K - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi

Transkript

K - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
SAYI :1 YIL: 1 - YAZ 2013
Yayınlayan
Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
Mimarlar Odası Adına Sahibi
B. Sıktı Severoğlu
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hasan Özgür Girişken
Editör
TÜLAY KARADAYI YENİCE
Yayın Sekreteri
Elif Bozhüyük Şiraz
Yayın Kurulu
A.Sina Açıkkol
Cemil Açıkkol
YUSUF AÇIKKOL
MUHAMMED KEMAL ALAMo
İREM ERKURT
MERVE ERDOĞAN
BİRAND İŞERİ
İREM SARAÇ
TUĞÇE SARIÇİÇEK
Elif Bozhüyük Şiraz
TÜLAY KARADAYI YENİCE
Grafik/Tasarım ve
İçerik Yönetimi
Mark&Mark İletişim Danışmanlığı
Telefon: 0342 232 80 81
Faks: 232 80 82
www.mark-mark.net
Basım Yeri
Gap Olay Medya Grubu A.Ş.
Mücahitler Mah. 6 Nolu Cadde 35
Nolu Sk. No:1 Olay Medya Plaza
Şehitkamil / Gaziantep
Telefon : 0342 322 86 86 (Pbx)
Faks : 0342 322 86 87
İçindekiler
BAŞLARKEN............................................................................................03
BAŞKANDAN...........................................................................................06
BÜYÜTEÇ
Kızlar okusun onlar gibi olsun....................................................08
GÜNDEM
Türkiye’de Kadının Durumu.........................................................14
DOSYA
Mimarlık ve Estetik.........................................................................17
Yönetim Yeri
Mimarlar Odası
Gaziantep Şubesi
Değirmiçem Mah. 14 Nolu
Sok. No:8 Efes İş Merk.
Kat:2 Daire 6
Şehitkamil/Gaziantep
Tel:0(342) 220 96 48
Faks: 0(342) 230 06 36
[email protected]
www.gaziantepmimod.org.tr
Basım Tarihi
Temmuz 2013
"Kastel" dergisi, Mimarlar Odası üyelerine ücretsiz olarak gönderilir.
Dergide yeralan yazılarda ileri sürülen görüşlerin sorumluluğu yazarlarına aittir.
Kapak Fotoğrafı:
Pişirici Kasteli - Ragıp Sarı
01
İÇİNDEKİLER
İçindekiler
PROJE UYGULAMA
Gaziantep Arena..............................................................................35
Sev Amerikan Hastanesi..............................................................38
SÖYLEŞİ
Cengiz Bektaş...................................................................................41
Murat Uluğ.........................................................................................46
SANAT
Modern çağın eşiğinde algıda kırılma noktası.....................51
İzmir’deki cumbalar gibi ısıtacak olan ve
aşağıdan giren sıcak havayı alıp içeriye
veriyor; dolayısıyla hiçbir ısıtma düzeneği
kullanmayabiliyorum. s.41
ÇEVİRİ
Mimarlık Okulunda Öğretilmeyen 10 Şey..............................58
FAALİYETLERİMİZ
Gaziantep Mimarlar Odası Faaliyetleri....................................61
TANITIM....................................................................................................70
ÇİZGİYORUM...........................................................................................72
“Aziz Thomas’ın Şüphesi” isimli tablosunda gözlerinin gördüğüne ikna olmayan
Thomas dokunma duyusunu kullanıyor,
İsa’nın yarasına parmağını sokarken alnı
duyduğu şaşkınlıktan dolayı kaşlarını kaldırma hareketiyle kırış kırış oluyor.. s.51
“Gaziantep Arena” cephe tasarımında; Zeugma mozaiklerinin soyutlanmasından oluşturulan 30
derece açılı panellerin bir araya gelmesiyle mozaiklerin parçalı dokusunu yansıtan bir arayışına
gidilmiştir. s.35
Kastel Dergisi Yazım Kuralları
Yılda dört sayı olarak yayınlanan dergimizde, mimarlık
alanlarındaki görgül çalışmalara, derlemelere (en son
literatürü kapsamlı bir şekilde inceleyen yazılar, meta-analiz çalışmaları, model önerileri, olgu sorunları ve
tartışmaları vb.), çevirilere ve özgün kitap incelemelerine yer verilmektedir.
Kastel'e gönderilen yazılar daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olmalıdır. Herhangi bir sempozyum yada
kongrede sunulan yazılarda kongrenin adı, yeri ve tarihi belirtilmelidir. Yazılar editör ve yayın komisyonu
tarafından ön değerlendirmeye tabi tutulur.
02
Yayınlanmak üzere dergiye gönderilecek yazılar, başlık sayfası, ana metin, kaynaklar, (varsa) ekler ve yazar
notları bölümlerini içermelidir.
Metinler Times New Roman karakterde, 12 punto ve
1,5 satır aralığı ile yazılmalıdır. Metine ait görseller,
opak ya da saydam olarak verilemiyorsa, taramaların
ve/veya dijital fotoğrafların (7 cm'den küçük olmayacak şekilde) olanaklar ölçüsünde büyük ebatta, 300 dpi
çözünürlükte jpeg veya tiff dosyaları olarak verilmesi
gerekir.
Yazı Kurulu
BAŞLARKEN
Başlarken…
Gaziantep’ten Mimarlık camiasına yeni bir sesleniş…
Gaziantep Mimarlar Odası olarak yılda 4 sayıdan oluşacak yeni bir süreli yayın çıkarmanın
heyecanı içerisindeyiz.
Mimarlık camiası ve tarihin en eski kentlerinden biri olan Gaziantep’imiz adına hayırlı olması dileklerimle Kastel isimli dergimizin ilk sayısını yayınlıyoruz.
Neden Kastel ?
Suyun bölümlere ayrıldığı yer anlamına gelen Kastel, Gaziantep mimarisinin önemli simgelerinden birisi olarak kabul görmektedir. Kasteller aracılığıyla kentin çeşitli bölgelerinde
bulunan sular, yer altı kanallarıyla belli merkezlerde toplanarak kentin su ihtiyacını karşılamada önemli rol oynamışlardır.
Mimarlık mesleği ve geleceği konularının yanısıra yaşadığımız kente ve çevreye ilişkin sorumluluklarımız, problemler ve çözüm önerilerine ilişkin farklı görüşlerin toplanıp paylaşılması vizyonu ile yayın hayatına başlayan dergimize, taşıdığı misyona uygun olarak Kastel
adının verilmesi kabul görmüştür. Gaziantep ve yakın bölgesindeki mimarların sesi olacak
dergimize Kastel adının verilmesi sürecinde, siz değerli meslektaşlarımızın önerileri etkili
olmuştur.
Gerek mimarlık mesleğinin gerek yaşadığımız kentin ve bölgesinin bugünü ve geleceği için
su gibi değerli olan düşünce ve görüşlerin Kastel aracılığıyla yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde paylaşılması hedeflenmektedir
Dergimiz bilim, sanat, teknoloji, yenilikler, proje ve uygulama, söyleşi, kent ve mimarlık tarihi konularından meydana gelen bir içeriğe sahiptir. Bu konu başlıklarının yanısıra derginin
her sayısında mimarlık ve kent yaşamının gündemini oluşturan güncel konular üzerinde bir
dosya konusu belirlenecektir. Dosya konusu aracılığıyla mimarlık mesleği ile doğrudan veya
dolaylı etkileşim içerisinde bulunan kent planlama ve diğer meslek gruplarının da katkı
koyacağı bir paylaşım alanının oluşturulması hedeflenmektedir.
İlk sayımızın dosya konusu Mimarlık ve Estetik olarak belirlenmiştir. Mimarlık&Estetik,
Kent Estetiği ve Kent Kimliği, Kentli-Kentleşme Diyaloğu, Ruh, Estetik ve Mimarlık yazılarından oluşan bu bölümü keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz. Söyleşi bölümümüzde mimarlık mesleğinin duayenlerinden biri olan Cengiz Bektaş ve ulusal düzeydeki birçok yarışmada
adını duyuran Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Murat Uluğ ile yapılan
röportaj bulunmaktadır. Proje uygulama bölümünde ise Gaziantep’in yeni stadyumu Gaziantep Arena’nın projelerini inceleyebilme imkânı bulacaksınız.
İlk sayımız büyük ölçüde yayın kurulunda bulunan çalışma arkadaşlarımızın üstün gayretleri ile yayına hazırlandı. Sonraki sayılarımızın hazırlanmasında yukarıda tanımladığımız
başlıklar altında siz değerli meslektaşlarımızdan katkı beklemekteyiz.
Nice Kastel sayılarında tekrar buluşmak dileğiyle…
Yrd. Doç. Dr. Tülay KARADAYI YENİCE
03
04
05
BAŞKANDAN
Stadyum ve Arena
B. Sıtkı Severoğlu
B. Sıtkı Severoğlu
06
K
amil Ocak Stadyumu’nun yıkılması ve yerine Gaziantep
Arena’nın yapılması konusu gündemimizde yer almaktadır. Bu sayımızda eski stadın yıkımının ardından Beylerbeyi’nde inşa edilecek Arena’nın
mimari projesine yorumsuz olarak yer verdik.
Gaziantep halkının konu ile ilgili kafasında
bazı soru işaretleri bulunmaktadır. Bu soru
işaretlerinin en başında stadyumun yıkılması
ile birlikte bu alana ne yapılacağı gelmektedir. Büyükşehir Belediye Başkanımız Dr. Asım
GÜZELBEY’in “burası meydan olacak” diye yaptığı açıklamaların hayata geçmesini beklerken,
bu günlerde bu alana E=3.00, H= Serbest olan
ve TOKİ tarafından yapılmış bir İmar Planı tadilatı ve mülkiyetin TOKİ'ye geçmiş olması
gerçeği ile karşılaştık. Bu plan değişikliği amaç
ve içerik bakımından bilimsel, nesnel ve teknik
gerekçelere dayanmamakta; yapılan işlemler
ve alınan kararlar kamu ve toplum yararına,
hukuk devletinin temel ilkelerine aykırı bulunmaktadır. Plan tadilatının yapı, nüfus ve trafik
yoğunluğunu arttırıcı, Kentsel ve Bölgesel sosyal donatıları azaltıcı, meri plan bütünlüğünü
bozucu, meri imar planlarına, İmar Yönetmeliğine ve 3194 sayılı imar kanununda tanımlanan Plan hiyerarşisine ve yargı kararlarına
aykırı olduğu tarafımızdan yapılan incelemede
tespit edilmiştir. Önerilen plan değişikliği, yoğunlaşmanın ihtiyacı olan sosyal donatı alanlarının olmaması nedenleri ile telafisi mümkün
olmayan sorunlar ve sonuçlar doğuracaktır.
Sadece bölgeye değil kent bütününe vereceği
zararların telafisi imkânsızdır. TOKİ’nin Kamil
Ocak Stadyumu için hazırladığı RANT PLANI
iptal edilmelidir. 1/25000 ölçekli plana uygun
olarak Spor alanı, değişiklik olacaksa Meydan
olarak kullanılmalıdır. Bu alan kentimiz için
nitelikli bir meydana dönüştürülebilecek tek
alandır. Önerilen plan değişikliği, kent siluetini bozacağı, tarihi dokuyu kapatacağı, bölgeye
önemli bir yoğunlaşma ve trafik yükü getireceği, yoğunlaşmanın ihtiyacı olan sosyal donatı alanlarının olmaması nedenleri ile telafisi
mümkün olmayan sorunlar ve sonuçlar doğuracaktır. Sadece bölgeye değil kent bütününe
vereceği zararların telafisi imkânsızdır.
Nüfusumuz Yüz binlerle ifade edilirken Kentimizde var olan mahalli amatör futbol takımlarını top oynadıkları 21 sahadan; Atatürk,
Altınçim - Manoğlu, Cengiz Topel, Karşıyaka,
Kayaönü Şehitler, Kavaklık, Kavaklık Şehitler,
Kocatepe, Mekik, Lojman, Ray, 100.Yıl Atatürk,
25 Aralık Yıldızlar ve Manoğlu Yıldızlar sahaları bugün yok, sadece Batur, Çıksorut, İstasyon,
Perilikaya ve 8 Şubat sahaları duruyor. Yani 21
sahanın 16’sının yerine binalar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Bunun sonucu olarak
Kentimizde Mahalli Amatör Futbol liglerinde
256 Spor Kulübü varken bugün kulüp sayısı
nüfus artışına rağmen 71’e, lisanslı sporcu sayısı 20 binden fazlayken 5 binin altına düşmüştür. Ayrıca; 200 bin nüfuslu Gaziantep’in Zerdalilik, Kırkayak, Alleben, Eski sigorta, Askeriye,
Çukur Bostan, Hoşgör, Daşlıtarla (Eski Devrim
Lisesi) ve Sanat Okulu sahalarının yok olduğunu yaşayarak gördük. Daha sonraları yapılan
Sanko ve Şehitkamil sahaları da bugün yok ve
yerlerine yüksek yoğunluklu binalar yapılmak
üzere çalışmalar devam ediyor. Gaziantep 7 yıl
sonra iki milyondan fazla insanın yaşayacağı,
BAŞKANDAN
Gaziantepspor yanında Büyükşehir Belediyespor, Şehitkamil ve
Şahinbey spor kulüplerimizin bulunduğu bir şehir. Hem amatör sahalara ihtiyacımız var, hem de Kamil Ocak Stadyumu’na.
Yeni stat ikinci bir stat olarak yapılmalıdır. Bütün bu gerçekler
değerlendirilmeden Kamil Ocak Stadyumu yıkılacaksa bu alanın meydan olarak kalmasının sağlanması ranta kurban edilmemesi kentimizi yönetenlerin, kentimize ve gelecek nesillere
namus borcu olduğunu belirtmek istiyorum. Gelişmiş Kentler
Meydanları ile anılırlar. Kentimizin bir Meydan kazanması için üzerimize düşecek desteği de vermeye hazır olduğumuzu bu alana Rant amaçlı bir yapı yapılmaması
için her türlü yasal haklarımızı kamu yararı için sonuna
kadar kullanacağımızı ifade etmem gerekiyor. Bir kere
daha tekrar ediyorum, doğru olan Kamil Ocak Stadı’nın
yerinde kalmasıdır.
Bir diğer konu, Gaziantep ve futbol bugüne kadar Kamil Ocak ile
birlikte anılmıştır. Stadyum’un yerine ne olacağı tartışıla dursun, biz öncelikle ARENA kelimesinin kökenine bir değinelim.
Türk Dil Kurumu’na göre Arena ilk anlamı ile “Boğa güreşi, yarış, oyun vb. gösteriler yapılan alan”, ikinci anlamı ise “Siyasi çekişmelerin geçtiği yer" demektir. Roma
uygarlığı döneminde ortaya çıkan (en bilinen örnek Kolezyum-Roma) Arena’lara Türkiye topraklarında örnek
olabilecek her hangi bir yapı bulunmamaktadır. Latince
kökenli kelime, kumluk anlamını da taşır. İnşa edilen
bu alanların kum zemini dövüş sırasında akan kanların
dibe sızabilmesine kolaylık sağlar. Tribünlerin altında
karanlık odalar, gladyatörler için barakalar, zindanlar,
vahşi hayvanlar için kafesler bulunur.
Stadyuma gelince; Çeşitli spor müsabakaları için özel olarak
inşa edilen spor tesislerine Stadyum denir. Müsabakalara olan
ilginin artması ile beraber stadyumların boyutları değişmiştir.
Stadyumların ‘abidevi’ bir hale dönüşmesi M.Ö. 4. Yüzyıla dayanır. Yunanistan’da büyük stadyumlar inşa edilirken, M.Ö 9.
yüzyıl’da Romalılar stadyumlar yerine arenaları tercih etmişlerdir. İlk modern stadyumlar açık hava stadyumları olmuştur.
Kapalı stadyumlar ile beraber günümüz stadyumları mimari
yerleşimlerine kavuşmuştur. Dikdörtgen şekilde biçimlendirilmiş saha ve bu sahanın etrafında yer alan pistler oluşturulmuştur. Sahanın kenarlarında seyircilerin müsabakaları seyretmesi
için tribünler, sporcular için soyunma odaları, toplantı, revir, çalışma vs. konularına yönelik salonlar yer alır. Radyo ve televizyon muhabirlerinin yayın yapacağı bölümler ile beraber gişeler
bulunur.
Doğrudan eşleştirme yaparak arenaları stadyumlara benzetiyorsak, futbol takımlarının centilmence spor yapmaları mümkün
olmayacaktır. Arena’da gerçekleşen her türlü müsabakanın ancak ölüm ile sonuçlandığı söylenebilir, bu durumda adil, sevgi
ve saygı içeren bir sporun da, o ortamda oynanması bugün çoğu
zaman yaşadığımız olumsuz tabloları karşımıza çıkarmaktadır.
Ali Sami Yen Spor Kompleksi’nin yıkılıp Seyrantepe’de Galatasaray Spor Kulübü’ne ev sahipliği yapmak üzere inşa edilen sponsorluk gereği Türk Telekom Arena olarak isimlendirilen yeni
stat, Ali Sami Yen adının ve stadı’nın ortadan kaldırılması bir
rant projesi olarak gerçekleşmiştir.
Spor kulüpleri farklı nedenlerden dolayı tarihlerini önemsemeden yol alabilirler. Bu yönetimin ve söz sahibi kişilerin kişiselleştirdiği başlıklardır. Ancak bir İl’e mensup olan ve o İl’in spor
salonuyla tanışmasında, stadyum kültürünün yerleştirilmesinde etkili olmuş bir ismi silip yerine arena gibi olumsuz anlamlar
içeren bir kelime kullanılması etik değildir. Kaldı ki bir şehrin
simgesi olması planlanan topluma mal olacak mekânlarının o
şehri yaşanır kılan halkının fikri alınarak belirlenmesi medeniyetin göstergesidir.
İstanbul Taksim Gezi Parkı’na kol kola sahip çıkan futbol takımı taraftarlarını ilgiyle izledik, şimdi önümüzde bir sınav var.
Spor Toto Süper Lig Şampiyonu ve Ziraat Türkiye Kupasını alan
takımların karşı karşıya geleceği TFF Süper Kupa final karşılaşması. Galatasaray ve Fenerbahçe arasında gerçekleşecek bu
maçı taraftarlar kol kola, spor, dostluk, kardeşlik ve centilmenlik
içinde izleyebilirse, ülkemizin geleceği için çok önemli bir adım
atılmış olacaktır
Takımın her bir üyesini tahrik edici alt anlamlar içeren Arena,
Stadyum ile karşılaştırılmaktadır. Sporun hiç bir türü savaş ile
kesişemez! Hedef farklı takımların beraber, saygı çerçevesinde,
centilmence spor müsabakasını bitirmesidir. Arenalarla düşmanlık yayılmasın, stadyumla dostluk gelişsin güçlensin.
Sokakları, parkları, tarihi ve kültürü daha önemlisi şehrin kıymetini bilen halkı, bir şehri yaşanır kılar. Gaziantep, halkının
her hangi bir inanç ve etnik kimlik ayırmaksızın yardımlaşma
uğruna birbirine elini uzattığı benzersiz bir şehirdir. Gaziantep;
kenetlenmek, şehir için önemli bir amaç uğruna taşın altına
elini koymak isteyen yiğitlerin memleketidir. Bu memleketin
tarihinde sorumluluk alma cesareti gösteren, eğitimli, duyarlı
ve insan odaklı icraatlar ortaya koyan kıymetli isimler yer alır.
Örnek alınacak, hatırlanması gereken isimlerden bir tanesi de
Mehmet Kamil Ocak’tır. Babası Mustafa Bey ( Gaziantep
Mevlevi Şeyhi Mustafa Efendi, Fransız işgaline karşı, Anteplinin savunmasında en önemli kahramanlardan birisidir. ) gibi
Gaziantep Belediye Başkanlığı görevi yürüten Kamil Ocak,
Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yapmıştır. 1936 yılında Milli formayla Basketbolcu olarak Berlin Olimpiyatlarına
katılmıştır. Kendisi, Gaziantep ilinin ilk stadyumunu, spor salonunu ve spor kompleksini inşa ettirmiştir. Kamil Ocak, şehre
emek vermiş, şehrin gelişimi için katkıda bulunmanın yanında
İstanbul, Ankara ve İzmir’de oynanan profesyonel futbol müsabakaları dışında Liglerin kurulmasını desteklemiş, Profesyonel
Futbolun Anadolu’ya yayılmasını sağlamıştır. Bu emeklerin
karşılığı (olmasa bile) Gaziantep Spor Kompleksine KAMİL
OCAK ismi verilmiştir. İşte bu nedenlerle her koşulda yeni bir
stadyum inşa edilecek ise stadyumun “Stadyum Arena” diye
değil “Kamil Ocak Stadyumu” olarak anılması gerekmektedir.
Gelecek için dostluk ve kardeşlik adına adım atmayı, tarihimize ve kültürümüze sahip çıkmayı istiyorsak, kentin sosyal alanlarına, parklarına, meydanlarına sahip
çıkmamız ve geçmişte bir konuda emek veren büyükleri
hatırlayarak, isimlerini var etmek, duyarlı ve vefalı yaklaşmak bize yakışandır!
07
BÜYÜTEÇ
Kızlar okusun, onlar gibi olsun
8
Mart 2012 yılında başlatılan
Kızlar Okusun Onlar Gibi Olsun
projesi kapsamında hazırlanan belgesel 27 Nisan 2013’te
Şehitkâmil Kültür Merkezinde
Şehitkâmil Belediyesinin de katkılarıyla
sunumu gerçekleştirilmiştir. Belgesel gösteriminin tamamında Zerrin Söylemez:
(İlk Kadın Dekan), Güllü Alıravcı : (İlk Kadın İnşaat Mühendislerinden), Ketayün
Büyükbeşe : (Emekli Öğretmen-Stk Başkanı), Ayşe Nur Yılmazer: İşletmeci(İlk Kadın Turizm Şirketi Sahibi), Yurdanur Gürsel : (İlk Kadın Öğretmenlerden), Emel Gül
: (Gazeteci), Fehime Öğüt : (Avukat), Zülâl
Göğüş Atay : (Araştırmacı-Yazar), Mehpare Kileci: (İlk Kadın Fahri Konsolos), Şenel
Özhabeş : (İlk Kadın Eczacılardan), Edibe
Bayram: (Kız Enstitülerinin İlk Öğretmenlerinden), Şule Başsimitçi: (Ortodonti
Uzmanı –İlk Kadın Diş Hekimlerinden),
Perihan Köksal: (İlk Kadın Doktorlardan),
Derya Bakbak: (İlk Gaziantepli Mimar
Milletvekili), Nurgül Balcıoğlu : (Gazeteci),
Akten Köylüoğlu : (Gazeteci-Yazar), Fatma
Uskaner: (Makina Mühendisi), Figen Öğüt
Çeliktürk : (Gto’nun İlk Kadın Genel Sekreter Yrd.), Hülya Akkaya : (GTO’nun İlk
Kadın Meclis Üyesi), Hayriye Afat : (Eczacı –İlk Kadın Eczacılardan), Remziye Oğan
08
: (Ressam-İlk Resim Öğretmenlerinden),
Funda Kafadar : (Gaski Abone İşleri Daire Başkanı-İlk İnşaat Mühendislerinden),
Bilge Kazaz : (Araştırmacı-Yazar), Lebriz
Keçeci Güzelbey: (avukat-ilk kadın Bld.
Bşk. Yrd.), Fatma Şahin: (İlk Gaziantepli
Kadın Bakan)yer almaktadırlar. Hepsine ayrıca katkılarından dolayı teşekkür
ediyoruz. Amacımız okula gitmeyen kız
çocuklarının teşvik edilmesi, okula giden
kız çocukların ise yüksek öğrenimlerini tamamlayıp meslek sahibi olmalarına katkı
sağlamaktır. Bu sayıda yer veremediğimiz,
belgeseldeki diğer konuşmacılara ileriki
sayılarda yer verilecektir…
Ben öncelikle Özürle başlamak istiyorum
birincisi Gaziantep’te şuanda bu hazırladığımız belgeselde yer alması gereken farklı
mesleklerde farklı alanlarda öncü olmuş
bazı hanımefendilere ulaşamadığımız için
özür diliyorum. Ayrıca da bu belgeselde yer
alan 25 hanımefendiden özür diliyorum.
Takdir edersiniz ki bu hanım efendilerle
yaptığımız bazı röportajlar yarım saat bazıları bir buçuk saat. 25 tane hanım efendinin vermiş oldukları çok kıymetli hatıraları mesajları ve okula gitmeyen çocuklara
ve giden çocukları cesaretlendiren yük
öğrenime devam etmelerini sağlayacak
çok kıymetli çok değerli mesajları var ama
BÜYÜTEÇ
bize ayrılan alan şuan kısıtlı olduğu için biz 50 dakikalık
bir süreye kısalttık. Gaziantep’te eğitim sorunu yaşanıyor, üniversite’ye giriş başarı sıralamasında son sıradan
64.sıraya gelmiş olmamıza rağmen Gaziantep’te eğitim
istenilen düzeyde değil, burada kadınların annelerin rolü
çok önemli. İzleyeceğiniz belgeselde zor şartlarda okula
gitmeyi başarabiliyor insanlar, zor şartlarda hanım efendiler okuyabiliyorlar, kadınlar her işi başarabilirler, kadınlarımızın başaramayacağı hiç birşey yoktur. Türkiye’nin
geleceği eğitimdedir. Bu belgeseli başta bu hafta kaybettiğimiz Süheyla Tahaoğlu annemiz olmak üzere eğitime
katkısı olan tüm hanımefendilere ithaf ediyoruz.
1)ZERRİN SÖYLEMEZ:
(İLK KADIN DEKAN)
Dört çocuklu bir ailenin ikinci kızıyım. Ailemde kız çocuklarına karşı olumsuz bir tutum yoktu. Yalnız şöyle bir durum vardı. Erkek çocuklar üniversite okuyor kız çocuklar
kız enstitüsüne gidiyordu. Bu durumu ben kırdım ve üniversiteye gittim. Gitmek için çok ısrarlı oldum. Ben sabahları ders çalışırdım. Sabah erken ışığım yanardı. Ablamda
dersini sabah çalışırdı. Ben de sabah çalışırdım. Dolayısıyla bizim ışığımızın o sabah namazı vakti yanması mahallenin hoşuna giderdi. Bu kızlar ders çalışıyor, bunlar okur
gibi bir şey yakın komşularımızda hatta ışığımızı gören
uzak komşularımızda böyle bir fikir oluşuyordu. Ben çok
kararlıydım. Okumak için çok kararlıydım. Yani bir irade
koydum. Savaşmak gerekiyor. Bağnazlık her zaman var
ama bazen dozu artıyor. Onun için kız çocuklarına okumaları için destek vermek lazım. Yüreklendirmek lazım.
Kız çocukları kendileri de ellerinden geleni yapmalı.
“Dünyada herşey kadının eseridir”
K.ATATÜRK
2)GÜLLÜ ALIRAVCI : (İLK KADIN İNŞAAT MÜHENDİSLERİNDEN)
Doğduğum tarihlerde köyümüzde ne elektrik ne su ne
okul ne okuma yazma hiçbir şey olamayan bir köy. Ben
yedi yaşındayken bitişik köye okul açıldı erkek çocukları
köye okula gitmeye başladılar. Bir yıl sonrada bizim köye
açıldı ama bir evin ahırının bozulmasıyla okul oluşturuldu. Tabi erkek çocukları okumuyordu değil ki kız çocukları beni göndermediler giden kızlar olmasına rağmen.
Ailem fakir bir aileydi. Seni okutamayız, kitap alamayız,
defter alamayız dediler. Tabi ben okumayı yazmayı bir
yıl önce yeğenimin ödevini yapmakla öğrenmiştim zaten.
Yarım dönem okulun etrafında dönerek dikkat çekmeye
çalıştım. Sonra öğretmenin dikkatini çekmiş bu çocuk ne
geziyor demiş. Okuma yazma biliyor bunu içeri al ailesi
okula göndermiyor demişler. Öğretmen beni içeri aldı. Hiç
unutmam Alfabenin içinde bir yalancı tavuk diye hikâye
vardı. Öğretmen onu bana okuttu. Okudum öğretmen çok
sevindi heyecanlandı. Tuttu elimden ailemin yanına götürdü. Bu çocuğu yarın okula gönderiyorsunuz dedi. Ve
ben böylece yarım dönem geç okula başladım ilkokula.
Ama çok büyük bir heves var. Okumayı seviyorum, heyecanlanıyorum, okuyorum, ilkokula bu şekilde başladım.
İlkokulu bitirdik tabi bu defa ortaokul istiyorum, okumak
istiyorum. Köydeki kadınları görüyorum ben bunlar gibi
olamam dedim kendi kendime mutlaka okumanın bir yolunu bulmalıyım. Yatılı sınava girdim. Sınava gizlice gittim. Maraş’ta girdim. Neticesini tabi gazete yok iletişim
araçları yok ben öğrenemedim öğretmenim öğrenmiş. Elbistan da oturuyor öğretmenim. Öğretmenim geldi, Türkiye birincisi olmuşum gazete yazmış bilmiyorum. Abim
duyunca öğretmen gittikten sonra abim den bir dayak
yedim sen bu sınava ne zaman girdin? Ben seni okutmayacağım dedi. Aklıma vali geldi. Valiye mektup yazdım.
Dedim ki böyle böyle ben Türkiye birincisi oldum beni
09
BÜYÜTEÇ
okutmuyorlar ama ben okumak istiyorum. Ablam gizlice
mektubu aldı Valiye götürdü. Ben ablamın çocuklarına
bakıyorum. Tabi akılda veriyorum valiye hiç unutmam
Vali ye köylü jandarmadan korkar gelin beni jandarmayla
alın diyorum. Aynı gün iki müfettiş, iki jandarma ve vali
geldi köye aileyi ikna ettiler beni aldı götürdüler ama bu
ara okul ekimde bitti sanıyorum kasımda başladım okula. Adana kız Lisesi Yatılıya yerleştirdi, öğretmenim, vali
yardım ettiler. Yatakhaneler iki kat ben üstte yatıyorum.
Gece kafamı yastığa koyunca çok ağladım. Ailemden ilk
defa ayrılmıştım çok üzüldüm. Ama benim buraya gelmem gerek okumam gerek dedim. Sınava girmiştim. Sınav benim için çok eğlenceliydi. Çok seviyordum sınava
girmeyi. Yine adana birincisi olmuşum. Başladım PTT de
çalışmaya. Üniversite sınavına girdim. Tabi Adana’nın dışında okuma olanağım olmadığı için Mühendislik o sene
devletleşti. Gittim oraya ön kayıt yaptıracağım bizim dönemimizde ön kayıt vardı. Ön kayıt yapan adamcağız ben
senin kaydını yapmam kızım bu puanla sen başka yerlere
gir dedi. Ben buradan başka okuyamam dedim. Üç gün
sana müsaade ediyorum dedi. Üç gün sonra gittim dolaştım geldim Adana mühendislik inşaat bölümüne kaydımı
yaptırdım orda okumaya başladım. Fakat tabi aile fakir
olduğu için bir taraftan çalışıyordum veya mahallenin çocuklarına ders veriyordum diğer taraftan okuyordum. Çok
zor geçti bu kadar basit değil. Özellikle ilkokuldan sonra
ortaokul ve liseyi okuma döneminde çok mücadele ettim.
Ailemi ikna etmeye çalıştım. Daha sonra benden sonra
şuna çok seviniyorum. Köydeki aileler kız çocuklarını
okutmak için büyük bir heves içine girdiler. Ben o zinciri
o ayıbı, o şeyi kırdığım için, yasağı kırdığım için çok seviniyorum. Çok mutlu oldum zaman zaman. Okula giderken işte kız çocukları okumaz gider kucağında bir çocukla
gelir diyen insanlar utanmaya başladı. Bende ona çok
dikkat ettim. Hayatım ve yaşamım boyunca aman birşey
demesinler benden sonrakileri de ben engellemeyeyim
okusunlar diye çok dikkat ettim. Ben o dönem, köyümü-
10
zün yanından tren geçerdi dedim ki bir gece eşyalarımı
toplar trene biner kaçar giderim okula dedim. Hep geceleri
beni beklerlerdi ama bende kaçacağımdan değil eşyalarımı toplar onları tazyik olsun diye bekletirdim. Onu hiç
unutmam. Yani iyimi yaptım onlara bu korkuyu yaşattığım için kötümü yaptım bilmiyorum. Netice iyi oldu ama.
3)KETAYÜN BÜYÜKBEŞE : (EMEKLİ ÖĞRETMEN - STK BAŞKANI)
Cumhuriyet dönemİ başlayınca Atatürk’ten bir emir
geliyor ve birçok kurslar açılmış herhalde gece kursları
açılmış. Annem anlatırdı beraberce komşularla halamlar
işte yengem beraber akrabalarla gece kurslarına gitmeye
başlamışlar. Okuma yazma öğrenmek istiyorlar tabi yeni
Latin harflerini öğrenecekler. Hatta o zaman kapalı geziyorlarmış çarşaf içinde geziyorlar. Bir Cumhuriyet balosu
düzenleniyor. Babam memur olduğu için o baloya gitmek
istiyor beraber o baloya gidiyorlar. Ve bir gecenin içinde
açılıyorlar. Anneme şapka getirttiriyor babam annem
şapka takıyor. Atatürk’ün emri diye beraberce gidiyorlar
baloya. Ondan sonra okuma yazma içinde okuma yazma
seferberliği başlıyor. Devam ediyorlar fakat annem tam
öğrenemiyor çünkü annem altı çocuk, babamın çevresi
geniş geniş bir ev pek öğrenemiyor ama ben daha sonra kendine hep okurdum. Babam okumaya çok meraklı
bir insandı. Annem gene öyle. Bizlerin yetişmesinde çok
emek verdiler. Abim iki abim benden büyüktü tabi. Büyük abim bize ilk kitap sevgisini aşılayan insandı. Bana
ilk olarak hiç unutmam “Dünya Annemiz” diye bir kitap
vermişti. Ondan sonra Polyanna’yı vermişti. Kendi seçerdi
kütüphanesinden. Çünkü çok büyük bir kütüphanesi vardı. Aile olarak okumayı okumamı isterlerdi fakat etraftan
da tabi o zaman ki şartlara göre dışarıya böle il dışına
okumamız herkes tarafından hoş karşılanmazdı. Babam
onlardan çekiniyordu tabi. Ancak işte öğretmen okulunu
bitirdikten sonra hayata atıldık. Küçükken ben nenemle
giderdim. Ananem çiftliği vardı orada bize benim yaşlar-
BÜYÜTEÇ
da Fatik adında bir arkadaşım vardı. O muhtarın kızıydı
fakat okuma yazma bilmiyordu. Çokta istiyordu okuma
yazmayı öğrenmeyi. Benim kitaplarıma bakıyordu onları
okumak istiyordu. Sonra konuştuk kendiyle kendi bana
nakış öğretecekti bende kendine okuma yazmayı öğretecektim. O şekilde başladık biz her gün. Hem benim için
güzel bir anı oldu. Güzel geçti o yazımız. Abim de bize
bunu duyunca kitaplar verdi kitaplar verdi küçük kendinin okuyabileceği kitaplardan buldu verdi. Annem çok
isterdi bizlerin okumasını. Çok şükür yani kendisi destek
vererek okuttu.
Dünyada hiç bir milletin kadını “Ben anadolu kadının’dan
fazla çalıştım. milletimi kurtulaşa ve zafere götürmekte
anadolu kadını kadar emek verdim" diyemez. K.Atatürk
6)EMEL GÜL : (GAZETECİ)
İlkokula yaşıtlarımdan çok erken başladım. Ablam abilerim her gün okula giderken bende peşlerine takılır onlarla
evimize çok uzak olmayan okula bazen arkalarından bazen de birlikte giderdim. Şimdiki gibi güven sorunu olmadığından okullarda da duvar engeli yoktu. Gider orada
okul giriş merdivenlerinde oturup öğrencilerin teneffüse
çıkmalarını beklerdim. Hep düşünürdüm. Acaba içerisi
nasıl? Neler yapıyorlar diye. Yine ortalardan kaybolduğum bir gün aramaya çıkan babam beni olsa olsa okulun
bahçe kapısındadır diyerek geldi buldu ve elimden tutarak doğru müdürün odasına çıkardı. Bak müdür bey bu
çocuk dışarıda oturacağına içerde otursun bizde her gün
nerede olduğunu merak etmeyiz dedi ve beni o gün okula
kaydettirdi. Okumayı söktüğümden bu yana gazete bayileri ve kitapçılardan hiç çıkmadım. 2012 yılı verilerine
göre Türk medyasında 7386 erkek gazeteciye karşın 1875
kadın gazeteci var. Bunlarında 939 u yaygın 187 si yerel
medyada işte ben 28 yıl hiç kesintisiz bu mesleği sürdürerek yerelde yaygın basına hem yazılı hem görsel haber
yapan Türkiye de’ki tek kadın gazeteci oldum. Şimdi size
vereceğim rakamlara dikkat edin. Yapılan araştırmalara
göre Türkiye’de çalışan kadın sayısı 6.7 milyon 25 yaş
altı 20 milyon kadın evinde oturuyor. Bunların ekonomik
özgürlüğü yok. Türkiye de 35 milyon kadının 4 milyonu
okuma ve yazma bilmiyor.1 milyon kızımız okula gitmiyor.200 bin civarında kadının kuması var. Türkiye de günde ortalama 5 kadın sudan gerekçelerle öldürülüyor. 350
milletvekilimizden sadece 78 i kadın. Bu tablo içerisinde
inanmak istemiyorsanız korkmayın. Cumhuriyet’in cesur
kadınları olun insandan yana emekten yana sanattan
yana Atatürk ten yana. Açık, içten dürüst, özgür bireyler
olun.
7)FEHİME ÖĞÜT : (AVUKAT)
İlk, orta ve lise tahsilimi İzmir’de yaptım. Çok güzel şartlarda unutamadığım şekilde bir tahsil yaptım. Babam
okurken 1.dünya savaşı olmuş. Bu savaştan dolayı tahsili
yarım kalmış. Onun için kendi gerçekleştiremediği hayallerini bizim okumamız için sanki adeta kendide beraber
okurmuş gibi kendini bu şekilde tatmin ediyordu. Son derece rahat ve huzur içinde okumamızı istiyordu ve biz bu
şekilde okuduk. Bi anımı anlatmak istiyorum Aileme ait.
Dört yaşındayken annem bir terlik almıştı. Terliğin içindeki yazıyı ben okudum. Okumuşum. Annemde babamda
şaşırdılar. Ve o zaman anaokulu da yoktu. Bunu da ilkokul
öğretmeni ahbaplarına anlatınca öğretmen onu biz okula
alalım devam etsin bu seneyi böyle geçirsin dedi ve beni
kayıtsız olarak ilkokula aldılar. Ve baktı ki o kadar başarılı oldum ki beni kayıt etmek durumunda kaldı okul ve
sene kaybım olmadı. Küçük kız çocuklarını daha 13-14
yaşında okula vermeden evlendiriyorlar. Bu küçük kızlar
çabucak anne oluyorlar. Ve küçük anneler çocuklarıyla
beraber büyüyorlar.
“Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. bunun
gereklerinden biride kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. bundan dolayı kadınlarımız ilim ve
fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğretim
basamaklarından geçeceklerdir.” K.ATATÜRK
11
BÜYÜTEÇ
11)EDİBE BAYRAM: (KIZ ENSTİTÜLERİNİN
İLK ÖĞRETMENLERİNDEN)
İlkokulu bitirdikten sonra 1941 yılında Gaziantep’imizde
kız enstitüsü açıldı. O zaman böyle Antep’te hani lise vardı. Lise de erkek çocukları ve kız çocukları karışık olduğu
için birçok aile okula göndermek istemiyorlardı kızlarını.
İlkokulu bitirip evde kalıyordu kızlar. Fakat 1941 de kız
enstitüsü açılınca Antep’te büyük bir patlama oldu ve ailelerde bir sevinç oldu. Hemen kaydımızı yaptırdılar. Tabi
okulumuz biraz masraflı hem kültür dersleri var hem de
sanat el becerileri olduğu için hayli bir masraflı okuldu.
Biraz tabi o zaman zorlanıyorduk belki çocukluk ruhi hissetmedik ama yani bize hissettirmedi ailemiz ama babamın biraz zorlanmış olduğunu düşünüyoruz. Okulu bitirdikten sonrada Ankara’da yüksek kısmı Kız teknik yüksek
öğretmen okulu bulunuyordu. Tabi bu okula da imtihanla
alınıyordu o zaman öğretmenlerinizde sizi yönlendiriyorlardı. Hayat pusulanız çizilmiş bir yönde çizilmiş bunu
devam ettirmek için Ankara Yüksek Kız Teknik Öğretmen
okuluna giriş yapmak yolunuz açılmış oluyordu. Çevre
mutaassıp olduğu için mesela enstitüde Ankara’ya yolarken bazı akrabalar yani buna sıcak bakmadı hani. Edibe okumak için Ankara’ya gidiyormuş bazı akrabalarda
hatta babama cephe almaya başladılar. Bir kız çocuğunu
okutmak yüksek tahsil yaptırmak istemiyorlar. Babam
dinlemezdi eğitime çok meraklıydı muhakkak okuyacak
bu çocukların hepsi dedi. Okuyacaklar başka çaremiz yoktur.
“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya
zayıflamış olur. bizim toplumumuzun uğradığı başarısızların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”
K.ATATÜRK
13)PERİHAN KÖKSAL:
(İLK KADIN DOKTORLARDAN)
Evet, her ailede de olduğu gibi bizim ailede de eğitime
önem verilirdi. Biz o zaman üç kardeştik ben okula başladığım zaman. İlkokulu bitirince annem babam benim
kız meslek lisesine gitmeme karar vermişlerdi. Onun içinde yaşın küçük elin biraz daha iğne tutsun ondan sonra
devam edersin diye bir sene beni okuldan alı koydular.
Benimle yaşıt olan arkadaşlarım kız arkadaşlarım, mahalle komşularımız onlar okula gidiyordu kız erkek ben
o sene evdeydim. Onları kıskanmaya başlamıştım. Bana
cazip gelmemişti ev hayatı. İlk başta çocuk olduğum için
belki farkında değildim o kadar sonra ilkokul o sene geçti öyle ertesi sene ben okula başlayacağım yine meslek
lisesine verilecektim sonra eniştem “Ya meslek lisesinde
ne var ortaokula gitsin daha iyi olur” dedi. Yani kısmette
bu yoldaymış ortaokula başladım ben kız ortaokuluna.
Ortaokuldan sonra yavaş yavaş işte o büyüme çağında
kendimi hep beyaz önlükle hastanede steteskop boynumda herhalde Türk filmlerinden mi etkileniyordum neydi.
Bide bende hep şu vardı kendime güveniyordum. Bir başka doktorluk Tıbbiye zor uzun falan o zaman altı sene çok
uzun ihtisas yapacaksın dört sene de on sene, ya diyorum
12
şu doktor olanlar benden nesi fazla ki nasıl olsa onların
yaptığını bende yaparım diye düşündüm. Yani hep öyle
düşünüyordum. Hayallerim peşinden mi gittim diyeyim
artık bilemiyorum yani onu nasıl olsa başaracağımı biliyordum. Doktor olmaktan çok mutluyum.
“Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek
birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaktır.” K.ATATÜRK
14)DERYA BAKBAK:
(İLK MİMAR MİLLETVEKİLİ)
Kadınlarımız toplumumuzun yarısını oluşturmakta bu
anlamda kadınlarımızın karar alma mekanizmaların da
bulunmaları bizim için çok önemli. Onların gerek siyasal
anlamda gerek kamusal anlamda gerek sosyal anlamda
bulunmaları gerekmekte. Toplumumuzun yarısı kadınlar.
Ülke olarak istenen seviyeye ulaşmak hak ettiğimiz düzeye ulaşmak istiyorsak kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın eğitilmesi bizim için çok önemli ve anlamlı olmakta.
.Beşiği sallayan el dünyayı sallar.
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok ışıkla, bilgi ve kültürle gerçek faziletle süslenip donanmaktır. ben muhterem hanımlarımızın avrupa kadınlarının
aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların
üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin
olanlardanım.”
16)AKTEN KÖYLÜOĞLU : (GAZETECİ-YAZAR)
Eğitime çok önem veren bir ailenin çocuğuyum. Mesela
bizden önceki dönemde tabi dışarıya gitmek çok zor burada eğitim alacak fazla bir okulda yoktur. Ancak liseye
kadar hatta lise bile yok o dönemde. Liseye dışarı gitmek
zorundalar. Kız çocuğu demek geleceğin kadını demek.
Bir anne tanıdım geçen gün. Kız çocuğunu güzel sanatlar lisesine vermiş, oradan mezun oluyor ve bununla çok
gurur duyuyor. Adetti diyor bir kız yaşı biraz olgunlaşınca
on-onbeş yaşına gelince evde oturacak evlenecek falan
onun için hazırlanırdı diyor. Onun için beni okula göndermediler diyor. Yani Olmaması gereken bir zaman da o çocuğun okumasına mani olunmuş. Fakat şimdi diyor ben
elimden geldiği kadar çocuklarımın okumasını kızlarımın
okumasını istiyorum. Bir sergi açılışındaydı annesi kızın
arkasında sonra kız çocuk geldi. Yüksek okula göndermek
için elimden geleni yapıyorum. Daha üst bölümüne göndermek için diyor. Ne kadar gurur duydum ne kadar mutlu oldum. İlla ben okuyacağım diye diretip okuyan kızlarıyla da daha sonra herkes den önce babalar gururlanıyor.
“Dünyada hiç bir milletin kadını ben anadolu kadının’dan
fazla çalıştım. milletimi kurtulaşa ve zafere götürmekte
anadolu kadını kadar emek verdim diyemez.”K.ATATÜRK
20)HAYRİYE AFAT : (ECZACI –İLK KADIN ECZACILARDAN)
İlkokulu bitirdikten sonra annem bana baskı yaptı. Kayıt-
BÜYÜTEÇ
lar başlamıştı Ortaokulu arkadaşlarım hep kayıt olmuştu.
Bana da hep geliyorlardı, biz olduk sende gel dedi. Annemde yok dedi sen yemek yemiyorsun ben seni okula
göndermeyeceğim dedi. Tabi ben ağlıyorum. Hiç aklıma
gelmiyor ki annecim yiyeceğim tamam demek aklıma
gelmiyor. Sadece ağlıyorum. Babam dedi ki ben gelip gidiyorum bu kız ağlıyor niye dedi anneme Zelihaydı adı.
Oda dedi ki ben dedi bunu okula göndermeyeceğim çünkü yemek yemiyor dedi. Hakikaten de çok çok sağlıksız
bir çocuktum. Babam yanıma geldi hadi kızım söz ver
annene yemek yiyeceğine dedi. Ve bende söz verdim böylece okula başladım. Allah razı olsun. Allah her çocuğa
benimki gibi duygulu, hassas anne baba versin. Sonuna
kadar devam ettirdiler. Bizim zamanımızda liseye kayıt
olmuştuk. Ortaokul olarak Sonrada yarı senemizde herhalde kız ortaokulu açıldı. Liseye gittik. Lisemizde çok güzeldi. Üç sene okuduk. Bizden önce dört seneydi lise. Bizden epey önce üç seneye indirilmişti. Gene çok güzel bir
şey geçirdik talebelik. Ondan sonra üniversite imtihanına
gittik, botaniği kazandık. Oranın son sınıfındayken şeye
girdi, annem babam illaki eczacılık istiyorlar. Bende hiç
istemiyorum öğretmenliği severim. Ama ideal mesleğim
mimarlıktı benim. Hiç imtihanına bile girmedim kazanamam diye. Netice olarak eczacılık imtihanına girdik. Beş
arkadaş girdik dördümüz kazandık. Eczacılığa başladık.
Eczacılığın birinci sınıfında eczacılığa ait dersleri sadece
aldık. Böylece ben dokuz sene gibi bir zamanda okudum.
Severdim okumayı, çünkü benim önümde ablam vardı
okuyordu, abim vardı okuyordu. Sadece büyük ablamı babam kaydını yapıldığı halde göndermemiş. Onunda ölünceye kadar hepimiz üzüntüsünü çektik. Kız olsun oğlan
olsun mutlaka bir diploma gerek. Ama bil hassa kızlara bir diploma çok gerek. Ben eğer diplomam olmasaydı
bugün annem gitti babam gitti, ondan sonra tek başıma
kaldım eğer benim o diplomamın getirisi olmasaydı çok
zor durumda olacaktım.
“Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına
düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir
ödevleri de “iyi anne” olmalarıdır.”
25)FATMA ŞAHİN:(İLK KADIN BAKAN)
Üç kardeşiz. Bizim ailemizde hep annem rahmetlinin
babamın derslerimizle ilgili İstiklal ilkokulunu bitirdim.
Antep’in en eski okullarından birisidir. Derslerimizle ilgili önümüzde ne varsa hep önümüzü açmaya, yardımcı
olma başarılı olma konusunda aile bütün gücünü çocukların okutulmasına harcadı. Hem de takipte de çok örnek
bir aileydi mesela okul aile birliği toplantıları olurdu genelde biz küçükken veliler çok katılmazdı şu andaki kadar velilerin duyarlılığı yüksek değildi. Her seferinde sınıf
öğretmenimiz bir gün sonra okul aile birliği toplantısından bir gün sonra işte derdi ki kıymığın babası yine her
zamanki gibi buradaydı okuldaki en iyi takip eden velilerden birisidir. Belki de en iyisidir söyleyebilirim. Toplumumuzun eğitilmesini özellikle kızlarımızın eğitilmesini,
anaların bilinçlenmesini bu toplumun geleceği açısından
çok önemli buluyorum ve Bir kelebek etkisi olduğunu bir
çarpım etkisi yarattığını düşünüyorum. Bunu başarırsak
bütün topluma dokunuyoruz çünkü bütün toplumun gelişimine dokunuyoruz değişimini ve gelişimini sağlıyoruz.
Benim kendi hayatım buna en büyük örnektir diye düşünüyorum. Bugün bu şehri temsil ediyorsam bu makamdaysam kabinedeki tek kadın bakan olarak bugün Gaziantep Milletvekiliysem en temel noktanın eğitim, diploma
olduğunu düşünüyorum. Çünkü liseyi bitirdiğim zaman
İstanbul tekniği kazandığımda herkes nasıl okuyacak dediği bir noktadan ailem bana biz ne gerekirse yaparız sen
git ve oku dediği günlerden bugünlere geldik. Bende şuan
da kendi evlatlarımın en iyi şekilde okumasını istiyorum.
Bütün bana bağlı kurumlarda 14 bin evladım var. Hepsinin diplomasının en iyi şekilde akademik başarılarının
en iyi olmasını istiyorum. Onların uluslar arası boyutta
üniversiteleri kazanmalarını, Harvard da, Oxford da doktoralar yapmasını istiyorum. Çünkü bunu yapacak zekâsı
da var özgüven ve cesarette geldiği zaman başarmamak
için hiçbir neden yok.
13
GÜNDEM
Tmmob Kadının Kurultayı
“Türkiye’de Kadının Durumu”
Esra Çelik
M
Esra Çelik
Makina Mühendisi
14
akine müh. Esra Çelik 10 nisan Çarşamba günü şubemizde gerçekleşen TMMOB Kadın
Kurultayında yapmış olduğu
konuşmada kadın olarak farklı
kesimlerde çalışan hemcinslerimiz ve bizlerin karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili
çok kapsamlı bir bilgi aktardı. Bazı kanunları koyarken pratikte bunların yol açacağı
sonuçların düşünülmediğinin ama kanuna kendi içinde bakıldığında mükemmel
bir içeriği olduğu düşünülmektedir.
Bu açıdan Esra hanımın değindiği konulardan bazı bölümleri sizlere sunuyoruz.
1980’li yıllardan bu yana gerek uluslararası düzeyde gerek ülke içinde kadın hareketi güç kazanmış, kadın hakları konusunda toplumsal bilinç giderek artmıştır.
Bu durumun sonucu olarak, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren, ilgili ulusal
mevzuat gözden geçirilmiş, çeşitli yasal
düzenlemeler yapılarak kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir
Bu doğrultuda gerçekleştirilen yasal düzenlemeler içerisinde, 1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” özel önem taşımaktadır.
Sözkonusu Kanun, aile içinde şiddete maruz kalan kadın veya çocuklara şahsen
şikayet bildiriminde bulunma imkanı tanımakta, ayrıca Cumhuriyet Başsavcısının
bildirisi üzerine mağdur tarafı korumak
amacıyla alınan tedbirlere uyulmaması
halinde verilecek cezaları hükme bağlamaktadır
1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren
Yeni Medeni Kanun da Anayasa değişikliklerini tamamlayıcı niteliği ile kadının hem
aile içinde hem toplumsal yaşamdaki konumunu güçlendirmiştir. Yeni Medeni Kanun ile evlilik yaşı hem kadın hem erkek
için 18’e yükseltilmiş (önceki uygulamada
erkeler için 17, kadınlar için 15 idi), evlilik
sırasında edinilen malların eşit paylaşımı
ve evlilik dışı doğan çocukların evlilik içi
doğan çocuklarla aynı miras haklarından
yararlanmaları karara bağlanmış, ayrıca
kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda çeşitli düzenlemeler getirilmiştir.
15 Haziran 2003 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen Altıncı Uyum Paketi
çerçevesinde Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, “namus için çocuk
öldürme” suçunun failine verilen cezalar
ağırlaştırılmış ve “töre cinayetleri” olarak
bilinen durumlarda failin cezasında indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten kaldırılmıştır.
Evli kadının çalışması hususuna da yeni
Medeni Kanun’un 192. maddesinde açıklık
getirilerek, “Eşlerden hiçbiri iş veya meslek
seçimi konusunda diğerinin iznini almak
zorunda değildir” ibaresine yer verilmiştir
GÜNDEM
Anılan Genelge çerçevesinde “Kadınlara Yönelik Şiddet
İzleme Komitesi”nin kurulması sorumluluğu verilen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, bu görevi yerine getirebilmek amacıyla ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları,
kadına yönelik şiddet konusunda çalışan sivil toplum
kuruluşlarının temsilcilerinin katılımı ile sözkonusu Komitenin kurulması çalışmalarına başlamıştır……… bu özetlediğim bildirimi ben dışişleri bakanlığının web sitesinden size okumak istedim. Sadece şunu merak ediyorum
bizi kimden koruyorsunuz ve yazdıklarınızla yaptıklarınız
aynı niyeti taşıyor mu? günlerdir doğum izninin 8 hafta
daha uzayacağı ile ilgili haberler var.
şimdi 8 hafta doğum öncesi, 8 hafta da doğum sonrası
olan izin süresinin doğum sonrasında bir 8 hafta daha
ilaveyle 24 haftaya çıkarılması planlanıyor. eklenecek
8 haftadaki prim yükü işverenden alınıp devlet tarafından ödenecek, böylece kadın işçilerin işten çıkarılması
önlenecek(miş) yani plan bu. Bizim ülkemizde teori başka
bir şeydir, pratik bambaşka!
Gelelim konumuza;
Öncelikle bu konuda büyük ve kurumsallaşmış şirketleri
tamamen ayrı tutuyorum. Onlar işlerini çoğunlukla usulüne uygun yaparlar. Küçük hesaplar peşinde koşmadıklarından kendilerine iş mahkemelerinde de rastlanmaz
çünkü işçi haklarının ihlali söz konusu olmadığından
mahkemelik bir durumları da olmaz.
Memurlara gelince, en başta işten atılma diye bir korkuları yoktur, bu bile başlı başına bir rahatlama sebebidir.
En kötü ihtimalle anlayışsız bir amire denk gelinebilir ki
memurun maaşını veren amiri olmadığından bu da çözülebilir bir sorundur. Ücretsiz izin hakkı, süt izni sonuna
kadar kullanılabilir. Hatta yetmezse rapor alınır o da yetmezse ücretsiz izin.
Bu durumda tek mağdur vardır: işçi. Özel sektör çalışanı Mevcut düzenlemelerdeki 16 haftalık doğum izni bile
özel sektörde uygulanmazken +8 haftanın işçiye pratikte maalesef bir faydası da yoktur. (belki biraz daha fazla
üzülmesine neden olur.)
Kadın işçinin işten çıkarılmasının önlenmesi için primin
devlet tarafından yatırılıyor olması yeterli midir? hayır.
çünkü bir işçinin işverene "yükü" sadece prim değildir. adı
üstüne bu bir ücretli izindir ve işçiye çalışamadığı süre
için de işverenin ücret ödemesi gerekir. kimse kendisine
faydası olmayan birine para vermek istemez.
o yüzden aslında burada ücretin ödemesini devlet değil
sosyal güvenlik kurumu yapar ve bunun adı da "iş görmezlik ödeneği"dir. yapılan ödeme de kuruma bildirilen
son ücretin günlüğünün 2/3 ü oranındadır.
Aslında sorun yokmuş gibi ama var. Çünkü ülkemizde aldığı ücret üzerinden sigortası yapılan işçi sayısı maalesef
çok az. Çalışanların çoğu asgari ücret üzerinden sigortalı.
Bu şu demek, çoğu sigortalının (sayıları hiç de az olmayan) resmi kayıtlara göre aldığı ücret 2013 değişikliği ile
net 774 lira. Bunun da kabaca 2/3 ü 516.tl yapar.
Yani kaç lira ücret alırsanız alın, sigortanız asgari ücretten
yatıyorsa alacağınız rakam budur.
Hadi hepsini geçelim, hangi işçiye 16 hafta gönülden izin
verilir, hele bir de iyi çalışan, işverene ve iş yerine faydası
olan biriyse?
Süt iznine girmiyorum bile.
Sorun üç çocuk beş çocuk sorunu değil sorun erkeğin
dizinin dibinde kocaya babaya bağlı ekonomiden uzaklaştırılan haktan muaflaştırılan diplomalı ev kadınları
yaratmak.
tecavüz mağdurlarının bile kürtaj haklarının ellerinden
alınmasının tartışıldığı ülkemizde mahkemelerin tecavüz
davalarındaki skandal kararları ve gericilerin rezalet açıklamalarıyla tecavüzün neredeyse meşrulaştırılmak istendiğini düşünmekteyim
15
GÜNDEM
Eski Sağlık Bakanımızın ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanının tecavüze uğrayan kadınlarında doğum
yapmaları gerektiği yönündeki açıklamalarıyla tecavüze
uğrayan kadınların daha da mağdur duruma gelmeleri
gündemden çok uzun bi süre düşmedi hatırlarsanız
Kadınların korkulu rüyası taciz ve tecavüz konusunda
yargının tecavüzcüden yana tutumu ve gericilerin yaptıkları utanç verici açıklamaların bir bölümüne göz atmakta yarar var. En Rezil öneriyi söylemek istiyorum
size;“Tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüsüyle evlensin,
yargının iş yükü hafiflesin” Yargının tecavüz davalarındaki siciline bakıldığında da ortaya parlak olmayan bir
görüntü çıkıyor. Kadınlara yönelik cinsel suçlar ya cezasız
kalmakta ya da cezalar çok geç verilmekte. Kadın cinayetlerini teşvik eden “haksız tahrik” kararları Tecavüz davalarında skandal kararlara imza atan mahkemelerin kadın
cinayetleri konusundaki sicilinin de temiz olmadığı gö-
16
rünmekte. “Haksız tahrik” uygulamasının kadın cinayetlerini adeta teşvik ettiğini düşünmekteyim. Kadın cinayetlerine ilişkin davalarda katil kocalar “eşinin çantasında
doğum kontrol hapı bulup aldatılacağını düşünmekten,
“kadının kot pantolon giyip tanımadığı erkeğe cilveli şekilde saati sormasına kadar türlü türlü gerekçelerle “haksız tahrik”e uğradıklarını iddia etmekte ve bu saçmalıklar
mahkemelerce “haksız tahrik” olarak kabul edilerek ciddi
ceza indirimlerine gidilmekte.
İnsan hakları derneğinin bu konuyla ilgili bir raporunda
sizlerle paylaşmak istiyorum
2005-2011 arasında 4190 kadının erkekler tarafından
öldürüldüğü ve 3074 kadının tecavüze uğradığının belirtildiği rapora göre 2011 yılının ilk 8 ayında ise 143 kadın
öldürülürken 76 kadın cana kastedilen saldırılarda yaralandı. Bunun dışında 2011’in ilk 8 ayında 82 tecavüz vakasının mahkemelere intikal ettiği görüldü
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
MİMARLIK & ESTETİK
Mimarlık Estetik İlişkisi
Murat Oral
M
Mimarlığın tanımlarından bir
tanesi ,insanların çeşitli gereksinimlerine cevap verilebilecek
mekan yaratmaktır.Bu tanımda
eksik olan bir konu , estetikten
bahsedilmemiş olmasıdır.Estetik sözcüğü
, geçmişten bugüne , güzel sanatlar alanında beğeninin araştırılması bağlamında
kullanılmıştır.Günümüzde geniş bir anlam içinde güzelliğin algılanması bağlamında kullanılan estetik kavramı erken
çağlardan itibaren mimarlık ile birlikte
anılmıştır.Birçok mimarlık ürününün , estetik kaygılara iyi cevaplar verebildikleri
için işlevsel olarak önemlerini yitirmelerine rağmen zamana karşı direnmelerinin
, günümüze kadar önemlerini koruyabilmelerinin nedeni bu olsa gerek(1)
Estetiğin konusu olarak güzel
Plato( İ.Ö. 427-347) her alanda kusursuzu
arayan düşünce biçimi içersinde nesnel
olan mutlak güzeli aramıştır. Buna karşın,
Aristoteles’in (İ.Ö. 384-322) güzel yargısı,
alışkanlıkların, heyecanların ve kişiliğin
etkisindedir. Rönesans estetiğinde ise güzel antik dönem kadar önemli bir yer tutar;
Leonardo’ya ( 1452-1519) göre sanat akıl
işidir ve güzel sanatçı tarafından meydana
getirilir. Raphael ( 1483-1520) ise güzelin
doğada var olduğunu , doğadaki güzeli gören ve gösterebilen kişinin ise sanatçı ol-
duğunu belirtir.Hegel ( 1770-1831) ise güzeli, doğal ve sanatsal güzellik olarak ikiye
ayırmaktadır. Doğal güzelliği estetiğin konusu olarak ele almayan Hegel’e göre, evrensel bir güzellik yasası ve güzellik beğenisi olamaz. Günümüzde estetik salt güzel
kavramı üzerine oturmamaktadır; Örneğin
H. Read, her güzel olanın sanat olmadığı
gibi, her sanat olanında güzel olmayabileceği düşüncesindedir.(11)
Estetiğin konusu olarak sanat
Güzelin felsefesi olarak başlayan estetiğin
giderek sanatı, sanat kuramlarını, sanatın toplumdaki yerini, sanatın işlevi gibi
sorunları kapsamına aldığı bilinmektedir.
Aynı zamanda sanata bir yarar sağlama
amacı da yüklenmektedir. Hangi doğrultuda olursa olsun sanattan beklenen yararın elde edilebilmesi için sanatın etkili
olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki
günümüz estetiğinin yüklendiği görev yaşamın estetik özümsenmesidir.(11)
Estetik yaşantının gerçekleşmesi için, sanat yapıtı ile aktarılmak istenen düşüncenin (içerik) , sanat kolunun gerektirdiği
anlatım aracıyla (biçim), sanat alıcısına
(özne) aktarılması gerekir. İçerik biçim ile
aktarılır. Sanatsal bir biçimlenme olmadan gerçek sanat var olamaz . Ne içerik
somut bir sanatsal biçim dışında, ne de
Murat Oral
Yardımcı Doçent Doktor
Selçuk Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi, Mimarlık Bölümü
17
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
biçim belli bir içerik olmadan var olabilir”(2). Estetik değer , kendiliğinden
var olan, bağımsız bir değer değildir,
ancak öznenin algılamasıyla var olur.
Öznenin estetik yeteneğine, sanatsal
deneyimlerine, öznel idrak yeteneğine
bağımlı olarak özne her zaman nesneye bir anlam katar. Estetik algılama
büyük ölçüde bilgilenmeye bağlıdır.
Bilgi sahibi olmak gördüğümüzü ya da
duyduğumuzu kavramak için gereklidir,
ancak etkilenmeyi sağlamak için yeterli
olmayabilir.(11)
Mimarlıkta estetik
Mimarlığın, diğer sanat dallarından
farklılaşan yönleri göz önüne alındığında sanat olup olmadığı tartışma konusudur. Bu nedenlerden biri, mimarlık
ürününün var olabilmesi için gereken
tekniğin mimarlık disiplininin ötesinde mühendislik disiplinine girmesi,
ikinci nedeni ise mimarlık ürününün
belli başlı yapılış amacının kullanım
gereğinden kaynaklanmasıdır. Her yapı
belli bir işlevi yerine getirmesi amacıyla
yapılır., birincil varlık nedeni budur. Yalnızca bir kullanım gereğini yerine getirmek amacıyla yapılan bir ürünün sanat
ürünü olup olmadığı tartışmalıdır. Bazı
mimarlar bu tür yapıları mimarlık tanımı içine almamaktadırlar. Bununla beraber, tarih boyunca mimarlığın değerlendirme kriterlerinin fiziksel işlevlerin
karşılanmasından çok görsel etkilere
dayandığı söylenebilir. Vitrivius’a göre
yapı ustaları duvarı örer, sütunları diker,
kirişleri yerleştirir. Mimar ise bu ögelerin yerini, boyutlarını saptar, yapının
çirkin olmasını önler onu güzelleştirir(3).
Yirminci yüzyılda benzer düşünceyi
R.G. Collingwood savunmaktadır. Yalnızca işlevi yerine getirmek amacıyla
inşa edilmiş nesne zanaat ürünüdür.
Bir nesnenin sanat ürünü sayılabilmesi
için işlevinden öte anlatacak bir şeyinin
olması gerekir. Bu anlatılanın da ancak
sanat aracılığıyla anlatılabilecek bir düşünce ya da duygu olması gerekir. Sanat aracılığı olmadan kültürü oluşturur.
anlatılabiliniyorsa zaten sanata gerek
yoktur(11). Yapı yalnızca kullanım gereklerine cevap veriyor ve onun dışında
başka hiçbir düşünce aktarmıyorsa bu
mimarlık sanat kapsamı içine girmez.(4)
Mimarlıkta estetik kavramı
İnsanların bulundukları ortamlardan,
çevrelerden büyük ölçüde etkilendikleri
, daha da ilerisinde bulundukları ortamların ,çevrelerin insanların doğrudan
mutluluklarını,mutsuzluklarını etkile-
18
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
dikleri ,çeşitli araştırmalardan bilinmektedir.Bu etkilenmeyi oluşturan daha çok , bu çevreleri meydana getiren
mimarlık yapıtlarının nitelikleri ve görünümleridir.(5) Çevrenin insan kişiliğindeki gelişimindeki etkileri ve önemi
insanların ve toplumun bu konudaki gereksinimlerinin ,
beklentilerinin karşılanmasını ; çevrenin hem fonksiyonel
hem de görsel niteliklerinin arttırılmasını gerektirmektedir.(6) M.Ö 4.yy da Aristoteles’in de ifade ettiği gibi “Estetik;
sanatı pratiğe yönlendiren teknik bir öğreti midir?”(7) Bu
konu kapsamında Şentürer’in de ifade ettiği gibi (7) Şu sorular değerlendirilebilir.
-İnsanlar hangi nitelikteki çevresel mimari görüntüler
karşısında memnuniyet duymakta beğeni duygusuna
ulaşmaktadır?
-Bu konuda yapılmış araştırmalar çerçevesinde mimaride
estetik kavramı nasıl bir yöntemle irdelenebilir?
-Görsel açıdan nitelik ve beğeni düzeyi yüksek mimari
çevrelerinin oluşturulmasını sağlayacak sonuçlara ne şekilde varılabilir?
Mimarlıkta değerlendirme ölçütleri ; “sağlamlık”, “kullanışlılık” ve “estetik” kavramlarına dayanmaktadır.
Aydınlı’ya göre sağlamlılık ve kullanışlılık kavramları
öğretilebilen mantık ve bilimsel bilgi çerçevesinde denetlenebilen durumlar ortaya koymaktadır.Değerlendirmede
sayısal veriler elde etmek mümkündür.Kullanışlılık ve
sağlamlılık ,insanın maddi ihtiyaçlarını karşılar, yapı ya
da bina ortaya çıkarır.Fakat bir binanın mimari yapıt olabilmesi için aynı zamanda “estetik” değerlere sahip olması ;izleyenin ve kullanıcının psikolojik ve sosyo-kültürel
ihtiyaçlarını da karşılaması gerekmektedir.(8)
Bütün bu öğeleri içine alan bina bütününün insanla ilişkisi Şentürer’in de değindiği gibi onun sunum ve insanların zihninde tanımlama aracı olan “biçim” yoluyla kurulmaktadır.(9)
Söz konusu işlev doğrultusunda ve teknoloji kullanılarak,
eylemlere ve öngörülen hedeflere uygun olarak tasarlanmış ,sınırlandırılmış boşlukları ifade eden “mekan” ile bu
boşlukların sınırlayıcı elemanları durumundaki “yüzey”
ve bütün bu boşlukların,yüzeylerin tariflenme ve ifade
edilme şekli olan “biçim” öğeleri mimarinin üç esas elemanıdır(10).
Bir bina, ancak söz konusu bileşenler doğrultusunda ,
bu elemanlara estetik bir hissiyat kazandırılırsa mimari
yapıt olarak algılanır .Şentürer’in de eserinde değindiği
gibi(9) biçimin ve onun estetik boyutunun bu özelliği hemen tüm tasarlama eylemi gerektiren alanlarda benzer
nitelikte ortaya çıkar,yine hemen her alanda güzellik ile
bağlantı daima biçim yoluyla kurulur.Bu konuya doğrudan biçime yönelik olarak,felsefe alanından nazı aktar-
malar yapılacak olursa:Plotinus (M.S. 3.yy) “biçimle birleşen madde güzel olduğu halde biçimden yoksun madde
hiçbir şey değildir.”Aquino’lu Thomas(13.yy) “güzellikle
ilgili her şey biçimle ilgilidir” .Kant (18.yy)”Estetik beğeniyi uyandıran şey bir nesnenin madde ve konusu olmayıp
biçimidir.”(Yetkin 1972) şeklinde görüşlerini ortaya koymuşlardır.
Şentürer’e göre(9) ,insan ve mimari arasındaki ilişkiyi kuran mimari biçim ona şekil ve anlam veren iki grup tanımlama elemanı ile ifade edilmekte,algılanmakta,yorum
lanmaktadır.Bunlar bazı düzenlerin, kalıpların,normların
ya da tekniklerin kullanıldığı ona şekil veren “plastik
biçim”(algısal biçim); ve bu plastik biçime anlam veren
ifadeye ait anlamsal biçim’’dir.(çağrışımsal biçim)(9)
Mimarlıkta estetik değerler ,önceleri “Biçimsel estetik” ve Simgesel estetik” olmak üzere iki farklı yaklaşımla incelenmiştir.Günümüzde estetik deneyimi
anlama çabaları, yapı-çevre ve insanlar arasındaki simgesel (anlamsal,çağrışımsal) duygusal ve biçimsel plastik
biçim,algısal biçim) etkileşimler bağlamında tartışılmaktadır.
Aydınlı’ya göre duyusal estetik çevreden kaynaklanan
duyumların haz verip vermemesi ile ilgilenir.Bu , kişinin
algısal sistemin canlandırılmasını içermektedir.Kişinin
algısal sistemi, çevreden kaynaklanan uyarıcı etkilerle ,
çevrenin kokusu,rengi,ses kaynağı,dokusu gibi faktörlere
bağlı olarak değişmektedir.(8)
Kaynaklar
1.Soygeniş, S.,(2010) Mimarlık Düşünmek Düşlemek, yem yayınları İstanbul
2. Ziss, A., Estetik, çeviri Şaban Y., De yaynevi, İstanbul, 1984
3.Vitrivius, The Ten Books of Architecture, çeviri Morgan, M.H., Dover Publication, NewYork, 1960
4.Gollingwood, R. G., The Principles of Art, Oxford Press, London, 1938
5.Şentürer, A.,(1992) Uluslarası 4.Yapı Yaşam Kongresi,Mimaride Estetik Olgusu “Değişmez” ve Değişken” özellikler açısından Kavramsal,Kuramsal ve uygulamaya Mimarlar
Odası Bursa Şubesi yayını
6.Smith,P.E.,(1987) Architecture and Principle of Harmony,Riba Publication .
7.Yetkin, S.K.,(1972) Estetik Doktrinler,Bilgi yayınevi ,Ankara
8.Aydınlı, S., 1986, Mekansal Değerlendirmede Algısal Yargılara Dayalı Bir Model,Doktora tezi, İTÜ,İstanbul
9.Şentürer A,1995 Mimaride Estetik Olgusu ,Bağımsız-Değişmez ve Bağımlı-Değişken özellikler açısından Kavramsal ve Deneysel Bir İnceleme, yayını,İstanbul.
10.Muschenheim, W.,1964 Elements of The Art And Architecture-A Studio Book ,The Viking Pres,Newyork (Şentürer 1995,s.85)
11.S.Özgencil,Yıldırım,Mimarlık ve Estetik.İst.Betonun Estetiği.
19
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
MİMARLIK & ESTETİK
Kent Estetiği ve Kent Kimliği
Kentli-Kentleşme Diyaloğu
Ayşe Sağsöz - Ayşegül Özyavuz - Selda Al
K
Kent estetiği ilk kalıcı yerleşmelerin kurulmaya başlamasından beri üzerinde düşünülen, tartışılan ve çeşitli kuram
ve yöntemlerin ortaya konduğu,
sınandığı bir konu olup, kentlerin dinamik bir süreç göstermeleri nedeniyle günümüzde de oldukça sık gündeme gelen
sorunlardan biridir.
Ayşe Sağsöz,
Profesör Doktor
Ayşegül Özyavuz,
Öğretim Görevlisi
Selda Al
Araştırma Görevlisi
KTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
Trabzon/Türkiye
20
Kent estetiğini irdelemek için kent ve
kentleşme olgusundan başlayıp, bireytoplum ve kent kimliği ilişkisi, kent kimliğinin biçimlenişi, kentlileşme, bireytoplum ve kent kimliği ilişkisi, bir kentin
sosyo-kültürel ve estetik söylemler ile
estetik kentlere ulaşmak için temel yapı
taşlarını etkileyen etmenler ve kentlerin
estetik kalitesini olumsuz etkileyen küçük
detayların neler olduğuna kısaca değinmekte yarar vardır.
Bir kentin taşıdığı kimliğin ve gönderdiği
mesajların, bünyesinde barındırdığı bireyleri fiziksel, sosyal, kültürel, psikolojik
vb. açılardan doğrudan etkileyeceği, bu
nedenle de konunun mimarlık, şehircilik, sosyoloji, psikoloji vb. disiplinler arası
alanlarda irdelenmesi ve sorgulanması gerektiği bilinen bir olgudur.
Kent ve Kentleşme Nedir?
Tarihin farklı dönemlerine ait fiziksel,
sosyal ve kültürel değerlerin tarihsel bir
süreklilik içinde üst üste yığılması sonucu oluşan fiziksel, mekansal ve sosyal bir
ortam olarak tanımlanan kent, sosyal etkinlikler için bir tiyatro sahnesidir ve kullanıcının anıları, kentin kültürel, sosyal,
fiziksel vb. değerlerini oluşturur.
Kentleşme, dar anlamda bir yerleşmenin
nüfus ve fiziksel mekan olarak daha büyük ölçeğe ulaşmasıdır. Daha geniş anlamda ise “sanayileşmeye ve ekonomik
gelişmeye paralel olarak toplum yapısında
artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol
açan bir nüfus birikim süreci” [1] şeklinde
açıklanabilir.
Kentler canlılar gibi doğar, büyür, gelişir ve
hatta işlevlerini kaybettiklerinde de ölürler ve bazen de yeniden doğarlar…
Huot’a göre kent, insanların birbiriyle buluştukları, malların değiş-tokuş edildiği
ve fikirlerin yayıldığı bir ilişkiler ve karar
merkezi şeklinde tanımlanmaktadır. Kentte farklı faaliyet türleri bir araya gelmekte,
her bir öğenin birbirine sıkı sıkıya bağlı ol-
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
duğu dışa açık bir sistem vücut bulmaktadır. Bu bakımdan
kent, kendine özgü özellikleri bulunan ve belli bir mekanda
yoğunlaşmış bir yerleşim sistemi olup, karmaşık toplum
yapısının birey ve aile düzeyinde çözümlemeyecek sorunlarının üstesinden gelmesine olanak sağlamaktadır [2].
Kent aslında büyük bir evdir; evin sahip olduğu ebeveynler,
bireyler, bütçe, ahlaki kuralları vb. tüm özellikler şehirlerde de daha büyük ölçekte olup, yöneticilerinin payı halktan
daha fazla olmak üzere, sorumlulukları ve yükümlülükleri
ağırdır. Bu büyük evin bireyleri tarafından rahat okunabilir, algılanabilir ve yaşanabilir olması için belirli ölçütleri ve
değerleri maksimum düzeyde sağlamaları ya da bulundurmaları beklenir. Bunlar;
*Mekansal kaliteler açısından; Estetik değeri üst düzeyde,
anlamsal değeri olan, simgesel değer taşıyan, anısal değerleri barındıran, tarihi değeri bilinen, mekansal kalitesi
yüksek, insan ölçeğine uygun, sosyal, ekonomik ve işlevsel
ihtiyaçlara
cevap verebilen, temiz-konforlu, açık-yarı
açık mekanları yeterli, basit, esnek, modüler, parçalanabilen ve gelişebilen/çoğalabilen,
*Sosyal kaliteler açısından; Güvenli, zengin sosyal mekanlar barındıran, kendini zamana bağlı olarak yenileyebilen,
bireylerine danışan, fikir ve görüşlerini alan, şeffaf, paylaşımcı ve komşuluk ilişkileri iyi, saygılı ve saygın; yönetici- toplum arasında olduğu kadar, bireyler arasında da
aynı saygınlığı barındıran, sosyo-kültürel yapısını devam
ettiren, koruyan ve diğer bireylerle sosyo-kültürel açıdan
iletişim içinde olan, aidiyet duygusu yüksek özellikler olarak sıralanabilir.
Şekil 1. Kentleşme mi, kentleşeme mi?
Kent, kendine özgü özellikleri bulunan ve belli bir mekanda yoğunlaşmış bir yerleşim sistemi olup, karmaşık toplum
yapısının birey ve aile düzeyinde çözümlenemeyecek sorunlarının üstesinden gelmesine de olanak sağlamaktadır.
Kentlileşme ise bu sorunların üstesinden gelmek için mekan–insan-kültür ilişkisinin karşılıklı olarak kurulmaya çalışıldığı, sürece bağlı olarak gelişen, dinamik bir olgu olup,
bireylerin sosyal ve ekonomik yaşantılarında meydana gelen değişimlerin tümünü kapsar.
Kentlileşme nedir?
Şekil 2. Dünyanın her yerinde cevabı aranan bir
soru!
Kentsel estetik nedir?
Kentsel çevreler yapılar ve bunların tanımladığı dış mekanlardan oluşur. Bunların arasındaki tanımlı ilişkiler, mekan
akışkanlığı, iyi kurgulanmış mekansal geçişler ve uyum da
kentsel estetiğin niteliğini belirlemektedir. Kentsel çevrelerde yapı ve yapı grupları-elemanları oluşturulan açık ve
yeşil alanlar, avlular, bahçeler, yollar, meydanlar gibi ögeleri tanımlayacak ve tarifleyecek biçimde bir araya gelerek,
bütünün ayrılmaz parçalarını oluşturmalıdırlar. Yapıların
yüzeylerini oluşturan çizgiler, malzeme, renk, doku vb. özellikleri ile cephe oranları, cephe süslemeleri de kent kalitesinin-estetiğinin belirlenmesinde önemli unsurlardır. Ayrıca,
yer kaplamaları, kent mobilyası, aydınlatma elemanları,
durak, pano, telefon kulübesi gibi elemanlar ile yeşil kullanımının kent estetiğine katkı sağlayan ögeler olduğu [3] göz
ardı edilmemelidir.
Şekil 3. Ne kadar güvendeyiz, tartışılır!...
21
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
Tarihi süreç içinde yer alan değişik uygarlıklar kentlerini kurarken gerek morfolojik gerekse sosyal ve
yönetimsel odaklar oluşturarak kentlere özgün kimliklerini kazandırmışlardır.
Günümüzde, özgün kimliklerin olumsuz yöndeki
değişimleri kentlerin yaşanabilirliğinin sınanmasını ve kentsel ekoloji kavramlarını gündeme getirmiştir. Kentsel ekoloji; kentsel verimliliği, üretkenliği, koruma ve yeniden kullanımı destekleyen bir
yöntem olup, sürdürülebilir kentler ve kent formu
kavramını dolayısıyla kent estetiği olgusunu da da
içermektedir.
Kent formunun doğrudan yerleşim formu ve niteliği
ile bağlantılı olması, farklı değerleri bütünleştirmesi, belli bir amaca hizmet eden kimliğini taşıması
ve bu kimliğe bağlı olarak da belli estetik değerleri
bünyesinde barındırması [3] kısaca, her kentin belli bir kentsel imaja sahip olması gerektiği üzerinde
önemle durulmaktadır.
Kentler, içlerinde barındırdıkları çeşitlilikler ve dinamikler ile büyüklükleri nedeniyle, özellikle planlama açısından yeterince basit çözümlenmiş, esnek
ve bölünebilir yapıda olmalıdırlar. Estetik sadece
sanattaki güzeli değil, yani sadece sanat felsefesini
değil, doğadaki güzeli de kapsamaktadır [4]. Dolayısıyla yapay ögelerin yanısıra doğal ögelerin varlığı
ve yoğunluğu estetik kalitenin olmazsa olmazları
arasındadır.
22
Şekil 4. Kentli olmak kalabalıklarda yanlız kalmak mıdır?
Estetik ögelerin, kültürel ve sosyal değerlerin sürekliliği ve somut göstergelere dönüştükleri mekanların ortaya konduğu kentler estetik kentler olarak
tanımlanmaktadır. Ancak, bu değerler birey, birey
kimliği, toplum kimliği ve kent kimliği kavramlarından bağımsız düşünülmemesi gereken gösterge-
Şekil 5. Trabzon milyonlara doğru giderse adı ne olur?
Elbette Trabz-mily-on..
Şekil 6. Günümüz kentlerinin ortak sorunu;
yeşil alanlar ve doğal elemanların azlığı...
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
lerdir. Bu açıdan bu başlıklara kısaca değinmekte yarar
vardır.
Birey-toplum ve kent kimliği ilişkisi
Bireyin kimliği yaşadığı çevre içinde şekillenmeye başlar ve biçim alır. Bireyin geçmişiyle ilgili tüm algıları, bilgileri, birikim ve deneyimleri, düşünceleri, davranışları,
gelecek ile ilgili beklentileri ya da tahminleri, gereksinim
ve istekleri ile yaşadığı toplumun gelenek, görenekleri,
inanç ve beklentileri kimliğini biçimlendirir.
Bireysel kimlik, grup ve toplum kimliğinin alt bileşenidir. Dolayısıyla bireylerin toplumu, toplumun da fiziksel
yapıyı etkilemesi ve oluşan fiziksel yapının da toplumu
ve dolayısıyla da bireyi etkilemesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda yapılanmış çevre olan kentlerin birey ve toplumlara, birey ve toplumların da yapılanmış çevrelere etkisi
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Kent kimliğini bir kentin içinde yaşayan toplumların ve
fiziksel çevrenin ilişkileri sonucu ortaya çıkan özelliklerin toplamı olarak tanımlayabiliriz. Kent kimliği bir birikim sonucu oluşan, değişken bir kavramdır. Sürece bağlı
olarak insan ve çevresini içeren kent kimliği kavramını
tarihten ve geçmişten soyutlamak imkansızdır.
Bu bağlamda öz olarak kent kimliği, bir kenti başka kentlerden farklı kılan, o kente ait anlam ve değerlerin toplamı olarak ifade edilebilir. Bu bileşenler her kentin karakteristik yapısına ve özelliklerine göre belli noktalarda
değişkenlik gösterebilirler; bir dağın eteğinde ya da deniz
kenarında kurulmuş olabilir, diğer kentlere yakın ya da
uzak olabilir, dini ya da tarihi unsurlara sahip bir kent
olabilir…Tüm bu tür özellikler kentlerin özgün kimliklerinin oluşumuna katkıda bulunurlar…
Şekil 8. Fazla söze ne gerek...
Şekil 9. Beklentiler, umutlar ve hayaller ile oluşan fiziksel çevreler ...
Şekil 7. Kentler sadece fiziki yapılarıyla değil, kültürel değerleriyle de anlam kazanır ya da kaybederler...
Şekil 10. Toplumsal yaşamda özgün olmak, kişiye
özgü olmak mıdır?tartışılır...!
23
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
Kent kimliğinin biçimlenişi
Kent kimliği uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenir.
Kentin coğrafyası, kültürel düzeyi, mimarisi, gelenek ve
görenekleri, yaşam tarzı, sosyal yapısı vb. özellikleriyle bir
kente biçim verir ve onu tanımlayıcı, ayırıcı kılar.
Bir toplumun sosyo-ekonomik, kültürel, teknolojik, dini,
gelenek-göreneklerine bağlı, mimari-estetik, anıtsal, tarihsel vb. birikimlerinin yapı eylemine yansıdığı, yapılanmış çevre ile doğal koşulların, konumun getirdiği düzenlemelerin birleştiği noktada kent kimliği bütünlüğe
ulaşmaktadır.
Kentin öz kişiliğini oluşturan, kente biçim veren bu etkenler ve ögeler kentin kendine ait kimliğini oluşturmaktadır.
Her insanın kendine ait özellikleri kendine ait kimliği ve
kişiliği olduğu gibi kentlerin de kendine ait kimlik ve kişilikleri vardır. Toplum bünyesindeki değişim ve gelişmeler
şehirlerin kimliklerine etki eden en önemli faktörlerden
biridir.
Şekil 11. Rastgele yöntemle bu kadar olur...
Bir kentin sosyo-kültürel ve estetik
söylemleri nelerdir?
Bir kent geçmişine ait özellikleri ile çağdaş gereksinimlerini uygun fiziksel ortamlarda kaynaştıramadığı zaman,
tarihsel ve kültürel süreklilik zedelenir ve kentteki özgün
kimliğin kaybı genellikle bu durumda ortaya çıkar. Kent
kimliğinin oluşumu sürekliliğe dayanır ve zamansallık
boyutundan bağımsız olarak düşünülemez.
Kentlerin insanların toplumsal ve psikolojik yaşamı üzerindeki etkileri çok önemlidir. Bir kenti oluşturan fiziksel
bileşenler; sokaklar, meydanlar, parklar, açık alanlar kentlinin toplanacağı, birbirleriyle iletişim içinde olacakları
bireysel ve toplumsal olarak kendilerini ifade edecekleri,
yaşadıkları kente ait kent kültürü yaratacakları uzlaşma
alanlarıdır.
Kent kimliği zaman içinde farklı katmanların uyumlu
ve anlamlı bir bütün oluşturmasıyla gerçekleşir. Bu bağlamda kentin incelenmesi, analiz edilmesi, özgün kimliğini oluşturan değerlerin ortaya konması, bu değerlerin
güncel koşullar ve ihtiyaçlarla bütünleştirilmesi yoluyla
kent kimliğinin sürekliliğinin sağlanması yaklaşımının
benimsenmesi gerekmektedir.
Şekil 12. Kentte yaşamak kalabalıklar içinde yanlız kalmak değildir...
Kimliğin oluşumu sürekliliğe dayanır ve kendisinden önceki gelişme ve değişimlerden bağımsız olarak düşünülemez. Bu nedenle bir kentte kimliğin amaçlı olarak üretilmesi, çeşitli nedenlerle erozyona uğramış olan kimliğin
yerine yeni bir kimliğin konumlandırılması güçtür. Öte
yandan, bir kentin kimliği, zaman içinde ortaya çıkan sosyal, kültürel, fiziksel ve ekonomik değişimlere paralel olarak kendisini yeniden tanımlayabilir; bu durumda kimliğin kaybından değil de dönüşümünden söz edilebilir.
Medeniyetler beşiği ülkemizin değişik bölgeleri ve yörelerinin sosyo-ekonomik, kültürel, doğal vb. koşullarına
göre biçimlenmiş ve dil birliği içinde belli bir uslup oluşturmuş olan ve tarihsellik kimliği kazanmış kentsel mekanlar, planlama-tasarım açısından olduğu kadar, estetik
24
Şekil 13. Hangisi kimlik erozyonuna uğramış tartışılır...
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
açıdan da doyurucu mekanlar oluşturmak adına temsil
edici örnekler oluştururlar. Bu mekanlar, zaman boyutu
ile bulundukları sokak, mahalle ve çevre ile bütünleşerek, geçmişin sosyo-kültürel yapısını somut bir biçimde
ortaya koyarken, geleceğe de referans olma görevini de
üstlenirler.
Estetik kentlere ulaşmak için temel
yapı taşları...
* Toplumun sahip olduğu ve sosyo-ekonomik yapıyla diyalektik bir ilişki içinde bulunan sosyo-kültürel değerler
geçmişin pek çok kültürel kalıntısını da içeren [5] başka
bir tanımla, geçmiş kültürlerin izlerinin göstergesi durumundaki yapı ve yapı çevrelerinin yeniden işlevlendirme
esasına dayanarak sürdürülebilirliklerinin sağlanması
gerektiği ve bunun da, toplumun aidiyet duygusunu artırmada, yabancılık duygusunu ise azaltmada etkin bir yol
olacağı,
*Tarihi yapıların-çevrelerin bir işaret dili olduğu ve kentin
sosyo-kültürel yapısını anlattığı gerçeğinden yola çıkarak,
kentlerin okunabilirliğini sağlayacağı ve bunların zarar
görmesi durumunda sosyo-kültürel yapının olumsuz
yönde etkileneceği,
*Tarihi yapıların-çevrelerin yok olmaya terkedilmesi, eskime süreçlerinin devam etmesi durumunda, görsel kirliliğin yanısıra, estetik olmayan çevreler oluşacağı ve
bunun toplumsal yapıdaki deformasyonları artıracağı
(vandalizm, şiddet gibi suç işleme oranlarının artacağı),
*Kentlerin sadece yapılı elemanlardan değil, doğal bileşenler olan ağaç, yeşil, su gibi elemanları bünyesinde
barındıran merkezlerden oluştuğu ve bu elemanların
kentliye rahat nefes aldırabileceği ve psikolojik açıdan
tatmin edebileceği mekanlar olarak iyi organizasyonlarının kentlerin görsel kirliliklerini azaltarak, estetik değerini arttıracağı,
Şekil 14. Geleceğe referans olarak kalabilenler...
*Kentlerin sahip oldukları anıtlar, kaleler, doğal değerler
vb. simgeler ve sembollerin korunmasının, kentlerin aynılığını ve sıradanlığını ortadan kaldıracağını, farklılıklarını ortaya koyacağını, kısaca kentsel imajı olumlu yönde
etkileyeceği,
Şekil 15. Toplumsal yapının hızlı değişimi görsel algı
kadar işitsel algıyı da etkilemektedir...
*Geçmişle sosyal-kültürel vb. bağların devamlılığını sağlayan tarihi çevre-yapıve yapı elemanlarının, günümüzde
hızla artmaya devam eden kırsal alandan kentsel alanlara göçlerdeki olumsuzlukları azaltarak, bireylerin kente
adaptasyonunu (uyumunu) arttıracağını, mevcutta yaşayanlara ise daha iyi bildik-tanıdık çevreler sunacağı,
Ayrıca;
*Özellikle kamusal mekanlarda yapılacak uygulamalarda, kentin simgesi meydanlar, heykel, havuz vb. objelerin estetik açıdan kentin kimliğine ve karakterine uygun
olarak tasarlanmasının ve özellikle halkın görüşlerinin
alınmasının projelerin uygulama sürecini hızlandıracağı
gibi, toplumsal sahiplenme ve aidiyet duygusunu da arttıracağı,
* Cadde ve sokaklar, meydanlar ve diğer açık mekanların üzerinde yer alan, her türlü elemanların ve çok fazla
Şekil 16. Kentlerimizi sıradanlıktan kurtaran kent sembollerinin korunması için geç bile kalındı denebilir...
25
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
önemsenmeyen çöp toplama elemanları, reklam panoları,
tanıtım panoları, sokak-cadde tabelaları, otobüs durakları,
vb. gibi kent mobilyalarının uzman kişiler tarafından bu8lundukları alana uygun ve özel tasarımlarla yapılmasının,
günümüz kentlerinin taşıdığı aynılık, sıradanlık gibi olumsuz
özellikleri belli oranlarda azaltacağı,
*Özellikle alt ölçekteki kentsel tasarım projelerinde, sokak siluetleri ve 3. boyutun da tasarlanarak uygulamaya sokulmasının, yap-boz, ya da yap-yık mantığını ortadan kaldıracağı
ve ekonomik açıdan büyük kayıpları önleyeceği,
Şekil 17. Göç ile sadece aile bireyleri değil, alışkanlıklar, beklentiler ve hayaller de kentlere taşınır....
Şekil 18. Bindiği dalı kesmenin bugünkü yorumu...
*Her ne kadar geçici gibi gösterilsede yapıldıkları an itibarıyla kalıcı elemanlar ya da mekanlar durumuna gelen!!! trafo,
büfe, tanıtım büroları vb. mekanların kentin kimliğine ve
karakterine uygun olarak ve tip projelerden kurtarılarak tasarlanması ile aynılık-sıradanlık gibi kavramların yerini “yerbağlamcılık” olgusularına bırakacağı,
*Bitmemiş ya da bakımsız yapıların her türlü bakım ve onarımlarının yapılması için yetkililerce denetimlerinin sık sık
yapılmasının, kentin ve kentlinin mekansal açıdan estetik
konforunu olumlu yönde etkileyeceği,
*Son dönemlerde kentlere olan talebin artmasına bağlı olarak, hızla artan yüksek katlı ve yoğun yapılaşmalar yapıldıkları yerin, estetik-kültürel değerlerini barındırmayan, ölçü ve
oranları ne olursa olsun her bir bloğa ya da yapıya monte
edilmeye çalışılan tip projelerin ve moda çılgınlığı ürünü,
estetik anlayıştan uzak yapılar üretme anlayışının, zararın
neresinden dönülse kardır mantığı ile terk edilmesinin giderek birbirinin aynı olma özelliği taşıyan kentlerin yerini,
kendi kimliği, kişiliği ve imajı olan kentlere bırakacağı,
*Yapılanmış çevrede dış cephelerde zamanla değiştirilebilen,
dönüştürülebilen, sıva, kaplama malzemeleri, boya, kapı ve
pencere malzemeleri, balkon korkuluk ve elemanları gibi zamanla mal sahipleri tarafından herhangi bir izne (müellif ya
da yerel yönetimler tarafından verilen) tabi olmadan yaptıkları değişikliklerin, belediyesi ve mimarının ortak kararıyla ve
estetik değerler katılarak güncellenmesi ve yapılmasının çok
önemli olduğu,
*Yapı kullanma izninin, yapının tümü ve yakın çevresindeki
düzenlemeler kesin olarak bitmeden verilmemesi gerektiği,
mevcuttakilerin de bu kapsamda; incelenmesi ve denetimlerinin ivedilikle yapılması gerektiği ortadadır.
Yaşanabilir kentlere ulaşmak için temel
yapı taşları
Şekil 19. Zorla güzellik (estetik) olmaz!
Şekil 20. Hangisi farklı; içerdeki mi dışarıda, dışarıdaki mi içeride?
26
İyi bir yerleşmenin gerçekleştirilmesi gereken amaçsal nitelikli ilkeler:
1.Yaşanabilirlik
2.Demokratik Haklar
3.Sürdürülebilirlik [6] olarak sıralanabilir.
Yaşanabilirlik, bir konutun ya da bir kentin niteliklerinin insanların yaşamını sürdürebilmelerine elverişli oluşu olarak
tanımlanır.
Yaşanabilirliğe ilişkin performans ölçütleri beş boyutta ele
alınmaktadır. Bunlar;
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
1.Yaşama uygunluk
2.Anlamlı olmak
3.Kullanım amacına uygun olmak
4.Erişebilir olmak
4.Yaşayanlarca denetleme [5] şeklinde açıklanmaktadır.
Yaşama uygunluk; bireyin en temel gereksinimi olan barınmadan, dinlenmeye kadar, her türlü ihtiyacının karşılandığı
fiziksel mekanların varlığı ve mekanların kalitelerini kapsar.
Anlamlı olmak; kentin içinde barındırdığı fiziki, sosyal ve
kültürel göstergelerin, simgelerin ve elemanların gönderdiği
işaretlerin kentin kullanıcısı tarafından algılanması, özümsenmesi ve değerlerinin bilinerek geleceğe aktarılmasıdır.
Kullanım amacına uygunluk; kentin fiziksel kalitelerinin
kullanıcının zaman içinde değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir. Erişebilir olmak; kentlinin mekansal ve ekonomik
açılardan kentin sunduğu hizmetlere ve imkanlara ulaşabilmeleridir.
Şekil 21. Denetlenmeye tabi tutulmayanlar...
Kentlerin estetik kalitesini olumsuz etkileyen küçük detaylar...
Özellikle merkezlerde yer almaları nedeniyle rantı en yüksek
bölgeler olan tarihi çevrelerde bilinçsiz, plansız ve karmaşık
bir biçimde kullanılan billboardlar-afişler ve tabelalar gibi
elemanlar, görsel karmaşaya neden olup, estetik zenginlikleri gizlediği gibi, tarihi dokuların sürekliliğini olumsuz yönde
etkilemekte ve kentlerdeki simgesel değer taşıma özelliklerini yok etmektedirler.
Şekil 22. Monotonluk ve aynılık sürdürülebilirliğe engel olduğu kadar kent estetiğini de olumsuz
yönde etkiler...
Karmaşık çevrelerin, estetik değer kadar sosyal yaşamı ve
kültürel değerlerin sürekliliğini olumsuz yönde etkilediği
gibi, şiddete, nefrete ve sayısız suça da teşvik etmektedir.
Teknolojinin ilerlemesi ile anten ve klimaların lüksten çıkıp
ihtiyaç haline gelmesi ve bunların yerlerinin önceden tasarlanmamış olması cephelerin anlaşılabilirliliğini güçleştirdiği
gibi, görsel kirliliğe neden olmaktadır.
Kent mobilyalarının kentlerin karakterine, yerinin özelliğine
göre tasarlanıp, uygulanması ve konumlarının belirlenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle, oturma banklarından, çöp koyteynerlerine kadar hareketli ya da hareketsiz tüm elemanların seçilmesine, biçimlenmesine ve konumlanmasına dikkat
edilmelidir.
Şekil 23. Günümüz kentlerindeki gerçekler ve hayaller...
Kent mobilyaları arasında sayılan trafik lambaları, elektrik
direkleri, duyuru panoları, yönlendirma levhaları vb. tüm elemanların kendi içlerinde dil birliği sağlanarak, konumlanması kadar bakım ve onarımlarına da özen gösterilmelidir.
*Teknolojinin getirisi olan ve bulundukları çevreye sağlık açısından olduğu kadar estetik açıdan da olumsuz değer katan
baz istasyonu gibi elemanların yerlerinin ve bulundukları
alandaki yapı-yapı elemanları ile ölçü-oran açısından ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve kentlerin zorunlu
simgesi(!) durumuna gelmiş bu tip örnekler için önemlerin
alınmasına ve alt yapı çalışmalarına ivedilikle başlanması
gerekmektedir.
*Fabrika ve sanayi yapılarının, kentlerin süreç içinde geliş-
Şekil 24. Göç zamanı...
27
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
mesi ve büyümesine bağlı olarak kent içlerinde kalması nedeniyle oluşan hava kirliliği, görsel kirlilik gibi olumsuz etkilerini
ortadan kaldırmak için bu türdeki yapıların kent merkezlerinden uzaklaştırılması gerekir.
*Bu nedenle de kentlerin planlamasının en az 20 yıllık bir süreci kapsaması ve gelişebilirlik oranlarının doğru hesaplanarak
yeni gelişim alanlarının belirlenmesi en iyi çözüm yoludur.
*Yaya geçişleri; tüp geçitler, köprüler gibi elemanların işlevsel
yönleri kadar estetik değer taşıması gereken elemanlar oldukları ve yapıldıkları kentin, bölgenin bir parçası olarak estetik
değer taşımaları gerektiği önemli bir noktadır. Her kente, her
bölgeye ait tip mobilyalar yerine, bulunduğu kente, bölgeye ya
da mahalleye ait özgün tasarımlar kente olduğu kadar, kentliye de ayrıcalık değeri kazandırır.
Şekil 25. Kentlinin kentsel elemanlardan çektiği...
Şekil 26. Yorumsuz...
Şekil 27. Simgelerin gücü...
Şekil 28. Hayallerle çözüm olmuyor...
28
SON SÖZ...
Kent kültürünün, kent kimliğinin sürdürülebilmesi ve kent
estetiğinin sağlanabilmesi için yerel yönetimlere, meslek odalarına, sivil toplum örgütlerine, mimarlara ve kent plancılarına olduğu kadar kentin yaşayanlarına da önemli düşmektedir.
Kentlere yönelen yoğun göçlerle ortaya çıkan bilinmeyene
karşı duyulan korkunun, yabancılaşmanın ve yaşanan kenti
sahiplenmenin yerini farklı kültürleri öğrenme ve ortak bir
şeyler paylaşmanın alabilmesi için, konunun daha detaylı ve
disiplinler arası incelenmesi gerektiği de ortadadır.
Kent, birbirinden farklı kültürlerin bir araya geldiği mekân
olduğu için, her dönem belirli bir parçalanma potansiyeli taşıyacaktır, ancak önemli olan bu kültürlerin bir arada yaşayabileceği ve ortak paylaşımlarda bulunabilecekleri mekânların
ortaya konabilmesi ve sosyo-kültürel-estetik açıdan kentsel
sürekliliğin sağlanmasıdır.
*Kent yaşayanlarının estetik bilgi ve bilinci yükseltilmelidir.
Bu nedenle özel mülkün kamuya yansıması olan cephelerin
estetik değerlerle tasarlanması, uygulamaların denetlenmesi
dokunulmaz bir hak olmaktan çıkartılmalı ve kamusal alanın
estetik açıdan geliştirilmesi ana hedef olarak belirlenmelidir.
Şehirlerde planlamanın dengesini sağlayan yeşil mekanların
yapı alanlarına dönüştürülmesi sürecinde rol alan, mimarların
farklılık yaratma endişelerinin tasarımlarına yansıdığı görülmektedir. Biçimlerin tüketildiği ne olduğu belirsiz yapı kitle-
Şekil 29. Yaşadığımız çevrelerin günahkarları yine bizleriz...
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
leri insanların kâbusu olmaya başladı. Öyle ki yeni moda
yaşam alanları olarak sunulan çoğu mimari projelerin ortak açık alan düzenleri, mekânları, dış görünüşleri kadar
itici amaçlarından uzaklaşmış tasarımlar olduğu görülüyor, [7]. Bu bağlamda mimarlık başta olmak üzere tüm
tasarım disiplinleri eğitimi yeniden gözden geçirilmeli,
sivil toplum örgütleriyle ortaklaşa yapılacak çalışmalarla
masaya yatırılarak, değerlendirilmelidir.
*Mevcut yasalarda belediyelere estetik kurul kurma hakkı tanınmıştır. Her şeyden önce estetik tanım ve kavram
olarak irdelenmeli, görecelikten, kişisel veya grupsal tercihlerden kurtarılmalı, idari mekanizmalarda çalışan personelin de bu yöndeki eğitimleri teşvik edilerek, desteklenmelidir.
Şekil 31. Kentlerde elimize kalabilmiş yeşil alanlar
olan mezarlıkların yakın gelecekteki durumları...
Şekil 32. Kent estetiğini ve kentliyi hiçe saymak...
Şekil 30. Engellilere engel olmak...
Kaynaklar
Şekil 33. Elimizi vicdanımıza koyup, kentlerimiz
için düşünme vakti geldi geçiyor...
[1]. Keleş, R., 2006. Kentleşme Politikası, İmge Kitapevi, 9. Baskı, Ankara.
[2]. Yayınoğlu, P. E. ve Susar, A. F.,2008. Kent, Kimlik ve İletişim, Umuttepe yayınları, 1. Baskı, Kocaeli.
[3]. Erdoğan, E., 2006. Çevre ve Kent Estetiği, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:8, Sayı:9, Sayfa:68.
[4]. Bozkurt, N., 2000. Sanat ve Estetik Kuramları, Asa Kitabevi, ISBN:975-8149-17-2, Özal Matbaası, Bursa.
[5] Kazmaoğlu, M. ve Tanyeli, U., “Anadolu Konut Mimarisinde Bölgesel Farklılıklar”, Yapı Dergisi, 33, 33-39, Mart 1979, İstanbul
[6]. Tekeli, İ., 2001. Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Yayınevi, Ankara.
[7] Ersen Gürsel, Kentsel Yaşamda Aidiyet Kentli Olma Sorunu, Antalya Mimrlar Odası, Batı Akdeniz Mimarlık Dergisi, Ekim 2012, 53
ŞEKİL Kaynaklar
Şekil 1. http://kozyurt.blogspot.com/2012/11/sakin-sehir-konulu-seferihisar-1-ulusal.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 2. http://kozyurt.blogspot.com/2010 _08_01_archive.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 3. http://www.cwn-news.com/galleries/gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest/tabriz2012/tabrizcartoon2-2289#joomimg, 06 Haziran 2013.
Şekil 4. http://www.cwn-news.com/galleries/ gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest-/tabriz2012/tabrizcartoon3-2285, 06 Haziran 2013.
Şekil 5. Sağsöz, A., 1991, Kişisel Arşiv.
Şekil 6. http://www.cwn-news.com/galleries/gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest-/tabriz2012/tabrizcartoon3-2285, 06 Haziran 2013.
Şekil7.http://galeri.uludagsozluk.com/g/d%C3%BCnya-t%C3%BCrk%C3%A7e-konu%C5%9Fuyor-dar%C4%B1s%C4%B1-istanbul-un-ba%C5%9F%C4%B1na/, 06 Haziran
2013.
Şekil 8. http://kursatzaman.blogspot.com/2012_02_01_archive.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 9. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 10. http://www.projeyardim.com/forum/index.php?topic=1679.0, 06 Haziran 2013.
Şekil 11. http://olmadikislerpesinde.blogspot.com/2013/03/tasarmn-bittigi-yerdeyim.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 12. http://www.akadiruslu.com/, 06 Haziran 2013.
Şekil 13. http://www.bulentoktay.net/ karikaturleri/diger-karikaturleri/kent-yasami-konulu-karikaturleri/, 06 Haziran 2013.
Şekil 14. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 15. Sağsöz, A., 1991, Kişisel Arşiv.
Şekil 16. http://karikaturhaber.blogspot.com/2010_06_01_archive.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 17. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013.
Şekil 18. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 19. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran, 2013.
Şekil 20. http://www.insanokur.org/?p=29000#more-29000, 06 Haziran 2013.
Şekil 21. http://www.fullkarikatur.com/tag/kiraci-karikatur, 06 Haziran 2013.
Şekil.22. http://www.erepublik.com/en/article/ge-ccedil-mi-anlaml-karikat-uuml-rler-ar-ivi-bull-g1624-48- 2047366/1/20, 06 Haziran 2013.
Şekil 23. http://kozyurt.blogspot.com/2008_10_01_archive.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 24. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013
Şekil 25. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013
Şekil 26. http://komikresimler.wordpress.com/page/3/, 06 Haziran 2013.
Şekil 27. http://www.ismailkar.com/coskungole.htm, 06 Haziran 2013.
Şekil 28. http://www.naturalhaber.com/haber_detay.asp?haberID=5102, 06 Haziran 2013.
Şekil 29. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013
Şekil 30. http://enginselcuk.blogspot.com/2011/04/engelliler-ve-yasam.html, 06 Haziran 2013.
Şekil 31. http://www.toonpool.com/cartoons/city%20complexcities_56335, 06 Haziran 2013.
Şekil 32. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013.
Şekil 33. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013.
29
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
MİMARLIK & ESTETİK
RUH
Revolution - Urban - Humanity
Yusuf Erdem Güzelbey
K
entler dönüşürken ruhlarını da
kaybediyorlar. Ülkemizde ve
Şehrimizde köylerden kentlere
yoğun göçün ve bu sebeple ülke
nüfusunun oranın %80 nin
kentlerde yaşıyor olması ,şehirlerimizin
yapı kalitesini ve bunların dönüşümünüde
yaşamamıza sebep oluyor.
Kentli olmanın şartının beş nesildir kentlerde yaşıyor olması gerektiği düşüncesi
bizim ülkemizin 1930 larda %25 inin şehirlerde yaşandığını bildiğimizden bizim
kentli topluluğuna sahip olma sürecimizin
devam ettiğinin ve kentli nüfusuna nitelik
olarak ulaşamadığımızı gösteriyor. Bu dönüşüm sürecinde kültürel geleneklerdeki
buharlaşmadan dolayı da boşluklar oluşuyor.
Yusuf Erdem Güzelbey
Mimar
30
Dönüşümlerin bugünlerde yapılarda daha
fazla yaşanması mevcudiyetinde sosyal
olarak iyi yapı strüktürü olarak kötü iken
bu dönüşümlerle yapılar , sosyal yaşam
olarak kötü , estetik olarak kötü , yapı
strüktürü olarak iyi olarak dönüşmeye
başlamıştır. Kentlerin insanlarla bütünleşmesi yerine bugün kentlerin insanlara
hükmettiği bir durumun dönüşümünü
görüyoruz. Bu dönüşümün Fransa da ki
yaşam makinalarındaki insanların isyanı
gibi bir sosyal tepki ile karşılaşma ihtimalimizi artırıyoruz.
Modernliğin Adolf Loos ‘un az çoktur betimlemesinin yanlış yorumlanması ile
dikey yapılaşmanın artması ve bunun
savunucularından Le Corbusier’in yaptığı yaşam makinaları oluşmuştur. Bugün
bu yapıların modern ve estetik sayılamayacağı gerçek çıkış ve modern anlayışın
hakiki doğa ve
eko-feminizme (doğa ve kadının ezilmiş
durumunun aynı anda sorgulanması) yönelmesi gerektiği modernliğin , baskı altına alınan , uymayanların dışlandığı bir
durum olmasına karşı 1970 lerde bir çok
ülkede tamamlanmış bizde ise bu süreç
TOKİ lerle yeni başlamıştır.
Mimarlık alanında Le Corbusier ‘in modern yaşam makinası nın ödül kazanmış
bir benzeri mimar Minoru Yamasaki tarafından tasarlanmış ve 1956 -1960 yıllarında yapılan St. Louis’deki Pruitt- İgoe
toplu konut bloklarının (33 blok) içinde
yaşayan insanlar için oturulmaz bir çevre olduğu gerekçesi ile 15 Temmuz 1972
günü saat 15.30 yıkıldı .Bu yıkım bu tarz
modernliğin bittiği an olarak kabul edildi
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
Ne tesadüf ki mimar Minoru Yamasaki nin diğer
ünlü binası Dünya Ticaret Merkezi de 11 Eylül
2001 de terörist saldırı ile yıkılması ile de Medeniyetlerin Çatışması başladı.
Kentlerimiz, Kentsel Dönüşümle dikey de yoğunluk oluşturularak , TOKİ, Büyük Okul Kampusleri gibi uygulama ve düşünceler sebebi ile estetik
ruhu, kültürel ruhu, mahalle ruhunu ve bir çoklarını kaybetmekteyiz.
Fransa daki yaşam makinaların da yaşayanların
dar gelirli ve göçmenlerin yaşadığı yerler olması
sefaleti, suçu ve ayaklanmaların merkezi haline
getirmiştir. Bunu görerek bizimde bunları yaşama
ihtimalimizin olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu
durum şu an gündemde olan kampus okulların
içinde geçerlidir , yapılması durumunda buralarında suç üreten merkezler haline dönüşme ihtimali
vardır.
Bizler mimar olarak coğrafya ile insan ilişkisini artırmamız gerekiyor bunun en güzel örneği ODTÜ
kampüsünün kurulduğu günden bu güne yeni
yetiştirdiği 33 Milyon ağaçla oluşturduğu doğadır.
Modern mimarlık anlayışıda budur.
Ne yazık ki bizim ilimizde ise bugün Düztepe de
bulunan tek ağaçlık alan ÇAMLIK içinde büyük
bir lise yapılmak istenmektedir. Kamulaştırmanın o bölgede rahatlıkla yapılabildiği bir ortamda
okul için Kentsel Dönüşümde yer ayrılmaması ve
bu Çamlık alana okul yapma isteği çok da kabul
edilebilir bir durum değildir. O bölgede tek ağaçlık alana müdahil olunulması buharlaşan yeni bir
ruhdan geriye kalan bir beden olarak karşımıza
çıkaracaktır.
31
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
ESTETİK ve MİMARLIK
Yusuf Açıkkol - Tuğçe Sarıçiçek - Kemal Alamo
A
ksiyoloji (Yunanca ἀξίᾱ, axiā,
"değer"; ve -λογία, -logia, "bilim")
“etik” ve “estetik” olmak üzere
ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgular, estetik
ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Neyin
etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji
bireylerin davranışlarına temel teşkil eden
değerleri araştıran bir bilimdir.
Aksiyoloji, bu kadar önemli iki kavramı
içerirken, mimarlık temel sanat dalının da
aynı kavramları kapsadığı gerçeğiyle aksiyolojik bir değer taşıdığı söylenebilir.
Mimarlık Üzerine On Kitap isimli önemli eserin sahibi Marcus Vitruvius M.Ö. 25
yılında, tasarlanacak mekânların temel
olarak üç özelliği barındırması gerektiğini
belirtmiştir.
1- İşlev
2- Sağlamlık
3- Estetik
Yusuf Açıkkol
Tuğçe Sarıçiçek
Kemal Alamo
Zirve Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Öğrencileri.
32
Hem Vitruvius’un söyleminde belirttiği
gibi hem de aksiyolojik değerlerle bir şekilde bağ sağladığı kabul görülen bir sanat
dalı olan Mimarlık, bu tanımlardan öte,
kendi içinde, estetiğin farklı alt kavramları
da barındırır.
Örneğin Minimalizm… Modernitenin bilinen bir akımıdır. Mimarlıkta sadelik ve
nesnelliğin en iyi örneklerini verdiği bu
akım dikkate alınması gereken bir daldır.
Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki
olarak, nesnenin “nesne” olma özelliğini
vurgulamayı amaçlar. Çıkışı ve kabul edilişi çok eski de dayanmaz, 1960’lar…
Modernitenin ustalarından Mies Van Der
Rohe’un ‘’Az çoktur’’ (Less is more) tanımı,
fazla süsün tasarımın değerini çoğaltmadığını söyler. Aksine, “az” ile betimlenebilen ürünün daha çok şey ifade edebildiğini
ortaya koymaktadır. Bu söylem sadece üç
kelime ile oldukça minimaldir. Kendisi ile
çelişmez.
Aynı zamanlarda Adolf Loos’un “Süs cinayettir” şeklindeki daha keskin söylemi
de minimal akımı destekler. Minimalist
düşünce mimarlık ve endüstri tasarımında gereksiz süslemelerden arınmayı
sağlamıştır. Rengi ve biçimi en aza ve temel öğelere indirgemek, hatta kullanılan
malzemenin yalnızca kendi renginden
veya dokusundan yararlanmak, yapıtları
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
kompozisyonlara yüklenen ifadelerden arındırmak Minimalistlerin temel tutumu olmuştur. Daha çok, kendi
renklerine müdahale gerektirmeyen ahşap, demir, çelik,
alüminyum gibi malzemeler tercih edilmiştir.
Kısacası Minimalizmin mimarlık ve tasarımdaki karşılığı
“en az malzemeyle en yalın, en ekonomik ve en işlevsel
sonuca gitmek” olarak tanımlanabilir.
Estetik minimalizme göre daha kapsayıcı daha geniş bir
üst kavramdır. Estetik sadece minimalizm ile sağlanmaz
aynı zamanda her minimalist öğe öncelikli olarak estetik
olma kaygısı da taşımayabilir.
Sadeliğin getirdiği estetiğin, sadece mimarlık için değil
başka sanat dalları içinde geçerli olduğu bilinir. Tasvir
(bezeme) İslam Dünyası’nda dini yapılarda kullanılmayan bir öğe olduğu halde geometrik şekiller ve organik
betimlemeler (lale ve diğer çiçek çizimleri) sade oldukları
halde mekânı kibarca süsleyen parçalar olmuşlardır. Bir
konutta boş bir duvar belki de önünde tek başına duran
bir koltuk oranları ve kapladığı hacim yönünden estetik
bir tamamlama sunabilir. Sadece boş bir duvar ve bir koltuk o kadar.
François COİNTERAUX. Pariste 1790 yılında yayınladığı kitaptan, aynı evin dekore edilmemiş ve cephesine ait iki ayrı görünüş.
Bu kadar evrensel ve kabul edilmiş tanım ve bilgiden
sonra şehrimizin durumuna göz atmak gerekir. Geleneksel Gaziantep taş binaları, nazik merdivenleri, “hayat” denilen orta mekânları, iç mekânlardaki ahşap işçiliği ve
bunlar gibi farklı öğeler pek dikkat çekmese bile minimal
ve estetik örnekler sayılabilir.
Diğer yandan, hızla her bir tarafımızı saran betonarme
karkas apartmanlar ve onların cephelerindeki süsler (prekast elamanlar da dahil) binaları, bilinçsizce değersiz kılabilmektedir. Tasarımcılar müşterilerinin ve toplumun
süs isteği baskısını göğüslemek ve onlara daha sade ve
özgün mekânlar sunmak durumundadır. Müşteriyi zorla
eğitmek veya eğilimleriyle çatışmak tek doğru yol olmasa bile sadeliğin estetik gücünü kullanmak özgün bir tasarım anlayışı için önemli bir adımdır.
İspanyol, “Grupo Arenea” isimli tasarım ofisinin
tasarladığı, eski bir apartmanın üzerine çatı eklentisi.
Osmanlı Mimarisine ait bu iki örnek mimarlıkta yalın ve süslü cephe karşıtlığını çarpıcı bir şekilde ortaya
koymaktadır
33
DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK
A harfi gibi fonksiyonu fevkalade belirli ve sınırlı
bir öğe için dahi görsel aççıdan farklı, hatta bambaşka etkiler uyandırabilecek işaretlerin söz konusu olabilmesi, minimalliğin niteliği ve gücü hakkında basit, fakat ilginç ve inandırıcı bir kanıttır
Kaynaklar
Vikipedi, Aksiyoloji Maddesi, Erişim 2013 Haziran
Yorumlar, Kültür, Sanat, Mimarlık. Bülent Özer, YEM Yayınları
34
PROJE UYGULAMA
Gaziantep Arena
Bahadır KUL
G
aziantepspor ve Gaziantep
Büyükşehir
Belediyespor’un
iç saha maçlarını oynadığı,
1974’ten beri kullanılan, dönemin spordan sorumlu devlet
bakanı, Gaziantep milletvekilinin isminin
verildiği Kamil Ocak Stadyumu, şehrin
büyümesi ve gelişmesiyle birlikte konum
olarak şehrin içinde kalmıştır. Özellikle
maç günleri, bulunduğu merkeze büyük
bir trafik yükü getirmektedir. 16980 kişilik kapasitesi ise günümüz koşullarında
büyüyen bir şehir için yetersiz kalmaktadır. Akustik olarak da istenilen etkiyi yaratmaktan uzaktır. Bu sebeplerden ötürü,
stadın şehrin dışına alınması uygun görülmüştür. Böylece, şehrin merkezi ciddi anlamda rahatlayacak ve şehir uzun bir aradan sonra modern bir stada kavuşacaktır.
Yeni proje, FIFA standartlarına uygun olup
uluslararası maçlara ev sahipliği yapabilecek niteliktedir.
Şehir merkezine 10km mesafede yer alacak stadyum 36.000 kişi kapasiteli olarak
tasarlanmıştır. Zemin kotundan VIP, seyirci, basın ve basın girişleri farklı alanlardan
giriş yapabilmektedir. Birbirinden bağımsız planlanmış bu girişler kendi düşey
sirkülâsyonları ile farklı tribün katlarına
ve mekânlara ulaşabilmektedir.
“Gaziantep Arena” cephe tasarımında; Zeugma mozaiklerinin soyutlanmasından
oluşturulan 30 derece açılı panellerin bir
araya gelmesiyle mozaiklerin parçalı dokusunu yansıtan bir arayışına gidilmiştir
Tribün yerleşimi kuzey, güney, batı, doğu
olarak adlandırılırken, her tribün altında
izleyiciler için sosyal mekânlar tasarlanmıştır.
±0.00 kotunda sporculara ait soyunma
odaları, basın açıklama odası,
takım mağazası, sağlık merkezi ve stadyum güvenliği için güvenlik merkezi planlanmıştır. Üst kotlarda; UEFA, FİFA ve YOK
ofisleri, UEFA CLUB ağırlama alanı ve kurumsal seyirci fuayesi, localar, restoranlar
ve idari ofisler bulunmaktadır.
-4.00 kotunda 18,000 m2 kapalı otopark
ve minder sporları için kullanılan antrenman salonları konumlanmıştır.
Bahadır KUL
Mimar
35
PROJE UYGULAMA
36
PROJE UYGULAMA
Proje Künyesi Lokasyon: Gaziantep/TÜRKİYE
Uygulama süreci: 2012-2014
Kapasite: 36.000 kişi
Toplam inşaat alanı: 115.000 m2
İşveren: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
37
PROJE UYGULAMA
Sev Amerikan Hastanesi
Mehmet Akif UĞRAŞ
G
aziantep Tepebaşı Mahallesinin
en yüksek yerinde kurulu bulunan ve yıllardır sağlık hizmeti
veren Hastane kompleksi içerisinde bulunan bu yapı, 20042005 yıllarında yapılmıştır. Gaziantep
İlinin ihtiyacı olan Diyaliz hastalarının
tedavi edileceği bir merkez olarak planlaması yapılan ve inşaat yapımı sırasında
o günün şartlarına göre Poliklinik olarak
revize edilen plana göre inşaatı tamamlanan bina 11.6.2005 tarihinde hizmete
açılmıştır. Binanın yapılması için gayret
gösteren ve yakın zamanda vefat eden
Sağlık Eğitim Vakfı Sağlık Kurulu başkanı
Dr. Ertan Dumanlı anısına ismi bu binaya
verilmiştir.
Mehmet Akif UĞRAŞ
Mimar
38
Planlama aşamasında bölgenin sit alanı
içerisinde olması sebebi ile tarihi doku ve
13.650 m2 olan arsası içerisindeki yeşil
alanın bozulmaması için gereken özenin
gösterilmesine dikkat edilmiştir. Arsa içerisindeki bütün ağaçlar tek tek tespit edilerek kayıt altına alınmış ve en az ağaçlı
olan bölge seçilerek, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun da
onayı alınarak şu anki yerine yapılmasına
karar verilmiştir. Kurul aşamasında yapılacak olan binanın eski doku içerisinde
sivrilmemesine, bina kotu olarak mevcut
yapılardan yüksek olmamasına ve yakınında bulunan eski lojman binasına ve 50
tonluk su sarnıcına zarar vermemesine de
ayrıca özen gösterilmiştir.
Bina yapılırken mevcutta var olan eski
müstahdem lojman binalarından yeni
binaya geçiş A blok binasının merdiven
sahanlığından sağlanmıştır. Bu arada kullanılmayan bu lojman yapıları restore edilerek kullanılır hale getirilmiştir. Yakında
bulunan ve yaz aylarında soğuk depo olarak kullanılan mağara ise kafeterya haline
getirilip kullanılmaya başlanmıştır.
04.07.2001 tarihinde Şahinbey Belediyesinden alınan yapı ruhsatından sonra
2004 yılında inşaatına başlanan bu yapı
Baltaş İnşaat firması tarafından yapılmıştır. Her katı 350 m2 olan 3 katlı bina
betonarme karkas olarak yapılmıştır. Poliklinik, Dağlı Ömer Sokak ile Emir Sokağın kesiştiği yerde, şema olarak kare ve
dikdörtgen planlı iki merkezin arasına
yerleştirilen merdiven ve asansörlerle geçişin sağlandığı ara bölmenin eklendiği
bir planda tasarlanmıştır. Projede koridor
olması gereken yerler geniş tutularak bu
kısımların hasta bekleme salonu olarak
kullanılması sağlanmıştır. Binada her türlü haberleşme, çağrı sistemi, görüntü aktarımı otomatik olarak yapılmaktadır. Havalandırma, ısıtma ve soğutma ile yangın
algılama sistemi yapılmış olup hastalardan alınan kan numunelerinin laboratu-
PROJE UYGULAMA
vara transferi pönomatik olarak yapılmaktadır.
Standartlara
uygun1
sedye asansörü ve ferforje korumalı 1 yolcu
asansörü
yapılmıştır.
Kat yüksekliği 3.50 m
olan yapının arazinin
eğimli olması sebebi ile
zemin katta, merdiven
sahanlığında ve 2.katta
hastane binası ile irtibatı sağlayan 3 giriş kapısı
bulunmaktadır. Katlarda
değişik poliklinik odaları, hasta müracaat bankoları, hasta bekleme
mahalleri, wc-lv bölümleri yapılmış olup her
alanın doğal ışık alması
sağlanmıştır.
39
PROJE UYGULAMA
40
SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ
Sürdürülebilirlik
Cengiz BEKTAŞ
Ş
imdi, sokağı asfalt yapıyoruz, sokak granit yapıldı ve İstanbul’da
susuzluk çektik. Bugün de diyorlar ki bana Antalya’dan bir
arkadaşım telefon etti, “Beni
bulun, İstanbul’a gelip benimle kerpiç
konuşacaktım, ben geliyorum Antep’e ve
orada buluşalım, konuşalım” dedi. Orada
bana kerpici ve birtakım şeyleri soruyor
gerçekten birazcık şey yaptığım için; hayal. Elimden geldiği kadar yardımcı olurum, ama yalnız o değil, kerpicin de çünkü
çok önemli meziyetleri var ve biz onları
sağlamadan, aynı gösterdiğim şeylerle
birbirini tutuyor.
1 Ekim 2012 Mimarlık Haftası ana
teması “Daha İyi Kentler, Daha İyi
Yaşamlar, Mimarlıkta Değişen
Kentler” dir. Bu tema altında düzenlediğimiz Toplantımızın temel
başlığı: “Sürdürülebilirlik” . Bu
konu üzerine söyleşimizde konuşma yapan Cengiz Bektaş hocamızın yaptığı konuşmayı katılım
sağlayamayan kişiler için olduğu
gibi yayınlıyoruz.
Kerpiç rutubeti yani nemi dengeler. 8 ila
12 derece arasında tutar nemi. Onun için
börtü böcek olmaz. Ben öyle bir evde yaşıyorum zaman zaman ve rahat nefes alıyorum orada, 5-6 saat uyku yetiyor. Hâlbuki
İstanbul’da 8 saat uykudan kaldıramıyorum artık yaşım ilerledi.
Biz eğer kerpiç artık kullanmayacak kadar
ilerlemişsek, o zaman en az kerpicin bana
sağladıklarını sağlayacak kalitede görünüm ekleyeceğim ona. Anlatabildim mi?
O görüntüyü eklemezsem ben bu çağın
insanı değilim.
Cengiz BEKTAŞ
Mimar
41
SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ
Yağmur suyuna bakın geliyor yukarıda duvarın üzerinde
kanalı görüyorsunuz herhalde. Burada topluyor, onu domates tarlasına yönlendiriyor; bütün Bodrum böyleydi.
Biz elektriği kullanmayı, musluğu kapatmayı çocukluğumuzda öğrendik. Şimdi bu öğrendiklerimden şu: Bir havanın odanın içinde dolaşımı, orta yerde pencere açarsanız
olmaz. Biz bunu Antepli bir arkadaşım Yalçın Göğüş, -hava
hareketlerini inceleyen bir arkadaşım, ben mimarlık PİAR
danışmanlığı yaptım ona, ben de doktora öğrencisiydimbunun filmini çektik dünyada ilk kez olarak; hemen bu
film de Amerika’ya yollandı.
Şimdi, bütün yaptığım yapılarda; bu bir zamanlar mimarlık öğrencilerinin yüzde 80’inin en beğendiği yapı Türk
Dil Kurumu, sonra bundan ödül de aldık. Bakın oradan da
girer aşağıdan, yukarıdan çıkar hava.
Burada yaptığım sürgüler sayesinde hiç sıcak olmaz, ama
bilmeyenler; biliyorsunuz Türk Dil Kurumunu devletleştirdiler ve halıları yenileniyor -onlar yüzde alacaklar çün-
Böyle yaparsanız havalanmıyordu oda. Pencereyi böyle
aşağıdan ve yukarıdan açarsanız en iyi şekilde havalanıyor yani doğrudan doğruya termo-dinamik. O yüzden
İsveçliler bütün konsolosluklarına bu pencereyi önerdi,
aşağıdan kapat, yukarıdan kapat, bunu böyle yaptılar. İşte
ben bundan öğrenerek, mesela Ankara Evinde dışarıda
ocağın altından delikler açılmıştı ocak daha iyi yansın
diye; bunu söyledim.
42
SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ
Bu bir banka yapısında, aynı şekilde hava yastığı var ve
burada bakın … var, onun 8 santimetre açığında cam var,
cephe siyaha boyanmış sıcağı topluyor. Buradan giren
hava onu içeri üflüyor, kalorifer yakıtında yüzde 25 tenzilat sağlandı.
Bunların hepsini ben eski evlere doğru dürüst bakmakla
öğrendim. Bu o banka yapısı, bu bir müze son yaptığım
yapılardan biri. Şu dış duvarın kalınlığı sadece 6 santimetredir, aynı eski evlerimizin 15 santimetrede her türlü
yalıtımı hallettikleri gibi.
kü- halıları getirmişler benim buraya yaptığım sürgüleri
kapatmışlar. “Burası çok sıcak oluyor Cengiz Bey” “Bakayım” dedim, halıları kıvırdım “A, burası serinledi” dediler.
İşte o yapı, hepsi 11 santimetre, böyle gördüm şimdi
Gaziantep’de de böyle yapılmış yapılar var, 15 santimetresi çekilmiştir, oraları ızgaralıdır, komple ızgaradır, oradan hava girer, yukarıdan çıkar. Sadece bana cumbanın
öğrettiği, bilmem Boğama Köyünün öğrettiği detay.
Biraz hızlı geçeceğim; bütün yapılarda bakın bunların Boğama için yaptığım ilk ilkokul bu Cumhuriyet Tarihinde
ilk defa bir adamın yaptığı, devlete armağan ettiği okul.
Hava yastığı vardır tüm çatısında. Böyle bunun üzeri
hava yastığıdır.
Bunların hepsi, dediğim gibi birtakım detaylardan, bu da
bizim 3 kardeşe ettiğimiz bir ilkokul yapısı. Çatılar tümüyle bahçedir. Sevda’nın gösterdiği tatil köyü de öyledir,
hepsi çiçekler böcekler içinde kaldı. Bakın, bunlar hepsi
bahçedir.
Bu Japonya’da bir Japon doktor, kendisine ev tasarlamamamı istedi. 4 tane sizin Antep evlerinizde var, bütün
aşağıdaki mağaralar bacalarla değil mi? 4 tane baca koydum, bütün rutubet meselesini hallettim.
43
SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ
Bu da benim çağdaş bir mimar olarak, eski yapılardan öğrendiğim bir şey. Görüyor musunuz? Odanın çatısı bahçe
ve hepsi cepheyi kapatmış yapıyı görmüyorsunuz neredeyse ve herkes kendi bahçesinde oturuyor. Başlangıçta
öyleydi, “Bu ahşaplar ne olacaktı? Neden yaptırdın bunları şimdi böyle?” diyerek dalga geçiyorlardı, sonra bir gün
bunun içinde oturdukları zaman anladılar.
Evet, bu yapı yani onun kesitleri ve şeyleri ve havalandırması burada iyi gösterilmiştir.
Bu yapının cephesinden elektrik ve su elde edebileceğimizi ispat ettik Mersin’deki, ama yap-sat olduğu için yapamadık.
Bakın, bu yapıda ben şu kadar bir zeytin ağacını kesmedim. Bir yüzme havuzu vardı, yüzme havuzunun ortasında zeytin ağacı vardır, Angolalı bir mimar “Bana çevresinde yüzebildiğim zeytin ağacını bıraktığınız için teşekkür
ederim” diye mektup yazdı. Bu Amerika’da yaptığım,
tamamen Osmanlı yöntemiyle bir Polonyalı kökenli bir
Amerikalı marangozla, maalesef iki üniversite mezunuydu; yaptığım bir ev aynı şekilde.
Bakın bütün çevreyi, yapının dışını 18 santimetre kalınlığında, orada detaylı gözüküyor, bir anlamda ateşin üzerine soba borusu koyuyormuş gibi borularla çevreliyoruz.
Kentin bütün pis havasını alıp atıyor.
Bu söylediğim o evi ısıtan yöntem yani o İzmir’deki cumbalar gibi ısıtacak olan ve aşağıdan giren sıcak havayı alıp
içeriye veriyor; dolayısıyla hiçbir ısıtma düzeneği kullanmayabiliyorum.
44
SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ
istedim gençlik merkezi gibi, beceremedim, çünkü dediğim gibi Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekten o kişiyi seçtiği için. O kişi de geldi ilk iş ona yaramadığı için üniversitenin içinde cami yapıyor. Hâlbuki bırak da öğrenciler
kampta beraber namaz kılsınlar.
Bu da hiç betonsuz bir ev yapmak istedim, doğrudan doğ-
ruya taş ve sedir ahşabıyla yapılmış bir ev.
Evler bunlar, bu ortadaki havuz süs zannediliyor hani gerçekten mikro-klimayı sağlayan bir şey. Bu da böyle yani
uzatmayayım, Antalya’daki; ortadaki su da hakikaten bir
mikro-klima sağlıyor.
Kısacası bunlarla gerçekten belki biraz vaktinizi aldım,
ama şunu söylemek istediğimi zannediyorum ki yapabildim: Biraz daha, neyi görmek istediğimize bakarsak, bize
Antep çok şey öğretecek. Ben çok şey öğrendim, çünkü ilk
gelişim değil Antep’e, ama bugün tekrar uğraştığım zaman gene birçok şey öğrendim.
Kültürümüze daha derinlikli bakıp, değerini bileceğiz.
Kimi dış alımlı ithal sözcükleri ne demek olduğunu bilmeden kullanmayacağız. Globalizasyon deyip bize satmaya çalıştıkları zaman bileceğiz onun ne olduğunu,
“Eko-Mimarlık” dediği zaman ne demek istiyor bileceğiz,
neyi satmak istiyor bize? Biliyor musunuz İsviçre’de dış
duvarları saz yorganlarıyla kaplıyorlar. Ben de orada çalışan arkadaşıma dedim ki: “Bu yorganları nereden sağlıyorlar?” Nereden sağlıyorlarmış biliyor musunuz? Adana’dan.
Bizim geri zekâlılar ellerindeki malzemeyi bilmezler ve o
rutubetin içinde yaşıyorlar; doktorlar var bunların içinde.
“Empati” Kendini başkasının yerine koyabilme yeteneğini
yitirmeyeceğiz. Bakın çok önemli bu: Benim anam yemek
pişirdiği zaman çanağa koyar komşuya götürürdü “Kokusu gitmiştir, ayıp olur” der.
Bu Pamukkale Üniversitesinde ne yazık ki eksikleri var,
yapılmadı. Çünkü rektör değişti, rektör cami yapmayı
daha önemli buldu, hâlbuki bütün öğrenciler kötü gece
kulüplerinde vakit geçiriyor. Onlara bir ortam yaratayım
Eğer sigortanız yoksa hiçbir Batılı dönüp bakmaz. 1960
senesinde otobanda bir Almanya’da bir sahneleme yaptılar. Otoban üzerinde trafik kazası olmuş, adam yarı belinden böyle sarkmış kalmış; bir tek araba durmadı. Biz
bu toplumlarla aynıya gelmeyeceğiz. Buna gelmemek
için her türlü uyarı var çevremizde. Gerçek insan sevgisini
yerleştirmeye çalışacağız. Bu ancak bizim kültürümüzde
olabilir.
İnşallah akşam yattığınız zaman söylediklerimden bir iki
şey kalır kulağımızda ve düşünürüz. Gerçekten ona gönülden inanırız. Biz Derya Hanımın söylediği gibi, hiç olmazsa bir zaman işten dönüşte, … de olabilir, ama bir çift
laf edecek arkadaşlarımızla bir araya gelirsek, kendimizi
çok daha insan olarak bileceğiz. Lütfen, gerçekten düşünün bu söylediklerimi.
45
SÖYLEŞİ: Murat Uluğ
Mimarlık,
Dünyayı Kavrama Biçimim
Murat Uluğ
Hem tasarımcıyım hem de
daha çok da atölye hocasıyım
yani akademisyen diye kendimi tanımlamıyorum ama mimarlık üzerine düşündüğüm
için aynı zamanda o alanı
seçtim ve üniversiteye hiçbir
zaman uzak kalmadım
Murat Uluğ
Yardımcı Doçent Doktor
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Güzel
Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi
46
urat Uluğ kimdir, kısaca
kendinizden bahseder misiniz?
Çok uzun bir zamanı çok kısa
anlatmak tabi zor ama yani her şey den
önce bir mimarım, Tasarımcıyım daha
doğrusu. Mimarlıkta bunun pratiği aslında
tasarımcıyım demek daha doğru. Her iki
işi birlikte yürüttüm hem tasarımcıyı hem
de bir yönüyle akademisyenlik ikisinden
de kopamadığım için daha fazla hangisi
derseniz öyle bir ağırlığım yok. Eşit oranda eşit mesafede ikisine de aittim yani
hem tasarımcıyım hem de daha çok da
atölye hocasıyım yani akademisyen diye
kendimi tanımlamıyorum ama mimarlık
üzerine düşündüğüm için aynı zamanda o
alanı seçtim ve üniversiteye hiçbir zaman
uzak kalmadım .Yani yaklaşık bir dönem
Amerika da ki kopukluk dışında nerdeyse
1983 yılından asistanlığımdan bu zamana
kadar kesintisiz devam ettim, hem pratik
hayata kesintili olarak yani kimi kez üniversitede kadrolu oldum kimi kez de serbest büromda ayrıldım üniversiteden ama
ayrıldığım zamanlarda da dışardan devam
ettim hiçbir şekilde bırakmadım kesintisiz
üniversiteyle bağımı korudum. Ben buyum.
M
Mimariye yönelmeniz nasıl oldu ve
neden mimarlık?
Biraz o tesadüflerle ilgili bir de belki de
lisedeki resim hocamın yönlendirmesiyle
bilinçaltı etki yani o öyle bir alana yönelmemle ilgili ama mimarlık biliyorsunuz
sınavı geçiyorsunuz tercihlerde bulunuyorsunuz, şimdikinden daha belirsiz bir
süreçti bizim için o.sistem hangisiyse onu
yapıyorduk bize veriyordu merkezi sistemden, şimdi iki aşamalı olunca sizinki
daha bilinçli hani ikinci kez neye yöneleceğinizi tercih ediyorsunuz.tabi mimarlıkla mimarlığı kazandıktan sonra da bağım
çok güçlü oldu.bizim dönemimiz çok sorunlu bir dönemdi, 1976 yılında üniversiteye başladım 76-80 arası zaten ülkenin
kan gövdeyi götürdüğü kriz dönemi ona
rağmen kesintili olarak da olsa mimarlığı çok sevdiğim için sonuçta çok kişisel
açıkçası üniversite ne verdi derseniz bir
ortam dışında sizin bulunduğunuz burada kafeteryada bir araya gelip yemek bile
yiyemezdik, çay bile içemezdik böyle bir
ortamımız hiçbir zaman olmadı düşünebiliyor musunuz üniversite öğrencisisiniz
kafeteryanız yok.polis denetiminde sınıfa
giriyorsunuz polis denetiminde sınıftan
çıkıyorsunuz.yani böyle bir ortamda ne
SÖYLEŞİ: Murat Uluğ
kadar mimarlık ? demek ki çok sevmek gerekiyor ki. Mimarlık ortamdan benim için daha güçlüydü ortamı yok
sayarak her ne kadar mekanı yok saymak yaptığınız işin
doğasına aykırı olsa da öyle yapmak zorunda kaldık geçici
olarak gözümüzü yumduk diyeyim.
Sizin için mimarlık bir meslek mi? yoksa yasam
tarzınız mı?
Yani her ikisi de tabi ki mimarlık dünyayı benim kavrama
biçimim onun için bir araç ama çok müteşekkir olduğum
bir araç, evet bir yaşam tarzı ama bu işten de başka iş
bilmedim başka işten de para kazanmadım hep bu işten para kazandım demek ki aynı zamanda bir meslek
.Yani yaşam tarzı ama bu mesleğin başka bir şey başka
bir şeyden para kazanıp ta mimarlığa bağım daha yüksek olsaydı evet bir yaşam tarzıydı. Evet her ikisi de hem
mesleğim hem yaşam tarzım. Mimarlık sanıyorum başka
türlü olmaz. Yani örneğin; Bir yazar hem mühendis hem
yazar olabiliyor. Oğuz Atay gibi yazarlar var. Bir yaşam biçiminiz yazarlık ama mesleğinizi inşaat mühendisliği ya
da falanca meslek olarak sürdürebiliyorsunuz ya mimarlığı bırakıyorsunuz müziği seçiyorsunuz ya akademisyen
olup antropolog oluyorsunuz ya da mimarlığı seçiyorsanız zaten ikisi birbirinden ayrılmıyor.
Her mimarın kendine has bir tarzı vardır. Siz
kendi tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Tarzım yok ama tavrım var. Yani tasarım karşısında bir
tavır geliştiririm burada da sizlere de bunu öğretmeye çalışıcam, hani tarz daha üsluptur, kurallar vardır arka planında ve her yaptığınızda onu görürsünüz, halbuki benim
her yaptığımda üslupsal bir sürekliliği algılayamazsınız
ayrıca üslup da kalmadı bence üslup 20.yy ın başlarında
dağılıp giden bir süreç yani ondan önce üslup vardı tarzı vardı herneyse ne derseniz adına bunun, ondan sonra
tavırlar oluşmaya başladı örneğin corbusier ‘e baktığımızda bir üslubu var mı ? yok. Ama bi tavrı var yani 20.yy
bize bunu öğretti biz de hani bu bulunduğumuz yüzyılın
bir eğitim ya da mimarlığa bakış açısı biz de onun bir
parçasıyız,bizde üsluplarla değil tavırlarla,tavır geliştirerek devam ediyoruz. e tavırsız mimar olur mu ?olur. Yani
güzel binalar da yapabilirsiniz,şıktır,gündemle ilgilidir, iyi
bir meslek adamı olursunuz, iyi bir iş adamı olursunuz
ancak tavır geliştirmemişseniz kayda geçmenizde zorlaşır.
Her yapıda mutlaka olmalı dediğiniz nitelikler
var mıdır?
Yok. hele şimdi hiç yok, çatıda ne yapacağım, duvarda
ne kullanacağım…Benim birinci sınıftan beri öğretmeye
çalıştığım 3 ana ilke var mimarlıkla ilgili aslında o kadar
çok üçlü var ki bu üçlülerden biri de yani bir sürü mekanı algılamaya yönelik ikili veya üçlü bazen de dörtlü
quarted diyorum ben ona. İlişkiler ya da yasalar var, olgular var bunlarla anlıyoruz mekanı. Fiziki mekanı oluşturmanın yasalarını işte bir takım kavramlar üreterek
bunlardan en önemliside konstrüksiyon, konfigrasyon ve
program diyorum. Yani bir şeyi ayakta tutmak örgü haline getirip yapma biçimini, parçalar arasındaki ilişkileri
onları bir araya getirecek bütünleşik bir sistemi kurmak
biçim de diyebilirsiniz buna konfigrasyon yerine bir de
program yani ne yapıyorsunuz değil mi? Hangi ilişkileri
onun içinde oluşturacaksınız, bu da her seferinde karşınıza yeniden bir problem olarak çıkar yani bir daha tekrar
edeceğiniz bir şey değil bu zamanla da ilgilidir, kuramla
da ilglidir, sizin algınızla da ilgili olduğu için bazen programı merkeze alıp çalışırsınız, bazen konfigrasyonu yani
biçimi ön plana çıkartırsınız anlatmak istediğiniz şeyin
fiziki ortamla olan ilişkisi nedir, bazen de konstrüksiyon
üzerine kurarsınız ama bu üçlü ilişki hangisini merkeze
alırsanız alın değişmez yani konstrüksiyon,konfigrasyon
ve program bileşik olarak durur sadece birinin ağırlığı değişir, birinin üzerinden çalışmaya başlarsanız, onun için
öyle bir nitelik yok ama bu üçlü var. Yani bunlar olmasa
bunları anlama biçimimiz değişiyor değil mi güncel olan
her şey değişiyor.
Bir projeye hayat verirken nelere dikkat ediyorsunuz? Özellikle vazgeçemediğiniz bir detay
var mı?
Yok tabiki, bazen bir detayla başlarım ,bir detayın kendisi
beni tasarıma doğru sürükler. Kafada kurduğunuz küçük
mikro olan bir şey büyür büyür büyür bütün ilişkileri saracak bir büyüklüğe varmak için uğraşırsınız. Bazen de
tam tersi bir büyüklüğü kurarsınız onun içinde mikro
olan parçaları ararsınız. Öyle bir yöntem olarak tümden
gelip ya da tümevarım gibi bir yöntemim yok.
Günümüz yapılarının yerel çizgilerini kaybettiği söyleniyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Iımmm..yerel çizgiden neyin kastedildiğine çok bağlı yerel çizgiden kastedilen şey yaşadığımız yerde geçmişte
yapılan şeylerin tekrar görüntüleriyse böyle bir yerel çizgi yok. Bu kötü kopyalar yerellikse bence onun üzerinden
kendisinin bir daha yeniden şekillendiren unsurlardır.
şöyledir yeni eskinin dinamik unsurudur yani şu demek
bu eski olmadan asla yeniyi yapamazsınız çünkü kıyaslıyacağınız bir şey yok ama yeni asla eskiye benzemez yeni
olmaz o zaman. O zaman benim için böyle bir mesele
yok bu yanlış tanımlanmış bir mesele olabiir yani yerel
olanın nasıl tanımlandığına bağlı bunun çok tartışılması
lazım. Mesela yerel olan sivil mimarlığı mı kastediyorsunuz Selçukluyu mu kastediyorsunuz ermeni yapılarını mı
kastediyorsunuz rum yapılarını mı urfa evlerini mi kastediyorsunuz mesela Türk evi diye uydurulmuş bir kavram
var saçaklı bir bölgeye ait daha çok karadenize ait bir şey
kastediliyor peki urfatürk evi değil mi ne evi alman evi
mi doğudaki evler iç anadoluda ki evler e burda Anadolu
koca bir miras yani binlerce yılın değil mi çatal höyükten
itibaren milattan önce bir yerleşim var o orda ki şey benim geleneğimi oluşturmuyor mu anadoluda oluşturuyor
olsa gerek. Anadoluda yunan yok mu bunun içinde hayır
ben yunanı saymam peki Sinan kimden öğrendi? romalıdan öğrendi Ayasofya demek bir gelenek demek zaten
zincirleme.Sinanı merkez alırsak ben sinanın geleneğine
bağlıyım dediğim anda zaten yunanı romana bağlıyım.
yani Sinan bütün o gelenekleri çok ustaca kullanmış
herşeyi çok iyi araştırmış bir mimar dehası ordan geliyor çünkü o biliyor eskiyi bakın yeni bir şey yapıyor ama
47
SÖYLEŞİ: Murat Uluğ
eskinin izini sürerek yapıyor ama yeni taklit etmiyor biz
sinanı taklit ediyoruz şimdi İstanbul’da yapmaya başladığımız camiler onlar gelenekse tam bir kepazelik yani
sinanın heralde kemikleri sızlıyordur onları görünce birde
onun ismini veriyoruz gelenek konusundaki görünüşüm
bu. Evet gelenekçiyim ama taklitçi değilim.
Müzikte, sanatta, modada, yaşam tarzında…
Hani bazı kuşaklar, dönemler vardır. “Güzellerin” bir araya toplandığı. “50’ler 80’ler” diye
başlayan cümlelerin kurulmasına sebep olan.
Türkiye için soruyoruz. Mimaride böyle bir dönem var mı “O dönemde çok güzel işler çıkıyormuş” diyebildiğiniz. ?
Yani her dönemin kendine has şeyleri var tabi var öyle
dönem ama her dönem var, her dönemde öyle işler var.
(-tabi insan kendi yenilikçi oluncada) değil mi, daha
çok da yenilikçilerin dönemleridir mesela Sedat Hakkı dönemi var ama tartışmalı bir dönem mesela neden
tartışmalı,buradaki sey çok derin bir mesele o ama öyle
saydığımız daha çokta ideolojik bir mesele 1.ulusaldan
sonra ki 1.ulusal biliyorsunuz daha çok dini mimariyi
kendisine referans alır 2.ulusalda sivil mimariyi referans
alır peki bunu niye yapar kuşkusuz dinden cumhuriyet
ideolojileri arasındaki mesafeyi yeniden oluşturmak için
sivilleşmenin ama bunun içinde türk evini merkez alır
türk evi de dediği şey saçaktır bu Sedat hakkının az önce
konuştuğumuz şey burada da problem çıkar karşımıza
niye böyle bir şey oluyor demek ki burada ideolojik bir
tercih var bir şey belirleniyor aslında dikte ediliyor mimari olarak özgürleşmiyoruz aslında kısıtlanıyoruz ama
onun kırıldığı bir dönem var 50lere geldiğimizde 40lara
50lere hatta o dönem içinde Sedat hakkı ya gelene kadar
Seyfi arkan gibi bir isim var Atatürkün masasında yani o
her şeyin bir liderin hemde güçlü bir liderin masasında
bir mimar olur Churchillin var hitlerin var atatürkün de
var o Seyfi arkan ve çok gerçekten yetenekli bir mimar
o yani bir mimarı masasına sokmayan hiçbir lider başarılı olamıyor. Atatürkten sonrakiler niye başarısız biliyor
musunuz ?(mimarları yok) bundan çok başarısızlar ülke
kepazelik tam bir şeye döndü yeni bir ülkeyi oluşturmak
için mimarlığa ihtiyacı olduğunun çok farkında hepsi ve
burada yani tabi rejim eleştirilebilir ama neye ihtiyacı olduğunun rejimin temsilliyetinin mimari olarak üretecek
biri yoksa o zaten çöker ondan sonra zaten karıştı politikalar her gelen mimarlığı bildiği için mimarlığa ihtiyaç
duymadığı içinde şehirlerimizin ne hale geldiğini görüyoruz yani evet öyle bir sorun var.
İstanbul'un yeniden yapılanması konuşuluyor.
Siz nasıl bir yeni İstanbul hayal ediyorsunuz?
Ya istanbulun şu andaki konumu yeterli yani gökdelenler içinde bir şehir olarak hayal etmek istemiyorum ama
gökdelenler de olmasın demiyorum ama artık heryerde de
gökdelen dikmesinler işte maslek bir bölge evet tamam
orada yapılsın ama heryerden hortlak gibi bir gökdelen
çıkmaya başladı.Eğer biz muhafazakar olduğunu söyleyenler bunun önüne geçemezsek kim geçecek ? Muhafazakar olan kesimler buna onay veriyorlar ve arkasından
48
süleymaniyenin arkasından hortlak gibi kuleler çıkıyor e
nerde kaldı saygınız ? yani bu bakın dini inançlarla ilgili
bir şey değil,insanın yaşadığı yere olan bağlılığı ve saygısıyla ilgili bir mesele.Ben burda yaşıyorsam bu şehre saygı duymak zorundayım yoksa bütün değerlerimi yitiririm.
Yani her şeyin her an bir yerden fırlayabildiği her yerin
rant alanına döndüğü,ilişkileri de tüketiriz vahşileşiriz ki
o hale geliyoruz. O nedenle ne yapıp edip bunları tutuyor
olmamız lazım. Yani gökdelen evet tabi ki olacak gökdelene bir itirazım yok ama nasıl nerde yapacağımız ile ilgili
bana göre çok yerleşik bir tartışma yapmamız lazım, bu
sadece iktidarlara ait bir mesele değil,iktidarların haddi
de değil yani en son kararı onlar verir ama bu tartışmayı
onlar yapmaz. Tartışmalardan sonra en uygun olan kararı
verirler.Tartışmayı da onlar yapıyor, kararı da onlar veriyor. Mimarları da alet ediyorlar biz de oluyoruz.
Sizce binalar sermayenin gücü kadar yükseliyor mu ?
Immm..binalar sermayenin gücünden daha fazla yükseliyor, yükseklik konusunda sorun yok ama nitelik konusunda sorun var.
Yatırımcıların talepleri ne yönde gelişiyor?
Olumlu yönde geliştiğini söyleyebilirim ama tabi Gaziantepi çok bilmiyorum anadoluda ne oluyor ama anadolunun da bu yönde İstanbul baskısı ve etkisi var ya İstanbulun gelişmişliğinin ve yaygınlığı çok önemli bunu kabul
etmemiz lazım bir zamanlar Ankaraydı bu İstanbula
kaydı bu çok açık artık Ankara değil bu baskıyı yapan e
öyle oluncada yatırımcıların talepleri İstanbul hakikaten yükseliyor ve nitelik istiyor aynı zamanda bu neden
dış konjektire bağlandık hani ordaki birikime ve baskıyı
üzerimizde hissettiğimiz için onun standartlarına uyma
zorunluluğumuz oldu yatırımcıda çevresini değiştiriyor
uluslar arası bir yatırım yapıp siz kendi bildiğiniz inşaat
yöntemlerini uygulayamazsınız, mimari değerleride o nedenle olumlu yönde gelişiyor tabi.
Bir sihirli değneğiniz olsa, kentlerde gözünüzü
rahatsız eden unsurları bir dokunuşla yok edebilecek güce sahip olsanız işe nerelerden başlar,
neler yaparsınız?
Immm bence kentler tasarlanamazlar kentler biraz daha
tesadüflere bağlı yani ilişkilerin zaman içindeki örgüsüdür onlar. sizin anlık yaşantınızda ki nitelikler o örgüyü
o tesadüfü nitelikli bir bağ haline getirir ve zenginleştirir
siz dönüp bakarsınız eğer böyle bir söylemde bu bağda
bir eksiklik var tesadüflerin oluştuğu örgünün kendisi çok
alelade ve pespai süreçlerden oluşmuş demek ki biz şuan
ki görüntülerden mutlu değiliz halbuki bir ingilizin çok da
böyle bir şikayeti yok yani örneğin Fransız yeni bir yerleşim yaparken eskiyi talan etmiyor gidiyor yeni bir defans
bölgesi diye bir bölge oluşturuyor bakın bizim neredeyse
yüksek yapılarla ilgili Ankara da benim gençliğimle itibaren Ankara 2.5 kere değişti, bu şehir zaten 80 senelik bir
şehir burası ya ne zaman değişti? Bizim çocukluğumuzdaki bütün bulvar Atatürk bulvarı değişti tek bir tane eski
yapı kalmadı bulvar palace dahil onuda en son yıktılar
SÖYLEŞİ: Murat Uluğ
uyduruk bir cepheyle onu böylede olunca
tabi asıl sorun sihirli değenekle dokunmak değil şuan da dokunmuş olduğumuzu daha nitelikli hale sürdürecek kararlı
davranışları geleceğe yönelik bir takım
düşünceler geliştirmek yani hep bugünü
kurtarmak için yapıyoruz. Sihirli değenekte bugünle ilgili bir mesele onun için.
Murat uluğ imzalı projelerden bazılarını söylermisiniz ?
Bahsedeyim..popüler projelerden otokent
projesi var ama bu şey çok önemli miniatürk önemi şurdan kaynaklanıyor, Türkiyede ilk defa denenmiş bir programdı Miniatürk kültürel anlamda bizde çok kopuk
şeyler vardır, bir ön yönü de kültürü Mozartlarlarla, Rembrandtları ilişkilendiren
bir kesim var bir yönüylede arabesk bir
toplum, halbuki kültür bunların tamamıdır yani bir toplum bunların ayrışmasından oluşmaz bunların birlikleriyle oluşur,
ama kültler vardır kült onların toplum
içindeki o birliktelikteki ayrıyetleri vardır
kimi arabeske ait bir bölgede bulunur diğeri de o bölgede bulunur miniatürk ara
kesitte bişey yaptı gündelik hayatta herhangi bir kültürel kalıbın içinde olmadan
çok rahat light herkesle bir mimari olarak
çok eleştiri alsa bile herkesin çocukça bir
duyguyla mimarlıkla ilişki kuracağı bir
ortam geliştirdi yani buna da ihtiyacımız
var ara kesitler bir yere ait olmadan bir
tercihte bulunmadan aydiyetimizi çok
sorumsuzca bir bölgede gezerek giderebileceğimiz bir şehirlilik tavrı herhangi bir
insan gibi hangi kesimden olursanız olun
herhangi bir insan gibi orada dolanabiliyorsunuz ama arabesk yada Mozart dinlerken kesgin tercihleriniz var mesela bu
kültürel anlamda da bana iyi geldi ilkten
çok ciddiye almamıştım bu projeyi sonra
düşündükçe çok ciddiye aldık çokta geliştirdik ve orda ki yapılan yapılardan hiç
birinde endüstriyel bir detay yok hepsi bizim geliştirdiğimiz detaylar oldu yani ona
da dikkat ettik açıkcası bu yani bu yönüyle önemliydi programın yorumlanması.
Bizim Mimar Sinan’ı aşmamız
mümkün mü? Ya da aşmalı mıyız?
Bu problem bana göre çok mimar sinan
kendi zamanını aşmış biri. Bizim bu zamanda Mimar Sinan’ı nasıl aşacağımızı
düşünüyorsunuz? Yani öyle bir problem
yok ortada.Mimar Sinan kendi dönemindeki yapmış olduklarıyla zaten yapılabilecek her şeyi yaptı.Şimdi ben önüme Mimar Sinan’ı koydum onu aşacağım, nasıl
yapabilirim? Bu çok problem dışı bişey sa-
dece onun üzerinde onu anlamayı, onunla, onun yaptıklarıyla ilişkiyi kurup, bugün
kendi yapacaklarımla ilişkilendirebilirim.
Onu asla böyle değerlendiremem,yani
bu hem bana haksızlık olur hem Mimar
Sinan’a haksızlık olur.
Kafada kurduğunuz küçük
mikro olan bir şey büyür büyür büyür bütün ilişkileri saracak bir büyüklüğe varmak
için uğraşırsınız. Bazen de
tam tersi bir büyüklüğü kurarsınız onun içinde mikro
olan parçaları ararsınız
Siz önemli bir eğitimcisiniz. Türkiye'deki mimarlık eğitimi hakkında
ne düşünüyorsunuz?
Çok iyi şeyler düşünmüyorum şu anda.
Bence eğitim şu anda kritik bir durum.
Üniversiteler dışarıdaki şeyin gerisinde
kaldı.Yani diyelim ki bunlar 25 yıl öncesinde böyle değildi.Üniversiteler mimarlık
düşüncesinin üretilen kaynaklarıydı,yani
mimarlık düşüncesi tavrı üniversitelerde
üretilirdi,geliştirilirdi. Halbuki şimdi öyle
olmadığını düşünüyorum,üniversitelerde
üretilmiyor yani bu tam tersi dışarıda
ve üniversiteler bunun gerisinden onu
taklit etmeye başladılar hani piyasanın
koşulları,piyasaya uyum sağlamak falan
gibi..Üniversitenin böyle bir derdi olamaz,
üniversite piyasaya değil mimarlık ortamına düşünce üreten bir ortam. Araştırmalar yapıp fikir üretiriz öyle değil mi?
Dışarıda bir şeyler yapıyorsak da, halbuki o dışarıda yapılanları kendisi; düşünsel olarak ve pratik olarak yapılanlardan
daha ileri bir noktaya geldiği için üniversiteler bunun gerisinde kaldı ve bence bunun paniğini yaşıyor diye düşünüyorum.
Mimarlık bölümlerinin çoğalmasıyla ilgili fikriniz nedir?
Ya tabi bu bir nitelik sorunu yaratıyor. Aslında çok olumsuz bakmıyorum ben bu
49
SÖYLEŞİ: Murat Uluğ
Bir mimarı masasına sokmayan hiçbir lider başarılı olamıyor Atatürkten sonrakiler
niye başarısız biliyor musunuz ? Mimarları yok
meseleye örneğin burada bölüm açılmış
ve böyle bir yerde buluştuk şimdi .Sonuçta buradan mezun olacak olanlar içinde
%10 luk kesiminin mutlaka mimarlıkla
iyi ilişkiler kuracağını düşünüyorum.%90
u evet ama %10 u az bişey mi bu ülkede, yani hiç alakası bile yokken o insanları
mimarlığa kazandıracağız.%90 ne olacak?
Bir çoğu ya bu işi bırakıp gidecek yapmayacak bu ünvanı alıp ya da yapıyorsa da
bunun yan hizmetlerinde verimli olacak.
E mimarlığında buna ihtiyacı var inşaat
sektörünün buna ihtiyacı var çünkü biz
batı gibi değiliz bu ülkedeki inşaat ihtiyacı
henüz daha yeni başladı.Batı bitirdi, biz ise
yeni başlıyoruz.Öyle olunca da bir mimarlar ordusuna ihtiyacımız olacak, tabi bir
nitelik sorunu bunu aşmamız lazım,yani
nitelikli mimara ihtiyaç var. Bu bunla ilgili
bir sıkıntı yaratıyor, kadrolar, eksiklik bunlarla ilgili.. Ama bu yönüyle bakarsak da
bu çaresiz bir şey. Kendi niteliğini zaman
içinde oluşturacak ve elenecekler, öyle görünüyor.
Siz bir eğitimci olarak yeni nesil
mimarlık öğrencileri için ne düşünüyorsunuz? Bir eğitimci olarak
karşınıza sürekli yeni öğrenciler
geliyor.
Ben çok kötü düşünmüyorum. Yani mesela bizim kuşakta herkes vay,hep şu
vardır; nerde bizim, anlamıyorlar, işte biz
böyle değerler kaybı oldu vs gibi. Benim
böyle bir düşüncem yok ama şöyle bir
şey var Amerikalılaşıyoruz bu çok klasik.
Peki nasıl ne demektir Amerikalılaşmak
? Toplumsal değerlerin ortak olduğu ya
da konumların,statülerin ağırlıklı olarak
50
eşit olduğu bir dönemdik biz.Uçlar yoktu,
sosyal statüler vardı. Herkes de o statüye
ve donanımına yönelik bir paylaşım vardı hani mühendissek çok uç kopukluklar
yoktu. Şimdi çok uç kopukluklar başladı.
Yani kültürel olarak aidiyetimizle mesleki
aidiyetlerimiz arasında kopukluklar var.
Bunu şikayet için söylemiyorum,bu normal, Amerikada da kitle bu ne yapıyor
ahenkli bir toplumdan kitle toplumuna
getiriyor. Yani şu; ortalamanın yüksek olduğu birimden, ortalamanın çok düştüğü
bir toplumsal kitle demek bu demek.O
mevcut kitle iletişimin bütün araçları kullanıyor ama şunu yapıyor bunun tersinde
de, çok azınlık bir kesimde çok yüksek
derecede düşünce üretmeye başlıyor,yani
niteliği çok yükseliyor,konsantre hale geliyor.Tersine dönüyor işler.Yani ortalama
düşüyor ama en uç noktada ki başarının
dozu da bir oranda 10 kat belki diyebileceğim noktada da artıyor.Onun için o onu
dengeliyor.Artık kitle toplumu yani bu
bildiğimiz ahenkli toplum düzeni bitti. Biz
bunu da kabul ettik yani isteyen istediği
kadar itiraz etsin,kitle toplumuna doğru
gidiyoruz olduk zaten.Henüz geleneklerimize çok bağlı olduğumuz için hala güney
kesimi, doğu kesimi bunu sürdürüyor olabilir ama şehirlerimiz çok hızlı bir şekilde
kitleleşiyor.Başka da bir çaresi yok bunun
gördüğümüz gibi dünyanın değişmesi gerekiyor biz bir şey yapamayız daha.
Bizim sormak istediklerimiz bu kadardı.
Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok güzel sorular sormuşsunuz daha eklenecek başka bir şey yok bence.
Çok teşekkür ederiz
Ben çok teşekkür ederim.
SANAT
Modern çağın eşiğinde
algıda kırılma noktası
Resim - Fotoğraf Karşılaşması
F
otoğraf sözcüğü tarihte ilk kez
Sir Jhon F. W. Herschel tarafından 1840 yılında kullanıldı. Sir
Jhon yakın arkadaşı bilim adamı William Henry Fox Talbot’un
uyguladığı yeni yöntemle yüzey üzerinde
elde ettiği görüntüye fotoğraf adını verdi.
Fotoğrafın ortaya çıktığı 1840 yılı insanlık tarihinde önemli bir dönemi simgeler.
Bu, insanlık için her açıdan kökten, büyük değişimlerin yaşandığı Sanayi Devrimi yıllarıdır. Sanayi Devriminin getirisi
olan makineler, kitlesel üretim ve sanayi
ürünlerinin yanı sıra insanların gündelik
yaşantılarında kullandıkları eşyalara kadar hemen her şeyi o güne kadar alışılmış
olandan ayırarak tamamen değiştirir. Sanayi toplumunun duygu ve düşüncelerini
bir yüzey üzerinde resmetme tekniği de
yine makine aracılığı ile olur. Işığı kullanarak yüzey üzerinde görüntünün resmini çıkartan fotoğraf, geleneksel teknikler
olan çizmek, boyamak ve kazımakla karşılaştırıldığında teknik anlamda çok önemli
bir değişimdir. Bu yüzden fotoğraf Sanayi
Devrimi’ni simgeler. Fotoğraf modern zamanlara ait olurken çizmek, boyamak ve
kazımak geleneksel teknik olarak anlaşılmıştır.
Fotoğrafın bulunuşunun ardından ilk
fotoğrafların kamu alanında dolaşıma
girmesiyle birlikte fotoğraflarda görülen
gerçeklik insanları şaşkınlığa uğratır. Fotoğrafla karşılaştırıldığında resim sanatında üretilen gerçeklik soluk kalır. En
gerçekçi olduğu söylenen resim dahi fotoğrafın anı saptayan gerçekliğinin önüne
geçemez. “Daha bir yüzyıl kapanmadan
bir makine resim sanatının fırçası,
paleti, boyaları, isabetliliği, renk kullanımı, verniği, izlediği örneği, eriştiği
olgunluğu, ekstresi haline gelecektir.”
İlk belirgin şaşkınlık portrelerin ortaya çıkışıyla başlar; insanlar bu suretlere uzun
süre bakma cesareti gösteremez. O küçük,
ufacık yüzlerin bakan kişiyi görebileceği
sanılmaktadır. Baştaki bu şaşkınlık giderek yerini öfkeye bırakır. Sanat eleştirmenleri şeytan icadı olarak gördükleri
fotoğrafa karşıdırlar. Eleştirmenlerin karşı
çıkışlarındaki sebep fotoğrafı, temeli yüzyıllar öncesine dayalı ve gitgide daha da
fetişist hal alan sanat ve sanatçı kavramına yapılmış bir saldırı olarak algılamalarındandır. Tanrı’nın suretinde yaratılan insanın, insan üretimi bir makine tarafından
tespit edilmesi akıl alacak iş değildir. Tanrısal-insani görünümleri aktarma cesareti, ancak en yüce kattan aldığı ilhamla,
 BENJAMIN, Walter, (1992). “Fotoğrafın Küçük Tarihi”, Sanat Dünyamız, sayı:50
Ceren YILDIRIM ÖZBARUTÇU
Ceren YILDIRIM ÖZBARUTÇU
Öğretim Görevlisi
Gaziantep Üniv. GSF Resim Bölümü
51
SANAT
herhangi bir aracı olmaksızın, dehasının emrettiği şekilde
çalışan sanatçıya ait olmalıdır.
Sanatın, tabiatın kesin biçimde yansıtılmasından daha
önemli bir işlevi olmadığı, olamayacağı inancı yani sanatın ‘mimesis’ olması gerekliliği, klasik güzellik ülküsünün doğduğu çağlara kadar gider. Antik Çağdan kalma
bir hikayeye göre birbiriyle yarışan iki büyük resim ustası
vardır. Bir sohbet esnasında ustalardan biri diğerine meydan okur: “Geçende atölyeme bir girdim ki ne göreyim
avludaki kuşlar içeri girerek resmettiğim üzüm salkımlarından üzüm yemeğe çalışıyorlar.” Ve ardından resmetme
becerisinde kimseyi kendisine rakip olarak görmediğini
ekler. Bu meydan okumanın ardından diğer ressamımız
atölyesine kapanarak hummalı bir çalışmaya girişir. Süreç uzadıkça hasmının alaylarına maruz kalır. Sonunda
çalışmasını tamamlar ve rakibini atölyesine davet eder.
Davetli atölyeye girdiğinde üzeri kumaş bir perdeyle örtülmüş dev resmi karşısında bulur. “Perdeyi kaldır da resmi görelim” der. Diğeri bunu kendisinin yapmasını rica
eder. Ricayı kabul eden usta, resme doğru yaklaşır ve
örtüyü kaldırmak için dokunduğunda gerçeği fark eder.
Asıl resim bu kumaş perdedir çünkü. Kendini dünyanın
en usta ressamı olarak gören bir zekanın aldanışı kuşun
aldanmasından daha güç bir iş olduğundan yarışmayı da
otomatik olarak kaybetmiş olur. Zeuxis ve Appel olarak
bilinen bu iki resim ustasının yaşadıkları dönemde ressamın biricik görevinin gerçeklik yanılsaması yaratmak
olduğu anlaşılıyor.
Gerçek güzelliğe doğaya öykünerek ulaşılacağı inancı 20.
yüzyıl akademizmine varıncaya kadar popülerliğini korumuştur. Bugün sanatın doğayı kopya etmesi gerektiğini
savunan anlayışın, sanatın doğasından gelen bir zorunluluktan çok, bir gelenek meselesi olduğunu biliyoruz.
Geçmişin sanatı elbette ki tümden ve yalnızca gerçekliğin
taklidini amaçlamamıştı. 15. yüzyılda doğayı yansıtma
yöntemi bulunduğunda doğacılığın ve perspektifin zaferi,
figürlerin katı ve cansız görünmelerine yol açıyordu. Bu
sorunlar ayrıntıların tek tek ele alınmayıp bir atmosfer
yaratacak şekilde kaynaştırılması yoluyla aşıldı. Yine de
sanatın doğadaki gerçekliği yansıtma girişimi bir tür nirengi noktası sağlamış, en iyi sanatçıların yüzyıllar boyunca kafalarını meşgul edecek ve eleştirmenlere yüzeysel de olsa bir ölçüt sağlayacak bir sorun olmuştur. İşte
resim sanatı fotoğrafın ortaya çıkışıyla birlikte bu önemli
ölçütünü kaybeder. Bundan sonra tablolardaki güzelliğin ölçütü ne olacaktır ve bundan da önemlisi fotoğraf
gerçekliği -resimdeki gerçeklikten farklı olmakla birlikteyansıtma sorunsalında ortaya çıkan benzerlikler yönünden resmin yerini aldıysa şayet, o halde ressamın görevi
bundan sonra ne olmalıdır?
Sorunun yanıtını resim sanatı kendi içinde oluşturur. Çıkışını Sanayi Toplumunun değişen algısı ile örtüşen yeni
bir üretim üslubunda geliştirir. Claude Monet, arkadaşla-
Resim 1. Robert Cornelius, kendi portresi, 1839
rını atölyelerini tamamen terk etmeye ve konuyu bizzat
gözlemlemeden tek bir fırça bile sürmemeye davet ediyordu. Böylece Barbizon Ekolünün başlattığı açık-hava
ressamlığı İzlenimci akımla devam etti. Atölye ışığında
oluşturulan koyu tonlar terk edilip gün ışığına çıkılınca
tablolar canlı renklerle doldu. İzlenimciler de çözümü
önceki ustalar gibi ayrıntıları unutturmakta bulmuş ve
bunu daha da ileri götürmüşlerdi. Bu nedenle İzlenimci
tablolarda tüm ayrıntıları bulmak yerine günün belli bir
zaman dilimini görselleştiren genel atmosferle yetiniyoruz ki bu atmosfer de varlığını ayrıntıların feda edilmesine borçludur zaten.
İzlenimciler gerçekliği isteyerek feda ederken izleyicinin beklentilerindeki şartlanmayı hesaba katmıyorlardı.
Tablolarda şimdiye kadar bulduklarının kendisine sunulmasını bekleyen izleyici hiçbir şekilde tatmin olmamıştı.
Buradaki problem çift yönlüdür. Fotoğrafa gerçekliği yakaladığı için kızan eleştirmen ressama da gerçekliği üretmediği için kızmaktadır. Oysa İzlenimci ressamlar optik
gerçekliği resmettiklerine emindiler. Öyle ki atölyeye kapanarak gözlerini dış dünyaya kapatan ressam, gerçeklik-
 Fotografik gerçeklik ile resimsel gerçeklik aynı şeylerdir. Biri (fotoğraf) anın saptanmasını, diğeri (resim) anların toplamını yakalamayı hedefler.
 İzlenimci tablolar, Avrupa resim geleneğinde optik yanılsama geleneğini kıran ilk eserler olması bakımından bu yazıya konu edilmiştir.
52
SANAT
ten kopmuştu onlara göre.
Monet’nin resimlerindeki estetik-obje yorumu, nesneyi
ayrıntılarıyla irdeleyen bir bilgi-objesinden değil algısal
bilgi-objesinden hareket eder. Bu, gerçekliğin insan algısına bağlı bir görecelik mi yoksa kavramlardan yola çıkan
bir akıl yürütme ile elde edilmiş formüllerin vardığı nokta
mı olduğunu inceleyen felsefi problemlerin de konusunu
oluşturur. Her ikisi de süje-obje ilgisine dayanır. Bilginin
süje-obje ilgisi içinde ortaya çıkması, süjenin objeyi belli
bir perspektif altında kavraması, onu yorumlaması demektir. Bu yüzden her yargı bir obje yorumunu, bir varlık
yorumunu ifade eder. Kişiden kişiye farklılık gösteren algının göreceliği, bugün sanat akım ve dönemleri dediğimiz sanatın tarihini oluşturan birbirinden farklı anlayış,
üslup ve yorum farklarının velhasıl güzellik anlayışındaki
değişimin de temel nedenidir.
Her sanat yapıtı, her estetik obje bir obje yorumu olduğundan her eserin temelinde bir bilgi-objesi yatar. Bu
yüzden bilgi-objesi estetik-objeden önce gelir ve estetikobjeyi önceden tayin eder. İzlenimci sanatta obje-bilgisi
duyumlar kompleksi olup İzlenimci bir ressam için obje
bilgisi sanatçının duyumundan ileri gelir.
Her dönemin felsefi görüşü ile sanatsal algısı arasında
sıkı bağlar olduğu gibi Sanayi Devrimi Döneminin Pozitivist felsefesi ile İzlenimci resmi arasında da uyuşma
vardır. Örneğin Ernst Mach’in pozitivist felsefesi için ‘izlenimci’ nitelemesinde bulunulmuş; toplumbilimci Oswald
Spengler izlenimci kültürden bahsetmiştir. Spengler: “İzlenimcilik, bir dünya duyusunun kuşatıcı ifadesidir derken
kültürümüzün son evresinde girmiş olduğu fizyonomik
yapısını kavrayan bir deyim anlaşılır” der. Hume felsefesine göre varlıkla ilgimizi sağlayan, izlenim (impression)
dur. Tüm ruhsal yaşam onun tarafından inşa edilir.
Resim 3. Auguste Renoir, “Moulin dela Galette” 1876
Hume’un tespitini en iyi açıklayacak örnek belki de
Thédore Géricault’un “Epsom At Yarışları” (1821) adlı tablosu ile Eadward Muybride’nin 1872’de koşan bir atın hareketlerini görüntülediği fotoğraf kareleri arasında yapılacak olan karşılaştırmadır. Géricault’nun tablosunda atlar
dört ayağı da havada resmedildiği için havada uçar gibi
görünmektedir. Muybride’ın dötnala koşan atının ayak
hareketleri ise gerçeğin hiç de böyle olmadığını ortaya koyar. Oysa ressamlar koşan at gözlemlerinde yanılmamışlardı ama atları gerçeğine uygun şekilde çizdiklerinde bu
resimler izleyici tarafından kabul görmüyordu. Bu örnek,
insan algısının içten gelen duyumsal yönlendirmelere ne
denli tabi olduğunun açık bir örneğidir. Şeyleri yorumlarken sezgi ve duygularımıza daha fazla güveniriz. Hızla
koşan bir at gördüğümüzde atın bacak hareketlerinin ne
şekilde işlediğiyle değil daha çok bizde yarattığı etki ile
ilgiliyizdir. Bu yüzden uçarcasına yol alan at görünümleri
izleyiciyi daha fazla ikna etmiş olmalıdır. İzleyicinin belleğinde öne doğru ok gibi atılmış at fikri bir ön kabuldür.
Ön kabullerin değişimi uzun ve sancılı olabildiği gibi sarsıcı bir anla da mümkündür. Fotoğraf bu sarsıcı anı yaratır ve eski bilgiyi bir anda ortadan kaldırır.
Pozitivizm, insanlığın sanayi toplumuna dönüşmesiyle,
bilimlerin düzenlenmesine ve toplumun yeniden örgütlenmesine yönelik bir öğretidir. Comte’a göre, pozitif demek; gerçek, açık, kesin, organik olan, yani kesinleşmemiş,
hayali ve belirsiz olmayandır. Comte Felsefesinde olay ve
olguların ortaya çıkışını açıklayan evrensel yasalardan
başka gerçeklik yoktur. Yasalar ise görelidir yani evrensel
yasa diye bir şey yoktur. Her yasa değişime açıktır.
Değişim, Sanayi Devrimi sonrasında öncekilere benzemeyen, durağan olmayan yeni toplum düzeninde her
Resim 2. Claude Monet, Empression. 1872
 TUNALI, İsmail, (1981). “Felsefenin Işığında Modern Resim”, Remzi Kitabevi: İstanbul
 KILIÇ, Levend, (2008). “Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi”, Dost Yay.: Ankara
53
SANAT
an devrede olan başat fonksiyondur. Dönemin İzlenimci
tablolarında duyumsanan akış halindeki zaman olgusu,
fotoğrafta sonsuza dek zapt edilmiş halde kalan donmuş
zaman algısı ile karşıtlık oluşturur.
Gerçekte yaşanmış bir anı durdurma girişimi, önceki
yüzyılların resim ustaları tarafından uygulanmıştı. Caravaggio, resimlerindeki dini sahneleri, sanki bizzat kendisi
görgü tanığıymışçasına, atölyesinde yarattığı özel ışık ortamına taşır. Canlı modellerine karşı gösterdiği sıkı gözleme bağlı kalır. “Bu olay şimdi ve burada, canlı şekilde
gerçekleşiyor olsaydı nasıl görünürdü?” sorusunu kendisine sormuş olmalıdır. “Aziz Thomas’ın Şüphesi” isimli
tablosunda gözlerinin gördüğüne ikna olmayan Thomas
dokunma duyusunu kullanıyor, İsa’nın yarasına parmağını sokarken alnı duyduğu şaşkınlıktan dolayı kaşlarını
kaldırma hareketiyle kırış kırış oluyor. (Resim 6) Bir an
sonra eller, kollar başka hareketler yapacak, yüzlerdeki
ifadeler değişecek. “Emmaus’ta Son Akşam Yemeği” adlı
eserinde, benzer bir ifade yoğunluğu var: duyduğu gerçek
karşısında dehşete kapılan Aziz kollarını iki yana açtığı
anda gösterilmiş. (Resim 7) Caravaggio bizi duyguların en
yoğunlaştığı andaki gerçekliğe tanık etmek istiyor. Diego
Velasquez değişim halindeki zamanı hissettiren bir diğer
usta idi. Meşhur “Nedimeler” tablosunda ressam, kral ve
kraliçenin portrelerini yapmak yerine bu portreyi gerçekleştirirken yaşadığı gerçek bir anı ölümsüzleştirmiş.
(Resim 8) Portresi yapılan kral ve kraliçe aynadaki silik
siluetleriyle bir bahaneye dönüşürken sahnenin ortasında küçük prenses ve çevresindeki tebasının jestüel hareketleri en karakteristik tarafları ile ortaya çıktıkları anda
sabitlenmiş. İnsan ifadelerini en geçici anlarında adeta
bir belgeselci yaklaşımı ve duyarlılığıyla yakalayıp tuvale
yansıtan Frans Hals, bu tavrı ile “fotoğraf sanatçısı”na en
çok yaklaşandır belki de. Hals’in resimlerinde akıp giden
Resim 5. Eadward Muybride, 1872
Resim 6. Caravaggio, “St. Thomas’ın Şüphesi”
Resim 4. Thédore Géricault, “Epsom At Yarışları”, 1821
54
Resim 7. Caravaggio, “Son Akşam Yemeği”, 1602
SANAT
Resim 8. Vélazquez, “Nedimeler”, 1656
Resim 9. Frans Hals, “Malle Babbe”, 1635
zaman, hızla sürülmüş fırça darbelerinden dolayı yarım
bırakılmışlık hissi veren boyama tekniğinin becerisidir.
(Resim 9)
lamışlardır. Monet’nin Rouen Katedrali serisi İzlenimcilerin iddialarındaki haklılıklarını kanıtlamak ister gibidir.
(Resim 10)
Hals, resimlerinde zamanı değil canlılığı duyurmak istemişti. Canlılık da hareketin olduğu yerde belirir. İzlenimcilerin inandıkları, gözlemledikleri ise zamanın ele geçirilemez halde akıp geçmesi olduğundan nesne ancak en
kısa zaman diliminde, deyim yerindeyse bir anda tespit
edilebilirdi ve bir anda tespit edilen de bir anda algılananlar kadardı. İzlenimci resimlerin ayrıntıdan arındırılmış olmaları hızla boyanmış olmalarındandır. Algı, ışığın
renklerine tabi olduğunda ressamlar adeta zamanı kova-
İzlenimci tablolarda espas, yani mekan derinliğinin, çizgisel perspektifin, renk perspektifinin, oylum duygusunun,
yani Giotto’dan bu yana inşa edilen üç boyut algısının tamamen terk edildiğini görüyoruz. Resim öylesine iki boyutta var oluyor ki iki boyutlu formdan ibaret olan fırça
izleri dahi yüzeyde unutturulmaksızın yan yana konulmuşlar.
İzlenimci ressamlar fotoğraf aracılığı ile ellerinden alınan
Resim 10. Claude Monet, “Rouen Katedrali Serisi”nden, 1892-1894
55
SANAT
üç boyutlu algıyı terk etmeye gönüllü davranmışlardır. Bu, aynı zamanda resim sanatının hızla
alınmış bir virajdan farklı bir yöne sapmasıydı.
Nasıl hızlı olmasın, hayat onca hızıyla akıp gitmekteyken… Bugün bir aracın içerisinde seyahat
ederken camın dışında hızla akıp giden manzarayı
görmeye alışkınız. 19. yüzyılın ikinci yarısında peş
peşe gerçekleşen dönüşümlerin -fabrikaların üretim hızı, trenlerin hızı, teknolojinin hızı ve kentlerin dönüşüm- hızı baş döndürücü idi.
Resim 11. Gustave Caillebotte, “Paris’te Yağmurlu Gün”
Sermayenin topraktan sanayiye kayması ile oluşan toplumsal dönüşüm, düşünceleri, ilişkileri,
üretim, tüketim ve nihayetinde tüm duyuş ve
sezişleri farklılaşmış yeni bir yaşam biçimini yaratmıştır. Kırsaldan kent yaşamına geçişle birlikte
insanların büyük kentlerde yaşayanlara özgü yeni
ve epey şaşırtıcı bir konumla hesaplaşmaları gerekti.
İzlenimcilik akımının optik görünüme öncelik tanıması boşuna değildir. Haussmann’ın Paris kenti
üzerindeki modern düzenlemeleri ve çağın kapitalizmiyle üretilen malların çeşitliliği ile bu malların pazarlanmasında vitrinlere düşen görev, kent
yaşamını görsel yaşam alanına çevirmişti. George
Simmel’e göre “gözün etkinliğinin, kulağın etkinliğine oranla daha ağır bastığı…” bir dönemdir bu.
Resim 11. Maurice Denis, “Mezarlıkta Kadınlar”
Resim 12. Paul Gauguin, “Siesta”, 1900
 ÇAĞATAY, Emre, (1992). “Zorlayıcı Bir İlişki Fotoğraf ve Resim”, Antik Dekor, sayı:14
56
Resim iki boyutta var olduğunu kabul etmekle
doğru bir yola saptı. Öyle olmasaydı bugün sonu
‘izm’ ile biten bunca üslup aynı yüzyıl içerisinde
yan yana doğmayacaktı. Sözü geçen akımların
hepsinin ortak özelliği tuvalin iki boyutlu maddesel varlığının daima farkında oluştur. İzlenimciliğin açtığı delikten adeta fışkırırmışçasına doğup
gelişen yeni anlayışın tanımı 1890’da Maurice
Denis tarafından yapılır: “Unutulmamalıdır ki resim, bir savaş atı, bir çıplak ya da bir tür anekdot
olmadan önce, yalnızca renklerin belirli bir düzenlemeyle birleştirildiği düz bir yüzeydir”.
Manet, Cezanne, Gauguin ve Lautrec 1907’de ortak
bir manifesto yayınlayıp “Fotoğraf doğayı tıpatıp
aslına uygun bir biçimde saptıyor, şimdi resim bu
işlevden kurtulmuş olarak daha özgür davranmak
olanağına kavuştu” dediler. Ressamlar bu özgürlüğü resmin form, çizgi, leke, renk alanı, açık-koyu
gibi plastik elemanlarını ahenk yaratacak şekilde
tek tek ele almakta buldular. Resim bundan böyle bu elemanlarla kurulan bir estetiğe dönüştü ve
resmin ne olduğundan çok nasıl olduğuyla ilgilenildi. Gauguin, renk pespektifini bir yana bırakarak rengi düz satıhlar halinde sürüyor; Cezanne, iki
boyutlu bir eleman olan çizgiyi değerlendiriyordu.
Resim 12 ve 13’ te görülen iki örnek de sanatçıların fotoğraf karelerine bakarak gerçekleştirdikleri
eserlerdir. Naturalist anlayıştan neler feda edildi-
SANAT
Resim 13. Cezanne, “Banyo Yapan”,1880
Resim 14. Jane Avril
ği, yerine nelerin getirildiği ortadadır.
Bu dönemde fotoğraftan çalışan ressamlar az değildir. Örneğin Degas, binici eskizlerini Muybride’ın atlarına bakarak
çizmiştir. İzlenimciler’in ilk sergilerini ünlü fotoğraf ustası
Nadar’ın stüdyosunda açmaları boşuna değildi. Esasında
fotoğraf ilk ortaya çıktığından beri ressamlar tarafından
büyük ilgi görmüştür:
“Niepce fotografik görüntüyü ilk kez 1826 da sabitleştirdikten ve Niepce-Daguerre ürünü Daguerreotype 1839’da
kamuoyuna açıklandıktan sonra bu yeni buluşla ilk ilgilenenler arasında ressamlar başı çekiyordu. Ingres 1850’de
“İşte hep peşinden koştuğumuz sahihlik” diye karşılıyordu
fotoğrafı.”
Resim 15. T. Lautrec, Jane Avril, 1893
Bugün “Sanat ifadedir” ya da “sanat kurmaktır” demekle
“sanat doğanın taklididir” demek arasında doğruluk açısından bir fark yoktur. Fakat fotoğraf ortaya çıkmazdan
önce sanatın kurulabilen bir ifade aracı olabileceği düşünülmemişti. Dönüşümün sebebi elbette sadece teknik bir
mucizeye bağlanamaz. Toplum tarihinde ve düşün evreninde cereyan eden köklü değişimler, insanlığın algısını
topyekün etkilemiş, sanatın yeni biçimini primitiflere ve
doğu kültürlerine karşı uyanan ilgi biçimlendirmiştir. Bununla birlikte fotoğrafın, süreci kısalttığı ve ne yapılması
gerektiğinin altını çizdiği ortadadır. Eğer böyle olmasaydı,
Delacroix ile Ingres arasındaki bitmek bilmez tartışmalar
belki daha da uzayıp gidecek, pitoresk olması gerektiği
düşünülen resim, önceki örneklerini tekrar eden bir kısır
döngüde çok daha uzun süre kalacaktı.
Kaynaklar
BEAUDELAIRE, Charles, (2007). “Modern Hayatın Ressamı”, İletişim Yay.: İstanbul
BOCQOUILLON,M.F., (2005). “Empresyonizm” Dost Kitabevi, Ankara
ERDEM, Sevim, (1963). “Modern Sanat”, Türkiye Basımevi
GOMBRICH, E.H., (2007). “Sanatın Öyküsü”, 5.Basım, Remzi Kitabevi: İstanbul
GOMBRICH, E.H., (1992). “Sanat ve Yanılsama”, Remzi Kitabevi: İstanbul
İHSAN, Derman, (2009). “Fotoğraf ve Gerçeklik”, Hayalbaz Kitap: İstanbul
İPŞİROĞLU, Nazan, İPŞİROĞLU, Mahzar, (2009). “Sanatta Devrim”, Remzi Kitabevi: İstanbul
KARACA, Eti, (1972). “Çağdaş Sanat”, Karaca Ofset: Ankara
KILIÇ, Levend, (2008). “Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi”, Dost Yay.:Ankara
MÜLLER, Joseph Emil, “Modern Sanat”, Remzi Kitabevi: İstanbul
TUNALI, İsmail, (1981). “Felsefenin Işığında Modern Resim”, Remzi Kitabevi:İstanbul
YETKİN, Suut Kemal, (1979). “Estetik ve Ana Sorunları”, İnkılap ve Aka Yay.: İstanbul
7 ÇAĞATAY, Emre, (1992). “Zorlayıcı Bir İlişki Fotoğraf ve Resim”, Antik Dekor, sayı:14
8 GOMBRICH, E.H., (2007). “Sanatın Öyküsü”, 5.Basım, Remzi Kitabevi: İstanbul
57
ÇEVİRİ
Mimarlık Okulunda
Öğretilmeyen 10 Şey
B
aşlangıçta mimalık eğitimi zordu. Ilk ödevlerimde tasarımın
dilini öğrenmek için çok çaba
sarfettim.zorlu stüdyo dersleri
ve kritikleri ile uğraşıyordum
buna ragmen çok zor geçiyordum.ilk senemi kalmadan hallettiğim için çok şanslıydım.Bu sırada öyle mükemmel öğrenciler
vardı ki ulaşılamazları yapıyorlardı: plan
çizimi, kesit ve perspektif. Kendi fikirlerini
kolayca kabul ettirebiliyorlardı.
O zorlu başlangıçtan 6 yıl sonra yüksek
bir dereceyle mezun oldum. Ayrıca tarih,
mimarlık teorisi, yapı , pratik ve tasarım
derslerinde ortalamanın üstündeydim.
2010 yılı öğrenciler arası üstün tasarım
yarışmasını(University Of Technology in
Sydney) kazandım. Bunun sayesinde Los
Angles da eğitim bursu aldım. Ayrıca UTS
sayesinde 2011 NSW Architecs Medellion
yarışması için aday gösterildim.
Bugün üniversitede geçirdiğim zamanın
yansıması olarak mimarlar için önemli
olan derslerin üniversitedeki müfredatdan
gelmediğini farketdim. Deneyimlerim sonucunda işte size okulda öğrenmediğim
58
ve mimarlık eğitiminde başarıyı yakalamamı sağlayan 10 şey:
1.Kazanmayı ve Kaybetmeyi Unut
Mimarlık öznel olmakla beraber eğitmenler ve öğrenciler birbirlerinin fark
edememedikleri değerleri ve eksiklikleri
bulma eğilimindedirler.Diğer insanların
ne yaptığını ve ne düşündüğünü bıraktığınız zaman kendi tasarım değerlerinize
ve gündeminize odaklana bileceksiniz.
sonuç olarakkurallar dışındaki karşılaştırma sürecinde kendi standartlarınızı ve
başarı ölçütlerinizi tanımlamaya başlayacaksınız.bence bunu uyguladığımızda
başarımız başkalarının bizden beklentiklerinden daha fazla olur. başarı için kendi
kriterlerimizi oluşturmalıyız.Çalışmalarımızı iyi bir şekilde arşivlemeliyiz sonra
fikirlerimizi geliştirmek ve kritiğe sunmak
için pushpullbar.com gibi iyi bir forum
sitesi bulmalıyız.Her zaman notlarımızla
ve diğerlerinin yapıtlarına bakmaksızın
kendi başarımızla tatmin olmalıyız.Mimarlığı ilginç kılan gerçek parça,herkesin
algı,uygulama ve söylemindeki benzersiz
katkısıdır.
ÇEVİRİ
2. Hocan senin müşterindir
Senin hocan tıpkı bir müşteri gibi senin tasarım sürecin ve kararlılığını görüp, anlayıp ve ikna olmalıdır.tasarımının çok iyi olduğuna hocanı en az bilgilendirme ile ikna etme kabiliyetine sahip olmalısın.
Örneğin;firma,bir tasarım yarışmasında kendi fikirlerini çeşitli alanlardaki en iyi iletişimi sayesinde kazanabilir.aynı şekilde bir mimarlık öğrencisi de fikrini
iyi iletisimi sayesinde en yüksek notu bu şekilde alabilir.
Aynı zamanda profesyönel olmalısın.senin öğretmenlerin öğretmen olmk dşında bir çok sorumluluğa
sahipler ve sen onların zamanına saygı duyduğunu
ciddi bir şekilde tavsiyelerine uyarak ve çok çalışarak
görtermelisin.daha fazla yardıma ihtiyacın olursa hocalarına tavsiyelerini sor onları ofislerinde ziyaret et
veya kafede yakala yani varlığını hissettir.hocaların
bilgisini değerini ve motivasyonlarını daha iyi anlamak için biraz zaman geçmesi gerektiğini bil.
Öğretmenlerinin nasıl bir strateji ve mimarlık ilgisi
olduğunu şu sayede öğrenebilirsin;sana olan yardımlarını iyi bir şekilde ölç ve senin tasarım düşüncelerine nasıl yaklasıp meğil ettiklerini bil.
3. İvmeler ile oyna
İş dünyasındaki çoğu lider(Donald Trump gibi) ivmeyi kurmanın ve korumanın önemi hakkında konuşuyorlar.İvmeyle durmak zordur, ivmesiz başlamak da
zordur.Eğitmenler her hafta senden gelişim bekler
ve eger ki durmaksızın tasarımını ilk günden itibaren geliştirmeye başlarsan gecelerce uyumamış gibi
hissetmeyeceksin. En başarılı projeler bir gecede olmamıştır ve tasarım hocalarıda projenin tamamına
bakarak geceler boyunca uyumamış öğrencileri bilirler.Ivmesi olan bir öğrenci ivmesi olmayan bir öğrenci
gibi aynı tarz ve düşünme sürecine karar ve tasarım
yinelemeleriyle ulaşamaz.
Son anda gelen temel değişiklikler genellikle tasarıma faydadan çok zarar getirir ve değişiklikleri başarıyı ve yeniden çözüm yollarını azaltır.
4. Kuralları Kırın
Tasarım üzerindeki en küçük beklenti bile çok önemlidir.Öğretmenler ise o küçük beklentyi kurmayı
öğretiyorlar ki tasarım konusunda bazı engelleri ve
önemli hususlerı öğrencileri aşabilsin diye. ‘Ana yolla
ev arasında 6 metre olmalıdır’ veya ‘ev iki katlı olmalıdır’ gibi bir dizi kurallar olacakdır. Ancak daha iyi bir
çözümün varsa kuralları kırabilirsin yada tartışabilirsin ama her zaman bunun neden olduğunu anla. Merak bir şeyi keşfetmene yardımcı olur fakat o keşif de
soru sormaya sebeb olur: neden o evin iki katlı olma
ihtiyacı vardır? Asla tek cevap diye bişey olmaz aksine üniversite size daha çok ve doğru soruya sevk eder.
Engelleri çözmek için çaba gösteren öğrenci kuralların neden var olduğunu ve o kuralların vazifesi-
ni düşenmeden kabul eden öğrenciden çok daha
fazla kıymetlidir. Çaba göstererek mimarlığın nasıl zıt bir şekilde göründüğünü ve nasıl işlediğini
düşünebilirsin.,Kurallar tasarımın özüne ulaştığında
kırılmak için vardır; çok başarılı bir şekilde kuralları
kırdığında akranlarından daha önde olucaksındır ve
daha değerli tartışmalar üreticeksin.
Bernard Tschumi gibi önemli yarışmalar kazanan
çoğu mimar kuralları kırarak ve tartışarak o yarışmaları kazandı, peki neden kırdılar bu kuralları ?Yarışmada jürinin veya müşterinin bir projenin beklenmeyen o değerini görmesini sağlamak için mimari
sunumun mantıklı düzenlemeleri ve tasarım çözümleri ile problemleri tartışarak yarışmadan beklenmeyeni sağlamaktır.
5. Geniş kaynaklara sahip ol
Mimari çalışmalarda hangi kaynağın yada rehberin
senin bölümün ile direk ilişkili oldup olmadığını ayır
edebilirsin.senin bölümün dışındaki çoğu kaynak ve
rehberler önemliyke o insanlar da senin için önemli
kaynaklardır.Bu bana insanlardan değişik bakış açıları ve düşünceleri öğrenmemi sağladı ve sonra bunları
mimarlıkta uygulamama yol açtı. Daha geniş ve ilginç müzakere etme formlarını kurdu.
Anarşi ve mimarlık, sosyal, politik gündemi araştırırken kendi tasarımımın özünü yazabildiğim yerde ben
her zaman kendi kendimin rehberiydim çünkü beni
en çok ilglendiren şey bu olmuştu.Mimarlığın dışında
antropoloji, biyoloji veya seramik alanlarında da bunu
yapmak mümkündür örneğin; kendi yeteneklerini
doğal bir şekilde geliştirebilirisin , kişisel bilgilerin, ve
mimarlıktaki düşünce yolunda buna dahildir (Shigeru Ban’nin eşsiz dalgalı estetiği gibi)
Benim en sevdiğim mimarlardan olan Andrew Maynard sık sık işinde beyaz yüzeyin altındaki siyah
detay ‘Strom Trooper Detail’ hakkında konuşur.Kaynaklarını sınırlamak üretdiğin tasarımların genel görünmesini sağlar çünkü yeni tasarımı gören kişi eskiden gördüğü tasarımın takliti olduğunu hayal eder.
geniş motivasyonlara ve etkilere ship olmak sürekli
eğitmenlerini ve yaşıtlarını bilgilendirmeni sğlıycakdır ve kendi projendeki eşsiz perspektiflerinle gösterim sürecinde onlari meşgul ediceksin.
6. Neden ve kanaate sahip ol
Kariyeriniz için üniversite aracılığıyla birşeyler
hakkında tutkulu olun.Oyunda değişen Mimarlar güçlü neden ve kesin inançla savunur.Onlar itirazlarında inandıkları şey için arabanın önünde
durmazlar,arkada tekerlek olup arabayı sürerler.Kabul edilmelidir ki,bir nokta veya diğeri,her mimarlık
öğrencisi kendini onların topuklarında bulur.Yaptığın
59
ÇEVİRİ
işi sevmediğini hissettiğin zman durmalı,neden sorusunu
sorup tekrar değerlendirmelisin.Sürecini ve motivasyonunu yeniden yönlendir ve hiçbirşeyin senin bu aşk ilişkinde araya girmesine izin verme.(bakınız Louis Sullivan’s
makalesi,“May Not Architecture Again Become a Living
Art?”)İş yapıyormuş gibi hissetme çünkü yapmak zorundasın.Daha doğrusu bunu yapmalısın çünkü sen ilhamının enerjik tavrını ve akranlarının yükselişine izin vermek
istiyorsun.Bu süreç boyunca neden ağır işler yapmak sıkıntı veriyor?
7. Yüksek beceri
Senin araçların tekniklerin ve iletişim metodların senin
m,marlıktaki iletişim kabiliyetine belirgin bir şekilde etki
edecek.senin güçlü görsel,sözlü ve yazılı iletişim becerilerini geliştirmen gerekir.bjarke ıngle öz bi şekilde hikayesnii fikrini sürecni ve kararını iletimde yarışma galibi
denince ilk akla gelendir.bjarke new Yorker ile röpörtajında gerçekçi olarak fikirlerinizi iletmek için kapasiteniz sizin çekiç ve keskinizdir diye kendini tanımlamıştır.
google CAD programları veya laze rile kesilmiş bir mode
sizel basit ve uzman bir şekilde zaman kazandırır.
8. Anlamlı ilişkiler kur
Okulun içinde veya dışında kurduğun ilişkiler görüşünün başlangıcını temsil eder ve mimalıkta kendi yolunu
bulmanı sağlar. Çoğu başarılı mimari ortaklıklar okulda
tanışan insanlar arasında olur fakat go-tos gruplarını güvenilir tutmanın ötesinde ,okul sürecinde karşılaştığın her
kişiyi senin geleceğin için potansiyel bağ olarak düşün.insanlara kendini gösterebileceğin olaylar ve durumlar bul.
Mümkün olduğunca kendi alanında bir çok kişiyle konuşmalar yap bu da sana büyümen ve gelişmen için olanak
sağlıyacak. bu olanaklar kendini geliştirmeni ve profesyönel arkadaşlıklar , ortaklıklar kurmanı sağlayacak.
9. Proje yönetimini öğren
Mimarlık öğrencilerinin öğrenmesi gereken ilk şeylerden biri herşeyin beklenenden üç ila beş kat daha fazla
zman alacağıdır.Bu malesef ki, çok yaygın bir pratik fakat
mimarlar daha iyi yönetmeliler.Buna inanıyorum çünkümimarlık hem nicelik hemnitelik işleyişi olarak bitiş
çizgisi için aksini ispatlamaya yardım etmelidir.Hiçbir
tasarım projesinde mükemmel olduğunu hissetmedim
aynı şekilde mimarlar her projede farklı birşeyler yapmış
olsalarda."Parkinson Kanunu bir görevin tamamlanması
için ayrılan zaman ile ilgili olarak (algılanan) önemini ve
karmaşıklığını şişer olacağını dikte eder.
Belirli bir görevin algılanan önemini anlamak etkili doğru
şeyler üzerinde odak yönlendirmek için izin verecek, doğru zamanda, maksimum kazanç ve akıllıca kararlar üzerinde çok çaba, zaman, para, kaynak ve harcamaya izin
verin.Fazla çalışmayı bırakmak konusunda rehberlik ve
zaman kullanımı için Cal Newport blogu ve 99U çıkışını
optimize edin.
10. Sonuç bekleme
Öğrenciler genellikle çok erken bir süreçte tasarım sonucunun bazı yönlerini tahmin ederek projelerini sınırlar.eğer
sizde sonuca odaklanırsanız o zaman beklenmeyeni keşfetme olanağından kendinizi mahrum brakırsınız. Belli bir
sonucu beklediğinde senin kaynağın,ekipmanın,sürecin
ve dikkatin doğal olarak iyi beklenen çözümü karşılayacak biçimde yönecektir.oysa kendinizi keşif için ayarlarsanız yol boyunca çıkan etkileri benimsersiniz.sözsüz ve
genellikle son derece öznel anlayışlar, sezgi, bireysel düşünce ve ifade başlatacaktır.ben şimdi söyleyebilrim ki
kendi kendine özgü çalışmalar her hangi bir nottan daha
tatmin edicidir.
Kendi yolunu kendin bulmalısın.Uğraşmalısın ve etkin
olmalısın.kimse sana cevabı öğretemez.sen kendin keşfedip oluşturmalısın Banksy e gore çoğu insan kendi
grişimciliğini kullanmaz çünkü kimse onlara bunu söylemedi.birinci paragrafta söylediğim gibi kazanan veya
kaybeden yoktur.mimarlık ilginçtir çünkü süpriz ve yeteneklerden ibarettir.
Kaynaklar
http://www.archi-ninja.com/10-things-you-dont-get-taught-in-architecture-school/
60
FAALİYETLERİMİZ
GAZİANTEP MİMARLAR ODASI
ŞUBE ÇALIŞMALARI
1- Şehitkâmil belediyesi Gazikent Mah. Yeşil alan tadilatına yapılan itiraza alınan olumsuz cevap sonucunda 14.08.2012 tarihinde genel merkezden dava açma yetkisi alınarak dava açıldı.
2- 31.08.2012 tarihinde Gamob Toplantısı şubede yapıldı.
3- 04.09.2012 tarihinde şubemiz Web sayfası kullanıma açıldı.
4- 05.09.2012 tarihinde Gaziantep’te meydana gelen terör olaylarını kınamak için Karşıyaka Polis Karakolu önüne çelenk koyma ve basın açıklamasına katılım sağlandı.
5- 05.09.2012 tarihinde Şehitkâmil Kongre Merkezinde düzenlenen, İnşaat Sektöründe Vergi Yeni Türk Ticaret Kanununun
Sektöre Etkileri ve Sosyal Güvenlik Konulu Sempozyuma katılım sağlandı.
6- 07.09.2012 tarihinde Gamob toplantısı şubede yapıldı.
7- 11.09.2012 tarihinde Kent Konseyi Toplantısına katılım sağlandı.
8- 13.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım
sağlandı.
9- 19.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Raylı Sistem İbrahimli Güzergâhı Bilgilendirme toplantısına katılım sağlandı.
10- 20.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım
sağlandı.
11- 20.09.2012 tarihinde Oğuzeli Belediye Başkanı Bekir Öztekin şube ziyaretinde bulundu.
12- 25.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.08.2012 tarih ve 461 sayı ile onayladığı Şehitkâmil İbrahimli
Köy Çevresi ve Çevreyolu imar planına, kavşak ve yol düzenlemesi, inşaat nizamlarını sebebiyle Şehitkâmil Belediyesine
itiraz edildi.
13- 27.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım
sağlandı.
14- 28.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.08.2012 tarih ve 432 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey
ilçesi Türktepe Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı 1. Etap
Nazım İmar Planı değişikliğine; proje alanı içinde birçok korunması gerektiğini düşündüğümüz fakat tescilli olmayan sivil mimarlık örneği ve bölge çevresinde Gaziantep Kültür Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından kabul edilen birçok anıtsal eser bulunduğu için Büyükşehir Belediyesine itiraz
edildi.
15- 29.09.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür
Evinde, Derya Oktay ile öğrenci üyelerimizle Sürdürülebilirlik
konulu söyleşi yapıldı.
16- 30.09.2012 tarihinde üyelerinde katılımda bulunduğu
Rumkale Gezisi düzenlendi.
17- 01.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında, Cengiz
Bektaş ve Derya Oktay katılımı ile Sürdürülebilir Ekolojik Kentler Konulu Sempozyum düzenlendi.
18- 02.10.2012 tarihinde Necip Mutlu ve Ali Ekinci, Temsilcilik
yönetim kurulu üyeleri ve şube yönetim kurulu üyeleri ile şube
toplantısı yapıldı.
19- 03.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.08.2012 tarih ve 49 sayılı kararı ile onaylanan Karataş mahallesinde yapılan imar plan tadilatına, sosyal kültürel tesisin
konut alanına dönüştürülmesi ve bölgesel yoğunluğun artışı
sebebiyle Şahinbey Belediyesine itiraz edildi.
20- 06.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında Ekümenopolis adlı filmin gösterimi yapıldı.
21- 06.10.2012 tarihinde Grand Otel’de düzenlenen Fatma
Şahin’in katılım sağladığı, 2012 değerlendirme ve 2013 planlaması toplantısına katılım sağlandı.
22- 08.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.08.2012 tarih ve 440 sayılı kararı ile onaylanan Bağlarbaşı-Gevenli mevkii revizyon uygulama imar plan değişikliğine,
sanayi yapılarında kullanılan planlama konseptine sahip olmasından, ekolojik kent yapısıyla ayrılık yaşamasından, emsal ve
yükseklik artışından, yol sürekliliklerinin sağlanmadığı sebebiyle Şahinbey Belediyesine itiraz edildi.
23- 11.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım
sağlandı.
24- 15.10.2012 tarihinde Şehitkamil Kongre Merkezinde, 13.
Ulusal Mimarlık Sergisi açılışı yapıldı.
25- 16.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.08.2012 tarih ve 432 sayılı kararı ile onaylanan Türktepe
Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı 1. Etap nazım imar
plan değişikliğine, Gaziantep’in Kültürel Değerlerinin korunmadığı sebebiyle Büyükşehir Belediyesine itiraz edildi.
26- 17.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
14.09.2012 tarih ve 490 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey;
25 Aralık, Ünaldı, Kocaoğlan ve Bozoklar mahalleleri imar plan
tadilatına; daha önce yazılan itiraz dilekçemizin yeniden değerlendirilmeye alınmadığı ve fiiliyatta yasa dışı yapılaşmayı yasallaştıracak şekilde tadilat yapıldığı için Şahinbey Belediyesine
itiraz edilmiştir.
27- Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Genel Merkezimize göndermiş olduğu 2007-2012 yılları arasında Gaziantep, Şanlıurfa ve
Adıyaman illerinde düzenlenmiş olan ruhsatlar şubemiz tarafından incelenerek oda onaysız yapılmış olan proje müelliflerine
gerekli bilgilendirme yazıları ulaştırılmakta.
28- 20.10.2012 tarihinde Şube Denetlemesi yapıldı.
29- 30.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
14.09.2012 tarih ve 494 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Karataş mahallesi imar plan değişikliğine; “B.H.A” alanının karşılığının bırakılmadan ticari parsele dönüştürülmesi bölgesel
yoğunluğu arttığı için Şahinbey Belediyesine itiraz edilmiştir.
30- 01.11.2012 tarihinde Konya Şubesinde yapılan MYK toplantısına ve Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı Sempozyumuna B.Sıtkı
Severoğlu katılım sağladı.
31- 06.11.2012 tarihinde Efes İş Merkezi 13. Genel Kuruluna
Altuğ Çolak katılım sağladı.
32- 06.11.2012 tarihinde Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Nedret Engin ziyaret edildi.
33- 08.11.2012 tarihinde Kadın Dostu Kentler Programına Elif
Şiraz katılım sağladı.
34- 09.11.2012 tarihinde Zeugma Mozaik Müzesinde düzenlenen 7. İpekyolu Belediye Başkanları Forumu toplantısına B.Sıtkı
Severoğlu katılım sağladı.
35- 12.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Encümen Salonunda düzenlenen Kentsel Dönüşüm konulu toplantıya B.Sıtkı
Severoğlu katılım sağladı.
36- 15.11.2012 tarihinde Ankara’da düzenlenen Merkez Yöne-
61
FAALİYETLERİMİZ
tim Kurulu Bütçe toplantısına Altuğ Çolak katılım sağladı.
37- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesinin 12.10.2012
tarihinde 556 sayılı kararı İle onaylanan Şehitkamil Kuzeybatı Aksı İlave Revizyon Uygulama İmar Planına; eski imar planında kültürel tesis alanlarının Revizyon planında ticari olarak
değişmesinden, Aktoprak Belediyesi iken yapılan planlarda Büyükşehir Belediyesi onayı gerekli iken onaysız olarak yapılan
tadilatların yapıldığı alanlardaki sosyal donatılardan dönüşen
alanların içerinden ticari alanlar oluşturulması yapı yoğunluğunu arttırdığından ve sosyal donatı yetersizliğinden Şehitkamil
Belediyesine itiraz edilmiştir.
38- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
12.10.2012 tarih ve 550 sayılı kararı ile onaylanan Tedaş Gaziantep İl Müdürlüğünün ve Şahinbey Belediyesi Etüt Proje Müdürlüğünün talebi ile ayrılan trafo alanlarının yer altına alınma
şerhi düşülerek uygulama yapılması için Şahinbey Belediyesine
itiraz edildi.
39- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
12.10.2012 tarih ve 548 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Türkmenler mahallesi sınırları içinde bulunan Konut alanının,
Sosyal Tesis ve yeşil alana çevrilmesinden dolayı Şahinbey Belediyesine teşekkür yazısı yazılmıştır.
40- 23.11.2012 tarihinde Mersinde düzenlenen 1. Merkez Danışma Kuruluna Cihangir Uygur ve H. Özgür Girişken katılım
sağladı.
41- 27.11.2012 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül ziyaret
edildi.
42- 30.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
17.02.2012 tarihinde ve 100 sayılı kararı ile onaylanan İbrahimli 2. Bölge plan notlarına katkı sağlamak amacıyla; yapılan
incelemelerde İbrahimli bölgesi ile bütünleşme sağlanması anlamında yeterli olmadığı, erişimde sürekliliğin engellendiği ve
gelecekte önemli ulaşım sorunları yaşanacağı, yollarda uygulama 1/1000’lerde değişiklik yapılabilir bakışına mahal bırakmadan 45m,30m yol ve ana arterlerin 15-25 m yollara düşürülerek trafik akışının ulaşımı kilitleyecek şekilde düzenlendiği için
Şehitkâmil Belediyesine itiraz edilmiştir.
43- 04.12.2012 tarihinde Üniversite Sanayi İşbirliği Kurumlar
Arası Arama Toplantısına Erdem Güzelbey katılım sağladı.
44- 06.12.2012 tarihinde Şanlıurfa Temsilciği Ertuğrul Uzak ve
Cihangir Uygur tarafından ziyaret edildi.
45- 06.12.2012 tarihinde Eczacılar Odası Lokalinde düzenlenen
GAMOB Toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
46- 12-21.12.2012 tarihleri arasında Şehitkâmil Kongre ve Kültür Merkezinde Avrupa’da Sürdürülebilir Mimarlık Sergisi düzenlendi.
47- 15.12.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür
Evinde, Gaziantep Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri
buluşması düzenlendi ve Selamlık Sohbetleri adlı kitap hediye
edildi.
48- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
21.11.2012 tarih ve 599 sayılı kararı ile onaylanan Beylerbeyi Mahallesi imar plan tadilatına; Belediye Hizmet Alanının,
Akaryakıt ve LPG Satış ve Servis İstasyonu ve Ticaret Alanına
dönüştürülmesine, Kentsel sosyal donatı yetersizliği ve plan
bütünlüğü göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesi için
Şehitkâmil Belediyesine itiraz edilmiştir.
49- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
21.11.2012 tarih ve 611 sayılı kararı ile onaylanan Taşlıca Mahallesi imar plan tadilatına; çevre yolu ve yeşil aksın yeterli genişlikte olmadığı ve çok fazla yakınlaştığı göz önüne alınarak
yeniden değerlendirilmesi için Şehitkâmil Belediyesine itiraz
edilmiştir.
50- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
62
21.11.2012 tarih ve 609 sayılı kararı ile onaylanan Budak Mahallesi imar plan tadilatına; Özel Sağlık Tesisi alanının plan bütünlüğü göz önüne alınmadığı ve bölgedeki otopark sorununun
çözülmeden hastane yapılması uygun olmadığı için Şehitkâmil
Belediyesi itiraz edilmiştir.
51- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
21.11.2012 tarih ve 604 sayılı kararı ile onaylanan Belkıs Mahallesi, Osmangazi mahallesi, Güvenevler mahallesi, Atatürk ve
Batıkent mahalleri trafo planının yer altında yapılması şerhi
düşülerek tadilatı yapıldığından dolayı Şehitkâmil Belediyesine
teşekkür yazısı yazılmıştır.
52- 21.12.2012 tarihinde Adana da düzenlenen MYK Toplantısı
ve Kent Kültür Demokrasi Forumuna Ertuğrul Uzak ve Hasan
Apaydın katılım sağladı.
53- 24.12.2012 tarihinde 25 Aralık 1921 Gaziantep’in Düşman
İşgalinden Kurtuluşunun 91. Yıl Dönümü Programına B.Sıtkı
Severoğlu katılım sağladı.
54- 25.12.2012 tarihinde 25 Aralık Kurtuluş Bayramı Resepsiyonuna B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
55- 03.01.2013 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül şube ziyaretinde bulundu.
56- 03.01.2013 tarihinde Şehitkamil Belediyesi Başkan Yardımcısı Murat Özgüler ziyaret edildi.
57- 05.01.2013 tarihinde Gamob Toplantısı şubemizde düzenlendi.
58- 07.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen 11. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Kentsel Dönüşüm Gündemli toplantıya B.Sıtkı Severoğlu ve Ertuğrul Uzak
katılım sağladı.
59- 08.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen Yeşil satınalma ve kamu alım ihaleleri tanıtım
toplantısına Y. Erdem Güzelbey katılım sağladı.
60- 08.01.2013 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül ziyaret
edildi.
61- 08.01.2013 tarihinde üyelerimizle Mesleki Denetim Uygulaması konulu toplantı şubemizde düzenlendi.
62- 11.01.2013 tarihinde Gamob Toplantısı şubemizde düzenlendi.
63- 15.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen Binalarda Enerji Verimliliği ve Isı yalıtımı Seminerine B.Sıtkı Severoğlu ve Ertuğrul Uzak katılım sağladı.
64- 16.01.2013 tarihinde Makina Mühendisleri Odasında düzenlenen İKK Basın Toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
65- 21.01.2013 tarihinde Şahap Güneyligil mezarı başında düzenlenen anma törenine katılım sağlandı.
66- 21.01.2013 tarihinde Baro Başkan Vekili Av. Bektaş Şarklı ve
Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Duran şubemizi ziyaret etti.
67- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin
14.12.2012 tarih ve 649 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Karataş mahallesinde plan tadilatına; Sosyal Kültürel Tesis alanı, Ticari imarlı parsele dönüştürülmesinin yoğunluk artışı yaratacağından ve otopark sorununu ortaya çıkaracağı için Şahinbey
Belediyesine itiraz edildi.
68- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin
14.12.2012 tarih ve 645 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Türktepe Kentsel Dönüşüm Gelişim ve Proje Alanı imar plan değişikliğine; plan tadilatı içinde yer alan bölgede korunması gerektiğini düşündüğümüz, henüz tescilli olmayan sivil mimarlık
örneği ve bölge çevresinde Gaziantep Kültür Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından da inceleme aşamasından
olan birçok eser bulunduğu için Şahinbey Belediyesine itiraz
edilmiştir.
69- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin
14.12.2012 tarih ve 644 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
FAALİYETLERİMİZ
Özdemirbey Kentsel Dönüşüm- Gelişim Proje Alanına; otopark
alanı yetersiz görüldüğünden ve yoğunluk artışından kaynaklı
sosyal donatı eksikliği için itiraz edilmiştir.
70- 25.01.2013 tarihinde İstanbul Karaköy Hizmet Binasında
gerçekleştirilen 6. Sürekli Mesleki Gelişim Çalıştayı Toplantısına
B.Sıtkı Severoğlu ve H.Özgür Girişken katılım sağladı.
71- 29.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
14.12.2012 tarih ve 650 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey
Fidanlık mahallesi plan tadilatına; emsal artışının yoğunluk artışına sebep olacağından, ada olarak düzenlenmiş olduğundan
%20 emsal artışı olacağı için Şahinbey Belediyesine itiraz edildi.
72- 29.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
14.12.2012 tarih ve 654 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Şahintepe ( Karataş ) mahallesi imar plan tadilatına; emsal artışının yoğunluk artışına sebep olacağından ve yeşil bant kenarındaki bu uygulama plan bütünlüğünü bozmakta olduğundan
Şahinbey Belediyesine itiraz edildi.
73- 04.02.2013 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odasında düzenlenen İKK toplantısına Ertuğrul Uzak katılım sağladı.
74- 05.02.2013 tarihinde Kendirli Kilise’sinin cephe çalışmalarında binanın Güney ve Doğu cephesinde Fransız işgal döneminden kalma kurşun ve top mermisi hasarlarının kapatıldığının
tespit edilmiş ve dikkat çekmek için Büyükşehir Belediyesine
yazı yazılmıştır.
75- 2012-2013 Bahar Dönemi Yüksek Lisans Programlarına kabul dilecek öğrenciler kapsamında hazırlanan Hasan Kalyoncu
Üniversitesinde düzenlenen “Yüksek Lisans ve Doktora Programları” tanıtım ve öğle yemeği programına Erdem Güzelbey
katılım sağladı.
76- 07.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Meclisinin
18.01.2013 tarih ve 77 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Güneykent mahallesi imar plan tadilatına; “Ağaçlandırılacak Alan”
Özel Sağlık Tesisi alanına dönüştürülmüştür, ağaçlandırılacak
alanın karşılığı bırakılmadığı için Büyükşehir Belediyesine itiraz
edilmiştir.
77- 07.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
18.01.2013 tarih ve 79 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey,
Savcılı mahallesi Özel Sağlık Tesisine dönüştürülen alanın
otopark ihtiyacını arttıracağından, plan notuna otopark konusunda madde eklenmesi ve hastane giriş çıkışları için otopark
ceplerinin belirtilmesi gerekliliğinin göz önüne alınarak yeniden
değerlendirilmesi için Büyükşehir Belediyesine itiraz edilmiştir.
78- 08.02.2013 tarihinde Demokrasi Meydanında düzenlenen
Gaziantep’e Gazilik Ünvanı verilişinin 92. Yılı için düzenlenen
törene üyelerle katılım sağlandı.
79- 09.02.2013 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında düzenlenen “Antep’in Gazi oluşunun 92. Yıl dönümü anısına düzenlenen Fransız Belgeleri ile Ayıntab’ın işgali” konulu panele B.Sıtkı
Severoğlu konuşmacı olarak katılım sağladı.
80- 14.02.2013 tarihinde tüm yerel basının daveti ve katılımı
sağlanarak; Gaziantep’in Kültürel ve Tarihi değerlerine verilen
kıymet, Gaziantep Kalesi tahribatı ve Kendirli Kilise’si tahribatı
konularını içeren basın açıklaması yapıldı.
81- 16.02.2013 tarihinde Adana İnşaat Havalandırma ve Kent
Fuarı ile Çevre Gezisi’ne üyelerle katılım sağlandı.
82- 18.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonundan düzenlenen, Kent Konseyi 7. Genel Kurulu toplantısına
Y.Erdem Güzelbey katılım sağladı.
83- 19-21.02.2013 tarihinden şubemizde EKB Eğitimi düzenlendi.
84- 06.03.2013 tarihinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü toplantısına
B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
85- 09.03.2013 tarihinde yönetim kurulu tarafından, Şanlıurfa
Temsilciliği’ne ziyarette bulunuldu.
86- 10.03.2013 tarihinde Burç Park’ta, Kadınlar Günü için kahvaltı düzenlendi.
87- 11.03.2013 tarihinde İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ömer
Özcan ziyaret edildi.
88- 18.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanı Asım
Güzelbey ziyaret edildi.
89- 19.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin
11.02.2013 tarih ve 109 sayılı kararı ile onaylanan Gazi mahallesi Özel Sağlık Tesisi Alanı plan değişikliğine, yoğun araç
trafiğine neden olacağının göz önüne alınarak yeniden gözden
geçirilmesi için Şehitkamil Belediyesine itiraz edilmiştir.
90- 20.03.2013 tarihinde Tüyap Fuarcılıktan Edis Tok ve Mert
Gülnayın şube ziyaretinden bulundu.
91- 21.03.2013 tarihinde Gaziantep Barosunda düzenlenen, Gamob toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
92- 22.03.2013 tarihinde Gaziantep Üniversitesinde düzenlenen, Mimarlık Bölümü Danışma Kurulu Toplantısına Ertuğrul
Uzak katılım sağladı.
93- 22.03.2013 tarihinde B.Sıtkı Severoğlu, Y.Erdem Güzelbey
ve Altuğ Çolak Adıyaman Temsilciği ziyaret edildi.
94- 25.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanı Asım
Güzelbey şube ziyaretinde bulundu.
95- 26.03.2013 tarihinde Elektrik Müh. Atilla Dedekurt, ailesi ve
bir çalışanının 14 Mart’ta Gaziantep Adliyesi otoparkında katledilmesini kınamak için, Elektrik Müh. Odası önünden Gaziantep
Adliyesi’ne düzenlenen yürüyüşe üyelerle katılım sağlanmıştır.
96- 28.03.2013 tarihinde Şahinbey Kaymakamı Uğur Turan ziyaret edildi.
97- 29.03.2013 tarihinde Dedeman Otel’de düzenlenen, İş Güvenlik Sektörünün Sivil Gözetiminin Geliştirilmesi Proje Aşaması-2 toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı.
98- 29.03.2013tarihinde Büyükşehir Belediyesi Bahriye Üçoklar
Toplantı Salonunda düzenlenen, Kadın Dostu Kentler 2 Programına B.Burcu Beyhan katılım sağlamıştır.
99- 30.03.2013 tarihinde 5 Haziran Çevre Günü için hazırlık
amaçlı kentimizdeki ağaçların fotoğraflanacağı gezi ve fotoğraf
çekme etkinliğine üyelerle katılım sağlandı.
100- 03.04.2013 tarihinde düzenlenen Kent Konseyi toplantısına, Ertuğrul Uzak katılım sağladı.
101- 06-07.04.2013 tarihinde Antalya’da düzenlenen Seçimsiz
Genel Kurul’a yönetim kurulu, Temsilcilik başkanları ve delegeler katılım sağladı.
102- 10.04.2013 tarihinde İKK tarafından “ Türkiyede Kadının
Durumu” konulu kadın çalıştayı şubemizde düzenlendi.
103- 11.04.2013 tarihinde şube denetçileri tarafından Adıyaman temsilcilik denetlemesi yapıldı.
104- 12.04.2013 tarihinde Mimar Sinan Haftası etkinlikleri kapsamında, Hasan Kalyoncu üniversitesi öğretim görevlisi Tülay
Karadayı Yenice tarafından “Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri”
Konulu sunumu yapıldı.
105- 12.04.2013 tarihinde Adıyaman temsilcilik denetlemesi
yapıldı.
106- 13.04.2013 tarihinde şube denetçileri tarafından Şanlıurfa
Temsilcilik denetlemesi yapıldı.
107- 27.04.2013 tarihinde ŞKM’de Kadınlar günü kapsamında “kızlar okusun onlar gibi olsun” başlıklı belgesel film aile
ve sosyal politikalar bakanı Fatma Şahin ve milletvekili Derya
Bakbak’ın katılımları ve Şehitkamil Belediyesinin katkıları ile
kız çocuklarının okutulması amacıyla kenar semtlerden gelen
kadınlara sunumu gerçekleşti.
63
FAALİYETLERİMİZ
01.10.2012 tarihinde Cengiz Bektaş ve Derya Oktay ile "Sürdürülebilir
Ekolojik Kentler" konulu sempozyum
01.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında 25 yılını dolduran
üyelerimize ve geçmiş dönem yönetim kuruluna plaket takdimi
15.10.2012 tarihinde Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezinde
13. Ulusal Mimarlık sergisi
64
FAALİYETLERİMİZ
08.11.2012 tarihinde İKK Futbol Turnuvasında Mimarlar Odası
futbol takımının ikincilik kupası
08-09-10.11.2012 tarihinde SMGM Eğitimleri kapsamında
Kamulaştırma Bilirkişiliği eğitimi
10.11.2012 tarihinde üyelerle Demokrasi Meydanında 10 Kasım
Atatürk’ü anma etkinliği
14.12.2012 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın katılımı ile Enerji Zirvesi
65
FAALİYETLERİMİZ
14-21.12.2012 tarihinde Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezinde
Avrupa’da Sürdürülebilir Mimarlık sergisi
15.12.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür Evi öğrenci
buluşması
15.01.2013 tarihinde Binalarda Enerji Verimliliği ve Isı Yalıtım semineri
21.01.2013 tarihinde Şahap Güneyligil mezarı başında anma törenine
katılım
66
FAALİYETLERİMİZ
14.02.2013 tarihinde Gaziantep Kalesi ve Kendirli Kilisesi tahribatı
konulu basın toplantısı
19-21.02.2013 tarihinde şubemizde EKB Eğitimi
19.03.2013 tarihinde Bölge İdare Mahemesi Başkanı Nedret Engin
şube ziyareti
26.03.2013 tarihinde Elektrik Mühendisi Atilla Dedekurt ve ailesine
yapılan saldırı mitingi
67
FAALİYETLERİMİZ
10.04.2013 tarihinde şubede düzenlenen “Türkiye’de Kadının
Durumu” konulu kadın çalıştayı
12.04.2013 tarihinde Mimar Sinan Haftası etkinlikleri kapsamında,
“Mimar Sinan’ın hayatı ve eserleri” konulu sunum
27.04.2013 tarihinde aile ve sosyal politikalar bakanı fatma şahin ve
gaziantep milletvekili derya bakbak’ın katılımı ile “kızlar okusun onlar
gibi olsun” adlı belgesel gösterimi
25.05.2013 tarihinde Gaziantep Grand Otel’de İKK tarafından düzenlenen, “Güneydoğu Enerji Forumu”
68
FAALİYETLERİMİZ
05.06.2013 tarihinde Hüseyin Enç Kültür Evi “Dünya Çevre Günü” etkinlikleri kapsamında kent sergisi açılışı ve kokteyli
06.06.2013 tarihinde Kentsel Dönüşüm ve Çevresel Çözümler
seminerinde B.Sıtkı Severoğlu konuşmacı olarak katılımı
27.06.2013 tarihinde Yapı Denetim Kanun Tasarı Taslağı ve 3194 Sayılı
İmar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak imza kampanyası başlatıldı.
05.07.2013 tarihinde Gaziantep Kamil Ocak Stadyumu ile ilgili olarak
Meslek Odaları, Baro ve STK’lar olarak ortak bir bildiri yayınlanmıştır.
69
TANITIM
70
GAYE CANSUNAR
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
AYNUR TÜLAY NAR
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
MUSTAFA İLKER AKPEK
Gaziantep Şube
Lefke Avrupa Üniversitesi
MELİKE FULDEN KAPAKLI
Şanlıurfa Temsilciliği
Mersin Üniversitesi
CANAN KOYUNÇU
Gaziantep Şube
Dicle Üniversitesi
EREN SEVİLMİŞDAL
Şanlıurfa Temsilciliği
Çukurova Üniversitesi
SADETTİN CAN GENÇ
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
DİLA ÖZTÜRKMEN
Gaziantep Şube
Mimar Sinan G.S. Üniv.
SELCE BAKIRCI
Gaziantep Şube
Lefke Avrupa Üniversitesi
FATMA AYÇA AYTAÇ
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
PİRKAN KILIÇ
Şanlıurfa Temsilciliği
Maltepe Üniversitesi
ÇİĞDEM HARATOĞLU
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
TANITIM
ABDULSEMET YÜKSEL
Gaziantep Şube
Uluslararasi Kıbrıs Üniv.
MEHMET SALİH ÇOKZAMAN
Şanlıurfa Temsilciliği
Mardin Artuklu Üniversitesi
MURAT ERÇELEBİ
Gaziantep Şube
İstanbul Aydın Üniversitesi
FATMA SEZGİ URFALIOĞLU
Gaziantep Şube
Selçuk Üniversitesi
BURCU ERCAN
Gaziantep Şube
Selçuk Üniversitesi
KASIM CEYLAN
Şanlıurfa Temsilciliği
Çukurova Üniversitesi
MUSTAFA GÜNEŞ
Gaziantep Şube
Trakya Üniversitesi
HANIM GÜL AYDIN
Gaziantep Şube
Yaşar Üniversitesi
ÜMİT BAĞCI
Gaziantep Şube
Çukurova Üniversitesi
MEHMET FERHAT CANBEYLİ
Şanlıurfa Temsilciliği
Moldova T. Üniversitesi
HATİCE BETÜL AÇIKKOL
Gaziantep Şube
Karabük Üniversitesi
AHMET SERDAR İDEMEN
Şanlıurfa Temsilciliği
İstanbul Aydın Üniversitesi
71
ÇİZGİYORUM
72

Benzer belgeler