10-TAMAM-MERYEM GÜNAY

Transkript

10-TAMAM-MERYEM GÜNAY
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ KARARLARI
IŞIĞINDA ADĐL YARGILANMA HAKKI
Meryem GÜNAY
Nizip Hâkimi
Giriş
Kişinin hakları ve özgürlükleri ya da koruyucu haklar, bireyin
devlete karşı korunan alanının sınırlarını çizen negatif statü haklarıdır.
Devlet açısından bir yetki ve görev yükümlülüğü, kişi yönünden ise hak
bahşeden, hak arama özgürlüğü ve bu kavram içinde yer alan adil
yargılanma hakkı en başta gelen temel haklardandır.
Gerek ulusal gerek uluslararası alanda her dönem güncelliğini
koruyan, yargılamanın insan haklarına uygun ve hukukun üstünlüğü ilkesine
bağlı şekilde yapılmasının, böylece insan hak ve özgürlüklerinin güvence
altına alınmasının garantisi olan ve adalet mekanizması önünde
kullanılabilecek hakları içeren adil yargılanma hakkı, Avrupa Đnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre;
herkes medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir.
AĐHS’nin 6/1 fıkrasında sözü edilen adil yargılanma hakkı,
demokratik toplum düzeninin ve hukuk devletinin olmazsa olmaz
unsurlarından biridir ve hem cezai hem de medeni ve idari uyuşmazlıkların
söz konusu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak hakları içermektedir.
Birinci fıkrada yazılı “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri
tarafından yargılanma hakkı” yasa ile dava konusu uyuşmazlığın
doğumundan önce kurulmuş, başka bir kişi yahut organdan emir almadan,
özellikle yürütme erki ve tarafların etki alanı dışında olan, taraflar düzeyinde,
onların leh ve aleyhinde bir duyguya ya da çıkara sahip olmayan
mahkemeler tarafından yargılanma hakkını ifade etmekte; “makul bir sürede
yargılanma hakkı” yargılama işlemlerinin sürüncemede bırakılmaksızın
mümkün olan en kısa sürede görülmesini hedeflemekte; “aleni yargılanma
hakkı” ise yargılamanın görünürlüğünü ve saydamlığını sağlayarak
kamunun adalet mekanizmasına olan güvenini pekiştirerek keyfiliğe müsait
gizli yargılamayı önleme amacını gütmektedir.
Biz de çalışmamızda adil yargılanma hakkını ele alacağız. Đlk olarak
adil yargılanma hakkının tanımı, kapsamı ve uygulama alanı üzerinde
duracağız. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar ve ceza
234
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
hukuku ile ilgili davalar hakkında kısa bilgiler verildikten sonra da, madde
metninde açıkça belirtilen ve adil yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen
“kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yerinde yargılanma”,
“makul sürede yargılanma” ve “aleni yargılanma” haklarını inceleyeceğiz.
I. Adil yargılanma hakkının tanımı, kapsamı ve uygulama alanı
A. Tanım ve kapsam
Adil yargılanma hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından tanınmış;
hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan,
bireylerin yargılanma sürecinde hukuksuz ve keyfi hak kısıtlamasına veya
temel haklardan ve özgürlüklerden mahrum kalmasına engel olmak
amacıyla tasarlanmış haklar ve ilkeler bütünüdür.(1)
Adil yargılanma hakkı, insan hakları konusunu bütün dünyaya mal
eden ve Türkiye’nin de taraf olduğu 1948 tarihli Đnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi ile tanınarak, evrensel bir ilke haline getirilmiştir. ĐHEB’in “Adil
Yargılanma Hakkı” başlıklı 10 uncu maddesine göre; “Herkes, hakları ve
yükümlülükleri ile hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasında
bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni olarak tam bir
eşitlikle yargılanma hakkına sahiptir.”
Adil yargılanma hakkı, uluslararası geçerliliği ve tarafları
bağlayıcılığı olan bir sözleşme hükmü kimliğindeki ifadesini, 04.11.1950’de
Roma’da imzalanan ve 03.05.1953 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Đnsan
Hakları Sözleşmesinde bulmaktadır.(2)
AĐHS’nin 6 ncı maddesinde adil yargılanma hakkı düzenlenmektedir.
Bu maddeye göre; herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası
konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar aleni olarak verilir. Ancak,
demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik
yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel
hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya
(1)
Osman Doğru; Atilla Nalbant; (2012), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama
ve Önemli Kararlar, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından
Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Ankara, s. 609; Feyyaz Gölcüklü; (OcakHaziran 1994), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil Yargılanma, AÜSBFD,
(Đlhan Öztrak’a Armağan), Cilt 49, No: 1-2, Ankara, s. 200-202.
(2)
Necmeddin Özmen; (2007), Adil Yargılanma Đlkesinin Gelişim Süreci ve Avrupa
Đnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniveristesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, s. 23.
235
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz
olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya
kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
1982 Anayasasının 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin
“...insan haklarına saygılı … bir hukuk devleti” olduğu, 19 uncu maddesinde “tutuklanan kişinin, adil ve hakkaniyete uygun bir yargılamanın
gereklerinden olan makul süre içerisinde yargılanmayı isteme hakkı”
olduğu, 36 ncı maddesinde “hak arama hürriyeti”, 37 nci maddesinde
“kanuni hakim güvencesi”, 38 inci maddesinde “suçsuzluk (masumiyet)
karinesi”, 138 inci maddesinde “mahkemelerin bağımsızlığı”, 141 inci
maddesinde “duruşmaların açık ve karaların gerekçeli olması” ve 142 nci
maddesinde “mahkemelerin kanunla kurulacağı” hususları ifade edilmekle
birlikte 90 ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınması yönünde
düzenleme yapılmıştır. Böylece AĐHS’nin 6 ncı maddesi Türk hukuku
bakımından da bağlayıcılık arz eden ve öncelikli uygulanması gereken bir
hüküm haline gelmiştir.(3)
Adil yargılanma hakkı, hem cezai hem de medeni ve idari
uyuşmazlıkların konu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak hakları
içermektedir. Birinci fıkrada yazılı “hukuken kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir yargı yeri tarafından yargılanma hakkı”(4) davayı görmekte olan yargı
yerinin niteliklerine işaret etmekte, “makul bir sürede yargılanma hakkı”
davanın kısa sürede görülmesini hedeflemekte, “aleni karar hakkı”
yargılamanın görünürlüğünü sağlayarak kamunun adalet mekanizmasına
olan güvenini pekiştirmektedir.(5)
Adil yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen haklardan bir kısmı
madde metninde açıkça belirtilmiş, bir kısmı da sözleşme organlarınca
(3)
Hatice Yüksel; (2010), Uluslararası Sözleşmelerde ve Türk Hukukunda Adil
Yargılanma Hakkı, Başbakanlık Uzmanlık Tezi, Ankara, s. 3.
(4)
Bu hüküm 6 ncı maddenin yargılama öncesi aşama ile ilgilenmediği anlamına
gelmemektedir. “...ceza davalarında, 6 ncı maddesinin esas amacı her ne kadar
yöneltilen suçlama hakkında karar vermeye yetkili bir mahkemede adil yargılanmayı
sağlamak ise de bu, 6 ncı maddesinin yargılama öncesi takibatta hiç uygulanmayacağı
anlamına gelmez. Dolayısıyla, 6 ncı madde ve özellikle de üçüncü fıkrası dava henüz
açılmadan önce de geçerlidir. Zira başta bu hükümlere uyulmazsa yargılamanın
hakkaniyeti ciddi şekilde olumsuz etkilenebilir.” Bkz.,http://hudoc.echr.coe.int/sites/
eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Imbrioscia”],”itemid”:[“001-57852”]}.
(5)
Doğru; Nalbant; s. 612.
236
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
madde metnine zımnen dahil haklar olarak kabul edilmiştir.(6) Bu kavram
yargılama tekeline sahip olan devletin, bu faaliyetinde uyması gereken tüm
kural ve unsurları içerdiğinden hukukun üstünlüğü ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.(7) Bu bağlamda, adil yargılanma hakkı demokratik toplum
düzeninin olmazsa olmaz unsurlarından birisidir ve numerus clausus( 8 )
prensibinin söz konusu olduğu bir alan değildir.(9)
Yargılama sonucunun adil olması AĐHS’nin 6 ncı maddesinde
hedeflenen bir gaye değildir. Sözleşmede ifade edilmek istenen ve
amaçlanan, adil sonuca ulaşırken dürüst yolların kullanılması, suç isnadı
altında bulunan kişinin 6 ncı madde kapsamındaki haklardan
faydalandırılmasıdır.(10)
B. Uygulama alanı
AĐHS’nin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, hem hukuk hem de
cezai uyuşmazlıkların konu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak haklar
belirtilmişken, ikinci ve üçüncü fıkralarda sadece cezai uyuşmazlıklarda ileri
sürülebilen haklar düzenlenmiştir. Dolayısıyla, AĐHS’nin 6 ncı maddesi,
konusu “medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili nizalar” ve “cezai alanda
(6)
Örneğin, 6 ncı maddenin metninde yer almasa da, Đnsan Haklarının ve Temel
Özgürlüklerinin Korunmasına Đlişkin Sözleşmeye Ek 7 Numaralı Protokolün 2 nci
maddesindeki cezai konularda üst başvuru (temyiz) hakkı, aynı protokolün 4 üncü
maddesindeki iki kez yargılanmama ve cezalandırılamama hakkı adil yargılanma
hakkını bütünleyen haklardır. Doğru; Nalbant; s. 609; Gölcüklü; s. 200.
(7)
AĐHM’nin, Delcourt/Belçika davasının kararında beyan edildiği üzere; “Adil
yargılanma hakkının unsurlarının ne olduğu belirlenirken, AĐHS’nin 6. md/1. fıkrasının
dar şekilde yorumlanması, bu hükmün amacına ve ruhuna uygun kabul edilmemektedir.
Çünkü demokratik bir toplumda, adil yargılanma hakkı yani adaletin hakkaniyete uygun
olarak yerine getirilme hakkı, çok önemli bir yere sahiptir”, bkz.
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“delcourt”],”itemid”
:[“001-57467”]}; Nuala Mole; Catharina Harby; (2006), The Right To A Fair Trial: A
Guide To The Implementation Of Article 6 Of The European Convention On Human
Rights, Human Rights Handbooks, No. 3 (Council of Europe Publishing, Strasbourg,
s. 9.; Karen Reid; (2000), Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri, Çev. Bahar Öcal
Düzgören, Đstanbul, s. 27.
(8)
Numerus Clausus; Tahdidi, sınırlı (sayıda) anlamına gelmektedir.
(9)
Çetin Aşçıoğlu; Yargıda Temel Sorun, Doğru ve Güvenli Yargılama Hakkı, Yeni
Türkiye Dergisi Đnsan Hakları Özel Sayısı, Sayı 22, s. 926.
(10)
“Yargılamanın sonucunun adil olması AĐHS’nin 6 ncı maddesinde hedeflenen bir
şey olamaz. Sözleşmenin ifade etmek istediği şey sudur: Adil sonuca ulaşırken dürüst
yolları kullanacaksınız. Adamı döversiniz, sonra küfredersiniz bir şekilde gerçeği
söyletirsiniz, neticede vermiş olduğunuz hüküm; o kişi suçu işlediği için adil olur ve bu
sizin tatbikatınıza da uygundur. Ama bu dürüst, doğru bir yargılama değildir.”, Sulhi
Dönmezer; Yargı Reformu 2000 Sempozyumu, Đzmir, s. 339.
237
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
yöneltilen suçlamalar” olan uyuşmazlıkların karara bağlanması halinde
uygulanabilecektir.
AĐHS’nin 6 ncı maddesinde, adil yargılanma hakkının uygulama
alanı, “medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlığın” ve “bir suç
isnadının” karara bağlanması bağlamında ele alındığından, öncelikle karara
bağlanacak uyuşmazlığı(11) doğuran bir hak ve yükümlülüğün mevcut olması,
bu hak ve yükümlülüğün ulusal hukukta temellerinin olması,( 12 )
uyuşmazlığın karara bağlanması ve yargılamanın sonucunun söz konusu
hakkı doğrudan belirleyici olması(13) gereklidir.
( 11 )
Benthem/Hollanda davasının kararında (23 Ekim 1985, Seri A No.97, s.15,
paragraf 32), AĐHM “uyuşmazlık” kavramına ilişkin içtihadını özetlemiştir: AĐHM’nin
içtihadından doğan ilkelerin arasında şunlar bulunur: “(a) Sözleşmenin ruhuyla uygun
düşmesi için “uyuşmazlık” (dispute-contestation) sözcüğünün “aşırı teknik anlamda ele
alınmaması” ve “şekli olmaktan çok maddi bir anlayışla” yorumlanması gerektiği
belirtilmiştir. (b) “Uyuşmazlık” (dispute) sadece “(...) hakkın fiili varlığına” ilişkin
olabileceği gibi, kapsamı ya da kullanılma biçimiyle de ilgili olabilir. Gerek “maddi
meseleleri” gerekse “hukuki meseleleri” kapsayabilir. (c) “Uyuşmazlık” (dispute)
gerçekten var olmalı ve ciddi bir niteliğe sahip bulunmalıdır. (d) 16 Temmuz 1971
tarihli Ringeisen kararına göre, “ medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklar”
(Đngilizce’de: “disputes over civil rights and obligations”; Fransızca’da:
“contestations sur (des) droits et obligations de caractère civil”) ifadesi sonucu bu
[türlü] hak ve yükümlülükler için belirleyici nitelikte olan tüm yargılamaları içerir.”.
Ancak, 6 ncı maddesinin birinci fıkra hükümlerinin geçerli olması için yüzeysel bir
bağlantı veya uzak sonuçlar yeterli değildir. Medeni hak ve yükümlülüklerin
“uyuşmazlığın” (dispute) konusu –ya da konularından biri– olması, davanın sonucunun
bu tür bir hak için doğrudan belirleyici olması gerekir. Bkz. Gilles Dutertre; (2003),
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları,
Almanya, s. 141.
( 12 )
Bu hak ve yükümlülüklerin iç hukukta bir temelinin olması, en azından
tartışılabilir olması yani ulusal hukukça hak olarak tanınması zorunluluğu dikkate
alınması gerekli faktörlerdir. Ancak sözleşme bakımından belirleyici değildir.
Mahkemeye göre, “kişisel hak ve yükümlülükler” veya “suç isnadı” kavramları
sözleşmenin özerk kavramlarındandır. Mahkeme, bir uyuşmazlığın bu kavramlara giren
bir uyuşmazlık olup olmadığını serbestçe değerlendirir; böylece devletin aslında kişisel
hak veya yükümlülükler veya suç isnadıyla ilgili olan bir uyuşmazlığı bu alanların
dışına taşıyan bir düzenleme yaparak 6 ncı maddedeki hakların uygulanamaz hale
getirilmesini engeller. Dolayısıyla bir uyuşmazlığın iç hukuktaki nitelendirmesi dikkate
alınması gereken bir faktördür, ancak Sözleşme bakımından belirleyici değildir. Doğru;
Nalbant; s. 611.
(13)
Yargılama sonucunun söz konusu hak ile zayıf bir bağlantısının olması halinde
AĐHS’nin 6/1 fıkrası uygulama alanı bulamayacaktır. Örneğin, AĐHM nükleer bir güç
istasyonunun işletme lisansının uzatılmasının hukukiliğine karşı açılan bir davanın,
sözleşmenin 6/1 fıkrası kapsamına girmediğine, çünkü yaşamın, maddi bütünlüğün ve
mülkiyetin korunması hakları ile uzatma kararları arasında çok zayıf ve uzak bir
238
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi medeni hak ve yükümlülükler ile
suç isnadı kavramlarını tüm sözleşmeci tarafları bağlayacak bir otonom
kavram(notion a’utonome) olarak kabul etmiştir.(14) AĐHM bu kavramları
yorumlarken maddi kritere başvurmuş, yani yargılamaya konu teşkil eden
hak yahut iddianın özünü yani dava konusunu esas almıştır. AĐHM, adı
geçen kavramları anlamlandırırken tüm durum ve ihtimalleri kapsayacak
soyut ve genel bir formül vermekten ziyade, her somut olayı kendi özel
şartları içinde değerlendirerek bir sonuca varmaktadır.(15)
1. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar
Medeni hak ve yükümlülük kavramlarının kapsamını net olarak
belirlemek güç olmakla birlikte, medeni hak ve yükümlülük kavramının
genel olarak özel kişilerin arasındaki uyuşmazlıkları kapsadığı söylenebilir.
Özellikle bireylerin medeni hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku
kapsamındaki işlemlerinden (örneğin haksız fiil veya sözleşmeye aykırı
davranıştan, aile, miras, mülkiyet ve eşya hukukundan) kaynaklanan
anlaşmazlıklar adil yargılanma hakkına konu olabilir.(16)
Đdare hukukunun uygulandığı özel kişiler ile devlet arasındaki eylem
ve işlemlere yönelik uyuşmazlıkların ise, AĐHS 6 ncı maddenin birinci
fıkrasının kapsamına girip girmeyeceği tartışılmalıdır.(17) AĐHM’nin yerleşik
bağlantı bulunduğuna, başvurucuların sadece belirli olan değil fakat her şeyden öte
yakın olan bir tehlikeye kişisel olarak maruz bırakıldıklarını gösteremediklerine karar
vermiştir.
Bkz.
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:
[“Balmer-Schafroth”],”itemid”:[“001-58084”]}.
(14)
Robin C.A.White; Clare Ovey; (2010), The European Convention on Human
Rights, 5.th Edition, Oxford, s. 243.
(15)
Gölcüklü; s. 203.
(16)
Safa Reisoğlu; (2001), Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları, Đstanbul, s. 104;
Ayrıca AĐHM, “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının sadece davalı Devletin iç
hukukuyla bağlantılı olarak yorumlanamayacağını, “medeni hak ve yükümlülükler”
kavramının özerk bir kavram olduğunu, ancak ilgili Devlet’in mevzuatının bu bağlamda
önem taşımadığının da düşünülemeyeceği, bir hakkın Sözleşme kapsamındaki
anlamıyla medeni olarak algılanıp algılanmayacağı, ilgili Devlet’in iç hukukundaki
yasal sınıflandırılmasına değil, maddi içeriğine ve ilgili hakkın etkilerine dayanılarak
kararlaştırılması gerektiğine karar vermiştir. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/
search.aspx#{“fulltext”:[“König”]}.
( 17 )
Bu konudaki tartışma ve görüşler için bkz. Başar Başaran; (2007), Adil
Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara, s. 41; Sibel Đnceoğlu; (2005),
Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı Kamu ve Özel
Hukuk Alanlarında Ortak Yargısal Hak ve Đlkeler, Đstanbul, s. 13-14; Durmuş Tezcan;
Mustafa Ruhan Erdem; Oğuz Sancaktar; (2004), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi
Işığında Türkiye’nin Đnsan Hakları Sorunu, Ankara, s. 317.
239
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
içtihatlarına göre, 6 ncı maddenin sağladığı güvencelerden yararlanma
imkânının ne zaman doğacağı hakkın veya ödevin niteliği ile içeriğine göre
belirlenmelidir.( 18 ) AĐHM’nin Ringeisen( 19 ) kararında, AĐHS’nin 6 ncı
maddesinin, medeni hak ve yükümlülükler bakımından belirleyici olan
yargılamaları kapsadığını, devletin işlemini dayandırdığı yasanın idare
hukukuna girip girmemesinin ve bu konuda karar veren otoritenin bir
mahkeme veya idari kuruluş olmasının bir öneminin bulunmadığını,
dolayısıyla hakkın niteliğinin düzenleme ve yargılama şeklinden bağımsız
olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça belirtilmiştir.
Đdarenin kamu hukuku düzeyinde yer alan işlem ve kararları ile ilgili
davalarda, idarenin işlemiyle müdahale ettiği hak ve yükümlülük, mali ya da
malvarlığına ilişkin ise veya müdahale başvurucu bakımından mali sonuçlar
doğuruyor ise kural olarak AĐHS’nin 6 ncı maddesi uygulama alanı
bulacaktır.
AĐHM’ye göre 6 ncı madde medeni hak ve borçlara (örneğin
mülkiyet hakkına, idarenin kusurundan doğan zararın tazminine, iş
sözleşmesinin feshine, işten çıkarmaya) ilişkin idari işlemlerden doğan
anlaşmazlıklara da uygulanabilir. Yine mahkemenin vermiş olduğu
kararlardan yola çıkarak kamu hukuku özellikleri olmasına rağmen
kamulaştırma, kamu ihalesi sonucu alınan tarım arazisinin kullanma izninin
iptali, bir bölgenin yapılaşma planında değişiklik yapılmasına itiraz,
mülkiyet hakkının kullanımı alanında sonuç doğuran idari işlemler,( 20 )
alkollü içeceklerin satılması, taksi işletilmesi gibi konulara ilişkin ticari
(18)
Kerem Altıparmak; (Ocak-Aralık 1998), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin
6 ncı Maddesinin Uygulama Alanı, AÜSBFD. Cilt 53, No: 1-4, s. 12.
(
19
)
Bkz. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:
[“Ringeisen”],”itemid”:[“001-57565”]}.
( 20 )
Bu konuda AĐHM’in Sporrong ve Lönnroth/Đsveç davası örnek olarak
gösterilebilir. Bu davada, Stockholm şehrine birkaç yıl boyunca belli mülkleri
kamulaştırma imkânı sağlayan izinler verilmiştir. Bu izinlerle birlikte mülk sahiplerine
de inşaat yasağı getirilmiştir. AĐHM kararında şöyle denilmektedir: Kamulaştırmada
mülk sahiplerinin mülklerini kullanma ve tasarruf hakları saklı kalmakla birlikte,
uygulamada bunların yapılabilmesi imkânı önemli ölçüde azaltmıştır. Aynı zamanda,
kamulaştırmanın hukuka uygun olacağını peşinen kabul etmekle ve Stockholm şehrine,
uygun gördüğü herhangi bir anda kamulaştırmalara başlama yetkisi vermekle
mülkiyetin özü de etkilenmiştir. Böylece, başvurucuların mülkiyet hakkı belirsiz ve geri
alınabilir bir hale gelmiştir. Ayrıca inşaat yasağı getirilmiş olması da kuşkusuz,
başvurucuların mülklerini kullanma hakkını kısıtlamıştır. Dolayısıyla, başvurucuların
mülkiyet hakkına bir müdahale gerçekleşmiştir ve Komisyon’un haklı olarak
vurguladığı gibi, bu müdahalenin sonuçları, kamulaştırma izinlerinin ve inşaat
yasaklarının uzun süreli olarak bir arada kullanılmasıyla hiç şüphesiz daha ciddi bir
özellik kazanmıştır. Bkz. Dutertre; s. 314.
240
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
faaliyet ruhsatlarının iptalleri,(21) bir meslek, sanat veya başka bir iktisadi
faaliyetin yürütülmesi ile ilgili idari kararlar(22) medeni hak ve yükümlülük
olarak değerlendirilmiş ve hükmün kapsamına alınmıştır.
Devletin aile yaşamına, yaşama hakkına, fiziksel bütünlüğe, kişi
özgürlüğüne, özel yaşama, ifade ve toplanma özgürlüğüne ve örgütlenme
özgürlüğüne müdahaleleri de AĐHS 6 ncı maddenin uygulanabileceği kişisel
hak ve uyuşmazlıklara gösterilebilecek örneklerdendir.
(21)
Bu konuda AĐHM’in Pudas/Đsveç davası örnek olarak gösterilebilir. Bu davada,
başvurucu belli hatlarda taksi işletmek için bir ruhsat almıştır. Bu ruhsat, aksine bir
bildirim olmadığı sürece geçerlidir. Daha sonra, bir şirkete aynı hatları kapsayan bir
ruhsat verilmiş ve başvurucuya verilen ruhsat iptal edilmiştir. Davalı devlet, ulusal
hukukta söz konusu türdeki ruhsatların belirli koşulları yerine getiren herkese verilmesi
konusuna ilişkin hiçbir hak sağlanmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca, ruhsatın
başvurucunun lehine bir “hak” oluşturmadığı, zira sabit bir süre için değil, “aksine bir
bildirim olmadığı takdirde” geçerli olduğu görüşü dile getirilmiştir. Nihayet, hükümetin
savunmasında bu iptalin yargı denetimine tabi olmayan idari politika
değerlendirmelerinin neticesi olduğu söylenmektedir. AĐHM şunları belirtmiştir:
Mahkeme, ruhsat alan başvurucunun, ruhsatla bağlantılı bazı haklara sahip olduğu
konusunda Komisyon’a katılmaktadır. Öncelikle, bu ruhsat, iptal edilebilme ihtimaline
tâbi olmak üzere, ruhsatta belirtilen ve iç hukuktaki şartlar uyarınca başvurucuya bir
ulaştırma hizmeti gerçekleştirilmesi için yetki verilmesini kapsayan bir “hak”
içermektedir. Ruhsatın hangi şartlara göre iptal edilebileceğinin belirtilemediği ve
yasanın iptale ilişkin belli bir takdir yetkisi tanıdığı doğrudur; ancak genel kabul gören
hukuki ve idari ilkeler çerçevesinde yetkililer, bu bağlamda hiçbir kısıtlamaya tabi
olmayan bir takdir yetkisine sahip değillerdir. Başvurucunun Đsveç hukuku uyarınca
ruhsatı ile işine devam edebilme hakkına sahip olduğunu ileri sürmesi makul ve
savunulabilirdir. Bkz (Pudas/Đsveç davası 21 Ekim 1987 tarihli karar, Başvuru No.
10426/83, Seri A No. 125-A, paragraph 34), Dutertre; s. 144.
(22)
Tabipler Odası Đl Kurulu tarafından haklarında verilen meslekten men cezaları ile
geçici bir süre doktorluk yapma haklarından yoksun kalan Dr. Albret ve DR. Le Compte
ile ilgili olarak Mahkeme, disiplin yargılamasının kural olarak, “medeni hakları ve
yükümlülükler” üzerinde bir uyuşmazlığa yol açmadığını; ancak bazı koşullarda
durumun tersine olabileceğini ayrıca, uyuşmazlığın medeni haklar ve yükümlülükler ile
ilgili olduğu, bir başka deyişle yargılamanın sonucunun böyle bir hak bakımından
belirleyici olduğunun gösterilmesi gerektiğini teyit etmiş, dava konusu ile ilgili olarak;
söz konusu hakkın, tıp mesleğini icraya devam etme hakkı olduğunu not ederek bunun
özel bir hak olduğunu, dolayısıyla Sözleşmenin 6 ncı maddesi anlamında kişisel bir
hakkın bulunduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle Mahkeme, Sözleşmenin 6/1 inci
maddesinin uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır. Başvurucuların durumunda
olduğu gibi, mesleği icra etmeyi sürdürme hakkı, kamu yararına yapılan bir meslek
olarak tıp mesleğinin özgün bir niteliğe sahip olmasına ve mensuplarına özel bazı
ödevler yüklemesine rağmen, kişisel nitelikte ve dolayısıyla Sözleşmenin 6/1 inci
maddesi anlamında medeni bir hak oluşturmaktadır. (Albert and Le Compte v/Belgium.)
Bkz. Osman Doğru; (2004), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Đçtihatları, Cilt 1,
Đstanbul, s. 541-542.
241
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
Diğer
taraftan,
vergi
ödeme
yükümlülüğünden
doğan
uyuşmazlıklarda, vergi ödeyen ile vergi makamı arasındaki ilişkinin kamusal
niteliği ağır bastığından 6 ncı madde uygulanmaz. Bu madde kapsamında
uygulama alanı bulunmayan diğer haklara örnek olarak, siyasal haklar ve
yükümlülükler, devletin araştırma fonları ve kamu fonlarından yapılan bazı
ödemeler, yabancıların ülkeye kabulü veya sınır dışı edilmesi veya
vatandaşlık, askerlik hizmetine ilişkin uyuşmazlıklar, bir uluslararası
sözleşmenin devlet tarafından onaylanmasına, yargılamanın yenilenmesine
ilişkin uyuşmazlıklar verilebilir.(23)
2. Ceza hukuku ile ilgili davalar (suç isnadı)
AĐHS’nin 6 ncı maddesinin uygulanacağı diğer bir alan da ceza
yargılaması, yani bir kişi aleyhine suç sebebiyle soruşturma aşamasına
geçilmiş bulunulmasıdır. “Suç isnadı” kavramı da “medeni hak” kavramı
gibi
üye
devletlerin
ulusal
hukuk
sistemlerinde
kullanılan
sınıflandırmalardan ayrı, “özerk” bir anlama sahiptir.(24) AĐHM’ye göre, suç
isnadı kavramı, “bir kimseye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından resmen bildirilmesi” olarak tanımlanabilir.(25)
Bir suç isnadının 6 ncı madde kapsamındaki suç isnadına ilişkin olup
olmadığını belirlemek için üç ölçüt belirlenmiştir. Birincisi suçun iç
hukuktaki yeri, ikincisi suçun gerçek niteliği ve üçüncüsü de suç için
öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığıdır.(26)
(23)
Đnceoğlu; s. 58-61; Feyyaz Gölcüklü; Şeref Gözübüyük; (2003), Avrupa Đnsan
Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara, s. 245; Murat Şenel; (2008), Đnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara,
s. 47.)
(24)
“Devletin mevzuatı tabii ki ilgilidir, ancak başvurucu hakkında bir suç isnadı
bulunup bulunmadığı belirlenirken sadece bir başlangıç noktası olmaktan öte gidemez.
Demokratik bir toplumda adil yargılanma hakkının işgal ettiği öncelikli mevki, 6 ncı
maddede geçen isnat kavramına biçimsel olmaktan çok maddi bir anlam
kazandırmaktadır; bu durum, 6 ncı madde anlamında bir isnat bulunup bulunmadığını
belirlemek için, Mahkemeyi görünenlerin ardına bakmaya ve söz konusu usul
hakkındaki gerçekleri incelemeye zorlamaktadır. Başvurucunun iç hukuk kurallarına
göre durumu, Sözleşmenin 6 ncı maddesinin amacı ve gayesi ışığında incelenmelidir.”
(Adolf v./Austria- 8269/78 (1982) ECHR 2 (26 March 1982.) Bkz. Doğru; s. 456;
White/Ovey s. 243; David Haris; Michael O’boyle; Colin Warbrick; (2009), Law Of
The European Convention on Human Rigts, Oxford, s. 205.
( 25 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“deweer”],”ite
mid”:[“001-57469”]}.
( 26 )
Mahkeme, bir kişiye 6 ncı madde bağlamında “cezai alanda bir suçlama
yöneltilip yöneltilmediğini” kararlaştırırken göz önünde bulundurulması gereken üç
kıstas tespit etmiştir. Bunlar, ulusal hukuk kapsamında suçun hangi sınıflandırmaya
242
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
Suçun iç hukuktaki yeri açısından ulusal mevzuatın suç saydığı
fiiller aynı zamanda AĐHS uygulamasında da suçtur ve bu suça ilişkin
yargılama madde kapsamına girecektir. Buna karşılık ulusal kanunun suç
olarak nitelemediği bir fiil (örneğin disiplin kabahati) sözleşmedeki
anlamında suç teşkil edebilecek ve bu sıfatla 6 ncı maddenin uygulama
alanına girebilecektir.(27)
Suçun niteliği saptanırken bazı hususlar dikkate alınmalıdır.
Öncelikle ihlal edilen normun kapsamı, yani söz konusu normun sadece
belirli bir kişi grubuna mı yoksa herkese mi uygulandığı, davanın kanunen
infaz yetkileri bulunan bir kamu organı tarafından açılıp açılmadığı, hukuk
kuralının caydırma veya cezalandırma amacı bulunup bulunmadığı, cezanın
verilmesinin bir suçluluk tespitine dayanıp dayanmadığı, söz konusu
eylemin sözleşmeye taraf diğer devletlerde nasıl sınıflandırılmış olduğu,
ilgili suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerliği, uygulanan usullerin
özellikleri ve bu usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere
benzerliği veya bağlantısı belirlenmelidir.(28)
Öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığı ölçütü ise, AĐHM tarafından
iki şekilde ele alınmaktadır. Birincisi cezanın niteliği ve amacı, ikincisi de
cezanın ağırlığıdır. Cezanın niteliği ve amacı açısından cezaların verilişinde
güdülen gayeler ön plana çıkmaktadır. AĐHM’ye göre, hukukun üstünlüğüne
bağlı toplumlarda, niteliği, süresi, infaz tarzı bakımından önemli bir zarar
girdiği, suçun niteliği ve ilgili kişinin çarptırılabilme riski olan cezanın niteliği ve
ağırlık derecesidir (bkz. Öztürk/Almanya davası, 21 Şubat 1984 tarihli karar,
Seri A No. 73, s. 18, paragraf 50). Dutertre; s. 152.
(27)
Mahkeme, Campbell ve Fell/Birleşik Krallık davasında AĐHM Engel davasında
belirlenen ilkeleri hatırlatmıştır. Mahkeme, “suç isnadı” kavramının 6 ncı madde
kapsamındaki “özerkliğine” dikkati çektikten sonra, şu ilkeleri belirtmiştir.
a) Sözleşmenin Sözleşmeci Devletler’in ceza hukuku ile disiplin hukuku arasında bir
fark oluşturması ya da bunu gözetmesi veya bir ayrım getirmesi Sözleşme’ye aykırı
olmamakla beraber, bu suretle yapılan sınıflandırma Sözleşme açısından belirleyici
değildir. b) Eğer Sözleşmeci Devletlerin kendi takdirlerini kullanarak bir suçun ceza
değil de disiplin hukuku kapsamında değerlendirilmesi yoluyla bu suçu 6 ncı ve 7 nci
maddelerin temel hükümlerinin kapsamı dışında bırakmaları mümkün olursa, bu
hükümlerin uygulanması da Devletlerin egemen iradelerine tabi kılınmış olur. Bu
ölçüde geniş serbestlik, Sözleşme’nin konu ve amacına uygun olmayan sonuçlara yol
açabilir.” Dutertre; s. 151-152; Gölcüklü; s. 207; Đnceoğlu; s. 84, Gölcüklü;:
Gözübüyük; s. 248;
(28)
Đnceoğlu; s.19-20, Doğru; Nalbant; s. 617.
243
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
doğurmayanları dışında caydırıcı bir amaçla verilen bütün özgürlükten
yoksun bırakma yaptırımları cezai alana girmektedir.(29)
II. Adil yargılanma hakkının unsurları
AĐHS’nin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında herkesin “…yasayla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde ve kamuya açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip”
olduğu belirtilmektedir. Söz konusu fıkrada, adil yargılama kavramını
oluşturan unsurların bir kısmı açıkça sayılmıştır. Bu maddeye göre adil
yargılanma hakkının unsurları yasal, bağımsız ve tarafsız mahkemede
yargılanma hakkı, makul bir süre içerisinde yargılanma hakkı ve aleni
surette yargılanma hakkıdır.
A. Mahkemenin yasayla kurulmuş olması
Medeni hak ve yükümlülük ve cezai isnatlara ilişkin uyuşmazlıklar
AĐHS uyarınca yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından karara bağlanmalıdır.(30)
AĐHM’ye göre mahkeme, yasa ile kurulmuş, taraflara ve yürütme
organına karşı bağımsız ve tarafsız, yetki ve görevine giren konularda,
belirli bir usule göre yürüttüğü yargılamadan sonra, hukuk kurallarına
dayanarak bağlayıcı ve infaz kabiliyetine haiz karar veren bir merciidir.(31)
Yasa ile kurulmuş yargı yeri tarafından yargılanma hakkı, yargı
yerlerinin kuruluş ve yetkilerinin ve izleyecekleri yargılama usulünün, yasa
yoluyla ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce saptanması anlamına
gelmektedir.
Anayasanın 142 nci maddesinde de mahkemelerin kuruluşunun,
görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Yine Anayasanın 37 nci maddesinde de
hiç kimsenin kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne
çıkarılamayacağı ve bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü
mercilerin kurulamayacağı ifade edilmiştir. Böylece yargılama mercilerinin
kişi ya da olaya göre oluşturulması ve muhtemel keyfiliklerin önlenmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 38 inci maddesi ve AĐHS’nin 7 nci
( 29 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“engel”],”item
id”:[“001-57479”]}.
( 30 )
Murat Yüksel; (Mayıs–2004), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı Üzerine Bir Đnceleme, Legal Hukuk Dergisi,
Sayı 17, s. 1280.
( 31 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“belilos”],”ite
mid”:[“001-57434”]}.
244
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
maddesinde yer alan “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca, sanığın
suçun işlendiği sırada var olan görevli-yetkili bir mahkemeden başka yerde
yargılanamayacağı hükme bağlanmıştır.
B. Mahkemenin bağımsız olması
Adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından olan mahkemelerin
bağımsız olması, yargı organının herhangi bir kişi, kurum ya da organdan
emir ve talimat almadan, özellikle yasama ve yürütme organları ve dış
etkenlerin (ekonomik ve sosyal gruplar ile medya organları dâhil) baskısı
altında olmadan, özgürce karar verebilmesini ifade eder.(32)
AĐHM, mahkemenin yürütmeden ve davanın taraflarından
“bağımsız” sayılıp sayılmayacağını belirlerken, üyelerin atanma biçimini,
görev sürelerini, dışarıdan gelebilecek baskılara karşı güvencelerin varlığını
ve bu merciin bağımsız olduğu görüntüsü verip vermediği hususlarını
dikkate alır.(33) AĐHM sayılan unsurların tamamını birlikte değerlendirmek
suretiyle mahkemelerin bağımsız olup olmadıklarına karar vermektedir.
Örneğin, mahkeme üyelerinin bir bakan veya hükümet kararı veya tavsiyesi
ile atanması her zaman bağımsızlık ilkesine aykırı düşmez. Ancak bir
memurun üye olarak katıldığı bir “yargı makamı” önünde, amirinin davacı
olarak görev üstlenmesi. bu merciin yeterli bağımsızlık görüntüsü vermediği
için, “bağımsız mahkeme” sayılmasına engeldir.(34)
(32)
White; Ovey; s. 243; Haris; O’Boyle; Warbrick; s. 215; Dutertre; s. 160.
)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“vanleu
ven”],”itemid”:[“001-57522”]} p. 55; http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/ search.
aspx#{“fulltext”:[“piersack”],”itemid”:[“001-57557”]} p. 27; http://hudoc. echr.
coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“delcourt”],”itemid”:[“001-57467”]}
p. 31; Gölcüklü; 211; Haris; O’Boyle; Warbrick; s. 286.
( 34 )
1970/1973 tarihli Yasa uyarınca Bölge Kurulunun üyeleri arasında Bölge
Yönetiminden üç memur yer almaktadır. Bu memurların durumunu değerlendirmek için,
yukarıda belirtilen Ringeisen kararını hatırlatmak uygun olur. Bu davada Avusturya Üst
Bölge Komisyonu’nda devlet memurlarının bulunması Sözleşme’ye uygun bulunmuştu.
Ancak, bu dava Ringeisen davasından farklıdır, çünkü Tapu Memuru aracılığıyla temsil
edilen Eyalet Yönetimi, Bölge Kurulu’nun Bayan Smarek’in lehine verdiği ilk derece
kararını temyize götürdüğünde artık bir taraf niteliği kazanmıştır ve söz konusu üç
memurdan birinin hiyerarşideki üstü de Tapu Memuru’dur. Bu memurun Kurul içinde
önemli bir konumu vardır. Bu davada olduğu gibi, yargı makamının üyelerinden biri
gerek görevleri gerekse hizmet örgütlenmesi açısından taraflardan birinin astı
konumunda olduğunda, davacılar bu kişinin bağımsızlığıyla ilgili meşru bir şüphe
duyabilir. Bu tür bir durum, mahkemelerin demokratik bir toplumda yansıtması gereken
güven duygusunu ciddi bir biçimde zedeler. Dutertre; s. 162.
245
(
33
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
AĐHM, Đncal/Türkiye davası( 35 ) kararında Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin bileşimde silahlı kuvvetler mensuplarının bulunmasına
karşın bu mahkeme önünde yargılanmış başvurucunun sivil olmasına ilişkin
davada hem bağımsızlık ve hem de tarafsızlık sorununu birlikte ele alarak
bazı değerlendirmeler yapmıştır. AĐHM, bu davada Devlet Güvenlik
Mahkemeleri’nin üyesi olan askeri yargıçların statüsünün bazı bağımsızlık
ve tarafsızlık güvenceleri sağladığına, ancak bu yargıçların statülerinin bazı
yönlerden bağımsızlık ve tarafsızlıklarını sorgulanır kıldığına dikkat
çekmiştir. Bu kişilerin halihazırda silahlı kuvvetler mensubu olmaları, bu
kurumun emirlerini yürütmeden alıyor olması ve bu kişilerin askeri disipline
tabi olmaları ile gerek atanmaları gerekse aday gösterilmelerinde yürütme ve
idarenin büyük ölçüde dahil olmaları bağımsızlık ve tarafsızlıklarının
sorgulanma nedeni olarak görülmüştür. Hükümetin ileri sürdüğü gerekçeler
ışığında bu tür mahkemelerin kurulmasının gerekli olup olmadığını soyut
düzlemde kararlaştırmak Mahkemenin görevi değildir. Mahkemenin görevi,
Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin işleyişinin Bay Đncal’ın âdil
yargılanmasına aykırılık oluşturup oluşturmadığını ve özellikle Bay Đncal’ın
kendisini yargılayan mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun
olduğundan endişelenmek için nesnel açıdan haklı gerekçelerinin bulunup
bulunmadığını değerlendirmektir.
Bu açıdan bakıldığında, mahkemenin görünümü bile büyük önem
taşıyabilir. Burada tehlikede olan şey, demokratik toplumlarda
mahkemelerin halka, her şeyden önemlisi yargılama süreci bakımından
sanığa vermesi gereken güven duygusudur. Belirli bir mahkemenin
bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olmasından endişe duymak için haklı
nedenlerin olup olmadığı karara bağlanırken, sanığın görüşleri belirleyici
olmamakla birlikte önem taşır. Belirleyici olan şey, başvurucunun
şüphesinin objektif olarak haklı görülüp görülemeyeceğidir. Bir Devlet
Güvenlik Mahkemesinin önünde anayasal düzeni ve ulusun bölünmez
bütünlüğünü bozmak ile suçlanan Bay Đncal’ın ordunun hukuk işlerine bağlı
profesyonel bir subayın kendisini yargılayan yargıçların arasında
bulunmasından dolayı endişe duyması anlaşılabilir. Bu nedenden ötürü, Bay
Đncal’ın Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin haksız şekilde kendi
davasının özellikleriyle ilgili olmayan düşüncelerden etkilenebileceğinden
endişe duymaya hakkı vardır. Başka bir deyişle, başvurucunun bu
mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğuna ilişkin endişeleri
(35)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“incal”],”docu
mentcollectionid2”:[“GRANDCHAMBER”,”CHAMBER”],”itemid”:[“001-58197”]}.
246
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
nesnel açıdan haklı görülebilir. Bu bağlamda, Mahkeme Sözleşmenin 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.(36)
C. Mahkemenin tarafsız olması
AĐHS 6/1 inci maddesi anlamında tarafsızlık, davanın çözümünü
etkileyecek bir önyargı, tarafgirlik ve menfaatin olmaması, özellikle yargı
yerinin veya üyelerinden bazılarının, taraflara karşı, onların leh ve aleyhinde
bir duygu veya çıkara sahip olmaması anlamına gelmektedir.(37)
AĐHM, mahkemelerin tarafsızlığı konusunda ciddi hassasiyet
göstermektedir. Bu hassasiyete bağlı olarak ceza yargılamasında
mahkemenin tarafsız olması ve dışarıya karşı tarafsız olduğu görünümü
vermesi konusunun önemini birçok kararında vurgulamaktadır.(38) AĐHM,
Fahri/Fransa davasında, mahkemelerin tarafsız olmaları gerektiğini
belirttikten sonra, bazı jüri üyelerinin, duruşmaya ara verildiği sırada savcı
ile temasa geçmeleri, onların tarafsızlığına gölge düşürdüğü için AĐHS’nin
6 ncı maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.(39)
AĐHM, Piersack/Belçika kararında(40) tarafsızlık ile ilgili en ufak bir
şüphenin dahi bulunmaması gerektiğine dair “Mahkemenin kamuoyunda
mutlak surette güven vermeleri için örgütsel konumlarının da göz önünde
bulundurulması zorunludur. Bir hâkimin, daha önce savcı olarak
görevliyken ve bu işlevi gördüğü esnada belirli bir olayda yetkili konumda
iken daha sonra bu olayla ilgili davada mahkeme üyesi olarak
görevlendirilmiş olması, tarafsızlığı konusunda kuşku uyandırmaktadır.
(36)
18 Haziran 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 143 üncü
maddesini değiştirmek suretiyle Devlet Güvenlik Mahkemelerinden askeri yargıçları
çıkarmıştır. Ardından 22 Haziran 1999 tarihinde 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin oluşumu ve işleyişi ile ilgili kanun Anayasal düzenlemeye uygun
olarak değiştirilmiştir. Bu suretle ceza yargılamasında mahkemenin dışarıya bağımsız
ve tarafsız olduğu görünümünü vermesi gerekliliği noktasında iç hukukta yasal
düzenleme yapılmak suretiyle AĐHM içtihatlarına uygunluk sağlanmıştır. 2004 yılında
ise 5190 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun ile de
devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılmıştır.
(37)
Gölcüklü; Gözübüyük; s. 254; Başaran; s. 81.
( 38 )
AĐHM, ayrıca 6 ncı maddenin 1 inci fıkrası bağlamında tarafsızlığın
mevcudiyetinin belirlenebilmesi için, belli bir yargıcın söz konusu davadaki kişisel
kanaatine dayalı öznel bir test uygulanması ve bir de nesnel test uygulanarak yargıca bu
bağlamda hiçbir meşru şüpheye yer bırakmayacak yeterlilikte güvenceler sağlanıp
sağlanmadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. Bkz: http://hudoc.echr.coe.int/
sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“saraiva”],”itemid”:[“001-57883”]}.
( 39 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“farhi”],”
itemid”:[“001-79047”]}.
( 40 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“piersack”],”
itemid”:[“001-57557”]}.
247
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
Hukuka saygılı olanlar, bu durumdan haklı olarak tedirgin olabilirler.”
şeklinde bir belirleme yapmıştır.
Dikkate alınması gereken diğer bir husus da, demokratik bir
toplumda mahkemelerin davaya taraf olanlar da dâhil olmak üzere
kamuoyunda bir güven uyandırması gerektiğidir. Bu çerçevede, tarafsızlığı
konusunda endişe duymak için meşru bir sebep bulunan bir yargıcın
davadan çekilmesi gerekir. Belirli bir davada bir yargıcın tarafsızlık
özelliğini taşımadığına dair endişelenmek için meşru bir sebep bulunup
bulunmadığının tespitinde tarafların konumu önemli olmakla birlikte
belirleyici değildir. Asıl belirleyici olan, bu endişenin objektif olarak haklı
çıkarılıp çıkarılamayacağıdır.(41)
AĐHM, tarafsızlık kavramını, sübjektif ve objektif olmak üzere iki
ayrı açıdan ele almaktadır: Sübjektif tarafsızlık, mahkeme üyesi yargıcın
birey sıfatıyla, kişisel tarafsızlığını, öznel olarak iç dünyasında dava ile ilgili
kişisel önyargılardan arınmış olmasını ifade eder. Sübjektif tarafsızlığa karar
vermek için AĐHM fiili peşin hüküm kanıtı arar. Aksine ilişkin kanıt
bulunana dek, usulünce atanmış bir yargıç kişisel olarak tarafsız kabul
edilir.(42)
AĐHM, Remli/Fransa(43) davasında, Cezayir kökenli olan başvurucu
mahkeme salonu dışında ırkçı olduğunu belirten jüri üyesinin tarafsız
olamayacağını ileri sürerek mahkemeye başvurmuştur. Yerel mahkeme ise,
bu iddianın doğruluğunu araştırmayı, sözlerin duruşma salonu dışında
söylendiği iddia edildiği gerekçesi ile reddetmiştir. Tarafsızlık yönündeki
iddia açıkça dayanaktan yoksun olmamasına rağmen mahkeme bu konuyu
araştırmadığından, AĐHM 6 ncı maddenin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Driza/Arnavutluk( 44 ) davasında ise, yenileme prosedürünün daha
önce aynı davada başvurucu aleyhine bir karar almış olan Yüksek Mahkeme
başkanının talebiyle başlatıldığı, başkanın, bu yenileme başvurusunu
değerlendiren ve sonrada başvurucu lehine olan kesinleşmiş kararı esas
yönünden iptal eden Yüksek Mahkeme heyetinde bulunduğu, hiç kimsenin
bir davada hem taraf hem de hâkim olamayacağı belirtilerek bu
( 41 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“hauschildt”],
” itemid”:[“001-57500”]}.
( 42 )
Mole; Harby; s. 29; http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#
{“fulltext”:[“hauschildt”],”itemid”:[“001-57500”]};
http://hudoc.echr.coe.int/sites/
eng /Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“le compte”],”itemid”:[“001-57521”]}.
( 43 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“remli”],”itemi
d”:[“001-57983”]}.
( 44 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“\”subjektif
tarafsızlık\”“],”itemid”:[“001-119481”]}.
248
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
uygulamaların “sübjektif tarafsızlık” ilkesine aykırı olduğu yönünde kanaat
bildirilmiştir.
Petur Thor Sigurdsson/Đzlanda( 45 ) davasında, başvurucunun milli
bankaya karşı açtığı davada, davanın yargıcının eşi ekonomik sıkıntısı
nedeniyle bu bankaya borçlu olan bir kişidir. AĐHM, banka ile yargıcın
doğrudan ilişkisi, borç sözleşmesine ilişkin yargıcın işlemi olduğuna dair
kesin delil olmasa da, başvurucunun mahkemenin tarafsız olamayacağına
ilişkin şüphelerini makul bularak 6 ncı maddeye aykırılık tespit etmiştir.
Objektif tarafsızlık ise, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı
izlenim, yani mahkemenin hak arayanlara güven veren, tarafsız bir
görünüme sahip bulunması; tarafsızlığı sağlamak için alınmış bulunan
tedbirlerin, organın tarafsızlığı konusunda makul her türlü şüpheyi ortadan
kaldırır nitelikte olmasıdır. Objektif tarafsızlık değerlendirmesi organik
(mahkemenin kuruluş şekli) ve fonksiyonel (görevin yerine getirilmesi tarzı)
açısından yapılmaktadır. Mahkemelere duyulan güvenin büyük ölçüde
kurumun üyelerden soyutlanarak bir bütün olarak verdiği nesnel görünüme
bağlı olduğu kuşkusuzdur.(46)
Bu nedenledir ki AĐHM, Procola/Lüksemburg(47) davasında, danışma
niteliğinde önceki aşamalarda görev yapmış kişilerin, aynı konuda sonradan
yargıç rolünü üstlenmelerini, Pfarrmeier/Avusturya( 48 ) davasında, ilk
soruşturmada görevli sorgu yargıcının daha sonra mahkeme üyesi olarak
esas hakkındaki karara katılmasını, De Haan/Hollanda(49) davasında daha
önce verilmiş olan bir karardan sorumlu olan bir yargıcın, bu karara itirazı
inceleyen mahkemeye başkanlık etmesini, Oberschlick/Avusturya( 50 )
davasında ilk derece mahkemesince verilen hükme katılmış olan bir yargıcın
bu hükmün temyiz safhasındaki incelemesine katılmasını objektif tarafsızlık
ile bağdaşmaz görmüştür.(51)
(
45
)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“PETUR
THOR”],”itemid”:[“001-61020”]}.
(46)
Gölcüklü; Gözübüyük; s. 282-283.
( 47 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“procola”],”
itemid”:[“001-57944”]}.
( 48 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Pfarrmeier”],
” itemid”:[“001-57962”]}.
(
49
)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“De
Haan”],”itemid”:[“001-58085”]}.
(50)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Oberschlick”]
,”itemid”:[“001-57716”]}.
( 51 )
Oberschlick/Avusturya davasındaki konu, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun
23 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre “Bir karar ve hükme katılan
hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme
249
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
Özellikle ceza mahkemelerinde, dosyanın esası hakkında karar veren
yargıcın soruşturma öncesi aşamada davayla ilgili bir rol üstlenip
üstlenmediği konusu tarafsızlık açısından çok büyük önem taşır. Yargıcın
soruşturma öncesi safhada üstlendiği görev rutin bir işlem ise ihlal
oluşturmazken, verdiği karar esasa ilişkin bir konunun ön kararı niteliğinde
ise, 6 ncı maddenin birinci fıkrasının ihlali söz konusu olabilecektir. Bu gibi
durumlarda önemli olan husus alınan tedbir (tutuklama gibi) yahut kararların
kapsamı ve niteliği, yani bunların, sanığın suçluluğu konusunda bir önyargı
anlamı taşıyıp taşımadığıdır.
AĐHM’nin mahkemenin tarafsız olmadığı gerekçesi ile AĐHS’nin
6 ncı maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardığı bir örnek de Karakoç ve
Diğerleri/Türkiye(52) davasıdır. Söz konusu davada, esas yargılamayı yürüten
heyetin başkanı ve bir üyesi sanıkların tutuklanmaları sırasında dosyayı
incelemiş ve uzun gerekçelere dayalı bir tutuklama kararı vermiştir. AĐHM,
adı geçen hâkimlerin başvuranların mahkûmiyet kararlarına da imza
attıklarını ve tutuklama kararının gerekçeleri ile davanın esasına ilişkin
kararın gerekçeleri arasında herhangi bir fark bulunmadığını belirtmiştir.
Hâlbuki hâkimlerin görevi, suça ilişkin kuvvetli emarelerin bulunup
bulunmadığının
tespiti
sırasında
kendilerine
sunulan
delilleri
değerlendirmektir. Bu konuda hâkimlerin değerlendirmeleri ile davanın
sonuçlandırılması arasında çok ince bir fark oluşmuştur. Ayrıca, aynı
mahkeme başkanı, 16 Kasım 1995 tarihli erteleme kararı ile de başvuranları
mahkûm etmiştir. AĐHM, yukarıda anılan unsurların, başvuranların
Diyarbakır DGM'nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığına dair
endişelerini doğruladığı sonucuna varmıştır. Bu karardan yargıçların esas
yargılama öncesinde kabul ettikleri her kararın, 6 ncı maddenin ihlali
anlamına geldiği sonucu çıkarılmamalıdır. Mahkeme bu kararların niteliğine
bakarak bir değerlendirme yapmaktadır. Örneğin; Hauschildt/Danimarka(53)
davasında, başvurucunun tutuklanmasına, tutukluluk halinin devamına karar
veren yargıç aynı zamanda esas hakkında karar veren mahkemenin üç
üyesinden biridir. AĐHM, ilgili davada, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiğini
iddia eden başvurucu aleyhine karar vermiştir. Mahkemeye göre, tutuklama
için makul şüphe gerekirken, karar güçlü delillere dayanılarak verilmektedir.
Tutuklama kararı veren yargıcın işin esası hakkındaki karara katılması
katılamaz.” Böyle bir halin varlığı halinde yine hâkimin reddi kurumu devreye girmekte,
tarafsızlığın sağlanmasında şüphe uyandıracak bu durum da, iç hukuk düzenlemesi ile
engellenmektedir.
( 52 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“karakoç”],”
itemid”:[“001-67245”]}.
( 53 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“hauschildt”],
” itemid”:[“001-57500”]}.
250
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
önyargı doğurmaz, dava dosyası hakkında bilgi sahibi olmak olağan bir
durumdur.
Tutuklamaya karar vermiş bir hâkim veya mahkemenin işin esası
hakkında da karar vermesi, tarafsızlığa neden olması çok muhtemel bir
durum gibi görünse de, AĐHM’nin, tutuklama kararının ve sanık hakkında
verilen nihai hüküm gerekçesinin niteliğine göre, ki bu ülkelerin iç
hukuklarına göre farklılık gösterebilmektedir, değerlendirme yaparak söz
konusu durumun tarafsızlığı zedeleyici nitelikte olmadığına da karar
verebilmesi olanaklıdır.
AĐHM içtihatları gözetildiğinde, tutuklama kararı verecek olan
hâkimlerin, suçun işlendiğine dair kuvvetli emareler bulunduğuna kanaat
getirmelerinin ve kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguları gerekçeleri
ile kararda belirtmelerinin gerektiği, ancak gerekçelendirmenin davanın
sonuçlandırılması aşamasına getirilmemesinin yani tutuklama kararının
davanın esasına ilişkin kararla aynı olmamasının gerektiği söylenebilir.
D. Makul süre içerisinde yargılanma hakkı
AĐHS’nin 6/1 inci maddesi uyarınca sözleşemeye taraf olan devletler,
yargılanan kişilerin davalarının gereksiz gecikme olmaksızın mümkün olan
en kısa sürede sonuçlanmasını temin ile yükümlüdürler.
Geciken adalet adalet değildir ilkesinden hareketle, Türk hukukunda
da Anayasanın 141 inci maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle
davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça
düzenlenmiştir. Benzer şekilde, HMK’nin usul ekonomisi ilkesi başlıklı
30 uncu maddesinde hâkimin, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü
olduğu belirtilmiştir. CMK’nin 39 uncu maddesinde de sürelerin başlangıç
ve bitim tarihleri belirtilmek suretiyle, yine davaların makul sürede
bitirilmesi amaçlanmıştır.(54) Bu bağlamda makul sürede yargılanma ilkesi
gerek ceza gerekse hukuk yargılamasını kapsar niteliktedir.
Makul süre içinde yargılanma hakkının yerine getirilmesi ile
davaların yargılama makamları önünde zaman içinde uzayıp gitmesinin,
sürüncemede kalmasının, özellikle ceza davalarında, suçlanan (yahut
herhangi bir nedenle mahkeme kararı bekleyen) kişinin, uzun süre davasının
nasıl sonuçlanacağı endişesini taşımasının önüne geçilmek istenmiştir.(55)
( 54 )
Özer Veli Özbek; Pınar Bacaksız; Koray Doğan; (2007), Ceza Muhakemesi
Hukuku, Ankara, s. 26.
( 55 )
Hakan Karakuş; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında ve
Karşıoylarında Türkiye, Đstanbul Barosu Yayınları, Đstanbul, s. 175; Gölcüklü; s. 213.
251
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
1. Makul sürenin başlangıcı ve sonu (makul sürenin belirlenmesi)
AĐHM, bir olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip
edilmediğini karara bağlayabilmek için önce yargılamanın süresini, ardından
da bu sürenin makul olup olmadığını belirler. Makul sürenin başlangıcı ve
sonu ceza ve hukuk davalarında farklılık gösterir. Ceza yargılamasında
makul sürenin başlangıç noktası, kişiye suç isnadı ile başlar. Bu kişinin göz
altına alınması, hakkında iddianame düzenlenmesi veya başka bir tarzda suç
isnadının yöneltilmesiyle gerçekleşebilir.
AĐHM, Eckle/Almanya( 56 ) davası kararında şu tespitlerde
bulunmuştur: “Ceza davalarında, 6 ncı maddenin birinci fıkrasında
bahsedilen “makul süre”, bir kişiye suç isnat edilir edilmez başlar. Bu
davanın mahkeme önüne çıkmasından önceki bir tarihte de olabilir. Örneğin,
yakalanma tarihi, bir kişiye aleyhinde dava açıldığının resmi olarak
bildirildiği tarih, ön soruşturmanın başlatıldığı tarih de olabilir.”
Hukuk ve idari davalarda makul sürenin başlangıcı, ilke olarak,
davanın yetkili yargılama makamı önüne götürüldüğü yani bireyin
mahkemeye başvurduğu tarihte başlayacaktır. Eğer daha önce ön bir başvuru
yapılması gerekiyorsa süre, o başvurunun yapılış tarihinden de
başlayabilir.(57 ) König/Almanya davası, makul sürenin “mahkemeye dava
dilekçesinin sunulmasından bile önce” başlayabildiği davalara örnektir.
AĐHM, bu olayda sürenin idari yargıda dava açılmadan önce başladığını
belirterek, idareye söz konusu işlem aleyhine başvuru yapılması esnasında
geçen süreyi de dikkate almıştır.
Makul sürenin sona ermesi ise, olağan kanun yollarına yapılacak
müracaatlar da dâhil olmak üzere kesin hükmün verildiği tarihtir. AĐHM,
Metzger/Almanya(58) kararında ceza davaları açısından sürenin sona erdiği
tarihi şu şekilde belirlemiştir: “Ceza davalarında 6 ncı maddenin birinci
fıkrası açısından “süre”nin sona ermesi, temyiz davası dahil, bütün
yargılamanın sona ermesi anlamına gelir.” Hukuk davaları açısından ise
Erkner ve Hofauer(59) davasında şunları belirtmiştir: “... makul olup olmadığı
incelenecek olan süre, temyiz dahil bütün dava sürecini içermektedir. Bu
süre, uyuşmazlığı (“niza”) ortadan kaldıran karara kadar uzanır.”
Yargılama süresi dikkate alınırken, hukuk usulü ve idari yargıda
karar düzeltme yolunda geçen süre de dikkate alınabilir. Türkiye’de hukuk
( 56 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“eckle”],”
itemid”:[“001-57476”]}.
(57)
Gölcüklü; s. 214.
(58)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“itemid”:[“001-64037”]}.
( 59 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“erkner”],”
itemid”:[“001-57483”]}.
252
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
usulü ve idari yargıda karar düzeltme yolu sadece bir maddi hata düzeltme
yolu olmadığından dikkate alınırken, ceza yargılamasında karar düzeltme
yolu etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilmediği için makul süre açısından
değerlendirme sırasında dikkate alınmaz.(60)
2. Makul sürenin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütler
AĐHM, yargılama süresinin makul olup olmadığı konusunu, çeşitli
kıstasları dikkate alarak değerlendirmektedir.( 61 ) AĐHM, Zimmermann ve
Steiner/Đsviçre(62) davası kararında dava süresinin makul olup olmadığının
saptanmasında kullanılan kıstasları belirlemiştir. Buna göre Sözleşmenin
6 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerinde belirtilen, davaların makul
süre içinde görülmesi şartı, her davanın özel koşullarına göre
değerlendirilmelidir. Mahkemenin göz önünde bulundurduğu konular
arasında, davadaki olaylara veya hukuka ilişkin meselelerin karmaşıklığı,
başvurucuların ve yetkili mercilerin davranışları ve başvurucular açısından
başvurunun konusunun taşıdığı önem vardır; ayrıca, sadece devletin neden
olduğu gecikmeler davanın “makul bir süre içinde” görülmesi şartına
uyulmaması sonucunu doğurabilir. AĐHM ölçütleri belirlemiş olsa da somut
olayların ve ölçütlerin değerlendirilmesindeki farklılıklar nedeniyle, aşılması
AĐHS 6 ncı maddenin ihlali olarak nitelendirilebilecek somut bir süre
belirlemesi yapmamıştır.(63)
AĐHM, makul sürenin belirlenmesinde esas alınan kıstaslardan dava
konusunun niteliğini değerlendirirken davayı maddi ve hukuki tüm
boyutlarıyla dikkate alır. Görülmekte olan davadaki maddi olayların
karmaşıklığı, sanık ve tanık sayısının çokluğu, birden çok davanın
birleştirilmiş olması, dava ile ilgili delillerin toplanması ve
değerlendirilmesinde karşılaşılan zorluklar, hukuki sorunun çözümündeki
güçlük, bilirkişi deliline ihtiyaç duyulması gibi faktörler davanın konusu
kapsamında süreyi etkileyen unsurlardır.
AĐHM, Dede ve Diğerleri/Türkiye( 64 ) davasında, başvurucuların
aleyhlerinde yürütülen cezai kovuşturmanın süresinin uzunluğundan şikâyet
etmelerine karşılık, hükümet başvuranların iddialarını reddederek davanın
başvuranlara yöneltilen suçlamalar bakımından karmaşık olduğunu ve Dev(60)
Doğru; Nalbant; s. 634.
Đnceoğlu; s. 373; Tezcan; Erdem; Sancaktar; s. 339.
( 62 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“zimmer
mann”],”itemid”:[“001-57609”]}.
(63)
Dovydas Vitkauskas; Dikov Grigoriy; (2012), Protecting the Right to a Fair
Trial Under the European Convention on Human Rights, Council of Europe human
rights handbooks, Strasbourg, s. 72.
(64)
http://www.kararara.com/aihm/turkce3/aihm11831.htm.
253
(61)
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
Yol eylemlerine karışmakla suçlanan 723 davalının bulunduğu bir davanın
yürütülmesinin güçlüğünü ve bu etkenlerin yargılamanın uzamasına neden
olduğunu ve yargı makamlarının herhangi bir ihmali ve gecikmede
sorumlulukları bulunmadığını iddia etmiştir. AĐHM ise, yargılamanın 723
sanık hakkında yapılmasının davanın karmaşıklığını gösterdiğini, ancak
gerek ilk derece mahkemesinde gerek temyiz sürecinde önemli gecikmeler
olduğunu, bu gecikmelerin davanın karmaşıklığı ile açıklanamayacağını ve
başvurana karşı yürütülen cezai kovuşturmanın uzamasının sorumluluğunun
ulusal makamlara atfedilmesi gerektiğini belirterek davanın 21 yılda
bitirilmesinin makul sürede yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğuna
hükmetmiştir.
AĐHM, makul süre belirlemesini yaparken ikinci olarak
başvurucuların tutumunu değerlendirmektedir. Hukuk davalarında, işin
takibinin taraflara ait bir sorun olması mahkemenin davayı makul sürede
karara bağlaması yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Ancak davacı veya
davalının yargılamanın sürati için kendisine düşeni yaptığını kanıtlaması
gerekir. Örneğin AĐHM, Monnet/Fransa( 65 ) davasında 7 yıl 1 ay süren
boşanma, nafaka, velayet davasında başvurucunun davasını gerekli özenle
takip etmeyip, gereksiz uzamaya sayısız dilekçe vermesi sebebi ile neden
olduğunu belirterek, ihlal olmadığı yönünde karar vermiştir.(66)
Ceza davasında her ne kadar başvurucu yargılama organları ile
davanın hızlanması için aktif bir işbirliğine girmeye zorunlu tutulamaz ise
de, kendisinden usulü haklarını belirli bir özenle kullanılması beklenir.
Örneğin; ceza yargılamasında kaçak sanığın kaçak olduğu sürece geçen
süreye dayanarak yargılamanın uzun sürdüğünden bahisle şikayetçi olması
doğru değildir. AĐHM, Töre/Türkiye( 67 ) davasında, sanığın makul sürede
yargılanmadığı iddiası ile ilgili olarak süre başlangıcının başvuranın
yakalandığı 5 Mayıs 1993 tarihi olduğunu, yargılamanın iki dereceli
mahkemede on üç yıldan fazla süre devam ettiğini, sanığın firar ettiği
12 Kasım 2004’den sonrası için makul süre şikayetinde bulunamayacağını,
ancak sanığın firari olmadığı dönemde yargılamasının on bir yıl altı ay
sürdüğünü bu sürecin aşırı olduğunu ve makul süre koşulunu karşılamadığı
kanaatine vardığını belirtmiştir.
( 65 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“MONNET”],
”itemid”:[“001-57856”]}.
(66)
Turan Güzeloğlu; “Makul Sürede Yargılama Hakkı ve AĐHS‟ne Ek 14 Numaralı
Protokolün Getirdikleri”,< http://www.diyarbakir.adalet.gov.tr/makaleler/ek14.pdf>.
(67)
http://www.inhak.adalet.gov.tr/ara/karar/teslimtore.pdf.
254
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
AĐHM, makul süre kıstasını değerlendirirken en çok üçüncü ölçüt
olan yetkili makamların tutumuna önem vermektedir.(68) Devlet, AĐHS’nin
6 ncı madde gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacak tüm tedbirleri
almakla yükümlüdür. Bu kapsamda idari ve adli makamların yaptığı bütün
gecikmelerden sorumludur. Yargı yerleri de gereksiz gecikmeleri önlemek
için her türlü tedbiri almalıdır. Dosyada öncelikle görev ve yetki hususunun
karara bağlanması, bilirkişi raporlarının temininin sağlanması, tanıkların
dinlenmesi, keşiflerin yapılması gibi hususlarda yargılamayı hızlandırmak
için gerekli önlemleri almalı ve gereksiz gecikmelere sebebiyet
verilmemelidir.
Bazen yargı organı olarak kabul edilen mahkemeler, kendilerine
düşen görevi yapmış olmalarına rağmen, görev dışı olan yargıç sayısının
azlığı, personel ve fiziki koşul yetersizliği, iç hukuktaki boşluklar, iş
yükünün ağırlığı gibi nedenlerle makul sürenin aşıldığı görülür. Đşte bu
durumda da devlet, 6 ncı maddenin gereklerinin yerine getirilmesini
sağlayacak bütün tedbirleri almakla yükümlü olduğu için, yine sorumlu
tutulacaktır.(69)
Yargılamada makul sürenin aşılmaması hükmünün amacı hakkın bir
an önce teslimi yanında ilgilileri uzayan bir yargılamanın maddi ve manevi
sıkıntılarından korumak da olduğundan davanın sonucu önem arz
etmemektedir. Bu itibarla dava makul sürede bitirilmiş olsaydı dahi sonucun
değişmeyecek olması aleyhine başvurulan devlet bakımından haklı neden
teşkil etmez. Yine, örneğin bir ceza davasında başvuru sahibinin beraat
etmiş olması onun makul sürenin ihlal edildiği yönündeki şikâyetine engel
oluşturmaz.(70)
Diğer bir taraftan, bir kararın icrasının çok gecikmiş veya hiç
gerçekleşmemiş olması da makul süre içerisinde yargılanma hakkına
aykırılık olarak değerlendirilmektedir. AĐHM, Tunç/Türkiye( 71 ) davasında
idarenin 1994 yılında kesinleşen kamulaştırma kararı uyarınca belirlenen
tutarın 1999 yılına kadar ödenmemesini AĐHM 6 ncı maddeye aykırılık
olarak değerlendirilmiştir. AĐHM’e göre kesin hüküm niteliği kazanmış bir
yargı kararı icra edilemez ise, mahkemeye erişme hakkı kâğıt üzerinde kalan
(68)
Nalbant; Doğru; s. 635.
Şenel; s. 225; Gölcüklü; s. 215.
( 70 )
Karen Reid; Uygulayıcılar Đçin Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi,
<http://www.khrp.org/component/option,com_docman/task,doc_view/gid,46/Itemid,49/
>, (07.07/2013).
( 71 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“tunç”,”
kamulaştırma”],”languageisocode”:[“TUR”],”appno”:[“54040/00”],”documentcolle
ctionid2”:[“CHAMBER”]}.
255
(69)
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
soyut bir hakka dönüşür. Bu çerçevede bir kararın icrası, 6 ncı madde
anlamında davanın ayrılmaz bir parçasıdır.(72)
E. Aleni yargılanma hakkı
Yargılama hukukunun evrensel ilkelerinden birini oluşturan aleni
yargılanma hakkının amacı yargılamada “saydamlık” başka bir deyimle
adalet dağıtımında, adli mekanizmanın işleyişinde kamu denetimini
sağlamak, keyfiliğe müsait gizli yargılamayı önlemektir.
AĐHS uyarınca aleni yargılanma hakkı, davanın taraflarına aleni
duruşma yapılması ve kararın aleni açıklanması haklarını verirken, devletler
için de bu yönde yükümlülük getirmektedir.(73)
AĐHM,
yargılamaların
aleniyeti
konusunda
Pretto
ve
Diğerleri/Đtalya( 74 ) kararında şunları belirtmiştir: “Yargı makamlarına
getirilen davaların 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği gibi
kamuya açık olması, adaletin kamuoyunun denetimine açık olmadan gizlice
uygulanmasına karşı davacıları korur; ayrıca bu şekilde alt ve üst
mahkemelere güven duyulması sağlanabilir. Kamuya açık olma, adaletin
idaresini görünür kılarak 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının amacına
ulaşmasına, yani AĐHS’deki anlamıyla demokratik toplumların temel
ilkelerinden birinin teminatı olan adil yargılamaya katkıda bulunur. Avrupa
Konseyi’ne üye devletlerin tamamı aleniyet ilkesine uymakla beraber,
uygulamanın kapsamı ve biçimi konusunda yargı mevzuatlarında ve adli
uygulamalarında hem davanın aleni olarak görülmesi, hem de hükmün açık
oturumda verilmesi konusunda bazı farklar vardır. Şekli boyut, 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasında şart koşulan kamuya açıklık koşulunun
amacına göre ikinci planda kalır. Demokratik toplumlarda adil yargılanma
hakkının oynadığı ağırlıklı rol, Mahkeme’yi bu alanda yapacağı
değerlendirmelerde söz konusu usulün esasını incelemeye itmektedir.”
AĐHS’ne göre yargılamanın aleni olması esastır, bu genel kuralın
istisnaları ise; genel ahlak, kamu düzeni, ulusal güvenlik, küçüklerin
korunmasına dair kurallar, tarafların özel hayatlarının gizliliğinin korunması
veya adaletin selametinin zarar görebileceği hallerde mahkemenin zorunlu
göreceği ölçüde kısmen veya tamamen yargılamanın basına ve dinleyicilere
kapatılması olarak belirtilmiştir. Fakat mahkeme kararı muhakkak aleni
(72)
Nalbant; Doğru; s. 635.
Đnceoğlu; s. 342.
(
74
)
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“pretto”],
”itemid”:[“001-57561”]}.
256
(73)
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
olarak vermelidir.( 75 ) Kararın aleniyeti, ilk derece mahkemesi tarafından
kararın açık duruşmada verilmesini, kararın taraflara tebliğ edilmiş olmasını,
üst mahkemenin kararının kamunun erişimine açık olmasını yani kamunun
karara ulaşabilmesini gerektirir.
AĐHM, Diennet/Fransa davası kararında aleni yargılanma hakkının
istisnalarına gönderme yaparak şu belirlemeleri yapmıştır. “AĐHS, gerçekten
de bu ilkeyi mutlak kılmaz, çünkü 6 ncı maddenin birinci fıkrasında
kullanılan ifade şu şekildedir: “ genel ahlâk, davaya taraf olanların özel
hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda
görülmesinin adaletin gereklerine zarar verebileceği bazı özel durumlarda,
mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen
veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.”
Aleni yargılanma hakkının istisnası olarak AĐHM, Campbell ve
Fell/Birleşik Krallık(76 ) davasında, bir cezaevindeki mahkumların disiplin
yargılamasına, basının ve halkın alınmamasını, kamu düzeni ve milli
güvenlik gerekçeleriyle haklı bulmuştur. AĐHM, yargılamanın aleni
yapılması halinde, kamu otoriteleri üzerine orantısız bir görev yükleneceği
kanaatine varmıştır
Türk hukukunda AĐHS ile paralel bir şekilde Anayasnın 141 inci
maddesinde “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.”
şeklinde düzenleme yapılmıştır.
CMK’nin “Duruşmanın Açıklığı” başlıklı 182 nci maddesi uyarınca
“Duruşma herkese açıktır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin
olarak gerekli kıldığı hallerde duruşmanın bir kısmının veya tamamının gizli
yapılmasına mahkeme karar verilebilir. Duruşmanın kapalı yapılması
konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.” Yine
CMK’nin “Zorunlu Kapalılık” başlıklı 185 inci maddesine göre sanık on
(75)
“Hükmün muhakkak açık duruşmada verilmesi” mahkeme kararının her zaman
ve muhakkak açık duruşmada okunacağı anlamına gelmez. Sözleşme'ye taraf devletler
sözü edilen hükmün konu ve amacına uygun olmak kaydıyla ve yargılama usulünün
özelliklerine göre bu “aleniyet”in şeklini kendileri takdir ve tayin edeceklerdir. Örneğin,
mahkeme kararının. ilgililerin bilgi edinmesi amacıyla mahkeme kalemine bırakılması
ve kolayca görülebilecek şekilde mahkeme binasının uygun bir yerine asılması halinde
de “aleniyet” sağlanmış olacaktır.” Gölcüklü; s. 218.
( 76 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“campbell”],
”itemid”:[“001-57771”]}.
257
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
sekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı
duruşmada açıklanır.
HMK’nin “Aleniyet ilkesi” başlıklı 28 inci maddesi hükmüne göre
ise, duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir. Duruşmaların bir kısmının
veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi
üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir.
Her ne kadar açık yargılanma hakkına gerek ilk derece
mahkemesinde gerekse nihai karar merciinde riayet edilmesi gerekli ise de;
istinaf ve temyiz incelemelerinde söz konusu madde gerekleri daha
yumuşaklıkla uygulanabilecektir. Bu nedenledir ki istinaf veya temyiz gibi
kanun yollarına başvurulduğu durumlarda açık yargılanma hakkının
gereğine riayet edilip edilmediği konusu ilk derece mahkemesi kararına
karşı yapılan itirazın konusu, önemi ve yargılama faaliyetinin bütünü
gözönünde tutularak ele alınacaktır. Đtirazın sadece hukuki sorunları
içermesi halinde duruşma yapmaya gerek görülmez iken hukuki sorunlarla
birlikte esas da itiraz konusu yapılmış ise davanın duruşmalı ve kamuya açık
olarak görülmesi gerekecektir.(77)
AĐHM, Ekbatani/Đsveç( 78 ) davasında, ilk derece mahkemesinde
verilen cezanın istinaf mahkemesi tarafından da incelenmesi sırasında,
istinaf mahkemesinin davanın esasını da incelediği halde, başvurucu
tarafından gösterilen tanıkları dinlemediği gibi, duruşma yapmayı da
reddetmesini, aleni yargılanma hakkının ihlali olarak görmüştür.
Sonuç
Adil yargılanma hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerde ve Anayasamızda tanınmış; hukukun üstünlüğüne bağlı
demokratik toplumun temel değerlerini yansıtmak, bireylerin yargılanma
sürecinde hukuksuz ve keyfi hak kısıtlamasına veya temel hak ve
özgürlüklerden mahrum kalmasına engel olmak amacıyla tasarlanmış haklar
ve ilkeler bütünüdür.
1982 Anayasasının 90 ıncı maddesi uyarınca usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile aynı
konuda farklı hükümler içeren kanunlarımızın çelişmesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümleri esas
alınacaktır. Bu nedenle AĐHS’nin 6 ncı maddesi Türk hukuku bakımından
( 77 )
Şeref Ünal; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi (Đnsan Haklarının
Uluslararası Đlkeleri), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., Ankara, s. 178.
( 78 )
http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“EKBATANĐ”]
,”itemid”:[“001-57477”]}.
258
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
da bağlayıcılık arz eden ve öncelikli uygulanması gereken bir hüküm haline
gelmiştir.
Günümüzde adil yargılanma hakkı, ulusal makamlar tarafından en
çok ihlal edilen, ilgililerince en çok şikâyete konu edilen ve uluslararası
sözleşmelere taraf olan devletlerce en çok tazminat ödenmesine yol açan
insan hakkıdır. Bu itibarla adil yargılanma hakkı yüksek yargısal idealine
ulaşmak için; devletler, anayasa, yasa ve diğer usulî normlarının uluslararası
kurallara uygun olması, bu kuralların iç hukukta tam olarak uygulanmasının
sağlanması ve adil yargılanma hakkının uygulamada korunabilmesi için
gerekli tedbirleri almaları gerekmektedir. Ayrıca AĐHS ve daha özelde adil
yargılanma konusu hakkında yasa uygulayıcılarının yüksek yargı organları
mensuplarından başlayarak ve onların yol göstericiliğinde diğer hâkim ve
savcıları uygulamaya yönelik olarak gerekli eğitim ve bilgiye sahip hale
getirilmesi de gerekmektedir.
259
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Işığında Adil Yargılanma Hakkı
KAYNAKÇA
Altıparmak, Kerem; (Ocak-Aralık 1998), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı
Maddesinin Uygulama Alanı, AÜSBFD. Cilt 53, No.1-4.
Aşçığolu, Çetin; Yargıda Temel Sorun, Doğru ve Güvenli Yargılama Hakkı, Yeni
Türkiye Dergisi Đnsan Hakları Özel Sayısı, Sayı 22.
Başaran, Başar; (2007), Adil Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara
2007).
Dönmezer, Sulhi; (2000), Yargı Reformu 2000 Sempozyumu Đzmir Barosu, Đzmir.
Doğru, Osman; Nalbant, Atilla; (2012), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama
ve Önemli Kararlar, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından
Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Ankara.
Doğru, Osman; (2004), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Đçtihatları, Cilt 1, Birinci
Baskı, Legal Yayıncılık, Đstanbul.
Dutertre, Gilles; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler,
Avrupa Konseyi Yayınları, Almanya.
Gölcüklü, Feyyaz; (Ocak-Haziran 1994), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil
Yargılanma, AÜSBFD, (Đlhan Öztrak’a Armağan), Cilt 49, No: 1-2, Ankara.
Gölcüklü, Feyyaz; Gözübüyük Şeref; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi ve
Uygulaması, Turhan Kitabevi, 4. Bası, Ankara.
Güzeloğlu, Turan; Makul Sürede Yargılama Hakkı ve AĐHS‟ne Ek 14 Numaralı
Protokolün Getirdikleri, http://www.diyarbakir.adalet.gov.tr/makaleler/ek14.pdf>
Harris, David; O’boyle, Michael; Warbrick, Colin; (2009), Law Of The European
Convention on Human Rigts, Oxford, Second Edition.
Đnceoğlu, Sibel; (2005), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil
Yargılanma Hakkı Kamu ve Özel Hukuk Alanlarında Ortak Yargısal Hak ve Đlkeler,
Gözden Geçirilmiş Đkinci Bası, Beta Basım, Đstanbul.
Karakuş, Hakan, (2001), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında ve
Karşıoylarında Türkiye, Birinci Baskı, Đstanbul Barosu Yayınları, Đstanbul.
Karen, Reid; Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri, Çev. Bahar Öcal Düzgören; (2000),
Đstanbul.
Karen, Reid; Uygulayıcılar Đçin Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi,
http://www.khrp.org/component/option,com_docman/task,doc_view/gid,46/Itemid,49/.
Mole, Nuala; Harby Catharina; (2006), The Right to a fair trial: a Guide to the
implementation of Article 6 of the European Convention on Human Rights, Human
Rights Handbooks, No. 3 (Council of Europe Publishing, Starsbourg.
Özbek, Özer Veli; Bacaksız, Pınar; Doğan, Koray; (2007), Ceza Muhakemesi
Hukuku, Ankara.
Özmen, Necmeddin; (2007), Adil Yargılanma Đlkesinin Gelişim Süreci ve Avrupa
Đnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Reisoğlu, Safa; (2001), Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları, Đstanbul.
C.A.White Robin; Ovey, Clare; (2010), The European Convention on Human Rights,
5.th Edition, Oxford.
260
Meryem GÜNAY
Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261)
Sözüer, Adem; Tekirdağ, Kenan; (Nisan 2005), Ceza Muhakemesi Kanunu Neler
Getiriyor?, Hukuki Yorum ve Haber Dergisi, Sayı 3.
Şenel, Murat; (2008), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Çerçevesinde Adil
Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara).
Tezcan, Durmuş; Erdem, M.Ruhan; Sancaktar, Oğuz; (2004), Avrupa Đnsan Hakları
Sözleşmesi Işığında Türkiye’nin Đnsan Hakları Sorunu, Ankara.
Ünal, Şeref; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi (Đnsan Haklarının
Uluslararası Đlkeleri), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara.
Vitkauskas, Dovydas; Grigoriy, Dikov; (2012), Protecting the Right to a Fair Trial
Under the European Convention on Human Rights, Council of Europe human rights
handbooks, Strasbourg,
Yüksel, Hatice; (2010), Uluslararası Sözleşmelerde ve Türk Hukukunda Adil
Yargılanma Hakkı, Başbakanlık Uzmanlık Tezi, Ankara.
Yüksel, Murat; (Mayıs–2004), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı Üzerine Bir Đnceleme, Legal Hukuk Dergisi,
Sayı 17.
261

Benzer belgeler

Magna Carta

Magna Carta Gerek ulusal gerek uluslararası alanda her dönem güncelliğini koruyan, yargılamanın insan haklarına uygun ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı şekilde yapılmasının, böylece insan hak ve özgürlükleri...

Detaylı

makul süre içerisinde yargılanma hakkı

makul süre içerisinde yargılanma hakkı maddesinde “duruşmaların açık ve karaların gerekçeli olması” ve 142 nci maddesinde “mahkemelerin kanunla kurulacağı” hususları ifade edilmekle birlikte 90 ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile usu...

Detaylı

Adil Yargılanma Hakkı Ve Makul Süre

Adil Yargılanma Hakkı Ve Makul Süre Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi medeni hak ve yükümlülükler ile suç isnadı kavramlarını tüm sözleşmeci tarafları bağlayacak bir otonom kavram(notion a’utonome) olarak kabul etmiştir.(14) AĐHM bu kav...

Detaylı