam ediyorlar.
Oldu mu þimdi Alman arkadaþ... Hayallerimi altüst ettin. Biz, sana doðru gelecektik ki, sen bize geldin...
Havaalaný-Cidde
Daha ilk adýmdan itibaren karþýlaþacaðýnýz her zahmet ve külfeti sabýrla aþmaya kendinizi þartlandýrdýðýnýz ve bu yolda çekilmesi
muhtemel eziyeti de bir imtihan vesilesi olarak kabullenerek baþladýðýnýz mukaddes seyahatinizde, Cidde
havaalaný görevlileri karþýsýnda ilk imtihanýnýz baþlýyor: Havalandýðýnýz Frankfurt’un görevlisiyle mukaddes topraklarýn görevlisi
arasýnda ister-istemez bir kýyaslama sürecinden geçerken, ayaklarýnýzýn baþka bir
yere bastýðýný farkediyorsunuz. Geride býraktýðýnýz topraklarda kutsallarýnýz yok.
Mahmut AÞKAR
O topraðýn insanlarýyla da
tarihten gelen birlikteliðiniz,
müþterek mukaddesleriniz
de yok. Ama cismen ve fikren uçarak geldiðiniz bu
topraklardaki mukaddeslerle ve bu coðrafyanýn insanlarýyla bin yýllýk birlikteliðiniz sözkonusu...
Kafile
baþkanlýðýmýzý
üstlenen Cezayirli’den hac
süresince istifade edeceðim
bir nasihat alýyorum: Arabistan’da olduðun müddetçe üç þeye dikkat edersen,
kendine fazla eziyet etmemiþ olursun. Bunlardan birincisi; sabýr, ikincisi; sabýr,
üçüncüsü; sabýr!...
Frankfurt havalimanýnda
görevinin bilincinde olan ve
gereðini yapan “öteki” ile
Cidde havalimanýnda kümes hayvanlarý gibi sizleri
üstüste istif ettikten sonra en
tabii insani ihtiyacýnýzý bile
özel izine tabi tutan, bir eli
belinde, bir eli de üstünüzde
gibi ama tepenizde olan “bizimki” arasýnda gidip geliyorsunuz: Ýnsan olmasýna
ikisi de insan. Birisi gayrimüslim “öteki” ki, onun gözünde de sen “öteki”lerdensin. Diðeri ise mukaddes
topraklarýn yegane sahibi(!),
sizden biri. Haksýzlýða uðradýðýnýzda hak talep edeme-
diðiniz “bizimki” ve
hakkýnýzý aramaktan çekinmediðiniz “öteki” insan arasýnda önce kýyaslama, sonra da tercih
yapsanýz?... Tercihte ölçünüzün ne olacaðýný
doðrusu merak ediyorum: Ne olursa olsun,
yeterki benden olsun
mu, yoksa önce insan,
yani Anadolu tabiriyle,
insan evladý insan mý?
Ve Mekke
Hem cismen, hem de
fikren Doðu ile Batý arasýnda gidip geldiðimizden dolayý, ister-istemez
yukarýya aktardýðým kýyaslama türünden daha neler kafamý kurcalýyor, yol
boyunca.
Ne sarp kayalýklardan
oluþan daðlarýn arasýna sýkýþan þehir, ne adeta yerle gök
arasýnda her tarafý kaplamýþ
insan manzaralarý ve ne de
þimdiye kadar gördüðüm en
kaotik þehir trafiði umurumda. Mescid-i Haram’a yaklaþtýkça kalp atýþlarýmýn daha hýzlandýðýný farkediyorum.
Yer beyaz, gök beyaz, insanlar beyaz....Beyaz mermerlerden gözüme yansýyan, üstümdeki güneþin parýltýlarý mý, yoksa Beytullah’ý
kaplayan nur mu?... Her taraf ak-pak.. Müminlerin gönülleri gibi. Merhum Ali Þeriati’nin dediði gibi; son derece basit, bir küp þeklindeki
bu dört duvarýn sizi cezbettiði ve celbettiði kadar hiçbirþey dikkatinizi çekmiyor.
Bir mýknatýs gibi sizi ta gönlünüzün imani derinliklerinden yakalayýp kendisine
doðru çeken ve etrafýnda
gülün baþý dönen bülbül gibi sizi hem döndürüp hem
de sevinçten aðlatan, ýþýðýn
etrafýnda çýrpýnan kelebek
gibi sizi o ilahi nurda eriten
bir ev, bir yapý, bir bina, hayýr Kabe!... Yani Beytullah!
9
Ne zengin ne fakir, ne
sultan ne köle, ne siyah ne
beyaz, herkes sadece iki parça beyaz beze bürünmüþ.
Herkes kendi derdinde...
Herkes, bir zamanlar dünya
denilen bir alemde yaþadýðýný, bazýlarýnýn mal-mülk, çoluk-çocuk, mevki-makam
sahibi olduklarýný, biraz acý,
biraz tatlý bir hayat sürdürdüklerini sadece hatýrlýyor.
Burasý mahþeri bir kalabalýk
ve bugün mahþer günü. Sur
üflenince herkes yerinden
fýrlayýp Ýlahi Nur’un etrafýnda toparlanmayacak mýydý?
Ýþte bilen için o gün, bugündür! Yalavarýp yakarma, af
dileme, baðýþlanma ve yeni
bir beyaz sayfa açtýrma günü için bir fýrsattýr bugün.
-Aloo!...
Tavaf’ta bile yakamýzý býrakmayan bu telefon lakýrdýsýyla irkiliyor, yeniden dünyaya dönüyorum: Yanýbaþýmdaki müslüman cep telefonuyla hem konuþuyor,
hem de tavaf yapýyor(!)
Merve ile Safa tepesi arasýnda gidip gelirken (Say),
yine Ali Þeriati’nin tarifindeki; Batýlý kapitalistin nefret
ettiði Afrikalý, Habeþistanlý
siyah kadýn Hz. Hacer’in bir
ana yüreðiyle verdiði mücadeleyi anlamaya ve bir nebzelik de olsa onun yerine
kendimizi koymaya çalýþýyoruz. Týpký o mübarek kadýnýn yaptýðý gibi, bir taraftan su ararken, gözüm iki de
bir, Kabe’nin yanýbaþýndaki
yakýcý kumlarýn üzerinde býraktýðý yavru Hz. Ýsmail’e
gözlerim çevriliyor. Ve birden, Ýlahi Mucize gerçekleþiyor: Ýsmail’in eþelediði kumdan su fýþkýrýyor su! Hz. Hacer sevinç çýðlýklarý atarak
yavrusuna doðru koþuyor:
Zem Zem!...
Bunlar benden,
ben bunlardaným
Dünyanýn dört bir yanýndan gelen Uzakdoðulu,
Oratdoðulu, Avrupalý, Afrikalý insanlar... Rengi, ýrký, dili ve ülkesi ayrý olsa da, bunlar benden, ben bunlardaným. Ayný medeniyet deðerleriyle yoðrulmuþuz. Ha benim anasýný sýrtýnda taþýyan
Anadolulu delikanlým, ha þu
19. sayi sayfalar
29.04.2009
10
önümdeki canlý manzara:
Þeytan taþlamadan dönen
insan seli içinde, yanýbaþýmda yürüyen bir ihtiyar, beli
neredeyse ikiye katlanmýþ
ana ve ona refakat eden
oðul; ikisi de bir deri, bir kemik. Fakir müslüman olduklarý her hallerinden belli.
Muhtemelen Hindistan veya Pakistanlýlar. Ýhtiyar ana
bir ara akan insan seline
ayak uyduramýyor. Aslýnda
haline bakarsanýz, kendisinin de taþýnmaya ihtiyacý
var, dersiniz fakat o fakirlikten, gýdasýzlýktan erken kocamaya baþlamýþ zayýf erkek
vücudu, çelik bir yay gibi
anasýný sýrtladýðý gibi yerinden fýrlýyor. Aman Allahým!... Anasýný yerlerde süründürmeyen oðul, iþte biz
buyuz! Bizi biz yapan da;
“cennet analarýn ayaðýnýn
altýndadýr” düsturu.
Namazýn ardýndan
gelen Ýsraf
Medine’de Hz. Peygamber camisindesindesiniz.
Birden bire 14 asýr öncesine
gidiyor ve Asr-ý Saadet’i
gözlerinizde, kafanýzda canlandýrýyorsunuz. Þu ayak
bastýðýnýz, içinde namaz kýldýðýnýz yerlerden kimlerin
20:00 Uhr
Seite 10
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
gelip geçtiðini, þu topraklarýn dili olsa da söylese, diyeceðim ama; dolaþtýðýnýz yerlerde tarih o kadar canlý, Ýslam o kadar genç, taze ve
dipdiri ki, bunu görebilen
her göz, hisseden her yürek
gibi ben de ben de sevinç
gözyaþlarýna boðuluyorum.
“Yiyiniz içiniz, israf etmeyiniz” mealindeki ilahi
hüküm acaba hangi müslümanlar için geçerli, gibisinden bir soruyu kendinize
sorsanýz, zengin müslüman
ülkelerdeki israfý gördükten
sonra cevabý da muhtemelen þöyle verirdiniz: Bu hüküm, her ne kadar herkes
için geçerli olsa da, en vahþi
kapitaliste taþ çýkartacak kadar kapitalist olan müslümanlar için bir henüz daha
bilinmemektedir(?).
Bilhassa Mescid-i Nebevi’de kýlýnan sabah namazýndan çýkan hacýlarýmz, etraftaki kuyumcu ve diðer
lüks tüketim maðazalarýna
ikinci ziyaretlerini yapýyorlar. Bu manzarayý görüp de,
Ýslam’ý iyi bilmeyenler þu
hükme varabilirler: Galiba,
hac ziyaretine gelenlerin buralardan alýþveriþ yapmala-
hayat
rý, farz olmasa da, muhakkak sünettir.
Ve kafamýza takýlan
diðer ufak-tefekler
1400 yýllýk tecrübeye sahip Suudi Arabistan yetkili
ve sorumlularý, milyonlarca
hacýnýn sabýr ve tahammül
sýnýrlarýný adeta sonuna kadar zorlamaya devam ediyorlar. Arafat-Mina arasýnadaki takriben 6.km.lik yolu
tam 12 saatte, hem de otobüsle katediyoruz. Cezayirli
kardeþimin özel olarak bu
ülke için kulaðýma fýsýldadaýðý altýn öðütünü hatýrlýyorum: Sabýr!..
En azýndan ben öyle yaptým. Herkes kendi þeytanýný
gayet iyi bilir. Ben de varolan maddi-manevi gücümle
þeytanlarýmý taþladým. Mesela bana sigara içirttiren
þeytaný öyle yerle bir ettim
ki, bir daha ömrü billah dikine duramaz ve bana yaklaþamaz.
Zevksiz Kapitalist
Zihniyet
Kabe’nin etrafýný saran
çirkin beton binalar, Kabe’ye
tepeden bakan oteller, Hz.
Peygamber’in evinin yeri,
Uhud Savaþý’nýn olduðu o
IGMG Rodgau Ýslam
Cemiyetine ziyaret
Rodgau Özel
Hessen Eyaleti sýnýrlarý içerisinde bulunan Ober Roden köyünün Katolik Kilisesi Papazý ve
Kindergarten Öðretmenleri (aileleriyle birlikte) IGMG Hessen
Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Rodgau Ýslam Cemiyetini ziyaret ettiler.
Cemiyet Baþkaný Mehmet Mermertaþ ve cemiyet idarecilerinin
de hazýr bulunduðu ziyaret esnasýnda güzel sohbetler yapýldý.
Cemiyet camisinin de ziyareti sýrasýnda sorulara doyurucu cevaplar verildi.
Daha sonra cemiyetin ikramýna
geçildi. Geleneksel Türk yemeklerinin ikramýný misafirler oldukça beðendiler. Bu ikramlardan ve
ilgiden dolayý çok memnun olduklarýný belirten misafirler teþekkürlerini ilettiler.
Bu tür ziyaretlerin önemine deðinen Katolik Kilisesi yetkilileri;
birbirimizi tanýdýkça daha güzel
bir geleceðin bizleri beklediðini
söyledi.
IGMG Rodgau Cemiyeti yetkilileri ise her zaman bu tür ziyaretleri arzuladýklarýný ve birbirimize daha yakýnlaþmamýz için bu
ziyaretlerin önemini belirttiler.
dosya
Mart-März 2007 Safer 1428
meþhur tepede kurulan panayýr, Uhud Þehidleri’nin
mezarlarý ve daha niceleri,
benim Ýslamiyet anlayýþýmla
bu zihniyetin temsilcileri
arasýndaki derin uçurumlarýn en belirgin örnekleridir.
En fazla gözüme diken
gibi batan, Ýslam’a, müslümana, estetik zevke ters düþen, kutsal mekana saygýsýzlýk olduðu kadar, sonradan
görmüþlüðün de bir amaresi
olan, Kabe etrafýnda, Beytullah’a tepeden bakan beton
gökdelenler... Ne kadar çirkin, zevksiz ve saygýsýzlýk
örneði... Dilim söylemeðe
varmýyor ama; Hz. Musa’ya
kendi ilahlýðýný ispat etmek
isteyen Firavun’un yaptýrdýðý kule aklýma geldi, Kabe’me tepeden bakan þu yýkýlasý yüksek otelleri görünce.
Yýldýrým hýzýyla beynimde bir kýyaslama yapýyorum: Acaba bu 1,5 milyar
müslümanýn ortak mabedi
olan Kabe’nin benzeri bir
kutsal mekan hýristiyan bir
ülkede, mesela Almanya’da
olsaydý, böyle mi olurdu?...
Hayýr! Ýþte Batý’nýn bir baþka
güzel tarafý!
Bu iki þehirde gördüklerimden hareketle, ülkenin
tamamýnýn
Amerika’nýn
kontrolünde olduðuna kanaat getiriyorum. A.B.Devletleri’nin iki meþhur kola
firmasýnýn hakimiyeti hacýlarýmýzýn damak zevkini deðiþtirecek seviyededir. Patlat
bir kola...çek kafaya...geðire
bildiðin kadar geðir ve þükret Allah’a... Bunun üzerine
bir de Amerikalýya bas kalayý! Ne kadar tutarsa tabii...
Netice itibariyle;
Hac çok yönlü, hem fiziki hem manevi külfeti, yükü, mesuliyeti olan, her hareketinde bir mesaj ve mana,
her mekanýnda bir Kur`an
kaynaklý tarihi olan ibadettir. Hac, hakkýyla yerine getirildiðinde, insan hayatýnda
bir dönüm noktasý, yeniden
doðma, yepyeni bir sahfa ve
beyaz bir sayfadýr.
Her hacca giden bu þuur
ve imanla geri dönmüþ olsaydý, dünyanýn gidaþý deðiþmese de, mutlaka Ýslam
dünyasýnýn gidiþatý deðiþebilirdi.
Þimdi halimizi daha iyi
anlýyorum.
Vatandaþlýklarýn geri
alýnmasý kanuni deðil
Hessen Yüksek Ýdare Mahkemesi Gießen þehir
idaresinin IGMG üyeliðini gerekçe gösterilerek
vatandaþlýktan çýkarma kararýný bozdu
002 ve 2003 yýllarýnda aileleriyle beraber dört davacýnýn
Gießen þehir idaresi tarafýndan
Almanya’nýn anayasal düzenini tanýdýklarýna dair açýklamanýn altýna
imza attýktan sonra Alman vatandaþlýðýna kabul edildikleri ve sonrasýnda Türk vatandaþlýðýndan çýktýklarý belirtildi. Bundan bir kaç yýl
sonra bu kiþilerin Ýslam Toplumu
Milli Görüþ’e ait bir bölge derneðine üye olduklarý tespit edilerek,
anayasaya baðlýlýk açýklamasýnda
bunun belirtilmediði gerekçesiyle
vatandaþlýklarý geri alýnmýþtý.
Yapýlan ilk itirazýn baþarýsýz olmasý üzerine Yüksek Ýdare Mahkemesi’ne temyize giden davacýlarýn
talebi kabul edilerek Gießen þehir
idaresinin verdiði vatandaþlýðýn geri alýndýðýna dair belgeler mahkeme
kararýyla iptal edilmiþ oldu.
Gerekçe olarak ancak belli durumlarda vatandaþlýðýn geri alýnabilmesinin sözkonusu olduðunu
belirten mahkeme, IGMG’nin Hes-
2
sen Anayasa Koruma Dairesi’nin
tahminlerine göre anayasa düþmaný
bir organizasyon olmasý halinde bile, bu tahminin yeterince açýk olmamasý dolayýsýyla davacýlarýn dernekte faal olduklarýný anayasaya
baðlýlýk açýklamasýnda belirtilmelerine gerek olmadýðýný kaydetti.
Hessen Eyaleti’nin karara karþý
temyiz yolunun açmak için Leipzig’deki Federal Yüksek Ýdare Mahkemesi’ne baþvurabileceði belirtildi.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
özel köþe
Seite 11
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
11
SEYYAH-I FAKÝR GONCAGÜL ÇELEBÝ
Almanya maceralarým
www.goncagul.com
ç i
dostlarýmýz bizi görür
görmez ‘vaay,
Goncagül kardeþimiz gelmiþ’
diyerek önce bir
k u c a k l a d ý l a r.
Sonra hal hatýr
sorarak, mutad
sorularýný yönelttiler her zaman olduðu
gibi:
1.Yolculuk nasýl geçti?
2.Memlekette durumlar nasýl?
Vs.gibi.
Sonra bize bir teklifte bulunarak elimizdeki bavullarý da kaptýklarý gibi ‘haydi önce burada yakýnda bir cemiyette kahvemizi içelim’
diyerek arabalarýna bindik. Bana
bir tuhaflýk var gibi geliyordu tavýrlarýnda ama yine de tam teþhis
koyamamýþtým bu gidiþata. Derken arabada sohbet koyulaþýrken
yanýmdaki arkadaþým müzisyen
Zeyyat bey her zamanki hassasiyetiyle lafa girdi: ‘Abi, salondaki ses
düzeni nasýl, kaliteli mi?’. Arabayý
kullanan ‘ne salonu, ne ses düzeni,
abi’ deyince ben derhal atýlarak,
‘siz akþamki programdan sorumlu
deðil misiniz? Etkinlik programý
bu akþam deðil mi?’ diye hayretle
sorunca. Yanýmdaki bizi piþkinlikle kahve içmeye davet eden ‘Yok
be Goncagül abi’ dedi. Biz seni ekranlardan tanýyoruz. Hani yine
buraya çekim yapmaya geldin diye bizim cemiyette kahve içer iki
sohbet ederiz diye sizi misafir edelim dedik’ demez mi?’. Bizim þoka
girmemizi uyandýran cep telefonumun çalmasýyla ekrandaki Alman numarasýný açtým ve ‘Hüseyin abi, nerdesiniz, sizi havaalaný
çýkýþýnda bulamýyorum’ deyince
ben artýk ister istemez, ‘kimsiniz’
diye sormak zorunda kaldým.
‘Abi, ben sizi program için almaya
gelmiþtim ama trafikten biraz geciktim kusura bakmayýn’ deyince
mesele anlaþýldý. O zaman arabasý-
Hüseyin
GONCAGÜL
Hz.Hamza Nerede?
*Almanya Pottendorf Bayram
Çocuk Þöleninde Hamza adlý bir
çocukla sahnede soru cevap yarýþmasý yaparken kendisine ‘Hz.
Hamza sonunda öldürüldükten
sonra n’oldu deyince’ o da, ‘ Çaðrý
filmini çevirdi demez mi’.. Seyircide kahkaha fýrtýnasý tabii ki….
Nikolas mý
Nasreddin Hoca mý?
*Köln bölge çocuk Þenliðinde
kafamda kocaman Nasreddin Hoca kavuðuyla salonda dolaþýrken
çocuðun teki annesinin elinden
tutmuþ ‘anneciðim bak Nikolas
gelmiþ’demez mi?.. ‘Allah Allah’,
dedim, bendeniz Alman lisaný fakiri olarak ‘o da nedir ki’ diye taaccüp ile sual eyleyince yanýmdaki
genç bir bey, ‘efendim ’dedi ‘buralarda Noel Baba’ya Nikolas derler,
çocuk sizi yani Nasreddin Hoca’yý
ilk defa gördüðü için öyle zannetti
’..Ben de ‘eh’ dedim, ‘çocuk da
haklý. Biz vakti zamanýnda kendi
kültürümüzü çocuklara tanýtamamýþsak biraz da kabahat bizdedir…’
Bir Kahve Ýçseydik!..
*Bundan birkaç sene evvel yine
Avrupa’dan bir davet üzerine
memleketten uçarak Stuttgart
flughafen denilen havaalanýna indik. Her zaman olduðu gibi yine
bizi karþýlayacak mihmandarlarýmýzla buluþmak üzere bagajlarýmýzý alýp gümrükten çýktýk. Sýcak bir
tebessümle bizi karþýlayan gurbet-
na bindiðimiz dostlarýmýza bizi almaya geldiklerini söyleyince artýk geri döneriz diye cevap
beklerken bizim zoraki evsahiplerimiz yine piþkinliklerini
koruyarak devamla ‘yok caným, önemli deðil, biz yine bizim orada kahvemizi içeriz. Sizi alacak o kardeþimize cemiyetimizi tarif ederiz, sizi gelip
buradan alýr. Burasý Almanya burada adres kolay bulunur’ demez
mi?...
Nasrettin Hoca
Milli Görüþ’te
*Mevlana der ki ‘bal herkesin
aðzýnda ayný tadý verir.’. Anadolumuzun medeniyetler kurmuþ gelenekleri bütün güzellikleriyle yaþatýldýðýnda hangi farklý coðrafyada
olursa olsun insan unsuruna ayný
güzellikleri sunmaya devam edecektir. Yeter ki onu temsil eden
mümessiller bihakkýn o folklorik
insani, erdemli deðerleri hayatlarýna sindirmiþ olarak çevrelerine
yansýtabilsinler. Güleryüzlü, misafire ikram eden, selam veren, diðergam olan, yaratýlanlarý Allah`ýn
mahluku olduðu için renk, dil, ýrk
ayýrmadan seven gönül erenleri bu
ýþýðý yansýttýklarýnda karþýlýðýný
alacak; karanlýk aydýnlýða, meþakkat kolaylýða, acýlar lezzete dönecektir. Ýþte Anadolumuzdan madde planýnda yüzlerce kilometre
uzakta olan ama mana planýnda
onu içinde yaþatan ismiyle müsemma Milli Görüþ`ün bu fonksiyonu Avrupa’da yaþatmakla, hem
yarým asýrdýr gurbette kültürüyle
ayakta durmaya çalýþan insanýmýza hem de fýtri çaðrýyý bekleyen
Avrupalýlara güzelliklerimizin aynasý olma gayretine bendeniz de
bizzat bir faaliyet davetlerine icabetle bizzat þahit olmaktayým.
Özellikle çocuklarýmýz için talep
edilen Nasreddin Hocamýzý hem
salonlarda hem Açýkhava meydanlarýnda tertip edilen Kitap,
kültür, bayram, çocuk etkinliklerinde canlandýrarak müziði ve
sohbetiyle Türkçe itibarýyle yüzde
yüz anlaþýlmasa bile hatta yabancý
seyircilerin de muhabbetle seyrettikleri beden diliyle verilen sevgi
mesajlarýný alarak hoþça vakit geçirme þansý yaþatýlmaktadýr. Avrupa’da unutamadýðým hatýralar sadedinde hatýrlayacaðým bu güzel
etkinlikler vesilesiyle nice canlý
anýlar bu gök kubbede bir hoþ seda
olarak baký kalmayacak ve gelecek
kuþaklara da kalan izler taþýnmaya
devam edecektir inþallah. Bu arada Avrupa’nýn her ülkesinde yer
alan bu hizmet yuvalarý daha nice
hayýrlara vesile olduðu gibi varlýk
içersinde yüzerken mutluluðu bulamamýþ insanýna aradýðý saadeti
yine kendi içinde varolduðunu
‘men arafe nefsehu’ prensibiyle
hatýrlatarak içindeki cevheri fark
ettirmeye çalýþmaktadýr. Bütün bu
güzellikleri görme fýrsatýný bana
bahþeden Cenabý zül-Ýkram ve Ýhsan’a þükrederken, özimkanlarýmla yapamayacaðým bu ziyaretleri
Danimarka’dan Ýsviçre’ye kadar
meþhur gezginimiz seyyahý fakir
Evliya Çelebi misali dolaþarak insanýmýzla ve çocuklarýmýzla buluþmamýza vesile olan Milli Görüþ
teþkilatlarýmýza müteþekkir kaldýðýmý bir kez daha yazýyla da ifade
etmekten memnuniyetimi þükranlarýmla arzetmek isterim. Bu tarz
davetlere de derhal her zaman icabette hazýr ve nazýrým. Hürmet,
muhabbet ve baþarý dualarýmla...
19. sayi sayfalar
29.04.2009
12
asýn toplantýsýna; T.C.
Berlin Büyükelçiliði
Din Hizmetleri Müþaviri Sadi Arslan, kutlama heyeti adýna, DÝTÝB (Diyanet
Ýþleri Türk Ýslam Birliði), Ýslamrat (Almanya Ýslam Konseyi), Zentralrat (Almanya
Müslümanlar Merkez Konseyi), VIKZ (Ýslam Kültür
Merkezleri Birliði), ATÝB
(Avrupa Türk Ýslam Birliði),
IGMG (Ýslam Toplumu Millî
Görüþ), MUSÝAD (Müstakil
Sanayici ve Ýþ Adamlarý Derneði), UETD (Avrupalý Türk
Demokratlar Birliði), Kazak
Türkleri Kültür Derneði ve
ADV (Avrupa Demokrasi
Vakfý) kuruluþlarýn temsilcileri katýldý.
DÝTÝB (Diyanet Ýþleri
Türk Ýslam Birliði), Ýslamrat
(Almanya Ýslam Konseyi),
Zentralrat (Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi) ve
VIKZ (Ýslam Kültür Merkezleri Birliði) birlikte organize
edecekleri Kutlu Doðum
Haftasý kutlama programanýna ATÝB (Avrupa Türk Ýslam Birliði), IGMG (Ýslam
Toplumu Millî Görüþ), MUSÝAD (Müstakil Sanayici ve
Ýþ Adamlarý Derneði), UETD
(Avrupalý Türk Demokratlar
Birliði), Kazak Türkleri Kültür Derneði, ADV (Avrupa
Demokrasi Vakfý), ATB (Avrupa Türk Kültür Dernekleri
Birliði), Türk Federasyonu,
ABAF (Avrupa Ehli Beyt
Alevi Federasyonu), Avrupa
Cem Vakfý ile Avrupa Türk
Caferiler Birliði kuruluþlarý
da destekleyecekler.
Kutlu Doðum Kutlama
Komitesi tarafýndan hazýrlanan basýn açýklamasýný T.C.
Berlin Büyükelçiliði Din
Hizmetleri Müþaviri Sadi
Arslan okudu.
Basýn Açýklamasýnda:
“Müslümanlarýn, gerek
dinlerini bilerek þuurlu þekilde yaþayabilmeleri, gerekse kendilerinin dýþýndakilerle saðlýklý bir iletiþim kurarak, huzur ve barýþa hizmet
edebilmelerinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’i yeterince ve olduðu gibi tanýmalarýnýn önemli bir yeri
vardýr.
Hz. Muhammed’i son
peygamber kabul edip, onun
teblið ettiklerine inanmak;
onu yeterince tanýmak ve takip etmekle tamamlanýrsa
bir anlam ifade eder. Hz.
Peygamberi tanýmak ve sevmek bu nedenle 14 asýrdýr
müslümanlar için önemli
esaslar arasýnda olmuþtur.
Bilhassa son yýllarda
dünyanýn çeþitli bölgelerinde meydana gelen hadisele-
B
20:00 Uhr
Seite 12
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
HZ. PEYGAMBER’ÝN DOÐUM
YILDÖNÜMÜ, KÖLN-ARENA’DA
KUTLANACAK
Almanya’da faaliyetlerini sürdüren Sivil Toplum
Örgütleri’nin çatý kuruluþlarý, Köln DÝTÝB Merkez’inde bir
araya gelerek, 6 Nisan 2007 Cuma günü Köln Arena’da, Hz.
Muhammed (s.a.v.)’in dünyaya teþriflerine ithafen
kutlanacak Kutlu Doðum Haftasý programýný, düzenledikleri
basýn toplantýsýyla kamuoyuna açýkladýlar.
rin Ýslamla ve müslümanlarla alakalandýrýlmaya çalýþýlmasý, Hz. Muammed’i ve
onun va’zettikleini daha iyi
ve doðru anlama ihtiyacýný
bir kez daha gözler önüne
sermiþtir.
Dünyada meydana gelen
bir takým hadiselere tepki
þeklinde de olsa, bazý mihraklarýn Peygamber Efendimize yönelik iftiralarý ve bu
çeþit çabalarýn kamuoyunu
etkisi altýna almaya yüz tutuþu, geçtiðimiz yýl Almanya’daki Türk ve Ýslam kuruluþlarýnýn bir araya gelerek
ortak çalýþmalar yapmalarýný
mecburi hale getirmiþti.
Karikatür krizi, terör vs
gibi konularda ortak açýklamalar yapan kuruluþlar, Hz.
Peygamberimizin doðduðu
haftaya denk gelen ve son
yýllarda Kutlu Doðum Haftasý olarak idrak edilen haftada müþterek bir kutlama
programý yapma konusunu
ele alarak ön hazýrlýk ve
program çalýþmalarýný tamamlamýþlardýr.
Geçtiðimiz yýl biraraya
gelen kuruluþlar içerisinden
dini aðýrlýklý faaliyet gösteren Diyanet Ýþleri Türk Ýslam
Birliði, Ýslamrat, Zentralrat
ve Ýslam Kültür Merkezleri
Birliði tarafýndan organize
edilen etkinlik, listesi verilen
diðer derneklerce de desteklenmektedir.
Kutlu Doðum Haftasý
münasebetiyle kuruluþlar
ayrý ayrý bir çok etkinliði zaten gerçekleþtirmektedirler.
Kölnarena’daki bu program
islami kuruluþlarýn ortak çalýþmasý olarak ayrý bir öneme
sahiptir. Bu, ortak deðerler,
ortak meseleler ve ortak gayeler için birlikteliðin devam
edeceði yönündedir.
Ýfade edildiði gibi etkinlik, Köln’ün en büyük kapalý
salonu olan 16 bin kiþilik
Kölnarena’da yapýlacaktýr.
Programa konuþmacý olarak
Diyanet Ýþleri Baþkanýmýz
Prof. Dr. Ali Bardakoðlu ve
Almanya’nýn eski büyükelçilerinden Murad Hoffmann
katýlacaklardýr.Ülkemizin en
güzel hafizlarý ve tasavvuf
musikisi üstadlarý Kur’an-ý
Kerim tilaveti, ilahi ve natý
þerifler okuyacak, peygamberimiz hakkýnda sinevizyon gösterimi sunulacaktýr.
Tasavvuf musýkisi konseri
yapýlacaktýr. Köln Belediyesi’nin verdiði özel izinle gerçekleþtirilen program (bilin-
açýklama
diði gibi Karfreitag günü tatil günüdür. O nedenle Köln
Belediyesi’ne teþekkür ediyoruz) saat 16.00 da baþlýyacak ve 24’e kadar sürecektir.
Programla ilgili geniþ bir
tanýtým kampanyasý düzenlenmektedir. Binlerce afiþ,
yüzbinlerce el ilaný yanýnda,
televizyonlarda programý tanýtan ilan ve tanýtým programlarý düzenlenecektir.
Tertip Komitesi, tüm
masraflarýn kuruluþlarca ve
sponsorlarla, deðerli iþadamlarýmýz tarafýndan karþýlanmasý konusunda görüþ
birliðine varmýþ ve davetiye
usulü olacak giriþlerden her
hangi bir ücret talep edilmemesini kararlaþtýrmýþtýr.”
Kutlama Komisyonu Baþkaný DÝTÝB Eðitim ve Kültür
Müdürü Iþýk Uðurlu’nun
verdiði ayrýntýlý bilgiden
sonra, slayt üzerinde Kutlu
Doðum Haftasý kutlama
programý açýklamasýný DÝTÝB Dinlerarasý Diyalog Koordinatörü Rafet Öztürk
yaptý.
Kuruluþ temsilcilerinin selamlama konuþmasý,
Sevgi ve Hoþgörü
Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatýný anlatan sinevizyon gösterisi.
Ünlü seslerin okuduðu dörtlü ezan ve Kur’aný Kerim tilaveti,
Murat Hoffmann’ýn
konuþmalarý
T.C. Diyanet Ýþleri
Baþkaný Prof. Dr. Ali Bardakoðlu’nun konuþmalarý,
Musiki ziyafetinde
gençlerin beðenisini kazanan Mesut Kurtiþ’in konseri,
Ahmet
Özhan’ýn
Türk Tasavvuf Musikisi konseri yar alacaðý programý
Türkçe olarak Þair Ýbrahim
Sadri, Almanca ve Arapça
olarak Ýbrahim El Zeyad’ýn
sunacaðý 2007 Yýlý Kutlu Doðum Haftasý kutlama programý bu þekilde icra edilecektir.
Basýn toplantýsý; kutlama
programýný organize eden ve
destek veren kuruluþlardan
DÝTÝB adýna Genel Sekreter
Mehmet Yýldýrým, Ýslamrat
adýna Baþkan Ali Kýzýlkaya,
Zentralrat adýna 2. Baþkan
Mahmut Aþkar ve VIKZ adýna Genel Baþkan Mehmet
Yýlmaz, IGMG adýna Ýlhan
Bilgü, ADV adýna Genel Baþkan Aydýn Yardýmcý, MÜSÝAD-NRW adýna Baþkan Orhan Bilen, ve Kazak Türk
Kültür Merkezi adýna Abdurrahman Çetin görüþlerini bildirdikleri program, soru ve cevaplý þeklinde sona
erdi.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
azen herþey bu kadar
kolay olabiliyor. Uzmanlar yýllardýr enerji
tüketiminde zihniyet deðiþimi talebini dillendiriyor ve
dünyanýn sonu senaryolarý
ile siyasi sorumlularda paradigma deðiþimi saðlamaya çalýþýyorlar. Ozon deliði
ve ormanlarýn yok olmasýna
raðmen bu çabalar sonuçsuz kalýyor. Sonra bakýyorsunuz özellikle iklim deðiþimi ve küresel ýsýnma konularýnda batýlý endüstri ülkelerindeki toplumlarýn duyarlýlýðýnýn kuvvetlenmesi
için için ilkbahar havasýnýn
hâkim olduðu bir kýþ ayýnýn
yaþanmasý yeterli olabiliyor.
Tartýþma programlarý,
haberler veya pastanelerde
yapýlan sohbetlerde, enerji
kullanýmý, zarar verici maddeler ve bunlarýn dünyamýz
için sonuçlarý belki de bugünkü kadar hiç tartýþýlmamýþtý.
Halkýn bu kadar canlý
tartýþtýðý konularda, halkýn
temsilcilerinin de tartýþmadan geri durmalarý doðal
olarak düþünülemez.
Hüzünlü ve endiþeli tavýrlarla kameralarýn önüne
geçerek herkesin içinde zaten hissettiði dramatik geliþmelere karþý tesirli tedbirleri
dillendiriyorlar. Burada aslýnda esas þaþýrtýcý olan bu
sözlerin kabul görmesi. Karayollarýndaki hýz limiti ve-
B
o einfach ist das manchmal. Jahrzehntelang haben Experten mit erhobenem Zeigefinger einen Sinneswandel beim Energieverbrauch eingefordert und versucht
mit Weltuntergangsszenarien
einen Paradigmenwechsel bei
den politisch Verantwortlichen
zu initiieren. Die Ergebnisse
dieser Bemühungen waren
trotz Ozonlochs und Waldsterbens bescheiden. Und dann so
etwas: Es bedurfte „nur“ eines
Winters mit Frühlingstemperaturen, um die Volkssensibilität
in punkto Klimawandel und
Erderwärmung insbesondere
in den westlichen Industriestaaten zu schärfen. Egal ob Talkshows, Nachrichtensendungen
oder
der
morgendliche
Schwatz beim Bäcker, nie war
die Diskussion um Energieverbrauch, Schadstoffemissionen
und die Folgen für unseren
Planeten so lebendig und volksnah, ja schon beinahe volkstümlich, wie heute. Und
wenn das Volk schon einmal so
lebhaft diskutiert, kann natürlich auch der Volksvertreter
nicht zurückbleiben. Mit betroffenen und besorgten Mienen tritt er vor die Kameras
S
20:00 Uhr
Seite 13
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Ýklim deðiþimi eþittir
zihniyet deðiþimi mi?
ya aðýr vasýta araçlarýn
vergilendirilmesi ile ilgili yeni düzenlemeler
gibi bu zamana kadar
popüler olmayan ve bu
nedenle de rafa kaldýrýlmýþ konular baský gruplarýnýn histerik savunmacý tepkileri tahrik
edilmeksizin
kamuoyundaki tartýþmalarda
yerini alabiliyor.
Atom endüstri lobisi
bile fýrsattan istifade sözümona gaz artýðý olmadýðý için temiz kabul ettiði elektriðinin reklamýný yapýyor ve bunun yanýnda da atom santrallerine konulan müddetin uzatýlmasýný veya yenilerinin
inþa edilmesini talep ediyorlar.
Bu noktada insanýn sorasý geliyor; tam da bu dönemde Avrupa’da soðuk
hava dalgasý ve kar yaðýþýnýn olduðu bir iklim deðiþikliði olsa idi ne olacaktý?
Birleþmiþ Milletler ve çevre
koruma organizasyonlarý
tarafýndan
seslendirilen
uyarýlar yine de kulak ardý
mý edilecekti. Bu sorunun
Oðuz ÜÇÜNCÜ
cevabý muhtemelen evettir.
Bu aralar sürekli duyduðumuz olgular ve bilgiler,
uzun zamandýr zaten bilgimiz dâhilinde deðiller miydi? Keyfimiz kaçmasýn diye
bunlarý görmezlikten geldik
veya suçlularý içimizde deðil, geliþmekte olan ülkelerde aradýk.
Son tahlilde Brezilya ve
Endonezya’ daki yaðmur
ormanlarýna biz el atmýyor
ve dünyadaki karbondioksit
deðiþimini saðlayan doðal
fabrikalarý biz yok etmiyor, Çinli fabrikatörleri
çevreyi dikkate almadan toplu üretim yapmalarý için biz zorlamýyorduk. Aslýnda dünyanýn arta kalan kýsmý neden araba ve buzdolabý
sahibi olmak istiyordu,
ona bile anlam veremiyorduk.
Ýklim deðiþimi baðlamýnda yapýlan tartýþmalara bu argümanlar ýþýðýnda bakýldýðýnda, bu
tartýþmanýn bir ikiyüzlülük ve çifte standart
içerdiðini rahatlýkla söyleyebiliriz. Batýlý endüstri ülkelerinde tüketici olarak bizler, hiç tereddüt etmeden oturma odalarýmýza
tropik aðaçlardan üretilen
parke döþeyebiliyor ve tabiatýn yaðmalanmasýný bir anlamda destekleyebiliyoruz.
Dünyadaki
enerjinin
yüzde 80’inin kullanan,
uçakla haftasonu gezintileri
yapan ve tüketim maddelerini tüm dünyaya yayan da
bu bahsedilen kesim. Kendi
tüketim ve enerji kullaným
alýþkanlýklarýnda deðiþim
Klimawandel = Sinneswandel?
und stimmt das Wahlvolk angesichts der dramatischen Entwicklungen, die ja quasi jeder
am eigenen Leib spürt, auf
drastische Maßnahmen ein.
Das eigentlich Überraschende
ist, damit auf Einsicht und
Zustimmung zu stoßen. Egal
ob Tempolimit auf Autobahnen oder die Neuordnung der
Besteuerungsgrundlage von
Kraftfahrzeugen. Themen, die
bislang als besonders unpopulär galten und deshalb meist
ihr Dasein in den Schubladen
der politischen Klasse fristeten, finden ihren Eingang in
die öffentliche Debatte, ohne
die hysterischen Abwehrreaktionen betroffener Interessenvertretungen zu provozieren.
Selbst die Atomindustrielobby
nutzt die „Gunst der Stunde“,
um für ihren vermeintlich sauberen, weil abgaslosen, Strom
zu werben und ganz nebenbei
die Verlängerung der Laufzeiten von Atomkraftwerken
oder gar deren Neubau zu fordern.
Nun man ist natürlich ge-
neigt zu fragen, was wohl passiert wäre, wenn es pünktlich
zum kalendarischen Jahreszeitenwechsel in Europa auch
den klimatischen Wechsel mit
Kältewelle und Schneefall gegeben hätte? Wären die gebetsmühlenartig vorgetragenen
Warnungen von Vereinten Nationen und Umweltorganisationen nicht wieder ungehört
verhallt?
Wahrscheinlich
schon. Fakten und Erkenntnisse, für die wir jetzt ein offenes
Ohr haben, sind doch schon
lange bekannt. Nur haben wir
sie, natürlich auch aus Bequemlichkeit, einfach ignoriert
oder den schuldigen nicht bei
uns, sondern in den Entwicklungsländern
gesucht.
Schließlich roden ja nicht wir
die „grünen Lungen“, also die
Regenwälder in Brasilien und
Indonesien und vernichten die
natürlichen Umwandlungsfabriken für Kohlendioxid in der
Welt. Wir zwingen doch keinen chinesischen Fabrikanten,
ohne Rücksicht auf (Umwelt)Verluste, seine Massen-
produkte zu produzieren. Und
überhaupt, warum will jetzt
plötzlich der Rest der Welt automobil werden oder einen
Kühlschrank besitzen?
Die Diskussion zum Klimawandel ist im Lichte dieser
Argumente auch eine Diskussion um Heuchelei und Doppelmoral. Wir, die Konsumenten in den westlichen Industriestaaten, verlegen ohne Skrupel Edelholzparkette in unseren Wohnzimmern und befördern damit den Raubbau an
der Natur. Es ist dieser Bruchteil der Weltbevölkerung der
fast 80% der Energie verbraucht, Wochenendtrips mit dem
Flugzeug wertschätzt und seine
Konsumgüter,
bzw.
Schnäppchen, um den ganzen
Globus schippern lässt. Anstatt eine Trendwende im eigenen Konsum- und Energieverbrauchsverhalten einzuleiten,
hat man bisher lieber mit dem
Finger auf aufstrebende Industrienationen wie Indien, Russland oder China gezeigt, um
diese für die globale Klimakri-
13
çabasý gösterme yerine, þimdiye kadar küresel iklim krizinin sorumlusu olarak
Hindistan, Rusya veya
Çin’e parmakla iþaret edildi.
Þimdi ise ilkbahar havasýnda geçen bir kýþ ayýnýn ümit
edilen deðiþimi ve toplumumuzun zihninde bu duyarlýlýðý saðlamasý mý düþünülüyor?
Öyle umut ediyorum ki
burada cevap sadece evet
olabilir, çünkü gezegenimizin kurtarýlmasý yolunda etkili bir adýmýn atýlmasý için,
ki bu noktada tüm uzmanlar sözbirliði yapýyorlar, sadece az bir süre kaldý. Eylemlerimizi mercek altýna
almanýn zamaný gelmiþtir,
çünkü gerekli tedbirlerin çapý bizden günlük hayatýmýzda fedakarlýk isteyecek
ve böylece deðiþim taleplerimizi uygulamaya geçirebilme noktasýnda zor bir sýnava tabii tutacaktýr. Yapamadýðýmýz takdirde bizleri
neyin beklediðini, en etkileyici biçimde Kuzey Amerikalý bir Kýzýlderilinin çok bilinen þu sözlerinde görebiliyoruz: “Gün gelecek dünya
aðlayacak ve hayatý için yalvarýp yakaracak. Siz de ona
yardým etme veya ölüme
terketme arasýnda seçim
yapma imkânýna sahip olacaksýnýz. Ve O ölürse, siz de
öleceksiniz”.
se verantwortlich zu machen.
Jetzt soll ein milder Winter für
die erhoffte Trendwende und
Sensibilität im Denken unserer
Gesellschaften gesorgt haben?
Hoffentlich kann man da nur
mit ja antworten, denn für einen wirksamen Umschwung
zur Rettung unseres Planeten
haben wir, darin Stimmen alle
Experten überein, nur noch
wenige Jahrzehnte Zeit. Jetzt
müssen wir uns an unseren Taten messen lassen, denn der
Umfang der notwendigen
Maßnahmen wird uns im Alltag Opfer abverlangen und damit auch unseren Umsetzungswillen auf eine harte Probe
stellen. Was uns droht, wenn
wir uns im Umgang mit der
Schöpfung nicht umorientieren, verdeutlicht wohl eine
oft zitierte und für manche etwas „abgegriffene“ Weissagung nordamerikanischer Indianer am eindrucksvollsten: „
Eines Tages wird die Erde weinen , sie wird um ihr Leben flehen. Ihr werdet die Wahl haben, ihr zu helfen oder sie sterben zu lassen, und wenn sie
stirbt, sterbt ihr auch.“
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
14
Seite 14
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
enç pasifist Rachel
Corrie, sadece 23
yaþýndayken hayatýný kaybetti. Kendisi Olympia Üniversitesi (Washington) öðrencisiydi ve
adalet ve barýþ için çalýþan
bir gönüllü örgütünün
üyesiydi.
Organizasyonuyla birlikte 11 Eylül saldýrýlarýnýn
kurbanlarýnýn yaný sýra Afganistan savaþýnýn mazlumlarý anýsýna da faaliyette bulunmaktaydý.
Rachel teoriden pratiðe
yönelmeye karar verdi ve
Filistin sýnýrýnda Uluslararasý Dayanýþma Örgütü’yle
birlikte hareket etmek üzere Ýsrail’e gitti.
Filistin bölgesinde intihar bombacýlarýnýn olduðu
söylenen evleri yýkan Ýsrail
G
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Barýþ için
RACHEL CORRIE’nin anýsýna...
etti ve onun üzerinden
geçti” diye aktarýyor
pasifist eylemci Joseph
Smith.
Bir diðer arkadaþý
Nicholas Dure ise “Buldozer, üzerine toprak
attý ve onu çiðnemeye
baþladý” diye konuþmakta...
Arkadaþlarý mümkün olan her þekilde
buldozeri durdurmaya
çalýþtý, ve Rachel’e ilk
yardým giriþiminde bulunda ama yapacak birþey kalmamýþtý.
Rachel Corrie sadece
buldozerlerini durdurma hareketine katýldý.
E-mailinde arkadaþlarýna þunlarý yazdý:
“Evlerin içinde insanlar
olsa bile evleri yýkýyorlar. Hiçkimseye ve hiçbirþeye saygýlarý yok.”
15 Mart’ta Gazze Þeridi yakýnlarýndaki bir
olayda, Rachel, arkadaþlarýyla beraber, yýkýmlara karþý direniþteydi.
“Buldozerin önünde
oturma eylemi yapmaktaydý, operatör onu gördü, ama yoluna devam
“Dinler birbirlerini
daha iyi tanýmalý”
Ýslam Konseyi Baþkaný kiliselerden “gerçek
manada bir diyaloða” daha fazla katkýda
bulunmalarýný bekliyor
slam Konseyi Baþkaný
Ali Kýzýlkaya Almanya
Protestan Kilisesi’nin
(EKD) geçtiðimiz günlerde
yayýnladýðý Müslümanlarla
diyalog hakkýndaki görüþ
bildirisinin iyi niyetli olmadýðýný ve misyonerlik koktuðunu belirtti. Ýslam Konseyi Baþkaný, Hýristiyan kiliselerinden “gerçek manada bir diyalog” için katkýda
bulunmalarý talebinde bulunurken, baþka alternatifin
Ý
olmadýðýný dile getirdi.
Kýzýlkaya Protestan Kilisesi’nin, Ýslam’da kadýnýn
yeri meselesi baþta olmak
üzere Ýslam’ýn birçok meselede geleneklerle ittifak içerisinde olduðu yönünde
açýklamalarýný eleþtirerek,
“böyle bir ittifak sözkonusu
deðil, EKD’nin bu tespiti
nasýl yaptýðýný bilmiyorum” þeklinde konuþtu.
Papa’nýn Türkiye ziyaretinde verdiði olumlu sin-
yallere raðmen Protestan
Kilisesi’nin gösterdiði soðukluðu eleþtiren Kýzýlkaya, “Almanya Protestan Kilisesi Papayý örnek alsa daha iyi olur” dedi.
Öte yandan dinlerin birbirlerini daha iyi tanýmalarý
gerektiðini ve bu aþamada
her þeyden önce “karþýdakinin kendi anlayýþ tanýmýna
saygý gösterilmesi” gerektiðini belirtti
haber
23 yaþýndayken, vücuduyla Filistinliler’in bir barýnaðý ve barýþ içinde bir topraðý olmak hakkýný savunurken yaþamýný yitirmiþti.
Ýsrail yetkilileri olayýn
farklý versiyonlarýný aktardý, ama hepsi fotoðraflar
ve açýklamalarla çeliþki halindeydi.
Genç kýz, oturma eylemi yapmakta iken barbarca
bir þekilde öldürülmüþtü.
Rachel ve arkadaþlarý
Gazze’de hergün birçok
evin yýkýldýðýný, bombalarýn Rafah mülteci kampýndaki temiz su kaynaklarýný
yok ettiðini ve oradakilerin
Ýsrail ateþ hattýnda durmaksýzýn kendilerini savunmalarýna imkan olmadýðýný bildirmiþlerdi.
Ýslam’ý seçenlerin sayýsý
dört misline çýktý
Almanya’da Temmuz 2004 ile
Haziran 2005 tarihleri arasýnda
4000 kiþi Ýslam’ý seçti
piegel’in bir haberinde Ýslam’ý seçen Almanlarýn sayýsýnda
büyük bir artýþ gözlendiði
yer aldý. Federal Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn görevlendirmesi üzerine Soest’de bulunan
Almanya Ýslam Arþivi Merkez Enstitüsü’nün yaptýðý
bir araþtýrmanýn sonucu,
Almanya’da Temmuz 2004
ile Haziran 2005 tarihleri
arasýnda 4000 kiþinin Ýs-
S
lam’ý seçtiðini ortaya koyarken, bu sayýnýn geçen
yýla nazaran dört misline
çýktýðý ifade edildi.
Ýslam Arþivi’nden Salim
Abdullah, geçmiþ senelerde
daha ziyade kadýnlar Müslüman erkeklerle evlenmeleri sonucu Ýslam’ý seçerlerken, bugün ise birçok baþka
nedenlerle Ýslam dininin
seçilmekte olduðu açýklamasýnda bulundu.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
özel köþe
Kurtlar Vadisi
Geçtiðimiz günlerde Kiþisel Geliþim Uzmaný Sýtký
Aslanhan Bey ile tanýþma
fýrsatýmýz oldu. Kendisi ile
Bilinçaltý üzerine, ilginç ve
farkýnda olmadýðýmýz konularda sohbet ettik, siz deðerli okuyucularýmýzla paylaþmak istedim...
Bilinçaltý çoðumuzun bildiði ya da duyduðu bir kavram. Bu kavram bilincimizin
farkýnda olmadýðý ama davranýþlarýmýzýn yönlendirilmesinde önemli rol oynayan
bir yapýyý belirtiyor.
Bilinçaltýnýn en önemli
özelliði ise bilicimizin farkýna varmadýðý olaylarý, sesleri, resimleri kaydetmesi. Siz
beþ katlý bir binaya çýkarken
merdivenleri saymýyorsunuz ama bilinçaltýnýzda bu
sayý biliniyor ve kaydediliyor.
Uzmanlara göre gözde
bilimsel olarak “fovea hareketleri” olarak adlandýrýlan
hareketler bulunuyor. Bu
hareketler sayesinde göz devamlý çevremizi tarýyor ve
aldýðý bilgileri bilinçaltýna
atýyor. Bizler bu bilinçaltýna
gönderilen verilerin çok
ama çok az bir kýsmýný hatýrlayabiliyoruz. Burada önemli olan nokta bilinçaltýna
gönderilen verilerin karar
verme ya da eyleme geçme
aþamasýnda fikirlerimizi ve
davranýþlarýmýzý direkt olarak etkilemesi.
Araþtýrmacýlara göre bilinçaltýnýn tüm görüntü, ses,
resimleri kaydetme özelliði
1900’lardan beri insanlarý
yönlendirmek için kullanýlýyor.
Bir grup psikolog ve yazar konunun gündeme geldiði ilk yýllarda bu yöntemin
uydurma ve efsane olduðu-
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
15
Mart-März 2007 Safer 1428
Hayata Düþülen Notlar
nu ve insanlarý etkilemeyeceðini söylemiþler. Beyin dalgalarýný ölçen
teknolojilerin geliþmesi
ile gizli mesaj içeren reklama beyinimizin daha
farklý tepki verdiði gözlemlenmiþ ve bu yöntemin etkisi kanýtlanmýþ.
Dizi, Sinema ve Reklamlarýn bilinçaltý etkisinin kanýtlanmasýnýn
ardýndan bir yandan bu
yöntemin kullanýmý arttý
ve diðer yandan da bu
gibi yöntemlerin kullanýlmasýný önlemeye yönelik yasalar çýkartýldý.
Türkiye´de RTÜK bilinçaltý reklamý “Teknik cihazlar vasýtasýyla televizyon
yayýnlarýnda çok kýsa süreli
görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltýyla
algýlayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanýtýlmasýna
iliþkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanýmlamýþtýr.
Yasalar tüketicinin korunmasý bakýmýndan, gizli
reklam ve bilinçaltý reklamý
da yasaklamýþtýr.
Türkiye’de ve dünyanýn
bir çok yerinde bilinçaltý mesaj ve propaganda yasaklanmýþtýr ama tüm Dizi, Sinema ve Reklamlarýn hatta Yarýþma Proðramlarýnýn bilinçaltý mesaj içerip içermediði
noktasýnda denetleyecek bir
yapý kurulamamýþtýr.
Üzücü olan durum ise
kendi izlediðimiz ya da çocuklarýmýza izlettiðimiz televizyon proðramlarýnda bilinçaltýmýza sürekli toplumun yapýsýný ve deðer yargýlarýný deðiþtirecek temalarýnýn kazýnmasý ve buna hiç
erlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný
Ehrhart Körting, Almanya’da
nüfusun gerilemesini engellemek amacýyla yeni bir göç yasasý
talebinde bulundu. Körting, Berlin
SPD Grubunun Rostock’ta gerçekleþtirdiði bir toplantýda: “Kendi kabuðumuza kapanmamalýyýz, aksine
Almanya’ya göçü teþvik etmeliyiz”
derken, göçün öncelikle “çalýþkan
ve eðitimli” yabancýlar için kolaylaþtýrýlmasý gerektiðini belirtti. Berlin Eyaleti Eðitim Bakaný Jürgen
Zöllner de bu görüþe katýldýðýný ifade ederken, Berlin’e “iyi eðitimli ve
verimli genç insanlarýn” kazandýrýlmasý gerektiðini dile getirdi.
Grubun aldýðý bir diðer karar
ise, diðer eyaletlerden ve ülke dýþýndan, yüksek eðitim görmüþ kabi-
B
Seite 15
Aydýn ERSOY
kimsenin dur dememesidir.
Eðer sizde, bu yazýyý, sadece baþlýðý dikkatinizi çektiði için okuduysanýz, yazý
size de birþeyler söylemekte...
Bir yandan televizyonlardaki yapýmlar ile aile hayatýnýn altý oyulurken, diðer
taraftan ünlü isimlerin evlilik ile ilgili olumsuz düþüncelerini dile getirip, nikahsýz
birlikte yaþamayý özendirmesi toplumun temelini
oluþturan aile hayatýný dinamitliyor.
Bir zamanlar ekranlarda
Perihan Abla, Süper Baba,
Mahallenin
Muhtarlarý,
Ýkinci Bahar gibi bugün artýk hayatýmýzdan neredeyse
tamamen yok olan mahalle
yaþamýný ve kuvvetli aile
baðlarýný anlatan diziler varken, þimdi ise bu dizilerin
yerini bireysel sahte mutluluklar, para ve menfaati öne
çýkaran diziler aldý. Bin Bir
Gece, Hayatým Sana Feda,
Gümüþ, Beyaz Gelincik gibi
ahlaksýz teklifleri, aldatma-
yý, parçalanmýþ aileleri
ele alan diziler raðbet
görüyor. Diðer taraftan
magazin programlarýndaki ünlü isimlerin dizileri aratmayan ihanet,
ihtiras ve bol çalkantýlý
hayatlarý, toplumun deðer yargýlarýný altüst
ediyor. Çocuklar için
çevrilen dizilerde ise,
doðaüstü olaylar gerçekmiþçesine verilirken,
kültürümüzle uyuþmayan karakterler ön plana
çýkarýlýyor.
Konunun uzmanlarý
geleneksel aile hayatýna
darbe indiren bu tarz dizilerin, sistematik olarak yayýnlandýðýna dikkat çekerek,
bu þekilde baþta gençler ve
çocuklar olmak üzere, toplumun þekillendirilmeye çalýþýldýðýný belirtiyor.
Sektörün kamera arkasýna vakýf Yönetmen Mesut
Uçakan ise, her yýl yüzlerce
dizinin yayýn hayatýna baþladýðýný, bunlarýn büyük bir
kýsmýnýn reyting almayýnca
yayýndan kalktýðýný belirterek, bu dizilerin çoðunun aileyi ayakta tutan deðerlerin
endiþesini taþýmayan kiþilerce yönetildiðini söyledi.
Uçakan, “Sektör içerisinde
yeralan biri olarak bunu rahatlýkla söyleyebilirim. Bu
þu anlama geliyor, bir sanatçýnýn eþya ve hadiselere bakarken sorumlu olduðu bir
dünya görüþü vardýr. Bu kiþi, bizim baktýðýmýz gibi
‘ölüm ötesi’, ‘imtihan’, ‘Yaratýcý’ ve ‘hesap verme’ þuuru içerisinde ise yaptýklarýnýn hesabýný verme endiþesi
içerisinde olacaðý için, bu
kültüre dayalý çaba sarf
Berlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný Ehrhart Körting:
“Almanya’ya göçü
teþvik etmeliyiz”
Berlin SPD’den genç kalifiye göçmenlerin sayýsýnýn artýrýlmasý amacýyla yeni göç yasasý talebi
liyetli kimselere iþ vererek, çok düþük oranda olan göçmen gençlerinin eðitim seviyesini yükseltmeyi
öngörüyor.
Bakanlýðýn þehir geliþimi hakkýnda sunduðu bir istatistik, Berlin’in þu an 3,4 milyon nüfusa sahip
olduðunu ve 2050 yýlýna kadar bu
sayýnýn 3 milyona gerileyeceðini
gösterirken, varolan göçün nüfus
gerilemesine ancak 15 sene mani
olabileceði belirtildi. Ayrýca 2050 yýlýna kadar Berlinlilerin yaþ ortalamasýnýn 42’den 44’e yükseleceði ve
eder. Ýnsanlarý güzele, iyiye,
olumlu aile iliþkilerine yöneltir. Toplumda, çarpýk bir
batýlýlaþmanýn neticesinde,
bu tür endiþeleri dikkate almayan, aile iliþkilerini parçalayýcý tavýrlar görüyoruz.
Bir de toplumun arka planýnda, toplumu sürükleyen
uluslararasý ayak oyunlarýný
da katacak olursak, içler acýsý bir manzara ile karþý karþýya kaldýðýmýz ortadadýr.
Toplumda artýk sapýklýðýn,
çarpýklýðýn, ahlaksýzlýðýn ne
düzeye geldiðini anlamak
için televizyonlara, gazete
sayfalarýna bakmak yeterli.
Yakýn zamanda çocuklara
iliþkin ahlaksýz haberler yayýnlandý. Bunun pek çok örnekleri var. Tabi büyüyen
bir bataklýkla karþý karþýyayýz. Toplum çok büyük bir
yozlaþmanýn ve çürümenin
içerisinde. Televizyonlar yatak odalarýmýza kadar girdi.
Çocuklarýmýz, gençlerimiz
hayatlarýný anlamlandýran,
dolduran yönleri ile bunlardan elbette etkileniyor” deðerlendirmesini yapýyor.
Acaba, takip ettiðimiz diziler, fikir ve davranýþlarýmýzý etkilemek ve bizi biz yapan hangi deðerlerimizi almak için, hangi gizli mesajlarý içermekte? Farkýndamýyýz?
Bugün bütün dünyadaki
insanlarýn ‘boþ’ zamanýný
alýp götüren en büyük hýrsýz
olan Televizyonun Bizleri
yönetmesine kesinlikle izin
vermeyelim, hiç olmazsa televizyonumuzu kontrol altýna alalým.
Zaman, insanýn elindeki
en büyük sermaye. Her insana sayýlý ömür dakikalarý verilmiþtir; ve bu dakikalarý ne
yolda sarfedeceði insanýn
kendisine býrakýlmýþtýr.
Saygý ve Sevgilerimle...
18 yaþýnýn altýndakilerin sayýsýnýn
22 900 (yüzde 4,5) gerileyeceði, bu
gerilemeden genç göçmenlerin de
nasibini alacaðý kaydedildi. Buna
karþýn 65 yaþýnýn üstündekilerin sayýsýnda ise 2020 yýlýna kadar 38 000
(yüzde 10,4) artýþ beklendiði belirtildi.
Brandenburg Eyalet Meclisi’nde
SPD Grup Baþkaný Günter Baaske,
Brandenburg Eyaleti’nde durumun
daha vahim olduðunu dile getirirken: “Bazý iþ iliþkileri nedeniyle Almanya’nýn batýsýna yönelen çok iyi
gençlerimizi kaybediyoruz” dedi.
SPD Grubu bu nedenle Eyalet Hükümeti’nden 2008 yýlýna kadar ekonomi, entegrasyon, piyasa ve göç
konularýnýn ön planda olduðu bir
istatistik talebinde bulundu.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
16
özlükte aile; karý-koca, çocuklar ve yakýnlarýndan meydana gelen ve yaratýlýþtan bir takým manevi baðlar üzerine
kurulan, þeklen küçük fakat mahiyet itibariyla büyük olan sosyal bir topluluktur.
Toplumun çekirdeði
ailedir
Aile; kiþinin huzur bulduðu bir ortam, neslin devamý için bir vesile, kiþinin
dince günah sayýlan çeþitli
kötülüklerden alýkoyan bir
vasýta ve kiþinin dininin
kemale erme vesilesidir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ý
Kerimde þöyle buyurur:
“Onda `sükün bulup durulmanýz` için size kendi
nefislerinizden eþler yaratmasý ve aranýzda bir sevgi
ve merhamet kýlmasý da
O’nun ayetlerindendir. Hiç
süphe yok ki bunda, düþünebilmekte olan bir kavim
için gerçekten ayetler vardýr. (Rum Suresi, Ayet: 21)
Bu ayet aile muhitinin
insanýn ruh ve beden saðlýðý için ne kadar gerekli olduðunu ifade etmektedir.
Gerek erkek gerek kadýn
tam anlamýyla kendi kendilerine yeterli deðillerdir.
Her birisinin kendi çapýnda bazý eksiklikleri mevcuttur. Bu eksiklikleri gidermenin tek yolu ise nikahla aile olmak için bir
araya gelmektir.
Aile hayatýnda ve iki
dünyasýnda huzur isteyenler ilk önce Allah`a kulluklarýný gözden geçirmeliler.
Rabbimiz insanlarý kadýn ve erkek olarak, kendisine kulluk etmesi için yaratmýþtýr. “Ben insanlarý ve
cinleri bana kulluk etsinler
diye yarattým” (Zariyat Suresi)
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
S
hayat
dosya
Mart-März 2007 Safer 1428
Önce kul olmak!..
Allah`ýn selamý Allah`a hakkýyla kulluk edenlerin üzerine olsun
Ýnsanýn asli vazifesi
Allah`a kul olmaktýr
Nerede olursak olalým,
ne iþ yaparsak yapalým, hiç
deðiþmeyen vazifemiz Allah`a kulluktur. Öyle ise ailedeki her fert önce Kul
sonra Anne, Baba, Evlattýr.
Önce kul ol
sonra ne olursan ol.
Aile bireyleri önce Allah`a kulluk þuurunu zihnine ve gönlüne yerleþtirmeli. Yaratýlmasýnýn gerçek
manasýný kavramýþ olmalý
sonra hayatýnýn her alanýnda ki doðrularýn ve yanlýþlarýn ölçüsü kulluk olmalý.
Kulluk; büluðdan ölüme kadar emekliliði olmayan bir meslektir
Temel kaide olarak Rabbimiz; “bizlere gücümüzün yetmiyeceði vazifeleri
yüklemeyeceðini buyuruyor (Bakara 286) Öyleyse
Kulluk güç yetirebileceðimiz bir görevdir. O halde
kulluk nedir? Kulluk: Allah’ýn bütün emirlerini tereddütsüz yerine getirme
ve tüm yasaklarýndan itirazsýz kaçýnma çaba ve
gayretidir.
Öyleyse Rabbimiz Kul
olarak yarattýðý aile fertlerinden nasýl bir kulluk istiyor. Her insanýn dini bir
eðitim almasý ve hak yolda
yürümesi iki dünya saadeti bulabilmesi açýsýndan
þarttýr.
Ýsra süresinde Yüce
Rabbimiz þöyle buyuruyor: “Kim doðru yola giderse ancak kendisi için
doðru yola gitmiþ olur.
Kim de doðru yoldan sa-
aðcý popülist bir parti olan
Avusturya Özgürlük Partisi
(FPÖ) baþörtülü dört Müslüman bayanýn fotoðrafýný izinsiz
olarak “Ýslamcýlýk ilerliyor: Avusturya’yý koruyalým” baþlýðý altýnda yayýnlamasýndan dolayý tazminat ödemeye mahkum edildi.
FPÖ’nun bu fotoðraflarý Milli
Konsey seçimlerinde gazete reklâmý olarak kullandýðý ifade edildi.
Bunun üzerine bir avukatý devreye sokan bayanlarýn mahkemeye gitmeden FPÖ ile yaptýklarý görüþmede tazminat konusunda anlaþmaya vardýklarý belirtildi.
S
Seite 16
Naile ATSIZ
par, yanlýþ yola giderse,
kendi aleyhine (zararýna)
olur. Hiç bir kimse baþkasýnýn günahýný yüklenmez.”
Ayette belirtildiði gibi
Sýratý müstakim (doðru
yol) üzerinde olanlar kendilerine iyilik etmiþ olurlar.
Her insanýn bu dinin esaslarýnýn, baþkalarýna karþý
görevlerinin ve sorumluluklarýnýn bilincinde olmasý gerekir. Þayet þahsýmýza,
eþimize çocuklarýmýza ve
diðer aile fertlerimize karþý
görevlerimizi bilmiyorsak
görevlerimizi nasýl yapabilir ve nasýl huzur bulabiliriz?
Her insanýn bilmesi gereken önemli bir husus da
evlilik hayatýnda görevleri
ve haklarýdýr. Ne þekilde
ibadet edeceðimizi ortaya
koyan dinimiz, iyi bir ailenin nasýl olacaðýný da göstermiþtir. Ailenin saadet
üzere devamý, aile fertlerinin dini yaþantýlarýyla
orantýlýdýr. Çünkü aileyi yýkacak hususlar dinen yasaklanmýþtýr. Ýyi bir müslüman zaten haram ve günahlardan kaçýnýr ve aile
yuvasýnýn huzurunu kaçýracak her türlü hareketlerden kendisini korur. Ailedeki bütün fertler kulluk
görevinin bilincinde olmalý
ve Rabbine karþý görevlerini eksiksiz yapmalý. Bir ailede öncelikle anne ve baba
üzerine farz olan kulluk
vazifelerini yapmazlarsa o
evde saadet, selamet ve bereket olmaz.
Eþler birbirlerinin iki
dünyada da huzur bulmalarý için birbirlerine maddi
manevi olarak yardýmda
bulunmalýdýr.
Rabbimiz Kur’an-ý Kerimde þöyle buyuruyor:
“Mü’min erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin
dostlarý ve yardýmcýlarýdýr.
Bunlar iyiliði emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalýþýrlar. Namazý dosdoðru
kýlarlar zekatý verirler. Allah’a ve Rasulüne itaat
ederler. Ýþte Allah bunlara
rahmet edecektir. Þüphesiz
Allah azizdir, hakimdir.
(Tevbe Süresi, ayet: 71)
Mü’min eþler birbirlerine Allah (cc)’e daha güzel
kulluk etmeye teþvik eder
ve böylece cennete çaðýrýrlar. Yalnýzca birbirlerini
cennete çaðýrmakla kalmaz, evlatlarýndan ve yakýn çevrelerinden baþlamak üzere tüm müslümanlarý da cennete çaðýrýrlar.
Peygamberimiz (s.a.v.)
bir hadisinde þöyle buyurur
“Allah o erkeðe rahmet
etsin ki, geceleyin kalkar,
namaz kýlar, hanýmýný da
uyandýrýr. O da namaz kýlar. Þayet uyanmazsa yüzüne su serperek uyandýrýr. Allah o kadýna da rahmet eylesin ki uyanýr, namaz kýlar, kocasýný uyandýrýr, o da namaz kýlar. Eðer
uyanmazsa uyandýrmak
için su serper. (Ebu Davud,
Nisai)
Asrý saadette eþlerin
birbirlerine karþý kulluk
yolunda dost ve yardýmcý
olduklarýný ispatlayan nice
Müslüman bayanlara
tazminat ödenecek
Avusturya Özgürlük Partisi Müslüman
bayanlarýn izinsiz olarak fotoðrafýný
yayýnlamasý nedeniyle tazminat ödeyecek
Anlaþmada avukat masraflarý
dâhil 7500 tazminat ödenmesi,
fotoðraflarýn tekrar yayýnlanmamasý ve basýn açýklamasýyla
FPÖ’nün izinsiz bir þekilde yayýn-
ladýðýný açýklamasý noktalarýnýn
yer aldýðý belirtildi. Basýn açýklamasý ile konunun açýklýða kavuþturulmasýnýn kararlaþtýrýldýðý gibi
Pazartesi saat 10’da gerçekleþme-
muhteþem olaylar yaþanmýþtýr. “Sevdiðiniz þeylerden Allah yolunda harcamadýkça hayra kavuþamazsýnýz“ (Ali Ýmran Süresi, ayet: 92) ayeti nazil
olunca Ebu Talha, Peygamberimize gelerek:
“Ya Rasulallah! Cenabý
Hak, “Sevdiðiniz þeyleri
infak etmedikçe hayra kavuþamazsýnýz “ buyuruyor.
Benimde en sevdiðim
malým (Beyreha) denilen
bahçedir. O Allah rýzasý
için sadakadýr diyerek bahçesini Allah yolunda infak
etti. Sonra oradan çýkýp
bahçesine geldi ve içeriye
girmeden duvardan hanýmýna seslendi:
-Ya Rümeysa! Eþyalarýný al da dýþarýya gel.
- Neden sen içeriye gelmiyorsun, Ya Ebu Talha?
Ebu Talha orada hanýmýna yeni nazil olmuþ ayeti kerimeyi okudu. Kendisi
de ayete uyarak Allah rýzasý için, en çok sevdiði malý
olan hurma bahçesini tasadduk ettiðini söyledi.
Hanýmý ona:
“Ne iyi etmiþsin Ya Ebu
Talha! dedi. Ben de ne zamandýr ayný þeyi düþündüm de bir türlü söyleyememiþtim. Peki bahçeyi
yalnýz kendin için mi tasadduk ettin, yoksa ikimiz
namýna mý?” deyince Ebu
Talha:
-Ýkimiz namýna diyerek
cevap verdi. Hanýmý sevindi:
“Allah senden razý olsun” diyerek eþyalarýný
toplayýp, dýþarýya beyinin
yanýna çýktý.
Ýþte bu olaylar, eþlerin
Allah için birbirlerine dost
ve yardýmcý olmalarýna güzel bir örnektir.
Gelecek sayýlarda buluþmak üzere.
mesi üzerine, ancak avukatýn devreye girmesi ise 13.41’de yapýldýðý
ifade edildi.
Açýklamada bayanlarýn fotoðraflarýnýn izinsiz olarak reklâmlarda kullanýldýðýný belirten FPÖ
Baþkaný Heinz-Christian Strache,
fotoðraflarýn yayýnlamasý ile bu
þahýslarýn hiçbir þekilde “Ýslamcý
fundemantalizm”e yakýn göstermek istemediklerini iddia etti.
Bayanlarýn avukatý ise bunun
göçmenler için bir sinyal olduðunu, bu tür olaylarda kendini savunma bilincinin yükseldiði ifade
etti.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
vlilik iki kiþinin hür
iradesi ile oluþturulan
ve nikah denilen sevgi
sözleþmesiyle temelleri atýlan bir ‘‘AHLAK OKULU’’dur. Sevgi sözleþmesine
evet diyen kiþiler fazilet yuvasý da diyebileceðimiz yeni
mekanlarýnda mutlu yýllar
geçirmeye isteklidirler. Bu
fazilet yuvasýný esaret yuvasý haline getirmek ya da
böyle bir tehlikeden korumak iki kiþinin elindedir.
Birbirinin hak ve hukukunu
kýsýtlayarak esaret yuvasý
haline getirilen evlilikler ise
hýzla çöküþe geçecektir.
Nasýl ki deniz damlalardan meydana gelirse, toplumda ailelerden, ailelerde
kiþilerden meydana gelir. Bu
kiþiler huzurlu bir aile ortamýnda yetiþtirilirse, toplumda huzur ve refah derecesi
de yükselir. Aile denilen
‘‘AHLAK OKULU’’nun baþöðretmeni ise annelerdir.
Anneler sadece çocuklarýný
doðurmaz, toplumu da doðurur. Çünkü her kadýn ve
erkek, baþka bir kadýnýn eðitiminden geçerek kimliðini
oluþturmuþtur. Kadýn insan
soyunun devamýný saðlayan
analýk özelliði ile de baþlý
baþýna bir okuldur. Mülayim
ve müþfik bir anneye üstün
insan yetiþtirme gibi bir görev verilmiþtir.
Çocuk sahibi olan bir annenin kýrk gün gibi uzun bir
süre, çevresindeki yakýnlarý
tarafýndan korunmaya ihtiyacý vardýr. Normal þartlarda doðal emzirme süresi ise
iki yýldýr. Bu iki yýl annenin
nasýl özel bir ilgiye ihtiyacý
varsa, çocuðun da anne sevgisine ihtiyacý vardýr. Baba
bu zaman zarfý içinde eþini
ve yavrusunu þefkat kanatlarý altýnda korumasýna almalýdýr. Korunan, özel bir ilgi ve sevgi gören anne ise bu
sevgi ve þefkati yavrularýna
aktaracaktýr. Anne sevgisinin insanýn biyokimyasýnda
bile etkili olduðu artýk bilinen bir gerçektir.
Dünyada en zor meslek,
insanýn eðitim ve terbiyesidir. Bu terbiye anne karnýnda baþlar, ana kucaðýnda ve
ailede devam eder. Aile denilen ‘‘AHLAK OKULU’’
nda eðitimin temelleri atýlýr.
Ahlaki ve manevi eðitim
hem anne –baba hem de çocuk bakýmýndan önemlidir.
Manevi eðitimine gereken
önem verilmemiþ, kaba, anlayýþsýz ve adaletsiz birer
yetiþkin haline gelmiþ annebabalar da çocuklarýna bu
eksiklikleri ve kusurlu davranýþlarý aktarýyorlardýr.
E
20:00 Uhr
Seite 17
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Aile Denilen Ahlak Okulu
Çocuk dünyaya geldiði zaman herhangi bir
þahsiyete sahip deðildir.
Özellikle çok küçük yaþlarda (1-5) yerleþmiþ
olan alýþkanlýklar þahsiyetin çekirdeðini oluþturur. Aile deddiðimiz ahlak okulunda çocuðun
sadece Zihin Eðitimi,
Duygu Eðitimi, Ýrade
Eðitimi, Beden Eðitimi
ailede baþlar. Zihin eðitimi çocuðu daha bilgili
ve kurnaz hale getirir.
Çocuðun dünyaya
geliþiyle baþlayan ilk
dört yýlý içine alan dönemde çocuk ile anne
arasýnda kurulan iletiþim,
daha sonraki bütün þahsiyet
geliþiminin temelini etkiler.
Emzirme süreci dediðimiz
ilk iki yýldaki anneden gördüðü sevgi, þefkat, ve özenli
bakým çocuktaki güven duygusunun geliþmesinde çok
büyük önem taþýr. Çocuktaki “Temel Güven” duygusu
0-1,5 yaþ arasý geliþir. 2,5 yaþýnda ilk baðýmsýzlaþma adýmýný atan çocuk kurallara
karþý durmaya baþlar. Yedi
yaþýna kadar gerçekleþen
kendiliðinden eðitim, insanýn daha sonraki geliþimine
temel teþkil eder.
Okul öncesi dediðimiz
ilk altý yýlda zihinsel geliþim
ve þahsiyet geliþimi %70
oranýnda gerçekleþir. Bu dönemde çocuk duygusal olarak baðlandýðý anne veya
annenin yerinde bulunan kiþi ve çevreleri model alarak,
taklit ederek geliþimini tamamlar. Özellikle ve öncelikle anne-baba çocuk için
en etkili iki modeldir. Annenin çocukla iletiþim biçimi,
çocuðuna davranýþ þekli ve
yaklaþýmý çok büyük önem
taþýr.
Doðru-dürüst, güvenilir
ve iyi insan olmayý çocuk ailede öðrenir.
Doðru, adil ve erdemli
davranmak
Yaptýðý iþi en iyi þekilde
yapmak
Nazik olmak, kibar davranmak
Baþkalarýnýn acý ve sevinçlerini paylaþmak
Merhametli olmak
Haksýzlýk ve kötülüklerde mücadeleci bir ruha sahip olmak vb. ... gibi özellikler ve güzellikler ancak iyi
bir aile ortamýnda çocuða
kazandýrýlýr.
Ana-baba ve öðretmenler
çocuðun geliþimine, hayatý-
Tünay ERMÝÞ
na yön verdiklerini unutmamalý bu sorumluluk içinde
hareket etmelidirler.
Ana-babalar çocuklarýný
nasýl görmek istiyorlarsa,
öncelikle kendileri öyle olmak zorundadýrlar. Ana-baba davranýþlarý ne kadar tutarlý sahici, samimi ise çocuðun davranýþlarý da o ölçüde
tutarlý ve sahici ve samimi
olacaktýr.
Çocuklarýn büyükler gibi
iki yüzlü olmadýklarý, yalaný
ve iki yüzlülüðü büyüklerden öðrendikleri bilinen bir
gerçektir. Sevgi ve ilgi eksikliði çeken çocuklar, anne-babanýn dikkatini üzerlerine
çekmek için hikaye veya
masallar uydururlar. Eðer ilgi çekmeyi baþaramazlarsa
yaramazlýk yaparak dikkatleri üzerlerine çekmeyi baþarýrlar...
Merhamet çok güzeldir
ama çocuk üzülmesin, aðlamasýn, yýpranmasýn diye çocuðu her türlü sýkýntýdan
kurtarmak da doðru deðildir. Çocuk aðlar, sýzlar her
zaman. Sizi dener hep. Geri
adým attýnýz mý da, o konu
kazanýlmýþ hak olur artýk.
Siz saðlam ve kararlý bir duruþ sergilerseniz, çocuk kendini size uydurur. Þimdi bir
kaç dakika aðlamasýn diye
her dediðini yaparsak, ileride hem onun hem kendimizin yýllarca piþmanlýkla aðlamasýna neden olabiliriz.
Anne-babanýn çocuða verdiði mesajlar arasýnda tutarsýzlýk olmamalýdýr. Ayný
olayda biri bir türlü davranýr, diðeri baþka türlü davranýrsa çocuk nasýl hareket
edeceðini bilemez. Böyle anne-babalar aralarýnda konuþup belli prensiplerde anlaþamadýklarý için sýk sýk birbirleriyle sürtüþürler. Çocuk
eðitimi konusunda neye
evet neye hayýr diyeceklerine önceden karar vererek hareket etmelidirler...
Hayatýmýz onu yap,
bunu yapma; o yanlýþtýr;
bu doðru demekle geçiyor. Oysa ki emirler yaðdýrýrken ve bir takým yasaklar koyarken nedenlerini de açýklamalýyýz
çocuðumuza.... Önce akla kapý açarak, emir ve
yasaklarýmýzýn nedenlerini, gerekçelerini bildirerek çocuðumuza yaklaþmalýyýz.
Ýyi-kötü,
doðru-yanlýþ, güzel-çirkin, hak-batýl anlatýldýktan sonra genç yavrularýmýza özgür iradeleriyle hareket etme hakkýný da vermeliyiz. Ve hemen ufak bir hata
da ceza vermeye kalkýþmamalýyýz. Sabýrla düzelmelerini beklemeli, ama ara sýra
ikazlarla uyarmalý gerektiðinde de affetmesini bilmeliyiz. Onlarýn umutlarýný kýrmadan, tekrar tekrar iyiye
teþvik, kötüden sakýndýrmaya devam etmeliyiz.
Çocuklarýn en iyi yetiþme yolunun eðitimden geçtiðine inanan ve bu yönde
evlatlarýný iyi yetiþtirmek
için herþeyini harcayan, çocuðuyla güzel iletiþime giren babalarýmýzýn sayýsý her
geçen gün artmaktadýr. Tüm
eðitim sorumluluðunu anneye býrakarak, uzaktan hesap sorma yetkisini kendinde bulan babalarýmýzýn sayýsý hiç de az deðildir. Anne
–baba birlikte hareket ederlerse; çocuklarýnýn eðitiminde daha baþarýlý olurlar. Sevgi, saygý, fedakarlýk, yardýmlaþma, iþbirliði, kurallara uyma, verilen görev ve
sorumluluklarý yerine getirme gibi insaný insan yapan
temel deðerler ancak aile
içinde yaþanýlarak öðrenilir.
Bu temel deðerler anne ve
babanýn model olarak çocukllarýna kazandýracaklarý
deðerlerdir.
“Kadýnla erkek bir makasýn iki parçasý gibidir. Birbiriyle birleþerek iþ görürler.”
(Mmé’de Stael)
Bu söz kadýn erkek dayanýþmasýnýn zaruretini ifade
etmektedir. Anne-babalarýn
dayanýþma içinde olmalarý
gereken en önemli konulardan biride çocuklarýn eðitimidir. Birlikte uyum içinde
hareket eden anne-babanýn
17
aþamayacaðý zorlukta yok
gibidir. Anne–babalara düþen en büyük görevlerden
biri de belkide en önemlisi
de evlerini “MUTLULUK
YURDUNA” dönüþtürmek
olmalýdýr. Aileyi içerisinde
barýndýran evi, cennet bahçelerinden bir bahçeye veya
cehennem çukurlarýndan bir
çukura çevirmekte yine anne–babalarýn elindedir.
Çocuklarýmýzýn mutlu,
saðlýklý hak ve hukuka baðlý, zalim olmayan ve zalimden yana olmayan insanlar
olarak yetiþmelerini istiyorsak, ailelerin mutlaka ama
mutlaka çocuklarýna sahip
çýkmalarý, gereken ilgi ve
sevgiyi göstermeleri, desteklemeleri gereklidir. Özellille de annelerin çocuklarýna sahip çýkmalarý ve gereken destek ve ilgiden yavrularýný mahrum býrakmamalarý gereklidir. “Bir ana için
çocuðunu yetiþtirmekten
daha büyük görev veya daha büyük bir kazanç yoktur.” Çocuðu anneden ayýrarak kreþ, bakýmevleri gibi
kurumlara çok erken yaþlarda vermek, yada huyu-suyu
(karakteri) bilinmeyen bakýcýlara býrakmak, anne sütü
yerine deðiþik tat ve çeþitlerdeki mamalarla beslemek
çocuða ayrý bir zulüm, anneye ayrý bir zulümdür. Sadece
annelerin çocuklarýna verebilecekleri eþsiz sevgiyi hiçbir kreþ ve bakýcý veremeyecektir. Sevgi eksikliði ise
ömür boyu giderilemeyecek, telafisi mümkün olmayan bir eksikliktir. Daracýk
apartman dairelerinde dede
nine gibi þefkatli bakýcý ve
yardýmcýlarýn olmayýþý ise
ayrý bir dezavantajdýr. Býrakýn dedeleri nineleri misafirlere bile fazlaca yer yoktur
bu apartman hayatýnda. Bu
nedenlede bugünün annebabasý çocuk eðitiminde yalnýz kalmaktadýr. Çocuklar
ana-baba, nine –dede kucaðý
yerine T.V ve bilgisayar ekranlarýnýn önlerine býrakýlmaktadýr. Sonuç mu? Herþey ortada. Þahsiyetsiz, veya
yarým þahsiyetli insanlarýn
doldurduðu, yaþanýlmaz hale gelen olumsuzluklarla dolu bir toplum.
Olumsuzluklarýn sardýðý
toplumu yaþanýlacak hale
getirecek, yürekleri sevgi
dolu nesiller yetiþtirmek için
hep birlikte geliþmeye, deðiþmeye ve bilinçlenmeye
ne dersiniz? Yarýn daha iyi
bir anne-baba olmaya karar
veren ve bunun için adým
atan tüm gönül dostlarýmýza
selam ve muhabbetle...
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
18
0. yüzyýlýn en büyük buluþlarý arasýnda kitle iletiþim araçlarý yer almaktadýr. Bunlarýn en baþýnda da
hiç þüphesiz televizyon yer
alýyor. Bugün artýk her evde
televizyonun bulunmasýnýn
yaný sýra, evdeki televizyon
sayýsý giderek artmýþ ve mutfak da dahil olmak üzere evin
her köþesinde bir televizyona
rastlamak mümkün hale gelmiþtir. Özellikle eðlendirici
olmasýndan dolayý, izleyicinin ilgisini çeken televizyon
kanallarýnýn sayýsý da son yýllarda oldukça hýzlý bir þekilde
yükselmektedir. Devlet kanallarýnýn yaný sýra özellikle özel
televizyon kanallarýnýn sayýsýnda önemli bir artýþ gözleniyor. Özellikle de Almanya’da
yaþayýp hem Türk hem de Alman kanallarýný izleyen izleyiciler için bu sayý daha da artýyor. Özel kurum ve kuruluþlara ait bu kanallarýn oluþmasýyla birlikte, izleyiciyi bilgilendiren, konusunda eðiten
ve eðlendiren bir çok program izleyiciye sunuluyor. Ancak bu tür programlarla birlikte, izleyiciler üzerinde,
özellikle de çocuklar üzerinde
olumsuz etki býrakan þiddet
ve cinsellik içeren bir çok
program da bulunuyor.
Çocuk, TV ve Þiddet
Çocukluðun ilk yýllarý, çocuklarýn, yetiþkinliklerinde
ulaþacaklarý bedensel ve zihinsel düzeyi oluþturur. Bu
yýllar ayrýca çocuklarýn ruhsal
ve toplumsal olgunluðunu biçimlendiren en önemli ve en
kritik yýllardýr. Çünkü bu yaþlar hayat boyu kullanýlacak
bazý manevî ve sosyal özelliklerin kazanýldýðý önemli bir
devredir. Bu devrede oluþabilecek herhangi bir sorun bütün hayatý etkilemektedir. Bu
baðlamda, küçük yaþtaki çocuklar için televizyon, bazý
durumlarda ciddi sýkýntýlarýn
kaynaðý olabilmektedir. Bu
yaþlarda aþýrý miktarda (günde 2 saatin üzerinde) televizyon izleyen çocuklarda sosyal
geliþim ve iletiþim için gerekli
olan fonksiyonlarýn geliþiminde, mesela çok önemli olan dil
geliþiminde, gecikmeler veya
yetersizlikler görülür. Bu çocuklarda özellikle etrafa karþý
ilgisizlik, seslenince bakmama, insanlara ve yaþýtlarýna
karþý ilgisizlik, konuþmama,
cümle kurmama, iletiþim ve
etkileþimde problemler vb.
bir çok belirti görülebilir. Çizgi filmlerin dahi artýk çok da
masum olmadýðý ve çocuklar
üzerinde olumsuz etki býrakan þiddet öðretileri barýndýrdýklarý da ayrýca unutulmamalý.
Çocuklar izledikleri proðramlarýn görüntülerini somut
olarak yorumlar, bu görüntüleri, soyut düþüncelerinin he-
Seite 18
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
2
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
TV ve Çocuk
nüz geliþmediðinden, olduðu
gibi algýlarlar. Bu davranýþ,
onlarýn bazý sahneleri ayný þekilde uygulamalarýna neden
olur. Türkiye’de yaþayan bir
çocuðun Pokemon çizgi filmindeki kahramanlara özenerek kendini apartmanýn 7. katýndan aþaðý attýðý, bilinen ve
bu tespitleri doðrulayýp gözler önüne seren yaþanmýþ bir
örnektir. Bu yüzden üzerinde
durulmasý gereken en önemli
konulardan birisi, televizyon
ekranlarýndaki þiddet görüntüleri ve bu görüntülerin çocuklar ve gençler üzerindeki
olumsuz etkisidir.
Göstergeler yoluyla fiziksel þiddetin ve cinselliðin yoðun biçimde iþlendiði filmler,
diziler, reality showlar ve haberler gün geçtikçe artmaktadýr. En masum denilebilecek
aile proðramlarýnda dahi bu
görüntülere
rastlamamak
mümkün degil. Mesela bir insan ömründe bir ya da iki
ölüm olayý görebileceði halde,
televizyonda hergün yüzlerce
ölüm ve en önemlisi de öldürme olayýna tanýk olabiliyor.
Þiddet içeren proðramlarda
ayrýca, suçun nasýl iþleneceði
tekniði de öðretiliyor. Bazý
hukukculara göre 5 yaþýndaki
bir çocuk, her gün sunulan
proðramlarý izlemesiyle, 15
yaþýna geldiðinde 18.000 kavga, saldýrý, cinsel taciz ve iþkence yolu öðrenmiþ oluyor.
Psikologlar, çocuklarýn bu
proðramlarýn etkisi altýnda
kalýp þiddeti bir problem çözme aracý olarak gördüklerine
ve gittikçe daha normal karþýlamaya baþladýklarýna iþaret
ediyorlar. Þiddet görüntüleri
çocuklarý nefret, kin ve hýrsla
doldururken, onlarý daha az
hoþgörülü, daha tahammülsüz ve doyumsuz olmaya
yönlendiriyor.
Çocuklar, gençler ve yetiþkinler, farklý þekillerde hayatýn içinde þiddet içeren olay-
Özlem ATSIZ
[email protected]
larla karþlýþabiliyorlar. Hayatýn her yerinde var olan bu
þiddet gerçeði medyada da
sýkça yer alýyor. Ancak artan
þiddet olaylarý ile reklam gelirlerini arttýrma kaygýsýnýn
ötesine geçmeyen bu proðramlarýn bir ilgisinin olup olmadýðý konusunda her ne kadar belirgin bir baðlantý ortaya konulmamýþsa da televizyonun þiddete yönlendirdiði
ve özellikle çocuk ve gençleri
etkilediði üzerinde bir görüþ
birliðinden söz edilebilir.
Koruyucu Önlemler
Dünyanýn bir çok yerinde
uzmanlar küçük yaþlarda
gösterilen þiddet davranýþlarýnýn önüne geçmek için büyük
gayretler sarfetmektedirler.
Özellikle son yýllarda okullarda yaþanan zaman zaman da
ölümlerle sonuçlanan þiddet
olaylarýndan sonra meselenin
öneminin daha da arttýðý anlaþýlýyor. Bununla ilgili olarak
Almanya’nýn Erfurt þehrindeki bir lisede yaþananlarý hatýrlamamak mümkün degil.
Halbuki medyanýn toplumun
olumsuz yönde etkilenmesini
önleme görevini üstlenmesi
gerekiyor. Yayýnlarda ilgi çeken karakterlerin, çocuk ve
genç izleyicileri özendirerek,
onlarýn duygusal, ahlaki ve
sosyal geliþmelerini olumsuz
yönde etkileyebilecek biçimde sunulmamasý gerekiyor.
Bununla birlikte, çocuklarýn
fiziksel ve duygusal geliþimini olumsuz etkileyecek veya
çocuk emeðinin sömürüsünü
özendirecek yayýnlar yapýlmamalýdýr.
Yasalar ve yayýn kurallarý
bu olumsuzluklarý önleyici
hükümler getirmesine raðmen, yayýn organlarý kendi
üzerlerine düþen sorumluluðu yüklenmemiþlerdir. Örnegin, Türkiye Radyo ve Televizyon Yayýnlarý Esas ve
Usulleri hakkýnda yönetmeliðin (RTÜK) 11. maddesi ekranladaki þiddet konusunu
ele alýr. Maddenin tamamý
þöyledir:
“Þiddete karþý birey ve
toplumu duyarsýzlaþtýran, insanlarý þiddet kullanmaya yönelten, özendiren yayýn yapýlamaz. Yayýnlarda insanlarý
intihara yönlendirici ya da intihar giriþiminde bulunmaya
teþvik edici unsurlara yer verilemez. Haber, haber proðram ve güncel proðramlarda
þiddet unsuru taþýyan ses ve
görüntüler sadece olayýn gerektirdiði ölçüde, aþýrýya kaçmadan kullanýlabilir. Þiddet
unsuru aðýrlýklý dramatik yapýmlar, çocuk ve gençlerin
olumsuz
etkilenmemeleri
için, önceden uygun uyarýlarda bulunulmasý kaydýyla, ancak saat 23.00 ile 05.00 arasýnda yayýnlanabilir. Bu tür
proðramlarýn tanýtým duyurularýnda þiddet içeren bölümler kullanýlamaz ve bu
duyurular saat 21.30’dan önce
yapýlamaz.”
Ayrýca Türkiye’nin de imzaladýðý Avrupa Sýnýrötesi
sözleþmesinde proðramlarýn
genel ahlak kurallarý ve edebe
aykýrý olmamasý, saldýrgan
davranýþlarý ve þiddet eylemlerini kýþkýrtmamasý, pornografi içermemesine dair ilkeler
yer almýþtýr. Almanya’nýn bu
konuya iliþkin yönetmeliði ise
çok da farklý deðildir. 1 Nisan
2003 tarihinde yürürlüðe giren Çocuk Medya Koruma
Devlet Anlaþmasý, Ýnsan Haklarýnýn ve Çocuk Haklarý Hukukunun medyada da korunmasýný ele alýr. Eyaletler arasý
yapýlan bu anlaþmanýn 4.
Maddesinde Insan Haklarýný
ihlal eden, halký kýþkýrtan, savaþa özendiren ve pornografi
Hessen’de okul türleri birleþtiriliyor
Hessen’de “Hauptschule, Realschule ve Gesamtschule”ler
2015 yýlýna kadar birleþtirilecek
essen Eyalet Hükümeti’nin okullarý üç
ayrý türe bölen okul sistemini 2015 yýlýna
kadar kaldýrmayý planladýðý bildirildi.
“Frankfurter Rundschau”nun haberinde, bu planýn Eðitim Bakanlýðý’nýn “yeni bir okul sistemi”
adý altýnda aldýðý karar ile ortaya çýktýðý yer aldý.
Buna göre “Hauptschule ve Realschule” okullarýnýn entegre olmuþ ancak Gymnasium yolu kapalý “Gesamtschule” okullarý gibi “yeni okullar”
olarak geliþtirileceði ve yeni okul sisteminde sýnýflara 25’ten fazla öðrencinin alýnmayacaðý belirtildi. Yeni okul sisteminin ilk olarak 2008 yýlýndaki eyalet seçimlerinden sonra uygulanacaðý,
2009’dan 2015’e kadar da tüm okullarýn yeni
H
okul sistemine geçeceði kaydedildi.
Eðitim uzmaný Hans-Günter Rolff, Hessen
Eyaleti’nin planladýðý, “Gymnasium” yolu kapalý yeni “Gesamtschule” okul modelinin, “seçenekli okul sistemini donduracaðýný”, ancak buna
raðmen “Hauptschule öðrencilerinin Realschule
diplomasý alabilmesi ve daha az öðrencinin diplomasýz okuldan ayrýlabilmesi” nedeniyle bu sistemi olumlu bulduðunu belirtti. Öte yandan
Schleswig-Holstein Eyaleti’nin þimdiden “ortak
okul” sistemini kabul ettiði, Hamburg ve Berlin’in de benzer okul sistemi uygulamalarý üzerinde çalýþtýðý kaydedildi.
dosya
içeren görüntülerin gösterilmemesi, çocuklarýn ve gençlerin olumsuz etkilenmesine
müsait olan görüntülerin ise
saat 23.00 ile 06.00 arasýnda
izlenime sunulabilineceði ifade edilir.
TV ile saðlýklý iletiþim
Çocuðun televizyon karþýsýnda geçirdiði süre günde en
fazla 1-2 saati aþmamalýdýr.
Anne-baba, televizyon kapatýldýktan sonra da, çocukla izlenilen program hakkýnda konuþmalýdýr. Çocuða izlediðinin yalnýzca bir film, hikaye
olduðu anlatýlmalýdýr. Örneðin Superman ‘in gerçekte uçmadýðý, rol gereði uçtuðu söylenmelidir. Anne-baba çocuklarýný televizyon dýþýnda baþka uðraþlarla ilgilenmesi için
yönlendirmelidir. Çocuðun
arkadaþlarýyla biraraya gelmesini, oyun oynamasýný,
spor yapmasýný, kitap okumasýný ve ev içi-ev dýþý aktivitelerini desteklemelidir.
Çözüm, televizyonun seyredilmemesi deðildir. Anne
ve babanýn çocuða kýsa süreli
ve denetimli televizyon izletmesi, doðru ve uygun programlar seçerek çocuðu bu
programlarý izlemesi için yönlendirmesi, televizyon ile saðlýklý iletiþim için önemli bir
husustur. Aileler, evlerinde
bulundurduklarý televizyonu
‘Modern Çocuk Bakýcýsý’ haline getirip çocuklarýný televizyona teslim etmek yerine, çocuklarýyla birlikte programlarý izlemeli ve yorum yapmalýdýrlar.
Kaynakça:
Akarcali, Sezer; Televizyon
ve Þiddet”, Yeni Türkiye, EylülEkim 1996, sayý 11, yýl 2, 553560
Çetin, Zeynep; Kitle Ýletiþim
Araçlarý ve Þiddet”, Marmara
Ýletiþim Dergisi, Ekim 1999
Cocuk Sagligi;
http://www.cicibebe.net/tv_cocuk.htm
Fechner, Frank; Medienrecht, Tübingen 2004
Özal, Özcan; Medya ve Þiddet”, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim
1996, Yýl 2, Sayý 11, 550-552
Özdiker, Cengiz; RTÜK Kamuoyu ve Yayýn Araþtýrmalarý
Dairesi Baþkaný
http://www.jurnal.net/arastirma/arastirma11.htm
Pokemon Gibi Atladý, Radikal, 20 Ekim 2000
Sahin, Pinar; Kitle Iletisim
Araclarinin Sinif Üzerindeki Etkisi,
http://egitisim.inonu.edu.tr/PSahin_kitleilet.htm
Televizyon ve Çocuk, Hazirlayan: Ruh Saðlýðý ve Sosyal
Hastalýklar Þubesi;
http://www.bsm.gov.tr/ru
hsagligi/docs/televizyon.pdf
Turan, Emir, Ekranaltý Çocuklarý, Ýrfan Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1996
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
haber
Seite 19
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
19
IGMG Güney Bavyera`da Abiler Kardeþleriyle Buluþtu
IGMG Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera Bölgesi Ortaöðretim Komisyonu düzenlediði
abi-kardeþ yatýlý eðitim semineriyle Güney Bavyera’da bir ilke daha imza attý.
-10-11 Mart tarihlerinde IGMG
Mühldorf þubesinde gerçekleþtirilen yatýlý eðitim seminerine çeþitli
þubelerden 30 genç katýldý. IGMG
Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera Bölgesi Ortaöðretim Komisyonu baþkaný Mücahit Karahan gazetemize yaptýðý açýklamada G. Bavyera bölgesinde ilk defa
böyle bir program gerçekleþtirdiklerini
ve
gösterilen yoðun ilgiden oldukça memnun olduklarýný söyledi.Günümüzde oldukça geliþen ve çeþitlenen eðitim metodlarý arasýnda ‘model alarak öðrenme’nin hala en önemli
metod olarka yerini koruduðunu anlatan Karahan, IGMG’nin de bu metottan
hareketle tüm Avrupa çapýnda abi-kardeþ projesini hayata geçirdiðini söyledi.
Cuma akþamý buluþma ve yoklama-
9
nýn ardýndan dinlenmeye geçen gençler
Cumartesi günü 12-14 ve 15-20 olmak
üzere iki farklý yaþ grubuna ayrýlarak
derslere baþladýlar. Ýlk günün derslerini
IGMG Güney Bavyera Bölgesi Tanýtma
Baþkaný Ahmet Kalyon ve IGMG Viyana Hamidiye Camii Ýmam Hatibi Mehmet Davudoðlu tarafýndan Tarih, Ýslam
Tarihi, Milli Görüþ, Almanya’da yaþayan Türk gençlerinin sorunlarý ve
uyum gibi konularda seminerlerler verildi. Derslerin bitiminde ise gençler
için düzenlenen sürpriz eðlence programýnda gençler Mühldorf teþkilatýndan
Harun Yüzgeç’in müzikleri ile doyasýya
eðlendiler.
Programýn Pazar günkü bölümüne
ise IGMG Güney Bavyera Bölge Baþkaný Abdüssamet Temel katýldý.Temel,
gençlere genel konularýn yanýsýra Görgü Kurallarý konusunda bir seminer
verdi. Program, deðerlendirme, dilek
ve temennilerin ardýndan kapanýþ
Kur’an-ý Kerimiyle son buldu.
IGMG Schwaben Bölgesinde yapýlan yarýþma iki kategoride gerçekleþti.
Birinci kategoride 7-12 yaþ arasý ikinci
kategoride 13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý.
Yarýþmaya 7 cemiyetten toplam 14
Kur`an-ý Kerim Bülbülleri katýldý. Büyüklerden birinciliði HDH cemiyetinden Avrupa ikincisi olan Abdukerim
Erdoðan kazandý. Büyüklerin sýralamalarý þöyle oluþtu:
1. Abdulkerim Erdoðan (HDH)
2. Kadir Aygün (Ulm)
3. Furkan Bostan (Senden)
4. Ersoy Çiftepýnar (Biberach)
5. Umut Günç (Wangen)
6. Hasan Aydýn (Blaubeuren)
7. Mehmet Kaymak (Krumbach)
8. Sinan Kütük (Krumbach)
Küçüklerden ise birinciliði Ulm Cemiyetinden Muhammet Bedelci kazandý ve küçüklerin sýralamalarý ise þöyle
oluþtu:
1. Muhammet Bedelci (Ulm)
2. Metin Genç (Senden)
3. Ýbrahim Gözlü (Friedrichshafen)
4. Emre Gül (Balubeuren)
5. Emre Kavak (Biberach)
6. Halil Þahin (HDH)
Böylece Bölgelerarasý yapýlacak yarýþmada Schwaben Bölgesini temsil
edecek yarýþmacýlar belli oldu.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 20
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 21
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 22
Einbauküchen&
Elektrogeräte
Küche
Marktstraße. 6-8 · D-65428 Rüsselsheim
Inhaber: Tefik ‹zci
Tel: 06142-797793 · Tel: 06142-798627
19. sayi sayfalar
29.04.2009
röportaj
20:00 Uhr
Seite 23
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
23
Murat Wilfried Hofmann ile röportaj
D
eðerli Seyirciler, bu
haftaki Divan Sohbetleri-Özel proðramýnda sizleri saygý ve sevgiyle
selamlýyorum.
Proðramýmýzýn özelliði,
konuðumuzun özelliðinden
kaynaklanmaktadýr. Ýlk defa
Almanca olarak gerçekleþtirilen bir Divan Sohbetleri, sizlere Türkçeleþtirilmiþ olarak
sunulmaktadýr. Belki de özellik biraz da buradan kaynaklanmaktadýr. Bu özel proðramýn özel konuðu olan Murad
Wilfried Hofmann kimdir?.
Murat Wilfried Hofmann
1931 yýlýnda Aschaffenburg’da doðdu. Hukuk doktorasýný da yapmýþ olan Hofmann, 33 sene Almanya Dýþiþleri Bakanlýðý’nýn bünyesinde diplomat olarak görev
yaptý. En son Cezayir ve Fas
büyükelçiliði yapan Hofmann, 1980 yýlýnda resmen
müslüman olduktan sonra
Murad adýný da alarak Murad Wilfried Hofmann oldu.
Biraz sonra tanýtacaðýmýz kitaplarýnýn yanýsýra sayýsýz
konferanslarda Ýslam aðýrlýklý konularý entellektüel bir
tarzla dile getiren Murad
Hofmann, þu anda Almanya’nýn Bonn þehrinde ikamet
etmektedir.
M. Aþkar:
Murat Bey, sizinle beraber
olmak, belli konularýn sohbetini yapmak ve eski bir diplomatýn ve birçok kitaba imzasýný atmýþ bir yazarýn birikiminden bir miktar da olsa seyircilerle paylaþmak, benim
için bir þereftir.
Bir soruyla baþlamak istiyorum, hem beni hem de seyircilerimizi ilgilendireceðine
inandýðým bir soruyla baþlamak istiyorum. Ama ondan
önce önümdeki bazýlarý Almanca, bazýlarý da Türkçe
olarak basýlmýþ kitaplarýnýzý
tanýtmak istiyorum:
Murat Bey, Ýslamý din olarak seçerken, size cazip gelen, sizi cezbeden yönü neydi? Hangi vesileyle müslüman olmaya karar verdiniz
ve bu karardan önceki safhayý kýsa olarak anlatýr mýsýnýz?
Murat Hofmann:
Bismillahirrahmanirrahim.. 1960’lý yýllarýn baþýnda
Cezayir’deki Alman Baþkonsolosluðunda genç bir ataþe
iken Ýslam’a ilgi duymaya
baþladým. Korkunç Cezayir
Savaþý’nda müslümanlarýn
kahramanaca direniþleri dikkatimi çekmiþti. Bir milyon
civarýnda Cezayirlinin hayatýný kaybettiði savaþta, müs-
dan geçen bunca zamana
lümanlarýn bu derece diraðmen, Ýslam resmen tasiplinli tavýrlarýnýn kaynýnmamaktadýr. Size gönaðýný öðrenmek için
re, zaman mý daha erken,
araþtýrmaya koyuldum.
yerli toplum ve siyasi iraBu birincisi. Ýkincisi ise,
de mi buna henüz hazýr
bilhassa Ýspanya ve Tudeðil, yoksa baþka sebepnus’daki Ýslami mimariler de mi var?
ye duyduðum hayranlýkMurat Hofmann:
tý. Üçüncüsü de, oldum
Herþeyden
önce,
olasý felsefeye olan ilgimmüslümanlar olarak dini
den dolayý erken zamanvecibelerimizi yerine gelarda Ýbn-i Rüþd, Ýbn-i Sitirmede ve din dersi müfna ve Gazali, gibileri
redatýnýn uygulanmasýnokumaya baþladým. Özet
da formel olarak dini ceolarak, beni Ýslam’a götümaat statüsünde tanýnren üç yoldan birisi; Cemak þart deðildir. Fakat
zayir Savaþý, diðeri, ÝsYehova Þahitleri gibi çok
lam Filizoflarý ve üçünMurat Wilfried HOFMANN
küçük bir cemaatin ve tacüsü de, Ýslam Mimarisi
bii ki diðer hýristiyan
olmuþtur.
M. Aþkar:
mezheblerine ait gruplarýn
Bu röportaj
dini cemaat olarak resmen taMüslümanlýkta kesin kaarkadaþýmýz
nýndýðý da gözardý edilmerar kýlmak için, önhazýrlýðýmelidir.
nýz ne kadar sürdü?
Mahmut
Murat Hofmann:
Ýslam’ýn resmen tanýnmamasýnýn sebepleri ise birden
Aþaðý yukarý 20 sene. CeAÞKAR`ýn
fazladýr. Biz Müslümanlarýn
zayir Savaþý 1962’nin sonuna
TÜRKSHOW
kendi aramýzda bölünmüþlüdoðru son buldu. Ben de
Alman makamlarý1980’de resmen müslüman
Televizyonunda ðümüz,
nýn iþini kolaylaþtýrýyor. Bosoldum. Ama geçen bu zaman
nalý Müslümanlar, Arnavutzarfýnda 200’den fazla Ýslami
yaptýðý “Divan
lar, Araplar ve tabii ki Milli
eser okudum. Zira, din deðiþSohbetleri” adlý Görüþ’ten DÝYANET’e kadar
tirmek, gömlek deðiþtirmek
müslüman Türk kurugibi kolay deðildir. Baþka bir
programda sayýn birçok
luþlarý. Bu durum bir taraftan
dine karar verirken, bundan
Alman yetkililerinin iþine de
olabildiðince emin olmanýz
Murat Wilfried
geliyor. Önce kendi aranýzda
lazým.
Hofmann ile
M. Aþkar:
birleþin ve içinizden temsilcinizi tayin edin ki, biz de kiPeki, müslüman olduktan
yapmýþ olduðu
minle muhatap olacaðýmýzý
sonra aile ve yakýn arkadaþ
bilelim, diyorlar. Aslýnda bu
çevrenizin tepkisi nasýl oldu?
Almanca
Murat Hofmann:
bir bahanedir. Her müslüsöyleþinin yine
man Türk derneði, dini ceBabam önceden vefat etolarak tanýnabilir. Buramiþti. Annem ise, müslüman
Mahmut AÞKAR maat
da büyüklük sözkonusu deolduðumu duyunca çok
ðildir. Mesela bir sürü protesüzüldü. Kendisi koyu bir katarafýndan
tan cemaatlar de var. Yani setolikti ve benim müslüman
bep bu deðildir.
olmamdan dolayý kendisinin
yapýlan Türkçe
Ýslam’ýn resmen tanýnmacehenneme gideceðine inanýtercümesi ile
masýnýn perde arkasýndaki
yordu. Mesai arkadaþlarým
asýl sebep ise, Ýslam’ýn mevise anlayýþla karþýladýlar, çünröportaj haline
cut anayasal düzenle barýþýk
kü diplomatlar deðiþik külolamayacaðýna dair zihinletürler ve dinlerle zaten yakýn
getirilmiþtir.
rin derinliklerinde yatan güiliþki içindedirler.
M. Aþkar:
Müslüman olduktan sonra da mesleðinize devam
edebildiniz mi?
Murat Hofmann:
Hatta benim müslüman
olmam bir avantaj olarak görüldü ve bundan sonra da
diplomat olarak müslüman
ülkelere gönderildim. Çünkü
müslüman bir diplomat olan
ben, dindaþlarýmý zihniyet
olarak daha iyi tanýyordum.
M.Aþkar:
Murat Bey, siz bir Almansýnýz. Almanya’da da 3,5 milyon civarýnda müslüman
azýnlýk var. Müslüman iþçi
göçünün geride býraktýðýmýz
sene 45. yýlý idrak edildi. Ara-
vensizliktir.
M.Aþkar:
Bu ne manaya geliyor?
Murat Hofmann:
Anayasaya göre bir din
uzun vadeli güven telkin
ederse resmen tanýnabilir. 45
senelik bir geçmiþ ve üç nesil
sonrasý bu güveni verdiðimiz
kanaatindeyim. Dini cemaatlar, anayasal kurallara sadýk
kalmak mecburiyetindedirler
ama burada müslümanlarýn,
anayasal kanunlarýndan ziyade muhtemelen Ýslam þeriatýný tercih edecekleri endiþesi yatmaktadýr.
M.Aþkar:
Fakat bu doðru deðildir.
Mesela Türkiye anayasasý
büyük çapta Batýlý ülkelerden
alýnmýþ olmasýna raðmen,
anayasal düzen deðiþikliði isteyen yok. Diðer ülkelerde
olduðu gibi, Almanya’da da
müslüman azýnlýk anayasal
düzeni deðiþtirmek gibi bir
niyet taþýmýyor, sadece kendi
anayasal haklarýný talep ediyor. Bir de, kendi günlük hayatýnda ve aile içerisinde dini
vecibelerini müdahele olmaksýzýn yerine getirmek istiyor.
Murat Hofmann:
Almanlar, Mekke ve Medine’yi bünyesinde barýndýran ve Ýslamîn doðuþ yeri Suudi Arabistan’da þeriat kanunlarýnýn geçerli olduðuný
biliyorlar. Buna raðmen haklýsýnýz, Alman makamlarý ya
samimi deðiller veya yanlýþ
bilgilendirilmiþler. Eðer doðru bilgilendirilmiþ olsalardý,
Müslümanlarýn, yapýlan antlaþmalara sadýk kaldýklarýný
göreceklerdi. Almanya’ya vize alarak gelen veya burada
oturma izni alan bir müslüman, bu devletle müracaatý
esnasýnda bir sözleþme zaten
yapýyor. Burada yaþayan
müslümanlar ise, atlaþmalara
19. sayi sayfalar
29.04.2009
24
sadýk kalmak gibi bir islami
hükümlülükleri vardýr.
M.Aþkar:
Almanya’daki müslüman
azýnlýðýn en büyük kesimini
teþkil eden Türkler, hem kendi ülkelerinde ve hem de yaþadýklarý baþka ülkelerdeki
kanunlara sadýk kalmýþlardýr.
Buradaki Türklerden de þimdiye kadar Almanya’yý tehdit
derecesinde bir menfilik sözkonusu olmamýþtýr. Biz, burada þeriat kanunlarý falan istediðimiz yok. Sadece azýnlýk
haklarýmýzýn verilmesini talep ediyoruz.
Murat Hofmann:
Ýslam’da var olan bazý hukuki hükümlerin henüz daha
Batý’da karþýlýðý bile yoktur.
Mesela Kur`an ve Sünnet`e
dayalý sýhhi konularda getirilen kurallar veya ziraatçýlýk
yapan yoksul ve yetimlerin
haklarý gibi þeyler, Alman hukuk sisteminde açýklýða kavuþturulmamýþtýr. Buna karþýlýk, Alman hukuk sisteminin biz müslümanlar için de
rahatlýkla uygulanabilecek
taraflarý vardýr. Mesela, miras
hukuku size kendi mirasýnýzý
istediðiniz þekilde düzenleme hakký veriyor.
M.Aþkar:
Diðer azýnlýklar için verilen haklar müslümanlar için
henüz daha verilmiþ deðildir.
Kýsa zamanda müslüman
azýnlýðýn da haklarýnýn verileceðini ümit ediyorum. Ama
baþka bir konuya gelmek istiyorum. Bir müslüman entellektüel ve yazar olarak sýk sýk
dinlerarasý diyalog toplantýlarýna davet ediliyor, konuþmalar yapýyorsunuz. Bunlardan birisinde zaten geçenlerde beraberdik. Bu tip toplantýlardan ne bekliyorsunuz?
Murat Hofmann:
Gerçekten yüzlerce toplantýda konuþma yapýyorum
ve bunlarýn büyük bir kýsmý
Almanya’da gerçekleþtiriliyor. Benim konuþmacý olarak
davet edildiðim toplantýlara
maalesef hýristiyanlar pek
gelmiyor. Yani dinleyicilerin
yüzde doksaný müslümanlardan oluþuyor. Baþka bir ifadeyle, müslümana Ýslam’ý
anlatýyorum. Tabii ki bütün
bunlar boþuna deðildir. Belki
onlara dinlerini savunmada
yeni malzemeler veriyor, motivasyonlarýný güçlendiriyorum. Fakat, Almanlarýn çoðu
Ýslam üzerine hiç mi hiç bilgi
edinmek istemiyorlar. Bu tip
konularýn kendilerini pek de
ilgilendirmediði düþüncesinde olduklarýna inanýyorum.
Ýþin bu yönü böyle. Diðer
yönüne gelince, gerek müslüman ve gerekse katolik ve
protestan kilisesi tarafýndan
yapýlan diyalog toplantýlarýn-
20:00 Uhr
Seite 24
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
dan, aslýnda netice itibariyle
büyük bir deðiþiklik getirmeyeceði için fazla birþey beklemiyorum. Çünkü, zaten dindar olanlar bir diðerinin dini
hakkýnda yeterince bilgiye
sahiptir.
Mesela, protestanlar katolikler hakkýnda, katolikler de
protestanlar hakkýnda yeterince bilgiye sahip olduklarý
gibi bu sefer her iki grup da
Musevilik ve Ýslamiyet hakkýnda da çok iyi bilgiye sahiptirler. Ve tabii ki onlar da
diðerlerinin dini hakkýnda
yeterince malumat sahibidirler. Bu tip diyaloglarda, ancak ufak tefek yanlýþ anlaþýlmalar bertaraf edilebilir. Biraz ileriye gidildiðinde, çýkmaz bir sokaða girilir ki, bu
sefer de herkes, senin dinin
sana, benim dinim bana demeðe baþlar.
Ama bu tip görüþmelerin
daha çok sosyal düzeyde faydasý görülür. Aþaðý tabakalardaki çocuk ve hasta bakýmý gibi gündelik sorunlarýn
giderilmesinde karþýlýklý diyaloðun faydalý olduðuna
inanýyorum
M.Aþkar:
Dinlerarasý diyalog kavramý bana çok doðru gelmiyor. Dinlerden ziyade, dindarlararasý diyalog bana göre
daha doðrudur. Otuz yýlý aþkýn bir zamandan beri burada yaþayan bir insan olarak,
þahit olduðum, þahsýmda yaþadýðým konu þudur: Bu tür
diyaloglar sözkonusu olduðunda eþit seviyeli görüþmelerden bahsedilmesine raðmen, Ýslam dinine mensup
olmanýzdan dolayý, ikinci sýnýf bir dine mensup insan
muamelesi görüyorsunuz.
Murat Hofmann:
Burada söyeleceðim þey,
benim Alman vatandaþlarýmýn hoþuna gitmeyecektir
ama, sergilenen tutum çok
acemicedir. Dünya çapýndaki
böylesi bir ekonomik gücün
sergilediði tavýr oldukça taþralýdýr. Bu durum, Almanya’nýn sömürgelerini erken
kaybetmesiyle izah edilebilir.
Mesela, Fransýzlar, Ýngilizler
ve hatta Ýtalyanlar zamanýn
koloniyal güçleri olarak baþka kültürlerle birlikte yaþama
tecrübesine sahip oldular.
M.Aþkar:
Afedersiniz, bu bir mazeret mi? Yani baþkalarý hakkýnda tecrübe sahibi olabilmek için illa da sömürgeci mi
olmak gerekir?
Murat Hofmann:
Hayýr þart deðil, fakat çok
saçma gelse de, faydasý görüldü. Mesela Avusturya; bugün küçük bir ülkedir ama
geçmiþte Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu olarak
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
1905 yýlýnda Bosna-Hersek’i
ilhak etmesi, Ýslam’ýn bu ülkede resmen kabulüne zemin
hazýrlamýþtýr. Bugünkü Avusturya devleti müslüman öðretmenler tayin ediyor ve
bunlara maaþ ödüyor, Ýslam
din dersleri için üniversitelerinde eðitimciler yetiþtiriyor.
Bütün bunlar, Avusturya’nýn
zamanýnda kolonyal güç olarak Ýslam’la tanýþmasýna baðlý geliþmelerdir. Mesela, zamanýn sömürgeci güçleri
olan Fransýzlar ve Ýngilizler
bu konuda diðerlerinden daha fazla tecrübeye sahiptirler.
M.Aþkar:
Buradaki Türklere birçok
konuda ithamda bulunulmaktadýr. Bunlardan haklý
olan taraflar da olabilir. Ama
konu, ecnebiler ve yabancý
kültürlerle münasebetlere
geldiðinde, iþte burada Almanya’nýn veya Almanlarýn
Türklerden öðrenmesi gereken çok þeyler vardýr. Siz de
Türkleri ve Türkiyeyi çok yakýndan tanýyan bir insan olarak zaten biliyorsunuz….
Murat Hofmann:
Bu sadece Türklere mahsus bir özellik deðildir. Çoðulculuk, çok kültürlülük ve
baþkalarýna karþý müsamahakar olmak, bütün müslümanlar için ortak özelliklerdir.
Mesela Kahire’de havaalaný
istikametine giderken, belki
camiden daha fazla kilise görürsünüz. Kýpti Hýristiyanlarý 1400 seneden beri müslümanlarýn hakimiyeti altýnda
varlýklarýný devam ettirmektedirler. Þam’a gittiðinizde
geceleyin kiliselerin parýltýlarý dikkatinizi celbeder. Ýstanbul Taksim’de belki camiden
fazla kilise var. Bu durumu
Batýlý insanlar bilmedikleri
için müslümanlar çoðunlukta olma ihtimalinden korkuyorlar. Çünkü kendileri çoðunlukta olduklarýnda Ýspanya ve Sicilya’dan müslümanlarý dýþarý atmýþlardý.
M.Aþkar:
Ben zenginim, çok param
var ve teknolojik üstünlüðe
sahibim, onun için benim dinim senin dininden daha iyidir, gibi bir bakýþ açýsý, ölçü
olabilir mi?
Murat Hofmann:
Avrupalýlarýn, „Avrupa
merkeziyetçiliði“ denilen bir
ruh hali içinde olduklarý kesindir. Dünyaya Avrupa kulesinden bakýyorlar ve teknolojik üstünlüðü elde etmelerinden bu yana çok da uzun
bir zaman geçmediðini unutuyorlar. Ýslam dünyasý 9.
yüzyýldan 14. yüzyýla kadar,
yani 500 sene ilim ve teknolojide en öndeyken, Avrupa
çok gerilerdeydi. Fakat bugüne döndüðümüzde, ilmi ve
teknolojide Avrupa ve Amerika daha önde olduðu için,
Batýlýlar da, kendilerini daha
üstün görüyorlar.
M.Aþkar:
Baþka bir ifadeyle Ortaçað, Avrupalýlar açýsýndan
karanlýk bir dönem, fakat
müslümanlar açýsýndan aydýnlýk ve geliþme çaðýdýr.
Murat Hofmann:
Aynen öyle..
M.Aþkar:
Baþka bir konu; geride býraktýðýmýz aylarda Almanya
Protestan Kilisesi Baþkaný
Wolfgang Huber’in müslümanlarla ilgili basýnda çýkan
uzunca bir demeci vardý. Hatýrladýðým kadarýyla Sayýn
Huber mealen þöyle diyordu:
Biz üstün bir medeniyete ve
dine sahibiz. Müslümanlarda
insan haklarý, demokrasi, kadýn haklarý bizden çok geridedir. Zaten bizim tanrýmýzla
müslümanlarýnki ayný deðildir.
Bundan dolayý da, Papaz
Huber’in bu seneki görüþme
teklifini Almanya’daki müslüman üst kuruluþ temsilcileri ortaklaþa bir tavýrla reddettiler. Konuyla ilgili siz nasýl
düþünüyorsunuz?
Murat Hofmann:
Roma’daki Katolik Kilise’nin baþýnda olduðu gibi
Almanya’da Protestan Kilisesi’nin þefi de profesördür. Yani iki profesörle müslümanlar olarak iþimiz var. Ýkisi de
eksansiyalist düþünceye sahiptirler. Eksansiyaliste göre:
Sen müslüman olduðun için
þu þu þu karakteristik özelliklere sahipsin. Tabiiki bu yanlýþtýr. Papaz Huber, Almanya’daki müslümanlarla olan
iliþkiyi daha da kötüleþtirdi.
Ondan önceki Papaz Kock
zamanýnda durum bundan
daha iyiydi. Aynýsý ne yazýk
ki Roma’da da oldu. Bu bir
aþaðý, bir yukarý çýkan münasebetler, biraz da deðiþik karakterdeki
þahsiyetlerden
kaynaklanmaktadýr.
M.Aþkar:
Hýristiyanlarla Müslümanlarýn tanrýlarýnýn ayný olmadýðý iddiasý gerçekten
doðru mu?
Murat Hofmann:
Hayýr. Zaten oraya gelmek istiyordum. Benim bulunduðum bir toplantýda ilk
defa Nassau kenti ve Hessen
eyaletinin protestan kilisesi
temsilcisi, müslümanlarla hýristiyanlarýn tanrýlarýnýn ayný
olmadýðýný söylemiþti. Ben
de bunun üzerine dedim ki,
inanan bir insan baþka inançta olana birine dese ki, senin
tanrýnla benimki ayný deðildir; o zaman bundan þöyle
bir mana çýkar: bunu söyleyen adam, ya birden fazla
röportaj
tanrýlara inanmaktadýr veya
benim inandýðým hakiki, senin inandýðýn ise sahte tanrýdýr.
M.Aþkar:
Peki buna karþýlýk söylenen neydi?
Murat Hofmann:
Tabii ki, üçlü telsisin üç
ayrý tanrý manasýna geldiðini
itiraf edemezdi. O halde, benim üç þahýslý tek tanrým var,
diyecekti. Ben tek tanrýya
inanýyorum desem, o zaman
da, benimki hakiki seninki
sahtedir, diyecek.
M.Aþkar:
Kitabýnýzda, islamafobi
veya islam antisemitizmi gibi
kavramlar kullanmýþsýnýz.
Bununla neyi kastediyorsunuz?
Murat Hofmann:
Demek istediðim þudur:
Almanlarýn büyük kesimininde islama karþý olumsuz
tavýr görmemezlikten gelinemez. Ýslamla ilgili olan herþeye antipatý duyduklarýný inkar etmek mümkün deðildir
ve bu islam aleytarlýðý, bilhassa 11 Eylül 2001’den sonra
daha fazla artýþ gösterdi. Þunu demek istiyorum: Almanlar bir zamanlar antisemit,
yani Yahudi düþmanýydýlar.
Ve bu zihniyet Holokost’a sebebiyet verdi. O zamandan
sonra antisemitizm tabulaþtýrýldý, yani Yahudi düþmanlýðý
kanunen de yasaklandý.
Almanya’da antisemitizm
yasaktýr. Fakat Filistin ve diðer Arap müslümanlar da yahudiler gibi sami ýrkýndan olmalarýna raðmen, islam antisemitizmi yapmak serbest.
Gerçekten günümüz Almanyasýnda müslümanlara
karþý geliþmelerle, 1920 yýllarýnýn sonu ve 1930’lu yýllarýn
baþýndaki Yahudi düþmanlýðý
geliþmeleri arasýnda korkunç
benzerlikler var.
M.Aþkar:
Tehlikeli bir benzerlik…
Murat Hofmann:
Çok tehlikeli….
M.Aþkar:
Evet. „3. Binyýlda Yükselen Din Ýslam“ adlý kitabýnýzda Almanya’daki Türk azýnlýðý da mercek altýna almýþsýnýz. Müslüman Türkler için
milliyetçi tabirini kullanýrken, neyi vurgulamak istediniz?
Murat Hofmann:
Mercek altýna aldýðým konu biraz da Amerika’daki
durumla izah edilebilir. Amerika’da, Almanya’ya kýyasla
oldukça az müslüman var.
Bunlarýn büyük çoðunluðu
akademisyen kökenlidirler.
Çünkü Amerika’ya giden
müslümanlarýn neredeyse tamamýna yakýný Arap ülkelerinden, Pakistan veya Hin-
19. sayi sayfalar
29.04.2009
röportaj
distan’dan öðrenci olarak gitmiþlerdir. Hatta bundan dolayý, Amerika’daki müslüman azýnlýðýn akademisyen
oraný Yahudi Cemaatinden
bile daha fazladýr.
Bu yüzden yüzlerce müslüman okullarý ve hatta islam
üniversitesi bile var. Onun
içindir ki birçok da avantajlara sahipdirler. Fransa veya
Ýngiltereye baktýðýmýzda, öncü durumunda sadece bir tane müslüman grup görüyorsunuz. Fransa’dakilerin hepsi Kuzey Afrika’dan geliyorlar ve hepsi Fransýzca konuþuyor. Ýngiltere’dekilerin de
hepsi Ýndo-Pakistan müslümanlarý ve daha Ýngiltere’ye
gelmeden önce Ýngilizce konuþabildikleri için uyum saðlamada zorluk çekmediler.
Almanya’daki Türklerin
durumu ise tamamen farklý.
Onlar buraya akademisyen
olarak deðil, iþçi olarak geldiler. Bir baþka konu ise, Amerika’da yaþayan bir müslüman Arap’ýn veya Pakistanlýnýn anavatanýna gidebilmesi
için 12 veya 14 saat uçmasý
lazým. Fakat Almanya’daki
bir Türk için Türkiye çok yakýn olduðundan anavatýyla
olan baðlarý daima canlýdýr.
M.Aþkar:
Ama bunu milliyetçilik
olarak deðerlendirmek ne
derece yerindedir?
Murat Hofmann:
Türkiyedeki siyasete ve
siyasi konulara olan ilgi, buradaki Türklerin anavatanlarýna baðlýlýðý artýrýyor.
M.Aþkar:
Peki bunun ne sakýncasý
var? Buradaki Türk azýnlýðý
milliyetçi olmakla itham ediyorsunuz da...
Murat Hofmann:
Almanya’da yaþayan Boþnak, Arnavut veya Araplar,
Türklerden daha fazla topluma uyum saðlamýþlardýr. Bu
insanlar kendi çevrelerinde
Ýslam’ý temsilde Türklerden
daha baþarýlýdýrlar. Kendisiyle meþgul Türk kuruluþlarý yüzünden, Türklerin neredeyse kendi içinde bir getolaþma tehlikesi görüyorum.
Bazen bir Türk camisine
gittiðimde, Almanya’yý terk
ettiðim hissine kapýlýyorum.
Orada yemek kokusundan
televizyonuna kadar herþey
Türktür. Yine birgün Türk camisindeyken, yanýmdaki delikanlý babasýna dürtükleyerek beni iþaret ederek “Alman!” dediðinde, kendi kendime acaba ben neredeyim
diye sordum.
Boþnak, Arnavut veya
Araplarýn camilerine gittiðinizde her milletten müslüman görebiliyorsunuz ama
Türk yoktur. Tam tersine
20:00 Uhr
Seite 25
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
Türklerin camilerinde ise
Boþnak, Arap veya Afrikalý
müslüman göremezsiniz. Bu
durum beni endiþelendiriyor.
M.Aþkar:
Ama bu durum gün geçtikçe deðiþiyor, her tarafta
ayný manzara zaten yok.
Murat Hofmann:
Allaha þükür...
M.Aþkar:
Türk camilerinde de artýk
Arap, Afrikalý ve az da olsa
Alman müslümanlardan da
insanlar görmek mümkün.
Bahsettiðiniz tablo gittikçe
deðiþiyor.
Murat Hofmann:
Güzel... Ben zaten asimilasyon istemiyorum.
M.Aþkar:
Ama ben þöyle anladým:
Sanki Türkler kendilerinden
baþka milletleri beðenmeyen
bir milliyetçilik haleti ruhiyesi içindeler. Halbuki bu doðru deðildir. Gerçi bazý durumlar kendiliðinden oluþuyor. Mesela bazý semtlerde
müslüman azýnlýðýn kendi
aralarýnda getolaþtýklarýndan
söz edilir. Halbuki, oradaki
yerlilerin o semtten kaçarcasýna ayrýlmalarýndan sonra,
orasý ister istemez yabancýlara kalýr. Neyse...
Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol adlý kitabýný
okudum. Daha sonra sizin
onunla tanýþtýðýnýzý, hatta kitaplarýnýzdan birine Muhammed Esed’in önsöz yazdýðýný
gördüm.
Muhammed Esed’den biraz bahseder misiniz!
Murat Hofmann:
Muhammed Esed’le tanýþtýðýmýzda beni büyülemiþti. Benim müslüman olmamda onun da önemli bir rolü
vardýr. Zaten “Mekkeye Giden Yol” eseri herkes tarafýndan bilinmektedir.
M.Aþkar:
Biraz da onun hayatýndan
kýsaca analatablir misiniz?
Murat Hofmann:
Onun hayatýný kýsaca anlatmak mümkün deðil, çünkü mýhteþem bir hayat hikayesi var. Muhammmed Esed,
Galiçya’dan Avusturya’ya
göç eden bir Yahudi aileden
doðma. Gazeteci iken maceralý bir yolculuktan sonra Kahire’ye gider. Daha sonra hayatýnýn büyük bölümünü geçirdiði Suudi Arabistan’da
müslüman olur ve Suud Kralý Abdul Aziz’in yakýn dostluðunu kazanýr. Yine hayatýnýn belli bir bölümünü de Pakistan’da geçirir. Hatta Pakistan’ýn Birleþmiþ Milletler nezdinde büyükelçiliðini yapar.
Alman vatandaþlýðý yanýsýra
Pakistan vatandaþý da olur.
M.Aþkar:
O Alman vatandaþý mý
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
yoksa Avusturya vatandaþý
mýydý?
Murat Hofmann:
O zamanýn Avusturyasý
bugünkü Almanya ile tek
devletti. Savaþ esnasýnda da
Alman vatandaþý olduðu için
gözaltýna alýnmýþtý. Pakistan’ýn Hindastan’da ayrýlarak yeni bir devlet oluþunda
onun büyük emeði vardýr.
Muhammed Esed’in Kur`an tercümesi için, Ýngilizce’nin Þekspir’i denilebilir.
Onun tercümesi, ölümünden
sonra da kariyer yapan Kur`an tercümelerinden birisidir. Ýsveçce’den Türkçe’ye
kadar bir çok dile de çevrilmiþtir. Onunla Lizbon’da tanýþtým. Ýnanýlacak gibi deðil
ama o zaman doksan yaþýndaydý.
M.Aþkar:
Portekiz’de mi yaþýyordu?
Murat Hofmann:
Evet, o zaman Lizabon’da
Amerikalý müslüman hanýmýyla yaþamaktaydý. Fakat
sýk sýk da ikametgahýný deðiþirdi. Onun 87 yaþýndayken
bile araba kullandýðýný bilirim.
M.Aþkar:
87 yaþýyla mý?...
Murat Hofmann:
Evet, 87 yaþýyla..
M.Aþkar:
Muhammed Esed’in, Libya’nýn Ýtalyan sömürgeciliðinden kurtuluþ savaþýnda
orada oraya gittiðini ve hatta
yanýlmýyorsam Ömer Muhtar’a destek olduðunu duymuþtum.
Murat Hofmann:
Evet, Suudlar o zaman
onu oraya göndermiþler.
Orada savaþa katýlmýþ ve bununla ilgili de bir rapor sunmuþtu.
M.Aþkar:
Çocuklarý var mý?
Murat Hofmann:
Amerika’da profesör bir
oðlu var.
M.Aþkar:
Konumuza devam edelim
Murat Bey. Hýristiyan Batý
Kültürü veya Medeniyeti ile
Müslüman Medeniyeti arasýndaki farký bir iki cümleyle
anlatýn desem, ne söylersiniz? Yani, bu iki medeniyeti,
dinleri deðil, birbirinden ayýran asýl özellik sizce nedir?
Murat Hofmann:
En basit ortak paydaya indirgediðimizde bile, bu fark,
nitelik ve nicelik farkýdýr. Batý’daki ölçü, maddedir, alým
gücüdür. Geçerli olan þey, ölçülebilen, sayýlabilen þeylerdir. Arkadaþlýk, sevgi gibi
þeyler deðil.
M.Aþkar:
Yani materyalist ve dünyevi bir deðerlendirme de-
mek istiyorsunuz?
Murat Hofmann:
Evet. Buna karþýlýk Ýslam
dünyasýndaki misafirperverlik, iman gibi þeyleri ölçemez,
tartamaz ve sayamazsýnýz.
Bana göre en büyük farklýlýk
buradadýr.
M.Aþkar:
Kanaatimce her iki medeniyetin de merkezinde insan
var. Fakat Batý medeniyetinin
merkezindeki insan, kendini
tanrý yerine koyan, yani benden sonra veya benim üzerimde baþka bir ilah yoktur
diyen bir anlayýþa karþýlýk, Ýslam medeniyetinin merkezindeki insan, Allah’a kul
olan insandýr. Siz ne dersiniz?
Murat Hofmann:
Bir fýkra anlatayým. Güney Cezayir’de cami önünde
oturan yaþlý sakallý insanlara
yaklaþan Alman öðrenci saatin kaç olduðunu sorar, cevap
alamaz. Ayný soruyu ingilizce, Fransýzca sorar yine cevap
alamaz. Alman turist oradan
biraz uzaklaþtýktan sonra ihtiyarlardan birisi diðerine
dönerek, “bu adam hasta mý,
saatin kaç olduðunu neden
bilmek istiyor? Bilinmesi gereken önemli vakit varsa, o
da bir dahaki namaz vaktidir.
Onu da zaten müezzin ezan
okuyunca öðrenmiþ olacaðýz.”
Bu fýkra bile Þark ile
Garp’ýn arasýndaki farký izaha yeterlidir.
M.Aþkar:
Haca gittiðimizde grubumuzda 35 günlük bir Alman
müslüman vardý. Deðiþik ülkelerden gelen insan manzaralarýný seyrettikten sonra dedi ki, “bu insanlara bakýyorum da, Batý’daki insanlarda
görmeðe alýþýk olduðum o
asabi ve sýkýntýlý yüzler, birbirine geçmiþ çeneleri burada
göremiyorum. Zenginin de
fakirin de yüzünde bir huzur
ve mutluluk var.
Murat Hofmann:
Biz, günahlardan arýndýrýlmaya inanmýyoruz, çünkü
Hýristiyanlýkta olduðu gibi,
bizde günahkar doðma inancý yoktur. Hýristiyanlýkta günahkar olan insanlar Hz. Ýsa
tarafýndan günahlarýndan
arýndýrýldý. Fakat manzaraya
baktýðýnýzda durum hiç de
öyle görünmüyor.
M.Aþkar:
Öyle ya, günahlarý affedilmiþ insanlar manzarasýna
pek benzemiyor gördüklerimiz.
Sayýn Murat Hofmann,
Murat Bey, gerçi proðram öncesi konuþmuþtuk. Bir erkek
olarak kadýnlar hakkýnda konuþmak size göre pek uygun
düþmese de... Fakat siz sade-
25
ce bir Alman müslüman deðil, ayný zamanda, hukukçu,
eski bir diplomat ve yazarsýnýz.. Batý dünyasýnýn her köþesinden Ýslam’daki kadýnýn
konumuyla ilgili haber, itham ve suçlamalarý biliyorsunuz. Müslüman kadýn baský altýnda, Ýslam kadýna deðer vermiyor v.s... Ama diðer
taraftan Batý’daki kadýn da
baþka türlü istismar ediliyor... O da baþka bir konu..
Murat Hofmann:
Ben kadýn olsaydým, kadýnlarýn dünyanýn her tarafýnda baský altýnda olduðunu
söylerdim. Siyah Afrika, Hindistan, Güney Amerika, Çin,
Doðu Avrupa ve o derecede
olmasa da bizde de kadýn
haklarý arzu edilen seviyede
deðildir. Bunun Ýslamla alakasý yoktur. Fakat itiraf etmeliyim ki, Hz. Peygamber zamanýnda kadýna verilen haklar ne yazýk ki Hz. Ömer zamanýndan itibaren tekrar geri
alýnmaya baþlandý.
Hattýzatýnda, insanlýðýn
yarýsýný oluþturan kadýnýn
hakký verilmediði müddetçe,
aslýna uygun bir Ýslam medeniyetinden sözedilemez.
M.Aþkar:
Aslýnda Ýslam, ilk gününden itibaren kadýn haysiyetini kurtaran bir dindir.
Murat Hofmann:
Bu birçok yönüyle böyledir. Mesela, evlenen bir müslüman kadýn kendi soyadýný
deðiþtirmek mecburiyetinde
deðildir. Bir müslüman kadýn, servetini kocasýyla paylaþmak mecburiyetinde deðildir ve hatta kendi çocuðunu bile emzirmeðe zorlanamaz, çocuðun bakýmý kocaya
aittir.
M.Aþkar:
Mevcut durumun zamanla bedevi töresinin karýþtýrýlmasý, din gibi algýlanmasýndan da kaynaklanabilir mi?
Yani dinle adetlerin içiçe geçmesi yüzünden denilebilir
mi?
Murat Hofmann:
Aslýnda o zaman bedevilerde kadýn haklarý þehirdekilerden daha ilerdeydi. Ýþin bu
noktaya gelmesi acýnacak bir
durumdur.
M.Aþkar:
Parasý ve gücü olan bir
þeyh yerine göre sadece dört
kadýnla yetinmeyip, bazen
50-60 kadýnla iþi kitabýna uydurup evlenebiliyor. Bunun
neresini Ýslam’la izah edebiliriz?
Murat Hofmann:
Bu durum toplumdaki
maçoluðun iþaretidir. Kur`an-ý Kerimde, 4. surenin 3.
ayetinde deniliyor ki, “eðer
kendileriyle evlendiðinizde
yetimlerin hakkýný vereme-
19. sayi sayfalar
29.04.2009
26
mekten korkarsanýz,“ dendikten sonra virgül geliyor
ve devamýnda, “o zaman
ikinci, üçüncü veya dördüncü hanýmla evlilik yapabilirsiniz.” Fakat Ýslam tarihi boyunca, virgülden önceki görmemezlikten gelindi ve cümle hep yarým okundu. Yani,
öyleyse 2., 3. veya 4. kadýnla
evlenin, yorumu çýkarýldý.
Ýnanýlacak gibi deðil.
Bu Kur`an’ý alet ederek
maçoculuk yapmaktýr.
M.Aþkar:
Kitabýnýzda, Ýslam savaþan deðil, savaþýlan bir dindir, diyorsunuz. Kan, cihad,
intihar eylemcileri gibi birçok
menfiliðin Ýslamla baðdaþtýrýldýðý bir zamanda siz bunun tersini söylüyorsunuz.
Murat Hofmann:
Eðer Batýlý birisi, Kur`an’a
göre Ýslam’ýn þiddetle ilgili
doktrinini öðrenmeðe kalkýþsa, iþin içinden çýkamaz. Zira
hangi kuralýn uygulanacaðý,
hangi þartlarda savaþ yapýldýðýna baðlýdýr. Adil savaþ kurallarý ise, yine baþka bir husustur. Kur`an’da, “onlarý nerede bulsanýz savaþýn” hükmünü savaþ yapmak veya
yapmamak
baðlamýnda
okursak, bundan çok korkunç bir savaþçýlýk neticesi çýkarýlabilir.
“Onlarý nerede bulsanýz
savaþýn” ifadesinden, savaþmak için aðzýnda býçak ortalýkta dolaþan müslümanlar
anlaþýlabilir. Halbuki buradaki kural, savaþa baþlamak
için deðil, zaten eþit þartlarda
devam eden savaþ için geçerlidir. Bu da, NATO doktrininden baþka birþey deðildir. Yani, “eðer bize saldýrý olursa,
biz de kendimizi düþmana
karþý her tarafta savunma
hakkýna sahibiz.” Tabii ki
bunlar çok zor konular.
M.Aþkar:
Murat Bey, Peygamber
Efendimizin zamanýnda dört
büyük savaþýn yapýldýðýný ve
bu savaþlarýn tamamýnda 150
ila maksimum 250 insan öldüðünü okumuþtum. Biraz
sonra Papa’nýn da Regensburg konuþmasýna yer verebiliriz. O konuþmada Papa,
Ýslam peygamberinin elinde
kýlýç zorla Ýslam’ý yaydýðýný,
bir Bizans Ýmparatoru’nun
aðzýndan iddia etmiþti. Halbuki, bu savaþlarýn hepsi de
saldýrý deðil, savunma için
yapýlan savaþlardýr, ne dersiniz?
Murat Hofmann:
Ýslam’da iki durumda savaþmaya icazet verilmiþtir.
Bunlardan birisi, eðer saldýrýya uðrarsanýz, kendinizi savunmak amacýyla savaþmalýsýnýz. Ýkincisi ise, þayet adil
olmayan bir rejimle idare edi-
20:00 Uhr
Seite 26
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
liyorsanýz, buna karþý baþkaldýrabilirsiniz. Baþkaca da olmaz.
Hýristiyanlýkta olduðu gibi Ýslam tarihinde de olaylar
Kur`an’a göre seyretmemiþ,
iþler týkýrýnda gitmemiþtir ve
saldýrý amaçlý savaþlar olmuþtur. O zamanýn þartlarýna
göre bu tip savaþlara bir izah
getirilse de, yapýlan iþ islami
deðildir.
M.Aþkar:
Ortatdoðuya bir göz attýðýmýzda, Filistin ile Ýsrail arasýndaki savaþýn 11 Eylül 2001
tarihinden önce de vardý. Soðuk savaþ döneminde, iki kutuplu dünya, yani bir tarafta
NATO diðer tarafta Demir
Perde ülkeleri varken, ülkesini koruyan Filistinlilere radikal islamcý, islamcý terörist
vs. gibi sýfatlar takýlmýyordu.
O zamanlar cihaddan veya
islamcýlardan bahsedilmiyordu. O zamanlar onlarýn adlarý, hürriyet savaþçýlarýydý. Bir
de kendimi, ülkesi yabancý
güçler tarafýndan iþgal edilmiþ insanlarýn yerine koyduðumda, herkes gibi ben de
ülkemin hürriyeti için savaþýrdým diyorum.
Murat Hofmann:
Filistin’i düþündüðümde
midem altüst oluyor. Bugün
Filistin topraklarýnda bir Ýsrail devletinin olmasý, Yahudilerin 3. Reich döneminde
maruz kaldýklarý zulümle
baðlantýlýdýr.
Gerçi önceden de o topraklarda Yahudi yerleþim
yerleri vardý, fakat, Yahudiler, Nazilerin zulmüne maruz
kalmasalardý, bugün orada
bir Ýsrail devleti olmayacaktý.
Peki ama, niye bir Ýsrail
devleti Saarland’da kurulmadý? Almanlarýn yaptýklarýnýn
bedelini niye Filistinliler ödemek mecburiyetinde kalsýnlar?
Dün Yahudilere yapýlan
haksýzlýklarýn aynýsýný bugün
Yahudiler Filistinlilere, ülkelerini, canlarýný ve kabiliyetlerini alarak reva görmektedirler. Onlar, bir insan gibi
deðil, hamam böceði gibi
muamele görmektedirler. Ýþte
bu durum benim midemi altüst ediyor. Herþeye raðmen,
eðer Kur`an’ý Kerim 29. ayet,
4. sure’de olduðu gibi intihar
olayýný kesinlikle yasaklýyorsa, Filistinli de bu kurala riayet etmek mecburiyetindedir.
Tabii her olayý yargýlamak
bana düþmez, onu sadece Allahu Tala bilir.
Ýntihar saldýrýlarýyla savaþ
kazanmak mümkün deðildir.
Tam tersine daha çok düþman kazanýrsýnýz ve islami
açýdan da bunun izahý yapýlamaz.
M.Aþkar:
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Baþka bir mesele. Amerika Birleþik Devletleri Baþkaný
Bush, Irak’a saldýrmadan önce oraya, bedevilere medeniyet ve demokrasi götüreceðini söylerken, bunu da Haçlý
Seferleri olarak tanrý adýna
yaptýðýna inanýyordu. Bugün
Irak’a baktýðýnýzda, ister hýristiyan, ister müslüman olsun, dinden baðýmsýz her insan neticede hangi noktaya
gelindiðini görmektedir. Medeniyetler savaþýna inanýyor
musunuz?
Murat Hofmann:
Medeniyetler savaþý deðiniz þey, insanlar tarafýndan
sahnelenmektedir. Savaþýn
gayesi bazen güç sahibi olmak, bazen petrol kuyularýna
hakim olmak, bazen de Irak
Savaþý’nda olduðu gibi, Ýsrail
Devleti’ni güvence altýna almakdýr.
Ve sonuncu olarak, dünyanýn en büyük fundemantalisti olan Baþkan Bush için
din bu savaþta önemli bir rol
oynuyordu.
Amerika’da dinin siyasi
hayattaki önemi tahmin edemeyeceðimiz kadar büyüktür. Zaten Amerikalýlarýn gözünde Avrupa artýk ateistleþmiþtir. Ýsrail için esas destek
zannedildiði gibi Amerikan
Yahudilerinden veya Siyonistlerden gelmiyor. Ýsrail
asýl desteði Amerikan hýristiyanlarýndan, köktendincilerinden, hýristiyan siyonistlerden görmektedir.
M.Aþkar:
Hýristiyan Siyonistler de
ne demek?
Murat Hofmann:
Hýristiyan siyonistlere göre, Ýsrail devleti kurulduktan
sonra Ýsa yeryüzüne inecektir. Bunu, Ýncil’den olduðu gibi böyle aktarýyorlar. Onun
için, Ýsrail devletinin ayakta
durabilmesi için herþeyi yapýyorlar.
M.Aþkar:
Siz de biliyorsunuz ki, eski Sovyetler Birliði’nin çökmesinden sonra Batý kendisine kömünizmin yerine Ýslam’ý düþman olarak ilan etti.
Çünkü yeni bir düþmana ihtiyaç vardý. Hatta Hans Küng
bile bunu Ýslam adlý kitabýnda dile getirmektdir. Daha
sonra 11 Eylül oldu. Bir taraftan Ýslamcý Teröristlere karþý
savaþ, bu bahaneyle önce Afganistan, sonra Irak iþgal
edildi ve neticede 600 bin insan öldürüldü. Þimdi de Ýran
hedefteki Ýslam ülkesi.
Sizce bu iþ nereye kadar
gider? Ýslam ülkeleri birer birer Ýsa adýna Baþkan Bush tarafýndan iþgal edilmeðe devem mý eder, sizce nasýl olur?
Murat Hofmann:
Sovyetlerin çökmesinden
kýsa bir müddet sonra gerçekten Batý yeni bir düþman
arayýþýna girdi. Bunu herkesten önce asker istiyordu, çünkü orduya ayrýlan bütçenin
kýsýlmasýndan korkuyordu.
Çok sürmeden sadece 11
Eylül deðil, 11 Mart`ta Ýspanya’daki ve Ýngiltere’deki
olaylar da gösterdi ki, artýk
yeni düþman aramaya gerek
yok, düþman kapýya kadar
gelmiþti. Ve gerçekten de El
Kaida’nýn temsil ettiði ekstrem Ýslam, Batý için bir tehdit unsuruydu. Artýk bu hayalet deðil, gerçekti. Onun
için de gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak zorlaþtý
artýk.
M.Aþkar:
Uzmanlar, El Kaida’nýn
bir Batý medeniyetinin veya
Amerika’nýn ürünü olduðunu söylüyorlar. En azýndan
Afganistan’da bu böyleydi.
Murat Hofmann:
Belki de El Kaida modern
Batý medeniyetinin þu manada bir ürünüydü çünkü, Batý’nýn kullandýðý metotu kullanýyor. Bir de Afganistan’da
o zamanlar Amerika, El Kaida’yla hatta Osama Bin Ladin’le birlikte çalýþtýlar.
Ama þimdi gelinen durumda, Ýslam’ý terörle özdeþtiriyor ve Ýslam’dan korkuyorlar. Gelinen bu nokta bir
din veya medeniyet için, hatta insanlar için çok kötü bir
durumdur. Onun için geleceði tahminde insan zorlanýyor.
Allahu Ekber diye baðýran birisi Almanya’da arzu
edilmeyen bir olaya kalkýþsa,
sabahtan akþama bu ülkedeki milyonlarca müslümanýn
vaziyeti çok kötü olur.
M.Aþkar:
Böyle bir þey olmasýndan
korkuyor musunuz?
Murat Hofmann:
Tabii ki korkuyorum. Daha þimdiden Almanya’yý terkeden müslümanlarýn sayýsý
gittikçe artýyor.
M.Aþkar:
Dünyada tahminen 1.4
milyar müslümandan herhangi birisi dünyanýn bir yerinde suç iþlese, olay çýkarsa,
hemen Almanya’da gözler
müslüman azýnlýða çevriliyor. Hatta zaman zaman bana yöneltilen sorular da oldu.
Niye sokaða dökülmüyor,
protesto etmiyormuþuz? Buna karþýlýk ben de, bu insanlarla akarabalýðým mý var,
yoksa bir anlaþma mý yaptým,
niçin dünyanýn herhangi bir
yerindeki müslüman kimlikli
insanýn iþlediði suçtan ben
sorumlu tutuluyorum? Niçin
suç iþleyen hýristiyanlardan
diðer hýristiyanlar da sorumlu tutulmuyor?
Murat Hofmann:
röportaj
Mesela Fulda’daki Kardinal hiçbir zaman Kuzey Ýrlanda’daki olaylarla ilgili birþey söylemedi. Ýþte tam da
burada yaraya parmak bastýnýz. Bu durum kollektif bir
düþüncenin ürünüdür. Çünkü asýrlardan beri Avrupalýlarýn Ýslam’a karþý menfi bir
tavýrlarý zihinlerde yer etmiþtir. Buna Türklerin de Viyana
Kuþatmasýyla katkýlarý olmuþtur.
M.Aþkar:
Murat Bey, henüz birkaç
sorum daha var. Kitabýnýzda
benim de sizinle ayný düþüncede olduðum bazý tesbitleriniz var. Buna göre, müslümanlar ezberci, nakilci, komforunu bozmak istemeyen,
daha doðrusu, beyin ürünü
ortaya koymaktan aciz hale
geldiler.
Murat Hofmann:
Ne yazýk ki Ýslam eðitim
dünyasýnda 14. yüzyýldan
sonra trajedik bir durum sözkonusu. Ýbni Haldun’dan
sonra Ýslam düþünürlerine
Hindistan ve Ýran’da rastlamak mümkün. Daha sonra
Suudi Arabistan’da Abdulvahab ve bilahare Mýsýr’da Muhammed Abduh zikredilebilir.
Aslýnda niye böyle olduðunu anlamak mümkün deðildir. Sanki müslümanlar,
Kur`an ve Sünnet bize yeter,
gerisi bizi ilgilendirmez demiþler gibi bende bir intiba
var. Fenni ilimlere, tabiata ilgi duymamýþlar. Halbuki, Allahu Teala kendisini sadece
Kur`an-ý Kerim’de deðil, tabiatta da izah etmiþtir.
Müslümanlar eski özelliklerini kaybettiler. Bu birincisi..
Ýkinci husus ise, 13. yüzyýldan itibaren Ýslam dünyasýnda önem kazanmaya baþlayan tasavvufi akýmlar,
müslümanlarýn dünyaya sýrtlarýný çevirmelerine sebep oldular. Bu da önemli bir dönüm noktasýydý.
Üçüncü element ise, askeri sahadaki geliþmelerdi. Moðollar, zamanýn ilim ve kültür merkezi Baðdat’ý yakýp
yýktýlar. Buna paralel bir zamanda Ýspanya’da Kordoba
gibi müslümanlarýn ilim
merkezleri yerle bir edildi.
Durum onu gösteriyor ki,
müslümanlar bu iki büyük
darbenin altýndan kalkamadýlar. Böylece müslümanlar,
bundan sonra ilimdeki öncü
rollerinden vazgeçtiler.
M.Aþkar:
Müslümanlar olarak, özeleþtiri yapmaktan korkuyor
muyuz?
Murat Hofmann:
Günümüzde hedef tahtasý
haline gelen müslümanlarýn
19. sayi sayfalar
29.04.2009
röportaj
genel durumunu gözönünde
bulundurduðumuzda galiba
böyle bir korku var. Kendini
ateþ hattýnda hissedenler,
eleþtiriyi ihanet olarak görmekte ve böylesi durumlarda
saflarýmýzý sýklaþtýrmalýyýz
diyorlar.
Ama bütün bunlarý mazaret olarak görmek mümkün deðildir. Müslümanlar,
14. yüzyýldan evvelki ilim ve
fende ileri olduklarý dönemi
yeniden günümüze adapte
edebilmelidirler. Aksi taktirde, ne ciddiye alýnýrlar ve ne
de dünyada bir güç sahibi
olabilirler.
Edebiyat ve benzeri dallarda Nobel ödülü almýþ çok
sayýda müslümana karþýlýk,
fizik, kimya, matematik gibi
fenni ilimlerde sadece bir tane, ama sadece bir tane Nobel ödülü almýþ müslüman
ilim adamý var.
M.Aþkar:
Müslümanlar komforlarýnýn bozulmasýný, keyiflerini
kaçýracak sorular sorulmasýný da istemiyorlar. 13. yüzyýldan 16., 17. yüzyýla kadar refah ve huzur içinde yaþadýk.
Osmanlý’nýn Lale Devri gibi
dönemlerinde yaþayan insanlarý, kendilerini dünyanýn
en güçlü ülkesinin müreffeh
insanlarý olarak görmekte ve
kendilerine rakip de görmedikleri için, niye kendimizi
daha fazla zorlayalým diye
de düþünmüþ olabilirler.
Peki, taklit kavramý üzerine ne demek istersiniz?
Murat Hofmann:
Taklit’i savunanlarýn düþüncesine göre, Vahiy döneminin müslümanlarý, yani
Hz. Peygamber’in yakýnýnda olanlar, bir sonraki nesillerden Ýslam’ý daha iyi bildikleri için, sonradan gelenler, Ýslam’ýn birinci nesli olan
müslüman atalarýmýzýn din
anlayýþýna sadýk kalmalýdýrlar.
Bu anlayýþa göre, Kur`an’ý Kerim’in yeniden yorumlanmasýna gerek yok, sadece ilk yapýlan yoruma yeni
bir yorum ve yorumun yorumu þeklinde devam etmelidir. Bu da çok kýsýr bir Kur`an anlayýþý ortaya koymaktadýr. Halbuki Kur`an, her
yeni kuþaðý geçmiþteki medeniyetinden daha ileri götürecek birþeyler söylemektedir. Bundan dolayý, mesela
500 yýl önce yaþamýþ olan
þeyh felancý, vahiy dönemine
daha yakýn olduðu için Ýslam’ý daha iyi idrak etmiþtir,
düþüncesi tamamýyla saçmalýktýr.
Aslýnda taklit, yaratýcý
kaynaklardan beslenen çalýþmalarýn kurutulmasý demek-
20:00 Uhr
Seite 27
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
tir. Bu yüzden mezhepler ortaya çýktý. O zamanlar bir insan mesela Türk’ten ziyade
Hanefi’ydi. Allah’tan bugün
mezhepler çok da önemli bir
rol oynamýyorlar artýk. Bunu
da, Kur`an ve Sünnet kaynaklý müslümanlýðýn dýþýnda, mesela Þafii’ye veya
Hambeli’ye göre müslümanlýðý kabullenmeyen Vahabiliðe borçluyuz.
M.Aþkar:
Fakat Vahabiliðin de bugün kendine göre çok katý
kurallarý vardýr ve kendilerinin dýþýndaki her türlü ibadet þekillerine karþý son derece müdahalecidirle.
Murat Hofmann:
Eðer bugün Muhammed
Ýbni Abdulvahab yaþamýþ olsaydý, Vahabilik adýna yapýlanlardan çok müzdarip
olurdu.
M.Aþkar:
Ortaçað Avrupasýnda bildiðiniz gibi, bir konuya haklýlýk kazandýrmak için Aristo
demiþti ki... diye baþlardý. 13.
yüzyýldan sonra Ýslam aleminde de, benim mezhep
imamým veya þeyhim demiþti ki, þeklindeki düþünce hakim olunca, artýk ayet ve hadis gibi algýlanarak, dokunulmazlýklar ve tabularýn
baþlamasýyla gerilerde kaldýðýmýz kanaatindeyim.
Murat Hofmann::
Þunu, Arapça’da demiþti
ki anlamýna gelen kala sintomuyla izah etmek istiyorum.
Ýlk diyenin üzerine siz, “demiþti ki” ilavesini yaptýktan
sonra, ona sizden sonrakiler
de, daha nice demiþti ki’ler
ilave yapýlarak devam edip
gider. Yani Arapça’da olduðu gibi; kaala, kaala, kaala...
M.Aþkar:
Batýlý insanlarýn zaviyesinden baktýðýnýzda veya
kendi Alman tarihinizi gözönünde bulundurarak bana
Türk kavramýnýn neleri çaðrýþtýrdýðýný söyleyebilir misiniz? Türk, eþittir Ýslam, fetih,
korku veya barbarlýk? Sizce
Türk kavramý bunlardan
hangisiyle özdeþleþiyor?
Murat Hofmann:
Bir Alman için Türk tehlike demektir. Türkler Almanya’nýn baþkenti olan Viyana
kapýlarýna kadar iki defa geldiler. Almanlar, Ýslam’ý Türkler vasýtasýyla öðrendiler.
Türkleri de tehlike olarak...
Böylece Ýslam’ý da tehlike
olarak tanýmýþ oldular. Bizi
rahatsýz eden bu tip kollektif
algýlamalardýr. Ýlk defa Kur`an tercümesi, “Al Kur`an”
veya “Türklerin Ýncili” olarak Almanca’ya tercüme
edilmiþti ve Türkler de Viyana kapýlarýna dayanmýþlardý.
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
M.Aþkar:
Yani Avrupalýlar ilk defa
Ýslam’ý Türkler kanalýyla tanýmýþ oldular.
Murat Hofmann:
Hayýr, bütün Avrupalýlar
deðil! Fransýzlar veya Ýspanyollar deðil, ilk defa Almanlar ve Macarlar...
M.Aþkar:
Ýyi tamam. Zamanýnda
Anadolu insaný da en azýndan iki büyük Haçlý Seferleri
istilasýna uðradý. Ama buna
raðmen zihinlerde hala Almanlar veya Ýngilizler Haçlý
barbarlarý olarak canlýlýðýný
korumuyor.
Murat Hofmann:
Doðrudur, fakat bu durum, Haçlýlarýn zafer kazanamamalarýyla izah edilebilir. Yani Haçlýlar maðlup oldular. Ama daha kötüsü, sömürgecilik döneminin hatýrlanmasýdýr.
M.Aþkar:
Ama Türkler de Viyana
önlerinde yenilgiye uðradýlar.
Murat Hofmann:
Fakat Türkler sömürge
durumuna düþmediler.
M.Aþkar:
Evet olmadýk. Çok þükür
ki olmamýþýz. Yavaþ yavaþ
proðramýn da sonuna yaklaþýyoruz. Sizden, Almanya’daki müslüman azýnlýkla
ilgili deðerlendirme ve tavsiyelerinizi almak istiyorum.
Murat Hofmann:
Bugün çok saçma bir durumla karþý karþýyayýz. Musevilik Ortadoðuda ortaya
çýktý. Hýristiyanlýk Ortadoðu’da ortaya çýktý. Ýslam hakeza öyle. Günümüzdeki ise,
sanki Hýristiyanlýk Avrupa’da ortaya çýkmýþ gibi bir
tavýr sergilenmektedir. Halbuki Hýristiyanlýkta, batýlý
kavramlardan ziyade þarklý
kavramlar daha fazladýr.
M.Aþkar:
Mesela, çoðu Alman, hýristiyan Araplarýn buradaki
Gott karþýlýðýnda Allah dediklerini bilmiyorlar.
Murat Hofmann:
Evet. Günahkar doðmak,
çarmýhta kurtuluþ, üçlü telsis, tanrýnýn bakire bir kadýndan dünyaya gelmesi, papalýk gibi þeylerin kökü, antik
çaðdaki Persler ve Mýsýrlýlara
dayanmaktadýr. Eðer Avrupalý bir dinden bahsedilecekse, o da Ýslam’dýr.
Hiçbir þek ve þüphe götürmeyen Tek tanrýlý inanca
sahip, papalýk makamý, kutsama törenleri, doktrinleri
olmayan, teknolojik çaðýn
demokratik insanýna cevap
verecek, son derece çaðdaþ
ve modern bir din, Ýslamdýr.
Ama ne mümkün. Ýslam,
þarklý bir din muamelesine
tabi tutulurken, Hýristiyanlýk
garplý olarak görülmektedir.
M.Aþkar:
Müslümanlara yapýlan
bir baþka suçlama da, aydýnlanmayla ilgilidir. Müslümanlarýn aydýnlanmaya ihtiyacý var mý?
Murat Hofmann:
Bunu duyunca palmiye
aðacýna týrmanasým geliyor
ama burda palmiye aðacý
yok. Avrupanýn aydýnlanmaya þiddetle ihtiyacý vardý, niçin? Çünkü Avrupa’da sanat,
ilim ve din asýrlarca kilise tarafýndan baský altýnda tutuldu. Avrupalý, 18. yüzyýla kadar kilisenin baskýsýndan
kurtulamadý. Ama Ýslam’da
böyle þeyler olmadý. Tam tersine, aydýnlanmadan bahsedilecekse, bunu Ýslamiyet
gerçekleþtirmiþtir. Ýslamiyet,
tepesi üzerinde duran Hýristiyanlýðý ayaklarý üzerine
doðrultmuþtur.
Onun için, müslümanlara
aydýnlanma çaðrýlarý, tarihi
gerçeklere ters düþmektedir.
Çünkü biz müslümanlar
dünyaya aydýnlanmýþ olarak
geldik. Fakat Batý, kendi geçmiþinden dolayý aydýnlanmak mecburiyetindedir.
M.Aþkar:
Belki bu manada deðil
ama sýradan bir müslüman
olarak, bazý konularda aydýnlanmaya ihtiyacýmýz olduðu kanaatindeyim. Mesela
Kur`an-ý Kerim’deki bazý
ayetler birçok manaya gelebiliyor, fakat bunu ben yorumlayamam, konusunda
uzman kiþiler tarafýndan
açýklanmasý gerekir. Ýþte böylesi durumlarda kafamýz
karýþýyor, týkanýp kalýyoruz.
Bazý konular vardýr ki, hep
tartýþma konusudur. Bazý
ayetler günümüz gerçekleri
gözönünde bulundurularak
açýklanmadýðý müddetçe, kafalarýn karýþýklýðý da devam
edecektir.
Murat Hofmann:
Bununla ilgili taklit konusunu konuþmuþtuk. Eðer
ben taklitçilik yapmazsam,
iþte o zaman Kur``n ve Sünnet temelinde, inancýmý çaðýn gerçeklerine uygun yaþayabilirim.
M.Aþkar:
Son veya sondan bir evvelki soru. Geçen sene sözde
4000 Alman müslüman olmuþ. Bununla ilgili Ýçiþleri
Bakaný Schaeuble yaptýðý
açýklamada, tereddütlerini
dile getirmiþ. Yani müslümanlarýn çoðalmasý, terör
tehlikesini de beraberinde
getiriyormuþ. Bu deðerlendirmeði siz nasýl yorumlarsýnýz?
27
Murat Hofmann:
Ýslama geçenler, din deðiþtirmemiþ, aslýnda asýl dinlerine dönmüþlerdir. 4000 insanýn müslüman olmasýný,
ancak Ýslam’a olan aþýrý ilginin neticesi olarak izah edebilirim. Eskiden, bundan 2030 sene önce Frankfurter Algemeine gazetesinde Ýslamiyet’le ilgili yazý görmek
mümkün deðildi. Bugün ise
her nüshasýnda 5 veya altý
ayrý yazý vardýr Ýslamiyet
üzerine.
Ýþte bu aþýrý ilgi, insanlarý
Ýslamiyet konusunda araþtýrmaya götürüyor. Müslümanlarýn ne düþündüklerini öðrenmek isterken Kur`an-ý
Kerim’i okumaya baþlayanlarý, müslüman olma gibi burada bir tehlike beklemektedir. Ýslam’ý seçen Almanlarý
da ben böyle deðerlendiriyorum.
M.Aþkar:
Burada müslümanlarýn
sayýsýnýn artmasýndan korkulmaktadýr. Hatta bazý felaket seneryo yazarlarýna göre,
önümüzdeki 30-40 sene içinde müslüman azýnlýðýn sayýsý o derece artacak ki, hýristiyanlar azýnlýk durumuna düþecek diyenler bile var.
Murat Hofmann:
Bu artýþ din deðiþtirmeyle
deðil, doðum yoluyla olacakmýþ.
M.Aþkar:
Son olarak müslüman
azýnlýða, bir müslüman yazar, diplomat ve de bu ülkenin vatandaþý olarak kendi
vatandaþlarýnýza mesajýnýz,
tavsiyenizi almak istiyorum.
Murat Hofmann:
Fazla beklenti içine girmemek gerekir. Yani ilerleme
konusunda fazlaca acelecilik,
korkularý çaðrýþtýrabilir. Çevremizin tolerans sýnýrýný zorlamamak lazým. Yakýn çevremiz, komþularýmýzla olan
münasebetlerimiz, müslümanlara saygý duyulacak seviyede olmalýdýr. Ýslam, sözüne güvenilir, çalýþkan, temiz, çocuk sevgisiyle dopdolu insanlardan öðrenilmelidir. Muhakkak ki bunlar örgütlenmeyle olabilecek þeylerdir. Ýslam’ýn temsili konusu da çok aceleye getirilmeden, tabandan tavana doðru
gerçekleþmelidir. Ýslam, ancak aþaðýdan yukarýya doðru
büyüyebilir.
M.Aþkar:
Sayýn Murat Hofmann,
çok yararlý bir proðram oldu.
En azýndan benim çok istifade ettim. Umarým seyircilerimiz için de faydalý bir proðram oldu, çok teþekkür ederim.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
28
atýþmalara neden
olan gençlerimiz
neden birbiriyle,
ailesiyle ve kendi ile sürekli bir kavga halinde?
Gençlerin bu halde olmasýnýn altýnda yatan en
büyük etkenin eþlerin birbiriyle doðru dürüst iletiþim kuramamasý, ailelerin
içinde bir sevgi ortamý olmadýðý bir gerçek. Ama bu
þu demek deðildir; her kötü davranýþ sergileyen çocuðun ailesi olumsuz davranýþlar sergiliyor, çocuðuyla ilgilenmiyor deðildir. Çocuðu ile yakýndan
ilgilenen, hakikaten çocuðunun üstüne düþen ailelerin çocuklarý da olumsuz
davranýþlar sergileyebiliyor. Nitekim tarihte de nice güzel insanlarýn, nice
Allah dostlarýnýn çocuklarýnýn hatta Peygamber çocuklarýnýn bile Allah’a itaat etmedikleri, yanlýþ yolda olduklarý bir gerçektir.
Üzerimize düþen görevi
yerine getirmek, anne–baba olma görevi vardýr, eþ
olma görevi vardýr. Biz eþimizle olan, çocuðumuzla
olan görevlerimizi sorumluluklarýmýzý yerine getirelim. Biz sorumluluðumuzu, görevlerimizi yerine
getiririz gerisini Allah’ýn
takdirine býrakýrýz. Elbette
ki aile hayatýmýzda problemler olacak, tümsekler
olacak. Hayatýmýz dümdüz bir ova deðil. Önemli
olan aile fertlerinden eþimiz olsun, çocuðumuz olsa da düþen elinden beraberce tutup kaldýrmak, gerekirse onunla beraber düþüp onu motive edip güçlükleri beraber yenmektir.
Evliliklerde neden
çatýþma olur?
Her evlilik adýmý atýlýrken gençlerin hep mutlu
olacaðý, hiç sorun yaþamayacaklarý düþünülür ya da
öyle olmasý ümit edilir en
azýndan. Ama evliliklerde
sorunlar da, tartýþmalar
da, çatýþmalar da yaþanýr.
Cevap bekleyen soru þudur. Sevgi temelleri ile
üzerine kurulu bir evlilikte, birbirini seven eþler arasýnda neden çatýþma olur?
Acaba eþlerin her ikisi de
daha sakin ve anlayýþlý
davransa çatýþma olur mu?
Peki ya birbirlerini kendilerini düþündüklerinden
daha fazla düþünseler,
Ç
20:00 Uhr
Seite 28
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Aile içi iletiþim nasýl olmalý
ve mutlu evlilikler nasýl olur
beklentilerinden
ve
bencilce isteklerinden
biraz daha uzaklaþsalar ne olur? Tartýþmalarýn ve çatýþmalarýn temelinde benliðimizin
bir yerlerinde saklanan
bencil duygularýmýz
yatar. Alýþveriþ sýrasýnda, tatil zamanýna karar vermekte, kiþisel
rahatýný, zevkini ve
haklarýný düþünmek.
Ve bunlarý elde etmek
konusunda eþinin baðýmsýzlýðýný ve haklarýný hiçe sayacak þekilde
ýsrarcý olmak bencil
davranýþlarýmýzýn en baþýnda gelir. Eþinin duygularýný görmezden gelmek,
kendi çevresinde, kendi
özel dünyasýnda yaþamak,
sýnýrlarýný belirlediði dünyasýna kimseyi almamak,
eþini hizmet etmek için, sevindirmek için fazladan
bir saatini ayýrmamayý istememek, kiþisel bir zafer
kazanmayý güçlü bir evlilik kurmaya yeðlemek. Bütün bu bencillikleri alt etmek için bir tek sihirli sözcüðe ihtiyacýnýz var. O da
kendinize þu soruyu sormak. Bencilce davranýp
kendi bildiðimi okuyorum. Þu yaptýðým þeyde
eþimin ne kadar etkisi ve
mutluluðu var?
Evlilik hayatýnýzý süslemek için birilerinin sizin
hizmetinize koþmasý eksiklerinizi tamamlamak
için deðildir. Evlilik elinde
olan bütün güzellikleri hayatýn birleþtirdiði insanla
paylaþmak ve onu mutlu
etmek için yaþamaktýr. Evliliðiniz boyunca size sunulacak nimetlerden vazgeçip, kendi verebileceklerinizi düþünmeye ve paylaþmaya baþlarsanýz.
Hakiki mutluluðu yakalayabilirsiniz. Talepkar
olmaktan uzaklaþýp, istenilmeden vermeye alýþýrsanýz, düþünmediðiniz kadar nimetin ardýnýzdan
koþtuðunu göreceksiniz.
Zamanýnýzý ailenizle ve
eþinizle paylaþtýðýnýzda
huzurunuzu geri kazanacaksýnýz. Neþenizi paylaþ-
Sýtký ASLANHAN
týðýnýzda, etrafýnýzda sizi
mutlu etmek için koþuþan
eþinizi ve çocuklarýnýzý kazanacaksýnýz. Baþarýnýzý
paylaþtýðýnýzda, size güvenle ve gururla bakan,
hayran bir çift göz kazanacaksýnýz.
Sorunlarýnýzý
paylaþtýðýnýzda, hayat ve
dert ortaðýnýzýn takdirini
ve hafifleyen yüklerinizden kurtulmayý kazanacaksýnýz. Uzun hayat yolculuðunda hiçbir yük
uzun süre taþýnacak kadar
hafif kalmayacak. Þimdiden çevrenizdekileri fark
edip, ikramýnýzý arttýrýn ki
zorda kaldýðýnýz da bir de
yalnýz kalmayasýnýz....
Ýlk Deðiþtireceðimiz
Kiþi
Mutlu olmamýz için
yapmamýz, dikkat etmemiz gereken bir önemli etken de dünyada deðiþtirebileceðimiz bir kiþinin olduðu, o kiþinin de kendimiz olduðudur.
Birinin mezartaþýnda
çok güzel bir söz var. Derki gençken düþlerim sonsuzken dünyayý deðiþtirmek isterdim. Yaþlanýp
akýllanýnca dünyayý deðiþtiremiyeceðimi anladým.
Ben de düþlerimi biraz kýsýtlayarak sadece memleketimi deðiþtirmeye kara
verdim. Ama baktýmki oda
deðiþeceðe benzemiyor.
Ýyice yaþlandýðýmda artýk
son bir gayretle sadece ailemi kendime yakýn olanlarý deðiþtirmeyi denedim
maalesef onu da kabul ettiremedim. Þimdi ölüm döþeðinde yatarken fark et-
tim ki önce kendimi
deðiþtirseydim onlara
örnek olarak ailemi de
deðiþtirebilirdim. Bundan alacaðIm cesaret
ve ilhamla memleketimi de daha ileri götürebilir, kimbilir belki
dünyayý bile deðiþtirebilirdim.
Hep baþkalarýný deðiþtirmeye çalýþýyoruz.
Eþimiz çocuklarýmýz
anne babamýz patronumuz komþumuzun deðiþmesini
istiyoruz.
Dostlar dünyada deðiþtireceðiniz tek kiþi
SÝZSÝNÝZ SÝZ yani Biz.
Kendi tutumlarýmýzý davranýþlarýmýzý deðiþtirirsek
onlar deðiþecek. Eðer iþ yerinde çalýþtýðýmýz arkadaþlarýmýzla problemimiz varsa onu deðiþtiremeyiz.
Ona karþý davranýþlarýmýz
düþüncelerimizi ve duygularýmýz deðiþtirerek zaman içinde onun da bize
karþý deðiþmesini saðlayabiliriz.
Býrakýn eþinizi, komþularýnýzý, akrabalarýnýzý deðiþtirmeyi, iki yaþýndaki
küçük çocuðu bile deðiþtirmeye gücünüz yetmez.
Zamanýmýzý
gücünüzü
enerjimizi baþkalarýný deðiþtirmek için deðil, kendimizi deðiþtirmek için harcayalým. Biz deðiþtiðimizde, biz mutlu olduðumuzda biz anlamlý coþkulu heyecanlý bir hayat yaþadýðýmýzda düþünce ve davranýþlarýmýzý kontrol altýna
alýp bilinçli bir þekilde
olumlu pozitif bir þekilde
yansýttýðýmýzda, aktardýðýmýzda onlarýnda zaten bize karþý deðiþtiklerini göreceðiz. Biz komþumuza
karþý davranýþlarýmýzý deðiþtirdiðimizde komþumuz çoktan deðiþmiþ olacak.
Olumluyu
Görebilen Göz
Ýnsanlarýn olumlu yönlerine bakar olaylarýn
olumlu taraflarýný görürsek mutlu oluruz. Seminerlerde beyaz bir tahtaya
küçük bir siyah nokta koyar ve sorarým. Ne görüyorsunuz. Ýnsanlar derler-
dosya
ki; Küçük bir siyah nokta.
Aþk olsun derim. Koca beyaz sayfa dururken göre
göre küçük bir siyah noktayý mý gördünüz. Dostlarýmýz etrafýmýzdaki insanlarýn o kadar güzel yönleri
varken genelde üzerlerindeki küçük siyah noktayý
görürüz. 99 tane çok güzel
yönü vardýr, 1 tane güzel
olmaya yönü vardýr. Biz
insanlarýn çoðunlukla zayýf yönlerine, olumsuz
yönlerine odaklanýrýz. Sürekli oraya odaklandýðýmýýz için o siyah noktalar büyür büyür ve tüm beyazlýklarý kaplar ve bizimde
mutsuz olmamýzý saðlar.
Ama insanlarýn ve olaylarýn güzel noktalarýna
odaklandýðýmýzda beyaza
odaklanýp beyazý büyütmeye çalýþtýðýmýzda bir
baklacaðýz ki siyah noktalar yok olmuþ. Her insanýn
olumsuz taraflarý vardýr.
Mutlaka arzularsýnýz istersiniz yaþadýðýnýz bütün
olaylarýn olumsuz taraflarýný da görebilirsiniz.
Olaylarýn güzel taraflarýný
görün. Ýnsanlarýn güzel taraflarýnýn görün ki hayatta
mutlu olabilesiniz.
Mutlu olabilmek için
hayata tepki göstermemek
lazým. Günlerimizin mutsuz geçmesinin en büyük
sebebin hayata gösterdiðimiz tepkiler olduðunu bilmemiz gerekiyor. Mutluluk sabah uyanmakla baþlýyor. Sabahleyin gözlerimiz açmak istemiyoruz.
Yataktan çýkmak istemiyoruz ve hayata tepki göstermeye baþlýyoruz. Eþimize
tepki gösteriyoruz. Çocuklarýmýza, servise, iþ arkadaþlarýmýza, müþterilerimize tepki tepki tepki!..
Adeta bir kaleciyiz. Ve
kalecimiz rakip forvet
oyuncularý tarafýndan abluka altýna alýnmýþ. Ha bire
þut atýyorlar. Rüþtü olsan
ne yazar kaç tanesini çýkaracaksýn. Onun için hayata
tepki göstermeyi býrakacaðýz, hayatýn güzelliklerini
göreceðiz. Biz mutluluðun
altýn tepsi içinde bize sunulmasýný bekliyoruz. Yani
birilerinin bize mutluluðu
vermesini
bekliyoruz.
Dostlar mutluluk verilmez. Mutluluk eðer üretir
ve baþkalarIna verirsek bizim olur. Mutluluk almak
deðil vermektir.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
bilgilendirme
2
007 yýlýna girerken vergi kanunlarýnda da bazý önemli deðiþiklikler
oldu. Bunlardan biz yabancýlarý ilgilendirenleri önem
sýrasýna göre ele alacaðýz.
Bilhassa bakým belgeleri
2007 yýlý vergi iþlemlerinden
itibaren geçerli olmak üzere
4 sayfa halinde düzenlenecek ve nüfus müdürlüklerinden de bilgi alýnacak.
1. ÇOCUK BAKIMI
PARASI
Federal koalisyon hükümet, uzun zamandýr sürüncemede olan çocuklarýn çocuk bahçelerinde eðitilmeleriyle ilgili masraflarýný almanca tabiriyle ‘kinderbetreuungskosten’ karara baðladý.
Bu karara göre, anne ve
babanýn ikisinin de çalýþmasýný öngören eski yasa iptal
edildi ve aileden bir kiþi çalýþsa bile Kindergarten veya
Hort`a verilen paralarýn üçte
ikisi kabul olacak þekilde
kanunlaþtýrýldý.
Bundan önceki yýllarda
anne ve babanýn her ikisinin
de çalýþmasý þartýyla ve çocuk baþýna net 1500 eurodan
fazla masraf olmasý kaydýyla kabul edilen Almanca tabiriyle Kinderbetreuungskosten, çoðu vergi mükellefinin hiç iþine yaramamýþtý. Büyük tepkiler sonucu
2006 yýlýndan itibaren çýkarýlan yasa, iki ayrý kategoriye
ayrýlmýþtýr.
Ebeveynlerden sadece
birisi çalýþýyorsa:
Gelir Vergisi Kanunu 10.
maddesi 1. paragraf no 5 ve
8`e göre, 3 yaþýndan 6 yaþýný
doldurana kadar Kindergartene giden çocuklar için anne ve babadan birisi çalýþmasa bile, çocuklar için yapýlan masraflarýn üçte ikisi
maximum 4000 euro özel gider (Sonderausgaben) olarak, vergiden muaftýr. Anne
veya babadan birisi özürlü
veya meslek eðitimi yapýyorsa veya hastaysa, bu durumda çocuklara 14 yaþýný
doldurana kadar masraflar
vergiden muaftýr. Çocuklarýn özürlü olmasý halinde yine 27 yaþ kuralý geçerlidir.
Ebeveynlerin her ikisi de
çalýþýyorsa:
Gelir Vergisi Kanunu 9.
madde ve 5. paragraf ve 1
cümlesine göre, her iki eþin
çalýþmasý halinde, çocuklar
için Kindergarten veya horta ödenen paralarýn üçte ikisi, maksimum 4000 euro yýllýk sanki iþ yol masarflarý gibi (Werbungskosten) vergiden muaftýr. Çocuklarýn 14
Seite 29
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
2007 Yýlý Bazý Vergi
Kanunlarý Deðiþiklikleri
yaþýna kadar olan masraflarý kabul edilir ve
özürlü çocuklarda 27 yaþýna kadar bakým paralarý vergiden muaftýr.
Gelir Vergisi Kanunu
10. maddesi 1. paragraf
no 5 ve 8`e göre, 3 yaþýndan 6 yaþýný doldurana
kadar Kindergartene giden çocuklar için anne
ve babadan birisi çalýþmasa bile, çocuklar için
yapýlan masraflarýn üçte
ikisi maximum 4000 euro özel gider (Sonderausgaben) olarak, vergiden muaftýr. Anne veya
babadan birisi özürlü
veya meslek eðitimi yapýyorsa veya hastaysa, bu durumda çocuklara 14 yaþýný
doldurana kadar masraflar
vergiden muaftýr. Çocuklarýn özürlü olmasý halinde yine 27 yaþ kuralý geçerlidir.
2. Bakým parasý miktarý:
Federal maliye bakanlýðýnýn aldýðý bir kararla, 1996
yýlýnda ikinci sýnýftan üçüncü sýnýfa indirilerek, Afrika
ülkeleriyle ayný düzeye indirilen Türkiye, gelir vergisi
kanunu kapsamýnda 2004`te
ülkelerin yeniden sýnýflandýrýlmasý sonucu, dört sýnýfa
ayrýlan ülkeler arasýnda,
üçüncü sýnýf ülkeler statüsüne çýkarýlmýþtýr. Bu sýnýflandýrma ülkelerin hayat standartlarý ve buna baðlý olarak
geçinme endekslerine göre
yapýlmaktadýr.
Komþumuz Yunanistan
daha önce 1. sýnýf ülke olarak iþlem görürken, ikinci sýnýfa indirilmiþtir. Böylelikle
iki ülkü arasýndaki büyük
fark azaltýlmýþ oldu.
Bu sýnýflandýrmaya göre,
Almanya, Avustralya, Belçika ve diðer bazý ülkeler 1.
sýnýf yani yýllýk bakým miktarý 7680 Euro oluyor.
2. Sýnýf ülkeler arasýnda
Yunanistan, Kore, Malta,
Portekiz, Kýbrýs vb. Ülkeler
5210 Euro yýllýk bakým parasý kiþi baþýna vergiden muaf
tutabiliyor.
3. sýnýf olarak Türkiye,
Macaristan, Arjantin ve diðer bir çok ülke yýlda kiþibaþýna 3840 Euro bakým gösterebiliyor.
Ve nihayet 4. sýnýf olarak
Afganistan, Fas, Pakistan,
Ýran, ve bir çok ülke yýlda
sadece 1920 Euro kiþi baþýna
Asým TOZOÐLU
bakým yapabilecektir.
Türkiye`de yaþayan anne, baba, dede ve ninelerimize bakým yapma hakkýmýzýn olduðuna göre, bu
kimselerin varsa gelirlerinin
yazýlacaðý ve konsolosluklardan, vergi danýþma bürolarýndan ve hatta valiliklerden temin edilebilen Almanca/Türkçe bakým belgeleri
kaymakamlýklar veya valiliklerce doldurulup mühürlenmelidir.
Bu bakým belgelerinin
yanýnda, yaþý 55 ve daha
aþaðý olanlar için Türkiye iþ
ve iþçi bulma kurumunun
illerdeki þubesinden birkaç
dilde hazýrlanmýþ ‘iþsizlik
belgesi’ alýnmalýdýr.
Vergi denkleþtirme yoluyla biz devletten ne bir
yardým ne de sadaka almaktayýz. Tam aksine þu veya bu
nedenden dolayý fazla kesilen vergilerden gerekli belgeleri ibraz ederek, bir miktar parayý geri almaktayýz.
En çok sorulan sorulardan bakým konusuna tekrar
dönüp, kýsaca özetlemek istiyorum. Böylelikle, daha
önce herhangi bir nedenden
dolayý duymayanlar öðrenmiþ olacaklar bilenler de bilgilerini pekiþtireceklerdir.
Federal Almanyadaki yakýn akrabalarýmýza, yani anne, babalarýmýza ve hatta
dede ve nenelerimize bakým
yapabiliriz. Önemli olan konu, bu kimselerin emekli veya iþsiz olmalarý ve yeteri
kadar gelirleri olmamasýdýr.
2006 yýlýndan itibaren kiþi
baþýna en az 7680 Euro bir
kiþinin yaþamasý için devletçe belirlenen asgari gelir
miktarýdýr. Birçok gurbetçi-
mizden bilhassa ilk nesil
insanlarýmýzýn genellikle birinin çalýþýp, diðerinin mesela ev hanýmý olduðunu
görüyoruz.
Böylelikle bir kimsenin
örneðin aylýk 900 euro
emeklilýk gelirinin olmasý halinde, bu ailenin yýllýk sadece 10.800 Euro
gelirinin iki kiþilik bir aileye yetmeyeceði ortadadýr. Oysa, kanunen iki
kiþi için belirlenen asgari miktar 15360 Eurodur.
(Emekli veya iþsiz kimselerin örneðin Merkez
Bankasýnda paralarý varsa, bu gelirleri de nazarý
itibara alýnmak zorundadýr.
Ayrýca 16.000 Euroyu geçen
serveti olan kiþilere bakým
düþmemektedir.)
Federal Almanya`da yaþýyan bu emekli çiftin evlatlarý, maddi destek saðlayarak, maliyeden para alabilirler:
1) Ayný evde oturan kimseler için hiçbir sorun yoktur.
Vergi denkleþtirme iþlemleri yapýlýrken gerekli
emeklilik belgeler ve anne
ve babanýn imzalayacaklarý
‘Almanya bakým belgesi’ yeterli olacaktýr.
2) Ayný evde oturmayan
anne ve babanýn Konto hesabýna mutlaka para havalesý yapýlmalýdýr.
Çoðu okuyucularýmýzýn
da bildiði gibi, ‘Kontoauszug’ göstererek gerekli iþlemlerin yapýlmasý bu yýldan itibaren geçerli deðildir.
O halde derhal anne ve babanýzýn hesap numarasýna
para havale iþlemini yapýnýz
ki, hakkýnýz kaybolmasýn…..
Bakým yapýlan kimseler
Türkiye de yaþýyorlarsa, yýlbaþýndan itibaren paralarýn
mümkünse tüm aylara bölünerek gönderilmesi tavsiye
ediliyor. Ne var ki, örneðin
2006 yýlý baþýnda toplu para
gönderme iþlemi yapýlmýþsa, maliye bakýmlarý kabul
etmek zorundadýr. Bugüne
kadar az veya hiç havale
yapmayan okuyucularýmýzýn hemen mümkün olduðu
kadar çok para havale etmelerini salýk verirrim. Gönderilen paralarýn Türkiyedeki
bankadan alýndýðýna dair
‘Empfangsbestätigung’
mutlaka saklanmalýdýr. Ba-
29
kým yapýlan kimseler için
vali veya kaymakamlýktan
alýnacak bakým belge örnekleri baþkonsoloslullarýmýzda, vergi bürolarýnda ve
Türkiye`de kýrtasiyecilerde
mevcuttur. Türkiyede yaþýyan bakýma muhtaç kiþi baþýna yapýlacak bakým miktarý 2006 yýlýndan itibaren geçerli olmak kaydýyla 3840
eurodur. Bazý okurlarýmýz
haklý olarak bir soru yönelterek, bu kadar parayý herkes gönderemez demektedirler. Bir de Almanca deyimle ‘Opfergrenze’ kanununu öneriyoruz aslýnda.
Yani herkes ayaðýný yorganuýna göre uzatsýn ama haklarýný da hediye etmesin…
Türkiye`de çok yaþlý veya hasta anne veya babasý
olanlar, paralarý alamayacak
durumda olduklarý için çok
büyük problemler olduðunu dile getiren okurlarýmýza
önerimiz, o kimselerin bir
defaya mahsus bankaya giderek en yakýn ve güvendikleri kimseler adýna yetki vermeleridir. Ondan sonra vekalet verilen kimseler gerekli iþlemleri yapacaklar ve bakým yapýlan yaþlý insanlara
eziyet çektirmeden yardýmlar ulaþtýrýlmýþ olacaktýr.
Hem Almanya
hem Türkiye bakýmý:
Bu konuda sevgili okurlarýmýzdan bilhassa hassasiyet istiyoruz. Federal Almanyadaki çocuklarýný ziyarete gelen anne ve babanýn,
burda kaldýklarý sürece bakým miktarlarý, Almanya`da
yaþayan bakýma muhtaç kiþiler kadardýr. Yani bu kimseler Türkiye`de iken ayda
320 Euro bakým miktarý düþülürken, Almanyada kaldýklarý sürece ayda kiþi baþýna 640 Euro bakým miktarý
hesaplanmaktadýr. O halde,
bakým yapýlan anne ve babanýn Almanya`da kaldýklarý
sürece ‘Almanya’ bakým belgesi doldurulup imzalamalarý gerekmektedir. Maliyeye kanýt olarak pasaportlarýn kopyesi yeterlidir. Böylece vatandaþlarýmýzýn maliyeden alacaklarý paralar daha fazla olacaktýr.
Boþanan eþe ödenen
nafaka hangi þartlar
altýnda deðiþir?
Federal Almanya`da yaþayan ve evlilikleri boþanma
sonucu sona eren çiftlerde
mahkeme kararýyla çalýþan
eþ tarafýndan çalýþmayan veya az geliri olan boþanan eþe
nafaka
(Unterhaltsgeld)
ödenmesi öngörülmektedir.
Bir okuyucumuz, geliri-
19. sayi sayfalar
29.04.2009
30
nin artmasýný gerekçe gösterek, boþanan eþinin daha
yüksek nafaka istediðini dile getirerek, boþanan eþinin
bu konuda haklý olup, olmadýðýný sordu.
Yaptýðýmýz araþtýrmada,
nafaka ödemeleri için eþlerin boþandýðý zamanki gelir
seviyesinin söz konusu olduðu, gelir yükseldiði gerekçesiyle nafakanýn artýrýlamayacaðý kararý Oberlandesgericht Zweýbrücken tarafýndan verilmiþtir. (2 UF
249/05).
Diðer yandan, boþanmadan sonra geliri azaldýðý için
daha az nafaka ödemek isteyen eþin davasýný haklý gören Bundersgerichtshof (XII
ZR 30/04) davacýyý haklý
bularak daha az nafaka ödemesine karara baðlanmýþtýr.
Ýster yurt dýþýnda yaþasýn
ister boþanandýðý eþi olsun
kiþinin gelirlerine bakýlmaksýzýn yani gelirinin seviyesi
ne olursa olsun bakýmlar
tam kabul edilir. Almanca
tabiriyle ‘Opfergrenze’ geçerli deðildir.
UNUTMAYIN!
2006 yýlý Vergi
iþlemlerinizde
gerekli bilgi ve belgeler
Vergi kartlarý (varsa eþi-
20:00 Uhr
Seite 30
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
nizin de vergi kartý)
Banka hesap numaranýz
Evlenme/boþanma/ayrýlma tarihi
Eþinizin ve çocuklarýnýzýn doðum tarihi
Alýnan hastalýk/iþsizlik/annelik parasýnýn alýnan
kurum tarafýndan belgesi
Eþlerden biri emeklilik
parasý alýyor ise gelen emeklilik parasýnýn bildirisi
18 yaþýndan büyük çocuklar için okul/meslek eðitimi belgesi ve çocuklarýn
gelirleri
Çocuklarýnýz için Kindergarten veya Horta ödediðiniz masraflar (2006 yýlýndan
itibaren kapsamlý bir þekilde
kabul edilmektedir)
Ýþlem yapýlan yýl içerisinde dünyaya gelen çocuklar
için doðum belgesi
Türkiye`de veya dýþ ülkelerde olan bütün çocuklar
için okul belgesi gereklidir.
Faiz / Kar payý gibi gelirlerin belgeleri (Örnegin
Merkez bankasý)
Derneklere yapýlan baðýþlar için baðýþ belgesi
Araba/Hayat/Kaza/Sigortalarý için belgeler (Bu sigortalar yýllýk brüte orantýlý
olarak belirlendigi için bürütün yüksek olduðu du-
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
rumlarda geçersizdir.)
H a s t a n e / g ö z lük/diþ/ilaç masraflarý cenaze-defin masraflarý, boþanma masraflarý (bu masraflar da brüte ve çocuk sayýsýna orantýlý olarak kabul
edildigi için, az miktarlar
vergi iadesinde etkili olmamaktadýr)
Sizde veya aile fertlerinin
birisinde bedensel veya zihinsel özür var ise, bunun
için özürlülük kimliði veya
belgesi
Ýþ yolu uzaklýðý (tek yön)
Ýþ icabý deðiþik yerlere
gitmek zorunda kalýyorsanýz (montaj veya inþaat iþçiliði gibi) veya þöför olarak
çalýþýyorsanýz iþ yerinizden
yýllýk kaç gün ve günde kaç
saat çalýþtýðýnýza dair bir belge (Bescheinigung über die
Einsatzwechseltätigkeit)
Ìþ icabý evinizde bilgisayar kullanmanýz gerekiyorsa veya bir çalýþma odanýz
var ise bunlarýn gerekliligi
için iþ yerinizden bir belge
ve bunlarýn masraflarý.
Ýþ yerinizin size ulaþmasý
gerektiði durumlarda telefon masraflarý
Mesleðinizde ilerlemek
için eðitim alýyorsanýz
Kurs ücreti, yol masrafý,
kitap ve gerekli malzemelerin faturalarý
Birinci dereceden akrabalara (Anne/ Baba/ Büyükanne/ Büyükbaba/ Kayýnvalide/ Kayýnpeder) yapýlan bakým:
Bakýma muhtaç kiþiler
Türkiye`de yaþýyor iseler:
Türkiye`den her þahýs
için vali veya kaymakamlýktan bir bakým belgesi
Havale makbuzlarý ve
bunlarýn bakým yapýlan kiþiler tarafýndan alýndýðýna dair Türkiye`den gelen ödendi
bildirileri
Türkiye`deki 50 yaþýndan büyük anne ve babalar
için iþ ve iþçi bulma kurumundan alacaklarý iþsizlik
belgesi
(Bu belgelerin eksikliðinde bakýmlarýn vergi dairesi
tarafýndan kabul edilemeyeceðine dikkat ediniz!)
Dikkat! Bakým Miktarý
kiþi baþýna 3.840,- EUR`dur.
Fakat bunda havalelerin yýlýn içerisinde ilk defa yapýldýðý ay gözönünde bulundurulduðu için, havalelerin
ocak ayýndan itibaren ve en
fazla 3 ay aralýklarla yapýlmýþ olmasý gerekmektedir.
Örneðin ilk havale Haziran
ayýnda yapýlmýþsa kiþi baþý-
bilgilendirme
na sadece 1.198.- EUR kabul
edilmektedir.
Bakýma muhtaç kiþiler
Almanya da yaþýyor iseler:
Kendilerinin yardým aldýklarýna dair bir beyan (Bu
formu bizden temin edebilirsiniz.)
Varsa buradaki gelirlerinin belgeleri (Hastalýk-Ýþsizlik-Emeklilik parasý belgesi
vs.)
Havaleler (Ayný evde yaþýyor iseniz havale gereksizdir.)
Gelirler göz önünde bulundurularak bu kiþilere yýllýk 7.680.-EUR`ya kadar bakým yapmak mümkündür
Almanya`da yaþayan ve
18 yaþýný doldurmuþ olan
çocuklarýnýz varsa, bu çocuklara çocuk parasý alýnmamýþsa ve bu çocuklarýn
gelirleri yoksa veya çok düþükse bu zaman içerisinde
de geçimini siz temin etmiþseniz, bakým gösterebilirsiniz.
Diðer sorularýnýzda size
her zaman yardýmcý olmaya
hazýrýz.
Daha geniþ bilgi için:
Tel: 069/731919
Veya [email protected]
19. sayi sayfalar
29.04.2009
özel köþe
abamýn arkadaþlarýndan eski Karaman
Nüfus Müdürü Hilmi
Efendi anlatmýþtý. "Zamanýn
birinde kuþ uçurmak için size gelmiþtik. Ev harabe bir
haldeydi içerde eþya denen
þey çok azdý. Ýçeriye girdiðimde þaþýrýp kaldým. Bir
tarafta eski duvar yastýklarý,
eski çullar, eski minderler,
eski perdeler evde elektrik
bile yok ama tavanda kimsenin evinde olmayan abajur. Ýþte senin baban böyle
bir adam." demiþti.
HACARAP
VE ASKERLÝK!
Zamaný gelince babamýda askere çaðýrmýþlar. Dedem Karaman`ýn Boyalý köyünden olduðundan köyün
muhtarý dedeme gelerek oðluyun askerlik çaðý geldi askere çaðýrýyorlar der. Böylece babamýn askerlik yolculuðu baþlar. Babam anlatýyor. "Mahallenin yaþlý hanýmlarý, bu anneden öksüz
diye bir çift çorap ve bir çift
eldiven örmüþler, birazda
yiyecek böylece parasýz pulsuz 35 arkadaþla kara vagonlara binip Erzurum`a
doðru yola çýktýk. Öbür arkadaþlar varlýklý ailelerin
çocuklarý. O fýrsatla valizlerinde ne varsa götürdüm,
onlar yemek için nazlana
dursun, ben Erzurum`a varýncaya kadar hepsini temizledim, her durakta oynaya oynaya gittik. Hatta
arkadaþlar vagonlara tebeþirle Hacarap Erzurum`u
teftiþe geliyor diye yazmýþlar: Herkes bize bakýp gülüyorlardý. Sesim güzel olduðundan þarkýyý, türküyü bana söylettiriyorlardý. Bir seferinde de þöyle mýrýldanmýþtým. "Sabahtan kalktým
çantama baktým, aðlaya sýzlaya boynuma taktým. Bir
validem vardý nerde býraktým, gidiyorum anam asker
yoluna" arkadaþlar kendi
aralarýnda topladýklarý 35 lirayý bana verdiler bir arada
gördüðüm en çok para idi.
Erzurum`a varýnca yoncalý
kýþlada bizi topladýlar. Benim sivil ehliyetim olduðundan fazla düþünmüyordum. Bir kaç subay geldi
mesleði olanlarý yazýyordu
ben de þoförüm deyince beni de yazdýlar. Beni ve öteki
arkadaþlarý alýp Erzurum
Ilýca`ya götürdüler. Ilýca`da
acemilik böylece baþlamýþ
oldu. Bana koðuþumu ve
yataðýmý gösterdiler ben
elimdeki küçük keseyi yataðýn üstüne fýrlattým dýþarý
çýktým. Baktým orda top oy-
B
20:00 Uhr
Seite 31
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Hacarap`ýn Askerliði
nuyorlar ben de baþladým top oynamaya "Lan
sertavul geyiði pas at"
gibi sulu þakalar yapýyordum. Meðer onlarýn
hepsi subaymýþ, benim
bölüðün komutaný kulaðýmdan tuttuðu gibi
beni koðuþa götürdü ve
güzelce bir okþadý.
Ertesi sabah uyandýðýmda karþýmda üç
bembeyaz adam nerdeyse içtikleri su görünecek birine adýný ve nereli olduðunu sordum,
"Harilos Gavridilis Ýstanbulluyum"
dedi.
Öbürüne sordum, "Herman Çiðdemyan Ýstanbulluyum" dedi, "Ýçimden ülen
bunlar müslüman deðil dedim." Son bir ümitle üçüncüsüne sordum, "Yakup
Kahraman Konya/Karaman`ýn Boyalý köyündenim" deyince, "Yine içimden
oh be bu müslümanmýþ
hem de hemþerim" diye geçirdim. Ama o iki Ýstanbullu
hep yanýmda oldular. ALLAH iman nasip etsin, hatta
beni Ýstanbul`a götürüp evlendirmek istediler, fabrikatör çocuklarý idiler, ama
ben gitmedim.
Bir kaç gün sonra Çan
köyünün orda meslek sahiplerine görev verilecekmiþ. Bana bölük komutaným, "aman çýkarým deme"
dedi. Ben içimden "boþver
ben çýkarým baþka þoför
yoktur" diye geçirdim.
Üçüncü Ordu Komutaný
Fevzi Mengüç bir konuþma
yaptýktan sonra. Nalbantlarý, Terzileri arkasýndan þoförler deyince ben hemen
çýkmak isteyince, bölük komutaným beni tutmak istedi, hemen elini çýrptým ve
yürüdüm, ama komutanýn
diþleri kýtýr, kýtýr ediyordu.
Baktýmki 20 tane izbandut
gibi þoför, ama boþ durmadým kulak verdimki, Halil
isminde bir Gaziantepli Paþanýn yeni þoförünü seçecekmiþ, terhis günü geçtiði
halde terhis olmamýþ, hemen yanýna vardým ve, "Halil efendi beni tanýdýn mý?"
Adam yüzüme baktý ve
"ben seni tanýmýyorum" ben
tekrar atýlarak. "Pertekte beraber çay içmiþtik" dedim,
bana dönerek: "Ne demek
istiyorsun" deyince, ben.
"Abi ben garibin biriyim
yardým et de ben Paþaya þoför olayým" "Tamam sana
M.Salih AYDIN
yardým edeceðim sen en sona kal söyleyeceklerim var"
dedi. En son ben imtihan oldum ve bana Paþa nasýl istiyorsa o þekilde sürmeyi
gösterdi, ben de kendisine
teþekkür ettim. Ben artýk Paþaya þoför olmuþtum, ertesi
gün terziler bayaðý yoruldular bana elbiseyi uydurmak
için ne de olsa boyu posu
yerindeydim. Talim ve askeri bir terbiye görmemiþ
bir asker olarak, ertesi gün
Paþa teftiþe gidecek Erzurum`un içinden geçiyoruz,
forslarý açtým bütün askerler selama durdu ben de
pencereden kafamý çýkardým, "Selamünaleyküm, selamünaleyküm" diye millete selam veriyorum, zannettim ki millet bana da selam
veriyor. Ertesi gün arabayý
temizlerken bir asker çýktý
geldi. "Hacarap sen misin?"
dedi ben de "Evet ben hacarabým" dedim, asker de
"Amma da askermiþsin selam aðacý gibi herkese selam veriyormuþsun, arabanýn anahtarýný ver ben görevlendim, sen çocuklarý
okula götüren arabayý sürecekmiþsin orda istediðin kadar selam verebilirmiþsin"
dedi. Tabii yanlýþýmý anladým ama geç kalmýþtým. Ben
artýk çocuklarý okula götüren araba ile okula gidip geliyordum. Günlerden birgün Paþanýn hanýmý: "Evladým arabayý hazýrla ziyarete
gideceðiz" dedi. Ben hemen
arabayý hazýrladým, subay
hanýmlarý ile götürdüm orada yediler içtiler dua ettiler,
geri dönerken Paþanýn hanýmý bana dönerek: "Evladým
sen nerelisin" dedi. Ben Paþanýn hanýmýnýn Akþehir`li
olduðunu
bildiðimden.
"Akþehir`in Ortaköy`denim
ama Karaman`da babam istediði için oturuyoruz" dedim.
Erzurum`a yaklaþýrken tekrar sordu. "Bölükte rahatmýsýn, keyfin
nasýl?" dedi. Ben de bu
soruyu fýrsat bilerek dedimki. "Yok ablacýðým
nerde, Çavuþlar, Onbaþýlar nefes aldýrmýyor"
dedim. Tekrar sordu.
"Seni Çavuþ yapayým ister misin?" dedi. Ben de
"Abla sana çok dua ederim, sayende Çavuþlardan kurtulmuþ olurum
dedim.
Ertesi gün bir þoför
daha çýktý geldi bana "Sen
hacarap mýsýn " "Evet" "Ver
arabanýn anahtarýný sen bölüðe gidecekmiþsin." Bölüðe
döndüm ama ne dönüþ. Bölük komutaným elini çýrpýp
gittiðim kiþi idi, beni görünce güldü, "Gel bakalým talim terbiye görmeden kendini asker zanneden" dedi.
Bana giriþti üstüme çýkýp
beni çiðnemeye baþladý, ben
sinirimden gülüyorum, o
iyice sinirleniyordu derken,
askeri bir ciple baþka bir subay geldi. Komutana bir
þeyler söyledi, komutan beni çaðýrdý, ben içimden "Bu
yine dövecek böyle giderse
ben askerden kaçarým, sana
ne elin Akþehir`i herhalde
Paþanýn hanýmý yalanýmý
anladý" diye geçirdim. Komutan sordu: "Türkiye`nin
en büyük daðý hangisi?" ben
hemen bilirmiþ gibi atýldým:
"Bolu daðý" güldü ve öbür
subaya dönerek: "Ýþte bu
adam 8 aylýk askerlerle Çavuþ kursuna gidecek, daha
15 günlük asker, daha acemilikten bile çýkmadý" sonra
bana dönerek: "Git kendine
bir on baþý terfiyesi al da
tak" ben: "Ama komutaným
benim param yok" komutan
sinirlenerek: "Burasý darulacezemi" dedi çýkardý 5 lira
verdi. Ben komutanýn yanýndan ayrýlýrken anladým
ki abla çiviyi koymuþ. Gittim terfiyeyi aldým ve bir
terzi arkadaþa þunu bir dikiver dedim, onlarda ben þaka
yapýyorum zannedip ters
tarafa dikmiþler, eskiden
onbaþý terfiyesi tek taraflý
idi. Ben tam subaylarýn ordan geçiyorum, bir taraftan
da öbür arkadaþlara caka
yapýyorum derken, bir subay beni yanýna çaðýrdý:
"Terfiye böyle mi takýlýr" de-
31
di ve bir araba sopa yedim.
Arkadaþlara: "Ne yaptýnýz
bir araba sopa yedim" Arkadaþ: "Sen þaka yapýyorsun
zannettik" dedi ve düzelttiler. Ben artýk çavuþ kursuna
devam ediyorum ama ne
inçten ne milden anlýyorum
ne de baþka bir þeyden. Baktým bizim notlar sýfýr, kursta
bitmek üzere, hemen ablaya
koþtum. Çiçekleri felan sulayýp yaðcýlýðý yaptýktan
sonra Bana: "Oðlum aç mýsýn" dedi, ben "Açým" dedim, abla: "Mutfakta karnýný doyur" dedi, ben hemen
mutfaða gidip, karnýmý bir
güzel doyurduktan sonra.
Abla tekrar sordu "Kurs nasýl gidiyor" dedi, ben "Durum çok kötü abla, ben garibin biriyim ne anlarým o
derslerden" dedim, abla biraz kýzarak: "Nerede kaldýn
bu zamana kadar?" dedi. Telefona sarýlarak kurs komutanýna gerekli talimatlarý
verdi. Ben artýk sevincimden yerimde duramýyordum, çünkü ya birinci ya
ikinci olarak kursu bitirecektim. Artýk iþi saðlama almýþtým. Bir gün yine kurstayýz yanýmdaki Adanalý arkadaþ bana: "Sen niye hiç
derse çalýþmýyor hatta hiç
yazmýyorsun?" diye sorunca. Ben arkadaþa: "Ben Paþanýn hanýmýndan torpilliyim,
sen kendine bak ama kimseye söyleme" dedim. Daha
kurs bitmeden herkes duymuþ, kurs komutaný beni
yanýna çaðýrdý ve kýzdý bir
de tokat attý: "Eðer haným
olmasa idi sen hava alýrdýn
bir daha duymayayým" dedi. Ablada affetti kýzmadý.
Ben kursu ikinci olarak bitirince ablanýn elini öpmeye
gittim bana: "Bekle Paþa gelince elini öp harçlýðýný al"
dedi. Paþanýn elini öptüm
200 Lira verdi, tabii ablada
50 Lira verdi, 45 günde
mükâfat izni verdi. Böylece
Karamanda bol bol hava attým, bunu çekemeyen bir
hemþerim Jandarmaya beni
þikâyet etmiþ: "Bu hacarap
garibin biri nerden çavuþ
olacak onun terfiyesi sahte"
demiþ. Tabii beni apar topar
karakola götürdüler, iþin
doðrusu çýkýnca benden
özür dilediler. Ben birliðe
dönünce bu gözü açýk bir
þey bunu nöbete yazalým
demiþler. Devamý gelecek
sayýda babamýn anlattýklarýný anlattýðý gibi yazdým.
Sürçü lisan oldu ise affola.
Selam ve dualarým sizlerle
saygýlarýmla efendim.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
32
endi kendime diyorum ki: Þiþli, Kadýköy, Moda gibi
semtlerde doðan, büyüyen, oynayan Türk çocuklarý milliyetlerinden tam
bir derecede nasip alabiliyorlar mý? O semtlerdeki
minareler görülmez, ezanlar iþitilmez, Ramazan ve
Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlýðýn çocukluk rüyasýný nasýl görürler.
Ýþte bu rüya, çocukluk
dediðimiz bu Müslüman
rüyasýdýr ki bizi henüz bir
millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babalarý havasý ve topraðý Müslümanlýk
rüyasý ile dolu semtlerde
doðdular, doðarken kulaklarýna ezan okundu, evlerinin odalarýnda namaza
durmuþ ihtiyar nineler
gördüler, mübarek günlerin akþamlarý bir minderin
köþesinden okunan Kuran’ýn sesini iþittiler; bir raf
üzerinde duran Kitabullah’ý indirdiler, küçücük elleriyle açtýlar, gülyaðý gibi
bir ruh olan sarý sahifelerini kokladýlar. Ýlk ders olarak besmeleyi öðrendiler;
kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanlarýn,
bayramlarýn toplarý atýlýrken sevindiler. Bayram namazlarýna babalarýnýn yanýnda gittiler, camiler içinde þafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle
bir merhalesinden geçtiler,
hayata girdiler. Türk oldular.
Bugünün çocuklarý büyük bir ekseriyetler yine
Müslüman semtlerde doðuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs
ile deðilse bile yine Müslü-
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
K
hayat
hatýrat
Mart-März 2007 Safer 1428
EZANSIZ SEMTLER
manlýðý hissediyorlar.
Fakat fazla medenileþen üst tabakanýn çocuklarý ezansýz semtlerde, yani alafranga
terbiye ile yetiþirken,
Türk çocukluðunun en
güzel rüyasýný göremiyorlar. Bu çocuklarýn
sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalý ki
ileride alafranga hayat
Türklüðü
büsbütün
sardýktan sonra milliyetlerine baðlý kalabilsinler, yoksa ne muhit,
ne yaþayýþ, ne semt hiçbir þey bu yavrulara
Türklüðü hissettiremez.
Ah! Büyük cedlerimiz!
Onlar da Galata, Beyoðlu
gibi frenk semtlerine yerleþirlerdi, fakat yerleþtikleri
mahallede Müslümanlýðýn
nuru belirir, beþ vakitte
ezan iþitilir, asmalý minare,
gölgeli mescid peyda olur;
sokak köþesinde bir türbenin kandili uyanýr, hasýlý o
topraðýn o köþesi imana
gelirdi. Beyoðlu’nu ve Galata’yý saran yeni yapýlarýn
yýðýný arasýnda o mescidlerden, o türbelerden bir
ikisi kaldý da gördük ki
cedlerimiz kefere frenk
mahallelerinin topraðýna
böyle nüfuz ederlerdi. Biz
bugünün Türkleri bilakis
Þiþli, Niþantaþý, Kadýköy,
Moda gibi küçücük bir
þehri andýran yerlere yerleþtik, fakat o yerler Müslüman ruhundan ari, çorak
ve kurudur. Bir Üsküdar’a
bakýnýz bir de Kadýköy’üne. Üsküdar’ýn yanýnda Kadýköy Tatavla
uzey Ren Vestfalya Eyaleti
Parlamentosu Milletvekilleri Britta Altenkamp (SPD),
Michael-Ezzo Solf (CDU) ve Monika Düker’in (Yeþiller) partiler üstü
bir entegrasyon ataðý baþlatmak istedikleri bildirildi. Geliþim ve Barýþ
Enstitüsü ile Navend Kürt Araþtýrma Merkezi tarafýndan Duisburg/Essen Üniversitesi’nde düzenlenen “Ýslam ve Entegrasyon”
adlý programa katýlan Altenkamp;
“Önemli bir dönüm noktasýndayýz” derken, Almanya'nýn göç alan
bir ülke olma olgusundan yola çýkarak konuyla ilgili sonuçlar çýkarýlmasýný talep etti.
Yeþiller’den Monika Düker,
“tekrar göçmenler üzerinden se-
K
Seite 32
Yahya Kemal BEYATLI
(Kurtuluþ)’yý andýrýr. Eski
Türklerin ruhlarý ile yeni
Türklerin ruhlarý arasýndaki farký anlamak isterseniz,
bu son asýrda peyda olan
semtlerle, Ýstanbul içlerini
mukayese ediniz. Medenileþtikçe Müslümanlýktan
çýktýðýmýzý tabi ve hoþ gören eblehler uzaða deðil,
Balkan Devletlerinin þehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki baþtan baþa yenileþen o þehirlerin her tarafýnda çan kuleleri yükselir.
Pazar ve yortu günleri çan
sesleri iþitilir. Manzara halkýn dinini ve milliyetini hatýrlatýr. O þehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli
ruhtan ari deðildirler. Artýk
Türk milletinin ruhu bir rayiha gibi uçtu mu? Hayýr
büyük bir kütlede yine o
ruh var, fakat biz son nesil
bir sürü gibi, büyük kafileden uzaklaþtýk, kaybolduk,
fakat daha uzaða gitmeyeceðiz, yeni tarzda yaþayýþla
cedlerimizin
diyanetini
meczedip (bir araya getirip) bizi bu çoraklýktan, bu karanlýktan, bu
ufunetten (pis kokudan) kurtaracak mürþidler, þairler, edipler,
hatibler, yetiþmedi, fakat gayet tabii bir reviþle (gidiþle) büyük kafileye, kendi kendimize
döneceðiz.
Dinsizliðin, kayýtsýzlýðýn aksülameli baþladý bile. Çocukluktan
beri diyanet yolundan
ayrýlmamýþ olan kardeþlerimiz, bizim gibi
rücu hislerini itiraf
edenlere henüz inanmýyorlar. Onlara tamamiyle iltica
edeceðimiz zaman da bizi
birden
tanýmayacaklar.
Çünkü onlardan çok ayrý
ve uzak düþtük.
Dört sene evvel büyük
adada oturuyordum, bayramda bayram namazýna
gitmeye niyetlendim, fakat
frenk hayatýnýn gecesinde
sabah namazýna kalkýlýr
mý? Sabah erkenden uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadým. Vakit gelince abdest aldým, Büyükada’nýn mahalle içindeki
sakit (sessiz) yollarýndan
kendi baþýma Camie doðru
gittim. Vaiz kürsüde va’az
ediyordu. Ben kapýdan girince bütün cemaatýn gözleri bana çevrildi. Beni daha doðrusu bizim nesilden
birini, Camide gördüklerine þaþýyorlardý. Orada o saatte toplanan Ümmet-i
Muhammed, içine bir yabancýnýn geldiðini zannediyordu. Ben içim hüzünle
“Ýslam entegrasyonda
yaþanan problemlerin
nedeni deðil”
NRW Eyalet Parlamentosu’nda farklý
partilerin milletvekillerinden iþbirliði
çim kampanyasý yapýlmamasý
için” NRW’de entegrasyon politikasýnda birlik olunmasýnýn gerekliliðini vurguladý. CDU’lu Ezzo Solf
da devletin Anayasa’da yazýlý olan
din özgürlüðünü koruma altýna almasý gerektiðini belirtti.
Solf’un “Ýslam’ýn entegrasyonu
engelleyen faktörler teþkil etmesi”
ve “Ýslam dini ile þiddet” arasýnda
dolu yavaþ yavaþ gittim.
Va’zý diz çöküp dinleyen
iki hamalýn arasýna oturdum. Kardeþlerim Müslümanlar bütün cemaatin
arasýnda yalnýz benim vücudumu hissediyorlardý.
Ben de onlarýn nazarlarýný
hissediyordum. Vaazdan
sonra namazda ve hutbede
onlarýn içine karýþýp Muhammed sesi kulaðýma
geldiði zaman gözlerim
yaþla doldu. Onlarla kendimi yek-dil, yek-vücut
olarak gördüm. O sabah o
Müslümanlýða az aþina Büyükada’nýn o küçücük camii içinde, þafakta ayný
milletin ruhlu bir cemaati
idik. Namazdan çýkarken
kapýda ayandan Reþid Akif
Paþa durdu. Bayramlaþmayý unutarak elimi tuttu:
“Bu bayram namazýnda iki
defa mes’udum. Hamdolsun sizlerden birini kendi
baþýna camie gelmiþ gördüm! Berhudar ol oðlum,
gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!” dedi.
Hem geldiðimi hem de
Bayramýmý tebrik etti. Yanýndaki eski adamlar da
onun gibi tebrik etti. Bu basit hadiseden pek samimi
olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her sabahtan
fazla açýktý.
Biz ki minareler ve
aðaçlar arasýnda ezan seslerini iþiterek büyüdük. O
mübarek muhitten çok
sonra ayrýldýk. biz böyle
bir Sabah Namazýnda anne
millete dönebiliriz. fakat
minaresiz ve ezansýz semtlerde doðan, frenk terbiyesiyle yetiþen Türk çocuklarý dönecekleri yeri HATIRLAYAMAYACAKLAR!
baðlantý kurmasý gibi iddialarý Düker tarafýndan reddedildi. Düker
Türk gençlerindeki problemin nedeninin Ýslam olmadýðýný ve bu konuya mantýklý yaklaþýlmasý gerektiðini ifade etti. Duisburglu politik
bilimci Jochen Hippler’de Düker’e
katýldýðýný ve problemlerin nedeninin iþsizlik ve kötü eðitimden kaynaklandýðýný belirtti. Ýyi bir entegrasyonun ancak iþ, eðitim, ikamet
konularýnda eþit þansa sahip olma
ve karþýlýklý iyi iliþkiler içerisinde
bulunmayla gerçekleþeceðini söyleyen Hippler, yýllardýr toplumu
insanca ve insani deðerlere uygun
olarak organize edebilme konusunda baþarý gösteremeyen politikayý suçladý.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
dosya
ünyada
yaþanan
olumsuzluklarýn içi
azap ve ateþ dolu
kara bulutlar gibi Müslümanlarý kuþatmýþ olduðunu
görmeyen ve bilmeyen yok.
Irak, Filistin baþta olmak
üzere hemen hemen her
yerde kan, göz yaþý, baský,
dayatma, baský, sömürü, hakaret, ilgisizlik ve benzeri
olumsuzluklar yaþanmaktadýr. Bu olumsuzluklardan
kurtulmanýn en etkin ve en
kolay yolu þüphesiz ki ümmet ve cemaat bilincidir.
Ýnsan hayatýnýn tüm
alanlarýný düzenlemek için
gönderilmiþ olan Ýslam dini,
ümmetin her hususta, cemaat halinde, organizeli bir
þekilde birlikte hareket etmesini, iki-üç kiþilik bir
grup yolculuðunda bile aralarýndan birinin emir seçilmesini ister. Böylece her türlü baþý boþluðu ve keyfî hareketleri önler. Her ümmetin belirli hedefleri vardýr.
Ýslam ümmetinin de hedefleri vardýr. Bu hedefler ise
özetle þunlardýr:
1-Tek Yaratýcý olan Allah’a kulluk yapmak
2-Son Peygamber Hz.
Muhammed’e (s.a.v.) ümmet olmak
3-Ýslâm’ý yaþamak ve yaþatmak
4-Bütün Müslümanlarý
kardeþ bilmek
5-Ýyiliði emretmek ve kötülükten men etmek
6-Tüm insanlara faydalý
olmak için çalýþmak
7-Allah’ýn rýzasýný kazanmak ve cennete girmek
Dünya ve ahiret hayatý
için bu hayýrlý ana hedefleri
kendisine hedef edinen ümmet þüphesizki en hayýrlý
ümmettir. Bu gerçeði þu
ayet ne güzel teyit ediyor:
“Siz insanlar için çýkarýlmýþ
en hayýrlý ümmet oldunuz.
Ýyiliði emreder, kötülüðü
men edersiniz. Allah’a inanýrsýnýz.”(Al-i Ýmran-110)
Bu hedefleri gerçekleþtirebilmek için ümmet bilincine sahip olmak gerekir. Bu
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
D
hayat
33
Mart-März 2007 Safer 1428
Ümmet Bilinci
bilince sahip olmak için
þunlar mutlaka yapýlmalýyýz:
Allah’ýn iyi dediklerinde birleþmeli, kötü
dediklerinden kaçmalýyýz.
Bir Müslümanýn ayaðýna diken batsa bile ondan üzüntü duymalýyýz.
Maðdur olan Müslümaný görünce ýzdýrap
duyup onun yardýmýna
koþmalýyýz.
Zulme ve tecavüze
uðrayan bir kardeþimizi
gördüðümüzde onun
yardýmýna koþmalýyýz.
Yaptýðýmýz her iþi ve
söylediðimiz her sözü Allah
rýzasý için yapmalýyýz ve
söylemeliyiz” vardýr.
Dostlarýmýza kucak açmalý ve düþmandan (varsa)
emin olmalýyýz.
Haramlardan kaçmalý ve
helalleri yaþamalýyýz.
Kendi çýkarlarýmýzý deðil, inancýmýzýn çýkarlarýný
ön plana çýkarmalýyýz.
Ümmet bilincine ermek
için bu sorumluluklarý yerine getirmemiz kardeþlik gereðidir. Ýslam’da kardeþlik
denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeþliðidir. Bu kardeþlik bilinmeden,
anlaþýlmadan
gerçek kardeþliði kavramamýz zor olacaktýr. O bakýmdan bu kardeþliðin gerçekleþmesini saðlayan mayanýn
ne olduðunu gözden geçirmemizde fayda olduðuna
inanýyorum.
Ýnandýklarý dini yaþamak
ve yaþatmak adýna Allah rýzasý için Mekke’den Medine’ye hicret etmiþ bulunan,
Muhacir
Müslümanlara,
Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarýný açmýþlar, ellerinden gelen her türlü yardýmý
onlardan esirgememiþler ve
bütün insanlýða ibret ve
ders olacak bir kardeþlik
essen Eyaleti’nin Müslümanlarýn camilerde saðlýk,
eðitim ve Almanya sosyal
sistemi konularýnda bilgilendirme
yapmayý planladýðý bildirildi. Bu
konuda Türk-Alman Saðlýk Vakfý’nýn (TDG) bir projesini 60 000 Euro ile destekleyeceklerini belirten
Eyaletin Sosyal Ýþlerden Sorumlu
Bakaný Silke Lautenschläger (CDU),
göçmenlere en iyi camilerde ulaþýlabildiðini ifade etti.
H
Seite 33
Sebahattin UÇAR
tablosu sergilemiþlerdir.
Bunun en canlý örneði
Rasulullah tarafýndan birbirine kardeþ ilan edilen Sa’d
bin Rebi (r.a.), Abdurrahman bin Avf’a (r.a.) “Ben
mal cihetiyle Medineli Müslümanlarýn en zenginiyim,
malýmýn yarýsýný sana ayýrdým.” demiþti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen 10
kiþiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ýn (r.a.) verdiði
cevap yapýlan teklif kadar
ibretlidir.
“Allah sana malýný hayýrlý kýlsýn. benim onlara ihtiyacým yok. Bana yapacaðýn en büyük iyilik, içinde
alýþ-veriþ yaptýðýnýz çarþýnýn
yolunu göstermendir.” buyurmuþtur.
Ticarete baþlayan Abdurahman bin Avf (r.a.) Rasululah’ýn da kendisi için malýnýn çoðalmasý ve bereketlenmesi için yaptýðý duanýn
da yardýmýyla kýsa zamanda
Medine’nin sayýlý tüccarlarý
arasýnda yerini aldý.
Ensar’ýn, Muhacir kardeþlerine gösterdikleri bu
eþsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirþinaslýk, cömertlik, fedakârlýk ve feraðatý Cenab-ý Hak indirdiði
þu Kur’an ayetiyle ilan edip
bu davranýþlarýný methet-
miþtir.
“Daha önce Medine’yi yurt edinmiþ ve
imaný kalplerinde yerleþtirmiþ olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarýna hicret eden din kardeþlerini severler, onlara verilen þeyden dolayý
gönüllerinde bir kýskançlýk duymazlar ve
kendileri ihtiyaç içinde
olsalar bile onlarý kendi
nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarýndan korunur ise, iþte onlar kurtuluþa erenlerin tâ kendisidir.”
(Haþr-9)
Evet, kurulan bu manevi
kardeþlik hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eþsiz bir þeref tablosudur. Bu
kardeþlik neticesinde asr-ý
saadet dönemi yaþanmýþtýr.
Ýslam’ýn kýsa zamanda yayýlmasýna vesile olmuþtur.
Bilinçli ve huzurlu toplumunun ortaya çýkmasý ve
böyle bir kardeþlik tablosunun gerçekleþtirilmesi için
ne yapmalýyýz?
Özetle þunlarý yapmalýyýz:
1. Önce kendimizi deðiþtirmeliyiz: Konuyla ilgili
Rabbimiz hayat kitabýmýz
Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyurmaktadýr: “Þüphesiz ki
Allah bir kavmi (topluluðu)
kendi nefislerini deðiþtirip
(düzeltmedikçe) deðiþtirmez.” (Râ’d:11)
Rasululah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadis-i þeriflerinde huzur toplumuna ulaþabilmemiz için bizlere þu tenbihte bulunuyor. “Sizden biriniz kendi nefsi için isteyip
arzu ettiðini mü’min kardeþi için de arzu edip istemedikçe mü’min olamaz.”
2. Birbirimizi düzeltmeliyiz: Sadece düzeltmekle yetinmeyip, bir fide gibi, dikmekle býrakmayýp sulama,
zararlý otlardan koruma ve
Hessen Eyaleti’nden
camilerde yapýlmasý
planlanan bilgilendirme
projesine destek
Camiye gelenlerin saðlýk, eðitim ve Almanya’nýn sosyal sistemi konusunda bilgilendirilmesi planlanýyor
gerekli bakýmý yapmamýz
gerektiði gibi yanlýþýný düzelttiðimiz
kardeþimizin
yolda devamýna yardýmcý
olacaðýz. “Benim olmadýðým yerde kimse yoktur.”
þuuruyla baþkasýndan beklemeyeceðiz. Ýyiliði emir kötülüðü men edeceðiz. Hayýr
dualarýmýzý hiç býrakmayacaðýz.
3. Birbirimizi sevmeliyiz:
Onun için de mutlaka birbirimizi sýrf Allah rýzasý için,
karþýlýk beklemeksizin seveceðiz, birbirimizle hayýrda
yardýmlaþacaðýz, kaynaþacaðýz, hoþgörülü olacaðýz,
vefayý hiçbir zaman gözardý
etmeyeceðiz, hor ve küçük
görmeyeceðiz, affedici olacaðýz, birbirimizin kahrýný
çekeceðiz,
paylaþacaðýz,
kendimiz için istediðimizi
mü’min kardeþimiz için de
istemekle kalmayýp onu
kendi nefsimize tercih edeceðiz.
Özetle birbirimizi seveceðiz. Bizler birbirimizi seversek ancak yukarda sýraladýðýmýz hususlarýn gerçekleþmesi kolaylaþacaktýr.
Birbirimizi sevmeden iman
etmiþ bile olamaz isek bu
sevgiye ne kadar muhtaç olduðumuz daha iyi anlaþýlacaktýr. Ýnsan fedakârlýðý sevdiði kimseler için yapar. Çocuðumuza, eþimize, anne ve
babamýza sevgi beslediðimizde, onlar için hiçbir fedakârlýktan
kaçýnmayýz.
Kardeþlerimizi de seversek
beklenen bu fedakârlýðý gösterebiliriz.
Sevgiden, sevmekten daha sevimli ve önemli baþka
ne var ki? Þu gerçek unutulmamalýdýr: Ümmet bilincinin mayasý kardeþlik þuurudur. Kardeþliðin mayasý ise
sevgidir. Ashab-ý Kiram bu
mayayý tutturmuþtur. Bu
mayayý tutturduðumuzda
her þey o zaman yoluna girer.
Ümmet bilinciyle bilinçlenmek, þuuruyla þuurlanmak ve gereðini yapmak dileði ile…
Türk-Alman Saðlýk Vakfý’ndan
verilen bilgilere göre Türklerin Almanlara oranla ortalama 15 yýl daha
erken kalp krizi geçirdikleri, bu nedenle de göçmenlerin tedbir almaya
yönlendirilmeleri gerektiði ifade
edildi. 2008 yýlýna kadar yapýlmasý
planlanan projenin, camiye gelenlerin Alman sosyal sistemi ve belli
hastalýklar hakkýnda toplam 60 saatlik seminerler þeklinde bilgilendirilmelerini öngördüðü kaydedildi.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 34
34
Kars Türkçesi
Bir Amerikalý türkçeyi ana
dili gibi öðrenmek üzere Türkiye`ye gelir uzun bir süreden
sonra ihtisasýný tamamladýðýna
kanaat getirerek dönüþ hazýrlýklarýna baþlar o sýrada bir arkadaþý
-Sen henüz Türkçe`yi tam
bilmiyorsun der.
-Neden?
Kars diye bir ilimiz var orada öðreneceðin çok þeyler olduðuna inanýyorum.
Amerikalý bu öneri üzerine
Kars`a gitmeye karar verir ve
doðruca Kars`a gider birkaç
ayda orda kaldýktan sonra kendinden emin olarak biletini alýr
ve tren istasyonuna giderek
beklemeye baþlar. O sýralarda
Kars Akyaka arasý marþandiz
çalýþýyor vatandaþýn birisi marþandize bilet almýþ ne yazýkki
treni kaçýrmýþ heyecanla istasyona giriyor görevliye sesleniyor:
- eðe eðe marþandiz harda
getti mi?
görevli gayet sakin
- tey lolooooooooo
Bu cevap üzerine olayý izleyen amerikalý þaþkýna dönüyor
ve bu kelimenin anlamýný öðrenmek Karsta 1 yýl daha kalýyor.
Erciyes`in Kar`ý
Yýllarca Kayserililer ile Ermeniler birlikte yaþamýþlardýr.
Birbirleriyle sýký münasebetlerinin fazla olduðu yýllarda, bir
kayserili, ermeni arkadaþýndan
borç para ister. Ermeni arkadaþý ne zaman ödeyeceðini sorar.
Kayserili:
-”Þu Erciyes Daðý”nýn karý
eriyince borcumu öderim.”
Ermeni, bir yýl bekler. Kayseriliden ses yoktur. Gider yanýna ve alacaðýný ister. Kayserili, Erciyes”i gösterir ve daha
üzerinde kar olduðunu söyler.
Bir süre sonra Ermeni, Kayserilinin oyununa geldiðini anlar.
Bunu içine sindiremez. Artýk
karar vermiþtir ve o da bir baþka Kayseriliyi kandýracaktýr.
Gider bir arkadaþýna ve borç
ister. Kayserili ne zaman ödeyeceðini sorar ve o da ayný cevabý verir:
-” Erciyes”in karý eriyince”
“Pekiyi” der kayserili. Aradan bir yýl geçer ve Kayserili
hemþerim alacaðýný istemek
için Ermeniye gider. Ermeni
vatandaþýmýz bu durumu beklediði için çok rahat bir tavýrla
Erciyes”i gösterir ve karýn erimediðini söyler. Kayserilinin
de cevabý hazýrdýr:
-”O gördüðün kar, bu yýlýn
karý. Geçen yýlýn karý çoktaaaan eridi”
Ermeni ne yapacaðýný þaþýrýr ve çaresiz borcunu öder.
Kayserili esnaf
Kayserili Tuhafiyeci dükkanýndan geçimini saðlayabiliyor, bir köþede üç beþ kuruþ da
biriktirebiliyordu.
Günün birinde saðýndaki
dükkan boþaldý, derken orasý
da tuhafiyeci oldu. Sonra so-
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
lunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet baþladý, iþleri kötüye gitti.
Ama sonunda bir çözüm
yolu buldu:
Saðýndaki komþusu, dükkanýnýn üzerine, gerçek ucuzluk burada yazdýrmýþtý.
Solundaki, en büyük tuhafiye magazasý, yazýlý bir bez asmýþtý.
Bizimki, ikisinin ortasýna
þu yazýyý koydurdu:
Maðazaya buradan girilir.
Pazarlýk Payý
Küçük Kayseriliye hocasý
sormuþ:
- Altý kere altý?
- Otuz dokuz.
- Otur, sýfýr.
Arkadaþý sorar:
- Bildiðin halde neden otuz
dokuz dedin?
- Pazarlýk edecektim, anlamadý...
Eski Araba
Ýki tane çiftçi; biri Adana`lý
diðeri Kayseri`li, sohbet ediyorlarmýþ; bu arada haliyle
zenginlikleriyle övünüyorlar..
Adana`lý baþlamýþ:
-Bizim orda sabah güneþ
doðmadan biniyoruz arabaya,
akþam oluyor biz hala çiftliðin
öteki ucuna yetiþemiyoruz demiþ... Kayseri`li de bunun üzerine,
-Yav bizim de vardý öyle eski bi arabamýz, ama geçenlerde
satýp yeni modelini aldýk...
Süs Eþyasý
Bir yabancý elçiyi padiþah
kabul edecekti.
Bu elçi, ülkesinin çok varlýklý olduðunu göstermek Ýçin;
ne kadar altýn, inci, elmas gibi
süs eþyasý varsa, bunlarý üstüne baþýna takýp takýþtýrýp huzura çýkmak istedi.
Saray görevlileri bu adamýn yaptýðý garipliðin önüne
geçmek istiyorlardý ama ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Hemen akýllarýna Ýncili Çavuþ
geldi:
-Aman çavuþ, þu adamý sen
yola getirirsin. Ne yapacaksan
yap þu haline engel ol. Ýncili,
“Çaresini buluruz” dedi. Bir
süre düþündü. Sonra altýn-inci
karýþýmý sedef kakmalý bir çift
takunyayý onun gireceði tuvalete koydu.
Adam tuvalete girip bunlarý görünce þaþýrdý. Çýkýnca Ýncili Çavuþ ‘a sormadan edemedi:
-Altýn, inci, sedef kakmalý
nalýn tuvalete konulur mu? Yazýk deðil mi?’’ Ýncili, taþý gediðine koyacaðý zamaný bulmuþtu. Hemen cevabýný yapýþtýrdý:
-Bizim padiþahýmýz böyle
süs eþyasýna deðer vermez.
Elçi, verilen cevabý duyunca, üzerine bakýndý, sonra sessizce bunlarý çýkarýp, huzura
girdi...
Eye Niye Ölmürsen?!
Ýstanbul’dan Kars’a hareket
eden bir otobüste iki yolcu yan
yana oturuyor. Yolculardan birinin hastasý var çok düþünceli
diðeri ise bu yol nasýl biter diye düþünerek yanýndaki yolcu-
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
yu konuþturmak ister.
-Kardeþ senin adýn nedir?
diye sorar. Hastasý olan
-Mehmet Rýza diye cevap
verir. otbüs Gebzeyi geçer yine
sorar;
- Kardeþ senin adýn nedir?
Adam cevap verir;
-Mehmet Rýza. Otobüs
Adapazarýný geçer yine
- Kardeþ hakket senin adýn
neydi? der. Adam kýzarak
-Mehmet Rýza Mehmet Rýza diye cevap verir.
Düzce`de verilen moladan
sonra adam yine sorar;
-Ya kardeþ senin babanýn
adý neydi? diye sorar. Bu sefer
dahada kýzgýn bir sesle
-Eye niye ölmür sen. Menim adýmý aðlýnda tuttun kaldý
babamýn adý.
Haþýl Oldunuz
Kale Spor Kulübü Sivas’ta
ilk maçýna çýkar ve 1-0 yenilir.
Soyunma odasýna baþkan rahmetlik Kara Zeynel girer ve
kaptan Esko üzülerek;
-Baþkaným yarýnki maçta
bizi gör sahaya çýkýp bulður kimi kaynayacaðýz der. Bunu duyan baþkan biraz sakinleþir.
Ertesi günkü maça çýkan takým 3-0 yenilince, baþkan maç
sonrasý sporcularýna seslenir;
-Eye be haný bulður kimi
kaynayacaðatýnýz. Hepiniz haþýl olup kazanýn dibine yapýþtýnýz.
Hurda Nene
Çeþitli hastalýklar, kazalar
geçirmiþ, bir gözünü kaybetmiþ, romatizmadan beli bükülmüþ, parmaklarý çarpýlmýþ olduðundan mahalleli bu yetmiþlik ihtiyara Hurda Nene
adýný takmýþtý. Rahmetli o haliyle bile herkesle þakalamayý,
espri yapmayý severdi.
Hastalanmýþ,
hastaneye
kaldýrýlmýþtý. Sabahleyin, nabzýný ve ateþini kontrol eden
doktor der ki:
-Teyze maþallah çok iyisin.
Nabýz normal, ateþ de yok. Vücut sýcaklýðýn 37 derece.
-Tohtor beð oðlum, der Nene, bir türli ýssýnamirem. Soyuhdan donirem. sen o otuz
yedi dereceyi kýrka elliye çýkart. Ücreti mühüm deðil.
Erzurumlu bilgisayar
kullanýrsa
Bir iþyerine bilgisayar ve
stok programý satýlýr.
Teknik servis elemaný bilgisayarý iþyerine kurduktan sonra stok programýnýn kullanýmý
ile ilgili bilgi verir ve ayrýlýr.
Aradan bir iki saat geçer, iþyerinden telefon:
-”Kardeþim sizin anlattýðýnýz gibi yapirem fakat program
düzgün çalýþmiir.” Teknik servis elemaný sorar:
-”Nasýl yapýyorsunuz?”
-”Senin anlattýðýn gibi.”
-”Hata ne?”
-”Yazdýðým bilgiler kaydetmeme raðmen saklanmir.”
-”Ýþlem basamaklarýný tek
tek anlatýn.”
-”Tamam” diyor ve baþlýyor anlatmaya...
“Programý açirem. Malýn
adý bölümüne adýný, adedi bölümüne adedini, birim fiyatýný
vb. yazirem.
Hepsini yazdýktan sonra
senin anlattýðýn gibi kayýt bölümüne basirem.
Ekrana bir yazý geliyir:
Kaydetmek ister misiniz? E/H
yazýsý çýkir.
Ben de diyirem Hee...”
Bush`u yakaladýlar
Amerika’da adamýn biri
iþine giderken birden anormal
bir trafiðin içine düþer, ama
trafik bir milimetre bile kýpýrdamamaktadýr. Bir süre sonra
arabasýnýn yan camýna birisinin týkladýðýný görür ve camýný
açar.
- Ne var, ne olmuþ acaba?
- Teröristler Bush’u yakaladýlar... eðer 1 milyar dolar verilmezse üstüne benzin döküp
yakacaklarmýþ.
- Haa, þimdi anladým bu
trafiði...
- Ya iþte onun için herkesten biraz yardým topluyoruz.
- Ýnsanlar ne kadar veriyor
ortalama olarak?
- Yaklaþýk olarak 5’er litre...
Bush`un Pulu
Baþkan Bush’un yeni talimatý:
- Üzerinde resmim olan pul
bastýrdým, bundan böyle baþkanlýðýn bütün mektuplarýnda
bu pullar kullanýlacak.
Bir süre sonra görülmüþ ki
pullar zarfa bir türlü yapýþmýyor.
Baþkan Bush küplere binmiþ ve yetkilileri çaðýrýp sormuþ;
- Üstünde resmim olan pullar yapýþmýyor, arkalarýna
zamk sürmediniz mi?
- Sürdük efendim, demiþ
yetkili ve eklemiþ;
- Yapýþmamasýnýn nedeni,
herkesin pulun arka yüzüne
deðil de ön yüzüne tükürmesi
efendim...”
Avrupa Birligi
Yýl 2050. AB Komisyonu
Baþkaný odasýnda otururken,
yardýmcýsý içeriye heyecanla
girer:
-Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onlarý AB’ye alacak mýyýz?
AB Baþkaný:
-Yok caným, henüz olmaz.
Git, duyur, Tüm Türkiye Ýngilizce konuþacak, Türkçe’yi yasaklýyorum.
-Efendim onu 5 sene önce
yaptýlar. Hatýrlamýyor musunuz?
-O zaman söyle, kokoreç
yasaklansýn.
-Aman efendim, onu yemeyi 2005’te býraktýlar.
-Ya ne bileyim? Kýnayý yasaklayýn.
-Ooooo. Beyefendi. Onu
çoktan býraktýlar.
AB Baþkaný düþünüp taþýnmýþ ve;
-DAÐITIN LAN AVRUPA
BÝRLÝÐÝ’NÝ...
Amerikan Teknolojisi
Amerikalýlar yeni bir uçak
fýkralar
geliþtirirler ve bu uçaðý denemek için Arabistan’a götürürler. Bir Arap pilotunu uçaða
bindirirler ve uçak havalanýr.
Arap pilot uçaðý kullanýrken
dört motordan biri patlar.
Göstergelerde “Don’t panic. This is American technology” yazýsý görülür, pilot rahatlar.
Daha sonra bir motor daha
patlar ve göstergelerde yine
ayný yazý görülür. Pilot da uçmaya devam eder. Ne var ki az
sonra iki motor birden patlar.
Hiç motor kalmayýnca Arap pilot panikler. Tam bu esnada
göstergelerde yine ayný yazý
görülür ve uçak kendi kendini
yumuþak bir þekilde indirir.
Araplar pilottan bu olayý öðrenince þaþýrýrlar ve kendileri de
böyle bir uçak yapmaya karar
verirler. Ve nitekim bir uçak
yapýp Amerika’dan bir pilot
davet ederler. Pilot biner uçaða, baþlar uçmaya. Bir iki dakika sonra bir motor patlar. Göstergelerde “Don’t panic. This is
Arabic technology” yazýsý görülür. Az sonra ikinci motor da
patlar ve ayný yazý gözükünce
Amerikalý pilot: “Ulan bizim
uçaðýn aynýsýný taklit etmiþler.”
der. Derken iki motor birden
patlayýnca uçaðýn kendi kendini yere indireceðini düþünen
pilot göstergelerde þu yazýyý
görür: “Don’t panic. This is
Arabic technology. Please repeat after me. Eþhedü en la ilahe illallah....”
Profesör
Adamýn biri balona binmiþ
ve uçarken yolunu kaybedip
bilmediði bir yerde bir çayýra
doðru sürüklenmiþ. Balonun
aþaðýda çok yaklaþtýðý bir sýrada aþaðýda birini görmüþ ve
sormuþ:
- Kayboldum, nerede olduðu söyleyebilir misiniz?
- Bir çayýrýn üzerinde uçmakta olan bir balonun içinde
þu kadar yüksektesin!
Balondaki þahýs bu cevap
üzerine:
- Siz profesör olmalýsýnýz.
- Evet, nereden anladýnýz?
- Söylediðiniz her þey %100
doðru fakat verdiðiniz bilgiler
hiç bir iþe yaramýyor.
Bunun üzerine aþaðýdaki
adam, yukarýya seslenir:
- Siz de iþadamý olmalýsýnýz.
- Evet, siz bunu nereden
anladýnýz?
- Birincisi, kim olduðunuzu, nereden geldiðinizi, nereye
gitmek istediðinizi, amacýnýzý
bilmiyorum ve tamamen kaybolmuþ durumdasýnýz, buna
raðmen size yardýmcý olmamý
bekliyorsunuz. Ýkinci olarak
da, benimle karþýlaþmadan önce hangi durum ve pozisyonda
idiyseniz þimdi de ayný yerdesiniz buna raðmen beni suçluyorsunuz.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
dosya
G
ül Medeniyetinden
derdiðimiz güllerden, güler yüzlü insanýmýza takdim etmeyi lutfeden Yüce Mevla`ya hamd,
þefaatine muhtaç olduðumuz Efendimize (SAV)’e Salat, O’nun ‘kardeþlerim dediði’ asýrlar sonra O’na özlem duyan siz güzel Ümmetine yürekten selam ediyorum.
Bu vesile ile þimdiye kadar ‘Hessen Hayat’ adýyla
tanýdýðýmýz þimdiki adý ile
“Hayat” gazetesinin çalýþmalarýný geniþleterek, Güney Almanya`yý kuþatacak
þekilde hizmet sahasýna bizim Bölgemizi de katma kararýndan dolayý Sinan Aktürk dostumuza teþekkür
ediyorum.
Allah'a davet edip, salih
amel iþleyen ve “Ben müslümanlardaným” diyen kimseden daha üstün sözlü kim
vardýr.'' (Fussilet suresi ayet:
33)
Bir adam geldi ve Rasulullah(s.a.v)a dedi ki:
Ya Rasulallah! Ýslamiyetle ilgili öyle bir þey öðretki,
senden sonra onu hiç kimseye sorma ihtiyacý duymayayým.
Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v) þöyle buyurdular:
''Ben, Allah'a inandým,
de sonra da dosdoðru ol.''
(Müslim/iman)
‘Aklýný nefsine tabi kýlan,
aklýný ifsat eder; vahyi aklýna tabi kýlan, dinini ifsat
eder. Nefsini aklýna, aklýný
vahye tâbi kýlan, aklýný da,
dinini de korumuþ olur.’
Allah (cc) Kutsi Hadis-i
Þerifte; ‘Gizli bir hazine
idim, bilinmeyi murad ettim
kainatý yarattým’ buyuruyor.
Ayrýca, mükemmellik sýfatý
gereði, insaný yarattý. Eþref-i
Mahluk diye de tanýdýðýmýz
insan, en mükemmel bir þekilde yaratýldý.
Bunu Allah (cc), ‘Muhakkak ki, Biz insaný en güzel
bir biçimde yarattýk. (Tin
S.:4) buyurarak en güzel þekilde tanýtýyor.
Diðer canlýlardan farklý
olarak insaný;
1-Doðru ile Yanlýþý
2-Ýyi ile Kötüyü,
3-Faydalý ile Zararlýyý
4-Adalet ile Zulmü birbirinden ayýrt edebilecek özelliklerle techizatlarla donatmýþtýr.
Ve ayrýca ‘Kimin en iyi
amelleri iþlemeye çalýþtýðýný
ölçmek için, `Ölümü ve Hayatý’ yarattýðýný Mülk süresi:
2. ayetinde belirtmiþ.
20:00 Uhr
Seite 35
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
Gül daðýtan elde, daima
biraz gül kokusu olur
Niçin
Yarattýðýný,
kimsenin özel yorumuna býrakmamýþ:
Allah (cc); ‘Ýnsanlarý
ve cinleri, sadece bana
ibadet etsinler diye yarattým’ buyurarak, insanýn yaradýlýþ gayesinin
sadece kendisine kulluk
olduðunu belirtmiþtir.
Bütün bu verilen özel
nimetlerden dolayý Allah (cc) insaný sorumlu
tutmuþtur.
Bu sorumluluk ve
imtihan;
-Yanlýþýn karþýsýnda
doðruya sahip çýkmakla,
-Kötülük yani Münkerat’ýn karþýsýnda iyiliðe,
yani Ma’ruf olana sahip çýkmakla,
-Ýktisadi ihtiyaçlarda zararlýnýn deðil, faydalý iþlerin
peþinde olmakla,
-Sosyal hayatta, zulme
karþý Adaletin tesisinde gayret göstermek, bunun mücadelesini en güzel þekilde
vermek þeklinde ortaya konur. Bu mücadeleye diðer
bir tabirle ‘Tevhid’ mücadelesi diyoruz.
Tevhid mücadelesinin
özü ise; ‘Allah’ý Ta’zim,
mahluk’a þefkattir.’
Buradan hareketle, sözden öze dönecek olur isek;
‘hayatýmýzýn her zerresi, faaliyetlerimizin her maddesi,
plan ve proðramlarýmýz,
dialoglarýmýz, velhasýl sözümüz ve özümüzün mihengi
bu anlayýþ olmalý. Bu anlayýþýn kaynaðý ise ‘Allahýn Kitabý, Rasülü (SAV)’nün Sünnetidir.’
Ýþte Ýslam Toplumu Milli
Görüþ Kuzey Bavyera Bölgesi olarak çalýþmamýzýn
merkezinde, ‘Allahý Ta’zim,
Mahluka Þefkat’ anlayýþý olmasýdýr ki, her adýmýmýz bütün güzelliklerin ilk adýmý
oluyor. Milli Görüþ ‘ Mazluma uzanan Dost Elidir’ dedirten güzel hizmetlerin formülü bu kaynaklardýr.
Ýþte, 1960’larda Avrupa`ya iþçi olarak gelen insanlarýmýzý Cami, Cemaat,
Organize olmaya zorlayan
anlayýþ bu þaþmaz kaynaklardadýr.
Ýþte ‘Sizin en hayýrlýnýz,
insanlara en faydalý olanýnýzdýr’ prensibi; ‘bizi mazlum ve maðdur durumda
olan insanlarýn ýrký, memle-
Bilal DEMÝROÐLU
keti, mezhebi, uzaklýðý ve
yakýnlýðý ne olursa olsun,
yardýmýna koþmaya, kurbanýmýzý paylaþmaya, sevgi ve
muhabbetimizi sunmaya,
mecbur eden en büyük etkendir.
Bu kaynaklardan gýdasýný alamayan anlayýþlar, her
dönemde Allah’a isyan,
mahluka zulmetmiþtir. Veya
zulme alet olmuþlardýr.
Bu, Hz. Adem Peygamber devrinde de böyle idi.
Her dönemde böyle oldu.
Günümüzde yaþayan insanlýk bunun yaþayan þahitleridir. Ýnsanlýða kan, barut gözyaþý, zulüm ve ölüm sunan
bu zihniyettir. Irakta yaþlý,
kadýn, çocuk demeden ürettikleri silahlarý deneme yaptýran da bu anlayýþtýr, bu
katliamlara duyarsýz kalanlar da bu anlayýþtýr.
Tarihte Firavnlar, Nemrutlar Ebu Cehiller yetiþtiren
anlayýþ iþte bu anlayýþtýr.
Haydin kýzlar okula deyip, okul kapýsýndan kýzlarý
inançlarý gereði baþýný örttüðü için gözyaþlarý ile geri çeviren de bu anlayýþtýr.
Bu anlayýþ, imtihana tabi
tutulan insanýn yaþadýðý
müddetçe hep karþýsýnda
olacak. Kýyamete kadar olacak.
Ýnsan ya Hakký tutup
kaldýracak, ya da zulme boyun eðecek. Unutmamak
gerekir her koyun kendi bacaðýndan asýlýr, amma kokusu tüm çevreyi etkiler.
Bütün bunlardan yola çýkarak, baþlangýçta söylediðimiz þu tesbiti tekrar söylemek doðru olabilir:
‘Aklýný nefsine tabi kýlan,
aklýný ifsat eder; vahyi aklý-
na tabi kýlan, dinini ifsat
eder.
Nefsini aklýna, aklýný
vahye tâbi kýlan, aklýný
da, dinini de korumuþ
olur.’
Müslüman, akýllý insandýr; akýlcý deðildir,
çünkü akýlcýlýk sapýk bir
felsefî akýmdýr.
Milletin dinine, tarihine saygýsý olmayan,
saygýya layýk olmadýðý
gibi milleti idare etme liyakatine de sahip deðildir.
Dinî
hassasiyetini
kaybeden, dünyevîleþir,
kabalaþýr, zorbalaþýr, behimîleþir.
• Esaretlerin en kötüsü
nefse, þeytana ve dünyaya
esir olmaktýr.
• Allah’tan korkmayan,
herþeyden korkar.
• Allah yolunda çile çekmeyen, sabýr ve þükür ehli
olmayan kemâle eremez.
• Dünyasý için ahiretini
satan, dininden yýrtýp dünyasýna yamayan, insanlarýn
en zavallýsýdýr.
• Kâmil mümin, hizmette önde ve öncü; nimetin
paylaþýmýnda ise sondadýr.
• Düþüncesini Ýslamlaþtýrmayan, yaþantýsýný Ýslamlaþtýramaz.
• Allah için sevmeyen,
Allah için sevilmeyen kimsede hayýr yoktur.
• Muhabbet muvafakat
ile ölçülür.
• Nereden kazandýðýný
mý bilmek istiyorsun? Nereye harcadýðýna bak.
• Hizmet etmeyene himmet olunmaz.
• Hizmetin güvesi, korkaklýk, cimrilik ve tembelliktir.
• Hizmet etmek mi istiyorsun? Öyleyse:
- Önemseyecek,
- Benimseyecek,
- Planlayacak,
Bütün imkanlarýný seferber ederek fedâkarca çalýþacaksýn.
• Hizmet, devamlýlýk ister. Kendine güveni olmayan kararlýlýk gösteremez.
Ýstikrarsýz kimse hizmet ehli
olamaz.
• Dinini, tarihini, çaðýný
iyi bilmeyen, mesleðinde
ehil olmayan kimse faydalý,
saðlýklý hizmet yapamaz.
• Hizmet ehli:
35
- Doðru öðrenecek,
- Doðru yaþayacak,
- Doðru öðretecek,
- Dünyevî bir hesabý olmayacak,
- Gâyesi Allah olacaktýr.
• Kibirlenen, kendini beðenen kimseyi Allah sevmez. Allah'ýn sevmediði
kimse, Allah’ýn seçip beðendiði Ýslam’a nasýl hizmet
edebilir?
• Ýtaat etmeyen, sýr saklamayan, uyumlu olmayan
kimselerle büyük dâvalar
yürütülemez.
• Müslümanýn vazifesi,
hayatýnýn bütün sahalarýný
ve safhalarýný Ýslamlaþtýrmaktýr.
• En aþaðýlýk ideolojiler,
dine karþý dinleþtirilen ideolojilerdir.
• Korkaklar taviz verirler, cesur insanlar hoþgörülü
olurlar.
• Açýk sözlü, açýk yürekli insandan korkma, korkulacak kiþi içten hesaplý, sinsi
tabiatlý kimsedir.
• Atalarýmýz: “Kusursuz
dost arayan, dostsuz kalýr.”
demiþlerdir. Kusursuz insan
olmaz. Ancak kusurunu
görmeyen, öðüt dinlemeyen
kimseden sakýnmaldýr.
• Matlup olan çok okumak, çok yazmak deðil, faydalý olaný okumak, faydalý
olaný yazmaktýr.
• Öðrendikleri ile amel
etmeyen, ilmin katili; öðrendiklerini baþkalarýna öðretmeyen de ilmin katilidir.
• Çok imkanla çok iþ
yapmayý her kiþi baþarýr, az
imkanla çok iþ yapmayý ise
er kiþi baþarýr.
• Allah için sevmeyene
güvenme, bugün sever, yarýn söver.
• En deðerli hazine zamandýr. Zamaný israf eden,
hayatýný israf etmiþ olur.
• Sev ve teslim ol ki,
mahrem olasýn. Mahrem olmayana sýr kapýsý açýlmaz.
• Rabbine yönel. O zaman göreceksin ki önünde:
- Nefis,
- Þeytan,
- Dünya,
Ýnsan engelleri var. Onlarý aþmadan Rabb’inin katýna
ulaþamayacaðýný idrak et.
Ona göre davran.
• Hizmette sakýn yorgunluk, býkkýnlýk gösterme,
sabret, þükret, devam et, bir
gün menzil-i maksuda ulaþacaksýn.
• En kötü, en zor þartlarda bile sakýn ümidini yitirme. Ümit, müminin ýþýðýdýr.
Bilmez misin en büyük müjdeler en zor günlerde gel-
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:00 Uhr
Seite 36
36
miþtir.
• Sevdalý ve sancýlý olacaksýn. Sevdalý ve sancýlý olmayanlar hizmet edemez,
baþarýlý olamazlar.
• Müminin öncelikli iþi
Ýslam’dýr, kulluktur. Münafýðýn öncelikli meselesi ise
dünyasý ve çýkarlarýdýr.
• Ýzzet; ne mal ve mülk,
ne de makam ve mevkidedir. Ýzzet; kâmil iman, salih
amel, güzel ahlâk ve hizmettedir. Yani en güzel mücadelededir.
• Teþkilatlanýp insanlarýn
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayrýna gayret etmeyen,
manevî aþý almayan, aþýsýz
aðaca benzer, meyvesi olsa
da kekremsi olur, boðaza
durur, safra yapar.
• Yapmýþ olduðun ibadet
ve hizmetin semeresini mi
görmek istiyorsun? Ahlâkýna bak, ahlâkýn ne kadar
Kur’anî ve nebevî ise, ibadet
ve hizmetinin semeresi de o
kadardýr.
• Yaþamak ne güzel! Allah’ýn razý olduðu ameller,
hizmetler yapýlýrsa... Ölmek
ne güzel! Allah yolunda
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
hizmet ederken imanla ölünürse...
• Yirmi birinci asýr müslümanýnýn en büyük hastalýðý, iman zaafiyeti ve dünyevîleþmektir.
• Gerçek ilim, vahiyle çatýþmaz. Ýlim diye ortaya atýlan, temelsiz hezeyan ve saçmalýklar ise Ýslam nazarýnda
murdardýr.
• Adalet özerk olmalýdýr.
Ancak, ehliyetsiz, liyakatsiz,
inanç özgürlüðüne, temel
hak ve hürriyetlere, savunma hakkýna saygýsýz ve
müdâhil olan hakim ve savcýlara özerklik vermek adalete ve millete zulümdür.
• Allah ve ahiret inancý
olmayan kimsenin yapmayacaðý kötülük yoktur.
• Vefasýzla dost olmak,
yýlanla yoldaþ olmaktýr.
• Yalancýyla düþüp kalkmak, serap peþinde koþmaktýr.
• Vitrinlere takýlýp kalma, gözünden akýllý olma,
yapmayacaðýn, yapamayacaðýn þeyi va’detme, az konuþ, öz konuþ, konuþunca
dosya
hakký konuþ, söylediðin hak
sözün arkasýnda dur, kalbinin mutmain olmadýðý iþ
tutma. Unutma! Ýnsan ölür,
aðaç kurur, herkes yaptýðýnýn karþýlýðýný bulur.
• Yöneticiler:
Dinini, tarihini, çaðýný ve
yönetim ilmini çok iyi bilmeli,
Ýnançlý, âdil, dürüst ve
cesur olmalýdýr.
Bu özellikleri taþýmayan
yöneticiler, hem kendilerine,
hem millete zulmetmiþ olurlar.
IGMG Kuzey Bavyera`da
Yarýþmalarýn En Hayýrlýsý
IGMG Kuzey Bavyera
Heilsbronn`da
karne töreni
Ýslam Toplumu Milli Görüþ tarafýndan her yýl düzenli olarak tertiplenen Avrupa Kur’an-ý Kerim Tilavet Yarýþmasýna katýlmak üzere
Kuzey Bavyera Cemiyetleri arasýnda yapýlan Bölge elemesine, ‘gençlerden ve cemaatten’ katýlým göz doldurdu. Yarýþmacý gençler kadar,
veliler, idareciler ve hocalarda doruk noktada heyecanlýydýlar.
IGMG Kuzey Bavyera Bölgesine baðlý
olarak faaliyetlerini sürdüren
Heilsbronn Cemiyetinde yapýlan eðitimin ilk dönemi tamamlandý ve katýlan
talebelere karneleri törenle verildi.
GMG Kuzey Bavyera
Bölgesine baðlý olarak
faaliyetlerini sürdüren
Heilsbronn Cemiyetinde
yapýlan eðitimin ilk dönemi tamamlandý ve katýlan
talebelere karneleri törenle
verildi. 10 kýz ve 26 erkek
talabeye yapýlan eðitim çalýþmasýnda; “Temel Esaslar,
Kur`an-ý Kerim, Siyer, Ahlak vs. dersler verildi.
Hafta sonu düzenlenen
bu çalýþmaya cemiyet mensuplarý büyük ilgi gösterdiler.
Yapýlan karne maresimine velilerin katýlýmý yaný sýra idarecilerde hazýr bulun-
I
Adem Gümüþ-Nürnberg
ölge genelinde hizmet veren cemiyetlerden elenerek gelen toplam 20 yarýþmacýdan; 10 tanesi küçükler katagorisinde ‘10-13 yaþ grubunda’ yarýþtýlar. Ve bu
küçükler katagorisinde Nürnberg Merkez
Camii Öðrencilerinden ‘Muhammed Ahmetoðlu 1. olurken, Treuchtlingen Medine Camiinden Serdar Yücekök 2. oldu. Diðer 10
tanesi ise Büyükler katagorisinde ‘14-18 yaþ
grubunda’ Yarýþtýlar ve bu katagoride ise
gene Nürnberg Merkez Camiinden ‘Fatih
Maraþlýoðlu 1. oldu. Bu katagoride Nürnberg Fatih Camiinden Yasin Dokumacý 2.
oldu.
Proðramýn açýlýþýnda bir konuþma yapan
B
IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal
Demiroðlu, ‘Sizin en hayýrlýnýz, Kur’an-ý
öðrenen ve öðretenlerinizdir’ Hadis-i Þerifini hatýrlatarak, iþte hayýrda yarýþmanýn ne
olduðunu öðrenmek isteyenler Milli Görüþ’ün bu hizmetlerini takip etsin. Her hayýrlý hizmetin ilk adýmýný atarak, hep hayýrda yarýþan Milli Görüþ Teþkilatýna üye olmak demek, bu hizmetlere ortak olmak demektir. Bu teþkilatlarý ilk kuruluþundan günümüze kadar idarecisinden üyesine, hocasýn ve cemaatine vel-hasýl bütün müntesiplerine candan teþekkür ediyor, ölenlerine
rahmet diliyorum. Ýþte ‘Adam gibi adam’
yetiþtirmenin adý budur. Katkýsý olan herkese teþekkür ediyorum dedi.
dular.
Cemiyet Ýmam-Hatibi
Erol Ergün yaptýðý konuþmada; çocuklarýný bu eðitim çalýþmasýna gönderen
ailelere
teþekkür
etti.
IGMG`nin yapmýþ olduðu
eðitim çalýþmalarýnýn önemine de deðinen Erol Ergün hoca; ilk dönem karnelerini alan talebelerin perfonmanslarýndan memnun
olduklarýný ve ikinci dönem de ayný performansýn
devam edeceðine inandýðýný söyledi.
Daha sonra eðitim çalýþmasýna katýlan talebelere
karneleri takdim edildi.
19. sayi sayfalar
29.04.2009
çizginin dili
20:00 Uhr
Seite 37
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mart-März 2007 Safer 1428
37
22
Osmanl›da esnaf
teflkilat›
10
19
ANAHTAR
SÖZCÜK
Ensar taraf›ndan
korunanlar
16
2
24
1
23
25
3
Çocuklu kad›n
27
11
Bir haber
ajans›m›z
17
Kedi’nin ilk hecesi
Orduda emir alan
26
4
Tersi, bir
derecelendirme eki
Bir nota
7
Muhacirlere
yard›m edenler
Tersi,
olgunlaflmam›fl
Yaln›z
Bir erkek ad›
21
Tersi, Kur’an-›
Kerim’de bir sure
Bir erkek ad›
Bir kad›n ad›
Tungstenin
simgesi
Tersi, eskiden otel
Sonuç, bitim
Bir rüzgar ad›
Peygamberimizin
(sav) meclisinde
bulunanlar
‹slam dairesindeki
kifliler
Emtia
Yaradan›m›z
1
5
28
Har
Lakin
Bir tür bafll›k
6
29
Keder
7
Zengine farz olan
bir mali ibadet
23
38
33
30
8
31
9
32
33
10
35
34
11
6
28
36
12
Bir kad›n ad›
35
30
fiöyle
böyle
Benzer
anlam›n
da
32
13
40
simgesi
38
15
27
43
Uzakl›k ifade eder
14
37
Kabe’yi ziyaret
Kötü
Kamer
Bir renk
31
Kâr amaçl›
olmayan yard›m
41
Bir ba¤laç
Orduda emir alan
Bir tür pilav
yap›lan madde
Tersi, doktor
26
Tersi, oto
aksam›ndan
Tersi, hal›’n›n son
hecesi
Alfabemizin 23. harfi
12
Argoda bir hitap
24
olan
Sodyum
18 Yenili¤ini
yitirmifl
’un
39
16
37
40
Yüce
20
45
Üstü kapal› ima
4
2
5
41
17
Bir peygamber
ad›
Tecrübesiz
39
Tersi, suç’un
ünsüzleri
Can›n yongas›
Baston
Bir nota
Bir erkek ad›
Bir soru
14
18
42
44
20
Azot’un simgesi
Sa¤l›kl› her
Müslümana farz
olan bir ibadet
Müminin mirac›
43
19
46
Tersi, dahili
Bir nota
Tat’›n ünsüzleri
Tersi, belirti
Bir evcil hayvan
25
...........mülkün
temelidir.
45
21
Ma¤ara
46
22
36
S›v› ölçü birimi
20:00 Uhr
Müslüman olan
Çözüm
Çarp›lm›fl
vaziyette olan
‹laç
34
Bir soru yap›m eki
13
Bir nota
Toplam
29.04.2009
‹ki’nin ünlüleri
15
Ba¤›fllanma
dilemek
Topluluk
8
Ama
42
44
Genel bilgi birikimi
Saz›n kal›n teli
9
Ok kutusu
3
Müminlerin
ibadetgah›
Kabe’deki siyah
tafl
29
Bir kad›n ad›
Allah’›n (cc) evi
Beceri, ustal›k
19. sayi sayfalar
Seite 38
19. sayi sayfalar
29.04.2009
20:01 Uhr
Seite 39
30.07.2007
Münih
13.08.2007
DÖNÜfi
05.07.2007
26.07.2007
22.07.2007
15.07.2007
15.07.2007
25.07.2007
23.07.2007
02.08.2007
05.08.2007
09.08.2007
Almanya d›fl›
ülkelerden:
1095,- Euro
Almanya:
995,-Euro
Islamische Gemeinschaft Milli Görüfl • ‹slam Toplumu Millî Görüfl. Hac ve Umre Organizasyonu
Boschstr 61-65. 50171 Kerpen Tel:02237 656 310/311 Fax: 02237 656 319• [email protected]
Hacc ve Umre ‘Millî Görüfl’ ile bir baflkad›r
G‹D‹fi:
21.06.2007
12.07.2007
08.07.2007
01.07.2007
01.07.2007
11.07.2007
09.07.2007
19.07.2007
22.07.2007
26.07.2007
20:01 Uhr
GRUP
Düsseldorf
Hamburg
Lyon
Paris
Strasburg
Berlin
Frankfurt
Hannover
Amsterdam
Stuttgart
29.04.2009
Türk Hava Yolları ile Türkiye ba€lantılı uçufl.
Umre dönüflü Türkiye’de ayn› biletle izin yapma imkan›
HEM UMRE HEM TAT‹L
19. sayi sayfalar
Seite 40

Benzer belgeler