Eski bayramlar, yeni siyaset - İletişim Fakültesi
Transkript
Eski bayramlar, yeni siyaset - İletişim Fakültesi
Gazeteciliğe farklı bir bakış .tr eu.edu i . o y d a r Her haber kuruluşu kendi görüşüne göre “suçlu” ve “suçsuz” tanımları yapmakta. Tam bu noktada gazeteciliğe yeni bir bakış açısı geliyor: Barış Gazeteciliği. Geleneksel gazetecilik savaş gazeteciliğidir çünkü medyada savaş iş yapar. Barış Gazeteciliği ise tirajı değil toplum adına çalışmayı hedefler > 10. sayfada Aralık2012 Sayı31 Ünivers Körfez müjdesi İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi univers.ieu.edu.tr Eski bayramlar, yeni siyaset İzmir Körfez’i 2-3 sene içinde temizlenecek, İzmirli körfezde denize girecek. Temizleme çalışmalarının aralıksız sürdüğü körfez, hem hayat bulacak hem de hayat verecek. > 3. sayfada Hatırlama vakti Unutulan lösemili çocuklar “Lösemili Çocuklar Haftası”nda düzenlenen etkinliklerle hatırlandı. > 11. sayfada İzmir’den rekor İzmir Atatürk için rekor kırdı, sıradışı bir işe imza attı. Cumhuriyetin kurucusu, 2 bin 400 kişiden oluşan dev portreyle anıldı. > 13. sayfada İki teker üstünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak isteyen sıradan vatandaşın karşılaştığı devlet otoritesi günlerce tartışıldı. Acaba üzerinde durulması gereken asıl konu, vatandaşların siyasi partilerin ya da örgütlerin malzemesi olması mıdır yoksa ‘demokratik’ ülkemizde bayramlarımızı polis engeli olmadan özgürce kutlayamamamız mıdır? Bu kapsamda > 8-9. sayfada geçmiş Nevruz (Newroz) ve 1 Mayıs kutlamalarını hatırlatmakta fayda var İzmir Bisiklet Derneği ve Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliğiyle iki tekerlek Urla - Çiğli arasında güvenle pedallayacak. > 14. sayfada Ödül mü, ceza mı? Sokakların sahipleri ABD ‘Obama’ dedi Ampute sevindirdi Nüfusu 750 binin üstünde olan 13 ile büyükşehir statüsü verilecek olması tartışmaları da beraberinde getirdi. Yasa tasarısı, olumlu yönlerinin yanı sıra halka ve yerel idarelere getireceği ekonomik yükle iktidar ve muhalefeti karşı karşıya getirdi. > 4. sayfada Türkiye’nin en büyük sorunlarından biridir evsizlik. Sayıları hızla artan bu insanlar ailevi, ekonomik ya da ruhsal nedenlerden dolayı sokağa düşüyor. Peki kim bu insanlar? Neden sokaklarda yaşıyor ve kim onlara yardım elini uzatıp sahip çıkacak? > 5. sayfada Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı, rakibi Mitt Romney’i geride bırakan Barack Hussein Obama oldu. Obama 332 seçici delegeye ulaşırken, Romney 206 delegede kaldı. Demokrat lider 4 yıl daha ülkenin başında. > 7. sayfada 2014 Dünya Kupası Eleme Maçlar’ında A Milli Futbol Takımı’nın aldığı başarısız sonuçlar, Ampute Futbol Milli Takımı’nın başarısının önüne geçti. Ampute Futbol Milli Takımı, bütün imkansızlıklara rağmen yakaladığı başarıyla gönülleri fethetti. > 15. sayfada İEÜ öğrencilerine sorduk: Kimi, neden, nasıl protesto ederdiniz? Bülent Arınç, Firuz Catering, Ali Ağaoğlu ve çeşitli ilginç cevaplar aldık. > 16. sayfada Ünivers’in bu sayısında Şehir2-3|Gündem4-6|Dünya7|Dosya8-9|Medya10 |Sağlık11|KültürSanat12-13|Spor14-15 2 şehir Aralık2012 Sayı31 Körfez yeniden hayat buluyor Körfezin eski günlerine dönmesi için başlatılan çalışmalarda tüm İzmir seferber oldu. İzmirlilerin hayalini, eski günlerde olduğu gibi yeniden yüzülebilir bir Körfez süslüyor Umut Emre Çınar Y apılacak harcamalarla Körfez’in kirlilikten sığlaşan su yolu derinleştirilecek, yeni nesil derin su gemileri olacak ve dileyen herkes burada denize girebilecek. İzmir Körfezi’nin ekolojik sistemini artıracak olan projeyle ilgili ayrıntıları anlatan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, ‘’Bu kanal açılacak, su sirkülasyonu hareketlenecek. İki kanal birbirini destekleyecek, 2-3 sene içinde canlılık artacak ve yüzülebilir bir körfeze ulaşacağız. En büyük mirasım yüzülebilir körfez olacak” dedi. İzmir Körfezi’nin kurtarılmasıyla ilgili proje için kolları sıvayan T.C Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, İzmir’in Türkiye’nin en özgün deniz kentlerinden biri olduğunu belirterek, “Ancak yıllardır İzmir bu potansiyelini layıkıyla değerlendiremedi. Öncelikle şehrimize bir deniz şehri olduğu kimliğini hatırlatmayı borç biliyoruz. Bu ise ancak denize yatırım yaparak olur” dedi. Yıldırım İzmirli kimliğinin Akdenizli kimliğinden bağımsız düşünülemeyeceğini, hayatın her alanında İzmir’in örnek bir kent yapılmasının yolunun büyük ölçüde denizci kimliğini hatırlamaktan geçtiğini belirterek; “Türkiye’nin batıya açılan kapısı İzmir’i Akdeniz’in çekim merkezi olan; ticaret, kültür ve turizm metropollerinden biri yapmaya kararlıyız. ‘Kentimiz kendimizdir’ ilkesinden hareket ediyoruz. Kentli olma bilincinin o kente hizmetten geçtiğini biliyoruz ve ona göre hareket ediyoruz.” açıklamasında bulundu. Körfez balıkla dolacak Projeyle İzmir Körfezi’nde tekrar balık çeşitliliği ve sayısı artacak. Hatta balıkçılığın artmasının yanı sıra amatör ve profesyonel su sporları ile yatçılık gelişecek. Bu proje ile İzmir halkının Körfez’le buluşması sağlanacak. Ayrıca, İzmir Limanı Rehabilitasyonu ile liman kapasitesi üç katına çıkarılacak. Liman dünyanın ilk 50, Avrupa’nın ise ilk 20 konteyner limanı arasında yer alacak. Nerede ne yapılıyor? Körfez’e hayat öpücüğü İZSU, Körfez’in kuzey aksında -8 metre derinliğe ulaşacak kadar yaklaşık 13 kilometre uzunluğunda, 250 metre genişliğinde (Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Deresi açıklarından Tuzla kıyı hattına kadar olan bölümde) bir sirkülasyon kanalı açacak. Orta körfezden gelen su, böylelikle güney körfeze girecek ve kuzeyden döngü ile çıkarak körfeze temiz su girdisini artıracak. Sağlanacak sirkülasyon körfezdeki ekolojik kalitenin korunmasını ve iyileştirilmesini sağlayacak. Saatte 800 ton çamur çıkarılacak İzmir Büyükşehir Belediyesi, Körfez’e akan dere ağızlarının temizlenmesi, Körfez’in kuzeyinde bir sirkülasyon kanalı açılması ve Körfez tabanındaki malzemelerin temizlenmesi için 9.3 milyon liralık yatırımla kazıcı-emici ve destek tipi olmak üzere iki yeni gemi aldı. İzmir Körfezi’nde hizmet vermeye başlayan gemiler, 14 metre derinliği tarayabiliyor ve saatte 800 ton çamuru 1-2 kilometre uzaklığa aktarabiliyor. Çamur tarım toprağı olacak ‘Çamur Çürütme ve Kurutma VTesisi’yle Türkiye’nin en önemli çevre projelerinden birine daha imza atılacak. Yaklaşık 61.5 milyon liraya mal olacak tesiste Çiğli’nin yanı sıra Aliağa, Foça, Menemen, Kemalpaşa, Güneybatı, Urla, Seferihisar, Ayrancılar-Yazıbaşı, Torbalı, Havza ve Bayındır atıksu arıtma tesisleriyle 2013 yılında hizmete girecek. Doğanbey-Ürkmez ve Özdere-Gümüldür atıksu arıtma tesislerinde oluşan arıtma çamurları da bertaraf edilecek. Tesis hizmete girdiğinde diğer arıtma tesisleriyle birlikte günlük 800 tona ulaşan çamur miktarı yaklaşık 6 kat azaltılarak 120 tona düşürülecek. Ayrıca yüzde 90 oranında kurutulmuş hale getirilen çamurlar ‘toprak iyileştirici’ olarak yeşil alanlarda, arazi rehabilitasyonunda ve tarım alanlarında ya da ek yakıt olarak çimento fabrikalarında kullanılabilecek. Teleferik sonunda açılıyor Can güvenliği olmadığı gerekçesiyle 2007 yılında kapatılan Balçova Teleferik Tesisleri’nin ihalesi sonuçlandı. Balçova’daki Teleferik Tesisleri ihalesini, uzun ve yorucu bir maratonun ardından Sistem Teleferik Montajı (STM) ve Turizm A.Ş kazandı Umut Emre Çınar B alçova Teleferik Tesisleri’nin Yenilenmesi Yapım ihalesinde Ankara 14. İdare Mahkemesi’nin, Kamu İhale Kurumu (KİK) Şubat 2012 tarihinde almış olduğu ‘iptal’ kararını durdurmasının ardından; KİK, Büyükşehir Belediyesi’ne ‘mahkeme kararını uygula’ talimatı verdi. Bunun üzerine Büyükşehir Belediyesi, 7 Nisan’da tekliflerini aldığı dördüncü ve son ihaleyi iptal etti. Ardından da mahkeme kararı doğrultusunda Büyükşehir Belediyesi, STM firmasını sözleşme imzalamaya davet etti. Herhangi bir pürüz çıkmaması halinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile STM sözleşme imzalayacak ve ‘can güvenliği’ olmadığı gerekçesiyle kapatılan teleferik beş yıl aradan sonra tekrar hizmete açılacak. İzmir Balçova Teleferik’den bir görünüm tekrar hayata geçmesini, hizmete “Balçovamızın değerlerinden sunulmasını arzu ediyoruz bunun için Büyükşehir Belediyemiz biri” Konu hakkında görüşlerini yoğun mesai yapıyor ve çaba aldığımız Balçova Belediye harcıyor. Ancak bazen mevzuatlar, Başkanı Mehmet Ali Çalkaya yapılacak güzel şeylerin önünde şunları söyledi; “Teleferik engel olabiliyor.”diye belirtti. Tüm Balçovamızın sembolü, en İzmirlileri Teleferik’in açılışına güzel değerlerinden biri ve aynı davet eden Çalkaya; “ Çok büyük zamanda belediyemizin logosunu bir aksilik olmazsa önümüzdeki oluşturmakta. Biz bu değerin yaz İzmir’imizin muhteşem manzarasını teleferikten izleyebileceğiz tüm İzmirlileri bekliyoruz.”dedi. Saatte 2 bin 400 kişiye iniş çıkış imkanı Balçova Teleferik Tesislerine yeni kurulacak sistemle daha önce saatte 400 kişi olan iniş çıkış kapasitesi saatte 2 bin 400 kişiye çıkarılacak. Böylece toplam 300 bin olan yıllık taşıma kapasitesi 500-600 bin kişiye yükselecek. Eski yolcu kabinleri yerine yeni ve kapasitesi artırılmış kabinler yapılacak. Yeni teleferik hattında, otomasyon sistemi sayesinde halat çıktığında kabinler otomatik olarak duracak ve anında müdahale söz konusu olabilecek. Çalışmaların bir yıl içerisinde tamamlanmış olması bekleniyor. şehir Aralık2012 Sayı31 3 İzmir kültürel mirasına sahip çıkıyor mu? Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış zengin bir kültür mirasına sahip olan İzmir, bu değerlere yeteri kadar sahip çıkabiliyor mu? Son zamanlarda İzmir’e gelen sayısız turist, zaman sıkıntısı yaşadığı için sadece bir kaç müze ve tarihi yer gezip İzmir’i yüzeysel olarak tanıyabiliyor. Bunun bir başka sebebi ise İzmir’in değerlerinin yeterince korunmaması ve ziyaretçilere sunulamaması Ece Yekenkınrul K ruvaziyer turizminde İzmir, her yıl bir önceki yıldan daha fazla turisti ağırlıyor. Gemipersoneli.com sitesinden alınan bilgiye göre, 2011 yılının Haziran ayında Alsancak Limanı’na 46.105 ziyaretçi geldi. 2012 yılında ise bu rakam 57.829’a yükseldi. Bu yıl kruvaziyer turizminde altın yılını yaşayan İzmir’de öyle günler oldu ki aynı gün içerisinde dört kruvaziyer gemiyle şehre 13 bin 600 kişi indirildi. Genel olarak inen turist sayısının bu yıl içinde 650 bine ulaşılacağı tahmin ediliyor. Ancak şehre gelen turistler, İzmir’de günü birlik bulunup, çok kısa sürede gidebildikleri yerleri ziyaret edip, tekrardan gemiye geri dönüyor. Alsancak Limanı’nda soluk alan kruvaziyerdeki turistin kısıtlı zamanından dolayı uzak yerlere gidememesi, Alsancak çevresindeki yerlerin en güzel şekilde sunulması gerekliliğini arttırıyor. İzmir’de yeterli kültürel altyapı olmasına rağmen gelen turistlerin gezeceği yerlerin tanıtımı ve bu yerlerin bakımı yeterli mi? İzmir çok zengin bir kültürel mirasa ev sahipliği yapıyor. Bu mirasın sunulduğu yerlerin başlıcaları, Konak’taki Arkeoloji, Etnografya, Devlet Resim ve Heykel Müzeleri; 1.Kordon’daki Atatürk Müzesi, Kadifekale, Kızlarağası Hanı ve Asansör Kulesi. Müzeler, Hanlar, Asansör ve diğerleri Öncelikle 1.Kordon’da bulunan Atatürk Müzesi, onca apartmanın arasına sıkışmış, zamanında Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir’e her geldiğinde kaldığı iki katlı bir binadır. Şu an, üzerinde küçük harflerle yazılmış ‘Atatürk Müzesi’ yazısı, görsel olarak dikkat çekmemekle beraber, turistlerin de çok fazla uğrak yeri değil. Müze olarak, İzmir Mask Müzesi ve Oyuncak müzesi bakımlı ve temiz olup genellikle çocukların uğradığı müzelerdir. İzmir’deki hanların en büyüğü olan Kızlar Ağası, Hacı Beşir Ağa tarafından, 1598 yılında yaptırılmış ve mimarisi bakımından tektir. 1993 yılında restore edilerek günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmete girmiş olan Han, içerisinde halılar, kıyafetler, el yapımı ürünler ve hanın ortasındaki çay bahçesiyle tam bir tarihi esinti yaşatıyor. Han’ın alt katındaki dükkanlar, rengarenk ve dolu dolu olmasına rağmen, üst katındaki sönüklüğün sebebi hakkında han esnafıyla konuştuk. Dükkan sahipleri, Han’a kira ödediklerini fakat çok fazla ilgi çekmemesi üzerine, buradaki dükkanların çoğunun bir süre sonra kapatıldığını söyledi. Bu kadar kalabalık olan bir yerin bu denli bir sorunla karşı karşıya olması, değerlerin değer görmemesi konusunda düşünmemize yol açtı. Tarihi İzmir Asansörü de turistlerin ilgi odağı olan bir yer. Mithatpaşa Caddesi ile Halilrıfatpaşa Caddesi’nin arasında bulunan Asansör Kulesi, 1907 yılında Musevi bir iş adamı tarafından yaptırılıp, günümüzde eğlence, kültür ve dinlence mekanı olarak kullanılıyor. Asıl önemli olan, tarihi değerleriyle ön plana çıkan ve İzmir’in simgesi olan Saat Kulesi’ nin gördüğü muamele. İzmir Saat Kulesi’ndeki şaşırtıcı olay İzmir Saat Kulesi, 1901’de Sadrazam Mehmet Said Paşa tarafından yaptırılıp, üzerindeki saat ise Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilmiştir. Kuzey Afrika temasından esinlenen Saat’te, Kule’nin üzerindeki Osmanlı tuğrası ve Osmanlı’ya ait işaretler daha sonra, sanatın genç cumhuriyet ile başladığı mesajını vermek için kaldırılmıştır. Yapısı ve dikkat çekiciliği yönünden Kule, İzmir’in simgesi haline gelmiştir. Ne yazık ki günümüzde bu yapının çeşme başları çalındı. Bunun ardından, geçen seneki bir hırsızlıkla onca kameranın olduğu bölgede kubbelerin üzerindeki ‘alem’ adı verilen üç tarihi figür de çalındı. İzmir’in tarihi figürüne yapılan bu hırsızlık, değere sahip çıkılmadığının en güçlü örneği. Değerlerin ön plana çıkması şart Turizm gücünün günden güne arttığı İzmir’de gelen turistlerin çalınan, yağmalanan veya tanıtımı gerektiğince yapılmayan yapıtları görmeleri ve bazılarının farkında bile olmamaları sadece İzmir için değil, Türkiye için bir sorun. İzmir’e kısıtlı zamanlarda karaya ayak basan turistlerin haricinde, buraya konaklama amaçlı gelen turistler, kendi ülkelerindeki yapıtlar gibi değer görüp görmediğini hemen anlayabilir. Kısa zamanlı ya da günübirlik gelen turistler için geniş çaplı bir tanıtımın ve restorasyonun yapılması şart. İzmir’in değerleri ne kadar değer gösteriliyormuş gibi görünse de karşılaşılan bazı durumlar ve gerekli yapıtların ön plana çıkmaması, tarihi değerlerimizin değeri hakkında bir soru işareti. Saat kulesinde çalınan musluk başları ve alem’ler, Fotoğraf: Ece Yekenkınrul Batı’nın Zeugma’sı, İzmir’in Belkıs’ı İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde sondaj kazısı esnasında bulunan arkeolojik kent, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı harekete geçirdi Serdar Yündem K ültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, “Dünyanın ilgisini çekecek müjde” olarak ifade ettiği bin 700 yıllık arkeolojik kent için kurtarma çalışması başlatıldı. Batı’nın Zeugması olarak nitelendirilen kent için basın açıklamasında bulunan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü, “Mozaikler, günümüzde göremeyeceğiniz hayvan ve bitki türleri ile bezeli. Anadolu Parsı’ndan, Anadolu Kaplanı’na, keklikten tavşana kadar çeşitli hayvan türlerini işlemişler. Renk olarak da tamamen doğal taşlarla bezenmiş. Kırmızı, mavi ve yeşilin birçok tonuna rastlayabiliyorsunuz. Bölgede çok zengin bir arkeolojik yapılaşma var.” dedi. Süslü, arkeolojik emarelere rastlanmasından dolayı 1 Ekim’den itibaren bilimsel kazı çalışmasına başlandığını ve Milattan Sonra 4. yüzyıla ait kültür katmanının bulunduğunu ifade etti. olmaları gerektiğini vurgulayan Süslü, “Kaçak kazı yapan bu beyefendiler, hanımefendiler şunu bilmeliler ki, ihbar sonucu biz bu eserlerle ilgili fazlasıyla ödeme yapıyoruz. Vatandaşlık görevlerini yapıp kaçak ve bilimden uzak kazılara engel olsunlar” dedi. Kaçak kazılara dikkat Tarihi süreçte Bizans Dönemine denk düşen kentin alanı 550 metrekare olarak kaydedildi. Ayrıca bir villa kompleksine ait 105 santimetrelik duvar yapıları, su kanalları ve 11 odanın yer aldığı açıklandı. Kente ait detaylı bilgiler ise devam eden kazı sonuçları sonrasında ortaya çıkacak. Arkeolojik eserlerin bulunmasında en büyük sıkıntının kaçak kazılar olduğunu belirten Süslü, bu yolla bulunan tarihi değerlerin düşük fiyatlarda yurtdışına satıldığını ve daha sonra bu eserlerin iadesi için büyük problemler yaşandığını söyledi. Vatandaşların daha duyarlı Kent, Bizans döneminden kalma 4 gündem Aralık2012 Sayı31 13 yeni büyükşehir geliyor 13 ilin Büyükşehir statüsüne geçirilmesi ve bu illere ait köy ve beldelerin Büyükşehir sınırları içine dahil edilmesine yönelik yasa tasarısı TBMM’de kabul edildi. ‘Büyükşehirler Yasası’ olarak da bilinen düzenlemeye başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere birçok kesimden tepki geldi Kaynak: reclaimistanbul.com Gül Tanyer Hasan Rençber C umhurbaşkanına sunulan yasa metnine göre Büyükşehir olması beklenen iller; Aydın, Denizli, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Balıkesir, Van, Manisa, Hatay, Malatya ve Mardin. Büyükşehir olacak illerin yanı sıra Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırı olarak belirlenecek. Bu illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği sona erecek, köyler mahalle olacak, İZELMAN’da grev Hükümet ile muhalefet partilerine ait belediyeler arasındaki siyasi çekişmeler yaşandığı iddiaları İzmir’de yaşanan bir başka olay ile tekrar gündeme geldi. İzmir’de ESHOT’un hizmet alım ihalesinde bir şirketin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kendi şirketi İZELMAN’dan daha düşük vermesi, İZELMAN’da görevli 3 bin şoförü işini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya getirdi. Başkan Kocaoğlu yaptığı açıklamada “Ben belediye olarak, yüzde 100 kendi şirketimiz olan İZELMAN’a ihale veremiyorum, taşeronla yarışmak zorunda kalıyorum” diyerek uygulanmakta olan ihale yasasını eleştirdi. Öte yandan, İZELMAN’a bağlı olarak ESHOT bünyesinde görev yapan şoförler, hizmet alımı ihalesinde ortaya belediyeler ise mahalleleriyle birlikte bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılacak. Birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütünün tepki gösterdiği yasa metni meclisteki görüşmeler sırasında da sert tartışmalara sebep oldu. Liderler yasa metni kabul edildikten sonra dahi birbirlerine gönderme yapmaya devam etti. Erdoğan: “Bu iş bitti” Muhalefet partilerinin tüm çabalarına karşın, Büyükşehir Belediyeler Kanunu’nun Meclis’ten geçtiğini hatırlatan Erdoğan, “Bizim önümüzü kesmek için ellerinden geleni yaptılar. Dedik ki ‘boşuna uğraşmayın, gece demeden, gündüz demeden çalışacağız ve büyükşehir belediyeler yasasını çıkan krizi protesto etmek amacıyla eylemler düzenledi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın düzenlediği yürüyüşle başlayan eylem, Basmane Meydanı’ndan başladı. Yoğun bir katılımla gerçekleşen eylemde işçiler, Fevzipaşa Bulvarı üzerinden Konak Meydanı’na kadar yürüdü. Ardından Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde basın açıklaması yapan Genel İş Sendikası Genel Başkanı Erol Ekici, “Bugün burada işçi simsarı şirketlerin göz koydukları, soframızdaki ekmeğimizi, çocuklarımızın geleceğini yani alınterimizi savunmak için bir araya geldik.” diye konuştu. İZELMAN işçilerinin protestolarının bir sonraki adımı ise, için tek tip kıyafetlerini çıkarıp, sivil kıyafet ve DİSK Genel-İş sendikası şapkasıyla sefere çıkaracağız’ Hatta kavga gürültüye bile vardılar. Ne oldu? Sonunda Büyükşehir Belediyeler Kanunu Meclis’ten geçti. Milletin kürsüsünü işgalden, sözlü ve fiili saldırıya kadar her yola başvurdular ama sonunda bu iş bitti.” dedi. Kılıçdaroğlu: “Ak Parti’ye oy verirseniz sonunuz budur” CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun mecliste kabulünün ardından yaptığı açıklamada, “Belediyesi kapatılan belde sakinlerine sesleniyorum; Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy verirseniz sonunuz budur. CHP’ye oy verir, iktidar yaparsanız. O belediyelerin tamamını yeniden açacağım” dedi. çıkmaları oldu. İş durdurma veya yavaşlatma yerine, halkı mağdur etmemek için tepkilerini böyle gösterme yolunu seçtiklerini söyleyen şoförler, böylece sorunlarını halka da daha rahat anlatabildiklerini ifade ettiler. Sorun çözüldü gibi Komisyonun ihaleyi en düşük teklifi veren taraf olan İdeal Ortak Girişimi’nin belge ve yeterliliklerinde eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle tekrar İZELMAN’a verilmesiyle, sorun şimdilik de olsa çözülmüş görünüyor. Hakkında, hükümet ile organik bağları olduğu ve bazı ortaklarının Deniz Feneri e.v. davasından tutuklu bulundukları iddia edilen İdeal Ortak Girişimi, konuyu yargı ve Kamu İhale Kurumu’na taşımakta kararlı olduğunu belirtti. Yeni yasayla gelen zorluklar Büyükşehir belediyesi sisteminin genişletilmesi ve il sınırının büyükşehir sınırı olmasıyla birlikte hizmette bazı problemlerin çıkacağına işaret ediliyor. Uzmanlara göre, beldelere ve köylere il özel idareleri hizmet ettiği için büyükşehir sınırının il mülki sınır olmasıyla birlikte o ilin tüm sorumluluğu büyükşehir belediyesinde olacak. Bu durumda il özel idarelerine gerek kalmayacak. Fakat il özel idaresinin görevleri arasında köy yerleşim alanlarına su, yol, imar, kanalizasyon, ağaçlandırma, park gibi ihtiyaçları giderme sorumlulukları var. Büyükşehir belediyesinin mülki sınır olmasıyla birlikte il bazında her yere yetişemeyeceği için hizmet kalitesi düşecek, coğrafi alan genişliğinden dolayı hizmet sunumu için yeni örgütlenmeler olacak ve bu da maliyetleri iyice arttıracak. Büyükşehir, sunulan hizmetten kırsal alanı da dahil edeceği için maliyet artacak, su fiyatları, çevre temizlik vergisi gibi daha pahalı vergiler ortaya çıkacak. Ayrıca, en önemli noktalardan biri de büyükşehir belediyesi kanalizasyon, itfaiye, ulaşım, çöp ayrıştırma ve ayıklama imar denetimi gibi olayları yerine getiriyor. Büyükşehir belediyesinin sınırı mülki sınır olmasıyla birlikte bu hizmetlerin zamanında, verimli etkili ve süratli olması biraz zor olacaktır. İstanbul ve Kocaeli’nin sınırı aynı zamanda büyükşehir sınırı olması ve birbirlerine yakın oldukları için sorun yaratmamıştır ancak yeni kurulacak büyükşehirlerde hizmet zorluğu ortaya çıkacak. Bu durumda belediyede çalışan insanların bir kısmı başka yerlere tayin olacak, maddi ve manevi zorluklar yaşayacak ayrıca sosyal ve kültürel bazı değişiklikler olacak. İnsanlar alıştıkları düzenin dışında istemedikleri bir düzende yaşamak zorunda kalacaklar. Daha fazla vergi ödeyip daha az hizmet alacaklar. Ege’de durum nasıl? Ege Bölgesi’nde Aydın, Balıkesir, Denizli, Manisa, Muğla büyükşehir olacak iller arasında yer alıyor. Bu illerdeki 294 belde belediyesinin 162’si kapatılacak. İdari varlığı sona eren belde belediyeleri ilçelerin belediyelerine bağlanacak ve beldelerde kurulacak kurumlar aracılığıyla bu yerlere hizmet götürülecek. Büyükşehir Yasası’nın bir diğer alt başlığı olan “Bütünşehir” düzenlemesi ile de İzmir’deki 14 ilçenin mülki sınırları içinde belde ve köylerin tüzel kişiliği sona eriyor. İzmir’in idari yapısında köklü değişikliklere yol açacak yeni tasarı hakkında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu yaptığı açıklamada, “Yeni Foça ve Birgi gibi tarihi ve turistik potansiyele sahip beldelerdeki belediyelerin kapatılmasının yanlış olacağına dikkat çekti. Başkan Kocaoğlu, sözlerine ‘Bütün iktidarlar ipi kendi elinde tutmak ister. Yerelleşiyoruz diye hep Türkiye’de yerel yönetimlere görev verildi. Ama yetki verilmedi. Bu da yerelleşme zaafiyeti getirdi. Devleti temsilen vali olur, olmaz; o bizim devlet sistemimizin bir sonucudur. Ama vali ve vali yardımcısının koordinasyonunda İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri izlenecek, onların yatırımları gözden geçirilecek, ‘şu gerekli, bu gereksiz’ denilecekse, belediye başkanlığının hiçbir anlamı yoktur. Belediye Başkanı yerel yöneticidir’ şeklinde devam etti. gündem Aralık2012 Sayı31 5 “Güneş kaybolduğu zaman, gölge de kaybolur” Evsizler denince ilk akla gelen, barınacak yeri olmayan, hayatın zorluklarına tek başına göğüs geren ve tüm bu zorlukların yanı sıra toplum tarafından dışlanan insanlardır. Ancak günümüzde bu anlamdan daha çok, bir yaşam tarzını ifade etmeye başladı Eray Gökçe Uysal Varol E vsiz insanlar, çoğu zaman parklarda ve bankamatiklerde yatarlar. Evleri olan insanlar evlerine çekildikten sonra şehir onlarındır. Karton kutuları ve süngerleri yatak olarak kullanırlar. Yılın tamamında açlık ve hastalık ile boğuşur, hiçbir sosyal güvenceleri olmadığı için zorunlu olarak hastalığın geçmesini beklerler. Aslında her zaman açlık ve hastalıkla karşı karşıya olduklarından dolayı sosyal güvencelerinin olması da birşey ifade etmiyor. Evsiz insanların birçoğu alkol kullanıyor fakat düşünüldüğü gibi onları sokaklarda yaşamaya mahkum eden tek sebep alkol değil. Alkol kullanma sebepleri, bağımlı olmalarından öte, alkolün soğuk havalarda üşüme hissini engellemesi. Çoğunlukla bu insanlar hayatlarını, çevre halkın verdiği para ya da yiyeceklerle devam ettirebiliyorlar. Bunun yanı sıra, çalışan evsiz insanlar da var. Her birinin farklı, acıklı ve çok etkileyici hayat hikayeleri var. Biz, günümüz problemi ve toplumun kanayan yarası olan bu konu hakkında sizleri bilgilendirmek için bu insanlara kulak verdik. Nesim Kantarcıoğlu Röportaj yaptığımız Nesim Kantarcıoğlu yani bilinen adıyla Kepçekulak Ahmet bize yaşadığı sıkıntılara ve neden sokakta yaşadığına kadar pek çok şeyi aktardı. “Düşünün ki, herşeye sahipsiniz, hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Mesela Ayvalık’ta bir inşaat firmasında çalışıyordum ve emrim altında çalışan 30 işçi bile vardı. Ama hayat insanı öyle bir yere getiriyor ki şu an sokakta yaşıyorum. Bundan tam 16 yıl önce eşim, çocuklarım ve bir evim vardı. Her şey yolundaydı ve mutlu bir yaşantımız vardı. Fakat hiç beklemediğim insanlardan öyle şeyler gördüm ki, herşeyimi bir anda kaybettim ve hayat beni bulunduğum bu noktaya itti. Eşimle bazı anlaşmazlıklardan dolayı ayrıldık ve evi terk Fotoğraf: Uysal Varol “Bir gün karşılaştığım bir olayı anlatayım. Çorba vermişlerdi bana ve hepsini bitirememiştim. Uyandığımda yarım tabak çorbamın bile çalındığını gördükten sonra halimin o kadar acınası olmadığını anladım ve halime şükretmeye ettim. Acıyı hiç tatmamış bir başladım. Sağolsun bazı esnaflar insanın ağzına acı biber sürerseniz bana geçici olarak kalacak yer acının ne olduğunu bilir. Sokakta ayarladı. Örneğin kahvehaneyi yaşayan insanın da halini sokakta işleten kişi, çok soğuk zamanlarda yaşayan insan bilir.” geceleri dükkanında uyumama izin verdi ama bu tabiki geçici “Evden ayrıldığımda yanıma bir çözümdü. Yemek ihtiyacımı mahallede beni tanıyan insanaldığım tek şey ceketimdi” “Sokakta yaşamaya ilk başladığım lardan karşılıyorum. Ellerinden gün ocak ayıydı ve kar yağıyordu. geldiğince bana yemek getiriyorlar. Üzerimde sadece ceketim vardı Tuvalet ihtiyacımı da esnaf dükve Çarşı kanlarından Fırını’ karşılıyorum. İnsan hayatı sonbaharda nın orada Banyo ise karrüzgarın önünde duran bir çardak şılaştığım en yaprak gibidir. Rüzgar nereye gibi bir büyük sorun. savurursa oraya gider, tersine şey vardı. Çünkü bekar dönemez. Çünkü arkasındaki Yağmur bir adamı rüzgar müsaade etmez buna, yağsa bile kimse evine bana etmediği gibi.” korunma götürüp banimkanım yo yapmasına yoktu. Düşünün öyle acı şeyler izin vermez ama sağolsunlar beni yaşamışım ki o gün üzerime yarım tanıyan ve bana güvenen bazı ailesantim kar yağmış ve azıcık bile ler bu konuda bana çok yardımcı üşümemişim. Sokakta kalmaya oluyorlar.” başladığım ilk gün alkolle tanıştım. Tamamen yıkıntı içindesiniz “Hiçbir sosyal güvencem ama tüm ağır hava şartlarına yok” rağmen sokakta kalıyorsunuz. “En büyük sorunlarımdan biri İnanır mısınız nerede kaldım? Bir hastalık. Hastalandığım zamanalışveriş merkezinin havalandırma larda hastaneye gidip bakılma gibi pervaneleri vardı ve 15 dakikada bir şansım olmuyor. Kılık kıyafeti bir sıcak hava üflüyordu. Yüzüm de çevremdeki insanlar veriyor. pervanelere dönük aylarca yattım. Yine de bazı zamanlar gündelik işDaha sonra bir parkta kalmaya lerde çalışıp yaşamımı sürdürmeye başladım. Orası benim evimdi ve çalışıyorum. Düşünün, iki oğlum oradaki birinci bank benim oturvar ve büyük oğlumu o evden ma odam, ikinci bank salonum, ayrıldığım günden beri küçük üçüncü bank ise yatak odam oldu. oğlumu da uzun zamandır görİnsanların önünden geçme cesareti müyorum. Ben sokakta ne zaman bile gösteremediği yerlerde ben oğluyla gezen bir baba görsem hep kaldım.” kahrımdan ölüyorum. Daha önce intihar etmeyi düşünmedim mi “Yarım tabak çorbamı bile evet düşündüm. Fakat mücadele edeceksin ve ben herşeye rağmen çaldılar” yaşamın güzel olduğuna inanıyorum. Çevre halkı tarafından çok sevilen biriyim ve kimse beni sokakta yaşıyorum diye dışlamaz. Son olarak şunu söyleyebilirim ki insan hayatı sonbaharda rüzgarın önünde bir yaprak gibidir. Rüzgar nereye savurursa oraya gider, tersine dönemez. Çünkü arkasındaki rüzgar müsaade etmez buna, bana etmediği gibi.” İzmir sokaklarının bir diğer zorunlu misafiri ise Ayhan Güzelcik. Hayat mücadelesi henüz 5 yaşındayken geçirdiği trafik kazasıyla başladı. Felç kalmıştı ve ona sahip çıkan kimsesi yoktu. zaten herkes tanır ve kimseye bir kötülüğüm olmamıştır. İnsanlar tarafından sevilen biriyim. Sadece sokakta yaşıyorum. Ekmek paramı kazanmak için mendil satıyorum. Bu yüzden kimseye bir zararım olmaz. Tuvalet ihtiyacımı esnaf ve çevredeki insanlar sayesinde karşılayabiliyorum. Banyo ihtiyacımı, sağolsun hamam sahibi para almıyor ve orada karşılıyorum. Küçük yaşta hayata atılmak zorunda kaldığım için, okuma yazma öğrenemedim. Her şeye rağmen hayatımdan memnunum ve mutluyum.” Kulak verdiğimiz bu insanlar adeta binlerce evsizin sesi gibi. “Bana sahip çıkan olmadı” İzmir Büyükşehir Belediyesi bu “Geçirmiş olduğum kazanın olaylara duyarsız kalmayarak kış ardından bir süre sonra ailem beaylarında evsizlere kucak açıyor. nimle bir süre sonra ilgilenmemeYılda yaklaşık 300 kişinin barınye başladı. Durumumuz kötüydü dığı Müyesser Turfan Güçsüzler ve felç kaldığımdan dolayı ilaç Evi’nde kalanların, sağlıktan parası bulamıyorduk. Sakat kalmış giyime kadar her türlü ihtiyacı olmam gideriliyor. konuşKendi işini Acıyı hiç tatmamış bir mamı ve yapabilir insanın ağzına acı biber yürümemi derecede sürerseniz acının ne engelsağlıklı, olduğunu bilir. Sokakta liyordu akli dengesi yaşayan insanın da halini ama para yerinde olan sokakta yaşayan insan bilir. kazanmaya ve sürekli temecburdavi gerektiren hastalığı bulunmadum. Ben de mendil satmaya yan 18-60 yaş arası evsiz erkeklere başladım. Kendimi bildim bileli barınma imkanı sağlayan merkez, de Alsancak’ta mendil satarak kopuk aile fertlerinin birbirini para kazanmaya çalışıyorum. Hiç bulmasına da imkan sağlıyor. evlenmedim ve çocuğum yok. Aslında, birçok açıdan Hayat öyle birşey ki sanki hep göl- bizlerden hiçbir farkı olmayan gede yaşıyorsun. Demek istediğim bu insanlar tüm imkansızlıklara güneş kaybolduğu zaman gölge rağmen hayata tutunacak güce sade kayboluyor. Hayatın o zaman hipler. Bu insanların gözlerindeki gerçek yüzü ortaya çıkıyor. İnsan sıcak bakış insanın içini ısıtırken ezilebilir ve yoksul da olabilir ama yüzlerinde ki masum gülümseme kimsenin bunları hakir görmeye de yanlarından umutlu bir şekilde hakkı yoktur. Sokakta kalmak ayrılmamızı sağladı. sokak adamı olmak gibi bir şey değildir. Hayat çok acımasız bir şey. Hayatta kimseye yanlışım olmaz kimsenin parasında, pulunda ve namusunda gözüm olmadı. Param varsa yerim yok ise Allah’a dua ederim. “Kışın çok soğuk oluyor” Normalde sokakta kalıyorum. Bankamatiklerde ve banklarda yatıyorum ama şu anda bazı hayırsever insanların sayesinde geçici olarak pansiyonda kalıyorum. Kışın soğuktan bazı arkadaşlarımın öldüğü bile oldu. Yıllardır sokakta kaldığımdan dolayı sokakta kalan insanların hepsini tanırım. Beni burada Ayhan Güzelcik 6 gündem Aralık2012 Sayı31 18 yaşa seçilme, askere seçme hakkı geliyor Başbakan Erdoğan’ın ‘Gelin 18’e seçilme imkanını da verelim’ ve ‘Asker, er, erbaş niye oy kullanmasın onlar da oyunu kullanabilmeli’ sözleri demokratik hakların kullanılması noktasında tartışmalara yol açtı Hasan Rençber Uysal Varol B aşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yaptığı açıklamalar, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Erdoğan, seçilme yaşını 18’e çekmek, erbaş ve erler için ise seçimlerde oy verme hakkının önünü açmak istediklerini söyledi. Başbakan Erdoğan, “18 yaşına seçme hakkını veren anlayışa diyorum ki; madem sen 18’e bu yetkiyi verdin, gelin 18’e seçilme imkanını da verelim. Çünkü hayatta zor olan seçilmek değil, zor olan seçmektir. Bugün batılı ülkelerin içinde 18 seçilme yaşı var. Bizde niye olmasın? Seçilme yaşı 25 olduğu zaman bu gelişme bizim dinamik sürecimizin gerisinde kalıyor” dedi. Demokratik haklarını kullanma noktasında bu hakkın asla inkıtaya uğramaması gerektiğini de belirten Erdoğan’ın açıklamalarının ardından, bu öneri başta CHP ve MHP olmak üzere bir çok kesimden tepki aldı. ‘Henüz otomobil ehliyeti almadan ülkeyi yönetme ehliyeti mi alacaklar?’ Milliyetçi Hareket Partisi’nin önde gelen isimlerinden Özcan Yeniçeri, iktidar partisinin bu önerisine mecliste konuk ettiği 18 yaşında iki genci yanına alarak cevap verdi. Yeniçeri, düzenlediği basın toplantısında gençleri göstererek, “İkisi de 18 yaşında, inşallah milletvekili seçilirler, birisi Anayasa Komisyonu diğeri de Eğitim Komisyonu üyesi olur” sözlerini kullandı. MHP’li vekil açıklamasının devamında, “Gençler 18 yaşını doldurur doldurmaz otomobil kullanma ehliyeti almadan, milletvekili seçilirse ülkeyi yönetme ehliyetini almış olacaklardır” diye konuştu. CHP: 21 olsun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘AKP’nin bu konudaki teklifi nedir? Önce o teklifi bir görmemiz lazım. Onun üzerine oturup karar vermek gerekiyor’ dedi. Kılıçdaroğlu, düzenlemenin ayrıntılarının netleşmesi gerektiğini belirterek, “İlke olarak bizim seçim bildirgemizde ve parti programımızda seçilme yaşının 21 olması şeklindeydi. Neden? Çünkü askerlik yaptıktan sonra kişiler milletvekili olsunlar diye. Bizim tavrımız, duruşumuz, kendi programımızda var ama belki bizim bilmediğimiz başka gerekçeler vardır hükümetin getirdiği düzenlemelerde. O gerekçeleri de öğrenmiş oluruz ama henüz bize yansıyan bir şey yok. Bizim baktığımız yaş 21 yaş. Kişinin milletvekili olabilmesi için askerlik yapması gerekir, olgunlaşması gerekir. 18 yaşındaki arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin seçme hakkı var. Seçilme yaşı için de biraz olgunlaşması gerekiyor. 21 yaş gelirse buna sıcak bakarız.” dedi. Yasa ne diyor? Anayasa’da yer alan “milletvekili seçilme yeterliliği” başlıklı 76. madde de, “25 yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir” şeklindeki ifade, 2007 seçiminden hemen önce, 2006’da değiştirildi. Daha önce 30 olan seçilme yaşı, anayasa değişikliği ile 25’e indi ve 2007 seçiminden sonra 25 yaş esas alınarak uygulandı. Başbakan’ın belirttiği anayasa değişikliği gerçekleşirse, madde bir kez daha değişecek ve seçilme yaşı 18’e inecek. Askerler de seçebilecek Erdoğan’ın sözleri üzerine tartışılan bir diğer konu ise, er ve erbaşlara seçimlerde oy kullanma hakkı tanınmasını öngören yasal düzenleme teklifi. Destek bulduğu kadar, birçok yönüyle de tepki çeken öneriye yöneltilen eleştirilerin temelinde, düzenlemenin demokratik olmaktan çok siyasi amaç taşıdığı iddiaları var. Askerlerin geçici olarak bulundukları yerleşimin yönetimini şekillendirmesinin, o bölgenin yerleşik halkının talep ve tercihlerine darbe vurmak anlamına geleceği söyleniyor. Düzenlemede karşı çıkılan bir diğer kısım ise; askeri hiyerarşi ve emir komuta zincirinin oy kullanacak er ve erbaşları yönlendirme ihtimali. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oy verme hakkı verilmesi gerektiğini söylediği er ve erbaşların sayısı 457 bin 82’yi buluyor. Haziran 2012 itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde 316 bin 572, Jandarma Genel Komutanlığı’nda 138 bin 441, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda ise 2 bin 69 erbaş/er görev yapıyor. Bozdağ: Anayasa değişikliği gerekiyor Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın silah altındaki er ve erbaşlara seçimlerde oy kullanma hakkı verilmesi yönündeki açıklamalarının hayata geçmesinin ancak Anayasa metninde yapılacak değişikliklerin mümkün olabileceğini belirtti. Bozdağ sözlerine, ”Bu konularda anayasa değişikliği yapmak için parlamento zemininde arayışlar olacaktır.” sözleriyle devam etti. Kışlada propaganda yapılabilecek mi? Er ve erbaşlara seçme hakkı verilmesinin askeri birimlerde bazı sorunlara yol açabileceği yönündeki tartışmalara cevap veren Boztaş; propagandanın yapılacağı yerlerin Seçim Kanunu’nda yazılı olduğunu belirterek okullarda, kışlada propaganda yapılmasını sınırlayan düzenlemeler olduğunu söyledi. Boztaş; “Şu anda subay, astsubay, uzman çavuş, uzman onbaşı gibi görevlerde bulunan muvazzafların hepsi oy kullanabiliyor. Seçilme hakları da var. Aday olduğu zaman görevden çekiliyor. Seçilme hakkını kullanıyor. 200-250 bin civarında silah altında bulunan muvazzaf asker var. Bunlar oy kullanıyor. Polisler dahil, diğer kamu görevlileri oy kullanabiliyor. Yani gariban erbaş kullanınca mı TSK’ya siyaset karışmış oluyor, politize olmuş oluyor. General oy kullanıyor politize olmuyor, subaylar kullanıyor politize olmuyor, astsubaylar, uzman er ve erbaşlar oy kullanıyor politize olmuyor, ama er veya erbaş kullandığı zaman politize oluyor. Bu gerekçe, muhalefetin ipe un serme gerekçesidir.” dedi. Dünya sıcak bakıyor Aktif askeri görevde olan vatandaşlarının oy kullanmasına izin veren bazı ülkeler; Angola, Ermenistan, Belize, Bolivya, Bulgaristan, Kanada, Çin, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Yeni Zelanda, Nikaragua, Filipinler, Polonya, RusyaGüney Afrika, A.B.D, Venezuela ve Vietnam. Askerlerin siyasi çalışmalara katılması ve seçimlerde oy kullanmasına izin vermeyen başlıca ülkeler arasında; askeri darbe ve müdahalelerin adeta bir devlet geleneğine dönüştüğü Orta ve Güney Amerika ülkeleri olan Arjantin, Kolombiya, Ekvator, Guatemela, Honduras, Paraguay ve Peru var. Ne düşünüyorsunuz? Diğer ülkelerde durum nasıl? Dünya’da seçilme yaşının belirlenmesine yönelik çok çeşitli uygulamalar mevcut. Avusturya’da 16 olan milletvekili seçilebilme yaşı, Batı Pasifik’te bir ada devleti olan Mikronezya’da ise 30’a çıkıyor. Türkiye’de Erdoğan’ın açıklamalarıyla gündeme gelen 18 yaş sınırının yürürlükte olduğu bazı ülkeler ise şöyle; Avusturya, Avustralya, Belize, Kanada, Cape Verde, Danimarka, Almanya, Guyana, Macaristan, Malta, Hollanda, Yeni Zellanda, Portekiz, Slovenya, Güney Afrika, İspanya ve İsveç. Berk Seren - Öğrenci (16) Böyle bir düzenleme kötü olur. Ben de genç olmama rağmen bu yaştaki insanların milleti temsilen meclise girmelerini istemem çünkü yeterli olmadıklarını düşünüyorum. Yani ülkeyle ilgili zor kararları veremezler. Karşıma böyle bir aday gelse güvenmem, olgun olmadıklarını ve yetersiz kalacaklarını düşünürüm. Ege Ulucan Öğrenci (20) 18 yaşa seçilme hakkı vermek büyük sorumluluk açıkçası. O yaşta bir insanın analiz edip uygulama yeteneğinin gelişmediğini düşünüyorum. 18 yaşında bir insanın bilinciyle olmaz. Yani çok mantıklı bir şey değil. Seçilme hakkı almak ve milletvekili olabilmek için belli bir eğitim düzeyinin yanında deneyim ve birikim gerektiğini düşünüyorum. Atilla Çakar - Emekli (73) Ben de sizin yaşlarınızdan, o çağlardan geçtim ve düşünceme göre 18 yaş çok kücük bir yaş. Bence tecrübe şart. 25 yaş şu an için olabilir ama bence 20 yaşından sonra yavaş yavaş olgunlaşma başlıyor ancak 35 yaşından sonra tam verim alınabilir. Benim düşünceme göre yönetimde tecrübe şart. Askerlerin, er ve erbaşların oy kullanması konusunda da olumlu düşünüyorum. dünya Aralık2012 Sayı31 7 ABD dört yıl daha Obama dedi Amerika Birleşik Devletleri halkı, nefes kesen bir yarışın ardından seçimini yaptı. ABD’nin 45. Devlet Başkanı Barack Hussein Obama oldu Hasan Rençber Görkem Erinç Orçun Tam S on güne kadar baş başa giden başkanlık yarışı Obama’nın kilit eyaletleri almasıyla demokrat adayın lehine sonuçlandı. 332 seçici delegeye ulaşan Barack Obama’ya karşılık cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney ise 206 delegede kaldı. ABD halkının bir kez daha Obama demesi Obama’nın başkanlığının ilk döneminde icraatlerini tekrar gündeme getirdi. Özellikle ekonomik kriz döneminde uyguladığı politikalar ve yeni sosyal güvenlik reformu çalışmaları sebebiyle halktan ve ekonomik çevrelerden tepkiler alan Obama, Usame Bin Ladin’in Pakistan’da düzenlenen bir operasyonla öldürmesinin ardından yeniden yükselişe geçmişti. Obama’nın yardımcısı Joe Biden’ın seçim süresinde sarfettiği ‘’ Usame Bin Ladin öldü, General Motors ise yaşıyor’’ sözleri ABD halkının bakış açısını özetler nitelikteydi. Seçimde 6 milyar dolar harcandı 117 milyon kişinin oy kullandığı başkanlık, seçimler öncesi tahminlere göre adaylar bir milyar dolar harcama yaptı. Seçimin genel giderleri ise ABD hazinesine 5 milyar dolarlık bir yük getirdi. Bu durum ise ABD 2012 Başkanlık Seçimleri’ni tarihin en fazla para harcanan seçimi yaptı. 1948 yılından bu yana ilk oyların New Hampshire eyaletinde bulunan Dixville Notch ve Hart’s Location isimli yerleşim birimlerinde kullanılması ve adayların kozlarını canlı yayında paylaşması gibi birçok geleneği devam ettiren seçimde bazı ilkler de yaşandı. Sandy Kasırgasının etkili olduğu doğu eyaletlerinde yaşayıp da uzaktan oy kullanmak isteyenler için faks ve posta yoluyla oylar kabul edildi. New Jersey eyaletinin Bergen Bölgesi seçim sorumlusu John Hogan 712 seçmenin faks çekerek oy kullandığını açıkladı. Eyaletler 26-24 paylaşıldı Başkent Washington DC. başta olmak üzere Virginia ve Ohio gibi kilit eyaletleri de kazanan Obama’ya karşılık Teksas ve Kansas gibi batı eyaletlerinde galip gelen isim ise Romney oldu. Bu sonuçla beraber Demokratlar Cumhuriyetçilere karşı 1948 yılından bugüne yapılan 14 seçimde 8-6 öne geçmeyi başardı. Sadece başkan seçilmedi ABD halkı sadece ülkeyi dört yıl yönetecek başkanı seçmek için sandık başına gitmedi. Kongrenin Temsilciler Meclisi kanadının tamamı ve Senato’daki 100 sandalyenin 33 ‘ü için de oylama yapıldı. Bazı eyaletlerinin valilikleri için de seçim yapılırken kimi eyaletlerde seçmenlere oy pusulalarında yasal marihuana kullanımı, kürtaj, eşcinsel evlilik gibi konularda 170’i aşkın referandum sorusu yöneltildi. Colarado, Washington ve Oregon’da seçmenlere marihuananın yasallaştırılmasını kabul edip etmedikleri soruldu. Washington ve Colarado’da referendumdan ‘evet’ çıktı. Böylece 21 yaş üzeri kişiler için tıbbi gerçeklerle marihuana üretmek, üzerinde bulundurmak ve dağıtmak yasal olacak. Federal hükümet marihuana üretim ve tüketimini denetleyecek. Yapılan referandum ile bazı eyaletlerde eşcinsel evliliklerin yasallaşması da kabul edildi. Böylece ilk kez eşcinsel evlilik federal yasalarla ya da mahkeme kararıyla değil halk oyuyla yasallaşmış oldu. Obama’dan birlik mesajı Seçim öncesi rakibi Mitt Romney’in aksine birleştirici mesajlar vermeyi tercih eden Başkan Obama, seçimi kazandıktan sonra yaptığı konuşmada “Gay misiniz, heteroseksüel misiniz, zengin misiniz, yoksul musunuz, yaşlı mısınız, genç misiniz, ABD için hiçbir farkı yok” ifadesini kullanarak birlik mesajı verdi. Bunun yanısıra sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla kendisine destek verenlere teşekkür eden ABD’nin 45. başkanı, Twitter’dan “Bu sizin sayenizde oldu ,teşekkür ediyorum” diye yazdı. Dünyadan tebrik yağdı Barack Obama’nın yeniden başkan seçilmesi Endonezya’daki eski okulundan Japonya’da adını taşıyan kasabaya kadar geniş bir coğrafyada sevinçle karşılandı. Obama’nın 90 yaşındaki büyükannesi seçim sonuçlarının ardından yaptığı açıklamada, torununun yeniden seçilmesini hayatı ve insanları sevmesine bağladı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Obama’ya gönderdiği kutlama mektubunda iki ülke arasındaki ilişkilerin taşıdığı önemi vurgulayarak çok boyutlu ilişkilerimizde olumlu hava ve model ortaklığımızı her alanda muhafaza etmeye kararlıyız dedi. Obama, dış siyaset ve Türkiye Seçimler öncesi her iki adayın da Ortadoğu ve Türkiye konularında verecekleri mesajlar ve izleyecekleri yol merak ediliyordu. Bu konuya dair genel yorum ise şu şekildeydi: Obama seçimden sonra özellikle Ortadoğu politikasını temel anlamda değiştirmeyecek, ayrıca NATO üyesi Türkiye’nin Suriye ile çatışma ortamına girmemesi için bütün ağırlığını koyacak . Romney, Obama’dan farklı bir yol izlemeyecek, belki Özgür Suriye Ordusu’nun silahlardırılmasında daha atak davranacak. Ancak Amerikan askerinin çatışmaya karışmasına neden olacak her senaryoyu o da engellemeye çalışacak. İlk adresi Uzakdoğu oldu Obama seçimden sonra ilk ülke dışı gezisinde Tayland, Kamboçya ve Myanmar’ ı ziyaret etti. Obama, gezinin sebebini ise şöyle açıkladı:“Myanmar’a sözümü tutmak ve dostluk eli uzatmak için geldim. Bugün burada gördüğümüz ilerleme ateşi Myanmar halkının parlayan yıldızı olmalı.”. Obama’nın başkanlığa yeniden seçilmesinin ardından Türkiye ile girdiği ilk diyalog, İsrail - Gazze arasındaki sürtüşmeyi çözmeye yönelik Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşme oldu. İkilinin krizin çözülmesi ve Ortadoğu’ya barışın hakim olması konusunda görüş birliği sağlayıp ortak hareket etme kararı aldığı da gelen bilgiler arasında. Bizden bir yorum Hasan Rençber Türkiye Obama’nın gündeminin neresinde? Barack Hussein Obama’nın 44. ABD başkanı olduktan sonra ilk deniz aşırı ziyaretini Türkiye’ye yapması, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın ve ilişkilerin olumlu bir yönde gelişeceğinin ilk işareti olarak gösterilmişti. Obama’nın Türkiye ziyareti sırasında ikili ilişkiler yeni bir boyuta taşınmış ve “Model Ortaklık” terimi kullanılmaya başlanmıştı. Bu yeni modele göre, iki tarafın dış ticaretten sorumlu bakanları yılda iki kez bir araya gelecek, kurulacak Türk - Amerikan konseyi aracılığıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi artırılmaya çalışılacak ve ABD’nin terör ile mücadeleye desteği devam edecekti. Gerek ABD ile Türkiye arasındaki ticaret hacmindeki genişleme, gerekse ABD’ye ait insansız hava araçlarının terörle mücadeleye olan desteği Model Ortaklık’ın olumlu sonuçlandığına yönelik yorumlanmıştı. İkinci Obama dönemi Türkiye’ye neler getirecek? ABD tarihinin genelinde ikinci döneminde görüldüğü gibi, Obama’nın da daha kararlı bir politika yürütmesi bekleniyor. Bu kararlığının Türkiye politikalarına da yansıması bekleniyor. Bu kapsamda; Obama başkanlığının ilk döneminde Ermeni Lobisi’nin tüm çabalarına karşın soykırım demek yerine Meds Yeghern (Büyük Felaket) kelimelerini kullandı. Bu güçlü duruşun sinyallerini seçim yarışı sırasında da veren Obama, rakibi Mitt Romney’in aksine, Türkiye karşıtı söylemleri kullanmadığı gibi Yahudi ve Ermeni lobilerine karşı da mesafeli durdu. Yani bir bakıma safını belli etti. Obama’nın Suriye ve İran konularında da Türkiye’yi yanına almak için NATO kanalıyla Patriot kozunu öne sürmesi olası bir Türkiye Rusya yakınlaşmasını önleme çabası olarak görülüyor. Özetle; Obama’nın Ermeni ve Yahudi lobilerini henüz seçim sürecindeyken karşısına alması, Türkiye politikaları konusunda daha rahat etmesini sağlayacak. Ama bunu düşünürken Kontrol ve Denge Sistem’ini de (the check and balance system) göz önünde bulundurmak lazım. Zira her ne kadar “Başkan tek adamdır” tablosu çizilse de, sistemin Başkan - Senato Temsilciler Meclisi dengesiyle işlediği unutulmamalı. 8 Aralık201 Eski bayramlar, yeni siyaset: 29 Ekim, Nevruz ve 1 Mayıs Nesrin Yorulmaz Gül Tanyer Serdar Yündem Ö gerekçe ile yasaklanmadı. İlk defa yasaklanan Cumhuriyet kutlamalara karşılık Nevruzlar ve 1 Mayıslar neredeyse her yıl yasak ya da belirli kısıtlamalarla karşı karşıya kalmakta. rgütlenme özgürlüğü, Uluslararası "Nevruz gününde İnsan Hakları Hukuku kapsamında koruma kutlanır” Takvimde 21 Mart Çarşamba altına alınan özgürlüklerden gününe denk gelen Nevruz biri ve T.C. Anayasası’nın 34. kutlamaları, halkın rahat bir Maddesi’ne göre “Toplantı şekilde katılımını sağlamak ve Gösteri Yürüyüşü için 18 Mart Pazar günü Düzenleme Hakkı” adı altında kutlanmak istenmiş ancak toplanmakta. ‘Herkesin, İçişleri Bakanlığı önceden izin İşçi Bayramı’nı “Bayramlar almadan, kutlamak her bireyin gününde silahsız ve hakkıdır ve çalışanlar kutlanır” saldırısız örgütlenme ve gösteri diyerek erken toplantı haklarını savunarak kutlamalara izin ve gösteri bu bayramı Taksim’de vermemişti. Bu yürüyüşü kutlamayı kabul bağlamda ‘Kürt düzenleme ettirmişlerdir. Baharı’ mesajını hakkı vardır’ engellemek şeklinde isteyen hükümet ile BDP, anayasada yer alıyor. DTK, PKK güçleri ekseninde Günümüzde ise hak arama gelişen olayların yanısıra eylemleri neredeyse bir suç ülkemizdeki birçok alanda haline dönüştü ve gazla ihlal edilen özgürlükler gibi karşı karşıya kalan insan gösteri yapma hakkının da görüntüleriyle havada uçuşan engellenilmesine odaklanılmalı. coplar en tanıdık görüntüler İçişleri Bakanı İdris olmaya başladı. Daha da kötüsü Naim Şahin’in “21 Mart baskıyla karşı karşıya kalmak bu sene Çarşamba gününe için eylem yapmanıza da gerek geliyor. Valiliklerimiz yok, herhangi bir şeyi kutluyor değerlendirmelerini 21 Mart'a olmanız da yeterli. göre yaptılar. 21 Mart için Bu işin mağdur tarafına başvurularda özel sakınca yok bakarsak hiç şüphesiz ise tertip komitesi açısından Nevruz kutlamaları ve 1 izin verdi, vereceklerdir. Ama Mayıslar hemen akla geliyor. 21 Mart'ı değiştirip, mart Cumhuriyet kurulduğundan ayının başka bir gününde bu yana; muhalif kültür 21 Mart'ı kutlamak adıyla sanat ürünlerinden hak yapılabilecek etkinliklere arama eylemlerine, taraftar de 21 Mart'ın istismarını gruplarının örgütlenmesinden önleme bakımından yaptıkları basına kadar pek çok alanda değerlendirme itibari ile yasaklar geldi fakat dini izin vermeyecekler veya ve milli bayramlar hiç bir Nevruz’u “resmen” kutlayan siyasiler vermemişlerdir” açıklamasının ardından, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın da “Her şeyden önce bu yaklaşımı kınıyorum, protesto ediyorum. Bu siyasi ahlâka da sığmayan bir karardır. Bu yıl değişen nedir ki? Eğer gerçekten de AKP 21'inde kutlanmasını istiyorsa, 21 Mart'ı resmi tatil yapalım” sözleriyle süreçte karşılıklı inatlaşmaya girildi. Bu süreçte, Nevruz kutlamaları için halk meydanlarda toplanarak, güvenlik güçlerinin mudahelesine maruz kaldı. İstanbul, Diyarbakır, Hakkari, Mersin, Van gibi birçok ilde kutlamalar, polisin tüm engellemelerine rağmen halk meydanlardan geri çekilmedi. Sabahın erken saatlerinde meydanlarda toplanan binlerce insan barikatları yıkarak bayramlarını kutladı. Kutlamaların değişmeyen 3’lüsü: “biber gazı, basınçlı su ve cop” Kutlamalar öncesi güvenlik güçleri tarafından ablukaya alınan alanlara halkın sokulması engellenmek istendi. Polisin biber gazı, basınçlı su ve coplu mudahelesine maruz kalan vatandaşlar, direniş göstererek karışılık verdi. Özellikle İstanbul ve Diyarbakır’daki kutlamalara katılımın daha yüksek olması gerginliğin de artmasına neden oldu. İstanbul Zeytinburnu'ndaki Kazlıçeşme Meydanı’nda ve Diyarbakır’daki Nevruz alanlarında polisin mudahelesine halkın da tepkisi sertti. Ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Batman’da da kutlamalar olaylı geçti. Mardin Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Ahmet Türk, Van Milletvekili Aysel Tuğluk, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, Feleknaz Uça, Fatma Kurtulan, Belediye Başkanvekili Serhat Temel'in de içinde bulunduğu BDP otobüsüne atılan biber gazı bombası sonucu fenalaşan ve sivil polisin yumruklu saldırısana uğrayan Türk hastaneye kaldırıldı. Polisin yumruğuyla aslında tam bir güç gösterisine dönüşen “erken Nevruz gerilimi” ve “Bayramlar gününde kutlanır” tartışması, tarafların uzlaşamamasının yanı sıra artık kutlamaların da İzmir Cumhuriyet Meydanı’nındaki 29 Ekim kutlamaları Tunceli’deki 1 Mayıs kutlamasına polis müdahalesi 9 12 Sayı31 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da kutlamalara gelen yasak günlerce tartışıldı. Bayramını kutlamak isteyen sıradan vatandaş hükümetin kısıtlamalarıyla karşılaşınca sesini duyurmak istedi. Miting sırasında polis şiddeti ve devletin otoriter tutumuyla karşılaşanlardan bazıları göz altına alındı, sebep olarak da “Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak” gösterildi. Peki bu olaylar bize neleri ve kimleri anımsattı ? Daha önceki 1 Mayıs ve Newroz (Nevruz) kutlamalarında da benzer olaylar yaşanmadı mı ? Tüm bu soruların cevabı tek çatı altında toplanabilir: “Örgütlenme ve gösteri hakkının ihlali” olaylı geçeceğine işaret etmişti. İşçinin, emekçinin bayramı: 1 Mayıs Taksim’de 1 Mayıs yasağı ardından Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ın kutlamaları İşçilerin insani olmayan yasaklanmasından sonra her çalışma şartlarına itirazı yıl insanlar büyük bir dirençle sonucunda çıkan 1 Mayıs bu yasağın üzerine gitti. 2010 gününün, tüm dünyada "İşçi yılında, Taksim Meydanı’nın bayramı: Birlik ve dayanışma kutlamalara açılmasına günü’’ olarak kadar İşçi 29 Ekim, Nevruz ya kutlanmasının Bayramı’nda da 1 Mayıs gibi önemli Türk-iş , üzerinden 123 günlerin ne şekilde sene geçti. Hak-iş, DİSK, kutlanacağının Türkiye’de KESK biraraya dayatılması ancak ise 1923’te gelip sloganlar daha fazla tepki resmi olarak attılar. doğuracaktır. Yıllardır Kutlamaları kutlanmaya olduğu gibi... başlayan 1 Taksim’de Mayıs, 2009’da gerçekleştirmek resmi tatil ilan edilinceye kadar için DİSK ve Türk-iş valiliğe geçen süreç bayramdan ziyade, kadar çıktı fakat izin verilmedi. sancılı bir dönem olarak geçti. Bunun üzerine Çağlayan’da "Kanlı 1 Mayıs" olarak da kutlandı. Her sene Taksim’de bilinen 1977’de yaşanan kutlama yapmak isteyen işçi provakasyondan sonra, mitinge grupları emniyet kuvvetleri kapatılan Taksim Meydanı tarafından şiddete ve yoğun 2010 yılında tekrar açıldı. gaz bombasına maruz Peki 1977’de neler yaşandı kaldılar ve polisler olağanüstü da Taksim Meydanı’nda güvenliklik önlemi aldılar. 33 İşçi Bayramı’nın kutlanması yıl aradan sonra, İstanbul Valisi yasaklandı? Onbinler, İşçi Muammer Güler sendikalarla Bayramı’nı kutlamak için yaptığı toplantı sonucunda DİSK’in önderliğinde Taksim 1 Mayıs’ın Taksim’de Meydanı’na gelmişti. Katılım kutlanacağını açıkladı. çok fazlaydı ve dönemin DİSK Taksim Meydanı’nda 1 Başkanı Kemal Türkler’in Mayıs’ın kutlanmasına izin konuşması sırasında etraftan verildiğinden beri yoğun silah sesleri duyulmaya güvenlik önlemi alınarak başlamıştı. Açılan ateş coşkulu bir biçimde kutlanıyor. yüzünden insanlar panik halde Bu sene de Şişli, Beşiktaş kaçmaya çalışırken Kazancı ve Şişhane’den olmak Yokuşu çıkış yolu gibiydi. üzere üç koldan Taksim Fakat burası da bir kamyon Meydanı’nda çok büyük tarafından kapatılmıştı ve kalabalığın toplanmasıyla bu olay sonucunda 34 kişi birlikte 1977‘de ölen insanlar hayatını kaybederken, 136 Kazancı Yokuşunda anıldı ve kişi de yaralandı. Ateşi kimin birçok dilde 1 Mayıs ile ilgili açtığı tartışması yıllardır sürse selamlama yapıldı. Ayrıca de... Türkiye’nin dört bir yanında Cumhuriyet Bayramı’nda yaşanan olaylardan sonra Türkiye’de bir halk hareketi oldu ve kameraların yöneldiği Ankara ve İstanbul dışında birçok ilde olağanüstü olağanüstü eylemler gerçekleşti, olaylara tepki gösteren bir kitle oluştu. İzmir’de 10 Kasım anma törenlerinde Ata’yı anmak için 2400 kişi tarafından Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan portre belki de bunun en güzel örneklerinden biriydi. Tıpkı Kanlı 1 Mayıs’tan sonra Taksim’de kutlama yapmak için direnen gruplar ve Nevruz’u herşeye rağmen istediği gibi kutlamaya çalışan halk gibi. ve İzmir’de de Gündoğdu Meydanı’nda binlerce kişinin katılmasıyla bayram kutlandı. DİSK, KESK, TMMOB ve Türk- iş Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda 32 yıl aradan sonra 1 Mayıs nedeniyle miting düzenledi ve birçok kişinin katıldığı miting olaysız geçti. Bunun yanı sıra bazı gruplar Şişli’de banka ve iş yerlerine saldırdı. Tunceli’ de de polis ve vatandaşlar arasında arbede yaşandı. Her ne olursa olsun genel profile bakmak gerekirse her sene insanlar hakkı olan işçi bayramını çoşkuyla kutlayarak, zaman zaman geçmişi hatırlayıp hüzünlenerek bu bayramının hakkını veriyor. Örgütlenme ve gösteri haktır 1 Mayıs, İşçi Bayramı yani çalışanların haklarını savunması sonucunda ortaya çıkan bayramın tarihidir. Ama aynı zamanda işçi ve emekçilerin uzun seneler boyunca uğruna mücadeleler verdiği, acı kayıplar yaşadığı ama vazgeçmeden seneler sonra Taksim’de kutlama hakkını kazandığı gündür. İşçi Bayramı’nı kutlamak her bireyin hakkıdır ve çalışanlar örgütlenme ve gösteri haklarını savunarak bu bayramı Taksim’de kutlamayı kabul ettirmişlerdir. Nevruz ve 29 Ekim gibi...29 Ekim, Nevruz ya da 1 Mayıs gibi önemli günlerin siyasi çıkarlar doğrultusunda tanımlanması ve bu günlerin ne şekilde kutlanacağının dayatılması ancak daha fazla tepki doğuracaktır. Yıllardır olduğu gibi... Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarına polis müdahalesi 10 medya Aralık2012 Sayı31 Barış isteyen gazetecilik mümkün Her haber kuruluşu kendi görüşüne göre “suçlu” ve “suçsuz” tanımları yapmakta. Tam bu noktada gazeteciliğe yeni bir bakış açısı geliyor: Barış Gazeteciliği Barış gazeteciliği alanında çalışmaları olan Jake Lynch Ekin Belce Altay M edyada her gün gördüğümüz başlıklardan sıkılmadık mı? Giderek agresifleşen politikalardan hiç kuşkusuz medya da nasibini alıyor. Başlıklar, içerikler, fotoğraflar... Her haber kuruluşu kendi görüşüne göre “suçlu” ve “suçsuz” tanımları yapıyor. Tam bu noktada gazeteciliğe yeni bir bakış açısı geliyor: Barış Gazeteciliği. Bir doğrunun var olduğunu söylemek için ortada olgusal bir gerçeklik olması gerekiyor fakat çatışma durumlarında medya tamamen bu gerçeklikten vazgeçip ortak düşman yaratma fikrine ve ötekileştirmeye odaklanıyor. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak giderek zorlaşıyor. İşte bu noktada gazeteciliğe yeni bir bakış açısı geliyor: Barış Gazeteciliği. Geleneksel gazeteciliğe baş kaldıran, halk yönelimli ve çözüm odaklı bir gazetecilik yapma biçimi... Barış gazeteciliği üzerine çalışan isimlerden Jake Lynch ve Annabel Goldrick’in ifadesiyle “bir gerilim veya çatışma durumunun şiddet dışı yöntemlerle çözümlenebileceğini düşünen editör ve gazetecilerin, böyle bir çözüm için imkanlar üzerine düşündürecek şekildeki tercihleriyle yapılan gazetecilik”. Söz konusu kavram, yaklaşık anlayışını takip ediyor. Ana dilde savunma hakkı isteyen KCK davası tutukluları ve milletvekilleri 68 gün açlık grevindeydi. Bu süreç içerisinde basın-yayın organları haberleri farklı şekillerde verdi. Bazısı açlık grevi yapanları yerden yere vururken, bazısı çözümsüzlüğün geldiği noktadan devleti sorumlu tutarak başka bir çatışmaya sebep oldu. Halbuki barış gazeteciliği açısından en önemli noktalardan biri de haberdeki denge unsurudur. Haberde denge, anlatılmak istenen çatışan tarafların her ikisine de eşit söz hakkı verilmesi ve taraflar arasında empati kurulmasıyla sağlanır. Bu şekilde verilecek bir haberin, taraflar arasındaki çatışmanın şiddete dönüşmesini engelleyeceği gibi tarafların birbirlerini anlamasını da kolaylaştıracaktır. Böylece sorunlar büyümeden veya başlamadan çözülebilecektir. askerlere saldıran militanların 1960’lı yıllarda bilim insanı, öldürülmesini “Hainler ünlü barış araştırmacılarından öldürüldü” başlığıyla vermek Prof. Dr. Johan Galtung “Hamas tamamen çözüme katkı sağlamadığı gibi, tarafından ortaya atıldı. Barış şeytanlaştırılıyor” gazeteciliği, 1990’lı yıllarda Prof. toplumdaki “ötekileştirme” Günümüzde Suriyeli muhalifler politikasını da meşru kılıyor. Dr. Jake Lynch ve Annabel Mc ile Suriye ordusu arasında Türk askerleri ile PKK’lılar Goldrick tarafından geliştirilerek yaşanan çatışma, İsrail ile arasında yaşanan bir çatışmayı, günümüzde daha uygulanabilir Filistin arasındaki savaş, barış sadece kaç kişinin öldüğü ve bir hâl aldı. Johan Galtung gazeteciliğinin önemini bir kez yaralandığı şeklinde vermek, kavramı ilk tanımladığında işe daha vurgulayan olaylar olarak sürece odaklanmayıp yalnızca “barış” kavramını açıklayarak nitelendirilebilir. başlıyor. Kanada’daki Galtung’a göre, Simon Fraser “barış” kavramı Farklı şekilde verilen bu haberlerin tek ortak Üniversitesi’nden çok basit bir noktası ise geçmişle ilgili bilgi, sorunların Prof. Robert formülden nerede ve neden başladığını vermemesi, Hackett bu oluşuyor: “Barış barışçıl çözümler ya da bu çatışmanın durum hakkında = şiddetsizlik çözümlenmesi için en ufak bir katkı şöyle bir + yaratıcılık”. sağlamaması. değerlendirme Bir ülkede Prof.Dr. Robert Hackett yapıyor: barış olabilmesi “Özellikle için sadece Kuzey Amerika’daki yayın şiddetsizliği yeterli görmeyen güncel gelişmelere yer vermesi organları İsrail-Gazze olayında Galtung, bunun içerisine sebebiyle barış gazeteciliğine bir tarafı, Hamas’ı, tamamen “yaratıcılığı” da katıyor. uygun bir anlayış değil. Oysa şeytanlaştırıyor. Örneğin USA “Yaratıcılık”, sadece politik taraflar arasındaki geçmiş Today, Hamas’ı terörist bir anlamda olaylara çözümler araştırılıp verilecek olursa bulmak olarak algılanmamalı çatışma daha açık ve şeffaf bir grup olarak ilan ederken, sivil çünkü medya sektörü açısından hâle geliyor. Böylece birçok kayıpların üzerinde durmuyor. yaratıcılık, medyanın sorun insanın konuyu ve sorunu Olayın tam içeriğine ya da yaratan bir konumundan çok anlaması sağlanabilirken geçmişine bakılmadan; taraflar, sorunların çözümüne katkı çatışmanın nedenleri de ortaya kendi çıkarına göre haberleri çıkarılmış oluyor. sağlayan yaratıcı bir konumdur. veriyor. İsrail tarafından Terör saldırılarından sonra bakarsak temel problem Türkiye ve Barış bölge halkının yaşadığı Hamas’ın İsrail’in varlığını sıkıntıları ve şiddetin insanlar Gazeteciliği tehdit etmesi ve İsrail’i yok Geleneksel gazetecilik savaş üzerinde bıraktığı psikolojik etme düşüncesi. Öte yandan gazeteciliğidir çünkü medyada etkisini de haberleştiren Arap dünyasına göre temel savaş iş yapar, nefret söylemleri barış gazeteciliği, sorunların sorun İsrail’in Filistin’i işgal gazete sattırır. Neredeyse her çözülebilmesi için günü birlik, etmesi. Farklı şekilde verilen bu gün şehit haberleriyle karşı provoke edici haberler yerine, haberlerin tek ortak noktası ise karşıya kaldığımız bu dönemde, “sürece odaklı” bir habercilik geçmişle ilgili bilgi, sorunların nerede ve neden başladığını vermemesi, barışçıl çözümler ya da bu çatışmanın çözümlenmesi için en ufak bir katkı sağlamaması.” Savaş gazeteciliği savaşı ve şiddeti ön plana çıkarırken, savaş propagandası da yapar. Elit kesime yönelimli olan bu gazetecilik aynı zamanda zafer ve yenilgi durumlarına odaklıdır. Medya, savaş haberlerini verirken kendisi de bir anlamda bu terörün aracı olmakta ve terörü meşru kılmakta (11 Eylül saldırılarından sonra ABD medyası Afganistan savaşının gerekliliğine dair propaganda yapmıştı). Öte yandan barış gazeteciliği, geleneksel gazeteciliğin aksine çözüm odaklı olup halk yönelimlidir. Prof.Dr. Robert Hackett Savaşı desteklemektense barış için çözüm üreten bir gazeteciliktir. Barış gazeteciliği, medyada şu an kabul gören habercilik anlayışının içinde bulunduğu sıkıntılardan dolayı ortaya çıkmış bir gazetecilik anlayışıdır. Mevcut gazetecilik anlayışındaki aksaklıkları ve yanlışlıkları dile getirmesinin ve eleştirmesinin yanında, çözüm önerileri de ortaya koymaktadır. Günümüzdeki yaygın gazetecilik, savaş gazeteciliğidir. Savaşın iş yaptığı, cepleri doldurduğu kesin bir yargıdır. Medya da bu durumdan nasibini almıştır. Medyayı kontrol eden kuruluşların barış odaklı haber yapmamalarının sebebi budur. Savaş, barıştan daha ilgi çekici ve iş yapan bir alandır. Thomas Mann’ın da söylediği gibi “Savaş, barışın problemlerinden ödlekçe bir kaçıştır.” Ve günümüz medyası da bunun en görünür kanıtıdır. sağlık Aralık2012 Sayı31 11 Lösemili çocukları hatırlama vakti Her yıl 2-8 Kasım arasında kutlanan “Lösemili Çoçuklar Haftası” sebebiyle çeşitli etkinlikler düzenlendi. Etkinlikler, 3 yılı aşan ağır tedavi sürecini bir süreliğine hafifletmek ve çocuklara moral vermek amacını taşıdı Burçak Karaman Görkem Erinç Orçun Tam D ünya’da her yıl bir milyon çocuk, Türkiye’de ise bin 500 çocuk lösemi hastalığına yakalanmakta ancak uygulanan modern tedavi yöntemleriyle hastaların yüzde 90’ı hastalıkla verdiği mücadeleyi kazanıyor. Hastalıkla sadece manevi olarak değil, maddi olarak da mücadele ediliyor. 250-350 bin TL’ye yakın masrafı olan lösemi hastalığı, ailelerin bütçelerini büyük oranda sarsmakta. Varlıklı aileleri bile maddi yönden zora sokan hastalık, ne yazık ki yoksul aileleri ezip geçmekte. Üzücü ve ürkütücü olan ise, her geçen gün lösemi ve kanser hastalarının sayısındaki artış. Löseminin önlenebilen bir hastalık olduğunu söyleyen Lösev Halkla İlişkiler Sorumlusu Sinem Pelikli: ‘’Lösemi, bir kan hastalığıdır ve herkesin başına gelebilecek bir hastalık haline geldi. Lösev, gelen yardımlar ile ailelere destek oluyor. Yeni teşhis konan lösemili çocuklarımıza 5000 TL, kanserli çocuklarımıza 1000 TL karşılıksız sağlık bursu veriyoruz. Bunların yanında ilköğretim ve liseye giden çocuklarımız için talepleri doğrultusunda eğitim bursu ve üniversiteye giden gençlerimize de 500 TL geri ödemeli olarak öğrenim bursu vermekteyiz.’’dedi. Devletin herşeyi karşılamadığını ifade eden Pelikli: “Çocuk alerjik reaksiyon gösterdiğinde, devlet bunun masrafını karşılamıyor. Sadece Alman protokolünün belirlediği ilaçlar devlet tarafından karşılanıyor. En küçük hastalıkta bile lösemili çocuklar, uzun bir süre hastanede yatması gerekiyor, bu da ailelerin cebine büyük oranda yük oluyor.’’ açıklamasında bulundu. çocuğunuzdan ve sizden uzaklaşmaları tüm psikolojinizi bozuyor.’’ dedi. Özellikle beyaz kan (enfeksiyonlarla mücadele eden yani vücudun askeri görevinde olan kan) ve trombosit (kanamayı durduran madde) bulmakta büyük zorluk çektiğini anlatan Filiz Hanım:“Beyaz kan ve trombosit bulmak zordur. Yeri geldi, insanlara yalvardık. İnsanlar beyaz kan vermekten korkuyorlar. Hastaneye gidip, beyaz kan ve trombosit vereyim diyemezsiniz. Gerek duyulmadan sizden alınmaz, çünkü 48 saatlik kullanım süresi vardır. Süre dolduğunda ise direk çöpe atılır. Yani, o anda gereken kan türüdür.’’ dedi. İlişkiler Sorumlusu Sinem Pelikli: “İnsanlar Lösev’e üye olmaktan korkuyor ve onları sürekli çağıracağımızı, onlardan büyük paralar isteyeceğimizi düşünüyorlar. Lösev’in İzmir’de 10 bin gönüllü üyesi var, hepsini aramamamız yardım istememiz mümkün değil. Lösemili çocukların sadece maddi değil, manevi desteğe de ihtiyacı var. Doğum günlerinde birilerini görmek onları mutlu ediyor. Küçücük bir yardım bile onlar için çok büyük mutluluğa dönüşüyor. Gönüllü olmaları sadece bizim için değil genç gönülülerin kariyer dönemlerinde de etkili oluyor. Bazı gönüllülerin yılda sadece 20 TL bağış yapıyor. Onlar için küçük olan bu rakam, bizim için büyük şeyler ifade ediyor’’ dedi. “Onlar ablalarını, ağabeylerini görünce mutlu oluyorlar” Lösemili çocuklarımız tedavi sürecinde büyük acılarla karşı karşıya Ailelerin Lösev’e Desteği Fotoğraf: Görkem Erinç kalıyor. Onların her yeri tedavi Lösemi bulaşıcı bir nedeniyle delik deşik oluyor. hastalık değil Bu hastalıktaki zor süreçleri “Lösemli Çocuklar Haftası” yaşarken büyük yıkımlar sebebiyle gittiğimiz Lösev’de, yaşadıklarını belirten Filiz ciddi sıkıntılar içinde olan Hanım: “Çocuklarımız bu ailelerin büyük kalpleriyle süreçte morale çok ihtiyaç karşılaştık. Çocuğunun lösemi olduğunu öğrendiğinde duyuyor. Onlar bir yere kadar bizimle olmak istiyor. büyük bir yıkım yaşadığını söyleyen Filiz Hanım: “Lösemi Başka insanlar görünce çok hakkında hiç fikrim yoktu. Bu seviniyorlar. Özellikle de ablaları, ağabeyleri yanlarında nedenle çok zor bir süreçten olunca sevinçleri ikiye geçtim. Özellikle insanların katlanıyor. Onlarla ilgilenen çocuğunuzun hastalığına başka insanların olduklarının bulaşıcı gibi bakmaları, onlardan kaçmaya çalışmaları, farkına varıyorlar. Bu da onlara çok büyük bir mutluluk hem insanı hem de o insanın veriyor.’’ dedi. çocuğunu büyük üzüntüye boğuyor. Lösemi bulaşıcı Lösev’e gönüllü olmaktan bir hastalık değildir. Zaten korkmayın maddi zorluklar yaşarken bir İzmir Lösev Halk ve de etrafınızdaki insanların İlaç sıkıntısı aşıldı mı? Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ‘’Purinethol’’ adlı ilacı, bedeli ödenecek ilaçlar kapsamına almaması ve ilaç fiyatının 7,90 liraya düşmesi nedeniyle ithalatçı firma tarafından ilacın Türkiye’ye dağıtımı durduruldu. Bunun sonucunda eczanelerde yaklaşık 8 TL’ye satılan ilacın karaborsa fiyatı 800 lirayı buldu. Hasta yakınları bu duruma tepki için “Her şey çocuklar adına’’, “Lösemi bulaşıcı değildir’’ yazılı tişörtler giyerek bu durumu protesto etti. Lösemili Çocuklar Haftası etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen basın toplantısına katılan Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise bulunmayan lösemi ilacının çözüme kavuştuğunu açıkladı. Akdağ “Bulunamayan lösemi ilaçları için bulunan çözüm, ilaçları Türkiye’de üretmek. Bu yüzden ilaçların üretimini arttırmak için firmaların işlerini kolaylaştırıp önlerini açtık. Hacettepe Üniversitesi ile işbirliği içinde Teknokent’te bu ilaçların üretimine başlayacağız” dedi. Bakan Akdağ’ın açıklamasının ardından geçtiğimiz günlerde dağıtımına başlanan ilaç şu an 150 aileye ulaşmış durumda ancak bu rakam yeterli değil. Organ Bağışı Rekoru Güney Çetin Son dönemde sıklıkla adı anılan sağlık kuruluşlarından Medical Park İzmir Karşıyaka Hastanesi 3-9 Kasım arası “Organ Bağışı Haftası” nedeniyle toplu organ bağışında bulundu. 8 saat içerisinde 765 bağış ile toplu organ bağışı rekorunu elinde bulunduran ABD’deki Yale Üniversitesi’ni geride bırakan Medical Park İzmir Karşıyaka Hastanesi, aynı anda 857 kişiden organ bağışı aldı. Hastanenin yönetim kurulu başkanı Dr. Zafer Beken, 2005’te yine İzmir’de kendisine yapılan karaciğer nakli ile hayata tutunan biri olduğunu hatırlattı. Beken, rekorun egale edilmesi sebebiyle çok farklı bir mutluluk yaşadığını belirtti. Hastane bahçesinde gerçekleştirilen etkinliğe Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak ve Karşıyaka Kaymakamı Mehmet Emin Avcı da katılarak destek verdi. Medical Park, böylece dünya üzerinde en kısa sürede en fazla organ bağışlanan hastane ünvanını elde etmiş oldu. 12 kültür sanat Aralık2012 Sayı31 İzmir’in değerleri: Haluk Bilginer Ekin Belce Altay H aluk Bilginer, 5 Haziran 1954 İzmir doğumludur. Hangi kaliteli yapıma baksanız onun imzasıyla karşılaşmamanız işten bile değil. Bilginer üst düzey rollerin üst düzey oyuncusudur. Haluk Bilginer, tiyatroya İzmir Türk Koleji’nde lise yıllarında başladı. “Demokrat İzmir Gazetesi”nin açtığı liselerarası tiyatro yarışmasında ilk ödülünü aldı. Jürideki tiyatro müdürü Ragıp Haykır’ın davetiyle İzmir Devlet Tiyatrosu’nda konuk oyuncu olarak sahne aldı. Gençlik yıllarında İngiltere’de ünlendi. Öyle ki, İngiltere’deki bir dergiye “en seksi Türk” başlığıyla kapak oldu. 1996’da Tomris Giritlioğlu’nun 80. Adım filminde, ardından “İstanbul Kanatlarımın Altında”, “Usta Beni Öldürsene” ve “Masumiyet” gibi ödüllü filmlerde rol aldı. Oyunculuğunu tiyatro sahnesinde sürdürmek isteyen Haluk Bilginer, 1990 yılında Ahmet Levendoğlu ve Zuhal Olcay ile Tiyatro Stüdyosu’nu kurdu. Tiyatro Stüdyosu’nun Aldatma (Harold Pinter), Kan Kardeşleri (Willy Russell), Derin Bir Soluk Al (Ben Elton), Çöplük (Turgay Nar), Histeri (Terry Johnson) ve Balkon (Jean Genet) oyunlarında başrolleri üstlendi. Bir tiyatro salonu sahibi olmak için Odeon Sineması’nı yeniden inşaya başladı ancak 1996’da çıkan yangınla kül olan salona rağmen Dostlar Fırını yılmayan Bilginer ve Olcay topluluktan ayrılarak 1999’da Moda’da baştan yaptıkları bir salonda Oyun Atölyesi’ni kurdular. Oyun Atölyesi, “Othello”, “Atinalı Timon”, “Hırçın Kız”, “7 Şekspir Müzikali”, “Macbeth” oyunlarıyla gelenekselleşen her yıl bir Shakespeare dizisini, bu yıl “Antonius ile Kleopatra” yapımıyla sürdürdü. Gecenin Öteki Yüzü, Ateşten Günler, Safiyedir Kızın Adı, Borsa, Son Söz Sevginin, Gülşen Abi, Eyvah Babam, Tatlı Hayat, Karanlıkta Koşanlar, Cesur Kuşku, Sayın Bakanım, Yine de Aşığım, Sevgili Dünürüm, Nerede Kalmıştık, Sıkı Dostlar gibi televizyon dizilerinde rol aldı. 22-23-24 Kasım tarihlerinde İzmir’de sergilenen “Antonius ile Kleopatra” oyunu büyük ilgi görünce 25 Kasım’da bir kez daha seyirci karşısına çıktı ve salonu yine hınca hınç doldurdu. Burçak Karaman S abah kahvaltılarının vazgeçilmezi olan boyoz, İzmir'e özgü olan damak tadı ile özdeşleşmiş bir hamur işi. "Yağlı Un" da denilen ve Musevi bir kadının evde yaptığı boyozları satmasıyla günümüze kadar gelen damak tadımızın 500 yıllık bir hikayesi var. Musevi Cemiyeti'nin açıklamasına göre: "Türkler boyozu öğrendikten sonra şeklini değiştirerek üretmeye başladı. Bizde kare şeklinde olan boyoz, Türk fırınlarında yuvarlak gül böreği şeklinde yapılıyor.''dedi. Rivayetlere göre, İzmir'de Aralık’ta kültür-sanat Vizyondakiler Ben ve Sen / Lo e Te / Me and You Tür: Dram Yönetmen: Bernardo Bertolucci 7 Aralık Çakkallarla Dans 2 : Hastasıyız Dede Hobbit: Beklenmedik Yolculuk / The Hobbit: An Unexpected Journey Tür: 3D, Aksiyon, Fantastik Yönetmen: Peter Jackson 14 Aralık Behind The Walls (3D) Tür: Dram, Fantastik, Gerilim Yönetmen: Pascal Sid, Julien Lacombe 14 Aralık Bana Bir Soygun Yaz Tür: Komedi Yönetmen: Biray Dalkıran 14 Aralık Bekarlığa Veda / Bachelorette Tür: Komedi Yönetmen: Murat Şeker 7 Aralık Uçus / Flight Tür: Aksiyon, Dram Yönetmen: Robert Zemeckis 7 Aralık Tür: Komedi Yönetmen: Leslye Headland 21 Aralık Kod Adı: Venüs / Codename: Venus Tür: Aksiyon Yönetmen: Tamer Garip 21 Aralık Elveda Katya Tür: Dram Yönetmen: Ahmet Sönmez 21 Aralık Tiyatro Keçiler Adası Yazan: Ugo Betti Çeviren: Ahmet Muhip Dıranas Yöneten: M. Sağdık Yağcı Yer: Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi Donkişot’un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili Yazan: Hans Ostarek Çeviren: Yücel Erten Yöneten: Yunus Emre Bozdoğan Yer: Konak Melek Ökte Sahnesi Huzur Çıkması Yazan: Haldun Taner Yöneten: Rüçhan Gürel Yer: Konak Sahnesi Kedigöz Danışman Yazan: Hasan Öztürk Yöneten: Nevzat Hakan Dönmez Yer: Konak Sahnesi Sergi boyozu en iyi üreten kişi Boyozcu Avram Usta'ymış ve o öldükten sonra, ''Avram Usta’nın boyozu'' olarak satılmaya başlamış. Ustanın geleneğini günümüze kadar sürdüren Alsancak Dostlar Fırını'nın sahibi İrfan Akar, İzmir'de tek olduklarını belirterek "Rahmetli babam, boyoz yapmayı Musevi ustaların yanında öğrendi ve ben de bu geleneği hiç bozmadan 30 yıldır sürdürmeye devam ediyorum. Başarının sırrı ise ustalarımızın hepsinin bu şehirde yetişmesidir." dedi. Türkiye birinciliği olan Dostlar Fırını, İzmir'in gözdesi olmaya devam ediyor. Hazırlayan :Serdar Yündem 2002’den 2012’ye Seçkiler Sanatçı: Bilge Göksel Yer: Çetin Emeç Sanat Galerisi Etkinlik Tarihi: 29 Kasım – 19 Aralık Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri Sergisi Ödül Töreni: 14 Aralık 2012 Saat 15:00 Yer: Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Sergi Tarihleri: 14 - 30 Aralık / 09.00 – 17.30 saatleri arası Saat: 22.30 Klarnet Ve Piyano Piyano: Senem Zeynep Ercan Klarnet: Özlem Kolat Tarih: 11 Aralık Yer: Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Vega Tarih: 14 Aralık Yer: Zeus Bar Saat: 22.00 Cem Adrian Konser Fatih Erkoç – Kerem Görsev Trio Tarih: 1 Aralık Yer: Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Saat: 20.30 Efes Pilsen Blues Fest Tarih: 7 – 8 Aralık Yer: İzmir Arena Saat: 18.30 Bülent Ortaçgil Tarih: 7 Aralık Yer: Zeus Bar Tarih: 14 Aralık Yer: OozeVenue Saat: 23.00 Zühal Olcay – Halil Sezai Tarih: 22 Aralık Yer: İzmir Arena Saat: 21.00 Aralık2012 Sayı31 kültür sanat İzmir Atası için rekor kırdı 13 Narlıdere’deki “Baş Belası” Nesrin Yorulmaz T Umut Emre Çınar T ürkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılışının 74’üncü yılında İzmir’de de özlemle anıldı. Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşen bu gösteri Türkiye’ye bir rekor getirdi. Konak Belediyesi’nin katkıları ve fotoğraf sanatçısı Cumhur Aygün’ün ortak organizasyonuyla gerçekleşen bu gösteriye 2 bin 400 gönüllü katıldı. Atatürk’ün canlı portresi için kayıt işlemleri yaptıran vatandaşlar, kayıt sıralarını alarak Cumhuriyet Meydanı’ndaki yerlerini aldı. ‘‘2 bin 400 can’la işte adam, işte ATAM’’ Kendilerine ‘‘İzindeyiz’’ yazılı siyah tişörtler verilen ve aynı şekilde kollarına ‘‘10.11.12 İZİNDEYİZ’’ yazılı mühür basılan 2 bin 400 İzmirli, kısa süre içinde dev bir Atatürk portresi oluşturdu. Bu muhteşem portre havadan da fotoğraflandı. Heyecandan bayılanların olduğu törende İzmir Atasını andı, İzmir Atasına ağladı. Tören boyunca atılan sloganlar arasında dikkat çekenlerden biri de ‘‘2 bin 400 can’la işte adam, işte ATAM’’ oldu. iyatroya yeni bir soluk getirmek için kurulan Tiyatro Esen, ‘Baş Belası’ adlı oyunuyla Narlıdere Belediyesi, Atatürk Kültür Merkezi’nde izleyicilerle buluştu. Tiyatronun duayeni Göksel Kortay tarafından yönetilen oyunun biletleri, iki gün önceden tükendi. Tiyatro ve dizilerin aranan yüzü Arda Esen, Kurtlar Vadisi’nde savcı karakteriyle öne çıkan Çiğdem Batur ve oyundaki performansıyla göz dolduran Sedat Bilenler’in sahnelediği oyun, Eray Yasin Işık tarafından yazıldı ve usta tiyatrocu Göksel Kortay tarafından yönetildi. Sahnede bitmek bilmeyen enerjileri, takdir edilen oyunculukları ile izleyicileri kahkahaya boğan oyun, geçer not almaya devam ediyor. Klasik espri anlayışını kıran ‘Baş Belası’, eleştirmenler tarafından ‘En Terbiyeli Komedi’ ünvanına layık görüldü. 8 Kasım’da Aliağa Halk Eğitim Merkezi’nde, 9 Kasım’da Karşıyaka Opera ve Tiyatro Salonu’nda izleyicisi ile buluşan oyun, Türkiye’nin dört bir yanına giderek turnesine devam ediyor. Asya melodileri İzmir’de Asyalı Kompozitörler Festivali ile İzmirli sanatseverler, Uzak Doğu müziği ile buluştu Serdar Yündem İ zmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleşen festival 12 – 18 Kasım tarihleri arasında Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlendi. Katılımın yüksek olduğu festivalde dünyaca ünlü kompozitörler sahne aldı. Festivalin ilk günü, Yeni Müzik Kooperatifi müziklerini icra ederken üçüncü günü ise Endonezyalı Yogyakarta Çağdaş Müzik Topluluğu performanslarını sergiledi. İlk yurtdışı deneyimlerini gerçekleştiren topluluk yerel ezgileriyle festivalin en ilginç grupları arasında yer aldı. Festivalin dördüncü günü ise dijital çağda, canlı müziğe önem veren Yeni Zelanda Üçlüsü ( Nz Trio ) konser verdi. “Ulusal bir cevher” olarak tanımlanan grup, klasik müziğin sıkıcı imajını kırıp daha canlı bir performans sergileyerek müzik severlere keyifli anlar yaşattı. Farklı kültürlerin müziği Festivalde yer alan IIZ+ Dörtlüsü grubu ise Kore, Tayvan, Japonya, Almanya ve ABD’den bir araya gelen üyelerden oluşuyor. Farklı dilleri konuşan ve farklı kültürel ezgileri üreten müzisyenler etkileyici eseriyle büyük ilgi topladı. Festivalin son günü sahne alan grup ise Grame (Müzik Tiyatrosu) oldu. Bir sezonda yaklaşık 20 dünya prömiyeri yapan ve müzik tiyatroları, halk etkinlikleri, duysal enstalasyonlar gibi etkinlikler yürüten grup bu sefer de İzmirli müzikseverlerin karşısına çıktı. “Sessizliğin Yankısı” Ralfi Rafael Kanyas A rkas Sanat Merkezi, fotoğraf sanatçısı Ahmet Ertuğ’un “Sessizliğin Yankısı” isimli fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, Almanya, Avusturya, İsviçre, Portekiz, İrlanda, İspanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinde yer alan tarihi kütüphane ve opera saraylarına ait toplam 44 fotoğraf içeriyor. Fotoğraflarını 20x25cm boyutunda film ile çeken Ertuğ için büyük formatlı kamera vazgeçilmez bir araç. Son gelişen dijital kamera sistemlerini çekimlerinde kullanarak test eden sanatçı, dijital kameralar ile fotoğrafın kurallarını ve sınırlarını zorlamayı deniyor. Ertuğ’un Avrupa’daki tarihi kütüphaneleri kapsayan fotoğrafları, 2009 yılında Paris’teki Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde, Efes Antik Kenti fotoğrafları sergisi ise 2008’de ViyanaEphesos Müzesi’nde sergilendi. Sergiye özel hazırlanan “Sessizliğin Yankısı” kataloğu ise Arkas Sanat Merkezi’nden satın alınabilecek. İzmirli sanatseverler sergiyi 30 Aralık’a kadar ziyaret edebilecek. 14 spor Aralık2012 Sayı31 İzmir’in bisiklet yolları uzuyor İzmir’de yapılan ve yapılacak olan bisiklet yollarıyla bisikletin, hobi ve sportif amaçlar dışında ulaşım aracı olarak da kullanılması kolaylaşıyor. İzmir Bisiklet Derneği ve Büyükşehir Belediyesinin ortaklaşa çalıştığı proje kapsamında, İzmir’deki bisiklet yollarının toplam uzunluğunun 100 kilometreye ulaşması planlanıyor Batum Kundak İ zmir’de bisikletin ulaşım aracı olarak kullanımının yaygınlaşması amacıyla yeni bisiklet yolları yapılıyor. Şehirdeki motorlu taşıtların kullanım yoğunluğunun azaltılması için bisikletin, raylı sistem ve deniz ulaşımı ile entegrasyonu önem taşıyor. Öte yandan İzmirli bisikletçiler, metro, izban ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarına bisikletleri ile binememekten yakınıyor. İlk olarak 45 kilometre olan Bostanlı ve İnciraltı arasındaki sahil şeridini takip eden bisiklet yolu, daha sonra 23 kilometre uzatılarak Sasalı Doğal Yaşam Parkı’na kadar bisiklet ile ulaşımını daha mümkün ve güvenli hale getirdi. Yeni proje ile beraber bisiklet yolu 37.5 kilometre daha uzayarak , körfezin bir ucu olan Sasalı’dan başlayıp genelde sahil şeridinden devam ederek Urla’ya kadar ulaşacak. Proje ile ilgili görüşlerini aldığımız İzmir Bisiklet Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Murat Karaca projenin sadece yeni bisiklet yolu yapımından ibaret olmadığını, eski bisiklet yollarının yeniden düzenlenerek avrupa standartlarında yeni bisiklet yollarının, İzmir’e kazandırılacağını söyledi. Yeni yapılacak ve düzenlenecek olan bisiklet yolları hakkında bilgi veren Murat Karaca, bisiklet yollarının tali ve ana yollarla kesiştiği noktalara ışıklı güvenlik önlemlerinin alınacağını ve bazı riskli noktalarda da bisiklet yolunun tamamen ayrı düzenleneceğini söyledi. Bisikletin metro, izban ve otobüs gibi toplu taşıma araçları entegrasyonunun sağlanması için çalıştıklarını da dile getiren Murat Karaca, resmi kuruluşlarla yazışmaların devam ettiğini ve Büyükşehir Belediyesinden bu konuda daha fazla destek beklediklerini ifade etti. Proje kapsamında yeni yapılacak ve düzenlenecek olan yolların ayrıntıları şu şekilde: Çiğli - Karşıyaka Bayraklı Sasalı Doğal Yaşam Parkı – Turgut Özal Rekreasyon Alanı Sasalı Doğal Yaşam Parkı’ndan başlayan Mavişehir Balıkçı Barınağı, Alaybey Tersanesi, Bayraklı Yüzme Havuzu üzerinden Turgut Özal Rekreasyon Alanı’nında biten ve halen büyük bir bölümü kullanımda olan yaklaşık 23 kilometreden oluşan, Karşıyaka Spor Kulübü Yelken Tesisleri ve Sasalı Doğal Yaşam Parkı ve Urla arasındaki bisiklet güzergahı iskeleler gibi sahil şeridindeki yapıların bulunduğu yerlerde kesintiye uğrayan parkurda bütünlük sağlanması hedefleniyor. Bornova Kentin kuzeyinde yer alan Çiğli ve güneyinde yer alan Alsancak – Urla parkurunu birleştirecek Sakarya,Mustafa Kemal, Zafer, Ankara, Fatih ve Kemalpaşa Caddeleri boyunca karayolu kenarında yapılacak düzenlemelerle birlikte birbirine bağlı parkurlarla toplamda 24,5 kilometrelik bir yeni bir bisiklet yolu oluşturulacak. Buca Hipodrom çevresi , Koşuyolu Caddesi , 313 Sokak, Eğitim Enstitüsü, Uğur Mumcu Caddesi, Hipodrom - Tınaztepe Hukuk Fakültesi ve Oto Galericiler Sitesi güzergahları üzerinde oluşturulması planlanan 14 kilometrelik yeni parkur Buca’da yerleşim alanları arasında bisiklet ile ulaşımı sağlayacak. Alsancak – Urla Alsancak Limanı’ndan başlayarak iç körfezin güney kıyı şeridi boyunca Urla ilçesine kadar devam eden toplam 37,5 kilometre uzunluğundaki hatta, başta İnciraltı sahili boyunca devam eden rekreasyon alanları içerisinde, Üçkuyular ile İnciraltı arasında bağlantı yolu kenarı ile Narlıdere – Güzelbahçe sahili bütününden Urla’ya ulaşan Mithatpaşa Caddesi üzerinde yapılacak fiziki düzenlemelerle parkurun bütünlüğü sağlanacak. İzmir’in bir kulübü: Kaf Kaf 100 yaşında Türkiye’de 100 yaşını dolduran ender kurumlardan biri Karşıyaka Spor Kulubü 1 Kasım 2012’de 100. yılını görkemli bir organizasyonla kutladı tezahüratlar eşliğinde 100. yıl coşkusunu hep birlikte kutladı. İzmir’in Ulu Çınarı Karşıyaka Spor Kulübü 100. yaşını doldurmanın haklı gururunu taraftarlarıyla paylaştı. Güney Çetin K arşıyaka Spor Kulübü’nün 100. yılında vapur iskelesinde toplanmaya başlayan yaklaşık 7 bin meşelali Karşıyaka taraftarı, Bostanlı vapur iskelesine kadar renkli görüntüler oluşturdu. İşaret fişeğinin saat 20.12’de atılmasının ardından taraftarlar, Türkiye’nin kendine özgü camialarından birisi olan Karşıyaka Spor Kulubü, 1912 yılında kurulan İzmir’in ilk spor kulubü olma özelliğini taşıyor. O yıllarda İzmir’de futbol daha çok Türk olmayanların elindeydi. İzmir’deki Rumlar, Ermeniler ve İngilizler birçok spor kulübü kurmuştu ancak Türklerin kurduğu bir spor kulubü bulunmamaktaydı. 1912 yılında, Kadızade Zühtü Işıl, Kadızade Raşit, Süreyya İplikçi, Refik Civelek, Osman Nuri ve Örnekköylü Hüseyin’den oluşan 6 Karşıyaka’lı genç kendi kulüplerini kurmaya karar verdiler. 1 Kasım 1912 tarihinde Karşıyaka Muaresei Bedeniye Kulübü’nü yani bugünkü adıyla Karşıyaka Spor Kulübü’nün kuruluşunu gerçekleştirdi. Kulüp forma renklerini, Türklüğü temsil eden kırmızıdan ve İslamı temsil eden yeşilden almıştır. Kulüp taraftarlarının, 35½ söylemiyle Türkiye’de marka haline gelen camia, armasında Türk bayrağı bulundurma hakkı verilen ilk spor kulubüdür. Cepheden şampiyonluğa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kulubü ziyareti sırasında Birinci Dünya savaşı ve Kurtuluş Şavaşı’nda cepheden dönen Karşıyakalıların yeniden kurdukları bu takım ile hiç gol yemeden şampiyon olmuştur. Futbolcuları kutlayan Mustafa Kemal Paşa bu başarılarından dolayı KSK’nın yeşil-kırmızı ambleminde ay-yıldız kullanılmasını istemiştir. Karşıyaka Spor Kulübü bu onura sahip olan spor kulüplerinden biridir. Kulüp, her ne kadar ana branşı futbol olarak kurulsa da en önemli başarılarını amatör branşlar olan basketbol, voleybol ve yelkende kazanmıştır. Basketbol takımının 1986/1987 sezonunda neredeyse hepsi altyapı oyuncularından oluşan kadrosuyla Türkiye Ligi ve Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanmış ve o yıllarda çok önemli bir başarıya imza atmıştır. Yelken şubesinin dünya şampiyonu olması kulübün en önemli başarılarından biridir. Karşıyaka Spor Kulubü şu an dokuz branşta mücadele vermektedir. İzmir’in Ulu Çınarı KSK 100. yılında bütün branşlarda başarı ve şampiyonluklar bekliyor. spor Aralık2012 Sayı31 15 Ampute yüzümüzü güldürdü Türkiye Futbol A Milli Takımı, 2014 Elemeleri Grup Maçları’ndaki başarısızlığı sebebiyle taraftarlar ve medya tarafından eleştiri oklarına maruz kaldı. Diğer taraftan hakettiği ilgiyi görmeyen hatta birçoklarının varlığından bile haberdar olmadığı Ampute Milli Takımı, başarılarıyla göz dolduruyor Ampute Futbol Milli Takımı Nesrin Yorulmaz Eray Gökçe T ürk Milli Futbol Takımı tarihindeki en büyük başarılarını, 2002 Dünya Kupası’nda Şenol Güneş ile Euro 2008’de Fatih Terim yönetiminde aldığı üçüncülüklerle gerçekleştirmişti. Diğer taraftan Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde en kötü performansını 1992’de İsveç’te düzenlenen finaller öncesi yaşayıp İngiltere, Serbest İrlanda ve Polonya’nın yer aldığı grupta altı maçı da kaybetmişti. Bu sene de büyük umutlarla katıldığımız 2014 Brezilya yolculuğu ilk dört maçta aldığımız üç yenilgi ile kabusa dönüştü. 2010 Dünya Kupası finalleri ve 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılamayan milli takım 2014’ü de boş geçirebilir. Şu ana kadar 63 teknik direktör geldi Taraftar ve futbol yorumcularına göre A Milli Takım’ın başarısız olmasının pek çok sebebi var. Bunlardan ilki, Türkiye Spor Toto Süper Ligi’nde yabancı kontejanının fazla olmasının Türk Milli Takımı’nı olumsuz etkilemesi. Bazı taraftar grupları yabancı oyuncu sayısının çok olması sebebiyle Türk oyuncuların fazla şans bulamadığını savunurken, diğer bir taraftan en büyük sorunun altyapı eksikliği olduğu öne sürülüyor. Maçların kaybedilmesinden sonra, altyapı eksikliği ile ilgili basına açıklama yapan Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Başkan Yardımcısı Hüseyin Ar, ülkelerin kendilerine ait spor politikalarının olması gerektiğini ifade ederek “Kısa vadede bazı sportif başarılar bekleyebiliriz ancak uluslararası alanlardaki spor faaliyetlerinde, sportif başarıdan daha ziyade öncelikle alt yapıya önem verilmeli ve ciddi bir alt yapı oluşturmalıdır. Bu beş yıllık dilimler halinde üç periyotta olabilir. Dikkat edilecek olursa Avrupa’daki birçok ülkenin yapmış olduğu sistem, beş altı yaşlarındaki sporcuları alıp belli bir elemeden geçirip rehber hocaların vasıtasıyla yetenekli oldukları alanlara yönlendiriyorlar. Daha sonra belirli gruplar halinde herkes branşında çalışarak, uluslararası veya kendi ülkesinde başarılı oluyor” dedi. Otoritelere göre Milli Takım’ın başarız olmasının bir diğer sebebi olarak, takımın 89 yıllık tarihinde 63 farklı hocayla çalışmasının verdiği istikrarsızlık gösteriliyor. alındı. Alınan primlere rağmen milli takımın başarısız bir tablo çizmesi tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Milli Takımın başarı ve başarısızlık hikayelerinin yanında daha az konuşulan ve tanınan Ampute Futbol Milli Takımı başarıdan başarıya koşan gizli bir potansiyel ve ‘Ampute’ denildiğinde kafalarda oluşan soru işaretleriyle yakaladıkları başarı oranı ters bir orantı sergiliyor. Ampute Futbol, bir bacağı olmayan sporcuların koltuk değneği kullanarak oynadıkları bir futbol türüdür. Her bir takım; bir kaleci, altı oyuncudan oluşur ve kaleciler tek kolludur. Karşılaşmalar 25’er dakikalık iki devreden ve 10 dakikalık devre arasından oluşur. Taç atışları ayakla yapılırken ofsayt diye bir kural yoktur ve oyuncu değişimi sınırsızdır. Yaygın olan Ampute oyunu için Avrupa ve Dünya Şampiyonaları organize edilmektedir. İki kere Dünya üçüncülüğü ve bir kere Avrupa ikinciliği Rusya’da düzenlenen 2012 Ampute Dünya Kupası, Ampute Futbol’da seri başı kabul edilen İngiltere, Japonya, Gana, Ukrayna, Polonya gibi 12 ülke katıldı. Yarı finalde kaybedilen Rusya maçından sonra üçüncülük maçı için karşılaşılan Arjantin maçı kazanıldı ve dünya üçüncülüğünü beraberinde getirdi. Daha önce de bir kez Avrupa ikincisi olan Ampute Futbol Milli Takımı, Atatürk Havalimanı’na indiğinde futbolcuları karşılayıp omuzlara almak için yarışan vatandaşlarımızın orada olacağını düşünürken kimseyi bulamayınca derin bir üzüntü içine girdiler. Yine de ümitlerini kaybetmeyen Ampute Milli Takımı enerjisini korumaya devam ediyor. Haber ekibi adına, Bedensel Engelliler Spor Federasyonu Ampute Futbol Lig Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Serkan Çınarlı ile konuştuk. Başarılarının sebebini güçlü bir alt yapıya ve taşıdıkları Gazi ruhuna bağlayan Çınarlı, “ Bu branş Guneydoğu’da mayına basma suretiyle amputasyona giren gaziler için TSK bünyesinde sağlam bir alt yapı ile başladı. Ampute deplasmanlı ligi kendi bütçesi ile yapacak bir durumu olmayan Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’na bağlı bir branş. O nedenle benim de katkım olan bir protokolle yarısı TFF tarafından finanse edilen bu ligde, federasyonun sporculara ödül ve prim vermesi için masrafları tek başına karşılaması mümkün değil. Bunun dışında ödül yönetmeliğine tabi olarak ödül alabilirler o da Cumhuriyet Altını üzerinden belirlenmiş. Ampute futbol’u maddi açıdan geliştirmenin başlıca yolu ödül yönetmeliğini değiştirmek veya Ampute Futbol branşını tamamen Futbol Federasyonu bünyesine almak olabilir” diyerek duygu ve düşüncelerini dile getirdi. Bütün ülkeler arasında en fazla prim alan ekip Grup maçları sonunda futbolculara toplam 7 milyon lira dağıtan Türkiye Futbol Federasyonu, takımın EURO 2012’ye katılması halinde 7 milyon lira daha verecekti. Böylelikle finallere katıldıkları için futbolculara dağıtılan toplam prim 14 milyon liraya yükselecekti. Bu yıl ise, 2014 Dünya Kupası grup eleme maçları için teknik direktör Abdullah Avcı’nın da onayı alınarak galibiyete 50 bin TL prim kararı Hollanda maçı sonrası A Milli Futbol Takımı arka sayfa 16 Aralık2012 Sayı31 Medyanın hataları ve medyaya yapılan hatalar... Kimi, nasıl, neden protesto etmek isterdiniz? Umut Emre Çınar Görkem Erinç/ Burçak Karaman/ Orçun Tam Medya / Ayıp Medya Ayıbı “Kadına şiddette İzmir birinci, Ankara ikinci” manşetini kullanan Zaman Gazetesi’nin, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü kaynak göstererek yaptığı haber yalanlandı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yapılan açıklamada böyle bir çalışmanın olmadığı ve haberin asılsız olduğu aktarıldı. (31.10.12) ABD Başkanı olmak için yarışan adaylar, 4 yaşındaki Abigael Evans’ı isyan ettirdi. Seçim propagandalarının aralıksız bir şekilde hem radyoda hem de TV’de devamlı olarak devam etmesi yüzünden başka bir şey izlemeye hasret kalan Evans, gözyaşlarına boğuldu. Olayın medyada büyük yankı uyandırması üzerine Ulusal Radyo Kanalı bir açıklama yayınlayarak “Abigael’den ve onun gibi hissedenlerden” özür diledi. (02.11.12) Posta ve Zaman Gazeteleri hekimleri hedef gösterdi. Polisin cop ve biber gazı kullandığı 29 Ekim eylemi sırasında çıkan arbedede yaralandığı iddiasıyla Ankara Numune Hastanesi’ne giden polisler iş göremez raporu almak istedi. Hekimler rapor vermeyi gerektirecek herhangi bir durum olmadığını söyleyince polisler tarafından tehdit edildi. Polisin istediği raporu vermeyen hekimin GBT bilgileri Zaman ve Posta Gazetesi’nde yayımlandı. (02.11.12) Kadın bedenini pornografik bir unsur olarak sayfalarından eksik etmeyen Şok Gazetesi, 9 Kasım 2012 tarihinde attığı başlık ile “şok” etti. “Ahlak çöktü” manşetiyle kendi içinde tutarsızlığa düşen gazete, satışlarını arttırmak için yine kadın bedenini kullanınca ortaya ironik bir görüntü çıktı. (09.11.12) Fenerbahçe-Eskişehir maçıyla gündeme oturan Hakem Fırat Aydınus’a büyük ayıp. Beyaz TV muhabiri, gündemde olan olaya istinaden Fırat Aydınus’un evine gitti ve kapıyı defalarca çaldı. Aydınus’un eşinden evde yok yanıtını almasına rağmen tacizine devam eden muhabir bu sefer de çevresindekilere, Fırat Aydınus’un aidatlarını zamanında verip vermediği gibi ilgisiz sorular sordu. (19.11.12) Medyaya Ayıp “5 Kasım Gazetecilik İçin Ayağa Kalk” gününde dünyadaki meslektaşlarıyla aynı günde eylem gerçekleştiren gazeteciler, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması ve iktidarın basın üzerindeki baskılarının son bulması talepleriyle Taksim’de eylem gerçekleştirdiler. (05.10.12) Basın açıklamalarına sınırlama. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in 10 Kasım törenleri dolayısıyla yayınladığı genelgede tüm basın açıklamalarına kısıtlama getirildi ve basın özgürlüğü bir kez daha hiçe sayıldı. (10.11.12) Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Nevzat Tarhan, interneti “Dabbet-ül Arz”a benzetti. Rektör Tarhan “Kıyamet alametlerinden sayılan Dabbetül Arz yerde debelenen bir canlı gibi ve bu canlı her yerde olabilir. İnternetin de fiberoptik alt yapı ile sinizoidal dalga frekansı ile çalışması nedeniyle debelenen bir görüntüsü var.” dedi. (10.11.12) Sol muhabirine satırlı saldırı. Renault’da işçilerin fabrika işgaline dönüşen iş bırakma eylemini haber yapmak için olay yerine giden Sol gazetesi muhabiri Ahmet Atakan Arar’a saldırdılar. (14.11.12) Karikatüre tepki yağdı. Ünlü karikatürist Salih Memecan gündemine açlık grevini aldı ve çizdiği karikatürle tepkilerin odağı oldu. Sabah gazetesinde yayınlanan karikatür sosyal medyada da geniş yankı buldu. (15.11.12) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1. Gökçe Kırnak İşletme Yaptığı açıklamalardan dolayı Bülent Arınç’ı protesto ederdim çünkü toplumumuza uymayan geri düşünceli cevaplar alıyoruz ki siyasetçi olarak yaptığı açıklamaların daha üsluplu olmasını isterdim. Sosyal medyayı en güzel araç olarak görüyorum. Bu protestomu da sosyal medya üzerinden yapardım. 2. Yağmur Bıçak Uluslararası İlişkiler Hükümeti protesto ederdim. Özellikle 29 Ekim kutlamalarını engellendiği düşüncesindeyim. Bu yüzden sosyal medyayı kullanırdım. Zaten pek çok kişi de bu aracı kullanırdı. 3. Mehmet Yorulmazlar Elektronik Haberleşme Türk Telekom’u protesto ederdim. İnternet bağlantısından çıkan sorunlardan dolayı. Bu durumu da Twitter veya Facebook’tan paylaşırdım. Telekom’un hizmet kalitesi istediğimiz durumda değil reklamlarındaki gibi ya da tanıtımlardaki gibi yüksek seviyede değil. 4. Barış Özdenerler İşletme Kesinlikle iktidarı yani AK Parti’yi protesto ederdim. Uyguladığı politikalar için hükümeti eleştirici eylemlere katılırdım. 5. Derya Gökçeer Endüstri Sistemleri Mühendisliği Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto ederdim çünkü 10 Kasım gibi önemli bir günde Türkiye’de bulunmuyordu. Bu durumu da gerekirse kontağa geçerek tepkimi belirtirdim. 6. Burçin Deniz Psikoloji Firuz Catering’ i protesto ederdim çünkü fiyatları diğer okul kantinlerine göre çok pahalı. Okulda bedava kahve dağıtırdım. 7. Fatih Muhsin Yaşar Medya ve İletişim TRT İzmir Belgesel Genel Müdürlüğü’nü protesto ederdim. Sebebi ise; normal sözleşmeli çalışanlarını kendi menfaatlerine ters düştüğü için işten çıkarmaya başlamaları. Bu durumu sözleşmeli elemanlara danışmadan yaptılar. Sözleşmenin aksine farklı bir durum sergilediler. Öncelikle Yeni Ünivers ekibinden TRT, Odatv davasında Soner Yalçın’a destek olmak amacıyla toplanıp, basın açıklamasında bulunan gazetecilere, ‘gazeteci’ diyemedi. Haberi “Aralarında bazı CHP milletvekillerinin de olduğu bir grup basın açıklaması yaptı.” şeklinde geçen kanal, gazeteci sözcüğü yerine ‘bir grup’ terimini kullandı. (19.11.12) Medya İletişim Bölümü, Habercilik Opsiyonu öğrencileri olarak 6. yılını dolduran Ünivers’i devam ettirmenin sevincini yaşıyoruz. Haber Merkezi olarak dünyamızda ve ülkemizde olup bitenlere farklı ve olabildiğince tarafsız bakıp, siz değerli okurlarımıza ulaştırabilmek için titiz bir çalışma içerisindeyiz. “Yeni” Haber Ekibi ailesi olarak bu senenin ilk 2 sayısını çıkarmış olmanın gururunu ve sizlere ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Sene boyunca her ay dünyaya farklı çerçeveden bakmak ve olup bitenlerden haberdar olmak için bizi takip edin ve bize ulaşın... Telefon: (0232) 488 74 19 - 26 Ünivers Ailesi TRT Genel Müdürlüğü’ne dilekçe yazardım.Eğer dilekçemi kabul etmezlerse, telefon ile kontağa geçerdim ve kayıt altına aldığı için protestomu yapardım. 8. Çilem Gülvin Uluslararası Ticaret ve Finansman Recep Tayyip Erdoğan’ ı protesto ederdim çünkü uyguladığı politikaları uygun bulmadığım için. Bu durumu ise sosyal medya kullanarak dile getirirdim. 9. Eylül Ece Şakiroğlu Halka ilişkiler Reklamcılık Ali Ağaoğlu’nu protesto ederdim, çünkü son projesi için binlerce ağaç kesilecek. Bu olayı bize dolaylı yollardan anlatmasından ve çevreye vereceği kirlilikten dolayı insanları rahatsız edeceğini düşünüyorum. Bu protestoyu da sosyal medyayı kullanarak yapardım. Ünivers İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi Sahibi Prof.Dr. Tunçdan Baltacıoğlu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof.Dr. Sevda Alankuş Yazı İşleri: İEÜ Haber Merkezi III. Yıl Haber Opsiyonu Öğrencileri Yazı Editörleri:Umut Emre Çınar, Hasan Rençber Tasarım Editörleri: Batum Kundak, Begüm Tanur Yer İzmir Ekonomi Üniversitesi, Balçova Yerel, aylık süreli yayındır. Aralık 2012 Basım Yeri ATAHAN MATBAACILIK Kemalpaşa Cad. 4301 Sok.No.4/A Altındağ İzmir/Bornova Tel:0 232 467 10 47 [email protected]