BATI M‹LL‹YETÇ‹L‹

Transkript

BATI M‹LL‹YETÇ‹L‹
BATI M‹LL‹YETÇ‹L‹⁄‹ VE
DO⁄U M‹LL‹YETÇ‹L‹⁄‹*
Benedict Anderson
Kayda De¤er Bir Fark Var m›?
Ne iyi ki uzun zamand›r Asya De¤erleri hakk›nda fazla bir fley duymuyoruz. Bu “de¤erler“ otoriter yönetimi, efl-dost
kay›rmay› ve rüflveti hakl› ç›karmak ad›na diplomatça bir söylem tutturmufl olan baz› devlet liderlerinin yüzsüz retorikleri haline gelmiflti çünkü. Neyse ki, 1997’deki mali kriz, kal›c› iktisadi büyümeye ve refaha giden kestirme bir yol bulundu¤u iddialar›na a¤›r bir darbe indirdi. Milliyetçili¤in özgün bir Asya formu bulundu¤u fikri çok da yeni say›lmaz, hatta
bu fikrin kökleri yüzy›ldan öncesine dayanmaktad›r.1 Bu fikrin as›l kayna¤›, ›rkç› Avrupa emperyalizminin, “Do¤u Do¤u’dur, Bat› da Bat›. ‹kisi asla bir araya gelemez,” demekte direten o bildik söylemdir. Ancak yirminci yüzy›l›n bafllar›nda,
bu iflah olmaz ›rkç› ikili¤i kullanmaktaki ›srar, Asya’n›n farkl› bölgelerindeki baz› milliyetçiler taraf›ndan, yayg›n direniflin mutlak-yabanc› hâkimiyetine karfl› yönlendirilmesine çevrilmeye bafllanm›flt›r. Böylesine radikal bir ikilik, teorik ya da
ampirik düzeyde gerçekten do¤rulanabilir mi?
Ben flahsen milliyetçilik türleri aras›ndaki belirleyici ayr›m›n -geçmiflte, bugün ve yak›n gelecekte- Do¤u-Bat› çizgisinde aranabilece¤ine inanm›yorum. Asya’daki en eski milliyetçilik ak›mlar› (burada Hindistan, Filipinler ve Japonya’y›
düflünüyorum) Avrupa ve onun denizafl›r› ülkelerindeki (Korsika, ‹skoçya, Yeni Zelanda, Estonya, Avustralya, Bask, vb.)
milliyetçilik ak›mlar›ndan daha eskidir. Filipin milliyetçili¤i, kökeni itibariyle -belirgin sebeplerle- Küba ve k›ta Latin
Amerikas›’ndaki örnekleriyle benzeflir. Osmanl› Türkiyesi’nde, Çarl›k Rusya’s›nda ve Büyük Britanya ‹mparatorlu¤u’nda
karfl›laflabilece¤imiz geç on dokuzuncu yüzy›l resmi milliyetçili¤iyle, Meiji milliyetçili¤inin belirgin benzerlikleri vard›r.
Yine Hint milliyetçili¤iyle, ‹rlanda ve M›s›r milliyetçili¤i aras›nda morfolojik paralellikler kurulabilir. Ayr›ca, insanlar›n
Do¤u ve Bat› için göz önünde bulundurduklar› unsurlar›n zaman içinde defalarca de¤iflime u¤rad›¤› hesaba kat›lmal›d›r.
Yüzy›l› aflk›n bir süre boyunca, nüfusunun ‹slami yönelimine ra¤men Osmanl› Türkiye’sinden, ‹ngilizce’deki yayg›n deyiflle Avrupa’n›n Hasta Adam› olarak söz ediliyordu ki, bugün Türkiye hâlâ Avrupa Birli¤i’ne girmek için büyük çabalar
harcamaktad›r. Kendisini tümüyle H›ristiyan sayan Avrupa’da -Müslüman Arnavutluk’u unutarak- ise, günümüzde Müslümanlar›n say›s› h›zla ço¤almaktad›r. Rusya’ya uzun zaman büyük Asya devleti gözüyle bak›lm›flt› ve Avrupa’da, Rusya’n›n hâlâ ayn› konumda oldu¤unu düflünen pek çok insan vard›r. Japonya’da baz› insanlar›n kendilerini bir çeflit Beyaz sayd›klar›n› da mutlaka eklemek gerek. Peki, ya Do¤u’nun nerede bafllay›p nerede bitti¤i belli mi? M›s›r, Afrika’da;
ama önceleri Yak›ndo¤u’nun bir parças› say›l›yordu ve art›k Yak›ndo¤u’nun ortadan kalkmas›yla Ortado¤u’nun bir parças› olmufltur. Papua-Yeni Gine, Avrupa’ya göre, Japonya kadar Uzakdo¤u’da yer almaktad›r, ama kendisini hiç de öyle
konumland›rmaz. Cesur ve yeni küçük Do¤u Timor devleti Güneydo¤u Asya’n›n m›, yoksa baz› aç›lardan -Lima ve Los
Angeles gibi- Uzakdo¤u olarak nitelenebilecek Okyanusya’n›n m› bir parças› olaca¤›na karar vermeye çal›flmaktad›r.
Bu tür sorunlar, güya de¤iflmez olan Avrupa ve Asya s›n›rlar› üzerinden gerçekleflen göçlerle iyice içinden ç›k›lmaz
bir hal alm›flt›r. 1842 y›l›nda Çin limanlar›n›n çeflitli antlaflmalar do¤rultusunda kullan›ma aç›lmas›yla milyonlarca insan Kutsal Krall›k’tan denizafl›r› topraklara -Güneydo¤u Asya, Avustralya, Kalifoniya gibi- akmaya bafllad› ve bu hareketlilik daha sonra bütün dünya geneline yay›ld›. Emperyalizm, Hintlileri Afrika, Güneydo¤u Asya, Okyanusya ve Karayipler’e; Cava halk›n› Latin Amerika, Güney Afrika ve Okyanusya’ya; ‹rlandal›lar› ise Avustralya’ya götürdü. Japonlar
Brezilya’ya, Filipinliler ‹spanya’ya... Bu böyle sürdü gitti. So¤uk Savafl ve onun yan etkileri, Kore, Vietnam, Laos, Tayland, Malezya, Tamil, vb. halklar›n› da kapsayacak biçimde bu ak›fl› h›zland›rd›. ‹flte bu yüzden Kore, Çin ve Japonya’da
kiliseler, Manchester, Marsilya ve Washington D.C.’de camiler, Los Angeles, Toronto, Londra ve Dakar’da Budist, Hint
ve Sih tap›naklar› mevcuttur. Ça¤dafl iletiflimle ilgili her fley bize bu ak›fl›n devam edece¤i ve muhtemelen daha da h›zlanaca¤› izlenimini uyand›r›yor: Hatta bir zamanlar›n içe dönük Japonya’s› bile, tarihinde görülmedik kadar çok say›da
yabanc› yerleflimciyi bar›nd›rmaktad›r; e¤er bu geliflim ve refah düzeyi kal›c› olacaksa, bu ülkenin demografik profili daha çok göçmen gelmesini gerekli k›laca¤a benzemektedir.
Bu göçler sebebiyle önümüzde beliren fley, fazlas›yla karmafl›k ve hâlâ ço¤unlu¤u cevaps›z kalan -kimliklerin ne olaca¤› ve nas›l oluflturulaca¤› gibi- sorulard›r. Bu konuda size k›sa bir anekdot aktarmak isterim. Yaklafl›k dört y›l önce,
Yale Üniversitesi’nde bir lisansüstü seminerde milliyetçilik konulu bir ders veriyordum. Derse bafllamadan önce, bütün
ö¤rencilerden geçici bile olsa uyruklar›n› belirtmelerini istedim. S›n›fta çehreleri ve ten renkleri nedeniyle bana “Çinli”
gibi görünen üç ö¤renci vard›. Onlar›n cevaplar› hem beni hem de s›n›ftaki herkesi flafl›rtm›flt›. Bat› Sahili aksan›yla ko*) NLR (II), 9, May›s-Haziran 2001.
1) Nisan 2000’de Taipei’de yap›lan bir konuflma metni.
1
nuflan birincisi, dürüstçe “Çinli” oldu¤unu söyledi, ama ard›ndan Amerika’da do¤du¤u ve Çin’e hiç gitmedi¤i anlafl›ld›.
‹kinci ö¤renci, usulca “Tayvanl› olmaya gayret etti¤i”ni söyledi; 1949’da Çang Kay-fiek ile Tayvan’a geçen bir Komintang
ailesinden geliyordu, kimli¤ini orada vermifllerdi, yani “Çinli” de¤ildi. Üçüncüsü, “Kahretsin, ben Singapurluyum. Amerikal›lar›n benim Çinli oldu¤umu sanmalar›ndan b›kt›m art›k, de¤ilim iflte!” dedi sinirle.
Melez Milliyetçilikler
Benim öne sürdü¤üm gibi, Do¤u ile Bat›, Avrupa ile Asya aras›ndaki farkl›l›klar, milliyetçilik üstüne düflünmemizi
sa¤layacak en gerçekçi ya da ilginç eksenler de¤ilse, o zaman daha verimli olan hangi alternatifler üzerine durabiliriz?
Imagined Communities (Hayali Cemaatler, 1995) bafll›kl› kitab›m›n temel argümanlar›ndan biri, içlerinden do¤duklar› eski siyasal biçimler (yani, krall›klar ve özellikle de pre-modern imparatorluklar ile bunlar›n moderli¤in erken zamanlar›ndaki türleri) iyice ölçülüp biçilmeden milliyetçili¤in çeflitlerinin anlafl›lamayaca¤›d›r. Milliyetçili¤in en eski biçimi (benim melez milliyetçilik dedi¤im hali), s›n›rlar›n› her zaman olmasa da s›kl›kla çok uzaklara, denizafl›r› ülkelere kadar geniflletmifl olan imparatorluklarda yeflermifltir. Egemen merkezle din, dil ve âdet birli¤i olan, ancak sonralar› giderek artan bir bask›yla ve yabanc›laflmayla yüz yüze gelen Eski Topraklar’›n göçmen halklar›, bu milliyetçili¤in öncülü¤ünü yapm›flt›. 1776 ile 1830 y›llar› aras›nda ba¤›ms›zl›klar›n› kazanan Amerika Birleflik Devletleri ve çeflitli Latin Amerika devletleri, bu tarz milliyetçili¤in en bildik örnekleridir. Melez milliyetçiliklerinin gerekçelerinden biri kendilerine has tarihçeleri ise, di¤eri de özellikle yerel geleneklerden, co¤rafyadan, iklimden, vb. habersiz olan yerleflimcilerle yerli nüfusunun birbirine kar›flm›fl olmas›d›r.
Bu çeflit melez milliyetçilik hâlâ tüm canl›l›¤›yla ayaktad›r, hatta yay›lmakta oldu¤u bile söylenebilir. Quebec’teki
Frans›z-yerleflimci milliyetçili¤i, 1950’lerin sonlar›nda do¤mufltu ve bugün bile buras› Kanada’dan kopman›n efli¤inde
durmaktad›r. Benim ülkem ‹rlanda’da kuzeydeki “yerleflimci” meselesi halen s›cakl›¤›n› korumaktad›r ve ülkenin bütünleflmesinin önünde her zaman bir engel olarak durmufltur. Güney’de ilk milliyetçilerden baz›lar›, 1798 ayaklanmas›n›n
Genç ‹syanc›lar›, ya yerleflimci ailelerinden geliyorlard› ya da bu ayaklanmaya kat›lm›fl olan benim atalar›m gibi Kelt-Katolik kökenli, göçmen ve yerli kar›fl›m› ailelerden. Avustralya ve Yeni Zelandal›lar da bu günlerde melezlefltirilmifl milliyetçiliklerle meflguller; Aborijin ve Maori gelenek ve simgelerinin ö¤elerini içsellefltirerek, Birleflik Krall›k’la farkl›l›klar›n› belirginlefltirmeye çabal›yorlar. Gözlemleyebildi¤imiz kadar›yla Bat›’daki durum flimdilik böyle. Baz›lar›n› gücendirmeyi göze alarak söylemek isterim ki, Tayvan milliyetçili¤inin baz› özellikleri bile, biraz farkl› bir tarz› olsa da, Singapur milliyetçili¤inde oldu¤u gibi aç›kça melez bir nitelik tafl›maktad›r.
Bu milliyetçiliklerin as›l tabanlar›, özünde Kutsal Krall›¤›n Güneydo¤u k›y› bölgelerinden gelen, kimi emperyal devletten kaçan, kimi bu devlet taraf›ndan gönderilmifl olan “denizafl›r›” yerleflimcilerdir. Bu göçmenler, bize Yeni Zelanda ve
Brezilya’daki, Venezuela ve Beyaz Güney Afrika’daki örneklerini hat›rlatacak flekilde, bazen sükûnetle ve bütünleflerek,
bazen de fliddete baflvurarak kendilerini yerli halka kabul ettirmifllerdir. Emperyal merkezle çeflitli derecelerde din, kültür ve dil benzerlikleri olan bu melez ülkeler, her fleye ra¤men zamanla özgün gelenekleri, simgeleri ve tarihsel deneyimlerini oluflturmay› baflarm›fllar, sonunda emperyal merkezi, fazlas›yla bask›c› ya da uzak bularak siyasal ba¤›ms›zl›klar›
için harekete geçmifllerdir. Kimse, Tayvan’›n Japon emperyalist yönetimi alt›nda geçen elli y›l›n›n eflsiz bir önem tafl›mad›¤›n› inkâr edemez. Quebec’teki Frans›z göçmenler de Britanya’n›n emperyal yönetimi alt›nda neredeyse 200 y›l boyunca büyük bir eziyet çektiler. Ayn› eziyete Hollandal›lar da yar›-ülke Güney Afrika u¤runa maruz kald›lar. Ya da emperyalist Japon kültürünün, denizafl›r› “Çin” kültürüne, emperyalist Britanya kültürünün deniflafl›r› “Frans›z” ve “Hollanda”
kültürlerine oldu¤undan daha yabanc› oldu¤unu savunmak mümkün müdür?
Irkç› Avrupa veya Bat›l› melez topluluklarla di¤erleri aras›nda basit bir ayr›m oldu¤u da iddia edilemez. Amerika Birleflik Devletleri, Güney Afrika ve Arjantin had safhada ›rkç›yd›; ancak Quebec’lilerin, Tayvan’daki Güneydo¤u Çinli göçmenlerden veya Brezilya’yadaki Japon göçmenlerden daha ›rkç› olduklar›n› söylemek o kadar kolay olmayacakt›r. Bu argüman do¤ruysa, on sekizinci, on dokuzuncu, yirminci ve tabii ki yirmi birinci yüzy›llarda, Asya’da oldu¤u gibi Amerika k›tas›nda, Avrupa’da, Afrika’da ve Antipodlar’da da yefleren melez milliyetçiliklerimiz var demektir. Ancak beklenmedik bir yan etkiyle: Bugün, “sahibi” olduklar›n›n bilincinde olmadan ‹spanyol, Frans›z, ‹ngiliz veya Portekiz dillerini
(kendi çeflitlemeleriyle) paylaflan pek çok ulus var günümüzde. Ayr›ca, yak›n bir gelecekte Çinlilerin de kendi uyan›fllar›n› gerçeklefltireceklerini göz ard› etmememiz yerinde olur kanaatindeyim.
Milliyetçili¤in, Hayali Cemaatler’de kapsaml› biçimde ele al›nan ve burada de¤inmenin yerinde olaca¤›n› düflündü¤üm
ikinci bir türüne, Hugh Seton-Watson’›n takipçisi olarak, ben resmi milliyetçilik ad›n› veriyorum. Milliyetçili¤in bu türü,
tarihsel olarak yöneticilere, aristokratlara ve emperyal merkeze yöneltilmifl, toplumun alt katmanlar›ndan gelen halk milliyetçili¤ine karfl› reaksiyoner bir tepki olarak do¤mufltur. Çar’›n yüzlerce etnik gruba ve dini toplulu¤a hükmetti¤i, ken-
2
di çevresinde -tebas›yla aras›ndaki medeniyet farkl›l›¤›n›n bir göstergesi olarak- Frans›zca konuflulan, Çarl›k Rusyas› bu
türün en çok bilinen örneklerinden biridir; öyle ki sanki Rusça sadece köylülerin diliydi. On dokuzuncu yüzy›lda halk
milliyetçili¤i imparatorluk çap›nda (Ukrayna, Finlandiya, Gürcistan, vb. yerlerde) yay›lmaya bafllay›nca, Çarl›k, tebas›n›n
tamam›n›n Rus milletini oluflturdu¤una kanaat getirdi. 1880’lerde -yani bugünden sadece 120 y›l önce- Çarl›¤› ve tebas›n› ayn› çat› alt›nda toplamak üzere -daha önce fliddetle kaç›n›lan durum buydu- ölümcül bir Ruslaflt›rma politikas› uygulanmaya baflland›. Ayn› flekilde Londra (büyük bir baflar›yla) ‹rlanda’y› Anglikanlaflt›rmaya, Emperyal Almanya (küçük bir
baflar›yla) elindeki Polonya’y› Almanlaflt›rmaya çal›flm›fl; Emperyal Fransa (k›smi bir baflar›yla) ‹talyanca konuflulan Korsika’ya Frans›zca’y›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u da (tümüyle baflar›s›zl›¤a u¤rayarak) Arap dünyas›na Türkçe’yi empoze etmeye çabalam›fllard›r. Kendi sav›m› tekrarlayacak olursam, her koflulda, eski imparatorlu¤un genifl vücudu üzerindeki
sert ve gergin derili ulus kavram›n› esnetmek için büyük gayret gösterildi¤ini söyleyebiliriz.
Milliyetçili¤in bu biçiminin benzersizce Bat›l› ya da Avrupal› oldu¤u söylenebilir mi? Bence mümkün de¤il. Örne¤in,
yak›n zamanlarda Tessa Morris-Suzuki’nin dikkate de¤er kitab›nda2 de¤inilmifl olan, Japonya’n›n ilginç durumunu ele
alal›m. Uzunca bir süre, Tokugawa baflkumandanl›¤›, Ainu’lar›n Tokugawa-Japonlar› gibi giyinmelerini ya da onlar›n
âdetleri ve geleneklerini benimsemelerini yasaklayan bir politika gütmüfltü. Ayn› biçimde, Edo’ya vergilerini getiren
Ryukyu temsilcilerinin de olabildi¤ince egzotik Çin giysileri kuflanmalar› isteniyordu. ‹ki örnekte de temel düflünce, bu
periferi (barbar) halklar› emperyal merkezden mümkün oldu¤unca d›fllamakt›. Ancak resmi Meiji milliyetçili¤inin yükselifliyle, uygulanan politika tersine döndü: Ainu ve Ryukyu’lar art›k Meiji oligarflisinin ait oldu¤u ayn› ilkel ve antik Japon ›rk›n›n türlerinden say›l›yorlard›. Bu iki toplulu¤u Japonlaflt›rmak ad›na, ikna edici ve daha çok da zorlay›c› olan
her yol (belirsiz ve de¤iflken bir baflar›yla) denenmifltir. Daha sonralar› Kore ve Tayvan’daki emperyal siyasetin de ayn›
mant›kla hareket etti¤i söylenebilir. Koreliler Japon adlar› alacak ve Japonca konuflacaklar, Tayvanl›lar küçük kardeflleri olarak Korelilerin takipçisi olacaklard›. Sonunda hepsinin Japonlaflaca¤› san›l›yordu, ikinci s›n›f Japonlar olsalar bile.
T›pk› 1920’ye kadar Birleflik Krall›k’taki ‹rlandal›lar›n ve 1920’ye kadar Almanya’daki Polonyal›lar›n oldu¤u gibi…
Asl›nda, hepsinden kat kat daha muhteflem ve ironik olan durum Kutsal ‹mparatorluk’ta yaflanm›flt›r. 1644 y›l›ndan,
doksan y›ldan daha az zaman önceki y›k›l›fl›na kadar Kutsal ‹mparatorluk, Mançuryal› -ve ayr›ca Mançurya dilini konuflan- bir hanedan taraf›ndan yönetiliyordu. (Bunda flafl›lacak bir fley yok elbette. On birinci yüzy›la kadar Büyük Britanya’da da ‹ngiliz hanedan› yoktu: fiimdiki kraliyet ailesinin ilk iki hükümdar›, I. ve II. German George, neredeyse hiç ‹ngilizce konuflam›yorlard› ve bu kimsenin umurunda de¤ildi.) Bu tuhaf durumun yaklafl›k 110 y›l öncesine kadar pek az
kimseyi rahats›z etmifl olmas›, Çin milliyetçili¤inin geç filizlendi¤inin çarp›c› bir iflareti say›labilir. Nüfusu Mançulaflt›rmak ya da Mançurya dilini benimsetmek için hiçbir giriflim yoktu, çünkü zaten hükümdarlar›n prestiji, baflka yerlerde
oldu¤u gibi, benzerli¤e de¤il, farkl›l›¤a dayan›yordu. Dul ‹mparatoriçe, son çare olarak Çin gelene¤i ad›na, Bat› emperyalizmine olan yayg›n düflmanl›¤› sömürmeye kalk›flt›¤›nda art›k çok geçti. Hanedan 1911 y›l›nda tarihe kar›flt›¤›nda bir
bak›ma Mançuryal›lar›n da sonu gelmiflti. Kendisi bu gerçe¤i sakl›yor olsa da, bugün Çin’in en popüler yazarlar›ndan biri olan Wang Shou da Mançuryal›d›r.
Sonunda Çin milliyetçili¤i sahneye ç›kt›¤›nda, dünya tarihine göre oldukça geç bir zamand›. Muhteflem Li TaÇoa’n›n, henüz ilkbahar›n› yaflayan Çin’i anlatan o meflhur makaleyi yazmas›na olanak veren fley budur. Ancak dünyada pek az k›yaslanacak örne¤in kald›¤› özel bir durumda ortaya ç›km›flt›. Japonlar›nki de dahil olmak üzere, devrin çeflitli emperyalizmleri Çin’e girmiflti, ancak Çin fiilen sömürgeleflmemiflti. O zamana kadar birbiriyle yar›flan emperyal
güçler vard›; hatta genifl topraklar› olan Hindistan’› içine almakta güçlük çeken Büyük Britanya, ondan daha da genifl
olan emperyal Çin’i de ele geçirme düflüncesiyle kendinden geçiyordu. (En yak›n örnek, muhtemelen emperyal Etiyopya olabilir.) Ayr›ca emperyal Çin’in hem gerçek s›n›rlar› vard› hem de bu s›n›rlar›, bir aya¤› çukurda olan, Ruslaflmakta
pek de baflar›l› olamayan Çarl›k’la paylafl›yordu. Japon deniz kuvvetlerinin Çarl›k filosu üzerindeki üstünlü¤üyse, Mançurya hanedan›n›n y›k›l›fl›ndan sadece alt› y›l, Çarl›¤›n kanl› sonundan on iki y›l öncesinde sa¤lanm›flt›. Tüm bunlar, en
çok da Çin’deki ilk kuflak milliyetçileri, ‹mparatorlu¤un fazla sorun ç›karmadan bir ulusa dönüfltürülebilece¤i konusunda cesaretlendirmifltir. Ayn› devirde ‹stanbul’daki Enver Pafla da, üç nesil sonra Adis Ababa’daki Albay Mengistu Mariam da ve bugün Moskova’da Albay Putin de ayn› fleyi hayal etmifllerdir. Bu yüzden, dünya çap›ndaki anti-emperyalist
hareketin sonucu olan halk milliyetçili¤i ile geç on dokuzuncu yüzy›l›n resmi milliyetçili¤ini, fazla üzerinde durmadan
kaynaflt›rma yoluna gitmifllerdir. Biliyoruz ki, ikincisi kayna¤›n› halktan de¤il, devletten almaktad›r ve halk›n özgürleflmesi olarak de¤il, milli s›n›rlar›n korunmas› olarak görülmektedir. ‹flte bu yüzden, Sun Yat-Sen gibi hakiki bir halk milliyetçisi olan, ayr›ca Güneydo¤u Asya ile Orta Asya s›n›rlar› üzerinde gülünç talepler ileri süren birinin garip davran›fllar›n›n temelinde, ço¤u Çinli olmayan ama halk milliyetçili¤inin üzerine yürümesi gerekti¤i düflünülen hanedan hükümdarlar›n›n, gerçek ya da hayali topraklar›n› fethetme arzusu yat›yordu. Sonradan bu miras› farkl› zamanlar ve boyutlarda, hem Komintang hem de Çin Komünist Partisi benimsediler.
2) Re-Inventing Japan: Time, Space, Nation, Armonk, NY 1998.
3
Ayn› devirde, eski Kutsal ‹mparatorluk az önce de¤indi¤im gibi, tümüyle emsalsiz de¤ildi. Emperyalizmin ve anti-sömürgeci milliyetçili¤in hiç de¤ilse, periferi say›lan Mo¤olistan, Kore, Vietnam, Burma, Hindistan ve Pakistan için uydurdu¤u s›n›rlar› ve yeni devletleri, mirasç›lar› farkl› zamanlarda ve geldikleri farkl› çevrelere göre kabul ettiler. Bu kabullenifl, asl›nda temel olarak, t›pk› Birleflmifl Milletler’de ve onun önceli “Cemiyet’te” temsil edilen di¤er onlarca ulus gibi,
Çinlilerin bir ulus oldu¤unu ileri süren yeni fikirden de kaynaklanmaktayd›. Tayvanl› tarihçiler 1895 ile 1945 y›llar› aras›ndaki çeflitli zamanlarda, anavatandaki egemen gruplar›n, Tayvan’›n statüsünü bir Japon kolonisi olarak kabullenmifl
olduklar›na ve Tayvan halk›n›n, bazen de Kore halk›n›n, Japonya’ya karfl› verdi¤i ba¤›ms›zl›k mücadelesini desteklediklerine dikkat çekmifllerdir. Bugün anavatanda halk milliyetçili¤i ile resmi milliyetçilik aras›ndaki göze çarpan çeliflkiler,
daha önce de de¤indi¤im gibi emsalsiz de¤ildir. Dünyan›n de¤iflik bölgelerinde karfl›m›za ç›kabilirler. Ancak genifl topraklar›, muazzam nüfusu ve bir zamanlar diktatörlü¤ünü mazur gösteren sosyalizmi terk ederek yenilenmifl yönetim biçimini resmi milliyetçili¤e dönüfltürme sinyalleri veren hükümeti nedeniyle, Çin’de bugün özellikle önem tafl›maktad›r.
Geçmiflin ve Gelece¤in Görünümü
Resmi milliyetçili¤in, onu di¤er milliyetçilik türlerinden ay›rma e¤iliminde olan bir özelli¤i daha var yeryüzünde. ‹lk
zamanlarda tüm örgütlü topluluklar›n kendi bütünlükleri ad›na, birbirlerinin pek de z›tt› say›lmayan geçmifl zaman imgelerine ba¤l› olduklar›n› söylemek san›r›m yanl›fl olmaz. Bunlar sözlü gelenek, halk fliirleri, dini e¤itim, saray tarihçili¤i, vb. vas›tas›yla aktar›l›rd›. Kendimizi zorlasak da bu imgelerin içinde belirgin bir Gelecek kayg›s›na rastlayamay›z. Milliyetçilik on sekizinci yüzy›l›n sonlar›nda dünyaya yay›ld›¤›nda, her nas›lsa tüm bunlar temelinden de¤iflime u¤rad›. Endüstriyel devrim ve modern iletiflim sistemlerinin harekete geçirdi¤i toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal de¤iflimin
rüzgâr›na tutularak, ulus kavram› kendisini geliflme fikrine dayand›ran ilk siyasal-ahlâki biçim oldu. Ça¤lar boyunca
kimsenin umurunda olmadan sessizce yok olan binlerce topluluk ad›n›n kay›tlar›n›n varl›¤›na ra¤men, katliam kavram›n›n yak›n zamanlarda icat edilmifl olmas›n›n nedeni budur. De¤iflimin h›z› ve Gelecek kavram›n›n gücü, ayn› zamanda halklar›n geçmiflle ilgili düflüncelerini de kökünden de¤ifltirmifltir.
Hayali Cemaatler’de, bu de¤iflimin do¤as›n›, bize bebeklik foto¤raflar›m›z gösterildi¤inde yaflad›¤›m›z güçlükle karfl›laflt›rarak ayd›nlatmaya çal›flt›m. Bunlar, foto¤raflar›n suretinde görebilece¤imiz, endüstriyel haf›zan›n ürünü olan güçlüklerdir. Anne-babalar›m›z o foto¤raf›n bizim bebekli¤imiz oldu¤unu söylerler; ama bizler foto¤raf›n çekildi¤i an› hat›rlamay›z, bir yafl›ndaki benli¤imizi hayal edemeyiz, hatta ebeveynlerin yard›m› olmasa kendimizi tan›yamay›z bile. Sonuçta, etraf›m›zda geçmifle ait say›s›z iz -an›tlar, tap›naklar, yaz›l› kaynaklar, mezarlar, sanat eserleri, vb.- olmas›na ra¤men, bu geçmifl bizim aç›m›zdan gittikçe daha eriflilmez bir hal al›r ve d›fl›m›zda kal›r. Bunun yan› s›ra, çeflitli nedenlerle, hayata tutunulacak bir ç›pa misali geçmifle ihtiyac›m›z oldu¤unu hissederiz. Ancak buradan, geçmiflle olan iliflkimizin bizden önceki devirlere göre daha siyasal, ideolojik, yar›flç›, parçalanm›fl, hatta oportünistçe oldu¤u anlam› ç›kar.
Bu dünya çap›nda bir fenomen, milliyetçili¤in temelidir. Ancak anavatan Çin bize hâlâ en ilginç örnekleri sunmaya
devam ediyor. Üstelik daha da devam edece¤e benziyor. Hükümet y›lda bir, saatlerce süren ve oldukça popüler olan, Çin
Halk Cumhuriyeti’ni oluflturan çeflitli halklar›n tan›t›ld›¤› muhteflem bir televizyon flovu düzenliyor. Bu gösteride dikkat çeken fley, Han Hanedan› ile çeflitli az›nl›k halklar› aras›ndaki keskin farkl›l›kt›r. Az›nl›klar en renkli k›yafetleriyle
belirirler ve gerçekten de harika bir görüntü olufltururlar. Han’lar›n kendileri ise, nedense, resimler ve tarihi kay›tlardan
bildi¤imiz o renkli ve hofl geleneksel giysileriyle görünmezler. Örne¤in, erkekleri Han’l›kla hiç ilgisi olmayan, ‹talyan ya
da Frans›z modellerinden al›nm›fl tak›m elbiseler içinde görebiliriz. Böylece Han’lar, bilinçli olmasa da siyasal oldu¤u
söylenebilecek bir tav›rla, kendilerini Gelecek, az›nl›klar› ise Geçmifl olarak yans›t›rlar. Görünebilir simgesi az›nl›klar
olan bu Geçmifl, ayn› zamanda Çin devletinin ulusal s›n›rlar›n›n esnekli¤ini yasall›flt›rmaya yarayan Büyük Geçmifl’in bir
parças›d›r.
Do¤al olarak, resmi söylemin izledi¤i do¤rultuda, Geçmifl ne kadar eskiyse o kadar iyidir. Devletin maliyetini üstlendi¤i arkeoloji çal›flmalar›n›n zihniyeti do¤rultusunda, bu fenomene bir göz atabiliriz. Özellikle tuhaf olan bir bak›fl aç›s›, farkl› insan türlerinin bugün Do¤u Afrika denilen bölgeden ç›kt›¤›n› söyleyen yayg›n kabul görmüfl teoriye tepki olarak do¤mufltur. Aç›kças›, Han Hanedan›’n›n büyük büyük atalar›n›n, insanl›¤›n geri kalan›yla birlikte Çin’de de¤il de Afrika’da yaflam›fl olmalar›, dolay›s›yla Çinli olmamalar›, resmi çevrelerce hofl karfl›lanacak bir fikir de¤ildir. Böylece günümüz Çin s›n›rlar› içinde Afrika’daki örneklerinden hem eski hem de farkl› olacak somut kal›nt›lar›n araflt›r›lmas› u¤runa hat›r› say›l›r fonlar aç›lm›flt›r. Bunu yapmak fazla zor olmasa da, benim maksad›m burada Pekin’le alay etmek de¤il, sadece bu olgunun k›yaslanabilirli¤ini vurgulamakt›r. Size bunu anlatman›n en kestirme yolu kendimden bir örnek
vermek olacak: ‹rlanda’da henüz küçük bir çocukken, annem bir eski kitapç›dan benim için ‹ngiliz Edebiyat›n›n Tarihçesi adl› kal›nca bir kitap bulmufltu. Kitap, ‹rlanda’n›n henüz Büyük Britanya ve ‹rlanda Birleflik Krall›¤›’n›n bir parças›
oldu¤u, on dokuzuncu yüzy›l›n sonlar›nda bas›lm›fl bir orijinal eserdi. Uzun girifl bölümünden Londra’n›n da Çok Eski
4
Geçmifl’i araflt›rma konusunda Pekin’den afla¤› kalmad›¤› anlafl›l›yordu. Bu bölümde Galler dilinde, bildi¤imiz kadar›yla
‹ngiliz dilinin teflekkül etmedi¤i M.S. on birinci yüzy›lda yaz›lm›fl, Dun (Kahverengi) ‹ne¤in Kitab› bafll›¤›n› tafl›yan, sözlü bir epik metin vard›. Y›llar sonra tesadüfen bu kitab›n 1930’larda yap›lm›fl bir bask›s›n› buldum. O y›llarda ‹rlanda’n›n
büyük bölümü ba¤›ms›zl›¤›n› elde etmiflti. Bu yüzden, Kahverengi ‹nek’li bölümün sanki hiç var olmam›flças›na kitaptan ç›kar›lm›fl oldu¤unu söylesem herhalde flafl›rmazs›n›z.
Diller Savafl›
Son olarak milliyetçili¤in, kökeninde Avrupal› oldu¤unu söyleyebilir san›yorum; ancak burada milliyetçili¤in, hâlâ
Bat›l› oldu¤u iddia edilebilir mi diye merak etti¤im bir baflka biçimine de¤inmek istiyorum. Benim dil milliyetçili¤i dedi¤im bu tür, Avrupa’n›n hanedan imparatorluklar›n›n içinde on dokuzuncu yüzy›l›n bafllar›nda belirmeye bafllad›. Felsefi kökenlerini ise Herder ve Rousseau’nun kuramlar›ndan alm›flt›r. Bunun alt›nda, her gerçek ulusun, halklar›n›n tarihi özelliklerinin alt›n› çizen kendilerine has dilleri ve edebi kültürleriyle s›n›rlar›n›n çizilmifl oldu¤u inan›fl› yat›yordu.
Dolay›s›yla pek çok dilde -Çek, Macar, Ukrayna, S›rp, Leh, Norveç, vb.- bu aç›dan sahip olmad›klar› lugatlar›n tertip
edilmesi u¤runa muazzam bir emek harcand›. Sözlü edebiyat gelene¤i yaz›ya döküldü ve halk›n okuryazarl›k oran› yavafl yavafl artt›r›l›rken yay›mlanmaya baflland›. Bu eserler, Osmanl›ca, Yüksek Almanca, Parizyen Frans›zcas›, Kraliyet ‹ngilizcesi ve son olarak da Moskof Rusças› gibi, hanedan imparatorluklar›n›n büyük dillerinin tahakkümüyle bafla ç›kabilmekte kullan›l›yordu. Bu tarz seferberlikler bazen ifle yar›yor, ama bazen de yaram›yordu. Her iki koflulda da sonuç
bir tür siyasal yönlendirme olarak görülebilirdi. Seferberliklerin baflar›lar› gayet iyi bilindi¤i için burada onlarla oyalanmayal›m. Az bilinen baflar›s›zl›klar›n›n daha ilginç oldu¤unu söyleyebilirim. Örne¤in, on dokuzuncu yüzy›lda Paris,
okul sistemini ve ço¤u yay›n› kontrol alt›na alarak, Fransa’da fiilen konuflulmakta olan pek çok dili lehçe ya da a¤›z konumuna indirgemeyi baflarm›flt›. Madrid, ‹spanya’da konuflulan dillerin (Katalon ve Galiçya dilleri gibi), sadece Kastilya flivesinin lehçeleri oldu¤u iddias›nda biraz daha baflar›s›zd›. Londra ise yaflayan bir dil olan Galler dilini, tamamen yok
etme konusunda baflar›ya çok yaklaflm›flt›; ancak günümüzde ciddi denebilecek bir geri dönüfl söz konusudur.
Asya’ya dönersek, dil milliyetçili¤inin karfl›laflt›rmal› bir çal›flmada son derece önemli say›lacak çeflitli giriflimleriyle
karfl›lafl›r›z. Yaln›zca bu çeflitlili¤in kendisi bile, Asya milliyetçili¤inin tek bir formu oldu¤unu iddia etmenin güçlü¤üne
iflaret eder. Meiji hükümdarlar›, ülkenin geri kalan›na Tokyo flivesini empoze ederek ve di¤er dil türlerinin tamam›n› konuflulan Kyushu ve hatta Ryukyu dillerinin Honshu’da anlafl›lamad›¤› zamanlarda- marjinal lehçeler konumuna getirerek, Paris örne¤inin takipçisi oldular. Kendi aç›lar›ndan elbette birer dil olan -ve birbirleriyle en az Rumence, ‹talyanca ve ‹spanyolca kadar ba¤lant›s›z olan- Canton, Min, Hakka, vb. dillerinin, Mandarin’in [Kuzey Çin’deki resmi otorite;
en makbul Çin flivesi- ç.n.] yeni ulusal dili vas›tas›yla, lehçe konumuna indirgenmesi sürecine yabanc› say›lmay›z. Tayland’da da Bangkoklular›n konufltu¤u Tay dili, ülkenin Kuzey, Kuzeydo¤u ve Güney lehçeleri oldu¤unu söyledikleri -ve
genellikle Bangkoklular›n anlamad›¤›- diller karfl›s›nda üstünlük kazanm›flt›.
Dikkate de¤er iki melez vaka Vietnam ile Endonezya’dan ç›km›flt›r. Frans›z sömürgeciler, okullardaki Vietnaml›lar› ve
parasal ihtiyac›n› karfl›lad›klar› yay›nevlerini Katolikleflmeye zorlayarak, kuzey Çin usulü resmi kültürü parçalamaya kararl›yd›lar. 1920’ler ile 1930’larda gittikçe artan say›da Vietnaml› milliyetçi bu dönüflümü kabul etti, hatta Vietnaml›lar›n
okuryazarl›k oran›n› artt›rma çal›flmalar›n›n temellerini atarak ve ayn› zamanda önceki yüzy›llar›n Çinlilefltirilmifl karakter-kökenli edebi gelenekleriyle olan ba¤lant›lar›n› keserek bu süreci daha da ileri tafl›d›lar. Hollanda’n›n Do¤u Hindistan›’nda, Hollanda dilinin dünya üzerindeki geçerlili¤inden fazlas›yla flüpheli ve tak›madalara Hollanda dilini yayma çal›flmalar› için gerekecek paray› harcamakta fazlas›yla cimri olan kolonyal hükümet, uluslararas› bir dil olan Malayca’n›n standartlaflm›fl bir biçimi üzerinde çal›flma yoluna gitti. 1920’lerin sonlar›na do¤ru Endonezya milliyetçileri, Malayca’n›n -ki
art›k Endonezya dili denmektedir- gerçek ulusal dilleri oldu¤una karar verdiler. Bunun ard›ndan Cava, Sunda, Madura ve
Bugi dilleri gibi büyük diller, ço¤u Malayca’dan daha eski olduklar› ve bir k›sm›n›n Malaylar›nkinden daha bask›n edebi
gelenekleri oldu¤u halde, önemsiz bölgesel dillere dönüfltürüldüler.
Hindistan da Filipinler de genel kabul gören bir ulusal dil yaratmay› -e¤er do¤ru sözcük buysa- beceremediler. Kolonyal dil -‹ngiliz ve Amerikan ‹ngilizceleri- devletin ve ulusun seçkinlerinin etkili dilini bar›nd›r›yordu. Etkin bir ‹ngiliz dili -ve milliyetçi- edebi kültürü her iki tarafta da var olmufl ve kendisini daha az etkin olmayan Hint, Bengal, Tamil,
Tagalog ve Cebu kültürlerine uydurmufltu. Eski Pakistan’›n iki ayr› ulusa bölünmesinin nedenlerinden biri de Karaçi’nin, Yunanistan, Norveç ve Eski Çekoslavakya’daki öncel dil milliyetçiliklerinin benzeri bir dil milliyetçili¤ini Bengladefl’te sonradan tetiklemifl olan, Bengal dilini bast›rmas›yd›. Asya’daki en taze ulus-devlet olan Do¤u Timor da küçük
olmas›na ra¤men yirmiden fazla etnik dil grubunu bar›nd›rmaktad›r. Bu ülkede devlet dili olarak Portekizce’de karar k›l›nm›fl ve ulusal birlik için basit bir ortak dil (Tetun) seçilmifltir.
5
Bugün, Hindistan’daki milliyetçili¤in Çin’dekinden, Do¤u Timor milliyetçili¤inin Tayland’dakinden, Endonezya milliyetçili¤inin Japonya’dakinden ya da Tayvan milliyetçili¤inin Kore’dekinden daha hafif yafland›¤›n› söylemek oldukça
güçtür. Neden böyle oldu¤u sorulacak olursa, özellikle günümüzde pek çok kifli için, milliyetçili¤in anas› say›labilecek
matbu yay›ndan daha güçlü bir etkisi olan elektronik medyan›n rolünü hesaba katmadan bir aç›klama yapabilmek mümkün de¤ildir. Televizyon, farkl› dillerde efl görüntüleri ve sembolleri, okuryazarl›¤› az olanlara, hatta çocuklara bile an›nda iletebilmeyi mümkün k›l›yor. Üstelik, farkl› beceri düzeyleri ve farkl› çevrelerdeki farkl› dilleriyle, ulusal kimliklerini önemli derecede de¤iflikli¤e u¤ratmadan, her gün daha çok insan bunlar› kullanmaya al›fl›yor.
Benim baflka bir ba¤lamda yapm›fl oldu¤um gibi, günümüz dünya-ekonomik sisteminin neden oldu¤u büyük göçlerle elektronik iletiflimin bileflkesinin, benim uzak-mesafe milliyetçili¤i ad›n› verdi¤im milliyetçili¤in kötücül bir baflka biçimini yaratt›¤› iddia edilebilir. Bu milliyetçilik art›k eskiden oldu¤u gibi belirli bir anavatandaki bölgesel konum esas›na dayanm›yor. Art›k, en ateflli Sih milliyetçilerinin kimileri Avustralyal›, H›rvat milliyetçileri Kanadal›, Cezayir milliyetçileri Frans›z ve Çin milliyetçileri de Amerikal› olabiliyor. ‹nternet, elektronik bankac›l›k ve ucuz uluslararas› yolculuk olanaklar› bu tarz insanlar›n, art›k oralarda yaflamak gibi bir niyetleri olmad›¤› halde, anavatanlar›n›n siyaseti üzerinde güçlü bir etkileri olmas›na imkân tan›yor. Bu, popüler deyifliyle küreselleflme denilen sürecin bafll›ca ironik sonuçlar›ndan biridir ve Asya ile Avrupa milliyetçilikleri aras›nda herhangi bir keskin ve apaç›k farkl›l›¤›n geçerlilik tafl›mad›¤›na inanmam›z için hâlâ geçerli bir nedendir.
(Türkçesi: Pelin S›ral)
6

Benzer belgeler