Turkish translation of Refik, Bey, Diary of a Turkish

Transkript

Turkish translation of Refik, Bey, Diary of a Turkish
Turkish translation of Refik, Bey, Diary of a Turkish soldier who fought at Gallipoli,
1916, F592, Fryer Library, The University of Queensland Library.
The translation of the notebook from Ottoman script to Turkish was completed by the
State Archives of the Republic of Turkey.
Where foreign words were used in the notebook, (...) are used to represent these in
the translation.
This translation was kindly organised by the Turkish Embassy, Canberra. The
University of Queensland Library would like to acknowledge their support.
Kapak
Yemek için yaşamamalıdır,
Belki yaşamak için yemelidir
Harita
Andrinopol- Vienne – Berlin
Edirne – Sofya – Viyana - Wagram – Prag – Dresden - Berlin
Cümleyi halk eden feyyâz-ı kerimdir ki zâtına ibadet, sanat-ı marifet-i dinine hizmet,
ibadete şefkat irade ediyor.
.......
Cenâb-ı kibriyâ el-hak sezâvâr-ı ibadettir. İbadet ona zikr ü fikr-i hâlisden ibarettir. Garaz
bundan mücerred itiraf-ı zat-ı vahdettir. Ne havf-ı nâr-ı duzâhdır, ne zevk ü şevk-i cennettir.
……: için
Kâinatı yaradan hazret-i hakk azze ve celle
Kim anın vahdetidir mebde-i feyyaz-ı ezel
Padişahanın odur padişeh-i lem-yezeli
Saltanat sürmededir kendiliğinden ezelî
Devlet-i hâssı beka üzre olunmuş bünyad
Öyle devletin anın hükmüne olmuş münkad
Zât-ı alâsı vücud-ı ömrümün sahibidir
Ehl-i enfâsa hayat ecelin vahibidir
Zulmatın arasından çıkarır nûr-ı latîf
Dahi envarı içinde yaradır zıll-ı kesîf
Feyz-i lutfu dil-i sâfa erişir eyler eser
Cism-i şeffafın içinden nitekim nur geçer
....:
Kânunısanî
....:
....:
Şubat
....:
....:
Mart
....:
....:
Nisan
....:
....:
Mayıs
....:
....:
Haziran
....:
....;
Temmuz
....:
Ey kutlu kimse: Hileden sakın
Vatan Marşı
Dört yüz arslandan bu vatan kaldı bize yadigâr
Terk edersek lanet etmez mi bize perverdigâr
İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri
Hazret-i Fatih o padişah-ı azam devleti
Eyledi ihyâ-yı satvet ile mülk ü milleti
İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri
Şehzade Sultan Süleyman hem vezir-i zi-şanımız
Dediler Rumeli'ye sal ile aktı şanımız
İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri
Şimdi her bir padişaha nail ola bî-riyâ
Bu vatana bu millete bu padişaha can feda
İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri
....:
keman
....:
oraya
.....:
ileri gitmek
Karadeniz, Karadeniz gelen düşman değil biziz
Yarım asır beklediğin Barbaros'un hafîdiyiz
Onun sana selamı var diyor ki Rusun ne canı var
Koğsun onu sularından orda Türk sancağı var
....:
parlamak
Selâm sana şanlı sancak şerefimiz sensin ancak
Senin sâyende ki millet düşmana neler yapacak
Bil ki kanlar akacak o kanlar insan boğacak
Bu millet namus uğrunda ölecek yaşayacak
....:
geçmiş
....:
niye, niçün
....:
şart
....:
süpürmek
....:
çelik
.....:
öpmek
Sancağımız gökyüzünde parlıyor
Osman Gazi'den selamlar yolluyor
Ordumuzun şevketini bekliyor bekliyor
Sancak demek namus demek şan demek
Sancağımız namusumuz şanımız şanımız
Yükseltiyor bize bu ay bu yıldız
Bu kırmızı atlas bizim canımız şanımız
Sancağımız namusumuz şanımız şanımız
....:
razı olmak
Arkadaşlar vatan bugün bizden hizmet umuyor
Anaların yürekleri çırpınarak uruyor
Marş ileri marş ileri alay sancak taşıyor
Etrafına şanlı zafer kokuları saçıyor
Arkadaşlar yürüyelim Allah Allah diyerek
Kan dökelim can verelim arslan gibi kükreyerek
Marş ileri marş ileri alay sancak taşıyor
Etrafına şanlı zafer kokuları saçıyor
Her tarafta yürüyen var durmaz Osmanlı erleri
Şehid düşen yaralılar ancak vardır mazîleri
Kurşun gülle yağar durur kimi koşar kimi düşer
İlerliyor hep bî-fütûr heybetli kahraman asker
....:
gelin
Hücum boruları çalar bir yaralı çavuş bî-tâb
Düşmana eyleyip nazar neferine eder hitab
Beni bitirdi arkadaş şu göğsümdeki yaralar
Benim içün bitti savaş yüreğimi bu paralar
....:
güveği
Vatan içün ölüyorum bu ne devlet ne saadet
Evet şehid oluyorum yaşa vatan yaşa millet
Nasib olur selametle varırsanız memlekete
... çavuş olmuş değil yaşa vatan yaşa millet
.....:
buruşturmak
....:
tercüme etmek
....:
gülmek
Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufukdan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin, inlesin
Bu gök deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi.....
Biz vatanı sevmeliyiz
Uğrunda can vermeliyiz
Bülbüller öter neşe ile
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi....
...:
örtmek
...:
kaya
Çekinmeyiz şehadete ermeden
Seve seve canımızı vermeden
Biz ölmeyiz onar düşman sermeden
Dört nal için kahraman askerleriz
Düşmanlara meydan okur erleriz
...:
paydos
Biz sevmeyiz vatanını satanı
Can veririz kurtarırız vatanı
Şefî tuttuk Medine'de yatanı
Şeref tuttu kibriyâyı vicdanı
Dört nal içün kahraman askerleriz
Düşmanlara meydan okur erleriz
.....:
yamalamak
Korku nedir içimizde bilinmez
Şanla yazdık ismimizi silinmez
Bu vatan biz var iken girilmez
Dört nal(?) için kahraman askerleriz
...:
kavî, tıknaz
...:
gezmeğe gitmek
Türküz yaşarız biz kinimizle bu sopalar şu kanlı silah elde
Rumelinin patlak göbeğinde boyarız her yeri kanımızla
Türküz yaşarız namusumuzla intikam doludur sinemizde
Aşarız Kafkas ordumuzla boyarız her yeri kanımızla
....:
solmuş
Ezan sesi duyulmuyor hac dikilmesin minbere
Kâfir düşman bayrak asmış camilere her yere
Öksüz ova mahşer yeri kanlar dolmuş dereye
Kalbler durmuş söz kesilmiş şanlı asker nereye
Nereye mi sorma bana gidiyorum yerime
Ey Rumeli bayram evi durur muyum ben böyle
Yürüyelim ileriye atlayalım dağ tepe
Patlatalım bombaları şanlar girsin her yere
İntikam alamazsak Türklük bize nafile
Öyle ise gel kardaşım hep verelim el ele
Hep verelim el ele geçelim Rumeline
Susturalım baykuşları yetişir bu velvele
...:
cesur
Türk ordusu Türk ordusu
Kahr eyle sen hain Rusu
Senin içün hep duacı
Türk kadını Türk yavrusu
....:
intikam
Moskoflar da Batum içün
Hep ağlıyor için için
Türk ordusu yemin etti
Kafkasyayı almak için
....:
daha uzak
İşte gör ben askerim
Cenkten korkmam çünkü erim
Eğer şehid olur isem
Cennet olur benim yerim
Tufan gibi coşacağız
Cihana şan saçacağız
Biz Türklerin sancağını
Kafkasya'ya asacağız
Kafkasya'ya şan geliyor
Dertlere derman geliyor
Aç koynunu nazlı diyar
Sevdiğin erler geliyor.
Kafkasya'da kan olacak
Tarihlerde şan olacak
Bu yerlerde Moskof değil
Osmanlıdan han olacak
Sultan Reşad Han olacak
İntikam Marşı
Ey kahraman Türk gençleri kalbe yazın bu tarihi
Bin üç yüz yirmi sekizde Türk namusu lekelendi
Of of intikam ah ah ah intikam intikam
Minareler hep yıkıldı camilere çan takıldı
Ana baba öksüz evlad kahbecesine yakıldı kesildi
Ey masum Türk evladları kalbe yazın bu yazıyı
Bulgarların pis elleri süngüleri
Ben bir askerim bacağım kolum
Gözüm dimağım her yerim sağlam
Padişahıma yurduma kulum
Düşmana kalbim besler intikam
Haydin sefere çevik askerler
Bizden istikbal zaferler bekler
...:
dökmek/dönmek
(....) kardaşım burada bütün
Yürekler ezik sineler yanık
Dimağımızdan nasıl silinsin
Yanya Kosova Girid Selanik
Haydin sefere çevik askerler
Bizden istikbal zaferler bekler
...:
delikli
otomotik
8
simid vesson 10
Nerede kaldı Sultan Murad'ın
Şanlı şehidin ulu türbesi
Koca Osmanlı bu mudur adın
Seni levm eder tarihin sesi
(............) şifre
Osmanlıyız ey kardaşlar birdir bizim yurdumuz
Yürümektir çalışmaktır vatan için borcumuz
Şan vermiştir şan almıştır şu heybetli ordumuz
Yastığımız taştan olsa yorganımız yapraktan
Vazgeçmeyiz bu ordudan bu kırmızı sancaktan
Yürüyelim ecdadımız bu yollardan yürüdü
Bu toprakta nice arslan kemikleri çürüdü
Vatan aşkı gayri bizim sinemizi bürüdü
Yastığımız mezar taşı yorganımız kar olsun
Biz bu yoldan döner isek namus bize âr olsun
...:
beslemek
Dağı taşı dinle bütün sor kalbine bak ne diyor
Düşmanlardan intikam içün kuş gibi çırpınıyor
Bak Türk genci ne yapacak çalışacak durmayacak
Balkanları baştan başa al kan ile yıkayacak
Of of of intikam ah ah intikam intikam
....:
vakit zaman
...:
Hindistancevizi
Çoban Marşı
Rumeli'nin dağı taşı ağlıyor
Kan içinde her su başı çağlıyor
Parçalanmış gövdelerin yanında
Can çekişen arkadaş ağlıyor
Bak şu yurda tek bir ocak tütmüyor
Issız kalmış bülbülleri ötmüyor
O sevimli ovaları hiddet almış
Bir çobancık davarını gütmüyor
Kara toprak kandan olmuş kırmızı
Doğrandıkça Türk kadını Türk kızı
Canevine canavarca saldırmış
Sürü sürü ırz ü namus hırsızı
Camilere haç asılmış ezanlar
Susturulmuş güm güm ötüyor çanlar
Camilerin minberleri yıkılmış
Çizme ile çiğneniyor Kuranlar
...:
belki, ihtimal
Ey müslüman kendini hiç avutma
Yüreğini öc olmadan soğutma
İnim inim inleyişi yurdunun
Kulağında küpe olsun unutma
Sancak Marşı
Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı
Bu sancağa teslim etti Allah'a ısmarladı
Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana
Südüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana
Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri
Marş ileri marş ileri bu devletin şanlı askeri
İtaattir ilk borcumuz bu ocakda bilelim
Bu sancakta birleştik biz sayesinde ölelim
Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri
Marş ileri marş ileri bu milletin şanlı askeri
Bu sancağı ben annemden çok severim
Her görüşte selam durur gözlerimle öperim
Balık tutacak çıt yapması zor [üzeri karalanmış]
...:
sayd-ı mâ
Bu sancaktır Pilevne'de ordumuza nam alan
Bu sancaktır düşmanların kalbine dehşet salan
Bu sancaktır Osmanlının gönlünü şenlendiren
Bu sancaktır Pilevne'de anlı şanlı sallanan
...:
sonunda
Korku girmez içimizde düşmanlar çok olsa da
Biz kaçmayız bu meydandan ateşler yağdırsa da
Ben doğduğum gündenberi budur Hak'dan dilediğim
Şehid olan babam gibi kavgada canımı vereyim
Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri
Marş ileri marş ileri bu milletin şanlı askeri
...:
türlü türlü
...:
cesaret
Evsaf-ı Lâzıme-i Asker
İtimad-ı nefs
İtidal-i dem
Sürat-i karar
Cesaret
Çeviklik
....:
yol
....:
yaver
....:
nefer
....:
onbaşı
.....:
çavuş
....:
mülazım
....:
zabit
....:
mülazım-ı sani
....:
mülazım-ı evvel
.....:
yüzbaşı
....:
kolağası
....:
binbaşı
....:
kaymakam
.....:
miralay
.....:
erkân-ı harb
....:
liva
.....:
ferik
......:
müşir
.....
tophane müşiri
....:
-------
manga
.....:
takım
.....:
bölük
....:
tabur
....:
alay
....:
fırka
kolordu
....:
ordu
....:
asker
....:
piyade askeri
....:
piyade
.....:
atlı süvari askeri
....:
süvari
.....:
topçu askeri
.....:
topçu
....:
top
....:
süngü
....:
tüfeng
....:
fişeng
...:
arasında
Hayat bir alet-i ilm ve irfandır.
....:
memleket
Bir yalan değil, bir kaza değil, bir vazife değil fakat lâ-yenkati‘ teceddüd eden bir vazifedir.
.....:
mevcud-ı hâzır
İtikadat ve ahlâkiyat; ilmden ziyade irfan, fikirden ziyade vicdan, anlamaktan ziyade duymak,
bilmekten ziyade yapmak üzerine müessesdir.
...:
pay etmek
....:
sonra
.....:
kavurmak
Hadis
Akıl kalbinde bir nurdur ki hakla bâtıl arasını açar.
....:
faydalı
Kant insanı hayat ve harekâtının amiri olmak üzere gösteriyor. Sükût ediyorsan nefsini mes’ul
et. Aldandınsa kabahat sendedir. Fakr ü acz içinde isen, demek ki, kavi ve zengin olmak içün
bir şey yapmamışsın...
.....:
ileri, ileride
...:
odun
....:
ödünç
....:
kurtarmak
Tanrıdan korkan kuldan korkmaz.
....:
içiyorum
....:
" idim
...:
" ceğim
...:
" tim
...:
meccanen
...:
yiyiyorum
...:
" idim
...:
" ceğim
...:
" dim
...:
büyütmek
Allah herkesin gönlüne göre verir.
...:
dürmek
Şeref-i insaniyet feyz-i marifetten ibarettir.
...:
birleşmek
...:
kavi, sağlam
...:
birlikte, beraber
Tama‘a esir olmayan, hem-cinslerine olmaz
...:
yani
...:
ispat ediyorum
...:
"
idim
...:
"
eceğim
...:
"
tim
...:
benziyorum
...:
"
idim
...:
"
eceğim
...:
"
dim
....:
kıskanç
Kaynayan yağa sinek konamaz.
....:
öfke, hırs, hiddet
....:
az kaldı, hemen
....:
temizlemek
Adalet, ataletle değil faaliyetle kaimdir
....:
unutuyorum
....:
"
idim
...:
"
cağım
....:
"
tum
....:
buluyorum
...:
"
...:
" dum
.....:
idim
oturuyorum
......:
"
idim
......:
"
dum
......:
girmek
Beden için sıhhat ne ise ruh için de iyi vicdandır.
.....:
körpe
....:
renkli
....:
bekar
İttihadsız kuvvet olmaz
....:
kız
....:
delikanlı
....:
aldanıyorum
....:
"
idim
....:
"
cağım
....:
"
dım
....:
aldatıyorum
...:
"
idim
...:
"
cağım
.....:
"
tım
...:
mutaassıb
Gül dikensiz sünbül şikensiz olmaz
...:
renksiz
Ağrısız baş mezarda gerek
...:
tuz
....:
nişan almak
Faziletsiz hüsn, kokusuz güldür.
...:
değiştirmek
...:
hoşlanıyorum
...:
"
idim
...:
"
dım
....:
takdir ediyorum
...:
"
idim
...:
"
tim
...:
kılınç oynuyorum
....:
"
idim
...:
"
dım
....:
yılbaşı
Efkar zaman ile, harekat tecrübe ile tashih olunur.
...:
hafta
Alemde saadetin kemali,musibetin nihayeti yoktur.
...:
yardım ediyorum
...:
"
idim
...:
"
tim
...:
tesadüf ediyorum
...:
"
idim
...:
"
tim
...:
kaldırıyorum
...:
"
idim
:
"
dım
İnsanın dirayeti sözünden necabeti işinden nadir anlaşılır.
Merd olan ferd kalmaktan korkmaz.
...:
münasib
....:
Bahriye zabiti
Kendi mahiyetlerini bilenler mevt-i maneviden muafdır.
...:
çok defa
...:
tedarik ediyorum
....:
"
...:
"
....:
idim
tim
yüzüyorum
....:
" idim
...:
"
...:
terbiye ediyorum
...:
"
...:
"
.....:
düm
idim
tim
yeni usul
Edeb iktisabında bulunmak para kazanmağa çalışmaktan evladır.
İnsanın kadri azmettiği şeyden bilinir.
...:
bereket, hayır
..:
başlıyorum
..:
"
idim
..:
"
dım
...:
geliyorum
...:
"
idim
...:
"
dim
...:
kazanıyorum
...:
"
idim
...:
"
dım
....:
yarın değil öbür gün
Ketm-i esrar edenin zaman idaresi yed-i ihtiyarındadır.
...:
hesab
...:
patlamak
Attığını vurur, tuttuğunu koparır.
...:
yapıyorum
...:
"
idim
...:
"
tım
....:
alıyorum
...:
"
idim
...:
"
dım
....:
atıyorum
....:
" idim
...:
" tım
....:
ince, zarif
Ağaca çıksa papucu yerde kalmaz.
...:
yarmak
Korkaklığın gıdası ifrattan gelir.
....:
en yeni
...:
kokluyorum
....:
"
idim
....:
"
dım
...:
yazıyorum
....:
"
idim
....:
"
dım
....:
okuyorum
....:
"
idim
....:
"
dum
...:
basmak
Kaza, dur geldim demez.
....:
dikiş dikmek
Her işin akıbeti âkıla derpîş gerek
...:
teftiş etmek
...:
biliyorum
...:
" idim
....:
"
....:
dim
affediyorum
...:
"
idim
...:
"
dim
....:
veriyorum
.....:
"
....:
"
idim
dum
Cesaretin en büyüğü sabır ve tahammüldür
...:
müstesna
Gök ağlar yerler güler.
.....:
Kaptan paşa
...:
sandık
...:
sepet
....:
çanta
...:
bir iki üç parça
...:
ufak tefek
...:
yastık
...:
yatak
...:
yorgan
...:
kilim
...:
ocak
...:
ateş
...:
kömür
...:
kül
...:
köy
...:
köylü
...:
direk
....:
balta
...:
keskin
Havass-ı ruhiye
İrade
Tasavvur
Tefekkür
İzan
İnsaf
İlm-i Hikmet
İlm-i ahval-i ruh
Kuva-yı nefs-i natık
Kuvve-i ilmiye
Kuvve-i şeheviye
Kuvve-i asabiye
hikmet
iffet
şecaat
hubs, şaytanet
humk, belahet
duygu
hırs
hissizlik
düşünce
tehevvür
mezellet
iş
....:
dolap
....:
döşeme
....:
ayna
.....:
ayıb
....:
emanet
...:
bardak
....:
fincan
....:
kaşık
...:
lokma
....:
mandal
....:
makas
...:
maşa
....:
mangal
....:
kışla
....:
meydan
...:
merdiven
...:
sofa
...:
yazıhane
Her bildiği[ni] eyleme izhar ki zinhar
İnsan o zaman etmiş olur cehlini izhar
Abdülhak Hamid
Her ilmin masdarı olan ilm-i hikmeti tahsile ömür ü beşer kifayet etmediği gibi havsala-i
irfanda hadd-i gâye dahi muhitin müsaadatına arz-ı iftikar eder. Bunun için malumat-furuşluk
makbul değildir. Esasen her bir şeyin mütehassısı olamamak yalnız bir şeyin bihakkın
teferruatını bilememekle sabittir.
seciye: verdiği kararı bozmamaktır.
...:
yoklamak
...:
indirmek/ittirmek
...:
inmet/itmek
...:
yükletmek
...:
kapmak
...:
sarmak
...:
saçmak
...:
iftir[a] etmek
...:
sabretmek
...:
görüşmek
...:
kurtarmak
...:
hazırlamak
...:
girmek
...:
göstermek
...:
ölçmek
...:
sarfetmek
...:
koparmak
Hazret-i Ali radiyallahü anh:
(...................................)
Bilginin esası; bilmediğini bilmektir.
Hazret-i Ebubekir radiyallahü anh:
Ve'l bahsü an sırrı zâtillâh işrâkün
Esrar-ı ilahiyeyi bilmeğe çalışmak da şirktir. Çünkü onu muhakeme bi't-tabi kendi
gördüklerine kıyasen olacağı içün teşrik-i ilahi demektir.
Hadis
Men arife nefsehû fekat arife rabbehû
Kendi nefsini bilen Allahını da bilir.
kıblename
...:}
pusula
...:
salname, takvim
...:
mihrab
...:
hacı
...:
din
...:
mevlud
...:
cennet/cinnet
...:
akıl
....:
değer, kıymet
...:
kıymetli evrak
...:
panknot
...:
sefaret
...:
sefir
...:
saray
...:
ziyaret
...:
şark
...:
garb
...:
şimal
...:
cenub
biz
...:
siz
bizi
...:
sizi
...:
bize
....:
size
....:
bizim
....:
sizin
....:
bizden
..:
sizden
....:
onlar, onları
....:
onlara
....:
onların
....:
onlardan
....:
tahta
.....:
mümkün olduğu kadar
....:
şübhe
....:
şikayet
...:}
....:
donanma
....:
yelken gemisi
....:
yelken
....:
gemiciler
.....:
deniz havası
.....:
deniz seferi
....:
deniz suyu
....:
deniz tuzu
....:
gemiden çıkmak
....:
ada
....:
liman
....:
iskele
.....:
duman
.....:
zırhlı
.....:
zırh
.....:
acımtırak
...:
Allah bereket versin
...:
Fiyatı nedir?
...:
Şuna bakın
...:
Bu fiyat yüksektir
...:
Ciddi mi söylüyorsunuz
...:
İki kuruş geri ver
...:
aşılamak
...:
kabuğunu soymak
...:
yapışmak
...:
sağmak
....:
terlemek
.....:
tenbih etmek
....:
örümcek
....:
sinek
....:
sivrisinek
...:
karınca
"Âkil kimdir" sualine, "Her şeyi mevziine vaz‘ eden" cevabını verdi. "Cahil kimdir" dediler
"söyledim" buyurdu.
"Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar."
(İnsan, kâmil, fazıl, âkil, munsif, hayırhâh olmalıdır.)
Efkâr gerek şedid canlı olsun, gerek leyyin ve nazikâne bulunsun mevzuun tabiatine muvafık
olmazsa hiç kıymeti olamaz.
....:
tayın
Zira mevkiinde olmayan efkâr hadd-i zatında ne kadar kıymetdar olursa olsun hiçtir.
....:
ondan beri
.....:
çok terliyorum
....:
maden suyu
Her fikirde vücudu lâbüdd olan meziyat şunlardır: Hakikat, selamet, vuzuh, intizam
Geçenden ibret al, geleceğe ibret olma.
Umûrun medar-ı hüsn ü cereyanı doğruluktur.
İlim çok, ömür az. İlmin, seni azından çoğunu istidlale ikdar edecek kısmını ihtiyar et.
Kimsenin hatasını yüzüne vurma. Çünkü hem senden ilmen istifade eder, hem de hasmın olur.
İnsanın söylemesinden dinlemesi ziyade olmak için dili bir, kulağı iki yaratılmıştır.
Kalem bir şeceredir ki meyvesi maanîdir.
Fikir bir deryadır ki incisi hikmettir.
...:
eziyetli
Hikmetin şubeleri ber-vech-i âtîdir:
1- Safâ-i zihin (nefsin bilâ-teşvîş istihrac-ı matluba istidadı
2- Cevdet-i fehm. (zihnin melzûmattan levazıma sıhhat-i intikali
3- Zekâ. (Zihnin mukaddemattan netayice sürat-i intikali
4- Hüsn-i tasavvur. (Kendi nefsinde eşyayı bulundukları ahvale göre teftiş
5- Suhulet-i taallüm. Nefsin ziyade çalışmaksızın idrak-i matluba iktidarı
6- Hıfz. (Suret-i müdrikenin zabtı
7- Zikr. (İstihzâr-ı mahzuzat)
Marazlı şeylerin taklîli faydalı şeylerin teksîrinden evlâdır.
....:
ayrı
Sâkit acz ile ta‘yîb olunsa da selamet bulur. Mütekellim gevezelikle ta‘yîb olunmakla beraber
nâdim olur.
Manend-i şeçer nâbit olur, sabit olanlar. Her hangi işin ehli isen onda devam et.
İcraya layık olmayan fikrin hatrına gelmesinden sakın.
Marazlı şeylerin taklîli faydalı şeylerin teksîrinden evlâdır.
...:
Tamam mı
....:
Tamam değil
...:
Tamam
...:
Bunu yaptırınız
..:
çift
Ey züvvâr-ı hoşyar! Nazar-rübâ-yı hayretin olan bu numune-gâh-ı terakkiyat-ı beşeri temaşa
ederken gafil olma ki bu kemalat bütün hürriyet eseridir.
{Sadullah Paşa}
Bende fezail-i ilmden ancak âlim olmadığımı bilmek fazileti mevcuttur.
...:
Kabahatim yok
..:
Ondan haberim yok
...:
Bu benim için midir?
...:
Bu nasıldır?
....:
Bu ne kadardır?
...:
hançer
(53)
...:
emniyet etmemek
....:
hoşlanmamak
...:
tekdir etmek
..:
vazgeçmek
...:
savuşmak, kaçmak
...:
Son vapur ne vakit kalkar.
...:
Rumeli tarafı
...:
Anadolu tarafı
...:
konsoloshane
...:
Almanya Konsoloshanesi
....:
Alman konsolosu
...:
İyi uyumadım
...:
Öyle görünüyor.
...:
Mehtap var.
...:
bakmak için
...:
eski dost
...:
sizin yerinizde
...:
Ne vereceğim
...:
Yolları iyi biliyor musun?
...:
silah
...:
düşünmek
...:
kımıldatmak, sallamak
...:
devşirmek
...:
temizlemek
...:
ütülemek
....:
tütmek
...:
bağlanmış
....:
durmuş
...:
ileri gidiyor
...:
geri kalıyor
...:
saat kaç
...:
saatim durmuş
...:
saatim işlemiyor
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hilekârlık etme kimse dolandırmaz seni
Dest-i âdadan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki ateş olsa yandırmaz seni
Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni
***
İster isen hıfz ede ırzın Hüdâ-yı lemyezel
Irzına ada-yı bedhahın bile vermez halel
Ta ezelden söyleyenir halkın dilinde bu misal
Celb eder insana elbette mükâfatı amel
Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni
***
Seyyiat insana nefs-i kemterîsinden gelir
Her hacalet adama su-i meziyetinden gelir
İzzet ve zillet hep mekininden gelir
İstikamet müstakimü'l-hale dininden gelir
Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni
Hiç aslım ve faslım şöyle idi deme
Zira kişinin aslı tahsil ettiği mikdardır
***
Kişinin aslına nazar kılarak hükm etme
Efaline nazar kılarak hükm et
***
Kişi ilm ile her ganimete nail olur tevazu
ve edeble makamı yükselir.
***
Âkil olan iki şeyden sakınmak iktiza eder
Birincisi düşmanlarının hilesinden, ikincisi dostlarının hasedinden.
***
İki nimet ekseriya nâs tarafından gıbta olunur: Sıhhat ve rahat-ı kalbdir.
***
İki herif hiç duymaz: Tâlib-i ilm, tâlib-i mal
İki şeyin kadri güzeranından sonra bilinir; sıhhat, gençlik
Tıb iki şeyden ibarettir:
Birincisi sıhhati muhafaza, ikincisi illeti def‘
***
İsraf ve tenkıs tarafları mezmum olup ortası eslemdir.
***
Haya gidince belâ gelir
***
Dört şey insanı dört şeye îsal eder;
Sükût selamete, hukuk mekremete,
İhsan siyadete, şükran ziyadeye
Ârif ol ehl-i dil ol rind kalender meşreb ol
Ne Müslüman -ı kavî ne ne mülhid-i bî-mezheb ol
Çok sözden hazer et zira hafî olan ayıbını izhar ve a‘danın hal-i sükunette bulunan bazı
hıkdlarını tahrik eder.
Hasedden hazer et zirâ:
Dini ifsad ve yakînini teşkîk ve mürüvveti izâle eder.
Nâsın zayıfı sırrını ketm edemeyen
Kavîsi gazabına galebe çalan
Hayırlısı fakr ü fâkasını setr eden
Ganîsi müyesser olana kanaat eyleyendir.
***
Kitab öyle bir celis enistir ki
Nifak etmez, melel götürmez, cefa ettiğin vakit muatebe eylemez ve sırrını ifşa etmez.
Sözünde lînet bulunana muhabbet vecibedendir.
Üç şeye riayet vecibedendir:
Emirü'l-mümine itaat, talebü'l-ilm tarîk-i müstakîmdir.
Tefekkürsüz sözle tedbirsiz işten daima âkil tevakkî eder
İşsizlik kötülüklerin anasıdır.
Tenbele iş buyur sana akıl öğretsin.
Çok söyleyen çok yanılır.
Parasını aziz eden kendini zelil eder.
Çok gülüş heybeti izale eder.
...:
kurşun atmak
Yumuşak olma sıkılırsın kuru olma kırılırsın.
Kim ki bir şey talebinde bulunur ciddiyetle say‘ eder, behemahal ol şeyi elde eder.
Bolluk zamanda dava-yı sadakat pek çok ise de darlık zamanda ihvan bilinir.
Kişi sevdiği şeyin sözünü çokça eder.
Hayırlı zannettiğin şeylerin bazıları şer, şer zannettiğin şeylerin bazıları da hayır çıkar.
...:
intihab
...:
serbest
...:
yemin
...:
misafir
...:
yabancı
...:
kiler
....
garson, sofracı
...:
dünkü
...:
vezin, tartı
...:
zarar
...:
kâr
...:
sayı
...:
birkaç
...:
birkaç defa
...:
nisbeten
...:
fırtına
...:
şamata
....
gerçek
...:
zabtettirmek
...:
akmak
....:
yalamak
...:
yutmak
....
ısırmak
...:
ezmek
....:
geçinmek
...:
görünmek
...:
himaye etmek
...:
ikrar etmek
...:
imzalamak
...:
işaret etmek
...:
ıslah etmek
...:
nasihat vermek
...:
memul etmek
...:
alıştırmak
...:
düğümlemek
...:
çözmek
...:
zabtetmek
....
haber vermek
....
kilitlemek
....
teslim etmek
....
öğütmek
...:
karıştırmak
....
azaltmak
....
çoğaltmak
...:
kazanmak
...:
davet etmek
...:
çağırmak
...:
rahat etmek
...:
avdet etmek
...:
azimet etmek
...:
atlı
...:
iz
...:
yayan
...:
sadık
...:
ana baba
...:
nene
...:
tatlı, latif
...:
şekerleme
...:
yağlı
...:
erzak
...:
mandıra
...:
sürü
...:
çarşı
Sokrat'a evahir-i ömründe "Ne öğrendin şimdiye kadar" diye sual olundukta cevaben: Bir şey
bilmediğimi öğrendim demiştir.Buna terdifen de daima talebelerine serd eylediği şey[kendini
bil] kelâm-ı ârifânesi olmuştur.
İlm-i hikmet
Mahsusat ve mamulatı ihtiva eder.
Bu mevzuu hakkıyla tetebbu edebilmek havsala-i irfan-ı beşer haricinde olduğu gibi ömr ü
beşer de buna kifayet edemeyeceğinden [hakayık mevcud i‘lâ-yı nazardır.] terkibi
kullanılmıştır.
...:
çünkü
-Ahmed RasimHakkın lehde zuhur ve tecelli etmesinden nâşi insanın mahfuz kalmasındaki hikmet-i ezeliye
hakkı râm ettiğinden değil, hakka râm olduğundandır. Onun içindir ki en muannid bir
düşmanın teslim-i hakk yolundaki insafı en sevimli dostun teallül-i nazikânesinden daha
ziyade celb-i kulûb eyler.
...:
çabuk, tez
...:
faydalı
...:
faydasız
...:
sığınacak yer
...:
evsiz
...:
boru
....
çenber
...:
parlak
....
kucaklamak
...:
taşınmak
...:
inandırmak
....
hücum etmek
...:
kuşatmak
...:
haksız
...:
nizamsız
...:
beceriksiz
....:
sabırsız
...:
itaatsiz
...:
madeni örtü
...:
lastik
...:
yay
...:
pervane
...:
istikamet pervanesi
...:
bargir kuvveti
...:
makara
...:
manivela
....
sübab
...:
fren
....
vida
...:
çivi
..:
ön tekerleği
....
arka tekerleği
...:
eğer
....
ayak
...:
rabıta
...:
zımpara
...:
tekmil
...:
noksan
....
mecbur
....
teklif
...:
razı
....:
idare
....:
ilan
....:
eziyet
....:
emanet
....:
çalışkan
.....:
tenbel
.....:
kirli
...::
temiz
.....:
toplu
....:
sıkı
...:
kapalı
....
derin
...:
alçak
...:
eğelemek
....:
aşınmak
...:
eklemek
...:
sıkmak
...:
sıkıştırmak
...:
delmek
...:
takmak
...:
vidalamak
...:
vidayı çıkarmak
...:
dökmek
....:
tesir etmek
....:
tanzim etmek
...:
ceryanı kesmek
Boş vakit geçiren kendini zehirler
Fazilet eken şan ve şeref biçer.
...:
tefrik etmek
...:
tanıyorum
....
"
idim
...:
"
dım
...:
taze
...:
kabul ediyorum
..:
"
...:
"
...:
idim
tim
bırakıyorum
...:
"
idim
....:
"
tım
Sükut eden nâdim olmaz.
...:
yoğurmak
Kuvve-i hafıza dimağın bir karakoludur.
...:
deniz kenarı
...:
konuşuyorum
...:
"
...:
"
idim
tum
....:
anlıyorum
...:
" idim
...:
" dım
...:
görüyorum
...:
"
....:
" düm
...:
idim
nafile
Vurup git dememişler ya, gül geç demişler.
...:
muteber
Menfaat cemiyet-i beşeriyenin çimentosudur.
...:
yadigâr
...:
pişirmek
Her şeyi oluruyla bitirmeli
...:
ancak
...:
koşuyorum
...:
"
idim
....
" tum
...:
sıçrıyorum
...:
"
...:
" dım
...:
idim
endaht ediyorum
...:
"
idim
...:
"
...:
tanzim etmek
tim
Dostluk büyük bir gürültü ile yürümez.
...:
yortu
...:
karıştırmak
Hile doğruluğa galebe edemez.
...:
doğru, tamam
...:
uçuyorum
...:
"
idim
...:
"
tum
...:
taşıyorum
...:
"
idim
...:
"
dım
...:
emrediyorum
....:
"
...:
"
...:
yokuş
idim
tim
Vaadini icra eden pek nadir vaad eder.
....:
iniş
...:
gemiden malı meydana indirmek
Hırs aklın tevazudan mahrumiyetidir.
...:
pişman olmak
...:
yıkıyorum
...:
"
idim
....
yıkadım
....:
gidiyorum
...:
"
idim
...:
"
tim
...:
aramızda
...:
seviniyorum
...:
"
idim
....:
"
dim
....:
iflas etmek
Arayan Mevlâsını da bulur belâsını da.
...:
idare etmek
Herkes kendi aleminin hükümdarıdır.
....:
âdet
....:
kaybediyorum
....:
"
idim
.....:
"
tim
....:
kalıyorum
.....:
" idim
....:
"
dım
.....:
düşüyorum
.....:
" idim
....:
"
tüm
....:
numune, örnek
....:
tecrübe
....:
ayırmak
Nereye istersen git orada vicdanını bulacaksın.
...:
tahmin etmek
Tabiat-ı âliye evsaf-ı memduhaya ziynet verir.
...:
emir
...:
ayakta durmak
.....:
" idim
....:
"
dum
...:
yalvarıyorum
.....:
" idim
....:
"
...:
dım
yatıyorum
.....:
" idim
....:
"
tım
...:
doldurmak
...:
atmak, boşaltmak
...:
parlamak
...:
mühendis
Tabiatta her şey güler.
Demir tavanda [tavında] iken döğülür.
...:
paslı
...:
çekiyorum
.....:
" idim
....:
"
...:
tim
bağlıyorum
.....:
" idim
....:
"
dım
...:
demiryolu
...:
uyuyorum
.....:
" idim
....:
"
...:
sıkıntı
dum
Hayat bir âlet-i ilm ü irfandır.
...:
sarkıtmak
Âkil çocuk cahil ihtiyardan hayırlıdır.
Âkil galebeden emin olmadan savletten tevakkî eder.
...:
zarar etmek
....
çıkıyorum
.....:
" idim
....:
"
...:
tım
muamele
Hazır ol cenge ister isen sulh u salâh.
...:
solumak
...:
yollamak
...:
şarkı
Hatanın ebadını muhitin mevkii tayin eder. Aynı hata büyükte büyük küçükte küçük görünür.
İnsanların en felaket-dîdesi felâkete tahammül etmeyi bilmeyendir.
Vicdanına danış kimseden korkma.
Her kavmin hissiyatına tevafuk eden bir şiir olduğu gibi zekâsına mülayim gelen bir felsefe de
vardır ki tarih-i medeniyette bir nevi mihver-i dimağî teşkil eder, diğer mezahib-i hikmet o
felsefe etrafında gâh uzaklaşarak gâh yaklaşarak döner ve hiç biri akıl ve milleti bütün bütün
ondan mehcur edemez.
....:
muhakeme olunmak
....:
hüküm
.....:
hükmetmek
....:
hükmolunmak
....:
yıkamak
Yüksek düşünceler yüksek duygular hepsi endişelerin esiri olmamalıdır.
Yiğit başından devlet ırak değildir.
....
Adliye Nezareti
....
Ticaret Mahkemesi
....
Hukuk Mahkemesi
...:
Ceza Mahkemesi
...:
Bidayet Mahkemesi
....
İstinaf Mahkemesi
...:
mahkeme
...:
mahkeme reisi
....
mahkeme azası
...:
hakim, kadı
...:
müddeî-i umumî
...:
müddeî-i umumî muavini
...:
dava
...:
dava vekili
...:
davacı
Yuvarlanan taş yorsun [yosun] tutmaz.
...:
müdafaa etmek
Takdirin yaptığını tedbir bozamaz.
...:
harekat
...:
içinde
...:
buralı
...:
kalkınız
...:
birazdan
...:
ileri marş
...:
orada, burada
...:
süratli
...:
yanına, yanında
...:
Dur!
...:
onlara
...:
Sağa bak
...:
size
....:
Sola bak
...:
daima
...:
oturunuz
Söyleyene bakma söyletene bak.
...:
tersane
Hiçbir şey iyi veya kötü değildir. Onu iyi veya kötü yapan düşüncedir.
...:
hiç
...:
ne zaman
...:
hiçbir vakit
...:
hepsi
...:
henüz
...:
çabuk
...:
hiçbir kimse
...:
bununla beraber
...:
değil
...:
Defol
...:
hiçbir yerde
....:
mutlaka
...:
çoktan
....:
bu vechile
...:
içeride
....:
yahud
....:
göre (sonra)
....:
aralıkta
....:
kâfi
...:
defaatle
....:
başka, öteki
....:
henüz değil
....:
şimdiden itibaren
....:
nihayet, uç, son
Tevazu sahibini mazhar-ı tazim eder.
İnsanları tahkir etmek hakkına malik olan bir insan yoktur.
Doğru söz acıdır.
...:
işte
...:
ile beraber
...:
karşıya
...:
aşağı
...:
Yangın var
...:
üzerinde
...:
arka, arkada
...:
içeri
...:
sonra
...:
etrafında
...:
evvel zamanda
...:
yukarı
...:
zira, çünkü
...:
daima
...:
o tarafta
...:
öte tarafta
...:
ancak
...:
demek
...:
üstüne, üstünde. üzerinde
...:
daha iyi
...:
asla
...:
önde, önünde
...:
maa'l-memnuniye
...:
üstünde
...:
altına, altında
...:
daha ziyade
...:
Üç şey akla zarar verir: istidad, acele, ihmal.
altında
Değirmene gelen nöbetine kâil olur.
....:
Hey bana bak
...:
öyle
...:
o vakit
...:
o kadar
...:
(.....)
...:
ne kadar
...:
onda
...:
yukarıda
....:
dikkat
...:
elbette
...:
ondan
...:
her ne kadar
....
büsbütün
...:
yukarıdaki
...:
hemen
...:
her yerde
...:
böyledir
....:
ondan başka
...:
buraya
...:
kenar
....:
arasıra
....
şimdi
....:
dışarı
...:
onlar
....:
sizsiniz
...:
önünde
....:
yalnız
...:
önünde
....
onu
....
ona
Oltanız balık tutmadı diye oturub me’yus olmada mana yok
Bazen itiraz kusuru daha ziyade izhar eder.
...:
uyanmak
Kalbin hamiyeti ihata ettiği muhabbetler tayin eder.
...:
usandırmak
Yanlış bildiklerimizi atsak hamule-i dimağiyemiz o kadar hafiflerdi ki.
....
sulamak
...:
potin
...:
çorap
....:
pantolon
....:
yelek
....:
cep
...:
cüzdan
...:
kuşak
...:
elbise
Çayı görmeden bacaklar sığanmaz.
Âlemi idare eden hüsn ü ahlaktır.
...:
küflenmiş
Kuvvet-i hak, hakk-ı kuvvettir.
...:
meram, niyet, maksad
Kasaturasız tüfeğin ağırlığı 4 kilogram
Gılaflı kasatura sıkleti 140 santigram
Kasaturalı tüfek sıkleti 4,5 kilogram
Kasaturasız tüfek tûlu 1,275 milimetre
Kasaturalı tüfek tûlu 1,695 milimetre
Tüfeğin namlusunun tûlu 740 milimetre
Maa-kabza kasatura tûlu 590 milimetre
Kasatura namlusunun tûlu 463 milimetre
Kasatura kabzasının tûlu 127 milimetre
Hakiki merminin sıkleti 27 gram
Yalnız merminin sıkleti 17,7 santigram
Kovanın sıkleti 6 gram
Barutun sıkleti 3 gram
...:
kabza
İtimadsız ne kuvve-i umumiyede ne de efkâr-ı âmme de beka kabildir.
İkbal teveccüh ederse mehasin ve mezâyâyı da beraber getirir
....:
taksim etmek
....:
hesab etmek
....:
beraber gitmek
....:
yetişmek
....:
idare etmek
....:
beğenmek
....:
alıştırmak
....:
evlenmek
....:
kucaklamak
....:
değiştirmek
....:
tecrübe etmek
....:
saklamak
....:
tebşîr etmek
....:
teklif etmek
....:
tartmak
Hile doğruluğa galebe edemez.
....:
eğri
Umûrda ihtiyat gurur ve itimattan evlâdır.
....:
biraz sonra
....:
Allah versin, inşallah
....:
Allah selamet versin
....:
Allaha ısmarladık
....:
Elhamdülillah
....:
Allah aşkına
....:
Vallahi
....:
Çok teşekkür ederim
....:
Yine görüşelim
....:
Tebrik ederim
....:
Başka getir
....:
Başüstüne
....:
Limonata getir
....:
Geldi mi?
....:
Daha gelmedi
....:
batmak
Hayat hayır ile şer arasında boğaz boğaza bir musaraadan ibarettir.
Kanaat servetten evlâdır.
....:
vekil ,vükelâ, nazır
....:
Başvekil
....:
Hariciye Nazırı
....:
Maliye Nazırı
....:
Evkaf Nazırı
....:
Ticaret Nazırı
....:
Dahiliye Nazırı
....:
Adliye Nazırı
....:
Harbiye Nazırı
....:
Bahriye Nazırı
....:
Maarif Nazırı
....:
Nafia Nazırı
....:
Hazine-i Hassa Nazırı
....:
nezaret
....:
Vükela Meclisi
Bir nebze marifet bir çok ilimden değerlidir.
Açık bir tekdir gizli kinden iyidir.
....:
muharebe
....:
muharebe etmek
....:
istihkam yapmak
....:
sulh
....:
sancak
....:
müzakere
....:
mazbata
....:
millet
....:
ders, talim, devlet
....:
havadis
....:
mühlet
....:
imzalamak
....:
memur
....:
reddetmek
....:
hücum, baskın
....:
muahede
Alçağa minnet eden alçaktır.
....:
top
....:
erzak
....:
esnaf
Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.
....:
bilemek
....:
iç donu
....:
patlıcan
....:
kabul etmek
....:
bezelye
....:
kaz
....:
kabak
....:
ördek
....:
patates
....:
bamya
....:
mercimek
....:
(?)
....:
....:
(?)
....:
....:
demir
....:
ıspanak
....:
bakır
....:
domates
....:
kurşun
....:
zahire irsali
....:
kehribar
....:
ucuz
....:
pahalı
....:
nizam
....:
sert
....:
istavroz
....:
yumuşak
....:
tatsız, lezzetsiz
Fikir ekseriya kalbin iğfalâtına mağlub olur.
....:
enginar
Taaccüb cehilden ileri gelir
....:
ipek
....:
yünlü
....:
peşkir
....:
keten
....:
hırka
....:
gömlek
....:
fanila
....:
don
....:
(sözcük yok)
....:
ip
....:
yem
....:
yoğurt
....:
(sözcük yok)
....:
tavuk
....:
ot
....:
arpa
....:
saman
....:
ova
....:
buğday
....:
toprak
....:
yonga
....:
tahta
....:
kireç:
....:
(sözcük yok)
....:
....:
fasulye
karnıbahar
....:
bahane
taş
zerzevat
Çok düşünen fena hazm eyler.
....:
gemici, bahriyeli
Malumat, zekâ gibi hamâkati de tevsî eder.
....:
avlamak
....:
süt
....:
dondurma
....:
peynir
....:
ekşilik
....:
sucuk
....:
zeytin
....:
yetişmek
....:
çekmek
....:
ısmarlamak
....:
çıkmak
....:
teveccüh etmek
....:
haber almak
....:
araba ile gitmek
....:
eksik olmak
....:
içmek
....:
ata binmek
....:
ayırmak
....:
....:
(okunamadı)
....:
oruç tutmak
....:
imam
....:
niyet
....:
minder
....:
sarık
Bir yalandan en aşağı on yalan çıkar.
....:
olsun yegane!
....:
lâzım
Kalbi ile dimağı uzlaştırmak: İşte hikmet-i âmile
....:
düz
....:
limon
....:
portakal
....:
armut
....:
elma
....:
muz
....:
limon
....:
....:
hurma
....:
....:
incir
....:
....:
fındık
....:
kestane
....:
vişne
....:
kiraz
....:
....:
ceviz
....:
muşmula
....:
erik
....:
ayva
....:
dut
....:
mandalina
....:
karpuz
....:
tatlı
....:
....:
ekşi
Tabiata galebe aklımın ermediği fütûhatdandır.
....:
tabya
Kavmimizin Dertleri
Hayat-ı ictimâiyenin fıkdânıdır ki bizde, birinin mesâisinden, fikrinden diğeri bî haber kalır...
Kavmimizi kemiren öyle maddî, manevî hastalıklar var ki bunlardan her biri bir kitaba mevzu
olur.
Zahmet edelim bizden ayrılmış olan milletleri bir parça tedkik edelim. Bunların vatanî,
ictimaî tiyatrolarını okuyalım. Her milletin bir takım dertleri olur. Fakat o dertleri söyleyecek
ashâb-ı kalem, devâlarını bildirecek ictimaiyûn bulunur. Neden bizde yok? Amerika'da halk
içün iktisadî hikâyeler bile yazılmışdır. [Maksad zaten bir iş görmekte değil hilesini bilmekte]
Her bir hikâyenin neticesi bir iktisad dersidir. Fakat bunlar hikaye tarzında yazıldıkları içün
halk bunu okur iken yorulmaz, ciddi bir meselenin verdiği usanç ile sıkılmaz. Üdebâmız,
şuarâmız bu memleketin seviye-i ilmiyesine ihtiyacına, mazisine bir parçacık dikkat etmelidir.
Bugün en ziyade satılan kitablar (Kerem ile Aslı gibi eski halk romanlarıdır. Hatta rağbet-i
âmmeye binâen o eski hikâyeler ahîren yeni bir şekle konarak resimli olarak basıldı. Mekteb
şâkirdanı bile onları okuyorlar. Çünkü bunları okuyanlar bunları anlıyorlar.
Şimdi yeni çıkmış anlaşılmaz bir dil var. Bazı tercüme meraklılarının lisanı işte bu dil. Onunla
yazılan hikayeler, mektublar, romanlar, şiirler, makaleler mümkün değil anlaşılamıyor.
Zaten tesadüf ettiğimiz felâketler gibi şimdi bir de çetrefillik beliyyesi karşısında bulunuyoruz
....:
yarım
Bize öyle geliyor ki bir müddet sonra Türkçeyi anlayan az bulunacak!
Sürâdikattan, ecsam-ı ulviyeden, ruhiyattan, felsefeden, kavaninden, çamların gölgesinden
güllerin renginden ziyade bugün bedenimizi muhafaza kaygusundayız hayalat bizden geçti.
Bir kere cismen terbiye görelim de, maneviyat onu takib etsin. Bir kavim karnını ne kadar iyi
doyurursa onda o kadar metanet, kuvvet görülür, o kadar faaliyat, icraat tevâli eder. Almanlar
bunun şahididir. Bakalım şu içtimaî ve millî dertler hakkında ediblerimiz ne zaman eserler
telif edeceklerdir.
....:
açmak
İnsaf dinin yarısıdır.
....:
biber
....:
tuz
....:
un
....:
bütün
Tarih-i velâdetim
7 Teşrinievvel Sene 1311
1 Cemaziyelevvel Sene 1313
Cumaertesi gecesi
onu çeyrek geçerek
Araç kazasının Serdaroğlu Köyü'nde doğmuşumdur.
Pederim Kastamonu eşrafından Hacı Kasımzâde Bidayet Mahkemesi Başkâtibi müteveffa
Hüseyin Hüsnü bin Hacı Ahmed'dir. Ber-hayat Hafız Ayşe Hanım annemdir. Bir de dâr-ı
dünyada bir hâlam ve bir de dayım vardır.
....:
parmak
....:
akraba
Bu güne kadar mevcudiyet-i ruh delâilinden ne şevk-i tabiinin, ne ihtiyarın, ne de itiyadın
mahiyetleri anlaşılamamıştır; bütün şark ve garb hükeması her birinin birer bahşayiş-i ilahi
olduğunda müttefiktir.
Duygu düşünceye
Düşünce duyguya
Düşünce işe
İş düşünceye
İş duyguya
Duygu işe
Dokunur
....:
bundan evvel
....:
dizmek
Her kavmin hissiyatına tevafuk eden bir şiir olduğu gibi istidad-ı zekâsına mülâyim gelen bir
felsefe de vardır ki tarih-i medeniyette bir nevi mihver-i dimâgî teşkîl eder ki diğer mezâhib-i
hikmet o felsefe etrafında gâh uzaklaşarak gâh yaklaşarak döner ve hiç bir akıl ve milleti
bütün bütün ondan mehcûr edemez.
Hayat bir âlet-i ilm ü irfandır.
Bir yalan değil, bir kazâ değil bir vazifedir. Fakat lâ-yenkati‘ teceddüd eden bir vazifedir.
Mâye-i hayatı bozulmayan istihkar-ı hayat edemez.
Kant insanı hayat ve harekâtının âmiri olmak üzere gösteriyor: Sükût edersen nefsini mes’ul
et. Aldandınsa kabahat sendedir. Fakr ü acz içinde isen, demek ki. kavî ve zengin olmak içün
bir şey yapmamışsın...
(3)
Meşihat'ten verilen meviza programı
Ramazan:1332
Vücud ve vahdet-i barî, Sıdk-ı Nebevî, Cenâb-ı Risalet-penahî, din ve imanın menafii ve din
ve imanın menafi-i dünyeviye ve uhreviyesiyle fevâid-i ictimaiyesi, akâid-i sahiha.
Din-i İslâm bir din-i fıtrîdir. İslâm'da kaza ve kader ve tevekkülün hakikati ve uhuvvet-i
diniye, umlat-ı mefrûza, savm, hacc, zekât, (....) esrar ve hikmetleri
Sekerâtın, kumarın, lehv ü lubiyatın, katil ve nefsin(?), intiharın, gasbın, sirkatın haramiyeti,
esrar ve hikmetleri
İttihad ve vifakın menâfii, iftirak ve nifakın mefasıdı, sıdk ve istikamet-i say ü amelin, nazar-ı
şer‘de mevkii, ticaretin nazar-ı şer‘de mergûbiyeti atâletin se’yiat ve mazarrâtı adalet,
zulümden mücanebet, teavün, meşveret, tesettür (silinmiş) ve havfu'llah, tövbe ve şerait
kabulü
[Dersaadet'ten Berlin'e uzanan yolun haritası]
Kapak

Benzer belgeler