Nisan 2013 Sayı: 2 Yerel süreli yayın

Transkript

Nisan 2013 Sayı: 2 Yerel süreli yayın
Nisan 2013 Sayı: 2
Fiyatı: 20 TL / Kurum ve kuruluşlar için: 30 TL
Yerel süreli yayın
ISSN 2147-6616
Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. adına
TPB Parlamento Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Eren Safi
Yayın Koordinatörü
Erbay Kücet
TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ
GENEL BAŞKAN
Nevzat PAKDİL
Kahramanmaraş Milletvekili
Editör
Songül Baş
Haber Merkezi
Bilge Yavuz
Cahit Yıldız
Elif Çelik
Gökçe Doru
Pınar Ünsal
Zeynep Yiğit
Katkıda Bulunanlar
Hakan Arslanbenzer
Dr. Polat Safi
Tasarım
Sinan Günçiner
YAYIN KURULU
Yahya AKMAN
Şanlıurfa Milletvekili
Cahit BAĞCI
Çorum Milletvekili
Kadir Ramazan COŞKUN
Genel Sekreter
19. Dönem İstanbul Milletvekili
Koordinasyon
İsmail Demir
İlknur İNCEÖZ
Aksaray Milletvekili
YAPIM
Alpaslan KAVAKLIOĞLU
Niğde Milletvekili
Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti.
Uğur Mumcu Cd. 13/5 Çankaya / ANKARA
T: 0312 446 15 72 F: 0312 446 15 82
www.buyukharf.com.tr
BASKI
Özel Ofset
T: 0312 395 06 08
Nuri USLU
Genel Sekreter Yardımcısı
23. Dönem Uşak Milletvekili
Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu
yazarlarına aittir. Makul alıntılar dışında izinsiz
iktibas yapılamaz.
N i s a n 2 013
İçindekiler
KAPAKDOSYA
18
Kurtuluş yolu:
Büyük Millet Meclisi
4
Yeni Anayasa için
zamanımız daralıyor
5Haberler
12Dünyadan
16 Mehmet Mehdi Eker:
Tarım; ekonomik, stratejik ve
sosyolojik bir faaliyet alanıdır
23 Prof. Dr. Türkan Dağoğlu: Çocuk
haklarına saygı gösterelim
30 Grup başkanvekillerinden
93. yıl mesajı
34 Çocuk edebiyatı üzerine
36 Benim için Meclis
37 Kutlu Doğum Haftası
KAPAKSÖYLEŞİ
24 TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile söyleşi:
Türkiye anahtar ülke
42 Egemen Bağış:
AB üyeliğinin yolu TBMM
Genel Kurulu’ndan geçer
62 Vekillerin maçında
dostluk kazanıyor
65 Sayılarla Meclis / Kaç yıl oldu?
74 İsmail Safi: KEİPA Kafkaslar
ile Balkanlar arasında önemli
bir köprü vazifesi görüyor
76 Tarih Sahnesi
78 Ayın Yasaları
79 Türk Parlamenterler Birliği’nden
92 Vekiller ne okuyor / ne izliyor
94 Sosyal Medya Günlükleri
96Unutmayacağız
DOSYA
48
38
Sağlıkta büyük dönüşüm
50 Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu: Sağlıkta küresel
bir aktör olmayı hedefliyoruz
54 Obezite Mücadele Hareketi
Kampanyası
56 Tütün ve Sigarayla Mücadele
“Görkemli, sade ve güzel”
Amerikan Kongresi
44
Ferruh Bozbeyli:
Bazı şeyler benimle
birlikte gidecek
Kampanyası
57 Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Aşı
58
66
Devlet eski Bakanı
Fikret Ünlü
ile söyleşi
Miting meydanından
filoloji kürsüsüne
bir kadının portresi
Halide Edip
70
Osmanlı’nın son incisi
Yıldız Sarayı
KÜLTÜRSANATBİLİM
80
86
87
Her biri sır küpü:
Kavaslar
Şoray Uzun’la
Seksenler söyleşisi
Yakarsa dünyayı
garipler yakar
83Kitap
84Film
85Müzik
90 Bilim ve Teknoloji
4
Başkanın Mesajı
Yeni Anayasa için
zamanımız daralıyor
BILINDIĞI üzere, demokratik olmayan süreç ve aşamalardan geçirilerek yürürlüğe konan
1982 Anayasası’nın zaman içinde yapılan kimi değişikliklere rağmen anti-demokratik ruhu
ortadan kaldırılamamıştır. 1982 yılından günümüze kadar üzerinde değişiklikler yapılmasına rağmen, mevcut Anayasa geleceğin Türkiyesini kurmada en büyük engel olarak karşımızda durmaktadır. Başta insan hakları olmak üzere Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili pek çok
konuda engeller koyan ve yamalı bohça haline gelen bu Anayasa’nın artık rafa kaldırılarak
yenisinin kabul edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Türk Parlamenterler Birliği olarak, toplumun tüm kesimlerinin geniş katılımı esas alınarak sivil ve demokratik yeni bir anayasanın hazırlanması için pozitif bir zemine sahip, temsil
gücü yüksek ve zinde bir parlamentomuz olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de ilk defa sivil toplum örgütlerinin ve halkın katılımıyla bir anayasa yapılacak olması, yeni anayasanın hazırlık
sürecini aslında olumlu yönde etkilemektedir.
12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde bütün siyasi partilerimiz tarafından gündeme getirilen “yeni anayasa” konusu, seçim sonrasında da gündemin en önemli maddelerinden biri
olmuştur. Yeni anayasa çalışmalarını yürütmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
temsil edilen dört siyasi parti (AK Parti, CHP, MHP ve BDP) Komisyon’a üçer üye bildirmiştir. 2011 yılından bu yana geçen süre içerisinde yeni anayasanın yaklaşık üçte birinde
uzlaşma sağlanmış olması ümidimizi ortadan kaldırmamaktadır.
Önümüzdeki dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı ilk kez halkımız seçecektir. Bu son derece önemli bir süreçtir. Fakat “seçilmiş başbakan ve seçilmiş cumhurbaşkanı
yetki karmaşasına yol açar” tartışmalarını da beraberinde getirmektedir. Bu açıdan baktığımızda toplumun bütün kesimlerince benimsenecek, daha katılımcı, şeffaf ve demokratik bir
anayasayı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce TBMM’den çıkarma gibi bir mecburiyetimiz bulunmaktadır.
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan dergimize verdiği röportajda “Mevcut Anayasa,
terör örgütünün eline çok büyük istismar imkanları veren bir anayasadır. Terör örgütü yıllar
boyunca bu Anayasa’yı bir istismar aracı olarak kullanmış, gençleri bir şekilde kandırmış,
bölge halkını bu şekilde istismar etmiştir” demiştir. Bu son derece önemli bir tespittir. 1982
Anayasası’nın birçok eksikliğine rağmen belki de en çok sorun oluşturan kısmı budur. Bazı
insanları ötekileştirirken bazı insanları inançlarından dolayı ikinci sınıf konumuna iten
bu anlayış toplumumuzda birlik ve beraberliği bozmuş, çatışmalara yol açmıştır. Anayasa
toplumsal bir uzlaşma metni olmalıdır. Mevcut anayasa siyasete, millî iradeye alan tanımamakta, siyasetin üzerinde gölgeler oluşturmakta, toplumsal barışa ve huzura, ülkenin büyümesine kapı aralamamaktadır. Böyle bir anayasayı kimse tasvip etmemektedir.
Askerî vesayet sisteminin güdümünde kabul edilen 1982 Anayasası’nın vakit kaybedilmeden millî iradenin temsilcileri olan milletvekilleri tarafından hazırlanması ve kabul edilmesi
gerekmektedir.
Hiçbir ötekileştirmeye imkan tanımayan; insanı ve emeği merkez alan; insan onurunu
yükselten; demokratik, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu nitelikte; adalet ve eşitlik temeli
olan; din, kanaat ve inanç özgürlüğünü güvence altına alan; yasama, yürütme ve yargının
her birinin kendi erkine dayanan ahenkli işleyişlerini sağlayan, dezavantajlı konumda bulunanları önceleyen; sosyal hakları, sosyal devlet olmanın gereklerine uygun şekilde düzenleyen bir anayasayı kim istemez…
Bu düşüncelerle Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için, yeni tartışmalara mahal vermemek
için öncelikle “sivil anayasa”yı hayata geçirme hususunda herkesin üzerine düşen sorumluluğu yüklenmesini, elini taşın altına koymasını istiyoruz. Herkesin emeği geçecek olan bu
anayasa millî irade tarafından kabul edilmiş bir anayasa olacaktır.
Saygılarımla.
Nisan 2013
Nevzat Pakdil
Kahramanmaraş Milletvekili,
Türk Parlamenterler Birliği
Genel Başkanı
Türk Parlamenterler
Birliği olarak
toplumun tüm
kesimlerinin geniş
katılımı esas alınarak
sivil ve demokratik
yeni bir anayasanın
hazırlanması için
pozitif bir zemine
sahip, temsil gücü
yüksek ve zinde
bir parlamentomuz
olduğuna inanıyoruz.
Haberler
Yaşlılarımıza
sahip çıkalım
TÜRK Parlamenterler Birliği
Yönetim Kurulu, Yaşlılar Haftası
dolayısıyla Ankara Seyranbağları
Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ni ziyaret etti.
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı ve Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Pakdil, Genel
Sekreter Yardımcısı Nuri Uslu,
Sayman ve Malatya Milletvekili
Ömer Faruk Öz, Yönetim Kurulu
üyeleri Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akman, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan,
Disiplin Kurulu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer ile Parlamento
Dergisi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet huzurevindeki yaşlılarla bir araya geldi.
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, herkesin beşikten
mezara kadar ömrünün her evresinde ilgiye, sevgiye, saygıya ve insanca yaşama hakkına sahip olduğunu belirterek, “Çocuklarımız bize emanettir. Onların
üzerine titriyoruz, en güzel şekilde yetişmeleri için mücadele veriyoruz. Fakat
günümüzde yaşlılarımız için aynı hassasiyeti göstermediğimizi görüyoruz. Oysa
yaşlılarımız da bize emanet” dedi. Türkiye’de yeni bir aile modelinin geliştiğini
ifade eden Pakdil şunları söyledi: “Türk aile fotoğrafında artık dede ve nine yer
almıyor, bu son derece sakıncalı bir durum. Çocukların teslim edilebileceği
merhamet kucaklarının var olması lazım. Dede ve ninesinden uzakta büyüyen
çocukların iletişim becerilerinin iyi olmadığı ortaya çıkıyor.”
“Her aile bir Yeşilay
gönüllüsü olmalı”
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, Yeşilay’ın toplumu her türlü kötü alışkanlık ve bağımlılıktan kurtarma konusunda
verdiği mücadeleyi desteklediklerini söyledi. Yeşilay Haftası dolayısıyla Yeşilay Ankara Şubesi’ni
ziyaret eden Pakdil, “Bağımlılık denince akla
madde, sigara, alkol, kumar gelmekle birlikte
gelişen teknoloji neticesinde bilgisayar ve internet bağımlılığı da ortaya çıktı. Günümüzde
teknoloji daha çok sanal bir yaşam malzemesi
olarak kullanılıyor. Oysa insanların yüz yüze
görüşmeleri, merhabalaşmaları, sosyal diyalog
içerisinde olmaları gerekiyor” dedi. Yeşilay ile
ortak çalışmalar yapmaya hazır olduklarını belirten Pakdil, “Yeşilay’ın çalışmaları toplumun
temel unsuru olan aileyi çökmekten kurtarıyor.
Her ailenin bir Yeşilay gönüllüsü olması gerekiyor” diye konuştu.
İnternet bağımlılığına dikkat
Yeşilay’a üye olan Türk Parlamenterler Birliği
Genel Başkanı Nevzat Pakdil’e rozetini Yeşilay
Ankara Şube Başkanı Şemsettin Toprak taktı.
Toprak, “Biz her türlü bağımlılıkla mücadele
ediyoruz. Şu anda internet bağımlılığı, ekran bağımlılığı bir tehlike olarak karşımızda duruyor.
ABD’de yapılan bir araştırma, her beş boşanmadan birinin internet bağımlılığından kaynaklandığını gösteriyor. Ülkemizde boşanma
dilekçelerinde internet bağımlılığı da yer almaya
başladı. Biz bağımlılara karşı çıkmıyoruz, onları
dışlamıyoruz, bağımlılık yapan şeylere karşı
mücadele veriyoruz” dedi.
Nisan 2013
5
6
Haberler
“Eğitimde çok
mesafe alındı”
Eski parlamenterler
Paris’te buluştu
TÜRK Parlamenterler Birliği
Genel Başkanı Nevzat Pakdil ve Yönetim Kurulu üyeleri, Milli Eğitim Bakanı Nabi
Avcı’yı makamında ziyaret
etti. Bakan Avcı, ziyaretten
duyduğu memnuniyeti dile
getirerek yeni çalışmalarla
ilgili açıklamalarda bulundu.
Nevzat Pakdil ise “Sayın Bakanımıza görevinde başarılar
diliyorum. 2023 yılında dünyanın en büyük on ekonomisi
arasına girmek istiyorsak topyekün bir eğitim seferberliğinin başlatılması gerekiyor.
Eğitimde son yıllarda aldığımız mesafe herkes tarafından
takdirle karşılanmaktadır” dedi.
Ziyarette Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun, Sayman ve Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Yönetim Kurulu üyeleri
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan,
20. Dönem Kastamonu Milletvekili Haluk Yıldız ve Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem ile Parlamento Dergisi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet
de yer aldı.
Ahıska Türklerine destek
Dünya Ahıska Türkleri Birliği’nin yönetici ve üyeleri Prof. Dr. İlyas Doğan, Sadir Eyübov, Prof. Dr. Hamit Hancı, Av. Cahit Doğan ve Hayati Başaran, Türk
Parlamenterler Birliği’ni ziyaret ederek Ahıska Türklerinin sorunlarını dile
getirdiler. Ahıska Türklerinin vatansızlık nedeniyle ciddi sıkıntılar çektiğini
belirten Türk Parlamenterler
Birliği Genel Başkanı Nevzat
Pakdil, “Ahıska Türklerinin
vatanlarına dönüş yolundaki
tüm engeller kaldırılmalıdır.
Bu bir insan hakkıdır. Ahıska
Türklerinin vatan ve hukuk
mücadelesine herkes destek
vermelidir” dedi.
Nisan 2013
Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği’nin (FP-AP) Divan ve Genel
Kurul toplantıları Paris’te yapıldı. Toplantılarda
Türk Parlamenterler Birliği’ni Vehbi Dinçerler
temsil etti. Divan Toplantısı’nda, 1 Kasım 2012’de
Malta’daki toplantıda kabul edilen “Güney Akdeniz ve Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin
Desteklenmesi” başlıklı Malta Bildirisi hakkında
üye ülkelerde yapılan çalışmalar gözden geçirildi.
Vehbi Dinçerler, Türk Parlamenterler Birliği’nin
temsil edilmediği Malta’daki toplantıda kabul
edilen bildiriye ilişkin görüşlerini ve çekincelerini
dile getirdi. Üye derneklerden, bildirinin daha
geniş kitlelere ulaştırılması konusunda gayret
gösterilmesi, tepkilerin toplanması ve sonuçların
Haziran 2013’te Andorra’da yapılacak Divan
Toplantısı’nda paylaşılması istendi.
Türkiye’nin ev sahipliği talebi
Genel Kurul Toplantısı’nda 2012 yılındaki Genel
Kurul tutanakları ve 2012 yılına ait harcamalar
onaylandı, 2013 yılı faaliyet programı ve bütçesi kabul edildi. Ayrıca 2014 yılında bir çalıştay düzenlenmesi kararlaştırıldı. Konusunun
Andorra’da tespit edilmesi öngörülen çalıştaya
Türkiye’nin ev sahipliği yapma talebi destek
gördü. İlk tohumları 1984 yılında Belçika, Almanya, Fransa ve İtalya tarafından atılan Avrupa
Konseyi’ne Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği, 1988’de Türkiye’nin de katılımıyla
gayriresmi olarak çalışmalarını devam ettirdi,
1994 yılında ise resmen kuruldu.
Eski parlamenterlerin tecrübelerini toplum,
demokrasi, Avrupa’nın geleceği ve dünyanın gelişimi doğrultusunda kullanabilmelerine imkan
tanımayı amaçlayan derneğin merkezi Fransa
Parlamento binasında yer alıyor.
Haberler
“Çalışma hayatındaki barış ve
huzur kalkınmamızı sağlar”
TÜRK Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, çeşitli
sendikaları ziyaret ederek hem sorunları dinledi hem de görüş
alışverişinde bulundu. Pakdil, Türkiye Maden İşçileri Sendikası
Genel Başkanı Nurettin Akçul’u ziyaretinde madenciliğin çok zor
bir işkolu olduğuna işaret ederek, “Madenciliği, dolayısıyla yer altı
kaynaklarımızı işlemeyi ne kadar önemsiyorsak çalışanlarımızın
hak ve menfaatlerini de o kadar önemsiyoruz. Madenlerde ve ağır
işkollarında çalışan işçilerimizin sorunlarının çözümü için ciddi
çalışmalar yapıyoruz” dedi.
Nurettin Akçul’un yanı sıra Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı
Murat İnanç, Öz Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Şahin
ve Çelik-İş Sendikası Genel Başkanı Cengiz Gül’ü ziyaret eden
Nevzat Pakdil, Genç Memur-Sen üyeleriyle de bir araya geldi.
Şeker-İş Sendikası Elbistan Şube Yönetim Kurulu ise Pakdil’le
makamında görüştü. Çalışma hayatında sağlanacak barış ve huzurun, ülke olarak kalkınmamıza büyük katkı sağlayacağını belirten
Nevzat Pakdil, “Bir sivil toplum örgütü olarak sendikaların çalışma hayatına katkılarını yakından biliyorum. Çalışma hayatının
sorunlarının çözümü konusunda üzerimize düşeni yapmaktan
mutluluk duyarım” dedi.
“Tıp alanındaki başarılar
yankı uyandırıyor”
14 M a r t Tı p B ay r a m ı’n d a
TBMM Sağlık Merkezi’ni ziyaret eden Türk Parlamenterler
Birliği Genel Başkanı Nevzat
Pakdil, “Sorumluluk ve fedakarlıkla hizmet sunan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarının
Tıp Bayramı’nı kutluyorum”
dedi. Son yıllarda Türkiye’de tıp alanındaki başarıların
tüm dünyada yankı uyandırdığını ifade eden Pakdil, “Doktorlarımızın gerçekleştirdiği organ nakilleri, literatüre geçen buluşları uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenmektedir. Ayrıca son yıllarda Türkiye, dünyanın en çok yabancı
hasta çeken ülkelerinden biri haline geldi” diye konuştu.
Nisan 2013
7
8
Haberler
Meclis’e mobil uygulama
TBMM, millet vek illeri ve
Meclis personeli için Meclis faaliyetleriyle çeşitli
bilgilerin bulunduğu bir
mobil uygulama başlattı.
İlk etapta iPhone ve iPad
gibi cihazlarda kullanılabilecek uygulamada milletvekillerinin listesi, özgeçmişi,
sandalye dağılımı, Genel Kurul gündemi, Genel
Kurul açılış ve kapanış saatleri yer alıyor. Meclis
TV’nin de canlı olarak takip
edilebileceği uygulama
sayesinde sosyal medyadan Anadolu Ajansı’na,
loka nta mönüsünden
hava durumuna kadar
birçok bilgiye rahatç a u la şma k
mümkün.
TCDD
serbestleşiyor
Özel sektöre
demiryolu
taşımacılığı ve
işletmeciliğinin
önü açılıyor.
TÜRKIYE Demiryolu Ulaştırmasının Ser-
Âşıklar Meclis’te atıştı
TBMM’nin düzenlediği “Ozanların Dilinden Türk
Halk Şiiri” etkinliğine UNESCO’nun “Yaşayan
İnsan Hazinesi” ilan ettiği Âşık Şeref Taşlıova ile
birlikte ozanlar Âşık Kulnuri ve İsmail Aladağlı katıldı. Kendi yörelerinden “koşma”lar okuyan âşıklar,
etkinliğin sonunda da “atışma” yaptılar. Renkli
anların yaşandığı etkinliğin ardından AK Parti
Kars Milletvekili Yunus Kılıç, Âşık Şeref Taşlıova’ya
plaket verdi.
Nisan 2013
bestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu’nda kabul
edildi. Tasarı ile TCDD, demiryolu altyapı işletmecisi olarak
yeniden yapılandırılırken mevcut
hukuki statüsünde bir değişiklik yapılmıyor. TCDD’nin tren işletmesi ile ilgili
birimleri ise ayrılarak Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık
Anonim Şirketi (TCDD Taşımacılık
A.Ş.) kuruluyor.
TCDD, ulusal demiryolu altyapı ağı
içinde yer alan ve devletin tasarrufundaki demiryolu altyapısının kendisine devredilen kısmı üzerinde demiryolu
altyapı işletmecisi olarak görev yapacak.
TCDD’nin yüksek hızlı ve hızlı tren taşımacılığı için yaptığı demiryolu altyapı yatırımları, hatların çift veya çoklu hat haline getirilmesi ile demiryolu altyapısının yenilenmesine ve iyileştirilmesine ilişkin yatırımları için Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nda gerekli ödenek öngörülecek.
Altyapı inşa edecek şirketler, taşınmazların kamulaştırma bedelini ödeyecekler. Karşılığında 49 yıllığına bedelsiz olarak bu hattı işletebilecekler.
Demiryolu inşaatına belirlenen mesafeden daha yakın olan yapılar yıktırılacak. Demiryolu kazalarında bakanlık, altyapı işletmecisi ve tren işletmecilerinden oluşan bir komisyon kaza tespit tutanağı düzenleyecek. Demiryolu,
karayolu ve benzeri yollarla kesişiyorsa demiryolu ana yol sayılacak ve geçiş
üstünlüğü olacak.
Haberler
Çin’de
Türk Kültür Yılı
Meclis’te Zafer etkinlikleri
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelik, Çin’de bir dizi temasta
bulunarak önemli açılışlar
gerçekleştirdi.
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ömer Çelik,
Çin’in başkenti Pekin’de “Çin’de Türk Kültür
Yılı” etkinliklerinin galasına katıldı. Açılış
öncesi Çin Kültür Bakanı Say Vu ile bir araya
gelen Bakan Çelik, Türkiye’de geçen yıl “Çin
Kültür Yılı”nın çok başarılı geçtiğini hatırlatarak bu yıl da Çin’de başlayacak “Türk Kültür
Yılı”nın başarılı geçmesini ümit ettiklerini
söyledi. “Çin’de Türk Kültür Yılı” boyunca
yapılacak etkinlikleri de anlatan Bakan Çelik,
“Doğu ve Batı sentezinin uyumunu yansıtarak Türk kültürünü ve sanatını tanıtmayı”
amaçladıklarını vurguladı. Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelik, etkinliklerin Çin’in birçok kentinde sergileneceğinin altını çizdiği
konuşmasında, geleneksel sanatların yanı sıra
“Saraydan Kız Kaçırma” gibi önemli opera
eserlerinin sahneleneceğini, birçok sergi ve
gösterinin yapılacağını belirtti.
Çin gezisi çerçevesinde Şanghay şehrine
de giden Ömer Çelik, burada da önemli bir
açılış gerçekleştirdi. Dünyaca ünlü Şanghay
Üniversitesi’nin kurduğu Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin açılışını yapan
Bakan Çelik, çalışmanın önemine değinerek böyle bir merkezin açılmasını
“tarihî an” olarak nitelendirdi. Çelik “Çinliler Türkleri Mısırlı araştırmacılar
üzerinden tanıyor. Türkler de Çinlileri uzun zamandır İngiliz ya da Amerikalı
araştırmacılar üzerinden tanıyor” diyerek bu merkezin açılışıyla Türklerin ve
Çinlilerin birbirlerini doğrudan tanıma fırsatı doğduğuna işaret etti.
TBMM Destek Hizmetleri Başkanlığı tarafından
Çanakkale Zaferi’nin 98. yıldönümü ve “Şehitler
Günü” münasebetiyle bir etkinlik düzenlendi.
Büyük Grup Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlikte konuşma yapan TBMM İdare Amiri Salim
Uslu, “Büyük zaferin 98. yıldönümünde hür ve
bağımsız yaşama kararlılığımızın eşsiz bir kahramanlık destanı olduğu gerçeğini bir kez daha
hem yaşadık hem de tüm dünyaya haykırdık.
Tarihin akışını değiştiren Çanakkale ruhu birlik
ve beraberliğin, inanmanın, güvenmenin nasıl
büyük zaferlere vesile olabildiği gerçeğini dünyaya gösterdi” dedi.
TBMM’de halk günleri
TBMM Başkanlığı artık her cumartesi “Halk Günü”
düzenleyecek. Vatandaşların TBMM’yi tanıması
ve bilgi edinmesi amacıyla hazırlanan etkinlikler
çerçevesinde her cumartesi 11:00-16:00 saatleri arasında tanıtım turları düzenlenecek. İlki 16 Mart Cumartesi günü gerçekleşen uygulamada Genel Kurul
Salonu’nu gezen vatandaşlar TBMM Şeref Kapısı’nda
ve Atatürk Anıtı önünde fotoğraf çektirdiler.
Nisan 2013
9
10
Haberler
Seçimlere katılabilecek
partiler açıklandı
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), “Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”
gereği seçmen kütüklerinin verileceği, seçimlere
katılma yeterliliği taşıyan siyasi partileri belirledi.
Resmî Gazete’de de yayımlanan karara göre, kanun
gereği 1 Temmuz 2012 itibarıyla illerin en az yarısında teşkilatını kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış
22 siyasi partiye seçmen kütükleri verilecek.
Seçmen kütüklerinin verileceği siyasi partiler şöyle
sıralandı:
1. Adalet ve Kalkınma Partisi
2. Alternatif Parti
3. Bağımsız Türkiye Partisi
4. Barış ve Demokrasi Partisi
5. Büyük Birlik Partisi
6. Cumhuriyet Halk Partisi
7. Demokrat Parti
8. Demokratik Sol Parti
9. Doğru Yol Partisi
10. Emek Partisi
11. Genç Parti
12. Hak ve Eşitlik Partisi
13. Hak ve Özgürlükler Partisi
14. Halkın Yükselişi Partisi
15. İşçi Partisi
16. Liberal Demokrat Parti
17. Millet Partisi
18. Milliyetçi Hareket Partisi
19. Milliyetçi ve Muhafazakar Parti
20. Özgürlük ve Dayanışma Partisi
21. Saadet Partisi
22. Türkiye Komünist Partisi
Nisan 2013
“Ekmek israf etme”
EKMEĞIN israfını önlemek, doğru muhafazasını
sağlamak, tam buğday ekmeği tüketilmesini teşvik etmek ve toplum duyarlılığını
sağlamak amacıyla Gıda,
Tarım ve Hay vancılık Bakanlığı önemli
bir kampanyaya imza
atıyor.
Kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil
toplum kuruluşları ve özel sektör işbirliğiyle
toplumun tüm kesimlerine ulaşılacak şekilde
yürütülmesi planlanan “Ekmek İsrafını Önleme
Kampanyası”, 17 Ocak 2013 tarihinde Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatıldı.
Başlangıç toplantısında yaptığı konuşmada
“Bir tarafta yiyecek bir dilim ekmek bulamayan yığınlar, diğer tarafta ise tıka basa doyan,
yiyemediğini de çöpe atan bir kitle var” diyen
Başbakan Erdoğan, yaşanan ekonomik krizlerin, çöküşlerin, savaş ve çatışmaların altında bu
adaletsizliğin olduğunu ifade etti. Kampanya
çerçevesinde hem Türkiye hem de dünya genelinde tüketim ve israfa yönelik sayısal veriler ele
alınırken ekmek israfı nedeniyle ülkemizin yıllık
ekonomik kaybının 1,546 milyar TL olduğu vurgulandı.
Mehmet Akif, Birinci Meclis’te anıldı
Ankara İl Kültür Müdürlüğü’nün düzenlediği “İstiklal Marşı’nın Kabulünün 92. Yıldönümü ve Mehmet Akif
Ersoy’u Anma Programı” Birinci Meclis
Binası’nda gerçekleştirildi. Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile Kültür ve
Turizm Bakanlığı yöneticilerinin katıldığı etkinlikte İstiklal Harbi görüntülerini içeren slayt gösterimi yapıldı.
Etkinlik, Ankara Devlet Tiyatrosu
sanatçıları tarafından İstiklal Marşı’nın
kabul sürecini konu alan bir piyesin
sahnelenmesiyle son buldu.
Haberler
AK Partili vekilden Meclis’e
“muhteşem” teklif
TBMM’de “Toplantı ve
Zaman Yönetimi” eğitimi
AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk
Öz, AK Parti Grup Salonu olarak kullanılan
yerin isminin “Kanuni Sultan Süleyman Toplantı Salonu” olarak değiştirilmesi için kanun
teklifi verdi.
Kanuni’nin Osmanlı Devleti’ni en geniş sınırlara ulaştırdığını ve askerî başarıları kadar
bu topraklarda adaletli yönetimin tesisi için
de çalışmalar yaptığını vurgulayan AK Partili Öz, Kanuni Sultan
Süleyman’ın bu özelliğinin sadece Osmanlı coğrafyasında değil
dünyanın birçok yerinde takdir edildiğini belirtti. Öz, bunun en
güzel örneklerinden birinin de ABD Temsilciler Meclisi binasında
en ünlü 23 kanun koyucunun rölyefleri arasında Kanuni Sultan
Süleyman’a da yer verilmesi olduğunu ifade etti.
Öz, dünyada kanun yapıcılığında bir otorite olan Kanuni’nin
isminin kanun yapıcı olan Meclis’te bir salona verilmesinden daha
doğal bir şey olmayacağını sözlerine ekledi.
Meclis’te, TBMM idari teşkilat yöneticilerinin katıldığı “Başarıyı Artırma Tekniklerinde Toplantı
ve Zaman Yönetimi” konulu bir eğitim düzenlendi.
Prof. Dr. Ali Halıcı’nın yaptığı sunumda zaman tuzakları, öncelikleri bilmek ve sıralamak,
ertelemek, kendini gereğinden fazla işe adamak,
acelecilik, kırtasiyecilik ve verimsiz okuma, rutin
ve gereksiz işler, hayır diyememek, gündemsiz
ve verimsiz toplantılar, kararsızlık, dağınık masa
başlıkları yer aldı. TBMM idari teşkilat yöneticileri ile karşılıklı sorucevap şeklinde gerçekleşen “Toplantı ve Zaman Yönetimi” eğitiminde Halıcı, toplantılarda herkese söz verilmesi gereğini
dile getirerek “Toplantı, toplantıya katılanların fikrini almak için
yapılıyor. Bir kişinin hakimiyetine dönüştüğünde toplantının
verimliliği konusunda sıkıntı oluyor. Bunun arkasında da kültür
yatıyor” dedi.
Milletvekillerinden
CHP İZMIR MILLETVEKILI HÜLYA
GÜVEN’DEN ANLAMLI ZIYARET
MHP HATAY MILLETVEKILI ADNAN ŞEFIK ÇIRKIN:
TÜRKMEN KARDEŞLERIMIZE ÇOK IYI BAKILIYOR
CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
tedavi gören lösemi
hastası çocukları ziyaret etti. Başhekim
Yardımcısı Dr. Mustafa Kurtuluş, Çocuk
Klinikleri Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Ali
Rahmi Bakiler, Doku
Tipi Laboratuvarı, Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankacılığı Sorumlusu Prof. Dr. İbrahim Pirim ile de görüşen Güven’e CHP İzmir İl
Başkan Yardımcısı Dr. Ülkümen Rodoplu, Konak Gençlik Kolları
Başkanı Kemal Özdönmez ve LÖSYAD Başkanı Celal Demirtaş
eşlik etti.
Lösemili çocukları ziyaretinin ardından Çocuk Onkoloji Uzmanı
ve Kemik İliği Nakli Sorumlusu Uz. Dr. Haldun Öniz’den serviste
yatan çocuklar hakkında bilgi alan Güven, kanser hastalarının
tedavisinde Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir onkoloji merkezine ihtiyaç
olduğunu belirtti ve onkoloji hastalarının bir merkez olarak ayrı
binada bulunması gerektiğini söyledi.
MHP Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, MHP Hatay
İl Başkanı Adnan Akdaş, Yayladağı Belediye Başkanı Mustafa Kemal Dağıstanlı ve beraberindeki heyet, Yayladağı’nda
Türkmenlerin yoğun olarak
bulunduğu çadır kenti ziyaret
etti.
Çadır kente gelen heyeti,
Yayladağı Kaymakamı Tolga
Polat karşıladı. Bir süre bilgi
a lışverişinde bulunan Kaymakam Polat ile heyet üyeleri,
daha sonra çadır kentte incelemeler yaptı. Çadır kent ziyareti
sonrası basın açıklaması yapan Adnan Şefik Çirkin, ziyaretin amacının buradaki Türkmenlerin içinde bulunduğu durumu görmek;
eksiklikleri, sıkıntıları varsa bunları dinlemek; hatırlarını sormak
ve moral vermek olduğunu belirtti. MHP’li vekil, “Gördüğümüz
kadarıyla devletimiz buradaki Türkmen kardeşlerimize çok iyi
bakıyor, dünya standartlarının üzerinde bir bakım yapılıyor. Bu
konudan çok memnun kaldık” dedi.
Nisan 2013
11
12
Dünyadan
İsrail’den “Mavi Marmara” özrü
GAZZE’YE insani yardım götürmek için yola çıkan
“Mavi Marmara” gemisine 31 Mayıs 2010 tarihinde
Akdeniz’de baskın düzenleyen İsrail, 9 Türk vatandaşının öldüğü olayla ilgili hem özür diledi hem de
hayatını kaybedenler için tazminat ödemeyi kabul etti.
Dünya kamuoyunda da yankı bulan gelişme, ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti sırasında yaşandı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde
Mavi Marmara baskını dolayısıyla Türkiye’den özür
diledi. Erdoğan, Netanyahu’nun özrünü Türk halkı
adına kabul ettiğini bildirdi.
“İşbirliğine değer veriyoruz”
İki ülkenin ilişkileri açısından tarihî öneme sahip
olduğu ifade edilen görüşmeyle ilgili Başbakanlık’tan
şu açıklama yapıldı: “Sayın Başbakanımız, Sayın
Nisan 2013
Netanyahu’ya, Türk ve Yahudi halkları arasındaki ortak tarihe dayanan ve yüzyıllardır süregelen güçlü dostluk bağlarına ve işbirliğine değer verdiğini söylemiştir.
Bölgenin barış ve istikrarı için hayati stratejik öneme sahip olarak gördüğü ilişkilerin son dönemde bozulmuş olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye’nin, İsrail-Filistin ihtilafına iki devletli vizyon temelinde adil, kalıcı ve
kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik uluslararası ve bölgesel tüm çabalara
desteğini yinelemiştir.
Sayın Netanyahu, İsrail tarafından hadiseyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi
operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına
veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından
özür dilemiş; Sayın Başbakanımız da söz konusu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir. İki başbakan, tazminat/âdemi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması
hususunda da mutabık kalmıştır. Sayın Netanyahu ayrıca İsrail’in, sivil halkın
kullanacağı malların Gazze dahil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibarıyla kaldırdığını ve sükunet devam ettiği müddetçe bu durumun da
devam edeceğini ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun
iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır.”
Dünyadan
Bulgar Parlamentosu
son oturumunu yaptı
BULGARISTAN Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev tarafından feshedilen 41.
Parlamento son oturumunu gerçekleştirdi.
Tüm siyasi sistemi reddeden ve siyasi partilerin yasaklanmasını talep eden sokak protestolarının baskısı yüzünden Boyko Borisov hükümetinin istifa etmesi
ve parlamentonun feshedilmesiyle ülkede yeni bir dönem başlıyor.
Son oturumda siyasi partilerin grup başkanları ve bağımsız milletvekilleri
birer konuşma yaptı. Milletvekilleri, iktidar partisinin 4 yıllık görev süresini değerlendirdi. Parlamento Başkanı Tzetzka Tzaçeva, kapanış konuşmasında kriz
döneminde çalışan 41. Parlamento’nun başarı notunun halk ve tarih tarafından
verileceğini söyledi.
Tarihi 12 Mayıs olarak belirlenen erken seçime kadar iktidarda kalacak
Bulgaristan’ın geçici hükümetine ise diplomat Marin Raykov başkanlık edecek.
Netanyahu koalisyon
kurmayı kabul etti
Tunus’ta Ali el-Ureyd
liderliğindeki yeni
hükümet güvenoyu aldı
Enndahda Partisi’nin önde gelen isimlerinden
Ali el-Ureyd liderliğinde oluşturulan koalisyon,
parlamentoda 217 üyeden 139’unun oyunu alarak
yeni hükümeti kurmayı başardı.
Güvenoyu sonrası hükümet başkent Tunus’taki
Kartaca Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Munsif elMerzuki’nin önünde anayasal yeminini etti.
Cumhurbaşkanı Merzuki yaptığı konuşmada,
“Herkesi açık hedeflere odaklanmaya çağırıyorum. Bu hedeflerin ilki ülkenin güvenliğini sağlamaktır” dedi.
Tunus’un yeni başbakanı Ali el-Ureyd, güvenoyu oturumunda sayıları azaltılmış, tarafsız
bir bakanlar kurulu hazırladığını vurgulayarak
“Hükümetin gelecek dönemde ele alacağı öncelikler ortada” dedi. Ureyd, yeni hükümetin sekteye uğrayan kalkınma projelerini uygulamaya
koymayı, yeni yatırım alanları açmayı ve bin 250
kişiyi istihdam etmeyi taahhüt ettiğini söyledi.
İSRAIL’DE 22 Ocak 2013’te yapılan genel seçimlerin ardından bir karara varıla-
mayan koalisyon hükümeti için Başbakan Netanyahu uzlaşmaya vardığını açıkladı. Beş haftalık sürecin ardından Ortodoks partiler olan Şas ve Birleşik Tevrat
Yahudiliği ile işbirliğine son vermek zorunda kalan Netanyahu’nun liderliğini
yaptığı Likud-Yisrael Beitenu partisi, merkez solcu Yeş Atid (Bir Gelecek Var),
aşırı sağcı Yahudi Evimiz ve Hatnua partileriyle koalisyon oluşturacak. Bakanlar Kurulu’nda Başbakan dışında 21 bakanın yer alması kararlaştırılırken Yesh
Atid 5, Yahudi Evimiz Partisi 3 bakanlık aldı.
Bununla birli kte öncek i seçim lere ora nla oy ora nı oldu kça düşen
Netanyahu’nun partisi Likud-Yisrael Beitenu’nun 120 sandalyelik Parlamento’daki sandalye sayısı 42’den 31’e düştü. Yesh Atid 19 sandalye, Naftali
Bennett’in liderliğini yaptığı sağcı Yahudi Evimiz partisi ise 12 sandalye aldı.
Nisan 2013
13
14
Dünyadan
Berlusconi’ye hapis şoku
Silvio Berlusconi
İtalya’nın eski başbakanlarından Silvio Berlusconi,
2005 yılında bir bankanın devri sırasında yapılan
bazı telefon görüşmelerinin kayıtlarını yasa dışı bir
şekilde ailesine ait Il Giornale gazetesinde yayımlamasından ötürü 1 yıl hapis cezası aldı.
Berlusconi’nin karara itiraz hakkı bulunmakla
birlikte İtalya’daki yasalara göre itiraz süreci sonuçlanmadan Berlusconi’nin hapse girmesi söz konusu
değil.
Çek milletvekillerinin
ömür boyu dokunulmazlığı
kaldırılıyor
Çek Parlamentosu’nun üst kanadı Senato’daki oylamada, milletvekillerinin görev süreleri bittiğinde
dokunulmazlık haklarının da kaldırılmasına ilişkin
öneri, 6’ya karşı 58 oyla kabul edildi.
Çek Cumhuriyeti’nde günümüze dek yürürlükte
olan uygulama, milletvekillerini görevdeyken karşı
karşıya kaldıkları suçlamalarla ilgili yargılanmaktan
ömür boyu koruyordu.
Nisan 2013
Kırgızistan’da seçim
kanunu değişiyor
KIRGIZISTAN Cumhurbaşkanlığı, Almazbek Atambayev’in seçim sisteminin
iyileştirilmesi için seçim kanunundaki
eksikliklerin tespit edilmesine ilişkin kararı
imzaladığını açıkladı.
Atambayev’in, konunun nisan ayında yapılacak 2013-2017 Sürdürülebilir Kalkınma
Stratejisi toplantısının gündemine alınmasını istediği ifade edildi.
Atambayev Japonya ziyareti sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken meclisin
feshedilmesine karşı olduğunu belirtmiş,
meclisin feshi durumunda milletvekillerinin büyük bölümünün değişmeyeceğini
Almazbek Atambayev
söylemişti.
Atambayev, yargı reform toplantısında da 2 yıl sonra yapılacak genel seçimlere partilerin şimdiden hazırlanmasını istemişti.
Florida’da Türk Günü
ABD’NIN Florida Eyaleti Se-
natosu, 21 Mart tarihini “Türk
Günü” ilan etti. Senato üyesi
Rene Garcia’nın teklifiyle alınan
karar, eyaletin birçok şehrinde
faaliyet gösteren İstanbul Kültür
Merkezi’nin girişimleriyle senatoya taşınmıştı.
İstanbul Kültür Merkezi tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin kararda önemli bir rolü
olduğunu söyleyen Florida Türk
Amerikan Ticaret Odası (TACC) Başkanı Fatih Beyhan, “Düzenlenen Türkiye gezileri vesilesiyle kurulan güzel ilişkilerin bir noktaya gelmesi senatodan Türk Günü kararının çıkmasına imkan sağladı. Derneklerimizin 6 senedir
Türkiye’yi ve Türk kültürünü tanıtma amacıyla yaptığı faaliyetlerin büyük
katkısı oldu’’ dedi. İstanbul Kültür Merkezi’nin Miami, Jacksonville, Tampa, Orlando, Ft Lauderdale ve Tallahassee şehirlerinde şubeleri bulunuyor.
16
Tarım; ekonomik, stratejik ve
sosyolojik bir faaliyet alanıdır
T
arım sektörü, dünyadaki doğal kaynakların azalması ve nüfusun
çoğalmasına bağlı olarak gittikçe artan bir rekabet ile karşı karşıya
kalmaktadır. Tüm dünyada tarım politikası, verimlilik ve insan odaklı
kalkınma esasına dayalı uygulanarak kaynakların etkili kullanılmasını
gerektirir. Türkiye, tarım arazisi geniş ve ürün çeşitliliği bol bir ülke olsa
da ürün verimini ve kalitesini artıracak doğru politikaların uygulanması
ve tarımsal tasarrufun sağlanması ile dünya klasmanında daha üst sıralarda yer alacaktır.
Mehmet Mehdi Eker
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Ekmeği nimet kabul eden
bir toplum olarak bizler,
en azından kendi ülkemiz
için bu israfı önlemekle
yükümlüyüz.
Nisan 2013
Ekmeğini israf etme
Buğdayın anavatanının Anadolu olduğu düşünülürse bu ekonomik kaynağa erişim konusunda dünyanın diğer ülkelerindeki insanlardan daha
avantajlı olduğumuz söylenebilir. Yılda 20 milyon tondan fazla buğday,
7,5 milyon ton arpa üreten bir ülke olarak un ve makarna ihracatında
dünya genelinde üst sıralarda yer almaktayız. Ancak zenginleştikçe israfı artan bir ülke konumuna gelmek üzereyiz. Dünya genelinde yılda
yaklaşık 10 milyon insan açlıktan ölürken, 1 milyar 300 milyon ton gıda
çöpe atılmaktadır. Ekmeği nimet kabul eden bir toplum olarak bizler, en
azından kendi ülkemiz için bu israfı önlemekle yükümlüyüz. Zira israf
edilen ekmeğin her bir diliminde aç insanların hakkı vardır.
Bakanlık olarak ülkemizdeki ekmek israfına ilişkin bir araştırma yaptık ve çok üzücü sonuçlarla karşılaştık. Türkiye’de her yıl tam 550 bin ton
ekmek çöpe atılıyor; bu 2 milyar adet, 1,5 milyar lira demek. Bununla 80
hastane, 500 okul yapılabilir. Bakanlığımızın başlatmış olduğu ve çeşitli
kuruluşlarla ortaklaşa yürüttüğü “Ekmeğini İsraf Etme” kampanyası ile
israf konusunda toplumsal duyarlık yaratmayı, üretim ve tüketim aşamalarında israfı önlemeyi, dolayısıyla ülke ekonomisine katkı sağlamayı
hedeflemekteyiz.
17
Tarımsal destekler yerini buluyor
Tarım gibi hayvancılık sektörü de ekonomik ve stratejik önemi olan
konulardan biridir. Bireylerin yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli
rolü bulunan hayvancılık aynı zamanda kırsal alandan kente nüfus göçünün önlenmesi gibi sosyo-ekonomik bir öneme de sahiptir. Hayvancılık
sektörünün gelişmesi ve verimliliğin artırılması amacıyla Bakanlığımız
tarafından birtakım destekler verilmekte, bazı önemli projeler yürütülmektedir. Burada amaç, sektörü cazip yatırım konularından biri haline
getirmektir. İpek böcekçiliğinden arıcılığa, aşı temininden suni tohumlamaya kadar geniş bir skalada olan hayvancılık desteklerinin toplam destekler içindeki payı %4 iken çalışmalarımız sonucu son on yılda %28’e
çıktı. 2013 yılında ödenen desteğin 2,5 milyar lirası hayvancılık için
yapıldı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların sayısı artırıldı, 50’den fazla
hayvanı bulunan işletme sayısı 4 bin 300 iken 27 bin 865’e ulaştı. Ülkemiz coğrafyasına daha uygun olduğu için koyun ve keçi yetiştiriciliğini
daha fazla destekliyoruz. Küçükbaş ve büyükbaş hayvan ıslahına önem
vererek damızlık ihtiyacının iç kaynaklardan karşılanmasını hedefliyoruz.
Ülkemizde, önemli gelişmeler yaşanan diğer bir konu ise organik
tarımdır. Kimyasal gübre, ilaç, hormon gibi çevreye ve insan sağlığına
zararlı maddeler kullanılmadan gerçekleştirilen organik tarım, sağlıklı
beslenme konusunda tüm dünyada artan duyarlılık sebebiyle yükselen
bir çizgi izlemektedir. Ülkemizde yaklaşık 1 milyon hektar alan organik
tarıma ayrılmış, bu konudaki çalışmalara hız verilmiş, yasal altyapı sağlanarak organik ürün tarımı destekleme kapsamına alınmıştır. Bu alanda
yapılan çalışmalar sonucu son on yılda ürün çeşitliliği %50 artmış, üretilen miktar 310 bin tondan 1,6 milyon tona çıkarılmıştır.
Dört yanı denizlerle çevrili, akarsular bakımından zengin ülkemizde
su ürünleri de Bakanlığımızın destekleriyle gelişme gösteren sektörler-
den biridir. Türkiye son yıllarda su ürünlerinde hızlı bir büyüme sağlayarak dünyada 3. sırada yer aldı. Ülkemiz 27 Avrupa Birliği ülkesi arasında
su ürünleri yetiştiricilik üretiminde 4. sırada, alabalık üretiminde 1.
sırada, levrek ve çipura üretiminde 2. sırada yer alarak Avrupa pazarında
%25’lik bir paya ulaşmıştır.
Halkımızın sağlığıyla oynatmayız
Bakanlığımızın yürüttüğü bir diğer önemli çalışma sucuk, salam, sosis
gibi et ürünlerinde kırmızı ve beyaz et karışımının önlenmesi; fermente
ve ısıl işlem görmüş et ürünlerinde et kaynaklı olmayan proteinler,
nişasta ve soya ürünlerinin kullanımının engellenmesidir. Bunun için
tüm gıda maddelerinde olduğu gibi et ürünleri yapan firmalar denetlenmekte, Bakanlığımızın getirdiği kurallara uymayanlara cezai işlem
uygulanmaktadır.
Türkiye özellikle güvenilir gıda konusunda mevzuat ve denetim
alanlarında önemli gelişmeler kaydetti. Bakanlığımız tarafından, ürünlerinde yazılı standartlara aykırı olarak taklit veya tağşiş yapan 50 firmaya
hem ceza uygulandı hem de bu firmalar kamuoyuna duyuruldu. Halkımıza sağlıksız yiyecekler sunan firmalara yasal prosedürler çerçevesinde
gerekli işlemler yapılırken aldığımız bazı önlemlerle de sağlıklı beslenme alanına yenilikler getirdik. Obezite ile mücadele için ekmekteki kepek oranını artırıp tuz oranını azaltmak yaptığımız çalışmalardan biridir.
Tarım ve hayvancılık konusunda verdiğimiz destekler ve hayata geçirdiğimiz projelerle en kaliteli ürünü elde etmek, yaptığımız denetimler ve
çıkarılan yasalarla en sağlıklı ürünlerin tüketilmesini sağlamak Bakanlık
olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz konulardır. Üreticimizi ve
tüketicimizi koruyarak Türkiye’yi gıda, tarım ve hayvancılıkta daha iyi
noktalara taşımak temel hedefimizdir.
Nisan 2013
Kurtuluş yolu:
BÜYÜK
MİLLET
MECLİSİ
Büyük Türk halkının mücadeleci ruhu,
seçtiği mebuslarda vücut bulur ve Meclis
tüm şartların aleyhine işlediği koşullarda,
elindeki kıt imkanlarla büyük ihtilallerin nasıl
yapılacağını tüm dünyaya gösterir. Meclis
kazandığı zaferlerle, var olan sistemi baştan
sona değiştirme başarısıyla, her alanda çok
çalışarak imkansızı zorlama özelliğiyle adeta
bir devrim yapar.
Nisan 2013
Nisan 2013
20
Kapak / Dosya
1920’ler...
Bir millet
uyanıyor...
Pınar Ünsal
V
atanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir...
İşgalci devletlerin, I. Dünya Savaşı sonrası imzaladıkları
anlaşmalara dayanarak yurdumuzu işgal etmeye başladığı
zamanlar... Düşmanın arsızlık sebebi İstanbul’un sessizliği
ve çaresizlik bahanesi...
İstanbul, İngilizlere mi sığınsak Avrupa’ya mı yaransak
derken memleket bir avuç eşkıyanın kolayca işgal edebileceği
bir hale gelmiştir. Halk, savaşların getirdiği yoksulluk ve
yorgunluktan mustarip, topraklarında gavur bayrağı dalgalandırmamak uğruna canı dahil tüm varlığını vermeye
hazırdır. Hükümet saray pencerelerinden işgalci ülkelerin
gemilerini izleyedursun, dönemin paşaları ve aydınları memleketi kurtarma arayışlarına başlamıştır bile.
Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır… Memleketin içinde bulunduğu vaziyeti görmezden
gelmeyen, işgalci devletlerin saldırılarına boyun eğmek istemeyen ve mandacılığı hiçbir şekilde kabul etmeyen Mustafa
Kemal Paşa ve beraberindekiler, halkı örgütleyerek işgallere
karşı durmak ve milli kurtuluşu sağlamak için Anadolu’ya
geçmeye kararlıdır. Tam bağımsızlık için belirledikleri yolun
dayandığı tek bir temel vardır: millî irade...
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak elbet bahtı kara mâderini...
Halkın işgallere en büyük tepkisi olan ve dalga dalga tüm
Anadolu’ya yayılan mitingler, paşaların bağımsızlık mücadelesinde halkı yanlarına aldıklarının en büyük göstergesiydi.
Yayımlanan bildirilerle tüm ülkeye millî beraberlik fikri
benimsetilmiş, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde memleketin
kurtuluşu için gerçekleştirilecek her türlü faaliyetin “meclis”
Nisan 2013
Meclis
ivedilikle
açılmalıydı!
Zira düşmanın
kirli postalları
memleketin
başkentine kadar
uzanmıştı.
tarafından yürütülmesi gerekliliği
vurgulanmıştı. Tam bağımsızlığın
sağlanması, Ankara’da açılacak millî
bir meclis sayesinde mümkün olacaktı.
Meclis ivedilikle açılmalıydı! Zira
düşmanın kirli postalları memleketin
başkentine kadar uzanmıştı. Vatan
sevdalıları tarafından meclisin açılma
süreci desteklenirken bazı kesimler
bu sürece köstek olmak üzere olay
çıkarıyor, bazıları ağızlarından kötü
sözü düşürmüyordu. Times gazetesi
bir yazısında “Bütün cihan kuvvetine
karşı millî bir hareket yaratmak... Ne
Kapak / Dosya
çocukça bir hayal!” demiş ve bu fikrin
imkansızlığını vurgulamıştı. Bazıları
ise Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini din düşmanlığı olarak gösteriyor
ve bu mücadelede görev alanların
imandan yoksun kişiler olduklarını
öne sürüyordu.
Meclis tüm olumsuzluklara rağmen
23 Nisan 1920 günü, Hacı Bayram
Ca mii ’nde k ı l ı na n Cu ma na ma zı
sonrası açıldı. İstanbul’dan Ankara’ya
gelen mebuslar, hükümet memurları
ve Ankara halkı bu açılışı ellerinde
sancaklarla, coşkuyla izlediler. İzmir
Milletvekili Yunus Nadi Bey’in “Yerli
yabancı bütün Ankara bu muhit içine
sıkışmaya çalışıyor, fakat mümkün
olmadığı için taşıyor, taşıyordu. Bir hayat manzarası ki, mütemadi dalgaları
ve mütevali med ve cezirleri ile hakikaten heyecan vericiydi” diye tasvir ettiği
manzara, kuşkusuz millî bir bayram
havasında geçmişti.
İmkansızı başarmak
Ülkenin bağımsızlık sembolü olan,
millî iradeyi egemen kılan yönetim
merkezi Meclis’in adı da etkili ve ken-
dine yakışır olmalıydı. Mustafa Kemal
Paşa yayımladığı bir tebliğde Meclis-i
Müessiân (Kurucu Meclis) derken,
Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi
Bey Kurultay, Erzurum Milletvekili
Celalettin Arif Bey ise Meclis-i Kebir-i
Millî adının kullanılmasını uygun görmüşlerdi. Yapılan toplantılar sonrası
Büyük Millet Meclisi adında karar kılındı ve bu ad yazışmalara yerleşti. Bazı
araştırmacılara göre Meclis’in “büyük”
olarak nitelenmesi bir kanun veya
kararla olmamış, bu olgu kendiliğinden doğmuştu; Büyük Türk milletinin
Nisan 2013
21
22
Kapak / Dosya
meclisi… 1921 yılında Meclis’in adının
önüne “Türkiye” sözcüğü getirildi.
Mustafa Kemal yaptığı yazışmalarda
ve gönderdiği tebliğlerde meclis için
“Türkiye Büyük Millet Meclisi” ibaresini kullandı ve bunları “TBMM Reisi”
olarak imzaladı.
Üyelerini çift seçimle belirleyen
Meclis’te çiftçiden avukata, askerden
tari kat şeyhine, doktordan aşiret
reisine kadar çok çeşitli mesleklerde
mebuslar bulunuyordu. Bazıları okuma-yazma bilmezken, bazıları yüksek
tahsilli, yurt dışında eğitim görmüş
kişilerdi. Bir kısmı siyaseti biliyordu,
çünkü Osmanlı Mebuslar Meclisi’nden
gelmişti; bir kısmı ise hayatında ilk
defa profesyonel siyasetin içindeydi.
Nisan 2013
Hepsi bu milletin mebusuydu, ama beklentileri farklıydı. Kimi padişahı ve halifeliği
içine düştüğü zor durumdan kurtarmak için buradaydı, kimi modern Türkiye’nin
temellerini atmak için. 437 vekilin tek ortak düşüncesi ise memleketi düşmandan
temizlemekti.
Yeni meclis tarafından düzenli ordunun kurulmasıyla, İslamın Hıristiyanlığa,
Doğu’nun Batı’ya, Asya’nın Avrupa’ya ve Türkiye’nin emperyalizme karşı kazandığı
zaferler de ardı ardına geldi: I. İnönü, II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz... Türk,
uzandığı yerden doğrulmuştu ve Meclis’in başarıları hem Türkiye’de hem dış basında yankılanıyor, gazetelerde Türk ordusunu öven yazılar ve şiirler yer alıyordu.
Büyük Türk halkının mücadeleci ruhu, seçtiği mebuslarda vücut bulmuştu ve
Meclis tüm şartların aleyhine işlediği koşullarda, elindeki kıt imkanlarla büyük
ihtilallerin nasıl yapılacağını tüm dünyaya göstermişti. Meclis kazandığı zaferlerle, var olan sistemi baştan sona değiştirme başarısıyla, her alanda çok çalışarak
imkansızı zorlama özelliğiyle adeta bir devrim yapmıştı.
Tüm bunlar sadece 500 kişiyle değil, arkasında milyonların desteği bulunan 500
kişiyle yapılmıştı. Ülkenin kaderini değiştiren, geleceğine yön veren Meclis azmini
ve kararlılık gücünü milletten almıştı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindi ve kurtuluşa giden yolda Anadolu insanının emeği, yüreği, inancı ve fedakarlığı vardı.
Kapak / Dosya
Çocuk haklarına saygı gösterelim
Prof. Dr. Türkan Dağoğlu
Çocuklar geleceğimiz… Yaşadığımız hayat onlarla güzel, onlarla anlamlı... Çocuklarımızı
yarınlara hazırlarken atacağımız her adım önemli. İyi eğitim almış, sağlıklı nesiller yetiştirmek bizim elimizde. Ne ekersek onu biçeceğiz. Çocuklarımıza ayna tuttuğumuzda
aslında kendimizi göreceğiz… Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulu Önder Atatürk’ün “bayram” armağan ettiği çocuklarla ilgili önemli çalışmalara imza atıyor. Bunlardan biri, 2008
yılında kurulan TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi. Meclis’teki farklı siyasi partilerden
milletvekillerinin yer aldığı Komite’nin başkanlığını AK Parti İstanbul Milletvekili Prof.
Dr. Türkan Dağoğlu yürütüyor. Dağoğlu, TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi ile ilgili
sorularımızı yanıtladı.
Çocuk Hakları İzleme Komitesi ne zaman,
hangi amaçla kuruldu?
TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi, çocuk hakları ile ilgili çalışmaları
kurumsal bir yapıya kavuşturmak üzere 2008 yılında kuruldu. Komite’nin
tanıtımı için oluşturulan internet sitesi, çocukların ve çocukla ilgili alanlarda çalışan kişi ve kurumların, yasama
organı üyeleri ile doğrudan iletişim
kurarak sorunlarını ve görüşlerini
aktarmalarına imkan sağlıyor.
Komite’nin gerçekleştirdiği çalışmaları
ana hatlarıyla belirtir misiniz?
Komitemiz bugüne dek birçok sivil
toplum kuruluşu temsilcisi ve Polis
Çocuklarımızı
sağlıklı ve
özgüvenli
şekilde
yarınlara
hazırlamamız
büyük önem
taşıyor.
Akademisi gibi konusunda uzman kuruluşların yetkilileriyle bir araya geldi.
Bu toplantılarda, çocukların sorunları ele alındı ve çözümler konusunda görüş
alışverişinde bulunuldu. Çocuk Hakları İzleme Komitesi, UNICEF ile yakın işbirliği içerisinde. Gerek UNICEF’in düzenlediği gerekse yurt dışında Türkiye’nin
davet edildiği çeşitli toplantılara mutlaka katılım sağlıyoruz. En son geçen sene
Brüksel’de katıldığım toplantıda, Türkiye’nin de taraf olduğu bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla çocukların internet üzerinden istismara uğramasını önlemeye
ilişkin olarak küresel düzeyde bir ittifak kuruldu.
Çocuk Hakları İzleme Komitesi çocuklarla iletişimi nasıl sağlıyor?
Komitemiz çocuklarla doğru ve etkin iletişimi, çocuk hakları savunucusu sivil
toplum kuruluşlarının temsilcileri aracılığıyla sağlıyor. Ayrıca, çocuklarla ilgili
tüm ulusal ve uluslararası toplantılara katılarak çocuk sorunlarını güncel bir
bakış açısıyla takip ediyoruz. Komite üyesi milletvekilleri, seçim bölgelerindeki
çocukların sorun ve taleplerine duyarlılıklarını sürdürüyor ve çözüm önerileri
geliştiriyorlar. Çocuklarımızın her türlü sorununa çağdaş ve etkin çözümler üretilmesini çok önemsiyorum. Çocuklarımızı sağlıklı ve özgüvenli şekilde yarınlara
hazırlamamız büyük önem taşıyor.
En çok hangi istek ve sorunlarla Komite’ye başvuruluyor?
Çocuk istismarı, çocuk adaleti, çocuk işçiliği, çocuk gelinler gibi konular, temel
çalışma alanlarımız arasında yer alıyor. Bu alanlarda söz ve uzmanlık sahibi kişi
ve kurumları görüş alışverişinde bulunmaları için toplantılarımıza davet ediyoruz.
Ülkemizde çocuklarla ilgili en önemli sorunlar nelerdir?
Çocuk işçiler, henüz 15’indeyken dedesi yaşındaki biriyle evlendirilen çocuk gelinler, aile fertlerinden kaynaklanan istismarı itiraf edemediği için en mutlu olması
gereken yılları kabus gibi geçiren çocuklar… Tüm bunların kökeninde, toplumsal
düzeyde çocuk odaklı bakış açısı geliştirmede yaşadığımız sorunlar yatıyor. Bu
noktada birçok kademede sorun odaklı çalışmalar yürütülüyor. Çocuklarımızın
sahip oldukları haklardan yararlanmaları için uygun şartlar oluşturuluyor.
Nisan 2013
23
Nisan 2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek:
TÜRKİYE
ANAHTAR
ÜLKE
Türkiye bulunduğu bölgenin huzuru, refahı ve güvenliği için anahtar
ülke konumundadır. 93 yıl boyunca
olduğu gibi bugün de sorun değil,
çözüm üreten bir ülkedir. Barışı,
demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan bir devlettir. Bu
kimliğiyle dünya tarafından takdirle takip edilmektedir.
Söyleşi: Songül Baş
Nisan 2013
26
Kapak / Söyleşi
TBMM’nin 93. yılını kutluyoruz. Size göre
1920’den günümüze uzanan TBMM tarihinin dönüm noktaları nelerdir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünyadaki pek çok parlamentodan farklı
olarak gazi bir meclistir ve devlet
kuran bir meclistir. Dolayısıyla müktesebi olan bir meclistir. Devletimizin
kurucusu olan meclisimizin, devletin
değişim dönemlerine paralel çeşitli
değişimler geçirmesi gayet tabiidir. Bu
süreç salt bizim parlamentomuza özgü
değildir, dünyada da böyle olmuştur.
Her şeyden önce 90 yıllık Cumhuriyet
tarihinin önemli bir bölümü tek parti
ile geçmiştir. Kalan yarısında da çok
partili bir tablo söz konusudur. Bu
süreç aynı zamanda dünyada soğuk
savaş yıllarıdır. Bu yıllar kutuplar arası
çekişmelere sahne olmuştur. Dolayısıyla parlamentomuz ve siyasetimiz de
kendini içinde bulunduğu şartlara göre konumlandırmıştır. Bu noktada döneme
damgasını vuran olaylar yaşanmıştır. TBMM açısından bunların en önemlisi 23
Nisan 1920, 14 Mayıs 1950, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat
1997’dir. Bu tarihler parlamentomuzun sevinç ve hüzün günleridir.
TBMM 93. yılına girerken sizin gözünüzdeki “Türkiye fotoğrafı” nedir?
Zor bir coğrafyada devlet kurduğumuzu halka hitaben yaptığım birçok konuşmada
dile getirmişimdir. Bu coğrafyada devlet kurmak ve ayakta tutmak ancak güçlü
milletlerin başarabileceği bir iştir. Bizim bu coğrafyada 1000 yıllık bir geçmişimiz
söz konusu. Bu coğrafyadaki varlığımızı devam ettirebilmemiz, devletin milletini,
milletin devleti yapmamızla mümkün olacaktır. Birbirinin antitezi gibi algılanan
yapıların el ele vermesi lazımdır. Aynı şekilde, iç barışını tesis etmiş ve çevresinde
de barış ile huzuru hâkim kılmış bir Türkiye en büyük hayalimizdir. Maddi ve
manevi değerleriyle kalkınma yolunda ilerleyen bir Türkiye’dir benim gördüğüm.
Eğitim, sağlık, haberleşme, ulaştırma ve enerji alanında atılan adımlar Türkiye
fotoğrafını pozitif hale getirmektedir. Baktığım fotoğrafa gölge düşüren tek unsur,
çevremizin sorunlar yumağıyla sarmallanmış olmasıdır. Irak’ta, Suriye’de meydana gelen gelişmeler bizi de doğrudan etkilemekte ve sınır güvenliğimizi tehdit
etmektedir. Buna rağmen Türkiye, geçmişte olduğu gibi kendine sığınanlara kucak
açıp yaralarını sarmak için çaba göstermektedir.
Ülkemiz TBMM’nin 93. yılına hangi sorunları geride bırakmış olarak giriyor? Size göre
Türkiye’nin çözülmeyi bekleyen önemli sorunları nelerdir?
İmparatorluk bakiyesi genç bir ülkeyiz. İmparatorluğun varisi olarak yeni bir
Cumhuriyet kurduk. Kurduğumuz Cumhuriyet’in çözüm bekleyen en önemli
sorunu eğitim ve okullaşma idi. Ülkemiz bu noktada bugüne kadar önemli mesa-
Nisan 2013
feler almıştır. Aynı zamanda Anadolu,
kıtalar arası geçiş güzergâhındadır.
Dolayısıyla coğrafyamızda önemli ölçüde ulaşım ağı ihtiyacı söz konusu idi.
Çok şükür ülkemiz bu noktada kara,
hava, deniz ve demir yolu olmak üzere
ciddi mesafeler almıştır. Diğer yandan
100 bin kişiye 1 doktorun düştüğü
dönemden, bugün en ücra köşelere
kadar sağlık ocakları, poliklinikler ve
hastanelerle sağlık hizmetini götürmüş
durumdayız.
Dinamik bir nüfusa sahibiz. Bu
nüfusun iş ve istihdam ihtiyacı olduğu
gibi sağlıklı konutlarda oturma ihtiyacı
da söz konusu. Bu noktada attığımız
her adım, aldığımız her tedbir yeni
adımları ve yeni tedbirleri gerek li
kılmaktadır. Nitekim her sorun kendi
çözümünü üretirken, bir zaman sonra
her çözüm yeni sorunları gündeme
getirmektedir. Elbette ülkemizin somut
sorunları olduğu kadar soyut sorunları
da vardır. İnsanlarımızın ciddi oranda
kendi tarihsel kimliğine yakışır bir
kültürlenme ihtiyacı söz konusudur.
Kapak / Söyleşi
Ön yargısız ve hoşgörülü insanlara ihtiyacımız var. Bu konu ciddi bir zihniyet değişimini gerektirmektedir. Bunu
başardığımız takdirde Türkiye’nin
muasırlaşma hedefine ulaşması kaçınılmaz olacaktır.
Türk demokrasisinden söz ederken
“darbeler tarihi”yle de karşılaşıyoruz.
TBMM’nin olağanüstü dönemlerde nasıl
bir sınav verdiğini düşünüyorsunuz?
Ülkemiz 93 yıllık parlamento tarihi
boyunca doğrudan ya da dolaylı olarak darbelere maruz kalmıştır. Bu
darbeler parlamentomuzun manevi
şahsiyetini ayaklar altına alırken, ülkemizin demokrasi tarihine kara bir
leke olarak geçmiştir. 27 Mayıs 1960 ve
12 Eylül 1980 ihtilalleri doğrudan bir
darbe iken, 12 Mart 1971 ve 28 Şubat
1997’de yapılanlar dolaylı darbeler
olmuştur. Halkın iradesinin vesayet
altına alındığı bu darbeler karşısında
yazık ki parlamentomuz iyi bir sınav
verememiştir. “Millî hakimiyet” ilkesi
ayaklar altına alınırken sivil inisiyatif
geliştirilememiş ve millî iradeye sahip
çıkılamamıştır. Ancak 1946’da başlayan demokrasiye geçiş sürecinde, günümüzde önemli bir mesafe alınmıştır.
Türkiye, çağdaş devletler gibi darbe
hevesinin canlı tutulduğu bir ülke olmasın diye ekonomik, sosyal ve siyasal
olarak önemli bir değişim geçirmiştir.
93. yıl, dünyanın ülkemize bakışı açısından geçmiş yıllara göre nasıl bir farklılık
ortaya koyuyor?
Türkiye sıradan, basit bir devlet değildir. Kurulduğu tarihten itibaren temel
prensibi “Yurtta sulh cihanda sulh”
olmuştur. 93 yıllık TBMM tarihi aynı
zamanda Türk tarihinin en uzun barış
dönemidir. Bu dönem Türk milletinin
restorasyon dönemi olmuştur. Ateş
çemberinin içinden geçerek kurulan
devletimiz, dünyanın en sorunlu böl-
Türkiye
sıradan,
basit bir
devlet değildir.
Kurulduğu
tarihten itibaren
temel prensibi
“Yurtta sulh
cihanda sulh”
olmuştur. 93
yıllık TBMM
tarihi aynı
zamanda Türk
tarihinin en
uzun barış
dönemidir.
geleri olan Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’nun ortasında
bulunmaktadır. Bu bölgelerde meydana gelen gelişmelerden
doğrudan etkilenen Türkiye, bulunduğu bölgenin huzuru,
refahı ve güvenliği için anahtar ülke konumundadır. 93 yıl
boyunca olduğu gibi bugün de sorun değil, çözüm üreten
bir ülkedir. Barışı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü
savunan bir devlettir. Suriye gibi ülkelerde meydana gelen iç
çatışmaların sona ermesine ilişkin savunduğu temel ilkeler
bunlardır. Bu kimliğiyle dünya tarafından takdirle takip
edilmektedir.
Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir dargın bir barışık demek kifayet eder aslında. Ne içindeyiz ne dışında; hem içindeyiz hem dışında. Tabii sitem eder
gibi bunları söylesem de Türkiye-AB ilişkileri birkaç cümle
Nisan 2013
27
28
Kapak / Söyleşi
ile özetlenemeyecek kadar derinliğe
kavuşmuştur. Ömrünün yarısı siyasette geçmiş bir kişi ve TBMM’nin
Başkanı olarak şunu belirtmek isterim
ki, ülkemizin demokratikleşmesinde
AB’nin önemli bir itici ve motive edici
etkisi olmuştur. Ülkemizde sivil siyaset
üzerindeki vesayetin kaldırılmasında
da AB ile ilişkilerin büyük katkısı
vardır. Gelinen bu aşamadan itibaren
bizim AB’den beklentimiz, tam üyelik
konusunda bir karar vermeleridir.
Türkiye, bu şekilde kapı eşiğinde daha
fazla bekletilecek bir ülke değildir.
Yeni anayasa hazırlık çalışmaları TBMM
24. Dönem’in en önemli gündem maddeleri arasında bulunuyor. Siz anayasa
çalışmalarının geldiği noktayı ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni anayasaya ilişkin kamuoyuna
ilan edilen takvimde şu an itibarıyla
herhangi bir değişiklik yok. Anayasa
Uzlaşma Komisyonu olarak 19 Ekim
2011’de başladığımız çalışmalarımızı
30 Mart 2013’te bitireceğimizi daha
önce ilan etmiştik. Biz çalışmalarımızı
yetkilerimiz çerçevesinde yürütüyoruz.
TBMM olarak, kurulduğu günden
sonra ilk sivil anayasa yapma çabamızın olumlu sonuçlanmasını istiyorum.
“Hayırlı işlerde acele etmek lazım”
derler. Parlamentoda grubu bulunan
dört partinin bu konuda halkımızı
hayal kırıklığına uğratmayacak bir sonuca ulaşacağına inanmak istiyorum.
Türkiye’nin ilk defa yakaladığı sivil anayasa yapma fırsatını doğru değerlendireceğini düşünüyorum. Bu çalışma, ülkemiz için son derece önemli bir tecrübe ve kazanım olacaktır. Parlamentomuz ve halkımız sağduyuludur. Ülkemizin geleceğini
inşa edecek bu çalışmadan hayırlı bir sonuç çıkacağına inanıyorum.
TBMM 24. Dönem’in “Kürt sorunu”nun çözümüne ilişkin olarak siyaset tarihimizde nasıl
bir iz bırakacağını düşünüyorsunuz?
Şunu peşinen ifade edeyim ki Türkiye’de bir sorun var ise, adı ne olursa olsun,
bunu çözecek biz olmalıyız. Sorunlarımızı biz çözmez isek çözüme ilişkin dayatmalara maruz kalacağımızı unutmamalıyız. Sorun bizdeyse çözümü bulacak olan
da biziz. O halde bizim üzerimize düşen “Terör Sorunu”, “Güneydoğu Sorunu”,
Nisan 2013
“Kürt Sorunu” gibi değişik şekillerde
adlandırılan bu sorunu çözmektir.
Bunun tarihselliğini tartışacak olan
bizler değiliz. Bir şekilde sorun getirilip önümüze konulmuştur. Bu sorunu
çözen Türkiye, ayağındaki prangadan
kurtulmuş olacaktır. Sürekli güvenlik
sendromu yaşamaktan uzaklaşacak ve
geleceğe daha güvenli bakacaktır. İç
barışın tesisinde bu sorunun çözümü,
ülkede görev yapan bütün siyasilerin
Kapak / Söyleşi
kültürünü özümsemiş bir kişiliğe sahip olmaları bizim en
büyük hedefimizdir. TBMM’nin başlattığı “Çocuk Meclisi”
çalışması bu konuda önemli bir demokrasi laboratuvarıdır.
Demokrasinin tabana yayılması ve demokrasi bilincinin
kökleşmesi, yürütülen bu çalışmalarla mümkün olacaktır.
Halkımız sorunlarının çözüm noktası olarak TBMM’yi görüyor
ve 81 ilden vatandaşlar adeta Meclis’e akın ediyor. Ziyaretçi
yoğunluğu Meclis çalışmalarını nasıl etkiliyor? Bu konuda yeni
bir uygulama söz konusu olacak mı?
sorumluluğudur. Çeşitli kaygıların
dile getirildiği bu konuda iktidarıyla,
muhalefetiyle herkesin bu sorunun
çözümüne katkı sunması milletimizin
menfaatinedir.
23 Nisan’da Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nı kutlayacağız. Geleceğimizi
emanet edeceğimiz çocuklarla ilgili
Meclis’in özellikle üzerinde durduğu
konular nelerdir?
23 Nisa n, Tü rk iye Büy ü k M i l let
Meclisi’nin doğum günüdür. O gün
aynı zamanda ülkemizde Çocuk Bayramı olarak ilan edilmiştir ve geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın bağımsızlık bilinciyle yetişmeleri
için uluslararası düzeyde etkinlikler
düzenlenmektedir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, her yıl olduğu gibi
bu yıl da bu etkinliklere ev sahipliği
yapacaktır. Ülkemizin geleceği bilim,
kültür ve sanatla uğraşan gençlerimiz
tarafından şekillendirilecektir. Onların ön yargılardan uzak, birbirlerini
“öteki” olarak görmeyecek, demokrasi
Türkiye
Büyük
Millet Meclisi
Başkanı olarak
görevimi her
zaman tarafsız
bir şekilde
yürütmeye
çalışıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ziyaretçi akını bizim çok
da arzu ettiğimiz bir durum değil. İstiyoruz ki sorunlar
yerinde çözülsün. Tabii sorunlar yerinde çözülemeyince
çözüm mercii olarak parlamento görülüyor. Özellikle partilerin grup toplantılarının olduğu günlerde parlamentomuza
gelen ziyaretçi sayısı 12 bine ulaşmaktadır. Bu kadar yoğun
ziyaretçinin Meclis kampüsünde karşılanması, ağırlanması
giriş kapılarından itibaren çeşitli sorunlara yol açmaktadır.
Vatandaşlarımız kendi sorunlarına çözüm aramak için
Meclis’e akın ederken, bu durum parlamentomuzda ziyaretçi
sorunu yaratmaktadır. Çoğu kez milletvekilleri, yasama çalışmalarını aksatmak durumunda kalmaktadırlar. Bu konuda
geçtiğimiz günlerde partilerimizin grup başkanvekilleri ile
bir toplantı yaptık. Toplantıda aldığımız kararları da kamuoyu ile paylaştık. Hatta hafta içi ziyaretçi akınını azaltmak için
cumartesi günlerini “halk günü” ilan edip parlamentomuzu
vatandaşlara açtık. Yaptığımız bu düzenlemelerden sonra
ziyaretçi yoğunluğunun aynı ağırlıkla devam etmemesi en
büyük dileğimizdir.
Sizin siyaset yaşamınızda TBMM Başkanlığının yeri ve önemi
nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, bir siyasetçi için
onurlu bir görevdir. Oturduğum koltuk Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün koltuğudur. Üzerimizde milletin sorumluluğu
vardır. Milletin haklarını korumak ve devletimizi daha güzel
yarınlara taşımak hepimizin sorumluluğudur. 12 Haziran
2011 tarihinde yapılan seçimlerde halkımızın yüzde 95’inin
tercihi parlamentomuzda temsil edilmektedir. Onlar adına
yürüttüğümüz bu görevin sorumluluğu ağırdır. Bu ağırlığın
altından kalkmak, zaman zaman çıkan krizleri çözmek bizim
ödülümüzdür. Burada şunu da belirtmek isterim ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak görevimi her zaman
tarafsız bir şekilde yürütmeye çalışmaktayım. Bu konuda en
küçük bir taraflılık imasında dahi bulunulmaması için azami
gayret göstermekteyim. Bu konudan hiç kimsenin kuşkusu
olmamalıdır.
Nisan 2013
29
30
Kapak / Dosya
Grup başkanvekillerinden
93. yıl mesajı
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 93. yılında siyasi partilerin
grup başkanvekilleri dergimizin konuğu... AK Parti Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve BDP Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’a “93. yıl mesajları”nı sorduk. Grup
başkanvekilleri, “TBMM’nin 93. yılındaki Türkiye fotoğrafı”nı
ortaya koyarken, sorunlar ve çözüm önerilerini de dile getirdi.
Ahmet Aydın
AK Parti Grup Başkanvekili
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında dünyada millî iradeye dayalı temsil
meclisi neredeyse yoktu. TBMM tüm
sınırlarından kovulmak ve boğulmak
istenen milletimiz adına dünyada emsali görülmemiş bir görev üstlenmiştir.
Bu Yüce Meclis önce ordusunu kurmuş,
sonra İstiklal Savaşı’nı yönetmiştir. Bu bakımdan da eşsiz
bir örnek ve Gazi unvanlı bir parlamentodur.
Millet iradesinin tecelligahı TBMM çeşitli darbeler ve
müdahalelerle devre dışında bırakıldığı zamanlar yaşamıştır.
Üstelik halk iradesinin merkezi bu meclisi by-pass edenler
Nisan 2013
Türkiye’nin
büyük
sorunları
ancak güçlü,
istikrarlı siyasi
iradenin
Meclisimize
yansıdığı
dönemlerde
çözüm yoluna
girmiştir.
bunu millet için yaptıklarını söylemekten geri durmamışlardır. Meclisimiz
kurduğu “Darbeleri Araştırma Komisyonu” ile iradesini askıya alan oluşum
ve geçmiş darbe suçlarıyla hesaplaşmaktadır. Ülkemizde hâlen kendisini
millet iradesinin üzerinde görenlerin
ilk yaptıkları işlerden biri TBMM’nin
ve milletin vekillerinin itibarını zedelemeye çalışmaktır. Bilirler ki millet
iradesinin temsil makamı geriletilir,
gözden düşürülürse kendi seslerini
daha çok duyurur, üzerlerine vazife
olmayan işleri daha kolay yapabilirler.
“Çok mesafe kat ettik”
TBM M’nin 93. y ı lında k i Türk iye
fotoğrafına baktığımızda gördüğümüz şudur: 10 yıl önceye göre bugün
ekonomide, sağlıkta, insan hakları ve
demokraside çıtasını örnek alınacak
seviyelere çıkarmış bir Türkiye var.
Bugün ülkemiz tarihî süreçlerden geçiyor; büyük değişimlere, gelişimlere,
başarılara imza atıyor. Hazinemiz
Kapak / Dosya
güçlü, ekonomimiz dünya küçülürken
büyümekte. Siyasi yapı, güçlendikçe
sorun çözen bir kurum haline geldi.
Türkiye’nin, bölgesinde lider ve
dünyada söz sahibi olması için öncelikle iç barışını, birliğini, bütünlüğünü
sağlaması gerekiyor. Bunun en temel
şartı millî birlik ve kardeşliğin tahkim
edilmesidir. Bu yolda çok mesafe kat
ettik. Birlik ve bütünlüğünü sağlamış,
iç barışına kavuşmuş, 2023 ve 2071
hedef lerine odaklanmış bir Türkiye
tablosu oluşturmalıyız.
Türkiye’nin büyük sorunları ancak güçlü, istikrarlı siyasi iradenin
Meclisimize yansıdığı dönemlerde
çözüm yoluna girmiştir. “Kürt sorunu” ve yeni sivil anayasa, ülkemizin
çözüm bekleyen konularıdır. Millet bu
sorunların çözümü için irade ortaya
koymuştur. “Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi” ile ülkemizin en yakıcı, ya-
ralayıcı sorununu barış içinde çözeceğiz. Biz meseleyi bir temel hak ve özgürlük
sorunu olarak gördük. 75 milyon insanın bu ülkede birinci sınıf olması gerektiğinin
mücadelesini verdik. Çünkü terör sorunu ancak bu şekilde çözülür. Geldiğimiz
nokta doğru şeyler yaptığımızı gösteriyor.
Ülkemiz açısından bir başka önemli süreci sivil anayasa yapımı oluşturuyor.
Mevcut sistem vesayet paradigması ile kurulduğundan her türlü düzenlemeye rağmen sorunları devam ediyor. Türkiye bu durumu kökten değiştirecek bir anayasa
değişikliği yapmak zorunda. Bütün çabamız milletimizin sivil, özgürlükçü, hak
ve özgürlükleri zenginleştiren bir anayasaya kavuşmasıdır.
Akif Hamzaçebi
CHP Grup Başkanvekili
Üyesi olmaktan onur duyduğum bu Meclis, tarih sahnesinden silinmek istenen ulusumuzun adına dünyada örneği
olmayan bir görev üstlenerek Kurtuluş Savaşımızı yönetmiş,
devletimizi kurmuş ve çok kısa bir sürede Cumhuriyetimizi
ilan etmiştir. “Cumhuriyet” dediğimiz devrim bu Meclis’in
eseridir. 20’nci yüzyılın başlarında yapılan diğer bütün devrimler tarihe karıştığı halde Türkiye Cumhuriyeti Devrimi tarih
yazmaya devam etmektedir. Bunun yegane nedeni, Meclis’in “hakimiyet-i milliye”
prensibine bağlı kalmasıdır. Halkımız emin olmalıdır ki “hakimiyet-i milliye”
esasına dayalı toplumsal sözleşmeye bağlı kalındığı müddetçe devletimiz ve milletimiz Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarıyla birlikte ilelebet var olacaktır.
23 Nisan tarihi, milletimizin parlamenter sisteme inancının, bu milletin bir
meclisle yönetilmek için gösterdiği cesaret ve kararlılığın simgesidir. Kurtuluş
Savaşı’na ve Cumhuriyet’in kuruluşuna öncülük edenler, o günün zor şartlarında
dahi mücadelelerini hukuk içinde yürütme iradesini göstermişlerdir. Millet hakimiyetine duydukları inanç sayesinde Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından
demokrasi denemelerine girişmişler, birtakım hak ve özgürlükleri tanımakta Kıta
Avrupası’nın önünde olmuşlar ve genç Cumhuriyet’i 27 yılın sonunda çok partili
demokrasiyle buluşturmuşlardır.
Yeni bir toplumsal sözleşme
Bugüne baktığımızda Türkiye’nin zor bir süreçten geçtiğini görmekteyiz. Güçler
ayrılığı ilkesi, güçler birliğine dönüşmüştür. Yargı bağımsız değildir. Demokrasi
ayağımızın altından kaymakta, özgürlük alanları her geçen gün daralmaktadır.
Otoriter bir yapılanma kendini hissettirmektedir. Halkın iradesiyle seçilen milletvekilleri tutukludur. Üniversitelerimiz özerkliğini ve özgürlüğünü yitirmiştir.
Anayasa’nın açık hükmüne rağmen basın sansür altındadır. Vatandaşın haberleşme
özgürlüğü sınırlandırılmıştır.
2002 yılı sonunda sorun olmaktan çıkan terör, 10 yıl boyunca Türkiye’yi etkisi
altına almıştır. Bugün sorun karmaşık bir hale gelmiş, terör sorunu ile “Kürt sorunu” iç içe geçmiştir. Bu sorunları toplumsal uzlaşmayla çözecek bir irade hükümet
tarafından ortaya konulmamıştır. Hükümetin parlamentoyu dışlayan bir anlayışla
çözüm bulmaya çalışmasının birleştirici değil, ayrıştırıcı sonuçlar yaratmasından
endişe ediyoruz.
Nisan 2013
31
32
Kapak / Dosya
Türkiye’nin önünde eğitimden sağlığa, adaletten dış politikaya, işsizlikten yoksulluğa, terörden yolsuzluğa kadar
çözülmeyi bekleyen birçok sorun vardır. Kuvvetler ayrılığı
ilkesi gözetilerek yargının bağımsızlığı yeniden tesis edilmelidir. Meclisimiz toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasa
yapmalıdır. Yeni bir toplumsal sözleşme için öncelikle özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması, karşılıklı diyalog
ve uzlaşı ortamının sağlanması ve gerçek demokrasinin
hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ancak görüyoruz ki yeni
anayasa sürecinde AKP “başkanlık sistemi” arayışı içindedir.
Parlamenter sistemden vazgeçilme düşüncesi vardır. Aslında
yapılmak istenen, Sayın Başbakan’a Başkanlık yolunu açmaktır. Anayasa bireyin hak ve özgürlüklerini merkeze alan,
Cumhuriyet’in kazanımlarını, “laiklik ilkesi”ni muhafaza
eden bir anlayışta olmalıdır.
Türkiye
Büyük
Millet Meclisi
kuruluşu, işleyişi
ve sonuçları
itibarıyla Türk
milletinin
karakterinin
ifadesidir.
Mehmet Şandır
MHP Grup Başkanvekili
Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşu, işleyişi ve sonuçları itibarıyla Türk milletinin
karakterinin ifadesidir. Meclis’in açılma
tarihi olan 23 Nisan 1920 mübarek cuma
günü, Haçlı zihniyetin yüzyıllardır rüyalarını süsleyen emellerinin kursaklarında bırakıldığı kutsal bir gündür. Osmanlı Devleti’nin idam fermanı sayılan
Sevr Antlaşması’nın şartlarını o yıllarda
kabul ettiremeyen Haçlı ruhu, bugün hüviyet değiştirmiş bir şekilde karşımızdadır.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kurtuluş Savaşı’ndan
“ezelden beridir hür yaşamış” bir millet olduğunu ispatlayarak çıktı ve Lozan’la birlikte Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin ebedi yurdunun sınırları çizildi. Lozan sonrasında Lord Curzon, “İleride dara düşüp bize yardım için
geldiğinizde, burada reddettiğiniz her şeyi cebimden çıkartıp önünüze koyacağım ...” demiştir. Batı, bu sözünü yerine
getirmek için Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana fırsat
kollamıştır ve o gün tankla, tüfekle başaramadığı Sevr’i
bugün diplomasi yoluyla hortlatma gayreti içindedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 93. yılında
Türk milletinin çözülmeyi bekleyen en önemli sorunu,
deruni manada bir terör sorunu olmayıp, yüzyıllardır
Batı’nın İslam’a karşı yürüttüğü Türk’ü dolayısıyla İslam’ı
yok etme sorunudur. Batı bunu her fırsatta Türkiye üzerinde denemekten geri durmamıştır. 1970’lerde kardeş
kavgası ve mezhep çekişmesi, 1980’lerde Ermeni maşaları
Nisan 2013
ile diplomatlarımıza saldırı şeklinde
baş gösteren tehlike, şimdi de terör
sorunu olarak başımıza sarılmıştır.
Türkiye ve Türk milletinin bana göre
temel sorunu, yaratılıştan ve yaşanan
tarihten kaynaklanan “büyüklüğün”
farkında olmayan ruh halidir. Türkiye öncelikle bu “büyüklük” şuurunu
yeniden keşfetmelidir.
Meclisimizin 93. yılında, zamanın
ruhuna uygun, insanı merkezine alan
ve özgürleştiren bir hukuk belgesi
kapsamında yeni anayasayı inşallah
birlikte yapacağız. MHP olarak buna
inanıyoruz. Sözde “Kürt sorunu”nu
çözmek için bir anayasa yapma ham
Kapak / Dosya
hayalleri birilerinin başını yakacaktır. Sonunda mutlaka
doğruda ittifak edecek, bize ve çağa yakışan bir anayasa
yapacağız. 23 Nisan 1920’den itibaren Misak-ı Milli sınırları
içinde yaşayan tüm vatandaşlar Cumhuriyet’in kurucusu
ve asli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bu bir gerçek olarak
karşımızda dururken terör sorununun adını “Kürt sorunu”
koyup, Batı’nın o dönemde kabul ettiremediği Sevr’i, yedi
düvele meydan okumuş milletin meclisinden yasayla geçirmeye kalkmak en hafif ifadesiyle gaflettir. Türkiye’nin üzerinde oynanan tüm ihanet projeleri karşısında milletimizi
uyanık olmaya davet ediyoruz. Türkiye her türlü güçlüğün
altından kalkacak bir yapıdadır ve bu yapının ebediyete kadar yaşaması konusundaki azim ve kararlılığımız devam edecektir.
Pervin Buldan
BDP Grup Başkanvekili
Cumhuriyet tarihi boyunca parlamentonun
en büyük sorumluluğu alması gereken bir dönemdeyiz. Çünkü Ortadoğu ve dünyadaki hızlı
değişimlere ayak uydurmak, Türkiye’nin iç ve dış
sorunlarını çözüp barışı yeniden inşa edebilmek için tarihsel
bir fırsatın doğduğu süreçteyiz. Benim en büyük beklentim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu tarihsel sorumluluğu en
üst düzeyde yerine getirmesidir.
Türkiye küresel, bölgesel ve iç sorunlarını çözmek için
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte başlayan yapısal sorunlarını aşmak zorundadır. Bunun için demokrasi kültürünün
ve özgürlüklerin geliştirilmesi gerekiyor. Bugünkü “Türkiye
fotoğrafı” değişim sancısı çekiyor ve değişmesi gerektiğini
anlamış olmanın şaşkınlığını yaşıyor. Bunun için tarihiyle
yüzleşmek zorundadır. Sanırım buna dair korku hâlâ bitmiş
değil.
TBMM’nin 93. yılında Türkiye’nin en önemli sorunu
Kürt sorunu, dolayısıyla demokratikleşme sorunudur. Eğer
bu dönem Meclis bu sorunun üstesinden gelirse bana göre
Cumhuriyet’in kuruluşunda üstlendiği sorumluluk kadar ağır
bir tarihsel sorumluluğu yerine getirmiş olacaktır. Çözemezse
bundan önceki parlamento grupları gibi unutulup gidecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 93. yılında Türkiye’nin
diğer sorunları ekonomik eşitsizlik, emek dünyasının sorunları, işsizlik, kadın-erkek eşitsizliği, ekolojik yıkım
şeklinde sıralanabilir.
Her yıl 23 Nisan’da TBMM’nin kuruluşu ve
Çocuk Bayramı birlikte kutlanmaktadır. Çocuklarımıza savaşsız, kayıpsız, huzur ve barış içinde
kardeşçe yaşanan özgür bir ülke bırakmalıyız.
Bugün bunun yolu Kürt sorununun çözümünden
geçmektedir. Kürt sorunu, Türkiye tarihinin en ağır
ve en yakıcı sorunudur. Bu sorunu çözmek için barış
dilini yeniden kurmak, halkların bir arada özgürce ve eşit
koşullarda yaşamaları için yürütülen çalışmaları desteklemek
hem insani hem de tarihî bir görevdir. Bu konuda diğer siyasi
partilere derginiz aracılığıyla bir çağrı yapmak istiyorum:
Bu sorunun çözümünde herkes elini taşın altına koymak
zorundadır. Aksi takdirde çocuklarımızın iki eli yakamızda
olacaktır.
Nisan 2013
33
34
Kapak / Dosya
Erbay Kücet
Ç
ocuğun toplumda bir yere sahip
olduğu, ona iyi bir eğitimle anlatılabilir ve uygun edebi eserler aracılığıyla öğretilebilir. Türkiye Dede
Korkut hikayeleri, Nasreddin Hoca
fıkraları, Karagöz-Hacivat gibi çocuk
edebiyatı adına zengin bir mirasa
sahip olmasına rağmen hızla gelişen
görsel medya karşısında olması gereken yerde değildir.
Çocuk edebiyatını, “Çocuk ların
hayal, duygu, düşünce, duyarlık ve
zevklerine eğilirken eğlenmelerini
de sağlamak, aynı zamanda büyüme
ve gelişimlerine katkıda bulunmak
amacıyla yapılan edebiyat” olarak tanımlayabiliriz.
Uzmanlar, çocuğa sağlam bir eğitim
verebilmenin, onun kitapla iyi ilişki
kurmasına bağlı olduğunu belirtmektedir. Çocukların ilk olarak masal ve
hikaye ile tanıştığı düşünülürse, söz
konusu ilişkinin kurulmasında bu
tür kitapların önemli bir yeri vardır.
Küçük yaşlarda kitapla tanışılması ona
Nisan 2013
Çocuğun
kitapla
tanışmasında, onu
sevmesinde,
kitapla geçirdiği
sürenin uzun
olmasında aile,
öğretmen,
okul ve
kurumlara görev
düşmektedir.
karşı bir sevgi doğmasını, kitabın eğlence ve bilgi kaynağı
olduğunun anlaşılmasını sağlar. Masal ve hikaye kitaplarının hem niteliği hem çeşitliliği çocukların gelişimi için
istenilen düzeyde olsa dahi, kitaplarla olan ilişkiler aile ve
eğitimciler aracılığıyla kurulmaktadır. Dolayısıyla okuyacağı kitabı kendisi seçecek duruma gelinceye kadar çocuğun
yaşı, eğitim durumu, zeka düzeyi ve ilgileri göz önünde
bulundurulmalı, kitap bu kriterlere göre seçilmelidir.
Günümüzde kitapçıya giren bir çocuk resimli-resimsiz
macera romanları, masallar ve efsaneler, bilimkurgu, hayat
öyküleri, tarih kitapları, tabiatla ilgili kitaplar, şiirler... gibi
yeryüzünde var olan hemen her şeyle ilgili yüzlerce kitabı
bulabilmektedir.
Önceleri çocuk kitapları, baştan sona iyi davranış kuralları ile doluydu ve ders kitabı niteliğindeydi. Yakın zamanda
çocuklara yönelik eğlendirici ve ilginç konuları içeren kitapların raflarda yer alması bu alanda bir sektör oluşmasını
sağladı. Dolayısıyla “çocuk edebiyatı” bir alt kategori olarak
kabul edilmeye başladı.
Çocuğun kitapla tanışmasında, onu sevmesinde, kitapla
geçirdiği sürenin uzun olmasında aile, öğretmen, okul ve
kurumlara görevler düşmektedir. Çocuğun kitap okuması
isteniyorsa aile içinde kitapla tanıştırılmalı, kitap okumaya
özendirilmelidir. Kitap okumayan bir ailenin çocuğu da
büyük bir ihtimalle kitap okumayacaktır.
Kapak / Dosya
Meclis’in çocuk kitapları
Ülkemizde bu amaçlar doğrultusunda Kültür Bakanlığı
başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, diğer bazı bakanlıklar ve yerel yöneticilerimiz üstlendikleri projeler
kapsamında zaman zaman çocuklara yönelik yayınlar
yapmaktadırlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de hem açılış günü hem de
Atatürk tarafından çocuklara hediye edilen bayram günü
olan 23 Nisan’da bir dizi etkinliğe imza atmaktadır. 23-30
Nisan haftası “çocuk haftası” olarak kutlanmakta, bu haftalarda ülkemizin çeşitli yerlerinden Meclis’i gezip görmeye
gelen öğrencilere hediye olarak kitap verilmektedir. Bu
etkinliğin çocuklarımıza Meclis’i tanıttığı, onlarda demokrasi bilincini geliştirdiği ve edebiyata katkı sağladığı açıktır.
Ne var ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce çocuklar için
hazırlatılan yayınların sayısı pek fazla değildir. Daha önce
yayımlanan ve görselliği olmayan kitapçıkları bir kenara bırakırsak Limon ile Zeytin Meclis’te kitabını başlangıç kitabı
olarak kabul edebiliriz. Meclis Başkanlığı’nca öğrencilere
dağıtılan bu kitapta, karikatürist Salih Memecan’ın çizgi
kahramanları Limon ile Zeytin, TBMM içinde yaptıkları
geziyi kendi üslupları ile anlatıyorlar. Bir diğer kitap Güneşe
Aşık Çocuk’tur. Osman Turhan’ın çizgileriyle yayımlanan
kitapta Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı
Tarancı, Rıfat Ilgaz, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Külebi,
Can Yücel, Cahit Koytak, Beşir Ayvazoğlu, Cemal Süreya,
Ataol Behramoğlu gibi ünlü şairlerin çocuklar için yazdığı
şiirler bulunuyor. Kitapla birlikte verilen CD’de ise bu şiirlerin Metin Serezli, Müşfik Kenter, Tamer Karadağlı, Cem
Davran, Bülent Arınç, Kenan Işık, Ataol Behramoğlu, Erkan
Tarhan gibi ünlüler tarafından seslendirmeleri yer alıyor.
K a r i k at ü r ist Necdet Ku r u’nu n ç i zg isiyle ba sı la n
TBMM’ de Bir Gün adlı kitap, Meclis’i gezmeye gelen bir
grup öğrencinin yaşadıklarını anlatıyor.
TBMM’ye bağlı bir kurum olan Milli Saraylar Daire
Başkanlığı tarafından yayımlanan Adım Adım Dolmabahçe
kitabında ise sarayı gezen miniklerin gözüyle Dolmabahçe anlatılmaktadır. Padişahların devletin işlerini sarayın
Selamlık kısmında görmeleri, Harem kısmında aileleri ile
birlikte özel hayatlarını sürdürmeleri gibi konuların anlatıldığı kitap, yakın tarihimize de ışık tutmaktadır.
Bu eserlerde, TBMM ve yasama ile ilgili bilgilerin ilköğretim çocuklarının rahatlıkla anlayabileceği biçimde, sıcak
ve masalsı bir üslupla anlatılması çok önemlidir.
Meclis’i, demokrasiyi ve temel vatandaşlık görevlerini
tanıtmak için hazırlanan bu kitaplarla ilgili ayrıntılı bilgi
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı’ndan
alınabilir.
Nisan 2013
35
36
Kapak / Dosya
Benim için Meclis...
Hakan Aysev / Opera Sanatçısı
Parlamento, demokrasi demektir; bir ülkede demokrasinin doğru işlediğini
gösteren bir olgudur.
Benim için en önemlisi parlamentomuzun
Mustafa Kemal Atatürk
tarafından kurulmuş olması ve ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için gerekli adımların o
yıllarda atılmasıdır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ndeki değerli milletvekillerimizin
kültür ve sanata daha fazla ilgi göstermesini, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan
bütçenin artırılmasını diliyorum.
Yalçın Gökçebağ / Ressam
TBMM benim için öncelik le Cumhuriyet,
demokrasi, laiklik ve
sanat demektir. Ülkemizde sanatın gelişmesi, geniş halk kitlelerine ulaşması TBMM
sayesinde olmuştur. Bugün İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu,
Turan Erol, Burhan Doğançay gibi sanatçılarımız varsa bunu TBMM’ye borçluyuz.
Turgut Özakman / Yazar
T BM M z a fe r i s a ğ l ayan, Cumhuriyet’i ilan
eden ve çağdaş devleti
kuran, millî iradeyi
temsil eden büyük kuruluştur. Bu duruşunu
sürdürmek, herkes de
TBMM’ye saygı göstermek zorundadır.
Nisan 2013
Yaşar Taşkın Koç / Kanal 24
Ankara Temsilcisi ve Yeni Şafak
gazetesi yazarı
Milletin hakkını yemek
isteyenlerin daima küçümsemeye çalıştığı;
İdeal halinin 1. Meclis olduğunu düşündüğüm;
Yeni binasının kendisine yakıştığına inandığım;
Ne olduğumuzu, ne yaptığımızı, nereye
doğru gittiğimizi en iyi gösteren “şey”dir
benim için...
Yıldız İbrahimova
Dinçer / Caz Sanatçısı
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en önemli olay
bence Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün
önderliğinde 23 Nisan
19 2 0 ’ d e a ç ı l m a sıd ı r.
Türk milletinin geleceği,
uygarlık ve çağdaşlık yolundan ilerlemesidir. Benim için TBMM’nin duygusal bir
önemi de var. 1992’de eşim Ali Dinçer’le
(o zaman CHP milletvekili ve grup başkanvekiliydi) Meclis’te tanıştık. Benim hayatımı değiştiren bir olaydı bu.
Safiye Soyman / Türk Sanat
Müziği Sanatçısı
Türk iye Büy ük Millet
Meclisi benim için öncelikle Atatürk’ü ifade
ediyor. Büyük zorlukların yaşandığı yıllarda Atatürk ’ ün engin
bilgisi ve zekası sayesinde
TBMM’nin açılması çok önemli. Canlarını feda ederek bize bu güzel ülkemizi
kazandıran, özgürlüğe kavuşmamızı sağlayan Ulu Önder Atatürk’ü, şehitlerimizi
minnetle ve saygıyla anıyorum. Bir sanatçı
olarak ben de ülkemi en iyi şekilde temsil
etmek, tanıtımına katkı sağlamak için
elimden geleni yapmaya gayret ediyorum.
Zekai Tunca / Türk Sanat
Müziği Sanatçısı
Türkiye Büyük Millet Meclisi bence büyük milletin
meclisidir. TBMM, vatandaşın kendine dert
ed i nd iğ i fa k at ç a re
bulmak için bireysel
ç aba sı n ı n yet med iğ i
ülke sorunlarının çözüm
yeridir. Millet iradesini temsil etmek üzere
Meclis çatısı altında yer alan vekillerimizin
seçim kampanyalarındaki gayreti ülke
sorunlarının çözümünde de sürdürmeleri
önem taşımaktadır.
Nazlı Eray / Yazar
TBMM, Türkiye Cumhuriyeti’nin 23 Nisan 1920’de kurulan yasama
organıdır. Hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
birçok karar alma yetkisi ve görevi vardır. Millet iradesine dayanan
ve seçimle işbaşına gelen bir kuruluş olması nedeniyle benim için
kutsaldır.
37
14-20 Nisan:
Kutlu Doğum Haftası
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu yıl “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru”
temasının işleneceği Kutlu Doğum Haftası mesajında, “İslâm’ın, insan onurunu merkeze
alarak tesis ettiği insan anlayışının esaslarını Hz. Peygamberin (s.a.s) çağlar üstü örnek
hayatında, sünnet-i seniyyesinde, söz ve davranışlarında, en genel hatlarıyla da Veda
Hutbesi’nde görmek mümkündür. Rahmet Peygamberi (s.a.s), on binlerce insana hitaben
yaptığı o tarihî konuşmasında insanların canlarının, mallarının ve ırzlarının yani kişilik
değerlerinin ve insanlık onurlarının dokunulmaz olduğunu bildirmiştir” dedi.
Bir Gece
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î: Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Mehmet Akif Ersoy
Nisan 2013
38
Dünya Parlamentoları
“Görkemli, sade ve güzel”
AMERİKAN
KONGRESİ
Elif Çelik
Tarih sahnesinin başrol
oyuncularından biri olan ve
dünya siyasetinde önemli bir
konum işgal eden Amerika
Birleşik Devletleri’nin Kongre
Binası da hem siyasi hem
sosyal pek çok işlevi yerine
getiriyor.
Nisan 2013
A
merikan Kongre Binası, Temsilciler Meclisi ve Senato’dan
oluşan ABD Parlamentosu’na ev sahipliği yapıyor. Binanın orijinal ismi olan “Capitol” Latinceden geliyor ve mimarisi de Capitol Tepesi’ndeki Roma tapınağına benziyor. Her
ne kadar özgün bir mimariye sahip olmasa da Kongre Binası
Roma’daki örneğinden çok daha ihtişamlı ve kendi çapında
bir sanat eseri.
1793’te inşasına başlanan Amerikan Kongre Binası, neredeyse ABD ile yaşıttır. O günden beri büyük bir yangın
atlatan, yeniden inşa edilen, genişletilen, defalarca restore
edilen binanın bugün gördüğümüz hali mahir ellerden çıkmış bir abide olarak ayakta durur. Binaya en son 1960 yılında
birtakım yenilemeler yapılmış, ardından 19 Kasım 1960 günü
“ulusal öneme sahip tarihî eser” seçilmiş. 2007 yılında ise
Amerika Mimarlar Enstitüsü tarafından “Amerika’nın favori
mimari eserleri” listesinde ilk sıralarda yer almış.
Dünya Parlamentoları
1792
yılında,
Amerika
Birleşik
Devletleri’nin
üçüncü
başkanı
Thomas
Jefferson’ın
isteği üzerine
Kongre
Binası’nın
inşası için
bir tasarım
yarışması
düzenlenir ve
yarışmacılara
dört aylık
süre verilir.
500 dolar
ve bir arsa
ödülü konulan
yarışmaya on
tane proje
sunulur.
1792 y ı lında, A meri ka Birleşi k
Devletleri’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’ın isteği üzerine Kongre
Binası’nın inşası için bir tasarım yarışması düzenlenir ve yarışmacılara dört
aylık süre verilir. 500 dolar ve bir arsa
ödülü konulan yarışmaya on tane proje
sunulur. Bunlardan beklentileri karşılayan sadece eğitimli Fransız mimar
Stephen Hallet’e ait tasarımdır, ne var
ki Fransız üslubu ağır bastığı, çok süslü
ve pahalıya mal olduğu için sonradan
bu tasarım kabul edilmez. Yarışmaya
son anda katılan William Thornton’ın
19. yüzyıl neo-klasik üslubundaki tasarımı hem halk hem de Başkan tarafın-
dan oldukça beğenilir, “görkemli, sade ve güzel” övgüsüyle
karşılanır. Bununla birlikte Thornton’ın orijinal tasarımı
daha sonra Benjamin Henry Latrobe ve Charles Bulfinch
tarafından değiştirilir.
Kongre Binası için temel atma törenleri 18 Ekim 1793’te
yapılır ve bu tarihin yazılı olduğu taşı, ritüel gereği Mason
kıyafetleri giyen George Washington yerleştirir. Binanın
Senato kanadı 1800, Meclis ise 1811 yılında tamamlanır.
Binanın inşası henüz tamamlanmamış iken, 17 Kasım 1800
tarihinde ABD Kongresi’nin ilk oturumu gerçekleştirilir. Her
iki kanadın da tamamlanmasının üzerinden çok geçmeden,
24 Ağustos 1814’te Kongre Binası İngilizler tarafından yakılır
ve 1815’te başlayan yenilemeler 1819’da tamamlanır.
1850 dolaylarında, yeni eyaletlerden gelen meclis üyelerinin sayısı arttıkça Kongre Binası’nın yetersiz olduğu
düşünülür ve yeni bir tasarım yarışmasının ardından Phila-
Nisan 2013
39
40
Dünya Parlamentoları
delphialı mimar Thomas U. Walter tarafından binanın güney
ucuna Temsilciler Meclisi, kuzey ucuna ise Senato olmak
üzere iki kanat eklenir. Bu inşa sırasında başta planlandığı
gibi Avrupa’dan getirilen ücretli işçiler değil, zenci köleler
kullanılmıştır.
Yenilemeler sırasında binanın orijinal tasarımındaki kubbe de yıkılır ve “düğün pastası” şeklindeki yeni kubbe yapılır.
Yine Mimar Walter tarafından tasarlanan kubbe, eski kubbeye ait kâgir ayaklar üzerinde oturmasına rağmen ondan üç
kat daha ağırdır ve 30 metre daha geniş çapa sahiptir. Kubbe
vakur bir şekilde taçlandırdığı binaya öyle yakışır ki oraya
sonradan eklenmiş olması şaşırtıcıdır. Bununla birlikte, ilk
bakışta görüleceği üzere Kongre Binası’nın Vatikan’daki Aziz
Petrus Bazilikası’na ve Londra’daki Aziz Paul Katedrali’ne
çok benzemesine neden olmuştur.
İki katlı olan bu kubbenin alt katında, en güzel örneğini
Roma mimarisindeki Pantheon’da görebileceğimiz bir göz
(pencere) vardır. Normalde göğe açık olması gereken bu göz,
kubbenin ikinci katındaki “Washington’ın ilahlaştırılması”nı
anlatan resime, yani temsilî gökyüzüne açılır. Kubbenin
tepe noktasında yer alan ve Tanrı katını temsil eden bu eser,
masonluğun simgelerinden biri olan ve Roma İmparatorluğu
için de önem taşıyan “Tanrı’nın gözü”nün bir tasviridir. George Washington’ı Roma ve Yunan tanrıları ile çevrelenmiş
olarak gösteren bu resimle, ABD’de ilk kez henüz hayatta
olan bir kurucunun ilahlaştırıldığı rivayet edilir. Binanın
böyle ezoterik simgelerle bezeli oluşu, pek çok komplo teorisyeni için de ilham kaynağı olmuştur.
Görülmeye değer bir sanat merkezi
Binanın içinde özellikle resimlerden oluşan pek çok sanat
eseri bulunmakla birlikte bunların büyük bölümü ziyaretçilerin görebileceği yerlerde bulunmuyor. Ulusal ülkülerin,
vatanseverlik gibi değerlerin temsil edildiği bu resimler,
esasında parlamenterlere ilham veren, kılavuzluk eden,
hatta nasihatte bulunan sanatsal betimlemelerden oluşuyor
ve kronolojik olarak Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfi ile
başlıyor. İlk olarak İtalyan/Yunan kökenli Amerikan sanatçı
Constantino Brumidi tarafından 1856 yılında Senato kanadının ilk katındaki koridorlara yapılan duvar resimleri, Birleşik
Devletler tarihindeki çok önemli olay ve kişileri betimliyor.
Bu çalışmalar arasında Benjamin Franklin, John Fitch,
Robert Fulton gibi isimler ile “Louisiana’nın alınması” gibi
sahneler yer alır. Bölgeye özgü bitki örtüsü ile hayvan betimlemelerinin de duvarları süslediği görülür. Brumidi, gelecek
olay ve kişiler için de pek çok boş yer bırakmış, örneğin Apollo 11 ve Challenger adlı uzay mekiklerinin tasvirleri buralara
Nisan 2013
yerleştirilmiş. Kubbedeki “Washington’ın İlahlaştırılması” ile
“Birleşik Devletler Tarihi” adlı resimleri de Brumidi yapmıştır. Bunların dışında, kubbenin içinde Birleşik Devletler’in
bir ulus olarak gelişmesini gösteren sekiz büyük resim yer
alıyor. Doğu tarafında “Pocahontas’ın vaftizi”, “seyyahların
gemiye binişi”, “Mississippi’nin keşfi” ve “Kristof Kolomb’un
karaya ayak basışı” temalı resimler yer alırken batı tarafını
“bağımsızlığın ilanı”, “General Burgoyne’un teslim oluşu”,
“Lord Cornwallis’in teslim oluşu” ve “George Washington’ın
komiteden çekilmesi” temalı resimler süslüyor. Kubbenin
tepesindeki “Özgürlük Heykeli” ise 1863 yılında eklenmiş.
Kongre Binası, ABD’nin elli eyaleti tarafından bağışlanan
ikişer heykelle birlikte ulusal heykel koleksiyonuna da ev
sahipliği yapıyor. Bu heykellerden biri, Hawaii adalarını fetheden Kral Kamehameha’nın tunç heykelidir. Koleksiyonun
Dünya Parlamentoları
yüzüncü ve son parçası ise New Mexico
eyaletinin 2005’te bağışladığı, 1680 yılında İspanyol sömürgesine karşı çıkan
ruhani lider Popé’nin heykelidir.
Kubbenin hemen altında bir yeraltı
mezarı yer alıyor; burası başta George
Washington’ın ebedi istirahatgahı
olarak düşünülmüş, ama vasiyeti üzerine Washington’daki Vernon dağında
ziyaretçilere de açık olan bir mezara
gömülmüş. Söz konusu yeraltı mezarı
günümüzde sergiler için kullanılıyor.
Kongre Binası’nın bodrumunda,
şehirde henüz modern su tesisatı bile
mevcut değilken Kongre üyeleri ve on-
ların misafirleri tarafından kullanılan
spa benzeri banyolar mevcutmuş. Zamanında masaj ve berber salonları da
barındıran bu banyolardan günümüze
sadece iki tane mermer küvet kalmış.
Bodrumdan Kongre Binası’nın kubbe
kısmına çıkan merdivenin, bir yılın
günlerini temsilen 365 tane basamağı
bulunuyor.
Kubbenin kuzeyindeki kanat Senato, güneyindeki kanat ise Temsilciler
Meclisi’dir. Bunların üst kısımlarında,
ziyaretçilerin her iki meclisi de görebileceği salonlar bulunan yapı neo-klasik
mimariye örnektir. Ana binayı ofislerin olduğu ek binalara yeraltı tünelleri ve özel alt geçitler bağlar. Kongre
Binası’nın içindeki odalardan Senato
kanadındakiler “S” (İngilizce: Senate),
Meclis kanadındakiler ise “H” (İngilizce: House) harfleriyle tayin edilmiştir.
Kongre Binası’nın Temsilciler Meclisi bugün 448 koltuğa sahip ve senatörlerden farklı olarak temsilcilerin
kendileri için tahsis edilmiş koltukları
yok. Meclis salonu, Kanuni Sultan
Süleyman’ın da aralarında bulunduğu
yirmi üç ünlü yasa koyucunun port-
releriyle süslenmiş; bunlardan sadece
Hz. Musa’nın bir bütün olarak betimlendiği temsilî heykel meclis başkanı
kürsüsünün karşısında yer alıyor. Meclis kanadının ilk katında kuzey-güney
mihverinde uzanan 30 buçuk metrelik
koridorda, beyaz mermerden yapılmış
28 tane oluklu sütun yer alıyor.
Senato ilk olarak dışarıdan gürültü
gelmemesi için penceresiz olarak yapılmış, ışık ise tavandaki bir pencere ile
sağlanıyormuş. Daha sonra bu pencere
kaldırılmış, tavan ve duvarlar restore
edilmiş. Bugün senatörler yarım daire
oluşturan tasarımıyla yüz koltuklu ve
iki katlı bir salon kullanıyor.
Tarih sahnesinin başrol oyuncularından biri olarak dünya siyasetinde
önemli bir konuma sahip Amerika
Birleşik Devletleri... Kongre Binası ise
ünlü e pluribus unum (Birlikten kuvvet
doğar) mottosunun vuku bulduğu, parlamentonun görevini yerine getirdiği
yer olmakla birlikte sosyal bir işleve
de sahip; yabancı siyasetçiler burada
ağırlanıyor, Amerikan sanatının nadide örnekleri sergileniyor ve bina her
yıl binlerce turistin akınına uğruyor.
Nisan 2013
41
42
AB üyeliğinin yolu TBMM
Genel Kurulu’ndan geçer
T
Egemen Bağış
Avrupa Birliği Bakanı ve
Başmüzakereci
AB reformları, AB’nin reformları
değildir. Bu reformların her biri
milletimizin yaşam kalitesini
yükselten, ülkemizi daha
demokratik, daha müreffeh,
daha dinamik ve şeffaf bir yapıya
kavuşturan nitelik taşımaktadır.
Nisan 2013
ürkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bağların en güçlü yansımasını parlamentolar oluşturuyor. Millet iradesinin tecelli ettiği parlamentolar
arasındaki güçlü diyalog ve işbirliği, esasen halklar arasındaki güçlü diyaloğun ve etkileşimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin iradesinin yansıdığı aziz bir
meclistir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini gururla taşıyan
yüce bir meclistir.
Her zaman, her platformda vurguladığım bir hususu Parlamento
dergisi aracılığıyla da hatırlatmak isterim. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin yolu belirli minvallerden, belirli mekanlardan, belirli kesimlerin
onayından değil, bu yüce Meclis’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Genel
Kurulu’ndan geçmektedir. TBMM Genel Kurulu’nda görüştüğümüz her
mevzu, çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde de mesafe almamız
anlamına geliyor.
Bu çerçevede, kuruluşundan bugüne yüce Meclisimizde Türkiye’nin
muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefine katkı sağlamış
bütün üyelere şükranlarımı sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün
parlamenterlerimizi de hayırla, rahmetle yad ediyorum.
Bilindiği gibi milletimizin teveccühüyle 2002 yılında iktidara gelen Hükümetimiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini öncelikli ve kararlı bir hedef
olarak belirlemiş, yüce Meclisimizin yardımıyla bu kararlı hedefi somut
kazanımlara dönüştürmüştür. O günden, yani Hükümetimizin işbaşına
geldiği 2002 yılından bugüne kadar, TBMM’de yaklaşık 300 birincil düzenleme, 1400’e yakın da ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Şu anda Avrupa’da
dahi ülkemizin reform hızını yakalayabilen, Parlamentomuzun hızına
yetişebilen bir başka ülke olabileceğini zannetmiyorum.
43
Bu kararlılığımız sayesinde Türkiye, Hükümetimizin göreve gelmesinden iki yıl sonra 17 Aralık 2004’te müzakere tarihi almış, 3 Ekim 2005’te de
Avrupa’da saatleri durdurmak suretiyle müzakerelere başlamıştır.
Şunu her platformda rahatlıkla dile getiriyorum: Türkiye bugün itibarıyla Cumhuriyet tarihinde Avrupa Birliği standartlarına en yakın olduğu
noktadadır.
Biz Avrupa Birliği sürecimize reform perspektifinden bakıyor ve süreci
asla karşımıza çıkarılan siyasi engellere endekslemiyoruz.
Durmak yok reforma devam
İleri demokrasi için, AB standartlarının da üzerinde bir Türkiye için, 2023
hedeflerimiz için “İnadına reform” diyerek, “Durmak yok reforma devam”
diyerek yolumuza devam ediyoruz.
Önümüzdeki dönemde de TBMM Genel Kurulumuzun ve Komisyonlarımızın, AB uyum sürecimizin bir aktörü olarak reform sürecine bağlılığını
muhafaza edeceğine şüphe yoktur. Sadece AB ile katılım müzakerelerimizin ilerlemesi için değil, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının yükseltilmesi için de reformlar olmazsa olmaz bir unsurdur.
AB reformları, AB’nin reformları değildir. Bu reformların her biri milletimizin yaşam kalitesini yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik ve şeffaf bir yapıya kavuşturan bir nitelik taşımaktadır.
Biz bu zamana kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de üzerimize
düşenleri, milletimizin bize verdiği ödevleri yerine getirmeye ve reform
sürecimize sahip çıkarak kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz.
Son günlerde Türkiye’nin bu kararlılığının artık somut kazanımlara
dönüştüğü gelişmelere hep birlikte şahit oluyoruz. Bunun son örne-
ği, Fransa’nın Hollande yönetimiyle birlikte önceki Cumhurbaşkanı
Sarkozy’nin engel koyduğu 5 başlıktan birinde, 22. Fasıl’da (Bölgesel
Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) blokajı kaldıracağını açıklamasıydı.
Bu gelişmenin ardından Fransa’ya bir ziyaret gerçekleştirmiş ve
muhataplarımıza bunun sadece bir başlangıç olduğunu iletmiştik. Bu
mesajlarımızın ardından 22. Faslın açılması konusunda Avrupa Birliği ile
de resmî temaslara başlanmıştır. İnşallah en kısa sürede bu Faslı müzakerelere açmış olacağız.
Bu yeterli mi, elbette değil. Dediğimiz gibi bu bir başlangıç. Ancak iyi
bitirmek, iyi başlamaktan daha önemlidir.
Sadece bir fasılda böyle olumlu bir tutum takınılması, diğer fasıllardaki blokajların kaldırılması zaruretini ortadan kaldırmaz.
Hükümetimiz reform sürecindeki tavizsiz ve kararlı duruşuyla
Avrupa’nın Türkiye’ye karşı gösterdiği dirençleri bir bir kırmaya başlamıştır. Önümüzdeki süreçte de Türkiye’nin önüne koyulan duvarların bir
bir yıkılmaya devam edeceğini ümit ediyoruz. Zira bu, hâlihazırda birçok
krizle aynı anda mücadele etmek durumunda kalan Avrupa Birliği için
aklın ve mantığın gereğidir.
Türkiye Avrupa Birliği sürecinin temelini reform sürecine bağlılık üzerine bina etmiştir, Hükümetimiz yoluna bu temel üzerinde ve kararlılıkla
devam edecektir.
Bu çerçevede, Bakanlar Kurulu’nun yeniden yapılandırılması kapsamında Hükümetimizin ihdas ettiği Avrupa Birliği Bakanlığı, aynı
zamanda Türkiye’nin bir reform mutfağı anlayışıyla çalışmaya devam
edecektir.
Nisan 2013
44
Röportaj
Zor yılların Meclis Başkanı
Ferruh Bozbeyli
Bazı şeyler
benimle
birlikte
gidecek
Röportaj: Songül Baş | Fotoğraflar: İsmail Demir
“Türk sağının kara kutusu”
Ferruh Bozbeyli’nin siyaset
yaşamı birbirinden çarpıcı
notlarla dolu. Türkiye’nin
zor yıllarına tanıklık eden
Bozbeyli, “Bazı şeyler
benimle birlikte gidecek”
diyor.
Nisan 2013
H
ani “kitap gibi adam” denir ya bazıları için… Ya da
“Hayatımı yazsam roman olur” der kimileri… Karşımızda hem “kitap gibi bir adam” vardı, hem de roman gibi
bir hayat… Her sorumuza öyle derinlikli yanıtlar verdi ki,
yalnız kendi siyasi yaşamının değil, Türk siyasetinin de bir
fotoğrafını koydu önümüze. Onu dinlerken 1960’lı yıllardan
günümüze uzandık; kâh renkli kâh acı hatıralara kulak verdik. “Türk sağının kara kutusu” Ferruh Bozbeyli, siyasette
dolu dolu geçirdiği 17 yıla ilişkin öyle şeyler anlattı ki, “Güleriz ağlanacak halimize” demekten kendimizi alamadık.
Röportajımız sırasında Bozbeyli’nin söylediği bir cümle
ise dikkatlerden kaçacak gibi değildi: “Bazı şeyler benimle
birlikte gidecek.”
Siyasetin duayen ismi Ferruh Bozbeyli ile sohbet ederken
86 yıllık yaşamının dönüm noktalarına değindik. 1927’de
Kahramanmaraş’ın Pazarcık kazasında başlayıp Ankara’ya
Röportaj
uzanan hayat yolculuğunun ilk ipuçlarını çocuk luk yıllarında aradık.
Bozbeyli, o günleri şöyle anlatıyor: “Bir
köy ortamında büyüdüm. Rahmetli babamın memuriyeti dolayısıyla ilkokulu
Islahiye’de, ortaokulu İskenderun’da,
liseyi Antakya’da okudum. Ailemde
okuma şansını yakalayan ilk ben oldum. Çok iyi bir talebeydim. Liseyi
bitirdiğimde, babam yüksek tahsil için
imkanımızın olmadığını söyledi. Ben
de askere gittim. Döndüğümde belediyede memur olurum diye düşünüyordum. Askerliği bitirdim, o sırada İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde
okuyan arkadaşım Fatin Baki geldi,
‘Memurluk yapacaksan İstanbul’da
da belediye var. Belki orada okuma
şansın da olur’ dedi. Bana yol parası ve
başlangıçta harcamalara yetecek kadar
para verdi. Böylece İstanbul’a gittim.”
Gece bekçiliği ve figüranlık
Ferruh Bozbeyli, İstanbul ’da hem
eğitimine devam etmiş hem de çeşitli
işlerde çalışarak para kazanmış. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
mezunu Bozbeyli, öğrencilik yıllarında
“Dokunulmazlık
kaldırılmamalı”
Ferruh Bozbeyli, milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili tartışmaları şöyle
değerlendirdi: “Anayasa milletvekili
dokunulmazlığı demiyor ki, yasama
dokunulmazlığı diyor. Dokunulmaz
olan yasamadır, yasama faaliyetlerdir.
Bunun bir manası var, durduk yere
değil... Ben dokunulmazlığın kaldırılmaması lazım geldiği kanaatindeyim.
Ancak ‘dokunulmazlık kalksın’ diye
savcı müracaat etmişse Meclis’in de
bunu yapması gerekir, yani Meclis de
adamını korumayacak.”
Yassıada’da
karşılaştığım
olaylar
beni siyasete
yönlendirdi,
yaşananlara
seyirci
kalamayacağımı
düşündüm.
İETT’de gece bekçisi, matbaalarda kağıt kırıcı, film setlerinde
figüran olarak çalışmış. “İETT’de gece bekçisiyken sokak
lambalarının yanıp yanmadığını kontrol ediyordum. 186 lira
maaş alıyordum; o zaman için iyi bir paraydı, arkadaşlarıma
borç bile veriyordum. Benim okumamda İETT’nin çok payı
vardır” diyen Bozbeyli, figüranlık işinden de keyif le söz
ediyor: “Arkadaşlarımla birlikte Yavuz Sultan Selim Ağlıyor,
İstanbul’un Fethi, İngiliz Kemal gibi birkaç filmde figüranlık
yaptık. Günlük 5 lira veriyorlardı. Bir öğrenci için önemli
bir paraydı.”
Ferruh Bozbeyli, Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra
1962’ye kadar İstanbul’da avukatlık yapmış. 27 Mayıs askerî
darbesinin zor günlerinde Yassıada’da Adnan Menderes
ve arkadaşlarının yargılanma sürecinde Prof. Dr. Osman
Turan’ın avukatlığını üstlenmiş. Yassıada mahkemelerinde yaşananlar Ferruh Bozbeyli’yi siyasete yönlendirmiş.
Bozbeyli, yaşamındaki dönüm noktalarından biri olarak
değerlendirdiği Yassıada günlerini şöyle anlatıyor: “Ben
Türkiye’de bazı şeylerin varlığını Yassıada münasebetiyle
fark ettim. Gördüm ki, ülkemizde siyasi parti veya dernek
kurulduğunda, bunların maksadına mani olmak isteyenler,
yani hasımları da Türkiye’de. Oysa biz hep beraber olmalıyız,
hasımlarımız varsa hudutlarımızın dışında bir yerde olmalı.
Biz birbirimizle uğraşırsak başkalarının
uğraşmasına lüzum yok. Ben bunu
Yassıada’da fark ettim; insanlar birbirlerine düşmüşler, biri diğerini düşman
biliyor... Bugün dahi bundan yakamızı
kurtaramadığımızı düşünüyorum ve
üzülüyorum. Siyasi görüşü birbirine
benzemeyen insanlar komşuluk bile
yapmayabiliyor. Şu hale bakın... Hani
demokrasi? Farklı düşünceye niye tahammül edilemiyor? Türkiye’nin insanı
birbirine sevgiyi çok görüyor, birbirinin
eksiğini, kusurunu arıyor. Cennet gibi
bir vatanımız var ama bunun yeterince
kıymetini bilmediğimizi düşünüyorum.”
“Yaşananlara seyirci
kalamazdım”
Ferruh Bozbeyli, söz Yassıada’dan açılınca pek çok konuya değiniyor. Belli
ki o olağanüstü dönemlerin izleri hafızasında ilk günkü canlılığıyla duruyor.
Bozbeyli’nin o günlere ait hatıralarından
biri şöyle: “Yassıada’da duruşmalar
Nisan 2013
45
46
Röportaj
bitince iddiaya bir ay süre verdiler, müdafaaya ise on gün… Üstelik bu on günün bir günü müvekkillerle görüşmeye
ayrıldı. Fenerbahçe Vapuru her gün saat
sekizi çeyrek geçe kalkıyor, 45 dakikada
bizi oraya götürüyordu. Fakat müvekkillerimizle görüşeceğimiz gün vapur
bozuldu. Bize ‘Kendiniz bir motor bulup
gidebilirsiniz’ diyorlar. Bu amme hizmetiyse motoru niye ben bulacağım? Neyse
sonunda bir motor bulundu, gittik. Saat
öğleyi bulmuştu. İçeri girdik, Demokrat
Parti’nin 10 yıllık Meclis zabıtlarını bir
yere yığmışlar. Onun yanına da 10 yıllık
grup zabıtlarını koymuşlar. Bir üsteğmen var. Bu üsteğmen, 72 avukatın her
birine istediği belgeleri bulup verecek.
Bu mümkün mü? Üstelik müvekkillerle
görüşme de aynı gün olacak. İnsan insana bunu yapar mı? Çok acı bir şey. Fakat
hâlâ bu acıyı yüreğinde hissetmeyen insanların Türkiye’de yaşadığını biliyorum.
Yassıada’da karşılaştığım olaylar beni siyasete yönlendirdi; yaşananlara seyirci
kalamayacağımı düşündüm. Türkiye Yayınevi’nin sahibi Tahsin Demiray, ‘Senin
siyasete girmen lazım’ dedi ve beni Adalet Partisi İstanbul İl İdare Heyeti’ne yazdırdı. Böylece siyasete girdim.”
“Korka korka milletvekilliği yapılmaz”
Ferruh Bozbeyli, 1961 genel seçimlerinde Adalet Partisi İstanbul Milletvekili oldu.
Henüz 34 yaşında genç bir siyasetçiydi. Adalet Partisi’nin ilk grup toplantısında
yaşanan olay onu Grup Başkanvekili yaptı: “Tahsin Demiray kürsüde hoş geldiniz
konuşması yapıyor. Bu sırada bir kargaşa oldu. Meğer bir gazeteci de girmiş grup
toplantısına, hiçbirimizin haberi yok. O telaş sırasında konuşmak için söz istedim.
‘Bir grup önce organize olur. İlk iş olarak grup başkanvekillerimizi ve grup yönetim
“Grup toplantısına ziyaretçi giremezdi”
Ferruh Bozbeyli’ye “Meclis’te sizin döneminizle bugün arasında büyük farklar var mı?”
diye sorduk. “Bizim zamanımızda olmayan birkaç şeyi bugün Meclis’te görüyorum. Bu
beni ciddi şekilde kaygılandırıyor” diyen Bozbeyli, şöyle devam etti: “TBMM’deki parti
grupları, partinin değil, Meclis’in organıdır. Oraya milletvekillerinden başkası giremez.
Oysa ziyaretçileri dolduruyorlar. Bu, içtüzüğe aykırıdır ve yanlış bir harekettir. Bizim
zamanımızda grup toplantısına evrakı getirip götüren sağır ve dilsiz bir hademeden
başkası giremezdi. Meclis grupları parti organı olmadığı için parti amblemi, bayrağı da
asılamaz. Meclis’in çatısı altında bunu yapamazsın. Ama ne yazık ki bunun da örneklerini
görüyorum.”
Nisan 2013
kurulu üyelerimizi seçmeliyiz’ demeyi
düşünüyordum. Kürsüye çıktığım sırada önde oturan biri ceketini çıkarıp
benim mikrofonun üzerine örttü. Sonradan Maliye Bakanlığı yapan Sadık
Tekin Müftüoğlu’na, ‘Niye mikrofonu
örttün?’ diye sordum. ‘Bu mikrofonun
ucunu bir yere bağlarlar, komiteciler
dinler’ dedi. Ben de ceketi topladım,
y üzüne doğru attım ve düşündüğümden çok daha farklı bir konuşma
yaptım. ‘Ben milletvekiliyim. Benim
söylediğimi Cemal Gürsel de duysun,
komiteciler de duysun, herkes de duysun. Öyle korka korka milletvekilliği
yapılmaz’ dedim. Bir alkış koptu. ‘Grup
Başkanvekili seçilsin’ dediler ve seçtiler.
Babamın yanına geldim, ‘Beni Grup
Başkanvekili seçtiler’ dedim. Babam,
‘Bu memlekette bir yere isabetle de
gelinir, şansla da gelinir. Ama o yerde
şansla kalınmaz, madem ki geldin,
çalışacaksın’ dedi, ben de öyle yaptım.”
Ferruh Bozbeyli’nin milletvekilliği
döneminden ilginç bir not daha aktaralım. Öğrencilik yıllarından itibaren
kitap okumayı çok seven, İstanbul’da
Röportaj
sahafları sık sık ziyaret eden Bozbeyli,
araştırma-inceleme merakını Meclis’te
de sürdürmüş. Grup Başkanvekili olunca 36 isim belirlediğini anlatan Bozbeyli, “Tekrar tekrar milletvekili seçilmiş,
bakan olmuş, Meclis’te itibar görmüş
36 kişi tespit ettim. Bunların icraatlarını, konuşmalarını Meclis zabıtlarında
okudum, önemli bulduğum yerleri not
aldım. Bu çalışma 6 ay sürdü. 4 nüsha
yaptım, arkadaşlarıma da dağıttım. Bir
tanesi hâlâ durur bende” diyor.
Bozbeyli’yi şaşırtan manşet
Milletvekili seçilip İstanbul’dan Ankara’ya geldiğinde Ferruh Bozbeyli’yi
hayrete düşüren konulardan biri “siyasetin dili” olmuş. Bozbeyli, o dönemde
yaşadığı şaşkınlığı şöyle anlatıyor:
“İstanbul’da öyle bir muhitten geldim
ki, konuşmanız sırasında ‘at’ demeniz
icap etse önce ‘affedersiniz’ der, sonra
‘at’ kelimesini söylerdiniz. Milletvekili
olarak Ankara’ya geldiğim ilk günlerde
Ulus Gazetesi’nde bir manşet gördüm:
‘Gümüşpala deli dana gibi dolaşıyor.’
CHP Genel Sekreteri Kemal Satır böyle
demiş, gazete de manşet yapmış. Bir
arkadaşıma, ‘Böyle bir ifade nasıl kullanılabilir? Siyaset böyle mi yapılıyor?
Biz bunun için mi buraya geldik?’ diye
yakındım. O da ‘Biraz sabırlı ol, yarın
cevap verirler’ dedi. Ben cevap verirler
mi vermezler mi ona bakmıyordum,
seçilen kelimeye itiraz ediyordum. Bir
gün sonra Adalet Partisi’ni tutan bir
gazetede ‘İsmet Paşa da koca öküz gibi
oturuyor’ diye yazdılar. Bu nasıl bir
iştir? Biz birbirimizle tartışamıyoruz,
dövüşüyoruz. Türkiye’nin bugün de
yarın da en önemli meselesi budur.”
1961-1962’de Adalet Partisi Grup
Başkanvekili, 1962-1965 yılları arasında
üç dönem TBMM Başkanvekili olan
Ferruh Bozbeyli, 1965’te ise TBMM
Başkanı seçildi. O sırada henüz 38 yaşında olması nedeniyle “genç başkan”
diye anılan Bozbeyli, 1970’e kadar üç dönem bu görevi yürüttü. Hem Adalet Partisi
hem de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin oyuyla başkanlık koltuğuna
oturan Bozbeyli, “Meclis’teki bütün milletvekilleri bana güveniyordu, yönetimde
taraf tutmayacağıma, dürüst davranacağıma, hukuk dışına çıkmayacağıma inanıyorlardı. Öyle de oldu. Bunu kendi kendime söylemiş olmak istemem ama bunu
bana ifade edenler çok olmuştur” diyor. 1970 yılında önce TBMM Başkanlığı’ndan,
ardından Adalet Partisi’nden istifa eden Bozbeyli, bunun nedenini sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Ben bulunduğum yerde ısrar ettiğim takdirde bu durumun
çevrem için bir problem haline geleceği kaygısını taşıdığım andan itibaren orada
durmuyorum. O zaman Adalet Partiliydim ve orada kalmakta ısrar ederek parti
içinde ayrılıklara, çözülmelere yol açmak istemedim. Adalet Partisi, 1970’e kadar
çok başarılı bir partidir, Süleyman Demirel de o dönemde memlekete çok önemli
hizmetler yapmıştır. Ama ondan sonra kendi içinde birçok sıkıntısı oldu. Kurulu
bir parti benim yüzümden zarar görmemeli diye düşündüm.”
“Hepimiz imtihandan geçtik”
Ferruh Bozbeyli, istifaların ardından parti genel başkanı olarak siyaset yolculuğunu
sürdürdü. 1970-1978 yılları arasında Demokratik Parti Genel Başkanlığı’nı üstlenen
Bozbeyli, 16 Mayıs 1978’de istifa ederek siyasi hayattan çekildi. Türkiye’nin zor
yıllarında siyaset yaptığını ifade eden Ferruh Bozbeyli, “27 Mayıs’ın rüzgarı devam ediyordu. Biz, 27 Mayısçılar ne yapmışsa hepsini tersine çevirmek istiyorduk,
Halk Partisi ise hiçbir şeye dokundurmak istemiyordu. Bu bir zorluk yaratıyordu.
22 Şubat, 21 Mayıs, 12 Mart… Hepsi arka arkaya geldi. Hepimiz bir imtihandan
geçtik bu zor yıllarda” diyor.
Ferruh Bozbeyli’ye “Sizin için ‘Türk sağının kara kutusu’ deniyor. Kendinize
sakladığınız çok şey var mı?” diye sorduğumuzda, “Evet, var. Başka kimse bilmiyor,
tek şahidi Allah… Bazı şeyler var, benimle birlikte gidecek” diyor.
Nisan 2013
47
Sağlıkta
büyük
dönüşüm
Kanserle Savaş Haftası, Dünya Sağlık Günü, Sağlık Haftası, Ebeler
Haftası... Bol bol sağlığı konuşacağımız bir aydayız. Her şeyin başı sağlık
olunca bu alandaki çalışmalar ön plana çıkıyor, kamuoyunda dikkatle
izleniyor. “Sağlıkta Dönüşüm” yeni düzenlemelerle devam ediyor. Sağlık
Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile hem “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı
hem de bakanlığın yeni projelerini konuştuk. Çarpıcı açıklamalar yapan
Müezzinoğlu, “Biz 2023 hedefimizi dünyanın en mükemmel sağlık
sistemleri içerisinde ilk 10’a girmek olarak belirledik. Sağlık hizmetlerini bu
hedefe ulaştırmak için kararlılıkla çalışacağız” diyor.
Nisan 2013
Nisan 2013
50
Dosya / Söyleşi
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu:
Sağlıkta küresel
bir aktör olmayı
hedefliyoruz
Nisan 2013
Dosya / Söyleşi
“Sağlıkta Dönüşüm”ün dinamik bir
süreç olduğunu belirten Sağlık Bakanı
Dr. Mehmet Müezzinoğlu, “Bedenen ve
ruhen sağlıklı bir toplumu kalıcı kılmayı
hedefliyoruz. Türkiye sağlıkta küresel
bir aktör olma hedefinde yoluna emin
adımlarla devam edecektir” dedi.
Söyleşi: Elif Çelik
Hükümetiniz döneminde uygulamaya
konulan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”,
ülkemize ne tür kazanımlar sağlamıştır?
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlık
hizmetlerinde tarihî bir değişimi getirdi. Halkın sağlık hizmetlerine eşit
koşullarda erişebildiği; acil hizmetlerden halk sağlığı hizmetlerine kadar
her alanda ülkemizin en ücra köşesinde
yaşayan vatandaşlarımızın ayağına sağlık hizmeti götürülebilen bir dönüşümü
gerçekleştirdik.
Ana-çocuk sağlığı, aşılama faaliyetleri, bulaşıcı hastalıklarla mücadele gibi
sağlıkla ilgili gelişmişlik kriterlerinin
pek çoğunda önemli mesafeler alındı.
Dünyada sağlığa hakkaniyetli erişim
ve sürdürülebilirlik önemli bir sorun
iken, hükümet olarak yürüttüğümüz
sistemle dünyaya örnek olduk.
Bugün “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın ülkemiz adına en büyük kazanımı halkın gülen yüzü ve memnuniyetidir. Sağlık altyapısı ve teknolojik
donanımın yanı sıra dünya çapında
değere sahip sağlık tecrübesine ulaşılmıştır.
Başbakanımızın büyük desteği ile
hükümetimiz, sağlıkta “İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin” anlayışının Cumhuriyet
tarihindeki en somut yansımalarını
gerçekleştirdi. “Sağlıkta Dönüşüm”, devam eden, kendini yenileyen dinamik
bir süreçtir. Bedenen ve ruhen sağlıklı
bir toplumu kalıcı kılmayı hedefliyoruz. Türkiye sağlıkta küresel bir aktör
olma hedefinde yoluna emin adımlarla
devam edecektir.
Bu soruya son cümle olarak her konuşmamda vurguladığım bir gerçeği
eklemek istiyorum. Bizim hükümet
olarak sağlıkta belirlediğimiz hedeflerde elde edilen başarıda, halkın yüzünün gülmesinde, özveri ile çalışan
hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın
büyük payı bulunmaktadır. Onlara bir
kez daha halkımız adına şükranlarımı
sunuyorum.
Bakanlığınız döneminde “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın nasıl bir yol haritası
olacaktır? Bu çerçevede yaşama geçirmeyi
planladığınız uygulamalar nelerdir?
Söylediğim gibi dönüşüm dinamik bir
süreç. Sağlık politikalarımızın temel
amacı vatandaşlarımızın ekonomik ve
sosyal hayata sağlıklı bireyler olarak
katılımlarını sağlamak ve yaşam kalitelerini yükseltmek. Biz 2023 hedefimizi
dünyanın en mükemmel sağlık sistemleri içerisinde ilk 10’a girmek olarak belirledik. Sağlık hizmetlerini bu hedefe
ulaştırmak için kararlılıkla çalışacağız.
Nisan 2013
51
52
Dosya / Söyleşi
Sağlık Bakanlığı tütün, sigara ve obeziteyle mücadelenin de aralarında bulunduğu çeşitli kampanyalar düzenliyor. Sizin özellikle
üzerinde durduğunuz konular nelerdir?
İnsan sağlığını tehdit eden en önemli etkenlerin başında
obezite ve tütün ürünlerinin kullanımı gelmektedir. Bunların
ortak özellikleri ise kontrol altına alınabilen ve önlenebilen
risk faktörleri olmalarıdır. Mevcut kampanyalarla bu risk
faktörleri konusunda toplum bilgilendirilmiş ve farkındalık
oluşturulmuştur. Obezite ile mücadelede vatandaşlarımıza
porsiyonlarını küçültmelerini ve hareketlerini artırmalarını
tavsiye ediyoruz. Sağlıklı yaşamın bir diğer olmazsa olmazı
ise tütün ürünlerini kullanmamaktır. Dumansız Hava Sahası
uygulaması ile 2012 yılında dünyaya örnek olduk. Yeni dönemde sigara yasağının denetimleri ve önlemler konusunda
tedbirleri geliştireceğiz.
Ayrıca Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan “Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında tuz
ve şeker tüketiminin azaltılmasını, başta obezite olmak üzere
diyabet, kalp hastalıklarının önlenmesi için ekmeğin tam
buğday unundan yapılmasını öneriyoruz.
Mevcut kampanyalara yenilerini eklemeyi düşünüyor musunuz?
Kampanyaların kamuoyundaki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mevcut kampanyalarımız kamuoyunda büyük oranda kabul
görüyor. Gerek kamu spotları gerekse kampanyalarla ilgili
faaliyetlerimiz kamuoyu tarafından yakinen takip ediliyor.
Özellikle obezite ve tütün konusundaki kampanyalarımızla
toplumun büyük kısmında farkındalık oluştuğuna inanıyorum.
Önümüzdeki dönemde toplum sağlığı açısından önemli
bir mücadele alanının da ruh sağlığı olduğunu düşünüyorum. Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı “ruhen ve fiziken sağlıklı
olma hali” olarak tarif etmektedir. Bugün toplumun geneline baktığımızda ruhen sağlıklı olma kısmını ciddi oranda
ihmal ettiğimiz görülüyor. Ruhen sağlıklı nesiller yetişmesi
için önümüzdeki dönemde “Sağlıklı toplumu, sağlıklı bireyi,
sağlıklı bir aile ortamını nasıl oluştururuz” sorusuna yanıt
arayacağız.
“Tam Gün Yasası” sağlık sektörünün en önemli gündem maddeleri
arasında yer alıyor. Kısa süre önce açıkladığınız yeni düzenlemelerin sağlık sektörüne katkıları hakkında görüşleriniz nelerdir?
Tam Gün Yasası’na ilişkin şimdilik ilkesel bakış açımızı deklare ediyoruz. Yasal düzenlemeler konusunda çalışmalarımız
devam etmektedir. Tüm meslektaşlarımızın birikimlerinden
bu millet ve kurumların azami derecede istifade etmesini is-
Nisan 2013
Sağlık
çalışanları
son 10 yılda
gerçekten
çok büyük
işler başardı.
Halkımızın
devlet ve
hizmet algısı
kökten değişti.
tiyoruz. Sürdürülebilir ve geliştirilebilir
bir sistemin önünü açmaya çalışıyoruz.
Üniversite hocalarımızın tam gününü
eğitime ve sağlık hizmetlerine ayırmalarını istiyoruz. Hocalarımızın saat
17:00’den sonra veya cumartesi-pazar
ilave zamanlarını da yine kurumlarında kullanmalarını ve değerlendirmelerini istiyoruz. Bir taraftan kurum
gelişirken diğer taraftan hocamız orada
hem mesleğini icra edecek, hem de ilave
kazanç elde edecektir. Amacımız marka
değeri olan fakültelerimizin, marka
değeri olan hocalarımızla hizmet vermesidir.
Tam Gün Yasası ile ilgili yapacağımız düzenlemeler mevcut sistemde
kalan hocalarımızın daha dinamik,
daha motive olmalarını sağlayacaktır.
Mevcut dinamikler üzerinden yüzde 50
kazanım sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca
sistemden ayrılan hocaların en az yüzde 50-60’ının döneceği inancındayız.
Ayrılanların yarısı dönüyorsa, kalanlar
da daha çok motive oluyorsa daha sağlıklı hizmet vermemiz kaçınılmazdır.
Biz ortak, uygulanabilir ve sürdürülüp
geliştirilebilir bir yol bulmak için çalışıyoruz.
Sağlık kadrolarını nicelik ve nitelik açısından yeterli görüyor musunuz? Hastanelerimizde doktor açığı söz konusu mu?
Dosya / Söyleşi
Sağlık çalışanları son on yılda gerçekten çok büyük işler
başardı. Halkımızın devlet ve hizmet algısı kökten değişti.
Sayıları az ama mesleğine âşık, merhamet duygusuna sahip,
yürüttüğü hizmetin ertelenemez olduğunu bilen hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız gerçekten tüm dünyanın
imreneceği başarılara imza attı.
Ülkemizde sağlık personeli açığı maalesef kökü geçmişe
dayanan plansızlığın sonucunda halen önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Pek çok kere ifade ettiğim gibi bizim
20 bin uzman hekime, 30 bin pratisyen hekime ihtiyacımız
var. 50 bin hemşire açığımız var. Önümüzdeki dönemde bizi
en çok zorlayacak konu istihdam açığı. Ancak elbette şikayet
edecek değiliz. Başta üniversitelerimiz olmak üzere sağlığın
tüm paydaşları ile el ele vererek, sağlıkta insan gücü açığını
giderme gayreti içinde olacağız. Bizim 2023’e kadar sağlık
hizmetlerindeki personel ihtiyacını giderecek, işleyen, reel bir
projeksiyonumuz var. İnşallah sağlıkta insan kaynağı kapasitesini gelişmiş ülke standartlarına taşıyacağız.
Şehir Hastaneleri projesinde gelinen nokta nedir? Bu projenin
yaşama geçmesiyle birlikte sağlık sektörünün kazanımları neler
olacaktır?
Şehir Hastaneleri, bünyesinde farklı alanlarda uzmanlaşmış
ihtisas hastaneleri, Ar-Ge laboratuvarları ve merkezleri,
teknopark, sosyal tesisler, otel, alışveriş merkezi, konaklama
ve açık alan kullanımlarının bir bütün olarak barındırıldığı
sağlık kompleksleridir. Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir modeldir.
Ülkemiz genelinde 44 bin 635 yatak kapasiteli Şehir Hastaneleri, Kamu-Özel Ortaklığı modeli ile planlanmış, 18
adet projenin onayı alınmıştır. Bakanlığımız, Kamu-Özel
Ortaklığı modelinde arsayı temin etmekte, yüklenicilere
arsa üzerinde üst hakkı tesis etmekte, 3 yıl ödemesiz 25 yıl
süreyle kira ödemektedir. Tesisin 25 yıl süreyle yenileme
de dahil bütün bakım onarımı, proje ve finansman riskleri
yüklenicilere bırakılmaktadır.
Ülkemizin sağlık altyapısı ihtiyacı dikkate alındığında,
kamunun kendi kaynaklarıyla gerçekleştirmesi zor olan
sağlık kentleri gibi önemli ve acil büyük yatırım projeleri
ile bunlarla ilişkili hizmetlerin tasarım ve yönetim süreçlerinde özel sektörün sermaye, tecrübe ve becerilerinden
istifade edilerek sağlık hizmetlerinin daha etkin ve verimli
bir şekilde sunulması bu metotla mümkün kılınmaktadır.
İdarenin sağlık tesisinden sağlayacağı işletme kârı, kamuya
bu proje sebebiyle çok fazla yeni maliyet yüklememiş olacaktır. Dolayısıyla bu proje sağlık alanında önemli bir ihtiyaca
cevap verecektir.
Sağlık Bakanlığı’nın “Anne Sütü Merkezi” projesi de ilgi uyandırdı. Bu projenin amaçları ve ne zaman yaşama geçirileceği
konusunda bilgi aktarabilir misiniz?
Anne Sütü projesiyle, anne sütü alamadığı için her yıl ölen
binlerce prematüre bebeği hayatta tutmayı amaçlıyoruz. Bu
bebeklerin en büyük ilacı ve en hayati gıdası anne sütüdür.
Ancak annelerinde, erken doğum yapmaları nedeniyle süt
üretimi olmamaktadır. Bizim burada sütannelerine ihtiyacımız var. Bu bebekleri yaşatabilmek Sağlık Bakanlığı olarak
bizim sorumluluğumuzdadır.
Bebek Yoğun Bakım Ünitelerinin olduğu birimlere Sütanne Merkezleri kuracağız. Bizim inanç değerlerimizde
sütanne ve süt kardeşliğinin zaten bir hukuku vardır. Kültürümüzde olan bir şeyi daha reel, daha yasal, daha takip edilebilir ve daha faydalı bir hale getirmek istiyoruz. Bu konuda
toplumsal güveni üst noktaya taşımak istiyoruz. Bununla
ilgili bir yasal düzenleme yapacağız ve sistemi bu millete ait
bir medeniyet projesi haline getirmeye çalışacağız.
Nisan 2013
53
54
Dosya
Obezite Mücadele
Hareketi
ı
s
a
y
an
p
m
a
K
Günümüzde dünyanın
neredeyse her bölgesinde
obezite yaygınlaşıyor. Üstelik
bu durum sadece yetişkin
kadın ve erkekleri değil,
çocukları ve gençleri de
etkiliyor. Tehlikeyle hem
gelişmiş hem gelişmekte olan
ülkeler yüzleşiyor.
Nisan 2013
“T
ürkiye Obezite (Şişmanlık) ile Mücadele ve Kontrol
Programı” ülkemizde de görülme sıklığı giderek artan
obezitenin önlenmesine yönelik bilimsel ve siyasi kararlılığın
oluşturulması, toplumsal farkındalığın artırılması ve sektörler arası faaliyetlerin güçlendirilmesi amacıyla hazırlanmış
bir kampanya.
Program, özellikle obezitenin nedenleri ve yol açtığı sağlık
problemlerine vurgu yapıyor. Genetik, çevresel, nörolojik,
fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek
çok faktör obezitede etkili olurken aşırı ve yanlış beslenme
ile fiziksel aktivite yetersizliği bu rahatsızlığın en önemli
nedenleri arasında kabul ediliyor. Kampanya çalışmalarında,
obezitenin gelişmesinde dikkat edilmesi gereken faktörlerden
birinin de yaşamın ilk yıllarındaki beslenme şekli olduğu
vurgulanıyor. Araştırmalara göre obezitenin görülme sıklığı
anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile beslenmeyenlere göre daha düşük oranlarda iken anne sütü verme
süresi, tamamlayıcı besinlerin türü, miktarı ve başlama
zamanları da obezite oluşumunu etkiliyor.
Obezite kalp damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon,
bazı kanser türleri, kas-iskelet sistemi hastalıkları, solunum
zorluğu, uyku apnesi, karaciğer yağlanması, felç gibi sağlık
sorunlarının oluşmasına, yaşam kalitesinin azalmasına ve
ölümlere yol açıyor. Kampanyanın dikkat çektiği bir diğer
nokta ise obezitenin toplumsal uyumsuzluklara neden olması.
Peki, bu tehlike Türkiye’yi ne ölçüde etkiliyor? Sağlık Bakanlığınca yapılan ön çalışma raporu, diğer ülkelerde olduğu
gibi Türkiye’de de obezite görülme sıklığının gün geçtikçe
arttığını ortaya koyuyor. Oranlar erkeklerde %20.5, kadınlarda %41, toplamda ise %30.3 olarak açıklanmış.
Obezitenin nedenleri, sağlığa ve yaşama olumsuz etkileri,
tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgilendirme, Türkiye
Halk Sağlığı Kurumu’nun “Obezite, Diyabet ve Metabolik
Dosya
Hastalıklar Daire Başkanlığı” tarafından düzenlenen kampanya etkinlikleri,
kongreler, sempozyumlar, afişler ve
kamu spotları aracılığıyla yapılıyor.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na bağlı internet sitesinden (www.beslenme.gov.
tr) konu hakkında daha fazla ayrıntı
almak mümkün. Sitede obezite, yeterli
ve dengeli beslenme, okul sağlığı, fiziksel aktivite, tuz tüketimi, diyabet
hakkında bilgi ve yönlendirmelere ulaşabilir, ayrıca beden kitle endeksinizi,
yaptığınız aktiviteye göre harcadığınız
kaloriyi hesaplayabilirsiniz.
Minimum hastalık riski, maksimum sağlık
Yeterli ve dengeli beslenme sağlığın temelidir. Beslenme; sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için
vücudun gereksinimi olan besin öğelerini
yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda
almak için bilinçli yapılması gereken bir
davranıştır.
Maksimum sağlık için;
• Yeterli ve dengeli beslenme
• Düzenli fiziksel aktivite
• Sigarasız yaşam
• Stresten uzak durma
• Düzenli sağlık kontrolü şarttır.
Tuz tüketimini azaltın
Birçok kronik hastalığın temelinde yatan aşırı tuz tüketimi, değiştirilebilir bir sağlıksız beslenme alışkanlığıdır. Yapılan bilimsel çalışmalar, ülkemizde tuz tüketiminin Dünya Sağlık
Örgütü’nün önerdiği değerin yaklaşık üç katı olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı’nca
aşırı tüketildiğinde sağlığımızı olumsuz etkileyebilen tuzun daha az kullanılmasını sağlamak
amacıyla “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” uygulanıyor.
“Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” kapsamında;
• Toplumda tuzun aşırı tüketimi ve sağlığa etkileri konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla spot filmler hazırlandı.
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yapılan işbirliği çalışması sonucunda ekmekteki
tuz miktarı % 1,75’ten % 1,5’e düşürüldü.
• Milli Piyango İdaresi genel müdürlüğü ile yapılan işbirliği sonrasında 9 Şubat 2013 tarihli
piyango çekilişinde tuz tüketiminin sağlığa etkisini vurgulayan bir mesaj yer aldı.
Fiziksel aktivite için vakit ayırın
Son yıllarda tüm dünyada mücadelesi
yoğun bir şekilde devam eden, uzun süreli
enerji dengesizliği sonucunda oluşan ve
birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin
hazırlayarak yaşam süresini ve
kalitesini olumsuz yönde etkileyen şişmanlığın (obezite) en
önemli sebeplerinden biri fiziksel aktivitenin yetersiz olması.
Yaşımız ilerledikçe kas dokusunda azalma, yağ dokusunda
artma meydana gelir; kemikler
mineral içeriklerini (kalsiyum ve
fosfor) kaybeder; kan damarları
içinde kalsiyum, kolesterol ve
yağlar birikerek tıkanıklığa, bu
durum ise kalp krizi veya felce neden olur;
reflekslerimiz ve reaksiyonlarımız daha
yavaş hale gelir.
Düzenli fiziksel aktivitenin bu olumsuzluklar üzerindeki faydaları nelerdir?
• Kas gücü ve vücut esnekliğini geliştirir.
• Kalp-damar sistemini güçlendirerek
dayanıklılığı artırır.
• Akıl ve ruh sağlığı açısından da faydalıdır. Düzenli egzersizle kişi gerilimini azaltabilir, günlük baskılardan uzaklaşabilir ve
zihnini zinde tutabilir.
• İdeal vücut ağırlığına ulaşmayı ve yağ
dokusunda azalmayı sağlar.
• Daha iyi motor koordinasyon sağlar.
• Çevikliği artırır.
Nisan 2013
55
56
Dosya
Tütün ve Sigarayla Mücadele Kampanyası
D
ünyada yaşı 15’in üzerinde olan
1,2 milyar kişi (her üç erişkinden
biri) tütün bağımlısı ve bunların %80’i
gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Ülkemiz ise sigara tüketiminde Avrupa
ülkeleri arasında üçüncü sırada, dünya
genelinde yedinci sırada yer alıyor
Tütün kullanımı, dünya çapında
önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla
birlikte bu sorunun önlenebilir olduğunu unutmamak gerekir.
Sağlık Bakanlığı, 19 Ocak 2008
tarihinde “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa”
ile bu mücadelede önemli bir adım
attı. Kapalı alanlarda sigara içilmesini
yasaklayan mevzuat düzenlemesi ile
ilgili olarak halkın bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirilmesi, yasayla ilgili
farkındalığı artırma, yasaya uyum ve
kabulü sağlama amacıyla “Dumansız
Hava Sahası” ve “Havanı Koru” sloganları eşliğinde yürütülen Ulusal Medya
Kampanyası halen devam ediyor.
Kampanya çerçevesinde hem Sağlık
Bakanlığı hem de Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK),
Nisan 2013
Tütün
kullanımı,
dünya çapında
önemli bir halk
sağlığı sorunu
olmakla birlikte
bu sorunun
önlenebilir
olduğunu
unutmamak
gerekir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Tüberküloz ve Akciğer Hastalıklarına Karşı Uluslararası Birlik (UNION) ve Sigarasız
Çocuklar Kampanyası (CTFK) tarafından çeşitli poster, afiş,
broşür ve kitapçıklar, reklam filmleri, radyo-gazete reklamları, sloganlar, logolar, posterler hazırlandı.
Kampanya ile her sosyo-ekonomik konumdan ve görüşten bireyin, rol modelin ve siyasetçinin kampanyanın ortak
sözcülüğünü yapması hedefleniyor. Bu kapsamda “Dumansız
Hava Sahası Kampanyası” ile kapalı alanlarda sigara tüketiminin engellenmesi ve yasaya geniş bir kamuoyu desteği sağlanması için sanatçılar, kanaat önderleri, sporcular ve siyasi
parti liderlerinin kampanyaya desteği alındı.
Yasa kafe, bar,
restoran, eğlence mekanları ve kahvehaneleri de kapsadığı için
“%100 Dumansız Hava Sahası” konsepti üretildi. Pasif içiciliğin zararlarına değinen 2 reklam filmi ve kadın sağlığını öne
çıkaran afişler kullanıldı. Sigara içmenin ölümcül sonuçlarına
vurgu yapılarak, bu davranıştan vazgeçirmek amacıyla tütün
kullanımının yol açtığı negatif sonuçlar gösterildi, destek için
Sağlık Bakanlığı’nın Sigara Bırakma Danışma Hattı ALO 171’e
yönlendirme yapılmaya başladı.
Yasa hakkında kamuoyunun bilgi ve farkındalık düzeyi, kapalı ortamlarda hava kalitesi, gençlerin ve yetişkinlerin sigara içme alışkanlıkları, sağlık çalışanlarının
sigara içme durumları gibi konularda Bakanlığın yaptığı
araştırmalara dair rapor ile istatistiklere “Havanı Koru”
(www.havanikoru.org.tr) adlı internet sitesinden ulaşılabilir;
yasa hakkında kampanyalar, haberler, bilgi dokümanları
incelenebilir.
Dosya
Her Şeyin Başı Sağlık,
Sağlığın Başı Aşı
Türkiye aşı
programını
genişleterek
uyguluyor.
Hepatit A
Aşı takvimindeki aşılar ücretsiz uygulanmaktadır.
Aile hekiminize başvurunuz.
B
ağışıklama hizmetleri, aşıyla korunulabilir hastalıkların
ve ölümlerin önlenmesi açısından çocuklara yönelik en
önemli toplum sağlığı müdahaleleri arasında yer alıyor.
Ülkemizde yürütülmekte olan Genişletilmiş Bağışıklama
Programı’nın amacı; difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık,
kızamıkçık, kabakulak, verem, çocuk felci, Hepatit B gibi
hastalıkları kontrol altına alarak hasta sayısını ve bu hastalıklar sonucu meydana gelen ölümleri azaltmak, hatta
hastalık etkenini tamamen ortadan kaldırmaktır.
Sağlık Bakanlığı’nın bu amaçla yürütmekte olduğu
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla koruyucu ve temel sağlık
hizmetleri alanında önemli değişiklikler yapıldı; koruyucu
sağlık hizmetleri güçlendirildi, birinci basamak sağlık hizmetleri etkinleştirildi. Gelinen noktada, rutin bağışıklama
çalışmaları sağlık politikaları alanında titizlikle yürütülüyor. Toplumun ve bireylerin sağlıklarını geliştirmek, sağlık
www.saglik.gov.tr
risklerinden korunmak ve sağlık enformasyonu sağlamak
için “Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Aşı” sloganıyla,
aşı takvimine eklenen aşılar için iletişim kampanyaları
düzenlendi.
2002 yılında 7 antijene karşı korunma sağlanırken bu sayı
Hepatit-A ve suçiçeği aşılarının takvime girmesiyle 2013
yılında 13 antijene yükseldi. Türkiye yeni aşıların rutin
aşılama programına dahil edilmesi için kararlı ve bu konuda
çaba sarf etmekte. Hepatit-A aşısının çocukluk çağı aşı takvimine dahil edilmesi ile Sağlık Bakanlığı, Hepatit-A aşısı
için “Aşıyla Hastalıkları Aşıyoruz” ve suçiçeği için “Aşıyla
Korunuyoruz” sloganları altında bir farkındalık kampanyası
başlattı. Kampanyanın amacı, çocukluk dönemi aşı takviminin uygulanmasının önemine dikkat çekmek ve aşılar
konusunda ülkemizde bilinç ve farkındalık oluşmasına
katkıda bulunmak.
Nisan 2013
57
58
Söyleşi
Siyasetten uzakta,
sporla ic ice
Söyleşi: Songül Baş
Bülent Ecevit hükümetlerinin
Gençlik ve Spordan Sorumlu
Devlet Bakanı Fikret Ünlü,
aktif siyasetten uzakta, sporla
iç içe bir hayat sürüyor. Golf,
kayak ve dağcılığa tutkuyla
bağlı olan Ünlü, “Spor yapmayı
ihmal etmeyelim” çağrısında
bulunuyor.
Nisan 2013
G
alatasaray’ın UEFA Şampiyonu olduğu, “12 Dev Adam”ın
Avrupa ikinciliğine adını yazdırdığı, futbolda dünya
üçüncülüğünün kazanıldığı yıllardı. Sporda birbiri ardına
gelen zaferler büyük sevinç yaratmıştı. Futbol ve basketbol
başta olmak üzere çeşitli branşlarda “tarih yazdığımız” o
yılları dün gibi hatırlayan isimlerden biri Fikret Ünlü…
Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde
bu başarılara ulaşılmasının mutluluğunu yaşayan Ünlü, şu
sıralar aktif siyasetten uzakta, sporla iç içe bir hayat sürüyor.
En son TBMM 22. Dönem’de Meclis çatısı altında yer alan
Fikret Ünlü ile hem siyaseti hem sporu konuştuk. Dergimize önemli açıklamalar yapan Ünlü, bir de çağrıda bulundu:
“Spor yapmayı ihmal etmeyelim.”
Söyleşi
Siyaset hayatınız nasıl başladı? Sizi politikaya yönlendiren ne oldu?
Siyasi hayatım SODEP Parti Meclisi
üyeliğiyle 1984’te başladı ama önceki
yıllarda sivil toplum örgütlerindeki görevlerim nedeniyle bir ölçüde siyasetin
içindeydim. Örneğin, 1965-66-67 Gazi
Eğitim Öğrenci Derneği başkanlığım
sırasında günlük gazetelerin manşetlerinde adı geçen bir öğrenciydim.
Meslek hayatımda Konya TÖB-DER
başkanlığım, Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği genel başkanlığım
ve Amatör Sporcular Derneği genel
başkanlığım sırasında da ister istemez
siyasetle ilgilenmiş oldum. Bunlar bir
ölçüde ısınma turları gibi oldu. Beni
siyasete zorlayan asıl gelişme ise Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü görevimden alınışımla yaşandı. O günleri
hatırlayanlar bilirler. Her gün gazeteler
ve TRT televizyonu, istifa eden federasyon başkanlarının ve millî sporcuların
direnişleriyle ilgili haber üstüne haber
üretiyorlardı. Günün konusu olup
çıkmıştık. İlgi odağı haline gelmiştim.
İşin ilginç yanı, beni göreve Ecevit
getirmiş, Ecevit almıştı. Dostlarla
dertleştiğimiz bir gün Hıncal Uluç’un
şu uyarısını hiç unutmam: “Arkadaş,
bundan sonra ben Spor Bakanı olsam
seni genel müdür yapmam. Artık senin
yapacağın iş siyasettir. Milletvekili
olacaksın, bakan olacaksın…” Kadere
bakın ki dediği gibi de oldu.
Siyasete hangi hedef ve umutlarla girdiniz? Siyaset yaptığınız dönemde hedeflerinizi gerçekleştirebildiniz mi?
Siyasi hayatım dolu dolu geçti. Kendime bir hedef koymuş değildim. Ancak
spor yönetimi konusunda iddialı bir
insan olduğum için bu misyonumla
g ündemden düşmemeye ça lıştım.
Allah’a şükür vatanıma hizmet etme
olanaklarına kavuştum.
Siyasi
hayatım
dolu dolu
geçti. Kendime
bir hedef
koymuş
değildim.
Ancak spor
yönetimi
konusunda
iddialı bir insan
olduğum için
bu misyonumla
gündemden
düşmemeye
çalıştım.
56. ve 57. hükümetlerde Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet
Bakanı olarak görev yaptınız. Geçmişe dönüp baktığınızda o
dönemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başarılı yıllardı diye düşünüyorum. Koalisyon dönemi olsa
da ufak tefek sıkıntılara rağmen toplumsal barışın sağlandığı,
terörün durma noktasına geldiği günlerdi.
Bakanlığınız döneminde sporda önemli başarılar elde edildi.
Sizde iz bırakanlar nelerdir?
Futboldaki dünya üçüncülüğümüz Türkiye’ye olağanüstü
sevinç yaşatmıştı. Galatarasay’ın UEFA Şampiyonluğu ve
Süper Kupa’yı kazanması, basketboldaki Avrupa ikinciliğimiz, kadın voleybolcularımızın üstün başarıları, güreş ve
halterdeki kazanımlar, judo ve atletizmde öne çıkan yıldız
sporcular büyük bir moral güç ve motivasyon kaynağı olmuştu. Dünya çapında elde edilen başarılar, “Türk sporunun
altın yılları” değerlendirmesinin yapılmasını, bu yönde bir
kanaat oluşmasını sağladı.
Siz Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki hükümetlerde bakanlık
yaptınız. Sayın Ecevit’le ilgili değerlendirmeleriniz ya da anılarınız nelerdir?
Ben rahmetli Bülent Ecevit’in başbakanlık dönemlerinde
hem genel müdürlük hem de bakanlık yaptım. İki dönem de
milletvekili olarak çalıştık. Birikimlerini, niteliklerini değerlendirmek bana düşmez. Ancak tabii ki kişilik özellikleri
açısından gözlemlerim, tespitlerim var. Şöyle söyleyeyim;
Bülent Bey odasına giren her insan için ayağa kalkan bir
başbakandı. Sakin ve kontrollü bir insandı. Dinlemeyi bilen,
çevresinin ve çalışma arkadaşlarının fikirlerine değer veren
biriydi. Önceden danışmanlarının görüşlerini almadan grup
konuşmasını yapmazdı.
Nisan 2013
59
60
Söyleşi
Rahmetli Ecevit, yaptığınız işi sorgulamaz, özgür bırakmaya özen gösterirdi. Ancak bir gün odasına çağırıp “Sayın
Ünlü, size rağmen bir federasyon başkanı nasıl böyle davranabiliyor?” diye sordu. Futbol Federasyonu Başkanı Sayın
Ulusoy’la tartışmalardan rahatsız olmuştu. Ben de “Sayın
Başbakanım, Bakanlar Kurulu’ndaki bazı arkadaşlardan
cesaret alıyorlar” diye yanıtladım. “Kimlerden?” dedi, sustum. Tekrar sorunca “Sizi üzmek istemem” dedim. Güldü
ve ayrıldık.
En son TBMM 22. Dönem’de (2002-2007) milletvekili olarak görev yaptınız. Gelecek planlarınız arasında siyaset var mı?
Aktif siyasetten çok uzaklaştım. Gelecek için de hiçbir beklentim yok. Ülkemizin huzur ve güvenliği adına söyleyecek
sözümüz olursa bir vatandaşlık görevi olarak ilgi duyanlara
iletiyorum o kadar. Sohbet tarzında yani...
Meclis ve Hükümet çalışmalarını takip ediyor musunuz? Bugünün siyasetine ilişkin gözlemleriniz nelerdir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümet’in çalışmalarını
medyadan takip ediyorum. Sorunlu yıllar... Yapılacak çok iş
var. Toplumsal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olduğu günleri yaşıyoruz. Ne var ki lider kadrolarının
söylem biçimleri bu acil hedefe ulaşmayı geciktiriyor. Yoksa
çalışılıyor tabii ama bir taraftan da gereksiz bir enerji kaybı
yaşanıyor.
Gençlik ve Spordan Sorumlu eski Devlet Bakanı olarak günümüzde bu alanda yürütülen çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim spor camiasında öteden beri gelen ve yaşatmakta olduğumuz iyi bir geleneğimiz vardır. Sporu siyasete karıştırmamak gibi... O nedenle gelip geçenler birbirlerini pek eleştirmezler. Ben de kendimi bu kurala uymaya zorluyorum. Zaten
işin başında olanlar ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardır. Yani
işlerin tatmin edici olmadığını… Genç Bakan arkadaşımızın gençlik kamplarına yönelik değerlendirmelerinden çok
rahatsız olduğumu da söylemeden geçemiyorum.
Şu sıralar Meclis’te yeni anayasa hazırlık çalışmaları yürütülüyor. Bu çalışmalarla ilgili görüşleriniz nelerdir?
Yeni anayasa çalışmalarının bir an önce ve büyük bir toplumsal mutabakatla sonuçlanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Türkiye’nin gündemindeki en önemli konulardan biri “Kürt
sorunu”nun çözümüne yönelik atılan adımlar. Siz bu süreci nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Nisan 2013
“Kürt sorunu”nun çözümüne yönelik başlatılan çalışmaların
gelecek yıllara pürüz bırakmayacak biçimde sonuçlanması en
büyük dileğimdir. Toplumun çoğunluğunda “Bu işin sonu
nereye varacak?” kaygısı hakim. Bu algıyı değiştirebilmeliyiz.
Siyasetten ayrıldıktan sonra zamanınızı nasıl geçirmeye başladınız?
İlk işimiz Ankara’dan İstanbul’a taşınmak oldu. En büyük
kazancımız ve mutluluk kaynağımız, torunumuz Ömer’le
geçirdiğimiz günler. Lisanslı golf oynuyorum. Kayak vazgeçilmez tutkum, dağcılık da öyle. Bol bol seyahat ediyoruz,
kitap-gazete okuyoruz, sinemaya gidiyoruz.
Sporla iç içesiniz. Bu alanda elde ettiğiniz başarılar var mı?
12 yıldır golf oynuyorum. Çok sayıda kupa aldım. En son
geçen ocak ayında Antalya’da düzenlenen uluslararası Calista
turnuvasında birinci oldum. Her gün düzenli olarak spor
yapıyorum. Ayrıca yüzme, kayak gibi mevsimsel sporlarımı
ihmal etmem.
Milletvekilliğiniz döneminde Ankara’da resim sergilerini takip
ediyordunuz. Sanata ilginiz sadece izleyici olarak mı, yoksa bu
alanda da çalışmalarınız var mı?
Ankara’dayken sanat faaliyetlerini kaçırmamaya çalışıyorduk. İstanbul’da ise henüz sergileri izlemeye ve tiyatroya
gitmeye başlayamadık. Çünkü İstanbul’da trafik büyük
sorun, insanın gözünü korkutuyor. Benim ek branşım resim.
Torunumuz Ömer’le zaman zaman çalışıyoruz.
62
Vekillerin maçında
dostluk
kazanıyor
Zeynep Yiğit
Milletvekilleri
yoğun Meclis
çalışmalarının
stresini futbolla
atıyor. Siyaset
sahnesinde farklı
görüşleri savunan
vekiller, yeşil
sahada yan yana
omuz omuza
mücadele ediyor.
Nisan 2013
A
nkara’da ılık bir bahar sabahı… Saatler 7:30’u gösteriyor. Bulunduğumuz
yer Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Futbol Tesisleri. Yeşil sahaya
doğru ilerlerken AK Parti Konya Milletvekili Harun Tüfekci ile karşılaşıyoruz.
“Günaydın” deyip kısa bir sohbet ediyoruz. İçimizi aydınlatan bahar güneşi eşliğinde sahaya geldiğimizde ise çoktan ısınma turlarına başlamış milletvekilleriyle
selamlaşıyoruz. Her zaman takım elbiseli, kravatlı görmeye alıştığımız vekiller, bu
kez eşofmanları ve formalarıyla karşımızda duruyor.
Neşeli antrenman
Meclisspor’da top koşturan milletvekilleri, birazdan başlayacak maça hazırlanıyor.
Sahanın etrafında önce yavaş sonra giderek hızlanan adımlarla birkaç tur atılıyor.
Ardından ısınma hareketlerine geçiliyor. Bu sırada milletvekillerinin neşesi dikkatlerden kaçmıyor. Karşılıklı espriler ve şakalaşmalar eşliğinde maç başlıyor. Farklı
partilerden vekiller, karşılaşma sırasında sportmenliği elden bırakmıyor. Siyaset
sahnesinde kimi zaman tamamen zıt görüşleri savunan milletvekilleri, yeşil sahada
yan yana, omuz omuza mücadele ediyor.
2005’te dernek kuruldu
Kısaca Meclisspor diye bilinse de aslında tam adı Parlamenterler Spor Kulübü Derneği Futbol Takımı. 2005 yılında kurulan derneğin başkanlığını 2007’den bu yana
AK Parti Giresun Milletvekili Adem Tatlı yürütüyor. Tatlı, Meclis futbol takımının
1999’da dönemin ANAP İstanbul Milletvekili Yusuf Namoğlu’nun girişimleriyle
oluştuğunu belirtiyor. 2005 yılına kadar Meclisspor adı altında yürütülen çalışma-
ların Parlamenterler Spor Kulübü Derneği’nin kurulmasıyla
kurumsal bir kimlik kazandığını ifade eden Tatlı, şunları
söylüyor: “2002 yılında milletvekili seçildiğimde takımın
antrenmanlarına katılmaya başladım. O zamanlar Meclis’te
yalnızca AK Parti ve CHP olduğu için takımda bu iki partiden yaklaşık 20 milletvekili vardı. 2005 yılında Meclis
futbol takımına kurumsal bir kimlik kazandırmak istedik ve
derneğimizi kurduk. Yalnızca futbol organizasyonları değil,
parlamentolararası golf turnuvası gibi etkinlikler yaptık.”
Meclis çalışmalarını engellemiyor
Adem Tatlı, derneğin sadece futbol amaçlı kurulmadığına
işaret ederek, “Ülkemizin tanıtımını yapmayı, lobi faaliyet-
lerinde bulunmayı, Türkiye’nin uluslararası
alanda kazandığı ivmeye katkı sağlamayı
da amaçlıyoruz. Bu hedefler doğrultusunda
organizasyonlar yapıyoruz” diyor. Milletvekillerinin hem spor yapması hem stresten
uzaklaşması amacıyla gerçekleştirilen
antrenmanlar ve maçların Meclis
çalışmalarını engellemeyecek şekilde
düzenlendiğini vurgulayan Tatlı, şu
görüşleri dile getiriyor: “Spor sayesinde birbirimizi daha yakından
tanıma imkanı buluyoruz. Farklı
partilerden milletvekilleri arasında çok güzel dostluklar oluşuyor.
Türkiye, Meclis futbol takımı konusunda diğer ülkelere öncülük etti.
Pek çok ülke bizden sonra Meclis takımlarını
oluşturdu. Yabancı parlamenterlerle yaptığımız maçlar, uluslararası dostluk ilişkilerinin
kurulması, ülkemizin tanıtımı açısından
büyük önem taşıyor. Uluslararası maçlarda
İstiklal Marşımızın okunması sırasında hissettiklerimizi kelimelerle anlatmak mümkün
değil. Milli takımın futbolcusuymuşuz gibi bir
duyguya kapılıyoruz. Ülkemizi en iyi şekilde
temsil etmek için mücadele ediyoruz.”
Adem Tatlı
63
Soruşturma
Mevlüt Çavuşoğlu
“Gençler takıma dinamizm kattı”
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlu, Meclisspor’un en deneyimli isimlerinden biri. 2002’den bu yana takımda yer alan
Çavuşoğlu, “Zaman zaman çeşitli ülkelerin
Meclis takımlarıyla maç yapıyoruz. Bu organizasyonlar, parlamenterler arasında dostlukların kurulmasına, Türkiye’nin tanıtımına ve ülkemiz
hakkında eğer önyargılar varsa bunların giderilmesine
yarar sağlıyor” diyor. Mevlüt Çavuşoğlu, Meclisspor’da
çok iyi oyuncular olduğunu belirterek, “Bu dönem pek
çok genç milletvekili var. Genç arkadaşlarımız takıma
dinamizm katıyor; tecrübeyle enerjiyi birleştiriyoruz”
görüşünü dile getiriyor.
Mevlüt Akgün
AK Parti Karaman Milletvekili:
Üç dönemdir milletvekiliyim ama Meclisspor’da
2010 yılından bu yana yer alıyorum. Hem spor
yapmak hem Meclisimizi bu alanda da temsil
etmek çok güzel. Antrenmanlar sayesinde güne
enerjiyle ve çok olumlu duygularla başlıyoruz. Takımımızda dostluk ortamı ve ekip ruhu var. Bu durum Meclis
çalışmalarına da yansıyarak verimliliği artırıyor. Sporun
centilmenlik, kardeşlik, dostluk olduğunu düşünüyorum.
45’inden sonra futbola başladım, geç oldu ama güzel oldu.
Geçen aralık ayında Türkiye-Romanya maçında bir talihsizlik yaşadım. Maalesef 5. dakikada sakatlandım ve çok
istememe rağmen oyuna devam edemedim. Şu anda gayet
iyiyim, kendimi uluslararası maçlara hazır hissediyorum.
Nisan 2013
64
Harun Tüfekci
AK Parti Konya Milletvekili:
Millletvekili seçildiğim 2002 yılından bu yana takımdayım. En eski oyunculardan biriyim. Sporun
faydasını her alanda gördük. Hem sağlığımız hem
de arkadaşlarımızla ilişkilerimiz açısından çok
olumlu etkileri oldu. Meclis’te yoğun bir temponun
içindeyiz, stresli bir iş yapıyoruz. Sporla stresimizi atıyoruz.
Meclis’e daha dinç ve moral depolamış olarak gidiyoruz. Bu
da çalışma verimimizi artırıyor. Uluslararası maçlarda ülkemizi temsil etmek ise bize büyük gurur veriyor.
Fatih Şahin
AK Parti Ankara Milletvekili:
Antrenmanlar, milletvekili arkadaşlarımızla bir
araya gelerek ilişkilerimizi derinleştirmek, dostluk bağlarımızı güçlendirmek için çok güzel bir
ortam. Hepimiz çok yoğun çalışıyoruz. Çalışma
stresimizi bu vesileyle atmış oluyoruz. Bedenen ve
ruhen kendimizi daha iyi, daha dinç hissediyoruz. Meclis’teki
ilk dönemim olduğu için takımın en yeni oyuncularından
biriyim. Orta sahada oynuyorum. Bu dönem yapılan tüm
maçlarda yer aldım.
Aydın Şengül
AK Parti İzmir Milletvekili:
Meclis’teki ilk dönemim. Milletvekili seçildiğimden bu yana takımdayım. Antrenmanlar, hem
arkadaşlarla kaynaşmak hem spor yapmak için iyi
bir imkan sunuyor. Bunu değerlendirmek istedim.
Maçlar çok keyifli geçiyor. Spora başladıktan sonra
yaşam tarzım değişti. Eskiden günde yaklaşık 2 paket
sigara içiyordum. Sporla birlikte sigarayı bıraktım.
rucu bir günün ertesinde spor yaparak stres atmak çok iyi
geliyor. Havalar güzel olduğunda antrenmanlara katılanların
sayısı artıyor, bazen 25’i buluyor.
Hasan Hüseyin Türkoğlu
MHP Osmaniye Milletvekili:
Yoğun parlamento çalışmalarının stresini atmak,
zihinsel yorgunluğu gidermek, farklı partilerden arkadaşlarla diyalog kurabilmek için sporun önemli
katkılar sağladığını düşünüyorum. Beşeri ilişkiler
yoğunlaştıkça fikir alışverişi artıyor, sorunlar daha
kolay çözümleniyor. Meclis çalışmaları sırasındaki
sert tartışmalar ya da olumsuz diyaloglar nedeniyle yaşanan
kırgınlıkların burada giderildiğini gördüm. Zaman zaman
başka ülkelerin parlamenterlerinden oluşan takımlarla müsabakalar yapıyoruz. Geçmişte Türk futbolu için çok önemli
yabancı oyunculardan biri olan Kosecki şu anda Polonya’da
parlamenter. Üniversite yıllarında spor medyasından tanıdığımız futbolcularla şimdi birlikte maç yapıyoruz. Bu da
ayrı bir güzellik.
Osman Aşkın Bak
Saadettin Aydın
AK Parti İstanbul Milletvekili:
23. Dönem Erzurum Milletvekili:
Uzun yıllar hem sporcu hem yönetici olarak sporun
içerisinde yer aldım. 2007-2011 yılları arasında
Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı yaptım. Bu
dönem milletvekili seçilince Meclis’in futbol takımında yer aldım. Burası spor yapmamız, arkadaşlarımızla kaynaşmamız için güzel bir ortam. Futbol oynuyoruz,
şakalaşıyoruz, eğleniyoruz, birbirimize sevgimiz ve saygımız
artıyor. Antrenman yaptığımız günleri iple çekiyoruz. Yo-
2007’de parlamentoya girdiğimden beri takımdayım.
Sağlıklı olmak, dinç kalabilmek için düzenli bir şekilde spor yapmak gerekiyor. Siyaset, çok yoğun temposu olan bir alan. Biz de spor yaparak bu yoğunluğun
karşısında daha dirençli olmaya çalışıyoruz. Takımdaki
arkadaşlarımızla disiplinli, planlı, programlı bir şekilde hareket ederek, pek çok kişinin uykuda olduğu saatlerde spor
yapıp zamanımızı çok iyi değerlendiriyoruz.
Nisan 2013
65
SAYILARLA MECLİS
79
58.048
milletvekili sayısı
65
31 Mart 2013 itibarıyla Meclis’in twitter
resmî hesabındaki takipçi sayısı
338
258
MECLIS’TEKI kadın
YEREL seçimlerin 1 yıl erkene
alınması için 25 Eylül 1988 tarihinde
yapılan halk oylamasında seçmenlerin
verdiği “hayır” cevabı yüzdesi
MECLIS’IN I. Dönem’de kabul
ettiği kanun sayısı
TÜRK kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınması için
89
Genel Kurul’da yapılan görüşmelerin sonunda kabul oyu
veren milletvekili sayısı (Genel Kurul’a 258 milletvekili
katılmıştı.)
2002 yılı Milletvekili
Genel Seçimleri sonucunda
TBMM’nin yenilenme yüzdesi
K AÇ YIL OLDU?
MALIYE Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan ve Osmanlılardan kalan saray, köşk ve kasırların idaresi,
bakımı ve restorasyonundan sorumlu olan Milli Saraylar Müdürlüğü, TBMM Başkanlığı emrine verileli
TBMM tarihinde ilk defa bir grup milletvekili kendi hükümetlerince hazırlanan bütçe teklifine “ret oyu” vereli
43YIL
TÜRKIYE’DE ilk defa bir kadın, “bakan” olarak atanalı
1. TBMM Spor
Oyunları düzenleneli
80YIL
42YIL
9YIL
TBMM, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi
Belgesi’ni almaya hak kazanan ilk parlamento olalı
TBMM tarihinde ilk defa bir hükümet, güvenoyu
alamadığı için kısa bir süre sonra görevi bırakalı
38YIL
7YIL
olmuş...
Nisan 2013
66
Miting meydanından filoloji kürsüsüne bir kadının portresi
Halide Edip
Hakan Arslanbenzer
Ş
Halide Edip o zamanın
imkanlarına göre çoğu
erkekten daha iyi
yetiştirilmiş bir Osmanlı
kadınıydı.
Nisan 2013
air Nigar Hanım ve Şükufe Nihal bu aralar daha moda,
ama kadın yazar denince modası hiç geçmeyen biri varsa
bu, Halide Edip olmalı. Halide Edip için internette İngilizce
yazılmış (bence bir Türk yazmıştır) bir not gördüm: “feminist
political leader”. Feminist siyasi lider… Öyle miydi gerçekten? Siyasi olduğu kesin, ama feministliği, liderliği konuşulur.
Feminist denmesine şaşmamak lazım bir yerde. Millî
Edebiyat akımının tek kadın yazarı Halide Edip ne de olsa.
Bu akımın önde gelen on yazarı arasında Halide Edip mutlaka sayılır. “100 Temel Eser” (bir an “temel” yerine “tekel”
yazacak oldum) listesine baktım; Mor Salkımlı Ev’i almışlar
Halide Edip’ten. Halide Edip deyince, Millî Edebiyat deyince
akla Mor Salkımlı Ev mi gelir? Sanmıyorum. 1963 gibi geç bir
vakitte kaleme alınmış bir anı kitabıdır ve temsil hüviyetini
haiz değildir. Ama sonranın karizmatik kadın yazarının,
politikacısının hayatının ilk yıllarına yaşlılığındaki bakışını
yansıtması bakımından bir değeri mutlaka vardır.
Mor Salkımlı Ev’i tipik Tanzimat ailesine doğan, bahtsız
çünkü annesiz büyüyen bir kadın yazarın sonradan içine
doğduğu bu kozmopolitizmi kısmen aşarak yerlileşmesinin
belgelerinden biri olarak okumak da mümkün. Şahsen, Mor
Salkımlı Ev’i Ayşe Şasa’nın birkaç yıl önce çıkan, şahsi hikayesini anlattığı Bir Ruh Macerası’na benzetiyorum. Daha
doğrusu Ayşe Şasa ve eserinin Halide Edip’ten aldığı bir
şeyler olduğunu söylemek lazım. Böyle bakılınca, Halide
Edip bir örnektir, hatta bir rol modelidir. Şasa, İslam yolunda
yürümüştür, Halide Edip için Türklüktür bu yol.
Küçük Halide, babası ve üvey annesinin ona sunduğu seçkin, rahat, fakat aşırı Batılılaşmış ev-aile ortamına tahammül
edemediği için anne tarafına gönderilir. Beşiktaş’taki mor
salkımlı evde başlayan çocukluğu Üsküdar’daki İbrahim
Efendi Konağı’nda devam eder. Halide Edip, burada Hasan
Ağa adında bir yakınlarının ona Battal Gazi, Ebu Müslim
Horasani gibi destanları okuttuğunu kaydediyor. Karagöz
de küçük Halide’nin yerli meraklarından biridir.
67
Halide Edip’in birçok
portresi var. Kimine göre ilerici,
laik, Batılılaşmış bir Türk kadın
aydını. Kimine göre kozmopolit
liberal bir feminist. Kimine
göre milliyetçi bir gazi ana.
Üsk üd a r A mer i k a n Koleji ’nde
okuyan Halide, burada hocası Rıza
Tevfik’ten tasavvuf ve halkbilim öğrenir. Bunlar önemli, çünkü Amerikan
Koleji ’nde okuyan, konakta büyümüş bir genç kız olduğu halde Halide
Edip’in kendini Millî Mücadele’nin
ortasında nasıl bulduğunu anlamamıza
yardımı olacak şeyler.
Eğitimi, aile hayatı ve karakteriyle ilgili bilgilerimizden yola çıkarak Halide
Edip portremizin eskizini çizebiliriz.
Buna göre, Halide Edip’in birbiriyle pek
çatışmadan bir arada durabilen birkaç
yönü vardır. Birincisi, karma diyebileceğimiz bir siyasi ve kültürel ortamda
bulunmuştur, ki bu da Meşrutiyet dönemi için tanıdık bir şey. Bir taraftan
pozitivizm seviyesinde bir Avrupalılığı
edinirken diğer yandan kendi ülkesini
ve vatandaşlarını her şeyin üzerinde
tutma eğilimi göze çarpıyor. İlginç
olan, bu ikisinin şizofrenik diyebileceğimiz bir karaktere yol açmaması.
Tevfik Fikret kısmen şizofrendi,
Abdullah Cevdet hakeza. Halide Edip
belki Osmanlı kadını olmanın çok
yönlülüğü sayesinde bu tutarsızlıkları
bir çile veya beyin işkencesi halinde
yaşamamış görünüyor. Halide Edip o
zamanın imkanlarına göre çoğu erkekten daha iyi yetiştirilmiş bir Osmanlı
kadınıydı.
Bunun bir sonucu, birlikte çalıştığı
İttihatçılara ve Kemalistlere oranla
otoriter tavra yabancı duruşu. İngilizce yazdığı siyasi kitaplarından birinde (The
Turkish Ordeal) şiddete karşı olmakla iftihar ediyor ve Mustafa Kemal’in, bu yönünü “zayıflık” olarak eleştirdiğini vurguluyor. İstiklal Harbi sırasında, genel olarak
savaş söz konusu olduğunda meşru müdafaa dışında kalan şiddet hareketlerini ve
katı tedbirleri, mesela idam cezasını telin ve şikayet ediyordu.
Hem milliyetçi hem şiddet karşıtı… Bugün şaşırtıcı görünebilecek (kafamıza
işledikleri klişeler yüzünden elbette) bu tutum Halide Edip’te çatışmadan bir arada
bulunan uyumsuzlukların çarpıcı olanlarından biri. Hem Halide Onbaşı hem de
Nisan 2013
68
İstiklal Harbi boyunca yanında tüfek
taşıyor; fakat bu tüfeği eğlence olsun
diye çekmediğini biliyoruz.
Doğu-Batı kavrayışı da bununla
paralel Halide Edip’in. Doğu’yu ruh,
Batı’yı maddi varlık gibi algılıyor ve bu
ikisini bir arada yaşatacak, biri diğerini
yok etmeden kardeşçe bir dünya yaratabilecek bir formül arıyor. Gözlerini
ilk defa 1920’de Anadolu’da, TBMM
açıldığı vakit parlamentonun beşiği
sayılan İngiltere’nin TBMM’yi yıkmaya çalışması üzerine açtığını söylüyor
bir yerde. Daha doğrusu kocası Adnan
Adıvar’ın dikkatini buna çektiğini ve
o zaman Batı’nın da ideal olmadığını
gördüğünü… Modern demokrasiyi
yaratanlar, kendi ülkelerinde işlettikleri barışçı demokratik yollar Anadolu
toprağında yeşerince onu hemen yok
etmeye yönelecek kadar hunharlaşabiliyordu. Halide Edip bunu İngilizce
olarak hem de İngiltere toprağında
tenkit etmekten çekinmiyordu.
Halide Edip’in birçok portresi var.
Kimine göre ilerici, laik, Batılılaşmış
bir Türk kadın aydını. Kimine göre
kozmopolit liberal bir feminist. Kimine
göre milliyetçi bir gazi ana. Bunların
hiçbiri tam değil. Yanıltıcı oldukları
da söylenebilir. Her birinden bir şeyler
taşıyordu Halide Edip. Ve bunlar arasındaki kanlı çatışmaları o bir ruh bunalımı veya söylem karmaşası halinde
bile yaşamıyordu.
Tuzu kuruluğunun bir yere kadar
bunda rolü var bence. İstiklal Harbi’ni
idare eden ve yeni kurulacak rejimin
başına geçeceği hesaplanabilecek paşaları burunlarının dibinde eleştirebiliyordu. Böyle bir lükse her zaman sahipti. Meşhur Sultanahmet Mitingi’nde
konuştuğunda otuz beş yaşında genç
bir anneydi. Çoğunlukla Millî Edebiyat akımının erkek yazarlarından ve
İttihat-Terakki mensuplarından oluşan çevresi sayesinde zaten beklenen,
Nisan 2013
olması gereken, doğal bir hareketmiş
gibi (gerçekten de öyleydi) kürsüye çıkıp İzmir’in işgaline karşı halka hitap
ediyordu.
Bu feminist bir rol müdür? Milliyetçi tarafı o kadar ağır basıyor ki
Sultanahmet Mitingi’nde veya İstiklal
Harbi’nde, genel olarak Halide Edip’in
siyasi kariyeri boyunca feminist bir
çalışma yürüttüğü kolayına söylenemez. Kadınların sosyal hayata ölçülü
bir şekilde katıldığı, siyasi toplumda
ise hemen hiç rol almadıkları bir toplumda, son Osmanlı yıllarında görev
ve ödev almış bir kadın olarak, belki,
kendisi feminist olmasa da sırf orada
bulunması ve var olmasıyla kadın hareketine etki ve katkı yaptığı söylenebilir.
Liberalizmi için de benzeri biçimde
akıl yürütebiliriz. İngiliz hayranı,
Amerikan mandasını müdafaa eden
bir görüntüsü var, ama bu onun doğal
görüntüsü değil, memleketi bırakıp
İngiltere’ye yerleşmesine neden olan
69
tek parti rejiminin, hassaten Mustafa Kemal yönetiminin
sağladığı bir görüntü bu. Yoğun bir İngilizce yazma tecrübesi
olmasına ve çok sayıda İngiliz arkadaşı bulunmasına, Anglo-Sakson yetişme tarzına vesaireye rağmen Halide Edip’in
dilinde tükenmeyen mesele hep Türkiye’dir, Türkiye’nin
siyasetidir, Türk halkıdır.
Türkçe de yazsa İngilizce de yazsa hep İstanbul’dan,
Ankara’dan ve buralı olmanın nasıl bir şey olduğundan veya
olması gerektiğinden söz eder. Belli bir üst sınıf lüksüne sahip olsa da, Nutuk’a cevap yazacak kadar siyasi sorumluluk
ve cesarete sahip olması nadir görülen bir şey. Ve son derece
kıymetli. Hocası Rıza Tevfik cevabında (Biraz Da Ben Konuşayım) sadece ve sadece nefsini müdafaa eder. Büyük bir
beklentiyle okuduğum kitabın bende aynı büyüklükte hayal
kırıklığı yarattığını itiraf etmeliyim. O kadar ehemmiyet vermeden göz attığım, Halide Edip’in 1926 ve 28’de kaleme aldığı İngilizce notlarda çok daha ciddi çözümlemeler görmek,
fakat bunları biraz geç okumuş olmak benim için bir kayıp.
Halide Edip’in sürgünde geçen yılları ise kendisi için
olduğu kadar, belki daha çok memleket için bir kayıp. Döndükten sonra da her hareketinde görmeye alışık olduğumuz
sorumluluk ve kendinden eminlik içinde İstanbul Üniversi-
Türkçe de
yazsa
İngilizce de
yazsa hep
İstanbul’dan,
Ankara’dan ve
buralı olmanın
nasıl bir şey
olduğundan
veya olması
gerektiğinden
söz eder.
Belli bir üst
sınıf lüksüne
sahip olsa
da, Nutuk’a
cevap yazacak
kadar siyasi
sorumluluk ve
cesarete sahip
olması nadir
görülen bir şey.
Ve son derece
kıymetli.
tesi İngiliz Filolojisi bölümünü kurdu.
Bunun yanında Türkiye-Batı ilişkileri
ve modernleşme meseleleri konusunda
eski eserlerini gözden geçirip yenileyerek yayımlamaya devam etti. 1955
tarihli Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri kitabı bu bakımdan kilit
kitapları arasındadır.
“Amerikancı”, “İngilizci” gibi yaftalara rağmen Halide Edip ölçülü bir
Batılılaşmayı savunur. Toplumun bir
anda değişmesinin ve dünyada tek
hakim güç olmasının insanları robotlaştıracağını düşünür. Maneviyatı
olmayan maddi medeniyetin tahrip
edici olduğuna inanır. Toplumun şekillenmesinde aileye çok büyük önem
verir. Tarih de önemsediği başka bir
keyfiyettir. Böyle bakınca Halide Edip
muhafazakar bir görüntü de vermiyor
değil.
Halide Edip’in karakterine yakından bakmak isteyecekler için ipucu
değerinde bir hikayemiz var, onunla
tamamlayalım: Vurun Kahpeye romanının sonunda (biz çocukken filmini
izlemiştik tabii), modernleşmeyi temsil
ettiği için köylü tarafından öldürülen Aliye Öğretmen’in koynundan
Kur’an-ı Kerim çıkar.
Nisan 2013
70
Milli Saraylar
Osmanlı’nın son incisi
YILDIZ SARAYI
Gökçe Doru
Osmanlı’nın çöküşünden önce
inşa edilen son saray olan
Yıldız, deyim yerindeyse adı
gibi parlayamamış, döneminin
en talihsiz sarayı olmuştur.
Nisan 2013
O
smanlı’nın son yüz yılına tanıklık etmiş sarayların çoğu
Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan yolda. Bu yüzden insan
kendini buralarda bir tuhaf hissediyor. Bir zamanlar dünyaya
hükmetmiş koskoca İmparatorluk, kaderini belirleyecek kararları burada veriyor, çeşitli anlaşmaları burada imzalıyor.
Bölge, İmparatorluğun çöküşüne tanık oluyor.
Bu bölgedeki sarayların en bahtsızı belki de Yıldız Sarayı.
Osmanlı’nın en entrikalı dönemlerinde yönetim merkezi
olan Saray, bir zamanlar Hazine-i Hassa’ya ait koruluklarda bulunuyor. Önceleri “Beşiktaş Tepesi” denen bölge, II.
Milli Saraylar
Yıldız
Sarayı
etrafındaki
kalın ve yüksek
duvarlar
II. Abdülhamid
zamanında
yaptırılır. Sultan,
cuma selamlığı
sonrası uğradığı
suikastin
ardından Saray’ı
daha güvenli
hale getirmek
için böyle bir
önlem alır.
Mahmud’un (1808-1839) yaptırdığı “Yıldız” adındaki köşkten
sonra “Yıldız” olarak anılmaya başlamış. Korulukların bulunduğu arazi uzun yıllar padişahların avlanma yeri, II. Mahmud
döneminde ise “Asakir-i Mansure-i Muhammediye”nin talim
yeri olarak kullanılmış. Zaman içinde padişahlar savaşmaktan ve avlanmaktan elini eteğini çekince bölge eski önemini
kaybetmiş. Buraya ilk köşkü Sultan I. Ahmet (1603-1617)
yaptırmış. Bölgenin büyüklüğü ve konumu nedeniyle, takip
eden yıllarda çeşitli padişahlar tarafından büyüklü küçüklü
köşkler yaptırılmış, daha önce yapılanlar yıktırılmış...
Şehr-i Hümâyûn
Yıldız Sarayı’nın en şaşaalı dönemini Sultan II. Abdülhamid
(1876-1909) zamanında yaşadığı söylenebilir. I. Meşrutiyet’in
ilanından sonra kendini Dolmabahçe’de güvende hissetmeyen Sultan, 7 Nisan 1877 tarihinde Yıldız’a taşınır. Bu olay,
Saray arazisinde yıllarca süren inşa faaliyetlerinin başlangıcını oluşturur. İlk iş olarak Yıldız’dan Ortaköy’e kadar uzanan
arazi Yıldız Parkı’na katılır ve zaman içinde saray kompleksine Seyir Köşkü (Set Köşkü), Harem iç kapısı, Küçük Mabeyn
Köşkü, tiyatro, Yaveran Köşkü, Cihannüma Köşkü, Limonluk
Köşkü, Küçük Pavyon, Silahhane, marangozhane, kütüphane, hamam, harem binaları ve bir süre saray eczanesi olarak
kullanılan Güvercinlik Köşkü ekletilir. O dönemde Saray,
“Yıldız Saray-ı Hümâyûn” olarak anılır.
Yıldız Sarayı etrafındaki kalın ve yüksek duvarlar da
II. Abdülhamid zamanında yaptırılır. Sultan, cuma selamlığı
sonrası uğradığı suikastın ardından Saray’ı daha güvenli hale
getirmek için böyle bir önlem alır. Halk tarafından “duvarların arkasına saklandığı” şeklinde eleştiri alsa da Padişah,
yüksek duvarlar içinde kendini daha güvende hisseder. Hasbahçe ve Dışbahçe ayrı ayrı duvarlarla birbirinden ayrılmış,
Saray kompleksine açılan beş büyük kapı da sıkı denetim
altına alınmıştır.
II. Abdülhamid döneminde saray nüfusu 12 bin kişiye
ulaşır. Buna bir de saray güvenliğinden sorumlu ve 14 bin
nüfuslu kışla eklenince saray adeta bir şehir haline gelir.
Yıldız yaklaşık yüz adet köşk, kasır, pavyon ve eklenti
binaların arasındaki minik sokakları ve bahçeyi dolaşan
akarsuyuyla başkent İstanbul’un göbeğinde adeta başka bir
şehir oluşturur.
Yaşayan saray
Saray’ın büyük bir alan üzerine kurulu birçok yapıdan
oluşması, bu yapılardaki üslup çeşitliliği ve son otuz yılı
Nisan 2013
71
72
Milli Saraylar
daha aktif olmak üzere yaklaşık üç
yüz yıl boyunca farklı mimarilerden
etkilenilmesi, Saray’da emeği geçen
mimarların kimler olduğu konusunda
görüş ayrılıklarına neden olmuş. Yıldız
Sarayı’nın çeşitli bölümlerinde çalıştığı
kesin olarak bilinen mimarlar Sarkis ve
Agop Balyan ile Raimondo d’Aronco.
Bazı kaynaklara göre Garabet Balyan,
Alexandre Vallaury, Vasilaki ve Yanko
Ioannidis de Saray’a katkısı bulunan
mimarlar.
Yıldız Sarayı, son dönem Osmanlı
saraylarının taşıdığı mimari özelliklerden kısmen uzaktır ve Topkapı Sarayı
gibi yapılar bütünü şeklindedir. Kompleks yapısı ve yakınına inşa edilen
iki büyük kışla nedeniyle çok büyük
bir alan üzerine yayılmış durumda
olan Saray, yıllar içinde bütünlüğünü
koruyamamış, içerdiği yapılar çeşitli
kurumların kullanımına verilmiştir.
Yıldız’ın bugün Milli Saraylar’a bağlı
olan Şale Köşkü, Saray’ın en önemli
olaylarına tanıklık etmiş bölümdür.
Alman İmparator II. Wilhelm ve eşi
burada ağırlanmış, II. Meşrutiyet’in
Nisan 2013
ilanı sonrası milletvekillerine burada yemek verilmiştir. 7 kapısı ve 64 odası bulunan Köşk’ün Muayede Salonu’nda, dünyanın en büyük halılarından biri olan 124
metrekare ve 7 ton ağırlığındaki Hereke halısı bulunur.
Günümüzde Yıldız’ın Seyir/Set Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran Köşkü ve Silahhane
Binası İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) kullanımına tahsis edilmiştir. Bu yapılardan Seyir Köşkü, II. Abdülhamid’in isteği üzerine
Yıldız (Hamidiye) Camii’ni görecek şekilde konumlandırılmıştır. Sultan’ın misafirlerinin bu köşkten Cami’deki cuma selamlığını izledikleri rivayet edilir.
Şehzade Köşkleri, Çukur Saray, Hünkar Kasrı, Bekar Sultanlar, Sünnet Köşkü,
Damatlar Dairesi, Avagat ve Kiler-i Hümayun Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kullanımındadır.
Osmanlı’da ilk sinema gösterimi 1896 yılında Yıldız Sarayı’nda
yapıldı. Gösterilen film II. Abdülhamid tarafından ara sıra yurt dışına gönderilerek oradaki yenilikleri takip etmesi istenen Bertrand
isimli bir Fransız tarafından getirilmişti.
Saray düğünlerinde sultanların giydiği koyu kırmızı
gelinlik yerine Avrupa modası olan beyaz kumaştan gelinliği ilk kez II.
Abdülhamid’in kızı Naime Sultan giydi. Sultan, 1898 yılında Mehmet
Kemaleddin Paşa ile Yıldız Sarayı’nda evlenmişti.
Yıldız Sarayı Osmanlı’da elektrikle
aydınlatılan ilk mekanlardan biriydi.
Milli Saraylar
Yıldız
yağması
sırasında
Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki Yıldız
Çini Fabrika-i Hümayunu, Saray’ın
porselen ve çini malzeme ihtiyaçlarını karşılamak için II. Abdülhamid
tarafından kurulmuş. Çini ve seramik
sanatının canlandırılmasını da amaçlayan fabrikanın tüm teknolojik gereçleri
o dönemde oldukça meşhur olan Sèvres
ve Limoges fabrikalarından getirilmiş.
Sultan’ın tahttan indirilmesinden sonra
üretimi durduran Fabrika, 1911 yılında tekrar üretim yapmaya başlamış.
Günümüzde fabrika Milli Saraylar’a
bağlıdır ve halen modern ihtiyaçlara
göre porselen üretmekte, eski saray
porselenlerinin kopyasını yapmaktadır.
yağmacıların
II. Abdülhamid’in
kütüphanesindeki
çoğu kitabı
yaktıkları, tarihî
önemi olan
bazı belgeleri
yok ettikleri
rivayet edilir.
Yıldız sözlüğü
Yıldız mahkemesi: 27-29 Haziran 1881 tarihlerinde Yıldız
Sarayı’nın bahçesinde kurulan bir çadırda yapılan, Osmanlı padişahı Abdülaziz’i öldürmekle suçlanan sanıkların yargılandığı
özel amaçlı ve geçici mahkeme.
Yı l d ı z s u i k a s t ı: 21 Temmu z 19 05 C uma günü, II .
Abdülhamid’in cuma selamlığı sırasında Hamidiye Camii’nde
uğradığı ve kıl payı kurtulduğu bombalı suikast. Suikastı Edward Jorris adında bir Belçikalı gerçekleştirmiş, 26 kişi ve 20 at
ölmüş, 58 kişi yaralanmıştır.
Yıldız yağması: Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yaşanan olay. Padişah’a düşman bazı çeteler Yıldız
Sarayı’nı basıp binaları tahrip etmişler, pek çok değerli eşyayı
çalmışlardır. Yağmacıların II. Abdülhamid’in kütüphanesindeki
çoğu kitabı yaktıkları, tarihî önemi olan bazı belgeleri yok ettikleri rivayet edilir.
Yıldız yasağı: Doğruluğu ispatlanmış bir bilgi olmasa da, II.
Abdülhamid’in “yıldız” kelimesinin kullanımını yasaklattığı
söylenir. Meşrutiyetin askıya alındığı, imparatorluğun en çalkantılı dönemini yaşadığı günlerde “yıldız”ın kullanıldığı her
cümle aslında bir eleştiri cümlesidir ve o dönemde her eleştiri
“yönetim”e yapılmaktadır.
Yıldız yeniden parlıyor
Osmanlı’nın çöküşünden önce inşa
edilen son saray olan Yıldız, deyim
yerindeyse adı gibi parlayamamış,
döneminin en talihsiz sarayı olmuş.
Tanık olduğu olaylar yeterince acıyken
bir de zaman içinde fiziksel tahribata
uğramış, yağmalanmış, hatta birkaç
büyük yangın geçirmiş.
Şimdi ise AB destekli bir proje ile
küllerinden doğuyor denebilir. “Osmanlı İmparatorluğu Yıldız Sarayı
Hazinelerini Gün Yüzüne Çıkarıyor”
adlı proje ile Saray bünyesindeki birçok
yapı yenileniyor. Saray mobilyalarının,
duvar resimlerinin, tabloların ve süslemelerin orijinallerine sadık kalınarak
restore edildiği proje ile ziyaretçi sayısının artırılması ve Saray’ın dünyaya
tanıtılması hedefleniyor.
Nisan 2013
73
74
Söyleşi
KEİPA Türk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili
İsmail Safi:
KEİPA Kafkaslar
ile Balkanlar
arasında önemli
bir köprü vazifesi
görüyor
Söyleşi: Cahit Yıldız | Fotoğraflar: İsmail Demir
25
Haziran 1992 tarihinde kurulan
Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü (KEİ), Karadeniz’de uluslararası alanda önemli faaliyet ve işbirliklerine imza atıyor.
Türkiye, Karadeniz Bölgesi işbirliği
imkanlarının değerlendirildiği, bölgenin en kapsayıcı ve tam teşekküllü
ekonomik kuruluşu olan KEİ’nin kuruluşunda aktif rol almıştır. Ülkemiz,
Genel Sekreterlik görevini de bizzat
sürdürdüğü KEİ’nin somut işbirliği
projelerinin hayata geçirilmesinde ve
etkinliğinin artmasında büyük çaba
sarf etmekte, önemli görevler üstlenmektedir.
26 Şubat 1993 tarihinde kurulan
ve bu yıl 20. yılını kutlayan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi (KEİPA) ise KEİ sürecine
hukuki zemin hazırlama, parlamenter-
Nisan 2013
ler aracılığıyla sürece siyasi destek sağlama görevlerinin yanı sıra bölgede sosyal ve
kültürel alanlarda işbirliği, dayanışma ve diyalogları artıracak çalışmalarda bulunma, siyasi, ekonomik, ticari ve sosyal alanlarda izleyeceği istikrarlı faaliyetlerle bölge
halkları arasında dostluk ve barış ilişkilerinin kurulup geliştirilmesine çalışıyor.
KEİPA Türk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Safi’yle
KEİPA çalışmaları çerçevesinde görüştük.
KEİPA’nın ekonomiden demokrasiye, yerel yönetimlerden sosyal medyaya birçok faaliyet
alanı var. Başkanlığınız döneminde ne gibi çalışmalar yaptınız?
Karadeniz Bölgesi, dış politikamızda önemli yer tutan Kafkaslar ile Balkanlar
arasında önemli bir köprü vazifesi görmektedir. Parçası olduğumuz Karadeniz
Bölgesi’ne duyulan uluslararası ilgi gün geçtikçe artmaya devam etmektedir.
KEİPA Türk Delegasyonu olarak en büyük hedefimiz, 20 yıllık geçmişine rağmen
yeteri kadar gelişme gösterememiş KEİ’yi ve onun alt organlarını canlandırmaktır.
İçinde bulunduğumuz 2013 yılı KEİPA’nın 20. kuruluş yılı. Biz bu yıl KEİ’ye üye
12 ülkenin parlamentolarıyla ilişkileri artırıp Karadeniz’deki ekonomik potansiyeli
harekete geçirmek istiyoruz.
Balkanlarda kimi ülkeler hâlâ KEİPA’ya üye değil… Bizim için tarihsel önemi olan
Balkanlardaki Bosna-Hersek, Kosova, Karadağ ve Makedonya’yı en kısa zamanda
KEİPA ailesi içinde görmek istiyoruz. Bu amaçla özellikle Balkanlarda KEİPA Türk
Delagasyonu olarak önemli projelere imza attık. Örneğin geçtiğimiz yıl Türkiye’den
Söyleşi
milletvekili arkadaşlarımız, iş adamları, basın mensupları ve sanatçılar ile
Makedonya’ya “Bir Dost Selamı” götürdük. Türkiye’nin çayı ÇAYKUR’un
tanıtım tırı ile Makedonya’nın değişik şehirlerinde dolaştık, çay ikram
ettik. İkili görüşmeler ve ekonomik
işbirliği toplantıları düzenledik. Üsküp
Havalimanı’nda bir fotoğraf sergisi
açtık.
Aynı şekilde bu organizasyonun bir
benzerini KKTC’de gerçekleştirdik.
Üniversitelerde öğrencilerle buluştuk.
Resmî temasların yanı sıra ticari görüşmelere vesile olduk. Bütün bu çalışmalarla hem KEİPA’yı hem de Türkiye’yi
dünyaya tanıttık.
Sivil toplumun desteğini oldukça önemsiyorsunuz. KEİPA’nın sağlamaya çalıştığı
işbirliğine halkın katılımını nasıl buluyorsunuz?
Katılımcı ve çoğulcu bir toplumun
oluşmasına katkıda bulunan sivil toplum kuruluşları modern toplumların en
etkin toplumsal aktörleri konumundadır. Sivil toplum kuruluşları geleneksel
devlet anlayışının değiştiği ve sınırların
kalktığı günümüzde, devletlerin ulaşamadığı sahalara ulaşıp oldukça önemli
çalışmalara imza atmaya başladılar.
Şu anda bankası ve üniversiteler ağı
bulunan KEİ’ye bir de sivil toplum ayağı kazandırmak istiyoruz. Bu amaçla
Karadeniz Sivil Toplum Forumu’nu
oluşturduk. 12 ülkenin en önemli sivil
toplum kuruluşlarını bir araya getiriyoruz. İlkini İstanbul’da ikincisini
Bakü’de gerçekleştirdiğimiz Karadeniz
Sivil Toplum Forumu’nun üçüncüsünü
bu yıl Ankara’da düzenleyeceğiz. Forum, Karadeniz toplumlarının birbirini
daha iyi tanıması ve diyaloglarının
gelişmesi için projeler geliştiriyor.
KEİPA olarak önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiniz çalışmalar nelerdir?
Avrupa ülkeleri bir araya gelerek ekonomik bir dev oluşturdular. Fazladan refah
alanı oluşturdular. Çünkü ölçek ekonomisinin gereğini yaptılar. Günümüzde
bölgesel işbirliklerinin önemi ortadadır ve Karadeniz bunun için en uygun zemin.
Karadeniz’deki işbirliğini yasal düzenlemelerle hayata geçirebiliriz, yeni dönemde
KEİPA özellikle bu konuya eğilecek.
KEİPA Türk Delegasyonu olarak projelerimizin büyük bir çoğunluğunu “kamu
diplomasisi” alanında gerçekleştireceğiz. Temmuz ayında tüm dünyadan gelen
gençlerle Trabzon’da barış güvercinleri uçuracağız. Düzenleyeceğimiz Küresel
Barış ve Gençlik Çalıştayı’nda dünyanın farklı ülkelerinden gelen gençler yine
dünyanın farklı ülkelerinden gelen
akademisyenlerle evrensel barış sürecini konuşacak, tartışacaklar.
İçinde bulunduğumuz
2013 yılı KEİPA’nın 20.
kuruluş yılı. Biz bu yıl KEİ’ye üye
12 ülkenin parlamentolarıyla
ilişkileri artırıp Karadeniz’deki
ekonomik potansiyeli harekete
geçirmek istiyoruz.
Medeniyetler İttifakı KEİPA
ülkelerini de kapsayacak
Ayrıca, 2013 yılı içerisinde, KEİPA
Türk Grubu olarak gerek KEİPA’nın
20. kuruluş yılı olması ve gerekse
Karadeniz’de üstlenmiş olduğumuz
misyon nedeniyle Avrasya Sivil Toplum
İşbirliği Derneği, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ve TÜRKSOY’un katılımıyla Karadeniz’de büyük bir projeye
imza atmayı planlıyoruz. Farklı kültürler ve dinler arası anlayış eksikliğinin
günümüzde giderek daha derinleşen
bir hal alması ve buna bağlı şiddet olaylarının insanlığı tehdit eden bir nitelik
kazanması karşısında, dinler/kültürler
arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla
son dönemde birçok girişim başlatıldı.
Bu girişimlerin en somut ve en uluslararası boyutlusu olanı “Medeniyetler
İttifakı Projesi”dir.
“Karadeniz Medeniyetler Diyaloğu”
projesi, Sayın Başbakanımız ile İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez
Zapatero’nun başlatmış oldukları “Medeniyetler İttifakı Girişimi” ruhuna uygun
olarak Karadeniz Havzası’nda kıyısı olan KEİPA ülkelerini kapsayacak. Proje kapsamında Rize’den bir gemi hareket edecek ve 12 gün boyunca Karadeniz’e limanı
olan kentlerde demir atacak. Gemide farklı ülkelerden öğrenciler, sanatçılar, din
adamları yer alacak. İstanbul’da ve Rize’de KEİPA ülkelerini tanıtan etkinlikler,
konserler, film gösterimleri gerçekleştirilecek.
Küresel barış, diyalog ve işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan günümüzde bu proje ile Karadeniz etrafında yer alan ve köklü bir tarihi
olan tüm medeniyetlerin buluşmasını, kaynaşmasını ve işbirliklerinin artmasını
planlıyoruz.
Nisan 2013
75
76
Tarih Sahnesi
8 Nisan
1923 - Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin
seçim bildirisi
niteliğindeki “9
Umde”, Mustafa
Kemal tarafından açıklandı.
1 Nisan 1949 - Türkiye, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’ne imza attı.
1
3
6
8
11
12
12 Nisan 1961 - Uza6 Nisan
3 Nisan
1930 - Yeni
Belediyeler Kanunu kabul
edildi. Böylece Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı
tanındı.
Nisan 2013
1896 - İlk
uluslararası Olimpiyat
Oyunları Yunanistan’ın
başkenti Atina’da başladı.
ya ilk insan gönderildi.
Sovyetler Birliği’nin aracı
Vostok 1’le uzaya giden
Yuri Gagarin, uzayda toplam 108 dakika kaldı.
11 Nisan 1920 - Urfa
Fransız işgalinden kurtuldu.
77
27 Nisan 1988 Efsane sporcu Naim
Süleymanoğlu,
Cardiff’te yapılan Avrupa Halter
Şampiyonası’nda üç
altın madalya kazandı. Ayrıca 62 kiloyla
yarıştığı koparmada
150 kg kaldırarak
dünya rekoru kırdı.
18 Nisan 1951 - Paris Antlaşması
imzalanarak Avrupa Birliği’nin temellerini oluşturan Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu kuruldu.
15
18
23
27
30 Nisan
1945 - Adolf
Hitler, iki gün
önce evlendiği karısı Eva
Braun’la birlikte
intihar etti.
30
23 Nisan 1920 - Türkiye Büyük Millet
Meclisi, halkın yoğun katılımıyla açıldı.
15 Nisan 1865 - ABD’nin
14 Nisan akşamı bir casus
tarafından vurulan 16. Başkanı
Abraham Lincoln öldü.
Nisan 2013
78
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mart 2013’te kabul edilen yasalar
Kanun Numarası
Kabul Tarihi
Başlığı
6444
06/03/2013
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun
6445
12/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık 1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine
Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun
6446
14/03/2013
Elektrik Piyasası Kanunu
6447
14/03/2013
On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
6448
19/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6449
19/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun
6450
19/03/2013
Stratejik Deniz Taşımacılığı Taahhütlerine İlişkin Çok Uluslu Uygulama Düzenlemesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6451
19/03/2013
Federal Almanya Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı, Fransa Cumhuriyeti Savunma Bakanı ve Türkiye Cumhuriyeti
Milli Savunma Bakanlığı Arasında İmzalanan Cobra Topçu Tespit Radarı 2013-2015 Arası Hizmet Desteği ile İlgili Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6452
19/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6453
19/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6454
19/03/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Nisan 2013
79
Türk Parlamenterler Birliği’nden
Üye aidatlarımız 16. Olağan Genel
Kurul kararıyla 2013 yılında yıllık 120 TL’dir.
Bankalar tarafından müşterilerine,
uluslararası Banka Hesap Numarası (IBAN) verilmektedir.
Üyelerimizin aidatlarını yatırırken problem yaşamamaları
için Birliğin IBAN Numarası aşağıda belirtilmiştir.
Bilindiği gibi 2002’de yıllık 30 TL olan
üye aidatları 2004 yılından beri 60 TL ve 2013
yılından itibaren 120 TL’dir. Geriye doğru aidat
borçlarının buna göre hesaplanması ve Birliğimizin
aşağıdaki hesap numarasına yatırılması,
5253 sayılı Dernekler Kanunu’na
göre, alınan aidatların belgesine üyelerin TC
Kimlik Numarasının yazılması gerekmektedir.
Üyelerimizin TC Kimlik Numaralarını
mektup veya telefonla Birliğe bildirmeleri rica olunur.
Türk Parlamenterler Birliği
TBMM B. Blok 2. Asma Kat 06540 Bakanlıklar / ANKARA
Tel: 0 312 420 66 21 Fax: 0 312 420 66 24
Türk Parlamenterler Birliği
Ziraat Bankası TBMM Şubesi
IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001
Sağlık
Hattı
Sağlık uygulamaları,
hastaneler ve anlaşmalı
eczanelere ilişkin her türlü bilgi
için 0312 420 0 112 numaralı
telefonu arayabilirsiniz.
Fax Hattı:
0312 420 6624
TPB Haber Portalı
www.tpb.org.tr
Sayın Üyelerimiz, her konuda
bize ulaşabilirsiniz.
Nisan 2013
Meclis Çalışanları
Her biri sır küpü:
R
A
L
S
KAVA
Zeynep Yiğit
Onlar, TBMM Genel Kurul
Salonu’nda evrak akışını
sağlıyor. “Sır küpü” olma
özellikleri ve şık kıyafetleriyle
dikkat çeken kavaslar, “Sıfır
hatayla çalışmak zorundayız”
diyor.
Nisan 2013
“K
avas” kelimesini daha önce hiç duydunuz mu?
İtiraf edeyim, gazeteci olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde görev yapmaya başlamadan önce ben duymamıştım. Meclis’te kavas çalıştığını öğrendiğimde küçük bir
araştırma yaptım. Karşıma oldukça ilginç bir meslek çıktı.
“İlginç” diyorum, çünkü gördüm ki TBMM’de “sır küpü” denince ilk akla gelen kavaslar oluyor. Ben de bu “sır”rın peşine
düşüp soluğu kavasların yanında aldım. “Ne öğrendin?” diye
sorarsanız, yanıtım çok da uzun olmaz. Dedim ya, her biri
“sır küpü”. Ne iş yaptıkları ve ne kadar zamandır Meclis’te
çalıştıkları dışında onlardan bilgi almak pek kolay değil.
Anlayacağınız ser verip sır vermiyorlar. Bir başka ortak noktaları ise TBMM çatısı altında çalışmaktan duydukları onur...
Meclis Çalışanları
Kıyafetleri çok şık
Kavaslar, Meclis’in en şık personeli… Görevlerini yaparken özel kıyafetler giyiyorlar. Erkek
kavaslar frak, gömlek ve papyon; kadınlar ise etek, ceket, gömlek ve fulardan oluşan kıyafetleriyle Genel Kurul Salonu’nda yer alıyor. Özel giysinin en dikkat çekici yanlarından biri
gümüş zincirler. Üzerinde ay-yıldız motifli halkaların bulunduğu zincirler, Türk milletinin
birlik ve beraberliğini simgeliyor. Zincirin, “duyduklarım ve gördüklerim burada kalacak”
anlamını taşıdığı da belirtiliyor.
Kavaslar, Genel Kurul Salonu’nda görev yaptıkları için sık sık televizyon ekranında görünüyorlar. Bu durum nedeniyle yaşadıkları ilginç anıları olup olmadığını sorduğumuzda,
“Aslında tanınan biz değiliz, kıyafetlerimiz… Özel giysilerimizi çıkardıktan sonra Meclis
içinde bile bizi tanıyamayanlar oluyor” yanıtını veriyorlar.
Kavaslar, Türk iye Büy ük Millet
Meclisi Genel Kurul Salonu’nda görev
yapıyor. Ülkemizin geleceğine yön
veren kararların alındığı bu salona
milletvekillerinin dışında yalnızca
kavaslar ve stenograf lar girebiliyor.
Genel Kurul’daki konuşmalar stenograf lar tarafından anında kayda
geçiriliyor. Kavaslar ise evrak akışını
sağlıyor. Bu cümleyi biraz açarsak kavasların görevini daha iyi anlayabiliriz.
Genel Kurul Salonu’nda milletvekilleri
birbirlerine veya Başkanlık Divanı’na
yazılı ya da sözlü not iletmek istediklerinde kavasları çağırıyor. Talep edildiğinde
evrak fotokopisini çekmek, Meclis arşivinden çeşitli belgeleri getirmek, oy pusulalarını taşımak gibi hizmetler de kavaslar tarafından yerine getiriliyor. Genel Kurul
Salonu’nun dört bir yanını dikkatle izleyen kavaslar milletvekilleri, bakanlar veya
Başkanlık Divanı’ndan gelen bir işaretle hemen harekete geçiyor.
7 kavas çalışıyor
Kavasların görevi evrak akışını sağlamakla sınırlı değil. TBMM Genel Kurul
Salonu’nun her şeyiyle ilgileniyorlar. Salonun temizliği, düzeni, toplantılara hazır
hale getirilmesi de kavasların görevleri arasında. Kürsüde her konuşmacı için
yenilenen su bardağından da onlar sorumlu. Genel Kurul Salonu’nda sürekli hareket halinde bulunan kavasların bir başka görevi ise TBMM Başkanı ve Başkanvekillerinin kıyafetlerinin Genel Kurul toplantısı öncesinde hazır hale getirilmesi.
Nisan 2013
81
82
Meclis Çalışanları
TBMM’de beşi erkek ikisi kadın olmak üzere yedi kavas
çalışıyor. Genel Kurul’un toplandığı günlerde hepsi aynı anda
görevlerinin başında oluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
kavasları kendi personeli arasından seçiyor. Değerlendirme
yapılırken tarafsızlık, dürüstlük, çalışkanlık, iş disiplini,
tecrübe, genel görünüş, iletişim kurma becerisi gibi özellikler dikkate alınıyor. Kavas olması uygun görülenler, TBMM
Genel Kurul Salonu’nda milletvekilleriyle bire bir çalışıyor.
Görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için hizmet içi
eğitim verilen kavaslar, işlerini yaparken pek çok şeyi görüyor,
duyuyor, ancak bunları hiç kimseyle paylaşmıyor. Mesleğe
adım atmadan önce “kapalı oturumlardaki görüşmeleri hiçbir
şekilde açıklamayacaklarına ve bunları devlet sırrı olarak
saklayacaklarına” dair yemin eden kavaslar, bu nedenle “sır
küpü” olarak anılıyor. Geçmişte TBMM Genel Kurulu’nun
kapalı oturumlarında sağır ve dilsiz kavaslar görev yapıyordu.
Kavaslık yemini edilmeye başlanmasının ardından bu
uygulamaya son verildi.
Sözlük anlamı
Türk Dil Kurumu, kavas kelimesini şöyle tanımlıyor: “1. Elçilik
veya konsolosluklarda görev yapan hizmetli 2. Banka, patrikhane, otel vb. yerlerde hizmetli veya koruma görevlisi 3. Elçilik ve
konsolosluklarda koruma görevlisi.” TBMM’de kavas kelimesi,
sözlük anlamından farklı şekilde, bir parlamento geleneği olarak kullanılıyor.
En deneyimlisi 20. yılında
Meclis’teki kavasların en deneyimlisi Erol Nazlı. 52 yaşındaki Nazlı, 20 yıldır bu işi yaptığını belirterek “TBMM’de 19.
Dönem’den bu yana kavas olarak çalışıyorum. Müdürlüğümüz tarafından bu görev için seçildiğimde mesleği tanımıyordum. Deneyimli arkadaşlarımızın yanında yetiştik. Kavaslık, onur ve gurur verici bir meslek. Milletvekillerimizle
birlikte çalışmak çok güzel” diyor. “Mesleğinizin zor yanları
nedir?” diye sorduğumuz Erol Nazlı şu yanıtı veriyor: “Bu
işi yaparken milletvekillerinin hepsini adı, soyadı, partisi ve
seçim bölgesiyle bilmeniz gerekiyor. Sıfır hatayla çalışmak
zorundasınız. O nedenle görevimizi yaparken çok dikkatli
davranıyoruz ve işimize büyük özen gösteriyoruz.”
Erol Nazlı, 20 yıl boyunca pek çok olaya tanıklık etmiş,
nice anı biriktirmiş. Bunlardan birkaçını bizimle paylaşmasını rica ettiğimizde, “Yaşadığımız olaylar, gördüklerimiz,
duyduklarımız bizde saklı. Bunları eşimizle bile paylaşmayız” diyor.
Meclis’in en genç kavası Tuğçe Özdemir henüz 23 yaşında.
4 yıldır bu mesleği yapıyor. “Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında milletvekillerimizle birlikte çalışmaktan onur
duyuyorum. İşimizi severek ve büyük bir mutlulukla yapıyoruz” diyen Özdemir, kavaslığın zor ama keyifli olduğunu
vurguluyor. Meclis’teki 7 kavas içinde en yenisi ise Lale
Yavuz. 6 aydır kavaslık yaptığını ifade eden Yavuz, şunları
söylüyor: “TBMM Genel Kurul Salonu’nda çalışmak bir ayrıcalık. Çünkü bu salona dışarıdan kimse giremiyor. Bizler
milletvekillerimizle birlikte çalışıyor olmanın mutluluğunu
Nisan 2013
yaşıyoruz. Meslekte yeni olmama rağmen kısa sürede alıştım
ve kavaslığı çok sevdim.”
“Burası Türkiye’nin kalbi”
Adem Demirtaş, 6 yıldır kavas olarak çalışıyor. Onun görevi,
TBMM Başkanı ve Başkanvekillerinin kıyafetleriyle ilgilenmek. Genel Kurul toplantısı öncesinde kıyafetleri temizletip
ütülettiğini ve TBMM Başkanı ile Başkanvekillerine giyinmeleri sırasında yardımcı olduğunu anlatan Demirtaş, işini
büyük bir özenle ve severek yaptığını dile getiriyor. Sinan
Kayıpoğlu, Hüseyin Bartan ve Ersin Kahraman, 2009’dan
bu yana kavaslık yapıyor. Sinan Kayıpoğlu, mesleğe başladığında büyük heyecan duyduğunu ifade ederek, “Zaman
içerisinde hem kavaslığa alıştım hem de heyecanım yatıştı.
Burası Türkiye’nin kalbi. Hata götürmeyen bir iş yapıyoruz
ve görevimizi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz”
diyor. Hüseyin Bartan, kavaslığın eski bir meslek olduğunu
ve günümüzde yalnızca Meclis’te uygulandığını dile getirirken işini severek yaptığının altını çiziyor. Ersin Kahraman
ise Osmanlı zamanında “silahlı vezir koruması” anlamına
gelen kavaslığın günümüzdeki uygulanışının çok farklı
olduğuna işaret ederek şu bilgileri aktarıyor: “Bizler Genel
Kurul Salonu’nda milletvekillerimizin taleplerini yerine
getiriyoruz. Birbirlerine ya da dışarıya iletmek istedikleri
notları, dosyaları ulaştırıyoruz. TBMM Başkanı’yla milletvekili arasındaki koordinasyonu sağlıyoruz.”
Kitap
İmparatorluktan Cumhuriyete
Ali Fuat Paşa
Aksel Keskin
Paraf Yayınları, Şubat 2013, 376 sayfa
Ali Fuat Cebesoy yakın tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri
şüphesiz. Bu tarihî kişiliği kendi anılarından tanımak isteyenler
için daha önce yayımlanmış kitaplar mevcut, fakat Ali Fuat Paşa
üzerine yapılan çalışmalar çok yetersiz. Aksel Keskin böyle bir
açığı kapatma gayretiyle Ali Fuat Paşa’nın hayatını ele alan bir kitap
hazırlamış. Çocukluk yıllarından ölümüne kadar Paşa’nın hayatındaki bütün kritik noktaları sırasıyla anlatan yazar, roman tadında
bir biyografi sunmuş. I. Dünya Savaşı’ndan Moskova anılarına,
Lozan’dan Ankara yıllarına kadar Paşa’nın bütün hayatını inceleyen kitap, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarına dair birçok
bilgiyi de barındırıyor.
Balkan Savaşları Günlüğü
Boğdan Filov
Timaş, 2013, Haz: Hüseyin Mevsim, 144 sayfa
Balkan Savaşlarının 100. yılı dolayısıyla birçok kitap, film, belgesel
hazırlanıyor. Bunlar arasında ilgi çekici bir kitap, Balkan Savaşları
Günlüğü Timaş Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Kitabın yazarı Boğdan Filov, Bulgaristan’ın yer aldığı Birinci Balkan, İkinci Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1912-1918) Doğu Trakya, Ege
ve Vardar Makedonyası’nı kapsayan bölgelere arkeolojik ve etnografik
materyallerin ortaya çıkarılması, derlenmesi ve korunması amacıyla
bilimsel gezilere çıkar. Ulusal Arkeoloji Müzesi Müdürü sıfatıyla katıldığı ve bir ya da birkaç ay süren bu geziler sırasında Filov, titizlikle
günlükler tutar. 1912 ile 1916 yıllarını kapsayan ve ilk kez Bulgarca
dışında bir dilde Timaş Tarih Kitaplığı Hatırat Dizisi’nde yayımlanan günlükler, hem arkeoloji disiplininin siyasi işlevlerini kavrama
hem de Osmanlı’nın Balkan coğrafyasındaki kültürel mirasıyla ilgilenen okurlara önemli ipuçları ve bilgiler sunma bağlamında eşsiz bir
değere sahip. Balkan Savaşları Günlüğü, Filov’un çektiği ve ilk defa
yayımlanan fotoğraflarla görsel açıdan da oldukça zengin bir kitap.
83
Hitler Almanyası
Jane Caplan
İnkılap Yayınları, 2012, Çev: İdem Erman, 278 sayfa
20. yüzyıla damgasını vuran dönemin baş aktörü olarak Adolf Hitler ve Nazi ideolojisi üzerine yayımlanan yüzlerce eser mevcut. Son
dönemde yayımlananlar ise genellikle o dönemin gizli yönlerini
açığa çıkarma iddiasını taşıyan kitaplar. Hitler Almanyası onlardan
biri değil. Modern Avrupa Tarihi profesörü Jane Caplan’ın kendisi
gibi on akademisyenin daha yazılarından derlediği kitap, 1933-1945
yıllarında Nazi ideolojisinin sosyal ve siyasi etkilerini ele alıyor.
Kitabın bazı başlıkları bile yazarların yanlı bir tutum sergilediğini
anlamaya yeter. Yine de bu kitapta dönemin Almanyası hakkında
birçok önemli detay var. Hitler Almanyası’nda ilk Naziler, Nazi rejiminin ekonomi politikası, dış politika ve tabii ki Nazilerin ırk ve
nüfus politikası hakkında bolca bilgi ile ilginç rakamlara ulaşmak
mümkün.
Türkiye’nin klasik müzik dergisi Andante, 2002 Ekiminde başladığı yolculuğ una ara vermeksizin devam
ediyor. Derginin uzun yıllar Genel
Yayın Yönetmenliğini üstlenen Serhan
Aylık Süreli Yayın
Bali bu görevini Ahu Ünalp’e bıraktı.
Ama Andante hız kesmedi. 10 yıl ve
78 sayıya ulaşan dergi, yaptıklarıyla
Türkiye’de klasik müzik adına büyük
bir boşluğu dolduruyor. Derginin son
sayısında Türkiye’nin oda müziği kültürü detaylı bir dosya ile okuyucuya
sunulmuş. Bunun yanı sıra Devlet
Sanatçısı Verda Erman ile röportaj,
geçtiğimiz yüzyılın önemli bestecisi
Vaughan Williams portresi ve bu yıl
on yedincisi düzenlenen dünyaca
ünlü Beethoven Paskalya Festivali’nin
sanat yönetmeni Elzbieta Penderecka ile yapılan söyleşi bu sayının öne
çıkanları. Derginin hazırladığı ek ise
Ankaralıları ilgilendiriyor. 4-30 Nisan günleri arasında düzenlenecek 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin programı ve
müzisyenleri hakkında bilgiler sunulan ek, festivale katılacaklar
için iyi bir rehber.
Andante
Nisan 2013
Film
84
Kelebeğin Rüyası
Yönetmen: Yılmaz Erdoğan
Oyuncular: Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Yılmaz Erdoğan, Belçim Erdoğan
Yılmaz Erdoğan filmlerinin en belirgin özelliği birbirine benzememeleri. Vizontele’den bu yana
yönetmen koltuğunda dört filme imza atan Erdoğan, son filminde de öncekilerden farklı bir üslupla karşımıza çıktı. Vizontele serisi ve Organize İşler gibi mizah yüklü filmlerden sonra Neşeli
Hayat ile kendisinden yoğun mizah bekleyenlerin eleştirisine maruz kalsa da trajik kurgudaki
başarısı yadsınamaz. Kelebeğin Rüyası ise daha ağır bir dramı beyazperdeye taşımış. Film, II.
Dünya Savaşı sırasında Zonguldak’ta yaşayan iki genç şairin, Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü
Onur’un hikayesi üzerinden dönemin Türkiyesini anlatıyor. Gerçek hikayeden esinlenen filmde
Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) ve Rüştü Onur (Mert Fırat) modernleşme çabasındaki
Türkiye’de savaşın etkisiyle kapıldığı umutsuzluğu şiirle bertaraf etmeye çalışan iki genç şairdir. Aşk ve edebiyatın hızlandırdığı hayatları vereme yakalanmalarıyla farklı bir boyut kazanır.
Her sahnesi dolu dolu işlenmiş filmde oyuncuların performansları Türk Sineması’nın yakın
gelecekte oyuncu sıkıntısı çekmeyeceği yönünde umut verici işaretler taşıyor.
Django Unchained – Zincirsiz Lincoln
Yönetmen: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Leonardo DiCaprio, Samuel L.
Jackson, Christoph Waltz, Kerry Washington
Amerikan sinemasının asi ve ilginç
çocuğu Quentin Tarantino, Django karakterini yeniden beyazperdeye taşımış.
Spaghetti Western filmlerinin efsane
yönetmenlerinden Sergio Corbucci’nin
1966 yılında çektiği Django’dan sonra belki yirmi filmde daha bu karakteri izledik. Ama en etkilisi Franco
Nero’nun canlandırdığı Corbucci’nin
Django’su oldu. Daha önceki filmlerinde
Django’nun birçok sahnesinden alıntılar
yapan Tarantino, bu sefer bu karakteri
kendi gözünden anlatmaya koyulmuş. Kahramanımız Django (Jamie Foxx), bir köle olarak Güneyli bir efendinin çiftliğinde karısı
Broomhilda (Kerry Washington) ile birlikte yaşamaktadır. Efendilerinin evinden kaçarken yakalanırlar ve efendileri Django’yu başka
birine karısını ise Candle’a (Leonardo DiCaprio) satar. Django’nun
karısını kurtarma çabası etrafında dönen filmde tam bir Spaghetti
Western tarzı hakim. Leonardo DiCaprio’nun oyunculukta yapacaklarını bitirmediğini gösterdiği Django Unchained, Western sinemasında adı anılacak filmlerden biri olmayı hak ediyor.
Nisan 2013
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Sally Field, David Strathairn,
Joseph Gordon-Lewitt
Bu yılın Oscar adaylarından biriydi
Lincoln. Yönetmen Steven Spielberg,
siyasi konjonktürü ıskalamayan bir
yönetmen. Amerika’da başkanlık seçimlerini Obama ikinci kez kazanmasaydı bu film hiç olmayabilirdi ya da bir
süre daha bekleyebilirdi. Ama Obama
kazandı ve Spielberg Lincoln’ü patlattı.
Uzun diyalogları ve Spielberg’den beklenmeyen durağanlığı bazı izleyicileri
hayal kırıklığına uğratsa da usta yönetmen bir kenara bırakamayacağımız bir
film sunmuş izleyiciye. Başroldeki Daniel Day-Lewis, Lincoln’ün
kendisi olmuş adeta, filmografisini hiç de hafife alınmayacak bir
oyunculuk sergileyerek genişletmiş. Filmin konusu ABD’nin 16.
Başkanı Abraham Lincoln’ün hayatının son döneminde yaşadıkları
çerçevesinde şekilleniyor. 1861-1865 arası yaşanan iç savaşın sonlandırılması ve arkasından köleliğin kaldırılması konusunda ısrarlı
bir başkanın yaşadığı zorluklar, gösterdiği dirayet ve onu ölüme
götüren sebepleri işleyen film, Amerikalıların en sevdikleri başkanlarının hayatının son dönemini yakından tanıma fırsatı sunuyor.
Müzik
Kara Balım
TRT Arşiv Serisi piyasaya harika albümAhmet Sezgin
ler sundu. Türkiye’nin zengin müzik
kü
ltürünün unutu lmaya y üz tutmuş
TRT Arşiv Serisi
birçok sanatçısı ve eserleri bu seride yer
alıyor. Bunlardan birisi de Ahmet Sezgin.
60’lı yıllarda TRT Ankara Radyosu’nun önemli
sanatçılarındandı Ahmet Sezgin. 400’ün üzerinde
kaset ve plak çalışması bulunan müzisyen, 100’den fazla
türkünün de derlemesini yaparak TRT repertuarına kazandırmış önemli bir isim. Kara Balım,
bu önemli müzik adamının seslendirdiği 17
türküden oluşan bir albüm. Albümde “Bir Of
Çeksem”, “Hey Onbeşli Onbeşli” gibi hepimizin
ezbere bildiği türkülerin yanı sıra bu günlerde
pek seslendirilmeyen bazı türkülere de yer verilmiş. Kara Balım asla eskimeyecek bir çalışma.
Schumann:
Szenen Aus
Goethes F Aust
Goethe’nin Faust ’undan sahneler...
Almanya’daki romantik akımın öncülerinden olan besteci Robert Schumann’ı
Claudio Abbado
zirveye taşıyan oratoryo, 1844-1853 yılları arasında yazılır ki bu Johann Wolfgang
Sony Müzik
von Goethe’nin ölümünden 10 yıl sonraya
denk gelir. Goethe, eğer hayatta olsa Faust’u bestelemek için en uygun kişinin Mozart olduğunu söylerken “Szenen
Aus Goethes F Aust”un magnum opus (şaheser) olarak niteleneceğinden habersizdir...
Goethe’nin eserinin kalbini oluşturan “iyi” ile “kötü” arasındaki
çatışkıyı ve Faust’un aydınlanma
ile huzur arayışını Schumann’ın
besteleriyle kulaklarımıza çalan
“Schumann: Szenen Aus Goethes F
Aust”, Sony Müzik tarafından dinleyicilere sunuldu. Albüm, Viyana
Filarmoni Orkestrası şefliği, Viyana
Devlet Operası müzik yönetmenliği, Milano La Scala Operası şefliği, Londra Filarmoni Orkestrası
müzik yönetmenliği, Berlin Filarmoni Orkestrası müzik yönetmenliği, Berlin Gustav Mahler Orkestrası yöneticiliği gibi görevlerde
bulunan İtalyan orkestra şefi Claudio Abbado’nun imzasını taşıyor.
85
İşte Kanun
Son dönemin önemli kanunîsi
Göksel Kartal’ın muhteşem soloları
ve kanun taksimlerinin buAti Müzik
lunduğu yeni albümü İşte Kanun
– The Kanun piyasadaki yerini aldı.
Albümün yönetmenliğini ve aranjörlüğünü başka birçok başarılı yapıma da imza
atan Hakan Polat üstlenmiş. Albüm
19 şarkıdan oluşuyor. “Gamzedeyim
Deva Bulmam”, “Yemenimde Hare
Var”, “Gülşen-i Hüsnüne Kimler
Varıyor” gibi klasik eserlerin çok
farklı icraları yer alan albüm, enstrümantal sevenlerin ilgilerini boşa
çıkarmayacak kalitede.
Göksel Kartal
To Be Free: The
Nina Simone Story
Sony Müzik
Sisteme muhalif bir sanatçı olarak
Nina Simone, çeşitli müzik türlerini kendi dünya görüşü ve kimliği
çerçevesinde dönüştüren bir isimdi.
Bir döneme sesiyle damgasını vuran
ve gelmiş geçmiş en beğenilen kadın
vokaller arasında gösterilen Nina
Simone’un şarkılarında folk, jazz,
blues, pop ve melankolik aşk şarkılarından öğeler görmek mümkün.
Sony Müzik etiketiyle çıkan “To
Be Free: The Nina Simone Story”
albümünde, Simone’un 1957-1993
yılları arasında çıkardığı “Feeling
Good”, “Ain’t Got No”, “I Put A
Spell On You”, “Ne Me Quitte
Pas” gibi en sevilen şarkılarının
ve çeşitli konser kayıtlarının yer
aldığı 3 CD ile 1970 tarihli Emmy
Ödülü adayı Nina Simone belgeseli
DVD’si bulunuyor. Albüm, Nina
Simone hayranları için tam bir
arşiv niteliğinde.
Nisan 2013
Televizyon
86
Şoray Uzun:
Sette kim hangi rolü oynuyor ise gerçek
hayatta da sanki benim için o oluyor
Türk dizileri altın çağını yaşıyor. Yıllarca Latin Amerika menşeli diziler yayınlayan Türk
televizyonları uzun süredir yerli yapımlara ağırlık veriyor. Birol Güven’in Made in Turkey etiketiyle ekrana taşıdığı diziler bu sürecin en önemli yapımları arasında yer aldı. Bunlardan
birisi de son döneme damgasını vuran Seksenler. Dönem dizisi çekmenin tüm risklerini ve
zorluklarını bertaraf eden Seksenler, yakın tarihimizi mizahi bir dille ele alan başarılı bir
yapım. Gerçekçi karakterleri ve oyuncu performansları sayesinde bu başarıyı yakalayan
dizinin “Ahmet” karakteri Şoray Uzun’la Seksenler üzerine konuştuk.
Seksenler dizisi 50 bölümün üzerine çıktı. Dizinin başarısını neye bağlıyorsunuz?
Bence dizinin başarısı dizinin kendisi. Yani projenin, konseptin doğruluğu. Castın
olabilecek en doğru, en uygun cast olması, dizinin TRT’de yayınlanması, güzel
yazılması, güzel çekilmesi, güzel oynanması, güzel montajlanması... İşin teknik
kısmının dışında, öykünün yakın dönemin en ilgi çekici bölümünü işlemesi... Yine
bana göre dizinin ilgi görmesinin en büyük nedenlerinden biri de insan ilişkilerinin
insanca yaşandığı son zaman dilimini ele alması. Metropoldeki modern zaman insanı yalnızlaşmadan önceki son sosyal aktivitelerin olduğu zaman dilimini işlemesi.
Bu dizinin oyunculuk kariyerinizdeki yeri nedir?
Bu dizi benim kariyerime, daha önceki yapmış
olduğum işler gibi çok büyük bir deneyim, büyük bir keyif ve her zaman bir önceki işimin
üstüne daha da ilave ederek yoluma devam etme
noktasında çok büyük artılar getirdi. Her şeyden
önce benden sonraki kuşakla tanışma, mesai
arkadaşlığı etme şansım oldu ve moralim tavan
yaptı. Çünkü son derece yetenekli, iyi yetişmiş
bir yeni jenerasyon var ve onlar kendilerinden
önceki jenerasyonun ortaya koyduklarını çok
daha ileriye taşıyacaklar.
Siz de seksenli yılları yaşamış birisiniz. Sosyal ve
siyasi açıdan neler kaldı aklınızda? Dizinin anlattıklarıyla hatıralarınız arasında bir bağ var mı?
Dizinin anlattıkları ile benim o dönem yaşadıklarım paralellik gösteriyor. Sadece benim için
değil, benim yaş grubumdan herkesin o dönemi
ile ilgili paralellik gösteriyor. Zaten özellikle 12
Eylül’ü anlattığımız bölümlerdeki öykülerin
bazıları gerçek öykülerdir. Burada ilginç olan şudur; senaristimiz Murat Aras belki 80 darbesini
Nisan 2013
birebir yaşamadı, ama darbe günlerini
çok iyi bir şekilde kaleme aldı. Buradan “darbe bu ülkenin çocuklarının
genlerine işledi ” sonucunu pekala
çıkarabiliriz.
İzleyici çok sıcak, kendinden birilerini
bulduğu bir dizi izliyor. Set ortamından
bahseder misiniz biraz?
Set ortamı belki de en az dizi kadar çekici benim için. Her şeyden önce sevgili
Müfitcan Saçıntı var. Aranan adam,
Mandıra Filozofu, yönetmenimiz ve
eğer kabul ederse 1987’den itibaren
arkadaşım. Setteki büyüğümüz Rasim Ağabey’dir. Geçenlerde bir tweet
atmış; “Bütün ustalarımızı bir bir kaybediyoruz. Bundan sonra ben kime danışacağım?” diye. Şöyle cevap yazdım:
“Valla orasını sen düşüneceksin. Bizim
aslan gibi Rasim Ağabeyimiz var.” Sette kim hangi rolü oynuyor ise gerçek
hayatta da sanki benim için o oluyor.
Müthiş, ama herhalde bu da bir MinT
geleneği. Sanıyorum Arzu Film ekolü
günümüzde de devam ediyor. MinT bu
ekolün günümüzdeki karşılığıdır. Bana
da bunun bir parçası olmanın keyfini
sürmek kalıyor. Allah her oyuncuya çekim günü olmadığı halde sete gidecek
kadar arkadaşlarını özleyen ekiplerde
yer almayı nasip etsin. Biz öyleyiz.
87
Yakarsa
dünyayı
garipler
yakar
Pınar Ünsal
Hızla
modernleşiyor
Türkiye, elinde
bir elek. Eleğin
tellerine
tutunabilen
varoş kesim i
bir de feleğin
çemberi bekliyor
sonraları...
1970
’ler… Kentsel nüfus hızla
artmaya devam etmektedir, yani Türkiye daha da moderndir (!)
Arabesk… Adı çok daha önceleri
anılsa da 70’lerde yaygınlaşır; o yıllarda bir müzikal üslup olmaktan çıkıp
bir yaşam biçimi halini alır.
Büyük şehirlerin, kırsal kesim bireylerini ekmek parası uğruna kendine
çektiği ve onları şehir hayatına uyum
sağlamaya zorladığı yıllar... “Yeni” şehirliler, cismen kendilerine benzeyen
ama ruhen yüzlerce basamak uzaktaki
“eski” şehirlilerle aynı hayat kavgasının
içindeler, ama itiliyorlar. Çünkü onlar
çarpık kentleşmenin sorumlusu, gü-
rültünün, suç oranının yükselmesinin,
kültürel yozlaşmanın, hatta Batı’nın
kapısında bekletilmenin(!) Hızla modernleşiyor Türkiye, elinde bir elek.
Eleğin tellerine tutunabilen varoş
kesimi bir de feleğin çemberi bekliyor
sonraları...
Türk iye’nin “yaranamayanlar”ı,
halinden anlayacak birilerini arıyor.
Sorunlarını çözsün diye değil, dertlerine ortak olsun diye... Sığınacak bir
liman, belki bir baba... Müslüm Baba...
Hor görülenlerin isyanıdır bu, sevip
sevilmeyenlerin isyanı; düzensiz dünyanın günahıdır bu, yakarsa dünyayı
garipler yakar…
Nisan 2013
Nereden
sevdim o
zalimi diye
ağlayan binlerce
insan, beterin
beteri var haline
şükret dostum
ile teselli bulur.
“Baba”lıktan “Bey”liğe
Blues, Amerika’ya gelen köle Afrikalıların müziğiydi. Sosyolojik olarak
düşünüldüğünde bizim kültürümüzde
bu, arabesk müziğe karşılık gelir; şehre
uyum sağlama çabasındaki garibanların müziği. İyimser bir çerçeveden
bakacak olursak aslında bir terapidir
arabesk. Sıradan müzik dinleyicisini
dertlerden dertlere sürükleyip buhranlı
ve melankolik anlar yaşatan Müslüm
Gürses şarkıları, “tutunamayanlar”
tarafından dinlendiğinde “aynı şeyleri
başkaları da yaşıyor, yalnız değilim”
ya da “aynı dertlere ağlamasak da herkesin bir derdi var” hissi yaratır ve bu
müziği dinleyen kesimin kendini daha
iyi hissetmesini sağlar. Nereden sevdim
o zalimi diye ağlayan binlerce insan,
beterin beteri var haline şükret dostum
ile teselli bulur.
Nisan 2013
Müslüm Gürses 80’lerde hatırı çiğnenenlerin, kalbi kırılanların meselesiyken 2000’lerde jiletle tıraş haricinde işi
olmayanların meselesi haline gelir. Adı
Björk, Garbage, David Bowie gibi, hayranlarının telaffuz dahi edemediği ve
Murathan Mungan, Orhan Atasoy, Ahmet Güntan, Ayşe Kulin gibi bu kesime
tamamen yabancı isimlerle anılmaya
başlar. Bazı kesimlerce Müslüm Baba
Türkiye’nin Louis Armstrong’u, bazılarına göre Jim Morrison’ıdır. Bazıları ise
89
şarkı sözlerinin İngilizceye çevrilmesi
halinde en sağlam metal grupların şarkı sözlerine taş çıkaracağını iddia eder.
Müslüm Gürses bir anda adı tezlere
konu olan, ses özellikleri mutlaka araştırılması gereken, reklam filmlerinin
olmazsa olmazı biri haline gelir. “Eski”
hayranlarının ona dargınlığı, sanılanın
aksine müzik tarzını değiştirmesi değil
onu başka bir kesimin sahiplenmesi,
kendilerine artık “baba”lık yapama-
yacağı korkusudur. Hayranları kızgın
değildir ona, sadece biraz dargındır;
dünya tersine dönse vazgeçmeyecekleri
Müslüm Babaları, öyle yer etmiştir kalp
otağlarında…
İyi bilirdik…
Hiçbir derdi olmayan insan yoktur
elbet. Ama Baba’nın yaşadık larını
öğrenince dudağı uçukluyor insanın.
“Allah ’ı çok, insanı yok bir köyde
doğmuşum” diye anlatmaya başladığı
hayatında bir dolu dert yüklenmiş.
Çocukluğunu yaşayamamış, gençliğinde bir sürü sorunla uğraşmış diyelim
kısaca; ama senin benim sorunlarımız
gibi değil. Senin derdin dert midir
benim derdim yanımda dediği kadar
var Baba’nın… İşte tüm bu dertleri
bilip de onun nevi şahsına münhasır
kahkahasını bir yerlerde duy unca
“Gittiğin yerde mutlu ol Baba” diyesi
geliyor insanın.
On dört yaşında başladığı müzik hayatı, kırk küsur sene çeşitli başarılarla
devam etmiş Müslüm Gürses’in. Türk
sanat müziği de söylemiş, türkü de.
Ancak Baba, en çok arabesk söylediği
dönemde sevilmiş; hayranlarının ona
layık gördüğü ve sonuna kadar hak ettiği “baba”lık mertebesine bu dönemde
ulaşmış.
Alçakgönüllü ve efendi kişiliğiyle
kendini eleştiren kesimin bile saygısını
kazanan Müslüm Gürses güzel adamdı. Ona yakın olanlar kalp kırmayı hiç
bilmediğini söyler. Hayranlarının taşkınlıklarını kastederek “çok kan akıttı”
derler arkasından, şakayla karışık. Çok
da gözyaşı döktü Müslüm Baba; herkesin acısı sevgisi kadardı... Çok sevildi.
Her büyük yıldızın ardından söylendiği gibi, “ölmedi aslında, şöhretten
yoruldu ve dinlenceye çekildi” tesellisi
onun ardından da sürecek kim bilir kaç
yıl. Doğru, Baba’da yılların yorgunluğu vardı, ama bünye ta çocukluktan
gelen dertlerle mahvolmuştu bir kere.
1978’de olduğu gibi, keşke yine öldü
sansaydık.
Onunla özdeşleşmiş beyaz takım
elbise ve doğal kahkahasıyla hatırlanacak bu yüce gönüllü insanı bizler iyi
bilirdik... Nesimî’nin dediği gibi Kâh
çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,
kâh inerim yeryüzüne seyreder alem
beni… Baba için artık alemi seyretme
vaktidir…
Nisan 2013
90
Bilim ve Teknoloji
Kot pantolondan yalıtım malzemesi
ABD Enerji Bakanlığı ile Çin Ulusal
Enerji İdaresi tarafından düzenlenen
ve enerji tasarruflu binalar yapılmasını amaçlayan “Solar Decathlon”
adlı yarışmaya ODTÜ de katılıyor.
Yüzlerce takım arasından seçilerek
ilk 20’ye giren ODTÜ’lü öğrenciler,
enerjisini tümüyle güneşten alan bir
ev dizayn edecek. Bu evde yalıtım
malzemesi olarak kot kullanılacak. Kotu geri dönüşümlü doğal bir
madde olduğu için de tercih ettiklerini söyleyen öğrenciler, “Kotunuzu Evimize Giydirelim” kampanyasıyla topladıkları atık kotları
proje için değerlendirecek.
Tasarım aşaması biten, kolayca sökülüp tekrar yapılabilen ve
öğrencilerin “eCOurt” adını verdikleri ev, ODTÜ’de sergilendikten
sonra Çin’de tekrar kurulacak. Datong şehrinde düzenlenecek yarışmanın kazananı ise ağustos ayında belli olacak.
Doku naklinde 3 boyutlu mucize
KOÇ Üniversitesi profesörleri tarafından hasarlı kemik
dokuları ve yanmış deri bölgelerinde kullanılmak üzere
“doku iskeleti sistemi” geliştirildi. 3 boyutlu bir iskelet
üzerine hastanın kendinden
alınan deri veya kemik hücrelerinin ekilmesiyle oluşturulan dokular, kemik yaması ve
deri nakli gereken hastaların
da umudu oldu. TÜBİTAK
desteğiyle geliştirilen sistem, nakil yapılacak hastanın kendi hücrelerinden üretildiği
için vücut tarafından reddedilme oranı düşüyor. Kullanılan doku iskeleti biyo-uyumlu özelliği sayesinde vücutta eriyor ve sonradan çıkarılması gerekmiyor.
Nisan 2013
Bilim ve Teknoloji
Denizlerdeki petrol kirliliğini
temizleyecek sünger geliştirildi
İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyeleri, pet-
rol emici özel bir madde geliştirdi. Gemilerden denizlere dökülen
ve ciddi çevre problemlerine yol açan petrolün bu özel madde ile
temizlenebileceğini ifade eden bilim adamları, maddenin suyu emmediğini sadece petrol ve türevlerine özgü olduğunu vurguluyor. 1
gramı 25 gram petrol emebilen bu özel madde, emme kapasitesinin
yüksek olması ve bir kereden fazla kullanılabilmesi gibi özellikleriyle daha önce geliştirilmiş petrol sorbentlerinden ayrılıyor.
Emilen petrolün geri kazanımına da imkan veren sorbent için
TÜBİTAK’tan yaklaşık 450 bin TL destek alınmış.
Ağızda gül ferahlığı
SÜLEYMAN Demirel Üniversitesi Gül
ve Gül Ürünleri Araştırma Uygulama
Merkezi (GÜLAR), gül yağının ağızda
bulunan bakteriler üzerinde öldürücü etkisi olduğunu tespit etti. Gülün
Osmanlı döneminde de hekimlerce
tedavi amaçlı olarak kullanıldığını
ifade eden GÜLAR Müdürü Fatih Ali
Canlı, yağı alınmamış gül suyundan
gargara yapma projesini hayata geçirdi.
Yüzde 100 doğal bir ürün olan gargara,
antibakteriyel etkisinin yanında ağız ve
diş eti kanamalarına da iyi geliyor.
Kömürden doğalgaz üreten tesis
KÜTAHYA Tunçbilek’te açılan Türkiye’nin ilk kömür gazlaştır-
ma pilot tesisi, kalorisi düşük yerli kömürden doğalgaz üretecek.
Tamamı Türk mühendisler tarafından tasarlanan ve yerli kaynaklarla imal edilen tesis, kalitesi düşük linyiti verimli bir şekilde
değerlendirmeyi amaçlıyor. Kömürü gazlaştırma yöntemi sayesinde
Türkiye’nin enerji konusundaki dışa bağımlılığı bir ölçüde azalacak.
Kalp yetmezliği için
minyatür pompa
YEDITEPE Üniversitesi ve Koç
Üniversitesi’nden bazı öğretim
üyeleri yürüttükleri ortak proje
neticesinde yapay kalp pompası
geliştirmeyi başardı. 5 cm çapında olan minyatür pompa, kalp
yetmezliği bulunan hastalarda
kalbin sol karıncığına yerleştirilerek dakikada 8 litreye kadar kan
pompalayabilecek. İthal pompalara oranla yüzde seksen daha ucuza
mal edilen pompa, yapılan hayvan deneylerinin ardından insan için
kullanılmaya hazır hale gelecek.
Nisan 2013
91
92
Vekiller
Ne Okuyor
Ne İzliyor
Safiye Seymenoğlu
Özcan Yeniçeri
ŞU sıralar Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı adlı kitabını okuyorum.
SOROKIN’IN Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri ile Mehmet
AK Parti Trabzon Milletvekili
Merak ettiğim bir romandı, çok beğendim. Trabzon’u anlatması
nedeniyle kitabın benim için özel bir yeri var. En son “Gelmeyen
Bahar” adlı filmi izledim. 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü’nde vizyona giren ve kadına yönelik
şiddeti konu alan filmin galasına katıldım.
Müzik dinlemeyi seviyorum. Her türden güzel
müziği dinlerim, ancak Türk Sanat Müziği’ne
özel bir ilgim var.
MHP Ankara Milletvekili
Kaplan’ın Nesillerin Ruhu kitabını okuyorum. Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu üyesiyim. Komisyonda eğitimle ilgili
yapacağım konuşmaya hazırlık için TBMM Kütüphanesi’nden aldığım kitapları da okuyorum. Başucumda daha çok felsefe ve din
kitapları bulunuyor. Geniş bir kütüphaneye sahibim. Her hafta mutlaka kitabevlerini dolaşırım. Klasik Türk Müziği’ni severim. Itri’nin
Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil eserini çok beğenirim.
Alpaslan
Kavaklıoğlu
AK Parti Niğde Milletvekili
Erdal Aksünger
CHP İzmir Milletvekili
SON bir ay içinde 20’ye yakın kitap aldım. Şu sıralar Gelecek 50 Yıl
ve Gladio: NATO’nun Gizli Terör Örgütü adlı kitapları okuyorum.
Ayrıca Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi yeniden okumaya başladım.
Sinemaya fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum. En son oğlumla
birlikte “Pi’nin Yaşamı” adlı filmi izledim. Müzikte ise bu sıralar
en çok Musa Eroğlu’ndan “Anadolu’ya Ağıt”ı dinliyorum. “Yanar
Anadolum sana yanarım” diyen türkünün bugünü özetlediğini düşünüyorum. Türk Halk Müziği’ne büyük ilgim var. Güney Amerika
müziklerini de ön planda tutuyorum.
Nisan 2013
SON dönemde okuduğum üç kitap var.
John Perkins’in yazdığı Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraf ları, üçüncü dünya ülkelerinin
kalkınma ve gelişme yalanı ile nasıl borçlandırıldığını ve dış borçlanmalarla kaybedilen ekonomik özgürlüğün ülkelerin egemenlik
ve bağımsızlıklarını nasıl ortadan kaldırdığını anlatıyor. Platon’un Sokrates’in Savunması adlı eseri,
onurlu bir hak ve hukuk mücadelesinin en güzel
örneklerinden biri. Fırat Sunel’in imzasını taşıyan
Salkım Söğütlerin Gölgesinde ise heyecanla okuduğum bir Ahıska romanı. Bence hemen dizi veya film
yapılmalı.
En son ailemle birlikte Quentin Tarantino’nun
filmini izledim: Django Unchained-Zincirsiz.
Film, köleliğin ve ırkçılığın çirkinliğini başarılı
şekilde anlatmış. Son aldığım albümlerden biri
Pink Floyd-The Wall. Müzik tarihinin önemli
noktalarından birinde duran bu albümü, ufak plak
koleksiyonuma katmak beni çok mutlu etti. Ailece hiç bıkmadan
dinlediğimiz “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” ise bana göre müzik
sektörümüzde şimdiye kadarki en başarılı derleme albüm.
93
Kadir Ramazan
Coşkun
Ahmet Kenan
Tanrıkulu
Türk Parlamenterler Birliği
Genel Sekreteri
MHP İzmir Milletvekili
YOĞUN siyasi çalışmalarımız nedeniyle
OKUMAYA değer her türlü kitabı okurum,
ancak çok kısıtlı vakitlerde kitapçıları
dolaşıp okumak istediğimiz ve takip ettiğimiz yayınları alabiliyoruz. Tercihlerim
genellikle Türk siyasi tarihi, ekonomi,
siyaset ve sosyal içerikli yayınlar oluyor.
Bu bağlamda en son Turgut Özakman’ın
Diriliş Çanakkale 1915 kitabını okudum.
Son seyrettiğim film ise “Fetih
1453”. Zaman zaman Türk müziği dinliyorum, vakit buldukça
da bu müziklerin hikayelerini
öğrenmeye çalışıyorum.
ancak bana hitap etmezse olduğu yerde bırakırım. Şu sıralar Saygı Öztürk’ün Dünden
Bugüne Belgelerle 28 Şubat kitabını okuyorum. En son “Çanakkale Yolun Sonu” adlı
filmi izledim. Filmin konusu ve iki kardeşin
Çanakkale harbindeki birlikteliği ilginçti. Sahne çekimleri güzeldi. Kemal
Uzun’un yönettiği filmi seyredilmeye
değer buldum. Müzikteki tercihim ise
Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği.
Dilek Akagün
Yılmaz
CHP Uşak Milletvekili
DAHA çok bilimsel nitelikli kitaplar okumaya çalışıyorum. Çünkü
bizim her konuda belli bir donanım kazanmamız gerekiyor. Son
dönemde TBMM Kütüphanesi’nden Ege adalarıyla ilgili kitaplar aldım. Bu konuda bir araştırma önergesi hazırlamayı düşünüyorum.
O nedenle Ege adalarıyla ilgili kitapları, tutanakları, anlaşmaları,
çeşitli değerlendirmeleri okuyorum. Sinemada en son Çağan
Irmak’ın yönettiği, Çetin Tekindor’un rol aldığı “Dedemin
İnsanları” filmini izledim. Ege’nin iki kıyısındaki insanların mübadelesini anlatan çok etkileyici bir filmdi. Mübadele nedeniyle yaşanan acılar, dost olmalarına karşın iki
halkın birbirine nasıl yabancılaştırıldığı çarpıcı bir şekilde
beyazperdeye aktarılmış.
Yahya Akman
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili
YOĞUN siyasi trafikten fırsat buldukça
kitap okumayı ve tiyatro izlemeyi severim.
Henüz bitirdiğim Fatıma’nın Eli adlı 16.
yüzyıl Endülüsü’nü anlatan kitap, bugüne
kadar okuduğum ve etkilendiğim eserlerden biri oldu. Şu sıralar birkaç tane daha
bitirilmeyi bekleyen kitap başucumda duruyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun
sahnelediği “Venedik Taciri” adlı
oy unu seyrettim. Sinemada ise
son izlediğim film, müzikal
olarak beyazperdeye uyarlanan “Sefiller”. Filmi çok
beğendim, küçük kızımın
İngilizcesini geliştirmesi
için de faydalı oldu.
Aydın Ayaydın
CHP İstanbul Milletvekili
EKONOMI, siyasi tarih, eko-politik ve anı kitaplarını okumayı
severim. Yoğunluktan dolayı son dönemlerde kitap okumaya pek
vakit ayıramasam da okumayı seven, okumanın değerini bilen
biriyim. Sanırım akademisyenliğe bu kadar emek vermemin sebeplerinden biri de budur. Gerek ilgi alanı gerekse bilgi dağarcığı
itibarıyla okumanın hayatın olmazsa olmazlarından biri olduğunu
düşünmekteyim. En son Türkiye İktisat Tarihi 1908-2009
adlı kitabı okudum. Tarihî, aksiyonlu ve yerli filmleri severim. En son “Fetih 1453”ü izledim. Kaliteli her müziği dinlerim ancak öncelikli tercihim halk müziği ve sanat müziği.
En son “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümünü aldım.
Nisan 2013
94
sosyalmedya
HAYATIN her alanında hak düşünen,
hakkıyla çalışan, düşündüğünü hakkaniyetle gerçekleştiren kişilerin önünde
engel olamayacağına inanıyorum.
ÇAYIN belki kahve gibi 40 yıl hatırı yoktur ama en hatırı sayılır içeceğimiz çaydır!
Hiç vaktimiz yoksa, dostlarımıza çay içmeye gideriz.
@FatmaSahin_ ASPB
@necdetunuvar
HAFTADA 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivite bile
sağlığımız üzerinde olumlu etkileri açığa
çıkarmaya yeterlidir.
BARIŞ ve güvenlik içinde Güneydoğu
Anadolu... Tarihî şehirleri, arkeolojisi, mutfağı ve müziğiyle dünya kültür turizmi için
yeni bir Endülüs.
@MuezzinogluDR
@ErtugrulGunay
MILLETVEKILI olarak keza bir erkek olarak kadın cinayetleri karşısında
insanlığımdan utanıyorum. Bu meseleyi
önemseyelim.
@burhankuzu
DUA, yaratıcıdan istekte bulunmaktır.
Bediüzzaman der ki, “Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.”
BEMBEYAZ karlar üzerinden masmavi
Van Gölü’ne doğru kaymak. Müthiş bir
keyif.
@vedatdemiroz
“SÜT Anneliği Projesi”, bir “CAN SÜTÜ”
projesidir…
@Salih_Kapusuz
@hc_huseyincelik
IĞDIR’DA Kadınlar Günü muhteşemdi.
ZALIM olup galip olmaktansa, haklı
olup mağlup olmak iyidir.
@PervinBuldan
A R K A DA ŞL A R I M I Z L A b i r l i k te
Buca’da güzel bir çalışma yaptık. Kurtlar
Vadisi’nden değil Buca’daki çalışmamızdan bir görüntü. Arkadaşlarımıza maşallah diyorum ve tebrik ediyorum.
@saitrifat
@mehmeterdogan27
yaşayan ülke Türkiye’dir. Bu da Cumhuriyet sayesindedir.
OLIMPIYATLAR için en güçlü yönümüz sağlam olan bütçemizdir, kaynağımız
var. İstanbul ise olimpiyatları çok hak
ediyor...
@ahmet_toptas
@memetsimsek
İSLAM ülkeleri arasında dinini en güzel
Nisan 2013
95
“UYUYABILENLER ne bilsin bizi, uyuyamayanlara selam olsun...”
“MAÇ için kral ile birlikte koltuklardaki
yerimizi aldık. Milli takımımıza başarılar
diliyoruz.”
POZITIVIZM yoktur, az çay vardır...
Fatih Şahin
@_fatihsahin
AK PARTi Ankara Milletvekili, Hukukçu
Ankara, Türkiye · fatihsahin.net
DÜN Çanakkale’deydik... Kim bu cennet
vatanın uğruna olmaz ki feda, şüheda
fışkıracak toprağı sıksan şüheda.
AR K ADAŞLAR bu kadar üzerime
gelmeyin, hesabı kapatır giderim, faksla
sohbet ederiz sonra.
@_fatihsahin
Hesabımı 2010 yılının nisan-mayıs aylarında açtım. 5-6 ay
hiç kullanmadım. 2010 yılı ekim ayından bu yana ise aktif
bir şekilde kullanıyorum. Gündüzleri yoğun olduğum için
genelde geceleri kullandığımı söyleyebilirim.
kamuoyunun nabzını tutma imkânı sunan, gündemi takip
ettiğimiz bir mecra. Ayrıca bu mecra yeni arkadaşlıklar,
dostluklar kurmama vesile oldu. Twitter sayesinde yeni ve
çok değerli insanlar tanıdım. Yani benim için hiç de “sanal”
bir âlem değil.
Twitter dışında ise başkaca bir sosyal medya mecraını
kullanmıyorum.
Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor, Facebook veya diğer
sosyal paylaşım siteleri de ilgi alanınıza giriyor mu?
Sizce siyasetçilerin sosyal paylaşım sitelerini etkin ve doğru
olarak kullanması ne gibi bir önem taşıyor?
Sosyal medya mesajlarımızı daha geniş kitlelere ulaştırabildiğimiz, kendimizi anlatma fırsatı bulduğumuz,
Derdinizi, söylemek istediklerinizi yurdun, hatta dünyanın
dört bir yanına ulaştırabiliyorsunuz. Yine yurdun ve dünyanın dört bir yanından haberler alabiliyorsunuz. Oluşturduğunuz takip edilen listesi ile hem gündemi takip edebiliyor,
hem de merkez medyada yer almayan gelişmelerden haberdar
olabiliyorsunuz. Ancak tabii ki birçok bilgiye ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Ayrıca benim gibi biraz daha “eğlenceli”
kullananlar için bulunmaz fırsatlar sunuyor Twitter.
Twitter’ı aktif biçimde kullanan siyasetçilerimiz arasında ilk sıralarda yer alıyorsunuz. Twitter’ı ne zamandır ve gün içinde hangi
sıklıkla kullanıyorsunuz?
Sosyal paylaşım ortamında ilginç anılarınız oldu mu?
Twitter aracılığı ile 15-20 yeni dost edinip, kurduğum
bu dostlukları gerçek hayata taşıma imkânım oldu. Fırsat
buldukça bu yeni dostlarımla bir araya geliyorum. Eğitimcisinden hukukçusuna, üst düzey yöneticisinden reklamcısına,
öğrencisinden akademisyenine, gazetecisinden bankacısına
ve mimarına geniş bir yelpaze bu. Her yeni insan yeni bir
dünya demek. Onlarla aramızda derin ve güçlü bir bağ oluştu. Onlardan ve Twitter’dan çok şey öğreniyorum.
Nisan 2013
Bahtiyar Uzunoğlu
Refaiddin Şahin
1981-1983 Danışma Meclisi Giresun Üyesi Bahtiyar
Uzunoğlu, 1929 Giresun doğumludur. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
yapan Uzunoğlu, Maliye Bakanlığı Vergiler İtiraz Komisyonu Memurluğu ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişliği görevlerinde bulundu.
9 Mart 2013 tarihinde vefat eden Uzunoğlu’nun cenazesi 11 Mart Pazartesi günü İstanbul Fenerbahçe Camii’nde kılınan öğle
namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
19. Dönem Ordu Milletvekili Refaiddin Şahin, 1939
Samsun doğumludur. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu olan Şahin, Beden Terbiyesi
Genel Müdürlüğü, İzmir Akdeniz Oyunları Genel
Müdürlüğü yapmıştır. Büyük Türkiye Partisi, Doğru
Yol Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi Kurucu Üyesi
olan Refaiddin Şahin, 50. Hükümet Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile 51 ve 55. Hükümetlerde Devlet Bakanlığı yapmıştır.
16 Mart 2013 tarihinde vefat eden Refaiddin Şahin için 18 Mart günü
TBMM’de tören düzenlendi. Şahin’in cenazesi 19 Mart Salı günü Ordu’nun
Ünye ilçesi Merkez Büyük Camii’nde kılınan öğle namazının ardından
toprağa verildi.
Mustafa Kemal Yılmaz
13 ve 14. Dönem Aydın Milletvekili Mustafa Kemal
Yılmaz, 1921 Aydın doğumludur. Yüksek öğrenimini
Gazi Eğitim Enstitüsü ve Paris Üniversitesi’nde tamamlayan Yılmaz, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek
Öğrenim Genel Müdürlüğü Şube Müdür Yardımcılığı,
Londra Büyükelçiliği Eğitim Ataşe Yardımcılığı, Milli
Eğitim Bakanlığı Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü, Milli
Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda Fransızca ve İngilizce Öğretmenliği görevlerinde bulundu.
10 Mart 2013 tarihinde vefat eden Yılmaz’ın cenazesi Aydın Bey
Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Umurlu’da toprağa verildi.
17, 18 ve 20. Dönem Gaziantep Milletvekili Ünal Yaşar
1941 Gaziantep Nizip doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Yaşar, bir dönem
serbest avukatlık yaptı.
23 Mart 2013 tarihinde vefat eden Yaşar’ın cenazesi, 25 Mart Pazartesi günü Nizip Mezarlık
Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Nizip
Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Necat Tunçsiper
Abdülmümin Kavalalı
17. Dönem Balıkesir Milletvekili Necat Tunçsiper,
1927 Mersin doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Akademisi mezunu olan Tunçsiper, serbest avukatlık,
İl Genel Meclisi İdari Komisyon Başkanlığı, İl Genel
Meclisi Başkanvekilliği ve TBMM İçişleri Komisyon
Başkanlığı görevlerinde bulundu.
11 Mart 2013 tarihinde tedavi gördüğü hastanede vefat eden Necat
Tunçsiper’in cenazesi, 12 Mart Salı günü Balıkesir Valiliği’nde yapılan tören ve Zağnospaşa Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Başçeşme
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
1981-1983 Danışma Meclisi Üyesi Abdülmümin Kavalalı, 1925 Gümüş doğumludur. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlayan
Kava la lı, Tirebolu Hâ k im Yardımcı lığı, Ara k lı
Hâkimliği, Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Üye ve
Başkanlığı, Kalkandere Yetkili Hâkimliği, Kars Ağır
Ceza Mahkemeleri Başkanlığı, Yargıtay Üyeliği, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyeliği görevlerinde bulundu.
16 Mart 2013 tarihinde vefat eden Kavalalı’nın cenazesi, 17 Mart Pazar
günü Kocatepe Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Cebeci Asri
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Ünal Yaşar
Mart ayında aramızdan ayrılan arkadaşlarımız için
Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, kederli aileleri için
kalpten duygularla sabr-ı cemîl niyaz ediyoruz.
Nisan 2013

Benzer belgeler

Fikri Işık: Hedefimiz “Yerli, Yenilikçi ve Yeşil Üretim”...28

Fikri Işık: Hedefimiz “Yerli, Yenilikçi ve Yeşil Üretim”...28 Pınar Ünsal Zeynep Yiğit Katkıda Bulunanlar Dr. Ahmet Tetik Hakan Arslanbenzer Dr. Polat Safi Tasarım Evrim Uluçay Sinan Günçiner

Detaylı