konularına göre kur`an ayetler
Transkript
konularına göre kur`an ayetler
KONULARINA GÖRE KUR’AN AYETLERİ İ Ç İ N D E K İ L E R • Kur’an’da Kur’an’ı anlatan ayetler • “Kur’an’da her şeyi ayrıntılı açıkladık” ayetleri • Kur’an; “Allah’ın Sözü / Allah’ın Gerçeği” ayetleri • Kur’an; “hidayet kaynağı / yol gösterici” ayetleri • Kur’an; “Allah’ın Işığı / Nûru” ayetleri • Kur’an; “Allah’ın öğütleri” ayetleri • “Peygamber Hadisleri hüküm kaynağı olamaz” ayetleri • Kur’an’ın Arapça inme sebebini açıklayan ayetler • “Allah’ı sabah-akşam anın!” ayetleri • Kur’an’da Allah’ın yaşamsal ilkeleri ve ahlakî öğütleri • Hz. Muhammed’i anlatan ayetler • Peygamberler arası ayırım yapılmayacağına dair ayetler • Peygamberleri anlatan ayetler • “Mezheplere Bölünmeyin” ayetleri • “Din”i anlatan ayetler • “Şirk koşmayın” ayetleri • Salât (namaz/dua) ayetleri • Adaletle ilgili ayetler • Şefaatle ilgili ayetler • “Allah’ın Sünneti” ayetleri • Allah’ı tanıtan ayetler • Kur’an’dan ahlaki ilkeler K A Y N A K L A R: - Evrensel Çağrı Kur’an Meali (Mustafa Sağ) - Kur’an-ı Kerim Meali (Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk) - Son Çağrı Kur’an (Prof.Dr.Salih Akdemir) - Kur’an-Türkçe Çeviri (Prof.Dr.Hüseyin Atay) - Yaşayan Kur’an (R.İhsan Eliaçık) -istekuran.net (Hakkı Yılmaz) - www.temizfikir.com KUR’AN’DA; KUR’AN’I TANITAN AYETLER (Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allah’a sığın! (Nahl,98)) ÇOK SEVEN, ÇOK MÜŞFİK OLAN / SEVGİSi, MERHAMETİ SONSUZ ALLAH’IN ADIYLA... • Yaratan Rabbinin Vahyini oku / öğren / tebliğ et / (Allah’ın birliğine) Çağır! (ALÂK,1) • (Vahye) iman ederek, destekleyerek / içtenlikle yöneldiği zaman bir kulu, engellemeye kalkanı gördün mü? Ya o kul doğru yol üzerinde / doğru yolda yürüyor ise. Ya sakınmaya çağırıyorsa? Bu engellemek isteyen, yalanlayıp yüz çevirdi ise / yalan deyip yüz çevirse daha mı iyiydi? (ALÂK,9,10,11,12,13) • Kaleme ve onun / kalemin yazdıklarına andolsun / kalem dile gelsin / satırlara yazılan dile gelsin / andolsun satır satır yazdıklarına! Sen, Rabbinin nimetine / Vahyine / iyiliğine erişmiş bir elçisin. Yoksa ortak koşucu Arapların dediği gibi, deli filan değilsin. Rabbinin sana olan nimeti sayesinde Rabbin ile konuşuyorsun, cinlerle değil! (KALEM,1,2) • Senin Rabbin yolundan sapanın ve doğru yolda yürüyenin kim olduğunu / kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını / dosdoğru yolda olduğunu da en / çok iyi bilendir. Sakın (gerçeği) yalanlayanlara boyun eğme / itaat etme onlara / umursama / tanıma onları. (KALEM,7,8) • Ortak koşucu Araplar, Allah’ın sana gönderdiği ayetlerden değil de, hoşlanacakları şeylerden bahsetmeni isterler. İsteklerini yaparsan, o zaman seni överler, deli demezler. (KALEM,9) • Kişiliksiz kimselere, servet ve çocuk sahibidir diye, sana gönderdiğim ayetlerden ödün verme. Ayetlerimiz bunlara anlatıldığında / ilkelerimiz okunduğunda “Eskilerin masalları / daha öncekilerin uydurduğu öykülerdir” derler. (KALEM,14,15) • Hesap günü, Allah’ın Kitabı dışındaki kitaplarla hüküm verenlerin içyüzleri / yalanları bütün çıplaklığıyla açığa çıkarılacaktır. (KALEM,42) • Bu Sözü / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44) • Ortak koşucu inkârcı Araplar, Zikri / Kur’an’ı dinledikleri zaman / o kâfirlik edenler bu uyarıyı / hatırlatmayı her duyduklarında, neredeyse seni gözleriyle devirecekler / yiyecekler. Ve “Muhammed delidir / kesin gizli güçlerin adamıdır!” diyerek, Kur’an’ın etkisini azaltmaya çalışıyorlar. Oysa o Kur’an, sadece Araplara değil, tüm insanlığa öğüt içeren bir çağrıdır / âlemler için bir hatırlatma ve bir öğütten başka bir şey değildir / hâlbuki bu, • • • • • • • • • insanlığa özünü hatırlatmadan başka bir şey değil... (KALEM,51,52) Sen, ey büyük işi yüklenen! Gece yarılarında kalk! Ortasında, başında veya sonunda Kur’an’ı düşüne düşüne oku / Kur’an’ı özümleye özümleye okuyarak düşün. Gece vakti, ruh dinginliği ve sağlıklı okuma için daha elverişlidir. (MÜZZEMMİL,1,2,3,4,6) Açıkçası, anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatma / öğüttür; o bakımdan, isteyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol tutar / artık dileyen Rabbi ile yol tutar. (MÜZZEMMİL,19) Ey Muhammed! Rabbin senin gece yarısından önce ve sonra kalkıp düşüne düşüne Kur’an okuduğunu / uykusuz geceler geçirdiğini biliyor. Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun / vaktiniz elverdikçe, Kur’an’ı anlayarak okuyun. Vaktiniz elverdikçe / gücünüz yettiği kadar Kur’an’ı düşünerek okuyun / o Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın yani Allah’a güzel bir karşılıkla karşılık verin. Vahiy çalışmalarına katılın. (MÜZZEMMİL,20) Rabbini (O’nun Vahyini tebliğ ederek) yücelt. (MÜDDESSİR,3) Fakat! Hayır! O ayetlerimizi / ilkelerimizi inadına inkâr ediyor / ilkelerimize karşı son derece inatçıdır. “Bunlar eskilerin masallarından başka bir şey değil” / “bu Kur’an olsa olsa, uzman sihirbazlar tarafından uydurulan bir büyüdür” diyor. “Bu bir insan sözü, başkası değil” diye diretiyor. (MÜDDESSİR,16,24,25) ”Kur’an, insan / beşer sözüdür” diyen o adamı, sakara fırlatacağım / sekara sokacağım. (MÜDDESSİR,26) Biz cehennem görevlilerini ancak meleklerden yaptık. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir sınama (vesilesi) yaptık ki, böylelikle kendilerine Kitap verilenler, (Kur’an’ın ilâhi bir Kitap) olduğundan emin olsunlar, inananların inançları artsın, kendilerine Kitap verilenler ile inananlar kuşkuya düşmesin, kalplerinde hastalık bulunanlar ile inkâr edenler de “Allah bu örnek ile ne demek istedi?” desinler. Böylece Allah sapıklığı tercih edeni sapıklığa iletir / müstehak gördüğünü / dileyeni saptırır, lâyık gördüğünü / dileyeni / doğruluğu tercih edeni de doğru yola eriştirir / doğru yolda yürütür. Bütün bunlar, tüm insanlık için uyarıcı bir öğüttür / bir hatırlatmadır / öğüt verici ve düşündürücüden başka bir şey değildir. Ne yazık ki öğüt almazlar! (MÜDDESSİR,31,32) Bu insanoğluna bir uyarıdır. İyiyi veya kötüyü seçmek isteyen herkes için bir uyarı! (MÜDDESSİR,36,37) İnkârcılar: “Biz elçilerin getirdiklerini reddederdik” diye cevap verirler. (MÜDDESSİR,43) • İnkârcılar, öğüt veren bu Kur’an’dan, aslandan ürkmüş sağa-sola kaçışan yaban eşekleri gibi, neden kaçışıyorlar / onlara ne oluyor ki bütün hatırlatmalardan yüz çeviriyorlar? (MÜDDESSİR,49,50,51) • Kesinlikle bu Kur’an bir öğüttür / bir hatırlatmadır. Dileyen herkes onun üzerinde düşünüp / ondan öğüt alır. Ama inkârcılar öğüt almazlar. Ancak Allah dileyene öğüt aldırır / Allah lâyık görmedikçe düşünüp öğüt alamazlar. Düşünüp öğüt alan ise Allah bilinciyle yaşayanlardan ve bağışlananlardan olur. (MÜDDESSİR,54,55,56) • Bizi doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüt / bize dosdoğru / itidal yolunu göster / dosdoğru giden yola ilet bizi. Kendilerine nimet / Vahiy verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna… (FATİHA,6,7) • Bu Kur’an, dikkatinizi çektiğim varlıkların yönetiminin sahibi Allah tarafından yetkili kılınan, O’nun yanında güçlü, onurlu, güvenilen / karakteri sağlam, görkem sahibinin katında saygıdeğer, sözü dinlenen, emin bir elçinin ilettiği / tebliğ ettiği bir Sözdür. (TEKVİR,19,20,21) • Aldığı bilgiler onun geçim kaynağı değildir. Muhammed’in tebliğ ettiği Kur’an ayetleri, sizlerin iftira edip yakıştırdığınız gibi, kovulmuş şeytanın sözü değildir. (TEKVİR,24,25) • Bu Kur’an, sizin içinizden doğru / dürüst erdemli davranmak isteyenlere olduğu gibi, tüm insanlar içinde bir öğüttür / çağrıdır / uyarıdır / hatırlatmadır / açın kulağınızı! Kur’an sadece insanlığa kendi özünü hatırlatmadır. Gerçeğin peşinde yürümek isteyen herkes için… (TEKVİR,27,28) • Çok yüce Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (A’LA,1) • Biz sana Kur’an’ ı öğreteceğiz / çok yüce Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et / sana okutacağız da Allah istemez ise asla unutmayacaksın. Çünkü uygun gördüğü hariç, Allah açıklananı / kalıcı olanı da, gizli olanı / geçip gideni de çok iyi bilir. Bu nedenle kurtuluşa götüren yolu sana kolaylaştıracağız. (A’LA,6,7,8) • Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa / yararı olsun ya da olmasın öğüt ver / hatırlat. Allah’a gönülden / bilinçle saygı duyan düşünüp anlayacaktır / içine ürperti düşen kimse öğüt alacaktır / korku ve titremesi olan kendine gelecektir. İçi kararmış saygısız olan / kendine yabancılaşan / içi kararmış bedbaht da öğütten kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12) • Hiç kuşkusuz, Rabbinin Vahyini hep hatırda tutup o Vahye yönelen / öğüt alıp şirkten arınıp temizlenen ve Rabbinin adını hatırlayıp / anarak, O’na yönelen / dua eden / sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır / mutlaka kurtuluşa erecektir. (A’LA,14,15) • Hiç kuşkusuz bu Kur’an, ilk sayfalarda da elbette vardır, İbrahim ve Musa’ya gönderdiğim Kitaplarda da / bu hatırlatmalar ilk çağların sayfalarından beri yapılıyor; bundan hiç şüpheniz olmasın. İbrahim ve Musa’nın sayfalarından beri... (A’LA,18,19) • Kim kazandıklarından yoksullara pay ayırır ve erdemli davranırsa ve en güzeli doğrularsa / tasdik edecek olursa, Biz de onun işlerini iyice kolaylaştırırız. Ama kim de cimrilik edip, büyüklük taslarsa ve en güzeli / en güzel sözü yalanlarsa onun da işlerini zora sokarız. (LEYL,5,6,7,8,9,10) • İyi dinleyin! Bize düşen doğru yolu göstermek; dünya ve ahiretin Bize ait olduğunu haber vermektir / kuşkusuz doğruya yöneleni, Biz doğru yola iletiriz / doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece Bizim işimizdir. Sizi alev alev yanan bir ateşe karşı uyarıyorum. Ona ancak günaha batmış azgın girecek; bütün bunlar yalan diyen, burun kıvıran o azgın... Allah bilinciyle yaşayan ise ondan uzak tutulacak. (LEYL,12,13,14,15,16,17) • Vahyin / bilginin aydınlığı ile son bulacak olan karanlığa / cehalete and olsun / dikkatinizi çekerim ki bütün bunların bir dili yok mu? Aklı ve vicdanı olanlar düşünsün! (FECR,4,5) • Seni şaşırmış olarak bulup, doğruya iletmedik mi / doğru yola ulaştırmamış mıydı / arayışlar içindeyken sana yol göstermedi mi? (DUHA,7) • Ey Muhammed! Rabbinin Vahyini (nimetullah) bıkmadan, usanmadan sürekli anlat / ondan söz et / söz ve davranışlarınla göster / Rabbinin nimetini, işte onu anlat. (DUHA,11) • İnanıp, iyi ve güzel / yararlı işler üretenler, birbirlerine Gerçeği / hakkı / (Gerçeğe uymayı) önerenler ve güçlüklere göğüs germeyi / dirençli olmayı / sabrı önerenler hüsran içinde değildir. (ASR,3) • Şüphesiz ki Biz sana Kevser’i / iyilik, bereket, mutluluk, güzellik ve aydınlığın tükenmezini / bitmek tükenmek bilmeyen o zenginliği (Vahyi-Kur’an’ı) verdik. (KEVSER,1) • Hayır…Hayır! Kesinlikle gerçeğin öyle olmadığını yakında bileceksiniz. İş sizin bildiğiniz gibi değil, zaten gerçeği kesin olarak bilseydiniz, çoğalttıklarınızın başınıza açacağı cehennemi felâketi mutlaka görürdünüz. (TEKASÜR,4,5,6) • Vahyi / dini yalanlayana dikkat ettin mi? İşte öksüze kötü davranan, yoksulu doyurmayı özendirmeyen de odur. Yazıklar olsun böyle kimselerin Vahyi öğrenmelerine. Öğrendikleri Vahyin ne dediğinden habersizdirler. Zaten onlar Vahyi öğrenmeye gösteriş için geliyorlar. (MÂÛN,1,2,3,4,5,6) • Sizin dininiz size, Allah’ın bana gönderdiği din bana / benim dinim banadır! (KÂFİRÛN,6) • Doğan yıldız dile gelsin / indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene / o Kur’an ayetlerine / bölümüne / sûresine yemin olsun / ey ortak koşucular! Parça parça gönderdiğim ayetler kanıttır ki arkadaşınız Muhammed ne şaşırdı / saptı, ne de aldatıldı / azdı / yanılmamıştır. Ne de kendi kişisel arzusundan / hevasından / kuruntudan / keyfinden konuşmaktadır / o havadan konuşmamaktadır. O parça parça gelen Kur’an ayetlerini Muhammed uydurmadı. Onlar, Allah tarafından bildirilen bir Vahiydir / onun size bildirdiği vahyolunan / bildirilen / indirilmiş bir Vahiyden başka bir şey değildir. O Kur’an ayetlerini elçisine, en büyük güç sahibi / muazzam bir güce / muhteşem bir görünüme sahip / kuvvetleri çok müthiş olan Allah belletip şöyle öğretti. Üstün güç / akıl ve otoritenin / eşsiz güzelliğin sahibi, ufukta dikildi / görkemi her yanı kapladı / en yüksek ufuk çizgisinde belirdi. Sonra sarkarak iyice yaklaştı / yanına iyice sokulmuştu / yaklaşmış ve aşağı inmişti; öyle ki, her ikisi de bir araya getirilmiş iki yay / iki yay aralığı kadar / iki yayın beraberliği gibi hatta daha yakın bile olmuşlardı. O anda, Allah vahyedeceğini kuluna vahyetti / bildireceğini bildirdi. Allah’ın kulu / Muhammed gözleriyle gördüğünü, kalbi ile de onayladı / gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. Ey ortak koşucular! Muhammed’in gördüğü gerçekler hakkında kuşkuya düşüp, kendisiyle tartışıyor musunuz? Yemin olsun! Muhammed O’nu, görme sınırının sonunda / ağaç yanında, sınır ağacı(sidret’ül-münteha’da) bir kez daha görmüştü. O ağacın yanında(sidret’ül-münteha’da) Allah’ın her tarafını ağaçlarla / sitre ile kapladığı güzel bir bahçe vardı / o ağacın yanındadır sığınılacak bahçe, o vakit kuşatıp sarıyordu Sidre’yi kuşatıp saran / son ufuk çizgisindeki hayret makamında...söz verilen o cennetin yanında...hayretin nûra garkolduğu yerde... Muhammed Peygamber orada, Rabbinin en büyük ayetlerini / en büyük ayetlerinden bir kısmını / Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü / Rabbinin varlığının en büyük delillerini gördü. Gözü şaşmadı / kaymadı ve sınırı da aşmadı. (NECM,1,..,18) • Rablerinden kendilerine yol gösterici gelmiş bulunuyor / Rabbinizden bir yol gösterici geldiği halde, siz ona değil, sadece sanıya ve canınızın / nefislerinizin istediği şeye uyuyorsunuz / andolsun, onlara hidayet / doğruluk göstergesi Rablerinden gelmiştir. (NECM,23) • Bilgi sahibi olmadan zan üzerine fikir sahibi oluyorlar / onların bu konuda hiçbir bilimsel dayanakları yoktur, yalnızca sanılarına göre hareket etmekteler. Oysa zan / sanılar ise gerçekten / haktan yana hiçbir şey / gerçeği ifade etmez. Bizim Zikri’mizden / Kur’an’dan yüz çeviren / Çağrımıza kulak tıkayan ve dünya hayatından başka bir şey düşünmeyenlere / dünya hayatından ötesini istemeyenlere aldırma / aldırış etme. Ortak koşucuların algılama kapasiteleri işte budur / işte bildikleri topu topu bu kadar. Rabbin kimin doğru yoldan çıktığını / yolundan sapmış olanı, kimin de doğru yolda yürüdüğünü / hidayet üzere yürüyeni çok iyi biliyor. (NECM,28,29,30) • Baksana şu gerçeklere sırt çevirene / burun kıvırana / o yüz geri döneni / yüz çevireni gördün mü? (NECM,33) • İşte bu, önceki çağlardaki uyanışa çağıranlardan bir uyanış çağrısıdır / bu da ilk uyarıcılar / uyaranlar / uyarılar gibi bir uyarıcıdır / uyarandır / uyarıdır. (NECM,56) • Demek bu Sözü tuhaf buluyorsunuz / şimdi siz bu Sözden mi hayrete düşüyorsunuz / bu Söze mi şaşıyorsunuz / tuhaf karşılıyorsunuz? (NECM,59) • Gelin, Allah’a saygılı olun ve O’nun buyruklarına kulak verin. (NECM,62) • Bu Kur’an herkes için bir hatırlatma / bir öğüttür. Dileyen herkes bu Kur’an’dan öğüt alır / hayır! Bu sadece düşünmeye çağıran bir öğüttür. Kim istekliyse düşünüp öğüt alır. (ABESE,11,12) • Peygamber’e parça parça gönderilen bu ayetlerin tamamı, katımızda onurlu kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sayfalar üzerindedir / değerli sayfalardadır bu Çağrı; üstün, tertemiz sayfalarda... Onurlu, güzel huylu ve saygıdeğer melek elçiler tarafından yazılmıştır / elçilerin elleriyle, her yana yayılır, saygıdeğer, kıymetli elçilerin... Geberesi insan; Allah’ın ayetlerine karşı ne kadar da inkârcıdır / nankördür! (ABESE,13,14,15,16,17) • Allah, insana yürüyeceği yolu kolaylaştırdı. (ABESE,20) • İnsan, Allah’ın kendisine Peygamber aracılığı ile bildirdiği buyruklarını, hâlâ yerine getirmemiştir. (ABESE,23) • Biz Kur’an’ı, kıymetli, mübarek bir gecede / Kadir (Belirleme) / ölçümleme gecesinde indirdik. (KADR,1) • Kur’an’ın Peygamber’e ilk indirilmeye başladığı o gece, melekler ve ruh, Rablerinin izniyle her bir işe koyuldular ve tan yeri ağarıncaya kadar tam bir huzur ve güvenlik sağladılar. (KADR,4,5) • Ortak koşucuların yalanladıkları Kitabın aslı, katımızda güvenilir melek elçilerin elleriyle yazdıkları, tertemiz sayfalarda / Levh-i Mahfuz’da korunan / saklı bir levhada bulunan şerefli / yüce Kur’an’dır / yalan dedikleri bu Kur’an yüce bir hitâbedir. Çok sağlam bir kaynaktan, sağlam yollarla gelmektedir. (BÜRUC,21,22) • Ey Muhammed! Onu (Vahyi) çabucak almak için dilini kımıldatma. Onu (senin kalbinde) toplamak ve okumak Bize aittir. O halde Biz onu okuduğumuzda sen onun okunuşunu izle. Sonra onu açıklamak da Bize aittir. (KIYAMET,16,17,18,19) • İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini (Kur’an’ı), ne doğruladı / o, (dünyada iken) ne (gerçeği) tasdik etti / ne Söze inandı, ne de destekledi / onayladı / ne de iman ederek yöneldi. Tam tersi ( o Vahyi) / (gerçeği) yalanladı ve yüz / sırt çevirdi / reddetti. Hep kibirlendi; etrafı kendine yeter sandı / gerine gerine kendinden yana olanlara gitti. (KIYAMET,31,32,33) • Bir müjde ve / özür yahut uyarı olarak / arınmak için Zikir / öğüt / (Kur’an’ı) / çağrıyı ulaştıranlara / öğüt bırakanlara yemin olsun ki / dile gelin insanoğluna özünü hatırlatanlar! Uyararak özür bahanesini ortadan kaldıranlar! (MÜRSELAT,5,6) • Ortak koşucular; artık bu Kur’an’dan başka neye / hangi hadise inanacaklar? (MÜRSELAT,50) • Yüce / şerefli / şanlı Kur’an’a yemin olsun / andolsun / dile gelsin şanlı Kur’an! (KAF,1) • Bizim yanımızda, içinde (her türlü bilgiyi) koruyan / her şeyin ayrıntısını içeren / her şeyi koruyup saklamış bir Kitap vardır. İnkârcılar gerçekleri açıklayan buyruklarım / gerçek / gerçeğin tâ kendisi kendilerine gelince, onu yalanladılar / yalan dediler. (KAF,4,5) • Bütün bunlar, Allah’a / hakka yönelen her kul için gönül gözünü açmak ve böylece hatırlatma olarak öğüt almasını sağlamak için gereken bir derstir / vicdanından gelen sesi görebilecek ve özünü hatırlayacak her kulun, O’na yönelip ibret almasını sağlamak için... (KAF,8) • Allah: “Huzurumda çekişmeyin. Ben, size önceden uyarı / uyarıcı elçiler göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve Ben kullara asla haksızlık etmem” der. (KAF,28) • Kuşkusuz bunda / bu söylenende, aklı olan yahut ibret alarak kulak veren herkes / kalbi olan; yani vicdanının sesini duyup onu görebilen için hatırlatma / mutlak bir öğüt / bir ders / kendi özünü hatırlatma vardır, bundan hiç şüpheniz olmasın. (KAF,37) • Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (KAF,39,40) • Sen onlara zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara bu Kur’an ile hatırlatmaya devam et / Benim tehdidimden korkanlara, sen, sadece Kur’an ile öğüt ver / Kur’an’ı hatırlat. (KAF,45) • Yemin olsun göğe ve Târık’a; o gece gelene / o, tokmak gibi vurana / o, çıkıverip de yürek hoplatana / gece gelen dile gelsin! Bilir misin nedir gece gelen? Sen Târık’ın ne olduğunu bilir misin? O parça parça gelen bir Vahiydir / bilimin ışığı ile cehaletin karanlığını yok eden bir yıldızdır / o karanlıkları yararak aydınlatan bir yıldızdır. (TÂRIK,1,2,3) • Bu Kur’an / bu târık / necm / parça parça gelen Vahiy hiç kuşkusuz doğruyu yanlıştan ayıran / gerçek ile yanlışı tam bir biçimde ayırt eden kesin bir sözdür. Boş bir lâkırdı / söz değildir asla / o asla hafife alınamaz / o eğlence için değildir! (TÂRIK,13,14) • Bir ayet / delil görseler burun kıvırıp: “Söylenip duran büyülü laflar bunlar” derler. Yalanladılar, arzularına / kuruntularına uydular. Hâlbuki her ayetin / işaretin bir hikmeti vardır. Eğer, ortak koşucular düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin kendilerini yanlış düşüncelerden kurtaracak / engelleyecek en açık uyarı ve öğüt dolu / bilgelik bulunan haberler olduğunu göreceklerdir / onlara kötülüklerden vazgeçirici ibretlerle / bilgelikle dopdolu haberler geldi. Bu onlar için, çok büyük bir avantajdır / doruk noktaya çıkmış isabeti tartışmasız bir hikmettir o; ama buna rağmen uyarılara kulak vermiyorlar / uyarılar fayda vermiyor. Ey Muhammed! Sen onlara aldırış etme / sen o ortak koşucularla uğraşma, onları kendi hallerine bırak. (KAMER,2,3,4,5,6) • Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı düşünülüp öğüt / ibret alınması / hatırlama olsun / anlasınlar diye kolaylaştırdık; o halde yok mu öğüt / ibret alıp düşünen / hatırlayıp anlayan / açın kulağınızı! Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırdık, yok mu düşünen? (KAMER,17,22,32,40) • Sâd; size özünüzü hatırlatan ve uyanışa çağıran Kitap dile gelsin / Allah’ın uyarısını, öğüdünü ve çağrısını içeren bu hatırlatıcı Kur’an’a yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar tam bir büyüklük ve karşıtlık psikolojisi içindedirler. (SAD,1,2) • Cehaletin / karanlığın elebaşları: “Bu uydurulmuş yalandan başka bir şey değildir / bu çok büyük bir uydurmadır / öteki dinlerin hiçbirinde böyle birşey duymadık, bu kesinlikle uydurma. Hem neden Kur’an aramızdan birine değil de, Muhammed’e indirildi / ilâhi Vahiy aramızdan başka kimse kalmadı da ona mı indiriliyor?” diyerek ileri atılmışlardı. Hayır, onlar Benim Zikri’mden / Kur’an’dan kuşkudadırlar / aslında onlar bu Vahyi indirenin Ben olmasına inanamıyorlar; hiç şüpheniz olmasın. Yoksa sana Vahyi indiren, çok güçlü ve cömert Rabbinin sevgi ve merhamet hazineleri onların yanında mı? (SAD,7,8,9) • Akıl sahipleri ayetlerini / ilkelerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye, bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik / çağlar boyu yankısı sürecek bu Kitap’ı, sana, aklı ve vicdanı olanlar ayetleri üzerinde düşünsünler ve ibret alsınlar diye indirdik. (SAD,29) • Bu, bir uyarıdır / bir hatırlatmadır bu / işte bu dinlediğiniz, kendi özünüzdekini hatırlatmadır. (SAD,49) • İşte bu, Bizim verdiğimiz hiç tükenmeyecek engin cömertliğimizdir. (SAD,54) • İşte bu Kur’an, çok önemli, büyük bir haberdir. Yüz çevirip duruyorsunuz ondan / bakın bu Kur’an muazzam mesajlar veriyor. Ona nasıl aldırış etmezsiniz? (SAD,67,68) • “Allah, melekler (melekût) ile temsili söyleşiyi yaptığında, benim mele-i â’lâ’ya ait bir bilgim yoktu. Ancak ben görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcı olduğum için, o temsili söyleşiyi, Allah bana vahyediyor / bildiriyor.” (SAD,69,70) • Allah: “Benim sözüm gerçektir ve Ben sadece gerçeği söylerim / gerçeği sadece gerçeği söylüyorum.” (SAD,84) • Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya insanlarına bir çağrıdır / uyarıdır / hatırlatmadır / Kur’an, insanlığa özünü hatırlatmadan başka bir şey değildir. Ve onun haberlerinin doğruluğunu zamanla herkes görecektir / anlayacaktır / zaman onu haklı çıkaracak; bunu bir gün anlayacaksınız kesinlikle! (SAD,87,88) • Bu Kur’an, onunla insanlara uyarıda bulunasın ve inananlar için de bir öğüt / hatırlatma olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir Kitap’tır / sana, insanlığı uyarman için bir Kitap indirildi. (A’RAF,2) • Rabbinizden size indirilen bu Kur’an’ın bildirdiklerine uyun. O’nu bırakıp da başka önderlerin / birtakım velilerin / evliyanın / kutsallık payesi verdiğiniz kişilerin peşinden gitmeyin / O’nun dışındaki dostlara uymayın. Aklınızı ne kadar az kullanıyorsunuz / ne kadar az hatırlayıp / az öğüt alıyorsunuz? (A’RAF,3) • Bizim öğüt ve uyarılarımızı reddeden, nice toplumları yok ettik. Helâk olan toplumlara felâketimiz geldiğinde, panik halinde “Eyvah! Gerçekten Allah’ın öğüt ve uyarıları doğruymuş. Bizler, onları reddetmiştik” demekten başka sözleri olmamıştı. (A’RAF,4,5) • Yaptıkları iyi ve güzel işler hafif gelenler öğüt ve uyarılarımızı / ayetlerimizi reddettiklerinden dolayı sonsuza dek mutsuz olacaklardır. (A’RAF,9) • Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir, belki onları düşünür, öğüt alırsınız! (A’RAF,26) • Bilinçli / bilinçlenmek isteyen bir toplum için, buyruklarımızı / ayetleri en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz. (A’RAF,32) • Ey Âdemoğulları! Size içinizden ayetlerimi / ilkelerimi / buyruklarımı anlatacak / bildirecek olan elçiler geldiğinde, kim buyruklarımı / ilkelerimi / ayetlerimi benimseyip kendilerini düzeltirse / saygılı olursa, onlar için ne bir korku vardır ne de onlar üzülürler / korkularını yenecekler ve üzülmeyeceklerdir. Ama, büyüklük taslayarak buyruklarımı / ilkelerimi / ayetlerimi yalanlayanlar / ayetlerimi yalanlayarak büyüklük taslayanlar, ateş halkıdır / cehenneme girecek; orada sürekli kalacaklardır / oradan daha çıkamayacaklar. Allah adına / Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uydurandan / üretenden ya da ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan daha zalim / daha haksız / daha saptırıcı kim olabilir? (A’RAF,35,36,37) • Ayetlerimizi yalanlayıp büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmayacak. (A’RAF,40) • Allah bize doğru yolu göstermeseydi / doğru yola iletmeseydi, biz asla doğru yolu bulamazdık. (A’RAF,43) • Onlar oyun ve eğlenceyi din edinmişler, dünya hayatını hiç bitmeyecek sanmışlar, ayetlerimizi yok saymışlar / saptırmışlar ve böylece ahrete kavuşacaklarını unutmuşlardı. (A’RAF,51) • Gerçekten Biz inkârcılara gerçekleri bilimsel olarak ve en ince ayrıntısına kadar / etraflı bir şekilde açıkladığımız bir Kitap gönderdik. Bu Kitap, inanan bir toplum için dosdoğru bir yol gösterici ve bir iyiliktir / sevgi ve merhamet kaynağıdır. Saptırıcılar, bu kadar ayrıntılı ve bilimsel olarak açıkladığımız Kitap’ın haberlerinin tevilini / değiştirilmesini mi bekliyorlar? Kur’an’da bildirilenler gerçekleştiği gün, o haberleri daha önce önemsemeyenler, ”Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler” diyecekler. (A’RAF,52,53) • Şükredecek / şükreden bir halk / topluluk için ayetleri / ilkelerimizi örneklerle / ayrıntılı / değişik şekillerde açıklıyoruz / çeşitli şekillerde sergiliyoruz. (A’RAF,58) • Yeryüzünde haksız yere büyüklenenler, kanıtlarımı kavrayamıyorlar / ayetlerimize mani olamayacaklar / ilkelerimizden yüz döndüreceğim / ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar her türden ayeti / belgeyi / kanıtı görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler; fakat yanlış bir yol görürlerse hemen o yola girerler. Bu, ayetlerimize / ilkelerimize “Bütün bunlar yalan” demelerinden ve aldırış etmediklerinden dolayı böyledir / onlara karşı kayıtsız kaldılar. Öyle ya “Ayetlerimize ve ahret gerçeğine yalan” diyenler ve böylece yaptıkları boşa çıkanlar, bu yaptıklarından başka bir şey ile mi karşılaşacaklardı / gene de yapmış olduklarından başka bir şey ile mi cezalandırılacaklardı? / bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır! (A’RAF,146,147) • Rahmetim / sevgim ve merhametim, sevgisi ve merhameti olanlara / erdemlilere / sakınıp korunanlara / Beni içlerinde canlı tutanlara / saygılı olanlara, arınıp temizlenenlere / zekâtı verenlere ve ayetlerimize / ilkelerimize içtenlikle iman edenlere / inananlaradır. (A’RAF,156) • O elçiye / Muhammed’e inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım edenler, kendisine indirilen ışığa / nûra / Kur’an’a / onunla birlikte gönderilen aydınlığa uyanlar, işte onlar kurtuluşa ulaşanlardır. Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına / Allah’ın sözlerine inanmaktadır. Muhammed Peygamber’in, Allah’tan getirdiğine / Allah’ın sözlerine uyun ki, doğruyu / doğru yolu bulasınız / doğru yolda olabilmeniz için ona uyun. (A’RAF,157,158) • Onlar ki, o Vahye sımsıkı sarılırlar yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar. (A’RAF,170) • Doğruya dönmeleri için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun anlatıyoruz / işte ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki aklınızı başınıza toplayıp, Allah’a ortak koşmadan dönebilesiniz. (A’RAF,174) • Onlara anlat. Hani bir adam vardı. Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde onları bir kenara atmıştı. Verdiğimiz ilkelerden sıyrılarak şeytana uymuş ve sonunda iyice azıtmıştı. Lâyık görseydik, onu bildiği ayetler / ilkeler sayesinde yükseltirdik; fakat gözünü dünya hırsı bürümüş, heva ve hevesine fena kapılmış / arzu ve isteklerinin peşinden gitmişti / kendini dünyaya adamıştı. Bu gibilerin durumu tıpkı köpeğe benzer; üstüne varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. İşte ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenlerin durumu böyledir. Anlat bu olayı; belki düşünüp taşınırlar. (A’RAF,175,176) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayarak kendilerine yazık eden bir halkın durumu ne kötüdür / ne kötü bir örnek olmuştur! Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolda yürüyen işte odur / Allah’ın yol gösterdiği Gerçeğe varmıştır. (A’RAF,177,178) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanları / inkârcıları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş azaba sürükleriz / fark etmeden ağır ağır çöküşe götüreceğiz / sonlarına yaklaştıracağız. (A’RAF,182) • Ayetlerimizi yalanlayanlar hiç düşünmüyorlar mı? Muhammed Peygamber’de hiçbir anormallik yoktur. O, apaçık bir uyarıcıdır / o yalnızca açık açık uyanışa çağırandır. (A’RAF,184) • Bunlar Kur’an’dan başka hangi hadise inanıyorlar? (A’RAF,185) • Benim biricik sahibim / benim koruyucum / benim velim / yâr ve yardımcım Kur’an’ı / Kitabı indiren Allah’tır. (A’RAF,196) • Ben, ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu ayetler / bu Kitap Rabbinizden gelen aydınlatmalardır / Rabbinizden vicdanınızın sesine kulak verme çağrısı / (kalplerinize) Rabbinizden (açılan) gözlerdir / göz açıcı belgeler olup, inanmak isteyen bir toplum / inanan halk için bir yol gösterici ve iyiliktir / rahmettir / sevgi ve şefkat / merhamet kaynağıdır. Bu yüzden, Kur’an okunduğu zaman ona kulak verin; susun ve dinleyin ki üzerinize sevgi ve merhamet yağsın / Kur’an’ı anlayarak okuyun ve düşünün ki, bilinciniz ortak koşucu düşüncelerden temizlensin, yolunuz aydınlansın / Allah’ın sevgi ve şefkatine erişesiniz! (A’RAF,203,204) • Cinlerden bir grubun Kur’an’ı dinledikten sonra kendi aralarında şöyle konuştukları bana vahyolundu ”Biz hayranlık verici / olağan üstü güzellikte, dosdoğru yolu gösteren / doğru yola ulaştıran bir Kur’an / doğrusu biz çok muhteşem bir Söz dinledik. Doğru ile yanlışı ayırmamızı sağladı / doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık / iman ettik. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız. Biz cinler Kur’an ile tanışmadan önce, neler olup bittiğini öğrenmek için, gözetleme yerlerinde beklerdik. Rabbin yerdekiler için iyilik mi, kötülük mü istediğini öğrenmeye çalışırdık. Kur’an ile tanıştıktan sonra, gayba ait bilgileri Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini öğrendik. Biz dosdoğru yolu gösteren / doğruluk göstergesi / doğruluk rehberi Kur’an’ı işitir işitmez ona inandık / biz doğruyu dinleyince iman ettik. Rabbine iman eden kimse hiçbir zaman zarara ve haksızlığa uğrama korkusu taşımaz.” (CİN,1,2,9,13) • Kim Müslüman / Allah’a teslim / içtenlikle doğruya bağlananlardan olursa, işte onlar doğru yolun yolcusudurlar / işte gerçeği bulanlar onlardır. Ama hak yoldan sapanlar cehenneme odun olmuşlardır. Eğer yoldan sapan cinler, dosdoğru yola girseler ve girdikleri yolda şaşmadan yürürlerse üzerlerine nimetler yağdıracağız. (CİN,14,15,16) • Kim Rabbinin bildirdiklerinden / Rabbinin Vahyinden yüz çevirirse, onu çetin ve katlanarak artan bir azaba çarptırırız. (CİN,17) • Kuşkusuz mescitler sadece Allah içindir; o nedenle oralarda Allah’ın bildirdiklerinin dışında hiçbir şeyden bahsetmeyin / Allah’ın yanında başka birine yalvarıp yakarmayın. (CİN,18) • Allah’ın kulu / Muhammed, mescitte / toplantıda Allah’tan gelen Vahyi anlatmaya başladığında, ortak koşucu ikiyüzlüler de Peygamberi övmek için, neredeyse hepsi birbirleriyle yarış ederlerdi. (CİN,19) • Benim görevim, sadece Allah’ın buyruklarını / Allah’ın mesajlarını doğrudan duyurmaktır. (CİN,23) • Allah elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyarak, verdiği bilginin saptırıcılar tarafından çarpıtılmasını engeller. Böylece, Rablerinin gönderdiklerini, elçilerin, tam olarak insanlara ulaştırdıkları bilinsin. Allah, onların yaptıklarını tümüyle kuşatmıştır ve her şeyi ayrıntısına kadar hesaplamıştır / elçilere, tebliğ ettikleri şeyin Rablerinin mesajı olduğunu açıkça gösterir; çünkü onların söyledikleri her şeyi çepeçevre kuşatan O’dur. (CİN,28) • Yâ, Sîn / ey insan! Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun / dile gelsin bilgelik dolu Kur’an! (YÂSİN,1,2) • Bu (Kur’an) sana, ataları uyarılmamış olan ve bu yüzden de (doğru ya da yanlışın ne olduğundan) habersiz bulunan bir halkı uyarman için, çok güçlü, çok müşfik olan Allah tarafından indirilmiştir / üstün ve çok esirgeyen Allah’ın / yüce sevgi ve merhamet kaynağının indirdiğiyle / Kur’an’la, ataları uyarılmadığı için derin uykulara dalmış tümüyle duyarsız, habersiz kalmış bir toplumu / toplumları uyarman için, Biz seni elçi olarak gönderdik. (YÂSÎN,5,6) • Sen ancak o Zikir’e / Kur’an’a uyan / Kur’an’ı can kulağıyla / Söz / öğüdü dinleyen ve görmediği halde / yalnız başına iken, Râhman olan Allah’a bilinçli saygı duyan / saygılı olan / Râhman’dan korkan kimseyi uyarırsın / Râhman’a karşı korku ve titreme içinde olanı uyandırabilirsin. (YÂSÎN,11) • Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? (YASÎN,19) • Muhammed’e vahyedilen ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt / hatırlatma ve (gerçeği) açıklayan apaçık bir Kur’an’dır. Ki o Kur’an ile dirileri / canlı olanı uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar için söylediğimiz azap tehdidini de açık olarak anlatsın diye indirdik / bu, sadece bir titreyip kendine gelme çağrısı ve apaçık bir Kur’an’dır. Yaşamakta olanı uyandırsın / uyarsın ve kâfirlerin karşısına sözü, gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye... (YÂSÎN,69,70) • Yüceler Yücesi Allah, tüm dünya halklarına bir uyarıcı olarak, doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ı, kulu Muhammed’e indirmiştir / insanlık için uyanışa vesile olsun diye doğruyu yanlıştan ayıran ölçüyü kuluna indiren ne kutlu, ne yücedir! (FURKAN,1) • Ortak koşucu inkârcı Araplar / insanlar: “Bu Kur’an başka birilerinin de yardımıyla, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka birşey değildir” diyerek, haksız ve asılsız bir iftira ortaya attılar. Ve “Muhammed’in yazıp durduğu şey (Kur’an), daha öncekilere dair efsanelerdir / masallardır / daha öncekilerin öyküleridir; birileri durmadan sabah-akşam kendisine yazdırıyor” demektedirler. O Kur’an’ı göklerin ve yerin gizliliklerini bilen Allah indirmiştir. (FURKAN,4,5,6) • Tesbih ederiz Seni; Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Zikir’i / Kur’an’ı / sonunda buyruklarını / hatırlamayı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular. Ayetlerimi karartıp çarpıtanlara büyük bir azap tattıracağız. (FURKAN,18,19) • O gün zalim ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu resulle / elçiyle / peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. Ah ne olurdu falancayı dost edinmeseydim. Zikir / Kur’an buyrukları / hatırlatıcı / uyarıcı bana geldikten sonra, şeytan saptırdı beni ondan.” (Kıyamet günü) Elçi / Peygamber de : ”Ey Rabbim! Halkım Kur’an’ı terk etti / Kur’an’ı umursamadı / Kur’an’ı bir kenara attı” diyecek. (FURKAN,27,28,29,30) • Ortak koşucu inkârcılar: “Kur’an, Muhammed’e neden bir defada, topluca / toptan indirilmedi?“ dediler. Ey Muhammed! Biz bölük bölük indirdiğimiz Kur’an ayetlerini, senin belleğine iyice yerleştirmek / kalbini güçlendirmek için böyle yaptık / oysa Biz Kur’an’ı olaylar oldukça safha safha indirdik ki kalbine iyice yerleşsin. Biz o ayetleri, belirlenmiş bir diziliş sırasına göre okumaktayız. Sordukları her soruya, sana gerçekleri en güzel şekilde açıklayarak cevap veririz. (FURKAN,32,33) • Onların çoğunun / dedikoducu inkârcıların, Söz dinlediklerini / Sözden anladıklarını ya da (üzerinde) kafa yorduklarını mı / anladıklarını mı / düşündüklerini mi / akıllarını kullandıklarını mı / gerçekten işittiklerini mi sanıyorsun? (FURKAN,44) • Yemin olsun! Biz, düşünüp öğüt almaları için, buna benzer örnekleri değişik vesilelerle, tekrar tekrar anlattık / andolsun, onu, aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ne var ki insanların çoğunluğu buyruklarımızı örtmekte diretmektedirler / sadece nankörlükte ısrar etmektedir. (FURKAN,50) • Bu Kur’an’ı, ortak koşucu inkârcı Araplara rağmen, çok büyük bir dirençle insanlara duyurman için çaba sarf et / kafirlere uyma ve ayetlerimizle onların karşısına çıkarak var gücünle çalış. (FURKAN,52) • Allah’ın buyruklarını çarpıtan kimse, Rabbine karşı çıkandır. (FURKAN,55) • Ey Muhammed! O’nun emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (FURKAN,58) • Rahman’ın kulları kendilerine Rablerinin ayetleri / ilkeleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör kimseler gibi davranmazlar. (FURKAN,73) • Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Eğer sana bütün bunlar yalan diyorlarsa unutma ki önceki çağlarda da birçok peygambere bütün bunlar yalan demişlerdi. (FÂTIR,3,4) • Ey Muhammed! Sen yalnızca, işledikleri günahlardan dolayı Rablerinin azabından çekinenleri ve O’nun buyruklarına içtenlikle bağlananları / o Vahyi hayatlarına hâkim kılanları uyarabilirsin. Kim kendisini Allah’ın buyrukları ile arındırırsa, ancak kendisi / kendi nefsi için arınmış olur. (FÂTIR,18) • Biz seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / uyanmaya çağırasın diye gerçeğin tâ kendisi ile gönderdik. Her toplum için de, mutlaka bir uyarıcı gelmiştir. Ortak koşucular seni yalanlıyorlarsa, senden önce gelen elçileri de yalanlamışlardı. Hâlbuki elçileri kendilerine apaçık belgeler / beyanlar, sayfalar ve aydınlatıcı Kitaplarla gelmişlerdi. Bak! Benim buyruklarımı inkâr edenlere cezam nasılmış! (FÂTIR,24,25,26) • Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, okuyup anladıklarını uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak yoksullara yardım edenler, asla bitmeyen bir kazanç umabilirler / Allah’ın Kitabı’nı okurlar ve o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar. (FÂTIR,29) • Ey Muhammed! Kur’an’da sana vahyettiklerimiz, daha önce gönderdiğimiz Kitapları doğrulayan gerçektir / unutmayın ki elinizdeki vahyolunmuş bu Kitap, önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdüren gerçeğin tâ kendisidir. Sonra bu Kur’an’ı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır / Biz bu Kitap’a, kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi varis kıldık. (FÂTIR,31,32) • Sizi düşünmeye çağıran da gelmişti. Allah’ın buyruklarını örterek saptıranların / zalimlerin / zulmedenlerin hiçbir yardımcısı yoktur. (FÂTIR,37) • Allah’ın peygamberleri, kendilerine Rahman’ın / Allah’ın ayetleri / ilkeleri okunduğu zaman, onlara iman-itaat eder / içten ve tam bir teslimiyetle gereğini yerine getirirlerdi / ağlayarak secdelere / yerlere kapanırlardı. Sonra onların arkasından öyle nesiller geldi ki, o Vahyi terk ettiler yani şehvetlerine / arzularının kötülüklerine uydular. (MERYEM,58,59) • Ortak koşucu Araplara / insanlara ayetlerimiz / ilkelerimiz apaçık anlatıldığı zaman, inananları alaya alarak “Hangimiz, sosyal ve sayısal üstünlüğe sahip ve servetçe, makamca daha üstünüz / makam ve mevki olarak daha iyi yerde ve daha üstün?” derler. (MERYEM,73) • Allah dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır / doğru yolda yürüyenlerin yürüyüşünü sağlamlaştırır / doğru yol ile ilgili bilinçlerini daha da güçlendirecektir. (MERYEM,76) • Ey Muhammed! Ayetlerimizi / ilkelerimizi reddedip / inkâr eden “Bana, kesinlikle / mutlaka mal da çocuk / evlat da verilecek!” diyeni gördün mü? (MERYEM,77) • Ey Muhammed! Ayetlerimi örterek çarpıtanların üzerlerine, onları sürekli kışkırtan / (günah işlemeye) teşvik eden şeytanları yolladığımızı bilmiyor / görmüyor musun? (MERYEM,83) • Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı / (bu ilahi Vahyi), Allah bilinciyle yaşayanları / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları / Allah’a ortak koşmaktan sakınanları müjdelemen ve ortak koşucu Arapları / inatçı toplumu / insanları / seninle anlamsız ve boş tartışmalara girenleri / inadından direnip duranları, (başlarına gelecek konusunda) uyarman / uyandırman için, senin dilinle (anlaşılmasını) kolaylaştırdık. (MERYEM,97) • Tâ Hâ. Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı, sana, yeryüzünde sıkıntı / zahmet çekesin, huzursuz / mutsuz olasın ya da sıkıntı veresin / zorba, şaki olasın diye göndermedik. Bu Kur’an, Allah’a saygı duyanlara / Allah’tan korkanlara / saygıyla ürperene / içinde korku ve titremesi olana bir öğüt / uyarı / hatırlatma olsun diye, yeri ve görkemli / yüce gökleri yaratan Allah tarafından aşama aşama / peyder pey / bir Vahiy olarak indirilmiştir. (T HÂ,1,2,3,4) • Sen bu Sözü ilân edeceksen de / açıkça duyuracaksan da O, gizliyi de daha gizliyi de kesinlikle biliyor. (T HÂ,7) • Sana tarafımızdan bir Zikir / Kur’an / hatırlatma / uyarıcı vermiş bulunuyoruz / Bizden sana gelen, insanlara özünü hatırlatan bir mesajdır. Kim bu Kur’an’dan yüz çevirirse, kuşkusuz Diriliş Günü’nde ağır bir günah yükü taşıyacaktır. (T HÂ,99,100) • Ey Muhammed! Halkının dili Arapça olduğu için, Biz bu Kur’an’ı sana Arapça olarak indirdik ve Kur’an’da, tehditleri, uyarıları tekrar tekrar anlattık / uyarıyı apaçık yaptık ki belki onu okuyan / Araplar / insanlar saygılı olurlar / kendilerinde bir uyanış meydana getirirler / Allah’ın öfkesini çekmekten sakınır veya titreyip kendilerine dönerler, Kur’an onlar için bir uyarı / hatırlatma olur diye. (T HÂ,113) • Ey Muhammed! Sana Vahiy tamamlanmadan / Vahyi bütünüyle okumadan, Kur’an’ı anlamak için / Kur’an’dan sonuç çıkarmada acele etme ve “Rabbim bilgimi / ilmimi arttır” diye dua et. (T HÂ, 114) • Size Benden bir yol gösterici / hidayet geldiğinde, kim Benim yoluma uyarsa o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime kulak asmazsa / kim Benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz çevirirse, kuşkusuz o da, sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve kıyamet günü de onu kör olarak toplantı yerine getiririz. (T HÂ,123,124) • Sana ayetlerimiz / ilkelerimiz geldiğinde umursamamıştın / sen onları unutmuştun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun / umursanmayacaksın. Biz sınırı aşanları / yüz çevirenleri ve Rabbinin ayetlerine / ilkelerine inanmayanları cezalandıracağız. (T HÂ,126,127) • Ayetlerimizi inkâr eden ortak koşucular, kendilerinden önce yok ettiğimiz milletlerin yerleşim bölgelerinde oturup dolaşırken, onlardan hiç ders almazlar mı? (T HÂ,128) • Ey Muhammed! Günün tamamında / güneşin doğumundan önce ve batımından önce / sonra Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. Geceden zamanlarda ve gündüzün tamamında / gecenin bazı saatlerinde ve günün her iki ucunda da bu görevlerini yerine getir. Rabbinin sana verdiği nimet daha hayırlıdır / daha iyidir ve süreklidir / daha kalıcıdır. Sana tâbi olanlara da o Vahiy ile emret (tebliğ et) / öğütle / o Vahyi söyle ve onda kararlı davran. En önemli sonuç Rabbinin buyruklarını yerine getirmektir. (T HÂ,130,131,132) • Ortak koşucular, “Muhammed bize Rabbinden bir kanıt / belge / mucize getirmeli değil miydi?” derler. Peki, daha önceki kitaplar / Tevrat ve İncil’dekilerin apaçık kanıtı olan Kur’an’ı görmüyorlar mı / daha önceki sayfalarda yer alan o Söze dayalı apaçık deliller onlara gelmedi mi? Ortak koşucuları Kur’an gelmeden önce bir ceza ile helâk etseydik, “Rabbimiz, ne olurdu bize bir elçi gönderseydin de, böyle alçak ve rezil olmadan önce, senin ayetlerine / ilkelerine uysaydık!” diyeceklerdi. (T HÂ,133,134) • Yakında bileceksiniz, dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidayete eren / doğru yola ulaşmış kimmiş? (T H ,135) • Biz onu tam bir ibret / hatırlatma, hem de insanlar için yararlı kıldık. Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen güçteki Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (VÂKIA,73,74) • Hayır! Dalga dalga inen dile gelsin! Bilseniz ne büyük dile gelmedir bu, ah bir bilseniz / yıldızların doğup batma / kayıp düşme noktalarına / yerlerine yemin ederim ki, iş inkârcıların sandığı gibi değil. Bu yeminin ne büyük bir anlamı olduğunu bir bilseniz! (VÂKIA,75,76) • Hiç kuşkusuz bu şerefli / çok değerli bir Kur’an’dır. Allah tarafından titizlikle korunmuş bir Kitaptır / korunmuş bir kaynaktan gelmektedir. Kur’an’ı ancak, zihinleri, şirk pisliğinden temizlenenler kavrayabilir. Kur’an âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. Ey ortak koşucu inkârcılar! Siz bu Sözü / Kur’an’ı mı küçümsüyorsunuz / bu hitaba küçümseyerek mi bakıyorsunuz? Size verilene teşekkür edeceğinize, (gerçeği) yalanlamayı meslek mi edindiniz? (VÂKIA,77,78,79,80,81,82) • Doğrusu, andolsun bu kuşku duyulmayacak olan kesin gerçektir / kesin gerçek budur işte / işte bu anlatılanlar, gerçekleşmesi kesin olacak haberlerdir. Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen güçteki Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (VÂKIA,95,96) • Tâ, Sin, Mim. Bunlar, doğru ile yanlışı (gerçeği) açıklayan apaçık / açıklayıcı Kitabın işaretleridir / ilkeleridir / ayetleridir. (ŞUARÂ,2) • Rahman’dan kendilerine her yeni öğüt / Söze bürünmüş yeni bir hatırlatma geldiğinde yüz çeviriyorlar / karşı çıkıp yalanlarlar. Nitekim bunu da yalanladılar. Fakat alay edip / karşı çıkıp yalanladıkları ve küçümsedikleri şey yakında bütün açıklığı ile karşılarına çıkacak. (ŞUARA,5,6) • Kuşkusuz bunda ibret alınacak / düşünen için / (insanlar için Allah’ın kudretine işaret eden) büyük dersler / belgeler / delil / mucize / ibret vardır. Ama çokları bu dersten tatmin olmazlar / inanmazlar / iman etmezler. (ŞUARA,8,67,103,139,158,174,190) • Hiç kuşkusuz bu Kur’an, âlemlerin Rabbinden / Eğiteninden indirilmiştir / açın kulağınızı! Bu Kur’an âlemlerin Rabbinden gelmektedir. Ey Muhammed! İndirilen o ruh-ul emin / güvenilir Vahyi, senin kalbine, ana dilin olan apaçık bir Arapça ile indirdik ki dili Arapça olan halkını ruh-ul emin / güvenilir bilgi Vahiy ile uyarasın / onunla insanları uyanışa çağırasın diye. (ŞUARÂ,192,193,194,195) • O elbette ki öncekilerin Kitaplarında da var. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi bunlar için bir belirti / kanıt değil mi? (ŞUARÂ,196,197) • Kur’an’ı Arapça değil de, yabancı bir dilde indirseydik ve Kur’an ayetlerini ortak koşucu Araplara, yabancı bir dille anlatsaydın, anlamadıkları için, ona itiraz edeceklerdi. Kur’an, daima suçluların kalplerinde hep merak uyandırmakta. İnkârcılar acı azabı görünceye kadar Kur’an’a inanmazlar. (ŞUARÂ,198,199,200,201) • Bu bir uyarı ve çağrıdır / uyarı / hatırlatma / öğüt olacak / uyanışa çağıran mesajlar göndermeden hiçbir topluma haksızlık etmeyiz. (ŞUARÂ,209) • İyi dinleyin! Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. Şeytanlar bunu ne yaparlar, ne de becerirler / onlara düşmez. Zaten güçleri de yetmez. Çünkü şeytanlar Vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır / Vahyi işitmekten men edilmişlerdir / onların inen Vahyi dinlemeleri diye bir şey asla söz konusu değildir. (ŞUARÂ,210,211,212) • Allah’ın ayetlerini karartanlar, nasıl bir yıkılış ile yıkılacaklarını anlayacaklardır. (ŞUARÂ,227) • Tâ Sîn. İşte bunlar, Kur’an’ın ve doğru ile yanlışı (gerçeği) açıklayan apaçık / açıklayıcı / açık-seçik beyanda bulunan Kitabın ayetleridir / ilkeleridir. Ki bu ayetler, inanmak isteyenler için bir doğruluk belgesi / kılavuz / yol gösterici ve müjdedir. O inananlar ki o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / bu ayetleri okuyup uygularlar, şirkten arınırlar ve öte dünyaya / ahrete hiç kuşku duymadan inanırlar. (NEML,1,2,3) • Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz sen bu Kur’an’ı, bilge ve Âlim olan Allah’tan almaktasın / bu Kur’an, sana bilginin ve bilgeliğin yüce katından ulaştırılıyor / çok bilge olan ve çok iyi bilen tarafından verilmektedir / bilge ve bilgin olandan almaktasın. (NEML,6) • Bilen / anlayan bir toplum için bunda bir ders / belge vardır. (NEML,52) • Ahret hakkında kendilerine devamli bilgi veriliyor; fakat onlar kuşku içinde kıvranıp duruyorlar. (NEML,66) • Göklerde ve yerde gizli olan her şey / görülmeyen / (göze) görünmeyen hiçbir şey / gayb yoktur ki, istisnasız apaçık / açıklayıcı / (gerçekleri) açıklayan bir Kitap’ta olmasın / bulunmasın / vardır / merak etme, gökte ve yerde olan gizli her şey, onları bir bir açıklayacak bir Kitap’ta toplanıyor. (NEML,75) • Kuşkusuz bu Kur’an, İsrailoğullarının hâlâ tartışmakta olduğu / üzerlerinde görüş ayrılığına düştükleri birçok konuyu anlatmaktadır / açıklığa kavuşturmaktadır. Ve elbette, Kur’an bir kılavuzdur / yol göstericidir ve inananlar için bir rahmettir / bir sevgi (pınarı) dır / doğruluk göstergesidir / doğru yolun ne olduğunu gösteriyor. (NEML,76,77) • Sen, Allah’a dayanıp güven; çünkü sen apaçık gerçeği izlemektesin / gerçeğin tâ kendisi olan apaçık bir yoldasın / apaçık gerçeğin üzerindesin. Sen, aldırış etmeyen sağırlara bu Çağrı’yı işittiremezsin. Bakar körü / kalp gözü körelmiş olanları sapıklığından kurtarıp / döndürüp yola iletemezsin / ulaştıramazsın / doğru yolda yürütemezsin. Sen ancak, teslim olmuş / içtenlikle boyun eğen kişilere ayetlerimize / ilkelerimize inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul ederler. (NEML,79,80,81) • Sözün zamanı gelince; Allah’ın Çağrısı’nı duymayanlara / ortak koşucular için, topraktan mamül canlı bir yaratık / dâbbe çıkaracağız; bu yaratık onlara, insanların Bizim ayetlerimize / ilkelerimize gereği gibi inanmadıklarını bildirecektir. Gün gelecek, her toplum içinde ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayan kimseleri toplayıp hesap yerine göndereceğiz. Nihayet hesap yerine geldikleri zaman, Allah “Ayetlerimi / ilkelerimi bilginiz yeterli olmadığı için mi yalanladınız, yoksa, yaptığınız neydi / anlamadan dinlemeden yalanlıyordunuz / anlayamadığınız halde yine de yalanladınız mı?” diye soracak. (NEML,82,83,84) • Bunda iman edecek bir topluluk / toplum için nice ayetler / alınacak nice ibretler / dersler / işaretler vardır. Bundan hiç şüpheniz olmasın. (NEML,86) • Ey Muhammed! De ki: “Ben Müslümanlardan / içtenlikle boyun eğenlerden / kendini Allah’a teslim edenlerden olmakla ve Kur’an’ı okuyup tebliğ etmekle görevlendirildim / Kur’an’ı okumam buyrulmuştur. Kim doğru yolda yürürse / kim doğru yolu izlemeyi seçecek olursa onu kendi iyiliği için izlemektedir / yalnızca kendi yararınadır, kim de saparsa kendisi içindir. Ben sadece uyarmakla görevliyim. Bütün övgüler Allah’adır. O size ayetlerini / belgelerini / kanıtlarını gösterecek, siz de onları çok yakından tanıyacaksınız / onları bileceksiniz.” (NEML,92,93) • Tâ, Sin, Mim. Bunlar doğru ile yanlışı ayırt eden / apaçık beyanda bulunan / açıklayıcı / gerçeği açıklayan / apaçık Kitap’ın ayetleridir / ilkeleridir. (KASAS,1) • Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ki insanlara doğruyu gösteresin. Ayetlerimizi bunlara anlatasın. Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt / ibret alırlar diye / Rabbin seni uyuyan bir halkı uyandırasın, sevgi ve merhameti yayasın diye gönderdi. Belki düşünüp ibret alırlar. (KASAS,45,46) • Uyardığın toplum, kendi elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde “Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, Senin ayetlerine / ilkelerine uysaydık ve inananlardan olsaydık” diye bir bahane ileri sürmesinler. Tarafımızdan görevlendirdiğimiz elçi, ortak koşucu Araplara ve Yahudilere Kur’an ayetlerini ulaştırdığında / katımızdan gerçek / gerçeğin tâ kendisi geldiğinde “Musa’ya verilen mucizelerin bir benzeri buna / Muhammed’e de verilseydi ya!” dediler. (KASAS,47,48) • Ey Muhammed! De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından bu ikisinden / Tevrat ve Kur’an’dan daha iyi yol gösteren / daha aydınlık bir Kitap getirin, ben ona uyayım.” Sana cevap vermezlerse bil ki onlar sadece kuruntularına uyuyorlar. Allah’tan gelen bir yol gösterici buyruk olmadan / Allah’ın gösterdiği doğru yolda yürümeyip, kuruntularına / arzularına uyandan / sırf kendi heva ve heveslerinin peşinden giden kimselerden daha sapık / şaşkın kim olabilir? Allah, zâlimler güruhunu doğru yolda yürütmez. Yemin olsun / iyi dinleyin! Düşünüp öğüt alırlar / hatırlasınlar / zihin tutulmaları açılır diye, kendilerine çağrıyı / Sözümüzü aralıksız iletip durduk / Sözümüzü ulaştırmış bulunuyoruz / hiç durmadan “Söz” indirdik. (KASAS,49,50,51) • Daha önce / önceki çağlarda kendilerine Kitap verdiklerimiz Kur’an’a da inanırlar / buna da iman etmek durumundadırlar. Kitap sahibi olanlara Kur’an anlatıldığında, “O’na inandık, bu Kur’an, Rabbimizden gelen gerçektir / Sözü duyunca bu Rabbimizden gelen gerçeğin tâ kendisidir. Zaten biz, ondan önce de Müslümanlar idik / içtenlikle boyun eğmiş olanlar / Allah’a teslim olmuş kimseleriz” derler. (KASAS,52,53) • Açıkçası sen, her sevdiğini doğru yolda yürütemezsin. Fakat Allah lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür ve kimin doğru yolda yürümeye lâyık olduğunu en iyi O bilir. (KASAS,56) • Biz ayetlerimizi / ilkelerimizi inkâr etmeyen toplumları asla yok etmeyiz / unutma ki Rabbin, ana uygarlık merkezlerine ayetlerini okuyan bir peygamber göndermedikçe onları helâk etmez. (KASAS,59) • Kur’an’a uymayı farz kılan Allah kuşkusuz seni kararlaştırılmış yere döndürecektir / Kur’an’da sana uyman gerekenleri bildiren, hayatında yeni bir safhayı önüne mutlaka açacaktır. Rabbim kimin doğru rehberi / hidayet getirdiğini, kimin apaçık sapıklıkta bulunduğunu en iyi bilendir. Sen, Bizim sana bu Kur’an’ı indireceğimizi hiç ummazdın; Kur’an Rabbinden bir rahmettir / (insanlara duyduğu derin) sevgisinin bir açılımıdır / Rabbinin sevgi ve merhametini indirmesidir. Sana ayetlerimiz indirildikten sonra, seni Allah’ın ayetlerinden saptırmasınlar / artık Allah’ın ayetleri / ilkeleri sana indirildiğine göre seni durdurmak isteyenlere aldırış etme. Rabbine çağır ve sakın O’na ortak koşanlardan olma! (KASAS,85,86,87) • Tüm noksanlıklardan arınmış, yüceler yücesi Allah, ayetlerimizi / bir kısım belgelerimizi göstermek / elçiliğini ve Vahyini bildirmek için, bir gece kulu Muhammed’i, mübarek kıldığı Mescid-i Haram’ın en uzak kenarındaki mescide / Mescid-i Aksa’ya / en uzak tapınma yerine yürüttü. (İSRÂ,1) • Hiç kuşkusuz bu Kur’an, en doğru yola ulaştırır / en doğru olanı gösterir / en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar / açın kulağınızı! Bu Kur’an, insanlara en doğru yolda nasıl yürüneceğini gösterir. İman edip iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanlara büyük mükâfatlar verileceğini müjdeler. (İSRÂ,9) • Biz her şeyi ayrıntılı olarak / uzun uzadıya açıklıyoruz / her şeyi ayrıntılarına varıncaya kadar anlatıyoruz. (İSRÂ,12) • Kim doğru yolda yürürse sırf kendi iyiliği için yürür / kim doğru yola gelirse, kendisi için yola gelmiş olur. (İSRÂ,15) • İşte bunlar, Rabbinin sana Vahyettiği / bildirdiği bilgelik dolu öğütlerdir / hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme / tanrı uydurma / Allah’ın yanına başka tanrı koyma; aksi takdirde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,39) • Biz ortak koşuculara öğüt almaları / hatırlayıp anlamaları / düşünüp ibret almaları için, gerçekleri / (ayetleri) Kur’an’da her fırsatta, detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık / türlü biçimlerde anlatıyoruz. Ne var ki gerçeklerin açıklanması, ortak koşucuların nefretini arttırıyor. (İSRÂ,41) • Sen Kur’an’ı anlatırken / okurken, seninle öteki dünyaya / ahrete inanmayanlar arasında görünmez / gizli bir perde var. Ve ayrıca, Kur’an’ı anlamak istemeyenlerin kalplerinde örtüler, kulaklarında da ağırlık var / kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına engel kılıflar geçiririz / gizli bir engel koyarız ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Rabbinin hiçbir ortağı olmadığını, Kur’an’dan anlattıkça / Rabbini Kur’an’da, yalnız Kur’an’da andığın zaman / Rabbini tek (ilah) olarak andığında, ortak koşucular, canları sıkılmış bir vaziyette sıvışıp giderler / arkalarına dönerler / bu yüzden Kur’an okunurken ne zaman Rabbinden tek Tanrı olarak söz etsen nefretle sırtlarını dönüp kaçarlar / geriye giderler. (İSRÂ,45,46) • Ey Muhammed! Ortak koşucular seni dinlerlerken, Biz onların ne maksatla dinlediklerini ve o nankörlerin / zalimlerin kendi aralarında konuşurlarken “Siz sadece büyülenmiş bir adamı izliyorsunuz / peşinden gidiyorsunuz” dediklerini çok iyi biliyoruz. Bak! Sana ne tür benzetmeler yaparak sapıtıyorlar. Bu yüzden nankörler asla doğruyu bulamazlar / bunlar yolunu kaybetmiş kimselerdir ve doğru yolu bulma kabiliyetleri kalmamıştır. (İSRÂ,47,48) • Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. (İSRÂ,53) • Sana gösterdiğimiz o vizyonu / görüntülerde gördüklerini de, Kur’an’da lanetlenmiş olan cehennemdeki ağacı da, Biz, ancak insanları açığa çıkarmak için meydana getirdik. Biz insanları ayetlerimizle böyle uyarırız / uyarıp korkutuyoruz. Fakat gönderdiğimiz ayetler, inanmayanlara büyük bir taşkınlık yapmaktan başka bir işe yaramıyor. (İSRÂ,60) • Ey Muhammed! Ortak koşucular, Kur’an’dan başka bir şey uydurup “Allah böyle söylüyor” demen / yalan yere Bize isnat etmen için, neredeyse seni, sana vahyettiğimiz Kur’an’dan koparıp saptıracaklardı. (İSRÂ,73) • Güneşin batışından, gecenin yarısına / güneşin kaybolmasından gecenin koyu karanlığına kadar Vahyi öğret ve sabahın erken saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye devam et / o Vahiy dersini yap, fecir vakti okumasını da yap. İşte o Kur’an’ın aydınlığı artık bilinen oldu / kimse ona engel olamaz. Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin uykudan kalk tek olarak Kur’an’ı oku / Kur’an’ın anlatmak istediğini iyice düşün ki Rabbin seni onurlu bir makama yükseltsin. (İSRÂ,78,79) • Gerçek olan Vahiy / hak geldi, yanlış / şirk / bâtıl ise ortadan kalktı / gerçeğin tâ kendisi geldi; sahte olan yok olup gitti. Biz Kur’an’ı, inananların ortak koşma hastalığına düşmemeleri için bir ilaç / şifa ve rahmet olarak / sevgi (kaynağı) olan (ayetler) indirdik. Ortak koşma hastalığına tutulanların ise, ancak sapkınlığını / kaybını artırır. (İSRÂ,81,82) • Biz istersek sana vahyettiğimizi / Kur’an’ı geri alırız. Sonra onu tekrar alabilmek için, bizim yanımızda sana yardım edecek bir vekil de bulamazsın. Vahyettiğimiz / Kur’an, Rabbinden sana verilmiş bir rahmettir. (İSRÂ,86,87) • Tüm insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini yazmak amacıyla toplansalar ve eğer birbirlerine destek / yardımcı da olsalar, onun bir benzerini asla yazamazlar. Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanların anlamaları için, her türlü örneği verdik / her türlü örneği ayrıntılı bir biçimde açıklamış bulunuyoruz / açıkçası Biz bu Kur’an’da dillere destan olacak birçok açıklama yaptık / insanlara her şeyden örneklerle türlü açıklamalarda bulunduk. Fakat insanların çoğu hâlâ inkârda ısrar ediyorlar. (İSRÂ,88,89) • İnsanlara doğruluk göstergesi geldiği zaman, inanmalarına engel olan “Allah elçi olarak bir insan mı göndermeliydi?” demelerinden başka nedir? / diyerek inanmadılar! (İSRÂ,94) • Allah kime hidayet verirse / kimleri doğru yola ulaştıracak olursa / kimi doğru yola koymuşsa doğru yolu bulan odur / o yolundadır. (İSRÂ,97) • Onlar / inkârcılar: “Kemik yığını / kemik ve toz toprak haline geldikten sonra mı, yeniden bir yaratılışla diriltileceğiz / hayat bulacağız” diye ayetlerimizi / ilkelerimizi inkâr etmiş / alaya alıp yalanladıkları için cezayı hak ettiler. (İSRÂ,98) • Gerçekten Kur’an’ı Biz indirdik ve Kur’an gerçekleri getirdi / Biz, Kur’an’ı gerçeği bildirmek üzere indirdik; bu yüzden o, gerçeği bildirmek için inmiştir / Biz bu Kur’an’ı gerçeğin tâ kendisi olarak indirdik; gerçeğin tâ kendisidir inen! Seni de sadece / yalnız, bu Kur’an’la, insanları müjdelemen ve uyarman için gönderdik. Ve bu Kur’an’ı, insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye / ağır ağır okuman için, Biz onu sana, koşullara uygun olarak, peyderpey indirdik / bölüm bölüm ayırdık ve onu gerektikçe indirdik! Kur’an’ı hayatın içinden seslenerek, insanlar sorun yaşadıkça cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik. (İSRÂ,105,106) • Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! “Siz Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın!” Daha önce kendilerine bilgi verilmiş, Vahyin ne olduğunu bilen kimselere / Yahudi ve Hıristiyan bilginlerine, Kur’an okunduğu zaman, onlar “Gerçekten Rabbimizin Sözü kesinlikle gerçektir / Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir / Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler / secde ederek yüzüstü kapanırlar / ona iman-itaat ederler / Kur’an, Kitap sahibi bilginlerin saygınlığını / bilinçli saygılarını arttırır / bu durum onların alçakgönüllülüklerini daha da arttırır. (İSRÂ,107,108,109) • Ey Muhammed! Vahyi öğretirken ne çok bağırarak, ne de gizliymiş gibi çok sessiz yapmayın / o Vahiy dersinde sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında orta bir yol benimse. (İSRÂ,110) • Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar hikmetlerle / bilgelik dolu / hikmetli Kitabın işaretleridir / ilkeleridir / ayetleridir. (YUNUS,1) • Aralarından seçilmiş bir er kişiye / adama, Muhammed’e: “İnsanları uyarmasını ve inananlara samimi ve dürüst oldukları / sözü namus bilerek yaşadıkları sürece Rableri yanında önemli bir yere sahip olduklarını müjdele” diye Vahiy göndermemiz, kendilerine garip mi geldi ki ortak koşucu Araplar / inanmayanlar: “Böyle şey olmaz, bu adam parlak vaatlerle büyüleyici sözler söyleyen birisi / açık sihirbazdır / kesin cinlerle irtibatlı bir büyücüdür” deyip duruyorlar. (YUNUS,2) • Bu, gerçekten de Allah’ın Sözüdür / Allah’ın koyduğu değiştirilemez bir yasadır / bu, Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan Sözüdür. (YUNUS,4) • Allah, bilgi sahibi olmak / bilinçlenmek isteyen bir topluma / halka, ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatıyor. (YUNUS,5) • Bize kavuşmayı ummayan, dünya hayatından hoşlanıp ona bağlananlar / ötesini düşünmeyenler ve Bizim ayetlerimizden gafil olanlar / ayetlerimizden / ilkelerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar, işte onların varacakları yer cehennem ateşi olacaktır. (YUNUS,7,8) • İnanıp yararlı işler üretenleri, Rableri imanları sebebiyle / inançlarından dolayı doğru yola eriştirir / ulaştıracaktır / doğruya ve güzele iletir / doğru yolda yürütür. (YUNUS,9) • Ey Peygamber! Sen halkına / Araplara / insanlara, apaçık ayetlerimizi / ilkelerimizi okuduğun zaman / ayetlerimiz / ilkelerimiz açık açık / apaçık sözlü deliller olarak / açık-seçik parçalar halinde karşılarında okunduğu zaman, öldükten sonra bize kavuşmayı akıllarına sığdıramayanlar, “Ey Muhammed! Bize bu Kur’an’dan başka bir Kur’an getir yahut da, o Kur’an’ı değiştir!” derler. Söyle onlara: “Kur’an’ı kendiliğimden değiştirmem hiç mümkün değil / hakkım yoktur. Çünkü ben, yalnızca bana vahyedilene / bildirilene uyarım. Kur’an dışında kendiliğimden bir söz uyduramam. Eğer Allah elçi olarak beni görevlendirmiş olmasaydı, bu Kur’an’ı bana bildirmez, ben de size okuyamazdım ve sizin de bu Kur’an’dan haberiniz olmazdı. Şimdiye kadar kendiliğimden size böyle bir şey söyledim mi / Vahiy gelmeden önce de aranızda uzun zaman kalmıştım. Bu akıl tutulması neden?” (YUNUS,15,16) • Allah adına yalan uydurup iftira edenden / uydurduğu yalanları, Allah’a yakıştıran ya da Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan / yalan sayandan / yalan diyenden daha zalim / haksız kim olabilir? (YUNUS,17) • Ortak koşucu Araplara uzun süren bir kuraklık ve sıkıntıdan / insanlara uzun bir darlıktan sonra bir bolluk ve bereket tattırdığımız zaman, ortak koşucular bu bolluk ve bereketin taptıkları putlar tarafından verildiğini söyleyerek, ayetlerimize / ilkelerimize karşı hemen bir plan düzenlerler / tuzak kurarlar / ayetlerimiz hakkında hemen kafaları karıştırmak için bin bir dolap çevirmeye başlarlar / ayetlerimizi etkisiz hale getirmek için, bir takım çirkin planlar tasarlamaya kalkışmasınlar mı? (YUNUS,21) • Düşünce sahibi toplumlar / zihni tutulmamış bir halk / derin derin düşünen bir topluluk için ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı örneklerle açıklıyoruz / uzun uzun anlatırız. (YUNUS,24) • Allah, barış ve esenlik yurduna çağırır ve dileyeni / dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar / iletir / doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / doğru yola ulaştırır / eriştirir. (YUNUS,25) • İşte O Allah, sizin gerçeğin tâ kendisi olan Rabbinizdir. Gerçeğin ötesinde sapıklıktan başka ne vardır? Şu halde neden gerçeğin tâ kendisine aldırış etmiyorsunuz? (YUNUS,32) • Rabbinin sapıklığı tercih etmişler hakkındaki “Onlar inanmıyorlar!” sözü, bir gerçektir. (YUNUS,33) • Ey Peygamber! Ortak koşuculara sor: “Ey ortak koşucular, ortaklarınızdan hangisi Gerçeğe ulaştırabilir?” Cevap ver onlara: “Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah Gerçeğe ulaştırır. O halde, Gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır?” Ortak koşanların çoğu, ancak zanna / sanıya / kuruntulara / rivayetlere uyarlar / peşinden gidiyorlar. Zan / rivayet / kuruntu ise, Gerçeğin yerini tutmaz / Gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. (YUNUS,35,36) • Bu Kur’an Allah’tandır. Bu Kur’an daha önce gönderilen Tevrat, İncil ve diğerlerini onaylayan ve kendisinin de ayrıntılı bir açıklamasıdır / önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdürmektedir. Doğruluğundan asla kuşku olmayan / içinde hiçbir şekilde kuşku bulunmayan bu Kur’an, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiştir / bu Kur’an, (Allah tarafından indirilmiştir ve dolayısıyla asla) başkası tarafından uydurulmuş değildir; gerçekten de o, kendinden öncekileri doğrulayan ve âlemlerin Rabbinden gelen ve içinde hiçbir şekilde kuşku ve çelişme / tutarsızlık bulunmayan Kitabı açıklayandır / âlemlerin Rabbi katından olduğunda şüphe yoktur, Kitabı ayrıntılı açıklar / ayrıntılı bir şekilde açıklanan bu Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. İçinde hiçbir tutarsızlık yoktur. (YUNUS,37) • Ey Peygamber! Yoksa ortak koşucular, Kur’an için, “Muhammed’in uydurduğu bir kitap mı diyorlar?” De ki: “Ey ortak koşucular! Eğer Kur’an’ın, bir insan sözü olduğu iddianızda dürüst ve samimi iseniz, Allah’tan başka, tüm güvendiklerinizi de çağırın ve bu Kur’an örneği bir sure getirin.” Hayır, düşündükleri gibi değil, ortak koşucular, bilgisini / ilmini kavrayamadıkları ve asıl anlamının ne olduğunu hiç duymadıkları / yorumu da henüz kendilerine gelmemiş / bildirilmemiş Kur’an’ı yalanladılar. Onlardan kimi Kur’an’a inanır, kimi de inanmaz / hem ona inanacak olanlar hem de onu inkâr edecek olanlar vardır. Onlardan seni dinleyenler var; fakat aklını kullanmayan sağırlara sen mi işittireceksin? Onlardan sana bakanlarda var; fakat görüşü olmayan / vicdanları körelmiş körleri sen mi doğruya ileteceksin / yola getireceksin? (YUNUS,38,39,40,42,43) • Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır / kaybetmiş olacaklardır / Allah’ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayıp da doğru yolda yürümemiş olanlar çok pişman olacak çok / zaten doğru yolda değillerdi! (YUNUS,45) • Allah’ın azabı başınıza geldikten sonra mı, ona inanacaksınız gelmeden mi? Zulmedenlere / ayetlerimizi yalanlayanlara “Sonsuza dek tadın azabı, kazandığınızdan başka bir karşılık mı bekliyordunuz?” denir. (YUNUS,51,52) • Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte o zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Unutmayın ki / açın kulağınızı! Açın iyice, Allah’ın sözü tamamıyla / kesinlikle gerçektir. (YUNUS,54,55) • Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt / hatırlatma, bilinçleri şirk pisliğinden temizleyen bir ilaç / gönülleri rahatlatan bir şifa, inananlara bir kılavuz / bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmet / iman edenlere yol gösteren sevgi ve merhamet kaynağı geldi / şefkat (pınarı) olan Kur’an gelmiş bulunuyor. Bütün bunlar Allah’ın insanlara lütfu ve acımasıdır. Onlar, O’nun rahmetiyle / Allah’ın lütfuyla / bununla sevinip rahatlasınlar / bol nimeti / engin cömertliğiyle, sevgi ve merhameti ile sevinsinler. Allah’ın lütfu ve rahmetini kazanmak, insanların dünyada biriktirdiklerinin hepsinden daha iyidir / hayırlıdır. (YUNUS,57,58) • İnsanlar! Sizler ne durumda bulunursanız bulunun, ister Kur’an çalışırken / Kur’an okurken, ister herhangi bir iş yaparken, isterseniz yaptığınız işlere tam dalmışken olsun, Biz mutlaka size tanık oluruz / Biz hepsini görüyoruz / sizi gözlemleriz. (YUNUS,61) • Doğrusu, bunlarda dinleyen topluma belgeler / işitecek kulağı olan bir halk için ibretler vardır / aklıyla düşünen bir toplum bundan ders çıkarır. (YUNUS,67) • Suçlular hoşlanmasalar da Allah, Kendi sözleriyle gerçeği, gerçeğin tâ kendisi olarak ortaya çıkarır / Allah sözlerinin gerçek olduğunu ortaya koyacaktır / Allah, gerçeği, suç işleyenler hoşlanmasalar da, sözleriyle gerçekleştirecektir / kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır / Allah, sözleriyle gerçeği ortaya koyacaktır. (YUNUS,82) • Ne var ki insanların çoğu ayetlerimiz karşısında hiç oralı olmuyor / işaretlerimizden ders almıyorlar / insanların çoğu Bizim ayetlerimizden / ilkelerimizden gerçekten habersiz bulunuyor / ayetlerimizi umursamamaktadırlar. (YUNUS,92) • Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz şeyin doğruluğunda hâlâ şüphedeysen / sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen önceki çağlarda vahyedilen Kitapları / senden önce Kitap’ı okuyanlara sor. Rabbinden sana gelen; gerçeğin tâ kendisidir / andolsun hak / gerçek sana Rabbinden gelmiştir. Sakın kuşkuya düşme / sakın şüphecilerden olma! Ve sakın / asla Allah’ın ayetlerine “Yalan” diyenlerden / bildirdiğim bu gerçekleri yalanlayanlardan olma! Yoksa kaybedenlerden / sonra zararlı çıkan sen olursun. (YUNUS,94,95) • Fanatik inkârcılara her türlü açık ayet / tüm ayetler / her çeşit belge / mucize gelse bile, can yakıcı / o acı azabı gözleriyle görünceye kadar inanmazlar. (YUNUS,97) • Akıllarını işletmeyen bir topluma deliller / o ayetler / mucizeler / belgeler ve uyarılar kâr etmez / iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz / o deliller, o uyanma çağrıları, iman etmeyecek bir halka ne fayda sağlar ki?! (YUNUS,101) • Ey Muhammed! De ki: “Ey insanlar! Size tebliğ ettiğim dinimden bir kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki ben Allah’ı bırakıp da sizin Allah’a ortak koşarak taptığınız şeylere tapmam.” Kendin tek Allah’a inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil / yüzünü sağduyudan şaşmayarak / bâtıl olan bütün inançları terk ederek dosdoğru / (gerçek) dine çevir. Sakın / asla ortak koşanlardan olma! (YUNUS,104,105) • Ey insanlar! Rabbinizden size Kur’an / gerçeğin tâ kendisi gelmiş bulunuyor / gerçek size Rabbinizden gelmiştir. Kim inanırsa kendisi için inanmış olur, kim de saparsa kendi zararına sapar / doğru yola giren / artık bu yolda yürümeyi seçen kendisi için seçmiş olur. Yoldan çıkan da kendi aleyhine çıkmış olur. Ben sizden sorumlu değilim / ben, sadece bana bildirileni size bildirmekle görevliyim. Ey Peygamber! Sen, sadece sana vahyedileni / bildirileni tebliğ et / sana vahyolunana uy ve Allah hüküm verinceye / hükmünü verinceye kadar mücadeleni sürdür / dayan / güçlüklere göğüs ger. (YUNUS,108,109) • Elif, Lâm, Râ. Ey insanlar! Bu Kur’an öyle bir Kitap’tır ki her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah’ın, ayetlerini kolaylaştırdığı / belgelerini sağlamlaştırdığı, sonra da ayrıntılı olarak / uzun uzun açıkladığı bir Kitap’tır. Ki sizler, onu okuyup da Allah’tan başkasını ortaklar edinmeyesiniz diye indirmiştir / bu, bilgelik kaynağı / bilge olan, bilgili olan ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sürekli ana temayı vurgulayan ve bunu ayrıntılarla açıklayan bir Kitaptır. Şudur ana tema: “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin / başkasına değil, yalnız Allah’a kulluk edin / yalnız O’nun için çalışın. Ben de bu Kitabın ayetleri ile sizleri uyarmak ve müjdelemek için, Allah’ın görevlendirdiği bir elçisiyim.” (HÛD,1,2) • Eğer bu Kitabın ayetlerini reddederseniz / aldırış etmezseniz / eğer size bildirilen (gerçeklerden) yüz çevirecek olursanız doğrusu sizin için, başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım. (HÛD,3) • Ey Muhammed! Kim bilir, belki de sen, (ortak koşanları hoşnut kılmak için) sana vahyolunanın / sana vahyettiğimiz / bildirdiğimiz ayetlerden bir kısmını duyurmayı terk mi edeceksin? Ey Muhammed! Şunu iyi bil ki, sen sadece bir uyarıcısın ve yalnızca Benim vahyettiğimi / bildirdiklerimi aynen duyurmakla görevlisin / unutma ki sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeyin vekilidir / her şeyden sorumludur. (HÛD,12) • Ortak koşucular, “Kur’an’ı, Muhammed kendisi uydurdu” mu diyorlar? O zaman söyle o ortak koşuculara, “Sözlerinizde samimi iseniz, haydi, Allah’tan başka tüm dostlarınız ve ortaklarınızla bir araya gelin, Kur’an’a benzer on sure de siz uydurun bakalım” de. Eğer onlar, söylediğini yapamazlarsa, bilesiniz ki Kur’an Allah’ın bilgisiyle / ilmiyle indirilmiştir ve Allah’tan başka Tanrı yoktur. Artık Allah’a teslim / Müslüman / doğruluğa teslim oluyor musunuz? (HÛD,13,14) • Yalnız dünya için çalışıp, Allah’a ve ahrete inanmayan bir kişi ve grup ile Rabbi tarafından kendisine verilmiş kesin bir kanıtla, ayrıca Allah’tan gelen bir tanıkla / Kur’an’la / Rabbinin katından bir belgesi / Rabbinden bir beyyine / delil üzerinde bulunan ve daha önce de, halka kılavuzluk ve rahmet olarak Musa’ya indirilen Tevrat’ la da doğruluğu belgelenen peygamber ve inananlar bir olur mu? İşte onlar, o tanığa / Kur’an’a inanırlar. O tanığı / Kur’an’ı inkâr eden grubun yeri ateştir. Ey Peygamber! Kur’an’dan asla kuşkun / şüphen olmasın. Çünkü o Kur’an, Rabbinden gelen gerçektir. Ama insanların çoğu inanmak istemezler / ancak insanların çoğu inanmıyor / inanmak istemiyor. (HÛD,17) • İyi bilin ki Allah’ın laneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir / Rableri adına yalan uyduranlar, insanları Allah’ın dosdoğru yolundan alıkoyarlar ve o yolu / onu çarpıtmak isterler / o yolu kötü göstermek için çalışanlardır. (Dünyada iken gerçeği) işitemedikleri ve göremedikleri için de onların azabı katlanacaktır. (HÛD,18,19,20) • Hiç düşünüp öğüt almaz mısınız / hatırlayıp öğüt almayacak mısınız? (HÛD,24) • Yoksa “Onu kendisi uydurdu mu diyorlar?” Eğer onu iftira yoluyla ben uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. (HÛD,35) • Ey Muhammed! İşte bunlar, sana Vahiy ile bildirdiğimiz geçmişin haberleridir. Bundan önce sen ve senin halkın / Araplar bundan habersizdi. Sen tüm güçlüklere göğüs gererek uyarmana devam et. (HÛD,49) • Biz o yok ettiğimiz halklara zulmetmedik, onlar, görevlendirdiğimiz elçilerin bildirdikleri ayetlerimizi inkâr ettikleri için kendi kendilerine zulmettiler. (HÛD,101) • Gerçekten bunda, öte dünyanın / ahret azabından korkanlar için kesin bir ibret / delil / büyük bir ders / ders alınacak bir ibret vardır. (HÛD,103) • Senin halkın Araplar / insanlar, sana indirdiğimiz Kur’an’a derin bir kuşku duymaktalar / kuşkulandıran bir endişededirler. (HÛD,110) • Ey Muhammed! Sen ve beraberindeki tövbe edenler, sana bildirileni dosdoğru uygulayın / emrolunduğun gibi tövbe edenlerle doğruluk ve dürüstlük yolunda yürü. Sakın çizgiyi aşıp aşırı gitmeyin. Ayetlerimi örtenlere, gizleyenlere sakın sempati duymayın, yoksa size de ateş dokunur. Güneşin batışından gecenin kararmasına kadar ve sabahın erken saatlerinde / gündüzün iki tarafında yani gece saatlerinde o Vahiy dersini yap / Vahyi öğretmeye devam et ki ortak koşucu düşünceleri silip yok etsin. Bu öğüt almak isteyenler / anlayan / Allah’ı anmak isteyenler için bir uyarıdır / öğüttür. (HÛD,112,113,114) • Ayetlerimize inanan çok az kişi dışındakiler, ulaştıkları refaha dalıp şımardılar; ayetlerimizi yalanlayanların / zalimlerin peşine takılıp, suçlular kervanına katıldılar. (HÛD,116) • Bu haberlerde senin için gerçeğin bilgisi, inananlar için de bir aydınlatma ve uyarı gelmiştir / bunlar, iman edenler için birer öğüt ve hatırlatmadır / sana gerçek ve inananlara öğüt ve uyarı / hatırlatma gelmiş bulunmaktadır. (HÛD,120) • Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar gerçekleri apaçık açıklayan / apaçık sözlü / apaçık, apaydınlık Kitap’ın işaretleridir / ayetleridir / ilkeleridir. (YUSUF,1) • Ey Muhammed! Biz sana bu Kitabı, diliniz Arapça olduğu için, anlayasınız / aklınızı çalıştırasınız / düşünürsünüz diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik / şu aklınızı kullanın artık! Sana bu Kur’an’ı Arapça olarak vahyetmekle, daha önceki milletlerin ve elçilerin haberlerini anlayabileceğiniz en güzel bir anlatımla sana bildiriyoruz / Biz, sana bu Kur’an’ı vahyederek kıssaların / hikâyelerin / anlatımların en güzelini anlatıyoruz; oysa sen daha önceleri (bunlardan) habersiz bulunuyordun. (YUSUF,2,3) • Allah’tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden / bir takım hurafelerden ibarettir. Yoksa Allah, onlar hakkında hiçbir kanıt / onlara dair güçlü bir delil indirmiş değildir / Allah onlara hiçbir güç vermemiştir. Hüküm ancak / yalnız Allah’ındır. Allah yalnız ve yalnız / yalnızca Kendisine kulluk etmenizi istemiştir. Sağduyudan şaşmayan dosdoğru yol budur / dosdoğru / gerçek din budur; fakat insanların çoğu bunun bilincinde değil / (bu gerçeği) bilmemektedirler. (YUSUF,40) • Hüküm ancak / yalnız Allah’ındır. (YUSUF,67) • Sana onu Vahiy ile bildiriyoruz. Sen ne kadar yürekten istersen iste, yine de insanların çoğu (bu Vahye) inanmayacaklardır. (YUSUF,102,103) • Ey Muhammed! Sen, Kur’an ayetlerini anlatarak, elçilik görevini yaptığın için, halktan / Araplardan herhangi bir ücret de / karşılık da istemiyorsun. Kaldı ki, bu Kur’an, tüm dünya halkları için de bir uyarıdır / hatırlatmadır / bu Kur’an, bütün insanlık için bir öğüttür. (YUSUF,104) • Ey Peygamber! Ortak koşuculara de ki: “Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar, insanları açık bir delil üzere olan Allah’ın (dinine) çağırıyoruz. (YUSUF,108) • Bu Kur’an uydurma / iftira yoluyla / yalan isnatlarla / (asla insan tarafından) uydurulabilecek bir söz değildir / bunlar uydurulacak sözler değil…; aksine bu Kur’an kendisinden önce gelen Tevrat, Zebur, İncil ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan / önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdüren, her şeyin ayrıntılı açıklaması / uzunca anlatan / her şeyi açık açık dile getiren ve inananlar için de bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve Rahmet’tir / sevgi ve şefkat (pınarı olan ilahi bir kitaptır) / yol gösteren sevgi ve merhamet kaynağıdır. (YUSUF,111) • Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar Kitabın ve açık anlatımlı / apaçık Kur’an’ın ayetleridir / işaretleridir / ilkeleridir / (gerçeği) apaçık biçimde ortaya koyan Kur’an ayetleridir. (HİCR,1) • Ortak koşucu Araplar, Muhammed Peygamber’e “Ey kendisine Zikir / Kur’an’ uyarı / hatırlatma indirilen kimse, sen gerçekten tam bir delisin. Şayet anlattıkların doğru ise, bize melekleri getirsene” diyerek onunla alay ederler. (HİCR,6,7) • Kuşkusuz Zikri / Kur’an’ı / bu uyarıyı aşama aşama Biz, evet Biz indirdik Biz! Onu (her türlü tahriften) koruyacak / koruyucusu elbette Biziz / koruyan da Biz olacağız; bundan hiç şüpheniz olmasın. (HİCR,9) • Biz o Zikir’i / Kur’an’ı inkârlarında ısrar edenlerin / günaha batmışların kalplerinin bigâne kalamayacakları bir biçimde indiririz / alay etme hasletini, suç işleyenlerin kalplerine sokarız. Geçmiştekilerin durumu ortada iken yine de ona inanmazlar / ortak koşucular Zikre / Kur’an’a inanmak istemezler. (HİCR,13) • Yemin olsun, Biz sana yedi çifti / tekrarlanan yediyi / iki kat yediyi / çift mânalılardan tekrarlanan yedi ayeti ve çok büyük / yüce Kur’an’ı verdik. (HİCR,87) • Senden öncekilere de (Kutsal Kitap) indirmiştik; ancak, onlar, (bir kısmına inanmak ve bir kısmını da inkâr etmek suretiyle), onu parçalara ayırmışlardı / onlar ki Kur’an’ı parça parça / bölük bölük yaptılar / onlar, Kur’an’ı bölüp ayıranlardır. Onlar, şimdi de (aynı şekilde davranarak) Kur’an’ın bir kısmını kabul edip, bir kısmını inkâr ederek, Kur’an’ı geçersiz kılmaya çalışmaktadırlar. Kur’an’ı parçalara ayıran ortak koşucu bölücülere, aynı şekilde azabımızı indireceğiz / nitekim Biz, (Kur’an’ı) kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir / haykır yüzlerine, Kur’an hakkında demediklerini bırakmayanların! (HİCR,90,91) • Sana buyurulanı açıkça bildir / söyle / şimdi sen, emrolunduğun şeyi kafalarını çatlatırcasına tebliğ et / sarsa sarsa açıkla / açıkça ortaya koy ve ortak koşuculara da aldırma / Allah’a ortak koşanlardan uzak dur; çünkü Biz, (sana indirilenle) alay edenlere ve Allah ile birlikte başka tanrı edinenlere / Allah’ın yanına başka tanrı koyan alaycılara / alay edip eğlenenlere karşı sana yeteriz. Onlar yakında (gerçeği) tanıyacaklardır / ne olduğunu bileceklerdir. (HİCR,94,95,96) • Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et yani o Vahye / Allah’a itaat edenlerden ol. (HİCR,98) • Övgü ve övülme, gökleri ve yeri yaratan, karanlığı ve aydınlığı var eden / nûra vücut veren Allah içindir. Gerçeği örtenler, hâlâ putlar ediniyorlar / bunları / başka güçleri Rablerine denk tutuyorlar. (EN’ÂM,1) • Ortak koşuculara ne zaman, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, yüz çevirirler / hemen karşı tavır alırlar. Şimdi de kendilerine gelen bu apaçık Gerçeğe yalan diyorlar / kendilerine gelen Gerçeği alay konusu yaparlar. Fakat alay ettikleri şeyin ne olduğunu çok yakında anlayacaklar. Gerçekleri saklayanlar, kendilerinden önce, nice nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı? O alaya aldıkları Gerçeğin tâ kendisi, o maskaralığı yapanları çepeçevre kuşatıverdi / alay edenleri, eğlendikleri Gerçek kuşatıverdi. (EN’ÂM,4,5,6,10) • Ey Peygamber! De ki: “Sizi ve tüm insanlığı uyarmak için bana bu Kur’an verildi / vahyolundu / bu Kur’an, sizi ve ulaşabildiği herkesi uyandırmak için vahyolundu.” (EN’ÂM,19) • Kendilerine Kitap verdiklerimiz öz çocuklarını tanıdıkları gibi, onu / o Vahyi tanırlar / bilirler / önceki çağlarda Kitap verilenler, bu Gerçeği kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama nefislerinin ve duygularının tutsağı olanlar / kendilerine yazık edenler / özbenliklerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmak istemezler / imana yanaşmazlar. (EN’ÂM,20) • Yalan söyleyerek Allah’a iftira yakıştıran / Allah hakkında yalan uydurandan ve ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan / inkâr edenlerden daha zalim / daha çok haksızlık eden kim olabilir / Allah’a olmayacak şeyler yakıştırarak yalan uyduran veya O’nun ayetlerine yalan diyenden daha zalim kim olabilir? Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar / zalimler / haksızlık yapanlar asla kurtuluşa / başarıya erişemez. (EN’ÂM,21) • Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an ayetlerini dinlerler. Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle kirlenmiş düşünceleri kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale getirir. Bu yüzden, ortak koşanlar, apaçık bir kanıtı / belgeyi / bütün ayetleri görseler de ona inanmak istemezler / iman etmezler. O kafirler sana geldiklerinde seninle o kanıt hakkında tartışmaya kalkışarak: “Bu eskilerin geçmişte uydurdukları masallarından / bir efsaneden başka bir şey değildir” der dururlar / kendilerini savunurlar. Kendileri uzaklaştıkları gibi, başkalarını da senden ve Kur’an’dan uzaklaştırıyorlar. Ortak koşucu inkârcıların cehennem ateşinin kenarına getirildiklerinde / ateşin başında bekletilip: “Ah ne olurdu / eyvah / keşke dünyaya geri gönderilsek de, Rabbimizin ayetlerine yalan demeyip / kanıtlarını inkâr etmesek / Rabbimizin ilkelerini yalanlamasak, iman edenlerden / inananlardan olsaydık” dediklerini / çırpındıklarını bir görseydin! (EN’ÂM,25,26,27) • Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplar / insanlar / o zalimler, aslında seni yalanlamıyorlar, onlar Allah’ın ayetlerini / hükümlerini / (Kur’an’ı) reddediyorlar / inkâr ediyorlar. (EN’ÂM,33) • Emin ol, Allah’ın kelimelerini / sözlerini değiştirebilecek hiçbir güç / kuvvet yoktur / Allah’ın yasası değişmeyecek. (EN’ÂM,34) • Unutma ki eğer Allah isteseydi, onları toptan doğru yolda yürütürdü; bundan hiç şüphen olmasın. (EN’ÂM,35) • Çağrıyı (Kur’an’ı), ancak içtenlikle dinleyenler kabul eder. (EN’ÂM,36) • Biz Kitap’ta / Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık / hiçbir eksik bırakmamışızdır. (EN’ÂM,38) • Ayetlerimize yalan diyenler, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve dilsizler sürüsüdür. Allah dileyeni şaşırtır, dileyeni de doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / dosdoğru yola yöneltir. (EN’ÂM,39) • Kendilerine hatırlatılan uyarıları / öğütlenmeye çağrıldıkları şeyi unuttuklarında, üzerlerine indirdiğimiz sıkıntı ve darlığı kaldırıp, her şeyin kapısını ardına kadar açtık. Nihayet, kendilerine verilenlerle şımarınca, onları ansızın yakaladık ve böylece şaşkın ve umutsuz kaldılar. (EN’ÂM,44) • Bakın ayetlerimizi / kanıtları / belgeleri nasıl çok yönlü / ayrıntılı olarak açıklıyoruz, ama onlar hâlâ aldırış etmiyorlar / yüz çevirdiklerine dikkat et. Zalim / Allah’ın apaçık kanıtlarını inkâr eden toplumdan başkası mı yok edilecek? (EN’ÂM,46,47) • Kim iman edip, iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda yürürse / inanıp kendini düzeltirse, korkularını yenecek ve dertlerinin esiri olmayacaktır. Ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenleri ise yoldan çıktıklarından ötürü / artık alışkanlık haline getirdikleri kötülüklerin karşılığı olarak azap bekliyor. (EN’ÂM,48,49) • Ben, sadece bana vahyedilene uyarım / ancak bana verilen Vahye uyarım. Rablerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları / Rableri huzurunda toplanmaktan korkanları, sana vahyedilenle / Kur’an’la uyar ki, korunabilsinler / Allah bilincini içlerinde canlı tutsunlar / bir veli ve arabulucu olmadan, Rablerinin huzuruna çıkmaktan korkanları, sana verilen Vahiyle uyandır ki, tam olarak Allah bilincine varsınlar. (EN’ÂM,50,51) • Ayetlerimize / ilkelerimize iman edenler yanına geldikleri zaman de ki: “Selâm sizlere. Rabbiniz Kendisine sevgi ve merhameti farz kıldı / Rabbiniz merhametli davranmayı / sevgiyi ilke edindi.” (EN’ÂM,54) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun anlatıyoruz ki, günaha batmış olanların yolu iyice ayrılıp belli olsun / inkârcıların ne tarz bir yol izlediklerini açık-seçik göresiniz / suçluların yolu iyice ayrılıp belli olsun. (EN’ÂM,55) • Ben sizin heva ve heveslerinize / keyiflerinize uyacak değilim. Aksi halde şaşırmış / sapıtmış olurum ve bir daha asla dosdoğru yolu bulamam / doğru yolda yürüyenlerden olmamış olurum. (EN’ÂM,56) • Ben Rabbimden gelen açık bir kanıta / belgeye / apaçık sözlü bir delile / (Kur’an’a) dayanmaktayım / beyyine üzerindeyim. Siz ise, Allah’tan gelen kanıtı yalanlamaktasınız. Hükmedenlerin en iyisi olan Allah gerçeği anlatıyor / gerçeğin tâ kendisini O açıklar. Hem O, gerçeğin tâ kendisini sahte olandan ayırt edenlerin en iyisidir / ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O’dur. (EN’ÂM,57) • Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki o her şeyi açıklayan Kitap’ta bulunmasın / kayıtlı olmasın / apaçık içindedir. (EN’ÂM,59) • İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna / Allah’ın ayetlerine yalan dedi. (EN’ÂM,65,66) • İleride / yakında siz de gerçeği / bunu bileceksiniz. (EN’ÂM,67) • Ey Peygamber! Ortak koşucu Arapların / insanların ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanlarına rastladığın zaman / ilkelerimize sataşanları gördüğünde, konuyu değiştirene / başka bir söze geçene kadar onlardan uzak dur / yanlarından uzaklaş. Eğer şeytan bunu sana bir an için unutturursa, hatırladığın vakit hemen kalk / derhal oradan ayrıl; o zalimler güruhu ile beraber olma / nankör kimselerle birlikte oturma! (EN’ÂM,68) • Sen Kur’an’la uyar ki, bir kişi, kazandığının felaketli sonucunu çekmesin / o (Kur’an) ile uyarıda bulunmaya devam et ki, Allah’tan başka yardım edecek hiçbir dostun ve aracılıkta bulunacak hiçbir şefaatçinin bulunmayacağı (kıyamet gününde) hiç kimse, işlediğinden dolayı azaba atılmasın. (EN’ÂM,70) • Gerçek yol gösterici Allah’tır / yürünecek yol, ancak Allah’ın gösterdiği yoldur / Allah’ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk / Allah’ın gösterdiği doğru yol, (yegâne gerçek) doğru yoldur. Biz, âlemlerin Rabbi Allah’a teslim olmakla, Vahye bağlı kalıp onu tebliğ etmekle ve O’nun buyruklarının dışına çıkmaktan, Kendisine sığınmakla / o Vahyi hayatımıza hâkim kılmakla emrolunduk / alemlerin eğitenine teslim olmamız bize emredildi. (EN’ÂM,71,72) • O’nun Sözü gerçeğin tâ kendisidir / O’nun Sözü gerçektir / Sözü mutlak doğrudur. (EN’ÂM,73) • Allah’ın yol göstermesidir bu / işte Allah’ın yürümenizi istediği doğru yol budur. Kullarından dilediğini / isteyeni bununla iletir iyiye ve güzele / O, kullarından lâyık gördüğünü / isteyeni doğru yolda yürütür / dosdoğru yola ulaştırır. (EN’ÂM,88) • Ey Peygamber! Sen de tüm peygamberlerin yolunu aynen izle / onların yolundan yürü / onların yoluna uy ve halkına şöyle de: “Ben, Allah’ın buyruklarını size anlatmam karşılığında / (sunduğum tebliğden) dolayı, sizden bir ücret / maddi bir karşılık istemiyorum. Bu Kur’an tüm insanlara bir hatırlatma / bir çağrıdır / Kur’an bütün insanlar için bir uyarıdan / öğütten / hatırlatmadan başka bir şey değildir / bu Kur’an, insanlığa özünü hatırlatan bir öğüttür, hepsi bu. (EN’ÂM,90) • “Allah insana hiçbir şey indirmemiştir” demekle Allah’ı gereği gibi tanımadıklarını gösterdiler. Bakın şu an size ne sizin ne de atalarınızın bilmediği gerçekler öğretilmekte. İşte şimdi de, önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdürerek, şehirlerin anasından başlayarak uyarısı tüm dünyayı saracak olan bu Kitap’ı indiriyoruz. (EN’ÂM,91) • Bu Kur’an, kendisinden öncekileri / Tevrat’ı, İncil’i doğrulayan kutlu / kutsal-bereketli / mübarek bir Kitap’tır. Ve ülkelerin ana kentlerini / başkentlerini ve etrafındakileri uyarman için indirilmiştir / önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdürerek, şehirlerin anasından başlayarak uyarısı tüm dünyayı saracak olan bu Kitap’ı indiriyoruz. Ahret sorumluluğunu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar / bu Kitaba iman ederler ve salâtı / o Kur’an’ı anlayarak okurlar ve belleklerinde muhafaza ederler / dinlerini koruyarak yaşamaya devam ederler. (EN’ÂM,92) • Allah’a karşı olmadık şeyler söyleyen veya kendisine vahyedilmediği halde “Bana vahiy geliyor” diyenden yahut “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimlerin halini, ölümün şiddetli sancıları içinde kıvranırken göreceksin. Melekler ellerini kendilerine uzatıp: “Hadi bakalım çıkarın canınızı. Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylemenizden ve Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan / Allah’ın ayetlerini / Vahyini kibir ve gururla reddetmenizden dolayı bugün aşağılık bir azapla karşılaşacaksınız!” diyecekler. (EN’ÂM,93) • Biz, ayetlerimizi / belgeleri bilinçlenmek isteyen bir halk / bilgi sahibi / anlayan / iyice araştırıp kavrayan / maksadı kavramak isteyen bir toplum için böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / en ince ayrıntısına kadar / tam bir biçimde / gerçekten ayrıntılı kılmışızdır / uzun uzun anlatıyoruz. Bunda iman edecekler / inananlar için ibretler / deliller / belgeler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (EN’ÂM,97,98,99) • Size Rabbinizden doğruyu yanlışı ayırt edebilecek apaçık deliller / gözle görülecek belgeler / gönül gözleri gelmiştir / idrak kâbiliyeti vermiş bulunuyor. Artık kim görürse / idrak ederse / vicdanının sesine kulak verirse kendi lehine / yararına, kim de körlük ederse / idrak etmezse kendi aleyhinedir / zararınadır. (EN’ÂM,104) • Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetlerimizi / ilkelerimizi, herkesin anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı kıldık / ayetleri böyle çeşitli şekillerde açıklıyoruz / anlatıyoruz ki, o körlük edenler / inanmayanlar sana “ Birilerinden ders alıyor / (kitap ehlinin eserlerini) inceledin ve (Kur’an’ı onlardan aldın)” derken; bilinçlenmek isteyen bir halk için de iyice açıklamış olalım. Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy / Rabbinden sana ne vahyolunuyorsa ona uy! (EN’AM,105,106) • Ortak koşucular, kendilerine bir mucize gelse, ona / buna mutlaka inanacaklarına dair tüm güçleriyle Allah’a yemin ederler. Söyle onlara: “Ayetler / belgeler / mucizeler ancak Allah katındadır.” (EN’ÂM,109) • Çoğu bilgisizlikleri yüzünden bu gerçeği bilmezler / cehâlet sergiliyorlar. (EN’ÂM,111) • Saptırıcılar, Peygamberlerden duydukları Vahyi, saptırarak, kendi uydurdukları yaldızlı sözleri aldatmak için insanlara fısıldarlar. Saptırıcıların dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de ortak koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,112,121) • Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak / uzunca anlatarak indirmişken / içinde her şey ayrıntılı bir şekilde açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğine / sözlerine mi uyayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz / Yahudiler, Hıristiyanlar Kur’an’ın, Rablerinden gerçek olarak / gerçeği bildirmek üzere indirildiğini çok iyi bilirler / o gerçeğin tâ kendisi olarak Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma! Rabbinin kelimeleri / buyrukları / Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle / söz ve adalet olarak kemâle ermiştir / tamamlanmıştır. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek / engelleyecek (hiçbir güç) yoktur. (EN’ÂM,114,115) • Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanlarının ardından giderler ve saçmalayıp durular / zanna / sanıya uyarlar ve tahminde / sadece yaklaşık değerlendirmede bulunurlar. Rabbin kimin yolundan saptığını en iyi bilendir, doğru yolda yürüyenleri en iyi bilen de O’dur. (EN’ÂM,116,117) • Birçok insan, bilgiye dayanmayan, sanıya, fısıltıya dayanan rivayetler ve kişisel görüşlerle / hiçbir bilgisi olmamasına rağmen yalnızca temelsiz kişisel görüşleriyle / heva ve hevesleriyle / ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak insanları sapıklığa sürüklüyorlar / halkı şaşırtıyorlar / insanları saptırıyorlar. (EN’ÂM,119) • İnsanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz / ışık tuttuğumuz / aydınlattığımız kimse karanlıklar içinde olup da, o karanlıkta adım atamayan / karanlıktan çıkamayan kimse gibi olur mu? (EN’ÂM,122) • İnkârcı kodamanlara, Allah’tan bir ayet söylendiğinde büyüklenirler “Allah’ın elçilerine verilenlerin benzeri, bize de verilmedikçe inanmayız” derler. Allah mesajını kime vereceğini en iyi bilendir. (EN’ÂM,124) • Allah, her kimi doğru yolda yürütmek isterse / isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için, onun gönlünü İslâm’a / barışa / Allah’a teslim olmaya açar. İşte bu yol / İslâm, Rabbinin dosdoğru yoludur. Titreyip özünü hatırlamaya niyeti olan bir halk için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun anlatmaktayız / Biz düşünen / öğüt alan bir topluluğa ayetleri en ince ayrıntısına kadar ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (EN’ÂM,125,126) • Allah: “Ey cinler ve insanlar topluluğu, size, ayetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşmanız konusunda sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” diye soracak. Şöyle cevap verecekler: “Elçilerin bizi uyardıklarına dair, kendi kendimize tanıklık ederiz.” Dünya hayatı onları aldatmıştı. (EN’ÂM,130) • Gerçeği bilmeden insanları yoldan çıkarmak için uydurduğu yalanı Allah’ın üstüne atandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalimleri doğru yolda yürütmez. (EN’ÂM,144) • Ey Peygamber! De ki: “ Bana vahyedilen hükümlerde / Kur’an’da haramlaştırdığınız şeyler hakkında, onları yiyecek birisi için, haram edilen bir şey bulamıyorum. Ancak, bana vahyolunanda / Kur’an’da, Allah’ın haram / yasak olarak bildirdikleri; leş / ölü, akıtılmış kan, domuzun eti -ki pistir-, Allah’tan başkası adına adanmış yiyecekler / Allah’tan başkası adına kesildiği için murdar olan hayvandır. En güçlü / üstün delil / kanıt Allah’ınkidir / Gerçeğe ulaştıran apaçık delili Allah vermiştir. O uygun görseydi, hepinizi doğru yolda yürütürdü / eğer siz doğruya yönelseydiniz Allah elbette hepinizi doğruya ulaştırırdı / doğru yola iletirdi. (EN’ÂM,145,149) • Ey Peygamber! De ki: “Allah şunları haram etti diye haramlaştırdıklarınız şeyler hakkında tanıklık edecek tanıklarınızı getirin.” Her şeye rağmen yine de yalan yere tanıklık ederlerse onlarla beraber tanıklık etme / sakın onlarla beraber bulunma. Sakın ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenlerin, o ahrete inanmayanların heva ve heveslerine uyma / keyifleri ardınca gitme / sözlerine kanma! Onlar, Rablerine başkalarını eş koşmaktadırlar / denk tutmaktadırlar. (EN’ÂM,150) • Allah’ın yolunda gidin / bu benim doğruluk ve dürüstlük yolumdur, ona uyun / doğru olan bu yoluma uyun, sizi onun yolundan saptırıp ayıracak başka yollara uymayın / sapmayın / sizi O’nun yolundan ayrı düşürecek çeşitli yollara gitmeyin; çünkü başka yollar, sizi Allah’ın yolundan ayırırlar. Bunlar, dinlersiniz diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir / O size, işte bunları tavsiye ediyor / bu, saygılı olmanız için Allah’ın size önerdiği ilkedir. (EN’ÂM,153) • Bu Kur’an indirdiğimiz kutlu / mübarek / verimli bir Kitap’tır / işte bu, yankısı çağlar boyu sürecek bir Kitap’tır. Öyleyse size merhamet edilmesi / O’nun sevgisine mazhar olmanız için o Kur’an’a uymalısınız / ki, üzerinize sevgi ve merhamet yağsın, erdemli davranmalısınız / saygılı olmalısınız / Allah bilincini içinizde canlı tutmalısınız. (EN’ÂM,155) • (Biz bu Kitabı): “Kitap, ancak bizden önceki iki topluluğa indirilmiştir; biz ise, onların bu öğütlerinden habersiziz” ya da “Bize de Kitap indirilseydi, biz onun gösterdiği doğru yola onlardan daha iyi uyardık” dememeniz için (indirdik). (EN’ÂM,156) • Size Rabbinizden açık bir delil / belge / bir beyyine / bir kılavuz, bir hidayet / doğruluk göstergesi / bir yol gösterici / söze dayalı apaçık bir delil, bir yol gösterme ve bir rahmet / bir sevgi pınarı / sevgi ve merhamet kaynağı gelmiş bulunuyor. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayıp ondan yüz çevirenden / Allah’ın ayetlerine yalan diyenden ve onlardan alıkoymaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizi / ilkelerimizi engellemeye yeltenenleri / yüz çevirenleri bu suçları sebebiyle / yüz çevirmelerinden ötürü şiddetli bir azapla / azabın en kötüsüyle cezalandıracağız. (EN’ÂM,157) • Rabbim bana doğruluk ve dürüstlük yolunu, gerçek hayat dinini, İbrahim’in sağduyudan şaşmayan yürüdüğü yolu gösterdi / Rabbim beni dosdoğru yola / gerçek dine / doğruya yönelen ve ortak koşanlardan olmayan İbrahim’in dinine iletmiş bulunuyor. (EN’ÂM,161) • De ki: “Salâtım / Vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi / âlemlerin eğiteni olan Allah içindir ve hiçbir ortağı olmayan Allah’a aittir. Bana söylenen budur ve ben gönülden bağlananların ilkiyim.” (EN’ÂM,162,163) • (Gerçeği savunmak üzere) dalga dalga inenler, kötülükten alıkoyanlar, yankılanıp yayılanlar, titreyip hatırlatanlar / Kur’an / Zikir okuyanlar / çağrıya kulak verenler / okudukça ananlara andolsun ki, sizin Tanrınız birdir. (SAFFAT,1,2,3) • Asi saptırıcılar ne kadar uğraşsalar da, yüce depoya bir zarar veremezler. Onu bozmaya kalkarlarsa her taraftan çepeçevre sarılmış bir felaketle karşılaşırlar. Hele yüce depoyu bozmaya çalışan olursa da, hemen korkunç bir ışık enerjisi onu delik deşik eder. (SAFFAT,8,9,10) • Onlar, kendilerine öğüt verildiğinde / düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında / hatırlamaya yanaşmıyorlar / düşünmüyorlar / kendilerine kesin deliller / Kur’an gösterilerek anlatıldığında da, öğüt almazlar, onunla / Kur’an’la alay ederler / alay konusu yaparlar / bir ayetle yüz yüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar. Ve diyorlar ki: “Bu, apaçık bir büyüden / bunlar apaçık büyüleyici laflardan başka bir şey değildir.” (SAFFAT,13,14,15) • Kendilerine “Lâ ilahe illa Allah”(Allah’ın yanında başka ilah yoktur / Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur) denildiğinde büyükleniyorlardı / kafa tutuyorlardı / kibirleniyorlardı. “Ne yani gizli güçlerce kullanılan bir şair için tanrılarımızı mı terk edeceğiz / tanrılarımızı deli bir şair için mi terk edeceğiz?” diyorlardı. Hayır, asla / öyle değil! Sizin “deli şair” dediğiniz Muhammed, size gerçeği / hakkı getirmiş / gerçeğin tâ kendisi ile gelmişti ve daha önce gelen elçileri / bütün peygamberleri de doğrulamıştır / tasdik etmişti / onaylamıştır. (SAFFAT,35,36,37) • Puta tapar Araplar / insanlar diyorlardı ki: “Eğer yanımızda daha öncekilere verilenlerden bir mesaj / hatırlatma bulunsaydı, biz de kendimizi Allah’a adar, sadece O’na kul olurduk.” Fakat sonradan kendilerine gelen mesajı inkâr ettiler / ancak o Kitap geldiğinde inkâr etmişlerdi; ama ileride bilecekler / yakında öğrenecekler neyin ne olduğunu. (SAFFAT,167,168,169,170) • Azap tepelerine inince uyarılara aldırış etmeyenlerin / uyarılanların / uyanın diye çağrılıp durulanların / uyarılmış olup da yola gelmeyenlerin sabahı ne kötüdür! (SAFFAT,177) • Elif, Lâm, Mîm. Bunlar sana inen bilgelik / hikmet dolu Kitabın işaretleridir / ayetleridir / ilkeleridir. (LOKMAN,1,2) • Hikmet / bilgelik dolu / düşündüren bu Kitap / Kur’an erdemliler / iyi davrananlar / iyilik yapanlar / güzel ahlâk sahipleri için bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır. (LOKMAN,3) • O erdemliler ki hikmet dolu Kitaba bağlanırlar ve onunla arınırlar / o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar ve öte dünyaya da kesin bir sorumluluk bilinciyle / gidip gelmişçesine inanırlar. İşte bunlar, Rableri tarafından gösterilen dosdoğru bir yolu izleyenlerdir / Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenlerdir / doğru yola ulaştırılanlar / Rablerinin yolunda olanlardır, işte onlardır mutluluğu yakalayanlar / başarıya ulaşanlar / gerçek kurtuluşu bulanlar! (LOKMAN,4,5) • İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri / boş sözleri, hikmet dolu Kitabın / Kur’an’ın ayetleriyle bir tutarlar / herhangi bir bilgiye dayanmaksızın boş boş konuşurlar. Böylece Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve onunla dalga geçmek isterler / o yolu / onu oyalanma aracı / eğlence konusu yapmak için boş sözler / lâf / hadis eğlencesi satın alır / satın alanlar / güldürücü sözleri satın alıp, Allah’ın yolunu alaya alanlar vardır. İşte böylelerine rezil edici / aşağılık / acıklı bir azap vardır. Bu çelişkili hadisleri üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri / ilkeleri / Kur’an okunduğu zaman, sanki onu hiç duymamış gibi, sanki kulakları sağırmış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler / hiç oralı olmaz, küstahça sırtını dönerler. (LOKMAN,6,7) • Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. (LOKMAN,15) • Halktan bazıları vardır ki, elinde ne bir kılavuzu / yol göstericisi / doğruluk göstergesi bulunmadan, ne de bir aydınlatıcı Kitabı olmadığı halde, Allah hakkında bilgisizce tartışır / kimileri ellerinde ne bir bilgi, ne bir yol gösterici, ne de aydınlatıcı bir Kitap olmadığı halde Allah hakkında mücadele edip duruyor. Elinde bilimsel bir kanıtı olmadan Allah’ı tartışanlara: “Allah’ın indirdiği bilgi ve hikmet dolu Kitaba / Kur’an’a uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz atalarımız ne yapmışsa aynen onları taklit ederiz / biz, atalarımızı ne üzerinde bulduysak / atalarımızın geleneğinde ne varsa ona uyarız” derler. Ya şeytan babalarını ateşin azabına çağırmışsa / saptırıcı onları cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? (LOKMAN,20,21) • Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan / güzel ahlâkla donanıp bütün benliği ile Allah’a adanmış / güzel düşünüp güzel / iyi davranarak kendini Allah’a veren / tümüyle Allah’a teslim / Müslüman olursa, en garanti bağa / en sağlam kulpa tutunmuştur. (LOKMAN,22) • Ortak koşucu inkârcıların yalanlamaları / küfrü / inkârı seni üzmesin / tasalandırmasın. (LOKMAN,23) • Allah gerçeğin tâ kendisidir / çok yüce, çok büyük olan Allah, gerçektir. Allah dışında bağlanılanlar safsatadır / Allah’tan başka çağırdıklarınızın hepsi sahtedir / saçmadır. Doğrusu bunda, andolsun, pek dayanıklı olan ve çok şükreden herkese belgeler / büyük dersler / kesin ibretler vardır. Fanatik inkârcılardan / hain ve gaddar nankörlerden başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi bile bile reddetmez / karşı çıkmaz. Allah’ın sözü gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, sakın kandırıcılar / o mağrur şeytan sizi Allah ile / Allah hakkında / Allah adına aldatmasınlar / Allah hakkında asılsız düşünceleriniz sizi aldatmasın. (LOKMAN,30,31,32,33) • Zaten hiç kimse haince bir nankörlüğe kapılmadıkça ayetlerimizi / ilkelerimizi bile bile inkâr etmez / reddetmez. (LOKMAN,32) • Göklerde ve yerde atom çekirdeği küçüklüğünde olan / zerre ağırlığında birşey bile Allah’tan gizli kalmaz; çünkü ister bundan daha küçük, ister daha büyük olsun hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta yazılmış olmasın / O’nun bilgisinden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Ondan daha küçüğü de daha büyüğü de hep apaçık bir Kitap’tadır / her şey apaçık bir Kitap’ta belirlenmiştir. (SEBE,3) • Ayetlerimize karşı meydan okuyup duranlar / ilkelerimizi geçersiz / hükümsüz kılmaya çalışanlar / geçersiz kılma yarışına girenler için, acıklı ve korkunç / inletici bir azap vardır. (SEBE,5) • Bilimsel düşünceye sahip / bilgi ile donatılmış olanlar / kendilerine ilim verilenler, Rabbinden Peygamber’e indirilen Kur’an’ın gerçek / hak / gerçeğin / hakkın tâ kendisi olduğunu bilirler ve Kur’an’ın, üstün / çok güçlü / sonsuz yüceliğe sahip ve en çok / her türlü övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini / Allah’ın yolunu gösterdiğini / Allah’ın yoluna ulaştırdığını / kılavuzladığını görürler. (SEBE,6) • “Bu adam, yalan uydurup Allah’a iftira mı yakıştırıyor yoksa kendisinde bir delilik mi var / yoksa kafayı mı bozmuş?” derler. Hayır! Söyledikleri gibi değil. Birazcık vicdanı olan her kul bundan ibret alır; hiç kuşkusuz / Allah’a yönelen her kul için elbette bunda alınacak bir ders / ibret / belge vardır. (SEBE,8,9) • Kuşkusuz bunda, gereğince çaba gösteren / sabreden / çok dirençli olan / güçlüklere göğüs geren ve yeterince şükreden herkes için, elbette alınacak ibretler / dersler vardır. (SEBE,19) • Rabbiniz “Gerçek yalnızca gerçek / Gerçeği / hakkı” söyledi!” (SEBE,23) • Ortak koşuculara sor: “İkimizden birimiz ya doğru yoldadır / tam hidayet üzerindeyiz, ya da yoldan çıkmış durumda / açık bir sapıklık içindedir. Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda kimin doğru yolda olduğuna hüküm verecek / gerçekle açıklar. (SEBE,24,26) • Fanatik inkârcılar, “Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan önce gelmiş olan (Kitaplara) asla inanmayız” diye diretirler. Sen bu inkârcı nankörleri, Rablerinin huzuruna getirildikleri sırasında suçu birbirlerinin üzerine atacakları zaman bir göreceksin.” Basit / küçük görülenler / güçsüzler, büyüklük taslayanlara / kodamanlara “Siz olmasaydınız, biz kesinlikle inanırdık” derler. Büyüklük taslayanlar da küçük görülen / güçsüzlere “Size doğruluk göstergesi / hidayet geldikten / doğru yol gösterildikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk / saptırdık? Hayır, zaten suçlu kimselerdiniz” derler. Bu kez, basit / küçük görülüp horlananlar, büyüklük taslayanlara “Hayır! Asıl sizdiniz, bizim Allah’a karşı nankörlük göstermemiz / Allah’ı inkâr etmemiz ve O’na eşler-ortaklar koşmamız için, gecegündüz hile / planlar kuruyordunuz / işiniz gece-gündüz düzenbazlıktı.” Nihayet, azabı gördüklerinde, içlerinde pişmanlık duyarlar / içleri yanar / son pişmanlık fayda vermeyecek. (SEBE,31,32,33) • Biz bir kente / ülkeye ne zaman bir uyarıcı / uyanışa çağıran bir peygamber gönderirsek, o kentin haksız kazançla servet sahibi olmuş kodamanları / lüks / servet ve refahla şımaranları / sefahata dalmış varlıklıları elçiye karşı çıkarak “Biz sizin elçiliğinizi ve getirdiğiniz mesajı reddediyoruz. Bizim servetimiz ve çocuklarımız daha çoktur. Biz cezalandırılacak da değiliz” dediler. (SEBE,34,35) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi boşa çıkarma yarışına girenler / hükümsüz bırakmak / geçersiz kılmak için meydan okuyanlar da, azapla başbaşa kalacaklardır / karşılayan azap olacak. (SEBE,38) • Ortak koşuculara apaçık ayetlerimiz / ilkelerimiz / açık-seçik kanıtlar halinde okunduğunda “Bu, yalnızca sizi atalarınızın taptığı / ibadet ettiklerinden putların yolundan saptırmak / tanrılardan vazgeçirmek isteyen bir adamdır. Karşılarında Söze dayalı apaçık deliller halinde ayetlerimiz okunduğu zaman ortak koşucular / o zalimler “Bu Kur’an, uydurulmuş bir yalandan / düpedüz uydurmadan / şu Kur’an dediği de kendi uydurduğu safsatadan / düzenlenmiş yalandan / iftiradan başka bir şey değildir” dediler. Gerçeğin tâ kendisi / Gerçek / Hakk inkâr edenlere / kendilerine geldiği halde bu kâfirler: “Bunlar kimilerine çok büyüleyici gelen birtakım laflar, başka bir anlamı yok!” demekten geri durmuyorlar. Hâlbuki Biz ortak koşucu Araplara araştırıp inceleyecekleri / ders alacakları bir kitap vermemiş ve senden önce de kendilerine uyarıcı bir elçi göndermemiştik. (SEBE,43,44) • Arkadaşınızda / Muhammed’de bir delilik yoktur. O, başınıza gelecek olan şiddetli / çetin bir cezadan önce / azap konusunda sizi uyaran bir elçidir / uyarıcıdan başka bir şey değildir. (SEBE,46) • Benim Rabbim, gerçeği apaçık ortaya koyar / gerçeğin tâ kendisini en sonunda ortaya çıkarır. Bakın gelen, gerçeğin tâ kendisidir / gerçek / Hakk gelmiştir. Artık sahtelik ne yeni bir şey ortaya koyabilir ne de eskiyi geri getirebilir. Ben saparsam / yanılırsam kendi kusurumdandır / kendi aleyhime sapmış olurum, doğru yolu bulursam / ulaştırılmış isem bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur’an / Rabbimin bana Vahyi / sayesindedir / bildirmesindendir. (SEBE,48,49,50) • Kur’an, üstün / çok güçlü / ulu ve bilge / her şeyi bilen Allah tarafından indirilmiştir / bu Kitap’ın indirilişi, güç ve bilgelik sahibi Allah tarafındandır. Ey Muhammed! Hiç kuşkun olmasın ki, Biz bu Kur’an’ı sana gerçek olarak indirdik / Biz, sana Kitap’ı gerçeğin tâ kendisi / Hakk olarak indirdik; bundan hiç şüphen olmasın. Sen dini sadece Allah’a özgüleyerek Allah’a kulluk et / saf bir yürek temizliği içinde / içinden gelerek dürüstçe dine yönel ve Allah için çalış. (ZÜMER,1,2) • Allah, yalancıları ve Allah’ın ayetlerini örtenleri / nankörleri asla doğru yola iletmez / ulaştırmaz / eriştirmez / iyiye ve güzele kılavuzlamaz. (ZÜMER,3) • İnsana bir sıkıntı dokundu mu, hemen Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra, Allah insana bir iyilik verdi mi, daha önce yalvarmış olduğunu unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar / eşler koşmaya başlar. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir / eşit olur mu? Ancak akıl sahipleri, düşünüp öğüt alırlar. (ZÜMER,8,9) • Ey Muhammed! De ki: “Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek O’na ortak koşmadan kulluk etmem / O’nun için çalışmam ve benim örnek, iyi bir Müslüman / içtenlikle boyun eğenlerin ilki / kendini Allah’a teslim edenlerin öncüsü olmam öğütlendi. Ben dinimi yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan ibadet ediyorum / O’nun için çalışırım. (ZÜMER,11,12,14) • Allah’ın Kelâmını / Sözü dinleyip de en güzel şekilde uygulayan kullarımı müjdele. İşte onlar Allah’ın doğru yolda yürüttüğü / sağduyulu kimselerdir. İşte gerçekten öz akıl ve vicdan / gönül sahipleri / Allah’ın kılavuzladıkları bunlardır. (ZÜMER,18) • Kuşkusuz bütün bunlarda / bunda aklı ile düşünenler / akıl ve vicdan / gönül sahipleri / öz akıllılara dersler / mutlak ibretler / uyarı / hatırlatma vardır. Örnekleri düşünüp, doğruya yönelen kimsenin göğsünü, Allah İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık / nûr üzerinde olmaz mı / Rabbinden bir aydınlanma gelmiş değil midir? Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde rağmen / Allah’ın Vahyinden(Zikrullah) yana / Allah’ın Zikri’ne / Kur’an’a karşı, kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedir. (ZÜMER,21,22) • Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları) tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi. Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın bu en güzel hadisini / sözünü işitince / duyunca ürperir. Sonra vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın (sevgisini) hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın Vahyine(Zikrullah) karşı / Allah’ın Zikri / Kur’an karşısında yumuşar, yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın, kendisiyle dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap, Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır / Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür. Sapkınlıkta direnen kimseye de / Allah kimi saptırırsa, rehber / yol gösteren bulunmaz / doğru yola getirecek / kılavuzluk edecek / ulaştıracak kimse yoktur. (ZÜMER,23) • Yemin olsun / açın kulağınızı! Biz Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki, herkes üzerinde düşünüp öğüt / ibret alsınlar / hatırlayıp ansınlar. Bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik ki, belki ortak koşucu Araplar anlarlar da öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah bilinci içlerinde iyice yerleşsin / Allah bilincinde olurlar / saygılı olurlar / korunup sakınabilsinler diye. (ZÜMER,27,28) • Allah adına yalan rivayetler uydurandan / Allah hakkında yalan düzenden / Allah’a olmadık şeyler yakıştırandan / kendisine gelen doğru Söze / gerçek geldiğinde yalan diyen kimseden / kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? İnkârcılar için cehennemde bir yer yok mu / böyle kâfirlerin yeri cehennem değilse nedir? Doğru Sözü / gerçeği getiren ve onu namus bilenler / doğruyu getirene ve onu tasdikleyene / onaylayanlara gelince, işte onlar Allah bilinciyle yaşayanlardır / sakınanlar / erdemlilerdir / korunanların tâ kendileridir / Allah bilincinde olanlardır. (ZÜMER,32,33) • Allah kuluna yetmez mi / kâfi değil mi / yeterli değil midir? Her kimi Allah şaşırtırsa artık onu doğru yolda yürütecek yoktur / sapıklıkta direnen hiçbir kimseye Allah doğruyu göstermez / kılavuzluk edecek yoktur. Her kimi de Allah doğru yolda yürütürse onu da şaşırtacak yoktur / doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu gösterirse / kılavuzluk ederse, onu hiç kimse saptıramaz. (ZÜMER,36,37) • Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’an’ı, insanlara duyurasın diye / insanların yararlanması için gerçek / hak olarak / Biz insanlar için sana gerçeğin tâ kendisi olan Kitap’ı indirdik. Şu halde kim (onunla) doğru yola ulaşmak isteyecek olursa, bu kendi yararınadır / kim doğru yolu seçerse kendisi içindir / kendi lehinedir. Kim saparsa da yalnızca kendisi aleyhine sapmış olur. Sen onların avukatı / bekçisi / sen onlara vekil / onlardan sorumlu tutulacak / sorumlu değilsin. (ZÜMER,41) • Kuşkusuz iyice düşünecek bir halk / aklıyla düşünen bir topluluk için bunda çıkarılacak derler ve ibretler / belgeler vardır. (ZÜMER,42) • Bunda iman edecek bir halk / inanan bir toplum için ibretler / dersler vardır. (ZÜMER,52) • Ey Muhammed! Onlara buyruğumu bildir: Ey kendilerine karşı kötülük / yazık edip aşırı giden / özbenlikleri aleyhine sınırı / haddi aşan kullarım! Allah’ın sevgi ve merhametinden / rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar / affedicidir. Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhametle dopdoludur / çok esirgeyendir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Öyleyse ümidi kesmeyin, başınıza bir âfet / azap gelmeden Rabbinize dönün / yönelin, O’nun hakkını teslim edin / O’na teslim olun / O’na içten boyun eğin. Aksi halde kimse sizi kurtaramaz / yardım göremezsiniz. Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi ansızın yakalamadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeline / Kur’an’a en güzel bir şekilde uyun / Rabbinizden size indirilen en güzel olana uyun. Ey insanlar! Kimilerinin “Allah’a karşı aşırı gitmemden / Allahın huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay edenlerdim / (gerçeği) alay konusu yapanlar arasındaydım” diye itiraf edilecek kıyamet gününden sakının. (ZÜMER,53,54,55,56) • ”Hayır! Sana ayetlerim / öğretilerim geldi, fakat sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun” denilecek bir günden sakının. (ZÜMER,59) • Kıyamet gününde Allah’a karşı olmadık şeyler / Allah hakkında yalan uyduranların / Allah’a yalan isnat edenlerin yüzlerinin simsiyah kesildiğini / kapkara olduğunu / suratlarını asık göreceksin. Büyüklük taslayanların yeri cehennem değilse nedir? (ZÜMER,60) • Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayanlar, işte asıl kaybedenler onlardır. (ZÜMER,63) • Sana da senden öncekilere de: “Eğer ortak koşarsanız bütün çabalarınız boşa gider ve kesinlikle kaybedenlerden olursunuz” diye vahyolundu. Öyleyse başkasına değil, sadece / yalnız Allah’a kul ol / Allah için çalış ve şükretmesini bilenlerden ol! (ZÜMER,65,66) • “İçinizden Rabbinizin ayetlerini / ilkelerini okuyan ve size bugünleri haber verip uyanışa çağıran peygamberler gelmedi mi?” diye soracaklar. Onlar da: “Evet geldi!” diyecekler; fakat gel gör ki kâfirlerin azaba müstehak oldukları çoktan karara bağlanmıştır. Büyüklük taslayanların sonu ne kötüymüş. Rablerini sayıp dinleyenler de gruplar halinde cennete götürülürler. (ZÜMER,71,72,73) • Hâ, Mîm. Bu Kur’an, üstün / ulu ve bilgin olan, günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli, sonsuz güç sahibi / lütfu bol olan Allah tarafından indirilmiştir / bu Kitap’ın indirilişi O, çok güçlü, her şeyi bilen Allah’tandır, cezalandırması şiddetli, engin cömertlik sahibi o Allah’tan ki O’ndan başka tanrı yoktur, dönüş O’nadır. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini, ortak koşucu inkârcılardan başkası tartışmaz / inkâr / kâfirlik edenlerden başkası Allah’ın ayetleri ile mücadele etmez. Fakat ortak koşucu inkârcıların öyle ortalıkta dolanıp durmaları / ülke ülke / uluslar arasında gezip dolaşmaları seni aldatmasın. (MÜ’MİN,1,2,3,4) • Her topluluk / her dönemde, kendi elçisini / peygamberleri etkisiz hale getirmeye çalıştı. Hâkkı işlemez kılmak için yanlışı / tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler / Gerçeğin tâ kendisini sahte olanla bastırmak için boşuna mücadele edip durdular / gerçeği engelleyerek yanlışı uygulamaya çalışıyorlardı / gerçeği bâtıl ile ortadan kaldırmak için, bâtıl (yöntemler gündeme getirerek) tartışmaya girişmişlerdi / gerçeği çürütmek için yalandan yana tartıştılar. (MÜ’MİN,5) • Siz imana çağrıldığınızda yine de inkâr ederdiniz / inkârda diretirdiniz. (MÜ’MİN,10) • O Allah ki size ayetlerini / belgelerini / kanıtlarını göstermekte ve sizin için gökten bir rızk indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip teslim olandan başkası ibret / öğüt almaz / hatırlayıp anlamaz / ancak O’na yönelen düşünüp öğüt alabilir / Ortak koşucu inkârcılar hoşlanmasa da, siz dini sadece Allah’a ait kılarak / inancınızda samimi bir biçimde / saf bir yürek temizliği içinde ve O’na birilerini ortak etmeden kulluk / dua edin / içinizden gelerek Allah’ı çağırın / yalvarın. (MÜ’MİN,13,14) • Dereceleri yükselten, Arş’ı / her şeyi yöneten kudret / muazzam görkemin sahibi, buluşma gününün dehşetini haber vermek için / buluşma günü hakkında uyarsın diye kullarından dilediğine / elçilere emrinden olan / buyruğuyla Ruh’u / Vahyi indirir / buluşma günü, Ruhunu / Vahyini indirdiği kullar tümüyle açığa çıkarılacaklardır / yapmış oldukları hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (MÜ’MİN,15,16) • Allah gerçekle hükmeder. (MÜ’MİN,20) • Elçiler / peygamberler onlara apaçık belgeler / söze dayalı apaçık deliller / kanıtlarla gittiklerinde / resulleri onlara açık-seçik mesajlar getirirdiğinde inkâr ediyorlardı . (MÜ’MİN,22) • Kuşkusuz Allah, (Kendi hakkında)yalan söyleyerek haddi / sınırı aşan yalancıları doğruya iletmez / asla doğru yola ulaştırmaz / haddi aşan bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz bundan hiç şüpheniz olmasın. (MÜ’MİN,28) • Yoldan sapanlara Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz / her kimi Allah şaşırtırsa, artık onu doğru yola iletecek yoktur. (MÜ’MİN,33) • Allah, (Vahyi hakkında) kuşku uyandırarak haddi aşanı doğru yoldan saptırır / sapıklıkta bırakır / aşırı şüpheci olanları Allah şaşırtır. Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı hiçbir kanıta sahip olmadan / delile dayanmadan tartışanlar / mücadele edenler, hem Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye muhataptır / öfke uyandıran çirkin davranışlardır. Allah her kibirli zorbanın kalbini işte böyle tatminsiz kılar / bütün küstah zorbaların / büyüklük taslayanların kalbini mühürler. (MÜ’MİN,34,35) • Cehennemin bekçileri: “Elçileriniz / resulleriniz size söze dayalı apaçık deliller / kanıtlar / belgeler / açık-seçik mesajlar getirmemişler miydi?” derler. Onlar da “Evet, gelmişti!” diyecekler. Biz elçilerimize ve inananlara hem bu dünya hayatında, hem de ahrette, tanıkların duruşmalarda hazır bulunacakları günde yardım ederiz. O gün inkârcı nankörlerin özür dilemeleri bir yarar sağlamaz. Onlar lâneti ve en kötü sonu hak ettiler. Sen ortak koşucu insanların inkârlarına karşı azimle mücadelene devam et / diren / sabret / güçlüklere göğüs ger. Seni yalanlayanlar kötü sonla karşılaşacaklar. Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. Allah’ın Sözü gerçektir. (MÜ’MİN,50,51,52,55) • Allah’ın ayetlerine / ilkelerine mesnetsiz görüşlerle / ellerinde, hiçbir bilimsel belge olmadan karşı çıkanların / tartışanların, içlerinde hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri / asla ulaşamayacakları bir büyüklük kuruntusu / küstahça bir kibir vardır. Sen böyle bir duygudan Allah’a sığın. (MÜ’MİN,56) • Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah hakkında aldanabiliyorsunuz / aldırış etmezsiniz / bu (gerçekten) nasıl da uzaklaşıyorsunuz? Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı bilerek kafa tutanlar / inkâr edenler / büyüklük taslayanlar, (gerçekten) böylece uzaklaşırlar / umursamazca davranıyorlar / kandırılırlar / döndürülürler. (MÜ’MİN,62,63) • Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin. (MÜ’MİN,65) • Rabbimden Söze dayalı apaçık deliller / kanıtlar / belgeler / açıkseçik ayetler gelince, sizin Allah’a ortak ederek taptıklarınıza tapmam / ibadet etmem bana yasaklandı / Allah yerine / Allah dışındaki yalvardıklarınıza tapınmaktan / kulluk etmekten kesinlikle men edildim. Ve bana evrenlerin Rabbi / eğiteni olan Allah’a teslim olmam buyuruldu. (MÜ’MİN,66) • Allah’ın ayetlerine karşı / Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenler / Allah’ın öğretileri üzerinde tartışanlar gerçeği nasıl da görmezden geliyorlar / (gerçekten) uzaklaşıyorlar / kandırılıyorlar? Onlar Kitabı ve elçilerimiz yoluyla gönderdiğimiz mesajı yalanladılar / resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalanlayanlar yakında bilecekler / ileride yanıldıklarını görecekler / (gerçeği) anlayacaklar. (MÜ’MİN,69,70) • Ayetleri yalanlayan ortak koşuculara şöyle denir: “Nerde ortak koştuklarınız? Allah’tan başkasına taptıklarınız / Allah’a koştuğunuz ortaklar nerede?” Ortak koşucular: “Onlar bizi terk ettiler. Meğer biz daha önce boş şeylerden yardım istiyormuşuz” derler. Allah, sapıklıkta direnen inkârcıları işte böyle saptırır. Çünkü siz yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayıp şımarıyordunuz. Sürekli kalmak üzere cehennemin kapılarından giriniz. Kibirlenenlerin / büyüklük taslayanların yeri ne de kötüdür. (MÜ’MİN,73,74,75,76) • Ey Muhammed! Ortak koşucuların yalanlamalarına karşı sen azimle mücadelene devam et / dayan / sabret / güçlüklere göğüs ger. Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77) • Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana anlatmadık. Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. Allah’ın buyruğu / emri gelince de gerçeğin tâ kendisi gelmiş olur / hak ve adaletle yargılanır / yerine getirilir. Kof iddialara bel bağlayanlar / gerçeği yalanlayanlar / (anlayamadıkları şeyleri) geçersiz / (gerçeği) hükümsüz kılmaya çalışanlar hüsrana uğrayacaklardır / boşa uğraşanlar zarar ederler. (MÜ’MİN,78) • Allah size ayetlerini / delillerini gösteriyor / işte böyle önünüze seriyor. Şimdi Allah’ın gösterdiği bu delillerinin / ayetlerinin hangisini inkâr edebilirsiniz? (MÜ’MİN,81) • Elçilerimiz apaçık kanıtlarla / açık belgelerle kendilerine vardıklarında / resullerimiz onlara açık-seçik mesajlar getirdiklerinde, bilgiçlik taslayarak elçilerin getirdiklerini küçümsediler / kendilerinde olan bilgiye (aşırı bir biçimde güvendikleri için) şımarmışlar ve (kendilerine gelen kanıtları alay konusu yapmışlardı) / onlar yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler / alay edip durdular. Ama küçümsedikleri şey kendilerini çepeçevre sarıverdi / sonunda alay konusu yaptıkları kendilerini çepeçevre kuşatıvermişti. (MÜ’MİN,83) • Hâ, Mîm. Kur’an, esirgeyen / çok seven ve bağışlayan / çok müşfik olan / acıyan / sevgi ve merhameti sonsuz olan Allah tarafından indirilmiştir. Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir Kur’an olarak ayetleri / belgeleri açıklanmış / ayrıntılanmış / bilinçlenmek isteyen bir halk için ayetleri apaçık açıklanmış bir Kitap’tır. Bir müjdeci / hem müjdeci / müjdeleyici ve bir uyarıcıdır / hem uyarıcıdır. Gel gör ki çoğu burun kıvırıyor ve duymuyor / ortak koşucu Araplardan çoğu onu reddettiler, duymazdan geldiler / (onu) dinlememek için (ondan) yüz çevirmektedirler. Şöyle diyorlar: “Kalplerimiz bizi çağırdığın şeye karşı kapalıdır. Kulaklarımızda da sağırlık var ve seninle aramıza bir perde çekilmiştir. İstediğini yap, biz bildiğimizi okumaya devam edeceğiz.” Söyle onlara: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın tek Tanrı olduğu vahyolunuyor / bildiriliyor. O’nun yolunda dosdoğru yürüyün / O’na yönelin ve O’ndan af dileyin. Ortak koşucu düşüncelerden arınmayanların / ortak koşanların, öte dünyayı inkâr edenlerin vay haline! (FUSSİLET,1,2,3,4,5,6,7) • Ortak koşucu inkârcılar, “Bu Kur’an okunurken yaygara koparın / anlatılırken dinlemeyin, hatta tahrik edici / dinlenmesini engellemek için gürültü çıkarın, böylece başkalarının anlamalarını engellemiş olursunuz / ancak böyle etkisiz hale getirebilirsiniz” dediler / inkâr edenler (birbirlerine): “Bu Kur’an’ı dinlemeyelim; okunurken de dinlenmesini engellemek için de gürültü yapalım!” demektedirler. Ayetlerimizi / ilkelerimizi yok saymalarına / bile bile inkâr etmelerine karşılık cehennem yurdu / sürekli kalış yeri onları bekliyor. (FUSSİLET,26,28) • “Rabbimiz Allah’tır!” dedikten sonra, dosdoğru yolu izleyenlerin ölümleri anında melekler yanlarına gelirler “Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!” derler. (FUSSİLET,30) • Ayetlerimizi yok sayanlar / anlamını tahrif etmeye kalkışanlar / çarpıtıp saptıranlar / öğretilerimizde yanlış yorumlarda bulunanlar / ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, Bizden kaçamazlar / Bizden gizli değillerdir. Şu halde ateşe atılmış olmak mı iyi, yoksa kıyamet gününde güven içinde olmak mı? Düşünün ve tercihinizi yapın çünkü Allah her ne yaparsanız görüyor. (FUSSİLET,40) • Kendilerine Kur’an mesajı / Zikir / hatırlatma / uyarıcı ulaştıktan sonra, onu inkâr edenler bilsin ki, o eşsiz yücelikte / değerli bir Kitap’tır. Geçmişte ve gelecekte Kur’an’ı çürütecek hiçbir şey yoktur / ona ne önünden, ne ardından bâtıl yaklaşamaz. Çünkü Kur’an, bilge ve her türlü övgüye / övülmeye layık olan / çok övülen / yüce bir bilgelik kaynağından / Allah tarafından indirilmektedir / indirilmiş bir Vahiydir. Ey Muhammed! Sana önceki çağlarda yaşamış Peygamberlere söylenenden başkası söylenmiyor / senin için söylenenler, senden önceki elçiler için söylenenlerin aynısıdır. (FUSSİLET,41,42,43) • Eğer, Biz Kur’an’ı Arapçadan başka bir dilde indirseydik / onu yabanci dilde bir Kur’an yapsaydık / Kur’an’ı, yabancı bir dil ile ortaya koysaydık, ortak koşucu Araplar: ”Onun ayetleri / öğretileri ayrıntılı açıklanmalı değil miydi / keşke ayetleri anlaşılır olsaydı / Arab’a yabancı dilde bir Kitap olur mu / hiçbir şey anlamıyoruz, neden Arapça değil / başka bir dilde (bir Kitap) ve Arap bir (elçi) öyle mi?” diyeceklerdi. İster yabancı dil olsun, ister Arapça olsun, o Kur’an, inanmak isteyenlere bir rehber / yol göstergesi / bir kılavuz, bir şifadır / doğruluk göstergesi ve gönüllerine bir şifadır / şifa (kaynağıdır) / sorunları için bir çözüm kaynağıdır. Arapça olmasına rağmen, inanmayan Araplar, sanki uzak bir yerden bağırılıyor da, ne söylendiğini anlamıyorlar / kulaklarında bir sağırlık olduğu için kapalı ve anlaşılmaz geliyor / (onların kalpleri) bu Kur’an’a kapalıdır / onu uzaklardan gelen ses gibi algılıyorlar / Kur’an onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekândan seslenilmektedir. (FUSSİLET,44) • Gerçekten ortak koşucular Kur’an’dan çok derin / endişeye düşüren bir kuşku içindedirler. (FUSSİLET,45) • Ey Muhammed! Kur’an’ı inkâr eden ortak koşuculara de ki / söyle onlara: “Ya o Kur’an Allah’tan / gerçekten Allah katından idiyse ve siz de onu yalanlamış iseniz / inkâr ediyorsanız / üstünü örttünüzse, buna karşı kesin bir tavır alandan / derin bir ayrılıkta bulunan kimseden daha sapık / o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden sapkın kim olabilir / ne duruma düşeceğinizi hiç düşündünüz mü? Kur’an’ın gerçek / hak olduğu insanlara apaçık / ayan-beyan oluncaya kadar / açık bir biçimde anlamalarına dek / Gerçeği belirleyip anlamalarına kadar, varlığımızın belgelerini / delillerimizi onlara hem kendi öz benliklerinde, hem de dış dünyada / (uçsuz bucaksız) ufuklarda göstereceğiz / birgün onlara hem evrenin engin ufuklarında hem de kendi vicdanlarının derinliklerinde ayetlerimizi öyle göstereceğiz ki sonunda onun, gerçeğin tâ kendisi olduğu ayan beyan belli olacak. (FUSSİLET,52,53) • Hâ, Mîm, Â’yn, Sîn, Kâf. Ey Muhammed! Üstün ve bilge olan Allah, sana ve senden önceki elçilere işte böyle vahyeder / çok güçlü, çok bilge olan Allah, senden öncekilere (nasıl vahyetmiş ise) aynı şekilde sana da vahyetmektedir / ulu olan, bilge olan Allah, sana da senden öncekilere de şöylece vahyeder: “Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O’nundur / hepsini Allah yarattı. O yücelerin yücesidir. Çok azametli olandır.” (ŞÛRA,1,2,3) • Biz, sana Kur’an’ı Arapça olarak vahyettik ki, ana kent ve dışındaki Arapları, gelmesinde asla kuşku olmayan, insanların bir kısmının cennette, bir kısmının ise çılgın alevli cehennemde olacakları toplanma gününe karşı uyarman için / sana Arapça bir Kur’an vahyettik. (ŞÛRA,7) • Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur / O, dileyeni nimetine kavuşturur. İnkârcı nankörlerin ise, ne bir dostu, ne de bir yardımcısı olmayacaktır. (ŞÛRA,8) • Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz / herhangi bir şey hakkında ayrılığa düştüğünüzde, o hüküm Allah’a bırakılır / karar Allah’a aittir. (ŞÛRA,10) • Ey Muhammed! Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya öğütlediğimiz dinin aynısını / dinden, Nuh’a önerdiğini, sana vahyettiğini / bildirdiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi / hayat veren yolu, şimdi de sana vahyediyoruz / bildiriyoruz / size kanun yaptı. Onu, sizin için ilke haline şöyle getirdik: “Dini dosdoğru uygulayın / dosdoğru tutun, rivayetler uydurarak onda ayrılığa düşmeyin / bölünüp fırkalara ayrılmayın.” Fakat kendilerini çağırdığın bu ilke / bu (din), ortak koşanlara / şirke bulaşanlara çok ağır gelmektedir. Allah, bu hayat veren yola lâyık gördüğünü / dilediği kimseyi seçer / seçecek ve Kendisine içtenlikle yöneleni de dosdoğru yola ulaştırır / doğru yolda yürütecektir / hakka yönelenleri Kendisine iletir. (ŞÛRA,13) • Kendilerine Kitap verilenlerin, bilgi / bilimsel gerçekler / ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri / fırkalara bölünmeleri, sadece aralarındaki çekememezlik / kin / kıskançlık ve düşmanlık / çekişmeden / azgınlıktan dolayıdır. Ortak koşanlardan sonra Kitaba mirasçı olanlar da / kendilerinden sonra Kitaba mirasçı kılınanlar da, Kur’an’a çok derin kuşku içinde bakmaktalar / iflâh olmaz bir şüphe içindedirler. (ŞÛRA,14) • Ey Muhammed! Sen Çağrı’na devam et / Çağrı’nı sürdür / Çağrı’da bulun ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula / emrolunduğun gibi / sana buyurulduğu gibi dosdoğru yürü / dosdoğru ol! Ortak koşanların boş arzularına / heva ve heveslerine sakın uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım / Allah’ın bana indirdiği Kitab’ı tebliğ etmem ve aranızda adaletle davranmakla emrolundum / aranızda adaleti gerçekleştirmem buyurulmuştur.” Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Elçinin bildirdiği Çağrı’dan sonra, hâlâ, Allah’ın buyrukları hakkında tartışanların kanıtları / delilleri, Rableri yanında geçersizdir. O Allah ki, Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek / hak olarak indirmiştir / Gerçeğin tâ kendisine dair Kitap ve mizanı indiren o Allah’tır / Gerçeğe göre / Gerçeğe ilişkin Kitab’ı ve adalet ölçüsünü indiren Allah’tır. Ne bileceksin belki de kıyamet saati çok yakındır. (ŞÛRA,15,16,17) • Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde / din konusunda Allah’ın izin vermediği şeyleri, onlar için, dini şeriatlar / kurallar koyan / kendileri için yasallaştıran / kendilerine yükümlü kılan ortakları mı var? Allah’ın dinini karartanların / gizleyenlerin, yaptıkları bu yanlışlar tepelerine inerken, haksızlık edenlerin korkudan titreştiklerini görürsün. (ŞÛRA,21,22) • Allah inanan ve yararlı / iyi, güzel işler işleyen kullarını bununla müjdeler. Ben sizden tebliğ ettiklerim karşılığında bir ücret / sevgiden başka bir karşılık istemiyorum / sadece birbirinize sevgiyle yaklaşmanızı istiyorum. Ortak koşucular: “Muhammed Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uydurdu / yalan düzüp Allah’a iftira etti ” mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah sahte olanı / bâtılı / yalanı yok eder ve Kelimeleriyle / Sözleriyle gerçeğin tâ kendisini ortaya çıkarır / gerçeği yerleştirir / hakkı / gerçeği Kendi sözleriyle gerçekleştirir. (ŞÛRA,23,24) • Bunda, kuşkusuz, gereğince sabreden, çok şükreden / dayanan / güçlüklere göğüs geren / çaba gösteren, elde ettiğinin karşılığında teşekkür eden kişi için ibretler / belgeler vardır. (ŞÛRA,33) • Ayetlerimiz / belgelerimiz hakkında tartışanlar / mücadele edenler, şunu iyi bilsinler ki, kendileri için kaçacak bir yer yoktur. (ŞÛRA,35) • Onlar ki Rablerinin çağrısına karşılık verirler / Rablerinin dâvetini kabul ederler yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar / dini dosdoğru uygularlar ve onlar işleri kendi aralarında şûra / danışma ile olanlar / tartışarak çözenler / birbirlerine danışarak (çözüme kavuşturanlar) ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yoksullara pay ayıranlardır. (ŞÛRA,38) • Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez. Allah’ın emri / buyruğu ile geri dönüşü imkânsız / geri çevrilmeyecek / ertelenmesine Allah’tan izin çıkmayacak bir gün gelmeden önce Rabbinizin Çağrısına gelin / karşılık verin / uyun. Yine de aldırış etmiyorlarsa Biz seni onlara bekçi / koruyucu olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir / duyurmaktır. (ŞÛRA,46,47,48) • Allah, bir insanla / insanoğluyla ancak vahiy yoluyla / vahyederek veya bir perde arkasından iletişim kurar / konuşur / seslenir veya bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. Ey Muhammed! İşte böylece sana da emrimizden bir ruh / Kur’an / iş ve oluş deryâmızdan hayat veren bir mesaj / buyruğumuzla bir ruh vahyettik / bilgi gönderdik. Sen daha önce Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Biz Kur’an’ı / bu hayat veren mesajı inanmak isteyen kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık (kaynağı) / nur kıldık / ışık saçan bir aydınlık yaptık. Onunla kullarımızdan lâyık gördüğümüzü doğru yolda yürüteceğiz. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin / doğru yolu / Allah’ın yolunu gösterirsin / sen de işte bu doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüyorsun; göklerde ve yerde olan her şeyin sahibi Allah’ın yolunda / sen elbette dosdoğru bir yola ulaştırmaktasın, Allah’ın yoludur o. (ŞÛRA,51,52,53) • Hâ, Mîm. Apaçık / ayan-beyan bilgi veren Kitaba yemin olsun ki, dili Arapça olan halk anlasınlar, düşünsünler diye / aklınızı kullanarak anlamanız için, bu Kitabı Arapça bir Kur’an kıldık / Biz, onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an yaptık / dile gelsin apaçık Kitap! Kuşkusuz, lafzı Arapça olan bu Kur’an içeriği, yanımızda bulunan yüce ve çok hikmetli / çok bilge ana Kitaptandır / o, katımızdaki yüce bilgelik kaynağı ana Kitaptan gelmektedir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tüm insanlık içindir. (ZUHRUF,1,2,3,4) • Siz puta tapar Araplar / insanlar, çok aşırı gitmiş bir toplumsunuz / haddi aşan / kendini bitiren bir halksınız diye, sizi Kur’an ile uyarmaktan uzak mı tutalım / bu hatırlatmadan vaz mı geçeceğiz / umursamayalım mı? (ZUHRUF,5) • Biz, peygamberlerle alay eden geçmiş toplumların en güçlülerini dahi, yok ettiğimizin örneklerini vermiştik. (ZUHRUF,8) • Doğrusu Ben, ortak koşucu Arapları ve atalarını kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi ve apaçık / açık kanıtlı bir elçi gelinceye kadar geçindirdim. Fakat kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi geldiği zaman da “Bunlar büyüleyici bir takım laflar, biz bunlara inanmayız / onu kabul etmiyoruz” ”Bu Kur’an şu iki kentten, ünlü ve büyük bir adama indirilmeli değil miydi?” dediler. Rabbinin sevgi ve merhametini onlar mı taksim ediyorlar / kime elçilik verip vermeyeceğine onlar mı karar veriyorlar? Bu Rabbinin rahmeti onların toplayıp biriktirdiklerinden çok daha iyidir / hayırlıdır. (ZUHRUF,29,30,31,32) • Kim Rahman’ın Zikri’ni / Kur’an’ı / Rahman’ın Vahyini (Zikrirahman) görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa / kim Rahman’ın çağrısına kulak vermezse / Rahman’ın hatırlatmasını körlük edip görmemezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı / sürekli beraber olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Saptırıcı / şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. (ZUHRUF,36,37) • Ey Muhammed! Kulaklarını gerçeğe kapatmış sağırlara, sen mi işittireceksin, yahut gözünü gerçeğe kapatmış görmezleri ya da apaçık bir sapıklıkta / sapkınlık içinde olanları sen mi doğru yolda yürüteceksin / sen mi yola getireceksin? (ZUHRUF,40) • Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, kesinlikle sen dosdoğru yoldasın / dosdoğru bir yol üzerindesin. Kuşkusuz bu Kur’an sana ve halkına / insanlara bir öğüttür / onur (kaynağıdır) / bir hatırlatmadır; ondan sorumlu tutulacaksınız / sorgulanacaksınız / ileride bundan hesaba çekileceksiniz kesinlikle! (ZUHRUF,43,44) • O (Kur’an) kuşkusuz, kıyamet hakkında bir bilgidir / saati bildirir. Bu yüzden ondan asla kuşku duymayın / şüphe etmeyin, buyruklarıma uyun. Çünkü dosdoğru yol budur. Şeytan sakın sizi ondan alıkoymasın / sakın saptırıcı sizi şaşırtmasın. Şeytan / saptırıcılar size açık / apaçık bir düşmandır. (ZUHRUF,61,62) • Ey ayetlerime / ilkelerime inanıp teslim olmuş / teslimiyet gösteren / Müslüman olan kullarım! Bugün size korku ve tasalanma yoktur / siz üzülmeyeceksiniz. (ZUHRUF,68,69) • Andolsun / yemin olsun / açın kulağınızı! Biz size gerçeği / hakkı getirdik / gerçeğin tâ kendisini gönderdik. Fakat çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz! Gerçeğin ne olduğuna onlar mı karar verecek, Biz mi? (ZUHRUF,78,79) • Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak bilerek gerçeğe / hakka tanıklık edenler hariç. Onlar ilimden nasiplenmekteler / ancak, bilenler gerçeğe tanıklık ederler. (ZUHRUF,86) • Hâ, Mîm. Apaçık olan / ayan-beyan gösteren Kitap’a yemin olsun ki / dile gelsin açıklayıcı Kitap! Biz insanları uyarmak için, Kur’an’ı mübarek / kutlu / bereketli / çağlar boyu unutulmayacak bir gecede indirmeye başladık / Biz, gerçekten de (doğru yola ulaşmaları için insanları) uyarmaktayız. Tarafımızdan bir buyrukla, her hikmetli / bilgelikle ilgili iş o gecede indirdiğimiz Kur’an’da belirtilir. (DUHÂN,1,2,3,4,5) • Bu, Rabbinin sevgi ve merhametinin bir yansımasıdır / kuşkusuz, Rabbinden bir rahmet olarak, buyruklarını bildiren elçiler göndeririz. (DUHÂN,6) • Nerede ortak koşucularda öğüt almak / titreyip kendine gelmek için çok geç değil mi? Çünkü onlara gerçeği, delillerle açıklayan / apaçık anlatan / uyaran bir elçi gelince, onu reddettiler / burun kıvırıp “Bu adam eğitilmiş bir deli / mecnun / bu gizli güçlerce beyni yıkanmış birisidir!” dediler. (DUHÂN,13,14) • Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye, Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık / senin dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar. (DUHÂN,58) • Hâ, Mîm. Kur’an, üstün / çok güçlü ve her şeyi bilen / çok bilge olan Allah tarafından indirilmiştir / Kitab’ın indirilmesi, güçlü ve bilge olan Allah’tandır. (CÂSİYE,1,2) • İşte bunlar Bizim sana gerçek olarak okuduğumuz / anlattığımız Allah’ın ayetleridir / kanıtlarıdır / belgeleridir. Sana onları gerçeğin tâ kendisi olarak okuyoruz. Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden sonra / belgelerinden başka hangi hadise / söze inanıyorlar? (CÂSİYE,6) • Kendisine Allah’ın ayetleri / ilkeleri anlatılınca / okununca onları dinleyip, kibrinden, sonra da sanki hiç duymamış gibi, büyüklük / bilgiçlik taslayarak umursamaz davranır / Allah’ın ayetlerini yok sayıp, yalan yere uyduruk rivayet üreten yalancı günahkârın vay haline! Ayetlerimizden / ilkelerimizden bir şey öğrendiği zaman onu alaya alır / ona itibar etmez / alay konusu eder. İşte bu Kur’an bir rehberdir / yol göstericidir / doğruluk göstergesidir / yol göstermedir / iyiye ve güzele bir kılavuzdur bu. Rablerinin ayetlerini / ilkelerini örterek saptıranları en kötüsünden acı bir azap bekliyor / inkâr edenlere tiksindiren, can yakan bir azap vardır. (CÂSİYE,7,8,9,11) • Bunda, kuşkusuz derin derin düşünen bir topluluk için alınacak ibretler / dersler vardır. (CÂSİYE,13) • Ey Muhammed! Bu işten sana da hayat veren bir yol verdik / seni açık bir yola koyduk / sana bir yöntem belirledik / seni, iş ve yönetimde bir şeriat / bir yol-yöntem üzerine koyduk. Onun için sen o hayat veren yola uy / sen o yönteme uygun hareket etmelisin, bilgisizlerin arzularına uyma / bilmeyenlerin keyifleri ardınca gitme. (CÂSİYE,18) • Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlığın vicdanı / insanlar için aydınlatıcı / gönül açıcı belgelerdir / insanların kalp gözlerini açan (bir ışık), kesin olarak inanmış / içsel kesinliğe ulaşmış / bilen bir topluma da doğru yola ulaştıran bir rehber / doğruluk göstergesi / yol gösterici ve bir rahmettir / kesin imana ulaşmak isteyen bir halk için sevgi ve merhamet kaynağıdır / Allah’ın (insanlara olan) sevgisinin bir (açılımıdır) / gereğince inanan bir toplum için bir kılavuzdur. (CÂSİYE,20) • Açık açık ayetlerimiz anlatıldığında / karşılarında ayetlerimiz, açıkseçik mesajlar halinde / belgelerimiz açık açık / Söze dayalı apaçık deliller olarak okunurken “Eğer doğruysa söyledikleriniz, atalarımızı getirin” demekten başka tutunacakları bir dalları / dayanacakları bir bilgi / gerekçeleri / delilleri yoktur / hiçbir delil ileri sürememektedirler. (CÂSİYE,25) • Saat dolduğu / dünyanın sonu gerçekleştiği gün, sahte ve kof olanın peşinden gidenler / gerçekleri reddedenler / Allah’ın ayetlerini geçersiz kılmaya kalkışanlar / saçmalayanlar kaybedecektir / hüsrana uğrayacaktır. (CÂSİYE,27) • Kâfirlik edenlere “Ayetlerim / ilkelerim size okunmadı mı? Bal gibi okundu; fakat siz küstahça büyüklendiniz! / ayetlerim size anlatılınca siz büyüklenip suçlu bir topluluk olmamış mıydınız?” (CÂSİYE,31) • Allah’ın Sözü gerçektir / haktır. (CÂSİYE,32) • Siz, Allah’ın ayetlerini / ilkelerini umursamadınız / Allah’ın ayetleriyle dalga geçtiniz ve dünya hayatı sizi aldattı. (CÂSİYE,35) • Hâ, Mîm. Kur’an, üstün / çok güçlü / ulu ve her şeyi bilen / çok bilge olan Allah tarafından indirilmiştir. Kâfirlik edenler / ortak koşucu inkârcılar uyanışa çağrıldıkları şeylerden yüz çeviriyorlar / uyarıldıkları şeylere aldırış etmemektedirler. Ayetlerimiz / ilkelerimiz apaçık anlatıldığında / karşılarında açık açık okunurken inkâr eden ve kendilerine gelen gerçeğe / gerçeğin tâ kendisi kendilerine geldiği halde karşı çıkan ortak koşucular / kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr edenler “Bu açıkça bir büyüdür / bunlar büyüleyici parlak laflar” dediler. Yoksa “O Kur’an ayetlerini Muhammed kendisi mi uydurdu” diyorlar. Söyle onlara “Ben onu uydurduysam, bunu neden sizin hatırınız için yapayım? / siz beni Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı koruyamazsınız! Sizin Kur’an ayetleri hakkında söylediğiniz iftiraları / taşkınlıkları en iyi bilen Allah’tır.” (AHKAF,1,2,3,7,8) • De ki: “Ben peygamberlerin / elçilerin ilki değilim, benden önce de birçok elçiler geldi. Bana ve size ne yapılacağını / olacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum / ben ancak Allah’ın bana bildirdiklerini uyguluyorum. Ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim / uyanışa çağıranım. Siz hiç düşündünüz mü, ya bu Kur’an Allah katından ise ve siz de ona karşı çıkmışsanız ve İsrail oğullarından bir tanık da bunun benzerini görüp inandığı halde, siz büyüklük taslayıp yüz çevirmişseniz / inkâr ediyorsanız, haliniz ne olacak / kendinize yazık etmiş olacağınızı görmez misiniz?” Allah, zalimleri / haksızlık eden ulusu / nankör topluluğu doğru yola çıkarmaz / iletmez / kılavuzluk etmez / asla doğru yola ulaştırmaz / eriştirmez. (AHKAF,9,10) • İnkârcı kodamanlar, “Eğer, Kur’an iyi bir şey olsaydı, şu zavallılardan önce biz inanırdık / eğer ona inen de bir hayır olsaydı, ayak takımımız bizden önce ona koşmazdı” diyorlar. Fakat onunla doğru yola gelmeyi kendilerine yediremediklerinden her zaman / Kur’an’ın gösterdiği dosdoğru gerçeklere karşı da “Bu Kur’an eskilerin söylediği masallardır / çok eski bir yalandır / uydurmadır” dediler. Biz Kur’an’dan önce, Musa’ya (İbranice olarak) Kitabı / Tevrat’ı bir yol gösterici / önder ve bir rahmet / sevgi (pınarı) / nimet olarak indirmiştik. Bu Kur’an’ı da, Arapça olarak indirdik ki, ortak koşucu Araplar / insanlar uyansınlar ve güzel davrananlara / iyilik / iyi işler yapanlara da bir müjde olsun diye / bu Kur’an; önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdürmek, zulmedenleri / haksızlık edenleri uyarmak, güzel ahlâk sahiplerini de müjdelemek için Arap diliyle gelmiş bir Kitaptır / bu Kur’an da öncekileri tasdikleyen bir Kitap’tır. Zulmedenleri uyarsın, güzel davrananlara müjde olsun diye Arap dilindedir. (AHKAF,11,12) • “Allah’ın sözü gerçektir; bundan şüphe olmaz” denilince, o yine “Hepsi yalan, eskilerin masalları / bunlar boş laflar, daha öncekilerin uydurdukları öykülerden başka bir şey değil” diye inkârında diretir. (AHKAF,17) • Cinlerden bir grubu / yabancı bir heyeti, Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik / göndermiştik. Kur’an’ı dinlemeye gelip, Kur’an okunmaya başlayınca birbirlerine “Susun, dinleyin” dediler. Kur’an’ın okunması bitirilince de, topluluklarına birer uyarıcı olarak dönmüşlerdi / dönüp uyanışı başlatmak üzere halklarına gittiler. ”Ey halkımız! Biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden önce gelen Kitapları doğrulayan bir Kitabı dinledik / önceki çağlarda inmiş Kitaplardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdüren, gerçeğin tâ kendisini; doğru yolu gösteren bir Kitabı dinledik. Dinlediğimiz bu Kitap, gerçeğe ve dosdoğru yola iletmektedir” demişlerdi. (AHKAF,29,30) • Allah’ın davetçisinin Çağrısını kabul edin / Allah’ın Çağrısına karşılık verin / Allah’a Çağırana uyun. Allah’ın davetçisinin Çağrısına uymayanlar / Allah’ın Çağrısına karşılık vermeyenler / Allah’a Çağırana uymayanlar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamazlar. (AHKAF,31,32) • Bir duyurudur bu / bildir / bu kadar tebliğ yeter / bu bir duyurudur! Yoldan çıkmış topluluklardan / günah küpü haline gelenlerden başkası mı yok edilir? / ancak yoldan çıkmış olan halk yok edilir! (AHKAF,35) • Mükemmel bir ahenkle hareket eden yörüngelere sahip göğe yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar elçi ve Kur’an hakkında dayanaksız, iftira dolu sözler söylüyorlar / Kur’an ve Muhammed konusunda görüş ayrılığına düşmüş bulunuyorsunuz. (Bu konuda gerçekten) uzaklaşmak (isteyen) uzaklaşır. Ondan kaçan kendinden kaçmış olur. Bütün bunlar yalan diyen kendini bitirip öldürmüş olur. (ZÂRİYÂT,7,8,9,10) • Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, işte bunlar gerçeğin tâ kendisidir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tıpkı kendi konuşmanızın gerçek olduğundan şüphe etmediğiniz gibi o sizin konuşmanızın gerçekliği kadar gerçektir / kesin bir gerçektir. (ZÂRİYÂT,23) • Ey Muhammed! Şimdi haykır! “Allah’a gelin / Allah’a koşun / Allah’a kaçın / Allah’a sığının. Ey insanlar! Ben sizi Allah tarafından görevlendirilmiş olarak uyanışa çağırmaya / gerçekleri size açıklamak için geldim, bundan hiç şüpheniz olmasın. Allah’la beraber başka bir tanrı / Allah’la birlikte başka ilahlar uydurmayın / başkasını tanrı kılmayın. Ben size O’ndan gelen apaçık bir uyanışa çağıranım / Allah tarafından görevlendirilmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.” (ZÂRİYÂT,50,51) • Yine de kulak veren herkese hatırlatmaya / öğüt vermeye devam et; çünkü hatırlatma / öğüt verme iman edenlere / inananlara fayda verir / yarar sağlar. (ZÂRİYÂT,55) • Ey Muhammed! Ortak koşuculara bunları hatırlat / öğüt ver / anlat / uyar / düşündür. Sen, ancak bir hatırlatıcısın / sen sadece bir uyarıcısın / dayatan bir zorba değilsin. Sen onlara zorla kabul ettirecek değilsin. Ancak senin hatırlatmalarına kim yüz çevirip inkâr ederse Allah onu en büyük ceza ile cezalandıracaktır / en büyük azabı tattıracaktır. (ĞAŞİYE,21,22,23,24) • Tüm övgüler, içinde hiçbir çelişki olmayan Kur’an’ı, kulu Muhammed’e indiren Allah’a olsun / sağduyudan şaşmadan ve hayatın içinden seslenerek kuluna Kitap’ı indirdi. (KEHF,1) • Allah, kulu Muhammed’e, iyi ve güzel işler üreten müminleri, içinde sonsuza dek kalacakları güzel bir ödülü müjdelesin ve “Allah çocuk edindi” diyen inkârcıları da, Allah’tan gelecek şiddetli bir cezaya karşı uyarsın diye, bu mükemmel / dosdoğru (bir hidayet rehberi) olan / sağlam bir düstur olarak eğri bir yan bırakmadığı / onda hiçbir yanlışlığın yer almasına imkân vermeyen Kur’an’ı indirdi. (KEHF,2,3,4) • Ey Muhammed! Şimdi sen, ortak koşucular bu Kur’an’a / bu Söz’e inanmadılar diye, arkalarından kendini sorumlu tutarak, neredeyse kendi kendini perişan edeceksin. (KEHF,6) • Allah Kendi hükmünde kimseyi ortak yapmaz. (KEHF,26) • Ey Muhammed! Mağara gençleri hakkında, Rabbin, sana Kur’an’da ne vahyetmiş / bildirmiş ise, sen ona bak! Rabbinden / Rabbinin Kitabından vahyedileni / vahyolunanı oku! Gerçek olan odur. O’nun sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. (KEHF,27) • Kalplerini mühürleyip, Kur’an’ı anlamalarına engel olduğumuz kodamanların arzularına uyma. Onların işi gücü, tahminde bulunmak, rivayet üretmektir. (KEHF,28) • Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin / ister inansınlar, ister inanmasınlar. Biz, ayetlerimizi inkâr eden nankörlere, öyle bir ateş hazırladık ki, kendilerini dumandan bir duvar çepeçevre saracaktır. (KEHF,29) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her şeyi ayrı ayrı örnek vererek / her türlü örneği ayrıntılı bir biçimde açıkladık / türlü biçimlerde anlattık / insanlara, ibret olacak her türlü örnekle tekrar tekrar açıklamalar yapıyoruz; bundan hiç şüpheniz olmasın. (KEHF,54) • İnsanlara doğruluk göstergesi / doğru yolu gösterici gelmişken, onları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan nedir? (KEHF,55) • Biz elçileri, yalnızca ayetlerimizle / ilkelerimizle, insanları müjdelesinler ve uyarsınlar diye gönderdik. Ortak koşucu inkârcılar gerçeği, hurafe ve uydurma rivayetlerle ortadan kaldırmak için mücadele ederler / apaçık gerçeği, kof iddialarla örtbas etmek için ellerinden geleni yaparlar. Mesajlarımızla ve uyarılarımızla dalga geçerler / ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alırlar. (KEHF,56) • Ortak koşuculara, Rabbinin ayetleri / ilkeleri anlatıldığı / hatırlatıldığı / kendisine ulaştırıldığı halde, duyduklarını unutarak, onları kabul etmeyenden daha nankör / haksız / zalim kim olabilir? Biz o ortak koşucuların kalplerine, Kur’an’ı anlamalarına / gerçeği kavramalarına engel olacak bir örtü, kulaklarına da bir ağırlık koymuşuzdur. Artık onları doğru yola çağırsan da yola gelmezler / onlar asla doğruyu bulamaz. (KEHF,57) • O kâfirlerin Beni hatırlatan ayetlere / Benim öğüdüme karşı gözleri kapalıydı, gerçeği dinlemeye, işitmeye de tahammül edemiyorlardı / gözleri Bizim öğüdümüze / Benim Zikrim / Kur’an’ıma karşı kapalı / perde içinde olan, öfkelerinden onu dinlemeye de tahammülleri olmayan inkârcılara, o gün cehennemi öyle bir sunarız ki! (KEHF,100,101) • Onlar, Rablerinin ayetlerini / ilkelerini ve O’nunla karşılaşmayı / O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir / kâfirlik ettiler; ayetlerimle / ilkelerimle ve peygamberlerimle dalga geçip durdular. İnkâr ettikleri ayetlerimi / ilkelerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için, onlara en uygun ceza cehennemdir. (KEHF,105,106) • Herkes duysun: “Eğer Rabbimin kelimelerini / sözlerini yazmak için deniz / okyanus mürekkep olsaydı, hiç şüpheniz olmasın; Rabbimin sözleri tükenmeden deniz / okyanuslar tükenirdi. Hatta bir kat daha mürekkep getirsek bile… (KEHF,109) • Allah’a düşen yolun doğrusunu göstermektir / size doğru yolu göstermek sadece Allah’a aittir. (NAHL,9) • Allah bilinciyle yaşayanlara / erdemlilere / korunup sakınanlara / saygılı olanlara / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlara “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “Sâfi iyilik / hayır” derler. (NAHL,30) • Elçilerin Bizim bildirdiğimiz her şeyi açıkça kendilerine bildirmekten başka bir görevleri mi var? (NAHL,35) • Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve Kitaplar gönderdik. İnsanlara anlatman / açıklaman ve iyice düşünüp anlamaları için, sana da bu Kur’an’ı indirdik / sana bu Kur’an’ı / Zikir’i indirdik / vahyettik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın aslını olanca açıklığı ile bildiresin, belki düşünürler / derin derin düşünebilsinler. (NAHL,44) • Verdiğimiz nimete nankörlükle cevap verirler / kendilerine verilene nankörlük ederek… Nasılsa, yakında (gerçeği) mutlaka öğreneceksiniz! (NAHL,55) • Biz sana bu Kur’an’ı / Zikir’i / Kitap’ı indirdik / vahyettik ki, ortak koşucuların anlaşmazlığa / görüş ayrılığına düştükleri konuları kendilerine açık seçik bildiresin / açıklayasın da derin derin düşünebilsinler ve inanan toplumlara da bir yol gösterici / doğruluk göstergesi, bir rahmet / sevgi (pınarı) / sevgi ve merhamet kaynağı olsun. (NAHL,64) • O ortak koşucular, hâlâ safsata hurafelere inanıp, Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? (NAHL,72) • Ey Muhammed! Ortak koşucular, bütün bu gerçekler karşısında, yine de kabul / aldırış etmezlerse / yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca / ancak açıklamaları ulaştırmaktır / açık bir tebliğdir / (sana bildirilmiş olan mesajı insanlara) açık bir şekilde bildirmekten başka bir şey değildir. (NAHL,82) • Ortak koşucular, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da onu / (gerçeği) inkâr ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. (NAHL,83) • Bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici / doğruluk göstergesi, bir rahmet ve kendilerini Allah’a / doğruluğa teslim edenler için bir sevgi / acıma ve (müjde) kaynağı olması için indirdik. (NAHL,89) • O düşünüp ibret alırsınız ümidiyle / üzerinde iyice düşünüp taşınasınız diye öğüt veriyor. (NAHL,90) • Kur’an okuduğunda / okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan / saptırıcıdan Allah’a sığın. (NAHL,98) • Biz koşullara göre, bir ayetin / delilin yerine başka bir ayet / delil getirdiğimizde –ki Allah neyi indirdiğini / getirdiğini çok iyi bilir- ortak koşucu Araplar / insanlar akıllarını erdiremeyince / iniş süreci tamamen bilgimiz dâhilinde gerçekleştiği halde, o şeytana dost olanlar “Sen uyduruyorsun” diyorlar. Hayır! Onların çoğu, bunun bilincinde değil. Kendilerini Allah’a teslim edenleri, doğru yola ulaştırmak / doğruluğa teslim olanlara doğruluk göstergesi olarak ve onlara müjde vermek için Ruhul Kudüs / tertemiz Vahiy, Rabbinden sana gerçek olarak inmiştir / gerçekle indirilmiştir / Kur’an’ı, o tertemiz ruh Rabbinden iman edenlere direnç kaynağı olsun, müjdeler versin diye gerçeğin tâ kendisi olarak indirdi. (NAHL,101,102) • Andolsun ki, Biz, ortak koşucuların “(Bu Kur’an’ı) Muhammed’e bir adam öğretiyor” dediklerini çok iyi biliyoruz. Ancak (Kur’an’ı ona öğrettiğini) iddia ettikleri kişinin dili Arapça değildir / yabancı bir dildir; hâlbuki Muhammed’in dili Arapçadır ve Kur’an’ın dili / gönderdiğimiz ayetler de apaçık / düzgün Arapça bir dildir / gayet açık bir Arapça’dır. (NAHL,103) • Allah’ın ayetlerine / ilkelerine inanmayanları Allah asla doğru yola iletmez / iletmeyecektir / Allah doğru yolda yürütmez. Yalanı, Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. (NAHL,104,105) • Ey Muhammed! Sana, “Hiçbir zaman / hiçbir şekilde Allah’a ortak koşmamış olan ve her türlü bâtıl inancı terk etmiş / sağduyudan şaşmayan / dosdoğru yola yönelen İbrahim’in dinine uy / İbrahim’in yolundan ayrılma!” diye vahyetmiştik. (NAHL,123) • Elif, Lâm, Râ. Bu Kur’an / bir Kitap’tır bu! Rablerinin izniyle / bilgisiyle, insanları karanlıklardan aydınlığa / cehalet ve bağnazlığın taassubundan kurtarıp, bilimin aydınlığına, O, çok güçlü ve yüce, övgüye layık olan Allah’ın dosdoğru yoluna götürmek / ulaştırmak için, sana indirdiğimiz mükemmel bir Kitap’tır. (İBRAHİM,1) • Biz görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana diliyle gönderdik ki, halkı elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi anlayabilsin / kendilerine açıkça anlatabilmesi için, her peygamberi kendi topluluğunun diliyle gönderdik. (İBRAHİM,4) • Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak koşmamalarını ve Allah’ın apaçık ayetlerini kendi dilleriyle bildirmişlerdi. (İBRAHİM,9) • Allah’ın söylediği gerçeğin tâ kendisiydi. (İBRAHİM,22) • Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri / Allah’ın nimetini nankörlükle saptırıp değiştirerek halklarının yok olmasına neden olanları görmedin mi / haline baksana?! (İBRAHİM,28) • İman etmiş kullarıma söyle: “Alışverişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, o Vahyi hayatlarına hâkim kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.” (İBRAHİM,31) • İşte bu Kur’an, onunla uyarılsınlar, Allah’ın yalnız tek bir Tanrı olduğunu bilsinler / görsünler, aklı ve vicdanı olanlar iyice düşünüp öğüt alsınlar / hatırlayıp anlasınlar / titreyip kendine gelsinler diye, tüm insanlığa bir çağrıdır / bildiridir / tebliğdir / bir duyurmadır. (İBRAHİM,52) • Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı / uyarıyı ancak eğlenerek / alaya alarak dinliyorlar / hiç ciddiye almazlar. (ENBİYA,2) • Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Yemin olsun / iyi dinleyin! Size, içinde öğüt veren ve (gereksinme duyacağınız her türlü ) uyarının bulunduğu / titreyip kendinize gelmenizi sağlayacak bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. Bu akıl tutulması neden? (ENBİYA,10) • Biz gerçeğin tâ kendisi yoluyla, sahte olanı darmadağın ederiz. (ENBİYA,18) • Ne yazık ki ortak koşucuların çoğu gerçeği bilmiyorlar / algılamazlar ve ondan inatla yüz çeviriyorlar / kabul etmek istemezler. (ENBİYA,24) • İnkâr edenler seni gördüklerinde, seni alay konusu ediyorlar “Sizin ilahlarınızdan bahseden bu mu” (diyorlar). İşte onlar, Rahman’ın Vahyini (Zikrirrahman) / Rahman’ın hatırlatmasını / Kitabını / Rahman’ın Zikri’ni / Allah’ın öğütlerini örtüp inkâr edenlerdir / örtbas etmeye çalışıyorlar. (ENBİYÂ,36) • Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin Zikri’nden / Kur’an’dan / Rablerinin Vahyinden yüz çeviriyorlar / Rablerinin öğüdünü kabul etmiyorlar / Rablerinin hatırlatmasına sırt çeviriyorlar. (ENBİYA,42) • Ey Muhammed! De ki: “Ben sizi, sadece Vahiy / Allah’ın bildirdikleri ile uyarıyorum / uyanışa çağırıyorum.” Ne var ki uyarıldıkları vakit çağrıya kulaklarını tıkarlar, duymazdan gelirler / ne kadar uyanışa çağrılırsa çağrılsın işitmezler. (ENBİYA,45) • Ey Kitap sahipleri! İşte, Muhammed’e indirdiğimiz bu Kur’an da, iyiyi kötüden ayırt eden kutlu bir öğüttür / uyarıdır / kutsal bir Kitap’tır / yankısı çağlar boyu sürecek Bizim indirdiğimiz bir hatırlatmadır / bereketli bir Zikir’dir. Şimdi siz bunu mu yok sayıyorsunuz / yine de onu inkâr mı edeceksiniz? (ENBİYA,50) • O peygamberleri, kendi emrimizle doğru yolu gösteren önderler kıldık / Biz elçileri öğütlerimiz doğrultusunda yol gösteren önderler yaptık ve onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını yani o Vahyi tebliğ ederek uygulamalarını yani arınmışlığı sağlamalarını / Allah’a ortak koşmadan bağlanmayı / ortak koşucu düşüncelerden nasıl temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. (ENBİYA,73) • Kuşkusuz, Kur’an’da, Allah’a kulluk / ibadet eden toplumlar için bir çağrı / mesaj / bildirim vardır. (ENBİYA,106) • Haykır dünyaya: “Tanrınız bir tek Tanrı’dır, budur bana vahyedilen / sizin tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi / bildirildi. Artık, Allah’a, ortak koşmadan teslim olacak mısınız / içtenlikle boyun eğecek misiniz / O’na kendinizi teslim edecek misiniz?” Eğer kabul etmezlerse / aldıran olmazsa de ki: “Ben, bana vahyedileni / (bu gerçeği) size aynen tebliğ ediyorum / aynı şekilde duyurmuş bulunuyorum / size eşit şekilde duyurdum / hepinize aynı şekilde aynı düzeyde açıkladım.” (ENBİYA,108,109) • Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. İnkârcıların kalpleri, gerçeği içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde çalışıp durmaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,62,63) • Size ayetlerim / ilkelerim okunduğu zaman, küçümsüyor ve hiç oralı olmuyordunuz. Ayetlerime karşı büyüklük taslıyordunuz ve ardınıza dönüp gidiyordunuz. (MÜ’MİNÛN,66,67) • Ortak koşucular, bu Kur’an’ı / söyleneni / (Allah’ın) bu sözünü hiç düşünmediler mi / Sözü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yoksa onlara eski atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu yok sayıyorlar? Yahut “Onda bir delilik var” mı diyorlar? Hayır! Peygamber onlara gerçeğin tâ kendisini getirdi. Fakat gerçekler onlardan çoğunun işine gelmez. Hâlbuki Biz onlara öğüt alacakları Kur’an’ı / Zikirlerini / hatırlatma gönderdik / Biz onlara ders olacak unutulmaz hatırlatmalarda bulunduk; fakat onlar bütün bu hatırlatmalardan yüz çeviriyorlar / Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi) getirdik. Ancak, çokları kendi iyiliklerine olan öğüde / Zikir’e / Kur’an’a sırt döndüler / gerçekleri hatırlatan (mesajdan) yüz çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,68,69,70,71) • Sen onları doğruluk ve dürüstlük yoluna çağırıyorsun; bundan hiç şüphen olmasın. Fakat ahrete inanmayanlar o yola girmeye yanaşmıyorlar. (MÜ’MİNÛN,73,74) • Biz kendilerine gerçeği getirmemize rağmen, onlar yalanlamaktadırlar / Biz onlara gerçeğin tâ kendisini ulaştırdık. (MÜ’MİNÛN,90) • Allah kendilerine soracak: “Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz de onları yalanlamıyor muydunuz?” (MÜ’MİNÛN,105) • Elif, Lâm, Mîm. Doğruluğundan asla kuşku olmayan / asla şüphe duyulmaması gereken bu Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Muhammed kendisi mi uydurdu diyorlar. ASLA! Bu Kitap, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu / toplumları, doğru yola ulaşmaları için uyarasın diye, Rabbinden gelen bir gerçektir / bu Kitap gerçeğin tâ kendisidir. Doğru yolda yürüsünler diye senden önce herhangi bir uyarıcı ile karşılaşmamış olan bir halkı uyanışa çağırman için indiriliyor. (SECDE,1,2,3) • Siz hiç düşünüp öğütten anlamaz mısınız / hâlâ düşünüp de öğüt almayacak mısınız? (SECDE,4) • Ayetlerimize gerçekten inananlar, ayetlerimiz / ilkelerimiz kendilerine anlatıldığı / hatırlatıldığı zaman saygıyla karşılarlar / secdeye kapanırlar / tam bir teslimiyetle itaat ederler / Rablerini överek yüceltirler / hamd ile tespih ederler. Yani büyüklük taslamayarak Rablerinin emrini derhal tam bir teslimiyetle yerine getirenler iman eder / / (çok ibadet etmekten dolayı) vücutları yataklardan uzak kalanlar, Rablerini korkarak ve umarak çağıranlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (başkaları için de) harcayanlar inanırlar. Rablerinin ayetleri / ilkeleri hatırlatılınca, onları reddedenden / yüz çevirenden / sırtını döneneden daha nankör / zalim kim olabilir? (SECDE,15,16,22) • Biz Musa’ya Kitap vermiştik. Onun sana da verildiğinden asla kuşku duyma. Güçlüklere göğüs gerdikleri ve ayetlerimize / ilkelerimize sımsıkı sarıldıkları / kesin bildikleri takdirde, içlerinden, emrimizle / buyruğumuza göre / Sözümüz gereği doğru yolu gösteren önderler çıkarmıştık. (SECDE,23,24) • Dile gel inceden inceye / satır satır yazılıp dağıtılan / açılıp yayılmış ince deri sayfalar üzerine yazılmış Kitap! (TÛR,2,3) • Bu Kur’an mı bir büyü imiş / buna da mı “Büyüleyici laflar” diyeceksiniz, yoksa siz mi gerçeği göremiyorsunuz? (TÛR,15) • Ey Muhammed! Sen bu gerçekleri hatırlatmaya devam et / insanlara duyur, öğütle / anlat; çünkü sen Rabbinin nimeti / sana olan iyiliği ile ne kâhinsin ne de mecnûn / cin çarpmış birisin. Yoksa onlar: “O bir şairdir, zamanla unutulup gittiğini bekleyip göreceğiz / başına bir felâketin geleceği kaçınılmaz / zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz” mu diyorlar? (TÛR,29,30) • Yoksa “O Kur’an’ı Muhammed kendisi uydurdu” mu diyorlar? Hayır! Aslında onlar inanmak istemiyorlar. Ortak koşucu inkârcılar eğer sözlerinin eri iseler, bu Kur’an benzeri bir söz getirsinler! (TÛR,33,34) • Ey Muhammed! O Vahyi (okumak/öğretmek/tebliğ etmek için) her kalkışında Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et! (TÛR,48,49) • İnkârcılar / cehennemdekiler: “Evet, bize uyarıcı elçiler gelmişti ama biz onlara inanmamıştık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz tümüyle sapıtmışsınız” demiştik. Ve ekleyecekler: “Zaten Söz dinleseydik/ (uyarılara) kulak verseydik veya aklımızı kullansaydık, bu çılgın alevli ateşin içinde olmazdık.” (MÜLK,9,10) • Peki varılacak yere yüz üstü sürünen mi, yoksa dosdoğru yol üzerinde, düzgün bir biçimde dimdik yürüyen mi daha çabuk varır / hedefe daha kolay ulaşır. (MÜLK,22) • Gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi! Nedir gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi? Anlayabiliyor musun nedir gerçeğin tâ kendisi / gerçekliğin ne olduğunu sana ne bildirir? (HAKKA,1,2,3) • Ey puta tapar Araplar / insanlar! Gördüklerinize ve görmediklerinize yemin olsun ki, bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığıyla size bildirilen bir Sözdür. O Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O Kur’an, kâhin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an, âlemlerin Rabbinden indirilmedir. (HAKKA,38,….,43) • Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş olsaydı / Allah’a atfen / Bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı / Bizim adımıza, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can / şah damarını keserdik. Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı olanlara / Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü / bir hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,44,45,46,47,48) • Biz, içinizden o Kur’an’ı yalanlayanları çok iyi biliyoruz / içinizde buna yalan diyenlerin olduğunu da bilmiyor değiliz. Kur’an, ortak koşucu inkârcılar için bir sıkıntı kaynağıdır / tam bir hasrettir / bir iç çekmedir / pişmanlık (kaynağı) olacaktır / Kâfirler Kur’an’ı reddetmekle çok pişman olacaklar. Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin tâ kendisidir / mutlak gerçektir / kesin bilginin tam gerçeğidir / gerçeğin tâ kendisidir. (HAKKA,49,50,51) • Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen güçteki Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (HAKKA,52) • Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar; Allah’a ve buyruklarına bağlılıkta devamlıdırlar / dinlerinde içten / samimi, sürekli / kesintisiz / dâimi olanlar, koruyanlardır. İşlerini yaparken Allah’a ve buyruklarına olan bağlılıklarını korurlar. (MEÂRİC,22,23,34) • Ortak koşucu inkârcılar birbirlerine neyi sorup duruyorlar / büyük haber mi konuştukları? Üzerinde / hakkında tartışıp durdukları büyük haberi mi? Hayır, sandıkları gibi değil, onlar yakında öğreneceklerdir / çok yakında anlayacaklar! Hayır, hayır! Kesinlikle ortak koşucuların düşündükleri gibi değil, yakında onlar öğreneceklerdir / bilecekler / anlayacaklar / çok yakında görecekler! (NEBE,1,2,3,4,5) • Ayetlerimizi acımasızca, sürekli yalanlıyorlardı / ayetlerimize pervasızca yalan diyorlardı. (NEBE,28) • Ey insanlar! İşte bu anlatılanlar, kesin olarak gelecek gerçek gündür. Aklınızı başınıza alın ve Rabbinize götürecek doğru bir yol tutun / artık dileyen Rabbi ile yürüsün. Biz sizi yakın bir azap ile uyarmış bulunuyoruz. O gün kişi yapmış olduklarına bakacak. İnkârcı ise “Keşke toprak olsaydım!” diye pişman olacaktır. (NEBE,39,40) • Yoğun bir iş ile çabalayanlara, bu yarışta öncüler olarak öne geçenlere, buyrukları titizlikle uygulayanlara yemin olsun ki! (NÂZİÂT,3,4,5) • Bunda titreyip kendine gelecekler / içine ürperti düşenler / kuşkusuz Allah’a saygı duyanlar için tam bir ibret / alınacak ders vardır! (NÂZİÂT,26) • Peki, inkârcılar neden inanmıyorlar / iman etmiyorlar? Kendilerine Kur’an anlatıldığında / okunduğunda secdeye kapanmıyorlar / saygı da göstermiyorlar / saygıyla boyun eğmiyorlar / iman / itaat etmiyorlar / saygıyla kabullenmiyorlar! Aksine, inkârcılar / o nankörler / tam tersi o kâfirler bütün bunlar yalan diyor / onu / (Kur’an’ı) yalanlıyorlar. Onlara acı bir azabı haber ver. İman edip iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanları hak ettikleri bir karşılık bekliyor. (İNŞİKAK,20,21,22,24,25) • Kötülük işleyenlerin sonu kötü oldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla eğlendiler / Allah’ın ayetlerini yalanlayıp, alay ederek kötülük işleyenler çok pişman olacak! (RUM,10) • Ayetlerimize ve ahret buluşmasına kâfirlik edip, bütün bunlar yalan diyenler kendilerini azabın içinde bulacaklar. (RUM,16) • Bunda fikir yürütmesini bilen bir toplum için büyük ibretler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,21) • Bunda bilgi sahibi olanlar için büyük ibretler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,22) • Bunda dinlemesini bilen bir toplum için büyük ibretler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,23) • Bunda aklını kullanabilen bir toplum için büyük ibretler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,24) • Ey Muhammed! Sen ortak koşmadan, Kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın dinine yönel. Çünkü Allah insanları Kendi dinine uyumlu olarak yaratmıştır. Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz. İşte tüm zamanların dosdoğru dini budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. (RUM,30) • Gönülden katıksız bağlılar olarak, O’na yönelin / başkasını bırakın; yürekten O’na yönelin ve O’na karşı takvalı olun yani o Vahyi hayatınıza hâkim kılın da müşriklerden olmayın. (RUM,31) • Sen ölülere duyuramazsın. Çağrına sırtını dönmüş giden sağırlara da duyuramazsın. Gerçekleri görmek istemeyenleri sapkınlıktan vazgeçirip doğru yolda yürütemezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara işittirebilirsin ki onlar hemen Allah’a teslim olurlar. (RUM,52,53) • Kendilerine ilim ve iman verilenler: “Andolsun ki, siz, Allah’ın Kitabı’na göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız / Allah’ın Kitabı hakkında kıyamete kadar bekleyip durdunuz. Ancak siz (dünyada iken onu) tanımıyordunuz!” diyeceklerdir. (RUM,56) • Yemin olsun / velhâsıl! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği verdik / bu Kur’an’da vermediğimiz örnek neredeyse kalmadı; fakat yine de ne söylersen söyle ortak koşucu inkârcılar: “Hikâye, boş laflar bunlar / boş şeylerle uğraşıyorsunuz” diyorlar. Bilginin kadrini bilmeyenlerin kalplerini Allah işte böyle mühürler / kalplerine sıkıntı verir. (RUM,58,59) • Allah’ın sözü gerçektir. (RUM,60) • Allah’ın ayetlerini ve Allah’a döndürülmeyi inkâr edenler, Benim Rahmetimden / Sevgimden ümit kesenlerdir. (ANKEBUT,23) • Bunda aklıyla düşünen inananlar / iman edecekler için büyük dersler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (ANKEBUT,44) • Sana vahyedilen bu Kitap’ı başkalarına da ilet / Kitap’tan sana vahyedileni oku, iyice kavra, salâtı ikame et / Vahye bağlı kal / o Vahyi hayatına hâkim kıl. Çünkü salâtı ikame etmek / Vahye bağlı kalmak / o Vahiy, insanı kötülük yapmaktan / hayâsızlıktan alıkoyar ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur / gerçekten Allah’ın Vahyi (Zikrullah) en büyüktür / şüphesiz ki Allah’ın Vahyi en yücedir. (ANKEBUT,45) • Kitap halkıyla / Yahudi ve Hıristiyanlarla, fanatik olanları hariç, en güzel bir biçimde tartışın ve “Bize indirilene / Kur’an’a ve size indirilene / Tevrat’a ve İncil’e inandık” deyin. Bizim Tanrımız ile sizin Tanrınız birdir. (ANKEBUT,46) • İşte sana bu Kitabı / Kur’an’ı indirdik. Kendilerine Kitap vermiş olduklarımız / önceki çağlarda indirilen Kitapları izlediklerini iddia edenler arasında da ona inanacaklar vardır. Şunlardan / Araplardan / insanlardan da bazıları inanacaktır. İnkârcılardan başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi reddetmez. Sen bundan önce ne bir Kitap okumuş ne de elinle yazmıştın. Öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar / fanatik inkârcılar bunu kaçırmaz, hemen kullanmaya kalkarlardı / bahane oluşacaktı. (ANKEBUT,47,48) • O sana vahyedilenler, ilmi düşünceye sahip olanların bilinçlerinde, apaçık Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir / bu Kur’an, kendilerine bilgi verilenlerin içlerine işleyen, söze dayalı apaçık ayetlerdir. Bilgiden yoksun cahillerden / zalimlerden başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi reddetmez. Ortak koşucular: “Muhammed’e Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Söyle onlara: “Mucizeler Allah’ın katındadır. Ben sadece açıkça uyanışa çağırıyorum / apaçık bir uyarıcıyım.” Karşılarında okunup duran sevgi ve merhamet kaynağı bu Kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması yetmez mi? Bu Kitap inanan bir toplum için bir rahmet / lütuf ve iman edecek bir halka özünü hatırlatan bir öğüt / hatırlatma / sevgimizin bir açılımıdır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (ANKEBUT,49,50,51) • İçi boş, kof inançlara kapılıp Allah gerçeğini örtbas etmeye kalkanları / safsataya inanıp, Allah’a inanmayanları işte onları büyük bir hüsran bekliyor / işte onlar asıl zarara uğrayanlardır. (ANKEBUT,52) • O ortak koşucular, hâlâ safsatalara / içi boş, kof inançlara kapılıp / inanıp, Allah’ın nimetini mi reddediyorlar / Allah’ın nimetine nankörkük mü ediyorlar? Yalan rivayetler uydurup / kendi uydurduğu yalanları Allah’a yakıştırandan ve kendisine gelen gerçeği / gerçeğin tâ kendisini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (ANKEBUT,67,68) • Uğrumuzda / Bizim yolumuzda canla başla çaba harcayanlara yollarımızı gösteririz / Biz kendi yolumuza ileteceğiz; bundan hiç şüpheniz olmasın. Allah güzel ahlâk sahipleri / güzel davrananlarla beraberdir; hiç kuşku yok! (ANKEBUT,69) • Hak ve adaleti çiğneyen ve günah küpü haline gelmiş, hesap gününe yalan diyen, ayetlerimiz / ilkelerimiz okunduğu / anlatıldığı zaman “Öncekilerin öyküleri / masalları / eskilden beri söylenip duran efsaneler” der. Hayır! İşledikleri günahlardan kalpleri pas tutmuştur. (MUTAFFİFİN,12,13,14) • Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kur’an, arınmak isteyenler için bir kılavuzdur / yol göstericidir / saygılı olanlara doğru yol göstergesidir / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları doğru yola ulaştıran (bir Kitap)tır. Arınmak isteyenler, gabya / görülmedikleri durumda da inanırlar, salâtı ikame ederler / kuşku olmayan Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar / o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar / (Allah yolunda) harcarlar. Ve Muhammed Peygamber’e indirilen Kur’an’a ve ondan önce gelen Tevrat’a, İncil’e ve tüm peygamberlere gelenlerin hepsine inanırlar ve öte dünyaya da tereddütsüz iman ederler / ahret(in varlığından) kesin olarak emin olanlardır / gelecektekini de kesin bilirler. İşte Allah böyle davrananlara dosdoğru yolu gösterir ve işte bunlar gerçek mutluluğu yakalayanlardır. (BAKARA,2,3,4,5) • Eğer kulumuza / Muhammed Peygamber’e indirdiğimiz Kur’an’ın, Allah’tan geldiğinden kuşkunuz varsa ve söylediklerinizde samimi iseniz, siz de Kur’an ayetlerine benzer bir sûre getirin bakalım. (BAKARA,23) • Ey İsrailoğulları! Elinizdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdiğim Kur’an’a inanın. Kur’an’a karşı çıkanların ilki olmayın. (BAKARA,41) • O Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın yani (Allah’a / Vahye / İslâm’a) boyun eğenlerle birlikte siz de boyun eğin. (BAKARA,43) • Güçlüklere karşı göğüs gererek ve okuduğunuz Kitaba / o Vahye içtenlikle bağlı kalarak / o Vahye uygun yaşamaya direnerek / dayanıklılıkla / sabırla yardım dileyin. (BAKARA,45) • İçinizdeki buyruklarıma karşı gelenler, Allah’ın sözlerini başka sözlerle / kendi sözleriyle değiştirdiler. Biz de sözlerimizi çarpıtarak, gerçekleri karartanların üzerine gökten bir felaket indirdik. (BAKARA,59) • Kalpleri katılaşmış olanların bir kısmı, Allah’ın Kelâmını dinleyip kavradıktan / anladıktan sonra, bile bile onu çarpıtırlar / tahrif ederler. (BAKARA,75) • Yahudilerin ileri gelenleri; Allah tarafından Tevrat’ı onaylayan Kur’an’ın gelmesiyle, –inkâr edenlere karşı önceleri yardım isteyip durdukları halde- Kur’an ile birlikte, Tevrat’tan öğrendikleri gerçekleri de inkâra kalkıştılar. Allah kullarından istediğini / Muhammed’i peygamber olarak atayınca, onu kıskandıkları için Kur’an’ı inkâr ettiler. Böylece Kur’an’daki ve Tevrat’taki bildikleri gerçekleri inkâr ederek, kişiliklerinden ne kötü bir ödün verdiler. Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a da inanın” denildiğinde, “Bize indirilene / Tevrat’a inanırız” diyerek, ondan başkasını inkâr ettiler. Oysa Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir gerçektir / kendilerinde olanı doğrulayan gerçeğin kendisidir. (BAKARA,89,90,91) • Daha önce gelen Kitapları doğrulayıcı ve onaylayıcı, inananlara yol gösterici ve müjde olarak indirilen Kur’an… (BAKARA,97) • Sana apaçık ayetler indirmekteyiz. Yoldan çıkmış olanlardan başkası onları inkâr etmez. (BAKARA,99) • Tevrat’ı doğrulayan bir elçi, Allah tarafından görevli olarak kendilerine gelince, Yahudi ileri gelenleri, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitabını görmemezlikten geliyorlar / arkalarını dönmüşlerdir. (BAKARA,101) • Kim inancı inkâr ile değiştirirse, o doğru yolu kaybetmiştir / yolun dosdoğrusunu saptırmış olur / doğru / düz yoldan sapmış olur. (BAKARA,108) • Geçmiş çağlarda kendilerine Kitap verilenlerin çoğu, gerçeğin tâ kendisi apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah iradesini ortaya koyuncaya / hakkında bir buyruk gönderinceye kadar onları hoşgörün ve dayanın, o Vahyi hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın; önceden kendiniz için hayır olarak her neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız. (BAKARA,109,110) • Allah’tan gelen Kur’an ayetlerini öğrenmek için toplanılan yerleri, içlerinde O’nun ismi zikrediliyor / O’nun ayetleri okutuluyor diye, engelleyen ve oraları dağıtmaya uğraşan kimseden daha kötü kim olabilir? (BAKARA,114) • Her yer ve durumda, Allah’ın Vahyi öğrenilir ve öğretilir. (BAKARA,115) • Biz ayetleri / belgeleri, yürekten inanacak olanlar / kesin anlayanlar / gerçekler konusunda kesin bilgiye ulaşmak isteyenler için açık ve anlaşılır bir şekilde açıklamışızdır. Ey Peygamber! Biz sana Hakk’ı / Kur’an’ı / gerçekle birlikte gönderdik. Bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak. (BAKARA,118,119) • Kuşkusuz dosdoğru yasa Allah’ın yasasıdır / Allah’ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir / asıl doğru yol, Allah’ın yoludur / doğrusu, Allah’ın yolu doğru olan yoldur. (BAKARA,120) • Biz “Allah’a, bize indirilen Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya (bütün) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inanırız. (BAKARA,136) • Eğer Yahudi ve Hıristiyanlar bu buyrukların gösterdiği doğrultuda ve sizin inandığınız gibi inansalar, dosdoğru yolu bulmuş olurlar. (BAKARA,137) • İşte budur Allah’ın boyası / sistemi / görüşü! Kimin görüşü Allah’ınkinden tutarlıdır? (BAKARA,138) • Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir? (BAKARA,140) • Elçinin tebliğ ettiğine samimi olarak uyanlarla, inanmadıkları halde inanmış gibi gözükenleri, ayırt etmek için, üzerinde olduğun o kimliği yeni aidiyet kıldık. (BAKARA,143) • Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, bu gerçekleri çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama yine de onların ileri gelenlerinden / din adamlarından bazıları, bile bile gerçeği gizlerler. Doğru olan onların çarpıttıkları değil, gerçek olan Rabbinden gelendir. (BAKARA,146,147) • Ayetlerimi gizleyenlerden korkmayın, Bana saygılı olun ki size olan buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz. (BAKARA,150) • İçinizden size buyruklarımı bildirecek / ayetlerimi okuyacak, sizleri ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi arındıracak, yani size Kitabı ve hikmeti / bilgeliği / bilmediklerinizi öğretecek Kitab’ı bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip gönderdik. (BAKARA,151) • Ey inananlar! O Vahye (uygun yaşamaya) direnerek / dayanıklılıkla / sabırla yardım dileyin. (BAKARA,153) • İndirdiğimiz apaçık kanıtlarla / delillerle / belgelerle anlaşılır bir biçimde gösterdiğimiz dosdoğru yolu gizleyenleri, hem Allah lanetler ve hem de başka lanetleyenler lanetler. Ancak tövbe edip kendilerini düzeltenler ve Kur’an’daki indirileni çarpıtmadan, gizlemeden / (gerçeği) açıklayanlar / düzeltenler ve açık açık anlatanlar bu lanetin dışındadır. (BAKARA,159,160) • Kul sevgisini Allah sevgisine denk tutanlara / ortak koşanlara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a uyun” dense, “Hayır, biz atalarımızın izlediği yolu izleriz / atalarımızı yapar bulduğumuz şeylere uyarız” derler. Allah’ın ayetlerini çarpıtarak örtenlerin durumu, bir çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. İşte ayetlerimizi örtenler de, böyle işitmeyen, konuşamayan ve göremeyen kimseler gibidir. (BAKARA,170,171) • Allah’ın indirdiği Kitap’tan(Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) bir şey gizleyip, onu az bir değere değişenler / ondan çıkar sağlayanlar karınlarına ateş tıkınıyorlar. Gerçekleri çarpıtıp az bir değere değişenler, hidayet / doğruluk karşılığında sapıklığı ve affedilme bağışlanma karşılığında azabı satın almışlardır. Allah gerçeği içeren Kitap’ı indirmiştir / Allah, Kitap’ı gerçeği ortaya koymak için indirmiştir ve Allah’ın indirdiği Kitap hakkında tartışanlar ise, doğrusu derin bir anlaşmazlık / ayrılık içindedirler. (BAKARA,174,175,176) • Benliklerinizi tüm yeryüzündeki din kimliklerine atfetmeniz gerçek iman / erdemli / makbul kişi olmak değildir. Asıl erdemlilik odur ki Allah’a, ahret gününe, meleklere, Vahye ve peygamberlere iman eder, mala olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, sokak insanlarına / yolda kalmışlara, isteyip dilenenlere ve kölelere verir yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşır ve söz verdiğinde sözlerine bağlı kalanlar ile zorda, hastalıkta / sıkıntıda ve savaşın kızıştığı zamanlarda / zulme karşı dayanır / direnir / sabrederse işte onlar dosdoğru olanlardır. (BAKARA,177) • Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmanın apaçık kanıtlarını içeren / hak ile bâtılı birbirinden ayıracak ölçüyü açıklamak üzere / doğru yolun belgeleri olan Kur’an’ın indirildiği aydır. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Umulur ki sizi doğruya ulaştıran, kolaylıklar sağlayan Allah’ı yüceltip şükredersiniz. (BAKARA,185) • Ey Peygamber! Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki Ben onlara çok yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın duasına / Beni çağırdığında çağıranın çağrısına karşılık veririm. Dosdoğru yolu bulmaları için onlarda Bana karşılık vermeli ve Bana inanmalı / Benim çağrıma karşılık versinler / Bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi / doğru yolu bulabilsinler. (BAKARA,186) • Allah’ın koyduğu sınırlarını çiğnemeyin. İşte Allah, insanlara, içlerinde Allah bilincinin canlı kalması / saygılı olmaları için ayetlerini böyle açıklar / yasalarını apaçık bildirir. (BAKARA,187) • Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve bilin ki Allah’ın buyruklarını çarpıtanlar için, O’nun azabı çok çetindir. (BAKARA,196) • Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve O’nun huzurunda toplanacağınızı unutmayın! (BAKARA,203) • Size, Kur’an’ın apaçık beyanları / açık belgeler / apaçık deliller gelmesine rağmen, başka yollara kayarsanız, bilesiniz ki, Allah üstündür / güçlüdür, bilgedir / tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir. Allah’ın apaçık buyrukları ortada iken / ilâhi takdir kesinleştiği halde, ortak koşucular hâlâ Allah’ın ve meleklerin, yoğun bulutlar arasından kendilerine gelip, bizzat anlatmalarını mı bekliyorlar? (BAKARA,209,210) • Kim Allah’ın apaçık ayetlerini / belgeleri okuyup baktıktan sonra, başka şeylerle değiştirirlerse, Allah onlara çok ağır bir ceza verir / Allah, azabı / cezalandırması çok şiddetli / çetin olandır. (BAKARA,211) • İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler diye Allah peygamberlere Gerçeği içeren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına düştüler. Sonra Allah Kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri Gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah isteyeni dosdoğru yola iletir. (BAKARA,213) • Düşünüp ibret almaları için Allah ayetlerini / belgelerini insanlara açıklamaktadır / umulur ki / belki öğüt alırsınız diye, ayetlerini insanlara açıklar ki, düşünüp öğüt alabilsinler! (BAKARA,221) • Allah’ ı dinleyin. (BAKARA,223) • Bunlar Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı etmeyin. Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse, işte onlar Allah’ın ayetlerini gizleyenlerdir. Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir topluma ayetlerini açıklar. Allah’ın buyruklarını / hükümlerini hafife / alaya almayın / Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın / Allah’ın ayetlerini ciddiye alın. Allah’ın size verdiği nimetini ve size öğüt vermek için, size indirdiği Kitabı ve hikmeti / bilgeliği düşünün / hatırlayın. (BAKARA,229,230,231) • İçinizden Allah’a ve ahret gününe inanan kimseler bundan öğüt alır. (BAKARA,232) • O Vahiy derslerini yani en hayırlı o dersi, devam ederek koruyun / devam edin / Vahyi iyice kavramaya çalışın, Allah’ın buyruklarını öğrenirken tüm dikkatinizle dinleyin ve orada Allah’a gönülden teslim olmuş / boyun bükmüşler olarak tam bir itaatle bulunun / gereği gibi susun / dinleyin! (BAKARA,238) • Vahiy çalışmasında eğer korkarsanız / güvenlik açısından bir endişeniz varsa, çalışmaya ara vermeyin, yaya / yürüyerek veya binek üzerinde devam edin. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah’ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi anın / Allah’ın buyruklarını öğrenmekle, daha önce bilmediklerinizi Allah size öğretmiş oluyor. (BAKARA,239) • Düşünesiniz diye / aklınızı kullanmanız için Allah ayetlerini / hükümlerini açıklar. (BAKARA,242) • Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleridir / belgeleridir. (BAKARA,252) • Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru yola ulaştırmaz. (BAKARA,258) • Düşünmeniz için, Allah size ayetlerini / belgelerini açıklar / Allah size ayetlerini açıklar ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz. (BAKARA,266) • Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’a kalmıştır. Onlar ki, iman eder ve salihâtı yaşarlar yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar. Ey inananlar, gerçekten inanıyorsanız Allah’ın öğütlerini dinleyin. (BAKARA,275,277,278) • Allah’ın öğütlerini dinleyin. Allah size (böylece gerekli olanı) öğretmektedir / öğretiyor / allah size yol gösteriyor. (BAKARA,282) • Elçi / resul, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı, inananlar da inandılar. (BAKARA,285) • Allah’ın öğütlerini dinleyin. (ENFAL,1) • Allah’a gönülden inananlar o kimselerdir ki, Allah anıldığında yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri / belgeleri kendilerine okunduğunda / anlatıldığında bu onların imanlarını canlandırır ve onlar sadece Rablerine dayanıp güvenirler. Ve Vahye içtenlikle bağlanırlar / o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar. (ENFAL,2,3) • Allah Kendi kelimeleriyle / sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve inkârcıların kökünü kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi, suçlular hoşlanmasa da, hakkı gerçekleştirmek / yerleştirmek / hakkı egemen kılmak / sözlerine uygun olarak gerçeği gerçekleştirmek ve haksızlığı / saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılmak / bâtılı ortadan kaldırmak içindi / saçmalıkları yok etmek istiyordu. (ENFAL,7,8) • Ey inananlar! İşittiğiniz halde, elçinin söylediklerinden yüz çevirmeyin. Kulak vermedikleri halde “Tamam anladık” diyenler gibi olmayın. Allah, elçisinin bildirdiklerini dinleyen inkârcılarda bir iyilik olduğunu görseydi, onlara işittirirdi. Allah, fanatik inkârcılara işittirseydi bile, yine de kabul etmezlerdi. (ENFAL,20,21,23) • Ey inananlar, Allah’ı dinlerseniz, size doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. (ENFAL,29) • Ortak koşucular, ayetlerimizi / ilkelerimizi dinledikleri zaman, alaylı ifadelerle “Evet, anladık, ne var bunda, istesek biz de anlattıklarının aynısını söyleyebiliriz. Senin bu söylediklerin yeni bir şey değil, geçmişte söylenen masalların bir benzeridir” diyorlardı. Hatta o ortak koşucular: “Ey Allah’ımız! Bu anlatılanlar / Kur’an ayetleri, Senden gelen bir gerçek ise, üstümüze gökten taşlar yağdır veya başımıza acıklı bir azap getir” diye alay ediyorlardı. (ENFAL,31,32) • Ortak koşucuların Kâbe’nin / Allah’ın Evi’nin yanındaki salâtları, oradaki tutumları elçinin bildirdiklerini engellemek, onu protesto etmekten başka bir şey değildir. O halde Allah’ın buyruklarını engellediğinizden ötürü azabı tadın. İnkâr eden ortak koşucular, insanları Allah’ın buyruklarından engellemek için, paralarını bu yolda harcarlar ve harcamaya da devam edecekler. Fakat bu tutumları, sonunda kendileri için bir üzüntü kaynağı olacak ve ardından yenileceklerdir. (ENFAL,35,36) • Baskı, zulüm ve zorbalık kalkıncaya ve din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (ENFAL,39) • Kulumuza / Muhammed’e indirdiğimiz ayetlere ve Allah’a inanıyorsanız… (ENFAL,41) • Ey inananlar! Allah’ı çokça anın / Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın ki başarasınız. (ENFAL,45) • Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir. (ENFAL,55) • Allah’ı dinleyin. (ENFAL,69) • Bu öğütleri uygulamazsanız, yeryüzünde kaos ve ülkede baskı, zulüm ve çok büyük bir kargaşa egemen olur. (ENFAL,73) • Ey Peygamber! Sana gerçeği içeren Kitabı, daha önceki gönderilen kitapları onaylayıcı olarak gerçekle / gerçeğin tâ kendisi olarak indiren O’dur / O gerçeği içeren Kitabı, sana, kendinden öncekileri doğrulamak üzere indirmiştir. Bundan önce, insanlara yol gösterici olarak Tevrat’ı ve İncil’i de indirmiştik. Şimdi de ölçütü / Furkan’ı / doğru ile yanlışı / hak ile batılı birbirinden ayıran / insanlara yol gösterici olarak Kur’an’ı indirdik. Allah’ın ayetlerini örtüp çarpıtanlara / inkâr edenlere çetin / çok şiddetli bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,3,4) • Ey Peygamber! Allah sana bu Kur’an’ı indirdi. Ondaki öğretilerin bir kısmı ana temeli olan açık anlamlı olup diğerleri de çeşitli anlamlıdır / Kur’an’ın anasını / aslını oluşturan ayetleri muhkemdir / kesin anlamlıdır / açık seçik herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır. Diğer ayetleri ise müteşabih / çok anlamlıdır. Çok / çeşitli anlamlıları bilgi sahibi olmayanlar kavrayamaz. Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli olanlar / kalplerinde / gönüllerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar / kalpleri doğru yoldan sapmaya meyilli olanlar, insanları şaşırtmak ve kafaları karıştırmak / fitne / karışıklık çıkarmak ve kendi görüşlerine uygun yorumlamayı diledikleri için, öncelik tanıdıkları müteşabih / çok / çeşitli anlamı olan ayetleri / öğretileri bile bile yanlış anlamlandırırlar / onlara yönelirler / takılıp kalırlar / ardına düşerler. Hâlbuki onların yorumunu / uygun anlamlarını bir Allah, bir de: “Ey Rabbimiz! Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır” diyen, gönülden Allah’a bağlanmış, derin bilgi ve bilince erişmiş bilim adamları / bilginler bilir. Bu inceliği akıl, bilim ve düşünce sahiplerinden başkası kavrayamaz. (ÂLÎ İMRAN,7) • Kim Allah’ın ayetlerini / öğretilerini saptırarak örterse / inkâr / nankörlük ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür. Teslim olurlarsa doğru yola girmiş olurlar / doğruyu bulurlar. Yok kabul etmezlerse, tartışmayı uzatma, senin görevin sadece duyurmaktır. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler / Allah’ın ayetlerini saptırarak örtenler, haksız yere peygamberleri ve halkın arasında adaleti savunanları öldürenlere acı bir azabı haber ver. (ÂLÎ İMRAN,19,20,21) • Kitap’tan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) nasiplenmiş olanlara baksana, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü için, Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da, onlardan bir grup umursamadan dönüp gidiyor. (ÂLÎ İMRAN,23,24) • Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için sizi uyarır / Allah sizi Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Allah’ seviyorsanız buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (ÂLÎ İMRAN,28,30,31) • Rabbine bağlan ve saygılı ol. O’nun buyruklarını uygulayanlarla birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43) • Allah gerçekleri saklayanları sevmez. (ÂLÎ İMRAN,57) • Ey Muhammed! Sana bu anlattıklarımız, daha önce gönderdiğimiz Tevrat ve İncil ayetlerinde de var olan ve hikmet dolu Kur’an ayetlerinden / belgelerden / hikmetlerle dolu Zikir’den okuduğumuzdur / bilgeliği hatırlatmadır. (ÂLÎ İMRAN,58) • Gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma / Rabbinin gerçeğidir bu! Şu halde sakın şüphe edenlerden olma! (ÂLÎ İMRAN,60) • Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık olduğunuz halde, neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr ediyorsunuz? Neden doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? Kitap halkından bir grup kendi aralarında planlama yaparlar ve “İnananların yanında, Kur’an’a sabahları / gün boyu inanmış gözükün, akşama doğru da inkâr edin / tatmin olmadık deyin. İnananlar, bu Kur’an size verilen Kitabın aynısıdır” derler. “Sakın size verilenin, bir başkasına da verildiğine inanmayın, eğer taviz verirseniz, Rabbiniz hakkında sizinle tartışma hakkı kazanırlar” derler. Ey Peygamber! Bu gibi durumlarda sen de onlara “Doğruya Allah yöneltir / Allah’ın (belirlemiş olduğu) doğru yol, size verilmiş olanın aynen bir başkasına da verilmesidir / yürünecek yol, Allah’ın gösterdiği yoldur / lütuf Allah’ın elindedir, Allah dileyene verir “ de. (ÂLÎ İMRAN,70,71,72,73) • Kitap verilenlerden bazıları, Allah’ın Kitabında olmayanı, Kitaptan sanasınız diye, coşkulu bir dille anlatarak / dillerini eğip bükerek, Kitaba / Allah’ın Kelamına benzetmeye çalışırlar / Kitabı çarpıtırlar. Allah’ın sözü olmadığı halde “Allah böyle buyuruyor / bu Allah katındandır” derler / oysa o Kitaptan değildir. ”Allah öyle dedi” derler. Oysa Allah öyle dememiştir. Bile bile Allah adına yalan söylerler. Hâlbuki tam tersine “Okuduğunuz ve öğrettiğiniz Kitap gereğince / Kitabı incelemenizden dolayı, Allah’tan başkasını Rabler edinmeyin. Yalnızca Allah’ın kulları olun / Rabbe halis kullar olun” demeleri gerekir / “Allah’a değil bana kul olun” diyebilme yetkisi yoktur. Sadece şunu diyebilirler: “Getirdiğim Kitabın bilgisini yayarak ve onu derinlemesine inceleyerek, Allah yolunun yolcuları olunuz.” (ÂLÎ İMRAN,78,79) • Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar / Allah’ın tüm peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din mi arıyorlar? (ÂLÎ İMRAN,83) • Ey Peygamber! “Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya, İsa’ya ve tüm peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık” de. (ÂLÎ İMRAN,84) • İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine apaçık deliller / ayetler geldikten sonra, inkâr eden bir toplumu, Allah nasıl olur da doğruya iletir? Allah gerçekleri saklayan / inkâr eden bir toplumu / zalimler toplumunu doğruya ulaştırmaz. (ÂLÎ İMRAN,86) • Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / kim yalan düzüp Allah’a iftira ederse, işte Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalim olanlar onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94) • Allah doğruyu söyler / Allah doğrusunu söylemiştir. (ÂLÎ İMRAN,95) • Kim Allah’ın buyruklarını örterek saptırırsa / inkâr / nankörlük ederse bilsin ki, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak zenginliktedir. (ÂLÎ İMRAN,97) • Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) Allah yaptıklarınıza tanıkken neden Allah’ın ayetlerini / ilkelerini çarpıtıyorsunuz / inkâr ediyorsunuz / ey Kitap verilenler! Niçin Allah’ın ayetlerine karşı geliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,98) • Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) apaçık gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın yolunun doğru olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeyi isteyerek / değiştirmeye yeltenerek, inananları ondan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz / saptırıyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,99) • Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa / bağlanırsa dosdoğru yola iletilmiştir. O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,101,102) • Hepiniz / topluca / hep birlikte Allah’ın ipine / Allah’ın andına / Kur’an’a sımsıkı / gönülden bağlanın / sarılın / yapışın, ayrılmayın / bölünerek ayrılığa düşmeyin / ayrılıkçılık yapmayın / fırkalara bölünüp parçalanmayın. Dosdoğru yoldan ayrılmayasınız / doğruya ve güzele yol bulasınız / doğru yola girersiniz diye Allah size, ayetlerini / ilkelerini açıklıyor. (ÂLÎ İMRAN,103) • Yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten sonra gerçeği niye sakladınız? Gerçekleri sakladığınızdan dolayı tadın azabı.” (ÂLÎ İMRAN,106) • Bunlar, sana dosdoğru olarak / gerçeği bildirmek için / gerçeğin tâ kendisi olarak / hak olarak okuduğumuz / bildirdiğimiz Allah’ın buyruklarıdır / ayetleridir / ilkeleridir. (ÂLÎ İMRAN,108) • Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar için seçilmiş örnek bir modeldir. Kitap sahipleri, gönderdiğim son Kitaba / Kur’an’a da inansalardı, kendileri için çok iyi olurdu. (ÂLÎ İMRAN,110) • Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemliler / korunup sakınanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar / saygın olanlar için de bir yol gösterici / doğruluk göstergesi / kılavuz ve öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138) • Bilin ki Muhammed sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir / yalnızca bir peygamberdir ve ondan önce de birçok elçiler gelip geçmiştir. (ÂLÎ İMRAN,144) • Allah’ın ayetlerini karartanların durağı ne kötüdür. (ÂLÎ İMRAN,151) • Andolsun! Allah inananlara, buyruklarını / ayetlerini / ilkelerini bildiren, onları ortak koşmaktan alıkoyan, onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi öğreten / Kitabı öğreterek bilgelik aşılayan bir elçiyi göndermekle iyilikte / lütufta bulundu / iyilik yapmıştır. Oysa bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. (ÂLÎ İMRAN,164) • Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilerine inanın! (ÂLÎ İMRAN,179) • Ey Muhammed! Seni yalanlamalarına şaşırma. Çünkü senden önce apaçık kanıtlar / deliller / belgeler / kutsal sayfalar / Zeburlar (Tanrı sevgisi) ve aydınlatıcı Kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı. (ÂLÎ İMRAN,184) • Allah, kendilerine Kitap verilenlerden “Kitaptakileri insanlara açıklayacaksınız, onları gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı. Fakat onlar, Kitaptakileri gizlediler, kendi sözlerini Kitaptan diye açıkladılar. Ne kötü bir değiş-tokuş. (ÂLÎ İMRAN,187) • Ey Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azabından koru. Rabbimiz, biz “Rabbinize inanın” diye imana çağıran davetçiyi / sesi / çağrıcıyı duyduk ve derhal iman ettik / inandık. (ÂLÎ İMRAN,191,193) • Ey Peygamber! Kitap verilenlerden / Yahudi ve Hıristiyanlardan öyleleri var ki, Allah’a, sana indirilene / Kur’an’a ve kendilerine indirilenlere / Tevrat ve İncil’e inanırlar. Allah’a karşı derin saygı / huşu duyarlar / bilinçle boyun bükerek inanırlar. Allah karşısında ürperirler. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini gizleyip değiştirmezler / az bir değere / basit bir ücret karşılığı satmazlar. (ÂLÎ İMRAN,199) • Allah’tan sana vahyedilene / sana ne vahyolunuyorsa ona uy / Rabbinden sana bildirileni uygula. (AHZAB,2) • Vahyi iyice öğrenip kavrayın ve onunla cahiliye düşüncelerinden arının / o Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın. Evlerinizde sürekli okunan Allah’ın ayetleri ve onun bilgelik dolu hükümleri üzerinde iyice düşünün. (AHZAB,33,34) • Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunmuştuk da, onlar emanetin sorumluluğunu yüklenmekten çekinmişler ve kabul etmemişlerdi. Ancak emanetin sorumluluğunu insan yüklendi; ama insan, ihtirası ve bilgisizliği yüzünden, emanete nankörlük etmiştir. (AHZAB,72) • Ey iman edenler! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar edinmeyin / senli benli olmayın. Onlar size gelen gerçeği / Hakk’tan geleni inkâr etmişken siz onlara dostluk gösteriyorsunuz. Eğer Benim yolumda cihat ediyor ve Benim rızamı arıyorsanız onlara dostluk göstererek sır veremezsiniz. İçinizden her kim bunu yapıyorsa artık doğru yolun ortasından şaşırmış olacak / doğru yoldan sapmış olur. (MÜMTEHİNE,1) • Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne dendiğini anlayacak durumda oluncaya kadar / anlatılanları anlayacak duruma gelinceye kadar ve cünüp iken de –yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar o Vahiy dersine gelmeyin / yaklaşmayın! Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz tuvaletten gelmişseniz yahut eşlerinizle birlikte olmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin yani yüzlerinizi ve ellerinizi onunla temizleyin. (NİSA,43) • Ey Kitap verilenler / geçmişte kendilerine Vahiy bahşedilmiş olanlar! Gelin önceki çağların doğrularını sürdürmek üzere / (hakikati) tasdikleyici olarak indirdiğimiz bu Kur’an’a / bu Kitap’a / Vahye, ümitlerinizi boşa çıkarıp sona erdirmeden ve cumartesi yasağını çiğneyenleri / sebt’i ihlâl eden o toplumu lânetlediğimiz gibi lânetlemeden / bir takım gözde olanları baş aşağı edip aşağılıklara çevirmeden önce iman edin / inanın. (NİSA,47) • Kuşkusuz ayetlerimizi inkâr edenleri / ayetlerimizi tanımayan kâfirleri öyle bir ateşe atacağız ki derileri yandıkça, azabı iyice tatmaları için, derilerini yenileyeceğiz. (NİSA,56) • Allah, size ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58) • Ey Peygamber! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilenlere, Tevrat’a ve İncil’e, inandıklarını söyleyenleri görmüyor musun? İnandıklarını söyledikleri o Kitaplarda, tağuta / putlara / azgın kimseye inanmamaları yazılı olduğu halde, azgın kimsenin hakemliğine gitmek / başvurmak isterler. İkiyüzlülere, problemlerinizi “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a / Allah’ın indirdiği hükme ve elçisine giderek çözüme kavuşturun” dendiğinde, o ikiyüzlülerin senden alabildiğine / büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. (NİSA,60,61) • İkiyüzlüler kendilerine öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi ve daha sağlam olurdu. Onları dosdoğru bir yola yönlendirirdik / kılavuzlardık. (NİSA,66,68) • Sürekli savaş çığırtkanlığı yapıp, ortalığı gerenlere: “Elinizi (savaştan) çekin, o Vahyi hayatınıza hâkim kılın arınmışlığa ulaşın / Vahyi öğrenin ve onunla temizlenip arının” denilen kimselere dikkat etmedin mi? Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir Allah sözünü anlamaya yanaşmıyorlar?! (NİSA,77,78) • Ortak koşucular, Kur’an’ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı? O, Allah’tan başkasından olsaydı, onda birçok çelişki bulacaklardı. (NİSA,82) • Allah’tan daha doğru bir hadisi / sözü kim söyleyebilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir ki? (NİSA,87) • Ey inananlar! Peygamber yanınızda olmadan sefere çıktığınızda, Peygambere gelen Vahyi / o Vahiy dersini bırakmanızda / geri kalmanızda / daha sonra öğrenmenizde size bir günah yoktur. Güvenliğe kavuştuğunuzda o Vahiy dersini yapın. Ey Peygamber! Seferde sen orduyla beraberken, onlara Vahyi öğretirken güvenliği elden bırakmayın / sen seferde onlarla beraber olduğunda o Vahiy dersini onlara yaptır. O Vahiy dersi mü’minler üzerine zorunludur. Vahyi öğrenmeyi tamamladıktan sonra, Allah’ı anın / öğrendiklerinizi, Allah’ın buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta, ister yan yatarak, isterseniz oturarak sürekli tekrarlayıp iyice pekiştirin / o Vahiy dersini bitirdiğinizde, Allah’ı her yaptığınız işte ve her durumunuzda hatırlayın, sakın unutmayın. (NİSA,101,102,103) • Ey Peygamber! Biz sana, gerçeği içeren / gerçeği ortaya koyan Kitabı / Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği doğrultusunda karar veresin diye / Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için indirdik / sana gerçeğin tâ kendisi olan Kur’an’ı indirdik ki insanlar arasında, Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin / insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için Kitabı sana gerçekten indirdik. (NİSA,105) • Bu Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan sözüdür. Zaten Allah’tan başka kim sözü en iyi koruyabilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir / söz söyleme bakımından Allah’tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir? (NİSA,122) • Allah bu Kitap / Kur’an yoluyla, kimsesiz kadınlarla ilgili olarak sizi aydınlatıyor. Yasal hakları olan mallarına el koyup, kendilerini korumanız altına almak istediğiniz, kimsesiz kadınlar ve zavallı çocuklar hakkında, Kitapta / Kur’an’da size açıklanan ayetler / ilkeler; yetimlere adaletli davranmanızı buyurmaktadır. (NİSA,127) • Ey inananlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine, elçiye / peygamberine indirdiği Kitaba / Kur’an’a ve daha önceden indirdiği Kitaba / Tevrat’a inanın / Kitap’a, önceki çağlarda inen Vahiylere iman edin. (NİSA,136) • Münafıklar / ikiyüzlüler Vahyi öğrenmeye isteksizce giderler / o Vahiy dersine giderken isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de insanlara gösteriş için giderler / insanlara / inananlara olduklarından başka türlü görünürler / ikiyüzlü davranırlar ve Allah’ı pek anmaz / hatırlamazlar. (NİSA,142) • Yahudilerin aralarındaki derin ilim sahipleri ve inananlar, sana indirilene / Kur’an’a ve senden önce indirilenlere inanırlar. Vahyi okurlar ve onunla arınırlar. (NİSA,162) • Ey Peygamber! Daha önce, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve soyuna, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiş, Davud’a da Zebur’u vermiştik. Ve daha önceden sana hikayelerini anlattığımız elçilere ve sana hikayelerini anlatmadığımız elçilere de vahyettik. Ve Allah Musa ile vasıtasız konuşmuştu. Biz insanlara müjdeleyici ve uyarıcılar olarak elçiler gönderdik ki tüm bu elçilerden sonra, insanların Allah’a karşı bir bahaneleri kalmasın. (NİSA,163,164,165) • Allah sana indirdiğine / Kur’an’a tanıklık eder. Onu Kendi bilgisiyle / Kendi ilmiyle / indirdi / bilesin ki, Allah Kendi bilgisi ile sana indirdiğine şahitlik eder, melekler de ederler. (NİSA,166) • İnkâr edenler ve başkalarını da Allah yolundan alıkoyanlar, tamamıyla sapıtmışlardır. İnkâr edip Allah’ın ayetlerini karartanları Allah ne bağışlayacak, ne de onlara bir yol gösterecektir. (NİSA,167,168) • Ey insanlar! Elçi / resul / peygamber Rabbinizden gerçeği / hakkı / gerçeğin tâ kendisini getirdi / getirmiştir. Kendi yararınız için inanmalısınız / gelin kendi iyiliğiniz için ona iman edin. İnkâr ederseniz bilin ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. (NİSA,170) • Ey insanlar! Rabbinizden size bir kanıt / sapasağlam bir delil geldi ve üzerinize apaçık / gerçekleri açığa çıkaracak / aydınlatıcı / her şeyi açık-seçik gösteren bir nûr / ışık indirdik. Allah’a inanıp / iman edip ona / Kur’an’a sarılanları / bağlananları / apaçık ışığa sımsıkı sarılarak kendilerini koruma altına alanları ise, Kendi rahmetine / sevgisine ve lütfuna kabul edecek / onun üzerine sevgi, merhamet ve nimet yağdıracak, onları dosdoğru bir yola sokarak Kendisine yöneltecektir / doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütecektir. (NİSA,174,175) • Allah size açık-seçik hükümlerini bildiriyor / açıklıyor / anlatıyor ki sapmayasınız / şaşırmayasınız. (NİSA,176) • Sizi cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarmak için kulu Muhammed’e söze dayalı apaçık ayetleri / ilkeleri indiren Allah’tır. (HADÎD,9) • İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına / Allah’ın Vahyine (Zikrillah) ve inen gerçeğe / Hak’tan inene içtenlikle gönüllerinin bağlanması / kalplerinin ürperme zamanı / iman edenlerin, Allah’ı ve O’nun katından inen gerçeğin tâ kendisini hatırlamaları için titreyip kendilerine gelme zamanı gelmedi mi? Yoksa önceki çağlarda kendilerine Kitap verilip de sonra üzerlerinden uzun zaman geçince günaha dalarak kalpleri katılaşanlar gibi mi olacaklar? Biz düşünmeniz / aklınızı işletebilmeniz / kullanmanız için, size ayetlerimizi / ilkelerimizi açıklamış / açık-seçik bildirmiş bulunuyoruz / size ayetleri açıklıyoruz ki aklınızı başınıza toplayasınız / aklınızla düşünesiniz. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar / yalan diyenlerin tümü cehennem halkıdır / cehenneme dolacaktır. (HADÎD,16,17,19) • İyi dinleyin! Biz peygamberlerimizi söze dayalı apaçık delillerle / belgelerle / kanıtlarla gönderdik. Onlarla birlikte insanlıkta adalet dâim yaşasın diye, Kitabı ve mizanı / ölçüyü indirdik; içinde korkunç büyük bir güç / zorlu bir kudret ve insanlara birçok faydası / birçok yarar bulunan keskin anlayışı var ettik / demiri indirdik; çünkü Allah, Kendisine ve peygamberlerine gıyabında / görmedikleri halde yardım edenlerin kimler olduğu bilinsin istiyor / ortaya çıkması içindir. (HADÎD,25) • Size, aydınlığında yürüyeceğiniz bir ışık / ışığında yürüyebileceğiniz bir nûr lütfetsin. (HADÎD,28) • Allah’ın ayetlerini örterek, saptırarak, O’nun dosdoğru yolundan alıkoyanların yaptıkları tüm işleri, Allah boşa çıkarır. Ama içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ve Rablerinden bir gerçek olarak Muhammed’e Rablerinden indirilen gerçeğin tâ kendisine / Kur’an’a inananlara gelince, Allah onların günahlarını / çirkin davranışlarını / kötülüklerini örter ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe / barışa yönlendirir / durumlarını düzeltir / durumlarını iyileştirecektir. Allah’ın buyruklarını örtenler / inkârcılar, yanlışı izlemekte / yalana / boş ve tutarsıza sahte olana uymakta, inananlar ise, Rablerinden gelen gerçeği / hakkı izlemekte / gerçeğe / gerçeğin tâ kendisine uymaktalar. (MUHAMMED,1,2,3) • Allah yolunda savaşanların, Allah yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır. Allah, Kendi yolunda savaşanlara dosdoğru yolunu gösterir / doğru yola eriştirir ve kalplerini iyiye ve güzele yönlendirir / durumlarını düzeltir / barışa yöneltecektir. (MUHAMMED,4,5) • Ey inananlar! Siz Allah’ın buyruklarını uygularsanız, Allah size yardım eder ve sizi zor durumda bırakmaz. Allah’ın buyruklarını inkâr edenler ise, kayıp ve yıkımı hak etmişlerdir; Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Çünkü inkârcılar, Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmediler. (MUHAMMED,7,8,9) • Rabbi tarafından gönderilmiş, açık bir kanıt üzerinde bulunan / Rabbinin katından açık bir belgesi olan / Rabbinden apaçık bir delile göre hareket eden kimse ile kendi keyfine göre hareket eden / boş arzu ve heveslerine uyup, işlediği kötülükler / amelinin çirkinliği kendisine güzel gözüken / kötü işi kendisine güzel gösterilen kimse bir olur mu? (MUHAMMED,14) • Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplardan bazıları var ki seni dinlerler / seni dinliyormuş gibi yapanlar var. Yanından / dersten çıktıklarında ise, derste beraber olduğu inananların kafasını karıştırmak için / kendilerine bilgi / ilim verilmiş olanlara “Muhammed biraz önce neden bahsetmişti / demin ne söyleyip duruyordu?” diye kuşku yaratırlar. İşte bu davranışlarından ötürü, Allah, böylelerinin kalplerine huzursuzluk vermiştir / kalplerini mühürlemiştir ve onların sadece heva ve hevesleridir peşinden gittikleri / kendi arzularına uymuşlardır. Allah, doğru yolu / kılavuzlarını bulanların ise, yollarını aydınlatır / doğru yol ile ilgili yeteneklerini / hidayetlerini / doğruluklarını / doğru yolda yürüme şevklerini arttırır ve korunma imkânlarını kendilerine verir / sakınmalarını / erdemli / saygın olmalarını / Allah bilinçlerini geliştirmelerini / Allah bilinciyle yaşama isteklerini kavileştirir / sağlar. (MUHAMMED,16,17) • Yemin olsun! İnananlar “Keşke savaşmaya izin veren bir sûre indirilmiş olsaydı!” diyorlardır. Fakat, hükmü açık / kesin anlamlı bir sûre indirilip de, içinde savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık bulunanların ölüm korkusuyla bayılan / ölgün, baygın bir kimsenin bakışı gibi, sana baktıklarını görürsün, o da onlara pek yakındır. Hâlbuki onlar için uygun olan, Allah’tan gelen buyruğa uymak / boyun eğmek / itaat etmek veya yapamayacakları şeyleri söylememekti / yapmaları gereken uygun olanı söylemek / sözlerinin eri olmaktı. Şimdi iş ciddileşince / kesin karar gelince, Allah adına verdikleri sözde durmaları / sözün arkasında durmaları kendileri için daha iyi / doğruluk / söze bağlılık gösterselerdi elbette daha hayırlı olurdu. (MUHAMMED,20,21) • İkiyüzlüler, Kur’an’ın anlamını, ne demek istediğini hiç / inceden inceye / iyiden iyiye düşünmezler mi / düşünmeyecekler mi / bu Kur’an üzerinde neden hiç düşünmezler? Yoksa kilitli mi kalpleri / gönülleri üzerinde kilitler mi var? Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra gerisin geriye kâfirliğe dönenlerin şeytan akıllarını çelmiş ve onları boş hayallerin peşine düşürmüştür. Bu ikiyüzlüler, Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmeyenlere “Bazı konularda / işlerde size uyacağız / itaat edeceğiz / sizinle örtüşüyoruz” demişlerdi / derler. (MUHAMMED,24,25,26) • İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet / gerçeğin tâ kendisi belli olduktan sonra elçiye / resule karşı gelenler hiçbir zaman Allah’a zerre miktarı / hiçbir zarar veremezler / veremeyeceklerdir. (MUHAMMED,32) • Ey inananlar! Allah’a uyun / itaat edin, Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyun ki, yaptıklarınız boşa gitmesin / amellerinizi / işlerinizi / eylemlerinizi işe yaramaz hale getirmeyin. (MUHAMMED,33) • İnkâr edenleri, Allah yolundan gidenlere engel olanları / Allah yolundan alıkoyanları, sonra da inkârcılar olarak ölenleri Allah asla bağışlamayacaktır / affetmeyecektir. (MUHAMMED,34) • Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar, sana Rabbinden indirilen Kitabın, gerçek / hak olduğunu açıklayan ayetleridir / işaretlerdir / ilkeleridir / sana Rabbinden indirilen gerçeğin tâ kendisidir. (RA’D,1) • Allah, Rabbinize tekrar geri döndürüleceğiniz / (kıyamet gününde) Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin olmanız konusunda kuşkunuz olmasın diye, size ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatır. (RA’D,2) • Rablerinin çağrısına uyanlara en güzel şekilde karşılık verilecektir. O’nun çağrısına uymayanlar ise şunu bilsinler ki yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa, onu ve bir o kadarını daha kurtulmak için verirlerdi. (RA’D,18) • Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğuna inananla, inkâr eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Doğrusu bunu ancak akıl ve vicdan sahipleri idrak eder. Kur’an’ın gerçek olduğunu bilenler, Allah’a verdikleri sözü / antlaşmayı yerine getirir ve anlaşmalarını / sözleşmeyi bozmazlar / çünkü onlar Allah’ın yaratılışlarına yerleştirdiği fıtrat, vicdan ve sağduyu ile hareket ederler; bunlardan asla şaşmazlar. Allah’ın kulak verilmesini istediği vicdanın ve sağduyunun sesinden ayrılmazlar. O Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar. Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar ise, Allah’a verdikleri sözü tutmazlar ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve akrabalar arasında / Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi ayıranlar, Allah’ın gözetilmesini istediği şeyleri gözetmezler. (RA’D,19,20,21,22,25) • Allah’ın doğruya ulaştırdığı kimseler, inanan ve kalpleri Allah’ın Kur’an’ıyla / Allah’ın Zikri’yle / Allah’ın Vahyi ile (Zikrillah) tatmin olanlardır. Dikkât edin / gözünüzü açın! Kalpler / gönüller ancak, Allah’ın indirdiği Kur’an’ı / Allah’ın Zikri’ni / Allah’ın Vahyini (Zikrillah) anlamakla / Allah’ı anmakla tatmin / huzur bulur / durulur. (RA’D,28) • Ey Muhammed! Daha önce pek çok milletlerin gelip geçtiği, aynı coğrafyadaki bir milletin / Arap milletinin içinden, seni elçi olarak seçtik ki, sana vahyettiğimiz Kur’an’ı, ilk muhatap olarak onlara / Araplara anlatasın / okuyasın. Ortak koşucular “Dağları yürüten, topraklarını işleyen yahut ölüleri konuşturan bir Kur’an getirsene” diye seninle alay ederler. Öyle bir Kur’an olsaydı bile, onlar yine inanmamaya kararlı idiler / yine de ona inanmazlardı. (RA’D,30,31) • Kendilerine Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, sana indirilen Kur’an’a sevinirler. Fakat hizipçilik yapanları da vardır. Bunlar, Kur’an’ın bir kısmını benimser görünürken, bir kısmını da inkâr ederler. (RA’D,36) • Böylece Biz, hüküm ve bilgelik / hikmet kaynağı olan Kur’an’ı, sana kendi dilin olan kusursuz bir Arapça olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden / ilimden sonra, ortak koşucuların bilgiye dayanmayan uydurduklarına uyarsan / anlamsız isteklerine boyun eğecek olursan, o zaman Allah’a karşı savunacak ne bir dostun ne de bir koruyucun olamaz / O’na karşı savunacak hiç kimsen olmaz. (RA’D,37) • Allah’ın izni olmadan hiçbir elçi bir ayet getiremez. (RA’D,38) • Sana düşen / senin görevin sadece, Allah’ın sana bildirdiklerini eksiksiz tebliğ etmektir. Hesap görme işi yalnızca Allah’a aittir. (RA’D,40) • Rahman / çok seven / çok esirgeyen Allah, rahmet ve yol gösterici Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı ve ona duygu ve düşüncelerini / kendini söz ile ifade etmeyi / anlatımı öğretti. (RAHMAN,1,2,3,4) • Biz (insana) / ona doğru ve yanlışı gösterdik / yola kılavuzladık / yol gösterdik. Ya şükredici olur ya da inkârcı / artık şükreden ya da nankörlük eden biri olmak ona kalmıştır / ister şükret, ister nankörlük. (İNSAN,13) • Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz, Kur’an’ı sana parça parça Biz indirdik Biz! / Kur’an’ı aşama aşama indiren Biziz, Biz; bundan hiç şüphen olmasın. O halde Rabbinin kararı gelinceye kadar güçlüklere göğüs ger ve onların günahkârına da, nankörüne de boyun eğme. (İNSAN,23,24) • Ey Muhammed! Sürekli / akşam sabah Rabbinin ismini / o Vahyi an / anlat / zikret. Gecenin bir kısmında geceleri uyandıkça / uzun geceler boyu O’nun eşsizliğini an / o Vahyi duyurma görevine itaat et yani geceleyin uzun uzadıya onu / o Vahyi sürekli an / anlat. (İNSAN,25,26) • Bu bir uyarıdır / öğüttür / sadece bir hatırlatma / hatırlatıcı ve düşündürücüdür / bütün bunlar bir uyarıdır. Artık dileyen Rabbinin yolunda yürür. (İNSAN,29) • Bununla Allah’a ve ahret gününe iman edenlere öğüt veriliyor. (TALÂK,2) • İşte bu, Allah’ın size indirdiği / indirmiş olduğu buyruğudur / bu anlatılan hükümler Allah’ın size indirdiği buyruklarıdır. Kim Allah’ın buyruklarına uyarsa, Allah onun kötülüklerini / kusurlarını örter ve ödülünü büyütür / artırır. (TALÂK,5) • Allah size bir Kur’an / Zikir / bir uyarıcı / bir düşündürücü / bir hatırlatma indirmiştir. Ve inanıp, iyi ve güzel / hayra ve barışa yönelik işler üretenleri / sergileyenleri, karanlıklardan aydınlığa / nura çıkarmak için, size Allah’ın söze dayalı apaçık ayetlerini / ilkelerini açık-seçik okuyan / anlatan bir elçi göndermiştir. (TALÂK,10,11) • Önceki çağlardan beri gerek Vahye muhatap olduğu halde küfre düşenlerden, gerekse ortak koşarak karşı gelenlerden hiç kimse / Kitap halkından ve puta tapar Araplardan inkâr edenler, kendilerine Söze dayalı apaçık deliller gelmeden dışlanmış değildir / apaçık kanıt gelmesine rağmen yollarını terk etmiyorlar. Bu deliller, Allah’ın elçisinin okuduğu tertemiz sahifelerdir. Bu sahifelerde hayatın içinden seslenen dosdoğru ilkeler vardır / Allah’ın elçisi Muhammed, apaçık bir kanıt / belge / beyyine olan, Allah katında elçi meleklerin elleriyle arındırılmış, tertemiz sayfalara yazılmış, kesin ve dosdoğru hükümleri içeren / dosdoğru hükümlerin bulunduğu Kitaptaki ayetlerden anlatıyor / okuyor. Ancak Kitap sahipleri kendilerine apaçık kanıt / Söze dayalı apaçık delil geldiği halde ayrılığa düştüler. (BEYYİNE,1,2,3,4) • Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılmalarını, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayanlar olmalarını ve yalnızca O’na tapmalarını / onlardan sağduyudan şaşmadan, saf bir yürek temizliği içinde, Allah için çalışıp, Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını / o Vahyi hayatlarına hâkim kılıp arınmışlığa ulaşmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu / işte budur gerçek hayat dini. (BEYYİNE,5) • Onlar sözü namus bilenlerdir. (HAŞR,8) • Eğer, Biz bu Kur’an’ı bir dağın sorumluluğuna verseydik / dağa indirmiş olsaydık, Allah’a olan saygıdan / Allah korkusundan ötürü, o dağın huşû ile boynunu bükmüş, çatlayıp yarılmış / Allah korkusu ve titremesinden ezilip bükülerek / gönülden baş eğerek / titreyip paramparça / parça parça olduğunu görecektin / görürdün. İşte böyle örnekler veriyoruz ki insanların düşünme melekeleri açılsın. (HAŞR,21) • Bu söze dayalı apaçık delillerle indirip farz / uygulamasını zorunlu gördüğümüz bir suredir. Umulur ki üzerinde iyice düşünüp taşınırsınız / düşünüp öğüt almanız için, surenin içine apaçık ilkeleri / belgeleri yerleştirdik / açık-seçik ayetleri indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz. (NÛR,1) • Bakın Allah size öğüt veriyor / sizi uyarıyor. Allah size ayetlerini / ilkelerini açıklıyor / iyice / açıkça bildiriyor. Allah Gerçeği bilendir. (NÛR,17,18) • Ey inananlar, -erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz ki mutlu olabilesiniz. (NÛR,31) • Yemin olsun / açın kulağınızı! Biz size, söze dayalı apaçık deliller / her şeyi / gerçeği (bu Kur’an’da), açık açık / açık-seçik anlatan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş kimselerden / önceki çağlardan örnekler / (ibret alınacak) dersler ve erdemliler / korunanlar / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar / Allah bilinciyle yaşamak isteyenler için bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34) • Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlığıdır / aydınlatıcısıdır. O’nun ışığının / nûrunun / aydınlığının örneği içinde lâmba / ışık bulunan bir kandile / penceresiz bir oyuğa benzer. O ışık / lâmba / kandil bir cam kap / fanus içerisindedir. O cam kap / fanus ise sanki inci gibi parlayan bir yıldız gibidir. O, mübarek / bereketli bir ağaçtan, ne Doğu’ya ne de Batı’ya ait olan bir zeytin ağacından tutuşturulur / yakılır. Yakıtı / yağı o denli (berraktır ki), kendisine ateş değmese / dokunmasa bile neredeyse kendiliğinden ışık / aydınlık saçar. Nûr üzerine nûr / ışık üzerine ışıktır / parıl parıl parıldar. Allah dileyen herkesi / dilediğini Kendi nûruna / ışığına ulaştırır / kavuşturur / kılavuzlar / Kendi aydınlığında yürütür. (NÛR,35) • Onları, Allah’ın Vahyinden (Zikrullah) / Allah’ı anmaktan / Allah’ın Zikri’nden / Kur’an’dan, salâtı ikâme etmekten ve o Vahyi hayatlarına hâkim kılmak ve arınmışlığa ulaşmaktan, temiz olarak Allah’a teslim olmaktan ne bir iş ne alışveriş ne kazanç peşinde koşma (arzusu) ne de bir ticaret alıkoyamaz. (NÛR,37) • Allah’ın aydınlığından yoksun olan asla aydınlığa çıkamaz / Allah’ın ışıktan yoksun bıraktığı kimsenin hiçbir ışığı olamaz. (NÛR,40) • Vicdanının sesini dinleyebilenler / algılayabilenler için, elbette bunda bir ders / ibret vardır. (NÛR,44) • Yemin olsun / iyi dinleyin! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik bilgiler veren / (gerçeği) açıklayan ayetler / ilkeler indirmiş bulunuyoruz / Biz apaçık sözlü deliller indirdik. Allah dileyeni doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / dosdoğru yola iletir. (NÛR,46) • Kim Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine uyar, Allah’ı sayar ve O’nu dinlerse, işte o kimseler mutlu sona ulaşırlar. (NÛR,52) • Bilin ki elçinin görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten ibarettir. Eğer elçinin bildirdiklerine uyarsanız, doğruyu bulursunuz / doğru yolda yürümüş olursunuz. Elçinin / peygamberin tek görevi mesajı açıkça bildirmekten ibarettir / açıkça duyurup iletmekten başka bir şey değildir. (NÛR,54) • Vahiy ile bağlantıyı kesmeyiniz ve onunla arınınız / o Vahyi hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın. (NÛR,56) • Ey inananlar! Evinizde çalışanlar ve henüz olgunluğa ulaşmamış / erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar şu üç durumda sizden izin istesinler: Fecr vakti Vahiy dersinden önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve işa vakti Vahiy dersinden sonra. (NÛR,58) • İnsanlardan bazıları var ki, hiçbir bilgisi / ilme sahip olmadan Allah hakkında durmadan tartışır ve her azılı saptırıcının peşinden gider. İnsanlardan kimi, bir bilgiye / ilme, bir yol göstericiye / doğruluk göstergesine ve aydınlatıcı bir Kitaba sahip olmadan Allah hakkında tartışır. (HAC,3,8) • İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik / söze dayalı apaçık ayetler / ilkeler olarak indirdik. Allah lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür; bundan hiç şüpheniz olmasın. (HAC,16) • İnananlar (dünyada iken) sözün en güzel olanına uymuşlar ve en çok övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna ulaştırılmışlardı / Allah’ın yolunda yürümüşlerdir. (HAC,24) • Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler ve o Vahyi hayatlarına hâkim kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (HAC,35) • Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / Allah’ın buyruklarını uygularlar ve onunla insanları arındırırlar. (HAC,41) • Ayetlerimize / ilkelerimize karşı mücadele edenler / ayetlerimizi / ilkelerimizi geçersiz / işe yaramaz kılmak için koşturup duranlar, cehennemin halkı olmayı hak etmişlerdir. (HAC,51) • Allah, şeytanın soktuğu vesveseyi ortadan kaldırır ve sonra Allah, temizlenmiş bilinçlere ayetlerini / ilkelerini yerleştirir / ayetlerini güçlendirir / sağlamlaştırır. (HAC,52) • Bilgi sahipleri / kendilerine ilim / bilgi verilenler, Kur’an’a inansınlar / Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek / hak / gerçeğin tâ kendisi olduğunu anlasınlar, inansınlar da, kalpleri huzur ve tatmin olsun / kalpleri / gönülleri ona / Kur’an’a saygıyla bağlansın. Hiç şüpheniz olmasın; Allah, inananları kesin olarak dosdoğru yola yönlendirir / doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / doğru yola eriştirir. İnkârcılar, dünyanın sonu kendilerine ansızın gelinceye kadar yahut o müthiş günün cezası kendilerine çatıncaya kadar, sürekli Kur’an’a kuşku / şüphe duyacaklardır. (HAC,54,55) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayıp inkâr edenler, alçaltıcı bir cezayı hak ederler / aşağılık bir azap bekliyor. (HAC,57) • Sen, sadece Rabbine çağır / davet / dua et. Elbette ki sen şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın / kesinlikle doğru yolda olan sensin / hiç kuşkusuz, sen (Allah’a) ulaştıran dosdoğru bir yol üzerindesin / dosdoğru bir yola çağıransın. (HAC,67) • Ortak koşuculara apaçık sözlü ayetlerimiz / ilkelerimiz apaçık okunduğu zaman, inkârcıların suratlarında bir hoşnutsuzluk sezersin / görürsün / yüzlerindeki inkârcı tavırlarını hemen fark edersin / yüzlerinden, inkârlarını anlarsın ve neredeyse ayetlerimizi / ilkelerimizi okuyanların üzerine saldıracaklardır. (HAC,72) • Ey inananlar! (Allah’a / Vahye / İslâm’a) boyun bükün ve itaat edin; Rabbiniz için çalışın / Rabbinize kulluk edin. (Mesajını tebliğ etmeniz için) sizi seçen O’dur. Peygamberin / elçinin size tanık / örnek olması, sizin de insanlara tanık / örnek olmanız için, Allah, gerek daha önceki Tevrat, İncil ve diğer Kitaplarda, gerekse Kur’an’da size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise, o Vahyi hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın / Vahiy ile bağlantıyı kesmeyin ve onunla temizlenin. (HAC,77,78) • O münafıklar kesinlikle yalancı; bundan hiç şüphen olmasın. Yeminlerinin arkasına sığınıp / siper edinerek Allah yolundan boyuna yan çiziyorlar / Allah’ın yolundan alıkorlar / insanların gerçekleri öğrenmelerine engel oluyorlar / insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırmaktadırlar. İkiyüzlüler gerçekleri saklarlar, sonra da inanıyoruz derler. Bu yüzden, onların kalpleri kirlendi; artık onlar anlamak istemezler / sözün maksadını kavrayamazlar. (MÜNAFİKUN,1,2,3) • Allah yalpalayıp duranları / bozguncular topluluğunu / sapıklık ve çirkinliğe bulaşmış bir topluluğu / yoldan çıkmış halkı asla doğru yola / doğruya ulaştırmaz / doğruya ve güzele iletmez / doğru yola çıkarmaz. (MÜNAFİKUN,6) • Ey inananlar! Servetiniz / mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın Vahyinden (Zikrullah) / Allah’ı anmaktan / hatırlamaktan / Allah’ın Zikri olan Kur’an’dan alıkoymasın. Böyle davrananlar kaybedenlerdir / hüsrana uğrayacak olanlardır. (MÜNAFİKUN,9) • Biz her şeyi / gerçekleri apaçık gösteren / bildiren ayetler / ilkeler indirmiş bulunuyoruz / Biz söze dayalı apaçık ayetleri indirip durmuştuk. (MÜCADELE,5) • O Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın / Vahye bağlanın ve onunla arının. (MÜCADELE,13) • İkiyüzlüler yeminlerinin arkasına sığınarak / yeminlerini kalkan edinerek Allah’ın yoluna engel oldular / Allah’ın yolundan soğutuyorlar / alıkoymaktadırlar. (MÜCADELE,16) • Şeytan / saptırıcı, o ikiyüzlüleri etkisi altına aldı da, Allah’ın Kur’an’ını / Zikri’ni / Allah’ı anmayı / Allah’ın Vahyini (Zikrillah) onlara unutturmuştur. (MÜCADELE,19) • Allah, gerçeği inatla örtbas etmeyi, tutarsız davranışlarla yalpalayıp durmayı ve güzel olan her şeye karşı çıkmayı / bozgunculuğu size çirkin gösterdi. İşte Allah’ın lütfu ve nimeti / iyiliği sayesinde doğru yolda yürüyenler / doğru yolu izleyenler / doğru yolda bulunanlar bunlardır. (HUCURÂT,8) • Size iman yolunu gösterdiği için Allah, size lütufta bulunmuştur / sizi inanca ulaştırdığı için, Allah hepinizi minnet borcu altına sokar. (HUCURÂT,17) • Peygamberleri söze dayalı apaçık belgelerle / kanıtlarla / delillerle gelmesine rağmen “Bize bir insan mı yol gösterecek?” deyip kâfirlik etmiş, burun kıvırmışlardı / gerçekten yüz çevirdiler. Oysa Allah onlara muhtaç değildi / Allah da hiçbir şeye gereksinimi olmadığını gösterdi. (TEĞABÜN,6) • Ey inkârcılar / ey insanlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine / peygamberine / resulüne ve size indirdiğimiz bu ışığa / nûra / Kur’an’a inanınız. (TEĞABÜN,8) • Kâfirlik edip ayetlerimizi yalanlayanlar / inkâr edip ilkelerimizi yalanlayanlar, cehennemin dibini boylayacaklar / ateş halkıdır ve ateşte sonsuza kadar kalacaklar. (TEĞABÜN,10) • Kim Allah’a içtenlikle inanırsa, Allah onun kalbine yol gösterici bir güç verir / gönlüne yol gösterir / doğruya ve güzele kılavuzlar / doğru yola ulaştırır / gönlünü doğruya yöneltir. (TEĞABÜN,11) • Elçimizin görevi, açıkça buyruklarımı size duyurmaktan ibarettir. (TEĞABÜN,12) • Allah, yalpalayanları doğru yola çıkarmaz / yoldan çıkmış toplulukları / halkı doğru yola / doğruya ulaştırmaz / eriştirmez / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (SAFF,5) • Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / nûrunu / aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i hidayet / doğru yol rehberi / doğruluk göstergesi / hidayet ve gerçek / hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden bütün dinlere Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye / peygamberine yol göstererek gerçeğin tâ kendisi olan dinini, tüm dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur. (SAFF,8,9) • Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın. Allah yolunda canınız ve malınızla çaba gösterin / savaş verin, bu sizin için en iyisidir, eğer bilirseniz! (SAFF,11) • O Allah ki, ümmilerin / (kendilerine vahiy gelmemiş) / Kitap verilmeyenlerin / Arapların arasından, kendilerinden / halkın bağrından çıkmış bir elçi göndermiştir ki, onlara Allah’ın ayetlerini / ilkelerini okuyarak, onların zihinlerini temizliyor / onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi / hikmeti öğretiyor. Oysa bundan önce açık / apaçık bir sapkınlık / tam bir sapıklık içindeydiler. (CUMUA,2) • Bu Allah’ın lütfudur, onu lâyık gördüğüne / dileyene verir / bu Allah’ın dileyene / dilediğine verdiği bir iyiliğidir / lütfudur. (CUMUA,4) • Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayanların durumu ne acıdır! Allah zalimleri doğru yolda yürütmez / haksızlık eden toplumu doğru yola eriştirmez / ulaştırmaz. (CUMUA,5) • Ey inananlar! Yevmül cumua / toplantı günü salât / o Vahiy dersi / Vahiy için çağrıldığınızda, Allah’ın Vahyine (Zikrullah) / Allah’ın Zikri’ne koşun / Allah’ı anmak için acele edin ve alışverişi / alımsatımı bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha iyidir / hayırlıdır. Artık o Vahiy dersi tamamlanınca, tekrar yerlerinize dönerek alışverişinize devam edin / yeryüzüne dağılarak Allah’ın lütfunu arayın ve işlerinizi yaparken de, Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın. Oysa onlar bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman (hemen) ona koşarlar ve seni yapayalnız bırakırlar / sen ayakta (o Vahyi onlara okurken) seni terk ettiler / çekip gittiler ve seni ayakta yalnız / ayaküstü bıraktılar. Onlara söyle “Allah’ın yanında bulunanlar, gittikleri eğlenceden ve ticaretten daha iyidir ve en bol rızkı veren Allah’tır. (CUMUA,9,10,11) • Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz Biz sana, tüm insanlığı cehaletten kurtarmak için, apaçık bir medeniyet ufku / yepyeni bir açılımla senin önünü açtık, bundan hiç şüphen olmasın. Senin üzerindeki nimetini tamamlayacak ve seni doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütecektir / seni dosdoğru bir yola ulaştırsın ve bu aydınlık projeyi / nimetini, senin aracılığınla tamamlasın. (FETİH,1,2) • Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen Vahyi öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah akşam O’nu yüceltsinler / tespih etsinler diye / O’na sürekli itaat etmeniz için. (FETİH,8,9) • Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi / yol gösterici olarak ve gerçek / hak din / gerçeğin tâ kendisi olan din ile gönderdi. Onu bütün sahte dinlerin üstüne çıkaracaktır / onu bütün sahte dinlerden üstün çıkaracaktır. (FETİH,28) • Bugün, dininizi son şekline getirdim / bütünledim, size olan nimetimi / Vahyimi tamamladım ve sizin için din olarak, tüm elçilerimin inandığı ve tebliğ ettiği İslâm’ı beğendim / seçtim. (MÂİDE,3) • Ey inananlar! O Vahiy dersine giderken, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınız ile her iki topuğa kadar ayaklarınızı da elleriniz ile silerek temizleyin. Eğer cünüpseniz / şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz arının / temizlenin. Hasta veya yolcu iseniz yahut tuvaletten gelmişseniz yahut eşleriniz ile cinsel ilişkide bulunmuş / yatmış da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin yani yüzlerinizi ve ellerinizi temiz bir toprakla silerek temizleyin. Allah size güçlük / zorluk çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek yani üzerinizdeki nimetini / Vahyini tamamlamak istiyor. Umulur ki iman ederek karşılığını verirsiniz / şükretmesini bilesiniz. (MÂİDE,6) • Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “İşittik ve itaat ettik!” dediğiniz zaman sizden aldığı sözü / misâkını unutmayın / hatırlayın. Allah’ı dinleyin! (MÂİDE,7,8) • İnkâr edenler ve ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlar cehennem halkıdır. (MÂİDE,10) • Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. (MÂİDE,11) • Şu bir gerçek ki, Allah’tan bir ışık / nûr / aydınlık ve (gerçekleri) açıklayan / apaçık bir Kur’an / açıklayıcı bir Kitap geldi size. O Kur’an’la / Kitap’la Allah, rızasını gözetenleri / hoşnutluğunu arayanları / rızasına uyanları barış / kurtuluş ve esenlik / huzur yollarına ulaştırır / iletir, Kendi izniyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkararak şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola iletir / ulaştırır / kılavuzlar. (MÂİDE,15,16) • Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasındaki bir boşluk döneminden sonra, elçimiz size (gerçeği) açıklamak / gerçekleri apaçık anlatmak / ayan-beyan açıklamalarda bulunmak üzere gelmiştir. (MÂİDE,19) • Her kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir / inkâr edenlerdir / nankörlerdir! Her kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin tâ kendileridir! Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıkların tâ kendileridir / yoldan çıkanlardır! (MÂİDE,44,45,47) • Ey Muhammed Peygamber! Daha önceki Kitapları / Tevrat ve İncil’i doğrulayan / tasdikleyici ve onları denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı / (onları) koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren / gerçekleri kapsayıcı olarak, o Kitapların yerine geçen / hakem olan bu Kur’an’ı sana indirdik / önceki çağların Kitaplarından doğru namına ne kalmışsa sürdüren ve onlara tanık olmak üzere gerçeğin tâ kendisi olan bu Kitabı indirdik. O halde Yahudilerin sana sorduklarına, Allah’ın sana indirdiği hükümler doğrultusunda karar / hüküm ver / sen de aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen gerçekleri bırakıp / gerçekten uzaklaşarak, onların hevesine / yalan beyanlarına uyarak karar verme / sana gelen gerçekten ayrılıp da onların kuruntularına uyma. Sana gelip hakem olmanı isteyen Kitap sahipleri içinde, Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar / hüküm vermelisin. Kitap sahiplerinin keyfine / yalan beyanlarına göre karar verme. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından, sakın seni şaşırtmasınlar / saptırmasınlar. (MÂİDE,48,49) • Şeksiz şüphesiz imanı olan / (Allah’ın varlığından) kesinlikle emin olan bir halk / gerçeği görmek isteyen bir toplum / kesinkes bilen bir topluluk için / Allah’tan daha güzel hüküm veren / hükmeden kim olabilir / Allah’tan daha güzel yasa koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50) • Allah zalimleri doğru yolda yürütmez / Allah, nankör toplumu / haksızlık eden topluluğu doğru yola iletmez / Allah, zulmeden bir halkı doğru yola ulaştırmaz / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (MÂİDE,51) • İnananlar! Sizin veliniz ancak Allah / gerçek dostlarınız Allah, O’nun buyruklarını bildiren elçisi ve Vahye bağlananlar ve onunla arınanlar / tam bir teslimiyetle / boyun bükmüşler olarak o Vahyi hayatlarına hâkim kılan ve arınmışlığa ulaşan müminler ve o Vahyi gereği gibi uygulayan inananlardır. (MÂİDE,55) • Allah’ın tarafını tutanlar kazanacaktır. (MÂİDE,56) • Onlar, siz o Vahye (imana) / Allah’ın buyruklarını öğrenmeye çağırdığınızda, onu (Vahyi) küçümseyerek alaya alırlar. Ey Kitap sahipleri! Siz, Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a ve önceki indirilenlere / Tevrat’a ve İncil’e inandık diye mi, bize karşı nefret besliyorsunuz / bizden öç alıyorsunuz / bizden hoşlanmıyorsunuz? (MÂİDE,58,59) • Rabbinden sana indirilen, içlerinden çoğunun inkârını ve azgınlığını arttırdı / arttıracaktır. (MÂİDE,64) • Eğer Kitap sahipleri, Tevrat ve İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereği gibi uygulasalardı / adam gibi uysalardı, onları baştan ayağa nimetlere boğardık / hem göklerin ve hem de yerin nimetlerinden yararlanırlardı. Ey elçi! Rabbinden sana indirileni duyur / tebliğ et / bildir. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, sen, o takdirde O’nun mesajını bildirmemiş / elçiliğini yapmamış olursun. Ey Peygamber! De ki: “Ey Kitaplılar! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden kendinize / size indirileni uygulamadıkça hiçbir dayanağınız olmaz / (inanç konusunda) hiçbir temel üzerinde değilsinizdir” Rabbinden sana indirilen Kur’an, kendilerine gelen Kitabı bile uygulamayanlardan çoğunun azgınlık ve inkârını arttırdı / küstahlığını ve küfrünü artıracaktır. (MÂİDE,66,67,68) • Eğer o Kitap sahipleri Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene / Kur’an’a inansalardı, inkârcıları / ortak koşucu Arapları dost edinmezlerdi. (MÂİDE,81) • “Hıristiyan’ız” diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin araştırmalar yapan keşişler / papazlar ve kendini Allah’a adamış rahipler var. O papaz ve rahiplerin, Elçi’ye gelen Kur’an ayetlerini işittiklerinde, gerçeği tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. O papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık bizi Gerçeğin tanıklarından say / bizi de (Gerçeğe) tanıklık edenlerle birlikte yaz. Rabbimizin bizi iyilerin arasına katmasını umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize ulaşan Gerçeğe inanmayalım?” derler (MÂİDE,82,83,84) • Kâfirlik / inkâr edip / küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemi boylayacaktır / cehennem halkıdır. (MÂİDE,86) • Şeytan, sarhoş edicilerle, kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ın Vahyinden ( Zikrillah ) ve o Vahyi öğrenmek için gittiğiniz Salat’tan / o Vahiy dersinden ve Allah ile iletişim kurmaktan alıkoymak ister. Hâlâ mı terk etmeyeceksiniz / artık vazgeçiyorsunuz değil mi? (MÂİDE,91) • Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini dinleyin, dikkatli olun. Kendi yararınıza söylenenleri dikkate almazsanız, bilesiniz ki elçimizin görevi, açıkça bunları, Allah adına size duyurmaktır. (MÂİDE,92) • Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden / kötülüklerden kurtulabilesiniz. (MÂİDE,100) • Ey inananlar! Açıklandığı vakit hoşunuza gitmeyecek şeyler hakkında sorular sormayın. Allah, Kur’an’ı indirirken gerekenleri size açıklardı / eğer Kur’an indirilirken, onları / sorular soracak olursanız, size açıklanır. (MÂİDE,101) • Ortak koşuculara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden elçiye gelin” denildiğinde “Atalarımızın inandığı din / yol / atalarımızı üzerinde bulduğumuz bize yeter” derler. (MÂİDE,104) • Ey inananlar! Siz Allah’ın ve buyruklarını bildiren elçisinin gösterdiği yolda devam edin. Siz doğru yolda yürüdükçe, sapıtmış olanlar size bir zarar veremez. (MÂİDE,105) • Allah, yoldan iyice çıkmış topluluğu doğru yola iletmez / ulaştırmaz. (MÂİDE,108) • İçtenlikle tövbe eder yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlarsa / Vahye inanıp bağlanırlar ve onunla ortak koşucu inançlarından arınırlarsa artık onlara dokunmayın / yollarını açıverin. Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplardan / Allah’a ortak koşanlardan / müşriklerden biri sana gelip can güvenliği için korunma / sana sığınmak isterse / senden güvence dilerse / senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, onun güvenliğini sağla / onu sığınmana al ve Allah’ın ayetlerini / Allah’ın sözünü / Allah’ın kelâmını anlat ki, gerçeği öğrensin. (TÖVBE,5,6) • Onlar, Allah’ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar / maddesel çıkarları için değiştirdiler ve insanları Allah’ın yolundan alıkoydular. (TÖVBE,9) • İçtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler / Vahye samimi olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse / o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlarsa, sizin din kardeşleriniz olurlar / İslâm’da kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir topluma ayetlerimizi böyle açıklarız / Biz, bilen bir halk için ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde açıklamaktayız / açık-seçik ortaya koyarız / Biz anlayan bir topluluğa uzun uzun anlatıyoruz / bilinçlenecek bir topluluk için Biz, ayetlerimizi daha çok açıklarız. (TÖVBE,11) • Allah’a teslim olmuş beldelerde yalnızca Allah’a ve ahret gününe iman eden yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılan ve arınmışlığa ulaşanlar / Vahye bağlı kalanlar ve onunla arınanlar yani Allah’tan başkasından korkmayanlar hak iddia ederek yaşayabilir. Doğru yolda yürüyenler olma umudunu, işte bunlar taşıyabilirler / işte onlar dosdoğru yolu bulanlardır. (TÖVBE,18) • Allah’ın ışığını / nûrunu / Kur’an’ı yok sayıyorlar / sözleriyle / lâf kalabalığıyla söndürmek istiyorlar. Ortak koşucu din adamları Allah’ın ışığı Kur’an’ı örtmeye, söndürmeye çabalasalar da / kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allah ışığını / nûrunu / Kur’an’ı tamamlamaktan başka bir şey istemiyor / asla vazgeçmeyecektir / bundan hiç şüpheniz olmasın. Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah, elçisini hidayetle / doğru gösterge ve gerçek dinle gönderdi ki onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın / Peygamberini doğru yolu göstermek ve hak dini diğer bütün dinlerden üstün kılarak yaymak için gönderen O’dur. İsterse ortak koşanlar hoşlanmasınlar. (TÖVBE,32,33) • Yüce olan, yalnızca Allah’ın sözüdür / Allah’ın kelimesi en üstündür / Allah’ın sözü (her zaman) en yüce olandır. (TÖVBE,40) • O münafıkların infâk ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri, o Vahiy dersine ancak isteksizce gelmeleri ve gösteriş için / istemeyerek infâk etmeleridir. (TÖVBE,54) • İkiyüzlüler, hem Allah’ın elçisi aleyhinde alay ederek konuşuyorlar, hem de konuştuklarını kendilerine haber verecek / kalplerinde olanı ortaya çıkaracak bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar / korkuyorlar. Ey Peygamber! Söyle o ikiyüzlülere: “Alay edin bakalım, Allah korktuğunuz şeyi açığa çıkaracaktır / başınıza getirecektir.” Siz, Allah ile, ayetleriyle ve elçisiyle alay ederek mi şakalaşıyorsunuz / dalga mı geçiyordunuz? (TÖVBE,64,65) • Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / Vahyi iyice anlarlar ve arınırlar. (TÖVBE,71) • İntikam almak istedikleri şey, Allah’ın peygamberiyle kendilerine ulaştırdığı ilâhi lütuftan başkası değildi. (TÖVBE,74) • İkiyüzlüler Gerçeği kavrayamazlar / algılayamıyorlar. (TÖVBE,87) • Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en aşırıdırlar. Allah’ın elçisine indirdiğini / Kur’an’ı tanımamaya da en yakındırlar / Allah’ın elçisine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya / bilmemeye en uygun olanlardır. (TÖVBE,97) • Allah zalimler topluluğuna doğru yolu nasip etmez / doğruya ulaştırmaz. (TÖVBE,109) • Allah inananların canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürürler / öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da vaat etmiş olduğu bir hak / üzerine aldığı gerçek bir söz / Kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaat / bir sözdür bu. Kim sözünü Allah’tan daha iyi tutar? (TÖVBE,111) • Allah’ın gönüller açan yardımı geldiği zaman, insanların Allah’ın dinine kitleler halinde girdiklerini gördüğün zaman, artık sana düşen ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. Dönüp gelene Biz de dönüp geliriz; hiç kuşku yok! (NASR,3) “Kur’an’da, hiçbir şeyi eksik bırakmadık, her şeyi ayrıntılı açıkladık!” Ayetleri • Biz ortak koşuculara öğüt almaları için, gerçekleri Kur’an’da her fırsatta / türlü biçimlerde, detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık. (İSRA,41) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanların anlamaları için, her türlü örneği ayrıntılı bir biçimde verdik. (İSRA,89) • Biz Kitapta / Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. (EN’AM,38) • Anlayan bir toplum için, ayetleri en ince ayrıntısına kadar / tam bir biçimde ayrıntılı açıklamış bulunuyoruz. (EN’AM,98) • Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetleri çeşitli şekillerde sunuyoruz / ayetlerimizi herkesin anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı olarak açıklıyoruz. (EN’AM,105) • Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak indirmişken, Allah’tan başkasının hakemliğine / sözlerine mi uyayım? (EN’AM,114) • Doğruya dönmeleri için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun anlatıyoruz / işte ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki aklınızı başınıza toplayıp, Allah’a ortak koşmadan dönebilesiniz. (ARAF,174) • Allah, her kimi doğru yolda yürütmek isterse / isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için, onun gönlünü İslâm’a / barışa / Allah’a teslim olmaya açar. İşte bu yol / İslâm, Rabbinin dosdoğru yoludur. Titreyip özünü hatırlamaya niyeti olan bir halk için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun anlatmaktayız / Biz düşünen / öğüt alan bir topluluğa ayetleri en ince ayrıntısına kadar ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (EN’ÂM,125,126) • Ey insanlar! Bu öyle bir Kitaptır ki, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah’ın, ayetlerini kolaylaştırdığı / sağlamlaştırdığı, sonra da ayrıntılı olarak / uzun uzun açıkladığı bir Kitaptır. (HUD,1) • Bu Kur’an, uydurma bir söz değildir; aksine bu Kur’an kendisinden önce gelen Tevrat, İncil, Zebur ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan, her şeyin ayrıntılı açıklaması / her şeyi ayrıntılı kılıcı / uzunca anlatan ve inananlar için de bir yol gösterici ve Rahmettir. (YUSUF,111) • Yemin olsun! Biz Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki, herkes düşünüp öğüt alsınlar. (ZÜMER,27) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her türlü / her çeşit örneği ayrıntılı / türlü biçimlerde / değişik ifadelerle / her şeyi ayrı ayrı örnek vererek açıkladık. (KEHF,54) • Biz sana bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan / her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik. (NAHL,89) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği verdik. (RUM,58) • Yemin olsun! Biz size, her şeyi açık açık / açık-seçik anlatan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş kimselerden örnekler ve erdemliler için de bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34) • Yemin olsun! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik bilgiler veren ayetler / açıklayan ilkeler indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,46) • İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik, anlaşılır ayetler / ilkeler olarak indirdik. (HAC,16) • Andolsun ki, Biz öylesine açık ayetler / ilkeler indirdik ki, onları yoldan çıkmış olanlardan başkası inkâr etmez. (BAKARA,99) • Biz ayetleri, yürekten inanacak olanlar için açık ve anlaşılır bir şekilde / iyiden iyiye açıklamışızdır. (BAKARA,118) • Biz bilinçli / bilinçlenmek isteyen bir toplum / bilen bir halk için, buyruklarımızı / ayetlerimizi / ilkeleri en ince ayrıntısına kadar / ayrıntılı bir biçimde açıklarız / böylece uzun uzun anlatıyoruz / böyle ayrıntılı kılıyoruz. (A’RAF,32) • Gerçekten Biz inkârcılara, gerçekleri bilimsel olarak ve en ince ayrıntısına kadar açıkladığımız / ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap gönderdik. (A’RAF,52) • Şükreden bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak / örneklerle / değişik şekillerde açıklarız. (A’RAF,58) • Biz her şeyi apaçık bildiren / apaçık gösteren ayetler indirmiş bulunuyoruz. (MÜCADELE,5) • Andolsun ki, Biz, size içinde (gereksinme duyacağınız her türlü) uyarının bulunduğu bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. (ENBİYA,10) • Biz, bilen bir halk için ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde açıklamaktayız / açık-seçik ortaya koyarız / uzun uzun anlatıyoruz. (TÖVBE,11) • Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir Kur’an olarak ayetleri açıklanmış / ayrıntılı kılınmış bir Kitaptır bu. (FUSSİLET,3) • Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi) getirdik. (MÜ’MİNÛN,71) • Allah, Rabbinize geri döndürüleceğiniz konusunda kuşkunuz olmasın diye / Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin olmanız için, size ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı açıklar. (RA’D,2) • Allah, bilgi sahibi olmak / bilinçlenmek isteyen bir topluma / halka ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatıyor. (YUNUS,5) • Düşünce sahibi toplumlar / zihni tutulmamış bir halk / derin derin düşünen bir topluluk için ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı örneklerle açıklıyoruz / uzun uzun anlatırız. (YUNUS,24) • Bu Kur’an, kendisinin ayrıntılı bir açıklamasıdır. (YUNUS,37) • Kur’an’da her türlü uyarıyı apaçık yaptık ki belki onu okuyan, Allah’ın öfkesini çekmekten sakınır veya titreyip kendine döner / işte, onu anlaşılır bir okuma olarak Arapça indirdik, onda uyarıları ayrıntılı olarak açıkladık ki, belki saygılı olurlar, yahut onlara bir hatırlatma yapar / işte Biz, onu böylece Arapça bir Kur’an olarak indirmiş ve onda insanların bilincimize varmaları ya da kendilerinde bir uyanış meydana getirmeleri için tehditleri ayrıntılı bir biçimde açıklamış bulunuyoruz. (T HÂ,113) • Biz her şeyi ayrıntılı olarak / uzun uzadıya açıklıyoruz / her şeyi ayrıntılarına varıncaya kadar anlatıyoruz. (İSRÂ,12) • Ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz ki, günaha batmış olanların yolu iyice ayrılıp belli olsun / inkârcıların ne tarz bir yol izlediklerini açık-seçik göresiniz. (EN’ÂM,55) • İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna yalan dedi. (EN’ÂM,65,66) • Biz, ayetlerimizi / belgeleri bilinçlenmek isteyen bir halk / bilgi sahibi / anlayan / iyice araştırıp kavrayan / maksadı kavramak isteyen bir toplum için böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / en ince ayrıntısına kadar / tam bir biçimde / gerçekten ayrıntılı kılmışızdır / uzun uzun anlatıyoruz. Bunda iman edecekler / inananlar için ibretler / deliller / belgeler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (EN’ÂM,97,98,99) • Şükredecek / şükreden bir halk / topluluk için ayetleri / ilkelerimizi örneklerle / ayrıntılı / değişik şekillerde açıklıyoruz / çeşitli şekillerde sergiliyoruz. (ARAF,58) KUR’AN; Allah’ın Sözü / Allah’ın Gerçeği! Ayetleri • Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları) tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi. Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın bu en güzel hadisini / sözünü işitince / duyunca ürperir. Sonra vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın (sevgisini) hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın Vahyine(Zikrullah) karşı / Allah’ın Zikri / Kur’an karşısında yumuşar, yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın, kendisiyle dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap, Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır / Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür. Sapkınlıkta direnen kimseye de / Allah kimi saptırırsa, rehber / yol gösteren bulunmaz / doğru yola getirecek / kılavuzluk edecek / ulaştıracak kimse yoktur. (ZÜMER,23) • Allah gerçeğin tâ kendisidir. Allah’ın sözü gerçektir. (LOKMAN,30,33) • Sakın (gerçeği) yalanlayanlara boyun eğme / itaat etme onlara / umursama / tanıma onları. (KALEM,8) • Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi ansızın yakalamadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeline / Kur’an’a en güzel bir şekilde uyun / Rabbinizden size indirilen en güzel olana uyun. Ey insanlar! Kimilerinin “Allah’a karşı aşırı gitmemden / Allahın huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay edenlerdim / (gerçeği) alay konusu yapanlar arasındaydım” diye itiraf edilecek kıyamet gününden sakının. (ZÜMER,55,56) • Gerçeğe ulaştıran apaçık delili Allah vermiştir. (EN’ÂM,149) • Allah’ın yol gösterdiği Gerçeğe varmıştır. (ARAF,178) • Gerçekleri saklayanlar, kendilerinden önce, nice nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı? (EN’ÂM,6) • Allah Gerçeği bilendir. (NÛR,18) • Ey Peygamber! Ortak koşuculara sor: “Ey ortak koşucular, ortaklarınızdan hangisi Gerçeğe ulaştırabilir?” Cevap ver onlara: “Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah Gerçeğe ulaştırır. O halde, Gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır?” Ortak koşanların çoğu, ancak zanna / sanıya / kuruntulara / rivayetlere uyarlar / peşinden gidiyorlar. Zan / rivayet / kuruntu ise, Gerçeğin yerini tutmaz / Gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. (YUNUS,35,36) • Benim Rabbim, gerçeği apaçık ortaya koyar / gerçeğin tâ kendisini en sonunda ortaya çıkarır. Bakın gelen, gerçeğin tâ kendisidir / gerçek gelmiştir. (SEBE,48,49) • Allah gerçekleri saklayanları sevmez. (ÂLÎ İMRAN,57) • Gerçeğin tâ kendisini sahte olanla bastırmak için boşuna mücadele edip durdular / gerçeği engelleyerek yanlışı uygulamaya çalışıyorlardı / gerçeği bâtıl ile ortadan kaldırmak için, bâtıl (yöntemler gündeme getirerek) tartışmaya girişmişlerdi / gerçeği çürütmek için yalandan yana tartıştılar. (MÜ’MİN,5) • Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, işte bunlar gerçeğin tâ kendisidir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tıpkı kendi konuşmanızın gerçek olduğundan şüphe etmediğiniz gibi o sizin konuşmanızın gerçekliği kadar gerçektir / kesin bir gerçektir. (ZÂRİYÂT,23) • Allah gerçekle hükmeder. (MÜ’MİN,20) • İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet / gerçeğin tâ kendisi belli olduktan sonra elçiye / resule karşı gelenler hiçbir zaman Allah’a zerre miktarı / hiçbir zarar veremezler / veremeyeceklerdir. (MUHAMMED,32) • İnananlar sözün güzeline / sözün en güzel olanına uymuşlar ve O çok övülen / en çok övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir / ulaştırılmışlardır / (dünyada iken) Allah’ın yolunda yürümüşlerdir. (HAC,24) • Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve uyarıyı / hatırlatmayı alaya alarak dinlerler / onu hiç ciddiye almazlar. (ENBİYA,2) • Muhammed, size gerçeği getirmiş / gerçeğin tâ kendisi ile gelmişti. (SAFFAT,37) • Allah gerçekleri saklayan / inkâr eden bir toplumu / zalimler toplumunu doğruya ulaştırmaz. (ÂLÎ İMRAN,86) • Allah: “Benim sözüm gerçektir ve Ben sadece gerçeği söylerim / gerçeği sadece gerçeği söylüyorum.” (SAD,84) • Bunlar doğru ile yanlışı ayırt eden / apaçık beyanda bulunan / açıklayıcı / gerçeği açıklayan / apaçık Kitap’ın ayetleridir / ilkeleridir. (KASAS,1) • Bunlar uydurulacak sözler değil / bu Kur’an uydurma bir söz değildir; aksine bu Kur’an kendisinden önce gelen Tevrat, Zebur, İncil ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan, her şeyin ayrıntılı açıklaması / uzunca anlatan ve inananlar için de bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve Rahmet’tir / sevgi ve şefkat (pınarı olan ilahi bir kitaptır). (YUSUF,111) • Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden / belgelerinden sonra / artık bu Kur’an’dan başka hangi hadise inanacaklar / inanıyorlar?! (CÂSİYE,6)(MÜRSELÂT,50)(A’RAF,185) • Artık onlara Sözün bir anlamı kaldı mı? (MÜRSELÂT,50) • Allah’tan daha doğru hadisi / sözü kim söyleyebilir? (NİSA,87) • Gerçeği görmek isteyen bir toplum için Allah’tan daha güzel yasa koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50) • Nerede ortak koşucularda öğüt almak / titreyip kendine gelmek için çok geç değil mi? Çünkü onlara gerçeği, delillerle açıklayan / apaçık anlatan / uyaran bir elçi gelince, onu reddettiler / burun kıvırıp “Bu adam eğitilmiş bir deli / mecnun / bu gizli güçlerce beyni yıkanmış birisidir!” dediler. (DUHÂN,13,14) • Ey Peygamber! Biz sana, gerçeği içeren / gerçeği ortaya koyan Kitabı / Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği doğrultusunda karar veresin diye / Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için indirdik / sana gerçeğin tâ kendisi olan Kur’an’ı indirdik ki insanlar arasında, Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin / insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için Kitabı sana gerçekten indirdik. (NİSA,105) • Bu Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan sözüdür. Zaten Allah’tan başka kim sözü en iyi koruyabilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir / söz söyleme bakımından Allah’tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir? (NİSA,122) • Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken siz onlara dostluk gösteriyorsunuz. (MÜMTEHİNE,1) • Allah’ın Kelâmını / Sözü dinleyip de / bütün sözleri dinleyen ve sonunda en güzeline uyan / en güzel şekilde uygulayan kullarımı müjdele! (ZÜMER,18) • Kendisine gelen doğru söze / gerçek geldiğinde yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Doğru sözü / gerçeği getiren ve onu namus bilenler / onu doğrulayanlar, işte onlar Allah bilinciyle yaşayanlardır / sakınanlar / erdemlilerdir. (ZÜMER,32,33) • Sen bu sözü ilân edeceksen de / açıkça duyuracaksan da O, gizliyi de daha gizliyi de kesinlikle biliyor. (T HÂ,7) • Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah hakkında aldanabiliyorsunuz / aldırış etmezsiniz / bu (gerçekten) nasıl da uzaklaşıyorsunuz? Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı bilerek kafa tutanlar / inkâr edenler / büyüklük taslayanlar, (gerçekten) böylece uzaklaşırlar / umursamazca davranıyorlar / kandırılırlar / döndürülürler. (MÜ’MİN,62,63) • Ortak koşuculara ne zaman, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, yüz çevirirler / hemen karşı tavır alırlar. Şimdi de kendilerine gelen bu apaçık Gerçeğe yalan diyorlar / kendilerine gelen Gerçeği alay konusu yaparlar. Fakat alay ettikleri şeyin ne olduğunu çok yakında anlayacaklar. O alaya aldıkları Gerçeğin tâ kendisi, o maskaralığı yapanları çepeçevre kuşatıverdi / alay edenleri, eğlendikleri Gerçek kuşatıverdi. (EN’ÂM,4,5,10) • Önceki çağlarda Kitap verilenler, bu gerçeği kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. (EN’ÂM,20) • Ortak koşucular, (Allah’ın) bu sözünü / söyleneni / Kur’an’ı / sözü hiç düşünmediler mi / anlamaya hiç çalışmadılar mı? (MÜ’MİNÛN,68) • Allah’ın sözü gerçektir. (RÛM,60) (LOKMAN,33) (MÜ’MİN,55,77) (AHKAF,17) (CASİYE,32) • Elçi / Peygamber, onlara gerçeği getirmişti / gerçeğin tâ kendisini getirdi. Eğer gerçek, ortak koşucuların arzularına göre uygulansaydı, gökler, yer ve içindekiler bozulur, darmadağın olurdu. (MÜ’MİNÛN,70,71) • Biz, kendilerine gerçeği getirmemize / gerçeğin tâ kendisine ulaştırmamıza rağmen onlar yalanlamaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,90) • Açın kulağınızı! Kur’an sadece insanlığa kendi özünü hatırlatmadır. Gerçeğin peşinde yürümek isteyen herkes için… (TEKVİR,27,28) • Kur’an, Rabbinden gelen gerçektir. (HUD,17) • Bilgi sahipleri, Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu anlasınlar, inansınlar da, kalpleri huzurlu ve tatmin olsun. (HAC,54) • Dininiz konusunda gerçeğin ötesine gitmeyin / gerçek dışı görüşler ileri sürerek haddi aşmayın. (MÂİDE,77) • Hükmedenlerin en iyisi olan Allah gerçeği anlatıyor / gerçeğin tâ kendisini O açıklar. Hem O, gerçeğin tâ kendisini sahte olandan ayırt edenlerin en iyisidir. (EN’ÂM,57) • O’nun sözü gerçeğin tâ kendisidir / O’nun sözü gerçektir / Sözü mutlak doğrudur. (EN’ÂM,73) • İşte size Rabbinizden söze dayalı apaçık bir delil, bir yol gösterme, sevgi ve merhamet kaynağı geldi. (EN’ÂM,157) • Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye. (KASAS,45,46) • Peygamberine yol göstererek gerçeğin tâ kendisi olan dinini, tüm dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur. (SAFF,9) • İyi dinleyin! Biz belki zihin tutulmaları açılır diye hiç durmadan “Söz” indirdik. Kitap sahibi olanlar, sözü duyunca / Kur’an anlatıldığında hemen: “Biz buna / Kur’an’a iman ettik. Bu Kur’an Rabbimizden gelen gerçeğin tâ kendisidir” derler / yemin olsun! Düşünüp öğüt alırlar diye / hatırlamaları için kendilerine çağrıyı / sözümüzü aralıksız iletip durduk. (KASAS,51,53) • “Hıristiyan’ız” diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin araştırmalar yapan keşişler / papazlar ve kendini Allah’a adamış rahipler var. O papaz ve rahiplerin, Elçi’ye gelen Kur’an ayetlerini işittiklerinde, gerçeği tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. O papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık bizi Gerçeğin tanıklarından say / bizi de (Gerçeğe) tanıklık edenlerle birlikte yaz. Rabbimizin bizi iyilerin arasına katmasını umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize ulaşan Gerçeğe inanmayalım?” derler (MÂİDE,82,83,84) • Bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığı ile size bildirilen bir sözdür. O Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O Kur’an, kâhin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an âlemlerin Rabbinden indirilmedir. (HÂKKA,40,41,42,43) • Yemin olsun / iyi dinleyin! Biz apaçık sözlü deliller / ayetler / (gerçeği) açıklayan ilkeler indirdik. (NÛR,46) • Açın kulağınızı! Size söze dayalı apaçık deliller / Biz, bu (Kur’an’da) size (gerçeği) açıklayan / apaçık anlatan ayetler / ilkeler indirdik. (NÛR,34) • Sordukları her soruya, Biz sana gerçek olanı / gerçekleri en güzel şekilde açıklayarak cevap veririz / en güzel yorumu / açıklamayı getiririz. (FURKAN,33) • Yoksa sen onların çoğunun sözden anladıklarını / (senin mesajını) dinlediklerini veya akıllarını kullandıklarını / (üzerinde) kafa yorduklarını mı sanıyorsun? (FURKAN,44) • Bu Kur’an, kendilerine bilgi / ilim verilenlerin içlerine işleyen / ilmi düşünceye sahip olanların bilinçlerinde, söze dayalı apaçık ayetlerdir / ilkelerdir. (ANKEBUT,49) • İçi boş / kof inançlara kapılıp Allah gerçeğini örtbas etmeye kalkanları, işte onları büyük bir hüsran bekliyor. (ANKEBUT,52) • Bu, sadece bir titreyip kendine gelme çağrısı ve apaçık bir Kur’an’dır. Yaşamakta olanı uyandırsın / uyarsın ve kâfirlerin karşısına sözü, gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye... (YÂSÎN,69,70) • Kendi uydurduğu yalanları / yalan rivayetler uydurup, Allah’a yakıştıran ve kendisine gelen, gerçeğin tâ kendisi olduğu halde ona yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? (ANKEBUT,68) • Onlardan bir kısmı, Allah’ın sözünü işitirlerdi de, anladıktan / kavradıktan sonra bile bile değiştirirlerdi / tahrif ederlerdi. (BAKARA,75) • Tevrat ve İncil’e sahip olanların birçoğu, gerçek kendilerine apaçık belli olduktan sonra / gerçeği bilmelerine rağmen, sırf kıskançlıkları yüzünden, sizi imanınızdan sonra tekrar inkâra döndürmeyi arzular. (BAKARA,109) • Ey Peygamber! Biz sana gerçeği gönderdik. (BAKARA,119) • Gerçekleri çarpıtıp az bir değere değişenler, hidayet / doğru yol karşılığında sapıklığı ve affedilme / bağışlanma karşılığında azabı satın almışlardır. Allah gerçeği içeren Kitab’ı indirmiştir / Allah, Kitab’ı gerçeğin tâ kendisi olarak indirdi / Allah, Kitab’ı gerçeği ortaya koymak için indirmiştir. (BAKARA,175,176) • Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah gerçeğe ulaştırır. O halde gerçeğe götüren mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha lâyıktır. (YUNUS,35) • Gerçek Rabbindendir / gerçek olan Rabbinden gelendir / gelir. (BAKARA,147,149) • Gerçekten Rabbimizin sözü kesinlikle gerçektir. (İSRA,108) • Allah’ın yol gösterdiği, gerçeğe varmıştır. (A’RAF,178) • Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de mürekkep, sonra buna yedi deniz daha eklense Allah’ın sözleri tükenmez. (LOKMAN,27) • İnanıp, iyi ve güzel / yararlı işler üretenler, birbirlerine gerçeği / gerçeğe (uymayı) söyleyenler / önerenler ve güçlüklere karşı göğüs germeyi önerenler hüsran içinde değildir. (ASR,3) • Bu Kitap Rabbinden gelen gerçeğin tâ kendisidir / bu Kitap, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu / toplumları uyarman için Rabbinden gelen bir gerçektir. (SECDE,3) • İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler diye Allah peygamberlere Gerçeği içeren / bildiren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına düştüler. Sonra Allah Kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri Gerçeğe tekrar ulaştırdı. (BAKARA,213) • Onların çoğunun / dedikoducu inkârcıların, söz dinlediklerini / sözden anladıklarını ya da (üzerinde) kafa yorduklarını mı / anladıklarını mı / düşündüklerini mi / akıllarını kullandıklarını mı / gerçekten işittiklerini mi sanıyorsun? (FURKAN,44) • Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir. (ENFAL,55) • Allah gerçeği söylüyor / gerçeği söyler ve doğru yolu gösteriyor / gerçek yola kılavuzlar. (AHZAB,4) • Allah, gerçeği inkâr edenlerin kalplerini mühürler. (A’RAF,101) • Dinlediğimiz bu Kitap, gerçeğe ve dosdoğru yola iletmektedir / gerçeğin tâ kendisini; doğru yolu gösteren bir Kitabı dinledik. (AHKAF,30) • Ortak koşucu inkârcılar / eğer doğru sözlü iseler, Kur’an benzeri bir söz meydana getirsinler. (TÛR,34) • Doğruyu yanlış / gerçeği bâtıl ile karıştırmayın, bile bile / bildiğiniz halde gerçeği gizlemeyin. (BAKARA,42) • Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleri / Allah’ın belgeleridir. (BAKARA,252) • İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254) • Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru yola ulaştırmaz. (BAKARA,258) • Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek / doğru söz geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Gerçeği / doğru sözü getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar sakınanlar / erdemlilerdir. (ZÜMER,32,33) • O Allah ki, Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak indirmiştir / Gerçeğin tâ kendisine dair Kitap ve mizanı indiren Allah’tır / Gerçeğe göre / Gerçeğe ilişkin Kitab’ı ve adalet ölçüsünü indiren Allah’tır. (ŞÛRA,17) • Allah sahte olanı / bâtılı / yalanı yok eder ve kelimeleriyle / sözleriyle gerçeğin tâ kendisini ortaya çıkarır / gerçeği yerleştirir. (ŞÛRA,24) • Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına / Allah’ın sözlerine inanmaktadır. Muhammed Peygamber’in, Allah’tan getirdiğine / Allah’ın sözlerine uyun ki, doğruyu / doğru yolu bulasınız / doğru yolda olabilmeniz için ona uyun. (ARAF,158) • Bu Kur’an / bu târık / necm / parça parça gelen Vahiy hiç kuşkusuz doğruyu yanlıştan ayıran / gerçek ile yanlışı tam bir biçimde ayırt eden kesin bir sözdür. Boş bir lâkırdı / söz değildir, asla / o asla hafife alınamaz / o eğlence için değildir! (TÂRIK,13,14) • Allah Kendi kelimeleriyle / sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve inkârcıların kökünü kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi, suçlular hoşlanmasa da, hakkı gerçekleştirmek / sözlerine uygun olarak gerçeği gerçekleştirmek ve haksızlığı / saçma ve tutarsız olanı / bâtılı ortadan kaldırmak içindi / saçmalıkları yok etmek istiyordu. (ENFAL,7,8) • Onlar, (gerçeğe) sırt çevirecek olurlarsa / aldırış etmezlerse, bilin ki sizin koruyucunuz / dostunuz Allah’tır. (ENFAL,40) • Allah yanında yaratıkların en kötüsü, gerçekleri örten fanatiklerdir. (ENFAL,55) • Bilimsel düşünceye sahip olanlar, Rabbinden Peygamber’e indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu bilirler ve Kur’an’ın üstün / sonsuz yüceliğe sahip ve en çok övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini görürler / Allah’ın yolunu gösterdiğini görüyorlar. (SEBE,6) • O ortak koşucular: “Ey Allah’ım, bu anlatılanlar / Kur’an ayetleri, Senden gelen bir gerçek ise, üstümüze gökten taşlar yağdır veya başımıza acıklı bir azap getir” diye alay ediyorlardı. (ENFAL,32) • Ne var ki gerçeklerin açıklanması, ortak koşucuların nefretini arttırıyor. (İSRÂ,41) • İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna yalan dedi. (EN’ÂM,65,66) • O, gerçeği içeren Kitabı, sana, kendinden öncekileri doğrulamak üzere indirmiştir / önceki çağların vahiylerinden doğru namına ne kalmışsa sürdüren bu Kitab’ı, Tevrat’ı ve İncil’i gerçeğin tâ kendisi olarak indiren O’dur / sana Kitab’ı, daha önceki gönderilen Kitapları onaylayıcı olarak gerçekle indirdik. (ÂLÎ İMRAN,3) • O, gerçeği apaçık ortaya koyan ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilendir. (SEBE,26) • Size verilene teşekkür edeceğinize, (gerçeği) yalanlamayı meslek mi edindiniz? (VÂKIA,82) • Doğrusu, bu, andolsun kuşku duyulmayacak olan kesin gerçektir. (VÂKIA,95) • Sana onları gerçeğin tâ kendisi olarak okuyoruz. (CÂSİYE,6) • Karşılarında söze dayalı apaçık deliller halinde ayetlerimiz okunduğu zaman ortak koşucular, “Bu Kur’an, uydurulmuş bir yalandan / düpedüz uydurmadan başka bir şey değildir” dediler. Ortak koşucu inkârcılar kendilerine gelen Gerçek için / Gerçeğin tâ kendisi kendilerine geldiği halde bu kâfirler: “Bunlar kimilerine çok büyüleyici gelen birtakım laflar, başka bir anlamı yok!” demekten geri durmuyorlar. (SEBE,43) • Peygamber size Rabbinizden gerçeğin tâ kendisini getirdi. (NİSA,170) • O’nun sözü gerçeğin tâ kendisidir / sözü mutlak doğrudur. (EN’ÂM,73) • Kendilerine Kitap verdiklerimiz / Yahudiler, Hıristiyanlar Kur’an’ın, Rablerinden gerçek olarak / gerçeği bildirmek üzere indirildiğini çok iyi bilirler / o gerçeğin tâ kendisi olarak Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma! Rabbinin kelimeleri / buyrukları / Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle / söz ve adalet olarak kemâle ermiştir / tamamlanmıştır. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek / engelleyecek (hiçbir güç) yoktur. (EN’ÂM,114,115) • Ayetlerimizi inkâr edenler, sözü / sözün aslını kendilerine söylenenin dışında bir sözle değiştirdiler. (A’RAF,162) • Yüce olan, yalnızca Allah’ın sözüdür / Allah’ın sözü yüce olanın tâ kendisidir. (TÖVBE,40) • Onlar Allah’ın kelâmını / sözünü değiştirmek istiyorlar. (FETİH,15) • Bu sözü / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44) • Ey ortak koşucu inkârcılar! Siz bu sözü mü kirletip küçümsüyorsunuz? (VAKIÂ,81) • Andolsun / yemin olsun! Biz size gerçeği / hakkı getirdik / Biz size gerçeğin tâ kendisini gönderdik fakat çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz. (ZUHRUF,78) • Eğer bu Kitabın ayetlerini reddederseniz / aldırış etmezseniz / eğer size bildirilen (gerçeklerden) yüz çevirecek olursanız doğrusu sizin için, başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım. (HÛD,3) • Rabbinden sana gelen; gerçeğin tâ kendisidir / andolsun hak / gerçek sana Rabbinden gelmiştir. Sakın kuşkuya düşme / sakın şüphecilerden olma! Ve sakın / asla Allah’ın ayetlerine “Yalan” diyenlerden / bildirdiğim bu gerçekleri yalanlayanlardan olma! Yoksa kaybedenlerden olursun / sonra zararlı çıkan sen olursun. (YUNUS,94,95) • Suçlular hoşlanmasalar da Allah, Kendi sözleriyle gerçeği, gerçeğin tâ kendisi olarak ortaya çıkarır /Allah sözlerinin gerçek olduğunu ortaya koyacaktır / Allah, gerçeği, suç işleyenler hoşlanmasalar da, sözleriyle gerçekleştirecektir / kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır / Allah, sözleriyle gerçeği ortaya koyacaktır. (YUNUS,82) • Doğrusu Ben, ortak koşucu Arapları ve atalarını kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi ve apaçık / açık kanıtlı bir elçi gelinceye kadar geçindirdim. Fakat kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi geldiği zaman da “Bunlar büyüleyici bir takım laflar, biz bunlara inanmayız / onu kabul etmiyoruz” dediler. (ZUHRUF,29,30,31) • Kim Allah’a teslim olursa işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,14) • Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlar için aydınlatıcı belgelerdir. (CASİYE,20) • Kıyamet kopunca, işte o gün gerçekleri reddedenler hüsrana uğrayacaklardır. (CASİYE,27) • Gerçeği görebilen / görmek isteyen bir toplum için Allah’tan daha güzel yasa koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50) • Bu gerçek, Rabbinizdendir. (KEHF,29) • Sen, apaçık gerçeği izlemektesin / gerçeğin tâ kendisi olan apaçık bir yoldasın / apaçık gerçeğin üzerindesin. Sen ancak, ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul ederler. (NEML,79,81) • Ortak koşucular, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da onu inkâr ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. (NAHL,83) • (Dünyada iken gerçeği) işitemedikleri ve göremedikleri için de onların azabı katlanacaktır. (HÛD,20) • Ona inen / vahyedilen bir öğüt ve (gerçeği) açıklayan bir Kur’an’dan başka bir şey değildir. Yaşamakta olanı uyandırsın ve kâfirlerin karşısına sözü gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye… (YÂSİN,69,70) • Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. (MÜ’MİNUN,62) • Bu Kur’an, dikkatinizi çektiğim varlıkların yönetiminin sahibi Allah tarafından yetkili kılınan, O’nun yanında güçlü, onurlu, güvenilen bir elçinin tebliğ ettiği bir sözdür. (TEKVİR,19,20,21) • Biz seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / gerçeğin tâ kendisi ile gönderdik. (FÂTIR,24) • Kur’an’da sana vahyettiklerimiz, daha önce gönderdiğimiz Kitapları doğrulayan gerçektir. (FÂTIR,31) • Hiç kuşkun olmasın ki, Biz bu Kur’an’ı sana gerçek olarak indirdik. (ZÜMER,2) • Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin tâ kendisidir / mutlak gerçektir / kesin bilginin tam gerçeğidir / gerçeğin tâ kendisidir. (HAKKA,51) • Önceki çağlardan beri gerek Vahye muhatap olduğu halde küfre düşenlerden, gerekse ortak koşarak karşı gelenlerden hiç kimse kendilerine Söze dayalı apaçık deliller gelmeden dışlanmış değildir / apaçık kanıt gelmesine rağmen yollarını terk etmiyorlar. Bu deliller, Allah’ın elçisinin okuduğu tertemiz sahifelerdir. Bu sahifelerde hayatın içinden seslenen dosdoğru ilkeler vardır. (BEYYİNE,1,2) • Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir gerçektir / kendilerinde olanı doğrulayan gerçeğin kendisidir. (BAKARA,91) • Tövbe edip kendilerini düzeltenler ve Kur’an’daki indirileni çarpıtmadan, gizlemeden / (gerçeği) açıklayanlar / düzeltenler ve açık açık anlatanlar bu lanetin dışındadır. (BAKARA,160) • Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık olduğunuz halde, neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr ediyorsunuz? Neden doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor / hakkı / gerçeği bâtılla kirletiyor / gerçeğe saçmalığı giydiriyorsunuz ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,70,71) • Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) apaçık gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın yolunun doğru olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeyi isteyerek / değiştirmeye yeltenerek, inananları ondan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz / saptırıyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,99) • O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,102) • Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar için seçilmiş örnek bir modeldir. (ÂLÎ İMRAN,110) • Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir Allah sözünü anlamaya yanaşmıyorlar?! (NİSA,78) • Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru yola ulaştırmaz. (BAKARA,258) • İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına ve inen gerçeğe / Hak’tan inene / gerçeğin tâ kendisini hatırlamaları için içtenlikle gönüllerinin bağlanması / kalplerinin ürperme / titreyip kendilerine gelme zamanı gelmedi mi? (HADÎD,16) • İkiyüzlüler gerçekleri saklarlar, sonra da inanıyoruz derler. Bu yüzden, onların kalpleri kirlendi; artık onlar anlamak istemezler / sözün maksadını kavrayamazlar. (MÜNAFİKUN,3) • İçtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ve Rablerinden bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene / Kur’an’a inananlara gelince, Allah onların günahlarını / çirkin davranışlarını / kötülüklerini örter ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe / barışa yönlendirir / durumlarını düzeltir / durumlarını iyileştirecektir. Allah’ın buyruklarını örtenler / inkârcılar, yanlışı izlemekte / yalana / boş ve tutarsıza uymakta, inananlar ise, Rablerinden gelen gerçeği / hakkı izlemekte / gerçeğe uymaktalar. (MUHAMMED,2,3) • Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar, sana Rabbinden indirilen Kitabın, gerçek / hak olduğunu açıklayan ayetleridir / işaretlerdir / ilkeleridir / sana Rabbinden indirilen Gerçeğin tâ kendisidir. (RA’D,1) • Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğuna inananla, inkâr eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Kur’an’ın gerçek olduğunu bilenler, Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve anlaşmalarını bozmazlar / antlaşmayı yerine getirir ve sözleşmeyi bozmazlar. Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar ise, Allah’a verdikleri sözü tutmazlar ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve akrabalar arasında / Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi ayıranlar, Allah’ın gözetilmesini istediği şeyleri gözetmezler. (RA’D,19,20,25) • Biz her şeyi / gerçekleri apaçık gösteren / bildiren ayetler / ilkeler indirmiş bulunuyoruz. (MÜCADELE,5) • Kur’an’ın gerçek / gerçeğin tâ kendisi olduğu insanlara apaçık oluncaya kadar / açık bir biçimde anlamalarına dek, varlığımızın belgelerini onlara hem kendi öz benliklerinde, hem de dış dünyada / (uçsuz bucaksız) ufuklarda göstereceğiz. (FUSSİLET,53) • Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i hidayet / doğru yol rehberi / doğruluk göstergesi / hidayet ve gerçek / hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden bütün dinlere Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye. (SAFF,9) • Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve gerçek / hak din ile gönderdi. (FETİH,28) • Şu bir gerçek ki, Allah’tan bir ışık / nûr ve (gerçekleri) açıklayan / apaçık bir Kur’an / Kitap geldi size. (MÂİDE,15) • Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasındaki bir boşluk döneminden sonra, elçimiz size (gerçeği) açıklamak / gerçekleri apaçık anlatmak / ayan-beyan açıklamalarda bulunmak üzere gelmiştir. (MÂİDE,19) • Geçmiş çağlarda kendilerine Kitap verilenlerin çoğu, gerçeğin tâ kendisi apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. (BAKARA,109) • Ey Muhammed Peygamber! Daha önceki Kitapları / Tevrat ve İncil’i doğrulayan / tasdikleyici ve onları denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı / (onları) koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren / gerçekleri kapsayıcı olarak, o Kitapların yerine geçen / hakem olan bu Kur’an’ı sana indirdik. Sana gelen gerçekleri bırakıp / gerçekten uzaklaşarak, onların hevesine / yalan beyanlarına uyarak karar verme. (MÂİDE,48) • Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah, elçisini hidayetle / doğru gösterge ve gerçek dinle gönderdi ki onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,33) • Allah’ın ayetlerine karşı / Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerçeği nasıl da görmezden geliyorlar? (MÜ’MİN,69) • Gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma / Rabbinin gerçeğidir bu! (ÂLÎ İMRAN,60) • Yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten sonra gerçeği niye sakladınız? Gerçekleri sakladığınızdan dolayı tadın azabı.” (ÂLÎ İMRAN,106) • Tarafımızdan görevlendirdiğimiz elçi, ortak koşucu Araplara ve Yahudilere Kur’an ayetlerini ulaştırdığında / katımızdan gerçek / gerçeğin tâ kendisi geldiğinde “Musa’ya verilen mucizelerin bir benzeri buna / Muhammed’e de verilseydi ya!” dediler. (KASAS,48) • Kim Müslüman / Allah’a teslim / içtenlikle doğruya bağlananlardan olursa, işte onlar doğru yolun yolcusudurlar / işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,14) • Gerçekten Kur’an’ı Biz indirdik ve Kur’an gerçekleri getirdi / Biz, Kur’an’ı gerçeği bildirmek üzere indirdik; bu yüzden o, gerçeği bildirmek için inmiştir. Seni de sadece / yalnız, bu Kur’an’la, insanları müjdelemen ve uyarman için gönderdik. Ve bu Kur’an’ı, insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye / ağır ağır okuman için, Biz onu sana, koşullara uygun olarak, peyderpey indirdik / bölüm bölüm ayırdık ve onu gerektikçe indirdik / Biz bu Kur’an’ı gerçeğin tâ kendisi olarak indirdik; gerçeğin tâ kendisidir inen! Kur’an’ı hayatın içinden seslenerek, insanlar sorun yaşadıkça cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik. (İSRÂ,105,106) • Ey insanlar! Rabbinizden size Kur’an / gerçeğin tâ kendisi gelmiş bulunuyor / gerçek size Rabbinizden gelmiştir. (YUNUS,108) • Unutmayın ki Allah’ın sözü tamamıyla gerçektir. (YUNUS,55) • Allah’ın söylediği gerçeğin tâ kendisiydi. (İBRAHİM,22) • Bu, gerçekten de Allah’ın Sözüdür / Allah’ın koyduğu değiştirilemez bir yasadır / bu, Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan Sözüdür. (YUNUS,4) • Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. İnkârcıların kalpleri, gerçeği içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde çalışıp durmaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,62,63) • Gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi! Nedir gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi? Anlayabiliyor musun nedir gerçeğin tâ kendisi / gerçekliğin ne olduğunu sana ne bildirir? (HAKKA,1,2,3) • Gerçeğin tâ kendisi geldi; sahte olan yok olup gitti. (İSRÂ,81) • İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini (Kur’an’ı), ne doğruladı / o, (dünyada iken) ne (gerçeği) tasdik etti / ne Söze inandı, ne de destekledi / onayladı / ne de iman ederek yöneldi. Tam tersi ( o Vahyi) / (gerçeği) yalanladı ve yüz / sırt çevirdi / reddetti. Hep kibirlendi; etrafı kendine yeter sandı / gerine gerine kendinden yana olanlara gitti. (KIYAMET,31,32,33) KUR’AN; Hidayet Kaynağı / Yol Gösterici Ayetleri • Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kur’an, Allah bilinciyle yaşamak isteyenler / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar arınmak isteyenler / korunup sakınanlar / saygılı olanlar için bir kılavuzdur / yol göstermedir / doğru yola ulaştırandır / doğru yol göstergesidir. (BAKARA,2) • Allah’ın izniyle Kur’an’ı, daha önce gelen Kitapları doğrulayıcı ve onaylayıcı, inananlara / insanlara yol gösterici ve müjde olarak, senin kalbine indiren / getiren Cebrail / Cibril’dir. (BAKARA,97) • Kuşkusuz dosdoğru yasa / kılavuzluk, Allah’ın yasası / kılavuzluğudur. (BAKARA,120) • İndirdiğimiz gerçekleri / apaçık delilleri / kanıtları / belgeleri ve yol göstericiyi / doğru yolu / kılavuz mesajı / anlaşılır biçimde gösterdiğimiz dosdoğru yolu Kitap’ta apaçık / ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenleri hem Allah lanetler hem de başka lanetleyenler lanetler. (BAKARA,159) • Kur’an insanlara yol göstermek / kılavuzluk etmek, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmak / hidayetten kanıtlar getirmek / doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıracak ölçüyü açıklamak / doğruyu ve yanlışı apaçık ortaya koymak için Ramazan ayında indirildi. (BAKARA,185) • Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama / erdemliler / korunup sakınanlar / Allah bilinciyle yaşayanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar için bir yol gösterici / kılavuz / doğruluk göstergesi ve öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138) • Size Rabbinizden söze dayalı apaçık bir delil / bir beyyine / açık belge, bir hidayet / bir kılavuz / doğruluk göstergesi / bir yol gösterici / bir yol gösterme ve bir rahmet / acıma / bir sevgi pınarı / sevgi ve merhamet kaynağı geldi. (EN’ÂM,157) • Allah elçisini hidayetle / doğru gösterge / doğru yol ve gerçek / hak dinle gönderdi ki, ortak koşucular hoşlanmasalar da, onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,33) • O Kur’an, inanmak isteyenler için, bir rehber / yol gösterici / bir kılavuz / doğruluk göstergesi / doğru yola ulaştıran bir rehber ve bir şifadır / sorunları için bir çözüm kaynağıdır / gönüllerine şifa (kaynağıdır). (FUSSİLET,44) • Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve gerçek / hak dinle gönderdi. (FETİH,28) • Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasalar da, Allah elçisini / Muhammed’i hidayet / doğruluk göstergesi / doğru yol rehberi ve gerçek / hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye. (SAFF,9) • Biz, dosdoğru yolu gösteren Kur’an’ı / doğruya ve güzele kılavuzlayanı / doğruluk rehberi (Kur’an’ı) / doğruluk göstergesini işitir işitmez / dinleyince ona inandık. (CİN,13) • İnsanlara doğruluk göstergesi / hidayet / doğru yol gösterici geldiğinde, kendilerini bu yol göstericinin bildirdiklerine inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, evvelkilerin / ataların sünnetini aynen uygulamaları veya başlarına açıkça bir felaketin gelmesini beklemeleridir. (KEHF,55) • Bu ayetler, inanmak isteyenler için bir kılavuz / yol gösterici / doğruluk belgesi ve müjdedir. (NEML,2) • Elbette Kur’an bir kılavuzdur / inananlar için bir yol göstericidir / doğruluk göstergesidir / doğru yolun ne olduğunu gösteriyor ve inananlar için bir rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır / bir sevgi (pınarıdır). (NEML,77) • Hikmet / bilgelik dolu olan / düşündüren bu Kitap, erdemliler / makbul kişiler / iyilik ve güzellik sergileyenler / güzel ahlâk sahipleri için bir yol gösterici / bir kılavuz / bir hidayet / doğruluk göstergesi ve rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır. (LOKMAN,3) • Kimileri, ellerinde bilimsel bir kanıt / Allah’ın indirdiği kılavuz / yol gösterici / aydınlatıcı bir Kitap olmadan Allah hakkında bilgisizce tartışır / mücadele edip duruyor. (LOKMAN,21) • İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın kendisiyle dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap, Allah’ın doğruluk göstergesidir, onunla isteyeni doğru yola koyar / bu, Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. (ZÜMER,23) • İşte bu Kur’an bir rehberdir / yol göstericidir / yol göstermedir / iyiye ve güzele bir kılavuzdur / doğruluk göstergesidir. (CÂSİYE,11) • Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açan (bir ışık), içsel kesinliğe ulaşmış olan bir halk için doğru yola ulaştıran bir rehber / kılavuz / yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır / Allah’ın (insanlara olan) sevgisinin bir açılımıdır. (CÂSİYE,20) • Biz, sana bu Kur’an’ı / Kitabı, ortak koşucuların anlaşmazlığa düştükleri konuları bildiresin ve inanan toplumlara da bir yol gösterici / kılavuz / doğruluk göstergesi ve bir rahmet / sevgi ve merhamet kaynağı olması için indirdik. (NAHL,64) • Biz sana bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici / her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı / doğruluğa teslim olanlara doğruluk göstergesi, bir rahmet / sevgi ve merhamet kaynağı / Müslümanlara bir müjde ve acıma olarak indirdik. (NAHL,89) • Bu Kitap, inanan bir toplum için dosdoğru bir yol gösterici / kılavuz ve bir iyiliktir / bir rahmettir / Biz iman edecek bir halk için yol gösterici / sevgi ve merhamet kaynağı / acıma ve doğruluk göstergesi olan bir Kitap gönderdik. (A’RAF,52) • Bu (Kur’an ayetleri) / bu Kitap, Rabbinizden aydınlatmalardır / Rabbinizden gelen gönül gözleridir / (kalplerinize) Rabbinizden (açılan) gözlerdir / Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler / Rabbinizden vicdanınızın sesine kulak verme çağrısıdır, inanmak isteyen bir toplum için bir yol gösterici / doğruya kılavuz ve iyiliktir / rahmettir / sevgi ve şefkat / merhamet kaynağıdır. (A’RAF,203) • Benden size bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez / perişan olmaz. (T HÂ,123) • Bu Kur’an, inananlar için bir yol gösterici ve rahmettir. (YUSUF,111) • Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolda yürüyen işte odur. (A’RAF,178) • Hidayet, Allah’ın kılavuzlamasıdır / yürünecek yol, Allah’ın gösterdiği yoldur. (ÂLÎ İMRAN,73) • Allah kime hidayet verirse / kimleri doğru yola ulaştıracak olursa / kimi doğru yola koymuşsa doğru yolu bulan odur / o yolundadır. (İSRÂ,97) • Selâm, hidayete uyanlaradır. (T HÂ,47) KUR’AN; Allah’ın Işığı / Nûru Ayetleri • Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlığıdır / aydınlatıcısıdır. O’nun ışığının / nûrunun / aydınlığının örneği içinde lâmba / ışık bulunan bir kandile / penceresiz bir oyuğa benzer. O ışık / lâmba / kandil bir cam kap / fanus içerisindedir. O cam kap / fanus ise sanki inci gibi parlayan bir yıldız gibidir. O, mübarek / bereketli bir ağaçtan, ne Doğu’ya ne de Batı’ya ait olan bir zeytin ağacından tutuşturulur / yakılır. Yakıtı / yağı o denli (berraktır ki), kendisine ateş değmese / dokunmasa bile neredeyse kendiliğinden ışık / aydınlık saçar. Nûr üzerine nûr / ışık üzerine ışıktır / parıl parıl parıldar. Allah dileyeni / dilediğini Kendi nûruna / ışığına ulaştırır / kavuşturur / kılavuzlar / Kendi aydınlığında yürütür. (NÛR,35) • Allah’ın nûrunu / ışığını laf kalabalığı ile / sözleriyle / ağızlarıyla söndürmek istiyorlar / Allah’ın ışığını / Kur’an’ı, yok sayıyorlar. Ortak koşucu din adamları Allah’ın ışığı Kur’an’ı örtmeye, söndürmeye çabalasalar da, Allah ışığını / Kur’an’ı tamamlamaktan başka bir şey istemiyor. (TÖVBE,32) • Biz Kur’an’ı, inanmak isteyen kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık kıldık / Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr / doğru yola ulaştırdığımız bir ışık (kaynağı) yaptık / Biz, bu hayat veren mesajı ışık saçan bir aydınlık yaptık. (ŞÛRA,52) • Rabbinizden size bir kanıt / sapasağlam / kesin bir delil geldi ve üzerinize apaçık bir ışık / size yol açan bir aydınlık / aydınlatıcı bir ışık indirdik / her şeyi açık-seçik gösteren bir ışık gönderdik / (gerçekleri) açığa çıkaracak olan bir nûr indirmişizdir. (NİSA,174) • O elçiye / Muhammed’e indirilen ışığa / Kur’an’a / onunla birlikte gönderilen aydınlığa / nûra uyanlar, işte onlar kurtuluşa ulaşanlardır. (A’RAF,157) • Bu ayetler, Rabbinizden aydınlatmalardır / Rabbinizden gelen gönül gözleridir / Rabbinizden vicdanınızın sesine kulak verme çağrısıdır / (kalplerinize) Rabbinizden (açılan) gözlerdir / bu Kitap, Rabbinizden gelen göz açıcı belgelerdir. (A’RAF,203) • (Ruhen) ölüyken dirilttiğimiz / hiç yokken var ettiğimiz ve insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz / kendisine bir ışık tuttuğumuz / aydınlattığımız / kendisine verdiğimiz ışıkla yürüyen kimse, karanlıklar içinde olup da, o karanlıkta adım atamayan kimse gibi olur mu? (EN’ÂM,122) • Doğruya yönelen kimsenin göğsünü Allah İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık / nûr üzerinde olmaz mı / Rabbinden bir aydınlanma gelmiş değil midir? (ZÜMER,22) • Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur / insanlığın vicdanı / insanlar için aydınlatıcı / gönül açıcı belgelerdir. (CÂSİYE,20) • Aydınlığında yürüyeceğiniz / kendisiyle yol alacağınız bir ışık lütfetsin / nûr versin / onunla yürüyeceğiniz bir aydınlık var etsin / ışığında yürüyebileceğiniz bir nûr bahşetsin. (HADİD,28) • Allah’ın ışıktan yoksun bıraktığı / ışık vermediği kimsenin hiçbir ışığı ol(a)maz / Allah’ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz / Allah’ın aydınlığından yoksun olan asla aydınlığa çıkamaz / Allah kimi nûrundan yoksun bırakmışsa, artık onun hiçbir şekilde nûru olmayacaktır. (NÛR,40) • Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu söndürmek isterler / Allah’ın aydınlık dinini, uydurdukları rivayetlerle karartmak isterler. İnkârcılar istemeseler de / hoşlarına gitmese de, Allah ışığını / nûrunu / aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. (SAFF,8) • Allah’tan bir ışık / bir nûr / bir aydınlık ve ( gerçekleri) açıklayan / apaçık bir Kitap / Kur’an / açıklayıcı Kitap kesin gelmiştir. (MÂİDE,15) • Gece gelene / gece ortaya çıkana yemin olsun; o parlayan ışığıyla karanlığı delen / karanlıkları yararak aydınlatan / bilimin ışığıyla cehaletin karanlığını yok eden bir yıldızdır / o, parça parça gelen bir Vahiydir. (TÂRIK,1,3) KUR’AN; Allah’ın Öğütleri Ayetleri • Kur’an, sadece Araplara değil, tüm insanlığa öğüt içeren bir çağrıdır / âlemler için bir hatırlatmadır! (KALEM,52) • Açıkçası, anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatma / öğüttür; o bakımdan, isteyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol tutar. (MÜZZEMMİL,19) • Bütün bunlar, tüm insanlık için uyarıcı bir öğüttür / bir hatırlatmadır. (MÜDDESSİR,31) • İnkârcılar, öğüt veren bu Kur’an’dan, aslandan ürkmüş sağa-sola kaçışan yaban eşekleri gibi, neden kaçışıyorlar? (MÜDDESSİR,49,50,51) • Kesinlikle bu Kur’an bir öğüttür / bir hatırlatmadır. Dileyen herkes ondan öğüt alır. (MÜDDESSİR,54,55) • Bu Kur’an, sizin içinizden doğru / dürüst erdemli davranmak isteyenlere olduğu gibi, tüm insanlar içinde bir öğüttür / çağrıdır / uyarıdır / hatırlatmadır. (TEKVİR,27,28) • Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa öğüt ver. Allah’a gönülden saygı duyan kimse öğüt alacaktır. İçi kararmış saygısız olan da öğütten kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12) • Hiç kuşkusuz, öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını anarak, sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır. (A’LA,14,15) • Bu Kur’an herkes için bir hatırlatma / bir öğüttür. Dileyen herkes bu Kur’an’dan öğüt alır. (ABESE,11,12) • Bir müjde ve uyarı olarak / arınmak için çağrıyı ulaştıranlara / öğüt bırakanlara yemin olsun ki / dile gelin insanoğluna özünü hatırlatanlar! Uyararak özür bahanesini ortadan kaldıranlar! (MÜRSELAT,5,6) • Söz verdiğim kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara, sen, Kur’an ile öğüt ver / Kur’an’ı hatırlat. (KAF,45) • Eğer, ortak koşucular düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin kendilerini yanlış düşüncelerden kurtaracak / engelleyecek en açık uyarı ve öğüt dolu / bilgelik bulunan haberler olduğunu göreceklerdir. (KAMER,4) • Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı düşünülüp öğüt alınması / hatırlama olsun / anlasınlar diye kolaylaştırdık; o halde yok mu öğüt alıp düşünen / hatırlayıp anlayan? (KAMER,17,22,32) • Allah’ın uyarısını, öğüdünü ve çağrısını içeren bu hatırlatıcı Kur’an’a yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar tam bir büyüklük ve karşıtlık psikolojisi içindedirler. (SAD,1,2) • Akıl sahipleri ayetlerini / ilkelerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye, bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik. (SAD,29) • Bu Kur’an, onunla insanlara uyarıda bulunasın ve inananlar için de bir öğüt / hatırlatma olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir Kitap’tır. (ARAF,2) • Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir, belki onları düşünür, öğüt alırsınız! (ARAF,26) • Sen ancak o Zikir’e / Kur’an’a uyan / Kur’an’ı can kulağıyla / söz / öğüdü dinleyen ve görmediği halde / yalnız başına iken, Râhman olan Allah’a bilinçli saygı duyan / saygılı olan / Râhman’dan korkan kimseyi uyarırsın / Râhman’a karşı korku ve titreme içinde olanı uyandırabilirsin. (YÂSÎN,11) • Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? (YASÎN,19) • Muhammed’e vahyedilen ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt / hatırlatma ve (gerçeği) açıklayan apaçık bir Kur’an’dır. Ki o Kur’an ile dirileri / canlı olanı uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar için söylediğimiz azap tehdidini de açık olarak anlatsın diye indirdik. (YÂSÎN,69,70) • Yemin olsun! Biz, düşünüp öğüt almaları için, buna benzer örnekleri değişik vesilelerle, tekrar tekrar anlattık / andolsun, onu, aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. (FURKAN,50) • Bu Kur’an, Allah’a saygı duyanlara / Allah’tan korkanlara bir öğüt / uyarı / hatırlatma olsun diye, yeri ve görkemli / yüce gökleri yaratan Allah tarafından indirilmiştir. (T HÂ,2,3,4) • Size Benden bir yol gösterici / hidayet geldiğinde, kim Benim yoluma uyarsa o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime kulak asmazsa / kim Benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz çevirirse, kuşkusuz o da, sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve kıyamet günü de onu kör olarak toplantı yerine getiririz. (T HÂ,123,124) • Rahman’dan kendilerine her yeni öğüt geldiğinde yüz çeviriyorlar / karşı çıkıp yalanlarlar. (ŞUARA,5) • Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye. (KASAS,45,46) • Yemin olsun! Öğüt alırlar diye, kendilerine çağrıyı / sözümüzü aralıksız iletip durduk. (KASAS,51) • Biz ortak koşuculara öğüt almaları / hatırlayıp anlamaları / düşünüp ibret almaları için, gerçekleri / (ayetleri) Kur’an’da her fırsatta, detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık / türlü biçimlerde anlatıyoruz. (İSRÂ,41) • Bunlar, iman edenler için birer öğüt ve hatırlatmadır / sana gerçek ve inananlara öğüt ve uyarı / hatırlatma gelmiş bulunmaktadır. (HUD,120) • Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, bilinçleri şirk pisliğinden temizleyen bir ilaç / gönülleri rahatlatan bir şifa, inananlara bir kılavuz / bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmet / sevgi ve şefkat (pınarı) olan Kur’an gelmiş bulunuyor. (YUNUS,57) • Bu Kur’an, tüm dünya halkları için de bir uyarıdır / hatırlatmadır / bu Kur’an, bütün insanlık için bir öğüttür. (YUSUF,104) • Bu Kur’an tüm insanlara bir hatırlatma / bir çağrıdır / Kur’an bütün insanlar için bir uyarıdan / öğütten / hatırlatmadan başka bir şey değildir. (EN’ÂM,90) • Örnekleri düşünüp, doğruya yönelen kimsenin göğsünü, Allah İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde rağmen, kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. (ZÜMER,22) • Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları) tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi. Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın bu en güzel hadisini işitince / duyunca ürperir. Sonra vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın (sevgisini) hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın Vahyine(Zikrullah) karşı yumuşar, yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın, kendisiyle dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap, Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır / Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür. (ZÜMER,23) • Yemin olsun! Biz Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki, herkes düşünüp öğüt alsınlar / hatırlayıp ansınlar. Bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik ki, belki ortak koşucu Araplar anlarlar da öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah bilincinde olurlar / saygılı olurlar diye. (ZÜMER,27,28) • Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Kuşkusuz bu Kur’an sana ve halkına / insanlara bir öğüttür / onur (kaynağıdır) / hatırlatmadır; ondan sorumlu tutulacaksınız / sorgulanacaksınız! (ZUHRUF,43,44) • Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye, Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. (DUHÂN,58) • Gözleri Bizim öğüdümüze / Benim Zikrim / Kur’an’ıma karşı kapalı / perde içinde olan, öfkelerinden onu dinlemeye de tahammülleri olmayan inkârcılara, o gün cehennemi öyle bir sunarız ki! (KEHF,100,101) • Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı / uyarıyı ancak eğlenerek dinliyorlar / hiç ciddiye almazlar. (ENBİYA,2) • Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Yemin olsun! Size de içinde öğüt veren ve içinde (gereksinme duyacağınız her türlü ) uyarının bulunduğu bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız / düşünmüyor musunuz? (ENBİYA,10) • Biz onlara öğüt alacakları Kur’an’ı / Zikirlerini / hatırlatma gönderdik / Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi) getirdik. Ancak, çokları kendi iyiliklerine olan öğüde / Zikir’e / Kur’an’a sırt döndüler / gerçekleri hatırlatan (mesajdan) yüz çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,71) • Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı olanlara / Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü / bir hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,48) • Bunda inanan bir toplum için bir rahmet / lütuf ve öğüt / hatırlatma / sevgimizin bir açılımı vardır. (ANKEBUT,51) • Düşünüp ibret almaları için Allah ayetlerini / belgelerini insanlara açıklamaktadır / umulur ki / belki öğüt alırsınız diye, ayetlerini insanlara açıklar ki, düşünüp öğüt alabilsinler! (BAKARA,221) • Bunlar Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı etmeyin / Allah’ın ayetlerini ciddiye alın. Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse, işte onlar Allah’ın ayetlerini gizleyenlerdir. Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir topluma ayetlerini açıklar. Allah’ın buyruklarını / hükümlerini hafife / alaya almayın. Allah’ın size verdiği nimetini ve size öğüt vermek için, size indirdiği Kitabı ve hikmeti / bilgeliği düşünün / hatırlayın. (BAKARA,229,230,231) • Allah’ın öğütlerini dinleyin. (BAKARA,282) (ENFAL,1) • Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemliler / korunup sakınanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar için de bir yol gösterici / doğruluk göstergesi / kılavuz ve öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138) • İkiyüzlüler kendilerine öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi ve daha sağlam olurdu. (NİSA,66) • Bu bir uyarıdır / öğüttür / sadece bir hatırlatma / hatırlatıcı ve düşündürücüdür. (İNSAN,29) • Yemin olsun! Biz size, her şeyi / gerçeği (bu Kur’an’da), açık açık / açık-seçik anlatan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş kimselerden örnekler / (ibret alınacak) dersler ve erdemliler / korunanlar / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar için de bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34) • Ey inananlar, -erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz ki mutlu olabilesiniz. (NÛR,31) • Onlar, kendilerine öğüt verildiğinde / düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında / hatırlamaya yanaşmıyorlar / düşünmüyorlar / kendilerine kesin deliller gösterilerek anlatıldığında da, öğüt almazlar, onunla alay ederler / bir ayetle yüz yüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar. (SAFFAT,13,14) “Peygamber Hadislerinin Hüküm Kaynağı Olamayacağı” AYETLERİ • Ortak koşucular; artık bu Kur’an’dan başka neye / hangi hadise inanacaklar? (MÜRSELAT,50) • Bunlar Kur’an’dan başka hangi hadise inanıyorlar? (A’RAF,185) • Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak / uzunca anlatarak indirmişken / içinde her şey ayrıntılı bir şekilde açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğine / sözlerine mi uyayım? (EN’ÂM,114) • İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri / boş sözleri, hikmet dolu Kitabın / Kur’an’ın ayetleriyle bir tutarlar / herhangi bir bilgiye dayanmaksızın boş boş konuşurlar. Böylece Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve onunla dalga geçmek isterler / o yolu / onu oyalanma aracı / eğlence konusu yapmak için boş sözler / lâf / hadis eğlencesi satın alır / satın alanlar / güldürücü sözleri satın alıp, Allah’ın yolunu alaya alanlar vardır. İşte böylelerine rezil edici / aşağılık / acıklı bir azap vardır. Bu çelişkili hadisleri üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri / ilkeleri / Kur’an okunduğu zaman, sanki onu hiç duymamış gibi, sanki kulakları sağırmış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler / hiç oralı olmaz, küstahça sırtını dönerler. (LOKMAN,6,7) • Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden sonra / belgelerinden başka hangi hadise / söze inanıyorlar? (CÂSİYE,6) • Allah’tan daha doğru bir hadisi / sözü kim söyleyebilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir ki? (NİSA,87) • Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş olsaydı / Allah’a atfen / Bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı / Bizim adımıza, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can / şah damarını keserdik. Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı olanlara / Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü / bir hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,44,45,46,47,48) KUR’AN’IN ARAPÇA İNME SEBEBİNİ AÇIKLAYAN AYETLER • Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı / (bu ilahi Vahyi), Allah bilinciyle yaşayanları / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları / Allah’a ortak koşmaktan sakınanları müjdelemen ve ortak koşucu Arapları / inatçı toplumu / insanları / seninle anlamsız ve boş tartışmalara girenleri / inadından direnip duranları, (başlarına gelecek konusunda) uyarman / uyandırman için, senin dilinle (anlaşılmasını) kolaylaştırdık. (MERYEM,97) • Ey Muhammed! İndirilen o ruh-ul emin / güvenilir Vahyi, senin kalbine, ana dilin olan apaçık bir Arapça ile indirdik ki dili Arapça olan halkını ruh-ul emin / güvenilir bilgi Vahiy ile uyarasın / onunla insanları uyanışa çağırasın diye. (ŞUARÂ,193,194,195) • Bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik ki, belki ortak koşucu Araplar anlarlar da öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah bilinci içlerinde iyice yerleşsin / Allah bilincinde olurlar / saygılı olurlar / korunup sakınabilsinler diye. (ZÜMER,28) • Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir Kur’an olarak ayetleri / belgeleri açıklanmış / ayrıntılanmış / bilinçlenmek isteyen bir halk için ayetleri apaçık açıklanmış bir Kitap’tır. Bir müjdeci / hem müjdeci / müjdeleyici ve bir uyarıcıdır / hem uyarıcıdır. (FUSSİLET,3,4) • Eğer, Biz Kur’an’ı Arapçadan başka bir dilde indirseydik / onu yabanci dilde bir Kur’an yapsaydık / Kur’an’ı, yabancı bir dil ile ortaya koysaydık, ortak koşucu Araplar: ”Onun ayetleri / öğretileri ayrıntılı açıklanmalı değil miydi / keşke ayetleri anlaşılır olsaydı / Arab’a yabancı dilde bir Kitap olur mu / hiçbir şey anlamıyoruz, neden Arapça değil / başka bir dilde (bir Kitap) ve Arap bir (elçi) öyle mi?” diyeceklerdi. İster yabancı dil olsun, ister Arapça olsun, o Kur’an, inanmak isteyenlere bir rehber / yol göstergesi / bir kılavuz, bir şifadır / doğruluk göstergesi ve gönüllerine bir şifadır / şifa (kaynağıdır) / sorunları için bir çözüm kaynağıdır. Arapça olmasına rağmen, inanmayan Araplar, sanki uzak bir yerden bağırılıyor da, ne söylendiğini anlamıyorlar / kulaklarında bir sağırlık olduğu için kapalı ve anlaşılmaz geliyor / (onların kalpleri) bu Kur’an’a kapalıdır / onu uzaklardan gelen ses gibi algılıyorlar / Kur’an onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekândan seslenilmektedir. (FUSSİLET,44) • Hâ, Mîm. Apaçık / ayan-beyan bilgi veren Kitaba yemin olsun ki, dili Arapça olan halk anlasınlar, düşünsünler diye / aklınızı kullanarak anlamanız için, bu Kitabı Arapça bir Kur’an kıldık / Biz, onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an yaptık / dile gelsin apaçık Kitap! Kuşkusuz, lafzı Arapça olan bu Kur’an içeriği, yanımızda bulunan yüce ve çok hikmetli / çok bilge ana Kitaptandır / o, katımızdaki yüce bilgelik kaynağı ana Kitaptan gelmektedir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tüm insanlık içindir. (ZUHRUF,1,2,3,4) • Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye, Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık / senin dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar. (DUHÂN,58) • Biz Kur’an’dan önce, Musa’ya (İbranice olarak) Kitabı / Tevrat’ı bir yol gösterici / önder ve bir rahmet / sevgi (pınarı) / nimet olarak indirmiştik. Bu Kur’an’ı da, Arapça olarak indirdik ki, ortak koşucu Araplar / insanlar uyansınlar ve güzel davrananlara / iyilik / iyi işler yapanlara da bir müjde olsun diye / bu Kur’an; önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdürmek, zulmedenleri / haksızlık edenleri uyarmak, güzel ahlâk sahiplerini de müjdelemek için Arap diliyle gelmiş bir Kitaptır. (AHKAF,12) • Biz onu anlayasınız diye, Arapça okunmak üzere gönderdik / diliniz Arapça olduğu için, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik. (YUSUF,2) • Halkının dili Arapça olduğu için, Biz bu Kur’an’ı sana Arapça olarak indirdik ve Kur’an’da, tehditleri, uyarıları tekrar tekrar anlattık ki belki Araplar / insanlar sakınırlar da, Kur’an onlar için bir uyarı olur diye. (T HÂ,113) • Kur’an’ı Arapça değil de, yabancı bir dilde indirseydik, Kur’an ayetlerini ortak koşucu Araplara, yabancı bir dille anlatsaydın, anlamadıkları için ona itiraz edeceklerdi. (ŞUARA,198,199) • Ortak koşucuların: “bunları Muhammed’e bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İşaret ettikleri insanın dili Arapça değildir / yabancıdır. Oysa ki Muhammed’in dili Arapçadır ve gönderdiğimiz ayetler de apaçık Arapça bir dildir / bu Kur’an düzgün bir Arapçadır. (NAHL,103) “ALLAH’ı Sabah-Akşam Anmak” Ayetleri • Rabbini gönülden yalvararak / kendi kendine / içinden, tevazu göstererek / alçakgönüllülükle / öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek ve korkarak / titreme ve yakarış halinde, derûn-i dilden ve cân-ı gönülden / sessizce sabah-akşam an / zikret; sakın duyarsızlardan / umursamaz kimselerden / gafillerden olma. (ARAF,205) • Rabbini çokça an, akşam sabah O’nu düşün / Rabbini çok an ve sabah akşam tespih et / O’nu yücelt. (ÂLÎ İMRAN,41) • Sabah-akşam yüzünü isteyerek Rablerine yalvarıp yakaranları, sadece Allah’ın hoşnutluğunu arzulayanları / sabah-akşam Rablerini çağıranları kovma! (EN’ÂM,52) • Göklerde ve yerde olan her şey ve onların gölgeleri de dahil, sabah-akşam, Allah’a saygı gösterirler / Allah’a secde etmektedirler. (RA’D,15) • Sen, Rabbinin hoşnutluğunu isteyerek / rızasını dileyerek, sabahakşam dua edenlerle / yalvaranlarla birlikte ol / birlikte olmaya çabala. Sanal dünyanın cazibesine / çekiciliğine kapılıp, yoksul fakat sabah-akşam Rablerini ananları göz ardı etme / gözlerini sakın onlardan ayırma. (KEHF,28) • Sabah-akşam Allah’ı tespih edin / Allah’ı sürekli yüceltin. (MERYEM,11) • Davud, gerçekten de Allah’a çokça yönelen biriydi. Bu yüzden Biz, akşam ve sabah onunla birlikte tespih etmeleri için dağları ve sürüler halindeki kuşları da onun emrine vermiştik. (SAD,17,18,19) • Orada, sürekli Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah-akşam tespih eden / yücelten kişiler vardır. (NÛR,36) • Siz, akşama girdiğinizde, sabaha eriştiğinizde Allah’ı yüceltin / tespih edin. (RUM,17) • O’nu sabah-akşam yüceltin / O’nu tespih edin. (AHZAB,42) • Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu yüceltsinler / O’nu tespih edesiniz diye. (FETİH,9) • Sabah-akşam Rabbinin ismini yücelterek an/ zikret. (İNSAN,25) • Rabbini sabah-akşam överek yücelt / Rabbini överek tespih et. (MÜ’MİN,55) • Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken Rabbini överek yücelt! (TÛR,48,49) • Güneşin doğuşundan önce ve batışından sonra Rabbini överek yücelt. (KAF,39) • Rabbinize içtenlikle, cân-ı gönülden / boynu bükük halde ve gösterişsiz / gizlilik içinde dua edin. Allah’a ürpererek / korkarak ve umutla yalvarın. (A’RAF,55,56) KUR’AN’DA; ALLAH’IN YAŞAMSAL İLKELERİ VE AHLAKİ ÖĞÜTLERİ • Her şeyi yaratan Rabbin adına oku / öğren / Rabbinin adıyla (Allah’ın birliğine) çağır! Öğren ve öğret! (ALAK,1,3) • İnsan kendini yeterli gördüğü için öğrendiklerini Rabbinden soyutlarsa aşırı derecede azabilir. Çünkü insan bildikleriyle kendisini her türlü ayrıcalığın üstünde görür. Oysaki en sonunda insan tekrar Rabbine dönecektir. (ALAK,6,7,8) • Sen sürekli insanları uyararak yardımcı olmak isteyen bir kulu, engelleyen kimse hakkında ne diyeceksin? O engellenen, iyilik ve doğruluk üzerindeyse ve insanlara Allah bilincine varmayı / Allah’a saygılı olmayı öğütlüyorsa! Buna karşılık, o engelleyen ise, gerçeği yalanlıyor ve ondan yüz çeviriyorsa, bu durumda haklı olan kimdir? (ALAK,9,…,13) • Asla / sakın o ortak koşucu inkârcıya boyun eğme / uyma! Sen Allah’a saygılı ol / secde et ve sadece O’na yaklaş! (ALAK,19) • Sen sakın gerçeği yalanlayanlara boyun eğme, umursama. (KALEM,8) • Sürekli yemin eden aşağılık kusur arayıp kınayana, iftiracı, durmadan laf götürüp getiren, iyiliğe ve yardıma engel olan, saldırgan, boğazına kadar suça batmış, sahtekâr, kaba, haşin, acımasız, zorbaya, kişiliksiz kimselere, bunlara ilave olarak da, insanlara hiçbir yararı dokunmayana, servet ve çocuk sahibidir diye, sakın boyun eğme / sana gönderdiğim ayetlerden ödün verme! (KALEM,10,…,14) • Bu Hadis’i / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44) • Sen, Rabbinin emrinin gerçekleşmesine kadar mücadelene devam et. (KALEM,48) • Bazı geceler, gecenin ortasına doğru bir vakitte kalk, Kur’an’ı özümleye özümleye okuyarak düşün. Gündüz, düşünmene vakit olmayan, epeyce uğraştıran işlerin vardır. O bakımdan, gecenin ıssız ve sessiz anlarında her şeyi bırakıp yalnız Rabbini düşün ve tüm kalbinle Allah’a yönel. (MÜZZEMMİL,2,4,7,8) • Sen kendine sadece Allah’ı vekil et / yalnız Allah’a güven! Ortak koşucu insanların söylediklerine / söyleyeceklerine göğsünü ger ve onlardan güzelce sıyrıl / güzellikle uzaklaş! Varlık sahibi olup da seni yalanlayanları bana bırak; sen olanlara şimdilik aldırma / birazcık süre tanı onlara! (MÜZZEMMİL,9,10,11) • Eğer inkâr edecek olursanız çocukları ihtiyarlatan o günün azabından / dehşetinden kendinizi nasıl koruyabilirsiniz? (MÜZZEMMİL,17) • Açıkçası anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatmadır / öğüttür. O bakımdan, isteyen / dileyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol tutar. (MÜZZEMMİL,19) • Vaktiniz elverdikçe, Kur’an’ı anlayarak okuyun. Vaktiniz elverdikçe Kur’an’ı düşünerek okuyun / Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Kazandıklarınızdan yoksullar için pay ayırın. Böylece, iyi ve güzel davranışlar yoluyla Allah’a güzel bir borç verin. Bilin ki, kendiniz için yaptığınız her iyiliği, Allah yanında / katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük bir ödül olarak bulacaksınız. Allah’tan bağışlanma dileyin; kuşkusuz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyen / çok müşfik olandır. (MÜZZEMMİL,20) • Çık ve halkı uyar. Ve Rabbinin en yüce olduğunu anlat. Giysilerini / bilincini temizle / nefsini arındır. Pislikten / şirkten / kötü şeylerden uzak dur. Yaptığın hizmetleri çok görerek başa kakma ve yalnız Rabbin adına göğüs gererek çaba göster. (MÜDDESSİR,2,3,4,5,6) • Yüce Rabbimiz, yalnız senin için ibadet eder(çalışır), sadece senden yardım isteriz. Bize dosdoğru yolu göster. Bizi, dosdoğru yoldan sapanların ve cezalandırılanların yoluna değil, kendilerini ödüllendirdiklerinin yoluna yönelt. (FATİHA,5,6,7) • Aklınızı başınıza toplayın. Âlemlerin Rabbi olan Allah size özgürlük vermeseydi, sizler hiçbir şey yapamazdınız! (TEKVİR,29) • Yüce Rabbinin ismini yücelt, Allah’ı eksikliklerden uzak tut. (A’LA,1) • Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa öğüt ver. Allah’a gönülden saygı duyan kimse öğüt alacaktır. İçi kararmış saygısız olan da öğütten kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12) • Hiç kuşkusuz, öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını anarak, sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır. (A’LA,14,15) • Sizler, sanal dünya yaşamını tercih ediyorsunuz. Oysa ahret yaşamı daha iyi ve daha kalıcıdır. (A’LA,16,17) • Kim kazandıklarından yoksullara pay ayırır ve erdemli davranırsa ve en güzeli doğrularsa, Biz de onun işlerini iyice kolaylaştırırız. (LEYL,5,6,7) • Kuşkusuz, doğruya yöneleni, Biz doğru yola iletiriz. (LEYL,12) • Ey insanlar! Ben sizi, alevli bir ateşe karşı uyarıyorum. O ateşe, yalanlayıp sırt çeviren ortak koşucu inkârcılar girecek. Allah’a ortak koşmaktan sakınan, erdemli kişi ateşten uzak tutulacaktır. Çünkü o arınmak / temizlenmek için malından (başkalarına) veren ve gerçekten de Allah bilincinde olan kimsedir. Hiç kimseden yaptığı yardım için bir karşılık beklemez. Yalnızca, Yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapar. (LEYL,14,……….,20) • Siz yetime cömert davranmıyorsunuz! Yoksulu doyurma konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz! Mirası hak gözetmeden yiyorsunuz! Malı da pek çok seviyorsunuz! (FECR,17,….,20) • (Cehennem ortaya çıkarıldığında) İşte o zaman insan: ”Ah keşke! Bu günüm için, dünyada servetimle iyi ve güzel şeyler yapsaydım” der. (FECR,24) • Sakın öksüze / yetime kötü davranma. Yoksulu / isteyeni hor görme / aşağılama / azarlama. Rabbinin sana verdiği iyiliği / nimetini anlat / söz ve davranışlarınla göster. (DUHA,9,10,11) • Zorluğun yanında mutlaka bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorluk ile kolaylık iç içedir. Öyleyse, bir işi sonuçlandırınca, hemen bir başka işe giriş. Ve işlerin için uğraş verirken, yalnızca Rabbinden iste. (İNŞİRAH,5,6,7,8) • İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler, birbirlerine doğruları söyleyenler ve güçlüklere karşı göğüs germeyi önerenler hüsran içinde değildir. (ASR,3) • Doğrusu insan, Rabbine karşı çok nankör, çok saygısızdır. Üstelik kendisi de böyle olduğuna tanıktır. Hiç kuşkusuz insan mala ve servete alabildiğine düşkündür. (ADİYAT,6,7,8) • Şimdi sen, Rabbinin tüm iyiliklerine karşın, Rabbin için mücadelene devam et ve kendini kurban edercesine kendini Rabbine ada / her şeyinle Allah’a yönel. (KEVSER,2) • Çokluk yarışı, gösteriş hırsı sizleri öyle aldatıp oyalıyor ki, bu tutumunuzu ölünceye dek sürdürmektesiniz. (TEKASÜR,1,2) • Dünyada hırsla elde ettiklerinizin başınıza açtığı cehennemi felaketler yanında, ahrette de size verdiklerimizin tümünden sorulacaksınız. (TEKASÜR,8) • Dini / vahyi / hesaplaşmayı yalanlayana dikkat ettin mi! İşte o, yetime / öksüze kötü davranan, yoksulu doyurmayı özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun böyle kimselerin vahyi öğrenmelerine. Onlar öğrendikleri vahyin ne dediğinden habersizdirler. Zaten onlar vahyi öğrenmeye, gösteriş için geliyorlar / vay haline o namaz kılanların ki, namazlarından gaflet içindedirler! Riyaya sapanlardır / gösteriş yaparlar / kıldıkları namazları ciddiye almamalarından, gösteriş ve (övülmek) için yapmalarından ve kamu hakkını / en küçük bir yardımın yapılmasını bile engellemelerinden ötürü, vay o namaz kılanların haline! (MAUN,1,2,3,4,5,6,7) • Ben sizin gibi, Allah’ın yanında başkalarının adını anarak Allah’a tapmam. Sizin inandığınız din size, Allah’ın bana gönderdiği din (KUR’AN’ın dini) / benim dinim de banadır. (KAFİRUN,2,6) • Ben; yarattığı şeylerin zararlarından, karanlığın / cehaletin zararından ve sözleşmesini bozan arabozucunun / büyü yapan büyücünün zararından ve kıskanç insanın zararından, karanlığı / cehaleti yok eden, aydınlığı / bilgiyi ortaya çıkaran Rabbime sığınırım. (FELAK,1,2,3,4,5) • Ben, insanların Rabbine, insanların yöneticisi / hükümdarı olan Allah’a, insanların ilahı / tanrısı olan Allah’a sığınırım. İnsanların kalplerine vesvese sokan / insanın içindeki sinsi fısıltıların zararından, insanların kalplerinde vesvese yaratan, insanlardan ve cinlerden olan vesvesecinin zararından Allah’a sığınırım. (NAS,1,2,3,4,5,6) • Rabbinizden bir yol gösterici geldiği halde, siz ona değil, sadece sanıya ve canınızın istediği şeye uyuyorsunuz. Acaba, insan, her umduğuna ve canının her istediğine kavuşacak mıdır? (NECM,23,24) • Sanılar, kuşkusuz gerçeği ifade etmez. Çağrımıza kulak tıkayan ve dünya hayatından başka bir şey düşünmeyenlere aldırma. (NECM,28,29) • Güzel davrananlar, ufak-tefek kusurlar dışında, büyük günahlardan ve aşırı kötülüklerden kaçınırlar. Dürüstlük taslayarak kendinizi temize çıkarmayın. (NECM,32) • Gerçek şu ki, hiçbir kimse bir başkasının suçundan sorumlu değildir. İnsan için, sadece kendi çabasının karşılığı vardır. (NECM,38,39) • Gelin, Allah’a saygılı olun ve Allah’ın buyruklarına kulak verin. (NECM,62) • Dikkat et! Bu Kur’an herkes için bir öğüttür. Dileyen herkes, bu Kur’an’dan öğüt alır. (ABESE,11,12) • Geberesi / canı çıkasıca insan; Allah’ın ayetlerine karşı ne kadar da inkârcıdır / nankördür. (ABESE,17) • Bilincini, şirkten / ortak koşucu şeylerden temizleyip arındıranlar kurtulur, zihni şirkle / ortak koşucu şeylerle kirli olanlar zarar eder. (ŞEMS,9,10) • İnanan, iyi ve güzel işler üretenlere, içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur. (BÜRÛC,11) • O gün kimin tartıları ağır gelirse, işte o kişi mutlu bir rahatlık içinde olacaktır. (KÂRİA,6,7) • Ama o gün, kimin de kötülük tartıları ağır gelirse, işte o kişinin de anası haviyedir / anası ağlayacaktır. O haviyenin ne olduğunu sen bilir misin? O kızgın bir ateştir! (KÂRİA,8,9,10,11) • Yeniden diriliş günü, her şeyin ortaya çıktığını gören gözün fal taşı gibi açıldığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın bir araya getirildiği zamandır. İşte o gün insan, ”Kaçacak yer nerede?” diye kıvranır durur. Hayır… Hayır! Sığınacak bir yer yoktur. O gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbin huzurudur. O gün insana, yaptıkları ne varsa, hepsi bildirilir. (KIYAMET,7,……..13) • Ey insan! Aklınızı başınıza toplayın! Can boğaza dayandığı ve “Yok mu, bunun bir çaresi?” dendiği zaman, artık insan dünyadan ayrılık zamanı geldiğini anlar anlamaz, eli ayağı birbirine dolaşmıştır. İşte, o gün sevk, yalnızca Rabbine doğrudur. (KIYAMET,26,…..,30) • Arkadan çekiştirip, iftirada bulunanın vay haline! O ki mal biriktirir ve onu sayar durur. Arkadan çekiştirip iftira eden inkârcılar, uzatılmış direklere bağlanmış olarak, ateşle kapatılıp kilitlenecektir. (HÜMEZE,1,2,8,9) • Ortak koşucu inkârcılara: ”Rükû edin / Allah’ın ayetlerini okuyun, saygı gösterin” dendiğinde, onlar, rükû etmezler / okumazlar, saygı göstermezler. (MÜRSELÂT,48) • ”Şu inatçı nankörü, iyiliği engelleyen azgın, kuşkucuyu ikiniz beraberce atın cehenneme, o ki, Allah ile birlikte başka ilah edindi. Onu o çetin azabın içine sokun” denir. (KAF,25,26) • Allah der ki: ”Ben size daha önceden uyarıcı elçiler göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla haksızlık etmem.” (KAF,28,29) • İşte size söz verilen cennet! Ki o, Allah’a yönelen, Allah’ın buyruklarına inanan, görmediği halde Rahman’a saygılı olan ve Allah’a içtenlikle bağlı bir kalp ile gelen kimseler içindir. (KAF,33) • Sen ortak koşucuların söylediklerine göğüs ger ve güneşin doğuşundan önce ve batışından sonra Rabbini överek yücelt. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da Rabbini överek yücelt. Çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. (KAF,39,40,41) • Sen onları zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara, sen, Kur’an ile öğüt ver. (KAF,45) • Kuşkusuz Biz insanı, zorlukların üstesinden gelecek şekilde yarattık. (BELED,4) • Biz ona iki yolu, doğruyu ve yanlışı göstermedik mi? Zor yolun ne olduğunu sen bilir misin? O zor yol, köleleri özgürlüklerine kavuşturmak yahut sıkıntıda olan öksüz bir yakınını veya yakını olmayan düşkün bir yoksulu doyurmaktır: dahası, birbirlerine, güçlüklerin üstesinden gelmeyi ve sevgiyi öğütleyen inananlardan olmaktır. İşte bunlar, zor yolu aşıp, mutluluğu yakalayanlardır. Ayetlerimizi inkâr edenler ise zor yolu geçemeyen bedbahtlardır. (BELED,10,12,……,19) • Her ayetin / işaretin bir hikmeti vardır. Eğer, ortak koşucular düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin kendilerini yanlış düşüncelerden kurtaracak en açık uyarı ve öğüt dolu haberler olduğunu göreceklerdir. Bu onlar için, çok büyük bir avantajdır / hikmettir ama buna rağmen uyarılara kulak vermiyorlar. (KAMER,3,4,5) • Sen, o ortak koşucularla uğraşma, onları kendi hallerine bırak / onlardan yüz çevir. (KAMER,6) • Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı öğüt alınması için kolaylaştırdık; o halde yok mu öğüt alıp düşünen? (KAMER,17,22,32) • Yemin olsun! Biz Kur’an’ı ibret alınması için kolaylaştırdık; o halde yok mu ibret alıp düşünen? (KAMER,40) • Yemin olsun! Biz, sizin gibi inkâr edenleri yok etmiştik. Aklıyla düşünüp ders çıkaran yok mu? İnsanların tüm yaptıkları, küçükbüyük, en ince ayrıntısına kadar yazılıdır, alıcılarda kayıtlıdır. (KAMER,51,52,53) • Ortak koşucuların söz ve davranışlarına karşı dirençli ol, çok dirençli bir kulumuz olan Davud’u anımsa; o daima Allah’a yönelirdi. (SÂD,17) • İnsanlar arasında adaletle karar ver, duygularına kapılarak taraf tutma. Duygularına kapılarak karar vermen seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara, Hesap Günü’nü dikkate almadıkları için, çetin bir ceza vardır. (SÂD,26) • Biz göğü, yeri ve aralarındakileri boş yere yaratmadık. Amaçsız yaratıldığını zannetmek, Allah’ın ayetlerine inanmayanların sanısıdır. (SÂD,27) • Ey Muhammed! Akıl sahipleri, ayetlerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye, bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik. (SÂD,29) • Süleyman ne iyi bir kuldu. O, sürekli Allah’a yönelen biriydi. (SÂD,30) • (Süleyman):”Rabbim! Beni bağışla; benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir yönetim gücü ver. Kuşkusuz, Sen, her zaman bağışta bulunansın.” (SÂD,35) • Gerçekten, Biz, Eyyub’u, güçlüklere göğüs geren biri olarak bulduk. Kuşkusuz Eyyub, iyi bir kuldu. Sürekli Allah’a yönelirdi. Güçlü ve ileri görüşlü, erdemli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub’u da anımsa. Onlar ahret sorumluluğu bilincinde olan, içten bağlı, erdemli kullarımızdı. (SÂD,44,45,46) • İblis, Allah’a : ”Yüce kudretine yemin olsun ki, kullarının tümünü senin yolundan saptırmak için çalışacağım, Ancak, onlardan sana tüm içtenliği ile teslim olan kullarına gücüm yetmez” dedi. Allah : ”İşte bu doğrudur. Benim sözüm gerçektir ve ben sadece gerçeği söylerim.” (SÂD,82,83,84) • Bu anlattıklarımı içeren Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya insanlarına bir çağrıdır. Ve onun / Kur’an’ın haberlerinin doğruluğunu zamanla herkes görecektir. (SÂD,87,88) • Bu Kur’an, onunla uyarıda bulunasın ve inananlar için de bir öğüt olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir kitaptır. O halde gönlünde bir kuşku olmasın. Rabbinizden size indirilen bu Kur’an’ın bildirdiklerine uyun. O’nu bırakıp da evliyanın / kutsallık payesi verdiğiniz kişilerin peşinden gitmeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz? (ARAF,2,3) • Sorgulama günü, tartı / yargı, tam adalet üzeredir. Adil bir yargılama sonunda, kimin yaptığı iyi ve güzel işler ağır gelirse, işte onlar, sonsuz mutluluğu yakalayacaklardır. Tartıları / yaptıkları iyi ve güzel işler hafif gelenler ise, işte onlar da, öğüt ve uyarılarımızı reddettiklerinden dolayı, sonsuza dek mutsuz olacaklardır. Biz sizleri yeryüzüne yerleştirdik ve orada size yaşama olanakları sağladık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! (ARAF,8,9,10) • Unutmayın! Erdemlilik / iffet elbisesi / saygınlık giysisi daha iyidir. Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkelerindendir, belki onları düşünür, öğüt alırsınız. (ARAF,26) • Şeytan sizi de kandırmasın. Dikkatli olun. (ARAF,27) • Benim Rabbim adaleti buyurur. Siz de her mescitte / toplantıda Allah’ın buyruğu üzere adil olun, dini sadece Allah’a ait kılın, yaptığınız işlerde Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmadan davranın. (ARAF,29) • Allah, doğruya yönelmek isteyen kimseleri doğru yola iletti. Sapkınlıkta direnen kimselere de sapkınlık hak oldu. Bunlar, Allah’ı değil, saptırıcıları dost edindiler. Ama kendileri doğru yolda olduklarını sanıyorlar. (ARAF,30) • Ey Âdemoğulları! Mescitlere / toplantı yerlerine her gidişinizde, tertemiz giysilerinizi giyin. Yiyiniz, içiniz; ancak savurganlık yapmayınız. Allah, savurganlık yapanlardan hoşlanmaz. (ARAF,31) • Allah’ın kulları için var ettiği ziynet eşyalarını ve tertemiz rızıkları kim haram edebilir? O ziynetler ve temiz rızıklar, dünyada herkes için, ahrette ise, sadece inananlar içindir. İşte Biz, bilinçli bir toplum için, buyruklarımızı, en ince ayrıntısına kadar böyle açıklarız. (ARAF,32) • Benim Rabbim yalnızca şunları yasak etmiştir. ”Haksız yere gizliden ve açıktan yapılan terörü / saldırıyı, Allah’ın hiçbir otorite ve güç vermediği şeyleri Allah’a ortak koşmayı ve kendi kişisel yargılarınızı Allah adına söylemeyi.” (ARAF,33) • Ey Âdemoğulları! Size içinizden elçiler gelip de buyruklarımı bildirdiklerinde, kim buyruklarımı benimseyip kendilerini düzeltirlerse, onlar için ne bir korku vardır ne de onlar üzülürler. Ama büyüklük taslayarak, buyruklarımı yalanlayanlar ateş halkıdır; orada sonsuza dek kalacaklardır. (ARAF,35,36) • Allah adına yalan üreten ya da Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseden daha saptırıcı / zalim kim olabilir? (ARAF,37) • İnanıp yararlı işler üretenler-ki, Biz hiç kimseye yapabileceğinin üstünde bir sorumluluk yüklemeyiz;-cennet halkıdır. (ARAF,42) • Altlarından nehirler akan cennette, kalplerinden kin ve kıskançlık duygularını çıkardığımız inananlar:”Bizi bu mutluluğa ulaştıran Allah’a övgüler / hamd olsun. Allah bizi dosdoğru yola iletmeseydi, biz doğruyu bulamazdık. Hakikaten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler” diyecekler. (ARAF,43) • İnkârcılar, dinlerini alaya aldılar ve dünya hayatındaki ihtirasları kendilerini yanılttı. Ahrette olacakları umursamadıkları ve ayetlerimizi saptırdıkları için, o gün Biz de onları umursamayacağız. (ARAF,51) • Rabbinize içtenlikle ve gösterişsiz dua edin. Allah, aşırı derecede gösterişli dua edenleri sevmez. (ARAF,55) • Ülkede barış sağlandıktan sonra bozgunculuk yapmayın. Allah’a ürpererek ve umutla yalvarın. Allah’ın rahmeti güzel davrananlara yakındır. (ARAF,56) • Nuh, Hud, Salih, Şuayb halklarına: ”Ey halkım, Allah’a kulluk / ibadet edin / Allah için çalışın. Sizin Allah’tan başka bir tanrınız yoktur” dediler. (ARAF,59,65,73,85) • Hâlâ mı Allah’a saygılı olmayacaksınız? Allah’a ortak koşmayın ki, kurtulabilesiniz. Artık Allah’ın iyiliklerini / nimetini hatırlayın da, ülkenizde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. İnananları tehdit edip, Allah’ın dosdoğru yolundan çevirmek için, her türlü yola başvurmayın. (ARAF,65,69,74,86) • Allah aramızda karar verinceye kadar sıkıntılara katlanacağız. Allah karar verenlerin en iyisidir. (ARAF,87) • Biz yalnız Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle halkımızın arasını hak ile çöz. Sen çözüm getirenlerin en iyisisin. (ARAF,89) • Rabbimiz bize dayanma gücü ver ve canımızı Müslümanlar olarak al. (ARAF,126) • Allah’tan yardım dileyin, zorluklara karşı göğüs gerin. Yeryüzü Allah’ındır ve onu kullarından hak edene verir. En sonunda Allah’a saygılı olanlar kazanacaktır. (ARAF,128) • Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı yok ederek, onların yerine sizleri yeryüzüne hâkim kılar. Sonra da sizlerin nasıl davranacağına bakar. (ARAF,129) • Rabbim, Sen yücesin, tövbe edip sana yöneliyorum. Ben sana inananların en başındayım. (ARAF,143) • Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. Bu öğretileri harfiyen uygula ve halkına da söyle, halkın onları en güzel biçimde uygulasınlar. (ARAF,144,145) • Büyüklük taslayanlar ayetlerimizi yalanlıyorlar ve hiç aldırış etmiyorlar. Unutmayın ayetlerimizi ve ahret buluşmasını inkâr edenlerin tüm çabaları boşa gider. (ARAF,146,147) • Aciz bir putu tanrı edindiklerinden dolayı sapkınlardan oldular. Ne zaman ki yaptıklarının saçma olduğunu görüp, sapıtmış olduklarını anlayınca, “Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsan kaybedenlerden oluruz” diye yakarmaya başladılar. (ARAF,148,149) • Ey Rabbim! Sen sapıklığı isteyenleri, sapıklıkta bırakır, doğruyu isteyenleri de ona iletirsin. Sahibimiz Sensin; bizi bağışla, bize acı. Sen en iyi bağışlayansın. Rabbim! Bu dünyada da, ahrette de bizim için iyilik yaz. Biz Sana yöneldik. Allah buyurdu: “Azabım, sapıklıkta direnen kimseye dokunacaktır. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Rahmetimi özellikle; erdemlilere / sakınanlara, arınıp temizlenenlere ve ayetlerimize içtenlikle inananlara yazacağım.” (ARAF,155,156) • Muhammed’e inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım edenler, kendisine indirilen ışığa / Kur’an’a uyanlar, işte onlar kurtuluşa ulaşanlardır. (ARAF,157) • Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür. Öyle ise, Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren ümmi (Tevrat ve İncil’i hiç okumamış) elçisine inanın, nitekim o da / Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına inanmaktadır. Onun Allah’tan getirdiğine uyun ki, doğruyu bulasınız. (ARAF,158) • Belki de dinleyip Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye öğüt veriyoruz. (ARAF,164) • Kendilerine hatırlatılan uyarıları önemsemeyip umursamadılar. Biz de öğüt verenleri, kötülükle mücadele edenleri kurtardık; onlara engel olmak isteyenleri de, yoldan çıkmalarına karşılık olarak feci bir azap ile yakaladık. (ARAF,165) • Allah’ın ayetlerini saptıran kimseler için yol gösterici bulunmaz. Allah, onları azgınlıkları içinde bocalar durur halde bırakır. (ARAF,186) • Benim biricik sahibim, Kur’an’ı indiren Allah’tır. Allah dürüst insanları korur. Allah’ın dışında çağırdıklarınız / bağlandıklarınız ne size yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler. (ARAF,196,197) • Sen affedici ol, iyiliği öğütle ve cahillere aldırış etme. (ARAF,199) • Eğer şeytan sana kötü bir düşünce fitlerse, hemen Allah’a sığın; Allah işitendir, bilendir. Erdemlilere / sakınanlara her ne zaman şeytandan bir vesvese gelse, Allah’ı hatırlarlar ve hemen gerçeği görürler. (ARAF,200,201) • Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu ayetler, Rabbinizden aydınlatmalardır, inanmak isteyen bir toplum için bir yol gösterici ve iyiliktir. Kur’an’ı anlayarak okuyun ve düşünün ki, bilinciniz ortak koşucu düşüncelerden temizlensin, yolunuz aydınlansın. (ARAF,203,204) • Rabbini gönülden yalvararak, sessizce sabah-akşam an; duyarsızlardan olma. Kuşkusuz Rabbinin katında olan varlıklar, Allah’a kulluk etmekten kaçınıp büyüklenmezler, sürekli Allah’ı yüceltirler ve yalnızca O’na / Allah’a boyun eğerler. (ARAF,205,206) • Biz hayranlık verici, dosdoğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik. Biz de o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık. Ancak bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi, asla ortak koşmayacağız. Rabbimiz olan Allah çok yücedir. Allah ne bir eş ne de bir çocuk edinmemiştir. (CİN,2,3) • Biz dosdoğru yolu gösteren Kur’an’ı işitir işitmez ona inandık. Rabbine inanan hiçbir haksızlığa ve sıkıntıya uğramaz. Kim Allah’a teslim olursa, işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,13,14) • Kim Rabbinin bildirdiklerinden yüz çevirirse, onu çetin ve katlanarak artan bir azaba çarptırırız. (CİN,17) • Kuşkusuz, mescitler sadece Allah içindir; o nedenle oralarda Allah’ın bildirdiklerinin dışında hiçbir şeyden bahsetmeyin. (CİN,18) • Ben sadece Rabbime yalvarırım ve Allah’tan başka hiç kimseyi anmam. (CİN,20) • Allah bana bir kötülük dilerse, hiç kimse beni Allah’a karşı savunamaz, Allah’tan başka sığınacak kimse de bulamam. (CİN,22) • Sen ancak öğüdü dinleyen ve yalnız başına iken / görmediği halde, Rahman olan Allah’a saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin. (YÂSİN,11) • Sizin uğradığınız belâlar Bizden değil, kendinizden kaynaklanmaktadır. Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? Hayır! Siz gerçekten aşırı derecede yoldan çıkmış bir topluluksunuz. (YÂSİN,19) • Sizden her hangi bir maddesel çıkar beklemeyen kişilerin söylediklerine inanın. Onlar doğruyu söylüyorlar. (YÂSİN,21) • Beni yaratan Allah’a ne diye kulluk etmeyecekmişim? Siz de Allah’a / O’na döneceksiniz. Ben Allah’tan başka tanrılar mı edineyim? Eğer çok esirgeyen / çok seven Allah bana bir zarar vermek istese, Allah’a eş koşulan aracıların şefaati bana bir yarar sağlamaz, beni kurtaramazlar. (YÂSİN,22,23) • Ortak koşucular, kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların bir daha geri dönmediklerini hiç düşünmezler mi? (YÂSİN,31) • Ortak koşucu duyarsızlara: “ Geçmişinizden ibret alın ve geleceğiniz için sakının ki, merhamet edilesiniz” denildiğinde hiç oralı olmazlar. Ve Rablerinin ayetleri söylendiğinde de, onu reddetmeyi adet edinmişlerdir. (YÂSİN,45,46) • Ortak koşucu inkârcılara: “Allah’ın size verdiği rızıklardan yoksullara pay ayırın,” denildiğinde de, onlar: “Allah’ın dilediği takdirde doyurabileceği kimseleri biz mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız” derler. (YÂSİN,47) • O gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve herkes yaptığının karşılığından başkasını da görmeyecektir. (YÂSİN,54) • Ey Âdemin çocukları! Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır ve Benim buyruklarıma uyun, Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur, dememiş miydim? Buna rağmen şeytan sizden birçok kuşakları kandırıp saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız? (YÂSİN,60,61,62) • Muhammed’e vahyedilen ancak, Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. O Kur’an ile dirileri uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar için söylediğimiz azap tehdidini de, açık olarak anlatsın diye indirdik. (YÂSİN,69,70) • Allah’a teşekkür edecekleri yerde, yardım göreceklerini umarak, Allah’tan başka ilahlardan / aracılardan yardım beklerler. Oysa yardım istedikleri o ilahların / aracıların onlara yardım etmeye güçleri yetmez; hatta tam tersi, kendileri onları korumak için nöbet bekleyen askerler gibidir. (YÂSİN,74,75 ) • Putları aracı yapan Arapların / insanların sözleri seni üzmesin. (YÂSİN,76) • Dayanabilecek misiniz diye, Biz sizi, birbiriniz için bir açığa çıkarma vesilesi yaptık. Rabbin çok iyi görendir. (FURKAN,20) • O gün, büyüklük taslayan inkârcı, sıkıntıdan ellerinin parmaklarını ısırarak: “Keşke, elçi ile birlikte aynı yolu izleseydim,” ”Eyvah bana! Keşke falancayı arkadaş edinmeseydim. Çünkü Kur’an buyrukları bana anlatılınca, o beni onlardan uzaklaştırmıştı. Gerçekten şeytanlaşmış arkadaş, insanı yarı yolda bırakıp rezil ediyormuş,”diyecek. (FURKAN,27,28,29) • Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. (FURKAN,31) • Yok ettiğimiz halkların hepsine, yeterli örnekleri ve öğütleri vermiştik, ama inanmadılar. Sonunda hepsini kırdık geçirdik. (FURKAN,39) • Ey Muhammed! Hevasını / egosunu / arzularını / iğreti arzusunu tanrı edinen kişiyi gördün mü? Onu sen mi yola getireceksin? (FURKAN,43) • Yemin olsun! Biz öğüt almaları için, buna benzer örnekleri değişik vesilelerle, tekrar tekrar anlattık. Ne var ki insanların çoğunluğu buyruklarımızı örtmekte diretmektedirler. (FURKAN,50) • Ortak koşucu inkârcılara aldırma / boyun eğme ve bu Kur’an’ı onlara rağmen, var gücünle insanlara duyurman için çaba sarf et. (FURKAN,52) • Ortak koşucular, tek başına Allah’ı yeterli görmeyip, kendilerine ne yarar ve ne de zarar veremeyenlerin arkasından gidiyorlar. Allah’ın buyruklarını çarpıtan kimse, Rabbine karşı çıkandır. (FURKAN,55) • Sen ölümsüz ve diri olan Allah’a güven. Ve Allah’ı / O’nu överek yücelt. Kullarının hatalarını O’nun / Allah’ın bilmesi yeter. (FURKAN,58) • Rahman’ın kulları öyle kişilerdir ki, insanlar arasında sorun çıkarmazlar, düşmanca davrananlara karşı barış önerirler. Gecenin yalnızlığında Rablerine secde edip, düşünceye dalarlar. (FURKAN,63,64) • Onlar verirken, savurganlık ve cimrilik yapmaz, ikisi arasında dengeli harcarlar. Onlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak etmezler; Allah’ın yasakladığı canı, haksız yere öldürmezler ve yasal olmayan ilişkide bulunmazlar. Bunları yapanlar, yaptıklarının faturasını öder. (FURKAN,67,68) • Kim içtenlikle tövbe edip, iyi ve güzel işler üretirse, kuşkusuz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a dönmüş olur. (FURKAN,71) • Rahman’ın kulları yalan tanıklıkta bulunmazlar. Boş sözlerle karşılaştıklarında önemsemeyip geçerler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. Ve “Rabbimiz, eşlerimizi, çocuklarımızı bizim için bir mutluluk kaynağı yap ve bizi önde giden erdemlilerden kıl” diye dua ederler. İşte bunlar, Allah için her türlü güçlüğe göğüs gerdiklerinden ötürü, cennetin en lüks köşkleriyle ödüllendirilecekler ve esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanacaklardır. (FURKAN,72,73,74,75) • Allah’a yakarmazsanız / Allah’ı çağırmazsanız / davetiniz yoksa Rabbimin yanında değeriniz olmaz. Yalanlamaya devam ederseniz sonucuna katlanacaksınız. (FURKAN,77) • Ey insanlar! Allah’ın size olan iyiliklerini düşünün. Sizi yerden ve gökten verdikleriyle besleyen Allah’tan başka bir yaratıcı mı var? Allah’tan başka ilah yoktur. Nasıl oluyor da Allah adına aracılık yapanlara aldanıyorsunuz? (FÂTIR,3) • Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz mutlaka gerçekleşecektir, onun için, bu dünya yaşamı sizi aldatmasın. Sakın kandırıcıların, sizi Allah adına aldatmalarına kanmayın. Şeytan / kandırıcı sizin apaçık düşmanınızdır, siz de ona düşman olun. Kuşkusuz şeytan, kandırdığı yandaşlarını, sadece cehennem halkı olmaya çağırır. (FÂTIR,5,6) • Yaptığı kötü işler kendisine cazip gösterilip de, onu güzel gören kimse ile cazip de olsa, kötü işleri çirkin gören kimse bir olur mu? Allah, kötülüğe yöneleni sapıklığa ve güzele yöneleni dosdoğru yola iletir. Onun için, ortak koşucu inkârcıların tutumları için kendini üzüp durma. Kuşkusuz Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir. (FÂTIR,8) • Kim onur ve şeref istiyorsa bilsin ki, onur ve şeref tümüyle Allah’tandır. Güzel ve içten sözler, Allah’ın yanında muteberdir. Ancak o sözler iyi ve yararlı işler yapılırsa Allah’a ulaşır. Kötülük plânlayanlar için, çetin bir azap vardır. Ve onların plânı başarısızlıkla sonuçlanacaktır. (FÂTIR,10) • Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan Allah’ın verdiği gibi haber veremez. (FÂTIR,14) • Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız, Allah ise, hiç kimseye muhtaç değildir. (FÂTIR,15) • Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kim kendisini Allah’ın buyrukları ile arındırırsa, ancak kendisi için arınmış olur. (FÂTIR,18) • Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, salâtı ikame edenler / okuyup anladıklarını uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak yoksullara yardım edenler, asla bitmeyen bir kazanç umabilirler. (FÂTIR,29) • (Cennete girenler) Cennette: “Tüm endişelerimizi gideren Allah’a övgüler olsun. Rabbimiz gerçekten bağışlayandır, karşılığını mutlak verendir. O Rab ki, lütfuyla bizi sonsuzluk yurduna / cennete yerleştirdi. Biz, cennette ne bir yorulma ne de bir bıkkınlık duyarız” derler. (FÂTIR,34,35) • Ayetlerimizi inkâr edenler için cehennem ateşi vardır. Onlar, cehennemde, “Rabbimiz, bizi buradan çıkar da, önceden yapmış olduğumuzdan farklı, iyi işler yapalım” diye feryat edecekler. Onlara; “Düşünebilecek bir kişinin, öğüt alabileceği kadar uzun bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı elçiler de gelmişti. Niçin inanmadınız? Şimdi tadın azabı. Artık, Allah’ın buyruklarını örterek saptıranların hiçbir yardımcısı yoktur” denecek. (FÂTIR,36,37) • Siz yeryüzüne emanetçiler yapan Allah’tır. İnkâr eden kimsenin inkârı kendi zararınadır. Allah’ın ayetlerini karartanlar birbirlerini aldatıcı sözlerle kandırmaktan başka bir şey yapmazlar. (FÂTIR,39,40) • Kötü plân sahibine geri döner. (FÂTIR,43) • Ne zaman ki süreleri biter, işte o zaman, Allah kullarının hesabını görür. (FÂTIR,45) • Rabbim sana yakarılarımda hiçbir zaman umutsuz olmadım. (MERYEM,4) • Allah’ı sürekli yüceltin. (MERYEM,11) • Kitabı çok dikkatle oku! (MERYEM,12) • Sen yanılgı içinde olanları, pişmanlık ve üzüntü günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, ortağı olmayan Allah’a iman da etmemişken, iş olup bitmiş olabilir. (MERYEM,39) • Şeytanın peşinden gitme. Çünkü şeytan, çok seven / esirgeyen, bağışlayan Allah’a karşı gelmiştir. (MERYEM,44) • Cebrail dedi ki: “Biz, ancak Rabbinin isteğiyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunlar arasındakilerin hepsi Allah’a aittir. Bilesin ki, senin Rabbin asla unutkan değildir. Sen, Allah’a kulluk et ve Allah’a olan kulluğunda dirençli ol / güçlüklere göğüs ger / sabırlı ol. Sen hiç Allah’a adaş olacak birini biliyor musun? (MERYEM,64,65) • Allah, dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır. İyi ve güzel işler, Rabbinin yanında ödül bakımından daha üstün, sonuç bakımından daha iyidir. (MERYEM,76) • İnanıp, iyi güzel işler üretenlere, Rahman bir sevgi yumağı oluşturacaktır / çok seven, onların (kalplerinde) sevgiyi egemen kılacaktır. (MERYEM,96) • Ben, evet Ben, bir tek Allah’ım; Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et ve salâtı ikâme et / Benden başka ilâh olmadığını anımsatman için, sürekli çabala, mücadele et. Hiç kuşkun olmasın ki, bu dünyanın sonu gelecektir. Ama Ben, herkesin çalışıp, çalıştığının karşılığını alması için neredeyse onu gizleyeceğim. Dikkat et! Dünyanın sonunun gelmesine inanmayıp, arzuları peşinde gidenler seni ondan saptırmasın, sonra perişan olursun. (T HÂ,14,15,16) • Rabbim! İçimi rahatlat. Bana işimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu gider. Ki sözümü iyi anlasınlar.. (T HÂ,25,26,27,28) • Bana verdiğin görevi başarıyla yapalım. Ve Seni çokça yücelterek analım. Kuşkusuz, Sen bizi görmektesin. (T HÂ,33,34,35) • (Firavuna) Ona, Rabbinin Allah olduğunu anlatın ve Beni anlatmakta kuşkulu davranmayın / Beni anma konusunda asla ihmalkâr davranmayın. Yumuşak bir dil kullanın; olur ki öğüt alır veya saygı duyar. (T HÂ,43,44) • Allah: “Korkmayın, Ben sizinle beraberim; sizi görüyorum ve işitiyorum.” Doğru yolu izleyenlere selâm olsun. (T HÂ,46,47) • Size yazıklar olsun! Firavunun kışkırtmasıyla, Allah’a karşı iftira uydurmayın. Sonra, Allah sizi bir felâket ile perişan eder. Kuşkusuz iftira edenler kaybedecektir. (T HÂ,61) • Biz, tanık olduğumuz gerçek ve apaçık kanıtları ile bizi Yaradan’ı bırakıp seni seçmeyiz. Bize ne yaparsan yap önemli değil. Çünkü senin yaptığın ancak, bu dünya yaşamıyla sınırlıdır. (T HÂ,72) • Size verdiğimiz rızıkların güzel ve temizlerinden yiyin ve bu konuda taşkınlıkta bulunmayın; yoksa gazabıma uğrarsınız. Gazabıma uğrayanlar perişan olur. Ama Ben, tövbe eden, inanan, iyi ve güzel işler üreten ve sürekli doğruyu arayanlar için bağışlayıcıyım. (T HÂ,81,82) • Yemin olsun! O gün, günah yükü taşıyanlar perişan olacaklardır. O gün, inanmış olarak iyi ve güzel işler üretenler ise, herhangi bir haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden endişe duymayacaklardır. (T HÂ,111,112) • Size, Benden bir yol gösterici geldiğinde, kim Benim yoluma uyarsa o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime kulak asmazsa / kim benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz çevirirse, kuşkusuz o da, sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve kıyamet günü de onu kör olarak toplantı yerine getiririz. (T HÂ,123,124) • Sen ortak koşucuların sözlerine karşı dirençli ve dayanıklı ol. Güneşin doğumundan önce ve batımından sonra, Rabbini yücelterek an. Gecenin bazı saatlerinde ve günün her iki ucunda da Rabbini yücelt ki, ortak koşucuların can sıkıcı sözlerine karşı rahatlayabilesin. (T HÂ,130) • Sakın onlardan bazılarını açığa çıkarmak için verdiğimiz dünya hayatının imrendirici varlıklarına gözünü dikme. Rabbinin senin için hazırladığı nimetler daha iyidir ve süreklidir. Ailene de salâtı / içtenlikle Allah’a bağlanmalarını öğütle ve kendin de, tebliğ çalışmalarında karşılaşacağın güçlüklere göğüs ger. Biz senden herhangi bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz, en önemli sonuç Rabbinin buyruklarını yerine getirmektir. (T HÂ,131,132) • Öncekiler de, sonrakiler de yeniden diriltilecek, belli bir günün belli bir saatinde mutlaka toplanacaklardır. (VÂKIA,49,50) • Ey inkârcılar! Sizi biz yarattık, doğrulamanız gerekmez miydi? İlk yaratılışı biliyorsunuz. O halde, düşünüp ders almanız gerekmez mi? Eğer istesek içtiğiniz suyu tuzlu yapardık. Öyleyse Rabbinize teşekkür etmeniz gerekmez mi? (VÂKIA,57,62,70) • Biz yakmakta olduğunuz ateşi hem bir ibret, hem de insanlar için yararlı kıldık. Öyle ise, ulu Rabbinin ismini yücelt. Siz, ulu Rabbinizi tüm nitelikleriyle tanıtmaya ve yüceltmeye devam ediniz. (VÂKIA,73,74,96) • (Musa): ”İlk inananlar olduğumuz için, umarız ki Rabbimiz hatalarımızı bağışlar. Asla telaşlanmayın! Çünkü Rabbim benimle birliktedir; mutlaka bana bir çıkış yolu gösterecektir.” (ŞUARA,51,62) • (İbrahim): “Ben yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk ederim. Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur. Beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Beni öldürecek ve sonra diriltecek olan O’dur. Yargı gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur. Rabbim bana bilgelik ver ve beni iyiler arasına kat. Beni sonraki nesiller için iyi bir örnek kıl. Beni nimetler cennetine varis olanlardan yap. Diriliş Günü’nde beni utandırma.” (ŞUARA,77,78,79,80,81,82,83,84,85,87) • Kıyamet Günü servetin ve çocukların yararı olmayacaktır. Ancak Allah’a ortak koşarak kirlenmemiş, tertemiz bir kalple gelenler yarar göreceklerdir. (ŞUARA,88,89) • (Nuh, Hûd, Salih, Lut, Şuayb): “Artık Allah’a karşı saygılı olun ve bildirdiklerime kulak verin.” (ŞUARA,110,126,144,163,179) • Herkesin hesabı sadece Rabbim tarafından değerlendirilecektir. (ŞUARA,113) • Sahip olduğunuz her şeyi size veren Allah’ı dinleyin. (ŞUARA,132) • Ülkede güzel işler yapmayıp, bozgunculuk yapan ve aşırı derecede savurganlık önerenlerin peşinden gitmeyin. (ŞUARA,151,152) • Rabbinizin yasal kıldığı eşlerinizi bırakıp, halkın arasından erkeklere mi yöneliyorsunuz? Siz gerçekten sınırı aşan sapık bir toplumsunuz. (ŞUARA,165,166) • Ölçüyü tam uygulayın. Kandıranlardan olmayın. Doğru ölçek ile tartınız. Halkın hakkını çalmayın ve ülkede kötülük yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri yaratan Allah’ı sayıp dinleyin. (ŞUARA,181,182,183,184) • Allah ile birlikte bir başka tanrı çağırma; yoksa cezalandırılırsın. Sana en yakın olan insanları uyar. Ve seni izleyen inananlara, içtenlikle davran. Sana karşı gelenlere; “Sizin yaptıklarınızla ilgilenmiyorum” de. Sen, her şeyden üstün ve merhamet sahibi olan Allah’a güven. (ŞUARA,213,214,215,216,217) • O inananlar ki, Kur’an ayetlerini okuyup uygularlar, şirkten arınırlar ve öte dünyaya hiç kuşku duymadan inanırlar. (NEML,3) • Kim haksızlık yapar, sonra da yaptığı haksızlıktan vazgeçip iyilik yaparsa, ona karşı Ben bağışlayanım, esirgeyenim. (NEML,11) • Bizi, inanan kullarının birçoğundan daha üstün kılan Allah’a övgüler olsun. (NEML,15) • Rabbim! Beni, gerek bana ve gerekse ana-babama bağışladığın nimetlerine şükretmeye ve hoşnut olacağın erdemli davranışlarda bulunmaya yönelt. Rahmetinle beni erdemli kullarının arasına koy. (NEML,19) • Allah’ın bana verdikleri, sizin bana verdiklerinizden çok daha iyidir. Armağanınızla ben değil, siz sevinebilirsiniz. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki benim Rabbim zengindir, şereflidir. (NEML,36,40) • Neden iyilik ve güzellik yerine kötülükte ısrar ediyorsunuz? Affedilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz olmaz mı? Umulur ki affedilirsiniz. Başınıza gelen uğursuzluklar Allah’tan gelmektedir. Daha doğrusu, Allah tarafından sınava sokulan bir toplumsunuz. (NEML,46,47) • İnananları ve Allah’a saygılı davrananları kurtardık. Övgü sadece Allah içindir. Selâm da seçtiği kullarınadır. (NEML,53,59) • Allah ile birlikte bir başka tanrı mı? Ne kadar az düşünüyorsunuz? Allah ortak koştuklarınızdan çok yücedir. (NEML,62,63) • Ortak koşucuların öte dünya hakkındaki bilgileri derme çatmadır. Aslında öte dünyaya kuşku içindedirler. Daha doğrusu ortak koşucular öte dünya bilinci konusunda tümüyle bilgisizdirler. (NEML,66) • Sen onlar inanmıyorlar diye üzülme, planladıkları şeylerden ötürü de canını sıkma. (NEML,70) • Kuşkusuz Rabbin insanlara karşı iyilik sahibidir, fakat çokları şükretmez. (NEML,73) • Sen Allah’a güven. Çünkü sen apaçık gerçeği izlemektesin. Sen ölülere duyuramazsın, aynı şekilde arkalarını dönen sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Bakar körü de, sapıklıktan döndürüp yola iletemezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul ederler. (NEML,79,80,81) • Kim iyilik getirirse, ona ondan daha iyisi verilir ve onlar o günün korkusundan güvenlikte olurlar. (NEML,89) • Kim doğruya gelirse kendisi için gelir, kim saparsa da kendisi içindir. (NEML,92) • Eyvah! Bu yaptığım şeytanın bir işidir; şeytan bir düşmandır, apaçık bir saptırıcıdır. Rabbim! Ben kendime haksızlık ettim, beni bağışla. Rabbim! Bana yaptığın bunca iyiliklere karşılık, Sana yemin olsun! Bir daha suçlulara yardım etmeyeceğim. Rabbim! Beni şu zalim toplumdan kurtar. Umarım Rabbim beni doğruya iletir. (KASAS,16,17,21,22) • Konuştuklarımıza Allah vekildir. (KASAS,28) • Nankörler kesinlikle başaramazlar. (KASAS,37) • Musa’ya insanları aydınlatan bir kılavuz ve bir rahmet olarak Kitabı / Tevrat’ı verdik ki, belki düşünüp ibret alırlar diye. (KASAS,43) • Kitap sahibi inananların ödülleri, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü iki kez verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden yoksullara pay ayırırlar. Onlar, kendi aleyhlerine söylenen sözlere hiç aldırış etmezler ve “Bizim uğraşımız / işimiz bize, sizin işiniz size. Size esenlikler dileriz. Biz cahillerle uğraşmak istemeyiz” derler. (KASAS,55) • Şunu bil ki, sen istediğin kişiyi doğruya iletemezsin. Dileyeni doğruya ileten sadece Allah’tır. Doğruya ulaşmayı hak edenleri en iyi bilen de O’dur. (KASAS,56) • Size verilen her şey dünya yaşamının geçici serveti ve cazibesidir. Allah’ın yanında olanlar ise, çok daha iyi ve süreklidir. Aklınızla düşünmez misiniz? (KASAS,60) • Kavuşacağı güzel bir ödülü / cenneti, kendisine söz verdiğimiz ortak koşmayan bir kimse ile, dünya hayatının malıyla zenginleştirdiğimiz ve sonra diriliş günü hesaba çekeceğimiz ortak koşucu bir kimse aynı olur mu? (KASAS,61) • Kim dünyada iken tövbe eder, inanır, iyi ve güzel işler üretirse, işte onlar kurtulanlar arasında olabilir. (KASAS,67) • Allah’ın, geceyi dinlenmeniz, gündüzü de çalışıp kazanmanız için düzenlemesi, Allah’ın size iyilikleridir. Umulur ki Allah’a teşekkür edersiniz. (KASAS,73) • Şımarma! Allah şımaranları sevmez. (KASAS,76) • Allah’ın sana verdiği nimetlerden, Allah için de harcayarak öbür dünyanı da gözet. Ama yine de dünyada ki payını unutma. Allah sana bol nimet vererek nasıl iyilikte bulunmuşsa, sen de insanlara iyilikte bulun. Ülkene ve halkına ihanet etme / yeryüzünde bozgunculuk yapmayı arama. Allah bozguncuları sevmez. (KASAS,77) • İnanan, iyi ve güzel işler üretenler için Allah’ın ödülü daha iyidir. Ama buna ancak Allah için güçlüklere göğüs gerenler kavuşturulur. (KASAS,80) • İşte ahret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk yapmayanlara ayırdık. En iyi sonuç, Allah’a saygılı olanlarındır. Kim iyilikle gelirse, kendisine ondan daha iyisi verilecektir. Kim kötülük ile gelirse, o kötülükleri işleyenlere, ancak yaptıkları kadar bir karşılık verilecektir. (KASAS,83,84) • Sakın ortak koşucu inkârcılara arka çıkma. (KASAS,86) • Rabbine çağır; ortak koşanlardan olma. Allah ile birlikte hiçbir tanrıyı çağırma. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah’ın varlığı dışında her şey yok olacaktır. Yargı tümüyle Allah’ındır ve siz Allah’a döndürüleceksiniz. (KASAS,87,88) • Allah’tan başka güvenip dayanacak kimse yoktur. (İSRÂ,2) • Eğer iyi davranırsanız, kendiniz için iyi davranmış olursunuz. Kötü davranırsanız yine kendiniz için kötü davranmış olursunuz. Rabbiniz sizi esirger. Ama siz bozgunculuk yapmaya dönerseniz Biz de cezalandırmaya döneriz. (İSRÂ,7,8) • Şüphesiz Kur’an, en doğru yola ulaştırır. İyi ve güzel işler üreten erdemli müminleri büyük bir ödülle müjdeler. Öteki dünyaya inanmayanlara gelince, onlar için acı bir azap hazırlamışızdır. (İSRÂ,9,10) • İnsan, düşünmeden ya da inatla, çok iyi işlere öncülük ettiğini sanırken, aslında çoğu kere, çok kötü şeylere çağırdığının farkına varmaz. Çünkü insan çok acelecidir. (İSRÂ,11) • Biz her insanın kaderini kendi özgür seçimine bırakmışızdır. Ancak, dünyada işlediği her şeyi de bir kayda alırız. Kim doğru yola gelirse, kendisi için yola gelmiş olur. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Hiç kimse başkasının günahından sorumlu değildir. (İSRÂ,13,15) • Bir ülke yok olma aşamasına geldiğinde, Biz o ülkenin yönetimine, adil olmayan kişilerin gelmesine izin veririz de, onlar eliyle oranın altını üstüne getiririz. (İSRÂ,16) • İnanmadığı halde, kim sadece bu geçici dünya için çalışırsa, ona dilediğimiz kadar veririz. Ancak, öbür dünyada onu, inanmadığı için huzurumuzda kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme sokarız. Kim öte dünyayı seçer ve inanmış olarak, dünyada gereken çabayı gösterirse, işte onların çabası, dünyada da ahirette de teşekkürle karşılanır. (İSRÂ,18,19) • Allah ile birlikte başka ilah edinmeyin, yoksa kınanmış ve yalnız başına terk edilmiş olarak kalırsınız. (İSRÂ,22) • Rabbin, kesinlikle yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya babaya karşı iyi davranmanızı ister. Anne ve babanızdan biri veya her ikisi birden yanınızda ihtiyarlarsa, onlara “öf” bile demeyin ve onları azarlamayın. Onlara güzel ve saygılı davranın. Anne ve babana saygıyla ve alçakgönüllülükle davran ve “Rabbim, yardımınla onlar beni küçüklüğümde nasıl büyütmüşlerse, şimdi de benim onlara bakmama yardım et, onlara acı” diye dua et. (İSRÂ,23,24) • Rabbiniz niyetlerinizi çok iyi bilir. Eğer siz erdemli davranırsanız, Allah, elbette tövbe edenleri bağışlayandır. (İSRÂ,25) • Akrabalara, yoksullara ve yolda kalmışlara yardım edin. Ancak, gereksiz yere saçıp savurmayın. Zira gereksiz yere saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır ve şeytan Rabbine karşı nankörlük etmiştir. Eğer Rabbinden umduğun rahmeti elde etmek için, akrabalara, yoksullara ve yolda kalmışlara elinizde yardım edeceğiniz bir şey yoksa hiç olmazsa onlara hoş bir söz söyleyin. Ne tümüyle cimrilik yapın, ne de tümüyle savurgan olun / ne cimri ol ne de israf et. Cimrilik pişmanlığa, israf yoksulluğa yol açar / yoksa pişman olur üzülürsünüz. (İSRÂ,26,27,28,29) • Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızkını Biz veriyoruz. Bu sebeple çocukları öldürmek büyük bir suçtur. (İSRÂ,31) • Zinaya yaklaşmayın; çünkü o kötü bir davranıştır. (İSRÂ,32) • Allah’ın saygıya lâyık gördüğü canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse, ölenin mirasçılarına hakkını alması için yetki vermişizdir. Ancak, o da intikam duygusuyla sınırı aşmasın; zira kendisine yardım edilmiştir. (İSRÂ,33) • Öksüzlerin malını, erginlik çağına ulaşıncaya kadar, kendi yararlarına olarak koruyun. Sözleşmelerinizi yerine getiriniz. Sözleşmeler konusunda kişi sorumlu tutulacaktır. (İSRÂ,34) • Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın ve doğru teraziyle tartın. Elbette bu daha iyidir ve sonucu daha güzeldir. (İSRÂ,35) • Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur. (İSRÂ,36) • Yeryüzünde büyüklük taslayarak dolaşma. Çünkü sen gücünle ne yeri delebilirsin ne de dağlar kadar boylu olabilirsin. (İSRÂ,37) • Tüm bunlar, Rabbin tarafından hoş görülmeyen kötü davranışlardır. İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği / bildirdiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, aksi takdirde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,38,39) • Biz ortak koşuculara öğüt almaları için, gerçekleri Kur’an’da her fırsatta detaylı olarak açıkladık. (İSRÂ,41) • Sen, Rabbinin hiçbir ortağı olmadığını, Kur’an’dan anlattıkça, ortak koşucular, canları sıkılmış bir vaziyette sıvışıp giderler. (İSRÂ,46) • Kullarıma söyle: “Sözlerine dikkat etsinler ve en güzel biçimde konuşup tartışsınlar / Sözün en güzelini / en güzel Sözü söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. (İSRÂ,53) • Allah’a ulaşmada aracı olarak kabul ettiklerinize yalvarın bakalım, onlar hiçbir şekilde sizin başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de önleyebilirler. (İSRÂ,56) • Allah, şeytana dedi ki: “Şeytan, insanlara boş vaatten başka ne umut verebilir ki? Kuşkusuz erdemli kullarım üzerinde senin hiçbir gücün ve etkin olmayacaktır. Erdemli kulları, koruyucu olarak Rabbin yeter.” (İSRÂ,64,65) • Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. Denizde başınıza bir sıkıntı gelse, hemen Allah’a yalvarırsınız. O’ndan başka çağırmakta olduklarınız kaybolur. Fakat Allah sizi o sıkıntıdan kurtarıp karaya çıkarınca, yine Allah’a ortaklar yakıştırmaya devam edersiniz. Çünkü insan çok nankördür. (İSRÂ,66,67) • Güneşin batışından gecenin yarısına kadar salâtı ikame et / vahyi öğret ve sabahın erken saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye devam et. Çünkü o vakitte insan zihni okunanı kavramaya daha elverişlidir. Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin uykudan kalk, tek olarak Kur’an’ın anlatmak istediğini iyice düşün ki, Rabbin seni onurlu bir makama yükseltsin. (İSRÂ,78,79) • Rabbim, girişimlerimi ve vazgeçişlerimi doğru ve tutarlı kıl. Katından beni destekleyecek bir güç ver. (İSRÂ,80) • Gerçek olan vahiy geldi, yanlış / şirk ise, ortadan kalktı. Zaten yanlış / şirk, yok olmaya mahkûmdur. (İSRÂ,81) • Biz Kur’an’ı, inananların ortak koşma hastalığına düşmemeleri için bir ilaç / şifa ve rahmet olarak indirdik. (İSRÂ,82) • Biz insana bol nimet verdiğimiz zaman, Bizi hatırlamaz, yan çizer. Kendisine kötülük, sıkıntı gelince de hemen umutsuzluğa kapılır. (İSRÂ,83) • Kim doğruya yönelirse, Allah o kişiyi doğruya ulaştırır, kim inkârda direnirse o kişiyi de sapıklıkta bırakır. (İSRÂ,97) • Eğer Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, verilirse tükenir korkusuyla, kimseye vermez elinizde tutardınız. İnsanoğlu çok cimridir. (İSRÂ,100) • İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın fark etmez. Çünkü tüm güzel isimler O’nundur. Ancak salâtınızda / vahyi öğretirken ne çok bağırarak ne de gizliymiş gibi çok sessiz yapmayın, ikisinin arasında bir yol tutun. (İSRÂ,110) • İnsanoğlu başına bir felâket, bir sıkıntı geldi mi, yatarak olsun, ayakta olsun Bize yalvarır. Ama ona zarar veren felâketi, sıkıntıyı kendisinden giderdik mi, sanki başına gelen o felâketten dolayı, Bize hiç yalvarmamış gibi davranır. (YUNUS,12) • Neden, Allah’a ortaklar koşuyorsunuz, erdemli davranmıyorsunuz? (YUNUS,31) • Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız ise size! Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim. (YUNUS,41) • Allah, hiçbir zaman insanlara zulmetmez; ancak insanlar kendi işlediklerinden ötürü, kendilerine zulmederler. (YUNUS,44) • Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte o zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Onlara hiç haksızlık yapılmadan adaletle yargılanacaklardır. (YUNUS,54) • Allah’ın lütuf ve rahmetini kazanmak, insanların dünyada biriktirdiklerinin hepsinden daha iyidir. (YUNUS,58) • Size ne oluyor ki, Allah’ın lütfundan rızık olarak verdiği şeylerden bazılarını helâl bazılarını da haramlaştırıyorsunuz. Böyle yapmanız için, Allah mı size izin verdi, yoksa Allah adına yalan mı söylüyorsunuz? Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü düşünmezler mi? Allah insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ama insanların çoğu şükretmez. (YUNUS,58,59) • Unutmayın ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de üzülürler. Çünkü onlar, Allah’a ortak koşmadan inandılar ve O’na saygılı davrandılar. Dünya yaşamında da ahrette de mutluluk onlarındır. Allah’ın verdiği söz değişmez. İşte bu, en büyük mutluluktur. (YUNUS,62,63,64) • Ortak koşucuların sözleri seni üzmesin. (YUNUS,65) • Allah hakkında yalan uyduranlar asla başarıya ulaşamazlar. (YUNUS,69) • Eğer gerçekten Allah’a inanmış ve O’na teslim olmuş iseniz, yalnızca Allah’a güvenin. ”Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi zalim halkın baskı ve işkencesiyle sınama, Rahmetinle / acımanla bizi bu inkârcı halktan kurtar.” İnananlara Allah’ın yardım edeceğini müjdeleyin. (YUNUS,84,85,86,87) • Siz doğruluktan ayrılmayın ve bilgiden yoksun kimselerin yolunu izlemeyin. (YUNUS,89) • Ne var ki, insanların çoğu işaretlerimizden ders almıyorlar. (YUNUS,92) • Sakın şüphecilerden olma. Ve sakın, bildirdiğim bu gerçekleri yalanlayanlardan olma. Yoksa kaybedenlerden olursun. (YUNUS,94,95) • Keşke yok ettiğimiz kasaba halkları, kendilerine azap gelmeden önce, iman etselerdi de, inanmaları kendilerine yarar sağlasaydı. (YUNUS,98) • Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan halkların tümü inanırdı. Hâl böyle iken, insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın? (YUNUS,99) • Ve şu da bir gerçek ki, hiçbir kimse, kendisi istemedikten sonra, Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki, Allah akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır / sürekli sıkıntı ve felâketlerden kurtulamazlar. Akıllarını işletmeyen bir topluma, deliller ve uyarılar kâr etmez. (YUNUS,100,101) • Ey insanlar! Size tebliğ ettiğim dinimden bir kuşku duyuyorsanız bilesiniz ki, ben Allah’ı bırakıp da sizin Allah’a ortak koşarak taptığınız şeylere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alacak olan Allah’a taparım. Bana inananlardan olmam buyrulmuştur. (YUNUS,104) • Kendin tek Allah’a inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil. Doğrudan Allah’a değil de, sana ne yarar ve ne de zarar vermeyenleri Allah’a ortak koşarak yalvarma. Böyle yaparsan o zaman zalimlerden olursun. Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, o sıkıntıyı Allah’tan başka ortadan kaldıracak yoktur. Eğer, senin için bir iyilik isterse, Allah’ın bu iyiliğini de engelleyecek hiç kimse yoktur. Allah isteyen kullarına lütfundan verir. (YUNUS,105,106,107) • Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra da tövbe edin. O zaman, Allah yaşamınız boyunca sizi güzel nimetlerle geçindirir. Unutmayın, en sonunda dönüşünüz Allah’adır. (HÛD,3,4) • Dikkat edin! İkiyüzlüler içlerinde besledikleri düşüncelerini dışa vurmazlar, gizlerler. (HÛD,5) • Bilesiniz ki, azap geldiği gün, artık bir daha geri çevrilemez ve alay ettikleri şey kendilerini mahvedecektir. (HÛD,8) • Biz, insanoğluna bol nimet versek ve sonra da o nimeti çekip alsak, bu sefer umutsuzlaşır, nankörleşir. Ama başına gelen zararlardan sonra, insana yeniden bol nimetler versek, bu sefer de, “kötülükler benden gitti” diyerek, şımarıklık ve kibirlilik taslar. Ancak olumsuzluklara karşı göğüs gerenler ve iyi işler üretenler öyle değildir. İşte böylelerine, Allah’tan bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. (HÛD,9,10,11) • İnanan ve inanmayan, kim dünya hayatını ve lüksünü isterse, çalışmalarının karşılığını dünyada tam olarak veririz ve onlar dünyada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ancak inanmayanlar için, ahrette yalnız ateş vardır. Dünyada kazandıklarının hepsi ahrette boşa çıkmıştır. Bütün yaptıkları geçersizdir. (HÛD,15,16) • Kur’an’ı inkâr eden grubun yeri ateştir. Kur’an’dan asla kuşkun olmasın. Çünkü o Kur’an Rabbinden gelen bir gerçektir. Ama insanların çoğu inanmak istemezler. (HÛD,17) • Uydurmaları Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? İyi bilin ki, Allah’ın lâneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir. (HÛD,18) • İnanıp iyi güzel işler üretenler ve Rablerine içtenlikle bağlı olanlar, işte onlar cennet halkıdır. Onlar cennette sonsuza dek kalacaklardır. (HÛD,23) • İnananlarla, inkâr edenlerin örneği, kör ve sağır olan biri ile gören ve işiten birinin durumları gibidir. Bu iki zıt grubun durumları birbirlerine eşit olur mu? Hiç düşünüp öğüt almaz mısınız? (HÛD,24) • Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben, sizin, gelecek korkunç bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum. (HÛD,26) • Allah’ın ayetlerini inkâr edip alaya alanlar, bizden uzak olsunlar! (HÛD,44) • Allah buyurdu: “Bilmediğin bir konuda benden istekte bulunman erdemli bir davranış değildir. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.” Rabbim bilgim olmayan bir konuda Senden istekte bulunmaktan Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum. (HÛD,46,47) • Sen tüm güçlüklere göğüs gererek uyarmana devam et. Sonuç, erdemlilerin / Allah’a saygılı olanlarındır. (HÛD,49) • Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur. Siz ancak uydurulmuş rivayetlere inanıyorsunuz. Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki, gökten üzerinize bol rahmet yağdırsın ve size verdiği nimetlerini bereketlendirdikçe bereketlendirsin. Günah işleyerek, Allah’a saygısızlık yapmayın. (HÛD,50,52) • Ben Allah’ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan uzağım. Allah’tan başka taptıklarınızın tümünden uzağım. Ben yalnızca, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. (HÛD,54,55,56) • Allah’tan bağışlanma dileyin ve sonra da tövbe edin. (HÛD,61) • O’na isyan edecek olursam, beni Allah’ın azabından kim kurtarabilir? (HÛD,63) • Allah’a kulluk edin, sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur. Ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Sizi refah içinde görüyorum. Ama haksız kazançla elde ettiğiniz bu refahın, sizi çepeçevre saran bir azabın habercisi olmasından da korkuyorum. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam uygulayın. Halkın hakkını eksik vermeyin ve bozgunculuk / hortumculuk yaparak yeryüzünü / ülkenizi ekonomik bir sıkıntıya sokmayın. Eğer gerçekten inanıyorsanız, Allah’ın bıraktığı / dürüstçe helâlinden kazandıklarınızın kârı sizin için daha iyidir. (HÛD,84,85,86) • Başarım ancak Allah’ın yardımıyladır. Ben yalnızca Allah’a güveniyorum ve sadece O’na yöneliyorum. Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da tövbe edin. (HÛD,88,90) • Ortak koşucu Arapların / insanların inanıyoruz diye taptıkları şeylerin, hiçbir yararı olmadığından asla kuşkun olmasın. (HÛD,109) • Sen ve beraberindeki tövbe edenler, sana bildirileni dosdoğru uygulayın / sana söylendiği gibi dosdoğru ol / dosdoğru yürü. Aşırı gitmeyin. Allah sizin de yaptıklarınızı görmektedir. Ayetlerimi örtenlere, gizleyenlere sakın sempati duymayın, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez. (HÛD,112,113) • Güçlüklere göğüs gererek karşı koy, çünkü Allah, güzellikler üretenlerin ödülünü mutlaka verir. (HÛD,115) • Sen yalnızca Allah’a kulluk et ve sadece Allah’a güven. Kuşkusuz Rabbin yaptığınızdan habersiz değildir. (HÛD,123) • Yusuf: “Rabbim, hapishane, onların benden istedikleri şeyden daha iyidir. Eğer onların plânlarını benden savmazsan, ben de onlara meyledip cahillerden olurum” dedi. (YUSUF,33) • Yusuf: “Ben, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uyuyorum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan iyiliğidir. Ancak insanların çoğu şükretmez. Birçok ve çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen olan Allah mı? (YUSUF,38,39) • Kuşkusuz insan nefsi, aşırı bir şekilde kötülüğe meyillidir. Böyle bir durumdan ancak, Allah’ın kendilerini sevgi ve şefkati ile kucakladığı kimseler kurtulabilir; kuşkusuz, gerçekten de benim Rabbim çok bağışlayan, çok müşfik olandır. (YUSUF,53) • Biz güzel davrananları ödülsüz bırakmayız. (YUSUF,56) • Allah’ın önceden belirlediği bir şeyi ben sizden savamam. Hüküm Allah’ındır. Ben yalnız Allah’a güvendim. Güvenenler sadece Allah’a güvenmeli. (YUSUF,67) • Ben kahrımı ve tasamı ancak Allah’a arz ederim. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. (YUSUF,86,87) • Kim erdemli davranır ve güçlüklere göğüs gererse, elbette Allah güzel davrananları ödülsüz bırakmaz. (YUSUF,90) • Ey yerin ve göklerin yaratıcısı Rabbim! Sen benim dünya ve ahrette işlerimi yoluna koyansın, Sensin benim Velim, Sahibim. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat. (YUSUF,101) • Göklerde ve yerde ders alınacak o kadar çok ibretler var ki, ama insanlar onlarla hiç ilgilenmezler. İnsanların çoğu, ortak koşmadan inanmazlar. (YUSUF,105,106) • Ben Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Aynı şekilde beni izleyenlerde.. Allah’ı ortaklardan tenzih ederim. Ben asla ortak koşan birisi değilim. Erdemliler için ahret yurdu daha iyidir; anlamaz mısınız? (YUSUF,108,109) • Yemin olsun! Daha önceki elçilerin ve halkların tarihinde, aklını kullananlar için, ders alınacak pek çok ibretler vardır. (YUSUF,111) • Ortak koşucu inkârcıların, “Keşke biz de Allah’a teslim olsaydık / Müslüman olsaydık” diyecekleri gün gelecektir. Şimdi bırak onları yesinler, eğlensinler ve umutlarıyla oyalansınlar; mutlaka o gün öğreneceklerdir. (HİCR,2,3) • (Allah, iblis / şeytana şöyle der:) “Elbette, içtenlikle, sadece Bana kulluk edenlere karşı bir gücün yoktur. Ancak sana uyan sapkınlara gücün yeter. Kuşkusuz cehennem, sana uyanların tümünün buluşma yeridir.” İçtenlikle, sadece Allah’a kulluk edenler ise, en güzel bahçelerde ve pınar başlarındadır. (HİCR,42,43,45) • Sana gerçeği müjdeledik, sakın umutsuzluğa kapılanlardan olma. Sapkınlardan başka, Rabbinin rahmetinden kim umut keser? (HİCR,55,56) • Biz gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri belli bir amaç için yarattık. Dünyanın sonu mutlaka gelecektir. Şimdilik sen güzel ve yumuşak davran. (HİCR,85) • Sakın ortak koşuculardan bazılarına verdiğimiz dünya malını kıskanma ve inkârcılıklarından ötürü de üzülme. Sen inananlara karşı alçakgönüllü ol. (HİCR,88) • Sen, Rabbini yüceltip coşkuyla an ve O’na saygıda kusur etme. Ve ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk / ibadet etmeye devam et. (HİCR,98,99) • Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren, besleyen ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim? Bana, kendini Allah’a teslim edenlerden ilki olmam ve dolayısıyla asla Allah’a ortak koşanlardan olmamam söylendi. ”Ben Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım” de. O büyük günde, kim azaptan kurtulmuşsa, gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte en büyük mutluluk budur. (EN’ÂM,14,15,16) • Siz Allah’tan başka Tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz? Ben böyle tanıklık etmem. Allah bir tek Tanrı’dır. Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. (EN’ÂM,19) • Nefislerinin ve duygularının tutsağı olanlar, işte onlar inanmak istemezler. Yalan söyleyerek Allah’a iftira yakıştıran ve ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar asla kurtuluşa erişemez. (EN’ÂM,20,21) • Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an ayetlerini dinlerler. Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle kirlenmiş düşünceleri kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale getirir. (EN’ÂM,25) • Kaybedenler, Allah ile karşılaşmayı yalanlayanlardır. Ama saat vakti / dünyanın sonu kendilerini ansızın yakalayınca, “Bizim için sadece dünya hayatı vardır” diyenler, günah yüklerini sırtlarında taşıyarak, “Dünyadaki hayatımızı boşa harcamamızdan ötürü yazıklar olsun bize” diyecekler. Dikkat edin! Yüklenecekleri şey ne kötüdür! (EN’ÂM,31) • Dünya hayatı geçici bir yaşam tarzıdır. Adeta bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Erdemliler / sakınanlar için öteki dünya, daha gerçek bir yaşamdır. Hâlâ mı aklınızla düşünmeyeceksiniz? (EN’ÂM,32) • Çağrıyı, ancak içtenlikle dinleyenler kabul eder. (EN’ÂM,36) • Ayetlerimizi yalanlayanlar kapkaranlık bir yerde, konuşamayan dilsizler, işitemeyen sağırlar gibidirler. (EN’ÂM,39) • Ortak koşanlara sor: “Söylediklerinizde samimi iseniz, bir düşünün bakalım, Allah’ın azabı yakanıza yapışsa yahut saat vakti / dünyanın sonu gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır! Bilakis yalnız Allah’a yalvarırsınız. Ortak koştuklarınızı filan unutursunuz. (EN’ÂM,40,41) • Elçilerimizi inkâr eden toplumları, Allah’a yalvarsınlar diye darlık ve sıkıntılarla sınadık. En azından başlarına felaketler geldiğinde yalvarsalardı! Fakat kalpleri katılaştı ve saptırıcı, yaptıklarını kendilerine cazip gösterdi. Kendilerine hatırlatılan uyarıları unuttuklarında, üzerlerine indirdiğimiz sıkıntı ve darlığı kaldırıp, her şeyin kapısını ardına kadar açtık. Nihayet, kendilerine verilenle şımarınca, onları ansızın yakaladık. Ve böylece şaşkın ve umutsuz kaldılar. (EN’ÂM,42,43,44) • Şöyle bir düşünün, Allah sizin işitme ve görme duyunuzu alıp, belleğinizi kapasa, Allah’tan başka hangi Tanrı onları size geri verebilir? Allah’ın azabı size ansızın veya duyurudan sonra gelse… Allah’ın apaçık kanıtlarını inkâr eden / zalim toplumdan başkası mı yok edilecek? Kim inanıp kendini düzeltirse, onlara bir korku yok, onlar üzülmeyecekler de. Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan çıktıklarından ötürü onlara azap dokunacak. Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz? Rablerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları, sana vahyedilenle / Kur’an’la uyar ki, korunabilsinler. Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. İnkârcı kodamanların sözüne uyup, sabah akşam Rablerine yalvarıp, sadece Allah’ın hoşnutluğunu arzulayanları / varlıksız inananları kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin. Senin hesabından da onlar sorumlu değil. Eğer, inkârcı kodamanlarla ilgilenir, varlıksız inananları kovarsan, o zaman zalim olursun. (EN’ÂM,46,47,48,49,50,51,52) • Her kim bilmeyerek işlediği bir kötülükten sonra tövbe ederek kendini düzeltirse, bilsin ki, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,54) • Ben, Allah’ı bırakıp da, sizin Allah dışında taptığınız putlara tapmaktan men edildim. Eğer sizin keyfinize / söylediklerinize uyarsam sapıtmış olurum ve bir daha asla doğru yolu bulamam. (EN’ÂM,56) • Ortak koşucu Arapların / insanların ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya başladıklarını gördüğün vakit, konuyu değiştirip, başka bir hadis’e / söze geçinceye kadar, yanlarından uzaklaş. Şayet, şeytan senin, onların yanından uzaklaşmanı unutturmuşsa, aklına gelir gelmez derhal oradan ayrıl ve böyle nankör kimselerle birlikte oturma. Gerçi, erdemliler / sakınanlar, ortak koşucuların davranışlarından / hesabından sorumlu tutulmaz. Ama olur ki, dinlerler diye hatırlatmak iyi olur. (EN’ÂM,68,69) • Sen, dinlerini oyun ve eğlenceye alanları ve dünya hayatına aldananları bırak. Sen Kur’an’la uyar ki, bir kişi kazandığının felâketli sonucunu çekmesin. Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimselerin, Allah’tan başka bir dostu ve şefaatçisi yoktur. O durumdaki kimseler, her türlü fidyeyi verse bile, kendisinden kabul edilmez. Bunlar kazandıklarından ötürü felâketli sonuca uğrayacaklardır; bu yüzden de kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici bir azabı hak etmiş olacaklardır. (EN’ÂM,70) • Allah’tan başka, bize yarar ve zarar veremeyenlere mi tapalım? Allah bizi dosdoğru yola ulaştırdıktan sonra, tekrar gerisin geriye, sapıklığa mı dönelim? Şeytanların ayartıp yeryüzünde şaşırttığı ve arkadaşlarının da, “Bizimle birlikte dosdoğru yola gel” diye çağırdıkları, iki arada bir derede kalmış, şaşkın bir kimse gibi mi olalım? (EN’ÂM,71) • Biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve salâtı ikame etmekle / vahye bağlı kalıp onu tebliğ etmekle ve O’nun buyruklarının dışına çıkmaktan, Kendisine sığınmakla emrolunduk. Çünkü huzurunda toplanacağımız O’dur. (EN’ÂM,71,72) • (İbrahim): “Ben yüzümü tümüyle tek bir Tanrı’ya, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben asla ortak koşanlardan değilim” diye açıklamada bulundu. (EN’ÂM,79) • Beni doğruya ulaştırmış iken, benimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Allah beni dosdoğru yola ulaştırdı. Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin isteği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim, bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? Hem siz, ortak koştuklarınız hakkında, Allah’ın size hiçbir kanıt indirmediği halde onları / Allah’ın size karşı (kendilerine) hiçbir güç indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben nasıl olur da, sizin ortak koştuklarınızdan korkarım? Hangi taraf, her şeyi yaratan Allah mı, yoksa kendilerine bile yararı olmayan putlarınız mı daha çok güvenliğe lâyıktır? İnananlar ve imanlarını bir şirkle bulaştırmayanlar güvenliği hak etmişlerdir. İşte, imanlarına şirk bulaştırmayanlar doğruyu bulanlardır. (EN’ÂM,80,81,82) • Ahret sorumluluğu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar ve salâtı / o Kur’an’ı anlayarak okurlar ve belleklerinde muhafaza ederler. (EN’ÂM,92) • Allah adına yalan uydurandan ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde, “Bana vahyediliyor”, “Allah’ın indirdiği gibi, ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Can çekişmesi anında o zalimleri bir görsen! Melekler, onların boğazına sarılıp şöyle der: “Canınızı verin! Allah hakkında gerçek olmayanı söylemenizden ve Allah’ın ayetlerini / vahyini kibir ve gururla reddetmenizden dolayı bugün utanç verici azapla cezalandırılacaksınız.” (EN’ÂM,93) • Şu gerçeği kafanıza iyice yerleştiriniz: “İlk defa dünyaya gelirken sizi, nasıl çırılçıplak yarattıysak, yine bize öyle geleceksiniz. Size dünyada verdiğimiz tüm mallarınızı arkanızda bırakacaksınız. Şefaatlerini beklediğiniz ya da size şefaat edeceklerini söyleyenleri de yanınızda göremeyeceksiniz. Aranızdaki bağlar kesilecektir. Ve şefaatlerini umduklarınızın hepsi, sizi terk edecektir. (EN’ÂM,94) • Sadece Allah’a kulluk edin. Güvenilip dayanılacak tek varlık Allah’tır. (EN’ÂM,102) • Bakın, Rabbiniz size doğruyu yanlışı ayırt edebilecek idrak kabiliyeti vermiş bulunuyor. Kim görürse / idrak ederse kendi yararına, kim körlük eder / idrak etmezse kendi zararınadır. (EN’ÂM,104) • Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetlerimizi herkesin anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı olarak açıklıyoruz. Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy. Ortak koşanlara aldırma. Eğer Allah onları özgür kılmasaydı ortak koşamazlardı. (EN’ÂM,105,106,107) • Ortak koşanların, Allah’a ortak koştukları varlıklara kötü davranarak sövmeyin. Sonra ortak koşucularda sinirlenerek bilgisizce sizin Allah’ınıza söverler. Biz her topluluğa kendi istekleri doğrultusunda yaptıkları işi cazip gösterdik. (EN’ÂM,108) • Ortak koşucular, kendilerine bir mucize gelse, ona mutlaka inanacaklarına dair tüm güçleriyle Allah’a yemin ederler. “Mucizeler Allah’ın yanındadır.” Bir mucize gelse bile, önyargılı fanatiklerin inanmayacaklarının farkında değil misin? İnanmamaya baştan önyargılı oldukları için, biz kalplerini ve gözlerini kendi düşünceleri içinde tutup, azgınlıkları içinde bocalar durumda bırakırız. Önyargılı fanatik inkârcılara melekleri indirsek, kendileriyle ölüler konuşsa ve her şeyi getirip önlerine sersek, Allah’ın inanmak isteyenleri kurtarması hariç, yine inanacak değillerdir. Çoğu da bilgisizlikleri yüzünden bu gerçeği bilmezler. (EN’ÂM,109,110,111) • Dikkat et! Etrafındaki insanların birçoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. İnsanların çoğu zanna / fısıltılara uyarlar ve sadece yalan konuşurlar. (EN’ÂM,116) • Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerinde Allah’ın ismi anılanlardan yiyin. Size ne oluyor ki üzerinde Allah’ın ismi anılanlardan yemiyorsunuz? Hâlbuki Allah, zorunlu haller dışında yasaklananları ayrıntılı olarak size açıklamıştır. Birçok insan, bilgiye dayanmayan, sanıya, fısıltıya dayanan rivayetler ve kişisel görüşlerle insanları saptırıyorlar. (EN’ÂM,118,119) • Günahların açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar işlediklerinin karşılığını alacaklardır. (EN’ÂM,120) • Üzerinde Allah’ın ismi anılmayanlardan / Allah’tan başkası adına kesilenlerden yemeyin. Çünkü Allah adına değil de, Allah’tan başkası adına kesmek fısktır / yoldan çıkmadır. Saptırıcılar, sizleri saptırmaları için, kendi dostlarını bilgilendirir. Saptırıcıların dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de ortak koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,121) • Ölüyken dirilttiğimiz / hiç yokken var ettiğimiz ve insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup da, o karanlıkta adım atamayan kimse gibi olur mu? (EN’ÂM,122) • Biz, her ülkenin inkârcılıkta ileri gitmiş kodamanlarının, yaşadıkları yerlerdeki bozgunculuk ve entrikalarına göz yumduk. Fakat inkârcı kodamanlar, bu davranışlarıyla, aslında kendilerinden başkasını kandırmıyorlar. Ama farkında değiller. (EN’ÂM,123) • İnkârcı kodamanlara, Allah’tan bir ayet söylendiğinde büyüklenirler ve “Allah’ın elçilerine verilenlerin benzeri, bize de verilmedikçe inanmayız” derler. Allah Peygamberlik görevini kime vereceğini en iyi bilendir. Yaptıkları hilelerden ötürü suçlulara, Allah’tan bir aşağılama ve çetin bir azap dokunacaktır. (EN’ÂM,124) • Allah, isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için onun gönlünü İslam’a / Allah’a teslim olmaya / barışa açar. Sapıklıkta devam etmek isteyen kimseyi de, göğsü göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları işte böyle kötü duruma sokar. (EN’ÂM,125) • İslam Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, düşünen, öğüt alan bir toplum için, ayetlerimizi / ilkelerimizi en ince ayrıntısına kadar açıklamış bulunuyoruz. Düşünen ve öğüt alanlar, Rablerinin yanında huzur ve esenlik yurdunu hak etmişlerdir. Yaptıklarından ötürü onların dostu Allah’tır. (EN’ÂM,126,127) • Biz, yaptıkları kötülüklerden ötürü zalimlerin bir kısmını bir kısmına musallat ederiz. (EN’ÂM,129) • Şu bir gerçek ki Rabbin, halkını uyarmadan, habersiz bir durumdayken, hiçbir ülkeyi felaketle helak etmez. (EN’ÂM,131) • Size söz verilen / hesap günü mutlaka gelecektir ve onun önüne asla geçemezsiniz. Gerçek şu ki zalimler asla iflah olmazlar. (EN’ÂM,134,135) • Hem yetiştirilen hem de kendi başına yetişen bahçeleri, tatları farklı olan hurmaları, ekinleri, zeytinleri ve narları yaratan Allah’tır. (Bütün bu bitkiler sudan meydana gelmeleri bakımından) birbirlerine benzerlerse de (tatları bakımından) birbirlerine hiç benzemezler. Her biri ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hakkını da hasat / gelir / kazanç gününde verin. Savurganlık / israf etmeyin; Allah, savurganları / israf edenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıklardan yiyin ve şeytanın telkinlerine kanmayın; çünkü şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. (EN’ÂM,141,142) • İnsanları bilgisizce yanlış yollara yönlendirmek için, yalan uydurup, iftiralarını Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. (EN’ÂM,144) • Bana vahyolunanda / Kur’an’da, Allah’ın haram olarak bildirdikleri; leş, akıtılmış kan, domuzun eti-ki pistir-, Allah’tan başkası adına adanmış yiyeceklerdir. Ki, zorda kalan bir kimse, sınırı aşmadan yiyebilir. (EN’ÂM,145) • Siz ancak zanna / şüpheli ve çelişkili rivayetlere uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahrete inanmayanların sözlerine kanma. Onlar, Rablerine başkalarını eş koşmaktadırlar. (EN’ÂM,148,150) • Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyi davranın. Yoksulluk korkusuyla kız çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da Allah besliyor. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın kutlu saydığı cana haksız yere kıymayın. Bunlar düşünesiniz diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir. (EN’ÂM,151) • Ergenlik çağına erişinceye kadar yetim malını koruyun, yemeyin. Ölçüyü ve tartıyı doğru dürüst tartın. Kişiye gücünün yetmediğini yüklemeyin. Konuştuğunuz zaman, akrabanız aleyhinde bile olsa adil / doğru olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutunuz. Bunlar ders alasınız diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir. İşte bunları yapmaktır benim dosdoğru yolum. Allah’ın yolunda gidin. Başka yollara sapmayın; çünkü başka yollar, sizi Allah’ın yolundan ayırırlar. Bunlar, dinlersiniz diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir. (EN’ÂM,152,153) • Size merhamet edilmesi için Kur’an’a uymalısınız, erdemli davranmalısınız. (EN’ÂM,155) • Size Rabbinizden bir delil, bir hidayet ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah’ın ayetlerini yalanlayıp ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız. (EN’ÂM,157) • Kim bir iyilik yaparsa, kendisine yaptığı iyiliğin on katı vardır. Kim kötülük yaparsa, ancak dengiyle cezalandırılır ve kendilerine asla haksızlık edilmez. (EN’ÂM,160) • Ortak koşanlara söyle: “Allah her şeyin Rabbi iken, ben, Allah’tan başka Rab mi arayayım? Herkesin olumlu-olumsuz kazandığı kendisine olduğu gibi, ailesine ve toplumuna da yansır. Ve hiçbir kimse bir başka kimsenin suçunu çekmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Allah ayrılığa düştüğünüz konuda size haber verecektir. (EN’ÂM,164) • Allah sizi yeryüzünün halifeleri / emanetçileri kıldı ve yaptıklarınızın karşılığını vermek için, sizi sınamak için, kiminizi kiminize derecelerle üstün kıldı. (EN’ÂM,165) • Sen Allah’ın gücüne ve kudretine hayranlık duyarken, ortak koşucular alay ediyorlar. Kendilerine kesin deliller gösterilerek anlatıldığında da, öğüt almazlar, onunla alay ederler. (SÂFFÂT,12,13,14) • Allah’a ortak koşmadan inanmış has kullar azabı tatmayacaklardır. (SÂFFÂT,40) • Ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Allah sizi de yonttuklarınızı da yaratandır. Tapılacak olan O’dur. (SÂFFÂT,95,96) • Ortak koşmadan Allah’a inanan has kullar dışında, yalanlayanların tümü hesaba çekilecektir. (SÂFFÂT,127,128) • Ders almak için aklınızı kullanmaz mısınız? (SÂFFÂT,138) • Allah’ı çok anıp, yüceltenlerden olmak! (SÂFFÂT,143) • Dikkat edin! Ortak koşucu Araplar / insanlar, uyduruk rivayetler üretirler. Allah ortak koşucu yalancıların yakıştırmalarından çok uzaktır, çok yücedir. Allah’a ortak koşmadan inanan has kullar da, onların uydurduklarından uzaktır. (SÂFFÂT,151,159,160) • Ortak koşucular ve eş koştuğunuz şeyler, hiçbiriniz cehenneme gireceklerden başkasını Allah’a karşı azdırıp saptıramazsınız. (SÂFFÂT,161,162,163) • Sen bir süre için ortak koşuculara aldırış etme. Onları gözetle; onları gözle; onlar da görecekler. (SÂFFÂT,174,175,178,179) • Selâm tüm elçilere. Övgüler, âlemlerin Rabbi Allah’a. (SÂFFÂT,181,182) • Hikmet dolu bu Kitap, erdemliler / makbul kişiler için bir yol gösterici ve bir rahmettir. O erdemliler ki salâtı ikame ederler / hikmet dolu Kitaba bağlanırlar ve onunla arınırlar ve öte dünyaya da kesin bir sorumluluk bilinci ile inanırlar. İşte bunlar, Rableri tarafından gösterilen dosdoğru bir yolu izleyenlerdir. Ve işte bunlar mutluluğu yakalayanlardır. (LOKMAN,3,4,5) • İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri, hikmet dolu Kitabın ayetleriyle bir tutarlar ve sonra da alay konusu olurlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. Bu çelişkili hadisleri üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri okunduğu zaman, sanki onu hiç duymamış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler. Böylelerine acıklı bir azabı müjdele. (LOKMAN,6,7) • Kuşkusuz inanıp, iyi ve güzel işler üretenler için, orada sürekli kalacakları, nimetleri bol cennetler vardır. Bu Allah’ın verdiği gerçek bir sözdür. (LOKMAN,8,9) • Biz, Lokman’a “Allah’a şükretmelisin” diye bilgelik verdik. Kim şükrederse kendisi için şükreder; kim nankörlük ederse, elbette Allah kimseye muhtaç değildir. (LOKMAN,12) • Allah’a ortak koşma, kuşkusuz Tanrı’ya ortak koşmak büyük bir zulümdür. (LOKMAN,13) • Biz insana annesine ve babasına güzel davranmasını öğütledik. Önce Allah’a, sonra anne ve babana teşekkür etmelisin, diye öğütledik. Eğer anne ve baban körü körüne, Allah’a ortak koşman için seni zorlarlarsa, onların bu sözlerine uyma. Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. Ancak dünyada anne ve babana da iyi davranmalısın. (LOKMAN,14,15) • Yaptığın bir şey bir atom çekirdeği ağırlığınca bile olsa ve bu, ister bir kayanın içinde bulunsun, ister göklerde veya yerde olsun, yine de Allah onu senin karşına diker. Çünkü Allah en küçük şeyleri görür ve her şeyden haberdar olur. (LOKMAN,16) • Salâtı ikame et / çok çalış ve herkesin kabul edeceği ortak değerleri öğütle, hiç kimsenin onaylamayacağı kötülüklerden vazgeçirmeye çalış ve başına gelecek her türlü zorluğa karşı göğsünü siper et. Büyüklük taslayarak insanları küçümseme, ortalarda böbürlenerek dolaşma. Allah, kendini beğenip övünenlerden hoşlanmaz. Davranışlarında doğal ol ve insanlara karşı yüksek sesle konuşma. Unutma ki en çirkin ses eşeklerin sesidir. Bunlar en temel evrensel ilkelerdir. (LOKMAN,17,18,19) • Halktan bazıları var ki elinde ne bir kılavuzu, ne de bir aydınlatıcı kitabı olmadığı halde, Allah hakkında bilgisizce / mücadele eder / tartışır. Elinde bilimsel bir kanıtı olmadan Allah’ı tartışanlara “Allah’ın indirdiği bilgi ve hikmet dolu Kitaba uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz atalarımız ne yapmışsa aynen onları taklit ederiz” derler. Saptırıcı onları alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı? (LOKMAN,20,21) • Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan tümüyle Allah’a teslim olursa, en garanti bağa tutunmuştur. Çünkü tüm işler en sonunda Allah’a varır. (LOKMAN,22) • Ey insanlar! Rabbinizi dinleyin, babanın çocuğuna yardım edemeyeceği, çocuğun babaya yardım edemeyeceği bir günü düşünün. Allah’ın sözü gerçektir. Dünya hayatı sizi aldatmasın; kandırıcılar sizi Allah ile aldatmasınlar. (LOKMAN,33) • Hiç kimse kendisinin yarın ne olacağını bilmez, yine, hiç kimse nerede öleceğini bilmez. (LOKMAN,34) • İnananlar için bir bağışlanma ve bol rızık vardır. Ayetlerimize karşı meydan okuyup duranlar için de, acıklı ve korkunç bir azap vardır. (SEBE,4,5) • Bilimsel düşünceye sahip olanlar, Rabbinden Peygamber’e indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu bilirler ve Kur’an’ın üstün ve en çok övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini görürler. (SEBE,6) • Öte dünyaya inanmayanlar acıklı bir azap ve derin bir sapıklık içindedirler. (SEBE,8) • Allah’a şükrederek iş yapın / (Bana) şükretmek için çalışın / şükür olarak iş yapın; kullarım arasında (gerçek anlamda) şükredenler çok azdır. (SEBE,13) • Rabbinizin verdiği rızıklardan yiyin ve Rabbinize teşekkür edin. İşte size güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir Rab. (SEBE,15) • Kuşkusuz gereğince çaba gösteren, yeterince şükreden herkes için, elbette dersler vardır. (SEBE,19) • Aslında şeytanın onlar üzerine hiçbir otoritesi yoktu. Ancak ahrete inanan ile ondan kuşku duyanı ayırt edip bilelim diye şeytana bu fırsatı verdik. (SEBE,21) • Ortak koşuculara de ki: “Allah’ın dışında ilah saydığınız varlıkları çağırın. Onlar göklerde ve yerde bir atom çekirdeği küçüklüğünde bir şeye bile sahip değillerdir. Onların, gökler ve yer her ikisinde de bir ortaklıkları yoktur. Allah da onlardan hiçbirisini yardımcı edinmemiştir. Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin şefaati yarar sağlamaz.” (SEBE,22,23) • (Ortak koşuculara) De ki: “Bizim suçlarımızdan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz. Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda kimin doğru yolda olduğuna hüküm verecek.” (SEBE,25,26) • Allah’a eş tuttuğunuz ortakları bana gösteriniz. Asla gösteremezsiniz. (SEBE,27) • Fanatik inkârcılar, “Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan öncekilere inanmayız” diye diretirler. Sen bu inkârcı nankörleri Rableri huzuruna getirildikleri sırasında birbirleriyle atışırken bir göreceksin! (SEBE,31) • Biz bir kente / ülkeye ne zaman bir uyarıcı gönderirsek, o kentin haksız kazançla servet sahibi olmuş kişileri elçiye karşı çıkarak; “Biz sizin elçiliğinizi ve getirdiğiniz mesajı reddediyoruz. Bizim servetimiz ve çocuklarımız daha çoktur. Biz cezalandırılacak da değiliz” dediler. Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de çocuklarınızdır. Ancak inanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin davranışları bize yaklaştıracaktır. (SEBE,34,35,37) • Siz, Allah için herhangi bir yardımda bulunursanız, Allah onun yerine fazlasıyla koyar. (SEBE,39) • Ben sizi uyardığımın karşılığında sizden herhangi bir ücret istemiyorum, benim ücretim ancak Allah’tandır. (SEBE,47) • Ben saparsam kendi kusurumdandır, doğru yolu bulursam bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur’an sayesindedir. (SEBE,50) • Her şey bittikten sonra, “Ona inandık” derler. Hâlbuki daha önce onu yalanlamışlardı. Onlar aşırı bir kuşku içinde idiler. (SEBE,52,53,54) • Sen dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et. (ZÜMER,2) • Dikkat! Arı ve duru olan din, sadece Allah’a aittir. Allah’ın yanında başkalarını evliya edinenler, “Biz, onlara, bizi Allah’a daha iyi yaklaştırsınlar diye, bağlanıyoruz” derler. Kuşkusuz ayrılığa düştükleri bu konuda, onların arasında Allah karar verecektir. (ZÜMER,3) • Ortak koşucu inkârcılar “Allah bir çocuk edindi” derler. Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarının arasından dilediğini seçerdi. Allah böyle bir şeyden arınmıştır. (ZÜMER,4) • Unutmayın! Allah her şeyden üstündür, çok bağışlayandır. Allah’tan başka ilah yoktur. Öyleyken nasıl olur da Allah’ı bırakıp başkalarına yöneliyorsunuz? (ZÜMER,5,6) • Eğer Allah’ı inkâr ederseniz, Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. Fakat Allah kullarının nankörlük etmesinden hoşlanmaz. Eğer verdiklerine teşekkür ederseniz sizden hoşnut olur. Hiç kimse bir başka kimsenin günah yükünü yüklenmez. En sonunda dönüşünüz Rabbinizedir ve Rabbiniz yapmış olduklarınızı size haber verecektir. (ZÜMER,7) • İnsana bir sıkıntı dokundu mu, hemen Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra, Allah insana bir iyilik verdi mi, daha önce yalvarmış olduğunu unutur ve Allah yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar koşmaya başlar. Böyle davrananlara, “İnkârınla biraz yaşa, kuşkusuz sen ateş halkındansın” de. Böyle kişiliksiz birisi ile geceleyin, ayaktayken ya da secde ederek boyun büken / ibadet eden, Allah’a içtenlikle saygı duyan, öte dünya sorumluluğunun bilincinde olan ve Rabbinin iyiliğini uman birisi, aynı olur mu? Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Bunları ancak akıl sahipleri düşünebilir! (ZÜMER,8,9) • Ey inanan kullar! Rabbinize ortak koşmaktan sakının. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. Allah’ın yeri geniştir. Ancak güzellikler uğrunda çaba sarf edenlerin ödülü hesapsız olarak verilecektir. (ZÜMER,10) • Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan kulluk etmem ve benim örnek, iyi bir Müslüman olmam öğütlendi. Ben Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım. Ben dinimi yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan ibadet ediyorum. İstiyorsanız, siz de Allah’ın dışında dilediğinize tapınız. Ama asıl kaybedenler ahret gününde kendilerine ve ailelerine kaybettirenlerdir.” Unutmayın! Esas kaybetmek işte budur. Allah kullarını böylece uyarır. Ey Kullarım! Bana ortak koşmaktan sakının / Benim bilincimde olun. (ZÜMER,11,….,16) • Kim saptırıcıya ve putlara kulluk etmekten kaçınır ve Allah’a yönelirse, onlar için müjde vardır. Allah’ın Kelâmını dinleyip de en güzel şekilde uygulayan kullarımı müjdele. Allah’ın dosdoğru yola ilettiği kimseler işte bunlardır. İşte bunlar sağduyu sahibi kimselerdir. (ZÜMER,17,18) • Doğruya yönelen kimsenin göğsünü Allah İslam’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık / nur üzerinde olmaz mı? Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde / Kur’an’a rağmen, kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedir. (ZÜMER,22) • Allah, tutarlı, çelişkisiz ve evrensel olan anlamını, her toplumun kendisine uygulayabileceği en güzel hadisi, çok anlamlı bir Kitap halinde indirdi. Rablerini sayanların vücutları, Allah’ın bu en güzel hadisini işitince ürperir. Sonra vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı yumuşar. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır. Sapkınlıkta direnen bir kimseye de rehber bulunmaz. Kıyamet gününün azabından vücudunu kim koruyabilir? O gün nankörlere “Kazandığınızın sonucuna katlanın” denir. (ZÜMER,23,24) • Ey Muhammed! Elbette sen de öleceksin, senin bir an önce ölmeni isteyen ortak koşucular da ölecekler. Sonra kıyamet günü, hepiniz Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız. (ZÜMER,30,31) • Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, sakınanlar / erdemlilerdir. Allah sakınanların / erdemlilerin en kötü işlerini bağışlar ve yapmış olduklarının karşılığını da en güzel bir biçimde verir. (ZÜMER,32,33,35) • Allah kuluna yetmez mi? Ortak koşucular seni Allah’tan başkalarıyla korkutuyorlar. Sapıklıkta direnen hiçbir kimseye, Allah doğruyu göstermez. Doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu gösterirse, onu hiç kimse saptıramaz. (ZÜMER,36,37) • Allah bana yeter. Güvenenler Allah’a güvensinler. (ZÜMER,38) • Kim doğruyu bulursa kendisi içindir. Kim saparsa da kendisi aleyhine sapmış olur. (ZÜMER,41) • Yoksa ortak koşucular, Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler? De ki,”Tüm şefaat / affetme hakkı sadece Allah’a aittir.” (ZÜMER,43,44) • Allah tek başına anıldığı zaman, ahrete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Fakat Allah’ın dışındakiler anıldığı zaman hemen yüzleri güler. ”Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gizliyi ve açığı bilen Allah’ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmü yalnız Sen verirsin.” (ZÜMER,45,46) • Ortak koşucu nankörler yerdekilerin tümüne ve hatta onun bir katına daha sahip olsaydı bile, kıyamet gününün o müthiş azabından kurtulmak için, tüm varlıklarını bedel olarak verirlerdi. Çünkü hiç tahmin etmedikleri şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılıverecektir. Ortak koşuculara, o gün işledikleri tüm kötülükler gösterilir ve alay etmekte oldukları şeyler ise, kendilerini çepeçevre sarıvermiştir. (ZÜMER,47,48) • İnsan başına bir felaket geldi mi hemen bize yalvarır; ancak, onu o felaketten kurtardığımız zaman ise; “Ben kendi bilgim ve becerimle kurtuldum “ der. Hayır! Aslında o bir sınavdır, ne var ki çokları bilmez. (ZÜMER,49) • Ey, kendilerine karşı kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, tüm günahları affedicidir. Kuşkusuz, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Size azap gelmeden, Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun, aksi takdirde yardım göremezsiniz. Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi ansızın yakalamadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilene / Kur’an’a en güzel bir şekilde uyun. Ki, “Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay edenlerdendim” diye itiraf edilecek kıyamet gününden sakının. (ZÜMER,53,54,55,56) • Veya “Allah beni doğruya iletseydi kesinlikle erdemlilerden biri olacaktım” yahut azabı gördüğü an, “Keşke dünyaya dönmek için bir şansım daha olsaydı da, güzel davrananlardan olsaydım” diye itiraf edilecek ve “Hayır! Sana ayetlerim geldi, fakat sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun” denilecek bir günden sakının. (ZÜMER,57,58,59) • Allah sakınanları / erdemlileri başarılarından ötürü kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar üzülmezler de. (ZÜMER,61) • Ey karanlığın ve inkârcılığın önderleri! Siz beni Allah’tan başkasına mı kulluk etmeye teşvik ediyorsunuz? Yemin olsun! Eğer Allah’a ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun. Öyleyse yalnız Allah’a kul ol ve şükret. (ZÜMER,64,65,66) • Allah’ı kadrine, şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar / ortak koşucular Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. (ZÜMER,67) • Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugününüzle karşılaşacağınız konusunda, sizi uyaran elçiler gelmemiş miydi? (ZÜMER,71) • Allah’ın ayetlerini, ortak koşucu inkârcılardan başkası tartışmaz. (MÜ’MİN,4) • Tüm evreni yöneten kudrete koşulsuz hizmet edenler ve etrafındaki melekler, Rablerini överek yüceltirler ve O’na inanırlar. İnananlar için, O’ndan bağışlanma dilerler: “Rabbimiz, rahmetinle ve bilginle her şeyi kuşatansın. Tövbe edenler ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları ateşin azabından koru. Rabbimiz, inananları kötülüklerden koru. Sen kıyamet günü, kimleri kötülüklerden korursan onlara rahmet etmişsindir. İşte büyük kurtuluş budur” diye dua ederler. (MÜ’MİN,7,9) • İnkârcılara denir ki: “Siz, ortağı olmayan tek bir Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. Ancak Allah’a birileri ortak koşulduğunda inanırdınız. Artık, şimdi karar yüceler yücesi olan Allah’a aittir.” (MÜ’MİN,12) • O Allah ki size ayetlerini / kanıtlarını göstermekte ve sizin için gökten bir rızık indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip teslim olandan başkası ibret almaz. (MÜ’MİN,13) • Ortak koşucu inkârcılar hoşlanmasa da, siz dini sadece Allah’a ait kılarak ve O’na birilerini ortak etmeden kulluk edin. (MÜ’MİN,14) • Ortak koşucuları yaklaşan gün hakkında uyar, çünkü o gün dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelir. O gün inkârcı nankörler için ne bir dost ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır. (MÜ’MİN,18) • Ben hesap gününe inanmayan her azgından, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım. (MÜ’MİN,27) • Allah’ın azabı bize gelirse, Allah’ın azabına karşı bize kim yardım edebilir? (MÜ’MİN,29) • Elbette, Allah kullarına haksızlık etmek istemez. Yoldan sapanlara Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz. (MÜ’MİN,31,33) • Allah’ın ayetlerine karşı hiçbir kanıta sahip olmadan tartışanlar, hem Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye muhataptır. Allah her kibirli zorbanın kalbini işte böyle tatminsiz kılar. (MÜ’MİN,35) • Bu dünya hayatı geçici bir geçinme yeridir. Öte dünya ise, ebedi bir duraktır. Mü’min kişi kötülük işlerse kendisine ancak işlediği kötülük kadar bir ceza verilir. Erkek veya kadın kim inanıp, iyi ve güzel işler üretirse, onlar cennete girerler ve orada hesapsız olarak nimetlenirler. (MÜ’MİN,39,40) • Dönüşümüz Allah’adır. Sınırı aşanlar cehennemi boylayacaktır. (MÜ’MİN,43) • İnkârcılar cehennemde tartışırlarken güçsüzler, büyüklük taslamış olanlara “Biz size uymuştuk, şimdi siz bu ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?” derler. Büyüklük taslamış olanlar “Hepimiz ateşin içindeyiz. Kuşkusuz Allah kulları arasında artık hükmünü vermiştir” derler. (MÜ’MİN,47,48) • Biz elçilerimize ve inananlara hem bu dünya hayatında, hem de ahrette, tanıkların duruşmalarda hazır bulunacakları günde yardım ederiz. O gün inkârcı nankörlerin özür dilemeleri bir yarar sağlamaz. Onlar laneti ve en kötü sonu hak ettiler. (MÜ’MİN,51,52) • Şimdilik sen, ortak koşucu Arapların / insanların inkârlarına karşı azimle mücadelene devam et. Allah’ın sözü gerçektir. Sen kendi günahların için Allah’tan bağışlanma iste ve Rabbini sabah-akşam överek yücelt. (MÜ’MİN,55) • Ellerinde hiçbir bilimsel belge olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında tartışan ortak koşucuların, içlerinde asla ulaşamayacakları bir büyüklük kuruntusu vardır. Sen böyle bir duygudan Allah’a sığın. (MÜ’MİN,56) • Rabbiniz der ki: “Bana yakarın size yanıt vereyim. Büyüklük taslayarak bana kulluk etmekten kaçınanlar, aşağılanarak cehenneme gireceklerdir. (MÜ’MİN,60) • Allah insanlara karşı büyük iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu teşekkür etmez. Allah, her şeyin yaratıcısıdır; O’ndan başka ilah yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah hakkında aldanabiliyorsunuz? Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslayanlar, işte böyle kandırılırlar. (MÜ’MİN,61,62,63) • Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi olan Allah’a olsun. (MÜ’MİN,65) • Bana Rabbimden apaçık kanıtlar geldikten sonra, sizin Allah’a ortak ederek taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı. Ve bana evrenlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmam söylendi. (MÜ’MİN,66) • Allah’ın ayetlerine karşı mücadele edenlere bakmaz mısın nasıl da kandırılıyorlar? Onlar Kitabı ve elçilerimiz yoluyla gönderdiğimiz mesajı yalanladılar. İleride yanıldıklarını görecekler. (MÜ’MİN,69) • Ayetleri yalanlayan ortak koşuculara şöyle denir: “Nerede ortak koştuklarınız? Allah’tan başkasına taptıklarınız nerede? Ortak koşucular: “Onlar bizi terk ettiler. Meğer biz daha önce boş şeylerden yardım istiyormuşuz!” derler. Allah, sapıklıkta direnen inkârcıları işte böyle saptırır. Çünkü siz yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayıp şımarıyordunuz. Büyüklük taslayanların yeri ne de kötüdür. (MÜ’MİN,73,74,75,76) • Ortak koşucuların yalanlamalarına karşı sen azimle mücadelene devam et, Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77) • Ortak koşucu inkârcılar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha güçlü, yeryüzünde bıraktıkları yapıtlar daha sağlam olan öncekilerin sonu nasıl olmuştur hiç düşünmezler mi? Onların kazandıkları şeyler kendilerini kurtaramadı. (MÜ’MİN,82) • Ortak koşucular cezamızı gördüklerinde, “Artık sadece Allah’a inandık ve ortak koşmuş olduklarımızı inkâr ettik” derler. Ama azabımızı gördüklerinde inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz. Bu, daha önceki kulları hakkında sürekli uygulanan Allah’ın sünnetidir. (MÜ’MİN,84,85) • Allah’a yönelin, Allah’tan bağışlanma dileyin. Ortak koşucu düşüncelerden arınmayanların, öte dünyayı inkâr edenlerin vay haline! Kuşkusuz inanıp iyi ve güzel işler üretenler için kesintisiz bir ödül vardır. (FUSSİLET,6,7,8) • Sizler ne işitme ve görme organlarınızın, ne de derilerinizin aleyhinizde tanıklık yapacağını aklınızın ucundan bile geçirmiyordunuz. Yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilemeyeceğini sanıyordunuz. Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya! İşte sizi mahveden düşünce o oldu ve siz kaybedenlerden oldunuz. Şimdi dayanırlarsa yerleri ateştir. Yok, hoş görülmek isterlerse özürleri kabul edilmeyecektir. (FUSSİLET,22,23,24) • ”Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra, dosdoğru yolu izleyenlerin ölümleri anında melekler yanlarına gelirler: “Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında sizin dostlarınızdık, ahrette de dostlarınız olacağız. Cennette canınızın çektiği ve istediğiniz her şey, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın bir ikramı olarak size sunulur” diye kulaklarına fısıldarlar. (FUSSİLET,32) • İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe, en iyi bir biçimde karşılık ver. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kişi, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir. Bu, kötülüğü iyilikle savma durumuna ancak, güçlüklere karşı göğüs geren ve olgunlaşmış büyük pay sahibi kimseler eriştirilir. (FUSSİLET,34,35) • Eğer şeytandan gelen herhangi bir kötü düşünce, seni günah işlemeye sevk edecek olursa / seni etkisi altına alırsa, hemen Allah’a sığın. (FUSSİLET,36) • Güneşe ay’a secde etmeyin. Eğer Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. Eğer insanlar Allah’a secde etmekten büyüklenirlerse bilin ki Rabbinin yarattıkları hiç yorulmadan gece gündüz Allah’ı yüceltmektedirler. (FUSSİLET,37,38) • Kuşkusuz ayetlerimizi çarpıtıp, saptıranlar bizden gizli kalmaz. (FUSSİLET,40) • Kendilerine Kur’an mesajı ulaştıktan sonra, onu inkâr edenler bilsin ki o eşsiz yücelikte bir Kitap’tır. Geçmişte ve gelecekte Kur’an’ı çürütecek hiçbir şey yoktur. Çünkü Kur’an, bilge ve her türlü övgüye layık olan Allah tarafından indirilmiştir. (FUSSİLET,41,42) • Gerçekten ortak koşucular Kur’an’dan derin bir kuşku içindedirler. (FUSSİLET,45) • Rabbin, kullara asla haksızlık yapmaz. (FUSSİLET,46) • İnsan iyilik istemekten bıkmaz. Ancak kendisine bir kötülük dokunduğunda umutsuzdur, kötümserdir. İnsana bir nimet verdik mi, Bizden yüz çevirip yan çizer. Başına bir kötülük geldiğinde ise sürekli Bize yalvarıp durur. (FUSSİLET,49,51) • Ya o Kur’an Allah’tan idiyse ve siz de onu yalanlamış iseniz? Buna karşı kesin bir tavır alandan daha sapık kim olabilir? Aslında onlar Rablerinden bir kuşku içindedirler. Dikkat edin! Allah her şeyi bilgisi ve yönetimiyle kuşatmıştır. (FUSSİLET,52,54) • Aklınızı başınıza toplayın! Esirgeyen, bağışlayan sadece Allah’tır. Allah’tan başkasını veliler edinen ortak koşucuları, bizzat Allah Kendisi gözetlemektedir. (ŞÛRÂ,5,6) • Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak uyarıcı elçiler göndererek, herkesi kendi yolunu seçmede serbest bırakmıştır. Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur. İnkârcı nankörlerin ise, ne bir dostu, ne de bir yardımcısı olmayacaktır. (ŞÛRÂ,8) • Yoksa ortak koşucular Allah’tan başka veliler mi edindiler? Hâlbuki biricik veli Allah’tır. (ŞÛRÂ,9) • Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz, o hüküm Allah’a bırakılır. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben O’na güvendim ve O’na yönelirim. (ŞÛRÂ,10) • O, çalışıp isteyene rızkı bol verir, çalışmayandan da kısar. (ŞÛRÂ,12) • Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya öğütlediğimiz dinin aynısını, şimdi de sana vahyediyoruz / bildiriyoruz. Onu sizin için ilke haline şöyle getirdik: “Dini dosdoğru ikame edin / uygulayın, rivayetler uydurarak, onda ayrılığa düşmeyin.” Fakat kendilerini çağırdığın bu ilke, ortak koşanlara çok ağır gelmektedir. (ŞÛRÂ,13) • Sen çağrına devam et ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula. Ortak koşanların arzularına uyma. (ŞÛRÂ,15) • Elçinin bildirdiği çağrıdan sonra, hâlâ Allah’ın buyrukları hakkında tartışanların kanıtları, Rableri yanında geçersizdir. Üstelik bunlara karşı bir öfke ve kendilerine çetin bir azap vardır. O Allah ki Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak indirmiştir. Ne bileceksin belki de kıyamet saati çok yakındır. Dikkat edin! Kıyamet saati konusunda kuşku duyanlar çok büyük bir yanılgı içindedirler. (ŞÛRÂ,16,17,18) • Allah, dünyada, çalışan herkese ayırım yapmadan karşılığını verendir. Kim ahret ödülünü isterse, onun ödülünü arttırırız. Dünya ödülünü isteyene de dünyada veririz; ancak onun ahretten bir payı olmaz. (ŞÛRÂ,19,20) • Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde, onlar için, dini şeriatlar / kurallar koyan ortakları mı var? Allah’ın dinini karartanlara / gizleyenlere acı bir azap vardır. (ŞÛRÂ,21) • Kim birbirine güzel ve sevgiyle yaklaşırsa, onun sevgisini daha da ekleyerek güçlendiririz. (ŞÛRÂ,23) • Sizin başınıza gelen bir felaket, kendi ellerinizle yaptıklarınızın bir sonucudur. Bununla birlikte birçoğunu da Allah affediyor. (ŞÛRÂ,30) • Siz yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur. (ŞÛRÂ,31) • Her çaba gösteren ve elde ettiğinin karşılığında teşekkür eden kişi için ibretler vardır. (ŞÛRÂ,33) • Size ne verildiyse dünya hayatının geçimliğidir. Ancak inananlar ve Rablerine güvenenler için, Allah’ın yanında bulunanlar daha iyidir ve süreklidir. (ŞÛRÂ,35,36) • Rablerine inanıp güvenenler, büyük günahlardan, yasal olmayan işlerden kaçınırlar ve öfkelerine engel olup bağışlarlar. Rablerinin çağrısına karşılık verirler, salâtı ikame ederler / dini dosdoğru uygularlar, işlerini aralarında danışma ile / tartışarak çözerler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yoksullara pay ayırırlar. Haksızlığa uğrarlarsa o haksızlığı gidermede yardımlaşırlar. (ŞÛRÂ,37,38,39) • Kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve erdemli davranırsa, Allah tarafından ödüllendirilir. Allah zalimleri sevmez. (ŞÛRÂ,40) • Haksızlığa uğradıktan sonra, haklarını savunmak için direnenler kınanmazlar. Ancak haksız yere insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere saldıranlar cezalandırılır. Fakat saldırılarına muhatap olup da yine de onları bağışlamak, işte işin en zor yanı budur. Ama en onurlusudur. (ŞÛRÂ,41,42,43) • Gerçek kaybedenler kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini mahvedenlerdir. (ŞÛRÂ,45) • Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez. (ŞÛRÂ,46) • Allah katından geri çevrilmesi olanaksız olan gün gelmezden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sığınacak bir yeriniz olmayacak. Yaptıklarınızı inkâr etmek de mümkün olmayacak. (ŞÛRÂ,47) • Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman onunla sevinir; ama kendi yaptıklarının bir sonucu olarak başlarına bir kötülük gelse, o zaman insan nankörleşir. (ŞÛRÂ,48) • Biz Kur’an’ı, inanmak isteyen kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık kıldık. (ŞÛRÂ,52) • Biz, peygamberlerle alay eden geçmiş toplumların en güçlülerini dahi, yok ettiğimizin örneklerini vermiştik. (ZUHRUF,8) • Ortak koşuculara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, “Onları üstün ve her şeyi bilen Allah yarattı“ diyeceklerdir. (ZUHRUF,9) • İnsan gerçekten apaçık bir nankördür. (ZUHRUF,16) • Ortak koşucular, Rahman’ın kulları olan melekleri dişiler yaptılar. O iftiracılar acaba, meleklerin yaratılışlarına tanık mı oldular? Bu sözleri kaydedilecek ve sorguya çekileceklerdir. (ZUHRUF,19) • Hangi kente bir uyarıcı gönderdiysek, oranın çıkar çevreleri, “Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz” derlerdi. Elçi de, “Ben size atalarınızın öğretilerinden daha doğrusunu getirmiş olsam, yine de mi kabul etmezsiniz?” derdi. Ortak koşucular da: “Evet! Biz, senin tebliğ ettiğin dini kabul etmiyoruz” derlerdi. Biz de onlardan öç aldık. Yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bak. (ZUHRUF,23,24,25) • Ben yalnız beni Yaratana taparım, çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir. (ZUHRUF,27) • Kim Rahman’ın çağrısına kulak vermezse, Biz ona sürekli beraber olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Ve o saptırıcı onları yoldan çıkarır. Ama onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (ZUHRUF,36,37) • Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır bakalım: “Onlara Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar söylemiş miyiz?” (ZUHRUF,45) • Belki akıllarını başlarına alırlar, dönerler diye, başlarına ibret için çeşitli felaketler getirdik. (ZUHRUF,48) • Meryem oğlu İsa, Bizim kendisine elçilik verdiğimiz bir kuldan başka bir şey değildi. Biz onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. (ZUHRUF,59) • Sakın saat / dünyanın sonu hakkında kuşkuya düşmeyin, buyruklarıma uyun. Çünkü dosdoğru yol budur. Sakın saptırıcı sizi şaşırtmasın. Çünkü saptırıcılar sizin için açık bir düşmandır. (ZUHRUF,61,62) • Allah’a saygılı olunuz ve O’nun bildirdiği buyruklarına uyunuz. Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, sadece Allah’a kulluk etmelisiniz. Dosdoğru yol budur. (ZUHRUF,63,64) • Yemin olsun! Biz size gerçeği getirdik; ama çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyordunuz. (ZUHRUF,78) • Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat edemezler. (ZUHRUF,86) • Ortak koşucular sürekli bir kuşku içinde oyalanmaktadır. Nerede ortak koşucularda öğüt almak?! (DUHAN,9,13) • Biz gökler, yer ve aralarındakileri oyun, eğlence için yaratmadık. Biz onları gerçeği göstermek için yarattık. Ne var ki onların çoğu bilmezler. (DUHAN,38,39) • Kuşkusuz göklerde ve yerde inananlar için ibretler vardır. (CASİYE,3) • Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden başka, hangi hadise / söze inanıyorlar? (CASİYE,6) • Kendisine Allah’ın ayetleri anlatılınca onları dinleyip, sonra da sanki hiç duymamış gibi, büyüklük / bilgiçlik taslayarak Allah’ın ayetlerini yok sayıp, yalan yere uyduruk rivayet üreten yalancı günahkârın vay haline! (CASİYE,7,8) • Ortak koşucu yalancı, ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman ona itibar etmez. Yaptıkları şeyler de, Allah’a eş koştukları veliler de onu kurtaramayacaktır. (CASİYE,9,10) • İşte bu Hadis / Kur’an bir rehberdir. (CASİYE,11) • Ey Muhammed! İnananlara söyle: Allah’ın ceza günlerinin geleceğini ummayanlarla tartışmasınlar. Çünkü Allah her topluma yaptıkları işlere göre karşılık verecektir. (CASİYE,14) • Kim iyi ve güzel işler üretirse kendi iyiliğinedir, kim de kötülük işlerse kendi zararınadır. Siz en sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz. (CASİYE,15) • Bilgiden yoksun kişilerin arzularına uyma. Çünkü o bilgisiz kişiler, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. İnkârcı nankörler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da sakınanların / erdemlilerin dostudur. (CASİYE,18,19) • Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlar için aydınlatıcı belgelerdir, kesin olarak inanmış bir topluma da bir rehber ve bir rahmettir. (CASİYE,20) • Her kişi, kazandığının karşılığını haksızlığa uğramadan görecektir. (CASİYE,22) • Arzusunu / egosunu ilahlaştıran kimseye dikkat ettin mi? O, arzusunu ilahlaştırdığı için, Allah onu sapıklıkta bırakmış, işitmeyen, düşünmeyen ve görmeyen bir kişi gibi olmuştur. Şimdi böyle bir kimseyi, Allah’tan başka kim doğruya iletebilir? Hiç düşünmez misiniz? O arzularını ilahlaştırmış kimseler derler ki, “Hayat sadece yaşadığımız dünya hayatıdır. Yaşarız ve ölürüz. Bizi yok eden sadece zamanın akışıdır. Başkası yok etmez.” Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zannediyorlar. Ey Muhammed! De ki: ”Sizi Allah yaşatır ve öldürür. Sonra, gerçekleşmesinde asla kuşku olmayan diriliş gününde sizi bir araya toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmez.” (CASİYE,24,25,26) • Saat / dünyanın sonu gerçekleştiği gün, işte o gün, gerçekleri reddedenler hüsrana uğrayacaktır. (CASİYE,27) • Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü haktır / gerçektir. Kıyamet saatinde de kuşku yoktur. (CASİYE,32) • Tüm övgüler göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. (CASİYE,36) • Kur’an, üstün ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmiştir. Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri gerçekle / belli bir amaçla ve belli bir süre için yarattık. (AHKAF,2,3) • Allah’ın dışında yalvardıklarınıza bir bakın! Onların yeryüzünde neyi yarattığını bana gösterin. Yoksa eş koştuklarınızın göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer söyledikleriniz doğru ise, daha önce size verilmiş bir kitap veya bilimsel bir kanıt getirin. (AHKAF,4) • Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendilerine hiçbir cevap veremeyen ve hatta yaptıkları dualarından bile habersiz olan şeylere yalvaranlardan daha aptal kim olabilir? (AHKAF,5) • İnsanlar kıyamet günü toplandıklarında, ortak koştukları şeyler kendilerine düşman olacaklar ve ortak koşucuların kendilerine tapmalarına karşı çıkacaklardır. (AHKAF,6) • Siz hiç düşündünüz mü, ya bu Kur’an Allah katından ise ve siz de ona karşı çıkmışsanız ve İsrailoğullarından bir tanık da bunun benzerini görüp inandığı halde, siz büyüklük taslayıp yüz çevirmişseniz, haliniz ne olacak? Kuşkusuz, Allah nankör topluluğu doğru yola iletmez. (AHKAF,10) • İnkârcı kodamanlar inananlar için “Eğer, Kur’an iyi bir şey olsaydı, şu zavallılardan önce biz inanırdık” dediler. (AHKAF,11) • ”Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru davrananlara bir korku yoktur ve onlar üzülmezler de. (AHKAF,13) • Dinsel buluğ çağına gelip kırk yaşına varınca; “Rabbim bana, anneme ve babama verdiğin iyiliğe teşekkür etmeye ve hoşnut olacağın yararlı işler yapmaya beni yönelt. Benim soyumu ıslah et. Ben tövbe edip, Sana teslim olanlardanım” demelidir. İşte böyle içtenlikle tövbe edenin, o güne gelinceye kadar işlediklerinin en iyisini kabul edeceğiz ve yaptıkları kötülüklerini de görmezlikten geleceğiz. Bu kimseler cennet halkı arasında olacaklardır. Bu, insanlara verilen dosdoğru bir vaattir. (AHKAF,15,16) • Bazı kimseler, anne ve babalarının kendilerini uyarmalarına: “Öf size, benden önce nice kuşaklar geçmiş olmasına rağmen, benim yeniden diriltileceğimi mi iddia ediyorsunuz?” der. Anne ve babası da Allah’a sığınarak, “Yazık olur sana; ne olur inan. Allah’ın sözü gerçektir” diye vahlanınca o, “Bunlar boş laflar, daha öncekilerin uydurdukları öykülerden başka bir şey değil” diye inkârında diretir. Bu gibiler, gelip geçmiş cin ve insan toplumları arasında, azap sözünü hak etmiş kimselerdir. Kuşkusuz onlar kaybedenlerdir. Yaptıklarının karşılığı haksızlık edilmeden tam verilir. (AHKAF,17,18,19) • Ortak koşucu inkârcılara, cehenneme sunuldukları gün “Dünya hayatında tüm güzel şeylerinizi boşa harcayıp, onların zevkini sürdünüz. Yeryüzünde haksız yere büyüklenmenizin ve yoldan çıkmanızın karşılığında bugün alçaltıcı azabı göreceksiniz” denir. (AHKAF,20) • Çevrenizdeki nice kentleri yok ettik. Belki dönerler diye, yok etmeden önce onlara uyarıcı kanıtlarımızı defalarca açıklamıştık. Allah’ın yanında yakınlık sağlamak amacıyla edindikleri ilahlar, kendilerine yardım etmeli değil miydi? Aksine, Allah’a yaklaştıracak diye bağlandıkları ilahlar, onları terk ettiler. (AHKAF,28) • Allah’ın davetçisinin çağrısına uymayanlar, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazlar. Onların Allah’tan başka dostları da olmaz. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. (AHKAF,32) • Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın ölüleri diriltebileceğini, bu inkârcılar düşünmezler mi? (AHKAF,33) • Karar ve azim sahibi elçiler, nasıl güçlüklere göğüs gerdilerse sen de güçlüklere göğsünü ger ve inkârcıların cezalandırılmaları konusunda acele etme. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası mı yok edilir? (AHKAF,35) • Kuşkusuz, erdemliler / sakınanlar cennetlerde pınar başlarındadır. Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar, bundan önce güzel davranıyorlardı. Sakınanlar, geceleri az uyurlar, seher vakitlerinde Rablerinden bağışlanma dilerlerdi. Ve mallarından isteyenlere ve yoksullara pay ayırırlardı. (ZARİYAT,15,16,17,18,19) • Bilinçli olarak inananlar için, insanın bizzat kendi varlığında ve yer küresinde ibret verici kanıtlar vardır. Hâlâ düşünmeyecek misiniz? (ZARİYAT,20,21) • Allah’a koşun / sığının. Allah ile birlikte başka ilahlar edinmeyin. (ZARİYAT,50,51) • O fanatik inkârcılara boş ver. Sen öğüt vermeye devam et. Çünkü öğüt vermek inananlara yarar sağlar. (ZARİYAT,54,55) • Ben, ins ve cin / görünen ve görünmeyen her şeyi, Allah‘tan başka Tanrı olmadığını ve sadece Bana tapmaları / ibadet / kulluk etmeleri gerektiğini bilmeleri / (üflediğim ruhum vasıtasıyla içlerine yerleştirdiğim) Tanrısal modelimi oluşturmaları için yarattım. (ZARİYAT,56) • Kendilerine söz verilen günün azabından dolayı, ortak koşucu inkârcıların vay haline! (ZARİYAT,60) • Hiç kuşkusuz, inkârcılar Bize döneceklerdir. O zaman onların hesaplarını görmek de Bize düşer. (ĞAŞİYE,25,26) • Allah, kulu Muhammed’e, iyi ve güzel işler üreten müminleri, içinde sonsuza dek kalacakları güzel bir ödülü müjdelesin ve “Allah çocuk edindi” diyen inkârcıları da, Allah’tan gelecek şiddetli bir cezaya karşı uyarsın diye, bu mükemmel Kur’an’ı indirdi. (KEHF,2,3,4) • ”Allah’ın çocukları var” diyenlerin, ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, sadece yalan rivayetler üretiyorlar. (KEHF,5) • Biz insanlardan kimlerin erdemli davranıp, kimlerin sapıtacağını ayırt etmek için, dünyayı bir cazibe merkezi yaptık. (KEHF,7) • Rabbimiz bizi merhametinle koru ve bize bir kurtuluş yolu göster. (KEHF,10) • Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına Tanrı demeyiz. Aksi takdirde, boş yere konuşmuş oluruz. Sizler, Allah’tan başka tanrılar edindiniz. Allah’tan başka edindiğiniz tanrılar hakkında kesin bir kanıt getirebilir misiniz? Asla getiremezsiniz. Öyle ise, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? (KEHF,14,15) • Olur ki, Rabbiniz size merhamet eder ve işlerinizde size başarı ve kolaylık sağlar. (KEHF,16) • Dosdoğru yola yönelen kimselere Allah, yardım eder; kim de sapıklığa yönelirse, onu da doğruya ulaştıracak bir dost bulunmaz. (KEHF,17) • Hiçbir şey için “İnşallah / Allah dilerse” diyerek, Rabbini anmadan “Bunu yarın yapacağım” deme. Eğer “İnşallah / Allah dilerse” demeyi unutursan, hatırladığında, “Belki Rabbim en yakın bir zamanda beni daha iyiye ulaştırır” de. (KEHF,23,24) • Allah, yönetimine / hükmüne birilerini ortak etmez. (KEHF,26) • Sen, Rablerinin rızasını dileyerek, sabah-akşam dua edenlerle birlikte ol. Sanal dünyanın cazibesine kapılıp, yoksul fakat sabahakşam Rablerini ananları göz ardı etme. Kalplerini mühürleyip, Kur’an’ı anlamalarına engel olduğumuz kodamanların arzularına uyma. Onların işi gücü, tahminde bulunarak, rivayet üretmektir. (KEHF,28) • Hak / gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. (KEHF,29) • İnanıp iyi ve güzel işler üretenlerin ödülünü elbette vereceğiz. (KEHF,30) • ”Maaşallah / bu, Allah’ın bir bağışıdır, güç ve kuvvet ancak Allah’tandır” demen gerekmez mi? (KEHF,39) • Servet ve çocuklar, dünya yaşamının geçici cazibeleridir. Ama sürekli kalacak olan iyi ve güzel işler, Rabbinin yanında bir ödül olarak da, bir umut olarak da daha iyidir. (KEHF,46) • Herkesin dünyada işlediklerini içeren kitabı, kendilerine verildiğinde, suçlular kitabın içini açıp baktıklarında, dehşetle korkuya kapılıp, “Eyvah! Vay başımıza gelenlere! Bu ne biçim bir kitap, küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan, dünyada işlediklerimizin hepsini bir bir sayıp dökmüş” diye paniklediklerini görürsün. Böylece, herkes dünyada yaptıkları her şeyi önlerinde hazır bulacaklardır. O bakımdan senin Rabbin, hiç kimseye haksızlık etmez. (KEHF,49) • Siz, Beni bırakıp, iblisi ve onun adamlarını mı dostlar ediniyorsunuz? Oysa iblis ve adamları sizin düşmanlarınızdır. Nankörler için bu, çok kötü bir değişimdir. (KEHF,50) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her şeyi ayrı ayrı örnek vererek açıkladık. Fakat insan tartışmaya çok düşkündür. Örneğin, insanlara bir yol gösterici geldiğinde, kendilerini bu yol göstericinin bildirdiklerine inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, evvelkilerin / atalarının sünnetini aynen uygulamaları veya başlarına açıkça bir felaketin gelmesini beklemeleridir. (KEHF,54,55) • Ortak koşucu inkârcılar gerçeği, hurafe ve uydurma rivayetlerle ortadan kaldırmak için mücadele ederler. / inkâr edenler hakkı ortadan kaldırmak için, asılsız bir takım delillerle karşı çıkmakta, ayetlerimi ve kendilerine yapılan uyarılarımı alay konusu yapmaktadırlar. (KEHF,56) • Ortak koşuculara, Rabbinin ayetleri anlatıldığı halde, duyduklarını unutarak, onları kabul etmeyenden daha nankör kim olabilir? Biz, haksızlık ettikleri için yok ettiğimiz toplumların hepsine, yok etmeden önce belli bir süre tanımıştık. (KEHF,57,59) • İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin? (KEHF,68) • Bana Rabbimin verdikleri daha iyidir. (KEHF,95) • Ortak koşucu inkârcılar, Benim dışımda kullarımı evliya edinerek kurtulacaklarını mı sandılar? O inkârcıların konağı olarak cehennemi belirledik. (KEHF,102) • İş yapanların en kötüsünün kim olduğunu size bildireyim mi? Onlar, iyi bir iş yaptıklarını zannettikleri halde, dünyadaki tüm çabaları boşa çıkanlardır. Onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’nunla karşılaşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa çıkar ve diriliş gününde de, yaptıklarına bir değer biçmeyiz. İnkâr ettikleri ayetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için, onlara en uygun ceza cehennemdir. (KEHF,103,104,105,106) • Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, iyi ve güzel iş üretsin. Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın. (KEHF,110) • Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka gelecektir. Artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların ortak koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir. (NAHL,1) • ”Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana saygı gösterin” şeklindeki uyarılarını, kullarından seçtiği elçilerle insanlara duyurur. (NAHL,2) • Allah, gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların ortak koştuklarından çok yücedir. (NAHL,3) • Allah, insanı küçücük bir spermden yarattı, fakat insan büyüyüp gelişince, bir de bakmışsın her şeyi kendine mal edip, açıkça Allah’ı devre dışı bırakıverir. (NAHL,4) • Eğer insanlar doğruyu isteselerdi, Allah, hepsini doğruya ulaştırırdı. Ancak, onlardan yanlış yolu tercih edenler de vardır. (NAHL,9) • Ey Allah’a ortak koşanlar! Yaratan Allah ile yaratamayan ortak koştuklarınız aynı olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz? Allah’ın dışında bağlandığınız varlıklar hiçbir şey yaratamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır. (NAHL,17,20) • Siz Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. (NAHL,18) • Tanrınız bir tek Tanrı’dır. Öte dünyaya inanmayanların kalpleri, tek Allah’a ilahlar yakıştırarak inkâr ederler ve onlar büyüklük taslarlar. Allah, büyüklük taslayanları sevmez. (NAHL,22,23) • Ortak koşucuların elebaşları, diriliş gününde kendi günahlarının tamamını, ayrıca bilgisizlik yüzünden saptırdıkları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenirler. Dikkatli olun! Yüklendikleri şey ne de kötüdür. (NAHL,25) • O inkârcılar, kendi kendilerine kötülük edip dururlarken, melekler canlarını alır. Ve o an çaresiz kalınca “Biz herhangi bir kötülük yapmıyorduk” derler. Melekler de “Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilendir. İçinde sürekli kalacağınız cehennem kapısından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür” diye cevap verecekler. (NAHL,28,29) • Bu dünyada iyi davrananlar için güzellik vardır. Öte dünya ise, çok daha güzeldir. Erdemlilerin yurdu ne güzeldir. Melekler, erdemli kimselerin canlarını almaya geldiklerinde, “Selam size olsun. Yaptıklarınızın karşılığı olarak cennete giriniz” derler (NAHL,30,32) • Allah onlara zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Sonunda yapmış olduklarının kötü sonuçları kendilerine dokundu ve alaya almış oldukları azap, onları çepeçevre kuşatıverdi. (NAHL,33,34) • Elçilerin, bizim bildirdiğimiz her şeyi, açıkça kendilerine bildirmekten başka bir görevleri mi var? Yemin olsun! Biz, her bir topluma, “Yalnızca Allah’a kulluk edin ve Allah’a ortak koşmaktan sakının” diyen bir elçi gönderdik. Yeryüzünü dolaşın ve Allah’ı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün. Sapıklıkta direnenleri Allah doğruya ulaştırmaz. Onların bir yardımcısı da olmaz. (NAHL,35,36,37) • O sapkın inkârcılar, “Allah ölmüş olanı diriltmez” diye tüm güçleriyle Allah’a yemin ederler. Hayır, tam tersi, insanları yeniden dirilteceğine dair Allah’ın verdiği gerçek bir söz vardır. Ancak insanların çoğu bunu anlamak istemiyor. Yeniden diriltilecekler ki, Allah anlaşmazlığa düştükleri konuları açıklasın ve inkârcılar da kendilerinin yalancı olduğunu öğrensin. (NAHL,38,39) • Allah için göç edenler, Rablerine güvenerek azimle göğüs gerenlerdir / eğer (inkâr edenler), Rablerine güvendikleri için, güçlüklere göğüs gerenleri / zora katlananları bir anlayabilselerdi, onlar da inanırlardı. (NAHL,42) • Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve kitaplar gönderdik. İnsanlara anlatman ve iyice düşünüp anlamaları için, sana da bu Kur’an’ı / Zikri indirdik. (NAHL,44) • Kötülük planlayanlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut beklemedikleri bir yerden, kendilerine azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Yahut dolaşıp dururlarken, kendileri yakalanmayacaklarından emin mi oldular? Yahut o kötülük planlayanlar, korku ve endişe içinde iken, yakalanmayacaklarından emin mi oldular? (NAHL,45,46,47) • Göklerde ve yerde bulunan tüm yaratıklar ve melekler Allah’a saygı gösterirler ve asla büyüklük taslamazlar. Kendilerinden çok yüce olan Rablerini sayarlar ve kendilerine söyleneni aynen uygularlar. (NAHL,49,50) • Allah: “İki tanrı edinmeyin, Allah, bir tek ilahtır. Sadece Bana saygı gösterin” demiştir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Din de sadece Allah’ındır. Allah’tan başkasını mı sayıyorsunuz? Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Nitekim bir sıkıntıya uğradığınızda hemen Allah’a yalvarırsınız. Ama Allah, sizden o sıkıntıyı giderdiği zaman, sizden bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya devam ederler, kendilerine verilene nankörlük ederek… Hadi, bir süre daha yararlanın; yakında mutlaka öğreneceksiniz! (NAHL,51,52,53,54,55) • Ortak koşucular, kendilerine verdiğimiz rızıklardan bilinçsizce, ortak koştukları şeylere de bir pay ayırırlar. Allah’a yemin olsun ki, siz bu uydurduğunuz şeylerden sorulacaksınız. (NAHL,56) • Ey Muhammed! Allah’a yemin olsun ki, senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Fakat saptırıcı o toplumlara yaptıkları kötülükleri cazip gösterdi de, onlar elçilerinin bildirdiklerine inanmadılar. Şeytan / saptırıcı, o gün de, bu gün de ortak koşucuların dostudur. Biz sana bu Kur’an’ı indirdik ki, ortak koşucuların anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine bildiresin ve inanan toplumlara da bir yol gösterici, bir rahmet olsun. (NAHL,63,64) • Sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verecek. Sizden bazıları yaşamın / ihtiyarlığın en kötü anına kadar yaşatılır ki, her şeyi bilirken, hiçbir şeyi bilmez hale gelir. (NAHL,70) • Allah kiminize kiminizden daha bol rızık vermiştir. Varlıklı hale gelenler, emirleri altındaki çalışanlara hak ettikleri paylaşımı yapmazlar. Hâlbuki herkesin rızkını Allah verir. Hâl böyleyken, Allah’ın nimetini mi esirgiyorlar? (NAHL,71) • Ortak koşucular, kendilerine göklerdeki ve yerdeki rızıktan bir şey veremeyen ve vermeye de asla gücü yetmeyecek olan, Allah’tan başkalarına bağlanıp yalvarırlar. Bağlandığınız başkalarını, Allah’a benzetmeye çalışmayın / Allah’a benzerler bulmaya çalışmayın. Tüm üstün nitelikler Allah içindir. Ama çoğunluk bunu bilmek istemez. (NAHL,73,74,75) • Teşekkür edersiniz diye, Allah size işitme, görme ve algılama yeteneği verdi. (NAHL,78) • Allah’a teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz. (NAHL,81) • Ortak koşucular, Allah’ın nimetlerini biliyorlar, sonra da onları inkâr ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. Gerçekleri gizleyenler azabı gördükleri zaman, artık onlardan azap hafifletilmez ve onlara süre de tanınmaz. İnkâr edip de inananları Allah’ın yolundan saptıranlara, yaptıkları bozgunculuktan ötürü azaplarını kat kat artıracağız. (NAHL,83,85,88) • Bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici, bir rahmet / bir sevgi ve Müslümanlara / kendini Allah’a teslim edenlere bir müjde olarak indirdik. (NAHL,89) • Kuşkusuz, Allah, adaleti / adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya / yakınlara yardım etmeyi önerir. Kötülükten / pisliklerden, fenalıktan / edepsizliklerden / hayâsızlıktan ve aşırılıktan / azgınlıkdoymazlık, kıskançlıktan / zulümden kaçınmanızı ister. Öğüt almanız için sizi böyle aydınlatır / O, düşünüp taşınmanız için size (böylece) öğüt verir. (NAHL,90) • Anlaşma yaptığınızda, Allah adına verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil ederek pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın. Allah yaptıklarınızı bilir. Allah adına yaptığınız yeminleri bozarak, ipliğini sağlamca büktükten sonra, tekrar çözen kadın gibi olmayın. Bir topluluğun diğer bir topluluktan güçlü olmasından yararlanarak, yeminlerinizi aranızda kötüye kullanıp, bozgunculuk aracı yapmayın. Allah sizi bununla imtihan eder. Allah anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, diriliş günü size mutlaka açıklayacaktır. (NAHL,91,92) • Eğer Allah dileseydi sizi bir tek toplum yapardı. Allah kötülükte direneni sapıklıkta bırakır, doğruya yönelene de yol gösterir. Elbette yaptıklarınızdan sorulacaksınız. (NAHL,93) • Yeminlerinizi birbirinizi aldatma vesilesi yapmayın / birbirinizi aldatmak için yemin etmeyin / yeminlerinizi aranızda, kötüye kullanıp bozgunculuk aracı yapmayın ki, sapa sağlam yere basmış ayağınız kaymasın. Allah’ın yolundan alıkoymuş olacağınızdan dolayı da kötülüğü tadar / perişan olur ve acı azabı hak edersiniz. (NAHL,94) • Allah’a verdiğiniz sözü az bir değer karşılığında değiştirmeyin! Sizin için Allah’ın yanındakiler daha iyidir; bir bilseniz. Sizin dünyada sahip olduğunuz şeyler tükenir; fakat Allah’ın yanındakiler asla tükenmez. (NAHL,95) • Erkek olsun, kadın olsun, her kim inançlı olarak iyi bir iş yaparsa, ona bu dünyada güzel bir hayat bağışlarız ve yaptıkları iyi işlere karşılık ödüllerini de tam veririz. (NAHL,96,97) • Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan / saptırıcıdan Allah’a sığın. İnanıp Rablerine güvenenlere saptırıcı hiçbir güç yetiremez. Saptırıcının gücü, ancak, kendisini dost edinenlere ve şeytanı Rablerine ortak koşanlaradır. (NAHL,98,99,100) • Allah’ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez, onlar için acı bir azap vardır. Allah’ın ayetlerine inanmayanlar, yalan rivayet uydururlar. İşte bu uydurukçu rivayetçiler, gerçek yalancılardır. (NAHL,104,105) • Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlanan dışında, imandan sonra inkâra göğsünü açıp, Allah’ı inkâr edenler, Allah’ın gazabını hak etmişlerdir. Çünkü o inkârcılar, dünya hayatını ahrete tercih ettiler. Ve inkârcı topluluğu Allah doğru yola iletmez. (NAHL,106,107) • Hiç kuşku yok ki ortak koşucu inkârcılar öte dünyada kaybedeceklerdir. (NAHL,109) • Kıyamet günü geldiğinde, herkes kendini savunmaya / kurtarmaya çalışacaktır. O gün herkese, yapmış olduklarının karşılıkları, hiçbir haksızlığa uğratılmadan, tam olarak verilecektir. (NAHL,111) • Kendilerine her taraftan bolca rızık gelen, güven ve huzur içinde yaşayan kentin insanları, zamanla Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etmeye başlamışlardır. Bunu üzerine Allah, onlara, nankörlüklerinden / yaptıklarından dolayı, açlık ve korku elbisesini giydirmiştir. Sonunda nankörlük ederlerken onları kıtlık sıkıntısı yakalayıverdi. (NAHL,112,113) • Artık, Allah’ın size verdiği helal ve güzel rızıklardan yiyin ve eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız / ibadet ettiğiniz (kendisi için çalıştığınız) Allah ise, verdiği nimetlerden ötürü Allah’a teşekkür edin. (NAHL,114) • Allah size yalnızca leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası için adananları haram kılmıştır. Kim bunları yemek zorunda kalırsa, istekli olmamak ve sınırı aşmamak koşuluyla yiyebilir. (NAHL,115) • Kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara dayanarak, “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Çünkü Allah adına yalan uydurmuş oluyorsunuz. Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar. (NAHL,116) • Allah adına haram uyduranlar için, çok kısa bir menfaatten sonra, acı bir azap vardır. (NAHL,117) • Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işledikten sonra, ardından içtenlikle tövbe edip düzelenleri bağışlayacaktır. (NAHL,119) • İbrahim, gerçekten tek bir Allah’a teslim olan bir öncü idi. Hiçbir vakit Allah’a ortak koşmadı. Allah’ın verdiklerine şükredici idi. Allah, İbrahim’i seçti ve onu doğru yola iletti. İbrahim’e bu dünyada mutluluk verdik, öte dünyada ise erdemlilerle birlikte olacaktır. Dosdoğru yola yönelerek, İbrahim’in dinine uy. İbrahim hiçbir zaman, Allah’a ortak koşucu olmadı. (NAHL,120,121,122,123) • Rabbinin yoluna bilgelikle ve en güzel bir yöntem ile çağır. Ortak koşucularla en güzel bir yöntemle mücadele et. (NAHL,125) • Eğer bir ceza ile karşılık verecekseniz, size uygulananın aynısıyla karşılık verin. Kendinizi tutarsanız / sabrederseniz / affederseniz elbette bu, her şeye rağmen daha iyidir / kendini tutan / sabredenler için daha hayırlıdır. (NAHL,126) • Güçlüklere göğsünü siper et / sabret / dayanıklı ol. Senin güçlüklere karşı mücadele edip göğüs germen / dayanıklı olman / sabrın da ancak Allah’ın yardımıyladır. Ortak koşucular için üzülme / tasalanma ve kurdukları tuzaklarından da endişelenme / telaşlanma / sıkıntı duyma. Çünkü / doğrusu / hiç kuşkusuz Allah, erdemli davrananlar / korunanlar / saygılı olanlar ve iyilikte bulunanlar / iyi davrananlar / güzellik sergileyenlerle beraberdir. (NAHL,128) • Allah’a tapın / ibadet edin / kulluk edin, Allah’a saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun. (NUH,3) • Rabbinizden bağışlanma dileyin; Rabbiniz çok bağışlayandır. (NUH,10) • Sizi birçok evreden geçirerek yaratan Allah olduğu halde, size oluyor da Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? (NUH,13) • Rabbim, beni, anamı, babamı, evime inanan olarak girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla; yalnız zalimlerin yıkımlarını artır / zalimlerin helak ve perişanlığını artır / zalimlerin yok olmalarını artır. (NUH,28) • Bu Kur’an, Rablerinin izniyle, insanları cehalet ve bağnazlığın taassubundan kurtarıp, bilimin aydınlığına, O, güçlü ve övgüye layık olan Allah’ın dosdoğru yoluna götürmek için, Muhammed Peygamber’e indirdiğimiz mükemmel bir Kitap’tır. (İBRAHİM,1) • Bağnazlar, dünya hayatını, öteki dünyaya tercih ederler, insanları, Allah’ın aydınlık yolundan saptırırlar ve o yolu cehaletle karartırlar. Onlar aşırı derecede tutucudurlar. (İBRAHİM,3) • Biz, görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana diliyle gönderdik ki, halkı, elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi anlayabilsin. (İBRAHİM,4) • Kuşkusuz, her türlü güçlüklere göğüs geren ve sürekli şükreden herkes için, alınacak dersler vardır. (İBRAHİM,5) • Rabbiniz: “Eğer verdiklerime şükrederseniz size daha bol veririm, ama nankörlük ederseniz azabım çetindir” diye bildirmişti. Allah hesapsız zengindir, övgüye ve teşekküre en layık olandır. (İBRAHİM,7,8) • Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak koşmamalarını ve Allah’ın apaçık ayetlerini, kendi dilleriyle bildirmişlerdi. Fakat onlar, elçileri konuşturmadılar ve: “Biz size gönderilene inanmıyoruz ve bizi, yalnız Kendisine kulluk etmeye çağırdığınız şey hakkında da, değişik kuşkularımız var” diye reddetmişlerdi. Elçileri: “Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan mı kuşkulanıyorsunuz? Hâlbuki O, sizin günahlarınızı bağışlamak için, sizi çağırıyor ve size belli bir yaşam süresi tanıyor” demişlerdi. Halkları da elçilere, “Siz de bizim gibi birer insanlarsınız, siz bizi atalarımızın ibadet ettiği gibi ibadet etmekten çevirmek istiyorsunuz. Bu iddianızı neye dayandırıyorsunuz? Hadi bize açık bir kanıt getiriniz” demişlerdi. Elçiler de halklarına şöyle dediler: “Evet! Biz elbette sizin gibi birer insanız. Ancak, Allah kullarından dilediğini seçerek onu elçilik göreviyle onurlandırır. Allah’ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz olanaksızdır. İnananlar yalnızca Allah’a güvenirler. Hem bize dosdoğru yollarımızı gösteren Allah’a neden güvenmeyelim ki? Sizin bize yaptığınız eziyetlere karşı azimle göğsümüzü siper edeceğiz. Güvenenler yalnız Allah’a güvenir. Elçiler Allah’tan yardım istediler, Allah da onlara yardım etti ve her inatçı zorba da perişan oldu. (İBRAHİM,9,10,11,12,15) • Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gerçeğini görmüyor musunuz? Allah istese sizi yok eder ve yerinize yeni halklar getirir. Böyle bir şey yapmak, Allah için hiç de zor değildir. (İBRAHİM,19,20) • Kıyamet gününde tüm halklar, Allah’ın huzuruna çıkarıldıklarında, zayıflar / yönetilenler, güçlülere / yönetenlere şöyle diyecekler: “Dünyada biz sizin tebaanızdık / size tabi idik, şimdi siz bizi, Allah’ın azabından koruyabilecek misiniz?” Onlar da: “Ne yapalım, Allah bize bir yol gösterseydi, biz de size gösterirdik. Artık sızlansak da, çırpınsak da bizim için fark etmez. Çünkü bizim kaçıp kurtulacak bir yerimiz yok” diyecekler. İnkârcıların hesapları görülüp her şey bittikten sonra, saptırıcı / şeytan onlara şöyle diyecek: “Kuşkusuz, Allah size gerçek olanı söz vermişti. Ben de size söz vermiştim ama benim sözüm sahte idi / ben sözümde durmadım. Zaten benim sizin üzerinize her hangi bir gücüm de yoktu. Ben sizi sapıklığa çağırdım, siz de koşa koşa geldiniz. Bu yüzden beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Sizin beni Allah’a ortak koşmanızı, ben esasen önceden reddetmiştim” Kuşkusuz nankörler için acı verici bir azap vardır. (İBRAHİM,21,22) • Allah içtenlikle inananları, dünya hayatında da, öteki hayatta da sapa sağlam destekler. Ayetlerini karartanları ise, saptırır ve Allah herkesin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi ya da kötü şeyi gerçekleştirir. Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri, saptırıp değiştirerek, halklarının yok olmasına neden olanları görmedin mi? Onlar cehennemde yanacaklardır. Bu ne kötü bir sondur. İnkârcı nankörler, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar koştular. Kuşkusuz, sonunda varacağınız yer ateş olacaktır. (İBRAHİM,27,28,29,30) • Hiç bir alışverişin ve dostluğun yarar sağlamadığı gün gelmeden önce, salâtı ikame etsinler / ortak koşmadan bağlılıklarını sürdürsünler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, gizliden veya açıktan, yoksullara yardım için versinler. (İBRAHİM,31) • Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Siz, Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz. Ama insanlar çok nankörlük ederler. (İBRAHİM,34) • Ey Rabbimiz! Kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de, açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Sana sonsuz övgüler olsun. Rabbim dualarımı işitir. Rabbim, beni ve soyumdan gelecekleri salâtı ikame etmiş / ortak koşmadan Sana bağlanmış olanlardan eyle. Rabbim dualarımı kabul et. Rabbim öte dünyada hesabın görüleceği gün, beni, anamı, babamı ve inananları bağışla. (İBRAHİM,38,39,40,41) • Sakın, ortak koşucu nankörlerin yapmakta olduklarından Allah’ı habersiz sanma. Onların cezalarını sadece, gözlerin dehşetten donup kalacağı güne kadar ertelemektedir. O azap günü ayetlerimi karartanlar “Rabbimiz bizi yakın bir süreye kadar ertele de, senin çağrına katılalım ve elçilere uyalım” diyecekler. Oysa daha önce, siz sonunuzun gelmeyeceğine dair yemin etmemiş miydiniz? Ayetlerimi karartanlar planlarını yaptılar, hâlbuki planları Allah’ın bilgisi dâhilinde idi. Planları dağları yerinden oynatacak kadar olsa bile neye yarar? Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden döneceğini sanmayın. Allah elbette üstündür, kimsenin yaptığını yanına bırakmaz. (İBRAHİM,42,44,46,47) • Allah herkese yaptığının karşılığını verir. (İBRAHİM,51) • Bu Kur’an, onunla uyarılsınlar, Allah’ın yalnız tek bir Tanrı olduğunu bilsinler, aklı olanlar iyice düşünüp öğüt alsınlar diye, tüm insanlığa bir çağrıdır. (İBRAHİM,52) • Her ne zaman Rablerinden kendilerine yeni bir uyarı, öğüt gelse, onu hiç ciddiye almazlar. (ENBİYA,2) • Biz elçileri yemek yemeyen bedenler olarak yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi. Sonra, Biz elçilere verdiğimiz sözü yerine getirdik; elçileri ve dilediğimiz kimseleri birlikte kurtardık; aşırı gidenleri de yok ettik. (ENBİYA,8,9) • Yemin olsun! Size içinde öğüt veren ve sizi uyaran bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? Biz aklını kullanmayan nice ülkeleri, öğüt ve uyarılarımıza kulak vermedikleri için, yerle bir ettik, yerlerine de yenilerini var ettik. Ayetlerimizi ciddiye almayan nankörler, biçilmiş ekin ve bir yığın kül haline gelinceye kadar haykırışlarına devam ettiler. (ENBİYA,10,11,15) • Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. (ENBİYA,16) • Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan ötürü yazıklar olsun size / vay halinize. Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a aittir. Allah’ın yanındakiler, O’na kulluk etmekten büyüklenmez ve duraksamazlar. Onlar, gece ve gündüz hiç yorulmadan Allah’ı yücelterek anarlar. (ENBİYA,18,19,20) • Allah yaptığından sorumlu tutulmaz; fakat ortak koşucular sorgulanacaklardır. (ENBİYA,23) • Ey Muhammed! Biz, senden önce gönderdiğimiz tüm elçilere; ”Allah’tan başka ilah yoktur; sadece Allah’a kulluk ediniz” diye vahyetmişizdir / bildirmişizdir. (ENBİYA,25) • Biz, hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Her canlı mutlaka ölecektir. Biz sınamak üzere, sizi kötü ve iyi şeylerle karşı karşıya getireceğiz. Sonunda dönüşüz Bana’dır. (ENBİYA,34,35) • İnsan çok aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında ayetlerimi göstereceğim / Ben size tüm kanıtlarımı göstereceğim. Bu yüzden Benden acele etmemi istemeyin. (ENBİYA,37) • Gerçek şu ki, söz verilen kıyamet öyle ansızın gelecek ki, inkârcıları şaşkına çevirecektir. Artık, onu ne geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine süre verilecektir. (ENBİYA,40) • Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan başka / Allah’a karşı, gece ve gündüz, sizi kim koruyabilir? Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin öğüdünü kabul etmiyorlar. Rablerinin öğüdünü kabul etmeyenlerin, sanki, Bizden başka / Bize karşı kendilerini koruyacak ortakları var? Onların ilah edindikleri şeyler, kendilerini bile koruyamazlar. Artık onlara Biz de sahip çıkmayacağız. (ENBİYA,42,43) • Ey Muhammed! De ki: “ Ben sizi, sadece vahiy / Allah’ın bildirdikleri ile uyarıyorum.” (ENBİYA,45) • Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecek. (ENBİYA,47) • Sakınanlar göremedikleri halde Rablerine saygı duyarlar ve kıyamet gününün dehşetinden ürperirler. (ENBİYA,49) • Kur’an, iyiyi kötüden ayırt eden kutlu bir öğüttür. Siz şimdi ona mı karşı çıkıyorsunuz? (ENBİYA,50) • Yemin olsun! Biz daha önce İbrahim’e de gerçeği anlama ve kavrama yeteneğini vermiştik. İbrahim çok iyi birisiydi. İbrahim: “Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. O halde, Allah’ı bırakıp, size hiçbir yararı ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah’a eş koştuklarınıza! Sizin aklınız yok mu?” dedi. İbrahim’e ödül olarak İshak’ı ve Yakub’u verdik. Hepsini erdemli kıldık. Biz onları öğütlerimiz doğrultusunda yol gösteren önderler yaptık. Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, salâtı ikame etmeyi / Allah’a ortak koşmadan bağlanmayı, ortak koşucu düşüncelerden nasıl temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. Onlar yalnızca Bize kulluk / ibadet edenlerdendi / (Bizim için çalışan) kimselerdi. (ENBİYA,56,66,67,72,73) • Biz, Lut’u merhametimizin kapsamına aldık, çünkü o iyilik için çalışanlardandı. (ENBİYA,75) • Nuh’u, ayetlerimizi inkâr eden toplumdan koruduk. (ENBİYA,77) • (Davud ve Süleyman) Her birine bilgi ve bilgelik verdik. Artık şükredecek misiniz? (ENBİYA,79,80) • Eyyub, “Rabbim, bana dert gelip çattı. Sen acıyanların en acıyanısın” diyerek Rabbine çağrıda bulununca, Biz Eyyub’un çağrısına cevap verdik ve tüm sıkıntısını giderdik. (ENBİYA,83,84) • İsmail, İdris ve Zülkifl. Hepsi güçlüklere karşı dirençli kişilerdi. Biz onları rahmetimiz kapsamına aldık; çünkü onlar erdemli kişilerdi. (ENBİYA,85,86) • ”Rabbim, Senden başka ilah yoktur. Sen yücesin. Ben yanlış davrandım / nankörlük ettim.” Biz Yunus’un (bu) yalvarışına karşılık verdik ve onu üzüntüden / balığın karnından kurtardık. Biz inananları işte böyle kurtarırız. (ENBİYA,87,88) • Biz Zekeriya’nın, “Rabbim, beni çocuksuz / yapayalnız, bir başıma bırakma; sen varislerin / mirasçıların en iyisisin” (diye ettiği) duasını kabul ettik. Onlar iyi ve güzel işlerde yarışırlar ve Bize hem umutluyken hem de umutsuzken yalvarıyorlardı. Onlar Bize ürpererek / gönülden derin saygı duyanlardı. (ENBİYA,89,90) • Aslında hepiniz tek bir milletsiniz / doğrusu, sizin bu dininiz tek bir dindir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise, hepiniz yalnızca Bana kulluk edin / Bana ibadet edin (Benim için çalışın). (ENBİYA,92) • Kim inançlı olarak iyi ve güzel işler yaparsa, onun bu çabası boşa gitmeyecektir; Biz sürekli olarak herkesin yaptığı işi kaydetmekteyiz. (ENBİYA,94) • Ve Hak sözün / kıyametin gerçekleşmesi yaklaşmış ve inkârcıların gözleri korkudan donakalmıştır: “Eyvah bize! Gerçekten biz, böyle bir durumla karşılaşacağımızı kavrayamamışız. Biz ne kadar nankör insanlarmışız” derler. Siz inkârcılar ve Allah’a ortak koştuklarınız, hepiniz cehennemin yakıtısınız; sizler oraya gireceksiniz. Hepsi cehennemde sonsuza dek kalacaklardır. Ancak, yaptıklarına karşılık, kendilerine mutlu bir son belirlediklerimiz; cehennemden uzaklaştırılacaklardır. Canlarının istediği şeyler içinde sonsuza dek kalırlar. Melekler kendilerini, “İşte bu, size söz verilen mutlu sonunuzdur!” diye karşılarlar. Bu vaat ettiğimiz bir söz; Biz verdiğimiz sözü mutlaka gerçekleştiririz. (ENBİYA,98,99,101,102,103,104) • Yemin olsun! Zikir’den / Tevrat’tan sonra Zebur’da da, “Yeryüzüne benim erdemli kullarım varis olacak” diye yazıp belirtmiştik. Kuşkusuz, Kur’an’da da, Allah’a kulluk eden toplumlar için, bir çağrı vardır. (ENBİYA,105,106) • Ey insanlar! Sizin Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi / bildirildi. Artık, Allah’a ortak koşmadan teslim olacak mısınız? (ENBİYA,108) • Ey ortak koşucular, sizin yakıştırdıklarınıza karşı, sadece, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan yardım istenir. (ENBİYA,112) • Hiç kuşkusuz, Allah’a ortak koşmadan inananlar, mutlu sona ulaşacaklar. O mutlu sona ulaşanlar ki, salâtlarında / tüm çabalarında Allah ile beraber olduklarına gönülden inanırlar. İnsanlara yararı olmayan şeylerden kaçınırlar. Ki, onlar, tertemiz, şaibesiz faaliyetlerde bulunurlar. Yasal olmayan cinsel ilişkiden sakınırlar. Kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler. Ve onlar, salâtlarını / dinlerine olan bağlılıklarını muhafaza ederler. İşte, mutlu sona ulaşacak ve cennete mirasçı olacak müminler bunlardır. Ve orada sonsuza dek kalacaklardır. (MÜ’MİNÛN,1,2,3,4,5,8,9,10,11) • Nuh halkına: “Ey halkım, yalnızca Allah’a kulluk ediniz / Allah’a ibadet edin (O’nun için çalışın). Sizin Allah’tan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ, erdemli davranıp, Allah’a saygılı olmayacak mısınız?” demişti. (MÜ’MİNÛN,23) • Nuh: “Rabbim, halkımın beni yalanlamalarına karşı bana yardım et” diye dua etti. (MÜ’MİNÛN,26) • İnkârcı nankörler adına bana bir istekte bulunma. “Bizi o zalim halktan kurtaran Allah’a övgüler olsun” de. (MÜ’MİNÛN,27,28) • Kuşkusuz, Nuh ve kavminin başına gelenlerde, ibret alacaklar için dersler vardır. Biz elbette, sizleri denemekteyiz. (MÜ’MİNÛN,30) • Hiçbir toplum, kendisi için belirlenmiş süreyi ne öne alabilir, ne de erteleyebilir. Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne zaman bir elçi, toplumuna gittiyse, halkı o gelen elçiyi yalanladı. Biz de onları birbiri peşinden yok edip tarih yaptık. Buyruklarıma inanmayan bir topluluk yok olmayı hak eder. (MÜ’MİNÛN,43,44) • Yemin olsun! Biz, İsrail oğulları doğruyu bulurlar diye, Musa’ya Kitabı / Tevrat’ı vermiştik. (MÜ’MİNÛN,49) • Ey elçiler! Temiz olan şeylerden yiyiniz / dünya hayatının güzelliklerinden nasibinizi alın ve iyi ve güzel / yararlı / barışa ve hayra yönelik işler yapınız. Ben sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilirim. Kuşkusuz, tüm milletler tek bir toplumdur / doğrusu bu, bir tek din olarak sizin dininizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde Bana karşı saygılı olun / Beni bilincinizde canlı tutun. Fakat insanlar, işlerini kendi aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip / grup kendi yazdıkları kitapla övünüyor. Sanıyorlar mı ki, kendilerine bağışladığımız servet ve çocuklar ile onları güçlendiriyoruz ve bu onların iyiliğine oluyor? Hayır, onlar işin farkında değiller. (MÜ’MİNÛN,51,52,53,55,56) • Rablerine olan saygıdan ötürü alabildiğine dikkatli olanlar, Rablerinin ayetlerine / ilkelerine inananlar, Rablerine ortak koşmayanlar, Rablerine döneceklerinin bilincinde olarak gönülden verenler, işte onlar iyilikte yarışanlardır ve onlar iyilik yapmakta öncüdürler. (MÜ’MİNÛN,57,58,59,60,61) • Biz, herkese, ancak gücünün kaldırabileceği kadar sorumluluk yükleriz. Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. Hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. Ama inkârcıların kalpleri gerçeği içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde çalışıp durmaktadırlar. Nihayet servetleriyle şımarmış olanların varlıklarını elinden alıp, azaba / sıkıntıya çevirdiğimizde hemen feryadı basarlar. Boş yere feryat etmeyin; bu gün tarafımızdan hiçbir yardım görmezsiniz. Size ayetlerim okunduğu zaman, küçümsüyor ve hiç oralı olmuyordunuz. Ayetlerime karşı büyüklük taslıyordunuz ve gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz / ağzınıza geleni söylüyordunuz. Peki, onlar / ortak koşucular, bu Kur’an’ı hiç düşünmediler mi / (Allah’ın) bu sözünü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yoksa daha önce atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine geldi? Hâlbuki elçi, onlara gerçeği getirmişti. Ne var ki, ortak koşucuların çoğu gerçekten hoşlanmazlar. (MÜ’MİNÛN,62,63,64,65,66,67,68,70) • Eğer gerçek / din, ortak koşucuların arzularına göre uygulansaydı, gökler, yer ve içindekiler bozulur, darmadağın olur / yok olur giderdi. Hâlbuki Biz öğüt alacakları Kur’an’ı gönderdik, ancak çokları kendi iyiliklerine olan öğüde bile sırt döndüler / hayır, hayır! Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi) getirdik. Buna rağmen onlar yine de kendilerine bu gerçekleri hatırlatan (mesajdan) yüz çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,71) • Öte dünya bilinci sorumluluğu taşımayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar / ahrete inanmayanlar, o doğru yoldan sapmaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,74) • Yemin olsun! Biz, ahrete inanmayanları, akılları başlarına gelir diye, sıkıntıya düşürdük. Ama yine de ders alıp Rablerine boyun eğmediler, yalvarmadılar. Sonunda, üzerlerine çetin bir azabın kapısını açıverince, şaşırıp şoke oldular. Hâlbuki ders alasınız diye, Allah size, işitme, görme duyuları ve beyinler vermiştir. Ne kadar da az teşekkür ediyorsunuz! (MÜ’MİNÛN,76,77,78) • Sizi yeryüzüne yerleştiren Allah’tır. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız. Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? Ortak koşucular, öncekileri, körü körüne taklit edip durdular. (MÜ’MİNÛN,79,80,81) • Ortak koşuculara, “Dünya ve içinde bulunanlar kimindir?” diye sorarsan, ”Allah’ın” diyecekler. O halde siz hiç düşünmez misiniz / hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? Neden Allah’a saygılı davranmıyorsunuz / hâlâ Allah bilincini içinizde canlı tutmayacak mısınız? O halde nasıl oluyor da bu şekilde aldanabiliyorsunuz? (MÜ’MİNÛN,84,85,87,89) • Biz kendilerine gerçeği getirmemize rağmen, onlar / ortak koşucular yalanlamaktadırlar. Allah çocuk edinmemiştir ve Allah ile beraber bir tanrı da yoktur. Allah, ortak koşucuların yakıştırdıkları şeylerden çok uzaktır. Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (MÜ’MİNÛN,90,91,92) • Rabbim, eğer ortak koşuculara verilen tehdit sözünü, ben hayatta iken gerçekleştirirsen; Rabbim, beni o inkârcı nankör toplum içinde bırakma / beni zalim olanlardan kılma. (MÜ’MİNÛN,93,94) • Sen kötülüğe iyilikle karşılık ver. (MÜ’MİNÛN,96) • Rabbim, şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım. Şeytanların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım Rabbim. (MÜ’MİNÛN,97,98) • İyilik tartıları ağır gelenler, işte onlar kazanacaklardır. Kötülük tartıları ağır gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır. Allah kendilerine soracak: “Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz de onları yalanlamıyor muydunuz? (MÜ’MİNÛN,102,103,105) • Kullarımdan bir grup, “Rabbimiz biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et / bize sevgini göster / bize acı. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin” derdi. Siz onları alaya aldınız ve onları küçümsemeniz, Beni anmayı size unutturdu. Bugün Ben, Bana inanan kullarıma, sabretmelerinin karşılığını verdim. Kazananlar işte bunlardır. (MÜ’MİNÛN,109,110,111) • Allah ortak koşucu inkârcılara dedi ki: “Siz gerçekten dünyada çok kısa bir süre kaldınız, keşke, dünyada iken bunu bilebilseydiniz. Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize dönmeyeceğinizi mi sandınız? (MÜ’MİNÛN,114,115) • Mutlak / gerçek yönetici olan Allah çok yücedir. Allah’tan başka tanrı yoktur ve O, yüce yönetimin Rabbidir. Her kim Allah ile birlikte, hiçbir delile sahip olmayan başka bir tanrıya kulluk ederse, onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz inkâr edenler asla mutlu sona ulaşamazlar. Sen şöyle dua et: “Ey Rabbim, beni bağışla, bana merhamet et / (bana) sevgini göster; Sen merhamet edenlerin en iyisisin / Sen sevenler içinde en çok Sevensin!” (MÜ’MİNÛN,116,117,118) • Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Ortak koşucular “Onu Muhammed kendisi mi uydurdu?” diyorlar. Asla! / hayır, hayır! Bu Kitap, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu / toplumları, uyarman için / doğru yola ulaşmaları için, Rabbinden gelen bir gerçektir. Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur. Siz hiç düşünüp, öğütten anlamaz mısınız? / öğüt almayacak mısınız? (SECDE,2,3,4) • Siz çok az teşekkür ediyorsunuz! (SECDE,9) • ”Biz toprağa karışıp kaybolduktan sonra, yeniden mi yaratılacağız?” diyorsunuz. Gerçek şu ki, onlar, Rablerine kavuşmayı ummayan ortak koşucu inkârcılardır. Üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (SECDE,10,11) • Sen, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerin, Rableri huzurunda başlarını öne eğmiş durumda iken “Rabbimiz, gördük ve işittik. Bizi tekrar dünyaya döndür de, erdemli davranalım. Şimdi biz kesin olarak inandık” derlerken bir görsen. Biz isteseydik herkesi doğruya ulaştırırdık. Ama Biz, insanın kendi tercihine bıraktık ki, böylece, Benim “cinlerin ve insanların bir kısmıyla cehennemi dolduracağıma“ dair sözümün ne demek olduğu iyice anlaşılsın. (SECDE,12,13) • Ayetlerimize gerçekten inananlar, ayetlerimiz kendilerine anlatıldığı zaman saygıyla karşılarlar ve büyüklük taslamadan Rablerini yüceltirler. Yataklarından kalkıp saygıyla ve umutla Rablerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar. Yaptıklarının karşılığı olarak kendilerini ne kadar büyük bir neşe ve mutluluk beklediğini hiç kimse bilemez. (SECDE,15,16,17) • İnanan bir kimse, yoldan çıkmış biri gibi midir? Elbette eşit olamazlar. İnanıp iyi ve güzel işler üretenler için, işlediklerinin bir karşılığı olarak, kalacakları cennet konakları vardır. Yoldan çıkmış olanların konağı ise ateştir. (SECDE,18,19,20) • Belki ibret alıp inkârlarından dönerler diye, büyük azaptan / cehennem azabından önce, Biz inkârcılara yakın azabı / dünya azabını tattırırız. Rabbinin ayetleri hatırlatılınca, onları reddedenden daha nankör kim olabilir? (SECDE,21,22) • Yok edilmiş yurtları üzerlerinde gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız, onları doğru yola yöneltmedi mi? Kuşkusuz bunda dersler vardır. Hâlâ mı dinlemiyorlar? Kupkuru toprağı yağmurla sulayarak, kendilerinin ve hayvanlarının yedikleri ürünleri çıkardığımızı da mı görmüyorlar? Hâlâ mı kavrayamıyorlar? (SECDE,26,27) • Nihaî karar gerçekleştiği gün, inkârcılara inanmaları bir yarar sağlamayacaktır; kendilerine bir başka şans da tanınmayacaktır. (SECDE,29) • Yemin olsun ki, Rabbinin azabı kesinlikle gerçekleşecektir. (TÛR,7) • Kuşkusuz, kadın-erkek erdemliler / sakınanlar cennetler ve nimetler içindedir. Rablerinin kendilerine vermiş olduğu şeylerden zevk duyarlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. İnanan, soylarından da kendileri gibi inanmış olan kimseleri de birleştiririz. Onların yaptıklarından da hiçbir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kendi kazanmış olduğunun karşılığını görür. (TÛR,17,18,21) • İnananlar, cennette birbirlerine dünyadaki anılarından bahsederken “Daha önce biz aile çevremiz içinde bile, Allah’ın azabından endişe ile ürperirdik, Allah bize iyilik etti de, insanın iliklerine kadar işleyen alevli ateşten korudu. Biz dünyada sadece Allah’a yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ve koruyan sadece Allah’tır.” (TÛR,25,26,27,28) • Ortak koşucu inkârcılar eğer sözlerinin eri iseler, bu Kur’an benzeri hadis getirsinler! (TÛR,34) • Yoksa ortak koşucular bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecekler kendileri olacaktır. Yoksa ortak koşucuların Allah’tan başka ilahları mı vardır? Allah onların ortak koştuklarından yücedir. (TÛR,42,43) • Ortak koşucuların, o gün planları kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak ve yardım da görmeyeceklerdir. Nankörlere bunun dışında bir ceza daha vardır; fakat çokları bilmezler. Rabbinin hükmü gerçekleşinceye kadar sen mücadelene devam et / Rabbinin hükmünü sabırla bekle / Rabbinin hükmüne dayan. Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken Rabbini överek yücelt. (TÛR,46,47,48,49) • Allah, sizlerden hanginizin en güzel işler yapacağını açığa çıkarıp, yaptıklarınızın karşılığını vermek için / sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yarattı. (MÜLK,2) • İnkârcılar cehenneme atıldıkları zaman, bekçileri “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye soracaklar. Onlar da “Evet, bize uyarıcı elçiler gelmişti, ama biz onları yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz tümüyle sapıtmışsınız” demiştik. Eğer o uyarıcıları dinleseydik veya aklımızı kullansaydık, biz şimdi şu alevli ateşin halkı içinde olmazdık” diye cevap verirler. (MÜLK,8,9,10) • Görmedikleri halde Rablerine saygı duyup, azabından korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. (MÜLK,12) • Yer küresi üzerinde dolaşın, araştırın ve Allah’ın sizin için yarattığı rızıkları bulup, üretip yiyin. Unutmayın son dönüş Allah’adır. (MÜLK,15) • Ey ortak koşucular! Yoksa siz, aniden yer sallanmaya başlayıp, sizi yerin dibine batırmayacağına dair, gökte olduğuna inandığınızdan güvence mi aldınız? Aynı şekilde, gökte olduğuna inandığınızın, üstünüze gökten taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğine dair bir güvenceniz mi var? Uyarının nasıl olduğunu öğreneceksiniz. Yemin olsun! Ortak koşuculardan öncekiler de uyarılarımı umursamayıp inkâr etmişti. Ama uyarılarımı tanımamak nasılmış gördüler! (MÜLK,16,17,18) • Rahman olan Allah’ın dışında size yardım edecek ordularınız kimlerdir? Gerçekten, inkârcılar bir aldanma içindedirler. Sizi yaratan, size duyma, görme duyuları ve düşünmek için beyinler veren Allah’tır. Ne az teşekkür ediyorsunuz! Ve siz Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. (MÜLK,20,23,24) • İnkârcılar azap yaklaşırken gördüklerinde suratları simsiyah olacak ve onlara “İşte isteyip durduğunuz şey budur” denecek. (MÜLK,27) • Rahman olan Allah’tır; biz yalnız O’na inandık ve yalnız O’na güvendik / işte O, bizim inandığımız ve Kendisine güvendiğimiz Çok Seven’dir. Kimin gerçekten tam bir sapıklık üzere olduğunu ileride öğreneceksiniz. Hiç düşündünüz mü ki, bir sabah kalktığınızda her taraftan suyunuzun çekiliverdiğini görseniz, tertemiz fışkırıp akan suları size kim getirebilir? (MÜLK,29,30) • Rablerinin elçilerinin bildirdiklerini yalanlayanları, Allah şiddeti gittikçe artan bir şekilde yakalamıştı. (HAKKA,10) • Boruya bir kez üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp, birbirine çarpılıp paramparça edildiği zaman, işte o gün geleceği kuşkusuz olan kıyamet olayı gerçekleşmiş olacaktır. O gün gök yarılacak, düzen bozulacak, her şey alt-üst olacaktır. Ey insanlar! Siz de o gün hesap için Allah’a arz olunacaksınız ve hiçbir şeyiniz gizli kalmayacaktır. (HAKKA,13,14,15,16,18) • Cehenneme yollananlar, yüce Allah’a inanmıyordu. Yoksullara yedirmeye de çalışmıyordu. Bu yüzden bugün onun buralarda bir acıyanı yoktur. (HÂKKA,33,34,35) • Bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığı ile size bildirilen bir sözdür. O Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O Kur’an kâhin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an âlemlerin Rabbinden indirilmedir. (HÂKKA,40,41,42,43) • Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş olsaydı / Allah’a atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Biz Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can damarını keserdik. Ve sizden hiç kimse de buna engel olamazdı. Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için bir öğüttür. Kur’an ortak koşucu inkârcılar için bir sıkıntı kaynağıdır. Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin ta kendisidir. (HÂKKA,44,45,46,47,48,50,51) • Sen ortak koşucuların alaylı sorularına aldırış etme, güzelce mücadelene devam et. (MEÂRİC,5) • O gün en yakın dost, en yakın dostunun durumunu soramaz. Suçlu olan o gün azaptan kurtulmak için evlâtlarını, eşini, kardeşini, kendisini yetiştiren tüm yakınlarını ve elinde avucunda neyi varsa hepsini, rüşvet / fidye olarak verip kurtulmak ister. Hayır, hayır! / fakat asla! / ama ne mümkün! (MEÂRİC,10,11,12,13,14,15) • O alevli cehennem ateşi, inkâr edip sırtını dönen, sırf kendi çıkarı için servet yığan kimseyi çağırır. (MEÂRİC,17,18) • Doğrusu insan hırslı ve endişeli bir yapıda yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman feryat eder. Ama kendisine iyi bir olanak verildiği zaman, ondan başkasının da yararlanmasını istemez. (MEÂRİC,19,20,21) • Ancak, Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar / musalliler, salâtlarında / Allah’a ve buyruklarına bağlılıkta devamlıdırlar. Mallarından / paralarından yoksul ve yoksunlara belirli bir pay ayırırlar. Din gününü / hesap gününü içtenlikle doğrularlar; Rablerinin azabından çekinirler; çünkü Rablerinin azabından kurtulmanın garantisinin olup, olmayacağı endişesi taşırlar. Yasal olmayan cinsel ilişkiden sakınırlar; yasal eşler ve durumunu yasallaştırmış olanlarla ilişkileri kınanmaz. Bunun ötesini arayanlar aşırı gidenlerdir. Onlar güvenilir kişilerdir, sözlerine bağlıdırlar; tanıklıklarını tam bir dürüstlükle yaparlar. Ve salâtlarında / işlerini yaparken Allah’a ve buyruklarına olan bağlılıklarını korurlar. Böyle olanlar cennetlerde ağırlanacaklardır. (MEÂRİC,22,………….,35) • Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki; o ortak koşucuları yok edip, yerlerine onlardan daha iyilerini getirmeye Bizim gücümüz yeter. Ve kimsenin Bizi engellemeye gücü yetmez. Bırak o ciddiyetsiz inkârcıları, kendilerine söz verilen gün ile karşı karşıya gelinceye kadar dalsınlar, oynasınlar! (MEÂRİC,40,41,42) • Azgınlar cehennemde çağlar boyu kalacaklardır. Çünkü onlar, böylesi bir hesabı akıllarının ucundan geçirmezlerdi. Ve ayetlerimizi acımasızca, sürekli yalanlıyorlardı. Oysaki Biz ayrıntısına kadar her şeyi kayda alıyorduk. (NEBE,23,27,28) • Hiç kuşkusuz erdemliler / sakınanlar / takva sahipleri / Allah bilincinde olanlar için mutluluk ve kurtuluş vardır. (NEBE,31) • O gün hiçbir kimse, Allah’ın huzurunda konuşmaya cüret edemezler. Rahman olan Allah’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da doğruyu söyler. Ey insanlar! İşte bu anlatılanlar, kesin olarak gelecek gerçek gündür. Aklınızı başınıza alın ve Rabbinize doğru bir yol tutun. (NEBE,37,38,39) • Biz sizi yakın bir azap ile uyarmış bulunuyoruz. O gün kişi yapmış olduklarına bakacak. İnkârcı ise “Keşke toprak olsaydım!” diye pişman olacaktır. (NEBE,40) • Kıyametin başladığı gün, evren korkunç bir sarsıntı ile sarsılacak. Ardından, onu ikinci bir sarsıntı izleyecektir, manzara karşısında yürekler kabaracak, gözler korkudan aşağı kayacaktır. İnkârcılar “Biz daha önceki -dünyadaki- halimize mi döndürüldük? Hem de un ufak, çürümüş kemikler olduktan sonra ha!!! Öyleyse yandık! Çünkü bu bizim için çok kötü olur / bizim zararımıza bir dönüştür” diyecekler. İşte bu müthiş dönüş, sadece bir tek komut sesinden ibaret olacaktır. Bir de bakarsın ki! Hepsi dirilip, bir anda kendilerini toplanma yerinde / mahşerde bulacaklardır. (NÂZİÂT,6,…….,14) • Arınıp temizlenmeye hazır mısın? Sana Rabbinin yolunu göstereyim de O’na karşı saygılı olasın! (NÂZİÂT,18,19) • Ey insanlar! Karşı konulmaz büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan neyin uğrunda çaba harcadığını anlar. (NÂZİÂT,34,35) • Azgınların ve inkâr edip sırf dünya yaşamını tercih edenlerin barınak yeri cehennem olacaktır. Rabbinin makamına karşı saygı duyan ve kendini kötü arzulardan alıkoyanların barınak yeri ise, cennet olacaktır. (NÂZİÂT,37,38,39,40,41) • İnkârcılar dünyanın sonunu gördükleri gün, sanki dünyada bir akşam veya kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanacaklar. (NÂZİÂT,46) • Ey insan! Seni yaratan, biçimlendiren ve mükemmel şekle sokan, senin tüm organlarını mükemmel bir uyumla, dilediği bir biçimde oluşturan, engin cömertliğin sahibi olan Rabbin konusunda, seni aldatan nedir? Fakat hayır! Bütün bunlara rağmen, siz O’nun dinini / ceza gününü yalanlıyorsunuz! Ama bilin ki, üstünüzde alıcılar vardır. Onlar hassas alıcılardır. İşlediğiniz her ayrıntıyı kaydederler. (İNFİTÂR,6…..,12) • Din / ceza günü, kimsenin kimseye yardımı dokunmayacaktır. O gün tüm kararlar yalnız Allah’a ait olacaktır. (İNFİTÂR,19) • Ey insan! Sen Rabbine doğru / Rabbine kavuşmak için çabalayıp durmaktasın; sonunda O’na mutlaka kavuşacaksın! (İNŞİKÂK,6) • Dünyada işlediklerini içeren kitabı sağ tarafından verilen, kolay bir hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesi ile buluşturulacaktır. Kitabı arkasından verilen ise, yok olmayı arzulayacak ve çılgın alevli ateşte yanacaktır. Oysa o, dünyada ailesinin yanında iken çok sevinçli idi ve hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır, (gerçek sandığı gibi değildi, dönecekti!) Rabbi onu görmekteydi. (İNŞİKÂK,7,…….,15) • Siz bir boyuttan bir boyuta / halden hale mutlaka geçeceksiniz. Peki / hal böyleyken, inkârcılara neler oluyor da / neden inanmıyorlar? Kendilerine Kur’an anlatıldığında / Kur’an okunduğunda saygı göstermiyorlar. Tam tersine, inkârcılar, Kur’an’ı yalanlıyorlar. Sen o inkârcıları acı bir azabın beklediğini haber ver. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ise, tükenmeyen bir ödül vardır. (İNŞİKÂK,19,20,21,22,24,25) • En sonunda Allah’ın dediği olacaktır. O gün inananlar da Allah’ın yardımına sevineceklerdir. Allah, dileyen kimseye yardım eder. (RUM,4,5) • Allah verdiği sözden dönmez; fakat insanların çoğu yine de (bu gerçeği) bilmemektedirler! Ortak koşucu inkârcılar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Öteki hayattan ise, habersizdirler. Kendi kendilerine hiç düşünmediler mi ki, Allah gökleri, yeri ve aralarındakileri bir amaç için ve belli bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Buna rağmen, insanların çoğunluğu Rableriyle karşılaşmayı inkâr etmektedirler. İnkârcılar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu hiç düşünmezler mi? Öncekiler, onlardan daha güçlü idiler, toprağı işlediler ve onlardan daha fazla üretimde bulundular. Elçileri onlara apaçık kanıtlarla gitmişlerdi. Onlara zulmeden Allah değildi; onlar Allah’ın ayetlerini ve elçilerini yalanladıkları için, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Kötülük işleyenlerin sonu kötü oldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla eğlendiler. (RUM,6,7,8,9,10) • Saatin / kıyametin gerçekleştiği gün, suçlular şoke olacaklar. Koştukları ortaklarından da, kendilerine şefaat eden hiçbir kimse çıkmayacak; zaten ortak koşulanlar, koşanları inkâr edecekler. Saatin / kıyametin gerçekleştiği gün ortak koşucular, perişan bir halde darmadağın olacaklar. (RUM,12,13,14) • İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler, cennette mutlu olacaklar. İnkâr edip, ayetlerimizi ve ahret buluşmasını yalanlayanlar da, azabın içine sokulacaklardır. (RUM,15,16) • Siz, akşama girdiğinizde, sabaha eriştiğinizde ve günün ortalarında, Allah’ı yüceltin. Göklerde ve yerdekilerde, aynı vakitlerde Allah’ı överek yüceltirler. (RUM,17,18) • Siz, sorumluluğunuz altında çalışan kimseleri, size verdiğimiz servetinize, kendinize eşit ortaklar olarak kabul eder misiniz? Birbirinize davrandığınız gibi, sorumluluğunuz altındakilere de aynı şekilde davranır mısınız? (RUM,28) • Bilgiden yoksun ortak koşucular, kendi arzularına uydular. Allah’ın yolundan sapanı, kim doğruya iletebilir? Onlara hiç kimse yardım etmez. (RUM,29) • Sen ortak koşmadan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın dinine yönel. Çünkü Allah insanları Kendi dinine uyumlu olarak yaratmıştır. Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz. İşte, tüm zamanların dosdoğru dini budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun, salâtı ikame edin / Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. (RUM,30,31) • Ortak koşanlar dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular. Her mezhep kendi bağlandıklarıyla sevinip övünmektedir. (RUM,32) • İnsanlar bir sıkıntı ile karşılaştıklarında Rablerine yönelerek, O’na yakarmaya başlarlar. Fakat sonra kendilerine bir iyilik, rahatlık verince, bazıları Rablerine ortak koşar. Böylece, kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük ederler. Sefa sürün bakalım / haydi geçici dünya hayatının tadını çıkarın bakalım! Ama yakında (gerçeği) anlayacaklar. (RUM,33,34) • İnsanlara iyilik, bolluk verdiğimizde onunla sevinirler. Fakat kendi yaptıkları yanlışlar yüzünden başlarına bir kötülük, sıkıntı gelse derhal umutsuzluğa düşerler. Allah’ın dileyen kimse için rızkı bol verip, takdir ettiğini görmezler mi? Kuşkusuz, inanan bir toplum için bunda dersler vardır. Öyleyse, siz de akrabaya yoksula ve yolcuya yardım edin. Allah’ın hoşnutluğunu isteyenler için böylesi daha iyidir; işte onlar başarıya ulaşanlardır. (RUM,36,37,38) • Sırf servetinizi arttırmak için, insanların mallarından elde ettiğiniz her hangi bir riba / haksız kazanç, Allah’ın yanında artmış sayılmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak adına, topluma refahı yaymak için verilen her hangi bir zekât / karşılıksız yapılan sermaye yardımı, Allah yanında mallarınızı ve sevaplarınızı katlayarak arttırır. (RUM,39) • Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve sonra da yeniden diriltecek. Peki, Allah’a ortak koşarak bağlandıklarınız içinde, bunlardan her hangi birisini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir / yücelerin yücesidir / tüm övgüler Allah’adır. (RUM,40) • İnsanların kendi işledikleri yanlışlar / kötülükler yüzünden, karada ve denizde felaketler yaygınlaştı / karada ve denizde ki bozulma, insanların kendi elleriyle yapmış olduklarından dolayı ortaya çıkmıştır. Belki yaptıkları yanlıştan dönerler diye, Allah hak ettikleri felaketin çok azını onlara tattırıyor / işte Biz, bir daha aynı hatalara dönmemeleri için, onlara, yapmış olduklarından bir kısmının acı sonuçlarını tattıracağız. (RUM,41) • Yeryüzünde dolaşın da, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakın. Onların çokları ortak koşanlardı. Öyleyse, Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün gelmeden önce, Allah’ın dosdoğru dinine yönelin. O gün insanlar durumlarına göre tasnif edileceklerdir. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de iyi ve güzel işler üretmişlerse, cennetteki yerlerini hazırlamış olurlar. Çünkü Allah inananları, iyi ve güzel işler üretenleri Kendi lütfundan ödüllendirecektir. Allah inkârcıları sevmez. (RUM,42,43,44,45) • Yemin olsun! Biz senden önce de, kendi toplumlarına elçileri apaçık kanıtlarla gönderdik. Elçileri yalanlayıp, ayetlerimizi reddedenleri cezalandırdık. İnananlara yardım etmek Bizim üzerimize bir haktı. Saat / dünyanın sonu gerçekleştiği zaman, suçlular dünyada ancak bir saat kaldıklarına yemin ederler. Onlar, işte böyle yanılıyorlardı. Bilgi ve inanç sahipleri “Yemin olsun! Siz Allah’ın yasasına göre, diriliş gününe kadar kaldınız” diyeceklerdir. Kıyamet günü, inkârcı nankörlerin özrü kendilerine bir yarar sağlamayacaktır; kendilerini temize çıkarmaları istenmez. (RUM,47,55,56,57) • Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği verdik. Allah bilgiden yoksun inkârcıların kalplerine sıkıntı verir. Sen her şeye rağmen mücadelene devam et. Allah’ın sözü gerçektir. Kesin inanca sahip olmayanlar seni gevşekliğe / umursamazlığa sürüklemesin / seni hafife almalarına fırsat verme / seni küçümseyemeyeceklerdir. (RUM,58,59,60) • İnsanlar “inandık” demekle, sınanmadan / imtihana çekilmeden kendi hallerine bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Yemin olsun! Biz daha önceki nesillerden “inandık” diyenleri de, fitne yoluyla / türlü şekillerde denemişizdir / açığa çıkardık. Böylece Allah, içtenlikle inananlar ile ikiyüzlü yalancıları belirleyecektir / ortaya çıkaracaktır. (ANKEBUT,2,3) • Yoksa “inanıyorum” diyerek, istediğini yapanlar bizi atlatacaklarını mı sanıyorlar / yoksa kötülükleri işleyenler Bizden kaçabileceklerini mi sanmaktadırlar? Ne kötü yargıda / değerlendirmede bulunuyorlar / ne kötü hüküm veriyorlar. (ANKEBUT,4) • Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa şunu bilsin ki, Allah’ın belirlediği randevu mutlaka gerçekleşecektir. Allah için çaba gösteriyorum diyen kimse aslında kendisi için çaba göstermiş olur. Çünkü Allah hiç kimsenin çabasına muhtaç değildir. Tabii ki Biz, kendi çıkarı için değil, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz ve onları yapmış olduklarının daha iyisiyle ödüllendireceğiz. (ANKEBUT,5,6,7) • Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını öğütlemişizdir. Ancak anne ve baba, körü körüne Allah’a ortak koşman için seni zorlarlarsa, onların bu sözüne uyma. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman, yaptığınız şeyler hakkında size bilgi vereceğim. Ve inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, iyiler grubunun arasına koyacağım. (ANKEBUT,8,9) • İnsanlardan bazıları vardır ki “Allah’a inandık” derler. Fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanların yaptığı işkenceden korkarak, sanki Allah’ın azabıymış gibi, onlardan taraf olur / insanlardan görmüş oldukları baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi tutarlar / tanıtıverir. Ama Rabbinden bir zafer / yardım gelse “Biz de sizinle beraberdik” derler. Allah herkesin içinde sakladıkları en gizli düşüncelerini bilmez mi? (ANKEBUT,10) • Allah, elbette içtenlikle inananlarla, ikiyüzlü yalancıları açığa çıkaracaktır. (ANKEBUT,11) • Ortak koşucu inkârcılar, inananların günahlarını yüklenip yüklenmeme yetkisine sahip değillerdir; onlar tam bir yalancıdırlar. Ama gerçek şu ki, ortak koşucu inkârcılar, kendi günah yüklerine ek olarak, sorumlu oldukları başka yükleri de yüklenecekler ve uydurdukları yalanlardan dolayı kıyamet günü, mutlaka hesaba çekileceklerdir. (ANKEBUT,12,13) • İbrahim halkına: “Allah’a kulluk / ibadet edin (O’nun için çalışın) ve O’na saygılı olun / (daima) O’nun bilincinde olun! Bilirseniz, bu sizin için daha iyidir. Siz yalan rivayetler uydurup, Allah’ı bırakıp putlara tapıyorsunuz / ibadet ediyorsunuz ve böylece (Allah’a) iftirada bulunmuş oluyorsunuz. Allah’ın dışında taptıklarınız size hiçbir rızık veremez. Öyleyse rızkınızı sadece Allah’tan isteyerek çalışın. Allah’a kulluk edin ve O’na teşekkür edin; dönüşünüz Allah’adır” diyerek uyarmıştı. (ANKEBUT,16,17) • Unutmayın, Allah inkârında direneni cezalandırır, doğru yolda olanı esirger; hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Siz ne yerde, ne gökte Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka sahibiniz ve yardımcınız yoktur. Allah’ın ayetlerini ve Allah’a döndürülmeyi inkâr edenler, Benim rahmetimden / sevgimden ümit kesenlerdir. Onlar acı bir cezayı hak etmişlerdir. (ANKEBUT,21,22,23) • İbrahim halkına: “Sizin Allah’ın yanında putlara tapmanız, sadece dünya hayatında aranızdaki dostluğu korumak amacına yöneliktir. Ama sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinizi lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir ve orada hiçbir yardımcı da bulamayacaksınız” demişti. (ANKEBUT,25) • Şuayb halkına: “Ey halkım! Allah’a kulluk edin / ibadet edin (O’nun için çalışın), ahret gününün sorumluluğunu unutmayın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu bozmayın” demişti. (ANKEBUT,36) • Ad ve Semud halklarını, elçilerimizi yalanlayıp, ayetlerimizi inkâr ettikleri için yok ettik. Saptırıcı / şeytan onlara yaptıkları işleri cazip / güzel göstererek yoldan saptırdı. Hâlbuki olayları değerlendirebilecek / gerçeği kavrayabilecek yeteneğe sahiptiler. (ANKEBUT,38) • Ayetlerimizi ve elçilerimizi yalanlayan toplumların hepsini işledikleri suçlardan ötürü cezalandırdık. Onlardan kimine çılgın bir fırtına gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara zulmeden Allah değildi; onlar işledikleri yüzünden kendi kendilerine zulmetmişlerdi. (ANKEBUT,40) • Allah’ın yanında başkasını da evliya edinenlerin örneği ağdan bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Oysa en kolay bozulan / en dayanıksız olan örümcek ağıdır / evidir. Keşke bilselerdi! Allah, ortak koşucuların Allah dışında, hangi şeye bağlandıklarını / çağırdıklarını çok iyi bilir. Biz bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak, bu örneklerin ne demek istediğini, aklıyla düşünenlerden başkası anlayamaz. (ANKEBUT,43) • Allah gökleri ve yeri belli bir amaç için / gerçek (bir plana) uygun olarak yaratmıştır. Kuşkusuz aklıyla düşünen inananlar için, bunda bir ders vardır. (ANKEBUT,44) • Kitaptan sana vahyedileni oku, iyice kavra, salâtı ikame et / vahye bağlı kal. Çünkü salâtı ikame etmek / vahye bağlı kalmak insanı kötülük yapmaktan alıkoyar ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur. Allah, yapmakta olduklarınızı bilmektedir. (ANKEBUT,45) • Kitap halkıyla / Yahudi ve Hıristiyanlarla, fanatik olanları hariç, en güzel bir biçimde tartışın ve “Bize indirilene / Kur’an’a ve size de indirilene / Tevrat ve İncil’e inandık. Bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir. Biz sadece O’na teslim olduk” deyin. İşte sana bu Kitabı / Kur’an’ı indirdik. Kendilerine Kitap vermiş olduklarımız ona inanacaklardır. İnkârcılardan başkası ayetlerimizi reddetmez. Bilgiden yoksun cahillerden başkası ayetlerimizi reddetmez. (ANKEBUT,46,47,49) • Bu Kitabı onlara indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi / (mucize değil midir)? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet / sevgimizin bir açılımı ve öğüt vardır. (ANKEBUT,51) • Bütün bunlara rağmen safsataya / batıla inanıp, Allah’a inanmayanlar / Allah’ı inkâr edenler, işte onlar, asıl zarara uğrayanlardır. (ANKEBUT,52) • Azap onlara ansızın, haberleri olmadan gelecektir. Günü geldiğinde o azap, üstlerinden ve ayaklarının altından onları sarıp örtecek ve Tanrı onlara “Yaptıklarınızın cezasını çekin” diyecektir. (ANKEBUT,53,55) • Ey inanan kullarım! Benim yerkürem / yarattığım yeryüzü geniştir. O halde, ortak koşucuların işkencelerinden uzak nerede özgür / güven içinde olacaksanız, orada, sadece / yalnız Bana kulluk / ibadet edin. (Benim için çalışın!) (ANKEBUT,56) • Her can ölümü tadacaktır ve er geç Bize döndürüleceksiniz. İşte o zaman, inanan, iyi ve güzel işler üretenleri içinden ırmaklar akan cennetin köşklerine yerleştireceğiz. Güçlüklere göğüs gererek ve Rablerine güvenerek çalışanların karşılığı ne güzeldir. (ANKEBUT,57,58,59) • Yemin olsun! Ortak koşuculara “Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi ve ay’ı kim emrinize verdi?” diye sorsan, “Allah” diye karşılık verirler. Öyleyse neden sapıyorlar? Allah kullarından dileyene rızkı bol bol verir, nankörlük edenden de kısar. Yemin olsun! Ortak koşuculara “Gökten yağmuru yağdırıp, kupkuru toprağı canlandıran kimdir?” diye sorsan, “Allah” derler. Övgü yalnızca Allah içindir. Fakat onların çokları söyledikleri üzerinde düşünmezler. (ANKEBUT,61,62,63) • Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahret yurdu / öteki dünya ise sonsuz / asıl hayattır / işte gerçek yaşam odur. Ah / keşke / bir bilselerdi! (ANKEBUT,64) • Ortak koşucular, kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etsinler ve böylece bir süre daha sefa sürsünler bakalım! Ama yakında (gerçeği) öğrenecekler! Hâlâ safsatalara / bâtıla inanıp, Allah’ın nimetlerini mi reddediyorlar / Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? Yalan rivayetler uydurup Allah’a yakıştırandan / Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelen gerçeği yalanlayandan daha zalim kim olabilir? İnkârcılar için cehennemde yer mi yok? (ANKEBUT,66,67,68) • Bizim yolumuzda çaba harcayanları, Biz kendi yolumuza ileteceğiz. Kuşkusuz, Allah güzel davrananlarla / iyilik yapanlarla beraberdir. (ANKEBUT,69) • İnsanlardan bir şey alırken ölçüyü tam uygulayan, fakat kendilerinden verirken ölçüyü eksik vererek hile yapana yazıklar olsun! İnsanları kandıranlar, büyük bir günde hesap vermek için tekrar diriltileceklerini hiç düşünmüyorlar mı? (MUTAFFİFİN,1,2,3,4,5) • Hesap gününü ancak şımarıp haddi aşan / azgın günahkârlar yalanlar. Böylelerinin işledikleri kötülükler kalplerini karartmıştır. O gün Rablerini göremezler. (MUTAFFİFİN,1214,15) • Kuşkusuz, erdemliler / iyiler / iyilik sergileyenler nimet cennetlerindedirler. Yüzlerinden mutluluklarının sevinç parıltısını izlersin. Yarışanlar, işte böyle bir amaç için yarışsınlar. (MUTAFFİFİN,22,24,26) • Şu bir gerçek ki, boğazlarına kadar suça batmış olanlar / suç işleyenler dünyada, inananlara gülerlerdi. Yanlarından geçerken de, birbirlerine kaş-göz işareti edip dalga geçerlerdi / küçümserlerdi. Ailelerinin yanına geldiklerinde de, onlarla alay ettiklerini, yaptıklarını anlatarak eğlenirlerdi. İşte, bugün de inananlar, inkârcılara gülerler. ”İnkârcılar, yaptıkları şeylerin karşılığını buldular mı?” diye konuşurlar. (MUTAFFİFİN,29,30,31,34,36) • Doğruluğundan asla kuşku olmayan / çelişme, tutarsızlık olmayan bu Kur’an, arınmak isteyenler / korunup sakınanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar için bir kılavuzdur / yol göstericidir. (BAKARA,2) • Arınmak isteyenler, gayba inanırlar, salâtı ikame ederler / kuşku olmayan Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar. Ve Muhammed Peygamber’e indirilen Kur’an’a ve ondan önce gelen Tevrat’a, İncil’e ve tüm peygamberlere gelenlerin hepsine inanırlar ve öte dünyaya da tereddütsüz iman ederler. İşte, Allah böyle davrananlara dosdoğru yolu gösterir ve işte bunlar, gerçek mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa erenlerdir. (BAKARA,3,4,5) • Ön yargılı inkârcılara / nankörlere / küfre batmışlara, ne yaparsan yap / uyarsan da değiştiremezsin. Onlar asla inanmak istemezler. Bu tutumlarından dolayı Allah, fanatik inkârcıların kalplerini ve kulaklarını mühürler, gözlerini de perdeler. Ve dayanılmaz azap onlar içindir. (BAKARA,6,7) • İnsanlardan bazıları da Allah’a ve öte dünyaya inanmazlar. Ama “inanıyoruz” derler. Kendilerince, Allah’ı ve inananları kandırdıklarını sanırlar. Hâlbuki kendi kendilerini kandırdıklarının bilincinde bile değillerdir. İkiyüzlüler / münafıklar, kötü kalpli insanlardır. Allah böyle insanların kötülüklerini daha da arttırmaları için imkân verir. Yalanları yüzünden de acı bir azabı hak ederler. (BAKARA,8,9,10) • İkiyüzlü insanlara “Ülkenizde / dünyada bozgunculuk yapmayın” dediğiniz zaman, hemen tepki gösterirler: “Bizler barış ve esenlik için çabalıyoruz” derler. Dikkatli olun! Bu tür davranış sergileyenler, gerçek bozgunculardır. Ama yaptıklarının bilincinde bile değillerdir. İkiyüzlülere “Sağduyulu insanlar gibi davranın / samimi olarak inanın” denildiğinde: “Biz de çapulcular / akılsız insanlar / kafası çalışmayan zavallılar gibi mi davranalım / inanalım?” derler. Gerçek çapulcular / akılsız olanlar / kafası çalışmayan düşük seviyeliler kendileridir; fakat farkında değillerdir. (BAKARA,11,12,13) • Buna rağmen, çapulcu dedikleri insanlarla bir araya geldiklerinde: ”Biz de sizin gibi düşünüyoruz / inanıyoruz” derler. Fakat kendi yandaşlarının yanına geldiklerinde de: “Sizinle beraberiz. Biz onlarla sadece eğleniyoruz / alay etmek için yanlarına gidiyoruz” derler. Allah da o ikiyüzlülerle alay eder / eğlenir ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır. Onlar sahtekârlığı ve ikiyüzlülüğü, dürüstlüğe ve samimiyete tercih ettiler. Oysaki bu tutumları kendilerine, ne yararlı bir şey kazandırır, ne de onları gerçeğe ulaştırır. (BAKARA,14,15,16) • Ey insanlık âlemi! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize saygılı olun / ibadet edin (O’nun için çalışınız) ki, O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız / korunabilesiniz / böylece saygın olursunuz. Artık bile bile / bilip durduğunuz halde Allah’a ortaklar koşmayın. (BAKARA,21,22) • Eğer kulumuza / Muhammed Peygamber’e indirdiğimiz Kur’an’ın, Allah’tan geldiğinden kuşkunuz varsa ve söylediklerinizde samimi iseniz, siz de Kur’an ayetlerine benzer bir sûre getirin bakalım! Üstelik tüm güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Bunu yapmazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o takdirde, inkârcılar için hazırlanan ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (BAKARA,23,24) • Bozguncu kişilerin vasıfları odur ki; Allah adına söz verdikleri anlaşmalardan cayarlar, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyleri ayırmaya çalışırlar ve yeryüzünde / insanlar arasında sürekli fitne çıkarırlar. İşte rezil olacaklar / zarara uğrayacaklar bunlardır. Ey ortak koşucu bozguncular! Sizi, hiç yokken hayata getiren, sonra öldürecek olan, sonra kıyamet / diriliş gününde tekrar dirilterek en sonunda tekrar Kendisine döndürüleceğiniz Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (BAKARA,27,28) • Ey Allahımız, özür dileriz! Sen yüceler yücesisin, biz, Senin bize öğrettiğinden başka bir şey bilmeyiz. Her şeyi bilen Sensin, Sen bilgesin. Her şeyin arka planını bilensin / Sen hâkimsin. (BAKARA,32) • Dikkat edin! Buyruğumu tutmazsanız kendinize yazık etmiş olursunuz! Benim buyruklarımı size anlatan yol gösterici elçiler gelecektir. Atadığım yol göstericilere uyanlar için hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi yalanlayıp inkâr edenler ise, ateşe atılacaklar ve orada sürekli kalacaklar. (BAKARA,35,38,39) • Ey İsrailoğulları! Elinizdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdiğim Kur’an’a inanın. Kur’an’a karşı çıkanların ilki olmayın. Ayetlerimi küçük çıkarlarınız için değiştirmeyin, sadece Benden çekinin / sadece Benim bilincimde olun! Doğruyu yanlış ile karıştırmayın / hakkı / gerçeği bâtılla / saçmalık ve tutarsızlıkla karıştırmayın / kirletmeyin, bile bile gerçeği gizlemeyin. Salâtı ikame edin / elinizdeki Kitabı, Tevrat’ı ve İncil’i dosdoğru okuyup, doğrusunu uygulayın, onunla arının. (BAKARA,41,42,43) • Güçlüklere karşı göğüs gererek / direnç göstererek / sabrederek ve salâtla / okuduğunuz Kitab’a içtenlikle bağlı kalarak yardım isteyiniz. Elbette böyle yapmak insanlara zor gelir. Ancak Allah’a içtenlikle bağlı olanlar / yürekten saygı gösterenler ve alçak gönüllü olanlara / kalbi ürperti duyanlara zor gelmez. Onlar (bir gün) Rablerine kavuşacaklarını ve mutlaka O’na döneceklerini bilirler. (BAKARA,45,46) • Kimsenin kimseyle yardımlaşamayacağı, kimseden bir aracı / şefaatçinin kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı bir günün geleceğini unutmayın. (BAKARA,48) • Ey İsrailoğulları! Bütün nankör ve ortak koşucu davranışlarınıza rağmen, aklınızı başınıza toplar, şükredersiniz diye sizi affettik. Üstelik dosdoğru yola gelmeniz için de, Musa’ya, Furkan’ı / doğru ile yanlışı birbirinden ayıran Kitabı / Tevrat’ı verdik. Musa halkına: “Ey halkım! Sizler madenden yapılmış buzağıya tanrı diye tapmakla, nefsinize / kişiliğinize kötülük ettiniz / dosdoğru yoldan saptınız. Yaratıcınıza tövbe edin ve nefsinizi / gururunuzu yok edin / öldürün. Böyle davranmanız, Yaratıcınız katında, sizin için daha iyidir. Allah sizi affeder. (BAKARA,52,53,54) • İnananlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiiler’den her kim; Allah’a ve ahret gününe inanır ve yararlı iş yaparsa, onların ödülleri Rab’leri katındadır. Onlar için korku ve üzüntü yoktur. (BAKARA,62) • Allah dilerse doğru yolu buluruz. (BAKARA,70) • Ey içtenlikle inananlar! Kalpleri taş gibi katılaşanların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Bakın, kalpleri katılaşmış olanların bir kısmı, Allah’ın Kelâmını dinleyip kavradıktan sonra, bile bile onu çarpıtırlar. (BAKARA,75) • Kendi ürettikleri rivayetleri, görüşleri kitaplara yazarak “Bunlar Allah’tandır / Allah’ın ayetlerini açıklıyor” diye insanlara sunan ve bundan maddesel kazanç elde edenlere yazıklar olsun / az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlerin vay haline! Vay kendi elleriyle yazdıklarına! Vay bu yolla kazandıklarına! (BAKARA,79) • İnsanları Allah adına kandırıp, boğazlarına kadar günaha batanlar / sürekli kötülük işleyenler cehennemde sonsuza dek kalacaklardır. Ancak, inanıp erdemli bir hayat sürenler / hayra, barışa yönelik / iyi işler yapanlar / güzel davranışlarda bulunanlar ise cennet halkıdır / sakinleridir. Onlar da cennette sürekli kalacaklardır. (BAKARA,81,82) • Musa zamanında İsrailoğullarından şunları yapacaklarına dair söz almıştık: Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, anaya-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlarla dostça konuşacaksınız. Salâtı ikame edeceksiniz / vahye / Tevrat’a bağlı kalacaksınız ve ondaki buyruklarla arınacaksınız. Birbirinizi öldürmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarından çıkarmayacaksınız. Bütün bunları kabul etmiş ve tanık olmuştunuz. Fakat çok azınız bunlara uydu. Çoğu verdiği sözden caydı. Sözlerinden cayarak tersini yapanlar, dünya hayatını ahret hayatına tercih eden kimselerdir. Bu yüzden onların cezaları hafifletilmeyecek ve kendilerine yardım da edilmeyecektir. (BAKARA,83,84,86) • Yemin olsun! Biz, Musa’ya Kitabı verdik ve Musa’dan sonra da peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da, apaçık kanıtlarla elçi olarak gönderdik ve onu Ruhul Kudüs / vahiy ile destekledik. (BAKARA,87) • Yahudilerin ileri gelenleri, okudukları Tevrat’ta, içlerinden, sapanları uyaracak bir elçinin geleceğini bekliyorlardı. Ne zaman, Allah tarafından Tevrat’ı onaylayan Kur’an geldi, bu sefer, Kur’an ile birlikte, Tevrat’tan öğrendikleri gerçekleri de inkâra kalkıştılar. Allah’ın laneti inkâr edenlerin üzerinedir. Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir gerçektir. (BAKARA,89,91) • İleri sürdüğünüz gibi, ahret yurdu Allah tarafından hiç kimseye değil, sadece size ayrılmışsa ve bu savınızda samimi iseniz, haydi ölümü isteyin! İnkârcı Yahudileri dünya hayatına, diğer insanlardan ve hatta Araplardan / Allah’a ortak koşanlardan da düşkün insanlar olarak göreceksin. Onlardan her biri bin sene yaşamak ister. Oysa uzun yaşamaları –inkârlarını devam ettirdikleri takdirde- onları azaptan uzaklaştırmaz. (BAKARA,94,96) • Andolsun ki, Biz öylesine açık ayetler / ilkeler indirdik ki, onları yoldan çıkmış olanlardan başkası inkâr etmez. Her ne zaman bir anlaşma yaptılarsa, Yahudilerden inkâr edenler yapılan sözleşmeyi bozup attı. Onların birçoğu inanmıyor. Tevrat’ı doğrulayan bir elçi, Allah tarafından görevli olarak kendilerine gelince, Yahudi ileri gelenleri, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitabını görmemezlikten geliyorlar. (BAKARA,99,100,101) • Allah rahmetini dileyene verir / Allah sevgisini dilediğine bahşeder. Allah büyük lütuf sahibidir. Allah’ın her şeye gücünün yettiğini bilmez misin? Göklerin ve yerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu ve Allah’tan başka hiçbir dostun / sahibin ve yardımcın olmadığını bilmez misin? Kim inancı inkâr ile değiştirirse, o doğru yolu kaybetmiştir. (BAKARA,105,106,107,108) • Tevrat ve İncil’e sahip olanların birçoğu, gerçek kendilerine apaçık belli olduktan sonra / gerçeği bilmelerine rağmen, sırf kıskançlıkları yüzünden, sizi imanınızdan sonra tekrar inkâra döndürmeyi arzular. Yine de siz, onlarla kötü olmayın, hoş görün / affedin. (BAKARA,109) • Salâtı ikame edin / çok çalışın ve karşılıksız sosyal yardımlarınızı yapın. Unutmayın, kendiniz için yaptığınız her yardımın karşılığını, Allah yanında katlanarak bulacaksınız. (BAKARA,110) • Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, onun ödülü Rabbinin yanındadır; iyilik yapan ve Allah’a teslim olanlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,112) • Allah’tan gelen Kur’an ayetlerini öğrenmek için toplanılan yerleri, içlerinde O’nun ismi zikrediliyor / O’nun ayetleri okutuluyor diye, engelleyen ve oraları dağıtmaya uğraşan kimseden daha kötü kim olabilir? Bu toplantı yerlerini tahrip edip dağıtmakla, kimsenin eline bir şey geçmez. Çünkü doğu da, batı da Allah’ındır / sabit bir mekâna gerek yoktur. Allah’ın mekânı geniştir / nereye yönelirseniz yönelin, Allah’ın yüzü oradadır. Her yer ve durumda, Allah’ın vahyi öğrenilir ve öğretilir. (BAKARA,114,115) • Ortak koşucular “Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! Allah yücedir, Allah, yaratılmışlara özgü böylesi vasıflardan kesinlikle uzaktır. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Tüm varlıklar Allah’a saygıyla boyun eğmiştir. (BAKARA,116) • Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. Bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece “Ol” der ve o şey anında olur. (BAKARA,117) • Biz ayetleri / belgeleri, yürekten inanacak olanlar için açık ve anlaşılır bir şekilde açıklamışızdır. Ey Peygamber! Biz sana Hakk’ı / gerçeği / Kur’an’ı gönderdik. Bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin. Kuşkusuz dosdoğru yasa / yol / kılavuzluk, Allah’ın yasası / yolu / kılavuzluğudur. Sana gelen ilimden / bilgiden sonra, fanatik Yahudi ve fanatik Hıristiyanların boş ve iğreti arzularına / heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah’a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir destekleyici / yardımcı bulamazsın. (BAKARA,118,119,120) • Kendilerine verdiğimiz Kitab’a / Tevrat ve İncil’e samimi olarak inanıp, onu okuyanlar, “Dosdoğru yolun Allah’ın yolu” olduğuna inanırlar; inkâr edenler ise kaybedenlerdir. (BAKARA,121) • Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye alınmadığı, hiç kimseye şefaatin yarar sağlamadığı ve yardımın kesildiği bir günden sakının / korunun / korkun / o günün sürekli olarak bilincinde olun. (BAKARA,123) • Gerçekleri örterek saklayanlar Benim sözümün dışındadır / Benim ahdim / anlaşmam zalimlere ulaşmaz. (BAKARA,124) • Kâbe’yi insanlar için bir odak / toplanma noktası ve bir güven yeri kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir dua yeri edinin / sürekli açık, temiz ve aktif halde tutun. (BAKARA,125) • Küfre sapanlara / inkâr edenlere / inanmayanlara da rızık veririm, ancak, inkârlarına devam edenleri kısa bir süre geçindirip, sonra da ateşin dayanılmaz azabına atacağım. Ne korkunç bir sonuç! (BAKARA,126) • Rabbimiz bizden gelen niyazları kabul buyur / hayırlı kıl. Şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Rabbimiz, bizleri Sana teslim olanlardan / Müslümanlardan yap. Soyumuzdan da Sana teslim / Müslüman olan bir topluluk çıkar. Bize nasıl ibadet edeceğimizi göster, tövbelerimizi kabul et, şüphesiz Sen tövbeleri kabul edensin / acıyansın / müşfik olansın / rahmetini cömertçe yayarsın. (BAKARA,128) • Kendini kandırandan başkası / kendini bilmeyenden / kendini aşağılaştırandan / öz benliğini beyinsizliğe itenden başkası İbrahim’in dininden yüz çevirmez. Rabbi İbrahim’e : “Kendini Bana teslim et / teslim ol” dediğinde, İbrahim “Âlemlerin Rabbi’ne teslim oldum” diye karşılık vermişti. Biz, İbrahim’in tek Tanrıcı dinine / her türlü sapık inançtan yüz çevirmiş / şirk ve yozlaşmadan uzak / doğruya yönelen dinine uyarız. İbrahim, Allah’a asla ortak koşanlardan / şirke bulaşanlardan / müşriklerden olmadı. (BAKARA,130,131,135) • Biz; Allah’a, bize indirilen Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere inanırız. Bunların hiçbir arasında ayırım yapmayız. Biz sadece Allah’a teslim olanlarız. Eğer Yahudiler ve Hıristiyanlar sizin inandığınız gibi, bu buyrukların gösterdiği doğrultuda inansalar, dosdoğru yolu bulmuş olurlar. Yok, böyle inanmaz iseler, ayrılığa ve anlaşmazlığa düşmüş olurlar. O takdirde onlara karşı Allah sana yeter. (BAKARA,136,137) • Allah’ın rengine / boyasına / sistemine / görüşüne uy! Kimin görüşü / boyası / rengi / sistemi Allah’ınkinden daha tutarlıdır? Biz yalnız ortağı olmayan Allah’a kulluk / ibadet ederiz (O’nun için çalışanlarız). Boyası / rengi Allah’ınkinden daha güzel olan kim olabilir ki? (BAKARA,138) • Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Biz işlediğimizden, siz de işlediğinizden sorumlusunuzdur. Biz kendimizi sadece Allah’a adadık / yalnız Allah’a gönül verenleriz / biz O’na özden bağlıyız / biz O’na gönülden bağlananlarız. (BAKARA,139) • Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının inandığı dinin, Yahudi ve Hıristiyanların inandığı din olduğunu mu ileri sürüyorsunuz? / İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları Yahudi yahut Hıristiyanlardı mı diyorsunuz? Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden / Allah’ın kendisine verdiği bir bilgiyi gizleyenden daha zalim kim olabilir? (BAKARA,140) • (Zalimlerin) / onların yaptıkları / kazanmış oldukları kendilerinin, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz. Doğu da batı da Allah’ındır. Allah dileyeni / dilediğini doğru yola iletir. (BAKARA,141,142) • Allah imanınızı boşa çıkarmaz / Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. (BAKARA,143) • Kitap sahibi fanatik Yahudilerle, Kitap sahibi fanatik Hıristiyanlara her türlü kanıtı / delili getirsen, yine de senin yönüne / kıblene / hedefine / amacına uymazlar. Sen de onların yönüne / kıblesine / hedefine / amacına uyacak değilsin. Zaten Yahudiler ve Hıristiyanlar da birbirlerinin kıblesine / yönüne / amacına / hedefine / yoluna da uymazlar. Sana gelen bu bilgiden / ilimden sonra, onların boş ve iğreti arzularına / havalarına / heva ve heveslerine / hedeflerine uyarsan gerçekleri saklamış / karartmış olursun / o zaman haksızlık edenlerden / zalimlerden olursun. (BAKARA,145) • Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, bu gerçekleri çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama yine de onların ileri gelenlerinden / din adamlarından bazıları, bile bile gerçeği gizlerler. Doğru olan onların çarpıttıkları değil, gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde sakın / asla kuşkulananlardan olma. (BAKARA,146,147) • Herkesin yöneldiği / amaçladığı bir yön / hedef vardır. Nereye yönelirseniz yönelin / neyi amaçlamışsanız amaçlayın Allah sizi / hepinizi bir araya getirecektir. Siz iyi ve güzel şeylerde yarışın. (BAKARA,148) • Ayetlerimi gizleyenlerden / haksızlık edenlerden korkmayın / çekinmeyin, Benden çekinin / Bana saygılı olun ki, size olan nimetimi / buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz / bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız umulmaktadır. Nitekim size olan nimetimi tamamlamak için / size buyruklarımı bildirecek, sizleri, ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi arındıran, ilkelerimizi bildiren kitap ve bilgeliği / düşünmeyi öğretecek, bilmediklerinizi bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip gönderdik. (BAKARA,150,151) • Beni hatırlayın / anın ki, Ben de sizi hatırlayayım / anayım. Bana teşekkür edin; buyruklarıma karşı engelleme yapmayın / Bana karşı asla nankörlük yapmayın. (BAKARA,152) • Ey inananlar! Güçlükleri sabırla ve salâtla / azimle ve çalışarak aşın. Allah, azimle çabalarında göğüs gerenlerle / sabredenlerle beraberdir / Allah direnç gösterenlerden yanadır. Sizin korkuyla, açlıkla, mal, can ve ürün kaybıyla karşı karşıya gelmenize izin vereceğiz. İşte bütün bunların üstesinden gelebilmek için, içtenlikle göğüs gerenlere, çaba harcayanlara müjde ver. Ki, o içtenlikle göğüs gerenler, başlarına bir felaket geldiğinde “Biz Allah’a aidiz ve elbette ki Allah’a döneceğiz” derler. İşte böyleleri için, Rablerinden destek ve iyilik / selâmlar, bereketler var, bir rahmet vardır / böyleleri Rablerinin bağışlamasına ve sevgisine ulaşacak olanlardır. Onlar doğru yola ulaşmış olanlardır / işte onlar başarıya ulaşanlardır. (BAKARA,153,155,156,157) • Allah yolunda öldürülenlere “Onlar ölülerdir” demeyin. Aksine onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz / ancak siz (bunu) hissetmezsiniz. (BAKARA,154) • Safa ve Merve tepeleri Allah’ın işaretlerindendir / Allah’ın işaretli yerleridir. Hac veya umre için Kâbe’yi ziyarete gelenler, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelebilir. Kim gönülden bir iyilik yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir, bilendir. (BAKARA,158) • İndirdiğimiz apaçık kanıtlarla, anlaşılır biçimde gösterdiğimiz dosdoğru yolu, Kitap’ta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenleri, hem Allah lanetler ve hem de başka lanet edebilecekler lanetler. Ancak tövbe edip kendilerini düzeltenler ve Kur’an’da ki indirilenleri çarpıtmadan, gizlemeden açıklayanlar bu lanetin dışındadır; onların tövbesini kabul ederim. Çarpıttıklarında direnip, tövbe etmeden ölenler / inkâr etmiş ve inkârcı olarak ölmüş olanlar ise, hem Allah’ın, hem meleklerin ve hem de insanların hep birlikte lanetini kazanır. Onlar sonsuza dek lanetli olarak kalırlar. Azapları hafifletilmez ve ertelenmez. (BAKARA,159,160,161,162) • Tanrınız bir tek Tanrı’dır; O’ndan başka Tanrı yoktur. O’nun sevgisi ve merhameti sonsuzdur. (BAKARA,163) • İnsanlardan bazıları, Allah yerine / Allah dışında / Allah’tan başkasını eşler edinirler / Allah ile denk / Allah’a eş tutarlar da, Allah’ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah’ı sever / Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar. Allah’tan başkasına olan sevginin, Allah sevgisi ile denk olamayacağı gerçeğini gölgeleyenler, azabı gördükleri zaman, tüm gücün Allah’ta olduğunu ve Allah’ın azabının da, çok çetin olduğunu önceden bir görebilselerdi! O zaman uyulanlar / sevilenler, kendilerine uyanlardan / sevenlerden uzak duracaklardır. Artık azabı görmüşlerdir ve aralarındaki tüm bağlar kesilmiştir. Allah’tan başkasına olan sevgiyi, Allah sevgisinden üstün tutanlar / uyanlar şöyle diyecek: “Keşke dünyaya dönmek için bir şansımız daha olsaydı da, dünyada iken Allah’tan çok sevdiklerimizin, şimdi bizden uzak durdukları gibi, biz de onlardan uzak dursaydık.” Böylece Allah, onların yaptıklarını pişmanlığa dönüştürür ve onlar artık ateşten çıkamazlar. (BAKARA,165,166,167) • Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helâl olmak şartıyla yiyin. Saptırıcının / şeytanın arkasına düşmeyin / şeytanın adımlarını izlemeyin, saptırıcı size apaçık bir düşmandır. Saptırıcı, size kötülüğü, hayâsızlığı öğütler ve bilmediğiniz şeyleri Allah adına yakıştırmanızı önerir / şeytan size çirkinlik, düzensizlik ve pislik emreder. Ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi fısıldar. (BAKARA,168,169) • Kul sevgisini Allah sevgisine denk tutanlara / ortak koşanlara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a uyun” dense, “Hayır, biz atalarımızın izlediği yolu izleriz” derler. Peki, ataları bir şey düşünemeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? İşte ayetlerimizi örtenler de / inkâr edenler de / küfre sapanlar da, böyle işitmeyen, konuşamayan ve göremeyen kimseler gibidir. (BAKARA,170,171) • Ey inananlar! Size verdiğim rızıkların iyilerinden yiyin. Eğer sadece Allah’a tapıyorsanız / kulluk ediyorsanız / gerçekten ibadet ettiğiniz (uğrunda çalıştığınız) Allah ise, Allah’a şükredin. (BAKARA,172) • Allah, size sadece leş / ölü, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, sınırı aşmamak koşuluyla, yemelerinde bir sakınca yoktur. (BAKARA,173) • Allah’ın indirdiği Kitap’tan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) bir şey gizleyip, onu az bir değere değişenler / ondan çıkar sağlayanlar / Allah’ın Kitap’ta indirdiğini gizleyenlere ve onu çok az bir değer karşılığında satanlara gelince; karınlarına ateş tıkınıyorlar. Diriliş gününde Allah onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Onlara acı verici bir azap var. Gerçekleri çarpıtıp az bir değere değişenler, hidayet / doğru yol karşılığında sapıklığı ve affedilme / bağışlanma karşılığında azabı satın almışlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar! İşte böyle! Çünkü Allah gerçeği içeren Kitabı indirmiştir / Allah, Kitabı, gerçeği ortaya koymak için indirmiştir. Allah’ın indirdiği Kitap hakkında tartışanlar ise doğrusu / andolsun derin bir ayrılık / bir anlaşmazlık / bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler. (BAKARA,174,175,176) • Asıl erdemlilik odur ki / zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki / ancak iyi olanlar, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara ve Peygamberlere inanırlar; akrabalara, yetimlere, muhtaçlara, yolda kalmışlara, yoksullara seve seve yardım ederler / sevmelerine rağmen mallarını harcayanlardır / köleleri özgürlüğüne kavuştururlar / özgürlüğüne kavuşma gayretinde olanlara / özgürleştirmede severek verenlerdir. Salâtı ikame ederler / çok çalışırlar, karşılıksız yardımda bulunurlar, söz verdiklerinde sözlerini yerine getirirler; zorluğa, sıkıntıya, zulme karşı direnirler / zorda, darda ve savaş anında dayanıklı olanlardır / güçlüklere göğüs gerenlerdir / sabırlıdırlar. İşte doğru olanlar / özü sözü bir olanlar ve işte erdemli olanlar da / saygılı olanlar da / Allah bilincine varmış olanlar da / korunan takva sahipleri de onlardır. (BAKARA,177) • Ey inananlar! Öldürülenler hakkında / masum insanları öldürmede kısas / karşılıklı ödeşme size yazıldı / farz kılındı. Ey akıl sahipleri! Ey aklı ve gönlü işleyenler / basiret sahipleri! Kısasta / karşılıklı ödeşmede sizin için hayat vardır / hayat kurtarma vardır. Böylece suç işlemekten kaçınırsınız / çünkü (kısas yoluyla öldürülmekten) korkarsınız (ve böylece kısası gerektirecek suç işlemekten kaçınırsınız.) (BAKARA,178,179) • Sizden birine ölüm yaklaştığında, eğer bir mal / hayır / servet bırakacaksa; anaya, babaya, yakınlara, uygun bir biçimde vasiyet etmesi farz kılındı / gerçek olarak yazıldı. Bu erdemliler için bir görevdir / Allah bilincine varanların yerine getirmeleri gereken bir haktır. Kim vasiyeti işittikten ve kabul ettikten sonra değiştirirse, günahı o vasiyeti değiştirenleredir. Vasiyet eden kimsenin yanlışlık veya haksız bir paylaşım yapacağını sezen birisi, olaya karışıp durumu düzeltirse günah işlemiş olmaz. (BAKARA,180,181,182) • Ey inananlar! Sizden önceki milletlere oruç farz kılındığı / yazıldığı gibi, arınmanız / korunmanız / ruhunuzda Allah bilincinin canlı kalabilmesi için size de sayılı günlerde farz kılındı / yazıldı. Ancak hasta olanlarınız veya yolculukta bulunanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Ya da varlıklı olanlar, tutamadığı günler için, fidye olarak bir yoksulu doyurmaları gerekir / oruç yerine bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir. Fakat kim gönül isteğiyle, daha fazla yoksulu doyurmak için iyilik yaparsa, kendisi için daha iyidir; ancak oruç tutmanız sizin için en iyisidir, bir bilseniz! (BAKARA,183,184) • Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki, Ben onlara çok yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın / Beni çağırdığında çağıranın, duasına / çağrısına karşılık veririm. Doğru yolu bulmaları için, onlar da Bana karşılık vermeli ve Bana inanmalı / Bana inansınlar ki, böylece doğru yolu bulabilsinler! (BAKARA,186) • Oruç gecesi cinsel ilişkide bulunmanız size helal kılınmıştır. Eşler birbirlerinin sırlarını gizleyen örtüler gibidir. Allah’ın sizin için belirlediği sınırlar içinde eşlerinizle cinsel ilişkide bulunabilirsiniz. Şafağın karanlığı, aydınlığından sizce ayırt edilinceye kadar yiyin için. Sonra akşamın karanlığına kadar orucu tutun. Toplantı yerlerine vahyi öğrenmek için geldiğinizde eşler ilişkide bulunmasın. Bunlar Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır, onları çiğnemeyin / onlara yaklaşmayın! Allah, içlerinde Allah bilincinin canlı kalması için / saygılı olsunlar diye insanlara ayetlerini işte böyle açıklar ki korunabilsinler / umulur ki tutarlar. (BAKARA,187) • Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Halkın parasını haksız yere yemek amacıyla, bile bile memurlara / yöneticilere rüşvet vermeyin. (BAKARA,188) • Yararlı olanı yapmak, lafı evirip çevirmek değildir. Yararlı olmak en iyiyi, en doğruyu yapmaktır. Dürüst olun. Kurtuluşunuz için Allah’ı dinleyin, saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki, kurtuluşa eresiniz / başarıya ulaşasınız! (BAKARA,189) • Sizi yok etmek isteyenlere karşı, Allah için siz de karşı koyun. Ama haksız yere saldırmayın / asla haddi aşmayın / çarpışmada zulme sapmayın / düşmanlık etmeyin. Çünkü Allah, haddi aşanları / aşırı gidenleri / sınır tanımaz azgınları / düşmanlık edenleri sevmez. (BAKARA,190) • Bozguncularla uğraşmak, savaşmaktan daha zorludur / fitne / baskı ve bozgunculuk / zulüm / karışıklık çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür / daha ağır bir suçtur. İnkârcılar, size saldırılarına ve Allah’ın dinini engellemeye son verinceye kadar, onlara karşı koyun / fitne (zulüm ve baskı) bitinceye / kargaşalık kalmayana ve din Allah için olana / din sadece / yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın / çarpışın. (BAKARA,191,193) • Yasaklara uymak / dokunulmazlıklar / hürmetler ve yasaklar / saygınlıklar karşılıklıdır. O halde azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde / aynen karşılık verin. Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / içinizde Allah bilincini her zaman canlı tutun ve bilin ki, Allah erdemlilerin yanındadır / Kendisinden korkup sakınanlarla beraberdir / saygılı olanlardan yana / Allah bilincini canlı tutanlarla birlikte olduğunu bilin. (BAKARA,194) • Allah’ın verdiklerini beraberce paylaşın / Allah yolunda harcama yapın / nimetleri paylaşın, kendi kendinizi sıkıntıya sokmayın / kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın. Dürüst davranın / güzel düşünüp güzel işler yapın / iyilik yapın / iyi davranın. Allah dürüst davrananları / güzellik sergileyenleri / iyi davrananları / iyilik yapanları sever. (BAKARA,195) • Hac/programlı ilahiyat eğitimi ve umreyi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Hac, bilinen aylarda uygulanmalı. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. Hac yolculuğu için ihtiyaçlarınızı düşünürken, en güzel ihtiyacın saygı / Allah bilincinin canlı kalması olduğunu unutmayın. Ey akıl ve anlayış / gönül / basiret sahipleri! Buyruklarımı iyi anlayın / Bana saygılı olun / Beni bilincinizde canlı tutun. Allah’ı düşünün ve O’nu gerektiği gibi algılamaya çalışın. Önceleri sapmış iken, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu anın! Allah’tan bağışlanma dileyin. Atalarınızı andığınızdan daha çok Allah’ı anmayı sürdürün. İnsanlardan kimi “Rabbimiz, bize bu dünyada ver” derler. Öyle diyenlerin öte dünyada bir payı olmaz. Kimileri de “Rabbimiz, bize bu dünyada da, öteki dünyada da iyilik, güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru” derler. İşte böyle söyleyenlere, kazandıklarından büyük bir kısmet vardır. Allah hesabı çok çabuk görendir. Hac görevi belirli sayılı günleri kapsar, bu günlerde Allah’ın evinde konuk olduğunuzu unutmayın. Allah’ın buyruklarını iyi anlayın / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ve O’nun huzurunda toplanacağınızı unutmayın. (BAKARA,196,……,203) • Bazı insanların, dünya hayatı hakkındaki sözleri hoşuna gider ve etkileyebilmek için / azılı bir düşman olmasına rağmen, samimi görünmek için, sana Allah’ı tanık gösterir. Oysaki o düşmanların en yamanı / insanların en yalancısıdır. İş başına geçtiğinde, insanlar arasında / ülkede bozgunculuk yaparak, ortalığı fesada vererek, ekonomiyi ve insanları yok etmek için çabalar. Allah fesadı / bozgunculuğu sevmez. Kendisine “Allah’a karşı saygılı ol / Allah’ın bilincinde ol / Allah’tan kork” dendiğinde kibir ve gurur içinde hiddetlenir / çalımı / gururu onu günaha sürükler. Onun hakkından cehennem gelir; orası ne kötü bir meskendir! (BAKARA,204,205,206) • Öyle samimi insanlar da vardır ki, kendisini / benliğini / canını Allah’ın rızasını / hoşnutluğunu kazanmaya adar. (BAKARA,207) • Ey inananlar! Hep beraber barış içinde olun. Şeytanın / saptırıcının peşinden gitmeyin / adımlarını izlemeyin; çünkü saptırıcı, sizin apaçık düşmanınızdır. Size, Kur’an’ın apaçık beyanları / açık belgeler / deliller gelmesine rağmen, başka yollara kayarsanız, bilesiniz ki Allah üstündür, bilgedir. (BAKARA,208,209) • İnkâr edenlere dünya hayatı gereğinden fazla çekici gelir. Bu yüzden aşırı gitmeyenlerle / inananlarla alay ederler. Oysa erdemliler / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar, diriliş / kıyamet günü inkâr edenlerden üstündürler. Allah dilediğine / dileyene hesapsız şekilde rızık verir. (BAKARA,212) • Başlangıçta insanlar tek bir topluluk oluşturuyorlardı. (Ancak aralarında ayrılıkların çıkması üzerine) Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler diye, Allah peygamberlere gerçeği içeren Kitabı indirdi / anlaşmazlığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermesi için, peygamberlerle gerçeği içeren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar / deliller / belgeler geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına düştüler. Fakat Allah, onların ayrılığa düştükleri şeylerin gerçek yönünü / hakkında ayrılığa düşmüş oldukları gerçeğe, Kendi izniyle inananlara ulaştırdı. Allah dileyeni / isteyeni / dilediğini dosdoğru yola iletir. (BAKARA,213) • İnananlar! Yoksa siz, sizden öncekilerin karşılaştıklarının benzeri, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onlar zorluk ve sıkıntıya uğradılar ve öylesine sarsıldılar ki, elçi ve beraberindeki inananlar “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye feryat ettiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. (BAKARA,214) • Sosyal yardımlarınızı bir iyilik olarak, ana-babaya, yakınlara, öksüzlere, yoksullara ve yolda kalmışlara yapmalısınız. İşlediğiniz her iyiliği Allah bilir. (BAKARA,215) • Sevmediğiniz bir şey sizin için iyi ve sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir. Siz bilmeseniz de Allah bilir. (BAKARA,216) • Haram / saygın ayda savaş büyük bir suçtur. Fakat Allah’ın yolundan çevirmek, Allah’ın yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a (ziyareti) engellemek ve halkını oradan sürgün etmek, Allah yanında daha büyük bir günahtır. Çünkü baskı ve şiddet / fitne, bozgunculuk / kargaşalık çıkarmak / zulüm, adam öldürmekten / cana kıymaktan daha büyük / ağır bir suçtur / kötülüktür. Sizden kim dininden döner ve inkârcı olarak ölürse, tüm yaptıkları dünyada ve ahrette boşa gider. Onlar ateş halkıdır ve orada sürekli kalıcıdırlar. (BAKARA,217) • İnanıp, Allah yolunda göç / hicret edenler ve Allah yolunda uğraşıp didinenler / çaba harcayanlar / güç sarf edenler Allah’ın sevgisini / rahmetini umarlar. (BAKARA,218) • Sarhoş ediciler / uyuşturucu / içki / şarap ve kumarda insanlar için büyük bir zarar / günah ve hem de faydalar / çıkarlar / yararlar da vardır! Ancak zararları, yararlarından daha büyüktür / çoktur. Kazandığınızın ihtiyacınızdan fazlasını / helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanı / verebileceğinizi infak edin / sosyal yardım olarak verin. Derin derin / iyice düşününüz diye, Allah ilkelerini / ayetlerini böylece açıklamaktadır. Yaptığınız yardımları ve eylemleri, dünya ve ahreti birlikte düşünerek hareket edin. (BAKARA,219,220) • Yetimleri / öksüzleri erdemli kişiler olarak yetiştirmeniz en büyük iyiliktir. Eğer beraber yaşarsanız, artık onlar aile bireyleriniz gibi olurlar. Allah, bozguncuyu / bozanı barışseverden / düzeltenden ayırt etmesini bilir. Eğer Allah dileseydi, size güçlük çıkarırdı / sizi zora sürerdi / sokardı. (BAKARA,220) • Hoşunuza gitse de, Allah’a ortak koşan bir kadınla nikâhlanmayın / evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun / hizmetçi inanmış bir kadın, Allah’a ortak koşan fanatik inkârcı bir kadından daha iyidir. Aynı şekilde hoşlansanız bile ortak koşan fanatik inkârcı bir erkekle nikâhlanmayın / evlenmeyin. İnanan hizmetçi bir erkekle nikâhlanmanız, Allah’a ortak koşan fanatik inkârcı bir erkekle evlenmenizden / nikâhlanmanızdan daha iyidir. Çünkü Allah’a ortak koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise sizi, Kendi isteğiyle / izniyle cennete ve affa / bağışlanmaya çağırır. Belki öğüt alırsınız diye ayetlerini / belgelerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki, öğüt alırsınız. (BAKARA,221) • Aybaşı / âdet / kanama hali, kadınlara özgü bir rahatsızlıktır. Aybaşı / kanama halinde olan kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve rahatsızlıktan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Kurtuldukları zaman, Allah’ın size uygun gördüğü şekilde onlarla ilişkide bulunun. Kadınlarınız tohum ekerek ürünler aldığınız tarla gibidir. Tarlanızdan iyi bir ürün almak için, nasıl ki önceden bir hazırlık yaparsanız, kadınlarınızla cinsel ilişkiye girmeden önce de hazırlık yapın. Allah’ı dinleyin / Allah’ı saygı gösterin / İçinizde Allah bilincini canlı tutun, bilin ki, mutlaka Allah’a kavuşacaksınız. (Bunu) inananlara müjdele! (BAKARA,222,223) • Halk arasında iyi, erdemli ve dürüst görünmek için, Allah’ı yeminlerinize alet etmeyin. Allah, kasıtsız / gelişigüzel / düşünmeden / dil sürçmesi sonucu yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz; ancak kasıtlı yeminlerinizden / kalbinizdeki gerçek niyetinizden sorumlu tutar. (BAKARA,224,225) • Eşlerini boşamayı akıllarına koyanlar sağlıklı bir karar vermeleri için, dört ay beklemeli, eğer bu süre içinde vazgeçip uzlaşırlarsa, Allah bağışlayandır / acıyandır / merhamet edendir. Bu müddet içinde kararından dönmeyip, boşanmaya kararlıysa güzellikle ayrılırlar. Boşanan kadınlar, başka biriyle evlenmeden önce, kendi kendilerine üç aybaşı beklemeli. Allah’a ve ahret gününe inanıyorsa hamileliklerini gizlemeleri doğru olmaz. Ancak bekleme süresi içinde, barışmak isterler ise, kocası boşamak istediği hanımını geri almaya daha fazla hak sahibidir. Erkekler kadınlar üzerinde hak sahibi olduğu gibi, kadınlar da erkekler üzerinde hak sahibidirler. Ancak erkekler, hamilelik durumunda iken boşadıkları hanımlarını, tekrar geri almalarında, onlar üzerinde bir öncelikleri vardır. (BAKARA,226,227,228) • Boşanma iki kezdir. Eğer, boşanmışlarsa o takdirde boşanmış eşleri ya iyilikle barındırmak, ya da güzellikle serbest bırakmak gerekir. Kadının hakkı olan malları geri almanız doğru değildir. Kadının hakkı olan şeyi zorla almak hariç, kadın, hakkı olan alacağının bir kısmını veya tamamını, kendi isteğiyle ayrıldığı kocasına bırakmasında, her ikisi içinde bir günah yoktur. Bunlar Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı etmeyin / sınırları aşmayın. Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse / sınırlarını aşarsa işte onlar Allah’ın ayetlerini gizleyenlerdir / zalimlerdir / kendilerine yazık edenlerdir. (BAKARA,229) • Bekleme süresi olan üç ayın sonunda, koca eşini üçüncü kez boşarsa, artık bundan sonra birleşmeleri aile ciddiyetine uygun olmaz. Ancak kadın başka biriyle bir evlilik yapıp, ondan da boşanırsa, Allah’ın yasasını gözeteceklerine / beraberliklerini sürdürebileceklerine inanırlarsa, tekrar eski eşlerin birbirlerine dönmelerinde bir sakınca yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir topluma / anlayan / bilgi sahibi bir topluluğa / bilen bir halk için ayetlerini böyle açıklar. (BAKARA,230) • Kadınları boşadığınız zaman, bekleme sürelerini –üç aybaşınıbitirdiler mi, onları örfe uygun olarak ya iyilikle yanınızda tutun veya güzellikle serbest bırakın. İntikam almak için / haklarına saldırmak ve böylece onlara zarar verecek şekilde tutmayın. Bunu yapan kendisine kötülük etmiş olur. Allah’ın ayetlerini / hükümlerini hafife / alaya almayın / eğlence aracı yapmayın. Allah’ın size verdiği nimetlerini ve size öğüt vermek için, size indirdiği Kitap’ı ve hikmeti / bilgeliği hatırlayın / düşünün! Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. (BAKARA,231) • Ey inananlar! Boşanan kadınlar bekleme sürelerini bitirdikten sonra, kocalarıyla örfe uygun biçimde güzellikle anlaştıkları takdirde, töre ve kamuoyu baskısıyla, o kadınların kocalarıyla tekrar evlenmelerine engel olmayın / o kadınların başka erkeklerle evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah’a ve ahret gününe inanan kimseler bundan öğüt alır. Bu sizin için daha arı / daha isabetli / daha temiz / daha sağlıklıdır. Siz bilmezsiniz ama Allah bilir. (BAKARA,232) • Ayrılan / boşanmış eşler, emzirmeyi tamamlatmak isteyenler için, çocuklarını tam iki yıl emzirmeli. Bebeğin tüm maddesel gereksinimlerini, çocuğun babası güzel ve uygun bir şekilde karşılamalıdır. Herkes ancak gücü kadar sorumlu tutulur / hiçbir benlik yaratılış kapasitesi dışında bir şeyle yükümlü tutulamaz. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de babası çocuğu yüzünden zarara sokulmamalıdır. Mirasçı için de aynı kural / ilke geçerlidir. Ama anne ve baba karşılıklı konuşma, anlaşma ve danışma sonucu çocuğun annesinden ayrılmasını dilerlerse / iki yıl dolmadan sütten kesmek isterlerse, ikisine de bir günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, ücretini uygun bir biçimde ödediğiniz takdirde / eğer çocuğunuzu sütannelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yoktur. Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun / Allah bilincini (her zaman) içinizde canlı tutun ve Allah’ın yaptıklarınızı çok iyi gördüğünü bilin! (BAKARA,233) • İçinizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, dört ay ve on gün beklerler. Sürelerini doldurunca, artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size sorumluluk yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberlidir. Bekleme süreleri içindeki kadınlara, açıktan evlenme teklifinde bulunmanız ya da bu niyetinizi içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. Allah, onlar hakkındaki düşüncenizi bilir. Onlarla uygun ve meşru bir şekilde konuşma amacının dışında, gizlice sözleşip meşru olmayan davranışlarla buluşmayın, bekleme süreleri dolmadan onlarla nikâhlanmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah içinizde olanı bilir; öyleyse Allah’tan çekinin / Allah’tan sakının. (BAKARA,234,235) • Henüz kendilerine dokunmadan yahut herhangi bir mehir belirlemeden önce, kadınlardan ayrılırsanız, size bir mehir ödeme zorunluluğu yoktur. Bu durumda kadın tarafına bir teselli ödemesinde bulunun. Zengin, kendi gücü oranında, yoksul da kendi gücü oranında, verdikleri zarara uygun bir tazminat vermeli. Bu, güzel düşünüp güzel davrananların / iyi davranış içinde bulunanların görevidir. (BAKARA,236) • Mehr’i belirledikten sonra, fakat cinsel ilişkiye girmeden önce, kadınlardan ayrılmışsanız, kendilerine söz verdiğiniz mehrin yarısını vermelisiniz. Ancak kadın hakkından vazgeçerse veya koca mehrin tümünü kadına vermek isterse başka. Ama erkeğin, mehrin tamamını kadına bırakması daha erdemli / saygın bir davranıştır. Aranızdaki dostluğu unutmayın / haklarınızdan vazgeçmeniz, içinizde Allah bilincinin canlı kalmasına daha uygundur. Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir. Ölürken geriye eşler bırakacak olan erkekleriniz, eşleri evlerinden çıkarılmadan bir yıl boyunca, geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Kendi istekleriyle evden ayrılırlarsa, kendileri için uygun olanı yapmalarından siz sorumlu değilsiniz. Boşanmış kadınlar için de, örfe / duruma uygun bir geçim yardımı yapılmalı. Onlara bu hakkı sağlamak, içlerinde Allah bilincini canlı tutanların / erdemli kişilerin / Allah’a saygılı olanların / Allah’tan korkanların yerine getirmeleri gereken görevleridir. Düşünesiniz diye / aklınızı işletmeniz ümidiyle / aklınızı kullanmanız için Allah ayetlerini böyle açıklar. (BAKARA,237,240,241,242) • Salâtlara / vahiy çalışmalarına, dikkatli bir şekilde devam edin / vahyi iyice kavramaya çalışın. Allah’ın buyruklarını öğrenirken tüm dikkatinizle dinleyin. Güvenlik açısından bir endişeniz varsa, çalışmaya ara vermeden yürüyerek ya da binek üzerinde devam edin. Güvene kavuştuğunuzda, Allah’ın buyruklarını nasıl öğreniyorsanız öyle öğrenin. Salâtla / Allah’ın buyruklarını öğrenmekle, daha önce bilmediklerinizi Allah size öğretmiş oluyor. (BAKARA,238,239) • Allah insanlara iyilik eder, ancak insanların çoğu teşekkür etmez. (BAKARA,243) • Allah yolunda saldırıya uğradığınızda hak ve özgürlüğünüzü korumak için savaşın. (BAKARA,244) • Allah için en güzel bir şekilde yardım edecek / Allah’a güzel bir şekilde borç verecek kimse yok mu? Böyle birinin, Allah için yaptığı yardımı Allah, birkaç kez katlayarak arttıracaktır. Azaltan da / darlaştıran da, çoğaltan da / bollaştıran da Allah’tır. En sonunda O’na döndürüleceksiniz. (BAKARA,245) • Allah, kendine yazık edenleri / zalimleri / dönekleri / haksızlık yapanları çok iyi bilir. (BAKARA,246) • Allah egemenliği / mülkünü / hükümdarlığı layık olana / dilediğine verir. (BAKARA,247) • Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla beraberdir. ”Rabbimiz bize direnme / dayanma gücü ver / üzerimize sabır yağdır / (kalplerimizi) sabırla doldur, ayaklarımızı sağlam tut / ayaklarımızı yere sağlam bastır, inkârcılara / küfre sapanlara karşı bize yardım et.” (BAKARA,249,250) • Allah insanların bir kısmıyla bir kısmını savmasaydı yeryüzü bozulurdu / eğer Allah insanlardan bir kısmının (baskılarına ve zulümlerine karşı) diğer bir kısmını korumasaydı, yeryüzünde bozgunculuk egemen olurdu / eğer Allah, insanlara, kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı. (BAKARA,251) • Ey Muhammed! Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleri / Allah’ın belgeleridir. Kuşkusuz / doğrusu / yemin olsun! Sen gönderilmiş olanlardan / gönderilen elçilerden birisin. (BAKARA,252) • Biz elçilerimizi birbirinden ayrı yetenekte ve her birine yeteneğine uygun görevler verdik. Eğer, elçilerden sonrakiler ve onların arkasından gelen topluluklar, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirleriyle kavga etmek istemeselerdi, Allah onları kavga ettirmezdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler. Kimisi inandı, kimisi inkâr etti. Allah kendilerine özgürlük vermeseydi birbirleriyle savaşmazlardı. Allah’ın kendilerine verdiği özgür irade ile yapmaktalar. (BAKARA,253) • Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de verin. İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254) • Allah, O’ndan başka Tanrı yoktur. O yaşayandır, tüm yarattıklarını yöneten ve hesabını görendir. Bütün bunları yaparken, kendisini ne dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez. Allah, kullarının geçmişini ve geleceğini bilir / Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. Ama insanlar Allah’ın bilgisinden, dilediklerinin dışında hiçbir şey bilemezler. O’nun egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları bir düzen içinde koruyup yönetmek O’na zor gelmez. O’nu yormaz. O çok yücedir, çok büyüktür. (BAKARA,255) • Dinde baskı / zorlama, tiksindirme yoktur. Artık doğru ve güzel olan / doğru bilgiye dayalı eriş, çirkinlik ve sapıklıktan / bozuk bilgiye dayalı sapıştan kesin olarak ayrılmıştır. Kim ki, tağutu / ortak koşucu düşüncelere yönlendiren kişileri / azgınları terk edip, Allah’a ortak koşmadan inanırsa, şaşmaz ve dosdoğru bir yola girmiştir. Allah inananların velisidir; inananları cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise, tağut / Allah’a ortak koşmaya yönelten kişilerdir; onlar da, inkâr edenleri bilimin aydınlığından cehaletin karanlığına götürür. İnkâr edenler ateş halkıdır, onlar ateşte sürekli kalıcıdır. (BAKARA,256,257) • Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu / zalim bir halkı doğruya iletmez / doğru yola ulaştırmaz / zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz / haksız topluluğu yola getirmez. (BAKARA,258) • Paralarını Allah yolunda harcayanların örneği, her birinde yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumuna benzer. Allah dileyene katlayarak verir. Paralarını Allah yolunda harcadıktan sonra, iyiliklerini başa kakıp yüze vurmayanların Rableri katında ödülleri vardır. Onlara korku ve üzüntü yok. Güzel bir söz ve güler yüz, başa kakılan bir yardımdan daha iyidir. (BAKARA,261,262,263) • Ey inananlar! Allah’a ve ahret gününe inanmadığı halde, halka gösteriş için yardımda bulunan kişi gibi, yardımlarınızı başa kakmakla ve yüze vurmakla boşa çıkarmayın. Allah inkârcı toplumu doğruya iletmez. (BAKARA,264) • Allah rızasını kazanmak istedikleri ve buna ikna oldukları için, paralarını harcayanların örneği, bol yağmur aldığında iki kat ürün veren, bol yağmur almasa bile, çisentiyle yetinen yüksek verimli bir bahçe örneği gibidir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. (BAKARA,265) • Hangi biriniz, çocukları güçsüz ve kendisine ihtiyarlık çökmüşken, altlarından ırmaklar akan, içinde her çeşit meyveden bulunan hurmalığının ve üzüm bağının ateşli bir kasırganın gelmesiyle yanıp kül olmasını ister? Allah düşünürsünüz diye / inceden inceye ve derinden derine düşünebilmeniz için, size ayetlerini / belgelerini böyle anlatmaktadır / açıklamaktadır. (BAKARA,266) • Ey inananlar! Kazandıklarınızdan ve yerden sizin için çıkardığımız nimetlerin temiz ve helal olanlarından yardım olarak verin. Size verilse, hoşlanmayacağınız kadar kötü olan mallarınızı, yardım olarak vermeye kalkmayın. (BAKARA,267) • Şeytan sizi yardım etmemeniz için, sürekli fakirlikle korkutur, cimriliği ve kötü şeyleri önerir. Allah ise, kendi tarafından sizin için bağışlanma ve bol nimet sözü verir. (BAKARA,268) • Allah hikmeti / bilgeliği dileyene / çalışana verir. Kime hikmet / bilgelik verilmişse, ona çok büyük iyilik yapılmıştır. Ama bunu aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamazlar. (BAKARA,269) • Allah yaptığınız her ekonomik yardımı, adadığınız her adağı bilir. Nankörlerin yardımcısı yoktur. Eğer yaptığınız sosyal yardımlarınızı açıklarsanız ne güzel. Ama yardımlarınızı yoksullara hissettirmeden verirseniz böylesi daha güzeldir ve bu davranışınız sizin bazı günahlarınızı örter. Allah yaptığınızı haber alır. (BAKARA,270,271) • Ey Peygamber! İnsanları doğruya iletmek sana düşmez. Dileyeni / çalışanı, Allah doğruya iletir. Yoksullara yaptığınız her iyilik, kendi yararınızadır. Yardımlarınız yalnız Allah için olmalı. Yaptığınız her iyiliğin karşılığı size eksiksiz ödenecektir. Asla haksızlığa uğratılmayacaksınız. (BAKARA,272) • Yapacağınız yardımları, Allah yolundaki çalışmalarından ötürü, özgürlükleri kısıtlanmış, bu yüzden diledikleri gibi hareket edemeyen ve istedikleri yerlere gidemeyen ihtiyaç sahiplerine verin. Bu kimseleri tanımayanlar, onurlu davranışlarından dolayı, onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onurlu oldukları için kimseden bir şey isteyemezler. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. (BAKARA,273) • Paralarını gece ve gündüz, gizli ve açık yardım için verenlerin ödülü, Rablerinin yanındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmezler. (BAKARA,274) • Riba / haksız kazanç yoluyla kazandıklarını yiyenler, aynen saptırıcının saptırdığı kimsenin durumu gibidir. Nedeni de, onların “Riba / haksız kazanç, alış-veriş gibidir” demelerinden ötürüdür. Hâlbuki Allah alış-verişi helâl, ribayı / haksız kazancı ise, yasak etmiştir. Bundan sonra kim Rabbinin öğütlerini dinler, ribadan / haksız kazanç elde etmekten vazgeçerse, daha önceki kazandıkları kendisinedir. Ama durumu Allah’a kalmıştır. Ancak, ribaya / haksızca kazanmaya devam edenler cehennem halkıdır ve orada sürekli kalacaklardır. Allah ribayı / haksız kazançla elde edilenlerin bereketini yok eder, karşılıksız yapılan yardımları kat kat bereketlendirir. Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez. (BAKARA,275,276) • İnanıp yararlı işler üretenler, salâtı ikame edenler / çalışırken, Allah ile bağlantısını kesmeyenler, kazandıklarından karşılıksız olarak yardım edenlerin, Rableri yanında kendilerine özgü ödülleri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,277) • Ey inananlar! Gerçekten inanıyorsanız Allah’ın öğütlerini dinleyin ve riba yoluyla / haksız olarak elde ettiğiniz malları almayın. Eğer böyle yapmazsanız bunun, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Ama tövbe ederseniz / vazgeçerseniz anaparanız yine sizindir. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın. Şayet borçlu, borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda ise, durumunu düzeltinceye kadar süre tanıyın. Alacağınızı yardım olarak bağışlarsanız ve eğer bilinçli olarak düşünürseniz bu sizin için daha iyidir. (BAKARA,278,279,280) • Allah’a döndürüleceğinizi unutmayın ve hesap gününün dehşetinden sakının. O gün herkese, kazandığının karşılığı sorulacak ve hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir. (BAKARA,281) • Ey inananlar! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın. Ayrıca, borçlanan kişi de yazsın. Rabbi olan Allah’a saygılı olsun, borcunu yazarken eksik yazmasın, tam tamına yazsın. Şayet borçlanan kişi bunak, aklı ermez veya okuma yazması yoksa velisi tam tamına yazdırmalı. Bu arada erkeklerinizden iki kişi de tanıklık etsin. Eğer iki erkek tanık bulamazsanız, dilediğiniz şahitlerden bir erkek ve iki kadın seçiniz ki kadınlardan birine, ifadesinde değişiklik yaptırmak için baskı yapılıp tehdit edilirse, diğeri ona destek olsun içindir.- Tanıklar ifade vermeye çağrıldıkları vakit çekinmeden gelsinler. Az olsun, çok olsun, ödeme tarihi ile birlikte borcu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız, Allah katında daha adaletli, tanıklık açısından daha sağlam ve kuşkulanmamanız için daha uygundur. Vadeli alışverişleriniz yazılı ve tanıklı olsun. Yazana da tanığa da zarar verilmesin. Aksi bir durumda birbirinizle kötü olabilirsiniz. Allah’ın öğütlerini dinleyin. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi en iyi bilendir. Eğer yolculukta olup da bir yazıcı bulamazsanız, borçlu ödemeyi garantileyecek bir senet veya makbuz versin. Birbirinizle bu şekilde bir anlaşma yapmışsanız senedi veren ödemeyi zamanında yapsın ve Rabbi olan Allah’ı saysın. Tanıklar bildiklerini gizlemesin. Kim bildiklerini gizlerse, o kötü niyetledir. Allah tüm yaptıklarınızı çok iyi bilir. (BAKARA,282,283) • Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. İçinizdekini gizleseniz de açıklasanız da Allah sizi ondan sorumlu tutar. Allah bağışlanmak isteyeni bağışlar, istemeyeni cezalandırır. Allah her şeye gücü yetendir. (BAKARA,284) • Elçi, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı. İnananlar da inandılar. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanırlar ve “Elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve uyduk. Rabbimiz bizi bağışla; dönüş sanadır” derler. (BAKARA,285) • Allah hiç kimseyi kapasitesinin dışındakilerden sorumlu tutmaz / teklifte bulunmaz. Herkesin yaptığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülük de kendi zararınadır / kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. “Ey Rabbimiz! Unutur yahut yanılırsak, bizi sorumlu tutma / bizi hesaba çekme! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır sorumluluk yükleme! Rabbimiz üstesinden gelemeyeceğimiz / güç yetiremeyeceğimiz sorumlulukları bize yükleme! Bizi hoş gör! Bizi bağışla ve bize acı / bizi affet ve bize sevgini göster! Sen bizim Mevla’mızsın. Ayetlerini inkâr eden / örten / küfre sapanlar topluluğuna karşı bize yardım et! (BAKARA,286) • Allah’ın öğütlerini dinleyin / Allah’a saygılı olun ve aranızdaki anlaşmazlıkları düzeltin / Allah’tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ve aranızdaki ilişkileri düzeltin. (ENFAL,1) • Allah’a gönülden inananlar o kimselerdir ki, Allah anıldığında yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğunda / anlatıldığında bu onların imanlarını canlandırır ve onlar sadece Rablerine güvenirler. Ve salâtı ikame ederler / vahye içtenlikle bağlanırlar, Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan yoksullara pay ayırırlar. İşte böyleleri gerçek inananlardır. Onlar için Rableri yanında dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızık vardır. (ENFAL,2,3,4) • Allah, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirmek ve inkârcıların kökünü kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi, suçlular hoşlanmasa da, hakkı gerçekleştirmek ve haksızlığı ortadan kaldırmak içindi. Zafer yalnız Allah’tandır. Rabbin meleklere “Ben sizinle beraberim. Haydi, inananlara yardım edin. Ben, inkârcıların yüreklerine korku salacağım” diye vahyediyordu. Bütün bu yardımlarımın sebebi, ortak koşucu inkârcıların Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı savaşmalarından ötürüdür. Ey inananlar! Size karşı düşmanca harekâta geçen inkârcılarla karşılaştığınızda, onlardan korkup kaçmayın. (ENFAL,7,8,10,12,13,15) • Kim seferberlik / savaş için askere çağrıldığı gün, savaş taktiği veya başka bir birliğe katılma dışında, inkârcılarla savaşmaktan kaçarsa, mutlaka Allah’ın bir gazabına uğrayacaktır ve yeri de cehennemdir. Orası ne kötü bir yerdir. Savaşırken o ortak koşucu inkârcıları kendi isteğinizle öldürmediniz, fakat Allah’ın savaşa izin vermesiyle öldürdünüz. Allah inananlarla beraberdir. (ENFAL,17,18,19) • Kuşkusuz, Allah’a göre yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan / düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. (ENFAL,22) • Ey inananlar! Size hayat verecek şeylere çağırdığında, Allah’a ve Allah’ın ayetlerini bildiren elçisine yanıt verin. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi duyguları bilir / Allah, kişi ile kalbi arasına girer / sokulur ve şunu da unutmayın ki, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. (ENFAL,24) • İnananlar, uyarılara rağmen sorumluluğu paylaşmaz, herkesin yararına birliği sağlamazsanız, geldiği zaman sadece inkârcı zalimlere değil, tüm herkesi kapsayıp perişan edecek bir fitneden / felaketten sakının. Bilesiniz ki, Allah’ın cezası çetindir. (ENFAL,25) • Ey inananlar! Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine ihanet etmeyin; yoksa bile bile emanetlerinize / yaşadığınız yere / size güvenilen şeylere ihanet etmiş olursunuz. Servetinizi ve çocuklarınızı korumak için bu ihaneti yapıyorsanız bilesiniz ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir sınavdır / imtihan aracıdır. Asıl büyük ödül, Allah’ın yanındadır. (ENFAL,27,28) • Ey inananlar! Allah’ı dinlerseniz / Allah’a saygılı olursanız / Allah’tan korkarsanız / Allah bilincini içinizde canlı tutacak olursanız, O size doğruyu yanlıştan / iyi ile kötüyü / hakla batılı birbirinden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. (ENFAL,29) • İnkârcılar plan yapıyorlarsa, Allah’ın da bir planı vardır. Allah’ın planı inkârcıların planlarından daha üstündür. (ENFAL,30) • Sen o ortak koşucuların arasında bulunduğun sürece, Allah onlara azap edecek değildir. Ortak koşucular bağışlanma dilerlerken de, Allah onları cezalandıracak değildir. (ENFAL,33) • İnkâr etmenizden dolayı azabı tadın! (ENFAL,35) • İnkâr eden ortak koşucular, insanları Allah’ın buyruklarından / Allah’ın yolundan alıkoymak / engellemek için, paralarını / mallarını bu yolda harcarlar ve harcamaya da devam edecekler. Fakat bu tutumları, sonunda kendileri için bir üzüntü kaynağı olacak ve ardından yenileceklerdir. İnkâr edenler cehennemde toplanacaklardır. Böylece Allah, iyiyi kötüden / temizi pisten ayırt edecek, kötüleri üst üste yığıp topluca cehenneme yollayacaktır. İşte kaybedenler onlar olacaktır. Ortak koşmaktan ve engellemekten vazgeçerlerse, geçmişte yaptıkları tüm olumsuzluklar bağışlanacaktır. İnkârcılıklarına ve engellemelerine devam ederlerse, daha öncekilere uygulanan sünnet / geçmişteki inkârcılara uygulanan ceza yasası, onlar için de geçerli olacaktır. (ENFAL,36,37,38) • (Din konusunda) hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya / hak ve özgürlüklerinize kavuşacak bir ortamı sağlayıncaya ve böylece din de tam anlamıyla Allah’ın oluncaya dek, saldırgan ortak koşucularla savaşın. (Bütün bunlara rağmen) onlar, yine de (gerçeğe) sırt çevirecek olurlarsa / aldırış etmezlerse, bilin ki sizin koruyucunuz / dostunuz Allah’tır. (ENFAL,39,40) • Allah sizi tereddüde düşüp, tartışma yaratacak durumdan / duygulardan kurtardı. Allah, kalplerin özünü / kalplerde olanları çok iyi bilendir. Bütün işler, sonunda Allah’a döner / döndürülecektir. Ey inananlar! Eğer bir (düşman) toplulukla karşılaşacak olursanız, kurtuluşa ermeniz / başarmanız için direnin / güçlü olun ve Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın / Allah’ı çokça anın! (ENFAL,43,44,45) • Yılmamanız / başarısızlığa uğramamanız ve gücünüzü yitirmemeniz için birbirinizle çekişmeyin / birbirinize düşmeyin / emirleri tartışmayın, yoksa başarısızlığa uğrarsınız / korkuya kapılırsınız / rüzgârınız kesilir, zayıflayıp gücünüzü yitirirsiniz. Her türlü güçlüğe göğüs gerin / dayanın / sabredin. Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla beraberdir. (ENFAL,46) • Şımararak / böbürlenerek / insanlara hava atarak / çalım satarak / gösteriş yaparak yurtlarından çıkan, o kendini beğenmiş ve (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar gibi asla olmayın. Allah, onların yaptıklarını, en ince ayrıntısına kadar bilmektedir. (ENFAL,47) • Melekler, inkâr edenlerin canlarını alırken, sırtlarına ve yüzlerine vurarak “Tadın yakıcı / cehennem / yangın azabını; bu azap, kendi ellerinizle yapmış olduklarınızdan dolayıdır. Çünkü Allah kullarına asla haksızlık yapmaz / zulmetmez” diyerek canlarını alırken bir görebilsen! (ENFAL,50,51) • Şurası kesin ki, Allah bir topluma lütfettiği iyiliği / nimeti ve esenliği, o toplum kendilerini ortak koşucu düşüncelerle değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği nimetleri değiştirecek değildir / durup dururken asla değiştirmez. (ENFAL,53) • Firavun, yandaşları ve onlardan öncekiler de, ortak koşarak Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardır. Biz de bu yüzden, firavun ve yandaşlarını denizde boğduk. Hepsi de nankörlük yapmışlardır. Allah yanında yaratıkların en kötüsü, gerçekleri örten fanatiklerdir. Çünkü onlar asla inanmazlar. (ENFAL,54,55) • İkiyüzlü inkârcılar, dürüst davranmazlar. Antlaşma yaptığın bir topluluğun ihaneti seni endişelendiriyorsa, sen de aynı şekilde antlaşmayı iptal et. Kuşkusuz Allah hainleri sevmez. İnkârcılar, kurtulduklarını sanmasınlar. Kaçamazlar. (ENFAL,56,58,59) • Ey inananlar! Düşmanlarınıza karşı elinizde en modern ve gelişmiş savaş araçları bulundurun ki, böylece Allah düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı ve sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği daha başka düşmanlarınızı caydırırsınız. Allah yolunda ne harcarsanız size tam olarak ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız. Eğer düşmanlarınız barışa eğilim gösterirlerse, sen de barışa eğilim göster ve Allah’a güven. Seni barış yapıyoruz diye aldatmak isterlerse, Allah sana yeter. O Allah ki, seni yardımıyla ve inananlarla destekledi. Allah sana ve seni izleyen inananlara yeter. (ENFAL,60,61,62,64) • Allah güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir. Allah sizin ahreti kazanmanızı ister. (ENFAL,66,67) • İnkâr edenler birbirlerinin dostudur. Eğer siz de (aranızda onlar gibi) davranmazsanız, ülkede baskı, zulüm ve (dolayısıyla) çok büyük bir kargaşa olur / bu öğütleri uygulamazsanız, yeryüzünde kaos ve büyük bir fesat olur. (ENFAL,73) • İnanıp ve Allah yolunda göç edip çaba gösterenler ve onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar gerçek inananlardır. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır. Sıkıca birbirine bağlanıp yakınlık kazananlar, Allah’ın kararına uygun olarak birbirleri üzerinde en üst düzeyde hak iddialarına sahiptirler / Allah’ın Kitabına göre, yardımda akrabalar birbirlerine önceliklidir. (ENFAL,74,75) • Ey Peygamber! Sana Kitabı, daha önceki gönderilen kitapları onaylayıcı olarak, gerçekle indirdik. Bundan önce, insanlara yol gösterici olarak, Tevrat’ı ve İncil’i de indirmiştik. Ve Furkan’ı / doğru ile yanlışı ayırt eden Kur’an’ı da indirdik. Allah’ın ayetlerini örtüp çarpıtanlara çetin bir azap vardır. Allah üstündür, ayetlerini çarpıtanlardan kesin hesap sorandır. Allah, sana bu Kur’an’ı indirdi. Onun / Kur’an’ın bazı ayetleri kesin anlamlıdır(muhkem) / Kitabın aslını oluşturur / açık seçik herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır. Diğer bazıları da çok anlamlıdır(müteşabih). Çok anlamlıları bilgi sahibi olmayanlar kavrayamaz. Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli olanlar, insanları şaşırtmak ve kafaları karıştırmak için, çok anlamlı kelimeleri bile bile yanlış anlamlandırırlar. Hâlbuki onların uygun anlamlarını bir Allah, bir de: “Ey Rabbimiz! Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır” diyen, gönülden Allah’a bağlanmış, derin bilgi ve bilince erişmiş bilim adamları bilir. Bu inceliği akıl, bilim ve düşünce sahiplerinden başkası kavrayamaz. Akıl, bilim ve düşünce sahipleri Allah’a şöyle yakarırlar: “Ey Rabbimiz! Bizi doğruya ulaştırdıktan sonra, kalplerimizin sapmasına izin verme. Üzerimize rahmetini yağdır / bize katından sevgini bağışla; kuşkusuz Sen, çok bağışta bulunansın. Ey Rabbimiz! Gerçekleşmesi asla kuşku götürmeyen bir günde, insanları toplayacak olan Sensin.” Allah asla sözünden dönmez / Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşmaz. (ÂLÎ İMRAN,3,4,7,8,9) • İnkârcıların ne paraları ne de çocukları Allah’a karşı hiçbir yarar sağlamaz. İnkâr edenler ateşin yakıtıdır. (ÂLÎ İMRAN,10) • Kadınları, çocukları, kasalar dolusu altın ve gümüşü, eğitilmiş atları / son model araçları, davarları ve ekinleri / malları ve serveti sevmek gibi zevkler, insanlara çekici görünür. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Fakat gidilecek en güzel yerin Allah’ın yanı olduğu unutulmamalıdır. Erdemliler / sakınanlar için, Rablerinin yanında altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza dek kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın onayını / rızasını kazanmaktan dolayı mutluluk vardır. Allah kulları görür. (ÂLÎ İMRAN,14,15) • Erdemliler Allah’a şöyle yakarırlar: “Ey Rabbimiz! Biz inandık, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem / ateş azabından koru” derler. Erdemliler, güçlüklere göğüs gerenler / sabredenler / dayanıklı olanlar, doğru sözlüler / doğru olanlar / özü-sözü doğru olanlar, gönülden Allah’a teslim / kul olanlar / Hak huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, insanlara yardım edenler / nimet ve imkânlardan başkalarını yararlandıranlar / iyilik yapanlar ve seherlerde / tan ağarırken bağışlanma dileyenlerdir. (ÂLÎ İMRAN,16,17) • Allah, Kendisinden başka Tanrı olmadığına tanıklık eder, melekler ve adaleti gözeten ilim sahipleri de tanıklık ederler ki, üstün ve bilge olan Allah’tan başka Tanrı yoktur / (yarattıkları arasında) adaleti gerçekleştiren Allah, Kendisi, melekler ve ilim sahipleri Allah’tan başka Tanrı olmadığına tanıklık ederler. O Azîz / ulu / çok güçlü ve Hakîm / çok bilge olandan başka hiçbir ilah yoktur. (ÂLÎ İMRAN,18) • Gerçek şu ki, Allah’ın tüm peygamberler aracılığı ile gönderdiği ve onayladığı tek din İslâm’dır / Allah’a ortak koşmadan teslim olmadır / Allah katında din İslâm’dır / doğruluğa kendini vermedir. Kitap verilmiş olanlar (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar) kendilerine bilgi / ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık / çekememezlik / azgınlık / haset / hak tanımazlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini saptırarak örterse / ayetlerine nankörlük ederse / Allah’ın ayetlerini / öğretilerini inkâr ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür. (ÂLÎ İMRAN,19) • Eğer seninle tartışmaya / kanıt yarıştırmaya girişecek olurlarsa: “Ben ve beni izleyenler / bana uyanlar kendimizi Allah’a teslim ettik” de. Kitap verilenlere ve kitap verilmeyenlere / ümmilere sor: “Allah’a teslim oldunuz mu?” Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar / doğru yola ulaşmış olacaklardır. Yok, kabul etmezlerse / yüz çevirirlerse, tartışmayı uzatma. Senin görevin sadece duyurmaktır / tebliğ etmektir / bildirmedir. (ÂLÎ İMRAN,20) • Allah’ın ayetlerini / ilkelerini saptırarak örtenler / inkâr edenler, haksız yere peygamberleri ve halkın arasında adaleti savunanları / insanlar arasında adil (davranılması gerektiğini) söyleyenleri öldürenler için acıklı bir azap vardır. Onların dünya ve ahrette yaptıkları boşa çıkacaktır. Böyle kimselere yardım eden de olmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,21,22) • Kitaptan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) nasiplenmiş olanlara baksana, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü için, Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da, onlardan bir grup umursamadan dönüp gidiyor. Peki, geleceğinden asla kuşku olmayan diriliş gününde, onları bir araya topladığımız zaman durumları ne olacak? O gün herkese kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan ödenecek ve hiçbir kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,23,25) • Ey mülkün ve yönetimin Mâlik’i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve yönetimi / saltanatı dileyene / dilediğine verirsin, zulmedenden / dilediğinden de alırsın. Lâyık olanı / dilediğini yükseltir / azîz edersin, lâyık olmayanı / dilediğini de alçaltırsın, zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet / tüm yetkiler senin elindedir. Senin her şeye gücün yeter / Sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katarsın / geceleri kısaltırsın, gündüzü de geceye katarsın / gündüzleri de uzatırsın. Diriyi ölüden çıkarırsın / yeşili kurutursun, ölüyü de diriden çıkarırsın / kuruyu da yeşertirsin. Dileyene / dilediğine hesapsız rızık verirsin. (ÂLÎ İMRAN,26,27) • İnananlar! İnananları bırakıp fanatik inkârcılarla senli benli olmayın / müminler müminleri bırakıp da küfre sapanları / kâfirleri gönül dostu edinmesinler. Eğer bilinçsizce böyle yaparsanız, Allah ile bağınızı koparabilirler / Allah’la ilişiğiniz kesilir / böyle yapanın Allah katında bir değeri yoktur. Ancak, kendinizi onlardan (gelebilecek tehlikelere karşı) korunmak üzere / bunun bilincinde olarak insani ilişkiler içinde olmanız hariç. Allah, Kendisi hakkında yapacağınız bir yanlış için uyarıyor / Allah, sizi, Kendisinin (emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Ve dönüş yalnız Allah’adır. (ÂLÎ İMRAN,28) • Öyle bir gün gelecek ki, her kişi yaptığı her iyiliği karşısında hazır bulacaktır. İşlediği her kötülükten de uzaklaşmaya çalışacaktır. Allah, Kendisine karşı yapacağınız bir yanlış için, sizi şimdiden uyarıyor. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir. Allah’ı seviyorsanız, buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Elbette Allah, inkârcılardan hoşlanmaz / inkâr edenleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,30,31,32) • Rabbini çokça an, akşam sabah O’nu düşün / O’nu yücelt! (ÂLÎ İMRAN,41) • Rabbine bağlan ve saygılı ol / Rabbine gönülden boyun eğip / boyun büküp divan dur / Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et / O’nun buyruklarını uygulayanlarla birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43) • Allah dilediğini yaratır. Allah herhangi bir şeyin olmasını isterse, ona “Ol” der ve o şey anında oluverir. (ÂLÎ İMRAN,47) • İsa bir elçi olarak İsrailoğullarına şöyle dedi: “Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size yasak edilen bazı şeylerin serbest olduğunu bildirmek için Rabbinizden size bir belge / kanıt / mucize getirdim. Allah’ın kanıtlarını size bildiren elçisine inanın. Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz; O’nun buyruklarına tam bir teslimiyetle boyun eğin. İşte budur dosdoğru yol.” (ÂLÎ İMRAN,50,51) • Allah, İsa’ya şöyle demişti: “Ey İsa! Kuşkusuz Ben, inkâr edip suikast düzenleyenlerden, seni kurtaracağım ve seni vefat ettireceğim, seni yücelteceğim. Sana uyanları, diriliş gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra, diriliş günü hepiniz Bana döneceksiniz ve işte o zaman, anlaşmazlığa düştüğünüz konularda, aranızda Ben hüküm vereceğim. İnkâr edenleri de dünyada ve ahrette şiddetli bir şekilde cezalandıracağım ve onların yardımcıları da olmayacak. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin / hayra ve barışa yönelik işler yapanların ödüllerini, Allah tam olarak ödeyecek. Allah gerçekleri saklayanları / haksızlık yapanları / zalimleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,55,56,57) • Hiç kuşkusuz, İsa’nın örneği, Âdem’in örneği gibidir. Âdem’i anasızbabasız, salt topraktan biçimlendirip, sonra da ona “Ol / canlan” deyince, nasıl kudretimizle canlanıverdi ise, İsa’nın babasız doğması da, Allah’a göre çok kolaydır. İşte Rabbinin bildirdiği İsa olayının gerçek boyutu budur. Sakın İsa hakkında asılsız söylentilere bakıp, kuşkulananlardan olma. Allah’tan başka hiçbir Tanrı yoktur. Bu gerçekleri kabul etmezlerse, hiç kuşkusuz Allah, bozguncuları çok iyi bilir. Ey Kitap sahipleri! “Gelin, sizin de bizim de kabul edebileceğimiz şu ortak noktada / ilkede birleşelim. Allah’tan başkasına kulluk / ibadet etmeyelim (çalışmayalım) ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah adına Rabler edinmeyelim / Allah’ı bırakıp da birbirimizi / Allah’ın dışında rabler edinmeyelim.” Eğer bu öneriyi kabul etmezlerse, o zaman, “Tanık olun, biz, Allah’a ortak koşmadan teslim olanlarız / Müslümanlarız / doğruluğu kabul etmiş olanlardanız” deyin. (ÂLÎ İMRAN,59,60,62,63,64) • Ey Kitap halkı! Tevrat da, İncil de gerekli bilgiler olmasına rağmen, neden İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Oysa İncil de, Tevrat da İbrahim’den sonra indirildi. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız bir konuda nasıl tartışabiliyorsunuz? İbrahim ne bir Yahudi’nin, ne de bir Hıristiyan’ın inandığı gibi inanmıyordu; o tek Allah’a inanan bir Müslüman’dı / doğruya yönelen / Allah dışındaki tüm uydurma tanrıları reddeden / hanif idi. Hiçbir zaman / asla Allah’a ortak koşanlardan / müşriklerden olmadı. (ÂLÎ İMRAN,65,66,67) • Allah inananların yakın dostudur / müminlerin Velî’sidir. (ÂLÎ İMRAN,68) • Kitap halkından bir grup, sürekli sizi kandırmak için çabalıyor. Oysaki onlar sadece kendilerini kandırıyorlar. Ama bunun bilincinde bile değiller. Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık olduğunuz halde, neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr ediyorsunuz? Neden doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor / hakkı / gerçeği bâtılla kirletiyor / gerçeğe saçmalığı giydiriyorsunuz ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,69,70,71) • Gerçek odur ki, kim sözünü / andını yerine getirir / ahde vefa eder ve erdemli davranıp sakınırsa / Allah bilincini içinde canlı tutarsa / takvaya sarılırsa / saygılı olursa, bilsin ki, Allah erdemlileri / sakınanları / saygılı davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,76) • Allah’a verdikleri sözü / antlaşmasını ve ettikleri yeminleri çıkarları doğrultusunda çok az / basit bir değer / bedel karşılığında satanların / değiştirenlerin ahrette / gelecektekinde hiçbir payları / nasipleri yoktur. Allah onlarla konuşmaz, diriliş / kıyamet günü onlara bakmayacaktır ve onları arındırmayacak / arıtmayacak / temize çıkarmayacaktır. Onlar için korkunç / elem verici / acıklı / çok acı veren bir azap olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,77) • Kitap verilenlerden bazıları / bir grup, Allah’ın Kitabı’nda olmayanı, Kitap’tan sanasınız diye / dillerini Kitap’la eğip bükerek, coşkulu bir dille anlatarak, Kitab’a / Allah’ın Kelâmına benzetmeye çalışırlar. Allah’ın sözü olmadığı halde “Allah böyle buyuruyor” derler. Bile bile Allah adına yalan söylerler. Hâlbuki Allah’ın kendisine kitap, bilgelik / sağduyu / hüküm-hikmet ve peygamberlik verdiği hiçbir insan kalkıp : “Allah’ı bırakıp / Allah’ın yerine / Allah’tan sonra bana kulluk ediniz / bana kul olun!” diye, insanları kendisine bağlamaya çağırmaz / demeye hakkı yoktur. Tam tersine “Okuduğunuz ve öğrettiğiniz / araştırdığınız / incelediğiniz Kitap gereğince, Allah’tan başkasını Rabler edinmeyin / benliklerini Allah’a adamış kullar / Rabbânîler / Rabbe halis kullar olun / yalnızca Allah’ın kulları olun” der / demesi gerekir. Ve size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de söylemezler / söylemeye hakları yoktur. Siz Müslüman / Allah’a / doğruluğa teslim olduktan sonra, size hiç, Allah’tan başkasına kul olun derler mi / inkârı öğütlerler mi? (ÂLÎ İMRAN,78,79,80) • Allah, peygamberlerden şöyle bir söz almıştı: “Size Kitap ve hikmet / düşünecek şey / bilgelik vereceğim. Daha sonra, size verdiklerimi doğrulayan bir başka tayin ettiğim elçi / resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edecek / onu destekleyeceksiniz. Bu buyruğumu kabul ediyor ve bu sözleşmeyi / andımı / ağır yükümü üzerinize alıp / yerine getireceğinize söz veriyor musunuz?” demişti. Tüm peygamberler de: “Kabul ettik, söz veriyoruz” deyince, Allah: “Öyleyse şahit / tanık olun, Ben de sizinle beraber şahit / tanık olanlardanım” demişti. Bundan sonra kim sözünden dönerse yoldan çıkmış olur. (ÂLÎ İMRAN,81,82) • Allah’ın tüm peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez Allah’a teslim olmuştur ve hepsi Allah’a döndürülecektir. Kim, tüm peygamberlerin bildirdiği İslâm’dan / Tanrı’ya teslim olmaktan / doğruluğa kendini vermekten başka bir din ararsa / arzu ederse, Allah tarafından kabul görmeyecek ve onlar ahrette kaybedenlerden olacaktır. İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine apaçık deliller / belgeler geldikten sonra, inkâr eden / küfre sapan bir toplumu, Allah nasıl olur da doğruya / doğru yola iletir / ulaştırır / kılavuzluk eder? Allah gerçekleri saklayan bir toplumu / zalimler topluluğunu doğruya ulaştırmaz / yol göstermez. Böyle bir toplumun cezası, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanlığın lanetine uğramalarıdır. Dünyada bu lanet, onlarda sürekli kalacaktır. Ahrette ise, azapları hafifletilmeyecek ve yüzlerine de bakılmayacaktır. Ancak bütün bunlara rağmen, Allah’a içtenlikle tövbe ettikten sonra durumlarını düzeltenler başka. (ÂLÎ İMRAN,83,85,86,87,88,89) • İnanıp tövbe ettikten sonra, tekrar inkâr edip de, inkârcılıkta devam edenlerin tövbeleri kabul edilmez; onlar artık tümüyle sapmışlardır. Şu kesinlikle bilinmelidir ki, içtenlikle tövbe etmeden, inkârcı olarak ölenler, dünya dolusu altını fidye olarak verseler dahi, kendilerinden kabul edilmeyecektir. Onlar acıklı bir azabı hak edecek ve hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,90,91) • Sevdiğiniz / kazandığınız şeylerden vermedikçe / infak etmedikçe / (başkaları için de) harcamadıkça / Allah için yoksullara pay ayırmadıkça, dünyada ve ahrette mutlu olamazsınız / erdeme / zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız / iyiliğe erişemezsiniz. İçtenlikle verdiğiniz / harcadığınız / infak ettiğiniz her şeyi Allah, mutlaka çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,92) • Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / yalan düzüp Allah’a iftira ederse, işte, Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalimlerin ta kendileri onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94) • Allah doğruyu söyler / vaadinde sadıktır; gelin bütün putları inkâr ederek / hanif olarak / doğruya yönelik olan İbrahim’in tek tanrıcı dinine uyun. İbrahim, asla ortak koşanlardan / puta tapanlardan / müşriklerden olmadı. (ÂLÎ İMRAN,95) • İnsanlar için inşa edilen ilk ev / yapı, tüm dünya insanlarına bir hidayet / yol gösterici / doğru yol göstergesi ve bereket kaynağı olan, Mekke’deki evdir / yapıdır. Orada apaçık kanıtlar / deliller / belgeler, Allah’ın buyruğu ile evi inşa eden İbrahim’in makamı / durağı vardır. Kim oraya girerse huzur ve güvenlik içinde olur. Oraya yol bulabilenin o evi ziyaret etmesi, tüm insanlar üzerine Allah’ın bir hakkıdır. Kim Allah’ın buyruklarını örterek saptırırsa, bilsin ki, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak zenginliktedir / âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî’dir. (ÂLÎ İMRAN,96,97) • Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) Allah yaptıklarınıza tanıkken neden Allah’ın ayetlerini / ilkelerini çarpıtıyorsunuz / inkâr ediyorsunuz? Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) apaçık gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın yolunun doğru olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeyi isteyerek / değiştirmeye yeltenerek, inananları ondan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz / saptırıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (ÂLÎ İMRAN,98,99) • Ey inananlar! Kitap sahiplerinden bazı kimselere uyarsanız, iman etmenizden sonra sizi yeniden inkârcılığa döndürürler. Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir. Ey inananlar! Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde gerektiği şekilde canlı tutun ve O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar olarak can verin. Hepiniz Allah’ın ipine / andına / Kur’an’a sımsıkı / gönülden bağlanın / sarılın. Fırkalara bölünerek ayrılığa düşmeyin / ayrılıkçılık yapmayın / parçalanmayın. Allah’ın size yaptığı iyiliği / size olan nimetini anımsayın / hatırlayın / anın. Dosdoğru yoldan ayrılmayasınız / doğruya ve güzele yol bulasınız diye Allah, size gerçekleri / ilkelerini /ayetlerini hatırlatıyor / açıklıyor. (ÂLÎ İMRAN,100,101,102,103) • İçinizden / sizlerden, iyiliğe çağıran, iyi niyeti / iyilik yapılmasını öğütleyen, kötülük ve aşırılıktan sakındıran bir topluluk olsun. İşte bunlar, mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa ve zafere / başarıya ulaşanlardır. (ÂLÎ İMRAN,104) • Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar / deliller / belgeler geldikten sonra, gruplara ayrılıp / parçalanıp anlaşmazlığa / ayrılığa düşenler / çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayınız. Mezheplere bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,105) • Diriliş gününde yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten sonra gerçeği niye sakladınız / İmanınızdan sonra küfre mi düştünüz / inkâr mı ettiniz? Gerçekleri sakladığınızdan / inkâra sapmanızdan dolayı / saptığınız küfür yüzünden tadın azabı.” Yüzleri aklananlar / ağaranlar ise, Allah’ın rahmeti / sevgisi içinde olacaklardır. Orada sürekli kalırlar. İşte bunlar, sana dosdoğru / hak olarak / gerçeği bildirmek için okuduğumuz / bildirdiğimiz Allah’ın buyruklarıdır / ayetleridir / ilkeleridir. Allah, âlemlere haksızlık yapılmasını istemez / Allah evrendeki hiçbir şeye zulmetmek istemez. (ÂLÎ İMRAN,106,107,108) • Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar için seçilmiş örnek bir modeldir. Onlar iyiliği öğütler, kötülükten sakındırır ve Allah’a ortak koşmadan inanırlar. Kitap sahipleri, gönderdiğim son Kitaba / Kur’an’a da inansalardı, kendileri için çok iyi olurdu. Gerçi, içlerinde inananlar var ama çoğunluğu, bozgunculuk yapıyor / yoldan çıkanlardır. (ÂLÎ İMRAN,110) • Kitap sahiplerinin fanatikleri, moral bozucu davranışlarda bulunarak, size zarar vermeye çalışırlar. Ancak, Kitap sahiplerinin hepsi aynı değil. Kitap halkından dosdoğru ve erdemliler / hak ve adaleti ayakta tutanlar var ki, geceleri Allah’ın ayetlerini / ilkelerini okuyup Allah’a saygı duyarlar. Allah’a ve ahret gününe / sonraki güne inanırlar, iyiliği öğütlerler, aşırılıktan, kötülükten sakındırırlar ve iyi işler üretirler / hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyilerdendir. Böyle Kitap sahiplerinin yaptıkları hiçbir iyilik, karşılıksız kalmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,111,113,114,115) • Fanatik inkârcıların / küfre sapanların, ne servetleri / malları ne de çocukları, Allah’a karşı kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Onlar ateş halkıdır ve orada sürekli kalıcıdırlar. Fanatik inkârcıların, bu dünyada yaptıkları yardımlarının örneği, korkunç bir rüzgârın / afetin, kendi kendilerine zulmeden bir topluluğun servetini, vurup yok ettiği gibidir. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar inkârlarından dolayı kendi kendilerine zulmediyorlardı. (ÂLÎ İMRAN,116,117) • Ey inananlar! Size kötülük etmekten / aklınızı çelmekten / sizi sarpa sardırıp perişan etmekten geri durmayan, sizin sıkıntıya düşmenizi isteyen ikiyüzlüleri sırdaş edinmeyin. Onların ağızlarından çıkan sözler, kin / öfke ve nefret dolu. İçlerinde / göğüslerinde gizledikleri düşmanlık ise, çok daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz / çalıştırırsanız / kullanırsanız / düşünürseniz, Allah’ın, size, ayetlerini / belgelerini / onların kin ve düşmanlıklarının işaretlerini açıkladığını görürsünüz. İkiyüzlüler sizi sevmediği halde, sizler onları sevenlersiniz! Üstelik siz Kitap’ın tümüne / bütün Kitapların, hepsine inanırsınız. İkiyüzlüler, sizinle beraber oldukları zaman “İnandık” derler, yalnız kaldıklarında ise, size olan öfke ve kinlerinden dolayı parmaklarını / parmaklarının uçlarını yerler. Size bir iyilik dokunsa onlara üzüntü verir, başınıza bir kötülük gelse, ona da sevinirler. Zorluklara karşı direnir / sabreder, sakınır / korunursanız / güçlüklere göğüs gerer ve Allah bilincini içinizde canlı tutarsanız / erdemli davranırsanız ikiyüzlülerin entrikaları / tuzakları / hileleri, size hiçbir zarar veremez. (ÂLÎ İMRAN,118,119,120) • İnananlar / müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler. Teşekkürünüzü belirtmek için Allah’a saygılı olun / içinizde Allah bilincini canlı tutun ki şükretmiş olasınız. (ÂLÎ İMRAN,122,123) • Gerçekte zafer, yalnızca güçlü ve bilge olan Allah’ın elindedir / yardım sadece çok güçlü / yüce / çok bilge olan Allah katından başka hiçbir yerden gelmez. (ÂLÎ İMRAN,126) • Ey inananlar! Paralarınızı riba / haksız kazanç yoluyla kat kat artırılmış olarak yemeyin. Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki, mutlu olasınız / kurtuluşa / başarıya eresiniz. İnkârcılar / kâfirler / nankörlük edenler için hazırlanmış ateşten sakının / korkun / korunun. (ÂLÎ İMRAN,130,131) • Rabbiniz tarafından bağışlanmaya ve erdemliler / saygılı olanlar / takva sahipleri için hazırlanmış olan ve eni / genişliği göklerle yer kadar olan cennete doğru koşun / yarışır gibi koşuşun / cenneti elde etmek için birbirinizle yarışın. O erdemliler ki, bollukta ve darlıkta yardım için, kazançlarından yoksullara pay ayırırlar / infâk ederler / başkaları için de harcarlar, öfkelerini, kontrol ederler / öfkelerini yener / öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarına hoşgörü ile bakarlar / insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları / iyi davrananları / güzel düşünüp güzel davrananları sever. O erdemliler ki, bir hata / kötülük / çirkin bir iş yaptıkları / yahut kendilerine haksızlık ettiklerinde / öz benliklerine zulmettiklerinde, Allah’ı anımsar / derhal Allah’ı hatırlar / anarlar ve hataları günahları için Allah’tan özür dilerler / günahlarının bağışlanmasını / affetmesini dilerler. Zaten Allah’tan başka kim özürleri / günahları bağışlayabilir / affedebilir ki…? Ve onlar bile bile günah işlemeye / yaptıkları kötülüklere devam etmezler. Erdemli kişilere, Rablerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerle karşılık verilir; orada sürekli kalırlar / kalacaklardır. Güzel davrananların / iş yapıp değer üretenlerin / iyilik yapanların / çalışanların ödülü ne güzeldir! (ÂLÎ İMRAN,133,134,135,136) • Sizden önce gelip geçmiş nice milletlere de yasalarımız uygulanmıştı / sizden önce birçok hayat tarzı / nice düzenlemeler / yollar yöntemler gelip geçmiştir. Yeryüzünde dolaşın da, dini yalanlayıcıların sonunun ne olduğunu görün. (ÂLÎ İMRAN,137) • Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemlilere / korunup sakınanlara / saygın olanlara / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlara da bir yol gösterici / bir doğruluk göstergesi / kılavuz ve öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138) • İnananlar, çabanızda gevşeklik göstermeyin / gevşemeyin, işleriniz iyi gitmediği zaman da üzülmeyin / üzüntüye kapılmayın / tasalanmayın; samimi olarak inanıyorsanız / eğer gerçekten inananlardan iseniz, üstün olan siz olacaksınız / en üstün olduğunuzu bilin! Sıkıntı günlerini Biz, insanlar arasında döndürür dururuz / zaferi bazen bu tarafa, bazen de öbür tarafa nasip ederiz ki, gerçek ve samimi olarak inananlarla, sahte / ikiyüzlü inananları ortaya çıkaralım ve sizden bazılarını bu duruma tanıklar / şehitler edinelim. Allah, ikiyüzlü nankörleri / zulme sapanları / haksızlık yapanları sevmez. Allah böylece inanları arındırır / arıtır, temize çıkarır ve inkârcıların da gururunu yok eder / inkâr edenleri / küfre sapanları yok eder / mahveder. (ÂLÎ İMRAN,139,140,141) • Yoksa Allah’ın aranızdaki samimi bir inançla savaşanlarla, ikiyüzlüleri ortaya çıkarmadan / uğraşıp didinenleri seçmeden / var gücü ile uğraşanları bilmeden, güçlüklere karşı içtenlikle çaba harcayanları ayırmadan / sabredenleri / dayananları denemeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (ÂLÎ İMRAN,142) • Muhammed, ancak / sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir / Muhammed, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de birçok elçiler gelip geçmiştir. Muhammed ölür yahut öldürülürse, dininizden vazgeçip, eski durumunuza mı döneceksiniz? Dönekler Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirecektir. Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölemez. Ölümün bir süresi var / vakti belirlenmiş bir yazıdır o. Kim dünya nimeti için çalışırsa ona, ondan veririz, kim ahret nimetini isterse ona da ondan veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz. (ÂLÎ İMRAN,144,145) • Unutmayın, öyle peygamberler gelip geçti ki, kendilerini Rablerine teslim etmiş birçok kişilerle / Tanrı erleriyle beraberce savaştılar. O kişiler, Allah yolunda savaşırken, başlarına gelen sıkıntıdan / zorluklardan ötürü yılmadılar, zayıflık göstermediler, gevşemediler / dağılmadılar, boyun eğmediler. Allah güçlüklere karşı göğüs gerenleri / dayananları / sabredenleri sever. Başlarına gelen / karşılaştıkları sıkıntılar / tüm güçlükler karşısında o peygamberlerin ve yanındakilerin sözleri, yalnızca şuydu: “Rabbimiz, günahlarımızı ve yaptığımız aşırılıklarımızı bağışla, moralimizi ve huzurumuzu sabit tut ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et.” Bu yüzden Allah da onlara, dünya ve ahret nimetlerinin en güzelini verdi. Kuşkusuz Allah, işlerini güzel yapanlardan hoşlanır / iyi davrananları / iyilik yapanları / güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever. (ÂLÎ İMRAN,146,147,148) • Ey inananlar! İnkâr edenlere / kâfirlere / küfre sapanlara uyarsanız, sizi tekrar eski inançlarınıza döndürürler ve o zaman kaybedenlerden olursunuz. Dikkât edin! Sizin Mevlâ’nız, dostunuz / sahibiniz Allah’tır. Allah yardım edenlerin en iyisidir / en hayırlısıdır. (ÂLÎ İMRAN,149,150) • Hiçbir şeye güçleri yetmeyen kişileri / Allah’ın, kendileri hakkında hiçbir güç / delil indirmediği şeyleri, Allah’a ortak koşmalarından ötürü, inkârcıların / küfre sapanların kalplerine korku salacağız. Onların gideceği / varacağı yer / barınakları ateştir / cehennemdir. Haksızlık edenlerin / Allah’ın ayetlerini karartanların / zulmedenlerin / zalimlerin durağı / varacağı yer ne kötüdür! (ÂLÎ İMRAN,151) • Siz, evlerinizde kalmış olsaydınız bile, aranızda ölmesi takdir edilmiş olanlar, nerede ölmeleri takdir edilmişse, oraya kadar kendiliklerinden giderlerdi. (ÂLÎ İMRAN,154) • Allah yolunda ölür yahut öldürülürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmetine / sevgisine kavuşmuş olursunuz ki, bu tüm topladıklarından daha iyidir. Unutmayın ki, ölürseniz de öldürülürseniz de, Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O sıkıntılı anlarında / Allah’ın (kalbine yerleştirmiş olduğu) sevgiden dolayıdır ki / Allah’ın sana bir iyiliği olarak / Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki / Allah’ın acımasından ötürü, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın / otoriter davransaydın, yanında kimse kalmaz, hepsi etrafından dağılır / bırakıp giderlerdi. Onların davranışlarını hoş gör, onların Allah’tan bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında, onlara da danış / onlarla şûraya git. Karar verince de Allah’a güvenip dayan; çünkü Allah Kendine güvenenleri / tevekkül edenleri sever. Allah size yardım ederse, hiçbir güç sizi yenemez. Sizi desteklemezse / terk edecek olursa / yardımsız / yüzüstü bırakırsa, size kim yardım edebilir…? O halde inananlar / müminler yalnızca Allah’a güvensinler / güvenip dayansınlar. (ÂLÎ İMRAN,157,158,159,160) • Kim emanete hıyanet ederse / aldatırsa / kamu malından aşırırsa / çalarsa, kıyamet günü, çaldığı şey / yaptığı aldatma boynuna asılı olarak gelir. Sonra / o gün herkese, kazandığının karşılığı tam olarak ödenir / verilecektir. Hiç kimse haksızlığa uğratılmaz / hiçbirine zulmedilmez. (ÂLÎ İMRAN,161) • Allah’ın hoşnutluğunu kazanan / rızasına uyan bir kimse, Allah’ın hışmına / gazabına / öfkesine uğrayıp cehennemi boylayan / barınağı cehennem olan gibi olur mu? Orası ne kötü bir yerdir. Onlar Allah’ın yanında derece derecedir. (ÂLÎ İMRAN,162,163) • Andolsun / yemin olsun ki! Allah inananlara, buyruklarını bildiren / ilkelerini okuyan, onları ortak koşmaktan alıkoyan / temize çıkaran, onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi / hikmeti öğreten, kendilerinden bir elçiyi göndermekle iyilikte bulundu. Oysa inananlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. (ÂLÎ İMRAN,164) • Başınıza gelen felâket, kendi kusurunuzdandır. Başınıza gelenler, Allah’ın izin vermesiyle oldu ki, bunun nedeni de, içtenlikle inananların ayırt edilmesi / arındırılması. Ve ikiyüzlülerin de açığa çıkarılması içindir. (ÂLÎ İMRAN,165,166,167) • Allah yolunda öldürülenleri ölmüş sanmayın; tam tersi onlar, Rableri katında nimetler içindedirler. Allah’ın kendilerine verdiği bolca nimetlerle neşe içindedirler. Onlar henüz ölmemiş olanlara / arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara, bir korku ve üzüntü olmadığını, Allah’ın sonsuz nimetlerini ve O’nun, inananların ödülünü eksiksiz vereceği gerçeğini müjdelemek isterler. (ÂLÎ İMRAN,169,170,171) • Bize Allah yeter; o ne güzel koruyucudur / Vekîl’dir. Sizin azminizi kıran şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur / sizi korkutan şeytandan başkası değildir. Eğer içtenlikle inanıyorsanız onlardan korkmayın, Benden korkun / Bana saygılı olun. (ÂLÎ İMRAN,173,175) • İnkârcılıkta direnenler seni üzmesin. Onlar Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, inkârlarından dolayı ahrette onlara bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap var. İnkârı, imana tercih edenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler ve onlar için can yakıcı bir azap vardır. İnkârcılar, Bizim yaşamda kendileri için verdiğimiz mühletin / sürenin, sakın kendileri için iyi / hayırlı olduğunu sanmasınlar. Onlara günahlarının artması için süre veriyoruz. Kuşkusuz onlara alçaltıcı bir azap vardır. Ey inkâr edenler! Allah inananları sizin içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Temizi / iyiyi, kötüden / pisten ayıracaktır. Allah size geleceği / görünmeyeni / gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer. O halde, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilere inanın. Eğer siz, inanır ve erdemli davranırsanız / korunursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutarsanız / saygılı olursanız, (iyi bilin ki), sizi çok büyük bir ödül beklemektedir. (ÂLÎ İMRAN,176,177,178,179) • Allah’ın kendilerine verdiği bol kazançtan / lütfundan verdiği şeylerde cimrilik edenler, sanmasınlar ki, bu kendileri için iyidir / hayırlıdır. Aksine, o kendileri için zararlıdır / kötüdür. Cimrilik ettikleri şeyler, diriliş / kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. (ÂLÎ İMRAN,180) • Her canlı / benlik / insan / herkes, sonunda ölecektir / ölümü tadacaktır. Hesap günü herkes, dünyada işlediklerinin ödülünü eksiksiz olarak alacaktır. Kim ateşten kurtarılıp cennete konursa o gerçek mutluluğa erişmiştir. Dünya hayatı zaten geçici ve sanal / aldatıcı bir yaşam yeridir / zevkten / eğlenceden başka bir şey değildir. (ÂLÎ İMRAN,185) • Yemin olsun! Mallarınızla da, canlarınızla da açığa çıkarılacaksınız / imtihan edileceksiniz / sınanacaksınız. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve ortak koşuculardan / şirke batanlardan çok hakaretler / çok incitici sözler işiteceksiniz / dinleyeceksiniz. Güçlüklere göğüs gerer / sabreder / dayanır ve erdemli davranırsanız / takvaya sarılırsanız / saygın olursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutarsanız, büyük iş yapmış olursunuz / böyle hareket etmeniz, yapılması zorunlu iş ve oluşların en zorlularındandır / üzerinde durulmaya değer işlerdendir. (ÂLÎ İMRAN,187) • Zannetme ki verdikleriyle gururlanan / ettikleriyle zevklenen / yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle övünmekten / övülmekten hoşlananlar, evet zannetme ki onlar, azaptan kurtulacaklardır. Onlara can yakıcı / korkunç / çok acı veren / acıtıcı bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,188) • Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde aklını ve gönlünü işletenler için dersler vardır. Aklını ve gönlünü işletenler, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken sürekli / hep Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yapısı ve yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: “Rabbimiz, Sen bunları boş yere / anlamsız ve amaçsız olarak boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe sokarsan elbette onu rezil etmişsindir. Zalimlere / haksızlara yardım eden olmaz. Rabbimiz, biz, ”Rabbinize inanın” diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve iyi kişiler olarak canımızı al. Rabbimiz, elçilerin yoluyla bize söz verdiğin / vaad ettiğini ver, diriliş / kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen sözünden hiç caymazsın” derler. (ÂLÎ İMRAN,190,191,192,193,194) • Rableri, aklını ve gönlünü işletenlere şöyle yanıt verir: “Ben, birbirinizden meydana gelen sizlerden, erkek veya kadın / sizden hiçbir çalışanın / iş yapanın emeğini / işini / ürettiğini boşa çıkarmam / ödülsüz bırakmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun; hepiniz birsiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence ve hakarete uğrayanlar / incitilenler, savaşanlar ve öldürülenlerin tüm kötülüklerini yemin olsun / kuşkusuz örteceğim / sileceğim ve onları içlerinden ırmaklar akan bahçelere / cennetlere yerleştireceğim.” Allah’tan bir karşılık olarak…Ödüllerin en güzeli ise Allah’ın yanındadır. (ÂLÎ İMRAN,195) • İnkârcıların / küfre sapanların uluslar arası / diyar diyar / belde belde / memleketleri gezip, refah içinde dolaşmaları seni sakın aldatmasın. Bu çok kısa süreli bir yararlanmadır, sonra onlar, inkârlarından dolayı cehennemi boylayacaklar; orası ne kötü bir durak / yatak / yerdir! Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar / içlerinde Allah bilincini canlı tutanlar / Rablerine saygılı olanlar / Rablerinden korkanlar için, içlerinden / altlarından ırmaklar akan cennetler var. Allah tarafından bir ikram olarak / Allah katından bir konukseverlikle orada sürekli kalacaklar. Erdemliler / iyiler için Allah’ın yanında bulunanlar daha güzeldir / daha hayırlıdır. (ÂLÎ İMRAN,196,197,198) • Kitap verilenlerden / Yahudiler ve Hıristiyanlardan öyleleri var ki, Allah’a, sana indirilene / Kur’an’a ve kendilerine indirilenlere / Tevrat’a ve İncil’e inanırlar. Allah’a karşı derin saygı / huşu / ürperti duyarlar / Allah’a bilinçle boyun bükerek inanırlar. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini gizleyip değiştirmezler. (ÂLÎ İMRAN,199) • Ey inananlar! Güçlüklere karşı direnin, dayanın, tetikte olun / sabredin, sabır yarışı yapın / göğüs gerin, hazırlıklı ve uyanık bulunun / başarmak için birlik ve beraberlikle çaba harcayın. Allah’a saygılı olun ki / içlerinizde Allah bilincini her zaman canlı tutun ki / Allah’tan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz / başarasınız / mutluluğu yakalayabilesiniz. (ÂLÎ İMRAN,200) • Allah’a saygılı ol / Allah bilincini içinde canlı tut / Allah’tan kork. İnkârcı hizipçilere ve ikiyüzlülere boyun eğme / sakın uyma, hiç kuşkusuz Allah olanları biliyor. (AHZÂB,1) • Rabbinden sana vahyedilene uy / Rabbinden sana bildirileni uygula. Yalnızca Allah’a güven. Güvenilen / Vekil olarak Allah yeter. (AHZÂB,2,3) • Evlât edindiğiniz çocukları / evlâtlıklarınızı, öz babaları ile bağlarını kesmeyecek biçimde çağırın. Bu, Allah’ın yanında adalete daha uygun bir davranıştır / Allah katında en adil davranış biçimi / en doğru olandır. Eğer çocukların babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar sizin din kardeşlerinizdir / dostlarınızdır ve siz onlara ailenizin bireylerine davrandığınız gibi davranın. Kasıtlı olarak yaptıklarınız bir yana, yanılarak yaptığınız şeylerde size bir sorumluluk yoktur / sorumluluk, sadece kalplerinizin kastettiklerinden / bile bile yaptığınız günahlardan dolayı üzerinize düşer. (AHZÂB,5) • Peygamber, inananlara kendilerinden daha yakındır ve peygamberin hanımları da inananların anneleridir. Allah’ın Kitabına göre, akraba olanlar miras hususunda, inananlar ve göç edenlerden birbirlerine daha yakındırlar. Ancak, akraba olmadığı halde, çok yakın dostlarınıza gönüllü olarak, örfe uygun bir vasiyette bulunabilirsiniz. Bu da Kitapta yazılı bulunmaktadır / tüm durumlar, Kitapta kayda geçirilmektedir. (AHZÂB,6) • Biz peygamberlerden kesin söz almıştık. Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan… Evet! Hepsinden sapasağlam / kuvvetli bir sözleşmeyle / sağlam belgeli / çok ağır bir söz almıştık. Böylece, Allah özüyle sözü bir olanları / doğru olanların doğruluklarını sorgulamak / verdikleri söz ile sorumlu kılmak için böyle bir söz aldı. Sözlerinden cayanlar için / inkâr edenlere de çok acı bir azap hazırlanmıştır. (AHZÂB,7,8) • Allah adına verilmiş her söz sorumluluk gerektirir / sorumluluk taşır / Allah’a verilen sözün hesabı mutlaka sorulacaktır. (AHZÂB,15) • Eğer Allah sizin için bir felâket / kötülük dilese, o felâkete karşı sizi kim koruyabilir? Ya da sizin için bir iyilik / rahmet dilese / sevgisinin açılımı olan bir nimet tattırmak istese, o iyiliği sizden kim çevirebilir? Onlar, Allah’tan başka bir koruyucu ve yardımcı bulamayacaklardır. (AHZÂB,17) • Yemin olsun! Allah’ı ve ahret gününü arzulayan ve Allah’ı sıkça / çok ananlarınız için, Allah’ın elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır. (AHZÂB,21) • İnananlardan öyle kimseler var ki, Allah’a vermiş oldukları sözü gerçekleştirmişlerdir / sözlerinde sadakatle dururlar. Kimileri sözleri gereği / bu uğurda canlarını vermişlerdir / adağını yerine getirdi / verdiği şehitlik sözünü yerine getirdi, kimileri de şehit olmak için hazır bekliyor. Onlar hiçbir vakit kararsızlığa düşüp, verdikleri sözden caymadılar / sözlerini asla değiştirmediler. Allah böylece özünde ve sözünde doğru olanların, dürüstlüklerinin / doğruluklarının karşılığını verecek / ödüllendirecek, ikiyüzlüleri de dilerse cezalandıracak veya tövbe ederlerse, tövbelerini kabul edecektir. (AHZÂB,23,24) • Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Siz dünya hayatının refahını ve cazibeli yaşamını / süslerini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizinle medeni bir şekilde ayrılalım / sizi güzellikle bırakayım. Yok, eğer siz Allah’ı, buyruklarını bildiren elçisini ve öte dünyayı / ahret yurdunu tercih ediyorsanız, Allah sizden güzel davrananlara / iyi işler yapanlara çok büyük bir ödül hazırlamıştır. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık ve kanıtlanmış bir hata / edepsizlik / hayâsızlık yaparsa, onun cezası ikiye katlanır. Allah için elbette bu kolaydır. Sizden kim Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine uyar / boyun eğer ve erdemli davranırsa / yararlı / iyi iş yapacak olursa, onun da ödülünü iki kat veririz ve onun için bol bir rızık hazırlamışızdır. Ey peygamber hanımları! Siz diğer kadınlardan herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Erdemliyseniz / Allah’ın (ve konumunuzun) bilincinde iseniz / korunup takvaya sarılıyorsanız / Allah’a saygılı iseniz, laubâli ve cilveli / işveli / kırıtarak konuşmayın ki, kötü kalpli birileri / kalbinde hastalık / maraz bulunan / kalbi bozuk olan kimse size yönelmesin / ümide kapılmasın. Ağırbaşlı bir ciddiyet ve sorumluluk içinde / daima doğal sesinizle / uygun bir biçimde konuşun. Evlerinizde de onurlu ve doğal olun / vakarlı oturun. Eski cahiliye dönemindeki gibi, aşırı davranışlardan sakının / açılıp saçılmayın / kendinizi teşhir etmeyin. Salâtı ikâme edin / vahyi iyice öğrenip kavrayın ve onunla cahiliye düşüncelerinden arının. Evlerinizde sürekli okunan Allah’ın ayetlerini / ilkelerini ve hikmeti / bilgeliği düşünün. (AHZÂB,28,…..,34) • Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden erkekler ve Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden kadınlar, inanan / mümin erkekler ve inanan / mümin kadınlar, söz dinleyen / itaat eden erkekler ve söz dinleyen / itaat eden kadınlar, doğru sözlü / özü-sözü doğru erkekler ve doğru sözlü / özü-sözü doğru kadınlar, güçlüklere katlanan / göğüs geren / sabreden erkekler ve güçlüklere katlanan / göğüs geren / sabreden kadınlar, gönülden saygılı / Allah’a derinden saygı duyan / Allah korkusuyla ürperen erkekler ve gönülden saygılı / Allah’a derinden saygı duyan / Allah korkusuyla ürperen kadınlar, yardımsever / sadaka veren erkekler ve yardımsever / sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler ve ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar; işte, Allah onların hepsine bağışlanma / affediş ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (AHZÂB,35) • Ey Muhammed! Sen Allah‘tan çekinmen gerekirken, kamuoyu baskısından çekiniyordun / insanların (seninle ilgili kötü düşünmelerinden) korkuyordun; oysa asıl korkman gereken Allah’tır. Evlatlığım dediğin Zeyd, eşiyle ilişiğini kestiğinde Biz seni onunla evlendirmiştik ki, inananlar, bir gelenekten ibaret olan evlatlık durumunun, Allah’ın diniyle bir ilgisi olmadığını bilsinler ve evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, onlarla evlenmekte güçlüklerle karşılaşmasınlar. Allah’ın sözü / buyruğu yerine getirilmiştir. Allah’ın hüküm verdiği / farz kıldığı / emrettiği bir konuda, peygamberin her hangi bir seçim hakkı yoktur. Daha önce de gelip geçmiş tüm insanlara / elçilere de, Allah’ın Sünneti / yoluyöntemi / yasası böyle uygulandı. Allah’ın buyruğu belirlenmiş bir ölçüdür / takdir edilmiş bir kaderdir / Allah’ın buyruğu gereği gibi yerine gelecektir. Allah’ın peygamberleri, sadece Allah’ın buyruklarını bildirirler / Allah’ın mesajlarını (insanlara) duyururlar / tebliğ ederler. Allah’ı sayarlar / Allah’tan korkarlar ve Allah’tan başka hiç kimseden çekinmezler / korkmazlar. Hesap soran sadece Allah’tır. (AHZÂB,37,38,39) • Muhammed, sizin adamlarınızdan / erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O Allah’ın elçisi / resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. (AHZÂB,40) • Ey inananlar! Allah’ı çok sık olarak anın. Ve O’nu sabah-akşam yüceltin / tespih edin! (AHZÂB,41,42) • O Allah ki, sizi karanlıklardan / sıkıntılardan aydınlığa / rahatlığa çıkarmak için, melekleri ile birlikte sizi destekler / melekleriyle birlikte üzerinizde sevgisini tecelli ettiren O’dur. Ve Allah, inananları çok esirgeyicidir / inananlara karşı çok müşfiktir / merhametlidir / inananlara acıyan O’dur. İnananlar Allah’a kavuştukları gün, Allah’ın inananlara ilk esenlik dileği “Selâm” dır / dirlik temennileri “esenlik” olacaktır / “Selâm” sözü ile karşılanacaklardır. Allah onlar için çok değerli / çok güzel / seçkin ve bereketli / şerefli bir ödül hazırlamıştır. Sen inananlara, Allah’tan büyük bir lutfa ulaşacaklarını müjdele. Ortak koşucu inkârcılara ve ikiyüzlülere boyun eğme / itaat etme, eziyetlerine / ezalarına / incitici sözlerine aldırma; Allah’a güven / tevekkül et; koruyucu / güvenilecek kimse / vekil olarak Allah yeter. (AHZÂB,43,44,47,48) • Ey inananlar! İnanan kadınları nikâhladıktan sonra, cinsel ilişkiye girmeden ayrılırsanız, onların bir başkasıyla evlenmeleri için, sizin bir iddet süresi bekletme hakkınız yoktur. Onlara hakları olan maddesel yardımı yapın ve güzellikle anlaşarak ayrılın. (AHZÂB,49) • İnanan erkeklere ve inanan kadınlara, haksız yere eziyet edenler, apaçık bir suç işlemekte ve bir iftirada bulunmaktadırlar. İkiyüzlüler, fuhuş düşüncesi taşıyan hizipçiler / kalplerinde maraz / hastalık / kötülük bulunanlar ve şehirde, bozguncu / çirkin / yalan haber / asılsız dedikodu yayanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse, seni onlarla kesin bir mücadeleye teşvik edeceğiz; o zaman da onlar senin bulunduğun bölgede çok kısa bir süre kalabilirler. Lanetlenmiş olarak / (Allah’ın rahmetinden) kovuldukları için yakalandıkları yerde / nerede bulunurlarsa bulunsunlar cezalandırılırlar. Bu, daha önceki inkârcı saldırganlara da uygulanmış Allah’ın Sünneti / tavrı-tarzı / yasasıdır. Sen Allah’ın Sünneti’nde herhangi bir değişme / hiçbir değişiklik asla bulamazsın. (AHZÂB,58,60,61,62) • İnananlar sana Saat’i / kıyametin ne zaman kopacağını soruyor. De ki: “Saat’in bilgisi Allah’ın katındadır; ne bilirsin, belki de o Saat’in zamanı yakındır!” (AHZÂB,63) • Kuşkusuz, Allah inkârcı saldırganları lanetlemiş ve onlar için kalacakları korkunç cehennemi hazırlamıştır. İnkârcılar orada ne bir dost, ne de yardımcı bulamazlar. O gün yüzleri ateşte evirilip çevrildikçe “Eyvahlar olsun! / vay başımıza! Keşke Allah’ın ayetlerini inkâr etmeseydik, keşke elçinin bildirdiklerini kabul etseydik” derler. Ve Allah’a şöyle şikâyet ederler: “Rabbimiz, biz sadatlarımıza / şeyhlerimize, efendilerimize / liderlerimize / yöneticilerimize ve büyüklerimize uyduk; onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat ceza / azap ver, onları büyük bir lanetle lanetle / lanete uğrat!” derler. (AHZÂB,64,65,66,67,68) • Ey inananlar! Allah’a saygılı olun / Allah’ı sayın / Allah bilincinde olun / Allah’tan korkun ve doğru / sağlam / dürüst söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin / işlerinizi kendinize yararlı kılsın / amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine uyarsa, hiç kuşkusuz, büyük bir mutluluğu / başarıyı yakalamış olur / çok büyük bir kurtuluşa ulaşmıştır. (AHZÂB,70,71) • Biz emaneti / temsil yetkisini / sorumluluğu göklere, yere ve dağlara sunmuştuk da, onlar emanetin sorumluluğunu yüklenmekten çekinmişler / ürkmüşler / korkmuşlar ve kabul etmemişlerdi. Ancak emanetin sorumluluğunu insan yüklendi; ama insan, ihtirası / zalimliği ve bilgisizliği / cahilliği yüzünden emanete nankörlük etmiştir. Böylece, aldığı sorumluluğun bilincini kavrayamayan ikiyüzlü erkekleri ve ikiyüzlü kadınları, ortak koşan erkekleri ve ortak koşan kadınları Allah cezalandıracak, inanan erkeklerin ve inanan kadınların tövbelerini kabul edecektir. (AHZÂB,72,73) • Ey inananlar! Benim düşmanım ve sizin de düşmanınız olan ortak koşucularla senli benli olmayın / kendilerine sevgi göstererek asla dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için elçiyi de, sizi de doğduğunuz yerden çıkarmışlardı. Benim yolumda gayret sarf etmek / uğraşı vermek ve hoşnutluğumu / rızamı kazanmak için seferber olduysanız, onlara karşı içinizde gizli bir sevgi besleyerek onları dost edinmeyin! Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. Sizden kim böyle davranırsa doğru yoldan sapmış olur. (MÜMTAHİNE,1) • Kıyamet günü yakınlarınız / hısımlarınız ve çocuklarınız size yarar sağlamaz. Allah o gün sizi birbirinizden ayıracaktır / Allah aranızda karar verecektir. (MÜMTAHİNE,3) • Ey inananlar! İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. İbrahim ile beraber olanlar halklarına “Biz, sizden ve sizin Allah’ın dışında / Allah’ın yerine taptıklarınızdan / kulluk / ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizden uzağız / sizin taptıklarınızı inkâr ediyoruz. Siz Allah’a, yalnız Allah’a / tek bir Allah’a / yalnızca tek bir Allah’a inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda ebedi / sürekli düşmanlık / öfke ve nefret belirmiştir” dediler. Fakat inanmamış babası için İbrahim’in “Senin bağışlanman için dua edeceğim, fakat Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı seni koruyamam / Allah’tan gelecek herhangi bir şeyi önlemeye / savmaya / geri çevirmeye gücüm yetmez” şeklindeki sözü bu örneğin dışındaydı. İbrahim’in yanındaki inananlar “Ey Rabbimiz! Yalnız Sana güvendik, yalnız Sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız Sana’dır / sonunda Sana döneceğiz. Ey Rabbimiz! İnkârcılar / küfre sapanlar için bizi bir sınanma / fitne / imtihan / deneme konusu / aracı yapma, bizi bağışla” diye dua ettiler. (MÜMTAHİNE,4,5) • Ey inananlar! Allah’ı ve ahret gününü arzu edenleriniz için İbrahim ve beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır. Kim reddederse / yüz çevirecek olursa (bilsin ki), kuşkusuz, sınırsız zengin / kendine yeten ve en çok övgüye lâyık olan sadece Allah’tır. (MÜMTAHİNE,6) • Belki de Allah, inanmamış fakat size kin beslemeyenler ile sizin aranızdaki düşmanlığı sevgiye çevirir. Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli / adil davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli / adil davrananları sever. Allah, sadece size dininiz nedeniyle saldıran, sizi doğduğunuz yerden çıkaran ve sizin çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar / engeller. Onları dost edinenler / böyleleriyle dost olanlar zalimlerin ta kendileridir. (MÜMTAHİNE,7,8,9) • Allah’ı sayıp dinleyin / Kendisine inandığınız Allah’tan korkun / inandığınız Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun. (MÜMTAHİNE,11) • Ey inananlar! Allah’ın kendilerine kızgın olduğu / gazap ettiği / Allah’ın öfkesine uğramış bir topluluğu / halkı dost edinmeyin! Çünkü bunlar ahretten umutlarını kesmişlerdir. Tıpkı, kabir / mezar halkından olan inkârcıların, umut kestikleri gibi / inkârcılar mezardakilerden nasıl umut kesmişlerse, onlar da ahretten öylesine umut kesmişlerdir. (MÜMTAHİNE,13) • Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten / canlıdan yaratan, ondan da eşini var eden, ikisinden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinize saygılı olun / Rabbinizin bilincinde olun / Rabbinize karşı gelmekten sakının. Yeminlerinizde adını söyleyerek birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun; sizler tek bir ana ve babadan yaratılmanız sebebiyle, hepiniz birbirinizin yakınları / akrabaları / yakın hısımlarısınız, birbirinize de / rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Allah elbette sizi gözetlemektedir. (NİSA,1) • Yetimlere / öksüzlere mallarını verin. Helâli haramla karıştırmayın / temiz olanı pis olanla değişmeyin / (size ait olan) kötü (malları) (onlara ait olan) güzelleriyle değiştirmeyin. Yetimlerin mallarını mallarınıza katıp, kendi malınızmış gibi yemeyin. Böyle yapmak gerçekten büyük bir vebaldir / günahtır / suçtur. (NİSA,2) • Kimsesiz kadınların sırf mallarını yemek gibi bir adaletsizliğe kalkışmayın. Böyle bir adaletsizlik yapmaktansa, aralarında eşit davranmak ve adaletli olmak koşuluyla, korumasız kadınları ve çocukları ikişer, üçer veya dörder korumanıza alarak sahiplenmeniz daha uygundur. Ancak, aralarında adaletli davranamamaktan çekiniyorsanız, hiç olmazsa bir tane yetim ve korumasız kadının veya iltica ederek iman etmiş kimsesiz bir kadının geçimini üstlenin. Haksızlığa ve adaletsizliğe sapmamanız için en uygunu budur. Korumanız altına aldığınız kimsesiz kadınlar ve yetimlerin mallarını da koruyun. İstekleri dışında harcamayın. Ancak kendi istekleriyle bir kısmını bağışlarlarsa onu gönül huzuruyla harcayın. (NİSA,3,4) • Allah’ın sizin yönetiminize emanet ettiği malları, muhakeme gücü olmayanlara / uçarılara vermeyin / geçiminize katkı olması için, yetimlerden Allah adına aldığınız malları, gereksiz yerlerde harcayarak çarçur etmeyin. Allah adına aldığınız o mallarla, o yetimleri büyütün, gereksinimlerini güzelce karşılayın ve eğitimlerini sağlayın. Yetimler, olgunluk çağına geldiklerinde durumlarına bakın. Eğer, kendi kendilerini idare edebilecek bir olgunluğa eriştikleri kanaatine varırsanız, kendilerine mallarını tam olarak geri verin. Sakın onlar büyüyünce mallarını geri alacaklar diye, savurganlık yapıp mallarını tüketmeyin. Zengin olan, malı ve yetimi koruduğu için bir ücret talep etmesin. Fakir olan ise, uygun bir miktar talep edebilir. Yetime mallarını noter huzurunda teslim edin / onlara mallarını teslim edeceğiniz zaman, onlar adına / yanlarında tanık bulundurun. (NİSA,5,6) • Ana-baba ve akrabaların, ölümlerinden sonra bıraktıkları mallardan, hem erkeklere, hem de kadınlara bir pay vardır. Kalan mal, ister az olsun ister çok olsun fark etmez. Erkek de kadın da kalan maldan payını alacaktır. Miras bölüşümünde hısım-akrabalar / yakınlar, yetimler / öksüzler ve yoksullar / çaresizler / düşkünler de hazır bulunurlarsa, onlara da bir miktar vererek gönüllerini alın / onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin. Kendi çocukları yetim ve kimsesiz / zayıf ve çaresiz / güçsüz / bakımsız kaldıkları takdirde, durumlarının ne olacağı hakkında endişe / korku duyanlar, yetimlere haksızlık etmekten / başka çocuklara haksızlık yapmaktan korkup titresinler. Allah’ın azabından korksunlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutsunlar / saygılı olsunlar ve güzel davransınlar / haksızlığı önleyici sağlam / doğru / düzgün söz söylesinler. Yetimlerin / öksüzlerin mallarını haksız yere / zulme başvurarak yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar. (NİSA,7,8,9,10) • Çocuklarınızın mirastan ne kadar pay alacakları hakkında, Allah size öğütte bulunuyor. Erkek, kadının iki katı pay alır. Tüm paylaşma oranları, ölenin yaptığı vasiyetten ve borçların ödenmesinden sonra gelir. Analarınız, babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin size daha yararlı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah’ın tayin ettiği paylardır / bu Allah’ın yasasıdır / bunlar Allah tarafından belirlenmiş hisselerdir. Bunlar, Allah’ın tavsiyesidir / bu Allah’ın bir önerisidir. (NİSA,11,12) (Allah’ın tavsiye ettiği paylaşma oranları, 11. ve 12.ayetin içinde açıklanıyor.) • Bunlar, Allah’ın gösterdiği sınırlardır / yasalarıdır. Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uyanlar, içinden ırmaklar akan cennetlere konacaktır. Orada sürekli kalırlar. Bu, en büyük kurtuluştur. Kim de, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uymaz ve çizdiği sınırları aşarsa / yasalarını çiğnerse, onları içinde sürekli kalacakları bir ateşe atar. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (NİSA,13,14) • Kadınlarınızdan fuhuş yaptıklarını iddia ettikleriniz hakkında, dört tanık getirin. Dört doğru tanıkla belgelenirse, onları ölünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar hapiste / evlerde tutun. Sizden yasal olmayan ilişkide bulunan çifti cezalandırın / sözle kınayın. Tövbe edip düzelirlerse cezadan vazgeçin. Bilmeden bir kötülük işleyen ve hemen farkına vardıktan sonra tövbe edenlerin tövbesinin kabulünü, Allah üzerine almıştır / ancak Allah’ın kabul edeceği tövbe, bilmeden / bilgisizlikle kötülük / günah işleyenlerin ve ardından da gecikmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte bunlar, Allah’ın tövbelerini kabul edeceği kimselerdir. Ancak, sürekli kötülükler işleyip dururken ve sonra, tam ölmek üzereyken “ben artık tövbe ediyorum” diyenlerin tövbesi geçersizdir. İnkârcı olarak ölenlerin tövbesi de geçersizdir. Onlar için acıklı bir azap vardır. (NİSA,15,16,17,18) • Ey iman edenler! Kendileri gönül rızasıyla vermezlerse, kadınların hakları olan mallarına el koymanız / zor ve baskı kullanarak mirasçı olmanız sizin için helâl değildir. Kanıtlanmış bir fuhuş durumları yoksa kadınlara önceden vermiş olduğunuz malları geri almak için, onlara baskı yapmayın / onları sıkıştırmayın. Kadınlarla güzel / iyi geçinin ve kadınlara karşı saygılı olun. Onlardan soğuyup hoşlanmayabilirsiniz / tiksindinizse, olur ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye, Allah çok büyük bir iyiliği vasıta kılabilir / birçok hayır yaratmış / çok hayırlı kılmış olabilir. (NİSA,19) • Nikâhlı eşinizden ayrılıp, bir başka kadınla evlenmek istiyorsanız, ayrılmak istediğiniz eşinize, önceden büyük miktarda mal vermişseniz bile, o maldan hiçbir şeyi geri almayın. Hile ile iftira ile / suçlayarak ve böylece günah işleyerek mi ona verdiklerinizi geri alacaksınız? Sizler birbirinizle en yakın, içli dışlı / derinden derine kaynaşmış / baş başa kalmış / birbirinizin saklılıklarına ulaşmıştınız ve siz o malları eşinize verdiğinize dair sağlam bir söz vermiştiniz / kesin bir güvence almışlardı. Buna rağmen, nasıl olur da onu geri alabilirsiniz? (NİSA,20,21) • Babanızın ayrıldığı / nikâhlamış olduğu, kadınlarla / üvey annelerinizle artık evlenmeyin. Geçmişte olanlar olmuştur / geçmişte kalanlar hariç. Geçmişe dayanan o geleneğiniz, büyük bir günahtır / açık bir edepsizlik, iğrenç ve kötü / çirkin bir yoldur / nefret gerektiren bir kötülüktür. Ayrıca size, şu kadınlarla evlenme yasaklandı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sütanneleriniz, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz eşlerinizden olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer anneleriyle evlenmemişseniz kızlarıyla evlenebilirsiniz- öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada / aynı anda / birlikte almanız, sizlere yasaklanmıştır. Bundan öncekiler artık geçmiştir / geçmişte olan olmuştur. Başkalarının nikâhı altındaki kadınlarla evlenmeniz de yasak. Ancak, savaşlardan sonra, içtenlikle inanıp, koşulları yerine getirerek iltica eden kadınlar hariç. Bunlar, Allah’ın size açıkladığı farzlardır / yazdığı hükümlerdir. Bunların dışındaki kadınlarla, iffetli yaşamanız, yasa dışı ilişkilerde bulunmamanız / zinadan kaçınmak / sakınmak şartıyla ve hakları olan mehirlerini / mallarını vermeniz koşuluyla nikâhlanabilirsiniz. Onlardan hoşlandıklarınıza, bir hak olarak mehirlerini / ücretlerini ödeyin. Bu hakkı yerine getirirken / mehri / ücretlerini ayarlarken, beraberce tartışarak anlaşmanızda bir sakınca yoktur. (NİSA,23,24) • Sizden yerli kadınlarla / inanmış iffetli kadınlarla evlenmeye gücü olmayanlar / güç yetiremeyenler, ellerinizin altında olan / içtenlikle inanıp, koşulları yerine getirerek iltica etmiş kimsesiz kadınlarla evlensinler. Allah sizin imanınızı / inancınızı en iyi bilendir. Birbirinize eşitsiniz / hep birbirinizdensiniz / hep birbirinizden doğmuşsunuz. Ailelerinin izniyle ve hakları olan mehirlerini / ücretlerini örfe uygun bir şekilde ödeyerek, onlarla nikâhlanın ki, iffetli yaşasınlar, yasadışı ilişkilerde bulunmasınlar ve gizli dostlar edinmesinler. Bunlar evlendikten sonra yasadışı ilişkilerde bulunurlarsa / fuhuş yaparlarsa, kendilerine yerli / hür kadınlara uygulanan / verilen cezanın yarısı uygulanmalı. Bu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha iyi daha hayırlıdır. Allah, size, bunları açıklamak, açık seçik bildirmek istiyor / bunları size anlatmakla, sizden öncekilerin yollarını göstermek / sizden öncekilerin yol ve yöntemlerinden haberdar ediyor. Allah sizin tövbenize karşılık vermek ister / tövbenizi kabul etmek istemektedir; fakat kötülük bataklığına saplananlar / şehvetlerine / tutkularına saplananlar ise, sizin büsbütün sapıtmanızı / (doğru yoldan) iyice sapmanızı istemektedirler. Allah yükünüzü / yükümlülüğünüzü hafifletmek / size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zayıf yaratılmıştır. (NİSA,25,26,27,28) • Ey inananlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla alıp / batıl bir yolla / tutarsız bahanelerle yemeyin. Karşılıklı rıza / kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaretle olursa başka. Haram yiyerek kendinizi mahvetmeyin / kendi canlarınıza kıymayın / kendinizi zorlamayın / birbirinizi öldürmeyin. Kim, aşırı giderek / düşmanca hareket ederek ve zorla / haksızca davranarak bu (yasak fiilleri) işlerse / böyle yaparsa, onu ateşe sokacağız. Bu Allah’a kolaydır. Eğer size yasak edilen büyük günahlardan sakınırsanız / uzak durursanız / günahları (işlemekten) kaçınırsanız, Biz de sizin kötülüklerinizi / diğer günahlarınızı / diğer kusurlarınızı örter ve sizi onurlu / şerefli / bereket dolu bir varış yerine / ağırlanacak bir yere yerleştiririz. (NİSA,29,30,31) • Allah’ın her birinize ayrı olarak verdiği yeteneklere imrenip / bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği / üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklerin kendilerine özgü yaptıkları şeyler / çalıştıklarından / kazandıklarından payları, kadınların da kendilerine özgü yaptıkları şeyler / çalıştıklarından / kazandıklarından payları vardır. Allah’tan size güzellikler vermesini / bolluğunu / lütfunu isteyin. (NİSA,32) • Ananın, babanın, akrabaların bıraktıklarından erkek olsun, kadın olsun, her biriniz için paylar ayırdık / mirasçılar / vârisler belirledik. Ayrıca iman edip iltica yoluyla, evlenip akraba olduğunuz / yeminlerinizle bağlandığınız / kendileriyle anlaşma yaptığınız kimselere de paylarını vermelisiniz. (NİSA,33) • Erkekler kadınları gözetirler / gözetip kollayıcıdırlar / koruyandırlar. Çünkü Allah, erkek olsun kadın olsun her birine ayrı ayrı yetenekler ve özellikler vermiştir. Genel olarak ailenin geçiminden erkekler sorumludur. Buna karşın erdemli / iyi ve temiz kadınlar, tek başlarına da olsalar, gönülden saygılı olup, aile mutluluğu ve sorumluluğu bilincini taşırlar ve aileyi küçük düşürücü davranışlardan sakınırlar / Allah’ın korumasını buyurduğu şeyi kocaları bulunmadığında koruyanlardır / gizliliği gereken şeyi korurlar. Aile sorumluluğunu ve mutluluğunu küçük düşürücü davranışlarından / sadakatsizlik / hırçınlık / dik kafalılık ve iffetsizliklerinden kuşkulandığınız kadınlarınızı, öncelikle bu davranışlarından vazgeçirmek için, değişik ikna edici yöntemlere ve öğüde başvurun. Şayet, tek başına bu öğüdünüz ve ikna edici yöntemleriniz bir sonuç vermezse, erkeğin ailesinden saygın bir kişi, kadının ailesinden de saygın bir kişi bularak, aileyi barıştırmaya çalışın. Evli çift barışmak taraftarı olurlarsa, Allah onların barışmalarına bir kolaylık verir. Barışırlarsa, artık geçmişi kurcalamayın, olanları unutun. Fakat, bütün bu barıştırma girişimleriniz sonuç vermez, şiddetli geçimsizlik devam eder ve anlaşmazlığın boyutu da kopma noktasına gelmişse, o zaman ayrılın / onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunu üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. (NİSA,34,35) • Allah’a kulluk edin / Allah için ibadet edin (çalışın) / Allah’a tapın. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlığı olanlara / akrabaya, yetimlere / öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya / yolda kalmışa ve iltica ederek vatandaş olana / size bağımlı olanlara iyi davranın. (NİSA,36) • Allah, kendini beğenen, kibirli kişilerden hoşlanmaz / kasılıp böbürlenen şımarıkları / övünenleri, böbürlenenleri sevmez. Kendini beğenmiş kibirli kişiler, üstelik cimridirler ve insanlara cimriliği öğütlerler. Allah’ın bol lütfundan kendilerine verdiğini söylemezler / gizlerler / saklarlar. Allah’ın verdiklerini örterek gizleyenlere acıklı bir azap hazırlanmıştır. Kendilerini beğenmiş kibirli kişiler, mallarını gösteriş için insanlara verir. Allah’a ve ahret gününe bilinçli olarak inanmazlar. Kimin şeytan gibi bir arkadaşı varsa, o, çok kötü bir arkadaşa sahip olmuştur. Bunlar, Allah’a ve ahret gününe bilinçli olarak inansalardı ve Allah’ın kendilerine vermiş olduğu rızıktan yardım olarak yoksullara pay verselerdi ne zararı olurdu? (NİSA,36,37,38,39) • İnkâr edip elçiye karşı çıkanlar, diriliş gününde yerin dibine girmek isterler. O gün onlar, Allah’tan hiçbir söz saklayamazlar / gizleyemeyeceklerdir. (NİSA,42) • Ey inananlar! Sarhoşken, anlatılanları anlayacak duruma gelinceye ya da cünüpseniz / şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz, temizleninceye kadar salâta / vahiy öğrenme çalışmasına katılmayın –hasta ya da yolda olanlar zaten katılamaz-. Eğer tuvaletinizi yapmış veyahut cinsel ilişkiye girmişseniz ve bu durumlarda su bulamamışsanız, teyemmüm edin. Yani ellerinizi temiz ve kuru bir toprağa dokunup yüzünüzü ve kollarınızı sıvazlayın. (NİSA,43) • Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de yoldan sapmanızı istediklerini görmüyor musun? Allah düşmanlarınızı çok iyi bilir. Dost olarak da, yardımcı olarak da size Allah yeter. (NİSA,44,45) • Ey Kitap verilenler! Bazı yüzleri silip arkalarına çevirmeden / bir takım gözde olanları baş aşağı edip aşağılıklara çevirmeden / ümitlerinizi boşa çıkarıp, onları sona erdirmeden yahut cumartesi gününe saygı göstermeyenleri lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Tevrat’ı onaylayıcı olarak indirdiğimiz Kur’an’a inanın. Allah’ın emri / buyruğu / sözü mutlaka yerine getirilecektir / dâima yapıla gelmiştir. (NİSA,47) • Allah Kendisine ortak / şirk koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını / onun dışında kalanı dilediğine bağışlar / dilediği kişi için affeder. Allah’a ortak / şirk koşan kimse, kuşkusuz, O’na çok büyük bir iftira etmiş olur / şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. (NİSA,48) • Kendi kendilerini temize çıkaranları / benliklerini ak-berrak gösterip duranları görmüyor musun? Oysa Allah içtenlikle dileyeni temize çıkarır / dilediğini –hem de kendilerine hiçbir haksızlık yapılmadantemize çıkarır / temizleyip aklar. Onlara en ufak bir haksızlık da yapılmaz. (NİSA,49) • Allah hakkında / Allah adına nasıl yalan uydurduklarına bir baksana! Apaçık bir günah olarak bu onlara yeter. (NİSA,50) • Kendilerine Kitap verilen bazı Yahudileri görmüyor musun? Putperest ve şeytanlaşmış kişilere inanıp, puta tapar Araplar / inkâr edenler için “Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır” diyorlar. İşte Allah böyle diyenleri lanetlemiştir. Allah kimi lanetlerse onun için bir yardımcı asla bulamazsın. Yoksa evrenin yönetiminde / hükümranlıkta onların da bir payı mı var? Eğer öyle olsaydı insanlara bir çekirdek / çekirdeğin çukurundaki ipliği / kırıntı bile vermezlerdi. Yoksa, Allah’ın bol nimetinden / lütfundan verdiği kimseleri mi / Muhammed’in peygamberliğini mi çekemiyorlar? Oysa biz, İbrahim ailesine de Kitap ve bilgelik / hikmet / hükümranlık / anlayış verdik. Ve onları büyük bir otorite sahibi yaptık. (NİSA,51,52,53,54) • Kuşkusuz ayetlerimizi inkâr edenleri öyle bir ateşe atacağız ki, derileri yandıkça, azabı iyice tatmaları için, derilerini başka / yeni derilerle değiştireceğiz. İnanıp ve yararlı / hayra ve barışa yönelik işler üretenleri ise, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz; orada sürekli kalacaklardır. İnanıp yararlı işler üretenler için cennette tertemiz eşler de vardır. Onları serin gölgelere koyacağız. (NİSA,56,57) • Hiç kuşkusuz Allah, sorumluluğu / emanetleri / işleri, her işin uzmanına / ehil olanlara verilmesini diler / söyler. Ve sorumluluklarınızı yürütürken / insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi / adil davranmanızı öğütler / söyler. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58) • Kur’an’a ve Tevrat’a, İncil’e inandıklarını söyleyenleri / iddia edenleri görmüyor musun? İnandıklarını söyledikleri o kitaplarda tağuta / azgın kimseye / putlara inanmamaları yazılı olduğu halde, hiçbir şeyden haberdar olmayan putları / azgın kimseyi aralarında hakem yapmak istiyorlar. Şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. (NİSA,60) • İkiyüzlülere, problemlerinizi “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve elçisine giderek çözüme kavuşturun” dendiğinde, o ikiyüzlülerin senden alabildiğine uzaklaştıklarını görüyorsun. Fakat kendi hatalarının / işlediklerinin sonucu olarak, başlarına bir felâket / musibet gelse, hemen Peygambere gelerek “Amacımız sadece iyilik etmek ve uzlaşma / barış istemekten başka bir şey değildir” diye Allah adına yemin ederler. Allah ikiyüzlülerin kalplerindekileri / gönüllerinde olanı bilir. Onlara aldırma / onları kendi başlarına bırak, onları aydınlat / öğüt ver kendilerine ve onları etkileyecek, öz benlikleri hakkında güzel sözler söyle. (NİSA,61,62,63) • Biz tüm elçileri, Allah adına, kendilerine uyulsun diye / Allah’ın söylemine göre itaat olunması için gönderdik. Eğer ikiyüzlüler, Allah’a karşı işlemiş oldukları hatalarından dolayı / kendilerine / öz benliklerine zulmettiklerinde / yazık ettiklerinde, sana gelip Allah’tan hatalarının bağışlanmasını dileselerdi ve sen de, onlar için bağışlanma dileseydin, elbette Allah’ı affedici / tövbeleri cömertçe / daima kabul eden ve esirgeyici / acıyan / çok müşfik bulacaklardı. (NİSA,64) • Eğer ikiyüzlülere “Canınızı feda edin / kendilerinizi iyi bilin” yahut “Memleketinizden çıkın / yurtlarınızı terk edin!” diye söyleseydik, pek azı hariç bu çağrıya uymazlardı. İkiyüzlüler kendilerine öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi / hayırlı ve daha sağlam / kalıcı olurdu / kendilerini daha da güçlendirmiş olurlardı. O zaman kendilerine katımızdan çok büyük bir ödül verirdik. Ve onları dosdoğru bir yola yönlendirirdik. (NİSA,66,67,68) • Kim Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uyarsa, kendilerine iyilikte bulunduğu / nimet verdikleri peygamberler, doğrulayıcılar / hak dostları / dosdoğru olanlar, şehitler / (hakka) tanıklık edenler ve erdemlilerle / iyi işler yapanlarla / iyilik ve barış sevenlerle beraber olacaklardır. Onlar ne güzel arkadaştır / ne güzel dosttur bunlar! Bu iyilik / nimet Allah’tandır / böyle bir beraberlik Allah’ın lütfudur. (NİSA,69,70) • Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın / tedbiri hiçbir zaman bırakmayın / önleminizi alın. Gerektiği zaman, bölük bölük ya da topluca savaşa gidin / seferber olun. (NİSA,71) • Ahret hayatının, dünya hayatından daha önemli olduğu bilincinde olanlar, Allah yolunda savaşsınlar / çarpışsınlar. Kim Allah yolunda savaşır, şehit ya da gazi olursa / -ister öldürülsün isterse galip gelsin- kendisine büyük bir ödül vereceğiz. (NİSA,74) • Niçin / size ne oluyor ki: “Ey Rabbimiz! Yöneticileri acımasız olan / halkı zulme sapmış / zalim olan bu şehirden biz kurtar, bize sahip çık, bize yardım et / katından bize bir koruyucu, bir yardımcı gönder” diye feryat eden çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen, Allah için, hâlâ onları kurtarmaya çalışmıyorsunuz? İnananlar Allah adına / Allah yolunda / Allah uğrunda savaşırlar. İnkâr edenler ise, şeytanın dostları / tağut (kötü güçlerin) yolunda / azgınlar uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla / şeytanın dostlarına karşı savaşın; esasen / kuşkusuz / doğrusu, şeytanın düzeni / tuzağı / hilesi / şeytanın dostlarının planı zayıftır. (NİSA,75,76) • Salâtı ikâme edin / vahyi öğrenin ve onunla temizlenip arının. Bu dünyanın çıkarı / zevki / geçimliği / nimeti çok kısa sürelidir / geçicidir / azdır, erdemliler / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar / saygılı olanlar / kötülükten sakınanlar için öteki dünya / ahret daha iyidir / hayırlıdır; sizler en ufak bir haksızlığa / kıl kadar bile zulme uğratılmayacaksınız. (NİSA,77) • Sizler, nerede olursanız olun, sağlam / sarp kaleler içinde bile olsanız, ölüm sizi yakalar / ölüm size ulaşır. (NİSA,78) • Başlarına iyi bir şey gelse “Bu Allah tarafındandır / katındandır” derler. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda / başlarına kötü bir şey gelecek olsa “Bu sendendir / Muhammed’in yüzündendir” derler. Olanların hepsi Allah’ın izniyledir / hepsi Allah’ın katındandır” Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir hadisi / Allah sözünü anlamaya yanaşmıyorlar? Hâlbuki sana gelen her iyilik ve güzellik Allah’tandır. Fakat başına gelen her kötülük ise, kendi kusurundandır / kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir / kendindendir. (NİSA,78,79) • İkiyüzlülere aldırma / onlardan uzak dur / onlara aldırış etme / onlardan yüz çevir; sen Allah’a güven / Allah’ı vekil et. Destekleyici olarak Allah yeter / kendine güvenilecek kimse olarak Allah sana yeter. (NİSA,81) • Ortak koşucular, Kur’an’ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı? O, Allah’tan başkasından olsaydı, onda birçok çelişki / ihtilaf bulacaklardı. (NİSA,82) • İkiyüzlülere güvenlik veya bir tehlikeyle ilgili bir haber / söylenti ulaşsa onu hemen yayarlar. Durumu elçiye ya da aralarındaki yetkililere / sorumluluk / söz sahiplerine / işin uzmanlarına iletselerdi, uzmanları onu değerlendirirdi / okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar / gizli bilgileri değerlendirme konusunda yetenekli olanlar, o (konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini) bilirlerdi. Eğer Allah’ın esirgemesi / Allah’ın lütuf / bol nimeti ve rahmeti / sevgisi / acıması olmasaydı, sizden pek azınız / pek az işiniz hariç, saptırıcıya / şeytana uyacaktınız. (NİSA,83) • Tek başına da olsan, Allah yolunda / Allah uğrunda savaşmalısın. Sen ancak kendinden sorumlusun. İnananları da teşvik et / özendir ki, Allah inkârcıların size karşı eylemlerini / gücünü / baskısını etkisiz hale getirsin / inananların içlerinde bulunan ölüm korkusunu ve savaş ile ilgili her türlü endişelerini ve sıkıntılarını aşmalarına yardımcı ol. (NİSA,84) • Kim bir iyiliğe / iyi / güzel bir işe aracılık ederse, onun sevabından aracılık edene de bir nasip / pay vardır. Kim bir kötülüğe / kötü bir şeye / işe aracılık ederse, onun günahından, aracılık edene de bir pay var / ondan bir benzeri vardır. Allah her şeyin karşılığını / geçimliliğini verir / Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır. (NİSA,85) • Size, içtenlikle bir saygı ve iltifatta bulunulduğu zaman / uzun bir yaşam dilendiği / selâm verildiğinde, siz de ona, daha güzel ya da aynı saygıyla / aynıyla karşılık verin / tekrarlayın. (NİSA,86) • O Allah ki; O’ndan başka tanrı / ilâh yoktur. Gerçekleşmesinde asla kuşku olmayan kıyamet gününde, sizleri muhakkak / şüphesiz bir araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru bir hadisi kim söyleyebilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? (NİSA,87) • Allah’ın sapıklıkta bıraktığını siz mi doğru yola ulaştırmak istiyorsunuz? İnkârlarından dolayı, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kimseye sen, hiçbir yol bulamazsın. İkiyüzlüler sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki, sizinle beraber olabilsinler. Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan kimseyle beraber olmayın / dostlar edinmeyin. Sizi, kendileri gibi inkârcı yapma eylemlerine devam ederlerse, onları yakalayın ve cezalandırın. İnkârcı ikiyüzlülerle ne beraber olun ne de yardımcı. (NİSA,88,89) • Ancak, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa sığınanlar yahut sizinle veya kendi halkıyla savaşmaktan dolayı göğüslerinde sıkıntı duyarak size gelenler hariç…Allah dileseydi onları başınıza musallat eder / üstünüze salardı ve onlar da sizinle savaşırlardı. Sizi yalnız bırakır / sizden uzak durur, sizinle savaşmaz ve size barış önerirlerse, Allah sizin onlara saldırmanızı doğru bulmaz. (NİSA,90) • Bir de, hem sizinle hem kendi toplumlarıyla, güven içinde durmak isteyip, fakat bir bozgunculuk ve kargaşalık / karıştırıcılık / fitne çıkarmak için çağrıldıklarında, hemen o tarafa geçen bir başka grup daha var. Bunlar sizden uzak durmaz, sizinle barış yapmak istemez ve size karşı haksızca saldırılarına devam ederlerse, karşılaştığınız yerde onlarla savaşabilirsiniz. Haksızca saldıranlara karşı, sizin de kendinizi / toplumunuzu koruma hakkınız vardır. (NİSA,91) • İnanmış / mümin bir kişi, kaza / yanlışlık hali hariç, / inanmış / mümin birisini öldüremez / öldürmesi olacak şey değildir / hakkı yoktur. Kim bir inananı kazayla / yanlışlıkla öldürmüşse, özgürlüğü elinden alınmış bir Müslüman’ı özgürlüğüne kavuşturmalı ve ayrıca, ölenin ailesine tatmin edici bir diyet ödemeli. Ancak ölenin ailesi diyetten vazgeçip almazsa, mesele yok. Eğer kazayla öldürülen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup bir Müslüman ise, o zaman öldüren, özgürlüğü elinden alınmış bir Müslüman’ı özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Ancak, kazayla ölen, aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise, ailesine tatmin edici bir diyet vermeli ve özgürlüğü elinden alınmış bir Müslüman’ı da özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Kim gerekli parayı veya özgürlüğüne kavuşturacak bir Müslüman bulamıyorsa, Allah tarafından tövbesinin kabul edilmesi için, iki ay aralıksız oruç tutmalıdır. (NİSA,92) • Kim inanmış / mümin birisini kasten / bile bile öldürürse yeri, sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona öfkelenmiş / kendisine gazap ve lânet etmiştir. Ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. (NİSA,93) • Ey inananlar! Allah yolunda çarpışmaya çıktığınız / gazâ için dolaştığınız / Allah uğrunda yola çıktığınız zaman dikkatli olun / iyice anlayıp dinleyin / (emin olabilmek için, her şeyi) iyice araştırın. Size barış / selâm önerene / verene, maddesel çıkarlarınızı gözeterek / iğreti / dünya hayatının geçici menfaatine / çıkarına göz dikerek “Sen inanmıyorsun / güvenilir / inanan / mümin değilsin” demeyin. Daha önceleri sizler de onlar gibiydiniz; fakat Allah size iyilik etti / lütufta bulundu. Öyleyse iyice araştırıp emin olun / anlayıp dinleyin / anlamaya çalışın. (NİSA,94) • İnananlardan, geçerli bir özre sahip olmaksızın oturanlarıyla, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaş verenler / didinip gayret gösterenler / cihat edenler / üstün çaba gösterenler bir / eşit olmaz. Allah mallarıyla canlarıyla savaş verenleri / sıkı çalışanları / gayret gösterenleri, oturanlardan / savaşa gitmeyenlerden üstün kıldı. Gerçi, Allah hepsine de en güzeli söz vermiştir / güzellik vaat etmiştir ama Allah sıkı çalışanları / cihat edenleri / savaşa gidenleri, oturanlardan daha büyük bir ödülle, Kendi katından üstün derecelerle, bağışlama ve sevgi / rahmet (bahşetmek suretiyle) üstün kıldı. (NİSA,95,96) • Göç etme olanakları olup da, göç etmeyerek zulme uğrayanların canlarını alırken melekler: “Ne halde idiniz / ne yapıyordunuz / neredeydiniz?” derler. Onlar da: “Bizler yeryüzünde ezilmiş / zavallı / çaresiz / güçsüz düşürülmüş kimselerdik” diye cevap verirler. Melekler:” Allah’ın yeri / yeryüzü geniş değil miydi ki oralara / orada bir yerden bir yere göç edeydiniz?” derler. Onların yeri / yurdu / varacakları yer cehennem. Orası ne kötü yerdir / o ne kötü dönüş noktası! Ancak, hiçbir çıkış yoluna gücü yetmeyen / çare bulamayan ve göç etmeye hiçbir yol bulamayan / bilmeyen aciz düşmüş / zavallı erkek, kadın ve çocuk ezilmişler hariç. Bu durumda olanların Allah tarafından affedilmesi umulur. (NİSA,97,98,99) • Kim Allah yolunda göç / hicret ederse, yeryüzünde barınacak çok yer ve bolluk / çok bereketli yer ve genişlik / geniş bir imkân bulur. Kim Allah’a ve elçisine göç etmek / hicret niyetiyle çıkar ve sonra kendisini ölüm yakalarsa, onun ödülünü vermek Allah’a düşer. (NİSA,100) • Kuşkusuz ortak koşucu inkârcılar size karşı açık bir düşmandır. Ey Peygamber! Seferde, sen orduyla beraberken, onlara salâtı / vahyi öğretirken, güvenliği elden bırakmayın / dikkatli / ihtiyatlı olun. Sen bir gruba salâtı / vahyi öğretirken, diğer bir grup silahlarıyla sizi korusun. Bunlar secdeye vardıklarında / vahyi iyice öğrenip kavradıktan sonra, çekilsinler, sonra diğer grup salâtı / vahyi öğrenmeye gelsinler. Bu sefer de, onlar silahlarını alıp ikinci grubu korusunlar. Çünkü düşman, sizin silahlarınız ve teçhizatınız hakkında dikkatsiz davranmanızı ve ani bir baskınla bozguna uğratmayı umarlar. Yağmur ve hastalık gibi özürlerden ötürü silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yok. Ancak alarmda olun / tedbirinizi / önlemlerinizi alın. Böylece seferde salâtı / vahyi öğrenmeyi tamamladıktan sonra, Allah’ı anın / öğrendiklerinizi, Allah’ın buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta, ister yan yatarak, isterseniz oturarak tekrarlayıp iyice pekiştirin. Herkesin salâtı / vahyi öğrenmeye gelmesi, inananlar üzerine bir görevdir. (NİSA,101,102,103) • Savaşta bozguna uğrayan düşmanınızı, sonuna kadar takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Siz acı ve sıkıntı çekiyorsanız onlar da sizin gibi acı ve sıkıntı çekiyor. Fakat siz acı çekmeden, onların yenilmesini Allah’tan umuyorsunuz / Allah’tan onların beklemedikleri şeyleri ummaktasınız. (NİSA,104) • Ey Peygamber! Biz, sana, gerçeği içeren / ortaya koyan bu Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği / Allah’ın sana gösterdiği doğrultusunda karar veresin / hükmedesin diye / sana gerçeği ortaya koyan Kitabı / hak olarak indirdik. Hak’kı gözet ve sakın hainlerden yana olma / hainlerin savunucusu olma! Allah’tan özür / af / bağışlanma dile. Öz benliklerine hainlik edenler için didinip durma / kendilerine bile yararları olmayan hainleri savunup durma / hainlik edenler adına tartışma. Çünkü Allah, hainliği huy, edinmiş günahkârları / pek hain günahkârı sevmez. Onlar hainliklerini insanlardan gizleyebilirler, ama, Allah’tan gizleyemezler. Oysa ikiyüzlüler, bütün bir gece boyu, Allah’ın hoşlanmadığı düşünceleri plânlarken, Allah onlarla beraberdi. Allah yaptıklarının tümünü bilmektedir. İşte sizler bu tür kişileri savunuyorsunuz. Diyelim ki, dünya hayatında onlara taraf olup savundunuz, peki, diriliş gününde Allah’a karşı kim onları savunacak? Ya da kim onlara avukatlık yapacak / kim vekil (destekçi) olacak / kim onları koruyacaktır? (NİSA,105,106,107,108,109) • Kim bir kötülük işler / başkasına bir kötülük yapar veya öz benliğine / kendine zulmeder / yazık ederse / kendisi gerçekleri inkâr ettikten sonra, Allah’tan af / bağışlanma dilerse, Allah’ı çok bağışlayan / affedici ve esirgeyici / acıyan / çok müşfik olan olarak bulur. (NİSA,110) • Kim bir günah kazanırsa / günah işleyecek olursa, kendisine kazanmış olur / kendi nefsi aleyhine / zararına karşı işlemiştir. (NİSA,111) • Kim bir hata işler / büyük bir yanılgıya düşer yahut bir suç / günah işler de, sonra o yaptığı suçu, bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz büyük bir iftira etmiştir ve (böylece) apaçık bir günah yüklenmiş olur. (NİSA,112) • Allah’ın sana lütfu / iyiliği ve esirgemesi / acıması / sevgisi olmasaydı, ikiyüzlü inkârcılardan bir grup / içlerinden bir kısmı seni kandıracaklardı / seni saptırmaya / şaşırtmaya / yoldan çıkarmaya kalkışırlardı. Onlar, yalnız kendilerini kandırırlar / kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Çünkü Allah sana Kitap ve bilgeliği / hikmeti / anlamayı verdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah’ın sana iyiliği / senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. (NİSA,113) • İkiyüzlülerin kendi aralarındaki fısıldaşmalarının çoğu boş laftır / gizli konuşmalarının birçoğunda hiçbir hayır yoktur. Ancak, yardımlaşmayı / sadaka vermeyi / iyiliği ve insanların arasını düzeltmekle / barıştırmayı söyleyenle ilgili fısıldaşanların ki hariç. Kim, Allah’ın rızasını umarak / Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle bunları yaparsa, ona büyük bir ödül vereceğiz. (NİSA,114) • Dosdoğru yol kendisine açıklandıktan / apaçık belli olduktan / erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, kim elçiye karşı gelir ve inananların yolundan farklı bir yol edinirse, Biz onu kendisinin seçtiği / döndüğü yöne yöneltir / yöneldiğiyle kaynaştırır ve cehenneme atarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. (NİSA,115) • Allah Kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz / affetmez, bunun dışındaki günahları ise, dileyen kimseler için / dilediği kişi için affeder / bağışlar. Kim Allah’a ortak / şirk koşarsa tamamen sapıtmış olur / dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir / doğru yoldan olabildiğince uzaklaşmış, derin bir sapıklığa batmıştır. Müşrikler / ortak koşucu Araplar / Allah’ın dışındakilere davet / dua edenler / (Allah’a ortak koşanlar), Allah yerine, dişilik payesi verdikleri tanrıçalara / cansız bir takım putlara dua ederler. Aslında inatçı / isyankâr / dik kafalı şeytandan başkasına dua etmiyorlar / şeytanı çağırmış olmaktadırlar / şeytana yalvarıyorlar. (NİSA,116,117) • Hatırlayın, Allah şeytanı lânetlemiş / huzurundan kovmuş ve şeytan da: “Yemin olsun, onları saptıracağım, kuruntulara / hurafelere / anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim / hurafelerle oyalayacağım, hayvanların kulaklarını yarmalarını / Allah’tan başkası adına kurban edilmelerini sağlayacağım. Allah’ın yaratıklarını / yaratma (düzenini) değiştirmelerini emredeceğim / fısıldayacağım” demişti. Kim Allah yerine / Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, apaçık bir kayba uğramıştır / apaçık bir ziyandadır / açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır. Şeytan onlara söz verir / vaatte bulunur, ümit verip hayal kurdurur / umutlandırır. Gerçekte, şeytanın insanlara verdiği söz / onlara vaat ettikleri, kandırmadan / aldatmacadan başka bir şey değil. İşte şeytanın sözüne uyanların varacakları yer cehennemdir. Orada kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır. (NİSA,118,119,120,121) • Şeytana değil, Allah’ın sözüne uyup yararlı işler üretenler / hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, içlerinde / altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekler; orada sonsuza dek / temelli ve ebedi / sürekli kalacaklardır. (NİSA,122) • İş / (ancak cennete girmek), ne ortak koşucu Arapların hurafelerine, ne de Kitap sahiplerinin kuruntularına / istemesine göredir. Gerçek odur ki, kim bir kötülük yaparsa karşılığını görür / ondan dolayı cezalandırılır ve Allah’tan başka / Allah dışında bir sahip / dost ve yardımcı da bulamaz. (NİSA,123) • Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanır ve yararlı işler üretirse / hayra ve barışa yönelik işler yaparsa cennete girer ve en ufak bir haksızlık görmez / zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır. (NİSA,124) • Allah’a teslim olarak iyilik yapan / güzellikler sergileyerek doğruya yönelen ve özü-sözü doğru bir halde / bütün bâtıl dinleri terk ederek İbrahim’in tek tanrıcı dinine uyandan daha güzel bir dine kim sahip olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmişti. (NİSA,125) • Allah bu Kitap / Kur’an yoluyla, kimsesiz kadınlarla ilgili olarak sizi aydınlatıyor. Yasal hakları olan mallarına el koyup, kendilerini korumanız altına almak / evlenmek istediğiniz, kimsesiz / yetim / öksüz kadınlar ve zavallı / ezilip horlanan çocukları hakkında Kitapta / Kur’an’da size açıklanan ayetler / ilkeler; yetimlere / öksüzlere adaletli davranmanızı / adaleti yerine getirmenizi buyurmaktadır. (NİSA,127) • Bir kadın kocasının geçimsizliğinden, hırçınlığından / sadakatsizliğinden yahut kendisini ihmal etmesinden / aldatmasından / aldırışsızlığından endişe ediyorsa, taraflar kendi aralarında uzlaşarak, tekrar aralarını / bir barış girişimiyle düzeltmelerinde / aralarında bir anlaşma yapmalarında sakınca / engel yoktur. Uzlaşma, anlaşma daha iyidir / ve barış hep hayırdır. Kişioğlu bencil ve kıskanç davranmaya eğilimlidir / nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir / ruhlara aşırı doyumsuzluk yerleştirilmiştir. (NİSA,128) • Geçimini ve korumasını üstlendiğiniz kimsesiz kadınların bir kısmının ihtiyacını tam karşılayıp, ötekileri ortalıkta bırakır gibi davranırsanız, elbette adaleti sağlamaya güç yetiremezsiniz / tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz / ne kadar çabalarsanız çabalayın, yine de kadınlar arasında adil davranamazsınız / ne kadar uğraşırsanız, kadınlar arasında eşitlik yapamayacaksınız. Öyle ise bir tarafa / birine bütünüyle / tamamen yönelip / eğilmeyin ki, ötekini (kocasızmış gibi) askıda bırakmayın / askıdaymış gibi bırakmayın. Ama aralarında eşit davranıp / barışı esas alıp sakınırsanız / aranızı düzeltirseniz ya da haksızlık yapmaktan sakınırsanız / saygılı olursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutacak olursanız, kuşkusuz Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir / esirgeyendir / çok müşfik olandır / acıyandır / çok merhametli olacaktır. (NİSA,129) • Eğer ortalıkta bırakılanlar / karı koca / (eşler birbirlerinden) ayrılmak isteyip, başlarının çaresine bakmak isterlerse, Allah bol nimetiyle / nimetinin genişliğiyle onları muhtaç olmaktan kurtarır / zengin eder / her birini kendine yeterli kılar. (NİSA,130) • Sizden önce Kitap verilenlere de, size de “Allah’ı sayıp dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun” diye öğütledik. İnkâr eder / nankörlüğe saparsanız, bilsiniz ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Kuşkusuz Allah kimseye muhtaç değildir / Kendine yeterli olandır. Ey insanlar! Allah dilerse, sizi ortadan kaldırır / yok eder, yerinize başkalarını getirir. Allah’ın gücü buna yeter. Her kim dünya nimetini / bereketini / iyiliğini / mükâfatını isterse, bilsin ki, hem dünya nimeti / mutluluğu, hem de ahret nimeti Allah’ın yanındadır / katındadır. (NİSA,131,133,134) • Ey inananlar! Kendiniz / öz benliğiniz, ananız, babanız ve en yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için tanıklık ederken, adaleti gözetin / adaleti gerçekleştirenlerden olun / adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun! Şahitlik yaptığınız kimseler, ister varlıklı / zengin olsun, ister yoksul / fakir olsun, Allah her iki tarafa sizden daha yakındır / (siz yine de adaletten ayrılmayın). Öyleyse, kişisel çıkar ve duygularınıza / heva ve heveslerinize / nefislerinizin arzusuna uyarak, taraflı davranmayın / adaletten sapmayın. Gerçeği çarpıtırsanız / dilinizi eğip bükerseniz / bahaneler arayacak veya tanıklık etmekten çekinirseniz / çekimser kalırsanız / vazgeçecek olursanız / aldırış etmezseniz, bilesiniz ki / doğrusu, Allah yaptıklarınızı haber alır / ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne babanızın veya akrabalarınızın zülf-ü yârine dokunsa da adaletten şaşmayın. Zengin, fakir ayrımı yapmadan; gerçeği, sadece gerçeği gözetin. Hepsinden öncelikli olan Allah’tır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (NİSA,135) • Ey inananlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine, elçiye indirdiği Kitaba / Kur’an’a ve daha önceden indirdiği Kitaba / Tevrat’a inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, Kitaplarını, elçilerini ve ahret gününü inkâr ederse, büsbütün sapıtmış / geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş / derin bir yanılgıya sapmış olur / doğru yoldan olabildiğince uzaklaşmış, sapıklığa batmıştır. İnanıp sonra inkâr eden, tekrar inanıp tekrar inkâr eden ve daha sonra inkârlarında ileri giden kimseleri Allah affetmeyecek ve onlara doğru yol göstermeyecek / doğru yola ulaştıracak değildir. İnananların dışında / inananlardan ayrı / inananları bırakıp inkâr edenleri dost edinen / inkârcılarla işbirliği yaparak onların yanında güç ve itibar arayan ikiyüzlülere, kendilerini çok acı veren bir azabın beklediğini haber ver. (NİSA,136,137,138,139) • Allah size Kur’an’da şunu da bildiriyor. Eğer, ikiyüzlü inkârcılarla birlikteyken, sözü, Allah’ın ayetlerinin inkâr edilip alaya alınması konusuna getirirlerse, o zaman, ikiyüzlüler konuyu değiştirip başka hadise / lakırdıya / konuya / başka bir söze dalıncaya kadar, onların yanından ayrılın / onların yanında / birlikte (asla) oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz / onlar gibi sayılırsınız. Allah bütün ikiyüzlüleri / münafıkları ve inkârcıları / kâfirleri cehennemde toplayacak. Allah inkârcılara, inananlar üzerine egemen olma fırsatını vermeyecek / inkâr edenlerin inananlara (üstün gelmesine) hiçbir zaman fırsat vermeyecektir. (NİSA,140,141) • İkiyüzlüler Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar / ikiyüzlüler hileler düzerek Allah’ı aldatmaya uğraşıyorlar. Hâlbuki Allah, onların kendi kendilerini aldattığını görüyor / oysa, Allah o aldatmayı kendilerine çevirir / (plânlarını boşa çıkarmakla) onları aldatan O’dur / ama Allah da onları aldatıyor. İkiyüzlüler, salâtı / vahyi öğrenmeye gitmeye isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de insanlara gösteriş için giderler ve Allah’ı pek az anarlar / hatırlarlar. Böylece, ikiyüzlüler iki arada / (küfür ve iman arasında) / inananlarla inanmayanlar arasında bocalayıp dururlar; ne inananlara ne de inkârcılara katılırlar / bağlanabilirler. Sen, Allah’ın şaşırttığına hiçbir yol asla bulamazsın. (NİSA,142,143) • Ey inananlar! İnananları bırakıp inkârcıları dost edinmeyin. Kendi aleyhinize olmak üzere, Allah’a, açık bir kanıt mı / delil mi vermek istiyorsunuz? (NİSA,144) • İkiyüzlüler, cehennemin / ateşin en aşağı / alt katındadır. Onlara yardım edecek kimse bulamazsın. Ancak tövbe eden, durumunu / hallerini / davranışlarını düzelten, Allah’a sımsıkı sarılan ve dinlerini sadece Allah’a ait kılanlar / dinlerini samimiyetle Allah’a özgüleyenler / imanlarını (doğalarını) Allah için arındıracak olanlar müstesnadır. Bunlar, inananlarla birliktedir. Allah inananlara büyük bir ödül verecektir. (NİSA,145,146) • Ey inkârcılar! Sizler Allah’a şükreder ve içtenlikle inanırsanız, Allah sizi neden cezalandırsın / azap etsin ki? Allah teşekküre karşılık verendir / Allah da teşekkür eder / Allah çalışmalarınızı ödüllendirir. (NİSA,147) • Allah, kötü söz söylenmesinden hoşlanmaz. Çok haksızlığa uğrayanlar başka / Allah –zulme maruz kalınmadıkça- çirkin sözün alenen açıklanmasını sevmez. (NİSA,148) • Bir iyiliği / hayrı açığa vurur veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü gizler affederseniz, bilin ki, Allah da çok affedendir / bağışlar, çok güçlüdür / her şeye güç yetirendir. (NİSA,149) • Allah’a ve elçisine karşı çıkanlar, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyenler “Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr ederiz” diyenler ve iman ile inkâr arasında bir yol edinmek isteyenler… İşte bunlar gerçek inkârcılardır / kâfirlerdir. İnkârcılar için acıklı bir azap hazırlıyoruz / kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık. (NİSA,150,151) • Allah’a ve elçilerine inanan ve onların / elçilerin hiçbiri arasında ayırım yapmayanların / onlardan birini ötekilerden ayırmayanların da ödüllerini ileride verecektir. (NİSA,152) • Biz insanlara müjdeleyici ve uyarıcılar olarak elçiler gönderdik ki, tüm bu elçilerden sonra, insanların Allah’a karşı bir bahaneleri / kanıtı / delili kalmasın. (NİSA,165) • Allah, sana indirdiğine / Kur’an’a tanıklık eder. Onu Kendi bilgisiyle / ilmiyle / bilerek indirdi. Melekler de tanıklık eder. Aslında / zaten tanık olarak Allah yeter. Ey insanlar! Elçi /resul, Rabbinizden gerçeği / hakkı getirmiştir. Kendi yararınız / iyiliğiniz / hayrınız için inanmalısınız. (NİSA,166,170) • Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Dininizde sınırı aşmayın / taşkınlık etmeyin. Allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi ve Meryem’e gönderdiği kelimesi / sözü ve Allah’tan gelen bir ruhtur / candır. Allah’a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin! Kendi yararınız / iyiliğiniz için (bu konudaki yanlış inançlarınıza) son verin. Biricik Tanrı yalnız Allah’tır / Allah tek bir Tanrıdır. Allah, çocuk sahibi olmaktan yücedir / arınmıştır. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Gözetleyici / vekil / Kendine güvenilecek kimse olarak Allah yeter. Ne Mesih, ne de yakın / gözde melekler Allah’ın kulu olmayı küçüklük saymaz / kaçınmazlar / çekinmezler. Kim Allah’a kulluğu küçük görür de büyüklük taslarsa / Allah’a ibadetten / tapmaktan çekinerek kibre saplanırsa, bilsin ki, Allah, onların hepsini huzuruna toplayacak. (NİSA,171,172) • Allah, inanıp yararlı / iyi / hayra ve barışa yönelik işler üretenlerin ödüllerini, eksiksiz / tam ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazla verecektir. Küçümseyip kibirlenenleri / büyüklük taslayarak (O’na ibadet etmekten) / kulluktan çekinenleri ise, acıklı bir azapla cezalandıracak. Kendilerine Allah’tan başka ne bir sahip / dost ve ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. (NİSA,173) • Ey insanlar! Rabbinizden size kesin bir delil / kanıt geldi ve üzerinize apaçık / her şeyi açık-seçik gösteren / aydınlatıcı bir ışık indirdik / (gerçekleri) açığa çıkaracak bir nûr indirmişizdir. Allah’a inanıp O’na / apaçık ışığa sımsıkı sarılanları / bağlananları / kendilerini koruma altına alanları ise, Kendi rahmetine / sevgisine ve lütfuna / bolluğuna kabul edecek, onları dosdoğru bir yola sokarak Kendisine yöneltecektir / Kendisine ulaştıracak olan bir doğru yola koyacaktır / kılavuzlayacaktır. (NİSA,174,175) • (Miras paylaşımı ile ilgili detay, Nisa,176.ayet!) • Yerin korkunç / müthiş bir depremle / sarsıntı ile sarsıldığı ve toprak ağırlıklarını fışkırttığı / attığı / dışarıya çıkarttığı / yerin altı üstüne gelip yerle bir olduğu, insanın da “Buna ne oluyor?” diye sorduğu zaman, işte o gün, yerküresi tüm haberlerini anlatacak / söyleyecektir. Çünkü Rabbin yerküresine vahyetmiştir / buyruğunu bildirmiştir. O gün insanlar dünyada yapmış oldukları şeyleri görmeleri için, gruplar halinde çıkagelirler / kümeler halinde / bölük bölük ortaya fırlayacaklardır. Artık kim bir atom çekirdeği / zerre miktarı bir iyilik / hayır üretmişse, onun karşılığını görecektir. Ve kim de bir atom çekirdeği miktarı / zerre kadar kötülükte bulunmuşsa / şer üretmişse, onun karşılığını görecektir. (ZİLZAL,1,……,8) • Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın ve size rızık olarak verdiği servetinizden / sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden / tasarrufa yetkili kıldığı mallardan ( başkaları için de) harcayın / başkalarına bol bol verin / Allah adına pay ayırın. Sizden inanıp, Allah adına yardım edenler / (başkaları için de) harcayanlar / iyilik için verenlere / infakta bulunanlara, büyük bir ödül vardır / olacaktır. (HADİD,7) • Ey insanlar / ortak koşucu Araplar! Elçi sizi Rabbinize inanmanız / güvenmeniz için çağırdığı halde, niçin hâlâ Allah’a inanmıyorsunuz? Hâlbuki, Allah sizden sağlam / kuvvetli söz almıştı. Eğer inanıyorsanız sözünüzde durun. Sizi, cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarmak için kulu Muhammed’e gerçeği apaçık gösteren ayetleri / ilkeleri indiren Allah’tır. (HADİD,8,9) • Ey inananlar! Size ne oluyor ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin zenginlikleri / mirası zaten Allah’ındır. Kim Allah adına yoksullara güzellikle yardım ederse / kim Allah için / Allah’a güzel bir borç / ödünç verirse, Allah karşılığını kat kat verir ve böyle kimseler için, onur verici / şerefli bir ödül de vardır. (HADİD,10,11) • İnanan erkeklerin ve inanan kadınların ışıklarının / nûrlarının önlerinden ve sağ yanlarından yayıldığını gördüğün gün: “Bugün, size sonsuza dek / sürekli / temelli kalacağınız ve altlarından ırmaklar akan cennetler müjdeleniyor. İşte bu en büyük kurtuluştur / başarıdır ve mutluluktur” denir. O gün ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar inananlara: “Bizi de gözetin / bize bakın / bizi bekleyin de sizin ışığınızdan yararlanalım / faydalanalım / ışığınızdan bir parça ışık alalım” diyecekler. Onlara: “Geriye / arkanıza dönün de ışık / (kendi ışığınızı) arayın” denir. İnananlarla ikiyüzlüler arasına iç taraftaki merhametle / sevgiyle / rahmetle / acımayla, dış taraftaki azabı ayıran kapılı bir duvar / sur çekilecektir. İkiyüzlüler: “Biz sizinle birlikte değil miydik?” diye inananlara seslenirler. İnananlar da: “Evet, ama siz kendinizi kandırdınız / yaktınız / kendi kendinizi ayarttınız, duraksadınız / bekleyip durdunuz / (başımıza musibetler gelmesini) gözlediniz / çıkarınızı gözettiniz, kuşkular beslediniz / şüphe ettiniz ve Allah’ın kararı gelinceye kadar hayal ve kuruntularla oyalandınız. Kandırıcı / şeytan / o sinsi aldatıcı / o çok aldatan, sizi Allah hakkında / Allah konusunda / Allah’a karşı aldattı / yanılttı” diyerek karşılık vereceklerdir. Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bedel / fidye / kurtarmalık kabul edilmez. Yeriniz / varacağınız yer ateştir. Sizin dostunuz / mevlânız / tek sığınağınız ateştir / oraya lâyıksınız. Ne kötü bir dönüş yeridir orası! (HADİD,12,13,14,15) • İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına / Allah’ın Zikri’ne ve inen gerçeğe içtenlikle bağlanmanın vakti gelmedi mi? Daha önce kendilerine Kitap verilmiş olanlar gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçince kalpleri katılaşmıştı / inananların, daha önce kendilerine Kitap verilenler ama aradan uzun zamanın geçmesiyle kalpleri / yürekleri katılaşanlar gibi olmamaları için, gönüllerinin Allah’ı bilinçle anması ve O’ndan / Hak’tan inen gerçeğe gönüllerinin bağlanması / kalplerinin ürperme zamanı daha / henüz gelmedi mi? Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (HADİD,16) • Biliniz ki Allah, ölümünden sonra yeri diriltiyor / toprağa ölümünden sonra hayat verir, sizi de yeniden öyle diriltecektir. Yemin olsun, Biz, düşünmeniz için / aklınızla düşünebilesiniz / aklınızı işletebilesiniz / aklınızı kullanırsınız diye, ayetlerimizi açık-seçik bildiriyoruz / ayetlerimizi açıklamış bulunuyoruz / açık ilkeler anlattık. (HADİD,17) • Samimiyetle yoksul kimselere yardım eden / sadaka veren erkekler ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir. Allah onlara karşılığını kat kat öder ve onlar ayrıca, onurlu bir ödül hak etmişlerdir. Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilerine inananlara, dosdoğru / özü-sözü doğru olanlara ve Allah yolunda şehit / tanık olanlara / tanıklık yapanlara Rableri katında ödüller ve ışık / nûr vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar da cehennem halkıdır. (HADİD,18,19) • Bilesiniz ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun / oyalanma, eğlence, süs, aranızda övünme, servet / mal ve çocuk / evlât çoğaltma yarışından / (arzusundan) ibarettir / başka şey değildir. Dünya hayatı sanal / bir aldanış gurur aracı / aldatıcı yararlanma / geçici bir geçinme ve sınav yeridir. Bu durum tıpkı, yağmurun suladığı, ziraatçının / çiftçinin de sevindiği bir ürüne benzer. Ne var ki, daha sonra o ürün kurur, sararır ve sonunda çer çöp olur. Ahrette, Allah’tan çetin bir azap da vardır, bir bağışlanma ve bir hoşnutluk da vardır. (HADİD,20) • Ey insanlar! Rabbinizden bir bağışlanmaya / affa ve genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennete doğru yarışarak koşun / cennete (ulaşmak için) birbirinizle yarışın! Bu cennet, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilere inananlar için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın iyiliğidir / lütfudur ki, onu isteyene / dilediğine verir. (HADİD,21) • Yeryüzünde meydana gelen ya da sizin başınıza gelen doğadaki musibetlerin tamamı bir Kitapta yazılıdır / kayda geçmiştir / kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir olay yoktur ki, Biz onu yaratmadan / olayı ortaya koymamızdan / onu varlığa getirmeden önce bir Kitapta belirlenmiş olmasın. Bunun böyle olduğunu bilin ki / böyle yapılmıştır ki, kaybettiklerinizden dolayı üzülmeyesiniz / elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz, kazandıklarınızdan dolayı da övünmeyesiniz / Allah’ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Allah kendini beğenip övünenleri sevmez. O övünenler ki, kendileri cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik etmelerini / cimri olmayı söylerler / öğütlerler. (HADİD,22,23,24) • Yemin olsun! Biz elçilerimizi apaçık kanıtlarla / açık-seçik delillerle / çok açık belgelerle gönderdik, elçiler vasıtasıyla Kitabı ve ölçüyü / mizânı / teraziyi indirdik ki, insanlar adaleti gözetsinler / adaleti ayakta tutsunlar / adaletle doğrulsunlar / adaleti yerine getirsinler / denkserlikle iş görsünler. Biz demiri de indirdik / demiri (kullanma yeteneğini) bahşettik / keskin anlayışı var ettik. Onda çok zorlu bir kuvvet / korkunç / büyük bir güç ve insanlar için birçok yararlar vardır. Bütün bunları, görmedikleri halde / gabya inanarak Allah’a ve peygamberlerine yardım edenleri ortaya çıkarmak / ayırmak için Allah size verdi. (HADİD,25) • Biz Nuh’u ve İbrahim’i elçi / resul olarak gönderdik, soylarına da peygamberlik ve Kitap bağışladık. Soylarından bir kısmı doğruyu buldu; ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı. Sonra Nuh ve İbrahim’in ardından, peşi sıra elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da elçi olarak gönderdik ve İsa’ya İncil’i verdik. İsa’yı izleyenlerin gönüllerine şefkat / sevecenlik ve merhamet / sevgi / acıma duygusu koyduk. Fakat, kendileri bir ruhbanlık ortaya çıkardılar. Biz böyle bir ruhbanlık yazmamıştık. Onlar bu ruhbanlığı Allah’ı hoşnut etmek için ortaya çıkardılar. Ama ona da hakkıyla / gereği gibi uymadılar. Onların aralarından inananlara ödüllerini verdik; ancak çokları yoldan çıkmışlardı. (HADİD,26,27) • Ey inanan Yahudi ve Hıristiyanlar! Allah’ı gereği gibi algılayın / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun ve elçisine inanan ki, rahmetinden / sevgisinin açılımı olan nimetlerinden size iki pay versin. Size aydınlığında / ışığında yürüyeceğiniz / yol alacağınız nûr / aydınlık / bir ışık lütfetsin / var etsin ve sizin tüm işlediklerinizi bağışlasın. Böylece Kitap halkı bilsin ki, Allah’ın lütfunu hiçbir kimse ruhbanlık adıyla kendilerine mal edemezler. Tüm lütuf Allah’ın elindedir, Allah lütfunu / iyiliği dileyene / dilediğine verir. (HADİD,28,29) • Allah’ın ayetlerini örterek, saptırarak / inkâr edenlerin, O’nun dosdoğru yolundan alıkoyanların yaptıkları tüm işleri, Allah boşa çıkarır. Ama, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere / hayra ve barışa yönelik işler yapanlara / yararlı iş işleyenlere ve Rablerinden bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene / Kur’an’a inananlara gelince, Allah, onların günahlarını / çirkin davranışlarını / kötülüklerini örter ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe / barışa yönlendirir / durumlarını iyileştirir / düzeltir. İşte durum böyle, çünkü, Allah’ın buyruklarını örtenler / inkâr edenler yanlışı izlemekte / boş ve tutarsıza / yalana uymakta, inananlar ise, Rablerinden gelen gerçeği izlemekteler / hakka uymuşlardır. Allah, insanlara durum vaziyeti / kendi durumlarını, işte böyle örnekleyerek anlatır. (MUHAMMED,1,2,3) • Size saldıran ve sizi Allah yolundan alıkoyan ortak koşucu inkârcılarla, savaşta karşı karşıya geldiğinizde, siz de onlara karşılık verin. Üstün geldiğinizde, onlardan savaş sırasında sağ olarak ele geçirdiklerinizi tutuklayın. Savaş sona erdikten sonra, tutsakları ister karşılıksız serbest bırakın, ister fidye karşılığında serbest bırakın. İşte böyle, eğer Allah isteseydi Kendisi onları / başka türlü cezalandırabilirdi / onlardan öç alırdı. Ama Allah, sizin böylece, birbirinize yaptıklarınızın karşılığını tatmaya izin vermektedir / kiminizi kiminizle / birbirinizle denemek için böyledir. Allah yolunda savaşanlara / öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını / eylemlerini boşa çıkarmayacaktır. (MUHAMMED,4) • Allah, Kendi yolunda savaşanlara dosdoğru yolunu gösterir / doğruya ve güzele kılavuzlar ve kalplerini iyiye ve güzele / barışa yönlendirir / durumlarını düzeltir. (MUHAMMED,5) • Allah, yolunda ölenleri de, kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır. (MUHAMMED,6) • Ey inananlar! Siz Allah’ın buyruklarını uygularsanız / eğer siz Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve sizi zor durumda bırakmaz / ayaklarınızı sağlam bastırır. Allah’ın buyruklarını inkâr edenler ise, kayıp ve yıkımı hak etmişlerdir. Allah onların işlerini / eylemlerini boşa çıkarmıştır. Çünkü inkârcılar, Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmediler / tiksindirici bulmuşlardır. Allah da onların işlerini / eylemlerini geçersiz kılmıştır / tüm amellerini boşa çıkarmıştır. (MUHAMMED,7,8,9) • Ortak koşucu inkârcılar, yeryüzünü dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmezler mi? Allah daha önceki inkârcıları yerle bir etmiştir. Allah’ın indirdiğini beğenmeyen bu inkârcıları da aynı son beklemektedir. Çünkü Allah inananların koruyucusudur / dostudur / Mevlâ’sıdır. İnkârcıların ise bir koruyucusu / Mevlâ’sı / dostu yoktur. Kuşkusuz Allah, inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri / hayra ve barışa yönelik / iyi / yararlı işler yapanları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkârcılar ise, hayvanlar gibi yerler, içerler ve yaşarlar / zevk edip eğlenmeye bakarlar / (dünyada yaşadıkları sürece) nimetlerinden yararlanacaklar. Ama sonunda varacakları yer ateştir. (MUHAMMED,10,11,12) • Rabbi tarafından gönderilmiş, açık bir kanıt / apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse ile, boş arzu ve heveslerine uyup, işlediği kötülükler / amelinin çirkinliği / kötü işi kendisine güzel gözüken / kendisine süslü gösterilen kimse bir olur mu? (MUHAMMED,14) • Erdemlilere / sakınanlara / Allah bilincinde olanlara / Allah’a karşı saygılı olanlara söz verilen cennetin örneği şudur: İçinde dupduru / bozulmayan / zamanın bozamadığı temiz su ırmakları, tadı bozulmayan / değişmeyen sütten ırmaklar / nehirler, içenlere lezzet / zevk veren şarap / hamr / sarhoş edici maddelerden oluşan ırmaklar / süzme / saf bal ırmakları vardır. Sakınanlar için cennette her türlü ürün / meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır / olacaktır. Böyle nimetlerin içindekilerin durumu ile, ateşte sürekli kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar / sıcak bir sudan içirilen kimselerin durumu aynı olur mu? Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplardan, seni dinliyor (gibi görünenler de) vardır. Onlar senin yanından / dersten çıktıklarında, derste beraber olduğu inananların kafasını karıştırmak için: “Muhammed biraz önce neden bahsetmişti / az önce ne demişti?” diye sorarlar / kuşku yaratırlar. İşte bu davranışlarından ötürü, onlar, Allah’ın kalplerini mühürlediği / Allah’ın kalplerine huzursuzluk verdiği kimselerdir; çünkü onlar, kendi / boş arzularına uymuşlardır / heveslerinin peşine düşmüşlerdir. Doğru yolu bulanların ise, Allah yollarını aydınlatır / hidayetlerini / doğru yol ile ilgili yeteneklerini arttırır ve onların sakınmalarını / erdemli olmalarını / Allah bilinçlerini geliştirmelerini sağlar / korunma imkânlarını kendilerine vermiştir. (MUHAMMED,15,16,17) • Ortak koşucular, Saat’in / kıyametin ansızın tepelerine inmesini / gelmesini mi bekliyorlar? Kuşkusuz onun alâmetleri / belirtileri gelmiş bulunuyor. Kıyamet gelip çattıktan sonra ders almaları / hatırlamaları / ibret almaları neye yarar? (MUHAMMED,18) • Bil ki, kuşkusuz Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Sen hem kendi günahın için, hem de inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahları için bağışlanma dile. Allah sizin gezip dolaştığınız yeri de, varıp ulaşacağınız / duracağınız / içinde kalacağınız yeri de bilir. (MUHAMMED,19) • Onlar için uygun olan, Allah’tan gelen buyruğa uymak / boyun eğmek / itaat etmek veya yapamayacakları şeyleri söylememekti / uygun olanı söylemekti. Allah adına verdikleri sözde durmaları / Allah’a verdikleri söze sadık olmaları / Allah’a karşı doğruluk göstermeleri / Allah’a vermiş oldukları söze bağlılık göstermeleri kendileri için daha iyi olurdu. (MUHAMMED,20,21) • İkiyüzlüler, Kur’an’ın anlamını, ne demek istediğini hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kilitli mi kalpleri / gönülleri? Kendilerine hidayet / Allah’ın dosdoğru yolu belli olduktan sonra, tekrar eski ortak koşma âdetlerine / eski inançlarına / ardlarına dönenleri saptırıcı / şeytan ayartmış / baştan çıkarmış ve onlara ümit vermiştir / boş şeylerle umutlandırmıştır. Çünkü bu ikiyüzlüler, Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmeyenlere “Bazı konularda / işlerde size uyacağız” demişlerdi. Allah ikiyüzlü inkârcıların gizli komplolarını / gizlediklerini bilmektedir. Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacaklarında, bakalım durumları ne olacak? Çünkü ikiyüzlüler, Allah’ın hoşlanmadığı / Allah’ı öfkelendiren / gazaplandıran şeylerin peşine düştüler, Allah’ı hoşnut edecek şeyleri beğenmediler. Allah da onların tüm yaptıklarını / işlerini / bütün amellerini / eylemlerini boşa çıkardı. Kalplerinde / gönüllerinde hastalık bulunanlar, içlerindeki düşmanlıklarını / kinlerini / çirkinliklerini açığa / ortaya çıkarmayacağını mı sanıyorlardı? (MUHAMMED,24,25,26,27,28,29) • Eğer Biz isteseydik, ikiyüzlüleri sana tek tek gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanımış olurdun. Yemin olsun! Sen onları konuşmalarından / sözlerinin tarzından / ses tonlarından / söyleyişlerinin ezgisinden de tanıyabilirsin. (MUHAMMED,30) • Yemin olsun! Sizden içtenlikle çaba gösterenleri, güçlüklere karşı direnenleri / gayret gösterip didinenlerle sabredenleri / cihat edenlerle güçlüklere göğüs gerenleri ve dayananları, söyledikleri sözlerin / haberlerin doğru olup olmadığını ortaya çıkarıncaya / durumlarınızı ortaya koyuncaya / haberlerinizi açıklayana kadar sizleri sınayacağız / belâlarla imtihan edeceğiz / deneyeceğiz. (MUHAMMED,31) • İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet tam bir şekilde belli olduktan sonra elçiye karşı gelenler / karşı çıkanlar / kafa tutanlar Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Aksine, Allah onların yaptıkları tüm işleri / eylemlerini boşa çıkaracaktır / amellerini işe yaramaz hale getirecektir. (MUHAMMED,32) • Ey inananlar! Allah’a uyunuz / itaat edin, Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyunuz / boyun eğin / itaat edin ve yaptıklarınızı / eylemlerinizi / işlerinizi / amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin / boşa çıkarmayın. (MUHAMMED,33) • İnkâr edenleri, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanları sonra da inkârcılar olarak ölenleri Allah bağışlamayacaktır / asla affetmeyecektir. (MUHAMMED,34) • Ey inananlar! Sizler düşman karşısında üstün durumdayken gevşemeyin ki, tersi bir durum olup, barış istemek zorunda / durumunda kalmayasınız. Allah sizinle beraberdir ve işlediklerinizi / eylemlerinizi / amellerinizi / işlerinizi boşa çıkarmayacaktır / asla eksiltmeyecektir / yitirmeyecektir. (MUHAMMED,35) • Kuşkusuz, iğreti dünya hayatı, bir oyun ve geçici bir eğlenceden ibarettir / oyalanmadır. Eğer inanıp, erdemli davranırsanız / O’nun bilincinde olmayı sürdürecek olursanız / korunursanız / Allah’a karşı saygılı olursanız, Allah size ödüllerinizi / karşılıklarınızı verir. Allah sizden mallarınızın tamamını (harcamanızı) istemiyor. Eğer, Allah mallarınızın tamamını sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz ve bu da sizin, Allah’a ve Peygamber’e karşı gizli davranışlarınızı / kinlerinizi / çirkinliklerinizi ortaya / açığa çıkarırdı. (MUHAMMED,36,37) • İşte, sizler Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz ancak bir kısmınız cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse kendisine karşı cimrilik etmiş olur. Allah, Kendine yetendir / zengindir; siz ise sürekli olarak O’na gereksinim duymaktasınız / yoksul olan sizlersiniz. Eğer Allah için yardım etmekten kaçınırsanız, Allah sizin yerinize başka bir topluluk getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar. (MUHAMMED,38) • Allah, Rabbinize geri döndürüleceğiniz konusunda kuşkunuz olmasın diye / Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin olmanız için, size ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar. (RA’D,2) • Ey Peygamber! Allah’ın ayrıntılı olarak bildirdiği bu apaçık gerçekleri, sen ortak koşuculara anlattığında, onların seni yalanlamalarına hayret ediyorsun. Asıl onların “Biz ölüp toprak olduktan sonra, yeniden mi diriltileceğiz?” demelerine hayret etmelisin. İşte böyle söyleyenler, Rablerini inkâr edenlerdir. (RA’D,5) • Ortak koşucular, senden iyilik isteyecekleri yerde, senin anlattıklarının doğruluğuna inanmaları için, başlarına hemen bir felâket getirmeni isterler; oysa kendilerinden önce, ders alınacak pek çok felâket örnekleri gelip geçmiştir. Her şeye karşın, insanlar kötülük işlemelerine / haksızlık yapmalarına / zulümlerine rağmen, yine de senin Rabbin bağışlayıcıdır / af sahibidir. Ama Rabbinin azabı da çetindir / çok şiddetlidir. (RA’D,6) • Ortak koşucu Araplar “Eğer Muhammed, peygamber ise, Rabbinden ona bir mucize gelmeli değil miydi?” diyorlar. Hâlbuki senin görevin mucize getirmek değil, senin asıl görevin, uyarmaktan ibarettir. Her toplumun doğruyu ve iyiyi gösteren bir yol göstericisi vardır. (RA’D,7) • Allah her dişinin neye gebe olduğunu, ana rahimlerindekilerden hangisinin düşük ve özürlü, hangisinin tam ve sıhhatli olacağını / rahimlerin neyi eksiltip neyi çoğaltacağını / artıracağını bilir. Çünkü Allah’ın yanında her şeyin sayısı bellidir / O’nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır / ölçüye göredir. (RA’D,8) • Konuşmalarınızı ister gizliden yapın, ister açıktan / sözünü gizleyen de açığa vuran da (Allah’ın nazarında) aynıdır. İsterseniz gecenin karanlığında saklanın, isterseniz gündüzün aydınlığında ortaya çıkın, Allah için fark etmez. Çünkü her insanın önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle, insanı gözetleyip koruyanlarımız / denetleyenler vardır / Allah’ın Kendi buyruğu doğrultusunda (insanın) bütün davranışlarını izleyen ve onları kaydeden (melekleri) vardır. Gerçek şu ki, bir topluluk kendisini, toplumsal ve zihinsel olarak değiştirmedikçe, Allah o toplumun durumunu değiştirmez. Allah, zihinsel olarak ortak koşucu, toplumsal olarak iyiliklerini kaybetmiş bir topluluğun yok olmasını / kötülüğünü / perişanlığını istedi mi, artık hiçbir güç, o toplumun yıkılmasını durduramaz; o toplumun, Allah’tan başka bir koruyup, kollayanları da olmaz / onların, kendilerini O’na karşı koruyacak hiçbir dostu yoktur. (RA’D,10,11) • Gök gürlemesi Allah’ı överek yüceltir. Gök gürlemesinden ürpererek, melekler de Allah’ı saygıyla yüceltirler. İnkârcılar ise, hâlâ dayanılmaz güce sahip Allah hakkında tartışıp duruyorlar. Fakat onlar tartışıp dururken, Allah yıldırımları gönderir ve hak edenleri onlarla çarpar. (RA’D,13) • Gerçek yakarış / dua / çağrı, yalnızca Allah’a yapılan yakarıştır / hak davet yalnız O’nun için yapılır. Allah’ın dışındakilere yapılan yakarışlar / Allah’tan başkasına yalvarıp davet ettikleri ise, yapanlara hiçbir şekilde karşılık / cevap veremezler. Allah’tan başkasına dua edenlerin / çağıranların durumu / örneği, tıpkı suya iki avucunu uzatıp; suyu ağzına götürmedikçe, ağzına hiçbir şey ulaşmayan kimse gibidir. Ortak koşucu inkârcıların duaları da, işte böyle boşunadır / dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz. Ey ortak koşucular! Allah’ı bırakıp da / O’nun dışında / O’nun yanında, kendilerine bile yarar ve zarar verme gücüne sahip olmayan kimseleri, evliyalar / dostlar / veliler / destekçiler mi edindiniz? Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratan ortaklar buldular da, yaratmalarını birbirlerine mi benzer gördüler / yaratmaları kendilerince birbirine benzedi / (O’nun) yaratmasını (onların) yaratmasıyla karıştırdılar? Her şeyin yaratanı / yaratıcısı Allah’tır ve O, var olan her şey üzerinde tek başına egemen olandır / erişilmez gücü olan tek Allah’tır / O, tek ve karşı konulmazdır. (RA’D,14,16) • Rablerinin çağrısına uyanlar / olumlu cevap verenler, en güzel ödülü hak ederler / en güzel karşılık verilecektir. Ama O’nun çağrısına uymayanlar dünya malının tamamına ve bir o kadarına daha sahip olsalar, ateşten / (başlarına gelecek felâketten) kurtulmak için hepsini fidye olarak vermeye hazır olacaklardır. İşte sorgulamanın en kötüsü Rablerinin çağrısına uymayanlar içindir ve onların yeri cehennemdir; ne de felâketli / kötü bir konaklamadır / dinlenme yeri / yataktır orası. (RA’D,18) • Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek / hak olduğuna inananla, inkâr eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Gören kişi görmeyen gibi midir? Bunu ancak aklını işletenler anlar / akıl ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. Kur’an’ın gerçek olduğunu bilenler, Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve anlaşmalarını bozmazlar. Ve onlar, toplum yaşamında ve akrabalar arasında, Allah’ın gözetilmesini istediği şeyleri gözetirler / ulaştırılmasını istediği şeyleri ulaştırırlar / birleştirilmesini buyurduğunu birleştirirler, Rablerini sayarlar ve kötü hesaptan korkarlar / Rablerine karşı saygılı davranırlar / Rablerinden korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperirler / (kıyamet gününde) kötü hesapla (yüz yüze gelmekten) korkarlar. Ve yine onlar sadece Rablerinin onayını kazanmak / Rablerinin hoşnutluğunu diledikleri için güçlüklere göğüs gererler / sabrederler, salâtı ikâme ederler / Allah için çok çalışırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık yoksullara yardım ederler ve kötülüğe iyilik / güzellik ile karşılık verirler. İşte bunlar mutlu sonu hak etmişlerdir. O mutlu son, Adn cennetleri / daîmi mutluluk cennetleridir. Atalarından / ana babalarından, eşlerinden ve soylarından / çocuklarından iyi olanlarla / hayra ve barışa hizmet etmiş olanlarla beraber Adn cennetlerine / sonsuz nimet bahçelerine gireceklerdir. Melekler her kapıdan girerek, yanlarına yaklaşırlar: “Selâm olsun size. Dünyada tüm olumsuzluklara göğüs gererek karşı koyduğunuzun / sabrettiğinizin / dayandığınızın ödülü olan bu mutlu yer ne güzel bir son durak / son yurt / ölümsüz yurt!” diyecekler. (RA’D,19,20,21,22,23,24) • Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar, Allah’a verdikleri sözü tutmazlar / Allah’a kesin olarak / sağlam söz verdikten sonra, sözlerinden dönerler ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve akrabalar arasında / Allah’ın birleştirilmesini buyurduğunu ayıranlar, Allah’ın gözetilmesini istediği şeyleri gözetmezler. Ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte bunlar lâneti hak etmişlerdir. İşte kötü sonuç / kötü yurt, cehennem onlar içindir. (RA’D,25) • Allah dileyen herkes / dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar / bollaştırır / yayar da, sınırlayıp kısar / daraltır da / ölçüyle de verir. Fakat inkârcılar, Allah’ın kendilerine verdiği iğreti dünya hayatının malıyla / nimetleriyle övündüler, şımardılar / sevindiler. Oysaki bu dünya hayatındaki malları, ahretteki ödül ile karşılaştırıldığında, sadece bir geçimlikten ibarettir / gelip geçici yararlanma / ahrete oranla sadece küçük bir nimetlenme. (RA’D,26) • Allah dileyeni / dilediğini sapıklıkta bırakır ve Kendisine yöneleni de doğruya ulaştırır. Allah’ın doğruya ulaştırdığı kimseler, inanan ve kalpleri / gönülleri Allah’ın Zikri’yle / Allah’ın Kur’an’ıyla / Allah’ı anarak tatmin olanlardır / huzur bulanlardır / gönülleri durulan kimselerdir. Dikkât edin / gözünüzü açın / şu gerçeği hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmayın! Kalpler / gönüller ancak / yalnız Allah’ın Zikri’yle / Kur’an’ı anlamakla / Allah’ı anmakla tatmin olur / huzur bulur / durulur. İnanıp güzel işler üretenlere / hak ve barış uğruna iyi / yararlı işler yapanlara hoş bir yaşam / mutluluk ve müjde var, güzel bir gelecek var / sonunda varacakları en güzel yer de onlar içindir. (RA’D,27,28,29) • Rahman, benim Rabbimdir, O’ndan başka ilah / tanrı yoktur. Bu yüzden ben yalnızca Rahman’a güvenirim. Dönüşüm de yalnız Rahman’adır / (sonunda) dönüşüm O’na olacaktır. (RA’D,30) • İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allah isteseydi tüm insanları doğruya ulaştırırdı. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenler yaptıklarına karşılık olarak ya başlarına ya da yakınlarına konacak bir felâkete uğrayıp duracaklardır. Allah sözünden asla dönmez / Allah vaadine asla ters düşmez. (RA’D,31) • Herkesin yaptığını gözetleyen Allah değil midir / her türlü canlıyı koruması altına alan ve her birinin yaptıklarını (bilen, diğer var olanlar gibi midir)? Buna rağmen, Allah’a ortaklar koştular. Yoksa siz, Allah’ın yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz / O’na mı öğreteceksiniz ya da lâf olsun diye mi konuşuyorsunuz / boş / anlamsız lâflar mı uyduruyorsunuz? Aslında, inkârcıların dalavereleri / tuzakları / kafalarında kurdukları düzenleri kendilerine câzip gelir / güzel gösterilmiş ve böylece (doğru) yoldan sapmışlardır. Kim sapıklıkta diretirse ona Allah’tan başka doğruyu gösterecek yoktur. İnkârcılar için dünya hayatında bir azap vardır. Ama ahret azabı çok daha kötüdür / çok daha ağır olacaktır / çok daha şiddetlidir. Ortak koşucu inkârcıları Allah’ın azabından hiç kimse kurtaramaz / Allah’a karşı olanların bir koruyanı da yoktur. (RA’D,33,34) • Ortak koşmadan Allah’a inananlara / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlara / sakınıp korunanlara / saygılı olanlara söz verilen / vaat edilen cennetin örneği şöyle: Altından ırmaklar akar, yiyecekleri ve gölgesi süreklidir. Bu, ortak koşmadan Allah’a inananların mutlu sonudur. Ortak koşucu inkârcıların sonu ise ateştir. (RA’D,35) • Kendilerine Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, sana indirilen Kur’an’a sevinirler. Fakat hizipçilik yapanları da vardır. Bunlar, Kur’an’ın bir kısmını benimser görünürken, bir kısmını da inkâr ederler. Uydurduklarıyla Peygamberi etkilemeye çalışırlar. Ey Muhammed de ki: “Bana yalnız Allah’a kul olmam / Allah’a ibadet etmem (O’nun için çalışmam) / Allah’a tapmam ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamam buyrulmuştur. Bu yüzden ben (bütün insanlığı) O’na çağırmaktayım / Allah’a ortak koşmamaya davet ediyorum / O’na yakarırım, dönüşüm de tekrar Allah’adır.” Böylece Biz, hüküm ve hikmet / bilgelik kaynağı olan Kur’an’ı, sana kendi dilin olan kusursuz bir Arapça olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden / ilimden sonra, ortak koşucuların bilgiye dayanmayan uydurduklarına / keyiflerine / havalarına / anlamsız isteklerine uyarsan, o zaman Allah’a karşı / Allah katında / Allah’tan ne bir dostun ne de bir koruyucun olmaz / O’na karşı savunacak hiç kimsen olmaz. (RA’D,36,37) • Yemin olsun, senden önce de birçok elçi gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan bir ayet / bir belge / herhangi bir mucize getiremez. Her dönemin / çağın vakti / (kendine özgü) Kitabı / bir kaydı ve süresi vardır / bir kitaba yazılır. Kitabın anası / kaynağı / ana Kitap O’nun yanındadır / katındadır. (RA’D,38,39) • Rahman / çok Seven / çok esirgeyen / acıyıcı olan Allah, insanı yarattı, rahmet ve yol gösterici Kur’an’ı / anlamını öğretti ve ona duygu ve düşüncelerini / düşünüp ifade etmeyi belletti / öğretmiştir. (RAHMAN,1,2,3,4) • Rahman olan Allah, göğü yükseltmiş ve (sizin de) ölçüde sınırı aşmamanız için, (her şeye) ölçü koymuştur / tam bir ölçüyle dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın / artık ölçüde taşkınlık etmeyin / ölçüyü adil bir biçimde gerçekleştirin / azgınlık etmeyin ölçü ve tartıda, saptırmayın mizanı / ölçüyü / dengeyi titizlikle ve adaletle koruyun, dengeyi bozarak yok oluşunuzu hazırlamayın / ölçüyü eksik yapmayın / ölçü ve adaletten şaşmayın, dengeyi kaybetmeyin. (RAHMAN,7,8,9) • Size kolaylıklar sağlayan Rabbinizin hangi iyiliklerini görmezlikten gelebilirsiniz? Yeryüzünde bulunan her şey geçicidir ( herkes) her şey / her canlı yok olacaktır. Sadece, her şeyden yüce ve cömert olan / o bağış ve celâl / azâmet ve ikram sahibi Rabbinin varlığı / yönü / yüzü bâki kalacaktır / kalıcıdır. Şimdi siz / öyleyken, tek gerçek olan Rabbinizi mi yalanlıyorsunuz? (RAHMAN,25,26,27) • Allah her gün kesintisiz yaratma halindedir / her an, bir eylemdedir / her an, bir iş yapmaktadır / yeni bir iş ve oluştadır. Şimdi siz, Rabbinizin hangi iyiliklerini yalanlayabilirsiniz? (RAHMAN,29,30) • Ey sorumlu iki topluluk / yükümlü iki varlık / ağırlıklı ve onurlu iki toplum / ey insan ve cin toplulukları! Sizi elbette hesaba çekeceğiz. Sizleri hesaba çekecek Rabbinizi mi yalanlıyorsunuz? Ey insanlar ve cinler topluluğu! Eğer Rabbinizi yalanlıyorsanız, o zaman gücünüz yetiyorsa, haydi, göklerin ve yerin bucaklarını / köşelerini / uçlarını delip / sınırından (ötelere) / karşı tarafa geçin bakalım. Ancak Allah’ın verdiği bir güç ve bilgi ile delip geçebilirsiniz / ilmî bir yetkiniz olmaksızın öteye geçemezsiniz. Öyleyse, Rabbinizin size öğrettiği bilgiyi ve verdiği gücü mü yalanlıyorsunuz? Biz, sizin üzerinize ateşten bir alev ve alev gibi / kızıl bir duman / erimiş bakır göndeririz de, asla başarılı olamaz ve birbirinize yardım da edemezsiniz / kurtulamazsınız. (RAHMAN,31,32,33,34,35) • Gök parçalanıp da kıpkırmızı bir gül gibi kızarıp, yağ gibi eridiği zaman; öyle bir günde ne insana, ne de cine suçu / günahından sorulmaz. O gün, suçlular yüzlerinden tanınır ve yaka paça götürülürler. Şimdi siz, Rabbinizin verdiği bu haberleri mi yalanlıyorsunuz? (RAHMAN,37,39,41,42) • İyiliğin karşılığı, sadece iyilik değil midir? (RAHMAN,60) • İkram ve kudret / azâmet / ululuk sahibi olan Rabbinin ismi / adı, yüceler yücesidir / ne yücedir / ne kutludur / öyle yüce ki… (RAHMAN,78) • Gerçek şu ki, Biz insanı bir sıvı karışım olan spermden / karışık nutfeden (döllenmiş yumurtadan) evreden evreye / halden hale geçirerek yarattık. Kendisini işiten ve gören kıldık / işitmesini ve görmesini sağladık. Kuşkusuz, Biz insana doğru ve yanlış yolu gösterdik; artık insan ya şükredici olur ya da inkârcı / artık şükreden ya da nankörlük eden biri olmak (ona kalmıştır). Biz inkârcılar / nankörler için zincirler, prangalar / demir halkalar ve kızgın / alevli bir ateş / cehennem hazırlamışızdır. Şükrediciler / iyiler ise, içine kâfûr karıştırılmış / kokulu çiçek katılmış / cennet içkisi bir kadehten içerler. (İNSAN,2,3,4,5) • O şükredici kullar, sözlerini / verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve alabildiğine kötü / kötülüğü her tarafı kuşatacak / salgın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği halde / çok sevmelerine rağmen yine de yoksula, yetime / öksüze ve tutsağa / esire yiyeceklerini sevgiyle / severek yedirirler. “Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası / Allah’ın hoşnutluğu için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz. Biz korkunç ve belâlı / sert / yüzleri asacak olan bir günden ötürü Rabbimizden çekiniriz / korkarız” derler. Nitekim Allah böyle kulları, o günün dehşetinden / kötülüğünden / şerrinden / fenalığından koruyacak, (yüzlerine) bir parlaklık ve (gönüllerine de) sevinç / neşe verecektir. Güçlüklere karşı koymalarından / sabretmelerinden / dayanmalarından ötürü, Allah onları cennetle / bir bahçe ve ipekli giyeceklerle ödüllendirir. (İNSAN,7,8,9,10,11,12) • Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz Kur’an’ı sana parça parça Biz indirdik Biz. Sen Rabbinin hükmü için / hükmü karşısında dirençli ol / sabret / hükmüne katlan / hükmünün gelmesini sabırla bekle ve ortak koşuculardan hiçbir inkârcıya / nanköre veya günahkâra boyun eğme / uyma. Sabah-akşam Rabbinin ismini yücelterek an. Gecenin bir kısmında Rabbin için secde et ve O’nu gece boyu / geceleri uzun uzun an / yücelt / tespih et! (İNSAN,23,24,25,26) • Kuşkusuz insanoğlu hep gelip geçici şeyleri / hemen gelecek olanı / geçici olan dünya hayatını seviyorlar da, gelecekteki kalıcı bir günü / ötelerindeki zorlu bir günü / o ağır günle (ilgili her türlü düşünceyi) arkalarına atıyorlar / önemsemiyorlar / ihmal ediyorlar. (İNSAN,27) • Ortak koşucuları / insanları yaratan ve bağlantılarını / eklemlerini güçlü / kuvvetli kılan / birbirlerine bağlayan Biziz. Biz istersek benzerleriyle değiştiriveririz / dileyecek olursak, onları (yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz. Bu bir uyarıdır / öğüttür / hatırlatıcı ve düşündürücüdür. Dileyen kimse Rabbine varan / ulaştıran / giden yolu tutar / bir yol edinir. Bir kimse dilemedikçe, Allah, hiç kimseyi Kendi yoluna iletmez / Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz / siz, ancak Allah dilediği için dileyebiliyorsunuz / Allah dilemenizi sağlamadıkça siz dileyemezsiniz. Allah, dileyeni / dilediğini rahmetine / sevgisine sokar. İnkârlarında direnenlere / zalimlere / haksızlık edenlere ise, acı verici / can yakıcı / korkunç bir azap / ceza hazırlamıştır. (İNSAN,28,29,30,31) • Ey Peygamber! Kadınlar boşandığı zaman, iddet süreleri gözetilsin / onları aybaşlarını gözeterek boşayın ve aybaşlarını da sayın / bu süre iyice hesaplansın. Rabbiniz olan Allah’ı dinleyin / Allah’ı sayın / Allah’tan korkun / Rabbiniz olan Allah’ın bilincinde olun. Apaçık hayâsızlık / belgeli bir yüzsüzlük / kanıtlanmış yasal olmayan bir ilişki durumu dışında / müstesna; boşanan kadınları iddet / aybaşı süreleri bitinceye kadar evlerinden çıkarmayın / kapı dışarı etmeyin, onlar da evlerinden çıkmasınlar, zora başvurarak onları buna zorlamayın. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendi zararınadır / kendine yazık etmiş / zulmetmiş olur. Ne bilirsin, belki Allah bundan sonra olumlu bir durum / yeni bir iş-oluş ortaya çıkarır. Boşanan kadınlar iddet sürelerini evlerinizde doldurdukları zaman, onları örfe göre ya evlerinde güzelce kalsınlar ya da eğer devam etmek istemiyorsanız örfün gerektirdiği gibi ayrılın. İçinizden adalet sahibi / adil iki kişiyi de bu işleminize tanık tutun. Tanıklar taraf tutmasın, tanıklığı Allah için yapınız. İşte bu, Allah’a ve ahret gününe inananlar için bir öğüttür. Kim Allah’ı sayıp dinlerse Allah ona bir çıkış yolu yaratır / açar / Allah Kendisine saygılı olan kimseye kurtuluş yolu sağlar. Ve beklemediği / ummadığı yerden / yönden ona rızık verir / rızıklandırır. Kim Allah’a dayanıp güvenirse, Allah ona yeter. Kuşkusuz Allah buyruğunu / sözünü yerine getirendir. Kesinlikle Allah her şey için bir ölçü koymuştur / var etmiştir / bir kader belirlemiştir. (TALÂK,1,2,3) • Âdetten kesilenler / menopoz dönemine girerek aybaşından kesilen ve henüz / hiç aybaşı hali görmeyen kadınlarınızdan bir kuşkunuz varsa, onların bekleme süreleri de üç aydır. Hamile olanların süreleri ise, doğumla beraber sona erer. Kim Allah’ın öğüdünü dinlerse / kim Allah’a saygılı olursa, Allah onun işini kolaylaştırır / işlerinde ona bir kolaylık verir. İşte bunlar, Allah’ın size indirdiği buyruklarıdır. Kim Allah’ın buyruklarına uyarsa, Allah onun kötülüklerini / çirkinliklerini örter ve ödülünü büyütür. (TALÂK,4,5) • Boşanan kadınları gücünüz oranında, oturduğunuz yerde oturtun. Ayrılmaya zorlamak için onları rahatsız etmeyin. Hamile iseler, doğuma kadar onların geçimlerini sağlayın. Doğumdan sonra, sizin için çocuğu emzirirlerse, masraflarını karşılayın / nafaka verin. Aranızda güzel ve medenice anlaşın / (çocuğun geleceği ile ilgili alınacak) en iyi karar konusunda birbirinize danışın. Eğer çocuğun emzirilmesiyle ilgili, aranızda bir anlaşmazlık olursa, çocuğa başka bir sütanne / bakıcı kadın bulun. Varlıklı kimse, varlığı oranında nafaka yardımında bulunsun. Dar gelirli ise, Allah’ın kendisine verdiği kadarından versin. Allah hiçbir kimseye, kendisine verdiği şey dışında bir sorumluluk yüklemez / Allah kimseye verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah bir zorluktan sonra, bir kolaylık getirecektir / yaratacaktır / Allah güçlükten sonra kolaylık verir. (TALÂK,6,7) • Daha önce Rablerinin buyruklarına ve O’nun gönderdiği elçilere baş kaldıran nice kentler halkını, Biz çetin bir hesaba çektik ve onları görülmemiş biçimde cezalandırdık / azaba uğrattık. Böylece yaptıklarının karşılığını gördüler, işlediklerinin / durumlarının sonu tam bir hüsran oldu. Allah onlar için, ahrette de çetin bir ceza / çok şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey akıl ve gönül sahibi inananlar / ey Allah’a inanan akıl sahipleri! Allah’ı dinleyiniz / artık Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun. Allah size bir Kur’an / Zikir / hatırlatma / bir uyarıcı / bir düşündürücü indirmiştir. Ve inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri / hayra ve barışa yönelik / yararlı işler sergileyenleri karanlıklardan aydınlığa / nûra çıkarmak için, size Allah’ın apaçık ayetlerini / ilkelerini anlatan / açık-seçik okuyan bir elçi göndermiştir. Kim Allah’a ortaksız inanır, iyi ve güzel / hayra ve barışa yönelik işler üretirse, Allah onu içinde ırmaklar akan cennetlere / bahçelere sokar; orada sonsuza dek / temelli / sürekli kalır. Allah ona güzel bir rızık vermiştir. (TALÂK,8,9,10,11) • Kitap sahipleri kendilerine apaçık kanıt / beyine / açık delil / apaçık belge geldikten sonra ayrılığa düştüler. (BEYYİNE,4) • Oysa Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na hiçbir şeyi ortak koşmadan ve yalnızca O’na tapmalarını / dini yalnız O’na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah’a ibadet etmelerini / doğruya yönelerek, bağlılığı yalnız Allah’a öz kılıp O’na kulluk etmelerini / inançlarında samimi bir biçimde, içlerinden gelerek ve Allah dışındaki bütün tanrıları reddederek Allah’a ibadet etmelerini (O’nun için çalışmalarını) / salâtı ikâme etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru / gerçek / eskimez ve aşınmaz din oydu / dosdoğru olan bağlılık da budur. (BEYYİNE,5) • Kuşkusuz Kitap halkının inkârcıları ve ortak koşucu Araplar / insanlar, içinde sürekli / temelli kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en kötüsüdür. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler / hayra ve barışa yönelik fiiller sergileyenler / yararlı iş işleyenler ise, yaratılmışların en iyisi / en hayırlısıdır. Onların Rableri katındaki ödülleri, içinden ırmaklar akan daimî mutluluk cennetleri / sürekli yeşilliklerdeki temiz bereketli bahçelerdir. Onlar orada sürekli / sonsuza dek / temelli olarak kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut / razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut / razı olmuşlardır. Rablerine içtenlikle saygı gösteren / içi ürpererek Rabbine saygı duyan / Rabbini bilerek sayan / Rablerinden korkanların ödülü, işte böyle olacaktır. (BEYYİNE,6,7,8) • Allah, sözünde durmayan, Allah ve Peygamber düşmanlarıyla işbirliği yapan, Kitap halkından inkârcı olanları ilk savaşta / ilk toplanma gününde / sürgünde yurtlarından çıkarmıştır. Oysa ey inananlar! Siz onların (karşı koymadan) çıkacaklarını hiç sanmamıştınız. Onlarda kalelerinin kendilerini, Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ancak, Allah onların ummadıkları / beklemedikleri bir yerden geldi ve kalplerine korku saldı. Öyle ki, evlerini kendi elleriyle ve inanların elleriyle yıkıyorlardı. Ey düşünce / akıl / basiret sahipleri / gözleri olanlar ders alınız / ibret alın! (HAŞR,2) • İkiyüzlüler, Allah’tan çok sizden / inananlardan korkuyorlar. Çünkü onlar anlayışsız, korkak bir topluluktur. Onların kendi aralarındaki çekişmeleri / problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen dışarıdan onları birlik beraberlik içinde sanırsın, oysaki kalpleri / gönülleri darmadağınık / parça parçadır. Zira onlar, akıllarını kullanmayan bir topluluktur. İkiyüzlüler tıpkı şeytan gibidir. Çünkü şeytan insana “İnkâr et” der. Sonra insan inkâr edince de “Benim seninle bir ilişkim yok / senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi / eğiteni olan Allah’tan korkarım” der. (HAŞR,13,14,16) • Ey inananlar! Allah’ı sayıp dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde olun. Herkes / her benlik, öbür dünya / yarın için ne hazırladığına / önden ne gönderdiğine baksın. Allah’ı sayıp dinleyin / Allah’ın bilincinde olun. Allah yapmakta olduklarınızdan / yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unuttukları için, Allah’ın da kendilerini, kendilerine unutturduğu / kendilerine benliklerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmışlardır. (HAŞR,18,19) • Cennet halkıyla cehennem halkı bir olamaz; kurtuluşa erenler / kurtuluşu / zaferi elde edenler / isteklerine erişenler ancak cennet halkıdır. (HAŞR,20) • Eğer, Biz bu Kur’an’ı bir dağın sorumluluğuna verseydik / bir dağa indirmiş olsaydık, Allah’a olan saygıdan ötürü / Allah korkusuyla o dağın titreyip / gönülden baş eğerek / huşû ile boynunu bükmüş paramparça / parça parça / çatlayıp yarılmış olduğunu görecektin. Biz bu örnekleri, insanlar düşünsün diye veriyoruz. (HAŞR,21) • Yasal olmayan cinsel ilişkide bulunan / zina eden erkek ve kadının cezası, her birine yüz celde / vuruş / değnek vurmaktır. Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız, onlara olan acıma duygunuz, Allah’ın yasasını uygulamakta size engel olmamalı. İnananlardan bir grup onların cezalandırılma işlemine tanık olsun. Zina eden / sürekli yasak ilişkide bulunan bir erkek, en sonunda, sürekli yasak ilişkide bulunan veya ortak koşucu bir kadınla evlenir; sürekli yasak ilişkide bulunan bir kadın da, en sonunda, sürekli yasak ilişkide bulunan veya ortak koşucu bir erkekle evlenir. Erdemli erkek ve kadınlar ise öyle değildir. (NÛR,2,3) • İffetli / namuslu kadınlara zina suçlamasında bulundukları halde / iftira attıktan sonra, belgelemek için / (suçlarını ispat için) dört tanık getiremeyenlerin cezası, seksen celde / vuruş / değnek vurmak ve iftira edenlerin hiçbir durumda tanıklığının sonsuza dek / ebediyen / asla kabul edilmemesidir. İftiracılar yoldan çıkmış kimselerdir / fıska batmışların tâ kendileridir. Bununla birlikte, içtenlikle tövbe edip, kendilerini / durumu düzeltenler / iyi hâl sergileyenler için, Allah bağışlayandır, acıyandır. (NÛR,4,5) • Eşlerini zina etmekle suçlayıp, kendisinden başka tanıkları olmayan erkeğin, tanıklığının geçerli olması için, doğru söylediğine dair dört kez Allah adına yemin etmesi ve beşinci yemininde de, yalan söylediği takdirde Allah’ın lânetinin kendisinin üzerine olmasını istemesi halinde geçerli olabilir. Eğer, suçlanan kadın, kocasının yalancı olduğuna dair dört kez Allah adına yemin edip, beşinci yemininde de kocasının doğru söyleyenlerden olması halinde kendisinin Allah’ın lânetini / gazabını istemesi, kadına verilecek cezayı kaldırır. Ya Allah size bağışı / iyiliği / lütfu ve merhametiyle / acımasıyla / rahmetiyle / sevgisiyle davranmasaydı ya da Allah tövbeleri kabul eden ve bilge sahibi olmasaydı haliniz ne olurdu? (NÛR,6,7,8,9,10) • Peygamberin eşine yapılan zina iftirasını / yalan haberi içinizden bir çete uydurdu. Bu iftira olayının sizin için kötü / şer olduğunu sanmayın; aksine sizin için iyi bir ders oldu. Bu iftirayı duyduğunuzda, birbiriniz hakkında olumlu düşünerek “Bu apaçık, iğrenç bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi? İftiracılar dört tanık getirmeli değiller miydi? Sizler o iğrenç iftirayı dilinize dolamış ve hakkında doğru dürüst bir bilginiz olmayan bir yalanı, ağızdan ağza dolaştırdınız / birbirinize yetiştirdiniz. Bu yaptığınız yaygarayı da basit, önemsiz bir şey sanmıştınız. Oysa o davranışınız, Allah yanında çok büyük bir vebaldir / günahtır. Hâlbuki, bu iftirayı duyar duymaz “Bunu konuşup yaymak doğru değil, hâşâ! Bu iğrenç bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi? Eğer inanmış kişilerseniz, bir daha buna benzer bir şeyi tekrar yapmayın diye, Allah sizi uyarıyor / ayetlerini / ilkelerini açıkça bildiriyor / ayetlerini açıklayarak öğüt vermektedir. Namuslu / iffetli / haklarında uydurulan iftiradan / hiçbir şeyden habersiz, dürüst / inanmış kadınlara iftira edenler / zina suçlamasında bulunanlar, dünyada ve ahrette lanetlenirler ve onlar için büyük bir ceza vardır. Kıyamet günü, iftiracıların kendi dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları her şeye tanıklık edecektir. Allah kıyamet günü, iftiracılara hak ettikleri cezalarını tam olarak verecek ve Allah’ın apaçık bir gerçek / hak olduğunu öğreneceklerdir. (NÛR,11,12,13,15,16,17,18,23,24,25) • İnanların içinde kötü ve çirkin şeylerin / hayâsızlığın / edepsizliğin yaygınlaşmasını isteyenler, dünyada ve ahrette çok acı verici / korkunç / can yakıcı bir cezayı / azabı hak etmişlerdir. (NÛR,19) • Ya Allah’ın size bağış / lütuf / iyilik ve rahmeti / acıması / sevgisi olmasaydı ya da Allah en şefkatli ve en merhametli / müşfik olmasaydı haliniz ne olurdu? (NÛR,20) • Ey inananlar! Saptırıcıların peşinden gitmeyin / şeytanın / kötü kimsenin adımlarına ayak uydurmayın / adımlarını izlemeyin. Kim onların peşinden giderse kuşkusuz o, yüz kızartıcı şeyleri / iğrençlikleri / hayâsızlığı ve kötülüğü / sağduyuya aykırı olanı öğütler. Eğer Allah’ın size bağışı / lütfu ve merhameti / rahmeti / acıması / sevgisi olmasaydı, sizden hiçbiriniz sonsuza dek aklanamazdı / asla temize çıkamazdı. Ama / ancak Allah, dileyeni / dilediğini aklar temize çıkarır / arındırıp temizliyor. (NÛR,21) • Sizden mal / lütuf / varlık ve imkâna / servete sahip olanlar akrabalara / yakınlarına, yoksullara / düşkünlere / çaresizlere ve Allah yolunda göç / hicret edenlere bilmeden yaptıkları hata yüzünden, yardım etmemek için yemin etmesinler, affetsinler, hoş görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını / affetmesini istemez misiniz / sevmez misiniz / sevinmez misiniz? (NÛR,22) • Kötü kadınlar kötü erkekler için, kötü erkekler de kötü kadınlar içindir. İyi kadınlar iyi erkekler için ve iyi erkekler de iyi kadınlar içindir. (NÛR,26) • Kendi evlerinizden başka evlere, ev sahiplerine seslenip, izin almadan / geldiğinizi fark ettirmedikçe, esenlik dilemeden / selâm vermeden girmeyin. Düşünürseniz böyle davranmanın sizin için daha iyi olduğunu görürsünüz / bu, birbirinize karşı olan haklarınızı ve sorumluluklarınızı hatırda tutmanız bakımından, daha iyi bir davranış biçimidir. Eğer, gittiğiniz evde ev sakinleri sizi içeriye buyur etmezlerse / evde kimseyi bulamazsanız size izin verilmedikçe, oraya / içeriye girmeyin. Şayet size “Geri dönün!” denilirse, hemen dönüp gidiniz. Bu sizin için daha temiz / nezih bir davranıştır / daha iyidir / bu sizi, daha çok temize çıkarır. Oturulmayan ve içinde eşyanız / size yararlı bir nesne bulunan, ıssız bir eve girmenizde bir sakınca / sorumluluk yoktur. (NÛR,27,28,29) • Ey Muhammed! Erdemli / inanan erkeklere söyle, kadınlarla bir aradayken, gözleriyle kadınları rahatsız edecek şekilde davranmasınlar / bakmasınlar / bakışlarını kıssınlar / başlarını eğsinler / bakışlarını yere indirsinler ve kişiliklerini / edeplerini / cinsiyet organlarını / mahrem yerlerini / ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temiz bir davranıştır / daha arındırıcıdır / daha nezihtir / onların arınmasını daha iyi sağlar. (NÛR,30) • Ey Muhammed! Erdemli / inanan kadınlara da söyle, erkeklerle bir aradayken, gözleriyle erkekleri rahatsız edecek şekilde davranmasınlar / bakmasınlar / bakışlarını kıssınlar / başlarını eğsinler / bakışlarını yere indirsinler, kişiliklerini / edeplerini / cinsiyet organlarını / mahrem yerlerini / ırzlarını korusunlar, açık olması doğal olan yerler dışında, göğüslerinin / süslerinin / zinetlerinin üzerini örtüleriyle kapatsınlar. Onları / zinetlerini cinsel tacize yol açacak ve tahrik edecek şekilde sergilemesinler. Ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan / erkekliği kalmamış erkek hizmetçiler, kadın hizmetçiler ve cinsellikten anlamayan / kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocukların yanlarında, serbest giyinip, davranmalarında bir sakınca yoktur / bunlardan başkalarına göstermesinler. Bunların dışında, gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar / toplum içinde ve çalışırken, cinsel tacize yol açacak, tahrik edici, hoş olmayan davranışlarda bulunmasınlar. Ey inananlar, erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz ki, mutlu olabilesiniz / başarıya ulaşmanız / kurtuluşa ermeniz için, hepiniz Allah’a tövbe edin. (NÛR,31) • Bekârlarınızı / dulları, erdemli kadın ve erkek hizmetçilerinizi / çalışanlarınızdan, durumları evlenmeye uygun / iyi olanları evlendiriniz; eğer yoksul iseler, Allah onları Kendi lütfundan zengin edecektir / kendilerine yeterli kılar. Evlenme / nikâh olanağına sahip olmayanlar da, Allah kendilerini, lütfuyla zenginleştirene / kendilerine yeterli kılıncaya kadar dürüst / iffetli davransınlar. İnanıp iltica ederek vatandaş olmak isteyenler / size bağımlı olanlardan, özgürlüklerini kazanmak / satın almak / hür olmak için bedel vermek isteyenlerin -eğer niyetleri dürüst ise / onların yararına olduğundan emin olduğunuzda / onlarda iyi hal / bir iyilik görürseniz- yasal işlemlerini düzenleyerek özgürlüklerine kavuşturun / onlarla yasal anlaşma yapın / bedel vermelerini kabul edin. Ve sizin özgürce sahip olduğunuz haklara, onlar da sahip olsunlar / Allah’ın size verdiği malından siz de onlara verin! Dürüst ve özgürce yaşamak / iffetli kalmak isteyen kimsesiz vatandaşlarınızı / hizmetinizdeki genç kızları, bu iğreti dünyanın geçici / basit menfaatini arzulayarak fuhşa, yasal olmayan yollara zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa / baskı altında tutarsa, bilsin ki, Allah, zorlanan kadınları bağışlar / affeder ve acır / merhamet eder / esirger / sevgi ve şefkatini gösterecektir. (NÛR,32,33) • Yemin olsun! Biz (bu Kur’an’da) size, her şeyi / gerçeği açık açık / açık-seçik anlatan / açıklayan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce gelip geçmiş kimselerden örnekler / (ibret alınacak) dersler ve erdemliler / korunanlar / Allah bilincini canlı tutanlar / saygılı olanlar için de bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34) • Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlatıcısıdır. Allah dileyen herkesi / dilediğini ışığına / nûruna ulaştırır. Böyle bir ışık ve hidayet, Allah’ın onaylayıp yükselttiği evlerdedir. Orada, sürekli Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah-akşam yücelten kişiler vardır. Onları, Allah’ı anmaktan / Allah’ın Zikri’nden / Kur’an’dan, sâlatı ikâme etmekten ve arınıp temiz olarak Allah’a teslim olmaktan ne bir iş, ne de bir ticaret alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin (dehşetle) ters döneceği / yer değiştireceği günden korkarlar. Kuşkusuz, Allah o kişilerin yaptıklarını, o gün en güzel şekilde ödüllendirecek ve onlara lütfunu arttıracaktır. Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır. (NÛR,35,36,37,38) • İnkârcılara gelince, onların işleri çöldeki bir serap gibidir. Susayan onu su sanır. Yanına varınca suyu bulamaz, üstelik orada saygı duymadığı Allah’ı bulur. Allah da inkârcının hesabını (kıyamet gününde) eksiksiz / tam görür / görecektir. Allah’ın ışıktan / nûrundan yoksun bıraktığı kimsenin hiçbir ışığı olamaz. (NÛR,39,40) • Yemin olsun! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik bilgiler veren / (gerçeği) açıklayan ayetler / ilkeler indirmiş bulunuyoruz. Allah dileyeni / dilediğini dosdoğru yola iletir. (NÛR,46) • Kim Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine / resulüne uyar / itaat eder / Allah’ı sayar / Allah’tan korkar / O’nun bilincinde olur / O’na saygılı olur / O’nu dinlerse, işte o kimseler mutlu sona ulaşırlar / onlar, kazanacak / başarıya / zafere ulaşacak olanlardır. (NÛR,52) • Ey Muhammed! İkiyüzlülere de ki: “Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçiye uyunuz. Eğer kabul etmezseniz bilin ki, elçinin görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten ibarettir / o yalnız yükümlü olduklarından sorumlu tutulacaktır. Siz de kendi görevinizden sorumlusunuz / siz de sadece yükümlü olduklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. Eğer elçinin bildirdiklerine uyarsanız, doğruyu bulursunuz / doğru yola ulaşırsınız. Elçinin tek görevi, mesajı açıkça bildirmekten ibarettir / sadece (kendine bildirileni insanlara) açıkça duyurmaktır / sadece apaçık bildirimde bulunmaktır / açık bir tebliğden başkası değildir. (NÛR,54) • Allah sizlerden inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere / hayra ve barışa yönelik iyilikler / yararlı işler yapanlara, kendilerinden öncekileri yeryüzüne egemen / sahip kıldığı gibi, onları da egemen / sahip yapacağına, kendileri için beğenip seçtiği dini yerleştirip koruyacağına / güç kaynağı yapacağına / temelli yerleştireceğine ve korkularını mutlaka güvene çevireceğine söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk / ibadet ederler (Benim için çalışırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr / nankörlük edenler doğru yoldan çıkmış olanlardır / sapanların tâ kendileridir. (NÛR,55) • Salâtı ikâme ediniz / vahiy ile bağlantınızı kesmeyiniz ve onunla arınınız ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyunuz ki, merhamet edilesiniz / rahmete erdirilesiniz / sevgiye mazhar olasınız. (NÛR,56) • İnkâr edenlerin Bizi aciz bırakacaklarını / yeryüzünde aciz bırakıcı güçler olduklarını / yeryüzünde kaçabileceklerini sanmayın. Onların varacağı yer ateştir / cehennemdir; ne kötü bir varış / dönüş / gidiş yeridir. (NÛR,57) • Ey inananlar! Evlerinizdeki hizmetçileriniz ve henüz olgunluğa / ergenlik çağına ulaşmamış olanlar şu üç durumda sizden izin istesinler. Fecir / sabah salâtından önce, öğle vaktinde / sıcağında dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman / soyunduğunuzda ve akşam salâtından sonra. Bunlar, sizin özel / açık bulunabileceğiniz / kaygılanacağınız / soyunup dökündüğünüz vakitlerdir / üç vaktinizdir. Bu vakitler dışında, birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk / sakınca / günah yoktur. Allah ayetlerini / hükümlerini size işte böyle açıklar. Çocuklarınız olgunluk / ergenlik çağına erişince, büyüklerinin / kendilerinden önceki yetişkinlerin izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. Allah size ayetlerini / ilkelerini, işte böyle açıklar. (NÛR,58,59) • Evlenme / nikâh arzusu / ümidi / beklentisi kalmayan / olmayan, yaşça ilerlemiş / hayızdan ve evlattan / çocuktan kesilen kadınların, süslerini / cazibelerini göstermeyi (amaçlamadıkları takdirde) / mahrem yerlerini açıp saçmamak koşuluyla, dış elbiselerini çıkarmalarında / örtülerini bırakmalarında bir sorumluluk / sakınca / günah yoktur. Olgun / iffetli / sakınmak için titiz davranmaları kendileri için daha iyidir / hayırlıdır. (NÛR,60) • Görme özürlüye / köre, topala ve hastaya güçlük / zorluk / sakınca yoktur / ey inananlar! Siz birbirinizin kardeşisiniz. Bu yüzdendir ki, körün (sağlıklı olan kimselerden yardım istemesinde) herhangi bir sakınca yoktur. Siz de kendi evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, bakıcısı olduğunuz / anahtarı size teslim edilmiş evlerde ve arkadaşlarınızın / dostlarınızın evlerinde yemenizde bir sakınca / zorluk yoktur. Beraberce / hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah’tan güzel / hoş, mutlu / mübarek bir yaşam dileyerek / Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak birbirinize / kendinize de selâm verin / selâmlayınız. Allah size hükümleri / ayetleri işte böyle açıklar / ayan-beyan bildiriyor ki, aklınızla düşünüp anlayasınız / (NÛR,61) • Gözünüzü açın / dikkat / unutmayın! Göklerde ve yerde olanlar hep Allah’a aittir / yalnız Allah’ındır. Allah sizin ne işlediğinizi / ne hâl üzere olduğunuzu / içinde bulunduğunuz durumu çok iyi bilir. Bu yüzden, Kendisine döndürülecekleri gün, (dünyada iken) yaptıkları her şeyi onlara bildirecektir. (NÛR,64) • Ey insanlar! Tanrınıza sığının / Rabbinizden korkun / Rabbinizin bilincinde olun / Rabbinize saygılı olun ve erdemli kişiler olun. Çünkü kıyamet gününün sarsıntısı gerçekten de çok korkunç olacaktır / müthiş bir şeydir. Kıyamet depremine tanık olacağınız gün, her emzikli ana, emzirdiği çocuğunu unutur / emzirdiğinden vazgeçer. Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanlar sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi görünür. İşte bunlar, o gün, Allah’ın azabının çok şiddetli olmasındandır. (HAC,1,2) • İnsanlar bazıları var ki, hiçbir bilgisi / hiçbir ilme sahip olmadan / bilmeden Allah hakkında / Allah konusunda durmadan tartışır ve her azılı saptırıcının / inatçı-kaypak şeytanın peşinden gider / her azılı bozguncuya uyan / her türlü başkaldırmış şeytanî (gücün) ardına düşenler vardır. Hâlbuki, Biz Âdemi yarattığımız ilk gün “Kim şeytanı yoldaş / dost edinirse bilsin ki, şeytan onu saptıracak ve alevli ateşin / cehennem azabına götürecektir” diye, şeytan hakkında uyarımızı yapmıştık. (HAC,3,4) • Ey insanlar! Ölümünüzden sonra, yeniden diriliş konusunda kuşkunuz varsa, dünyaya gelişinizi bir düşünün. Ve hiç kuşkusuz dünyanın sonu gelecektir ve Allah mezarlardaki ölüleri diriltecektir. (HAC,5,7) • İnsanlardan kimi, bir bilgiye, doğruluk göstergesine / bir yol göstericiye ve aydınlatıcı bir Kitaba sahip olmadan Allah hakkında tartışır / Allah konusunda ilimsiz kılavuzsuz mücadele edip durur. Allah’ın yolundan saptırmak için kibirle, kasılarak / büyüklük taslayarak gayret eder. Böyle insanlar için, bu dünya hayatında rezillik / aşağılanma / yüzkarası vardır. Diriliş / kıyamet gününde de ona yakıcı azabı / kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız. Ve “İşte bu azap, senin önceden işlediklerinden / yaptıklarından / iki elinin önden gönderdiğinden ötürüdür” diyeceğiz. Çünkü, Allah kullarına asla zulmedici / Allah asla zalim değildir / Allah, hiçbir şekilde yarattıklarına zulmetmez. (HAC,8,9,10) • İnsanlardan bazıları da, Allah’a koşullu olarak kulluk ederler / kıyıdaymış gibi / kıyıdan kıyıya / (inancın) en uç kenarında ibadet eder. İşleri yolunda gidince sevinir / kendisine bir hayır / iyilik isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup / gönlü yatışır / mutlu olur; ancak başına bir bela gelince bozulur / Allah’a inancını kaybeder / kendisine bir fitne, bir deneme / onu sınamak üzere bir kötülük gelecek olsa bütün benliğiyle (tekrar inançsızlığa) dönüverir. Böyle kimseler dünyayı da ahreti de kaybederler. Gerçek / apaçık kayıp işte budur / apaçık hüsranın tâ kendisi işte budur. Bu sefer o kimse, Allah’ı bırakıp / Allah dışında kendisine ne yarar ne de zarar veremeyenlere yalvarır / Allah’ın berisinden, kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamayacak şeylere kulluk eder. İşte sapıklığın en aşırı / en son noktası budur / dönüşü olmayan / derin sapıklığın tâ kendisidir bu. (Bazen) zararı yararından / faydasından daha çok / yakın olana yalvarır / çağırmaktadır. Yalvardığı o şey, ne kötü bir dost / destekçi / koruyucu ve ne kötü bir arkadaştır / yoldaştır / efendidir. (HAC,11,12,13) • İşleri yolunda iken sevinip, kötü gidince bozulan kimse, Allah’ın dünya ve ahrette kendisine yardım edemeyeceğini sanıyorsa, öfkesiyle tavana kendisini assın bakalım, böyle yapmakla başına gelen beladan kurtulabilecek mi, Allah‘tan başkasından bir yardım alabilecek mi? (HAC,15) • İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik ayetler / ilkeler olarak indirdik. Kuşkusuz / şüphesiz Allah dileyeni / dilediğini doğruya / doğru yola ulaştırır / Allah dilediğine / dileyene kılavuzluk eder. (HAC,16) • İki karşıt grup Rableri hakkında durmadan tartışıyorlar. Onlardan inkârcı olan grup için, ateşten giysiler biçilir ve başlarından aşağı kaynar su dökülür. Dökülen kaynar su ile karınlarında ne varsa, derileriyle birlikte eritilir. Her ne zaman ateşli giysinin sıkıntısından / kaygıdan çıkmak isteseler, demirden topuzlarla vurarak “Tadın yakıcı azabı” denilerek geri çevrilirler. (HAC,19,20,21,22) • Kuşkusuz, Allah inanıp iyi ve güzel şeyler üretenleri / hayra ve barışa yönelik yararlı işler yapanları, içlerinde ırmaklar akan cennetlere sokar. İnananlar orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Onların cennette giysileri de ipektir. Çünkü inananlar (dünyada iken) sözün en güzel olanına ve en çok övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna ulaştırılmışlardı. (HAC,23,24) • Allah’ın ayetlerini örtenler / inkâr edenler / küfre sapanlar, hem yerli halkı ve hem de dışarıdan gelen tüm insanları Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Ve onları ziyaret etmeleri için geldikleri / yerli ve yolcu bütün insanlara eşit kılınan Mescid-i Haram’dan da geri çeviriyorlar. Kim insanların oraya gelmelerini zorla ve isteyerek engellerse / kim orada, zulmederek oranın kutsiyetine zarar verecek davranışlar sergilemek isteyecek olursa / orada haksızlık ederek zulüm ile yanlış yola saptırmak / haktan sapmak isterse, ona acı / can yakıcı azabımızı tattıracağız. Biz Kâbe’nin / Beytullah’ın / (kutsal) Ev’in yerini belirlemiş, İbrahim’i oraya yerleştirmiştik. Ve ona “İbrahim! Bana hiçbir şeyi / hiç kimseyi ortak etme / ortak koşma, tavaf edenler / Evimi, etrafında dolaşacak (önünde derin bir tefekküre dalmak üzere) duracak / kıyamda / ayakta duranlar, rûku / eğilenler / önünde saygıyla eğilecek olanlar ve secdeye varanlar / secde edenler için Evimi temiz tut / temizle!” demiştik. (HAC,25,26) • Tüm insanları hac ziyaretine çağır ki, gerek yaya olarak ve gerekse çeşitli taşıt araçlarıyla yakından ve uzaklardan sana gelsinler. Hem kendileri için –sosyal, kültürel ve ekonomik- bir takım yararlara tanık olsunlar, hem de, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlardan belirlenmiş günlerde, Allah adına kurban kessinler ve “Onlardan siz de yiyin ve sıkıntı / darlık içindeki / çaresiz kalmış yoksullara da yedirin / doyurun.” Sonra temizlenmesi gereken yerlerini temizlesinler / kirlerini atsınlar / işlerini bitirsinler / (hac dolayısıyla maruz kaldıkları) kısıtlamalara son versinler, adaklarını / vermiş oldukları sözlerini yerine getirsinler ve o tarihi / eski Ev’i / Kâbe’yi / Beytullah’ı tavaf etsinler! (HAC,27,28,29) • İşte haccın uygulanışı böyle. Kim yerli ve dışarıdan gelen insanların Kâbe’yi ziyaretini engellemez, Allah’ın yasaklarına / kutsal emirlerine karşı saygılı davranacak olursa / saygı gösterirse, bu, Rabbinin yanında / Rabbi katında kendisi için daha iyi / daha hayırlıdır. Size haram olarak bildirilenler dışındaki / karşınızda okunarak açıklananlar hariç, tüm hayvanlar helâl kılınmıştır. O halde putperestlik geleneğinden / putlara tapınma pisliğinden kaçının ve yalan / yamuk sözden sakının / uzak durun. Ortak koşmadan Allah’a inanın / Allah’a O’nun dışındaki bütün tanrıları reddederek / hânifler olarak ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayarak inanın. Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşmüş parçalanmış da, kendisini akbabalar kapmış veya rüzgârın uzaklara sürükleyip götürdüğü / derin bir uçuruma attığı bir nesne gibidir. (HAC,30,31) • Kimler, Allah’ın hacda belirlediği kurallara saygı gösterirse, kalplerindeki erdemliliği sergilemiş demektir / kim Allah’ın kutsallık nişanı yaptığı şeyleri yüceltirse bu yaptığı gönüllerin takvasındandır / kişinin Allah’ı bildiren işaretlere hürmet göstermesi, gönüllerin Allah’a karşı saygılı olmasındandır / her kim Allah tarafından konulmuş olan simgelere karşı saygılı davranacak olursa, bu simgeler (anlamlarını) inananların kalplerinde çok canlı bir biçimde bulunan Allah bilincinden (almaktadırlar). (HAC,32) • Kurbanlık hayvanlar, Allah adına tarihi / eski Ev’e / Kâbe’ye / Beytullah’a bağışlanmadan önce, siz o hayvanlardan belli bir süre yararlanırsınız. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz hayvanlardan Allah adına kurban etmeleri için, Kâbe’ye gelen her bir millete, kurban ibadetini gerekli gördük / her topluluğa, kendilerine rızık olarak verilen eti yenen hayvanların üzerine Allah’ın adını anma yöntemini belirledik / Biz her ümmet için bir kurban yeri / bir kurban kesme tarzı belirlemişizdir ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek / tek bir Tanrı’dır. O halde bütün halklar, hepiniz yalnız Allah’a teslim olun / (kendinizi) O’na teslim edin! Ey Muhammed! İçtenlikle teslim olanlara / alçak gönüllü, saygılı kişilere / Allah’a gönülden bağlanmış olanlara müjde ver. (HAC,33,34) • O içtenlikle Allah’a teslim olanlar öyle kimselerdir ki, Allah’tan söz edildiğinde yürekleri ürperir / Allah anıldığında kalpleri titrer, başlarına gelen sıkıntılara metanetle göğüs gererler / sabrederler / dayanırlar, salâtı ikâme ederler / Allah ile bağlantıyı kesmezler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar / kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcarlar / infak ederler. (HAC,35) • • Allah’a kulluğun bir işareti olarak, büyükbaş hayvanların kurban edilmesini sizin için gerekli kıldık / Biz o büyükbaş hayvanları sizin için Allah’ın kutsallık nişanları arasına koyduk / kurbanlık hayvanları, sizin için, Allah’ın (dininin) simgelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır / iyilikler vardır. Büyükbaş hayvanları ayakta sırasıyla kurban ederken, Allah’ın ismini anmalısınız. Yanları üzerine düştükleri zamanda, onlarda yiyin ve isteyen yoksula / istemek zorunda kalan fakire, istemeyen yoksula / elindekiyle yetindiği için, istemeyen fakire de verin / yedirin. Şükredersiniz diye, onları sizin yönetiminize / o hayvanları sizin hizmetinize verdik ki, şükredebilesiniz. (HAC,36) • Elbette kestiğiniz kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a asla ulaşmaz. Allah’a ulaşan, sizin içtenlikle Allah’a bağlılığınız ve erdemli davranışınızdır / takvanızdır / sizin O’na olan saygınızdır / sadece içinizdeki Allah bilincidir. Sizi doğruya ulaştırdığı / doğru yolu gösterdiği / hidayete erdirdiği için Allah’ın büyüklüğünü anasınız diye / Allah’ı yüceltmeniz / Allah’ı ululamanız için, onları sizin buyruğunuza / yönetiminize / hizmetinize vermiş / boyun eğdirmiştir. İyilik yapanları / güzel düşünüp güzel / iyi davrananları müjdele. Kuşkusuz, Allah inananları savunur. Şu da kesindir ki, Allah hainleri ve nankörleri sevmez. (HAC,37,38) • Ortak koşucu Arapların zulüm ve işkencelerine katlanan müminlere / haksızlığa uğratılarak kendilerine karşı savaş açılanlara, zulme uğramalarından dolayı karşı koyup savaşma / savaş izni verilmiştir. Kuşkusuz, Allah’ın inananlara yardım etmeye gücü yeter. Zulüm ve işkence gören müminler, sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için, haksız olarak doğdukları topraklardan çıkarıldılar. Eğer, Allah insanların bir kısmının (baskılarına ve zulümlerine karşı) diğer bir kısmını korumasaydı, içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, sinagoglar / havralar ve mescitler yıkılır, harabeye dönerdi / her halde yerle bir edilirdi. Allah Kendisine yardım edenlere elbette / mutlaka yardım edecektir. (HAC,39,40) • Ortak koşucuların işkence yaptığı inananları / (Allah’ın yardım edeceği kimseleri) yeryüzüne yöneticiler / ülkede imkân ve güç sahibi yapsak, salâtı ikâme ederler / Allah’ın buyruklarını uygularlar ve onunla insanları arındırırlar, ma’rufu / iyiliği herkes tarafından kanıtlanmış olanları / uygun bilineni öğütlerler / söylerler ve münkeri / kötülüğü herkes tarafından lanetlenmiş olanlar / kötü bilinen ile mücadele ederler / kötü olanı engellerler. Sonuç olarak yaptıkları tüm işleri, Allah için yaparlar. (HAC,41) • Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplar / insanlar seni yalanlarlarsa, bilesin ki, daha önce Nuh’un halkı, Ad ve Semud halkları, İbrahim’in halkı, Lut’un halkı ve Meyden halkı da elçilerini yalanlamışlardı. Musa ‘yı da yalanladılar. Ben de o inkârcı yalancılara süre tanıdım ve sonra onları cezalandırdım. Beni tanımamak ve elçilerimi yalanlamak / asıl Benim (onları) inkâr etmem / azabım nasılmış gördüler!.. (HAC,42,43,44) • Zalim oldukları / ayetlerimizi inkâr ettikleri / haksızlık ettikleri için, yok ettiğimiz kent / medeniyet / memleketlerden şimdi arta kalan, duvarları tavanları üzerine çökmüş halde ıssız bir durumda bulunmaktadır. Kullanılmaz hale gelmiş nice kuyular ve harabe haline gelmiş süslü / bakımlı / görkemli sarayların kalıntıları vardır / yüce sarayları bir zamanlar göklere doğru yükselmiş (ama şimdi yerle bir) kullanılmaz olmuştur. Onlar, kendileri sayesinde akıllarını kullanabilecekleri kalplere ya da kendileri sayesinde işitebilecekleri kulaklara sahip olabilmek için yeryüzünde dolaşmıyorlar mı? Gerçek şudur ki, aslında gerçek körlük gözlerin körlüğü değil, kalplerin körlüğüdür / göğüslerin içindeki gönüllerin körlüğüdür. (HAC,45,46) • Ortak koşucular, başlarına gelecek azabı hemen getirmen için, sana hodri meydan diyorlar. Allah sözünden asla caymaz. Şu da bir gerçek ki, Rabbinin katında bir gün onların hesabıyla / sizin saydığınız bin sene / yıl gibidir. Nice medeniyetlerin / kentlerin halkına, ortak koştukları / zulme saptıkları / haksızlık yaptıkları halde / halkı zalim olan nice kente (doğru yola gelebilmeleri için) süre tanıdım / mühlet vermiştim. (Ancak gelmeyecekleri belli olunca) onları kıskıvrak yakalayıvermiştim / sonra onları yok ettim. Son dönüş ancak / yalnız Banadır / Bana olacaktır. (HAC,47,48) • Ey Muhammed! De ki: “Ey insanlar! Ben, sizin için / size (Allah tarafından gönderilmiş olan) ancak apaçık / açıklayıcı bir uyarıcıyım / bir uyarıcıdan başkası değilim.” (HAC,49) • İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler / iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, bağışlanma ve bol nimet hak etmişlerdir / cömertçe verilmiş rızık ve bağışlama inanan ve yararlı iş işleyenleredir. İlkelerimizi geçersiz kılmakta yarışırcasına uğraşanlar, işte onlar cehennemliklerdir / ayetlerimize karşı mücadele edenler ise, cehennemin halkı olmayı hak etmişlerdir. (HAC,50,51) • Ey Peygamber! Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir şeyi gönüllerinden geçirdikleri zaman / bir istekte bulunduğunda / bir şey dilediği / arzuladığında şeytan onların arzu ettiğine vesvese vermiş olmasın. Ancak, Allah, şeytanın soktuğu vesveseyi ortadan kaldırır / siler / giderir ve sonra Allah, temizlenmiş bilinçlere ayetlerini / ilkelerini yerleştirir / sağlamlaştırır. (Allah’ın şeytana bu şekilde müdahale etmesine imkân tanımasının nedeni), şeytanın sokmuş olduğu vesveseyi bir sınama vesilesi yapması içindir / düşünceleri kirli / gönüllerinde / kalplerinde hastalık bulunanlar ve kalpleri katılaşmış olanlar için Allah’ın bir açığa çıkarmasıdır. Kuşkusuz ortak koşucu inkârcılar / zalimler / kendilerine yazık edenler iflah olmaz / geri dönülmez / çok derin bir karşıtlık / bir ayrılık ve kopuş içindedirler. (Allah’ın, şeytanın vesvesesini boşa çıkarmasının ve böylece ayetlerini sağlamlaştırmasının nedeni), kendilerine ilim verilenlerin / bilgi sahiplerinin, Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek / bir hak olduğunu anlasınlar / bilsinler, inansınlar da, kalpleri huzur ve tatmin olsun / gönüllerinin ona saygı duyması / kalplerinin ona saygıyla bağlanması içindir. Kuşkusuz, Allah, inananları kesin olarak dosdoğru yola yönlendirir / dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. (HAC,52,53,54) • İnkârcılar, dünyanın sonu / kıyamet kendilerine ansızın gelinceye kadar, yahut hiçbir kurtuluş umudunun olmayacağı / o müthiş günün cezası / azabı kendilerine çatıncaya kadar, sürekli Kur’an’a kuşku duyacaklardır / Kur’an’dan şüphe etmeye devam ederler / edeceklerdir. (HAC,55) • Kıyamet günü, mülk / yönetim ve otorite / hükümranlık tümüyle Allah’a aittir. İnsanlar arasında hüküm verecektir. İnanıp, yararlı / iyi ve güzel işler üretenler / iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar nimetlerle dolu / sonsuz mutluluk cennetlerinde olacaklardır. Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayıp inkâr edenlere gelince, alçaltıcı bir cezayı / aşağılayıcı / hor gören bir azabı hak ederler. (HAC,56,57) • Allah yolunda göç / hicret ettikten sonra ölenler veya öldürülenler Allah tarafından güzel bir rızık ile besleneceklerdir. Allah onları hoşnut / razı olacakları bir yere koyacaktır. (HAC,58,59) • Kim kendisine uygulanan haksızlığa / saldırıya karşı aynı şekilde karşılık verir de, bundan sonra, kendisine fazladan yine bir saldırı ve zulüm olursa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Haksızlığa uğrayana yardıma Allah’ın gücü yeter. (HAC,60,61) • Allah gerçektir / Hak’kın tâ Kendisidir / doğrusu gerçek, yalnız Allah’tır. Allah’ın dışındaki yalvarılanlar ise, sahtedir, asılsızdır / saçmadır / bâtıldır. (HAC,62) • Gerçekten / gerçek olan şu ki, insan pek / tam bir nankördür / doğrusu insan gerçekten pek inkârcıdır. (HAC,66) • Biz her millete kendilerine özgü, uyguladıkları bir yolu / sistemi yükümlü kıldık / her toplum için, yerine getirmeleri gerekli ibadetler koyduk / uyacakları bir ibadet tarzı / ibadet şekli / bir ibadet yeri belirledik. Onun için ey Muhammed! Seninle tartışmasınlar / seninle çekişmelerine fırsat verme. Sen Rabbine çağır / Rabbine davet et / dua et. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola çağıransın / elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın. Eğer Kitap sahipleri bu konuda seninle tartışırlarsa / seninle mücadele ederlerse de ki “Allah yaptığınız her şeyi en iyi bilendir.” Allah kıyamet günü, tartıştığınız / görüş ayrılığına düştüğünüz konularda aranızda hükmünü verecektir. (HAC,67,68,69) • Hiç kuşkusuz tüm yaptıklarınızı bir kitaba kaydediyor. Bunu yapmak Allah için çok kolaydır. (HAC,70) • Ortak koşucular, Allah’ı bırakıp / Allah’tan ayrı olarak / Allah dışında, kendilerine hiçbir güç verilmemiş ve haklarında da hiçbir bilgiye sahip olmadıkları / O’nun hiçbir kanıt indirmediği şeylere tapıyorlar / ibadet / kulluk ediyorlar. Bu zalimlerin / haksızlık edenlerin hiçbir yardımcısı yoktur / olmayacaktır. (HAC,71) • Ortak koşuculara apaçık ayetlerimiz / ilkelerimiz okunduğunda, inkârcıların suratlarında bir hoşnutsuzluk / yadsıma sezersin / görürsün / inkârlarını anlarsın / inkârcı tavırlarını hemen fark edersin ve nerdeyse ayetlerimizi / ilkelerimizi okuyanların üzerine saldıracaklardır. Bu öfkelendiğiniz şeyden / (şimdi duyduğunuz) bu sıkıntıdan daha kötüsünü size bildireyim / haber vereyim mi? Ateş! Allah cehennem ateşini inkârcılara vaat etmiştir. Ne kötü bir sondur / gidilecek / varılacak ne kötü yerdir orası / dönüş yeridir o! (HAC,72) • Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! İşte size dikkatle üzerinde düşüneceğiniz bir örnek, iyice dinleyin / iyi kulak verin. Allah’ın yanında / Allah dışında / Allah yerine taptıklarınızın / çağırdıklarınızın / yakarıp durduklarınızın hepsi toplansalar / hepsi bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu sinekten geri alamazlar / kurtaramazlar. İsteyen de aciz, istenen de… (HAC,73) • Ortak koşucular Allah’a gereken değeri vermediler / Allah’ı, şanına yaraşır biçimde takdir edemediler / Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler / Allah’ı anlamaları gerektiği gibi anlayamamışlardır. (HAC,74) • Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. Allah onların yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. (HAC,75,76) • Ey inananlar! Rûkû ediniz, secde ediniz / (Allah’ın huzurunda) eğilin, yere kapanın, Rabbinize kulluk / ibadet ediniz ve iyilik üretiniz / iyi işler yapın / hayır işleyin ki, mutlu sona ulaşasınız / başarıya erişesiniz / kurtulabilesiniz. Ve Allah uğrunda gereken çaba ve gayreti gösteriniz / O’na yaraşır bir gayretle didinin. (Mesajını tebliğ etmeniz için) sizi seçen O’dur. O, din konusunda size hiçbir zorluk yüklememiştir / hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim’in dininde de böyleydi / Babanız İbrahim’in dinini esas alın. Peygamberin size örnek / tanık olması, sizin de insanlara örnek / tanık olmanız için, Allah, gerek daha önceki Tevrat, İncil ve diğer Kitaplarda, gerekse Kur’an’da size “Müslümanlar” adını verdi. Öyleyse / artık, salâtı ikâme edin / vahiy ile bağlantıyı kesmeyin ve onunla temizlenin, Allah’a sımsıkı sarılın / kollayıcınız olan Allah’a bağlanın, Sizin Mevlâ’nız O’dur. Allah ne güzel Mevlâ / ne güzel kollayıcı ve ne güzel bir yardımcıdır O! (HAC,78) • İkiyüzlüler, yeminlerinin arkasına sığınıp, insanların gerçekleri öğrenmelerine engel olurlar / Allah’ın yolundan uzaklaştırmaktadırlar. Böylece, ikiyüzlüler gerçekleri saklarlar, sonra da inanıyoruz derler / bunun nedeni, onların önce inanmaları, sonra da inkâr etmeleridir. Bu yüzden, onların kalpleri kirlendi / kalpleri üzerine mühür basıldı; artık onlar (neyin doğru neyin yanlış olduğunu) anlayamazlar. Sen ikiyüzlüleri gördüğün zaman, fiziki / dış görünüşleri hoşuna gider. Seninle konuşurlarsa sözlerini dinlersin / sözlerine kulak verirsin. Onlar boylu porslu, kereste kalasları / tıpkı yığılmış / elbise / Hint kumaşı giydirilmiş kütükler gibidirler. Her gürültüyü / her çığlığı / her bağırtıyı kendi aleyhlerine sanırlar / kendilerine karşı olduğunu zannederler; onlar gerçek düşmandır; onlardan sakın / onlardan çekinin. Allah o ikiyüzlüleri kahretsin / Allah onların canlarını alsın; nasıl da kıvırtıyorlar / (gerçekten) uzaklaşıyorlar. (MÜNAFİKUN,2,3,4) • Ey inananlar! Servetiniz / mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah’ı anmaktan / hatırlamaktan / Allah’ın Zikri olan Kur’an’dan alıkoymasın. Böyle davrananlar kaybedenlerdir / bunu yapanlar ziyana / hüsrana uğrayanlardır. (MÜNAFİKUN,9) • Size ölüm gelip de “Rabbim, keşke beni kısa bir süre için ertelesen de, yoksullara yardım ederek, erdemlilerden olsam / karşılık gözetmeden versem / içtenliğimi belgelemek için bir şeyler / sadaka vererek iyilik ve barış sevenlerden / yararlı iş yapanlardan / iyi kimseler arasında olsaydım” demeden önce, verdiğimiz rızıklardan yardım için veriniz / (başkaları için de) harcayın / rızık olarak verdiklerimizden dağıtın. Allah, süresi geldiği zaman hiçbir canı ertelemez / geriye asla bırakmaz / Allah eceli geldiğinde asla hiç kimse(nin ölümünü) ertelemez. (MÜNAFİKUN,10,11) • Biz her şeyi apaçık bildiren / gerçekleri apaçık gösteren ayetler / apaçık ilkeler indirmiş bulunuyoruz, bunları inkâr edene horlayıcı / utandırıcı / çok küçük düşürücü / rezil edici bir azap vardır. Allah inkârcıların hepsini dirilttiği gün, yapmış olduklarını / eylemlerini / işlediklerini kendilerine haber verir. İnkârcılar işlediklerini unuttukları halde, Allah yaptıklarının hepsini kaydetmiştir / bir bir sayacaktır. Allah her şeye tanıktır. Nerede olursanız olun / nerede bulunursanız bulunun, Allah mutlaka sizlerle beraberdir. Sonra kıyamet gününde, Allah sizin yaptığınız her şeyi haber verecektir. (MÜCADELE,5,6,7) • Ey inananlar! Gizli görüşmelerinizde / aranızda fısıldaştığınız / gizlice konuşacağınız zaman günah işlemekten, düşmanlık yapmaktan ve elçiye isyan / karşı gelmekten konuşmayın / fısıldaşmayın; iyilik ve erdemlilik üzere / Allah bilinci / saygılı olma / takva konularında konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’ı dinleyin. Gizli komplo toplantıları / fısıltı / fiskoslar, inananları incitmek için, şeytanın istediği şeylerdir / ancak şeytandan gelir. Oysa Allah’ın izni olmadan, şeytan onlara hiçbir zarar veremez. İnananlar yalnız / sadece Allah’a güvenip dayansınlar. (MÜCADELE,9,10) • Ey inananlar! Toplantılarda size “Yer verin / meclislerde yer açın!” dendiğinde yer verin / yer açın ki, Allah da size genişlik versin / sizin için genişlik sağlasın. Size “Kalkınız / kalkın!” dendiğinde de kalkınız / ayağa kalkın ki, Allah da içinizdeki inananları ve kendilerine bilgi / ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. (MÜCADELE,11) • Ey inananlar! Elçiyle gizli görüşme yapacağınız / özel danışacağınız zaman, görüşmenizden / konuşmanızdan / danışmanızdan önce bir yoksula yardım edin / sadaka verin! Bu sizin için daha iyi / daha hayırlı ve daha temizdir / daha arı olmanız içindir. Eğer (verecek bir şey) / bu imkânı bulamazsanız / buna gücünüz yetmezse Allah bağışlayandır, esirgeyendir / çok müşfik olandır. Elçi ile özel görüşmenizden önce, bir yoksula yardım etmeniz zorunuza mı gitti ki / sadakalar vermekten ürperdiniz mi / çekindiniz mi, onu uygulamadınız? Allah tövbenizi kabul eder. Artık salâtı ikâme edin / vahye bağlanın ve onunla arının. (MÜCADELE,12,13) • Allah’ın kendilerine kızgın olduğu / öfkelendiği / gazap ettiği bir topluluğu dost edinen ikiyüzlülere dikkat etmedin mi? İkiyüzlüler ne sizdendir, ne de onlardandır. Onlar bile bile yalan yere yemin ederler! İkiyüzlüler yeminlerinin arkasına sığınarak / yeminlerini kalkan edinerek Allah’ın yoluna engel oldular / Allah’ın yolundan alıkoydular. Onlar alçaltıcı / küçük düşürücü bir azabı hak etmişlerdir. İkiyüzlülerin ne malları, ne de çocukları / oğulları, kendilerini Allah’ın azabına karşı kurtaramayacaktır / Allah’a karşı kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Allah o ikiyüzlüleri tekrar / yeniden dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi, Allah’a da yemin edeceklerdir. Kendilerinin doğru bir şey üzerinde olduklarını sanıyorlar. Dikkat edin! Onlar iflah olmaz yalancıdırlar. Saptırıcı / şeytan o ikiyüzlüleri etkisi altına aldı da, Allah’ın Kur’an’ını / Allah’ın Zikrini / Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın taraftarlarıdır / şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın taraftarları kesinlikle kaybedecektir. (MÜCADELE,14,16,17,18,19) • Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı gelenler en alçak kimselerdir / en aşağılık kişiler arasındadırlar. Allah “Ben ve Benim buyruklarımı bildiren elçilerim kazanacaklardır / mutlaka galip / üstün geleceğiz” diye yazmıştır. Allah’a ve ahret gününe inanmış bir topluluk, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı gelenleri dost edinmiş olamaz / Allah‘a ve elçisine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. Hatta, Allah’a ve elçisine karşı gelenler kendilerinin anaları, babaları, çocukları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsa, dost edinmiş göremezsin. Çünkü, Allah onların kalplerine inancı / imanı yazmış ve katından bir ruh / bilgi ile desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan sonsuza dek kalacakları cennetlere sokar / sokacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur / hoşnut olacaktır, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır / olacaklardır. Onlar Allah’ın taraftarıdır / hizbidir, Allah’ın tarafında olanlardır / Allah’tan yana olanlardır. Hiç kuşkusuz, Allah’ın taraftarları / hizbi kazanacaktır / kurtuluşa erecek olanlar, Allah’ın tarafında / Allah’tan yana olanlardır. (MÜCADELE,20,21,22) • Ey inananlar! Arabozucu / özü sözü bozuk / fasık / yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, o haberin iç yüzünü / doğruluğunu iyice araştırıp inceleyin / delil arayın. Yoksa oyuna gelip bilmeden / bilgisizlikle bir topluluğa karşı haksızlık / kötülük eder / bir topluluğu suçlar da, sonra da yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız. (HUCURAT,6) • Allah inancı / imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir / kalplerinize güzel göstermiş / kalbinize sindirmiştir; inkârcılığı / küfrü, kötülüğü / öz söz bozukluğunu / yoldan çıkmayı / fıskı ve bozgunculuğu / isyanı / başkaldırmayı ise, çirkin / iğrenç göstermiştir. İşte, Allah’ın lütfu ve iyiliği / nimeti ile olgunluğa ulaşanlar / rüşte ermiş olanlar / doğru yolda bulunanlar / doğru yolu izleyenler bunlardır. (HUCURAT,7,8) • Eğer inananlardan iki taraf birbirleriyle savaşırlarsa, onlara arabuluculuk yapıp, aralarında barışı sağlayın / aralarını düzeltin. Şayet taraflardan biri barışa yanaşmaz, ötekine haksızca / sınır tanımazlık edip saldırıya devam ederse, Allah’ın buyruğuna / barışa dönünceye kadar hep birlikte saldırgan tarafla / azgınlık edenle savaşın. Eğer saldırgan taraf vazgeçerse, savaşan tarafları ayırım yapmadan ve adaletli bir şekilde barıştırın / adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz Allah adaletli davrananları / adalette titiz davrananları sever. (HUCURAT,9) • İnananlar, birbirleri ile ancak kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı adaletle sağlayın / dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a saygılı olun ki, esirgenesiniz / Allah’ın sevgisine kavuşmanız için (daima) Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun ki, size merhamet edilebilsin. (HUCURAT,10) • Ey inananlar! Bir topluluk diğer bir topluluk ile alay etmesin / diğer bir topluluğu alaya almasın, belki alay ettikleri topluluk / küçük düşürmeye çalıştığınız, kendilerinden daha iyidirler / kendilerinden hayırlıdır / değerlidir. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler / başka kadınları alaya almasınlar, belki alay ettikleri / küçümsedikleri kadınlar, kendilerinden daha iyidirler / kendilerinden hayırlı olabilir. Kendi kendinizi / birbirinizi küçük düşürmeyin / küçük düşürücü davranışlarda bulunmayın / öz benliklerinizi ayıplamayın / kendi nefislerinizde ayıplar aramayın / birbirinizi kınamayın / karalamayın / birbirinizin arkasından konuşmayın, incitici, yaralayıcı ithamlarda bulunmayın; birbirinize (kötü) lakaplar yakıştırmayın / birbirinizi takma adla çağırmayın; inandıktan sonra fasıklıkla adlanmak / yoldan çıkma adını almak / erdemlilik yerine, arabozucu sıfatı ne kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse, işte onlar nankörlerdir / zalim olanlardır. (HUCURAT,11) • Ey inananlar! Zandan / sanıda bulunmaktan çok çok sakının / zannın çoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini / kusurlarını ve mahremiyetlerini merak edip araştırmayın / sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin / gıybet ederek birbirinizi / kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bakın bundan iğrendiniz / tiksindiniz! O halde Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun. (HUCURAT,12) • Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından var ettik / yarattık. Ve insanlığın ortak ilkeleri / örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye, sizi çeşitli soylara / halklara / milletlere ve boylara / kabilelere ayırdık. Hiç kuşkusuz Allah’a göre / Allah katında, en seçkininiz / en onurlu ve asil olanınız / en değerliniz en erdemli olanınızdır / kötülüklerden en çok korunanızdır / en saygılı olanınızdır / O’nun bilincine en derin bir biçimde varanınızdır. (HUCURAT,13) • Bedeviler / taşradan gelen Araplar “İnandık / iman ettik” dediler. Onlara de ki “Siz henüz inanmadınız, ancak inanç / (gerçek) iman kalbinize / gönüllerinize yerleşinceye kadar, “Müslüman / teslim olduk” deyin. Kalplerine inanç yerleşen kimseler / gerçek inançlılar / müminler ancak şunlardır ki, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine içtenlikle inanırlar, bu inançlarında asla kuşku beslemezler / hiçbir şüpheye düşmezler ve Allah yolunda / Allah uğrunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcarlar / didinirler / uğraş verirler / cihat ederler. İşte onlar sadıktırlar / özü de sözü de doğru olanlardır. (HUCURAT,14,15) • Siz dininizi Allah’a mı öğretmeye kalkıyorsunuz? (HUCURAT,17) • Müslüman olduk / İslâm’a girdik diye, kendi çıkarları doğrultusunda seni zor durumda bırakmak istiyorlar. O çıkarcı Araplara / insanlara de ki: “Müslüman olduk / İslâm’a girdik diye benden çıkar sağlamaya kalkmayın. Eğer dürüst kimselerseniz / özü-sözü doğru insanlarsanız biliniz ki, sizi inanca ulaştırdığı / imana kılavuzladığı için, Allah hepinizi minnet borcu altına sokar / size lütufta bulunmuştur.” (HUCURAT,18) • Ey Peygamber! Sırf eşlerini memnun etmek amacıyla Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi, neden kendine haramlaştırıyorsun / niçin kendine yasaklıyorsun ve böylece kendini ondan mahrum bırakıyorsun? Allah size yeminlerinizi helâlleştirmenin yolunu / (kefaret karşılığında) yeminlerinizi bozmanın / çözmenin yolunu bildirmiştir. Sizin dostunuz Allah’tır / Allah, sizin Mevlâ’nızdır. (TAHRİM,1,2) • Allah’a tövbe ederseniz, kaymış / (haktan) sapmış olan kalpleriniz düzelmiş olur. (TAHRİM,4) • Ey inananlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan / olacak olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun! Ateşin başında çok sert ve çok katı melekler vardır. Onlar Allah’ın buyruğuna karşı gelmezler ve kendilerine ne buyrulmuşsa onu uygularlar. Ey inkârcılar! Bugün özür beyan etmeyin / hiçbir mazeret ileri sürmeyin. Siz ancak yapmış olduklarınızın karşılığını görmektesiniz / yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz. (TAHRİM,6,7) • Ey inananlar! Allah’a yürekten / içtenlikle tövbe edin ki / etkili öğüt veren bir tövbe / yürekten öz tövbe ile Allah’a dönün / Allah’a yönelin ki, Rabbiniz kötülüklerinizi / çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örtsün, sizi altından ırmaklar akan cennetlere koysun. “Rabbimiz, bizim için ışığımızı / nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla; Sen her şeye gücü yetensin.” (TAHRİM,8) • Ortak koşucu inkârcılara / küfre sapanlara ve ikiyüzlülere karşı mücadele et / uğraş ve onlara karşı sert davran / onlara asla ödün verme. (TAHRİM,9) • Allah inkârcılara / inkârcılarla ilgili olarak Nuh’un karısı ile Lut’un karısını örnek gösterir. Bunlar iki erdemli kulumuzun nikâhı altında bulunuyorlardı; ancak onlara ihanette bulundular / onları aldattılar. Elçi olan kocaları bile, Allah’tan gelen hiçbir şeyi o ikisinden savamadı / geri çeviremediler / ancak (hesap günü) onlara: “Haydi ateşe / cehenneme girenlerle birlikte siz de girin!” denileceği zaman, kocalarının (azabı kendilerinden uzaklaştırmak için) kendilerine hiçbir yararı olmayacaktır. (TAHRİM,10) • Allah inananlara / iman edenlerle ilgili olarak Firavun’un hanımını örnek verir. O: “Rabbim, benim için cennette bir ev kur ve beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar / koru; beni bu zalim halktan / zulme sapmış topluluktan da kurtar” demişti. (TAHRİM,11) • Ve Allah, ırzını / iffetini / yasak yerini titizlikle / bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem’i de örnek gösterdi. Biz, (bu iffetinden dolayı) onun içine / Meryem’e ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin kelimelerine / sözlerine ve kitaplarına inandı; gönülden itaat edenlerden / içten bağlananlardan oldu. (TAHRİM,12) • Kiminiz inkâr etti, kiminiz de inandı / içinizden (O’nu) inkâr edenler ve (O’na) inananlar bulunmaktadır. Allah gizli düşüncelerinizi / göğüslerin özünü / kalplerde / gönüllerde olanı çok iyi bilir. (TEĞABÜN,2,4) • Size, daha önce inkâr etmiş olanların başlarına neler geldiğinin haberi ulaşmadı mı? Onlar daha dünyada iken yaptıklarının cezasını gördüler, ahrette de onlar için acı bir azap olacaktır. Çünkü, elçileri onlara apaçık kanıtlarla / delillerle / belgelerle gitmişlerdi. Fakat onlar da sizin gibi: “Bir insan mı bize doğru yolu gösterecek?” diyerek, inkâr edip gerçekleri reddetmişlerdi. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını / hiçbir şeye gereksinimi olmadığını gösterdi. Ortak koşucu inkârcılar, tekrar asla diriltilmeyeceklerini ısrarla ileri sürerler. Onlara de ki: “Hayır yanılıyorsunuz! Rabbime yemin ederim ki tekrar diriltileceksiniz ve sonra mutlaka yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah için çok kolaydır. (TEĞABÜN,5,6,7) • Ey inkârcılar! Allah’a, buyruklarımı bildiren elçime ve indirdiğimiz bu ışığa / nûra / Kur’an’a inanınız. (TEĞABÜN,8) • Günü gelince, sizi ahrette toplanma günü için toplarız. Bu toplanma günü, dünyadaki aldanış ve aldatışların ortaya çıktığı gündür / zarar etme ve kazanma günü olacaktır. Kim Allah’a ortak koşmadan inanır, iyi ve güzel iş üretirse / barışa ve hayra yönelik iş yaparsa / yararlı iş işlemişse, onun kötülüklerini örter ve onu altından ırmaklar akan cennetlere sokarız. Onlar cennette sürekli / temelli ve sonsuza dek kalırlar. İşte en büyük kurtuluş budur / işte bu, çok büyük bir başarı ve mutluluktur. Ancak inkâr edenler, ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlar, işte bunlar da ateş halkıdır / cehennemliklerdir; ateşte sonsuza dek / sürekli kalıcıdırlar. Ne kötü bir dönüş / gidiş yeridir orası! (TEĞABÜN,9,10) • Allah’ın izni olmadıkça insanın başına hiçbir olay gelmez / hiçbir felâket / musibet gelip çatmaz. Kim Allah’a içtenlikle inanırsa, Allah onun gönlüne yön gösterir / kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar / kalbini doğru yola ulaştırır / gönlünü doğruya yöneltir. (TEĞABÜN,11) • Allah’a itaat ediniz / boyun eğin, buyruklarını bildiren elçisine de uyunuz. Eğer reddederseniz bilin ki, elçimizin görevi, açıkça buyruklarımı size duyurmaktan ibarettir / resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir. (TEĞABÜN,12) • Allah: / Allah… / Allah vardır, O’ndan başka tanrı / ilah yoktur. İnananlar yalnız Allah’a güvenmelidirler / güvensinler / yalnız Allah’a güvenip dayanır iman sahipleri! (TEĞABÜN,13) • Ey inananlar! Eşlerinizin ve çocuklarınızın içinden size karşı düşmanlık besleyenler olabilir. Öyleyse onlara karşı dikkatli olun / uyanık davranın / onlardan sakının! Ama affeder, hoşgörülü davranır / ellerini tutar / aldırmazsanız / kusurlarını / hatalarını görmezden gelecek olursanız ve bağışlarsanız, kuşkusuz Allah da bağışlayandır, acıyandır / çok müşfik olandır / affedici, merhamet edici olur. (TEĞABÜN,14) • Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir sınavdır / bir imtihan aracıdır / bir denemedir / bir sınanma vesilesidir. Büyük ödül Allah’ın yanındadır / Allah katındadır. O halde gücünüz yettiği kadar / gücünüz ölçüsünde Allah’a sayın, dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a gücünüz yettiği kadar saygılı olun, buyruklarını dinleyin ve itaat edin / (O’na ) boyun eğin. Kendi yararınız için, gücünüz yettiği kadar yardımda bulunun / ve benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun / kendi iyiliğiniz için (başkalarına) harcayın / mallarınızdan verin. Nefsinin bencillik ve cimriliğinden / doymazlığından / açgözlülüğünden korunanlar, işte onlar mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir / başarıya ulaşanlardır. (TEĞABÜN,15,16) • Allah’a güzel bir ödünç sunarsanız / eğer Allah’a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz / Allah rızası için ödünç verirseniz, Allah da onu sizin için katlayarak artırır / sizin için kat kat arttırır ve sizin hatalarınızı bağışlar. (TEĞABÜN,17) • Ey inananlar! Neden yapamayacağınız / yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapamayacağınız / yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah yanında en nefret edilen davranışlardandır / Allah katında büyük bir günahtır / çok çirkin bir davranış olarak kabul edilir / Allah katında ne kadar büyük öfkedir. (SAFF,2,3) • Allah Kendi yolunda / Kendi uğrunda örülmüş bir duvar gibi / duvarları birbirlerine kenetlenmiş bir bina / bir yapı gibi, düzenli / disiplinli / saf bağlayarak / sıralar / birlikler halinde savaşanları / çarpışanları sever. (SAFF,4) • Onlar doğru yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini sapıklıkta bırakmıştı; çünkü Allah, yoldan çıkmış bir halkı / toplumu doğru yola ulaştırmaz / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (SAFF,5) • İslâm’a / Allah’a teslim olmaya / içtenlikle boyun eğmeye çağrılmışken, Allah’a çocuk isnat edip, ortaklar yakıştırarak iftira edenden / Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uydurandan daha nankör / daha zalim / daha çok haksızlık yapan kim olabilir? Allah nankör / zulme bulaşmış kişiler topluluğunu / zalim bir halkı / haksızlık yapan toplumu doğru yola eriştirmez. (SAFF,7) • Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler / Allah’ın aydınlık dinini uydurdukları rivayetlerle karartmak isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / nûrunu / aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. (SAFF,8) • Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i, hidayet ve gerçek / hâk din / doğru yol rehberi / doğruluk göstergesi ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye / bütün dinlere üstün kılmak üzere. (SAFF,9) • Sizi can yakıcı / çok acı veren / korkunç bir azaptan / iflastan kurtaracak, kârlı bir ticaretin / kazancın yolunu size göstereyim mi? Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın. Allah yolunda canınız ve malınızla çaba gösterin / didinin / uğraş verin / cihat edin, bu sizin için en iyisidir / en hayırlısıdır, eğer bilirseniz. İşte o zaman, Allah sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi içinden / altından ırmaklar akan cennetlere / daimi mutluluk / Adn cennetlerindeki lüks konaklara / temiz-bereketli barınaklara / hoş yerlere / güzel konutlara yerleştirir. İşte en büyük kurtuluş / başarı ve mutluluk budur. (O size), seveceğiniz başka bir şey daha (bahşedecektir). (Bu dünyada) Allah’tan yardım / bir destek ve yakın bir zafer. (SAFF,10,11,12,13) • Ey inananlar! Allah’ın yardımcıları olun / Allah için elçiyi destekleyenler olun. Havariler “Biz Allah için destekçileriz” demişlerdi. Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de; onlar üstün geldiler. (SAFF,14) • (Kendilerine vahiy gelmemiş olanlara) / ümmilere / Kitap verilmeyenlere, Arapların arasından, kendilerinden olan bir elçi göndermiştir ki, onlara Allah’ın ayetlerini / ilkelerini okuyor, onların zihinlerini temizliyor / onları arındırıyor ve onlara Kitap’ı ve bilgeliği / hikmeti / düşünmeyi öğretiyor. Bundan önce Araplar apaçık bir sapıklık / sapkınlık içinde bulunuyorlardı. Ve o elçi sadece Araplara değil, henüz kendilerine katılmamış bulunan başka milletlerin tümüne de gönderilmiştir. (CUMUA,2,3) • İşte, Kur’an’ı tebliğ eden, öğreten bu elçi, Allah’ın tüm dünya insanlarına bir iyiliğidir; Allah isteyen / dileyen herkese verir / bu Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. (CUMUA,4) • Kendilerine Tevrat verilip / öğretilip de, onun buyruklarını yerine getirmeyip, Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun örneği / Tevrat’ı (uygulamakla) yükümlü oldukları halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. Allah nankör / zulme sapmış / zalim / haksızlık eden toplumu doğruya ve güzele ulaştırmaz. (CUMUA,5) • Ey Yahudiler! İnsanlar arasından yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, eğer söylediklerinizde de samimi iseniz, dostunuz olan Allah’a kavuşmak için ölümü isteyin / dileyin bakalım. Öyle söyleyenler, yapmış olduklarından ötürü hiçbir zaman ölümü asla isteyemeyeceklerdir. Kaçmakta olduğunuz ölüm mutlaka size ulaşacak ve daha sonra gizliyi / görülmeyeni ve açığı / görüleni bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. Allah yaptığınız her şeyi size bildirecektir. (CUMUA,6,7,8) • Ey inananlar! Cumua / toplantı günü salât için çağrıldığınızda, Allah’ı anmaya / Allah’ın Zikri’ne koşun / acele edin ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha iyidir / hayırlıdır. Salât bittiğinde, tekrar yerlerinize dönerek alış-verişinize devam edin / yeryüzüne yayılarak Allah’ın lütfunu arayın / Allah’ın lütfundan nasibinizi / rızkınızı arayın / dileyin / isteyin ve işlerinizi yaparken de Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın / Allah’ı çok anın ki, başarıya / kurtuluşa eresiniz. Umulur ki, aradığınızı bulur mutlu olursunuz. (CUMUA,9,10) • Allah’ın yanında / Allah katında bulunanlar, eğlenceden de ticaretten de daha iyidir / hayırlıdır ve en bol rızkı veren Allah’tır / Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır / iyisidir. (CUMUA,11) • Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz, Biz sana, tüm insanlığı cehaletten kurtarmak için, apaçık bir medeniyet ufku açtık / fetih / zafer nasip ettik. Böyle bir ilke için çaba harca ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, seni dosdoğru bir yola ulaştırsın ve bu aydınlık projeyi / nimetini senin aracılığınla tamamlasın ve seni onur verici bir zaferle taçlandırsın / ve Allah sana onur ve kuvvet dolu bir yardımla destek verecektir. (FETİH,1,2,3) • İnananların imanlarını kat kat artırmaları için, Allah onların kalplerine / gönüllerine huzur / mutluluk ve güven indirdi. (Bütün bu lütuflar ile) Allah, inanan erkekleri ve inanan kadınları, içinden / altından ırmaklar akan cennetlere, sonsuza dek / temelli / sürekli kalmak üzere koyacak ve onların günahlarını örtecektir / çirkin davranışlarını örtüp gizlemesi içindir. İşte bu, Allah yanında en büyük kurtuluştur / Allah katında çok büyük bir başarı ve mutluluktur. (FETİH,4,5) • Öte yandan, Allah hakkında çirkin düşünceler besleyen / kötü sanıda / zanda bulunan ikiyüzlü erkeklerle, ikiyüzlü kadınları ve ortak koşucu erkeklerle, ortak koşucu kadınları cezalandıracak / azap edecek ve onların inananlar için bekledikleri kötülükler geri tepecektir / kötülük onları her yerden kuşatır / kötü zanları kendi başlarına gelsin! Allah onlara öfkelenmiş / gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir dönüş / gidiş yeridir! (FETİH,6) • Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci / müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen vahyi öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu yüceltsinler / tespih etsinler diye! (FETİH,8,9) • Ey Muhammed! Seninle el tutuşup bağlılık sözü verenler, aslında Allah’a bağlılık sözü vermişlerdir. Çünkü, elçiye bağlılık, Allah’a bağlılıktır ve O’nun adınadır. O bakımdan kim Allah adına verdiği sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur. Kim de Allah adına verdiği sözü yerine getirirse, Allah ona büyük bir ödül verecektir. (FETİH,10) • İkiyüzlüler, kalplerinde olmayanı / gönüllerinde bulunmayanı dilleriyle söylerler. Allah size bir zarar gelmesini isterse veya bir yarar elde etmenizi isterse, Allah’ın bu isteğini engellemeye kimin gücü yetebilir? (FETİH,11) • Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inanmazsa, bilmelidir ki, Biz inkârcılar için alevli bir ateş / cehennemi hazırlamışızdır. Allah bağışlanma dileyeni / dilediğini bağışlar / affeder ve inkârda direneni de cezalandırır / dilediğine de azap eder. (FETİH,13,14) • Görme özürlüye, yürüyemeyecek derecedeki topala ve hastaya savaşa gitme sorumluluğu yoktur / (savaşa katılamadıklarından dolayı) herhangi bir kınama söz konusu değildir. Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını uygulayan elçisine uyarsa, Allah onu içinden / altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de itaat etmez dönerse, onu da acı bir biçimde cezalandırır / çok acı veren bir azaba uğratır! (FETİH,17) • Yemin olsun! O ağacın altında sana bağlılık sözü veren / biat eden müminlerden Allah hoşnut olmuştur. Allah onların kalplerinde / gönüllerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş / üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve onları yakın bir fetih / zafer ve elde edecekleri birçok ganimetlerle ödüllendirmiştir. İşte, Hüdeybiye Sözleşmesi’yle size bunu çabucak verdi ve size saldırı plânları hazırlayan insanların ellerini sizden çekti. Böylece bunu inananlar için bir delil / kanıt / belge kıldı ve sizi dosdoğru yola iletti. (FETİH,18,19,20) • Eğer ortak koşucu inkârcılar barışa yanaşmayıp, sizinle savaşsalardı, yüz geri dönüp kaçacaklardı. Sonra bir dost ve bir yardımcı da bulamayacaklardı. Bu, Allah’ın daha önce gelip geçmişlere uyguladığı Sünneti / yolu-yöntemi / yasasıdır. Siz Allah’ın Sünnetinde bir değişme bulamazsınız. (FETİH,22,23) • Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve gerçek / hak din ile gönderdi. (FETİH,28) • Ey inananlar! Akitlerinizin gereğini / sözleşmeleri yerine getirin. Allah’ın iyilik ve güzellik işareti kıldığı şeylere, savaşmanın yasak edildiği aya, kurbana, kurbanları belirleyen işaretlere ve Rablerinin iyilik ve rızasını / bolluk ve hoşnutluğunu / lütfunu aramak için Kâbe’ye / Mescid-i Haram’a / Saygın Mescid’e gelenlere saldırarak saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca / hac ibadeti bittikten sonra avlanabilirsiniz. Daha önce, Mescid-i Haram’ı ziyaretinize engel oldukları için, sizin, ortak koşucu Araplara karşı beslediğiniz nefret / kininiz / öfkeniz sizi bir taşkınlığa, saldırganlığa / düşmanlığa sevk etmesin. İyilik, güzellik, hayır, mutluluk, erdemli davranma ve Allah bilincini içinizde canlı tutma / takva üzere yardımlaşın. Kötülük / çirkinlik, düşmanlık / saldırganlıkta yardımlaşmayın. Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah bilincini içinizde canlı tutunuz / Allah’a saygılı olun. (MÂİDE,1,2) • Leş / ölü, kan, domuzun eti ve Allah’tan başkası adına kesilenler size haram kılınmıştır. Örneğin, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş, boynuzlanmış ve yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmış hayvanlar, eğer canları çıkmadan kesmemişseniz, leştir. Allah’tan başkası adına adananlara örnek ise, (putlar adına dikilmiş olan) / kutsallaştırılmış taşlar / dikili adak taşları üzerinde kesilerek, fal oklarıyla dağıtılanlar / fal oklarıyla gelecekte sizleri neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız / fal oklarıyla kısmet paylaşmanız, evet bunlar fısktır / kötü bir eylemdir. Şu da var ki, kim açlıktan / zaruretten dolayı zorda kalır da, günah işlemeyi istemeden / sırf sağlık nedeniyle, haram edilenlerden yerse / (yasaklanmış olan bir şeyi işlemek) zorunda kalacak olursa kendilerine bir günah yoktur. Ortak koşucu Araplar bugün, dininizi yok etmekten / sizin dininizi (terk edeceğinizden) ümitlerini kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun / Bana saygılı olun. Bugün size, dininizi son şekline getirdim / dininizi bütünledim / dininizi kemâle erdirdim / dininizi olgunlaştırdım, size olan nimetimi / Vahyimi tamamladım ve sizin için din olarak, tüm elçilerimin inandığı ve tebliğ ettiği İslâm’ı beğendim / seçtim. (MÂİDE,3) • İyi ve güzel olan şeyler / temiz nimetler / yiyecekler / hoş ve temiz olanlar helâl edilmiştir. Allah’ın izniyle eğiterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarını da, besmele çekerek / üzerinde Allah’ın ismini anarak yiyin. Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun / Allah bilincini içinizde dâima canlı tutun. (MÂİDE,4) • Bugün size iyi ve temiz / güzel / hoş şeyler / bütün temiz nimetler helâl kılındı. Kitap verilenlerin / Yahudilerin, Hıristiyanların yiyecekleri size, sizin de yiyecekleriniz onlara helâldir. Gizli ve yasal olmayan yollara başvurmadan, dürüstçe ücretlerini ödediğiniz takdirde / inananlardan ve kendilerine Kitap verilmiş olanlardan hür ve iffetli kadınlar, zina etmeksizin ve gizli dost tutmaksızın mehirlerini verdiğiniz takdirde size helâl kılındı / amacınız onlarla evlenmek olmalıdır. (MÂİDE,5) • Kim inanmayı kabul etmezse / inanmayı reddederse / imanı tanımayıp nankörlük edenin, tüm yaptıkları / ameli / işleri boşa çıkmıştır ve o, ahrette de kaybedenlerdendir / hüsrana uğrayanlardandır. (MÂİDE,5) • Ey inananlar! Salâta / Allah’a olan bağlılığınızı anmaya, eğitimöğretime gittiğinizde, yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın. Islak ellerinizle başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı sıvazlayın / mesh edin / yahut yıkayın. Eğer cünûp / şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz arının / iyice temizlenin / yıkanın. Hasta veya yolcu iseniz yahut tuvaletinizi yapmışsanız yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız, ellerinizin avuç içlerini temiz bir toprağa dokundurarak, yüzünüzü ve kollarınızı sıvazlayarak teyemmüm edin. Allah size güçlük çıkarmak / zora koşmak / zorluk çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek / arıtmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Olur ki, teşekkür edersiniz. (MÂİDE,6) • Allah’ın üzerinizdeki nimetini / size olan nimetini ve O’nunla yaptığınız sözleşmeyi / sizden aldığı sözünü hatırlayın: “İşittik ve itaat ettik / boyun eğdik” demiştiniz. Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun. Allah içinizde olanları / göğüslerin içindekini / gönüllerde / kalplerde olanı biliyor. (MÂİDE,7) • Ey inananlar! Allah için adaleti yerine getirmede örnek / hak ve adalet timsali insanlar / adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak (adaleti) gerçekleştirenlerden olun. Bir topluluğa olan / duyduğunuz kininiz ve nefretiniz / kızgınlığınız / bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın / adaletsizlik yapmaya sevk etmesin. Adaletli davranmak daha erdemlidir / adaletli olun / adil davranın / adaletten asla şaşmayın; çünkü bu, Allah bilincinin içinizde canlı kalması için daha uygun bir (davranıştır) / bu takvaya / korunup sakınmaya daha uygundur. Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun. ( MÂİDE,8) • Allah, iyi işler üretenlere / hayra ve barışa yönelik yararlı işler yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödülü söz verdi. İnkâr edip ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem halkıdır. (MÂİDE,9,10) • Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun. İnananlar sadece Allah’a güvensin / yalnız Allah’a tevekkül etsinler. (MÂİDE,11) • Allah, İsrailoğullarına şöyle demişti: “Salâtı ikâme ederseniz / buyruklarımı yerine getirirseniz ve onunla arınırsanız, peygamberlerime inanır, onlara saygılı olursanız ve böylece Allah’a borcunuzu güzel bir şekilde öderseniz, Ben de sizinle beraberim. Günahlarınızı örter, içlerinden ırmaklar akan bahçelerde ağırlarım. Artık sizden kim bu sözleşmeden sonra, sözünden cayarsa doğru yoldan sapmış olur.” Verdikleri sözde durmadılar. Sözlerini bozdukları için, Biz de onları lânetledik, kalplerini katılaştırdık. Onlar söylenen sözlerin / (şimdi vahyedilmiş olan) kelimelerin anlamlarını bağlamından kopardılar / (bağlamından kopararak) bozmaktadırlar. Uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Ey Peygamber! Onların çok azı dışında, çoğundan sürekli ihanet göreceksin. Ama yine de onları bağışla / affet ve aldırma / üzerlerine de varma / ellerini tut. Allah güzel / iyi davrananları / güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları sever. (MÂİDE,12,13) • Aynı şekilde “Biz Hıristiyanız” diyenlerden de söz almıştık. Ancak, onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını / öğütlenmek üzere çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi / kendilerine hatırlatılandan ders almayı unuttular. Bu yüzden kıyamete / diriliş gününe kadar aralarına düşmanlık, kin ve nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir / yaptıkları her şeyi Allah onlara bildirecek. (MÂİDE,14) • Ey Kitap sahipleri! Kitabın / Tevrat ve İncil’in gizlediğiniz birçok bölümünü açığa çıkaran ve birçoğunu da yüzünüze vurmayan elçimiz / Muhammed geldi size. Allah’tan bir ışık / nur ve ( gerçekleri) açıklayan apaçık bir Kur’an da, geldi size. O Kur’an’la Allah, rızasını gözetenleri / hoşnutluğunu arayanları / rızasına uyanları barış / esenlik / kurtuluş yollarına ulaştırır, Kendi izniyle / Kendi iradesi doğrultusunda / buyruğu ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkararak şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola iletir. (MÂİDE,15,16) • “Meryem oğlu Mesih Allah’tır / Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler elbette / şüphesiz yanılgı ve inkâr içindeler / küfre batmışlardır / kâfir olmuşlardır. Eğer Allah, Meryem oğlu Mesih’i / İsa’yı, annesini ve hatta yeryüzündekilerin tümünü yok etmek isterse, kim buna engel olabilir? (MÂİDE,17) • Yahudiler ve Hıristiyanlar “Biz Allah’ın çocukları / oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. O zaman günahlarınızdan ötürü, neden sizi cezalandırıyor? Hayır, söyledikleriniz doğru değil. Siz sadece Allah’ın yarattığı insanlarsınız. (MÂİDE,18) • Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasında bir boşluk döneminden sonra, size elçimiz gelmiş bulunuyor ve size gerçekleri apaçık anlatıyor ki “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” diye bahane bulmayasınız. (MÂİDE,19) • Yoldan çıkmış bir topluluk / halk için üzme kendini / kederlenme / tasalanma / üzülme! (MÂİDE,26) • Şu bir gerçek ki ben, tüm yaratıkların sahibi / âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. (MÂİDE,28) • Ey inananlar! Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah bilincini içinizde canlı tutunuz / Allah’a saygılı olun, Allah’a ulaşmak / varmak / yaklaşmak için yol / vesile arayın / Allah’a yakınlık dileyin ve O’nun yolunda gayret / bütün çabanızı gösterin / cihat edin ki başarılı olasınız / kurtuluşa erebilesiniz. (MÂİDE,35) • İnkârcılar, yeryüzündekilerin hepsine ve bir o kadarına da sahip olsalardı ve onları / hepsini diriliş gününün azabından kurtulmak için fidye olarak verselerdi, kendilerinden kabul edilmezdi. İnkârcılar ateşten çıkmak isterler ama; çıkamazlar. (MÂİDE,36,37) • Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık toplumla ilişkisini kesin. Bu, Allah’ın size öğütlediği bir caydırma yöntemidir. Kim yaptığı bu kötü davranıştan sonra, içtenlikle pişman olursa / tövbe ederek düzelirse, onu tekrar topluma kazandırın / Allah tövbesini kabul eder. Göklerin ve yerin egemenliğinin / mülk ve saltanatının / hükümranlığının Allah’a ait olduğunu düşünmez misin / bilmiyor musun? O kötülük dileyene / dilediğine azap eder, dürüstlük dileyeni de / dilediğini de bağışlar. (MÂİDE,38,39,40) • Ağızlarıyla “İnandık” dedikleri halde, kalpleriyle inanmayanların / ikiyüzlülerin inkârcılıktaki gayretleri seni sakın üzmesin! Bir kimse şaşırıp yoldan çıkmışsa, Allah’a karşı hiç kimse ona yardım edemez / Allah, biri(ler)inin sapmasını dilemiş ise, sen, Allah’ın on(lar)la ilgili kararını değiştirmek için hiçbir şey yapamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler. Onlar için dünyada aşağılanma ve öte dünyada da büyük bir azap var. Böyleleri, sürekli yalana kulak veriyor, durmadan haram yiyor ve yasadışı işler yapıyor. Bu yanlışlarını da sana onaylattırıp meşrulaştırmak istiyorlar. Sana gelirlerse, ister aralarında karar ver, istersen reddet / onlardan uzak dur. Gelenleri reddettiğin takdirde / onlardan uzak duracak olursan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Bununla birlikte aralarında hükmedersen / karar verirsen adaletle karar ver / adaletle hükmet. Allah adaletli davrananları / adaletle hükmedenleri / adil davrananları sever. Onlar aslında dürüst kimseler / inanan kişiler değildirler. (MÂİDE,41,42,43) • İçinde dosdoğru bir yolu gösteren / rehberlik / hidayet, iyiye ve güzele kılavuz ve aydınlatıcı hükümler / nûr / ışık bulunan Tevrat’ı Biz indirdik. Allah’a teslim olmuş / kendilerini Allah’a teslim etmiş / Müslüman peygamberler, Yahudiler arasında Tevrat’la hüküm veriyorlardı. Hahamlar / Yahudi din adamları / din uzmanları ve bilginler / ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar / âlimler de, Allah’ın Kitabı’ndan / Tevrat’tan bu Kitap’a dayanarak hüküm verirlerdi ve Tevrat üzerine tanık olurlardı. Ey Yahudiler, insanlardan çekinmeyin / korkmayın. Ben’den çekinin / Ben’den korkun. Çıkarlarınız için ayetlerimi, kendi sözlerinizle değiştirmeyin / ilkelerimi pek az bir değere / basit bir ücret karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar / hüküm vermezse onlar nankördür / inkârcılardır / kâfirlerin tâ kendileridir. (MÂİDE,44) • Tevrat’ta Yahudilere şöyle bildirdik: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralanana yaralı diye Kısas’ı / ödeşmeyi buyurduk / yazdık. Kim kısas hakkından vazgeçerse, günahları için bir fidye / günahlara bir perde / örtü / kefaret olur. Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükmetmezse onlar zalimdir / onlar zulmedenlerdir. (MÂİDE,45) • Sonra da, önceki peygamberlerin yolunu aynen izlemek ve Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. İsa’ya, içinde dosdoğru bir yolu gösteren / hidayet / doğruluk göstergesi olan ve ışık / aydınlık bulunan / nûr olan, önceki Tevrat’ı doğrulayan ve erdemliler / Allah bilincini canlı tutunlar / takvaya sarılanlar / saygılı olanlar için doğruya ve güzele bir kılavuz / doğruluk göstergesi / hidayet ve öğüt kaynağı olan İncil’i verdik. Ey İncil’e inananlar! Allah’ın İncil’de indirdiğiyle karar / hüküm verin. Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükmetmezse, işte onlar yoldan çıkanlardır / fâsıkların tâ kendileridir. (MÂİDE,46,47) • Ey Muhammed Peygamber! Sana da, daha önceki Kitap’ları / Tevrat ve İncil’i doğrulayan / denetleyip güvenirliklerini sağlayan / onları koruma altına almak amacıyla / hakem olan, o Kitap’ların yerine geçen bu Kur’an’ı, gerçekleri kapsayıcı / hak olarak indirdik. O halde onlar arasında / sana sorduklarına, Allah’ın sana indirdiği hükümler doğrultusunda karar ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp / Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp, onların heva ve hevesine / keyiflerine / yalan beyanlarına uyarak karar verme. Biz, her inanç sahibi toplum için bir yasa / yol /şeriat ve bir yöntem belirledik / ortaya koyduk. Allah dileseydi hepinizi bir tek toplum / ümmet yapardı. Ancak, size verdiği yasa ve yöntemlerle sizleri sınıyor / deniyor / imtihan ediyor. Sizler iyi, güzel ve yararlı şeylerde / hayırlarda yarışın / hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık ayrılığa düştüğünüz konuları bırakın. Allah size tartışmış olduğunuz / anlaşamadığınız / konuların gerçek yönünü / esasını bildirecektir. (MÂİDE,48) • Sana gelip hakem olmanı isteyen Kitap sahipleri için, Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermelisin / aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Kitap sahiplerinin keyfine / yalan beyanlarına göre karar verme / onların heva ve heveslerine sakın uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından, sakın, seni şaşırtmasınlar / dikkât et de Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Senin verdiğin kararları kabul etmezlerse / eğer (Allah’ın hükmünden) yüz çevirecek olurlarsa, Allah bazı günahları yüzünden onları cezalandırır / Allah, bazı günahlarından dolayı, başlarına bir felâket getirmek / belâya çarptırmak istemektedir; çünkü o insanların çoğu yoldan çıkmış olan kimselerdir. Yoksa o Kitap sahipleri, senden, kendilerinin cahillik dönemindeki gibi mi karar vermeni istiyorlar / cahiliye dönemi hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği görmek isteyen / görebilen / kesinkes bilen / (Allah’ın varlığından) kesinlikle emin olan bir toplum için, Allah’tan daha güzel yasa koyucu / hüküm veren olabilir mi / kim vardır / kim olabilir ki…? (MÂİDE,49,50) • Ey inananlar! Önyargılı fanatik Yahudiler ve önyargılı fanatik Hıristiyanlar ile senli benli olmayın / onları dost / gönül dostları edinmeyin. Onlar önyargılarından vazgeçmezler, birbirlerini tutarlar / onlar birbirlerinin dostu / gönül dostlarıdır. Sizden kim böyleleri ile senli benli olursa, sizi de kendileri gibi fanatikleştirmeye çalışırlar / kim onları dost / gönül dostu edinirse / kim onlardan olmaya özenirse, o onlardandır. Allah nankör / zalimler / haksızlık edenler toplumunu / zulmeden bir halkı doğru yola iletmez / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (MÂİDE,51) • Sen, kötü kalpli ikiyüzlüleri / kalplerinde hastalık / bunalım olanları “Başımıza bir belâ / felâket gelmesinden korkuyoruz / endişe ediyoruz” diyerek, fanatik Yahudi ve Hıristiyanlar arasında dolaşıp durduklarını göreceksin. Kötü kalpli ikiyüzlülerin, tüm çabaları / amelleri boşa çıkmış ve zarar etmişlerdir / kaybedenlerden olmuşlardır. (MÂİDE,52,53) • Ey inananlar! Kim dininden dönerse şunu bilsin ki, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah sevdiği bir toplumu getirir, o toplum da Allah’ı sever ve inananlara karşı alçakgönüllü, inkârcılara karşı güçlü ve onurludur. Allah yolunda tüm çabalarıyla / var güçleriyle çalışırlar, kınayanın kınamasından çekinmezler / korkmazlar. Bu, Allah’ın istediği topluma verdiği bir iyiliktir / bol nimetidir / bu, Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Onu kim dilerse ona / dilediğine verir. (MÂİDE,54) • İnananlar! Sizin gerçek dostlarınız, Allah, O’nun buyruklarını bildiren elçisi ve salâtı ikâme edenler / vahye bağlananlar ve onunla arınanlar ve o vahyi gereği gibi uygulayan inananlardır. Kim Allah’tan, elçisinden ve inananlardan yüz çevirirse / kim Allah’ı, elçisini ve inananları dost edinecek olursa (çok iyi) bilsin ki, Allah’ın tarafını tutanlar / Allah’ın taraftarı olanlar / Allah’tan yana olanlar kazanacaklardır / üstün / galip gelecek olanlardır. (MÂİDE,55,56) • Ey inananlar! Sizden önceki Kitap halkından ve ortak koşucu Araplar / insanlar arasında, dininizi alay / oyun ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer gerçekten inanmış iseniz Allah’ı dinlemelisiniz / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun. Siz bu kimseleri salâta / Allah’ın buyruklarını öğrenmeye çağırdığınızda onu alay / oyun konusu yapıp eğlenirler. Düşüncesiz / düşünmeyen / akıllarını kullanmayan / akıllarını işletmeyen bir gruptur / topluluktur onlar. Ey Muhammed! Onlara sor: “Ey Kitap sahipleri! Siz, bizim Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a ve önceki indirilenlere / Tevrat’a ve İncil’e inandık diye mi, bize karşı nefret besliyorsunuz / öç alıyorsunuz / hoşlanmıyorsunuz? Doğrusu, sizin çoğunuz / (onların çoğu) yoldan sapmış bozgunculardır.” (MÂİDE,57,58,59) • Ey Kitap sahipleri! Size, “Allah katında daha kötü bir durumu / ceza olarak bundan daha kötü bir karşılığın olacağını / yerleri bu kimselerden daha kötü olacak olanları haber vereyim mi? Allah’ın lânet ve gazap ettiği ve maymunlar, domuzlar gibi davranışlarla, tağutlaşan / azgınlaşan kimseler / maymuna ve domuza dönüştürdüğü ve tağuta / (kötü güçlere) / azgınlara tapanlardan / kulluk edenlerden kıldığı kimseler. İşte böyle kimselerin durumları çok daha kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır. (MÂİDE,60) • Yanına inanmadan gelip, inanmadan gidenler, yüzüne karşı, “İnandık” derler. Hâlbuki ikiyüzlü inkârcıların gizlediklerini Allah çok iyi biliyor. (MÂİDE,61) • Kitap sahiplerinden birçoğunun günah işlemede, düşmanlık etmede ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kötüdür. Hahamları / ruhbanları / din adamları / Tanrı eri olanları / bilginleri, Yahudi ve Hıristiyanları / onları, bu günah sözleri söylemekten, haram yemekten menetselerdi / haram yemekten alıkoysalardı olmaz mıydı? Yaptıkları şey ne fena / ne kötüdür onların sınaat / teknoloji olarak üretmekte oldukları. (MÂİDE,62,63) • Fanatik Yahudiler, “Allah cimridir / Allah’ın eli bağlıdır / Allah’ın eli sıkıdır” derler. Dediklerinden ötürü elleri bağlandı ve lânetlendiler / aslında asıl cimri olan kendileridir. Hayır! Allah’ın iki eli de açıktır. O dilediği gibi harcamakta / dilediği gibi bağışta bulunur / nasıl dilerse öyle verir. Andolsun ki, Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun azgınlığını ve inkârını arttırdı / arttıracaktır. Diriliş gününe kadar onların aralarında düşmanlık ve kin / öfke var. Her ne zaman savaş için ateş yaksalar, Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuk yapmak için dolaşırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (MÂİDE,64) • Eğer Kitap sahipleri / Kitaplılar, inanıp erdemli davransa / iman edip korunsa / saygılı olsa / Allah bilincini içlerinde canlı tutmuş olsalardı, geçmiş günahlarını / kötülüklerini örterek / silerek onları bol nimetli cennetlere yerleştirirdik. Eğer, Kitap sahipleri Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereği gibi uygulasalardı, onları baştan ayağa nimetlere boğardık. Kitap sahiplerinin içlerinde ılımlı bir grup / orta yolu tutan bir topluluk varsa da, birçoğunun yaptıkları işler ne kötüdür. (MÂİDE,65,66) • Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni duyur / tebliğ et / bildir. Bunu yapmazsan Allah’ın sana verdiği elçilik görevini yapmamış olursun / O’nun mesajını bildirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan koruyacak. Allah, inkârcıları / küfre batmış topluluğu doğru yola iletmez / kılavuzluk etmez. (MÂİDE,67) • Ey Kitaplılar! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden kendinize indirileni uygulamadıkça hiçbir dayanağınız olmaz / (inanç konusunda) hiçbir temel üzerinde değilsinizdir. Rabbinden sana indirilen Kur’an, kendilerine gelen Kitabı bile uygulamayanlardan çoğunun azgınlık ve inkârını arttırdı. İnkârcı toplum için kendini üzme / tasalanma artık. (MÂİDE,68) • İnananlar, Yahudiler, Sabiler ve Hıristiyanlardan kim Allah’a ve ahret gününe inanır ve hayra, barışa yönelik yararlı işler üretirlerse, onlar için bir korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de… (MÂİDE,69) • Andolsun ki, “Meryem oğlu Mesih Allah’tır / Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyenler elbette nankörlük etmektedirler / inkâr etmiş bulunmaktadırlar / küfre batmışlardır / kâfir olmuşlardır. Çünkü Mesih, “Ey İsrailoğulları! Benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kul olun / ibadet edin (O’nun için çalışın) / Allah’a tapın” demişti. Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti yasaklar, yeri de ateş olur. Allah’ın ayetlerini saptıranlar / zalimler / zulmedenler / haksızlık edenler için yardımcı da bulunmaz. Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler Allah’ın ayetlerini çarpıtanlardır. Oysa, “Allah’tan başka Tanrı yoktur / bir tek Tanrı dışında hiçbir ilâh yoktur.” Bu “Allah, üçün üçüncüsüdür” dedikleri sözlerine son vermezlerse, onlara acıklı / korkunç bir azap dokunacak. Onlar hâlâ Allah’a tövbe edip, O’ndan bağışlanma dilemeyecekler mi / dilemeleri gerekmez mi? (MÂİDE,72,73,74) • Meryem oğlu Mesih, sadece bir elçidir. İsa’dan önce de elçiler gelip geçmişti. İsa’nın annesi de özü-sözü doğru / dosdoğru bir kadındı / doğru sözlüydü. Her ikisi de insan olarak yemek yerlerdi. Önce, bir, Bizim onlara ayetlerimizi nasıl açıkladığımıza, sonra bir de onların (gerçeği dinlemekten) nasıl uzaklaştıklarına bak! Allah’ın dışında / Allah’tan başka / Allah’ı bırakıp da size ne zarar verebilecek ne de fayda sağlayabilecek olanlara mı ibadet ediyorsunuz / tapıyorsunuz / (onlar için mi çalışıyorsunuz)? (MÂİDE,75,76) • Ey Kitap sahipleri / ey Kitaplılar! Dininiz konusunda gerçek dışı görüşler ileri sürerek haddi aşmayın / gerçeğin ötesine gitmeyin. Daha önceleri, (doğru yoldan) kendileri sapmakla kalmamış, aynı zamanda, kendilerinden başka birçok kimseyi de saptırmış olan ve (şimdi de hâlâ) doğru yoldan sapmakta (ısrar eden) bir topluluğun heva ve heveslerine uymayın / keyiflerini izlemeyin. (MÂİDE,77) • İsrailoğullarının inkârcıları, hem Davud, hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü onlar (Allah’ın emirlerine) karşı gelip haddi aşıyorlardı / isyan edip sınır tanımıyorlardı / başkaldırıp saldırıda bulunuyorlardı. Yaptıkları ne kadar kötü olursa olsun, onlar yine de kötülük işleme konusunda birbirlerini engellemiyor / uyarmıyor / vazgeçirmiyorlardı. (MÂİDE,78,79) • Kitap ehlinden çoğunun inkârcılarla / ortak koşucu Araplarla dost olduğunu görürsün. Nefislerinin (arzu ve ihtiraslarının) onlara yaptırdıkları / kendilerini yönelttiği yol ne kötü. Allah onlara gazap etmiştir. Böyleleri, azapta sürekli kalacaklar. Eğer o Kitap sahipleri Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene / Kur’an’a inansalardı, inkârcıları / ortak koşucu Arapları dost edinmezlerdi. Ne var ki, çoğu yoldan çıkmış bulunuyor. (MÂİDE,80,81) • İnsanların arasında, inananların en azılı düşmanı olarak fanatik Yahudileri ve müşrikleri / şirke batanları / ortak koşanları / ortak koşucu Arapları bulacaksın. İnananlara sevgice en yakınları da, “Biz Hıristiyanız” diyenlerden bulursun. Çünkü o “Hıristiyanız” diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin araştırmalar yapan / kibre sapmayan papazlar ve rahipler var. O papaz ve rahiplerin, Elçi’ye / Resul’e gelen Kur’an ayetlerini işittiklerinde, gerçeği tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. O papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık, bizi de (gerçeğe) tanıklık edenlerle birlikte yaz / bizi tanıklardan say. Rabbimizin bizi iyilerin arasına katmasını umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize ulaşan gerçeklere / haktan bize gelene neden inanmayalım?” derler. Bu sözlerinden ötürü Allah onlara, içlerinde / altlarından ırmaklar akan ve sürekli / temelli kalacakları cennetler verdi. İyi / güzel davrananların / iyilik yapanların karşılığı / ödülü işte budur. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise cehennem halkıdır. (MÂİDE,82,83,84,85,86) • Ey inananlar! Allah’ın size helâl yaptığı iyi şeyleri / temiz ve güzel olanlarını haram etmeyin / kendinizi, Allah’ın size helâl kıldığı temiz ve güzel olan şeylerden mahrum bırakmayın ama bu konuda aşırılığa da kaçmayın / azıp sınırı aşmayın / düşmanlık yapmayın. Allah azıp sınırı aşanları / aşırılığa kaçanları / düşmanlık edenleri sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerini, helâl ve temiz olarak / helâl, temiz ve güzel olanlarını yiyin. İnandığınız Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun / Allah’ı bilincinizde her zaman canlı tutun! (MÂİDE,87,88) • İnananlar! Allah, sizi, düşünmeden / rastgele ettiğiniz yeminlerden dolayı değil, fakat isteyerek kendinizi bağladığınız / bilinçli olarak, bile bile ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bu şekilde yaptığınız yemininizi bozarsanız, cezası şudur. Günlük ailenize yedirdiğinizin ortalamasıyla, on yoksulu doyurmak yahut giydirmek. Yahut da özgürlüğü elinden alınmış bir kişiyi özgürlüğüne kavuşturmak. Bunları yapmaya imkânı olmayanlar, üç gün oruç tutsun. İşte, bilinçli olarak, bile bile ettiğiniz yeminlerinizin cezası / kefâreti böyle. Ancak, siz (her şeye rağmen yine de) yeminlerinizi tutun! İşte Allah size, ayetlerini böyle açıklıyor ki, Allah’a teşekkür edesiniz / Allah, şükretmeniz için, size ayetlerini böyle açıklamaktadır. (MÂİDE,89) • Ey inananlar! Sarhoş edici maddeler / içki / uyuşturucu / şarap, kumar oyunları, tanrılar adına / tapılmak için dikilen / dikili taşlardan / türbelerden istekte bulunmak, fal okları ile gelecek hakkında kehanette bulunma şeytan işi birer pisliktir / şeytanın pis işleridir. Bunlardan uzak durun / sakının ki kurtulasınız / başarıya ulaşasınız. Şeytan, sarhoş edicilerle / uyuşturucu / içki şarap ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan, salâtı / vahyi öğrenmekten alıkoymak ister. Artık vazgeçiyorsunuz / son veriyorsunuz değil mi? (MÂİDE,90,91) • Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini dinleyin, dikkatli olun / sakının / önlem alın / (o pisliklerden) kaçının! Kendi yararınıza söylenenleri dikkate almazsanız, bilesiniz ki, elçimizin görevi, açıkça bunları, Allah adına size duyurmaktır / sadece apaçık bir tebliğdir / açıkça bildirmektir / ancak açık bildirimdir. (MÂİDE,92) • İnanıp hayra ve barışa yönelik yararlı / iyi işler yapanları, bundan böyle uyarılara dikkat ederek, inanıp sakındıkları / Allah bilincini içlerinde canlı tuttukları / saygılı oldukları / korunup, inanarak iyi / yararlı işler yaptıkları, sonra günahlardan sakınıp inandıkları / Allah bilincini içlerinde canlı tutmaya ve inanmaya devam ettikleri / imanda kemâle erdikleri, sonra bir daha yapmamaya kararlı oldukları / bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri / Allah bilincini içlerinde yoğunlaştırdıkları ve dolayısıyla iyi ve güzel işler yapmayı sürdürdükleri sürece, daha önce yaptıklarından / tatmış olduklarından ötürü, kendilerine bir günah yoktur / her hangi bir sorumluluk söz konusu değildir. Allah, güzel düşünüp güzel / iyi davrananları / iyi iş yapanları sever. (MÂİDE,93) • Ey inananlar! Allah, sizi, gözün fark edemediği alanlarda / kimsenin görmediği halde, kimin Kendisinden korktuğunu ortaya çıkarmak için, silahlarınızda varken, avlanma yasağına uyup uymadığınızı açığa çıkaracak ki, böylece, sizlerin yalnızken de, Allah’ın buyruklarına saygılı olup olmadığınızı ortaya çıkarsın. Kim bundan sonra sınırı / haddi aşarsa / düşmanlık ederse onun için acıklı / korkunç / çok acı veren bir azap var. Ey inananlar! İhramdayken / hac ibadeti bitinceye kadar, av hayvanı öldürmeyin. Bu durumda, sizden kim kasten av hayvanı öldürürse cezası şudur. Öldürülen av hayvanına denk bir evcil hayvanı, kurban olarak Kâbe’de / Allah adına kurban etmesidir. –Hayvanların denkliğine, aranızdan seçeceğiniz adaleti gözeten iki kişi karar verecektir.- Yahut ceza / kefâret olarak yoksulları / düşkünleri doyurması ya da buna denk oruç tutması gerekir. Böylece yaptığının cezasını çekmiş olsun. Daha önceki yaptıklarınızı Allah affetti. Kim bunu tekrarlarsa Allah ondan öç alır / onun cezasını verir. (MÂİDE,94,95) • Size ve yolculara bir geçimlilik olmak üzere / hem sizin hem de yolcuların yararlanması için, deniz hayvanlarını avlamak ve onları yemek size yasaklanmadı. Ancak, hac ibadeti boyunca / ihramlı olduğunuz sürece, kara avı size yasaklandı. Huzuruna toplanacağınız Allah’ı dinleyin / huzurunda toplanacağınız Allah’a saygılı olun / huzurunda haşredileceğiniz Allah’tan korkun / (bir gün) huzurunda toplanacağınız Allah’ı bilincinizde her zaman canlı tutun. (MÂİDE,96) • Allah, kutlu / saygıya lâyık / saygın / o kutsal ev Kâbe’yi, kutlu ayları / saygıya lâyık “ay”ı / kutsal “ay”ı / saygın “ay”ı, kurbanları / (Kâbe’ye sunulacak) kurbanlıkları ve o kurbanları belirleyen işaretleri, insanlar için güvenlik unsuru yaptı / bir dayanak / bir sembol kılmıştır / insanların yararlanması için güvenli kıldı. (MÂİDE,97) • Bilin ki, bilinçli olarak buyruklarını yapmayanlar için, Allah’ın cezası çetindir ve yine bilin ki, bilmeden yaptıklarınız için, Allah bağışlayandır, esirgeyendir / çok müşfik olandır. (MÂİDE,98) • Unutmayın ki, elçinin görevi sadece, Allah’ın buyruklarını size duyurmaktır / resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir / elçiye düşen, sadece ( kendine indirileni) bildirmektir. (MÂİDE,99) • Kötünün çokluğu seni hayrete düşürse de / pis olanın çokluğu hoşuna gitse de, iyi ile kötü / temiz ile pis bir olmaz / eşit olamaz. Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden, kötülüklerden kurtulabilesiniz / Allah’tan korkun ki / Allah’a saygılı olun ki, kurtuluşa erebilesiniz / kurtuluşa ermeniz için, Allah bilincini içinizde her zaman canlı tutun. (MÂİDE,100) • Ey inananlar! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek / canınızı sıkacak şeyler hakkında sorular sormayın. Allah, Kur’an’ı indirirken gerekenleri size açıklardı / eğer Kur’an indirilirken, sorular soracak olursanız, size açıklanır. Allah özellikle sorduklarınızı açıklamadı. Açıklamadığına göre, Allah sorduklarınızı affetmiştir / özgür iradenize bırakmıştır / Allah onlardan vazgeçmiştir / (haklarında açıklama) bulunmayanları ise Allah affetmiştir. Sizden önceki bir halk da bu tür sorular sormuş ama çok geçmeden onları inkâr eder olmuştu / sizden önce bir topluluk / İsrailoğulları, o tip soruları sordu da, o sorularından dolayı / verilen cevaplar hoşlarına gitmeyince, inkârcı oldular. (MÂİDE,101,102) • İnkârcılar / küfre sapanlar, yalan söyleyerek / Allah’a karşı / Allah hakkında yalan uydurarak Allah’a iftira etmektedirler. Ortak koşucuların çoğunun kafaları çalışmıyor / çoğu akıllarını kullanmazlar / çokları düşünemiyor / çokları akıl erdiremiyorlar. (MÂİDE,103) • Ortak koşuculara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden elçiye gelin” denildiğinde, “Atalarımızın inandığı din / yol bize yeter!” derler. Ataları, bir şey bilmeyen ve doğru olmayan bir dine / yola inanan kimseler olsa da mı? Ey inananlar! Siz Allah’ın ve buyruklarını bildiren elçisinin gösterdiği yolda devam edin / siz kendinizi düzeltmeye bakın / siz sadece kendinizden sorumlusunuzdur. Gerçekten inanmışsanız, sapıtan kimseler / -siz, doğru yolda olduğunuz sürece- size hiçbir zarar veremez. Sonunda hepinizin dönüşü Allah’adır / Allah’a olacaktır. Allah yaptıklarınızı size haber verecek / O, o zaman, size yapmış olduklarınızı bildirecektir. (MÂİDE,104,105) • Ey inananlar! Birinize ölüm yaklaşınca, vasiyeti yaparken yanınızda yakınlarınızdan iki tane adaleti gözeten tanık bulunsun. Yolculuk anında size ölüm gelirse, o zaman da sizden olmayan iki kişi tanıklık etsin. Eğer tanımadığınız bu iki tanıktan kuşkulanıyorsanız, salâttan / vahiy çalışmasından sonra, bu tanıkları bir kenara çekip Allah adına: “Akraba dahi olsa tanıklığımızı hiçbir değerle değiştirmeyeceğimize, Allah adına yaptığımız tanıklığımızı gizlemeyeceğimize, aksi takdirde, günahkârlardan olacağımıza yemin ederiz” diye yemin ettirin. Bu tanıkların sonradan günaha girme pahasına yeminlerinden caydıkları ve taraflı oldukları anlaşılırsa, bu tanıklar reddedilir ve ölen kişinin yakınlarından iki kişi tanık olarak onların yerine geçer. Bu yeni tanıklar da: “Yemin olsun ki, biz tanıklığımızda, onlar gibi yeminimizden caymayacağımıza, kimsenin hakkına tecavüz etmeden tanıklık yapacağımıza, aksi takdirde zalimlerden oluruz” diye yemin etsinler. Bu uygulama, tanıklığı gereği gibi yapmalarını ve yemin ettikten sonra yeminlerinin reddedilmesinden / bir daha kabul edilmemesinden korkmalarını sağlamak içindir. Allah’ı sayın / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun ve dinleyin / söylenene kulak verin. Allah yoldan iyice çıkmış topluluğu doğru yola iletmez. (MÂİDE,106,107,108) • Diriliş gününde Allah elçileri toplayıp: “Size ne cevap verildi?” diye soracak, peygamberler de; “Bizim bir bilgimiz yok. Gizemleri / idrakimizi aşan gizli konuları / gaybları / görülmeyenleri ancak Sen bilebilirsin” diyerek karşılık vereceklerdir. (MÂİDE,109) • Diriliş günü Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara ’Allah’tan başka / Allah’ın yanında beni ve annemi de tanrı edinin / Allah dışında iki tanrı olarak kabul edin’ dedin?” O zaman İsa şöyle cevap verecek: “Hâşâ! Sen yücesin / tespih ederim Seni / Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan bir şeyi / bir sözü söylemek bana yakışmaz / benim haddime değildir. Zaten böyle bir şey söylemiş olsaydım Sen bilirdin. Sen benim düşündüklerimi / içimde olanı bilirsin; ama ben Senin düşündüklerini / Zâtında olanı bilmem. Tüm gizemleri / bizim idrakimizi aşan gizli konuları / gaybları / görünmeyenleri eksiksiz bilen sadece Sensin. Ben insanlara ancak Senin bana öğrettiklerini söyledim. ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin / Allah’a ibadet edin / Allah’a tapın’ dedim. İçlerinde bulunduğum sürece, insanlara tanıktım. Sen beni vefat ettirince / canımı aldıktan sonra ise, Sen onların üzerine gözetleyici oldun.” Diriliş gününde, İsa ile bu söyleşiden sonra Allah şöyle buyuracak: ”Bu, özü-sözü doğru olanların / doğrulara doğruluklarının yarar sağladığı gündür.” Allah onlardan, onlar da Allah’tan hoşnut olmuştur. Büyük başarı işte bu… / işte bu, çok büyük kurtuluştur. (MÂİDE,116,117,119) • Biliniz ki, siz Allah’ı yenemezsiniz / Allah’ı âciz bırakamazsınız / hiçbir şekilde Allah’tan kaçamayacağınızı ve Allah’ın ortak koşucu inkârcıları rezil / perişan edeceğini bilin! (TÖVBE,2) • Allah ve elçisi, puta tapar Arapların ortak koştuklarından / müşriklerden uzaktır. Eğer tövbe ederseniz sizin için daha iyi olur. Yok, eğer, inkârcılığınıza ve saldırılarınıza devam ederseniz, iyi bilin ki, siz Allah’ı yenemezsiniz / Allah’tan kaçamazsınız / Allah’ı acze düşüremezsiniz. İnkâr edenlere acı bir azabı haber ver. Ancak, kendileriyle yaptığınız antlaşmanın koşullarına eksiksiz uyan ve size karşı düşmanlarınızla işbirliğinde bulunmayan, puta tapar Araplarla / ortak koşanlarla / müşriklerle yaptığınız antlaşmayı bozmadan, belirlediğiniz süreye kadar uygulayın. Allah erdemli davrananları / sakınanları / saygılı olanları / Allah, Kendi bilincini içlerinde canlı tutanları sever. (TÖVBE,3,4) • Dört haram / ateşkes / saygın aylar çıkınca / verilen süre tamam olunca, hâlâ barışa yanaşmıyor ve saldırılarına devam ediyorlarsa, o puta tapar Arapların / müşriklerin / ortak koşanların fitnesine / saldırısına fırsat vermeyin, her kaçış ve çıkış noktalarını / geçebileceği bütün yolları tutun / onları kuşatma altına alın / tüm geçit noktalarını tıkayın / yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerinde onları bekleyin / onları yakalayın, tutuklayın ve cezalandırın. İçtenlikle tövbe edip, salâtı ikâme ederler / vahye inanıp bağlanırlar ve onunla ortak koşucu inançlarından arınırlarsa artık onlara dokunmayın, yollarını serbest bırakın / yollarını açın onların / üzerlerine gitmeyin. (TÖVBE,5) • Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplardan / Allah’a ortak koşanlardan / müşriklerden biri sana gelip can güvenliği için korunma / sana sığınmak isterse / senden güvence dilerse / senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, onun güvenliğini sağla / onu sığınmana al ve Allah’ın ayetlerini / Allah’ın sözünü / Allah’ın kelâmını anlat ki, gerçeği öğrensin. Sonra da onu, kendinin güvenlik içinde olacağı yere kadar ulaştır. Çünkü ortak koşucu Araplar, insan ilişkilerinden anlamayan, (gerçekleri) bilmeyen / bilgisiz bir topluluktur. (TÖVBE,6) • Puta tapar Araplar / Allah’a ortak koşanlar, yaptıkları antlaşma koşullarına bağlı kaldıkları sürece siz de bağlı kalın / onlar size dürüst davrandıkları sürece siz de dürüst davranın. Çünkü Allah erdemli davrananları / saygılı olanları / sakınanları / Allah, Kendi bilincini içlerinde canlı tutanları sever. Ortak koşucular, size üstün gelselerdi ne verdikleri söze ve yaptıkları yemine bağlı kalırlardı, ne de geçerli bir antlaşmaya… Konuşmalarıyla sizi etkileyecek hoş sözler söylerler. Fakat, kalpleri tam tersini ister. Çünkü onların çoğu, yoldan çıkmıştır / samimi değillerdir / gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır. Onlar, Allah’ın ayetlerini maddesel çıkarları için / az bir değer karşılığında değiştirdiler de, insanları Allah’ın yolundan alıkoydular. Gerçekten de yaptıkları ne kadar da kötüdür. Onlar, inanmış birisi hakkında ne verdikleri bir söze bağlı kalırlar, ne de yaptıkları geçerli bir anlaşmaya uyarlar. Çünkü onlar, sınır tanımaz azgınlardır / teröristlerdir / haddi aşanlardır / düşmanlıkta aşırı gidenlerdir. Fakat, içtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler / vahye samimi olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse, sizin din kardeşleriniz olurlar. Biz, bilen bir halk için ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde açıklamaktayız / açık-seçik ortaya koyarız / uzun uzun anlatıyoruz. (TÖVBE,7,8,9,10,11) • Ortak koşucu inkârcılar, aranızda antlaşma yaptıktan sonra, yeminlerini bozar ve dininiz için size saldırırlarsa, onların yeminleri artık geçersizdir. O takdirde siz de o inkârcıların elebaşlarıyla savaşın. Belki sıkıyı görüp saldırılarından vazgeçerler. Ey inananlar! Yeminlerini bozan, verdikleri sözde durmayan, Allah’ın elçisini doğduğu topraktan çıkaran ve sizinle savaşı ilk defa kendileri başlatan topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten inanıyorsanız, asıl çekinmeniz / korkmanız gereken Allah’tır. Onlarla savaşın ki, Allah, sizin ellerinizle inkârcıları cezalandırıp rezil etsin / alçaltsın / azap etsin, sizi zafere ulaştırsın / sizi onlara üstün kılsın / onlara karşı size yardım etsin ve inanan toplumun göğsünü / gönüllerini ferahlatsın / su serpsin / şifa ulaştırsın. Ve yüreklerinin / kalplerinin öfkesini gidersin. (TÖVBE,12,13,14,15) • Allah, içinizden Kendisi uğrunda çaba harcayanları / içinizden emek verenleri / cihat edenleri, Allah’tan, buyruklarını bildiren elçisinden ve inananlardan başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan / belirlemedikçe / bilmeden, kendi halinize bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızı haber alır / yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır. (TÖVBE,16) • Hiç kuşkusuz, Allah’ın mescitlerini, Allah’a ve ahret gününe inananlar, salâtı ikâme edenler / vahye bağlı kalanlar ve onunla arınanlar ve Allah’ı gönülden sayanlar / sadece Allah’tan korkan kimseler onarırlar / şenlendirirler. İşte onlar, dosdoğru yolu bulanlardır / bunlar doğru yolda olabilirler. (TÖVBE,18) • Ey ortak koşucu Araplar / (ey Allah’a ortak koşanlar)! Siz, hacılara zemzem dağıtmayı / hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı / Kâbe’yi onarmayı ve hac için ziyarete bulundurma işini, Allah’a, ahret gününe inanma ve Allah yolunda cihat etme / Allah yolunda didinme ile bir mi tutuyorsunuz? Allah yanında bu ikisi bir değildir. Allah, ortak koşucu / haksız bir toplumu / zulmedenleri doğruya ulaştırmaz / doğru yola koymaz. (TÖVBE,19) • İnananlar, hicret / göç edenler, mallarıyla canlarıyla Allah adına / Allah yolunda çaba gösterenler, Allah yanında daha büyük bir dereceye sahiptirler / Allah katında derece bakımından en üstün olanlardır. İşte kazananlar / kazanacak olanlar / kurtuluşa erenler onlardır. Rableri onlara, Kendisinden bir iyilik / bir rahmet / bir sevgi, bir hoşnutluk ve içinde sürekli / tükenmez / ölümsüz nimetlerin bulunduğu cennetleri müjdeler. Onlar cennette sonsuza dek / ebedi ve temelli / sürekli kalacaklardır. (TÖVBE,20,21,22) • Ey inananlar! Babalarınız ve kardeşleriniz, hicret / göç etmeyip inkârı imana tercih etmişlerse, onlarla senli-benli olmayın / samimi dost edinmeyin. Kim onlarla senli-benli olursa / kim onları dost edinecek olursa, işte onlar zalimlerdir / haksız kimselerdir / zulmedenlerdir. (TÖVBE,23) • Babalarınız, çocuklarınız / oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz / kabîleniz / akrabalarınız / menfaat çevreniz / yakınlarınız, kazandığınız servet / elde ettiğiniz mallar, bozuk / durgun / kötüye gitmesinden korktuğunuz işleriniz / ticaret ve hoşlandığınız evler, size Allah’tan ve buyruklarını bildiren elçisinden ve Allah yolunda çaba göstermekten / Allah yolunda sıkı çalışmaktan / Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili / daha değerli / daha sevimli ise, Allah emrini getirinceye kadar / Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmış toplumları doğruya ve güzele kılavuzlamaz / doğru yola koymaz / iletmez. (TÖVBE,24) • Ey inananlar! Allah’a ortak koşanlar / müşrikler, kuşkusuz, pistirler / Allah’a ortak koşan Arapların / insanların inanç ve düşünceleri kirlidir / pistir; o bakımdan, bu yıldan sonra Mescid-i Haram’ın / Kâbe’nin bakımından çekilsinler / kutsal Mescide yaklaşmasınlar. Eğer siz, ekonomik bir sıkıntıya / yoksulluğa / fakirliğe düşmekten korkuyorsanız, bilin ki, Allah dileyeni / dilerse bolluğuyla / Kendi lütfuyla zenginleştirecektir. (TÖVBE,28) • Ortak koşucu Araplardan ayrı olarak, kendilerine Kitap verilenler arasından, size savaş açmış, Allah’a ve ahret gününe inanmayan, Allah ve O’nun buyruklarını bildiren elçisinin yasakladıklarına uymayan ve hak / gerçek dini, din olarak kabul etmeyen bazı Yahudi ve Hıristiyanlarla da, saldırılarına son verinceye, cizyelerini / vergilerini / tazminatını verinceye kadar savaşın. (TÖVBE,29) • Yahudiler: “Uzeyr / Ezra Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da “Mesih / İsa Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarında sürekli tekrar edip durdukları sözleridir. Daha önceki inkâr etmiş olanların / nankörlerin sözlerini aynen taklit ediyorlar. Allah onların canını alsın / Allah onları kahretsin. Nasıl da saçmalıyorlar / nasıl da (haktan) sapıyorlar! Yahudiler, hahamları ve ruhbanları / din adamlarını, Hıristiyanlar, papazlarını / rahiplerini, Meryem oğlu Mesih İsa’yı, Allah ile beraber / Allah’ın yanında / Allah dışında / Allah’ı bırakıp rabler edindiler. Oysa onlara, yalnız tek Tanrı’ya / Kendisinden başka Tanrı olmayan, sadece tek bir Tanrı’ya kulluk / ibadet etmeleri söylenmişti. Allah’tan başka Tanrı yoktur / ilah yok o tek Allah’tan başka. Allah, ortak koştukları kimselerden çok daha yücedir / onların ortak koştuklarından arınmıştır / münezzehtir O. (TÖVBE,30,31) • Allah’ın ışığını / nûrunu / Kur’an’ı, yok sayıyorlar / sözleriyle söndürmek istiyorlar. Ortak koşucu din adamları / inkâr edenler / kâfirler / ortak koşanlar Allah’ın ışığı / Kur’an’ı örtmeye, söndürmeye çabalasalar da / hoşlanmasalar da, Allah ışığını / nûrunu / Kur’an’ı tamamlamaktan başka bir şey istemiyor / asla vazgeçmeyecektir. Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah elçisini hidayetle / doğru gösterge ve gerçek / hâk din ile gönderdi ki, onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,32,33) • Ey inananlar! Din adamlarının çoğu, insanların parasını hak etmeden / insanların mallarını haksız / uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan saptırırlar / Allah yolundan alıkorlar / geri çevirirler. İnsanlardan haksız yere topladıkları altın ve gümüşü yığıp, Allah yolunda harcamayanlara korkunç / çok acı veren bir azabı haber ver. Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde kızdırılarak onların alınları, yanları / böğürleri ve sırtları dağlanır ve şöyle denilir: “Kendi çıkarlarınız / egolarınız için biriktirdikleriniz işte budur. Artık biriktirdiklerinizin azabını tadın.” (TÖVBE,34,35) • Kuşkusuz Allah’ın nazarında / Allah katında ayların sayısı –gökleri ve yeri yarattığı gün belirlemiş olduğu yasa uyarınca / yazdığı Kitabında- onikidir. Bu aylardan dördü haram aylardır / dördü saygın aydır. İşte bu, şaşmaz nizamdır / gerçek yasadır, eskimez din / kusursuz hesap işte budur. Haram aylarda savaşarak / (günah işleyerek) kendinize zulmetmeyin / yazık etmeyin. Ama ortak koşucular, sizinle -haram aylarında- savaşa devam ederlerse siz de onlarla savaşın. Bilesiniz ki, Allah erdemli davrananların yanındadır / Allah’ın her zaman, Kendinin bilincinde olanlarla birlikte olduğunu bilin. Haram / saygın ayların yerlerini değiştirmek, Allah’ın koymuş olduğu yasayı inkârda ileri gitmektir. İnkârcılar böylece saptırılırlar / doğru yoldan sapmış olmaktadırlar. Allah’ın haram saydığı dört ayın yerine, haram olmayan başka dört ayı getirerek, Allah’ın haram saydığı dört aya denk düşürmek amacıyla, bir yıl haram olan ayları, bir yıl da yerine getirdikleri haram olmayan ayları helâl sayarlar. Böylece, Allah’ın haram kıldığı ayların haramlığını çiğnerler / Allah’ın haram kıldığını helâl yapıyorlar. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir / yaptıkları bu kötü işlerde, kendileri güzel bir iş yaptıklarını sanırlar. Allah, inkârcı topluluğu / (gerçekleri) inkâr edenleri asla doğru yola / doğruya ulaştırmaz. (TÖVBE,36,37) • Ey inananlar! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa hazır olun” denildiği zaman, yere çakılıp / yığılıp kaldınız? Ahret yerine / ahretten vazgeçip bu dünya hayatına mı / iğreti hayata mı razı oldunuz / dünya hayatını ahrete mi yeğlediniz? Dünya hayatının nimetleri / geçimlik süresi ahret hayatına oranla pek azdır. Eğer siz, savaş için harekete geçmez, seferber olmazsanız, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır, sizin yerinize Allah yolunda gönüllü savaşacak başka bir toplumu geçirir. Siz savaşa gitmemekle Allah’a asla zarar veremezsiniz. Allah’ın gücü her şeye yeter. İnananlar! İster ağır / ihtiyar, ister hafif / genç, savaş bir zorunluluk haline gelmişse, içinde bulunduğunuz şartlar ne durumda olursa olsun savaşa çıkınız / seferber olun. Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin / çaba gösterin / sıkı çalışın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha iyidir / daha hayırlıdır / sizin iyiliğinizedir. (TÖVBE,38,39,41) • Allah ikiyüzlülerin yalancı olduklarını biliyor. Allah seni affetsin / bağışlasın! Doğru mu, yalan mı söyledikleri sana belli olmadan, ikiyüzlülerin sözlerine kanarak, neden onlara izin verdin de beklemedin ki? Allah’a ve ahret gününe inananlar mallarıyla canlarıyla cihat etmek / çaba göstermek / sıkı çalışmak söz konusu olduğunda senden asla izin istemezler. Allah, erdemli kimseleri / saygılı olanları / takva sahiplerini / Kendinin bilincinde olanları çok iyi bilir. Senden ancak, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlar, ikiyüzlülerin savaş aleyhtarı propagandasından etkilenenler, kalpleri / gönülleri kuşkuyla / şüpheyle dolu olduğu için, kuşkularında bocalayıp duranlar, savaşa gitmemek için izin isterler. (TÖVBE,42,43,44,45) • İkiyüzlüler gerçekten savaşa katılmayı / sefere çıkmayı dilemiş / istemiş olsalardı, savaş / sefer için bir yol hazırlığı yaparlardı. Fakat, Allah onların gerçek niyetlerini bildiği için savaşa katkılarına izin vermedi / onları tembelleştirdi / onları yüreksiz ve moralsiz kıldı. Ve kendilerine “Oturanlarla / savaşa gitmeyen kadın ve çocuklarla oturun” denildi. Eğer ikiyüzlüler, sizinle beraber sefere çıksalardı, ordu içinde karışıklık çıkartarak, aranıza fitne ve nifak / anlaşmazlık sokarlardı / zihninizi bulandırmaktan başka bir şey yapmaz ve birbirinize düşmenizi isteyerek aranızda koşuştururlardı. İçinizde ikiyüzlülerin fitnesine kulak verenler / savaş aleyhtarı propagandalarına kananlar da var. Allah bozguncuları / zulmedenleri / haksızlık yapanları / zalimleri çok iyi bilir. (TÖVBE,46,47) • Allah’ın bizim için izin verdiğinden başkası bize dokunmaz / hakkımızda Allah’ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz / başımıza Allah’ın yazdığından başkası gelmez. Allah bizim koruyucumuz, dostumuzdur / O’dur bizim Mevlâ’mız. İnananlar yalnız Allah’a güvenip dayansınlar. (TÖVBE,51) • Ey ikiyüzlüler! Yoksullara ister gönüllü / kendi arzunuzla, ister gönülsüz / baskı ve zorla yardım / infak edin / harcayın / verin ; yardımlarınız asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkmış bir topluluksunuz. Yardımlarının kabul edilmemesinin sebebi şudur: Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri / nankörlük etmeleri / inkâr etmeleri, savaş için çağrıldıklarında üşenerek gelmeleri ve yaptıkları yardımları da isteksiz ve gösteriş için yapmaları / istemeyerek / içlerinden gelmeyerek vermeleridir. (TÖVBE,53,54) • İkiyüzlülerin malları / servetleri ve çocukları seni etkilemesin / imrendirmesin. Allah, bunlarla, onların dünya hayatında sıkıntı içinde yaşamalarını ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını / iğreti hayatta azap etmeyi / cezalandırmayı ve inkârcı iken canlarının çıkmasını istiyor. (TÖVBE,55) • İkiyüzlüler, sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler; oysa asla sizden değiller, onlar sizin gücünüzden korkan bir topluluktur. Nitekim onlar, sığınacak bir yer, barınacak mağaralar yahut da girebilecek bir delik bulsalardı, panik içinde oralara kaçarlardı. (TÖVBE,56,57) • Allah bize yeter. Allah elçisi yoluyla Kendi lütfundan bize verecektir. Biz sadece Allah’ı arzularız / gönlümüzü yalnız Allah’a bağlamışız / Allah’a gönülden bağlananlardanız / Biz Allah’a ulaşmayı isteyen kimseleriz. (TÖVBE,59) • Sadakalar / sosyal yardımlar / (vergi gelirleri) / gönüllü sunular, Allah’tan bir farz / yükümlülük / Allah’tan biçilmiş hisseler olarak, fakirlere / yoksullara / düşkünlere, bu işte çalışan görevlilere / (vergi toplamakla) görevli memurlara / sadakalarla ilgilenmeye memur edilenlere, İslâm’a sempati duyanlara / kalpleri yakınlaştırılıp ısındırılacak olanlara, özgürlüğünü yitirmiş olanlara, borçlulara, Allah yoluna / Allah yolundakilere ve yolda kalmışlara verilmeli. (TÖVBE,60) • İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerinin aynısıdır. Onlar, kötülüğü öğütlerler, iyilikten men ederler. Allah için yardımda elleri sıkıdır / çok cimridirler / harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar bu davranışlarıyla Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Çünkü ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, iyice yoldan çıkmış olanlardır. Allah, ikiyüzlü erkeklere, ikiyüzlü kadınlara ve inkârcılara sürekli / ebedi kalacakları cehennem ateşini söz vermiştir. Cehennem ateşi onlara yeter. Allah ikiyüzlü erkekleri, ikiyüzlü kadınları ve inkârcıları lânetlemiştir ve onlar için tükenmez / sonu gelmez / sürekli bir azap vardır. (TÖVBE,67,68) • Ey ikiyüzlüler! Siz de tıpkı sizden önceki inkârcılara benziyorsunuz; fakat, onlar sizden daha güçlüydüler / üstündüler, sizden daha çok mal ve çocuklara sahiptiler. Kendilerince zevk sefa içinde yaşadılar. Siz de kendinizce yaşıyorsunuz. Tıpkı sizden önceki inkârcıların yaptıkları gibi, tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gidiyorsunuz. Ama sizden önceki inkârcıların tüm yaptıkları işler, dünyada da, ahretde de boşa gitmiştir. İşte kaybedenler böyleleridir. (TÖVBE,69) • Nuh halkını tufanla, Hud’un Ad kavmini korkunç bir rüzgârla, Salih’in Semud kavmini şiddetli bir depremle, İbrahim’in puta tapar halkıyla mücadelesi, Şuayb’ın Medyen sakinlerini ateşle ve Lut kavminin alt üst şehirleri ve halkları gibi, kendilerinden önceki inkâr edenlerin haberleri onlara ulaşmadı mı? Her bir elçimiz, kendi halklarına apaçık ayetlerimizi / açık-seçik belgeler anlattılar / ikaz ettiler. Allah asla o kavimleri durup dururken yok etmedi / haksızlık etmedi / zulmetmemişti; aksine, onlar inkârcılıkları yüzünden, kendileri yok oluşlarını hazırladılar. (TÖVBE,70) • Nasıl ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerinin aynısı ise, inanan / mümin erkekler ve inanan / mümin kadınlar da birbirinin dostudur. Onlar insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden men ederler, salâtı ikâme ederler / vahyi iyice anlarlar ve arınırlar, Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine uyarlar. İşte o inanan kadın ve inanan erkeklere Allah rahmet edecektir / sevgi ve şefkatini bahşedecektir. Allah, inanan erkeklere ve inanan kadınlara, içinde ırmaklar akan sürekli kalacakları cennetler ve Adn / ebedi mutluluk cennetlerinde güzel evler / hoş konaklar / tertemiz barınaklar söz vermiştir. Allah’ın kendilerinden hoşnut olması ise, hepsinden daha büyük bir ödüldür. İşte en büyük mutluluk / o büyük başarı / büyük kurtuluş budur. (TÖVBE,71,72) • Ey Peygamber! İnkârcılarla / küfre sapanlarla ve ikiyüzlülerle mücadele / cihat et / onlara karşı sıkı çalış ve onlara karşı güçlü ve tavizsiz / sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir dönüş / varış / gidiş yeridir orası! (TÖVBE,73) • O ikiyüzlülerden bazıları “Allah bize lütfundan / bol nimetinden bolca verirse, biz de yardım için harcayacağız / mutlaka bağışta bulunacağız / elbette sadaka dağıtacağız ve dürüst / iyi insanlardan / iyilik ve barış için çalışanlardan olacağız” diye Allah’a söz verdiler. Fakat Allah onlara, Kendi lütfundan / bolluğundan bol verince, bu sefer cimrileştiler ve verdikleri sözden döndüler. Nihayet, Allah’a verdikleri sözden caydıkları ve yalan söyledikleri için, Allah, Kendisiyle / kendileriyle karşılaşacakları / huzuruna çıkacakları güne kadar, kalplerine nifak / ikiyüzlülük sokarak cezalandırdı. (TÖVBE,75,76,77) • İkiyüzlüler kendilerinin hem gizlediklerini / sırlarını, hem fısıldaştıklarını, Allah’ın bildiğini hâlâ anlamadılar mı? Allah tüm gizli olan şeyleri / görünmeyenleri / gaybla ilgili konuları çok iyi bilendir. (TÖVBE,78) • Gönüllü olarak sosyal yardımda bulunan inananların cömertliklerini eleştirenler ve ancak, güçleri nispetinde yardım yapanlarla alay edenler yok mu, Allah o ikiyüzlüleri maskaraya çevirecektir / sadaka konusunda hem fazladan veren (zengin) inananlara / içten bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, hem de çok az, ancak ellerinden gelebildiğince verebilen (yoksul) inananlara dil uzatan ve onlarla eğlenenlere gelince, Allah da onlarla eğlenecektir / Allah onları maskaraya çevirecektir. Onlar için can yakıcı / acıklı bir azap vardır. (TÖVBE,79) • Ey Peygamber! İkiyüzlüler için senden şefaat dilerler, sen onların bağışlanmasını ister dile, ister onlar için bağışlanma / af dileme. İkiyüzlüler için yetmiş kere şefaat dilesen bile, Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü o ikiyüzlüler, Allah’ı ve O’nun buyruklarını bildiren elçisini yalanladılar. Allah yoldan iyice çıkmış toplumları doğruya iletmez / doğru yola getirmez / kılavuzluk etmez. (TÖVBE,80) • Özür bahane ederek, sırf Allah’ın elçisine muhalefet olsun diye, savaşa gitmeyen ikiyüzlüler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmeyi / çaba göstermeyi / sıkı çalışmayı aşağı gördüler / hoşlarına gitmedi ve savaşa gitmedikleri için, kendi kendilerine böbürlenerek “Bu sıcakta savaş mı olur, sizler de harekete geçmeyin” diye savaş aleyhtarlığı yaptılar. Ey Peygamber! Söyle o ikiyüzlülere “Cehennem ateşi çok daha sıcaktır” keşke anlamış olsalardı. Artık o ikiyüzlüler, tüm bu davranışlarına / kazandıklarına karşılık / başlarına gelecek cezayı düşünerek, az gülüp çok ağlasınlar. Ve o ikiyüzlülerle salâtı / ilişkiyi kes. Cenazelerine ve mezarlarına gitme. Çünkü onlar Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine karşı geldiler ve sapkınlar / yoldan çıkmış olarak öldüler. (TÖVBE,81,82,84) • İkiyüzlülerin servetleri / malları ve çocukları seni etkilemesin / imrendirmesin. Allah bunlarla, onların dünyada, günahlarını artırmayı / azap etmeyi / cezalandırmayı ve canlarının inkârcılar olarak çıkmasını ister / izin verir. (TÖVBE,85) • Allah, mallarıyla canlarıyla Allah adına çaba harcayanlara, içinde sonsuza dek kalacakları ve içinden ırmaklar akan cennetler söz vermiştir. İşte bu en büyük kazançtır / mutluluktur / işte budur büyük başarı / büyük kurtuluş işte budur. (TÖVBE,89) • Varlıklı oldukları halde savaşa gitmemek için, senden izin isteyenler kınanabilir / sorumluluk söz konusudur. Onlara geride kalanlarla birlikte olmayı istediler. Allah da onların kalplerini mühürledi / kalpleri kirlendi. Bunun için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmezler / algılayamıyorlar / (ne yaptıklarını) anlayamaz hale gelmişlerdir / artık bilemezler. (TÖVBE,93) • Gizliyi de açığı da bilen Allah’ın / görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da Allah yaptıklarınız her şeyi size bildirecektir. (TÖVBE,94) • O ikiyüzlülerle ilgilenme / onlardan uzak durun. Onların inanç ve düşünceleri kirlidir. Kazandıkları kötü işlere karşılık varacakları yer cehennemdir. (TÖVBE,95) • Allah yoldan çıkmış toplumlardan asla hoşnut olmaz. (TÖVBE,96) • Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte / küfür, parçalanma yönünden en aşırıdırlar. Allah’ın elçisine indirdiğini / Kur’an’ı tanımamaya en yakındırlar. (TÖVBE,97) • Bazı Araplar, verdikleri yardımlarını / infâk ettiğini / Allah yolunda harcadıklarını bir kayıp ve angarya / bir ceza / zorunlu ödeme sayar ve sizin başınıza felâketler gelmesini beklerler. En kötü felâketler o Araplar içindir / kötülükler onların başına gelsin! (TÖVBE,98) • Bilmezler mi ki, kullarından tövbeleri kabul eden, sadakaları / sosyal yardımları / gönüllü sunuları alan / emir buyuran Allah’tır ve Allah tövbeleri en çok kabul edendir, en çok esirgeyen / çok müşfik olandır. (TÖVBE,104) • Çalışın / iş yapın / eylemde bulunun / iş yapıp değer üretin; yapın yapmak istediğinizi. Sonunda gizliyi ve açığı bilen Allah’a döndürüleceksiniz ve Allah yapmış olduklarınızı size bildirecek / haber verecektir. (TÖVBE,105) • İlk günlerde, erdemlilik / hak / saygınlık / Allah bilinci üzerine kurulmuş / takva üzere yapılan mescide / toplantı yerine gitmen çok daha iyidir. Çünkü orada Allah’tan gelen vahyi öğrenmek ve inançlarını temizlemek isteyen / çokça arınmayı seven insanlar / adamlar vardır ve Allah inançlarını pislikten / şirkten arındıranları sever. (TÖVBE,108) • Düşünün! Binasını Allah’a saygı duyarak ve dürüst bir şekilde / Allah’tan gelen bir sakınma / O’nun hoşnutluğunu / Allah bilinci kazanma duygusu ile, sağlam bir zemine yapan mı, yoksa binasını uçurumun kenarına kaygan bir zemine yapıp, onunla birlikte felâkete / cehennem ateşine yuvarlanan mı daha iyidir? Allah zalimler topluluğunu / haksızlık yapanları / zulmedenleri doğruya / doğru yola ulaştırmaz. O ikiyüzlülerin yaptıkları bina, yürekleri parçalanıncaya dek kalplerinde bir kuşku / (huzursuzluk) kaynağı olarak kalacaktır. (TÖVBE,109,110) • Allah inananların canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verdiği bir sözdür. Verdiği sözü, Allah’tan daha kesin olarak kim yerine getirebilir / ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var / sözüne Allah’tan daha bağlı kim olabilir ki? Öyleyse, Allah ile yaptığınız bu alışverişinizden dolayı sevinin / müjdeler olsun size. İşte en büyük başarı / büyük kurtuluş / büyük bir mutluluk, çok büyük bir kazanç budur. Ayrıca, Allah’a günahlarından tövbe edenler, ibadet / kulluk edenler, Allah’ı överek yüceltenler, yeryüzünde dolaşırken Allah’ın kudretini sergileyen ibret dolu eserlerden ders alanlar, rükû edenler / eğilenler, secde edenler, güzel ve iyi şeyleri öğütleyip / uygun olanı söyleyip, çirkin ve kötü şeylerden menedenler / kötülüğü engelleyenler ve Allah’ın sınırlarını / yasalarını koruyan inananları da müjdele! (TÖVBE,111,112) • Cehennemlik oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, akraba / yakınlar bile olsalar, ne peygamber, ne de inananlar, ortak koşanlar için bağışlanma dileyemez. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesinin tek sebebi, babasına daha önceden söz vermiş olmasıydı. Ne zaman ki babasının Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca, o, çok içli / duygulu / ince yürekli ve yumuşak kalpli / çok şefkatli olmasına rağmen yine de ondan ilgisini kesmişti / hemen ondan uzaklaştı. (TÖVBE,113,114) • Allah bir toplumu doğru yola ilettikten / doğru yolu gösterdikten sonra, o topluma sakınacakları / saygılı olacakları / dikkat etmeleri gereken konuları / yanlış ve doğru olan şeyleri bildirmeden / açıklamadıkça, onları sapıklıkta bırakacak değildir. (TÖVBE,115) • Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur. (TÖVBE,116) • Yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve iyice bunalmışlardı / içleri daraldıkça daralmıştı. Sonunda Allah’ın azabından / Allah’a karşı / Allah’ın öfkesinden, yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını içtenlikle anlamışlardı. Sonra, Allah onlara tekrar eski hallerine dönmeleri için, tövbe nasip etti de, tövbelerini kabul etti. (TÖVBE,118) • Ey inananlar! Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde her zaman canlı tutun ve dürüst / kişilikli / doğrularla / özü-sözü bir / doğru sözlülerle beraber / birlikte olun! (TÖVBE,119) • Allah yolunda atılan her bir adım ve düşmana karşı kazandıkları her bir başarı kendileri için güzel bir iş / “iyi bir amel” olarak yazılır. Allah güzel / iyi davrananların / iyilik yapanların ödülünü unutmaz. Savaş için, az veya çok demeden, yaptıkları her yardım ve aştıkları her vadi onlar için güzel bir iş olarak yazılır. Allah yaptıklarının en güzeliyle kendilerini ödüllendirir. (TÖVBE,120,121) • İnananların hepsinin birden savaşa gitmeleri doğru değildir. Onların her kesiminden belirli kişilerin bilimsel çalışma yapmak ve dini / vahyi derinlemesine öğrenmek / derin anlayış kazanmak ve savaşa gidenler geri döndüğünde, onları eğitmek / korunmaları ümidiyle / kötülüklerden sakınmaları / onları uyarmak için sefere gitmemelidir. Umulur ki korunurlar. (TÖVBE,122) • Ey inananlar! Size sürekli saldıran çevrenizdeki / yakınınızda bulunan inkârcılarla siz de savaşın. Güçlü olduğunuzu görsünler ki, bir daha saldıramasınlar / sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki Allah Kendi bilincinde olanlarla / erdemlilerle / saygılı olanlarla / korunanlarla beraberdir. (TÖVBE,123) • O inkârcı ikiyüzlüler her sene, bir ya da iki defa belalarla karşılaştıklarını / denendiklerini / sınandıklarını / imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Buna rağmen ne tövbe ediyorlar, ne de öğüt alıyorlar / düşünüp anlamıyorlar. Bağnaz / anlamaz bir topluluk olduklarından Allah kalplerini çevirmiştir / yamultmuştur. (TÖVBE,126,127) • Andolsun size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir / sizi rahatsız eden şey onu da üzer. O, müminlere karşı çok şefkatlidir. Merhametlidir. (TÖVBE,128) • Ey Muhammed! İnkârlarına devam ederlerse / eğer çekip giderlerse de ki “Allah bana yeter. İlah yok Allah’tan başka / O’ndan başka Tanrı yoktur. Ben sadece / yalnız Allah’a güvenip dayanırım, Allah çok büyük bir arşın Rabbidir / büyük arşın sahibi O’dur.” (TÖVBE,129) • Allah’ın yardımı ve zaferi / fetih / zafer günü gelip, insanların kitleler halinde / akın akın / dalga dalga, Allah’ın dinine girdiğini gördüğün zaman, Rabbini överek yücelt ve O’ndan bağışlanma / af dile. Allah tövbeleri sürekli / daima / sınırsız / çok kabul edendir. (NASR,1,2,3) HZ.MUHAMMED’İ ANLATAN AYETLER • Daha önce uyaran elçiler gibi, Muhammed de bir uyarıcıdır. (NECM,56) • Ey Muhammed! Biz ortak koşucuların ne konuştuğunu çok iyi biliyoruz. Sen onları zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara, sen Kur’an ile öğüt ver. (KAF,45) • Ey Muhammed! Ortak koşuculara de ki: “Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve her şeye egemen olan Allah’tan başka tanrı yoktur.” (SÂD,65) • ”Allah, melekler ile temsili söyleşiyi yaptığında, benim mele-i â’lâ’ya ait bir bilgim yoktu. Ancak ben görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcı olduğum için, o temsili söyleşiyi, Allah bana vahyediyor / bildiriyor.” (SÂD,69,70) • Size haber verdiğim bu bilgilere karşılık olarak, sizden bir ücret istemiyorum. Ben bunları kendiliğimden de uydurmuş değilim. Bu anlattıklarımı içeren Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya insanlarına bir çağrıdır. (SÂD,86,87) • Ey Muhammed! De ki: ”Ey insanlar! Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve diğerleri, ben tüm insanlar için, göklerin ve yerin egemenliğine sahip olan Allah tarafından görevlendirilmiş bir elçisiyim. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür.” Öyle ise, Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren ümmi / Tevrat ve İncil’i hiç okumamış elçisine inanın, nitekim o da / Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına inanmaktadır. Onun, Allah’tan getirdiğine uyun ki, doğruyu bulasınız. (A’RAF,158) • Muhammed Peygamber’de, hiçbir anormallik yoktur. O, apaçık bir uyarıcıdır. (A’RAF,184) • Ey Muhammed! De ki: ”Ben Allah’ın bildirdiğinden başka, kendi kendime ne bir yarar ne de bir zarar verme yetkisine sahip değilim. Gaybı / gizliyi bilseydim, bana dokunacak zarar için daha önceden tedbirimi alırdım. Böylece bana hiçbir zarar ve kötülük de dokunmazdı. Ben inanmak isteyen bir toplum için, sadece bir müjdeci ve uyarıcıyım.” (A’RAF,188) • Ey Muhammed! De ki: “Ben, ancak / sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum / uyarım.” (A’RAF,203) • Ey Muhammed! Ortak koşucu ikiyüzlülere de ki: “Ben sadece Rabbime yalvarırım ve O’ndan başka hiç kimseyi anmam.” ”Beni Allah’tan çok övmeye kalkmayın, ben kendiliğimden size ne bir zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahip değilim.” “Allah bana bir kötülük dilese, hiç kimse beni Allah’a karşı savunamaz, Allah’tan başka sığınacak kimse de bulamam.” “Benim görevim, sadece Allah’ın buyruklarını doğrudan duyurmaktır.” (CİN,20,21,22,23) • Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun ki, hiç kuşkusuz sen gönderdiğim elçilerden birisin. Üstün ve çok esirgeyen Allah’ın indirdiği üzere, dosdoğru bir yol üzerindesin. Atalarına bir uyarıcı gelmediği için, tümüyle duyarsız, habersiz kalmış bir toplumu / toplumları uyarman için, Biz seni elçi olarak gönderdik. (YÂSİN,2,3,4,5,6) • Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz tüm elçiler de yemek yerler, çarşılarda, sokaklarda dolaşırlardı. (FURKAN,20) • Bu evrensel / tüm halklara elçilik görevini sana verdik. Öyleyse sen, ortak koşucu Araplara aldırma ve bu Kur’an’ı onlara rağmen, var gücünle insanlara duyurman için çaba sarf et. (FURKAN,52) • Ey Muhammed! Biz, seni, sadece bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak görevlendirdik. De ki: ” Ben görevime karşılık sizden her hangi bir ücret istemiyorum. Sadece ve sadece Rabbine ulaşacak yolu arayanlar olmanızı istiyorum.” (FURKAN,56,57) • Ey Muhammed! Eğer ortak koşucu Araplar seni yalanlıyorlarsa, bilesin ki senden önce gelen tüm elçiler de, kavimlerince yalanlanmıştı. (FÂTIR,4) • Ey Muhammed! Sen mezardaki ölüler gibi işitmeyenlere işittiremezsin. Sen sadece bir uyarıcısın. Kuşkusuz, Biz seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / uyanmaya çağırasın diye gerçeğin tâ kendisi ile gönderdik. (FATIR,23,24) • O’nun için çalış / ibadet / kulluk et. O’na ibadet ederken güçlüklere göğüs ger / dirençli ol. (MERYEM,65) • Allah’ın indirdiğiyle / Kur’an’la toplumu uyandırmak / insanları uyanışa çağırasın / uyarıcılardan / uyaranlardan olman için! (ŞUARA,194) • Ey Muhammed! Sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık gerçeği izlemektesin. Sen ölülere duyuramazsın, aynı şekilde arkalarını dönen sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Bakar körü de, sapıklıktan döndürüp yola iletemezsin. Sen ancak, ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul ederler. (NEML,79,80,81) • Ey Muhammed! De ki: “Ben sadece bu şehrin / Mekke’nin Rabbine kulluk etmekle emredildim. Ben Müslümanlardan olmakla ve Kur’an’ı okuyup tebliğ etmekle görevlendirildim. Ben sadece uyarmakla görevliyim. (NEML,91,92) • Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye. (KASAS,45,46) • Biz seni onlara vekil göndermedik. (İSRÂ,54) • Biz istersek sana vahyettiğimizi / Kur’an’ı geri alırız. Sonra onu tekrar alabilmek için, Bizim yanımızda sana yardım edecek bir vekil de bulamazsın. Vahyettiğimiz / Kur’an, Rabbinden sana verilmiş bir rahmettir. Çünkü Rabbinin sana olan lütfu çok büyüktür. (İSRÂ,86,87) • ”Ben, Allah’ın görevlendirdiği ölümlü bir elçiden başka bir şey değilim.” (İSRÂ;93) • Seni, bu Kur’an’la, insanları müjdelemen ve uyarman için gönderdik. (İSRÂ,105) • Bu Kur’an’ı, insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye, Biz onu sana, koşullara uygun olarak, peyder pey indirdik. (İSRÂ,106) • Ey Muhammed! De ki: ”Eğer Allah elçi olarak beni görevlendirmiş olmasaydı, bu Kur’an’ı bana bildirmez ben de size okumazdım ve sizin de bu Kur’an’dan haberiniz olmazdı. Çünkü yıllarca aranızda yaşadım. Şimdiye kadar kendiliğimden size böyle bir şey söyledim mi? Hiç düşünüp anlamaz mısınız?” (YUNUS,16) • Ey Peygamber! De ki: ”Allah’ın istemesi dışında, ben bile kendime ne bir zarar ne de yarar verme gücüne sahip değilim.” (YUNUS,49) • Ey Muhammed! Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan halkların tümü inanırdı. Hâl böyle iken, insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın? (YUNUS,99) • Ey Muhammed! De ki: Ben sizden sorumlu değilim / ben sadece bana bildirileni size bildirmekle görevliyim.” Ey Peygamber! Sen, sadece sana vahyedileni / bildirileni tebliğ et ve Allah hüküm verinceye kadar mücadeleni sürdür. (YUNUS,108-109) • ”Ben bu Kitab’ın ayetleri ile sizleri uyarmak ve müjdelemek için Allah’ın görevlendirdiği bir elçisiyim.” (HUD,2) • Ey Muhammed! Ortak koşucu Arapların, “Mademki Muhammed peygamber olduğunu söylüyor, eğer öyle ise kendisine gökten bir hazine indirilmeli ya da kendisine sürekli bir melek eşlik etmeli değil miydi?” şeklindeki propagandalarından ötürü bunalıyor, göğsün daralıyor. Bu yüzden de neredeyse sana vahyettiğimiz / bildirdiğimiz ayetlerden bir kısmını duyurmayı terk edeceksin. Ey Muhammed, şunu iyice bil ki sen sadece bir uyarıcısın ve yalnızca Benim vahyettiğimi / bildirdiklerimi aynen duyurmakla görevlisin, Allah ise, her şeyin vekilidir. (HUD,12) • ”Ben evet ben apaçık bir uyarıcıyım” de. (HİCR,89) • Sana buyurulanı açıkça söyle ve ortak koşuculara da aldırma. (HİCR,94) • Ey Peygamber! Ortak koşucuların seni yalanlamaları kişiliğine ağır gelince, eğer yerin altına bir tünel açmaya ya da göğe bir merdiven dayamaya gücün yetseydi, kurtulmak için, onlara bir mucize göstermek isterdin. Boşuna panikleme. Allah dileseydi, onları sapmayan bir yolda toplayıp birleştirirdi. Sakın ola ki, cahilce düşüncelere kapılma! (EN’ÂM,35) • Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplara / insanlara söyle: ”Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımda demiyorum. Gaybı / gizlilikleri de bilmiyorum. Size, bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. (EN’ÂM,50) • Ey Muhammed! Bütün peygamberler, Allah’ın dosdoğru yola ulaştırdıklarıdır. Sen de onların yolunu aynen izle ve halkına şöyle de: ”Ben, Allah’ın buyruklarını size anlatmam karşılığında, sizden bir ücret istemiyorum. Bu Kur’an sadece size değil, tüm insanlara bir çağrıdır.” (EN’ÂM,90) • ”Ben üzerinize bekçi değilim / ben sizin koruyucunuz değilim. (ENÂM,104) • Ey Peygamber! Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy! Allah’tan başka tanrı yoktur. Ortak koşanlara aldırma. Biz seni ortak koşanların üzerine bekçi yapmadık. Sen onların avukatı da değilsin. (EN’ÂM,106,107) • Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber verecektir. (EN’ÂM,159) • Ey Peygamber! Şöyle de: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş bulunuyor: Tek bir Tanrı’ya inanan İbrahim’in mükemmel dinine… İbrahim, asla Allah’a ortak koşanlardan olmadı. Salâtım / vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi olan Allah içindir. Allah’ın ortağı yoktur. Bana söylenen budur; bu yüzden ben kendini O’na teslim edenlerin ilki olacağım. (EN’ÂM,161,162,163) • Ey Muhammed! Sen Allah’ın gücüne ve kudretine hayranlık duyarken, ortak koşucular alay ediyorlar. Kendilerine “Lâ ilahe illâ Allah” (Allah’ın yanında başka ilah yoktur) denildiğinde büyükleniyorlardı. ”Tanrılarımızı deli bir şair için mi terk edeceğiz?” diyorlardı. Hayır, sizin “deli şair” dediğiniz Muhammed, size gerçeği getirmiş ve daha önce gelen elçileri de doğrulamıştır. (SÂFFÂT,12,35,36,37) • Ey Muhammed! Ortak koşucu inkârcıların yalanlamaları seni üzmesin. En sonunda onların dönüşü Bizedir ve Biz yapmış olduklarını onlara bildireceğiz. (LOKMAN,23) • Ey Muhammed! Biz seni tüm insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. (SEBE,28) • Muhammed’de bir delilik yoktur. O, sadece çetin bir cezadan önce sizi uyaran bir elçidir. (SEBE,46) • Ey Muhammed! Sen dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et. (ZÜMER,2) • Ey Muhammed! De ki: ”Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek, Allah’a ortak koşmadan kulluk etmem ve benim, örnek iyi bir Müslüman olmam öğütlendi.” (ZÜMER,11,12) • Ey Muhammed! Cezası kesinleşmiş ve ateşe atılmış olanı sen mi kurtaracaksın? (ZÜMER,19) • Sen onların avukatı değilsin. (ZÜMER,41) • Sen, ortak koşucu Arapların / insanların inkârlarına karşı azimle mücadelene devam et. Sen kendi günahların için Allah’tan bağışlanma iste ve Rabbini sabah-akşam överek yücelt. (MÜ’MİN,55) • Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana anlatmadık. Şunu bil ki hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. (MÜ’MİN,78) • Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplara söyle: ”Ben de sizin gibi bir insanım. Bana sizin tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor / bildiriliyor. Artık O’na / Allah’a yönelin. O’ndan / Allah’tan bağışlanma dileyin.” (FUSSİLET,6,7) • Ben, Allah’ın bana indirdiği Kitabı tebliğ etmem ve aranızda adaletle davranmakla emrolundum. (ŞÛRA,15) • Ey Muhammed! De ki: ”Ben sizden tebliğ ettiklerim karşılığında bir ücret istemiyorum.” (ŞÛRA,23) • Ey Muhammed! Yüz çevirirlerse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. (ŞÛRA,48) • Ey Muhammed! Kulaklarını gerçeğe kapamış sağıra sen mi işittireceksin yahut gözünü gerçeğe kapamış görmezi ya da apaçık bir sapıklıkta olanı sen mi yola getireceksin? Sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen dosdoğru yoldasın. (ZÜHRUF,40,43) • Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır bakalım, onlara Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar söylemiş miyiz? (ZÜHRUF,45) • Ey Muhammed! Sana da bir yöntem belirledik; sen o yönteme uygun hareket etmelisin. Bilgiden yoksun kişilerin arzularına uyma. (CÂSİYE,18) • De ki: ”Ben, elçilerin ilki değilim. Benden önce de birçok elçiler geldi. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben ancak, Allah’ın bana bildirdiklerini uyguluyorum. Ben, apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.” (AHKAF,9) • Allah’ın davetçisinin çağrısını kabul edin. Allah’ın davetçisinin çağrısına uymayanlar, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamazlar. (AHKAF,31,32) • Ey Muhammed! De ki: ”Ben bütün bu gerçekleri size duyurmam için Allah tarafından görevlendirilmiş bir uyarıcıyım.” (ZARİYAT,50) • Ey Muhammed! Ortak koşucuları uyar / hatırlat, düşündür. Çünkü sen, sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zorla kabul ettirecek bir zorba değilsin. (ĞAŞİYE,21,22) • Ey Muhammed! Sen onları doğruya ne kadar çağırırsan çağır, onlar asla doğruyu bulamaz. (KEHF,57) • Ey Muhammed! De ki: ”Ey ortak koşucular! Ben de sizin gibi bir insanım, Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi.” (KEHF,110) • Sana düşen yalnızca açık bir tebliğdir. (NAHL,82) • Ben sizi sadece vahiy / Allah’ın bildirdikleri ile uyarıyorum. (ENBİYA,45) • Ey Muhammed! Biz, seni, tüm insanların iyiliği için / bir rahmet / sevgimizin bir açılımı / sevgi pınarı olarak gönderdik. (ENBİYA,107) • Elçinin görevi, sadece Allah’ın ayetlerini açıkça bildirmektir. (ANKEBUT,18) • Kitap’tan sana vahyedileni oku, vahyi iyice kavra. (ANKEBUT,45) • Size olan nimetimi tamamlamak için / size buyruklarımı bildirecek, sizleri ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi arındıran, ilkelerimizi bildiren Kitap ve bilgeliği / düşünmeyi öğretecek, bilmediklerinizi bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip gönderdik. (BAKARA,151) • Ey Peygamber! İnsanları doğruya iletmek sana düşmez. (BAKARA,272) • Senin görevin sadece duyurmaktır. (ALİ İMRAN,20) • Ey Peygamber! Allah’ın ortak koşucu Arapların tövbelerini kabul etmesi veya onları cezalandırması seni ilgilendirmez. (ALİ İMRAN,128) • Muhammed, ancak / sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir / Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de birçok elçiler gelip geçmiştir. Muhammed ölür yahut öldürülürse, dininizden vazgeçip, eski durumunuza mı döneceksiniz? (ÂLÎ İMRAN,144) • Ey Peygamber, savaşın o sıkıntılı anlarında, Allah’ın sana bir iyiliği olarak onlara yumuşak davrandın. Onların davranışlarını hoş gör, Allah’tan bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara da danış. Karar verince de Allah’a güven; Allah güvenenleri sever. (ÂLÎ İMRAN,159) • Yemin olsun ki! Allah inananlara, buyruklarını bildiren / ilkelerini okuyan, onları ortak koşmaktan alıkoyan, onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi öğreten, kendilerinden bir elçiyi göndermekle iyilikte bulundu. (ÂLÎ İMRAN,164) • Ey Muhammed! Seni yalanlamalarına şaşırma. Çünkü senden önce apaçık kanıtlar / deliller / belgeler / kutsal sayfalar / Zeburlar(Tanrı sevgisi) ve aydınlatıcı Kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı. (ÂLÎ İMRAN,184) • Sen, Rabbinden sana bildirileni uygula. (AHZAB,2) • Sen, yalnızca Allah’a güven. (AHZAB,3) • Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. O, Allah’ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur. (AHZAB,40) • Ey Peygamber! Biz seni Allah’ın izniyle, Allah’a çağıran bir davetçi, bir tanık, bir müjdeleyici, bir uyarıcı ve aydınlatıcı bir ışık olarak gönderdik. (AHZAB,45,46) • Ey Peygamber! Eşlerini ve inandığından dolayı ailesinden kopup seninle birlikte göç eden ve Allah’ın sana emaneti olan kimsesiz kadınları, göç eden amcanın kızlarını, dayının kızlarını, halalarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendi isteğiyle tüm mal varlığını sana bağışlayan inanmış göç eden kimsesiz kadınları –mal bağışlama durumu sadece Peygamber’e mahsus, diğer inananlara değil- sana uygun gördük. Ki, sen güç bir duruma düşmeyesin. Bunlardan başka kimsesiz kadınları, kendi isteğine göre sorumluluğuna alamazsın, istediği kadar şartlar uygun olsa da, sorumlu olduklarınla da değiştiremezsin. Ancak inanıp iltica eden kimsesiz kadınlar hariç. (AHZÂB,50,52) • Allah ve melekleri peygambere yardımcı olmaktadır / desteklemektedir. Ey inananlar siz de peygambere yardımcı olun / destekleyin, gereksiz davranışlarınızla onu incitmeyin, ona gereken saygı ve itaati gösterin. (AHZÂB,56) • Ey Peygamber! Biz, sana gerçeği içeren bu Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği doğrultusunda karar veresin diye indirdik. Hak’kı gözet ve sakın hainlerden yana olma. Allah’tan özür dile. Kendilerine bile yararları olmayan hainleri savunup durma. (NİSA,105,106,107) • Senin görevin mucize getirmek değil, asıl görevin uyarmaktan ibarettir. (RA’D,7) • Ey Muhammed! De ki: “Ben yalnız Allah’a kul olmakla ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolundum. Ben sizleri, Allah’a ortak koşmamaya davet ediyorum, dönüşüm de Allah’adır.”(RA’D,36) • Senin görevin, sadece, Allah’ın sana bildirdiklerini eksiksiz tebliğ etmektir. Hesap görme işi yalnızca Allah’a aittir. (RA’D,40) • Sen Rabbinin hükmü için dirençli ol ve ortak koşuculardan hiçbir inkârcıya veya günahkâra boyun eğme. Sabah-akşam Rabbinin ismini yücelterek an. (İNSAN,24,25) • Size, Allah’ın apaçık ayetlerini anlatan / okuyan bir elçi göndermiştir. (TALAK,11) • Allah’ın elçisi Muhammed kendilerine, Allah katında elçi meleklerin elleriyle, arındırılmış, tertemiz sahifelere yazılmış, dosdoğru hükümler içeren Kitap’taki ayetlerden anlatıyor. (BEYYİNE,2,3) • Elçinin görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten ibarettir. Elçinin tek görevi, mesajı açıkça bildirmekten ibarettir. (NÛR,54) • Ey Muhammed! De ki:”Ey insanlar, ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (HAC,49) • O Allah ki, ümmilerin / Arapların arasından kendilerinden olan bir elçi göndermiştir ki, ümmilere / Araplara Allah’ın ayetlerini okuyor, onların zihinlerini temizliyor ve onlara Kitap’ı ve bilgeliği öğretiyor. Ve o elçi sadece Araplara değil, henüz kendilerine katılmamış bulunan başka milletlerin tümüne de gönderilmiştir. İşte Kur’an’ı tebliğ eden, öğreten bu elçi Allah’ın tüm dünya insanlarına bir iyiliğidir. (CUMA,2,3,4) • Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen vahyi öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu yüceltsinler diye. (FETİH,8,9) • Unutmayın ki, elçinin görevi sadece, Allah’ın buyruklarını size duyurmaktır. (MAİDE,99) • Ey Peygamber! İkiyüzlülerin servetleri ve çocukları seni etkilemesin. Allah bunlarla, onların dünyada günahlarını artırmayı ve canlarının inkârcılar olarak çıkmalarına izin verir. (TÖVBE,85) • And olsun! Size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O müminlere karşı çok şefkatlidir. Merhametlidir. (TÖVBE,128) “PEYGAMBERLER ARASINDA AYIRIM OLMAYACAĞINA” DAİR AYETLER • ”Biz, Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere inanırız. Bunların hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz sadece Allah’a teslim olanlarız” deyiniz. (BAKARA,136) • Elçi, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı. İnananlar da inandılar. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanırlar ve “Elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve uyduk. Rabbimiz bizi bağışla; dönüş sanadır” derler. (BAKARA,285) • Ey Peygamber! ”Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya, İsa’ya ve tüm Peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık. Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz Allah’a teslim olanlarız” de. (ÂLÎ İMRAN,84) • Allah’a ve elçilerine inanan ve onların hiçbiri arasında ayırım yapmayanların da ödüllerini ileride verecektir. (NİSA,152) PEYGAMBERLERİ ANLATAN AYETLER • Yemin olsun! Biz, elçiler gönderdiğimiz toplulukları da sorguya çekeceğiz, peygamberleri de / elçileri de sorguya çekeceğiz. (A’RAF,6) • Size içinizden elçiler gelip de, buyruklarımı bildirdiklerinde, kim buyruklarımı benimseyip kendilerini düzeltirse, onlar için ne bir korku vardır ve ne de onlar üzülürler. (A’RAF,35) • ”Hakikaten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler” diyecekler. (A’RAF,43) • ”Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler” diyecekler. (A’RAF,53) • Biz her ne zaman bir ülkeye, Allah’ın birliğini anlatmak için bir peygamber gönderdiysek, hepsi de, gelen peygamberi yalanladılar. Eğer o ülkelerin halkları buyruklarımızı bildirmek için gönderdiğimiz peygamberlere inanıp erdemli davransalardı, göklerden ve yerden üzerlerine bolluk kapısını açardık. (A’RAF,96) • Elçiler: ”Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. Bizim görevimiz Allah’ın buyruklarını açık bir şekilde size duyurmaktan ibarettir” dediler. (YÂSİN,17) • Elçiler: ”Sizin uğradığınız belâlar bizden değil, kendinizden kaynaklanmaktadır. Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? Hayır!” (YÂSİN,19) • Elçilere saygılı olun. Sizden herhangi bir maddi çıkar beklemeyen bu kişilerin söylediklerine inanın. Onlar doğruyu söylüyorlar.” (YÂSİN,20,21) • Biz isteseydik her ülke kentine; daha önce olduğu gibi, ayrı ayrı bir uyarıcı da gönderebilirdik. (FURKAN,51) • Her toplum için mutlaka bir uyarıcı gelmiştir. (FATIR,24) • Elçileri, kendilerine apaçık belgeler, sayfalar ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdir. (FATIR,25) • Kendilerine yol gösterici elçimiz geldiğinde insanlar, “Allah bir insanı mı elçi olarak gönderdi?” diyerek inanmadılar. (İSRÂ,94) • Yemin olsun! Biz sizden önceki nice nesilleri nankörlük ettikleri için yok etmişizdir. O nesillere, bizim gönderdiğimiz elçiler apaçık belgelerle gitmişlerdi. Ama onlar inanmayıp reddetmişlerdi. İşte suçlu / nankör toplumları bundan ötürü cezalandırdık. (YUNUS,13) • Her bir toplum için bir elçi vardır. Her toplum, kendi elçisinin karşısında adaletle yargılanır ve hiç haksızlık edilmez. (YUNUS,47) • O gönderdiğimiz elçiler, kendi halklarına, apaçık belgeler / mucizeler getirdiler. (YUNUS,74) • Biz o yok ettiğimiz halklara zulmetmedik, onlar, görevlendirdiğimiz elçilerin bildirdikleri ayetlerimizi inkâr ettikleri için kendi kendilerine zulmettiler. (HÛD,101) • Ey Muhammed! Yemin olsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik. (HİCR,10) • Daha önce gönderdiğimiz elçilerimizi, kendi halkları yalancılıkla suçladılar fakat elçilerimiz onlara karşı direndiler. Zaferimiz ulaşıncaya dek sıkıntı çektiler. (EN’AM,34) • And olsun, senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. (EN’AM,42) • Biz elçileri, ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderiyoruz. (EN’AM,48) • Bütün peygamberler, Allah’ın dosdoğru yola ulaştırdıklarıdır. (EN’ÂM,90) • Biz onlara, kendi içlerinden uyarıcı elçiler göndermiştik. (SÂFFÂT,72) • Yemin olsun! Elçilikle görevli kullarımız için söz verilmiştir. Hiç kuşkusuz elçiler, elbette zafere ulaşacaklar. Bizim ordumuz kesinlikle üstün gelecektir. (SÂFFÂT,171,172,173) • Öncekiler elçilerimi yalanladılar. Ama Benim de onlara verdiğim karşılık nasılmış gördüler! (SEBE,45) • Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana anlatmadık. Şunu bil ki, hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. (MÜ’MİN,78) • (Ortak koşucular, elçiler için dediler ki:) ”Siz de bizim gibi bir insansınız.” (FUSSİLET,14) • Biz, elçileri, yalnızca, ayetlerimizle, insanları müjdelesinler ve uyarsınlar diye gönderdik. (KEHF,56) • Elçilerin bizim bildirdiğimiz her şeyi açıkça kendilerine bildirmekten başka bir görevleri mi var? (NAHL,35) • Yemin olsun! Biz, her bir topluma: ”Yalnızca Allah’a kulluk edin ve Allah’a ortak koşmaktan sakının” diyen bir elçi gönderdik. (NAHL,36) • Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve kitaplar gönderdik. (NAHL,44) • Biz görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana diliyle gönderdik ki, halkı elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi anlayabilsin. (İBRAHİM,4) • Sizden önce gelmiş Nuh, Ad, Semud halklarının ve onlardan sonra gelip de, sayılarını sadece Allah’ın bildiği halkların haberleri size ulaşmadı mı? Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak koşmamalarını ve Allah’ın apaçık ayetlerini kendi dilleriyle bildirmişlerdi. (İBRAHİM,9) • Biz elçileri, öğütlerimiz doğrultusunda yol gösteren önderler yaptık. Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, Allah’a ortak koşmadan bağlanmayı, ortak koşucu düşüncelerden nasıl temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. Onlar, yalnızca bize kulluk edenlerdendi / bizim için çalışan kimselerdi. (ENBİYA,73) • İnsanlar tek bir topluluktu. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler diye, Allah, Peygamberlere gerçeği içeren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına düştüler. (BAKARA,213) • Biz, (tüm) elçilerimizi birbirinden ayrı yetenekte ve her birine yeteneğine uygun görevler verdik. (BAKARA,253) • Kitap verilenlerden bazıları, Allah’ın Kitabında olmayanı, Kitap’tan sanasınız diye, coşkulu bir dille anlatarak, Kitaba / Allah’ın Kelâmına benzetmeye çalışırlar. Allah’ın sözü olmadığı halde,”Allah böyle buyuruyor.”derler. Bile bile Allah adına yalan söylerler. Hâlbuki Allah’ın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik verdiği hiçbir insan kalkıp ”Allah’tan sonra bana da kulluk ediniz” diye insanları kendisine bağlamaya çağırmaz. Tam tersine ”Okuduğunuz ve öğrettiğiniz Kitap gereğince, Allah’tan başkasını Rabler edinmeyin. Yalnızca Allah’ın kulları olun” der. Ve elçiler size, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de söylemezler. Siz Müslüman / Allah’a teslim olduktan sonra, size hiç, Allah’tan başkasına da kul olun der mi? / inkârı öğütler mi? (ÂLÎ İMRAN,78,79,80) • Allah, peygamberlerden şöyle bir söz almıştı: ”Size kitap ve hikmet vereceğim. Daha sonra, size verdiklerimin aynısını doğrulayan, bir başka tayin ettiğim elçiye inanacak ve onu destekleyeceksiniz. Bu buyruğumu kabul ediyor ve bu sözleşmeyi yerine getireceğinize söz veriyor musunuz?” demişti. Tüm peygamberler de: ”Kabul ettik, söz veriyoruz” deyince, Allah: ”Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. (ÂLÎ İMRAN,81) • Allah’ın peygamberleri, sadece Allah’ın buyruklarını bildirirler, Allah’ı sayarlar ve Allah’tan başka hiç kimseden çekinmezler. Hesap soran sadece Allah’tır. (AHZÂB,39) • Biz, tüm elçileri Allah adına, kendilerine uyulsun diye gönderdik. (NİSA,64) • Daha önceden sana hikâyelerini anlattığımız elçilere ve sana hikâyelerini anlatmadığımız elçilere de vahyettik. (NİSA,164) • Her toplumun bir yol göstericisi vardır. (RA’D,7) • Yemin olsun! Senden önce de birçok elçi gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir elçi bir ayet getiremez. Her dönemin / çağın vakti ve süresi, bir kitaba yazılır. (RA’D,38) • Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir şeyi gönüllerinden geçirdikleri zaman, şeytan onların arzu ettiğine vesvese vermiş olmasın. Ne var ki, Allah, şeytanın soktuğu vesveseyi kaldırır ve sonra Allah, temizlenmiş bilinçlere ayetlerini yerleştirir. Şeytanın soktuğu vesvese düşünceleri kirli ve kalpleri katılaşmış olanlar için, Allah’ın bir açığa çıkarmasıdır. (HAC,52,53) • Biz her millete, kendilerine özgü uyguladıkları bir yolu / sistemi yükümlü kıldık. (HAC,67) • Allah, meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. (HAC,75) “MEZHEPLERE BÖLÜNMEYİN!” AYETLERİ • Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber verecektir. (EN'ÂM,159) • Hepiniz tek bir milletsiniz. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise, hepiniz yalnızca Bana kulluk edin. Fakat milletler aralarındaki ilişkilerde, ayrılığa düştüler, bölündüler. Ama hepsi Bize döneceklerdir. (ENBİYA,92-93) • KUşkusuz tüm milletler bir tek toplumdur. Ben de sizin Rabbinizim. O halde Bana karşı saygılı olun. Fakat insanlar, işlerini kendi aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip / grup kendi yazdıkları kitapla övünüyor. (MÜ'MİNÛN,52,53) • Ortağı olmayan Allah'a yönelin ve hepiniz O'na saygılı olun, Allah'ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. Ortak koşanlar dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular. Her mezhep kendi bağlandıklarıyla sevinip övünmektedir. (RÛM,31,32) • Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, gruplara ayrılıp, anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Mezheplere bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,105) DİN’İ ANLATAN AYETLER • Dini / vahyi yalanlayana dikkat ettin mi? İşte öksüze kötü davranan, yoksulu doyurmayı özendirmeyen de odur. (MAUN,1,2,3) • Sizin inandığınız din size, Allah’ın bana gönderdiği din de bana. (KAFİRUN,6) • Her mescitte / toplantıda, Allah’ın buyruğu üzere adil olun, dini sadece Allah’a ait kılın ve yaptığınız işlerde Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmadan davranın. (A’RAF,29) • İnkârcılar, dinlerini alaya aldılar ve dünya hayatındaki ihtirasları kendilerini yanılttı. (A’RAF,51) • Allah bizi sizin ortak koşucu hurafe dininizden kurtardıktan sonra, tekrar ona dönersek, Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe, sizin hurafe dininize tekrar dönmemiz söz konusu olamaz. (A’RAF,89) • İnsanlar ilk yaratıldıkları zaman, hepsi tek bir dine bağlıydı ve tek bir Allah’a kulluk ediyorlardı. Sonradan anlaşmazlığa düştüler, inanan ve inkâr edenler olarak ayrıldılar. (YUNUS,19) • Firavun ve ekibi: “Ey Musa! Sen bizi iktidardan indirip, kardeşin ile beraber, ülkemizi eline geçirip, bizi atalarımızın dininden döndürmek için mi geldiniz? Boşuna çabalamayın, biz atalarımızın dinini bırakıp asla size inanmayız” dediler. (YUNUS,78) • Kendin tek Allah’a inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil. (YUNUS,105) • Yusuf dedi ki: “Ben, Allah’a inanmayan, öte dünyayı da inkâr eden, içinde bulunduğumuz toplumun ortak koşucu dinini terk ettim. Ben Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uyuyorum.” (YUSUF,37,38) • Hüküm, ancak Allah’ındır. Allah, yalnızca kendisine kulluk etmenizi istemiştir. İşte dosdoğru din budur. (YUSUF,40) • Dinlerini karıştırıp bozdular. Eğer böyle yapmayı kendileri istemeselerdi, Allah onlara izin vermezdi. Sen onları uydurdukları rivayetlerle baş başa bırak. (EN’ÂM,137) • ......dinleştirdikleri gelenekleri adına şöyle derler….(EN’ÂM,138,139) • Sen, dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et. (ZÜMER,2) • Dikkat! Arı ve duru olan din sadece Allah’a aittir. (ZÜMER,3) • Bana, Dini, yalnız Allah’a özgüleyerek Allah’a ortak koşmadan kulluk etmem ve benim örnek iyi bir Müslüman olmam öğütlendi. Ben, dinimi yalnız Allah’a özgüleyerek, Allah’a ortak koşmadan ibadet ediyorum. (ZÜMER,11,12,14) • Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin. (MÜMİN,65) • Ey Muhammed! Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya öğütlediğimiz dinin aynısını, şimdi de sana vahyediyoruz / bildiriyoruz. Onu, sizin için ilke haline, şöyle getirdik: “Dini dosdoğru uygulayın, rivayetler uydurarak onda ayrılığa düşmeyin.” (ŞURA,13) • Sen çağrına devam et ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula. (ŞURA,15) • Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde, onlar için dini şeriatlar / kurallar koyan ortakları mı var? (ŞURA,21) • Din sadece Allah’ındır. (NAHL,52) • Ey Muhammed! Şimdi de sana: ”Dosdoğru yola yönelerek, İbrahim’in dinine uy. İbrahim hiçbir zaman Allah’a ortak koşucu olmadı” diye vahyediyoruz. (NAHL,123) • Sen ortak koşmadan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın dinine yönel. Çünkü Allah insanları kendi dinine uyumlu yaratmıştır. Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz. İşte tüm zamanların dosdoğru dini budur. (RUM,30) • Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun, Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. (RUM,31) • Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün gelmeden önce, Allah’ın dosdoğru dinine yönelin. (RUM,43) • Gerçek şu ki, Allah’ın tüm peygamberler aracılığıyla gönderdiği ve onayladığı tek din İslam’dır / doğruluğa kendini vermedir / Allah’a teslim olmadır /. (ALİ İMRAN,19) • Allah’ın tüm peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez Allah’a teslim olmuştur ve hepsi Allah’a döndürülecektir. Kim, tüm peygamberlerin bildirdiği İslâm’dan / Allah’a teslim olmaktan / doğruluğa kendini vermekten başka bir din ararsa / arzu ederse, Allah tarafından kabul görmeyecek ve onlar ahrette kaybedenlerden olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,85) • Dinlerini sadece Allah’a ait kılanlar başka…. (NİSA,146) • Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan / Allah dışındaki bütün tanrıları reddederek Allah’a ibadet etmelerinden (O’nun için çalışmalarından) / doğruya yönelerek / dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece / bağlılığı yalnız Allah’a öz kılıp, yalnızca O’na tapmalarını / kulluk etmelerini, Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu / dosdoğru olan bağlılık da budur. (BEYYİNE,5) • Siz, dininizi Allah’a mı / Allah’a dinini mi öğretmeye kalkışıyorsunuz? (HUCURAT,16) • Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını ağızlarıyla söndürmek isterler / Allah’ın aydınlık dinini, uydurdukları rivayetlerle karartmak isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i hidayet ve gerçek din ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye. (SAFF,8,9) • Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere / bu dini diğer bütün dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle ve gerçek din ile gönderdi. (FETİH,28) • Ey Kitap sahipleri! Dininiz konusunda gerçeğin ötesine gitmeyin. (MAİDE,77) • Ortak koşuculara, ”Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden elçiye gelin” denildiğinde, ”Atalarımızın inandığı din / yol bize yeter!” derler. Ataları, bir şey bilmeyen ve doğru olmayan bir dine / yola inanan kimseler olsa da mı? (MAİDE,104) • İçtenlikle tövbe edenler, salâtı ikame ederler / vahye samimi olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse, sizin din kardeşleriniz olurlar. (TÖVBE,11) • Ortak koşucu inkârcılar, aranızda antlaşma yaptıktan sonra, yeminlerini bozar ve dininiz için size saldırırlarsa onların yeminleri artık geçersizdir. (TÖVBE,12) • Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah elçisini hidayetle ve gerçek dinle gönderdi ki, onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,33) “ALLAH’A ORTAK KOŞMAYIN” (ŞİRK KOŞMAYIN) AYETLERİ • Allah Kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz / Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez; onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder. Allah’a ortak / şirk koşan kimse, kuşkusuz, büyük bir günah işleyerek Allah’a çok büyük iftira etmiş olur. (NİSA,48) • Eğer Allah’a ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun. (ZÜMER,65) • Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. (NİSA,36) • Allah çok yücedir ve onların ortak koştuklarından çok uzaktır. (ZÜMER,67) • Doğrudan Allah’a değil de, sana ne yarar ve ne de zarar vermeyenleri Allah’a ortak koşarak yalvarma. Böyle yaparsan o zaman zalimlerden olursun. (YUNUS,106) • Allah’a ortak koşma, kuşkusuz Allah’a ortak koşmak büyük bir zulümdür. (LOKMAN,13) • Ortak koşucu düşüncelerden arınmayanların, öte dünyayı inkâr edenlerin vay haline! (FUSSİLET,7) • Yoksa ortak koşucuların Allah’tan başka ilahları mı vardır? Allah onların ortak koştuklarından yücedir. (TÛR,43) • Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez; bunun dışındaki günahları ise, dileyen kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa tamamen sapıtmış olur. (NİSA,116) • Her kim Allah ile birlikte, hiçbir delile sahip olmayan başka bir tanrıya kulluk ederse, onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz inkâr edenler mutlu sona ulaşamazlar. (MÜ’MİNÛN,117) • O Allah’tır ki, Kendisinden başka ilah yoktur. Allah ortak koşucuların, ortak koştuklarından çok yücedir. (HAŞR,23) • Rabbiniz, yeryüzünü sizin için yaşanabilir hale getirdi ve göğü de kubbe yaptı. Gökten yağmur yağdırdı ve size yerden, beslenebileceğiniz çeşitli ürünler çıkardı. Artık bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. (BAKARA,22) • Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun, Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. (RÛM,31) • Yoksa onlara, Allah’a ortak koşmalarını destekleyen / söyleyen kesin bir kanıt mı / delil mi / ilahi bir belge mi indirdik? (RÛM,35) • Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve sonra da yeniden diriltecek. Peki, Allah’a ortak koşarak bağlandıklarınız içinde, bunlardan herhangi birisini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir ve tüm övgüler Allah’adır. (RÛM,40) • Biz, İbrahim’in tek Tanrıcı dinine uyarız. O Allah’a asla ortak koşanlardan olmadı. (BAKARA,135) • İnsanlardan bazıları, Allah yerine / Allah’tan başkasını, Allah ile denk / Allah’a eş tutarlar da, Allah’ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah’ı sever. (BAKARA,165) • Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılmalarını, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarını ve yalnızca O’na tapmalarını, salâtı ikame etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu. (BEYYİNE,5) • Cinler: “Biz hayranlık verici, dosdoğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik. Biz de o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık. Artık bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi, asla ortak koşmayacağız. (CİN,2) • Anne ve baba, körü körüne Allah’a ortak koşman için seni zorlarlarsa, onların bu sözüne uyma. Hepinizin dönüşü Allah’adır. (ANKEBUT,8) • Allah, İbrahim’e: “İbrahim! Bana hiçbir şeyi ortak etme, tavaf edenler, ayakta duranlar, rukû / eğilenler ve secdeye varanlar için, evimi temiz tut” diye bildirmişti. (HAC,26) • İbrahim ne bir Yahudi’nin, ne de bir Hıristiyan’ın inandığı gibi inanmıyordu; o tek Allah’a inanan bir Müslüman’dı. İbrahim hiçbir zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı. (ÂLÎ İMRAN,67) • Allah doğruyu söyler; gelin, İbrahim’in tek Tanrı’cı dinine uyun. İbrahim, asla ortak koşanlardan olmadı. (ÂLÎ İMRAN,95) • Allah’a ortak koşmadan inanın. Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşmüş parçalanmış da, kendisini akbabalar kapmış veya rüzgârın uzaklara sürükleyip götürdüğü bir nesne gibidir. (HAC,31) • Allah, yönetimine birilerini ortak etmez. (KEHF,26) • Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. (KEHF,38) • Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın. (KEHF,110) • Benim Rabbim yalnızca şunları yasak etmiştir: “Haksız yere gizliden ve açıktan yapılan terörü / saldırıyı / utanç verici işleri, Allah’ın hiçbir otorite ve güç vermediği / hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmayı ve kendi kişisel yargılarınızı / bilmediğiniz şeyi Allah adına söylemeyi.” (A’RAF,33) • Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. Ortak koşucular hiçbir şey yaratamayan, aksine yaratılmış olan şeyleri mi / kendileri yaratılmış olan ve bir şey yaratamayanı mı Allah’a eş / ortak koşuyorlar? (A’RAF,190,191) • Dikkat! / Gözünüzü açın! / Unutmayın ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Allah’a başkalarını ortak koşanlar, koştukları ortakları izlediklerini sanıyorlar. Aslında ortak koşanlar zanna / rivayetlere / sanıya uyuyorlar ve sadece yalan uyduruyorlar / saçmalıyorlar. (YUNUS,66) • Ortak koşanlar, ortak koştukları şeyler için “Allah bunları çocuk edindi!” dediler. Asla! Allah ortak koştukları şeylerden çok yücedir. Allah’ın, hiçbir ortağa ve çocuğa ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ındır. “Allah bunları çocuk edindi” dedikleriniz konusunda, sizin elinizde hiçbir kanıtınız / belgeniz yoktur. Siz, Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi uyduruyorsunuz? (YUNUS,68) • Ey inananlar! Allah’a ortak koşan insanların inanç ve düşünceleri kirlidir / pistir. (TÖVBE,28) • Yahudiler, hahamları ve ruhbanları / din adamlarını, Hıristiyanlar, Meryem oğlu Mesih İsa’yı, Allah ile beraber rabler edindiler. Oysa onlara, yalnız tek Tanrı’ya kulluk / ibadet etmeleri söylenmişti. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah ortak koştukları kimselerden çok daha yücedir. (TÖVBE,31) • Allah mı, yoksa ortak koşucuların ortak koştukları mı daha iyidir? Doğrusu, Allah’a ortak koşanlar, sapkın bir toplumdur. Allah’a ortak koşanların çoğu bilgisiz kişilerdir. Allah ile birlikte bir başka tanrı mı? Allah ortak koştuklarınızdan çok yücedir. Eğer, Allah’a ortak koştuklarınız hakkında söylediklerinizde samimi iseniz, siz de kanıtınızı getirin. (NEML,59,60,61,63,64) • ”Allah’tan başka taptıklarınızdan tümünden uzağım. Haydi, hepiniz birleşip bana karşı plan hazırlayın.” (HÛD,55) • “Ben, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uyuyorum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan iyiliğidir. Ancak insanların çoğu şükretmez.” Birçok ve çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen olan Allah mı? Allah’tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir. Allah onlara herhangi bir güç vermemiştir. Hüküm, ancak Allah’ındır. Allah yalnızca Kendisine kulluk etmenizi istemiştir. İşte dosdoğru din budur. Ne var ki halkın çoğu bunun böyle olduğunu bilmiyor. (YUSUF,38,39,40) • Senin Rabbin dilediğini yaratır, dilediğini seçer. Ortak koşucular hiçbir şey seçip yaratamazlar. Allah onların ortak koştuklarından çok uzaktır, O yüceler yücesidir. (KASAS,68) • Sana ayetlerimiz indirildikten sonra, seni Allah’ın ayetlerinden / ilkelerinden saptırmasınlar / alıkoymasınlar. Rabbine çağır; asla ortak koşanlardan olma. (KASAS,87) • Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka gelecektir. Artık, onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların ortak koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir. (NAHL,1) • Allah, gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların ortak koştuklarından çok yücedir. (NAHL,3) • Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti yasaklar, yeri de ateş olur. (MÂİDE,72) • Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. (EN’ÂM,151) • ”Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren, besleyen ama Kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim.” Sakın ortak koşanlardan olma! (EN’ÂM,14) • Ortak koşucu Araplar ve Yahudiler, bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Ve Allah’a cinleri ortak koştular. Hâlbuki cinleri de Allah yaratmıştır. Allah’ın şanı yücedir. Allah, ortak koşucuların nitelemelerinden çok üstündür. (EN’ÂM,100) • Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden, kötülüklerden kurtulabilesiniz. (MÂİDE,100) • Ortak koşuculara sor: “Ortaklarınızdan hangisinin, hiç yokken var edip, ardından öldürüp, ölümünden sonra da diriltecek bir gücü var?” Ve cevap ver onlara: ”Hayır yok! Hiçbir ortağı olmayan Allah yaratmayı başlatır, öldürür ve diriltir. O halde nasıl oluyor da gerçekleri çarpıtıyorsunuz?” Onlara şunu da sor: “Ey ortak koşucular! Ortaklarınızdan hangisi gerçeğe ulaştırabilir?” Ve cevap ver onlara: “Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah gerçeğe ulaştırır. O halde gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi götürmedikçe gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?” Ortak koşanların çoğu, ancak zanna / rivayetlere uyarlar. Zan / rivayet ise, gerçeğin / bilimin yerini tutmaz. Kuşkusuz Allah onların yaptıklarını bilendir. (YUNUS,34,35,36) • İbrahim, gerçekten tek bir Allah’a teslim olan bir öncü idi. Hiçbir vakit Allah’a ortak koşmadı. (NAHL,120) • Dosdoğru yola yönelerek, İbrahim’in dinine uy. İbrahim, hiçbir zaman Allah’a ortak koşmadı. (NAHL,123) • ”Ey Kitap sahipleri! Gelin, sizin de bizim de kabul edebileceğimiz şu ortak noktada birleşelim. Allah’tan başkasına kulluk / ibadet etmeyelim(çalışmayalım) / tapmayalım ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah adına Rabler edinmeyelim.” (ÂLÎ İMRAN,64) • Hiçbir şeye güçleri yetmeyen kişileri, Allah’a ortak koşmalarından ötürü, inkârcıların kalplerine korku salacağız. (ÂLÎ İMRAN,151) • Allah sizlerden inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzüne egemen kıldığı gibi, onları da egemen yapacağına, kendileri için seçtiği dini yerleştirip koruyacağına ve korkularını güvene çevireceğine söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk ederler (Benim için çalışırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. (NÛR,55) • Ey Muhammed! De ki: “Ben yalnız Allah’a kul olmakla / Allah’a tapmakla ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolundum / Allah’a ibadet etmem (O’nun için çalışmam) buyrulmuştur. Ben sizleri, Allah’a ortak koşmamaya davet ediyorum / çağırıyorum, dönüşüm de tekrar Allah’adır.” (RA’D,36) • Ey Peygamber! Ortak koşuculara de ki: ”Benim yolum şudur: Ben Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Aynı şekilde beni izleyenler de… Allah’ı ortaklardan tenzih ederim. Ben asla ortak koşan birisi değilim.” (YUSUF,108) • Ey Muhammed ortak koşucu ikiyüzlülere de ki: “Ben sadece Rabbime yalvarırım ve O’ndan başka hiç kimseyi anmam.” (CİN,20) • Allah ve elçisi, puta tapar Arapların ortak koştuklarından uzaktır. (TÖVBE,3) • Ey Peygamber! Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Ortak koşanlara aldırma. Eğer Allah onları özgür kılmasaydı ortak koşamazlardı. Biz, seni onların üzerine bekçi yapmadık. Sen onların avukatı da değilsin. Ey Peygamber! Ortak koşanların, Allah’a ortak koştukları varlıklara kötü davranarak sövmeyin. Sonra ortak koşucular da sinirlenerek bilgisizce sizin Allah’ınıza söverler. Biz her topluluğa kendi istekleri doğrultusunda yaptıkları işi cazip gösterdik. Sonunda, her toplumun dönüşleri Rablerinedir ve Allah, onların ne yaptıklarını kendilerine haber verecektir. (EN’ÂM,106,107,108) • Saptırıcılar, sizleri saptırmaları için, kendi dostlarını bilgilendirir. Saptırıcıların dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de ortak koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,121) • Ortak koşanlar “Allah dilemeseydi ne biz, ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de haram etmezdik” diyeceklerdir. Onlardan önceki ortak koşanlar da azabımızı tadıncaya kadar aynı şekilde yalanlamışlardı. De ki: “Yanınızda bize göstereceğiniz herhangi bilimsel bir deliliniz var mı? Siz ancak zanna / şüpheli ve çelişkili rivayetlere uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.” Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahrete inanmayanların sözlerine kanma. Onlar, Rablerine başkalarını eş koşmaktadırlar. (EN’ÂM,148,150) • Allah’a ortak koştuklarınızı çağırsanız, sizin çağrınızı işitemezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Diriliş gününde de sizin ortak koştuklarınızı inkâr ederler. Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan Allah’ın verdiği gibi haber veremez. (FÂTIR,14) • Diriliş gününde hepsini topladığımızda, ortak koşanlara soracağız: “Nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” Ortak koşanların tek savunması şu olacak: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki, biz ortak koşmadık.” Bak kendilerine karşı nasıl da yalan söylüyorlar ve uydurdukları yapay tanrıları, kendilerini nasıl da terk etti. (EN’ÂM,22,23,24) • Ey Peygamber! Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an ayetlerini dinlerler. Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle kirlenmiş düşünceleri kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale getirir. Bu yüzden, ortak koşanlar, apaçık bir kanıtı görseler de ona inanmak istemezler. Hatta seninle o kanıt hakkında tartışırlar ve “Bu eskilerin, geçmişte uydurdukları bir masal, bir efsanedir” diye, kendilerini savunurlar. Böylece, kendileri uzaklaştıkları gibi, başkalarını da senden ve Kur’an’dan uzaklaştırıyorlar. Oysa hiç farkında olmadan kendilerini mahvediyorlar. Sen, o ortak koşucu inkârcıların, cehennem ateşinin kenarına getirildiklerinde, “Eyvah! Keşke dünyaya geri döndürülseydik de, Rabbimizin ayetlerini / kanıtlarını inkâr etmesek, yalanlamasak ve biz de inananlardan olsak” diye çırpındıklarını bir görsen! Ortak koşucu inkârcılar, dünyada iken yaptıkları, gizledikleri ve yalanladıkları şeyler apaçık karşılarına çıkıverince bu itirafı yapıyorlar. Eğer tekrar dünyaya geri dönseler, ortak koşmaya aynen devam ederlerdi. Çünkü onlar, iflah olmaz yalancılardır. (EN’ÂM,25,26,27,28) • Ey Peygamber! Şöyle de: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş bulunuyor: Tek bir Tanrı’ya inanan İbrahim’in mükemmel dinine… İbrahim, asla Allah’a ortak koşanlardan olmadı.” Allah’ın ortağı yoktur. (EN’ÂM,161,163) • Ortak koşucular, Allah’ın yanında, kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bu taptıklarımız, Allah yanında bize şefaat / aracılık edecekler” diyorlar. Ey Peygamber! De ki: “Ey ortak koşucular! Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi bildiriyorsunuz? Allah çok yücedir, Allah ortak koştuğunuz şeylerden çok uzaktır.” (YUNUS,18) • Allah tüm gizli olanları da, açık olanları da bilendir; Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (MÜ’MİNÛN,92) • Eğer anne ve baban körü körüne, Allah’a ortak koşman için seni zorlarlarsa, onların bu sözlerine uyma. Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. Ancak dünyada anne ve babana da iyi davranmalısın. Sonunda dönüşünüz Bana’dır ve yaptığınız her şeyi size bildireceğim. (LOKMAN,15) • Gerçek yakarış, yalnızca Allah’a yapılan yakarıştır. Allah’ın dışındakilere yapılan yakarışlar ise, yapanlara hiçbir şekilde karşılık veremezler. Allah’tan başkasına dua edenlerin örneği, tıpkı suya iki avuçlarını uzatıp; suyu ağzına götürmedikçe, ağzına hiçbir şey ulaşmayan kimse gibidir. Ortak koşucu inkârcıların duaları da, işte böyle boşunadır. Ey Muhammed! Ortak koşuculara sor: “Göklerin ve yerin Rabbi kim?” Ve cevap ver: “Allah’tır.” Tekrar sor: “Ey ortak koşucular, Allah’ı bırakıp da, kendilerine bile yarar ve zarar verme gücüne sahip olamayan kimseleri, evliyalar mı edindiniz?” De ki: “Hiç gören ile görmeyen bir olur mu, ya da hiç karanlıkla ışık bir olur mu?” Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratan ortaklar buldular da, yaratmalarını birbirlerine mi benzer gördüler? De ki: “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, erişilmez gücü olan tek Allah’tır.” (RA’D,14,16) • Ortak koşmadan Allah’a inananlara söz verilen cennetin örneği şöyle: Altından ırmaklar akar, yiyecekleri ve gölgesi süreklidir. Bu, ortak koşmadan Allah’a inananların mutlu sonudur. Ortak koşucu inkârcıların sonu ise ateştir. (RA’D,35) SALÂT (geleneksel yoruma göre “NAMAZ kılın”) AYETLERİ • Rabbinize; içtenlikle / alçakgönüllülükle / boyun bükerek, gizlice / ürpererek ve gösterişsiz / gönülden dua edin / yakarın / seslenin. Allah’a ürpererek / korkarak ve umutla / ümit ederek / umut içinde yalvarın / seslenin / dua edin. (A’RAF,55,56) • Rabbini, gönülden yalvararak / içinden, tevazu göstererek / öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek / alçak gönüllülükle / korkarak, sessizce, bağırtılı olmayan / hafif / alçak bir sesle sabah ve akşam an / zikret; sakın gafillerden / duyarsızlardan / dalgınlardan / umursamaz kimselerden olma! (A’RAF,205) • Sabah-akşam Rabbinin ismini / adını yücelterek an! Gecenin bir kısmında Rabbin için secde et ve geceleyin uzun uzun an / gece boyu yücelt! (İNSAN,25,26) • Sürekli insanları uyararak yardımcı olmak isteyen bir kulu / Muhammed’i engelleyen, şu ortak koşucu adamı, gördün mü? (ÂLAK,9,10) • Salâtı ikâme edin / vahiy çalışmalarına katılın. (MÜZZEMMİL,20) • Suçlular: “Biz elçilerin getirdiklerini reddederdik. Onları desteklemezdik.” (MÜDDESSİR,43) • Hiç kuşkusuz öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını anarak, sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır. (A’LÂ,14,15) • Şimdi sen, Rabbinin tüm iyiliklerine karşın, Rabbin için mücadelene devam et ve kendini kurban edercesine kendini Rabbine ada / her şeyinle Allah’a yönel. (KEVSER,2) • Yazıklar olsun böyle musallilere / böyle kimselerin vahyi öğrenmelerine. Onlar salâtlarından / öğrendikleri vahyin ne dediğinden habersizdirler. Zaten onlar, salâta / vahyi öğrenmeye gösteriş için geliyorlar. (MÂÛN,4,5,6) • İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini ne doğruladı, ne de destekledi; tam tersi yalanladı ve reddetti. (KIYAMET,31,32) • Kitabın / Tevrat’ın gerçeğine sımsıkı sarılanlarla ve onu okuyup, saptırmadan içtenlikle uygulayanlara, kuşkusuz yaptıkları yararlı işlerden dolayı ödülsüz bırakmayacağız. (A’RÂF,170) • Ey Muhammed! Sen yalnızca, işledikleri günahlardan dolayı Rablerinin azabından çekinenleri ve salâtı ikâme edenleri / O’nun buyruklarına içtenlikle bağlananları uyarabilirsin. (FÂTIR,18) • Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, salâtı ikame edenler / okuyup anladıklarını uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak yoksullara yardım edenler, asla bitmeyen bir kazanç umabilirler. (FÂTIR,29) • “Yaşadığım sürece bana, salâtı / Kendisi adına mücadele etmemi ve olumsuzluklardan arınmamı önerdi.” (MERYEM,31) • İsmail yakınlarına, salâtı / Allah’a içtenlikle bağlanmalarını ve arınmalarını öğütlerdi. (MERYEM,55) • Onlardan sonra gelenler salâtı / Allah’a içtenlikle bağlanmayı terk ettiler ve arzularının kötülüklerine uydular. (MERYEM,59) • Ben, evet Ben, bir tek Allah’ım; Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et ve salâtı ikâme et / Benden başka ilâh olmadığını anımsatman için, sürekli çabala, mücadele et. (TÂ-HÂ,14) • Ailene salâtı / içtenlikle Allah’a bağlanmalarını öğütle ve kendin de, tebliğ çalışmalarında karşılaşacağın güçlüklere göğüs ger. (TÂ-HÂ,132) • Allah, senin tek başına elçilik görevini yapmak için ortaya çıktığını da, Allah’a saygı duyanlarla beraber olduğunu da görendir. (ŞUARÂ,218,219) • Bu ayetler, inanmak isteyenler için bir kılavuz ve müjdedir. O inananlar ki salâtı ikâme ederler / bu ayetleri okuyup uygularlar, şirkten arınırlar ve öte dünyaya hiç kuşku duymadan inanırlar. (NEML,2,3) • Güneşin batışından, gecenin yarısına kadar salâtı ikâme et / vahyi öğret ve sabahın erken saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye devam et. Çünkü o vakitte insan zihni okunanı kavramaya daha elverişlidir. Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin uykudan kalk, tek olarak Kur’an’ın anlatmak istediğini iyice düşün ki Rabbin seni onurlu bir makama yükseltsin. Salâtınızda / vahyi öğretirken ne çok bağırarak, ne de gizliymiş gibi çok sessiz yapmayın, ikisinin arasında bir yol tutun. (İSRÂ,78,79,110) • Biz Musa’ya ve kardeşine şöyle bir kurtulma yolu önerdik: “Mısır’da halkını aydınlatacak toplantı yerleri hazırlayın. Bunlar birbirine yakın ve bağlantısı kolay olsun ki, ilişkilerinizde dikkat çekmesin.” (YUNUS,87) • Halkı: “Ey Şuayb! Atalarımızın tapmış oldukları tanrıları terk etmemizi ya da ticaretimizi, istediğimiz gibi yapmaktan vazgeçmemizi, senin salâtın / bağlantı kurduğun Tanrı mı söylüyor?” (HÛD,87) • Gündüzün iki tarafında, güneşin batışından gecenin karanlığına kadar ve sabahın erken saatlerinde salâtı / vahyi öğretmeye devam et ki, ortak koşucu düşünceleri silip yok etsin. (HÛD,114) • Ahret sorumluluğunu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar ve salâtı / o Kur’an’ı anlayarak okurlar ve belleklerinde muhafaza ederler. (EN’ÂM,92) • De ki: “Salâtım / vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi olan Allah içindir.” (EN’ÂM,162) • O erdemliler ki, salâtı ikâme ederler / hikmet dolu Kitaba bağlanırlar ve onunla arınırlar ve öte dünyaya da kesin bir sorumluluk bilinci ile inanırlar. (LOKMAN,4) • “Sevgili oğlum, salâtı ikâme et / çok çalış ve herkesin kabul edeceği ortak değerleri öğütle, hiç kimsenin onaylamayacağı kötülüklerden vazgeçirmeye çalış. (LOKMAN,17) • Rablerinin çağrısına karşılık verirler, salâtı ikâme ederler / dini dosdoğru uygularlar. (ŞÛRÂ,38) • Ey Muhammed! İnanan kullarıma söyle, hiçbir alış-verişin ve dostluğun yarar sağlamadığı gün gelmeden önce, salâtı ikâme etsinler / ortak koşmadan bağlılıklarını sürdürsünler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, gizliden veya açıktan, yoksullara yardım / infak için versinler. (İBRAHİM,31) • Ey Rabbimiz! Ben ailemden bir kısmını, salâtı ikâme etsinler / putlara değil Sana bağlansınlar diye, Mescid’i Haram’ın yanındaki, tarıma elverişsiz kayalık bir vadiye yerleştirdim. (İBRAHİM,37) • Rabbim, beni ve soyumdan gelecekleri salâtı ikâme etmiş / ortak koşmadan Sana bağlanmış olanlardan eyle. (İBRAHİM,40) • Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, salâtı ikâme etmeyi / Allah’a ortak koşmadan bağlanmayı, ortak koşucu düşüncelerden nasıl temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. (ENBİYA,73) • O, mutlu sona ulaşanlar ki salâtlarında / tüm çabalarında Allah ile beraber olduklarına gönülden inanırlar. (MÜ’MİNÛN,2) • Ve onlar, salâtlarını / dinlerine olan bağlılıklarını muhafaza ederler. (MÜ’MİNÛN,9) • Ancak musalliler / Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar, öyle değil. Böyle olanlar, salâtlarında / Allah’a ve buyruklarına bağlılıkta devamlıdırlar. (MEÂRİC,22,23) • Ve salâtlarında / işlerini yaparken Allah’a ve buyruklarına olan bağlılıklarını korurlar. (MEÂRİC,34) • Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun, salâtı ikâme edin / Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. (RÛM,31) • Kitaptan sana vahyedileni oku, salâtı ikâme et / vahyi iyice kavra. Çünkü salâtı ikâme etmek / vahyi / Kur’an’ı anlayarak sürekli okumak insanı kötülük yapmaktan alıkoyar ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur. (ANKEBUT,45) • Arınmak isteyenler, gaybe inanırlar, salâtı ikâme ederler / kuşku olmayan Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar. (BAKARA,3) • Salâtı ikâme edin / elinizdeki Kitaba Tevrat’a ve İncil’e bağlı kalın, onunla arının ve onu dosdoğru okuyup, uygulayanlar gibi, siz de okuyup uygulayın. (BAKARA,43) • Güçlüklere göğüs gererek ve salâta / okuduğunuz Kitaba içtenlikle bağlı kalarak yardım isteyiniz. (BAKARA,45) • Musa zamanında, İsrailoğullarından şunları yapacaklarına dair söz almıştık: Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, anayababaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlarla dostça konuşacaksınız. Salâtı ikâme edeceksiniz / Vahye / Tevrat’a bağlı kalacaksınız ve ondaki buyruklarla arınacaksınız. (BAKARA,83) • Salâtı ikâme edin / çok çalışın ve karşılıksız sosyal yardımlarınızı yapın, unutmayın, kendiniz için yaptığınız her yardımın karşılığını, Allah yanında katlanarak bulacaksınız. (BAKARA,110) • Kâbe’yi insanlar için bir odak noktası ve bir güven yeri kıldık. Siz de İbrahim’in makamını sürekli açık, temiz ve aktif halde tutun. Biz, İbrahim ve oğlu İsmail’i, ziyaretçiler, kendini ibadete verenler ve eğilip secde edenler için, Kâbe’yi / evimi temiz tutmakla görevlendirmiştik. (BAKARA,125) • Ey inananlar! Güçlükleri sabırla ve salâtla / azimle ve çalışarak aşın. Allah, azimle çabalarında göğüs gerenlerle beraberdir. (BAKARA,153) • Erdemli / makbûl kişi olmak, yüzünüzü doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Asıl erdemlilik odur ki Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanırlar; akrabalara, yetimlere, muhtaçlara, yolda kalmışlara, yoksullara seve seve yardım ederler ve köleleri özgürlüğüne kavuştururlar; salâtı ikâme ederler / çok çalışırlar, karşılıksız yardımda bulunurlar, sözleştikleri vakit sözlerinde dururlar; zorluğa, sıkıntıya ve zulme karşı direnirler. (BAKARA,177) • Salâtlara / vahiy çalışmalarına, dikkatli bir şekilde devam edin / vahyi iyice kavramaya çalışın, Allah’ın buyruklarını öğrenirken tüm dikkatinizle dinleyin. Şayet salâtta / vahiy çalışmasında, güvenlik açısından bir endişeniz varsa, salâta / çalışmaya ara vermeyin, yürüyerek ya da binek üzerinde devam edin. Güvene kavuştuğunuzda, Allah’ın buyruklarını nasıl öğreniyorsanız, öyle öğrenin. Çünkü salâtla / Allah’ın buyruklarını öğrenmekle, daha önce bilmediklerinizi Allah size öğretmiş oluyor. (BAKARA,238,239) • İnanıp yararlı işler üretenler, salâtı ikâme edenler / çalışırken Allah ile bağlantısını kesmeyenler, kazandıklarından karşılıksız olarak yardım edenlerin, Rableri yanında kendilerine özgü ödülleri vardır. Onlar için bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,277) • Ve salâtı ikâme ederler / vahye içtenlikle bağlanırlar, Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan yoksullara pay ayırırlar. (ENFÂL,3) • Zekeriyya mabedde içtenlikle Allah’a yakarırken, melekler ona şöyle seslendiler: “Zekeriyya, Allah seni, Allah’ın bir kelimesi olan İsa’yı da doğrulayacak onurlu, kişilikli ve erdemli bir peygamber olacak olan Yahya ile müjdeliyor.” (ÂLÎ İMRAN,39) • Evlerinizde de onurlu ve doğal olun. Eski cahiliye dönemindeki gibi, aşırı davranışlardan sakının. Salâtı ikâme edin / vahyi iyice öğrenip kavrayın ve onunla cahiliye düşüncelerinden arının. (AHZÂB,33) • Ey inananlar! Sarhoşken ya da cünüpseniz / şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz, anlatılanları anlayacak duruma gelinceye kadar salâta / vahiy öğrenme çalışmasına katılmayın –hasta ya da yolda olanlar zaten katılamaz-. (NİSA,43) • Ey Muhammed! Sürekli savaş çığırtkanlığı yapıp, ortalığı gerenlere, “Çığırtkanlık yapmayın, salâtı ikâme edin / vahyi öğrenin ve onunla temizlenip arının“ denilen kimselere dikkat etmedin mi? (NİSA,77) • Ey inananlar! Peygamber yanınızda olmadan sefere çıktığınızda, salâtı / Peygambere gelen vahyi, daha sonra öğrenmekte size bir günah yoktur. (NİSA,101) • Ey Peygamber! Seferde, sen orduyla beraberken, onlara salâtı / vahyi öğretirken, güvenliği elden bırakmayın. Sen bir gruba salâtı / vahyi öğretirken, diğer bir grup silahlarıyla sizi korusun. Bunlar secdeye vardıklarında / vahyi iyice öğrenip kavradıktan sonra, çekilsinler, sonra diğer grup salâtı / vahyi öğrenmeye gelsinler. Bu sefer de, onlar silahlarını alıp ikinci grubu korusunlar. Böylece seferde salâtı / vahyi öğrenmeyi tamamladıktan sonra, Allah’ı anın / öğrendiklerinizi, Allah’ın buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta, ister yan yatarak, isterseniz oturarak tekrarlayıp iyice pekiştirin. Seferden dönüp de, güvene kavuştuğunuzda salâtı / vahyi öğrenme çalışmalarınıza belirlediğimiz vakitlerde, herkesin, salâtı / vahyi öğrenmeye gelmesi, inananlar üzerine bir görevdir. (NİSA,102,103) • İkiyüzlüler Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar. Hâlbuki Allah, onların kendi kendilerini aldattığını görüyor. İkiyüzlüler, salâtı / vahyi öğrenmeye gitmeye isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de insanlara gösteriş için giderler ve Allah’ı pek az anarlar. (NİSA,142) • Yahudilerin aralarındaki derin ilim sahipleri ve inananlar, sana indirilene / Kur’an’a ve senden önce indirilenlere inanırlar. Salâtı ikâme ederler / vahyi okurlar ve onunla arınırlar. (NİSA,162) • Onlar, sadece Rablerinin onayını kazanmak için güçlüklere göğüs gererler, salâtı ikâme ederler / Allah için çok çalışırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık yoksullara yardım ederler ve kötülüğü iyilik ile savarlar. (RA’D,22) • Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiler halinde, yalnızca O’na tapmalarını, salâtı ikâme etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu. (BEYYİNE,5) • Böyle bir ışık ve hidayet, Allah’ın onaylayıp yükselttiği evlerdedir. Orada, sürekli Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah akşam yücelten kişiler vardır. Onları, Allah’ı anmaktan, salâtı ikâme etmekten ve arınıp, temiz olarak Allah’a teslim olmaktan ne bir iş, ne de bir ticaret alıkoyamaz. (NÛR,37) • Salâtı ikâme ediniz / vahiy ile bağlantınızı kesmeyiniz ve onunla arınınız ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyunuz ki merhamet edilesiniz. (NÛR,56) • Ey inananlar! Evlerinizdeki hizmetçileriniz ve henüz olgunluğa ulaşmamış olanlar şu üç durumda sizden izin istesinler: Fecir salâtından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman ve akşam salâtından sonra… (NÛR,58) • Biz Kâbe’nin yerini belirlemiş, İbrahim’i oraya yerleştirmiştik. Ve ona: “İbrahim! Bana hiçbir şeyi ortak etme, tavaf edenler, ayakta duranlar, rukû / eğilenler ve secdeye varanlar için, evimi temiz tut” diye bildirmiştik. (HAC,26) • O içtenlikle Allah’a teslim olanlar öyle kimselerdir ki Allah’tan söz edildiğinde yürekleri ürperir, başlarına gelen sıkıntılara göğüs gererler, salâtı ikâme ederler / Allah ile bağlantıyı kesmezler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar. (HAC,35) • Ortak koşucuların işkence yaptığı inananları yeryüzüne yöneticiler yapsak onlar, salâtı ikâme ederler / Allah’ın buyruklarını uygularlar ve onunla insanları arındırırlar, ma’rufu / iyiliği herkes tarafından kanıtlanmış olanları öğütlerler ve münkeri / kötülüğü herkes tarafından lanetlenmiş olanlar ile mücadele ederler. (HAC,41) • Salâtı ikâme edin / vahiy ile bağlantıyı kesmeyin ve onunla temizlenin, Allah’a sımsıkı sarılın. (HAC,78) • Artık salâtı ikâme edin / vahye bağlanın ve onunla arının, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uyun. (MÜCÂDELE,13) • Ey inananlar! Yevmül cumua / toplantı günü salât için çağrıldığınızda, Allah’ın Zikri’ne koşun / Allah’ı anmak için acele edin ve alışverişi bırakın. Salât bittiğinde, tekrar yerlerinize dönerek alışverişinize devam edin / yeryüzüne yayılarak Allah’ın lütfunu arayın ve işlerinizi yaparken de, Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın. (CUMUA,9,10) • Ey inananlar! Salâta / Allah’ı anmaya –eğitim-öğretimegittiğinizde, yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın. Başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı sıvazlayın / mesh edin. (MÂİDE,6) • Allah, İsrailoğullarına şöyle demişti: “Salâtı ikâme ederseniz / buyruklarımı yerine getirirseniz ve onunla arınırsanız, peygamberlerime inanır, onlara saygılı olursanız ve böylece Allah’a borcunuzu güzel bir şekilde öderseniz, Ben de sizinle beraberim. (MÂİDE,12) • İnananlar! Sizin gerçek dostlarınız, Allah, O’nun buyruklarını bildiren elçisi ve salâtı ikâme edenler / vahye bağlananlar ve onunla arınanlar ve o vahyi gereği gibi uygulayan inananlardır. (MÂİDE,55) • Siz bu kimseleri(sizden önceki Kitap halkını ve ortak koşucu Arapları / insanları) salâta / Allah’ın buyruklarını öğrenmeye çağırdığınızda onu alay konusu yapıp eğlenirler. (MÂİDE,58) • Şeytan, sarhoş edicilerle, kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi salâtı / vahyi öğrenmekten ve Allah ile iletişim kurmaktan alıkoymak ister. (MÂİDE,91) • Yolculuk anında size ölüm gelirse, sizden olmayan iki kişi tanıklık etsin. Eğer tanımadığınız bu iki tanıktan kuşkulanıyorsanız, salâttan / vahiy çalışmasından sonra, bu tanıkları bir kenara çekip Allah adına: “Akraba dahi olsa, tanıklığımızı hiçbir değerle değiştirmeyeceğimize, Allah adına yaptığımız tanıklığımızı gizlemeyeceğimize, aksi takdirde, günahkârlardan olacağımıza yemin ederiz” diye yemin ettirin. (MÂİDE,106) • İçtenlikle tövbe edip, salâtı ikâme ederler / vahye inanıp bağlanırlar ve onunla ortak koşucu inançlarından arınırlarsa artık onlara dokunmayın, yollarını serbest bırakın. (TEVBE,5) • İçtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler / vahye samimi olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse, sizin din kardeşleriniz olurlar. (TEVBE,11) • Hiç kuşkusuz Allah’ın mescitlerini, Allah’a ve ahret gününe inananlar, salâtı ikâme edenler / vahye bağlı kalanlar ve onunla arınanlar ve Allah’ı gönülden sayanlar onarırlar. (TEVBE,18) • Yardımlarının kabul edilmemesinin sebebi şudur: Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri, savaş için çağrıldıklarında üşenerek gelmeleri ve yaptıkları yardımları da isteksiz ve gösteriş için yapmaları. (TEVBE,54) • Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden men ederler, salâtı ikâme ederler / vahyi iyice anlarlar ve arınırlar, Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine uyarlar. (TEVBE,71) • Ve o ikiyüzlülerle salâtı / ilişkiyi kes. (TEVBE,84) • Ey Peygamber! Böyle bir mescide / toplantı yerine asla gitme. İlk günlerde, erdemlilik / Hak üzere yapılan mescide / toplantı yerine gitmen çok daha iyidir. Çünkü orada Allah’tan gelen vahyi öğrenmek ve inançlarını temizlemek isteyen adamlar vardır ve Allah inançlarını pislikten / şirkten arındıranları sever. (TEVBE,108) ADALET İLE İLGİLİ AYETLER • Rabbim, adaleti buyurmuştur. / Rabbim bana denkserliği emretti / Benim Rabbim adaleti buyurur. (A’RAF,29) • Ey inananlar! Allah için adaleti yerine getirmede, adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak, adaleti gerçekleştirenlerden olun / adaleti yerine getirmede örnek olun. Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü / bir topluluğa olan kininiz sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın. Adaletli olun / adil davranın. Allah’ı dinleyin.(MÂİDE,8) • Ey inananlar! Kendiniz, ananız, babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için tanıklık ederken adaleti gözetin. Şahitlik yaptığınız kimseler, ister varlıklı olsun, ister yoksul olsun, Allah her iki tarafa da sizden daha yakındır. Öyleyse, kişisel çıkar ve duygularınıza uyarak, taraflı davranmayın. Gerçeği çarpıtırsanız veya tanıklık etmekten çekinirseniz, bilesiniz ki Allah yaptıklarınızı haber alır. (NİSA,135) • Hüküm / karar verecek olursan, adaletle / denkserlikle hüküm ver. Allah adaletle hükmedenleri / adaletli / adil davrananları / adaleti ayakta tutanları / denkserlik yapanları sever. (MÂİDE,42) • Yemin olsun! Biz elçilerimizi apaçık kanıtlarla gönderdik, elçiler vasıtasıyla Kitabı ve ölçüyü indirdik ki, insanlar adaleti gözetsinler. (HADİD,25) • Allah, sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil davranmanızı öğütler. Allah size ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58) • Allah şu iki adamı örnek verir: Biri, hiçbir şeye gücü yetmeyen, efendisi onu nereye gönderirse göndersin, eli boş dönen ve dolayısıyla efendisine / dostlarına yük olmaktan başka hiçbir işe yaramayan / hangi işe gönderseniz çözümsüz, konuşarak derdini anlatacak durumda olmayan / dili tutuk / dilsiz. Diğeri ise, dosdoğru yolda olarak adaletle iş yapan / adaleti buyuran (bilge) / pürüzsüz, düzgün bir şekilde konuşup, adaletle işlerini yürüten biri. Hiç bu iki insan eşit olur mu? (NAHL,76) • Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi önerir. (NAHL,90) • Savaşan tarafları ayırım yapmadan ve adaletli bir şekilde barıştırın. Kuşkusuz, Allah adaletli davrananları sever. Kardeşleriniz arasında barışı adaletle sağlayın. (HUCÛRAT,9,10) • Dengeyi titizlikle ve adaletle koruyun. (RAHMAN,9) • Ey Muhammed! De ki: “Allah’ın bana indirdiği Kitabı tebliğ etmem ve aranızda adaletle davranmam buyrulmuştur.” (ŞÛRA,15) • Rabbinin kelimeleri / buyrukları doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek yoktur. (EN’ÂM,115) • Adalet gereği, ölçüyü ve tartıyı tam olarak gerçekleştirin! / denkserlikle yerine getirin / konuştuğunuz zaman, akrabanız aleyhinde bile olsa adil / doğru olun / adaleti gözetin. (EN’ÂM,152) • Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam uygulayın / tam bir dürüstlükle yapın / denkserlikle tam yapın / adil bir biçimde yerine getirin. Halkın / insanlara hakkını eksik vermeyin ve bozgunculuk / hortumculuk yaparak yeryüzünü / ülkenizi ekonomik bir sıkıntıya sokmayın / karışıklık / kargaşa çıkarmayın. (HÛD,85) • Allah’ın ayetlerini saptırarak örtenler, haksız yere peygamberleri ve halkın arasında adaleti savunanları öldürenler için acıklı bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,21) • Kimsesiz kadınların sırf mallarını yemek gibi bir adaletsizliğe kalkışmayın. Böyle bir adaletsizlik yapmaktansa, aralarında eşit davranmak ve adaletli olmak koşuluyla, korumasız kadınları ve çocukları ikişer, üçer veya dörder korumanıza alarak sahiplenmeniz daha uygundur. Ancak, aralarında adaletli davranamamaktan çekiniyorsanız, hiç olmazsa bir tane yetim ve korumasız kadının veya iltica ederek iman etmiş kimsesiz bir kadının geçimini üstlenin. Haksızlığa ve adaletsizliğe sapmamanız için en uygunu budur. Geçimini ve korumasını üstlendiğiniz kimsesiz kadınların bir kısmının ihtiyacını tam karşılayıp, ötekileri ortalıkta bırakır gibi davranırsanız, elbette adaleti sağlamaya güç yetiremezsiniz. Ama aralarında eşit davranıp ya da haksızlık yapmaktan sakınırsanız, kuşkusuz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (NİSA,3,129) • Ey inananlar! Birinize ölüm yaklaşınca, vasiyet yaparken yanınızda yakınlarınızdan iki tane adaleti gözeten tanık bulunsun. (MÂİDE,106) • Musa’nın halkından / Yahudilerden bir topluluk var ki, dosdoğru yolu gösterirler ve o yolda adaletle giderler. (A’RAF,159) • Yarattıklarımız arasında bir topluluk var ki, iyi niyetli davranmayı önerirler ve yine aynı davranışla doğruyu gözetirler / gerçekten adaletle hükmederler. (A’RAF,181) • Her toplum için bir elçi vardır. Her toplum, kendi elçisinin karşısında adaletle yargılanır ve hiç haksızlık edilmez. (YUNUS,47) • Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte o zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Onlara hiç haksızlık yapılmadan adaletle yargılanacaklardır. (YUNUS,54) • Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecek. Bir atom çekirdeği kadar olanı bile hesaba katacağız. Hesap gören olarak Biz yeteriz. (ENBİYA,47) • Evlatlık edindiğiniz çocukları, öz babalarıyla bağlarını kesmeyecek biçimde çağırın. Bu, Allah yanında adalete daha uygun bir davranıştır. (AHZAB,5) • Sen aramızda adaletle karar vererek bizi anlaştır. Haksızlık etme. Bize yardımcı ol, aramızdaki sorunu doğru olarak çöz. (SÂD,22) • Yeryüzü Rabbinin ışığıyla parlar, herkesin kitabı ortaya konur. Peygamberler ve tanıklar getirilir. Aralarında adil bir şekilde / adaletle karar verilir ve onlara asla haksızlık yapılmaz. Melekleri, arş’ın / ilahi yönetim merkezinin etrafını çevirmiş halde, Rablerini överek yüceltirken görürsün. İnsanların aralarında adaletli bir şekilde karar verilmiştir ve “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a övgüler olsun” denir. (ZÜMER,69,75) ŞEFAAT İLE İLGİLİ AYETLER • Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Şefaat tümden ve sadece Allah’ındır / Allah’a aittir.” (ZÜMER,43,44) • Kimsenin kimseyle yardımlaşamayacağı, kimseden bir aracı / şefaatçinin kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınamayacağı bir günün geleceğini unutmayın. (BAKARA,48) • Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye alınmadığı, hiç kimseye şefaatin yarar sağlamadığı ve yardımın kesildiği bir günden sakının. (BAKARA,123) • Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de verin. İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254) • İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez / O’nun nezdinde kim şefaat edebilir ki? / O’nun katında aracılık edecek kimseye kuşkusuz izin yoktur. (BAKARA,255) • O’nun izni olmadan hiçbir aracı, bu düzeni değiştiremez / O’nun izni olmadan kimse kendiliğinden aracılık edemez / O’nun izni olmadıkça, hiçbir şefaatçi devreye giremez. (YUNUS,3) • Ortak koşucular, Allah’ın yanında, kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve “bu taptıklarımız, Allah yanında bize şefaat / aracılık edecekler” diyorlar. Ey ortak koşucular! Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi bildiriyorsunuz? (YUNUS,18) • Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. (EN’ÂM,51) • Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimselerin, Allah’tan başka bir dostu ve şefaatçisi yoktur. (EN’ÂM,70) • Şefaatlerini beklediğiniz ya da size şefaat edeceklerini söyleyenleri de yanınızda göremeyeceksiniz. Aranızdaki bağlar kesilecektir. Ve şefaatlerini umduklarınızın hepsi, sizi terk edecektir. (EN’ÂM,94) • Ben, Allah’tan başka tanrılar mı edineyim? Eğer çok esirgeyen Allah bana bir zarar vermek istese, Allah’a eş koşulan aracıların şefaati bana bir yarar sağlamaz, beni kurtaramazlar. (YÂSÎN,23) • “Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler. Şimdi bize aracılık edecek bir şefaatçi yok mu? Yahut da, yeniden dünyaya geri gönderilsek de, biz de inansak” diyecekler. Saptırıcılar, gerçekten uydurdukları rivayetler yüzünden kendilerine yazık etmişlerdir. Allah adına bağlandıkları da kendilerini terk edeceklerdir. (A’RAF,53) • Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat edemezler / onların, Allah dışında çağırdıkları, şefaat etme yetkisine sahip değildirler; ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler, şefaat yetkisine sahip olabilirler. (ZÜHRUF,86) • Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur / sizin O’ndan başka ne bir dostunuz ne de şefaatçiniz vardır. (SECDE,4) • Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın yanında, söz almış olanlardan başkası şefaat edemeyecektir / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları çok Seven’in huzurunda onurlu elçiler heyeti gibi bir araya getireceğimiz ve suçluları da suya koşan susamış deve sürüleri gibi cehenneme sürükleyeceğimiz o günde, çok Seven’in katında söz almış olanlar dışındakiler, asla şefaat (hakkına) sahip olamayacaklardır. (MERYEM,87) • O gün, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın izin verdiği ve hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz / o gün, şefaat, çok Seven’in hakkında izin vereceği ve sözünden hoşnut olacağı kimseden başkasına hiçbir şekilde yarar sağlamayacaktır. (T HÂ,109) • Allah, meleklerin yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar, Allah’ın hoşnut olduğu kullarından başkası için şefaat etmezler / onlar, ancak O’nun zaten kendisinden hoşnut olduğu kimseler için aracılık yapacaklardır; çünkü onlar, O’nun korkusundan titremektedirler. (ENBİYA,28) • Bizi, kendilerinden şefaat beklediğimiz suçlular saptırdı. Şimdi bizim ne şefaatçimiz var ne de yakın bir dostumuz. Keşke dünyaya dönmek için bir şansımız daha olsaydı da, Allah’a ortak koşmadan inananlar olsaydık. (ŞUARA,99,100,101,102) • Koştukları ortaklarından da, kendilerine şefaat eden hiçbir kimse çıkmayacak; zaten ortak koşulanlar, koşanları inkâr edecekler. (RUM,13) • Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin şefaati yarar sağlamaz / Allah katında, O’nun şefaat etmesine izin verdiği kimsenin şefaatinden başkasının şefaati hiçbir yarar sağlamayacaktır. (SEBE,23) • Allah dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerdeki meleklerin şefaati bile bir yarar sağlamaz / göklerde nice melekler var ki, onların şefaatleri, ancak Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için (şefaat edilmesine) izin verdikten sonra, (onlar hakkında) bir yarar sağlayabilir. (NECM,26) • Artık, aracıların şefaati de onlara bir yarar sağlamaz. (MÜDDESSİR,48) • O gün inkârcı nankörler için ne bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır. (MÜ’MİN,18) • O gün hiçbir kimse, Allah’ın huzurunda konuşmaya cüret edemezler. (NEBE,37) “ALLAH’IN SÜNNETİ” AYETLERİ • Ortak koşucular, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, herkesten daha doğru bir yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Fakat kendilerine bir uyarıcı gelince, bu sefer ondan nefretle uzaklaştılar. Çünkü onlar bulundukları yerde büyüklük taslıyorlar, çıkarlarını korumak için plânlar kuruyorlardı. Hâlbuki kötü plân sahibine geri döner. Onlar, daha önceki ortak koşuculara uygulanan sünnetten başkasını mı bekliyorlar? Siz Allah’ın sünnetinde asla hiçbir değişiklik göremezsiniz / değişme asla bulamazsın; Allah’ın sünnetinde kesinlikle / asla hiçbir sapma göremezsiniz. (FÂTIR,42,43) • Allah’ın hüküm verdiği bir konuda, peygamberin herhangi bir seçim hakkı yoktur. Daha önce de gelip geçmiş tüm elçilere de Allah’ın sünneti böyle uygulandı. Allah’ın buyruğu / emri belirlenmiş bir ölçüdür / takdir edilmiş bir kaderdir. Allah’ın peygamberleri, sadece Allah’ın buyruklarını bildirirler. Allah’ı sayarlar ve Allah’tan başka hiç kimseden çekinmezler. Hesap soran sadece Allah’tır. (AHZÂB,38) • Ortak koşucu Araplar, seni doğduğun yerden / Mekke’den çıkarmak için neredeyse seni zorla sürecekler. Bu takdirde senden sonra onlar da fazla kalmayacaklar. Senden önce gönderdiğimiz tüm elçiler için öngördüğümüz sünnet böyledir. Bizim sünnetimizde herhangi bir çarpıklık göremezsin / hiçbir değişiklik bulamazsın. (İSRA,76,77) • Eğer ortak koşucu inkârcılar barışa yanaşmayıp, sizinle savaşsalardı, yüz geri dönüp kaçacaklardı. Sonra bir dost ve bir yardımcı da bulamayacaklardı. Bu Allah’ın daha önce gelip geçmişlere uyguladığı sünnetidir. Siz Allah’ın sünnetinde bir değişme bulamazsınız. (FETİH,22,23) • İkiyüzlüler, fuhuş düşüncesi taşıyan hizipçiler ve şehirdeki asılsız dedikodu yayanlar, size karşı saldırılarına son vermezlerse, seni onlarla kesin bir mücadeleye teşvik edeceğiz; o zaman da onlar senin bulunduğun bölgede çok kısa bir süre kalabilirler. Lânetlenmiş olarak yakalandıkları yerde cezalandırılırlar. Bu daha önceki inkârcı saldırganlara da uygulanmış Allah’ın sünnetidir. Sen, Allah’ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın. (AHZÂB,60,61,62) • Elçilerimiz apaçık kanıtlarla kendilerine vardıklarında bilgiçlik taslayarak, elçilerin getirdiklerini küçümsediler. Ama küçümsedikleri şey kendilerini çepeçevre sarıverdi. Nihayet ortak koşucular cezamızı gördüklerinde “Artık sadece Allah’a inandık ve ortak koşmuş olduklarımızı inkâr ettik” derler. Azabımızı gördüklerinde inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz. Bu, daha önceki kulları hakkında sürekli uygulanan Allah’ın sünnetidir. (MÜ’MİN,83,84,85) ALLAH’I TANITAN AYETLER • Rabbin en büyük ikram sahibidir / cömertler içinde en cömert olandır. Senin Rabbin, kalemin yazdıklarıyla, insana bilmediklerini öğretendir. (ALAK,3,4,5) • O ortak koşucu inkârcı, Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu bilmiyor mu? (ALAK,14) • Doğrusu, senin Rabbin, kimin yoldan sapmış olduğunu da, kimin dosdoğru yolda olduğunu da çok iyi bilendir. (KALEM,7) • ”Ben size Rabbinizi yüceltmeniz gerekir dememiş miydim?” ”Rabbimiz sen yüceler yücesisin! (KALEM,28,29) • O, doğunun ve batının Rabbidir; O’ndan başka Tanrı yoktur. (MÜZZEMMİL,9) • Allah sapıklığı tercih edeni sapıklığa, doğruluğu tercih edeni de doğru yola iletir. Rabbinin ordularının sayısını Kendisinden başkası bilmez. (MÜDDESSİR,31) • Ancak Allah, dileyene öğüt aldırır. Çünkü Allah en çok saygı duyulan ve en çok bağışlayandır. (MÜDDESSİR,56) • Övgü ve övülme (hamd), evreni yaratan, yöneten yüce Rab Allah içindir. Allah, esirgeyen / çok seven, bağışlayan / çok müşfik olandır. Allah, dirilişten sonraki hesap gününün tek hâkimidir. (FATİHA,2,3,4) • Aklınızı başınıza toplayın, âlemlerin Rabbi olan Allah, size özgürlük vermeseydi, sizler hiçbir şey yapamazdınız! (TEKVİR,29) • O her şeyi yaratan ve bir düzene koyan, her şeyin miktarını, biçimini belirleyen, yolunu gösteren, yeşillikleri bitiren, sonra da o yeşillikleri kurutup simsiyah çerçöpe çeviren yüce Rabdir. (A’LA,2,3,4,5) • Doğrusu Allah, açıklananı da, gizli kalanı da bilir. (A’LA,7) • O gün, Allah’ın cezası gibi bir cezayı kimse veremez. Ve o gün, Allah’ın verdiği azaptan, hiç kimse kurtulamaz. (FECR,25,26) • Hiç kuşkusuz, hesap günü Rableri, onların yaptıkları her şeyi önlerine serecektir. (ADİYAT,11) • O, ”Bir” olan Allah’tır. O Allah ki, hiç kimseye muhtaç olmayan, fakat her şeyin O’na muhtaç olduğu, sonsuz ve mutlak olandır. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey Allah’ın dengi ve benzeri değildir. (İHLAS,1,2,3,4) • Ahret hayatı da, dünya hayatı da Allah’ındır. (NECM,25) • Kuşkusuz, Rabbin yolundan sapanı da, doğru yolda olanı da çok iyi bilir. Göklerde olanların, yerde olanların hepsi Allah’ındır. Allah, kötülük işleyenleri yaptıkları kötülüklerden dolayı cezalandıracak ve güzel davrananları da, daha güzeliyle ödüllendirecektir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Allah, sizi topraktan yaratırken ve annelerinizin karnında cenin halindeyken bile, sizi en iyi bilendir. Allah, sakınanların kimler olduğunu çok iyi bilir. (NECM,30,31,32) • Hiç kuşkusuz son varış Rabbinedir. Güldüren de, ağlatan da, öldüren de, dirilten de Allah’tır. Hiç kuşkusuz, ana rahmine atılan küçücük bir spermden, erkek ve kadın iki çifti yaratan Allah’tır. Kuşkusuz, tekrar diriltmek de Allah’a aittir. Zengin eden de, yoksul yapan da Allah’tır. Taptıkları Şi’ra yıldızının Rabbi de Allah’tır. Kuşkusuz daha önce Ad halkını yok eden, Semud halkından geriye hiçbir şey bırakmayan Allah’tır. Ve onlardan önce Nuh halkını da suda boğan Allah’tır. Lut halkının kasabalarını yere batıran, onları yere gömdükçe gömen de Allah’tır. (NECM,42,….,54) • Kaçınılmaz olan kıyamet yaklaşmıştır. Onu Allah’tan başka uzaklaştıracak yoktur. (NECM,57,58) • Allah, insanı, bir spermden yaratıp; evrelerden geçirerek, mükemmel biçimde bir şekil verdi. Sonra onu kolaylıkla dünyaya getirdi ve yaşamı için her türlü olanağı kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü, mezara koydurdu. Sonra dilediği vakit gelince de, onu tekrar diriltecek. (ABESE,19….,22) • Allah ortak koşucu inkârcıları cezalandırmaktan korkacak değil ya! (ŞEMS,15) • O Allah ki, göklerin ve yerin yönetimi O’na aittir. Ve Allah her şeye tanıktır. (BÜRUC,9) • Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalaması amansızdır. Unutmayın, insanı ve evreni ilk yaratan da, öldükten sonra tekrar yaratacak olan da Allah’tır. Allah, bağışlayan, seven ve yüce yönetimin sahibi olandır. Allah, dilediği her şeyi anında yapandır. (BÜRUC,12,…..,16) • Allah, yargılayanların en adil yargılayanı değil midir? (TİN,8) • Allah, onları yoksulken zengin kıldı ve korku içindelerken güvenli hale getirdi. (KUREYŞ,4) • O gün varılıp durulacak yer, Rabbin huzurudur. O gün sevk, yalnızca Rabbine doğrudur. (KIYAMET,12,30) • O ki, Allah ile birlikte başka ilah edindi. (KAF,26) • Allah der ki: ”Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önceden uyarıcı elçiler göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla haksızlık etmem.” (KAF,28,29) • Kuşkusuz Allah, tüm gizliliklerin ortaya çıkarılacağı gün, insanı diriltmeye gücü yetendir. (TÂRIK,8,9) • Tek ve her şeye egemen olan Allah’tan başka Tanrı yoktur. (SÂD,65) • Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi olan Allah; üstündür, bağışlayandır. (SÂD,66) • Allah: ”Benim sözüm gerçektir ve ben sadece gerçeği söylerim.” (SÂD,84) • Allah yanlış ve kötü bir şeyi buyurmaz. Benim Rabbim adaleti buyurur. Sizi ilk yarattığı gibi, tekrar O’na döneceksiniz. (A’RAF,28,29) • Allah doğruya yönelmek isteyen kimseleri doğru yola iletti. Sapkınlıkta direnen kimselere de sapkınlık hak oldu. (A’RAF,30) • Allah, savurganlık yapanlardan hoşlanmaz. (A’RAF,31) • Altlarından nehirler akan cennette, kalplerinde kin ve kıskançlık duygularını çıkardığımız inananlar, ”Bizi bu mutluluğa ulaştıran Allah’a övgüler / hamd olsun. Allah bizi dosdoğru yola iletmeseydi, biz doğruyu bulamazdık” derler. (A’RAF,43) • Rabbiniz olan Allah O’dur ki, gökleri ve yeri altı günde / evrede yaratan ve yarattıkları üzerinde kesin egemenliğini sağlayandır. Allah, geceyi, durmadan takip eden / kovalayan gündüze bürüyüp örtendir. Güneş, ay ve yıldızlar Allah’ın egemenliğine boyun eğmiştir. Dikkat edin! Evreni yaratma da, yönetme de Allah’a aittir. Evrenlerin Rabbi olan Allah çok yücedir. (A’RAF,54) • Allah, aşırı derecede gösterişli dua edenleri sevmez. (A’RAF,55) • Allah’ın rahmeti güzel davrananlara yakındır. (A’RAF,56) • Allah karar verenlerin en iyisidir. (A’RAF,87) • Rabbimiz bilgisiyle her şeyi kuşatmıştır. (A’RAF,89) • Hüsrana uğrayan bir halktan başkası, Allah’ın planından emin olmaz. (A’RAF,99) • Allah inkârcıların kalplerini mutsuz kılar. (A’RAF,101) • Onların başına gelen felâket, Allah tarafındandır. (A’RAF,131) • Bunda, Rabbinizden sizin için büyük bir sınav / arındırma vardı. (A’RAF,141) • Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür. (A’RAF,157) • Kuşkusuz Rabbin cezayı çabuk sonuçlandırandır. Ama Rabbin çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (A’RAF,167) • Kim doğruya yönelirse, Allah onu doğruya iletir. Kim de sapıklığı isterse, onu da saptırır. (A’RAF,178) • En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse Allah’ı o güzel isimleriyle anın. (A’RAF,180) • Onlar göklerin ve yerin görkemliliğine ve Allah’ın yarattığı şeylere bakmazlar mı? (A’RAF,185) • Allah’ın ayetlerini saptıran kimseler için yol gösterici bulunmaz. Allah, onları azgınlıkları içinde bocalar durur halde bırakır. (A’RAF,186) • Dünyanın sonunun bilgisi Rabbimin yanındadır. Dünyanın sonunun vaktini, Allah’ın dilediğinden başkası ortaya çıkarmaz. Onun bilgisi Allah’ın yanındadır. (A’RAF,187) • Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (A’RAF,190) • Benim biricik sahibim, Kur’an’ı indiren Allah’tır. Allah, dürüst insanları korur. (A’RAF,196) • (Cinler kendi aralarında şöyle konuştular) ”Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız. Rabbimiz olan Allah çok yücedir. Allah ne bir eş ne de bir çocuk edinmemiştir. Kur’an ile tanıştıktan sonra, gayba ait bilgileri Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini öğrendik.” (CİN,2,3,9) • Kim Allah’a teslim olursa, işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,14) • Allah bana bir kötülük dilese, hiç kimse beni Allah’a karşı savunamaz. Allah’tan başka sığınacak kimse de bulamam. (CİN,22) • Allah geleceği bilendir; Allah geleceğin bilgisini herkese göstermez. Ancak hoşnut olduğu bir elçiye gösterir. Çünkü Allah elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyarak, verdiği bilginin saptırıcılar tarafından çarpıtılmasını engeller. Böylece, Rablerinin gönderdiklerini, elçilerin, tam olarak insanlara ulaştırdıkları bilinsin. Allah, onların yaptıklarını tümüyle kuşatmıştır ve her şeyi ayrıntısına kadar hesaplamıştır. (CİN,26,27,28) • Şanı yüce olan Allah, yağmurla suladığı topraktan, kendi bildiğiniz ürün cinslerinden ve bilmediğiniz nice şeylerden çeşit çeşit çiftleri yarattı. Bu üstün ve bilge olan Allah’ın kurduğu bir düzendir. (YÂSÎN,36,38) • O her türlü yaratmayı bilendir. O Allah ki size yeşil ağaçtan ateş çıkarandır. Gerçekten O, yaratandır, bilendir. Allah bir şeyi dilediği zaman ona sadece “Ol” der ve o da hemen oluverir. Her şeyin yönetimini elinde bulunduran Allah, çok yücedir ve herkes O’na döndürülecektir. (YÂSÎN,79,80,81,82,83) • Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a aittir. Allah hiç çocuk edinmemiştir. Yönetiminde de Kendisinin ortağı yoktur. Allah her şeyi yarattı ve en hassas ölçülerle ona düzen verdi. (FURKAN,2) • Rabbin çok iyi görendir. (FURKAN,20) • İşte o gün (kıyamet günü) yönetim tümüyle ve mutlak olarak Rahman’ındır. (FURKAN,26) • Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığına dikkat ettin mi? Eğer isteseydi gölgeyi hareketsiz tutardı. Ve Allah geceyi size örtü, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de çalışma zamanı yapandır. Ve Allah rahmetinden önce, aşılayıcı olarak rüzgârları gönderendir. Ve Allah gökten yağmur olarak, tertemiz bir su indirendir. (FURKAN,45,47,48) • Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerinin ki tuzlu ve acı olan iki denizi birleştirip, tuzlu su ile tatlı suyun karışmaması için de, aralarına bir perde koyan Allah’tır. Ve sudan / spermden bir insan yaratıp, onu soy sop haline getiren de Allah’tır. Senin Rabbin her şeye gücü yetendir. (FURKAN,53,54) • O Allah ki, gökleri, yeri ve aralarındakileri altı evrede / günde yarattı ve sonra hepsine egemen oldu. O Rahman’dır; o halde sen, O’nu, her şeyden çok iyi haberdar olanı ara. (FURKAN,59) • Gökte yıldızlar var eden ve oraya bir güneş ve ışık yansıtan bir ay yerleştiren Allah yüceler yücesidir. Öğüt almak veya şükretmek isteyenler için, gece ile gündüzü birbirini izler hale getiren de Allah’tır. (FURKAN,61,62) • Hamd / övme ve övülme; gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer, üçer, dörder boyutlu elçiler kılan Allah içindir. Allah yaratmada istediği kadar artırabilir. Kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir. (FÂTIR,1) • Hiç kuşkusuz her şey, en sonunda Allah’a döndürülecektir. (FÂTIR,4) • Allah, kötülüğe yöneleni sapıklığa ve güzele yöneleni dosdoğru yola iletir. Kuşkusuz Allah ortak koşucu inkârcıların yaptıklarını çok iyi bilir. (FÂTIR,8) • Rüzgârları gönderip de bulutları yürüten Allah’tır. (FÂTIR,9) • Kim onur ve şeref istiyorsa bilsin ki onur ve şeref tümüyle Allah’tandır. (FÂTIR,10) • Allah sizi balçıktan, sonra bir damla spermden yaratmış ve sonra da sizi erkek-dişi çiftler halinde üretmiştir. Bir dişinin hamile kalması ve doğurması, ancak Allah’ın bilgisiyledir. Bir canlının uzun ömürlü olması da, ömrünün kısa tutulması da ancak bir kitaba kayda göredir. Kuşkusuz bunlar Allah’a kolaydır. (FÂTIR,11) • Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Doğaya koyduğu yasa gereği akıp giden güneşi ve ay’ı kontrolü altına almıştır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; bütün bunların yönetimi O’na aittir. (FÂTIR,13) • Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan Allah’ın verdiği gibi haber veremez. (FÂTIR,14) • Övgüye layık ve zengin olan Allah’tır. Allah isterse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir. Bu Allah için hiç de zor değildir. (FÂTIR,15,16,17) • En sonunda dönüş Allah’adır. (FÂTIR,18) • Allah işitmek isteyene işittirir. (FÂTIR,22) • Allah’ın gökten bir su indirdiğini görmedin mi? O su ile yerden renkleri çeşit çeşit, tatları ayrı ayrı ürünler çıkarırız. Aynı şekilde insanlar, yaban hayvanlar, evcil hayvanlar da çeşit çeşit renklerdedir. Allah üstündür, bağışlayandır. (FÂTIR,27,28) • Allah bağışlayandır, karşılığını mutlak verendir. (FÂTIR,30) • Tüm endişelerimizi gideren Allah’a övgüler olsun. Rabbimiz gerçekten bağışlayandır, karşılığını mutlak verendir. (FÂTIR,34) • Allah, göklerin ve yerin sırlarını bilendir. Hiç kuşkusuz Allah, içinizde gizlediklerinizi de çok iyi bilendir. Sizi yeryüzüne halife yapan Allah’tır. (FÂTIR,38,39) • Allah gökleri ve yeri kaos içine girmekten alıkoymaktadır. Şayet gökler ve yer kaos içine girseler, Allah’tan başka kim onu engelleyebilir? Allah şefkatlidir, bağışlayandır. (FÂTIR,41) • Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakamaz. Allah bilendir, güçlüdür. (FÂTIR,44) • Allah için bir çocuk edinmek asla söz konusu olamaz. Allah çok yücedir. Allah bir işin olmasını diledi mi, ona sadece “Ol” der ve o da anında olur. (MERYEM,35) • Kuşkusuz yer ve üzerindekilerin hepsi yok olacak, sadece Allah kalacaktır ve her şey O’na dönecektir. (MERYEM,40) • Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü yerine gelecektir. (MERYEM,61) • Cebrail dedi ki: ” Biz ancak Rabbinin isteğiyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunların arasındakiler hepsi O’na aittir. Bilesin ki senin Rabbin asla unutkan değildir. O, göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbidir. (MERYEM,64,65) • Allah, dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır. (MERYEM,76) • Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar, “Rahman çocuk edindi” diyorlar. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’a çocuk yakıştırdılar diye, neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecektir. Göklerde ve yerde kim varsa Rahman’a yalnızca kul olarak gelecektir. (MERYEM,88,90,91,93) • Esirgeyen ve bağışlayan Allah, her şeyin yönetimini ve egemenliğini elinde bulundurur. Göklerde, yerde, her ikisinin arasında ve hatta toprağın altında ne varsa, hepsi Allah’ın yönetimi ve egemenliği altındadır. Sen, içindekini sözle açıklasan da, açıklamasan da Allah bilir. O, gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir. O, tek Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Tüm güzel isimler Allah’ındır. (T HÂ,5,6,7,8) • Bizim Rabbimiz, her şeye biçimini veren ve sonra yolunu gösterendir. (T HÂ,50) • Geçmiş milletlerin durumlarıyla ilgili bilgi, Rabbimin yanında bir kitapta kayıtlıdır. Benim Rabbim asla yanılmaz ve unutmaz. Rabbim, yerküresini sizin yaşamınıza uygun bir şekilde oluşturdu. O, sizin için onda yollar açan, gökten yağmur yağdırandır. Nitekim yağan yağmurla yemeniz, içmeniz ve hayvanlarınızı otlatmanız için, çeşit çeşit / çifter çifter bitkiler çıkarmaktadır. (T HÂ,52,53,54) • Kuşkusuz Allah’ın ödülü daha iyi ve cezası daha süreklidir. (T HÂ,73) • Ben, tövbe eden, inanan, iyi ve güzel işler üreten ve sürekli doğruyu arayanlar için bağışlayıcıyım. (T HÂ,82) • Sizin Rabbiniz, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tır. (T HÂ,90) • Sizin ilâhınız, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. O’nun ilmi her şeyi içine almıştır. (T HÂ,98) • Hiç kimse, Allah’ın bizzat Kendisini bilgisiyle kavrayamaz. Fakat Allah, herkesin geçmişini ve geleceğini ayrıntısına kadar bilir. (T HÂ,110) • Gerçek yönetici olan Allah yüceler yücesidir. (T HÂ,114) • Ey inkârcılar! Sizi Biz yarattık, doğrulamanız gerekmez miydi? Söyleyin bakalım, rahimlere döktüğünüz spermden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratıyoruz? (VÂKIA,57,58,59) • Ektiklerinizi yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? (VÂKIA,63,64) • İçmekte olduğunuz suyu, gökteki bulutlardan siz mi indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Yakmakta olduğunuz ateşin ağacını var eden siz misiniz, yoksa var eden Biz miyiz? (VÂKIA,68,69,71,72) • Ortak koşucu inkârcılar, etraflarına bakmazlar mı, o yerlerde değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz. Hiç kuşkusuz senin Rabbin güçlüdür, acıyandır. (ŞUARÂ,7,9) • Âlemlerin Rabbi şu demek: Göklerin, yerin ve aralarında bulunan her şeyin yöneticisi ve koruyup gözeticisi. (ŞUARÂ,24) • O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir. O doğunun, batının ve aralarındakilerin de Rabbidir. (ŞUARÂ,26,28) • Kuşkusuz senin Rabbin üstündür, esirgeyendir. (ŞUARÂ,68,104,122,140,159,175,191) • Ben yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk ederim. Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur. Beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Beni öldürecek ve sonra diriltecek olan O’dur. Yargı gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur. (ŞUARÂ,77,…,82) • Herkesin hesabı sadece Rabbim tarafından değerlendirilecektir. (ŞUARÂ,113) • Rabbim sizin ne yaptığınızı çok iyi bilir. (ŞUARÂ,188) • Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. (ŞUARÂ,220) • Âlemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir. (NEML,8) • Ben her türlü noksanlıklardan arınmış, üstün ve bilge olan Allah’ım. (NEML,9) • Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Kendisinden başka hiçbir Tanrı olmayan Allah, büyük yönetimin Rabbidir. (NEML,25,26) • Benim Rabbim zengindir, şereflidir. (NEML,40) • Övgü sadece Allah içindir / övgü Allah’ındır. (NEML,59) • Gökleri ve yeri yaratan, gökten bir yağmur yağdırıp, onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz güzel bahçeler bitiren kimdir? Yeryüzünü yaşam için elverişli hale getiren, yer altından, yer üstünden sular çıkaran ve aralarından ırmaklar akıtan, yeryüzü üzerine sağlam dağlar yerleştiren ve iki denizin arasına bir engel koyup, bir birine karıştırmayan kimdir? Darda kalmışın çağrısına karşılık veren, sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan kimdir? Karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinden önce rüzgârları müjde olarak gönderen kimdir? Allah ortak koştuklarınızdan çok yücedir. Yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra onu tekrarlayan kimdir? Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? (NEML,60,61,62,63,64) • Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı / geleceği bilemez. (NEML,65) • Kuşkusuz Rabbin insanlara karşı iyilik sahibidir, fakat çokları şükretmez. (NEML,73) • Ve Rabbin onların içlerinde gizlediğini de, açığa vurduğunu da elbette bilir. (NEML,74) • Rabbin, ortak koşucu inkârcıların arasında kararını verecektir. Allah, üstündür, bilendir. (NEML,78) • Bizim, geceyi dinlenmeleri için karanlık, gündüzü de çalışmaları için aydınlık yaptığımızı görmediler mi? (NEML,86) • Sen dağları durgun sanırsın, hâlbuki o dağlar, bulutların hareket ettiği gibi hareket etmektedir. Bu her şeyi mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. Kuşkusuz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (NEML,88) • Her şey Allah’ındır. (NEML,91) • Övgü yalnızca Allah içindir. Allah kanıtlarını size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (NEML,93) • Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (KASAS,16) • Rabbim, kendi katından kimin hidayet getirdiğini / Kendisi tarafından, kimin yol gösterici olduğunu ve sonunda kimin kazançlı çıkacağını iyi bilir. (KASAS,37) • Kuşkusuz Allah nankör halkı doğruya iletmez. (KASAS,50) • Dileyeni doğruya ileten sadece Allah’tır. Doğruya ulaşmayı hak edenleri en iyi bilen de O’dur. (KASAS,56) • Senin Rabbin, toplumların ana kentlerine, kendilerine ayetlerimizi anlatan bir elçi göndermedikçe, o memleketleri yok etmez. (KASAS,59) • Allah’ın yanında olanlar, çok daha iyi ve süreklidir. (KASAS,60) • Senin Rabbin dilediğini yaratır, dilediğini seçer. Allah onların ortak koştuklarından çok uzaktır, O, yüceler yücesidir. Senin Rabbin ortak koşucuların açığa vurduklarını bildiği gibi, kalplerinin gizlediğini de bilir. İşte O, Allah’tır; O’ndan başka Tanrı yoktur. Başta da, sonda da tüm övgüler Allah’adır. Tüm yargı da Allah’a aittir ve hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. (KASAS,68,69,70) • Allah’ın, geceyi dinlenmeniz, gündüzü de çalışıp kazanmanız için düzenlemesi, Allah’ın size iyilikleridir. Umulur ki Allah’a teşekkür edersiniz. (KASAS,73) • Allah şımaranları sevmez. (KASAS,76) • Allah bozguncuları sevmez. (KASAS,77) • En iyi sonuç Allah’a saygılı olanlarındır. (KASAS,83) • Kimin hidayet getirdiğini ve kimin açık bir sapıklık içinde olduğunu Rabbim iyi bilir. (KASAS,85) • Allah ile birlikte hiçbir tanrıyı çağırma. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah’ın varlığı dışında her şey yok olacaktır. Yargı tümüyle Allah’ındır ve siz Allah’a döndürüleceksiniz. (KASAS,88) • Allah’tan başka güvenip dayanacak kimse yoktur. (İSRÂ,2) • Rabbiniz sizi esirger. (İSRÂ,8) • Biz her şeyi ayrıntılı olarak açıklarız. (İSRÂ,12) • Biz her insanın kaderini kendi özgür seçimine bırakmışızdır. (İSRÂ,13) • Biz, uyarıcı bir elçi göndermeden hiç kimseyi cezalandırmayız. (İSRÂ,15) • Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeter. (İSRÂ,17) • Allah ile birlikte başka ilah edinmeyin, yoksa kınanmış ve yalnız başına terk edilmiş olarak kalırsınız. (İSRÂ,22) • Rabbin, kesinlikle yalnız Kendisine kulluk etmenizi ve ana babaya karşı iyi davranmanızı ister. (İSRÂ,23) • Rabbiniz niyetlerinizi çok iyi bilir. Eğer siz erdemli davranırsanız, Allah, elbette tövbe edenleri bağışlayandır. (İSRÂ,25) • Kuşkusuz Rabbin dileyen kimse için rızkını açar da kısar da. Muhakkak Allah, kullarından haberdardır, onları görendir. (İSRÂ,30) • Allah ile birlikte başka ilah edinme; aksi takdirde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,39) • Eğer ileri sürdüğünüz gibi, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, onların her biri, yönetimin kendine geçmesi için, sürekli birbirleriyle yarışırlardı. O takdirde, evrende hiçbir şey düzenli olmazdı. (İSRÂ,42) • Yönetimin / egemenliğin tek sahibi olan Allah, ortak koşucuların iftiralarından uzaktır ve çok yücedir. (İSRÂ,43) • Yedi gök, yer ve onların içindekilerin tamamı, işlerinde O’na itaat ederler; O’nun emrini yerine getirmeyen hiçbir varlık yoktur / Allah’ı yücelterek anarlar. Allah’ı överek ve yücelterek anmayan hiçbir varlık yoktur. Kuşkusuz Allah, şefkatlidir, bağışlayandır. (İSRÂ,44) • Rabbiniz sizi daha iyi bilir. O, Rabbinden merhamet isteyene acır, yanlışında ısrar edenleri cezalandırır. (İSRÂ,54) • Rabbin göklerdekileri ve yerdekileri en iyi bilendir. (İSRÂ,55) • Gerçekten Rabbinin cezası sakınılacak bir şeydir. (İSRÂ,57) • Biz mucizeleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz. (İSRÂ,59) • Erdemli kulları, koruyucu olarak Rabbin yeter. (İSRÂ,65) • Rabbiniz, denizlerde yarattığı nimetlerden nasibinizi aramanız için, suya koyduğu yasa gereği, gemileri okyanuslarda yüzdürendir. Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. (İSRÂ,66) • O yüceler yücesidir. (İSRÂ,93) • Allah, kullarından haber alır, onları görür. Kim doğruya yönelirse, Allah o kişiyi doğruya ulaştırır, kim inkârda direnirse o kişiyi de sapıklıkta bırakır. Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kimseler, Allah’tan başka bir koruyucu da bulamazlar. Allah onları kıyamet gününde körler, dilsizler ve sağırlar olarak yaka paça toplayacak. (İSRÂ,97) • İnkârcılar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, kendilerini yeniden yaratmaya gücü yeteceğini düşünmüyorlar mı? (İSRÂ,99) • Rabbimiz yüceler yücesidir. Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir. (İSRÂ,108) • İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın fark etmez. Çünkü tüm güzel isimler O’nundur. (İSRÂ,110) • ”Tüm övgüler çocuk edinmeyen, yönetimde ortağı olmayan, aciz olmayan ve bundan ötürü bir yardımcıya gereksinim duymayan Allah içindir.” (İSRÂ,111) • Şu kesin bir gerçektir ki tüm gezegenleriyle birlikte gökleri ve yeri altı evrede / günde yaratan, sonra da arş üzerine egemen olan ve tüm işleri / evreni yöneten Rabbiniz Allah’tır. O’nun izni olmadan hiçbir aracı bu düzeni değiştiremez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Artık böyle bir Allah’a kulluk edin. Hâlâ düşünüp akıl erdiremiyor musunuz? Hepinizin dönüşü Allah’adır. Bu Allah’ın koyduğu değiştirilemez bir yasadır. Allah, yaratılışı başlatır ve sonra sürekli tekrarlar; insanlardan inanıp yararlı işler üretenleri, adil bir şekilde ödüllendirir. İnkâr edenlere ise, inkârlarından ötürü kaynamış bir içecek ve acı bir azap vardır. Allah, güneşi bir ışık kaynağı, ay’ ı da bir ışık yansıtıcı yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, ay’a evreler düzenleyip belirledi. Allah bütün bunları rastgele değil, gerçek bir işleyiş yasasına göre yaratmıştır. Allah, bilgi sahibi olmak isteyen bir topluma, ayetlerini ayrıntılı olarak açıklar. Gece ile gündüzün sürekli uzayıp kısalarak, birbiri arkasında gelip gitmesinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, Allah’a saygılı bir toplum için deliller ve ibretler vardır. (YUNUS,3,4,5,6) • Allah çok yücedir, Allah ortak koştuğunuz şeylerden çok uzaktır. (YUNUS,18) • Gaybı / gizemleri Allah bilir. Plan yapmada Allah daha hızlıdır. (YUNUS,20,21) • Sizi karada ve denizde yürüten Allah’tır. (YUNUS,22) • Allah insanları kalıcı olan barış ve esenlik yurduna / cennete çağırır ve dileyeni doğru bir yola iletir. (YUNUS,25) • Allah’tan başka bir koruyucuları yoktur. (YUNUS,27) • Bizimle sizin, aramızda Allah tanıktır. (YUNUS,29) • Gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülmüşlerdir. (YUNUS,30) • Ortak koşuculara, “Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? İşitme ve görmenizi sağlayan duyu organlarınızın işleyişinin kontrolü kimin elinde? Ya da ölüden diriyi / kurudan yeşili, diriden ölüyü / yeşilden kuruyu kim çıkarıyor? Tüm evreni ve içindekileri kim yönetiyor?” diye sorarsan, “Allah” diyeceklerdir. O zaman sor: “Öyleyse neden O Allah’a ortaklar koşuyorsunuz, erdemli davranmıyorsunuz?” İşte o söylediğiniz, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. (YUNUS,31,32) • Ortak koşuculara sor: “Ortaklarınızdan hangisinin, hiç yokken var edip, ardından öldürüp, ölümünden sonra da diriltecek bir gücü var?” Ve cevap ver onlara: “Hayır yok! Hiçbir ortağı olmayan Allah yaratmayı başlatır, öldürür ve diriltir. ” Ortaklarınızdan hangisi gerçeğe ulaştırabilir?” Ve cevap ver: “Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah gerçeğe ulaştırır. O halde gerçeğe götüren mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha lâyıktır? Kuşkusuz Allah onların yaptıklarını bilendir. (YUNUS,34,35,36) • Allah, hiçbir zaman insanlara zulmetmez; ancak insanlar kendi işlediklerinden ötürü, kendilerine zulmederler. (YUNUS,44) • Biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Ve unutmayın ki Allah’ın sözü tamamıyla gerçektir; fakat inkârcıların çoğu fark etmez. Yaratan ve öldüren Allah’tır. Ve tekrar Allah’a döndürüleceksiniz. Allah’ın lütfu ve rahmetini kazanmak, insanların dünyada biriktirdiklerinin hepsinden daha iyidir. (YUNUS,55,56,58) • Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü düşünmezler mi? Allah insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ama insanların çoğu şükretmez. Göklerde ve yerde zerre kadar / en ufak bir şey, hatta bundan daha küçüğü ve daha büyüğü bile, Rabbinden gizli kalmaz. (YUNUS,60,61) • Unutmayın ki Allah’ın dostları için ne bir korku vardır ne de üzülürler. Çünkü onlar, Allah’a ortak koşmadan inandılar ve O’na saygılı davrandılar. Dünya yaşamında da ahrette de mutluluk onlarındır. Allah’ın verdiği söz değişmez. Üstünlük tümüyle Allah’a aittir. Allah işitendir, bilendir. (YUNUS,62,63,64,65) • Unutmayın ki göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Dinlenmeniz için geceyi, çalışıp kazanmanız için gündüzü oluşturan Allah’tır. (YUNUS,66,67) • Ortak koşanlar, ortak koştukları şeyler için, “Allah bunları çocuk edindi!” dediler. Asla! Allah ortak koştukları şeylerden çok yücedir. Allah’ın hiçbir ortağa ve çocuğa ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ındır. “Allah bunları çocuk edindi” dedikleriniz konusunda, sizin elinizde hiçbir kanıtınız yoktur. Siz, Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi uyduruyorsunuz? Allah hakkında yalan uyduranlar asla başarıya ulaşamazlar. (YUNUS,68,69) • Allah bozguncuların yaptıkları şeyleri boşa çıkarır. Suçlular hoşlanmasa da, Allah sözlerinin gerçek olduğunu ortaya koyacaktır. (YUNUS,81,82) • Eğer gerçekten Allah’a inanmış ve O’na teslim olmuş iseniz, yalnızca Allah’a güvenin. (YUNUS,84) • İnananlara Allah’ın yardım edeceğini müjdeleyin. (YUNUS,87) • Kuşkusuz Rabbin kıyamet günü, aralarında ayrılığa düştükleri konuda hüküm verecektir. (YUNUS,93) • Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan halkların tümü inanırdı. Ve şu da bir gerçek ki hiçbir kimse kendisi istemedikten sonra, Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki Allah, akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır / sürekli sıkıntı ve felaketlerden kurtulamazlar. (YUNUS,99,100) • Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, o sıkıntıyı Allah’tan başka ortadan kaldıracak yoktur. Eğer, senin için bir iyilik isterse, Allah’ın bu iyiliğini de engelleyecek hiç kimse yoktur. Allah isteyen kullarına lütfundan verir. Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (YUNUS,107) • Allah, hüküm verenlerin en iyisidir. (YUNUS,109) • Unutmayın, en sonunda dönüşünüz Allah’adır. Allah, her şeye gücü yetendir. (HÛD,4) • Allah, ikiyüzlülerin gizlediklerini de gizlemediklerini de çok iyi bilir. Çünkü Allah, kalplerde olan her şeyi bilir. (HÛD,5) • Yeryüzünde yaratılmışların tümünün rızkının yaratılması, Allah’ın garantisi altındadır. Allah, yeryüzündeki tüm canlıların nerede, nasıl yaşadıklarını ve sonunda nasıl ve nerede barınacaklarını bilir. (HÛD,6) • Allah, Arş’ı / egemenliği su üzerinde iken, yapacaklarınızın karşılığını açığa çıkarmak için, gökleri ve yeri altı günde / evrede yaratandır. (HÛD,7) • Uydurmaları Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? İyi bilin ki Allah’ın laneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir. Hiç kuşku yok ki ahrette de en çok kaybedenler, Allah adına yalan uyduranlar olacaktır. (HÛD,18,22) • Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. (HÛD,26) • Sizin Rabbiniz Allah’tır ve en sonunda Allah’a döndürüleceksiniz. (HÛD,34) • Rabbim çok bağışlayandır, esirgeyendir. (HÛD,41) • Allah’ın azabından koruyacak hiçbir şey yoktur; ancak O’nun acıdıkları hariç. (HÛD,43) • Rabbim, Senin verdiğin söz elbette gerçektir ve Sen, yargıda bulunanların en iyisisin. (HÛD,45) • Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin Allah’tan başka Tanrınız yoktur. (HÛD,50) • Tüm yaratıklar Allah’ın kontrolü altındadır. Rabbimin yolu dosdoğru yolun tâ kendisidir. (HÛD,56) • Siz Allah’a zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetip kontrol edendir. (HÛD,57) • Allah’a kulluk edin, Allah’tan başka ilah yoktur. Allah sizi topraktan yarattı ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Öyleyse Allah’tan bağışlanma dileyin ve sonra da tövbe edin. Kuşkusuz benim Rabbim, kullarına çok yakındır ve duaları hemen yanıtlayandır. (HÛD,61) • O’na isyan edecek olursam, beni Allah’ın azabından kim kurtarabilir? (HÛD,63) • Rabbin, kuşkusuz güçlü ve üstündür. (HÛD,66) • Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler; bu yüzden yok olup gittiler. (HÛD,68) • Allah’ın işine mi şaşıyorsun! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinizedir. Allah, övgüye en layık olandır, yücelerin yücesidir. (HÛD,73) • Allah’a kulluk edin, sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur. (HÛD,84) • Kuşkusuz Rabbim çok acıyandır, tövbe edenleri sever. (HÛD,90) • Rabbim, sizin tüm yaptıklarınızı kuşatandır. (HÛD,92) • Rabbinin azap emri geldiği zaman, Allah’a ortak koştukları hiçbir şey onları kurtaramadı. (HÛD,101) • Kuşkusuz Allah’ın yakalaması çok acıdır, çok çetindir. (HÛD,102) • Kıyamet günü geldiği zaman, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. (HÛD,105) • Kuşkusuz Rabbin, dilediğini yapandır. (HÛD,107) • Kuşkusuz Rabbin, hepsinin yaptıklarının karşılığını tam olarak verecektir. Allah, ortak koşucu Arapların / insanların yaptıkları her şeyden haberdardır. (HÛD,111) • Allah sizin yaptıklarınızı görmektedir. (HÛD,112) • Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez. (HÛD,113) • Allah, güzellikler üretenlerin ödülünü mutlaka verir. (HÛD,115) • Rabbin isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. (HÛD,118) • Rabbinin: “Yemin olsun! Ben cehennemi cinler ve insanlarla dolduracağım” sözü geçerlidir. (HÛD,119) • Göklerin ve yerin gaybı / gizlilikleri Allah’a aittir. Tüm işler en sonunda Allah’a döner. Kuşkusuz Rabbin yaptığınızdan habersiz değildir. (HÛD,123) • Rabbin her şeyi bilendir, bilgedir. (YUSUF,6) • Ancak Allah’tan yardım istenir. (YUSUF,18) • Kuşkusuz Allah işini kesinlikle sonuçlandırır. (YUSUF,21) • Allah işitendir, bilendir. (YUSUF,34) • Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan iyiliğidir. (YUSUF,38) • Birçok ve çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen olan Allah mı? (YUSUF,39) • Hüküm ancak Allah’ındır. Allah, yalnızca Kendisine kulluk etmenizi istemiştir. (YUSUF,40) • Allah’ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını herkesin bilmesi içindir. (YUSUF,52) • Rabbimin bana acıdığını, beni koruduğunu umuyorum, söylüyorum; kuşkusuz benim Rabbim çok bağışlayandır, çok acıyandır. (YUSUF,53) • Biz dilediğimiz kimseye, rahmetimizi eriştiririz. Ve Biz, güzel davrananları ödülsüz bırakmayız. (YUSUF,56) • Allah en iyi koruyucudur ve Allah, esirgeyenlerin en esirgeyenidir. (YUSUF,64) • Hüküm Allah’ındır. Ben yalnız Allah’a güvendim. Güvenenler sadece Allah’a güvenmeli. (YUSUF,67) • Allah en iyi karar verendir. (YUSUF,80) • Allah, her şeyi bilendir, bilgedir. (YUSUF,83) • Allah, karşılıksız yardım edenleri ödüllendirir. (YUSUF,88) • Kim erdemli davranır ve güçlüklere göğüs gererse, elbette Allah güzel davrananları ödülsüz bırakmaz. (YUSUF,90) • Allah, acıyanların en acıyanıdır. (YUSUF,92) • Rabbim çok bağışlayandır, çok acıyandır. (YUSUF,98) • Rabbim dilediğine karşı çok şefkatlidir. Kuşkusuz Rabbim, her şeyi bilendir, bilgedir. (YUSUF,100) • İnsanların çoğu, ortak koşmadan Allah’a inanmazlar. (YUSUF,106) • Ben Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Allah’ı ortaklardan tenzih ederim. Ben asla ortak koşan birisi değilim. (YUSUF,108) • Kuşkusuz, senin Rabbin onların hepsini kıyamet gününde toplayacaktır. Çünkü Allah bilgedir, bilendir. (HİCR,25) • Ey Muhammed! Kullarıma, Benim çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu söyle. Ve azabımın da çok acı bir azap olduğunu hatırlat. (HİCR,49,50) • Sapkınlardan başka, Rabbinin rahmetinden kim umut keser? (HİCR,56) • Kuşkusuz senin Rabbin yaratandır, bilendir. (HİCR,86) • Sen, Rabbini yüceltip coşkuyla an ve O’na saygıda kusur etme. Ve ölüm / şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine kulluk / ibadet et ki, sana kesin bilinç gelsin. (HİCR,98,99) • Hamd / övgü ve övülme, gökleri ve yeri yaratan, karanlığı ve aydınlığı var eden Allah içindir. Sizi balçıktan yaratan ve sonra da size normal bir yaşama süresi belirleyen, işte o övgüye layık olan Allah’tır. Sizin için belirlenmiş bu yaşam süresini de, ancak O bilir. O, göklerin ve yerin tek Allah’ıdır. Sizin gizlinizi de açığınızı da ve ne kazanacağınızı da bilir O. (EN’ÂM,1,2,3) • Sor onlara: “Göklerde ve yerde olanlar kimin?” Cevapla: “Allah’ındır.” O Allah ki, Kendisine merhametli olmayı / sevgiyi zorunlu kıldı. Allah, asla kuşku olmayan “Diriliş Günü” nde sizi toplayacaktır. Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey Allah’ındır. Allah işitendir, bilendir. (EN’ÂM,12,13) • Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren besleyen ama Kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim? (EN’ÂM,14) • Eğer sana bir zarar dokundurulmuşsa, o zararı Allah’tan başkası gideremez. Eğer Allah, sana bir iyilikte bulunmuşsa, o iyiliği de Allah’tan başka hiç kimse geri alamaz. Allah her şeye gücü yetendir. Allah, kullarına tam anlamıyla egemendir. Allah bilgedir, her şeyden haberdardır. (EN’ÂM,17,18) • Allah bir tek Tanrı’dır. (EN’ÂM,19) • Kaybedenler, Allah ile karşılaşmayı yalanlayanlardır. (EN’ÂM,31) • Allah istediği an bir mucize indirebilir; fakat çoğu bunu bilmez. (EN’ÂM,37) • En sonunda hepsi, Rablerinin huzurunda toplanacaklardır. (EN’ÂM,38) • Allah sapıklığı dileyen kimseyi saptırır, doğruluğu dileyen kimseyi de dosdoğru yola yöneltir. (EN’ÂM,39) • Allah’ın azabı yakanıza yapışsa yahut saat vakti / dünyanın sonu gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır! Bilakis, yalnız Allah’a yalvarırsınız. Ortak koştuklarınızı filan unutursunuz. O zaman Allah da, dilerse yalvardığınız konudaki sorununuzu giderir. (EN’ÂM,40,41) • Övme ve övülme / hamd, yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. (EN’ÂM,45) • Allah sizin işitme ve görme duyunuzu alıp, belleğinizi kapasa, Allah’tan başka hangi tanrı onları size geri verebilir? Allah’ın azabı size ansızın veya duyurudan sonra gelse… (EN’ÂM,46,47) • Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. (EN’ÂM,51) • Allah güzel davrananları daha iyi bilir. (EN’ÂM,53) • Rabbiniz merhametli davranmayı ilke edindi. Bunun için, her kim bilmeyerek işlediği bir kötülükten sonra, tövbe ederek kendini düzeltirse, bilsin ki, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,54) • Karar ancak ve ancak Allah’ın elindedir. Allah gerçeği anlatıyor. Ve Allah karar verenlerin en iyisidir. Allah zalimleri en iyi bilendir. (EN’ÂM,57,58) • Gizliliklerin anahtarı Allah’ın elindedir. Allah’tan başkası onları bilmez. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Allah’ın bilgisi dışında bir yaprak bile kımıldamaz. Yerin karanlığındaki bir tek taneyi bile bilir. Geceleyin sizi ölü gibi uyutan, sonra belirlenmiş yaşam sürenizi tamamlamak için, sabahleyin uyandıran Allah’tır. Allah gün boyu neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra dönüşünüz Allah’adır. Ve Allah yaptıklarınızı size haber verecektir. Allah kulları üzerinde tam egemendir. Allah üzerinize koruyucu melekler gönderir. Ve ne zaman, sizden birine ölüm gelirse, görevli elçi meleklerimiz, eceli gelmiş kimsenin canını hiç vakit geçirmeden alırlar. Sonra insanlar, gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Dikkatli olun, tek yargı gücü Allah’tır. Ve Allah, en hızlı hesap görendir. (EN’ÂM,59,60,61,62) • O, tehlikelerden ve daha nice sıkıntılardan sizi kurtaran Allah’tır. Ama siz yine de Allah’a ortak koşuyorsunuz. (EN’ÂM,64) • Allah, gökten / üstünüzden veya yerden / ayaklarınızın altından size bir azap göndermeğe yahut sizleri birbirinize düşürüp, kiminizi kiminizden intikam aldırmaya gücü yeter. (EN’ÂM,65) • Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimselerin, Allah’tan başka bir dostu ve şefaatçisi yoktur. (EN’ÂM,70) • Allah’tan başka, bize yarar ve zarar veremeyenlere mi tapalım? Allah bizi dosdoğru yola ulaştırdıktan sonra, tekrar gerisin geriye, sapıklığa mı dönelim? Gerçek yol gösterici Allah’tır. (EN’ÂM,71) • Huzurunda toplanacağınız O’dur / Allah’tır. O, gökleri ve yeri gerçekle yaratan Allah’tır. “Ol” dediği an hemen oluverir. Sözü mutlak doğrudur. Sûr’a üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle Allah’ındır. O, gizliyi ve açığı bilendir, bilgedir, her şeyden haberdardır. (EN’ÂM,72,73) • Rabbimin isteği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim, bilgice her şeyi kuşatmıştır. (EN’ÂM,80) • Rabbin bilgedir, bilendir. (EN’ÂM,83) • Allah’ı kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. (EN’ÂM,91) • Allah, toprağa atılan kupkuru bir taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendirendir. Ölüden / kurudan diriyi / yeşili meydana getiren ve diriden / yeşilden de ölüyü / kuruyu çıkarandır. İşte budur Allah. Nasıl kabullenemiyorsunuz? (EN’ÂM,95) • Allah, şafağı yararak sabahın aydınlığını ortaya çıkarandır. Allah, geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ay’ı da bir hesaplama aracı yapmıştır. Bu, her şeyden üstün ve her şeyi bilenin planıdır. Karanın ve denizin karanlıklarında yollarınızı bulasınız diye, sizin için yıldızları yaratan Allah’tır. (EN’ÂM,96,97) • Allah’tır sizi bir tek nefisten yaratan. Gökten su indiren, onunla her çeşit bitkiyi çıkaran, o bitkiden meydana gelen yeşil madde ile de sayısız taneler üreten, tomurcuğundan salkımlar sarkan hurma ağaçları, üzüm bağları, zeytin ve nar gibi, birbirine benzeyen ve benzemeyen ürünler çıkaran Allah’tır. (EN’ÂM,98,99) • Cinleri de Allah yaratmıştır. Allah’ın şanı yücedir, Allah, ortak koşucuların nitelemelerinden çok üstündür. (EN’ÂM,100) • Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir. Eşi olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi Allah yaratmıştır ve Allah, her şeyi bilendir. Rabbiniz Allah işte budur. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah her şeyin yaratıcısıdır. Sadece Allah’a kulluk edin. Güvenilip dayanılacak tek varlık Allah’tır. O, her şeyi kontrol edendir. (EN’ÂM,101,102) • Sizler Allah’ın Kendisini, gözlerinizle göremezsiniz. Fakat Allah sizin gördüğünüz ve görmediğiniz her şeyi görür. Allah şefkatlidir ve her şeyden haberdardır. Bakın, Rabbiniz size, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek idrak kabiliyeti vermiş bulunuyor. (EN’ÂM,103,104) • Allah’tan başka Tanrı yoktur. (EN’ÂM,106) • Sonunda, her toplumun dönüşleri Rablerinedir ve Allah, onların ne yaptıklarını kendilerine haber verecektir. (EN’ÂM,108) • Mucizeler Allah’ın yanındadır. (EN’ÂM,109) • Elbette senin Rabbin, yoldan sapanları en iyi bilendir. Dosdoğru yolda olanları da en iyi bilendir. (EN’ÂM,117) • Kuşkusuz senin Rabbin, aşırı giden bağnazları en iyi bilendir. (EN’ÂM,119) • Allah peygamberlik görevini kime vereceğini en iyi bilendir. (EN’ÂM,124) • Allah, isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için onun gönlünü İslâm’a / Allah‘a teslim olmaya / barışa açar. Sapıklıkta devam etmek isteyen kimseyi de, göğsü göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları işte böyle kötü duruma sokar. (EN’ÂM,125) • Rabbin bilgedir, bilendir. (EN’ÂM,128) • Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir. (EN’ÂM,132) • Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizi başkalarının soyundan nasıl getirmişse, sizden sonra da yerinize dilediklerini yaratabilir. (EN’ÂM,133) • Allah adına haramlaştırdıkları iftiraları yüzünden, Allah, ortak koşucuları cezalandıracaktır. Allah bilgedir, bilendir. (EN’ÂM,138,139) • Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytinleri ve narları –benzer veya farklı- / (bütün bu bitkiler, sudan meydana gelmeleri bakımından) birbirlerine benzerlerse de (tatları bakımından) birbirlerine hiç benzemezler / yaratan Allah’tır. Allah savurganları sevmez. (EN’ÂM,141) • Çiftlik hayvanları, binmeniz, kesmeniz veya yünlerinden, kıllarından yatak malzemesi çıkarmanız için de yaratan Allah’tır. Allah’ın size verdiklerinden yiyin ve şeytanın telkinlerine kanmayın. Çünkü şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır. Bana bilimsel olarak cevap verin. (EN’ÂM,142,143) • Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. (EN’ÂM,144) • Kuşkusuz senin Rabbin bağışlayandır, acıyandır. (EN’ÂM,145) • Biz doğru sözlüyüz. Rabbiniz geniş rahmet sahibidir ve O’nun cezası suçlu toplumlardan geri çevrilemez. (EN’ÂM,146,147) • En güçlü delil Allah’ındır. Eğer siz doğruya yönelseydiniz Allah elbette hepinizi doğruya ulaştırırdı. (EN’ÂM,149) • Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. (EN’ÂM,151) • Salâtım / vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi olan Allah içindir. Allah’ın ortağı yoktur. Bana söylenen budur ve ben herkesten önce teslim olurum. (EN’ÂM,163) • Allah her şeyin Rabbi iken, ben, Allah’tan başka Rab mi arayayım? Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Allah, ayrılığa düştüğünüz konuda size haber verecektir. (EN’ÂM,164) • Allah sizi yeryüzünün mirasçıları / emanetçileri kıldı ve yaptıklarınızın karşılığını vermek için, sizi sınamak için, kiminizi kiminize derecelerle üstün kıldı. Muhakkak ki senin Rabbin, hesabını çabuk sonuçlandırandır. Bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,165) • Sizin Tanrı’nız bir tek Tanrı’dır. O, hem göklerin ve yerin, hem de her ikisinin arasında bulunanların ve hem de doğuların Rabbidir. (SÂFFÂT,4,5) • Sen Allah’ın gücüne kudretine hayranlık duyarken, ortak koşucular alay ediyorlar. (SÂFFÂT,12) • İnkârcılara “La ilahe illa Allah” (Allah’ın yanında başka ilah yoktur) denildiğinde büyükleniyorlardı. (SÂFFÂT,35) • Allah’a ortak koşmadan inanmış has kullar azabı tatmayacaklardır. (SÂFFÂT,40) • Ortak koşmadan Allah’a inanan has kullar dışında, uyarılıp da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bak. (SÂFFÂT,73,74) • Allah’tan ayrı bir takım uydurma ilahlar mı edindiniz? (SÂFFÂT,86) • Allah sizi de, ellerinizle yonttuklarınızı da yaratandır. Tapılacak olan O’dur / Allah’tır. (SÂFFÂT,96) • Ben Rabbime gidiyorum; Rabbim bana yol gösterecek. (SÂFFÂT,99) • Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? En güzel yaratanı bırakıp, Baal putuna mı taparsınız? Allah sizin de Rabbiniz, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir. (SÂFFÂT,124,125,126) • Allah’ı çok anıp, yüceltenlerden olmak… (SÂFFÂT,143) • Allah ortak koşucu yalancıların yakıştırmalarından çok uzaktır, çok yücedir. (SÂFFÂT,159) • Üstünlük ve onurun sahibi olan Rabbin, ortak koşucuların nitelemelerinden çok yücedir. Övgüler, âlemlerin Rabbi olan Allah’a. (SÂFFÂT,180,182) • Allah üstündür, bilgedir. Allah gökleri, görebildiğiniz bir direk olmadan yarattı. Ve sarsılmamanız için yeryüzüne sağlam ve yüksek dağlar yerleştirdi ve orada her çeşit hayvanı / yaratığı yaydı. Gökten bir yağmur yağdırdı ve orada güzel bitkilerden çifter çifter bitirdi. İşte bunlar Allah’ın yaratışıdır. (LOKMAN,10,11) • Allah’a şükretmelisin. Elbette Allah kimseye muhtaç değildir. Kuşkusuz, Allah tükenmez övgüye layık olandır. Allah’a ortak koşma, kuşkusuz Tanrı’ya ortak koşmak büyük bir zulümdür. (LOKMAN,12,13) • Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. Sonunda dönüşünüz Banadır ve yaptığınız her şeyi size bildireceğim. (LOKMAN,15) • Yaptığın bir şey bir atom çekirdeği ağırlığınca bile olsa ve bu, ister bir kayanın içinde bulunsun, ister göklerde veya yerde olsun, yine de Allah onu senin karşına diker. Çünkü Allah en küçük şeyleri görür ve her şeyden haberdar olur. (LOKMAN,16) • Allah, kendini beğenip övünenlerden hoşlanmaz. (LOKMAN,18) • Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa emrinize verdiğini, nimetlerini hem açık ve hem gizli olarak üzerinize yağdırdığını görmez misiniz? (LOKMAN,20) • Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan tümüyle Allah’a teslim olursa, en garanti bağa tutunmuştur. Çünkü tüm işler en sonunda Allah’a varır. (LOKMAN,22) • Kuşkusuz, Allah kalplerdeki en gizli düşünceleri bilendir. (LOKMAN,23) • Ortak koşucu inkârcılara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, “Allah” diyecekler. De ki, “Övgü yalnızca Allah’adır.” Ne var ki çokları bilmiyor. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bilinmelidir ki, asıl zengin ve asıl övülmeye layık olan Allah’tır. (LOKMAN,25,26) • Yeryüzünde bulunan tüm ağaçlar kalem olsa, denizlere yedi deniz eklenerek mürekkep olsa, yazmakla Allah’ın kelimeleri tükenmez. Kuşkusuz Allah üstündür, bilgedir. Tüm insanların yaratılışı ve yeniden dirilişi tek bir kişinin ki gibidir. Unutmayın ki Allah, her şeyi işitir ve görür. (LOKMAN,27,28) • Allah’ın geceyi gündüzün içine soktuğunu, gündüzü de gecenin içine soktuğunu, güneşi ve ay’ı kontrolü altında tuttuğunu, her birinin belirlenmiş bir süreye kadar akıp gitmekte olduğunu ve Allah’ın cereyan eden tüm bu olaylardan haberdar olduğunu düşünmez misiniz? İşte böyle, çünkü Allah gerçeğin tâ kendisidir. Allah’ın dışındaki bağlanılanlar safsatadır. Ve kuşkusuz Allah en yüce ve en büyüktür. (LOKMAN,29,30) • Varlığının bazı kanıtlarını göstermek için, Allah’ın suya koyduğu yasa gereği gemilerin denizde yüzüp gittiğini düşünmez misiniz? (LOKMAN,31) • Rabbinizi dinleyin. Allah’ın sözü gerçektir. Kandırıcılar sizi Allah ile aldatmasın. (LOKMAN,33) • Saatin / dünyanın sonunun bilgisi Allah’ın yanındadır. Yağmuru Allah yağdırır ve rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse kendisinin yarın ne olacağını bilmez, yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Allah bilendir, haberdardır. (LOKMAN,34) • Övgü ve övülme, göklerde ve yerde olanların tümünün sahibi ve yaratıcısı olan Allah içindir. Öteki dünyada da övgü ve övülme Allah’adır. Allah bilgedir, her şeyden haberdardır. Allah, yere giren, yerden çıkan ne varsa, gökten inen ve göğe yükselen ne varsa hepsini bilir. Allah esirgeyendir, bağışlayandır. (SEBE,1,2) • Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, kıyamet kesinlikle gerçekleşecektir. Göklerde ve yerde bir atom çekirdeği küçüklüğünde olan bir şey bile, Allah’tan gizli kalmaz. Allah her şeyi ayrıntısına kadar kaydediyor ki, böylece inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri ödüllendirsin. (SEBE,3,4) • Biz istersek inkârcıları yere batırır veya gökten üzerlerine felaket yağdırırız. Allah’a yönelen her kul için elbette bunda bir ders vardır. (SEBE,9) • Allah’a şükrederek iş yapın. / (Bana) şükretmek için çalışın. Kullarımdan pek azı şükredicidir / kullarım arasında (gerçek anlamda) şükredenler çok azdır. (SEBE,13) • Rabbinin verdiği rızıklardan yiyin ve Rabbinize teşekkür edin. İşte size güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir Rab!... (SEBE,15) • Senin Rabbin her şeyi gözetip koruyandır. (SEBE,21) • Allah’ın dışında ilah saydığınız varlıkları çağırın. Onlar göklerde ve yerde bir atom çekirdeği küçüklüğünde bir şeye bile sahip değillerdir. Allah onlardan hiçbirisini yardımcı edinmemiştir. (SEBE,22) • Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin şefaati yarar sağlamaz. (SEBE,23) • Sizin için göklerden ve yerden kim besin sağlıyor? “Allah”. (SEBE,24) • Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda kimin doğru yolda olduğuna hüküm verecek. Allah en adil hüküm veren ve her şeyi en iyi bilendir. O üstün ve bilge olan Allah’tır. (SEBE,26,27) • Rabbim nimetleri dilediğine bol verir veya kısar. (SEBE,26) • Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verir ve istediğinden de kısarsın. Siz, Allah için her hangi bir yardımda bulunursanız, Allah onun yerine fazlasıyla koyar. Allah rızık verenlerin en iyisidir. (SEBE,39) • Allah her şeye tanıktır. Hiç kuşkusuz benim Rabbim, gerçeği apaçık ortaya koyar. O tüm gizemleri bilendir. Kuşkusuz Allah işitendir, çok yakındır. (SEBE,48,50) • Dikkat! Arı ve duru olan din, sadece Allah’a aittir. Allah yalancıları ve Allah’ın ayetlerini örtenleri doğru yola iletmez. (ZÜMER,3) • Allah çocuk edinmekten / böyle bir şeyden arınmıştır. O, her şeye gücü yeten Allah’tır. (ZÜMER,4) • Allah gökleri ve yeri gerçek ile yarattı. Güneşi ve ay’ı da buyruğu altına almıştır. Unutmayın! Allah her şeyden üstündür, çok bağışlayandır. (ZÜMER,5) • Allah sizi bir tek nefisten yarattı, sonra da eşini var etti. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. Rabbiniz olan Allah budur. Yönetim Allah’a aittir. Allah’tan başka ilah yoktur. Öyleyken, nasıl olur da Allah’ı bırakıp başkalarına yöneliyorsunuz? Eğer Allah’ı inkâr ederseniz, Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. Fakat Allah kullarının nankörlük etmesinden hoşlanmaz. Eğer verdiklerine teşekkür ederseniz sizden hoşnut olur. En sonunda dönüşünüz Rabbinizedir ve Rabbiniz yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Allah içinizdeki sakladıklarınızı çok iyi bilir. (ZÜMER,6,7) • Rabbinize ortak koşmaktan sakının. Allah’ın yeri geniştir. (ZÜMER,10) • Allah kullarını uyarır. Ey kullarım! Bana ortak koşmaktan sakının. (ZÜMER,16) • Rablerinden sakınanlar / Allah’ın bilincinde olanlar için üst üste kurulmuş köşkler vardır, altlarından ırmaklar akar. Bu Allah’ın verdiği sözdür. Kuşkusuz Allah sözünden caymaz. (ZÜMER,20) • Görmez misin ki, Allah gökten bir su indirir ve onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırır ve sonra onunla çeşitli renklerde bitkiler çıkarır. Sonra o yeşil bitkiler kurur ve onları sararmış görürsün. Sonra da o kurumuş bitkileri çer çöpe çevirir. Bu örnekleri düşünüp, doğruya yönelen kimsenin göğsünü, Allah İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde rağmen, kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. (ZÜMER,21,22) • Allah, ortak koşucu inkârcılara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahret cezası ise daha büyüktür. Bir bilselerdi. (ZÜMER,26) • Övgü sadece Allah’adır. Ancak çokları bilmez. (ZÜMER,29) • Kıyamet günü, hepiniz Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız. (ZÜMER,31) • Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (ZÜMER,32) • Allah sakınanların / erdemlilerin en kötü işlerini bağışlar ve yapmış olduklarının karşılığını da en güzel bir biçimde verir. (ZÜMER,35) • Allah kuluna yetmez mi? Sapıklıkta direnen hiçbir kimseye, Allah doğruyu göstermez. Doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu gösterirse, onu hiç kimse saptıramaz. Allah üstün ve sapıklıkta direnenlere cezasını veren değil midir? (ZÜMER,36,37) • Allah bana bir zarar vermek istese, sizin ortak ettikleriniz, Allah’ın bana vereceği zararı giderebilir mi? Ya da Allah bana bir iyilik dilese, sizin eş koştuklarınız, Allah’ın bu iyiliğini önleyebilirler mi? “Allah bana yeter” Güvenenler Allah’a güvensinler. (ZÜMER,38) • Allah nefisleri / canları, ölüm vakitleri gelince hemen alır; ölmeyenleri de uyku anında nefislerini / canlarını alır ve diğerlerini de belli bir süreye kadar uyandırır. (ZÜMER,42) • Tüm şefaat sadece Allah’a aittir. Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a aittir. En sonunda Allah’a döndürüleceksiniz. (ZÜMER,44) • Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gizliyi ve açığı bilen Allah’ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmü yalnız Sen verirsin. (ZÜMER,46) • Bilmiyorlar mı ki, Allah dilediğine rızkı bol verip, istediğinden kısar? (ZÜMER,52) • Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, tüm günahları affedicidir. Kuşkusuz, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Size azap gelmeden Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun, aksi takdirde yardım göremezsiniz. (ZÜMER,53,54) • Allah sakınanları / erdemlileri başarılarından ötürü kurtarır. (ZÜMER,61) • Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeyi kontrol eder. Göklerin ve yerin koruyucusu ve yöneticisi Allah’tır. (ZÜMER,62,63) • Eğer Allah’a ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun. (ZÜMER,65) • Ortak koşucular Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler / Allah’ı kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Hâlbuki diriliş günü yeryüzü Allah’ın avucundadır, göklerde O’nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. Allah çok yücedir ve onların ortak koştuklarından çok uzaktır. (ZÜMER,67) • (Sûr’a üflendiğinde) Yeryüzü Rabbinin ışığıyla parlar, herkesin kitabı ortaya konur. Allah, onların yapmış olduğu her şeyi en iyi bilendir. (ZÜMER,69,70) • Allah’tan başka ilah yoktur. En sonunda dönüş O’nadır. (MÜ’MİN,3) • Kuşkusuz Sen üstünsün, bilgesin. (MÜ’MİN,8) • Rabbimiz, inananları kötülüklerden koru. (MÜ’MİN,9) • İnkârcılara denir ki: “Siz, ortağı olmayan tek bir Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. Ancak, Allah’a birileri ortak koşulduğunda inanırdınız. Artık, şimdi karar yüceler yücesi olan Allah’a aittir.” O Allah ki, size ayetlerini / kanıtlarını göstermekte ve sizin için gökten bir rızık indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip teslim olandan başkası ibret almaz. Ortak koşucu inkârcılar hoşlanmasa da, siz dini, sadece Allah’a ait kılarak ve O’na birilerini ortak etmeden kulluk edin. (MÜ’MİN,12,13,14) • Buluşma günü, onların hiçbir şeyi Allah’tan gizli kalmaz. “Bu gün yönetim kime aittir?” denir. Hepsi birden; “Tek olan ve gücü her şeye yeten Allah’a aittir” derler. Allah hesabı çabuk görendir. (MÜ’MİN,16,17) • Allah, gözlerin hain bakışını ve göğüslerin gizlediğini bilir. Allah adaletle karar verir. Allah işitendir, görendir. (MÜ’MİN,19,20) • Allah güçlüdür, cezalandırması şiddetlidir. (MÜ’MİN,22) • Kuşkusuz, Allah sınırı aşan yalancıları doğruya iletmez. (MÜ’MİN,28) • Allah’ın azabı bize gelirse, Allah’ın azabına karşı bize kim yardım edebilir? (MÜ’MİN,29) • Allah kullarına haksızlık etmek istemez. (MÜ’MİN,31) • Yoldan sapanlara Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz. Allah, kuşkuda sınırı aşanları sapıklıkta bırakır. (MÜ’MİN,33,34) • Allah’ın ayetlerine karşı hiçbir kanıta sahip olmadan tartışanlar, hem Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye muhataptır. Allah her kibirli zorbanın kalbini tatminsiz kılar. (MÜ’MİN,35) • Dönüşümüz Allah’adır. Kuşkusuz, Allah kullarını görendir. (MÜ’MİN,42,43,44) • Büyüklük taslamış olanlar “Hepimiz ateşin içindeyiz. Kuşkusuz, Allah kulları arasında artık hükmünü vermiştir” derler. (MÜ’MİN,48) • Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,55) • Ortak koşucuların, içlerinde asla ulaşamayacakları bir büyüklük kuruntusu vardır. Sen böyle bir duygudan Allah’a sığın. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir. (MÜ’MİN,56) • Rabbiniz der ki “Bana yakarın, size yanıt vereyim.” (MÜ’MİN,60) • Geceyi dinlenmeniz için yaratan ve gündüzü de aydınlık yapan Allah’tır. Allah insanlara karşı büyük iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu teşekkür etmez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O, her şeyin yaratıcısıdır; O’ndan başka ilah yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah hakkında aldanabiliyorsunuz? Yeryüzünü sizin için bir yaşam yeri ve göğü de bir kubbe yapan Allah’tır. Sizi biçimlendirip biçiminizi güzel yapan ve sizi besinli gıdalarla besleyen Allah’tır. Rabbiniz olan Allah budur. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir! Allah diridir; Allah’tan başka ilah yoktur. Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi olan Allah’a olsun. (MÜ’MİN,61,62,63,64,65) • Sizi önce topraktan, sonra küçücük spermden, sonra ana rahmine asılı duran bir embriyodan sonra, sizi bir bebek olarak annelerinizin karnından çıkaran Allah’tır. Daha sonra, olgunlaşmanız ve ihtiyarlamanız için sizi yaşatan, içinizden bazılarının canını daha erken alan Allah’tır. Sizi belirlenmiş bir yaşa ulaştırıyor ki, aklınızla düşünüp Allah’ı kavrayasınız. Çünkü dirilten ve öldüren Allah’tır. Allah her hangi bir işi diledi mi, ona “Ol” der, o da oluverir. (MÜ’MİN,67,68) • Allah, sapıklıkta direnen inkârcıları saptırır. (MÜ’MİN,74) • Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77) • Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. Allah’ın buyruğu geldiğinde, hak ve adaletle yerine getirilir. (MÜ’MİN,78) • Bir kısmına binesiniz, bir kısmından da beslenesiniz diye, sizin için hayvanlar yaratan Allah’tır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız. (MÜ’MİN,79,80) • Allah size ayetlerini gösteriyor. Şimdi siz, Allah’ın gösterdiği bu ayetlerin hangisini inkâr ediyorsunuz? (MÜ’MİN,81) • Azabımızı gördüklerinde inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz. Bu, daha önceki, kulları hakkında sürekli uygulanan Allah’ın sünnetidir. (MÜ’MİN,85) • Sizin Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor / bildiriliyor. Artık O’na yönelin, O’ndan bağışlanma dileyin. (FUSSİLET,6) • Siz yeri iki evrede / günde yaratanı mı inkâr ediyorsunuz ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah yerin üstüne denge unsurları olan dağlar yerleştirdi ve o yeri bereketli kıldı. Ayırım yapmadan, tüm arayıp isteyenler için, yerin ürünlerini dört günde / mevsimde ayarlayıp düzenledi. Sonra duman halindeki göğe yönelerek göğe ve yere, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. Onlar da, “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları iki günde / evrede yedi gök olarak tamamladı ve her göğe özel yasasını bildirdi. Ve Biz en aşağıdaki göğü ise lambalarla / yıldızlarla ve koruma sistemiyle donattık. Bu, üstün ve her şeyi bilen Allah’ın planıdır. (FUSSİLET,9,10,11,12) • Allah’a ortaklar koşmayın. (FUSSİLET,14) • Kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu anlamadılar mı? (FUSSİLET,15) • Sizi ilk yaratan O’dur ve işte O’na döndürülüyorsunuz. (FUSSİLET,21) • Allah düşmanlarının cezası ateştir. (FUSSİLET,28) • Eğer şeytandan gelen herhangi kötü bir düşünce, seni etkisi altına alırsa, hemen Allah’a sığın. Çünkü Allah işitendir, bilendir. (FUSSİLET,36) • Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Allah’a secde etmekten büyüklenenler bilsin ki, kupkuru gördüğünüz toprağın üzerine yağmur yağdırdığımızda, kuru toprağın titreşip kabarması da, Allah’ın ayetlerindendir. Kupkuru toprağı dirilten, ölüleri de diriltir. Allah’ın her şeye gücü yeter. (FUSSİLET,37,39) • Siz istediğinizi yapın, Allah yaptıklarınızı elbette görendir. (FUSSİLET,40) • Kuşkusuz senin Rabbin hem çok bağışlayandır, hem de hak edene acı azap verendir. (FUSSİLET,43) • Rabbin, kullara asla haksızlık yapmaz. (FUSSİLET,46) • Saatin / dünyanın sonunun bilgisi Allah’a aittir. Allah’ın bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkabilir, ne de bir dişi hamile kalır veya doğum yapar? (FUSSİLET,47) • Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi? (FUSSİLET,53) • Aslında onlar Rablerinden bir kuşku içindedirler. Dikkat edin! Allah her şeyi bilgisi ve yönetimiyle kuşatmıştır. (FUSSİLET,53,54) • Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah yarattı. Allah büyüktür, uludur. Aklınızı başınıza toplayın! Esirgeyen, bağışlayan sadece Allah’tır. Allah’tan başkasını veliler edinen ortak koşucuları, bizzat Allah Kendisi gözetlemektedir. (ŞÛRA,4,5,6) • Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak, uyarıcı elçiler göndererek, herkesi kendi yolunu seçmede serbest bırakmıştır. Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur. (ŞÛRA,8) • Yoksa ortak koşucular Allah’tan başka veliler mi edindiler? Hâlbuki biricik veli Allah’tır. Ölüleri O diriltir ve O her şeye gücü yetendir. Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz, o hüküm Allah’a bırakılır. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben O’na güvendim ve O’na yönelirim. Rabbim olan Allah, gökleri ve yeri hiç yoktan yaratandır. Birbiriniz için kendinizden eşler var etti ve hayvanlardan da çiftler halinde yarattı. Böylece çoğalmanızı sağlamıştır. Allah yaratılanların hiçbirine benzemez. O, işiten ve görendir. Göklerin ve yerin tüm kontrolü Allah’ın elindedir. O, çalışıp isteyene rızkı bol verir, çalışmayandan da kısar. Allah her şeyi bilendir. (ŞÛRA,9,10,11,12) • Allah dilediği kimseyi elçi olarak seçer ve Kendisine içtenlikle yöneleni de dosdoğru yola ulaştırır. (ŞÛRA,13) • Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Allah bizi bir araya toplayacaktır. En sonunda dönüş Allah’adır. (ŞÛRA,15) • O Allah ki Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak indirmiştir. Allah kullarına çok lütfedendir. O, dünyada, çalışan herkese ayırım yapmadan karşılığını verendir. Allah güçlüdür, üstündür. (ŞÛRA,17,19) • Allah’ın dinini karartanlara / gizleyenlere acı bir azap vardır. (ŞÛRA,21) • Kuşkusuz Allah bağışlayandır, takdir edendir. (ŞÛRA,23) • Kuşkusuz Allah, gönüllerdeki en gizli düşünceleri bilir. Allah kullarının tövbelerini kabul eden, günahlarını bağışlayan ve yaptıklarını bilendir. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin çağrısına yanıt verir ve onların iyiliklerini arttırır. (ŞÛRA,24,25,26) • Allah kullarını çok iyi bilen ve çok iyi görendir. (ŞÛRA,27) • O Allah ki, kulları umutlarını kestikten sonra, yağmuru yağdırır ve rahmetini her tarafa yayar. Allah, her türlü övgüye layık bir dosttur. (ŞÛRA,28) • Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde çeşitli canlıları yaratıp yayması da, Allah’ın ayetlerindendir. Allah dilediği zaman onları toplamaya da gücü yeter. (ŞÛRA,29) • Siz yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur. (ŞÛRA,31) • Suya koyduğu yasa gereği, denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de Allah’ın ayetlerindendir. Allah dilerse rüzgârı durdurur / suya koyduğu yasayı alır ve o yelkenli gemiler suyun üzerinde hareketsiz kalır veya suyun dibine batar. Yahut yaptıkları yüzünden geminin içindekileri yok eder. (ŞÛRA,32,33,34) • Kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve erdemli davranırsa, Allah tarafından ödüllendirilir. Allah zalimleri sevmez. (ŞÛRA,40) • Sapkınlık ve saldırıda direnenlerin artık, Allah’tan başka bir koruyucusu da yoktur. (ŞÛRA,44) • Saldırgan zalimlerin / teröristlerin Allah’tan başka yardım edecek bir dostları yoktur. Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez. (ŞÛRA,46) • Göklerin ve yerin yönetimi Allah’ındır. Allah dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk verir. Yahut hem erkek hem kız olarak verir. İstediğini de kısır kılar. Allah bilendir, her şeye gücü yetendir. (ŞÛRA,49,50) • Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. Allah yücedir, bilgedir. (ŞÛRA,51) • Kesinlikle en sonunda tüm işler Allah’a varır. (ŞÛRA,53) • Yemin olsun, ortak koşuculara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, “Onları, üstün ve her şeyi bilen Allah yarattı” diyeceklerdir. O Allah ki, gökten bir ölçüye göre su indirip de, onunla ölü, kupkuru bir toprağa can verendir. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve binesiniz diye sizin için gemiler ve hayvanlardan binekler var etti ki, onlara bindiğiniz zaman da Rabbinizin size olan nimetini düşünerek: “Bunları bizim buyruğumuza veren çok yücedir. Yoksa bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Ve en sonunda Rabbimize döneceğiz” demeniz içindir. (ZUHRUF,9,10,11,12,13,14) • Ben yalnız beni Yaratan’a taparım, çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir. İnsanlar Allah’a ortak koşmasınlar. (ZUHRUF,27,28) • Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden çok daha iyidir. (ZUHRUF,32) • Kim Rahman’ın çağrısına kulak vermezse, Biz ona sürekli beraber olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Kuşkusuz Bizim onlara gücümüz yeter. (ZUHRUF,36,42) • Gönderdiğimiz elçilere “Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar söylemiş miyiz?” (ZUHRUF,45) • Göklerin, yerin ve onların yönetiminin Rabbi olan Allah, ortak koşucuların nitelemelerinden çok yücedir. Göklerin de ilahı, yerin de ilahı Allah’tır. O bilgedir, her şeyi bilendir. Göklerin, yerin ve aradakilerin yönetimine sahip olan Allah çok yücedir. Saatin / dünyanın sonunun bilgisi Allah’ın yanındadır ve siz en sonunda Allah’a döndürüleceksiniz. (ZUHRUF,82,84,85) • Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak, bilenler gerçeğe tanıklık ederler. (ZUHRUF,86) • Ortak koşuculara, sizi kim yarattı diye sorsan kuşkusuz “Allah” diyeceklerdir. O halde, onlar, nasıl oluyor da (gerçekten) uzaklaşabiliyorlar? (ZUHRUF,87) • Kuşkusuz, Rabbinden bir rahmet olarak, buyruklarımızı bildiren elçiler göndeririz. Elbette Allah işitendir, bilendir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız bilin ki, Allah, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Yaşatan da, öldüren de Allah’tır. O, sizin de, önceki atalarınızın da Rabbidir. (DUHÂN,5,6,7,8) • Allah’a karşı ululuk / büyüklük taslamaya / üstün gelmeye kalkışmayın. (DUHÂN,19) • Biz gökler, yer ve aralarındakileri oyun-eğlence için yaratmadık. Biz onları gerçeği göstermek için yarattık. (DUHÂN,38,39) • O gün, yalnız Allah’ın merhamet ettikleri hariç, dost dostunu hiçbir şeyden koruyamaz ve yardım da görmezler. Kuşkusuz Allah üstündür, koruyandır. (DUHÂN,41,42) • Sakınanlar / erdemliler, cennette ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Onlar cehennem azabından korunmuştur. Rabbinin bir lütfu olarak. İşte en büyük mutluluk budur. (DUHÂN,56,57) • Ey insanlar! Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın yeryüzüne yaydığı tüm canlılarda, kesin olarak inanmış bir toplum için ibretler vardır. Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, Allah’ın gökten bir yağmur indirip, onunla ölmüş kupkuru toprağı canlandırmasında ve rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde aklı ile düşünen bir toplum için dersler vardır. İşte bunlar, gerçek haber olarak bildirdiğimiz Allah’ın varlığının kanıtlarıdır. (CÂSİYE,4,5,6) • Denizlerden rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için, denizlerde akıp giden gemileri, suya kaldırma gücü vererek yüzdüren Allah’tır. Allah göklerde ne varsa, yerde ne varsa tümünü kendinden bir iyilik olarak, sizin yararlanmanıza elverişli bir durumda yaratmıştır. (CÂSİYE,12,13) • Allah her topluma yaptıkları işlere göre karşılık verecektir. Siz en sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz. (CÂSİYE,14,15) • Kuşkusuz Rabbin İsrail oğullarının ayrılığa düştükleri konularda, kıyamet günü yargısını verecektir. (CÂSİYE,17) • Bilgisiz kişiler, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Allah sakınanların / erdemlilerin dostudur. (CÂSİYE,19) • Allah gökleri ve yeri gerçekle yarattı. Her kişi kazandığının karşılığını haksızlığa uğramadan görecektir. (CÂSİYE,22) • Arzusunu ilahlaştırdığı için, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı, işitmeyen, düşünmeyen ve görmeyen haline getirdiği kimseyi, Allah’tan başka kim doğruya iletebilir? (CÂSİYE,23) • Sizi Allah yaşatır ve öldürür. Sonra, gerçekleşmesinde asla kuşku olmayan diriliş gününde sizi bir araya toplayacaktır. (CÂSİYE,26) • Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a aittir. (CÂSİYE,27) • İnanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, Rableri rahmetine sokacaktır. (CÂSİYE,30) • Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü haktır / Allah’ın vaadi gerçektir. Kıyamet saatinde de kuşku yoktur. (CÂSİYE,32) • Tüm övgüler göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Göklerde ve yerde ululuk Allah’a aittir. Allah üstündür, bilgedir. (CÂSİYE,36,37) • Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri gerçekle / belli bir amaçla ve belli bir süre için yarattık. (AHKAF,3) • Allah’ın dışında yalvardıklarınıza bir bakın! Onların yeryüzünde neyi yarattığını bana gösterin. (AHKAF,4) • Tanık olarak Allah yeter. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (AHKAF,8) • Kuşkusuz, Allah nankör topluluğu doğru yola iletmez. (AHKAF,10) • ”Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru davrananlara bir korku yoktur ve onlar üzülmezler de. (AHKAF,13) • Allah’ın sözü gerçektir. (AHKAF,17) • Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. (AHKAF,21) • Azabın ne zaman geleceğini Allah bilir. (AHKAF,23) • Çevrenizdeki nice kentleri yok ettik. Belki dönerler diye, yok etmeden önce onlara uyarıcı kanıtlarımızı defalarca açıklamıştık. Allah’ın yanında yakınlık sağlamak amacıyla edindikleri ilahlar, kendilerine yardım etmeli değil miydi? (AHKAF,27,28) • Yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazlar. Onların Allah’tan başka dostları da olmaz. Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltebileceğini, bu inkârcılar düşünmezler mi? Evet, Allah’ın her şeye gücü yeter. (AHKAF,32,33) • Size söz verilen kıyametin kopması kesinlikle doğrudur. Ve yargılama muhakkak gerçekleşecektir / din şaşmaz bir olgudur. (ZÂRİYÂT,5,6) • Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, sizin konuşmanız nasıl bir gerçek ise, kıyametin kopması da öyle gerçektir. (ZÂRİYÂT,23) • Rabbim, hüküm ve hikmet sahibidir, en iyi bilendir. (ZÂRİYÂT,30) • Onlar, Rablerinin buyruklarına karşı geldiler de, kendilerini göz göre göre yıldırım çarptı. Ne kalkıp kaçabildiler, ne de kendilerine yardım eden oldu. (ZÂRİYÂT,44,45) • Göğü gücümüzle Biz inşa ettik ve onu Biz genişletmekteyiz. Yer küresini de Biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz. Ve her şeyi çiftler halinde yarattık. Belki düşünüp öğüt alırsınız. (ZÂRİYÂT,47,48,49) • Allah’a koşun / sığının. Allah ile birlikte başka ilahlar edinmeyin / Allah’ın yanına başka bir ilah koymayın. (ZÂRİYÂT,50,51) • Ben, ins ve cin / görünen ve görünmeyen her şeyi, Allah’tan başka Tanrı olmadığını ve sadece Bana tapmaları / ibadet / kulluk etmeleri gerektiğini bilmeleri için yarattım / Ben, cinleri ve insanları, ancak (üflediğim ruhum vasıtasıyla içlerine yerleştirdiğim) Tanrısal modelimi oluşturmaları için yaratmış bulunuyorum. Ben, onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de Beni beslemelerini. Kuşkusuz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır. (ZÂRİYÂT,56,57,58) • Hayret! Bu ortak koşucu inkârcılar, develerin nasıl yaratıldığını ve göğün nasıl yükseltildiğini, yerin nasıl döşendiğini hiç düşünmüyorlar mı? Bu hatırlatmalardan kim yüz çevirir ve inkâr ederse, Allah onu en büyük ceza ile cezalandıracaktır. (ĞAŞİYE,17,18,19,20,23,24) • Biz, insanlardan kimlerin erdemli davranıp, kimlerin sapıtacağını ayırt etmek için, dünyayı bir cazibe merkezi yaptık. Ama aynı zamanda, Biz yeryüzünü kupkuru, hiçbir cazibesi olmayan, çorak bir toprak haline de sokabiliriz. (KEHF,7,8) • Rabbimiz bizi merhametinle koru. (KEHF,10) • Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına Tanrı demeyiz. (KEHF,14) • Sizler, Allah’tan başka da tanrılar edindiniz. Allah’tan başka edindiğiniz tanrılar hakkında, kesin bir kanıt getirebilir misiniz? Asla getiremezsiniz. Öyle ise Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? (KEHF,15) • Olur ki, Rabbiniz size merhamet eder ve işinizde size başarı ve kolaylık sağlar. (KEHF,16) • Dosdoğru yola yönelen kimselere Allah, yardım eder; kim de sapıklığa yönelirse, onu da doğruya ulaştıracak bir dost bulunmaz. (KEHF,17) • Rabbimiz daha iyi bilir. (KEHF,19) • Hiçbir şey için “İnşallah / Allah dilerse” diyerek, Rabbini anmadan, “Bunu yarın yapacağım” deme. Eğer “İnşallah” / “Allah dilerse” demeyi unutursan, hatırladığında, “Belki Rabbim en yakın bir zamanda, beni daha iyiye / başarıya / aydınlığa ulaştırır” de. (KEHF,23,24) • Göklerin ve yerin tüm gizli bilgilerini Allah bilir. O ne güzel görendir! Ne güzel işitendir! Onların Allah’tan başka bir yardımcısı yoktur. Allah, yönetimine birilerini ortak etmez. (KEHF,26) • Rabbinin bildirdiklerini hiç kimse değiştiremez. (KEHF,27) • Size anlattıklarım, Rabbinizden gelen gerçeklerdir. İster inansınlar, ister inanmasınlar. (KEHF,29) • Sen, insanı, önce topraktan yaratan, sonra küçücük bir spermden var eden, daha sonra, bir adam biçimine sokan Rabbini mi inkâr ediyorsun? İşte gücünden bahsettiğim o Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. ”Maaşallah / bu, Allah’ın bir bağışıdır, güç ve kuvvet ancak Allah’tandır” demen gerekmez miydi? (KEHF,37,38,39) • ”Keşke Rabbime hiçbir ortak koşmasaydım” diye çırpınmaya başladı. Allah’tan başka kendisine yardım edecek bir destekçi de bulamadı. Kendi kendini de kurtaramadı. İşte o an güç ve egemenlik, varlığı gerçek olan Allah’ındır. Allah, en iyi ödülü ve en iyi sonucu verendir. (KEHF,42,43,44) • Gökten indirdiğimiz yağmur ile yeryüzünde yetişen bitkiler canlanır, dalları yaprakları birbirine karışır. Sonra doğadaki bu canlılık bir de bakarsın, rüzgârın savurduğu kupkuru, çer çöp haline gelmiştir. Kuşkusuz Allah, her şeyin üzerinde bir güce sahip olandır. (KEHF,45) • Dağları silip götürdüğümüz ve yeryüzünü çırılçıplak bir duruma getirdiğimiz gün, bir tanesini bile bırakmadan, tüm insanları huzurumuzda toplayacağız. Ve hepsi saflar halinde Rabbine sunulduklarında “Yemin olsun, Biz, ilk başta sizi nasıl yarattıysak öyle geldiniz. Oysa siz böyle bir buluşmanın olamayacağını ileri sürüyordunuz.” Herkes dünyada yaptıkları her şeyi önlerinde hazır bulacaklardır. O bakımdan senin Rabbin, hiç kimseye haksızlık etmez. (KEHF,47,48,49) • İblis, Rabbinin “Âdem’e secde edin / saygı gösterin” emrine uymadı. Şimdi siz Beni bırakıp, iblisi ve onun adamlarını mı dostlar ediniyorsunuz? Oysa iblis ve adamlarını, ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına tanık yapmadım. Ben sapanları ya da saptıranları hiçbir iş de, asla yardımcı da edinmedim. (KEHF,51) • Sonsuz bağışlayıcı olan senin Rabbin esirgeyendir, acıyandır. Biz, haksızlık ettikleri için yok ettiğimiz toplumların hepsine, yok etmeden önce belli bir süre tanımıştık. (KEHF,58,59) • Bana Rabbimin verdikleri daha iyidir. (KEHF,95) • Rabbimin vaadi gerçektir. (KEHF,98) • Ortak koşucu inkârcılar, Benim dışımda kullarımı evliya edinerek kurtulacaklarını mı sandılar? (KEHF,102) • Rabbimin ilmi için okyanus mürekkep olsa ve hatta bir o kadarını da ilave etsek, Rabbimin ilmi tükenmeden okyanuslar tükenir. (KEHF,109) • Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, iyi ve güzel iş üretsin. Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın. (KEHF,110) • Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka gelecektir. Allah, onların ortak koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir. (NAHL,1) • Allah, kendi buyruğu olan ruh’u / vahyi, meleklerle indirdiği “Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana saygı gösterin” şeklindeki uyarılarını, kullarından seçtiği elçilerle insanlara duyurur. Allah, gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların ortak koştuklarından çok yücedir. (NAHL,2,3) • Allah, insanı küçücük bir spermden yarattı, fakat insan büyüyüp gelişince, bir de bakmışsın her şeyi kendine mal edip, açıkça Allah’ı devre dışı bırakıverir. Ve büyükbaş, küçükbaş hayvanları da Allah yarattı. Kuşkusuz Rabbiniz çok şefkatlidir, acıyandır. (NAHL,4,5,7) • Ayrıca binmeniz ve eğlenmeniz için atları, katırları ve eşekleri yarattı ve daha bilmediğiniz birçok şeyi de yaratır. (NAHL,8) • Yolun doğrusunu, eğrisini göstermek Allah’a aittir. Eğer insanlar doğruyu isteselerdi, Allah hepsini doğruya ulaştırırdı. (NAHL,9) • Gökten sizin için yağmur yağdıran Allah’tır. (NAHL,10) • Allah geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin yararlanabileceğiniz bir amaç için yarattı. Yıldızlar da Allah’ın yasasına göre hareket ederler. (NAHL,12) • Ve Allah, yeryüzünde yarattığı rengârenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. (NAHL,13) • O Allah ki, denizi sizin yaralanmanız için yarattı. Böylece, deniz ticareti sayesinde, Allah’ın lütfunu ararsınız ve belki Allah’a teşekkür edersiniz. (NAHL,14) • Ve Allah, sizin sarsılmamanız için yeryüzüne denge sağlayıcı dağları yerleştirdi, dilediğiniz yere şaşırmadan gidebilmeniz için yollar ve daha birçok yol gösterici alâmetler ve ırmaklar / nehirler yaratmıştır. O halde, ey Allah’a ortak koşanlar! Yaratan Allah ile yaratamayan ortak koştuklarınız aynı olur mu? Siz, Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Gerçekten Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Allah gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bilir. Allah’ın dışında bağlandığınız varlıklar, hiçbir şey yaratamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır. (NAHL,15,16,17,18,18,20) • Tanrınız bir tek Tanrı’dır. Öte dünyaya inanmayanların kalpleri, tek Allah’a ilahlar yakıştırarak inkâr ederler ve onlar büyüklük taslarlar. Kuşkusuz Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Allah büyüklük taslayanları sevmez. (NAHL,22,23) • Allah, ortak koşucuların binalarını temelinden yıkmış, üzerlerindeki tavan başlarına çökmüştü; azap onlara hiç beklemedikleri yerden gelmişti. Sonra Allah, diriliş gününde de onları rezil eder. (NAHL,26,27) • Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilendir. (NAHL,28) • Allah erdemlileri ödüllendirir. (NAHL,32) • Allah inkârcılara zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler. (NAHL,33) • Yemin olsun! Biz, her topluma “Yalnızca Allah’a kulluk edin ve Allah’a ortak koşmaktan sakının” diyen bir elçi gönderdik. Yeryüzünü dolaşın ve Allah’ı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün. Sapıklıkta direnenleri Allah doğruya ulaştırmaz. (NAHL,36,37) • İnsanın diriltileceğine dair Allah’ın verdiği gerçek bir söz vardır. Yeniden diriltilecekler ki, Allah anlaşmazlığa düştükleri konuları onlara açıklasın ve inkârcılar da kendilerinin yalancı olduğunu öğrensin. (NAHL,38,39) • Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece “Ol” deriz ve o da olur. (NAHL,40) • Allah için göç edenler, Rablerine güvenerek azimle göğüs gerenlerdir. (NAHL,42) • Kötülük planlayanlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut beklemedikleri bir yerden, kendilerine azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Yahut gezip dolaşıp dururlarken cezalandırılmayacaklarından güvende midirler? Onlar Allah’ı aciz bırakamazlar. Ya da Allah’ın onları yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından emin mi oldular? Bununla birlikte (şu gerçeği hiçbir zaman unutmayın ki), Allah, çok şefkatli davranan, çok müşfik olan / esirgeyendir. (NAHL,45,46,47) • O ortak koşucular, Allah’ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı ki, gölgeleri bile, nasıl, tevazu içinde Allah’ın doğaya koyduğu yasaya uyarak sağa, sola ve arkaya, öne dönerek gidip geliyor? (NAHL,48) • Göklerde ve yerde bulunan tüm yaratıklar ve melekler Allah’a saygı gösterirler ve asla büyüklük taslamazlar. Kendilerinden çok yüce olan Rablerini sayarlar ve kendilerine söyleneni aynen uygularlar. (NAHL,49,50) • Allah “İki tanrı edinmeyin, Allah, bir tek ilahtır. Sadece bana saygı gösterin” demiştir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Din de sadece Allah’ındır. Allah’tan başkasını mı sayıyorsunuz? Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Nitekim bir sıkıntıya uğradığınızda hemen Allah’a yalvarırsınız. Ama Allah, sizden o sıkıntıyı giderdiği zaman, sizden bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya devam ederler. (NAHL,51,52,53,54) • Allah’a kız çocuklarını ayırıyorlar; kendilerine de erkek çocuklarını. Hâşâ! Allah çok yücedir, çocuk edinmez. Öte dünyaya inanmayanlar kötü örneği oluştururlar, hâlbuki en yüce örnekler Allah’ın bildirdikleridir / kötü nitelikler, ahrete inanmayanlar içindir; en yüce nitelikler ise Allah’ındır. O, üstündür / çok güçlü, çok bilge olandır. (NAHL,60) • Eğer, ayetlerini karartmalarından / yapmış oldukları kötülüklerden dolayı, Allah, insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı; fakat onları belli bir süreye kadar erteler. (NAHL,61) • Allah gökten bir yağmur yağdırır ve onunla kupkuru olmuş doğayı yemyeşil kılar. Süt hayvanlarının karınlarından sindirilmiş yiyecek ile kan arasından çıkan, içimi lezzetli, tertemiz bir süt içiriyoruz. Ve hurma ağaçlarının meyvelerinden, üzümlerden hem sarhoş edici içkiler ve hem de güzel bir rızık elde edersiniz. Ve Rabbin bal arısına: “Dağlarda, ağaçlardan ve kovanlardan evler edin, sonra her çeşit bitki ve meyveden ye ve Rabbinin gösterdiği yolu aynen izle; karnından insanlar için şifa içeren çeşitli renklerden bal çıkar” diye vahyetti. (NAHL,65,66,67,68,69) • Sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verecek. Kuşkusuz Allah bilendir, her şeye gücü yetendir. (NAHL,70) • Allah kiminize, kiminizden daha bol rızık vermiştir. Herkesin rızkını Allah verir. (NAHL,71) • Ve Allah kendi cinsinizden eşler yarattı, eşlerden de çocuklar ve torunlar var etti ve size güzel rızıklar verdi. (NAHL,72) • Allah’a benzerler bulmaya çalışmayın / Allah’a örnekler verip durmayın / Allah’ı ortak koştuğunuz varlıklara benzetmeyin. Allah (her şeyi) bilir, siz ise bilmezsiniz. (NAHL,74) • Bütün övgüler Allah’adır / tüm üstün nitelikler Allah’ındır. (NAHL,75) • Göklerin ve yerin bilinmeyenlerinin bilgisini Allah bilir / göklerin ve yerin gaybı / gizemleri Allah’a aittir. Allah her şeye gücü yetendir. (NAHL,77) • Allah sizi, siz hiçbir şey bilmez bir durumda iken, annelerinizin karınlarından çıkarmıştır. Teşekkür edersiniz diye, Allah size işitme, görme ve algılama yeteneği verdi. (NAHL,78) • Kuşları havada Allah’tan başka kimse tutamaz. (NAHL,79) • Allah evlerinizi sizin için barınaklar / huzur ve dinlenme yeri yaptı; hayvan derilerinden, gerek yolculuk günü ve gerekse konaklama günü kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından da bir süreye kadar giyip döşeyeceğiniz eşyalar çıkardı. (NAHL,80) • Allah yaratmış oldukları arasında size birçok korunma imkânı var etmiştir. Sizin için dağlarda sığınaklar, sizi sıcaktan ve savaşlarda koruyacak giysiler yarattı. İşte nimetlerini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, Allah’a teslim olup esenliğe kavuşabilesiniz. (NAHL,81) • Allah adaleti / adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya / yakınlara yardım etmeyi önerir. Kötülükten, fenalıktan / edepsizlikten, azgınlık-doymazlık / hayâsızlıktan, kıskançlıktan / aşırılıktan kaçınmanızı ister. Zulmü yasaklar. Öğüt almanız için sizi böyle aydınlatır / düşünüp taşınmanız için size öğüt verir. (NAHL,90) • Allah’ı kendinize kefil ederek pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın. Allah yaptıklarınızı bilir. (NAHL,91) • Bir topluluğun diğer bir topluluktan güçlü olmasından yararlanarak, yeminlerinizi aranızda kötüye kullanıp, bozgunculuk / birbirinizi aldatma aracı yapmayın. Allah, sizi bununla imtihan eder. Allah anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, diriliş günü size mutlaka açıklayacaktır. (NAHL,92) • Eğer Allah dileseydi sizi tek bir toplum yapardı. Fakat Allah kötülükte direneni sapıklıkta bırakır, doğruya yönelene de yol gösterir. (NAHL,93) • Sizin dünyada sahip olduğunuz şeyler tükenir; fakat Allah’ın yanındakiler asla tükenmez. (NAHL,96) • Güçlüklere karşı direnenlerin ödüllerini, yaptıkları iyiliklere uygun olarak elbette vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, her kim inançlı olarak iyi bir iş yaparsa, ona bu dünyada güzel bir hayat bağışlarız ve yaptıkları iyi işlere karşılık ödüllerini de tam veririz. İnanıp Rablerine güvenenlere saptırıcı hiçbir güç yetiremez. (NAHL,97,99) • Allah neyi indirdiğini / getirdiğini çok iyi bilir. (NAHL,101) • Allah’ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez. İnkârcı topluluğu Allah doğru yola iletmez. İşte onlar, Allah’ın bilinçlerini, kulaklarını ve gözlerini işletmelerini engellediği kişilerdir. (NAHL,104,107,108) • Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlanan dışında, imandan sonra inkâra göğsünü açıp, Allah’ı inkâr edenler, Allah’ın gazabını hak etmişlerdir. (NAHL,106) • Rabbin işkenceye, baskıya / denenmeye uğradıktan sonra göç eden, Allah uğrunda savaşan ve zora katlanan / güçlüklere direnenler için, evet senin Rabbin, kuşkusuz onlar için bağışlayandır, esirgeyendir / acıyandır / çok müşfik olandır. (NAHL,110) • Allah güven içindeki başarılı bir topluluğu; Allah’ın nimetlerine karşı nankör davranmalarından / nimetini inkâr etmelerinden dolayı, Allah, o topluluğa açlık ve korku belasını tattırdı. (NAHL,112) • Allah’ın size verdiği helal, temiz ve güzel rızıklardan yiyin ve eğer gerçekten yalnız Allah’a kulluk / ibadet ediyorsanız (Kendisi için çalıştığınız) Allah ise, verdiği nimetlerden ötürü Allah’a teşekkür edin. Allah size yalnızca leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası için adananları / kesilen hayvanları haram kılmıştır. Kim bunları yemek zorunda kalırsa, istekli olmamak ve sınırı aşmamak koşuluyla yiyebilir. Çünkü Allah bağışlayandır / çok müşfik olan / acıyan / merhamet edendir. (NAHL,114,115) • Kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara dayanarak “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Çünkü Allah adına yalan uydurmuş oluyorsunuz. Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar. Allah adına yalan uyduranlar için, çok kısa bir menfaatten sonra, acı bir azap vardır. (NAHL,116,117) • Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işledikten sonra, ardından içtenlikle tövbe edip düzelenleri bağışlayacaktır. Çünkü senin Rabbin içtenlikle tövbe edenleri bağışlayandır, esirgeyendir. (NAHL,119) • Rabbin, yolundan sapanları ve doğru yolda olanları en iyi bilendir. (NAHL,125) • Senin güçlüklere karşı mücadele edip, göğüs germen de ancak Allah’ın yardımıyladır / göğüs germe gücünü veren de Allah’tan başkası değildir. Allah, erdemli davrananlar / Kendi bilincinde olanlarla ve iyilikte bulunanlar ile / iyi işler yapanlarla beraberdir. (NAHL,128) • Rabbinizden bağışlanma dileyin; Rabbiniz çok bağışlayandır. Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi evreler halinde yaratan Allah’tır. Allah’ın yedi göğü uyumlu ve tabakalar halinde nasıl yarattığını hiç düşünmez misiniz? Ay’ı bu gökler içinde bir ışık yansıtıcı, güneşi de bir ışık kaynağı yaptı. Ve Allah sizi topraktan bir bitki çıkarır gibi çıkardı. Sonra yine oraya döndürecek ve sizi tekrar topraktan çıkaracaktır. Geniş yollar açarak dolaşasınız diye, Allah yeryüzünü sizin için bir yerleşim yeri yaptı. (NUH,10,………,20) • O Allah ki, göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’nun kontrolündedir. (İBRAHİM,2) • Allah sapıklığı isteyeni sapıklığa, doğruyu isteyeni de doğruya ulaştırır. Allah güçlüdür, bilgedir. (İBRAHİM,4) • Rabbiniz: “Eğer verdiklerime şükrederseniz size daha bol veririm ama nankörlük ederseniz azabım çetindir.” Siz ve yeryüzünde bulunanların tümü, Allah’ın verdiklerine nankörlük etse, bilesiniz ki, Allah hesapsız zengindir, övgüye ve teşekküre en layık olandır / Allah’ın (sizin şükretmenize) gereksinmesi yoktur. (İBRAHİM,7,8) • Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan mı kuşkulanıyorsunuz? Hâlbuki O, sizin günahlarınızı bağışlamak için sizi çağırıyor ve size belli bir yaşam süresi tanıyor. (İBRAHİM,10) • Allah kullarından dilediğini seçerek onu elçilik göreviyle onurlandırır. Allah’ın izni olmadan elçilerin bir kanıt getirmeleri olanaksızdır. İnananlar yalnızca Allah’a güvenirler / güvensinler. Hem bize dosdoğru yollarımızı gösteren Allah’a neden güvenmeyelim ki? Güvenenler, yalnız Allah’a güvenir / sadece Allah’a güvensinler! (İBRAHİM,11,12) • Rab’leri: “İnkârcı nankörleri yok edeceğiz, onlardan sonra o yere, sizi yerleştireceğiz. Bu söz, otoriteme saygılı olan ve tehditlerimden korkanlar için” diye elçilerine vahyetti / bildirdi. Elçiler Allah’tan yardım istediler, Allah da onlara yardım etti ve her inatçı zorba da perişan oldu. (İBRAHİM,13,14,15) • Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gerçeğini görmüyor musunuz? Allah istese sizi yok eder ve yerinize yeni halklar getirir. Böyle bir şey yapmak, Allah için hiç de zor değildir. (İBRAHİM,19,20) • Allah içtenlikle inananları, dünya hayatında da, öteki hayatta da sapa sağlam destekler. Ayetlerini karartanları ise, saptırır ve Allah, herkesin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi ya da kötü şeyi gerçekleştirir. (İBRAHİM,27) • Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri, saptırıp değiştirerek, halklarının yok olmasına neden olanları görmedin mi? (İBRAHİM,28) • İnkârcı nankörler, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar koştular. (İBRAHİM,30) • Allah öyle bol rızık verendir ki, O, gökleri ve yeri yarattı, gökten yağmur yağdırıp, sizin için yerden çeşitli ürünler çıkardı, yararlanmanız için akarsular oluşturdu ve suya koyduğu yasa gereği, denizde yüzüp giden gemileri emrinize verdi. Aynı şekilde evrene koyduğu yasa gereği, yörüngelerinde düzenli seyreden güneşi ve ay’ı size faydalı kıldı, geceyi ve gündüzü de hizmetinize sundu. Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Siz, Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz. Ama insanlar çok nankörlük ederler. (İBRAHİM,32,33,34) • Kuşkusuz Sen, bağışlayansın, esirgeyensin / çok müşfik olansın. (İBRAHİM,36) • Ey Rabbimiz! Kuşkusuz Sen bizim gizlediğimizi de, açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Sana sonsuz övgüler olsun! Rabbim dualarımı işitir. (İBRAHİM,38,39) • Sakın, ortak koşucu nankörlerin yapmakta olduklarından Allah’ı habersiz sanma. Onların cezalarını sadece, gözlerin dehşetten donup kalacağı güne kadar ertelemektedir. (İBRAHİM,42) • Ayetlerimi karartanlar planlarını yaptılar, hâlbuki planları Allah’ın dâhilinde idi. Planları dağları yerinden oynatacak kadar olsa bile neye yarar? Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden döneceğini sanmayın. Allah elbette üstündür, kimsenin yaptığını yanına bırakmaz. Allah herkese yaptığının karşılığını verir. Allah hızlı hesap görendir. (İBRAHİM,46,47,51) • Rabbim, yerdekilerin ve göktekilerin fısıldadıkları her fısıltıyı işitir. Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ENBİYA,4) • Ey Muhammed! Biz senden önce de, mucizelerimizi vahyettiğimiz / bildirdiğimiz adamlardan elçiler gönderdik. Biz elçileri yemek yemeyen bedenler olarak yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi. (ENBİYA,7,8) • Biz aklını kullanmayan nice ülkeleri, öğüt ve uyarılarımıza kulak vermedikleri için, yerle bir ettik, yerlerine de yenilerini var ettik. (ENBİYA,11) • Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun / eğlence olsun diye yaratmadık. Eğer, Biz onların bir eğlencelik olmasını dileseydik, onu, kendimizin uygun gördüğü bir şekilde yaratırdık. Fakat Biz öyle yapmadık. (ENBİYA,16,17) • Biz gerçeği batılın / saçmalığın üzerine fırlatırız da, gerçek batılın / saçmalığın işini bitirir / yok olur gider. Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan ötürü vay halinize. Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a aittir. Ortak koşucu inkârcıların yeryüzünde Allah’tan başka ilahları var da, ölüleri onlar mı diriltecek? Egemenlik ve yönetimin mutlak sahibi Allah’tır, O, ortak koşucuların nitelendirmelerinden çok yücedir. Allah yaptığından sorumlu tutulmaz / yaptıklarından sorgulanamaz. (ENBİYA,18,21,22,23) • Biz, tüm elçilere: “Allah’tan başka ilah yoktur; sadece Allah’a kulluk / ibadet ediniz (Allah için çalışınız)” diye vahyetmişizdir / bildirmişizdir. Allah yüceler yücesidir. (ENBİYA,25,26) • Allah, meleklerin yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (ENBİYA,28) • Ayetlerimizi inkâr edenler, gökler ve yer bitişikken büyük bir patlama ile onları birbirinden kopardığımızı / ayırdığımızı ve her şeyin su ile canlı kaldığını görmüyorlar mı? (ENBİYA,30) • Yarattıklarımızı sarsmasın diye, yeryüzüne dağları yerleştirdik. Rahat gidebilmeleri için de, dağlar arasında geniş geçitler var ettik. Göğü dünyayı saran atmosfer ve onun ötesindeki gök cisimlerini koruyan bir kubbe / çatı yaptık. Allah, geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı yaratmıştır. (ENBİYA,31,32,33) • Biz sizi, iyi veya kötü olaylarla açığa çıkarırız. En sonunda dönüşünüz Banadır. (ENBİYA,35) • İnsanlar aceleci olarak yaratılmıştır. Ben size tüm kanıtlarımı göstereceğim; ama Benden acele (etmemi) istemeyin. (ENBİYA,37) • Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan başka, gece ve gündüz, sizi kim koruyabilir? Rablerinin öğüdünü kabul etmeyenlerin, sanki bizden başka kendilerini koruyacak ilahları var? Hâlbuki Biz, inkârcıları da, atalarını da ömürleri boyunca / ölünceye kadar yeryüzünde barınmalarına izin verdik, geçimlendirdik. (ENBİYA,42,43,44) • Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecek. Bir atom çekirdeği kadar olanı bile hesaba katacağız. Hesap gören olarak, Biz yeteriz. (ENBİYA,47) • Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. (ENBİYA,56) • Allah’ı bırakıp, size hiçbir yararı ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah’a eş koştuklarınıza! Sizin aklınız yok mu? (ENBİYA,66,67) • Aslında hepiniz tek bir milletsiniz, Ben de sizin Rabbinizim. O halde, hepiniz yalnızca Bana kulluk / ibadet edin (Benim için çalışın). Hepsi Bize döneceklerdir. (ENBİYA,92,93) • Biz sürekli olarak herkesin yaptığı işi kaydetmekteyiz. (ENBİYA,94) • Kıyamet koptuğu gün, göğü dosyaları / kitap sayfalarını / yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi katlar düreriz ve yaratılışın ilk durumunu nasıl başlatmışsak, tekrar o duruma getiririz. Bu vaat ettiğimiz bir söz; Biz verdiğimiz sözü mutlaka gerçekleştiririz. (ENBİYA,104) • Ey Muhammed! De ki: “Sizin Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi / bildirildi. Artık Allah’a ortak koşmadan teslim olacak mısınız?” (ENBİYA,108) • Allah açıkladığınız sözü de, gizlediklerinizi de bilir. (ENBİYA,110) • Rabbim hükmünü gerçekleştir. Ey ortak koşucular, sizin yakıştırdıklarınıza karşı, sadece, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan yardım istenir. (ENBİYA,112) • Yemin olsun! Biz insanı balçıktan yarattık. Sonra bir damlacık spermi embriyoya dönüştürdük, sonra embriyoyu dölüt haline getirdik, sonra dölütü kemik olarak biçimlendirdik, sonra kemiğe et giydirdik ve sonra onu yepyeni bir yaratık haline soktuk. Bütün bu evreleri en güzel bir şekilde geliştirip yaratan Allah çok yücedir. (MÜ’MİNÛN,12,13,14) • Vaktiniz gelince öleceksiniz. Sonra da kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz. (MÜ’MİNÛN,15,16) • Yemin olsun! Biz üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz asla yaratılmışlardan habersiz olmadık. Biz gökten belli bir oranda su indirdik ve o suyu toprakta tuttuk. Kuşkusuz o suyu gidermeye de gücümüz yeter. Böylece, o su sayesinde sizin için birçok meyveler içeren hurma ve üzüm bahçeleri yaptık; onlardan yiyip duruyorsunuz. Ve Sina Dağı civarında, yiyenler için lezzet ve yağ çıkaran bir ağaç / zeytin ağacını var ettik. Çiftlik hayvanlarında da, sizin için birçok dersler vardır. Karınlarından çıkan sütten size içiriyoruz, onlarda sizin için daha birçok yararlar vardır; onların etlerini de yiyorsunuz. Ve aynı zamanda hem hayvanlar üzerinde, hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz. (MÜ’MİNÛN,17,….,22) • Yalnızca Allah’a kulluk / ibadet ediniz (O’nun için çalışın.) Sizin Allah’tan başka bir Tanrı’nız yoktur. Hâlâ, erdemli davranıp, Allah’a saygılı olmayacak mısınız? (MÜ’MİNÛN,23,32) • Biz elbette sizleri denemekteyiz. (MÜ’MİNÛN,30) • İnkârcı nankör halk yok olmayı hak etmişti. Sonra onların ardından başka kuşaklar var ettik. Hiç bir toplum kendisi için belirlenmiş süreyi ne öne alabilir, ne de erteleyebilir. Sonra Biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne zaman bir elçi, toplumuna gittiyse, halkı o gelen elçiyi yalanladı. Biz de onları birbiri peşinden yok edip tarih yaptık. Buyruklarıma inanmayan bir topluluk yok olmayı hak eder. (MÜ’MİNÛN,41,42,43,44) • Ey elçiler! Ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim. Kuşkusuz tüm milletler bir tek toplumdur. Ben de sizin Rabbinizim. O halde Bana karşı saygılı olun. (MÜ’MİNÛN,51,52) • Biz, herkese, ancak gücünün kaldırabileceği kadar sorumluluk yükleriz. (MÜ’MİNÛN,63) • Rabbinin vereceği çok daha iyidir / hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir / en hayırlısıdır. (MÜ’MİNÛN,72) • Yemin olsun! Biz onları, akılları başlarına gelir diye, sıkıntıya düşürdük. Ama yine de ders alıp Rablerine boyun eğmediler, yalvarmadılar. Sonunda üzerlerine çetin bir azabın kapısını açıverince, şaşırıp şoke oldular. Hâlbuki ders alasınız diye, Allah size işitme, görme duyuları ve beyinler / gönüller vermiştir. Ne kadar da az teşekkür ediyorsunuz! Sizi yeryüzüne yerleştiren Allah’tır. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız. Sizi yaşatan ve öldüren Allah’tır; gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun buyruğuyladır. Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? (MÜ’MİNÛN,76,77,78,79,80) • Dünya ve içinde bulunanlar kimindir? ”Allah’ın” diyecekler. “Siz hiç düşünmez misiniz?” Yedi göğün Rabbi, büyük yönetimin Rabbi kimdir? ”Allah” diyecekler. Öyleyse neden Allah’a saygılı davranmıyorsunuz? Her şeyi koruyup kollayan, fakat Kendisi korunup kollanmayan; her şeyin egemenliğini elinde bulunduran kimdir? Yine “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? Allah çocuk edinmemiştir ve Allah ile beraber bir tanrı da yoktur. Allah, ortak koşucuların yakıştırdıkları şeylerden çok uzaktır. Allah tüm gizli olanları da, açık olanları da bilendir; Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (MÜ’MİNÛN,84,….,89,91,92) • Biz elbette, kendilerine söz verileni sana gösterebiliriz. (MÜ’MİNÛN,95) • Mutlak yönetici olan Allah, çok yücedir. Allah’tan başka Tanrı yoktur ve O, yüce yönetimin Rabbidir. Her kim Allah ile birlikte, hiçbir delile sahip olmayan başka bir tanrıya kulluk ederse / Allah ile birlikte başka tanrı çağıracak olursa, (şunu çok iyi bilsin ki), onun hesabı Allah katında görülecektir / Rabbinin katındadır. (MÜ’MİNÛN,116,117) • Allah gökleri, yeri ve aralarındakileri altı evrede yaratan ve sonra yarattıkları üzerinde tam otoritesini kurandır. Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur. Gökten yere kadar bütün işleri düzenleyip yöneten Allah’tır. Sonra sizin saydığınızdan bin yıla eşit, bir gün / bir zaman evresi içinde işler Kendisine yükselir. İşte görüneni de, görünmeyeni de bilen, üstün ve esirgeyen Allah böyledir. Allah yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yaratandır. Örneğin, önce insanın yaratılışına kokuşmuş bir balçıktan başladı. Sonra, insan soyunu pis bir meniden devam ettirdi. Sonra onu biçimlendirdi ve sonra onun için yarattığı tertemiz ruhundan üfledi ve işiten kulaklar, gören gözler ve işleyen beyin yerleştirerek en mükemmel hale getirdi. (SECDE,4,….,9) • Üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (SECDE,11) • Biz isteseydik herkesi doğruya ulaştırırdık. Ama Biz, insanın kendi tercihine bıraktık ki, böylece, Benim “cinlerin ve insanların bir kısmıyla cehennemi dolduracağıma” dair sözümün ne demek olduğu iyice anlaşılsın. Belki ibret alıp inkârlarından dönerler diye, büyük azaptan / cehennem azabından önce, Biz inkârcılara yakın azabı / dünya azabını tattırırız. Biz nankörlere elbette yaptıklarının karşılığını ödeteceğiz. (SECDE,21,22) • Kitap sahiplerinin ayrılığa düştükleri konularda senin Rabbin, diriliş günü onların arasında karar verecektir. (SECDE,25) • Kupkuru toprağı yağmurla sulayarak, kendilerinin ve hayvanlarının yedikleri ürünleri çıkardığımızı da mı görmüyorlar? (SECDE,27) • Rabbinin azabı kesinlikle gerçekleşecektir. Onu engelleyecek hiçbir güç yoktur. (TÛR,7,8) • İnanan, soylarından da kendileri gibi inanmış olan kimseleri birleştiririz. Onların yaptıklarından da hiçbir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kendi kazanmış olduğunun karşılığını görür. Onlara canlarının istediği meyve ve etten / besinden bol bol veririz. (TÛR,21,22) • Cömertçe iyilik eden, esirgeyen ve koruyan / rahmeti sınırsız / müşfik olan sadece Allah’tır. (TÛR,28) • Allah onların ortak koştuklarından yücedir. (TÛR,43) • Her şeyin yönetimini elinde bulunduran Allah, yüceler yücesidir ve O, her şeye gücü yetendir. (MÜLK,1) • Allah, sizlerden hanginizin en güzel işler yapacağını açığa çıkarıp, yaptıklarınızın karşılığını vermek için, ölümü ve hayatı yarattı. Allah üstündür, bağışlayandır. Gökleri yedi kat olarak yaratan Allah’tır. Rahman olan Allah’ın bu yaratışında herhangi bir uyumsuzluk göremezsiniz. Bakışlarınızı göğe doğru çevirip de bakın; onda herhangi bir çatlak görebiliyor musunuz? Sonra en ufak bir çatlak görebilmek için, defalarca bakın; göz aradığı çatlağı bulamadan, bakışlarınız usanmış ve yorulmuş olarak size dönecektir. Yemin olsun! Biz dünyaya en yakın göğü yıldızlarla süsledik ve o yıldızları saptırıcılar için bir taşlama kıldık. Rablerini inkâr edenler cehennem cezasını hak etmişlerdir. Ateş halkı, Allah’ın acımasından uzak olsunlar. (MÜLK,2,3,4,5,6,11) • Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Sizler sözünüzü gizleseniz de veya onu açıklasanız da, hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sizin gönlünüzdeki gizli düşüncelerinizi çok iyi bilir. Hiç Yaratan yarattığını bilmez mi? Yaratan Allah, en ince ayrıntıları görüp, bilen, her şeyden haberdar olandır. O Allah ki, yer küresini sizin yaşam koşullarınıza uygun şekilde oluşturdu. Unutmayın son dönüş Allah’adır. (MÜLK,13,14,15) • Uyarının nasıl olduğunu öğreneceksiniz. Yemin olsun! Ortak koşuculardan öncekiler de uyarılarımı umursamayıp inkâr etmişti. Ama uyarılarımı tanımamak nasılmış gördüler? (MÜLK,17,18) • Ortak koşucu inkârcılar, üzerlerinde düzenli sıralar halinde kanatlarını çırparak uçan kuşlara, hiç düşünerek bakmazlar mı? O kuşları havada Rahman olan Allah’tan başkası tutmuyor. Allah her şeyi görendir. Rahman olan Allah’ın dışında size yardım edecek ordularınız kimlerdir? Peki, Allah, size verdiği rızkı kesse, size rızık verebilecek olan kimdir? (MÜLK,19,20,21) • Sizi yaratan, size duyma, görme duyuları ve düşünmek için beyinler veren Allah’tır. Ve siz, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. (MÜLK,23,24) • Kıyametin bilgisi Allah’ın yanındadır. (MÜLK,26) • İnkârcıları acı azaptan kim kurtarabilir? (MÜLK,28) • O Rahman olan Allah’tır; biz yalnız O’na inandık ve yalnız O’na güvendik. (MÜLK,29) • Bir sabah kalktığınızda her taraftan suyunuzun çekiliverdiğini görseniz, tertemiz fışkırıp akan suları size kim getirebilir? (MÜLK,30) • Rablerinin elçilerinin bildirdiklerini yalanladılar. Bunun sonucu olarak, Allah da onları şiddeti gittikçe artan bir şekilde yakalamıştı. (HAKKA,10) • Ey ortak koşucular / insanlar! Siz de o gün hesap için Allah’a arz olunacaksınız ve hiçbir şeyiniz gizli kalmayacaktır. (HAKKA,18) • Yüce Rabbinin adını yüce tut. (HAKKA,52) • Gerçekleşecek azap, yükseliş yollarının sahibi / kendisine birçok yükselme yolu olan Allah’tan gelecektir. O Allah ki, mesafesi elli bin yıla eşit bir yolu, melekler ve ruh’un, kendisine bir gün / bir zaman evresi içinde yükselmesini sağlayandır. (MEÂRİC,3,4) • Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır / doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir. (MEÂRİC,28) • Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki; o ortak koşucuları yok edip, yerlerine onlardan daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Ve kimsenin bizi engellemeye gücü yetmez. (MEÂRİC,40,41) • Biz, yerküresini yaşam koşullarınıza elverişli bir yer, dağları da üzerlerine bir kazık yapmadık mı? Ey insanlar! Sizi çiftler halinde, uykunuzu bir dinlenme, geceyi dinlenmeniz için bir örtü, gündüzü de çalışıp kazanma zamanı yapmadık mı? Ve üstünüze sapasağlam yedi kat göğü ve gökte parlayan bir güneş yerleştirmedik mi? Ürünler, bitkiler ve çeşit çeşit bahçeler yetiştirmek için, bulutlardan şarıl şarıl yağmur indirmedik mi? (NEBE,6,………,16) • Sur’a üfürüldüğü gün gökler kapı kapı açılacak, dağlar yürütülüp serap haline getirilecek ve hepiniz bölük bölük Allah’ın huzuruna geleceksiniz. (NEBE,18,19,20) • Allah göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Rahman’dır / çok Seven’dir. (NEBE,37) • O göğü Allah inşa etti. Onu alabildiğine yükseltti ve düzenledi. Ve gecesini kararttı, sabahını ağarttı. Bundan sonra tüm canlıların yaşam koşullarına uygun olmak üzere, yer küresini de yumurta biçimine soktu. Üzerine dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Ey insanlar! Tüm bunlar sizin ve hayvanlarınızın yararlanması içindir. (NÂZİÂT,28,29,30,31,32,33) • Saat / dünyanın sonunun / kıyametin bilgisi Rabbine aittir. (NÂZİÂT,44) • Ey insan! Seni, engin cömertliğin sahibi olan Rabbine karşı aldatan nedir? O Rab ki, seni yarattı, biçimlendirdi ve mükemmel şekle soktu; senin tüm organlarını mükemmel bir uyumla, dilediği bir biçimde oluşturdu. Üstünüzde alıcılar vardır. Onlar hassas alıcılardır. İşlediğiniz her ayrıntıyı kaydederler. (İNFİTAR,6,7,8,10,11,12) • Din günü tüm kararlar yalnız Allah’a aittir. (İNFİTAR,19) • Ey insan! Sen Rabbine doğru çalışıp çabalarsın ve sonunda O’nun huzuruna getirilirsin. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı. Evet, ama gerçekten Rabbi onu görmekteydi. (İNŞİKAK,6,14,15) • Allah inkârcıların sakladıklarını çok iyi bilir. (İNŞİKAK,23) • En sonunda Allah’ın dediği olacaktır. O gün inananlar da Allah’ın yardımına sevineceklerdir. Allah, dileyen kimseye yardım eder. Çünkü Allah mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Allah verdiği sözden caymaz / sözünden dönmez. (RÛM,4,5,6) • Allah gökleri, yeri ve aralarındakileri bir amaç için ve belli bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Buna rağmen, insanların çoğunluğu Rableriyle karşılaşmayı inkâr etmektedirler. Elçileri onlara apaçık kanıtlarla / delillerle gitmişlerdi. Onlara zulmeden / haksızlık eden Allah değildi. (RÛM,8,9) • Yaratılışı başlatan, sonra onu tekrarlayan Allah’tır. Ve sonunda siz Allah’a döndürüleceksiniz. (RÛM,11) • O Allah ki, kupkuru / ölmüş doğayı yemyeşil / dipdiri yapan ve yemyeşil / canlı doğayı da, kupkuru / ölmüş hale getiren ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltendir. İşte Allah, diriliş gününde, sizi de böyle diriltecektir. (RÛM,19) • Sizi topraktan yaratması ve sonra yayılıp çoğalan insanlar olmanız, Allah’ın ayetlerindendir / O’nun varlığının belgelerindendir / delillerindendir. Ve sizi topraktan yarattıktan sonra huzurlu ve rahat olasınız diye, kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması da Allah’ın ayetlerindendir. Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Allah’ın ayetlerindendir. Uyuyup dinlenmeniz, çalışıp kazanmanız için geceyi ve gündüzü yaratması da Allah’ın ayetlerindendir. Korku ve umut olarak size şimşeği göstermesi ve gökten bir yağmur indirerek kupkuru / ölmüş doğayı, yağmurla yemyeşil / canlı hale getirmesi de Allah’ın ayetlerindendir. Göğün ve yerin Kendi buyruğuyla ayakta durması da Allah’ın ayetlerindendir. Sonra, Allah sizi mezarlarınızdan bir anonsla çağırdığı vakit, siz kabirlerinizden hemen çıkıverirsiniz. Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’a aittir; hepsi Allah’a saygı duymaktadır. Yaratılışı ilk defa başlatıp, sonra sürekli devam ettiren de Allah’tır; bu Allah’a çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnek Allah’a aittir. Allah üstündür, bilgedir. (RÛM,20,……,27) • Allah’ın yolundan sapanı, kim doğruya iletebilir? (RÛM,29) • Allah insanları Kendi dinine uyumlu olarak yaratmıştır / sen, yüzünü, batıl olan her türlü inancı reddederek, kararlı bir biçimde dine, Allah’ın insanları Kendisine göre yarattığı doğaya, yönelt; çünkü Allah’ın yarattığı doğada hiçbir değişiklik yoktur / Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz / Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz / değişme yoktur. Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun / O’nun bilincinde olun, Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın / salâtı ikame edin ve sakın şirke sapanlardan / ortak koşanlardan olmayın. (RÛM,30,31) • Allah’ın dileyen kimse için rızkı bol verip, takdir ettiğini görmezler mi? (RÛM,37) • Sırf servetinizi arttırmak için, insanların mallarından elde ettiğiniz herhangi bir riba / haksız kazanç, Allah’ın yanında artmış sayılmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak adına, topluma refahı yaymak için verilen herhangi bir zekât / karşılıksız yapılan sermaye yardımı, Allah’ın yanında mallarınızı ve sevaplarınızı katlayarak arttırır. (RÛM,39) • Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve sonra da yeniden diriltecek. Tüm övgüler Allah’adır. (RÛM,40) • Yaptıkları yanlıştan dönerler diye, Allah hak ettikleri felaketin çok azını onlara tattırıyor. (RUM,41) • Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün gelmeden önce, Allah’ın dosdoğru dinine yönelin. (RÛM,43) • Allah inananları, iyi ve güzel işler üretenleri Kendi tarafından ödüllendirecektir. Allah inkârcıları / nankörleri sevmez. (RÛM,45) • Allah’ın size iyilikte bulunması ve Kendi lütfundan payınızı denizlerde aramanız ve şükretmeniz için, suya koyduğu kaldırma gücü gereği, gemilerin denizde yüzmesi ve rüzgârların yağmur için bulutlar oluşturması, Allah’ın ayetlerindendir. (RÛM,46) • Biz, kendi toplumlarına elçileri apaçık kanıtlarla gönderdik. Elçileri yalanlayıp, ayetlerimizi reddedenleri cezalandırdık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimize bir haktı. (RÛM,47) • Allah rüzgârları göndererek bulutları harekete geçirir. Onları dilediği gibi gökte yayıp üst üste yığar ve sen de onların arasından yağmurun çıktığını görürsün. Kullarından dileyenin üzerine onu yağdırınca hemen sevinirler. (RÛM,48) • Allah’ın rahmetinin ürünlerine bak; kupkuru ölmüş toprağı nasıl da diriltiyor. Kuşkusuz, Allah ölüleri de böyle diriltecektir. Allah her şeye gücü yetendir. (RÛM,50) • Allah sizi hiçbir şey yapamaz bir bebek olarak yarattı, sonra geliştirip size güç verdi, güçten sonra tekrar güçsüzlük, ağarmış saçlar ve ihtiyarlık verdi. Allah istediğini yaratır. Allah bilendir, güçlüdür. (RÛM,54) • Allah bilgiden yoksun inkârcıların kalplerine sıkıntı verir / Allah (gerçeği) tanımak (istemeyenlerin) kalplerini mühürler. (RÛM,59) • Allah’ın sözü gerçektir / Allah’ın (ahret ile ilgili) sözü gerçektir. (RÛM,60) • Yemin olsun! Biz daha önceki nesillerden “İnandık” diyenleri de, türlü şekillerde açığa çıkardık. Böylece Allah, içtenlikle inananlar ile ikiyüzlü yalancıları açığa çıkarmış olacaktır. Yoksa inanıyorum diyerek, istediğini yapanlar, bizi atlatacaklarını mı sanıyorlar? (ANKEBUT,3,4) • Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa şunu bilsin ki, Allah’ın belirlediği randevu mutlaka gerçekleşecektir. Allah her şeyi işiten ve bilendir. (ANKEBUT,5) • Allah için çaba gösteriyorum diyen kimse, aslında kendisi için çaba göstermiş olur. Çünkü Allah hiç kimsenin çabasına muhtaç değildir. Tabii ki Biz, kendi çıkarı için değil, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz ve onları yapmış olduklarının daha iyisiyle ödüllendireceğiz. (ANKEBUT,7) • Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman, yaptığınız şeyler hakkında size bilgi vereceğim. Ve inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, iyiler grubunun arasına koyacağım. (ANKEBUT,8,9) • Allah herkesin içinde sakladıkları en gizli düşünceleri bilmez mi? Allah, elbette içtenlikle inananlarla, ikiyüzlü yalancıları açığa çıkaracaktır. (ANKEBUT,10,11) • Nuh’u ve gemide olanları / inananları kurtarıp, tüm dünyaya ibret yaptık. (ANKEBUT,15) • İbrahim’i de halkına elçi olarak göndermiştik. İbrahim halkına: “Allah’a kulluk / ibadet edin / O’nun için çalışın ve O’na saygılı olun / O’ndan korkun / (daima) O’nun bilincinde olun. Siz aslı olmayan sözler / yalan rivayetler uydurup, Allah’ı bırakıp putlara tapıyorsunuz / böylece Allah’a iftirada bulunmuş oluyorsunuz. Allah’ın dışında taptıklarınız size hiçbir rızık veremez. Öyleyse rızkınızı sadece Allah’tan isteyerek çalışın. Allah’a kulluk edin; dönüşünüz Allah’adır” diye uyarmıştı. (ANKEBUT,16,17) • Hiç düşünmüyor musunuz, Allah ilk yaratılışı nasıl başlatıp, sonra nasıl devam ettiriyor? Kuşkusuz, bu Allah için çok kolaydır. Yeryüzünü dolaşın, yaratılışın nasıl başladığını görün. İşte, Allah aynı şekilde öbür yaratılışı, ahret yaratılışını da başlatacaktır. Allah’ın her şeye gücü yeter. (ANKEBUT,19,20) • Unutmayın, Allah inkârında direneni cezalandırır, doğru yolda olanı esirger; hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Siz ne yerde ne de gökte Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka sahibiniz / dostunuz ve yardımcınız yoktur. (ANKEBUT,21,22) • Allah’ın ayetlerini / ilkelerini ve Allah’a döndürülmeyi / ayetlerimi / ilkelerimi ve Benimle kavuşmayı inkâr edenler, Benim rahmetimden / sevgimden ümitlerini kesmiş olanlardır. (ANKEBUT,23) • Allah, İbrahim’i ateşten kurtardı. İbrahim halkına: “Kuşkusuz benim Rabbim üstündür / çok güçlü, çok bilge olandır” demişti. (ANKEBUT,24,26) • Yemin olsun! Aklını kullanan / işleten / düşünen kimseler / toplumlar için, apaçık bir ibret / delil / işaret / belge olarak Lut’un kasabasından / kentinden geriye bazı kalıntılar bıraktık. (ANKEBUT,35) • Şuayb halkına: “Allah’a kulluk / ibadet edin (O’nun için çalışın)” demişti. Şuayb’ı yalancılıkla suçladılar. Biz de kendilerini korkutucu bir deprem ile yakaladık da, evlerinde diz üstü çöküp kaldılar. Ad ve Semud’u da elçilerimizi yalanlayıp, ayetlerimizi inkâr ettikleri için, aynı şekilde yok ettik. Karun, Firavun ve Haman’ı da ayetlerimizi yalanladıkları için yok ettik. Ayetlerimizi ve elçilerimizi yalanlayan toplumların hepsini işledikleri suçlardan ötürü cezalandırdık. Onlardan kimine çılgın bir fırtına gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara zulmeden Allah değildi. (ANKEBUT,36,…,40) • Allah’ın yanında başkasını da / Allah dışında dost edinenlerin örneği, ağdan bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. En kolay bozulan / en güvensiz / en zayıf örümcek ağıdır / evidir. Allah, ortak koşucuların Allah dışında, hangi şeye bağlandıklarını çok iyi bilir. Kuşkusuz Allah üstündür, bilgedir. (ANKEBUT,41,42) • Allah gökleri ve yeri belli bir amaç için yarattı. (ANKEBUT,44) • Allah ne yaptığınızı çok iyi bilir. (ANKEBUT,45) • Kitap halkına / Yahudi ve Hıristiyanlara: “Bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir. Biz sadece O’na teslim olduk” deyin. (ANKEBUT,46) • Mucizeler Allah’ın katındadır. (ANKEBUT,50) • Tanık olarak Allah yeter. Allah göklerde ve yerde ne varsa bilir. Safsataya / batıla / saçmalığa inanıp, Allah’a inanmayanlar, işte onlar, asıl zarara uğrayanlardır. (ANKEBUT,52) • Günü geldiğinde o azap, üstlerinden ve ayaklarının altından, ortak koşucu inkârcıları sarıp örtecek ve Tanrı onlara: “Yaptıklarınızın cezasını çekin” diyecektir. (ANKEBUT,55) • Ey inanan / inanmış / Benim iman eden kullarım! Benim yer kürem / yeryüzüm / yarattığım yeryüzü geniştir. O halde, ortak koşucuların işkencelerinden uzak, nerede özgür / güven içinde olacaksanız, orada sadece Bana kulluk / ibadet ediniz (Benim için çalışın)! (ANKEBUT,56) • Her can ölümü tadacaktır ve er geç Bize döndürüleceksiniz. (ANKEBUT,57) • İnanan, iyi ve güzel işler üretenleri içinden ırmaklar akan cennetin köşklerine yerleştireceğiz; onlar o cennet köşklerinde sonsuza dek kalırlar. (ANKEBUT,58) • Nice canlı vardır ki, rızkını (sağlama sorumluluğu) taşımaz! Onlara da size de rızkı sağlayan Allah’tır; çünkü O, çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ANKEBUT,60) • Allah kullarından dileyene rızkı bol bol verir, nankörlük edenden de kısar. Allah her şeyi bilendir. Övgü yalnızca Allah içindir. (ANKEBUT,62,63) • Hâlâ safsatalara inanıp, Allah’ın nimetlerini mi reddediyorlar? Yalan rivayetler uydurup Allah’a yakıştırandan ve kendisine gelen gerçeği yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Bizim yolumuzda çaba harcayanları, Biz Kendi yolumuza ileteceğiz. Kuşkusuz, Allah güzel davrananlarla beraberdir. (ANKEBUT,67,68,69) • Hesap gününde / büyük günde tüm insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda ayakta dururlar. (MUTAFFİFİN,6) • İşledikleri kötülükler kalplerini karartanlar, o gün Rablerini göremezler. (MUTAFFİFİN,14,15) • Önyargılı inkârcılar, asla inanmak istememelerinden dolayı Allah, fanatik inkârcıların kalplerini ve kulaklarını mühürler, gözlerini de perdeler. (BAKARA,7) • İkiyüzlüler / münafıklar, kötü kalpli insanlardır. Allah böyle insanların kötülüklerini daha da arttırmaları için imkân verir. Allah o ikiyüzlülerle alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır. (BAKARA,10,15) • Allah inkârcıları kuşatmıştır. Allah dileseydi işitme ve görme duyularını da yok ederdi. Allah’ın her şeye gücü yeter. (BAKARA,19,20) • Ey insanlık âlemi! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize saygılı olunuz / ibadet ediniz / tapınız (O’nun için) çalışınız ki, Allah bilincine / O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız / korunabilesiniz / böylece saygın olursunuz. (BAKARA,21) • Rabbiniz, yeryüzünü sizin için yaşanabilir hale getirdi ve göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur yağdırdı ve size yerden, beslenebileceğiniz çeşitli ürünler çıkardı. Artık bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. (BAKARA,22) • Kuşkusuz Allah, yaratıcı gücünü göstermek için, bir sivrisineği, hatta ondan daha küçüğünü bile örnek vermekten çekinmez. (BAKARA,26) • Allah, yeryüzünde her şeyi sizin için yarattı. Sonra göğe yönelip onu yedi gök olarak düzenledi. Allah her şeyi bilir. (BAKARA,29) • Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde ardı ardına gelen bir soy / kendim için bir emanetçi / halife var edeceğim” demişti. Âdem’i yarattı ve evrendeki tüm varlıkların isimlerini / özelliklerini / niteliklerini Âdem’in bilincine yükledi. Sonra varlıklarını göstererek meleklere sordu: “Bir şey biliyorsanız ve bildiklerinizden eminseniz, size gösterdiğim tüm şu varlıkların isimlerini Bana söyleyin bakalım.” Ey Âdem! Tüm varlıkların isimlerini, özelliklerini meleklere söyle.” Âdem, tüm varlıkların isimlerini özellikleriyle meleklere söyleyince, Allah, meleklere: “Size, yerdeki ve göktekilerin sırlarını biliyorum ve sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de biliyorum dememiş miydim?” ”Şimdi hepiniz Âdem’e secde edin / saygı gösterisinde bulunun / boyun eğin / Âdem’i selamlayın” dedi. (BAKARA,30,31,33,34) • Allah Âdem’e dedi:” Ey Âdem! Eşinle birlikte cennette kalın ve cennetin tüm nimetlerinden bol bol yiyin ve özgürce yaşayın. Ancak şu ağacın meyvesinden yemeyin. Dikkat edin. Buyruğumu tutmazsanız kendinize yazık etmiş / zulme sapanlardan olursunuz! Fakat şeytan, Âdem ve eşini cennetten çıkartmak için kandırdı. İkisine de yasaklanan ağacın meyvesinden yedirtti. Bunu üzerine Allah “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olmak üzere cennetten / bahçeden çıkın. Gittiğiniz yerde bir müddet kalın ve çaba sarf etmeden size verdiğim nimetleri, kendi çabalarınızla kazanın” dedi. (BAKARA,35,36) • Âdem, Allah’ın kendisine öğrettiği kelimelerle, Allah’tan bağışlanma diledi. Allah, Âdem’in tövbesini kabul etti. Allah, tövbelere karşılık verendir, bağışlayan / çok müşfik olan / acıyandır. (BAKARA,37) • ”Hepiniz cennetten çıkınız / oradan aşağıya inin!” dedik. Benim buyruklarımı size anlatan yol göstericilere uyanlar için bir korku yok ve onlar üzülmeyecekler. Ayetlerimizi yalanlayıp inkâr edenler ise, ateşe atılacaklar ve orada sürekli kalacaklar. (BAKARA,38,39) • Allah sizi affeder. Elbette, Allah tövbeleri kabul edendir, acıyandır. (BAKARA,54) • Allah’tan af dileyin ki, hatalarınızı bağışlayalım. Biz güzel davrananlara daha fazlasını veririz. (BAKARA,58) • İçinizdeki buyruklarıma karşı gelenler, Allah’ın sözlerini başka sözlerle / kendi sözleriyle değiştirdiler. Biz de sözlerimizi çarpıtarak, gerçekleri karartanların üzerine gökten bir felaket indirdik. (BAKARA,59) • Öyle taşlar var ki, kendisinden ırmaklar fışkırır, bazıları yarılır bağrından su çıkarır, bazıları ise, Allah’a olan saygıdan dolayı yerinde duramaz. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (BAKARA,74) • Bilmezler mi ki, Allah gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi biliyor? (BAKARA,77) • Allah sözünden asla caymaz. (BAKARA,80) • Allah’tan başkasına tapmayacaksınız / Allah’tan başkasına ibadet etmeyin (çalışmayın)! (BAKARA,83) • Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (BAKARA,85) • İnkârlarından dolayı Allah, İsrailoğullarının ileri gelenlerini lanetledi. Allah’ın laneti inkâr edenlerin üzerinedir. (BAKARA,88,89) • Allah gerçekleri saklayanları çok iyi bilir. (BAKARA,95) • Allah yaptıklarını görendir. (BAKARA,96) • Allah inkârcıların düşmanıdır. (BAKARA,98) • Allah rahmetini dileyene verir. Allah büyük lütuf sahibidir. (BAKARA,105) • Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilmez misin? Göklerin ve yerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu ve Allah’tan başka bir sahip ve yardımcın olmadığını bilmez misin? (BAKARA,106,107) • Allah her şeye gücü yetendir. Allah yaptığınız her şeyi görür. (BAKARA,109,110) • Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, onun ödülü Rabbinin yanındadır: İyilik yapan ve Allah’a teslim olanlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,112) • Tartıştıkları bu konular hakkındaki yargıyı, diriliş gününde Allah verecektir. (BAKARA,113) • Doğu da, batı da Allah’ındır / sabit bir mekâna gerek yoktur. Allah’ın mekânı geniştir. Her yer ve durumda, Allah’ın vahyi öğrenilir ve öğretilir. Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir. (BAKARA,115) • Ortak koşucular “Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! Allah yücedir, Allah, yaratılmışlara özgü böylesi vasıflardan kesinlikle uzaktır. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Tüm varlıklar Allah’a saygıyla boyun eğmiştir. Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. Bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece “Ol” der ve o şey anında olur. (BAKARA,116,117) • Kuşkusuz dosdoğru yasa Allah’ın yasasıdır / Allah’ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir / asıl doğru yol, Allah’ın yoludur / doğrusu, Allah’ın yolu doğru olan yoldur. (BAKARA,120) • Allah: “İnanmayanlara da rızık vereceğim, ancak inkârlarına devam edenleri kısa bir süre geçindirip, sonra da ateşin dayanılmaz azabına atacağım. Ne korkunç bir sonuç!” dedi. (BAKARA,126) • Allah sana yeter. Allah işitendir, bilendir. (BAKARA,137) • Allah’ın boyasını / sistemini / görüşünü esas alın. / İşte budur Allah’ın boyası / sistemi / görüşü! / Allah’ın rengine uy! Kimin görüşü Allah’ınkinden daha tutarlıdır? “Biz yalnız ortağı olmayan Allah’a kulluk ederiz.” Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Biz işlediğimizden, siz de işlediğinizden sorumlusunuzdur. Biz kendimizi sadece Allah’a adadık. (BAKARA,138,139) • Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. (BAKARA,140) • Doğu da batı da Allah’ındır. Allah dileyeni doğru yola iletir. (BAKARA,141) • Allah imanınızı boşa çıkarmaz. Allah inananlara şefkatlidir, esirgeyendir. (BAKARA,143) • Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. (BAKARA,144) • Nereye yönelirseniz yönelin Allah sizi bir araya getirecektir. Allah elbette her şeye gücü yetendir. (BAKARA,148) • Allah yaptığınız hiçbir şeyden habersiz değildir. (BAKARA,149) • Ayetlerimi gizleyenlerden korkmayın, Bana saygılı olun ki, size olan buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz. (BAKARA,150) • Beni hatırlayın / anın ki, Ben de sizi hatırlayayım / anayım. Bana teşekkür edin; buyruklarıma karşı engelleme yapmayın / Bana karşı asla nankörlük etmeyin. (BAKARA,152) • Allah, azimle çabalarında / güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir / hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir. (BAKARA,153) • O içtenlikle göğüs gerenler, başlarına bir felaket geldiğinde “Biz Allah’a aidiz ve Allah’a dönücüyüz” derler. İşte böyleleri için, Rablerinden destek ve iyilik vardır. (BAKARA,156,157) • Kim gönülden bir iyilik yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir, bilendir. (BAKARA,158) • Ben tövbeleri kabul edenim, bağışlayanım, esirgeyenim. Tanrı’nız bir tek Tanrı’dır; O’ndan başka Tanrı yoktur. O, esirgeyen ve bağışlayandır. (BAKARA,160,163) • Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiriyle yer değiştirmesinde, insanların yararı için okyanusta akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten yağmur yağdırıp, ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve orada yaydığı her çeşit canlıda, rüzgârları ve gök ile yer arasında hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde, aklını kullanan bir toplum için, elbette ayetler / kanıtlar vardır. (BAKARA,164) • Allah’tan başkasına olan sevginin, Allah sevgisi ile denk olamayacağı gerçeğini gölgeleyenler, azabı gördükleri zaman, tüm gücün Allah’da olduğunu ve Allah’ın azabının da, çok çetin olduğunu önceden bir görebilselerdi! (BAKARA,165) • Allah çok bağışlayandır, acıyandır / çok müşfik olandır. (BAKARA,173) • Allah işitendir, bilendir. (BAKARA,181) • Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (BAKARA,182) • Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Umulur ki, sizi doğruya ulaştıran, kolaylıklar sağlayan Allah’ı yüceltip şükredersiniz. (BAKARA,185) • Ey Peygamber! Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki, Ben onlara çok yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın duasına karşılık veririm. Dosdoğru yolu bulmaları için, onlar da Bana karşılık vermeli ve Bana inanmalı. (BAKARA,186) • Allah, gizliden yaptıklarınızla kendinizi kandırıp durduğunuzu bildi de, tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. (BAKARA,187) • Kurtuluşunuz için Allah’ı dinleyin, saygılı olun / Allah’tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki kurtuluşa eresiniz / Allah’a saygılı olun ki başarıya ulaşasınız. (BAKARA,189) • Allah aşırı gidenleri / haddi aşanları / düşmanlık edenleri / sınır tanımaz azgınları sevmez. (BAKARA,190) • Allah’ı dinleyin ve bilin ki, Allah erdemlilerin yanındadır / Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, kendisinden korkup sakınanlarla beraberdir / Allah’a saygılı olun. Allah’ın saygılı olanlardan yana olduğunu bilin / içinizde Allah bilincini her zaman canlı tutun ve Allah’ın (her zaman) bu bilinci canlı tutanlarla birlikte olduğunu bilin. (BAKARA,194) • Allah dürüst davrananları / güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları / iyi davrananları sever. (BAKARA,195) • Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve bilin ki Allah’ın buyruklarını çarpıtanlar için, O’nun azabı çok çetindir / Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun ve Allah’ın cezalandırmasının çok şiddetli olduğunu bilin. (BAKARA,196) • Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. Buyruklarımı iyi anlayın / Allah’tan bağışlanma dileyin. Allah bağışlayandır / çok müşfik olandır, esirgeyendir / acır. (BAKARA,197,199) • Allah hesabı çok çabuk görendir. (BAKARA,202) • Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve O’nun huzurunda toplanacağınızı unutmayın. (BAKARA,203) • Allah bozgunculuğu / fesadı sevmez. (BAKARA,205) • Allah kullarına çok şefkatlidir / merhametlidir. (BAKARA,207) • Allah üstündür / güçlüdür / bilgedir / tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir. (BAKARA,209) • Bütün işler ve oluşlar sonunda Allah’a döndürülür / döndürülecektir. (BAKARA,210) • Allah dileyene hesapsız şekilde rızık bahşeder. (BAKARA,212) • Allah, isteyeni dosdoğru yola iletir. (BAKARA,213) • İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. (BAKARA,214) • İşlediğiniz her iyiliği Allah bilir. (BAKARA,215) • Siz bilmeseniz de Allah bilir. (BAKARA,216) • Allah bağışlayandır / acıyandır / çok müşfik olandır, esirgeyendir. (BAKARA,218) • Allah bozanı düzeltenden / bozguncuyu düzelticiden / barışseverden ayırt etmesini bilir / Allah, işleri bozan ile düzelteni bilir. Allah dileseydi, size güçlük çıkarırdı / sizi zora sokardı. Allah tüm onurların sahibidir / güçlüdür / yücedir, tüm hikmetlerin sahibidir / bilgedir. (BAKARA,220) • Allah’a ortak koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise, sizi izniyle bağışlanmaya ve cennete çağırır. (BAKARA,221) • Allah çok tövbe edenleri ve arınanları / iyice temizlenenleri sever. (BAKARA,222) • Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun. Mutlaka Allah’a kavuşacaksınız. (BAKARA,223) • Allah her şeyi işitir / duyar / çok iyi işitendir, çok iyi bilendir / her şeyi bilir. (BAKARA,224) • Allah bağışlayandır / çok affeder, şefkatlidir / çok yumuşak davranır. (BAKARA,225) • Allah bağışlayandır, acıyandır / merhamet eden, çok müşfik olandır. (BAKARA,226) • Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (BAKARA,227) • Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’a saygılı olun ve bilin ki, Allah her şeyi bilir. Siz bilmezsiniz ama Allah bilir / siz Allah’ın her şeyi çok iyi bilen olduğunu bilin. (BAKARA,231,232) • Allah’ı dinleyin, Allah’ın yapmakta olduklarınızı çok iyi gören olduğunu bilin! (BAKARA,233) • Allah, yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır. Bilin ki, Allah içinizde olanı bilir; öyleyse Allah’tan çekinin / sakının. Yine bilin ki, Allah çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır / şefkatlidir. (BAKARA,235) • Allah yaptıklarınızı görendir. (BAKARA,237) • Allah güçlüdür, bilgedir. (BAKARA,240) • Allah insanlara iyilik eder, ancak insanların çoğu teşekkür etmez. (BAKARA,243) • Biliniz ki, Allah her şeyi işitir ve bilir. (BAKARA,244) • Allah, hem darlaştırır hem de bollaştırır / azaltan da, çoğaltan da Allah’tır. En sonunda O’na döndürüleceksiniz. (BAKARA,245) • Allah, dönekleri / zalimleri / kendine yazık edenleri / haksızlık yapanları çok iyi bilir. (BAKARA,246) • Allah, egemenliği / hükümdarlığı / mülkünü layık olana / dilediğine verir. Allah cömerttir / mülkü genişletendir / lütfu çok geniş olandır / kuşatıcıdır, her şeyi bilendir. (BAKARA,247) • Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla beraberdir. (BAKARA,249) • Allah tüm yaratıklara / âlemlere karşı lütuf / iyilik sahibidir. (BAKARA,251) • Doğrusu Allah dilediğini yapar / Allah’ın kendilerine verdiği özgür irade ile yapmaktalar. (BAKARA,253) • Allah, O’ndan başka Tanrı yoktur. O yaşayandır, tüm yarattıklarını yöneten ve hesabını görendir. Bütün bunları yaparken, kendisini ne dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez. Allah, kullarının geçmişini ve geleceğini bilir / Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. Ama insanlar Allah’ın bilgisinden, dilediklerinin dışında hiçbir şey bilemezler. O’nun egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları bir düzen içinde koruyup yönetmek O’na zor gelmez. O’nu yormaz. O çok yücedir, çok büyüktür. Allah en iyi işiten ve bilendir. (BAKARA,255) • Allah inananların velisidir; inananları cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarır. (BAKARA,257) • ”Benim Rabbim O’dur ki, yaşatır ve öldürür.” Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez. (BAKARA,258) • Bilesin ki, Allah çok güçlüdür / Azîz’dir, çok bilgedir / Hakîm’dir / Allah’ın yüce bir bilge olduğunu bil. (BAKARA,260) • Allah dileyene / dilediğine katlayarak verir. Allah cömerttir / Vasî’dir; yaratışını ve yarattıklarını genişletir, bilendir / Alîm’dir, her şeyi en iyi biçimde bilir. (BAKARA,261) • Allah zengindir / Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur, şefkatlidir / Halîm’dir, hoşgörüsüne sınır yoktur / yumuşak davranandır / ivecen olmayandır. (BAKARA,263) • Allah inkârcı toplumu doğruya iletmez / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (BAKARA,264) • Allah yaptıklarınızı görmektedir. (BAKARA,265) • Bilin ki, Allah zengindir / Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur; övgüye layıktır / Hamîd’dir, bütün övgülerin sahibidir / övgüye layık olanları gereğince över. (BAKARA,267) • Allah kendi tarafından sizin için bağışlanma ve bol nimet sözü verir / lütuf vaat eder. Allah cömerttir / Vasî’dir; bilendir / Alîm’dir. (BAKARA,268) • Allah, hikmeti / bilgeliği / düşünmeyi dileyene / dilediğine / çalışana verir. (BAKARA,269) • Allah yaptığınız her ekonomik yardımı / hayır olarak harcadıklarınızı, adadığınız her adağı bilir. (BAKARA,270) • Allah yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır / Habîr’dir, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır. Sadakaları / gönüllü sunuları yoksullara hissettirmeden verecek olursanız (Allah, bu davranışınızdan dolayı) günahlarınızın bir kısmını örter. (BAKARA,271) • Dileyeni / çalışanı / dilediğini, Allah doğruya iletir. (BAKARA,272) • Yaptığınız her iyiliği / nimet ve imkândan infak ettiğiniz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir. (BAKARA,273) • Allah nankör olan hiçbir günahkârı / hiçbir günahkâr nankörü sevmez. (BAKARA,276) • Allah her şeyi en iyi bilendir. (BAKARA,282) • Allah tüm yaptıklarınızı çok iyi bilir. (BAKARA,283) • Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. İçinizdekini gizleseniz de açıklasanız da Allah sizi ondan sorumlu tutar / bildiğiniz bir şey varsa açıklayın; içinizde tutarak şahitlikten kaçınmayın, zira gizlediğiniz şeyin hesabını Allah sorar. Bağışlanmak isteyeni / dilediğini bağışlar, istemeyeni / dilediğini de cezalandırır / azap eder. Allah her şeye gücü yetendir. (BAKARA,284) • Allah hiç kimseyi / hiçbir benliği yaratılış kapasitesinin dışındakilerden sorumlu tutmaz / kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz / kişiye ancak gücünün yeteceği kadar sorumluluk yükler. (BAKARA,286) • Zafer / yardım yalnız ve yalnız Allah’tandır. Kuşkusuz Allah üstündür / çok güçlüdür / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ENFAL,10) • Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını uygulayan elçisine karşı savaşırsa, elbette Allah’ın cezası çetindir. (ENFAL,13) • Kuşkusuz Allah işitendir, bilendir. (ENFAL,17) • Allah, ortak koşucu inkârcıların planını bozar / (Allah’ın amacı) (inananları güzel bir sınavla sınamak) ve inkâr edenlere de, Allah’ın, onların planlarını etkisiz hale getireceğini (göstermektir.) (ENFAL,18) • Allah, (sadece gerçekten) inananlarla birliktedir! (ENFAL,19) • Kuşkusuz, Allah’a göre yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan / düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. Allah, onlarda bir iyilik görseydi, onlara kesinlikle işittirirdi. (ENFAL,22,23) • Allah, kişi ile kalbi duyguları bilir / Allah’ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O’nun huzurunda bir araya getirileceğinizi bilin! (ENFAL,24) • Allah’ın cezalandırma konusunda çok şiddetli olduğunu bilin! (ENFAL,25) • Ey inananlar! Allah’ı dinlerseniz / Allah’a saygılı olursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutacak olursanız, size doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük iyilik / çok büyük lütuf sahibidir. (ENFAL,29) • İnkârcılar plan yapıyorlarsa, Allah’ın da bir planı vardır. Allah’ın planı inkârcıların planlarından daha üstündür / Allah, tuzağı boşa çıkaranların en iyisidir. (ENFAL,30) • İnkâr edenler cehennemde toplanacaklardır. Böylece Allah, iyiyi kötüden / temizi pisten ayırt edecek, kötüleri üst üste yığıp topluca cehenneme yollayacaktır. (ENFAL,36,37) • Elbette Allah ne yaptıklarını çok iyi görür. (ENFAL,39) • Bilin ki sizin koruyucunuz / sizi kollayan / dostunuz / Mevlâ’nız Allah’tır. En iyi Mevlâ / koruyucu / en güzel dost / kollayıcı / destekçi ve en iyi yardımcı / Nâsir Allah’tır. (ENFAL,40) • Allah her şeye güç yetirendir / her şeye kadirdir. (ENFAL,41) • Allah, elbette ki çok iyi işitendir, çok iyi bilendir. (ENFAL,42) • Allah, kalplerin özünü / gönüllerdekini / göğüslerin içindekini / kalplerde olanları çok iyi bilendir. (ENFAL,43) • Bütün işler, sonunda Allah’a döner. (ENFAL,44) • Ey inananlar! Allah’ı çokça anın / Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın ki başarasınız. (ENFAL,45) • Doğrusu Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / dayananlarla / sabredenlerle beraberdir. (ENFAL,46) • Kim Allah’a güvenirse / Allah’a güvenip dayanan bilir ki, kuşkusuz Allah üstündür / çok güçlü olandır / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ENFAL,49) • Allah kulları için zulmedici değildir / doğrusu, Allah kullarına asla haksızlık yapmaz. (ENFAL,51) • Gerçekten de Allah güçlüdür / kuvvetlidir, cezalandırması / cezası çetindir / Allah Kavî’dir / cezalandırması çok şiddetli olandır. (ENFAL,52) • Kuşkusuz Allah çok iyi işiten, çok iyi / gereğince bilendir. (ENFAL,53) • Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir. (ENFAL,55) • Kuşkusuz, Allah hainleri / hainlik edenleri sevmez. (ENFAL,58) • Allah yolunda harcadığınız / sarfettiğiniz her şey, size haksızlık yapılmadan tam olarak ödenir ve hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız. (ENFAL,60) • Allah’a güven / Allah’a tevekkül et. Doğrusu, Allah, çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ENFAL,61) • Allah sana yeter. Seni hem Kendi yardımıyla, hem inananlarla destekleyen Allah’tır. (ENFAL,62) • Allah üstündür / yücedir / çok güçlüdür, bilgedir / O’dur Azîz ve Hakîm. (ENFAL,63) • Allah sana ve seni izleyen inananlara yeter. (ENFAL,64) • Allah güçlüklere karşı göğüs gerenlerle / sabredenlerle beraberdir. (ENFAL,66) • Allah, sizin ahreti / sonrasını kazanmanızı ister. Allah üstündür / çok güçlüdür / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ENFAL,67) • Allah’ı dinleyin / Allah bilincini her zaman içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun. Allah bağışlayan / çok affedici, esirgeyendir / acır / çok müşfik olan / çok merhametlidir. (ENFAL,69) • Allah bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır / çok esirgeyicidir. (ENFAL,70) • Allah her şeyi çok iyi bilen, her hikmete sahip olan / çok bilge olandır. (ENFAL,71) • Allah yapmakta olduklarınızı çok iyi görmektedir. (ENFAL,72) • Gerçekten de Allah, her şeyi çok iyi bilendir. (ENFAL,75) • O Allah ki, O’ndan başka Tanrı yoktur. O, diridir / Kendinde var olandır / canlıdır, tüm yarattıklarını her an gözetleyip denetim altında tutandır / kaynaklık edendir / Hayy’dır O, Kayyûm’dur. (ÂLÎ İMRAN,2) • Allah üstündür / Azîz’dir / çok güçlü olandır / yücedir, ayetlerini çarpıtanlardan kesin hesap sorandır / öç alandır / intikam alıcıdır / ceza verendir. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Rahimlerde size dilediği biçimde şekil veren Allah’tır. O’ndan başka Tanrı yoktur; Allah üstündür / çok güçlüdür / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ÂLÎ İMRAN,4,5,6) • Allah, asla sözünden / verdiği sözden dönmez / caymaz / sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşmaz. (ÂLÎ İMRAN,9) • Allah’ın cezalandırması şiddetlidir / çetindir. (ÂLÎ İMRAN,11) • Allah, dilediğine / isteyene yardım eder / (öz yardımıyla) destekler. (ÂLÎ İMRAN,13) • Gidilecek en güzel yerin Allah’ın yanı olduğu unutulmamalıdır. (ÂLÎ İMRAN,14) • Allah kulları görür. (ÂLÎ İMRAN,15) • Allah, Kendisinden başka Tanrı olmadığına tanıklık eder; melekler ve adaleti gözeten ilim sahipleri de tanıklık ederler ki, üstün / çok güçlü / ulu / Azîz ve bilge / Hakîm olan Allah’tan başka Tanrı / hiçbir ilah yoktur. (ÂLÎ İMRAN,18) • Kim Allah’ın ayetlerini / öğretilerini saptırarak örterse / inkâr / nankörlük ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür. (ÂLÎ İMRAN,19) • Allah kullarını çok iyi görür. (ÂLÎ İMRAN,20) • Ey mülkün ve yönetimin gerçek sahibi / Malîk’i olan Allah’ım! Sen mülk ve yönetimi / hükümranlığı dileyene / dilediğine verirsin, zulmeden de alırsın. Layık olanı yükseltir / azîz edersin, dilediğini / layık olmayanı da alçaltır / zelil kılarsın. Tüm yetkiler / iyilikler / imkân, mal ve nimet senin elinde. Senin her şeye gücün yeter / Sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katarsın / geceleri kısaltırsın, gündüzü de geceye katarsın / gündüzleri de kısaltırsın. Diriyi ölüden çıkarırsın / yeşili kurutursun, ölüyü de diriden çıkarırsın / kuruyu da yeşertirsin. Dileyene / dilediğine hesapsız rızık verirsin. (ÂLÎ İMRAN,26,27) • Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için, sizi uyarır / Allah sizi Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Dönüş / gidiş Allah’adır / Allah’a olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,28) • Göğüslerinizde olanı / içinizdeki düşüncelerinizi ister gizleyin, ister açıklayın, Allah onu bilir. O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah’ın gücü her şeye yeter / Kadîr’dir. (ÂLÎ İMRAN,29) • Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için, sizi şimdiden uyarıyor / Allah sizi Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir / Raûf’tur. (ÂLÎ İMRAN,30) • Allah’ı seviyorsanız buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır / çok affedicidir, esirgeyendir / acıyandır / çok müşfik olandır. (ÂLÎ İMRAN,31) • Allah inkârcılardan / küfre sapanlardan hoşlanmaz / sevmez. (ÂLÎ İMRAN,32) • Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,34) • Kuşkusuz ki, Sen çok iyi işiten, çok iyi bilensin. (ÂLÎ İMRAN,35) • Allah dileyene / dilediğine hesapsız rızık verir. (ÂLÎ İMRAN,37) • Sen duaları / yakarışı işitensin (ÂLÎ İMRAN,38) • Allah dilediğini yapar. (ÂLÎ İMRAN,40) • Rabbine bağlan ve saygılı ol. O’nun buyruklarını uygulayanlarla birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43) • Her şeye gücü yeten Allah dilediğini yaratır. Allah herhangi bir şeyin olmasını isterse, ona “Ol” der ve o şey anında oluverir. (ÂLÎ İMRAN,47) • İsa: “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz; O’nun buyruklarına tam bir teslimiyetle boyun eğin / o halde O’na kulluk / ibadet edin (O’nun için çalışın) / O’na tapın! İşte, budur dosdoğru yol” dedi. (ÂLÎ İMRAN,51) • İsrailoğullarının ileri gelenleri / (inanmayanlar), İsa’ya, suikast plânı hazırladılar / tuzak kurdular. Allah da onlara karşı bir plân hazırladı / tuzağını kurdu / tuzaklarını boşa çıkardı. Allah’ın plânı çok daha ilginçtir / Allah, tuzakçıların tuzaklarını en iyi boşa çıkarandır / tuzak kuranların en iyisidir / en hayırlısıdır. (ÂLÎ İMRAN,54) • Diriliş günü hepiniz Bana döneceksiniz ve işte o zaman, anlaşmazlığa düştüğünüz konularda, aranızda Ben hüküm vereceğim. İnkâr edenleri de, dünyada ve ahrette şiddetli bir şekilde cezalandıracağım ve onların yardımcıları da olmayacak. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin ödüllerini, Allah tam olarak ödeyecek. Allah gerçekleri saklayanları / haksızlık edenleri / zalimleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,55,56,57) • Hak / gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma! Allah’tan başka tanrı / ilah yoktur. Doğrusu / elbette Allah çok güçlüdür / uludur / Azîz’dir, çok bilgedir / Hakîm’dir. Hiç kuşkusuz, Allah bozguncuları çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,60,62,63) • Ey Kitap sahipleri! Gelin, sizin de bizim de kabul edebileceğimiz, aramızda ortak olan şu sözde / ilkede birleşelim: “Allah’tan başkasına kulluk / ibadet etmeyelim(çalışmayalım) / Ancak Allah’a tapalım ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah adına / Allah’ın dışında / Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim / birimiz öbürünü tanrı edinmesin. Eğer bu öneriyi kabul etmezlerse, o zaman: “Tanık olun, biz Allah’a ortak koşmadan teslim olanlarız / kendimizi Allah’a teslim edenleriz / Müslümanlarız / bizim doğruluğu kabul etmiş olduğumuza tanık olun” deyin. (ÂLÎ İMRAN,64) • Siz bilmeyebilirsiniz; ama Allah bilir. (ÂLÎ İMRAN,66) • Allah inananların yakın dostudur / Allah, müminlerin Velî’sidir. (ÂLÎ İMRAN,68) • Doğruya Allah yöneltir / doğru yol gösterme, ancak Allah’ın yol göstermesi / hidâyet, Allah’ın kılavuzlamasıdır, lütuf Allah’ın elindedir, Allah dileyene / dilediğine verir. Allah cömerttir / (lütfu) çok geniş olan / her şeyi kuşatan / Vasî’dir, varlığı sürekli genişletir, çok iyi bilendir / Alîm’dir, her şeyi en iyi şekilde bilir. Allah rahmetini / sevgisini isteyene / dilediğine ayırır / özel kılar / özgüler. Allah büyük iyilik / çok büyük ve bol lütuf sahibidir. (ÂLÎ İMRAN,73,74) • Kim sözünü / andını yerine getirir / ahdine vefa eder ve erdemli davranıp sakınırsa / takvaya sarılırsa / saygılı olursa / Allah bilincini içinde canlı tutarsa, bilsin ki, Allah, erdemlileri / sakınanları / içlerinde Allah bilincini canlı tutanları / saygılı davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,76) • Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini çıkarları doğrultusunda değiştirenlerin / basit / az bir bedel / çok az bir değer karşılığında satanların ahrette bir payları yoktur. Allah onlarla konuşmaz, diriliş gününde onlara bakmaz ve onları arındırmaz. (ÂLÎ İMRAN,77) • Göklerde ve yerde kim varsa ister istemez Allah’a teslim olmuştur ve hepsi Allah’a döndürülecektir. (ÂLÎ İMRAN,83) • İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine apaçık deliller / belgeler geldikten sonra, inkâr eden bir toplumu, Allah nasıl olur da doğruya iletir? Allah gerçekleri saklayan / inkâr eden bir toplumu / zalimler topluluğunu doğruya ulaştırmaz. (ÂLÎ İMRAN,86) • Allah çok bağışlayandır, çok acıyandır. (ÂLÎ İMRAN,89) • İnfak ettiğiniz / içtenlikle verdiğiniz her şeyi, Allah, mutlaka bilir. (ÂLÎ İMRAN,92) • Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / kim yalan düzüp Allah’a iftira ederse, işte Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalim olanlar onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94) • Allah doğruyu söyler / Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır. Hadi artık / gelin, hanîf olarak (bütün putları reddederek) İbrahim’in tek tanrıcı dinine uyun. (ÂLÎ İMRAN,95) • Mekke’deki eve yol bulabilenin, o evi ziyaret etmesi, tüm insanlar üzerine Allah’ın bir hakkıdır / oraya yol bulabilen insanlara Allah için evi haccetmek gerekli olur. Kim Allah’ın buyruklarını örterek saptırırsa / inkâr / nankörlük ederse bilsin ki, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak zenginliktedir / Ganî’dir. (ÂLÎ İMRAN,97) • Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (ÂLÎ İMRAN,99) • Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa / kim Allah’a sarılırsa / yapışırsa / bağlanırsa dosdoğru yola iletilmiştir. (ÂLÎ İMRAN,101) • Ey inananlar! Allah’a gereği gibi saygılı olun / Allah bilincini içinizde gerektiği şekilde canlı tutun / Allah’tan Kendisinden korkmaya yaraşır biçimde korkun. O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,102) • Allah, evrendeki hiçbir şeye zulmetmek istemez / Allah, âlemlere haksızlık yapılmasını istemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın kontrolündedir / Allah’ındır. Er ya da geç / en sonunda tüm / bütün işler / iş ve oluşlar Allah’a dönecektir / varacaktır. (ÂLÎ İMRAN,108,109) • Allah erdemlileri / saygılı olanları / takva sahiplerini / içlerinde Allah bilincini canlı tutanları çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,115) • Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar inkârlarından dolayı kendi kendine zulmediyorlardı. (ÂLÎ İMRAN,117) • Kuşkusuz Allah kalplerde olanı / göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. (ÂLÎ İMRAN,119) • Kuşkusuz Allah, tüm yaptıklarınızı kontrol eder / Allah Muhît’tir, yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. (ÂLÎ İMRAN,120) • Elbette Allah, çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,121) • Allah onların koruyucusuydu / Velî’siydi. İnananlar / müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler. (ÂLÎ İMRAN,122) • Teşekkürünüzü belirtmek için Allah’a saygılı olun / içinizde Allah bilincini canlı tutun ki, O’na şükretmiş olasınız / Allah’a saygılı olun ki, şükretmiş olasınız. (ÂLÎ İMRAN,123) • Gerçekte zafer, yalnızca, güçlü ve bilge olan Allah’ın elindedir / yardım, sadece çok güçlü / Azîz / yüce ve çok bilge / Hakîm olan Allah katından başka hiçbir yerden gelmez. (ÂLÎ İMRAN,126) • Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır. Allah, affedilmeyi hak edeni / dilediğini affeder / bağışlar, cezayı hak edeni / dilediğini cezalandırır. Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır / çok müşfik olandır / çok merhametlidir. (ÂLÎ İMRAN,129) • Allah’a karşı saygılı olun ki / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki mutlu olasınız / kurtuluşa / barışa eresiniz. (ÂLÎ İMRAN,130) • Allah iyilik yapanları / iyi davrananları / güzel düşünüp güzel davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,134) • Allah’tan başka kim özürleri / günahları affedebilir ki / bağışlayabilir ki…? (ÂLÎ İMRAN,135) • Allah ikiyüzlü nankörleri / zulme sapanları / haksızlık yapanları / zulmedenleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,140) • Dönekler Allah’a hiçbir zarar veremez / kim geriye dönerse / iki ökçesi üzerine geri dönen Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Ancak, Allah şükredenleri ödüllendirecektir. (ÂLÎ İMRAN,144) • Şunu bilin ki, Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölemez. (ÂLÎ İMRAN,145) • Allah güçlüklere karşı göğüs gerenleri / sabredenleri / dayananları sever. (ÂLÎ İMRAN,146) • Kuşkusuz Allah, işlerini güzel yapanlardan hoşlanır / Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları / iyi davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,148) • Dikkat edin! Sizin Mevlâ’nız / dostunuz / sahibiniz Allah’tır. Allah yardım edenlerin en iyisidir / hayırlısıdır. (ÂLÎ İMRAN,150) • Allah’ın inananlara iyiliği sonsuzdur / Allah müminlere karşı lütuf sahibidir / bol nimet sahibidir. (ÂLÎ İMRAN,152) • Gerek yitirdiklerinizden gerekse başınıza gelenlerden ibret almanız için, Allah size sıkıntı üstüne sıkıntı / keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızın hepsinden haberdardır. (ÂLÎ İMRAN,153) • Tüm yetki ve sorumluluk Allah’ındır / emir / iş ve oluş / tüm karar verme yetkisi Allah’a aittir. Allah, içinizdeki ikiyüzlü inkârcıların göğüslerindekileri açığa çıkarır ve içtenlikle inananların kalplerindekileri de temizler / arıtır. Çünkü Allah, içinizdeki en gizli düşünceleri / göğüslerde olanı çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,154) • Allah gerçekten çok bağışlayıcı / Gafûr, çok şefkatli / Halîm / çok yumuşak davranan / ivecen olmayandır. (ÂLÎ İMRAN,155) • Hiç kuşkusuz yaşatan da öldüren de Allah’tır. Allah tüm yaptıklarınızı görür. (ÂLÎ İMRAN,156) • Unutmayın ki, ölürseniz de öldürülürseniz de, Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. (ÂLÎ İMRAN,157,158) • Allah, Kendine güvenenleri / tevekkül edenleri sever. Allah size yardım ederse, hiçbir güç sizi yenemez. Sizi desteklemezse / terk edecek olursa / yardımsız bırakırsa, size kim yardım edebilir? (ÂLÎ İMRAN,159,160) • Allah’ın hoşnutluğunu / rızasını kazanan bir kimse, Allah’ın hışmına / gazabına / öfkesine uğrayıp, cehennemi boylayan gibi olur mu? Onlar Allah yanında / katında derece derecedir. Allah yaptıkları her şeyi görmektedir. (ÂLÎ İMRAN,162,163) • Allah her şeye gücü yetendir / her şeye Kadîr’dir. (ÂLÎ İMRAN,165) • Başınıza gelenler, Allah’ın izin vermesiyledir ve Allah içtenlikle inananları ayırt etsin / arındırılsınlar / müminleri bilsin diyedir. İkiyüzlülerin de açığa çıkarılması içindir. Allah onların kalplerinde gizlediklerini en iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,166,167) • Allah yolunda öldürülenleri ölmüş sanmayın; hayır / tam tersine, onlar, diridirler ve Rableri katında nimetler içindedirler. Allah’ın kendilerine bolca verdiği nimetlerle neşe içindedirler. (ÂLÎ İMRAN,169,170) • Bize Allah yeter! O ne güzel koruyucudur / Vekîl’dir. Allah çok büyük lütfun / bolluğun sahibidir. Şeytanlardan değil, Ben’den korkun / Bana saygılı olun. (ÂLÎ İMRAN,173,174,175) • İnkârı imana tercih edenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler ve onlar için can yakıcı bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,177) • Allah, inananları, sizin (inkâr edenlerin) içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Temizi / iyiyi, kötüden / pisten ayıracaktır. Allah size geleceği / gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah elçilerinden dilediğini seçer. Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilerine inanın. (ÂLÎ İMRAN,179) • Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır. (ÂLÎ İMRAN,180) • Allah, kullara karşı asla zulmedici değildir / kesinlikle haksızlık etmez. (ÂLÎ İMRAN,182) • Allah, kendilerine Kitap verilenlerden “Kitaptakileri insanlara kesinlikle açıklayacaksınız / anlatacaksınız / açık seçik bildireceksiniz / onları asla gizlemeyeceksiniz / saklamayacaksınız” diye söz almıştı. (ÂLÎ İMRAN,187) • Göklerin ve yerin egemenliği / hükümranlığı / mülk ve yönetimi Allah’ındır. Allah, her şeye gücü yetendir / Kadîr’dir. (ÂLÎ İMRAN,189) • Rableri onlara / akıllı olanlara / aklını ve gönlünü işletenlere şöyle yanıt verir: “Ben, sizden hiçbir çalışanın emeğini / ürettiğini ödülsüz bırakmam / boşa çıkarmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun; hepiniz birsiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence ve hakarete uğrayanlar, savaşanlar, öldürülenler… Onların tüm kötülüklerini örteceğim / sileceğim ve onları içlerinden ırmaklar akan bahçelere yerleştireceğim. Allah’tan bir karşılık olarak… Ödüllerin / karşılıkların en güzeli ise Allah’ın yanındadır. Erdemliler / iyiler için Allah’ın yanında bulunanlar daha güzeldir / hayırlıdır. (ÂLÎ İMRAN,195,198) • Allah hesabı / hesaplaşmayı çok çabuk görendir / çabucak görüverir. (ÂLÎ İMRAN,199) • Hiç kuşkusuz Allah olanları biliyor. Allah her şeyi ayrıntısına kadar bilendir / Alîm ve Hakîm’dir / çok iyi bilen çok bilge olandır. Allah yaptığınız / yapmakta olduğunuz her şeyden en iyi biçimde / çok iyi haberdardır / haberi vardır. Allah, güvenilecek / güvenilen / Vekîl olarak yeter. (AHZÂB,1,2,3) • Allah, doğruyu / hakkı / gerçeği söyler ve doğru / gerçek yola iletir / kılavuzlar / ulaştırır / eriştirir. (AHZÂB,4) • Allah bağışlayandır / Gafûr’dur, acıyandır / esirgeyendir / çok müşfik olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,5) • Allah’ın üzerinizdeki nimetini / size yaptığı iyiliği hatırlayın / anın. Allah yaptığınız her şeyi görendir. (AHZÂB,9) • Allah adına verilmiş her söz sorumluluk gerektirir / Allah’a verilen sözün hesabı mutlaka sorulacaktır. (AHZÂB,15) • Allah sizin için bir felâket / kötülük dilese, o felâkete karşı sizi kim koruyabilir? Ya da sizin için bir iyilik / rahmet / sevgisinin açılımı olan bir nimet tattırmak istese / dilese, o iyiliği sizden kim çevirebilir? Onlar, Allah’tan başka bir koruyucu ve yardımcı bulamayacaklardır. (AHZÂB,17) • İnanmamış / iman etmemiş kimselerin işlerini Allah boşa çıkarır. Bu, Allah için çok kolaydır. (AHZÂB,19) • Allah özünde ve sözünde doğru olanların dürüstlüklerinin karşılığını ödüllendirecek, ikiyüzlüleri de dilerse cezalandıracak veya tövbe ederlerse tövbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, acıyandır / çok müşfik olandır / esirgeyendir / Rahîm’dir. (AHZÂB,24) • Allah çok güçlüdür / Kavî’dir, çok kuvvetlidir / üstündür / Azîz’dir. (AHZÂB,25) • Allah her şeye gücü yetendir. (ÂHZÂB,27) • Kuşkusuz Allah her şeyin iç yüzünü bilendir / inceliklere çok iyi nüfuz eden / Latîf’tir ve her şeyden haberdardır / Habîr’dir. (ÂHZÂB,34) • Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden erkekler ve Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden kadınlar, inanan / mümin erkekler ve inanan / mümin kadınlar, söz dinleyen / itaat eden erkekler ve söz dinleyen / itaat eden kadınlar, doğru sözlü / özü-sözü doğru erkekler ve doğru sözlü / özü-sözü doğru kadınlar, güçlüklere katlanan / göğüs geren / sabreden erkekler ve güçlüklere katlanan / göğüs geren / sabreden kadınlar, gönülden saygılı / Allah korkusuyla ürperen / Allah’a derinden saygı duyan erkekler ve gönülden saygılı / Allah korkusuyla ürperen / Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, yardımsever / sadaka veren erkekler ve yardımsever / sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetli / ırz ve iffetlerini koruyan erkekler ve iffetli / ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar; işte Allah onların hepsine bağışlanma / affediş ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (ÂHZÂB,35) • Allah’ın hüküm verdiği bir konuda, peygamberin herhangi bir seçim hakkı yoktur. Daha önce de gelip geçmiş tüm insanlara / elçilere de, Allah’ın Sünneti / yolu-yöntemi / yasası böyle uygulandı. Allah’ın buyruğu / emri, belirlenmiş bir ölçüdür / kaderdir / gereği gibi yerine gelecektir. (ÂHZÂB,38) • Hesap soran sadece Allah’tır. (ÂHZÂB,39) • Allah her şeyi çok iyi bilendir / bilir. (ÂHZÂB,40) • Ey inananlar! Allah’ı çok sık olarak anın! Ve O’nu sabah-akşam yüceltin / tespih edin! (ÂHZÂB,41,42) • O Allah ki, sizi karanlıklardan / sıkıntılardan aydınlığa / rahatlığa çıkarmak için, melekleri ile birlikte sizi destekler / üzerinizde sevgisini tecelli ettiren O’dur. Ve Allah, inananları çok esirgeyicidir / inananlara karşı çok merhametlidir / müşfiktir / acır. İnananlar Allah’a kavuştukları gün, Allah’ın inananlara ilk esenlik dileği “selâm” dır / “selâm” sözü ile karşılanacaklardır. Allah onlar için çok değerli / seçkin ve bereketli / şerefli bir ödül hazırlamıştır. (ÂHZÂB,43,44) • Allah’a güven / tevekkül et; koruyucu / vekil olarak Allah yeter. (ÂHZÂB,48) • Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acıyandır / çok müşfik olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,50) • Allah sizin kalbinizde / gönüllerinizde olanı çok iyi bilir. Allah bilendir / Alîm’dir, şefkatlidir / Halîm’dir. (AHZÂB,51) • Allah her şeyi çok iyi görüp gözetendir / her şey üzerinde bir Rakîb’dir, her şeyi gözetlemektedir. (AHZÂB,52) • Allah gerçeği / hakkı bildirmekten / söylemekten / dile getirmekten çekinmez. (AHZÂB,53) • Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de kuşkusuz, Allah her şeyi / tümünü çok iyi bilmektedir. (AHZÂB,54) • Allah her şeye tanıktır. (AHZÂB,55) • Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir, çok müşfik olandır / acıyandır / Rahîm’dir. (AHZAB,59) • Allah’ın sünnetinde / tavrı-tarzında / yasasında herhangi bir değişiklik / değişme asla bulamazsın. (AHZÂB,62) • Kıyametin ne zaman kopacağı / kıyametin saati bilgisi Allah’ın katındadır; ne bilirsin, belki de o saat yakındır / o saatin zamanı yakındır. (AHZÂB,63) • Kuşkusuz, Allah inkârcı saldırganları lanetlemiş ve onlar için korkunç cehennem / alevli / çılgın bir ateş hazırlamıştır. (AHZÂB,64) • Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acır / çok müşfik olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,73) • Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. (MÜMTAHİNE,1) • Allah, kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınızla aranızda karar verecektir. Allah yaptıklarınızı / işleyip ürettiklerinizi görendir / açık açık görmektedir. (MÜMTAHİNE,3) • Kuşkusuz, sınırsız zengin / Kendine yeten ve en çok övgüye layık olan / övülen sadece Allah’tır. (MÜMTAHİNE,6) • Belki de Allah, sizinle, inanmamış fakat size kin beslemeyenler ile aranızdaki düşmanlığı sevgiye çevirebilir. Allah’ın, gerçekten de her şeye gücü yeter / Allah güçlüdür. Allah çok bağışlayandır, esirgeyendir / acır / çok müşfik olandır. (MÜMTAHİNE,7) • Allah adaletli / adil davrananları / denkserlikli olanları sever. (MÜMTAHİNE,8) • Allah gerçekten de çok iyi bilendir / Alîm’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (MÜMTAHİNE,10) • İnandığınız Allah’ı sayıp dinleyin / saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun! (MÜMTAHİNE,11) • Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acıyandır / Rahîm’dir / çok müşfik olandır. (MÜMTAHİNE,12) • Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten / canlıdan yaratan, ondan da eşini var eden, ikisinden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının / Rabbinizin bilincinde olun / Rabbinize saygılı olun. Adını anarak / yeminlerinizde adını söyleyerek birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun. Allah elbette sizi gözetlemektedir / Rakîb’tir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir. (NİSA,1) • Hesap görücü / hesap soran olarak Allah yeter. (NİSA,6) • Çocuklarınızın mirastan ne kadar pay alacakları hakkında, Allah size öğütte / öneride / tavsiyede bulunuyor. Allah çok iyi bilen, çok bilge olandır. (NİSA,11) • Allah çok iyi bilir / Alîm’dir, çok yumuşak davranandır / çok şefkatlidir / Halîm’dir. (NİSA,12) • Allah tövbeleri çok kabul edendir / Tevvâb’dır, acıyandır / Rahîm’dir / çok müşfik olandır. (NİSA,16) • Bilmeden bir kötülük işleyen ve hemen farkına vardıktan sonra tövbe edenlerin tövbesinin kabulünü, Allah üzerine almıştır. Allah tövbeleri kabul eder. Allah çok iyi bilendir / Alîm’dir, çok bilge olandır / Hakîm’dir. (NİSA,17) • Olur ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye, Allah çok büyük bir iyiliği vasıta kılabilir / birçok hayır yaratmış olabilir. (NİSA,19) • Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır / çok müşfik olandır / çok merhametlidir. (NİSA,23) • Allah çok iyi bilen / her şeyi bilendir, çok bilge olandır / tüm hikmetlerin sahibidir. (NİSA,24) • İnancınızı / imanınızı en iyi bilen Allah’tır. Allah çok bağışlayan / çok affedici, çok müşfik / çok merhametli olandır / acıyandır. (NİSA,25) • Allah size açık-seçik bildirmek / hükümlerini açıklamak istiyor. Sizden öncekilerin yollarını göstermek / yol ve yöntemlerinden haberdar etmek ve tövbelerinizi kabul etmek / tövbe nasip ediyor. Allah her şeyi bilir / çok iyi bilendir, çok bilge olandır / tüm hikmetlerin sahibidir. (NİSA,26) • Allah sizin tövbelerinizi kabul etmek istemektedir / tövbelerinize karşılık vermek ister. (NİSA,27) • Allah yükünüzü / yükümlülüğünüzü hafifletmek istiyor. (NİSA,28) • Kuşkusuz Allah size karşı çok acıyandır / çok merhametlidir / çok müşfik olandır / Allah size acımaktadır. (NİSA,29) • Allah’tan size güzellikler vermesini / bolluğunu / lütfunu isteyin. Allah her şeyi çok iyi bilendir. (NİSA,32) • Allah her şeye tanıktır / her şeyi dikkatli bir tanık olarak gözetlemektedir. (NİSA,33) • Kuşkusuz / doğrusu Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür / O her şeyi bilen ve haberdar olandır. (NİSA,35) • Allah’a kulluk edin / tapın / Allah için ibadet edin (Allah için çalışın) ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Allah kendini beğenmiş kibirli kişilerden hoşlanmaz / kasılıp böbürlenen şımarıkları / övünenleri sevmez. (NİSA,36) • Allah’ın verdiklerini örterek gizleyenlere acıklı bir azap hazırlanmıştır. (NİSA,37) • Allah onları (kendini beğenmiş kibirli kişileri) bilir. (NİSA,39) • Hiç kuşkusuz Allah, bir zerre miktarı bile haksızlık yapmaz / zulmetmez. Aksine, yapılan en küçük bir iyiliğin karşılığını kat kat verir. Üstelik kendi katından da büyük bir ödül verir. (NİSA,40) • İnkâr edip elçiye karşı çıkanlar, diriliş gününde, Allah’tan hiçbir söz gizleyemeyecekler / saklayamazlar. (NİSA,42) • Allah çok affedendir / Afüvv’dür, çok bağışlayandır / Gafûr’dur, hataları bağışlar. (NİSA,43) • Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi / çok iyi bilir. Dost / veli olarak da yardımcı olarak da size, Allah yeter. (NİSA,45) • İnkârlarından dolayı Allah onları lanetlemiştir. (NİSA,46) • Allah’ın emri mutlaka yerine getirilecektir. Allah’ın sözü / buyruğu daima yapıla gelmiştir. (NİSA,47) • Allah, Kendisine ortak / şirk koşulmasını asla bağışlamaz / affetmez; onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder / bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, kuşkusuz, O’na çok büyük bir iftira etmiş olur / çok büyük bir günah işlemiştir. (NİSA,48) • Allah içtenlikle dileyeni / isteyeni / dilediklerini –hem de kendilerine hiçbir haksızlık yapılmadan- temize çıkarır. (NİSA,49) • Allah kimi lanetlerse onun için bir yardımcı asla bulamazsın. (NİSA,52) • Allah üstündür / yücedir / çok güçlü / Azîz ve çok bilge olandır / Hakîm’dir. (NİSA,56) • Allah size ne güzel öğüt veriyor. Kuşkusuz Allah çok iyi işitendir / Semî’dir, çok iyi duyar; çok iyi görendir / Basîr’dir. (Nİ