konularına göre kur`an ayetler

Transkript

konularına göre kur`an ayetler
KONULARINA GÖRE
KUR’AN AYETLERİ
İ Ç İ N D E K İ L E R
• Kur’an’da Kur’an’ı anlatan ayetler
• “Kur’an’da her şeyi ayrıntılı açıkladık” ayetleri
• Kur’an; “Allah’ın Sözü / Allah’ın Gerçeği” ayetleri
• Kur’an; “hidayet kaynağı / yol gösterici” ayetleri
• Kur’an; “Allah’ın Işığı / Nûru” ayetleri
• Kur’an; “Allah’ın öğütleri” ayetleri
• “Peygamber Hadisleri hüküm kaynağı olamaz”
ayetleri
• Kur’an’ın Arapça inme sebebini açıklayan ayetler
• “Allah’ı sabah-akşam anın!” ayetleri
• Kur’an’da Allah’ın yaşamsal ilkeleri ve ahlakî
öğütleri
• Hz. Muhammed’i anlatan ayetler
• Peygamberler arası ayırım yapılmayacağına dair
ayetler
• Peygamberleri anlatan ayetler
• “Mezheplere Bölünmeyin” ayetleri
• “Din”i anlatan ayetler
• “Şirk koşmayın” ayetleri
• Salât (namaz/dua) ayetleri
• Adaletle ilgili ayetler
• Şefaatle ilgili ayetler
• “Allah’ın Sünneti” ayetleri
• Allah’ı tanıtan ayetler
• Kur’an’dan ahlaki ilkeler
K A Y N A K L A R:
- Evrensel Çağrı Kur’an Meali (Mustafa Sağ)
- Kur’an-ı Kerim Meali (Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk)
- Son Çağrı Kur’an (Prof.Dr.Salih Akdemir)
- Kur’an-Türkçe Çeviri (Prof.Dr.Hüseyin Atay)
- Yaşayan Kur’an (R.İhsan Eliaçık)
-istekuran.net (Hakkı Yılmaz)
- www.temizfikir.com
KUR’AN’DA; KUR’AN’I TANITAN AYETLER
(Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allah’a sığın! (Nahl,98))
ÇOK SEVEN, ÇOK MÜŞFİK OLAN / SEVGİSi, MERHAMETİ SONSUZ ALLAH’IN ADIYLA...
• Yaratan Rabbinin Vahyini oku / öğren / tebliğ et / (Allah’ın birliğine)
Çağır! (ALÂK,1)
• (Vahye) iman ederek, destekleyerek / içtenlikle yöneldiği zaman bir
kulu, engellemeye kalkanı gördün mü? Ya o kul doğru yol üzerinde
/ doğru yolda yürüyor ise. Ya sakınmaya çağırıyorsa? Bu
engellemek isteyen, yalanlayıp yüz çevirdi ise / yalan deyip yüz
çevirse daha mı iyiydi? (ALÂK,9,10,11,12,13)
• Kaleme ve onun / kalemin yazdıklarına andolsun / kalem dile gelsin
/ satırlara yazılan dile gelsin / andolsun satır satır yazdıklarına!
Sen, Rabbinin nimetine / Vahyine / iyiliğine erişmiş bir elçisin.
Yoksa ortak koşucu Arapların dediği gibi, deli filan değilsin.
Rabbinin sana olan nimeti sayesinde Rabbin ile konuşuyorsun,
cinlerle değil! (KALEM,1,2)
• Senin Rabbin yolundan sapanın ve doğru yolda yürüyenin kim
olduğunu / kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını / dosdoğru
yolda olduğunu da en / çok iyi bilendir. Sakın (gerçeği)
yalanlayanlara boyun eğme / itaat etme onlara / umursama /
tanıma onları. (KALEM,7,8)
• Ortak koşucu Araplar, Allah’ın sana gönderdiği ayetlerden değil de,
hoşlanacakları şeylerden bahsetmeni isterler. İsteklerini yaparsan,
o zaman seni överler, deli demezler. (KALEM,9)
• Kişiliksiz kimselere, servet ve çocuk sahibidir diye, sana
gönderdiğim ayetlerden ödün verme. Ayetlerimiz bunlara
anlatıldığında / ilkelerimiz okunduğunda “Eskilerin masalları / daha
öncekilerin uydurduğu öykülerdir” derler. (KALEM,14,15)
• Hesap günü, Allah’ın Kitabı dışındaki kitaplarla hüküm verenlerin
içyüzleri / yalanları bütün çıplaklığıyla açığa çıkarılacaktır.
(KALEM,42)
• Bu Sözü / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44)
• Ortak koşucu inkârcı Araplar, Zikri / Kur’an’ı dinledikleri zaman / o
kâfirlik edenler bu uyarıyı / hatırlatmayı her duyduklarında,
neredeyse seni gözleriyle devirecekler / yiyecekler. Ve
“Muhammed delidir / kesin gizli güçlerin adamıdır!” diyerek,
Kur’an’ın etkisini azaltmaya çalışıyorlar. Oysa o Kur’an, sadece
Araplara değil, tüm insanlığa öğüt içeren bir çağrıdır / âlemler için
bir hatırlatma ve bir öğütten başka bir şey değildir / hâlbuki bu,
•
•
•
•
•
•
•
•
•
insanlığa özünü hatırlatmadan başka bir şey değil...
(KALEM,51,52)
Sen, ey büyük işi yüklenen! Gece yarılarında kalk! Ortasında,
başında veya sonunda Kur’an’ı düşüne düşüne oku / Kur’an’ı
özümleye özümleye okuyarak düşün. Gece vakti, ruh dinginliği ve
sağlıklı okuma için daha elverişlidir. (MÜZZEMMİL,1,2,3,4,6)
Açıkçası, anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatma / öğüttür; o
bakımdan, isteyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol tutar /
artık dileyen Rabbi ile yol tutar. (MÜZZEMMİL,19)
Ey Muhammed! Rabbin senin gece yarısından önce ve sonra
kalkıp düşüne düşüne Kur’an okuduğunu / uykusuz geceler
geçirdiğini biliyor. Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun / vaktiniz
elverdikçe, Kur’an’ı anlayarak okuyun. Vaktiniz elverdikçe /
gücünüz yettiği kadar Kur’an’ı düşünerek okuyun / o Vahyi
hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın yani Allah’a güzel bir
karşılıkla
karşılık
verin.
Vahiy
çalışmalarına
katılın.
(MÜZZEMMİL,20)
Rabbini (O’nun Vahyini tebliğ ederek) yücelt. (MÜDDESSİR,3)
Fakat! Hayır! O ayetlerimizi / ilkelerimizi inadına inkâr ediyor /
ilkelerimize karşı son derece inatçıdır. “Bunlar eskilerin
masallarından başka bir şey değil” / “bu Kur’an olsa olsa, uzman
sihirbazlar tarafından uydurulan bir büyüdür” diyor. “Bu bir insan
sözü, başkası değil” diye diretiyor. (MÜDDESSİR,16,24,25)
”Kur’an, insan / beşer sözüdür” diyen o adamı, sakara fırlatacağım
/ sekara sokacağım. (MÜDDESSİR,26)
Biz cehennem görevlilerini ancak meleklerden yaptık. Onların
sayısını da inkârcılar için sadece bir sınama (vesilesi) yaptık ki,
böylelikle kendilerine Kitap verilenler, (Kur’an’ın ilâhi bir Kitap)
olduğundan emin olsunlar, inananların inançları artsın, kendilerine
Kitap verilenler ile inananlar kuşkuya düşmesin, kalplerinde
hastalık bulunanlar ile inkâr edenler de “Allah bu örnek ile ne
demek istedi?” desinler. Böylece Allah sapıklığı tercih edeni
sapıklığa iletir / müstehak gördüğünü / dileyeni saptırır, lâyık
gördüğünü / dileyeni / doğruluğu tercih edeni de doğru yola eriştirir
/ doğru yolda yürütür. Bütün bunlar, tüm insanlık için uyarıcı bir
öğüttür / bir hatırlatmadır / öğüt verici ve düşündürücüden başka bir
şey değildir. Ne yazık ki öğüt almazlar! (MÜDDESSİR,31,32)
Bu insanoğluna bir uyarıdır. İyiyi veya kötüyü seçmek isteyen
herkes için bir uyarı! (MÜDDESSİR,36,37)
İnkârcılar: “Biz elçilerin getirdiklerini reddederdik” diye cevap
verirler. (MÜDDESSİR,43)
• İnkârcılar, öğüt veren bu Kur’an’dan, aslandan ürkmüş sağa-sola
kaçışan yaban eşekleri gibi, neden kaçışıyorlar / onlara ne oluyor ki
bütün hatırlatmalardan yüz çeviriyorlar? (MÜDDESSİR,49,50,51)
• Kesinlikle bu Kur’an bir öğüttür / bir hatırlatmadır. Dileyen herkes
onun üzerinde düşünüp / ondan öğüt alır. Ama inkârcılar öğüt
almazlar. Ancak Allah dileyene öğüt aldırır / Allah lâyık görmedikçe
düşünüp öğüt alamazlar. Düşünüp öğüt alan ise Allah bilinciyle
yaşayanlardan ve bağışlananlardan olur. (MÜDDESSİR,54,55,56)
• Bizi doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüt / bize dosdoğru / itidal
yolunu göster / dosdoğru giden yola ilet bizi. Kendilerine nimet /
Vahiy verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve
şaşkınlığa saplanmamışların yoluna… (FATİHA,6,7)
• Bu Kur’an, dikkatinizi çektiğim varlıkların yönetiminin sahibi Allah
tarafından yetkili kılınan, O’nun yanında güçlü, onurlu, güvenilen /
karakteri sağlam, görkem sahibinin katında saygıdeğer, sözü
dinlenen, emin bir elçinin ilettiği / tebliğ ettiği bir Sözdür.
(TEKVİR,19,20,21)
• Aldığı bilgiler onun geçim kaynağı değildir. Muhammed’in tebliğ
ettiği Kur’an ayetleri, sizlerin iftira edip yakıştırdığınız gibi,
kovulmuş şeytanın sözü değildir. (TEKVİR,24,25)
• Bu Kur’an, sizin içinizden doğru / dürüst erdemli davranmak
isteyenlere olduğu gibi, tüm insanlar içinde bir öğüttür / çağrıdır /
uyarıdır / hatırlatmadır / açın kulağınızı! Kur’an sadece insanlığa
kendi özünü hatırlatmadır. Gerçeğin peşinde yürümek isteyen
herkes için… (TEKVİR,27,28)
• Çok yüce Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (A’LA,1)
• Biz sana Kur’an’ ı öğreteceğiz / çok yüce Rabbinin ismini / o Vahyi
oku / sürekli tebliğ et / sana okutacağız da Allah istemez ise asla
unutmayacaksın. Çünkü uygun gördüğü hariç, Allah açıklananı /
kalıcı olanı da, gizli olanı / geçip gideni de çok iyi bilir. Bu nedenle
kurtuluşa götüren yolu sana kolaylaştıracağız. (A’LA,6,7,8)
• Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa / yararı olsun ya da olmasın
öğüt ver / hatırlat. Allah’a gönülden / bilinçle saygı duyan düşünüp
anlayacaktır / içine ürperti düşen kimse öğüt alacaktır / korku ve
titremesi olan kendine gelecektir. İçi kararmış saygısız olan /
kendine yabancılaşan / içi kararmış bedbaht da öğütten
kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe
yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12)
• Hiç kuşkusuz, Rabbinin Vahyini hep hatırda tutup o Vahye yönelen
/ öğüt alıp şirkten arınıp temizlenen ve Rabbinin adını hatırlayıp /
anarak, O’na yönelen / dua eden / sürekli çaba sarf eden kimse
mutlu olacaktır / mutlaka kurtuluşa erecektir. (A’LA,14,15)
• Hiç kuşkusuz bu Kur’an, ilk sayfalarda da elbette vardır, İbrahim ve
Musa’ya gönderdiğim Kitaplarda da / bu hatırlatmalar ilk çağların
sayfalarından beri yapılıyor; bundan hiç şüpheniz olmasın. İbrahim
ve Musa’nın sayfalarından beri... (A’LA,18,19)
• Kim kazandıklarından yoksullara pay ayırır ve erdemli davranırsa
ve en güzeli doğrularsa / tasdik edecek olursa, Biz de onun işlerini
iyice kolaylaştırırız. Ama kim de cimrilik edip, büyüklük taslarsa ve
en güzeli / en güzel sözü yalanlarsa onun da işlerini zora sokarız.
(LEYL,5,6,7,8,9,10)
• İyi dinleyin! Bize düşen doğru yolu göstermek; dünya ve ahiretin
Bize ait olduğunu haber vermektir / kuşkusuz doğruya yöneleni, Biz
doğru yola iletiriz / doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece Bizim
işimizdir. Sizi alev alev yanan bir ateşe karşı uyarıyorum. Ona
ancak günaha batmış azgın girecek; bütün bunlar yalan diyen,
burun kıvıran o azgın... Allah bilinciyle yaşayan ise ondan uzak
tutulacak. (LEYL,12,13,14,15,16,17)
• Vahyin / bilginin aydınlığı ile son bulacak olan karanlığa / cehalete
and olsun / dikkatinizi çekerim ki bütün bunların bir dili yok mu?
Aklı ve vicdanı olanlar düşünsün! (FECR,4,5)
• Seni şaşırmış olarak bulup, doğruya iletmedik mi / doğru yola
ulaştırmamış mıydı / arayışlar içindeyken sana yol göstermedi mi?
(DUHA,7)
• Ey Muhammed! Rabbinin Vahyini (nimetullah) bıkmadan,
usanmadan sürekli anlat / ondan söz et / söz ve davranışlarınla
göster / Rabbinin nimetini, işte onu anlat. (DUHA,11)
• İnanıp, iyi ve güzel / yararlı işler üretenler, birbirlerine Gerçeği /
hakkı / (Gerçeğe uymayı) önerenler ve güçlüklere göğüs germeyi /
dirençli olmayı / sabrı önerenler hüsran içinde değildir. (ASR,3)
• Şüphesiz ki Biz sana Kevser’i / iyilik, bereket, mutluluk, güzellik ve
aydınlığın tükenmezini / bitmek tükenmek bilmeyen o zenginliği
(Vahyi-Kur’an’ı) verdik. (KEVSER,1)
• Hayır…Hayır! Kesinlikle gerçeğin öyle olmadığını yakında
bileceksiniz. İş sizin bildiğiniz gibi değil, zaten gerçeği kesin olarak
bilseydiniz, çoğalttıklarınızın başınıza açacağı cehennemi felâketi
mutlaka görürdünüz. (TEKASÜR,4,5,6)
• Vahyi / dini yalanlayana dikkat ettin mi? İşte öksüze kötü davranan,
yoksulu doyurmayı özendirmeyen de odur. Yazıklar olsun böyle
kimselerin Vahyi öğrenmelerine. Öğrendikleri Vahyin ne dediğinden
habersizdirler. Zaten onlar Vahyi öğrenmeye gösteriş için
geliyorlar. (MÂÛN,1,2,3,4,5,6)
• Sizin dininiz size, Allah’ın bana gönderdiği din bana / benim dinim
banadır! (KÂFİRÛN,6)
• Doğan yıldız dile gelsin / indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır
gelene / o Kur’an ayetlerine / bölümüne / sûresine yemin olsun / ey
ortak koşucular! Parça parça gönderdiğim ayetler kanıttır ki
arkadaşınız Muhammed ne şaşırdı / saptı, ne de aldatıldı / azdı /
yanılmamıştır. Ne de kendi kişisel arzusundan / hevasından /
kuruntudan / keyfinden
konuşmaktadır /
o havadan
konuşmamaktadır. O parça parça gelen Kur’an ayetlerini
Muhammed uydurmadı. Onlar, Allah tarafından bildirilen bir
Vahiydir / onun size bildirdiği vahyolunan / bildirilen / indirilmiş bir
Vahiyden başka bir şey değildir. O Kur’an ayetlerini elçisine, en
büyük güç sahibi / muazzam bir güce / muhteşem bir görünüme
sahip / kuvvetleri çok müthiş olan Allah belletip şöyle öğretti. Üstün
güç / akıl ve otoritenin / eşsiz güzelliğin sahibi, ufukta dikildi /
görkemi her yanı kapladı / en yüksek ufuk çizgisinde belirdi. Sonra
sarkarak iyice yaklaştı / yanına iyice sokulmuştu / yaklaşmış ve
aşağı inmişti; öyle ki, her ikisi de bir araya getirilmiş iki yay / iki yay
aralığı kadar / iki yayın beraberliği gibi hatta daha yakın bile
olmuşlardı. O anda, Allah vahyedeceğini kuluna vahyetti /
bildireceğini bildirdi. Allah’ın kulu / Muhammed gözleriyle
gördüğünü, kalbi ile de onayladı / gözünün gördüğünü gönlü
yalanlamadı. Ey ortak koşucular! Muhammed’in gördüğü gerçekler
hakkında kuşkuya düşüp, kendisiyle tartışıyor musunuz? Yemin
olsun! Muhammed O’nu, görme sınırının sonunda / ağaç yanında,
sınır ağacı(sidret’ül-münteha’da) bir kez daha görmüştü. O ağacın
yanında(sidret’ül-münteha’da) Allah’ın her tarafını ağaçlarla / sitre
ile kapladığı güzel bir bahçe vardı / o ağacın yanındadır sığınılacak
bahçe, o vakit kuşatıp sarıyordu Sidre’yi kuşatıp saran / son ufuk
çizgisindeki hayret makamında...söz verilen o cennetin
yanında...hayretin
nûra
garkolduğu
yerde...
Muhammed
Peygamber orada, Rabbinin en büyük ayetlerini / en büyük
ayetlerinden bir kısmını / Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü /
Rabbinin varlığının en büyük delillerini gördü. Gözü şaşmadı /
kaymadı ve sınırı da aşmadı. (NECM,1,..,18)
• Rablerinden kendilerine yol gösterici gelmiş bulunuyor /
Rabbinizden bir yol gösterici geldiği halde, siz ona değil, sadece
sanıya ve canınızın / nefislerinizin istediği şeye uyuyorsunuz /
andolsun, onlara hidayet / doğruluk göstergesi Rablerinden
gelmiştir. (NECM,23)
• Bilgi sahibi olmadan zan üzerine fikir sahibi oluyorlar / onların bu
konuda hiçbir bilimsel dayanakları yoktur, yalnızca sanılarına göre
hareket etmekteler. Oysa zan / sanılar ise gerçekten / haktan yana
hiçbir şey / gerçeği ifade etmez. Bizim Zikri’mizden / Kur’an’dan
yüz çeviren / Çağrımıza kulak tıkayan ve dünya hayatından başka
bir şey düşünmeyenlere / dünya hayatından ötesini istemeyenlere
aldırma / aldırış etme. Ortak koşucuların algılama kapasiteleri işte
budur / işte bildikleri topu topu bu kadar. Rabbin kimin doğru
yoldan çıktığını / yolundan sapmış olanı, kimin de doğru yolda
yürüdüğünü / hidayet üzere yürüyeni çok iyi biliyor.
(NECM,28,29,30)
• Baksana şu gerçeklere sırt çevirene / burun kıvırana / o yüz geri
döneni / yüz çevireni gördün mü? (NECM,33)
• İşte bu, önceki çağlardaki uyanışa çağıranlardan bir uyanış
çağrısıdır / bu da ilk uyarıcılar / uyaranlar / uyarılar gibi bir
uyarıcıdır / uyarandır / uyarıdır. (NECM,56)
• Demek bu Sözü tuhaf buluyorsunuz / şimdi siz bu Sözden mi
hayrete düşüyorsunuz / bu Söze mi şaşıyorsunuz / tuhaf
karşılıyorsunuz? (NECM,59)
• Gelin, Allah’a saygılı olun ve O’nun buyruklarına kulak verin.
(NECM,62)
• Bu Kur’an herkes için bir hatırlatma / bir öğüttür. Dileyen herkes bu
Kur’an’dan öğüt alır / hayır! Bu sadece düşünmeye çağıran bir
öğüttür. Kim istekliyse düşünüp öğüt alır. (ABESE,11,12)
• Peygamber’e parça parça gönderilen bu ayetlerin tamamı,
katımızda onurlu kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sayfalar üzerindedir /
değerli sayfalardadır bu Çağrı; üstün, tertemiz sayfalarda... Onurlu,
güzel huylu ve saygıdeğer melek elçiler tarafından yazılmıştır /
elçilerin elleriyle, her yana yayılır, saygıdeğer, kıymetli elçilerin...
Geberesi insan; Allah’ın ayetlerine karşı ne kadar da inkârcıdır /
nankördür! (ABESE,13,14,15,16,17)
• Allah, insana yürüyeceği yolu kolaylaştırdı. (ABESE,20)
• İnsan, Allah’ın kendisine Peygamber aracılığı ile bildirdiği
buyruklarını, hâlâ yerine getirmemiştir. (ABESE,23)
• Biz Kur’an’ı, kıymetli, mübarek bir gecede / Kadir (Belirleme) /
ölçümleme gecesinde indirdik. (KADR,1)
• Kur’an’ın Peygamber’e ilk indirilmeye başladığı o gece, melekler ve
ruh, Rablerinin izniyle her bir işe koyuldular ve tan yeri ağarıncaya
kadar tam bir huzur ve güvenlik sağladılar. (KADR,4,5)
• Ortak koşucuların yalanladıkları Kitabın aslı, katımızda güvenilir
melek elçilerin elleriyle yazdıkları, tertemiz sayfalarda / Levh-i
Mahfuz’da korunan / saklı bir levhada bulunan şerefli / yüce
Kur’an’dır / yalan dedikleri bu Kur’an yüce bir hitâbedir. Çok sağlam
bir kaynaktan, sağlam yollarla gelmektedir. (BÜRUC,21,22)
• Ey Muhammed! Onu (Vahyi) çabucak almak için dilini kımıldatma.
Onu (senin kalbinde) toplamak ve okumak Bize aittir. O halde Biz
onu okuduğumuzda sen onun okunuşunu izle. Sonra onu
açıklamak da Bize aittir. (KIYAMET,16,17,18,19)
• İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini (Kur’an’ı), ne doğruladı / o,
(dünyada iken) ne (gerçeği) tasdik etti / ne Söze inandı, ne de
destekledi / onayladı / ne de iman ederek yöneldi. Tam tersi ( o
Vahyi) / (gerçeği) yalanladı ve yüz / sırt çevirdi / reddetti. Hep
kibirlendi; etrafı kendine yeter sandı / gerine gerine kendinden yana
olanlara gitti. (KIYAMET,31,32,33)
• Bir müjde ve / özür yahut uyarı olarak / arınmak için Zikir / öğüt /
(Kur’an’ı) / çağrıyı ulaştıranlara / öğüt bırakanlara yemin olsun ki /
dile gelin insanoğluna özünü hatırlatanlar! Uyararak özür
bahanesini ortadan kaldıranlar! (MÜRSELAT,5,6)
• Ortak koşucular; artık bu Kur’an’dan başka neye / hangi hadise
inanacaklar? (MÜRSELAT,50)
• Yüce / şerefli / şanlı Kur’an’a yemin olsun / andolsun / dile gelsin
şanlı Kur’an! (KAF,1)
• Bizim yanımızda, içinde (her türlü bilgiyi) koruyan / her şeyin
ayrıntısını içeren / her şeyi koruyup saklamış bir Kitap vardır.
İnkârcılar gerçekleri açıklayan buyruklarım / gerçek / gerçeğin tâ
kendisi kendilerine gelince, onu yalanladılar / yalan dediler.
(KAF,4,5)
• Bütün bunlar, Allah’a / hakka yönelen her kul için gönül gözünü
açmak ve böylece hatırlatma olarak öğüt almasını sağlamak için
gereken bir derstir / vicdanından gelen sesi görebilecek ve özünü
hatırlayacak her kulun, O’na yönelip ibret almasını sağlamak için...
(KAF,8)
• Allah: “Huzurumda çekişmeyin. Ben, size önceden uyarı / uyarıcı
elçiler göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve Ben
kullara asla haksızlık etmem” der. (KAF,28)
• Kuşkusuz bunda / bu söylenende, aklı olan yahut ibret alarak kulak
veren herkes / kalbi olan; yani vicdanının sesini duyup onu
görebilen için hatırlatma / mutlak bir öğüt / bir ders / kendi özünü
hatırlatma vardır, bundan hiç şüpheniz olmasın. (KAF,37)
• Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli
tebliğ et. (KAF,39,40)
• Sen onlara zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim kıyamet
gününün sorumluluğunu taşıyanlara bu Kur’an ile hatırlatmaya
devam et / Benim tehdidimden korkanlara, sen, sadece Kur’an ile
öğüt ver / Kur’an’ı hatırlat. (KAF,45)
• Yemin olsun göğe ve Târık’a; o gece gelene / o, tokmak gibi
vurana / o, çıkıverip de yürek hoplatana / gece gelen dile gelsin!
Bilir misin nedir gece gelen? Sen Târık’ın ne olduğunu bilir misin?
O parça parça gelen bir Vahiydir / bilimin ışığı ile cehaletin
karanlığını yok eden bir yıldızdır / o karanlıkları yararak aydınlatan
bir yıldızdır. (TÂRIK,1,2,3)
• Bu Kur’an / bu târık / necm / parça parça gelen Vahiy hiç kuşkusuz
doğruyu yanlıştan ayıran / gerçek ile yanlışı tam bir biçimde ayırt
eden kesin bir sözdür. Boş bir lâkırdı / söz değildir asla / o asla
hafife alınamaz / o eğlence için değildir! (TÂRIK,13,14)
• Bir ayet / delil görseler burun kıvırıp: “Söylenip duran büyülü laflar
bunlar” derler. Yalanladılar, arzularına / kuruntularına uydular.
Hâlbuki her ayetin / işaretin bir hikmeti vardır. Eğer, ortak koşucular
düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin kendilerini yanlış
düşüncelerden kurtaracak / engelleyecek en açık uyarı ve öğüt
dolu / bilgelik bulunan haberler olduğunu göreceklerdir / onlara
kötülüklerden vazgeçirici ibretlerle / bilgelikle dopdolu haberler
geldi. Bu onlar için, çok büyük bir avantajdır / doruk noktaya çıkmış
isabeti tartışmasız bir hikmettir o; ama buna rağmen uyarılara kulak
vermiyorlar / uyarılar fayda vermiyor. Ey Muhammed! Sen onlara
aldırış etme / sen o ortak koşucularla uğraşma, onları kendi
hallerine bırak. (KAMER,2,3,4,5,6)
• Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı düşünülüp öğüt / ibret alınması /
hatırlama olsun / anlasınlar diye kolaylaştırdık; o halde yok mu öğüt
/ ibret alıp düşünen / hatırlayıp anlayan / açın kulağınızı! Kur’an’ı
düşünmek
için
kolaylaştırdık,
yok
mu
düşünen?
(KAMER,17,22,32,40)
• Sâd; size özünüzü hatırlatan ve uyanışa çağıran Kitap dile gelsin /
Allah’ın uyarısını, öğüdünü ve çağrısını içeren bu hatırlatıcı
Kur’an’a yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar tam bir büyüklük ve
karşıtlık psikolojisi içindedirler. (SAD,1,2)
• Cehaletin / karanlığın elebaşları: “Bu uydurulmuş yalandan başka
bir şey değildir / bu çok büyük bir uydurmadır / öteki dinlerin
hiçbirinde böyle birşey duymadık, bu kesinlikle uydurma. Hem
neden Kur’an aramızdan birine değil de, Muhammed’e indirildi /
ilâhi Vahiy aramızdan başka kimse kalmadı da ona mı indiriliyor?”
diyerek ileri atılmışlardı. Hayır, onlar Benim Zikri’mden / Kur’an’dan
kuşkudadırlar / aslında onlar bu Vahyi indirenin Ben olmasına
inanamıyorlar; hiç şüpheniz olmasın. Yoksa sana Vahyi indiren,
çok güçlü ve cömert Rabbinin sevgi ve merhamet hazineleri onların
yanında mı? (SAD,7,8,9)
• Akıl sahipleri ayetlerini / ilkelerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye,
bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik / çağlar boyu yankısı sürecek bu
Kitap’ı, sana, aklı ve vicdanı olanlar ayetleri üzerinde düşünsünler
ve ibret alsınlar diye indirdik. (SAD,29)
• Bu, bir uyarıdır / bir hatırlatmadır bu / işte bu dinlediğiniz, kendi
özünüzdekini hatırlatmadır. (SAD,49)
• İşte bu, Bizim verdiğimiz hiç tükenmeyecek engin cömertliğimizdir.
(SAD,54)
• İşte bu Kur’an, çok önemli, büyük bir haberdir. Yüz çevirip
duruyorsunuz ondan / bakın bu Kur’an muazzam mesajlar veriyor.
Ona nasıl aldırış etmezsiniz? (SAD,67,68)
• “Allah, melekler (melekût) ile temsili söyleşiyi yaptığında, benim
mele-i â’lâ’ya ait bir bilgim yoktu. Ancak ben görevlendirilmiş
apaçık bir uyarıcı olduğum için, o temsili söyleşiyi, Allah bana
vahyediyor / bildiriyor.” (SAD,69,70)
• Allah: “Benim sözüm gerçektir ve Ben sadece gerçeği söylerim /
gerçeği sadece gerçeği söylüyorum.” (SAD,84)
• Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya insanlarına bir
çağrıdır / uyarıdır / hatırlatmadır / Kur’an, insanlığa özünü
hatırlatmadan başka bir şey değildir. Ve onun haberlerinin
doğruluğunu zamanla herkes görecektir / anlayacaktır / zaman onu
haklı çıkaracak; bunu bir gün anlayacaksınız kesinlikle!
(SAD,87,88)
• Bu Kur’an, onunla insanlara uyarıda bulunasın ve inananlar için de
bir öğüt / hatırlatma olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir
Kitap’tır / sana, insanlığı uyarman için bir Kitap indirildi. (A’RAF,2)
• Rabbinizden size indirilen bu Kur’an’ın bildirdiklerine uyun. O’nu
bırakıp da başka önderlerin / birtakım velilerin / evliyanın / kutsallık
payesi verdiğiniz kişilerin peşinden gitmeyin / O’nun dışındaki
dostlara uymayın. Aklınızı ne kadar az kullanıyorsunuz / ne kadar
az hatırlayıp / az öğüt alıyorsunuz? (A’RAF,3)
• Bizim öğüt ve uyarılarımızı reddeden, nice toplumları yok ettik.
Helâk olan toplumlara felâketimiz geldiğinde, panik halinde “Eyvah!
Gerçekten Allah’ın öğüt ve uyarıları doğruymuş. Bizler, onları
reddetmiştik” demekten başka sözleri olmamıştı. (A’RAF,4,5)
• Yaptıkları iyi ve güzel işler hafif gelenler öğüt ve uyarılarımızı /
ayetlerimizi reddettiklerinden dolayı sonsuza dek mutsuz
olacaklardır. (A’RAF,9)
• Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir, belki onları düşünür, öğüt
alırsınız! (A’RAF,26)
• Bilinçli / bilinçlenmek isteyen bir toplum için, buyruklarımızı /
ayetleri en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz. (A’RAF,32)
• Ey Âdemoğulları! Size içinizden ayetlerimi / ilkelerimi / buyruklarımı
anlatacak / bildirecek olan elçiler geldiğinde, kim buyruklarımı /
ilkelerimi / ayetlerimi benimseyip kendilerini düzeltirse / saygılı
olursa, onlar için ne bir korku vardır ne de onlar üzülürler /
korkularını yenecekler ve üzülmeyeceklerdir. Ama, büyüklük
taslayarak buyruklarımı / ilkelerimi / ayetlerimi yalanlayanlar /
ayetlerimi yalanlayarak büyüklük taslayanlar, ateş halkıdır /
cehenneme girecek; orada sürekli kalacaklardır / oradan daha
çıkamayacaklar. Allah adına / Allah hakkında / Allah’a karşı yalan
uydurandan / üretenden ya da ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan
daha zalim / daha haksız / daha saptırıcı kim olabilir?
(A’RAF,35,36,37)
• Ayetlerimizi yalanlayıp büyüklük taslayanlara göğün kapıları
açılmayacak. (A’RAF,40)
• Allah bize doğru yolu göstermeseydi / doğru yola iletmeseydi, biz
asla doğru yolu bulamazdık. (A’RAF,43)
• Onlar oyun ve eğlenceyi din edinmişler, dünya hayatını hiç
bitmeyecek sanmışlar, ayetlerimizi yok saymışlar / saptırmışlar ve
böylece ahrete kavuşacaklarını unutmuşlardı. (A’RAF,51)
• Gerçekten Biz inkârcılara gerçekleri bilimsel olarak ve en ince
ayrıntısına kadar / etraflı bir şekilde açıkladığımız bir Kitap
gönderdik. Bu Kitap, inanan bir toplum için dosdoğru bir yol
gösterici ve bir iyiliktir / sevgi ve merhamet kaynağıdır. Saptırıcılar,
bu kadar ayrıntılı ve bilimsel olarak açıkladığımız Kitap’ın
haberlerinin tevilini / değiştirilmesini mi bekliyorlar? Kur’an’da
bildirilenler gerçekleştiği gün, o haberleri daha önce
önemsemeyenler, ”Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler
gerçeği getirmişler” diyecekler. (A’RAF,52,53)
• Şükredecek / şükreden bir halk / topluluk için ayetleri / ilkelerimizi
örneklerle / ayrıntılı / değişik şekillerde açıklıyoruz / çeşitli
şekillerde sergiliyoruz. (A’RAF,58)
• Yeryüzünde
haksız
yere
büyüklenenler,
kanıtlarımı
kavrayamıyorlar / ayetlerimize mani olamayacaklar / ilkelerimizden
yüz döndüreceğim / ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar her türden
ayeti / belgeyi / kanıtı görseler de iman etmezler. Doğru yolu
görseler, onu yol edinmezler; fakat yanlış bir yol görürlerse hemen
o yola girerler. Bu, ayetlerimize / ilkelerimize “Bütün bunlar yalan”
demelerinden ve aldırış etmediklerinden dolayı böyledir / onlara
karşı kayıtsız kaldılar. Öyle ya “Ayetlerimize ve ahret gerçeğine
yalan” diyenler ve böylece yaptıkları boşa çıkanlar, bu
yaptıklarından başka bir şey ile mi karşılaşacaklardı / gene de
yapmış olduklarından başka bir şey ile mi cezalandırılacaklardı? /
bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır!
(A’RAF,146,147)
• Rahmetim / sevgim ve merhametim, sevgisi ve merhameti olanlara
/ erdemlilere / sakınıp korunanlara / Beni içlerinde canlı tutanlara /
saygılı olanlara, arınıp temizlenenlere / zekâtı verenlere ve
ayetlerimize / ilkelerimize içtenlikle iman edenlere / inananlaradır.
(A’RAF,156)
• O elçiye / Muhammed’e inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım
edenler, kendisine indirilen ışığa / nûra / Kur’an’a / onunla birlikte
gönderilen aydınlığa uyanlar, işte onlar kurtuluşa ulaşanlardır.
Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına / Allah’ın
sözlerine inanmaktadır.
Muhammed Peygamber’in, Allah’tan
getirdiğine / Allah’ın sözlerine uyun ki, doğruyu / doğru yolu
bulasınız / doğru yolda olabilmeniz için ona uyun. (A’RAF,157,158)
• Onlar ki, o Vahye sımsıkı sarılırlar yani o Vahyi hayatlarına hâkim
kılarlar. (A’RAF,170)
• Doğruya dönmeleri için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde
açıklıyoruz / uzun uzun anlatıyoruz / işte ayetlerimizi ayrıntılı olarak
açıklıyoruz ki aklınızı başınıza toplayıp, Allah’a ortak koşmadan
dönebilesiniz. (A’RAF,174)
• Onlara anlat. Hani bir adam vardı. Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde
onları bir kenara atmıştı. Verdiğimiz ilkelerden sıyrılarak şeytana
uymuş ve sonunda iyice azıtmıştı. Lâyık görseydik, onu bildiği
ayetler / ilkeler sayesinde yükseltirdik; fakat gözünü dünya hırsı
bürümüş, heva ve hevesine fena kapılmış / arzu ve isteklerinin
peşinden gitmişti / kendini dünyaya adamıştı. Bu gibilerin durumu
tıpkı köpeğe benzer; üstüne varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi
haline bıraksan da. İşte ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenlerin
durumu böyledir. Anlat bu olayı; belki düşünüp taşınırlar.
(A’RAF,175,176)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayarak kendilerine yazık eden bir
halkın durumu ne kötüdür / ne kötü bir örnek olmuştur! Allah kimi
hidayete erdirirse, doğru yolda yürüyen işte odur / Allah’ın yol
gösterdiği Gerçeğe varmıştır. (A’RAF,177,178)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanları / inkârcıları, hiç
bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş azaba sürükleriz / fark etmeden
ağır ağır çöküşe götüreceğiz / sonlarına yaklaştıracağız.
(A’RAF,182)
• Ayetlerimizi yalanlayanlar hiç düşünmüyorlar mı? Muhammed
Peygamber’de hiçbir anormallik yoktur. O, apaçık bir uyarıcıdır / o
yalnızca açık açık uyanışa çağırandır. (A’RAF,184)
• Bunlar Kur’an’dan başka hangi hadise inanıyorlar? (A’RAF,185)
• Benim biricik sahibim / benim koruyucum / benim velim / yâr ve
yardımcım Kur’an’ı / Kitabı indiren Allah’tır. (A’RAF,196)
• Ben, ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu ayetler / bu
Kitap Rabbinizden gelen aydınlatmalardır / Rabbinizden
vicdanınızın sesine kulak verme çağrısı / (kalplerinize) Rabbinizden
(açılan) gözlerdir / göz açıcı belgeler olup, inanmak isteyen bir
toplum / inanan halk için bir yol gösterici ve iyiliktir / rahmettir /
sevgi ve şefkat / merhamet kaynağıdır. Bu yüzden, Kur’an
okunduğu zaman ona kulak verin; susun ve dinleyin ki üzerinize
sevgi ve merhamet yağsın / Kur’an’ı anlayarak okuyun ve düşünün
ki, bilinciniz ortak koşucu düşüncelerden temizlensin, yolunuz
aydınlansın
/
Allah’ın
sevgi
ve
şefkatine
erişesiniz!
(A’RAF,203,204)
• Cinlerden bir grubun Kur’an’ı dinledikten sonra kendi aralarında
şöyle konuştukları bana vahyolundu ”Biz hayranlık verici / olağan
üstü güzellikte, dosdoğru yolu gösteren / doğru yola ulaştıran bir
Kur’an / doğrusu biz çok muhteşem bir Söz dinledik. Doğru ile
yanlışı ayırmamızı sağladı / doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de
o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık / iman ettik. Artık Rabbimize hiç
kimseyi asla ortak koşmayacağız. Biz cinler Kur’an ile tanışmadan
önce, neler olup bittiğini öğrenmek için, gözetleme yerlerinde
beklerdik. Rabbin yerdekiler için iyilik mi, kötülük mü istediğini
öğrenmeye çalışırdık. Kur’an ile tanıştıktan sonra, gayba ait bilgileri
Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini öğrendik. Biz dosdoğru
yolu gösteren / doğruluk göstergesi / doğruluk rehberi Kur’an’ı işitir
işitmez ona inandık / biz doğruyu dinleyince iman ettik. Rabbine
iman eden kimse hiçbir zaman zarara ve haksızlığa uğrama
korkusu taşımaz.” (CİN,1,2,9,13)
• Kim Müslüman / Allah’a teslim / içtenlikle doğruya bağlananlardan
olursa, işte onlar doğru yolun yolcusudurlar / işte gerçeği bulanlar
onlardır. Ama hak yoldan sapanlar cehenneme odun olmuşlardır.
Eğer yoldan sapan cinler, dosdoğru yola girseler ve girdikleri yolda
şaşmadan
yürürlerse
üzerlerine
nimetler
yağdıracağız.
(CİN,14,15,16)
• Kim Rabbinin bildirdiklerinden / Rabbinin Vahyinden yüz çevirirse,
onu çetin ve katlanarak artan bir azaba çarptırırız. (CİN,17)
• Kuşkusuz mescitler sadece Allah içindir; o nedenle oralarda
Allah’ın bildirdiklerinin dışında hiçbir şeyden bahsetmeyin / Allah’ın
yanında başka birine yalvarıp yakarmayın. (CİN,18)
• Allah’ın kulu / Muhammed, mescitte / toplantıda Allah’tan gelen
Vahyi anlatmaya başladığında, ortak koşucu ikiyüzlüler de
Peygamberi övmek için, neredeyse hepsi birbirleriyle yarış
ederlerdi. (CİN,19)
• Benim görevim, sadece Allah’ın buyruklarını / Allah’ın mesajlarını
doğrudan duyurmaktır. (CİN,23)
• Allah elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyarak, verdiği
bilginin saptırıcılar tarafından çarpıtılmasını engeller. Böylece,
Rablerinin gönderdiklerini, elçilerin, tam olarak insanlara
ulaştırdıkları bilinsin. Allah, onların yaptıklarını tümüyle kuşatmıştır
ve her şeyi ayrıntısına kadar hesaplamıştır / elçilere, tebliğ ettikleri
şeyin Rablerinin mesajı olduğunu açıkça gösterir; çünkü onların
söyledikleri her şeyi çepeçevre kuşatan O’dur. (CİN,28)
• Yâ, Sîn / ey insan! Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun / dile gelsin
bilgelik dolu Kur’an! (YÂSİN,1,2)
• Bu (Kur’an) sana, ataları uyarılmamış olan ve bu yüzden de (doğru
ya da yanlışın ne olduğundan) habersiz bulunan bir halkı uyarman
için, çok güçlü, çok müşfik olan Allah tarafından indirilmiştir / üstün
ve çok esirgeyen Allah’ın / yüce sevgi ve merhamet kaynağının
indirdiğiyle / Kur’an’la, ataları uyarılmadığı için derin uykulara
dalmış tümüyle duyarsız, habersiz kalmış bir toplumu / toplumları
uyarman için, Biz seni elçi olarak gönderdik. (YÂSÎN,5,6)
• Sen ancak o Zikir’e / Kur’an’a uyan / Kur’an’ı can kulağıyla / Söz /
öğüdü dinleyen ve görmediği halde / yalnız başına iken, Râhman
olan Allah’a bilinçli saygı duyan / saygılı olan / Râhman’dan korkan
kimseyi uyarırsın / Râhman’a karşı korku ve titreme içinde olanı
uyandırabilirsin. (YÂSÎN,11)
• Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? (YASÎN,19)
• Muhammed’e vahyedilen ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt /
hatırlatma ve (gerçeği) açıklayan apaçık bir Kur’an’dır. Ki o Kur’an
ile dirileri / canlı olanı uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar için
söylediğimiz azap tehdidini de açık olarak anlatsın diye indirdik /
bu, sadece bir titreyip kendine gelme çağrısı ve apaçık bir
Kur’an’dır. Yaşamakta olanı uyandırsın / uyarsın ve kâfirlerin
karşısına sözü, gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye...
(YÂSÎN,69,70)
• Yüceler Yücesi Allah, tüm dünya halklarına bir uyarıcı olarak,
doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ı, kulu Muhammed’e indirmiştir /
insanlık için uyanışa vesile olsun diye doğruyu yanlıştan ayıran
ölçüyü kuluna indiren ne kutlu, ne yücedir! (FURKAN,1)
• Ortak koşucu inkârcı Araplar / insanlar: “Bu Kur’an başka birilerinin
de yardımıyla, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka birşey
değildir” diyerek, haksız ve asılsız bir iftira ortaya attılar. Ve
“Muhammed’in yazıp durduğu şey (Kur’an), daha öncekilere dair
efsanelerdir / masallardır / daha öncekilerin öyküleridir; birileri
durmadan sabah-akşam kendisine yazdırıyor” demektedirler. O
Kur’an’ı göklerin ve yerin gizliliklerini bilen Allah indirmiştir.
(FURKAN,4,5,6)
• Tesbih ederiz Seni; Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize
yaraşmazdı. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki,
Zikir’i / Kur’an’ı / sonunda buyruklarını / hatırlamayı unuttular ve
helâke giden bir topluluk oldular. Ayetlerimi karartıp çarpıtanlara
büyük bir azap tattıracağız. (FURKAN,18,19)
• O gün zalim ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu resulle / elçiyle /
peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. Ah ne olurdu falancayı dost
edinmeseydim. Zikir / Kur’an buyrukları / hatırlatıcı / uyarıcı bana
geldikten sonra, şeytan saptırdı beni ondan.” (Kıyamet günü) Elçi /
Peygamber de : ”Ey Rabbim! Halkım Kur’an’ı terk etti / Kur’an’ı
umursamadı
/
Kur’an’ı
bir
kenara
attı”
diyecek.
(FURKAN,27,28,29,30)
• Ortak koşucu inkârcılar: “Kur’an, Muhammed’e neden bir defada,
topluca / toptan indirilmedi?“ dediler. Ey Muhammed! Biz bölük
bölük indirdiğimiz Kur’an ayetlerini, senin belleğine iyice
yerleştirmek / kalbini güçlendirmek için böyle yaptık / oysa Biz
Kur’an’ı olaylar oldukça safha safha indirdik ki kalbine iyice
yerleşsin. Biz o ayetleri, belirlenmiş bir diziliş sırasına göre
okumaktayız. Sordukları her soruya, sana gerçekleri en güzel
şekilde açıklayarak cevap veririz. (FURKAN,32,33)
• Onların çoğunun / dedikoducu inkârcıların, Söz dinlediklerini /
Sözden anladıklarını ya da (üzerinde) kafa yorduklarını mı /
anladıklarını mı / düşündüklerini mi / akıllarını kullandıklarını mı /
gerçekten işittiklerini mi sanıyorsun? (FURKAN,44)
• Yemin olsun! Biz, düşünüp öğüt almaları için, buna benzer
örnekleri değişik vesilelerle, tekrar tekrar anlattık / andolsun, onu,
aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ne var ki
insanların çoğunluğu buyruklarımızı örtmekte diretmektedirler /
sadece nankörlükte ısrar etmektedir. (FURKAN,50)
• Bu Kur’an’ı, ortak koşucu inkârcı Araplara rağmen, çok büyük bir
dirençle insanlara duyurman için çaba sarf et / kafirlere uyma ve
ayetlerimizle onların karşısına çıkarak var gücünle çalış.
(FURKAN,52)
• Allah’ın buyruklarını çarpıtan kimse, Rabbine karşı çıkandır.
(FURKAN,55)
• Ey Muhammed! O’nun emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli
tebliğ et. (FURKAN,58)
• Rahman’ın kulları kendilerine Rablerinin ayetleri / ilkeleri
hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör kimseler gibi
davranmazlar. (FURKAN,73)
• Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Eğer sana
bütün bunlar yalan diyorlarsa unutma ki önceki çağlarda da birçok
peygambere bütün bunlar yalan demişlerdi. (FÂTIR,3,4)
• Ey Muhammed! Sen yalnızca, işledikleri günahlardan dolayı
Rablerinin azabından çekinenleri ve O’nun buyruklarına içtenlikle
bağlananları / o Vahyi hayatlarına hâkim kılanları uyarabilirsin. Kim
kendisini Allah’ın buyrukları ile arındırırsa, ancak kendisi / kendi
nefsi için arınmış olur. (FÂTIR,18)
• Biz seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / uyanmaya
çağırasın diye gerçeğin tâ kendisi ile gönderdik. Her toplum için de,
mutlaka bir uyarıcı gelmiştir. Ortak koşucular seni yalanlıyorlarsa,
senden önce gelen elçileri de yalanlamışlardı. Hâlbuki elçileri
kendilerine apaçık belgeler / beyanlar, sayfalar ve aydınlatıcı
Kitaplarla gelmişlerdi. Bak! Benim buyruklarımı inkâr edenlere
cezam nasılmış! (FÂTIR,24,25,26)
• Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, okuyup anladıklarını
uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak
yoksullara yardım edenler, asla bitmeyen bir kazanç umabilirler /
Allah’ın Kitabı’nı okurlar ve o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar.
(FÂTIR,29)
• Ey Muhammed! Kur’an’da sana vahyettiklerimiz, daha önce
gönderdiğimiz Kitapları doğrulayan gerçektir / unutmayın ki
elinizdeki vahyolunmuş bu Kitap, önceki çağlardan doğru namına
ne kalmışsa hepsini sürdüren gerçeğin tâ kendisidir. Sonra bu
Kur’an’ı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır /
Biz bu Kitap’a, kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi varis kıldık.
(FÂTIR,31,32)
• Sizi düşünmeye çağıran da gelmişti. Allah’ın buyruklarını örterek
saptıranların / zalimlerin / zulmedenlerin hiçbir yardımcısı yoktur.
(FÂTIR,37)
• Allah’ın peygamberleri, kendilerine Rahman’ın / Allah’ın ayetleri /
ilkeleri okunduğu zaman, onlara iman-itaat eder / içten ve tam bir
teslimiyetle gereğini yerine getirirlerdi / ağlayarak secdelere /
yerlere kapanırlardı. Sonra onların arkasından öyle nesiller geldi ki,
o Vahyi terk ettiler yani şehvetlerine / arzularının kötülüklerine
uydular. (MERYEM,58,59)
• Ortak koşucu Araplara / insanlara ayetlerimiz / ilkelerimiz apaçık
anlatıldığı zaman, inananları alaya alarak “Hangimiz, sosyal ve
sayısal üstünlüğe sahip ve servetçe, makamca daha üstünüz /
makam ve mevki olarak daha iyi yerde ve daha üstün?” derler.
(MERYEM,73)
• Allah dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır / doğru yolda
yürüyenlerin yürüyüşünü sağlamlaştırır / doğru yol ile ilgili
bilinçlerini daha da güçlendirecektir. (MERYEM,76)
• Ey Muhammed! Ayetlerimizi / ilkelerimizi reddedip / inkâr eden
“Bana, kesinlikle / mutlaka mal da çocuk / evlat da verilecek!”
diyeni gördün mü? (MERYEM,77)
• Ey Muhammed! Ayetlerimi örterek çarpıtanların üzerlerine, onları
sürekli kışkırtan / (günah işlemeye) teşvik eden şeytanları
yolladığımızı bilmiyor / görmüyor musun? (MERYEM,83)
• Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı / (bu ilahi Vahyi), Allah bilinciyle
yaşayanları / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları / Allah’a ortak
koşmaktan sakınanları müjdelemen ve ortak koşucu Arapları /
inatçı toplumu / insanları / seninle anlamsız ve boş tartışmalara
girenleri / inadından direnip duranları, (başlarına gelecek
konusunda) uyarman / uyandırman için, senin dilinle
(anlaşılmasını) kolaylaştırdık. (MERYEM,97)
• Tâ Hâ. Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı, sana, yeryüzünde sıkıntı /
zahmet çekesin, huzursuz / mutsuz olasın ya da sıkıntı veresin /
zorba, şaki olasın diye göndermedik. Bu Kur’an, Allah’a saygı
duyanlara / Allah’tan korkanlara / saygıyla ürperene / içinde korku
ve titremesi olana bir öğüt / uyarı / hatırlatma olsun diye, yeri ve
görkemli / yüce gökleri yaratan Allah tarafından aşama aşama /
peyder pey / bir Vahiy olarak indirilmiştir. (TÂ HÂ,1,2,3,4)
• Sen bu Sözü ilân edeceksen de / açıkça duyuracaksan da O, gizliyi
de daha gizliyi de kesinlikle biliyor. (TÂ HÂ,7)
• Sana tarafımızdan bir Zikir / Kur’an / hatırlatma / uyarıcı vermiş
bulunuyoruz / Bizden sana gelen, insanlara özünü hatırlatan bir
mesajdır. Kim bu Kur’an’dan yüz çevirirse, kuşkusuz Diriliş
Günü’nde ağır bir günah yükü taşıyacaktır. (TÂ HÂ,99,100)
• Ey Muhammed! Halkının dili Arapça olduğu için, Biz bu Kur’an’ı
sana Arapça olarak indirdik ve Kur’an’da, tehditleri, uyarıları tekrar
tekrar anlattık / uyarıyı apaçık yaptık ki belki onu okuyan / Araplar /
insanlar saygılı olurlar / kendilerinde bir uyanış meydana getirirler /
Allah’ın öfkesini çekmekten sakınır veya titreyip kendilerine
dönerler, Kur’an onlar için bir uyarı / hatırlatma olur diye. (TÂ
HÂ,113)
• Ey Muhammed! Sana Vahiy tamamlanmadan / Vahyi bütünüyle
okumadan, Kur’an’ı anlamak için / Kur’an’dan sonuç çıkarmada
acele etme ve “Rabbim bilgimi / ilmimi arttır” diye dua et. (TÂ HÂ,
114)
• Size Benden bir yol gösterici / hidayet geldiğinde, kim Benim
yoluma uyarsa o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime
kulak asmazsa / kim Benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz
çevirirse, kuşkusuz o da, sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve
kıyamet günü de onu kör olarak toplantı yerine getiririz. (TÂ
HÂ,123,124)
• Sana ayetlerimiz / ilkelerimiz geldiğinde umursamamıştın / sen
onları unutmuştun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun /
umursanmayacaksın. Biz sınırı aşanları / yüz çevirenleri ve
Rabbinin ayetlerine / ilkelerine inanmayanları cezalandıracağız.
(TÂ HÂ,126,127)
• Ayetlerimizi inkâr eden ortak koşucular, kendilerinden önce yok
ettiğimiz milletlerin yerleşim bölgelerinde oturup dolaşırken,
onlardan hiç ders almazlar mı? (TÂ HÂ,128)
• Ey Muhammed! Günün tamamında / güneşin doğumundan önce ve
batımından önce / sonra Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku
/ sürekli tebliğ et. Geceden zamanlarda ve gündüzün tamamında /
gecenin bazı saatlerinde ve günün her iki ucunda da bu görevlerini
yerine getir. Rabbinin sana verdiği nimet daha hayırlıdır / daha
iyidir ve süreklidir / daha kalıcıdır. Sana tâbi olanlara da o Vahiy ile
emret (tebliğ et) / öğütle / o Vahyi söyle ve onda kararlı davran. En
önemli sonuç Rabbinin buyruklarını yerine getirmektir.
(TÂ HÂ,130,131,132)
• Ortak koşucular, “Muhammed bize Rabbinden bir kanıt / belge /
mucize getirmeli değil miydi?” derler. Peki, daha önceki kitaplar /
Tevrat ve İncil’dekilerin apaçık kanıtı olan Kur’an’ı görmüyorlar mı /
daha önceki sayfalarda yer alan o Söze dayalı apaçık deliller
onlara gelmedi mi? Ortak koşucuları Kur’an gelmeden önce bir
ceza ile helâk etseydik, “Rabbimiz, ne olurdu bize bir elçi
gönderseydin de, böyle alçak ve rezil olmadan önce, senin
ayetlerine / ilkelerine uysaydık!” diyeceklerdi. (TÂ HÂ,133,134)
• Yakında bileceksiniz, dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidayete
eren / doğru yola ulaşmış kimmiş? (TÂ HÂ ,135)
• Biz onu tam bir ibret / hatırlatma, hem de insanlar için yararlı kıldık.
Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen güçteki Rabbinin ismini /
o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (VÂKIA,73,74)
• Hayır! Dalga dalga inen dile gelsin! Bilseniz ne büyük dile gelmedir
bu, ah bir bilseniz / yıldızların doğup batma / kayıp düşme
noktalarına / yerlerine yemin ederim ki, iş inkârcıların sandığı gibi
değil. Bu yeminin ne büyük bir anlamı olduğunu bir bilseniz!
(VÂKIA,75,76)
• Hiç kuşkusuz bu şerefli / çok değerli bir Kur’an’dır. Allah tarafından
titizlikle korunmuş bir Kitaptır / korunmuş bir kaynaktan
gelmektedir. Kur’an’ı ancak, zihinleri, şirk pisliğinden temizlenenler
kavrayabilir. Kur’an âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. Ey ortak
koşucu inkârcılar! Siz bu Sözü / Kur’an’ı mı küçümsüyorsunuz / bu
hitaba küçümseyerek mi bakıyorsunuz? Size verilene teşekkür
edeceğinize, (gerçeği) yalanlamayı meslek mi edindiniz?
(VÂKIA,77,78,79,80,81,82)
• Doğrusu, andolsun bu kuşku duyulmayacak olan kesin gerçektir /
kesin gerçek budur işte / işte bu anlatılanlar, gerçekleşmesi kesin
olacak haberlerdir. Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen
güçteki Rabbinin ismini / o Vahyi oku / sürekli tebliğ et.
(VÂKIA,95,96)
• Tâ, Sin, Mim. Bunlar, doğru ile yanlışı (gerçeği) açıklayan apaçık /
açıklayıcı Kitabın işaretleridir / ilkeleridir / ayetleridir. (ŞUARÂ,2)
• Rahman’dan kendilerine her yeni öğüt / Söze bürünmüş yeni bir
hatırlatma geldiğinde yüz çeviriyorlar / karşı çıkıp yalanlarlar.
Nitekim bunu da yalanladılar. Fakat alay edip / karşı çıkıp
yalanladıkları ve küçümsedikleri şey yakında bütün açıklığı ile
karşılarına çıkacak. (ŞUARA,5,6)
• Kuşkusuz bunda ibret alınacak / düşünen için / (insanlar için
Allah’ın kudretine işaret eden) büyük dersler / belgeler / delil /
mucize / ibret vardır. Ama çokları bu dersten tatmin olmazlar /
inanmazlar / iman etmezler. (ŞUARA,8,67,103,139,158,174,190)
• Hiç kuşkusuz bu Kur’an, âlemlerin Rabbinden / Eğiteninden
indirilmiştir / açın kulağınızı! Bu Kur’an âlemlerin Rabbinden
gelmektedir. Ey Muhammed! İndirilen o ruh-ul emin / güvenilir
Vahyi, senin kalbine, ana dilin olan apaçık bir Arapça ile indirdik ki
dili Arapça olan halkını ruh-ul emin / güvenilir bilgi Vahiy ile
uyarasın
/
onunla
insanları
uyanışa
çağırasın
diye.
(ŞUARÂ,192,193,194,195)
• O elbette ki öncekilerin Kitaplarında da var. İsrailoğulları
bilginlerinin onu bilmesi bunlar için bir belirti / kanıt değil mi?
(ŞUARÂ,196,197)
• Kur’an’ı Arapça değil de, yabancı bir dilde indirseydik ve Kur’an
ayetlerini ortak koşucu Araplara, yabancı bir dille anlatsaydın,
anlamadıkları için, ona itiraz edeceklerdi. Kur’an, daima suçluların
kalplerinde hep merak uyandırmakta. İnkârcılar acı azabı
görünceye kadar Kur’an’a inanmazlar. (ŞUARÂ,198,199,200,201)
• Bu bir uyarı ve çağrıdır / uyarı / hatırlatma / öğüt olacak / uyanışa
çağıran mesajlar göndermeden hiçbir topluma haksızlık etmeyiz.
(ŞUARÂ,209)
• İyi dinleyin! Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. Şeytanlar bunu ne
yaparlar, ne de becerirler / onlara düşmez. Zaten güçleri de
yetmez. Çünkü şeytanlar Vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır /
Vahyi işitmekten men edilmişlerdir / onların inen Vahyi dinlemeleri
diye bir şey asla söz konusu değildir. (ŞUARÂ,210,211,212)
• Allah’ın ayetlerini karartanlar, nasıl bir yıkılış ile yıkılacaklarını
anlayacaklardır. (ŞUARÂ,227)
• Tâ Sîn. İşte bunlar, Kur’an’ın ve doğru ile yanlışı (gerçeği)
açıklayan apaçık / açıklayıcı / açık-seçik beyanda bulunan Kitabın
ayetleridir / ilkeleridir. Ki bu ayetler, inanmak isteyenler için bir
doğruluk belgesi / kılavuz / yol gösterici ve müjdedir. O inananlar ki
o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / bu ayetleri
okuyup uygularlar, şirkten arınırlar ve öte dünyaya / ahrete hiç
kuşku duymadan inanırlar. (NEML,1,2,3)
• Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz sen bu Kur’an’ı, bilge ve Âlim olan
Allah’tan almaktasın / bu Kur’an, sana bilginin ve bilgeliğin yüce
katından ulaştırılıyor / çok bilge olan ve çok iyi bilen tarafından
verilmektedir / bilge ve bilgin olandan almaktasın. (NEML,6)
• Bilen / anlayan bir toplum için bunda bir ders / belge vardır.
(NEML,52)
• Ahret hakkında kendilerine devamli bilgi veriliyor; fakat onlar kuşku
içinde kıvranıp duruyorlar. (NEML,66)
• Göklerde ve yerde gizli olan her şey / görülmeyen / (göze)
görünmeyen hiçbir şey / gayb yoktur ki, istisnasız apaçık /
açıklayıcı / (gerçekleri) açıklayan bir Kitap’ta olmasın / bulunmasın
/ vardır / merak etme, gökte ve yerde olan gizli her şey, onları bir
bir açıklayacak bir Kitap’ta toplanıyor. (NEML,75)
• Kuşkusuz bu Kur’an, İsrailoğullarının hâlâ tartışmakta olduğu /
üzerlerinde görüş ayrılığına düştükleri birçok konuyu anlatmaktadır
/ açıklığa kavuşturmaktadır. Ve elbette, Kur’an bir kılavuzdur / yol
göstericidir ve inananlar için bir rahmettir / bir sevgi (pınarı) dır /
doğruluk göstergesidir / doğru yolun ne olduğunu gösteriyor.
(NEML,76,77)
• Sen, Allah’a dayanıp güven; çünkü sen apaçık gerçeği
izlemektesin / gerçeğin tâ kendisi olan apaçık bir yoldasın / apaçık
gerçeğin üzerindesin. Sen, aldırış etmeyen sağırlara bu Çağrı’yı
işittiremezsin. Bakar körü / kalp gözü körelmiş olanları
sapıklığından kurtarıp / döndürüp yola iletemezsin / ulaştıramazsın
/ doğru yolda yürütemezsin. Sen ancak, teslim olmuş / içtenlikle
boyun eğen kişilere ayetlerimize / ilkelerimize inananlara
duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul ederler.
(NEML,79,80,81)
• Sözün zamanı gelince; Allah’ın Çağrısı’nı duymayanlara / ortak
koşucular için, topraktan mamül canlı bir yaratık / dâbbe
çıkaracağız; bu yaratık onlara, insanların Bizim ayetlerimize /
ilkelerimize gereği gibi inanmadıklarını bildirecektir. Gün gelecek,
her toplum içinde ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayan kimseleri
toplayıp hesap yerine göndereceğiz. Nihayet hesap yerine
geldikleri zaman, Allah “Ayetlerimi / ilkelerimi bilginiz yeterli
olmadığı için mi yalanladınız, yoksa, yaptığınız neydi / anlamadan
dinlemeden yalanlıyordunuz / anlayamadığınız halde yine de
yalanladınız mı?” diye soracak. (NEML,82,83,84)
• Bunda iman edecek bir topluluk / toplum için nice ayetler / alınacak
nice ibretler / dersler / işaretler vardır. Bundan hiç şüpheniz
olmasın. (NEML,86)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben Müslümanlardan / içtenlikle boyun
eğenlerden / kendini Allah’a teslim edenlerden olmakla ve Kur’an’ı
okuyup tebliğ etmekle görevlendirildim / Kur’an’ı okumam
buyrulmuştur. Kim doğru yolda yürürse / kim doğru yolu izlemeyi
seçecek olursa onu kendi iyiliği için izlemektedir / yalnızca kendi
yararınadır, kim de saparsa kendisi içindir. Ben sadece uyarmakla
görevliyim. Bütün övgüler Allah’adır. O size ayetlerini / belgelerini /
kanıtlarını gösterecek, siz de onları çok yakından tanıyacaksınız /
onları bileceksiniz.” (NEML,92,93)
• Tâ, Sin, Mim. Bunlar doğru ile yanlışı ayırt eden / apaçık beyanda
bulunan / açıklayıcı / gerçeği açıklayan / apaçık Kitap’ın ayetleridir /
ilkeleridir. (KASAS,1)
• Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ki insanlara
doğruyu gösteresin. Ayetlerimizi bunlara anlatasın. Biz seni elçi
olarak görevlendirdik ve geçmişin olaylarını sana vahyettik.
Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana gerçek olarak vahyettik
/ anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu
uyarasın; belki düşünüp öğüt / ibret alırlar diye / Rabbin seni
uyuyan bir halkı uyandırasın, sevgi ve merhameti yayasın diye
gönderdi. Belki düşünüp ibret alırlar. (KASAS,45,46)
• Uyardığın toplum, kendi elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir
musibet geldiğinde “Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, Senin
ayetlerine / ilkelerine uysaydık ve inananlardan olsaydık” diye bir
bahane ileri sürmesinler. Tarafımızdan görevlendirdiğimiz elçi,
ortak koşucu Araplara ve Yahudilere Kur’an ayetlerini
ulaştırdığında / katımızdan gerçek / gerçeğin tâ kendisi geldiğinde
“Musa’ya verilen mucizelerin bir benzeri buna / Muhammed’e de
verilseydi ya!” dediler. (KASAS,47,48)
• Ey Muhammed! De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından bu
ikisinden / Tevrat ve Kur’an’dan daha iyi yol gösteren / daha
aydınlık bir Kitap getirin, ben ona uyayım.” Sana cevap
vermezlerse bil ki onlar sadece kuruntularına uyuyorlar. Allah’tan
gelen bir yol gösterici buyruk olmadan / Allah’ın gösterdiği doğru
yolda yürümeyip, kuruntularına / arzularına uyandan / sırf kendi
heva ve heveslerinin peşinden giden kimselerden daha sapık /
şaşkın kim olabilir? Allah, zâlimler güruhunu doğru yolda yürütmez.
Yemin olsun / iyi dinleyin! Düşünüp öğüt alırlar / hatırlasınlar / zihin
tutulmaları açılır diye, kendilerine çağrıyı / Sözümüzü aralıksız iletip
durduk / Sözümüzü ulaştırmış bulunuyoruz / hiç durmadan “Söz”
indirdik. (KASAS,49,50,51)
• Daha önce / önceki çağlarda kendilerine Kitap verdiklerimiz
Kur’an’a da inanırlar / buna da iman etmek durumundadırlar. Kitap
sahibi olanlara Kur’an anlatıldığında, “O’na inandık, bu Kur’an,
Rabbimizden gelen gerçektir / Sözü duyunca bu Rabbimizden
gelen gerçeğin tâ kendisidir. Zaten biz, ondan önce de
Müslümanlar idik / içtenlikle boyun eğmiş olanlar / Allah’a teslim
olmuş kimseleriz” derler. (KASAS,52,53)
• Açıkçası sen, her sevdiğini doğru yolda yürütemezsin. Fakat Allah
lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür ve kimin doğru yolda
yürümeye lâyık olduğunu en iyi O bilir. (KASAS,56)
• Biz ayetlerimizi / ilkelerimizi inkâr etmeyen toplumları asla yok
etmeyiz / unutma ki Rabbin, ana uygarlık merkezlerine ayetlerini
okuyan bir peygamber göndermedikçe onları helâk etmez.
(KASAS,59)
• Kur’an’a uymayı farz kılan Allah kuşkusuz seni kararlaştırılmış yere
döndürecektir / Kur’an’da sana uyman gerekenleri bildiren,
hayatında yeni bir safhayı önüne mutlaka açacaktır. Rabbim kimin
doğru rehberi / hidayet getirdiğini, kimin apaçık sapıklıkta
bulunduğunu en iyi bilendir. Sen, Bizim sana bu Kur’an’ı
indireceğimizi hiç ummazdın; Kur’an Rabbinden bir rahmettir /
(insanlara duyduğu derin) sevgisinin bir açılımıdır / Rabbinin sevgi
ve merhametini indirmesidir. Sana ayetlerimiz indirildikten sonra,
seni Allah’ın ayetlerinden saptırmasınlar / artık Allah’ın ayetleri /
ilkeleri sana indirildiğine göre seni durdurmak isteyenlere aldırış
etme. Rabbine çağır ve sakın O’na ortak koşanlardan olma!
(KASAS,85,86,87)
• Tüm noksanlıklardan arınmış, yüceler yücesi Allah, ayetlerimizi / bir
kısım belgelerimizi göstermek / elçiliğini ve Vahyini bildirmek için,
bir gece kulu Muhammed’i, mübarek kıldığı Mescid-i Haram’ın en
uzak kenarındaki mescide / Mescid-i Aksa’ya / en uzak tapınma
yerine yürüttü. (İSRÂ,1)
• Hiç kuşkusuz bu Kur’an, en doğru yola ulaştırır / en doğru olanı
gösterir / en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar / açın kulağınızı! Bu
Kur’an, insanlara en doğru yolda nasıl yürüneceğini gösterir. İman
edip iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanlara büyük mükâfatlar
verileceğini müjdeler. (İSRÂ,9)
• Biz her şeyi ayrıntılı olarak / uzun uzadıya açıklıyoruz / her şeyi
ayrıntılarına varıncaya kadar anlatıyoruz. (İSRÂ,12)
• Kim doğru yolda yürürse sırf kendi iyiliği için yürür / kim doğru yola
gelirse, kendisi için yola gelmiş olur. (İSRÂ,15)
• İşte bunlar, Rabbinin sana Vahyettiği / bildirdiği bilgelik dolu
öğütlerdir / hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme / tanrı
uydurma / Allah’ın yanına başka tanrı koyma; aksi takdirde
kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,39)
• Biz ortak koşuculara öğüt almaları / hatırlayıp anlamaları / düşünüp
ibret almaları için, gerçekleri / (ayetleri) Kur’an’da her fırsatta,
detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık / türlü biçimlerde anlatıyoruz. Ne
var ki gerçeklerin açıklanması, ortak koşucuların nefretini arttırıyor.
(İSRÂ,41)
• Sen Kur’an’ı anlatırken / okurken, seninle öteki dünyaya / ahrete
inanmayanlar arasında görünmez / gizli bir perde var. Ve ayrıca,
Kur’an’ı anlamak istemeyenlerin kalplerinde örtüler, kulaklarında da
ağırlık var / kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına engel kılıflar
geçiririz / gizli bir engel koyarız ve kulaklarına bir ağırlık veririz.
Sen, Rabbinin hiçbir ortağı olmadığını, Kur’an’dan anlattıkça /
Rabbini Kur’an’da, yalnız Kur’an’da andığın zaman / Rabbini tek
(ilah) olarak andığında, ortak koşucular, canları sıkılmış bir
vaziyette sıvışıp giderler / arkalarına dönerler / bu yüzden Kur’an
okunurken ne zaman Rabbinden tek Tanrı olarak söz etsen
nefretle sırtlarını dönüp kaçarlar / geriye giderler. (İSRÂ,45,46)
• Ey Muhammed! Ortak koşucular seni dinlerlerken, Biz onların ne
maksatla dinlediklerini ve o nankörlerin / zalimlerin kendi aralarında
konuşurlarken “Siz sadece büyülenmiş bir adamı izliyorsunuz /
peşinden gidiyorsunuz” dediklerini çok iyi biliyoruz. Bak! Sana ne
tür benzetmeler yaparak sapıtıyorlar. Bu yüzden nankörler asla
doğruyu bulamazlar / bunlar yolunu kaybetmiş kimselerdir ve doğru
yolu bulma kabiliyetleri kalmamıştır. (İSRÂ,47,48)
• Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. (İSRÂ,53)
• Sana gösterdiğimiz o vizyonu / görüntülerde gördüklerini de,
Kur’an’da lanetlenmiş olan cehennemdeki ağacı da, Biz, ancak
insanları açığa çıkarmak için meydana getirdik. Biz insanları
ayetlerimizle böyle uyarırız / uyarıp korkutuyoruz. Fakat
gönderdiğimiz ayetler, inanmayanlara büyük bir taşkınlık
yapmaktan başka bir işe yaramıyor. (İSRÂ,60)
• Ey Muhammed! Ortak koşucular, Kur’an’dan başka bir şey uydurup
“Allah böyle söylüyor” demen / yalan yere Bize isnat etmen için,
neredeyse seni, sana vahyettiğimiz Kur’an’dan koparıp
saptıracaklardı. (İSRÂ,73)
• Güneşin batışından, gecenin yarısına / güneşin kaybolmasından
gecenin koyu karanlığına kadar Vahyi öğret ve sabahın erken
saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye devam et / o Vahiy dersini yap,
fecir vakti okumasını da yap. İşte o Kur’an’ın aydınlığı artık bilinen
oldu / kimse ona engel olamaz. Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin
uykudan kalk tek olarak Kur’an’ı oku / Kur’an’ın anlatmak istediğini
iyice düşün ki Rabbin seni onurlu bir makama yükseltsin.
(İSRÂ,78,79)
• Gerçek olan Vahiy / hak geldi, yanlış / şirk / bâtıl ise ortadan kalktı /
gerçeğin tâ kendisi geldi; sahte olan yok olup gitti. Biz Kur’an’ı,
inananların ortak koşma hastalığına düşmemeleri için bir ilaç / şifa
ve rahmet olarak / sevgi (kaynağı) olan (ayetler) indirdik. Ortak
koşma hastalığına tutulanların ise, ancak sapkınlığını / kaybını
artırır. (İSRÂ,81,82)
• Biz istersek sana vahyettiğimizi / Kur’an’ı geri alırız. Sonra onu
tekrar alabilmek için, bizim yanımızda sana yardım edecek bir vekil
de bulamazsın. Vahyettiğimiz / Kur’an, Rabbinden sana verilmiş bir
rahmettir. (İSRÂ,86,87)
• Tüm insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini yazmak amacıyla
toplansalar ve eğer birbirlerine destek / yardımcı da olsalar, onun
bir benzerini asla yazamazlar. Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da,
insanların anlamaları için, her türlü örneği verdik / her türlü örneği
ayrıntılı bir biçimde açıklamış bulunuyoruz / açıkçası Biz bu
Kur’an’da dillere destan olacak birçok açıklama yaptık / insanlara
her şeyden örneklerle türlü açıklamalarda bulunduk. Fakat
insanların çoğu hâlâ inkârda ısrar ediyorlar. (İSRÂ,88,89)
• İnsanlara doğruluk göstergesi geldiği zaman, inanmalarına engel
olan “Allah elçi olarak bir insan mı göndermeliydi?” demelerinden
başka nedir? / diyerek inanmadılar! (İSRÂ,94)
• Allah kime hidayet verirse / kimleri doğru yola ulaştıracak olursa /
kimi doğru yola koymuşsa doğru yolu bulan odur / o yolundadır.
(İSRÂ,97)
• Onlar / inkârcılar: “Kemik yığını / kemik ve toz toprak haline
geldikten sonra mı, yeniden bir yaratılışla diriltileceğiz / hayat
bulacağız” diye ayetlerimizi / ilkelerimizi inkâr etmiş / alaya alıp
yalanladıkları için cezayı hak ettiler. (İSRÂ,98)
• Gerçekten Kur’an’ı Biz indirdik ve Kur’an gerçekleri getirdi / Biz,
Kur’an’ı gerçeği bildirmek üzere indirdik; bu yüzden o, gerçeği
bildirmek için inmiştir / Biz bu Kur’an’ı gerçeğin tâ kendisi olarak
indirdik; gerçeğin tâ kendisidir inen! Seni de sadece / yalnız, bu
Kur’an’la, insanları müjdelemen ve uyarman için gönderdik. Ve bu
Kur’an’ı, insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye /
ağır ağır okuman için, Biz onu sana, koşullara uygun olarak,
peyderpey indirdik / bölüm bölüm ayırdık ve onu gerektikçe indirdik!
Kur’an’ı hayatın içinden seslenerek, insanlar sorun yaşadıkça
cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik. (İSRÂ,105,106)
• Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! “Siz Kur’an’a ister inanın, ister
inanmayın!” Daha önce kendilerine bilgi verilmiş, Vahyin ne
olduğunu bilen kimselere / Yahudi ve Hıristiyan bilginlerine, Kur’an
okunduğu zaman, onlar “Gerçekten Rabbimizin Sözü kesinlikle
gerçektir / Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir / Rabbimizin vaadi
mutlaka gerçekleşecektir” derler / secde ederek yüzüstü kapanırlar
/ ona iman-itaat ederler / Kur’an, Kitap sahibi bilginlerin saygınlığını
/ bilinçli saygılarını arttırır / bu durum onların alçakgönüllülüklerini
daha da arttırır. (İSRÂ,107,108,109)
• Ey Muhammed! Vahyi öğretirken ne çok bağırarak, ne de gizliymiş
gibi çok sessiz yapmayın / o Vahiy dersinde sesini çok yükseltme,
çok da kısma, bu ikisi arasında orta bir yol benimse. (İSRÂ,110)
• Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar hikmetlerle / bilgelik dolu / hikmetli Kitabın
işaretleridir / ilkeleridir / ayetleridir. (YUNUS,1)
• Aralarından seçilmiş bir er kişiye / adama, Muhammed’e: “İnsanları
uyarmasını ve inananlara samimi ve dürüst oldukları / sözü namus
bilerek yaşadıkları sürece Rableri yanında önemli bir yere sahip
olduklarını müjdele” diye Vahiy göndermemiz, kendilerine garip mi
geldi ki ortak koşucu Araplar / inanmayanlar: “Böyle şey olmaz, bu
adam parlak vaatlerle büyüleyici sözler söyleyen birisi / açık
sihirbazdır / kesin cinlerle irtibatlı bir büyücüdür” deyip duruyorlar.
(YUNUS,2)
• Bu, gerçekten de Allah’ın Sözüdür / Allah’ın koyduğu değiştirilemez
bir yasadır / bu, Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan Sözüdür.
(YUNUS,4)
• Allah, bilgi sahibi olmak / bilinçlenmek isteyen bir topluma / halka,
ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatıyor.
(YUNUS,5)
• Bize kavuşmayı ummayan, dünya hayatından hoşlanıp ona
bağlananlar / ötesini düşünmeyenler ve Bizim ayetlerimizden gafil
olanlar / ayetlerimizden / ilkelerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar,
işte onların varacakları yer cehennem ateşi olacaktır. (YUNUS,7,8)
• İnanıp yararlı işler üretenleri, Rableri imanları sebebiyle /
inançlarından dolayı doğru yola eriştirir / ulaştıracaktır / doğruya ve
güzele iletir / doğru yolda yürütür. (YUNUS,9)
• Ey Peygamber! Sen halkına / Araplara / insanlara, apaçık
ayetlerimizi / ilkelerimizi okuduğun zaman / ayetlerimiz / ilkelerimiz
açık açık / apaçık sözlü deliller olarak / açık-seçik parçalar halinde
karşılarında okunduğu zaman, öldükten sonra bize kavuşmayı
akıllarına sığdıramayanlar, “Ey Muhammed! Bize bu Kur’an’dan
başka bir Kur’an getir yahut da, o Kur’an’ı değiştir!” derler. Söyle
onlara: “Kur’an’ı kendiliğimden değiştirmem hiç mümkün değil /
hakkım yoktur. Çünkü ben, yalnızca bana vahyedilene / bildirilene
uyarım. Kur’an dışında kendiliğimden bir söz uyduramam. Eğer
Allah elçi olarak beni görevlendirmiş olmasaydı, bu Kur’an’ı bana
bildirmez, ben de size okuyamazdım ve sizin de bu Kur’an’dan
haberiniz olmazdı. Şimdiye kadar kendiliğimden size böyle bir şey
söyledim mi / Vahiy gelmeden önce de aranızda uzun zaman
kalmıştım. Bu akıl tutulması neden?” (YUNUS,15,16)
• Allah adına yalan uydurup iftira edenden / uydurduğu yalanları,
Allah’a yakıştıran ya da Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan
/ yalan sayandan / yalan diyenden daha zalim / haksız kim olabilir?
(YUNUS,17)
• Ortak koşucu Araplara uzun süren bir kuraklık ve sıkıntıdan /
insanlara uzun bir darlıktan sonra bir bolluk ve bereket tattırdığımız
zaman, ortak koşucular bu bolluk ve bereketin taptıkları putlar
tarafından verildiğini söyleyerek, ayetlerimize / ilkelerimize karşı
hemen bir plan düzenlerler / tuzak kurarlar / ayetlerimiz hakkında
hemen kafaları karıştırmak için bin bir dolap çevirmeye başlarlar /
ayetlerimizi etkisiz hale getirmek için, bir takım çirkin planlar
tasarlamaya kalkışmasınlar mı? (YUNUS,21)
• Düşünce sahibi toplumlar / zihni tutulmamış bir halk / derin derin
düşünen bir topluluk için ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı örneklerle
açıklıyoruz / uzun uzun anlatırız. (YUNUS,24)
• Allah, barış ve esenlik yurduna çağırır ve dileyeni / dilediğini
dosdoğru bir yola kılavuzlar / iletir / doğruluk ve dürüstlük yolunda
yürütür / doğru yola ulaştırır / eriştirir. (YUNUS,25)
• İşte O Allah, sizin gerçeğin tâ kendisi olan Rabbinizdir. Gerçeğin
ötesinde sapıklıktan başka ne vardır? Şu halde neden gerçeğin tâ
kendisine aldırış etmiyorsunuz? (YUNUS,32)
• Rabbinin sapıklığı tercih etmişler hakkındaki “Onlar inanmıyorlar!”
sözü, bir gerçektir. (YUNUS,33)
• Ey Peygamber! Ortak koşuculara sor: “Ey ortak koşucular,
ortaklarınızdan hangisi Gerçeğe ulaştırabilir?” Cevap ver onlara:
“Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah Gerçeğe ulaştırır. O halde,
Gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi
götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır?” Ortak
koşanların çoğu, ancak zanna / sanıya / kuruntulara / rivayetlere
uyarlar / peşinden gidiyorlar. Zan / rivayet / kuruntu ise, Gerçeğin
yerini tutmaz / Gerçek adına hiçbir şey ifade etmez.
(YUNUS,35,36)
• Bu Kur’an Allah’tandır. Bu Kur’an daha önce gönderilen Tevrat,
İncil ve diğerlerini onaylayan ve kendisinin de ayrıntılı bir
açıklamasıdır / önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa
hepsini sürdürmektedir. Doğruluğundan asla kuşku olmayan /
içinde hiçbir şekilde kuşku bulunmayan bu Kur’an, âlemlerin Rabbi
tarafından gönderilmiştir / bu Kur’an, (Allah tarafından indirilmiştir
ve dolayısıyla asla) başkası tarafından uydurulmuş değildir;
gerçekten de o, kendinden öncekileri doğrulayan ve âlemlerin
Rabbinden gelen ve içinde hiçbir şekilde kuşku ve çelişme /
tutarsızlık bulunmayan Kitabı açıklayandır / âlemlerin Rabbi
katından olduğunda şüphe yoktur, Kitabı ayrıntılı açıklar / ayrıntılı
bir şekilde açıklanan bu Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmiştir. İçinde hiçbir tutarsızlık yoktur. (YUNUS,37)
• Ey Peygamber! Yoksa ortak koşucular, Kur’an için, “Muhammed’in
uydurduğu bir kitap mı diyorlar?” De ki: “Ey ortak koşucular! Eğer
Kur’an’ın, bir insan sözü olduğu iddianızda dürüst ve samimi iseniz,
Allah’tan başka, tüm güvendiklerinizi de çağırın ve bu Kur’an örneği
bir sure getirin.” Hayır, düşündükleri gibi değil, ortak koşucular,
bilgisini / ilmini kavrayamadıkları ve asıl anlamının ne olduğunu hiç
duymadıkları / yorumu da henüz kendilerine gelmemiş /
bildirilmemiş Kur’an’ı yalanladılar. Onlardan kimi Kur’an’a inanır,
kimi de inanmaz / hem ona inanacak olanlar hem de onu inkâr
edecek olanlar vardır. Onlardan seni dinleyenler var; fakat aklını
kullanmayan sağırlara sen mi işittireceksin? Onlardan sana
bakanlarda var; fakat görüşü olmayan / vicdanları körelmiş körleri
sen
mi
doğruya
ileteceksin
/
yola
getireceksin?
(YUNUS,38,39,40,42,43)
• Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar,
hüsrana uğramışlardır / kaybetmiş olacaklardır / Allah’ın huzuruna
çıkacaklarını yalanlayıp da doğru yolda yürümemiş olanlar çok
pişman olacak çok / zaten doğru yolda değillerdi! (YUNUS,45)
• Allah’ın azabı başınıza geldikten sonra mı, ona inanacaksınız
gelmeden mi? Zulmedenlere / ayetlerimizi yalanlayanlara “Sonsuza
dek tadın azabı, kazandığınızdan başka bir karşılık mı
bekliyordunuz?” denir. (YUNUS,51,52)
• Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden
herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte
o zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan
kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Unutmayın ki / açın
kulağınızı! Açın iyice, Allah’ın sözü tamamıyla / kesinlikle gerçektir.
(YUNUS,54,55)
• Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt / hatırlatma, bilinçleri şirk
pisliğinden temizleyen bir ilaç / gönülleri rahatlatan bir şifa,
inananlara bir kılavuz / bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir
rahmet / iman edenlere yol gösteren sevgi ve merhamet kaynağı
geldi / şefkat (pınarı) olan Kur’an gelmiş bulunuyor. Bütün bunlar
Allah’ın insanlara lütfu ve acımasıdır. Onlar, O’nun rahmetiyle /
Allah’ın lütfuyla / bununla sevinip rahatlasınlar / bol nimeti / engin
cömertliğiyle, sevgi ve merhameti ile sevinsinler. Allah’ın lütfu ve
rahmetini kazanmak, insanların dünyada biriktirdiklerinin hepsinden
daha iyidir / hayırlıdır. (YUNUS,57,58)
• İnsanlar! Sizler ne durumda bulunursanız bulunun, ister Kur’an
çalışırken / Kur’an okurken, ister herhangi bir iş yaparken,
isterseniz yaptığınız işlere tam dalmışken olsun, Biz mutlaka size
tanık oluruz / Biz hepsini görüyoruz / sizi gözlemleriz. (YUNUS,61)
• Doğrusu, bunlarda dinleyen topluma belgeler / işitecek kulağı olan
bir halk için ibretler vardır / aklıyla düşünen bir toplum bundan ders
çıkarır. (YUNUS,67)
• Suçlular hoşlanmasalar da Allah, Kendi sözleriyle gerçeği, gerçeğin
tâ kendisi olarak ortaya çıkarır / Allah sözlerinin gerçek olduğunu
ortaya koyacaktır / Allah, gerçeği, suç işleyenler hoşlanmasalar da,
sözleriyle gerçekleştirecektir / kelimeleriyle ortaya çıkarıp
kanıtlayacaktır / Allah, sözleriyle gerçeği ortaya koyacaktır.
(YUNUS,82)
• Ne var ki insanların çoğu ayetlerimiz karşısında hiç oralı olmuyor /
işaretlerimizden ders almıyorlar / insanların çoğu Bizim
ayetlerimizden / ilkelerimizden gerçekten habersiz bulunuyor /
ayetlerimizi umursamamaktadırlar. (YUNUS,92)
• Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz şeyin doğruluğunda hâlâ
şüphedeysen / sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen önceki
çağlarda vahyedilen Kitapları / senden önce Kitap’ı okuyanlara sor.
Rabbinden sana gelen; gerçeğin tâ kendisidir / andolsun hak /
gerçek sana Rabbinden gelmiştir. Sakın kuşkuya düşme / sakın
şüphecilerden olma! Ve sakın / asla Allah’ın ayetlerine “Yalan”
diyenlerden / bildirdiğim bu gerçekleri yalanlayanlardan olma!
Yoksa kaybedenlerden / sonra zararlı çıkan sen olursun.
(YUNUS,94,95)
• Fanatik inkârcılara her türlü açık ayet / tüm ayetler / her çeşit belge
/ mucize gelse bile, can yakıcı / o acı azabı gözleriyle görünceye
kadar inanmazlar. (YUNUS,97)
• Akıllarını işletmeyen bir topluma deliller / o ayetler / mucizeler /
belgeler ve uyarılar kâr etmez / iman etmeyen bir toplumun hiçbir
işine yaramaz / o deliller, o uyanma çağrıları, iman etmeyecek bir
halka ne fayda sağlar ki?! (YUNUS,101)
• Ey Muhammed! De ki: “Ey insanlar! Size tebliğ ettiğim dinimden bir
kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki ben Allah’ı bırakıp da sizin Allah’a
ortak koşarak taptığınız şeylere tapmam.” Kendin tek Allah’a
inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil / yüzünü
sağduyudan şaşmayarak / bâtıl olan bütün inançları terk ederek
dosdoğru / (gerçek) dine çevir. Sakın / asla ortak koşanlardan
olma! (YUNUS,104,105)
• Ey insanlar! Rabbinizden size Kur’an / gerçeğin tâ kendisi gelmiş
bulunuyor / gerçek size Rabbinizden gelmiştir. Kim inanırsa kendisi
için inanmış olur, kim de saparsa kendi zararına sapar / doğru yola
giren / artık bu yolda yürümeyi seçen kendisi için seçmiş olur.
Yoldan çıkan da kendi aleyhine çıkmış olur. Ben sizden sorumlu
değilim / ben, sadece bana bildirileni size bildirmekle görevliyim. Ey
Peygamber! Sen, sadece sana vahyedileni / bildirileni tebliğ et /
sana vahyolunana uy ve Allah hüküm verinceye / hükmünü
verinceye kadar mücadeleni sürdür / dayan / güçlüklere göğüs ger.
(YUNUS,108,109)
• Elif, Lâm, Râ. Ey insanlar! Bu Kur’an öyle bir Kitap’tır ki her şeyi
bilen ve her şeyden haberdar olan Allah’ın, ayetlerini kolaylaştırdığı
/ belgelerini sağlamlaştırdığı, sonra da ayrıntılı olarak / uzun uzun
açıkladığı bir Kitap’tır. Ki sizler, onu okuyup da Allah’tan başkasını
ortaklar edinmeyesiniz diye indirmiştir / bu, bilgelik kaynağı / bilge
olan, bilgili olan ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından
ayetleri sürekli ana temayı vurgulayan ve bunu ayrıntılarla
açıklayan bir Kitaptır. Şudur ana tema: “Allah’tan başkasına ibadet
etmeyin / başkasına değil, yalnız Allah’a kulluk edin / yalnız O’nun
için çalışın. Ben de bu Kitabın ayetleri ile sizleri uyarmak ve
müjdelemek için, Allah’ın görevlendirdiği bir elçisiyim.” (HÛD,1,2)
• Eğer bu Kitabın ayetlerini reddederseniz / aldırış etmezseniz / eğer
size bildirilen (gerçeklerden) yüz çevirecek olursanız doğrusu sizin
için, başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
(HÛD,3)
• Ey Muhammed! Kim bilir, belki de sen, (ortak koşanları hoşnut
kılmak için) sana vahyolunanın / sana vahyettiğimiz / bildirdiğimiz
ayetlerden bir kısmını duyurmayı terk mi edeceksin? Ey
Muhammed! Şunu iyi bil ki, sen sadece bir uyarıcısın ve yalnızca
Benim vahyettiğimi / bildirdiklerimi aynen duyurmakla görevlisin /
unutma ki sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeyin vekilidir /
her şeyden sorumludur. (HÛD,12)
• Ortak koşucular, “Kur’an’ı, Muhammed kendisi uydurdu” mu
diyorlar? O zaman söyle o ortak koşuculara, “Sözlerinizde samimi
iseniz, haydi, Allah’tan başka tüm dostlarınız ve ortaklarınızla bir
araya gelin, Kur’an’a benzer on sure de siz uydurun bakalım” de.
Eğer onlar, söylediğini yapamazlarsa, bilesiniz ki Kur’an Allah’ın
bilgisiyle / ilmiyle indirilmiştir ve Allah’tan başka Tanrı yoktur. Artık
Allah’a teslim / Müslüman / doğruluğa teslim oluyor musunuz?
(HÛD,13,14)
• Yalnız dünya için çalışıp, Allah’a ve ahrete inanmayan bir kişi ve
grup ile Rabbi tarafından kendisine verilmiş kesin bir kanıtla, ayrıca
Allah’tan gelen bir tanıkla / Kur’an’la / Rabbinin katından bir belgesi
/ Rabbinden bir beyyine / delil üzerinde bulunan ve daha önce de,
halka kılavuzluk ve rahmet olarak Musa’ya indirilen Tevrat’ la da
doğruluğu belgelenen peygamber ve inananlar bir olur mu? İşte
onlar, o tanığa / Kur’an’a inanırlar. O tanığı / Kur’an’ı inkâr eden
grubun yeri ateştir. Ey Peygamber! Kur’an’dan asla kuşkun /
şüphen olmasın. Çünkü o Kur’an, Rabbinden gelen gerçektir. Ama
insanların çoğu inanmak istemezler / ancak insanların çoğu
inanmıyor / inanmak istemiyor. (HÛD,17)
• İyi bilin ki Allah’ın laneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir /
Rableri adına yalan uyduranlar, insanları Allah’ın dosdoğru
yolundan alıkoyarlar ve o yolu / onu çarpıtmak isterler / o yolu kötü
göstermek için çalışanlardır. (Dünyada iken gerçeği) işitemedikleri
ve göremedikleri için de onların azabı katlanacaktır.
(HÛD,18,19,20)
• Hiç düşünüp öğüt almaz mısınız / hatırlayıp öğüt almayacak
mısınız? (HÛD,24)
• Yoksa “Onu kendisi uydurdu mu diyorlar?” Eğer onu iftira yoluyla
ben uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. (HÛD,35)
• Ey Muhammed! İşte bunlar, sana Vahiy ile bildirdiğimiz geçmişin
haberleridir. Bundan önce sen ve senin halkın / Araplar bundan
habersizdi. Sen tüm güçlüklere göğüs gererek uyarmana devam et.
(HÛD,49)
• Biz o yok ettiğimiz halklara zulmetmedik, onlar, görevlendirdiğimiz
elçilerin bildirdikleri ayetlerimizi inkâr ettikleri için kendi kendilerine
zulmettiler. (HÛD,101)
• Gerçekten bunda, öte dünyanın / ahret azabından korkanlar için
kesin bir ibret / delil / büyük bir ders / ders alınacak bir ibret vardır.
(HÛD,103)
• Senin halkın Araplar / insanlar, sana indirdiğimiz Kur’an’a derin bir
kuşku duymaktalar / kuşkulandıran bir endişededirler. (HÛD,110)
• Ey Muhammed! Sen ve beraberindeki tövbe edenler, sana
bildirileni dosdoğru uygulayın / emrolunduğun gibi tövbe edenlerle
doğruluk ve dürüstlük yolunda yürü. Sakın çizgiyi aşıp aşırı
gitmeyin. Ayetlerimi örtenlere, gizleyenlere sakın sempati
duymayın, yoksa size de ateş dokunur. Güneşin batışından
gecenin kararmasına kadar ve sabahın erken saatlerinde /
gündüzün iki tarafında yani gece saatlerinde o Vahiy dersini yap /
Vahyi öğretmeye devam et ki ortak koşucu düşünceleri silip yok
etsin. Bu öğüt almak isteyenler / anlayan / Allah’ı anmak isteyenler
için bir uyarıdır / öğüttür. (HÛD,112,113,114)
• Ayetlerimize inanan çok az kişi dışındakiler, ulaştıkları refaha dalıp
şımardılar; ayetlerimizi yalanlayanların / zalimlerin peşine takılıp,
suçlular kervanına katıldılar. (HÛD,116)
• Bu haberlerde senin için gerçeğin bilgisi, inananlar için de bir
aydınlatma ve uyarı gelmiştir / bunlar, iman edenler için birer öğüt
ve hatırlatmadır / sana gerçek ve inananlara öğüt ve uyarı /
hatırlatma gelmiş bulunmaktadır. (HÛD,120)
• Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar gerçekleri apaçık açıklayan / apaçık sözlü
/ apaçık, apaydınlık Kitap’ın işaretleridir / ayetleridir / ilkeleridir.
(YUSUF,1)
• Ey Muhammed! Biz sana bu Kitabı, diliniz Arapça olduğu için,
anlayasınız / aklınızı çalıştırasınız / düşünürsünüz diye, Arapça bir
Kur’an olarak indirdik / şu aklınızı kullanın artık! Sana bu Kur’an’ı
Arapça olarak vahyetmekle, daha önceki milletlerin ve elçilerin
haberlerini anlayabileceğiniz en güzel bir anlatımla sana
bildiriyoruz / Biz, sana bu Kur’an’ı vahyederek kıssaların /
hikâyelerin / anlatımların en güzelini anlatıyoruz; oysa sen daha
önceleri (bunlardan) habersiz bulunuyordun. (YUSUF,2,3)
• Allah’tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu
isimlerden / bir takım hurafelerden ibarettir. Yoksa Allah, onlar
hakkında hiçbir kanıt / onlara dair güçlü bir delil indirmiş değildir /
Allah onlara hiçbir güç vermemiştir. Hüküm ancak / yalnız
Allah’ındır. Allah yalnız ve yalnız / yalnızca Kendisine kulluk
etmenizi istemiştir. Sağduyudan şaşmayan dosdoğru yol budur /
dosdoğru / gerçek din budur; fakat insanların çoğu bunun bilincinde
değil / (bu gerçeği) bilmemektedirler. (YUSUF,40)
• Hüküm ancak / yalnız Allah’ındır. (YUSUF,67)
• Sana onu Vahiy ile bildiriyoruz. Sen ne kadar yürekten istersen
iste, yine de insanların çoğu (bu Vahye) inanmayacaklardır.
(YUSUF,102,103)
• Ey Muhammed! Sen, Kur’an ayetlerini anlatarak, elçilik görevini
yaptığın için, halktan / Araplardan herhangi bir ücret de / karşılık da
istemiyorsun. Kaldı ki, bu Kur’an, tüm dünya halkları için de bir
uyarıdır / hatırlatmadır / bu Kur’an, bütün insanlık için bir öğüttür.
(YUSUF,104)
• Ey Peygamber! Ortak koşuculara de ki: “Bu, benim yolumdur; ben
ve bana uyanlar, insanları açık bir delil üzere olan Allah’ın (dinine)
çağırıyoruz. (YUSUF,108)
• Bu Kur’an uydurma / iftira yoluyla / yalan isnatlarla / (asla insan
tarafından) uydurulabilecek bir söz değildir / bunlar uydurulacak
sözler değil…; aksine bu Kur’an kendisinden önce gelen Tevrat,
Zebur, İncil ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan / önceki çağlardan
doğru namına ne kalmışsa sürdüren, her şeyin ayrıntılı açıklaması /
uzunca anlatan / her şeyi açık açık dile getiren ve inananlar için de
bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve Rahmet’tir / sevgi ve
şefkat (pınarı olan ilahi bir kitaptır) / yol gösteren sevgi ve
merhamet kaynağıdır. (YUSUF,111)
• Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar Kitabın ve açık anlatımlı / apaçık
Kur’an’ın ayetleridir / işaretleridir / ilkeleridir / (gerçeği) apaçık
biçimde ortaya koyan Kur’an ayetleridir. (HİCR,1)
• Ortak koşucu Araplar, Muhammed Peygamber’e “Ey kendisine
Zikir / Kur’an’ uyarı / hatırlatma indirilen kimse, sen gerçekten tam
bir delisin. Şayet anlattıkların doğru ise, bize melekleri getirsene”
diyerek onunla alay ederler. (HİCR,6,7)
• Kuşkusuz Zikri / Kur’an’ı / bu uyarıyı aşama aşama Biz, evet Biz
indirdik Biz! Onu (her türlü tahriften) koruyacak / koruyucusu
elbette Biziz / koruyan da Biz olacağız; bundan hiç şüpheniz
olmasın. (HİCR,9)
• Biz o Zikir’i / Kur’an’ı inkârlarında ısrar edenlerin / günaha
batmışların kalplerinin bigâne kalamayacakları bir biçimde indiririz /
alay etme hasletini, suç işleyenlerin kalplerine sokarız.
Geçmiştekilerin durumu ortada iken yine de ona inanmazlar / ortak
koşucular Zikre / Kur’an’a inanmak istemezler. (HİCR,13)
• Yemin olsun, Biz sana yedi çifti / tekrarlanan yediyi / iki kat yediyi /
çift mânalılardan tekrarlanan yedi ayeti ve çok büyük / yüce
Kur’an’ı verdik. (HİCR,87)
• Senden öncekilere de (Kutsal Kitap) indirmiştik; ancak, onlar, (bir
kısmına inanmak ve bir kısmını da inkâr etmek suretiyle), onu
parçalara ayırmışlardı / onlar ki Kur’an’ı parça parça / bölük bölük
yaptılar / onlar, Kur’an’ı bölüp ayıranlardır. Onlar, şimdi de (aynı
şekilde davranarak) Kur’an’ın bir kısmını kabul edip, bir kısmını
inkâr ederek, Kur’an’ı geçersiz kılmaya çalışmaktadırlar. Kur’an’ı
parçalara ayıran ortak koşucu bölücülere, aynı şekilde azabımızı
indireceğiz / nitekim Biz, (Kur’an’ı) kısımlara ayıranlara azabı
indirmişizdir / haykır yüzlerine, Kur’an hakkında demediklerini
bırakmayanların! (HİCR,90,91)
• Sana buyurulanı açıkça bildir / söyle / şimdi sen, emrolunduğun
şeyi kafalarını çatlatırcasına tebliğ et / sarsa sarsa açıkla / açıkça
ortaya koy ve ortak koşuculara da aldırma / Allah’a ortak
koşanlardan uzak dur; çünkü Biz, (sana indirilenle) alay edenlere
ve Allah ile birlikte başka tanrı edinenlere / Allah’ın yanına başka
tanrı koyan alaycılara / alay edip eğlenenlere karşı sana yeteriz.
Onlar yakında (gerçeği) tanıyacaklardır / ne olduğunu bileceklerdir.
(HİCR,94,95,96)
• Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli
tebliğ et yani o Vahye / Allah’a itaat edenlerden ol. (HİCR,98)
• Övgü ve övülme, gökleri ve yeri yaratan, karanlığı ve aydınlığı var
eden / nûra vücut veren Allah içindir. Gerçeği örtenler, hâlâ putlar
ediniyorlar / bunları / başka güçleri Rablerine denk tutuyorlar.
(EN’ÂM,1)
• Ortak koşuculara ne zaman, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse,
yüz çevirirler / hemen karşı tavır alırlar. Şimdi de kendilerine gelen
bu apaçık Gerçeğe yalan diyorlar / kendilerine gelen Gerçeği alay
konusu yaparlar. Fakat alay ettikleri şeyin ne olduğunu çok yakında
anlayacaklar. Gerçekleri saklayanlar, kendilerinden önce, nice
nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı? O alaya aldıkları Gerçeğin
tâ kendisi, o maskaralığı yapanları çepeçevre kuşatıverdi / alay
edenleri, eğlendikleri Gerçek kuşatıverdi. (EN’ÂM,4,5,6,10)
• Ey Peygamber! De ki: “Sizi ve tüm insanlığı uyarmak için bana bu
Kur’an verildi / vahyolundu / bu Kur’an, sizi ve ulaşabildiği herkesi
uyandırmak için vahyolundu.” (EN’ÂM,19)
• Kendilerine Kitap verdiklerimiz öz çocuklarını tanıdıkları gibi, onu /
o Vahyi tanırlar / bilirler / önceki çağlarda Kitap verilenler, bu
Gerçeği kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama nefislerinin ve
duygularının tutsağı olanlar / kendilerine yazık edenler /
özbenliklerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmak istemezler /
imana yanaşmazlar. (EN’ÂM,20)
• Yalan söyleyerek Allah’a iftira yakıştıran / Allah hakkında yalan
uydurandan ve ayetlerini / ilkelerini yalanlayandan / inkâr
edenlerden daha zalim / daha çok haksızlık eden kim olabilir /
Allah’a olmayacak şeyler yakıştırarak yalan uyduran veya O’nun
ayetlerine yalan diyenden daha zalim kim olabilir? Allah’ın
ayetlerini çarpıtanlar / zalimler / haksızlık yapanlar asla kurtuluşa /
başarıya erişemez. (EN’ÂM,21)
• Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an ayetlerini
dinlerler. Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle kirlenmiş
düşünceleri kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale getirir. Bu
yüzden, ortak koşanlar, apaçık bir kanıtı / belgeyi / bütün ayetleri
görseler de ona inanmak istemezler / iman etmezler. O kafirler
sana geldiklerinde seninle o kanıt hakkında tartışmaya kalkışarak:
“Bu eskilerin geçmişte uydurdukları masallarından / bir efsaneden
başka bir şey değildir” der dururlar / kendilerini savunurlar.
Kendileri uzaklaştıkları gibi, başkalarını da senden ve Kur’an’dan
uzaklaştırıyorlar. Ortak koşucu inkârcıların cehennem ateşinin
kenarına getirildiklerinde / ateşin başında bekletilip: “Ah ne olurdu /
eyvah / keşke dünyaya geri gönderilsek de, Rabbimizin ayetlerine
yalan demeyip / kanıtlarını inkâr etmesek / Rabbimizin ilkelerini
yalanlamasak, iman edenlerden / inananlardan olsaydık” dediklerini
/ çırpındıklarını bir görseydin! (EN’ÂM,25,26,27)
• Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplar / insanlar / o zalimler, aslında
seni yalanlamıyorlar, onlar Allah’ın ayetlerini / hükümlerini /
(Kur’an’ı) reddediyorlar / inkâr ediyorlar. (EN’ÂM,33)
• Emin ol, Allah’ın kelimelerini / sözlerini değiştirebilecek hiçbir güç /
kuvvet yoktur / Allah’ın yasası değişmeyecek. (EN’ÂM,34)
• Unutma ki eğer Allah isteseydi, onları toptan doğru yolda
yürütürdü; bundan hiç şüphen olmasın. (EN’ÂM,35)
• Çağrıyı (Kur’an’ı), ancak içtenlikle dinleyenler kabul eder.
(EN’ÂM,36)
• Biz Kitap’ta / Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık / hiçbir eksik
bırakmamışızdır. (EN’ÂM,38)
• Ayetlerimize yalan diyenler, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve
dilsizler sürüsüdür. Allah dileyeni şaşırtır, dileyeni de doğruluk ve
dürüstlük yolunda yürütür / dosdoğru yola yöneltir. (EN’ÂM,39)
• Kendilerine hatırlatılan uyarıları / öğütlenmeye çağrıldıkları şeyi
unuttuklarında, üzerlerine indirdiğimiz sıkıntı ve darlığı kaldırıp, her
şeyin kapısını ardına kadar açtık. Nihayet, kendilerine verilenlerle
şımarınca, onları ansızın yakaladık ve böylece şaşkın ve umutsuz
kaldılar. (EN’ÂM,44)
• Bakın ayetlerimizi / kanıtları / belgeleri nasıl çok yönlü / ayrıntılı
olarak açıklıyoruz, ama onlar hâlâ aldırış etmiyorlar / yüz
çevirdiklerine dikkat et. Zalim / Allah’ın apaçık kanıtlarını inkâr eden
toplumdan başkası mı yok edilecek? (EN’ÂM,46,47)
• Kim iman edip, iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda yürürse / inanıp
kendini düzeltirse, korkularını yenecek ve dertlerinin esiri
olmayacaktır. Ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenleri ise yoldan
çıktıklarından ötürü / artık alışkanlık haline getirdikleri kötülüklerin
karşılığı olarak azap bekliyor. (EN’ÂM,48,49)
• Ben, sadece bana vahyedilene uyarım / ancak bana verilen Vahye
uyarım. Rablerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları /
Rableri huzurunda toplanmaktan korkanları, sana vahyedilenle /
Kur’an’la uyar ki, korunabilsinler / Allah bilincini içlerinde canlı
tutsunlar / bir veli ve arabulucu olmadan, Rablerinin huzuruna
çıkmaktan korkanları, sana verilen Vahiyle uyandır ki, tam olarak
Allah bilincine varsınlar. (EN’ÂM,50,51)
• Ayetlerimize / ilkelerimize iman edenler yanına geldikleri zaman de
ki: “Selâm sizlere. Rabbiniz Kendisine sevgi ve merhameti farz kıldı
/ Rabbiniz merhametli davranmayı / sevgiyi ilke edindi.”
(EN’ÂM,54)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun
anlatıyoruz ki, günaha batmış olanların yolu iyice ayrılıp belli olsun
/ inkârcıların ne tarz bir yol izlediklerini açık-seçik göresiniz /
suçluların yolu iyice ayrılıp belli olsun. (EN’ÂM,55)
• Ben sizin heva ve heveslerinize / keyiflerinize uyacak değilim. Aksi
halde şaşırmış / sapıtmış olurum ve bir daha asla dosdoğru yolu
bulamam / doğru yolda yürüyenlerden olmamış olurum.
(EN’ÂM,56)
• Ben Rabbimden gelen açık bir kanıta / belgeye / apaçık sözlü bir
delile / (Kur’an’a) dayanmaktayım / beyyine üzerindeyim. Siz ise,
Allah’tan gelen kanıtı yalanlamaktasınız. Hükmedenlerin en iyisi
olan Allah gerçeği anlatıyor / gerçeğin tâ kendisini O açıklar. Hem
O, gerçeğin tâ kendisini sahte olandan ayırt edenlerin en iyisidir /
ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O’dur. (EN’ÂM,57)
• Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki o her şeyi açıklayan Kitap’ta
bulunmasın / kayıtlı olmasın / apaçık içindedir. (EN’ÂM,59)
• İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi
nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın
Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna / Allah’ın ayetlerine yalan
dedi. (EN’ÂM,65,66)
• İleride / yakında siz de gerçeği / bunu bileceksiniz. (EN’ÂM,67)
• Ey Peygamber! Ortak koşucu Arapların / insanların ayetlerimiz
hakkında ileri geri konuşanlarına rastladığın zaman / ilkelerimize
sataşanları gördüğünde, konuyu değiştirene / başka bir söze
geçene kadar onlardan uzak dur / yanlarından uzaklaş. Eğer
şeytan bunu sana bir an için unutturursa, hatırladığın vakit hemen
kalk / derhal oradan ayrıl; o zalimler güruhu ile beraber olma /
nankör kimselerle birlikte oturma! (EN’ÂM,68)
• Sen Kur’an’la uyar ki, bir kişi, kazandığının felaketli sonucunu
çekmesin / o (Kur’an) ile uyarıda bulunmaya devam et ki, Allah’tan
başka yardım edecek hiçbir dostun ve aracılıkta bulunacak hiçbir
şefaatçinin bulunmayacağı (kıyamet gününde) hiç kimse,
işlediğinden dolayı azaba atılmasın. (EN’ÂM,70)
• Gerçek yol gösterici Allah’tır / yürünecek yol, ancak Allah’ın
gösterdiği yoldur / Allah’ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk /
Allah’ın gösterdiği doğru yol, (yegâne gerçek) doğru yoldur. Biz,
âlemlerin Rabbi Allah’a teslim olmakla, Vahye bağlı kalıp onu tebliğ
etmekle ve O’nun buyruklarının dışına çıkmaktan, Kendisine
sığınmakla / o Vahyi hayatımıza hâkim kılmakla emrolunduk /
alemlerin eğitenine teslim olmamız bize emredildi. (EN’ÂM,71,72)
• O’nun Sözü gerçeğin tâ kendisidir / O’nun Sözü gerçektir / Sözü
mutlak doğrudur. (EN’ÂM,73)
• Allah’ın yol göstermesidir bu / işte Allah’ın yürümenizi istediği doğru
yol budur. Kullarından dilediğini / isteyeni bununla iletir iyiye ve
güzele / O, kullarından lâyık gördüğünü / isteyeni doğru yolda
yürütür / dosdoğru yola ulaştırır. (EN’ÂM,88)
• Ey Peygamber! Sen de tüm peygamberlerin yolunu aynen izle /
onların yolundan yürü / onların yoluna uy ve halkına şöyle de:
“Ben, Allah’ın buyruklarını size anlatmam karşılığında / (sunduğum
tebliğden) dolayı, sizden bir ücret / maddi bir karşılık istemiyorum.
Bu Kur’an tüm insanlara bir hatırlatma / bir çağrıdır / Kur’an bütün
insanlar için bir uyarıdan / öğütten / hatırlatmadan başka bir şey
değildir / bu Kur’an, insanlığa özünü hatırlatan bir öğüttür, hepsi bu.
(EN’ÂM,90)
• “Allah insana hiçbir şey indirmemiştir” demekle Allah’ı gereği gibi
tanımadıklarını gösterdiler. Bakın şu an size ne sizin ne de
atalarınızın bilmediği gerçekler öğretilmekte. İşte şimdi de, önceki
çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdürerek, şehirlerin
anasından başlayarak uyarısı tüm dünyayı saracak olan bu Kitap’ı
indiriyoruz. (EN’ÂM,91)
• Bu Kur’an, kendisinden öncekileri / Tevrat’ı, İncil’i doğrulayan kutlu
/ kutsal-bereketli / mübarek bir Kitap’tır. Ve ülkelerin ana kentlerini /
başkentlerini ve etrafındakileri uyarman için indirilmiştir / önceki
çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdürerek, şehirlerin
anasından başlayarak uyarısı tüm dünyayı saracak olan bu Kitap’ı
indiriyoruz. Ahret sorumluluğunu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar /
bu Kitaba iman ederler ve salâtı / o Kur’an’ı anlayarak okurlar ve
belleklerinde muhafaza ederler / dinlerini koruyarak yaşamaya
devam ederler. (EN’ÂM,92)
• Allah’a karşı olmadık şeyler söyleyen veya kendisine
vahyedilmediği halde “Bana vahiy geliyor” diyenden yahut “Allah’ın
indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir?
Bu zalimlerin halini, ölümün şiddetli sancıları içinde kıvranırken
göreceksin. Melekler ellerini kendilerine uzatıp: “Hadi bakalım
çıkarın canınızı. Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylemenizden ve
Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan / Allah’ın ayetlerini
/ Vahyini kibir ve gururla reddetmenizden dolayı bugün aşağılık bir
azapla karşılaşacaksınız!” diyecekler. (EN’ÂM,93)
• Biz, ayetlerimizi / belgeleri bilinçlenmek isteyen bir halk / bilgi sahibi
/ anlayan / iyice araştırıp kavrayan / maksadı kavramak isteyen bir
toplum için böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / en ince
ayrıntısına kadar / tam bir biçimde / gerçekten ayrıntılı kılmışızdır /
uzun uzun anlatıyoruz. Bunda iman edecekler / inananlar için
ibretler / deliller / belgeler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın.
(EN’ÂM,97,98,99)
• Size Rabbinizden doğruyu yanlışı ayırt edebilecek apaçık deliller /
gözle görülecek belgeler / gönül gözleri gelmiştir / idrak kâbiliyeti
vermiş bulunuyor. Artık kim görürse / idrak ederse / vicdanının
sesine kulak verirse kendi lehine / yararına, kim de körlük ederse /
idrak etmezse kendi aleyhinedir / zararınadır. (EN’ÂM,104)
• Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetlerimizi / ilkelerimizi,
herkesin anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı kıldık / ayetleri böyle
çeşitli şekillerde açıklıyoruz / anlatıyoruz ki, o körlük edenler /
inanmayanlar sana “ Birilerinden ders alıyor / (kitap ehlinin
eserlerini) inceledin ve (Kur’an’ı onlardan aldın)” derken;
bilinçlenmek isteyen bir halk için de iyice açıklamış olalım.
Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy / Rabbinden sana ne
vahyolunuyorsa ona uy! (EN’AM,105,106)
• Ortak koşucular, kendilerine bir mucize gelse, ona / buna mutlaka
inanacaklarına dair tüm güçleriyle Allah’a yemin ederler. Söyle
onlara: “Ayetler / belgeler / mucizeler ancak Allah katındadır.”
(EN’ÂM,109)
• Çoğu bilgisizlikleri yüzünden bu gerçeği bilmezler / cehâlet
sergiliyorlar. (EN’ÂM,111)
• Saptırıcılar, Peygamberlerden duydukları Vahyi, saptırarak, kendi
uydurdukları yaldızlı sözleri aldatmak için insanlara fısıldarlar.
Saptırıcıların dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de
ortak koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,112,121)
• Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak
/ uzunca anlatarak indirmişken / içinde her şey ayrıntılı bir şekilde
açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğine
/ sözlerine mi uyayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz / Yahudiler,
Hıristiyanlar Kur’an’ın, Rablerinden gerçek olarak / gerçeği
bildirmek üzere indirildiğini çok iyi bilirler / o gerçeğin tâ kendisi
olarak Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın şüphelenenlerden
olma! Rabbinin kelimeleri / buyrukları / Rabbinin sözü doğruluk ve
adaletle / söz ve adalet olarak kemâle ermiştir / tamamlanmıştır.
Allah’ın sözlerini değiştirebilecek / engelleyecek (hiçbir güç) yoktur.
(EN’ÂM,114,115)
• Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni Allah yolundan
saptırırlar. Onlar sadece zanlarının ardından giderler ve
saçmalayıp durular / zanna / sanıya uyarlar ve tahminde / sadece
yaklaşık değerlendirmede bulunurlar. Rabbin kimin yolundan
saptığını en iyi bilendir, doğru yolda yürüyenleri en iyi bilen de
O’dur. (EN’ÂM,116,117)
• Birçok insan, bilgiye dayanmayan, sanıya, fısıltıya dayanan
rivayetler ve kişisel görüşlerle / hiçbir bilgisi olmamasına rağmen
yalnızca temelsiz kişisel görüşleriyle / heva ve hevesleriyle / ilimsiz
bir biçimde kendi keyiflerine uyarak insanları sapıklığa
sürüklüyorlar / halkı şaşırtıyorlar / insanları saptırıyorlar.
(EN’ÂM,119)
• İnsanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz / ışık
tuttuğumuz / aydınlattığımız kimse karanlıklar içinde olup da, o
karanlıkta adım atamayan / karanlıktan çıkamayan kimse gibi olur
mu? (EN’ÂM,122)
• İnkârcı kodamanlara, Allah’tan bir ayet söylendiğinde büyüklenirler
“Allah’ın elçilerine verilenlerin benzeri, bize de verilmedikçe
inanmayız” derler. Allah mesajını kime vereceğini en iyi bilendir.
(EN’ÂM,124)
• Allah, her kimi doğru yolda yürütmek isterse / isteyen kimseyi
dosdoğru yola ulaştırmak için, onun gönlünü İslâm’a / barışa /
Allah’a teslim olmaya açar. İşte bu yol / İslâm, Rabbinin dosdoğru
yoludur. Titreyip özünü hatırlamaya niyeti olan bir halk için ayetleri /
ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun
anlatmaktayız / Biz düşünen / öğüt alan bir topluluğa ayetleri en
ince ayrıntısına kadar ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
(EN’ÂM,125,126)
• Allah: “Ey cinler ve insanlar topluluğu, size, ayetlerimi anlatan ve
bu günle karşılaşmanız konusunda sizi uyaran elçiler gelmedi mi?”
diye soracak. Şöyle cevap verecekler: “Elçilerin bizi uyardıklarına
dair, kendi kendimize tanıklık ederiz.” Dünya hayatı onları
aldatmıştı. (EN’ÂM,130)
• Gerçeği bilmeden insanları yoldan çıkarmak için uydurduğu yalanı
Allah’ın üstüne atandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalimleri
doğru yolda yürütmez. (EN’ÂM,144)
• Ey Peygamber! De ki: “ Bana vahyedilen hükümlerde / Kur’an’da
haramlaştırdığınız şeyler hakkında, onları yiyecek birisi için, haram
edilen bir şey bulamıyorum. Ancak, bana vahyolunanda /
Kur’an’da, Allah’ın haram / yasak olarak bildirdikleri; leş / ölü,
akıtılmış kan, domuzun eti -ki pistir-, Allah’tan başkası adına
adanmış yiyecekler / Allah’tan başkası adına kesildiği için murdar
olan hayvandır. En güçlü / üstün delil / kanıt Allah’ınkidir / Gerçeğe
ulaştıran apaçık delili Allah vermiştir. O uygun görseydi, hepinizi
doğru yolda yürütürdü / eğer siz doğruya yönelseydiniz Allah
elbette hepinizi doğruya ulaştırırdı / doğru yola iletirdi.
(EN’ÂM,145,149)
• Ey Peygamber! De ki: “Allah şunları haram etti diye
haramlaştırdıklarınız şeyler hakkında tanıklık edecek tanıklarınızı
getirin.” Her şeye rağmen yine de yalan yere tanıklık ederlerse
onlarla beraber tanıklık etme / sakın onlarla beraber bulunma.
Sakın ayetlerimize / ilkelerimize yalan diyenlerin, o ahrete
inanmayanların heva ve heveslerine uyma / keyifleri ardınca gitme
/ sözlerine kanma! Onlar, Rablerine başkalarını eş koşmaktadırlar /
denk tutmaktadırlar. (EN’ÂM,150)
• Allah’ın yolunda gidin / bu benim doğruluk ve dürüstlük yolumdur,
ona uyun / doğru olan bu yoluma uyun, sizi onun yolundan saptırıp
ayıracak başka yollara uymayın / sapmayın / sizi O’nun yolundan
ayrı düşürecek çeşitli yollara gitmeyin; çünkü başka yollar, sizi
Allah’ın yolundan ayırırlar. Bunlar, dinlersiniz diye Allah’ın size
verdiği öğütlerdir / O size, işte bunları tavsiye ediyor / bu, saygılı
olmanız için Allah’ın size önerdiği ilkedir. (EN’ÂM,153)
• Bu Kur’an indirdiğimiz kutlu / mübarek / verimli bir Kitap’tır / işte bu,
yankısı çağlar boyu sürecek bir Kitap’tır. Öyleyse size merhamet
edilmesi / O’nun sevgisine mazhar olmanız için o Kur’an’a
uymalısınız / ki, üzerinize sevgi ve merhamet yağsın, erdemli
davranmalısınız / saygılı olmalısınız / Allah bilincini içinizde canlı
tutmalısınız. (EN’ÂM,155)
• (Biz bu Kitabı): “Kitap, ancak bizden önceki iki topluluğa
indirilmiştir; biz ise, onların bu öğütlerinden habersiziz” ya da “Bize
de Kitap indirilseydi, biz onun gösterdiği doğru yola onlardan daha
iyi uyardık” dememeniz için (indirdik). (EN’ÂM,156)
• Size Rabbinizden açık bir delil / belge / bir beyyine / bir kılavuz, bir
hidayet / doğruluk göstergesi / bir yol gösterici / söze dayalı apaçık
bir delil, bir yol gösterme ve bir rahmet / bir sevgi pınarı / sevgi ve
merhamet kaynağı gelmiş bulunuyor. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini
yalanlayıp ondan yüz çevirenden / Allah’ın ayetlerine yalan
diyenden ve onlardan alıkoymaya kalkışandan daha zalim kim
olabilir? Ayetlerimizi / ilkelerimizi engellemeye yeltenenleri / yüz
çevirenleri bu suçları sebebiyle / yüz çevirmelerinden ötürü şiddetli
bir azapla / azabın en kötüsüyle cezalandıracağız. (EN’ÂM,157)
• Rabbim bana doğruluk ve dürüstlük yolunu, gerçek hayat dinini,
İbrahim’in sağduyudan şaşmayan yürüdüğü yolu gösterdi / Rabbim
beni dosdoğru yola / gerçek dine / doğruya yönelen ve ortak
koşanlardan olmayan İbrahim’in dinine iletmiş bulunuyor.
(EN’ÂM,161)
• De ki: “Salâtım / Vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem,
hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi / âlemlerin eğiteni olan Allah
içindir ve hiçbir ortağı olmayan Allah’a aittir. Bana söylenen budur
ve ben gönülden bağlananların ilkiyim.” (EN’ÂM,162,163)
• (Gerçeği savunmak üzere) dalga dalga inenler, kötülükten
alıkoyanlar, yankılanıp yayılanlar, titreyip hatırlatanlar / Kur’an /
Zikir okuyanlar / çağrıya kulak verenler / okudukça ananlara
andolsun ki, sizin Tanrınız birdir. (SAFFAT,1,2,3)
• Asi saptırıcılar ne kadar uğraşsalar da, yüce depoya bir zarar
veremezler. Onu bozmaya kalkarlarsa her taraftan çepeçevre
sarılmış bir felaketle karşılaşırlar. Hele yüce depoyu bozmaya
çalışan olursa da, hemen korkunç bir ışık enerjisi onu delik deşik
eder. (SAFFAT,8,9,10)
• Onlar, kendilerine öğüt verildiğinde / düşünüp taşınmaya
çağrıldıklarında / hatırlamaya yanaşmıyorlar / düşünmüyorlar /
kendilerine kesin deliller / Kur’an gösterilerek anlatıldığında da,
öğüt almazlar, onunla / Kur’an’la alay ederler / alay konusu
yaparlar / bir ayetle yüz yüze geldiklerinde, dudak büküp
eğleniyorlar. Ve diyorlar ki: “Bu, apaçık bir büyüden / bunlar apaçık
büyüleyici laflardan başka bir şey değildir.” (SAFFAT,13,14,15)
• Kendilerine “Lâ ilahe illa Allah”(Allah’ın yanında başka ilah yoktur /
Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur) denildiğinde büyükleniyorlardı /
kafa tutuyorlardı / kibirleniyorlardı. “Ne yani gizli güçlerce kullanılan
bir şair için tanrılarımızı mı terk edeceğiz / tanrılarımızı deli bir şair
için mi terk edeceğiz?” diyorlardı. Hayır, asla / öyle değil! Sizin “deli
şair” dediğiniz Muhammed, size gerçeği / hakkı getirmiş / gerçeğin
tâ kendisi ile gelmişti ve daha önce gelen elçileri / bütün
peygamberleri de doğrulamıştır / tasdik etmişti / onaylamıştır.
(SAFFAT,35,36,37)
• Puta tapar Araplar / insanlar diyorlardı ki: “Eğer yanımızda daha
öncekilere verilenlerden bir mesaj / hatırlatma bulunsaydı, biz de
kendimizi Allah’a adar, sadece O’na kul olurduk.” Fakat sonradan
kendilerine gelen mesajı inkâr ettiler / ancak o Kitap geldiğinde
inkâr etmişlerdi; ama ileride bilecekler / yakında öğrenecekler neyin
ne olduğunu. (SAFFAT,167,168,169,170)
• Azap tepelerine inince uyarılara aldırış etmeyenlerin / uyarılanların
/ uyanın diye çağrılıp durulanların / uyarılmış olup da yola
gelmeyenlerin sabahı ne kötüdür! (SAFFAT,177)
• Elif, Lâm, Mîm. Bunlar sana inen bilgelik / hikmet dolu Kitabın
işaretleridir / ayetleridir / ilkeleridir. (LOKMAN,1,2)
• Hikmet / bilgelik dolu / düşündüren bu Kitap / Kur’an erdemliler / iyi
davrananlar / iyilik yapanlar / güzel ahlâk sahipleri için bir yol
gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmettir / sevgi ve merhamet
kaynağıdır. (LOKMAN,3)
• O erdemliler ki hikmet dolu Kitaba bağlanırlar ve onunla arınırlar / o
Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar ve öte
dünyaya da kesin bir sorumluluk bilinciyle / gidip gelmişçesine
inanırlar. İşte bunlar, Rableri tarafından gösterilen dosdoğru bir
yolu izleyenlerdir / Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenlerdir / doğru
yola ulaştırılanlar / Rablerinin yolunda olanlardır, işte onlardır
mutluluğu yakalayanlar / başarıya ulaşanlar / gerçek kurtuluşu
bulanlar! (LOKMAN,4,5)
• İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan
saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri /
boş sözleri, hikmet dolu Kitabın / Kur’an’ın ayetleriyle bir tutarlar /
herhangi bir bilgiye dayanmaksızın boş boş konuşurlar. Böylece
Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve onunla dalga geçmek
isterler / o yolu / onu oyalanma aracı / eğlence konusu yapmak için
boş sözler / lâf / hadis eğlencesi satın alır / satın alanlar / güldürücü
sözleri satın alıp, Allah’ın yolunu alaya alanlar vardır. İşte
böylelerine rezil edici / aşağılık / acıklı bir azap vardır. Bu çelişkili
hadisleri üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri / ilkeleri / Kur’an
okunduğu zaman, sanki onu hiç duymamış gibi, sanki kulakları
sağırmış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler / hiç oralı
olmaz, küstahça sırtını dönerler. (LOKMAN,6,7)
• Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. (LOKMAN,15)
• Halktan bazıları vardır ki, elinde ne bir kılavuzu / yol göstericisi /
doğruluk göstergesi bulunmadan, ne de bir aydınlatıcı Kitabı
olmadığı halde, Allah hakkında bilgisizce tartışır / kimileri ellerinde
ne bir bilgi, ne bir yol gösterici, ne de aydınlatıcı bir Kitap olmadığı
halde Allah hakkında mücadele edip duruyor. Elinde bilimsel bir
kanıtı olmadan Allah’ı tartışanlara: “Allah’ın indirdiği bilgi ve hikmet
dolu Kitaba / Kur’an’a uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz atalarımız
ne yapmışsa aynen onları taklit ederiz / biz, atalarımızı ne üzerinde
bulduysak / atalarımızın geleneğinde ne varsa ona uyarız” derler.
Ya şeytan babalarını ateşin azabına çağırmışsa / saptırıcı onları
cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? (LOKMAN,20,21)
• Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan / güzel ahlâkla donanıp
bütün benliği ile Allah’a adanmış / güzel düşünüp güzel / iyi
davranarak kendini Allah’a veren / tümüyle Allah’a teslim /
Müslüman olursa, en garanti bağa / en sağlam kulpa tutunmuştur.
(LOKMAN,22)
• Ortak koşucu inkârcıların yalanlamaları / küfrü / inkârı seni üzmesin
/ tasalandırmasın. (LOKMAN,23)
• Allah gerçeğin tâ kendisidir / çok yüce, çok büyük olan Allah,
gerçektir. Allah dışında bağlanılanlar safsatadır / Allah’tan başka
çağırdıklarınızın hepsi sahtedir / saçmadır. Doğrusu bunda,
andolsun, pek dayanıklı olan ve çok şükreden herkese belgeler /
büyük dersler / kesin ibretler vardır. Fanatik inkârcılardan / hain ve
gaddar nankörlerden başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi bile bile
reddetmez / karşı çıkmaz. Allah’ın sözü gerçektir. Dünya hayatı
sakın sizi aldatmasın, sakın kandırıcılar / o mağrur şeytan sizi Allah
ile / Allah hakkında / Allah adına aldatmasınlar / Allah hakkında
asılsız düşünceleriniz sizi aldatmasın. (LOKMAN,30,31,32,33)
• Zaten hiç kimse haince bir nankörlüğe kapılmadıkça ayetlerimizi /
ilkelerimizi bile bile inkâr etmez / reddetmez. (LOKMAN,32)
• Göklerde ve yerde atom çekirdeği küçüklüğünde olan / zerre
ağırlığında birşey bile Allah’tan gizli kalmaz; çünkü ister bundan
daha küçük, ister daha büyük olsun hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir
Kitap’ta yazılmış olmasın / O’nun bilgisinden göklerde ve yerde
zerre kadar bir şey kaçmaz. Ondan daha küçüğü de daha büyüğü
de hep apaçık bir Kitap’tadır / her şey apaçık bir Kitap’ta
belirlenmiştir. (SEBE,3)
• Ayetlerimize karşı meydan okuyup duranlar / ilkelerimizi geçersiz /
hükümsüz kılmaya çalışanlar / geçersiz kılma yarışına girenler için,
acıklı ve korkunç / inletici bir azap vardır. (SEBE,5)
• Bilimsel düşünceye sahip / bilgi ile donatılmış olanlar / kendilerine
ilim verilenler, Rabbinden Peygamber’e indirilen Kur’an’ın gerçek /
hak / gerçeğin / hakkın tâ kendisi olduğunu bilirler ve Kur’an’ın,
üstün / çok güçlü / sonsuz yüceliğe sahip ve en çok / her türlü
övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini / Allah’ın yolunu
gösterdiğini / Allah’ın yoluna ulaştırdığını / kılavuzladığını görürler.
(SEBE,6)
• “Bu adam, yalan uydurup Allah’a iftira mı yakıştırıyor yoksa
kendisinde bir delilik mi var / yoksa kafayı mı bozmuş?” derler.
Hayır! Söyledikleri gibi değil. Birazcık vicdanı olan her kul bundan
ibret alır; hiç kuşkusuz / Allah’a yönelen her kul için elbette bunda
alınacak bir ders / ibret / belge vardır. (SEBE,8,9)
• Kuşkusuz bunda, gereğince çaba gösteren / sabreden / çok dirençli
olan / güçlüklere göğüs geren ve yeterince şükreden herkes için,
elbette alınacak ibretler / dersler vardır. (SEBE,19)
• Rabbiniz “Gerçek yalnızca gerçek / Gerçeği / hakkı” söyledi!”
(SEBE,23)
• Ortak koşuculara sor: “İkimizden birimiz ya doğru yoldadır / tam
hidayet üzerindeyiz, ya da yoldan çıkmış durumda / açık bir
sapıklık içindedir. Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak ve sonra
aramızda kimin doğru yolda olduğuna hüküm verecek / gerçekle
açıklar. (SEBE,24,26)
• Fanatik inkârcılar, “Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan önce gelmiş
olan (Kitaplara) asla inanmayız” diye diretirler. Sen bu inkârcı
nankörleri, Rablerinin huzuruna getirildikleri sırasında suçu
birbirlerinin üzerine atacakları zaman bir göreceksin.” Basit / küçük
görülenler / güçsüzler, büyüklük taslayanlara / kodamanlara “Siz
olmasaydınız, biz kesinlikle inanırdık” derler. Büyüklük taslayanlar
da küçük görülen / güçsüzlere “Size doğruluk göstergesi / hidayet
geldikten / doğru yol gösterildikten sonra, biz mi sizi ondan
alıkoyduk / saptırdık? Hayır, zaten suçlu kimselerdiniz” derler. Bu
kez, basit / küçük görülüp horlananlar, büyüklük taslayanlara
“Hayır! Asıl sizdiniz, bizim Allah’a karşı nankörlük göstermemiz /
Allah’ı inkâr etmemiz ve O’na eşler-ortaklar koşmamız için, gecegündüz hile / planlar kuruyordunuz / işiniz gece-gündüz
düzenbazlıktı.” Nihayet, azabı gördüklerinde, içlerinde pişmanlık
duyarlar / içleri yanar / son pişmanlık fayda vermeyecek.
(SEBE,31,32,33)
• Biz bir kente / ülkeye ne zaman bir uyarıcı / uyanışa çağıran bir
peygamber gönderirsek, o kentin haksız kazançla servet sahibi
olmuş kodamanları / lüks / servet ve refahla şımaranları / sefahata
dalmış varlıklıları elçiye karşı çıkarak “Biz sizin elçiliğinizi ve
getirdiğiniz mesajı reddediyoruz. Bizim servetimiz ve çocuklarımız
daha çoktur. Biz cezalandırılacak da değiliz” dediler. (SEBE,34,35)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi boşa çıkarma yarışına girenler / hükümsüz
bırakmak / geçersiz kılmak için meydan okuyanlar da, azapla
başbaşa kalacaklardır / karşılayan azap olacak. (SEBE,38)
• Ortak koşuculara apaçık ayetlerimiz / ilkelerimiz / açık-seçik
kanıtlar halinde okunduğunda “Bu, yalnızca sizi atalarınızın taptığı /
ibadet ettiklerinden putların yolundan saptırmak / tanrılardan
vazgeçirmek isteyen bir adamdır. Karşılarında Söze dayalı apaçık
deliller halinde ayetlerimiz okunduğu zaman ortak koşucular / o
zalimler “Bu Kur’an, uydurulmuş bir yalandan / düpedüz
uydurmadan / şu Kur’an dediği de kendi uydurduğu safsatadan /
düzenlenmiş yalandan / iftiradan başka bir şey değildir” dediler.
Gerçeğin tâ kendisi / Gerçek / Hakk inkâr edenlere / kendilerine
geldiği halde bu kâfirler: “Bunlar kimilerine çok büyüleyici gelen
birtakım laflar, başka bir anlamı yok!” demekten geri durmuyorlar.
Hâlbuki Biz ortak koşucu Araplara araştırıp inceleyecekleri / ders
alacakları bir kitap vermemiş ve senden önce de kendilerine uyarıcı
bir elçi göndermemiştik. (SEBE,43,44)
• Arkadaşınızda / Muhammed’de bir delilik yoktur. O, başınıza
gelecek olan şiddetli / çetin bir cezadan önce / azap konusunda sizi
uyaran bir elçidir / uyarıcıdan başka bir şey değildir. (SEBE,46)
• Benim Rabbim, gerçeği apaçık ortaya koyar / gerçeğin tâ kendisini
en sonunda ortaya çıkarır. Bakın gelen, gerçeğin tâ kendisidir /
gerçek / Hakk gelmiştir. Artık sahtelik ne yeni bir şey ortaya
koyabilir ne de eskiyi geri getirebilir. Ben saparsam / yanılırsam
kendi kusurumdandır / kendi aleyhime sapmış olurum, doğru yolu
bulursam / ulaştırılmış isem bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur’an
/ Rabbimin bana Vahyi / sayesindedir / bildirmesindendir.
(SEBE,48,49,50)
• Kur’an, üstün / çok güçlü / ulu ve bilge / her şeyi bilen Allah
tarafından indirilmiştir / bu Kitap’ın indirilişi, güç ve bilgelik sahibi
Allah tarafındandır. Ey Muhammed! Hiç kuşkun olmasın ki, Biz bu
Kur’an’ı sana gerçek olarak indirdik / Biz, sana Kitap’ı gerçeğin tâ
kendisi / Hakk olarak indirdik; bundan hiç şüphen olmasın. Sen dini
sadece Allah’a özgüleyerek Allah’a kulluk et / saf bir yürek temizliği
içinde / içinden gelerek dürüstçe dine yönel ve Allah için çalış.
(ZÜMER,1,2)
• Allah, yalancıları ve Allah’ın ayetlerini örtenleri / nankörleri asla
doğru yola iletmez / ulaştırmaz / eriştirmez / iyiye ve güzele
kılavuzlamaz. (ZÜMER,3)
• İnsana bir sıkıntı dokundu mu, hemen Rabbine yönelerek O’na
yalvarır. Sonra, Allah insana bir iyilik verdi mi, daha önce yalvarmış
olduğunu unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar
/ eşler koşmaya başlar. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir / eşit olur mu?
Ancak akıl sahipleri, düşünüp öğüt alırlar. (ZÜMER,8,9)
• Ey Muhammed! De ki: “Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek O’na
ortak koşmadan kulluk etmem / O’nun için çalışmam ve benim
örnek, iyi bir Müslüman / içtenlikle boyun eğenlerin ilki / kendini
Allah’a teslim edenlerin öncüsü olmam öğütlendi. Ben dinimi yalnız
Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan ibadet ediyorum / O’nun
için çalışırım. (ZÜMER,11,12,14)
• Allah’ın Kelâmını / Sözü dinleyip de en güzel şekilde uygulayan
kullarımı müjdele. İşte onlar Allah’ın doğru yolda yürüttüğü /
sağduyulu kimselerdir. İşte gerçekten öz akıl ve vicdan / gönül
sahipleri / Allah’ın kılavuzladıkları bunlardır. (ZÜMER,18)
• Kuşkusuz bütün bunlarda / bunda aklı ile düşünenler / akıl ve
vicdan / gönül sahipleri / öz akıllılara dersler / mutlak ibretler / uyarı
/ hatırlatma vardır. Örnekleri düşünüp, doğruya yönelen kimsenin
göğsünü, Allah İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık / nûr
üzerinde olmaz mı / Rabbinden bir aydınlanma gelmiş değil midir?
Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde rağmen / Allah’ın
Vahyinden(Zikrullah) yana / Allah’ın Zikri’ne / Kur’an’a karşı,
kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! Böyleleri apaçık bir
sapıklık içindedir. (ZÜMER,21,22)
• Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun
kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara
ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları)
tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir
taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu
benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi.
Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine
karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın
bu en güzel hadisini / sözünü işitince / duyunca ürperir. Sonra
vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın
(sevgisini) hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın
Vahyine(Zikrullah) karşı / Allah’ın Zikri / Kur’an karşısında yumuşar,
yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın, kendisiyle
dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap,
Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır /
Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür. Sapkınlıkta
direnen kimseye de / Allah kimi saptırırsa, rehber / yol gösteren
bulunmaz / doğru yola getirecek / kılavuzluk edecek / ulaştıracak
kimse yoktur. (ZÜMER,23)
• Yemin olsun / açın kulağınızı! Biz Kur’an’da insanlara her türden
örnekler verdik ki, herkes üzerinde düşünüp öğüt / ibret alsınlar /
hatırlayıp ansınlar. Bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik ki, belki ortak
koşucu Araplar anlarlar da öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah
bilinci içlerinde iyice yerleşsin / Allah bilincinde olurlar / saygılı
olurlar / korunup sakınabilsinler diye. (ZÜMER,27,28)
• Allah adına yalan rivayetler uydurandan / Allah hakkında yalan
düzenden / Allah’a olmadık şeyler yakıştırandan / kendisine gelen
doğru Söze / gerçek geldiğinde yalan diyen kimseden / kendisine
gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? İnkârcılar
için cehennemde bir yer yok mu / böyle kâfirlerin yeri cehennem
değilse nedir? Doğru Sözü / gerçeği getiren ve onu namus bilenler
/ doğruyu getirene ve onu tasdikleyene / onaylayanlara gelince, işte
onlar Allah bilinciyle yaşayanlardır / sakınanlar / erdemlilerdir /
korunanların tâ kendileridir / Allah bilincinde olanlardır.
(ZÜMER,32,33)
• Allah kuluna yetmez mi / kâfi değil mi / yeterli değil midir? Her kimi
Allah şaşırtırsa artık onu doğru yolda yürütecek yoktur / sapıklıkta
direnen hiçbir kimseye Allah doğruyu göstermez / kılavuzluk
edecek yoktur. Her kimi de Allah doğru yolda yürütürse onu da
şaşırtacak yoktur / doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu
gösterirse / kılavuzluk ederse, onu hiç kimse saptıramaz.
(ZÜMER,36,37)
• Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’an’ı, insanlara duyurasın diye /
insanların yararlanması için gerçek / hak olarak / Biz insanlar için
sana gerçeğin tâ kendisi olan Kitap’ı indirdik. Şu halde kim (onunla)
doğru yola ulaşmak isteyecek olursa, bu kendi yararınadır / kim
doğru yolu seçerse kendisi içindir / kendi lehinedir. Kim saparsa da
yalnızca kendisi aleyhine sapmış olur. Sen onların avukatı / bekçisi
/ sen onlara vekil / onlardan sorumlu tutulacak / sorumlu değilsin.
(ZÜMER,41)
• Kuşkusuz iyice düşünecek bir halk / aklıyla düşünen bir topluluk
için bunda çıkarılacak derler ve ibretler / belgeler vardır.
(ZÜMER,42)
• Bunda iman edecek bir halk / inanan bir toplum için ibretler /
dersler vardır. (ZÜMER,52)
• Ey Muhammed! Onlara buyruğumu bildir: Ey kendilerine karşı
kötülük / yazık edip aşırı giden / özbenlikleri aleyhine sınırı / haddi
aşan kullarım! Allah’ın sevgi ve merhametinden / rahmetinden ümit
kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar / affedicidir.
Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhametle
dopdoludur / çok esirgeyendir; bundan hiç şüpheniz olmasın.
Öyleyse ümidi kesmeyin, başınıza bir âfet / azap gelmeden
Rabbinize dönün / yönelin, O’nun hakkını teslim edin / O’na teslim
olun / O’na içten boyun eğin. Aksi halde kimse sizi kurtaramaz /
yardım göremezsiniz. Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi
ansızın yakalamadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilenin en
güzeline / Kur’an’a en güzel bir şekilde uyun / Rabbinizden size
indirilen en güzel olana uyun. Ey insanlar! Kimilerinin “Allah’a karşı
aşırı gitmemden / Allahın huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı
bana yazıklar olsun! Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay
edenlerdim / (gerçeği) alay konusu yapanlar arasındaydım” diye
itiraf edilecek kıyamet gününden sakının. (ZÜMER,53,54,55,56)
• ”Hayır! Sana ayetlerim / öğretilerim geldi, fakat sen onları
yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun” denilecek bir
günden sakının. (ZÜMER,59)
• Kıyamet gününde Allah’a karşı olmadık şeyler / Allah hakkında
yalan uyduranların / Allah’a yalan isnat edenlerin yüzlerinin
simsiyah kesildiğini / kapkara olduğunu / suratlarını asık
göreceksin. Büyüklük taslayanların yeri cehennem değilse nedir?
(ZÜMER,60)
• Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayanlar, işte asıl kaybedenler
onlardır. (ZÜMER,63)
• Sana da senden öncekilere de: “Eğer ortak koşarsanız bütün
çabalarınız boşa gider ve kesinlikle kaybedenlerden olursunuz”
diye vahyolundu. Öyleyse başkasına değil, sadece / yalnız Allah’a
kul ol / Allah için çalış ve şükretmesini bilenlerden ol!
(ZÜMER,65,66)
• “İçinizden Rabbinizin ayetlerini / ilkelerini okuyan ve size bugünleri
haber verip uyanışa çağıran peygamberler gelmedi mi?” diye
soracaklar. Onlar da: “Evet geldi!” diyecekler; fakat gel gör ki
kâfirlerin azaba müstehak oldukları çoktan karara bağlanmıştır.
Büyüklük taslayanların sonu ne kötüymüş. Rablerini sayıp
dinleyenler
de
gruplar
halinde
cennete
götürülürler.
(ZÜMER,71,72,73)
• Hâ, Mîm. Bu Kur’an, üstün / ulu ve bilgin olan, günahları
bağışlayan, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli, sonsuz güç sahibi
/ lütfu bol olan Allah tarafından indirilmiştir / bu Kitap’ın indirilişi O,
çok güçlü, her şeyi bilen Allah’tandır, cezalandırması şiddetli, engin
cömertlik sahibi o Allah’tan ki O’ndan başka tanrı yoktur, dönüş
O’nadır. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini, ortak koşucu inkârcılardan
başkası tartışmaz / inkâr / kâfirlik edenlerden başkası Allah’ın
ayetleri ile mücadele etmez. Fakat ortak koşucu inkârcıların öyle
ortalıkta dolanıp durmaları / ülke ülke / uluslar arasında gezip
dolaşmaları seni aldatmasın. (MÜ’MİN,1,2,3,4)
• Her topluluk / her dönemde, kendi elçisini / peygamberleri etkisiz
hale getirmeye çalıştı. Hâkkı işlemez kılmak için yanlışı / tutarsızlığı
esas alarak mücadele ettiler / Gerçeğin tâ kendisini sahte olanla
bastırmak için boşuna mücadele edip durdular / gerçeği
engelleyerek yanlışı uygulamaya çalışıyorlardı / gerçeği bâtıl ile
ortadan kaldırmak için, bâtıl (yöntemler gündeme getirerek)
tartışmaya girişmişlerdi / gerçeği çürütmek için yalandan yana
tartıştılar. (MÜ’MİN,5)
• Siz imana çağrıldığınızda yine de inkâr ederdiniz / inkârda
diretirdiniz. (MÜ’MİN,10)
• O Allah ki size ayetlerini / belgelerini / kanıtlarını göstermekte ve
sizin için gökten bir rızk indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip
teslim olandan başkası ibret / öğüt almaz / hatırlayıp anlamaz /
ancak O’na yönelen düşünüp öğüt alabilir / Ortak koşucu inkârcılar
hoşlanmasa da, siz dini sadece Allah’a ait kılarak / inancınızda
samimi bir biçimde / saf bir yürek temizliği içinde ve O’na birilerini
ortak etmeden kulluk / dua edin / içinizden gelerek Allah’ı çağırın /
yalvarın. (MÜ’MİN,13,14)
• Dereceleri yükselten, Arş’ı / her şeyi yöneten kudret / muazzam
görkemin sahibi, buluşma gününün dehşetini haber vermek için /
buluşma günü hakkında uyarsın diye kullarından dilediğine /
elçilere emrinden olan / buyruğuyla Ruh’u / Vahyi indirir / buluşma
günü, Ruhunu / Vahyini indirdiği kullar tümüyle açığa
çıkarılacaklardır / yapmış oldukları hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
(MÜ’MİN,15,16)
• Allah gerçekle hükmeder. (MÜ’MİN,20)
• Elçiler / peygamberler onlara apaçık belgeler / söze dayalı apaçık
deliller / kanıtlarla gittiklerinde / resulleri onlara açık-seçik mesajlar
getirirdiğinde inkâr ediyorlardı . (MÜ’MİN,22)
• Kuşkusuz Allah, (Kendi hakkında)yalan söyleyerek haddi / sınırı
aşan yalancıları doğruya iletmez / asla doğru yola ulaştırmaz /
haddi aşan bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz bundan hiç şüpheniz
olmasın. (MÜ’MİN,28)
• Yoldan sapanlara Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz / her kimi
Allah şaşırtırsa, artık onu doğru yola iletecek yoktur. (MÜ’MİN,33)
• Allah, (Vahyi hakkında) kuşku uyandırarak haddi aşanı doğru
yoldan saptırır / sapıklıkta bırakır / aşırı şüpheci olanları Allah
şaşırtır. Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı hiçbir kanıta sahip
olmadan / delile dayanmadan tartışanlar / mücadele edenler, hem
Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye
muhataptır / öfke uyandıran çirkin davranışlardır. Allah her kibirli
zorbanın kalbini işte böyle tatminsiz kılar / bütün küstah zorbaların /
büyüklük taslayanların kalbini mühürler. (MÜ’MİN,34,35)
• Cehennemin bekçileri: “Elçileriniz / resulleriniz size söze dayalı
apaçık deliller / kanıtlar / belgeler / açık-seçik mesajlar
getirmemişler miydi?” derler. Onlar da “Evet, gelmişti!” diyecekler.
Biz elçilerimize ve inananlara hem bu dünya hayatında, hem de
ahrette, tanıkların duruşmalarda hazır bulunacakları günde yardım
ederiz. O gün inkârcı nankörlerin özür dilemeleri bir yarar
sağlamaz. Onlar lâneti ve en kötü sonu hak ettiler. Sen ortak
koşucu insanların inkârlarına karşı azimle mücadelene devam et /
diren / sabret / güçlüklere göğüs ger. Seni yalanlayanlar kötü sonla
karşılaşacaklar. Ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o
Vahyi oku / sürekli tebliğ et. Allah’ın Sözü gerçektir.
(MÜ’MİN,50,51,52,55)
• Allah’ın ayetlerine / ilkelerine mesnetsiz görüşlerle / ellerinde, hiçbir
bilimsel belge olmadan karşı çıkanların / tartışanların, içlerinde
hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri / asla ulaşamayacakları bir
büyüklük kuruntusu / küstahça bir kibir vardır. Sen böyle bir
duygudan Allah’a sığın. (MÜ’MİN,56)
• Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah
hakkında aldanabiliyorsunuz / aldırış etmezsiniz / bu (gerçekten)
nasıl da uzaklaşıyorsunuz? Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı
bilerek kafa tutanlar / inkâr edenler / büyüklük taslayanlar,
(gerçekten) böylece uzaklaşırlar / umursamazca davranıyorlar /
kandırılırlar / döndürülürler. (MÜ’MİN,62,63)
• Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin.
(MÜ’MİN,65)
• Rabbimden Söze dayalı apaçık deliller / kanıtlar / belgeler / açıkseçik ayetler gelince, sizin Allah’a ortak ederek taptıklarınıza
tapmam / ibadet etmem bana yasaklandı / Allah yerine / Allah
dışındaki yalvardıklarınıza tapınmaktan / kulluk etmekten kesinlikle
men edildim. Ve bana evrenlerin Rabbi / eğiteni olan Allah’a teslim
olmam buyuruldu. (MÜ’MİN,66)
• Allah’ın ayetlerine karşı / Allah’ın ayetleri hakkında mücadele
edenler / Allah’ın öğretileri üzerinde tartışanlar gerçeği nasıl da
görmezden geliyorlar / (gerçekten) uzaklaşıyorlar / kandırılıyorlar?
Onlar Kitabı ve elçilerimiz yoluyla gönderdiğimiz mesajı yalanladılar
/ resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalanlayanlar yakında
bilecekler / ileride yanıldıklarını görecekler / (gerçeği) anlayacaklar.
(MÜ’MİN,69,70)
• Ayetleri yalanlayan ortak koşuculara şöyle denir: “Nerde ortak
koştuklarınız? Allah’tan başkasına taptıklarınız / Allah’a koştuğunuz
ortaklar nerede?” Ortak koşucular: “Onlar bizi terk ettiler. Meğer biz
daha önce boş şeylerden yardım istiyormuşuz” derler. Allah,
sapıklıkta direnen inkârcıları işte böyle saptırır. Çünkü siz
yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayıp şımarıyordunuz. Sürekli
kalmak üzere cehennemin kapılarından giriniz. Kibirlenenlerin /
büyüklük taslayanların yeri ne de kötüdür. (MÜ’MİN,73,74,75,76)
• Ey Muhammed! Ortak koşucuların yalanlamalarına karşı sen
azimle mücadelene devam et / dayan / sabret / güçlüklere göğüs
ger. Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77)
• Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin
bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana
anlatmadık. Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet /
mucize getiremez. Allah’ın buyruğu / emri gelince de gerçeğin tâ
kendisi gelmiş olur / hak ve adaletle yargılanır / yerine getirilir. Kof
iddialara bel bağlayanlar / gerçeği yalanlayanlar / (anlayamadıkları
şeyleri) geçersiz / (gerçeği) hükümsüz kılmaya çalışanlar hüsrana
uğrayacaklardır / boşa uğraşanlar zarar ederler. (MÜ’MİN,78)
• Allah size ayetlerini / delillerini gösteriyor / işte böyle önünüze
seriyor. Şimdi Allah’ın gösterdiği bu delillerinin / ayetlerinin
hangisini inkâr edebilirsiniz? (MÜ’MİN,81)
• Elçilerimiz apaçık kanıtlarla / açık belgelerle kendilerine
vardıklarında
/
resullerimiz
onlara
açık-seçik
mesajlar
getirdiklerinde,
bilgiçlik
taslayarak
elçilerin
getirdiklerini
küçümsediler / kendilerinde olan bilgiye (aşırı bir biçimde
güvendikleri için) şımarmışlar ve (kendilerine gelen kanıtları alay
konusu yapmışlardı) / onlar yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler /
alay edip durdular. Ama küçümsedikleri şey kendilerini çepeçevre
sarıverdi / sonunda alay konusu yaptıkları kendilerini çepeçevre
kuşatıvermişti. (MÜ’MİN,83)
• Hâ, Mîm. Kur’an, esirgeyen / çok seven ve bağışlayan / çok müşfik
olan / acıyan / sevgi ve merhameti sonsuz olan Allah tarafından
indirilmiştir. Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için,
Arapça bir Kur’an olarak ayetleri / belgeleri açıklanmış /
ayrıntılanmış / bilinçlenmek isteyen bir halk için ayetleri apaçık
açıklanmış bir Kitap’tır. Bir müjdeci / hem müjdeci / müjdeleyici ve
bir uyarıcıdır / hem uyarıcıdır. Gel gör ki çoğu burun kıvırıyor ve
duymuyor / ortak koşucu Araplardan çoğu onu reddettiler,
duymazdan geldiler / (onu) dinlememek için (ondan) yüz
çevirmektedirler. Şöyle diyorlar: “Kalplerimiz bizi çağırdığın şeye
karşı kapalıdır. Kulaklarımızda da sağırlık var ve seninle aramıza
bir perde çekilmiştir. İstediğini yap, biz bildiğimizi okumaya devam
edeceğiz.” Söyle onlara: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana
tanrınızın tek Tanrı olduğu vahyolunuyor / bildiriliyor. O’nun
yolunda dosdoğru yürüyün / O’na yönelin ve O’ndan af dileyin.
Ortak koşucu düşüncelerden arınmayanların / ortak koşanların, öte
dünyayı inkâr edenlerin vay haline! (FUSSİLET,1,2,3,4,5,6,7)
• Ortak koşucu inkârcılar, “Bu Kur’an okunurken yaygara koparın /
anlatılırken dinlemeyin, hatta tahrik edici / dinlenmesini engellemek
için gürültü çıkarın, böylece başkalarının anlamalarını engellemiş
olursunuz / ancak böyle etkisiz hale getirebilirsiniz” dediler / inkâr
edenler (birbirlerine): “Bu Kur’an’ı dinlemeyelim; okunurken de
dinlenmesini engellemek için de gürültü yapalım!” demektedirler.
Ayetlerimizi / ilkelerimizi yok saymalarına / bile bile inkâr etmelerine
karşılık cehennem yurdu / sürekli kalış yeri onları bekliyor.
(FUSSİLET,26,28)
• “Rabbimiz Allah’tır!” dedikten sonra, dosdoğru yolu izleyenlerin
ölümleri anında melekler yanlarına gelirler “Korkmayın, üzülmeyin,
size söz verilen cennetle sevinin!” derler. (FUSSİLET,30)
• Ayetlerimizi yok sayanlar / anlamını tahrif etmeye kalkışanlar /
çarpıtıp saptıranlar / öğretilerimizde yanlış yorumlarda bulunanlar /
ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, Bizden
kaçamazlar / Bizden gizli değillerdir. Şu halde ateşe atılmış olmak
mı iyi, yoksa kıyamet gününde güven içinde olmak mı? Düşünün
ve tercihinizi yapın çünkü Allah her ne yaparsanız görüyor.
(FUSSİLET,40)
• Kendilerine Kur’an mesajı / Zikir / hatırlatma / uyarıcı ulaştıktan
sonra, onu inkâr edenler bilsin ki, o eşsiz yücelikte / değerli bir
Kitap’tır. Geçmişte ve gelecekte Kur’an’ı çürütecek hiçbir şey
yoktur / ona ne önünden, ne ardından bâtıl yaklaşamaz. Çünkü
Kur’an, bilge ve her türlü övgüye / övülmeye layık olan / çok övülen
/ yüce bir bilgelik kaynağından / Allah tarafından indirilmektedir /
indirilmiş bir Vahiydir. Ey Muhammed! Sana önceki çağlarda
yaşamış Peygamberlere söylenenden başkası söylenmiyor / senin
için söylenenler, senden önceki elçiler için söylenenlerin aynısıdır.
(FUSSİLET,41,42,43)
• Eğer, Biz Kur’an’ı Arapçadan başka bir dilde indirseydik / onu
yabanci dilde bir Kur’an yapsaydık / Kur’an’ı, yabancı bir dil ile
ortaya koysaydık, ortak koşucu Araplar: ”Onun ayetleri / öğretileri
ayrıntılı açıklanmalı değil miydi / keşke ayetleri anlaşılır olsaydı /
Arab’a yabancı dilde bir Kitap olur mu / hiçbir şey anlamıyoruz,
neden Arapça değil / başka bir dilde (bir Kitap) ve Arap bir (elçi)
öyle mi?” diyeceklerdi. İster yabancı dil olsun, ister Arapça olsun, o
Kur’an, inanmak isteyenlere bir rehber / yol göstergesi / bir kılavuz,
bir şifadır / doğruluk göstergesi ve gönüllerine bir şifadır / şifa
(kaynağıdır) / sorunları için bir çözüm kaynağıdır. Arapça olmasına
rağmen, inanmayan Araplar, sanki uzak bir yerden bağırılıyor da,
ne söylendiğini anlamıyorlar / kulaklarında bir sağırlık olduğu için
kapalı ve anlaşılmaz geliyor / (onların kalpleri) bu Kur’an’a kapalıdır
/ onu uzaklardan gelen ses gibi algılıyorlar / Kur’an onlar için bir
körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekândan seslenilmektedir.
(FUSSİLET,44)
• Gerçekten ortak koşucular Kur’an’dan çok derin / endişeye düşüren
bir kuşku içindedirler. (FUSSİLET,45)
• Ey Muhammed! Kur’an’ı inkâr eden ortak koşuculara de ki / söyle
onlara: “Ya o Kur’an Allah’tan / gerçekten Allah katından idiyse ve
siz de onu yalanlamış iseniz / inkâr ediyorsanız / üstünü
örttünüzse, buna karşı kesin bir tavır alandan / derin bir ayrılıkta
bulunan kimseden daha sapık / o dönüşü olmayan kopukluğa
düşenden sapkın kim olabilir / ne duruma düşeceğinizi hiç
düşündünüz mü? Kur’an’ın gerçek / hak olduğu insanlara apaçık /
ayan-beyan oluncaya kadar / açık bir biçimde anlamalarına dek /
Gerçeği belirleyip anlamalarına kadar, varlığımızın belgelerini /
delillerimizi onlara hem kendi öz benliklerinde, hem de dış dünyada
/ (uçsuz bucaksız) ufuklarda göstereceğiz / birgün onlara hem
evrenin engin ufuklarında hem de kendi vicdanlarının
derinliklerinde ayetlerimizi öyle göstereceğiz ki sonunda onun,
gerçeğin tâ kendisi olduğu ayan beyan belli olacak.
(FUSSİLET,52,53)
• Hâ, Mîm, Â’yn, Sîn, Kâf. Ey Muhammed! Üstün ve bilge olan Allah,
sana ve senden önceki elçilere işte böyle vahyeder / çok güçlü, çok
bilge olan Allah, senden öncekilere (nasıl vahyetmiş ise) aynı
şekilde sana da vahyetmektedir / ulu olan, bilge olan Allah, sana da
senden öncekilere de şöylece vahyeder: “Göklerde olanlar da,
yerde olanlar da O’nundur / hepsini Allah yarattı. O yücelerin
yücesidir. Çok azametli olandır.” (ŞÛRA,1,2,3)
• Biz, sana Kur’an’ı Arapça olarak vahyettik ki, ana kent ve dışındaki
Arapları, gelmesinde asla kuşku olmayan, insanların bir kısmının
cennette, bir kısmının ise çılgın alevli cehennemde olacakları
toplanma gününe karşı uyarman için / sana Arapça bir Kur’an
vahyettik. (ŞÛRA,7)
• Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur / O, dileyeni
nimetine kavuşturur. İnkârcı nankörlerin ise, ne bir dostu, ne de bir
yardımcısı olmayacaktır. (ŞÛRA,8)
• Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz /
herhangi bir şey hakkında ayrılığa düştüğünüzde, o hüküm Allah’a
bırakılır / karar Allah’a aittir. (ŞÛRA,10)
• Ey Muhammed! Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya
öğütlediğimiz dinin aynısını / dinden, Nuh’a önerdiğini, sana
vahyettiğini / bildirdiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi /
hayat veren yolu, şimdi de sana vahyediyoruz / bildiriyoruz / size
kanun yaptı. Onu, sizin için ilke haline şöyle getirdik: “Dini
dosdoğru uygulayın / dosdoğru tutun, rivayetler uydurarak onda
ayrılığa düşmeyin / bölünüp fırkalara ayrılmayın.” Fakat kendilerini
çağırdığın bu ilke / bu (din), ortak koşanlara / şirke bulaşanlara çok
ağır gelmektedir. Allah, bu hayat veren yola lâyık gördüğünü /
dilediği kimseyi seçer / seçecek ve Kendisine içtenlikle yöneleni de
dosdoğru yola ulaştırır / doğru yolda yürütecektir / hakka
yönelenleri Kendisine iletir. (ŞÛRA,13)
• Kendilerine Kitap verilenlerin, bilgi / bilimsel gerçekler / ilim
geldikten sonra ayrılığa düşmeleri / fırkalara bölünmeleri, sadece
aralarındaki çekememezlik / kin / kıskançlık ve düşmanlık /
çekişmeden / azgınlıktan dolayıdır. Ortak koşanlardan sonra Kitaba
mirasçı olanlar da / kendilerinden sonra Kitaba mirasçı kılınanlar
da, Kur’an’a çok derin kuşku içinde bakmaktalar / iflâh olmaz bir
şüphe içindedirler. (ŞÛRA,14)
• Ey Muhammed! Sen Çağrı’na devam et / Çağrı’nı sürdür / Çağrı’da
bulun ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula / emrolunduğun gibi
/ sana buyurulduğu gibi dosdoğru yürü / dosdoğru ol! Ortak
koşanların boş arzularına / heva ve heveslerine sakın uyma ve
şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım / Allah’ın bana
indirdiği Kitab’ı tebliğ etmem ve aranızda adaletle davranmakla
emrolundum / aranızda adaleti gerçekleştirmem buyurulmuştur.”
Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Elçinin bildirdiği
Çağrı’dan sonra, hâlâ, Allah’ın buyrukları hakkında tartışanların
kanıtları / delilleri, Rableri yanında geçersizdir. O Allah ki, Kitabı /
buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek / hak olarak indirmiştir /
Gerçeğin tâ kendisine dair Kitap ve mizanı indiren o Allah’tır /
Gerçeğe göre / Gerçeğe ilişkin Kitab’ı ve adalet ölçüsünü indiren
Allah’tır. Ne bileceksin belki de kıyamet saati çok yakındır.
(ŞÛRA,15,16,17)
• Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde / din konusunda Allah’ın izin
vermediği şeyleri, onlar için, dini şeriatlar / kurallar koyan / kendileri
için yasallaştıran / kendilerine yükümlü kılan ortakları mı var?
Allah’ın dinini karartanların / gizleyenlerin, yaptıkları bu yanlışlar
tepelerine inerken, haksızlık edenlerin korkudan titreştiklerini
görürsün. (ŞÛRA,21,22)
• Allah inanan ve yararlı / iyi, güzel işler işleyen kullarını bununla
müjdeler. Ben sizden tebliğ ettiklerim karşılığında bir ücret /
sevgiden başka bir karşılık istemiyorum / sadece birbirinize
sevgiyle yaklaşmanızı istiyorum. Ortak koşucular: “Muhammed
Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uydurdu / yalan düzüp Allah’a
iftira etti ” mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah
sahte olanı / bâtılı / yalanı yok eder ve Kelimeleriyle / Sözleriyle
gerçeğin tâ kendisini ortaya çıkarır / gerçeği yerleştirir / hakkı /
gerçeği Kendi sözleriyle gerçekleştirir. (ŞÛRA,23,24)
• Bunda, kuşkusuz, gereğince sabreden, çok şükreden / dayanan /
güçlüklere göğüs geren / çaba gösteren, elde ettiğinin karşılığında
teşekkür eden kişi için ibretler / belgeler vardır. (ŞÛRA,33)
• Ayetlerimiz / belgelerimiz hakkında tartışanlar / mücadele edenler,
şunu iyi bilsinler ki, kendileri için kaçacak bir yer yoktur. (ŞÛRA,35)
• Onlar ki Rablerinin çağrısına karşılık verirler / Rablerinin dâvetini
kabul ederler yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar / dini dosdoğru
uygularlar ve onlar işleri kendi aralarında şûra / danışma ile olanlar
/ tartışarak çözenler / birbirlerine danışarak (çözüme kavuşturanlar)
ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yoksullara pay ayıranlardır.
(ŞÛRA,38)
• Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez. Allah’ın emri /
buyruğu ile geri dönüşü imkânsız / geri çevrilmeyecek /
ertelenmesine Allah’tan izin çıkmayacak bir gün gelmeden önce
Rabbinizin Çağrısına gelin / karşılık verin / uyun. Yine de aldırış
etmiyorlarsa Biz seni onlara bekçi / koruyucu olarak göndermedik.
Sana düşen sadece tebliğdir / duyurmaktır. (ŞÛRA,46,47,48)
• Allah, bir insanla / insanoğluyla ancak vahiy yoluyla / vahyederek
veya bir perde arkasından iletişim kurar / konuşur / seslenir veya
bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. Ey Muhammed! İşte
böylece sana da emrimizden bir ruh / Kur’an / iş ve oluş
deryâmızdan hayat veren bir mesaj / buyruğumuzla bir ruh
vahyettik / bilgi gönderdik. Sen daha önce Kitap nedir, iman nedir
bilmezdin. Biz Kur’an’ı / bu hayat veren mesajı inanmak isteyen
kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık (kaynağı) / nur kıldık / ışık
saçan bir aydınlık yaptık. Onunla kullarımızdan lâyık gördüğümüzü
doğru yolda yürüteceğiz. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yola
kılavuzluk etmektesin / doğru yolu / Allah’ın yolunu gösterirsin / sen
de işte bu doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüyorsun; göklerde ve
yerde olan her şeyin sahibi Allah’ın yolunda / sen elbette dosdoğru
bir yola ulaştırmaktasın, Allah’ın yoludur o. (ŞÛRA,51,52,53)
• Hâ, Mîm. Apaçık / ayan-beyan bilgi veren Kitaba yemin olsun ki, dili
Arapça olan halk anlasınlar, düşünsünler diye / aklınızı kullanarak
anlamanız için, bu Kitabı Arapça bir Kur’an kıldık / Biz, onu akıl
erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an yaptık / dile gelsin apaçık Kitap!
Kuşkusuz, lafzı Arapça olan bu Kur’an içeriği, yanımızda bulunan
yüce ve çok hikmetli / çok bilge ana Kitaptandır / o, katımızdaki
yüce bilgelik kaynağı ana Kitaptan gelmektedir; bundan hiç
şüpheniz olmasın. Tüm insanlık içindir. (ZUHRUF,1,2,3,4)
• Siz puta tapar Araplar / insanlar, çok aşırı gitmiş bir toplumsunuz /
haddi aşan / kendini bitiren bir halksınız diye, sizi Kur’an ile
uyarmaktan uzak mı tutalım / bu hatırlatmadan vaz mı geçeceğiz /
umursamayalım mı? (ZUHRUF,5)
• Biz, peygamberlerle alay eden geçmiş toplumların en güçlülerini
dahi, yok ettiğimizin örneklerini vermiştik. (ZUHRUF,8)
• Doğrusu Ben, ortak koşucu Arapları ve atalarını kendilerine Gerçek
/ Gerçeğin tâ kendisi ve apaçık / açık kanıtlı bir elçi gelinceye kadar
geçindirdim. Fakat kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi geldiği
zaman da “Bunlar büyüleyici bir takım laflar, biz bunlara inanmayız
/ onu kabul etmiyoruz” ”Bu Kur’an şu iki kentten, ünlü ve büyük bir
adama indirilmeli değil miydi?” dediler. Rabbinin sevgi ve
merhametini onlar mı taksim ediyorlar / kime elçilik verip
vermeyeceğine onlar mı karar veriyorlar? Bu Rabbinin rahmeti
onların toplayıp biriktirdiklerinden çok daha iyidir / hayırlıdır.
(ZUHRUF,29,30,31,32)
• Kim Rahman’ın Zikri’ni / Kur’an’ı / Rahman’ın Vahyini (Zikrirahman)
görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa / kim Rahman’ın çağrısına
kulak vermezse / Rahman’ın hatırlatmasını körlük edip
görmemezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı / sürekli beraber
olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Saptırıcı / şeytanlar onları
yoldan çıkarırlar, onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.
(ZUHRUF,36,37)
• Ey Muhammed! Kulaklarını gerçeğe kapatmış sağırlara, sen mi
işittireceksin, yahut gözünü gerçeğe kapatmış görmezleri ya da
apaçık bir sapıklıkta / sapkınlık içinde olanları sen mi doğru yolda
yürüteceksin / sen mi yola getireceksin? (ZUHRUF,40)
• Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, kesinlikle sen dosdoğru
yoldasın / dosdoğru bir yol üzerindesin. Kuşkusuz bu Kur’an sana
ve halkına / insanlara bir öğüttür / onur (kaynağıdır) / bir
hatırlatmadır; ondan sorumlu tutulacaksınız / sorgulanacaksınız /
ileride bundan hesaba çekileceksiniz kesinlikle! (ZUHRUF,43,44)
• O (Kur’an) kuşkusuz, kıyamet hakkında bir bilgidir / saati bildirir. Bu
yüzden ondan asla kuşku duymayın / şüphe etmeyin, buyruklarıma
uyun. Çünkü dosdoğru yol budur. Şeytan sakın sizi ondan
alıkoymasın / sakın saptırıcı sizi şaşırtmasın. Şeytan / saptırıcılar
size açık / apaçık bir düşmandır. (ZUHRUF,61,62)
• Ey ayetlerime / ilkelerime inanıp teslim olmuş / teslimiyet gösteren /
Müslüman olan kullarım! Bugün size korku ve tasalanma yoktur /
siz üzülmeyeceksiniz. (ZUHRUF,68,69)
• Andolsun / yemin olsun / açın kulağınızı! Biz size gerçeği / hakkı
getirdik / gerçeğin tâ kendisini gönderdik. Fakat çoğunuz
gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz! Gerçeğin ne olduğuna onlar mı
karar verecek, Biz mi? (ZUHRUF,78,79)
• Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat
edemezler. Ancak bilerek gerçeğe / hakka tanıklık edenler hariç.
Onlar ilimden nasiplenmekteler / ancak, bilenler gerçeğe tanıklık
ederler. (ZUHRUF,86)
• Hâ, Mîm. Apaçık olan / ayan-beyan gösteren Kitap’a yemin olsun ki
/ dile gelsin açıklayıcı Kitap! Biz insanları uyarmak için, Kur’an’ı
mübarek / kutlu / bereketli / çağlar boyu unutulmayacak bir gecede
indirmeye başladık / Biz, gerçekten de (doğru yola ulaşmaları için
insanları) uyarmaktayız. Tarafımızdan bir buyrukla, her hikmetli /
bilgelikle ilgili iş o gecede indirdiğimiz Kur’an’da belirtilir.
(DUHÂN,1,2,3,4,5)
• Bu, Rabbinin sevgi ve merhametinin bir yansımasıdır / kuşkusuz,
Rabbinden bir rahmet olarak, buyruklarını bildiren elçiler göndeririz.
(DUHÂN,6)
• Nerede ortak koşucularda öğüt almak / titreyip kendine gelmek için
çok geç değil mi? Çünkü onlara gerçeği, delillerle açıklayan /
apaçık anlatan / uyaran bir elçi gelince, onu reddettiler / burun
kıvırıp “Bu adam eğitilmiş bir deli / mecnun / bu gizli güçlerce beyni
yıkanmış birisidir!” dediler. (DUHÂN,13,14)
• Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye,
Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık / senin
dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
(DUHÂN,58)
• Hâ, Mîm. Kur’an, üstün / çok güçlü ve her şeyi bilen / çok bilge olan
Allah tarafından indirilmiştir / Kitab’ın indirilmesi, güçlü ve bilge olan
Allah’tandır. (CÂSİYE,1,2)
• İşte bunlar Bizim sana gerçek olarak okuduğumuz / anlattığımız
Allah’ın ayetleridir / kanıtlarıdır / belgeleridir. Sana onları gerçeğin
tâ kendisi olarak okuyoruz. Ortak koşucular, Allah’tan ve
ayetlerinden sonra / belgelerinden başka hangi hadise / söze
inanıyorlar? (CÂSİYE,6)
• Kendisine Allah’ın ayetleri / ilkeleri anlatılınca / okununca onları
dinleyip, kibrinden, sonra da sanki hiç duymamış gibi, büyüklük /
bilgiçlik taslayarak umursamaz davranır / Allah’ın ayetlerini yok
sayıp, yalan yere uyduruk rivayet üreten yalancı günahkârın vay
haline! Ayetlerimizden / ilkelerimizden bir şey öğrendiği zaman onu
alaya alır / ona itibar etmez / alay konusu eder. İşte bu Kur’an bir
rehberdir / yol göstericidir / doğruluk göstergesidir / yol göstermedir
/ iyiye ve güzele bir kılavuzdur bu. Rablerinin ayetlerini / ilkelerini
örterek saptıranları en kötüsünden acı bir azap bekliyor / inkâr
edenlere tiksindiren, can yakan bir azap vardır. (CÂSİYE,7,8,9,11)
• Bunda, kuşkusuz derin derin düşünen bir topluluk için alınacak
ibretler / dersler vardır. (CÂSİYE,13)
• Ey Muhammed! Bu işten sana da hayat veren bir yol verdik / seni
açık bir yola koyduk / sana bir yöntem belirledik / seni, iş ve
yönetimde bir şeriat / bir yol-yöntem üzerine koyduk. Onun için sen
o hayat veren yola uy / sen o yönteme uygun hareket etmelisin,
bilgisizlerin arzularına uyma / bilmeyenlerin keyifleri ardınca gitme.
(CÂSİYE,18)
• Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlığın vicdanı / insanlar için
aydınlatıcı / gönül açıcı belgelerdir / insanların kalp gözlerini açan
(bir ışık), kesin olarak inanmış / içsel kesinliğe ulaşmış / bilen bir
topluma da doğru yola ulaştıran bir rehber / doğruluk göstergesi /
yol gösterici ve bir rahmettir / kesin imana ulaşmak isteyen bir halk
için sevgi ve merhamet kaynağıdır / Allah’ın (insanlara olan)
sevgisinin bir (açılımıdır) / gereğince inanan bir toplum için bir
kılavuzdur. (CÂSİYE,20)
• Açık açık ayetlerimiz anlatıldığında / karşılarında ayetlerimiz, açıkseçik mesajlar halinde / belgelerimiz açık açık / Söze dayalı apaçık
deliller olarak okunurken “Eğer doğruysa söyledikleriniz, atalarımızı
getirin” demekten başka tutunacakları bir dalları / dayanacakları bir
bilgi / gerekçeleri / delilleri yoktur / hiçbir delil ileri
sürememektedirler. (CÂSİYE,25)
• Saat dolduğu / dünyanın sonu gerçekleştiği gün, sahte ve kof
olanın peşinden gidenler / gerçekleri reddedenler / Allah’ın
ayetlerini geçersiz kılmaya kalkışanlar / saçmalayanlar
kaybedecektir / hüsrana uğrayacaktır. (CÂSİYE,27)
• Kâfirlik edenlere “Ayetlerim / ilkelerim size okunmadı mı? Bal gibi
okundu; fakat siz küstahça büyüklendiniz! / ayetlerim size
anlatılınca siz büyüklenip suçlu bir topluluk olmamış mıydınız?”
(CÂSİYE,31)
• Allah’ın Sözü gerçektir / haktır. (CÂSİYE,32)
• Siz, Allah’ın ayetlerini / ilkelerini umursamadınız / Allah’ın
ayetleriyle dalga geçtiniz ve dünya hayatı sizi aldattı. (CÂSİYE,35)
• Hâ, Mîm. Kur’an, üstün / çok güçlü / ulu ve her şeyi bilen / çok bilge
olan Allah tarafından indirilmiştir. Kâfirlik edenler / ortak koşucu
inkârcılar uyanışa çağrıldıkları şeylerden yüz çeviriyorlar /
uyarıldıkları şeylere aldırış etmemektedirler. Ayetlerimiz / ilkelerimiz
apaçık anlatıldığında / karşılarında açık açık okunurken inkâr eden
ve kendilerine gelen gerçeğe / gerçeğin tâ kendisi kendilerine
geldiği halde karşı çıkan ortak koşucular / kendilerine gelmiş olan
hakkı inkâr edenler “Bu açıkça bir büyüdür / bunlar büyüleyici
parlak laflar” dediler. Yoksa “O Kur’an ayetlerini Muhammed
kendisi mi uydurdu” diyorlar. Söyle onlara “Ben onu uydurduysam,
bunu neden sizin hatırınız için yapayım? / siz beni Allah’tan
gelecek hiçbir şeye karşı koruyamazsınız! Sizin Kur’an ayetleri
hakkında söylediğiniz iftiraları / taşkınlıkları en iyi bilen Allah’tır.”
(AHKAF,1,2,3,7,8)
• De ki: “Ben peygamberlerin / elçilerin ilki değilim, benden önce de
birçok elçiler geldi. Bana ve size ne yapılacağını / olacağını da
bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum / ben ancak
Allah’ın bana bildirdiklerini uyguluyorum. Ben apaçık bir uyarıcıdan
başka bir şey değilim / uyanışa çağıranım. Siz hiç düşündünüz mü,
ya bu Kur’an Allah katından ise ve siz de ona karşı çıkmışsanız ve
İsrail oğullarından bir tanık da bunun benzerini görüp inandığı
halde, siz büyüklük taslayıp yüz çevirmişseniz / inkâr ediyorsanız,
haliniz ne olacak / kendinize yazık etmiş olacağınızı görmez
misiniz?” Allah, zalimleri / haksızlık eden ulusu / nankör topluluğu
doğru yola çıkarmaz / iletmez / kılavuzluk etmez / asla doğru yola
ulaştırmaz / eriştirmez. (AHKAF,9,10)
• İnkârcı kodamanlar, “Eğer, Kur’an iyi bir şey olsaydı, şu
zavallılardan önce biz inanırdık / eğer ona inen de bir hayır olsaydı,
ayak takımımız bizden önce ona koşmazdı” diyorlar. Fakat onunla
doğru yola gelmeyi kendilerine yediremediklerinden her zaman /
Kur’an’ın gösterdiği dosdoğru gerçeklere karşı da “Bu Kur’an
eskilerin söylediği masallardır / çok eski bir yalandır / uydurmadır”
dediler. Biz Kur’an’dan önce, Musa’ya (İbranice olarak) Kitabı /
Tevrat’ı bir yol gösterici / önder ve bir rahmet / sevgi (pınarı) / nimet
olarak indirmiştik. Bu Kur’an’ı da, Arapça olarak indirdik ki, ortak
koşucu Araplar / insanlar uyansınlar ve güzel davrananlara / iyilik /
iyi işler yapanlara da bir müjde olsun diye / bu Kur’an; önceki
çağlardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdürmek,
zulmedenleri / haksızlık edenleri uyarmak, güzel ahlâk sahiplerini
de müjdelemek için Arap diliyle gelmiş bir Kitaptır / bu Kur’an da
öncekileri tasdikleyen bir Kitap’tır. Zulmedenleri uyarsın, güzel
davrananlara müjde olsun diye Arap dilindedir. (AHKAF,11,12)
• “Allah’ın sözü gerçektir; bundan şüphe olmaz” denilince, o yine
“Hepsi yalan, eskilerin masalları / bunlar boş laflar, daha
öncekilerin uydurdukları öykülerden başka bir şey değil” diye
inkârında diretir. (AHKAF,17)
• Cinlerden bir grubu / yabancı bir heyeti, Kur’an’ı dinlemeleri için
sana yöneltmiştik / göndermiştik. Kur’an’ı dinlemeye gelip, Kur’an
okunmaya başlayınca birbirlerine “Susun, dinleyin” dediler.
Kur’an’ın okunması bitirilince de, topluluklarına birer uyarıcı olarak
dönmüşlerdi / dönüp uyanışı başlatmak üzere halklarına gittiler. ”Ey
halkımız! Biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden önce gelen
Kitapları doğrulayan bir Kitabı dinledik / önceki çağlarda inmiş
Kitaplardan doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdüren, gerçeğin
tâ kendisini; doğru yolu gösteren bir Kitabı dinledik. Dinlediğimiz bu
Kitap, gerçeğe ve dosdoğru yola iletmektedir” demişlerdi.
(AHKAF,29,30)
• Allah’ın davetçisinin Çağrısını kabul edin / Allah’ın Çağrısına
karşılık verin / Allah’a Çağırana uyun. Allah’ın davetçisinin
Çağrısına uymayanlar / Allah’ın Çağrısına karşılık vermeyenler /
Allah’a Çağırana uymayanlar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamazlar.
(AHKAF,31,32)
• Bir duyurudur bu / bildir / bu kadar tebliğ yeter / bu bir duyurudur!
Yoldan çıkmış topluluklardan / günah küpü haline gelenlerden
başkası mı yok edilir? / ancak yoldan çıkmış olan halk yok edilir!
(AHKAF,35)
• Mükemmel bir ahenkle hareket eden yörüngelere sahip göğe
yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar elçi ve Kur’an hakkında
dayanaksız, iftira dolu sözler söylüyorlar / Kur’an ve Muhammed
konusunda görüş ayrılığına düşmüş bulunuyorsunuz. (Bu konuda
gerçekten) uzaklaşmak (isteyen) uzaklaşır. Ondan kaçan
kendinden kaçmış olur. Bütün bunlar yalan diyen kendini bitirip
öldürmüş olur. (ZÂRİYÂT,7,8,9,10)
• Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, işte bunlar gerçeğin tâ
kendisidir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tıpkı kendi konuşmanızın
gerçek olduğundan şüphe etmediğiniz gibi o sizin konuşmanızın
gerçekliği kadar gerçektir / kesin bir gerçektir. (ZÂRİYÂT,23)
• Ey Muhammed! Şimdi haykır! “Allah’a gelin / Allah’a koşun / Allah’a
kaçın / Allah’a sığının. Ey insanlar! Ben sizi Allah tarafından
görevlendirilmiş olarak uyanışa çağırmaya / gerçekleri size
açıklamak için geldim, bundan hiç şüpheniz olmasın. Allah’la
beraber başka bir tanrı / Allah’la birlikte başka ilahlar uydurmayın /
başkasını tanrı kılmayın. Ben size O’ndan gelen apaçık bir uyanışa
çağıranım / Allah tarafından görevlendirilmiş açıklayıcı bir
uyarıcıyım.” (ZÂRİYÂT,50,51)
• Yine de kulak veren herkese hatırlatmaya / öğüt vermeye devam
et; çünkü hatırlatma / öğüt verme iman edenlere / inananlara fayda
verir / yarar sağlar. (ZÂRİYÂT,55)
• Ey Muhammed! Ortak koşuculara bunları hatırlat / öğüt ver / anlat /
uyar / düşündür. Sen, ancak bir hatırlatıcısın / sen sadece bir
uyarıcısın / dayatan bir zorba değilsin. Sen onlara zorla kabul
ettirecek değilsin. Ancak senin hatırlatmalarına kim yüz çevirip
inkâr ederse Allah onu en büyük ceza ile cezalandıracaktır / en
büyük azabı tattıracaktır. (ĞAŞİYE,21,22,23,24)
• Tüm övgüler, içinde hiçbir çelişki olmayan Kur’an’ı, kulu
Muhammed’e indiren Allah’a olsun / sağduyudan şaşmadan ve
hayatın içinden seslenerek kuluna Kitap’ı indirdi. (KEHF,1)
• Allah, kulu Muhammed’e, iyi ve güzel işler üreten müminleri, içinde
sonsuza dek kalacakları güzel bir ödülü müjdelesin ve “Allah çocuk
edindi” diyen inkârcıları da, Allah’tan gelecek şiddetli bir cezaya
karşı uyarsın diye, bu mükemmel / dosdoğru (bir hidayet rehberi)
olan / sağlam bir düstur olarak eğri bir yan bırakmadığı / onda
hiçbir yanlışlığın yer almasına imkân vermeyen Kur’an’ı indirdi.
(KEHF,2,3,4)
• Ey Muhammed! Şimdi sen, ortak koşucular bu Kur’an’a / bu Söz’e
inanmadılar diye, arkalarından kendini sorumlu tutarak, neredeyse
kendi kendini perişan edeceksin. (KEHF,6)
• Allah Kendi hükmünde kimseyi ortak yapmaz. (KEHF,26)
• Ey Muhammed! Mağara gençleri hakkında, Rabbin, sana Kur’an’da
ne vahyetmiş / bildirmiş ise, sen ona bak! Rabbinden / Rabbinin
Kitabından vahyedileni / vahyolunanı oku! Gerçek olan odur. O’nun
sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. (KEHF,27)
• Kalplerini mühürleyip, Kur’an’ı anlamalarına engel olduğumuz
kodamanların arzularına uyma. Onların işi gücü, tahminde
bulunmak, rivayet üretmektir. (KEHF,28)
• Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin /
ister inansınlar, ister inanmasınlar. Biz, ayetlerimizi inkâr eden
nankörlere, öyle bir ateş hazırladık ki, kendilerini dumandan bir
duvar çepeçevre saracaktır. (KEHF,29)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her şeyi ayrı ayrı örnek
vererek / her türlü örneği ayrıntılı bir biçimde açıkladık / türlü
biçimlerde anlattık / insanlara, ibret olacak her türlü örnekle tekrar
tekrar açıklamalar yapıyoruz; bundan hiç şüpheniz olmasın.
(KEHF,54)
• İnsanlara doğruluk göstergesi / doğru yolu gösterici gelmişken,
onları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan
nedir? (KEHF,55)
• Biz elçileri, yalnızca ayetlerimizle / ilkelerimizle, insanları
müjdelesinler ve uyarsınlar diye gönderdik. Ortak koşucu inkârcılar
gerçeği, hurafe ve uydurma rivayetlerle ortadan kaldırmak için
mücadele ederler / apaçık gerçeği, kof iddialarla örtbas etmek için
ellerinden geleni yaparlar. Mesajlarımızla ve uyarılarımızla dalga
geçerler / ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alırlar.
(KEHF,56)
• Ortak koşuculara, Rabbinin ayetleri / ilkeleri anlatıldığı /
hatırlatıldığı / kendisine ulaştırıldığı halde, duyduklarını unutarak,
onları kabul etmeyenden daha nankör / haksız / zalim kim olabilir?
Biz o ortak koşucuların kalplerine, Kur’an’ı anlamalarına / gerçeği
kavramalarına engel olacak bir örtü, kulaklarına da bir ağırlık
koymuşuzdur. Artık onları doğru yola çağırsan da yola gelmezler /
onlar asla doğruyu bulamaz. (KEHF,57)
• O kâfirlerin Beni hatırlatan ayetlere / Benim öğüdüme karşı gözleri
kapalıydı, gerçeği dinlemeye, işitmeye de tahammül edemiyorlardı
/ gözleri Bizim öğüdümüze / Benim Zikrim / Kur’an’ıma karşı kapalı
/ perde içinde olan, öfkelerinden onu dinlemeye de tahammülleri
olmayan inkârcılara, o gün cehennemi öyle bir sunarız ki!
(KEHF,100,101)
• Onlar, Rablerinin ayetlerini / ilkelerini ve O’nunla karşılaşmayı /
O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir / kâfirlik ettiler; ayetlerimle /
ilkelerimle ve peygamberlerimle dalga geçip durdular. İnkâr ettikleri
ayetlerimi / ilkelerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için, onlara en
uygun ceza cehennemdir. (KEHF,105,106)
• Herkes duysun: “Eğer Rabbimin kelimelerini / sözlerini yazmak için
deniz / okyanus mürekkep olsaydı, hiç şüpheniz olmasın; Rabbimin
sözleri tükenmeden deniz / okyanuslar tükenirdi. Hatta bir kat daha
mürekkep getirsek bile… (KEHF,109)
• Allah’a düşen yolun doğrusunu göstermektir / size doğru yolu
göstermek sadece Allah’a aittir. (NAHL,9)
• Allah bilinciyle yaşayanlara / erdemlilere / korunup sakınanlara /
saygılı olanlara / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlara “Rabbiniz ne
indirdi?” diye sorulduğunda “Sâfi iyilik / hayır” derler. (NAHL,30)
• Elçilerin Bizim bildirdiğimiz her şeyi açıkça kendilerine bildirmekten
başka bir görevleri mi var? (NAHL,35)
• Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve Kitaplar gönderdik.
İnsanlara anlatman / açıklaman ve iyice düşünüp anlamaları için,
sana da bu Kur’an’ı indirdik / sana bu Kur’an’ı / Zikir’i indirdik /
vahyettik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın aslını
olanca açıklığı ile bildiresin, belki düşünürler / derin derin
düşünebilsinler. (NAHL,44)
• Verdiğimiz nimete nankörlükle cevap verirler / kendilerine verilene
nankörlük ederek… Nasılsa, yakında (gerçeği) mutlaka
öğreneceksiniz! (NAHL,55)
• Biz sana bu Kur’an’ı / Zikir’i / Kitap’ı indirdik / vahyettik ki, ortak
koşucuların anlaşmazlığa / görüş ayrılığına düştükleri konuları
kendilerine açık seçik bildiresin / açıklayasın da derin derin
düşünebilsinler ve inanan toplumlara da bir yol gösterici / doğruluk
göstergesi, bir rahmet / sevgi (pınarı) / sevgi ve merhamet kaynağı
olsun. (NAHL,64)
• O ortak koşucular, hâlâ safsata hurafelere inanıp, Allah’ın nimetine
nankörlük mü ediyorlar? (NAHL,72)
• Ey Muhammed! Ortak koşucular, bütün bu gerçekler karşısında,
yine de kabul / aldırış etmezlerse / yüz çevirirlerse, sana düşen
yalnızca / ancak açıklamaları ulaştırmaktır / açık bir tebliğdir / (sana
bildirilmiş olan mesajı insanlara) açık bir şekilde bildirmekten başka
bir şey değildir. (NAHL,82)
• Ortak koşucular, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da onu / (gerçeği)
inkâr ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. (NAHL,83)
• Bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici / doğruluk
göstergesi, bir rahmet ve kendilerini Allah’a / doğruluğa teslim
edenler için bir sevgi / acıma ve (müjde) kaynağı olması için
indirdik. (NAHL,89)
• O düşünüp ibret alırsınız ümidiyle / üzerinde iyice düşünüp
taşınasınız diye öğüt veriyor. (NAHL,90)
• Kur’an okuduğunda / okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan /
saptırıcıdan Allah’a sığın. (NAHL,98)
• Biz koşullara göre, bir ayetin / delilin yerine başka bir ayet / delil
getirdiğimizde –ki Allah neyi indirdiğini / getirdiğini çok iyi bilir- ortak
koşucu Araplar / insanlar akıllarını erdiremeyince / iniş süreci
tamamen bilgimiz dâhilinde gerçekleştiği halde, o şeytana dost
olanlar “Sen uyduruyorsun” diyorlar. Hayır! Onların çoğu, bunun
bilincinde değil. Kendilerini Allah’a teslim edenleri, doğru yola
ulaştırmak / doğruluğa teslim olanlara doğruluk göstergesi olarak
ve onlara müjde vermek için Ruhul Kudüs / tertemiz Vahiy,
Rabbinden sana gerçek olarak inmiştir / gerçekle indirilmiştir /
Kur’an’ı, o tertemiz ruh Rabbinden iman edenlere direnç kaynağı
olsun, müjdeler versin diye gerçeğin tâ kendisi olarak indirdi.
(NAHL,101,102)
• Andolsun ki, Biz, ortak koşucuların “(Bu Kur’an’ı) Muhammed’e bir
adam öğretiyor” dediklerini çok iyi biliyoruz. Ancak (Kur’an’ı ona
öğrettiğini) iddia ettikleri kişinin dili Arapça değildir / yabancı bir
dildir; hâlbuki Muhammed’in dili Arapçadır ve Kur’an’ın dili /
gönderdiğimiz ayetler de apaçık / düzgün Arapça bir dildir / gayet
açık bir Arapça’dır. (NAHL,103)
• Allah’ın ayetlerine / ilkelerine inanmayanları Allah asla doğru yola
iletmez / iletmeyecektir / Allah doğru yolda yürütmez. Yalanı,
Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. (NAHL,104,105)
• Ey Muhammed! Sana, “Hiçbir zaman / hiçbir şekilde Allah’a ortak
koşmamış olan ve her türlü bâtıl inancı terk etmiş / sağduyudan
şaşmayan / dosdoğru yola yönelen İbrahim’in dinine uy / İbrahim’in
yolundan ayrılma!” diye vahyetmiştik. (NAHL,123)
• Elif, Lâm, Râ. Bu Kur’an / bir Kitap’tır bu! Rablerinin izniyle /
bilgisiyle, insanları karanlıklardan aydınlığa / cehalet ve
bağnazlığın taassubundan kurtarıp, bilimin aydınlığına, O, çok
güçlü ve yüce, övgüye layık olan Allah’ın dosdoğru yoluna
götürmek / ulaştırmak için, sana indirdiğimiz mükemmel bir
Kitap’tır. (İBRAHİM,1)
• Biz görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana
diliyle gönderdik ki, halkı elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi
anlayabilsin / kendilerine açıkça anlatabilmesi için, her peygamberi
kendi topluluğunun diliyle gönderdik. (İBRAHİM,4)
• Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak koşmamalarını ve
Allah’ın apaçık ayetlerini kendi dilleriyle bildirmişlerdi. (İBRAHİM,9)
• Allah’ın söylediği gerçeğin tâ kendisiydi. (İBRAHİM,22)
• Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri / Allah’ın nimetini
nankörlükle saptırıp değiştirerek halklarının yok olmasına neden
olanları görmedin mi / haline baksana?! (İBRAHİM,28)
• İman etmiş kullarıma söyle: “Alışverişin ve dostluğun olmadığı o
gün gelmezden evvel, o Vahyi hayatlarına hâkim kılsınlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.”
(İBRAHİM,31)
• İşte bu Kur’an, onunla uyarılsınlar, Allah’ın yalnız tek bir Tanrı
olduğunu bilsinler / görsünler, aklı ve vicdanı olanlar iyice düşünüp
öğüt alsınlar / hatırlayıp anlasınlar / titreyip kendine gelsinler diye,
tüm insanlığa bir çağrıdır / bildiridir / tebliğdir / bir duyurmadır.
(İBRAHİM,52)
• Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve
hatırlatmayı / uyarıyı ancak eğlenerek / alaya alarak dinliyorlar / hiç
ciddiye almazlar. (ENBİYA,2)
• Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Yemin olsun / iyi dinleyin! Size,
içinde öğüt veren ve (gereksinme duyacağınız her türlü ) uyarının
bulunduğu / titreyip kendinize gelmenizi sağlayacak bir Kitap
indirmiş bulunuyoruz. Bu akıl tutulması neden? (ENBİYA,10)
• Biz gerçeğin tâ kendisi yoluyla, sahte olanı darmadağın ederiz.
(ENBİYA,18)
• Ne yazık ki ortak koşucuların çoğu gerçeği bilmiyorlar /
algılamazlar ve ondan inatla yüz çeviriyorlar / kabul etmek
istemezler. (ENBİYA,24)
• İnkâr edenler seni gördüklerinde, seni alay konusu ediyorlar “Sizin
ilahlarınızdan bahseden bu mu” (diyorlar). İşte onlar, Rahman’ın
Vahyini (Zikrirrahman) / Rahman’ın hatırlatmasını / Kitabını /
Rahman’ın Zikri’ni / Allah’ın öğütlerini örtüp inkâr edenlerdir / örtbas
etmeye çalışıyorlar. (ENBİYÂ,36)
• Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin Zikri’nden / Kur’an’dan / Rablerinin
Vahyinden yüz çeviriyorlar / Rablerinin öğüdünü kabul etmiyorlar /
Rablerinin hatırlatmasına sırt çeviriyorlar. (ENBİYA,42)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben sizi, sadece Vahiy / Allah’ın bildirdikleri
ile uyarıyorum / uyanışa çağırıyorum.” Ne var ki uyarıldıkları vakit
çağrıya kulaklarını tıkarlar, duymazdan gelirler / ne kadar uyanışa
çağrılırsa çağrılsın işitmezler. (ENBİYA,45)
• Ey Kitap sahipleri! İşte, Muhammed’e indirdiğimiz bu Kur’an da,
iyiyi kötüden ayırt eden kutlu bir öğüttür / uyarıdır / kutsal bir
Kitap’tır / yankısı çağlar boyu sürecek Bizim indirdiğimiz bir
hatırlatmadır / bereketli bir Zikir’dir. Şimdi siz bunu mu yok
sayıyorsunuz / yine de onu inkâr mı edeceksiniz? (ENBİYA,50)
• O peygamberleri, kendi emrimizle doğru yolu gösteren önderler
kıldık / Biz elçileri öğütlerimiz doğrultusunda yol gösteren önderler
yaptık ve onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını yani o Vahyi tebliğ
ederek uygulamalarını yani arınmışlığı sağlamalarını / Allah’a ortak
koşmadan bağlanmayı / ortak koşucu düşüncelerden nasıl
temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. (ENBİYA,73)
• Kuşkusuz, Kur’an’da, Allah’a kulluk / ibadet eden toplumlar için bir
çağrı / mesaj / bildirim vardır. (ENBİYA,106)
• Haykır dünyaya: “Tanrınız bir tek Tanrı’dır, budur bana vahyedilen /
sizin tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi / bildirildi. Artık,
Allah’a, ortak koşmadan teslim olacak mısınız / içtenlikle boyun
eğecek misiniz / O’na kendinizi teslim edecek misiniz?” Eğer kabul
etmezlerse / aldıran olmazsa de ki: “Ben, bana vahyedileni / (bu
gerçeği) size aynen tebliğ ediyorum / aynı şekilde duyurmuş
bulunuyorum / size eşit şekilde duyurdum / hepinize aynı şekilde
aynı düzeyde açıkladım.” (ENBİYA,108,109)
• Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. İnkârcıların kalpleri,
gerçeği içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde
çalışıp durmaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,62,63)
• Size ayetlerim / ilkelerim okunduğu zaman, küçümsüyor ve hiç oralı
olmuyordunuz. Ayetlerime karşı büyüklük taslıyordunuz ve ardınıza
dönüp gidiyordunuz. (MÜ’MİNÛN,66,67)
• Ortak koşucular, bu Kur’an’ı / söyleneni / (Allah’ın) bu sözünü hiç
düşünmediler mi / Sözü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yoksa
onlara eski atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Yoksa
peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu yok sayıyorlar?
Yahut “Onda bir delilik var” mı diyorlar? Hayır! Peygamber onlara
gerçeğin tâ kendisini getirdi. Fakat gerçekler onlardan çoğunun
işine gelmez. Hâlbuki Biz onlara öğüt alacakları Kur’an’ı / Zikirlerini
/ hatırlatma gönderdik / Biz onlara ders olacak unutulmaz
hatırlatmalarda bulunduk; fakat onlar bütün bu hatırlatmalardan yüz
çeviriyorlar / Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan
her şeyi) getirdik. Ancak, çokları kendi iyiliklerine olan öğüde /
Zikir’e / Kur’an’a sırt döndüler / gerçekleri hatırlatan (mesajdan) yüz
çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,68,69,70,71)
• Sen onları doğruluk ve dürüstlük yoluna çağırıyorsun; bundan hiç
şüphen olmasın. Fakat ahrete inanmayanlar o yola girmeye
yanaşmıyorlar. (MÜ’MİNÛN,73,74)
• Biz
kendilerine
gerçeği
getirmemize
rağmen,
onlar
yalanlamaktadırlar / Biz onlara gerçeğin tâ kendisini ulaştırdık.
(MÜ’MİNÛN,90)
• Allah kendilerine soracak: “Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz
de onları yalanlamıyor muydunuz?” (MÜ’MİNÛN,105)
• Elif, Lâm, Mîm. Doğruluğundan asla kuşku olmayan / asla şüphe
duyulmaması gereken bu Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmiştir. Onu Muhammed kendisi mi uydurdu diyorlar. ASLA! Bu
Kitap, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu /
toplumları, doğru yola ulaşmaları için uyarasın diye, Rabbinden
gelen bir gerçektir / bu Kitap gerçeğin tâ kendisidir. Doğru yolda
yürüsünler diye senden önce herhangi bir uyarıcı ile karşılaşmamış
olan bir halkı uyanışa çağırman için indiriliyor. (SECDE,1,2,3)
• Siz hiç düşünüp öğütten anlamaz mısınız / hâlâ düşünüp de öğüt
almayacak mısınız? (SECDE,4)
• Ayetlerimize gerçekten inananlar, ayetlerimiz / ilkelerimiz
kendilerine anlatıldığı / hatırlatıldığı zaman saygıyla karşılarlar /
secdeye kapanırlar / tam bir teslimiyetle itaat ederler / Rablerini
överek yüceltirler / hamd ile tespih ederler. Yani büyüklük
taslamayarak Rablerinin emrini derhal tam bir teslimiyetle yerine
getirenler iman eder / / (çok ibadet etmekten dolayı) vücutları
yataklardan uzak kalanlar, Rablerini korkarak ve umarak
çağıranlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (başkaları için de)
harcayanlar inanırlar. Rablerinin ayetleri / ilkeleri hatırlatılınca,
onları reddedenden / yüz çevirenden / sırtını döneneden daha
nankör / zalim kim olabilir? (SECDE,15,16,22)
• Biz Musa’ya Kitap vermiştik. Onun sana da verildiğinden asla
kuşku duyma. Güçlüklere göğüs gerdikleri ve ayetlerimize /
ilkelerimize sımsıkı sarıldıkları / kesin bildikleri takdirde, içlerinden,
emrimizle / buyruğumuza göre / Sözümüz gereği doğru yolu
gösteren önderler çıkarmıştık. (SECDE,23,24)
• Dile gel inceden inceye / satır satır yazılıp dağıtılan / açılıp yayılmış
ince deri sayfalar üzerine yazılmış Kitap! (TÛR,2,3)
• Bu Kur’an mı bir büyü imiş / buna da mı “Büyüleyici laflar”
diyeceksiniz, yoksa siz mi gerçeği göremiyorsunuz? (TÛR,15)
• Ey Muhammed! Sen bu gerçekleri hatırlatmaya devam et /
insanlara duyur, öğütle / anlat; çünkü sen Rabbinin nimeti / sana
olan iyiliği ile ne kâhinsin ne de mecnûn / cin çarpmış birisin. Yoksa
onlar: “O bir şairdir, zamanla unutulup gittiğini bekleyip göreceğiz /
başına bir felâketin geleceği kaçınılmaz / zamanın onun aleyhine
dönmesini gözlüyoruz” mu diyorlar? (TÛR,29,30)
• Yoksa “O Kur’an’ı Muhammed kendisi uydurdu” mu diyorlar? Hayır!
Aslında onlar inanmak istemiyorlar. Ortak koşucu inkârcılar eğer
sözlerinin eri iseler, bu Kur’an benzeri bir söz getirsinler!
(TÛR,33,34)
• Ey Muhammed! O Vahyi (okumak/öğretmek/tebliğ etmek için) her
kalkışında Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli tebliğ
et. Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar
kaybolurken Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku / sürekli
tebliğ et! (TÛR,48,49)
• İnkârcılar / cehennemdekiler: “Evet, bize uyarıcı elçiler gelmişti
ama biz onlara inanmamıştık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz
tümüyle sapıtmışsınız” demiştik. Ve ekleyecekler: “Zaten Söz
dinleseydik/ (uyarılara) kulak verseydik veya aklımızı kullansaydık,
bu çılgın alevli ateşin içinde olmazdık.” (MÜLK,9,10)
• Peki varılacak yere yüz üstü sürünen mi, yoksa dosdoğru yol
üzerinde, düzgün bir biçimde dimdik yürüyen mi daha çabuk varır /
hedefe daha kolay ulaşır. (MÜLK,22)
• Gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi! Nedir gerçeklik / gerçeğin tâ
kendisi? Anlayabiliyor musun nedir gerçeğin tâ kendisi / gerçekliğin
ne olduğunu sana ne bildirir? (HAKKA,1,2,3)
• Ey puta tapar Araplar / insanlar! Gördüklerinize ve görmediklerinize
yemin olsun ki, bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığıyla size bildirilen
bir Sözdür. O Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O
Kur’an, kâhin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an,
âlemlerin Rabbinden indirilmedir. (HAKKA,38,….,43)
• Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş
olsaydı / Allah’a atfen / Bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş
olsaydı / Bizim adımıza, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz
Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can / şah damarını
keserdik. Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı
olanlara / Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü /
bir hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,44,45,46,47,48)
• Biz, içinizden o Kur’an’ı yalanlayanları çok iyi biliyoruz / içinizde
buna yalan diyenlerin olduğunu da bilmiyor değiliz. Kur’an, ortak
koşucu inkârcılar için bir sıkıntı kaynağıdır / tam bir hasrettir / bir iç
çekmedir / pişmanlık (kaynağı) olacaktır / Kâfirler Kur’an’ı
reddetmekle çok pişman olacaklar. Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin
tâ kendisidir / mutlak gerçektir / kesin bilginin tam gerçeğidir /
gerçeğin tâ kendisidir. (HAKKA,49,50,51)
• Ey Muhammed! Asla mağlup edilemeyen güçteki Rabbinin ismini /
o Vahyi oku / sürekli tebliğ et. (HAKKA,52)
• Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar; Allah’a ve buyruklarına
bağlılıkta devamlıdırlar / dinlerinde içten / samimi, sürekli /
kesintisiz / dâimi olanlar, koruyanlardır. İşlerini yaparken Allah’a ve
buyruklarına olan bağlılıklarını korurlar. (MEÂRİC,22,23,34)
• Ortak koşucu inkârcılar birbirlerine neyi sorup duruyorlar / büyük
haber mi konuştukları? Üzerinde / hakkında tartışıp durdukları
büyük haberi mi? Hayır, sandıkları gibi değil, onlar yakında
öğreneceklerdir / çok yakında anlayacaklar! Hayır, hayır! Kesinlikle
ortak koşucuların düşündükleri gibi değil, yakında onlar
öğreneceklerdir / bilecekler / anlayacaklar / çok yakında görecekler!
(NEBE,1,2,3,4,5)
• Ayetlerimizi acımasızca, sürekli yalanlıyorlardı / ayetlerimize
pervasızca yalan diyorlardı. (NEBE,28)
• Ey insanlar! İşte bu anlatılanlar, kesin olarak gelecek gerçek
gündür. Aklınızı başınıza alın ve Rabbinize götürecek doğru bir yol
tutun / artık dileyen Rabbi ile yürüsün. Biz sizi yakın bir azap ile
uyarmış bulunuyoruz. O gün kişi yapmış olduklarına bakacak.
İnkârcı ise “Keşke toprak olsaydım!” diye pişman olacaktır.
(NEBE,39,40)
• Yoğun bir iş ile çabalayanlara, bu yarışta öncüler olarak öne
geçenlere, buyrukları titizlikle uygulayanlara yemin olsun ki!
(NÂZİÂT,3,4,5)
• Bunda titreyip kendine gelecekler / içine ürperti düşenler /
kuşkusuz Allah’a saygı duyanlar için tam bir ibret / alınacak ders
vardır! (NÂZİÂT,26)
• Peki, inkârcılar neden inanmıyorlar / iman etmiyorlar? Kendilerine
Kur’an anlatıldığında / okunduğunda secdeye kapanmıyorlar /
saygı da göstermiyorlar / saygıyla boyun eğmiyorlar / iman / itaat
etmiyorlar / saygıyla kabullenmiyorlar! Aksine, inkârcılar / o
nankörler / tam tersi o kâfirler bütün bunlar yalan diyor / onu /
(Kur’an’ı) yalanlıyorlar. Onlara acı bir azabı haber ver. İman edip
iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanları hak ettikleri bir karşılık
bekliyor. (İNŞİKAK,20,21,22,24,25)
• Kötülük işleyenlerin sonu kötü oldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini
yalanladılar ve onlarla eğlendiler / Allah’ın ayetlerini yalanlayıp,
alay ederek kötülük işleyenler çok pişman olacak! (RUM,10)
• Ayetlerimize ve ahret buluşmasına kâfirlik edip, bütün bunlar yalan
diyenler kendilerini azabın içinde bulacaklar. (RUM,16)
• Bunda fikir yürütmesini bilen bir toplum için büyük ibretler vardır;
bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,21)
• Bunda bilgi sahibi olanlar için büyük ibretler vardır; bundan hiç
şüpheniz olmasın. (RUM,22)
• Bunda dinlemesini bilen bir toplum için büyük ibretler vardır;
bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,23)
• Bunda aklını kullanabilen bir toplum için büyük ibretler vardır;
bundan hiç şüpheniz olmasın. (RUM,24)
• Ey Muhammed! Sen ortak koşmadan, Kendisinden başka ilah
olmayan Allah’ın dinine yönel. Çünkü Allah insanları Kendi dinine
uyumlu olarak yaratmıştır. Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz.
İşte tüm zamanların dosdoğru dini budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler. (RUM,30)
• Gönülden katıksız bağlılar olarak, O’na yönelin / başkasını bırakın;
yürekten O’na yönelin ve O’na karşı takvalı olun yani o Vahyi
hayatınıza hâkim kılın da müşriklerden olmayın. (RUM,31)
• Sen ölülere duyuramazsın. Çağrına sırtını dönmüş giden sağırlara
da duyuramazsın. Gerçekleri görmek istemeyenleri sapkınlıktan
vazgeçirip doğru yolda yürütemezsin. Sen ancak ayetlerimize
inananlara işittirebilirsin ki onlar hemen Allah’a teslim olurlar.
(RUM,52,53)
• Kendilerine ilim ve iman verilenler: “Andolsun ki, siz, Allah’ın
Kitabı’na göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız / Allah’ın
Kitabı hakkında kıyamete kadar bekleyip durdunuz. Ancak siz
(dünyada iken onu) tanımıyordunuz!” diyeceklerdir. (RUM,56)
• Yemin olsun / velhâsıl! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği
verdik / bu Kur’an’da vermediğimiz örnek neredeyse kalmadı; fakat
yine de ne söylersen söyle ortak koşucu inkârcılar: “Hikâye, boş
laflar bunlar / boş şeylerle uğraşıyorsunuz” diyorlar. Bilginin kadrini
bilmeyenlerin kalplerini Allah işte böyle mühürler / kalplerine sıkıntı
verir. (RUM,58,59)
• Allah’ın sözü gerçektir. (RUM,60)
• Allah’ın ayetlerini ve Allah’a döndürülmeyi inkâr edenler, Benim
Rahmetimden / Sevgimden ümit kesenlerdir. (ANKEBUT,23)
• Bunda aklıyla düşünen inananlar / iman edecekler için büyük
dersler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (ANKEBUT,44)
• Sana vahyedilen bu Kitap’ı başkalarına da ilet / Kitap’tan sana
vahyedileni oku, iyice kavra, salâtı ikame et / Vahye bağlı kal / o
Vahyi hayatına hâkim kıl. Çünkü salâtı ikame etmek / Vahye bağlı
kalmak / o Vahiy, insanı kötülük yapmaktan / hayâsızlıktan alıkoyar
ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış
olur / gerçekten Allah’ın Vahyi (Zikrullah) en büyüktür / şüphesiz ki
Allah’ın Vahyi en yücedir. (ANKEBUT,45)
• Kitap halkıyla / Yahudi ve Hıristiyanlarla, fanatik olanları hariç, en
güzel bir biçimde tartışın ve “Bize indirilene / Kur’an’a ve size
indirilene / Tevrat’a ve İncil’e inandık” deyin. Bizim Tanrımız ile
sizin Tanrınız birdir. (ANKEBUT,46)
• İşte sana bu Kitabı / Kur’an’ı indirdik. Kendilerine Kitap vermiş
olduklarımız / önceki çağlarda indirilen Kitapları izlediklerini iddia
edenler arasında da ona inanacaklar vardır. Şunlardan /
Araplardan / insanlardan da bazıları inanacaktır. İnkârcılardan
başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi reddetmez. Sen bundan önce ne
bir Kitap okumuş ne de elinle yazmıştın. Öyle olsaydı gerçeği
çürütmeye çalışanlar / fanatik inkârcılar bunu kaçırmaz, hemen
kullanmaya kalkarlardı / bahane oluşacaktı. (ANKEBUT,47,48)
• O sana vahyedilenler, ilmi düşünceye sahip olanların bilinçlerinde,
apaçık Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir / bu Kur’an, kendilerine bilgi
verilenlerin içlerine işleyen, söze dayalı apaçık ayetlerdir. Bilgiden
yoksun cahillerden / zalimlerden başkası ayetlerimizi / ilkelerimizi
reddetmez. Ortak koşucular: “Muhammed’e Rabbinden bir mucize
indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Söyle onlara: “Mucizeler Allah’ın
katındadır. Ben sadece açıkça uyanışa çağırıyorum / apaçık bir
uyarıcıyım.” Karşılarında okunup duran sevgi ve merhamet kaynağı
bu Kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması yetmez
mi? Bu Kitap inanan bir toplum için bir rahmet / lütuf ve iman
edecek bir halka özünü hatırlatan bir öğüt / hatırlatma / sevgimizin
bir açılımıdır; bundan hiç şüpheniz olmasın. (ANKEBUT,49,50,51)
• İçi boş, kof inançlara kapılıp Allah gerçeğini örtbas etmeye
kalkanları / safsataya inanıp, Allah’a inanmayanları işte onları
büyük bir hüsran bekliyor / işte onlar asıl zarara uğrayanlardır.
(ANKEBUT,52)
• O ortak koşucular, hâlâ safsatalara / içi boş, kof inançlara kapılıp /
inanıp, Allah’ın nimetini mi reddediyorlar / Allah’ın nimetine
nankörkük mü ediyorlar? Yalan rivayetler uydurup / kendi
uydurduğu yalanları Allah’a yakıştırandan ve kendisine gelen
gerçeği / gerçeğin tâ kendisini yalanlayandan daha zalim kim
olabilir? (ANKEBUT,67,68)
• Uğrumuzda / Bizim yolumuzda canla başla çaba harcayanlara
yollarımızı gösteririz / Biz kendi yolumuza ileteceğiz; bundan hiç
şüpheniz olmasın. Allah güzel ahlâk sahipleri / güzel davrananlarla
beraberdir; hiç kuşku yok! (ANKEBUT,69)
• Hak ve adaleti çiğneyen ve günah küpü haline gelmiş, hesap
gününe yalan diyen, ayetlerimiz / ilkelerimiz okunduğu / anlatıldığı
zaman “Öncekilerin öyküleri / masalları / eskilden beri söylenip
duran efsaneler” der. Hayır! İşledikleri günahlardan kalpleri pas
tutmuştur. (MUTAFFİFİN,12,13,14)
• Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kur’an, arınmak isteyenler
için bir kılavuzdur / yol göstericidir / saygılı olanlara doğru yol
göstergesidir / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları doğru yola
ulaştıran (bir Kitap)tır. Arınmak isteyenler, gabya / görülmedikleri
durumda da inanırlar, salâtı ikame ederler / kuşku olmayan
Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar / o Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar,
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar /
(Allah yolunda) harcarlar. Ve Muhammed Peygamber’e indirilen
Kur’an’a ve ondan önce gelen Tevrat’a, İncil’e ve tüm
peygamberlere gelenlerin hepsine inanırlar ve öte dünyaya da
tereddütsüz iman ederler / ahret(in varlığından) kesin olarak emin
olanlardır / gelecektekini de kesin bilirler. İşte Allah böyle
davrananlara dosdoğru yolu gösterir ve işte bunlar gerçek
mutluluğu yakalayanlardır. (BAKARA,2,3,4,5)
• Eğer kulumuza / Muhammed Peygamber’e indirdiğimiz Kur’an’ın,
Allah’tan geldiğinden kuşkunuz varsa ve söylediklerinizde samimi
iseniz, siz de Kur’an ayetlerine benzer bir sûre getirin bakalım.
(BAKARA,23)
• Ey İsrailoğulları! Elinizdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdiğim
Kur’an’a inanın. Kur’an’a karşı çıkanların ilki olmayın.
(BAKARA,41)
• O Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın yani
(Allah’a / Vahye / İslâm’a) boyun eğenlerle birlikte siz de boyun
eğin. (BAKARA,43)
• Güçlüklere karşı göğüs gererek ve okuduğunuz Kitaba / o Vahye
içtenlikle bağlı kalarak / o Vahye uygun yaşamaya direnerek /
dayanıklılıkla / sabırla yardım dileyin. (BAKARA,45)
• İçinizdeki buyruklarıma karşı gelenler, Allah’ın sözlerini başka
sözlerle / kendi sözleriyle değiştirdiler. Biz de sözlerimizi çarpıtarak,
gerçekleri karartanların üzerine gökten bir felaket indirdik.
(BAKARA,59)
• Kalpleri katılaşmış olanların bir kısmı, Allah’ın Kelâmını dinleyip
kavradıktan / anladıktan sonra, bile bile onu çarpıtırlar / tahrif
ederler. (BAKARA,75)
• Yahudilerin ileri gelenleri; Allah tarafından Tevrat’ı onaylayan
Kur’an’ın gelmesiyle, –inkâr edenlere karşı önceleri yardım isteyip
durdukları halde- Kur’an ile birlikte, Tevrat’tan öğrendikleri
gerçekleri de inkâra kalkıştılar. Allah kullarından istediğini /
Muhammed’i peygamber olarak atayınca, onu kıskandıkları için
Kur’an’ı inkâr ettiler. Böylece Kur’an’daki ve Tevrat’taki bildikleri
gerçekleri inkâr ederek, kişiliklerinden ne kötü bir ödün verdiler.
Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a da inanın” denildiğinde,
“Bize indirilene / Tevrat’a inanırız” diyerek, ondan başkasını inkâr
ettiler. Oysa Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir
gerçektir / kendilerinde olanı doğrulayan gerçeğin kendisidir.
(BAKARA,89,90,91)
• Daha önce gelen Kitapları doğrulayıcı ve onaylayıcı, inananlara yol
gösterici ve müjde olarak indirilen Kur’an… (BAKARA,97)
• Sana apaçık ayetler indirmekteyiz. Yoldan çıkmış olanlardan
başkası onları inkâr etmez. (BAKARA,99)
• Tevrat’ı doğrulayan bir elçi, Allah tarafından görevli olarak
kendilerine gelince, Yahudi ileri gelenleri, sanki bilmiyorlarmış gibi,
Allah’ın
Kitabını
görmemezlikten
geliyorlar
/
arkalarını
dönmüşlerdir. (BAKARA,101)
• Kim inancı inkâr ile değiştirirse, o doğru yolu kaybetmiştir / yolun
dosdoğrusunu saptırmış olur / doğru / düz yoldan sapmış olur.
(BAKARA,108)
• Geçmiş çağlarda kendilerine Kitap verilenlerin çoğu, gerçeğin tâ
kendisi apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan
ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine
de siz, Allah iradesini ortaya koyuncaya / hakkında bir buyruk
gönderinceye kadar onları hoşgörün ve dayanın, o Vahyi
hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın; önceden kendiniz için
hayır olarak her neyi takdim ederseniz, onu Allah katında
bulacaksınız. (BAKARA,109,110)
• Allah’tan gelen Kur’an ayetlerini öğrenmek için toplanılan yerleri,
içlerinde O’nun ismi zikrediliyor / O’nun ayetleri okutuluyor diye,
engelleyen ve oraları dağıtmaya uğraşan kimseden daha kötü kim
olabilir? (BAKARA,114)
• Her yer ve durumda, Allah’ın Vahyi öğrenilir ve öğretilir.
(BAKARA,115)
• Biz ayetleri / belgeleri, yürekten inanacak olanlar / kesin anlayanlar
/ gerçekler konusunda kesin bilgiye ulaşmak isteyenler için açık ve
anlaşılır bir şekilde açıklamışızdır. Ey Peygamber! Biz sana Hakk’ı /
Kur’an’ı / gerçekle birlikte gönderdik. Bir müjdeleyici ve bir uyarıcı
olarak. (BAKARA,118,119)
• Kuşkusuz dosdoğru yasa Allah’ın yasasıdır / Allah’ın kılavuzluğu,
erdirici kılavuzluğun ta kendisidir / asıl doğru yol, Allah’ın yoludur /
doğrusu, Allah’ın yolu doğru olan yoldur. (BAKARA,120)
• Biz “Allah’a, bize indirilen Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup
ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya (bütün) peygamberlere
Rableri tarafından verilenlere inanırız. (BAKARA,136)
• Eğer Yahudi ve Hıristiyanlar bu buyrukların gösterdiği doğrultuda
ve sizin inandığınız gibi inansalar, dosdoğru yolu bulmuş olurlar.
(BAKARA,137)
• İşte budur Allah’ın boyası / sistemi / görüşü! Kimin görüşü
Allah’ınkinden tutarlıdır? (BAKARA,138)
• Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir?
(BAKARA,140)
• Elçinin tebliğ ettiğine samimi olarak uyanlarla, inanmadıkları halde
inanmış gibi gözükenleri, ayırt etmek için, üzerinde olduğun o
kimliği yeni aidiyet kıldık. (BAKARA,143)
• Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, bu gerçekleri çocuklarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Ama yine de onların ileri gelenlerinden / din
adamlarından bazıları, bile bile gerçeği gizlerler. Doğru olan onların
çarpıttıkları
değil,
gerçek
olan
Rabbinden
gelendir.
(BAKARA,146,147)
• Ayetlerimi gizleyenlerden korkmayın, Bana saygılı olun ki size olan
buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz.
(BAKARA,150)
• İçinizden size buyruklarımı bildirecek / ayetlerimi okuyacak, sizleri
ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi arındıracak, yani
size Kitabı ve hikmeti / bilgeliği / bilmediklerinizi öğretecek Kitab’ı
bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip gönderdik. (BAKARA,151)
• Ey inananlar! O Vahye (uygun yaşamaya) direnerek / dayanıklılıkla
/ sabırla yardım dileyin. (BAKARA,153)
• İndirdiğimiz apaçık kanıtlarla / delillerle / belgelerle anlaşılır bir
biçimde gösterdiğimiz dosdoğru yolu gizleyenleri, hem Allah
lanetler ve hem de başka lanetleyenler lanetler. Ancak tövbe edip
kendilerini düzeltenler ve Kur’an’daki indirileni çarpıtmadan,
gizlemeden / (gerçeği) açıklayanlar / düzeltenler ve açık açık
anlatanlar bu lanetin dışındadır. (BAKARA,159,160)
• Kul sevgisini Allah sevgisine denk tutanlara / ortak koşanlara
“Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a uyun” dense, “Hayır, biz atalarımızın
izlediği yolu izleriz / atalarımızı yapar bulduğumuz şeylere uyarız”
derler. Allah’ın ayetlerini çarpıtarak örtenlerin durumu, bir çobanın
bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. İşte
ayetlerimizi örtenler de, böyle işitmeyen, konuşamayan ve
göremeyen kimseler gibidir. (BAKARA,170,171)
• Allah’ın indirdiği Kitap’tan(Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) bir
şey gizleyip, onu az bir değere değişenler / ondan çıkar
sağlayanlar karınlarına ateş tıkınıyorlar. Gerçekleri çarpıtıp az bir
değere değişenler, hidayet / doğruluk karşılığında sapıklığı ve
affedilme bağışlanma karşılığında azabı satın almışlardır. Allah
gerçeği içeren Kitap’ı indirmiştir / Allah, Kitap’ı gerçeği ortaya
koymak için indirmiştir ve Allah’ın indirdiği Kitap hakkında
tartışanlar ise, doğrusu derin bir anlaşmazlık / ayrılık içindedirler.
(BAKARA,174,175,176)
• Benliklerinizi tüm yeryüzündeki din kimliklerine atfetmeniz gerçek
iman / erdemli / makbul kişi olmak değildir. Asıl erdemlilik odur ki
Allah’a, ahret gününe, meleklere, Vahye ve peygamberlere iman
eder, mala olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yetimlere,
yoksullara, sokak insanlarına / yolda kalmışlara, isteyip dilenenlere
ve kölelere verir yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa
ulaşır ve söz verdiğinde sözlerine bağlı kalanlar ile zorda,
hastalıkta / sıkıntıda ve savaşın kızıştığı zamanlarda / zulme karşı
dayanır / direnir / sabrederse işte onlar dosdoğru olanlardır.
(BAKARA,177)
• Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, iyiyi kötüden, doğruyu
yanlıştan ayırmanın apaçık kanıtlarını içeren / hak ile bâtılı
birbirinden ayıracak ölçüyü açıklamak üzere / doğru yolun belgeleri
olan Kur’an’ın indirildiği aydır. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk
istemez. Umulur ki sizi doğruya ulaştıran, kolaylıklar sağlayan
Allah’ı yüceltip şükredersiniz. (BAKARA,185)
• Ey Peygamber! Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki
Ben onlara çok yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın
duasına / Beni çağırdığında çağıranın çağrısına karşılık veririm.
Dosdoğru yolu bulmaları için onlarda Bana karşılık vermeli ve Bana
inanmalı / Benim çağrıma karşılık versinler / Bana inansınlar ki
doğruyu ve iyiyi / doğru yolu bulabilsinler. (BAKARA,186)
• Allah’ın koyduğu sınırlarını çiğnemeyin. İşte Allah, insanlara,
içlerinde Allah bilincinin canlı kalması / saygılı olmaları için
ayetlerini böyle açıklar / yasalarını apaçık bildirir. (BAKARA,187)
• Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve bilin ki Allah’ın buyruklarını
çarpıtanlar için, O’nun azabı çok çetindir. (BAKARA,196)
• Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve O’nun huzurunda
toplanacağınızı unutmayın! (BAKARA,203)
• Size, Kur’an’ın apaçık beyanları / açık belgeler / apaçık deliller
gelmesine rağmen, başka yollara kayarsanız, bilesiniz ki, Allah
üstündür / güçlüdür, bilgedir / tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin
sahibidir. Allah’ın apaçık buyrukları ortada iken / ilâhi takdir
kesinleştiği halde, ortak koşucular hâlâ Allah’ın ve meleklerin,
yoğun bulutlar arasından kendilerine gelip, bizzat anlatmalarını mı
bekliyorlar? (BAKARA,209,210)
• Kim Allah’ın apaçık ayetlerini / belgeleri okuyup baktıktan sonra,
başka şeylerle değiştirirlerse, Allah onlara çok ağır bir ceza verir /
Allah, azabı / cezalandırması çok şiddetli / çetin olandır.
(BAKARA,211)
• İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları
çözsünler diye Allah peygamberlere Gerçeği içeren Kitabı indirdi.
Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar
geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş
ayrılığına düştüler. Sonra Allah Kendi izniyle, inananları, üzerinde
tartışmaya girdikleri Gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah isteyeni
dosdoğru yola iletir. (BAKARA,213)
• Düşünüp ibret almaları için Allah ayetlerini / belgelerini insanlara
açıklamaktadır / umulur ki / belki öğüt alırsınız diye, ayetlerini
insanlara açıklar ki, düşünüp öğüt alabilsinler! (BAKARA,221)
• Allah’ ı dinleyin. (BAKARA,223)
• Bunlar Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı
etmeyin. Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse, işte onlar
Allah’ın ayetlerini gizleyenlerdir. Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir
topluma ayetlerini açıklar. Allah’ın buyruklarını / hükümlerini hafife /
alaya almayın / Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın / Allah’ın
ayetlerini ciddiye alın. Allah’ın size verdiği nimetini ve size öğüt
vermek için, size indirdiği Kitabı ve hikmeti / bilgeliği düşünün /
hatırlayın. (BAKARA,229,230,231)
• İçinizden Allah’a ve ahret gününe inanan kimseler bundan öğüt alır.
(BAKARA,232)
• O Vahiy derslerini yani en hayırlı o dersi, devam ederek koruyun /
devam edin / Vahyi iyice kavramaya çalışın, Allah’ın buyruklarını
öğrenirken tüm dikkatinizle dinleyin ve orada Allah’a gönülden
teslim olmuş / boyun bükmüşler olarak tam bir itaatle bulunun /
gereği gibi susun / dinleyin! (BAKARA,238)
• Vahiy çalışmasında eğer korkarsanız / güvenlik açısından bir
endişeniz varsa, çalışmaya ara vermeyin, yaya / yürüyerek veya
binek üzerinde devam edin. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah’ı,
bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi anın / Allah’ın buyruklarını
öğrenmekle, daha önce bilmediklerinizi Allah size öğretmiş oluyor.
(BAKARA,239)
• Düşünesiniz diye / aklınızı kullanmanız için Allah ayetlerini /
hükümlerini açıklar. (BAKARA,242)
• Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleridir /
belgeleridir. (BAKARA,252)
• Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru
yola ulaştırmaz. (BAKARA,258)
• Düşünmeniz için, Allah size ayetlerini / belgelerini açıklar / Allah
size ayetlerini açıklar ki, inceden inceye ve derinden derine
düşünebilesiniz. (BAKARA,266)
• Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin
geçmişi kendisine, işi Allah’a kalmıştır. Onlar ki, iman eder ve
salihâtı yaşarlar yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa
ulaşırlar. Ey inananlar, gerçekten inanıyorsanız Allah’ın öğütlerini
dinleyin. (BAKARA,275,277,278)
• Allah’ın öğütlerini dinleyin. Allah size (böylece gerekli olanı)
öğretmektedir / öğretiyor / allah size yol gösteriyor. (BAKARA,282)
• Elçi / resul, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı,
inananlar da inandılar. (BAKARA,285)
• Allah’ın öğütlerini dinleyin. (ENFAL,1)
• Allah’a gönülden inananlar o kimselerdir ki, Allah anıldığında
yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri / belgeleri kendilerine okunduğunda
/ anlatıldığında bu onların imanlarını canlandırır ve onlar sadece
Rablerine dayanıp güvenirler. Ve Vahye içtenlikle bağlanırlar / o
Vahyi hayatlarına hâkim kılarlar. (ENFAL,2,3)
• Allah Kendi kelimeleriyle / sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve
inkârcıların kökünü kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi,
suçlular hoşlanmasa da, hakkı gerçekleştirmek / yerleştirmek /
hakkı egemen kılmak / sözlerine uygun olarak gerçeği
gerçekleştirmek ve haksızlığı / saçma ve tutarsız olanı hükümsüz
kılmak / bâtılı ortadan kaldırmak içindi / saçmalıkları yok etmek
istiyordu. (ENFAL,7,8)
• Ey inananlar! İşittiğiniz halde, elçinin söylediklerinden yüz
çevirmeyin. Kulak vermedikleri halde “Tamam anladık” diyenler gibi
olmayın. Allah, elçisinin bildirdiklerini dinleyen inkârcılarda bir iyilik
olduğunu görseydi, onlara işittirirdi. Allah, fanatik inkârcılara
işittirseydi bile, yine de kabul etmezlerdi. (ENFAL,20,21,23)
• Ey inananlar, Allah’ı dinlerseniz, size doğruyu yanlıştan, iyiyi
kötüden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar.
(ENFAL,29)
• Ortak koşucular, ayetlerimizi / ilkelerimizi dinledikleri zaman, alaylı
ifadelerle “Evet, anladık, ne var bunda, istesek biz de anlattıklarının
aynısını söyleyebiliriz. Senin bu söylediklerin yeni bir şey değil,
geçmişte söylenen masalların bir benzeridir” diyorlardı. Hatta o
ortak koşucular: “Ey Allah’ımız! Bu anlatılanlar / Kur’an ayetleri,
Senden gelen bir gerçek ise, üstümüze gökten taşlar yağdır veya
başımıza acıklı bir azap getir” diye alay ediyorlardı. (ENFAL,31,32)
• Ortak koşucuların Kâbe’nin / Allah’ın Evi’nin yanındaki salâtları,
oradaki tutumları elçinin bildirdiklerini engellemek, onu protesto
etmekten başka bir şey değildir. O halde Allah’ın buyruklarını
engellediğinizden ötürü azabı tadın. İnkâr eden ortak koşucular,
insanları Allah’ın buyruklarından engellemek için, paralarını bu
yolda harcarlar ve harcamaya da devam edecekler. Fakat bu
tutumları, sonunda kendileri için bir üzüntü kaynağı olacak ve
ardından yenileceklerdir. (ENFAL,35,36)
• Baskı, zulüm ve zorbalık kalkıncaya ve din tümüyle Allah’ın
oluncaya kadar onlarla savaşın! (ENFAL,39)
• Kulumuza / Muhammed’e indirdiğimiz ayetlere ve Allah’a
inanıyorsanız… (ENFAL,41)
• Ey inananlar! Allah’ı çokça anın / Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın
ki başarasınız. (ENFAL,45)
• Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri
örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir.
(ENFAL,55)
• Allah’ı dinleyin. (ENFAL,69)
• Bu öğütleri uygulamazsanız, yeryüzünde kaos ve ülkede baskı,
zulüm ve çok büyük bir kargaşa egemen olur. (ENFAL,73)
• Ey Peygamber! Sana gerçeği içeren Kitabı, daha önceki gönderilen
kitapları onaylayıcı olarak gerçekle / gerçeğin tâ kendisi olarak
indiren O’dur / O gerçeği içeren Kitabı, sana, kendinden öncekileri
doğrulamak üzere indirmiştir. Bundan önce, insanlara yol gösterici
olarak Tevrat’ı ve İncil’i de indirmiştik. Şimdi de ölçütü / Furkan’ı /
doğru ile yanlışı / hak ile batılı birbirinden ayıran / insanlara yol
gösterici olarak Kur’an’ı indirdik. Allah’ın ayetlerini örtüp
çarpıtanlara / inkâr edenlere çetin / çok şiddetli bir azap vardır.
(ÂLÎ İMRAN,3,4)
• Ey Peygamber! Allah sana bu Kur’an’ı indirdi. Ondaki öğretilerin bir
kısmı ana temeli olan açık anlamlı olup diğerleri de çeşitli
anlamlıdır / Kur’an’ın anasını / aslını oluşturan ayetleri muhkemdir /
kesin anlamlıdır / açık seçik herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır.
Diğer ayetleri ise müteşabih / çok anlamlıdır. Çok / çeşitli
anlamlıları bilgi sahibi olmayanlar kavrayamaz. Kalpleri ve
düşünceleri kötü niyetli olanlar / kalplerinde / gönüllerinde bir eğrilik
ve bozukluk bulunanlar / kalpleri doğru yoldan sapmaya meyilli
olanlar, insanları şaşırtmak ve kafaları karıştırmak / fitne / karışıklık
çıkarmak ve kendi görüşlerine uygun yorumlamayı diledikleri için,
öncelik tanıdıkları müteşabih / çok / çeşitli anlamı olan ayetleri /
öğretileri bile bile yanlış anlamlandırırlar / onlara yönelirler / takılıp
kalırlar / ardına düşerler. Hâlbuki onların yorumunu / uygun
anlamlarını bir Allah, bir de: “Ey Rabbimiz! Ona inandık, hepsi
Rabbimizin katındandır” diyen, gönülden Allah’a bağlanmış, derin
bilgi ve bilince erişmiş bilim adamları / bilginler bilir. Bu inceliği akıl,
bilim
ve
düşünce
sahiplerinden
başkası
kavrayamaz.
(ÂLÎ İMRAN,7)
• Kim Allah’ın ayetlerini / öğretilerini saptırarak örterse / inkâr /
nankörlük ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür. Teslim
olurlarsa doğru yola girmiş olurlar / doğruyu bulurlar. Yok kabul
etmezlerse, tartışmayı uzatma, senin görevin sadece duyurmaktır.
Allah’ın ayetlerini inkâr edenler / Allah’ın ayetlerini saptırarak
örtenler, haksız yere peygamberleri ve halkın arasında adaleti
savunanları
öldürenlere
acı
bir
azabı
haber
ver.
(ÂLÎ İMRAN,19,20,21)
• Kitap’tan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) nasiplenmiş olanlara
baksana, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü için, Allah’ın
Kitabı’na çağrılıyorlar da, onlardan bir grup umursamadan dönüp
gidiyor. (ÂLÎ İMRAN,23,24)
• Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için sizi uyarır / Allah sizi
Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Allah’
seviyorsanız buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. (ÂLÎ İMRAN,28,30,31)
• Rabbine bağlan ve saygılı ol. O’nun buyruklarını uygulayanlarla
birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43)
• Allah gerçekleri saklayanları sevmez. (ÂLÎ İMRAN,57)
• Ey Muhammed! Sana bu anlattıklarımız, daha önce gönderdiğimiz
Tevrat ve İncil ayetlerinde de var olan ve hikmet dolu Kur’an
ayetlerinden / belgelerden / hikmetlerle dolu Zikir’den
okuduğumuzdur / bilgeliği hatırlatmadır. (ÂLÎ İMRAN,58)
• Gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma / Rabbinin
gerçeğidir bu! Şu halde sakın şüphe edenlerden olma!
(ÂLÎ İMRAN,60)
• Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık olduğunuz halde,
neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr ediyorsunuz? Neden
doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor ve bile bile gerçeği
gizliyorsunuz? Kitap halkından bir grup kendi aralarında planlama
yaparlar ve “İnananların yanında, Kur’an’a sabahları / gün boyu
inanmış gözükün, akşama doğru da inkâr edin / tatmin olmadık
deyin. İnananlar, bu Kur’an size verilen Kitabın aynısıdır” derler.
“Sakın size verilenin, bir başkasına da verildiğine inanmayın, eğer
taviz verirseniz, Rabbiniz hakkında sizinle tartışma hakkı
kazanırlar” derler. Ey Peygamber! Bu gibi durumlarda sen de
onlara “Doğruya Allah yöneltir / Allah’ın (belirlemiş olduğu) doğru
yol, size verilmiş olanın aynen bir başkasına da verilmesidir /
yürünecek yol, Allah’ın gösterdiği yoldur / lütuf Allah’ın elindedir,
Allah dileyene verir “ de. (ÂLÎ İMRAN,70,71,72,73)
• Kitap verilenlerden bazıları, Allah’ın Kitabında olmayanı, Kitaptan
sanasınız diye, coşkulu bir dille anlatarak / dillerini eğip bükerek,
Kitaba / Allah’ın Kelamına benzetmeye çalışırlar / Kitabı çarpıtırlar.
Allah’ın sözü olmadığı halde “Allah böyle buyuruyor / bu Allah
katındandır” derler / oysa o Kitaptan değildir. ”Allah öyle dedi”
derler. Oysa Allah öyle dememiştir. Bile bile Allah adına yalan
söylerler. Hâlbuki tam tersine “Okuduğunuz ve öğrettiğiniz Kitap
gereğince / Kitabı incelemenizden dolayı, Allah’tan başkasını
Rabler edinmeyin. Yalnızca Allah’ın kulları olun / Rabbe halis kullar
olun” demeleri gerekir / “Allah’a değil bana kul olun” diyebilme
yetkisi yoktur. Sadece şunu diyebilirler: “Getirdiğim Kitabın bilgisini
yayarak ve onu derinlemesine inceleyerek, Allah yolunun yolcuları
olunuz.” (ÂLÎ İMRAN,78,79)
• Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar / Allah’ın tüm
peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din mi arıyorlar?
(ÂLÎ İMRAN,83)
• Ey Peygamber! “Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim’e,
İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya,
İsa’ya ve tüm peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık”
de. (ÂLÎ İMRAN,84)
• İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine
apaçık deliller / ayetler geldikten sonra, inkâr eden bir toplumu,
Allah nasıl olur da doğruya iletir? Allah gerçekleri saklayan / inkâr
eden bir toplumu / zalimler toplumunu doğruya ulaştırmaz.
(ÂLÎ İMRAN,86)
• Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah
hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / kim yalan düzüp
Allah’a iftira ederse, işte Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalim
olanlar onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94)
• Allah
doğruyu
söyler
/
Allah
doğrusunu
söylemiştir.
(ÂLÎ İMRAN,95)
• Kim Allah’ın buyruklarını örterek saptırırsa / inkâr / nankörlük
ederse bilsin ki, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak
zenginliktedir. (ÂLÎ İMRAN,97)
• Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri
gelenleri) Allah yaptıklarınıza tanıkken neden Allah’ın ayetlerini /
ilkelerini çarpıtıyorsunuz / inkâr ediyorsunuz / ey Kitap verilenler!
Niçin Allah’ın ayetlerine karşı geliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,98)
• Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri
gelenleri) apaçık gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın
yolunun doğru olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri
göstermeyi isteyerek / değiştirmeye yeltenerek, inananları ondan
uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz / saptırıyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,99)
• Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa / bağlanırsa dosdoğru yola iletilmiştir.
O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar
olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,101,102)
• Hepiniz / topluca / hep birlikte Allah’ın ipine / Allah’ın andına /
Kur’an’a sımsıkı / gönülden bağlanın / sarılın / yapışın, ayrılmayın /
bölünerek ayrılığa düşmeyin / ayrılıkçılık yapmayın / fırkalara
bölünüp parçalanmayın. Dosdoğru yoldan ayrılmayasınız / doğruya
ve güzele yol bulasınız / doğru yola girersiniz diye Allah size,
ayetlerini / ilkelerini açıklıyor. (ÂLÎ İMRAN,103)
• Yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten sonra gerçeği
niye sakladınız? Gerçekleri sakladığınızdan dolayı tadın azabı.”
(ÂLÎ İMRAN,106)
• Bunlar, sana dosdoğru olarak / gerçeği bildirmek için / gerçeğin tâ
kendisi olarak / hak olarak okuduğumuz / bildirdiğimiz Allah’ın
buyruklarıdır / ayetleridir / ilkeleridir. (ÂLÎ İMRAN,108)
• Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar
için seçilmiş örnek bir modeldir. Kitap sahipleri, gönderdiğim son
Kitaba / Kur’an’a da inansalardı, kendileri için çok iyi olurdu.
(ÂLÎ İMRAN,110)
• Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemliler /
korunup sakınanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar / saygın
olanlar için de bir yol gösterici / doğruluk göstergesi / kılavuz ve
öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138)
• Bilin ki Muhammed sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir /
yalnızca bir peygamberdir ve ondan önce de birçok elçiler gelip
geçmiştir. (ÂLÎ İMRAN,144)
• Allah’ın
ayetlerini
karartanların
durağı
ne
kötüdür.
(ÂLÎ İMRAN,151)
• Andolsun! Allah inananlara, buyruklarını / ayetlerini / ilkelerini
bildiren, onları ortak koşmaktan alıkoyan, onlara Kitabı ve bilgeliği /
düşünmeyi öğreten / Kitabı öğreterek bilgelik aşılayan bir elçiyi
göndermekle iyilikte / lütufta bulundu / iyilik yapmıştır. Oysa bundan
önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. (ÂLÎ İMRAN,164)
• Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilerine inanın! (ÂLÎ İMRAN,179)
• Ey Muhammed! Seni yalanlamalarına şaşırma. Çünkü senden
önce apaçık kanıtlar / deliller / belgeler / kutsal sayfalar / Zeburlar
(Tanrı sevgisi) ve aydınlatıcı Kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.
(ÂLÎ İMRAN,184)
• Allah, kendilerine Kitap verilenlerden “Kitaptakileri insanlara
açıklayacaksınız, onları gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı. Fakat
onlar, Kitaptakileri gizlediler, kendi sözlerini Kitaptan diye
açıkladılar. Ne kötü bir değiş-tokuş. (ÂLÎ İMRAN,187)
• Ey Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş
azabından koru. Rabbimiz, biz “Rabbinize inanın” diye imana
çağıran davetçiyi / sesi / çağrıcıyı duyduk ve derhal iman ettik /
inandık. (ÂLÎ İMRAN,191,193)
• Ey Peygamber! Kitap verilenlerden / Yahudi ve Hıristiyanlardan
öyleleri var ki, Allah’a, sana indirilene / Kur’an’a ve kendilerine
indirilenlere / Tevrat ve İncil’e inanırlar. Allah’a karşı derin saygı /
huşu duyarlar / bilinçle boyun bükerek inanırlar. Allah karşısında
ürperirler. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini gizleyip değiştirmezler / az
bir değere / basit bir ücret karşılığı satmazlar. (ÂLÎ İMRAN,199)
• Allah’tan sana vahyedilene / sana ne vahyolunuyorsa ona uy /
Rabbinden sana bildirileni uygula. (AHZAB,2)
• Vahyi iyice öğrenip kavrayın ve onunla cahiliye düşüncelerinden
arının / o Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın.
Evlerinizde sürekli okunan Allah’ın ayetleri ve onun bilgelik dolu
hükümleri üzerinde iyice düşünün. (AHZAB,33,34)
• Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunmuştuk da, onlar
emanetin sorumluluğunu yüklenmekten çekinmişler ve kabul
etmemişlerdi. Ancak emanetin sorumluluğunu insan yüklendi; ama
insan, ihtirası ve bilgisizliği yüzünden, emanete nankörlük etmiştir.
(AHZAB,72)
• Ey iman edenler! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar edinmeyin /
senli benli olmayın. Onlar size gelen gerçeği / Hakk’tan geleni inkâr
etmişken siz onlara dostluk gösteriyorsunuz. Eğer Benim yolumda
cihat ediyor ve Benim rızamı arıyorsanız onlara dostluk göstererek
sır veremezsiniz. İçinizden her kim bunu yapıyorsa artık doğru
yolun ortasından şaşırmış olacak / doğru yoldan sapmış olur.
(MÜMTEHİNE,1)
• Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne dendiğini anlayacak durumda
oluncaya kadar / anlatılanları anlayacak duruma gelinceye kadar
ve cünüp iken de –yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar o
Vahiy dersine gelmeyin / yaklaşmayın! Eğer hasta veya yolculukta
iseniz ya da biriniz tuvaletten gelmişseniz yahut eşlerinizle birlikte
olmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla
teyemmüm edin yani yüzlerinizi ve ellerinizi onunla temizleyin.
(NİSA,43)
• Ey Kitap verilenler / geçmişte kendilerine Vahiy bahşedilmiş
olanlar! Gelin önceki çağların doğrularını sürdürmek üzere /
(hakikati) tasdikleyici olarak indirdiğimiz bu Kur’an’a / bu Kitap’a /
Vahye, ümitlerinizi boşa çıkarıp sona erdirmeden ve cumartesi
yasağını çiğneyenleri / sebt’i ihlâl eden o toplumu lânetlediğimiz
gibi lânetlemeden / bir takım gözde olanları baş aşağı edip
aşağılıklara çevirmeden önce iman edin / inanın. (NİSA,47)
• Kuşkusuz ayetlerimizi inkâr edenleri / ayetlerimizi tanımayan
kâfirleri öyle bir ateşe atacağız ki derileri yandıkça, azabı iyice
tatmaları için, derilerini yenileyeceğiz. (NİSA,56)
• Allah, size ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58)
• Ey Peygamber! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce
indirilenlere, Tevrat’a ve İncil’e, inandıklarını söyleyenleri görmüyor
musun? İnandıklarını söyledikleri o Kitaplarda, tağuta / putlara /
azgın kimseye inanmamaları yazılı olduğu halde, azgın kimsenin
hakemliğine
gitmek
/
başvurmak
isterler.
İkiyüzlülere,
problemlerinizi “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a / Allah’ın indirdiği
hükme ve elçisine giderek çözüme kavuşturun” dendiğinde, o
ikiyüzlülerin senden alabildiğine / büsbütün uzaklaştıklarını
görürsün. (NİSA,60,61)
• İkiyüzlüler kendilerine öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi
ve daha sağlam olurdu. Onları dosdoğru bir yola yönlendirirdik /
kılavuzlardık. (NİSA,66,68)
• Sürekli savaş çığırtkanlığı yapıp, ortalığı gerenlere: “Elinizi
(savaştan) çekin, o Vahyi hayatınıza hâkim kılın arınmışlığa ulaşın
/ Vahyi öğrenin ve onunla temizlenip arının” denilen kimselere
dikkat etmedin mi? Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir Allah sözünü
anlamaya yanaşmıyorlar?! (NİSA,77,78)
• Ortak koşucular, Kur’an’ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı? O,
Allah’tan başkasından olsaydı, onda birçok çelişki bulacaklardı.
(NİSA,82)
• Allah’tan daha doğru bir hadisi / sözü kim söyleyebilir / Allah’tan
daha doğru sözlü kim olabilir ki? (NİSA,87)
• Ey inananlar! Peygamber yanınızda olmadan sefere çıktığınızda,
Peygambere gelen Vahyi / o Vahiy dersini bırakmanızda / geri
kalmanızda / daha sonra öğrenmenizde size bir günah yoktur.
Güvenliğe kavuştuğunuzda o Vahiy dersini yapın. Ey Peygamber!
Seferde sen orduyla beraberken, onlara Vahyi öğretirken güvenliği
elden bırakmayın / sen seferde onlarla beraber olduğunda o Vahiy
dersini onlara yaptır. O Vahiy dersi mü’minler üzerine zorunludur.
Vahyi öğrenmeyi tamamladıktan sonra, Allah’ı anın /
öğrendiklerinizi, Allah’ın buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta,
ister yan yatarak, isterseniz oturarak sürekli tekrarlayıp iyice
pekiştirin / o Vahiy dersini bitirdiğinizde, Allah’ı her yaptığınız işte
ve
her
durumunuzda
hatırlayın,
sakın
unutmayın.
(NİSA,101,102,103)
• Ey Peygamber! Biz sana, gerçeği içeren / gerçeği ortaya koyan
Kitabı / Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği doğrultusunda
karar veresin diye / Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için
indirdik / sana gerçeğin tâ kendisi olan Kur’an’ı indirdik ki insanlar
arasında, Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin / insanlar
arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için Kitabı sana
gerçekten indirdik. (NİSA,105)
• Bu Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan sözüdür. Zaten Allah’tan başka
kim sözü en iyi koruyabilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir /
söz söyleme bakımından Allah’tan daha doğru ve tutarlı kim
olabilir? (NİSA,122)
• Allah bu Kitap / Kur’an yoluyla, kimsesiz kadınlarla ilgili olarak sizi
aydınlatıyor. Yasal hakları olan mallarına el koyup, kendilerini
korumanız altına almak istediğiniz, kimsesiz kadınlar ve zavallı
çocuklar hakkında, Kitapta / Kur’an’da size açıklanan ayetler /
ilkeler; yetimlere adaletli davranmanızı buyurmaktadır. (NİSA,127)
• Ey inananlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine, elçiye /
peygamberine indirdiği Kitaba / Kur’an’a ve daha önceden indirdiği
Kitaba / Tevrat’a inanın / Kitap’a, önceki çağlarda inen Vahiylere
iman edin. (NİSA,136)
• Münafıklar / ikiyüzlüler Vahyi öğrenmeye isteksizce giderler / o
Vahiy dersine giderken isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de
insanlara gösteriş için giderler / insanlara / inananlara
olduklarından başka türlü görünürler / ikiyüzlü davranırlar ve Allah’ı
pek anmaz / hatırlamazlar. (NİSA,142)
• Yahudilerin aralarındaki derin ilim sahipleri ve inananlar, sana
indirilene / Kur’an’a ve senden önce indirilenlere inanırlar. Vahyi
okurlar ve onunla arınırlar. (NİSA,162)
• Ey Peygamber! Daha önce, Nuh’a ve ondan sonra gelen
peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e,
İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve soyuna, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a,
Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiş, Davud’a da Zebur’u
vermiştik. Ve daha önceden sana hikayelerini anlattığımız elçilere
ve sana hikayelerini anlatmadığımız elçilere de vahyettik. Ve Allah
Musa ile vasıtasız konuşmuştu. Biz insanlara müjdeleyici ve
uyarıcılar olarak elçiler gönderdik ki tüm bu elçilerden sonra,
insanların
Allah’a
karşı
bir
bahaneleri
kalmasın.
(NİSA,163,164,165)
• Allah sana indirdiğine / Kur’an’a tanıklık eder. Onu Kendi bilgisiyle /
Kendi ilmiyle / indirdi / bilesin ki, Allah Kendi bilgisi ile sana
indirdiğine şahitlik eder, melekler de ederler. (NİSA,166)
• İnkâr edenler ve başkalarını da Allah yolundan alıkoyanlar,
tamamıyla sapıtmışlardır. İnkâr edip Allah’ın ayetlerini karartanları
Allah ne bağışlayacak, ne de onlara bir yol gösterecektir.
(NİSA,167,168)
• Ey insanlar! Elçi / resul / peygamber Rabbinizden gerçeği / hakkı /
gerçeğin tâ kendisini getirdi / getirmiştir. Kendi yararınız için
inanmalısınız / gelin kendi iyiliğiniz için ona iman edin. İnkâr
ederseniz bilin ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır.
(NİSA,170)
• Ey insanlar! Rabbinizden size bir kanıt / sapasağlam bir delil geldi
ve üzerinize apaçık / gerçekleri açığa çıkaracak / aydınlatıcı / her
şeyi açık-seçik gösteren bir nûr / ışık indirdik. Allah’a inanıp / iman
edip ona / Kur’an’a sarılanları / bağlananları / apaçık ışığa sımsıkı
sarılarak kendilerini koruma altına alanları ise, Kendi rahmetine /
sevgisine ve lütfuna kabul edecek / onun üzerine sevgi, merhamet
ve nimet yağdıracak, onları dosdoğru bir yola sokarak Kendisine
yöneltecektir / doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütecektir.
(NİSA,174,175)
• Allah size açık-seçik hükümlerini bildiriyor / açıklıyor / anlatıyor ki
sapmayasınız / şaşırmayasınız. (NİSA,176)
• Sizi cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarmak için kulu
Muhammed’e söze dayalı apaçık ayetleri / ilkeleri indiren Allah’tır.
(HADÎD,9)
• İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına / Allah’ın Vahyine (Zikrillah) ve
inen gerçeğe / Hak’tan inene içtenlikle gönüllerinin bağlanması /
kalplerinin ürperme zamanı / iman edenlerin, Allah’ı ve O’nun
katından inen gerçeğin tâ kendisini hatırlamaları için titreyip
kendilerine gelme zamanı gelmedi mi? Yoksa önceki çağlarda
kendilerine Kitap verilip de sonra üzerlerinden uzun zaman geçince
günaha dalarak kalpleri katılaşanlar gibi mi olacaklar? Biz
düşünmeniz / aklınızı işletebilmeniz / kullanmanız için, size
ayetlerimizi / ilkelerimizi açıklamış / açık-seçik bildirmiş
bulunuyoruz / size ayetleri açıklıyoruz ki aklınızı başınıza
toplayasınız / aklınızla düşünesiniz. İnkâr edip ayetlerimizi
yalanlayanlar / yalan diyenlerin tümü cehennem halkıdır /
cehenneme dolacaktır. (HADÎD,16,17,19)
• İyi dinleyin! Biz peygamberlerimizi söze dayalı apaçık delillerle /
belgelerle / kanıtlarla gönderdik. Onlarla birlikte insanlıkta adalet
dâim yaşasın diye, Kitabı ve mizanı / ölçüyü indirdik; içinde korkunç
büyük bir güç / zorlu bir kudret ve insanlara birçok faydası / birçok
yarar bulunan keskin anlayışı var ettik / demiri indirdik; çünkü Allah,
Kendisine ve peygamberlerine gıyabında / görmedikleri halde
yardım edenlerin kimler olduğu bilinsin istiyor / ortaya çıkması
içindir. (HADÎD,25)
• Size,
aydınlığında
yürüyeceğiniz
bir
ışık
/
ışığında
yürüyebileceğiniz bir nûr lütfetsin. (HADÎD,28)
• Allah’ın ayetlerini örterek, saptırarak, O’nun dosdoğru yolundan
alıkoyanların yaptıkları tüm işleri, Allah boşa çıkarır. Ama içtenlikle
inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ve Rablerinden bir gerçek olarak
Muhammed’e Rablerinden indirilen gerçeğin tâ kendisine / Kur’an’a
inananlara gelince, Allah onların günahlarını / çirkin davranışlarını /
kötülüklerini örter ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe /
barışa yönlendirir / durumlarını düzeltir / durumlarını iyileştirecektir.
Allah’ın buyruklarını örtenler / inkârcılar, yanlışı izlemekte / yalana /
boş ve tutarsıza sahte olana uymakta, inananlar ise, Rablerinden
gelen gerçeği / hakkı izlemekte / gerçeğe / gerçeğin tâ kendisine
uymaktalar. (MUHAMMED,1,2,3)
• Allah
yolunda
savaşanların,
Allah
yaptıklarını
boşa
çıkarmayacaktır. Allah, Kendi yolunda savaşanlara dosdoğru
yolunu gösterir / doğru yola eriştirir ve kalplerini iyiye ve güzele
yönlendirir / durumlarını düzeltir / barışa yöneltecektir.
(MUHAMMED,4,5)
• Ey inananlar! Siz Allah’ın buyruklarını uygularsanız, Allah size
yardım eder ve sizi zor durumda bırakmaz. Allah’ın buyruklarını
inkâr edenler ise, kayıp ve yıkımı hak etmişlerdir; Allah onların
işlerini boşa çıkarmıştır. Çünkü inkârcılar, Allah’ın indirdiğini /
Kur’an’ı beğenmediler. (MUHAMMED,7,8,9)
• Rabbi tarafından gönderilmiş, açık bir kanıt üzerinde bulunan /
Rabbinin katından açık bir belgesi olan / Rabbinden apaçık bir
delile göre hareket eden kimse ile kendi keyfine göre hareket eden
/ boş arzu ve heveslerine uyup, işlediği kötülükler / amelinin
çirkinliği kendisine güzel gözüken / kötü işi kendisine güzel
gösterilen kimse bir olur mu? (MUHAMMED,14)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplardan bazıları var ki seni
dinlerler / seni dinliyormuş gibi yapanlar var. Yanından / dersten
çıktıklarında ise, derste beraber olduğu inananların kafasını
karıştırmak için / kendilerine bilgi / ilim verilmiş olanlara
“Muhammed biraz önce neden bahsetmişti / demin ne söyleyip
duruyordu?” diye kuşku yaratırlar. İşte bu davranışlarından ötürü,
Allah, böylelerinin kalplerine huzursuzluk vermiştir / kalplerini
mühürlemiştir ve onların sadece heva ve hevesleridir peşinden
gittikleri / kendi arzularına uymuşlardır. Allah, doğru yolu /
kılavuzlarını bulanların ise, yollarını aydınlatır / doğru yol ile ilgili
yeteneklerini / hidayetlerini / doğruluklarını / doğru yolda yürüme
şevklerini arttırır ve korunma imkânlarını kendilerine verir /
sakınmalarını / erdemli / saygın olmalarını / Allah bilinçlerini
geliştirmelerini / Allah bilinciyle yaşama isteklerini kavileştirir /
sağlar. (MUHAMMED,16,17)
• Yemin olsun! İnananlar “Keşke savaşmaya izin veren bir sûre
indirilmiş olsaydı!” diyorlardır. Fakat, hükmü açık / kesin anlamlı bir
sûre indirilip de, içinde savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık
bulunanların ölüm korkusuyla bayılan / ölgün, baygın bir kimsenin
bakışı gibi, sana baktıklarını görürsün, o da onlara pek yakındır.
Hâlbuki onlar için uygun olan, Allah’tan gelen buyruğa uymak /
boyun eğmek / itaat etmek veya yapamayacakları şeyleri
söylememekti / yapmaları gereken uygun olanı söylemek /
sözlerinin eri olmaktı. Şimdi iş ciddileşince / kesin karar gelince,
Allah adına verdikleri sözde durmaları / sözün arkasında durmaları
kendileri için daha iyi / doğruluk / söze bağlılık gösterselerdi elbette
daha hayırlı olurdu. (MUHAMMED,20,21)
• İkiyüzlüler, Kur’an’ın anlamını, ne demek istediğini hiç / inceden
inceye / iyiden iyiye düşünmezler mi / düşünmeyecekler mi / bu
Kur’an üzerinde neden hiç düşünmezler? Yoksa kilitli mi kalpleri /
gönülleri üzerinde kilitler mi var? Kendilerine doğru yol belli
olduktan sonra gerisin geriye kâfirliğe dönenlerin şeytan akıllarını
çelmiş ve onları boş hayallerin peşine düşürmüştür. Bu ikiyüzlüler,
Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmeyenlere “Bazı konularda /
işlerde size uyacağız / itaat edeceğiz / sizinle örtüşüyoruz”
demişlerdi / derler. (MUHAMMED,24,25,26)
• İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve
kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet / gerçeğin
tâ kendisi belli olduktan sonra elçiye / resule karşı gelenler hiçbir
zaman Allah’a zerre miktarı / hiçbir zarar veremezler /
veremeyeceklerdir. (MUHAMMED,32)
• Ey inananlar! Allah’a uyun / itaat edin, Allah’ın buyruklarını bildiren
elçiye uyun ki, yaptıklarınız boşa gitmesin / amellerinizi / işlerinizi /
eylemlerinizi işe yaramaz hale getirmeyin. (MUHAMMED,33)
• İnkâr edenleri, Allah yolundan gidenlere engel olanları / Allah
yolundan alıkoyanları, sonra da inkârcılar olarak ölenleri Allah asla
bağışlamayacaktır / affetmeyecektir. (MUHAMMED,34)
• Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar, sana Rabbinden indirilen Kitabın,
gerçek / hak olduğunu açıklayan ayetleridir / işaretlerdir / ilkeleridir /
sana Rabbinden indirilen gerçeğin tâ kendisidir. (RA’D,1)
• Allah, Rabbinize tekrar geri döndürüleceğiniz / (kıyamet gününde)
Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin olmanız
konusunda kuşkunuz olmasın diye, size ayetlerini / ilkelerini
ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatır. (RA’D,2)
• Rablerinin çağrısına uyanlara en güzel şekilde karşılık verilecektir.
O’nun çağrısına uymayanlar ise şunu bilsinler ki yeryüzünde
bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa, onu ve bir o kadarını
daha kurtulmak için verirlerdi. (RA’D,18)
• Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğuna inananla, inkâr
eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Doğrusu bunu ancak akıl
ve vicdan sahipleri idrak eder. Kur’an’ın gerçek olduğunu bilenler,
Allah’a verdikleri sözü / antlaşmayı yerine getirir ve anlaşmalarını /
sözleşmeyi bozmazlar / çünkü onlar Allah’ın yaratılışlarına
yerleştirdiği fıtrat, vicdan ve sağduyu ile hareket ederler; bunlardan
asla şaşmazlar. Allah’ın kulak verilmesini istediği vicdanın ve
sağduyunun sesinden ayrılmazlar. O Vahyi hayatlarına hâkim
kılarlar. Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar ise, Allah’a
verdikleri sözü tutmazlar ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve
akrabalar arasında / Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi ayıranlar,
Allah’ın
gözetilmesini
istediği
şeyleri
gözetmezler.
(RA’D,19,20,21,22,25)
• Allah’ın doğruya ulaştırdığı kimseler, inanan ve kalpleri Allah’ın
Kur’an’ıyla / Allah’ın Zikri’yle / Allah’ın Vahyi ile (Zikrillah) tatmin
olanlardır. Dikkât edin / gözünüzü açın! Kalpler / gönüller ancak,
Allah’ın indirdiği Kur’an’ı / Allah’ın Zikri’ni / Allah’ın Vahyini
(Zikrillah) anlamakla / Allah’ı anmakla tatmin / huzur bulur / durulur.
(RA’D,28)
• Ey Muhammed! Daha önce pek çok milletlerin gelip geçtiği, aynı
coğrafyadaki bir milletin / Arap milletinin içinden, seni elçi olarak
seçtik ki, sana vahyettiğimiz Kur’an’ı, ilk muhatap olarak onlara /
Araplara anlatasın / okuyasın. Ortak koşucular “Dağları yürüten,
topraklarını işleyen yahut ölüleri konuşturan bir Kur’an getirsene”
diye seninle alay ederler. Öyle bir Kur’an olsaydı bile, onlar yine
inanmamaya kararlı idiler / yine de ona inanmazlardı. (RA’D,30,31)
• Kendilerine Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, sana indirilen
Kur’an’a sevinirler. Fakat hizipçilik yapanları da vardır. Bunlar,
Kur’an’ın bir kısmını benimser görünürken, bir kısmını da inkâr
ederler. (RA’D,36)
• Böylece Biz, hüküm ve bilgelik / hikmet kaynağı olan Kur’an’ı, sana
kendi dilin olan kusursuz bir Arapça olarak indirdik. Eğer sana
gelen bu bilgiden / ilimden sonra, ortak koşucuların bilgiye
dayanmayan uydurduklarına uyarsan / anlamsız isteklerine boyun
eğecek olursan, o zaman Allah’a karşı savunacak ne bir dostun ne
de bir koruyucun olamaz / O’na karşı savunacak hiç kimsen olmaz.
(RA’D,37)
• Allah’ın izni olmadan hiçbir elçi bir ayet getiremez. (RA’D,38)
• Sana düşen / senin görevin sadece, Allah’ın sana bildirdiklerini
eksiksiz tebliğ etmektir. Hesap görme işi yalnızca Allah’a aittir.
(RA’D,40)
• Rahman / çok seven / çok esirgeyen Allah, rahmet ve yol gösterici
Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı ve ona duygu ve düşüncelerini /
kendini söz ile ifade etmeyi / anlatımı öğretti. (RAHMAN,1,2,3,4)
• Biz (insana) / ona doğru ve yanlışı gösterdik / yola kılavuzladık / yol
gösterdik. Ya şükredici olur ya da inkârcı / artık şükreden ya da
nankörlük eden biri olmak ona kalmıştır / ister şükret, ister
nankörlük. (İNSAN,13)
• Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz, Kur’an’ı sana parça parça Biz
indirdik Biz! / Kur’an’ı aşama aşama indiren Biziz, Biz; bundan hiç
şüphen olmasın. O halde Rabbinin kararı gelinceye kadar
güçlüklere göğüs ger ve onların günahkârına da, nankörüne de
boyun eğme. (İNSAN,23,24)
• Ey Muhammed! Sürekli / akşam sabah Rabbinin ismini / o Vahyi an
/ anlat / zikret. Gecenin bir kısmında geceleri uyandıkça / uzun
geceler boyu O’nun eşsizliğini an / o Vahyi duyurma görevine itaat
et yani geceleyin uzun uzadıya onu / o Vahyi sürekli an / anlat.
(İNSAN,25,26)
• Bu bir uyarıdır / öğüttür / sadece bir hatırlatma / hatırlatıcı ve
düşündürücüdür / bütün bunlar bir uyarıdır. Artık dileyen Rabbinin
yolunda yürür. (İNSAN,29)
• Bununla Allah’a ve ahret gününe iman edenlere öğüt veriliyor.
(TALÂK,2)
• İşte bu, Allah’ın size indirdiği / indirmiş olduğu buyruğudur / bu
anlatılan hükümler Allah’ın size indirdiği buyruklarıdır. Kim Allah’ın
buyruklarına uyarsa, Allah onun kötülüklerini / kusurlarını örter ve
ödülünü büyütür / artırır. (TALÂK,5)
• Allah size bir Kur’an / Zikir / bir uyarıcı / bir düşündürücü / bir
hatırlatma indirmiştir. Ve inanıp, iyi ve güzel / hayra ve barışa
yönelik işler üretenleri / sergileyenleri, karanlıklardan aydınlığa /
nura çıkarmak için, size Allah’ın söze dayalı apaçık ayetlerini /
ilkelerini açık-seçik okuyan / anlatan bir elçi göndermiştir.
(TALÂK,10,11)
• Önceki çağlardan beri gerek Vahye muhatap olduğu halde küfre
düşenlerden, gerekse ortak koşarak karşı gelenlerden hiç kimse /
Kitap halkından ve puta tapar Araplardan inkâr edenler, kendilerine
Söze dayalı apaçık deliller gelmeden dışlanmış değildir / apaçık
kanıt gelmesine rağmen yollarını terk etmiyorlar. Bu deliller,
Allah’ın elçisinin okuduğu tertemiz sahifelerdir. Bu sahifelerde
hayatın içinden seslenen dosdoğru ilkeler vardır / Allah’ın elçisi
Muhammed, apaçık bir kanıt / belge / beyyine olan, Allah katında
elçi meleklerin elleriyle arındırılmış, tertemiz sayfalara yazılmış,
kesin ve dosdoğru hükümleri içeren / dosdoğru hükümlerin
bulunduğu Kitaptaki ayetlerden anlatıyor / okuyor. Ancak Kitap
sahipleri kendilerine apaçık kanıt / Söze dayalı apaçık delil geldiği
halde ayrılığa düştüler. (BEYYİNE,1,2,3,4)
• Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılmalarını, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmayanlar olmalarını ve yalnızca O’na
tapmalarını / onlardan sağduyudan şaşmadan, saf bir yürek
temizliği içinde, Allah için çalışıp, Allah’ın buyruklarına inanıp
bağlanmalarını ve onunla arınmalarını / o Vahyi hayatlarına hâkim
kılıp arınmışlığa ulaşmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu /
işte budur gerçek hayat dini. (BEYYİNE,5)
• Onlar sözü namus bilenlerdir. (HAŞR,8)
• Eğer, Biz bu Kur’an’ı bir dağın sorumluluğuna verseydik / dağa
indirmiş olsaydık, Allah’a olan saygıdan / Allah korkusundan ötürü,
o dağın huşû ile boynunu bükmüş, çatlayıp yarılmış / Allah korkusu
ve titremesinden ezilip bükülerek / gönülden baş eğerek / titreyip
paramparça / parça parça olduğunu görecektin / görürdün. İşte
böyle örnekler veriyoruz ki insanların düşünme melekeleri açılsın.
(HAŞR,21)
• Bu söze dayalı apaçık delillerle indirip farz / uygulamasını zorunlu
gördüğümüz bir suredir. Umulur ki üzerinde iyice düşünüp
taşınırsınız / düşünüp öğüt almanız için, surenin içine apaçık
ilkeleri / belgeleri yerleştirdik / açık-seçik ayetleri indirdik ki,
düşünüp ders alabilesiniz. (NÛR,1)
• Bakın Allah size öğüt veriyor / sizi uyarıyor. Allah size ayetlerini /
ilkelerini açıklıyor / iyice / açıkça bildiriyor. Allah Gerçeği bilendir.
(NÛR,17,18)
• Ey inananlar, -erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz
ki mutlu olabilesiniz. (NÛR,31)
• Yemin olsun / açın kulağınızı! Biz size, söze dayalı apaçık deliller /
her şeyi / gerçeği (bu Kur’an’da), açık açık / açık-seçik anlatan
ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş kimselerden / önceki
çağlardan örnekler / (ibret alınacak) dersler ve erdemliler /
korunanlar / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar / Allah
bilinciyle yaşamak isteyenler için bir öğüt indirmiş bulunuyoruz.
(NÛR,34)
• Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlığıdır /
aydınlatıcısıdır. O’nun ışığının / nûrunun / aydınlığının örneği içinde
lâmba / ışık bulunan bir kandile / penceresiz bir oyuğa benzer. O
ışık / lâmba / kandil bir cam kap / fanus içerisindedir. O cam kap /
fanus ise sanki inci gibi parlayan bir yıldız gibidir. O, mübarek /
bereketli bir ağaçtan, ne Doğu’ya ne de Batı’ya ait olan bir zeytin
ağacından tutuşturulur / yakılır. Yakıtı / yağı o denli (berraktır ki),
kendisine ateş değmese / dokunmasa bile neredeyse kendiliğinden
ışık / aydınlık saçar. Nûr üzerine nûr / ışık üzerine ışıktır / parıl parıl
parıldar. Allah dileyen herkesi / dilediğini Kendi nûruna / ışığına
ulaştırır / kavuşturur / kılavuzlar / Kendi aydınlığında yürütür.
(NÛR,35)
• Onları, Allah’ın Vahyinden (Zikrullah) / Allah’ı anmaktan / Allah’ın
Zikri’nden / Kur’an’dan, salâtı ikâme etmekten ve o Vahyi
hayatlarına hâkim kılmak ve arınmışlığa ulaşmaktan, temiz olarak
Allah’a teslim olmaktan ne bir iş ne alışveriş ne kazanç peşinde
koşma (arzusu) ne de bir ticaret alıkoyamaz. (NÛR,37)
• Allah’ın aydınlığından yoksun olan asla aydınlığa çıkamaz / Allah’ın
ışıktan yoksun bıraktığı kimsenin hiçbir ışığı olamaz. (NÛR,40)
• Vicdanının sesini dinleyebilenler / algılayabilenler için, elbette
bunda bir ders / ibret vardır. (NÛR,44)
• Yemin olsun / iyi dinleyin! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik
bilgiler veren / (gerçeği) açıklayan ayetler / ilkeler indirmiş
bulunuyoruz / Biz apaçık sözlü deliller indirdik. Allah dileyeni
doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / dosdoğru yola iletir.
(NÛR,46)
• Kim Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine uyar, Allah’ı
sayar ve O’nu dinlerse, işte o kimseler mutlu sona ulaşırlar.
(NÛR,52)
• Bilin ki elçinin görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten
ibarettir. Eğer elçinin bildirdiklerine uyarsanız, doğruyu bulursunuz /
doğru yolda yürümüş olursunuz. Elçinin / peygamberin tek görevi
mesajı açıkça bildirmekten ibarettir / açıkça duyurup iletmekten
başka bir şey değildir. (NÛR,54)
• Vahiy ile bağlantıyı kesmeyiniz ve onunla arınınız / o Vahyi
hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın. (NÛR,56)
• Ey inananlar! Evinizde çalışanlar ve henüz olgunluğa ulaşmamış /
erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar şu üç durumda sizden izin
istesinler: Fecr vakti Vahiy dersinden önce, öğleyin üstünüzü
çıkardığınız vakit ve işa vakti Vahiy dersinden sonra. (NÛR,58)
• İnsanlardan bazıları var ki, hiçbir bilgisi / ilme sahip olmadan Allah
hakkında durmadan tartışır ve her azılı saptırıcının peşinden gider.
İnsanlardan kimi, bir bilgiye / ilme, bir yol göstericiye / doğruluk
göstergesine ve aydınlatıcı bir Kitaba sahip olmadan Allah
hakkında tartışır. (HAC,3,8)
• İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik / söze dayalı apaçık
ayetler / ilkeler olarak indirdik. Allah lâyık gördüğünü doğru yolda
yürütür; bundan hiç şüpheniz olmasın. (HAC,16)
• İnananlar (dünyada iken) sözün en güzel olanına uymuşlar ve en
çok övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna ulaştırılmışlardı / Allah’ın
yolunda yürümüşlerdir. (HAC,24)
• Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet
eden musibetlere sabredenler ve o Vahyi hayatlarına hâkim
kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.
(HAC,35)
• Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, o
Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / Allah’ın
buyruklarını uygularlar ve onunla insanları arındırırlar. (HAC,41)
• Ayetlerimize / ilkelerimize karşı mücadele edenler / ayetlerimizi /
ilkelerimizi geçersiz / işe yaramaz kılmak için koşturup duranlar,
cehennemin halkı olmayı hak etmişlerdir. (HAC,51)
• Allah, şeytanın soktuğu vesveseyi ortadan kaldırır ve sonra Allah,
temizlenmiş bilinçlere ayetlerini / ilkelerini yerleştirir / ayetlerini
güçlendirir / sağlamlaştırır. (HAC,52)
• Bilgi sahipleri / kendilerine ilim / bilgi verilenler, Kur’an’a inansınlar /
Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek / hak / gerçeğin tâ kendisi
olduğunu anlasınlar, inansınlar da, kalpleri huzur ve tatmin olsun /
kalpleri / gönülleri ona / Kur’an’a saygıyla bağlansın. Hiç şüpheniz
olmasın; Allah, inananları kesin olarak dosdoğru yola yönlendirir /
doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür / doğru yola eriştirir.
İnkârcılar, dünyanın sonu kendilerine ansızın gelinceye kadar
yahut o müthiş günün cezası kendilerine çatıncaya kadar, sürekli
Kur’an’a kuşku / şüphe duyacaklardır. (HAC,54,55)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayıp inkâr edenler, alçaltıcı bir
cezayı hak ederler / aşağılık bir azap bekliyor. (HAC,57)
• Sen, sadece Rabbine çağır / davet / dua et. Elbette ki sen
şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın / kesinlikle doğru
yolda olan sensin / hiç kuşkusuz, sen (Allah’a) ulaştıran dosdoğru
bir yol üzerindesin / dosdoğru bir yola çağıransın. (HAC,67)
• Ortak koşuculara apaçık sözlü ayetlerimiz / ilkelerimiz apaçık
okunduğu zaman, inkârcıların suratlarında bir hoşnutsuzluk
sezersin / görürsün / yüzlerindeki inkârcı tavırlarını hemen fark
edersin / yüzlerinden, inkârlarını anlarsın ve neredeyse ayetlerimizi
/ ilkelerimizi okuyanların üzerine saldıracaklardır. (HAC,72)
• Ey inananlar! (Allah’a / Vahye / İslâm’a) boyun bükün ve itaat edin;
Rabbiniz için çalışın / Rabbinize kulluk edin. (Mesajını tebliğ
etmeniz için) sizi seçen O’dur. Peygamberin / elçinin size tanık /
örnek olması, sizin de insanlara tanık / örnek olmanız için, Allah,
gerek daha önceki Tevrat, İncil ve diğer Kitaplarda, gerekse
Kur’an’da size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise, o Vahyi
hayatınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın / Vahiy ile bağlantıyı
kesmeyin ve onunla temizlenin. (HAC,77,78)
• O münafıklar kesinlikle yalancı; bundan hiç şüphen olmasın.
Yeminlerinin arkasına sığınıp / siper edinerek Allah yolundan
boyuna yan çiziyorlar / Allah’ın yolundan alıkorlar / insanların
gerçekleri öğrenmelerine engel oluyorlar / insanları Allah’ın
yolundan uzaklaştırmaktadırlar. İkiyüzlüler gerçekleri saklarlar,
sonra da inanıyoruz derler. Bu yüzden, onların kalpleri kirlendi;
artık onlar anlamak istemezler / sözün maksadını kavrayamazlar.
(MÜNAFİKUN,1,2,3)
• Allah yalpalayıp duranları / bozguncular topluluğunu / sapıklık ve
çirkinliğe bulaşmış bir topluluğu / yoldan çıkmış halkı asla doğru
yola / doğruya ulaştırmaz / doğruya ve güzele iletmez / doğru yola
çıkarmaz. (MÜNAFİKUN,6)
• Ey inananlar! Servetiniz / mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın
Vahyinden (Zikrullah) / Allah’ı anmaktan / hatırlamaktan / Allah’ın
Zikri
olan
Kur’an’dan
alıkoymasın.
Böyle
davrananlar
kaybedenlerdir / hüsrana uğrayacak olanlardır. (MÜNAFİKUN,9)
• Biz her şeyi / gerçekleri apaçık gösteren / bildiren ayetler / ilkeler
indirmiş bulunuyoruz / Biz söze dayalı apaçık ayetleri indirip
durmuştuk. (MÜCADELE,5)
• O Vahyi hayatlarınıza hâkim kılın ve arınmışlığa ulaşın / Vahye
bağlanın ve onunla arının. (MÜCADELE,13)
• İkiyüzlüler yeminlerinin arkasına sığınarak / yeminlerini kalkan
edinerek Allah’ın yoluna engel oldular / Allah’ın yolundan
soğutuyorlar / alıkoymaktadırlar. (MÜCADELE,16)
• Şeytan / saptırıcı, o ikiyüzlüleri etkisi altına aldı da, Allah’ın
Kur’an’ını / Zikri’ni / Allah’ı anmayı / Allah’ın Vahyini (Zikrillah)
onlara unutturmuştur. (MÜCADELE,19)
• Allah, gerçeği inatla örtbas etmeyi, tutarsız davranışlarla yalpalayıp
durmayı ve güzel olan her şeye karşı çıkmayı / bozgunculuğu size
çirkin gösterdi. İşte Allah’ın lütfu ve nimeti / iyiliği sayesinde doğru
yolda yürüyenler / doğru yolu izleyenler / doğru yolda bulunanlar
bunlardır. (HUCURÂT,8)
• Size iman yolunu gösterdiği için Allah, size lütufta bulunmuştur /
sizi inanca ulaştırdığı için, Allah hepinizi minnet borcu altına sokar.
(HUCURÂT,17)
• Peygamberleri söze dayalı apaçık belgelerle / kanıtlarla / delillerle
gelmesine rağmen “Bize bir insan mı yol gösterecek?” deyip kâfirlik
etmiş, burun kıvırmışlardı / gerçekten yüz çevirdiler. Oysa Allah
onlara muhtaç değildi / Allah da hiçbir şeye gereksinimi olmadığını
gösterdi. (TEĞABÜN,6)
• Ey inkârcılar / ey insanlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine /
peygamberine / resulüne ve size indirdiğimiz bu ışığa / nûra /
Kur’an’a inanınız. (TEĞABÜN,8)
• Kâfirlik edip ayetlerimizi yalanlayanlar / inkâr edip ilkelerimizi
yalanlayanlar, cehennemin dibini boylayacaklar / ateş halkıdır ve
ateşte sonsuza kadar kalacaklar. (TEĞABÜN,10)
• Kim Allah’a içtenlikle inanırsa, Allah onun kalbine yol gösterici bir
güç verir / gönlüne yol gösterir / doğruya ve güzele kılavuzlar /
doğru yola ulaştırır / gönlünü doğruya yöneltir. (TEĞABÜN,11)
• Elçimizin görevi, açıkça buyruklarımı size duyurmaktan ibarettir.
(TEĞABÜN,12)
• Allah, yalpalayanları doğru yola çıkarmaz / yoldan çıkmış
toplulukları / halkı doğru yola / doğruya ulaştırmaz / eriştirmez /
doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (SAFF,5)
• Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu ağızlarıyla
söndürmek isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / nûrunu
/ aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. Rivayetleri din yapan
ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i
hidayet / doğru yol rehberi / doğruluk göstergesi / hidayet ve gerçek
/ hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları
tüm uyduruk dinlerden bütün dinlere Allah’ın dininin üstün olduğunu
bildirsin diye / peygamberine yol göstererek gerçeğin tâ kendisi
olan dinini, tüm dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur.
(SAFF,8,9)
• Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın. Allah yolunda
canınız ve malınızla çaba gösterin / savaş verin, bu sizin için en
iyisidir, eğer bilirseniz! (SAFF,11)
• O Allah ki, ümmilerin / (kendilerine vahiy gelmemiş) / Kitap
verilmeyenlerin / Arapların arasından, kendilerinden / halkın
bağrından çıkmış bir elçi göndermiştir ki, onlara Allah’ın ayetlerini /
ilkelerini okuyarak, onların zihinlerini temizliyor / onları arındırıyor
ve onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi / hikmeti öğretiyor. Oysa
bundan önce açık / apaçık bir sapkınlık / tam bir sapıklık
içindeydiler. (CUMUA,2)
• Bu Allah’ın lütfudur, onu lâyık gördüğüne / dileyene verir / bu
Allah’ın dileyene / dilediğine verdiği bir iyiliğidir / lütfudur.
(CUMUA,4)
• Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayanların durumu ne acıdır! Allah
zalimleri doğru yolda yürütmez / haksızlık eden toplumu doğru yola
eriştirmez / ulaştırmaz. (CUMUA,5)
• Ey inananlar! Yevmül cumua / toplantı günü salât / o Vahiy dersi /
Vahiy için çağrıldığınızda, Allah’ın Vahyine (Zikrullah) / Allah’ın
Zikri’ne koşun / Allah’ı anmak için acele edin ve alışverişi / alımsatımı bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha iyidir / hayırlıdır.
Artık o Vahiy dersi tamamlanınca, tekrar yerlerinize dönerek alışverişinize devam edin / yeryüzüne dağılarak Allah’ın lütfunu arayın
ve işlerinizi yaparken de, Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın. Oysa
onlar bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman (hemen) ona
koşarlar ve seni yapayalnız bırakırlar / sen ayakta (o Vahyi onlara
okurken) seni terk ettiler / çekip gittiler ve seni ayakta yalnız /
ayaküstü bıraktılar. Onlara söyle “Allah’ın yanında bulunanlar,
gittikleri eğlenceden ve ticaretten daha iyidir ve en bol rızkı veren
Allah’tır. (CUMUA,9,10,11)
• Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz Biz sana, tüm insanlığı cehaletten
kurtarmak için, apaçık bir medeniyet ufku / yepyeni bir açılımla
senin önünü açtık, bundan hiç şüphen olmasın. Senin üzerindeki
nimetini tamamlayacak ve seni doğruluk ve dürüstlük yolunda
yürütecektir / seni dosdoğru bir yola ulaştırsın ve bu aydınlık projeyi
/ nimetini, senin aracılığınla tamamlasın. (FETİH,1,2)
• Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir
uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve Allah’ın
buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen Vahyi
öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah akşam O’nu
yüceltsinler / tespih etsinler diye / O’na sürekli itaat etmeniz için.
(FETİH,8,9)
• Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere
üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi /
yol gösterici olarak ve gerçek / hak din / gerçeğin tâ kendisi olan
din ile gönderdi. Onu bütün sahte dinlerin üstüne çıkaracaktır / onu
bütün sahte dinlerden üstün çıkaracaktır. (FETİH,28)
• Bugün, dininizi son şekline getirdim / bütünledim, size olan
nimetimi / Vahyimi tamamladım ve sizin için din olarak, tüm
elçilerimin inandığı ve tebliğ ettiği İslâm’ı beğendim / seçtim.
(MÂİDE,3)
• Ey inananlar! O Vahiy dersine giderken, yüzlerinizi ve dirseklere
kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınız ile her iki topuğa kadar
ayaklarınızı da elleriniz ile silerek temizleyin. Eğer cünüpseniz /
şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz arının / temizlenin.
Hasta veya yolcu iseniz yahut tuvaletten gelmişseniz yahut
eşleriniz ile cinsel ilişkide bulunmuş / yatmış da su
bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin
yani yüzlerinizi ve ellerinizi temiz bir toprakla silerek temizleyin.
Allah size güçlük / zorluk çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek
yani üzerinizdeki nimetini / Vahyini tamamlamak istiyor. Umulur ki
iman ederek karşılığını verirsiniz / şükretmesini bilesiniz.
(MÂİDE,6)
• Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “İşittik ve itaat ettik!” dediğiniz
zaman sizden aldığı sözü / misâkını unutmayın / hatırlayın. Allah’ı
dinleyin! (MÂİDE,7,8)
• İnkâr edenler ve ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlar cehennem
halkıdır. (MÂİDE,10)
• Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. (MÂİDE,11)
• Şu bir gerçek ki, Allah’tan bir ışık / nûr / aydınlık ve (gerçekleri)
açıklayan / apaçık bir Kur’an / açıklayıcı bir Kitap geldi size. O
Kur’an’la / Kitap’la Allah, rızasını gözetenleri / hoşnutluğunu
arayanları / rızasına uyanları barış / kurtuluş ve esenlik / huzur
yollarına ulaştırır / iletir, Kendi izniyle onları karanlıklardan
aydınlığa çıkararak şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola iletir /
ulaştırır / kılavuzlar. (MÂİDE,15,16)
• Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasındaki bir
boşluk döneminden sonra, elçimiz size (gerçeği) açıklamak /
gerçekleri apaçık anlatmak / ayan-beyan açıklamalarda bulunmak
üzere gelmiştir. (MÂİDE,19)
• Her kim Allah’ın indirdiği
doğrultusunda karar vermezse /
hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir / inkâr
edenlerdir / nankörlerdir! Her kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda
karar vermezse / hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin tâ
kendileridir! Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse /
hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıkların tâ kendileridir /
yoldan çıkanlardır! (MÂİDE,44,45,47)
• Ey Muhammed Peygamber! Daha önceki Kitapları / Tevrat ve İncil’i
doğrulayan / tasdikleyici ve onları denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı
/ (onları) koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren / gerçekleri
kapsayıcı olarak, o Kitapların yerine geçen / hakem olan bu
Kur’an’ı sana indirdik / önceki çağların Kitaplarından doğru namına
ne kalmışsa sürdüren ve onlara tanık olmak üzere gerçeğin tâ
kendisi olan bu Kitabı indirdik. O halde Yahudilerin sana
sorduklarına, Allah’ın sana indirdiği hükümler doğrultusunda karar /
hüküm ver / sen de aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana
gelen gerçekleri bırakıp / gerçekten uzaklaşarak, onların hevesine /
yalan beyanlarına uyarak karar verme / sana gelen gerçekten
ayrılıp da onların kuruntularına uyma. Sana gelip hakem olmanı
isteyen Kitap sahipleri içinde, Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar
/ hüküm vermelisin. Kitap sahiplerinin keyfine / yalan beyanlarına
göre karar verme. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından, sakın
seni şaşırtmasınlar / saptırmasınlar. (MÂİDE,48,49)
• Şeksiz şüphesiz imanı olan / (Allah’ın varlığından) kesinlikle emin
olan bir halk / gerçeği görmek isteyen bir toplum / kesinkes bilen bir
topluluk için / Allah’tan daha güzel hüküm veren / hükmeden kim
olabilir / Allah’tan daha güzel yasa koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50)
• Allah zalimleri doğru yolda yürütmez / Allah, nankör toplumu /
haksızlık eden topluluğu doğru yola iletmez / Allah, zulmeden bir
halkı doğru yola ulaştırmaz / doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
(MÂİDE,51)
• İnananlar! Sizin veliniz ancak Allah / gerçek dostlarınız Allah,
O’nun buyruklarını bildiren elçisi ve Vahye bağlananlar ve onunla
arınanlar / tam bir teslimiyetle / boyun bükmüşler olarak o Vahyi
hayatlarına hâkim kılan ve arınmışlığa ulaşan müminler ve o Vahyi
gereği gibi uygulayan inananlardır. (MÂİDE,55)
• Allah’ın tarafını tutanlar kazanacaktır. (MÂİDE,56)
• Onlar, siz o Vahye (imana) / Allah’ın buyruklarını öğrenmeye
çağırdığınızda, onu (Vahyi) küçümseyerek alaya alırlar. Ey Kitap
sahipleri! Siz, Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a ve önceki
indirilenlere / Tevrat’a ve İncil’e inandık diye mi, bize karşı nefret
besliyorsunuz / bizden öç alıyorsunuz / bizden hoşlanmıyorsunuz?
(MÂİDE,58,59)
• Rabbinden sana indirilen, içlerinden çoğunun inkârını ve azgınlığını
arttırdı / arttıracaktır. (MÂİDE,64)
• Eğer Kitap sahipleri, Tevrat ve İncil’i ve Rablerinden kendilerine
indirileni gereği gibi uygulasalardı / adam gibi uysalardı, onları
baştan ayağa nimetlere boğardık / hem göklerin ve hem de yerin
nimetlerinden yararlanırlardı. Ey elçi! Rabbinden sana indirileni
duyur / tebliğ et / bildir. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan,
sen, o takdirde O’nun mesajını bildirmemiş / elçiliğini yapmamış
olursun. Ey Peygamber! De ki: “Ey Kitaplılar! Tevrat’ı, İncil’i ve
Rabbinizden kendinize / size indirileni uygulamadıkça hiçbir
dayanağınız olmaz / (inanç konusunda) hiçbir temel üzerinde
değilsinizdir” Rabbinden sana indirilen Kur’an, kendilerine gelen
Kitabı bile uygulamayanlardan çoğunun azgınlık ve inkârını arttırdı
/ küstahlığını ve küfrünü artıracaktır. (MÂİDE,66,67,68)
• Eğer o Kitap sahipleri Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene /
Kur’an’a inansalardı, inkârcıları / ortak koşucu Arapları dost
edinmezlerdi. (MÂİDE,81)
• “Hıristiyan’ız” diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin
araştırmalar yapan keşişler / papazlar ve kendini Allah’a adamış
rahipler var. O papaz ve rahiplerin, Elçi’ye gelen Kur’an ayetlerini
işittiklerinde, gerçeği tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup
taştığını görürsün. O papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık
bizi Gerçeğin tanıklarından say / bizi de (Gerçeğe) tanıklık
edenlerle birlikte yaz. Rabbimizin bizi iyilerin arasına katmasını
umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize ulaşan Gerçeğe
inanmayalım?” derler (MÂİDE,82,83,84)
• Kâfirlik / inkâr edip / küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince,
onlar cehennemi boylayacaktır / cehennem halkıdır. (MÂİDE,86)
• Şeytan, sarhoş edicilerle, kumarla aranıza kin ve düşmanlık
sokmak, sizi Allah’ın Vahyinden ( Zikrillah ) ve o Vahyi öğrenmek
için gittiğiniz Salat’tan / o Vahiy dersinden ve Allah ile iletişim
kurmaktan alıkoymak ister. Hâlâ mı terk etmeyeceksiniz / artık
vazgeçiyorsunuz değil mi? (MÂİDE,91)
• Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini dinleyin, dikkatli olun. Kendi
yararınıza söylenenleri dikkate almazsanız, bilesiniz ki elçimizin
görevi, açıkça bunları, Allah adına size duyurmaktır. (MÂİDE,92)
• Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl
sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden /
kötülüklerden kurtulabilesiniz. (MÂİDE,100)
• Ey inananlar! Açıklandığı vakit hoşunuza gitmeyecek şeyler
hakkında sorular sormayın. Allah, Kur’an’ı indirirken gerekenleri
size açıklardı / eğer Kur’an indirilirken, onları / sorular soracak
olursanız, size açıklanır. (MÂİDE,101)
• Ortak koşuculara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden
elçiye gelin” denildiğinde “Atalarımızın inandığı din / yol /
atalarımızı üzerinde bulduğumuz bize yeter” derler. (MÂİDE,104)
• Ey inananlar! Siz Allah’ın ve buyruklarını bildiren elçisinin
gösterdiği yolda devam edin. Siz doğru yolda yürüdükçe, sapıtmış
olanlar size bir zarar veremez. (MÂİDE,105)
• Allah, yoldan iyice çıkmış topluluğu doğru yola iletmez / ulaştırmaz.
(MÂİDE,108)
• İçtenlikle tövbe eder yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılar ve
arınmışlığa ulaşırlarsa / Vahye inanıp bağlanırlar ve onunla ortak
koşucu inançlarından arınırlarsa artık onlara dokunmayın / yollarını
açıverin. Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplardan / Allah’a ortak
koşanlardan / müşriklerden biri sana gelip can güvenliği için
korunma / sana sığınmak isterse / senden güvence dilerse / senin
yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, onun güvenliğini sağla /
onu sığınmana al ve Allah’ın ayetlerini / Allah’ın sözünü / Allah’ın
kelâmını anlat ki, gerçeği öğrensin. (TÖVBE,5,6)
• Onlar, Allah’ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar /
maddesel çıkarları için değiştirdiler ve insanları Allah’ın yolundan
alıkoydular. (TÖVBE,9)
• İçtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler / Vahye samimi olarak
bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse / o Vahyi hayatlarına
hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlarsa, sizin din kardeşleriniz olurlar
/ İslâm’da kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir topluma ayetlerimizi böyle
açıklarız / Biz, bilen bir halk için ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde
açıklamaktayız / açık-seçik ortaya koyarız / Biz anlayan bir
topluluğa uzun uzun anlatıyoruz / bilinçlenecek bir topluluk için Biz,
ayetlerimizi daha çok açıklarız. (TÖVBE,11)
• Allah’a teslim olmuş beldelerde yalnızca Allah’a ve ahret gününe
iman eden yani o Vahyi hayatlarına hâkim kılan ve arınmışlığa
ulaşanlar / Vahye bağlı kalanlar ve onunla arınanlar yani Allah’tan
başkasından korkmayanlar hak iddia ederek yaşayabilir. Doğru
yolda yürüyenler olma umudunu, işte bunlar taşıyabilirler / işte
onlar dosdoğru yolu bulanlardır. (TÖVBE,18)
• Allah’ın ışığını / nûrunu / Kur’an’ı yok sayıyorlar / sözleriyle / lâf
kalabalığıyla söndürmek istiyorlar. Ortak koşucu din adamları
Allah’ın ışığı Kur’an’ı örtmeye, söndürmeye çabalasalar da /
kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allah ışığını / nûrunu / Kur’an’ı
tamamlamaktan başka bir şey istemiyor / asla vazgeçmeyecektir /
bundan hiç şüpheniz olmasın. Ortak koşucu din adamları
çabalasalar da, Allah, elçisini hidayetle / doğru gösterge ve gerçek
dinle gönderdi ki onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın
/ Peygamberini doğru yolu göstermek ve hak dini diğer bütün
dinlerden üstün kılarak yaymak için gönderen O’dur. İsterse ortak
koşanlar hoşlanmasınlar. (TÖVBE,32,33)
• Yüce olan, yalnızca Allah’ın sözüdür / Allah’ın kelimesi en üstündür
/ Allah’ın sözü (her zaman) en yüce olandır. (TÖVBE,40)
• O münafıkların infâk ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen
şey, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri, o
Vahiy dersine ancak isteksizce gelmeleri ve gösteriş için /
istemeyerek infâk etmeleridir. (TÖVBE,54)
• İkiyüzlüler, hem Allah’ın elçisi aleyhinde alay ederek konuşuyorlar,
hem de konuştuklarını kendilerine haber verecek / kalplerinde olanı
ortaya çıkaracak bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar / korkuyorlar.
Ey Peygamber! Söyle o ikiyüzlülere: “Alay edin bakalım, Allah
korktuğunuz şeyi açığa çıkaracaktır / başınıza getirecektir.” Siz,
Allah ile, ayetleriyle ve elçisiyle alay ederek mi şakalaşıyorsunuz /
dalga mı geçiyordunuz? (TÖVBE,64,65)
• Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır.
İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar yani o Vahyi hayatlarına
hâkim kılar ve arınmışlığa ulaşırlar / Vahyi iyice anlarlar ve arınırlar.
(TÖVBE,71)
• İntikam almak istedikleri şey, Allah’ın peygamberiyle kendilerine
ulaştırdığı ilâhi lütuftan başkası değildi. (TÖVBE,74)
• İkiyüzlüler Gerçeği kavrayamazlar / algılayamıyorlar. (TÖVBE,87)
• Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en aşırıdırlar. Allah’ın elçisine
indirdiğini / Kur’an’ı tanımamaya da en yakındırlar / Allah’ın elçisine
indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya / bilmemeye en uygun
olanlardır. (TÖVBE,97)
• Allah zalimler topluluğuna doğru yolu nasip etmez / doğruya
ulaştırmaz. (TÖVBE,109)
• Allah inananların canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın
almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürürler
/ öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da vaat etmiş
olduğu bir hak / üzerine aldığı gerçek bir söz / Kendi üzerine hak
olarak yazdığı bir vaat / bir sözdür bu. Kim sözünü Allah’tan daha
iyi tutar? (TÖVBE,111)
• Allah’ın gönüller açan yardımı geldiği zaman, insanların Allah’ın
dinine kitleler halinde girdiklerini gördüğün zaman, artık sana
düşen ey Muhammed! Rabbinin emrini / buyruğunu / o Vahyi oku /
sürekli tebliğ et. Dönüp gelene Biz de dönüp geliriz; hiç kuşku yok!
(NASR,3)
“Kur’an’da, hiçbir şeyi eksik bırakmadık, her şeyi ayrıntılı
açıkladık!” Ayetleri
• Biz ortak koşuculara öğüt almaları için, gerçekleri Kur’an’da her
fırsatta / türlü biçimlerde, detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık.
(İSRA,41)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanların anlamaları için, her türlü
örneği ayrıntılı bir biçimde verdik. (İSRA,89)
• Biz Kitapta / Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. (EN’AM,38)
• Anlayan bir toplum için, ayetleri en ince ayrıntısına kadar / tam bir
biçimde ayrıntılı açıklamış bulunuyoruz. (EN’AM,98)
• Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetleri çeşitli şekillerde
sunuyoruz / ayetlerimizi herkesin anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı
olarak açıklıyoruz. (EN’AM,105)
• Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak
indirmişken, Allah’tan başkasının hakemliğine / sözlerine mi
uyayım? (EN’AM,114)
• Doğruya dönmeleri için ayetleri / ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde
açıklıyoruz / uzun uzun anlatıyoruz / işte ayetlerimizi ayrıntılı olarak
açıklıyoruz ki aklınızı başınıza toplayıp, Allah’a ortak koşmadan
dönebilesiniz. (ARAF,174)
• Allah, her kimi doğru yolda yürütmek isterse / isteyen kimseyi
dosdoğru yola ulaştırmak için, onun gönlünü İslâm’a / barışa /
Allah’a teslim olmaya açar. İşte bu yol / İslâm, Rabbinin dosdoğru
yoludur. Titreyip özünü hatırlamaya niyeti olan bir halk için ayetleri /
ilkeleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / uzun uzun
anlatmaktayız / Biz düşünen / öğüt alan bir topluluğa ayetleri en
ince ayrıntısına kadar ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
(EN’ÂM,125,126)
• Ey insanlar! Bu öyle bir Kitaptır ki, her şeyi bilen ve her şeyden
haberdar olan Allah’ın, ayetlerini kolaylaştırdığı / sağlamlaştırdığı,
sonra da ayrıntılı olarak / uzun uzun açıkladığı bir Kitaptır. (HUD,1)
• Bu Kur’an, uydurma bir söz değildir; aksine bu Kur’an kendisinden
önce gelen Tevrat, İncil, Zebur ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan,
her şeyin ayrıntılı açıklaması / her şeyi ayrıntılı kılıcı / uzunca
anlatan ve inananlar için de bir yol gösterici ve Rahmettir.
(YUSUF,111)
• Yemin olsun! Biz Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki,
herkes düşünüp öğüt alsınlar. (ZÜMER,27)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her türlü / her çeşit
örneği ayrıntılı / türlü biçimlerde / değişik ifadelerle / her şeyi ayrı
ayrı örnek vererek açıkladık. (KEHF,54)
• Biz sana bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan / her şey için ayrıntılı bir
açıklayıcı bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde
olarak indirdik. (NAHL,89)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği verdik.
(RUM,58)
• Yemin olsun! Biz size, her şeyi açık açık / açık-seçik anlatan
ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş kimselerden örnekler
ve erdemliler için de bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34)
• Yemin olsun! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik bilgiler veren
ayetler / açıklayan ilkeler indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,46)
• İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik, anlaşılır ayetler / ilkeler
olarak indirdik. (HAC,16)
• Andolsun ki, Biz öylesine açık ayetler / ilkeler indirdik ki, onları
yoldan çıkmış olanlardan başkası inkâr etmez. (BAKARA,99)
• Biz ayetleri, yürekten inanacak olanlar için açık ve anlaşılır bir
şekilde / iyiden iyiye açıklamışızdır. (BAKARA,118)
• Biz bilinçli / bilinçlenmek isteyen bir toplum / bilen bir halk için,
buyruklarımızı / ayetlerimizi / ilkeleri en ince ayrıntısına kadar /
ayrıntılı bir biçimde açıklarız / böylece uzun uzun anlatıyoruz /
böyle ayrıntılı kılıyoruz. (A’RAF,32)
• Gerçekten Biz inkârcılara, gerçekleri bilimsel olarak ve en ince
ayrıntısına kadar açıkladığımız / ilme uygun biçimde, ayrıntılı
kıldığımız bir Kitap gönderdik. (A’RAF,52)
• Şükreden bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak / örneklerle /
değişik şekillerde açıklarız. (A’RAF,58)
• Biz her şeyi apaçık bildiren / apaçık gösteren ayetler indirmiş
bulunuyoruz. (MÜCADELE,5)
• Andolsun ki, Biz, size içinde (gereksinme duyacağınız her türlü)
uyarının bulunduğu bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. (ENBİYA,10)
• Biz, bilen bir halk için ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde
açıklamaktayız / açık-seçik ortaya koyarız / uzun uzun anlatıyoruz.
(TÖVBE,11)
• Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir
Kur’an olarak ayetleri açıklanmış / ayrıntılı kılınmış bir Kitaptır bu.
(FUSSİLET,3)
• Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi)
getirdik. (MÜ’MİNÛN,71)
• Allah, Rabbinize geri döndürüleceğiniz konusunda kuşkunuz
olmasın diye / Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin
olmanız için, size ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı açıklar. (RA’D,2)
• Allah, bilgi sahibi olmak / bilinçlenmek isteyen bir topluma / halka
ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar / uzun uzun anlatıyor.
(YUNUS,5)
• Düşünce sahibi toplumlar / zihni tutulmamış bir halk / derin derin
düşünen bir topluluk için ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı örneklerle
açıklıyoruz / uzun uzun anlatırız. (YUNUS,24)
• Bu Kur’an, kendisinin ayrıntılı bir açıklamasıdır. (YUNUS,37)
• Kur’an’da her türlü uyarıyı apaçık yaptık ki belki onu okuyan,
Allah’ın öfkesini çekmekten sakınır veya titreyip kendine döner /
işte, onu anlaşılır bir okuma olarak Arapça indirdik, onda uyarıları
ayrıntılı olarak açıkladık ki, belki saygılı olurlar, yahut onlara bir
hatırlatma yapar / işte Biz, onu böylece Arapça bir Kur’an olarak
indirmiş ve onda insanların bilincimize varmaları ya da kendilerinde
bir uyanış meydana getirmeleri için tehditleri ayrıntılı bir biçimde
açıklamış bulunuyoruz. (TÂ HÂ,113)
• Biz her şeyi ayrıntılı olarak / uzun uzadıya açıklıyoruz / her şeyi
ayrıntılarına varıncaya kadar anlatıyoruz. (İSRÂ,12)
• Ayetlerimizi / ilkelerimizi ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz ki, günaha
batmış olanların yolu iyice ayrılıp belli olsun / inkârcıların ne tarz bir
yol izlediklerini açık-seçik göresiniz. (EN’ÂM,55)
• İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi
nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın
Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna yalan dedi. (EN’ÂM,65,66)
• Biz, ayetlerimizi / belgeleri bilinçlenmek isteyen bir halk / bilgi sahibi
/ anlayan / iyice araştırıp kavrayan / maksadı kavramak isteyen bir
toplum için böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz / en ince
ayrıntısına kadar / tam bir biçimde / gerçekten ayrıntılı kılmışızdır /
uzun uzun anlatıyoruz. Bunda iman edecekler / inananlar için
ibretler / deliller / belgeler vardır; bundan hiç şüpheniz olmasın.
(EN’ÂM,97,98,99)
• Şükredecek / şükreden bir halk / topluluk için ayetleri / ilkelerimizi
örneklerle / ayrıntılı / değişik şekillerde açıklıyoruz / çeşitli
şekillerde sergiliyoruz. (ARAF,58)
KUR’AN; Allah’ın Sözü / Allah’ın Gerçeği! Ayetleri
• Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun
kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara
ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları)
tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir
taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu
benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi.
Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine
karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın
bu en güzel hadisini / sözünü işitince / duyunca ürperir. Sonra
vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın
(sevgisini) hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın
Vahyine(Zikrullah) karşı / Allah’ın Zikri / Kur’an karşısında yumuşar,
yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın, kendisiyle
dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap,
Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona ulaştırır /
Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür. Sapkınlıkta
direnen kimseye de / Allah kimi saptırırsa, rehber / yol gösteren
bulunmaz / doğru yola getirecek / kılavuzluk edecek / ulaştıracak
kimse yoktur. (ZÜMER,23)
• Allah gerçeğin tâ kendisidir. Allah’ın sözü gerçektir.
(LOKMAN,30,33)
• Sakın (gerçeği) yalanlayanlara boyun eğme / itaat etme onlara /
umursama / tanıma onları. (KALEM,8)
• Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi ansızın yakalamadan önce,
Rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeline / Kur’an’a en güzel
bir şekilde uyun / Rabbinizden size indirilen en güzel olana uyun.
Ey insanlar! Kimilerinin “Allah’a karşı aşırı gitmemden / Allahın
huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı bana yazıklar olsun!
Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay edenlerdim / (gerçeği) alay
konusu yapanlar arasındaydım” diye itiraf edilecek kıyamet
gününden sakının. (ZÜMER,55,56)
• Gerçeğe ulaştıran apaçık delili Allah vermiştir. (EN’ÂM,149)
• Allah’ın yol gösterdiği Gerçeğe varmıştır. (ARAF,178)
• Gerçekleri saklayanlar, kendilerinden önce, nice nesilleri yok
ettiğimizi görmüyorlar mı? (EN’ÂM,6)
• Allah Gerçeği bilendir. (NÛR,18)
• Ey Peygamber! Ortak koşuculara sor: “Ey ortak koşucular,
ortaklarınızdan hangisi Gerçeğe ulaştırabilir?” Cevap ver onlara:
“Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah Gerçeğe ulaştırır. O halde,
Gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi
götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır?” Ortak
koşanların çoğu, ancak zanna / sanıya / kuruntulara / rivayetlere
uyarlar / peşinden gidiyorlar. Zan / rivayet / kuruntu ise, Gerçeğin
yerini tutmaz / Gerçek adına hiçbir şey ifade etmez.
(YUNUS,35,36)
• Benim Rabbim, gerçeği apaçık ortaya koyar / gerçeğin tâ kendisini
en sonunda ortaya çıkarır. Bakın gelen, gerçeğin tâ kendisidir /
gerçek gelmiştir. (SEBE,48,49)
• Allah gerçekleri saklayanları sevmez. (ÂLÎ İMRAN,57)
• Gerçeğin tâ kendisini sahte olanla bastırmak için boşuna mücadele
edip durdular / gerçeği engelleyerek yanlışı uygulamaya
çalışıyorlardı / gerçeği bâtıl ile ortadan kaldırmak için, bâtıl
(yöntemler gündeme getirerek) tartışmaya girişmişlerdi / gerçeği
çürütmek için yalandan yana tartıştılar. (MÜ’MİN,5)
• Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, işte bunlar gerçeğin tâ
kendisidir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Tıpkı kendi konuşmanızın
gerçek olduğundan şüphe etmediğiniz gibi o sizin konuşmanızın
gerçekliği kadar gerçektir / kesin bir gerçektir. (ZÂRİYÂT,23)
• Allah gerçekle hükmeder. (MÜ’MİN,20)
• İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve
kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet / gerçeğin
tâ kendisi belli olduktan sonra elçiye / resule karşı gelenler hiçbir
zaman Allah’a zerre miktarı / hiçbir zarar veremezler /
veremeyeceklerdir. (MUHAMMED,32)
• İnananlar sözün güzeline / sözün en güzel olanına uymuşlar ve O
çok övülen / en çok övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir /
ulaştırılmışlardır / (dünyada iken) Allah’ın yolunda yürümüşlerdir.
(HAC,24)
• Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve
uyarıyı / hatırlatmayı alaya alarak dinlerler / onu hiç ciddiye
almazlar. (ENBİYA,2)
• Muhammed, size gerçeği getirmiş / gerçeğin tâ kendisi ile gelmişti.
(SAFFAT,37)
• Allah gerçekleri saklayan / inkâr eden bir toplumu / zalimler
toplumunu doğruya ulaştırmaz.
(ÂLÎ İMRAN,86)
• Allah: “Benim sözüm gerçektir ve Ben sadece gerçeği söylerim /
gerçeği sadece gerçeği söylüyorum.” (SAD,84)
• Bunlar doğru ile yanlışı ayırt eden / apaçık beyanda bulunan /
açıklayıcı / gerçeği açıklayan / apaçık Kitap’ın ayetleridir /
ilkeleridir. (KASAS,1)
• Bunlar uydurulacak sözler değil / bu Kur’an uydurma bir söz
değildir; aksine bu Kur’an kendisinden önce gelen Tevrat, Zebur,
İncil ve diğerlerini onaylayıp doğrulayan, her şeyin ayrıntılı
açıklaması / uzunca anlatan ve inananlar için de bir yol gösterici /
doğruluk göstergesi ve Rahmet’tir / sevgi ve şefkat (pınarı olan ilahi
bir kitaptır). (YUSUF,111)
• Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden / belgelerinden sonra /
artık bu Kur’an’dan başka hangi hadise inanacaklar / inanıyorlar?!
(CÂSİYE,6)(MÜRSELÂT,50)(A’RAF,185)
• Artık onlara Sözün bir anlamı kaldı mı? (MÜRSELÂT,50)
• Allah’tan daha doğru hadisi / sözü kim söyleyebilir? (NİSA,87)
• Gerçeği görmek isteyen bir toplum için Allah’tan daha güzel yasa
koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50)
• Nerede ortak koşucularda öğüt almak / titreyip kendine gelmek için
çok geç değil mi? Çünkü onlara gerçeği, delillerle açıklayan /
apaçık anlatan / uyaran bir elçi gelince, onu reddettiler / burun
kıvırıp “Bu adam eğitilmiş bir deli / mecnun / bu gizli güçlerce beyni
yıkanmış birisidir!” dediler. (DUHÂN,13,14)
• Ey Peygamber! Biz sana, gerçeği içeren / gerçeği ortaya koyan
Kitabı / Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği doğrultusunda
karar veresin diye / Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için
indirdik / sana gerçeğin tâ kendisi olan Kur’an’ı indirdik ki insanlar
arasında, Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin / insanlar
arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için Kitabı sana
gerçekten indirdik. (NİSA,105)
• Bu Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan sözüdür. Zaten Allah’tan başka
kim sözü en iyi koruyabilir / Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir /
söz söyleme bakımından Allah’tan daha doğru ve tutarlı kim
olabilir? (NİSA,122)
• Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken siz onlara dostluk
gösteriyorsunuz. (MÜMTEHİNE,1)
• Allah’ın Kelâmını / Sözü dinleyip de / bütün sözleri dinleyen ve
sonunda en güzeline uyan / en güzel şekilde uygulayan kullarımı
müjdele! (ZÜMER,18)
• Kendisine gelen doğru söze / gerçek geldiğinde yalan diyen
kimseden daha zalim kim olabilir? Doğru sözü / gerçeği getiren ve
onu namus bilenler / onu doğrulayanlar, işte onlar Allah bilinciyle
yaşayanlardır / sakınanlar / erdemlilerdir. (ZÜMER,32,33)
• Sen bu sözü ilân edeceksen de / açıkça duyuracaksan da O, gizliyi
de daha gizliyi de kesinlikle biliyor. (TÂ HÂ,7)
• Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah
hakkında aldanabiliyorsunuz / aldırış etmezsiniz / bu (gerçekten)
nasıl da uzaklaşıyorsunuz? Allah’ın ayetlerine / ilkelerine karşı
bilerek kafa tutanlar / inkâr edenler / büyüklük taslayanlar,
(gerçekten) böylece uzaklaşırlar / umursamazca davranıyorlar /
kandırılırlar / döndürülürler. (MÜ’MİN,62,63)
• Ortak koşuculara ne zaman, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse,
yüz çevirirler / hemen karşı tavır alırlar. Şimdi de kendilerine gelen
bu apaçık Gerçeğe yalan diyorlar / kendilerine gelen Gerçeği alay
konusu yaparlar. Fakat alay ettikleri şeyin ne olduğunu çok yakında
anlayacaklar. O alaya aldıkları Gerçeğin tâ kendisi, o maskaralığı
yapanları çepeçevre kuşatıverdi / alay edenleri, eğlendikleri Gerçek
kuşatıverdi. (EN’ÂM,4,5,10)
• Önceki çağlarda Kitap verilenler, bu gerçeği kendi oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. (EN’ÂM,20)
• Ortak koşucular, (Allah’ın) bu sözünü / söyleneni / Kur’an’ı / sözü
hiç düşünmediler mi / anlamaya hiç çalışmadılar mı?
(MÜ’MİNÛN,68)
• Allah’ın sözü gerçektir. (RÛM,60) (LOKMAN,33) (MÜ’MİN,55,77)
(AHKAF,17) (CASİYE,32)
• Elçi / Peygamber, onlara gerçeği getirmişti / gerçeğin tâ kendisini
getirdi. Eğer gerçek, ortak koşucuların arzularına göre
uygulansaydı, gökler, yer ve içindekiler bozulur, darmadağın
olurdu. (MÜ’MİNÛN,70,71)
• Biz, kendilerine gerçeği getirmemize / gerçeğin tâ kendisine
ulaştırmamıza rağmen onlar yalanlamaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,90)
• Açın kulağınızı! Kur’an sadece insanlığa kendi özünü hatırlatmadır.
Gerçeğin peşinde yürümek isteyen herkes için… (TEKVİR,27,28)
• Kur’an, Rabbinden gelen gerçektir. (HUD,17)
• Bilgi sahipleri, Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu
anlasınlar, inansınlar da, kalpleri huzurlu ve tatmin olsun. (HAC,54)
• Dininiz konusunda gerçeğin ötesine gitmeyin / gerçek dışı görüşler
ileri sürerek haddi aşmayın. (MÂİDE,77)
• Hükmedenlerin en iyisi olan Allah gerçeği anlatıyor / gerçeğin tâ
kendisini O açıklar. Hem O, gerçeğin tâ kendisini sahte olandan
ayırt edenlerin en iyisidir. (EN’ÂM,57)
• O’nun sözü gerçeğin tâ kendisidir / O’nun sözü gerçektir / Sözü
mutlak doğrudur. (EN’ÂM,73)
• İşte size Rabbinizden söze dayalı apaçık bir delil, bir yol gösterme,
sevgi ve merhamet kaynağı geldi. (EN’ÂM,157)
• Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin
olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana
gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı
gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye.
(KASAS,45,46)
• Peygamberine yol göstererek gerçeğin tâ kendisi olan dinini, tüm
dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur. (SAFF,9)
• İyi dinleyin! Biz belki zihin tutulmaları açılır diye hiç durmadan “Söz”
indirdik. Kitap sahibi olanlar, sözü duyunca / Kur’an anlatıldığında
hemen: “Biz buna / Kur’an’a iman ettik. Bu Kur’an Rabbimizden
gelen gerçeğin tâ kendisidir” derler / yemin olsun! Düşünüp öğüt
alırlar diye / hatırlamaları için kendilerine çağrıyı / sözümüzü
aralıksız iletip durduk. (KASAS,51,53)
• “Hıristiyan’ız” diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin
araştırmalar yapan keşişler / papazlar ve kendini Allah’a adamış
rahipler var. O papaz ve rahiplerin, Elçi’ye gelen Kur’an ayetlerini
işittiklerinde, gerçeği tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup
taştığını görürsün. O papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık
bizi Gerçeğin tanıklarından say / bizi de (Gerçeğe) tanıklık
edenlerle birlikte yaz. Rabbimizin bizi iyilerin arasına katmasını
umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize ulaşan Gerçeğe
inanmayalım?” derler (MÂİDE,82,83,84)
• Bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığı ile size bildirilen bir sözdür. O
Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O Kur’an, kâhin
sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an âlemlerin
Rabbinden indirilmedir. (HÂKKA,40,41,42,43)
• Yemin olsun / iyi dinleyin! Biz apaçık sözlü deliller / ayetler /
(gerçeği) açıklayan ilkeler indirdik. (NÛR,46)
• Açın kulağınızı! Size söze dayalı apaçık deliller / Biz, bu
(Kur’an’da) size (gerçeği) açıklayan / apaçık anlatan ayetler / ilkeler
indirdik. (NÛR,34)
• Sordukları her soruya, Biz sana gerçek olanı / gerçekleri en güzel
şekilde açıklayarak cevap veririz / en güzel yorumu / açıklamayı
getiririz. (FURKAN,33)
• Yoksa sen onların çoğunun sözden anladıklarını / (senin mesajını)
dinlediklerini veya akıllarını kullandıklarını / (üzerinde) kafa
yorduklarını mı sanıyorsun? (FURKAN,44)
• Bu Kur’an, kendilerine bilgi / ilim verilenlerin içlerine işleyen / ilmi
düşünceye sahip olanların bilinçlerinde, söze dayalı apaçık
ayetlerdir / ilkelerdir. (ANKEBUT,49)
• İçi boş / kof inançlara kapılıp Allah gerçeğini örtbas etmeye
kalkanları, işte onları büyük bir hüsran bekliyor. (ANKEBUT,52)
• Bu, sadece bir titreyip kendine gelme çağrısı ve apaçık bir
Kur’an’dır. Yaşamakta olanı uyandırsın / uyarsın ve kâfirlerin
karşısına sözü, gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye...
(YÂSÎN,69,70)
• Kendi uydurduğu yalanları / yalan rivayetler uydurup, Allah’a
yakıştıran ve kendisine gelen, gerçeğin tâ kendisi olduğu halde ona
yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? (ANKEBUT,68)
• Onlardan bir kısmı, Allah’ın sözünü işitirlerdi de, anladıktan /
kavradıktan sonra bile bile değiştirirlerdi / tahrif ederlerdi.
(BAKARA,75)
• Tevrat ve İncil’e sahip olanların birçoğu, gerçek kendilerine apaçık
belli olduktan sonra / gerçeği bilmelerine rağmen, sırf kıskançlıkları
yüzünden, sizi imanınızdan sonra tekrar inkâra döndürmeyi arzular.
(BAKARA,109)
• Ey Peygamber! Biz sana gerçeği gönderdik. (BAKARA,119)
• Gerçekleri çarpıtıp az bir değere değişenler, hidayet / doğru yol
karşılığında sapıklığı ve affedilme / bağışlanma karşılığında azabı
satın almışlardır. Allah gerçeği içeren Kitab’ı indirmiştir / Allah,
Kitab’ı gerçeğin tâ kendisi olarak indirdi / Allah, Kitab’ı gerçeği
ortaya koymak için indirmiştir. (BAKARA,175,176)
• Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah gerçeğe ulaştırır. O halde
gerçeğe götüren mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa birisi
götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha lâyıktır. (YUNUS,35)
• Gerçek Rabbindendir / gerçek olan Rabbinden gelendir / gelir.
(BAKARA,147,149)
• Gerçekten Rabbimizin sözü kesinlikle gerçektir. (İSRA,108)
• Allah’ın yol gösterdiği, gerçeğe varmıştır. (A’RAF,178)
• Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de mürekkep,
sonra buna yedi deniz daha eklense Allah’ın sözleri tükenmez.
(LOKMAN,27)
• İnanıp, iyi ve güzel / yararlı işler üretenler, birbirlerine gerçeği /
gerçeğe (uymayı) söyleyenler / önerenler ve güçlüklere karşı göğüs
germeyi önerenler hüsran içinde değildir. (ASR,3)
• Bu Kitap Rabbinden gelen gerçeğin tâ kendisidir / bu Kitap, senden
önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu / toplumları
uyarman için Rabbinden gelen bir gerçektir. (SECDE,3)
• İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları
çözsünler diye Allah peygamberlere Gerçeği içeren / bildiren Kitabı
indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar
geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş
ayrılığına düştüler. Sonra Allah Kendi izniyle, inananları, üzerinde
tartışmaya girdikleri Gerçeğe tekrar ulaştırdı. (BAKARA,213)
• Onların çoğunun / dedikoducu inkârcıların, söz dinlediklerini /
sözden anladıklarını ya da (üzerinde) kafa yorduklarını mı /
anladıklarını mı / düşündüklerini mi / akıllarını kullandıklarını mı /
gerçekten işittiklerini mi sanıyorsun? (FURKAN,44)
• Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri
örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir.
(ENFAL,55)
• Allah gerçeği söylüyor / gerçeği söyler ve doğru yolu gösteriyor /
gerçek yola kılavuzlar. (AHZAB,4)
• Allah, gerçeği inkâr edenlerin kalplerini mühürler. (A’RAF,101)
• Dinlediğimiz bu Kitap, gerçeğe ve dosdoğru yola iletmektedir /
gerçeğin tâ kendisini; doğru yolu gösteren bir Kitabı dinledik.
(AHKAF,30)
• Ortak koşucu inkârcılar / eğer doğru sözlü iseler, Kur’an benzeri bir
söz meydana getirsinler. (TÛR,34)
• Doğruyu yanlış / gerçeği bâtıl ile karıştırmayın, bile bile / bildiğiniz
halde gerçeği gizlemeyin. (BAKARA,42)
• Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleri / Allah’ın
belgeleridir. (BAKARA,252)
• İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254)
• Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru
yola ulaştırmaz. (BAKARA,258)
• Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek /
doğru söz geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir?
Gerçeği / doğru sözü getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar
sakınanlar / erdemlilerdir. (ZÜMER,32,33)
• O Allah ki, Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak
indirmiştir / Gerçeğin tâ kendisine dair Kitap ve mizanı indiren
Allah’tır / Gerçeğe göre / Gerçeğe ilişkin Kitab’ı ve adalet ölçüsünü
indiren Allah’tır. (ŞÛRA,17)
• Allah sahte olanı / bâtılı / yalanı yok eder ve kelimeleriyle /
sözleriyle gerçeğin tâ kendisini ortaya çıkarır / gerçeği yerleştirir.
(ŞÛRA,24)
• Muhammed Peygamber de Allah’a ve buyruklarına / Allah’ın
sözlerine inanmaktadır.
Muhammed Peygamber’in, Allah’tan
getirdiğine / Allah’ın sözlerine uyun ki, doğruyu / doğru yolu
bulasınız / doğru yolda olabilmeniz için ona uyun. (ARAF,158)
• Bu Kur’an / bu târık / necm / parça parça gelen Vahiy hiç kuşkusuz
doğruyu yanlıştan ayıran / gerçek ile yanlışı tam bir biçimde ayırt
eden kesin bir sözdür. Boş bir lâkırdı / söz değildir, asla / o asla
hafife alınamaz / o eğlence için değildir! (TÂRIK,13,14)
• Allah Kendi kelimeleriyle / sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve
inkârcıların kökünü kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi,
suçlular hoşlanmasa da, hakkı gerçekleştirmek / sözlerine uygun
olarak gerçeği gerçekleştirmek ve haksızlığı / saçma ve tutarsız
olanı / bâtılı ortadan kaldırmak içindi / saçmalıkları yok etmek
istiyordu. (ENFAL,7,8)
• Onlar, (gerçeğe) sırt çevirecek olurlarsa / aldırış etmezlerse, bilin ki
sizin koruyucunuz / dostunuz Allah’tır. (ENFAL,40)
• Allah yanında yaratıkların en kötüsü, gerçekleri örten fanatiklerdir.
(ENFAL,55)
• Bilimsel düşünceye sahip olanlar, Rabbinden Peygamber’e indirilen
Kur’an’ın gerçek olduğunu bilirler ve Kur’an’ın üstün / sonsuz
yüceliğe sahip ve en çok övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini
görürler / Allah’ın yolunu gösterdiğini görüyorlar. (SEBE,6)
• O ortak koşucular: “Ey Allah’ım, bu anlatılanlar / Kur’an ayetleri,
Senden gelen bir gerçek ise, üstümüze gökten taşlar yağdır veya
başımıza acıklı bir azap getir” diye alay ediyorlardı. (ENFAL,32)
• Ne var ki gerçeklerin açıklanması, ortak koşucuların nefretini
arttırıyor. (İSRÂ,41)
• İyice anlasınlar diye / anlamaları için ayetlerimizi / hükümlerimizi
nasıl da inceden inceye / ayrıntılı açıklıyoruz. Fakat senin halkın
Gerçeğin tâ kendisi olduğu halde buna yalan dedi. (EN’ÂM,65,66)
• O, gerçeği içeren Kitabı, sana, kendinden öncekileri doğrulamak
üzere indirmiştir / önceki çağların vahiylerinden doğru namına ne
kalmışsa sürdüren bu Kitab’ı, Tevrat’ı ve İncil’i gerçeğin tâ kendisi
olarak indiren O’dur / sana Kitab’ı, daha önceki gönderilen Kitapları
onaylayıcı olarak gerçekle indirdik. (ÂLÎ İMRAN,3)
• O, gerçeği apaçık ortaya koyan ve her şeyi en ince ayrıntısına
kadar bilendir. (SEBE,26)
• Size verilene teşekkür edeceğinize, (gerçeği) yalanlamayı meslek
mi edindiniz? (VÂKIA,82)
• Doğrusu, bu, andolsun kuşku duyulmayacak olan kesin gerçektir.
(VÂKIA,95)
• Sana onları gerçeğin tâ kendisi olarak okuyoruz. (CÂSİYE,6)
• Karşılarında söze dayalı apaçık deliller halinde ayetlerimiz
okunduğu zaman ortak koşucular, “Bu Kur’an, uydurulmuş bir
yalandan / düpedüz uydurmadan başka bir şey değildir” dediler.
Ortak koşucu inkârcılar kendilerine gelen Gerçek için / Gerçeğin tâ
kendisi kendilerine geldiği halde bu kâfirler: “Bunlar kimilerine çok
büyüleyici gelen birtakım laflar, başka bir anlamı yok!” demekten
geri durmuyorlar. (SEBE,43)
• Peygamber size Rabbinizden gerçeğin tâ kendisini getirdi.
(NİSA,170)
• O’nun sözü gerçeğin tâ kendisidir / sözü mutlak doğrudur.
(EN’ÂM,73)
• Kendilerine Kitap verdiklerimiz / Yahudiler, Hıristiyanlar Kur’an’ın,
Rablerinden gerçek olarak / gerçeği bildirmek üzere indirildiğini çok
iyi bilirler / o gerçeğin tâ kendisi olarak Rabbin tarafından
indirilmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma! Rabbinin kelimeleri /
buyrukları / Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle / söz ve adalet
olarak kemâle ermiştir / tamamlanmıştır. Allah’ın sözlerini
değiştirebilecek
/
engelleyecek
(hiçbir
güç)
yoktur.
(EN’ÂM,114,115)
• Ayetlerimizi inkâr edenler, sözü / sözün aslını kendilerine
söylenenin dışında bir sözle değiştirdiler. (A’RAF,162)
• Yüce olan, yalnızca Allah’ın sözüdür / Allah’ın sözü yüce olanın tâ
kendisidir. (TÖVBE,40)
• Onlar Allah’ın kelâmını / sözünü değiştirmek istiyorlar. (FETİH,15)
• Bu sözü / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44)
• Ey ortak koşucu inkârcılar! Siz bu sözü mü kirletip
küçümsüyorsunuz? (VAKIÂ,81)
• Andolsun / yemin olsun! Biz size gerçeği / hakkı getirdik / Biz size
gerçeğin tâ kendisini gönderdik fakat çoğunuz gerçeklerden
hoşlanmıyorsunuz. (ZUHRUF,78)
• Eğer bu Kitabın ayetlerini reddederseniz / aldırış etmezseniz / eğer
size bildirilen (gerçeklerden) yüz çevirecek olursanız doğrusu sizin
için, başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
(HÛD,3)
• Rabbinden sana gelen; gerçeğin tâ kendisidir / andolsun hak /
gerçek sana Rabbinden gelmiştir. Sakın kuşkuya düşme / sakın
şüphecilerden olma! Ve sakın / asla Allah’ın ayetlerine “Yalan”
diyenlerden / bildirdiğim bu gerçekleri yalanlayanlardan olma!
Yoksa kaybedenlerden olursun / sonra zararlı çıkan sen olursun.
(YUNUS,94,95)
• Suçlular hoşlanmasalar da Allah, Kendi sözleriyle gerçeği, gerçeğin
tâ kendisi olarak ortaya çıkarır /Allah sözlerinin gerçek olduğunu
ortaya koyacaktır / Allah, gerçeği, suç işleyenler hoşlanmasalar da,
sözleriyle gerçekleştirecektir / kelimeleriyle ortaya çıkarıp
kanıtlayacaktır / Allah, sözleriyle gerçeği ortaya koyacaktır.
(YUNUS,82)
• Doğrusu Ben, ortak koşucu Arapları ve atalarını kendilerine Gerçek
/ Gerçeğin tâ kendisi ve apaçık / açık kanıtlı bir elçi gelinceye kadar
geçindirdim. Fakat kendilerine Gerçek / Gerçeğin tâ kendisi geldiği
zaman da “Bunlar büyüleyici bir takım laflar, biz bunlara inanmayız
/ onu kabul etmiyoruz” dediler. (ZUHRUF,29,30,31)
• Kim Allah’a teslim olursa işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,14)
• Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlar için aydınlatıcı belgelerdir.
(CASİYE,20)
• Kıyamet kopunca, işte o gün gerçekleri reddedenler hüsrana
uğrayacaklardır. (CASİYE,27)
• Gerçeği görebilen / görmek isteyen bir toplum için Allah’tan daha
güzel yasa koyucu olabilir mi? (MÂİDE,50)
• Bu gerçek, Rabbinizdendir. (KEHF,29)
• Sen, apaçık gerçeği izlemektesin / gerçeğin tâ kendisi olan apaçık
bir yoldasın / apaçık gerçeğin üzerindesin. Sen ancak, ayetlerimize
inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul
ederler. (NEML,79,81)
• Ortak koşucular, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da onu inkâr
ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. (NAHL,83)
• (Dünyada iken gerçeği) işitemedikleri ve göremedikleri için de
onların azabı katlanacaktır. (HÛD,20)
• Ona inen / vahyedilen bir öğüt ve (gerçeği) açıklayan bir Kur’an’dan
başka bir şey değildir. Yaşamakta olanı uyandırsın ve kâfirlerin
karşısına sözü gerçeğin tâ kendisi olarak diksin diye…
(YÂSİN,69,70)
• Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. (MÜ’MİNUN,62)
• Bu Kur’an, dikkatinizi çektiğim varlıkların yönetiminin sahibi Allah
tarafından yetkili kılınan, O’nun yanında güçlü, onurlu, güvenilen bir
elçinin tebliğ ettiği bir sözdür. (TEKVİR,19,20,21)
• Biz seni bir müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / gerçeğin tâ kendisi
ile gönderdik. (FÂTIR,24)
• Kur’an’da sana vahyettiklerimiz, daha önce gönderdiğimiz Kitapları
doğrulayan gerçektir. (FÂTIR,31)
• Hiç kuşkun olmasın ki, Biz bu Kur’an’ı sana gerçek olarak indirdik.
(ZÜMER,2)
• Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin tâ kendisidir / mutlak gerçektir /
kesin bilginin tam gerçeğidir / gerçeğin tâ kendisidir. (HAKKA,51)
• Önceki çağlardan beri gerek Vahye muhatap olduğu halde küfre
düşenlerden, gerekse ortak koşarak karşı gelenlerden hiç kimse
kendilerine Söze dayalı apaçık deliller gelmeden dışlanmış değildir
/ apaçık kanıt gelmesine rağmen yollarını terk etmiyorlar. Bu
deliller, Allah’ın elçisinin okuduğu tertemiz sahifelerdir. Bu
sahifelerde hayatın içinden seslenen dosdoğru ilkeler vardır.
(BEYYİNE,1,2)
• Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir gerçektir /
kendilerinde olanı doğrulayan gerçeğin kendisidir. (BAKARA,91)
• Tövbe edip kendilerini düzeltenler ve Kur’an’daki indirileni
çarpıtmadan, gizlemeden / (gerçeği) açıklayanlar / düzeltenler ve
açık açık anlatanlar bu lanetin dışındadır. (BAKARA,160)
• Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık olduğunuz halde,
neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr ediyorsunuz? Neden
doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor / hakkı / gerçeği bâtılla
kirletiyor / gerçeğe saçmalığı giydiriyorsunuz ve bile bile gerçeği
gizliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,70,71)
• Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri
gelenleri) apaçık gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın
yolunun doğru olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri
göstermeyi isteyerek / değiştirmeye yeltenerek, inananları ondan
uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz / saptırıyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,99)
• O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar
olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,102)
• Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar
için seçilmiş örnek bir modeldir. (ÂLÎ İMRAN,110)
• Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir Allah sözünü anlamaya
yanaşmıyorlar?! (NİSA,78)
• Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu doğruya iletmez / doğru
yola ulaştırmaz. (BAKARA,258)
• İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına ve inen gerçeğe / Hak’tan inene /
gerçeğin tâ kendisini hatırlamaları için içtenlikle gönüllerinin
bağlanması / kalplerinin ürperme / titreyip kendilerine gelme
zamanı gelmedi mi? (HADÎD,16)
• İkiyüzlüler gerçekleri saklarlar, sonra da inanıyoruz derler. Bu
yüzden, onların kalpleri kirlendi; artık onlar anlamak istemezler /
sözün maksadını kavrayamazlar. (MÜNAFİKUN,3)
• İçtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ve Rablerinden bir
gerçek olarak Muhammed’e indirilene / Kur’an’a inananlara gelince,
Allah onların günahlarını / çirkin davranışlarını / kötülüklerini örter
ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe / barışa yönlendirir /
durumlarını düzeltir / durumlarını iyileştirecektir. Allah’ın
buyruklarını örtenler / inkârcılar, yanlışı izlemekte / yalana / boş ve
tutarsıza uymakta, inananlar ise, Rablerinden gelen gerçeği / hakkı
izlemekte / gerçeğe uymaktalar. (MUHAMMED,2,3)
• Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar, sana Rabbinden indirilen Kitabın,
gerçek / hak olduğunu açıklayan ayetleridir / işaretlerdir / ilkeleridir /
sana Rabbinden indirilen Gerçeğin tâ kendisidir. (RA’D,1)
• Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğuna inananla, inkâr
eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Kur’an’ın gerçek olduğunu
bilenler, Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve anlaşmalarını
bozmazlar / antlaşmayı yerine getirir ve sözleşmeyi bozmazlar.
Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar ise, Allah’a verdikleri sözü
tutmazlar ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve akrabalar
arasında / Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi ayıranlar, Allah’ın
gözetilmesini istediği şeyleri gözetmezler. (RA’D,19,20,25)
• Biz her şeyi / gerçekleri apaçık gösteren / bildiren ayetler / ilkeler
indirmiş bulunuyoruz. (MÜCADELE,5)
• Kur’an’ın gerçek / gerçeğin tâ kendisi olduğu insanlara apaçık
oluncaya kadar / açık bir biçimde anlamalarına dek, varlığımızın
belgelerini onlara hem kendi öz benliklerinde, hem de dış dünyada
/ (uçsuz bucaksız) ufuklarda göstereceğiz. (FUSSİLET,53)
• Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini
/ Muhammed’i hidayet / doğru yol rehberi / doğruluk göstergesi /
hidayet ve gerçek / hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların
ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden bütün dinlere
Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye. (SAFF,9)
• Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere
üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve
gerçek / hak din ile gönderdi. (FETİH,28)
• Şu bir gerçek ki, Allah’tan bir ışık / nûr ve (gerçekleri) açıklayan /
apaçık bir Kur’an / Kitap geldi size. (MÂİDE,15)
• Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasındaki bir
boşluk döneminden sonra, elçimiz size (gerçeği) açıklamak /
gerçekleri apaçık anlatmak / ayan-beyan açıklamalarda bulunmak
üzere gelmiştir. (MÂİDE,19)
• Geçmiş çağlarda kendilerine Kitap verilenlerin çoğu, gerçeğin tâ
kendisi apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan
ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.
(BAKARA,109)
• Ey Muhammed Peygamber! Daha önceki Kitapları / Tevrat ve İncil’i
doğrulayan / tasdikleyici ve onları denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı
/ (onları) koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren / gerçekleri
kapsayıcı olarak, o Kitapların yerine geçen / hakem olan bu
Kur’an’ı sana indirdik. Sana gelen gerçekleri bırakıp / gerçekten
uzaklaşarak, onların hevesine / yalan beyanlarına uyarak karar
verme. (MÂİDE,48)
• Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah, elçisini hidayetle /
doğru gösterge ve gerçek dinle gönderdi ki onların kendi
uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,33)
• Allah’ın ayetlerine karşı / Allah’ın ayetleri hakkında mücadele
edenler gerçeği nasıl da görmezden geliyorlar? (MÜ’MİN,69)
• Gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma / Rabbinin
gerçeğidir bu! (ÂLÎ İMRAN,60)
• Yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten sonra gerçeği
niye sakladınız? Gerçekleri sakladığınızdan dolayı tadın azabı.”
(ÂLÎ İMRAN,106)
• Tarafımızdan görevlendirdiğimiz elçi, ortak koşucu Araplara ve
Yahudilere Kur’an ayetlerini ulaştırdığında / katımızdan gerçek /
gerçeğin tâ kendisi geldiğinde “Musa’ya verilen mucizelerin bir
benzeri buna / Muhammed’e de verilseydi ya!” dediler.
(KASAS,48)
• Kim Müslüman / Allah’a teslim / içtenlikle doğruya bağlananlardan
olursa, işte onlar doğru yolun yolcusudurlar / işte gerçeği bulanlar
onlardır. (CİN,14)
• Gerçekten Kur’an’ı Biz indirdik ve Kur’an gerçekleri getirdi / Biz,
Kur’an’ı gerçeği bildirmek üzere indirdik; bu yüzden o, gerçeği
bildirmek için inmiştir. Seni de sadece / yalnız, bu Kur’an’la,
insanları müjdelemen ve uyarman için gönderdik. Ve bu Kur’an’ı,
insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye / ağır ağır
okuman için, Biz onu sana, koşullara uygun olarak, peyderpey
indirdik / bölüm bölüm ayırdık ve onu gerektikçe indirdik / Biz bu
Kur’an’ı gerçeğin tâ kendisi olarak indirdik; gerçeğin tâ kendisidir
inen! Kur’an’ı hayatın içinden seslenerek, insanlar sorun yaşadıkça
cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik. (İSRÂ,105,106)
• Ey insanlar! Rabbinizden size Kur’an / gerçeğin tâ kendisi gelmiş
bulunuyor / gerçek size Rabbinizden gelmiştir. (YUNUS,108)
• Unutmayın ki Allah’ın sözü tamamıyla gerçektir. (YUNUS,55)
• Allah’ın söylediği gerçeğin tâ kendisiydi. (İBRAHİM,22)
• Bu, gerçekten de Allah’ın Sözüdür / Allah’ın koyduğu değiştirilemez
bir yasadır / bu, Allah’ın gerçeğin tâ kendisi olan Sözüdür.
(YUNUS,4)
• Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. İnkârcıların kalpleri,
gerçeği içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde
çalışıp durmaktadırlar. (MÜ’MİNÛN,62,63)
• Gerçeklik / gerçeğin tâ kendisi! Nedir gerçeklik / gerçeğin tâ
kendisi? Anlayabiliyor musun nedir gerçeğin tâ kendisi / gerçekliğin
ne olduğunu sana ne bildirir? (HAKKA,1,2,3)
• Gerçeğin tâ kendisi geldi; sahte olan yok olup gitti. (İSRÂ,81)
• İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini (Kur’an’ı), ne doğruladı / o,
(dünyada iken) ne (gerçeği) tasdik etti / ne Söze inandı, ne de
destekledi / onayladı / ne de iman ederek yöneldi. Tam tersi ( o
Vahyi) / (gerçeği) yalanladı ve yüz / sırt çevirdi / reddetti. Hep
kibirlendi; etrafı kendine yeter sandı / gerine gerine kendinden yana
olanlara gitti. (KIYAMET,31,32,33)
KUR’AN; Hidayet Kaynağı / Yol Gösterici Ayetleri
• Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kur’an, Allah bilinciyle
yaşamak isteyenler / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar arınmak
isteyenler / korunup sakınanlar / saygılı olanlar için bir kılavuzdur /
yol göstermedir / doğru yola ulaştırandır / doğru yol göstergesidir.
(BAKARA,2)
• Allah’ın izniyle Kur’an’ı, daha önce gelen Kitapları doğrulayıcı ve
onaylayıcı, inananlara / insanlara yol gösterici ve müjde olarak,
senin kalbine indiren / getiren Cebrail / Cibril’dir. (BAKARA,97)
• Kuşkusuz dosdoğru yasa / kılavuzluk, Allah’ın yasası /
kılavuzluğudur. (BAKARA,120)
• İndirdiğimiz gerçekleri / apaçık delilleri / kanıtları / belgeleri ve yol
göstericiyi / doğru yolu / kılavuz mesajı / anlaşılır biçimde
gösterdiğimiz dosdoğru yolu Kitap’ta apaçık / ayan-beyan
gösterdikten sonra gizleyenleri hem Allah lanetler hem de başka
lanetleyenler lanetler. (BAKARA,159)
• Kur’an insanlara yol göstermek / kılavuzluk etmek, iyiyi kötüden,
doğruyu yanlıştan ayırmak / hidayetten kanıtlar getirmek / doğru
yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıracak ölçüyü açıklamak /
doğruyu ve yanlışı apaçık ortaya koymak için Ramazan ayında
indirildi. (BAKARA,185)
• Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama / erdemliler /
korunup sakınanlar / Allah bilinciyle yaşayanlar / Allah bilincini
içlerinde canlı tutanlar için bir yol gösterici / kılavuz / doğruluk
göstergesi ve öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138)
• Size Rabbinizden söze dayalı apaçık bir delil / bir beyyine / açık
belge, bir hidayet / bir kılavuz / doğruluk göstergesi / bir yol
gösterici / bir yol gösterme ve bir rahmet / acıma / bir sevgi pınarı /
sevgi ve merhamet kaynağı geldi. (EN’ÂM,157)
• Allah elçisini hidayetle / doğru gösterge / doğru yol ve gerçek / hak
dinle gönderdi ki, ortak koşucular hoşlanmasalar da, onların kendi
uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın. (TÖVBE,33)
• O Kur’an, inanmak isteyenler için, bir rehber / yol gösterici / bir
kılavuz / doğruluk göstergesi / doğru yola ulaştıran bir rehber ve bir
şifadır / sorunları için bir çözüm kaynağıdır / gönüllerine şifa
(kaynağıdır). (FUSSİLET,44)
• Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere
üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve
gerçek / hak dinle gönderdi. (FETİH,28)
• Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasalar da, Allah
elçisini / Muhammed’i hidayet / doğruluk göstergesi / doğru yol
rehberi ve gerçek / hak din ile gönderdi ki, ortak koşucuların
ağızlarıyla uydurdukları tüm uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin
üstün olduğunu bildirsin diye. (SAFF,9)
• Biz, dosdoğru yolu gösteren Kur’an’ı / doğruya ve güzele
kılavuzlayanı / doğruluk rehberi (Kur’an’ı) / doğruluk göstergesini
işitir işitmez / dinleyince ona inandık. (CİN,13)
• İnsanlara doğruluk göstergesi / hidayet / doğru yol gösterici
geldiğinde, kendilerini bu yol göstericinin bildirdiklerine inanmaktan
ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, evvelkilerin /
ataların sünnetini aynen uygulamaları veya başlarına açıkça bir
felaketin gelmesini beklemeleridir. (KEHF,55)
• Bu ayetler, inanmak isteyenler için bir kılavuz / yol gösterici /
doğruluk belgesi ve müjdedir. (NEML,2)
• Elbette Kur’an bir kılavuzdur / inananlar için bir yol göstericidir /
doğruluk göstergesidir / doğru yolun ne olduğunu gösteriyor ve
inananlar için bir rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır / bir
sevgi (pınarıdır). (NEML,77)
• Hikmet / bilgelik dolu olan / düşündüren bu Kitap, erdemliler /
makbul kişiler / iyilik ve güzellik sergileyenler / güzel ahlâk sahipleri
için bir yol gösterici / bir kılavuz / bir hidayet / doğruluk göstergesi
ve rahmettir / sevgi ve merhamet kaynağıdır. (LOKMAN,3)
• Kimileri, ellerinde bilimsel bir kanıt / Allah’ın indirdiği kılavuz / yol
gösterici / aydınlatıcı bir Kitap olmadan Allah hakkında bilgisizce
tartışır / mücadele edip duruyor. (LOKMAN,21)
• İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın kendisiyle dilediğini
doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte bu Kitap, Allah’ın
doğruluk göstergesidir, onunla isteyeni doğru yola koyar / bu,
Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir.
(ZÜMER,23)
• İşte bu Kur’an bir rehberdir / yol göstericidir / yol göstermedir / iyiye
ve güzele bir kılavuzdur / doğruluk göstergesidir. (CÂSİYE,11)
• Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açan (bir ışık), içsel kesinliğe
ulaşmış olan bir halk için doğru yola ulaştıran bir rehber / kılavuz /
yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmettir / sevgi ve
merhamet kaynağıdır / Allah’ın (insanlara olan) sevgisinin bir
açılımıdır. (CÂSİYE,20)
• Biz, sana bu Kur’an’ı / Kitabı, ortak koşucuların anlaşmazlığa
düştükleri konuları bildiresin ve inanan toplumlara da bir yol
gösterici / kılavuz / doğruluk göstergesi ve bir rahmet / sevgi ve
merhamet kaynağı olması için indirdik. (NAHL,64)
• Biz sana bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici / her şey
için ayrıntılı bir açıklayıcı / doğruluğa teslim olanlara doğruluk
göstergesi, bir rahmet / sevgi ve merhamet kaynağı /
Müslümanlara bir müjde ve acıma olarak indirdik. (NAHL,89)
• Bu Kitap, inanan bir toplum için dosdoğru bir yol gösterici / kılavuz
ve bir iyiliktir / bir rahmettir / Biz iman edecek bir halk için yol
gösterici / sevgi ve merhamet kaynağı / acıma ve doğruluk
göstergesi olan bir Kitap gönderdik. (A’RAF,52)
• Bu (Kur’an ayetleri) / bu Kitap, Rabbinizden aydınlatmalardır /
Rabbinizden gelen gönül gözleridir / (kalplerinize) Rabbinizden
(açılan) gözlerdir / Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler /
Rabbinizden vicdanınızın sesine kulak verme çağrısıdır, inanmak
isteyen bir toplum için bir yol gösterici / doğruya kılavuz ve iyiliktir /
rahmettir / sevgi ve şefkat / merhamet kaynağıdır. (A’RAF,203)
• Benden size bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa
o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez / perişan olmaz. (TÂ HÂ,123)
• Bu Kur’an, inananlar için bir yol gösterici ve rahmettir.
(YUSUF,111)
• Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolda yürüyen işte odur.
(A’RAF,178)
• Hidayet, Allah’ın kılavuzlamasıdır / yürünecek yol, Allah’ın
gösterdiği yoldur. (ÂLÎ İMRAN,73)
• Allah kime hidayet verirse / kimleri doğru yola ulaştıracak olursa /
kimi doğru yola koymuşsa doğru yolu bulan odur / o yolundadır.
(İSRÂ,97)
• Selâm, hidayete uyanlaradır. (TÂ HÂ,47)
KUR’AN; Allah’ın Işığı / Nûru Ayetleri
• Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlığıdır /
aydınlatıcısıdır. O’nun ışığının / nûrunun / aydınlığının örneği içinde
lâmba / ışık bulunan bir kandile / penceresiz bir oyuğa benzer. O
ışık / lâmba / kandil bir cam kap / fanus içerisindedir. O cam kap /
fanus ise sanki inci gibi parlayan bir yıldız gibidir. O, mübarek /
bereketli bir ağaçtan, ne Doğu’ya ne de Batı’ya ait olan bir zeytin
ağacından tutuşturulur / yakılır. Yakıtı / yağı o denli (berraktır ki),
kendisine ateş değmese / dokunmasa bile neredeyse kendiliğinden
ışık / aydınlık saçar. Nûr üzerine nûr / ışık üzerine ışıktır / parıl parıl
parıldar. Allah dileyeni / dilediğini Kendi nûruna / ışığına ulaştırır /
kavuşturur / kılavuzlar / Kendi aydınlığında yürütür. (NÛR,35)
• Allah’ın nûrunu / ışığını laf kalabalığı ile / sözleriyle / ağızlarıyla
söndürmek istiyorlar / Allah’ın ışığını / Kur’an’ı, yok sayıyorlar.
Ortak koşucu din adamları Allah’ın ışığı Kur’an’ı örtmeye,
söndürmeye çabalasalar da, Allah ışığını / Kur’an’ı tamamlamaktan
başka bir şey istemiyor. (TÖVBE,32)
• Biz Kur’an’ı, inanmak isteyen kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık
kıldık / Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle
kılavuzladığımız bir nûr / doğru yola ulaştırdığımız bir ışık (kaynağı)
yaptık / Biz, bu hayat veren mesajı ışık saçan bir aydınlık yaptık.
(ŞÛRA,52)
• Rabbinizden size bir kanıt / sapasağlam / kesin bir delil geldi ve
üzerinize apaçık bir ışık / size yol açan bir aydınlık / aydınlatıcı bir
ışık indirdik / her şeyi açık-seçik gösteren bir ışık gönderdik /
(gerçekleri) açığa çıkaracak olan bir nûr indirmişizdir. (NİSA,174)
• O elçiye / Muhammed’e indirilen ışığa / Kur’an’a / onunla birlikte
gönderilen aydınlığa / nûra uyanlar, işte onlar kurtuluşa
ulaşanlardır. (A’RAF,157)
• Bu ayetler, Rabbinizden aydınlatmalardır / Rabbinizden gelen
gönül gözleridir / Rabbinizden vicdanınızın sesine kulak verme
çağrısıdır / (kalplerinize) Rabbinizden (açılan) gözlerdir / bu Kitap,
Rabbinizden gelen göz açıcı belgelerdir. (A’RAF,203)
• (Ruhen) ölüyken dirilttiğimiz / hiç yokken var ettiğimiz ve insanlar
arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz / kendisine bir ışık
tuttuğumuz / aydınlattığımız / kendisine verdiğimiz ışıkla yürüyen
kimse, karanlıklar içinde olup da, o karanlıkta adım atamayan
kimse gibi olur mu? (EN’ÂM,122)
• Doğruya yönelen kimsenin göğsünü Allah İslâm’a açarsa, o kimse,
Rabbinden bir ışık / nûr üzerinde olmaz mı / Rabbinden bir
aydınlanma gelmiş değil midir? (ZÜMER,22)
• Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur /
insanlığın vicdanı / insanlar için aydınlatıcı / gönül açıcı belgelerdir.
(CÂSİYE,20)
• Aydınlığında yürüyeceğiniz / kendisiyle yol alacağınız bir ışık
lütfetsin / nûr versin / onunla yürüyeceğiniz bir aydınlık var etsin /
ışığında yürüyebileceğiniz bir nûr bahşetsin. (HADİD,28)
• Allah’ın ışıktan yoksun bıraktığı / ışık vermediği kimsenin hiçbir
ışığı ol(a)maz / Allah’ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz /
Allah’ın aydınlığından yoksun olan asla aydınlığa çıkamaz / Allah
kimi nûrundan yoksun bırakmışsa, artık onun hiçbir şekilde nûru
olmayacaktır. (NÛR,40)
• Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu söndürmek isterler
/ Allah’ın aydınlık dinini, uydurdukları rivayetlerle karartmak isterler.
İnkârcılar istemeseler de / hoşlarına gitmese de, Allah ışığını /
nûrunu / aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. (SAFF,8)
• Allah’tan bir ışık / bir nûr / bir aydınlık ve ( gerçekleri) açıklayan /
apaçık bir Kitap / Kur’an / açıklayıcı Kitap kesin gelmiştir.
(MÂİDE,15)
• Gece gelene / gece ortaya çıkana yemin olsun; o parlayan ışığıyla
karanlığı delen / karanlıkları yararak aydınlatan / bilimin ışığıyla
cehaletin karanlığını yok eden bir yıldızdır / o, parça parça gelen bir
Vahiydir. (TÂRIK,1,3)
KUR’AN; Allah’ın Öğütleri Ayetleri
• Kur’an, sadece Araplara değil, tüm insanlığa öğüt içeren bir
çağrıdır / âlemler için bir hatırlatmadır! (KALEM,52)
• Açıkçası, anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatma / öğüttür; o
bakımdan, isteyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol tutar.
(MÜZZEMMİL,19)
• Bütün bunlar, tüm insanlık için uyarıcı bir öğüttür / bir hatırlatmadır.
(MÜDDESSİR,31)
• İnkârcılar, öğüt veren bu Kur’an’dan, aslandan ürkmüş sağa-sola
kaçışan
yaban
eşekleri
gibi,
neden
kaçışıyorlar?
(MÜDDESSİR,49,50,51)
• Kesinlikle bu Kur’an bir öğüttür / bir hatırlatmadır. Dileyen herkes
ondan öğüt alır. (MÜDDESSİR,54,55)
• Bu Kur’an, sizin içinizden doğru / dürüst erdemli davranmak
isteyenlere olduğu gibi, tüm insanlar içinde bir öğüttür / çağrıdır /
uyarıdır / hatırlatmadır. (TEKVİR,27,28)
• Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa öğüt ver. Allah’a gönülden saygı
duyan kimse öğüt alacaktır. İçi kararmış saygısız olan da öğütten
kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe
yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12)
• Hiç kuşkusuz, öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını
anarak, sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır. (A’LA,14,15)
• Bu Kur’an herkes için bir hatırlatma / bir öğüttür. Dileyen herkes bu
Kur’an’dan öğüt alır. (ABESE,11,12)
• Bir müjde ve uyarı olarak / arınmak için çağrıyı ulaştıranlara / öğüt
bırakanlara yemin olsun ki / dile gelin insanoğluna özünü
hatırlatanlar! Uyararak özür bahanesini ortadan kaldıranlar!
(MÜRSELAT,5,6)
• Söz verdiğim kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara, sen,
Kur’an ile öğüt ver / Kur’an’ı hatırlat. (KAF,45)
• Eğer, ortak koşucular düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin
kendilerini yanlış düşüncelerden kurtaracak / engelleyecek en açık
uyarı ve öğüt dolu / bilgelik bulunan haberler olduğunu
göreceklerdir. (KAMER,4)
• Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı düşünülüp öğüt alınması / hatırlama
olsun / anlasınlar diye kolaylaştırdık; o halde yok mu öğüt alıp
düşünen / hatırlayıp anlayan? (KAMER,17,22,32)
• Allah’ın uyarısını, öğüdünü ve çağrısını içeren bu hatırlatıcı
Kur’an’a yemin olsun ki, ortak koşucu inkârcılar tam bir büyüklük ve
karşıtlık psikolojisi içindedirler. (SAD,1,2)
• Akıl sahipleri ayetlerini / ilkelerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye,
bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik. (SAD,29)
• Bu Kur’an, onunla insanlara uyarıda bulunasın ve inananlar için de
bir öğüt / hatırlatma olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir
Kitap’tır. (ARAF,2)
• Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkeleridir, belki onları düşünür, öğüt
alırsınız! (ARAF,26)
• Sen ancak o Zikir’e / Kur’an’a uyan / Kur’an’ı can kulağıyla / söz /
öğüdü dinleyen ve görmediği halde / yalnız başına iken, Râhman
olan Allah’a bilinçli saygı duyan / saygılı olan / Râhman’dan korkan
kimseyi uyarırsın / Râhman’a karşı korku ve titreme içinde olanı
uyandırabilirsin. (YÂSÎN,11)
• Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? (YASÎN,19)
• Muhammed’e vahyedilen ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt /
hatırlatma ve (gerçeği) açıklayan apaçık bir Kur’an’dır. Ki o Kur’an
ile dirileri / canlı olanı uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar için
söylediğimiz azap tehdidini de açık olarak anlatsın diye indirdik.
(YÂSÎN,69,70)
• Yemin olsun! Biz, düşünüp öğüt almaları için, buna benzer
örnekleri değişik vesilelerle, tekrar tekrar anlattık / andolsun, onu,
aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler.
(FURKAN,50)
• Bu Kur’an, Allah’a saygı duyanlara / Allah’tan korkanlara bir öğüt /
uyarı / hatırlatma olsun diye, yeri ve görkemli / yüce gökleri yaratan
Allah tarafından indirilmiştir. (TÂ HÂ,2,3,4)
• Size Benden bir yol gösterici / hidayet geldiğinde, kim Benim
yoluma uyarsa o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime
kulak asmazsa / kim Benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz
çevirirse, kuşkusuz o da, sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve
kıyamet günü de onu kör olarak toplantı yerine getiririz. (TÂ
HÂ,123,124)
• Rahman’dan kendilerine her yeni öğüt geldiğinde yüz çeviriyorlar /
karşı çıkıp yalanlarlar. (ŞUARA,5)
• Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin
olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana
gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı
gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye.
(KASAS,45,46)
• Yemin olsun! Öğüt alırlar diye, kendilerine çağrıyı / sözümüzü
aralıksız iletip durduk. (KASAS,51)
• Biz ortak koşuculara öğüt almaları / hatırlayıp anlamaları / düşünüp
ibret almaları için, gerçekleri / (ayetleri) Kur’an’da her fırsatta,
detaylı / ayrıntılı olarak açıkladık / türlü biçimlerde anlatıyoruz.
(İSRÂ,41)
• Bunlar, iman edenler için birer öğüt ve hatırlatmadır / sana gerçek
ve inananlara öğüt ve uyarı / hatırlatma gelmiş bulunmaktadır.
(HUD,120)
• Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, bilinçleri şirk pisliğinden
temizleyen bir ilaç / gönülleri rahatlatan bir şifa, inananlara bir
kılavuz / bir yol gösterici / doğruluk göstergesi ve bir rahmet / sevgi
ve şefkat (pınarı) olan Kur’an gelmiş bulunuyor. (YUNUS,57)
• Bu Kur’an, tüm dünya halkları için de bir uyarıdır / hatırlatmadır /
bu Kur’an, bütün insanlık için bir öğüttür. (YUSUF,104)
• Bu Kur’an tüm insanlara bir hatırlatma / bir çağrıdır / Kur’an bütün
insanlar için bir uyarıdan / öğütten / hatırlatmadan başka bir şey
değildir. (EN’ÂM,90)
• Örnekleri düşünüp, doğruya yönelen kimsenin göğsünü, Allah
İslâm’a açarsa, o kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı?
Allah’ın ayrıntılı olarak örneklediği bunca öğüde rağmen, kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun. (ZÜMER,22)
• Allah, tutarlı, çelişkisiz, uygun olan anlamını, her toplumun
kendisine uygulayabileceği en güzel sözü(Kur’an), çok anlamlı / ara
ara yinelenen en iyi anlatımlı / (hükümleri, öğütleri ve kıssaları)
tekrarlanan bir Kitap halinde indirdi / Allah, sözün en güzelini, bir
taraftan ana temayı sürekli vurgulayarak, diğer taraftan onu
benzetmelerle destekleyerek bir Kitap halinde peyderpey indirdi.
Rablerini sayanların / Rablerinden bilinçle korkanların / Rablerine
karşı içlerinde korku ve titreme olanların derileri / vücutları, Allah’ın
bu en güzel hadisini işitince / duyunca ürperir. Sonra vücutları ve
kalpleri Allah’ın verdiği öğütlere karşı / Allah’ın (sevgisini)
hatırlamaları üzerine / Allah’ı anmakla / Allah’ın Vahyine(Zikrullah)
karşı yumuşar, yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir / Allah’ın,
kendisiyle dilediğini doğru yola ulaştırdığı, doğru yol rehberidir / işte
bu Kitap, Allah’ın doğruluk göstergesidir. Allah her isteyeni ona
ulaştırır / Allah onunla lâyık gördüğünü doğru yolda yürütür.
(ZÜMER,23)
• Yemin olsun! Biz Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki,
herkes düşünüp öğüt alsınlar / hatırlayıp ansınlar. Bu Kur’an’ı
Arapça olarak indirdik ki, belki ortak koşucu Araplar anlarlar da
öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah bilincinde olurlar / saygılı
olurlar diye. (ZÜMER,27,28)
• Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Kuşkusuz bu Kur’an sana ve
halkına / insanlara bir öğüttür / onur (kaynağıdır) / hatırlatmadır;
ondan
sorumlu
tutulacaksınız
/
sorgulanacaksınız!
(ZUHRUF,43,44)
• Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye,
Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.
(DUHÂN,58)
• Gözleri Bizim öğüdümüze / Benim Zikrim / Kur’an’ıma karşı kapalı /
perde içinde olan, öfkelerinden onu dinlemeye de tahammülleri
olmayan inkârcılara, o gün cehennemi öyle bir sunarız ki!
(KEHF,100,101)
• Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve
hatırlatmayı / uyarıyı ancak eğlenerek dinliyorlar / hiç ciddiye
almazlar. (ENBİYA,2)
• Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Yemin olsun! Size de içinde
öğüt veren ve içinde (gereksinme duyacağınız her türlü ) uyarının
bulunduğu bir Kitap indirmiş bulunuyoruz. Hâlâ aklınızı başınıza
almayacak mısınız / düşünmüyor musunuz? (ENBİYA,10)
• Biz onlara öğüt alacakları Kur’an’ı / Zikirlerini / hatırlatma gönderdik
/ Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi)
getirdik. Ancak, çokları kendi iyiliklerine olan öğüde / Zikir’e /
Kur’an’a sırt döndüler / gerçekleri hatırlatan (mesajdan) yüz
çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,71)
• Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı olanlara /
Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü / bir
hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,48)
• Bunda inanan bir toplum için bir rahmet / lütuf ve öğüt / hatırlatma /
sevgimizin bir açılımı vardır. (ANKEBUT,51)
• Düşünüp ibret almaları için Allah ayetlerini / belgelerini insanlara
açıklamaktadır / umulur ki / belki öğüt alırsınız diye, ayetlerini
insanlara açıklar ki, düşünüp öğüt alabilsinler! (BAKARA,221)
• Bunlar Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı
etmeyin / Allah’ın ayetlerini ciddiye alın. Kim Allah’ın öğüt ve
uyarılarını göz ardı ederse, işte onlar Allah’ın ayetlerini
gizleyenlerdir. Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir topluma ayetlerini
açıklar. Allah’ın buyruklarını / hükümlerini hafife / alaya almayın.
Allah’ın size verdiği nimetini ve size öğüt vermek için, size indirdiği
Kitabı
ve
hikmeti
/
bilgeliği
düşünün
/
hatırlayın.
(BAKARA,229,230,231)
• Allah’ın öğütlerini dinleyin. (BAKARA,282) (ENFAL,1)
• Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemliler /
korunup sakınanlar / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar için de bir
yol gösterici / doğruluk göstergesi / kılavuz ve öğüttür.
(ÂLÎ İMRAN,138)
• İkiyüzlüler kendilerine öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi
ve daha sağlam olurdu. (NİSA,66)
• Bu bir uyarıdır / öğüttür / sadece bir hatırlatma / hatırlatıcı ve
düşündürücüdür. (İNSAN,29)
• Yemin olsun! Biz size, her şeyi / gerçeği (bu Kur’an’da), açık açık /
açık-seçik anlatan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce geçmiş
kimselerden örnekler / (ibret alınacak) dersler ve erdemliler /
korunanlar / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar için de bir
öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34)
• Ey inananlar, -erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz
ki mutlu olabilesiniz. (NÛR,31)
• Onlar, kendilerine öğüt verildiğinde / düşünüp taşınmaya
çağrıldıklarında / hatırlamaya yanaşmıyorlar / düşünmüyorlar /
kendilerine kesin deliller gösterilerek anlatıldığında da, öğüt
almazlar, onunla alay ederler / bir ayetle yüz yüze geldiklerinde,
dudak büküp eğleniyorlar. (SAFFAT,13,14)
“Peygamber Hadislerinin Hüküm Kaynağı Olamayacağı” AYETLERİ
• Ortak koşucular; artık bu Kur’an’dan başka neye / hangi hadise
inanacaklar? (MÜRSELAT,50)
• Bunlar Kur’an’dan başka hangi hadise inanıyorlar? (A’RAF,185)
• Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak
/ uzunca anlatarak indirmişken / içinde her şey ayrıntılı bir şekilde
açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğine
/ sözlerine mi uyayım? (EN’ÂM,114)
• İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan
saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri /
boş sözleri, hikmet dolu Kitabın / Kur’an’ın ayetleriyle bir tutarlar /
herhangi bir bilgiye dayanmaksızın boş boş konuşurlar. Böylece
Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve onunla dalga geçmek
isterler / o yolu / onu oyalanma aracı / eğlence konusu yapmak için
boş sözler / lâf / hadis eğlencesi satın alır / satın alanlar / güldürücü
sözleri satın alıp, Allah’ın yolunu alaya alanlar vardır. İşte
böylelerine rezil edici / aşağılık / acıklı bir azap vardır. Bu çelişkili
hadisleri üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri / ilkeleri / Kur’an
okunduğu zaman, sanki onu hiç duymamış gibi, sanki kulakları
sağırmış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler / hiç oralı
olmaz, küstahça sırtını dönerler. (LOKMAN,6,7)
• Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden sonra / belgelerinden
başka hangi hadise / söze inanıyorlar? (CÂSİYE,6)
• Allah’tan daha doğru bir hadisi / sözü kim söyleyebilir / Allah’tan
daha doğru sözlü kim olabilir ki? (NİSA,87)
• Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş
olsaydı / Allah’a atfen / Bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş
olsaydı / Bizim adımıza, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz
Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can / şah damarını
keserdik. Kuşkusuz bu Kur’an, erdemliler / sakınanlar için / saygılı
olanlara / Allah bilincinde olanlara tam bir uyarıcı ve düşündürücü /
bir hatırlatma / bir öğüttür. (HAKKA,44,45,46,47,48)
KUR’AN’IN ARAPÇA İNME SEBEBİNİ AÇIKLAYAN AYETLER
• Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı / (bu ilahi Vahyi), Allah bilinciyle
yaşayanları / Allah bilincini içlerinde canlı tutanları / Allah’a ortak
koşmaktan sakınanları müjdelemen ve ortak koşucu Arapları /
inatçı toplumu / insanları / seninle anlamsız ve boş tartışmalara
girenleri / inadından direnip duranları, (başlarına gelecek
konusunda) uyarman / uyandırman için, senin dilinle
(anlaşılmasını) kolaylaştırdık. (MERYEM,97)
• Ey Muhammed! İndirilen o ruh-ul emin / güvenilir Vahyi, senin
kalbine, ana dilin olan apaçık bir Arapça ile indirdik ki dili Arapça
olan halkını ruh-ul emin / güvenilir bilgi Vahiy ile uyarasın / onunla
insanları uyanışa çağırasın diye. (ŞUARÂ,193,194,195)
• Bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik ki, belki ortak koşucu Araplar
anlarlar da öğüt alırlar ve Allah’tan sakınırlar / Allah bilinci içlerinde
iyice yerleşsin / Allah bilincinde olurlar / saygılı olurlar / korunup
sakınabilsinler diye. (ZÜMER,28)
• Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir
Kur’an olarak ayetleri / belgeleri açıklanmış / ayrıntılanmış /
bilinçlenmek isteyen bir halk için ayetleri apaçık açıklanmış bir
Kitap’tır. Bir müjdeci / hem müjdeci / müjdeleyici ve bir uyarıcıdır /
hem uyarıcıdır. (FUSSİLET,3,4)
• Eğer, Biz Kur’an’ı Arapçadan başka bir dilde indirseydik / onu
yabanci dilde bir Kur’an yapsaydık / Kur’an’ı, yabancı bir dil ile
ortaya koysaydık, ortak koşucu Araplar: ”Onun ayetleri / öğretileri
ayrıntılı açıklanmalı değil miydi / keşke ayetleri anlaşılır olsaydı /
Arab’a yabancı dilde bir Kitap olur mu / hiçbir şey anlamıyoruz,
neden Arapça değil / başka bir dilde (bir Kitap) ve Arap bir (elçi)
öyle mi?” diyeceklerdi. İster yabancı dil olsun, ister Arapça olsun, o
Kur’an, inanmak isteyenlere bir rehber / yol göstergesi / bir kılavuz,
bir şifadır / doğruluk göstergesi ve gönüllerine bir şifadır / şifa
(kaynağıdır) / sorunları için bir çözüm kaynağıdır. Arapça olmasına
rağmen, inanmayan Araplar, sanki uzak bir yerden bağırılıyor da,
ne söylendiğini anlamıyorlar / kulaklarında bir sağırlık olduğu için
kapalı ve anlaşılmaz geliyor / (onların kalpleri) bu Kur’an’a kapalıdır
/ onu uzaklardan gelen ses gibi algılıyorlar / Kur’an onlar için bir
körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekândan seslenilmektedir.
(FUSSİLET,44)
• Hâ, Mîm. Apaçık / ayan-beyan bilgi veren Kitaba yemin olsun ki, dili
Arapça olan halk anlasınlar, düşünsünler diye / aklınızı kullanarak
anlamanız için, bu Kitabı Arapça bir Kur’an kıldık / Biz, onu akıl
erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an yaptık / dile gelsin apaçık Kitap!
Kuşkusuz, lafzı Arapça olan bu Kur’an içeriği, yanımızda bulunan
yüce ve çok hikmetli / çok bilge ana Kitaptandır / o, katımızdaki
yüce bilgelik kaynağı ana Kitaptan gelmektedir; bundan hiç
şüpheniz olmasın. Tüm insanlık içindir. (ZUHRUF,1,2,3,4)
• Ortak koşucu Araplar anlayıp öğüt alsınlar / düşünsünler diye,
Kur’an’ı Arapça indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık / senin
dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
(DUHÂN,58)
• Biz Kur’an’dan önce, Musa’ya (İbranice olarak) Kitabı / Tevrat’ı bir
yol gösterici / önder ve bir rahmet / sevgi (pınarı) / nimet olarak
indirmiştik. Bu Kur’an’ı da, Arapça olarak indirdik ki, ortak koşucu
Araplar / insanlar uyansınlar ve güzel davrananlara / iyilik / iyi işler
yapanlara da bir müjde olsun diye / bu Kur’an; önceki çağlardan
doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdürmek, zulmedenleri /
haksızlık edenleri uyarmak, güzel ahlâk sahiplerini de müjdelemek
için Arap diliyle gelmiş bir Kitaptır. (AHKAF,12)
• Biz onu anlayasınız diye, Arapça okunmak üzere gönderdik / diliniz
Arapça olduğu için, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak
indirdik. (YUSUF,2)
• Halkının dili Arapça olduğu için, Biz bu Kur’an’ı sana Arapça olarak
indirdik ve Kur’an’da, tehditleri, uyarıları tekrar tekrar anlattık ki
belki Araplar / insanlar sakınırlar da, Kur’an onlar için bir uyarı olur
diye. (TÂ HÂ,113)
• Kur’an’ı Arapça değil de, yabancı bir dilde indirseydik, Kur’an
ayetlerini ortak koşucu Araplara, yabancı bir dille anlatsaydın,
anlamadıkları için ona itiraz edeceklerdi. (ŞUARA,198,199)
• Ortak koşucuların: “bunları Muhammed’e bir insan öğretiyor”
dediklerini biliyoruz. İşaret ettikleri insanın dili Arapça değildir /
yabancıdır. Oysa ki Muhammed’in dili Arapçadır ve gönderdiğimiz
ayetler de apaçık Arapça bir dildir / bu Kur’an düzgün bir Arapçadır.
(NAHL,103)
“ALLAH’ı Sabah-Akşam Anmak” Ayetleri
• Rabbini gönülden yalvararak / kendi kendine / içinden, tevazu
göstererek / alçakgönüllülükle / öz benliğinin içinde yalvarıp
ürpererek ve korkarak / titreme ve yakarış halinde, derûn-i dilden
ve cân-ı gönülden / sessizce sabah-akşam an / zikret; sakın
duyarsızlardan / umursamaz kimselerden / gafillerden olma.
(ARAF,205)
• Rabbini çokça an, akşam sabah O’nu düşün / Rabbini çok an ve
sabah akşam tespih et
/
O’nu yücelt. (ÂLÎ
İMRAN,41)
• Sabah-akşam yüzünü isteyerek Rablerine yalvarıp yakaranları,
sadece Allah’ın hoşnutluğunu arzulayanları / sabah-akşam
Rablerini çağıranları kovma! (EN’ÂM,52)
• Göklerde ve yerde olan her şey ve onların gölgeleri de dahil,
sabah-akşam, Allah’a saygı gösterirler
/ Allah’a secde
etmektedirler. (RA’D,15)
• Sen, Rabbinin hoşnutluğunu isteyerek / rızasını dileyerek, sabahakşam dua edenlerle
/ yalvaranlarla birlikte ol /
birlikte olmaya çabala. Sanal dünyanın cazibesine / çekiciliğine
kapılıp, yoksul fakat sabah-akşam Rablerini ananları göz ardı etme
/ gözlerini sakın onlardan ayırma. (KEHF,28)
• Sabah-akşam Allah’ı tespih edin / Allah’ı sürekli yüceltin.
(MERYEM,11)
• Davud, gerçekten de Allah’a çokça yönelen biriydi. Bu yüzden Biz,
akşam ve sabah onunla birlikte tespih etmeleri için dağları ve
sürüler halindeki kuşları da onun emrine vermiştik. (SAD,17,18,19)
• Orada, sürekli Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah-akşam tespih
eden / yücelten kişiler vardır. (NÛR,36)
• Siz, akşama girdiğinizde, sabaha eriştiğinizde Allah’ı yüceltin /
tespih edin. (RUM,17)
• O’nu sabah-akşam yüceltin / O’nu tespih edin. (AHZAB,42)
• Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu yüceltsinler / O’nu
tespih edesiniz diye. (FETİH,9)
• Sabah-akşam Rabbinin ismini yücelterek an/ zikret. (İNSAN,25)
• Rabbini sabah-akşam överek yücelt / Rabbini överek tespih et.
(MÜ’MİN,55)
• Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken
Rabbini överek yücelt! (TÛR,48,49)
• Güneşin doğuşundan önce ve batışından sonra Rabbini överek
yücelt. (KAF,39)
• Rabbinize içtenlikle, cân-ı gönülden / boynu bükük halde ve
gösterişsiz / gizlilik içinde dua edin. Allah’a ürpererek / korkarak ve
umutla yalvarın. (A’RAF,55,56)
KUR’AN’DA; ALLAH’IN YAŞAMSAL İLKELERİ VE AHLAKİ
ÖĞÜTLERİ
• Her şeyi yaratan Rabbin adına oku / öğren / Rabbinin adıyla (Allah’ın
birliğine) çağır! Öğren ve öğret! (ALAK,1,3)
• İnsan kendini yeterli gördüğü için öğrendiklerini Rabbinden
soyutlarsa aşırı derecede azabilir. Çünkü insan bildikleriyle kendisini
her türlü ayrıcalığın üstünde görür. Oysaki en sonunda insan tekrar
Rabbine dönecektir. (ALAK,6,7,8)
• Sen sürekli insanları uyararak yardımcı olmak isteyen bir kulu,
engelleyen kimse hakkında ne diyeceksin? O engellenen, iyilik ve
doğruluk üzerindeyse ve insanlara Allah bilincine varmayı / Allah’a
saygılı olmayı öğütlüyorsa! Buna karşılık, o engelleyen ise, gerçeği
yalanlıyor ve ondan yüz çeviriyorsa, bu durumda haklı olan kimdir?
(ALAK,9,…,13)
• Asla / sakın o ortak koşucu inkârcıya boyun eğme / uyma! Sen
Allah’a saygılı ol / secde et ve sadece O’na yaklaş! (ALAK,19)
• Sen sakın gerçeği yalanlayanlara boyun eğme, umursama.
(KALEM,8)
• Sürekli yemin eden aşağılık kusur arayıp kınayana, iftiracı,
durmadan laf götürüp getiren, iyiliğe ve yardıma engel olan,
saldırgan, boğazına kadar suça batmış, sahtekâr, kaba, haşin,
acımasız, zorbaya, kişiliksiz kimselere, bunlara ilave olarak da,
insanlara hiçbir yararı dokunmayana, servet ve çocuk sahibidir diye,
sakın boyun eğme / sana gönderdiğim ayetlerden ödün verme!
(KALEM,10,…,14)
• Bu Hadis’i / Kur’an’ı yalanlayanları sen Bana bırak! (KALEM,44)
• Sen, Rabbinin emrinin gerçekleşmesine kadar mücadelene devam
et. (KALEM,48)
• Bazı geceler, gecenin ortasına doğru bir vakitte kalk, Kur’an’ı
özümleye özümleye okuyarak düşün. Gündüz, düşünmene vakit
olmayan, epeyce uğraştıran işlerin vardır. O bakımdan, gecenin ıssız
ve sessiz anlarında her şeyi bırakıp yalnız Rabbini düşün ve tüm
kalbinle Allah’a yönel. (MÜZZEMMİL,2,4,7,8)
• Sen kendine sadece Allah’ı vekil et / yalnız Allah’a güven! Ortak
koşucu insanların söylediklerine / söyleyeceklerine göğsünü ger ve
onlardan güzelce sıyrıl / güzellikle uzaklaş! Varlık sahibi olup da seni
yalanlayanları bana bırak; sen olanlara şimdilik aldırma / birazcık
süre tanı onlara! (MÜZZEMMİL,9,10,11)
• Eğer inkâr edecek olursanız çocukları ihtiyarlatan o günün
azabından / dehşetinden kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?
(MÜZZEMMİL,17)
• Açıkçası anlatılan bu uyarılar size bir hatırlatmadır / öğüttür. O
bakımdan, isteyen / dileyen herkes Rabbine doğru götüren bir yol
tutar. (MÜZZEMMİL,19)
• Vaktiniz elverdikçe, Kur’an’ı anlayarak okuyun. Vaktiniz elverdikçe
Kur’an’ı düşünerek okuyun / Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.
Kazandıklarınızdan yoksullar için pay ayırın. Böylece, iyi ve güzel
davranışlar yoluyla Allah’a güzel bir borç verin. Bilin ki, kendiniz için
yaptığınız her iyiliği, Allah yanında / katında daha üstün bir iyilik ve
daha büyük bir ödül olarak bulacaksınız. Allah’tan bağışlanma
dileyin; kuşkusuz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyen / çok müşfik
olandır. (MÜZZEMMİL,20)
• Çık ve halkı uyar. Ve Rabbinin en yüce olduğunu anlat. Giysilerini /
bilincini temizle / nefsini arındır. Pislikten / şirkten / kötü şeylerden
uzak dur. Yaptığın hizmetleri çok görerek başa kakma ve yalnız
Rabbin adına göğüs gererek çaba göster. (MÜDDESSİR,2,3,4,5,6)
• Yüce Rabbimiz, yalnız senin için ibadet eder(çalışır), sadece senden
yardım isteriz. Bize dosdoğru yolu göster. Bizi, dosdoğru yoldan
sapanların ve cezalandırılanların yoluna değil, kendilerini
ödüllendirdiklerinin yoluna yönelt. (FATİHA,5,6,7)
• Aklınızı başınıza toplayın. Âlemlerin Rabbi olan Allah size özgürlük
vermeseydi, sizler hiçbir şey yapamazdınız! (TEKVİR,29)
• Yüce Rabbinin ismini yücelt, Allah’ı eksikliklerden uzak tut. (A’LA,1)
• Eğer öğüt vermen yararlı olacaksa öğüt ver. Allah’a gönülden saygı
duyan kimse öğüt alacaktır. İçi kararmış saygısız olan da öğütten
kaçınacaktır. Öğütten kaçınan saygısız kimse, en büyük ateşe
yaslanacaktır. (A’LA,9,10,11,12)
• Hiç kuşkusuz, öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını anarak,
sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır. (A’LA,14,15)
• Sizler, sanal dünya yaşamını tercih ediyorsunuz. Oysa ahret yaşamı
daha iyi ve daha kalıcıdır. (A’LA,16,17)
• Kim kazandıklarından yoksullara pay ayırır ve erdemli davranırsa ve
en güzeli doğrularsa, Biz de onun işlerini iyice kolaylaştırırız.
(LEYL,5,6,7)
• Kuşkusuz, doğruya yöneleni, Biz doğru yola iletiriz. (LEYL,12)
• Ey insanlar! Ben sizi, alevli bir ateşe karşı uyarıyorum. O ateşe,
yalanlayıp sırt çeviren ortak koşucu inkârcılar girecek. Allah’a ortak
koşmaktan sakınan, erdemli kişi ateşten uzak tutulacaktır. Çünkü o
arınmak / temizlenmek için malından (başkalarına) veren ve
gerçekten de Allah bilincinde olan kimsedir. Hiç kimseden yaptığı
yardım için bir karşılık beklemez. Yalnızca, Yüce Rabbinin
hoşnutluğunu gözeterek yapar. (LEYL,14,……….,20)
• Siz yetime cömert davranmıyorsunuz! Yoksulu doyurma konusunda
birbirinizi teşvik etmiyorsunuz! Mirası hak gözetmeden yiyorsunuz!
Malı da pek çok seviyorsunuz! (FECR,17,….,20)
• (Cehennem ortaya çıkarıldığında) İşte o zaman insan: ”Ah keşke! Bu
günüm için, dünyada servetimle iyi ve güzel şeyler yapsaydım” der.
(FECR,24)
• Sakın öksüze / yetime kötü davranma. Yoksulu / isteyeni hor görme /
aşağılama / azarlama. Rabbinin sana verdiği iyiliği / nimetini anlat /
söz ve davranışlarınla göster. (DUHA,9,10,11)
• Zorluğun yanında mutlaka bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorluk ile
kolaylık iç içedir. Öyleyse, bir işi sonuçlandırınca, hemen bir başka
işe giriş. Ve işlerin için uğraş verirken, yalnızca Rabbinden iste.
(İNŞİRAH,5,6,7,8)
• İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler, birbirlerine doğruları söyleyenler
ve güçlüklere karşı göğüs germeyi önerenler hüsran içinde değildir.
(ASR,3)
• Doğrusu insan, Rabbine karşı çok nankör, çok saygısızdır. Üstelik
kendisi de böyle olduğuna tanıktır. Hiç kuşkusuz insan mala ve
servete alabildiğine düşkündür. (ADİYAT,6,7,8)
• Şimdi sen, Rabbinin tüm iyiliklerine karşın, Rabbin için mücadelene
devam et ve kendini kurban edercesine kendini Rabbine ada / her
şeyinle Allah’a yönel. (KEVSER,2)
• Çokluk yarışı, gösteriş hırsı sizleri öyle aldatıp oyalıyor ki, bu
tutumunuzu ölünceye dek sürdürmektesiniz. (TEKASÜR,1,2)
• Dünyada hırsla elde ettiklerinizin başınıza açtığı cehennemi
felaketler yanında, ahrette de size verdiklerimizin tümünden
sorulacaksınız. (TEKASÜR,8)
• Dini / vahyi / hesaplaşmayı yalanlayana dikkat ettin mi! İşte o, yetime
/ öksüze kötü davranan, yoksulu doyurmayı özendirmeyen kimsedir.
Yazıklar olsun böyle kimselerin vahyi öğrenmelerine. Onlar
öğrendikleri vahyin ne dediğinden habersizdirler. Zaten onlar vahyi
öğrenmeye, gösteriş için geliyorlar / vay haline o namaz kılanların ki,
namazlarından gaflet içindedirler! Riyaya sapanlardır / gösteriş
yaparlar / kıldıkları namazları ciddiye almamalarından, gösteriş ve
(övülmek) için yapmalarından ve kamu hakkını / en küçük bir
yardımın yapılmasını bile engellemelerinden ötürü, vay o namaz
kılanların haline! (MAUN,1,2,3,4,5,6,7)
• Ben sizin gibi, Allah’ın yanında başkalarının adını anarak Allah’a
tapmam. Sizin inandığınız din size, Allah’ın bana gönderdiği din
(KUR’AN’ın dini) / benim dinim de banadır. (KAFİRUN,2,6)
• Ben; yarattığı şeylerin zararlarından, karanlığın / cehaletin
zararından ve sözleşmesini bozan arabozucunun / büyü yapan
büyücünün zararından ve kıskanç insanın zararından, karanlığı /
cehaleti yok eden, aydınlığı / bilgiyi ortaya çıkaran Rabbime
sığınırım. (FELAK,1,2,3,4,5)
• Ben, insanların Rabbine, insanların yöneticisi / hükümdarı olan
Allah’a, insanların ilahı / tanrısı olan Allah’a sığınırım. İnsanların
kalplerine vesvese sokan / insanın içindeki sinsi fısıltıların
zararından, insanların kalplerinde vesvese yaratan, insanlardan ve
cinlerden olan vesvesecinin zararından Allah’a sığınırım.
(NAS,1,2,3,4,5,6)
• Rabbinizden bir yol gösterici geldiği halde, siz ona değil, sadece
sanıya ve canınızın istediği şeye uyuyorsunuz. Acaba, insan, her
umduğuna ve canının her istediğine kavuşacak mıdır?
(NECM,23,24)
• Sanılar, kuşkusuz gerçeği ifade etmez. Çağrımıza kulak tıkayan ve
dünya hayatından başka bir şey düşünmeyenlere aldırma.
(NECM,28,29)
• Güzel davrananlar, ufak-tefek kusurlar dışında, büyük günahlardan
ve aşırı kötülüklerden kaçınırlar. Dürüstlük taslayarak kendinizi
temize çıkarmayın. (NECM,32)
• Gerçek şu ki, hiçbir kimse bir başkasının suçundan sorumlu değildir.
İnsan için, sadece kendi çabasının karşılığı vardır. (NECM,38,39)
• Gelin, Allah’a saygılı olun ve Allah’ın buyruklarına kulak verin.
(NECM,62)
• Dikkat et! Bu Kur’an herkes için bir öğüttür. Dileyen herkes, bu
Kur’an’dan öğüt alır. (ABESE,11,12)
• Geberesi / canı çıkasıca insan; Allah’ın ayetlerine karşı ne kadar da
inkârcıdır / nankördür. (ABESE,17)
• Bilincini, şirkten / ortak koşucu şeylerden temizleyip arındıranlar
kurtulur, zihni şirkle / ortak koşucu şeylerle kirli olanlar zarar eder.
(ŞEMS,9,10)
• İnanan, iyi ve güzel işler üretenlere, içlerinden ırmaklar akan
cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur. (BÜRÛC,11)
• O gün kimin tartıları ağır gelirse, işte o kişi mutlu bir rahatlık içinde
olacaktır. (KÂRİA,6,7)
• Ama o gün, kimin de kötülük tartıları ağır gelirse, işte o kişinin de
anası haviyedir / anası ağlayacaktır. O haviyenin ne olduğunu sen
bilir misin? O kızgın bir ateştir! (KÂRİA,8,9,10,11)
• Yeniden diriliş günü, her şeyin ortaya çıktığını gören gözün fal taşı
gibi açıldığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın bir araya getirildiği
zamandır. İşte o gün insan, ”Kaçacak yer nerede?” diye kıvranır
durur. Hayır… Hayır! Sığınacak bir yer yoktur. O gün varılıp
durulacak yer, sadece Rabbin huzurudur. O gün insana, yaptıkları
ne varsa, hepsi bildirilir. (KIYAMET,7,……..13)
• Ey insan! Aklınızı başınıza toplayın! Can boğaza dayandığı ve “Yok
mu, bunun bir çaresi?” dendiği zaman, artık insan dünyadan ayrılık
zamanı geldiğini anlar anlamaz, eli ayağı birbirine dolaşmıştır. İşte, o
gün sevk, yalnızca Rabbine doğrudur. (KIYAMET,26,…..,30)
• Arkadan çekiştirip, iftirada bulunanın vay haline! O ki mal biriktirir ve
onu sayar durur. Arkadan çekiştirip iftira eden inkârcılar, uzatılmış
direklere bağlanmış olarak, ateşle kapatılıp kilitlenecektir.
(HÜMEZE,1,2,8,9)
• Ortak koşucu inkârcılara: ”Rükû edin / Allah’ın ayetlerini okuyun,
saygı gösterin” dendiğinde, onlar, rükû etmezler / okumazlar, saygı
göstermezler. (MÜRSELÂT,48)
• ”Şu inatçı nankörü, iyiliği engelleyen azgın, kuşkucuyu ikiniz
beraberce atın cehenneme, o ki, Allah ile birlikte başka ilah edindi.
Onu o çetin azabın içine sokun” denir. (KAF,25,26)
• Allah der ki: ”Ben size daha önceden uyarıcı elçiler göndermiştim.
Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla haksızlık
etmem.” (KAF,28,29)
• İşte size söz verilen cennet! Ki o, Allah’a yönelen, Allah’ın
buyruklarına inanan, görmediği halde Rahman’a saygılı olan ve
Allah’a içtenlikle bağlı bir kalp ile gelen kimseler içindir. (KAF,33)
• Sen ortak koşucuların söylediklerine göğüs ger ve güneşin
doğuşundan önce ve batışından sonra Rabbini överek yücelt.
Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da Rabbini överek
yücelt. Çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver.
(KAF,39,40,41)
• Sen onları zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim kıyamet gününün
sorumluluğunu taşıyanlara, sen, Kur’an ile öğüt ver. (KAF,45)
• Kuşkusuz Biz insanı, zorlukların üstesinden gelecek şekilde yarattık.
(BELED,4)
• Biz ona iki yolu, doğruyu ve yanlışı göstermedik mi? Zor yolun ne
olduğunu sen bilir misin? O zor yol, köleleri özgürlüklerine
kavuşturmak yahut sıkıntıda olan öksüz bir yakınını veya yakını
olmayan düşkün bir yoksulu doyurmaktır: dahası, birbirlerine,
güçlüklerin üstesinden gelmeyi ve sevgiyi öğütleyen inananlardan
olmaktır. İşte bunlar, zor yolu aşıp, mutluluğu yakalayanlardır.
Ayetlerimizi inkâr edenler ise zor yolu geçemeyen bedbahtlardır.
(BELED,10,12,……,19)
• Her ayetin / işaretin bir hikmeti vardır. Eğer, ortak koşucular
düşünseler, bu ayetlerin / işaretlerin kendilerini yanlış düşüncelerden
kurtaracak en açık uyarı ve öğüt dolu haberler olduğunu
göreceklerdir. Bu onlar için, çok büyük bir avantajdır / hikmettir ama
buna rağmen uyarılara kulak vermiyorlar. (KAMER,3,4,5)
• Sen, o ortak koşucularla uğraşma, onları kendi hallerine bırak /
onlardan yüz çevir. (KAMER,6)
• Yemin olsun! Biz, Kur’an’ı öğüt alınması için kolaylaştırdık; o halde
yok mu öğüt alıp düşünen? (KAMER,17,22,32)
• Yemin olsun! Biz Kur’an’ı ibret alınması için kolaylaştırdık; o halde
yok mu ibret alıp düşünen? (KAMER,40)
• Yemin olsun! Biz, sizin gibi inkâr edenleri yok etmiştik. Aklıyla
düşünüp ders çıkaran yok mu? İnsanların tüm yaptıkları, küçükbüyük, en ince ayrıntısına kadar yazılıdır, alıcılarda kayıtlıdır.
(KAMER,51,52,53)
• Ortak koşucuların söz ve davranışlarına karşı dirençli ol, çok dirençli
bir kulumuz olan Davud’u anımsa; o daima Allah’a yönelirdi.
(SÂD,17)
• İnsanlar arasında adaletle karar ver, duygularına kapılarak taraf
tutma. Duygularına kapılarak karar vermen seni Allah’ın yolundan
saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara, Hesap Günü’nü dikkate
almadıkları için, çetin bir ceza vardır. (SÂD,26)
• Biz göğü, yeri ve aralarındakileri boş yere yaratmadık. Amaçsız
yaratıldığını zannetmek, Allah’ın ayetlerine inanmayanların sanısıdır.
(SÂD,27)
• Ey Muhammed! Akıl sahipleri, ayetlerini düşünsünler ve öğüt alsınlar
diye, bu şerefli Kur’an’ı sana indirdik. (SÂD,29)
• Süleyman ne iyi bir kuldu. O, sürekli Allah’a yönelen biriydi.
(SÂD,30)
• (Süleyman):”Rabbim! Beni bağışla; benden sonra kimsenin
ulaşamayacağı bir yönetim gücü ver. Kuşkusuz, Sen, her zaman
bağışta bulunansın.” (SÂD,35)
• Gerçekten, Biz, Eyyub’u, güçlüklere göğüs geren biri olarak bulduk.
Kuşkusuz Eyyub, iyi bir kuldu. Sürekli Allah’a yönelirdi. Güçlü ve ileri
görüşlü, erdemli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub’u da anımsa.
Onlar ahret sorumluluğu bilincinde olan, içten bağlı, erdemli
kullarımızdı. (SÂD,44,45,46)
• İblis, Allah’a : ”Yüce kudretine yemin olsun ki, kullarının tümünü
senin yolundan saptırmak için çalışacağım, Ancak, onlardan sana
tüm içtenliği ile teslim olan kullarına gücüm yetmez” dedi. Allah :
”İşte bu doğrudur. Benim sözüm gerçektir ve ben sadece gerçeği
söylerim.” (SÂD,82,83,84)
• Bu anlattıklarımı içeren Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya
insanlarına bir çağrıdır. Ve onun / Kur’an’ın haberlerinin doğruluğunu
zamanla herkes görecektir. (SÂD,87,88)
• Bu Kur’an, onunla uyarıda bulunasın ve inananlar için de bir öğüt
olsun diye, Rabbin tarafından sana indirilen bir kitaptır. O halde
gönlünde bir kuşku olmasın. Rabbinizden size indirilen bu Kur’an’ın
bildirdiklerine uyun. O’nu bırakıp da evliyanın / kutsallık payesi
verdiğiniz kişilerin peşinden gitmeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz?
(ARAF,2,3)
• Sorgulama günü, tartı / yargı, tam adalet üzeredir. Adil bir yargılama
sonunda, kimin yaptığı iyi ve güzel işler ağır gelirse, işte onlar,
sonsuz mutluluğu yakalayacaklardır. Tartıları / yaptıkları iyi ve güzel
işler hafif gelenler ise, işte onlar da, öğüt ve uyarılarımızı
reddettiklerinden dolayı, sonsuza dek mutsuz olacaklardır. Biz sizleri
yeryüzüne yerleştirdik ve orada size yaşama olanakları sağladık. Ne
kadar da az şükrediyorsunuz! (ARAF,8,9,10)
• Unutmayın! Erdemlilik / iffet elbisesi / saygınlık giysisi daha iyidir.
Bunlar Allah’ın ayetleridir / ilkelerindendir, belki onları düşünür, öğüt
alırsınız. (ARAF,26)
• Şeytan sizi de kandırmasın. Dikkatli olun. (ARAF,27)
• Benim Rabbim adaleti buyurur. Siz de her mescitte / toplantıda
Allah’ın buyruğu üzere adil olun, dini sadece Allah’a ait kılın,
yaptığınız işlerde Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmadan davranın.
(ARAF,29)
• Allah, doğruya yönelmek isteyen kimseleri doğru yola iletti.
Sapkınlıkta direnen kimselere de sapkınlık hak oldu. Bunlar, Allah’ı
değil, saptırıcıları dost edindiler. Ama kendileri doğru yolda
olduklarını sanıyorlar. (ARAF,30)
• Ey Âdemoğulları! Mescitlere / toplantı yerlerine her gidişinizde,
tertemiz giysilerinizi giyin. Yiyiniz, içiniz; ancak savurganlık
yapmayınız. Allah, savurganlık yapanlardan hoşlanmaz. (ARAF,31)
• Allah’ın kulları için var ettiği ziynet eşyalarını ve tertemiz rızıkları kim
haram edebilir? O ziynetler ve temiz rızıklar, dünyada herkes için,
ahrette ise, sadece inananlar içindir. İşte Biz, bilinçli bir toplum için,
buyruklarımızı, en ince ayrıntısına kadar böyle açıklarız. (ARAF,32)
• Benim Rabbim yalnızca şunları yasak etmiştir. ”Haksız yere gizliden
ve açıktan yapılan terörü / saldırıyı, Allah’ın hiçbir otorite ve güç
vermediği şeyleri Allah’a ortak koşmayı ve kendi kişisel yargılarınızı
Allah adına söylemeyi.” (ARAF,33)
• Ey Âdemoğulları! Size içinizden elçiler gelip de buyruklarımı
bildirdiklerinde, kim buyruklarımı benimseyip kendilerini düzeltirlerse,
onlar için ne bir korku vardır ne de onlar üzülürler. Ama büyüklük
taslayarak, buyruklarımı yalanlayanlar ateş halkıdır; orada sonsuza
dek kalacaklardır. (ARAF,35,36)
• Allah adına yalan üreten ya da Allah’ın ayetlerini yalanlayan
kimseden daha saptırıcı / zalim kim olabilir? (ARAF,37)
• İnanıp yararlı işler üretenler-ki, Biz hiç kimseye yapabileceğinin
üstünde bir sorumluluk yüklemeyiz;-cennet halkıdır. (ARAF,42)
• Altlarından nehirler akan cennette, kalplerinden kin ve kıskançlık
duygularını çıkardığımız inananlar:”Bizi bu mutluluğa ulaştıran
Allah’a övgüler / hamd olsun. Allah bizi dosdoğru yola iletmeseydi,
biz doğruyu bulamazdık. Hakikaten Rabbimizin elçileri /
peygamberler gerçeği getirmişler” diyecekler. (ARAF,43)
• İnkârcılar, dinlerini alaya aldılar ve dünya hayatındaki ihtirasları
kendilerini yanılttı. Ahrette olacakları umursamadıkları ve ayetlerimizi
saptırdıkları için, o gün Biz de onları umursamayacağız. (ARAF,51)
• Rabbinize içtenlikle ve gösterişsiz dua edin. Allah, aşırı derecede
gösterişli dua edenleri sevmez. (ARAF,55)
• Ülkede barış sağlandıktan sonra bozgunculuk yapmayın. Allah’a
ürpererek ve umutla yalvarın. Allah’ın rahmeti güzel davrananlara
yakındır. (ARAF,56)
• Nuh, Hud, Salih, Şuayb halklarına: ”Ey halkım, Allah’a kulluk / ibadet
edin / Allah için çalışın. Sizin Allah’tan başka bir tanrınız yoktur”
dediler. (ARAF,59,65,73,85)
• Hâlâ mı Allah’a saygılı olmayacaksınız? Allah’a ortak koşmayın ki,
kurtulabilesiniz. Artık Allah’ın iyiliklerini / nimetini hatırlayın da,
ülkenizde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. İnananları
tehdit edip, Allah’ın dosdoğru yolundan çevirmek için, her türlü yola
başvurmayın. (ARAF,65,69,74,86)
• Allah aramızda karar verinceye kadar sıkıntılara katlanacağız. Allah
karar verenlerin en iyisidir. (ARAF,87)
• Biz yalnız Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle halkımızın arasını
hak ile çöz. Sen çözüm getirenlerin en iyisisin. (ARAF,89)
• Rabbimiz bize dayanma gücü ver ve canımızı Müslümanlar olarak
al. (ARAF,126)
• Allah’tan yardım dileyin, zorluklara karşı göğüs gerin. Yeryüzü
Allah’ındır ve onu kullarından hak edene verir. En sonunda Allah’a
saygılı olanlar kazanacaktır. (ARAF,128)
• Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı yok ederek, onların yerine sizleri
yeryüzüne hâkim kılar. Sonra da sizlerin nasıl davranacağına bakar.
(ARAF,129)
• Rabbim, Sen yücesin, tövbe edip sana yöneliyorum. Ben sana
inananların en başındayım. (ARAF,143)
• Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. Bu öğretileri harfiyen
uygula ve halkına da söyle, halkın onları en güzel biçimde
uygulasınlar. (ARAF,144,145)
• Büyüklük taslayanlar ayetlerimizi yalanlıyorlar ve hiç aldırış
etmiyorlar. Unutmayın ayetlerimizi ve ahret buluşmasını inkâr
edenlerin tüm çabaları boşa gider. (ARAF,146,147)
• Aciz bir putu tanrı edindiklerinden dolayı sapkınlardan oldular. Ne
zaman ki yaptıklarının saçma olduğunu görüp, sapıtmış olduklarını
anlayınca, “Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsan
kaybedenlerden oluruz” diye yakarmaya başladılar. (ARAF,148,149)
• Ey Rabbim! Sen sapıklığı isteyenleri, sapıklıkta bırakır, doğruyu
isteyenleri de ona iletirsin. Sahibimiz Sensin; bizi bağışla, bize acı.
Sen en iyi bağışlayansın. Rabbim! Bu dünyada da, ahrette de bizim
için iyilik yaz. Biz Sana yöneldik. Allah buyurdu: “Azabım, sapıklıkta
direnen kimseye dokunacaktır. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır.
Rahmetimi özellikle; erdemlilere / sakınanlara, arınıp temizlenenlere
ve ayetlerimize içtenlikle inananlara yazacağım.” (ARAF,155,156)
• Muhammed’e inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım edenler,
kendisine indirilen ışığa / Kur’an’a uyanlar, işte onlar kurtuluşa
ulaşanlardır. (ARAF,157)
• Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür. Öyle ise, Allah’a
ve Allah’ın buyruklarını bildiren ümmi (Tevrat ve İncil’i hiç okumamış)
elçisine inanın, nitekim o da / Muhammed Peygamber de Allah’a ve
buyruklarına inanmaktadır. Onun Allah’tan getirdiğine uyun ki,
doğruyu bulasınız. (ARAF,158)
• Belki de dinleyip Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye öğüt
veriyoruz. (ARAF,164)
• Kendilerine hatırlatılan uyarıları önemsemeyip umursamadılar. Biz
de öğüt verenleri, kötülükle mücadele edenleri kurtardık; onlara
engel olmak isteyenleri de, yoldan çıkmalarına karşılık olarak feci bir
azap ile yakaladık. (ARAF,165)
• Allah’ın ayetlerini saptıran kimseler için yol gösterici bulunmaz. Allah,
onları azgınlıkları içinde bocalar durur halde bırakır. (ARAF,186)
• Benim biricik sahibim, Kur’an’ı indiren Allah’tır. Allah dürüst insanları
korur. Allah’ın dışında çağırdıklarınız / bağlandıklarınız ne size
yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler.
(ARAF,196,197)
• Sen affedici ol, iyiliği öğütle ve cahillere aldırış etme. (ARAF,199)
• Eğer şeytan sana kötü bir düşünce fitlerse, hemen Allah’a sığın;
Allah işitendir, bilendir. Erdemlilere / sakınanlara her ne zaman
şeytandan bir vesvese gelse, Allah’ı hatırlarlar ve hemen gerçeği
görürler. (ARAF,200,201)
• Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu ayetler,
Rabbinizden aydınlatmalardır, inanmak isteyen bir toplum için bir yol
gösterici ve iyiliktir. Kur’an’ı anlayarak okuyun ve düşünün ki,
bilinciniz ortak koşucu düşüncelerden temizlensin, yolunuz
aydınlansın. (ARAF,203,204)
• Rabbini gönülden yalvararak, sessizce sabah-akşam an;
duyarsızlardan olma. Kuşkusuz Rabbinin katında olan varlıklar,
Allah’a kulluk etmekten kaçınıp büyüklenmezler, sürekli Allah’ı
yüceltirler ve yalnızca O’na / Allah’a boyun eğerler. (ARAF,205,206)
• Biz hayranlık verici, dosdoğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik. Biz
de o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık. Ancak bundan böyle Rabbimize
hiç kimseyi, asla ortak koşmayacağız. Rabbimiz olan Allah çok
yücedir. Allah ne bir eş ne de bir çocuk edinmemiştir. (CİN,2,3)
• Biz dosdoğru yolu gösteren Kur’an’ı işitir işitmez ona inandık.
Rabbine inanan hiçbir haksızlığa ve sıkıntıya uğramaz. Kim Allah’a
teslim olursa, işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,13,14)
• Kim Rabbinin bildirdiklerinden yüz çevirirse, onu çetin ve katlanarak
artan bir azaba çarptırırız. (CİN,17)
• Kuşkusuz, mescitler sadece Allah içindir; o nedenle oralarda Allah’ın
bildirdiklerinin dışında hiçbir şeyden bahsetmeyin. (CİN,18)
• Ben sadece Rabbime yalvarırım ve Allah’tan başka hiç kimseyi
anmam. (CİN,20)
• Allah bana bir kötülük dilerse, hiç kimse beni Allah’a karşı
savunamaz, Allah’tan başka sığınacak kimse de bulamam. (CİN,22)
• Sen ancak öğüdü dinleyen ve yalnız başına iken / görmediği halde,
Rahman olan Allah’a saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin.
(YÂSİN,11)
• Sizin
uğradığınız
belâlar
Bizden
değil,
kendinizden
kaynaklanmaktadır. Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? Hayır! Siz
gerçekten aşırı derecede yoldan çıkmış bir topluluksunuz.
(YÂSİN,19)
• Sizden her hangi bir maddesel çıkar beklemeyen kişilerin
söylediklerine inanın. Onlar doğruyu söylüyorlar. (YÂSİN,21)
• Beni yaratan Allah’a ne diye kulluk etmeyecekmişim? Siz de Allah’a /
O’na döneceksiniz. Ben Allah’tan başka tanrılar mı edineyim? Eğer
çok esirgeyen / çok seven Allah bana bir zarar vermek istese, Allah’a
eş koşulan aracıların şefaati bana bir yarar sağlamaz, beni
kurtaramazlar. (YÂSİN,22,23)
• Ortak koşucular, kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve
onların bir daha geri dönmediklerini hiç düşünmezler mi? (YÂSİN,31)
• Ortak koşucu duyarsızlara: “ Geçmişinizden ibret alın ve geleceğiniz
için sakının ki, merhamet edilesiniz” denildiğinde hiç oralı olmazlar.
Ve Rablerinin ayetleri söylendiğinde de, onu reddetmeyi adet
edinmişlerdir. (YÂSİN,45,46)
• Ortak koşucu inkârcılara: “Allah’ın size verdiği rızıklardan yoksullara
pay ayırın,” denildiğinde de, onlar: “Allah’ın dilediği takdirde
doyurabileceği kimseleri biz mi besleyelim? Siz gerçekten iyice
sapıtmışsınız” derler. (YÂSİN,47)
• O gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve herkes yaptığının
karşılığından başkasını da görmeyecektir. (YÂSİN,54)
• Ey Âdemin çocukları! Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır ve Benim
buyruklarıma uyun, Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur, dememiş
miydim? Buna rağmen şeytan sizden birçok kuşakları kandırıp
saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız? (YÂSİN,60,61,62)
• Muhammed’e vahyedilen ancak, Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık
bir Kur’an’dır. O Kur’an ile dirileri uyarsın ve ortak koşucu inkârcılar
için söylediğimiz azap tehdidini de, açık olarak anlatsın diye indirdik.
(YÂSİN,69,70)
• Allah’a teşekkür edecekleri yerde, yardım göreceklerini umarak,
Allah’tan başka ilahlardan / aracılardan yardım beklerler. Oysa
yardım istedikleri o ilahların / aracıların onlara yardım etmeye güçleri
yetmez; hatta tam tersi, kendileri onları korumak için nöbet bekleyen
askerler gibidir. (YÂSİN,74,75 )
• Putları aracı yapan Arapların / insanların sözleri seni üzmesin.
(YÂSİN,76)
• Dayanabilecek misiniz diye, Biz sizi, birbiriniz için bir açığa çıkarma
vesilesi yaptık. Rabbin çok iyi görendir. (FURKAN,20)
• O gün, büyüklük taslayan inkârcı, sıkıntıdan ellerinin parmaklarını
ısırarak: “Keşke, elçi ile birlikte aynı yolu izleseydim,” ”Eyvah bana!
Keşke falancayı arkadaş edinmeseydim. Çünkü Kur’an buyrukları
bana anlatılınca, o beni onlardan uzaklaştırmıştı. Gerçekten
şeytanlaşmış
arkadaş,
insanı
yarı
yolda
bırakıp
rezil
ediyormuş,”diyecek. (FURKAN,27,28,29)
• Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. (FURKAN,31)
• Yok ettiğimiz halkların hepsine, yeterli örnekleri ve öğütleri vermiştik,
ama inanmadılar. Sonunda hepsini kırdık geçirdik. (FURKAN,39)
• Ey Muhammed! Hevasını / egosunu / arzularını / iğreti arzusunu
tanrı edinen kişiyi gördün mü? Onu sen mi yola getireceksin?
(FURKAN,43)
• Yemin olsun! Biz öğüt almaları için, buna benzer örnekleri değişik
vesilelerle, tekrar tekrar anlattık. Ne var ki insanların çoğunluğu
buyruklarımızı örtmekte diretmektedirler. (FURKAN,50)
• Ortak koşucu inkârcılara aldırma / boyun eğme ve bu Kur’an’ı onlara
rağmen, var gücünle insanlara duyurman için çaba sarf et.
(FURKAN,52)
• Ortak koşucular, tek başına Allah’ı yeterli görmeyip, kendilerine ne
yarar ve ne de zarar veremeyenlerin arkasından gidiyorlar. Allah’ın
buyruklarını çarpıtan kimse, Rabbine karşı çıkandır. (FURKAN,55)
• Sen ölümsüz ve diri olan Allah’a güven. Ve Allah’ı / O’nu överek
yücelt. Kullarının hatalarını O’nun / Allah’ın bilmesi yeter.
(FURKAN,58)
• Rahman’ın kulları öyle kişilerdir ki, insanlar arasında sorun
çıkarmazlar, düşmanca davrananlara karşı barış önerirler. Gecenin
yalnızlığında Rablerine secde edip, düşünceye dalarlar.
(FURKAN,63,64)
• Onlar verirken, savurganlık ve cimrilik yapmaz, ikisi arasında dengeli
harcarlar. Onlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak etmezler; Allah’ın
yasakladığı canı, haksız yere öldürmezler ve yasal olmayan ilişkide
bulunmazlar. Bunları yapanlar, yaptıklarının faturasını öder.
(FURKAN,67,68)
• Kim içtenlikle tövbe edip, iyi ve güzel işler üretirse, kuşkusuz o,
tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a dönmüş olur. (FURKAN,71)
• Rahman’ın kulları yalan tanıklıkta bulunmazlar. Boş sözlerle
karşılaştıklarında önemsemeyip geçerler. Kendilerine Rablerinin
ayetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. Ve
“Rabbimiz, eşlerimizi, çocuklarımızı bizim için bir mutluluk kaynağı
yap ve bizi önde giden erdemlilerden kıl” diye dua ederler. İşte
bunlar, Allah için her türlü güçlüğe göğüs gerdiklerinden ötürü,
cennetin en lüks köşkleriyle ödüllendirilecekler ve esenlik ve dirlik
dilekleriyle karşılanacaklardır. (FURKAN,72,73,74,75)
• Allah’a yakarmazsanız / Allah’ı çağırmazsanız / davetiniz yoksa
Rabbimin yanında değeriniz olmaz. Yalanlamaya devam ederseniz
sonucuna katlanacaksınız. (FURKAN,77)
• Ey insanlar! Allah’ın size olan iyiliklerini düşünün. Sizi yerden ve
gökten verdikleriyle besleyen Allah’tan başka bir yaratıcı mı var?
Allah’tan başka ilah yoktur. Nasıl oluyor da Allah adına aracılık
yapanlara aldanıyorsunuz? (FÂTIR,3)
• Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz mutlaka gerçekleşecektir, onun için,
bu dünya yaşamı sizi aldatmasın. Sakın kandırıcıların, sizi Allah
adına aldatmalarına kanmayın. Şeytan / kandırıcı sizin apaçık
düşmanınızdır, siz de ona düşman olun. Kuşkusuz şeytan,
kandırdığı yandaşlarını, sadece cehennem halkı olmaya çağırır.
(FÂTIR,5,6)
• Yaptığı kötü işler kendisine cazip gösterilip de, onu güzel gören
kimse ile cazip de olsa, kötü işleri çirkin gören kimse bir olur mu?
Allah, kötülüğe yöneleni sapıklığa ve güzele yöneleni dosdoğru yola
iletir. Onun için, ortak koşucu inkârcıların tutumları için kendini üzüp
durma. Kuşkusuz Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir. (FÂTIR,8)
• Kim onur ve şeref istiyorsa bilsin ki, onur ve şeref tümüyle
Allah’tandır. Güzel ve içten sözler, Allah’ın yanında muteberdir.
Ancak o sözler iyi ve yararlı işler yapılırsa Allah’a ulaşır. Kötülük
plânlayanlar için, çetin bir azap vardır. Ve onların plânı başarısızlıkla
sonuçlanacaktır. (FÂTIR,10)
• Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan Allah’ın verdiği gibi haber
veremez. (FÂTIR,14)
• Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız, Allah ise, hiç kimseye muhtaç
değildir. (FÂTIR,15)
• Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kim kendisini Allah’ın
buyrukları ile arındırırsa, ancak kendisi için arınmış olur. (FÂTIR,18)
• Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, salâtı ikame edenler / okuyup
anladıklarını uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve
açık olarak yoksullara yardım edenler, asla bitmeyen bir kazanç
umabilirler. (FÂTIR,29)
• (Cennete girenler) Cennette: “Tüm endişelerimizi gideren Allah’a
övgüler olsun. Rabbimiz gerçekten bağışlayandır, karşılığını mutlak
verendir. O Rab ki, lütfuyla bizi sonsuzluk yurduna / cennete
yerleştirdi. Biz, cennette ne bir yorulma ne de bir bıkkınlık duyarız”
derler. (FÂTIR,34,35)
• Ayetlerimizi inkâr edenler için cehennem ateşi vardır. Onlar,
cehennemde, “Rabbimiz, bizi buradan çıkar da, önceden yapmış
olduğumuzdan farklı, iyi işler yapalım” diye feryat edecekler. Onlara;
“Düşünebilecek bir kişinin, öğüt alabileceği kadar uzun bir süre sizi
yaşatmadık mı? Size uyarıcı elçiler de gelmişti. Niçin inanmadınız?
Şimdi tadın azabı. Artık, Allah’ın buyruklarını örterek saptıranların
hiçbir yardımcısı yoktur” denecek. (FÂTIR,36,37)
• Siz yeryüzüne emanetçiler yapan Allah’tır. İnkâr eden kimsenin
inkârı kendi zararınadır. Allah’ın ayetlerini karartanlar birbirlerini
aldatıcı sözlerle kandırmaktan başka bir şey yapmazlar.
(FÂTIR,39,40)
• Kötü plân sahibine geri döner. (FÂTIR,43)
• Ne zaman ki süreleri biter, işte o zaman, Allah kullarının hesabını
görür. (FÂTIR,45)
• Rabbim sana yakarılarımda hiçbir zaman umutsuz olmadım.
(MERYEM,4)
• Allah’ı sürekli yüceltin. (MERYEM,11)
• Kitabı çok dikkatle oku! (MERYEM,12)
• Sen yanılgı içinde olanları, pişmanlık ve üzüntü günü ile ilgili olarak
uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, ortağı olmayan Allah’a iman da
etmemişken, iş olup bitmiş olabilir. (MERYEM,39)
• Şeytanın peşinden gitme. Çünkü şeytan, çok seven / esirgeyen,
bağışlayan Allah’a karşı gelmiştir. (MERYEM,44)
• Cebrail dedi ki: “Biz, ancak Rabbinin isteğiyle ineriz. Önümüzdeki,
arkamızdaki ve bunlar arasındakilerin hepsi Allah’a aittir. Bilesin ki,
senin Rabbin asla unutkan değildir. Sen, Allah’a kulluk et ve Allah’a
olan kulluğunda dirençli ol / güçlüklere göğüs ger / sabırlı ol. Sen hiç
Allah’a adaş olacak birini biliyor musun? (MERYEM,64,65)
• Allah, dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır. İyi ve güzel işler,
Rabbinin yanında ödül bakımından daha üstün, sonuç bakımından
daha iyidir. (MERYEM,76)
• İnanıp, iyi güzel işler üretenlere, Rahman bir sevgi yumağı
oluşturacaktır / çok seven, onların (kalplerinde) sevgiyi egemen
kılacaktır. (MERYEM,96)
• Ben, evet Ben, bir tek Allah’ım; Benden başka ilâh yoktur. Bana
kulluk et ve salâtı ikâme et / Benden başka ilâh olmadığını
anımsatman için, sürekli çabala, mücadele et. Hiç kuşkun olmasın ki,
bu dünyanın sonu gelecektir. Ama Ben, herkesin çalışıp, çalıştığının
karşılığını alması için neredeyse onu gizleyeceğim. Dikkat et!
Dünyanın sonunun gelmesine inanmayıp, arzuları peşinde gidenler
seni ondan saptırmasın, sonra perişan olursun. (TÂ HÂ,14,15,16)
• Rabbim! İçimi rahatlat. Bana işimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu gider.
Ki sözümü iyi anlasınlar.. (TÂ HÂ,25,26,27,28)
• Bana verdiğin görevi başarıyla yapalım. Ve Seni çokça yücelterek
analım. Kuşkusuz, Sen bizi görmektesin. (TÂ HÂ,33,34,35)
• (Firavuna) Ona, Rabbinin Allah olduğunu anlatın ve Beni anlatmakta
kuşkulu davranmayın / Beni anma konusunda asla ihmalkâr
davranmayın. Yumuşak bir dil kullanın; olur ki öğüt alır veya saygı
duyar. (TÂ HÂ,43,44)
• Allah: “Korkmayın, Ben sizinle beraberim; sizi görüyorum ve
işitiyorum.” Doğru yolu izleyenlere selâm olsun. (TÂ HÂ,46,47)
• Size yazıklar olsun! Firavunun kışkırtmasıyla, Allah’a karşı iftira
uydurmayın. Sonra, Allah sizi bir felâket ile perişan eder. Kuşkusuz
iftira edenler kaybedecektir. (TÂ HÂ,61)
• Biz, tanık olduğumuz gerçek ve apaçık kanıtları ile bizi Yaradan’ı
bırakıp seni seçmeyiz. Bize ne yaparsan yap önemli değil. Çünkü
senin yaptığın ancak, bu dünya yaşamıyla sınırlıdır. (TÂ HÂ,72)
• Size verdiğimiz rızıkların güzel ve temizlerinden yiyin ve bu konuda
taşkınlıkta bulunmayın; yoksa gazabıma uğrarsınız. Gazabıma
uğrayanlar perişan olur. Ama Ben, tövbe eden, inanan, iyi ve güzel
işler üreten ve sürekli doğruyu arayanlar için bağışlayıcıyım. (TÂ
HÂ,81,82)
• Yemin olsun! O gün, günah yükü taşıyanlar perişan olacaklardır. O
gün, inanmış olarak iyi ve güzel işler üretenler ise, herhangi bir
haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden endişe duymayacaklardır.
(TÂ HÂ,111,112)
• Size, Benden bir yol gösterici geldiğinde, kim Benim yoluma uyarsa
o sapmaz ve perişan olmaz. Kim de öğütlerime kulak asmazsa / kim
benim Zikri’mden / Kur’an’ımdan yüz çevirirse, kuşkusuz o da,
sıkıntılarla dolu bir yaşam sürer ve kıyamet günü de onu kör olarak
toplantı yerine getiririz.
(TÂ HÂ,123,124)
• Sen ortak koşucuların sözlerine karşı dirençli ve dayanıklı ol.
Güneşin doğumundan önce ve batımından sonra, Rabbini yücelterek
an. Gecenin bazı saatlerinde ve günün her iki ucunda da Rabbini
yücelt ki, ortak koşucuların can sıkıcı sözlerine karşı
rahatlayabilesin. (TÂ HÂ,130)
• Sakın onlardan bazılarını açığa çıkarmak için verdiğimiz dünya
hayatının imrendirici varlıklarına gözünü dikme. Rabbinin senin için
hazırladığı nimetler daha iyidir ve süreklidir. Ailene de salâtı /
içtenlikle Allah’a bağlanmalarını öğütle ve kendin de, tebliğ
çalışmalarında karşılaşacağın güçlüklere göğüs ger. Biz senden
herhangi bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz, en önemli
sonuç Rabbinin buyruklarını yerine getirmektir. (TÂ HÂ,131,132)
• Öncekiler de, sonrakiler de yeniden diriltilecek, belli bir günün belli
bir saatinde mutlaka toplanacaklardır. (VÂKIA,49,50)
• Ey inkârcılar! Sizi biz yarattık, doğrulamanız gerekmez miydi? İlk
yaratılışı biliyorsunuz. O halde, düşünüp ders almanız gerekmez mi?
Eğer istesek içtiğiniz suyu tuzlu yapardık. Öyleyse Rabbinize
teşekkür etmeniz gerekmez mi? (VÂKIA,57,62,70)
• Biz yakmakta olduğunuz ateşi hem bir ibret, hem de insanlar için
yararlı kıldık. Öyle ise, ulu Rabbinin ismini yücelt. Siz, ulu Rabbinizi
tüm nitelikleriyle tanıtmaya ve yüceltmeye devam ediniz.
(VÂKIA,73,74,96)
• (Musa): ”İlk inananlar olduğumuz için, umarız ki Rabbimiz
hatalarımızı bağışlar. Asla telaşlanmayın! Çünkü Rabbim benimle
birliktedir; mutlaka bana bir çıkış yolu gösterecektir.” (ŞUARA,51,62)
• (İbrahim): “Ben yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk ederim.
Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur. Beni yediren ve içiren
O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Beni öldürecek
ve sonra diriltecek olan O’dur. Yargı gününde kusurlarımı
bağışlayacağını umduğum da O’dur. Rabbim bana bilgelik ver ve
beni iyiler arasına kat. Beni sonraki nesiller için iyi bir örnek kıl. Beni
nimetler cennetine varis olanlardan yap. Diriliş Günü’nde beni
utandırma.” (ŞUARA,77,78,79,80,81,82,83,84,85,87)
• Kıyamet Günü servetin ve çocukların yararı olmayacaktır. Ancak
Allah’a ortak koşarak kirlenmemiş, tertemiz bir kalple gelenler yarar
göreceklerdir. (ŞUARA,88,89)
• (Nuh, Hûd, Salih, Lut, Şuayb): “Artık Allah’a karşı saygılı olun ve
bildirdiklerime kulak verin.” (ŞUARA,110,126,144,163,179)
• Herkesin hesabı sadece Rabbim tarafından değerlendirilecektir.
(ŞUARA,113)
• Sahip olduğunuz her şeyi size veren Allah’ı dinleyin. (ŞUARA,132)
• Ülkede güzel işler yapmayıp, bozgunculuk yapan ve aşırı derecede
savurganlık önerenlerin peşinden gitmeyin. (ŞUARA,151,152)
• Rabbinizin yasal kıldığı eşlerinizi bırakıp, halkın arasından erkeklere
mi yöneliyorsunuz? Siz gerçekten sınırı aşan sapık bir toplumsunuz.
(ŞUARA,165,166)
• Ölçüyü tam uygulayın. Kandıranlardan olmayın. Doğru ölçek ile
tartınız. Halkın hakkını çalmayın ve ülkede kötülük yaparak karışıklık
çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri yaratan Allah’ı sayıp dinleyin.
(ŞUARA,181,182,183,184)
• Allah ile birlikte bir başka tanrı çağırma; yoksa cezalandırılırsın.
Sana en yakın olan insanları uyar. Ve seni izleyen inananlara,
içtenlikle davran. Sana karşı gelenlere; “Sizin yaptıklarınızla
ilgilenmiyorum” de. Sen, her şeyden üstün ve merhamet sahibi olan
Allah’a güven. (ŞUARA,213,214,215,216,217)
• O inananlar ki, Kur’an ayetlerini okuyup uygularlar, şirkten arınırlar
ve öte dünyaya hiç kuşku duymadan inanırlar. (NEML,3)
• Kim haksızlık yapar, sonra da yaptığı haksızlıktan vazgeçip iyilik
yaparsa, ona karşı Ben bağışlayanım, esirgeyenim. (NEML,11)
• Bizi, inanan kullarının birçoğundan daha üstün kılan Allah’a övgüler
olsun. (NEML,15)
• Rabbim! Beni, gerek bana ve gerekse ana-babama bağışladığın
nimetlerine şükretmeye ve hoşnut olacağın erdemli davranışlarda
bulunmaya yönelt. Rahmetinle beni erdemli kullarının arasına koy.
(NEML,19)
• Allah’ın bana verdikleri, sizin bana verdiklerinizden çok daha iyidir.
Armağanınızla ben değil, siz sevinebilirsiniz. Şükreden, kendisi için
şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki benim Rabbim zengindir,
şereflidir. (NEML,36,40)
• Neden iyilik ve güzellik yerine kötülükte ısrar ediyorsunuz?
Affedilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz olmaz mı? Umulur ki
affedilirsiniz. Başınıza gelen uğursuzluklar Allah’tan gelmektedir.
Daha doğrusu, Allah tarafından sınava sokulan bir toplumsunuz.
(NEML,46,47)
• İnananları ve Allah’a saygılı davrananları kurtardık. Övgü sadece
Allah içindir. Selâm da seçtiği kullarınadır. (NEML,53,59)
• Allah ile birlikte bir başka tanrı mı? Ne kadar az düşünüyorsunuz?
Allah ortak koştuklarınızdan çok yücedir. (NEML,62,63)
• Ortak koşucuların öte dünya hakkındaki bilgileri derme çatmadır.
Aslında öte dünyaya kuşku içindedirler. Daha doğrusu ortak
koşucular öte dünya bilinci konusunda tümüyle bilgisizdirler.
(NEML,66)
• Sen onlar inanmıyorlar diye üzülme, planladıkları şeylerden ötürü de
canını sıkma. (NEML,70)
• Kuşkusuz Rabbin insanlara karşı iyilik sahibidir, fakat çokları
şükretmez. (NEML,73)
• Sen Allah’a güven. Çünkü sen apaçık gerçeği izlemektesin. Sen
ölülere duyuramazsın, aynı şekilde arkalarını dönen sağırlara da
çağrıyı duyuramazsın. Bakar körü de, sapıklıktan döndürüp yola
iletemezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; ancak
onlar anlattığın gerçeği kabul ederler. (NEML,79,80,81)
• Kim iyilik getirirse, ona ondan daha iyisi verilir ve onlar o günün
korkusundan güvenlikte olurlar. (NEML,89)
• Kim doğruya gelirse kendisi için gelir, kim saparsa da kendisi içindir.
(NEML,92)
• Eyvah! Bu yaptığım şeytanın bir işidir; şeytan bir düşmandır, apaçık
bir saptırıcıdır. Rabbim! Ben kendime haksızlık ettim, beni bağışla.
Rabbim! Bana yaptığın bunca iyiliklere karşılık, Sana yemin olsun!
Bir daha suçlulara yardım etmeyeceğim. Rabbim! Beni şu zalim
toplumdan kurtar. Umarım Rabbim beni doğruya iletir.
(KASAS,16,17,21,22)
• Konuştuklarımıza Allah vekildir. (KASAS,28)
• Nankörler kesinlikle başaramazlar. (KASAS,37)
• Musa’ya insanları aydınlatan bir kılavuz ve bir rahmet olarak Kitabı /
Tevrat’ı verdik ki, belki düşünüp ibret alırlar diye. (KASAS,43)
• Kitap sahibi inananların ödülleri, güçlüklere göğüs germelerinden
ötürü iki kez verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve
kendilerine verdiğimiz nimetlerden yoksullara pay ayırırlar. Onlar,
kendi aleyhlerine söylenen sözlere hiç aldırış etmezler ve “Bizim
uğraşımız / işimiz bize, sizin işiniz size. Size esenlikler dileriz. Biz
cahillerle uğraşmak istemeyiz” derler. (KASAS,55)
• Şunu bil ki, sen istediğin kişiyi doğruya iletemezsin. Dileyeni doğruya
ileten sadece Allah’tır. Doğruya ulaşmayı hak edenleri en iyi bilen de
O’dur. (KASAS,56)
• Size verilen her şey dünya yaşamının geçici serveti ve cazibesidir.
Allah’ın yanında olanlar ise, çok daha iyi ve süreklidir. Aklınızla
düşünmez misiniz? (KASAS,60)
• Kavuşacağı güzel bir ödülü / cenneti, kendisine söz verdiğimiz ortak
koşmayan bir kimse ile, dünya hayatının malıyla zenginleştirdiğimiz
ve sonra diriliş günü hesaba çekeceğimiz ortak koşucu bir kimse
aynı olur mu? (KASAS,61)
• Kim dünyada iken tövbe eder, inanır, iyi ve güzel işler üretirse, işte
onlar kurtulanlar arasında olabilir. (KASAS,67)
• Allah’ın, geceyi dinlenmeniz, gündüzü de çalışıp kazanmanız için
düzenlemesi, Allah’ın size iyilikleridir. Umulur ki Allah’a teşekkür
edersiniz. (KASAS,73)
• Şımarma! Allah şımaranları sevmez. (KASAS,76)
• Allah’ın sana verdiği nimetlerden, Allah için de harcayarak öbür
dünyanı da gözet. Ama yine de dünyada ki payını unutma. Allah
sana bol nimet vererek nasıl iyilikte bulunmuşsa, sen de insanlara
iyilikte bulun. Ülkene ve halkına ihanet etme / yeryüzünde
bozgunculuk yapmayı arama. Allah bozguncuları sevmez.
(KASAS,77)
• İnanan, iyi ve güzel işler üretenler için Allah’ın ödülü daha iyidir. Ama
buna ancak Allah için güçlüklere göğüs gerenler kavuşturulur.
(KASAS,80)
• İşte ahret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve
bozgunculuk yapmayanlara ayırdık. En iyi sonuç, Allah’a saygılı
olanlarındır. Kim iyilikle gelirse, kendisine ondan daha iyisi
verilecektir. Kim kötülük ile gelirse, o kötülükleri işleyenlere, ancak
yaptıkları kadar bir karşılık verilecektir. (KASAS,83,84)
• Sakın ortak koşucu inkârcılara arka çıkma. (KASAS,86)
• Rabbine çağır; ortak koşanlardan olma. Allah ile birlikte hiçbir tanrıyı
çağırma. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah’ın varlığı dışında her
şey yok olacaktır. Yargı tümüyle Allah’ındır ve siz Allah’a
döndürüleceksiniz. (KASAS,87,88)
• Allah’tan başka güvenip dayanacak kimse yoktur. (İSRÂ,2)
• Eğer iyi davranırsanız, kendiniz için iyi davranmış olursunuz. Kötü
davranırsanız yine kendiniz için kötü davranmış olursunuz. Rabbiniz
sizi esirger. Ama siz bozgunculuk yapmaya dönerseniz Biz de
cezalandırmaya döneriz. (İSRÂ,7,8)
• Şüphesiz Kur’an, en doğru yola ulaştırır. İyi ve güzel işler üreten
erdemli müminleri büyük bir ödülle müjdeler. Öteki dünyaya
inanmayanlara gelince, onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.
(İSRÂ,9,10)
• İnsan, düşünmeden ya da inatla, çok iyi işlere öncülük ettiğini
sanırken, aslında çoğu kere, çok kötü şeylere çağırdığının farkına
varmaz. Çünkü insan çok acelecidir. (İSRÂ,11)
• Biz her insanın kaderini kendi özgür seçimine bırakmışızdır. Ancak,
dünyada işlediği her şeyi de bir kayda alırız. Kim doğru yola gelirse,
kendisi için yola gelmiş olur. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış
olur. Hiç kimse başkasının günahından sorumlu değildir.
(İSRÂ,13,15)
• Bir ülke yok olma aşamasına geldiğinde, Biz o ülkenin yönetimine,
adil olmayan kişilerin gelmesine izin veririz de, onlar eliyle oranın
altını üstüne getiririz. (İSRÂ,16)
• İnanmadığı halde, kim sadece bu geçici dünya için çalışırsa, ona
dilediğimiz kadar veririz. Ancak, öbür dünyada onu, inanmadığı için
huzurumuzda kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme sokarız.
Kim öte dünyayı seçer ve inanmış olarak, dünyada gereken çabayı
gösterirse, işte onların çabası, dünyada da ahirette de teşekkürle
karşılanır. (İSRÂ,18,19)
• Allah ile birlikte başka ilah edinmeyin, yoksa kınanmış ve yalnız
başına terk edilmiş olarak kalırsınız. (İSRÂ,22)
• Rabbin, kesinlikle yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya babaya
karşı iyi davranmanızı ister. Anne ve babanızdan biri veya her ikisi
birden yanınızda ihtiyarlarsa, onlara “öf” bile demeyin ve onları
azarlamayın. Onlara güzel ve saygılı davranın. Anne ve babana
saygıyla ve alçakgönüllülükle davran ve “Rabbim, yardımınla onlar
beni küçüklüğümde nasıl büyütmüşlerse, şimdi de benim onlara
bakmama yardım et, onlara acı” diye dua et. (İSRÂ,23,24)
• Rabbiniz niyetlerinizi çok iyi bilir. Eğer siz erdemli davranırsanız,
Allah, elbette tövbe edenleri bağışlayandır. (İSRÂ,25)
• Akrabalara, yoksullara ve yolda kalmışlara yardım edin. Ancak,
gereksiz yere saçıp savurmayın. Zira gereksiz yere saçıp savuranlar
şeytanların dostlarıdır ve şeytan Rabbine karşı nankörlük etmiştir.
Eğer Rabbinden umduğun rahmeti elde etmek için, akrabalara,
yoksullara ve yolda kalmışlara elinizde yardım edeceğiniz bir şey
yoksa hiç olmazsa onlara hoş bir söz söyleyin. Ne tümüyle cimrilik
yapın, ne de tümüyle savurgan olun / ne cimri ol ne de israf et.
Cimrilik pişmanlığa, israf yoksulluğa yol açar / yoksa pişman olur
üzülürsünüz. (İSRÂ,26,27,28,29)
• Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da
rızkını Biz veriyoruz. Bu sebeple çocukları öldürmek büyük bir
suçtur. (İSRÂ,31)
• Zinaya yaklaşmayın; çünkü o kötü bir davranıştır. (İSRÂ,32)
• Allah’ın saygıya lâyık gördüğü canı haksız yere öldürmeyin. Kim
haksızlığa uğrayarak öldürülürse, ölenin mirasçılarına hakkını alması
için yetki vermişizdir. Ancak, o da intikam duygusuyla sınırı aşmasın;
zira kendisine yardım edilmiştir. (İSRÂ,33)
• Öksüzlerin malını, erginlik çağına ulaşıncaya kadar, kendi
yararlarına olarak koruyun. Sözleşmelerinizi yerine getiriniz.
Sözleşmeler konusunda kişi sorumlu tutulacaktır. (İSRÂ,34)
• Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın ve doğru teraziyle tartın.
Elbette bu daha iyidir ve sonucu daha güzeldir. (İSRÂ,35)
• Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme
duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur. (İSRÂ,36)
• Yeryüzünde büyüklük taslayarak dolaşma. Çünkü sen gücünle ne
yeri delebilirsin ne de dağlar kadar boylu olabilirsin. (İSRÂ,37)
• Tüm bunlar, Rabbin tarafından hoş görülmeyen kötü davranışlardır.
İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği / bildirdiği hikmetlerdir. Allah ile
birlikte başka ilah edinme, aksi takdirde kınanmış ve kovulmuş
olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,38,39)
• Biz ortak koşuculara öğüt almaları için, gerçekleri Kur’an’da her
fırsatta detaylı olarak açıkladık. (İSRÂ,41)
• Sen, Rabbinin hiçbir ortağı olmadığını, Kur’an’dan anlattıkça, ortak
koşucular, canları sıkılmış bir vaziyette sıvışıp giderler. (İSRÂ,46)
• Kullarıma söyle: “Sözlerine dikkat etsinler ve en güzel biçimde
konuşup tartışsınlar / Sözün en güzelini / en güzel Sözü söylesinler.
Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık bir
düşmanıdır. (İSRÂ,53)
• Allah’a ulaşmada aracı olarak kabul ettiklerinize yalvarın bakalım,
onlar hiçbir şekilde sizin başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de
önleyebilirler. (İSRÂ,56)
• Allah, şeytana dedi ki: “Şeytan, insanlara boş vaatten başka ne umut
verebilir ki? Kuşkusuz erdemli kullarım üzerinde senin hiçbir gücün
ve etkin olmayacaktır. Erdemli kulları, koruyucu olarak Rabbin yeter.”
(İSRÂ,64,65)
• Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. Denizde başınıza bir sıkıntı
gelse, hemen Allah’a yalvarırsınız. O’ndan başka çağırmakta
olduklarınız kaybolur. Fakat Allah sizi o sıkıntıdan kurtarıp karaya
çıkarınca, yine Allah’a ortaklar yakıştırmaya devam edersiniz. Çünkü
insan çok nankördür. (İSRÂ,66,67)
• Güneşin batışından gecenin yarısına kadar salâtı ikame et / vahyi
öğret ve sabahın erken saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye devam et.
Çünkü o vakitte insan zihni okunanı kavramaya daha elverişlidir.
Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin uykudan kalk, tek olarak Kur’an’ın
anlatmak istediğini iyice düşün ki, Rabbin seni onurlu bir makama
yükseltsin. (İSRÂ,78,79)
• Rabbim, girişimlerimi ve vazgeçişlerimi doğru ve tutarlı kıl. Katından
beni destekleyecek bir güç ver. (İSRÂ,80)
• Gerçek olan vahiy geldi, yanlış / şirk ise, ortadan kalktı. Zaten yanlış
/ şirk, yok olmaya mahkûmdur. (İSRÂ,81)
• Biz Kur’an’ı, inananların ortak koşma hastalığına düşmemeleri için
bir ilaç / şifa ve rahmet olarak indirdik. (İSRÂ,82)
• Biz insana bol nimet verdiğimiz zaman, Bizi hatırlamaz, yan çizer.
Kendisine kötülük, sıkıntı gelince de hemen umutsuzluğa kapılır.
(İSRÂ,83)
• Kim doğruya yönelirse, Allah o kişiyi doğruya ulaştırır, kim inkârda
direnirse o kişiyi de sapıklıkta bırakır. (İSRÂ,97)
• Eğer Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, verilirse
tükenir korkusuyla, kimseye vermez elinizde tutardınız. İnsanoğlu
çok cimridir. (İSRÂ,100)
• İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle
yakarırsanız yakarın fark etmez. Çünkü tüm güzel isimler O’nundur.
Ancak salâtınızda / vahyi öğretirken ne çok bağırarak ne de gizliymiş
gibi çok sessiz yapmayın, ikisinin arasında bir yol tutun. (İSRÂ,110)
• İnsanoğlu başına bir felâket, bir sıkıntı geldi mi, yatarak olsun,
ayakta olsun Bize yalvarır. Ama ona zarar veren felâketi, sıkıntıyı
kendisinden giderdik mi, sanki başına gelen o felâketten dolayı, Bize
hiç yalvarmamış gibi davranır. (YUNUS,12)
• Neden, Allah’a ortaklar koşuyorsunuz, erdemli davranmıyorsunuz?
(YUNUS,31)
• Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız ise size! Siz benim
yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu
değilim. (YUNUS,41)
• Allah, hiçbir zaman insanlara zulmetmez; ancak insanlar kendi
işlediklerinden ötürü, kendilerine zulmederler. (YUNUS,44)
• Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden
herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte o
zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan
kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Onlara hiç haksızlık
yapılmadan adaletle yargılanacaklardır. (YUNUS,54)
• Allah’ın lütuf ve rahmetini kazanmak, insanların dünyada
biriktirdiklerinin hepsinden daha iyidir. (YUNUS,58)
• Size ne oluyor ki, Allah’ın lütfundan rızık olarak verdiği şeylerden
bazılarını helâl bazılarını da haramlaştırıyorsunuz. Böyle yapmanız
için, Allah mı size izin verdi, yoksa Allah adına yalan mı
söylüyorsunuz? Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü
düşünmezler mi? Allah insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ama
insanların çoğu şükretmez. (YUNUS,58,59)
• Unutmayın ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de
üzülürler. Çünkü onlar, Allah’a ortak koşmadan inandılar ve O’na
saygılı davrandılar. Dünya yaşamında da ahrette de mutluluk
onlarındır. Allah’ın verdiği söz değişmez. İşte bu, en büyük
mutluluktur. (YUNUS,62,63,64)
• Ortak koşucuların sözleri seni üzmesin. (YUNUS,65)
• Allah hakkında yalan uyduranlar asla başarıya ulaşamazlar.
(YUNUS,69)
• Eğer gerçekten Allah’a inanmış ve O’na teslim olmuş iseniz, yalnızca
Allah’a güvenin. ”Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi zalim
halkın baskı ve işkencesiyle sınama, Rahmetinle / acımanla bizi bu
inkârcı halktan kurtar.”
İnananlara Allah’ın yardım edeceğini
müjdeleyin. (YUNUS,84,85,86,87)
• Siz doğruluktan ayrılmayın ve bilgiden yoksun kimselerin yolunu
izlemeyin. (YUNUS,89)
• Ne var ki, insanların çoğu işaretlerimizden ders almıyorlar.
(YUNUS,92)
• Sakın şüphecilerden olma. Ve sakın, bildirdiğim bu gerçekleri
yalanlayanlardan
olma.
Yoksa
kaybedenlerden
olursun.
(YUNUS,94,95)
• Keşke yok ettiğimiz kasaba halkları, kendilerine azap gelmeden
önce, iman etselerdi de, inanmaları kendilerine yarar sağlasaydı.
(YUNUS,98)
• Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan halkların tümü inanırdı.
Hâl böyle iken, insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?
(YUNUS,99)
• Ve şu da bir gerçek ki, hiçbir kimse, kendisi istemedikten sonra,
Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki, Allah akıllarını
kullanmayanların üzerine pislik yağdırır / sürekli sıkıntı ve
felâketlerden kurtulamazlar. Akıllarını işletmeyen bir topluma, deliller
ve uyarılar kâr etmez. (YUNUS,100,101)
• Ey insanlar! Size tebliğ ettiğim dinimden bir kuşku duyuyorsanız
bilesiniz ki, ben Allah’ı bırakıp da sizin Allah’a ortak koşarak
taptığınız şeylere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alacak olan
Allah’a taparım. Bana inananlardan olmam buyrulmuştur.
(YUNUS,104)
• Kendin tek Allah’a inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil.
Doğrudan Allah’a değil de, sana ne yarar ve ne de zarar
vermeyenleri Allah’a ortak koşarak yalvarma. Böyle yaparsan o
zaman zalimlerden olursun. Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, o
sıkıntıyı Allah’tan başka ortadan kaldıracak yoktur. Eğer, senin için
bir iyilik isterse, Allah’ın bu iyiliğini de engelleyecek hiç kimse yoktur.
Allah isteyen kullarına lütfundan verir. (YUNUS,105,106,107)
• Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra da tövbe edin. O zaman,
Allah yaşamınız boyunca sizi güzel nimetlerle geçindirir. Unutmayın,
en sonunda dönüşünüz Allah’adır. (HÛD,3,4)
• Dikkat edin! İkiyüzlüler içlerinde besledikleri düşüncelerini dışa
vurmazlar, gizlerler. (HÛD,5)
• Bilesiniz ki, azap geldiği gün, artık bir daha geri çevrilemez ve alay
ettikleri şey kendilerini mahvedecektir. (HÛD,8)
• Biz, insanoğluna bol nimet versek ve sonra da o nimeti çekip alsak,
bu sefer umutsuzlaşır, nankörleşir. Ama başına gelen zararlardan
sonra, insana yeniden bol nimetler versek, bu sefer de, “kötülükler
benden gitti” diyerek, şımarıklık ve kibirlilik taslar. Ancak
olumsuzluklara karşı göğüs gerenler ve iyi işler üretenler öyle
değildir. İşte böylelerine, Allah’tan bir bağışlanma ve büyük bir ödül
vardır. (HÛD,9,10,11)
• İnanan ve inanmayan, kim dünya hayatını ve lüksünü isterse,
çalışmalarının karşılığını dünyada tam olarak veririz ve onlar
dünyada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ancak inanmayanlar için,
ahrette yalnız ateş vardır. Dünyada kazandıklarının hepsi ahrette
boşa çıkmıştır. Bütün yaptıkları geçersizdir. (HÛD,15,16)
• Kur’an’ı inkâr eden grubun yeri ateştir. Kur’an’dan asla kuşkun
olmasın. Çünkü o Kur’an Rabbinden gelen bir gerçektir. Ama
insanların çoğu inanmak istemezler. (HÛD,17)
• Uydurmaları Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? İyi bilin ki,
Allah’ın lâneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir. (HÛD,18)
• İnanıp iyi güzel işler üretenler ve Rablerine içtenlikle bağlı olanlar,
işte onlar cennet halkıdır. Onlar cennette sonsuza dek kalacaklardır.
(HÛD,23)
• İnananlarla, inkâr edenlerin örneği, kör ve sağır olan biri ile gören ve
işiten birinin durumları gibidir. Bu iki zıt grubun durumları birbirlerine
eşit olur mu? Hiç düşünüp öğüt almaz mısınız? (HÛD,24)
• Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben, sizin, gelecek korkunç bir
günün azabına uğramanızdan korkuyorum. (HÛD,26)
• Allah’ın ayetlerini inkâr edip alaya alanlar, bizden uzak olsunlar!
(HÛD,44)
• Allah buyurdu: “Bilmediğin bir konuda benden istekte bulunman
erdemli bir davranış değildir. Cahillerden olmaman hususunda seni
uyarırım.” Rabbim bilgim olmayan bir konuda Senden istekte
bulunmaktan Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana acımazsan
kaybedenlerden olurum. (HÛD,46,47)
• Sen tüm güçlüklere göğüs gererek uyarmana devam et. Sonuç,
erdemlilerin / Allah’a saygılı olanlarındır. (HÛD,49)
• Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur.
Siz ancak uydurulmuş rivayetlere inanıyorsunuz. Rabbinizden
bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki, gökten üzerinize bol
rahmet yağdırsın ve size verdiği nimetlerini bereketlendirdikçe
bereketlendirsin. Günah işleyerek, Allah’a saygısızlık yapmayın.
(HÛD,50,52)
• Ben Allah’ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben sizin Allah’a
ortak koştuklarınızdan uzağım. Allah’tan başka taptıklarınızın
tümünden uzağım. Ben yalnızca, benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. (HÛD,54,55,56)
• Allah’tan bağışlanma dileyin ve sonra da tövbe edin. (HÛD,61)
• O’na isyan edecek olursam, beni Allah’ın azabından kim kurtarabilir?
(HÛD,63)
• Allah’a kulluk edin, sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur. Ölçüyü,
tartıyı eksik tutmayın. Sizi refah içinde görüyorum. Ama haksız
kazançla elde ettiğiniz bu refahın, sizi çepeçevre saran bir azabın
habercisi olmasından da korkuyorum. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam
uygulayın. Halkın hakkını eksik vermeyin ve bozgunculuk /
hortumculuk yaparak yeryüzünü / ülkenizi ekonomik bir sıkıntıya
sokmayın. Eğer gerçekten inanıyorsanız, Allah’ın bıraktığı / dürüstçe
helâlinden kazandıklarınızın kârı sizin için daha iyidir.
(HÛD,84,85,86)
• Başarım ancak Allah’ın yardımıyladır. Ben yalnızca Allah’a
güveniyorum ve sadece O’na yöneliyorum. Rabbinizden bağışlanma
dileyin, sonra da tövbe edin. (HÛD,88,90)
• Ortak koşucu Arapların / insanların inanıyoruz diye taptıkları
şeylerin, hiçbir yararı olmadığından asla kuşkun olmasın. (HÛD,109)
• Sen ve beraberindeki tövbe edenler, sana bildirileni dosdoğru
uygulayın / sana söylendiği gibi dosdoğru ol / dosdoğru yürü. Aşırı
gitmeyin. Allah sizin de yaptıklarınızı görmektedir. Ayetlerimi
örtenlere, gizleyenlere sakın sempati duymayın, yoksa size de ateş
dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım
da edilmez. (HÛD,112,113)
• Güçlüklere göğüs gererek karşı koy, çünkü Allah, güzellikler
üretenlerin ödülünü mutlaka verir. (HÛD,115)
• Sen yalnızca Allah’a kulluk et ve sadece Allah’a güven. Kuşkusuz
Rabbin yaptığınızdan habersiz değildir. (HÛD,123)
• Yusuf: “Rabbim, hapishane, onların benden istedikleri şeyden daha
iyidir. Eğer onların plânlarını benden savmazsan, ben de onlara
meyledip cahillerden olurum” dedi. (YUSUF,33)
• Yusuf: “Ben, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim,
İshak ve Yakub’un dinine uyuyorum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak
koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan iyiliğidir.
Ancak insanların çoğu şükretmez. Birçok ve çeşitli rabler mi daha
iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen olan Allah mı? (YUSUF,38,39)
• Kuşkusuz insan nefsi, aşırı bir şekilde kötülüğe meyillidir. Böyle bir
durumdan ancak, Allah’ın kendilerini sevgi ve şefkati ile kucakladığı
kimseler kurtulabilir; kuşkusuz, gerçekten de benim Rabbim çok
bağışlayan, çok müşfik olandır. (YUSUF,53)
• Biz güzel davrananları ödülsüz bırakmayız. (YUSUF,56)
• Allah’ın önceden belirlediği bir şeyi ben sizden savamam. Hüküm
Allah’ındır. Ben yalnız Allah’a güvendim. Güvenenler sadece Allah’a
güvenmeli. (YUSUF,67)
• Ben kahrımı ve tasamı ancak Allah’a arz ederim. Allah’ın
rahmetinden umut kesmeyin. (YUSUF,86,87)
• Kim erdemli davranır ve güçlüklere göğüs gererse, elbette Allah
güzel davrananları ödülsüz bırakmaz. (YUSUF,90)
• Ey yerin ve göklerin yaratıcısı Rabbim! Sen benim dünya ve ahrette
işlerimi yoluna koyansın, Sensin benim Velim, Sahibim. Benim
canımı Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat. (YUSUF,101)
• Göklerde ve yerde ders alınacak o kadar çok ibretler var ki, ama
insanlar onlarla hiç ilgilenmezler. İnsanların çoğu, ortak koşmadan
inanmazlar. (YUSUF,105,106)
• Ben Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Aynı şekilde beni
izleyenlerde.. Allah’ı ortaklardan tenzih ederim. Ben asla ortak koşan
birisi değilim. Erdemliler için ahret yurdu daha iyidir; anlamaz
mısınız? (YUSUF,108,109)
• Yemin olsun! Daha önceki elçilerin ve halkların tarihinde, aklını
kullananlar için, ders alınacak pek çok ibretler vardır. (YUSUF,111)
• Ortak koşucu inkârcıların, “Keşke biz de Allah’a teslim olsaydık /
Müslüman olsaydık” diyecekleri gün gelecektir. Şimdi bırak onları
yesinler, eğlensinler ve umutlarıyla oyalansınlar; mutlaka o gün
öğreneceklerdir. (HİCR,2,3)
• (Allah, iblis / şeytana şöyle der:) “Elbette, içtenlikle, sadece Bana
kulluk edenlere karşı bir gücün yoktur. Ancak sana uyan sapkınlara
gücün yeter. Kuşkusuz cehennem, sana uyanların tümünün buluşma
yeridir.” İçtenlikle, sadece Allah’a kulluk edenler ise, en güzel
bahçelerde ve pınar başlarındadır. (HİCR,42,43,45)
• Sana gerçeği müjdeledik, sakın umutsuzluğa kapılanlardan olma.
Sapkınlardan başka, Rabbinin rahmetinden kim umut keser?
(HİCR,55,56)
• Biz gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri belli bir amaç için yarattık.
Dünyanın sonu mutlaka gelecektir. Şimdilik sen güzel ve yumuşak
davran. (HİCR,85)
• Sakın ortak koşuculardan bazılarına verdiğimiz dünya malını
kıskanma ve inkârcılıklarından ötürü de üzülme. Sen inananlara
karşı alçakgönüllü ol. (HİCR,88)
• Sen, Rabbini yüceltip coşkuyla an ve O’na saygıda kusur etme. Ve
ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk / ibadet etmeye devam et.
(HİCR,98,99)
• Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren, besleyen ama
kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim?
Bana, kendini Allah’a teslim edenlerden ilki olmam ve dolayısıyla
asla Allah’a ortak koşanlardan olmamam söylendi. ”Ben Rabbime
isyan edersem, büyük günün azabından korkarım” de. O büyük
günde, kim azaptan kurtulmuşsa, gerçekten Allah onu esirgemiştir.
İşte en büyük mutluluk budur. (EN’ÂM,14,15,16)
• Siz Allah’tan başka Tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz? Ben
böyle tanıklık etmem. Allah bir tek Tanrı’dır. Ben sizin ortak
koştuğunuz şeylerden uzağım. (EN’ÂM,19)
• Nefislerinin ve duygularının tutsağı olanlar, işte onlar inanmak
istemezler. Yalan söyleyerek Allah’a iftira yakıştıran ve ayetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar
asla kurtuluşa erişemez. (EN’ÂM,20,21)
• Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an ayetlerini dinlerler.
Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle kirlenmiş düşünceleri
kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale getirir. (EN’ÂM,25)
• Kaybedenler, Allah ile karşılaşmayı yalanlayanlardır. Ama saat vakti
/ dünyanın sonu kendilerini ansızın yakalayınca, “Bizim için sadece
dünya hayatı vardır” diyenler, günah yüklerini sırtlarında taşıyarak,
“Dünyadaki hayatımızı boşa harcamamızdan ötürü yazıklar olsun
bize” diyecekler. Dikkat edin! Yüklenecekleri şey ne kötüdür!
(EN’ÂM,31)
• Dünya hayatı geçici bir yaşam tarzıdır. Adeta bir oyun ve
eğlenceden başka bir şey değildir. Erdemliler / sakınanlar için öteki
dünya, daha gerçek bir yaşamdır. Hâlâ mı aklınızla
düşünmeyeceksiniz? (EN’ÂM,32)
• Çağrıyı, ancak içtenlikle dinleyenler kabul eder. (EN’ÂM,36)
• Ayetlerimizi yalanlayanlar kapkaranlık bir yerde, konuşamayan
dilsizler, işitemeyen sağırlar gibidirler. (EN’ÂM,39)
• Ortak koşanlara sor: “Söylediklerinizde samimi iseniz, bir düşünün
bakalım, Allah’ın azabı yakanıza yapışsa yahut saat vakti / dünyanın
sonu gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır! Bilakis
yalnız Allah’a yalvarırsınız. Ortak koştuklarınızı filan unutursunuz.
(EN’ÂM,40,41)
• Elçilerimizi inkâr eden toplumları, Allah’a yalvarsınlar diye darlık ve
sıkıntılarla sınadık. En azından başlarına felaketler geldiğinde
yalvarsalardı! Fakat kalpleri katılaştı ve saptırıcı, yaptıklarını
kendilerine cazip gösterdi. Kendilerine hatırlatılan uyarıları
unuttuklarında, üzerlerine indirdiğimiz sıkıntı ve darlığı kaldırıp, her
şeyin kapısını ardına kadar açtık. Nihayet, kendilerine verilenle
şımarınca, onları ansızın yakaladık. Ve böylece şaşkın ve umutsuz
kaldılar. (EN’ÂM,42,43,44)
• Şöyle bir düşünün, Allah sizin işitme ve görme duyunuzu alıp,
belleğinizi kapasa, Allah’tan başka hangi Tanrı onları size geri
verebilir? Allah’ın azabı size ansızın veya duyurudan sonra gelse…
Allah’ın apaçık kanıtlarını inkâr eden / zalim toplumdan başkası mı
yok edilecek? Kim inanıp kendini düzeltirse, onlara bir korku yok,
onlar üzülmeyecekler de. Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan
çıktıklarından ötürü onlara azap dokunacak. Kör ile gören bir olur
mu? Hiç düşünmez misiniz? Rablerinin huzuruna çıkacaklarının
heyecanıyla dolanları, sana vahyedilenle / Kur’an’la uyar ki,
korunabilsinler. Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri
yoktur. İnkârcı kodamanların sözüne uyup, sabah akşam Rablerine
yalvarıp, sadece Allah’ın hoşnutluğunu arzulayanları / varlıksız
inananları kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin. Senin
hesabından da onlar sorumlu değil. Eğer, inkârcı kodamanlarla
ilgilenir, varlıksız inananları kovarsan, o zaman zalim olursun.
(EN’ÂM,46,47,48,49,50,51,52)
• Her kim bilmeyerek işlediği bir kötülükten sonra tövbe ederek kendini
düzeltirse, bilsin ki, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,54)
• Ben, Allah’ı bırakıp da, sizin Allah dışında taptığınız putlara
tapmaktan men edildim. Eğer sizin keyfinize / söylediklerinize
uyarsam sapıtmış olurum ve bir daha asla doğru yolu bulamam.
(EN’ÂM,56)
• Ortak koşucu Arapların / insanların ayetlerimiz hakkında ileri geri
konuşmaya başladıklarını gördüğün vakit, konuyu değiştirip, başka
bir hadis’e / söze geçinceye kadar, yanlarından uzaklaş. Şayet,
şeytan senin, onların yanından uzaklaşmanı unutturmuşsa, aklına
gelir gelmez derhal oradan ayrıl ve böyle nankör kimselerle birlikte
oturma. Gerçi, erdemliler / sakınanlar, ortak koşucuların
davranışlarından / hesabından sorumlu tutulmaz. Ama olur ki,
dinlerler diye hatırlatmak iyi olur. (EN’ÂM,68,69)
• Sen, dinlerini oyun ve eğlenceye alanları ve dünya hayatına
aldananları bırak. Sen Kur’an’la uyar ki, bir kişi kazandığının felâketli
sonucunu çekmesin. Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş
kimselerin, Allah’tan başka bir dostu ve şefaatçisi yoktur. O
durumdaki kimseler, her türlü fidyeyi verse bile, kendisinden kabul
edilmez. Bunlar kazandıklarından ötürü felâketli sonuca
uğrayacaklardır; bu yüzden de kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici
bir azabı hak etmiş olacaklardır. (EN’ÂM,70)
• Allah’tan başka, bize yarar ve zarar veremeyenlere mi tapalım? Allah
bizi dosdoğru yola ulaştırdıktan sonra, tekrar gerisin geriye, sapıklığa
mı dönelim? Şeytanların ayartıp yeryüzünde şaşırttığı ve
arkadaşlarının da, “Bizimle birlikte dosdoğru yola gel” diye
çağırdıkları, iki arada bir derede kalmış, şaşkın bir kimse gibi mi
olalım? (EN’ÂM,71)
• Biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve salâtı ikame etmekle /
vahye bağlı kalıp onu tebliğ etmekle ve O’nun buyruklarının dışına
çıkmaktan, Kendisine sığınmakla emrolunduk. Çünkü huzurunda
toplanacağımız O’dur. (EN’ÂM,71,72)
• (İbrahim): “Ben yüzümü tümüyle tek bir Tanrı’ya, gökleri ve yeri
yaratana çevirdim ve ben asla ortak koşanlardan değilim” diye
açıklamada bulundu. (EN’ÂM,79)
• Beni doğruya ulaştırmış iken, benimle Allah hakkında mı
tartışıyorsunuz? Allah beni dosdoğru yola ulaştırdı. Ben sizin ortak
koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin isteği dışında hiçbir şey
olmaz. Rabbim, bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ aklınızı başınıza
almayacak mısınız? Hem siz, ortak koştuklarınız hakkında, Allah’ın
size hiçbir kanıt indirmediği halde onları / Allah’ın size karşı
(kendilerine) hiçbir güç indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan
korkmuyorsunuz da, ben nasıl olur da, sizin ortak koştuklarınızdan
korkarım? Hangi taraf, her şeyi yaratan Allah mı, yoksa kendilerine
bile yararı olmayan putlarınız mı daha çok güvenliğe lâyıktır?
İnananlar ve imanlarını bir şirkle bulaştırmayanlar güvenliği hak
etmişlerdir. İşte, imanlarına şirk bulaştırmayanlar doğruyu
bulanlardır. (EN’ÂM,80,81,82)
• Ahret sorumluluğu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar ve salâtı / o
Kur’an’ı anlayarak okurlar ve belleklerinde muhafaza ederler.
(EN’ÂM,92)
• Allah adına yalan uydurandan ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği
halde, “Bana vahyediliyor”, “Allah’ın indirdiği gibi, ben de
indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Can çekişmesi
anında o zalimleri bir görsen! Melekler, onların boğazına sarılıp
şöyle der: “Canınızı verin! Allah hakkında gerçek olmayanı
söylemenizden ve Allah’ın ayetlerini / vahyini kibir ve gururla
reddetmenizden
dolayı
bugün
utanç
verici
azapla
cezalandırılacaksınız.” (EN’ÂM,93)
• Şu gerçeği kafanıza iyice yerleştiriniz: “İlk defa dünyaya gelirken sizi,
nasıl çırılçıplak yarattıysak, yine bize öyle geleceksiniz. Size
dünyada verdiğimiz tüm mallarınızı arkanızda bırakacaksınız.
Şefaatlerini beklediğiniz ya da size şefaat edeceklerini söyleyenleri
de yanınızda göremeyeceksiniz. Aranızdaki bağlar kesilecektir. Ve
şefaatlerini umduklarınızın hepsi, sizi terk edecektir. (EN’ÂM,94)
• Sadece Allah’a kulluk edin. Güvenilip dayanılacak tek varlık Allah’tır.
(EN’ÂM,102)
• Bakın, Rabbiniz size doğruyu yanlışı ayırt edebilecek idrak kabiliyeti
vermiş bulunuyor. Kim görürse / idrak ederse kendi yararına, kim
körlük eder / idrak etmezse kendi zararınadır. (EN’ÂM,104)
• Biz, öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetlerimizi herkesin
anlayabileceği bir şekilde ayrıntılı olarak açıklıyoruz. Rabbinden
sana vahyedilene / Kur’an’a uy. Ortak koşanlara aldırma. Eğer Allah
onları özgür kılmasaydı ortak koşamazlardı. (EN’ÂM,105,106,107)
• Ortak koşanların, Allah’a ortak koştukları varlıklara kötü davranarak
sövmeyin. Sonra ortak koşucularda sinirlenerek bilgisizce sizin
Allah’ınıza söverler. Biz her topluluğa kendi istekleri doğrultusunda
yaptıkları işi cazip gösterdik. (EN’ÂM,108)
• Ortak koşucular, kendilerine bir mucize gelse, ona mutlaka
inanacaklarına dair tüm güçleriyle Allah’a yemin ederler. “Mucizeler
Allah’ın yanındadır.” Bir mucize gelse bile, önyargılı fanatiklerin
inanmayacaklarının farkında değil misin? İnanmamaya baştan
önyargılı oldukları için, biz kalplerini ve gözlerini kendi düşünceleri
içinde tutup, azgınlıkları içinde bocalar durumda bırakırız. Önyargılı
fanatik inkârcılara melekleri indirsek, kendileriyle ölüler konuşsa ve
her şeyi getirip önlerine sersek, Allah’ın inanmak isteyenleri
kurtarması hariç, yine inanacak değillerdir. Çoğu da bilgisizlikleri
yüzünden bu gerçeği bilmezler. (EN’ÂM,109,110,111)
• Dikkat et! Etrafındaki insanların birçoğuna uyarsan, seni Allah’ın
yolundan saptırırlar. İnsanların çoğu zanna / fısıltılara uyarlar ve
sadece yalan konuşurlar. (EN’ÂM,116)
• Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerinde Allah’ın ismi anılanlardan
yiyin. Size ne oluyor ki üzerinde Allah’ın ismi anılanlardan
yemiyorsunuz? Hâlbuki Allah, zorunlu haller dışında yasaklananları
ayrıntılı olarak size açıklamıştır. Birçok insan, bilgiye dayanmayan,
sanıya, fısıltıya dayanan rivayetler ve kişisel görüşlerle insanları
saptırıyorlar. (EN’ÂM,118,119)
• Günahların açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar
işlediklerinin karşılığını alacaklardır. (EN’ÂM,120)
• Üzerinde Allah’ın ismi anılmayanlardan / Allah’tan başkası adına
kesilenlerden yemeyin. Çünkü Allah adına değil de, Allah’tan
başkası adına kesmek fısktır / yoldan çıkmadır. Saptırıcılar, sizleri
saptırmaları için, kendi dostlarını bilgilendirir. Saptırıcıların
dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de ortak
koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,121)
• Ölüyken dirilttiğimiz / hiç yokken var ettiğimiz ve insanlar arasında
yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup da, o
karanlıkta adım atamayan kimse gibi olur mu? (EN’ÂM,122)
• Biz, her ülkenin inkârcılıkta ileri gitmiş kodamanlarının, yaşadıkları
yerlerdeki bozgunculuk ve entrikalarına göz yumduk. Fakat inkârcı
kodamanlar, bu davranışlarıyla, aslında kendilerinden başkasını
kandırmıyorlar. Ama farkında değiller. (EN’ÂM,123)
• İnkârcı kodamanlara, Allah’tan bir ayet söylendiğinde büyüklenirler
ve “Allah’ın elçilerine verilenlerin benzeri, bize de verilmedikçe
inanmayız” derler. Allah Peygamberlik görevini kime vereceğini en iyi
bilendir. Yaptıkları hilelerden ötürü suçlulara, Allah’tan bir aşağılama
ve çetin bir azap dokunacaktır. (EN’ÂM,124)
• Allah, isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için onun gönlünü
İslam’a / Allah’a teslim olmaya / barışa açar. Sapıklıkta devam etmek
isteyen kimseyi de, göğsü göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı
kılar. Allah inanmayanları işte böyle kötü duruma sokar.
(EN’ÂM,125)
• İslam Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, düşünen, öğüt alan bir toplum
için, ayetlerimizi / ilkelerimizi en ince ayrıntısına kadar açıklamış
bulunuyoruz. Düşünen ve öğüt alanlar, Rablerinin yanında huzur ve
esenlik yurdunu hak etmişlerdir. Yaptıklarından ötürü onların dostu
Allah’tır. (EN’ÂM,126,127)
• Biz, yaptıkları kötülüklerden ötürü zalimlerin bir kısmını bir kısmına
musallat ederiz. (EN’ÂM,129)
• Şu bir gerçek ki Rabbin, halkını uyarmadan, habersiz bir
durumdayken, hiçbir ülkeyi felaketle helak etmez. (EN’ÂM,131)
• Size söz verilen / hesap günü mutlaka gelecektir ve onun önüne asla
geçemezsiniz. Gerçek şu ki zalimler asla iflah olmazlar.
(EN’ÂM,134,135)
• Hem yetiştirilen hem de kendi başına yetişen bahçeleri, tatları farklı
olan hurmaları, ekinleri, zeytinleri ve narları yaratan Allah’tır. (Bütün
bu bitkiler sudan meydana gelmeleri bakımından) birbirlerine
benzerlerse de (tatları bakımından) birbirlerine hiç benzemezler. Her
biri ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hakkını da hasat / gelir /
kazanç gününde verin. Savurganlık / israf etmeyin; Allah,
savurganları / israf edenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıklardan
yiyin ve şeytanın telkinlerine kanmayın; çünkü şeytan sizin apaçık
düşmanınızdır. (EN’ÂM,141,142)
• İnsanları bilgisizce yanlış yollara yönlendirmek için, yalan uydurup,
iftiralarını Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalim
toplumu doğru yola iletmez. (EN’ÂM,144)
• Bana vahyolunanda / Kur’an’da, Allah’ın haram olarak bildirdikleri;
leş, akıtılmış kan, domuzun eti-ki pistir-, Allah’tan başkası adına
adanmış yiyeceklerdir. Ki, zorda kalan bir kimse, sınırı aşmadan
yiyebilir. (EN’ÂM,145)
• Siz ancak zanna / şüpheli ve çelişkili rivayetlere uyuyorsunuz ve siz
sadece yalan söylüyorsunuz. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahrete
inanmayanların sözlerine kanma. Onlar, Rablerine başkalarını eş
koşmaktadırlar. (EN’ÂM,148,150)
• Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: Allah’a hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyi davranın. Yoksulluk korkusuyla
kız çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da Allah besliyor.
Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın kutlu
saydığı cana haksız yere kıymayın. Bunlar düşünesiniz diye Allah’ın
size verdiği öğütlerdir. (EN’ÂM,151)
• Ergenlik çağına erişinceye kadar yetim malını koruyun, yemeyin.
Ölçüyü ve tartıyı doğru dürüst tartın. Kişiye gücünün yetmediğini
yüklemeyin. Konuştuğunuz zaman, akrabanız aleyhinde bile olsa
adil / doğru olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutunuz. Bunlar ders
alasınız diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir. İşte bunları yapmaktır
benim dosdoğru yolum. Allah’ın yolunda gidin. Başka yollara
sapmayın; çünkü başka yollar, sizi Allah’ın yolundan ayırırlar. Bunlar,
dinlersiniz diye Allah’ın size verdiği öğütlerdir. (EN’ÂM,152,153)
• Size merhamet edilmesi için Kur’an’a uymalısınız, erdemli
davranmalısınız. (EN’ÂM,155)
• Size Rabbinizden bir delil, bir hidayet ve bir rahmet gelmiş
bulunuyor. Allah’ın ayetlerini yalanlayıp ondan yüz çevirenden daha
zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirmelerinden ötürü azabın
en kötüsüyle cezalandıracağız. (EN’ÂM,157)
• Kim bir iyilik yaparsa, kendisine yaptığı iyiliğin on katı vardır. Kim
kötülük yaparsa, ancak dengiyle cezalandırılır ve kendilerine asla
haksızlık edilmez. (EN’ÂM,160)
• Ortak koşanlara söyle: “Allah her şeyin Rabbi iken, ben, Allah’tan
başka Rab mi arayayım? Herkesin olumlu-olumsuz kazandığı
kendisine olduğu gibi, ailesine ve toplumuna da yansır. Ve hiçbir
kimse bir başka kimsenin suçunu çekmez. Sonunda dönüşünüz
Rabbinizedir. Allah ayrılığa düştüğünüz konuda size haber
verecektir. (EN’ÂM,164)
• Allah sizi yeryüzünün halifeleri / emanetçileri kıldı ve yaptıklarınızın
karşılığını vermek için, sizi sınamak için, kiminizi kiminize derecelerle
üstün kıldı. (EN’ÂM,165)
• Sen Allah’ın gücüne ve kudretine hayranlık duyarken, ortak
koşucular alay ediyorlar. Kendilerine kesin deliller gösterilerek
anlatıldığında da, öğüt almazlar, onunla alay ederler.
(SÂFFÂT,12,13,14)
• Allah’a ortak koşmadan inanmış has kullar azabı tatmayacaklardır.
(SÂFFÂT,40)
• Ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Allah sizi de
yonttuklarınızı da yaratandır. Tapılacak olan O’dur. (SÂFFÂT,95,96)
• Ortak koşmadan Allah’a inanan has kullar dışında, yalanlayanların
tümü hesaba çekilecektir. (SÂFFÂT,127,128)
• Ders almak için aklınızı kullanmaz mısınız? (SÂFFÂT,138)
• Allah’ı çok anıp, yüceltenlerden olmak! (SÂFFÂT,143)
• Dikkat edin! Ortak koşucu Araplar / insanlar, uyduruk rivayetler
üretirler. Allah ortak koşucu yalancıların yakıştırmalarından çok
uzaktır, çok yücedir. Allah’a ortak koşmadan inanan has kullar da,
onların uydurduklarından uzaktır. (SÂFFÂT,151,159,160)
• Ortak koşucular ve eş koştuğunuz şeyler, hiçbiriniz cehenneme
gireceklerden başkasını Allah’a karşı azdırıp saptıramazsınız.
(SÂFFÂT,161,162,163)
• Sen bir süre için ortak koşuculara aldırış etme. Onları gözetle; onları
gözle; onlar da görecekler. (SÂFFÂT,174,175,178,179)
• Selâm tüm elçilere. Övgüler, âlemlerin Rabbi Allah’a.
(SÂFFÂT,181,182)
• Hikmet dolu bu Kitap, erdemliler / makbul kişiler için bir yol gösterici
ve bir rahmettir. O erdemliler ki salâtı ikame ederler / hikmet dolu
Kitaba bağlanırlar ve onunla arınırlar ve öte dünyaya da kesin bir
sorumluluk bilinci ile inanırlar. İşte bunlar, Rableri tarafından
gösterilen dosdoğru bir yolu izleyenlerdir. Ve işte bunlar mutluluğu
yakalayanlardır. (LOKMAN,3,4,5)
• İnsanlardan öyle kimseler var ki, insanları Allah’ın yolundan
saptırmak için, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan çelişkili hadisleri,
hikmet dolu Kitabın ayetleriyle bir tutarlar ve sonra da alay konusu
olurlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. Bu çelişkili hadisleri
üretenlere, hikmet dolu Kitabın ayetleri okunduğu zaman, sanki onu
hiç duymamış gibi büyüklük taslayarak duymazlıktan gelirler.
Böylelerine acıklı bir azabı müjdele. (LOKMAN,6,7)
• Kuşkusuz inanıp, iyi ve güzel işler üretenler için, orada sürekli
kalacakları, nimetleri bol cennetler vardır. Bu Allah’ın verdiği gerçek
bir sözdür. (LOKMAN,8,9)
• Biz, Lokman’a “Allah’a şükretmelisin” diye bilgelik verdik. Kim
şükrederse kendisi için şükreder; kim nankörlük ederse, elbette Allah
kimseye muhtaç değildir. (LOKMAN,12)
• Allah’a ortak koşma, kuşkusuz Tanrı’ya ortak koşmak büyük bir
zulümdür. (LOKMAN,13)
• Biz insana annesine ve babasına güzel davranmasını öğütledik.
Önce Allah’a, sonra anne ve babana teşekkür etmelisin, diye
öğütledik. Eğer anne ve baban körü körüne, Allah’a ortak koşman
için seni zorlarlarsa, onların bu sözlerine uyma. Allah’a ortak
koşmayanların yoluna uy. Ancak dünyada anne ve babana da iyi
davranmalısın. (LOKMAN,14,15)
• Yaptığın bir şey bir atom çekirdeği ağırlığınca bile olsa ve bu, ister
bir kayanın içinde bulunsun, ister göklerde veya yerde olsun, yine de
Allah onu senin karşına diker. Çünkü Allah en küçük şeyleri görür ve
her şeyden haberdar olur. (LOKMAN,16)
• Salâtı ikame et / çok çalış ve herkesin kabul edeceği ortak değerleri
öğütle, hiç kimsenin onaylamayacağı kötülüklerden vazgeçirmeye
çalış ve başına gelecek her türlü zorluğa karşı göğsünü siper et.
Büyüklük taslayarak insanları küçümseme, ortalarda böbürlenerek
dolaşma. Allah, kendini beğenip övünenlerden hoşlanmaz.
Davranışlarında doğal ol ve insanlara karşı yüksek sesle konuşma.
Unutma ki en çirkin ses eşeklerin sesidir. Bunlar en temel evrensel
ilkelerdir. (LOKMAN,17,18,19)
• Halktan bazıları var ki elinde ne bir kılavuzu, ne de bir aydınlatıcı
kitabı olmadığı halde, Allah hakkında bilgisizce / mücadele eder /
tartışır. Elinde bilimsel bir kanıtı olmadan Allah’ı tartışanlara “Allah’ın
indirdiği bilgi ve hikmet dolu Kitaba uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz
atalarımız ne yapmışsa aynen onları taklit ederiz” derler. Saptırıcı
onları alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı? (LOKMAN,20,21)
• Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan tümüyle Allah’a teslim olursa,
en garanti bağa tutunmuştur. Çünkü tüm işler en sonunda Allah’a
varır. (LOKMAN,22)
• Ey insanlar! Rabbinizi dinleyin, babanın çocuğuna yardım
edemeyeceği, çocuğun babaya yardım edemeyeceği bir günü
düşünün. Allah’ın sözü gerçektir. Dünya hayatı sizi aldatmasın;
kandırıcılar sizi Allah ile aldatmasınlar. (LOKMAN,33)
• Hiç kimse kendisinin yarın ne olacağını bilmez, yine, hiç kimse
nerede öleceğini bilmez. (LOKMAN,34)
• İnananlar için bir bağışlanma ve bol rızık vardır. Ayetlerimize karşı
meydan okuyup duranlar için de, acıklı ve korkunç bir azap vardır.
(SEBE,4,5)
• Bilimsel düşünceye sahip olanlar, Rabbinden Peygamber’e indirilen
Kur’an’ın gerçek olduğunu bilirler ve Kur’an’ın üstün ve en çok
övgüye layık olan Allah’ın yoluna ilettiğini görürler. (SEBE,6)
• Öte dünyaya inanmayanlar acıklı bir azap ve derin bir sapıklık
içindedirler. (SEBE,8)
• Allah’a şükrederek iş yapın / (Bana) şükretmek için çalışın / şükür
olarak iş yapın; kullarım arasında (gerçek anlamda) şükredenler çok
azdır. (SEBE,13)
• Rabbinizin verdiği rızıklardan yiyin ve Rabbinize teşekkür edin. İşte
size güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir Rab. (SEBE,15)
• Kuşkusuz gereğince çaba gösteren, yeterince şükreden herkes için,
elbette dersler vardır. (SEBE,19)
• Aslında şeytanın onlar üzerine hiçbir otoritesi yoktu. Ancak ahrete
inanan ile ondan kuşku duyanı ayırt edip bilelim diye şeytana bu
fırsatı verdik. (SEBE,21)
• Ortak koşuculara de ki: “Allah’ın dışında ilah saydığınız varlıkları
çağırın. Onlar göklerde ve yerde bir atom çekirdeği küçüklüğünde bir
şeye bile sahip değillerdir. Onların, gökler ve yer her ikisinde de bir
ortaklıkları yoktur. Allah da onlardan hiçbirisini yardımcı
edinmemiştir. Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin
şefaati yarar sağlamaz.” (SEBE,22,23)
• (Ortak koşuculara) De ki: “Bizim suçlarımızdan siz sorumlu
değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz. Rabbimiz
hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda kimin doğru yolda
olduğuna hüküm verecek.” (SEBE,25,26)
• Allah’a
eş
tuttuğunuz
ortakları
bana
gösteriniz.
Asla
gösteremezsiniz. (SEBE,27)
• Fanatik inkârcılar, “Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan öncekilere
inanmayız” diye diretirler. Sen bu inkârcı nankörleri Rableri huzuruna
getirildikleri sırasında birbirleriyle atışırken bir göreceksin! (SEBE,31)
• Biz bir kente / ülkeye ne zaman bir uyarıcı gönderirsek, o kentin
haksız kazançla servet sahibi olmuş kişileri elçiye karşı çıkarak; “Biz
sizin elçiliğinizi ve getirdiğiniz mesajı reddediyoruz. Bizim servetimiz
ve çocuklarımız daha çoktur. Biz cezalandırılacak da değiliz” dediler.
Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de
çocuklarınızdır. Ancak inanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin
davranışları bize yaklaştıracaktır. (SEBE,34,35,37)
• Siz, Allah için herhangi bir yardımda bulunursanız, Allah onun yerine
fazlasıyla koyar. (SEBE,39)
• Ben sizi uyardığımın karşılığında sizden herhangi bir ücret
istemiyorum, benim ücretim ancak Allah’tandır. (SEBE,47)
• Ben saparsam kendi kusurumdandır, doğru yolu bulursam bu da
Rabbimin bana vahyettiği Kur’an sayesindedir. (SEBE,50)
• Her şey bittikten sonra, “Ona inandık” derler. Hâlbuki daha önce onu
yalanlamışlardı. Onlar aşırı bir kuşku içinde idiler. (SEBE,52,53,54)
• Sen dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et. (ZÜMER,2)
• Dikkat! Arı ve duru olan din, sadece Allah’a aittir. Allah’ın yanında
başkalarını evliya edinenler, “Biz, onlara, bizi Allah’a daha iyi
yaklaştırsınlar diye, bağlanıyoruz” derler. Kuşkusuz ayrılığa
düştükleri bu konuda, onların arasında Allah karar verecektir.
(ZÜMER,3)
• Ortak koşucu inkârcılar “Allah bir çocuk edindi” derler. Eğer Allah bir
çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarının arasından dilediğini seçerdi.
Allah böyle bir şeyden arınmıştır. (ZÜMER,4)
• Unutmayın! Allah her şeyden üstündür, çok bağışlayandır. Allah’tan
başka ilah yoktur. Öyleyken nasıl olur da Allah’ı bırakıp başkalarına
yöneliyorsunuz? (ZÜMER,5,6)
• Eğer Allah’ı inkâr ederseniz, Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. Fakat
Allah kullarının nankörlük etmesinden hoşlanmaz. Eğer verdiklerine
teşekkür ederseniz sizden hoşnut olur. Hiç kimse bir başka kimsenin
günah yükünü yüklenmez. En sonunda dönüşünüz Rabbinizedir ve
Rabbiniz yapmış olduklarınızı size haber verecektir. (ZÜMER,7)
• İnsana bir sıkıntı dokundu mu, hemen Rabbine yönelerek O’na
yalvarır. Sonra, Allah insana bir iyilik verdi mi, daha önce yalvarmış
olduğunu unutur ve Allah yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar
koşmaya başlar. Böyle davrananlara, “İnkârınla biraz yaşa, kuşkusuz
sen ateş halkındansın” de. Böyle kişiliksiz birisi ile geceleyin,
ayaktayken ya da secde ederek boyun büken / ibadet eden, Allah’a
içtenlikle saygı duyan, öte dünya sorumluluğunun bilincinde olan ve
Rabbinin iyiliğini uman birisi, aynı olur mu? Hiç bilenlerle bilmeyenler
eşit olur mu? Bunları ancak akıl sahipleri düşünebilir! (ZÜMER,8,9)
• Ey inanan kullar! Rabbinize ortak koşmaktan sakının. Bu dünya
hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. Allah’ın yeri geniştir.
Ancak güzellikler uğrunda çaba sarf edenlerin ödülü hesapsız olarak
verilecektir. (ZÜMER,10)
• Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan kulluk
etmem ve benim örnek, iyi bir Müslüman olmam öğütlendi. Ben
Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım. Ben
dinimi yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ortak koşmadan ibadet
ediyorum. İstiyorsanız, siz de Allah’ın dışında dilediğinize tapınız.
Ama asıl kaybedenler ahret gününde kendilerine ve ailelerine
kaybettirenlerdir.” Unutmayın! Esas kaybetmek işte budur. Allah
kullarını böylece uyarır. Ey Kullarım! Bana ortak koşmaktan sakının /
Benim bilincimde olun. (ZÜMER,11,….,16)
• Kim saptırıcıya ve putlara kulluk etmekten kaçınır ve Allah’a
yönelirse, onlar için müjde vardır. Allah’ın Kelâmını dinleyip de en
güzel şekilde uygulayan kullarımı müjdele. Allah’ın dosdoğru yola
ilettiği kimseler işte bunlardır. İşte bunlar sağduyu sahibi kimselerdir.
(ZÜMER,17,18)
• Doğruya yönelen kimsenin göğsünü Allah İslam’a açarsa, o kimse,
Rabbinden bir ışık / nur üzerinde olmaz mı? Allah’ın ayrıntılı olarak
örneklediği bunca öğüde / Kur’an’a rağmen, kalpleri katılaşmış
olanlara yazıklar olsun. Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedir.
(ZÜMER,22)
• Allah, tutarlı, çelişkisiz ve evrensel olan anlamını, her toplumun
kendisine uygulayabileceği en güzel hadisi, çok anlamlı bir Kitap
halinde indirdi. Rablerini sayanların vücutları, Allah’ın bu en güzel
hadisini işitince ürperir. Sonra vücutları ve kalpleri Allah’ın verdiği
öğütlere karşı yumuşar. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir. Allah her
isteyeni ona ulaştırır. Sapkınlıkta direnen bir kimseye de rehber
bulunmaz. Kıyamet gününün azabından vücudunu kim koruyabilir?
O gün nankörlere “Kazandığınızın sonucuna katlanın” denir.
(ZÜMER,23,24)
• Ey Muhammed! Elbette sen de öleceksin, senin bir an önce ölmeni
isteyen ortak koşucular da ölecekler. Sonra kıyamet günü, hepiniz
Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız. (ZÜMER,30,31)
• Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek
geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Gerçeği
getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, sakınanlar / erdemlilerdir.
Allah sakınanların / erdemlilerin en kötü işlerini bağışlar ve yapmış
olduklarının karşılığını da en güzel bir biçimde verir.
(ZÜMER,32,33,35)
• Allah kuluna yetmez mi? Ortak koşucular seni Allah’tan başkalarıyla
korkutuyorlar. Sapıklıkta direnen hiçbir kimseye, Allah doğruyu
göstermez. Doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu gösterirse,
onu hiç kimse saptıramaz. (ZÜMER,36,37)
• Allah bana yeter. Güvenenler Allah’a güvensinler. (ZÜMER,38)
• Kim doğruyu bulursa kendisi içindir. Kim saparsa da kendisi aleyhine
sapmış olur. (ZÜMER,41)
• Yoksa ortak koşucular, Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler? De
ki,”Tüm şefaat / affetme hakkı sadece Allah’a aittir.” (ZÜMER,43,44)
• Allah tek başına anıldığı zaman, ahrete inanmayanların içlerine
sıkıntı basar. Fakat Allah’ın dışındakiler anıldığı zaman hemen
yüzleri güler. ”Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gizliyi ve açığı bilen
Allah’ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmü
yalnız Sen verirsin.” (ZÜMER,45,46)
• Ortak koşucu nankörler yerdekilerin tümüne ve hatta onun bir katına
daha sahip olsaydı bile, kıyamet gününün o müthiş azabından
kurtulmak için, tüm varlıklarını bedel olarak verirlerdi. Çünkü hiç
tahmin
etmedikleri
şeyler,
Allah
tarafından
karşılarına
çıkarılıverecektir. Ortak koşuculara, o gün işledikleri tüm kötülükler
gösterilir ve alay etmekte oldukları şeyler ise, kendilerini çepeçevre
sarıvermiştir. (ZÜMER,47,48)
• İnsan başına bir felaket geldi mi hemen bize yalvarır; ancak, onu o
felaketten kurtardığımız zaman ise; “Ben kendi bilgim ve becerimle
kurtuldum “ der. Hayır! Aslında o bir sınavdır, ne var ki çokları
bilmez. (ZÜMER,49)
• Ey, kendilerine karşı kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın
rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, tüm günahları affedicidir.
Kuşkusuz, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Size azap
gelmeden, Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun, aksi takdirde
yardım göremezsiniz. Hiç beklemediğiniz bir anda, azap sizi ansızın
yakalamadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilene / Kur’an’a en
güzel bir şekilde uyun. Ki, “Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana
yazıklar olsun! Gerçekten ben, Allah’ın ayetleriyle alay
edenlerdendim” diye itiraf edilecek kıyamet gününden sakının.
(ZÜMER,53,54,55,56)
• Veya “Allah beni doğruya iletseydi kesinlikle erdemlilerden biri
olacaktım” yahut azabı gördüğü an, “Keşke dünyaya dönmek için bir
şansım daha olsaydı da, güzel davrananlardan olsaydım” diye itiraf
edilecek ve “Hayır! Sana ayetlerim geldi, fakat sen onları yalanladın,
büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun” denilecek bir günden
sakının. (ZÜMER,57,58,59)
• Allah sakınanları / erdemlileri başarılarından ötürü kurtarır. Onlara
kötülük dokunmaz ve onlar üzülmezler de. (ZÜMER,61)
• Ey karanlığın ve inkârcılığın önderleri! Siz beni Allah’tan başkasına
mı kulluk etmeye teşvik ediyorsunuz? Yemin olsun! Eğer Allah’a
ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden
olursun. Öyleyse yalnız Allah’a kul ol ve şükret. (ZÜMER,64,65,66)
• Allah’ı kadrine, şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar / ortak
koşucular Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. (ZÜMER,67)
• Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugününüzle karşılaşacağınız
konusunda, sizi uyaran elçiler gelmemiş miydi? (ZÜMER,71)
• Allah’ın ayetlerini, ortak koşucu inkârcılardan başkası tartışmaz.
(MÜ’MİN,4)
• Tüm evreni yöneten kudrete koşulsuz hizmet edenler ve etrafındaki
melekler, Rablerini överek yüceltirler ve O’na inanırlar. İnananlar
için, O’ndan bağışlanma dilerler: “Rabbimiz, rahmetinle ve bilginle
her şeyi kuşatansın. Tövbe edenler ve senin yoluna uyanları bağışla
ve onları ateşin azabından koru. Rabbimiz, inananları kötülüklerden
koru. Sen kıyamet günü, kimleri kötülüklerden korursan onlara
rahmet etmişsindir. İşte büyük kurtuluş budur” diye dua ederler.
(MÜ’MİN,7,9)
• İnkârcılara denir ki: “Siz, ortağı olmayan tek bir Allah’a çağrıldığınız
zaman inkâr ederdiniz. Ancak Allah’a birileri ortak koşulduğunda
inanırdınız. Artık, şimdi karar yüceler yücesi olan Allah’a aittir.”
(MÜ’MİN,12)
• O Allah ki size ayetlerini / kanıtlarını göstermekte ve sizin için gökten
bir rızık indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip teslim olandan
başkası ibret almaz. (MÜ’MİN,13)
• Ortak koşucu inkârcılar hoşlanmasa da, siz dini sadece Allah’a ait
kılarak ve O’na birilerini ortak etmeden kulluk edin. (MÜ’MİN,14)
• Ortak koşucuları yaklaşan gün hakkında uyar, çünkü o gün dehşet
içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelir. O gün inkârcı nankörler
için ne bir dost ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır. (MÜ’MİN,18)
• Ben hesap gününe inanmayan her azgından, benim de Rabbim sizin
de Rabbiniz olan Allah’a sığındım. (MÜ’MİN,27)
• Allah’ın azabı bize gelirse, Allah’ın azabına karşı bize kim yardım
edebilir? (MÜ’MİN,29)
• Elbette, Allah kullarına haksızlık etmek istemez. Yoldan sapanlara
Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz. (MÜ’MİN,31,33)
• Allah’ın ayetlerine karşı hiçbir kanıta sahip olmadan tartışanlar, hem
Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye
muhataptır. Allah her kibirli zorbanın kalbini işte böyle tatminsiz kılar.
(MÜ’MİN,35)
• Bu dünya hayatı geçici bir geçinme yeridir. Öte dünya ise, ebedi bir
duraktır. Mü’min kişi kötülük işlerse kendisine ancak işlediği kötülük
kadar bir ceza verilir. Erkek veya kadın kim inanıp, iyi ve güzel işler
üretirse, onlar cennete girerler ve orada hesapsız olarak
nimetlenirler. (MÜ’MİN,39,40)
• Dönüşümüz Allah’adır. Sınırı aşanlar cehennemi boylayacaktır.
(MÜ’MİN,43)
• İnkârcılar cehennemde tartışırlarken güçsüzler, büyüklük taslamış
olanlara “Biz size uymuştuk, şimdi siz bu ateşin bir parçasını olsun
bizden savabilir misiniz?” derler. Büyüklük taslamış olanlar “Hepimiz
ateşin içindeyiz. Kuşkusuz Allah kulları arasında artık hükmünü
vermiştir” derler. (MÜ’MİN,47,48)
• Biz elçilerimize ve inananlara hem bu dünya hayatında, hem de
ahrette, tanıkların duruşmalarda hazır bulunacakları günde yardım
ederiz. O gün inkârcı nankörlerin özür dilemeleri bir yarar sağlamaz.
Onlar laneti ve en kötü sonu hak ettiler. (MÜ’MİN,51,52)
• Şimdilik sen, ortak koşucu Arapların / insanların inkârlarına karşı
azimle mücadelene devam et. Allah’ın sözü gerçektir. Sen kendi
günahların için Allah’tan bağışlanma iste ve Rabbini sabah-akşam
överek yücelt. (MÜ’MİN,55)
• Ellerinde hiçbir bilimsel belge olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında
tartışan ortak koşucuların, içlerinde asla ulaşamayacakları bir
büyüklük kuruntusu vardır. Sen böyle bir duygudan Allah’a sığın.
(MÜ’MİN,56)
• Rabbiniz der ki: “Bana yakarın size yanıt vereyim. Büyüklük
taslayarak bana kulluk etmekten kaçınanlar, aşağılanarak
cehenneme gireceklerdir. (MÜ’MİN,60)
• Allah insanlara karşı büyük iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu
teşekkür etmez. Allah, her şeyin yaratıcısıdır; O’ndan başka ilah
yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah hakkında aldanabiliyorsunuz?
Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslayanlar, işte böyle kandırılırlar.
(MÜ’MİN,61,62,63)
• Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin. Her
türlü övgü âlemlerin Rabbi olan Allah’a olsun. (MÜ’MİN,65)
• Bana Rabbimden apaçık kanıtlar geldikten sonra, sizin Allah’a ortak
ederek taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı. Ve bana evrenlerin
Rabbi olan Allah’a teslim olmam söylendi. (MÜ’MİN,66)
• Allah’ın ayetlerine karşı mücadele edenlere bakmaz mısın nasıl da
kandırılıyorlar? Onlar Kitabı ve elçilerimiz yoluyla gönderdiğimiz
mesajı yalanladılar. İleride yanıldıklarını görecekler. (MÜ’MİN,69)
• Ayetleri yalanlayan ortak koşuculara şöyle denir: “Nerede ortak
koştuklarınız? Allah’tan başkasına taptıklarınız nerede? Ortak
koşucular: “Onlar bizi terk ettiler. Meğer biz daha önce boş şeylerden
yardım istiyormuşuz!” derler. Allah, sapıklıkta direnen inkârcıları işte
böyle saptırır. Çünkü siz yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayıp
şımarıyordunuz. Büyüklük taslayanların yeri ne de kötüdür.
(MÜ’MİN,73,74,75,76)
• Ortak koşucuların yalanlamalarına karşı sen azimle mücadelene
devam et, Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77)
• Ortak koşucu inkârcılar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok,
daha güçlü, yeryüzünde bıraktıkları yapıtlar daha sağlam olan
öncekilerin sonu nasıl olmuştur hiç düşünmezler mi? Onların
kazandıkları şeyler kendilerini kurtaramadı. (MÜ’MİN,82)
• Ortak koşucular cezamızı gördüklerinde, “Artık sadece Allah’a
inandık ve ortak koşmuş olduklarımızı inkâr ettik” derler. Ama
azabımızı gördüklerinde inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz.
Bu, daha önceki kulları hakkında sürekli uygulanan Allah’ın
sünnetidir. (MÜ’MİN,84,85)
• Allah’a yönelin, Allah’tan bağışlanma dileyin. Ortak koşucu
düşüncelerden arınmayanların, öte dünyayı inkâr edenlerin vay
haline! Kuşkusuz inanıp iyi ve güzel işler üretenler için kesintisiz bir
ödül vardır. (FUSSİLET,6,7,8)
• Sizler ne işitme ve görme organlarınızın, ne de derilerinizin
aleyhinizde
tanıklık
yapacağını
aklınızın
ucundan
bile
geçirmiyordunuz. Yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilemeyeceğini
sanıyordunuz. Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya! İşte sizi
mahveden düşünce o oldu ve siz kaybedenlerden oldunuz. Şimdi
dayanırlarsa yerleri ateştir. Yok, hoş görülmek isterlerse özürleri
kabul edilmeyecektir. (FUSSİLET,22,23,24)
• ”Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra, dosdoğru yolu izleyenlerin
ölümleri anında melekler yanlarına gelirler: “Korkmayın, üzülmeyin,
size söz verilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında sizin
dostlarınızdık, ahrette de dostlarınız olacağız. Cennette canınızın
çektiği ve istediğiniz her şey, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın bir
ikramı olarak size sunulur” diye kulaklarına fısıldarlar.
(FUSSİLET,32)
• İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe, en iyi bir biçimde karşılık
ver. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kişi,
sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir. Bu, kötülüğü iyilikle savma
durumuna ancak, güçlüklere karşı göğüs geren ve olgunlaşmış
büyük pay sahibi kimseler eriştirilir. (FUSSİLET,34,35)
• Eğer şeytandan gelen herhangi bir kötü düşünce, seni günah
işlemeye sevk edecek olursa / seni etkisi altına alırsa, hemen Allah’a
sığın. (FUSSİLET,36)
• Güneşe ay’a secde etmeyin. Eğer Allah’a ibadet etmek istiyorsanız,
onları yaratan Allah’a secde edin. Eğer insanlar Allah’a secde
etmekten büyüklenirlerse bilin ki Rabbinin yarattıkları hiç yorulmadan
gece gündüz Allah’ı yüceltmektedirler. (FUSSİLET,37,38)
• Kuşkusuz ayetlerimizi çarpıtıp, saptıranlar bizden gizli kalmaz.
(FUSSİLET,40)
• Kendilerine Kur’an mesajı ulaştıktan sonra, onu inkâr edenler bilsin
ki o eşsiz yücelikte bir Kitap’tır. Geçmişte ve gelecekte Kur’an’ı
çürütecek hiçbir şey yoktur. Çünkü Kur’an, bilge ve her türlü övgüye
layık olan Allah tarafından indirilmiştir. (FUSSİLET,41,42)
• Gerçekten ortak koşucular Kur’an’dan derin bir kuşku içindedirler.
(FUSSİLET,45)
• Rabbin, kullara asla haksızlık yapmaz. (FUSSİLET,46)
• İnsan iyilik istemekten bıkmaz. Ancak kendisine bir kötülük
dokunduğunda umutsuzdur, kötümserdir. İnsana bir nimet verdik mi,
Bizden yüz çevirip yan çizer. Başına bir kötülük geldiğinde ise sürekli
Bize yalvarıp durur. (FUSSİLET,49,51)
• Ya o Kur’an Allah’tan idiyse ve siz de onu yalanlamış iseniz? Buna
karşı kesin bir tavır alandan daha sapık kim olabilir? Aslında onlar
Rablerinden bir kuşku içindedirler. Dikkat edin! Allah her şeyi bilgisi
ve yönetimiyle kuşatmıştır. (FUSSİLET,52,54)
• Aklınızı başınıza toplayın! Esirgeyen, bağışlayan sadece Allah’tır.
Allah’tan başkasını veliler edinen ortak koşucuları, bizzat Allah
Kendisi gözetlemektedir. (ŞÛRÂ,5,6)
• Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak uyarıcı
elçiler göndererek, herkesi kendi yolunu seçmede serbest
bırakmıştır. Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur. İnkârcı
nankörlerin ise, ne bir dostu, ne de bir yardımcısı olmayacaktır.
(ŞÛRÂ,8)
• Yoksa ortak koşucular Allah’tan başka veliler mi edindiler? Hâlbuki
biricik veli Allah’tır. (ŞÛRÂ,9)
• Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz, o hüküm
Allah’a bırakılır. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben O’na güvendim
ve O’na yönelirim. (ŞÛRÂ,10)
• O, çalışıp isteyene rızkı bol verir, çalışmayandan da kısar.
(ŞÛRÂ,12)
• Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya öğütlediğimiz dinin
aynısını, şimdi de sana vahyediyoruz / bildiriyoruz. Onu sizin için ilke
haline şöyle getirdik: “Dini dosdoğru ikame edin / uygulayın,
rivayetler uydurarak, onda ayrılığa düşmeyin.” Fakat kendilerini
çağırdığın bu ilke, ortak koşanlara çok ağır gelmektedir. (ŞÛRÂ,13)
• Sen çağrına devam et ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula.
Ortak koşanların arzularına uyma. (ŞÛRÂ,15)
• Elçinin bildirdiği çağrıdan sonra, hâlâ Allah’ın buyrukları hakkında
tartışanların kanıtları, Rableri yanında geçersizdir. Üstelik bunlara
karşı bir öfke ve kendilerine çetin bir azap vardır. O Allah ki Kitabı /
buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak indirmiştir. Ne
bileceksin belki de kıyamet saati çok yakındır. Dikkat edin! Kıyamet
saati konusunda kuşku duyanlar çok büyük bir yanılgı içindedirler.
(ŞÛRÂ,16,17,18)
• Allah, dünyada, çalışan herkese ayırım yapmadan karşılığını
verendir. Kim ahret ödülünü isterse, onun ödülünü arttırırız. Dünya
ödülünü isteyene de dünyada veririz; ancak onun ahretten bir payı
olmaz. (ŞÛRÂ,19,20)
• Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde, onlar için, dini şeriatlar /
kurallar koyan ortakları mı var? Allah’ın dinini karartanlara /
gizleyenlere acı bir azap vardır. (ŞÛRÂ,21)
• Kim birbirine güzel ve sevgiyle yaklaşırsa, onun sevgisini daha da
ekleyerek güçlendiririz. (ŞÛRÂ,23)
• Sizin başınıza gelen bir felaket, kendi ellerinizle yaptıklarınızın bir
sonucudur. Bununla birlikte birçoğunu da Allah affediyor. (ŞÛRÂ,30)
• Siz yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka
bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur. (ŞÛRÂ,31)
• Her çaba gösteren ve elde ettiğinin karşılığında teşekkür eden kişi
için ibretler vardır. (ŞÛRÂ,33)
• Size ne verildiyse dünya hayatının geçimliğidir. Ancak inananlar ve
Rablerine güvenenler için, Allah’ın yanında bulunanlar daha iyidir
ve süreklidir. (ŞÛRÂ,35,36)
• Rablerine inanıp güvenenler, büyük günahlardan, yasal olmayan
işlerden kaçınırlar ve öfkelerine engel olup bağışlarlar. Rablerinin
çağrısına karşılık verirler, salâtı ikame ederler / dini dosdoğru
uygularlar, işlerini aralarında danışma ile / tartışarak çözerler ve
kendilerine verdiğimiz rızıklardan yoksullara pay ayırırlar.
Haksızlığa uğrarlarsa o haksızlığı gidermede yardımlaşırlar.
(ŞÛRÂ,37,38,39)
• Kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve
erdemli davranırsa, Allah tarafından ödüllendirilir. Allah zalimleri
sevmez. (ŞÛRÂ,40)
• Haksızlığa uğradıktan sonra, haklarını savunmak için direnenler
kınanmazlar. Ancak haksız yere insanlara zulmedenler ve
yeryüzünde haksız yere saldıranlar cezalandırılır. Fakat
saldırılarına muhatap olup da yine de onları bağışlamak, işte işin
en zor yanı budur. Ama en onurlusudur. (ŞÛRÂ,41,42,43)
• Gerçek kaybedenler kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini
mahvedenlerdir. (ŞÛRÂ,45)
• Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez. (ŞÛRÂ,46)
• Allah katından geri çevrilmesi olanaksız olan gün gelmezden önce,
Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sığınacak bir yeriniz olmayacak.
Yaptıklarınızı inkâr etmek de mümkün olmayacak. (ŞÛRÂ,47)
• Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman onunla
sevinir; ama kendi yaptıklarının bir sonucu olarak başlarına bir
kötülük gelse, o zaman insan nankörleşir. (ŞÛRÂ,48)
• Biz Kur’an’ı, inanmak isteyen kullarımızı doğruya ulaştıran bir ışık
kıldık. (ŞÛRÂ,52)
• Biz, peygamberlerle alay eden geçmiş toplumların en güçlülerini
dahi, yok ettiğimizin örneklerini vermiştik. (ZUHRUF,8)
• Ortak koşuculara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, “Onları
üstün ve her şeyi bilen Allah yarattı“ diyeceklerdir. (ZUHRUF,9)
• İnsan gerçekten apaçık bir nankördür. (ZUHRUF,16)
• Ortak koşucular, Rahman’ın kulları olan melekleri dişiler yaptılar. O
iftiracılar acaba, meleklerin yaratılışlarına tanık mı oldular? Bu
sözleri kaydedilecek ve sorguya çekileceklerdir. (ZUHRUF,19)
• Hangi kente bir uyarıcı gönderdiysek, oranın çıkar çevreleri, “Biz
atalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini
izliyoruz” derlerdi. Elçi de, “Ben size atalarınızın öğretilerinden
daha doğrusunu getirmiş olsam, yine de mi kabul etmezsiniz?”
derdi. Ortak koşucular da: “Evet! Biz, senin tebliğ ettiğin dini kabul
etmiyoruz” derlerdi. Biz de onlardan öç aldık. Yalanlayanların
sonunun nasıl olduğuna bir bak. (ZUHRUF,23,24,25)
• Ben yalnız beni Yaratana taparım, çünkü O, bana doğru yolu
gösterecektir. (ZUHRUF,27)
• Kim Rahman’ın çağrısına kulak vermezse, Biz ona sürekli beraber
olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Ve o saptırıcı onları yoldan
çıkarır. Ama onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
(ZUHRUF,36,37)
• Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır
bakalım: “Onlara Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar söylemiş
miyiz?” (ZUHRUF,45)
• Belki akıllarını başlarına alırlar, dönerler diye, başlarına ibret için
çeşitli felaketler getirdik. (ZUHRUF,48)
• Meryem oğlu İsa, Bizim kendisine elçilik verdiğimiz bir kuldan
başka bir şey değildi. Biz onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.
(ZUHRUF,59)
• Sakın saat / dünyanın sonu hakkında kuşkuya düşmeyin,
buyruklarıma uyun. Çünkü dosdoğru yol budur. Sakın saptırıcı sizi
şaşırtmasın. Çünkü saptırıcılar sizin için açık bir düşmandır.
(ZUHRUF,61,62)
• Allah’a saygılı olunuz ve O’nun bildirdiği buyruklarına uyunuz. Allah
benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, sadece Allah’a kulluk
etmelisiniz. Dosdoğru yol budur. (ZUHRUF,63,64)
• Yemin olsun! Biz size gerçeği getirdik; ama çoğunuz gerçeklerden
hoşlanmıyordunuz. (ZUHRUF,78)
• Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat
edemezler. (ZUHRUF,86)
• Ortak koşucular sürekli bir kuşku içinde oyalanmaktadır. Nerede
ortak koşucularda öğüt almak?! (DUHAN,9,13)
• Biz gökler, yer ve aralarındakileri oyun, eğlence için yaratmadık.
Biz onları gerçeği göstermek için yarattık. Ne var ki onların çoğu
bilmezler. (DUHAN,38,39)
• Kuşkusuz göklerde ve yerde inananlar için ibretler vardır.
(CASİYE,3)
• Ortak koşucular, Allah’tan ve ayetlerinden başka, hangi hadise /
söze inanıyorlar? (CASİYE,6)
• Kendisine Allah’ın ayetleri anlatılınca onları dinleyip, sonra da sanki
hiç duymamış gibi, büyüklük / bilgiçlik taslayarak Allah’ın ayetlerini
yok sayıp, yalan yere uyduruk rivayet üreten yalancı günahkârın
vay haline! (CASİYE,7,8)
• Ortak koşucu yalancı, ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman ona
itibar etmez. Yaptıkları şeyler de, Allah’a eş koştukları veliler de
onu kurtaramayacaktır. (CASİYE,9,10)
• İşte bu Hadis / Kur’an bir rehberdir. (CASİYE,11)
• Ey Muhammed! İnananlara söyle: Allah’ın ceza günlerinin
geleceğini ummayanlarla tartışmasınlar. Çünkü Allah her topluma
yaptıkları işlere göre karşılık verecektir. (CASİYE,14)
• Kim iyi ve güzel işler üretirse kendi iyiliğinedir, kim de kötülük
işlerse kendi zararınadır. Siz en sonunda Rabbinize
döndürüleceksiniz. (CASİYE,15)
• Bilgiden yoksun kişilerin arzularına uyma. Çünkü o bilgisiz kişiler,
Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. İnkârcı
nankörler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da sakınanların /
erdemlilerin dostudur. (CASİYE,18,19)
• Allah’ın anlattığı bu gerçekler, insanlar için aydınlatıcı belgelerdir,
kesin olarak inanmış bir topluma da bir rehber ve bir rahmettir.
(CASİYE,20)
• Her kişi, kazandığının karşılığını haksızlığa uğramadan görecektir.
(CASİYE,22)
• Arzusunu / egosunu ilahlaştıran kimseye dikkat ettin mi? O,
arzusunu ilahlaştırdığı için, Allah onu sapıklıkta bırakmış,
işitmeyen, düşünmeyen ve görmeyen bir kişi gibi olmuştur. Şimdi
böyle bir kimseyi, Allah’tan başka kim doğruya iletebilir? Hiç
düşünmez misiniz? O arzularını ilahlaştırmış kimseler derler ki,
“Hayat sadece yaşadığımız dünya hayatıdır. Yaşarız ve ölürüz. Bizi
yok eden sadece zamanın akışıdır. Başkası yok etmez.” Onların bu
konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zannediyorlar. Ey
Muhammed!
De ki: ”Sizi Allah yaşatır ve öldürür. Sonra,
gerçekleşmesinde asla kuşku olmayan diriliş gününde sizi bir araya
toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmez.” (CASİYE,24,25,26)
• Saat / dünyanın sonu gerçekleştiği gün, işte o gün, gerçekleri
reddedenler hüsrana uğrayacaktır. (CASİYE,27)
• Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü haktır / gerçektir. Kıyamet saatinde de
kuşku yoktur. (CASİYE,32)
• Tüm övgüler göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan
Allah içindir. (CASİYE,36)
• Kur’an, üstün ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmiştir. Biz
gökleri, yeri ve aralarındakileri gerçekle / belli bir amaçla ve belli bir
süre için yarattık. (AHKAF,2,3)
• Allah’ın dışında yalvardıklarınıza bir bakın! Onların yeryüzünde
neyi yarattığını bana gösterin. Yoksa eş koştuklarınızın göklerde bir
ortaklığı mı var? Eğer söyledikleriniz doğru ise, daha önce size
verilmiş bir kitap veya bilimsel bir kanıt getirin. (AHKAF,4)
• Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendilerine hiçbir cevap
veremeyen ve hatta yaptıkları dualarından bile habersiz olan
şeylere yalvaranlardan daha aptal kim olabilir? (AHKAF,5)
• İnsanlar kıyamet günü toplandıklarında, ortak koştukları şeyler
kendilerine düşman olacaklar ve ortak koşucuların kendilerine
tapmalarına karşı çıkacaklardır. (AHKAF,6)
• Siz hiç düşündünüz mü, ya bu Kur’an Allah katından ise ve siz de
ona karşı çıkmışsanız ve İsrailoğullarından bir tanık da bunun
benzerini görüp inandığı halde, siz büyüklük taslayıp yüz
çevirmişseniz, haliniz ne olacak? Kuşkusuz, Allah nankör topluluğu
doğru yola iletmez. (AHKAF,10)
• İnkârcı kodamanlar inananlar için “Eğer, Kur’an iyi bir şey olsaydı,
şu zavallılardan önce biz inanırdık” dediler. (AHKAF,11)
• ”Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru davrananlara bir
korku yoktur ve onlar üzülmezler de. (AHKAF,13)
• Dinsel buluğ çağına gelip kırk yaşına varınca; “Rabbim bana,
anneme ve babama verdiğin iyiliğe teşekkür etmeye ve hoşnut
olacağın yararlı işler yapmaya beni yönelt. Benim soyumu ıslah et.
Ben tövbe edip, Sana teslim olanlardanım” demelidir. İşte böyle
içtenlikle tövbe edenin, o güne gelinceye kadar işlediklerinin en
iyisini kabul edeceğiz ve yaptıkları kötülüklerini de görmezlikten
geleceğiz. Bu kimseler cennet halkı arasında olacaklardır. Bu,
insanlara verilen dosdoğru bir vaattir. (AHKAF,15,16)
• Bazı kimseler, anne ve babalarının kendilerini uyarmalarına: “Öf
size, benden önce nice kuşaklar geçmiş olmasına rağmen, benim
yeniden diriltileceğimi mi iddia ediyorsunuz?” der. Anne ve babası
da Allah’a sığınarak, “Yazık olur sana; ne olur inan. Allah’ın sözü
gerçektir” diye vahlanınca o, “Bunlar boş laflar, daha öncekilerin
uydurdukları öykülerden başka bir şey değil” diye inkârında diretir.
Bu gibiler, gelip geçmiş cin ve insan toplumları arasında, azap
sözünü hak etmiş kimselerdir. Kuşkusuz onlar kaybedenlerdir.
Yaptıklarının
karşılığı
haksızlık
edilmeden
tam
verilir.
(AHKAF,17,18,19)
• Ortak koşucu inkârcılara, cehenneme sunuldukları gün “Dünya
hayatında tüm güzel şeylerinizi boşa harcayıp, onların zevkini
sürdünüz. Yeryüzünde haksız yere büyüklenmenizin ve yoldan
çıkmanızın karşılığında bugün alçaltıcı azabı göreceksiniz” denir.
(AHKAF,20)
• Çevrenizdeki nice kentleri yok ettik. Belki dönerler diye, yok
etmeden önce onlara uyarıcı kanıtlarımızı defalarca açıklamıştık.
Allah’ın yanında yakınlık sağlamak amacıyla edindikleri ilahlar,
kendilerine yardım etmeli değil miydi? Aksine, Allah’a yaklaştıracak
diye bağlandıkları ilahlar, onları terk ettiler. (AHKAF,28)
• Allah’ın davetçisinin çağrısına uymayanlar, yeryüzünde Allah’ı aciz
bırakamazlar. Onların Allah’tan başka dostları da olmaz. Onlar
apaçık bir sapıklık içindedirler. (AHKAF,32)
• Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın
ölüleri diriltebileceğini, bu inkârcılar düşünmezler mi? (AHKAF,33)
• Karar ve azim sahibi elçiler, nasıl güçlüklere göğüs gerdilerse sen
de güçlüklere göğsünü ger ve inkârcıların cezalandırılmaları
konusunda acele etme. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası mı
yok edilir? (AHKAF,35)
• Kuşkusuz, erdemliler / sakınanlar cennetlerde pınar başlarındadır.
Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar, bundan önce
güzel davranıyorlardı. Sakınanlar, geceleri az uyurlar, seher
vakitlerinde Rablerinden bağışlanma dilerlerdi. Ve mallarından
isteyenlere
ve
yoksullara
pay
ayırırlardı.
(ZARİYAT,15,16,17,18,19)
• Bilinçli olarak inananlar için, insanın bizzat kendi varlığında ve yer
küresinde ibret verici kanıtlar vardır. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
(ZARİYAT,20,21)
• Allah’a koşun / sığının. Allah ile birlikte başka ilahlar edinmeyin.
(ZARİYAT,50,51)
• O fanatik inkârcılara boş ver. Sen öğüt vermeye devam et. Çünkü
öğüt vermek inananlara yarar sağlar. (ZARİYAT,54,55)
• Ben, ins ve cin / görünen ve görünmeyen her şeyi, Allah‘tan başka
Tanrı olmadığını ve sadece Bana tapmaları / ibadet / kulluk
etmeleri gerektiğini bilmeleri / (üflediğim ruhum vasıtasıyla içlerine
yerleştirdiğim) Tanrısal modelimi oluşturmaları için yarattım.
(ZARİYAT,56)
• Kendilerine söz verilen günün azabından dolayı, ortak koşucu
inkârcıların vay haline! (ZARİYAT,60)
• Hiç kuşkusuz, inkârcılar Bize döneceklerdir. O zaman onların
hesaplarını görmek de Bize düşer. (ĞAŞİYE,25,26)
• Allah, kulu Muhammed’e, iyi ve güzel işler üreten müminleri, içinde
sonsuza dek kalacakları güzel bir ödülü müjdelesin ve “Allah çocuk
edindi” diyen inkârcıları da, Allah’tan gelecek şiddetli bir cezaya
karşı uyarsın diye, bu mükemmel Kur’an’ı indirdi. (KEHF,2,3,4)
• ”Allah’ın çocukları var” diyenlerin, ağızlarından çıkan söz ne büyük
bir iftiradır. Onlar, sadece yalan rivayetler üretiyorlar. (KEHF,5)
• Biz insanlardan kimlerin erdemli davranıp, kimlerin sapıtacağını
ayırt etmek için, dünyayı bir cazibe merkezi yaptık. (KEHF,7)
• Rabbimiz bizi merhametinle koru ve bize bir kurtuluş yolu göster.
(KEHF,10)
• Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına
Tanrı demeyiz. Aksi takdirde, boş yere konuşmuş oluruz. Sizler,
Allah’tan başka tanrılar edindiniz. Allah’tan başka edindiğiniz
tanrılar hakkında kesin bir kanıt getirebilir misiniz? Asla
getiremezsiniz. Öyle ise, Allah’a karşı yalan uydurandan daha
zalim kim olabilir? (KEHF,14,15)
• Olur ki, Rabbiniz size merhamet eder ve işlerinizde size başarı ve
kolaylık sağlar. (KEHF,16)
• Dosdoğru yola yönelen kimselere Allah, yardım eder; kim de
sapıklığa yönelirse, onu da doğruya ulaştıracak bir dost bulunmaz.
(KEHF,17)
• Hiçbir şey için “İnşallah / Allah dilerse” diyerek, Rabbini anmadan
“Bunu yarın yapacağım” deme. Eğer “İnşallah / Allah dilerse”
demeyi unutursan, hatırladığında, “Belki Rabbim en yakın bir
zamanda beni daha iyiye ulaştırır” de. (KEHF,23,24)
• Allah, yönetimine / hükmüne birilerini ortak etmez. (KEHF,26)
• Sen, Rablerinin rızasını dileyerek, sabah-akşam dua edenlerle
birlikte ol. Sanal dünyanın cazibesine kapılıp, yoksul fakat sabahakşam Rablerini ananları göz ardı etme. Kalplerini mühürleyip,
Kur’an’ı anlamalarına engel olduğumuz kodamanların arzularına
uyma. Onların işi gücü, tahminde bulunarak, rivayet üretmektir.
(KEHF,28)
• Hak / gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr
etsin. (KEHF,29)
• İnanıp iyi ve güzel işler üretenlerin ödülünü elbette vereceğiz.
(KEHF,30)
• ”Maaşallah / bu, Allah’ın bir bağışıdır, güç ve kuvvet ancak
Allah’tandır” demen gerekmez mi? (KEHF,39)
• Servet ve çocuklar, dünya yaşamının geçici cazibeleridir. Ama
sürekli kalacak olan iyi ve güzel işler, Rabbinin yanında bir ödül
olarak da, bir umut olarak da daha iyidir. (KEHF,46)
• Herkesin dünyada işlediklerini içeren kitabı, kendilerine
verildiğinde, suçlular kitabın içini açıp baktıklarında, dehşetle
korkuya kapılıp, “Eyvah! Vay başımıza gelenlere! Bu ne biçim bir
kitap, küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan, dünyada işlediklerimizin
hepsini bir bir sayıp dökmüş” diye paniklediklerini görürsün.
Böylece, herkes dünyada yaptıkları her şeyi önlerinde hazır
bulacaklardır. O bakımdan senin Rabbin, hiç kimseye haksızlık
etmez. (KEHF,49)
• Siz, Beni bırakıp, iblisi ve onun adamlarını mı dostlar
ediniyorsunuz? Oysa iblis ve adamları sizin düşmanlarınızdır.
Nankörler için bu, çok kötü bir değişimdir. (KEHF,50)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da insanlar için, her şeyi ayrı ayrı örnek
vererek açıkladık. Fakat insan tartışmaya çok düşkündür. Örneğin,
insanlara bir yol gösterici geldiğinde, kendilerini bu yol göstericinin
bildirdiklerine inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten
alıkoyan şey, evvelkilerin / atalarının sünnetini aynen uygulamaları
veya başlarına açıkça bir felaketin gelmesini beklemeleridir.
(KEHF,54,55)
• Ortak koşucu inkârcılar gerçeği, hurafe ve uydurma rivayetlerle
ortadan kaldırmak için mücadele ederler. / inkâr edenler hakkı
ortadan kaldırmak için, asılsız bir takım delillerle karşı çıkmakta,
ayetlerimi ve kendilerine yapılan uyarılarımı alay konusu
yapmaktadırlar. (KEHF,56)
• Ortak koşuculara, Rabbinin ayetleri anlatıldığı halde, duyduklarını
unutarak, onları kabul etmeyenden daha nankör kim olabilir? Biz,
haksızlık ettikleri için yok ettiğimiz toplumların hepsine, yok
etmeden önce belli bir süre tanımıştık. (KEHF,57,59)
• İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?
(KEHF,68)
• Bana Rabbimin verdikleri daha iyidir. (KEHF,95)
• Ortak koşucu inkârcılar, Benim dışımda kullarımı evliya edinerek
kurtulacaklarını mı sandılar? O inkârcıların konağı olarak
cehennemi belirledik. (KEHF,102)
• İş yapanların en kötüsünün kim olduğunu size bildireyim mi? Onlar,
iyi bir iş yaptıklarını zannettikleri halde, dünyadaki tüm çabaları
boşa çıkanlardır. Onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’nunla
karşılaşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa çıkar ve diriliş
gününde de, yaptıklarına bir değer biçmeyiz. İnkâr ettikleri
ayetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için, onlara en uygun ceza
cehennemdir. (KEHF,103,104,105,106)
• Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, iyi ve güzel iş üretsin.
Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın. (KEHF,110)
• Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka
gelecektir. Artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların ortak
koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir. (NAHL,1)
• ”Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana saygı gösterin”
şeklindeki uyarılarını, kullarından seçtiği elçilerle insanlara duyurur.
(NAHL,2)
• Allah, gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların
ortak koştuklarından çok yücedir. (NAHL,3)
• Allah, insanı küçücük bir spermden yarattı, fakat insan büyüyüp
gelişince, bir de bakmışsın her şeyi kendine mal edip, açıkça
Allah’ı devre dışı bırakıverir. (NAHL,4)
• Eğer insanlar doğruyu isteselerdi, Allah, hepsini doğruya ulaştırırdı.
Ancak, onlardan yanlış yolu tercih edenler de vardır. (NAHL,9)
• Ey Allah’a ortak koşanlar! Yaratan Allah ile yaratamayan ortak
koştuklarınız aynı olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz? Allah’ın
dışında bağlandığınız varlıklar hiçbir şey yaratamazlar, aksine
kendileri yaratılmışlardır. (NAHL,17,20)
• Siz
Allah’ın
nimetlerini
saymaya
kalksanız,
saymakla
bitiremezsiniz. (NAHL,18)
• Tanrınız bir tek Tanrı’dır. Öte dünyaya inanmayanların kalpleri, tek
Allah’a ilahlar yakıştırarak inkâr ederler ve onlar büyüklük taslarlar.
Allah, büyüklük taslayanları sevmez. (NAHL,22,23)
• Ortak koşucuların elebaşları, diriliş gününde kendi günahlarının
tamamını, ayrıca bilgisizlik yüzünden saptırdıkları kimselerin
günahlarından da bir kısmını yüklenirler. Dikkatli olun! Yüklendikleri
şey ne de kötüdür. (NAHL,25)
• O inkârcılar, kendi kendilerine kötülük edip dururlarken, melekler
canlarını alır. Ve o an çaresiz kalınca “Biz herhangi bir kötülük
yapmıyorduk” derler. Melekler de “Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı
çok iyi bilendir. İçinde sürekli kalacağınız cehennem kapısından
girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür” diye cevap verecekler.
(NAHL,28,29)
• Bu dünyada iyi davrananlar için güzellik vardır. Öte dünya ise, çok
daha güzeldir. Erdemlilerin yurdu ne güzeldir. Melekler, erdemli
kimselerin canlarını almaya geldiklerinde, “Selam size olsun.
Yaptıklarınızın karşılığı olarak cennete giriniz” derler (NAHL,30,32)
• Allah onlara zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler.
Sonunda yapmış olduklarının kötü sonuçları kendilerine dokundu
ve alaya almış oldukları azap, onları çepeçevre kuşatıverdi.
(NAHL,33,34)
• Elçilerin, bizim bildirdiğimiz her şeyi, açıkça kendilerine
bildirmekten başka bir görevleri mi var? Yemin olsun! Biz, her bir
topluma, “Yalnızca Allah’a kulluk edin ve Allah’a ortak koşmaktan
sakının” diyen bir elçi gönderdik. Yeryüzünü dolaşın ve Allah’ı
yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün. Sapıklıkta
direnenleri Allah doğruya ulaştırmaz. Onların bir yardımcısı da
olmaz. (NAHL,35,36,37)
• O sapkın inkârcılar, “Allah ölmüş olanı diriltmez” diye tüm güçleriyle
Allah’a yemin ederler. Hayır, tam tersi, insanları yeniden
dirilteceğine dair Allah’ın verdiği gerçek bir söz vardır. Ancak
insanların çoğu bunu anlamak istemiyor. Yeniden diriltilecekler ki,
Allah anlaşmazlığa düştükleri konuları açıklasın ve inkârcılar da
kendilerinin yalancı olduğunu öğrensin. (NAHL,38,39)
• Allah için göç edenler, Rablerine güvenerek azimle göğüs
gerenlerdir / eğer (inkâr edenler), Rablerine güvendikleri için,
güçlüklere göğüs gerenleri / zora katlananları bir anlayabilselerdi,
onlar da inanırlardı. (NAHL,42)
• Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve kitaplar gönderdik.
İnsanlara anlatman ve iyice düşünüp anlamaları için, sana da bu
Kur’an’ı / Zikri indirdik. (NAHL,44)
• Kötülük
planlayanlar,
Allah’ın
kendilerini
yerin
dibine
geçirmeyeceğinden yahut beklemedikleri bir yerden, kendilerine
azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Yahut dolaşıp
dururlarken, kendileri yakalanmayacaklarından emin mi oldular?
Yahut o kötülük planlayanlar, korku ve endişe içinde iken,
yakalanmayacaklarından emin mi oldular? (NAHL,45,46,47)
• Göklerde ve yerde bulunan tüm yaratıklar ve melekler Allah’a saygı
gösterirler ve asla büyüklük taslamazlar. Kendilerinden çok yüce
olan Rablerini sayarlar ve kendilerine söyleneni aynen uygularlar.
(NAHL,49,50)
• Allah: “İki tanrı edinmeyin, Allah, bir tek ilahtır. Sadece Bana saygı
gösterin” demiştir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.
Din de sadece Allah’ındır. Allah’tan başkasını mı sayıyorsunuz?
Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Nitekim bir sıkıntıya
uğradığınızda hemen Allah’a yalvarırsınız. Ama Allah, sizden o
sıkıntıyı giderdiği zaman, sizden bir grup hemen Rablerine ortak
koşmaya devam ederler, kendilerine verilene nankörlük ederek…
Hadi, bir süre daha yararlanın; yakında mutlaka öğreneceksiniz!
(NAHL,51,52,53,54,55)
• Ortak koşucular, kendilerine verdiğimiz rızıklardan bilinçsizce, ortak
koştukları şeylere de bir pay ayırırlar. Allah’a yemin olsun ki, siz bu
uydurduğunuz şeylerden sorulacaksınız. (NAHL,56)
• Ey Muhammed! Allah’a yemin olsun ki, senden önceki toplumlara
da elçiler gönderdik. Fakat saptırıcı o toplumlara yaptıkları
kötülükleri cazip gösterdi de, onlar elçilerinin bildirdiklerine
inanmadılar. Şeytan / saptırıcı, o gün de, bu gün de ortak
koşucuların dostudur. Biz sana bu Kur’an’ı indirdik ki, ortak
koşucuların anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine bildiresin
ve inanan toplumlara da bir yol gösterici, bir rahmet olsun.
(NAHL,63,64)
• Sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verecek. Sizden
bazıları yaşamın / ihtiyarlığın en kötü anına kadar yaşatılır ki, her
şeyi bilirken, hiçbir şeyi bilmez hale gelir. (NAHL,70)
• Allah kiminize kiminizden daha bol rızık vermiştir. Varlıklı hale
gelenler, emirleri altındaki çalışanlara hak ettikleri paylaşımı
yapmazlar. Hâlbuki herkesin rızkını Allah verir. Hâl böyleyken,
Allah’ın nimetini mi esirgiyorlar? (NAHL,71)
• Ortak koşucular, kendilerine göklerdeki ve yerdeki rızıktan bir şey
veremeyen ve vermeye de asla gücü yetmeyecek olan, Allah’tan
başkalarına bağlanıp yalvarırlar. Bağlandığınız başkalarını, Allah’a
benzetmeye çalışmayın / Allah’a benzerler bulmaya çalışmayın.
Tüm üstün nitelikler Allah içindir. Ama çoğunluk bunu bilmek
istemez. (NAHL,73,74,75)
• Teşekkür edersiniz diye, Allah size işitme, görme ve algılama
yeteneği verdi. (NAHL,78)
• Allah’a teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz. (NAHL,81)
• Ortak koşucular, Allah’ın nimetlerini biliyorlar, sonra da onları inkâr
ediyorlar. Onların çoğu gerçekleri gizlerler. Gerçekleri gizleyenler
azabı gördükleri zaman, artık onlardan azap hafifletilmez ve onlara
süre de tanınmaz. İnkâr edip de inananları Allah’ın yolundan
saptıranlara, yaptıkları bozgunculuktan ötürü azaplarını kat kat
artıracağız. (NAHL,83,85,88)
• Bu Kur’an’ı, her şeyi açıklayan bir yol gösterici, bir rahmet / bir
sevgi ve Müslümanlara / kendini Allah’a teslim edenlere bir müjde
olarak indirdik. (NAHL,89)
• Kuşkusuz, Allah, adaleti / adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve
akrabaya / yakınlara yardım etmeyi önerir. Kötülükten / pisliklerden,
fenalıktan / edepsizliklerden / hayâsızlıktan ve aşırılıktan / azgınlıkdoymazlık, kıskançlıktan / zulümden kaçınmanızı ister. Öğüt
almanız için sizi böyle aydınlatır / O, düşünüp taşınmanız için size
(böylece) öğüt verir. (NAHL,90)
• Anlaşma yaptığınızda, Allah adına verdiğiniz sözü yerine getirin.
Allah’ı kendinize kefil ederek pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın.
Allah yaptıklarınızı bilir. Allah adına yaptığınız yeminleri bozarak,
ipliğini sağlamca büktükten sonra, tekrar çözen kadın gibi olmayın.
Bir topluluğun diğer bir topluluktan güçlü olmasından yararlanarak,
yeminlerinizi aranızda kötüye kullanıp, bozgunculuk aracı
yapmayın. Allah sizi bununla imtihan eder. Allah anlaşmazlığa
düştüğünüz konuları, diriliş günü size mutlaka açıklayacaktır.
(NAHL,91,92)
• Eğer Allah dileseydi sizi bir tek toplum yapardı. Allah kötülükte
direneni sapıklıkta bırakır, doğruya yönelene de yol gösterir.
Elbette yaptıklarınızdan sorulacaksınız. (NAHL,93)
• Yeminlerinizi birbirinizi aldatma vesilesi yapmayın / birbirinizi
aldatmak için yemin etmeyin / yeminlerinizi aranızda, kötüye
kullanıp bozgunculuk aracı yapmayın ki, sapa sağlam yere basmış
ayağınız kaymasın. Allah’ın yolundan alıkoymuş olacağınızdan
dolayı da kötülüğü tadar / perişan olur ve acı azabı hak edersiniz.
(NAHL,94)
• Allah’a verdiğiniz sözü az bir değer karşılığında değiştirmeyin! Sizin
için Allah’ın yanındakiler daha iyidir; bir bilseniz. Sizin dünyada
sahip olduğunuz şeyler tükenir; fakat Allah’ın yanındakiler asla
tükenmez. (NAHL,95)
• Erkek olsun, kadın olsun, her kim inançlı olarak iyi bir iş yaparsa,
ona bu dünyada güzel bir hayat bağışlarız ve yaptıkları iyi işlere
karşılık ödüllerini de tam veririz. (NAHL,96,97)
• Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan / saptırıcıdan Allah’a
sığın. İnanıp Rablerine güvenenlere saptırıcı hiçbir güç yetiremez.
Saptırıcının gücü, ancak, kendisini dost edinenlere ve şeytanı
Rablerine ortak koşanlaradır. (NAHL,98,99,100)
• Allah’ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez, onlar
için acı bir azap vardır. Allah’ın ayetlerine inanmayanlar, yalan
rivayet uydururlar. İşte bu uydurukçu rivayetçiler, gerçek
yalancılardır. (NAHL,104,105)
• Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlanan dışında, imandan
sonra inkâra göğsünü açıp, Allah’ı inkâr edenler, Allah’ın gazabını
hak etmişlerdir. Çünkü o inkârcılar, dünya hayatını ahrete tercih
ettiler. Ve inkârcı topluluğu Allah doğru yola iletmez.
(NAHL,106,107)
• Hiç kuşku yok ki ortak koşucu inkârcılar öte dünyada
kaybedeceklerdir. (NAHL,109)
• Kıyamet günü geldiğinde, herkes kendini savunmaya / kurtarmaya
çalışacaktır. O gün herkese, yapmış olduklarının karşılıkları, hiçbir
haksızlığa uğratılmadan, tam olarak verilecektir. (NAHL,111)
• Kendilerine her taraftan bolca rızık gelen, güven ve huzur içinde
yaşayan kentin insanları, zamanla Allah’ın nimetlerine karşı
nankörlük etmeye başlamışlardır. Bunu üzerine Allah, onlara,
nankörlüklerinden / yaptıklarından dolayı, açlık ve korku elbisesini
giydirmiştir. Sonunda nankörlük ederlerken onları kıtlık sıkıntısı
yakalayıverdi. (NAHL,112,113)
• Artık, Allah’ın size verdiği helal ve güzel rızıklardan yiyin ve eğer
gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız / ibadet ettiğiniz (kendisi için
çalıştığınız) Allah ise, verdiği nimetlerden ötürü Allah’a teşekkür
edin. (NAHL,114)
• Allah size yalnızca leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası için
adananları haram kılmıştır. Kim bunları yemek zorunda kalırsa,
istekli olmamak ve sınırı aşmamak koşuluyla yiyebilir. (NAHL,115)
• Kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara dayanarak, “Bu helaldir,
bu haramdır” demeyin. Çünkü Allah adına yalan uydurmuş
oluyorsunuz. Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar.
(NAHL,116)
• Allah adına haram uyduranlar için, çok kısa bir menfaatten sonra,
acı bir azap vardır. (NAHL,117)
• Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işledikten sonra, ardından
içtenlikle tövbe edip düzelenleri bağışlayacaktır. (NAHL,119)
• İbrahim, gerçekten tek bir Allah’a teslim olan bir öncü idi. Hiçbir
vakit Allah’a ortak koşmadı. Allah’ın verdiklerine şükredici idi. Allah,
İbrahim’i seçti ve onu doğru yola iletti. İbrahim’e bu dünyada
mutluluk verdik, öte dünyada ise erdemlilerle birlikte olacaktır.
Dosdoğru yola yönelerek, İbrahim’in dinine uy. İbrahim hiçbir
zaman, Allah’a ortak koşucu olmadı. (NAHL,120,121,122,123)
• Rabbinin yoluna bilgelikle ve en güzel bir yöntem ile çağır. Ortak
koşucularla en güzel bir yöntemle mücadele et. (NAHL,125)
• Eğer bir ceza ile karşılık verecekseniz, size uygulananın aynısıyla
karşılık verin. Kendinizi tutarsanız / sabrederseniz / affederseniz
elbette bu, her şeye rağmen daha iyidir / kendini tutan /
sabredenler için daha hayırlıdır. (NAHL,126)
• Güçlüklere göğsünü siper et / sabret / dayanıklı ol. Senin
güçlüklere karşı mücadele edip göğüs germen / dayanıklı olman /
sabrın da ancak Allah’ın yardımıyladır. Ortak koşucular için üzülme
/ tasalanma ve kurdukları tuzaklarından da endişelenme /
telaşlanma / sıkıntı duyma. Çünkü / doğrusu / hiç kuşkusuz Allah,
erdemli davrananlar / korunanlar / saygılı olanlar ve iyilikte
bulunanlar / iyi davrananlar / güzellik sergileyenlerle beraberdir.
(NAHL,128)
• Allah’a tapın / ibadet edin / kulluk edin, Allah’a saygılı olun / Allah’ın
bilincinde olun / Allah’tan korkun. (NUH,3)
• Rabbinizden bağışlanma dileyin; Rabbiniz çok bağışlayandır.
(NUH,10)
• Sizi birçok evreden geçirerek yaratan Allah olduğu halde, size
oluyor da Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? (NUH,13)
• Rabbim, beni, anamı, babamı, evime inanan olarak girenleri,
inanan erkek ve kadınları bağışla; yalnız zalimlerin yıkımlarını artır
/ zalimlerin helak ve perişanlığını artır / zalimlerin yok olmalarını
artır. (NUH,28)
• Bu Kur’an, Rablerinin izniyle, insanları cehalet ve bağnazlığın
taassubundan kurtarıp, bilimin aydınlığına, O, güçlü ve övgüye
layık olan Allah’ın dosdoğru yoluna götürmek için, Muhammed
Peygamber’e indirdiğimiz mükemmel bir Kitap’tır. (İBRAHİM,1)
• Bağnazlar, dünya hayatını, öteki dünyaya tercih ederler, insanları,
Allah’ın aydınlık yolundan saptırırlar ve o yolu cehaletle karartırlar.
Onlar aşırı derecede tutucudurlar. (İBRAHİM,3)
• Biz, görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana
diliyle gönderdik ki, halkı, elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi
anlayabilsin. (İBRAHİM,4)
• Kuşkusuz, her türlü güçlüklere göğüs geren ve sürekli şükreden
herkes için, alınacak dersler vardır. (İBRAHİM,5)
• Rabbiniz: “Eğer verdiklerime şükrederseniz size daha bol veririm,
ama nankörlük ederseniz azabım çetindir” diye bildirmişti. Allah
hesapsız zengindir, övgüye ve teşekküre en layık olandır.
(İBRAHİM,7,8)
• Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak koşmamalarını ve
Allah’ın apaçık ayetlerini, kendi dilleriyle bildirmişlerdi. Fakat onlar,
elçileri konuşturmadılar ve: “Biz size gönderilene inanmıyoruz ve
bizi, yalnız Kendisine kulluk etmeye çağırdığınız şey hakkında da,
değişik kuşkularımız var” diye reddetmişlerdi. Elçileri: “Gökleri ve
yeri yaratan Allah’tan mı kuşkulanıyorsunuz? Hâlbuki O, sizin
günahlarınızı bağışlamak için, sizi çağırıyor ve size belli bir yaşam
süresi tanıyor” demişlerdi. Halkları da elçilere, “Siz de bizim gibi
birer insanlarsınız, siz bizi atalarımızın ibadet ettiği gibi ibadet
etmekten
çevirmek
istiyorsunuz.
Bu
iddianızı
neye
dayandırıyorsunuz? Hadi bize açık bir kanıt getiriniz” demişlerdi.
Elçiler de halklarına şöyle dediler: “Evet! Biz elbette sizin gibi birer
insanız. Ancak, Allah kullarından dilediğini seçerek onu elçilik
göreviyle onurlandırır. Allah’ın izni olmadan bizim size bir kanıt
getirmemiz olanaksızdır. İnananlar yalnızca Allah’a güvenirler.
Hem bize dosdoğru yollarımızı gösteren Allah’a neden
güvenmeyelim ki? Sizin bize yaptığınız eziyetlere karşı azimle
göğsümüzü siper edeceğiz. Güvenenler yalnız Allah’a güvenir.
Elçiler Allah’tan yardım istediler, Allah da onlara yardım etti ve her
inatçı zorba da perişan oldu. (İBRAHİM,9,10,11,12,15)
• Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gerçeğini görmüyor musunuz?
Allah istese sizi yok eder ve yerinize yeni halklar getirir. Böyle bir
şey yapmak, Allah için hiç de zor değildir. (İBRAHİM,19,20)
• Kıyamet gününde tüm halklar, Allah’ın huzuruna çıkarıldıklarında,
zayıflar / yönetilenler, güçlülere / yönetenlere şöyle diyecekler:
“Dünyada biz sizin tebaanızdık / size tabi idik, şimdi siz bizi,
Allah’ın azabından koruyabilecek misiniz?” Onlar da: “Ne yapalım,
Allah bize bir yol gösterseydi, biz de size gösterirdik. Artık
sızlansak da, çırpınsak da bizim için fark etmez. Çünkü bizim kaçıp
kurtulacak bir yerimiz yok” diyecekler. İnkârcıların hesapları
görülüp her şey bittikten sonra, saptırıcı / şeytan onlara şöyle
diyecek: “Kuşkusuz, Allah size gerçek olanı söz vermişti. Ben de
size söz vermiştim ama benim sözüm sahte idi / ben sözümde
durmadım. Zaten benim sizin üzerinize her hangi bir gücüm de
yoktu. Ben sizi sapıklığa çağırdım, siz de koşa koşa geldiniz. Bu
yüzden beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Sizin beni Allah’a
ortak koşmanızı, ben esasen önceden reddetmiştim” Kuşkusuz
nankörler için acı verici bir azap vardır. (İBRAHİM,21,22)
• Allah içtenlikle inananları, dünya hayatında da, öteki hayatta da
sapa sağlam destekler. Ayetlerini karartanları ise, saptırır ve Allah
herkesin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi ya da kötü şeyi
gerçekleştirir. Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri, saptırıp
değiştirerek, halklarının yok olmasına neden olanları görmedin mi?
Onlar cehennemde yanacaklardır. Bu ne kötü bir sondur. İnkârcı
nankörler, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar
koştular. Kuşkusuz, sonunda varacağınız yer ateş olacaktır.
(İBRAHİM,27,28,29,30)
• Hiç bir alışverişin ve dostluğun yarar sağlamadığı gün gelmeden
önce, salâtı ikame etsinler / ortak koşmadan bağlılıklarını
sürdürsünler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, gizliden veya
açıktan, yoksullara yardım için versinler. (İBRAHİM,31)
• Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Siz, Allah’ın nimetlerini
saymakla bitiremezsiniz. Ama insanlar çok nankörlük ederler.
(İBRAHİM,34)
• Ey Rabbimiz! Kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de, açıkladığımızı
da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Sana
sonsuz övgüler olsun. Rabbim dualarımı işitir. Rabbim, beni ve
soyumdan gelecekleri salâtı ikame etmiş / ortak koşmadan Sana
bağlanmış olanlardan eyle. Rabbim dualarımı kabul et. Rabbim öte
dünyada hesabın görüleceği gün, beni, anamı, babamı ve
inananları bağışla. (İBRAHİM,38,39,40,41)
• Sakın, ortak koşucu nankörlerin yapmakta olduklarından Allah’ı
habersiz sanma. Onların cezalarını sadece, gözlerin dehşetten
donup kalacağı güne kadar ertelemektedir. O azap günü ayetlerimi
karartanlar “Rabbimiz bizi yakın bir süreye kadar ertele de, senin
çağrına katılalım ve elçilere uyalım” diyecekler. Oysa daha önce,
siz sonunuzun gelmeyeceğine dair yemin etmemiş miydiniz?
Ayetlerimi karartanlar planlarını yaptılar, hâlbuki planları Allah’ın
bilgisi dâhilinde idi. Planları dağları yerinden oynatacak kadar olsa
bile neye yarar? Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden
döneceğini sanmayın. Allah elbette üstündür, kimsenin yaptığını
yanına bırakmaz. (İBRAHİM,42,44,46,47)
• Allah herkese yaptığının karşılığını verir. (İBRAHİM,51)
• Bu Kur’an, onunla uyarılsınlar, Allah’ın yalnız tek bir Tanrı
olduğunu bilsinler, aklı olanlar iyice düşünüp öğüt alsınlar diye, tüm
insanlığa bir çağrıdır. (İBRAHİM,52)
• Her ne zaman Rablerinden kendilerine yeni bir uyarı, öğüt gelse,
onu hiç ciddiye almazlar. (ENBİYA,2)
• Biz elçileri yemek yemeyen bedenler olarak yaratmadık. Onlar
ölümsüz de değillerdi. Sonra, Biz elçilere verdiğimiz sözü yerine
getirdik; elçileri ve dilediğimiz kimseleri birlikte kurtardık; aşırı
gidenleri de yok ettik. (ENBİYA,8,9)
• Yemin olsun! Size içinde öğüt veren ve sizi uyaran bir Kitap
indirmiş bulunuyoruz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?
Biz aklını kullanmayan nice ülkeleri, öğüt ve uyarılarımıza kulak
vermedikleri için, yerle bir ettik, yerlerine de yenilerini var ettik.
Ayetlerimizi ciddiye almayan nankörler, biçilmiş ekin ve bir yığın kül
haline
gelinceye
kadar
haykırışlarına
devam
ettiler.
(ENBİYA,10,11,15)
• Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
(ENBİYA,16)
• Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan ötürü yazıklar olsun size / vay
halinize. Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a aittir. Allah’ın
yanındakiler,
O’na
kulluk
etmekten
büyüklenmez
ve
duraksamazlar. Onlar, gece ve gündüz hiç yorulmadan Allah’ı
yücelterek anarlar. (ENBİYA,18,19,20)
• Allah yaptığından sorumlu tutulmaz; fakat ortak koşucular
sorgulanacaklardır. (ENBİYA,23)
• Ey Muhammed! Biz, senden önce gönderdiğimiz tüm elçilere;
”Allah’tan başka ilah yoktur; sadece Allah’a kulluk ediniz” diye
vahyetmişizdir / bildirmişizdir. (ENBİYA,25)
• Biz, hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Her canlı mutlaka ölecektir. Biz
sınamak üzere, sizi kötü ve iyi şeylerle karşı karşıya getireceğiz.
Sonunda dönüşüz Bana’dır. (ENBİYA,34,35)
• İnsan çok aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında ayetlerimi
göstereceğim / Ben size tüm kanıtlarımı göstereceğim. Bu yüzden
Benden acele etmemi istemeyin. (ENBİYA,37)
• Gerçek şu ki, söz verilen kıyamet öyle ansızın gelecek ki,
inkârcıları şaşkına çevirecektir. Artık, onu ne geri çevirmeye güçleri
yetecek, ne de kendilerine süre verilecektir. (ENBİYA,40)
• Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan başka / Allah’a karşı, gece ve
gündüz, sizi kim koruyabilir? Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin
öğüdünü kabul etmiyorlar. Rablerinin öğüdünü kabul etmeyenlerin,
sanki, Bizden başka / Bize karşı kendilerini koruyacak ortakları
var? Onların ilah edindikleri şeyler, kendilerini bile koruyamazlar.
Artık onlara Biz de sahip çıkmayacağız. (ENBİYA,42,43)
• Ey Muhammed! De ki: “ Ben sizi, sadece vahiy / Allah’ın bildirdikleri
ile uyarıyorum.” (ENBİYA,45)
• Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir
haksızlık edilmeyecek. (ENBİYA,47)
• Sakınanlar göremedikleri halde Rablerine saygı duyarlar ve
kıyamet gününün dehşetinden ürperirler. (ENBİYA,49)
• Kur’an, iyiyi kötüden ayırt eden kutlu bir öğüttür. Siz şimdi ona mı
karşı çıkıyorsunuz? (ENBİYA,50)
• Yemin olsun! Biz daha önce İbrahim’e de gerçeği anlama ve
kavrama yeteneğini vermiştik. İbrahim çok iyi birisiydi. İbrahim:
“Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. O halde, Allah’ı
bırakıp, size hiçbir yararı ve zararı dokunmayan şeylere mi
tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah’a eş koştuklarınıza! Sizin aklınız
yok mu?” dedi. İbrahim’e ödül olarak İshak’ı ve Yakub’u verdik.
Hepsini erdemli kıldık. Biz onları öğütlerimiz doğrultusunda yol
gösteren önderler yaptık. Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, salâtı
ikame etmeyi / Allah’a ortak koşmadan bağlanmayı, ortak koşucu
düşüncelerden nasıl temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. Onlar
yalnızca Bize kulluk / ibadet edenlerdendi / (Bizim için çalışan)
kimselerdi. (ENBİYA,56,66,67,72,73)
• Biz, Lut’u merhametimizin kapsamına aldık, çünkü o iyilik için
çalışanlardandı. (ENBİYA,75)
• Nuh’u, ayetlerimizi inkâr eden toplumdan koruduk. (ENBİYA,77)
• (Davud ve Süleyman) Her birine bilgi ve bilgelik verdik. Artık
şükredecek misiniz? (ENBİYA,79,80)
• Eyyub, “Rabbim, bana dert gelip çattı. Sen acıyanların en
acıyanısın” diyerek Rabbine çağrıda bulununca, Biz Eyyub’un
çağrısına cevap verdik ve tüm sıkıntısını giderdik. (ENBİYA,83,84)
• İsmail, İdris ve Zülkifl. Hepsi güçlüklere karşı dirençli kişilerdi. Biz
onları rahmetimiz kapsamına aldık; çünkü onlar erdemli kişilerdi.
(ENBİYA,85,86)
• ”Rabbim, Senden başka ilah yoktur. Sen yücesin. Ben yanlış
davrandım / nankörlük ettim.” Biz Yunus’un (bu) yalvarışına karşılık
verdik ve onu üzüntüden / balığın karnından kurtardık. Biz
inananları işte böyle kurtarırız. (ENBİYA,87,88)
• Biz Zekeriya’nın, “Rabbim, beni çocuksuz / yapayalnız, bir başıma
bırakma; sen varislerin / mirasçıların en iyisisin” (diye ettiği) duasını
kabul ettik. Onlar iyi ve güzel işlerde yarışırlar ve Bize hem
umutluyken hem de umutsuzken yalvarıyorlardı. Onlar Bize
ürpererek / gönülden derin saygı duyanlardı. (ENBİYA,89,90)
• Aslında hepiniz tek bir milletsiniz / doğrusu, sizin bu dininiz tek bir
dindir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise, hepiniz yalnızca Bana
kulluk edin / Bana ibadet edin (Benim için çalışın). (ENBİYA,92)
• Kim inançlı olarak iyi ve güzel işler yaparsa, onun bu çabası boşa
gitmeyecektir; Biz sürekli olarak herkesin yaptığı işi
kaydetmekteyiz. (ENBİYA,94)
• Ve Hak sözün / kıyametin gerçekleşmesi yaklaşmış ve inkârcıların
gözleri korkudan donakalmıştır: “Eyvah bize! Gerçekten biz, böyle
bir durumla karşılaşacağımızı kavrayamamışız. Biz ne kadar
nankör insanlarmışız” derler. Siz inkârcılar ve Allah’a ortak
koştuklarınız, hepiniz cehennemin yakıtısınız; sizler oraya
gireceksiniz. Hepsi cehennemde sonsuza dek kalacaklardır.
Ancak, yaptıklarına karşılık, kendilerine mutlu bir son
belirlediklerimiz; cehennemden uzaklaştırılacaklardır. Canlarının
istediği şeyler içinde sonsuza dek kalırlar. Melekler kendilerini, “İşte
bu, size söz verilen mutlu sonunuzdur!” diye karşılarlar. Bu vaat
ettiğimiz bir söz; Biz verdiğimiz sözü mutlaka gerçekleştiririz.
(ENBİYA,98,99,101,102,103,104)
• Yemin olsun! Zikir’den / Tevrat’tan sonra Zebur’da da, “Yeryüzüne
benim erdemli kullarım varis olacak” diye yazıp belirtmiştik.
Kuşkusuz, Kur’an’da da, Allah’a kulluk eden toplumlar için, bir çağrı
vardır. (ENBİYA,105,106)
• Ey insanlar! Sizin Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi /
bildirildi. Artık, Allah’a ortak koşmadan teslim olacak mısınız?
(ENBİYA,108)
• Ey ortak koşucular, sizin yakıştırdıklarınıza karşı, sadece,
esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan yardım istenir. (ENBİYA,112)
• Hiç kuşkusuz, Allah’a ortak koşmadan inananlar, mutlu sona
ulaşacaklar. O mutlu sona ulaşanlar ki, salâtlarında / tüm
çabalarında Allah ile beraber olduklarına gönülden inanırlar.
İnsanlara yararı olmayan şeylerden kaçınırlar. Ki, onlar, tertemiz,
şaibesiz faaliyetlerde bulunurlar. Yasal olmayan cinsel ilişkiden
sakınırlar. Kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler.
Verdikleri sözleri de yerine getirirler. Ve onlar, salâtlarını / dinlerine
olan bağlılıklarını muhafaza ederler. İşte, mutlu sona ulaşacak ve
cennete mirasçı olacak müminler bunlardır. Ve orada sonsuza dek
kalacaklardır. (MÜ’MİNÛN,1,2,3,4,5,8,9,10,11)
• Nuh halkına: “Ey halkım, yalnızca Allah’a kulluk ediniz / Allah’a
ibadet edin (O’nun için çalışın). Sizin Allah’tan başka bir tanrınız
yoktur. Hâlâ, erdemli davranıp, Allah’a saygılı olmayacak mısınız?”
demişti. (MÜ’MİNÛN,23)
• Nuh: “Rabbim, halkımın beni yalanlamalarına karşı bana yardım et”
diye dua etti. (MÜ’MİNÛN,26)
• İnkârcı nankörler adına bana bir istekte bulunma. “Bizi o zalim
halktan kurtaran Allah’a övgüler olsun” de. (MÜ’MİNÛN,27,28)
• Kuşkusuz, Nuh ve kavminin başına gelenlerde, ibret alacaklar için
dersler vardır. Biz elbette, sizleri denemekteyiz. (MÜ’MİNÛN,30)
• Hiçbir toplum, kendisi için belirlenmiş süreyi ne öne alabilir, ne de
erteleyebilir. Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne
zaman bir elçi, toplumuna gittiyse, halkı o gelen elçiyi yalanladı. Biz
de onları birbiri peşinden yok edip tarih yaptık. Buyruklarıma
inanmayan bir topluluk yok olmayı hak eder. (MÜ’MİNÛN,43,44)
• Yemin olsun! Biz, İsrail oğulları doğruyu bulurlar diye, Musa’ya
Kitabı / Tevrat’ı vermiştik. (MÜ’MİNÛN,49)
• Ey elçiler! Temiz olan şeylerden yiyiniz / dünya hayatının
güzelliklerinden nasibinizi alın ve iyi ve güzel / yararlı / barışa ve
hayra yönelik işler yapınız. Ben sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi
bilirim. Kuşkusuz, tüm milletler tek bir toplumdur / doğrusu bu, bir
tek din olarak sizin dininizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde
Bana karşı saygılı olun / Beni bilincinizde canlı tutun. Fakat
insanlar, işlerini kendi aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara
ayırdılar. Her hizip / grup kendi yazdıkları kitapla övünüyor.
Sanıyorlar mı ki, kendilerine bağışladığımız servet ve çocuklar ile
onları güçlendiriyoruz ve bu onların iyiliğine oluyor? Hayır, onlar
işin farkında değiller. (MÜ’MİNÛN,51,52,53,55,56)
• Rablerine olan saygıdan ötürü alabildiğine dikkatli olanlar,
Rablerinin ayetlerine / ilkelerine inananlar, Rablerine ortak
koşmayanlar, Rablerine döneceklerinin bilincinde olarak gönülden
verenler, işte onlar iyilikte yarışanlardır ve onlar iyilik yapmakta
öncüdürler. (MÜ’MİNÛN,57,58,59,60,61)
• Biz, herkese, ancak gücünün kaldırabileceği kadar sorumluluk
yükleriz. Katımızda gerçeği içeren bir Kitap vardır. Hiç kimse
haksızlığa uğratılmayacaktır. Ama inkârcıların kalpleri gerçeği
içeren bu Kitaptan habersizdir. Onlar gerçeğe aykırı işlerde çalışıp
durmaktadırlar. Nihayet servetleriyle şımarmış olanların varlıklarını
elinden alıp, azaba / sıkıntıya çevirdiğimizde hemen feryadı
basarlar. Boş yere feryat etmeyin; bu gün tarafımızdan hiçbir
yardım görmezsiniz. Size ayetlerim okunduğu zaman, küçümsüyor
ve hiç oralı olmuyordunuz. Ayetlerime karşı büyüklük taslıyordunuz
ve gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz / ağzınıza geleni
söylüyordunuz. Peki, onlar / ortak koşucular, bu Kur’an’ı hiç
düşünmediler mi / (Allah’ın) bu sözünü anlamaya hiç çalışmadılar
mı? Yoksa daha önce atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine
geldi? Hâlbuki elçi, onlara gerçeği getirmişti. Ne var ki, ortak
koşucuların
çoğu
gerçekten
hoşlanmazlar.
(MÜ’MİNÛN,62,63,64,65,66,67,68,70)
• Eğer gerçek / din, ortak koşucuların arzularına göre uygulansaydı,
gökler, yer ve içindekiler bozulur, darmadağın olur / yok olur
giderdi. Hâlbuki Biz öğüt alacakları Kur’an’ı gönderdik, ancak
çokları kendi iyiliklerine olan öğüde bile sırt döndüler / hayır, hayır!
Biz (bu Kur’an’da) akıllarında (tutmaları gerekli olan her şeyi)
getirdik. Buna rağmen onlar yine de kendilerine bu gerçekleri
hatırlatan (mesajdan) yüz çevirmektedirler. (MÜ’MİNÛN,71)
• Öte dünya bilinci sorumluluğu taşımayanlar, o yoldan hep yan
çiziyorlar / ahrete inanmayanlar, o doğru yoldan sapmaktadırlar.
(MÜ’MİNÛN,74)
• Yemin olsun! Biz, ahrete inanmayanları, akılları başlarına gelir
diye, sıkıntıya düşürdük. Ama yine de ders alıp Rablerine boyun
eğmediler, yalvarmadılar. Sonunda, üzerlerine çetin bir azabın
kapısını açıverince, şaşırıp şoke oldular. Hâlbuki ders alasınız diye,
Allah size, işitme, görme duyuları ve beyinler vermiştir. Ne kadar
da az teşekkür ediyorsunuz! (MÜ’MİNÛN,76,77,78)
• Sizi yeryüzüne yerleştiren Allah’tır. Ve O’nun huzurunda
toplanacaksınız. Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? Ortak
koşucular, öncekileri, körü körüne taklit edip durdular.
(MÜ’MİNÛN,79,80,81)
• Ortak koşuculara, “Dünya ve içinde bulunanlar kimindir?” diye
sorarsan, ”Allah’ın” diyecekler. O halde siz hiç düşünmez misiniz /
hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? Neden Allah’a saygılı
davranmıyorsunuz / hâlâ Allah bilincini içinizde canlı tutmayacak
mısınız? O halde nasıl oluyor da bu şekilde aldanabiliyorsunuz?
(MÜ’MİNÛN,84,85,87,89)
• Biz kendilerine gerçeği getirmemize rağmen, onlar / ortak
koşucular yalanlamaktadırlar. Allah çocuk edinmemiştir ve Allah ile
beraber bir tanrı da yoktur. Allah, ortak koşucuların yakıştırdıkları
şeylerden çok uzaktır. Allah onların ortak koştukları şeylerden çok
yücedir. (MÜ’MİNÛN,90,91,92)
• Rabbim, eğer ortak koşuculara verilen tehdit sözünü, ben hayatta
iken gerçekleştirirsen; Rabbim, beni o inkârcı nankör toplum içinde
bırakma / beni zalim olanlardan kılma. (MÜ’MİNÛN,93,94)
• Sen kötülüğe iyilikle karşılık ver. (MÜ’MİNÛN,96)
• Rabbim, şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım. Şeytanların
yanımda
bulunmalarından
Sana
sığınırım
Rabbim.
(MÜ’MİNÛN,97,98)
• İyilik tartıları ağır gelenler, işte onlar kazanacaklardır. Kötülük
tartıları ağır gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için
cehennemde ebedi kalacak olanlardır. Allah kendilerine soracak:
“Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz de onları yalanlamıyor
muydunuz? (MÜ’MİNÛN,102,103,105)
• Kullarımdan bir grup, “Rabbimiz biz inandık, bizi bağışla, bize
merhamet et / bize sevgini göster / bize acı. Sen merhamet
edenlerin en merhametlisisin” derdi. Siz onları alaya aldınız ve
onları küçümsemeniz, Beni anmayı size unutturdu. Bugün Ben,
Bana inanan kullarıma, sabretmelerinin karşılığını verdim.
Kazananlar işte bunlardır. (MÜ’MİNÛN,109,110,111)
• Allah ortak koşucu inkârcılara dedi ki: “Siz gerçekten dünyada çok
kısa bir süre kaldınız, keşke, dünyada iken bunu bilebilseydiniz.
Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize dönmeyeceğinizi mi
sandınız? (MÜ’MİNÛN,114,115)
• Mutlak / gerçek yönetici olan Allah çok yücedir. Allah’tan başka
tanrı yoktur ve O, yüce yönetimin Rabbidir. Her kim Allah ile
birlikte, hiçbir delile sahip olmayan başka bir tanrıya kulluk ederse,
onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz inkâr edenler asla
mutlu sona ulaşamazlar. Sen şöyle dua et: “Ey Rabbim, beni
bağışla, bana merhamet et / (bana) sevgini göster; Sen merhamet
edenlerin en iyisisin / Sen sevenler içinde en çok Sevensin!”
(MÜ’MİNÛN,116,117,118)
• Doğruluğundan asla kuşku olmayan bu Kitap, âlemlerin Rabbi
tarafından indirilmiştir. Ortak koşucular “Onu Muhammed kendisi
mi uydurdu?” diyorlar. Asla! / hayır, hayır! Bu Kitap, senden önce
kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu / toplumları, uyarman
için / doğru yola ulaşmaları için, Rabbinden gelen bir gerçektir.
Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur. Siz hiç
düşünüp, öğütten anlamaz mısınız? / öğüt almayacak mısınız?
(SECDE,2,3,4)
• Siz çok az teşekkür ediyorsunuz! (SECDE,9)
• ”Biz toprağa karışıp kaybolduktan sonra, yeniden mi
yaratılacağız?” diyorsunuz. Gerçek şu ki, onlar, Rablerine
kavuşmayı ummayan ortak koşucu inkârcılardır. Üzerinize
görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz. (SECDE,10,11)
• Sen, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerin, Rableri huzurunda
başlarını öne eğmiş durumda iken “Rabbimiz, gördük ve işittik. Bizi
tekrar dünyaya döndür de, erdemli davranalım. Şimdi biz kesin
olarak inandık” derlerken bir görsen. Biz isteseydik herkesi doğruya
ulaştırırdık. Ama Biz, insanın kendi tercihine bıraktık ki, böylece,
Benim “cinlerin ve insanların bir kısmıyla cehennemi
dolduracağıma“ dair sözümün ne demek olduğu iyice anlaşılsın.
(SECDE,12,13)
• Ayetlerimize gerçekten inananlar, ayetlerimiz kendilerine anlatıldığı
zaman saygıyla karşılarlar ve büyüklük taslamadan Rablerini
yüceltirler. Yataklarından kalkıp saygıyla ve umutla Rablerine
yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar.
Yaptıklarının karşılığı olarak kendilerini ne kadar büyük bir neşe ve
mutluluk beklediğini hiç kimse bilemez. (SECDE,15,16,17)
• İnanan bir kimse, yoldan çıkmış biri gibi midir? Elbette eşit
olamazlar. İnanıp iyi ve güzel işler üretenler için, işlediklerinin bir
karşılığı olarak, kalacakları cennet konakları vardır. Yoldan çıkmış
olanların konağı ise ateştir. (SECDE,18,19,20)
• Belki ibret alıp inkârlarından dönerler diye, büyük azaptan /
cehennem azabından önce, Biz inkârcılara yakın azabı / dünya
azabını tattırırız. Rabbinin ayetleri hatırlatılınca, onları
reddedenden daha nankör kim olabilir? (SECDE,21,22)
• Yok edilmiş yurtları üzerlerinde gezip dolaştıkları, kendilerinden
önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız, onları doğru yola
yöneltmedi mi? Kuşkusuz bunda dersler vardır. Hâlâ mı
dinlemiyorlar? Kupkuru toprağı yağmurla sulayarak, kendilerinin ve
hayvanlarının yedikleri ürünleri çıkardığımızı da mı görmüyorlar?
Hâlâ mı kavrayamıyorlar? (SECDE,26,27)
• Nihaî karar gerçekleştiği gün, inkârcılara inanmaları bir yarar
sağlamayacaktır; kendilerine bir başka şans da tanınmayacaktır.
(SECDE,29)
• Yemin olsun ki, Rabbinin azabı kesinlikle gerçekleşecektir. (TÛR,7)
• Kuşkusuz, kadın-erkek erdemliler / sakınanlar cennetler ve nimetler
içindedir. Rablerinin kendilerine vermiş olduğu şeylerden zevk
duyarlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. İnanan,
soylarından da kendileri gibi inanmış olan kimseleri de birleştiririz.
Onların yaptıklarından da hiçbir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kendi
kazanmış olduğunun karşılığını görür. (TÛR,17,18,21)
• İnananlar, cennette birbirlerine dünyadaki anılarından bahsederken
“Daha önce biz aile çevremiz içinde bile, Allah’ın azabından endişe
ile ürperirdik, Allah bize iyilik etti de, insanın iliklerine kadar işleyen
alevli ateşten korudu. Biz dünyada sadece Allah’a yalvarırdık.
Çünkü iyilik eden, esirgeyen ve koruyan sadece Allah’tır.”
(TÛR,25,26,27,28)
• Ortak koşucu inkârcılar eğer sözlerinin eri iseler, bu Kur’an benzeri
hadis getirsinler! (TÛR,34)
• Yoksa ortak koşucular bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa
düşecekler kendileri olacaktır. Yoksa ortak koşucuların Allah’tan
başka ilahları mı vardır? Allah onların ortak koştuklarından yücedir.
(TÛR,42,43)
• Ortak koşucuların, o gün planları kendilerine hiçbir yarar
sağlamayacak ve yardım da görmeyeceklerdir. Nankörlere bunun
dışında bir ceza daha vardır; fakat çokları bilmezler. Rabbinin
hükmü gerçekleşinceye kadar sen mücadelene devam et /
Rabbinin hükmünü sabırla bekle / Rabbinin hükmüne dayan.
Kalktığın zaman, gecenin bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken
Rabbini överek yücelt. (TÛR,46,47,48,49)
• Allah, sizlerden hanginizin en güzel işler yapacağını açığa çıkarıp,
yaptıklarınızın karşılığını vermek için / sizi imtihana çekmek üzere
ölümü ve hayatı yarattı. (MÜLK,2)
• İnkârcılar cehenneme atıldıkları zaman, bekçileri “Size bir uyarıcı
gelmemiş miydi?” diye soracaklar. Onlar da “Evet, bize uyarıcı
elçiler gelmişti, ama biz onları yalanladık ve Allah hiçbir şey
indirmemiştir. Siz tümüyle sapıtmışsınız” demiştik. Eğer o
uyarıcıları dinleseydik veya aklımızı kullansaydık, biz şimdi şu
alevli ateşin halkı içinde olmazdık” diye cevap verirler.
(MÜLK,8,9,10)
• Görmedikleri halde Rablerine saygı duyup, azabından korkanlar
için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. (MÜLK,12)
• Yer küresi üzerinde dolaşın, araştırın ve Allah’ın sizin için yarattığı
rızıkları bulup, üretip yiyin. Unutmayın son dönüş Allah’adır.
(MÜLK,15)
• Ey ortak koşucular! Yoksa siz, aniden yer sallanmaya başlayıp, sizi
yerin dibine batırmayacağına dair, gökte olduğuna inandığınızdan
güvence mi aldınız? Aynı şekilde, gökte olduğuna inandığınızın,
üstünüze gökten taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğine dair bir
güvenceniz mi var? Uyarının nasıl olduğunu öğreneceksiniz. Yemin
olsun! Ortak koşuculardan öncekiler de uyarılarımı umursamayıp
inkâr etmişti. Ama uyarılarımı tanımamak nasılmış gördüler!
(MÜLK,16,17,18)
• Rahman olan Allah’ın dışında size yardım edecek ordularınız
kimlerdir? Gerçekten, inkârcılar bir aldanma içindedirler. Sizi
yaratan, size duyma, görme duyuları ve düşünmek için beyinler
veren Allah’tır. Ne az teşekkür ediyorsunuz! Ve siz Allah’ın
huzurunda toplanacaksınız. (MÜLK,20,23,24)
• İnkârcılar azap yaklaşırken gördüklerinde suratları simsiyah olacak
ve onlara “İşte isteyip durduğunuz şey budur” denecek. (MÜLK,27)
• Rahman olan Allah’tır; biz yalnız O’na inandık ve yalnız O’na
güvendik / işte O, bizim inandığımız ve Kendisine güvendiğimiz
Çok Seven’dir. Kimin gerçekten tam bir sapıklık üzere olduğunu
ileride öğreneceksiniz. Hiç düşündünüz mü ki, bir sabah
kalktığınızda her taraftan suyunuzun çekiliverdiğini görseniz,
tertemiz fışkırıp akan suları size kim getirebilir? (MÜLK,29,30)
• Rablerinin elçilerinin bildirdiklerini yalanlayanları, Allah şiddeti
gittikçe artan bir şekilde yakalamıştı. (HAKKA,10)
• Boruya bir kez üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp, birbirine çarpılıp
paramparça edildiği zaman, işte o gün geleceği kuşkusuz olan
kıyamet olayı gerçekleşmiş olacaktır. O gün gök yarılacak, düzen
bozulacak, her şey alt-üst olacaktır. Ey insanlar! Siz de o gün
hesap için Allah’a arz olunacaksınız ve hiçbir şeyiniz gizli
kalmayacaktır. (HAKKA,13,14,15,16,18)
• Cehenneme yollananlar, yüce Allah’a inanmıyordu. Yoksullara
yedirmeye de çalışmıyordu. Bu yüzden bugün onun buralarda bir
acıyanı yoktur. (HÂKKA,33,34,35)
• Bu Kur’an, şerefli bir elçi aracılığı ile size bildirilen bir sözdür. O
Kur’an, bir şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz? O Kur’an kâhin
sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz? O Kur’an âlemlerin
Rabbinden indirilmedir. (HÂKKA,40,41,42,43)
• Eğer Peygamber kendi sözlerini, Allah’ın Kur’an’ıyla eş tutmuş
olsaydı / Allah’a atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Biz
Peygamberi kıskıvrak yakalar, sonra onun can damarını keserdik.
Ve sizden hiç kimse de buna engel olamazdı. Kuşkusuz bu Kur’an,
erdemliler / sakınanlar için bir öğüttür. Kur’an ortak koşucu
inkârcılar için bir sıkıntı kaynağıdır. Kuşkusuz Kur’an, kesin bilginin
ta kendisidir. (HÂKKA,44,45,46,47,48,50,51)
• Sen ortak koşucuların alaylı sorularına aldırış etme, güzelce
mücadelene devam et. (MEÂRİC,5)
• O gün en yakın dost, en yakın dostunun durumunu soramaz. Suçlu
olan o gün azaptan kurtulmak için evlâtlarını, eşini, kardeşini,
kendisini yetiştiren tüm yakınlarını ve elinde avucunda neyi varsa
hepsini, rüşvet / fidye olarak verip kurtulmak ister. Hayır, hayır! /
fakat asla! / ama ne mümkün! (MEÂRİC,10,11,12,13,14,15)
• O alevli cehennem ateşi, inkâr edip sırtını dönen, sırf kendi çıkarı
için servet yığan kimseyi çağırır. (MEÂRİC,17,18)
• Doğrusu insan hırslı ve endişeli bir yapıda yaratılmıştır. Kendisine
kötülük dokunduğu zaman feryat eder. Ama kendisine iyi bir olanak
verildiği zaman, ondan başkasının da yararlanmasını istemez.
(MEÂRİC,19,20,21)
• Ancak, Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar / musalliler,
salâtlarında / Allah’a ve buyruklarına bağlılıkta devamlıdırlar.
Mallarından / paralarından yoksul ve yoksunlara belirli bir pay
ayırırlar. Din gününü / hesap gününü içtenlikle doğrularlar;
Rablerinin azabından çekinirler; çünkü Rablerinin azabından
kurtulmanın garantisinin olup, olmayacağı endişesi taşırlar. Yasal
olmayan cinsel ilişkiden sakınırlar; yasal eşler ve durumunu
yasallaştırmış olanlarla ilişkileri kınanmaz. Bunun ötesini arayanlar
aşırı gidenlerdir. Onlar güvenilir kişilerdir, sözlerine bağlıdırlar;
tanıklıklarını tam bir dürüstlükle yaparlar. Ve salâtlarında / işlerini
yaparken Allah’a ve buyruklarına olan bağlılıklarını korurlar. Böyle
olanlar cennetlerde ağırlanacaklardır. (MEÂRİC,22,………….,35)
• Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki; o ortak koşucuları
yok edip, yerlerine onlardan daha iyilerini getirmeye Bizim
gücümüz yeter. Ve kimsenin Bizi engellemeye gücü yetmez. Bırak
o ciddiyetsiz inkârcıları, kendilerine söz verilen gün ile karşı karşıya
gelinceye kadar dalsınlar, oynasınlar! (MEÂRİC,40,41,42)
• Azgınlar cehennemde çağlar boyu kalacaklardır. Çünkü onlar,
böylesi bir hesabı akıllarının ucundan geçirmezlerdi. Ve ayetlerimizi
acımasızca, sürekli yalanlıyorlardı. Oysaki Biz ayrıntısına kadar her
şeyi kayda alıyorduk. (NEBE,23,27,28)
• Hiç kuşkusuz erdemliler / sakınanlar / takva sahipleri / Allah
bilincinde olanlar için mutluluk ve kurtuluş vardır. (NEBE,31)
• O gün hiçbir kimse, Allah’ın huzurunda konuşmaya cüret
edemezler. Rahman olan Allah’ın izin verdiklerinden başkası
konuşamaz. Konuşan da doğruyu söyler. Ey insanlar! İşte bu
anlatılanlar, kesin olarak gelecek gerçek gündür. Aklınızı başınıza
alın ve Rabbinize doğru bir yol tutun. (NEBE,37,38,39)
• Biz sizi yakın bir azap ile uyarmış bulunuyoruz. O gün kişi yapmış
olduklarına bakacak. İnkârcı ise “Keşke toprak olsaydım!” diye
pişman olacaktır. (NEBE,40)
• Kıyametin başladığı gün, evren korkunç bir sarsıntı ile sarsılacak.
Ardından, onu ikinci bir sarsıntı izleyecektir, manzara karşısında
yürekler kabaracak, gözler korkudan aşağı kayacaktır. İnkârcılar
“Biz daha önceki -dünyadaki- halimize mi döndürüldük? Hem de un
ufak, çürümüş kemikler olduktan sonra ha!!! Öyleyse yandık!
Çünkü bu bizim için çok kötü olur / bizim zararımıza bir dönüştür”
diyecekler. İşte bu müthiş dönüş, sadece bir tek komut sesinden
ibaret olacaktır. Bir de bakarsın ki! Hepsi dirilip, bir anda kendilerini
toplanma yerinde / mahşerde bulacaklardır. (NÂZİÂT,6,…….,14)
• Arınıp temizlenmeye hazır mısın? Sana Rabbinin yolunu
göstereyim de O’na karşı saygılı olasın! (NÂZİÂT,18,19)
• Ey insanlar! Karşı konulmaz büyük baskın geldiği zaman, o gün,
insan neyin uğrunda çaba harcadığını anlar. (NÂZİÂT,34,35)
• Azgınların ve inkâr edip sırf dünya yaşamını tercih edenlerin
barınak yeri cehennem olacaktır. Rabbinin makamına karşı saygı
duyan ve kendini kötü arzulardan alıkoyanların barınak yeri ise,
cennet olacaktır. (NÂZİÂT,37,38,39,40,41)
• İnkârcılar dünyanın sonunu gördükleri gün, sanki dünyada bir
akşam veya kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanacaklar.
(NÂZİÂT,46)
• Ey insan! Seni yaratan, biçimlendiren ve mükemmel şekle sokan,
senin tüm organlarını mükemmel bir uyumla, dilediği bir biçimde
oluşturan, engin cömertliğin sahibi olan Rabbin konusunda, seni
aldatan nedir? Fakat hayır! Bütün bunlara rağmen, siz O’nun dinini
/ ceza gününü yalanlıyorsunuz! Ama bilin ki, üstünüzde alıcılar
vardır. Onlar hassas alıcılardır. İşlediğiniz her ayrıntıyı kaydederler.
(İNFİTÂR,6…..,12)
• Din / ceza günü, kimsenin kimseye yardımı dokunmayacaktır. O
gün tüm kararlar yalnız Allah’a ait olacaktır. (İNFİTÂR,19)
• Ey insan! Sen Rabbine doğru / Rabbine kavuşmak için çabalayıp
durmaktasın; sonunda O’na mutlaka kavuşacaksın! (İNŞİKÂK,6)
• Dünyada işlediklerini içeren kitabı sağ tarafından verilen, kolay bir
hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesi ile buluşturulacaktır.
Kitabı arkasından verilen ise, yok olmayı arzulayacak ve çılgın
alevli ateşte yanacaktır. Oysa o, dünyada ailesinin yanında iken
çok sevinçli idi ve hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı.
Hayır, (gerçek sandığı gibi değildi, dönecekti!) Rabbi onu
görmekteydi. (İNŞİKÂK,7,…….,15)
• Siz bir boyuttan bir boyuta / halden hale mutlaka geçeceksiniz.
Peki / hal böyleyken, inkârcılara neler oluyor da / neden
inanmıyorlar? Kendilerine Kur’an anlatıldığında / Kur’an
okunduğunda saygı göstermiyorlar. Tam tersine, inkârcılar, Kur’an’ı
yalanlıyorlar. Sen o inkârcıları acı bir azabın beklediğini haber ver.
İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlere ise, tükenmeyen bir ödül vardır.
(İNŞİKÂK,19,20,21,22,24,25)
• En sonunda Allah’ın dediği olacaktır. O gün inananlar da Allah’ın
yardımına sevineceklerdir. Allah, dileyen kimseye yardım eder.
(RUM,4,5)
• Allah verdiği sözden dönmez; fakat insanların çoğu yine de (bu
gerçeği) bilmemektedirler! Ortak koşucu inkârcılar, dünya hayatının
görünen yüzünü bilirler. Öteki hayattan ise, habersizdirler. Kendi
kendilerine hiç düşünmediler mi ki, Allah gökleri, yeri ve
aralarındakileri bir amaç için ve belli bir süreye bağlı olarak
yaratmıştır. Buna rağmen, insanların çoğunluğu Rableriyle
karşılaşmayı inkâr etmektedirler. İnkârcılar yeryüzünde dolaşıp,
kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu hiç düşünmezler
mi? Öncekiler, onlardan daha güçlü idiler, toprağı işlediler ve
onlardan daha fazla üretimde bulundular. Elçileri onlara apaçık
kanıtlarla gitmişlerdi. Onlara zulmeden Allah değildi; onlar Allah’ın
ayetlerini ve elçilerini yalanladıkları için, kendi kendilerine
zulmediyorlardı. Kötülük işleyenlerin sonu kötü oldu. Çünkü Allah’ın
ayetlerini yalanladılar ve onlarla eğlendiler. (RUM,6,7,8,9,10)
• Saatin / kıyametin gerçekleştiği gün, suçlular şoke olacaklar.
Koştukları ortaklarından da, kendilerine şefaat eden hiçbir kimse
çıkmayacak; zaten ortak koşulanlar, koşanları inkâr edecekler.
Saatin / kıyametin gerçekleştiği gün ortak koşucular, perişan bir
halde darmadağın olacaklar. (RUM,12,13,14)
• İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler, cennette mutlu olacaklar. İnkâr
edip, ayetlerimizi ve ahret buluşmasını yalanlayanlar da, azabın
içine sokulacaklardır. (RUM,15,16)
• Siz, akşama girdiğinizde, sabaha eriştiğinizde ve günün
ortalarında, Allah’ı yüceltin. Göklerde ve yerdekilerde, aynı
vakitlerde Allah’ı överek yüceltirler. (RUM,17,18)
• Siz, sorumluluğunuz altında çalışan kimseleri, size verdiğimiz
servetinize, kendinize eşit ortaklar olarak kabul eder misiniz?
Birbirinize davrandığınız gibi, sorumluluğunuz altındakilere de aynı
şekilde davranır mısınız? (RUM,28)
• Bilgiden yoksun ortak koşucular, kendi arzularına uydular. Allah’ın
yolundan sapanı, kim doğruya iletebilir? Onlara hiç kimse yardım
etmez. (RUM,29)
• Sen ortak koşmadan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın
dinine yönel. Çünkü Allah insanları Kendi dinine uyumlu olarak
yaratmıştır. Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz. İşte, tüm
zamanların dosdoğru dini budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun, salâtı
ikame edin / Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak
koşanlardan olmayın. (RUM,30,31)
• Ortak koşanlar dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular.
Her mezhep kendi bağlandıklarıyla sevinip övünmektedir.
(RUM,32)
• İnsanlar bir sıkıntı ile karşılaştıklarında Rablerine yönelerek, O’na
yakarmaya başlarlar. Fakat sonra kendilerine bir iyilik, rahatlık
verince, bazıları Rablerine ortak koşar. Böylece, kendilerine
verdiklerimize karşı nankörlük ederler. Sefa sürün bakalım / haydi
geçici dünya hayatının tadını çıkarın bakalım! Ama yakında
(gerçeği) anlayacaklar. (RUM,33,34)
• İnsanlara iyilik, bolluk verdiğimizde onunla sevinirler. Fakat kendi
yaptıkları yanlışlar yüzünden başlarına bir kötülük, sıkıntı gelse
derhal umutsuzluğa düşerler. Allah’ın dileyen kimse için rızkı bol
verip, takdir ettiğini görmezler mi? Kuşkusuz, inanan bir toplum için
bunda dersler vardır. Öyleyse, siz de akrabaya yoksula ve yolcuya
yardım edin. Allah’ın hoşnutluğunu isteyenler için böylesi daha
iyidir; işte onlar başarıya ulaşanlardır. (RUM,36,37,38)
• Sırf servetinizi arttırmak için, insanların mallarından elde ettiğiniz
her hangi bir riba / haksız kazanç, Allah’ın yanında artmış
sayılmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak adına, topluma
refahı yaymak için verilen her hangi bir zekât / karşılıksız yapılan
sermaye yardımı, Allah yanında mallarınızı ve sevaplarınızı
katlayarak arttırır. (RUM,39)
• Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve
sonra da yeniden diriltecek. Peki, Allah’a ortak koşarak
bağlandıklarınız içinde, bunlardan her hangi birisini yapabilecek var
mı? Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir / yücelerin
yücesidir / tüm övgüler Allah’adır. (RUM,40)
• İnsanların kendi işledikleri yanlışlar / kötülükler yüzünden, karada
ve denizde felaketler yaygınlaştı / karada ve denizde ki bozulma,
insanların kendi elleriyle yapmış olduklarından dolayı ortaya
çıkmıştır. Belki yaptıkları yanlıştan dönerler diye, Allah hak ettikleri
felaketin çok azını onlara tattırıyor / işte Biz, bir daha aynı hatalara
dönmemeleri için, onlara, yapmış olduklarından bir kısmının acı
sonuçlarını tattıracağız. (RUM,41)
• Yeryüzünde dolaşın da, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakın.
Onların çokları ortak koşanlardı. Öyleyse, Allah tarafından
ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün gelmeden önce, Allah’ın
dosdoğru dinine yönelin. O gün insanlar durumlarına göre tasnif
edileceklerdir. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de
iyi ve güzel işler üretmişlerse, cennetteki yerlerini hazırlamış
olurlar. Çünkü Allah inananları, iyi ve güzel işler üretenleri Kendi
lütfundan
ödüllendirecektir.
Allah
inkârcıları
sevmez.
(RUM,42,43,44,45)
• Yemin olsun! Biz senden önce de, kendi toplumlarına elçileri
apaçık kanıtlarla gönderdik. Elçileri yalanlayıp, ayetlerimizi
reddedenleri cezalandırdık. İnananlara yardım etmek Bizim
üzerimize bir haktı. Saat / dünyanın sonu gerçekleştiği zaman,
suçlular dünyada ancak bir saat kaldıklarına yemin ederler. Onlar,
işte böyle yanılıyorlardı. Bilgi ve inanç sahipleri “Yemin olsun! Siz
Allah’ın yasasına göre, diriliş gününe kadar kaldınız” diyeceklerdir.
Kıyamet günü, inkârcı nankörlerin özrü kendilerine bir yarar
sağlamayacaktır; kendilerini temize çıkarmaları istenmez.
(RUM,47,55,56,57)
• Yemin olsun! Biz bu Kur’an’da, insanlara her türlü örneği verdik.
Allah bilgiden yoksun inkârcıların kalplerine sıkıntı verir. Sen her
şeye rağmen mücadelene devam et. Allah’ın sözü gerçektir. Kesin
inanca sahip olmayanlar seni gevşekliğe / umursamazlığa
sürüklemesin / seni hafife almalarına fırsat verme / seni
küçümseyemeyeceklerdir. (RUM,58,59,60)
• İnsanlar “inandık” demekle, sınanmadan / imtihana çekilmeden
kendi hallerine bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Yemin olsun! Biz
daha önceki nesillerden “inandık” diyenleri de, fitne yoluyla / türlü
şekillerde denemişizdir / açığa çıkardık. Böylece Allah, içtenlikle
inananlar ile ikiyüzlü yalancıları belirleyecektir / ortaya çıkaracaktır.
(ANKEBUT,2,3)
• Yoksa “inanıyorum” diyerek, istediğini yapanlar bizi atlatacaklarını
mı sanıyorlar / yoksa kötülükleri işleyenler Bizden kaçabileceklerini
mi sanmaktadırlar? Ne kötü yargıda / değerlendirmede
bulunuyorlar / ne kötü hüküm veriyorlar. (ANKEBUT,4)
• Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa şunu bilsin ki, Allah’ın belirlediği
randevu mutlaka gerçekleşecektir. Allah için çaba gösteriyorum
diyen kimse aslında kendisi için çaba göstermiş olur. Çünkü Allah
hiç kimsenin çabasına muhtaç değildir. Tabii ki Biz, kendi çıkarı için
değil, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin kötülüklerini
elbette örteceğiz ve onları yapmış olduklarının daha iyisiyle
ödüllendireceğiz. (ANKEBUT,5,6,7)
• Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını öğütlemişizdir.
Ancak anne ve baba, körü körüne Allah’a ortak koşman için seni
zorlarlarsa, onların bu sözüne uyma. Hepinizin dönüşü Allah’adır.
O zaman, yaptığınız şeyler hakkında size bilgi vereceğim. Ve
inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, iyiler grubunun arasına
koyacağım. (ANKEBUT,8,9)
• İnsanlardan bazıları vardır ki “Allah’a inandık” derler. Fakat Allah
uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanların yaptığı işkenceden
korkarak, sanki Allah’ın azabıymış gibi, onlardan taraf olur /
insanlardan görmüş oldukları baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi
tutarlar / tanıtıverir. Ama Rabbinden bir zafer / yardım gelse “Biz
de sizinle beraberdik” derler. Allah herkesin içinde sakladıkları en
gizli düşüncelerini bilmez mi? (ANKEBUT,10)
• Allah, elbette içtenlikle inananlarla, ikiyüzlü yalancıları açığa
çıkaracaktır. (ANKEBUT,11)
• Ortak koşucu inkârcılar, inananların günahlarını yüklenip
yüklenmeme yetkisine sahip değillerdir; onlar tam bir yalancıdırlar.
Ama gerçek şu ki, ortak koşucu inkârcılar, kendi günah yüklerine
ek olarak, sorumlu oldukları başka yükleri de yüklenecekler ve
uydurdukları yalanlardan dolayı kıyamet günü, mutlaka hesaba
çekileceklerdir. (ANKEBUT,12,13)
• İbrahim halkına: “Allah’a kulluk / ibadet edin (O’nun için çalışın) ve
O’na saygılı olun / (daima) O’nun bilincinde olun! Bilirseniz, bu sizin
için daha iyidir. Siz yalan rivayetler uydurup, Allah’ı bırakıp putlara
tapıyorsunuz / ibadet ediyorsunuz ve böylece (Allah’a) iftirada
bulunmuş oluyorsunuz. Allah’ın dışında taptıklarınız size hiçbir rızık
veremez. Öyleyse rızkınızı sadece Allah’tan isteyerek çalışın.
Allah’a kulluk edin ve O’na teşekkür edin; dönüşünüz Allah’adır”
diyerek uyarmıştı. (ANKEBUT,16,17)
• Unutmayın, Allah inkârında direneni cezalandırır, doğru yolda olanı
esirger; hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Siz ne yerde, ne gökte
Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka sahibiniz ve
yardımcınız yoktur. Allah’ın ayetlerini ve Allah’a döndürülmeyi inkâr
edenler, Benim rahmetimden / sevgimden ümit kesenlerdir. Onlar
acı bir cezayı hak etmişlerdir. (ANKEBUT,21,22,23)
• İbrahim halkına: “Sizin Allah’ın yanında putlara tapmanız, sadece
dünya hayatında aranızdaki dostluğu korumak amacına yöneliktir.
Ama sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve
birbirinizi lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir ve orada hiçbir
yardımcı da bulamayacaksınız” demişti. (ANKEBUT,25)
• Şuayb halkına: “Ey halkım! Allah’a kulluk edin / ibadet edin (O’nun
için çalışın), ahret gününün sorumluluğunu unutmayın ve
yeryüzünde bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu bozmayın”
demişti. (ANKEBUT,36)
• Ad ve Semud halklarını, elçilerimizi yalanlayıp, ayetlerimizi inkâr
ettikleri için yok ettik. Saptırıcı / şeytan onlara yaptıkları işleri cazip
/
güzel
göstererek
yoldan
saptırdı.
Hâlbuki
olayları
değerlendirebilecek / gerçeği kavrayabilecek yeteneğe sahiptiler.
(ANKEBUT,38)
• Ayetlerimizi ve elçilerimizi yalanlayan toplumların hepsini işledikleri
suçlardan ötürü cezalandırdık. Onlardan kimine çılgın bir fırtına
gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine
geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara zulmeden Allah değildi;
onlar işledikleri yüzünden kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
(ANKEBUT,40)
• Allah’ın yanında başkasını da evliya edinenlerin örneği ağdan bir
ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Oysa en kolay
bozulan / en dayanıksız olan örümcek ağıdır / evidir. Keşke
bilselerdi! Allah, ortak koşucuların Allah dışında, hangi şeye
bağlandıklarını / çağırdıklarını çok iyi bilir. Biz bu örnekleri insanlar
için veriyoruz. Ancak, bu örneklerin ne demek istediğini, aklıyla
düşünenlerden başkası anlayamaz. (ANKEBUT,43)
• Allah gökleri ve yeri belli bir amaç için / gerçek (bir plana) uygun
olarak yaratmıştır. Kuşkusuz aklıyla düşünen inananlar için, bunda
bir ders vardır. (ANKEBUT,44)
• Kitaptan sana vahyedileni oku, iyice kavra, salâtı ikame et / vahye
bağlı kal. Çünkü salâtı ikame etmek / vahye bağlı kalmak insanı
kötülük yapmaktan alıkoyar ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç
hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur. Allah, yapmakta olduklarınızı
bilmektedir. (ANKEBUT,45)
• Kitap halkıyla / Yahudi ve Hıristiyanlarla, fanatik olanları hariç, en
güzel bir biçimde tartışın ve “Bize indirilene / Kur’an’a ve size de
indirilene / Tevrat ve İncil’e inandık. Bizim Tanrımız da, sizin
Tanrınız da birdir. Biz sadece O’na teslim olduk” deyin. İşte sana
bu Kitabı / Kur’an’ı indirdik. Kendilerine Kitap vermiş olduklarımız
ona inanacaklardır. İnkârcılardan başkası ayetlerimizi reddetmez.
Bilgiden yoksun cahillerden başkası ayetlerimizi reddetmez.
(ANKEBUT,46,47,49)
• Bu Kitabı onlara indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara
yetmez mi / (mucize değil midir)? Bunda inanan bir toplum için bir
rahmet / sevgimizin bir açılımı ve öğüt vardır. (ANKEBUT,51)
• Bütün bunlara rağmen safsataya / batıla inanıp, Allah’a
inanmayanlar / Allah’ı inkâr edenler, işte onlar, asıl zarara
uğrayanlardır. (ANKEBUT,52)
• Azap onlara ansızın, haberleri olmadan gelecektir. Günü geldiğinde
o azap, üstlerinden ve ayaklarının altından onları sarıp örtecek ve
Tanrı onlara “Yaptıklarınızın cezasını çekin” diyecektir.
(ANKEBUT,53,55)
• Ey inanan kullarım! Benim yerkürem / yarattığım yeryüzü geniştir.
O halde, ortak koşucuların işkencelerinden uzak nerede özgür /
güven içinde olacaksanız, orada, sadece / yalnız Bana kulluk /
ibadet edin. (Benim için çalışın!) (ANKEBUT,56)
• Her can ölümü tadacaktır ve er geç Bize döndürüleceksiniz. İşte o
zaman, inanan, iyi ve güzel işler üretenleri içinden ırmaklar akan
cennetin köşklerine yerleştireceğiz. Güçlüklere göğüs gererek ve
Rablerine güvenerek çalışanların karşılığı ne güzeldir.
(ANKEBUT,57,58,59)
• Yemin olsun! Ortak koşuculara “Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi
ve ay’ı kim emrinize verdi?” diye sorsan, “Allah” diye karşılık
verirler. Öyleyse neden sapıyorlar? Allah kullarından dileyene rızkı
bol bol verir, nankörlük edenden de kısar. Yemin olsun! Ortak
koşuculara “Gökten yağmuru yağdırıp, kupkuru toprağı canlandıran
kimdir?” diye sorsan, “Allah” derler. Övgü yalnızca Allah içindir.
Fakat onların çokları söyledikleri üzerinde düşünmezler.
(ANKEBUT,61,62,63)
• Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir.
Ahret yurdu / öteki dünya ise sonsuz / asıl hayattır / işte gerçek
yaşam odur. Ah / keşke / bir bilselerdi! (ANKEBUT,64)
• Ortak koşucular, kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük
etsinler ve böylece bir süre daha sefa sürsünler bakalım! Ama
yakında (gerçeği) öğrenecekler! Hâlâ safsatalara / bâtıla inanıp,
Allah’ın nimetlerini mi reddediyorlar / Allah’ın nimetine nankörlük
mü ediyorlar? Yalan rivayetler uydurup Allah’a yakıştırandan /
Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelen gerçeği
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? İnkârcılar için cehennemde
yer mi yok? (ANKEBUT,66,67,68)
• Bizim yolumuzda çaba harcayanları, Biz kendi yolumuza ileteceğiz.
Kuşkusuz, Allah güzel davrananlarla / iyilik yapanlarla beraberdir.
(ANKEBUT,69)
• İnsanlardan bir şey alırken ölçüyü tam uygulayan, fakat
kendilerinden verirken ölçüyü eksik vererek hile yapana yazıklar
olsun! İnsanları kandıranlar, büyük bir günde hesap vermek için
tekrar
diriltileceklerini
hiç
düşünmüyorlar
mı?
(MUTAFFİFİN,1,2,3,4,5)
• Hesap gününü ancak şımarıp haddi aşan / azgın günahkârlar
yalanlar. Böylelerinin işledikleri kötülükler kalplerini karartmıştır. O
gün Rablerini göremezler. (MUTAFFİFİN,1214,15)
• Kuşkusuz, erdemliler / iyiler / iyilik sergileyenler nimet
cennetlerindedirler. Yüzlerinden mutluluklarının sevinç parıltısını
izlersin. Yarışanlar, işte böyle bir amaç için yarışsınlar.
(MUTAFFİFİN,22,24,26)
• Şu bir gerçek ki, boğazlarına kadar suça batmış olanlar / suç
işleyenler dünyada, inananlara gülerlerdi. Yanlarından geçerken
de, birbirlerine kaş-göz işareti edip dalga geçerlerdi /
küçümserlerdi. Ailelerinin yanına geldiklerinde de, onlarla alay
ettiklerini, yaptıklarını anlatarak eğlenirlerdi. İşte, bugün de
inananlar, inkârcılara gülerler. ”İnkârcılar, yaptıkları şeylerin
karşılığını
buldular
mı?”
diye
konuşurlar.
(MUTAFFİFİN,29,30,31,34,36)
• Doğruluğundan asla kuşku olmayan / çelişme, tutarsızlık olmayan
bu Kur’an, arınmak isteyenler / korunup sakınanlar / Allah bilincini
içlerinde canlı tutanlar için bir kılavuzdur / yol göstericidir.
(BAKARA,2)
• Arınmak isteyenler, gayba inanırlar, salâtı ikame ederler / kuşku
olmayan Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar, kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar. Ve Muhammed
Peygamber’e indirilen Kur’an’a ve ondan önce gelen Tevrat’a,
İncil’e ve tüm peygamberlere gelenlerin hepsine inanırlar ve öte
dünyaya da tereddütsüz iman ederler. İşte, Allah böyle
davrananlara dosdoğru yolu gösterir ve işte bunlar, gerçek
mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa erenlerdir. (BAKARA,3,4,5)
• Ön yargılı inkârcılara / nankörlere / küfre batmışlara, ne yaparsan
yap / uyarsan da değiştiremezsin. Onlar asla inanmak istemezler.
Bu tutumlarından dolayı Allah, fanatik inkârcıların kalplerini ve
kulaklarını mühürler, gözlerini de perdeler. Ve dayanılmaz azap
onlar içindir. (BAKARA,6,7)
• İnsanlardan bazıları da Allah’a ve öte dünyaya inanmazlar. Ama
“inanıyoruz”
derler.
Kendilerince,
Allah’ı
ve
inananları
kandırdıklarını sanırlar. Hâlbuki kendi kendilerini kandırdıklarının
bilincinde bile değillerdir. İkiyüzlüler / münafıklar, kötü kalpli
insanlardır. Allah böyle insanların kötülüklerini daha da arttırmaları
için imkân verir. Yalanları yüzünden de acı bir azabı hak ederler.
(BAKARA,8,9,10)
• İkiyüzlü insanlara “Ülkenizde / dünyada bozgunculuk yapmayın”
dediğiniz zaman, hemen tepki gösterirler: “Bizler barış ve esenlik
için çabalıyoruz” derler. Dikkatli olun! Bu tür davranış sergileyenler,
gerçek bozgunculardır. Ama yaptıklarının bilincinde bile değillerdir.
İkiyüzlülere “Sağduyulu insanlar gibi davranın / samimi olarak
inanın” denildiğinde: “Biz de çapulcular / akılsız insanlar / kafası
çalışmayan zavallılar gibi mi davranalım / inanalım?” derler. Gerçek
çapulcular / akılsız olanlar / kafası çalışmayan düşük seviyeliler
kendileridir; fakat farkında değillerdir. (BAKARA,11,12,13)
• Buna rağmen, çapulcu dedikleri insanlarla bir araya geldiklerinde:
”Biz de sizin gibi düşünüyoruz / inanıyoruz” derler. Fakat kendi
yandaşlarının yanına geldiklerinde de: “Sizinle beraberiz. Biz
onlarla sadece eğleniyoruz / alay etmek için yanlarına gidiyoruz”
derler. Allah da o ikiyüzlülerle alay eder / eğlenir ve taşkınlıkları
içinde bocalar durumda bırakır. Onlar sahtekârlığı ve ikiyüzlülüğü,
dürüstlüğe ve samimiyete tercih ettiler. Oysaki bu tutumları
kendilerine, ne yararlı bir şey kazandırır, ne de onları gerçeğe
ulaştırır. (BAKARA,14,15,16)
• Ey insanlık âlemi! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize
saygılı olun / ibadet edin (O’nun için çalışınız) ki, O’na karşı
sorumluluğunuzun bilincine varasınız / korunabilesiniz / böylece
saygın olursunuz. Artık bile bile / bilip durduğunuz halde Allah’a
ortaklar koşmayın. (BAKARA,21,22)
• Eğer kulumuza / Muhammed Peygamber’e indirdiğimiz Kur’an’ın,
Allah’tan geldiğinden kuşkunuz varsa ve söylediklerinizde samimi
iseniz, siz de Kur’an ayetlerine benzer bir sûre getirin bakalım!
Üstelik tüm güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Bunu yapmazsanız
-ki asla yapamayacaksınız- o takdirde, inkârcılar için hazırlanan ve
yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (BAKARA,23,24)
• Bozguncu kişilerin vasıfları odur ki; Allah adına söz verdikleri
anlaşmalardan cayarlar, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyleri
ayırmaya çalışırlar ve yeryüzünde / insanlar arasında sürekli fitne
çıkarırlar. İşte rezil olacaklar / zarara uğrayacaklar bunlardır. Ey
ortak koşucu bozguncular! Sizi, hiç yokken hayata getiren, sonra
öldürecek olan, sonra kıyamet / diriliş gününde tekrar dirilterek en
sonunda tekrar Kendisine döndürüleceğiniz Allah’ı nasıl inkâr
edersiniz? (BAKARA,27,28)
• Ey Allahımız, özür dileriz! Sen yüceler yücesisin, biz, Senin bize
öğrettiğinden başka bir şey bilmeyiz. Her şeyi bilen Sensin, Sen
bilgesin. Her şeyin arka planını bilensin / Sen hâkimsin.
(BAKARA,32)
• Dikkat edin! Buyruğumu tutmazsanız kendinize yazık etmiş
olursunuz! Benim buyruklarımı size anlatan yol gösterici elçiler
gelecektir. Atadığım yol göstericilere uyanlar için hiçbir korku yoktur
ve onlar asla üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi yalanlayıp inkâr
edenler ise, ateşe atılacaklar ve orada sürekli kalacaklar.
(BAKARA,35,38,39)
• Ey İsrailoğulları! Elinizdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdiğim
Kur’an’a inanın. Kur’an’a karşı çıkanların ilki olmayın. Ayetlerimi
küçük çıkarlarınız için değiştirmeyin, sadece Benden çekinin /
sadece Benim bilincimde olun! Doğruyu yanlış ile karıştırmayın /
hakkı / gerçeği bâtılla / saçmalık ve tutarsızlıkla karıştırmayın /
kirletmeyin, bile bile gerçeği gizlemeyin. Salâtı ikame edin /
elinizdeki Kitabı, Tevrat’ı ve İncil’i dosdoğru okuyup, doğrusunu
uygulayın, onunla arının. (BAKARA,41,42,43)
• Güçlüklere karşı göğüs gererek / direnç göstererek / sabrederek ve
salâtla / okuduğunuz Kitab’a içtenlikle bağlı kalarak yardım
isteyiniz. Elbette böyle yapmak insanlara zor gelir. Ancak Allah’a
içtenlikle bağlı olanlar / yürekten saygı gösterenler ve alçak gönüllü
olanlara / kalbi ürperti duyanlara zor gelmez. Onlar (bir gün)
Rablerine kavuşacaklarını ve mutlaka O’na döneceklerini bilirler.
(BAKARA,45,46)
• Kimsenin kimseyle yardımlaşamayacağı, kimseden bir aracı /
şefaatçinin kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı bir
günün geleceğini unutmayın. (BAKARA,48)
• Ey İsrailoğulları! Bütün nankör ve ortak koşucu davranışlarınıza
rağmen, aklınızı başınıza toplar, şükredersiniz diye sizi affettik.
Üstelik dosdoğru yola gelmeniz için de, Musa’ya, Furkan’ı / doğru
ile yanlışı birbirinden ayıran Kitabı / Tevrat’ı verdik. Musa halkına:
“Ey halkım! Sizler madenden yapılmış buzağıya tanrı diye
tapmakla, nefsinize / kişiliğinize kötülük ettiniz / dosdoğru yoldan
saptınız. Yaratıcınıza tövbe edin ve nefsinizi / gururunuzu yok edin
/ öldürün. Böyle davranmanız, Yaratıcınız katında, sizin için daha
iyidir. Allah sizi affeder. (BAKARA,52,53,54)
• İnananlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiiler’den her kim; Allah’a
ve ahret gününe inanır ve yararlı iş yaparsa, onların ödülleri
Rab’leri katındadır. Onlar için korku ve üzüntü yoktur.
(BAKARA,62)
• Allah dilerse doğru yolu buluruz. (BAKARA,70)
• Ey içtenlikle inananlar! Kalpleri taş gibi katılaşanların size
inanacaklarını mı umuyorsunuz? Bakın, kalpleri katılaşmış
olanların bir kısmı, Allah’ın Kelâmını dinleyip kavradıktan sonra,
bile bile onu çarpıtırlar. (BAKARA,75)
• Kendi ürettikleri rivayetleri, görüşleri kitaplara yazarak “Bunlar
Allah’tandır / Allah’ın ayetlerini açıklıyor” diye insanlara sunan ve
bundan maddesel kazanç elde edenlere yazıklar olsun / az bir
değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlerin vay
haline! Vay kendi elleriyle yazdıklarına! Vay bu yolla
kazandıklarına! (BAKARA,79)
• İnsanları Allah adına kandırıp, boğazlarına kadar günaha batanlar /
sürekli kötülük işleyenler cehennemde sonsuza dek kalacaklardır.
Ancak, inanıp erdemli bir hayat sürenler / hayra, barışa yönelik / iyi
işler yapanlar / güzel davranışlarda bulunanlar ise cennet halkıdır /
sakinleridir.
Onlar
da
cennette
sürekli
kalacaklardır.
(BAKARA,81,82)
• Musa zamanında İsrailoğullarından şunları yapacaklarına dair söz
almıştık: Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, anaya-babaya,
yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlarla
dostça konuşacaksınız. Salâtı ikame edeceksiniz / vahye / Tevrat’a
bağlı kalacaksınız ve ondaki buyruklarla arınacaksınız. Birbirinizi
öldürmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarından çıkarmayacaksınız.
Bütün bunları kabul etmiş ve tanık olmuştunuz. Fakat çok azınız
bunlara uydu. Çoğu verdiği sözden caydı. Sözlerinden cayarak
tersini yapanlar, dünya hayatını ahret hayatına tercih eden
kimselerdir. Bu yüzden onların cezaları hafifletilmeyecek ve
kendilerine yardım da edilmeyecektir. (BAKARA,83,84,86)
• Yemin olsun! Biz, Musa’ya Kitabı verdik ve Musa’dan sonra da peş
peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da, apaçık kanıtlarla elçi
olarak gönderdik ve onu Ruhul Kudüs / vahiy ile destekledik.
(BAKARA,87)
• Yahudilerin ileri gelenleri, okudukları Tevrat’ta, içlerinden, sapanları
uyaracak bir elçinin geleceğini bekliyorlardı. Ne zaman, Allah
tarafından Tevrat’ı onaylayan Kur’an geldi, bu sefer, Kur’an ile
birlikte, Tevrat’tan öğrendikleri gerçekleri de inkâra kalkıştılar.
Allah’ın laneti inkâr edenlerin üzerinedir. Kur’an, “İnanıyoruz”
dedikleri Tevrat’ı onaylayan bir gerçektir. (BAKARA,89,91)
• İleri sürdüğünüz gibi, ahret yurdu Allah tarafından hiç kimseye
değil, sadece size ayrılmışsa ve bu savınızda samimi iseniz, haydi
ölümü isteyin! İnkârcı Yahudileri dünya hayatına, diğer insanlardan
ve hatta Araplardan / Allah’a ortak koşanlardan da düşkün insanlar
olarak göreceksin. Onlardan her biri bin sene yaşamak ister. Oysa
uzun yaşamaları –inkârlarını devam ettirdikleri takdirde- onları
azaptan uzaklaştırmaz. (BAKARA,94,96)
• Andolsun ki, Biz öylesine açık ayetler / ilkeler indirdik ki, onları
yoldan çıkmış olanlardan başkası inkâr etmez. Her ne zaman bir
anlaşma yaptılarsa, Yahudilerden inkâr edenler yapılan sözleşmeyi
bozup attı. Onların birçoğu inanmıyor. Tevrat’ı doğrulayan bir elçi,
Allah tarafından görevli olarak kendilerine gelince, Yahudi ileri
gelenleri, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitabını görmemezlikten
geliyorlar. (BAKARA,99,100,101)
• Allah rahmetini dileyene verir / Allah sevgisini dilediğine bahşeder.
Allah büyük lütuf sahibidir. Allah’ın her şeye gücünün yettiğini
bilmez misin? Göklerin ve yerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu
ve Allah’tan başka hiçbir dostun / sahibin ve yardımcın olmadığını
bilmez misin? Kim inancı inkâr ile değiştirirse, o doğru yolu
kaybetmiştir. (BAKARA,105,106,107,108)
• Tevrat ve İncil’e sahip olanların birçoğu, gerçek kendilerine apaçık
belli olduktan sonra / gerçeği bilmelerine rağmen, sırf kıskançlıkları
yüzünden, sizi imanınızdan sonra tekrar inkâra döndürmeyi arzular.
Yine de siz, onlarla kötü olmayın, hoş görün / affedin.
(BAKARA,109)
• Salâtı ikame edin / çok çalışın ve karşılıksız sosyal yardımlarınızı
yapın. Unutmayın, kendiniz için yaptığınız her yardımın karşılığını,
Allah yanında katlanarak bulacaksınız. (BAKARA,110)
• Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, onun ödülü
Rabbinin yanındadır; iyilik yapan ve Allah’a teslim olanlara hiçbir
korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,112)
• Allah’tan gelen Kur’an ayetlerini öğrenmek için toplanılan yerleri,
içlerinde O’nun ismi zikrediliyor / O’nun ayetleri okutuluyor diye,
engelleyen ve oraları dağıtmaya uğraşan kimseden daha kötü kim
olabilir? Bu toplantı yerlerini tahrip edip dağıtmakla, kimsenin eline
bir şey geçmez. Çünkü doğu da, batı da Allah’ındır / sabit bir
mekâna gerek yoktur. Allah’ın mekânı geniştir / nereye yönelirseniz
yönelin, Allah’ın yüzü oradadır. Her yer ve durumda, Allah’ın vahyi
öğrenilir ve öğretilir. (BAKARA,114,115)
• Ortak koşucular “Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! Allah yücedir,
Allah, yaratılmışlara özgü böylesi vasıflardan kesinlikle uzaktır.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Tüm varlıklar Allah’a
saygıyla boyun eğmiştir. (BAKARA,116)
• Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. Bir şeyin olmasını dilerse,
ona sadece “Ol” der ve o şey anında olur. (BAKARA,117)
• Biz ayetleri / belgeleri, yürekten inanacak olanlar için açık ve
anlaşılır bir şekilde açıklamışızdır. Ey Peygamber! Biz sana Hakk’ı
/ gerçeği / Kur’an’ı gönderdik. Bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak.
Cehennem halkından sen sorumlu değilsin. Kuşkusuz dosdoğru
yasa / yol / kılavuzluk, Allah’ın yasası / yolu / kılavuzluğudur. Sana
gelen ilimden / bilgiden sonra, fanatik Yahudi ve fanatik
Hıristiyanların boş ve iğreti arzularına / heva ve heveslerine uyacak
olursan, Allah’a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir
destekleyici / yardımcı bulamazsın. (BAKARA,118,119,120)
• Kendilerine verdiğimiz Kitab’a / Tevrat ve İncil’e samimi olarak
inanıp, onu okuyanlar, “Dosdoğru yolun Allah’ın yolu” olduğuna
inanırlar; inkâr edenler ise kaybedenlerdir. (BAKARA,121)
• Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye
alınmadığı, hiç kimseye şefaatin yarar sağlamadığı ve yardımın
kesildiği bir günden sakının / korunun / korkun / o günün sürekli
olarak bilincinde olun. (BAKARA,123)
• Gerçekleri örterek saklayanlar Benim sözümün dışındadır / Benim
ahdim / anlaşmam zalimlere ulaşmaz. (BAKARA,124)
• Kâbe’yi insanlar için bir odak / toplanma noktası ve bir güven yeri
kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir dua yeri edinin / sürekli
açık, temiz ve aktif halde tutun. (BAKARA,125)
• Küfre sapanlara / inkâr edenlere / inanmayanlara da rızık veririm,
ancak, inkârlarına devam edenleri kısa bir süre geçindirip, sonra da
ateşin dayanılmaz azabına atacağım. Ne korkunç bir sonuç!
(BAKARA,126)
• Rabbimiz bizden gelen niyazları kabul buyur / hayırlı kıl. Şüphesiz
Sen işitensin, bilensin. Rabbimiz, bizleri Sana teslim olanlardan /
Müslümanlardan yap. Soyumuzdan da Sana teslim / Müslüman
olan bir topluluk çıkar. Bize nasıl ibadet edeceğimizi göster,
tövbelerimizi kabul et, şüphesiz Sen tövbeleri kabul edensin /
acıyansın / müşfik olansın / rahmetini cömertçe yayarsın.
(BAKARA,128)
• Kendini kandırandan başkası / kendini bilmeyenden / kendini
aşağılaştırandan / öz benliğini beyinsizliğe itenden başkası
İbrahim’in dininden yüz çevirmez. Rabbi İbrahim’e : “Kendini Bana
teslim et / teslim ol” dediğinde, İbrahim “Âlemlerin Rabbi’ne teslim
oldum” diye karşılık vermişti. Biz, İbrahim’in tek Tanrıcı dinine / her
türlü sapık inançtan yüz çevirmiş / şirk ve yozlaşmadan uzak /
doğruya yönelen dinine uyarız. İbrahim, Allah’a asla ortak
koşanlardan / şirke bulaşanlardan / müşriklerden olmadı.
(BAKARA,130,131,135)
• Biz; Allah’a, bize indirilen Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve
torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere inanırız.
Bunların hiçbir arasında ayırım yapmayız. Biz sadece Allah’a teslim
olanlarız. Eğer Yahudiler ve Hıristiyanlar sizin inandığınız gibi, bu
buyrukların gösterdiği doğrultuda inansalar, dosdoğru yolu bulmuş
olurlar. Yok, böyle inanmaz iseler, ayrılığa ve anlaşmazlığa
düşmüş olurlar. O takdirde onlara karşı Allah sana yeter.
(BAKARA,136,137)
• Allah’ın rengine / boyasına / sistemine / görüşüne uy! Kimin görüşü
/ boyası / rengi / sistemi Allah’ınkinden daha tutarlıdır? Biz yalnız
ortağı olmayan Allah’a kulluk / ibadet ederiz (O’nun için
çalışanlarız). Boyası / rengi Allah’ınkinden daha güzel olan kim
olabilir ki? (BAKARA,138)
• Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa Allah, bizim de
Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Biz işlediğimizden, siz de
işlediğinizden sorumlusunuzdur. Biz kendimizi sadece Allah’a
adadık / yalnız Allah’a gönül verenleriz / biz O’na özden bağlıyız /
biz O’na gönülden bağlananlarız. (BAKARA,139)
• Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının inandığı
dinin, Yahudi ve Hıristiyanların inandığı din olduğunu mu ileri
sürüyorsunuz? / İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları Yahudi
yahut Hıristiyanlardı mı diyorsunuz? Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa
Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden / Allah’ın kendisine
verdiği bir bilgiyi gizleyenden daha zalim kim olabilir?
(BAKARA,140)
• (Zalimlerin) / onların yaptıkları / kazanmış oldukları kendilerinin,
sizin yaptıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu
değilsiniz. Doğu da batı da Allah’ındır. Allah dileyeni / dilediğini
doğru yola iletir. (BAKARA,141,142)
• Allah imanınızı boşa çıkarmaz / Allah imanınızı işe yaramaz hale
getirmeyecektir. (BAKARA,143)
• Kitap sahibi fanatik Yahudilerle, Kitap sahibi fanatik Hıristiyanlara
her türlü kanıtı / delili getirsen, yine de senin yönüne / kıblene /
hedefine / amacına uymazlar. Sen de onların yönüne / kıblesine /
hedefine / amacına uyacak değilsin. Zaten Yahudiler ve
Hıristiyanlar da birbirlerinin kıblesine / yönüne / amacına / hedefine
/ yoluna da uymazlar. Sana gelen bu bilgiden / ilimden sonra,
onların boş ve iğreti arzularına / havalarına / heva ve heveslerine /
hedeflerine uyarsan gerçekleri saklamış / karartmış olursun / o
zaman haksızlık edenlerden / zalimlerden olursun. (BAKARA,145)
• Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, bu gerçekleri çocuklarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Ama yine de onların ileri gelenlerinden / din
adamlarından bazıları, bile bile gerçeği gizlerler. Doğru olan onların
çarpıttıkları değil, gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde sakın /
asla kuşkulananlardan olma. (BAKARA,146,147)
• Herkesin yöneldiği / amaçladığı bir yön / hedef vardır. Nereye
yönelirseniz yönelin / neyi amaçlamışsanız amaçlayın Allah sizi /
hepinizi bir araya getirecektir. Siz iyi ve güzel şeylerde yarışın.
(BAKARA,148)
• Ayetlerimi gizleyenlerden / haksızlık edenlerden korkmayın /
çekinmeyin, Benden çekinin / Bana saygılı olun ki, size olan
nimetimi / buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya
ulaşabilesiniz / bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız umulmaktadır.
Nitekim size olan nimetimi tamamlamak için / size buyruklarımı
bildirecek, sizleri, ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi
arındıran, ilkelerimizi bildiren kitap ve bilgeliği / düşünmeyi
öğretecek, bilmediklerinizi bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip
gönderdik. (BAKARA,150,151)
• Beni hatırlayın / anın ki, Ben de sizi hatırlayayım / anayım. Bana
teşekkür edin; buyruklarıma karşı engelleme yapmayın / Bana
karşı asla nankörlük yapmayın. (BAKARA,152)
• Ey inananlar! Güçlükleri sabırla ve salâtla / azimle ve çalışarak
aşın. Allah, azimle çabalarında göğüs gerenlerle / sabredenlerle
beraberdir / Allah direnç gösterenlerden yanadır. Sizin korkuyla,
açlıkla, mal, can ve ürün kaybıyla karşı karşıya gelmenize izin
vereceğiz. İşte bütün bunların üstesinden gelebilmek için, içtenlikle
göğüs gerenlere, çaba harcayanlara müjde ver. Ki, o içtenlikle
göğüs gerenler, başlarına bir felaket geldiğinde “Biz Allah’a aidiz ve
elbette ki Allah’a döneceğiz” derler. İşte böyleleri için, Rablerinden
destek ve iyilik / selâmlar, bereketler var, bir rahmet vardır /
böyleleri Rablerinin bağışlamasına ve sevgisine ulaşacak
olanlardır. Onlar doğru yola ulaşmış olanlardır / işte onlar başarıya
ulaşanlardır. (BAKARA,153,155,156,157)
• Allah yolunda öldürülenlere “Onlar ölülerdir” demeyin. Aksine onlar
diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz / ancak siz (bunu)
hissetmezsiniz. (BAKARA,154)
• Safa ve Merve tepeleri Allah’ın işaretlerindendir / Allah’ın işaretli
yerleridir. Hac veya umre için Kâbe’yi ziyarete gelenler, Safa ve
Merve tepeleri arasında gidip gelebilir. Kim gönülden bir iyilik
yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir, bilendir. (BAKARA,158)
• İndirdiğimiz apaçık kanıtlarla, anlaşılır biçimde gösterdiğimiz
dosdoğru yolu, Kitap’ta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenleri,
hem Allah lanetler ve hem de başka lanet edebilecekler lanetler.
Ancak tövbe edip kendilerini düzeltenler ve Kur’an’da ki indirilenleri
çarpıtmadan, gizlemeden açıklayanlar bu lanetin dışındadır; onların
tövbesini kabul ederim. Çarpıttıklarında direnip, tövbe etmeden
ölenler / inkâr etmiş ve inkârcı olarak ölmüş olanlar ise, hem
Allah’ın, hem meleklerin ve hem de insanların hep birlikte lanetini
kazanır. Onlar sonsuza dek lanetli olarak kalırlar. Azapları
hafifletilmez ve ertelenmez. (BAKARA,159,160,161,162)
• Tanrınız bir tek Tanrı’dır; O’ndan başka Tanrı yoktur. O’nun sevgisi
ve merhameti sonsuzdur. (BAKARA,163)
• İnsanlardan bazıları, Allah yerine / Allah dışında / Allah’tan
başkasını eşler edinirler / Allah ile denk / Allah’a eş tutarlar da,
Allah’ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah’ı sever /
Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar. Allah’tan başkasına olan
sevginin, Allah sevgisi ile denk olamayacağı gerçeğini
gölgeleyenler, azabı gördükleri zaman, tüm gücün Allah’ta
olduğunu ve Allah’ın azabının da, çok çetin olduğunu önceden bir
görebilselerdi! O zaman uyulanlar / sevilenler, kendilerine
uyanlardan / sevenlerden uzak duracaklardır. Artık azabı
görmüşlerdir ve aralarındaki tüm bağlar kesilmiştir. Allah’tan
başkasına olan sevgiyi, Allah sevgisinden üstün tutanlar / uyanlar
şöyle diyecek: “Keşke dünyaya dönmek için bir şansımız daha
olsaydı da, dünyada iken Allah’tan çok sevdiklerimizin, şimdi
bizden uzak durdukları gibi, biz de onlardan uzak dursaydık.”
Böylece Allah, onların yaptıklarını pişmanlığa dönüştürür ve onlar
artık ateşten çıkamazlar. (BAKARA,165,166,167)
• Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helâl olmak
şartıyla yiyin. Saptırıcının / şeytanın arkasına düşmeyin / şeytanın
adımlarını izlemeyin, saptırıcı size apaçık bir düşmandır. Saptırıcı,
size kötülüğü, hayâsızlığı öğütler ve bilmediğiniz şeyleri Allah adına
yakıştırmanızı önerir / şeytan size çirkinlik, düzensizlik ve pislik
emreder. Ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
fısıldar. (BAKARA,168,169)
• Kul sevgisini Allah sevgisine denk tutanlara / ortak koşanlara
“Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a uyun” dense, “Hayır, biz atalarımızın
izlediği yolu izleriz” derler. Peki, ataları bir şey düşünemeyen ve
doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? İşte ayetlerimizi
örtenler de / inkâr edenler de / küfre sapanlar da, böyle işitmeyen,
konuşamayan ve göremeyen kimseler gibidir. (BAKARA,170,171)
• Ey inananlar! Size verdiğim rızıkların iyilerinden yiyin. Eğer sadece
Allah’a tapıyorsanız / kulluk ediyorsanız / gerçekten ibadet ettiğiniz
(uğrunda çalıştığınız) Allah ise, Allah’a şükredin. (BAKARA,172)
• Allah, size sadece leş / ölü, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası
adına kesileni haram kılmıştır. Her kim bunlardan yemeye mecbur
kalırsa, sınırı aşmamak koşuluyla, yemelerinde bir sakınca yoktur.
(BAKARA,173)
• Allah’ın indirdiği Kitap’tan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) bir
şey gizleyip, onu az bir değere değişenler / ondan çıkar
sağlayanlar / Allah’ın Kitap’ta indirdiğini gizleyenlere ve onu çok az
bir değer karşılığında satanlara gelince; karınlarına ateş
tıkınıyorlar. Diriliş gününde Allah onlarla konuşmaz ve onları
arındırmaz. Onlara acı verici bir azap var. Gerçekleri çarpıtıp az bir
değere değişenler, hidayet / doğru yol karşılığında sapıklığı ve
affedilme / bağışlanma karşılığında azabı satın almışlardır. Ateşe
ne kadar da dayanıklıdırlar! İşte böyle! Çünkü Allah gerçeği içeren
Kitabı indirmiştir / Allah, Kitabı, gerçeği ortaya koymak için
indirmiştir. Allah’ın indirdiği Kitap hakkında tartışanlar ise doğrusu /
andolsun derin bir ayrılık / bir anlaşmazlık / bütünden uzaklaştırıcı
bir kopuşun tam içindedirler. (BAKARA,174,175,176)
• Asıl erdemlilik odur ki / zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır
ki / ancak iyi olanlar, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara ve
Peygamberlere inanırlar; akrabalara, yetimlere, muhtaçlara, yolda
kalmışlara, yoksullara seve seve yardım ederler / sevmelerine
rağmen mallarını harcayanlardır / köleleri özgürlüğüne
kavuştururlar / özgürlüğüne kavuşma gayretinde olanlara /
özgürleştirmede severek verenlerdir. Salâtı ikame ederler / çok
çalışırlar, karşılıksız yardımda bulunurlar, söz verdiklerinde
sözlerini yerine getirirler; zorluğa, sıkıntıya, zulme karşı direnirler /
zorda, darda ve savaş anında dayanıklı olanlardır / güçlüklere
göğüs gerenlerdir / sabırlıdırlar. İşte doğru olanlar / özü sözü bir
olanlar ve işte erdemli olanlar da / saygılı olanlar da / Allah bilincine
varmış olanlar da / korunan takva sahipleri de onlardır.
(BAKARA,177)
• Ey inananlar! Öldürülenler hakkında / masum insanları öldürmede
kısas / karşılıklı ödeşme size yazıldı / farz kılındı. Ey akıl sahipleri!
Ey aklı ve gönlü işleyenler / basiret sahipleri! Kısasta / karşılıklı
ödeşmede sizin için hayat vardır / hayat kurtarma vardır. Böylece
suç işlemekten kaçınırsınız / çünkü (kısas yoluyla öldürülmekten)
korkarsınız (ve böylece kısası gerektirecek suç işlemekten
kaçınırsınız.) (BAKARA,178,179)
• Sizden birine ölüm yaklaştığında, eğer bir mal / hayır / servet
bırakacaksa; anaya, babaya, yakınlara, uygun bir biçimde vasiyet
etmesi farz kılındı / gerçek olarak yazıldı. Bu erdemliler için bir
görevdir / Allah bilincine varanların yerine getirmeleri gereken bir
haktır. Kim vasiyeti işittikten ve kabul ettikten sonra değiştirirse,
günahı o vasiyeti değiştirenleredir. Vasiyet eden kimsenin yanlışlık
veya haksız bir paylaşım yapacağını sezen birisi, olaya karışıp
durumu düzeltirse günah işlemiş olmaz. (BAKARA,180,181,182)
• Ey inananlar! Sizden önceki milletlere oruç farz kılındığı / yazıldığı
gibi, arınmanız / korunmanız / ruhunuzda Allah bilincinin canlı
kalabilmesi için size de sayılı günlerde farz kılındı / yazıldı. Ancak
hasta olanlarınız veya yolculukta bulunanlarınız, tutamadığı
günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Ya da varlıklı olanlar,
tutamadığı günler için, fidye olarak bir yoksulu doyurmaları gerekir /
oruç yerine bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir.
Fakat kim gönül isteğiyle, daha fazla yoksulu doyurmak için iyilik
yaparsa, kendisi için daha iyidir; ancak oruç tutmanız sizin için en
iyisidir, bir bilseniz! (BAKARA,183,184)
• Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki, Ben onlara çok
yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın / Beni çağırdığında
çağıranın, duasına / çağrısına karşılık veririm. Doğru yolu bulmaları
için, onlar da Bana karşılık vermeli ve Bana inanmalı / Bana
inansınlar ki, böylece doğru yolu bulabilsinler! (BAKARA,186)
• Oruç gecesi cinsel ilişkide bulunmanız size helal kılınmıştır. Eşler
birbirlerinin sırlarını gizleyen örtüler gibidir. Allah’ın sizin için
belirlediği sınırlar içinde eşlerinizle cinsel ilişkide bulunabilirsiniz.
Şafağın karanlığı, aydınlığından sizce ayırt edilinceye kadar yiyin
için. Sonra akşamın karanlığına kadar orucu tutun. Toplantı
yerlerine vahyi öğrenmek için geldiğinizde eşler ilişkide
bulunmasın. Bunlar Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır, onları
çiğnemeyin / onlara yaklaşmayın! Allah, içlerinde Allah bilincinin
canlı kalması için / saygılı olsunlar diye insanlara ayetlerini işte
böyle açıklar ki korunabilsinler / umulur ki tutarlar. (BAKARA,187)
• Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Halkın parasını
haksız yere yemek amacıyla, bile bile memurlara / yöneticilere
rüşvet vermeyin. (BAKARA,188)
• Yararlı olanı yapmak, lafı evirip çevirmek değildir. Yararlı olmak en
iyiyi, en doğruyu yapmaktır. Dürüst olun. Kurtuluşunuz için Allah’ı
dinleyin, saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki, kurtuluşa
eresiniz / başarıya ulaşasınız! (BAKARA,189)
• Sizi yok etmek isteyenlere karşı, Allah için siz de karşı koyun. Ama
haksız yere saldırmayın / asla haddi aşmayın / çarpışmada zulme
sapmayın / düşmanlık etmeyin. Çünkü Allah, haddi aşanları / aşırı
gidenleri / sınır tanımaz azgınları / düşmanlık edenleri sevmez.
(BAKARA,190)
• Bozguncularla uğraşmak, savaşmaktan daha zorludur / fitne / baskı
ve bozgunculuk / zulüm / karışıklık çıkarmak, adam öldürmekten
daha kötüdür / daha ağır bir suçtur. İnkârcılar, size saldırılarına ve
Allah’ın dinini engellemeye son verinceye kadar, onlara karşı koyun
/ fitne (zulüm ve baskı) bitinceye / kargaşalık kalmayana ve din
Allah için olana / din sadece / yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla
savaşın / çarpışın. (BAKARA,191,193)
• Yasaklara uymak / dokunulmazlıklar / hürmetler ve yasaklar /
saygınlıklar karşılıklıdır. O halde azgınlık edip size saldırana, size
saldırdığı şekilde ve ölçüde / aynen karşılık verin. Allah’ı dinleyin /
Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / içinizde Allah bilincini her
zaman canlı tutun ve bilin ki, Allah erdemlilerin yanındadır /
Kendisinden korkup sakınanlarla beraberdir / saygılı olanlardan
yana / Allah bilincini canlı tutanlarla birlikte olduğunu bilin.
(BAKARA,194)
• Allah’ın verdiklerini beraberce paylaşın / Allah yolunda harcama
yapın / nimetleri paylaşın, kendi kendinizi sıkıntıya sokmayın /
kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın. Dürüst davranın / güzel
düşünüp güzel işler yapın / iyilik yapın / iyi davranın. Allah dürüst
davrananları / güzellik sergileyenleri / iyi davrananları / iyilik
yapanları sever. (BAKARA,195)
• Hac/programlı ilahiyat eğitimi ve umreyi/seminer, sempozyum gibi
kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Hac, bilinen aylarda
uygulanmalı. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. Hac yolculuğu için
ihtiyaçlarınızı düşünürken, en güzel ihtiyacın saygı / Allah bilincinin
canlı kalması olduğunu unutmayın. Ey akıl ve anlayış / gönül /
basiret sahipleri! Buyruklarımı iyi anlayın / Bana saygılı olun / Beni
bilincinizde canlı tutun. Allah’ı düşünün ve O’nu gerektiği gibi
algılamaya çalışın. Önceleri sapmış iken, sizi doğru yola ulaştırdığı
için O’nu anın! Allah’tan bağışlanma dileyin. Atalarınızı
andığınızdan daha çok Allah’ı anmayı sürdürün. İnsanlardan kimi
“Rabbimiz, bize bu dünyada ver” derler. Öyle diyenlerin öte
dünyada bir payı olmaz. Kimileri de “Rabbimiz, bize bu dünyada
da, öteki dünyada da iyilik, güzellik ver. Bizi cehennem azabından
koru” derler. İşte böyle söyleyenlere, kazandıklarından büyük bir
kısmet vardır. Allah hesabı çok çabuk görendir. Hac görevi belirli
sayılı günleri kapsar, bu günlerde Allah’ın evinde konuk
olduğunuzu unutmayın. Allah’ın buyruklarını iyi anlayın / Allah’a
saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ve O’nun huzurunda
toplanacağınızı unutmayın. (BAKARA,196,……,203)
• Bazı insanların, dünya hayatı hakkındaki sözleri hoşuna gider ve
etkileyebilmek için / azılı bir düşman olmasına rağmen, samimi
görünmek için, sana Allah’ı tanık gösterir. Oysaki o düşmanların en
yamanı / insanların en yalancısıdır. İş başına geçtiğinde, insanlar
arasında / ülkede bozgunculuk yaparak, ortalığı fesada vererek,
ekonomiyi ve insanları yok etmek için çabalar. Allah fesadı /
bozgunculuğu sevmez. Kendisine “Allah’a karşı saygılı ol / Allah’ın
bilincinde ol / Allah’tan kork” dendiğinde kibir ve gurur içinde
hiddetlenir / çalımı / gururu onu günaha sürükler. Onun hakkından
cehennem
gelir;
orası
ne
kötü
bir
meskendir!
(BAKARA,204,205,206)
• Öyle samimi insanlar da vardır ki, kendisini / benliğini / canını
Allah’ın rızasını / hoşnutluğunu kazanmaya adar. (BAKARA,207)
• Ey inananlar! Hep beraber barış içinde olun. Şeytanın / saptırıcının
peşinden gitmeyin / adımlarını izlemeyin; çünkü saptırıcı, sizin
apaçık düşmanınızdır. Size, Kur’an’ın apaçık beyanları / açık
belgeler / deliller gelmesine rağmen, başka yollara kayarsanız,
bilesiniz ki Allah üstündür, bilgedir. (BAKARA,208,209)
• İnkâr edenlere dünya hayatı gereğinden fazla çekici gelir. Bu
yüzden aşırı gitmeyenlerle / inananlarla alay ederler. Oysa
erdemliler / saygılı olanlar / Allah bilincini canlı tutanlar, diriliş /
kıyamet günü inkâr edenlerden üstündürler. Allah dilediğine /
dileyene hesapsız şekilde rızık verir. (BAKARA,212)
• Başlangıçta insanlar tek bir topluluk oluşturuyorlardı. (Ancak
aralarında ayrılıkların çıkması üzerine) Allah, peygamberleri
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanlar kendi aralarında
anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler diye, Allah
peygamberlere gerçeği içeren Kitabı indirdi / anlaşmazlığa
düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermesi için,
peygamberlerle gerçeği içeren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler,
kendilerine apaçık buyruklar / kanıtlar / deliller / belgeler geldikten
sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına
düştüler. Fakat Allah, onların ayrılığa düştükleri şeylerin gerçek
yönünü / hakkında ayrılığa düşmüş oldukları gerçeğe, Kendi izniyle
inananlara ulaştırdı. Allah dileyeni / isteyeni / dilediğini dosdoğru
yola iletir. (BAKARA,213)
• İnananlar! Yoksa siz, sizden öncekilerin karşılaştıklarının benzeri,
sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?
Onlar zorluk ve sıkıntıya uğradılar ve öylesine sarsıldılar ki, elçi ve
beraberindeki inananlar “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye feryat
ettiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. (BAKARA,214)
• Sosyal yardımlarınızı bir iyilik olarak, ana-babaya, yakınlara,
öksüzlere, yoksullara ve yolda kalmışlara yapmalısınız. İşlediğiniz
her iyiliği Allah bilir. (BAKARA,215)
• Sevmediğiniz bir şey sizin için iyi ve sevdiğiniz bir şey de sizin için
kötü olabilir. Siz bilmeseniz de Allah bilir. (BAKARA,216)
• Haram / saygın ayda savaş büyük bir suçtur. Fakat Allah’ın
yolundan çevirmek, Allah’ın yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek,
Mescid-i Haram’a (ziyareti) engellemek ve halkını oradan sürgün
etmek, Allah yanında daha büyük bir günahtır. Çünkü baskı ve
şiddet / fitne, bozgunculuk / kargaşalık çıkarmak / zulüm, adam
öldürmekten / cana kıymaktan daha büyük / ağır bir suçtur /
kötülüktür. Sizden kim dininden döner ve inkârcı olarak ölürse, tüm
yaptıkları dünyada ve ahrette boşa gider. Onlar ateş halkıdır ve
orada sürekli kalıcıdırlar. (BAKARA,217)
• İnanıp, Allah yolunda göç / hicret edenler ve Allah yolunda uğraşıp
didinenler / çaba harcayanlar / güç sarf edenler Allah’ın sevgisini /
rahmetini umarlar. (BAKARA,218)
• Sarhoş ediciler / uyuşturucu / içki / şarap ve kumarda insanlar için
büyük bir zarar / günah ve hem de faydalar / çıkarlar / yararlar da
vardır! Ancak zararları, yararlarından daha büyüktür / çoktur.
Kazandığınızın ihtiyacınızdan fazlasını / helal kazancınızın size ve
bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanı /
verebileceğinizi infak edin / sosyal yardım olarak verin. Derin derin
/ iyice düşününüz diye, Allah ilkelerini / ayetlerini böylece
açıklamaktadır. Yaptığınız yardımları ve eylemleri, dünya ve ahreti
birlikte düşünerek hareket edin. (BAKARA,219,220)
• Yetimleri / öksüzleri erdemli kişiler olarak yetiştirmeniz en büyük
iyiliktir. Eğer beraber yaşarsanız, artık onlar aile bireyleriniz gibi
olurlar. Allah, bozguncuyu / bozanı barışseverden / düzeltenden
ayırt etmesini bilir. Eğer Allah dileseydi, size güçlük çıkarırdı / sizi
zora sürerdi / sokardı. (BAKARA,220)
• Hoşunuza gitse de, Allah’a ortak koşan bir kadınla nikâhlanmayın /
evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun / hizmetçi inanmış bir kadın,
Allah’a ortak koşan fanatik inkârcı bir kadından daha iyidir. Aynı
şekilde hoşlansanız bile ortak koşan fanatik inkârcı bir erkekle
nikâhlanmayın / evlenmeyin. İnanan hizmetçi bir erkekle
nikâhlanmanız, Allah’a ortak koşan fanatik inkârcı bir erkekle
evlenmenizden / nikâhlanmanızdan daha iyidir. Çünkü Allah’a ortak
koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise sizi, Kendi isteğiyle / izniyle
cennete ve affa / bağışlanmaya çağırır. Belki öğüt alırsınız diye
ayetlerini / belgelerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki, öğüt
alırsınız. (BAKARA,221)
• Aybaşı / âdet / kanama hali, kadınlara özgü bir rahatsızlıktır.
Aybaşı / kanama halinde olan kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve
rahatsızlıktan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Kurtuldukları
zaman, Allah’ın size uygun gördüğü şekilde onlarla ilişkide
bulunun. Kadınlarınız tohum ekerek ürünler aldığınız tarla gibidir.
Tarlanızdan iyi bir ürün almak için, nasıl ki önceden bir hazırlık
yaparsanız, kadınlarınızla cinsel ilişkiye girmeden önce de hazırlık
yapın. Allah’ı dinleyin / Allah’ı saygı gösterin / İçinizde Allah bilincini
canlı tutun, bilin ki, mutlaka Allah’a kavuşacaksınız. (Bunu)
inananlara müjdele! (BAKARA,222,223)
• Halk arasında iyi, erdemli ve dürüst görünmek için, Allah’ı
yeminlerinize alet etmeyin. Allah, kasıtsız / gelişigüzel /
düşünmeden / dil sürçmesi sonucu yaptığınız yeminlerinizden sizi
sorumlu tutmaz; ancak kasıtlı yeminlerinizden / kalbinizdeki gerçek
niyetinizden sorumlu tutar. (BAKARA,224,225)
• Eşlerini boşamayı akıllarına koyanlar sağlıklı bir karar vermeleri
için, dört ay beklemeli, eğer bu süre içinde vazgeçip uzlaşırlarsa,
Allah bağışlayandır / acıyandır / merhamet edendir. Bu müddet
içinde kararından dönmeyip, boşanmaya kararlıysa güzellikle
ayrılırlar. Boşanan kadınlar, başka biriyle evlenmeden önce, kendi
kendilerine üç aybaşı beklemeli. Allah’a ve ahret gününe
inanıyorsa hamileliklerini gizlemeleri doğru olmaz. Ancak bekleme
süresi içinde, barışmak isterler ise, kocası boşamak istediği
hanımını geri almaya daha fazla hak sahibidir. Erkekler kadınlar
üzerinde hak sahibi olduğu gibi, kadınlar da erkekler üzerinde hak
sahibidirler. Ancak erkekler, hamilelik durumunda iken boşadıkları
hanımlarını, tekrar geri almalarında, onlar üzerinde bir öncelikleri
vardır. (BAKARA,226,227,228)
• Boşanma iki kezdir. Eğer, boşanmışlarsa o takdirde boşanmış
eşleri ya iyilikle barındırmak, ya da güzellikle serbest bırakmak
gerekir. Kadının hakkı olan malları geri almanız doğru değildir.
Kadının hakkı olan şeyi zorla almak hariç, kadın, hakkı olan
alacağının bir kısmını veya tamamını, kendi isteğiyle ayrıldığı
kocasına bırakmasında, her ikisi içinde bir günah yoktur. Bunlar
Allah’ın sınırları / öğüt ve uyarılarıdır. Onları göz ardı etmeyin /
sınırları aşmayın. Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse /
sınırlarını aşarsa işte onlar Allah’ın ayetlerini gizleyenlerdir /
zalimlerdir / kendilerine yazık edenlerdir. (BAKARA,229)
• Bekleme süresi olan üç ayın sonunda, koca eşini üçüncü kez
boşarsa, artık bundan sonra birleşmeleri aile ciddiyetine uygun
olmaz. Ancak kadın başka biriyle bir evlilik yapıp, ondan da
boşanırsa, Allah’ın yasasını gözeteceklerine / beraberliklerini
sürdürebileceklerine inanırlarsa, tekrar eski eşlerin birbirlerine
dönmelerinde bir sakınca yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır.
Allah bilmek, öğrenmek isteyen bir topluma / anlayan / bilgi sahibi
bir topluluğa / bilen bir halk için ayetlerini böyle açıklar.
(BAKARA,230)
• Kadınları boşadığınız zaman, bekleme sürelerini –üç aybaşınıbitirdiler mi, onları örfe uygun olarak ya iyilikle yanınızda tutun veya
güzellikle serbest bırakın. İntikam almak için / haklarına saldırmak
ve böylece onlara zarar verecek şekilde tutmayın. Bunu yapan
kendisine kötülük etmiş olur. Allah’ın ayetlerini / hükümlerini hafife /
alaya almayın / eğlence aracı yapmayın. Allah’ın size verdiği
nimetlerini ve size öğüt vermek için, size indirdiği Kitap’ı ve hikmeti
/ bilgeliği hatırlayın / düşünün! Allah bilincini içinizde canlı tutun /
Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun ve bilin ki,
Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. (BAKARA,231)
• Ey inananlar! Boşanan kadınlar bekleme sürelerini bitirdikten
sonra, kocalarıyla örfe uygun biçimde güzellikle anlaştıkları
takdirde, töre ve kamuoyu baskısıyla, o kadınların kocalarıyla
tekrar evlenmelerine engel olmayın / o kadınların başka erkeklerle
evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah’a ve ahret gününe
inanan kimseler bundan öğüt alır. Bu sizin için daha arı / daha
isabetli / daha temiz / daha sağlıklıdır. Siz bilmezsiniz ama Allah
bilir. (BAKARA,232)
• Ayrılan / boşanmış eşler, emzirmeyi tamamlatmak isteyenler için,
çocuklarını tam iki yıl emzirmeli. Bebeğin tüm maddesel
gereksinimlerini, çocuğun babası güzel ve uygun bir şekilde
karşılamalıdır. Herkes ancak gücü kadar sorumlu tutulur / hiçbir
benlik yaratılış kapasitesi dışında bir şeyle yükümlü tutulamaz. Ne
anne çocuğu yüzünden, ne de babası çocuğu yüzünden zarara
sokulmamalıdır. Mirasçı için de aynı kural / ilke geçerlidir. Ama
anne ve baba karşılıklı konuşma, anlaşma ve danışma sonucu
çocuğun annesinden ayrılmasını dilerlerse / iki yıl dolmadan sütten
kesmek isterlerse, ikisine de bir günah yoktur. Çocuklarınızı
sütanneye emzirtmek isterseniz, ücretini uygun bir biçimde
ödediğiniz takdirde / eğer çocuğunuzu sütannelere emanet etmeye
karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir
şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yoktur. Allah’ı dinleyin /
Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun / Allah bilincini (her zaman)
içinizde canlı tutun ve Allah’ın yaptıklarınızı çok iyi gördüğünü bilin!
(BAKARA,233)
• İçinizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, dört ay ve on gün
beklerler. Sürelerini doldurunca, artık kendileri için uygun olanı
yapmalarında size sorumluluk yoktur. Allah yaptıklarınızdan
haberlidir. Bekleme süreleri içindeki kadınlara, açıktan evlenme
teklifinde bulunmanız ya da bu niyetinizi içinizde tutmanızdan
dolayı size bir günah yoktur. Allah, onlar hakkındaki düşüncenizi
bilir. Onlarla uygun ve meşru bir şekilde konuşma amacının
dışında, gizlice sözleşip meşru olmayan davranışlarla buluşmayın,
bekleme süreleri dolmadan onlarla nikâhlanmaya kalkışmayın. Bilin
ki Allah içinizde olanı bilir; öyleyse Allah’tan çekinin / Allah’tan
sakının. (BAKARA,234,235)
• Henüz kendilerine dokunmadan yahut herhangi bir mehir
belirlemeden önce, kadınlardan ayrılırsanız, size bir mehir ödeme
zorunluluğu yoktur. Bu durumda kadın tarafına bir teselli
ödemesinde bulunun. Zengin, kendi gücü oranında, yoksul da
kendi gücü oranında, verdikleri zarara uygun bir tazminat vermeli.
Bu, güzel düşünüp güzel davrananların / iyi davranış içinde
bulunanların görevidir. (BAKARA,236)
• Mehr’i belirledikten sonra, fakat cinsel ilişkiye girmeden önce,
kadınlardan ayrılmışsanız, kendilerine söz verdiğiniz mehrin
yarısını vermelisiniz. Ancak kadın hakkından vazgeçerse veya
koca mehrin tümünü kadına vermek isterse başka. Ama erkeğin,
mehrin tamamını kadına bırakması daha erdemli / saygın bir
davranıştır. Aranızdaki dostluğu unutmayın / haklarınızdan
vazgeçmeniz, içinizde Allah bilincinin canlı kalmasına daha
uygundur. Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.
Ölürken geriye eşler bırakacak olan erkekleriniz, eşleri evlerinden
çıkarılmadan bir yıl boyunca, geçimlerinin sağlanmasını vasiyet
etsinler. Kendi istekleriyle evden ayrılırlarsa, kendileri için uygun
olanı yapmalarından siz sorumlu değilsiniz. Boşanmış kadınlar için
de, örfe / duruma uygun bir geçim yardımı yapılmalı. Onlara bu
hakkı sağlamak, içlerinde Allah bilincini canlı tutanların / erdemli
kişilerin / Allah’a saygılı olanların / Allah’tan korkanların yerine
getirmeleri gereken görevleridir. Düşünesiniz diye / aklınızı
işletmeniz ümidiyle / aklınızı kullanmanız için Allah ayetlerini böyle
açıklar. (BAKARA,237,240,241,242)
• Salâtlara / vahiy çalışmalarına, dikkatli bir şekilde devam edin /
vahyi iyice kavramaya çalışın. Allah’ın buyruklarını öğrenirken tüm
dikkatinizle dinleyin. Güvenlik açısından bir endişeniz varsa,
çalışmaya ara vermeden yürüyerek ya da binek üzerinde devam
edin. Güvene kavuştuğunuzda, Allah’ın buyruklarını nasıl
öğreniyorsanız öyle öğrenin. Salâtla / Allah’ın buyruklarını
öğrenmekle, daha önce bilmediklerinizi Allah size öğretmiş oluyor.
(BAKARA,238,239)
• Allah insanlara iyilik eder, ancak insanların çoğu teşekkür etmez.
(BAKARA,243)
• Allah yolunda saldırıya uğradığınızda hak ve özgürlüğünüzü
korumak için savaşın. (BAKARA,244)
• Allah için en güzel bir şekilde yardım edecek / Allah’a güzel bir
şekilde borç verecek kimse yok mu? Böyle birinin, Allah için yaptığı
yardımı Allah, birkaç kez katlayarak arttıracaktır. Azaltan da /
darlaştıran da, çoğaltan da / bollaştıran da Allah’tır. En sonunda
O’na döndürüleceksiniz. (BAKARA,245)
• Allah, kendine yazık edenleri / zalimleri / dönekleri / haksızlık
yapanları çok iyi bilir. (BAKARA,246)
• Allah egemenliği / mülkünü / hükümdarlığı layık olana / dilediğine
verir. (BAKARA,247)
• Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla
beraberdir. ”Rabbimiz bize direnme / dayanma gücü ver / üzerimize
sabır yağdır / (kalplerimizi) sabırla doldur, ayaklarımızı sağlam tut /
ayaklarımızı yere sağlam bastır, inkârcılara / küfre sapanlara karşı
bize yardım et.” (BAKARA,249,250)
• Allah insanların bir kısmıyla bir kısmını savmasaydı yeryüzü
bozulurdu / eğer Allah insanlardan bir kısmının (baskılarına ve
zulümlerine karşı) diğer bir kısmını korumasaydı, yeryüzünde
bozgunculuk egemen olurdu / eğer Allah, insanlara, kendilerini
başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve
yozlaşmaya maruz kalırdı. (BAKARA,251)
• Ey Muhammed! Bunlar sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın
ayetleri / Allah’ın belgeleridir. Kuşkusuz / doğrusu / yemin olsun!
Sen gönderilmiş olanlardan / gönderilen elçilerden birisin.
(BAKARA,252)
• Biz elçilerimizi birbirinden ayrı yetenekte ve her birine yeteneğine
uygun görevler verdik. Eğer, elçilerden sonrakiler ve onların
arkasından gelen topluluklar, kendilerine apaçık deliller geldikten
sonra, birbirleriyle kavga etmek istemeselerdi, Allah onları kavga
ettirmezdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler. Kimisi inandı, kimisi inkâr
etti. Allah kendilerine özgürlük vermeseydi birbirleriyle
savaşmazlardı. Allah’ın kendilerine verdiği özgür irade ile
yapmaktalar. (BAKARA,253)
• Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin
olmadığı gün gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de verin.
İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254)
• Allah, O’ndan başka Tanrı yoktur. O yaşayandır, tüm yarattıklarını
yöneten ve hesabını görendir. Bütün bunları yaparken, kendisini ne
dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa
O’nundur. İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez. Allah,
kullarının geçmişini ve geleceğini bilir / Allah’a hiçbir şey gizli
kalmaz. Ama insanlar Allah’ın bilgisinden, dilediklerinin dışında
hiçbir şey bilemezler. O’nun egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır.
Onları bir düzen içinde koruyup yönetmek O’na zor gelmez. O’nu
yormaz. O çok yücedir, çok büyüktür. (BAKARA,255)
• Dinde baskı / zorlama, tiksindirme yoktur. Artık doğru ve güzel olan
/ doğru bilgiye dayalı eriş, çirkinlik ve sapıklıktan / bozuk bilgiye
dayalı sapıştan kesin olarak ayrılmıştır. Kim ki, tağutu / ortak
koşucu düşüncelere yönlendiren kişileri / azgınları terk edip, Allah’a
ortak koşmadan inanırsa, şaşmaz ve dosdoğru bir yola girmiştir.
Allah inananların velisidir; inananları cehaletin karanlığından bilimin
aydınlığına çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise, tağut / Allah’a ortak
koşmaya yönelten kişilerdir; onlar da, inkâr edenleri bilimin
aydınlığından cehaletin karanlığına götürür. İnkâr edenler ateş
halkıdır, onlar ateşte sürekli kalıcıdır. (BAKARA,256,257)
• Allah gerçekleri engelleyen bir toplumu / zalim bir halkı doğruya
iletmez / doğru yola ulaştırmaz / zalimler toplumunu doğruya ve
güzele kılavuzlamaz / haksız topluluğu yola getirmez.
(BAKARA,258)
• Paralarını Allah yolunda harcayanların örneği, her birinde yüz tane
olmak üzere yedi başak veren tanenin durumuna benzer. Allah
dileyene katlayarak verir. Paralarını Allah yolunda harcadıktan
sonra, iyiliklerini başa kakıp yüze vurmayanların Rableri katında
ödülleri vardır. Onlara korku ve üzüntü yok. Güzel bir söz ve güler
yüz,
başa
kakılan
bir
yardımdan
daha
iyidir.
(BAKARA,261,262,263)
• Ey inananlar! Allah’a ve ahret gününe inanmadığı halde, halka
gösteriş için yardımda bulunan kişi gibi, yardımlarınızı başa
kakmakla ve yüze vurmakla boşa çıkarmayın. Allah inkârcı toplumu
doğruya iletmez. (BAKARA,264)
• Allah rızasını kazanmak istedikleri ve buna ikna oldukları için,
paralarını harcayanların örneği, bol yağmur aldığında iki kat ürün
veren, bol yağmur almasa bile, çisentiyle yetinen yüksek verimli bir
bahçe
örneği
gibidir.
Allah
yaptıklarınızı
görmektedir.
(BAKARA,265)
• Hangi biriniz, çocukları güçsüz ve kendisine ihtiyarlık çökmüşken,
altlarından ırmaklar akan, içinde her çeşit meyveden bulunan
hurmalığının ve üzüm bağının ateşli bir kasırganın gelmesiyle
yanıp kül olmasını ister? Allah düşünürsünüz diye / inceden inceye
ve derinden derine düşünebilmeniz için, size ayetlerini / belgelerini
böyle anlatmaktadır / açıklamaktadır. (BAKARA,266)
• Ey inananlar! Kazandıklarınızdan ve yerden sizin için çıkardığımız
nimetlerin temiz ve helal olanlarından yardım olarak verin. Size
verilse, hoşlanmayacağınız kadar kötü olan mallarınızı, yardım
olarak vermeye kalkmayın. (BAKARA,267)
• Şeytan sizi yardım etmemeniz için, sürekli fakirlikle korkutur,
cimriliği ve kötü şeyleri önerir. Allah ise, kendi tarafından sizin için
bağışlanma ve bol nimet sözü verir. (BAKARA,268)
• Allah hikmeti / bilgeliği dileyene / çalışana verir. Kime hikmet /
bilgelik verilmişse, ona çok büyük iyilik yapılmıştır. Ama bunu aklını
çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamazlar. (BAKARA,269)
• Allah yaptığınız her ekonomik yardımı, adadığınız her adağı bilir.
Nankörlerin yardımcısı yoktur. Eğer yaptığınız sosyal yardımlarınızı
açıklarsanız
ne
güzel.
Ama
yardımlarınızı
yoksullara
hissettirmeden verirseniz böylesi daha güzeldir ve bu davranışınız
sizin bazı günahlarınızı örter. Allah yaptığınızı haber alır.
(BAKARA,270,271)
• Ey Peygamber! İnsanları doğruya iletmek sana düşmez. Dileyeni /
çalışanı, Allah doğruya iletir. Yoksullara yaptığınız her iyilik, kendi
yararınızadır. Yardımlarınız yalnız Allah için olmalı. Yaptığınız her
iyiliğin karşılığı size eksiksiz ödenecektir. Asla haksızlığa
uğratılmayacaksınız. (BAKARA,272)
• Yapacağınız yardımları, Allah yolundaki çalışmalarından ötürü,
özgürlükleri kısıtlanmış, bu yüzden diledikleri gibi hareket
edemeyen ve istedikleri yerlere gidemeyen ihtiyaç sahiplerine
verin. Bu kimseleri tanımayanlar, onurlu davranışlarından dolayı,
onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onurlu
oldukları için kimseden bir şey isteyemezler. Yaptığınız her iyiliği
Allah bilir. (BAKARA,273)
• Paralarını gece ve gündüz, gizli ve açık yardım için verenlerin
ödülü, Rablerinin yanındadır. Onlara korku yoktur ve onlar
üzülmezler. (BAKARA,274)
• Riba / haksız kazanç yoluyla kazandıklarını yiyenler, aynen
saptırıcının saptırdığı kimsenin durumu gibidir. Nedeni de, onların
“Riba / haksız kazanç, alış-veriş gibidir” demelerinden ötürüdür.
Hâlbuki Allah alış-verişi helâl, ribayı / haksız kazancı ise, yasak
etmiştir. Bundan sonra kim Rabbinin öğütlerini dinler, ribadan /
haksız kazanç elde etmekten vazgeçerse, daha önceki
kazandıkları kendisinedir. Ama durumu Allah’a kalmıştır. Ancak,
ribaya / haksızca kazanmaya devam edenler cehennem halkıdır ve
orada sürekli kalacaklardır. Allah ribayı / haksız kazançla elde
edilenlerin bereketini yok eder, karşılıksız yapılan yardımları kat kat
bereketlendirir. Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.
(BAKARA,275,276)
• İnanıp yararlı işler üretenler, salâtı ikame edenler / çalışırken, Allah
ile bağlantısını kesmeyenler, kazandıklarından karşılıksız olarak
yardım edenlerin, Rableri yanında kendilerine özgü ödülleri vardır.
Onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,277)
• Ey inananlar! Gerçekten inanıyorsanız Allah’ın öğütlerini dinleyin
ve riba yoluyla / haksız olarak elde ettiğiniz malları almayın. Eğer
böyle yapmazsanız bunun, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine
karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Ama tövbe ederseniz /
vazgeçerseniz anaparanız yine sizindir. Ne haksızlık edin ne de
haksızlığa uğrayın. Şayet borçlu, borcunu ödeyemeyecek kadar
zor durumda ise, durumunu düzeltinceye kadar süre tanıyın.
Alacağınızı yardım olarak bağışlarsanız ve eğer bilinçli olarak
düşünürseniz bu sizin için daha iyidir. (BAKARA,278,279,280)
• Allah’a döndürüleceğinizi unutmayın ve hesap gününün
dehşetinden sakının. O gün herkese, kazandığının karşılığı
sorulacak ve hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir. (BAKARA,281)
• Ey inananlar! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğiniz zaman
onu yazın. Ayrıca, borçlanan kişi de yazsın. Rabbi olan Allah’a
saygılı olsun, borcunu yazarken eksik yazmasın, tam tamına
yazsın. Şayet borçlanan kişi bunak, aklı ermez veya okuma
yazması yoksa velisi tam tamına yazdırmalı. Bu arada
erkeklerinizden iki kişi de tanıklık etsin. Eğer iki erkek tanık
bulamazsanız, dilediğiniz şahitlerden bir erkek ve iki kadın seçiniz ki kadınlardan birine, ifadesinde değişiklik yaptırmak için baskı
yapılıp tehdit edilirse, diğeri ona destek olsun içindir.- Tanıklar ifade
vermeye çağrıldıkları vakit çekinmeden gelsinler. Az olsun, çok
olsun, ödeme tarihi ile birlikte borcu yazmaktan üşenmeyin. Böyle
yapmanız, Allah katında daha adaletli, tanıklık açısından daha
sağlam ve kuşkulanmamanız için daha uygundur. Vadeli
alışverişleriniz yazılı ve tanıklı olsun. Yazana da tanığa da zarar
verilmesin. Aksi bir durumda birbirinizle kötü olabilirsiniz. Allah’ın
öğütlerini dinleyin. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi en iyi bilendir.
Eğer yolculukta olup da bir yazıcı bulamazsanız, borçlu ödemeyi
garantileyecek bir senet veya makbuz versin. Birbirinizle bu şekilde
bir anlaşma yapmışsanız senedi veren ödemeyi zamanında yapsın
ve Rabbi olan Allah’ı saysın. Tanıklar bildiklerini gizlemesin. Kim
bildiklerini gizlerse, o kötü niyetledir. Allah tüm yaptıklarınızı çok iyi
bilir. (BAKARA,282,283)
• Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. İçinizdekini gizleseniz de
açıklasanız da Allah sizi ondan sorumlu tutar. Allah bağışlanmak
isteyeni bağışlar, istemeyeni cezalandırır. Allah her şeye gücü
yetendir. (BAKARA,284)
• Elçi, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı. İnananlar da
inandılar. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine
inanırlar ve “Elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve
uyduk. Rabbimiz bizi bağışla; dönüş sanadır” derler.
(BAKARA,285)
• Allah hiç kimseyi kapasitesinin dışındakilerden sorumlu tutmaz /
teklifte bulunmaz. Herkesin yaptığı iyilik kendi yararına, kazandığı
kötülük de kendi zararınadır / kişinin hem kendisi hem başkaları
için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun
aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının
sırtından kazandığı aleyhinedir. “Ey Rabbimiz! Unutur yahut
yanılırsak, bizi sorumlu tutma / bizi hesaba çekme! Rabbimiz,
bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır sorumluluk yükleme!
Rabbimiz üstesinden gelemeyeceğimiz / güç yetiremeyeceğimiz
sorumlulukları bize yükleme! Bizi hoş gör! Bizi bağışla ve bize acı /
bizi affet ve bize sevgini göster! Sen bizim Mevla’mızsın. Ayetlerini
inkâr eden / örten / küfre sapanlar topluluğuna karşı bize yardım et!
(BAKARA,286)
• Allah’ın öğütlerini dinleyin / Allah’a saygılı olun ve aranızdaki
anlaşmazlıkları düzeltin / Allah’tan korkun ve aranızda barış ve
esenliği kurun / Allah bilincini içinizde canlı tutun ve aranızdaki
ilişkileri düzeltin. (ENFAL,1)
• Allah’a gönülden inananlar o kimselerdir ki, Allah anıldığında
yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğunda /
anlatıldığında bu onların imanlarını canlandırır ve onlar sadece
Rablerine güvenirler. Ve salâtı ikame ederler / vahye içtenlikle
bağlanırlar, Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan yoksullara pay
ayırırlar. İşte böyleleri gerçek inananlardır. Onlar için Rableri
yanında dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızık vardır.
(ENFAL,2,3,4)
• Allah, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirmek ve inkârcıların kökünü
kesmek diliyordu. Allah’ın bunu dilemesi, suçlular hoşlanmasa da,
hakkı gerçekleştirmek ve haksızlığı ortadan kaldırmak içindi. Zafer
yalnız Allah’tandır. Rabbin meleklere “Ben sizinle beraberim.
Haydi, inananlara yardım edin. Ben, inkârcıların yüreklerine korku
salacağım” diye vahyediyordu. Bütün bu yardımlarımın sebebi,
ortak koşucu inkârcıların Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine
karşı savaşmalarından ötürüdür. Ey inananlar! Size karşı
düşmanca harekâta geçen inkârcılarla karşılaştığınızda, onlardan
korkup kaçmayın. (ENFAL,7,8,10,12,13,15)
• Kim seferberlik / savaş için askere çağrıldığı gün, savaş taktiği
veya başka bir birliğe katılma dışında, inkârcılarla savaşmaktan
kaçarsa, mutlaka Allah’ın bir gazabına uğrayacaktır ve yeri de
cehennemdir. Orası ne kötü bir yerdir. Savaşırken o ortak koşucu
inkârcıları kendi isteğinizle öldürmediniz, fakat Allah’ın savaşa izin
vermesiyle
öldürdünüz.
Allah
inananlarla
beraberdir.
(ENFAL,17,18,19)
• Kuşkusuz, Allah’a göre yaratıkların en kötüsü, akıllarını
kullanmayan / düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. (ENFAL,22)
• Ey inananlar! Size hayat verecek şeylere çağırdığında, Allah’a ve
Allah’ın ayetlerini bildiren elçisine yanıt verin. Bilin ki Allah, kişi ile
kalbi duyguları bilir / Allah, kişi ile kalbi arasına girer / sokulur ve
şunu da unutmayın ki, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
(ENFAL,24)
• İnananlar, uyarılara rağmen sorumluluğu paylaşmaz, herkesin
yararına birliği sağlamazsanız, geldiği zaman sadece inkârcı
zalimlere değil, tüm herkesi kapsayıp perişan edecek bir fitneden /
felaketten sakının. Bilesiniz ki, Allah’ın cezası çetindir. (ENFAL,25)
• Ey inananlar! Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine ihanet
etmeyin; yoksa bile bile emanetlerinize / yaşadığınız yere / size
güvenilen şeylere ihanet etmiş olursunuz. Servetinizi ve
çocuklarınızı korumak için bu ihaneti yapıyorsanız bilesiniz ki
mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir sınavdır / imtihan aracıdır.
Asıl büyük ödül, Allah’ın yanındadır. (ENFAL,27,28)
• Ey inananlar! Allah’ı dinlerseniz / Allah’a saygılı olursanız /
Allah’tan korkarsanız / Allah bilincini içinizde canlı tutacak
olursanız, O size doğruyu yanlıştan / iyi ile kötüyü / hakla batılı
birbirinden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi
bağışlar. (ENFAL,29)
• İnkârcılar plan yapıyorlarsa, Allah’ın da bir planı vardır. Allah’ın
planı inkârcıların planlarından daha üstündür. (ENFAL,30)
• Sen o ortak koşucuların arasında bulunduğun sürece, Allah onlara
azap edecek değildir. Ortak koşucular bağışlanma dilerlerken de,
Allah onları cezalandıracak değildir. (ENFAL,33)
• İnkâr etmenizden dolayı azabı tadın! (ENFAL,35)
• İnkâr eden ortak koşucular, insanları Allah’ın buyruklarından /
Allah’ın yolundan alıkoymak / engellemek için, paralarını / mallarını
bu yolda harcarlar ve harcamaya da devam edecekler. Fakat bu
tutumları, sonunda kendileri için bir üzüntü kaynağı olacak ve
ardından
yenileceklerdir.
İnkâr
edenler
cehennemde
toplanacaklardır. Böylece Allah, iyiyi kötüden / temizi pisten ayırt
edecek, kötüleri üst üste yığıp topluca cehenneme yollayacaktır.
İşte kaybedenler onlar olacaktır. Ortak koşmaktan ve
engellemekten
vazgeçerlerse,
geçmişte
yaptıkları
tüm
olumsuzluklar bağışlanacaktır. İnkârcılıklarına ve engellemelerine
devam ederlerse, daha öncekilere uygulanan sünnet / geçmişteki
inkârcılara uygulanan ceza yasası, onlar için de geçerli olacaktır.
(ENFAL,36,37,38)
• (Din konusunda) hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya / hak ve
özgürlüklerinize kavuşacak bir ortamı sağlayıncaya ve böylece din
de tam anlamıyla Allah’ın oluncaya dek, saldırgan ortak
koşucularla savaşın. (Bütün bunlara rağmen) onlar, yine de
(gerçeğe) sırt çevirecek olurlarsa / aldırış etmezlerse, bilin ki sizin
koruyucunuz / dostunuz Allah’tır. (ENFAL,39,40)
• Allah sizi tereddüde düşüp, tartışma yaratacak durumdan /
duygulardan kurtardı. Allah, kalplerin özünü / kalplerde olanları çok
iyi bilendir. Bütün işler, sonunda Allah’a döner / döndürülecektir. Ey
inananlar! Eğer bir (düşman) toplulukla karşılaşacak olursanız,
kurtuluşa ermeniz / başarmanız için direnin / güçlü olun ve Allah’ı
hiç hatırınızdan çıkarmayın / Allah’ı çokça anın! (ENFAL,43,44,45)
• Yılmamanız / başarısızlığa uğramamanız ve gücünüzü
yitirmemeniz için birbirinizle çekişmeyin / birbirinize düşmeyin /
emirleri tartışmayın, yoksa başarısızlığa uğrarsınız / korkuya
kapılırsınız / rüzgârınız kesilir, zayıflayıp gücünüzü yitirirsiniz. Her
türlü güçlüğe göğüs gerin / dayanın / sabredin. Allah güçlüklere
göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla beraberdir.
(ENFAL,46)
• Şımararak / böbürlenerek / insanlara hava atarak / çalım satarak /
gösteriş yaparak yurtlarından çıkan, o kendini beğenmiş ve
(insanları) Allah yolundan alıkoyanlar gibi asla olmayın. Allah,
onların yaptıklarını, en ince ayrıntısına kadar bilmektedir.
(ENFAL,47)
• Melekler, inkâr edenlerin canlarını alırken, sırtlarına ve yüzlerine
vurarak “Tadın yakıcı / cehennem / yangın azabını; bu azap, kendi
ellerinizle yapmış olduklarınızdan dolayıdır. Çünkü Allah kullarına
asla haksızlık yapmaz / zulmetmez” diyerek canlarını alırken bir
görebilsen! (ENFAL,50,51)
• Şurası kesin ki, Allah bir topluma lütfettiği iyiliği / nimeti ve esenliği,
o toplum kendilerini ortak koşucu düşüncelerle değiştirmedikçe,
Allah onlara verdiği nimetleri değiştirecek değildir / durup dururken
asla değiştirmez. (ENFAL,53)
• Firavun, yandaşları ve onlardan öncekiler de, ortak koşarak
Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardır. Biz de bu yüzden, firavun ve
yandaşlarını denizde boğduk. Hepsi de nankörlük yapmışlardır.
Allah yanında yaratıkların en kötüsü, gerçekleri örten fanatiklerdir.
Çünkü onlar asla inanmazlar. (ENFAL,54,55)
• İkiyüzlü inkârcılar, dürüst davranmazlar. Antlaşma yaptığın bir
topluluğun ihaneti seni endişelendiriyorsa, sen de aynı şekilde
antlaşmayı iptal et. Kuşkusuz Allah hainleri sevmez. İnkârcılar,
kurtulduklarını sanmasınlar. Kaçamazlar. (ENFAL,56,58,59)
• Ey inananlar! Düşmanlarınıza karşı elinizde en modern ve gelişmiş
savaş araçları bulundurun ki, böylece Allah düşmanlarını, kendi
düşmanlarınızı ve sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği daha
başka düşmanlarınızı caydırırsınız. Allah yolunda ne harcarsanız
size tam olarak ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız. Eğer
düşmanlarınız barışa eğilim gösterirlerse, sen de barışa eğilim
göster ve Allah’a güven. Seni barış yapıyoruz diye aldatmak
isterlerse, Allah sana yeter. O Allah ki, seni yardımıyla ve
inananlarla destekledi. Allah sana ve seni izleyen inananlara yeter.
(ENFAL,60,61,62,64)
• Allah güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir. Allah sizin ahreti
kazanmanızı ister. (ENFAL,66,67)
• İnkâr edenler birbirlerinin dostudur. Eğer siz de (aranızda onlar
gibi) davranmazsanız, ülkede baskı, zulüm ve (dolayısıyla) çok
büyük bir kargaşa olur / bu öğütleri uygulamazsanız, yeryüzünde
kaos ve büyük bir fesat olur. (ENFAL,73)
• İnanıp ve Allah yolunda göç edip çaba gösterenler ve onları
barındırıp yardım edenler, işte bunlar gerçek inananlardır. Onlar
için bağışlanma ve bol rızık vardır. Sıkıca birbirine bağlanıp
yakınlık kazananlar, Allah’ın kararına uygun olarak birbirleri
üzerinde en üst düzeyde hak iddialarına sahiptirler / Allah’ın
Kitabına göre, yardımda akrabalar birbirlerine önceliklidir.
(ENFAL,74,75)
• Ey Peygamber! Sana Kitabı, daha önceki gönderilen kitapları
onaylayıcı olarak, gerçekle indirdik. Bundan önce, insanlara yol
gösterici olarak, Tevrat’ı ve İncil’i de indirmiştik. Ve Furkan’ı / doğru
ile yanlışı ayırt eden Kur’an’ı da indirdik. Allah’ın ayetlerini örtüp
çarpıtanlara çetin bir azap vardır. Allah üstündür, ayetlerini
çarpıtanlardan kesin hesap sorandır. Allah, sana bu Kur’an’ı indirdi.
Onun / Kur’an’ın bazı ayetleri kesin anlamlıdır(muhkem) / Kitabın
aslını oluşturur / açık seçik herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır.
Diğer bazıları da çok anlamlıdır(müteşabih). Çok anlamlıları bilgi
sahibi olmayanlar kavrayamaz. Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli
olanlar, insanları şaşırtmak ve kafaları karıştırmak için, çok anlamlı
kelimeleri bile bile yanlış anlamlandırırlar. Hâlbuki onların uygun
anlamlarını bir Allah, bir de: “Ey Rabbimiz! Ona inandık, hepsi
Rabbimizin katındandır” diyen, gönülden Allah’a bağlanmış, derin
bilgi ve bilince erişmiş bilim adamları bilir. Bu inceliği akıl, bilim ve
düşünce sahiplerinden başkası kavrayamaz. Akıl, bilim ve düşünce
sahipleri Allah’a şöyle yakarırlar: “Ey Rabbimiz! Bizi doğruya
ulaştırdıktan sonra, kalplerimizin sapmasına izin verme. Üzerimize
rahmetini yağdır / bize katından sevgini bağışla; kuşkusuz Sen, çok
bağışta bulunansın. Ey Rabbimiz! Gerçekleşmesi asla kuşku
götürmeyen bir günde, insanları toplayacak olan Sensin.” Allah
asla sözünden dönmez / Allah, sözünü yerine getireceği yer ve
zamanı asla şaşmaz. (ÂLÎ İMRAN,3,4,7,8,9)
• İnkârcıların ne paraları ne de çocukları Allah’a karşı hiçbir yarar
sağlamaz. İnkâr edenler ateşin yakıtıdır. (ÂLÎ İMRAN,10)
• Kadınları, çocukları, kasalar dolusu altın ve gümüşü, eğitilmiş atları
/ son model araçları, davarları ve ekinleri / malları ve serveti
sevmek gibi zevkler, insanlara çekici görünür. Bunlar dünya
hayatının nimetleridir. Fakat gidilecek en güzel yerin Allah’ın yanı
olduğu unutulmamalıdır. Erdemliler / sakınanlar için, Rablerinin
yanında altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza dek kalacakları
cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın onayını / rızasını kazanmaktan
dolayı mutluluk vardır. Allah kulları görür. (ÂLÎ İMRAN,14,15)
• Erdemliler Allah’a şöyle yakarırlar: “Ey Rabbimiz! Biz inandık,
günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem / ateş azabından koru”
derler. Erdemliler, güçlüklere göğüs gerenler / sabredenler /
dayanıklı olanlar, doğru sözlüler / doğru olanlar / özü-sözü doğru
olanlar, gönülden Allah’a teslim / kul olanlar / Hak huzurunda
gönülden boyun büküp divan duranlar, insanlara yardım edenler /
nimet ve imkânlardan başkalarını yararlandıranlar / iyilik yapanlar
ve seherlerde / tan ağarırken bağışlanma dileyenlerdir.
(ÂLÎ İMRAN,16,17)
• Allah, Kendisinden başka Tanrı olmadığına tanıklık eder, melekler
ve adaleti gözeten ilim sahipleri de tanıklık ederler ki, üstün ve
bilge olan Allah’tan başka Tanrı yoktur / (yarattıkları arasında)
adaleti gerçekleştiren Allah, Kendisi, melekler ve ilim sahipleri
Allah’tan başka Tanrı olmadığına tanıklık ederler. O Azîz / ulu / çok
güçlü ve Hakîm / çok bilge olandan başka hiçbir ilah yoktur.
(ÂLÎ İMRAN,18)
• Gerçek şu ki, Allah’ın tüm peygamberler aracılığı ile gönderdiği ve
onayladığı tek din İslâm’dır / Allah’a ortak koşmadan teslim olmadır
/ Allah katında din İslâm’dır / doğruluğa kendini vermedir. Kitap
verilmiş olanlar (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar)
kendilerine bilgi / ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık /
çekememezlik / azgınlık / haset / hak tanımazlık yüzünden
anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini saptırarak örterse /
ayetlerine nankörlük ederse / Allah’ın ayetlerini / öğretilerini inkâr
ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür. (ÂLÎ İMRAN,19)
• Eğer seninle tartışmaya / kanıt yarıştırmaya girişecek olurlarsa:
“Ben ve beni izleyenler / bana uyanlar kendimizi Allah’a teslim ettik”
de. Kitap verilenlere ve kitap verilmeyenlere / ümmilere sor:
“Allah’a teslim oldunuz mu?” Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar /
doğru yola ulaşmış olacaklardır. Yok, kabul etmezlerse / yüz
çevirirlerse, tartışmayı uzatma. Senin görevin sadece duyurmaktır /
tebliğ etmektir / bildirmedir. (ÂLÎ İMRAN,20)
• Allah’ın ayetlerini / ilkelerini saptırarak örtenler / inkâr edenler,
haksız yere peygamberleri ve halkın arasında adaleti savunanları /
insanlar arasında adil (davranılması gerektiğini) söyleyenleri
öldürenler için acıklı bir azap vardır. Onların dünya ve ahrette
yaptıkları boşa çıkacaktır. Böyle kimselere yardım eden de
olmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,21,22)
• Kitaptan (Tevrat’tan, İncil’den ve Kur’an’dan) nasiplenmiş olanlara
baksana, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü için, Allah’ın
Kitabı’na çağrılıyorlar da, onlardan bir grup umursamadan dönüp
gidiyor. Peki, geleceğinden asla kuşku olmayan diriliş gününde,
onları bir araya topladığımız zaman durumları ne olacak? O gün
herkese kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan ödenecek ve
hiçbir kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,23,25)
• Ey mülkün ve yönetimin Mâlik’i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve
yönetimi / saltanatı dileyene / dilediğine verirsin, zulmedenden /
dilediğinden de alırsın. Lâyık olanı / dilediğini yükseltir / azîz
edersin, lâyık olmayanı / dilediğini de alçaltırsın, zelil kılarsın.
İmkân, mal ve nimet / tüm yetkiler senin elindedir. Senin her şeye
gücün yeter / Sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katarsın /
geceleri kısaltırsın, gündüzü de geceye katarsın / gündüzleri de
uzatırsın. Diriyi ölüden çıkarırsın / yeşili kurutursun, ölüyü de
diriden çıkarırsın / kuruyu da yeşertirsin. Dileyene / dilediğine
hesapsız rızık verirsin. (ÂLÎ İMRAN,26,27)
• İnananlar! İnananları bırakıp fanatik inkârcılarla senli benli olmayın
/ müminler müminleri bırakıp da küfre sapanları / kâfirleri gönül
dostu edinmesinler. Eğer bilinçsizce böyle yaparsanız, Allah ile
bağınızı koparabilirler / Allah’la ilişiğiniz kesilir / böyle yapanın Allah
katında bir değeri yoktur. Ancak, kendinizi onlardan (gelebilecek
tehlikelere karşı) korunmak üzere / bunun bilincinde olarak insani
ilişkiler içinde olmanız hariç. Allah, Kendisi hakkında yapacağınız
bir yanlış için uyarıyor / Allah, sizi, Kendisinin (emirlerine karşı
gelmekten)
sakındırır.
Ve
dönüş
yalnız
Allah’adır.
(ÂLÎ İMRAN,28)
• Öyle bir gün gelecek ki, her kişi yaptığı her iyiliği karşısında hazır
bulacaktır. İşlediği her kötülükten de uzaklaşmaya çalışacaktır.
Allah, Kendisine karşı yapacağınız bir yanlış için, sizi şimdiden
uyarıyor. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir. Allah’ı seviyorsanız,
buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Elbette Allah, inkârcılardan hoşlanmaz / inkâr edenleri
sevmez. (ÂLÎ İMRAN,30,31,32)
• Rabbini çokça an, akşam sabah O’nu düşün / O’nu yücelt!
(ÂLÎ İMRAN,41)
• Rabbine bağlan ve saygılı ol / Rabbine gönülden boyun eğip /
boyun büküp divan dur / Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla,
secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et / O’nun buyruklarını
uygulayanlarla birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43)
• Allah dilediğini yaratır. Allah herhangi bir şeyin olmasını isterse,
ona “Ol” der ve o şey anında oluverir. (ÂLÎ İMRAN,47)
• İsa bir elçi olarak İsrailoğullarına şöyle dedi: “Benden önceki
Tevrat’ı doğrulamak ve size yasak edilen bazı şeylerin serbest
olduğunu bildirmek için Rabbinizden size bir belge / kanıt / mucize
getirdim. Allah’ın kanıtlarını size bildiren elçisine inanın. Allah
benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz; O’nun buyruklarına tam bir
teslimiyetle
boyun
eğin.
İşte
budur
dosdoğru
yol.”
(ÂLÎ İMRAN,50,51)
• Allah, İsa’ya şöyle demişti: “Ey İsa! Kuşkusuz Ben, inkâr edip
suikast düzenleyenlerden, seni kurtaracağım ve seni vefat
ettireceğim, seni yücelteceğim. Sana uyanları, diriliş gününe kadar
inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra, diriliş günü hepiniz Bana
döneceksiniz ve işte o zaman, anlaşmazlığa düştüğünüz
konularda, aranızda Ben hüküm vereceğim. İnkâr edenleri de
dünyada ve ahrette şiddetli bir şekilde cezalandıracağım ve onların
yardımcıları da olmayacak. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin /
hayra ve barışa yönelik işler yapanların ödüllerini, Allah tam olarak
ödeyecek. Allah gerçekleri saklayanları / haksızlık yapanları /
zalimleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,55,56,57)
• Hiç kuşkusuz, İsa’nın örneği, Âdem’in örneği gibidir. Âdem’i anasızbabasız, salt topraktan biçimlendirip, sonra da ona “Ol / canlan”
deyince, nasıl kudretimizle canlanıverdi ise, İsa’nın babasız
doğması da, Allah’a göre çok kolaydır. İşte Rabbinin bildirdiği İsa
olayının gerçek boyutu budur. Sakın İsa hakkında asılsız
söylentilere bakıp, kuşkulananlardan olma. Allah’tan başka hiçbir
Tanrı yoktur. Bu gerçekleri kabul etmezlerse, hiç kuşkusuz Allah,
bozguncuları çok iyi bilir. Ey Kitap sahipleri! “Gelin, sizin de bizim
de kabul edebileceğimiz şu ortak noktada / ilkede birleşelim.
Allah’tan başkasına kulluk / ibadet etmeyelim (çalışmayalım) ve
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah adına Rabler
edinmeyelim / Allah’ı bırakıp da birbirimizi / Allah’ın dışında rabler
edinmeyelim.” Eğer bu öneriyi kabul etmezlerse, o zaman, “Tanık
olun, biz, Allah’a ortak koşmadan teslim olanlarız / Müslümanlarız /
doğruluğu
kabul
etmiş
olanlardanız”
deyin.
(ÂLÎ İMRAN,59,60,62,63,64)
• Ey Kitap halkı! Tevrat da, İncil de gerekli bilgiler olmasına rağmen,
neden İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Oysa İncil de,
Tevrat da İbrahim’den sonra indirildi. Hakkında hiçbir bilgiye sahip
olmadığınız bir konuda nasıl tartışabiliyorsunuz? İbrahim ne bir
Yahudi’nin, ne de bir Hıristiyan’ın inandığı gibi inanmıyordu; o tek
Allah’a inanan bir Müslüman’dı / doğruya yönelen / Allah dışındaki
tüm uydurma tanrıları reddeden / hanif idi. Hiçbir zaman / asla
Allah’a
ortak
koşanlardan
/
müşriklerden
olmadı.
(ÂLÎ İMRAN,65,66,67)
• Allah inananların yakın dostudur / müminlerin Velî’sidir.
(ÂLÎ İMRAN,68)
• Kitap halkından bir grup, sürekli sizi kandırmak için çabalıyor.
Oysaki onlar sadece kendilerini kandırıyorlar. Ama bunun bilincinde
bile değiller. Ey Kitap halkı! Tüm gerçeklere açık seçik tanık
olduğunuz halde, neden Allah’ın ayetlerini / belgelerini inkâr
ediyorsunuz? Neden doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor / hakkı /
gerçeği bâtılla kirletiyor / gerçeğe saçmalığı giydiriyorsunuz ve bile
bile gerçeği gizliyorsunuz? (ÂLÎ İMRAN,69,70,71)
• Gerçek odur ki, kim sözünü / andını yerine getirir / ahde vefa eder
ve erdemli davranıp sakınırsa / Allah bilincini içinde canlı tutarsa /
takvaya sarılırsa / saygılı olursa, bilsin ki, Allah erdemlileri /
sakınanları / saygılı davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,76)
• Allah’a verdikleri sözü / antlaşmasını ve ettikleri yeminleri çıkarları
doğrultusunda çok az / basit bir değer / bedel karşılığında
satanların / değiştirenlerin ahrette / gelecektekinde hiçbir payları /
nasipleri yoktur. Allah onlarla konuşmaz, diriliş / kıyamet günü
onlara bakmayacaktır ve onları arındırmayacak / arıtmayacak /
temize çıkarmayacaktır. Onlar için korkunç / elem verici / acıklı /
çok acı veren bir azap olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,77)
• Kitap verilenlerden bazıları / bir grup, Allah’ın Kitabı’nda olmayanı,
Kitap’tan sanasınız diye / dillerini Kitap’la eğip bükerek, coşkulu bir
dille anlatarak, Kitab’a / Allah’ın Kelâmına benzetmeye çalışırlar.
Allah’ın sözü olmadığı halde “Allah böyle buyuruyor” derler. Bile
bile Allah adına yalan söylerler. Hâlbuki Allah’ın kendisine kitap,
bilgelik / sağduyu / hüküm-hikmet ve peygamberlik verdiği hiçbir
insan kalkıp : “Allah’ı bırakıp / Allah’ın yerine / Allah’tan sonra bana
kulluk ediniz / bana kul olun!” diye, insanları kendisine bağlamaya
çağırmaz / demeye hakkı yoktur. Tam tersine “Okuduğunuz ve
öğrettiğiniz / araştırdığınız / incelediğiniz Kitap gereğince, Allah’tan
başkasını Rabler edinmeyin / benliklerini Allah’a adamış kullar /
Rabbânîler / Rabbe halis kullar olun / yalnızca Allah’ın kulları olun”
der / demesi gerekir. Ve size melekleri ve peygamberleri Rabler
edinmenizi de söylemezler / söylemeye hakları yoktur. Siz
Müslüman / Allah’a / doğruluğa teslim olduktan sonra, size hiç,
Allah’tan başkasına kul olun derler mi / inkârı öğütlerler mi?
(ÂLÎ İMRAN,78,79,80)
• Allah, peygamberlerden şöyle bir söz almıştı: “Size Kitap ve hikmet
/ düşünecek şey / bilgelik vereceğim. Daha sonra, size verdiklerimi
doğrulayan bir başka tayin ettiğim elçi / resul geldiğinde, ona
mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edecek / onu
destekleyeceksiniz. Bu buyruğumu kabul ediyor ve bu sözleşmeyi /
andımı / ağır yükümü üzerinize alıp / yerine getireceğinize söz
veriyor musunuz?” demişti. Tüm peygamberler de: “Kabul ettik, söz
veriyoruz” deyince, Allah: “Öyleyse şahit / tanık olun, Ben de sizinle
beraber şahit / tanık olanlardanım” demişti. Bundan sonra kim
sözünden dönerse yoldan çıkmış olur. (ÂLÎ İMRAN,81,82)
• Allah’ın tüm peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din
mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez
Allah’a teslim olmuştur ve hepsi Allah’a döndürülecektir. Kim, tüm
peygamberlerin bildirdiği İslâm’dan / Tanrı’ya teslim olmaktan /
doğruluğa kendini vermekten başka bir din ararsa / arzu ederse,
Allah tarafından kabul görmeyecek ve onlar ahrette
kaybedenlerden olacaktır. İman ettikten, elçinin doğru olduğuna
tanık olduktan ve kendilerine apaçık deliller / belgeler geldikten
sonra, inkâr eden / küfre sapan bir toplumu, Allah nasıl olur da
doğruya / doğru yola iletir / ulaştırır / kılavuzluk eder? Allah
gerçekleri saklayan bir toplumu / zalimler topluluğunu doğruya
ulaştırmaz / yol göstermez. Böyle bir toplumun cezası, Allah’ın,
meleklerin ve tüm insanlığın lanetine uğramalarıdır. Dünyada bu
lanet, onlarda sürekli kalacaktır. Ahrette ise, azapları
hafifletilmeyecek ve yüzlerine de bakılmayacaktır. Ancak bütün
bunlara rağmen, Allah’a içtenlikle tövbe ettikten sonra durumlarını
düzeltenler başka. (ÂLÎ İMRAN,83,85,86,87,88,89)
• İnanıp tövbe ettikten sonra, tekrar inkâr edip de, inkârcılıkta devam
edenlerin tövbeleri kabul edilmez; onlar artık tümüyle sapmışlardır.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki, içtenlikle tövbe etmeden, inkârcı olarak
ölenler, dünya dolusu altını fidye olarak verseler dahi,
kendilerinden kabul edilmeyecektir. Onlar acıklı bir azabı hak
edecek ve hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,90,91)
• Sevdiğiniz / kazandığınız şeylerden vermedikçe / infak etmedikçe /
(başkaları için de) harcamadıkça / Allah için yoksullara pay
ayırmadıkça, dünyada ve ahrette mutlu olamazsınız / erdeme /
zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız / iyiliğe erişemezsiniz.
İçtenlikle verdiğiniz / harcadığınız / infak ettiğiniz her şeyi Allah,
mutlaka çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,92)
• Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah
hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / yalan düzüp
Allah’a iftira ederse, işte, Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalimlerin
ta kendileri onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94)
• Allah doğruyu söyler / vaadinde sadıktır; gelin bütün putları inkâr
ederek / hanif olarak / doğruya yönelik olan İbrahim’in tek tanrıcı
dinine uyun. İbrahim, asla ortak koşanlardan / puta tapanlardan /
müşriklerden olmadı. (ÂLÎ İMRAN,95)
• İnsanlar için inşa edilen ilk ev / yapı, tüm dünya insanlarına bir
hidayet / yol gösterici / doğru yol göstergesi ve bereket kaynağı
olan, Mekke’deki evdir / yapıdır. Orada apaçık kanıtlar / deliller /
belgeler, Allah’ın buyruğu ile evi inşa eden İbrahim’in makamı /
durağı vardır. Kim oraya girerse huzur ve güvenlik içinde olur.
Oraya yol bulabilenin o evi ziyaret etmesi, tüm insanlar üzerine
Allah’ın bir hakkıdır. Kim Allah’ın buyruklarını örterek saptırırsa,
bilsin ki, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak zenginliktedir /
âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî’dir. (ÂLÎ İMRAN,96,97)
• Ey Kitap sahipleri! (Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri
gelenleri) Allah yaptıklarınıza tanıkken neden Allah’ın ayetlerini /
ilkelerini çarpıtıyorsunuz / inkâr ediyorsunuz? Ey Kitap sahipleri!
(Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ileri gelenleri) apaçık
gerçeklere tanık olduğunuz halde / Allah’ın yolunun doğru
olduğunu bilip dururken, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeyi
isteyerek
/
değiştirmeye
yeltenerek,
inananları
ondan
uzaklaştırmaya
çalışıyorsunuz
/
saptırıyorsunuz?
Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir. (ÂLÎ İMRAN,98,99)
• Ey inananlar! Kitap sahiplerinden bazı kimselere uyarsanız, iman
etmenizden sonra sizi yeniden inkârcılığa döndürürler. Kim Allah’ın
Kitabına sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir. Ey inananlar! Allah’a
saygılı olun / Allah bilincini içinizde gerektiği şekilde canlı tutun ve
O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun ve Allah’a teslim olanlar
olarak can verin. Hepiniz Allah’ın ipine / andına / Kur’an’a sımsıkı /
gönülden bağlanın / sarılın. Fırkalara bölünerek ayrılığa düşmeyin /
ayrılıkçılık yapmayın / parçalanmayın. Allah’ın size yaptığı iyiliği /
size olan nimetini anımsayın / hatırlayın / anın. Dosdoğru yoldan
ayrılmayasınız / doğruya ve güzele yol bulasınız diye Allah, size
gerçekleri / ilkelerini /ayetlerini hatırlatıyor / açıklıyor.
(ÂLÎ İMRAN,100,101,102,103)
• İçinizden / sizlerden, iyiliğe çağıran, iyi niyeti / iyilik yapılmasını
öğütleyen, kötülük ve aşırılıktan sakındıran bir topluluk olsun. İşte
bunlar, mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa ve zafere / başarıya
ulaşanlardır. (ÂLÎ İMRAN,104)
• Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar / deliller / belgeler geldikten
sonra, gruplara ayrılıp / parçalanıp anlaşmazlığa / ayrılığa düşenler
/ çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayınız.
Mezheplere bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır.
(ÂLÎ İMRAN,105)
• Diriliş gününde yüzleri kararanlara şöyle denecek: “İman ettikten
sonra gerçeği niye sakladınız / İmanınızdan sonra küfre mi
düştünüz / inkâr mı ettiniz? Gerçekleri sakladığınızdan / inkâra
sapmanızdan dolayı / saptığınız küfür yüzünden tadın azabı.”
Yüzleri aklananlar / ağaranlar ise, Allah’ın rahmeti / sevgisi içinde
olacaklardır. Orada sürekli kalırlar. İşte bunlar, sana dosdoğru / hak
olarak / gerçeği bildirmek için okuduğumuz / bildirdiğimiz Allah’ın
buyruklarıdır / ayetleridir / ilkeleridir. Allah, âlemlere haksızlık
yapılmasını istemez / Allah evrendeki hiçbir şeye zulmetmek
istemez. (ÂLÎ İMRAN,106,107,108)
• Allah’ın indirdiği gerçeğe / Kur’an’a içtenlikle bağlananlar, insanlar
için seçilmiş örnek bir modeldir. Onlar iyiliği öğütler, kötülükten
sakındırır ve Allah’a ortak koşmadan inanırlar. Kitap sahipleri,
gönderdiğim son Kitaba / Kur’an’a da inansalardı, kendileri için çok
iyi olurdu. Gerçi, içlerinde inananlar var ama çoğunluğu,
bozgunculuk yapıyor / yoldan çıkanlardır. (ÂLÎ İMRAN,110)
• Kitap sahiplerinin fanatikleri, moral bozucu davranışlarda
bulunarak, size zarar vermeye çalışırlar. Ancak, Kitap sahiplerinin
hepsi aynı değil. Kitap halkından dosdoğru ve erdemliler / hak ve
adaleti ayakta tutanlar var ki, geceleri Allah’ın ayetlerini / ilkelerini
okuyup Allah’a saygı duyarlar. Allah’a ve ahret gününe / sonraki
güne inanırlar, iyiliği öğütlerler, aşırılıktan, kötülükten sakındırırlar
ve iyi işler üretirler / hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar
iyilerdendir. Böyle Kitap sahiplerinin yaptıkları hiçbir iyilik,
karşılıksız kalmayacaktır. (ÂLÎ İMRAN,111,113,114,115)
• Fanatik inkârcıların / küfre sapanların, ne servetleri / malları ne de
çocukları, Allah’a karşı kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Onlar ateş halkıdır ve orada sürekli kalıcıdırlar. Fanatik inkârcıların,
bu dünyada yaptıkları yardımlarının örneği, korkunç bir rüzgârın /
afetin, kendi kendilerine zulmeden bir topluluğun servetini, vurup
yok ettiği gibidir. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar inkârlarından
dolayı kendi kendilerine zulmediyorlardı. (ÂLÎ İMRAN,116,117)
• Ey inananlar! Size kötülük etmekten / aklınızı çelmekten / sizi sarpa
sardırıp perişan etmekten geri durmayan, sizin sıkıntıya düşmenizi
isteyen ikiyüzlüleri sırdaş edinmeyin. Onların ağızlarından çıkan
sözler, kin / öfke ve nefret dolu. İçlerinde / göğüslerinde gizledikleri
düşmanlık ise, çok daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz /
çalıştırırsanız / kullanırsanız / düşünürseniz, Allah’ın, size,
ayetlerini / belgelerini / onların kin ve düşmanlıklarının işaretlerini
açıkladığını görürsünüz. İkiyüzlüler sizi sevmediği halde, sizler
onları sevenlersiniz! Üstelik siz Kitap’ın tümüne / bütün Kitapların,
hepsine inanırsınız. İkiyüzlüler, sizinle beraber oldukları zaman
“İnandık” derler, yalnız kaldıklarında ise, size olan öfke ve
kinlerinden dolayı parmaklarını / parmaklarının uçlarını yerler. Size
bir iyilik dokunsa onlara üzüntü verir, başınıza bir kötülük gelse,
ona da sevinirler. Zorluklara karşı direnir / sabreder, sakınır /
korunursanız / güçlüklere göğüs gerer ve Allah bilincini içinizde
canlı tutarsanız / erdemli davranırsanız ikiyüzlülerin entrikaları /
tuzakları / hileleri, size hiçbir zarar veremez.
(ÂLÎ İMRAN,118,119,120)
• İnananlar / müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.
Teşekkürünüzü belirtmek için Allah’a saygılı olun / içinizde Allah
bilincini canlı tutun ki şükretmiş olasınız. (ÂLÎ İMRAN,122,123)
• Gerçekte zafer, yalnızca güçlü ve bilge olan Allah’ın elindedir /
yardım sadece çok güçlü / yüce / çok bilge olan Allah katından
başka hiçbir yerden gelmez. (ÂLÎ İMRAN,126)
• Ey inananlar! Paralarınızı riba / haksız kazanç yoluyla kat kat
artırılmış olarak yemeyin. Allah’a saygılı olun / Allah bilincini
içinizde canlı tutun ki, mutlu olasınız / kurtuluşa / başarıya eresiniz.
İnkârcılar / kâfirler / nankörlük edenler için hazırlanmış ateşten
sakının / korkun / korunun. (ÂLÎ İMRAN,130,131)
• Rabbiniz tarafından bağışlanmaya ve erdemliler / saygılı olanlar /
takva sahipleri için hazırlanmış olan ve eni / genişliği göklerle yer
kadar olan cennete doğru koşun / yarışır gibi koşuşun / cenneti
elde etmek için birbirinizle yarışın. O erdemliler ki, bollukta ve
darlıkta yardım için, kazançlarından yoksullara pay ayırırlar / infâk
ederler / başkaları için de harcarlar, öfkelerini, kontrol ederler /
öfkelerini yener / öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarına
hoşgörü ile bakarlar / insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik
yapanları / iyi davrananları / güzel düşünüp güzel davrananları
sever. O erdemliler ki, bir hata / kötülük / çirkin bir iş yaptıkları /
yahut kendilerine haksızlık ettiklerinde / öz benliklerine
zulmettiklerinde, Allah’ı anımsar / derhal Allah’ı hatırlar / anarlar ve
hataları günahları için Allah’tan özür dilerler / günahlarının
bağışlanmasını / affetmesini dilerler. Zaten Allah’tan başka kim
özürleri / günahları bağışlayabilir / affedebilir ki…? Ve onlar bile bile
günah işlemeye / yaptıkları kötülüklere devam etmezler. Erdemli
kişilere, Rablerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan
cennetlerle karşılık verilir; orada sürekli kalırlar / kalacaklardır.
Güzel davrananların / iş yapıp değer üretenlerin / iyilik yapanların /
çalışanların ödülü ne güzeldir! (ÂLÎ İMRAN,133,134,135,136)
• Sizden önce gelip geçmiş nice milletlere de yasalarımız
uygulanmıştı / sizden önce birçok hayat tarzı / nice düzenlemeler /
yollar yöntemler gelip geçmiştir. Yeryüzünde dolaşın da, dini
yalanlayıcıların sonunun ne olduğunu görün. (ÂLÎ İMRAN,137)
• Bu Kur’an, tüm insanlığa bir çağrı / bir açıklama, erdemlilere /
korunup sakınanlara / saygın olanlara / Allah bilincini içlerinde canlı
tutanlara da bir yol gösterici / bir doğruluk göstergesi / kılavuz ve
öğüttür. (ÂLÎ İMRAN,138)
• İnananlar, çabanızda gevşeklik göstermeyin / gevşemeyin, işleriniz
iyi gitmediği zaman da üzülmeyin / üzüntüye kapılmayın /
tasalanmayın; samimi olarak inanıyorsanız / eğer gerçekten
inananlardan iseniz, üstün olan siz olacaksınız / en üstün
olduğunuzu bilin! Sıkıntı günlerini Biz, insanlar arasında döndürür
dururuz / zaferi bazen bu tarafa, bazen de öbür tarafa nasip ederiz
ki, gerçek ve samimi olarak inananlarla, sahte / ikiyüzlü inananları
ortaya çıkaralım ve sizden bazılarını bu duruma tanıklar / şehitler
edinelim. Allah, ikiyüzlü nankörleri / zulme sapanları / haksızlık
yapanları sevmez. Allah böylece inanları arındırır / arıtır, temize
çıkarır ve inkârcıların da gururunu yok eder / inkâr edenleri / küfre
sapanları yok eder / mahveder. (ÂLÎ İMRAN,139,140,141)
• Yoksa Allah’ın aranızdaki samimi bir inançla savaşanlarla,
ikiyüzlüleri ortaya çıkarmadan / uğraşıp didinenleri seçmeden / var
gücü ile uğraşanları bilmeden, güçlüklere karşı içtenlikle çaba
harcayanları ayırmadan / sabredenleri / dayananları denemeden
cennete gireceğinizi mi sandınız? (ÂLÎ İMRAN,142)
• Muhammed, ancak / sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir
/ Muhammed, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de birçok
elçiler gelip geçmiştir. Muhammed ölür yahut öldürülürse,
dininizden vazgeçip, eski durumunuza mı döneceksiniz? Dönekler
Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.
Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölemez. Ölümün bir süresi var /
vakti belirlenmiş bir yazıdır o. Kim dünya nimeti için çalışırsa ona,
ondan veririz, kim ahret nimetini isterse ona da ondan veririz.
Şükredenleri ödüllendireceğiz. (ÂLÎ İMRAN,144,145)
• Unutmayın, öyle peygamberler gelip geçti ki, kendilerini Rablerine
teslim etmiş birçok kişilerle / Tanrı erleriyle beraberce savaştılar. O
kişiler, Allah yolunda savaşırken, başlarına gelen sıkıntıdan /
zorluklardan ötürü yılmadılar, zayıflık göstermediler, gevşemediler /
dağılmadılar, boyun eğmediler. Allah güçlüklere karşı göğüs
gerenleri / dayananları / sabredenleri sever. Başlarına gelen /
karşılaştıkları sıkıntılar / tüm güçlükler karşısında o peygamberlerin
ve yanındakilerin sözleri, yalnızca şuydu: “Rabbimiz, günahlarımızı
ve yaptığımız aşırılıklarımızı bağışla, moralimizi ve huzurumuzu
sabit tut ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et.” Bu yüzden Allah
da onlara, dünya ve ahret nimetlerinin en güzelini verdi. Kuşkusuz
Allah, işlerini güzel yapanlardan hoşlanır / iyi davrananları / iyilik
yapanları / güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever.
(ÂLÎ İMRAN,146,147,148)
• Ey inananlar! İnkâr edenlere / kâfirlere / küfre sapanlara uyarsanız,
sizi tekrar eski inançlarınıza döndürürler ve o zaman
kaybedenlerden olursunuz. Dikkât edin! Sizin Mevlâ’nız, dostunuz /
sahibiniz Allah’tır. Allah yardım edenlerin en iyisidir / en hayırlısıdır.
(ÂLÎ İMRAN,149,150)
• Hiçbir şeye güçleri yetmeyen kişileri / Allah’ın, kendileri hakkında
hiçbir güç / delil indirmediği şeyleri, Allah’a ortak koşmalarından
ötürü, inkârcıların / küfre sapanların kalplerine korku salacağız.
Onların gideceği / varacağı yer / barınakları ateştir / cehennemdir.
Haksızlık edenlerin / Allah’ın ayetlerini karartanların / zulmedenlerin
/ zalimlerin durağı / varacağı yer ne kötüdür! (ÂLÎ İMRAN,151)
• Siz, evlerinizde kalmış olsaydınız bile, aranızda ölmesi takdir
edilmiş olanlar, nerede ölmeleri takdir edilmişse, oraya kadar
kendiliklerinden giderlerdi. (ÂLÎ İMRAN,154)
• Allah yolunda ölür yahut öldürülürseniz, Allah’ın bağışlaması ve
rahmetine / sevgisine kavuşmuş olursunuz ki, bu tüm
topladıklarından daha iyidir. Unutmayın ki, ölürseniz de
öldürülürseniz de, Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O sıkıntılı
anlarında / Allah’ın (kalbine yerleştirmiş olduğu) sevgiden dolayıdır
ki / Allah’ın sana bir iyiliği olarak / Allah’tan bir rahmet sayesindedir
ki / Allah’ın acımasından ötürü, sen onlara yumuşak davrandın.
Eğer kaba, katı yürekli olsaydın / otoriter davransaydın, yanında
kimse kalmaz, hepsi etrafından dağılır / bırakıp giderlerdi. Onların
davranışlarını hoş gör, onların Allah’tan bağışlanmalarını dile ve
yapılacak işler hakkında, onlara da danış / onlarla şûraya git. Karar
verince de Allah’a güvenip dayan; çünkü Allah Kendine güvenenleri
/ tevekkül edenleri sever. Allah size yardım ederse, hiçbir güç sizi
yenemez. Sizi desteklemezse / terk edecek olursa / yardımsız /
yüzüstü bırakırsa, size kim yardım edebilir…? O halde inananlar /
müminler yalnızca Allah’a güvensinler / güvenip dayansınlar.
(ÂLÎ İMRAN,157,158,159,160)
• Kim emanete hıyanet ederse / aldatırsa / kamu malından aşırırsa /
çalarsa, kıyamet günü, çaldığı şey / yaptığı aldatma boynuna asılı
olarak gelir. Sonra / o gün herkese, kazandığının karşılığı tam
olarak ödenir / verilecektir. Hiç kimse haksızlığa uğratılmaz /
hiçbirine zulmedilmez. (ÂLÎ İMRAN,161)
• Allah’ın hoşnutluğunu kazanan / rızasına uyan bir kimse, Allah’ın
hışmına / gazabına / öfkesine uğrayıp cehennemi boylayan /
barınağı cehennem olan gibi olur mu? Orası ne kötü bir yerdir.
Onlar Allah’ın yanında derece derecedir. (ÂLÎ İMRAN,162,163)
• Andolsun / yemin olsun ki! Allah inananlara, buyruklarını bildiren /
ilkelerini okuyan, onları ortak koşmaktan alıkoyan / temize çıkaran,
onlara Kitabı ve bilgeliği / düşünmeyi / hikmeti öğreten,
kendilerinden bir elçiyi göndermekle iyilikte bulundu. Oysa
inananlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
(ÂLÎ İMRAN,164)
• Başınıza gelen felâket, kendi kusurunuzdandır. Başınıza gelenler,
Allah’ın izin vermesiyle oldu ki, bunun nedeni de, içtenlikle
inananların ayırt edilmesi / arındırılması. Ve ikiyüzlülerin de açığa
çıkarılması içindir. (ÂLÎ İMRAN,165,166,167)
• Allah yolunda öldürülenleri ölmüş sanmayın; tam tersi onlar,
Rableri katında nimetler içindedirler. Allah’ın kendilerine verdiği
bolca nimetlerle neşe içindedirler. Onlar henüz ölmemiş olanlara /
arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara, bir korku ve üzüntü
olmadığını, Allah’ın sonsuz nimetlerini ve O’nun, inananların
ödülünü eksiksiz vereceği gerçeğini müjdelemek isterler.
(ÂLÎ İMRAN,169,170,171)
• Bize Allah yeter; o ne güzel koruyucudur / Vekîl’dir. Sizin azminizi
kıran şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur / sizi korkutan
şeytandan başkası değildir. Eğer içtenlikle inanıyorsanız onlardan
korkmayın,
Benden
korkun
/
Bana
saygılı
olun.
(ÂLÎ İMRAN,173,175)
• İnkârcılıkta direnenler seni üzmesin. Onlar Allah’a hiçbir zarar
veremez. Allah, inkârlarından dolayı ahrette onlara bir pay
vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap var. İnkârı, imana
tercih edenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler ve onlar için can
yakıcı bir azap vardır. İnkârcılar, Bizim yaşamda kendileri için
verdiğimiz mühletin / sürenin, sakın kendileri için iyi / hayırlı
olduğunu sanmasınlar. Onlara günahlarının artması için süre
veriyoruz. Kuşkusuz onlara alçaltıcı bir azap vardır. Ey inkâr
edenler! Allah inananları sizin içinde bulunduğunuz durumda
bırakacak değildir. Temizi / iyiyi, kötüden / pisten ayıracaktır. Allah
size geleceği / görünmeyeni / gaybı da bildirecek değildir. Fakat
Allah, elçilerinden dilediğini seçer. O halde, Allah’a ve buyruklarını
bildiren elçilere inanın. Eğer siz, inanır ve erdemli davranırsanız /
korunursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutarsanız / saygılı
olursanız, (iyi bilin ki), sizi çok büyük bir ödül beklemektedir.
(ÂLÎ İMRAN,176,177,178,179)
• Allah’ın kendilerine verdiği bol kazançtan / lütfundan verdiği
şeylerde cimrilik edenler, sanmasınlar ki, bu kendileri için iyidir /
hayırlıdır. Aksine, o kendileri için zararlıdır / kötüdür. Cimrilik
ettikleri şeyler, diriliş / kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.
(ÂLÎ İMRAN,180)
• Her canlı / benlik / insan / herkes, sonunda ölecektir / ölümü
tadacaktır. Hesap günü herkes, dünyada işlediklerinin ödülünü
eksiksiz olarak alacaktır. Kim ateşten kurtarılıp cennete konursa o
gerçek mutluluğa erişmiştir. Dünya hayatı zaten geçici ve sanal /
aldatıcı bir yaşam yeridir / zevkten / eğlenceden başka bir şey
değildir. (ÂLÎ İMRAN,185)
• Yemin olsun! Mallarınızla da, canlarınızla da açığa çıkarılacaksınız
/ imtihan edileceksiniz / sınanacaksınız. Sizden önce kendilerine
Kitap verilenlerden ve ortak koşuculardan / şirke batanlardan çok
hakaretler / çok incitici sözler işiteceksiniz / dinleyeceksiniz.
Güçlüklere göğüs gerer / sabreder / dayanır ve erdemli
davranırsanız / takvaya sarılırsanız / saygın olursanız / Allah
bilincini içinizde canlı tutarsanız, büyük iş yapmış olursunuz / böyle
hareket etmeniz, yapılması zorunlu iş ve oluşların en
zorlularındandır / üzerinde durulmaya değer işlerdendir.
(ÂLÎ İMRAN,187)
• Zannetme ki verdikleriyle gururlanan / ettikleriyle zevklenen /
yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle övünmekten /
övülmekten hoşlananlar, evet zannetme ki onlar, azaptan
kurtulacaklardır. Onlara can yakıcı / korkunç / çok acı veren / acıtıcı
bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,188)
• Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini
izlemesinde aklını ve gönlünü işletenler için dersler vardır. Aklını ve
gönlünü işletenler, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken sürekli / hep Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yapısı ve
yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: “Rabbimiz, Sen bunları
boş yere / anlamsız ve amaçsız olarak boşuna yaratmadın, Sen
yücesin, bizi ateş azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe
sokarsan elbette onu rezil etmişsindir. Zalimlere / haksızlara
yardım eden olmaz. Rabbimiz, biz, ”Rabbinize inanın” diye imana
çağıran bir davetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört ve iyi kişiler olarak canımızı al.
Rabbimiz, elçilerin yoluyla bize söz verdiğin / vaad ettiğini ver,
diriliş / kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen sözünden hiç
caymazsın” derler. (ÂLÎ İMRAN,190,191,192,193,194)
• Rableri, aklını ve gönlünü işletenlere şöyle yanıt verir: “Ben,
birbirinizden meydana gelen sizlerden, erkek veya kadın / sizden
hiçbir çalışanın / iş yapanın emeğini / işini / ürettiğini boşa
çıkarmam / ödülsüz bırakmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun;
hepiniz birsiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda
işkence ve hakarete uğrayanlar / incitilenler, savaşanlar ve
öldürülenlerin tüm kötülüklerini yemin olsun / kuşkusuz örteceğim /
sileceğim ve onları içlerinden ırmaklar akan bahçelere / cennetlere
yerleştireceğim.” Allah’tan bir karşılık olarak…Ödüllerin en güzeli
ise Allah’ın yanındadır. (ÂLÎ İMRAN,195)
• İnkârcıların / küfre sapanların uluslar arası / diyar diyar / belde
belde / memleketleri gezip, refah içinde dolaşmaları seni sakın
aldatmasın. Bu çok kısa süreli bir yararlanmadır, sonra onlar,
inkârlarından dolayı cehennemi boylayacaklar; orası ne kötü bir
durak / yatak / yerdir! Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar /
içlerinde Allah bilincini canlı tutanlar / Rablerine saygılı olanlar /
Rablerinden korkanlar için, içlerinden / altlarından ırmaklar akan
cennetler var. Allah tarafından bir ikram olarak / Allah katından bir
konukseverlikle orada sürekli kalacaklar. Erdemliler / iyiler için
Allah’ın yanında bulunanlar daha güzeldir / daha hayırlıdır.
(ÂLÎ İMRAN,196,197,198)
• Kitap verilenlerden / Yahudiler ve Hıristiyanlardan öyleleri var ki,
Allah’a, sana indirilene / Kur’an’a ve kendilerine indirilenlere /
Tevrat’a ve İncil’e inanırlar. Allah’a karşı derin saygı / huşu / ürperti
duyarlar / Allah’a bilinçle boyun bükerek inanırlar. Allah’ın ayetlerini
/ ilkelerini gizleyip değiştirmezler. (ÂLÎ İMRAN,199)
• Ey inananlar! Güçlüklere karşı direnin, dayanın, tetikte olun /
sabredin, sabır yarışı yapın / göğüs gerin, hazırlıklı ve uyanık
bulunun / başarmak için birlik ve beraberlikle çaba harcayın. Allah’a
saygılı olun ki / içlerinizde Allah bilincini her zaman canlı tutun ki /
Allah’tan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz / başarasınız / mutluluğu
yakalayabilesiniz. (ÂLÎ İMRAN,200)
• Allah’a saygılı ol / Allah bilincini içinde canlı tut / Allah’tan kork.
İnkârcı hizipçilere ve ikiyüzlülere boyun eğme / sakın uyma, hiç
kuşkusuz Allah olanları biliyor. (AHZÂB,1)
• Rabbinden sana vahyedilene uy / Rabbinden sana bildirileni
uygula. Yalnızca Allah’a güven. Güvenilen / Vekil olarak Allah
yeter. (AHZÂB,2,3)
• Evlât edindiğiniz çocukları / evlâtlıklarınızı, öz babaları ile bağlarını
kesmeyecek biçimde çağırın. Bu, Allah’ın yanında adalete daha
uygun bir davranıştır / Allah katında en adil davranış biçimi / en
doğru olandır. Eğer çocukların babalarını bilmiyorsanız, o zaman
onlar sizin din kardeşlerinizdir / dostlarınızdır ve siz onlara ailenizin
bireylerine davrandığınız gibi davranın. Kasıtlı olarak yaptıklarınız
bir yana, yanılarak yaptığınız şeylerde size bir sorumluluk yoktur /
sorumluluk, sadece kalplerinizin kastettiklerinden / bile bile
yaptığınız günahlardan dolayı üzerinize düşer. (AHZÂB,5)
• Peygamber, inananlara kendilerinden daha yakındır ve
peygamberin hanımları da inananların anneleridir. Allah’ın Kitabına
göre, akraba olanlar miras hususunda, inananlar ve göç
edenlerden birbirlerine daha yakındırlar. Ancak, akraba olmadığı
halde, çok yakın dostlarınıza gönüllü olarak, örfe uygun bir
vasiyette bulunabilirsiniz. Bu da Kitapta yazılı bulunmaktadır / tüm
durumlar, Kitapta kayda geçirilmektedir. (AHZÂB,6)
• Biz peygamberlerden kesin söz almıştık. Senden, Nuh’tan,
İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan… Evet! Hepsinden
sapasağlam / kuvvetli bir sözleşmeyle / sağlam belgeli / çok ağır bir
söz almıştık. Böylece, Allah özüyle sözü bir olanları / doğru
olanların doğruluklarını sorgulamak / verdikleri söz ile sorumlu
kılmak için böyle bir söz aldı. Sözlerinden cayanlar için / inkâr
edenlere de çok acı bir azap hazırlanmıştır. (AHZÂB,7,8)
• Allah adına verilmiş her söz sorumluluk gerektirir / sorumluluk taşır
/ Allah’a verilen sözün hesabı mutlaka sorulacaktır. (AHZÂB,15)
• Eğer Allah sizin için bir felâket / kötülük dilese, o felâkete karşı sizi
kim koruyabilir? Ya da sizin için bir iyilik / rahmet dilese / sevgisinin
açılımı olan bir nimet tattırmak istese, o iyiliği sizden kim
çevirebilir? Onlar, Allah’tan başka bir koruyucu ve yardımcı
bulamayacaklardır. (AHZÂB,17)
• Yemin olsun! Allah’ı ve ahret gününü arzulayan ve Allah’ı sıkça /
çok ananlarınız için, Allah’ın elçisinde sizin için güzel bir örnek
vardır. (AHZÂB,21)
• İnananlardan öyle kimseler var ki, Allah’a vermiş oldukları sözü
gerçekleştirmişlerdir / sözlerinde sadakatle dururlar. Kimileri sözleri
gereği / bu uğurda canlarını vermişlerdir / adağını yerine getirdi /
verdiği şehitlik sözünü yerine getirdi, kimileri de şehit olmak için
hazır bekliyor. Onlar hiçbir vakit kararsızlığa düşüp, verdikleri
sözden caymadılar / sözlerini asla değiştirmediler. Allah böylece
özünde ve sözünde doğru olanların, dürüstlüklerinin /
doğruluklarının karşılığını verecek / ödüllendirecek, ikiyüzlüleri de
dilerse cezalandıracak veya tövbe ederlerse, tövbelerini kabul
edecektir. (AHZÂB,23,24)
• Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Siz dünya hayatının refahını ve
cazibeli yaşamını / süslerini istiyorsanız, gelin size boşanma
bedellerinizi vereyim ve sizinle medeni bir şekilde ayrılalım / sizi
güzellikle bırakayım. Yok, eğer siz Allah’ı, buyruklarını bildiren
elçisini ve öte dünyayı / ahret yurdunu tercih ediyorsanız, Allah
sizden güzel davrananlara / iyi işler yapanlara çok büyük bir ödül
hazırlamıştır. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık ve
kanıtlanmış bir hata / edepsizlik / hayâsızlık yaparsa, onun cezası
ikiye katlanır. Allah için elbette bu kolaydır. Sizden kim Allah’ın
buyruklarını bildiren elçisine uyar / boyun eğer ve erdemli
davranırsa / yararlı / iyi iş yapacak olursa, onun da ödülünü iki kat
veririz ve onun için bol bir rızık hazırlamışızdır. Ey peygamber
hanımları! Siz diğer kadınlardan herhangi bir kadın gibi değilsiniz.
Erdemliyseniz / Allah’ın (ve konumunuzun) bilincinde iseniz /
korunup takvaya sarılıyorsanız / Allah’a saygılı iseniz, laubâli ve
cilveli / işveli / kırıtarak konuşmayın ki, kötü kalpli birileri / kalbinde
hastalık / maraz bulunan / kalbi bozuk olan kimse size yönelmesin /
ümide kapılmasın. Ağırbaşlı bir ciddiyet ve sorumluluk içinde /
daima doğal sesinizle / uygun bir biçimde konuşun. Evlerinizde de
onurlu ve doğal olun / vakarlı oturun. Eski cahiliye dönemindeki
gibi, aşırı davranışlardan sakının / açılıp saçılmayın / kendinizi
teşhir etmeyin. Salâtı ikâme edin / vahyi iyice öğrenip kavrayın ve
onunla cahiliye düşüncelerinden arının. Evlerinizde sürekli okunan
Allah’ın ayetlerini / ilkelerini ve hikmeti / bilgeliği düşünün.
(AHZÂB,28,…..,34)
• Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden erkekler ve Müslüman /
kendilerini Allah’a teslim eden kadınlar, inanan / mümin erkekler ve
inanan / mümin kadınlar, söz dinleyen / itaat eden erkekler ve söz
dinleyen / itaat eden kadınlar, doğru sözlü / özü-sözü doğru
erkekler ve doğru sözlü / özü-sözü doğru kadınlar, güçlüklere
katlanan / göğüs geren / sabreden erkekler ve güçlüklere katlanan /
göğüs geren / sabreden kadınlar, gönülden saygılı / Allah’a
derinden saygı duyan / Allah korkusuyla ürperen erkekler ve
gönülden saygılı / Allah’a derinden saygı duyan / Allah korkusuyla
ürperen kadınlar, yardımsever / sadaka veren erkekler ve
yardımsever / sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç
tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler ve ırz ve iffetlerini
koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan
kadınlar; işte, Allah onların hepsine bağışlanma / affediş ve çok
büyük bir ödül hazırlamıştır. (AHZÂB,35)
• Ey Muhammed! Sen Allah‘tan çekinmen gerekirken, kamuoyu
baskısından çekiniyordun / insanların (seninle ilgili kötü
düşünmelerinden) korkuyordun; oysa asıl korkman gereken
Allah’tır. Evlatlığım dediğin Zeyd, eşiyle ilişiğini kestiğinde Biz seni
onunla evlendirmiştik ki, inananlar, bir gelenekten ibaret olan
evlatlık durumunun, Allah’ın diniyle bir ilgisi olmadığını bilsinler ve
evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, onlarla evlenmekte
güçlüklerle karşılaşmasınlar. Allah’ın sözü / buyruğu yerine
getirilmiştir. Allah’ın hüküm verdiği / farz kıldığı / emrettiği bir
konuda, peygamberin her hangi bir seçim hakkı yoktur. Daha önce
de gelip geçmiş tüm insanlara / elçilere de, Allah’ın Sünneti / yoluyöntemi / yasası böyle uygulandı. Allah’ın buyruğu belirlenmiş bir
ölçüdür / takdir edilmiş bir kaderdir / Allah’ın buyruğu gereği gibi
yerine gelecektir. Allah’ın peygamberleri, sadece Allah’ın
buyruklarını bildirirler / Allah’ın mesajlarını (insanlara) duyururlar /
tebliğ ederler. Allah’ı sayarlar / Allah’tan korkarlar ve Allah’tan
başka hiç kimseden çekinmezler / korkmazlar. Hesap soran
sadece Allah’tır. (AHZÂB,37,38,39)
• Muhammed, sizin adamlarınızdan / erkeklerinizden hiçbirinin
babası değildir. O Allah’ın elçisi / resulü ve peygamberlerin
sonuncusudur. (AHZÂB,40)
• Ey inananlar! Allah’ı çok sık olarak anın. Ve O’nu sabah-akşam
yüceltin / tespih edin! (AHZÂB,41,42)
• O Allah ki, sizi karanlıklardan / sıkıntılardan aydınlığa / rahatlığa
çıkarmak için, melekleri ile birlikte sizi destekler / melekleriyle
birlikte üzerinizde sevgisini tecelli ettiren O’dur. Ve Allah, inananları
çok esirgeyicidir / inananlara karşı çok müşfiktir / merhametlidir /
inananlara acıyan O’dur. İnananlar Allah’a kavuştukları gün,
Allah’ın inananlara ilk esenlik dileği “Selâm” dır / dirlik temennileri
“esenlik” olacaktır / “Selâm” sözü ile karşılanacaklardır. Allah onlar
için çok değerli / çok güzel / seçkin ve bereketli / şerefli bir ödül
hazırlamıştır. Sen inananlara, Allah’tan büyük bir lutfa
ulaşacaklarını müjdele. Ortak koşucu inkârcılara ve ikiyüzlülere
boyun eğme / itaat etme, eziyetlerine / ezalarına / incitici sözlerine
aldırma; Allah’a güven / tevekkül et; koruyucu / güvenilecek kimse /
vekil olarak Allah yeter. (AHZÂB,43,44,47,48)
• Ey inananlar! İnanan kadınları nikâhladıktan sonra, cinsel ilişkiye
girmeden ayrılırsanız, onların bir başkasıyla evlenmeleri için, sizin
bir iddet süresi bekletme hakkınız yoktur. Onlara hakları olan
maddesel yardımı yapın ve güzellikle anlaşarak ayrılın.
(AHZÂB,49)
• İnanan erkeklere ve inanan kadınlara, haksız yere eziyet edenler,
apaçık bir suç işlemekte ve bir iftirada bulunmaktadırlar. İkiyüzlüler,
fuhuş düşüncesi taşıyan hizipçiler / kalplerinde maraz / hastalık /
kötülük bulunanlar ve şehirde, bozguncu / çirkin / yalan haber /
asılsız dedikodu yayanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse, seni
onlarla kesin bir mücadeleye teşvik edeceğiz; o zaman da onlar
senin bulunduğun bölgede çok kısa bir süre kalabilirler.
Lanetlenmiş olarak / (Allah’ın rahmetinden) kovuldukları için
yakalandıkları yerde / nerede bulunurlarsa bulunsunlar
cezalandırılırlar. Bu, daha önceki inkârcı saldırganlara da
uygulanmış Allah’ın Sünneti / tavrı-tarzı / yasasıdır. Sen Allah’ın
Sünneti’nde herhangi bir değişme / hiçbir değişiklik asla
bulamazsın. (AHZÂB,58,60,61,62)
• İnananlar sana Saat’i / kıyametin ne zaman kopacağını soruyor. De
ki: “Saat’in bilgisi Allah’ın katındadır; ne bilirsin, belki de o Saat’in
zamanı yakındır!” (AHZÂB,63)
• Kuşkusuz, Allah inkârcı saldırganları lanetlemiş ve onlar için
kalacakları korkunç cehennemi hazırlamıştır. İnkârcılar orada ne bir
dost, ne de yardımcı bulamazlar. O gün yüzleri ateşte evirilip
çevrildikçe “Eyvahlar olsun! / vay başımıza! Keşke Allah’ın
ayetlerini inkâr etmeseydik, keşke elçinin bildirdiklerini kabul
etseydik” derler. Ve Allah’a şöyle şikâyet ederler: “Rabbimiz, biz
sadatlarımıza / şeyhlerimize, efendilerimize / liderlerimize /
yöneticilerimize ve büyüklerimize uyduk; onlar da bizi doğru yoldan
saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat ceza / azap ver, onları büyük bir
lanetle lanetle / lanete uğrat!” derler. (AHZÂB,64,65,66,67,68)
• Ey inananlar! Allah’a saygılı olun / Allah’ı sayın / Allah bilincinde
olun / Allah’tan korkun ve doğru / sağlam / dürüst söz söyleyin ki,
Allah işlerinizi düzeltsin / işlerinizi kendinize yararlı kılsın /
amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı
bağışlasın. Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine
uyarsa, hiç kuşkusuz, büyük bir mutluluğu / başarıyı yakalamış olur
/ çok büyük bir kurtuluşa ulaşmıştır. (AHZÂB,70,71)
• Biz emaneti / temsil yetkisini / sorumluluğu göklere, yere ve dağlara
sunmuştuk da, onlar emanetin sorumluluğunu yüklenmekten
çekinmişler / ürkmüşler / korkmuşlar ve kabul etmemişlerdi. Ancak
emanetin sorumluluğunu insan yüklendi; ama insan, ihtirası /
zalimliği ve bilgisizliği / cahilliği yüzünden emanete nankörlük
etmiştir. Böylece, aldığı sorumluluğun bilincini kavrayamayan
ikiyüzlü erkekleri ve ikiyüzlü kadınları, ortak koşan erkekleri ve
ortak koşan kadınları Allah cezalandıracak, inanan erkeklerin ve
inanan kadınların tövbelerini kabul edecektir. (AHZÂB,72,73)
• Ey inananlar! Benim düşmanım ve sizin de düşmanınız olan ortak
koşucularla senli benli olmayın / kendilerine sevgi göstererek asla
dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve Rabbiniz
olan Allah’a inandığınız için elçiyi de, sizi de doğduğunuz yerden
çıkarmışlardı. Benim yolumda gayret sarf etmek / uğraşı vermek ve
hoşnutluğumu / rızamı kazanmak için seferber olduysanız, onlara
karşı içinizde gizli bir sevgi besleyerek onları dost edinmeyin! Ben
sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. Sizden
kim böyle davranırsa doğru yoldan sapmış olur. (MÜMTAHİNE,1)
• Kıyamet günü yakınlarınız / hısımlarınız ve çocuklarınız size yarar
sağlamaz. Allah o gün sizi birbirinizden ayıracaktır / Allah aranızda
karar verecektir. (MÜMTAHİNE,3)
• Ey inananlar! İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel
bir örnek vardır. İbrahim ile beraber olanlar halklarına “Biz, sizden
ve sizin Allah’ın dışında / Allah’ın yerine taptıklarınızdan / kulluk /
ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizden uzağız / sizin taptıklarınızı
inkâr ediyoruz. Siz Allah’a, yalnız Allah’a / tek bir Allah’a / yalnızca
tek bir Allah’a inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda ebedi /
sürekli düşmanlık / öfke ve nefret belirmiştir” dediler. Fakat
inanmamış babası için İbrahim’in “Senin bağışlanman için dua
edeceğim, fakat Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı seni
koruyamam / Allah’tan gelecek herhangi bir şeyi önlemeye /
savmaya / geri çevirmeye gücüm yetmez” şeklindeki sözü bu
örneğin dışındaydı. İbrahim’in yanındaki inananlar “Ey Rabbimiz!
Yalnız Sana güvendik, yalnız Sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız
Sana’dır / sonunda Sana döneceğiz. Ey Rabbimiz! İnkârcılar / küfre
sapanlar için bizi bir sınanma / fitne / imtihan / deneme konusu /
aracı yapma, bizi bağışla” diye dua ettiler. (MÜMTAHİNE,4,5)
• Ey inananlar! Allah’ı ve ahret gününü arzu edenleriniz için İbrahim
ve beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır. Kim
reddederse / yüz çevirecek olursa (bilsin ki), kuşkusuz, sınırsız
zengin / kendine yeten ve en çok övgüye lâyık olan sadece
Allah’tır. (MÜMTAHİNE,6)
• Belki de Allah, inanmamış fakat size kin beslemeyenler ile sizin
aranızdaki düşmanlığı sevgiye çevirir. Allah, din uğrunda sizinle
savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik
yapmanızı ve onlara adaletli / adil davranmanızı yasaklamaz. Allah
adaletli / adil davrananları sever. Allah, sadece size dininiz
nedeniyle saldıran, sizi doğduğunuz yerden çıkaran ve sizin
çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar /
engeller. Onları dost edinenler / böyleleriyle dost olanlar zalimlerin
ta kendileridir. (MÜMTAHİNE,7,8,9)
• Allah’ı sayıp dinleyin / Kendisine inandığınız Allah’tan korkun /
inandığınız Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun.
(MÜMTAHİNE,11)
• Ey inananlar! Allah’ın kendilerine kızgın olduğu / gazap ettiği /
Allah’ın öfkesine uğramış bir topluluğu / halkı dost edinmeyin!
Çünkü bunlar ahretten umutlarını kesmişlerdir. Tıpkı, kabir / mezar
halkından olan inkârcıların, umut kestikleri gibi / inkârcılar
mezardakilerden nasıl umut kesmişlerse, onlar da ahretten
öylesine umut kesmişlerdir. (MÜMTAHİNE,13)
• Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten / canlıdan yaratan, ondan da eşini
var eden, ikisinden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinize
saygılı olun / Rabbinizin bilincinde olun / Rabbinize karşı gelmekten
sakının. Yeminlerinizde adını söyleyerek birbirinizden isteklerde
bulunduğunuz Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın bilincinde
olun / Allah’a saygılı olun; sizler tek bir ana ve babadan
yaratılmanız sebebiyle, hepiniz birbirinizin yakınları / akrabaları /
yakın hısımlarısınız, birbirinize de / rahimlerin haklarına
saygısızlıktan da sakının. Allah elbette sizi gözetlemektedir.
(NİSA,1)
• Yetimlere / öksüzlere mallarını verin. Helâli haramla karıştırmayın /
temiz olanı pis olanla değişmeyin / (size ait olan) kötü (malları)
(onlara ait olan) güzelleriyle değiştirmeyin. Yetimlerin mallarını
mallarınıza katıp, kendi malınızmış gibi yemeyin. Böyle yapmak
gerçekten büyük bir vebaldir / günahtır / suçtur. (NİSA,2)
• Kimsesiz kadınların sırf mallarını yemek gibi bir adaletsizliğe
kalkışmayın. Böyle bir adaletsizlik yapmaktansa, aralarında eşit
davranmak ve adaletli olmak koşuluyla, korumasız kadınları ve
çocukları ikişer, üçer veya dörder korumanıza alarak
sahiplenmeniz daha uygundur. Ancak, aralarında adaletli
davranamamaktan çekiniyorsanız, hiç olmazsa bir tane yetim ve
korumasız kadının veya iltica ederek iman etmiş kimsesiz bir
kadının geçimini üstlenin. Haksızlığa ve adaletsizliğe sapmamanız
için en uygunu budur. Korumanız altına aldığınız kimsesiz kadınlar
ve yetimlerin mallarını da koruyun. İstekleri dışında harcamayın.
Ancak kendi istekleriyle bir kısmını bağışlarlarsa onu gönül
huzuruyla harcayın. (NİSA,3,4)
• Allah’ın sizin yönetiminize emanet ettiği malları, muhakeme gücü
olmayanlara / uçarılara vermeyin / geçiminize katkı olması için,
yetimlerden Allah adına aldığınız malları, gereksiz yerlerde
harcayarak çarçur etmeyin. Allah adına aldığınız o mallarla, o
yetimleri büyütün, gereksinimlerini güzelce karşılayın ve eğitimlerini
sağlayın. Yetimler, olgunluk çağına geldiklerinde durumlarına
bakın. Eğer, kendi kendilerini idare edebilecek bir olgunluğa
eriştikleri kanaatine varırsanız, kendilerine mallarını tam olarak geri
verin. Sakın onlar büyüyünce mallarını geri alacaklar diye,
savurganlık yapıp mallarını tüketmeyin. Zengin olan, malı ve yetimi
koruduğu için bir ücret talep etmesin. Fakir olan ise, uygun bir
miktar talep edebilir. Yetime mallarını noter huzurunda teslim edin /
onlara mallarını teslim edeceğiniz zaman, onlar adına / yanlarında
tanık bulundurun. (NİSA,5,6)
• Ana-baba ve akrabaların, ölümlerinden sonra bıraktıkları
mallardan, hem erkeklere, hem de kadınlara bir pay vardır. Kalan
mal, ister az olsun ister çok olsun fark etmez. Erkek de kadın da
kalan maldan payını alacaktır. Miras bölüşümünde hısım-akrabalar
/ yakınlar, yetimler / öksüzler ve yoksullar / çaresizler / düşkünler
de hazır bulunurlarsa, onlara da bir miktar vererek gönüllerini alın /
onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin. Kendi çocukları
yetim ve kimsesiz / zayıf ve çaresiz / güçsüz / bakımsız kaldıkları
takdirde, durumlarının ne olacağı hakkında endişe / korku
duyanlar, yetimlere haksızlık etmekten / başka çocuklara haksızlık
yapmaktan korkup titresinler. Allah’ın azabından korksunlar / Allah
bilincini içlerinde canlı tutsunlar / saygılı olsunlar ve güzel
davransınlar / haksızlığı önleyici sağlam / doğru / düzgün söz
söylesinler. Yetimlerin / öksüzlerin mallarını haksız yere / zulme
başvurarak yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve
cehennemi boylarlar. (NİSA,7,8,9,10)
• Çocuklarınızın mirastan ne kadar pay alacakları hakkında, Allah
size öğütte bulunuyor. Erkek, kadının iki katı pay alır. Tüm
paylaşma oranları, ölenin yaptığı vasiyetten ve borçların
ödenmesinden
sonra
gelir.
Analarınız,
babalarınız
ve
çocuklarınızdan hangisinin size daha yararlı olduğunu bilemezsiniz.
Bunlar Allah’ın tayin ettiği paylardır / bu Allah’ın yasasıdır / bunlar
Allah tarafından belirlenmiş hisselerdir. Bunlar, Allah’ın tavsiyesidir
/ bu Allah’ın bir önerisidir. (NİSA,11,12)
(Allah’ın tavsiye ettiği paylaşma oranları, 11. ve 12.ayetin içinde açıklanıyor.)
• Bunlar, Allah’ın gösterdiği sınırlardır / yasalarıdır. Allah’a ve
buyruklarını bildiren elçisine uyanlar, içinden ırmaklar akan
cennetlere konacaktır. Orada sürekli kalırlar. Bu, en büyük
kurtuluştur. Kim de, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uymaz
ve çizdiği sınırları aşarsa / yasalarını çiğnerse, onları içinde sürekli
kalacakları bir ateşe atar. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
(NİSA,13,14)
• Kadınlarınızdan fuhuş yaptıklarını iddia ettikleriniz hakkında, dört
tanık getirin. Dört doğru tanıkla belgelenirse, onları ölünceye veya
Allah onlara bir yol açıncaya kadar hapiste / evlerde tutun. Sizden
yasal olmayan ilişkide bulunan çifti cezalandırın / sözle kınayın.
Tövbe edip düzelirlerse cezadan vazgeçin. Bilmeden bir kötülük
işleyen ve hemen farkına vardıktan sonra tövbe edenlerin
tövbesinin kabulünü, Allah üzerine almıştır / ancak Allah’ın kabul
edeceği tövbe, bilmeden / bilgisizlikle kötülük / günah işleyenlerin
ve ardından da gecikmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte bunlar,
Allah’ın tövbelerini kabul edeceği kimselerdir. Ancak, sürekli
kötülükler işleyip dururken ve sonra, tam ölmek üzereyken “ben
artık tövbe ediyorum” diyenlerin tövbesi geçersizdir. İnkârcı olarak
ölenlerin tövbesi de geçersizdir. Onlar için acıklı bir azap vardır.
(NİSA,15,16,17,18)
• Ey iman edenler! Kendileri gönül rızasıyla vermezlerse, kadınların
hakları olan mallarına el koymanız / zor ve baskı kullanarak mirasçı
olmanız sizin için helâl değildir. Kanıtlanmış bir fuhuş durumları
yoksa kadınlara önceden vermiş olduğunuz malları geri almak için,
onlara baskı yapmayın / onları sıkıştırmayın. Kadınlarla güzel / iyi
geçinin ve kadınlara karşı saygılı olun. Onlardan soğuyup
hoşlanmayabilirsiniz / tiksindinizse, olur ki sizin hoşlanmadığınız bir
şeye, Allah çok büyük bir iyiliği vasıta kılabilir / birçok hayır
yaratmış / çok hayırlı kılmış olabilir. (NİSA,19)
• Nikâhlı eşinizden ayrılıp, bir başka kadınla evlenmek istiyorsanız,
ayrılmak istediğiniz eşinize, önceden büyük miktarda mal
vermişseniz bile, o maldan hiçbir şeyi geri almayın. Hile ile iftira ile /
suçlayarak ve böylece günah işleyerek mi ona verdiklerinizi geri
alacaksınız? Sizler birbirinizle en yakın, içli dışlı / derinden derine
kaynaşmış / baş başa kalmış / birbirinizin saklılıklarına ulaşmıştınız
ve siz o malları eşinize verdiğinize dair sağlam bir söz vermiştiniz /
kesin bir güvence almışlardı. Buna rağmen, nasıl olur da onu geri
alabilirsiniz? (NİSA,20,21)
• Babanızın ayrıldığı / nikâhlamış olduğu, kadınlarla / üvey
annelerinizle artık evlenmeyin. Geçmişte olanlar olmuştur /
geçmişte kalanlar hariç. Geçmişe dayanan o geleneğiniz, büyük bir
günahtır / açık bir edepsizlik, iğrenç ve kötü / çirkin bir yoldur /
nefret gerektiren bir kötülüktür. Ayrıca size, şu kadınlarla evlenme
yasaklandı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız,
teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sütanneleriniz, süt
bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz
eşlerinizden olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer
anneleriyle evlenmemişseniz kızlarıyla evlenebilirsiniz- öz
oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada / aynı anda / birlikte
almanız, sizlere yasaklanmıştır. Bundan öncekiler artık geçmiştir /
geçmişte olan olmuştur. Başkalarının nikâhı altındaki kadınlarla
evlenmeniz de yasak. Ancak, savaşlardan sonra, içtenlikle inanıp,
koşulları yerine getirerek iltica eden kadınlar hariç. Bunlar, Allah’ın
size açıkladığı farzlardır / yazdığı hükümlerdir. Bunların dışındaki
kadınlarla, iffetli yaşamanız, yasa dışı ilişkilerde bulunmamanız /
zinadan kaçınmak / sakınmak şartıyla ve hakları olan mehirlerini /
mallarını vermeniz koşuluyla nikâhlanabilirsiniz. Onlardan
hoşlandıklarınıza, bir hak olarak mehirlerini / ücretlerini ödeyin. Bu
hakkı yerine getirirken / mehri / ücretlerini ayarlarken, beraberce
tartışarak anlaşmanızda bir sakınca yoktur. (NİSA,23,24)
• Sizden yerli kadınlarla / inanmış iffetli kadınlarla evlenmeye gücü
olmayanlar / güç yetiremeyenler, ellerinizin altında olan / içtenlikle
inanıp, koşulları yerine getirerek iltica etmiş kimsesiz kadınlarla
evlensinler. Allah sizin imanınızı / inancınızı en iyi bilendir.
Birbirinize eşitsiniz / hep birbirinizdensiniz / hep birbirinizden
doğmuşsunuz. Ailelerinin izniyle ve hakları olan mehirlerini /
ücretlerini örfe uygun bir şekilde ödeyerek, onlarla nikâhlanın ki,
iffetli yaşasınlar, yasadışı ilişkilerde bulunmasınlar ve gizli dostlar
edinmesinler. Bunlar evlendikten sonra yasadışı ilişkilerde
bulunurlarsa / fuhuş yaparlarsa, kendilerine yerli / hür kadınlara
uygulanan / verilen cezanın yarısı uygulanmalı. Bu, günaha ve
sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha
iyi daha hayırlıdır. Allah, size, bunları açıklamak, açık seçik
bildirmek istiyor / bunları size anlatmakla, sizden öncekilerin
yollarını göstermek / sizden öncekilerin yol ve yöntemlerinden
haberdar ediyor. Allah sizin tövbenize karşılık vermek ister /
tövbenizi kabul etmek istemektedir; fakat kötülük bataklığına
saplananlar / şehvetlerine / tutkularına saplananlar ise, sizin
büsbütün sapıtmanızı / (doğru yoldan) iyice sapmanızı
istemektedirler. Allah yükünüzü / yükümlülüğünüzü hafifletmek /
size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zayıf yaratılmıştır.
(NİSA,25,26,27,28)
• Ey inananlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla alıp / batıl bir yolla
/ tutarsız bahanelerle yemeyin. Karşılıklı rıza / kendi
hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaretle olursa başka. Haram
yiyerek kendinizi mahvetmeyin / kendi canlarınıza kıymayın /
kendinizi zorlamayın / birbirinizi öldürmeyin. Kim, aşırı giderek /
düşmanca hareket ederek ve zorla / haksızca davranarak bu
(yasak fiilleri) işlerse / böyle yaparsa, onu ateşe sokacağız. Bu
Allah’a kolaydır. Eğer size yasak edilen büyük günahlardan
sakınırsanız / uzak durursanız / günahları (işlemekten)
kaçınırsanız, Biz de sizin kötülüklerinizi / diğer günahlarınızı / diğer
kusurlarınızı örter ve sizi onurlu / şerefli / bereket dolu bir varış
yerine / ağırlanacak bir yere yerleştiririz. (NİSA,29,30,31)
• Allah’ın her birinize ayrı olarak verdiği yeteneklere imrenip / bir
kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği / üstün kıldığı
şeyleri isteyip durmayın. Erkeklerin kendilerine özgü yaptıkları
şeyler / çalıştıklarından / kazandıklarından payları, kadınların da
kendilerine özgü yaptıkları şeyler / çalıştıklarından /
kazandıklarından payları vardır. Allah’tan size güzellikler vermesini
/ bolluğunu / lütfunu isteyin. (NİSA,32)
• Ananın, babanın, akrabaların bıraktıklarından erkek olsun, kadın
olsun, her biriniz için paylar ayırdık / mirasçılar / vârisler belirledik.
Ayrıca iman edip iltica yoluyla, evlenip akraba olduğunuz /
yeminlerinizle bağlandığınız / kendileriyle anlaşma yaptığınız
kimselere de paylarını vermelisiniz. (NİSA,33)
• Erkekler kadınları gözetirler / gözetip kollayıcıdırlar / koruyandırlar.
Çünkü Allah, erkek olsun kadın olsun her birine ayrı ayrı yetenekler
ve özellikler vermiştir. Genel olarak ailenin geçiminden erkekler
sorumludur. Buna karşın erdemli / iyi ve temiz kadınlar, tek
başlarına da olsalar, gönülden saygılı olup, aile mutluluğu ve
sorumluluğu bilincini taşırlar ve aileyi küçük düşürücü
davranışlardan sakınırlar / Allah’ın korumasını buyurduğu şeyi
kocaları bulunmadığında koruyanlardır / gizliliği gereken şeyi
korurlar. Aile sorumluluğunu ve mutluluğunu küçük düşürücü
davranışlarından / sadakatsizlik / hırçınlık / dik kafalılık ve
iffetsizliklerinden kuşkulandığınız kadınlarınızı, öncelikle bu
davranışlarından vazgeçirmek için, değişik ikna edici yöntemlere ve
öğüde başvurun. Şayet, tek başına bu öğüdünüz ve ikna edici
yöntemleriniz bir sonuç vermezse, erkeğin ailesinden saygın bir
kişi, kadının ailesinden de saygın bir kişi bularak, aileyi
barıştırmaya çalışın. Evli çift barışmak taraftarı olurlarsa, Allah
onların barışmalarına bir kolaylık verir. Barışırlarsa, artık geçmişi
kurcalamayın, olanları unutun. Fakat, bütün bu barıştırma
girişimleriniz sonuç vermez, şiddetli geçimsizlik devam eder ve
anlaşmazlığın boyutu da kopma noktasına gelmişse, o zaman
ayrılın / onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden
çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunu üzerine
size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol
aramayın. (NİSA,34,35)
• Allah’a kulluk edin / Allah için ibadet edin (çalışın) / Allah’a tapın.
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlığı olanlara /
akrabaya, yetimlere / öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya / yolda kalmışa ve iltica
ederek vatandaş olana / size bağımlı olanlara iyi davranın.
(NİSA,36)
• Allah, kendini beğenen, kibirli kişilerden hoşlanmaz / kasılıp
böbürlenen şımarıkları / övünenleri, böbürlenenleri sevmez.
Kendini beğenmiş kibirli kişiler, üstelik cimridirler ve insanlara
cimriliği öğütlerler. Allah’ın bol lütfundan kendilerine verdiğini
söylemezler / gizlerler / saklarlar. Allah’ın verdiklerini örterek
gizleyenlere acıklı bir azap hazırlanmıştır. Kendilerini beğenmiş
kibirli kişiler, mallarını gösteriş için insanlara verir. Allah’a ve ahret
gününe bilinçli olarak inanmazlar. Kimin şeytan gibi bir arkadaşı
varsa, o, çok kötü bir arkadaşa sahip olmuştur. Bunlar, Allah’a ve
ahret gününe bilinçli olarak inansalardı ve Allah’ın kendilerine
vermiş olduğu rızıktan yardım olarak yoksullara pay verselerdi ne
zararı olurdu? (NİSA,36,37,38,39)
• İnkâr edip elçiye karşı çıkanlar, diriliş gününde yerin dibine girmek
isterler. O gün onlar, Allah’tan hiçbir söz saklayamazlar /
gizleyemeyeceklerdir. (NİSA,42)
• Ey inananlar! Sarhoşken, anlatılanları anlayacak duruma gelinceye
ya da cünüpseniz / şehvetinizin kabarıklığı dolayısıyla gergin
iseniz, temizleninceye kadar salâta / vahiy öğrenme çalışmasına
katılmayın –hasta ya da yolda olanlar zaten katılamaz-. Eğer
tuvaletinizi yapmış veyahut cinsel ilişkiye girmişseniz ve bu
durumlarda su bulamamışsanız, teyemmüm edin. Yani ellerinizi
temiz ve kuru bir toprağa dokunup yüzünüzü ve kollarınızı
sıvazlayın. (NİSA,43)
• Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını
ve sizin de yoldan sapmanızı istediklerini görmüyor musun? Allah
düşmanlarınızı çok iyi bilir. Dost olarak da, yardımcı olarak da size
Allah yeter. (NİSA,44,45)
• Ey Kitap verilenler! Bazı yüzleri silip arkalarına çevirmeden / bir
takım gözde olanları baş aşağı edip aşağılıklara çevirmeden /
ümitlerinizi boşa çıkarıp, onları sona erdirmeden yahut cumartesi
gününe saygı göstermeyenleri lânetlediğimiz gibi lânetlemeden
önce, elinizdeki Tevrat’ı onaylayıcı olarak indirdiğimiz Kur’an’a
inanın. Allah’ın emri / buyruğu / sözü mutlaka yerine getirilecektir /
dâima yapıla gelmiştir. (NİSA,47)
• Allah Kendisine ortak / şirk koşulmasını asla bağışlamaz; bundan
başkasını / onun dışında kalanı dilediğine bağışlar / dilediği kişi için
affeder. Allah’a ortak / şirk koşan kimse, kuşkusuz, O’na çok büyük
bir iftira etmiş olur / şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş
olur. (NİSA,48)
• Kendi kendilerini temize çıkaranları / benliklerini ak-berrak gösterip
duranları görmüyor musun? Oysa Allah içtenlikle dileyeni temize
çıkarır / dilediğini –hem de kendilerine hiçbir haksızlık yapılmadantemize çıkarır / temizleyip aklar. Onlara en ufak bir haksızlık da
yapılmaz. (NİSA,49)
• Allah hakkında / Allah adına nasıl yalan uydurduklarına bir
baksana! Apaçık bir günah olarak bu onlara yeter. (NİSA,50)
• Kendilerine Kitap verilen bazı Yahudileri görmüyor musun?
Putperest ve şeytanlaşmış kişilere inanıp, puta tapar Araplar / inkâr
edenler için “Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır” diyorlar.
İşte Allah böyle diyenleri lanetlemiştir. Allah kimi lanetlerse onun
için bir yardımcı asla bulamazsın. Yoksa evrenin yönetiminde /
hükümranlıkta onların da bir payı mı var? Eğer öyle olsaydı
insanlara bir çekirdek / çekirdeğin çukurundaki ipliği / kırıntı bile
vermezlerdi. Yoksa, Allah’ın bol nimetinden / lütfundan verdiği
kimseleri mi / Muhammed’in peygamberliğini mi çekemiyorlar?
Oysa biz, İbrahim ailesine de Kitap ve bilgelik / hikmet /
hükümranlık / anlayış verdik. Ve onları büyük bir otorite sahibi
yaptık. (NİSA,51,52,53,54)
• Kuşkusuz ayetlerimizi inkâr edenleri öyle bir ateşe atacağız ki,
derileri yandıkça, azabı iyice tatmaları için, derilerini başka / yeni
derilerle değiştireceğiz. İnanıp ve yararlı / hayra ve barışa yönelik
işler üretenleri ise, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz;
orada sürekli kalacaklardır. İnanıp yararlı işler üretenler için
cennette tertemiz eşler de vardır. Onları serin gölgelere koyacağız.
(NİSA,56,57)
• Hiç kuşkusuz Allah, sorumluluğu / emanetleri / işleri, her işin
uzmanına / ehil olanlara verilmesini diler / söyler. Ve
sorumluluklarınızı yürütürken / insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman da adaletle hükmetmenizi / adil davranmanızı öğütler /
söyler. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58)
• Kur’an’a ve Tevrat’a, İncil’e inandıklarını söyleyenleri / iddia
edenleri görmüyor musun? İnandıklarını söyledikleri o kitaplarda
tağuta / azgın kimseye / putlara inanmamaları yazılı olduğu halde,
hiçbir şeyden haberdar olmayan putları / azgın kimseyi aralarında
hakem yapmak istiyorlar. Şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.
(NİSA,60)
• İkiyüzlülere, problemlerinizi “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve
elçisine giderek çözüme kavuşturun” dendiğinde, o ikiyüzlülerin
senden alabildiğine uzaklaştıklarını görüyorsun. Fakat kendi
hatalarının / işlediklerinin sonucu olarak, başlarına bir felâket /
musibet gelse, hemen Peygambere gelerek “Amacımız sadece
iyilik etmek ve uzlaşma / barış istemekten başka bir şey değildir”
diye Allah adına yemin ederler. Allah ikiyüzlülerin kalplerindekileri /
gönüllerinde olanı bilir. Onlara aldırma / onları kendi başlarına
bırak, onları aydınlat / öğüt ver kendilerine ve onları etkileyecek, öz
benlikleri hakkında güzel sözler söyle. (NİSA,61,62,63)
• Biz tüm elçileri, Allah adına, kendilerine uyulsun diye / Allah’ın
söylemine göre itaat olunması için gönderdik. Eğer ikiyüzlüler,
Allah’a karşı işlemiş oldukları hatalarından dolayı / kendilerine / öz
benliklerine zulmettiklerinde / yazık ettiklerinde, sana gelip Allah’tan
hatalarının bağışlanmasını dileselerdi ve sen de, onlar için
bağışlanma dileseydin, elbette Allah’ı affedici / tövbeleri cömertçe /
daima kabul eden ve esirgeyici / acıyan / çok müşfik bulacaklardı.
(NİSA,64)
• Eğer ikiyüzlülere “Canınızı feda edin / kendilerinizi iyi bilin” yahut
“Memleketinizden çıkın / yurtlarınızı terk edin!” diye söyleseydik,
pek azı hariç bu çağrıya uymazlardı. İkiyüzlüler kendilerine
öğütleneni uygulasalardı, onlar için daha iyi / hayırlı ve daha
sağlam / kalıcı olurdu / kendilerini daha da güçlendirmiş olurlardı. O
zaman kendilerine katımızdan çok büyük bir ödül verirdik. Ve onları
dosdoğru bir yola yönlendirirdik. (NİSA,66,67,68)
• Kim Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine uyarsa, kendilerine
iyilikte bulunduğu / nimet verdikleri peygamberler, doğrulayıcılar /
hak dostları / dosdoğru olanlar, şehitler / (hakka) tanıklık edenler ve
erdemlilerle / iyi işler yapanlarla / iyilik ve barış sevenlerle beraber
olacaklardır. Onlar ne güzel arkadaştır / ne güzel dosttur bunlar! Bu
iyilik / nimet Allah’tandır / böyle bir beraberlik Allah’ın lütfudur.
(NİSA,69,70)
• Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın / tedbiri hiçbir zaman
bırakmayın / önleminizi alın. Gerektiği zaman, bölük bölük ya da
topluca savaşa gidin / seferber olun. (NİSA,71)
• Ahret hayatının, dünya hayatından daha önemli olduğu bilincinde
olanlar, Allah yolunda savaşsınlar / çarpışsınlar. Kim Allah yolunda
savaşır, şehit ya da gazi olursa / -ister öldürülsün isterse galip
gelsin- kendisine büyük bir ödül vereceğiz. (NİSA,74)
• Niçin / size ne oluyor ki: “Ey Rabbimiz! Yöneticileri acımasız olan /
halkı zulme sapmış / zalim olan bu şehirden biz kurtar, bize sahip
çık, bize yardım et / katından bize bir koruyucu, bir yardımcı
gönder” diye feryat eden çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklara
rağmen, Allah için, hâlâ onları kurtarmaya çalışmıyorsunuz?
İnananlar Allah adına / Allah yolunda / Allah uğrunda savaşırlar.
İnkâr edenler ise, şeytanın dostları / tağut (kötü güçlerin) yolunda /
azgınlar uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla / şeytanın
dostlarına karşı savaşın; esasen / kuşkusuz / doğrusu, şeytanın
düzeni / tuzağı / hilesi / şeytanın dostlarının planı zayıftır.
(NİSA,75,76)
• Salâtı ikâme edin / vahyi öğrenin ve onunla temizlenip arının. Bu
dünyanın çıkarı / zevki / geçimliği / nimeti çok kısa sürelidir /
geçicidir / azdır, erdemliler / Allah bilincini içlerinde canlı tutanlar /
saygılı olanlar / kötülükten sakınanlar için öteki dünya / ahret daha
iyidir / hayırlıdır; sizler en ufak bir haksızlığa / kıl kadar bile zulme
uğratılmayacaksınız. (NİSA,77)
• Sizler, nerede olursanız olun, sağlam / sarp kaleler içinde bile
olsanız, ölüm sizi yakalar / ölüm size ulaşır. (NİSA,78)
• Başlarına iyi bir şey gelse “Bu Allah tarafındandır / katındandır”
derler. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda / başlarına kötü bir
şey gelecek olsa “Bu sendendir / Muhammed’in yüzündendir”
derler. Olanların hepsi Allah’ın izniyledir / hepsi Allah’ın
katındandır” Bu insanlara ne oluyor ki, hiçbir hadisi / Allah sözünü
anlamaya yanaşmıyorlar? Hâlbuki sana gelen her iyilik ve güzellik
Allah’tandır. Fakat başına gelen her kötülük ise, kendi
kusurundandır / kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi
nefsindendir / kendindendir. (NİSA,78,79)
• İkiyüzlülere aldırma / onlardan uzak dur / onlara aldırış etme /
onlardan yüz çevir; sen Allah’a güven / Allah’ı vekil et. Destekleyici
olarak Allah yeter / kendine güvenilecek kimse olarak Allah sana
yeter. (NİSA,81)
• Ortak koşucular, Kur’an’ı iyice okuyup düşünmüyorlar mı? O,
Allah’tan başkasından olsaydı, onda birçok çelişki / ihtilaf
bulacaklardı. (NİSA,82)
• İkiyüzlülere güvenlik veya bir tehlikeyle ilgili bir haber / söylenti
ulaşsa onu hemen yayarlar. Durumu elçiye ya da aralarındaki
yetkililere / sorumluluk / söz sahiplerine / işin uzmanlarına
iletselerdi, uzmanları onu değerlendirirdi / okuyup araştırarak
hüküm çıkaranlar / gizli bilgileri değerlendirme konusunda yetenekli
olanlar, o (konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini) bilirlerdi. Eğer
Allah’ın esirgemesi / Allah’ın lütuf / bol nimeti ve rahmeti / sevgisi /
acıması olmasaydı, sizden pek azınız / pek az işiniz hariç,
saptırıcıya / şeytana uyacaktınız. (NİSA,83)
• Tek başına da olsan, Allah yolunda / Allah uğrunda savaşmalısın.
Sen ancak kendinden sorumlusun. İnananları da teşvik et / özendir
ki, Allah inkârcıların size karşı eylemlerini / gücünü / baskısını
etkisiz hale getirsin / inananların içlerinde bulunan ölüm korkusunu
ve savaş ile ilgili her türlü endişelerini ve sıkıntılarını aşmalarına
yardımcı ol. (NİSA,84)
• Kim bir iyiliğe / iyi / güzel bir işe aracılık ederse, onun sevabından
aracılık edene de bir nasip / pay vardır. Kim bir kötülüğe / kötü bir
şeye / işe aracılık ederse, onun günahından, aracılık edene de bir
pay var / ondan bir benzeri vardır. Allah her şeyin karşılığını /
geçimliliğini verir / Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır. (NİSA,85)
• Size, içtenlikle bir saygı ve iltifatta bulunulduğu zaman / uzun bir
yaşam dilendiği / selâm verildiğinde, siz de ona, daha güzel ya da
aynı saygıyla / aynıyla karşılık verin / tekrarlayın. (NİSA,86)
• O Allah ki; O’ndan başka tanrı / ilâh yoktur. Gerçekleşmesinde asla
kuşku olmayan kıyamet gününde, sizleri muhakkak / şüphesiz bir
araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru bir hadisi kim söyleyebilir
/ Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? (NİSA,87)
• Allah’ın sapıklıkta bıraktığını siz mi doğru yola ulaştırmak
istiyorsunuz? İnkârlarından dolayı, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı
kimseye sen, hiçbir yol bulamazsın. İkiyüzlüler sizin de kendileri
gibi inkâr etmenizi istediler ki, sizinle beraber olabilsinler. Allah
yolunda göç edinceye kadar onlardan kimseyle beraber olmayın /
dostlar edinmeyin. Sizi, kendileri gibi inkârcı yapma eylemlerine
devam ederlerse, onları yakalayın ve cezalandırın. İnkârcı
ikiyüzlülerle ne beraber olun ne de yardımcı. (NİSA,88,89)
• Ancak, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa sığınanlar yahut
sizinle veya kendi halkıyla savaşmaktan dolayı göğüslerinde sıkıntı
duyarak size gelenler hariç…Allah dileseydi onları başınıza
musallat eder / üstünüze salardı ve onlar da sizinle savaşırlardı.
Sizi yalnız bırakır / sizden uzak durur, sizinle savaşmaz ve size
barış önerirlerse, Allah sizin onlara saldırmanızı doğru bulmaz.
(NİSA,90)
• Bir de, hem sizinle hem kendi toplumlarıyla, güven içinde durmak
isteyip, fakat bir bozgunculuk ve kargaşalık / karıştırıcılık / fitne
çıkarmak için çağrıldıklarında, hemen o tarafa geçen bir başka
grup daha var. Bunlar sizden uzak durmaz, sizinle barış yapmak
istemez ve size karşı haksızca saldırılarına devam ederlerse,
karşılaştığınız yerde onlarla savaşabilirsiniz. Haksızca saldıranlara
karşı, sizin de kendinizi / toplumunuzu koruma hakkınız vardır.
(NİSA,91)
• İnanmış / mümin bir kişi, kaza / yanlışlık hali hariç, / inanmış /
mümin birisini öldüremez / öldürmesi olacak şey değildir / hakkı
yoktur. Kim bir inananı kazayla / yanlışlıkla öldürmüşse, özgürlüğü
elinden alınmış bir Müslüman’ı özgürlüğüne kavuşturmalı ve
ayrıca, ölenin ailesine tatmin edici bir diyet ödemeli. Ancak ölenin
ailesi diyetten vazgeçip almazsa, mesele yok. Eğer kazayla
öldürülen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup bir
Müslüman ise, o zaman öldüren, özgürlüğü elinden alınmış bir
Müslüman’ı özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Ancak, kazayla
ölen, aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise, ailesine tatmin
edici bir diyet vermeli ve özgürlüğü elinden alınmış bir Müslüman’ı
da özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Kim gerekli parayı veya
özgürlüğüne kavuşturacak bir Müslüman bulamıyorsa, Allah
tarafından tövbesinin kabul edilmesi için, iki ay aralıksız oruç
tutmalıdır. (NİSA,92)
• Kim inanmış / mümin birisini kasten / bile bile öldürürse yeri, sürekli
kalacağı cehennemdir. Allah ona öfkelenmiş / kendisine gazap ve
lânet etmiştir. Ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. (NİSA,93)
• Ey inananlar! Allah yolunda çarpışmaya çıktığınız / gazâ için
dolaştığınız / Allah uğrunda yola çıktığınız zaman dikkatli olun /
iyice anlayıp dinleyin / (emin olabilmek için, her şeyi) iyice araştırın.
Size barış / selâm önerene / verene, maddesel çıkarlarınızı
gözeterek / iğreti / dünya hayatının geçici menfaatine / çıkarına göz
dikerek “Sen inanmıyorsun / güvenilir / inanan / mümin değilsin”
demeyin. Daha önceleri sizler de onlar gibiydiniz; fakat Allah size
iyilik etti / lütufta bulundu. Öyleyse iyice araştırıp emin olun /
anlayıp dinleyin / anlamaya çalışın. (NİSA,94)
• İnananlardan, geçerli bir özre sahip olmaksızın oturanlarıyla,
mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaş verenler / didinip gayret
gösterenler / cihat edenler / üstün çaba gösterenler bir / eşit olmaz.
Allah mallarıyla canlarıyla savaş verenleri / sıkı çalışanları / gayret
gösterenleri, oturanlardan / savaşa gitmeyenlerden üstün kıldı.
Gerçi, Allah hepsine de en güzeli söz vermiştir / güzellik vaat
etmiştir ama Allah sıkı çalışanları / cihat edenleri / savaşa gidenleri,
oturanlardan daha büyük bir ödülle, Kendi katından üstün
derecelerle, bağışlama ve sevgi / rahmet (bahşetmek suretiyle)
üstün kıldı. (NİSA,95,96)
• Göç etme olanakları olup da, göç etmeyerek zulme uğrayanların
canlarını alırken melekler: “Ne halde idiniz / ne yapıyordunuz /
neredeydiniz?” derler. Onlar da: “Bizler yeryüzünde ezilmiş / zavallı
/ çaresiz / güçsüz düşürülmüş kimselerdik” diye cevap verirler.
Melekler:” Allah’ın yeri / yeryüzü geniş değil miydi ki oralara / orada
bir yerden bir yere göç edeydiniz?” derler. Onların yeri / yurdu /
varacakları yer cehennem. Orası ne kötü yerdir / o ne kötü dönüş
noktası! Ancak, hiçbir çıkış yoluna gücü yetmeyen / çare
bulamayan ve göç etmeye hiçbir yol bulamayan / bilmeyen aciz
düşmüş / zavallı erkek, kadın ve çocuk ezilmişler hariç. Bu
durumda olanların Allah tarafından affedilmesi umulur.
(NİSA,97,98,99)
• Kim Allah yolunda göç / hicret ederse, yeryüzünde barınacak çok
yer ve bolluk / çok bereketli yer ve genişlik / geniş bir imkân bulur.
Kim Allah’a ve elçisine göç etmek / hicret niyetiyle çıkar ve sonra
kendisini ölüm yakalarsa, onun ödülünü vermek Allah’a düşer.
(NİSA,100)
• Kuşkusuz ortak koşucu inkârcılar size karşı açık bir düşmandır. Ey
Peygamber! Seferde, sen orduyla beraberken, onlara salâtı / vahyi
öğretirken, güvenliği elden bırakmayın / dikkatli / ihtiyatlı olun. Sen
bir gruba salâtı / vahyi öğretirken, diğer bir grup silahlarıyla sizi
korusun. Bunlar secdeye vardıklarında / vahyi iyice öğrenip
kavradıktan sonra, çekilsinler, sonra diğer grup salâtı / vahyi
öğrenmeye gelsinler. Bu sefer de, onlar silahlarını alıp ikinci grubu
korusunlar. Çünkü düşman, sizin silahlarınız ve teçhizatınız
hakkında dikkatsiz davranmanızı ve ani bir baskınla bozguna
uğratmayı umarlar. Yağmur ve hastalık gibi özürlerden ötürü
silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yok. Ancak alarmda olun /
tedbirinizi / önlemlerinizi alın. Böylece seferde salâtı / vahyi
öğrenmeyi tamamladıktan sonra, Allah’ı anın / öğrendiklerinizi,
Allah’ın buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta, ister yan
yatarak, isterseniz oturarak tekrarlayıp iyice pekiştirin. Herkesin
salâtı / vahyi öğrenmeye gelmesi, inananlar üzerine bir görevdir.
(NİSA,101,102,103)
• Savaşta bozguna uğrayan düşmanınızı, sonuna kadar takip
etmekte gevşeklik göstermeyin. Siz acı ve sıkıntı çekiyorsanız
onlar da sizin gibi acı ve sıkıntı çekiyor. Fakat siz acı çekmeden,
onların yenilmesini Allah’tan umuyorsunuz / Allah’tan onların
beklemedikleri şeyleri ummaktasınız. (NİSA,104)
• Ey Peygamber! Biz, sana, gerçeği içeren / ortaya koyan bu
Kur’an’ı, insanlar arasında Allah’ın istediği / Allah’ın sana gösterdiği
doğrultusunda karar veresin / hükmedesin diye / sana gerçeği
ortaya koyan Kitabı / hak olarak indirdik. Hak’kı gözet ve sakın
hainlerden yana olma / hainlerin savunucusu olma! Allah’tan özür /
af / bağışlanma dile. Öz benliklerine hainlik edenler için didinip
durma / kendilerine bile yararları olmayan hainleri savunup durma /
hainlik edenler adına tartışma. Çünkü Allah, hainliği huy, edinmiş
günahkârları / pek hain günahkârı sevmez. Onlar hainliklerini
insanlardan gizleyebilirler, ama, Allah’tan gizleyemezler. Oysa
ikiyüzlüler, bütün bir gece boyu, Allah’ın hoşlanmadığı düşünceleri
plânlarken, Allah onlarla beraberdi. Allah yaptıklarının tümünü
bilmektedir. İşte sizler bu tür kişileri savunuyorsunuz. Diyelim ki,
dünya hayatında onlara taraf olup savundunuz, peki, diriliş
gününde Allah’a karşı kim onları savunacak? Ya da kim onlara
avukatlık yapacak / kim vekil (destekçi) olacak / kim onları
koruyacaktır? (NİSA,105,106,107,108,109)
• Kim bir kötülük işler / başkasına bir kötülük yapar veya öz benliğine
/ kendine zulmeder / yazık ederse / kendisi gerçekleri inkâr ettikten
sonra, Allah’tan af / bağışlanma dilerse, Allah’ı çok bağışlayan /
affedici ve esirgeyici / acıyan / çok müşfik olan olarak bulur.
(NİSA,110)
• Kim bir günah kazanırsa / günah işleyecek olursa, kendisine
kazanmış olur / kendi nefsi aleyhine / zararına karşı işlemiştir.
(NİSA,111)
• Kim bir hata işler / büyük bir yanılgıya düşer yahut bir suç / günah
işler de, sonra o yaptığı suçu, bir suçsuzun üzerine atarsa,
şüphesiz büyük bir iftira etmiştir ve (böylece) apaçık bir günah
yüklenmiş olur. (NİSA,112)
• Allah’ın sana lütfu / iyiliği ve esirgemesi / acıması / sevgisi
olmasaydı, ikiyüzlü inkârcılardan bir grup / içlerinden bir kısmı seni
kandıracaklardı / seni saptırmaya / şaşırtmaya / yoldan çıkarmaya
kalkışırlardı. Onlar, yalnız kendilerini kandırırlar / kendilerinden
başkasını saptıramazlar ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler.
Çünkü Allah sana Kitap ve bilgeliği / hikmeti / anlamayı verdi ve
sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah’ın sana iyiliği / senin
üzerindeki lütfu çok büyüktür. (NİSA,113)
• İkiyüzlülerin kendi aralarındaki fısıldaşmalarının çoğu boş laftır /
gizli konuşmalarının birçoğunda hiçbir hayır yoktur. Ancak,
yardımlaşmayı / sadaka vermeyi / iyiliği ve insanların arasını
düzeltmekle / barıştırmayı söyleyenle ilgili fısıldaşanların ki hariç.
Kim, Allah’ın rızasını umarak / Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak
niyetiyle bunları yaparsa, ona büyük bir ödül vereceğiz. (NİSA,114)
• Dosdoğru yol kendisine açıklandıktan / apaçık belli olduktan /
erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, kim elçiye
karşı gelir ve inananların yolundan farklı bir yol edinirse, Biz onu
kendisinin seçtiği / döndüğü yöne yöneltir / yöneldiğiyle kaynaştırır
ve cehenneme atarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. (NİSA,115)
• Allah Kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz / affetmez, bunun
dışındaki günahları ise, dileyen kimseler için / dilediği kişi için
affeder / bağışlar. Kim Allah’a ortak / şirk koşarsa tamamen
sapıtmış olur / dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir / doğru
yoldan olabildiğince uzaklaşmış, derin bir sapıklığa batmıştır.
Müşrikler / ortak koşucu Araplar / Allah’ın dışındakilere davet / dua
edenler / (Allah’a ortak koşanlar), Allah yerine, dişilik payesi
verdikleri tanrıçalara / cansız bir takım putlara dua ederler. Aslında
inatçı / isyankâr / dik kafalı şeytandan başkasına dua etmiyorlar /
şeytanı çağırmış olmaktadırlar / şeytana yalvarıyorlar.
(NİSA,116,117)
• Hatırlayın, Allah şeytanı lânetlemiş / huzurundan kovmuş ve şeytan
da: “Yemin olsun, onları saptıracağım, kuruntulara / hurafelere /
anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim / hurafelerle
oyalayacağım, hayvanların kulaklarını yarmalarını / Allah’tan
başkası adına kurban edilmelerini sağlayacağım. Allah’ın
yaratıklarını / yaratma (düzenini) değiştirmelerini emredeceğim /
fısıldayacağım” demişti. Kim Allah yerine / Allah’ı bırakıp da şeytanı
dost edinirse, apaçık bir kayba uğramıştır / apaçık bir ziyandadır /
açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır. Şeytan onlara söz
verir / vaatte bulunur, ümit verip hayal kurdurur / umutlandırır.
Gerçekte, şeytanın insanlara verdiği söz / onlara vaat ettikleri,
kandırmadan / aldatmacadan başka bir şey değil. İşte şeytanın
sözüne uyanların varacakları yer cehennemdir. Orada kaçıp
kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır. (NİSA,118,119,120,121)
• Şeytana değil, Allah’ın sözüne uyup yararlı işler üretenler / hayra
ve barışa yönelik işler yapanlar, içlerinde / altlarından ırmaklar
akan cennetlere yerleştirilecekler; orada sonsuza dek / temelli ve
ebedi / sürekli kalacaklardır. (NİSA,122)
• İş / (ancak cennete girmek), ne ortak koşucu Arapların
hurafelerine, ne de Kitap sahiplerinin kuruntularına / istemesine
göredir. Gerçek odur ki, kim bir kötülük yaparsa karşılığını görür /
ondan dolayı cezalandırılır ve Allah’tan başka / Allah dışında bir
sahip / dost ve yardımcı da bulamaz. (NİSA,123)
• Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanır ve yararlı işler üretirse /
hayra ve barışa yönelik işler yaparsa cennete girer ve en ufak bir
haksızlık görmez / zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.
(NİSA,124)
• Allah’a teslim olarak iyilik yapan / güzellikler sergileyerek doğruya
yönelen ve özü-sözü doğru bir halde / bütün bâtıl dinleri terk
ederek İbrahim’in tek tanrıcı dinine uyandan daha güzel bir dine
kim sahip olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmişti. (NİSA,125)
• Allah bu Kitap / Kur’an yoluyla, kimsesiz kadınlarla ilgili olarak sizi
aydınlatıyor. Yasal hakları olan mallarına el koyup, kendilerini
korumanız altına almak / evlenmek istediğiniz, kimsesiz / yetim /
öksüz kadınlar ve zavallı / ezilip horlanan çocukları hakkında
Kitapta / Kur’an’da size açıklanan ayetler / ilkeler; yetimlere /
öksüzlere adaletli davranmanızı / adaleti yerine getirmenizi
buyurmaktadır. (NİSA,127)
• Bir
kadın
kocasının
geçimsizliğinden,
hırçınlığından
/
sadakatsizliğinden yahut kendisini ihmal etmesinden /
aldatmasından / aldırışsızlığından endişe ediyorsa, taraflar kendi
aralarında uzlaşarak, tekrar aralarını / bir barış girişimiyle
düzeltmelerinde / aralarında bir anlaşma yapmalarında sakınca /
engel yoktur. Uzlaşma, anlaşma daha iyidir / ve barış hep hayırdır.
Kişioğlu bencil ve kıskanç davranmaya eğilimlidir / nefisler, cimrilik
ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir / ruhlara aşırı doyumsuzluk
yerleştirilmiştir. (NİSA,128)
• Geçimini ve korumasını üstlendiğiniz kimsesiz kadınların bir
kısmının ihtiyacını tam karşılayıp, ötekileri ortalıkta bırakır gibi
davranırsanız, elbette adaleti sağlamaya güç yetiremezsiniz /
tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti
sağlamaya asla güç yetiremezsiniz / ne kadar çabalarsanız
çabalayın, yine de kadınlar arasında adil davranamazsınız / ne
kadar uğraşırsanız, kadınlar arasında eşitlik yapamayacaksınız.
Öyle ise bir tarafa / birine bütünüyle / tamamen yönelip / eğilmeyin
ki, ötekini (kocasızmış gibi) askıda bırakmayın / askıdaymış gibi
bırakmayın. Ama aralarında eşit davranıp / barışı esas alıp
sakınırsanız / aranızı düzeltirseniz ya da haksızlık yapmaktan
sakınırsanız / saygılı olursanız / Allah bilincini içinizde canlı tutacak
olursanız, kuşkusuz Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir /
esirgeyendir / çok müşfik olandır / acıyandır / çok merhametli
olacaktır. (NİSA,129)
• Eğer ortalıkta bırakılanlar / karı koca / (eşler birbirlerinden)
ayrılmak isteyip, başlarının çaresine bakmak isterlerse, Allah bol
nimetiyle / nimetinin genişliğiyle onları muhtaç olmaktan kurtarır /
zengin eder / her birini kendine yeterli kılar. (NİSA,130)
• Sizden önce Kitap verilenlere de, size de “Allah’ı sayıp dinleyin /
Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı
tutun” diye öğütledik. İnkâr eder / nankörlüğe saparsanız, bilsiniz ki,
göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Kuşkusuz Allah kimseye
muhtaç değildir / Kendine yeterli olandır. Ey insanlar! Allah dilerse,
sizi ortadan kaldırır / yok eder, yerinize başkalarını getirir. Allah’ın
gücü buna yeter. Her kim dünya nimetini / bereketini / iyiliğini /
mükâfatını isterse, bilsin ki, hem dünya nimeti / mutluluğu, hem de
ahret nimeti Allah’ın yanındadır / katındadır. (NİSA,131,133,134)
• Ey inananlar! Kendiniz / öz benliğiniz, ananız, babanız ve en
yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için tanıklık ederken, adaleti
gözetin / adaleti gerçekleştirenlerden olun / adaleti dimdik ayakta
tutarak Allah için tanıklık edenler olun! Şahitlik yaptığınız kimseler,
ister varlıklı / zengin olsun, ister yoksul / fakir olsun, Allah her iki
tarafa sizden daha yakındır / (siz yine de adaletten ayrılmayın).
Öyleyse, kişisel çıkar ve duygularınıza / heva ve heveslerinize /
nefislerinizin arzusuna uyarak, taraflı davranmayın / adaletten
sapmayın. Gerçeği çarpıtırsanız / dilinizi eğip bükerseniz /
bahaneler arayacak veya tanıklık etmekten çekinirseniz / çekimser
kalırsanız / vazgeçecek olursanız / aldırış etmezseniz, bilesiniz ki /
doğrusu, Allah yaptıklarınızı haber alır / ey iman edenler! Bizzat
kendinizin, anne babanızın veya akrabalarınızın zülf-ü yârine
dokunsa da adaletten şaşmayın. Zengin, fakir ayrımı yapmadan;
gerçeği, sadece gerçeği gözetin. Hepsinden öncelikli olan Allah’tır.
Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya
savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
(NİSA,135)
• Ey inananlar! Allah’a, buyruklarını bildiren elçisine, elçiye indirdiği
Kitaba / Kur’an’a ve daha önceden indirdiği Kitaba / Tevrat’a
inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, Kitaplarını, elçilerini ve ahret
gününü inkâr ederse, büsbütün sapıtmış / geri dönüşü olmayan bir
sapıklığa gömülmüş / derin bir yanılgıya sapmış olur / doğru yoldan
olabildiğince uzaklaşmış, sapıklığa batmıştır. İnanıp sonra inkâr
eden, tekrar inanıp tekrar inkâr eden ve daha sonra inkârlarında
ileri giden kimseleri Allah affetmeyecek ve onlara doğru yol
göstermeyecek / doğru yola ulaştıracak değildir. İnananların
dışında / inananlardan ayrı / inananları bırakıp inkâr edenleri dost
edinen / inkârcılarla işbirliği yaparak onların yanında güç ve itibar
arayan ikiyüzlülere, kendilerini çok acı veren bir azabın beklediğini
haber ver. (NİSA,136,137,138,139)
• Allah size Kur’an’da şunu da bildiriyor. Eğer, ikiyüzlü inkârcılarla
birlikteyken, sözü, Allah’ın ayetlerinin inkâr edilip alaya alınması
konusuna getirirlerse, o zaman, ikiyüzlüler konuyu değiştirip başka
hadise / lakırdıya / konuya / başka bir söze dalıncaya kadar,
onların yanından ayrılın / onların yanında / birlikte (asla) oturmayın,
yoksa siz de onlar gibi olursunuz / onlar gibi sayılırsınız. Allah
bütün ikiyüzlüleri / münafıkları ve inkârcıları / kâfirleri cehennemde
toplayacak. Allah inkârcılara, inananlar üzerine egemen olma
fırsatını vermeyecek / inkâr edenlerin inananlara (üstün gelmesine)
hiçbir zaman fırsat vermeyecektir. (NİSA,140,141)
• İkiyüzlüler Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar / ikiyüzlüler hileler
düzerek Allah’ı aldatmaya uğraşıyorlar. Hâlbuki Allah, onların kendi
kendilerini aldattığını görüyor / oysa, Allah o aldatmayı kendilerine
çevirir / (plânlarını boşa çıkarmakla) onları aldatan O’dur / ama
Allah da onları aldatıyor. İkiyüzlüler, salâtı / vahyi öğrenmeye
gitmeye isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de insanlara gösteriş
için giderler ve Allah’ı pek az anarlar / hatırlarlar. Böylece,
ikiyüzlüler iki arada / (küfür ve iman arasında) / inananlarla
inanmayanlar arasında bocalayıp dururlar; ne inananlara ne de
inkârcılara katılırlar / bağlanabilirler. Sen, Allah’ın şaşırttığına hiçbir
yol asla bulamazsın. (NİSA,142,143)
• Ey inananlar! İnananları bırakıp inkârcıları dost edinmeyin. Kendi
aleyhinize olmak üzere, Allah’a, açık bir kanıt mı / delil mi vermek
istiyorsunuz? (NİSA,144)
• İkiyüzlüler, cehennemin / ateşin en aşağı / alt katındadır. Onlara
yardım edecek kimse bulamazsın. Ancak tövbe eden, durumunu /
hallerini / davranışlarını düzelten, Allah’a sımsıkı sarılan ve dinlerini
sadece Allah’a ait kılanlar / dinlerini samimiyetle Allah’a
özgüleyenler / imanlarını (doğalarını) Allah için arındıracak olanlar
müstesnadır. Bunlar, inananlarla birliktedir. Allah inananlara büyük
bir ödül verecektir. (NİSA,145,146)
• Ey inkârcılar! Sizler Allah’a şükreder ve içtenlikle inanırsanız, Allah
sizi neden cezalandırsın / azap etsin ki? Allah teşekküre karşılık
verendir / Allah da teşekkür eder / Allah çalışmalarınızı ödüllendirir.
(NİSA,147)
• Allah, kötü söz söylenmesinden hoşlanmaz. Çok haksızlığa
uğrayanlar başka / Allah –zulme maruz kalınmadıkça- çirkin sözün
alenen açıklanmasını sevmez. (NİSA,148)
• Bir iyiliği / hayrı açığa vurur veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü
gizler affederseniz, bilin ki, Allah da çok affedendir / bağışlar, çok
güçlüdür / her şeye güç yetirendir. (NİSA,149)
• Allah’a ve elçisine karşı çıkanlar, Allah ile elçilerinin arasını
ayırmak isteyenler “Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr ederiz”
diyenler ve iman ile inkâr arasında bir yol edinmek isteyenler… İşte
bunlar gerçek inkârcılardır / kâfirlerdir. İnkârcılar için acıklı bir azap
hazırlıyoruz / kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık.
(NİSA,150,151)
• Allah’a ve elçilerine inanan ve onların / elçilerin hiçbiri arasında
ayırım yapmayanların / onlardan birini ötekilerden ayırmayanların
da ödüllerini ileride verecektir. (NİSA,152)
• Biz insanlara müjdeleyici ve uyarıcılar olarak elçiler gönderdik ki,
tüm bu elçilerden sonra, insanların Allah’a karşı bir bahaneleri /
kanıtı / delili kalmasın. (NİSA,165)
• Allah, sana indirdiğine / Kur’an’a tanıklık eder. Onu Kendi bilgisiyle
/ ilmiyle / bilerek indirdi. Melekler de tanıklık eder. Aslında / zaten
tanık olarak Allah yeter. Ey insanlar! Elçi /resul, Rabbinizden
gerçeği / hakkı getirmiştir. Kendi yararınız / iyiliğiniz / hayrınız için
inanmalısınız. (NİSA,166,170)
• Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Dininizde sınırı
aşmayın / taşkınlık etmeyin. Allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin.
Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi ve Meryem’e
gönderdiği kelimesi / sözü ve Allah’tan gelen bir ruhtur / candır.
Allah’a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin! Kendi yararınız /
iyiliğiniz için (bu konudaki yanlış inançlarınıza) son verin. Biricik
Tanrı yalnız Allah’tır / Allah tek bir Tanrıdır. Allah, çocuk sahibi
olmaktan yücedir / arınmıştır. Göklerde ve yerde ne varsa
Allah’ındır. Gözetleyici / vekil / Kendine güvenilecek kimse olarak
Allah yeter. Ne Mesih, ne de yakın / gözde melekler Allah’ın kulu
olmayı küçüklük saymaz / kaçınmazlar / çekinmezler. Kim Allah’a
kulluğu küçük görür de büyüklük taslarsa / Allah’a ibadetten /
tapmaktan çekinerek kibre saplanırsa, bilsin ki, Allah, onların
hepsini huzuruna toplayacak. (NİSA,171,172)
• Allah, inanıp yararlı / iyi / hayra ve barışa yönelik işler üretenlerin
ödüllerini, eksiksiz / tam ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazla
verecektir. Küçümseyip kibirlenenleri / büyüklük taslayarak (O’na
ibadet etmekten) / kulluktan çekinenleri ise, acıklı bir azapla
cezalandıracak. Kendilerine Allah’tan başka ne bir sahip / dost ve
ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. (NİSA,173)
• Ey insanlar! Rabbinizden size kesin bir delil / kanıt geldi ve
üzerinize apaçık / her şeyi açık-seçik gösteren / aydınlatıcı bir ışık
indirdik / (gerçekleri) açığa çıkaracak bir nûr indirmişizdir. Allah’a
inanıp O’na / apaçık ışığa sımsıkı sarılanları / bağlananları /
kendilerini koruma altına alanları ise, Kendi rahmetine / sevgisine
ve lütfuna / bolluğuna kabul edecek, onları dosdoğru bir yola
sokarak Kendisine yöneltecektir / Kendisine ulaştıracak olan bir
doğru yola koyacaktır / kılavuzlayacaktır. (NİSA,174,175)
• (Miras paylaşımı ile ilgili detay, Nisa,176.ayet!)
• Yerin korkunç / müthiş bir depremle / sarsıntı ile sarsıldığı ve
toprak ağırlıklarını fışkırttığı / attığı / dışarıya çıkarttığı / yerin altı
üstüne gelip yerle bir olduğu, insanın da “Buna ne oluyor?” diye
sorduğu zaman, işte o gün, yerküresi tüm haberlerini anlatacak /
söyleyecektir. Çünkü Rabbin yerküresine vahyetmiştir / buyruğunu
bildirmiştir. O gün insanlar dünyada yapmış oldukları şeyleri
görmeleri için, gruplar halinde çıkagelirler / kümeler halinde / bölük
bölük ortaya fırlayacaklardır. Artık kim bir atom çekirdeği / zerre
miktarı bir iyilik / hayır üretmişse, onun karşılığını görecektir. Ve
kim de bir atom çekirdeği miktarı / zerre kadar kötülükte
bulunmuşsa / şer üretmişse, onun karşılığını görecektir.
(ZİLZAL,1,……,8)
• Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın ve size rızık olarak
verdiği servetinizden / sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden
/ tasarrufa yetkili kıldığı mallardan ( başkaları için de) harcayın /
başkalarına bol bol verin / Allah adına pay ayırın. Sizden inanıp,
Allah adına yardım edenler / (başkaları için de) harcayanlar / iyilik
için verenlere / infakta bulunanlara, büyük bir ödül vardır / olacaktır.
(HADİD,7)
• Ey insanlar / ortak koşucu Araplar! Elçi sizi Rabbinize inanmanız /
güvenmeniz
için
çağırdığı
halde,
niçin
hâlâ
Allah’a
inanmıyorsunuz? Hâlbuki, Allah sizden sağlam / kuvvetli söz
almıştı. Eğer inanıyorsanız sözünüzde durun. Sizi, cehaletin
karanlığından bilimin aydınlığına çıkarmak için kulu Muhammed’e
gerçeği apaçık gösteren ayetleri / ilkeleri indiren Allah’tır.
(HADİD,8,9)
• Ey inananlar! Size ne oluyor ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz?
Oysa göklerin ve yerin zenginlikleri / mirası zaten Allah’ındır. Kim
Allah adına yoksullara güzellikle yardım ederse / kim Allah için /
Allah’a güzel bir borç / ödünç verirse, Allah karşılığını kat kat verir
ve böyle kimseler için, onur verici / şerefli bir ödül de vardır.
(HADİD,10,11)
• İnanan erkeklerin ve inanan kadınların ışıklarının / nûrlarının
önlerinden ve sağ yanlarından yayıldığını gördüğün gün: “Bugün,
size sonsuza dek / sürekli / temelli kalacağınız ve altlarından
ırmaklar akan cennetler müjdeleniyor. İşte bu en büyük kurtuluştur /
başarıdır ve mutluluktur” denir. O gün ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü
kadınlar inananlara: “Bizi de gözetin / bize bakın / bizi bekleyin de
sizin ışığınızdan yararlanalım / faydalanalım / ışığınızdan bir parça
ışık alalım” diyecekler. Onlara: “Geriye / arkanıza dönün de ışık /
(kendi ışığınızı) arayın” denir. İnananlarla ikiyüzlüler arasına iç
taraftaki merhametle / sevgiyle / rahmetle / acımayla, dış taraftaki
azabı ayıran kapılı bir duvar / sur çekilecektir. İkiyüzlüler: “Biz
sizinle birlikte değil miydik?” diye inananlara seslenirler. İnananlar
da: “Evet, ama siz kendinizi kandırdınız / yaktınız / kendi kendinizi
ayarttınız, duraksadınız / bekleyip durdunuz / (başımıza musibetler
gelmesini) gözlediniz / çıkarınızı gözettiniz, kuşkular beslediniz /
şüphe ettiniz ve Allah’ın kararı gelinceye kadar hayal ve
kuruntularla oyalandınız. Kandırıcı / şeytan / o sinsi aldatıcı / o çok
aldatan, sizi Allah hakkında / Allah konusunda / Allah’a karşı aldattı
/ yanılttı” diyerek karşılık vereceklerdir. Bugün artık ne sizden, ne
de inkâr edenlerden bedel / fidye / kurtarmalık kabul edilmez.
Yeriniz / varacağınız yer ateştir. Sizin dostunuz / mevlânız / tek
sığınağınız ateştir / oraya lâyıksınız. Ne kötü bir dönüş yeridir
orası! (HADİD,12,13,14,15)
• İnananlar için Allah’ın Kur’an’ına / Allah’ın Zikri’ne ve inen gerçeğe
içtenlikle bağlanmanın vakti gelmedi mi? Daha önce kendilerine
Kitap verilmiş olanlar gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun
zaman geçince kalpleri katılaşmıştı / inananların, daha önce
kendilerine Kitap verilenler ama aradan uzun zamanın geçmesiyle
kalpleri / yürekleri katılaşanlar gibi olmamaları için, gönüllerinin
Allah’ı bilinçle anması ve O’ndan / Hak’tan inen gerçeğe
gönüllerinin bağlanması / kalplerinin ürperme zamanı daha / henüz
gelmedi mi? Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (HADİD,16)
• Biliniz ki Allah, ölümünden sonra yeri diriltiyor / toprağa ölümünden
sonra hayat verir, sizi de yeniden öyle diriltecektir. Yemin olsun,
Biz, düşünmeniz için / aklınızla düşünebilesiniz / aklınızı
işletebilesiniz / aklınızı kullanırsınız diye, ayetlerimizi açık-seçik
bildiriyoruz / ayetlerimizi açıklamış bulunuyoruz / açık ilkeler
anlattık. (HADİD,17)
• Samimiyetle yoksul kimselere yardım eden / sadaka veren erkekler
ve kadınlar, Allah’a güzel bir borç vermişlerdir. Allah onlara
karşılığını kat kat öder ve onlar ayrıca, onurlu bir ödül hak
etmişlerdir. Allah’a ve buyruklarını bildiren elçilerine inananlara,
dosdoğru / özü-sözü doğru olanlara ve Allah yolunda şehit / tanık
olanlara / tanıklık yapanlara Rableri katında ödüller ve ışık / nûr
vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar da
cehennem halkıdır. (HADİD,18,19)
• Bilesiniz ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun / oyalanma, eğlence,
süs, aranızda övünme, servet / mal ve çocuk / evlât çoğaltma
yarışından / (arzusundan) ibarettir / başka şey değildir. Dünya
hayatı sanal / bir aldanış gurur aracı / aldatıcı yararlanma / geçici
bir geçinme ve sınav yeridir. Bu durum tıpkı, yağmurun suladığı,
ziraatçının / çiftçinin de sevindiği bir ürüne benzer. Ne var ki, daha
sonra o ürün kurur, sararır ve sonunda çer çöp olur. Ahrette,
Allah’tan çetin bir azap da vardır, bir bağışlanma ve bir hoşnutluk
da vardır. (HADİD,20)
• Ey insanlar! Rabbinizden bir bağışlanmaya / affa ve genişliği gökler
ve yer kadar olan bir cennete doğru yarışarak koşun / cennete
(ulaşmak için) birbirinizle yarışın! Bu cennet, Allah’a ve buyruklarını
bildiren elçilere inananlar için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın
iyiliğidir / lütfudur ki, onu isteyene / dilediğine verir. (HADİD,21)
• Yeryüzünde meydana gelen ya da sizin başınıza gelen doğadaki
musibetlerin tamamı bir Kitapta yazılıdır / kayda geçmiştir / kendi
benliklerinizde meydana gelen hiçbir olay yoktur ki, Biz onu
yaratmadan / olayı ortaya koymamızdan / onu varlığa getirmeden
önce bir Kitapta belirlenmiş olmasın. Bunun böyle olduğunu bilin ki
/ böyle yapılmıştır ki, kaybettiklerinizden dolayı üzülmeyesiniz /
elinizden
çıkana
üzülüp
ümitsizliğe
düşmeyesiniz,
kazandıklarınızdan dolayı da övünmeyesiniz / Allah’ın size
verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Allah kendini beğenip
övünenleri sevmez. O övünenler ki, kendileri cimrilik ederler ve
insanlara da cimrilik etmelerini / cimri olmayı söylerler / öğütlerler.
(HADİD,22,23,24)
• Yemin olsun! Biz elçilerimizi apaçık kanıtlarla / açık-seçik delillerle /
çok açık belgelerle gönderdik, elçiler vasıtasıyla Kitabı ve ölçüyü /
mizânı / teraziyi indirdik ki, insanlar adaleti gözetsinler / adaleti
ayakta tutsunlar / adaletle doğrulsunlar / adaleti yerine getirsinler /
denkserlikle iş görsünler. Biz demiri de indirdik / demiri (kullanma
yeteneğini) bahşettik / keskin anlayışı var ettik. Onda çok zorlu bir
kuvvet / korkunç / büyük bir güç ve insanlar için birçok yararlar
vardır. Bütün bunları, görmedikleri halde / gabya inanarak Allah’a
ve peygamberlerine yardım edenleri ortaya çıkarmak / ayırmak için
Allah size verdi. (HADİD,25)
• Biz Nuh’u ve İbrahim’i elçi / resul olarak gönderdik, soylarına da
peygamberlik ve Kitap bağışladık. Soylarından bir kısmı doğruyu
buldu; ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı. Sonra Nuh ve
İbrahim’in ardından, peşi sıra elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu
İsa’yı da elçi olarak gönderdik ve İsa’ya İncil’i verdik. İsa’yı
izleyenlerin gönüllerine şefkat / sevecenlik ve merhamet / sevgi /
acıma duygusu koyduk. Fakat, kendileri bir ruhbanlık ortaya
çıkardılar. Biz böyle bir ruhbanlık yazmamıştık. Onlar bu ruhbanlığı
Allah’ı hoşnut etmek için ortaya çıkardılar. Ama ona da hakkıyla /
gereği gibi uymadılar. Onların aralarından inananlara ödüllerini
verdik; ancak çokları yoldan çıkmışlardı. (HADİD,26,27)
• Ey inanan Yahudi ve Hıristiyanlar! Allah’ı gereği gibi algılayın /
Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun ve
elçisine inanan ki, rahmetinden / sevgisinin açılımı olan
nimetlerinden size iki pay versin. Size aydınlığında / ışığında
yürüyeceğiniz / yol alacağınız nûr / aydınlık / bir ışık lütfetsin / var
etsin ve sizin tüm işlediklerinizi bağışlasın. Böylece Kitap halkı
bilsin ki, Allah’ın lütfunu hiçbir kimse ruhbanlık adıyla kendilerine
mal edemezler. Tüm lütuf Allah’ın elindedir, Allah lütfunu / iyiliği
dileyene / dilediğine verir. (HADİD,28,29)
• Allah’ın ayetlerini örterek, saptırarak / inkâr edenlerin, O’nun
dosdoğru yolundan alıkoyanların yaptıkları tüm işleri, Allah boşa
çıkarır. Ama, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere / hayra
ve barışa yönelik işler yapanlara / yararlı iş işleyenlere ve
Rablerinden bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene / Kur’an’a
inananlara gelince, Allah, onların günahlarını / çirkin davranışlarını
/ kötülüklerini örter ve kalplerini / gönüllerini iyilik ve güzelliğe /
barışa yönlendirir / durumlarını iyileştirir / düzeltir. İşte durum böyle,
çünkü, Allah’ın buyruklarını örtenler / inkâr edenler yanlışı
izlemekte / boş ve tutarsıza / yalana uymakta, inananlar ise,
Rablerinden gelen gerçeği izlemekteler / hakka uymuşlardır. Allah,
insanlara durum vaziyeti / kendi durumlarını, işte böyle
örnekleyerek anlatır. (MUHAMMED,1,2,3)
• Size saldıran ve sizi Allah yolundan alıkoyan ortak koşucu
inkârcılarla, savaşta karşı karşıya geldiğinizde, siz de onlara
karşılık verin. Üstün geldiğinizde, onlardan savaş sırasında sağ
olarak ele geçirdiklerinizi tutuklayın. Savaş sona erdikten sonra,
tutsakları ister karşılıksız serbest bırakın, ister fidye karşılığında
serbest bırakın. İşte böyle, eğer Allah isteseydi Kendisi onları /
başka türlü cezalandırabilirdi / onlardan öç alırdı. Ama Allah, sizin
böylece, birbirinize yaptıklarınızın karşılığını tatmaya izin
vermektedir / kiminizi kiminizle / birbirinizle denemek için böyledir.
Allah yolunda savaşanlara / öldürülenlere gelince, Allah onların
yaptıklarını / eylemlerini boşa çıkarmayacaktır. (MUHAMMED,4)
• Allah, Kendi yolunda savaşanlara dosdoğru yolunu gösterir /
doğruya ve güzele kılavuzlar ve kalplerini iyiye ve güzele / barışa
yönlendirir / durumlarını düzeltir. (MUHAMMED,5)
• Allah, yolunda ölenleri de, kendilerine tanıtmış olduğu cennete
koyacaktır. (MUHAMMED,6)
• Ey inananlar! Siz Allah’ın buyruklarını uygularsanız / eğer siz
Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve sizi zor
durumda bırakmaz / ayaklarınızı sağlam bastırır. Allah’ın
buyruklarını inkâr edenler ise, kayıp ve yıkımı hak etmişlerdir. Allah
onların işlerini / eylemlerini boşa çıkarmıştır. Çünkü inkârcılar,
Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmediler / tiksindirici bulmuşlardır.
Allah da onların işlerini / eylemlerini geçersiz kılmıştır / tüm
amellerini boşa çıkarmıştır. (MUHAMMED,7,8,9)
• Ortak koşucu inkârcılar, yeryüzünü dolaşıp kendilerinden
öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmezler mi? Allah daha
önceki inkârcıları yerle bir etmiştir. Allah’ın indirdiğini beğenmeyen
bu inkârcıları da aynı son beklemektedir. Çünkü Allah inananların
koruyucusudur / dostudur / Mevlâ’sıdır. İnkârcıların ise bir
koruyucusu / Mevlâ’sı / dostu yoktur. Kuşkusuz Allah, inanıp, iyi ve
güzel işler üretenleri / hayra ve barışa yönelik / iyi / yararlı işler
yapanları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkârcılar ise,
hayvanlar gibi yerler, içerler ve yaşarlar / zevk edip eğlenmeye
bakarlar
/
(dünyada
yaşadıkları
sürece)
nimetlerinden
yararlanacaklar. Ama
sonunda
varacakları
yer
ateştir.
(MUHAMMED,10,11,12)
• Rabbi tarafından gönderilmiş, açık bir kanıt / apaçık bir belge
üzerinde bulunan kimse ile, boş arzu ve heveslerine uyup, işlediği
kötülükler / amelinin çirkinliği / kötü işi kendisine güzel gözüken /
kendisine süslü gösterilen kimse bir olur mu? (MUHAMMED,14)
• Erdemlilere / sakınanlara / Allah bilincinde olanlara / Allah’a karşı
saygılı olanlara söz verilen cennetin örneği şudur: İçinde dupduru /
bozulmayan / zamanın bozamadığı temiz su ırmakları, tadı
bozulmayan / değişmeyen sütten ırmaklar / nehirler, içenlere lezzet
/ zevk veren şarap / hamr / sarhoş edici maddelerden oluşan
ırmaklar / süzme / saf bal ırmakları vardır. Sakınanlar için cennette
her türlü ürün / meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır /
olacaktır. Böyle nimetlerin içindekilerin durumu ile, ateşte sürekli
kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar / sıcak bir
sudan içirilen kimselerin durumu aynı olur mu? Ey Muhammed!
Ortak koşucu Araplardan, seni dinliyor (gibi görünenler de) vardır.
Onlar senin yanından / dersten çıktıklarında, derste beraber olduğu
inananların kafasını karıştırmak için: “Muhammed biraz önce
neden bahsetmişti / az önce ne demişti?” diye sorarlar / kuşku
yaratırlar. İşte bu davranışlarından ötürü, onlar, Allah’ın kalplerini
mühürlediği / Allah’ın kalplerine huzursuzluk verdiği kimselerdir;
çünkü onlar, kendi / boş arzularına uymuşlardır / heveslerinin
peşine düşmüşlerdir. Doğru yolu bulanların ise, Allah yollarını
aydınlatır / hidayetlerini / doğru yol ile ilgili yeteneklerini arttırır ve
onların sakınmalarını / erdemli olmalarını / Allah bilinçlerini
geliştirmelerini sağlar / korunma imkânlarını kendilerine vermiştir.
(MUHAMMED,15,16,17)
• Ortak koşucular, Saat’in / kıyametin ansızın tepelerine inmesini /
gelmesini mi bekliyorlar? Kuşkusuz onun alâmetleri / belirtileri
gelmiş bulunuyor. Kıyamet gelip çattıktan sonra ders almaları /
hatırlamaları / ibret almaları neye yarar? (MUHAMMED,18)
• Bil ki, kuşkusuz Allah’tan başka ilah / tanrı yoktur. Sen hem kendi
günahın için, hem de inanan erkeklerin ve inanan kadınların
günahları için bağışlanma dile. Allah sizin gezip dolaştığınız yeri
de, varıp ulaşacağınız / duracağınız / içinde kalacağınız yeri de
bilir. (MUHAMMED,19)
• Onlar için uygun olan, Allah’tan gelen buyruğa uymak / boyun
eğmek / itaat etmek veya yapamayacakları şeyleri söylememekti /
uygun olanı söylemekti. Allah adına verdikleri sözde durmaları /
Allah’a verdikleri söze sadık olmaları / Allah’a karşı doğruluk
göstermeleri / Allah’a vermiş oldukları söze bağlılık göstermeleri
kendileri için daha iyi olurdu. (MUHAMMED,20,21)
• İkiyüzlüler, Kur’an’ın anlamını, ne demek istediğini hiç
düşünmüyorlar mı? Yoksa kilitli mi kalpleri / gönülleri? Kendilerine
hidayet / Allah’ın dosdoğru yolu belli olduktan sonra, tekrar eski
ortak koşma âdetlerine / eski inançlarına / ardlarına dönenleri
saptırıcı / şeytan ayartmış / baştan çıkarmış ve onlara ümit
vermiştir / boş şeylerle umutlandırmıştır. Çünkü bu ikiyüzlüler,
Allah’ın indirdiğini / Kur’an’ı beğenmeyenlere “Bazı konularda /
işlerde size uyacağız” demişlerdi. Allah ikiyüzlü inkârcıların gizli
komplolarını / gizlediklerini bilmektedir. Melekler onların yüzlerine
ve sırtlarına vurarak canlarını alacaklarında, bakalım durumları ne
olacak? Çünkü ikiyüzlüler, Allah’ın hoşlanmadığı / Allah’ı
öfkelendiren / gazaplandıran şeylerin peşine düştüler, Allah’ı
hoşnut edecek şeyleri beğenmediler. Allah da onların tüm
yaptıklarını / işlerini / bütün amellerini / eylemlerini boşa çıkardı.
Kalplerinde / gönüllerinde hastalık bulunanlar, içlerindeki
düşmanlıklarını / kinlerini / çirkinliklerini açığa / ortaya
çıkarmayacağını
mı
sanıyorlardı?
(MUHAMMED,24,25,26,27,28,29)
• Eğer Biz isteseydik, ikiyüzlüleri sana tek tek gösterirdik de sen
onları yüzlerinden tanımış olurdun. Yemin olsun! Sen onları
konuşmalarından / sözlerinin tarzından / ses tonlarından /
söyleyişlerinin ezgisinden de tanıyabilirsin. (MUHAMMED,30)
• Yemin olsun! Sizden içtenlikle çaba gösterenleri, güçlüklere karşı
direnenleri / gayret gösterip didinenlerle sabredenleri / cihat
edenlerle güçlüklere göğüs gerenleri ve dayananları, söyledikleri
sözlerin / haberlerin doğru olup olmadığını ortaya çıkarıncaya /
durumlarınızı ortaya koyuncaya / haberlerinizi açıklayana kadar
sizleri sınayacağız / belâlarla imtihan edeceğiz / deneyeceğiz.
(MUHAMMED,31)
• İnkâr edenler, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanlar ve
kendilerine dosdoğru yol / doğruluk göstergesi / hidayet tam bir
şekilde belli olduktan sonra elçiye karşı gelenler / karşı çıkanlar /
kafa tutanlar Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Aksine, Allah
onların yaptıkları tüm işleri / eylemlerini boşa çıkaracaktır /
amellerini işe yaramaz hale getirecektir. (MUHAMMED,32)
• Ey inananlar! Allah’a uyunuz / itaat edin, Allah’ın buyruklarını
bildiren elçiye uyunuz / boyun eğin / itaat edin ve yaptıklarınızı /
eylemlerinizi / işlerinizi / amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin /
boşa çıkarmayın. (MUHAMMED,33)
• İnkâr edenleri, Allah’ın yolundan gidenlere engel olanları sonra da
inkârcılar olarak ölenleri Allah bağışlamayacaktır / asla
affetmeyecektir. (MUHAMMED,34)
• Ey inananlar! Sizler düşman karşısında üstün durumdayken
gevşemeyin ki, tersi bir durum olup, barış istemek zorunda /
durumunda kalmayasınız. Allah sizinle beraberdir ve işlediklerinizi /
eylemlerinizi / amellerinizi / işlerinizi boşa çıkarmayacaktır / asla
eksiltmeyecektir / yitirmeyecektir. (MUHAMMED,35)
• Kuşkusuz, iğreti dünya hayatı, bir oyun ve geçici bir eğlenceden
ibarettir / oyalanmadır. Eğer inanıp, erdemli davranırsanız / O’nun
bilincinde olmayı sürdürecek olursanız / korunursanız / Allah’a
karşı saygılı olursanız, Allah size ödüllerinizi / karşılıklarınızı verir.
Allah sizden mallarınızın tamamını (harcamanızı) istemiyor. Eğer,
Allah mallarınızın tamamını sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı
cimrilik ederdiniz ve bu da sizin, Allah’a ve Peygamber’e karşı gizli
davranışlarınızı / kinlerinizi / çirkinliklerinizi ortaya / açığa çıkarırdı.
(MUHAMMED,36,37)
• İşte, sizler Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz ancak bir
kısmınız cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse kendisine karşı
cimrilik etmiş olur. Allah, Kendine yetendir / zengindir; siz ise
sürekli olarak O’na gereksinim duymaktasınız / yoksul olan
sizlersiniz. Eğer Allah için yardım etmekten kaçınırsanız, Allah sizin
yerinize başka bir topluluk getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar.
(MUHAMMED,38)
• Allah, Rabbinize geri döndürüleceğiniz konusunda kuşkunuz
olmasın diye / Rabbinizle karşılaşacağınızdan içsel olarak emin
olmanız için, size ayetlerini / ilkelerini ayrıntılı olarak açıklar.
(RA’D,2)
• Ey Peygamber! Allah’ın ayrıntılı olarak bildirdiği bu apaçık
gerçekleri, sen ortak koşuculara anlattığında, onların seni
yalanlamalarına hayret ediyorsun. Asıl onların “Biz ölüp toprak
olduktan sonra, yeniden mi diriltileceğiz?” demelerine hayret
etmelisin. İşte böyle söyleyenler, Rablerini inkâr edenlerdir.
(RA’D,5)
• Ortak koşucular, senden iyilik isteyecekleri yerde, senin
anlattıklarının doğruluğuna inanmaları için, başlarına hemen bir
felâket getirmeni isterler; oysa kendilerinden önce, ders alınacak
pek çok felâket örnekleri gelip geçmiştir. Her şeye karşın, insanlar
kötülük işlemelerine / haksızlık yapmalarına / zulümlerine rağmen,
yine de senin Rabbin bağışlayıcıdır / af sahibidir. Ama Rabbinin
azabı da çetindir / çok şiddetlidir. (RA’D,6)
• Ortak koşucu Araplar “Eğer Muhammed, peygamber ise,
Rabbinden ona bir mucize gelmeli değil miydi?” diyorlar. Hâlbuki
senin görevin mucize getirmek değil, senin asıl görevin,
uyarmaktan ibarettir. Her toplumun doğruyu ve iyiyi gösteren bir yol
göstericisi vardır. (RA’D,7)
• Allah her dişinin neye gebe olduğunu, ana rahimlerindekilerden
hangisinin düşük ve özürlü, hangisinin tam ve sıhhatli olacağını /
rahimlerin neyi eksiltip neyi çoğaltacağını / artıracağını bilir. Çünkü
Allah’ın yanında her şeyin sayısı bellidir / O’nun katında her şey bir
ölçüye bağlıdır / ölçüye göredir. (RA’D,8)
• Konuşmalarınızı ister gizliden yapın, ister açıktan / sözünü gizleyen
de açığa vuran da (Allah’ın nazarında) aynıdır. İsterseniz gecenin
karanlığında saklanın, isterseniz gündüzün aydınlığında ortaya
çıkın, Allah için fark etmez. Çünkü her insanın önünde ve
arkasında, Allah’ın emriyle, insanı gözetleyip koruyanlarımız /
denetleyenler vardır / Allah’ın Kendi buyruğu doğrultusunda
(insanın) bütün davranışlarını izleyen ve onları kaydeden
(melekleri) vardır. Gerçek şu ki, bir topluluk kendisini, toplumsal ve
zihinsel olarak değiştirmedikçe, Allah o toplumun durumunu
değiştirmez. Allah, zihinsel olarak ortak koşucu, toplumsal olarak
iyiliklerini kaybetmiş bir topluluğun yok olmasını / kötülüğünü /
perişanlığını istedi mi, artık hiçbir güç, o toplumun yıkılmasını
durduramaz; o toplumun, Allah’tan başka bir koruyup, kollayanları
da olmaz / onların, kendilerini O’na karşı koruyacak hiçbir dostu
yoktur. (RA’D,10,11)
• Gök gürlemesi Allah’ı överek yüceltir. Gök gürlemesinden
ürpererek, melekler de Allah’ı saygıyla yüceltirler. İnkârcılar ise,
hâlâ dayanılmaz güce sahip Allah hakkında tartışıp duruyorlar.
Fakat onlar tartışıp dururken, Allah yıldırımları gönderir ve hak
edenleri onlarla çarpar. (RA’D,13)
• Gerçek yakarış / dua / çağrı, yalnızca Allah’a yapılan yakarıştır /
hak davet yalnız O’nun için yapılır. Allah’ın dışındakilere yapılan
yakarışlar / Allah’tan başkasına yalvarıp davet ettikleri ise,
yapanlara hiçbir şekilde karşılık / cevap veremezler. Allah’tan
başkasına dua edenlerin / çağıranların durumu / örneği, tıpkı suya
iki avucunu uzatıp; suyu ağzına götürmedikçe, ağzına hiçbir şey
ulaşmayan kimse gibidir. Ortak koşucu inkârcıların duaları da, işte
böyle boşunadır / dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir
işe yaramaz. Ey ortak koşucular! Allah’ı bırakıp da / O’nun dışında /
O’nun yanında, kendilerine bile yarar ve zarar verme gücüne sahip
olmayan kimseleri, evliyalar / dostlar / veliler / destekçiler mi
edindiniz? Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratan ortaklar buldular da,
yaratmalarını birbirlerine mi benzer gördüler / yaratmaları
kendilerince birbirine benzedi / (O’nun) yaratmasını (onların)
yaratmasıyla karıştırdılar? Her şeyin yaratanı / yaratıcısı Allah’tır ve
O, var olan her şey üzerinde tek başına egemen olandır / erişilmez
gücü olan tek Allah’tır / O, tek ve karşı konulmazdır. (RA’D,14,16)
• Rablerinin çağrısına uyanlar / olumlu cevap verenler, en güzel
ödülü hak ederler / en güzel karşılık verilecektir. Ama O’nun
çağrısına uymayanlar dünya malının tamamına ve bir o kadarına
daha sahip olsalar, ateşten / (başlarına gelecek felâketten)
kurtulmak için hepsini fidye olarak vermeye hazır olacaklardır. İşte
sorgulamanın en kötüsü Rablerinin çağrısına uymayanlar içindir ve
onların yeri cehennemdir; ne de felâketli / kötü bir konaklamadır /
dinlenme yeri / yataktır orası. (RA’D,18)
• Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek / hak olduğuna inananla,
inkâr eden bir kişi, gören ile görmeyen gibidir. Gören kişi görmeyen
gibi midir? Bunu ancak aklını işletenler anlar / akıl ve gönlü
işleyenler düşünüp ibret alır. Kur’an’ın gerçek olduğunu bilenler,
Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve anlaşmalarını bozmazlar.
Ve onlar, toplum yaşamında ve akrabalar arasında, Allah’ın
gözetilmesini istediği şeyleri gözetirler / ulaştırılmasını istediği
şeyleri ulaştırırlar / birleştirilmesini buyurduğunu birleştirirler,
Rablerini sayarlar ve kötü hesaptan korkarlar / Rablerine karşı
saygılı davranırlar / Rablerinden korkarlar ve hesabın kötüsünden
ürperirler / (kıyamet gününde) kötü hesapla (yüz yüze gelmekten)
korkarlar. Ve yine onlar sadece Rablerinin onayını kazanmak /
Rablerinin hoşnutluğunu diledikleri için güçlüklere göğüs gererler /
sabrederler, salâtı ikâme ederler / Allah için çok çalışırlar ve
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık yoksullara yardım
ederler ve kötülüğe iyilik / güzellik ile karşılık verirler. İşte bunlar
mutlu sonu hak etmişlerdir. O mutlu son, Adn cennetleri / daîmi
mutluluk cennetleridir. Atalarından / ana babalarından, eşlerinden
ve soylarından / çocuklarından iyi olanlarla / hayra ve barışa hizmet
etmiş olanlarla beraber Adn cennetlerine / sonsuz nimet
bahçelerine gireceklerdir. Melekler her kapıdan girerek, yanlarına
yaklaşırlar: “Selâm olsun size. Dünyada tüm olumsuzluklara göğüs
gererek karşı koyduğunuzun / sabrettiğinizin / dayandığınızın ödülü
olan bu mutlu yer ne güzel bir son durak / son yurt / ölümsüz yurt!”
diyecekler. (RA’D,19,20,21,22,23,24)
• Kur’an’ın gerçek olduğuna inanmayanlar, Allah’a verdikleri sözü
tutmazlar / Allah’a kesin olarak / sağlam söz verdikten sonra,
sözlerinden dönerler ve anlaşmalarını bozarlar, toplumda ve
akrabalar arasında / Allah’ın birleştirilmesini buyurduğunu
ayıranlar, Allah’ın gözetilmesini istediği şeyleri gözetmezler. Ve
yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte bunlar lâneti hak
etmişlerdir. İşte kötü sonuç / kötü yurt, cehennem onlar içindir.
(RA’D,25)
• Allah dileyen herkes / dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar /
bollaştırır / yayar da, sınırlayıp kısar / daraltır da / ölçüyle de verir.
Fakat inkârcılar, Allah’ın kendilerine verdiği iğreti dünya hayatının
malıyla / nimetleriyle övündüler, şımardılar / sevindiler. Oysaki bu
dünya hayatındaki malları, ahretteki ödül ile karşılaştırıldığında,
sadece bir geçimlikten ibarettir / gelip geçici yararlanma / ahrete
oranla sadece küçük bir nimetlenme. (RA’D,26)
• Allah dileyeni / dilediğini sapıklıkta bırakır ve Kendisine yöneleni de
doğruya ulaştırır. Allah’ın doğruya ulaştırdığı kimseler, inanan ve
kalpleri / gönülleri Allah’ın Zikri’yle / Allah’ın Kur’an’ıyla / Allah’ı
anarak tatmin olanlardır / huzur bulanlardır / gönülleri durulan
kimselerdir. Dikkât edin / gözünüzü açın / şu gerçeği hiçbir zaman
hatırınızdan çıkarmayın! Kalpler / gönüller ancak / yalnız Allah’ın
Zikri’yle / Kur’an’ı anlamakla / Allah’ı anmakla tatmin olur / huzur
bulur / durulur. İnanıp güzel işler üretenlere / hak ve barış uğruna
iyi / yararlı işler yapanlara hoş bir yaşam / mutluluk ve müjde var,
güzel bir gelecek var / sonunda varacakları en güzel yer de onlar
içindir. (RA’D,27,28,29)
• Rahman, benim Rabbimdir, O’ndan başka ilah / tanrı yoktur. Bu
yüzden ben yalnızca Rahman’a güvenirim. Dönüşüm de yalnız
Rahman’adır / (sonunda) dönüşüm O’na olacaktır. (RA’D,30)
• İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allah isteseydi tüm insanları
doğruya ulaştırırdı. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr
edenler yaptıklarına karşılık olarak ya başlarına ya da yakınlarına
konacak bir felâkete uğrayıp duracaklardır. Allah sözünden asla
dönmez / Allah vaadine asla ters düşmez. (RA’D,31)
• Herkesin yaptığını gözetleyen Allah değil midir / her türlü canlıyı
koruması altına alan ve her birinin yaptıklarını (bilen, diğer var
olanlar gibi midir)? Buna rağmen, Allah’a ortaklar koştular. Yoksa
siz, Allah’ın yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz /
O’na mı öğreteceksiniz ya da lâf olsun diye mi konuşuyorsunuz /
boş / anlamsız lâflar mı uyduruyorsunuz? Aslında, inkârcıların
dalavereleri / tuzakları / kafalarında kurdukları düzenleri kendilerine
câzip gelir / güzel gösterilmiş ve böylece (doğru) yoldan
sapmışlardır. Kim sapıklıkta diretirse ona Allah’tan başka doğruyu
gösterecek yoktur. İnkârcılar için dünya hayatında bir azap vardır.
Ama ahret azabı çok daha kötüdür / çok daha ağır olacaktır / çok
daha şiddetlidir. Ortak koşucu inkârcıları Allah’ın azabından hiç
kimse kurtaramaz / Allah’a karşı olanların bir koruyanı da yoktur.
(RA’D,33,34)
• Ortak koşmadan Allah’a inananlara / Allah bilincini içlerinde canlı
tutanlara / sakınıp korunanlara / saygılı olanlara söz verilen / vaat
edilen cennetin örneği şöyle: Altından ırmaklar akar, yiyecekleri ve
gölgesi süreklidir. Bu, ortak koşmadan Allah’a inananların mutlu
sonudur. Ortak koşucu inkârcıların sonu ise ateştir. (RA’D,35)
• Kendilerine Kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, sana indirilen
Kur’an’a sevinirler. Fakat hizipçilik yapanları da vardır. Bunlar,
Kur’an’ın bir kısmını benimser görünürken, bir kısmını da inkâr
ederler. Uydurduklarıyla Peygamberi etkilemeye çalışırlar. Ey
Muhammed de ki: “Bana yalnız Allah’a kul olmam / Allah’a ibadet
etmem (O’nun için çalışmam) / Allah’a tapmam ve O’na hiçbir şeyi
ortak koşmamam buyrulmuştur. Bu yüzden ben (bütün insanlığı)
O’na çağırmaktayım / Allah’a ortak koşmamaya davet ediyorum /
O’na yakarırım, dönüşüm de tekrar Allah’adır.” Böylece Biz, hüküm
ve hikmet / bilgelik kaynağı olan Kur’an’ı, sana kendi dilin olan
kusursuz bir Arapça olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden /
ilimden
sonra,
ortak
koşucuların
bilgiye
dayanmayan
uydurduklarına / keyiflerine / havalarına / anlamsız isteklerine
uyarsan, o zaman Allah’a karşı / Allah katında / Allah’tan ne bir
dostun ne de bir koruyucun olmaz / O’na karşı savunacak hiç
kimsen olmaz. (RA’D,36,37)
• Yemin olsun, senden önce de birçok elçi gönderdik ve onlara da
eşler ve çocuklar verdik. Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan bir ayet /
bir belge / herhangi bir mucize getiremez. Her dönemin / çağın
vakti / (kendine özgü) Kitabı / bir kaydı ve süresi vardır / bir kitaba
yazılır. Kitabın anası / kaynağı / ana Kitap O’nun yanındadır /
katındadır. (RA’D,38,39)
• Rahman / çok Seven / çok esirgeyen / acıyıcı olan Allah, insanı
yarattı, rahmet ve yol gösterici Kur’an’ı / anlamını öğretti ve ona
duygu ve düşüncelerini / düşünüp ifade etmeyi belletti / öğretmiştir.
(RAHMAN,1,2,3,4)
• Rahman olan Allah, göğü yükseltmiş ve (sizin de) ölçüde sınırı
aşmamanız için, (her şeye) ölçü koymuştur / tam bir ölçüyle
dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın / artık ölçüde taşkınlık
etmeyin / ölçüyü adil bir biçimde gerçekleştirin / azgınlık etmeyin
ölçü ve tartıda, saptırmayın mizanı / ölçüyü / dengeyi titizlikle ve
adaletle koruyun, dengeyi bozarak yok oluşunuzu hazırlamayın /
ölçüyü eksik yapmayın / ölçü ve adaletten şaşmayın, dengeyi
kaybetmeyin. (RAHMAN,7,8,9)
• Size kolaylıklar sağlayan Rabbinizin hangi iyiliklerini görmezlikten
gelebilirsiniz? Yeryüzünde bulunan her şey geçicidir ( herkes) her
şey / her canlı yok olacaktır. Sadece, her şeyden yüce ve cömert
olan / o bağış ve celâl / azâmet ve ikram sahibi Rabbinin varlığı /
yönü / yüzü bâki kalacaktır / kalıcıdır. Şimdi siz / öyleyken, tek
gerçek olan Rabbinizi mi yalanlıyorsunuz? (RAHMAN,25,26,27)
• Allah her gün kesintisiz yaratma halindedir / her an, bir eylemdedir /
her an, bir iş yapmaktadır / yeni bir iş ve oluştadır. Şimdi siz,
Rabbinizin hangi iyiliklerini yalanlayabilirsiniz? (RAHMAN,29,30)
• Ey sorumlu iki topluluk / yükümlü iki varlık / ağırlıklı ve onurlu iki
toplum / ey insan ve cin toplulukları! Sizi elbette hesaba çekeceğiz.
Sizleri hesaba çekecek Rabbinizi mi yalanlıyorsunuz? Ey insanlar
ve cinler topluluğu! Eğer Rabbinizi yalanlıyorsanız, o zaman
gücünüz yetiyorsa, haydi, göklerin ve yerin bucaklarını / köşelerini /
uçlarını delip / sınırından (ötelere) / karşı tarafa geçin bakalım.
Ancak Allah’ın verdiği bir güç ve bilgi ile delip geçebilirsiniz / ilmî bir
yetkiniz olmaksızın öteye geçemezsiniz. Öyleyse, Rabbinizin size
öğrettiği bilgiyi ve verdiği gücü mü yalanlıyorsunuz? Biz, sizin
üzerinize ateşten bir alev ve alev gibi / kızıl bir duman / erimiş bakır
göndeririz de, asla başarılı olamaz ve birbirinize yardım da
edemezsiniz / kurtulamazsınız. (RAHMAN,31,32,33,34,35)
• Gök parçalanıp da kıpkırmızı bir gül gibi kızarıp, yağ gibi eridiği
zaman; öyle bir günde ne insana, ne de cine suçu / günahından
sorulmaz. O gün, suçlular yüzlerinden tanınır ve yaka paça
götürülürler. Şimdi siz, Rabbinizin verdiği bu haberleri mi
yalanlıyorsunuz? (RAHMAN,37,39,41,42)
• İyiliğin karşılığı, sadece iyilik değil midir? (RAHMAN,60)
• İkram ve kudret / azâmet / ululuk sahibi olan Rabbinin ismi / adı,
yüceler yücesidir / ne yücedir / ne kutludur / öyle yüce ki…
(RAHMAN,78)
• Gerçek şu ki, Biz insanı bir sıvı karışım olan spermden / karışık
nutfeden (döllenmiş yumurtadan) evreden evreye / halden hale
geçirerek yarattık. Kendisini işiten ve gören kıldık / işitmesini ve
görmesini sağladık. Kuşkusuz, Biz insana doğru ve yanlış yolu
gösterdik; artık insan ya şükredici olur ya da inkârcı / artık
şükreden ya da nankörlük eden biri olmak (ona kalmıştır). Biz
inkârcılar / nankörler için zincirler, prangalar / demir halkalar ve
kızgın / alevli bir ateş / cehennem hazırlamışızdır. Şükrediciler /
iyiler ise, içine kâfûr karıştırılmış / kokulu çiçek katılmış / cennet
içkisi bir kadehten içerler. (İNSAN,2,3,4,5)
• O şükredici kullar, sözlerini / verdikleri sözü tam bir biçimde yerine
getirirler ve alabildiğine kötü / kötülüğü her tarafı kuşatacak / salgın
olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği halde / çok sevmelerine
rağmen yine de yoksula, yetime / öksüze ve tutsağa / esire
yiyeceklerini sevgiyle / severek yedirirler. “Biz size yalnız ve yalnız
Allah rızası / Allah’ın hoşnutluğu için yediriyoruz. Sizden ne bir
karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz. Biz korkunç ve belâlı / sert
/ yüzleri asacak olan bir günden ötürü Rabbimizden çekiniriz /
korkarız” derler. Nitekim Allah böyle kulları, o günün dehşetinden /
kötülüğünden / şerrinden / fenalığından koruyacak, (yüzlerine) bir
parlaklık ve (gönüllerine de) sevinç / neşe verecektir. Güçlüklere
karşı koymalarından / sabretmelerinden / dayanmalarından ötürü,
Allah onları cennetle / bir bahçe ve ipekli giyeceklerle ödüllendirir.
(İNSAN,7,8,9,10,11,12)
• Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz Kur’an’ı sana parça parça Biz
indirdik Biz. Sen Rabbinin hükmü için / hükmü karşısında dirençli ol
/ sabret / hükmüne katlan / hükmünün gelmesini sabırla bekle ve
ortak koşuculardan hiçbir inkârcıya / nanköre veya günahkâra
boyun eğme / uyma. Sabah-akşam Rabbinin ismini yücelterek an.
Gecenin bir kısmında Rabbin için secde et ve O’nu gece boyu /
geceleri uzun uzun an / yücelt / tespih et! (İNSAN,23,24,25,26)
• Kuşkusuz insanoğlu hep gelip geçici şeyleri / hemen gelecek olanı
/ geçici olan dünya hayatını seviyorlar da, gelecekteki kalıcı bir
günü / ötelerindeki zorlu bir günü / o ağır günle (ilgili her türlü
düşünceyi) arkalarına atıyorlar / önemsemiyorlar / ihmal ediyorlar.
(İNSAN,27)
• Ortak koşucuları / insanları yaratan ve bağlantılarını / eklemlerini
güçlü / kuvvetli kılan / birbirlerine bağlayan Biziz. Biz istersek
benzerleriyle değiştiriveririz / dileyecek olursak, onları (yok eder)
yerlerine benzerlerini getiririz. Bu bir uyarıdır / öğüttür / hatırlatıcı
ve düşündürücüdür. Dileyen kimse Rabbine varan / ulaştıran /
giden yolu tutar / bir yol edinir. Bir kimse dilemedikçe, Allah, hiç
kimseyi Kendi yoluna iletmez / Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz
/ siz, ancak Allah dilediği için dileyebiliyorsunuz / Allah dilemenizi
sağlamadıkça siz dileyemezsiniz. Allah, dileyeni / dilediğini
rahmetine / sevgisine sokar. İnkârlarında direnenlere / zalimlere /
haksızlık edenlere ise, acı verici / can yakıcı / korkunç bir azap /
ceza hazırlamıştır. (İNSAN,28,29,30,31)
• Ey Peygamber! Kadınlar boşandığı zaman, iddet süreleri gözetilsin
/ onları aybaşlarını gözeterek boşayın ve aybaşlarını da sayın / bu
süre iyice hesaplansın. Rabbiniz olan Allah’ı dinleyin / Allah’ı sayın
/ Allah’tan korkun / Rabbiniz olan Allah’ın bilincinde olun. Apaçık
hayâsızlık / belgeli bir yüzsüzlük / kanıtlanmış yasal olmayan bir
ilişki durumu dışında / müstesna; boşanan kadınları iddet / aybaşı
süreleri bitinceye kadar evlerinden çıkarmayın / kapı dışarı
etmeyin, onlar da evlerinden çıkmasınlar, zora başvurarak onları
buna zorlamayın. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın
sınırlarını aşarsa kendi zararınadır / kendine yazık etmiş /
zulmetmiş olur. Ne bilirsin, belki Allah bundan sonra olumlu bir
durum / yeni bir iş-oluş ortaya çıkarır. Boşanan kadınlar iddet
sürelerini evlerinizde doldurdukları zaman, onları örfe göre ya
evlerinde güzelce kalsınlar ya da eğer devam etmek istemiyorsanız
örfün gerektirdiği gibi ayrılın. İçinizden adalet sahibi / adil iki kişiyi
de bu işleminize tanık tutun. Tanıklar taraf tutmasın, tanıklığı Allah
için yapınız. İşte bu, Allah’a ve ahret gününe inananlar için bir
öğüttür. Kim Allah’ı sayıp dinlerse Allah ona bir çıkış yolu yaratır /
açar / Allah Kendisine saygılı olan kimseye kurtuluş yolu sağlar. Ve
beklemediği / ummadığı yerden / yönden ona rızık verir /
rızıklandırır. Kim Allah’a dayanıp güvenirse, Allah ona yeter.
Kuşkusuz Allah buyruğunu / sözünü yerine getirendir. Kesinlikle
Allah her şey için bir ölçü koymuştur / var etmiştir / bir kader
belirlemiştir. (TALÂK,1,2,3)
• Âdetten kesilenler / menopoz dönemine girerek aybaşından kesilen
ve henüz / hiç aybaşı hali görmeyen kadınlarınızdan bir kuşkunuz
varsa, onların bekleme süreleri de üç aydır. Hamile olanların
süreleri ise, doğumla beraber sona erer. Kim Allah’ın öğüdünü
dinlerse / kim Allah’a saygılı olursa, Allah onun işini kolaylaştırır /
işlerinde ona bir kolaylık verir. İşte bunlar, Allah’ın size indirdiği
buyruklarıdır. Kim Allah’ın buyruklarına uyarsa, Allah onun
kötülüklerini / çirkinliklerini örter ve ödülünü büyütür. (TALÂK,4,5)
• Boşanan kadınları gücünüz oranında, oturduğunuz yerde oturtun.
Ayrılmaya zorlamak için onları rahatsız etmeyin. Hamile iseler,
doğuma kadar onların geçimlerini sağlayın. Doğumdan sonra, sizin
için çocuğu emzirirlerse, masraflarını karşılayın / nafaka verin.
Aranızda güzel ve medenice anlaşın / (çocuğun geleceği ile ilgili
alınacak) en iyi karar konusunda birbirinize danışın. Eğer çocuğun
emzirilmesiyle ilgili, aranızda bir anlaşmazlık olursa, çocuğa başka
bir sütanne / bakıcı kadın bulun. Varlıklı kimse, varlığı oranında
nafaka yardımında bulunsun. Dar gelirli ise, Allah’ın kendisine
verdiği kadarından versin. Allah hiçbir kimseye, kendisine verdiği
şey dışında bir sorumluluk yüklemez / Allah kimseye verdiği rızkı
aşan bir yük yüklemez. Allah bir zorluktan sonra, bir kolaylık
getirecektir / yaratacaktır / Allah güçlükten sonra kolaylık verir.
(TALÂK,6,7)
• Daha önce Rablerinin buyruklarına ve O’nun gönderdiği elçilere
baş kaldıran nice kentler halkını, Biz çetin bir hesaba çektik ve
onları görülmemiş biçimde cezalandırdık / azaba uğrattık. Böylece
yaptıklarının karşılığını gördüler, işlediklerinin / durumlarının sonu
tam bir hüsran oldu. Allah onlar için, ahrette de çetin bir ceza / çok
şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey akıl ve gönül sahibi inananlar / ey
Allah’a inanan akıl sahipleri! Allah’ı dinleyiniz / artık Allah’tan
korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun. Allah size bir
Kur’an / Zikir / hatırlatma / bir uyarıcı / bir düşündürücü indirmiştir.
Ve inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri / hayra ve barışa yönelik /
yararlı işler sergileyenleri karanlıklardan aydınlığa / nûra çıkarmak
için, size Allah’ın apaçık ayetlerini / ilkelerini anlatan / açık-seçik
okuyan bir elçi göndermiştir. Kim Allah’a ortaksız inanır, iyi ve güzel
/ hayra ve barışa yönelik işler üretirse, Allah onu içinde ırmaklar
akan cennetlere / bahçelere sokar; orada sonsuza dek / temelli /
sürekli kalır. Allah ona güzel bir rızık vermiştir. (TALÂK,8,9,10,11)
• Kitap sahipleri kendilerine apaçık kanıt / beyine / açık delil / apaçık
belge geldikten sonra ayrılığa düştüler. (BEYYİNE,4)
• Oysa Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmadan ve yalnızca O’na tapmalarını / dini
yalnız O’na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece
Allah’a ibadet etmelerini / doğruya yönelerek, bağlılığı yalnız
Allah’a öz kılıp O’na kulluk etmelerini / inançlarında samimi bir
biçimde, içlerinden gelerek ve Allah dışındaki bütün tanrıları
reddederek Allah’a ibadet etmelerini (O’nun için çalışmalarını) /
salâtı ikâme etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını
ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru / gerçek / eskimez
ve aşınmaz din oydu / dosdoğru olan bağlılık da budur.
(BEYYİNE,5)
• Kuşkusuz Kitap halkının inkârcıları ve ortak koşucu Araplar /
insanlar, içinde sürekli / temelli kalacakları cehennem
ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en kötüsüdür. İnanıp, iyi ve
güzel işler üretenler / hayra ve barışa yönelik fiiller sergileyenler /
yararlı iş işleyenler ise, yaratılmışların en iyisi / en hayırlısıdır.
Onların Rableri katındaki ödülleri, içinden ırmaklar akan daimî
mutluluk cennetleri / sürekli yeşilliklerdeki temiz bereketli
bahçelerdir. Onlar orada sürekli / sonsuza dek / temelli olarak
kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut / razı olmuş, onlar da Allah’tan
hoşnut / razı olmuşlardır. Rablerine içtenlikle saygı gösteren / içi
ürpererek Rabbine saygı duyan / Rabbini bilerek sayan /
Rablerinden
korkanların
ödülü,
işte
böyle
olacaktır.
(BEYYİNE,6,7,8)
• Allah, sözünde durmayan, Allah ve Peygamber düşmanlarıyla
işbirliği yapan, Kitap halkından inkârcı olanları ilk savaşta / ilk
toplanma gününde / sürgünde yurtlarından çıkarmıştır. Oysa ey
inananlar! Siz onların (karşı koymadan) çıkacaklarını hiç
sanmamıştınız.
Onlarda
kalelerinin
kendilerini,
Allah’tan
koruyacağını sanmışlardı. Ancak, Allah onların ummadıkları /
beklemedikleri bir yerden geldi ve kalplerine korku saldı. Öyle ki,
evlerini kendi elleriyle ve inanların elleriyle yıkıyorlardı. Ey düşünce
/ akıl / basiret sahipleri / gözleri olanlar ders alınız / ibret alın!
(HAŞR,2)
• İkiyüzlüler, Allah’tan çok sizden / inananlardan korkuyorlar. Çünkü
onlar anlayışsız, korkak bir topluluktur. Onların kendi aralarındaki
çekişmeleri / problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen
dışarıdan onları birlik beraberlik içinde sanırsın, oysaki kalpleri /
gönülleri darmadağınık / parça parçadır. Zira onlar, akıllarını
kullanmayan bir topluluktur. İkiyüzlüler tıpkı şeytan gibidir. Çünkü
şeytan insana “İnkâr et” der. Sonra insan inkâr edince de “Benim
seninle bir ilişkim yok / senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi /
eğiteni olan Allah’tan korkarım” der. (HAŞR,13,14,16)
• Ey inananlar! Allah’ı sayıp dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’ın
bilincinde olun. Herkes / her benlik, öbür dünya / yarın için ne
hazırladığına / önden ne gönderdiğine baksın. Allah’ı sayıp dinleyin
/ Allah’ın bilincinde olun. Allah yapmakta olduklarınızdan /
yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unuttukları için, Allah’ın da
kendilerini, kendilerine unutturduğu / kendilerine benliklerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmışlardır.
(HAŞR,18,19)
• Cennet halkıyla cehennem halkı bir olamaz; kurtuluşa erenler /
kurtuluşu / zaferi elde edenler / isteklerine erişenler ancak cennet
halkıdır. (HAŞR,20)
• Eğer, Biz bu Kur’an’ı bir dağın sorumluluğuna verseydik / bir dağa
indirmiş olsaydık, Allah’a olan saygıdan ötürü / Allah korkusuyla o
dağın titreyip / gönülden baş eğerek / huşû ile boynunu bükmüş
paramparça / parça parça / çatlayıp yarılmış olduğunu görecektin.
Biz bu örnekleri, insanlar düşünsün diye veriyoruz. (HAŞR,21)
• Yasal olmayan cinsel ilişkide bulunan / zina eden erkek ve kadının
cezası, her birine yüz celde / vuruş / değnek vurmaktır. Allah’a ve
ahret gününe inanıyorsanız, onlara olan acıma duygunuz, Allah’ın
yasasını uygulamakta size engel olmamalı. İnananlardan bir grup
onların cezalandırılma işlemine tanık olsun. Zina eden / sürekli
yasak ilişkide bulunan bir erkek, en sonunda, sürekli yasak ilişkide
bulunan veya ortak koşucu bir kadınla evlenir; sürekli yasak ilişkide
bulunan bir kadın da, en sonunda, sürekli yasak ilişkide bulunan
veya ortak koşucu bir erkekle evlenir. Erdemli erkek ve kadınlar ise
öyle değildir. (NÛR,2,3)
• İffetli / namuslu kadınlara zina suçlamasında bulundukları halde /
iftira attıktan sonra, belgelemek için / (suçlarını ispat için) dört tanık
getiremeyenlerin cezası, seksen celde / vuruş / değnek vurmak ve
iftira edenlerin hiçbir durumda tanıklığının sonsuza dek / ebediyen /
asla kabul edilmemesidir. İftiracılar yoldan çıkmış kimselerdir / fıska
batmışların tâ kendileridir. Bununla birlikte, içtenlikle tövbe edip,
kendilerini / durumu düzeltenler / iyi hâl sergileyenler için, Allah
bağışlayandır, acıyandır. (NÛR,4,5)
• Eşlerini zina etmekle suçlayıp, kendisinden başka tanıkları
olmayan erkeğin, tanıklığının geçerli olması için, doğru söylediğine
dair dört kez Allah adına yemin etmesi ve beşinci yemininde de,
yalan söylediği takdirde Allah’ın lânetinin kendisinin üzerine
olmasını istemesi halinde geçerli olabilir. Eğer, suçlanan kadın,
kocasının yalancı olduğuna dair dört kez Allah adına yemin edip,
beşinci yemininde de kocasının doğru söyleyenlerden olması
halinde kendisinin Allah’ın lânetini / gazabını istemesi, kadına
verilecek cezayı kaldırır. Ya Allah size bağışı / iyiliği / lütfu ve
merhametiyle / acımasıyla / rahmetiyle / sevgisiyle davranmasaydı
ya da Allah tövbeleri kabul eden ve bilge sahibi olmasaydı haliniz
ne olurdu? (NÛR,6,7,8,9,10)
• Peygamberin eşine yapılan zina iftirasını / yalan haberi içinizden bir
çete uydurdu. Bu iftira olayının sizin için kötü / şer olduğunu
sanmayın; aksine sizin için iyi bir ders oldu. Bu iftirayı
duyduğunuzda, birbiriniz hakkında olumlu düşünerek “Bu apaçık,
iğrenç bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi? İftiracılar dört tanık
getirmeli değiller miydi? Sizler o iğrenç iftirayı dilinize dolamış ve
hakkında doğru dürüst bir bilginiz olmayan bir yalanı, ağızdan ağza
dolaştırdınız / birbirinize yetiştirdiniz. Bu yaptığınız yaygarayı da
basit, önemsiz bir şey sanmıştınız. Oysa o davranışınız, Allah
yanında çok büyük bir vebaldir / günahtır. Hâlbuki, bu iftirayı duyar
duymaz “Bunu konuşup yaymak doğru değil, hâşâ! Bu iğrenç bir
iftiradır” demeniz gerekmez miydi? Eğer inanmış kişilerseniz, bir
daha buna benzer bir şeyi tekrar yapmayın diye, Allah sizi uyarıyor
/ ayetlerini / ilkelerini açıkça bildiriyor / ayetlerini açıklayarak öğüt
vermektedir. Namuslu / iffetli / haklarında uydurulan iftiradan /
hiçbir şeyden habersiz, dürüst / inanmış kadınlara iftira edenler /
zina suçlamasında bulunanlar, dünyada ve ahrette lanetlenirler ve
onlar için büyük bir ceza vardır. Kıyamet günü, iftiracıların kendi
dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları her şeye tanıklık
edecektir. Allah kıyamet günü, iftiracılara hak ettikleri cezalarını
tam olarak verecek ve Allah’ın apaçık bir gerçek / hak olduğunu
öğreneceklerdir. (NÛR,11,12,13,15,16,17,18,23,24,25)
• İnanların içinde kötü ve çirkin şeylerin / hayâsızlığın / edepsizliğin
yaygınlaşmasını isteyenler, dünyada ve ahrette çok acı verici /
korkunç / can yakıcı bir cezayı / azabı hak etmişlerdir. (NÛR,19)
• Ya Allah’ın size bağış / lütuf / iyilik ve rahmeti / acıması / sevgisi
olmasaydı ya da Allah en şefkatli ve en merhametli / müşfik
olmasaydı haliniz ne olurdu? (NÛR,20)
• Ey inananlar! Saptırıcıların peşinden gitmeyin / şeytanın / kötü
kimsenin adımlarına ayak uydurmayın / adımlarını izlemeyin. Kim
onların peşinden giderse kuşkusuz o, yüz kızartıcı şeyleri /
iğrençlikleri / hayâsızlığı ve kötülüğü / sağduyuya aykırı olanı
öğütler. Eğer Allah’ın size bağışı / lütfu ve merhameti / rahmeti /
acıması / sevgisi olmasaydı, sizden hiçbiriniz sonsuza dek
aklanamazdı / asla temize çıkamazdı. Ama / ancak Allah, dileyeni /
dilediğini aklar temize çıkarır / arındırıp temizliyor. (NÛR,21)
• Sizden mal / lütuf / varlık ve imkâna / servete sahip olanlar
akrabalara / yakınlarına, yoksullara / düşkünlere / çaresizlere ve
Allah yolunda göç / hicret edenlere bilmeden yaptıkları hata
yüzünden, yardım etmemek için yemin etmesinler, affetsinler, hoş
görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını / affetmesini istemez misiniz /
sevmez misiniz / sevinmez misiniz? (NÛR,22)
• Kötü kadınlar kötü erkekler için, kötü erkekler de kötü kadınlar
içindir. İyi kadınlar iyi erkekler için ve iyi erkekler de iyi kadınlar
içindir. (NÛR,26)
• Kendi evlerinizden başka evlere, ev sahiplerine seslenip, izin
almadan / geldiğinizi fark ettirmedikçe, esenlik dilemeden / selâm
vermeden girmeyin. Düşünürseniz böyle davranmanın sizin için
daha iyi olduğunu görürsünüz / bu, birbirinize karşı olan haklarınızı
ve sorumluluklarınızı hatırda tutmanız bakımından, daha iyi bir
davranış biçimidir. Eğer, gittiğiniz evde ev sakinleri sizi içeriye
buyur etmezlerse / evde kimseyi bulamazsanız size izin
verilmedikçe, oraya / içeriye girmeyin. Şayet size “Geri dönün!”
denilirse, hemen dönüp gidiniz. Bu sizin için daha temiz / nezih bir
davranıştır / daha iyidir / bu sizi, daha çok temize çıkarır.
Oturulmayan ve içinde eşyanız / size yararlı bir nesne bulunan,
ıssız bir eve girmenizde bir sakınca / sorumluluk yoktur.
(NÛR,27,28,29)
• Ey Muhammed! Erdemli / inanan erkeklere söyle, kadınlarla bir
aradayken, gözleriyle kadınları rahatsız edecek şekilde
davranmasınlar / bakmasınlar / bakışlarını kıssınlar / başlarını
eğsinler / bakışlarını yere indirsinler ve kişiliklerini / edeplerini /
cinsiyet organlarını / mahrem yerlerini / ırzlarını korusunlar. Bu
onlar için daha temiz bir davranıştır / daha arındırıcıdır / daha
nezihtir / onların arınmasını daha iyi sağlar. (NÛR,30)
• Ey Muhammed! Erdemli / inanan kadınlara da söyle, erkeklerle bir
aradayken, gözleriyle erkekleri rahatsız edecek şekilde
davranmasınlar / bakmasınlar / bakışlarını kıssınlar / başlarını
eğsinler / bakışlarını yere indirsinler, kişiliklerini / edeplerini /
cinsiyet organlarını / mahrem yerlerini / ırzlarını korusunlar, açık
olması doğal olan yerler dışında, göğüslerinin / süslerinin /
zinetlerinin üzerini örtüleriyle kapatsınlar. Onları / zinetlerini cinsel
tacize yol açacak ve tahrik edecek şekilde sergilemesinler. Ancak
kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının
oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin
oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan / erkekliği
kalmamış erkek hizmetçiler, kadın hizmetçiler ve cinsellikten
anlamayan / kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan
çocukların yanlarında, serbest giyinip, davranmalarında bir sakınca
yoktur / bunlardan başkalarına göstermesinler. Bunların dışında,
gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar /
toplum içinde ve çalışırken, cinsel tacize yol açacak, tahrik edici,
hoş olmayan davranışlarda bulunmasınlar. Ey inananlar, erkek,kadın- hepiniz Allah’ın öğütlerine kulak veriniz ki, mutlu
olabilesiniz / başarıya ulaşmanız / kurtuluşa ermeniz için, hepiniz
Allah’a tövbe edin. (NÛR,31)
• Bekârlarınızı / dulları, erdemli kadın ve erkek hizmetçilerinizi /
çalışanlarınızdan, durumları evlenmeye uygun / iyi olanları
evlendiriniz; eğer yoksul iseler, Allah onları Kendi lütfundan zengin
edecektir / kendilerine yeterli kılar. Evlenme / nikâh olanağına
sahip olmayanlar da, Allah kendilerini, lütfuyla zenginleştirene /
kendilerine yeterli kılıncaya kadar dürüst / iffetli davransınlar.
İnanıp iltica ederek vatandaş olmak isteyenler / size bağımlı
olanlardan, özgürlüklerini kazanmak / satın almak / hür olmak için
bedel vermek isteyenlerin -eğer niyetleri dürüst ise / onların
yararına olduğundan emin olduğunuzda / onlarda iyi hal / bir iyilik
görürseniz- yasal işlemlerini düzenleyerek özgürlüklerine
kavuşturun / onlarla yasal anlaşma yapın / bedel vermelerini kabul
edin. Ve sizin özgürce sahip olduğunuz haklara, onlar da sahip
olsunlar / Allah’ın size verdiği malından siz de onlara verin! Dürüst
ve özgürce yaşamak / iffetli kalmak isteyen kimsesiz
vatandaşlarınızı / hizmetinizdeki genç kızları, bu iğreti dünyanın
geçici / basit menfaatini arzulayarak fuhşa, yasal olmayan yollara
zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa / baskı altında tutarsa, bilsin
ki, Allah, zorlanan kadınları bağışlar / affeder ve acır / merhamet
eder / esirger / sevgi ve şefkatini gösterecektir. (NÛR,32,33)
• Yemin olsun! Biz (bu Kur’an’da) size, her şeyi / gerçeği açık açık /
açık-seçik anlatan / açıklayan ayetler / apaçık ilkeler, sizden önce
gelip geçmiş kimselerden örnekler / (ibret alınacak) dersler ve
erdemliler / korunanlar / Allah bilincini canlı tutanlar / saygılı olanlar
için de bir öğüt indirmiş bulunuyoruz. (NÛR,34)
• Allah göklerin ve yerin nûrudur / ışığıdır / aydınlatıcısıdır. Allah
dileyen herkesi / dilediğini ışığına / nûruna ulaştırır. Böyle bir ışık
ve hidayet, Allah’ın onaylayıp yükselttiği evlerdedir. Orada, sürekli
Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah-akşam yücelten kişiler vardır.
Onları, Allah’ı anmaktan / Allah’ın Zikri’nden / Kur’an’dan, sâlatı
ikâme etmekten ve arınıp temiz olarak Allah’a teslim olmaktan ne
bir iş, ne de bir ticaret alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin
(dehşetle) ters döneceği / yer değiştireceği günden korkarlar.
Kuşkusuz, Allah o kişilerin yaptıklarını, o gün en güzel şekilde
ödüllendirecek ve onlara lütfunu arttıracaktır. Allah dilediğini
hesapsız olarak rızıklandırır. (NÛR,35,36,37,38)
• İnkârcılara gelince, onların işleri çöldeki bir serap gibidir. Susayan
onu su sanır. Yanına varınca suyu bulamaz, üstelik orada saygı
duymadığı Allah’ı bulur. Allah da inkârcının hesabını (kıyamet
gününde) eksiksiz / tam görür / görecektir. Allah’ın ışıktan /
nûrundan yoksun bıraktığı kimsenin hiçbir ışığı olamaz.
(NÛR,39,40)
• Yemin olsun! Biz, her şeyi apaçık bildiren / açık-seçik bilgiler veren
/ (gerçeği) açıklayan ayetler / ilkeler indirmiş bulunuyoruz. Allah
dileyeni / dilediğini dosdoğru yola iletir. (NÛR,46)
• Kim Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren elçisine / resulüne uyar /
itaat eder / Allah’ı sayar / Allah’tan korkar / O’nun bilincinde olur /
O’na saygılı olur / O’nu dinlerse, işte o kimseler mutlu sona
ulaşırlar / onlar, kazanacak / başarıya / zafere ulaşacak olanlardır.
(NÛR,52)
• Ey Muhammed! İkiyüzlülere de ki: “Allah’a ve O’nun buyruklarını
bildiren elçiye uyunuz. Eğer kabul etmezseniz bilin ki, elçinin
görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten ibarettir / o yalnız
yükümlü olduklarından sorumlu tutulacaktır. Siz de kendi
görevinizden sorumlusunuz / siz de sadece yükümlü
olduklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. Eğer elçinin bildirdiklerine
uyarsanız, doğruyu bulursunuz / doğru yola ulaşırsınız. Elçinin tek
görevi, mesajı açıkça bildirmekten ibarettir / sadece (kendine
bildirileni insanlara) açıkça duyurmaktır / sadece apaçık bildirimde
bulunmaktır / açık bir tebliğden başkası değildir. (NÛR,54)
• Allah sizlerden inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere / hayra ve barışa
yönelik iyilikler / yararlı işler yapanlara, kendilerinden öncekileri
yeryüzüne egemen / sahip kıldığı gibi, onları da egemen / sahip
yapacağına, kendileri için beğenip seçtiği dini yerleştirip
koruyacağına / güç kaynağı yapacağına / temelli yerleştireceğine
ve korkularını mutlaka güvene çevireceğine söz vermiştir. Çünkü
onlar Bana kulluk / ibadet ederler (Benim için çalışırlar) ve Bana
hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr / nankörlük edenler
doğru yoldan çıkmış olanlardır / sapanların tâ kendileridir.
(NÛR,55)
• Salâtı ikâme ediniz / vahiy ile bağlantınızı kesmeyiniz ve onunla
arınınız ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyunuz ki, merhamet
edilesiniz / rahmete erdirilesiniz / sevgiye mazhar olasınız.
(NÛR,56)
• İnkâr edenlerin Bizi aciz bırakacaklarını / yeryüzünde aciz bırakıcı
güçler olduklarını / yeryüzünde kaçabileceklerini sanmayın. Onların
varacağı yer ateştir / cehennemdir; ne kötü bir varış / dönüş / gidiş
yeridir. (NÛR,57)
• Ey inananlar! Evlerinizdeki hizmetçileriniz ve henüz olgunluğa /
ergenlik çağına ulaşmamış olanlar şu üç durumda sizden izin
istesinler. Fecir / sabah salâtından önce, öğle vaktinde / sıcağında
dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman / soyunduğunuzda ve
akşam salâtından sonra. Bunlar, sizin özel / açık bulunabileceğiniz
/ kaygılanacağınız / soyunup dökündüğünüz vakitlerdir / üç
vaktinizdir. Bu vakitler dışında, birbirinizin yanına girip çıkmakta
size de, onlara da bir sorumluluk / sakınca / günah yoktur. Allah
ayetlerini / hükümlerini size işte böyle açıklar. Çocuklarınız
olgunluk / ergenlik çağına erişince, büyüklerinin / kendilerinden
önceki yetişkinlerin izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. Allah
size ayetlerini / ilkelerini, işte böyle açıklar. (NÛR,58,59)
• Evlenme / nikâh arzusu / ümidi / beklentisi kalmayan / olmayan,
yaşça ilerlemiş / hayızdan ve evlattan / çocuktan kesilen kadınların,
süslerini / cazibelerini göstermeyi (amaçlamadıkları takdirde) /
mahrem yerlerini açıp saçmamak koşuluyla, dış elbiselerini
çıkarmalarında / örtülerini bırakmalarında bir sorumluluk / sakınca /
günah yoktur. Olgun / iffetli / sakınmak için titiz davranmaları
kendileri için daha iyidir / hayırlıdır. (NÛR,60)
• Görme özürlüye / köre, topala ve hastaya güçlük / zorluk / sakınca
yoktur / ey inananlar! Siz birbirinizin kardeşisiniz. Bu yüzdendir ki,
körün (sağlıklı olan kimselerden yardım istemesinde) herhangi bir
sakınca yoktur. Siz de kendi evlerinizde, babalarınızın evlerinde,
annelerinizin evlerinde, kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin
evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde,
dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, bakıcısı olduğunuz
/ anahtarı size teslim edilmiş evlerde ve arkadaşlarınızın /
dostlarınızın evlerinde yemenizde bir sakınca / zorluk yoktur.
Beraberce / hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca
yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah’tan güzel / hoş, mutlu / mübarek
bir yaşam dileyerek / Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir
temizlik dileği olarak birbirinize / kendinize de selâm verin /
selâmlayınız. Allah size hükümleri / ayetleri işte böyle açıklar /
ayan-beyan bildiriyor ki, aklınızla düşünüp anlayasınız / (NÛR,61)
• Gözünüzü açın / dikkat / unutmayın! Göklerde ve yerde olanlar hep
Allah’a aittir / yalnız Allah’ındır. Allah sizin ne işlediğinizi / ne hâl
üzere olduğunuzu / içinde bulunduğunuz durumu çok iyi bilir. Bu
yüzden, Kendisine döndürülecekleri gün, (dünyada iken) yaptıkları
her şeyi onlara bildirecektir. (NÛR,64)
• Ey insanlar! Tanrınıza sığının / Rabbinizden korkun / Rabbinizin
bilincinde olun / Rabbinize saygılı olun ve erdemli kişiler olun.
Çünkü kıyamet gününün sarsıntısı gerçekten de çok korkunç
olacaktır / müthiş bir şeydir. Kıyamet depremine tanık olacağınız
gün, her emzikli ana, emzirdiği çocuğunu unutur / emzirdiğinden
vazgeçer. Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanlar sarhoş
olmadıkları halde sarhoş gibi görünür. İşte bunlar, o gün, Allah’ın
azabının çok şiddetli olmasındandır. (HAC,1,2)
• İnsanlar bazıları var ki, hiçbir bilgisi / hiçbir ilme sahip olmadan /
bilmeden Allah hakkında / Allah konusunda durmadan tartışır ve
her azılı saptırıcının / inatçı-kaypak şeytanın peşinden gider / her
azılı bozguncuya uyan / her türlü başkaldırmış şeytanî (gücün)
ardına düşenler vardır. Hâlbuki, Biz Âdemi yarattığımız ilk gün “Kim
şeytanı yoldaş / dost edinirse bilsin ki, şeytan onu saptıracak ve
alevli ateşin / cehennem azabına götürecektir” diye, şeytan
hakkında uyarımızı yapmıştık. (HAC,3,4)
• Ey insanlar! Ölümünüzden sonra, yeniden diriliş konusunda
kuşkunuz varsa, dünyaya gelişinizi bir düşünün. Ve hiç kuşkusuz
dünyanın sonu gelecektir ve Allah mezarlardaki ölüleri diriltecektir.
(HAC,5,7)
• İnsanlardan kimi, bir bilgiye, doğruluk göstergesine / bir yol
göstericiye ve aydınlatıcı bir Kitaba sahip olmadan Allah hakkında
tartışır / Allah konusunda ilimsiz kılavuzsuz mücadele edip durur.
Allah’ın yolundan saptırmak için kibirle, kasılarak / büyüklük
taslayarak gayret eder. Böyle insanlar için, bu dünya hayatında
rezillik / aşağılanma / yüzkarası vardır. Diriliş / kıyamet gününde de
ona yakıcı azabı / kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız. Ve
“İşte bu azap, senin önceden işlediklerinden / yaptıklarından / iki
elinin önden gönderdiğinden ötürüdür” diyeceğiz. Çünkü, Allah
kullarına asla zulmedici / Allah asla zalim değildir / Allah, hiçbir
şekilde yarattıklarına zulmetmez. (HAC,8,9,10)
• İnsanlardan bazıları da, Allah’a koşullu olarak kulluk ederler /
kıyıdaymış gibi / kıyıdan kıyıya / (inancın) en uç kenarında ibadet
eder. İşleri yolunda gidince sevinir / kendisine bir hayır / iyilik isabet
ettiğinde, onunla tatmin bulup / gönlü yatışır / mutlu olur; ancak
başına bir bela gelince bozulur / Allah’a inancını kaybeder /
kendisine bir fitne, bir deneme / onu sınamak üzere bir kötülük
gelecek olsa bütün benliğiyle (tekrar inançsızlığa) dönüverir. Böyle
kimseler dünyayı da ahreti de kaybederler. Gerçek / apaçık kayıp
işte budur / apaçık hüsranın tâ kendisi işte budur. Bu sefer o kimse,
Allah’ı bırakıp / Allah dışında kendisine ne yarar ne de zarar
veremeyenlere yalvarır / Allah’ın berisinden, kendisine zarar
veremeyecek, yarar sağlamayacak şeylere kulluk eder. İşte
sapıklığın en aşırı / en son noktası budur / dönüşü olmayan / derin
sapıklığın tâ kendisidir bu. (Bazen) zararı yararından / faydasından
daha çok / yakın olana yalvarır / çağırmaktadır. Yalvardığı o şey,
ne kötü bir dost / destekçi / koruyucu ve ne kötü bir arkadaştır /
yoldaştır / efendidir. (HAC,11,12,13)
• İşleri yolunda iken sevinip, kötü gidince bozulan kimse, Allah’ın
dünya ve ahrette kendisine yardım edemeyeceğini sanıyorsa,
öfkesiyle tavana kendisini assın bakalım, böyle yapmakla başına
gelen beladan kurtulabilecek mi, Allah‘tan başkasından bir yardım
alabilecek mi? (HAC,15)
• İşte Biz Kur’an’ı böyle apaçık / açık-seçik ayetler / ilkeler olarak
indirdik. Kuşkusuz / şüphesiz Allah dileyeni / dilediğini doğruya /
doğru yola ulaştırır / Allah dilediğine / dileyene kılavuzluk eder.
(HAC,16)
• İki karşıt grup Rableri hakkında durmadan tartışıyorlar. Onlardan
inkârcı olan grup için, ateşten giysiler biçilir ve başlarından aşağı
kaynar su dökülür. Dökülen kaynar su ile karınlarında ne varsa,
derileriyle birlikte eritilir. Her ne zaman ateşli giysinin sıkıntısından /
kaygıdan çıkmak isteseler, demirden topuzlarla vurarak “Tadın
yakıcı azabı” denilerek geri çevrilirler. (HAC,19,20,21,22)
• Kuşkusuz, Allah inanıp iyi ve güzel şeyler üretenleri / hayra ve
barışa yönelik yararlı işler yapanları, içlerinde ırmaklar akan
cennetlere sokar. İnananlar orada altın bilezikler ve inciler
takınırlar. Onların cennette giysileri de ipektir. Çünkü inananlar
(dünyada iken) sözün en güzel olanına ve en çok övgüye lâyık olan
Allah’ın yoluna ulaştırılmışlardı. (HAC,23,24)
• Allah’ın ayetlerini örtenler / inkâr edenler / küfre sapanlar, hem yerli
halkı ve hem de dışarıdan gelen tüm insanları Allah’ın yolundan
alıkoyuyorlar. Ve onları ziyaret etmeleri için geldikleri / yerli ve
yolcu bütün insanlara eşit kılınan Mescid-i Haram’dan da geri
çeviriyorlar. Kim insanların oraya gelmelerini zorla ve isteyerek
engellerse / kim orada, zulmederek oranın kutsiyetine zarar
verecek davranışlar sergilemek isteyecek olursa / orada haksızlık
ederek zulüm ile yanlış yola saptırmak / haktan sapmak isterse,
ona acı / can yakıcı azabımızı tattıracağız. Biz Kâbe’nin /
Beytullah’ın / (kutsal) Ev’in yerini belirlemiş, İbrahim’i oraya
yerleştirmiştik. Ve ona “İbrahim! Bana hiçbir şeyi / hiç kimseyi ortak
etme / ortak koşma, tavaf edenler / Evimi, etrafında dolaşacak
(önünde derin bir tefekküre dalmak üzere) duracak / kıyamda /
ayakta duranlar, rûku / eğilenler / önünde saygıyla eğilecek olanlar
ve secdeye varanlar / secde edenler için Evimi temiz tut / temizle!”
demiştik. (HAC,25,26)
• Tüm insanları hac ziyaretine çağır ki, gerek yaya olarak ve gerekse
çeşitli taşıt araçlarıyla yakından ve uzaklardan sana gelsinler. Hem
kendileri için –sosyal, kültürel ve ekonomik- bir takım yararlara
tanık olsunlar, hem de, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanlardan belirlenmiş günlerde, Allah adına kurban kessinler ve
“Onlardan siz de yiyin ve sıkıntı / darlık içindeki / çaresiz kalmış
yoksullara da yedirin / doyurun.” Sonra temizlenmesi gereken
yerlerini temizlesinler / kirlerini atsınlar / işlerini bitirsinler / (hac
dolayısıyla maruz kaldıkları) kısıtlamalara son versinler, adaklarını /
vermiş oldukları sözlerini yerine getirsinler ve o tarihi / eski Ev’i /
Kâbe’yi / Beytullah’ı tavaf etsinler! (HAC,27,28,29)
• İşte haccın uygulanışı böyle. Kim yerli ve dışarıdan gelen
insanların Kâbe’yi ziyaretini engellemez, Allah’ın yasaklarına /
kutsal emirlerine karşı saygılı davranacak olursa / saygı gösterirse,
bu, Rabbinin yanında / Rabbi katında kendisi için daha iyi / daha
hayırlıdır. Size haram olarak bildirilenler dışındaki / karşınızda
okunarak açıklananlar hariç, tüm hayvanlar helâl kılınmıştır. O
halde putperestlik geleneğinden / putlara tapınma pisliğinden
kaçının ve yalan / yamuk sözden sakının / uzak durun. Ortak
koşmadan Allah’a inanın / Allah’a O’nun dışındaki bütün tanrıları
reddederek / hânifler olarak ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayarak
inanın. Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşmüş parçalanmış da,
kendisini akbabalar kapmış veya rüzgârın uzaklara sürükleyip
götürdüğü / derin bir uçuruma attığı bir nesne gibidir. (HAC,30,31)
• Kimler, Allah’ın hacda belirlediği kurallara saygı gösterirse,
kalplerindeki erdemliliği sergilemiş demektir / kim Allah’ın kutsallık
nişanı yaptığı şeyleri yüceltirse bu yaptığı gönüllerin takvasındandır
/ kişinin Allah’ı bildiren işaretlere hürmet göstermesi, gönüllerin
Allah’a karşı saygılı olmasındandır / her kim Allah tarafından
konulmuş olan simgelere karşı saygılı davranacak olursa, bu
simgeler (anlamlarını) inananların kalplerinde çok canlı bir biçimde
bulunan Allah bilincinden (almaktadırlar). (HAC,32)
• Kurbanlık hayvanlar, Allah adına tarihi / eski Ev’e / Kâbe’ye /
Beytullah’a bağışlanmadan önce, siz o hayvanlardan belli bir süre
yararlanırsınız. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz hayvanlardan
Allah adına kurban etmeleri için, Kâbe’ye gelen her bir millete,
kurban ibadetini gerekli gördük / her topluluğa, kendilerine rızık
olarak verilen eti yenen hayvanların üzerine Allah’ın adını anma
yöntemini belirledik / Biz her ümmet için bir kurban yeri / bir kurban
kesme tarzı belirlemişizdir ki, kendilerine rızık olarak verdiği
kurbanlık hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız
bir tek / tek bir Tanrı’dır. O halde bütün halklar, hepiniz yalnız
Allah’a teslim olun / (kendinizi) O’na teslim edin! Ey Muhammed!
İçtenlikle teslim olanlara / alçak gönüllü, saygılı kişilere / Allah’a
gönülden bağlanmış olanlara müjde ver. (HAC,33,34)
• O içtenlikle Allah’a teslim olanlar öyle kimselerdir ki, Allah’tan söz
edildiğinde yürekleri ürperir / Allah anıldığında kalpleri titrer,
başlarına gelen sıkıntılara metanetle göğüs gererler / sabrederler /
dayanırlar, salâtı ikâme ederler / Allah ile bağlantıyı kesmezler ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar / kendilerine
rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcarlar / infak
ederler. (HAC,35)
•
• Allah’a kulluğun bir işareti olarak, büyükbaş hayvanların kurban
edilmesini sizin için gerekli kıldık / Biz o büyükbaş hayvanları sizin
için Allah’ın kutsallık nişanları arasına koyduk / kurbanlık
hayvanları, sizin için, Allah’ın (dininin) simgelerinden kıldık.
Onlarda sizin için hayır / iyilikler vardır. Büyükbaş hayvanları
ayakta sırasıyla kurban ederken, Allah’ın ismini anmalısınız.
Yanları üzerine düştükleri zamanda, onlarda yiyin ve isteyen
yoksula / istemek zorunda kalan fakire, istemeyen yoksula /
elindekiyle yetindiği için, istemeyen fakire de verin / yedirin.
Şükredersiniz diye, onları sizin yönetiminize / o hayvanları sizin
hizmetinize verdik ki, şükredebilesiniz. (HAC,36)
• Elbette kestiğiniz kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a asla
ulaşmaz. Allah’a ulaşan, sizin içtenlikle Allah’a bağlılığınız ve
erdemli davranışınızdır / takvanızdır / sizin O’na olan saygınızdır /
sadece içinizdeki Allah bilincidir. Sizi doğruya ulaştırdığı / doğru
yolu gösterdiği / hidayete erdirdiği için Allah’ın büyüklüğünü
anasınız diye / Allah’ı yüceltmeniz / Allah’ı ululamanız için, onları
sizin buyruğunuza / yönetiminize / hizmetinize vermiş / boyun
eğdirmiştir. İyilik yapanları / güzel düşünüp güzel / iyi davrananları
müjdele. Kuşkusuz, Allah inananları savunur. Şu da kesindir ki,
Allah hainleri ve nankörleri sevmez. (HAC,37,38)
• Ortak koşucu Arapların zulüm ve işkencelerine katlanan müminlere
/ haksızlığa uğratılarak kendilerine karşı savaş açılanlara, zulme
uğramalarından dolayı karşı koyup savaşma / savaş izni verilmiştir.
Kuşkusuz, Allah’ın inananlara yardım etmeye gücü yeter. Zulüm ve
işkence gören müminler, sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için,
haksız olarak doğdukları topraklardan çıkarıldılar. Eğer, Allah
insanların bir kısmının (baskılarına ve zulümlerine karşı) diğer bir
kısmını korumasaydı, içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı
manastırlar, kiliseler, sinagoglar / havralar ve mescitler yıkılır,
harabeye dönerdi / her halde yerle bir edilirdi. Allah Kendisine
yardım edenlere elbette / mutlaka yardım edecektir. (HAC,39,40)
• Ortak koşucuların işkence yaptığı inananları / (Allah’ın yardım
edeceği kimseleri) yeryüzüne yöneticiler / ülkede imkân ve güç
sahibi yapsak, salâtı ikâme ederler / Allah’ın buyruklarını uygularlar
ve onunla insanları arındırırlar, ma’rufu / iyiliği herkes tarafından
kanıtlanmış olanları / uygun bilineni öğütlerler / söylerler ve
münkeri / kötülüğü herkes tarafından lanetlenmiş olanlar / kötü
bilinen ile mücadele ederler / kötü olanı engellerler. Sonuç olarak
yaptıkları tüm işleri, Allah için yaparlar. (HAC,41)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplar / insanlar seni yalanlarlarsa,
bilesin ki, daha önce Nuh’un halkı, Ad ve Semud halkları,
İbrahim’in halkı, Lut’un halkı ve Meyden halkı da elçilerini
yalanlamışlardı. Musa ‘yı da yalanladılar. Ben de o inkârcı
yalancılara süre tanıdım ve sonra onları cezalandırdım. Beni
tanımamak ve elçilerimi yalanlamak / asıl Benim (onları) inkâr
etmem / azabım nasılmış gördüler!.. (HAC,42,43,44)
• Zalim oldukları / ayetlerimizi inkâr ettikleri / haksızlık ettikleri için,
yok ettiğimiz kent / medeniyet / memleketlerden şimdi arta kalan,
duvarları tavanları üzerine çökmüş halde ıssız bir durumda
bulunmaktadır. Kullanılmaz hale gelmiş nice kuyular ve harabe
haline gelmiş süslü / bakımlı / görkemli sarayların kalıntıları vardır /
yüce sarayları bir zamanlar göklere doğru yükselmiş (ama şimdi
yerle bir) kullanılmaz olmuştur. Onlar, kendileri sayesinde akıllarını
kullanabilecekleri kalplere ya da kendileri sayesinde işitebilecekleri
kulaklara sahip olabilmek için yeryüzünde dolaşmıyorlar mı?
Gerçek şudur ki, aslında gerçek körlük gözlerin körlüğü değil,
kalplerin körlüğüdür / göğüslerin içindeki gönüllerin körlüğüdür.
(HAC,45,46)
• Ortak koşucular, başlarına gelecek azabı hemen getirmen için,
sana hodri meydan diyorlar. Allah sözünden asla caymaz. Şu da
bir gerçek ki, Rabbinin katında bir gün onların hesabıyla / sizin
saydığınız bin sene / yıl gibidir. Nice medeniyetlerin / kentlerin
halkına, ortak koştukları / zulme saptıkları / haksızlık yaptıkları
halde / halkı zalim olan nice kente (doğru yola gelebilmeleri için)
süre tanıdım / mühlet vermiştim. (Ancak gelmeyecekleri belli
olunca) onları kıskıvrak yakalayıvermiştim / sonra onları yok ettim.
Son dönüş ancak / yalnız Banadır / Bana olacaktır. (HAC,47,48)
• Ey Muhammed! De ki: “Ey insanlar! Ben, sizin için / size (Allah
tarafından gönderilmiş olan) ancak apaçık / açıklayıcı bir
uyarıcıyım / bir uyarıcıdan başkası değilim.” (HAC,49)
• İnanıp, iyi ve güzel işler üretenler / iman edip hayra ve barışa
yönelik işler yapanlar, bağışlanma ve bol nimet hak etmişlerdir /
cömertçe verilmiş rızık ve bağışlama inanan ve yararlı iş
işleyenleredir. İlkelerimizi geçersiz kılmakta yarışırcasına
uğraşanlar, işte onlar cehennemliklerdir / ayetlerimize karşı
mücadele edenler ise, cehennemin halkı olmayı hak etmişlerdir.
(HAC,50,51)
• Ey Peygamber! Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve
peygamber yoktur ki, bir şeyi gönüllerinden geçirdikleri zaman / bir
istekte bulunduğunda / bir şey dilediği / arzuladığında şeytan
onların arzu ettiğine vesvese vermiş olmasın. Ancak, Allah,
şeytanın soktuğu vesveseyi ortadan kaldırır / siler / giderir ve sonra
Allah, temizlenmiş bilinçlere ayetlerini / ilkelerini yerleştirir /
sağlamlaştırır. (Allah’ın şeytana bu şekilde müdahale etmesine
imkân tanımasının nedeni), şeytanın sokmuş olduğu vesveseyi bir
sınama vesilesi yapması içindir / düşünceleri kirli / gönüllerinde /
kalplerinde hastalık bulunanlar ve kalpleri katılaşmış olanlar için
Allah’ın bir açığa çıkarmasıdır. Kuşkusuz ortak koşucu inkârcılar /
zalimler / kendilerine yazık edenler iflah olmaz / geri dönülmez /
çok derin bir karşıtlık / bir ayrılık ve kopuş içindedirler. (Allah’ın,
şeytanın vesvesesini boşa çıkarmasının ve böylece ayetlerini
sağlamlaştırmasının nedeni), kendilerine ilim verilenlerin / bilgi
sahiplerinin, Kur’an’ın Rablerinden gelen bir gerçek / bir hak
olduğunu anlasınlar / bilsinler, inansınlar da, kalpleri huzur ve
tatmin olsun / gönüllerinin ona saygı duyması / kalplerinin ona
saygıyla bağlanması içindir. Kuşkusuz, Allah, inananları kesin
olarak dosdoğru yola yönlendirir / dosdoğru yola mutlaka
ulaştıracaktır. (HAC,52,53,54)
• İnkârcılar, dünyanın sonu / kıyamet kendilerine ansızın gelinceye
kadar, yahut hiçbir kurtuluş umudunun olmayacağı / o müthiş
günün cezası / azabı kendilerine çatıncaya kadar, sürekli Kur’an’a
kuşku duyacaklardır / Kur’an’dan şüphe etmeye devam ederler /
edeceklerdir. (HAC,55)
• Kıyamet günü, mülk / yönetim ve otorite / hükümranlık tümüyle
Allah’a aittir. İnsanlar arasında hüküm verecektir. İnanıp, yararlı / iyi
ve güzel işler üretenler / iman edip hayra ve barışa yönelik işler
yapanlar nimetlerle dolu / sonsuz mutluluk cennetlerinde
olacaklardır. Ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayıp inkâr edenlere
gelince, alçaltıcı bir cezayı / aşağılayıcı / hor gören bir azabı hak
ederler. (HAC,56,57)
• Allah yolunda göç / hicret ettikten sonra ölenler veya öldürülenler
Allah tarafından güzel bir rızık ile besleneceklerdir. Allah onları
hoşnut / razı olacakları bir yere koyacaktır. (HAC,58,59)
• Kim kendisine uygulanan haksızlığa / saldırıya karşı aynı şekilde
karşılık verir de, bundan sonra, kendisine fazladan yine bir saldırı
ve zulüm olursa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Haksızlığa
uğrayana yardıma Allah’ın gücü yeter. (HAC,60,61)
• Allah gerçektir / Hak’kın tâ Kendisidir / doğrusu gerçek, yalnız
Allah’tır. Allah’ın dışındaki yalvarılanlar ise, sahtedir, asılsızdır /
saçmadır / bâtıldır. (HAC,62)
• Gerçekten / gerçek olan şu ki, insan pek / tam bir nankördür /
doğrusu insan gerçekten pek inkârcıdır. (HAC,66)
• Biz her millete kendilerine özgü, uyguladıkları bir yolu / sistemi
yükümlü kıldık / her toplum için, yerine getirmeleri gerekli ibadetler
koyduk / uyacakları bir ibadet tarzı / ibadet şekli / bir ibadet yeri
belirledik. Onun için ey Muhammed! Seninle tartışmasınlar /
seninle çekişmelerine fırsat verme. Sen Rabbine çağır / Rabbine
davet et / dua et. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola çağıransın /
elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın. Eğer
Kitap sahipleri bu konuda seninle tartışırlarsa / seninle mücadele
ederlerse de ki “Allah yaptığınız her şeyi en iyi bilendir.” Allah
kıyamet günü, tartıştığınız / görüş ayrılığına düştüğünüz konularda
aranızda hükmünü verecektir. (HAC,67,68,69)
• Hiç kuşkusuz tüm yaptıklarınızı bir kitaba kaydediyor. Bunu
yapmak Allah için çok kolaydır. (HAC,70)
• Ortak koşucular, Allah’ı bırakıp / Allah’tan ayrı olarak / Allah
dışında, kendilerine hiçbir güç verilmemiş ve haklarında da hiçbir
bilgiye sahip olmadıkları / O’nun hiçbir kanıt indirmediği şeylere
tapıyorlar / ibadet / kulluk ediyorlar. Bu zalimlerin / haksızlık
edenlerin hiçbir yardımcısı yoktur / olmayacaktır. (HAC,71)
• Ortak koşuculara apaçık ayetlerimiz / ilkelerimiz okunduğunda,
inkârcıların suratlarında bir hoşnutsuzluk / yadsıma sezersin /
görürsün / inkârlarını anlarsın / inkârcı tavırlarını hemen fark
edersin ve nerdeyse ayetlerimizi / ilkelerimizi okuyanların üzerine
saldıracaklardır. Bu öfkelendiğiniz şeyden / (şimdi duyduğunuz) bu
sıkıntıdan daha kötüsünü size bildireyim / haber vereyim mi? Ateş!
Allah cehennem ateşini inkârcılara vaat etmiştir. Ne kötü bir sondur
/ gidilecek / varılacak ne kötü yerdir orası / dönüş yeridir o!
(HAC,72)
• Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! İşte size dikkatle üzerinde
düşüneceğiniz bir örnek, iyice dinleyin / iyi kulak verin. Allah’ın
yanında / Allah dışında / Allah yerine taptıklarınızın /
çağırdıklarınızın / yakarıp durduklarınızın hepsi toplansalar / hepsi
bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan
bir şey kapsa, onu sinekten geri alamazlar / kurtaramazlar. İsteyen
de aciz, istenen de… (HAC,73)
• Ortak koşucular Allah’a gereken değeri vermediler / Allah’ı, şanına
yaraşır biçimde takdir edemediler / Allah’ı gereği gibi
değerlendiremediler
/
Allah’ı
anlamaları
gerektiği
gibi
anlayamamışlardır. (HAC,74)
• Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. Allah onların
yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. (HAC,75,76)
• Ey inananlar! Rûkû ediniz, secde ediniz / (Allah’ın huzurunda)
eğilin, yere kapanın, Rabbinize kulluk / ibadet ediniz ve iyilik
üretiniz / iyi işler yapın / hayır işleyin ki, mutlu sona ulaşasınız /
başarıya erişesiniz / kurtulabilesiniz. Ve Allah uğrunda gereken
çaba ve gayreti gösteriniz / O’na yaraşır bir gayretle didinin.
(Mesajını tebliğ etmeniz için) sizi seçen O’dur. O, din konusunda
size hiçbir zorluk yüklememiştir / hiçbir güçlük çıkarmamıştır.
Babanız İbrahim’in dininde de böyleydi / Babanız İbrahim’in dinini
esas alın. Peygamberin size örnek / tanık olması, sizin de insanlara
örnek / tanık olmanız için, Allah, gerek daha önceki Tevrat, İncil ve
diğer Kitaplarda, gerekse Kur’an’da size “Müslümanlar” adını verdi.
Öyleyse / artık, salâtı ikâme edin / vahiy ile bağlantıyı kesmeyin ve
onunla temizlenin, Allah’a sımsıkı sarılın / kollayıcınız olan Allah’a
bağlanın, Sizin Mevlâ’nız O’dur. Allah ne güzel Mevlâ / ne güzel
kollayıcı ve ne güzel bir yardımcıdır O! (HAC,78)
• İkiyüzlüler, yeminlerinin arkasına sığınıp, insanların gerçekleri
öğrenmelerine
engel
olurlar
/
Allah’ın
yolundan
uzaklaştırmaktadırlar. Böylece, ikiyüzlüler gerçekleri saklarlar,
sonra da inanıyoruz derler / bunun nedeni, onların önce inanmaları,
sonra da inkâr etmeleridir. Bu yüzden, onların kalpleri kirlendi /
kalpleri üzerine mühür basıldı; artık onlar (neyin doğru neyin yanlış
olduğunu) anlayamazlar. Sen ikiyüzlüleri gördüğün zaman, fiziki /
dış görünüşleri hoşuna gider. Seninle konuşurlarsa sözlerini
dinlersin / sözlerine kulak verirsin. Onlar boylu porslu, kereste
kalasları / tıpkı yığılmış / elbise / Hint kumaşı giydirilmiş kütükler
gibidirler. Her gürültüyü / her çığlığı / her bağırtıyı kendi aleyhlerine
sanırlar / kendilerine karşı olduğunu zannederler; onlar gerçek
düşmandır; onlardan sakın / onlardan çekinin. Allah o ikiyüzlüleri
kahretsin / Allah onların canlarını alsın; nasıl da kıvırtıyorlar /
(gerçekten) uzaklaşıyorlar. (MÜNAFİKUN,2,3,4)
• Ey inananlar! Servetiniz / mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah’ı
anmaktan / hatırlamaktan / Allah’ın Zikri olan Kur’an’dan
alıkoymasın. Böyle davrananlar kaybedenlerdir / bunu yapanlar
ziyana / hüsrana uğrayanlardır. (MÜNAFİKUN,9)
• Size ölüm gelip de “Rabbim, keşke beni kısa bir süre için ertelesen
de, yoksullara yardım ederek, erdemlilerden olsam / karşılık
gözetmeden versem / içtenliğimi belgelemek için bir şeyler /
sadaka vererek iyilik ve barış sevenlerden / yararlı iş yapanlardan /
iyi kimseler arasında olsaydım” demeden önce, verdiğimiz
rızıklardan yardım için veriniz / (başkaları için de) harcayın / rızık
olarak verdiklerimizden dağıtın. Allah, süresi geldiği zaman hiçbir
canı ertelemez / geriye asla bırakmaz / Allah eceli geldiğinde asla
hiç kimse(nin ölümünü) ertelemez. (MÜNAFİKUN,10,11)
• Biz her şeyi apaçık bildiren / gerçekleri apaçık gösteren ayetler /
apaçık ilkeler indirmiş bulunuyoruz, bunları inkâr edene horlayıcı /
utandırıcı / çok küçük düşürücü / rezil edici bir azap vardır. Allah
inkârcıların hepsini dirilttiği gün, yapmış olduklarını / eylemlerini /
işlediklerini kendilerine haber verir. İnkârcılar işlediklerini
unuttukları halde, Allah yaptıklarının hepsini kaydetmiştir / bir bir
sayacaktır. Allah her şeye tanıktır. Nerede olursanız olun / nerede
bulunursanız bulunun, Allah mutlaka sizlerle beraberdir. Sonra
kıyamet gününde, Allah sizin yaptığınız her şeyi haber verecektir.
(MÜCADELE,5,6,7)
• Ey inananlar! Gizli görüşmelerinizde / aranızda fısıldaştığınız /
gizlice konuşacağınız zaman günah işlemekten, düşmanlık
yapmaktan ve elçiye isyan / karşı gelmekten konuşmayın /
fısıldaşmayın; iyilik ve erdemlilik üzere / Allah bilinci / saygılı olma /
takva konularında konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’ı
dinleyin. Gizli komplo toplantıları / fısıltı / fiskoslar, inananları
incitmek için, şeytanın istediği şeylerdir / ancak şeytandan gelir.
Oysa Allah’ın izni olmadan, şeytan onlara hiçbir zarar veremez.
İnananlar yalnız / sadece Allah’a güvenip dayansınlar.
(MÜCADELE,9,10)
• Ey inananlar! Toplantılarda size “Yer verin / meclislerde yer açın!”
dendiğinde yer verin / yer açın ki, Allah da size genişlik versin /
sizin için genişlik sağlasın. Size “Kalkınız / kalkın!” dendiğinde de
kalkınız / ayağa kalkın ki, Allah da içinizdeki inananları ve
kendilerine bilgi / ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.
(MÜCADELE,11)
• Ey inananlar! Elçiyle gizli görüşme yapacağınız / özel
danışacağınız zaman, görüşmenizden / konuşmanızdan /
danışmanızdan önce bir yoksula yardım edin / sadaka verin! Bu
sizin için daha iyi / daha hayırlı ve daha temizdir / daha arı olmanız
içindir. Eğer (verecek bir şey) / bu imkânı bulamazsanız / buna
gücünüz yetmezse Allah bağışlayandır, esirgeyendir / çok müşfik
olandır. Elçi ile özel görüşmenizden önce, bir yoksula yardım
etmeniz zorunuza mı gitti ki / sadakalar vermekten ürperdiniz mi /
çekindiniz mi, onu uygulamadınız? Allah tövbenizi kabul eder. Artık
salâtı ikâme edin / vahye bağlanın ve onunla arının.
(MÜCADELE,12,13)
• Allah’ın kendilerine kızgın olduğu / öfkelendiği / gazap ettiği bir
topluluğu dost edinen ikiyüzlülere dikkat etmedin mi? İkiyüzlüler ne
sizdendir, ne de onlardandır. Onlar bile bile yalan yere yemin
ederler! İkiyüzlüler yeminlerinin arkasına sığınarak / yeminlerini
kalkan edinerek Allah’ın yoluna engel oldular / Allah’ın yolundan
alıkoydular. Onlar alçaltıcı / küçük düşürücü bir azabı hak
etmişlerdir. İkiyüzlülerin ne malları, ne de çocukları / oğulları,
kendilerini Allah’ın azabına karşı kurtaramayacaktır / Allah’a karşı
kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Allah o ikiyüzlüleri tekrar /
yeniden dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi, Allah’a da yemin
edeceklerdir. Kendilerinin doğru bir şey üzerinde olduklarını
sanıyorlar. Dikkat edin! Onlar iflah olmaz yalancıdırlar. Saptırıcı /
şeytan o ikiyüzlüleri etkisi altına aldı da, Allah’ın Kur’an’ını / Allah’ın
Zikrini / Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın taraftarlarıdır
/ şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın taraftarları
kesinlikle kaybedecektir. (MÜCADELE,14,16,17,18,19)
• Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı gelenler en alçak
kimselerdir / en aşağılık kişiler arasındadırlar. Allah “Ben ve Benim
buyruklarımı bildiren elçilerim kazanacaklardır / mutlaka galip /
üstün geleceğiz” diye yazmıştır. Allah’a ve ahret gününe inanmış
bir topluluk, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine karşı gelenleri
dost edinmiş olamaz / Allah‘a ve elçisine düşman olan kimselere
sevgi beslediğini göremezsin. Hatta, Allah’a ve elçisine karşı
gelenler kendilerinin anaları, babaları, çocukları, oğulları, kardeşleri
ve akrabaları bile olsa, dost edinmiş göremezsin. Çünkü, Allah
onların kalplerine inancı / imanı yazmış ve katından bir ruh / bilgi ile
desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan sonsuza dek
kalacakları cennetlere sokar / sokacaktır. Allah onlardan hoşnut
olmuştur / hoşnut olacaktır, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır /
olacaklardır. Onlar Allah’ın taraftarıdır / hizbidir, Allah’ın tarafında
olanlardır / Allah’tan yana olanlardır. Hiç kuşkusuz, Allah’ın
taraftarları / hizbi kazanacaktır / kurtuluşa erecek olanlar, Allah’ın
tarafında / Allah’tan yana olanlardır. (MÜCADELE,20,21,22)
• Ey inananlar! Arabozucu / özü sözü bozuk / fasık / yoldan çıkmışın
biri size bir haber getirirse, o haberin iç yüzünü / doğruluğunu iyice
araştırıp inceleyin / delil arayın. Yoksa oyuna gelip bilmeden /
bilgisizlikle bir topluluğa karşı haksızlık / kötülük eder / bir topluluğu
suçlar da, sonra da yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.
(HUCURAT,6)
• Allah inancı / imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir
/ kalplerinize güzel göstermiş / kalbinize sindirmiştir; inkârcılığı /
küfrü, kötülüğü / öz söz bozukluğunu / yoldan çıkmayı / fıskı ve
bozgunculuğu / isyanı / başkaldırmayı ise, çirkin / iğrenç
göstermiştir. İşte, Allah’ın lütfu ve iyiliği / nimeti ile olgunluğa
ulaşanlar / rüşte ermiş olanlar / doğru yolda bulunanlar / doğru yolu
izleyenler bunlardır. (HUCURAT,7,8)
• Eğer inananlardan iki taraf birbirleriyle savaşırlarsa, onlara
arabuluculuk yapıp, aralarında barışı sağlayın / aralarını düzeltin.
Şayet taraflardan biri barışa yanaşmaz, ötekine haksızca / sınır
tanımazlık edip saldırıya devam ederse, Allah’ın buyruğuna /
barışa dönünceye kadar hep birlikte saldırgan tarafla / azgınlık
edenle savaşın. Eğer saldırgan taraf vazgeçerse, savaşan tarafları
ayırım yapmadan ve adaletli bir şekilde barıştırın / adalet ve
dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz Allah adaletli davrananları /
adalette titiz davrananları sever. (HUCURAT,9)
• İnananlar, birbirleri ile ancak kardeştirler. O halde kardeşleriniz
arasında barışı adaletle sağlayın / dargın olan kardeşlerinizin
arasını düzeltin ve Allah’a saygılı olun ki, esirgenesiniz / Allah’ın
sevgisine kavuşmanız için (daima) Allah’ın bilincinde olun /
Allah’tan korkun ki, size merhamet edilebilsin. (HUCURAT,10)
• Ey inananlar! Bir topluluk diğer bir topluluk ile alay etmesin / diğer
bir topluluğu alaya almasın, belki alay ettikleri topluluk / küçük
düşürmeye çalıştığınız, kendilerinden daha iyidirler / kendilerinden
hayırlıdır / değerlidir. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler / başka
kadınları alaya almasınlar, belki alay ettikleri / küçümsedikleri
kadınlar, kendilerinden daha iyidirler / kendilerinden hayırlı olabilir.
Kendi kendinizi / birbirinizi küçük düşürmeyin / küçük düşürücü
davranışlarda bulunmayın / öz benliklerinizi ayıplamayın / kendi
nefislerinizde ayıplar aramayın / birbirinizi kınamayın / karalamayın
/ birbirinizin arkasından konuşmayın, incitici, yaralayıcı ithamlarda
bulunmayın; birbirinize (kötü) lakaplar yakıştırmayın / birbirinizi
takma adla çağırmayın; inandıktan sonra fasıklıkla adlanmak /
yoldan çıkma adını almak / erdemlilik yerine, arabozucu sıfatı ne
kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse, işte onlar nankörlerdir / zalim
olanlardır. (HUCURAT,11)
• Ey inananlar! Zandan / sanıda bulunmaktan çok çok sakının /
zannın çoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin gizli şeylerini / kusurlarını ve mahremiyetlerini merak
edip araştırmayın / sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Biriniz diğerini
arkasından çekiştirmesin / gıybet ederek birbirinizi / kimse kimseyi
çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?
Bakın bundan iğrendiniz / tiksindiniz! O halde Allah’ı dinleyin /
Allah’a saygılı olun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’tan korkun.
(HUCURAT,12)
• Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından var ettik / yarattık. Ve
insanlığın ortak ilkeleri / örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye,
sizi çeşitli soylara / halklara / milletlere ve boylara / kabilelere
ayırdık. Hiç kuşkusuz Allah’a göre / Allah katında, en seçkininiz /
en onurlu ve asil olanınız / en değerliniz en erdemli olanınızdır /
kötülüklerden en çok korunanızdır / en saygılı olanınızdır / O’nun
bilincine en derin bir biçimde varanınızdır. (HUCURAT,13)
• Bedeviler / taşradan gelen Araplar “İnandık / iman ettik” dediler.
Onlara de ki “Siz henüz inanmadınız, ancak inanç / (gerçek) iman
kalbinize / gönüllerinize yerleşinceye kadar, “Müslüman / teslim
olduk” deyin. Kalplerine inanç yerleşen kimseler / gerçek inançlılar /
müminler ancak şunlardır ki, Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine
içtenlikle inanırlar, bu inançlarında asla kuşku beslemezler / hiçbir
şüpheye düşmezler ve Allah yolunda / Allah uğrunda mallarıyla ve
canlarıyla çaba harcarlar / didinirler / uğraş verirler / cihat ederler.
İşte onlar sadıktırlar / özü de sözü de doğru olanlardır.
(HUCURAT,14,15)
• Siz dininizi Allah’a mı öğretmeye kalkıyorsunuz? (HUCURAT,17)
• Müslüman olduk / İslâm’a girdik diye, kendi çıkarları doğrultusunda
seni zor durumda bırakmak istiyorlar. O çıkarcı Araplara / insanlara
de ki: “Müslüman olduk / İslâm’a girdik diye benden çıkar
sağlamaya kalkmayın. Eğer dürüst kimselerseniz / özü-sözü doğru
insanlarsanız biliniz ki, sizi inanca ulaştırdığı / imana kılavuzladığı
için, Allah hepinizi minnet borcu altına sokar / size lütufta
bulunmuştur.” (HUCURAT,18)
• Ey Peygamber! Sırf eşlerini memnun etmek amacıyla Allah’ın sana
helâl kıldığı şeyi, neden kendine haramlaştırıyorsun / niçin kendine
yasaklıyorsun ve böylece kendini ondan mahrum bırakıyorsun?
Allah size yeminlerinizi helâlleştirmenin yolunu / (kefaret
karşılığında) yeminlerinizi bozmanın / çözmenin yolunu bildirmiştir.
Sizin dostunuz Allah’tır / Allah, sizin Mevlâ’nızdır. (TAHRİM,1,2)
• Allah’a tövbe ederseniz, kaymış / (haktan) sapmış olan kalpleriniz
düzelmiş olur. (TAHRİM,4)
• Ey inananlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan / olacak olan ateşten
kendinizi ve ailenizi koruyun! Ateşin başında çok sert ve çok katı
melekler vardır. Onlar Allah’ın buyruğuna karşı gelmezler ve
kendilerine ne buyrulmuşsa onu uygularlar. Ey inkârcılar! Bugün
özür beyan etmeyin / hiçbir mazeret ileri sürmeyin. Siz ancak
yapmış olduklarınızın karşılığını görmektesiniz / yapıp ettiklerinizin
karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz. (TAHRİM,6,7)
• Ey inananlar! Allah’a yürekten / içtenlikle tövbe edin ki / etkili öğüt
veren bir tövbe / yürekten öz tövbe ile Allah’a dönün / Allah’a
yönelin ki, Rabbiniz kötülüklerinizi / çirkinliklerinizi ve günahlarınızı
örtsün, sizi altından ırmaklar akan cennetlere koysun. “Rabbimiz,
bizim için ışığımızı / nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla; Sen her
şeye gücü yetensin.” (TAHRİM,8)
• Ortak koşucu inkârcılara / küfre sapanlara ve ikiyüzlülere karşı
mücadele et / uğraş ve onlara karşı sert davran / onlara asla ödün
verme. (TAHRİM,9)
• Allah inkârcılara / inkârcılarla ilgili olarak Nuh’un karısı ile Lut’un
karısını örnek gösterir. Bunlar iki erdemli kulumuzun nikâhı altında
bulunuyorlardı; ancak onlara ihanette bulundular / onları aldattılar.
Elçi olan kocaları bile, Allah’tan gelen hiçbir şeyi o ikisinden
savamadı / geri çeviremediler / ancak (hesap günü) onlara: “Haydi
ateşe / cehenneme girenlerle birlikte siz de girin!” denileceği
zaman, kocalarının (azabı kendilerinden uzaklaştırmak için)
kendilerine hiçbir yararı olmayacaktır. (TAHRİM,10)
• Allah inananlara / iman edenlerle ilgili olarak Firavun’un hanımını
örnek verir. O: “Rabbim, benim için cennette bir ev kur ve beni
Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar / koru; beni bu zalim halktan /
zulme sapmış topluluktan da kurtar” demişti. (TAHRİM,11)
• Ve Allah, ırzını / iffetini / yasak yerini titizlikle / bir kale gibi koruyan
İmran kızı Meryem’i de örnek gösterdi. Biz, (bu iffetinden dolayı)
onun içine / Meryem’e ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin
kelimelerine / sözlerine ve kitaplarına inandı; gönülden itaat
edenlerden / içten bağlananlardan oldu. (TAHRİM,12)
• Kiminiz inkâr etti, kiminiz de inandı / içinizden (O’nu) inkâr edenler
ve (O’na) inananlar bulunmaktadır. Allah gizli düşüncelerinizi /
göğüslerin özünü / kalplerde / gönüllerde olanı çok iyi bilir.
(TEĞABÜN,2,4)
• Size, daha önce inkâr etmiş olanların başlarına neler geldiğinin
haberi ulaşmadı mı? Onlar daha dünyada iken yaptıklarının
cezasını gördüler, ahrette de onlar için acı bir azap olacaktır.
Çünkü, elçileri onlara apaçık kanıtlarla / delillerle / belgelerle
gitmişlerdi. Fakat onlar da sizin gibi: “Bir insan mı bize doğru yolu
gösterecek?” diyerek, inkâr edip gerçekleri reddetmişlerdi. Allah da
hiçbir şeye muhtaç olmadığını / hiçbir şeye gereksinimi olmadığını
gösterdi. Ortak koşucu inkârcılar, tekrar asla diriltilmeyeceklerini
ısrarla ileri sürerler. Onlara de ki: “Hayır yanılıyorsunuz! Rabbime
yemin ederim ki tekrar diriltileceksiniz ve sonra mutlaka
yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah için çok kolaydır.
(TEĞABÜN,5,6,7)
• Ey inkârcılar! Allah’a, buyruklarımı bildiren elçime ve indirdiğimiz bu
ışığa / nûra / Kur’an’a inanınız. (TEĞABÜN,8)
• Günü gelince, sizi ahrette toplanma günü için toplarız. Bu toplanma
günü, dünyadaki aldanış ve aldatışların ortaya çıktığı gündür /
zarar etme ve kazanma günü olacaktır. Kim Allah’a ortak
koşmadan inanır, iyi ve güzel iş üretirse / barışa ve hayra yönelik iş
yaparsa / yararlı iş işlemişse, onun kötülüklerini örter ve onu
altından ırmaklar akan cennetlere sokarız. Onlar cennette sürekli /
temelli ve sonsuza dek kalırlar. İşte en büyük kurtuluş budur / işte
bu, çok büyük bir başarı ve mutluluktur. Ancak inkâr edenler,
ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlar, işte bunlar da ateş halkıdır /
cehennemliklerdir; ateşte sonsuza dek / sürekli kalıcıdırlar. Ne kötü
bir dönüş / gidiş yeridir orası! (TEĞABÜN,9,10)
• Allah’ın izni olmadıkça insanın başına hiçbir olay gelmez / hiçbir
felâket / musibet gelip çatmaz. Kim Allah’a içtenlikle inanırsa, Allah
onun gönlüne yön gösterir / kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar /
kalbini doğru yola ulaştırır / gönlünü doğruya yöneltir.
(TEĞABÜN,11)
• Allah’a itaat ediniz / boyun eğin, buyruklarını bildiren elçisine de
uyunuz. Eğer reddederseniz bilin ki, elçimizin görevi, açıkça
buyruklarımı size duyurmaktan ibarettir / resulümüze düşen, apaçık
bir tebliğden başkası değildir. (TEĞABÜN,12)
• Allah: / Allah… / Allah vardır, O’ndan başka tanrı / ilah yoktur.
İnananlar yalnız Allah’a güvenmelidirler / güvensinler / yalnız
Allah’a güvenip dayanır iman sahipleri! (TEĞABÜN,13)
• Ey inananlar! Eşlerinizin ve çocuklarınızın içinden size karşı
düşmanlık besleyenler olabilir. Öyleyse onlara karşı dikkatli olun /
uyanık davranın / onlardan sakının! Ama affeder, hoşgörülü
davranır / ellerini tutar / aldırmazsanız / kusurlarını / hatalarını
görmezden gelecek olursanız ve bağışlarsanız, kuşkusuz Allah da
bağışlayandır, acıyandır / çok müşfik olandır / affedici, merhamet
edici olur. (TEĞABÜN,14)
• Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir sınavdır / bir imtihan aracıdır
/ bir denemedir / bir sınanma vesilesidir. Büyük ödül Allah’ın
yanındadır / Allah katındadır. O halde gücünüz yettiği kadar /
gücünüz ölçüsünde Allah’a sayın, dinleyin / Allah’tan korkun /
Allah’ın bilincinde olun / Allah’a gücünüz yettiği kadar saygılı olun,
buyruklarını dinleyin ve itaat edin / (O’na ) boyun eğin. Kendi
yararınız için, gücünüz yettiği kadar yardımda bulunun / ve
benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun / kendi iyiliğiniz için
(başkalarına) harcayın / mallarınızdan verin. Nefsinin bencillik ve
cimriliğinden / doymazlığından / açgözlülüğünden korunanlar, işte
onlar mutluluğu yakalayanlardır / kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir /
başarıya ulaşanlardır. (TEĞABÜN,15,16)
• Allah’a güzel bir ödünç sunarsanız / eğer Allah’a gönül hoşluğuyla
bir şey borç verirseniz / Allah rızası için ödünç verirseniz, Allah da
onu sizin için katlayarak artırır / sizin için kat kat arttırır ve sizin
hatalarınızı bağışlar. (TEĞABÜN,17)
• Ey inananlar! Neden yapamayacağınız / yapmayacağınız şeyleri
söylüyorsunuz? Yapamayacağınız / yapmayacağınız şeyleri
söylemeniz, Allah yanında en nefret edilen davranışlardandır /
Allah katında büyük bir günahtır / çok çirkin bir davranış olarak
kabul edilir / Allah katında ne kadar büyük öfkedir. (SAFF,2,3)
• Allah Kendi yolunda / Kendi uğrunda örülmüş bir duvar gibi /
duvarları birbirlerine kenetlenmiş bir bina / bir yapı gibi, düzenli /
disiplinli / saf bağlayarak / sıralar / birlikler halinde savaşanları /
çarpışanları sever. (SAFF,4)
• Onlar doğru yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini sapıklıkta
bırakmıştı; çünkü Allah, yoldan çıkmış bir halkı / toplumu doğru
yola ulaştırmaz / doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (SAFF,5)
• İslâm’a / Allah’a teslim olmaya / içtenlikle boyun eğmeye
çağrılmışken, Allah’a çocuk isnat edip, ortaklar yakıştırarak iftira
edenden / Allah hakkında / Allah’a karşı yalan uydurandan daha
nankör / daha zalim / daha çok haksızlık yapan kim olabilir? Allah
nankör / zulme bulaşmış kişiler topluluğunu / zalim bir halkı /
haksızlık yapan toplumu doğru yola eriştirmez. (SAFF,7)
• Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını / nûrunu ağızlarıyla
söndürmek isterler / Allah’ın aydınlık dinini uydurdukları rivayetlerle
karartmak isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / nûrunu /
aydınlık dinini tamamlayacak, koruyacaktır. (SAFF,8)
• Rivayetleri din yapan ortak koşucular hoşlanmasa da, Allah elçisini
/ Muhammed’i, hidayet ve gerçek / hâk din / doğru yol rehberi /
doğruluk göstergesi ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla
uydurdukları tüm uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin üstün olduğunu
bildirsin diye / bütün dinlere üstün kılmak üzere. (SAFF,9)
• Sizi can yakıcı / çok acı veren / korkunç bir azaptan / iflastan
kurtaracak, kârlı bir ticaretin / kazancın yolunu size göstereyim mi?
Allah’a ve buyruklarını bildiren elçisine inanın. Allah yolunda
canınız ve malınızla çaba gösterin / didinin / uğraş verin / cihat
edin, bu sizin için en iyisidir / en hayırlısıdır, eğer bilirseniz. İşte o
zaman, Allah sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi içinden / altından
ırmaklar akan cennetlere / daimi mutluluk / Adn cennetlerindeki
lüks konaklara / temiz-bereketli barınaklara / hoş yerlere / güzel
konutlara yerleştirir. İşte en büyük kurtuluş / başarı ve mutluluk
budur. (O size), seveceğiniz başka bir şey daha (bahşedecektir).
(Bu dünyada) Allah’tan yardım / bir destek ve yakın bir zafer.
(SAFF,10,11,12,13)
• Ey inananlar! Allah’ın yardımcıları olun / Allah için elçiyi
destekleyenler olun. Havariler “Biz Allah için destekçileriz”
demişlerdi. Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de; onlar
üstün geldiler. (SAFF,14)
• (Kendilerine vahiy gelmemiş olanlara) / ümmilere / Kitap
verilmeyenlere, Arapların arasından, kendilerinden olan bir elçi
göndermiştir ki, onlara Allah’ın ayetlerini / ilkelerini okuyor, onların
zihinlerini temizliyor / onları arındırıyor ve onlara Kitap’ı ve bilgeliği /
hikmeti / düşünmeyi öğretiyor. Bundan önce Araplar apaçık bir
sapıklık / sapkınlık içinde bulunuyorlardı. Ve o elçi sadece Araplara
değil, henüz kendilerine katılmamış bulunan başka milletlerin
tümüne de gönderilmiştir. (CUMUA,2,3)
• İşte, Kur’an’ı tebliğ eden, öğreten bu elçi, Allah’ın tüm dünya
insanlarına bir iyiliğidir; Allah isteyen / dileyen herkese verir / bu
Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. (CUMUA,4)
• Kendilerine Tevrat verilip / öğretilip de, onun buyruklarını yerine
getirmeyip, Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun örneği /
Tevrat’ı (uygulamakla) yükümlü oldukları halde, yükümlülüklerini
yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna
benzer. Allah’ın ayetlerini / ilkelerini yalanlayan topluluğun durumu
ne kötüdür. Allah nankör / zulme sapmış / zalim / haksızlık eden
toplumu doğruya ve güzele ulaştırmaz. (CUMUA,5)
• Ey Yahudiler! İnsanlar arasından yalnız kendinizin Allah’ın dostları
olduğunuzu iddia ediyorsanız, eğer söylediklerinizde de samimi
iseniz, dostunuz olan Allah’a kavuşmak için ölümü isteyin / dileyin
bakalım. Öyle söyleyenler, yapmış olduklarından ötürü hiçbir
zaman ölümü asla isteyemeyeceklerdir. Kaçmakta olduğunuz ölüm
mutlaka size ulaşacak ve daha sonra gizliyi / görülmeyeni ve açığı /
görüleni bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. Allah yaptığınız
her şeyi size bildirecektir. (CUMUA,6,7,8)
• Ey inananlar! Cumua / toplantı günü salât için çağrıldığınızda,
Allah’ı anmaya / Allah’ın Zikri’ne koşun / acele edin ve alış-verişi
bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha iyidir / hayırlıdır. Salât
bittiğinde, tekrar yerlerinize dönerek alış-verişinize devam edin /
yeryüzüne yayılarak Allah’ın lütfunu arayın / Allah’ın lütfundan
nasibinizi / rızkınızı arayın / dileyin / isteyin ve işlerinizi yaparken de
Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın / Allah’ı çok anın ki, başarıya /
kurtuluşa eresiniz. Umulur ki, aradığınızı bulur mutlu olursunuz.
(CUMUA,9,10)
• Allah’ın yanında / Allah katında bulunanlar, eğlenceden de
ticaretten de daha iyidir / hayırlıdır ve en bol rızkı veren Allah’tır /
Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır / iyisidir. (CUMUA,11)
• Ey Muhammed! Hiç kuşkusuz, Biz sana, tüm insanlığı cehaletten
kurtarmak için, apaçık bir medeniyet ufku açtık / fetih / zafer nasip
ettik. Böyle bir ilke için çaba harca ki, Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını bağışlasın, seni dosdoğru bir yola ulaştırsın ve
bu aydınlık projeyi / nimetini senin aracılığınla tamamlasın ve seni
onur verici bir zaferle taçlandırsın / ve Allah sana onur ve kuvvet
dolu bir yardımla destek verecektir. (FETİH,1,2,3)
• İnananların imanlarını kat kat artırmaları için, Allah onların
kalplerine / gönüllerine huzur / mutluluk ve güven indirdi. (Bütün bu
lütuflar ile) Allah, inanan erkekleri ve inanan kadınları, içinden /
altından ırmaklar akan cennetlere, sonsuza dek / temelli / sürekli
kalmak üzere koyacak ve onların günahlarını örtecektir / çirkin
davranışlarını örtüp gizlemesi içindir. İşte bu, Allah yanında en
büyük kurtuluştur / Allah katında çok büyük bir başarı ve
mutluluktur. (FETİH,4,5)
• Öte yandan, Allah hakkında çirkin düşünceler besleyen / kötü
sanıda / zanda bulunan ikiyüzlü erkeklerle, ikiyüzlü kadınları ve
ortak koşucu erkeklerle, ortak koşucu kadınları cezalandıracak /
azap edecek ve onların inananlar için bekledikleri kötülükler geri
tepecektir / kötülük onları her yerden kuşatır / kötü zanları kendi
başlarına gelsin! Allah onlara öfkelenmiş / gazaplanmış, onları
lanetlemiş ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir
dönüş / gidiş yeridir! (FETİH,6)
• Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci /
müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve
Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen
vahyi öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu
yüceltsinler / tespih etsinler diye! (FETİH,8,9)
• Ey Muhammed! Seninle el tutuşup bağlılık sözü verenler, aslında
Allah’a bağlılık sözü vermişlerdir. Çünkü, elçiye bağlılık, Allah’a
bağlılıktır ve O’nun adınadır. O bakımdan kim Allah adına verdiği
sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur. Kim de Allah adına
verdiği sözü yerine getirirse, Allah ona büyük bir ödül verecektir.
(FETİH,10)
• İkiyüzlüler, kalplerinde olmayanı / gönüllerinde bulunmayanı
dilleriyle söylerler. Allah size bir zarar gelmesini isterse veya bir
yarar elde etmenizi isterse, Allah’ın bu isteğini engellemeye kimin
gücü yetebilir? (FETİH,11)
• Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçisine inanmazsa,
bilmelidir ki, Biz inkârcılar için alevli bir ateş / cehennemi
hazırlamışızdır. Allah bağışlanma dileyeni / dilediğini bağışlar /
affeder ve inkârda direneni de cezalandırır / dilediğine de azap
eder. (FETİH,13,14)
• Görme özürlüye, yürüyemeyecek derecedeki topala ve hastaya
savaşa gitme sorumluluğu yoktur / (savaşa katılamadıklarından
dolayı) herhangi bir kınama söz konusu değildir. Kim Allah’a ve
Allah’ın buyruklarını uygulayan elçisine uyarsa, Allah onu içinden /
altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de itaat etmez
dönerse, onu da acı bir biçimde cezalandırır / çok acı veren bir
azaba uğratır! (FETİH,17)
• Yemin olsun! O ağacın altında sana bağlılık sözü veren / biat eden
müminlerden Allah hoşnut olmuştur. Allah onların kalplerinde /
gönüllerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş / üzerlerine
huzur ve sükûn indirmiş ve onları yakın bir fetih / zafer ve elde
edecekleri birçok ganimetlerle ödüllendirmiştir. İşte, Hüdeybiye
Sözleşmesi’yle size bunu çabucak verdi ve size saldırı plânları
hazırlayan insanların ellerini sizden çekti. Böylece bunu inananlar
için bir delil / kanıt / belge kıldı ve sizi dosdoğru yola iletti.
(FETİH,18,19,20)
• Eğer ortak koşucu inkârcılar barışa yanaşmayıp, sizinle
savaşsalardı, yüz geri dönüp kaçacaklardı. Sonra bir dost ve bir
yardımcı da bulamayacaklardı. Bu, Allah’ın daha önce gelip
geçmişlere uyguladığı Sünneti / yolu-yöntemi / yasasıdır. Siz
Allah’ın Sünnetinde bir değişme bulamazsınız. (FETİH,22,23)
• Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere
üstün kılması için, Allah, elçisini hidayetle / doğruluk göstergesi ve
gerçek / hak din ile gönderdi. (FETİH,28)
• Ey inananlar! Akitlerinizin gereğini / sözleşmeleri yerine getirin.
Allah’ın iyilik ve güzellik işareti kıldığı şeylere, savaşmanın yasak
edildiği aya, kurbana, kurbanları belirleyen işaretlere ve Rablerinin
iyilik ve rızasını / bolluk ve hoşnutluğunu / lütfunu aramak için
Kâbe’ye / Mescid-i Haram’a / Saygın Mescid’e gelenlere saldırarak
saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca / hac ibadeti bittikten sonra
avlanabilirsiniz. Daha önce, Mescid-i Haram’ı ziyaretinize engel
oldukları için, sizin, ortak koşucu Araplara karşı beslediğiniz nefret /
kininiz / öfkeniz sizi bir taşkınlığa, saldırganlığa / düşmanlığa sevk
etmesin. İyilik, güzellik, hayır, mutluluk, erdemli davranma ve Allah
bilincini içinizde canlı tutma / takva üzere yardımlaşın. Kötülük /
çirkinlik, düşmanlık / saldırganlıkta yardımlaşmayın. Allah’ı dinleyin
/ Allah’tan korkun / Allah bilincini içinizde canlı tutunuz / Allah’a
saygılı olun. (MÂİDE,1,2)
• Leş / ölü, kan, domuzun eti ve Allah’tan başkası adına kesilenler
size haram kılınmıştır. Örneğin, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş,
boynuzlanmış ve yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmış
hayvanlar, eğer canları çıkmadan kesmemişseniz, leştir. Allah’tan
başkası adına adananlara örnek ise, (putlar adına dikilmiş olan) /
kutsallaştırılmış taşlar / dikili adak taşları üzerinde kesilerek, fal
oklarıyla dağıtılanlar / fal oklarıyla gelecekte sizleri neyin
beklediğini öğrenmeye çalışmanız / fal oklarıyla kısmet
paylaşmanız, evet bunlar fısktır / kötü bir eylemdir. Şu da var ki,
kim açlıktan / zaruretten dolayı zorda kalır da, günah işlemeyi
istemeden / sırf sağlık nedeniyle, haram edilenlerden yerse /
(yasaklanmış olan bir şeyi işlemek) zorunda kalacak olursa
kendilerine bir günah yoktur. Ortak koşucu Araplar bugün, dininizi
yok etmekten / sizin dininizi (terk edeceğinizden) ümitlerini
kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun / Bana
saygılı olun. Bugün size, dininizi son şekline getirdim / dininizi
bütünledim / dininizi kemâle erdirdim / dininizi olgunlaştırdım, size
olan nimetimi / Vahyimi tamamladım ve sizin için din olarak, tüm
elçilerimin inandığı ve tebliğ ettiği İslâm’ı beğendim / seçtim.
(MÂİDE,3)
• İyi ve güzel olan şeyler / temiz nimetler / yiyecekler / hoş ve temiz
olanlar helâl edilmiştir. Allah’ın izniyle eğiterek yetiştirdiğiniz avcı
hayvanlarının yakaladıklarını da, besmele çekerek / üzerinde
Allah’ın ismini anarak yiyin. Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun /
Allah’tan korkun / Allah bilincini içinizde dâima canlı tutun.
(MÂİDE,4)
• Bugün size iyi ve temiz / güzel / hoş şeyler / bütün temiz nimetler
helâl kılındı. Kitap verilenlerin / Yahudilerin, Hıristiyanların
yiyecekleri size, sizin de yiyecekleriniz onlara helâldir. Gizli ve
yasal olmayan yollara başvurmadan, dürüstçe ücretlerini ödediğiniz
takdirde / inananlardan ve kendilerine Kitap verilmiş olanlardan hür
ve iffetli kadınlar, zina etmeksizin ve gizli dost tutmaksızın
mehirlerini verdiğiniz takdirde size helâl kılındı / amacınız onlarla
evlenmek olmalıdır. (MÂİDE,5)
• Kim inanmayı kabul etmezse / inanmayı reddederse / imanı
tanımayıp nankörlük edenin, tüm yaptıkları / ameli / işleri boşa
çıkmıştır ve o, ahrette de kaybedenlerdendir / hüsrana
uğrayanlardandır. (MÂİDE,5)
• Ey inananlar! Salâta / Allah’a olan bağlılığınızı anmaya, eğitimöğretime gittiğinizde, yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı
yıkayın. Islak ellerinizle başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı
sıvazlayın / mesh edin / yahut yıkayın. Eğer cünûp / şehvetinizin
kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz arının / iyice temizlenin /
yıkanın. Hasta veya yolcu iseniz yahut tuvaletinizi yapmışsanız
yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız,
ellerinizin avuç içlerini temiz bir toprağa dokundurarak, yüzünüzü
ve kollarınızı sıvazlayarak teyemmüm edin. Allah size güçlük
çıkarmak / zora koşmak / zorluk çıkarmak istemez. Ancak sizi
temizlemek / arıtmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.
Olur ki, teşekkür edersiniz. (MÂİDE,6)
• Allah’ın üzerinizdeki nimetini / size olan nimetini ve O’nunla
yaptığınız sözleşmeyi / sizden aldığı sözünü hatırlayın: “İşittik ve
itaat ettik / boyun eğdik” demiştiniz. Allah’ı dinleyin / Allah bilincini
içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun. Allah
içinizde olanları / göğüslerin içindekini / gönüllerde / kalplerde olanı
biliyor. (MÂİDE,7)
• Ey inananlar! Allah için adaleti yerine getirmede örnek / hak ve
adalet timsali insanlar / adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak
(adaleti) gerçekleştirenlerden olun. Bir topluluğa olan / duyduğunuz
kininiz ve nefretiniz / kızgınlığınız / bir topluluğun çirkinlik ve
kötülüğü sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın / adaletsizlik
yapmaya sevk etmesin. Adaletli davranmak daha erdemlidir /
adaletli olun / adil davranın / adaletten asla şaşmayın; çünkü bu,
Allah bilincinin içinizde canlı kalması için daha uygun bir
(davranıştır) / bu takvaya / korunup sakınmaya daha uygundur.
Allah’ı dinleyin / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı
tutun / Allah’tan korkun. ( MÂİDE,8)
• Allah, iyi işler üretenlere / hayra ve barışa yönelik yararlı işler
yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödülü söz verdi. İnkâr edip
ayetlerimizi / ilkelerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem
halkıdır. (MÂİDE,9,10)
• Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan korkun
/ Allah’a saygılı olun. İnananlar sadece Allah’a güvensin / yalnız
Allah’a tevekkül etsinler. (MÂİDE,11)
• Allah, İsrailoğullarına şöyle demişti: “Salâtı ikâme ederseniz /
buyruklarımı
yerine
getirirseniz
ve
onunla
arınırsanız,
peygamberlerime inanır, onlara saygılı olursanız ve böylece Allah’a
borcunuzu güzel bir şekilde öderseniz, Ben de sizinle beraberim.
Günahlarınızı örter, içlerinden ırmaklar akan bahçelerde ağırlarım.
Artık sizden kim bu sözleşmeden sonra, sözünden cayarsa doğru
yoldan sapmış olur.” Verdikleri sözde durmadılar. Sözlerini
bozdukları için, Biz de onları lânetledik, kalplerini katılaştırdık.
Onlar söylenen sözlerin / (şimdi vahyedilmiş olan) kelimelerin
anlamlarını bağlamından kopardılar / (bağlamından kopararak)
bozmaktadırlar. Uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Ey
Peygamber! Onların çok azı dışında, çoğundan sürekli ihanet
göreceksin. Ama yine de onları bağışla / affet ve aldırma /
üzerlerine de varma / ellerini tut. Allah güzel / iyi davrananları /
güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları sever. (MÂİDE,12,13)
• Aynı şekilde “Biz Hıristiyanız” diyenlerden de söz almıştık. Ancak,
onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını / öğütlenmek üzere
çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi / kendilerine hatırlatılandan ders
almayı unuttular. Bu yüzden kıyamete / diriliş gününe kadar
aralarına düşmanlık, kin ve nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak
ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber
verecektir / yaptıkları her şeyi Allah onlara bildirecek. (MÂİDE,14)
• Ey Kitap sahipleri! Kitabın / Tevrat ve İncil’in gizlediğiniz birçok
bölümünü açığa çıkaran ve birçoğunu da yüzünüze vurmayan
elçimiz / Muhammed geldi size. Allah’tan bir ışık / nur ve (
gerçekleri) açıklayan apaçık bir Kur’an da, geldi size. O Kur’an’la
Allah, rızasını gözetenleri / hoşnutluğunu arayanları / rızasına
uyanları barış / esenlik / kurtuluş yollarına ulaştırır, Kendi izniyle /
Kendi iradesi doğrultusunda / buyruğu ile onları karanlıklardan
aydınlığa çıkararak şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola iletir.
(MÂİDE,15,16)
• “Meryem oğlu Mesih Allah’tır / Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”
diyenler elbette / şüphesiz yanılgı ve inkâr içindeler / küfre
batmışlardır / kâfir olmuşlardır. Eğer Allah, Meryem oğlu Mesih’i /
İsa’yı, annesini ve hatta yeryüzündekilerin tümünü yok etmek
isterse, kim buna engel olabilir? (MÂİDE,17)
• Yahudiler ve Hıristiyanlar “Biz Allah’ın çocukları / oğulları ve
sevgilileriyiz” dediler. O zaman günahlarınızdan ötürü, neden sizi
cezalandırıyor? Hayır, söyledikleriniz doğru değil. Siz sadece
Allah’ın yarattığı insanlarsınız. (MÂİDE,18)
• Ey Kitap sahipleri / Yahudiler, Hıristiyanlar! Elçiler arasında bir
boşluk döneminden sonra, size elçimiz gelmiş bulunuyor ve size
gerçekleri apaçık anlatıyor ki “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı
gelmedi” diye bahane bulmayasınız. (MÂİDE,19)
• Yoldan çıkmış bir topluluk / halk için üzme kendini / kederlenme /
tasalanma / üzülme! (MÂİDE,26)
• Şu bir gerçek ki ben, tüm yaratıkların sahibi / âlemlerin Rabbi olan
Allah’tan korkarım. (MÂİDE,28)
• Ey inananlar! Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah bilincini
içinizde canlı tutunuz / Allah’a saygılı olun, Allah’a ulaşmak /
varmak / yaklaşmak için yol / vesile arayın / Allah’a yakınlık dileyin
ve O’nun yolunda gayret / bütün çabanızı gösterin / cihat edin ki
başarılı olasınız / kurtuluşa erebilesiniz. (MÂİDE,35)
• İnkârcılar, yeryüzündekilerin hepsine ve bir o kadarına da sahip
olsalardı ve onları / hepsini diriliş gününün azabından kurtulmak
için fidye olarak verselerdi, kendilerinden kabul edilmezdi.
İnkârcılar ateşten çıkmak isterler ama; çıkamazlar. (MÂİDE,36,37)
• Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık toplumla
ilişkisini kesin. Bu, Allah’ın size öğütlediği bir caydırma yöntemidir.
Kim yaptığı bu kötü davranıştan sonra, içtenlikle pişman olursa /
tövbe ederek düzelirse, onu tekrar topluma kazandırın / Allah
tövbesini kabul eder. Göklerin ve yerin egemenliğinin / mülk ve
saltanatının / hükümranlığının Allah’a ait olduğunu düşünmez misin
/ bilmiyor musun? O kötülük dileyene / dilediğine azap eder,
dürüstlük dileyeni de / dilediğini de bağışlar. (MÂİDE,38,39,40)
• Ağızlarıyla “İnandık” dedikleri halde, kalpleriyle inanmayanların /
ikiyüzlülerin inkârcılıktaki gayretleri seni sakın üzmesin! Bir kimse
şaşırıp yoldan çıkmışsa, Allah’a karşı hiç kimse ona yardım
edemez / Allah, biri(ler)inin sapmasını dilemiş ise, sen, Allah’ın
on(lar)la ilgili kararını değiştirmek için hiçbir şey yapamazsın. İşte
onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler. Onlar için
dünyada aşağılanma ve öte dünyada da büyük bir azap var.
Böyleleri, sürekli yalana kulak veriyor, durmadan haram yiyor ve
yasadışı işler yapıyor. Bu yanlışlarını da sana onaylattırıp
meşrulaştırmak istiyorlar. Sana gelirlerse, ister aralarında karar ver,
istersen reddet / onlardan uzak dur. Gelenleri reddettiğin takdirde /
onlardan uzak duracak olursan sana hiçbir şekilde zarar
veremezler. Bununla birlikte aralarında hükmedersen / karar
verirsen adaletle karar ver / adaletle hükmet. Allah adaletli
davrananları / adaletle hükmedenleri / adil davrananları sever.
Onlar aslında dürüst kimseler / inanan kişiler değildirler.
(MÂİDE,41,42,43)
• İçinde dosdoğru bir yolu gösteren / rehberlik / hidayet, iyiye ve
güzele kılavuz ve aydınlatıcı hükümler / nûr / ışık bulunan Tevrat’ı
Biz indirdik. Allah’a teslim olmuş / kendilerini Allah’a teslim etmiş /
Müslüman peygamberler, Yahudiler arasında Tevrat’la hüküm
veriyorlardı. Hahamlar / Yahudi din adamları / din uzmanları ve
bilginler / ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar / âlimler de, Allah’ın
Kitabı’ndan / Tevrat’tan bu Kitap’a dayanarak hüküm verirlerdi ve
Tevrat üzerine tanık olurlardı. Ey Yahudiler, insanlardan
çekinmeyin / korkmayın. Ben’den çekinin / Ben’den korkun.
Çıkarlarınız için ayetlerimi, kendi sözlerinizle değiştirmeyin /
ilkelerimi pek az bir değere / basit bir ücret karşılığında satmayın.
Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar / hüküm vermezse onlar
nankördür / inkârcılardır / kâfirlerin tâ kendileridir. (MÂİDE,44)
• Tevrat’ta Yahudilere şöyle bildirdik: Cana can, göze göz, buruna
burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralanana yaralı diye Kısas’ı /
ödeşmeyi buyurduk / yazdık. Kim kısas hakkından vazgeçerse,
günahları için bir fidye / günahlara bir perde / örtü / kefaret olur.
Kim Allah’ın indirdiği doğrultusunda karar vermezse /
hükmetmezse onlar zalimdir / onlar zulmedenlerdir. (MÂİDE,45)
• Sonra da, önceki peygamberlerin yolunu aynen izlemek ve Tevrat’ı
doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. İsa’ya, içinde
dosdoğru bir yolu gösteren / hidayet / doğruluk göstergesi olan ve
ışık / aydınlık bulunan / nûr olan, önceki Tevrat’ı doğrulayan ve
erdemliler / Allah bilincini canlı tutunlar / takvaya sarılanlar / saygılı
olanlar için doğruya ve güzele bir kılavuz / doğruluk göstergesi /
hidayet ve öğüt kaynağı olan İncil’i verdik. Ey İncil’e inananlar!
Allah’ın İncil’de indirdiğiyle karar / hüküm verin. Kim Allah’ın
indirdiği doğrultusunda karar vermezse / hükmetmezse, işte onlar
yoldan çıkanlardır / fâsıkların tâ kendileridir. (MÂİDE,46,47)
• Ey Muhammed Peygamber! Sana da, daha önceki Kitap’ları /
Tevrat ve İncil’i doğrulayan / denetleyip güvenirliklerini sağlayan /
onları koruma altına almak amacıyla / hakem olan, o Kitap’ların
yerine geçen bu Kur’an’ı, gerçekleri kapsayıcı / hak olarak indirdik.
O halde onlar arasında / sana sorduklarına, Allah’ın sana indirdiği
hükümler doğrultusunda karar ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp /
Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp, onların heva ve hevesine /
keyiflerine / yalan beyanlarına uyarak karar verme. Biz, her inanç
sahibi toplum için bir yasa / yol /şeriat ve bir yöntem belirledik /
ortaya koyduk. Allah dileseydi hepinizi bir tek toplum / ümmet
yapardı. Ancak, size verdiği yasa ve yöntemlerle sizleri sınıyor /
deniyor / imtihan ediyor. Sizler iyi, güzel ve yararlı şeylerde /
hayırlarda yarışın / hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin
dönüşü Allah’adır. Artık ayrılığa düştüğünüz konuları bırakın. Allah
size tartışmış olduğunuz / anlaşamadığınız / konuların gerçek
yönünü / esasını bildirecektir. (MÂİDE,48)
• Sana gelip hakem olmanı isteyen Kitap sahipleri için, Allah’ın
indirdiği doğrultusunda karar vermelisin / aralarında Allah’ın
indirdiğiyle hükmet. Kitap sahiplerinin keyfine / yalan beyanlarına
göre karar verme / onların heva ve heveslerine sakın uyma.
Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından, sakın, seni
şaşırtmasınlar / dikkât et de Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından
seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Senin verdiğin kararları
kabul etmezlerse / eğer (Allah’ın hükmünden) yüz çevirecek
olurlarsa, Allah bazı günahları yüzünden onları cezalandırır / Allah,
bazı günahlarından dolayı, başlarına bir felâket getirmek / belâya
çarptırmak istemektedir; çünkü o insanların çoğu yoldan çıkmış
olan kimselerdir. Yoksa o Kitap sahipleri, senden, kendilerinin
cahillik dönemindeki gibi mi karar vermeni istiyorlar / cahiliye
dönemi hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği görmek isteyen / görebilen
/ kesinkes bilen / (Allah’ın varlığından) kesinlikle emin olan bir
toplum için, Allah’tan daha güzel yasa koyucu / hüküm veren
olabilir mi / kim vardır / kim olabilir ki…? (MÂİDE,49,50)
• Ey inananlar! Önyargılı fanatik Yahudiler ve önyargılı fanatik
Hıristiyanlar ile senli benli olmayın / onları dost / gönül dostları
edinmeyin. Onlar önyargılarından vazgeçmezler, birbirlerini tutarlar
/ onlar birbirlerinin dostu / gönül dostlarıdır. Sizden kim böyleleri ile
senli benli olursa, sizi de kendileri gibi fanatikleştirmeye çalışırlar /
kim onları dost / gönül dostu edinirse / kim onlardan olmaya
özenirse, o onlardandır. Allah nankör / zalimler / haksızlık edenler
toplumunu / zulmeden bir halkı doğru yola iletmez / doğruya ve
güzele kılavuzlamaz. (MÂİDE,51)
• Sen, kötü kalpli ikiyüzlüleri / kalplerinde hastalık / bunalım olanları
“Başımıza bir belâ / felâket gelmesinden korkuyoruz / endişe
ediyoruz” diyerek, fanatik Yahudi ve Hıristiyanlar arasında dolaşıp
durduklarını göreceksin. Kötü kalpli ikiyüzlülerin, tüm çabaları /
amelleri boşa çıkmış ve zarar etmişlerdir / kaybedenlerden
olmuşlardır. (MÂİDE,52,53)
• Ey inananlar! Kim dininden dönerse şunu bilsin ki, Allah’a hiçbir
zarar veremez. Allah sevdiği bir toplumu getirir, o toplum da Allah’ı
sever ve inananlara karşı alçakgönüllü, inkârcılara karşı güçlü ve
onurludur. Allah yolunda tüm çabalarıyla / var güçleriyle çalışırlar,
kınayanın kınamasından çekinmezler / korkmazlar. Bu, Allah’ın
istediği topluma verdiği bir iyiliktir / bol nimetidir / bu, Allah’ın
dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Onu kim dilerse ona / dilediğine
verir. (MÂİDE,54)
• İnananlar! Sizin gerçek dostlarınız, Allah, O’nun buyruklarını
bildiren elçisi ve salâtı ikâme edenler / vahye bağlananlar ve
onunla arınanlar ve o vahyi gereği gibi uygulayan inananlardır. Kim
Allah’tan, elçisinden ve inananlardan yüz çevirirse / kim Allah’ı,
elçisini ve inananları dost edinecek olursa (çok iyi) bilsin ki, Allah’ın
tarafını tutanlar / Allah’ın taraftarı olanlar / Allah’tan yana olanlar
kazanacaklardır / üstün / galip gelecek olanlardır. (MÂİDE,55,56)
• Ey inananlar! Sizden önceki Kitap halkından ve ortak koşucu
Araplar / insanlar arasında, dininizi alay / oyun ve eğlence konusu
yapanları dost edinmeyin. Eğer gerçekten inanmış iseniz Allah’ı
dinlemelisiniz / Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı
tutun / Allah’tan korkun. Siz bu kimseleri salâta / Allah’ın
buyruklarını öğrenmeye çağırdığınızda onu alay / oyun konusu
yapıp eğlenirler. Düşüncesiz / düşünmeyen / akıllarını kullanmayan
/ akıllarını işletmeyen bir gruptur / topluluktur onlar. Ey Muhammed!
Onlara sor: “Ey Kitap sahipleri! Siz, bizim Allah’a, bize indirilene /
Kur’an’a ve önceki indirilenlere / Tevrat’a ve İncil’e inandık diye mi,
bize karşı nefret besliyorsunuz / öç alıyorsunuz /
hoşlanmıyorsunuz? Doğrusu, sizin çoğunuz / (onların çoğu) yoldan
sapmış bozgunculardır.” (MÂİDE,57,58,59)
• Ey Kitap sahipleri! Size, “Allah katında daha kötü bir durumu / ceza
olarak bundan daha kötü bir karşılığın olacağını / yerleri bu
kimselerden daha kötü olacak olanları haber vereyim mi? Allah’ın
lânet ve gazap ettiği ve maymunlar, domuzlar gibi davranışlarla,
tağutlaşan / azgınlaşan kimseler / maymuna ve domuza
dönüştürdüğü ve tağuta / (kötü güçlere) / azgınlara tapanlardan /
kulluk edenlerden kıldığı kimseler. İşte böyle kimselerin durumları
çok daha kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.
(MÂİDE,60)
• Yanına inanmadan gelip, inanmadan gidenler, yüzüne karşı,
“İnandık” derler. Hâlbuki ikiyüzlü inkârcıların gizlediklerini Allah çok
iyi biliyor. (MÂİDE,61)
• Kitap sahiplerinden birçoğunun günah işlemede, düşmanlık etmede
ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne
kötüdür. Hahamları / ruhbanları / din adamları / Tanrı eri olanları /
bilginleri, Yahudi ve Hıristiyanları / onları, bu günah sözleri
söylemekten, haram yemekten menetselerdi / haram yemekten
alıkoysalardı olmaz mıydı? Yaptıkları şey ne fena / ne kötüdür
onların sınaat / teknoloji olarak üretmekte oldukları. (MÂİDE,62,63)
• Fanatik Yahudiler, “Allah cimridir / Allah’ın eli bağlıdır / Allah’ın eli
sıkıdır” derler. Dediklerinden ötürü elleri bağlandı ve lânetlendiler /
aslında asıl cimri olan kendileridir. Hayır! Allah’ın iki eli de açıktır. O
dilediği gibi harcamakta / dilediği gibi bağışta bulunur / nasıl dilerse
öyle verir. Andolsun ki, Rabbinden sana indirilen, onlardan
birçoğunun azgınlığını ve inkârını arttırdı / arttıracaktır. Diriliş
gününe kadar onların aralarında düşmanlık ve kin / öfke var. Her
ne zaman savaş için ateş yaksalar, Allah onu söndürmüştür.
Yeryüzünde bozgunculuk yapmak için dolaşırlar. Allah ise
bozguncuları sevmez. (MÂİDE,64)
• Eğer Kitap sahipleri / Kitaplılar, inanıp erdemli davransa / iman edip
korunsa / saygılı olsa / Allah bilincini içlerinde canlı tutmuş
olsalardı, geçmiş günahlarını / kötülüklerini örterek / silerek onları
bol nimetli cennetlere yerleştirirdik. Eğer, Kitap sahipleri Tevrat’ı,
İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereği gibi uygulasalardı,
onları baştan ayağa nimetlere boğardık. Kitap sahiplerinin içlerinde
ılımlı bir grup / orta yolu tutan bir topluluk varsa da, birçoğunun
yaptıkları işler ne kötüdür. (MÂİDE,65,66)
• Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni duyur / tebliğ et / bildir. Bunu
yapmazsan Allah’ın sana verdiği elçilik görevini yapmamış olursun
/ O’nun mesajını bildirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan
koruyacak. Allah, inkârcıları / küfre batmış topluluğu doğru yola
iletmez / kılavuzluk etmez. (MÂİDE,67)
• Ey Kitaplılar! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden kendinize indirileni
uygulamadıkça hiçbir dayanağınız olmaz / (inanç konusunda) hiçbir
temel üzerinde değilsinizdir. Rabbinden sana indirilen Kur’an,
kendilerine gelen Kitabı bile uygulamayanlardan çoğunun azgınlık
ve inkârını arttırdı. İnkârcı toplum için kendini üzme / tasalanma
artık. (MÂİDE,68)
• İnananlar, Yahudiler, Sabiler ve Hıristiyanlardan kim Allah’a ve
ahret gününe inanır ve hayra, barışa yönelik yararlı işler üretirlerse,
onlar için bir korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de…
(MÂİDE,69)
• Andolsun ki, “Meryem oğlu Mesih Allah’tır / Allah, Meryem oğlu
Mesih’in kendisidir” diyenler elbette nankörlük etmektedirler / inkâr
etmiş bulunmaktadırlar / küfre batmışlardır / kâfir olmuşlardır.
Çünkü Mesih, “Ey İsrailoğulları! Benim de sizin de Rabbiniz olan
Allah’a kul olun / ibadet edin (O’nun için çalışın) / Allah’a tapın”
demişti. Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti yasaklar, yeri
de ateş olur. Allah’ın ayetlerini saptıranlar / zalimler / zulmedenler /
haksızlık edenler için yardımcı da bulunmaz. Andolsun, “Allah,
üçün üçüncüsüdür” diyenler Allah’ın ayetlerini çarpıtanlardır. Oysa,
“Allah’tan başka Tanrı yoktur / bir tek Tanrı dışında hiçbir ilâh
yoktur.” Bu “Allah, üçün üçüncüsüdür” dedikleri sözlerine son
vermezlerse, onlara acıklı / korkunç bir azap dokunacak. Onlar
hâlâ Allah’a tövbe edip, O’ndan bağışlanma dilemeyecekler mi /
dilemeleri gerekmez mi? (MÂİDE,72,73,74)
• Meryem oğlu Mesih, sadece bir elçidir. İsa’dan önce de elçiler gelip
geçmişti. İsa’nın annesi de özü-sözü doğru / dosdoğru bir kadındı /
doğru sözlüydü. Her ikisi de insan olarak yemek yerlerdi. Önce, bir,
Bizim onlara ayetlerimizi nasıl açıkladığımıza, sonra bir de onların
(gerçeği dinlemekten) nasıl uzaklaştıklarına bak! Allah’ın dışında /
Allah’tan başka / Allah’ı bırakıp da size ne zarar verebilecek ne de
fayda sağlayabilecek olanlara mı ibadet ediyorsunuz / tapıyorsunuz
/ (onlar için mi çalışıyorsunuz)? (MÂİDE,75,76)
• Ey Kitap sahipleri / ey Kitaplılar! Dininiz konusunda gerçek dışı
görüşler ileri sürerek haddi aşmayın / gerçeğin ötesine gitmeyin.
Daha önceleri, (doğru yoldan) kendileri sapmakla kalmamış, aynı
zamanda, kendilerinden başka birçok kimseyi de saptırmış olan ve
(şimdi de hâlâ) doğru yoldan sapmakta (ısrar eden) bir topluluğun
heva ve heveslerine uymayın / keyiflerini izlemeyin. (MÂİDE,77)
• İsrailoğullarının inkârcıları, hem Davud, hem de Meryem oğlu
İsa’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü onlar (Allah’ın emirlerine)
karşı gelip haddi aşıyorlardı / isyan edip sınır tanımıyorlardı /
başkaldırıp saldırıda bulunuyorlardı. Yaptıkları ne kadar kötü olursa
olsun, onlar yine de kötülük işleme konusunda birbirlerini
engellemiyor / uyarmıyor / vazgeçirmiyorlardı. (MÂİDE,78,79)
• Kitap ehlinden çoğunun inkârcılarla / ortak koşucu Araplarla dost
olduğunu görürsün. Nefislerinin (arzu ve ihtiraslarının) onlara
yaptırdıkları / kendilerini yönelttiği yol ne kötü. Allah onlara gazap
etmiştir. Böyleleri, azapta sürekli kalacaklar. Eğer o Kitap sahipleri
Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene / Kur’an’a inansalardı,
inkârcıları / ortak koşucu Arapları dost edinmezlerdi. Ne var ki,
çoğu yoldan çıkmış bulunuyor. (MÂİDE,80,81)
• İnsanların arasında, inananların en azılı düşmanı olarak fanatik
Yahudileri ve müşrikleri / şirke batanları / ortak koşanları / ortak
koşucu Arapları bulacaksın. İnananlara sevgice en yakınları da,
“Biz Hıristiyanız” diyenlerden bulursun. Çünkü o “Hıristiyanız”
diyenler arasında büyüklük taslamayan / derin araştırmalar yapan /
kibre sapmayan papazlar ve rahipler var. O papaz ve rahiplerin,
Elçi’ye / Resul’e gelen Kur’an ayetlerini işittiklerinde, gerçeği
tanımalarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. O
papaz ve rahipler derler ki: “Rabbimiz, inandık, bizi de (gerçeğe)
tanıklık edenlerle birlikte yaz / bizi tanıklardan say. Rabbimizin bizi
iyilerin arasına katmasını umduğumuz halde, neden Allah’a ve bize
ulaşan gerçeklere / haktan bize gelene neden inanmayalım?”
derler. Bu sözlerinden ötürü Allah onlara, içlerinde / altlarından
ırmaklar akan ve sürekli / temelli kalacakları cennetler verdi. İyi /
güzel davrananların / iyilik yapanların karşılığı / ödülü işte budur.
İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise cehennem halkıdır.
(MÂİDE,82,83,84,85,86)
• Ey inananlar! Allah’ın size helâl yaptığı iyi şeyleri / temiz ve güzel
olanlarını haram etmeyin / kendinizi, Allah’ın size helâl kıldığı temiz
ve güzel olan şeylerden mahrum bırakmayın ama bu konuda
aşırılığa da kaçmayın / azıp sınırı aşmayın / düşmanlık yapmayın.
Allah azıp sınırı aşanları / aşırılığa kaçanları / düşmanlık edenleri
sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerini, helâl ve temiz olarak /
helâl, temiz ve güzel olanlarını yiyin. İnandığınız Allah’ı dinleyin /
Allah’a saygılı olun / Allah’tan korkun / Allah’ı bilincinizde her
zaman canlı tutun! (MÂİDE,87,88)
• İnananlar! Allah, sizi, düşünmeden / rastgele ettiğiniz yeminlerden
dolayı değil, fakat isteyerek kendinizi bağladığınız / bilinçli olarak,
bile bile ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bu şekilde
yaptığınız yemininizi bozarsanız, cezası şudur. Günlük ailenize
yedirdiğinizin ortalamasıyla, on yoksulu doyurmak yahut giydirmek.
Yahut da özgürlüğü elinden alınmış bir kişiyi özgürlüğüne
kavuşturmak. Bunları yapmaya imkânı olmayanlar, üç gün oruç
tutsun. İşte, bilinçli olarak, bile bile ettiğiniz yeminlerinizin cezası /
kefâreti böyle. Ancak, siz (her şeye rağmen yine de) yeminlerinizi
tutun! İşte Allah size, ayetlerini böyle açıklıyor ki, Allah’a teşekkür
edesiniz / Allah, şükretmeniz için, size ayetlerini böyle
açıklamaktadır. (MÂİDE,89)
• Ey inananlar! Sarhoş edici maddeler / içki / uyuşturucu / şarap,
kumar oyunları, tanrılar adına / tapılmak için dikilen / dikili taşlardan
/ türbelerden istekte bulunmak, fal okları ile gelecek hakkında
kehanette bulunma şeytan işi birer pisliktir / şeytanın pis işleridir.
Bunlardan uzak durun / sakının ki kurtulasınız / başarıya
ulaşasınız. Şeytan, sarhoş edicilerle / uyuşturucu / içki şarap ve
kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı
anmaktan, salâtı / vahyi öğrenmekten alıkoymak ister. Artık
vazgeçiyorsunuz / son veriyorsunuz değil mi? (MÂİDE,90,91)
• Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini dinleyin, dikkatli olun /
sakının / önlem alın / (o pisliklerden) kaçının! Kendi yararınıza
söylenenleri dikkate almazsanız, bilesiniz ki, elçimizin görevi,
açıkça bunları, Allah adına size duyurmaktır / sadece apaçık bir
tebliğdir / açıkça bildirmektir / ancak açık bildirimdir. (MÂİDE,92)
• İnanıp hayra ve barışa yönelik yararlı / iyi işler yapanları, bundan
böyle uyarılara dikkat ederek, inanıp sakındıkları / Allah bilincini
içlerinde canlı tuttukları / saygılı oldukları / korunup, inanarak iyi /
yararlı işler yaptıkları, sonra günahlardan sakınıp inandıkları / Allah
bilincini içlerinde canlı tutmaya ve inanmaya devam ettikleri /
imanda kemâle erdikleri, sonra bir daha yapmamaya kararlı
oldukları / bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri / Allah
bilincini içlerinde yoğunlaştırdıkları ve dolayısıyla iyi ve güzel işler
yapmayı sürdürdükleri sürece, daha önce yaptıklarından / tatmış
olduklarından ötürü, kendilerine bir günah yoktur / her hangi bir
sorumluluk söz konusu değildir. Allah, güzel düşünüp güzel / iyi
davrananları / iyi iş yapanları sever. (MÂİDE,93)
• Ey inananlar! Allah, sizi, gözün fark edemediği alanlarda / kimsenin
görmediği halde, kimin Kendisinden korktuğunu ortaya çıkarmak
için, silahlarınızda varken, avlanma yasağına uyup uymadığınızı
açığa çıkaracak ki, böylece, sizlerin yalnızken de, Allah’ın
buyruklarına saygılı olup olmadığınızı ortaya çıkarsın. Kim bundan
sonra sınırı / haddi aşarsa / düşmanlık ederse onun için acıklı /
korkunç / çok acı veren bir azap var. Ey inananlar! İhramdayken /
hac ibadeti bitinceye kadar, av hayvanı öldürmeyin. Bu durumda,
sizden kim kasten av hayvanı öldürürse cezası şudur. Öldürülen av
hayvanına denk bir evcil hayvanı, kurban olarak Kâbe’de / Allah
adına kurban etmesidir. –Hayvanların denkliğine, aranızdan
seçeceğiniz adaleti gözeten iki kişi karar verecektir.- Yahut ceza /
kefâret olarak yoksulları / düşkünleri doyurması ya da buna denk
oruç tutması gerekir. Böylece yaptığının cezasını çekmiş olsun.
Daha önceki yaptıklarınızı Allah affetti. Kim bunu tekrarlarsa Allah
ondan öç alır / onun cezasını verir. (MÂİDE,94,95)
• Size ve yolculara bir geçimlilik olmak üzere / hem sizin hem de
yolcuların yararlanması için, deniz hayvanlarını avlamak ve onları
yemek size yasaklanmadı. Ancak, hac ibadeti boyunca / ihramlı
olduğunuz sürece, kara avı size yasaklandı. Huzuruna
toplanacağınız Allah’ı dinleyin / huzurunda toplanacağınız Allah’a
saygılı olun / huzurunda haşredileceğiniz Allah’tan korkun / (bir
gün) huzurunda toplanacağınız Allah’ı bilincinizde her zaman canlı
tutun. (MÂİDE,96)
• Allah, kutlu / saygıya lâyık / saygın / o kutsal ev Kâbe’yi, kutlu
ayları / saygıya lâyık “ay”ı / kutsal “ay”ı / saygın “ay”ı, kurbanları /
(Kâbe’ye sunulacak) kurbanlıkları ve o kurbanları belirleyen
işaretleri, insanlar için güvenlik unsuru yaptı / bir dayanak / bir
sembol kılmıştır / insanların yararlanması için güvenli kıldı.
(MÂİDE,97)
• Bilin ki, bilinçli olarak buyruklarını yapmayanlar için, Allah’ın cezası
çetindir ve yine bilin ki, bilmeden yaptıklarınız için, Allah
bağışlayandır, esirgeyendir / çok müşfik olandır. (MÂİDE,98)
• Unutmayın ki, elçinin görevi sadece, Allah’ın buyruklarını size
duyurmaktır / resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir / elçiye
düşen, sadece ( kendine indirileni) bildirmektir. (MÂİDE,99)
• Kötünün çokluğu seni hayrete düşürse de / pis olanın çokluğu
hoşuna gitse de, iyi ile kötü / temiz ile pis bir olmaz / eşit olamaz.
Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl
sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden,
kötülüklerden kurtulabilesiniz / Allah’tan korkun ki / Allah’a saygılı
olun ki, kurtuluşa erebilesiniz / kurtuluşa ermeniz için, Allah bilincini
içinizde her zaman canlı tutun. (MÂİDE,100)
• Ey inananlar! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek / canınızı
sıkacak şeyler hakkında sorular sormayın. Allah, Kur’an’ı indirirken
gerekenleri size açıklardı / eğer Kur’an indirilirken, sorular soracak
olursanız, size açıklanır. Allah özellikle sorduklarınızı açıklamadı.
Açıklamadığına göre, Allah sorduklarınızı affetmiştir / özgür
iradenize bırakmıştır / Allah onlardan vazgeçmiştir / (haklarında
açıklama) bulunmayanları ise Allah affetmiştir. Sizden önceki bir
halk da bu tür sorular sormuş ama çok geçmeden onları inkâr eder
olmuştu / sizden önce bir topluluk / İsrailoğulları, o tip soruları
sordu da, o sorularından dolayı / verilen cevaplar hoşlarına
gitmeyince, inkârcı oldular. (MÂİDE,101,102)
• İnkârcılar / küfre sapanlar, yalan söyleyerek / Allah’a karşı / Allah
hakkında yalan uydurarak Allah’a iftira etmektedirler. Ortak
koşucuların çoğunun kafaları çalışmıyor / çoğu akıllarını
kullanmazlar / çokları düşünemiyor / çokları akıl erdiremiyorlar.
(MÂİDE,103)
• Ortak koşuculara “Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden
elçiye gelin” denildiğinde, “Atalarımızın inandığı din / yol bize
yeter!” derler. Ataları, bir şey bilmeyen ve doğru olmayan bir dine /
yola inanan kimseler olsa da mı? Ey inananlar! Siz Allah’ın ve
buyruklarını bildiren elçisinin gösterdiği yolda devam edin / siz
kendinizi düzeltmeye bakın / siz sadece kendinizden
sorumlusunuzdur. Gerçekten inanmışsanız, sapıtan kimseler / -siz,
doğru yolda olduğunuz sürece- size hiçbir zarar veremez. Sonunda
hepinizin dönüşü Allah’adır / Allah’a olacaktır. Allah yaptıklarınızı
size haber verecek / O, o zaman, size yapmış olduklarınızı
bildirecektir. (MÂİDE,104,105)
• Ey inananlar! Birinize ölüm yaklaşınca, vasiyeti yaparken yanınızda
yakınlarınızdan iki tane adaleti gözeten tanık bulunsun. Yolculuk
anında size ölüm gelirse, o zaman da sizden olmayan iki kişi
tanıklık etsin. Eğer tanımadığınız bu iki tanıktan kuşkulanıyorsanız,
salâttan / vahiy çalışmasından sonra, bu tanıkları bir kenara çekip
Allah adına: “Akraba dahi olsa tanıklığımızı hiçbir değerle
değiştirmeyeceğimize, Allah adına yaptığımız tanıklığımızı
gizlemeyeceğimize, aksi takdirde, günahkârlardan olacağımıza
yemin ederiz” diye yemin ettirin. Bu tanıkların sonradan günaha
girme pahasına yeminlerinden caydıkları ve taraflı oldukları
anlaşılırsa, bu tanıklar reddedilir ve ölen kişinin yakınlarından iki
kişi tanık olarak onların yerine geçer. Bu yeni tanıklar da: “Yemin
olsun ki, biz tanıklığımızda, onlar gibi yeminimizden
caymayacağımıza, kimsenin hakkına tecavüz etmeden tanıklık
yapacağımıza, aksi takdirde zalimlerden oluruz” diye yemin
etsinler. Bu uygulama, tanıklığı gereği gibi yapmalarını ve yemin
ettikten sonra yeminlerinin reddedilmesinden / bir daha kabul
edilmemesinden korkmalarını sağlamak içindir. Allah’ı sayın /
Allah’a saygılı olun / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’tan
korkun ve dinleyin / söylenene kulak verin. Allah yoldan iyice
çıkmış topluluğu doğru yola iletmez. (MÂİDE,106,107,108)
• Diriliş gününde Allah elçileri toplayıp: “Size ne cevap verildi?” diye
soracak, peygamberler de; “Bizim bir bilgimiz yok. Gizemleri /
idrakimizi aşan gizli konuları / gaybları / görülmeyenleri ancak Sen
bilebilirsin” diyerek karşılık vereceklerdir. (MÂİDE,109)
• Diriliş günü Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sen mi
insanlara ’Allah’tan başka / Allah’ın yanında beni ve annemi de
tanrı edinin / Allah dışında iki tanrı olarak kabul edin’ dedin?” O
zaman İsa şöyle cevap verecek: “Hâşâ! Sen yücesin / tespih
ederim Seni / Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan bir şeyi / bir
sözü söylemek bana yakışmaz / benim haddime değildir. Zaten
böyle bir şey söylemiş olsaydım Sen bilirdin. Sen benim
düşündüklerimi / içimde olanı bilirsin; ama ben Senin
düşündüklerini / Zâtında olanı bilmem. Tüm gizemleri / bizim
idrakimizi aşan gizli konuları / gaybları / görünmeyenleri eksiksiz
bilen sadece Sensin. Ben insanlara ancak Senin bana öğrettiklerini
söyledim. ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk
edin / Allah’a ibadet edin / Allah’a tapın’ dedim. İçlerinde
bulunduğum sürece, insanlara tanıktım. Sen beni vefat ettirince /
canımı aldıktan sonra ise, Sen onların üzerine gözetleyici oldun.”
Diriliş gününde, İsa ile bu söyleşiden sonra Allah şöyle buyuracak:
”Bu, özü-sözü doğru olanların / doğrulara doğruluklarının yarar
sağladığı gündür.” Allah onlardan, onlar da Allah’tan hoşnut
olmuştur. Büyük başarı işte bu… / işte bu, çok büyük kurtuluştur.
(MÂİDE,116,117,119)
• Biliniz ki, siz Allah’ı yenemezsiniz / Allah’ı âciz bırakamazsınız /
hiçbir şekilde Allah’tan kaçamayacağınızı ve Allah’ın ortak koşucu
inkârcıları rezil / perişan edeceğini bilin! (TÖVBE,2)
• Allah ve elçisi, puta tapar Arapların ortak koştuklarından /
müşriklerden uzaktır. Eğer tövbe ederseniz sizin için daha iyi olur.
Yok, eğer, inkârcılığınıza ve saldırılarınıza devam ederseniz, iyi
bilin ki, siz Allah’ı yenemezsiniz / Allah’tan kaçamazsınız / Allah’ı
acze düşüremezsiniz. İnkâr edenlere acı bir azabı haber ver.
Ancak, kendileriyle yaptığınız antlaşmanın koşullarına eksiksiz
uyan ve size karşı düşmanlarınızla işbirliğinde bulunmayan, puta
tapar Araplarla / ortak koşanlarla / müşriklerle yaptığınız
antlaşmayı bozmadan, belirlediğiniz süreye kadar uygulayın. Allah
erdemli davrananları / sakınanları / saygılı olanları / Allah, Kendi
bilincini içlerinde canlı tutanları sever. (TÖVBE,3,4)
• Dört haram / ateşkes / saygın aylar çıkınca / verilen süre tamam
olunca, hâlâ barışa yanaşmıyor ve saldırılarına devam ediyorlarsa,
o puta tapar Arapların / müşriklerin / ortak koşanların fitnesine /
saldırısına fırsat vermeyin, her kaçış ve çıkış noktalarını /
geçebileceği bütün yolları tutun / onları kuşatma altına alın / tüm
geçit noktalarını tıkayın / yakalayıp hapsedin ve her gözetleme
yerinde onları bekleyin / onları yakalayın, tutuklayın ve
cezalandırın. İçtenlikle tövbe edip, salâtı ikâme ederler / vahye
inanıp bağlanırlar ve onunla ortak koşucu inançlarından arınırlarsa
artık onlara dokunmayın, yollarını serbest bırakın / yollarını açın
onların / üzerlerine gitmeyin. (TÖVBE,5)
• Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplardan / Allah’a ortak
koşanlardan / müşriklerden biri sana gelip can güvenliği için
korunma / sana sığınmak isterse / senden güvence dilerse / senin
yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, onun güvenliğini sağla /
onu sığınmana al ve Allah’ın ayetlerini / Allah’ın sözünü / Allah’ın
kelâmını anlat ki, gerçeği öğrensin. Sonra da onu, kendinin
güvenlik içinde olacağı yere kadar ulaştır. Çünkü ortak koşucu
Araplar, insan ilişkilerinden anlamayan, (gerçekleri) bilmeyen /
bilgisiz bir topluluktur. (TÖVBE,6)
• Puta tapar Araplar / Allah’a ortak koşanlar, yaptıkları antlaşma
koşullarına bağlı kaldıkları sürece siz de bağlı kalın / onlar size
dürüst davrandıkları sürece siz de dürüst davranın. Çünkü Allah
erdemli davrananları / saygılı olanları / sakınanları / Allah, Kendi
bilincini içlerinde canlı tutanları sever. Ortak koşucular, size üstün
gelselerdi ne verdikleri söze ve yaptıkları yemine bağlı kalırlardı, ne
de geçerli bir antlaşmaya… Konuşmalarıyla sizi etkileyecek hoş
sözler söylerler. Fakat, kalpleri tam tersini ister. Çünkü onların
çoğu, yoldan çıkmıştır / samimi değillerdir / gerçeğe uzak düşmüş
sapıklardır. Onlar, Allah’ın ayetlerini maddesel çıkarları için / az bir
değer karşılığında değiştirdiler de, insanları Allah’ın yolundan
alıkoydular. Gerçekten de yaptıkları ne kadar da kötüdür. Onlar,
inanmış birisi hakkında ne verdikleri bir söze bağlı kalırlar, ne de
yaptıkları geçerli bir anlaşmaya uyarlar. Çünkü onlar, sınır tanımaz
azgınlardır / teröristlerdir / haddi aşanlardır / düşmanlıkta aşırı
gidenlerdir. Fakat, içtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler /
vahye samimi olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını
temizlerlerse, sizin din kardeşleriniz olurlar. Biz, bilen bir halk için
ayetlerimizi ayrıntılı bir biçimde açıklamaktayız / açık-seçik ortaya
koyarız / uzun uzun anlatıyoruz. (TÖVBE,7,8,9,10,11)
• Ortak koşucu inkârcılar, aranızda antlaşma yaptıktan sonra,
yeminlerini bozar ve dininiz için size saldırırlarsa, onların yeminleri
artık geçersizdir. O takdirde siz de o inkârcıların elebaşlarıyla
savaşın. Belki sıkıyı görüp saldırılarından vazgeçerler. Ey
inananlar! Yeminlerini bozan, verdikleri sözde durmayan, Allah’ın
elçisini doğduğu topraktan çıkaran ve sizinle savaşı ilk defa
kendileri başlatan topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa
onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten inanıyorsanız, asıl
çekinmeniz / korkmanız gereken Allah’tır. Onlarla savaşın ki, Allah,
sizin ellerinizle inkârcıları cezalandırıp rezil etsin / alçaltsın / azap
etsin, sizi zafere ulaştırsın / sizi onlara üstün kılsın / onlara karşı
size yardım etsin ve inanan toplumun göğsünü / gönüllerini
ferahlatsın / su serpsin / şifa ulaştırsın. Ve yüreklerinin / kalplerinin
öfkesini gidersin. (TÖVBE,12,13,14,15)
• Allah, içinizden Kendisi uğrunda çaba harcayanları / içinizden
emek verenleri / cihat edenleri, Allah’tan, buyruklarını bildiren
elçisinden ve inananlardan başkasını kendilerine sırdaş
edinmeyenleri ortaya çıkarmadan / belirlemedikçe / bilmeden,
kendi halinize bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızı
haber alır / yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır.
(TÖVBE,16)
• Hiç kuşkusuz, Allah’ın mescitlerini, Allah’a ve ahret gününe
inananlar, salâtı ikâme edenler / vahye bağlı kalanlar ve onunla
arınanlar ve Allah’ı gönülden sayanlar / sadece Allah’tan korkan
kimseler onarırlar / şenlendirirler. İşte onlar, dosdoğru yolu
bulanlardır / bunlar doğru yolda olabilirler. (TÖVBE,18)
• Ey ortak koşucu Araplar / (ey Allah’a ortak koşanlar)! Siz, hacılara
zemzem dağıtmayı / hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı /
Kâbe’yi onarmayı ve hac için ziyarete bulundurma işini, Allah’a,
ahret gününe inanma ve Allah yolunda cihat etme / Allah yolunda
didinme ile bir mi tutuyorsunuz? Allah yanında bu ikisi bir değildir.
Allah, ortak koşucu / haksız bir toplumu / zulmedenleri doğruya
ulaştırmaz / doğru yola koymaz. (TÖVBE,19)
• İnananlar, hicret / göç edenler, mallarıyla canlarıyla Allah adına /
Allah yolunda çaba gösterenler, Allah yanında daha büyük bir
dereceye sahiptirler / Allah katında derece bakımından en üstün
olanlardır. İşte kazananlar / kazanacak olanlar / kurtuluşa erenler
onlardır. Rableri onlara, Kendisinden bir iyilik / bir rahmet / bir
sevgi, bir hoşnutluk ve içinde sürekli / tükenmez / ölümsüz
nimetlerin bulunduğu cennetleri müjdeler. Onlar cennette sonsuza
dek / ebedi ve temelli / sürekli kalacaklardır. (TÖVBE,20,21,22)
• Ey inananlar! Babalarınız ve kardeşleriniz, hicret / göç etmeyip
inkârı imana tercih etmişlerse, onlarla senli-benli olmayın / samimi
dost edinmeyin. Kim onlarla senli-benli olursa / kim onları dost
edinecek olursa, işte onlar zalimlerdir / haksız kimselerdir /
zulmedenlerdir. (TÖVBE,23)
• Babalarınız, çocuklarınız / oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
aşiretiniz / kabîleniz / akrabalarınız / menfaat çevreniz /
yakınlarınız, kazandığınız servet / elde ettiğiniz mallar, bozuk /
durgun / kötüye gitmesinden korktuğunuz işleriniz / ticaret ve
hoşlandığınız evler, size Allah’tan ve buyruklarını bildiren
elçisinden ve Allah yolunda çaba göstermekten / Allah yolunda sıkı
çalışmaktan / Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili / daha
değerli / daha sevimli ise, Allah emrini getirinceye kadar / Allah’ın
buyruğu gelene kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmış toplumları
doğruya ve güzele kılavuzlamaz / doğru yola koymaz / iletmez.
(TÖVBE,24)
• Ey inananlar! Allah’a ortak koşanlar / müşrikler, kuşkusuz, pistirler /
Allah’a ortak koşan Arapların / insanların inanç ve düşünceleri
kirlidir / pistir; o bakımdan, bu yıldan sonra Mescid-i Haram’ın /
Kâbe’nin bakımından çekilsinler / kutsal Mescide yaklaşmasınlar.
Eğer siz, ekonomik bir sıkıntıya / yoksulluğa / fakirliğe düşmekten
korkuyorsanız, bilin ki, Allah dileyeni / dilerse bolluğuyla / Kendi
lütfuyla zenginleştirecektir. (TÖVBE,28)
• Ortak koşucu Araplardan ayrı olarak, kendilerine Kitap verilenler
arasından, size savaş açmış, Allah’a ve ahret gününe inanmayan,
Allah ve O’nun buyruklarını bildiren elçisinin yasakladıklarına
uymayan ve hak / gerçek dini, din olarak kabul etmeyen bazı
Yahudi ve Hıristiyanlarla da, saldırılarına son verinceye, cizyelerini
/ vergilerini / tazminatını verinceye kadar savaşın. (TÖVBE,29)
• Yahudiler: “Uzeyr / Ezra Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da
“Mesih / İsa Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarında sürekli
tekrar edip durdukları sözleridir. Daha önceki inkâr etmiş olanların /
nankörlerin sözlerini aynen taklit ediyorlar. Allah onların canını
alsın / Allah onları kahretsin. Nasıl da saçmalıyorlar / nasıl da
(haktan) sapıyorlar! Yahudiler, hahamları ve ruhbanları / din
adamlarını, Hıristiyanlar, papazlarını / rahiplerini, Meryem oğlu
Mesih İsa’yı, Allah ile beraber / Allah’ın yanında / Allah dışında /
Allah’ı bırakıp rabler edindiler. Oysa onlara, yalnız tek Tanrı’ya /
Kendisinden başka Tanrı olmayan, sadece tek bir Tanrı’ya kulluk /
ibadet etmeleri söylenmişti. Allah’tan başka Tanrı yoktur / ilah yok o
tek Allah’tan başka. Allah, ortak koştukları kimselerden çok daha
yücedir / onların ortak koştuklarından arınmıştır / münezzehtir O.
(TÖVBE,30,31)
• Allah’ın ışığını / nûrunu / Kur’an’ı, yok sayıyorlar / sözleriyle
söndürmek istiyorlar. Ortak koşucu din adamları / inkâr edenler /
kâfirler / ortak koşanlar Allah’ın ışığı / Kur’an’ı örtmeye,
söndürmeye çabalasalar da / hoşlanmasalar da, Allah ışığını /
nûrunu / Kur’an’ı tamamlamaktan başka bir şey istemiyor / asla
vazgeçmeyecektir. Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah
elçisini hidayetle / doğru gösterge ve gerçek / hâk din ile gönderdi
ki, onların kendi uydurdukları tüm dinlere üstün kılsın.
(TÖVBE,32,33)
• Ey inananlar! Din adamlarının çoğu, insanların parasını hak
etmeden / insanların mallarını haksız / uydurma yollarla yerler ve
Allah’ın yolundan saptırırlar / Allah yolundan alıkorlar / geri
çevirirler. İnsanlardan haksız yere topladıkları altın ve gümüşü
yığıp, Allah yolunda harcamayanlara korkunç / çok acı veren bir
azabı haber ver. Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar
cehennem ateşinde kızdırılarak onların alınları, yanları / böğürleri
ve sırtları dağlanır ve şöyle denilir: “Kendi çıkarlarınız / egolarınız
için biriktirdikleriniz işte budur. Artık biriktirdiklerinizin azabını
tadın.” (TÖVBE,34,35)
• Kuşkusuz Allah’ın nazarında / Allah katında ayların sayısı –gökleri
ve yeri yarattığı gün belirlemiş olduğu yasa uyarınca / yazdığı
Kitabında- onikidir. Bu aylardan dördü haram aylardır / dördü
saygın aydır. İşte bu, şaşmaz nizamdır / gerçek yasadır, eskimez
din / kusursuz hesap işte budur. Haram aylarda savaşarak / (günah
işleyerek) kendinize zulmetmeyin / yazık etmeyin. Ama ortak
koşucular, sizinle
-haram aylarında- savaşa devam ederlerse
siz de onlarla savaşın. Bilesiniz ki, Allah erdemli davrananların
yanındadır / Allah’ın her zaman, Kendinin bilincinde olanlarla
birlikte olduğunu bilin. Haram / saygın ayların yerlerini değiştirmek,
Allah’ın koymuş olduğu yasayı inkârda ileri gitmektir. İnkârcılar
böylece saptırılırlar / doğru yoldan sapmış olmaktadırlar. Allah’ın
haram saydığı dört ayın yerine, haram olmayan başka dört ayı
getirerek, Allah’ın haram saydığı dört aya denk düşürmek
amacıyla, bir yıl haram olan ayları, bir yıl da yerine getirdikleri
haram olmayan ayları helâl sayarlar. Böylece, Allah’ın haram
kıldığı ayların haramlığını çiğnerler / Allah’ın haram kıldığını helâl
yapıyorlar. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir /
yaptıkları bu kötü işlerde, kendileri güzel bir iş yaptıklarını sanırlar.
Allah, inkârcı topluluğu / (gerçekleri) inkâr edenleri asla doğru yola /
doğruya ulaştırmaz. (TÖVBE,36,37)
• Ey inananlar! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa hazır olun”
denildiği zaman, yere çakılıp / yığılıp kaldınız? Ahret yerine /
ahretten vazgeçip bu dünya hayatına mı / iğreti hayata mı razı
oldunuz / dünya hayatını ahrete mi yeğlediniz? Dünya hayatının
nimetleri / geçimlik süresi ahret hayatına oranla pek azdır. Eğer siz,
savaş için harekete geçmez, seferber olmazsanız, Allah sizi acıklı
bir azapla cezalandırır, sizin yerinize Allah yolunda gönüllü
savaşacak başka bir toplumu geçirir. Siz savaşa gitmemekle
Allah’a asla zarar veremezsiniz. Allah’ın gücü her şeye yeter.
İnananlar! İster ağır / ihtiyar, ister hafif / genç, savaş bir zorunluluk
haline gelmişse, içinde bulunduğunuz şartlar ne durumda olursa
olsun savaşa çıkınız / seferber olun. Mallarınızla ve canlarınızla
Allah yolunda cihat edin / çaba gösterin / sıkı çalışın. Eğer
bilirseniz, bu sizin için daha iyidir / daha hayırlıdır / sizin
iyiliğinizedir. (TÖVBE,38,39,41)
• Allah ikiyüzlülerin yalancı olduklarını biliyor. Allah seni affetsin /
bağışlasın! Doğru mu, yalan mı söyledikleri sana belli olmadan,
ikiyüzlülerin sözlerine kanarak, neden onlara izin verdin de
beklemedin ki? Allah’a ve ahret gününe inananlar mallarıyla
canlarıyla cihat etmek / çaba göstermek / sıkı çalışmak söz konusu
olduğunda senden asla izin istemezler. Allah, erdemli kimseleri /
saygılı olanları / takva sahiplerini / Kendinin bilincinde olanları çok
iyi bilir. Senden ancak, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlar,
ikiyüzlülerin savaş aleyhtarı propagandasından etkilenenler,
kalpleri / gönülleri kuşkuyla / şüpheyle dolu olduğu için,
kuşkularında bocalayıp duranlar, savaşa gitmemek için izin isterler.
(TÖVBE,42,43,44,45)
• İkiyüzlüler gerçekten savaşa katılmayı / sefere çıkmayı dilemiş /
istemiş olsalardı, savaş / sefer için bir yol hazırlığı yaparlardı.
Fakat, Allah onların gerçek niyetlerini bildiği için savaşa katkılarına
izin vermedi / onları tembelleştirdi / onları yüreksiz ve moralsiz
kıldı. Ve kendilerine “Oturanlarla / savaşa gitmeyen kadın ve
çocuklarla oturun” denildi. Eğer ikiyüzlüler, sizinle beraber sefere
çıksalardı, ordu içinde karışıklık çıkartarak, aranıza fitne ve nifak /
anlaşmazlık sokarlardı / zihninizi bulandırmaktan başka bir şey
yapmaz ve birbirinize düşmenizi isteyerek aranızda koşuştururlardı.
İçinizde ikiyüzlülerin fitnesine kulak verenler / savaş aleyhtarı
propagandalarına kananlar da var. Allah bozguncuları /
zulmedenleri / haksızlık yapanları / zalimleri çok iyi bilir.
(TÖVBE,46,47)
• Allah’ın bizim için izin verdiğinden başkası bize dokunmaz /
hakkımızda Allah’ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz /
başımıza Allah’ın yazdığından başkası gelmez. Allah bizim
koruyucumuz, dostumuzdur / O’dur bizim Mevlâ’mız. İnananlar
yalnız Allah’a güvenip dayansınlar. (TÖVBE,51)
• Ey ikiyüzlüler! Yoksullara ister gönüllü / kendi arzunuzla, ister
gönülsüz / baskı ve zorla yardım / infak edin / harcayın / verin ;
yardımlarınız asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkmış
bir topluluksunuz. Yardımlarının kabul edilmemesinin sebebi şudur:
Allah’ı ve buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri / nankörlük
etmeleri / inkâr etmeleri, savaş için çağrıldıklarında üşenerek
gelmeleri ve yaptıkları yardımları da isteksiz ve gösteriş için
yapmaları / istemeyerek / içlerinden gelmeyerek vermeleridir.
(TÖVBE,53,54)
• İkiyüzlülerin malları / servetleri ve çocukları seni etkilemesin /
imrendirmesin. Allah, bunlarla, onların dünya hayatında sıkıntı
içinde yaşamalarını ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını / iğreti
hayatta azap etmeyi / cezalandırmayı ve inkârcı iken canlarının
çıkmasını istiyor. (TÖVBE,55)
• İkiyüzlüler, sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler; oysa asla
sizden değiller, onlar sizin gücünüzden korkan bir topluluktur.
Nitekim onlar, sığınacak bir yer, barınacak mağaralar yahut da
girebilecek bir delik bulsalardı, panik içinde oralara kaçarlardı.
(TÖVBE,56,57)
• Allah bize yeter. Allah elçisi yoluyla Kendi lütfundan bize verecektir.
Biz sadece Allah’ı arzularız / gönlümüzü yalnız Allah’a bağlamışız /
Allah’a gönülden bağlananlardanız / Biz Allah’a ulaşmayı isteyen
kimseleriz. (TÖVBE,59)
• Sadakalar / sosyal yardımlar / (vergi gelirleri) / gönüllü sunular,
Allah’tan bir farz / yükümlülük / Allah’tan biçilmiş hisseler olarak,
fakirlere / yoksullara / düşkünlere, bu işte çalışan görevlilere / (vergi
toplamakla) görevli memurlara / sadakalarla ilgilenmeye memur
edilenlere, İslâm’a sempati duyanlara / kalpleri yakınlaştırılıp
ısındırılacak olanlara, özgürlüğünü yitirmiş olanlara, borçlulara,
Allah yoluna / Allah yolundakilere ve yolda kalmışlara verilmeli.
(TÖVBE,60)
• İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerinin aynısıdır. Onlar,
kötülüğü öğütlerler, iyilikten men ederler. Allah için yardımda elleri
sıkıdır / çok cimridirler / harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar bu
davranışlarıyla Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Çünkü
ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, iyice yoldan çıkmış olanlardır.
Allah, ikiyüzlü erkeklere, ikiyüzlü kadınlara ve inkârcılara sürekli /
ebedi kalacakları cehennem ateşini söz vermiştir. Cehennem ateşi
onlara yeter. Allah ikiyüzlü erkekleri, ikiyüzlü kadınları ve inkârcıları
lânetlemiştir ve onlar için tükenmez / sonu gelmez / sürekli bir azap
vardır. (TÖVBE,67,68)
• Ey ikiyüzlüler! Siz de tıpkı sizden önceki inkârcılara benziyorsunuz;
fakat, onlar sizden daha güçlüydüler / üstündüler, sizden daha çok
mal ve çocuklara sahiptiler. Kendilerince zevk sefa içinde
yaşadılar. Siz de kendinizce yaşıyorsunuz. Tıpkı sizden önceki
inkârcıların yaptıkları gibi, tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp
gidiyorsunuz. Ama sizden önceki inkârcıların tüm yaptıkları işler,
dünyada da, ahretde de boşa gitmiştir. İşte kaybedenler
böyleleridir. (TÖVBE,69)
• Nuh halkını tufanla, Hud’un Ad kavmini korkunç bir rüzgârla,
Salih’in Semud kavmini şiddetli bir depremle, İbrahim’in puta tapar
halkıyla mücadelesi, Şuayb’ın Medyen sakinlerini ateşle ve Lut
kavminin alt üst şehirleri ve halkları gibi, kendilerinden önceki inkâr
edenlerin haberleri onlara ulaşmadı mı? Her bir elçimiz, kendi
halklarına apaçık ayetlerimizi / açık-seçik belgeler anlattılar / ikaz
ettiler. Allah asla o kavimleri durup dururken yok etmedi / haksızlık
etmedi / zulmetmemişti; aksine, onlar inkârcılıkları yüzünden,
kendileri yok oluşlarını hazırladılar. (TÖVBE,70)
• Nasıl ikiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerinin aynısı ise,
inanan / mümin erkekler ve inanan / mümin kadınlar da birbirinin
dostudur. Onlar insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler,
kötülükten ve çirkinliklerden men ederler, salâtı ikâme ederler /
vahyi iyice anlarlar ve arınırlar, Allah’a ve O’nun buyruklarını
bildiren elçisine uyarlar. İşte o inanan kadın ve inanan erkeklere
Allah rahmet edecektir / sevgi ve şefkatini bahşedecektir. Allah,
inanan erkeklere ve inanan kadınlara, içinde ırmaklar akan sürekli
kalacakları cennetler ve Adn / ebedi mutluluk cennetlerinde güzel
evler / hoş konaklar / tertemiz barınaklar söz vermiştir. Allah’ın
kendilerinden hoşnut olması ise, hepsinden daha büyük bir
ödüldür. İşte en büyük mutluluk / o büyük başarı / büyük kurtuluş
budur. (TÖVBE,71,72)
• Ey Peygamber! İnkârcılarla / küfre sapanlarla ve ikiyüzlülerle
mücadele / cihat et / onlara karşı sıkı çalış ve onlara karşı güçlü ve
tavizsiz / sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne
kötü bir dönüş / varış / gidiş yeridir orası! (TÖVBE,73)
• O ikiyüzlülerden bazıları “Allah bize lütfundan / bol nimetinden
bolca verirse, biz de yardım için harcayacağız / mutlaka bağışta
bulunacağız / elbette sadaka dağıtacağız ve dürüst / iyi insanlardan
/ iyilik ve barış için çalışanlardan olacağız” diye Allah’a söz verdiler.
Fakat Allah onlara, Kendi lütfundan / bolluğundan bol verince, bu
sefer cimrileştiler ve verdikleri sözden döndüler. Nihayet, Allah’a
verdikleri sözden caydıkları ve yalan söyledikleri için, Allah,
Kendisiyle / kendileriyle karşılaşacakları / huzuruna çıkacakları
güne kadar, kalplerine nifak / ikiyüzlülük sokarak cezalandırdı.
(TÖVBE,75,76,77)
• İkiyüzlüler kendilerinin hem gizlediklerini / sırlarını, hem
fısıldaştıklarını, Allah’ın bildiğini hâlâ anlamadılar mı? Allah tüm
gizli olan şeyleri / görünmeyenleri / gaybla ilgili konuları çok iyi
bilendir. (TÖVBE,78)
• Gönüllü olarak sosyal yardımda bulunan inananların cömertliklerini
eleştirenler ve ancak, güçleri nispetinde yardım yapanlarla alay
edenler yok mu, Allah o ikiyüzlüleri maskaraya çevirecektir /
sadaka konusunda hem fazladan veren (zengin) inananlara / içten
bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, hem de çok az,
ancak ellerinden gelebildiğince verebilen (yoksul) inananlara dil
uzatan ve onlarla eğlenenlere gelince, Allah da onlarla eğlenecektir
/ Allah onları maskaraya çevirecektir. Onlar için can yakıcı / acıklı
bir azap vardır. (TÖVBE,79)
• Ey Peygamber! İkiyüzlüler için senden şefaat dilerler, sen onların
bağışlanmasını ister dile, ister onlar için bağışlanma / af dileme.
İkiyüzlüler için yetmiş kere şefaat dilesen bile, Allah onları asla
affetmeyecektir. Çünkü o ikiyüzlüler, Allah’ı ve O’nun buyruklarını
bildiren elçisini yalanladılar. Allah yoldan iyice çıkmış toplumları
doğruya iletmez / doğru yola getirmez / kılavuzluk etmez.
(TÖVBE,80)
• Özür bahane ederek, sırf Allah’ın elçisine muhalefet olsun diye,
savaşa gitmeyen ikiyüzlüler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla
cihat etmeyi / çaba göstermeyi / sıkı çalışmayı aşağı gördüler /
hoşlarına gitmedi ve savaşa gitmedikleri için, kendi kendilerine
böbürlenerek “Bu sıcakta savaş mı olur, sizler de harekete
geçmeyin” diye savaş aleyhtarlığı yaptılar. Ey Peygamber! Söyle o
ikiyüzlülere “Cehennem ateşi çok daha sıcaktır” keşke anlamış
olsalardı. Artık o ikiyüzlüler, tüm bu davranışlarına / kazandıklarına
karşılık / başlarına gelecek cezayı düşünerek, az gülüp çok
ağlasınlar. Ve o ikiyüzlülerle salâtı / ilişkiyi kes. Cenazelerine ve
mezarlarına gitme. Çünkü onlar Allah’a ve O’nun buyruklarını
bildiren elçisine karşı geldiler ve sapkınlar / yoldan çıkmış olarak
öldüler. (TÖVBE,81,82,84)
• İkiyüzlülerin servetleri / malları ve çocukları seni etkilemesin /
imrendirmesin. Allah bunlarla, onların dünyada, günahlarını
artırmayı / azap etmeyi / cezalandırmayı ve canlarının inkârcılar
olarak çıkmasını ister / izin verir. (TÖVBE,85)
• Allah, mallarıyla canlarıyla Allah adına çaba harcayanlara, içinde
sonsuza dek kalacakları ve içinden ırmaklar akan cennetler söz
vermiştir. İşte bu en büyük kazançtır / mutluluktur / işte budur
büyük başarı / büyük kurtuluş işte budur. (TÖVBE,89)
• Varlıklı oldukları halde savaşa gitmemek için, senden izin
isteyenler kınanabilir / sorumluluk söz konusudur. Onlara geride
kalanlarla birlikte olmayı istediler. Allah da onların kalplerini
mühürledi / kalpleri kirlendi. Bunun için neyin iyi neyin kötü
olduğunu bilmezler / algılayamıyorlar / (ne yaptıklarını) anlayamaz
hale gelmişlerdir / artık bilemezler. (TÖVBE,93)
• Gizliyi de açığı da bilen Allah’ın / görünmeyen ve görünen âlemleri
bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da Allah yaptıklarınız her şeyi
size bildirecektir. (TÖVBE,94)
• O ikiyüzlülerle ilgilenme / onlardan uzak durun. Onların inanç ve
düşünceleri kirlidir. Kazandıkları kötü işlere karşılık varacakları yer
cehennemdir. (TÖVBE,95)
• Allah yoldan çıkmış toplumlardan asla hoşnut olmaz. (TÖVBE,96)
• Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte / küfür, parçalanma yönünden
en aşırıdırlar. Allah’ın elçisine indirdiğini / Kur’an’ı tanımamaya en
yakındırlar. (TÖVBE,97)
• Bazı Araplar, verdikleri yardımlarını / infâk ettiğini / Allah yolunda
harcadıklarını bir kayıp ve angarya / bir ceza / zorunlu ödeme
sayar ve sizin başınıza felâketler gelmesini beklerler. En kötü
felâketler o Araplar içindir / kötülükler onların başına gelsin!
(TÖVBE,98)
• Bilmezler mi ki, kullarından tövbeleri kabul eden, sadakaları /
sosyal yardımları / gönüllü sunuları alan / emir buyuran Allah’tır ve
Allah tövbeleri en çok kabul edendir, en çok esirgeyen / çok müşfik
olandır. (TÖVBE,104)
• Çalışın / iş yapın / eylemde bulunun / iş yapıp değer üretin; yapın
yapmak istediğinizi. Sonunda gizliyi ve açığı bilen Allah’a
döndürüleceksiniz ve Allah yapmış olduklarınızı size bildirecek /
haber verecektir. (TÖVBE,105)
• İlk günlerde, erdemlilik / hak / saygınlık / Allah bilinci üzerine
kurulmuş / takva üzere yapılan mescide / toplantı yerine gitmen çok
daha iyidir. Çünkü orada Allah’tan gelen vahyi öğrenmek ve
inançlarını temizlemek isteyen / çokça arınmayı seven insanlar /
adamlar vardır ve Allah inançlarını pislikten / şirkten arındıranları
sever. (TÖVBE,108)
• Düşünün! Binasını Allah’a saygı duyarak ve dürüst bir şekilde /
Allah’tan gelen bir sakınma / O’nun hoşnutluğunu / Allah bilinci
kazanma duygusu ile, sağlam bir zemine yapan mı, yoksa binasını
uçurumun kenarına kaygan bir zemine yapıp, onunla birlikte
felâkete / cehennem ateşine yuvarlanan mı daha iyidir? Allah
zalimler topluluğunu / haksızlık yapanları / zulmedenleri doğruya /
doğru yola ulaştırmaz. O ikiyüzlülerin yaptıkları bina, yürekleri
parçalanıncaya dek kalplerinde bir kuşku / (huzursuzluk) kaynağı
olarak kalacaktır. (TÖVBE,109,110)
• Allah inananların canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın
almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, ölürler ve
öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verdiği bir
sözdür. Verdiği sözü, Allah’tan daha kesin olarak kim yerine
getirebilir / ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var / sözüne Allah’tan
daha bağlı kim olabilir ki? Öyleyse, Allah ile yaptığınız bu
alışverişinizden dolayı sevinin / müjdeler olsun size. İşte en büyük
başarı / büyük kurtuluş / büyük bir mutluluk, çok büyük bir kazanç
budur. Ayrıca, Allah’a günahlarından tövbe edenler, ibadet / kulluk
edenler, Allah’ı överek yüceltenler, yeryüzünde dolaşırken Allah’ın
kudretini sergileyen ibret dolu eserlerden ders alanlar, rükû edenler
/ eğilenler, secde edenler, güzel ve iyi şeyleri öğütleyip / uygun
olanı söyleyip, çirkin ve kötü şeylerden menedenler / kötülüğü
engelleyenler ve Allah’ın sınırlarını / yasalarını koruyan inananları
da müjdele! (TÖVBE,111,112)
• Cehennemlik oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra,
akraba / yakınlar bile olsalar, ne peygamber, ne de inananlar, ortak
koşanlar için bağışlanma dileyemez. İbrahim’in babası için
bağışlanma dilemesinin tek sebebi, babasına daha önceden söz
vermiş olmasıydı. Ne zaman ki babasının Allah düşmanı olduğu
kendisine belli olunca, o, çok içli / duygulu / ince yürekli ve
yumuşak kalpli / çok şefkatli olmasına rağmen yine de ondan
ilgisini kesmişti / hemen ondan uzaklaştı. (TÖVBE,113,114)
• Allah bir toplumu doğru yola ilettikten / doğru yolu gösterdikten
sonra, o topluma sakınacakları / saygılı olacakları / dikkat etmeleri
gereken konuları / yanlış ve doğru olan şeyleri bildirmeden /
açıklamadıkça, onları sapıklıkta bırakacak değildir. (TÖVBE,115)
• Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur.
(TÖVBE,116)
• Yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Vicdanları
kendilerini sıktıkça sıkmış ve iyice bunalmışlardı / içleri daraldıkça
daralmıştı. Sonunda Allah’ın azabından / Allah’a karşı / Allah’ın
öfkesinden, yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını
içtenlikle anlamışlardı. Sonra, Allah onlara tekrar eski hallerine
dönmeleri için, tövbe nasip etti de, tövbelerini kabul etti.
(TÖVBE,118)
• Ey inananlar! Allah’ı dinleyin / Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun
/ Allah bilincini içinizde her zaman canlı tutun ve dürüst / kişilikli /
doğrularla / özü-sözü bir / doğru sözlülerle beraber / birlikte olun!
(TÖVBE,119)
• Allah yolunda atılan her bir adım ve düşmana karşı kazandıkları
her bir başarı kendileri için güzel bir iş / “iyi bir amel” olarak yazılır.
Allah güzel / iyi davrananların / iyilik yapanların ödülünü unutmaz.
Savaş için, az veya çok demeden, yaptıkları her yardım ve aştıkları
her vadi onlar için güzel bir iş olarak yazılır. Allah yaptıklarının en
güzeliyle kendilerini ödüllendirir. (TÖVBE,120,121)
• İnananların hepsinin birden savaşa gitmeleri doğru değildir. Onların
her kesiminden belirli kişilerin bilimsel çalışma yapmak ve dini /
vahyi derinlemesine öğrenmek / derin anlayış kazanmak ve savaşa
gidenler geri döndüğünde, onları eğitmek / korunmaları ümidiyle /
kötülüklerden sakınmaları / onları uyarmak için sefere gitmemelidir.
Umulur ki korunurlar. (TÖVBE,122)
• Ey inananlar! Size sürekli saldıran çevrenizdeki / yakınınızda
bulunan inkârcılarla siz de savaşın. Güçlü olduğunuzu görsünler ki,
bir daha saldıramasınlar / sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki Allah
Kendi bilincinde olanlarla / erdemlilerle / saygılı olanlarla /
korunanlarla beraberdir. (TÖVBE,123)
• O inkârcı ikiyüzlüler her sene, bir ya da iki defa belalarla
karşılaştıklarını / denendiklerini / sınandıklarını / imtihan
edildiklerini görmüyorlar mı? Buna rağmen ne tövbe ediyorlar, ne
de öğüt alıyorlar / düşünüp anlamıyorlar. Bağnaz / anlamaz bir
topluluk olduklarından Allah kalplerini çevirmiştir / yamultmuştur.
(TÖVBE,126,127)
• Andolsun size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir / sizi rahatsız eden şey onu
da üzer. O, müminlere karşı çok şefkatlidir. Merhametlidir.
(TÖVBE,128)
• Ey Muhammed! İnkârlarına devam ederlerse / eğer çekip
giderlerse de ki “Allah bana yeter. İlah yok Allah’tan başka / O’ndan
başka Tanrı yoktur. Ben sadece / yalnız Allah’a güvenip dayanırım,
Allah çok büyük bir arşın Rabbidir / büyük arşın sahibi O’dur.”
(TÖVBE,129)
• Allah’ın yardımı ve zaferi / fetih / zafer günü gelip, insanların kitleler
halinde / akın akın / dalga dalga, Allah’ın dinine girdiğini gördüğün
zaman, Rabbini överek yücelt ve O’ndan bağışlanma / af dile. Allah
tövbeleri sürekli / daima / sınırsız / çok kabul edendir. (NASR,1,2,3)
HZ.MUHAMMED’İ ANLATAN AYETLER
• Daha önce uyaran elçiler gibi, Muhammed de bir uyarıcıdır.
(NECM,56)
• Ey Muhammed! Biz ortak koşucuların ne konuştuğunu çok iyi
biliyoruz. Sen onları zorla inandıracak değilsin. Söz verdiğim
kıyamet gününün sorumluluğunu taşıyanlara, sen Kur’an ile öğüt
ver. (KAF,45)
• Ey Muhammed! Ortak koşuculara de ki: “Ben sadece bir
uyarıcıyım. Tek ve her şeye egemen olan Allah’tan başka tanrı
yoktur.” (SÂD,65)
• ”Allah, melekler ile temsili söyleşiyi yaptığında, benim mele-i â’lâ’ya
ait bir bilgim yoktu. Ancak ben görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcı
olduğum için, o temsili söyleşiyi, Allah bana vahyediyor / bildiriyor.”
(SÂD,69,70)
• Size haber verdiğim bu bilgilere karşılık olarak, sizden bir ücret
istemiyorum. Ben bunları kendiliğimden de uydurmuş değilim. Bu
anlattıklarımı içeren Kur’an, sadece siz Araplara değil, tüm dünya
insanlarına bir çağrıdır. (SÂD,86,87)
• Ey Muhammed! De ki: ”Ey insanlar! Yahudiler, Hıristiyanlar,
Müslümanlar ve diğerleri, ben tüm insanlar için, göklerin ve yerin
egemenliğine sahip olan Allah tarafından görevlendirilmiş bir
elçisiyim. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür.”
Öyle ise, Allah’a ve O’nun buyruklarını bildiren ümmi / Tevrat ve
İncil’i hiç okumamış elçisine inanın, nitekim o da / Muhammed
Peygamber de Allah’a ve buyruklarına inanmaktadır. Onun,
Allah’tan getirdiğine uyun ki, doğruyu bulasınız. (A’RAF,158)
• Muhammed Peygamber’de, hiçbir anormallik yoktur. O, apaçık bir
uyarıcıdır. (A’RAF,184)
• Ey Muhammed! De ki: ”Ben Allah’ın bildirdiğinden başka, kendi
kendime ne bir yarar ne de bir zarar verme yetkisine sahip değilim.
Gaybı / gizliyi bilseydim, bana dokunacak zarar için daha önceden
tedbirimi alırdım. Böylece bana hiçbir zarar ve kötülük de
dokunmazdı. Ben inanmak isteyen bir toplum için, sadece bir
müjdeci ve uyarıcıyım.” (A’RAF,188)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben, ancak / sadece Rabbimden bana
vahyedilene uyuyorum / uyarım.” (A’RAF,203)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu ikiyüzlülere de ki: “Ben sadece
Rabbime yalvarırım ve O’ndan başka hiç kimseyi anmam.” ”Beni
Allah’tan çok övmeye kalkmayın, ben kendiliğimden size ne bir
zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahip değilim.” “Allah bana bir
kötülük dilese, hiç kimse beni Allah’a karşı savunamaz, Allah’tan
başka sığınacak kimse de bulamam.” “Benim görevim, sadece
Allah’ın buyruklarını doğrudan duyurmaktır.” (CİN,20,21,22,23)
• Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun ki, hiç kuşkusuz sen gönderdiğim
elçilerden birisin. Üstün ve çok esirgeyen Allah’ın indirdiği üzere,
dosdoğru bir yol üzerindesin. Atalarına bir uyarıcı gelmediği için,
tümüyle duyarsız, habersiz kalmış bir toplumu / toplumları uyarman
için, Biz seni elçi olarak gönderdik. (YÂSİN,2,3,4,5,6)
• Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz tüm elçiler de yemek
yerler, çarşılarda, sokaklarda dolaşırlardı. (FURKAN,20)
• Bu evrensel / tüm halklara elçilik görevini sana verdik. Öyleyse sen,
ortak koşucu Araplara aldırma ve bu Kur’an’ı onlara rağmen, var
gücünle insanlara duyurman için çaba sarf et. (FURKAN,52)
• Ey Muhammed! Biz, seni, sadece bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak
görevlendirdik. De ki: ” Ben görevime karşılık sizden her hangi bir
ücret istemiyorum. Sadece ve sadece Rabbine ulaşacak yolu
arayanlar olmanızı istiyorum.” (FURKAN,56,57)
• Ey Muhammed! Eğer ortak koşucu Araplar seni yalanlıyorlarsa,
bilesin ki senden önce gelen tüm elçiler de, kavimlerince
yalanlanmıştı. (FÂTIR,4)
• Ey Muhammed! Sen mezardaki ölüler gibi işitmeyenlere
işittiremezsin. Sen sadece bir uyarıcısın. Kuşkusuz, Biz seni bir
müjdeci ve uyarıcı olarak gerçekle / uyanmaya çağırasın diye
gerçeğin tâ kendisi ile gönderdik. (FATIR,23,24)
• O’nun için çalış / ibadet / kulluk et. O’na ibadet ederken güçlüklere
göğüs ger / dirençli ol. (MERYEM,65)
• Allah’ın indirdiğiyle / Kur’an’la toplumu uyandırmak / insanları
uyanışa çağırasın / uyarıcılardan / uyaranlardan olman için!
(ŞUARA,194)
• Ey Muhammed! Sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık gerçeği
izlemektesin. Sen ölülere duyuramazsın, aynı şekilde arkalarını
dönen sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Bakar körü de,
sapıklıktan döndürüp yola iletemezsin. Sen ancak, ayetlerimize
inananlara duyurabilirsin; ancak onlar anlattığın gerçeği kabul
ederler. (NEML,79,80,81)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben sadece bu şehrin / Mekke’nin Rabbine
kulluk etmekle emredildim. Ben Müslümanlardan olmakla ve
Kur’an’ı okuyup tebliğ etmekle görevlendirildim. Ben sadece
uyarmakla görevliyim. (NEML,91,92)
• Ey Muhammed! Biz seni elçi olarak görevlendirdik ve geçmişin
olaylarını sana vahyettik. Rabbinden bir rahmet olarak, olanları sana
gerçek olarak vahyettik / anlattık ki senden önce kendilerine uyarıcı
gelmemiş bir toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar diye.
(KASAS,45,46)
• Biz seni onlara vekil göndermedik. (İSRÂ,54)
• Biz istersek sana vahyettiğimizi / Kur’an’ı geri alırız. Sonra onu
tekrar alabilmek için, Bizim yanımızda sana yardım edecek bir vekil
de bulamazsın. Vahyettiğimiz / Kur’an, Rabbinden sana verilmiş bir
rahmettir. Çünkü Rabbinin sana olan lütfu çok büyüktür.
(İSRÂ,86,87)
• ”Ben, Allah’ın görevlendirdiği ölümlü bir elçiden başka bir şey
değilim.” (İSRÂ;93)
• Seni, bu Kur’an’la, insanları müjdelemen ve uyarman için
gönderdik. (İSRÂ,105)
• Bu Kur’an’ı, insanlara sindire sindire, iyice anlatıp, kavratasın diye,
Biz onu sana, koşullara uygun olarak, peyder pey indirdik.
(İSRÂ,106)
• Ey Muhammed! De ki: ”Eğer Allah elçi olarak beni görevlendirmiş
olmasaydı, bu Kur’an’ı bana bildirmez ben de size okumazdım ve
sizin de bu Kur’an’dan haberiniz olmazdı. Çünkü yıllarca aranızda
yaşadım. Şimdiye kadar kendiliğimden size böyle bir şey söyledim
mi? Hiç düşünüp anlamaz mısınız?” (YUNUS,16)
• Ey Peygamber! De ki: ”Allah’ın istemesi dışında, ben bile kendime
ne bir zarar ne de yarar verme gücüne sahip değilim.” (YUNUS,49)
• Ey Muhammed! Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan
halkların tümü inanırdı. Hâl böyle iken, insanları inanmaya sen mi
zorlayacaksın? (YUNUS,99)
• Ey Muhammed! De ki: Ben sizden sorumlu değilim / ben sadece
bana bildirileni size bildirmekle görevliyim.” Ey Peygamber! Sen,
sadece sana vahyedileni / bildirileni tebliğ et ve Allah hüküm
verinceye kadar mücadeleni sürdür. (YUNUS,108-109)
• ”Ben bu Kitab’ın ayetleri ile sizleri uyarmak ve müjdelemek için
Allah’ın görevlendirdiği bir elçisiyim.” (HUD,2)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu Arapların, “Mademki Muhammed
peygamber olduğunu söylüyor, eğer öyle ise kendisine gökten bir
hazine indirilmeli ya da kendisine sürekli bir melek eşlik etmeli değil
miydi?” şeklindeki propagandalarından ötürü bunalıyor, göğsün
daralıyor. Bu yüzden de neredeyse sana vahyettiğimiz /
bildirdiğimiz ayetlerden bir kısmını duyurmayı terk edeceksin. Ey
Muhammed, şunu iyice bil ki sen sadece bir uyarıcısın ve yalnızca
Benim vahyettiğimi / bildirdiklerimi aynen duyurmakla görevlisin,
Allah ise, her şeyin vekilidir. (HUD,12)
• ”Ben evet ben apaçık bir uyarıcıyım” de. (HİCR,89)
• Sana buyurulanı açıkça söyle ve ortak koşuculara da aldırma.
(HİCR,94)
• Ey Peygamber! Ortak koşucuların seni yalanlamaları kişiliğine ağır
gelince, eğer yerin altına bir tünel açmaya ya da göğe bir merdiven
dayamaya gücün yetseydi, kurtulmak için, onlara bir mucize
göstermek isterdin. Boşuna panikleme. Allah dileseydi, onları
sapmayan bir yolda toplayıp birleştirirdi. Sakın ola ki, cahilce
düşüncelere kapılma! (EN’ÂM,35)
• Ey Peygamber! Ortak koşucu Araplara / insanlara söyle: ”Ben size,
Allah’ın hazineleri benim yanımda demiyorum. Gaybı / gizlilikleri de
bilmiyorum. Size, bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben
sadece bana vahyedilene uyarım. (EN’ÂM,50)
• Ey Muhammed! Bütün peygamberler, Allah’ın dosdoğru yola
ulaştırdıklarıdır. Sen de onların yolunu aynen izle ve halkına şöyle
de: ”Ben, Allah’ın buyruklarını size anlatmam karşılığında, sizden
bir ücret istemiyorum. Bu Kur’an sadece size değil, tüm insanlara
bir çağrıdır.” (EN’ÂM,90)
• ”Ben üzerinize bekçi değilim / ben sizin koruyucunuz değilim.
(ENÂM,104)
• Ey Peygamber! Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy!
Allah’tan başka tanrı yoktur. Ortak koşanlara aldırma. Biz seni
ortak koşanların üzerine bekçi yapmadık. Sen onların avukatı da
değilsin. (EN’ÂM,106,107)
• Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur.
Onların işi Allah’a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber
verecektir. (EN’ÂM,159)
• Ey Peygamber! Şöyle de: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş
bulunuyor: Tek bir Tanrı’ya inanan İbrahim’in mükemmel dinine…
İbrahim, asla Allah’a ortak koşanlardan olmadı. Salâtım / vahyi
tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve ölümüm
evrenlerin Rabbi olan Allah içindir. Allah’ın ortağı yoktur. Bana
söylenen budur; bu yüzden ben kendini O’na teslim edenlerin ilki
olacağım. (EN’ÂM,161,162,163)
• Ey Muhammed! Sen Allah’ın gücüne ve kudretine hayranlık
duyarken, ortak koşucular alay ediyorlar. Kendilerine “Lâ ilahe illâ
Allah” (Allah’ın yanında başka ilah yoktur) denildiğinde
büyükleniyorlardı. ”Tanrılarımızı deli bir şair için mi terk edeceğiz?”
diyorlardı. Hayır, sizin “deli şair” dediğiniz Muhammed, size gerçeği
getirmiş ve daha önce gelen elçileri de doğrulamıştır.
(SÂFFÂT,12,35,36,37)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu inkârcıların yalanlamaları seni
üzmesin. En sonunda onların dönüşü Bizedir ve Biz yapmış
olduklarını onlara bildireceğiz. (LOKMAN,23)
• Ey Muhammed! Biz seni tüm insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı
olarak gönderdik. (SEBE,28)
• Muhammed’de bir delilik yoktur. O, sadece çetin bir cezadan önce
sizi uyaran bir elçidir. (SEBE,46)
• Ey Muhammed! Sen dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et.
(ZÜMER,2)
• Ey Muhammed! De ki: ”Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek,
Allah’a ortak koşmadan kulluk etmem ve benim, örnek iyi bir
Müslüman olmam öğütlendi.” (ZÜMER,11,12)
• Ey Muhammed! Cezası kesinleşmiş ve ateşe atılmış olanı sen mi
kurtaracaksın? (ZÜMER,19)
• Sen onların avukatı değilsin. (ZÜMER,41)
• Sen, ortak koşucu Arapların / insanların inkârlarına karşı azimle
mücadelene devam et. Sen kendi günahların için Allah’tan
bağışlanma iste ve Rabbini sabah-akşam överek yücelt.
(MÜ’MİN,55)
• Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin
bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana
anlatmadık. Şunu bil ki hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan,
kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. (MÜ’MİN,78)
• Ey Muhammed! Ortak koşucu Araplara söyle: ”Ben de sizin gibi bir
insanım. Bana sizin tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor /
bildiriliyor. Artık O’na / Allah’a yönelin. O’ndan / Allah’tan
bağışlanma dileyin.” (FUSSİLET,6,7)
• Ben, Allah’ın bana indirdiği Kitabı tebliğ etmem ve aranızda
adaletle davranmakla emrolundum. (ŞÛRA,15)
• Ey Muhammed! De ki: ”Ben sizden tebliğ ettiklerim karşılığında bir
ücret istemiyorum.” (ŞÛRA,23)
• Ey Muhammed! Yüz çevirirlerse, biz seni onlara bekçi olarak
göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. (ŞÛRA,48)
• Ey Muhammed! Kulaklarını gerçeğe kapamış sağıra sen mi
işittireceksin yahut gözünü gerçeğe kapamış görmezi ya da apaçık
bir sapıklıkta olanı sen mi yola getireceksin? Sen sana vahyedilene
sımsıkı sarıl, çünkü sen dosdoğru yoldasın. (ZÜHRUF,40,43)
• Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır
bakalım, onlara Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar söylemiş
miyiz? (ZÜHRUF,45)
• Ey Muhammed! Sana da bir yöntem belirledik; sen o yönteme
uygun hareket etmelisin. Bilgiden yoksun kişilerin arzularına uyma.
(CÂSİYE,18)
• De ki: ”Ben, elçilerin ilki değilim. Benden önce de birçok elçiler
geldi. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben ancak, Allah’ın
bana bildirdiklerini uyguluyorum. Ben, apaçık bir uyarıcıdan başka
bir şey değilim.” (AHKAF,9)
• Allah’ın davetçisinin çağrısını kabul edin. Allah’ın davetçisinin
çağrısına uymayanlar, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamazlar.
(AHKAF,31,32)
• Ey Muhammed! De ki: ”Ben bütün bu gerçekleri size duyurmam
için Allah tarafından görevlendirilmiş bir uyarıcıyım.” (ZARİYAT,50)
• Ey Muhammed! Ortak koşucuları uyar / hatırlat, düşündür. Çünkü
sen, sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zorla kabul ettirecek bir
zorba değilsin. (ĞAŞİYE,21,22)
• Ey Muhammed! Sen onları doğruya ne kadar çağırırsan çağır,
onlar asla doğruyu bulamaz. (KEHF,57)
• Ey Muhammed! De ki: ”Ey ortak koşucular! Ben de sizin gibi bir
insanım, Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyedildi.”
(KEHF,110)
• Sana düşen yalnızca açık bir tebliğdir. (NAHL,82)
• Ben sizi sadece vahiy / Allah’ın bildirdikleri ile uyarıyorum.
(ENBİYA,45)
• Ey Muhammed! Biz, seni, tüm insanların iyiliği için / bir rahmet /
sevgimizin bir açılımı / sevgi pınarı olarak gönderdik.
(ENBİYA,107)
• Elçinin görevi, sadece Allah’ın ayetlerini açıkça bildirmektir.
(ANKEBUT,18)
• Kitap’tan sana vahyedileni oku, vahyi iyice kavra. (ANKEBUT,45)
• Size olan nimetimi tamamlamak için / size buyruklarımı bildirecek,
sizleri ortak koşucu düşüncelerden temizleyecek / sizi arındıran,
ilkelerimizi bildiren Kitap ve bilgeliği / düşünmeyi öğretecek,
bilmediklerinizi bildirecek bir elçiyi aranızdan seçip gönderdik.
(BAKARA,151)
• Ey Peygamber! İnsanları doğruya iletmek sana düşmez.
(BAKARA,272)
• Senin görevin sadece duyurmaktır. (ALİ İMRAN,20)
• Ey Peygamber! Allah’ın ortak koşucu Arapların tövbelerini kabul
etmesi
veya
onları
cezalandırması
seni
ilgilendirmez.
(ALİ İMRAN,128)
• Muhammed, ancak / sadece Allah’ın buyruklarını bildiren bir elçidir
/ Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de birçok
elçiler gelip geçmiştir. Muhammed ölür yahut öldürülürse,
dininizden vazgeçip, eski durumunuza mı döneceksiniz?
(ÂLÎ İMRAN,144)
• Ey Peygamber, savaşın o sıkıntılı anlarında, Allah’ın sana bir iyiliği
olarak onlara yumuşak davrandın. Onların davranışlarını hoş gör,
Allah’tan bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara
da danış. Karar verince de Allah’a güven; Allah güvenenleri sever.
(ÂLÎ İMRAN,159)
• Yemin olsun ki! Allah inananlara, buyruklarını bildiren / ilkelerini
okuyan, onları ortak koşmaktan alıkoyan, onlara Kitabı ve bilgeliği /
düşünmeyi öğreten, kendilerinden bir elçiyi göndermekle iyilikte
bulundu. (ÂLÎ İMRAN,164)
• Ey Muhammed! Seni yalanlamalarına şaşırma. Çünkü senden
önce apaçık kanıtlar / deliller / belgeler / kutsal sayfalar /
Zeburlar(Tanrı sevgisi) ve aydınlatıcı Kitap getiren elçiler de
yalanlanmıştı. (ÂLÎ İMRAN,184)
• Sen, Rabbinden sana bildirileni uygula. (AHZAB,2)
• Sen, yalnızca Allah’a güven. (AHZAB,3)
• Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. O,
Allah’ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur. (AHZAB,40)
• Ey Peygamber! Biz seni Allah’ın izniyle, Allah’a çağıran bir davetçi,
bir tanık, bir müjdeleyici, bir uyarıcı ve aydınlatıcı bir ışık olarak
gönderdik. (AHZAB,45,46)
• Ey Peygamber! Eşlerini ve inandığından dolayı ailesinden kopup
seninle birlikte göç eden ve Allah’ın sana emaneti olan kimsesiz
kadınları, göç eden amcanın kızlarını, dayının kızlarını, halalarının
kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendi isteğiyle tüm mal varlığını
sana bağışlayan inanmış göç eden kimsesiz kadınları –mal
bağışlama durumu sadece Peygamber’e mahsus, diğer inananlara
değil- sana uygun gördük. Ki, sen güç bir duruma düşmeyesin.
Bunlardan başka kimsesiz kadınları, kendi isteğine göre
sorumluluğuna alamazsın, istediği kadar şartlar uygun olsa da,
sorumlu olduklarınla da değiştiremezsin. Ancak inanıp iltica eden
kimsesiz kadınlar hariç. (AHZÂB,50,52)
• Allah ve melekleri peygambere yardımcı olmaktadır /
desteklemektedir. Ey inananlar siz de peygambere yardımcı olun /
destekleyin, gereksiz davranışlarınızla onu incitmeyin, ona gereken
saygı ve itaati gösterin. (AHZÂB,56)
• Ey Peygamber! Biz, sana gerçeği içeren bu Kur’an’ı, insanlar
arasında Allah’ın istediği doğrultusunda karar veresin diye indirdik.
Hak’kı gözet ve sakın hainlerden yana olma. Allah’tan özür dile.
Kendilerine bile yararları olmayan hainleri savunup durma.
(NİSA,105,106,107)
• Senin görevin mucize getirmek değil, asıl görevin uyarmaktan
ibarettir. (RA’D,7)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben yalnız Allah’a kul olmakla ve O’na
hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolundum. Ben sizleri, Allah’a
ortak
koşmamaya
davet
ediyorum,
dönüşüm
de
Allah’adır.”(RA’D,36)
• Senin görevin, sadece, Allah’ın sana bildirdiklerini eksiksiz tebliğ
etmektir. Hesap görme işi yalnızca Allah’a aittir. (RA’D,40)
• Sen Rabbinin hükmü için dirençli ol ve ortak koşuculardan hiçbir
inkârcıya veya günahkâra boyun eğme. Sabah-akşam Rabbinin
ismini yücelterek an. (İNSAN,24,25)
• Size, Allah’ın apaçık ayetlerini anlatan / okuyan bir elçi
göndermiştir. (TALAK,11)
• Allah’ın elçisi Muhammed kendilerine, Allah katında elçi meleklerin
elleriyle, arındırılmış, tertemiz sahifelere yazılmış, dosdoğru
hükümler içeren Kitap’taki ayetlerden anlatıyor. (BEYYİNE,2,3)
• Elçinin görevi, sadece Allah’ın buyruklarını bildirmekten ibarettir.
Elçinin tek görevi, mesajı açıkça bildirmekten ibarettir. (NÛR,54)
• Ey Muhammed! De ki:”Ey insanlar, ben sizin için ancak apaçık bir
uyarıcıyım.” (HAC,49)
• O Allah ki, ümmilerin / Arapların arasından kendilerinden olan bir
elçi göndermiştir ki, ümmilere / Araplara Allah’ın ayetlerini okuyor,
onların zihinlerini temizliyor ve onlara Kitap’ı ve bilgeliği öğretiyor.
Ve o elçi sadece Araplara değil, henüz kendilerine katılmamış
bulunan başka milletlerin tümüne de gönderilmiştir. İşte Kur’an’ı
tebliğ eden, öğreten bu elçi Allah’ın tüm dünya insanlarına bir
iyiliğidir. (CUMA,2,3,4)
• Ey Muhammed! Kuşkusuz Biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir
uyarıcı olarak gönderdik ki, inananlar Allah’a ve Allah’ın
buyruklarını bildiren elçisine inansınlar, Allah’tan gelen vahyi
öğrensinler, Allah’a saygılı olsunlar ve sabah-akşam O’nu
yüceltsinler diye. (FETİH,8,9)
• Unutmayın ki, elçinin görevi sadece, Allah’ın buyruklarını size
duyurmaktır. (MAİDE,99)
• Ey Peygamber! İkiyüzlülerin servetleri ve çocukları seni
etkilemesin. Allah bunlarla, onların dünyada günahlarını artırmayı
ve canlarının inkârcılar olarak çıkmalarına izin verir. (TÖVBE,85)
• And olsun! Size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O müminlere karşı çok
şefkatlidir. Merhametlidir. (TÖVBE,128)
“PEYGAMBERLER ARASINDA AYIRIM OLMAYACAĞINA” DAİR
AYETLER
• ”Biz, Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak,
Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere
inanırız. Bunların hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz sadece
Allah’a teslim olanlarız” deyiniz. (BAKARA,136)
• Elçi, Rabbinden kendisine indirilene / Kur’an’a inandı. İnananlar da
inandılar. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine
inanırlar ve “Elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve
uyduk. Rabbimiz bizi bağışla; dönüş sanadır” derler.
(BAKARA,285)
• Ey Peygamber! ”Allah’a, bize indirilene / Kur’an’a, İbrahim’e,
İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya,
İsa’ya ve tüm Peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık.
Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz Allah’a teslim
olanlarız” de. (ÂLÎ İMRAN,84)
• Allah’a ve elçilerine inanan ve onların hiçbiri arasında ayırım
yapmayanların da ödüllerini ileride verecektir. (NİSA,152)
PEYGAMBERLERİ ANLATAN AYETLER
• Yemin olsun! Biz, elçiler gönderdiğimiz toplulukları da sorguya
çekeceğiz, peygamberleri de / elçileri de sorguya çekeceğiz.
(A’RAF,6)
• Size içinizden elçiler gelip de, buyruklarımı bildirdiklerinde, kim
buyruklarımı benimseyip kendilerini düzeltirse, onlar için ne bir
korku vardır ve ne de onlar üzülürler. (A’RAF,35)
• ”Hakikaten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler”
diyecekler. (A’RAF,43)
• ”Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler”
diyecekler. (A’RAF,53)
• Biz her ne zaman bir ülkeye, Allah’ın birliğini anlatmak için bir
peygamber gönderdiysek, hepsi de, gelen peygamberi yalanladılar.
Eğer o ülkelerin halkları buyruklarımızı bildirmek için gönderdiğimiz
peygamberlere inanıp erdemli davransalardı, göklerden ve yerden
üzerlerine bolluk kapısını açardık. (A’RAF,96)
• Elçiler: ”Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.
Bizim görevimiz Allah’ın buyruklarını açık bir şekilde size
duyurmaktan ibarettir” dediler. (YÂSİN,17)
• Elçiler: ”Sizin uğradığınız belâlar bizden değil, kendinizden
kaynaklanmaktadır. Size öğüt veriliyorsa bu belâ mıdır? Hayır!”
(YÂSİN,19)
• Elçilere saygılı olun. Sizden herhangi bir maddi çıkar beklemeyen
bu kişilerin söylediklerine inanın. Onlar doğruyu söylüyorlar.”
(YÂSİN,20,21)
• Biz isteseydik her ülke kentine; daha önce olduğu gibi, ayrı ayrı bir
uyarıcı da gönderebilirdik. (FURKAN,51)
• Her toplum için mutlaka bir uyarıcı gelmiştir. (FATIR,24)
• Elçileri, kendilerine apaçık belgeler, sayfalar ve aydınlatıcı
kitaplarla gelmişlerdir. (FATIR,25)
• Kendilerine yol gösterici elçimiz geldiğinde insanlar, “Allah bir
insanı mı elçi olarak gönderdi?” diyerek inanmadılar. (İSRÂ,94)
• Yemin olsun! Biz sizden önceki nice nesilleri nankörlük ettikleri için
yok etmişizdir. O nesillere, bizim gönderdiğimiz elçiler apaçık
belgelerle gitmişlerdi. Ama onlar inanmayıp reddetmişlerdi. İşte
suçlu / nankör toplumları bundan ötürü cezalandırdık. (YUNUS,13)
• Her bir toplum için bir elçi vardır. Her toplum, kendi elçisinin
karşısında adaletle yargılanır ve hiç haksızlık edilmez. (YUNUS,47)
• O gönderdiğimiz elçiler, kendi halklarına, apaçık belgeler /
mucizeler getirdiler. (YUNUS,74)
• Biz o yok ettiğimiz halklara zulmetmedik, onlar, görevlendirdiğimiz
elçilerin bildirdikleri ayetlerimizi inkâr ettikleri için kendi kendilerine
zulmettiler. (HÛD,101)
• Ey Muhammed! Yemin olsun, senden önce geçmiş topluluklara da
elçiler gönderdik. (HİCR,10)
• Daha önce gönderdiğimiz elçilerimizi, kendi halkları yalancılıkla
suçladılar fakat elçilerimiz onlara karşı direndiler. Zaferimiz
ulaşıncaya dek sıkıntı çektiler. (EN’AM,34)
• And olsun, senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik.
(EN’AM,42)
• Biz elçileri, ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderiyoruz.
(EN’AM,48)
• Bütün peygamberler, Allah’ın dosdoğru yola ulaştırdıklarıdır.
(EN’ÂM,90)
• Biz onlara, kendi içlerinden uyarıcı elçiler göndermiştik.
(SÂFFÂT,72)
• Yemin olsun! Elçilikle görevli kullarımız için söz verilmiştir. Hiç
kuşkusuz elçiler, elbette zafere ulaşacaklar. Bizim ordumuz
kesinlikle üstün gelecektir. (SÂFFÂT,171,172,173)
• Öncekiler elçilerimi yalanladılar. Ama Benim de onlara verdiğim
karşılık nasılmış gördüler! (SEBE,45)
• Ey Muhammed! Senden önce göndermiş bulunduğumuz elçilerin
bir kısmının mücadelesinden sana söz ettik, bir kısmını da sana
anlatmadık. Şunu bil ki, hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan,
kendiliğinden bir ayet / mucize getiremez. (MÜ’MİN,78)
• (Ortak koşucular, elçiler için dediler ki:) ”Siz de bizim gibi bir
insansınız.” (FUSSİLET,14)
• Biz, elçileri, yalnızca, ayetlerimizle, insanları müjdelesinler ve
uyarsınlar diye gönderdik. (KEHF,56)
• Elçilerin bizim bildirdiğimiz her şeyi açıkça kendilerine bildirmekten
başka bir görevleri mi var? (NAHL,35)
• Yemin olsun! Biz, her bir topluma: ”Yalnızca Allah’a kulluk edin ve
Allah’a ortak koşmaktan sakının” diyen bir elçi gönderdik.
(NAHL,36)
• Biz adamlardan seçtiğimiz elçilere, belgeler ve kitaplar gönderdik.
(NAHL,44)
• Biz görevlendirdiğimiz her elçiye, ayetlerimizi, kendi halkının ana
diliyle gönderdik ki, halkı elçilerin tebliğ ettikleri ayetlerimizi
anlayabilsin. (İBRAHİM,4)
• Sizden önce gelmiş Nuh, Ad, Semud halklarının ve onlardan sonra
gelip de, sayılarını sadece Allah’ın bildiği halkların haberleri size
ulaşmadı mı? Elçilerin her biri kendi halklarına, Allah’a ortak
koşmamalarını ve Allah’ın apaçık ayetlerini kendi dilleriyle
bildirmişlerdi. (İBRAHİM,9)
• Biz elçileri, öğütlerimiz doğrultusunda yol gösteren önderler yaptık.
Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, Allah’a ortak koşmadan
bağlanmayı, ortak koşucu düşüncelerden nasıl temizleneceklerini
vahyettik / bildirdik. Onlar, yalnızca bize kulluk edenlerdendi / bizim
için çalışan kimselerdi. (ENBİYA,73)
• İnsanlar tek bir topluluktu. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve
uyarıcı olarak gönderdi. İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa
düştükleri konuları çözsünler diye, Allah, Peygamberlere gerçeği
içeren Kitabı indirdi. Fakat Kitap verilenler, kendilerine apaçık
buyruklar / kanıtlar geldikten sonra, birbirlerine olan kıskançlıkları
yüzünden görüş ayrılığına düştüler. (BAKARA,213)
• Biz, (tüm) elçilerimizi birbirinden ayrı yetenekte ve her birine
yeteneğine uygun görevler verdik. (BAKARA,253)
• Kitap verilenlerden bazıları, Allah’ın Kitabında olmayanı, Kitap’tan
sanasınız diye, coşkulu bir dille anlatarak, Kitaba / Allah’ın
Kelâmına benzetmeye çalışırlar. Allah’ın sözü olmadığı
halde,”Allah böyle buyuruyor.”derler. Bile bile Allah adına yalan
söylerler. Hâlbuki Allah’ın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik
verdiği hiçbir insan kalkıp ”Allah’tan sonra bana da kulluk ediniz”
diye insanları kendisine bağlamaya çağırmaz. Tam tersine
”Okuduğunuz ve öğrettiğiniz Kitap gereğince, Allah’tan başkasını
Rabler edinmeyin. Yalnızca Allah’ın kulları olun” der. Ve elçiler
size, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de
söylemezler. Siz Müslüman / Allah’a teslim olduktan sonra, size
hiç, Allah’tan başkasına da kul olun der mi? / inkârı öğütler mi?
(ÂLÎ İMRAN,78,79,80)
• Allah, peygamberlerden şöyle bir söz almıştı: ”Size kitap ve hikmet
vereceğim. Daha sonra, size verdiklerimin aynısını doğrulayan, bir
başka tayin ettiğim elçiye inanacak ve onu destekleyeceksiniz. Bu
buyruğumu kabul ediyor ve bu sözleşmeyi yerine getireceğinize
söz veriyor musunuz?” demişti. Tüm peygamberler de: ”Kabul ettik,
söz veriyoruz” deyince, Allah: ”Öyleyse şahit olun, ben de sizinle
beraber şahit olanlardanım” demişti. (ÂLÎ İMRAN,81)
• Allah’ın peygamberleri, sadece Allah’ın buyruklarını bildirirler,
Allah’ı sayarlar ve Allah’tan başka hiç kimseden çekinmezler.
Hesap soran sadece Allah’tır. (AHZÂB,39)
• Biz, tüm elçileri Allah adına, kendilerine uyulsun diye gönderdik.
(NİSA,64)
• Daha önceden sana hikâyelerini anlattığımız elçilere ve sana
hikâyelerini anlatmadığımız elçilere de vahyettik. (NİSA,164)
• Her toplumun bir yol göstericisi vardır. (RA’D,7)
• Yemin olsun! Senden önce de birçok elçi gönderdik ve onlara da
eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir elçi bir ayet
getiremez. Her dönemin / çağın vakti ve süresi, bir kitaba yazılır.
(RA’D,38)
• Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir
şeyi gönüllerinden geçirdikleri zaman, şeytan onların arzu ettiğine
vesvese vermiş olmasın. Ne var ki, Allah, şeytanın soktuğu
vesveseyi kaldırır ve sonra Allah, temizlenmiş bilinçlere ayetlerini
yerleştirir. Şeytanın soktuğu vesvese düşünceleri kirli ve kalpleri
katılaşmış olanlar için, Allah’ın bir açığa çıkarmasıdır. (HAC,52,53)
• Biz her millete, kendilerine özgü uyguladıkları bir yolu / sistemi
yükümlü kıldık. (HAC,67)
• Allah, meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. (HAC,75)
“MEZHEPLERE BÖLÜNMEYİN!” AYETLERİ
• Dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiçbir ilişkin
yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır; sonra onlara durumlarını haber
verecektir. (EN'ÂM,159)
• Hepiniz tek bir milletsiniz. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise,
hepiniz yalnızca Bana kulluk edin. Fakat milletler aralarındaki
ilişkilerde, ayrılığa düştüler, bölündüler. Ama hepsi Bize
döneceklerdir.
(ENBİYA,92-93)
• KUşkusuz tüm milletler bir tek toplumdur. Ben de sizin Rabbinizim.
O halde Bana karşı saygılı olun. Fakat insanlar, işlerini kendi
aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip / grup
kendi yazdıkları kitapla övünüyor. (MÜ'MİNÛN,52,53)
• Ortağı olmayan Allah'a yönelin ve hepiniz O'na saygılı olun, Allah'ın
dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın. Ortak
koşanlar dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular. Her
mezhep kendi bağlandıklarıyla sevinip övünmektedir. (RÛM,31,32)
• Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, gruplara ayrılıp,
anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Mezheplere bölünüp ayrılığa
düşenler için büyük bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,105)
DİN’İ ANLATAN AYETLER
• Dini / vahyi yalanlayana dikkat ettin mi? İşte öksüze kötü davranan,
yoksulu doyurmayı özendirmeyen de odur. (MAUN,1,2,3)
• Sizin inandığınız din size, Allah’ın bana gönderdiği din de bana.
(KAFİRUN,6)
• Her mescitte / toplantıda, Allah’ın buyruğu üzere adil olun, dini
sadece Allah’a ait kılın ve yaptığınız işlerde Allah’ı hiç hatırınızdan
çıkarmadan davranın. (A’RAF,29)
• İnkârcılar, dinlerini alaya aldılar ve dünya hayatındaki ihtirasları
kendilerini yanılttı. (A’RAF,51)
• Allah bizi sizin ortak koşucu hurafe dininizden kurtardıktan sonra,
tekrar ona dönersek, Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz.
Rabbimiz Allah dilemedikçe, sizin hurafe dininize tekrar dönmemiz
söz konusu olamaz. (A’RAF,89)
• İnsanlar ilk yaratıldıkları zaman, hepsi tek bir dine bağlıydı ve tek
bir Allah’a kulluk ediyorlardı. Sonradan anlaşmazlığa düştüler,
inanan ve inkâr edenler olarak ayrıldılar. (YUNUS,19)
• Firavun ve ekibi: “Ey Musa! Sen bizi iktidardan indirip, kardeşin ile
beraber, ülkemizi eline geçirip, bizi atalarımızın dininden
döndürmek için mi geldiniz? Boşuna çabalamayın, biz atalarımızın
dinini bırakıp asla size inanmayız” dediler. (YUNUS,78)
• Kendin tek Allah’a inanarak dini uygula; Allah’a ortak koşarak değil.
(YUNUS,105)
• Yusuf dedi ki: “Ben, Allah’a inanmayan, öte dünyayı da inkâr eden,
içinde bulunduğumuz toplumun ortak koşucu dinini terk ettim. Ben
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim, İshak ve
Yakub’un dinine uyuyorum.” (YUSUF,37,38)
• Hüküm, ancak Allah’ındır. Allah, yalnızca kendisine kulluk etmenizi
istemiştir. İşte dosdoğru din budur. (YUSUF,40)
• Dinlerini karıştırıp bozdular. Eğer böyle yapmayı kendileri
istemeselerdi, Allah onlara izin vermezdi. Sen onları uydurdukları
rivayetlerle baş başa bırak. (EN’ÂM,137)
• ......dinleştirdikleri
gelenekleri
adına
şöyle
derler….(EN’ÂM,138,139)
• Sen, dini sadece Allah’a özgüleyerek kulluk et. (ZÜMER,2)
• Dikkat! Arı ve duru olan din sadece Allah’a aittir. (ZÜMER,3)
• Bana, Dini, yalnız Allah’a özgüleyerek Allah’a ortak koşmadan
kulluk etmem ve benim örnek iyi bir Müslüman olmam öğütlendi.
Ben, dinimi yalnız Allah’a özgüleyerek, Allah’a ortak koşmadan
ibadet ediyorum. (ZÜMER,11,12,14)
• Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş koşmadan Allah’a dua edin.
(MÜMİN,65)
• Ey Muhammed! Daha önce Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya
öğütlediğimiz dinin aynısını, şimdi de sana vahyediyoruz /
bildiriyoruz. Onu, sizin için ilke haline, şöyle getirdik: “Dini dosdoğru
uygulayın, rivayetler uydurarak onda ayrılığa düşmeyin.”
(ŞURA,13)
• Sen çağrına devam et ve kendin o ilkeyi / dini dosdoğru uygula.
(ŞURA,15)
• Yoksa Allah’ın dininde olmadığı halde, onlar için dini şeriatlar /
kurallar koyan ortakları mı var? (ŞURA,21)
• Din sadece Allah’ındır. (NAHL,52)
• Ey Muhammed! Şimdi de sana: ”Dosdoğru yola yönelerek,
İbrahim’in dinine uy. İbrahim hiçbir zaman Allah’a ortak koşucu
olmadı” diye vahyediyoruz. (NAHL,123)
• Sen ortak koşmadan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın
dinine yönel. Çünkü Allah insanları kendi dinine uyumlu yaratmıştır.
Allah’ın yarattığında bir değişiklik olmaz. İşte tüm zamanların
dosdoğru dini budur. (RUM,30)
• Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun,
Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın.
(RUM,31)
• Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün
gelmeden önce, Allah’ın dosdoğru dinine yönelin. (RUM,43)
• Gerçek şu ki, Allah’ın tüm peygamberler aracılığıyla gönderdiği ve
onayladığı tek din İslam’dır / doğruluğa kendini vermedir / Allah’a
teslim olmadır /. (ALİ İMRAN,19)
• Allah’ın tüm peygamberlere gönderdiği dinin dışında, bir başka din
mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez
Allah’a teslim olmuştur ve hepsi Allah’a döndürülecektir. Kim, tüm
peygamberlerin bildirdiği İslâm’dan / Allah’a teslim olmaktan /
doğruluğa kendini vermekten başka bir din ararsa / arzu ederse,
Allah tarafından kabul görmeyecek ve onlar ahrette
kaybedenlerden olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,85)
• Dinlerini sadece Allah’a ait kılanlar başka…. (NİSA,146)
• Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na hiçbir
şeyi ortak koşmayan / Allah dışındaki bütün tanrıları reddederek
Allah’a ibadet etmelerinden (O’nun için çalışmalarından) / doğruya
yönelerek / dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece / bağlılığı
yalnız Allah’a öz kılıp, yalnızca O’na tapmalarını / kulluk etmelerini,
Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve onunla arınmalarını
istemiştik. İşte dosdoğru din oydu / dosdoğru olan bağlılık da
budur. (BEYYİNE,5)
• Siz, dininizi Allah’a mı / Allah’a dinini mi öğretmeye
kalkışıyorsunuz? (HUCURAT,16)
• Ortak koşucu inkârcılar, Allah’ın ışığını ağızlarıyla söndürmek
isterler / Allah’ın aydınlık dinini, uydurdukları rivayetlerle karartmak
isterler. İnkârcılar istemeseler de, Allah ışığını / aydınlık dinini
tamamlayacak, koruyacaktır. Rivayetleri din yapan ortak koşucular
hoşlanmasa da, Allah elçisini / Muhammed’i hidayet ve gerçek din
ile gönderdi ki, ortak koşucuların ağızlarıyla uydurdukları tüm
uyduruk dinlerden, Allah’ın dininin üstün olduğunu bildirsin diye.
(SAFF,8,9)
• Ortak koşucuların ve atalarının uydurdukları tüm uyduruk dinlere /
bu dini diğer bütün dinlere üstün kılması için, Allah, elçisini
hidayetle ve gerçek din ile gönderdi. (FETİH,28)
• Ey Kitap sahipleri! Dininiz konusunda gerçeğin ötesine gitmeyin.
(MAİDE,77)
• Ortak koşuculara, ”Allah’ın indirdiğine / Kur’an’a ve onu tebliğ eden
elçiye gelin” denildiğinde, ”Atalarımızın inandığı din / yol bize
yeter!” derler. Ataları, bir şey bilmeyen ve doğru olmayan bir dine /
yola inanan kimseler olsa da mı? (MAİDE,104)
• İçtenlikle tövbe edenler, salâtı ikame ederler / vahye samimi olarak
bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse, sizin din
kardeşleriniz olurlar. (TÖVBE,11)
• Ortak koşucu inkârcılar, aranızda antlaşma yaptıktan sonra,
yeminlerini bozar ve dininiz için size saldırırlarsa onların yeminleri
artık geçersizdir. (TÖVBE,12)
• Ortak koşucu din adamları çabalasalar da, Allah elçisini hidayetle
ve gerçek dinle gönderdi ki, onların kendi uydurdukları tüm dinlere
üstün kılsın. (TÖVBE,33)
“ALLAH’A ORTAK KOŞMAYIN” (ŞİRK KOŞMAYIN) AYETLERİ
• Allah Kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz / Allah
Kendisine şirk koşulmasını affetmez; onun dışında kalanı dilediği
kişi için affeder. Allah’a ortak / şirk koşan kimse, kuşkusuz, büyük
bir günah işleyerek Allah’a çok büyük iftira etmiş olur. (NİSA,48)
• Eğer Allah’a ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve
kaybedenlerden olursun. (ZÜMER,65)
• Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. (NİSA,36)
• Allah çok yücedir ve onların ortak koştuklarından çok uzaktır.
(ZÜMER,67)
• Doğrudan Allah’a değil de, sana ne yarar ve ne de zarar
vermeyenleri Allah’a ortak koşarak yalvarma. Böyle yaparsan o
zaman zalimlerden olursun. (YUNUS,106)
• Allah’a ortak koşma, kuşkusuz Allah’a ortak koşmak büyük bir
zulümdür. (LOKMAN,13)
• Ortak koşucu düşüncelerden arınmayanların, öte dünyayı inkâr
edenlerin vay haline! (FUSSİLET,7)
• Yoksa ortak koşucuların Allah’tan başka ilahları mı vardır? Allah
onların ortak koştuklarından yücedir. (TÛR,43)
• Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez; bunun dışındaki
günahları ise, dileyen kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak
koşarsa tamamen sapıtmış olur. (NİSA,116)
• Her kim Allah ile birlikte, hiçbir delile sahip olmayan başka bir
tanrıya kulluk ederse, onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz
inkâr edenler mutlu sona ulaşamazlar. (MÜ’MİNÛN,117)
• O Allah’tır ki, Kendisinden başka ilah yoktur. Allah ortak
koşucuların, ortak koştuklarından çok yücedir. (HAŞR,23)
• Rabbiniz, yeryüzünü sizin için yaşanabilir hale getirdi ve göğü de
kubbe yaptı. Gökten yağmur yağdırdı ve size yerden,
beslenebileceğiniz çeşitli ürünler çıkardı. Artık bile bile Allah’a
ortaklar koşmayın. (BAKARA,22)
• Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun,
Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak koşanlardan olmayın.
(RÛM,31)
• Yoksa onlara, Allah’a ortak koşmalarını destekleyen / söyleyen
kesin bir kanıt mı / delil mi / ilahi bir belge mi indirdik? (RÛM,35)
• Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve
sonra da yeniden diriltecek. Peki, Allah’a ortak koşarak
bağlandıklarınız içinde, bunlardan herhangi birisini yapabilecek var
mı? Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir ve tüm övgüler
Allah’adır. (RÛM,40)
• Biz, İbrahim’in tek Tanrıcı dinine uyarız. O Allah’a asla ortak
koşanlardan olmadı. (BAKARA,135)
• İnsanlardan bazıları, Allah yerine / Allah’tan başkasını, Allah ile
denk / Allah’a eş tutarlar da, Allah’ı sever gibi onları severler.
İnananlar ise en çok Allah’ı sever. (BAKARA,165)
• Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılmalarını, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmamalarını ve yalnızca O’na tapmalarını, salâtı
ikame etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp bağlanmalarını ve
onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru din oydu.
(BEYYİNE,5)
• Cinler: “Biz hayranlık verici, dosdoğru yolu gösteren bir Kur’an
dinledik. Biz de o Kur’an’ın bildirdiklerine inandık. Artık bundan
böyle Rabbimize hiç kimseyi, asla ortak koşmayacağız. (CİN,2)
• Anne ve baba, körü körüne Allah’a ortak koşman için seni
zorlarlarsa, onların bu sözüne uyma. Hepinizin dönüşü Allah’adır.
(ANKEBUT,8)
• Allah, İbrahim’e: “İbrahim! Bana hiçbir şeyi ortak etme, tavaf
edenler, ayakta duranlar, rukû / eğilenler ve secdeye varanlar için,
evimi temiz tut” diye bildirmişti. (HAC,26)
• İbrahim ne bir Yahudi’nin, ne de bir Hıristiyan’ın inandığı gibi
inanmıyordu; o tek Allah’a inanan bir Müslüman’dı. İbrahim hiçbir
zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı. (ÂLÎ İMRAN,67)
• Allah doğruyu söyler; gelin, İbrahim’in tek Tanrı’cı dinine uyun.
İbrahim, asla ortak koşanlardan olmadı. (ÂLÎ İMRAN,95)
• Allah’a ortak koşmadan inanın. Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o,
gökten düşmüş parçalanmış da, kendisini akbabalar kapmış veya
rüzgârın uzaklara sürükleyip götürdüğü bir nesne gibidir. (HAC,31)
• Allah, yönetimine birilerini ortak etmez. (KEHF,26)
• Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. (KEHF,38)
• Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, Rabbine kullukta hiç kimseyi
ortak koşmasın. (KEHF,110)
• Benim Rabbim yalnızca şunları yasak etmiştir: “Haksız yere
gizliden ve açıktan yapılan terörü / saldırıyı / utanç verici işleri,
Allah’ın hiçbir otorite ve güç vermediği / hakkında hiçbir delil
indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmayı ve kendi kişisel
yargılarınızı / bilmediğiniz şeyi Allah adına söylemeyi.” (A’RAF,33)
• Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. Ortak
koşucular hiçbir şey yaratamayan, aksine yaratılmış olan şeyleri mi
/ kendileri yaratılmış olan ve bir şey yaratamayanı mı Allah’a eş /
ortak koşuyorlar? (A’RAF,190,191)
• Dikkat! / Gözünüzü açın! / Unutmayın ki, göklerde ve yerde ne
varsa, hepsi Allah’ındır. Allah’a başkalarını ortak koşanlar,
koştukları ortakları izlediklerini sanıyorlar. Aslında ortak koşanlar
zanna / rivayetlere / sanıya uyuyorlar ve sadece yalan uyduruyorlar
/ saçmalıyorlar. (YUNUS,66)
• Ortak koşanlar, ortak koştukları şeyler için “Allah bunları çocuk
edindi!” dediler. Asla! Allah ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
Allah’ın, hiçbir ortağa ve çocuğa ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde
olanların tümü Allah’ındır. “Allah bunları çocuk edindi” dedikleriniz
konusunda, sizin elinizde hiçbir kanıtınız / belgeniz yoktur. Siz,
Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi uyduruyorsunuz?
(YUNUS,68)
• Ey inananlar! Allah’a ortak koşan insanların inanç ve düşünceleri
kirlidir / pistir. (TÖVBE,28)
• Yahudiler, hahamları ve ruhbanları / din adamlarını, Hıristiyanlar,
Meryem oğlu Mesih İsa’yı, Allah ile beraber rabler edindiler. Oysa
onlara, yalnız tek Tanrı’ya kulluk / ibadet etmeleri söylenmişti.
Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah ortak koştukları kimselerden çok
daha yücedir. (TÖVBE,31)
• Allah mı, yoksa ortak koşucuların ortak koştukları mı daha iyidir?
Doğrusu, Allah’a ortak koşanlar, sapkın bir toplumdur. Allah’a ortak
koşanların çoğu bilgisiz kişilerdir. Allah ile birlikte bir başka tanrı
mı? Allah ortak koştuklarınızdan çok yücedir. Eğer, Allah’a ortak
koştuklarınız hakkında söylediklerinizde samimi iseniz, siz de
kanıtınızı getirin. (NEML,59,60,61,63,64)
• ”Allah’tan başka taptıklarınızdan tümünden uzağım. Haydi, hepiniz
birleşip bana karşı plan hazırlayın.” (HÛD,55)
• “Ben, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan atalarım İbrahim, İshak ve
Yakub’un dinine uyuyorum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak
bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan iyiliğidir. Ancak
insanların çoğu şükretmez.” Birçok ve çeşitli rabler mi daha iyidir,
yoksa tek ve her şeye egemen olan Allah mı? Allah’tan başka
taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir.
Allah onlara herhangi bir güç vermemiştir. Hüküm, ancak
Allah’ındır. Allah yalnızca Kendisine kulluk etmenizi istemiştir. İşte
dosdoğru din budur. Ne var ki halkın çoğu bunun böyle olduğunu
bilmiyor. (YUSUF,38,39,40)
• Senin Rabbin dilediğini yaratır, dilediğini seçer. Ortak koşucular
hiçbir şey seçip yaratamazlar. Allah onların ortak koştuklarından
çok uzaktır, O yüceler yücesidir. (KASAS,68)
• Sana ayetlerimiz indirildikten sonra, seni Allah’ın ayetlerinden /
ilkelerinden saptırmasınlar / alıkoymasınlar. Rabbine çağır; asla
ortak koşanlardan olma. (KASAS,87)
• Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka
gelecektir. Artık, onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların ortak
koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir. (NAHL,1)
• Allah, gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların
ortak koştuklarından çok yücedir. (NAHL,3)
• Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti yasaklar, yeri de ateş
olur. (MÂİDE,72)
• Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: Allah’a
hiçbir şeyi ortak koşmayın. (EN’ÂM,151)
• ”Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren, besleyen ama
Kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost
edineyim.” Sakın ortak koşanlardan olma! (EN’ÂM,14)
• Ortak koşucu Araplar ve Yahudiler, bilgisizce Allah’a oğullar ve
kızlar yakıştırdılar. Ve Allah’a cinleri ortak koştular. Hâlbuki cinleri
de Allah yaratmıştır. Allah’ın şanı yücedir. Allah, ortak koşucuların
nitelemelerinden çok üstündür. (EN’ÂM,100)
• Ey aklı olanlar / ey gönül ehli / ey akıl ve gönül sahipleri / ey öz akıl
sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / pisliklerden,
kötülüklerden kurtulabilesiniz. (MÂİDE,100)
• Ortak koşuculara sor: “Ortaklarınızdan hangisinin, hiç yokken var
edip, ardından öldürüp, ölümünden sonra da diriltecek bir gücü
var?” Ve cevap ver onlara: ”Hayır yok! Hiçbir ortağı olmayan Allah
yaratmayı başlatır, öldürür ve diriltir. O halde nasıl oluyor da
gerçekleri çarpıtıyorsunuz?” Onlara şunu da sor: “Ey ortak
koşucular! Ortaklarınızdan hangisi gerçeğe ulaştırabilir?” Ve cevap
ver onlara: “Sadece hiçbir ortağı olmayan Allah gerçeğe ulaştırır. O
halde gerçeğe götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa birisi
götürmedikçe gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır? Ne biçim
hüküm veriyorsunuz?” Ortak koşanların çoğu, ancak zanna /
rivayetlere uyarlar. Zan / rivayet ise, gerçeğin / bilimin yerini
tutmaz.
Kuşkusuz
Allah
onların
yaptıklarını
bilendir.
(YUNUS,34,35,36)
• İbrahim, gerçekten tek bir Allah’a teslim olan bir öncü idi. Hiçbir
vakit Allah’a ortak koşmadı. (NAHL,120)
• Dosdoğru yola yönelerek, İbrahim’in dinine uy. İbrahim, hiçbir
zaman Allah’a ortak koşmadı. (NAHL,123)
• ”Ey Kitap sahipleri! Gelin, sizin de bizim de kabul edebileceğimiz şu
ortak noktada birleşelim. Allah’tan başkasına kulluk / ibadet
etmeyelim(çalışmayalım) / tapmayalım ve Allah’a hiçbir şeyi ortak
koşmayalım, birbirimizi Allah adına Rabler edinmeyelim.”
(ÂLÎ İMRAN,64)
• Hiçbir şeye güçleri yetmeyen kişileri, Allah’a ortak koşmalarından
ötürü, inkârcıların kalplerine korku salacağız. (ÂLÎ İMRAN,151)
• Allah sizlerden inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere, kendilerinden
öncekileri yeryüzüne egemen kıldığı gibi, onları da egemen
yapacağına, kendileri için seçtiği dini yerleştirip koruyacağına ve
korkularını güvene çevireceğine söz vermiştir. Çünkü onlar Bana
kulluk ederler (Benim için çalışırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak
koşmazlar. (NÛR,55)
• Ey Muhammed! De ki: “Ben yalnız Allah’a kul olmakla / Allah’a
tapmakla ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolundum /
Allah’a ibadet etmem (O’nun için çalışmam) buyrulmuştur. Ben
sizleri, Allah’a ortak koşmamaya davet ediyorum / çağırıyorum,
dönüşüm de tekrar Allah’adır.” (RA’D,36)
• Ey Peygamber! Ortak koşuculara de ki: ”Benim yolum şudur: Ben
Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Aynı şekilde beni izleyenler
de… Allah’ı ortaklardan tenzih ederim. Ben asla ortak koşan birisi
değilim.” (YUSUF,108)
• Ey Muhammed ortak koşucu ikiyüzlülere de ki: “Ben sadece
Rabbime yalvarırım ve O’ndan başka hiç kimseyi anmam.”
(CİN,20)
• Allah ve elçisi, puta tapar Arapların ortak koştuklarından uzaktır.
(TÖVBE,3)
• Ey Peygamber! Rabbinden sana vahyedilene / Kur’an’a uy.
Allah’tan başka Tanrı yoktur. Ortak koşanlara aldırma. Eğer Allah
onları özgür kılmasaydı ortak koşamazlardı. Biz, seni onların
üzerine bekçi yapmadık. Sen onların avukatı da değilsin. Ey
Peygamber! Ortak koşanların, Allah’a ortak koştukları varlıklara
kötü davranarak sövmeyin. Sonra ortak koşucular da sinirlenerek
bilgisizce sizin Allah’ınıza söverler. Biz her topluluğa kendi istekleri
doğrultusunda yaptıkları işi cazip gösterdik. Sonunda, her toplumun
dönüşleri Rablerinedir ve Allah, onların ne yaptıklarını kendilerine
haber verecektir. (EN’ÂM,106,107,108)
• Saptırıcılar, sizleri saptırmaları için, kendi dostlarını bilgilendirir.
Saptırıcıların dostlarının söylediklerine uyarsanız, muhakkak siz de
ortak koşanlardan olursunuz. (EN’ÂM,121)
• Ortak koşanlar “Allah dilemeseydi ne biz, ne atalarımız ortak
koşmaz ve hiçbir şeyi de haram etmezdik” diyeceklerdir. Onlardan
önceki ortak koşanlar da azabımızı tadıncaya kadar aynı şekilde
yalanlamışlardı. De ki: “Yanınızda bize göstereceğiniz herhangi
bilimsel bir deliliniz var mı? Siz ancak zanna / şüpheli ve çelişkili
rivayetlere uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahrete inanmayanların sözlerine
kanma. Onlar, Rablerine başkalarını eş koşmaktadırlar.
(EN’ÂM,148,150)
• Allah’a ortak koştuklarınızı çağırsanız, sizin çağrınızı işitemezler.
İşitseler bile size cevap veremezler. Diriliş gününde de sizin ortak
koştuklarınızı inkâr ederler. Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan
Allah’ın verdiği gibi haber veremez. (FÂTIR,14)
• Diriliş gününde hepsini topladığımızda, ortak koşanlara soracağız:
“Nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” Ortak koşanların tek
savunması şu olacak: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki, biz
ortak koşmadık.” Bak kendilerine karşı nasıl da yalan söylüyorlar
ve uydurdukları yapay tanrıları, kendilerini nasıl da terk etti.
(EN’ÂM,22,23,24)
• Ey Peygamber! Ortak koşanların bir kısmı, senin anlattığın Kur’an
ayetlerini dinlerler. Ama algılayamazlar. Çünkü onların şirkle
kirlenmiş düşünceleri kalplerini örter ve kulaklarını duymaz hale
getirir. Bu yüzden, ortak koşanlar, apaçık bir kanıtı görseler de ona
inanmak istemezler. Hatta seninle o kanıt hakkında tartışırlar ve
“Bu eskilerin, geçmişte uydurdukları bir masal, bir efsanedir” diye,
kendilerini savunurlar. Böylece, kendileri uzaklaştıkları gibi,
başkalarını da senden ve Kur’an’dan uzaklaştırıyorlar. Oysa hiç
farkında olmadan kendilerini mahvediyorlar. Sen, o ortak koşucu
inkârcıların, cehennem ateşinin kenarına getirildiklerinde, “Eyvah!
Keşke dünyaya geri döndürülseydik de, Rabbimizin ayetlerini /
kanıtlarını inkâr etmesek, yalanlamasak ve biz de inananlardan
olsak” diye çırpındıklarını bir görsen! Ortak koşucu inkârcılar,
dünyada iken yaptıkları, gizledikleri ve yalanladıkları şeyler apaçık
karşılarına çıkıverince bu itirafı yapıyorlar. Eğer tekrar dünyaya geri
dönseler, ortak koşmaya aynen devam ederlerdi. Çünkü onlar, iflah
olmaz yalancılardır. (EN’ÂM,25,26,27,28)
• Ey Peygamber! Şöyle de: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş
bulunuyor: Tek bir Tanrı’ya inanan İbrahim’in mükemmel dinine…
İbrahim, asla Allah’a ortak koşanlardan olmadı.” Allah’ın ortağı
yoktur. (EN’ÂM,161,163)
• Ortak koşucular, Allah’ın yanında, kendilerine ne zarar ne de yarar
veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bu taptıklarımız, Allah yanında
bize şefaat / aracılık edecekler” diyorlar. Ey Peygamber! De ki: “Ey
ortak koşucular! Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi
bildiriyorsunuz? Allah çok yücedir, Allah ortak koştuğunuz
şeylerden çok uzaktır.” (YUNUS,18)
• Allah tüm gizli olanları da, açık olanları da bilendir; Allah onların
ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (MÜ’MİNÛN,92)
• Eğer anne ve baban körü körüne, Allah’a ortak koşman için seni
zorlarlarsa, onların bu sözlerine uyma. Allah’a ortak koşmayanların
yoluna uy. Ancak dünyada anne ve babana da iyi davranmalısın.
Sonunda dönüşünüz Bana’dır ve yaptığınız her şeyi size
bildireceğim. (LOKMAN,15)
• Gerçek yakarış, yalnızca Allah’a yapılan yakarıştır. Allah’ın
dışındakilere yapılan yakarışlar ise, yapanlara hiçbir şekilde karşılık
veremezler. Allah’tan başkasına dua edenlerin örneği, tıpkı suya iki
avuçlarını uzatıp; suyu ağzına götürmedikçe, ağzına hiçbir şey
ulaşmayan kimse gibidir. Ortak koşucu inkârcıların duaları da, işte
böyle boşunadır. Ey Muhammed! Ortak koşuculara sor: “Göklerin
ve yerin Rabbi kim?” Ve cevap ver: “Allah’tır.” Tekrar sor: “Ey ortak
koşucular, Allah’ı bırakıp da, kendilerine bile yarar ve zarar verme
gücüne sahip olamayan kimseleri, evliyalar mı edindiniz?” De ki:
“Hiç gören ile görmeyen bir olur mu, ya da hiç karanlıkla ışık bir
olur mu?” Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratan ortaklar buldular da,
yaratmalarını birbirlerine mi benzer gördüler? De ki: “Allah her
şeyin yaratıcısıdır ve O, erişilmez gücü olan tek Allah’tır.”
(RA’D,14,16)
• Ortak koşmadan Allah’a inananlara söz verilen cennetin örneği
şöyle: Altından ırmaklar akar, yiyecekleri ve gölgesi süreklidir. Bu,
ortak koşmadan Allah’a inananların mutlu sonudur. Ortak koşucu
inkârcıların sonu ise ateştir. (RA’D,35)
SALÂT (geleneksel yoruma göre “NAMAZ kılın”) AYETLERİ
• Rabbinize; içtenlikle / alçakgönüllülükle / boyun bükerek, gizlice
/ ürpererek ve gösterişsiz / gönülden dua edin / yakarın /
seslenin. Allah’a ürpererek / korkarak ve umutla / ümit ederek /
umut içinde yalvarın / seslenin / dua edin. (A’RAF,55,56)
• Rabbini, gönülden yalvararak / içinden, tevazu göstererek / öz
benliğinin içinde yalvarıp ürpererek / alçak gönüllülükle /
korkarak, sessizce, bağırtılı olmayan / hafif / alçak bir sesle
sabah ve akşam an / zikret; sakın gafillerden / duyarsızlardan /
dalgınlardan / umursamaz kimselerden olma! (A’RAF,205)
• Sabah-akşam Rabbinin ismini / adını yücelterek an! Gecenin bir
kısmında Rabbin için secde et ve geceleyin uzun uzun an / gece
boyu yücelt! (İNSAN,25,26)
• Sürekli insanları uyararak yardımcı olmak isteyen bir kulu /
Muhammed’i engelleyen, şu ortak koşucu adamı, gördün mü?
(ÂLAK,9,10)
• Salâtı
ikâme
edin
/
vahiy
çalışmalarına
katılın.
(MÜZZEMMİL,20)
• Suçlular: “Biz elçilerin getirdiklerini reddederdik. Onları
desteklemezdik.” (MÜDDESSİR,43)
• Hiç kuşkusuz öğüt alıp şirkten temizlenen ve Rabbinin adını
anarak, sürekli çaba sarf eden kimse mutlu olacaktır.
(A’LÂ,14,15)
• Şimdi sen, Rabbinin tüm iyiliklerine karşın, Rabbin için
mücadelene devam et ve kendini kurban edercesine kendini
Rabbine ada / her şeyinle Allah’a yönel. (KEVSER,2)
• Yazıklar olsun böyle musallilere / böyle kimselerin vahyi
öğrenmelerine. Onlar salâtlarından / öğrendikleri vahyin ne
dediğinden habersizdirler. Zaten onlar, salâta / vahyi öğrenmeye
gösteriş için geliyorlar. (MÂÛN,4,5,6)
• İnkârcı insan, elçinin bildirdiğini ne doğruladı, ne de destekledi;
tam tersi yalanladı ve reddetti. (KIYAMET,31,32)
• Kitabın / Tevrat’ın gerçeğine sımsıkı sarılanlarla ve onu okuyup,
saptırmadan içtenlikle uygulayanlara, kuşkusuz yaptıkları yararlı
işlerden dolayı ödülsüz bırakmayacağız. (A’RÂF,170)
• Ey Muhammed! Sen yalnızca, işledikleri günahlardan dolayı
Rablerinin azabından çekinenleri ve salâtı ikâme edenleri /
O’nun buyruklarına içtenlikle bağlananları uyarabilirsin.
(FÂTIR,18)
• Allah’ın Kitabı’nı anlayarak okuyanlar, salâtı ikame edenler /
okuyup anladıklarını uygulayanlar, kendilerine verdiğimiz
rızıklardan gizli ve açık olarak yoksullara yardım edenler, asla
bitmeyen bir kazanç umabilirler. (FÂTIR,29)
• “Yaşadığım sürece bana, salâtı / Kendisi adına mücadele
etmemi ve olumsuzluklardan arınmamı önerdi.” (MERYEM,31)
• İsmail yakınlarına, salâtı / Allah’a içtenlikle bağlanmalarını ve
arınmalarını öğütlerdi. (MERYEM,55)
• Onlardan sonra gelenler salâtı / Allah’a içtenlikle bağlanmayı
terk ettiler ve arzularının kötülüklerine uydular. (MERYEM,59)
• Ben, evet Ben, bir tek Allah’ım; Benden başka ilâh yoktur. Bana
kulluk et ve salâtı ikâme et / Benden başka ilâh olmadığını
anımsatman için, sürekli çabala, mücadele et. (TÂ-HÂ,14)
• Ailene salâtı / içtenlikle Allah’a bağlanmalarını öğütle ve kendin
de, tebliğ çalışmalarında karşılaşacağın güçlüklere göğüs ger.
(TÂ-HÂ,132)
• Allah, senin tek başına elçilik görevini yapmak için ortaya
çıktığını da, Allah’a saygı duyanlarla beraber olduğunu da
görendir. (ŞUARÂ,218,219)
• Bu ayetler, inanmak isteyenler için bir kılavuz ve müjdedir. O
inananlar ki salâtı ikâme ederler / bu ayetleri okuyup uygularlar,
şirkten arınırlar ve öte dünyaya hiç kuşku duymadan inanırlar.
(NEML,2,3)
• Güneşin batışından, gecenin yarısına kadar salâtı ikâme et /
vahyi öğret ve sabahın erken saatlerinde de Kur’an’ı öğretmeye
devam et. Çünkü o vakitte insan zihni okunanı kavramaya daha
elverişlidir. Ayrıca, ek olarak sen, geceleyin uykudan kalk, tek
olarak Kur’an’ın anlatmak istediğini iyice düşün ki Rabbin seni
onurlu bir makama yükseltsin. Salâtınızda / vahyi öğretirken ne
çok bağırarak, ne de gizliymiş gibi çok sessiz yapmayın, ikisinin
arasında bir yol tutun. (İSRÂ,78,79,110)
• Biz Musa’ya ve kardeşine şöyle bir kurtulma yolu önerdik:
“Mısır’da halkını aydınlatacak toplantı yerleri hazırlayın. Bunlar
birbirine yakın ve bağlantısı kolay olsun ki, ilişkilerinizde dikkat
çekmesin.” (YUNUS,87)
• Halkı: “Ey Şuayb! Atalarımızın tapmış oldukları tanrıları terk
etmemizi ya da ticaretimizi, istediğimiz gibi yapmaktan
vazgeçmemizi, senin salâtın / bağlantı kurduğun Tanrı mı
söylüyor?” (HÛD,87)
• Gündüzün iki tarafında, güneşin batışından gecenin karanlığına
kadar ve sabahın erken saatlerinde salâtı / vahyi öğretmeye
devam et ki, ortak koşucu düşünceleri silip yok etsin. (HÛD,114)
• Ahret sorumluluğunu taşıyanlar Kur’an’a da inanırlar ve salâtı / o
Kur’an’ı anlayarak okurlar ve belleklerinde muhafaza ederler.
(EN’ÂM,92)
• De ki: “Salâtım / vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem,
hayatım ve ölümüm evrenlerin Rabbi olan Allah içindir.”
(EN’ÂM,162)
• O erdemliler ki, salâtı ikâme ederler / hikmet dolu Kitaba
bağlanırlar ve onunla arınırlar ve öte dünyaya da kesin bir
sorumluluk bilinci ile inanırlar. (LOKMAN,4)
• “Sevgili oğlum, salâtı ikâme et / çok çalış ve herkesin kabul
edeceği ortak değerleri öğütle, hiç kimsenin onaylamayacağı
kötülüklerden vazgeçirmeye çalış. (LOKMAN,17)
• Rablerinin çağrısına karşılık verirler, salâtı ikâme ederler / dini
dosdoğru uygularlar. (ŞÛRÂ,38)
• Ey Muhammed! İnanan kullarıma söyle, hiçbir alış-verişin ve
dostluğun yarar sağlamadığı gün gelmeden önce, salâtı ikâme
etsinler / ortak koşmadan bağlılıklarını sürdürsünler, kendilerine
verdiğimiz rızıklardan, gizliden veya açıktan, yoksullara yardım /
infak için versinler. (İBRAHİM,31)
• Ey Rabbimiz! Ben ailemden bir kısmını, salâtı ikâme etsinler /
putlara değil Sana bağlansınlar diye, Mescid’i Haram’ın
yanındaki, tarıma elverişsiz kayalık bir vadiye yerleştirdim.
(İBRAHİM,37)
• Rabbim, beni ve soyumdan gelecekleri salâtı ikâme etmiş / ortak
koşmadan Sana bağlanmış olanlardan eyle. (İBRAHİM,40)
• Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, salâtı ikâme etmeyi / Allah’a
ortak koşmadan bağlanmayı, ortak koşucu düşüncelerden nasıl
temizleneceklerini vahyettik / bildirdik. (ENBİYA,73)
• O, mutlu sona ulaşanlar ki salâtlarında / tüm çabalarında Allah
ile beraber olduklarına gönülden inanırlar. (MÜ’MİNÛN,2)
• Ve onlar, salâtlarını / dinlerine olan bağlılıklarını muhafaza
ederler. (MÜ’MİNÛN,9)
• Ancak musalliler / Allah’a ve buyruklarına içten bağlı olanlar,
öyle değil. Böyle olanlar, salâtlarında / Allah’a ve buyruklarına
bağlılıkta devamlıdırlar. (MEÂRİC,22,23)
• Ve salâtlarında / işlerini yaparken Allah’a ve buyruklarına olan
bağlılıklarını korurlar. (MEÂRİC,34)
• Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na saygılı olun,
salâtı ikâme edin / Allah’ın dosdoğru dinine bağlanın ve ortak
koşanlardan olmayın. (RÛM,31)
• Kitaptan sana vahyedileni oku, salâtı ikâme et / vahyi iyice
kavra. Çünkü salâtı ikâme etmek / vahyi / Kur’an’ı anlayarak
sürekli okumak insanı kötülük yapmaktan alıkoyar ve Allah ile
bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur.
(ANKEBUT,45)
• Arınmak isteyenler, gaybe inanırlar, salâtı ikâme ederler / kuşku
olmayan Kur’an’a içtenlikle bağlanırlar, kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden yoksullara pay ayırırlar. (BAKARA,3)
• Salâtı ikâme edin / elinizdeki Kitaba Tevrat’a ve İncil’e bağlı
kalın, onunla arının ve onu dosdoğru okuyup, uygulayanlar gibi,
siz de okuyup uygulayın. (BAKARA,43)
• Güçlüklere göğüs gererek ve salâta / okuduğunuz Kitaba
içtenlikle bağlı kalarak yardım isteyiniz. (BAKARA,45)
• Musa zamanında, İsrailoğullarından şunları yapacaklarına dair
söz almıştık: Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, anayababaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik edeceksiniz.
İnsanlarla dostça konuşacaksınız. Salâtı ikâme edeceksiniz /
Vahye / Tevrat’a bağlı kalacaksınız ve ondaki buyruklarla
arınacaksınız. (BAKARA,83)
• Salâtı ikâme edin / çok çalışın ve karşılıksız sosyal
yardımlarınızı yapın, unutmayın, kendiniz için yaptığınız her
yardımın karşılığını, Allah yanında katlanarak bulacaksınız.
(BAKARA,110)
• Kâbe’yi insanlar için bir odak noktası ve bir güven yeri kıldık. Siz
de İbrahim’in makamını sürekli açık, temiz ve aktif halde tutun.
Biz, İbrahim ve oğlu İsmail’i, ziyaretçiler, kendini ibadete
verenler ve eğilip secde edenler için, Kâbe’yi / evimi temiz
tutmakla görevlendirmiştik. (BAKARA,125)
• Ey inananlar! Güçlükleri sabırla ve salâtla / azimle ve çalışarak
aşın. Allah, azimle çabalarında göğüs gerenlerle beraberdir.
(BAKARA,153)
• Erdemli / makbûl kişi olmak, yüzünüzü doğu ve batı yönüne
çevirmeniz değildir. Asıl erdemlilik odur ki Allah’a, ahret gününe,
meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanırlar; akrabalara,
yetimlere, muhtaçlara, yolda kalmışlara, yoksullara seve seve
yardım ederler ve köleleri özgürlüğüne kavuştururlar; salâtı
ikâme ederler / çok çalışırlar, karşılıksız yardımda bulunurlar,
sözleştikleri vakit sözlerinde dururlar; zorluğa, sıkıntıya ve zulme
karşı direnirler. (BAKARA,177)
• Salâtlara / vahiy çalışmalarına, dikkatli bir şekilde devam edin /
vahyi iyice kavramaya çalışın, Allah’ın buyruklarını öğrenirken
tüm dikkatinizle dinleyin. Şayet salâtta / vahiy çalışmasında,
güvenlik açısından bir endişeniz varsa, salâta / çalışmaya ara
vermeyin, yürüyerek ya da binek üzerinde devam edin. Güvene
kavuştuğunuzda, Allah’ın buyruklarını nasıl öğreniyorsanız, öyle
öğrenin. Çünkü salâtla / Allah’ın buyruklarını öğrenmekle, daha
önce
bilmediklerinizi
Allah
size
öğretmiş
oluyor.
(BAKARA,238,239)
• İnanıp yararlı işler üretenler, salâtı ikâme edenler / çalışırken
Allah ile bağlantısını kesmeyenler, kazandıklarından karşılıksız
olarak yardım edenlerin, Rableri yanında kendilerine özgü
ödülleri vardır. Onlar için bir korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,277)
• Ve salâtı ikâme ederler / vahye içtenlikle bağlanırlar, Allah’ın
kendilerine verdiği rızıklardan yoksullara pay ayırırlar.
(ENFÂL,3)
• Zekeriyya mabedde içtenlikle Allah’a yakarırken, melekler ona
şöyle seslendiler: “Zekeriyya, Allah seni, Allah’ın bir kelimesi
olan İsa’yı da doğrulayacak onurlu, kişilikli ve erdemli bir
peygamber olacak olan Yahya ile müjdeliyor.” (ÂLÎ İMRAN,39)
• Evlerinizde de onurlu ve doğal olun. Eski cahiliye dönemindeki
gibi, aşırı davranışlardan sakının. Salâtı ikâme edin / vahyi iyice
öğrenip kavrayın ve onunla cahiliye düşüncelerinden arının.
(AHZÂB,33)
• Ey inananlar! Sarhoşken ya da cünüpseniz / şehvetinizin
kabarıklığı dolayısıyla gergin iseniz, anlatılanları anlayacak
duruma gelinceye kadar salâta / vahiy öğrenme çalışmasına
katılmayın –hasta ya da yolda olanlar zaten katılamaz-.
(NİSA,43)
• Ey Muhammed! Sürekli savaş çığırtkanlığı yapıp, ortalığı
gerenlere, “Çığırtkanlık yapmayın, salâtı ikâme edin / vahyi
öğrenin ve onunla temizlenip arının“ denilen kimselere dikkat
etmedin mi? (NİSA,77)
• Ey inananlar! Peygamber yanınızda olmadan sefere
çıktığınızda, salâtı / Peygambere gelen vahyi, daha sonra
öğrenmekte size bir günah yoktur. (NİSA,101)
• Ey Peygamber! Seferde, sen orduyla beraberken, onlara salâtı /
vahyi öğretirken, güvenliği elden bırakmayın. Sen bir gruba
salâtı / vahyi öğretirken, diğer bir grup silahlarıyla sizi korusun.
Bunlar secdeye vardıklarında / vahyi iyice öğrenip kavradıktan
sonra, çekilsinler, sonra diğer grup salâtı / vahyi öğrenmeye
gelsinler. Bu sefer de, onlar silahlarını alıp ikinci grubu
korusunlar. Böylece seferde salâtı / vahyi öğrenmeyi
tamamladıktan sonra, Allah’ı anın / öğrendiklerinizi, Allah’ın
buyruklarını, artık tek başına, ister ayakta, ister yan yatarak,
isterseniz oturarak tekrarlayıp iyice pekiştirin. Seferden dönüp
de, güvene kavuştuğunuzda salâtı / vahyi öğrenme
çalışmalarınıza belirlediğimiz vakitlerde, herkesin, salâtı / vahyi
öğrenmeye gelmesi, inananlar üzerine bir görevdir.
(NİSA,102,103)
• İkiyüzlüler Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar. Hâlbuki Allah, onların
kendi kendilerini aldattığını görüyor. İkiyüzlüler, salâtı / vahyi
öğrenmeye gitmeye isteksiz davranırlar. Onlar gitseler de
insanlara gösteriş için giderler ve Allah’ı pek az anarlar.
(NİSA,142)
• Yahudilerin aralarındaki derin ilim sahipleri ve inananlar, sana
indirilene / Kur’an’a ve senden önce indirilenlere inanırlar. Salâtı
ikâme ederler / vahyi okurlar ve onunla arınırlar. (NİSA,162)
• Onlar, sadece Rablerinin onayını kazanmak için güçlüklere
göğüs gererler, salâtı ikâme ederler / Allah için çok çalışırlar ve
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık yoksullara yardım
ederler ve kötülüğü iyilik ile savarlar. (RA’D,22)
• Biz Kitap sahibi olanlara, dini sadece Allah’a ait kılan, O’na
hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiler halinde, yalnızca O’na
tapmalarını, salâtı ikâme etmelerini / Allah’ın buyruklarına inanıp
bağlanmalarını ve onunla arınmalarını istemiştik. İşte dosdoğru
din oydu. (BEYYİNE,5)
• Böyle bir ışık ve hidayet, Allah’ın onaylayıp yükselttiği
evlerdedir. Orada, sürekli Allah’ın ismi anılır ve Allah’ı sabah
akşam yücelten kişiler vardır. Onları, Allah’ı anmaktan, salâtı
ikâme etmekten ve arınıp, temiz olarak Allah’a teslim olmaktan
ne bir iş, ne de bir ticaret alıkoyamaz. (NÛR,37)
• Salâtı ikâme ediniz / vahiy ile bağlantınızı kesmeyiniz ve onunla
arınınız ve Allah’ın buyruklarını bildiren elçiye uyunuz ki
merhamet edilesiniz. (NÛR,56)
• Ey inananlar! Evlerinizdeki hizmetçileriniz ve henüz olgunluğa
ulaşmamış olanlar şu üç durumda sizden izin istesinler: Fecir
salâtından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi
çıkardığınız zaman ve akşam salâtından sonra… (NÛR,58)
• Biz Kâbe’nin yerini belirlemiş, İbrahim’i oraya yerleştirmiştik. Ve
ona: “İbrahim! Bana hiçbir şeyi ortak etme, tavaf edenler, ayakta
duranlar, rukû / eğilenler ve secdeye varanlar için, evimi temiz
tut” diye bildirmiştik. (HAC,26)
• O içtenlikle Allah’a teslim olanlar öyle kimselerdir ki Allah’tan söz
edildiğinde yürekleri ürperir, başlarına gelen sıkıntılara göğüs
gererler, salâtı ikâme ederler / Allah ile bağlantıyı kesmezler ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan yoksullara pay ayırırlar. (HAC,35)
• Ortak koşucuların işkence yaptığı inananları yeryüzüne
yöneticiler yapsak onlar, salâtı ikâme ederler / Allah’ın
buyruklarını uygularlar ve onunla insanları arındırırlar, ma’rufu /
iyiliği herkes tarafından kanıtlanmış olanları öğütlerler ve
münkeri / kötülüğü herkes tarafından lanetlenmiş olanlar ile
mücadele ederler. (HAC,41)
• Salâtı ikâme edin / vahiy ile bağlantıyı kesmeyin ve onunla
temizlenin, Allah’a sımsıkı sarılın. (HAC,78)
• Artık salâtı ikâme edin / vahye bağlanın ve onunla arının, Allah’a
ve buyruklarını bildiren elçisine uyun. (MÜCÂDELE,13)
• Ey inananlar! Yevmül cumua / toplantı günü salât için
çağrıldığınızda, Allah’ın Zikri’ne koşun / Allah’ı anmak için acele
edin ve alışverişi bırakın. Salât bittiğinde, tekrar yerlerinize
dönerek alışverişinize devam edin / yeryüzüne yayılarak Allah’ın
lütfunu arayın ve işlerinizi yaparken de, Allah’ı hiç hatırınızdan
çıkarmayın. (CUMUA,9,10)
• Ey inananlar! Salâta / Allah’ı anmaya –eğitim-öğretimegittiğinizde, yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın.
Başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı sıvazlayın / mesh edin.
(MÂİDE,6)
• Allah, İsrailoğullarına şöyle demişti: “Salâtı ikâme ederseniz /
buyruklarımı yerine getirirseniz ve onunla arınırsanız,
peygamberlerime inanır, onlara saygılı olursanız ve böylece
Allah’a borcunuzu güzel bir şekilde öderseniz, Ben de sizinle
beraberim. (MÂİDE,12)
• İnananlar! Sizin gerçek dostlarınız, Allah, O’nun buyruklarını
bildiren elçisi ve salâtı ikâme edenler / vahye bağlananlar ve
onunla arınanlar ve o vahyi gereği gibi uygulayan inananlardır.
(MÂİDE,55)
• Siz bu kimseleri(sizden önceki Kitap halkını ve ortak koşucu
Arapları / insanları) salâta / Allah’ın buyruklarını öğrenmeye
çağırdığınızda onu alay konusu yapıp eğlenirler. (MÂİDE,58)
• Şeytan, sarhoş edicilerle, kumarla aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi salâtı / vahyi öğrenmekten ve Allah ile iletişim
kurmaktan alıkoymak ister. (MÂİDE,91)
• Yolculuk anında size ölüm gelirse, sizden olmayan iki kişi
tanıklık
etsin.
Eğer
tanımadığınız
bu
iki
tanıktan
kuşkulanıyorsanız, salâttan / vahiy çalışmasından sonra, bu
tanıkları bir kenara çekip Allah adına: “Akraba dahi olsa,
tanıklığımızı hiçbir değerle değiştirmeyeceğimize, Allah adına
yaptığımız tanıklığımızı gizlemeyeceğimize, aksi takdirde,
günahkârlardan olacağımıza yemin ederiz” diye yemin ettirin.
(MÂİDE,106)
• İçtenlikle tövbe edip, salâtı ikâme ederler / vahye inanıp
bağlanırlar ve onunla ortak koşucu inançlarından arınırlarsa
artık onlara dokunmayın, yollarını serbest bırakın. (TEVBE,5)
• İçtenlikle tövbe ederler, salâtı ikâme ederler / vahye samimi
olarak bağlanırlar ve onunla inançlarını temizlerlerse, sizin din
kardeşleriniz olurlar. (TEVBE,11)
• Hiç kuşkusuz Allah’ın mescitlerini, Allah’a ve ahret gününe
inananlar, salâtı ikâme edenler / vahye bağlı kalanlar ve onunla
arınanlar ve Allah’ı gönülden sayanlar onarırlar. (TEVBE,18)
• Yardımlarının kabul edilmemesinin sebebi şudur: Allah’ı ve
buyruklarını bildiren elçisini önemsememeleri, savaş için
çağrıldıklarında üşenerek gelmeleri ve yaptıkları yardımları da
isteksiz ve gösteriş için yapmaları. (TEVBE,54)
• Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, insanlara iyilikleri ve
güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden men ederler,
salâtı ikâme ederler / vahyi iyice anlarlar ve arınırlar, Allah’a ve
O’nun buyruklarını bildiren elçisine uyarlar. (TEVBE,71)
• Ve o ikiyüzlülerle salâtı / ilişkiyi kes. (TEVBE,84)
• Ey Peygamber! Böyle bir mescide / toplantı yerine asla gitme. İlk
günlerde, erdemlilik / Hak üzere yapılan mescide / toplantı
yerine gitmen çok daha iyidir. Çünkü orada Allah’tan gelen vahyi
öğrenmek ve inançlarını temizlemek isteyen adamlar vardır ve
Allah inançlarını pislikten / şirkten arındıranları sever.
(TEVBE,108)
ADALET İLE İLGİLİ AYETLER
• Rabbim, adaleti buyurmuştur. / Rabbim bana denkserliği emretti /
Benim Rabbim adaleti buyurur. (A’RAF,29)
• Ey inananlar! Allah için adaleti yerine getirmede, adalet ve
dürüstlüğün tanıkları olarak, adaleti gerçekleştirenlerden olun /
adaleti yerine getirmede örnek olun. Bir topluluğun çirkinlik ve
kötülüğü / bir topluluğa olan kininiz sizi adaletli davranmaktan
alıkoymasın.
Adaletli
olun
/
adil
davranın.
Allah’ı
dinleyin.(MÂİDE,8)
• Ey inananlar! Kendiniz, ananız, babanız ve yakınlarınız aleyhinde
bile olsa, Allah için tanıklık ederken adaleti gözetin. Şahitlik
yaptığınız kimseler, ister varlıklı olsun, ister yoksul olsun, Allah her
iki tarafa da sizden daha yakındır. Öyleyse, kişisel çıkar ve
duygularınıza uyarak, taraflı davranmayın. Gerçeği çarpıtırsanız
veya tanıklık etmekten çekinirseniz, bilesiniz ki Allah yaptıklarınızı
haber alır. (NİSA,135)
• Hüküm / karar verecek olursan, adaletle / denkserlikle hüküm ver.
Allah adaletle hükmedenleri / adaletli / adil davrananları / adaleti
ayakta tutanları / denkserlik yapanları sever. (MÂİDE,42)
• Yemin olsun! Biz elçilerimizi apaçık kanıtlarla gönderdik, elçiler
vasıtasıyla Kitabı ve ölçüyü indirdik ki, insanlar adaleti gözetsinler.
(HADİD,25)
• Allah, sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil
davranmanızı öğütler. Allah size ne güzel öğüt veriyor. (NİSA,58)
• Allah şu iki adamı örnek verir: Biri, hiçbir şeye gücü yetmeyen,
efendisi onu nereye gönderirse göndersin, eli boş dönen ve
dolayısıyla efendisine / dostlarına yük olmaktan başka hiçbir işe
yaramayan / hangi işe gönderseniz çözümsüz, konuşarak derdini
anlatacak durumda olmayan / dili tutuk / dilsiz. Diğeri ise, dosdoğru
yolda olarak adaletle iş yapan / adaleti buyuran (bilge) / pürüzsüz,
düzgün bir şekilde konuşup, adaletle işlerini yürüten biri. Hiç bu iki
insan eşit olur mu? (NAHL,76)
• Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi önerir.
(NAHL,90)
• Savaşan tarafları ayırım yapmadan ve adaletli bir şekilde barıştırın.
Kuşkusuz, Allah adaletli davrananları sever. Kardeşleriniz arasında
barışı adaletle sağlayın. (HUCÛRAT,9,10)
• Dengeyi titizlikle ve adaletle koruyun. (RAHMAN,9)
• Ey Muhammed! De ki: “Allah’ın bana indirdiği Kitabı tebliğ etmem
ve aranızda adaletle davranmam buyrulmuştur.” (ŞÛRA,15)
• Rabbinin kelimeleri / buyrukları doğruluk ve adaletle
tamamlanmıştır. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek yoktur.
(EN’ÂM,115)
• Adalet gereği, ölçüyü ve tartıyı tam olarak gerçekleştirin! /
denkserlikle yerine getirin / konuştuğunuz zaman, akrabanız
aleyhinde bile olsa adil / doğru olun / adaleti gözetin. (EN’ÂM,152)
• Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam uygulayın / tam bir dürüstlükle yapın /
denkserlikle tam yapın / adil bir biçimde yerine getirin. Halkın /
insanlara hakkını eksik vermeyin ve bozgunculuk / hortumculuk
yaparak yeryüzünü / ülkenizi ekonomik bir sıkıntıya sokmayın /
karışıklık / kargaşa çıkarmayın. (HÛD,85)
• Allah’ın ayetlerini saptırarak örtenler, haksız yere peygamberleri ve
halkın arasında adaleti savunanları öldürenler için acıklı bir azap
vardır. (ÂLÎ İMRAN,21)
• Kimsesiz kadınların sırf mallarını yemek gibi bir adaletsizliğe
kalkışmayın. Böyle bir adaletsizlik yapmaktansa, aralarında eşit
davranmak ve adaletli olmak koşuluyla, korumasız kadınları ve
çocukları ikişer, üçer veya dörder korumanıza alarak
sahiplenmeniz daha uygundur. Ancak, aralarında adaletli
davranamamaktan çekiniyorsanız, hiç olmazsa bir tane yetim ve
korumasız kadının veya iltica ederek iman etmiş kimsesiz bir
kadının geçimini üstlenin. Haksızlığa ve adaletsizliğe sapmamanız
için en uygunu budur. Geçimini ve korumasını üstlendiğiniz
kimsesiz kadınların bir kısmının ihtiyacını tam karşılayıp, ötekileri
ortalıkta bırakır gibi davranırsanız, elbette adaleti sağlamaya güç
yetiremezsiniz. Ama aralarında eşit davranıp ya da haksızlık
yapmaktan
sakınırsanız,
kuşkusuz
Allah
bağışlayandır,
esirgeyendir. (NİSA,3,129)
• Ey inananlar! Birinize ölüm yaklaşınca, vasiyet yaparken yanınızda
yakınlarınızdan iki tane adaleti gözeten tanık bulunsun.
(MÂİDE,106)
• Musa’nın halkından / Yahudilerden bir topluluk var ki, dosdoğru
yolu gösterirler ve o yolda adaletle giderler. (A’RAF,159)
• Yarattıklarımız arasında bir topluluk var ki, iyi niyetli davranmayı
önerirler ve yine aynı davranışla doğruyu gözetirler / gerçekten
adaletle hükmederler. (A’RAF,181)
• Her toplum için bir elçi vardır. Her toplum, kendi elçisinin karşısında
adaletle yargılanır ve hiç haksızlık edilmez. (YUNUS,47)
• Ayetlerimizi yalanlayarak kendi kendine zulmeden / kötülük eden
herkes, azabı gördüklerinde derin bir pişmanlık duyacaklardır. İşte
o zaman onlar, yeryüzünün tüm servetine sahip olsalar, azaptan
kurtulmak için hepsini vermeye hazırdırlar. Onlara hiç haksızlık
yapılmadan adaletle yargılanacaklardır. (YUNUS,54)
• Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir
haksızlık edilmeyecek. Bir atom çekirdeği kadar olanı bile hesaba
katacağız. Hesap gören olarak Biz yeteriz. (ENBİYA,47)
• Evlatlık edindiğiniz çocukları, öz babalarıyla bağlarını kesmeyecek
biçimde çağırın. Bu, Allah yanında adalete daha uygun bir
davranıştır. (AHZAB,5)
• Sen aramızda adaletle karar vererek bizi anlaştır. Haksızlık etme.
Bize yardımcı ol, aramızdaki sorunu doğru olarak çöz. (SÂD,22)
• Yeryüzü Rabbinin ışığıyla parlar, herkesin kitabı ortaya konur.
Peygamberler ve tanıklar getirilir. Aralarında adil bir şekilde /
adaletle karar verilir ve onlara asla haksızlık yapılmaz. Melekleri,
arş’ın / ilahi yönetim merkezinin etrafını çevirmiş halde, Rablerini
överek yüceltirken görürsün. İnsanların aralarında adaletli bir
şekilde karar verilmiştir ve “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a övgüler
olsun” denir. (ZÜMER,69,75)
ŞEFAAT İLE İLGİLİ AYETLER
• Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Şefaat
tümden ve sadece Allah’ındır / Allah’a aittir.” (ZÜMER,43,44)
• Kimsenin kimseyle yardımlaşamayacağı, kimseden bir aracı /
şefaatçinin kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınamayacağı
bir günün geleceğini unutmayın. (BAKARA,48)
• Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye
alınmadığı, hiç kimseye şefaatin yarar sağlamadığı ve yardımın
kesildiği bir günden sakının. (BAKARA,123)
• Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin
olmadığı gün gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de verin.
İnkâr edenler gerçekleri gizleyenlerdir. (BAKARA,254)
• İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez / O’nun nezdinde
kim şefaat edebilir ki? / O’nun katında aracılık edecek kimseye
kuşkusuz izin yoktur. (BAKARA,255)
• O’nun izni olmadan hiçbir aracı, bu düzeni değiştiremez / O’nun
izni olmadan kimse kendiliğinden aracılık edemez / O’nun izni
olmadıkça, hiçbir şefaatçi devreye giremez. (YUNUS,3)
• Ortak koşucular, Allah’ın yanında, kendilerine ne zarar ne de yarar
veremeyen şeylere tapıyorlar ve “bu taptıklarımız, Allah yanında
bize şefaat / aracılık edecekler” diyorlar. Ey ortak koşucular! Siz
Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi bildiriyorsunuz?
(YUNUS,18)
• Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur.
(EN’ÂM,51)
• Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimselerin, Allah’tan başka
bir dostu ve şefaatçisi yoktur. (EN’ÂM,70)
• Şefaatlerini beklediğiniz ya da size şefaat edeceklerini söyleyenleri
de yanınızda göremeyeceksiniz. Aranızdaki bağlar kesilecektir. Ve
şefaatlerini umduklarınızın hepsi, sizi terk edecektir. (EN’ÂM,94)
• Ben, Allah’tan başka tanrılar mı edineyim? Eğer çok esirgeyen
Allah bana bir zarar vermek istese, Allah’a eş koşulan aracıların
şefaati bana bir yarar sağlamaz, beni kurtaramazlar. (YÂSÎN,23)
• “Gerçekten Rabbimizin elçileri / peygamberler gerçeği getirmişler.
Şimdi bize aracılık edecek bir şefaatçi yok mu? Yahut da, yeniden
dünyaya geri gönderilsek de, biz de inansak” diyecekler.
Saptırıcılar, gerçekten uydurdukları rivayetler yüzünden kendilerine
yazık etmişlerdir. Allah adına bağlandıkları da kendilerini terk
edeceklerdir. (A’RAF,53)
• Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat
edemezler / onların, Allah dışında çağırdıkları, şefaat etme
yetkisine sahip değildirler; ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler,
şefaat yetkisine sahip olabilirler. (ZÜHRUF,86)
• Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur / sizin
O’ndan başka ne bir dostunuz ne de şefaatçiniz vardır. (SECDE,4)
• Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın yanında, söz almış olanlardan
başkası şefaat edemeyecektir / Allah bilincini içlerinde canlı
tutanları çok Seven’in huzurunda onurlu elçiler heyeti gibi bir araya
getireceğimiz ve suçluları da suya koşan susamış deve sürüleri gibi
cehenneme sürükleyeceğimiz o günde, çok Seven’in katında söz
almış olanlar dışındakiler, asla şefaat (hakkına) sahip
olamayacaklardır. (MERYEM,87)
• O gün, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın izin verdiği ve hoşnut
olduğu kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz / o gün,
şefaat, çok Seven’in hakkında izin vereceği ve sözünden hoşnut
olacağı kimseden başkasına hiçbir şekilde yarar sağlamayacaktır.
(TÂ HÂ,109)
• Allah, meleklerin yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar, Allah’ın
hoşnut olduğu kullarından başkası için şefaat etmezler / onlar,
ancak O’nun zaten kendisinden hoşnut olduğu kimseler için aracılık
yapacaklardır; çünkü onlar, O’nun korkusundan titremektedirler.
(ENBİYA,28)
• Bizi, kendilerinden şefaat beklediğimiz suçlular saptırdı. Şimdi
bizim ne şefaatçimiz var ne de yakın bir dostumuz. Keşke dünyaya
dönmek için bir şansımız daha olsaydı da, Allah’a ortak koşmadan
inananlar olsaydık. (ŞUARA,99,100,101,102)
• Koştukları ortaklarından da, kendilerine şefaat eden hiçbir kimse
çıkmayacak; zaten ortak koşulanlar, koşanları inkâr edecekler.
(RUM,13)
• Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin şefaati yarar
sağlamaz / Allah katında, O’nun şefaat etmesine izin verdiği
kimsenin
şefaatinden
başkasının
şefaati
hiçbir
yarar
sağlamayacaktır. (SEBE,23)
• Allah dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerdeki
meleklerin şefaati bile bir yarar sağlamaz / göklerde nice melekler
var ki, onların şefaatleri, ancak Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu
kimseler için (şefaat edilmesine) izin verdikten sonra, (onlar
hakkında) bir yarar sağlayabilir. (NECM,26)
• Artık, aracıların şefaati de onlara bir yarar sağlamaz.
(MÜDDESSİR,48)
• O gün inkârcı nankörler için ne bir dost, ne de sözü dinlenir bir
şefaatçi vardır. (MÜ’MİN,18)
• O gün hiçbir kimse, Allah’ın huzurunda konuşmaya cüret
edemezler. (NEBE,37)
“ALLAH’IN SÜNNETİ” AYETLERİ
• Ortak koşucular, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, herkesten
daha doğru bir yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah’a yemin
ettiler. Fakat kendilerine bir uyarıcı gelince, bu sefer ondan nefretle
uzaklaştılar. Çünkü onlar bulundukları yerde büyüklük taslıyorlar,
çıkarlarını korumak için plânlar kuruyorlardı. Hâlbuki kötü plân
sahibine geri döner. Onlar, daha önceki ortak koşuculara
uygulanan sünnetten başkasını mı bekliyorlar? Siz Allah’ın
sünnetinde asla hiçbir değişiklik göremezsiniz / değişme asla
bulamazsın; Allah’ın sünnetinde kesinlikle / asla hiçbir sapma
göremezsiniz. (FÂTIR,42,43)
• Allah’ın hüküm verdiği bir konuda, peygamberin herhangi bir seçim
hakkı yoktur. Daha önce de gelip geçmiş tüm elçilere de Allah’ın
sünneti böyle uygulandı. Allah’ın buyruğu / emri belirlenmiş bir
ölçüdür / takdir edilmiş bir kaderdir. Allah’ın peygamberleri, sadece
Allah’ın buyruklarını bildirirler. Allah’ı sayarlar ve Allah’tan başka
hiç kimseden çekinmezler. Hesap soran sadece Allah’tır.
(AHZÂB,38)
• Ortak koşucu Araplar, seni doğduğun yerden / Mekke’den
çıkarmak için neredeyse seni zorla sürecekler. Bu takdirde senden
sonra onlar da fazla kalmayacaklar. Senden önce gönderdiğimiz
tüm elçiler için öngördüğümüz sünnet böyledir. Bizim sünnetimizde
herhangi bir çarpıklık göremezsin / hiçbir değişiklik bulamazsın.
(İSRA,76,77)
• Eğer ortak koşucu inkârcılar barışa yanaşmayıp, sizinle
savaşsalardı, yüz geri dönüp kaçacaklardı. Sonra bir dost ve bir
yardımcı da bulamayacaklardı. Bu Allah’ın daha önce gelip
geçmişlere uyguladığı sünnetidir. Siz Allah’ın sünnetinde bir
değişme bulamazsınız. (FETİH,22,23)
• İkiyüzlüler, fuhuş düşüncesi taşıyan hizipçiler ve şehirdeki asılsız
dedikodu yayanlar, size karşı saldırılarına son vermezlerse, seni
onlarla kesin bir mücadeleye teşvik edeceğiz; o zaman da onlar
senin bulunduğun bölgede çok kısa bir süre kalabilirler.
Lânetlenmiş olarak yakalandıkları yerde cezalandırılırlar. Bu daha
önceki inkârcı saldırganlara da uygulanmış Allah’ın sünnetidir. Sen,
Allah’ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın.
(AHZÂB,60,61,62)
• Elçilerimiz apaçık kanıtlarla kendilerine vardıklarında bilgiçlik
taslayarak, elçilerin getirdiklerini küçümsediler. Ama küçümsedikleri
şey kendilerini çepeçevre sarıverdi. Nihayet ortak koşucular
cezamızı gördüklerinde “Artık sadece Allah’a inandık ve ortak
koşmuş olduklarımızı inkâr ettik” derler. Azabımızı gördüklerinde
inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz. Bu, daha önceki kulları
hakkında sürekli uygulanan Allah’ın sünnetidir. (MÜ’MİN,83,84,85)
ALLAH’I TANITAN AYETLER
• Rabbin en büyük ikram sahibidir / cömertler içinde en cömert olandır.
Senin Rabbin, kalemin yazdıklarıyla, insana bilmediklerini öğretendir.
(ALAK,3,4,5)
• O ortak koşucu inkârcı, Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu bilmiyor
mu? (ALAK,14)
• Doğrusu, senin Rabbin, kimin yoldan sapmış olduğunu da, kimin
dosdoğru yolda olduğunu da çok iyi bilendir. (KALEM,7)
• ”Ben size Rabbinizi yüceltmeniz gerekir dememiş miydim?”
”Rabbimiz sen yüceler yücesisin! (KALEM,28,29)
• O, doğunun ve batının Rabbidir; O’ndan başka Tanrı yoktur.
(MÜZZEMMİL,9)
• Allah sapıklığı tercih edeni sapıklığa, doğruluğu tercih edeni de
doğru yola iletir. Rabbinin ordularının sayısını Kendisinden başkası
bilmez. (MÜDDESSİR,31)
• Ancak Allah, dileyene öğüt aldırır. Çünkü Allah en çok saygı duyulan
ve en çok bağışlayandır. (MÜDDESSİR,56)
• Övgü ve övülme (hamd), evreni yaratan, yöneten yüce Rab Allah
içindir. Allah, esirgeyen / çok seven, bağışlayan / çok müşfik olandır.
Allah, dirilişten sonraki hesap gününün tek hâkimidir. (FATİHA,2,3,4)
• Aklınızı başınıza toplayın, âlemlerin Rabbi olan Allah, size özgürlük
vermeseydi, sizler hiçbir şey yapamazdınız! (TEKVİR,29)
• O her şeyi yaratan ve bir düzene koyan, her şeyin miktarını, biçimini
belirleyen, yolunu gösteren, yeşillikleri bitiren, sonra da o yeşillikleri
kurutup simsiyah çerçöpe çeviren yüce Rabdir. (A’LA,2,3,4,5)
• Doğrusu Allah, açıklananı da, gizli kalanı da bilir. (A’LA,7)
• O gün, Allah’ın cezası gibi bir cezayı kimse veremez. Ve o gün,
Allah’ın verdiği azaptan, hiç kimse kurtulamaz. (FECR,25,26)
• Hiç kuşkusuz, hesap günü Rableri, onların yaptıkları her şeyi
önlerine serecektir. (ADİYAT,11)
• O, ”Bir” olan Allah’tır. O Allah ki, hiç kimseye muhtaç olmayan, fakat
her şeyin O’na muhtaç olduğu, sonsuz ve mutlak olandır. O
doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey Allah’ın dengi ve benzeri
değildir. (İHLAS,1,2,3,4)
• Ahret hayatı da, dünya hayatı da Allah’ındır. (NECM,25)
• Kuşkusuz, Rabbin yolundan sapanı da, doğru yolda olanı da çok iyi
bilir. Göklerde olanların, yerde olanların hepsi Allah’ındır. Allah,
kötülük işleyenleri yaptıkları kötülüklerden dolayı cezalandıracak ve
güzel davrananları da, daha güzeliyle ödüllendirecektir. Doğrusu
Rabbinin bağışı boldur. Allah, sizi topraktan yaratırken ve
annelerinizin karnında cenin halindeyken bile, sizi en iyi bilendir.
Allah, sakınanların kimler olduğunu çok iyi bilir. (NECM,30,31,32)
• Hiç kuşkusuz son varış Rabbinedir. Güldüren de, ağlatan da,
öldüren de, dirilten de Allah’tır. Hiç kuşkusuz, ana rahmine atılan
küçücük bir spermden, erkek ve kadın iki çifti yaratan Allah’tır.
Kuşkusuz, tekrar diriltmek de Allah’a aittir. Zengin eden de, yoksul
yapan da Allah’tır. Taptıkları Şi’ra yıldızının Rabbi de Allah’tır.
Kuşkusuz daha önce Ad halkını yok eden, Semud halkından geriye
hiçbir şey bırakmayan Allah’tır. Ve onlardan önce Nuh halkını da
suda boğan Allah’tır. Lut halkının kasabalarını yere batıran, onları
yere gömdükçe gömen de Allah’tır. (NECM,42,….,54)
• Kaçınılmaz olan kıyamet yaklaşmıştır. Onu Allah’tan başka
uzaklaştıracak yoktur. (NECM,57,58)
• Allah, insanı, bir spermden yaratıp; evrelerden geçirerek, mükemmel
biçimde bir şekil verdi. Sonra onu kolaylıkla dünyaya getirdi ve
yaşamı için her türlü olanağı kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü,
mezara koydurdu. Sonra dilediği vakit gelince de, onu tekrar
diriltecek. (ABESE,19….,22)
• Allah ortak koşucu inkârcıları cezalandırmaktan korkacak değil ya!
(ŞEMS,15)
• O Allah ki, göklerin ve yerin yönetimi O’na aittir. Ve Allah her şeye
tanıktır. (BÜRUC,9)
• Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalaması amansızdır. Unutmayın, insanı
ve evreni ilk yaratan da, öldükten sonra tekrar yaratacak olan da
Allah’tır. Allah, bağışlayan, seven ve yüce yönetimin sahibi olandır.
Allah, dilediği her şeyi anında yapandır. (BÜRUC,12,…..,16)
• Allah, yargılayanların en adil yargılayanı değil midir? (TİN,8)
• Allah, onları yoksulken zengin kıldı ve korku içindelerken güvenli
hale getirdi. (KUREYŞ,4)
• O gün varılıp durulacak yer, Rabbin huzurudur. O gün sevk, yalnızca
Rabbine doğrudur. (KIYAMET,12,30)
• O ki, Allah ile birlikte başka ilah edindi. (KAF,26)
• Allah der ki: ”Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önceden
uyarıcı elçiler göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve
ben kullara asla haksızlık etmem.” (KAF,28,29)
• Kuşkusuz Allah, tüm gizliliklerin ortaya çıkarılacağı gün, insanı
diriltmeye gücü yetendir. (TÂRIK,8,9)
• Tek ve her şeye egemen olan Allah’tan başka Tanrı yoktur.
(SÂD,65)
• Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi olan Allah; üstündür,
bağışlayandır. (SÂD,66)
• Allah: ”Benim sözüm gerçektir ve ben sadece gerçeği söylerim.”
(SÂD,84)
• Allah yanlış ve kötü bir şeyi buyurmaz. Benim Rabbim adaleti
buyurur. Sizi ilk yarattığı gibi, tekrar O’na döneceksiniz.
(A’RAF,28,29)
• Allah doğruya yönelmek isteyen kimseleri doğru yola iletti.
Sapkınlıkta direnen kimselere de sapkınlık hak oldu. (A’RAF,30)
• Allah, savurganlık yapanlardan hoşlanmaz. (A’RAF,31)
• Altlarından nehirler akan cennette, kalplerinde kin ve kıskançlık
duygularını çıkardığımız inananlar, ”Bizi bu mutluluğa ulaştıran
Allah’a övgüler / hamd olsun. Allah bizi dosdoğru yola iletmeseydi,
biz doğruyu bulamazdık” derler. (A’RAF,43)
• Rabbiniz olan Allah O’dur ki, gökleri ve yeri altı günde / evrede
yaratan ve yarattıkları üzerinde kesin egemenliğini sağlayandır.
Allah, geceyi, durmadan takip eden / kovalayan gündüze bürüyüp
örtendir. Güneş, ay ve yıldızlar Allah’ın egemenliğine boyun eğmiştir.
Dikkat edin! Evreni yaratma da, yönetme de Allah’a aittir. Evrenlerin
Rabbi olan Allah çok yücedir. (A’RAF,54)
• Allah, aşırı derecede gösterişli dua edenleri sevmez. (A’RAF,55)
• Allah’ın rahmeti güzel davrananlara yakındır. (A’RAF,56)
• Allah karar verenlerin en iyisidir. (A’RAF,87)
• Rabbimiz bilgisiyle her şeyi kuşatmıştır. (A’RAF,89)
• Hüsrana uğrayan bir halktan başkası, Allah’ın planından emin olmaz.
(A’RAF,99)
• Allah inkârcıların kalplerini mutsuz kılar. (A’RAF,101)
• Onların başına gelen felâket, Allah tarafındandır. (A’RAF,131)
• Bunda, Rabbinizden sizin için büyük bir sınav / arındırma vardı.
(A’RAF,141)
• Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah diriltir ve öldürür. (A’RAF,157)
• Kuşkusuz Rabbin cezayı çabuk sonuçlandırandır. Ama Rabbin çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir. (A’RAF,167)
• Kim doğruya yönelirse, Allah onu doğruya iletir. Kim de sapıklığı
isterse, onu da saptırır. (A’RAF,178)
• En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse Allah’ı o güzel isimleriyle anın.
(A’RAF,180)
• Onlar göklerin ve yerin görkemliliğine ve Allah’ın yarattığı şeylere
bakmazlar mı? (A’RAF,185)
• Allah’ın ayetlerini saptıran kimseler için yol gösterici bulunmaz. Allah,
onları azgınlıkları içinde bocalar durur halde bırakır. (A’RAF,186)
• Dünyanın sonunun bilgisi Rabbimin yanındadır. Dünyanın sonunun
vaktini, Allah’ın dilediğinden başkası ortaya çıkarmaz. Onun bilgisi
Allah’ın yanındadır. (A’RAF,187)
• Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. (A’RAF,190)
• Benim biricik sahibim, Kur’an’ı indiren Allah’tır. Allah, dürüst insanları
korur. (A’RAF,196)
• (Cinler kendi aralarında şöyle konuştular) ”Rabbimize hiç kimseyi
asla ortak koşmayacağız. Rabbimiz olan Allah çok yücedir. Allah ne
bir eş ne de bir çocuk edinmemiştir. Kur’an ile tanıştıktan sonra,
gayba ait bilgileri Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini öğrendik.”
(CİN,2,3,9)
• Kim Allah’a teslim olursa, işte gerçeği bulanlar onlardır. (CİN,14)
• Allah bana bir kötülük dilese, hiç kimse beni Allah’a karşı
savunamaz. Allah’tan başka sığınacak kimse de bulamam. (CİN,22)
• Allah geleceği bilendir; Allah geleceğin bilgisini herkese göstermez.
Ancak hoşnut olduğu bir elçiye gösterir. Çünkü Allah elçisinin önüne
ve arkasına gözetleyiciler koyarak, verdiği bilginin saptırıcılar
tarafından
çarpıtılmasını
engeller.
Böylece,
Rablerinin
gönderdiklerini, elçilerin, tam olarak insanlara ulaştırdıkları bilinsin.
Allah, onların yaptıklarını tümüyle kuşatmıştır ve her şeyi ayrıntısına
kadar hesaplamıştır. (CİN,26,27,28)
• Şanı yüce olan Allah, yağmurla suladığı topraktan, kendi bildiğiniz
ürün cinslerinden ve bilmediğiniz nice şeylerden çeşit çeşit çiftleri
yarattı. Bu üstün ve bilge olan Allah’ın kurduğu bir düzendir.
(YÂSÎN,36,38)
• O her türlü yaratmayı bilendir. O Allah ki size yeşil ağaçtan ateş
çıkarandır. Gerçekten O, yaratandır, bilendir. Allah bir şeyi dilediği
zaman ona sadece “Ol” der ve o da hemen oluverir. Her şeyin
yönetimini elinde bulunduran Allah, çok yücedir ve herkes O’na
döndürülecektir. (YÂSÎN,79,80,81,82,83)
• Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a aittir. Allah hiç çocuk edinmemiştir.
Yönetiminde de Kendisinin ortağı yoktur. Allah her şeyi yarattı ve en
hassas ölçülerle ona düzen verdi. (FURKAN,2)
• Rabbin çok iyi görendir. (FURKAN,20)
• İşte o gün (kıyamet günü) yönetim tümüyle ve mutlak olarak
Rahman’ındır. (FURKAN,26)
• Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığına dikkat ettin mi? Eğer isteseydi
gölgeyi hareketsiz tutardı. Ve Allah geceyi size örtü, uykuyu bir
dinlenme ve gündüzü de çalışma zamanı yapandır. Ve Allah
rahmetinden önce, aşılayıcı olarak rüzgârları gönderendir. Ve Allah
gökten yağmur olarak, tertemiz bir su indirendir. (FURKAN,45,47,48)
• Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerinin ki tuzlu ve acı olan iki denizi
birleştirip, tuzlu su ile tatlı suyun karışmaması için de, aralarına bir
perde koyan Allah’tır. Ve sudan / spermden bir insan yaratıp, onu
soy sop haline getiren de Allah’tır. Senin Rabbin her şeye gücü
yetendir. (FURKAN,53,54)
• O Allah ki, gökleri, yeri ve aralarındakileri altı evrede / günde yarattı
ve sonra hepsine egemen oldu. O Rahman’dır; o halde sen, O’nu,
her şeyden çok iyi haberdar olanı ara. (FURKAN,59)
• Gökte yıldızlar var eden ve oraya bir güneş ve ışık yansıtan bir ay
yerleştiren Allah yüceler yücesidir. Öğüt almak veya şükretmek
isteyenler için, gece ile gündüzü birbirini izler hale getiren de
Allah’tır. (FURKAN,61,62)
• Hamd / övme ve övülme; gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer,
üçer, dörder boyutlu elçiler kılan Allah içindir. Allah yaratmada
istediği kadar artırabilir. Kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir.
(FÂTIR,1)
• Hiç kuşkusuz her şey, en sonunda Allah’a döndürülecektir.
(FÂTIR,4)
• Allah, kötülüğe yöneleni sapıklığa ve güzele yöneleni dosdoğru yola
iletir. Kuşkusuz Allah ortak koşucu inkârcıların yaptıklarını çok iyi
bilir. (FÂTIR,8)
• Rüzgârları gönderip de bulutları yürüten Allah’tır. (FÂTIR,9)
• Kim onur ve şeref istiyorsa bilsin ki onur ve şeref tümüyle
Allah’tandır. (FÂTIR,10)
• Allah sizi balçıktan, sonra bir damla spermden yaratmış ve sonra da
sizi erkek-dişi çiftler halinde üretmiştir. Bir dişinin hamile kalması ve
doğurması, ancak Allah’ın bilgisiyledir. Bir canlının uzun ömürlü
olması da, ömrünün kısa tutulması da ancak bir kitaba kayda
göredir. Kuşkusuz bunlar Allah’a kolaydır. (FÂTIR,11)
• Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar.
Doğaya koyduğu yasa gereği akıp giden güneşi ve ay’ı kontrolü
altına almıştır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; bütün bunların
yönetimi O’na aittir. (FÂTIR,13)
• Hiç kimse sana, her şeyden haberi olan Allah’ın verdiği gibi haber
veremez. (FÂTIR,14)
• Övgüye layık ve zengin olan Allah’tır. Allah isterse sizi yok eder ve
yerinize yeni bir halk getirir. Bu Allah için hiç de zor değildir.
(FÂTIR,15,16,17)
• En sonunda dönüş Allah’adır. (FÂTIR,18)
• Allah işitmek isteyene işittirir. (FÂTIR,22)
• Allah’ın gökten bir su indirdiğini görmedin mi? O su ile yerden
renkleri çeşit çeşit, tatları ayrı ayrı ürünler çıkarırız. Aynı şekilde
insanlar, yaban hayvanlar, evcil hayvanlar da çeşit çeşit renklerdedir.
Allah üstündür, bağışlayandır. (FÂTIR,27,28)
• Allah bağışlayandır, karşılığını mutlak verendir. (FÂTIR,30)
• Tüm endişelerimizi gideren Allah’a övgüler olsun. Rabbimiz
gerçekten bağışlayandır, karşılığını mutlak verendir. (FÂTIR,34)
• Allah, göklerin ve yerin sırlarını bilendir. Hiç kuşkusuz Allah, içinizde
gizlediklerinizi de çok iyi bilendir. Sizi yeryüzüne halife yapan
Allah’tır. (FÂTIR,38,39)
• Allah gökleri ve yeri kaos içine girmekten alıkoymaktadır. Şayet
gökler ve yer kaos içine girseler, Allah’tan başka kim onu
engelleyebilir? Allah şefkatlidir, bağışlayandır. (FÂTIR,41)
• Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakamaz. Allah bilendir,
güçlüdür. (FÂTIR,44)
• Allah için bir çocuk edinmek asla söz konusu olamaz. Allah çok
yücedir. Allah bir işin olmasını diledi mi, ona sadece “Ol” der ve o da
anında olur. (MERYEM,35)
• Kuşkusuz yer ve üzerindekilerin hepsi yok olacak, sadece Allah
kalacaktır ve her şey O’na dönecektir. (MERYEM,40)
• Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü yerine gelecektir. (MERYEM,61)
• Cebrail dedi ki: ” Biz ancak Rabbinin isteğiyle ineriz. Önümüzdeki,
arkamızdaki ve bunların arasındakiler hepsi O’na aittir. Bilesin ki
senin Rabbin asla unutkan değildir. O, göklerin, yerin ve bunlar
arasında bulunanların Rabbidir. (MERYEM,64,65)
• Allah, dosdoğru yolu seçenlerin hidayetini artırır. (MERYEM,76)
• Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar, “Rahman çocuk edindi” diyorlar.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’a çocuk yakıştırdılar diye, neredeyse
gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecektir. Göklerde ve
yerde kim varsa Rahman’a yalnızca kul olarak gelecektir.
(MERYEM,88,90,91,93)
• Esirgeyen ve bağışlayan Allah, her şeyin yönetimini ve egemenliğini
elinde bulundurur. Göklerde, yerde, her ikisinin arasında ve hatta
toprağın altında ne varsa, hepsi Allah’ın yönetimi ve egemenliği
altındadır. Sen, içindekini sözle açıklasan da, açıklamasan da Allah
bilir. O, gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir. O, tek Allah’tır. O’ndan başka
ilah yoktur. Tüm güzel isimler Allah’ındır. (TÂ HÂ,5,6,7,8)
• Bizim Rabbimiz, her şeye biçimini veren ve sonra yolunu
gösterendir. (TÂ HÂ,50)
• Geçmiş milletlerin durumlarıyla ilgili bilgi, Rabbimin yanında bir
kitapta kayıtlıdır. Benim Rabbim asla yanılmaz ve unutmaz. Rabbim,
yerküresini sizin yaşamınıza uygun bir şekilde oluşturdu. O, sizin için
onda yollar açan, gökten yağmur yağdırandır. Nitekim yağan
yağmurla yemeniz, içmeniz ve hayvanlarınızı otlatmanız için, çeşit
çeşit / çifter çifter bitkiler çıkarmaktadır. (TÂ HÂ,52,53,54)
• Kuşkusuz Allah’ın ödülü daha iyi ve cezası daha süreklidir.
(TÂ HÂ,73)
• Ben, tövbe eden, inanan, iyi ve güzel işler üreten ve sürekli doğruyu
arayanlar için bağışlayıcıyım. (TÂ HÂ,82)
• Sizin Rabbiniz, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tır. (TÂ HÂ,90)
• Sizin ilâhınız, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. O’nun ilmi
her şeyi içine almıştır. (TÂ HÂ,98)
• Hiç kimse, Allah’ın bizzat Kendisini bilgisiyle kavrayamaz. Fakat
Allah, herkesin geçmişini ve geleceğini ayrıntısına kadar bilir.
(TÂ HÂ,110)
• Gerçek yönetici olan Allah yüceler yücesidir. (TÂ HÂ,114)
• Ey inkârcılar! Sizi Biz yarattık, doğrulamanız gerekmez miydi?
Söyleyin bakalım, rahimlere döktüğünüz spermden insanı yaratan
siz misiniz, yoksa Biz mi yaratıyoruz? (VÂKIA,57,58,59)
• Ektiklerinizi yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
(VÂKIA,63,64)
• İçmekte olduğunuz suyu, gökteki bulutlardan siz mi indiriyorsunuz,
yoksa indiren Biz miyiz? Yakmakta olduğunuz ateşin ağacını var
eden siz misiniz, yoksa var eden Biz miyiz? (VÂKIA,68,69,71,72)
• Ortak koşucu inkârcılar, etraflarına bakmazlar mı, o yerlerde değişik
türden nice güzel bitkiler bitirmişiz. Hiç kuşkusuz senin Rabbin
güçlüdür, acıyandır. (ŞUARÂ,7,9)
• Âlemlerin Rabbi şu demek: Göklerin, yerin ve aralarında bulunan her
şeyin yöneticisi ve koruyup gözeticisi. (ŞUARÂ,24)
• O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir. O
doğunun, batının ve aralarındakilerin de Rabbidir. (ŞUARÂ,26,28)
• Kuşkusuz
senin
Rabbin
üstündür,
esirgeyendir.
(ŞUARÂ,68,104,122,140,159,175,191)
• Ben yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk ederim. Beni yaratan
ve bana yol gösteren O’dur. Beni yediren ve içiren O’dur.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Beni öldürecek ve
sonra diriltecek olan O’dur. Yargı gününde kusurlarımı
bağışlayacağını umduğum da O’dur. (ŞUARÂ,77,…,82)
• Herkesin hesabı sadece Rabbim tarafından değerlendirilecektir.
(ŞUARÂ,113)
• Rabbim sizin ne yaptığınızı çok iyi bilir. (ŞUARÂ,188)
• Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. (ŞUARÂ,220)
• Âlemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir. (NEML,8)
• Ben her türlü noksanlıklardan arınmış, üstün ve bilge olan Allah’ım.
(NEML,9)
• Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Kendisinden
başka hiçbir Tanrı olmayan Allah, büyük yönetimin Rabbidir.
(NEML,25,26)
• Benim Rabbim zengindir, şereflidir. (NEML,40)
• Övgü sadece Allah içindir / övgü Allah’ındır. (NEML,59)
• Gökleri ve yeri yaratan, gökten bir yağmur yağdırıp, onunla sizin bir
ağacını dahi bitiremeyeceğiniz güzel bahçeler bitiren kimdir?
Yeryüzünü yaşam için elverişli hale getiren, yer altından, yer
üstünden sular çıkaran ve aralarından ırmaklar akıtan, yeryüzü
üzerine sağlam dağlar yerleştiren ve iki denizin arasına bir engel
koyup, bir birine karıştırmayan kimdir? Darda kalmışın çağrısına
karşılık veren, sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan
kimdir? Karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve
rahmetinden önce rüzgârları müjde olarak gönderen kimdir? Allah
ortak koştuklarınızdan çok yücedir. Yaratılışı ilk defa başlatan ve
sonra onu tekrarlayan kimdir? Sizi gökten ve yerden rızıklandıran
kimdir? (NEML,60,61,62,63,64)
• Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı / geleceği bilemez.
(NEML,65)
• Kuşkusuz Rabbin insanlara karşı iyilik sahibidir, fakat çokları
şükretmez. (NEML,73)
• Ve Rabbin onların içlerinde gizlediğini de, açığa vurduğunu da
elbette bilir. (NEML,74)
• Rabbin, ortak koşucu inkârcıların arasında kararını verecektir. Allah,
üstündür, bilendir. (NEML,78)
• Bizim, geceyi dinlenmeleri için karanlık, gündüzü de çalışmaları için
aydınlık yaptığımızı görmediler mi? (NEML,86)
• Sen dağları durgun sanırsın, hâlbuki o dağlar, bulutların hareket
ettiği gibi hareket etmektedir. Bu her şeyi mükemmel yapan Allah’ın
sanatıdır. Kuşkusuz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (NEML,88)
• Her şey Allah’ındır. (NEML,91)
• Övgü yalnızca Allah içindir. Allah kanıtlarını size gösterecek, siz de
onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
(NEML,93)
• Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (KASAS,16)
• Rabbim, kendi katından kimin hidayet getirdiğini / Kendisi tarafından,
kimin yol gösterici olduğunu ve sonunda kimin kazançlı çıkacağını iyi
bilir. (KASAS,37)
• Kuşkusuz Allah nankör halkı doğruya iletmez. (KASAS,50)
• Dileyeni doğruya ileten sadece Allah’tır. Doğruya ulaşmayı hak
edenleri en iyi bilen de O’dur. (KASAS,56)
• Senin Rabbin, toplumların ana kentlerine, kendilerine ayetlerimizi
anlatan bir elçi göndermedikçe, o memleketleri yok etmez.
(KASAS,59)
• Allah’ın yanında olanlar, çok daha iyi ve süreklidir. (KASAS,60)
• Senin Rabbin dilediğini yaratır, dilediğini seçer. Allah onların ortak
koştuklarından çok uzaktır, O, yüceler yücesidir. Senin Rabbin ortak
koşucuların açığa vurduklarını bildiği gibi, kalplerinin gizlediğini de
bilir. İşte O, Allah’tır; O’ndan başka Tanrı yoktur. Başta da, sonda da
tüm övgüler Allah’adır. Tüm yargı da Allah’a aittir ve hepiniz Allah’a
döndürüleceksiniz. (KASAS,68,69,70)
• Allah’ın, geceyi dinlenmeniz, gündüzü de çalışıp kazanmanız için
düzenlemesi, Allah’ın size iyilikleridir. Umulur ki Allah’a teşekkür
edersiniz. (KASAS,73)
• Allah şımaranları sevmez. (KASAS,76)
• Allah bozguncuları sevmez. (KASAS,77)
• En iyi sonuç Allah’a saygılı olanlarındır. (KASAS,83)
• Kimin hidayet getirdiğini ve kimin açık bir sapıklık içinde olduğunu
Rabbim iyi bilir. (KASAS,85)
• Allah ile birlikte hiçbir tanrıyı çağırma. Allah’tan başka Tanrı yoktur.
Allah’ın varlığı dışında her şey yok olacaktır. Yargı tümüyle
Allah’ındır ve siz Allah’a döndürüleceksiniz. (KASAS,88)
• Allah’tan başka güvenip dayanacak kimse yoktur. (İSRÂ,2)
• Rabbiniz sizi esirger. (İSRÂ,8)
• Biz her şeyi ayrıntılı olarak açıklarız. (İSRÂ,12)
• Biz her insanın kaderini kendi özgür seçimine bırakmışızdır.
(İSRÂ,13)
• Biz, uyarıcı bir elçi göndermeden hiç kimseyi cezalandırmayız.
(İSRÂ,15)
• Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeter. (İSRÂ,17)
• Allah ile birlikte başka ilah edinmeyin, yoksa kınanmış ve yalnız
başına terk edilmiş olarak kalırsınız. (İSRÂ,22)
• Rabbin, kesinlikle yalnız Kendisine kulluk etmenizi ve ana babaya
karşı iyi davranmanızı ister. (İSRÂ,23)
• Rabbiniz niyetlerinizi çok iyi bilir. Eğer siz erdemli davranırsanız,
Allah, elbette tövbe edenleri bağışlayandır. (İSRÂ,25)
• Kuşkusuz Rabbin dileyen kimse için rızkını açar da kısar da.
Muhakkak Allah, kullarından haberdardır, onları görendir. (İSRÂ,30)
• Allah ile birlikte başka ilah edinme; aksi takdirde kınanmış ve
kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (İSRÂ,39)
• Eğer ileri sürdüğünüz gibi, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, onların her
biri, yönetimin kendine geçmesi için, sürekli birbirleriyle yarışırlardı.
O takdirde, evrende hiçbir şey düzenli olmazdı. (İSRÂ,42)
• Yönetimin / egemenliğin tek sahibi olan Allah, ortak koşucuların
iftiralarından uzaktır ve çok yücedir. (İSRÂ,43)
• Yedi gök, yer ve onların içindekilerin tamamı, işlerinde O’na itaat
ederler; O’nun emrini yerine getirmeyen hiçbir varlık yoktur / Allah’ı
yücelterek anarlar. Allah’ı överek ve yücelterek anmayan hiçbir varlık
yoktur. Kuşkusuz Allah, şefkatlidir, bağışlayandır. (İSRÂ,44)
• Rabbiniz sizi daha iyi bilir. O, Rabbinden merhamet isteyene acır,
yanlışında ısrar edenleri cezalandırır. (İSRÂ,54)
• Rabbin göklerdekileri ve yerdekileri en iyi bilendir. (İSRÂ,55)
• Gerçekten Rabbinin cezası sakınılacak bir şeydir. (İSRÂ,57)
• Biz mucizeleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz. (İSRÂ,59)
• Erdemli kulları, koruyucu olarak Rabbin yeter. (İSRÂ,65)
• Rabbiniz, denizlerde yarattığı nimetlerden nasibinizi aramanız için,
suya koyduğu yasa gereği, gemileri okyanuslarda yüzdürendir.
Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. (İSRÂ,66)
• O yüceler yücesidir. (İSRÂ,93)
• Allah, kullarından haber alır, onları görür. Kim doğruya yönelirse,
Allah o kişiyi doğruya ulaştırır, kim inkârda direnirse o kişiyi de
sapıklıkta bırakır. Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kimseler, Allah’tan
başka bir koruyucu da bulamazlar. Allah onları kıyamet gününde
körler, dilsizler ve sağırlar olarak yaka paça toplayacak. (İSRÂ,97)
• İnkârcılar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, kendilerini yeniden
yaratmaya gücü yeteceğini düşünmüyorlar mı? (İSRÂ,99)
• Rabbimiz yüceler yücesidir. Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir.
(İSRÂ,108)
• İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle
yakarırsanız yakarın fark etmez. Çünkü tüm güzel isimler O’nundur.
(İSRÂ,110)
• ”Tüm övgüler çocuk edinmeyen, yönetimde ortağı olmayan, aciz
olmayan ve bundan ötürü bir yardımcıya gereksinim duymayan Allah
içindir.” (İSRÂ,111)
• Şu kesin bir gerçektir ki tüm gezegenleriyle birlikte gökleri ve yeri altı
evrede / günde yaratan, sonra da arş üzerine egemen olan ve tüm
işleri / evreni yöneten Rabbiniz Allah’tır. O’nun izni olmadan hiçbir
aracı bu düzeni değiştiremez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Artık
böyle bir Allah’a kulluk edin. Hâlâ düşünüp akıl erdiremiyor
musunuz? Hepinizin dönüşü Allah’adır. Bu Allah’ın koyduğu
değiştirilemez bir yasadır. Allah, yaratılışı başlatır ve sonra sürekli
tekrarlar; insanlardan inanıp yararlı işler üretenleri, adil bir şekilde
ödüllendirir. İnkâr edenlere ise, inkârlarından ötürü kaynamış bir
içecek ve acı bir azap vardır. Allah, güneşi bir ışık kaynağı, ay’ ı da
bir ışık yansıtıcı yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, ay’a
evreler düzenleyip belirledi. Allah bütün bunları rastgele değil,
gerçek bir işleyiş yasasına göre yaratmıştır. Allah, bilgi sahibi olmak
isteyen bir topluma, ayetlerini ayrıntılı olarak açıklar. Gece ile
gündüzün sürekli uzayıp kısalarak, birbiri arkasında gelip gitmesinde
ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, Allah’a saygılı bir
toplum için deliller ve ibretler vardır. (YUNUS,3,4,5,6)
• Allah çok yücedir, Allah ortak koştuğunuz şeylerden çok uzaktır.
(YUNUS,18)
• Gaybı / gizemleri Allah bilir. Plan yapmada Allah daha hızlıdır.
(YUNUS,20,21)
• Sizi karada ve denizde yürüten Allah’tır. (YUNUS,22)
• Allah insanları kalıcı olan barış ve esenlik yurduna / cennete çağırır
ve dileyeni doğru bir yola iletir. (YUNUS,25)
• Allah’tan başka bir koruyucuları yoktur. (YUNUS,27)
• Bizimle sizin, aramızda Allah tanıktır. (YUNUS,29)
• Gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülmüşlerdir. (YUNUS,30)
• Ortak koşuculara, “Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? İşitme ve
görmenizi sağlayan duyu organlarınızın işleyişinin kontrolü kimin
elinde? Ya da ölüden diriyi / kurudan yeşili, diriden ölüyü / yeşilden
kuruyu kim çıkarıyor? Tüm evreni ve içindekileri kim yönetiyor?” diye
sorarsan, “Allah” diyeceklerdir. O zaman sor: “Öyleyse neden O
Allah’a ortaklar koşuyorsunuz, erdemli davranmıyorsunuz?” İşte o
söylediğiniz, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. (YUNUS,31,32)
• Ortak koşuculara sor: “Ortaklarınızdan hangisinin, hiç yokken var
edip, ardından öldürüp, ölümünden sonra da diriltecek bir gücü var?”
Ve cevap ver onlara: “Hayır yok! Hiçbir ortağı olmayan Allah
yaratmayı başlatır, öldürür ve diriltir. ” Ortaklarınızdan hangisi
gerçeğe ulaştırabilir?” Ve cevap ver: “Sadece hiçbir ortağı olmayan
Allah gerçeğe ulaştırır. O halde gerçeğe götüren mi uyulmaya daha
lâyıktır, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmaya daha
lâyıktır?
Kuşkusuz
Allah
onların
yaptıklarını
bilendir.
(YUNUS,34,35,36)
• Allah, hiçbir zaman insanlara zulmetmez; ancak insanlar kendi
işlediklerinden ötürü, kendilerine zulmederler. (YUNUS,44)
• Biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Ve unutmayın
ki Allah’ın sözü tamamıyla gerçektir; fakat inkârcıların çoğu fark
etmez. Yaratan ve öldüren Allah’tır. Ve tekrar Allah’a
döndürüleceksiniz. Allah’ın lütfu ve rahmetini kazanmak, insanların
dünyada biriktirdiklerinin hepsinden daha iyidir. (YUNUS,55,56,58)
• Allah adına yalan uyduranlar kıyamet gününü düşünmezler mi? Allah
insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ama insanların çoğu şükretmez.
Göklerde ve yerde zerre kadar / en ufak bir şey, hatta bundan daha
küçüğü ve daha büyüğü bile, Rabbinden gizli kalmaz.
(YUNUS,60,61)
• Unutmayın ki Allah’ın dostları için ne bir korku vardır ne de üzülürler.
Çünkü onlar, Allah’a ortak koşmadan inandılar ve O’na saygılı
davrandılar. Dünya yaşamında da ahrette de mutluluk onlarındır.
Allah’ın verdiği söz değişmez. Üstünlük tümüyle Allah’a aittir. Allah
işitendir, bilendir. (YUNUS,62,63,64,65)
• Unutmayın ki göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır.
Dinlenmeniz için geceyi, çalışıp kazanmanız için gündüzü oluşturan
Allah’tır. (YUNUS,66,67)
• Ortak koşanlar, ortak koştukları şeyler için, “Allah bunları çocuk
edindi!” dediler. Asla! Allah ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
Allah’ın hiçbir ortağa ve çocuğa ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde
olanların tümü Allah’ındır. “Allah bunları çocuk edindi” dedikleriniz
konusunda, sizin elinizde hiçbir kanıtınız yoktur. Siz, Allah hakkında
bilmediğiniz bir şeyi mi uyduruyorsunuz? Allah hakkında yalan
uyduranlar asla başarıya ulaşamazlar. (YUNUS,68,69)
• Allah bozguncuların yaptıkları şeyleri boşa çıkarır. Suçlular
hoşlanmasa da, Allah sözlerinin gerçek olduğunu ortaya koyacaktır.
(YUNUS,81,82)
• Eğer gerçekten Allah’a inanmış ve O’na teslim olmuş iseniz, yalnızca
Allah’a güvenin. (YUNUS,84)
• İnananlara Allah’ın yardım edeceğini müjdeleyin. (YUNUS,87)
• Kuşkusuz Rabbin kıyamet günü, aralarında ayrılığa düştükleri
konuda hüküm verecektir. (YUNUS,93)
• Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan halkların tümü inanırdı. Ve
şu da bir gerçek ki hiçbir kimse kendisi istemedikten sonra, Allah, o
kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki Allah, akıllarını
kullanmayanların üzerine pislik yağdırır / sürekli sıkıntı ve felaketlerden
kurtulamazlar. (YUNUS,99,100)
• Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, o sıkıntıyı Allah’tan başka ortadan
kaldıracak yoktur. Eğer, senin için bir iyilik isterse, Allah’ın bu iyiliğini
de engelleyecek hiç kimse yoktur. Allah isteyen kullarına lütfundan
verir. Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (YUNUS,107)
• Allah, hüküm verenlerin en iyisidir. (YUNUS,109)
• Unutmayın, en sonunda dönüşünüz Allah’adır. Allah, her şeye gücü
yetendir. (HÛD,4)
• Allah, ikiyüzlülerin gizlediklerini de gizlemediklerini de çok iyi bilir.
Çünkü Allah, kalplerde olan her şeyi bilir. (HÛD,5)
• Yeryüzünde yaratılmışların tümünün rızkının yaratılması, Allah’ın
garantisi altındadır. Allah, yeryüzündeki tüm canlıların nerede, nasıl
yaşadıklarını ve sonunda nasıl ve nerede barınacaklarını bilir.
(HÛD,6)
• Allah, Arş’ı / egemenliği su üzerinde iken, yapacaklarınızın karşılığını
açığa çıkarmak için, gökleri ve yeri altı günde / evrede yaratandır.
(HÛD,7)
• Uydurmaları Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? İyi bilin ki
Allah’ın laneti ayetlerini karartıp çarpıtanlar üzerinedir. Hiç kuşku yok
ki ahrette de en çok kaybedenler, Allah adına yalan uyduranlar
olacaktır. (HÛD,18,22)
• Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. (HÛD,26)
• Sizin Rabbiniz Allah’tır ve en sonunda Allah’a döndürüleceksiniz.
(HÛD,34)
• Rabbim çok bağışlayandır, esirgeyendir. (HÛD,41)
• Allah’ın azabından koruyacak hiçbir şey yoktur; ancak O’nun
acıdıkları hariç. (HÛD,43)
• Rabbim, Senin verdiğin söz elbette gerçektir ve Sen, yargıda
bulunanların en iyisisin. (HÛD,45)
• Yalnızca Allah’a kulluk edin. Sizin Allah’tan başka Tanrınız yoktur.
(HÛD,50)
• Tüm yaratıklar Allah’ın kontrolü altındadır. Rabbimin yolu dosdoğru
yolun tâ kendisidir. (HÛD,56)
• Siz Allah’a zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi
gözetip kontrol edendir. (HÛD,57)
• Allah’a kulluk edin, Allah’tan başka ilah yoktur. Allah sizi topraktan
yarattı ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Öyleyse Allah’tan bağışlanma
dileyin ve sonra da tövbe edin. Kuşkusuz benim Rabbim, kullarına
çok yakındır ve duaları hemen yanıtlayandır. (HÛD,61)
• O’na isyan edecek olursam, beni Allah’ın azabından kim kurtarabilir?
(HÛD,63)
• Rabbin, kuşkusuz güçlü ve üstündür. (HÛD,66)
• Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler; bu yüzden yok olup gittiler.
(HÛD,68)
• Allah’ın işine mi şaşıyorsun! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinizedir.
Allah, övgüye en layık olandır, yücelerin yücesidir. (HÛD,73)
• Allah’a kulluk edin, sizin Allah’tan başka Tanrı’nız yoktur. (HÛD,84)
• Kuşkusuz Rabbim çok acıyandır, tövbe edenleri sever. (HÛD,90)
• Rabbim, sizin tüm yaptıklarınızı kuşatandır. (HÛD,92)
• Rabbinin azap emri geldiği zaman, Allah’a ortak koştukları hiçbir şey
onları kurtaramadı. (HÛD,101)
• Kuşkusuz Allah’ın yakalaması çok acıdır, çok çetindir. (HÛD,102)
• Kıyamet günü geldiği zaman, Allah’ın izni olmadan hiç kimse
konuşamaz. (HÛD,105)
• Kuşkusuz Rabbin, dilediğini yapandır. (HÛD,107)
• Kuşkusuz Rabbin, hepsinin yaptıklarının karşılığını tam olarak
verecektir. Allah, ortak koşucu Arapların / insanların yaptıkları her
şeyden haberdardır. (HÛD,111)
• Allah sizin yaptıklarınızı görmektedir. (HÛD,112)
• Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da
edilmez. (HÛD,113)
• Allah, güzellikler üretenlerin ödülünü mutlaka verir. (HÛD,115)
• Rabbin isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. (HÛD,118)
• Rabbinin: “Yemin olsun! Ben cehennemi cinler ve insanlarla
dolduracağım” sözü geçerlidir. (HÛD,119)
• Göklerin ve yerin gaybı / gizlilikleri Allah’a aittir. Tüm işler en
sonunda Allah’a döner. Kuşkusuz Rabbin yaptığınızdan habersiz
değildir. (HÛD,123)
• Rabbin her şeyi bilendir, bilgedir. (YUSUF,6)
• Ancak Allah’tan yardım istenir. (YUSUF,18)
• Kuşkusuz Allah işini kesinlikle sonuçlandırır. (YUSUF,21)
• Allah işitendir, bilendir. (YUSUF,34)
• Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın
bize ve insanlara olan iyiliğidir. (YUSUF,38)
• Birçok ve çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen
olan Allah mı? (YUSUF,39)
• Hüküm ancak Allah’ındır. Allah, yalnızca Kendisine kulluk etmenizi
istemiştir. (YUSUF,40)
• Allah’ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını herkesin bilmesi
içindir. (YUSUF,52)
• Rabbimin bana acıdığını, beni koruduğunu umuyorum, söylüyorum;
kuşkusuz benim Rabbim çok bağışlayandır, çok acıyandır.
(YUSUF,53)
• Biz dilediğimiz kimseye, rahmetimizi eriştiririz. Ve Biz, güzel
davrananları ödülsüz bırakmayız. (YUSUF,56)
• Allah en iyi koruyucudur ve Allah, esirgeyenlerin en esirgeyenidir.
(YUSUF,64)
• Hüküm Allah’ındır. Ben yalnız Allah’a güvendim. Güvenenler sadece
Allah’a güvenmeli. (YUSUF,67)
• Allah en iyi karar verendir. (YUSUF,80)
• Allah, her şeyi bilendir, bilgedir. (YUSUF,83)
• Allah, karşılıksız yardım edenleri ödüllendirir. (YUSUF,88)
• Kim erdemli davranır ve güçlüklere göğüs gererse, elbette Allah
güzel davrananları ödülsüz bırakmaz. (YUSUF,90)
• Allah, acıyanların en acıyanıdır. (YUSUF,92)
• Rabbim çok bağışlayandır, çok acıyandır. (YUSUF,98)
• Rabbim dilediğine karşı çok şefkatlidir. Kuşkusuz Rabbim, her şeyi
bilendir, bilgedir. (YUSUF,100)
• İnsanların çoğu, ortak koşmadan Allah’a inanmazlar. (YUSUF,106)
• Ben Allah’a ortak koşmadan ibadet ederim. Allah’ı ortaklardan tenzih
ederim. Ben asla ortak koşan birisi değilim. (YUSUF,108)
• Kuşkusuz, senin Rabbin onların hepsini kıyamet gününde
toplayacaktır. Çünkü Allah bilgedir, bilendir. (HİCR,25)
• Ey Muhammed! Kullarıma, Benim çok bağışlayıcı, çok esirgeyici
olduğumu söyle. Ve azabımın da çok acı bir azap olduğunu hatırlat.
(HİCR,49,50)
• Sapkınlardan başka, Rabbinin rahmetinden kim umut keser?
(HİCR,56)
• Kuşkusuz senin Rabbin yaratandır, bilendir. (HİCR,86)
• Sen, Rabbini yüceltip coşkuyla an ve O’na saygıda kusur etme. Ve
ölüm / şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine kulluk / ibadet
et ki, sana kesin bilinç gelsin. (HİCR,98,99)
• Hamd / övgü ve övülme, gökleri ve yeri yaratan, karanlığı ve
aydınlığı var eden Allah içindir. Sizi balçıktan yaratan ve sonra da
size normal bir yaşama süresi belirleyen, işte o övgüye layık olan
Allah’tır. Sizin için belirlenmiş bu yaşam süresini de, ancak O bilir. O,
göklerin ve yerin tek Allah’ıdır. Sizin gizlinizi de açığınızı da ve ne
kazanacağınızı da bilir O. (EN’ÂM,1,2,3)
• Sor onlara: “Göklerde ve yerde olanlar kimin?” Cevapla: “Allah’ındır.”
O Allah ki, Kendisine merhametli olmayı / sevgiyi zorunlu kıldı. Allah,
asla kuşku olmayan “Diriliş Günü” nde sizi toplayacaktır. Gecenin ve
gündüzün içinde barınan her şey Allah’ındır. Allah işitendir, bilendir.
(EN’ÂM,12,13)
• Gökleri ve yeri yoktan var eden, yemeyip yediren besleyen ama
Kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim?
(EN’ÂM,14)
• Eğer sana bir zarar dokundurulmuşsa, o zararı Allah’tan başkası
gideremez. Eğer Allah, sana bir iyilikte bulunmuşsa, o iyiliği de
Allah’tan başka hiç kimse geri alamaz. Allah her şeye gücü yetendir.
Allah, kullarına tam anlamıyla egemendir. Allah bilgedir, her şeyden
haberdardır. (EN’ÂM,17,18)
• Allah bir tek Tanrı’dır. (EN’ÂM,19)
• Kaybedenler, Allah ile karşılaşmayı yalanlayanlardır. (EN’ÂM,31)
• Allah istediği an bir mucize indirebilir; fakat çoğu bunu bilmez.
(EN’ÂM,37)
• En sonunda hepsi, Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.
(EN’ÂM,38)
• Allah sapıklığı dileyen kimseyi saptırır, doğruluğu dileyen kimseyi de
dosdoğru yola yöneltir. (EN’ÂM,39)
• Allah’ın azabı yakanıza yapışsa yahut saat vakti / dünyanın sonu
gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır! Bilakis,
yalnız Allah’a yalvarırsınız. Ortak koştuklarınızı filan unutursunuz. O
zaman Allah da, dilerse yalvardığınız konudaki sorununuzu giderir.
(EN’ÂM,40,41)
• Övme ve övülme / hamd, yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
(EN’ÂM,45)
• Allah sizin işitme ve görme duyunuzu alıp, belleğinizi kapasa,
Allah’tan başka hangi tanrı onları size geri verebilir? Allah’ın azabı
size ansızın veya duyurudan sonra gelse… (EN’ÂM,46,47)
• Onların Allah’tan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur.
(EN’ÂM,51)
• Allah güzel davrananları daha iyi bilir. (EN’ÂM,53)
• Rabbiniz merhametli davranmayı ilke edindi. Bunun için, her kim
bilmeyerek işlediği bir kötülükten sonra, tövbe ederek kendini
düzeltirse, bilsin ki, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,54)
• Karar ancak ve ancak Allah’ın elindedir. Allah gerçeği anlatıyor. Ve
Allah karar verenlerin en iyisidir. Allah zalimleri en iyi bilendir.
(EN’ÂM,57,58)
• Gizliliklerin anahtarı Allah’ın elindedir. Allah’tan başkası onları
bilmez. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Allah’ın bilgisi
dışında bir yaprak bile kımıldamaz. Yerin karanlığındaki bir tek
taneyi bile bilir. Geceleyin sizi ölü gibi uyutan, sonra belirlenmiş
yaşam sürenizi tamamlamak için, sabahleyin uyandıran Allah’tır.
Allah gün boyu neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra
dönüşünüz Allah’adır. Ve Allah yaptıklarınızı size haber verecektir.
Allah kulları üzerinde tam egemendir. Allah üzerinize koruyucu
melekler gönderir. Ve ne zaman, sizden birine ölüm gelirse, görevli
elçi meleklerimiz, eceli gelmiş kimsenin canını hiç vakit geçirmeden
alırlar. Sonra insanlar, gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler.
Dikkatli olun, tek yargı gücü Allah’tır. Ve Allah, en hızlı hesap
görendir. (EN’ÂM,59,60,61,62)
• O, tehlikelerden ve daha nice sıkıntılardan sizi kurtaran Allah’tır.
Ama siz yine de Allah’a ortak koşuyorsunuz. (EN’ÂM,64)
• Allah, gökten / üstünüzden veya yerden / ayaklarınızın altından size
bir azap göndermeğe yahut sizleri birbirinize düşürüp, kiminizi
kiminizden intikam aldırmaya gücü yeter. (EN’ÂM,65)
• Kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimselerin, Allah’tan başka bir
dostu ve şefaatçisi yoktur. (EN’ÂM,70)
• Allah’tan başka, bize yarar ve zarar veremeyenlere mi tapalım? Allah
bizi dosdoğru yola ulaştırdıktan sonra, tekrar gerisin geriye, sapıklığa
mı dönelim? Gerçek yol gösterici Allah’tır. (EN’ÂM,71)
• Huzurunda toplanacağınız O’dur / Allah’tır. O, gökleri ve yeri
gerçekle yaratan Allah’tır. “Ol” dediği an hemen oluverir. Sözü
mutlak doğrudur. Sûr’a üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle
Allah’ındır. O, gizliyi ve açığı bilendir, bilgedir, her şeyden
haberdardır. (EN’ÂM,72,73)
• Rabbimin isteği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim, bilgice her şeyi
kuşatmıştır. (EN’ÂM,80)
• Rabbin bilgedir, bilendir. (EN’ÂM,83)
• Allah’ı kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. (EN’ÂM,91)
• Allah, toprağa atılan kupkuru bir taneyi ve çekirdeği yarıp
filizlendirendir. Ölüden / kurudan diriyi / yeşili meydana getiren ve
diriden / yeşilden de ölüyü / kuruyu çıkarandır. İşte budur Allah. Nasıl
kabullenemiyorsunuz? (EN’ÂM,95)
• Allah, şafağı yararak sabahın aydınlığını ortaya çıkarandır. Allah,
geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ay’ı da bir hesaplama aracı
yapmıştır. Bu, her şeyden üstün ve her şeyi bilenin planıdır. Karanın
ve denizin karanlıklarında yollarınızı bulasınız diye, sizin için
yıldızları yaratan Allah’tır. (EN’ÂM,96,97)
• Allah’tır sizi bir tek nefisten yaratan. Gökten su indiren, onunla her
çeşit bitkiyi çıkaran, o bitkiden meydana gelen yeşil madde ile de
sayısız taneler üreten, tomurcuğundan salkımlar sarkan hurma
ağaçları, üzüm bağları, zeytin ve nar gibi, birbirine benzeyen ve
benzemeyen ürünler çıkaran Allah’tır. (EN’ÂM,98,99)
• Cinleri de Allah yaratmıştır. Allah’ın şanı yücedir, Allah, ortak
koşucuların nitelemelerinden çok üstündür. (EN’ÂM,100)
• Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir. Eşi olmadığı halde, nasıl
olur da çocuğu olur? Her şeyi Allah yaratmıştır ve Allah, her şeyi
bilendir. Rabbiniz Allah işte budur. Allah’tan başka Tanrı yoktur.
Allah her şeyin yaratıcısıdır. Sadece Allah’a kulluk edin. Güvenilip
dayanılacak tek varlık Allah’tır. O, her şeyi kontrol edendir.
(EN’ÂM,101,102)
• Sizler Allah’ın Kendisini, gözlerinizle göremezsiniz. Fakat Allah sizin
gördüğünüz ve görmediğiniz her şeyi görür. Allah şefkatlidir ve her
şeyden haberdardır. Bakın, Rabbiniz size, doğruyu yanlışı ayırt
edebilecek idrak kabiliyeti vermiş bulunuyor. (EN’ÂM,103,104)
• Allah’tan başka Tanrı yoktur. (EN’ÂM,106)
• Sonunda, her toplumun dönüşleri Rablerinedir ve Allah, onların ne
yaptıklarını kendilerine haber verecektir. (EN’ÂM,108)
• Mucizeler Allah’ın yanındadır. (EN’ÂM,109)
• Elbette senin Rabbin, yoldan sapanları en iyi bilendir. Dosdoğru
yolda olanları da en iyi bilendir. (EN’ÂM,117)
• Kuşkusuz senin Rabbin, aşırı giden bağnazları en iyi bilendir.
(EN’ÂM,119)
• Allah peygamberlik görevini kime vereceğini en iyi bilendir.
(EN’ÂM,124)
• Allah, isteyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırmak için onun gönlünü
İslâm’a / Allah‘a teslim olmaya / barışa açar. Sapıklıkta devam etmek
isteyen kimseyi de, göğsü göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı
kılar. Allah inanmayanları işte böyle kötü duruma sokar.
(EN’ÂM,125)
• Rabbin bilgedir, bilendir. (EN’ÂM,128)
• Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir. (EN’ÂM,132)
• Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizi
başkalarının soyundan nasıl getirmişse, sizden sonra da yerinize
dilediklerini yaratabilir. (EN’ÂM,133)
• Allah adına haramlaştırdıkları iftiraları yüzünden, Allah, ortak
koşucuları
cezalandıracaktır.
Allah
bilgedir,
bilendir.
(EN’ÂM,138,139)
• Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları,
ekinleri, zeytinleri ve narları –benzer veya farklı- / (bütün bu bitkiler,
sudan meydana gelmeleri bakımından) birbirlerine benzerlerse de
(tatları bakımından) birbirlerine hiç benzemezler / yaratan Allah’tır.
Allah savurganları sevmez. (EN’ÂM,141)
• Çiftlik hayvanları, binmeniz, kesmeniz veya yünlerinden, kıllarından
yatak malzemesi çıkarmanız için de yaratan Allah’tır. Allah’ın size
verdiklerinden yiyin ve şeytanın telkinlerine kanmayın. Çünkü
şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır. Bana bilimsel olarak cevap
verin. (EN’ÂM,142,143)
• Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. (EN’ÂM,144)
• Kuşkusuz senin Rabbin bağışlayandır, acıyandır. (EN’ÂM,145)
• Biz doğru sözlüyüz. Rabbiniz geniş rahmet sahibidir ve O’nun cezası
suçlu toplumlardan geri çevrilemez. (EN’ÂM,146,147)
• En güçlü delil Allah’ındır. Eğer siz doğruya yönelseydiniz Allah
elbette hepinizi doğruya ulaştırırdı. (EN’ÂM,149)
• Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. (EN’ÂM,151)
• Salâtım / vahyi tebliğdeki çabam, bağlı olduğum ilkem, hayatım ve
ölümüm evrenlerin Rabbi olan Allah içindir. Allah’ın ortağı yoktur.
Bana söylenen budur ve ben herkesten önce teslim olurum.
(EN’ÂM,163)
• Allah her şeyin Rabbi iken, ben, Allah’tan başka Rab mi arayayım?
Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Allah, ayrılığa düştüğünüz
konuda size haber verecektir. (EN’ÂM,164)
• Allah sizi yeryüzünün mirasçıları / emanetçileri kıldı ve yaptıklarınızın
karşılığını vermek için, sizi sınamak için, kiminizi kiminize derecelerle
üstün kıldı. Muhakkak ki senin Rabbin, hesabını çabuk
sonuçlandırandır. Bağışlayandır, esirgeyendir. (EN’ÂM,165)
• Sizin Tanrı’nız bir tek Tanrı’dır. O, hem göklerin ve yerin, hem de her
ikisinin arasında bulunanların ve hem de doğuların Rabbidir.
(SÂFFÂT,4,5)
• Sen Allah’ın gücüne kudretine hayranlık duyarken, ortak koşucular
alay ediyorlar. (SÂFFÂT,12)
• İnkârcılara “La ilahe illa Allah” (Allah’ın yanında başka ilah yoktur)
denildiğinde büyükleniyorlardı. (SÂFFÂT,35)
• Allah’a ortak koşmadan inanmış has kullar azabı tatmayacaklardır.
(SÂFFÂT,40)
• Ortak koşmadan Allah’a inanan has kullar dışında, uyarılıp da
yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bak. (SÂFFÂT,73,74)
• Allah’tan ayrı bir takım uydurma ilahlar mı edindiniz? (SÂFFÂT,86)
• Allah sizi de, ellerinizle yonttuklarınızı da yaratandır. Tapılacak olan
O’dur / Allah’tır. (SÂFFÂT,96)
• Ben Rabbime gidiyorum; Rabbim bana yol gösterecek. (SÂFFÂT,99)
• Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? En güzel yaratanı
bırakıp, Baal putuna mı taparsınız? Allah sizin de Rabbiniz, sizden
önceki atalarınızın da Rabbidir. (SÂFFÂT,124,125,126)
• Allah’ı çok anıp, yüceltenlerden olmak… (SÂFFÂT,143)
• Allah ortak koşucu yalancıların yakıştırmalarından çok uzaktır, çok
yücedir. (SÂFFÂT,159)
• Üstünlük ve onurun sahibi olan Rabbin, ortak koşucuların
nitelemelerinden çok yücedir. Övgüler, âlemlerin Rabbi olan Allah’a.
(SÂFFÂT,180,182)
• Allah üstündür, bilgedir. Allah gökleri, görebildiğiniz bir direk
olmadan yarattı. Ve sarsılmamanız için yeryüzüne sağlam ve yüksek
dağlar yerleştirdi ve orada her çeşit hayvanı / yaratığı yaydı. Gökten
bir yağmur yağdırdı ve orada güzel bitkilerden çifter çifter bitirdi. İşte
bunlar Allah’ın yaratışıdır. (LOKMAN,10,11)
• Allah’a şükretmelisin. Elbette Allah kimseye muhtaç değildir.
Kuşkusuz, Allah tükenmez övgüye layık olandır. Allah’a ortak koşma,
kuşkusuz Tanrı’ya ortak koşmak büyük bir zulümdür.
(LOKMAN,12,13)
• Allah’a ortak koşmayanların yoluna uy. Sonunda dönüşünüz Banadır
ve yaptığınız her şeyi size bildireceğim. (LOKMAN,15)
• Yaptığın bir şey bir atom çekirdeği ağırlığınca bile olsa ve bu, ister
bir kayanın içinde bulunsun, ister göklerde veya yerde olsun, yine de
Allah onu senin karşına diker. Çünkü Allah en küçük şeyleri görür ve
her şeyden haberdar olur. (LOKMAN,16)
• Allah, kendini beğenip övünenlerden hoşlanmaz. (LOKMAN,18)
• Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa emrinize verdiğini, nimetlerini
hem açık ve hem gizli olarak üzerinize yağdırdığını görmez misiniz?
(LOKMAN,20)
• Kim yararlı işler üretir, ortak koşmadan tümüyle Allah’a teslim olursa,
en garanti bağa tutunmuştur. Çünkü tüm işler en sonunda Allah’a
varır. (LOKMAN,22)
• Kuşkusuz, Allah kalplerdeki en gizli düşünceleri bilendir.
(LOKMAN,23)
• Ortak koşucu inkârcılara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan,
“Allah” diyecekler. De ki, “Övgü yalnızca Allah’adır.” Ne var ki çokları
bilmiyor. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bilinmelidir ki,
asıl zengin ve asıl övülmeye layık olan Allah’tır. (LOKMAN,25,26)
• Yeryüzünde bulunan tüm ağaçlar kalem olsa, denizlere yedi deniz
eklenerek mürekkep olsa, yazmakla Allah’ın kelimeleri tükenmez.
Kuşkusuz Allah üstündür, bilgedir. Tüm insanların yaratılışı ve
yeniden dirilişi tek bir kişinin ki gibidir. Unutmayın ki Allah, her şeyi
işitir ve görür. (LOKMAN,27,28)
• Allah’ın geceyi gündüzün içine soktuğunu, gündüzü de gecenin içine
soktuğunu, güneşi ve ay’ı kontrolü altında tuttuğunu, her birinin
belirlenmiş bir süreye kadar akıp gitmekte olduğunu ve Allah’ın
cereyan eden tüm bu olaylardan haberdar olduğunu düşünmez
misiniz? İşte böyle, çünkü Allah gerçeğin tâ kendisidir. Allah’ın
dışındaki bağlanılanlar safsatadır. Ve kuşkusuz Allah en yüce ve en
büyüktür. (LOKMAN,29,30)
• Varlığının bazı kanıtlarını göstermek için, Allah’ın suya koyduğu
yasa gereği gemilerin denizde yüzüp gittiğini düşünmez misiniz?
(LOKMAN,31)
• Rabbinizi dinleyin. Allah’ın sözü gerçektir. Kandırıcılar sizi Allah ile
aldatmasın. (LOKMAN,33)
• Saatin / dünyanın sonunun bilgisi Allah’ın yanındadır. Yağmuru Allah
yağdırır ve rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse kendisinin yarın ne
olacağını bilmez, yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Allah
bilendir, haberdardır. (LOKMAN,34)
• Övgü ve övülme, göklerde ve yerde olanların tümünün sahibi ve
yaratıcısı olan Allah içindir. Öteki dünyada da övgü ve övülme
Allah’adır. Allah bilgedir, her şeyden haberdardır. Allah, yere giren,
yerden çıkan ne varsa, gökten inen ve göğe yükselen ne varsa
hepsini bilir. Allah esirgeyendir, bağışlayandır. (SEBE,1,2)
• Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, kıyamet kesinlikle
gerçekleşecektir. Göklerde ve yerde bir atom çekirdeği
küçüklüğünde olan bir şey bile, Allah’tan gizli kalmaz. Allah her şeyi
ayrıntısına kadar kaydediyor ki, böylece inanıp, iyi ve güzel işler
üretenleri ödüllendirsin. (SEBE,3,4)
• Biz istersek inkârcıları yere batırır veya gökten üzerlerine felaket
yağdırırız. Allah’a yönelen her kul için elbette bunda bir ders vardır.
(SEBE,9)
• Allah’a şükrederek iş yapın. / (Bana) şükretmek için çalışın.
Kullarımdan pek azı şükredicidir / kullarım arasında (gerçek
anlamda) şükredenler çok azdır. (SEBE,13)
• Rabbinin verdiği rızıklardan yiyin ve Rabbinize teşekkür edin. İşte
size güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir Rab!... (SEBE,15)
• Senin Rabbin her şeyi gözetip koruyandır. (SEBE,21)
• Allah’ın dışında ilah saydığınız varlıkları çağırın. Onlar göklerde ve
yerde bir atom çekirdeği küçüklüğünde bir şeye bile sahip değillerdir.
Allah onlardan hiçbirisini yardımcı edinmemiştir. (SEBE,22)
• Allah’ın yanında, Allah izin vermeden hiç kimsenin şefaati yarar
sağlamaz. (SEBE,23)
• Sizin için göklerden ve yerden kim besin sağlıyor? “Allah”.
(SEBE,24)
• Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda kimin
doğru yolda olduğuna hüküm verecek. Allah en adil hüküm veren ve
her şeyi en iyi bilendir. O üstün ve bilge olan Allah’tır. (SEBE,26,27)
• Rabbim nimetleri dilediğine bol verir veya kısar. (SEBE,26)
• Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verir ve istediğinden de
kısarsın. Siz, Allah için her hangi bir yardımda bulunursanız, Allah
onun yerine fazlasıyla koyar. Allah rızık verenlerin en iyisidir.
(SEBE,39)
• Allah her şeye tanıktır. Hiç kuşkusuz benim Rabbim, gerçeği apaçık
ortaya koyar. O tüm gizemleri bilendir. Kuşkusuz Allah işitendir, çok
yakındır. (SEBE,48,50)
• Dikkat! Arı ve duru olan din, sadece Allah’a aittir. Allah yalancıları ve
Allah’ın ayetlerini örtenleri doğru yola iletmez. (ZÜMER,3)
• Allah çocuk edinmekten / böyle bir şeyden arınmıştır. O, her şeye
gücü yeten Allah’tır. (ZÜMER,4)
• Allah gökleri ve yeri gerçek ile yarattı. Güneşi ve ay’ı da buyruğu
altına almıştır. Unutmayın! Allah her şeyden üstündür, çok
bağışlayandır. (ZÜMER,5)
• Allah sizi bir tek nefisten yarattı, sonra da eşini var etti. Sizi
annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa
geçirerek yaratmaktadır. Rabbiniz olan Allah budur. Yönetim Allah’a
aittir. Allah’tan başka ilah yoktur. Öyleyken, nasıl olur da Allah’ı
bırakıp başkalarına yöneliyorsunuz? Eğer Allah’ı inkâr ederseniz,
Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. Fakat Allah kullarının nankörlük
etmesinden hoşlanmaz. Eğer verdiklerine teşekkür ederseniz sizden
hoşnut olur. En sonunda dönüşünüz Rabbinizedir ve Rabbiniz
yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Allah içinizdeki
sakladıklarınızı çok iyi bilir. (ZÜMER,6,7)
• Rabbinize ortak koşmaktan sakının. Allah’ın yeri geniştir.
(ZÜMER,10)
• Allah kullarını uyarır. Ey kullarım! Bana ortak koşmaktan sakının.
(ZÜMER,16)
• Rablerinden sakınanlar / Allah’ın bilincinde olanlar için üst üste
kurulmuş köşkler vardır, altlarından ırmaklar akar. Bu Allah’ın verdiği
sözdür. Kuşkusuz Allah sözünden caymaz. (ZÜMER,20)
• Görmez misin ki, Allah gökten bir su indirir ve onu yeryüzündeki
kaynaklara ulaştırır ve sonra onunla çeşitli renklerde bitkiler çıkarır.
Sonra o yeşil bitkiler kurur ve onları sararmış görürsün. Sonra da o
kurumuş bitkileri çer çöpe çevirir. Bu örnekleri düşünüp, doğruya
yönelen kimsenin göğsünü, Allah İslâm’a açarsa, o kimse,
Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah’ın ayrıntılı olarak
örneklediği bunca öğüde rağmen, kalpleri katılaşmış olanlara
yazıklar olsun. (ZÜMER,21,22)
• Allah, ortak koşucu inkârcılara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahret
cezası ise daha büyüktür. Bir bilselerdi. (ZÜMER,26)
• Övgü sadece Allah’adır. Ancak çokları bilmez. (ZÜMER,29)
• Kıyamet günü, hepiniz Rabbinizin huzurunda duruşmaya
çıkacaksınız. (ZÜMER,31)
• Allah adına yalan rivayetler uydurandan ve kendisine gerçek
geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (ZÜMER,32)
• Allah sakınanların / erdemlilerin en kötü işlerini bağışlar ve yapmış
olduklarının karşılığını da en güzel bir biçimde verir. (ZÜMER,35)
• Allah kuluna yetmez mi? Sapıklıkta direnen hiçbir kimseye, Allah
doğruyu göstermez. Doğruya yönelen kimseye Allah, doğru yolu
gösterirse, onu hiç kimse saptıramaz. Allah üstün ve sapıklıkta
direnenlere cezasını veren değil midir? (ZÜMER,36,37)
• Allah bana bir zarar vermek istese, sizin ortak ettikleriniz, Allah’ın
bana vereceği zararı giderebilir mi? Ya da Allah bana bir iyilik dilese,
sizin eş koştuklarınız, Allah’ın bu iyiliğini önleyebilirler mi? “Allah
bana yeter” Güvenenler Allah’a güvensinler. (ZÜMER,38)
• Allah nefisleri / canları, ölüm vakitleri gelince hemen alır; ölmeyenleri
de uyku anında nefislerini / canlarını alır ve diğerlerini de belli bir
süreye kadar uyandırır. (ZÜMER,42)
• Tüm şefaat sadece Allah’a aittir. Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a
aittir. En sonunda Allah’a döndürüleceksiniz. (ZÜMER,44)
• Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gizliyi ve açığı bilen Allah’ım!
Kullarının arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmü yalnız Sen
verirsin. (ZÜMER,46)
• Bilmiyorlar mı ki, Allah dilediğine rızkı bol verip, istediğinden kısar?
(ZÜMER,52)
• Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, tüm günahları
affedicidir. Kuşkusuz, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Size
azap gelmeden Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun, aksi takdirde
yardım göremezsiniz. (ZÜMER,53,54)
• Allah sakınanları / erdemlileri başarılarından ötürü kurtarır.
(ZÜMER,61)
• Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeyi kontrol eder. Göklerin ve
yerin koruyucusu ve yöneticisi Allah’tır. (ZÜMER,62,63)
• Eğer Allah’a ortak koşarsan tüm yaptıkların boşa gider ve
kaybedenlerden olursun. (ZÜMER,65)
• Ortak koşucular Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler / Allah’ı
kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Hâlbuki diriliş günü
yeryüzü Allah’ın avucundadır, göklerde O’nun kudretiyle dürülmüş
olacaktır. Allah çok yücedir ve onların ortak koştuklarından çok
uzaktır. (ZÜMER,67)
• (Sûr’a üflendiğinde) Yeryüzü Rabbinin ışığıyla parlar, herkesin kitabı
ortaya konur. Allah, onların yapmış olduğu her şeyi en iyi bilendir.
(ZÜMER,69,70)
• Allah’tan başka ilah yoktur. En sonunda dönüş O’nadır. (MÜ’MİN,3)
• Kuşkusuz Sen üstünsün, bilgesin. (MÜ’MİN,8)
• Rabbimiz, inananları kötülüklerden koru. (MÜ’MİN,9)
• İnkârcılara denir ki: “Siz, ortağı olmayan tek bir Allah’a çağrıldığınız
zaman inkâr ederdiniz. Ancak, Allah’a birileri ortak koşulduğunda
inanırdınız. Artık, şimdi karar yüceler yücesi olan Allah’a aittir.” O
Allah ki, size ayetlerini / kanıtlarını göstermekte ve sizin için gökten
bir rızık indirmektedir. Tümüyle Allah’a yönelip teslim olandan
başkası ibret almaz. Ortak koşucu inkârcılar hoşlanmasa da, siz dini,
sadece Allah’a ait kılarak ve O’na birilerini ortak etmeden kulluk edin.
(MÜ’MİN,12,13,14)
• Buluşma günü, onların hiçbir şeyi Allah’tan gizli kalmaz. “Bu gün
yönetim kime aittir?” denir. Hepsi birden; “Tek olan ve gücü her şeye
yeten Allah’a aittir” derler. Allah hesabı çabuk görendir.
(MÜ’MİN,16,17)
• Allah, gözlerin hain bakışını ve göğüslerin gizlediğini bilir. Allah
adaletle karar verir. Allah işitendir, görendir. (MÜ’MİN,19,20)
• Allah güçlüdür, cezalandırması şiddetlidir. (MÜ’MİN,22)
• Kuşkusuz, Allah sınırı aşan yalancıları doğruya iletmez.
(MÜ’MİN,28)
• Allah’ın azabı bize gelirse, Allah’ın azabına karşı bize kim yardım
edebilir? (MÜ’MİN,29)
• Allah kullarına haksızlık etmek istemez. (MÜ’MİN,31)
• Yoldan sapanlara Allah’tan başka yol gösteren bulunmaz. Allah,
kuşkuda sınırı aşanları sapıklıkta bırakır. (MÜ’MİN,33,34)
• Allah’ın ayetlerine karşı hiçbir kanıta sahip olmadan tartışanlar, hem
Allah katında ve hem de inananlar katında büyük bir öfkeye
muhataptır. Allah her kibirli zorbanın kalbini tatminsiz kılar.
(MÜ’MİN,35)
• Dönüşümüz Allah’adır. Kuşkusuz, Allah kullarını görendir.
(MÜ’MİN,42,43,44)
• Büyüklük taslamış olanlar “Hepimiz ateşin içindeyiz. Kuşkusuz, Allah
kulları arasında artık hükmünü vermiştir” derler. (MÜ’MİN,48)
• Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,55)
• Ortak koşucuların, içlerinde asla ulaşamayacakları bir büyüklük
kuruntusu vardır. Sen böyle bir duygudan Allah’a sığın. Allah her
şeyi işiten ve her şeyi görendir. (MÜ’MİN,56)
• Rabbiniz der ki “Bana yakarın, size yanıt vereyim.” (MÜ’MİN,60)
• Geceyi dinlenmeniz için yaratan ve gündüzü de aydınlık yapan
Allah’tır. Allah insanlara karşı büyük iyilik sahibidir, fakat insanların
çoğu teşekkür etmez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O, her şeyin
yaratıcısıdır; O’ndan başka ilah yoktur. Hayret! Nasıl olup da Allah
hakkında aldanabiliyorsunuz? Yeryüzünü sizin için bir yaşam yeri ve
göğü de bir kubbe yapan Allah’tır. Sizi biçimlendirip biçiminizi güzel
yapan ve sizi besinli gıdalarla besleyen Allah’tır. Rabbiniz olan Allah
budur. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir! Allah diridir;
Allah’tan başka ilah yoktur. Dini sadece Allah’a ait kılarak, eş
koşmadan Allah’a dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi olan
Allah’a olsun. (MÜ’MİN,61,62,63,64,65)
• Sizi önce topraktan, sonra küçücük spermden, sonra ana rahmine
asılı duran bir embriyodan sonra, sizi bir bebek olarak annelerinizin
karnından çıkaran Allah’tır. Daha sonra, olgunlaşmanız ve
ihtiyarlamanız için sizi yaşatan, içinizden bazılarının canını daha
erken alan Allah’tır. Sizi belirlenmiş bir yaşa ulaştırıyor ki, aklınızla
düşünüp Allah’ı kavrayasınız. Çünkü dirilten ve öldüren Allah’tır.
Allah her hangi bir işi diledi mi, ona “Ol” der, o da oluverir.
(MÜ’MİN,67,68)
• Allah, sapıklıkta direnen inkârcıları saptırır. (MÜ’MİN,74)
• Allah’ın sözü gerçektir. (MÜ’MİN,77)
• Hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan, kendiliğinden bir ayet / mucize
getiremez. Allah’ın buyruğu geldiğinde, hak ve adaletle yerine
getirilir. (MÜ’MİN,78)
• Bir kısmına binesiniz, bir kısmından da beslenesiniz diye, sizin için
hayvanlar yaratan Allah’tır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.
(MÜ’MİN,79,80)
• Allah size ayetlerini gösteriyor. Şimdi siz, Allah’ın gösterdiği bu
ayetlerin hangisini inkâr ediyorsunuz? (MÜ’MİN,81)
• Azabımızı gördüklerinde inanmaları kendilerine bir yarar sağlamaz.
Bu, daha önceki, kulları hakkında sürekli uygulanan Allah’ın
sünnetidir. (MÜ’MİN,85)
• Sizin Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor / bildiriliyor. Artık
O’na yönelin, O’ndan bağışlanma dileyin. (FUSSİLET,6)
• Siz yeri iki evrede / günde yaratanı mı inkâr ediyorsunuz ve O’na
ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah yerin
üstüne denge unsurları olan dağlar yerleştirdi ve o yeri bereketli
kıldı. Ayırım yapmadan, tüm arayıp isteyenler için, yerin ürünlerini
dört günde / mevsimde ayarlayıp düzenledi. Sonra duman halindeki
göğe yönelerek göğe ve yere, “İsteyerek veya istemeyerek gelin”
dedi. Onlar da, “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları iki günde /
evrede yedi gök olarak tamamladı ve her göğe özel yasasını bildirdi.
Ve Biz en aşağıdaki göğü ise lambalarla / yıldızlarla ve koruma
sistemiyle donattık. Bu, üstün ve her şeyi bilen Allah’ın planıdır.
(FUSSİLET,9,10,11,12)
• Allah’a ortaklar koşmayın. (FUSSİLET,14)
• Kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu
anlamadılar mı? (FUSSİLET,15)
• Sizi ilk yaratan O’dur ve işte O’na döndürülüyorsunuz.
(FUSSİLET,21)
• Allah düşmanlarının cezası ateştir. (FUSSİLET,28)
• Eğer şeytandan gelen herhangi kötü bir düşünce, seni etkisi altına
alırsa, hemen Allah’a sığın. Çünkü Allah işitendir, bilendir.
(FUSSİLET,36)
• Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Allah’a secde
etmekten büyüklenenler bilsin ki, kupkuru gördüğünüz toprağın
üzerine yağmur yağdırdığımızda, kuru toprağın titreşip kabarması
da, Allah’ın ayetlerindendir. Kupkuru toprağı dirilten, ölüleri de diriltir.
Allah’ın her şeye gücü yeter. (FUSSİLET,37,39)
• Siz istediğinizi yapın, Allah yaptıklarınızı elbette görendir.
(FUSSİLET,40)
• Kuşkusuz senin Rabbin hem çok bağışlayandır, hem de hak edene
acı azap verendir. (FUSSİLET,43)
• Rabbin, kullara asla haksızlık yapmaz. (FUSSİLET,46)
• Saatin / dünyanın sonunun bilgisi Allah’a aittir. Allah’ın bilgisi
olmadan ne meyveler kabuklarından çıkabilir, ne de bir dişi hamile
kalır veya doğum yapar? (FUSSİLET,47)
• Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi? (FUSSİLET,53)
• Aslında onlar Rablerinden bir kuşku içindedirler. Dikkat edin! Allah
her şeyi bilgisi ve yönetimiyle kuşatmıştır. (FUSSİLET,53,54)
• Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah yarattı. Allah büyüktür,
uludur. Aklınızı başınıza toplayın! Esirgeyen, bağışlayan sadece
Allah’tır. Allah’tan başkasını veliler edinen ortak koşucuları, bizzat
Allah Kendisi gözetlemektedir. (ŞÛRA,4,5,6)
• Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak, uyarıcı
elçiler göndererek, herkesi kendi yolunu seçmede serbest
bırakmıştır. Allah, uyarılara inananları rahmetine kavuşturur.
(ŞÛRA,8)
• Yoksa ortak koşucular Allah’tan başka veliler mi edindiler? Hâlbuki
biricik veli Allah’tır. Ölüleri O diriltir ve O her şeye gücü yetendir. Bu
mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz, o hüküm
Allah’a bırakılır. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben O’na güvendim
ve O’na yönelirim. Rabbim olan Allah, gökleri ve yeri hiç yoktan
yaratandır. Birbiriniz için kendinizden eşler var etti ve hayvanlardan
da çiftler halinde yarattı. Böylece çoğalmanızı sağlamıştır. Allah
yaratılanların hiçbirine benzemez. O, işiten ve görendir. Göklerin ve
yerin tüm kontrolü Allah’ın elindedir. O, çalışıp isteyene rızkı bol
verir, çalışmayandan da kısar. Allah her şeyi bilendir.
(ŞÛRA,9,10,11,12)
• Allah dilediği kimseyi elçi olarak seçer ve Kendisine içtenlikle
yöneleni de dosdoğru yola ulaştırır. (ŞÛRA,13)
• Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Allah bizi bir araya
toplayacaktır. En sonunda dönüş Allah’adır. (ŞÛRA,15)
• O Allah ki Kitabı / buyruklarını ve adalet ölçüsünü gerçek olarak
indirmiştir. Allah kullarına çok lütfedendir. O, dünyada, çalışan
herkese ayırım yapmadan karşılığını verendir. Allah güçlüdür,
üstündür. (ŞÛRA,17,19)
• Allah’ın dinini karartanlara / gizleyenlere acı bir azap vardır.
(ŞÛRA,21)
• Kuşkusuz Allah bağışlayandır, takdir edendir. (ŞÛRA,23)
• Kuşkusuz Allah, gönüllerdeki en gizli düşünceleri bilir. Allah
kullarının tövbelerini kabul eden, günahlarını bağışlayan ve
yaptıklarını bilendir. İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin çağrısına
yanıt verir ve onların iyiliklerini arttırır. (ŞÛRA,24,25,26)
• Allah kullarını çok iyi bilen ve çok iyi görendir. (ŞÛRA,27)
• O Allah ki, kulları umutlarını kestikten sonra, yağmuru yağdırır ve
rahmetini her tarafa yayar. Allah, her türlü övgüye layık bir dosttur.
(ŞÛRA,28)
• Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde çeşitli canlıları yaratıp yayması da,
Allah’ın ayetlerindendir. Allah dilediği zaman onları toplamaya da
gücü yeter. (ŞÛRA,29)
• Siz yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka bir
dostunuz ve yardımcınız da yoktur. (ŞÛRA,31)
• Suya koyduğu yasa gereği, denizde dağlar gibi akıp giden gemiler
de Allah’ın ayetlerindendir. Allah dilerse rüzgârı durdurur / suya
koyduğu yasayı alır ve o yelkenli gemiler suyun üzerinde hareketsiz
kalır veya suyun dibine batar. Yahut yaptıkları yüzünden geminin
içindekileri yok eder. (ŞÛRA,32,33,34)
• Kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve
erdemli davranırsa, Allah tarafından ödüllendirilir. Allah zalimleri
sevmez. (ŞÛRA,40)
• Sapkınlık ve saldırıda direnenlerin artık, Allah’tan başka bir
koruyucusu da yoktur. (ŞÛRA,44)
• Saldırgan zalimlerin / teröristlerin Allah’tan başka yardım edecek bir
dostları yoktur. Sapkınlıkta direnen kimseye, Allah bir yol göstermez.
(ŞÛRA,46)
• Göklerin ve yerin yönetimi Allah’ındır. Allah dilediğini yaratır.
Dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk verir. Yahut hem
erkek hem kız olarak verir. İstediğini de kısır kılar. Allah bilendir, her
şeye gücü yetendir. (ŞÛRA,49,50)
• Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya bir elçi gönderip izniyle
dilediğini vahyeder. Allah yücedir, bilgedir. (ŞÛRA,51)
• Kesinlikle en sonunda tüm işler Allah’a varır. (ŞÛRA,53)
• Yemin olsun, ortak koşuculara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye
sorsan, “Onları, üstün ve her şeyi bilen Allah yarattı” diyeceklerdir. O
Allah ki, gökten bir ölçüye göre su indirip de, onunla ölü, kupkuru bir
toprağa can verendir. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve binesiniz
diye sizin için gemiler ve hayvanlardan binekler var etti ki, onlara
bindiğiniz zaman da Rabbinizin size olan nimetini düşünerek:
“Bunları bizim buyruğumuza veren çok yücedir. Yoksa bunlara bizim
gücümüz yetmezdi. Ve en sonunda Rabbimize döneceğiz” demeniz
içindir. (ZUHRUF,9,10,11,12,13,14)
• Ben yalnız beni Yaratan’a taparım, çünkü O, bana doğru yolu
gösterecektir. İnsanlar Allah’a ortak koşmasınlar. (ZUHRUF,27,28)
• Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden çok daha iyidir.
(ZUHRUF,32)
• Kim Rahman’ın çağrısına kulak vermezse, Biz ona sürekli beraber
olacağı bir saptırıcıyı arkadaş ederiz. Kuşkusuz Bizim onlara
gücümüz yeter. (ZUHRUF,36,42)
• Gönderdiğimiz elçilere “Rahman’ın dışında tapılacak tanrılar
söylemiş miyiz?” (ZUHRUF,45)
• Göklerin, yerin ve onların yönetiminin Rabbi olan Allah, ortak
koşucuların nitelemelerinden çok yücedir. Göklerin de ilahı, yerin de
ilahı Allah’tır. O bilgedir, her şeyi bilendir. Göklerin, yerin ve
aradakilerin yönetimine sahip olan Allah çok yücedir. Saatin /
dünyanın sonunun bilgisi Allah’ın yanındadır ve siz en sonunda
Allah’a döndürüleceksiniz. (ZUHRUF,82,84,85)
• Ortak koşucuların Allah dışında bağlandıkları şeyler, şefaat
edemezler. Ancak, bilenler gerçeğe tanıklık ederler. (ZUHRUF,86)
• Ortak koşuculara, sizi kim yarattı diye sorsan kuşkusuz “Allah”
diyeceklerdir. O halde, onlar, nasıl oluyor da (gerçekten)
uzaklaşabiliyorlar? (ZUHRUF,87)
• Kuşkusuz, Rabbinden bir rahmet olarak, buyruklarımızı bildiren
elçiler göndeririz. Elbette Allah işitendir, bilendir. Eğer kesin olarak
inanıyorsanız bilin ki, Allah, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Yaşatan da, öldüren de Allah’tır.
O, sizin de, önceki atalarınızın da Rabbidir. (DUHÂN,5,6,7,8)
• Allah’a karşı ululuk / büyüklük taslamaya / üstün gelmeye
kalkışmayın. (DUHÂN,19)
• Biz gökler, yer ve aralarındakileri oyun-eğlence için yaratmadık. Biz
onları gerçeği göstermek için yarattık. (DUHÂN,38,39)
• O gün, yalnız Allah’ın merhamet ettikleri hariç, dost dostunu hiçbir
şeyden koruyamaz ve yardım da görmezler. Kuşkusuz Allah
üstündür, koruyandır. (DUHÂN,41,42)
• Sakınanlar / erdemliler, cennette ilk ölümden başka ölüm tatmazlar.
Onlar cehennem azabından korunmuştur. Rabbinin bir lütfu olarak.
İşte en büyük mutluluk budur. (DUHÂN,56,57)
• Ey insanlar! Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın yeryüzüne yaydığı tüm
canlılarda, kesin olarak inanmış bir toplum için ibretler vardır. Gece
ile gündüzün birbirini izlemesinde, Allah’ın gökten bir yağmur indirip,
onunla ölmüş kupkuru toprağı canlandırmasında ve rüzgârları
değişik yönlerden estirmesinde aklı ile düşünen bir toplum için
dersler vardır. İşte bunlar, gerçek haber olarak bildirdiğimiz Allah’ın
varlığının kanıtlarıdır. (CÂSİYE,4,5,6)
• Denizlerden rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için, denizlerde akıp
giden gemileri, suya kaldırma gücü vererek yüzdüren Allah’tır. Allah
göklerde ne varsa, yerde ne varsa tümünü kendinden bir iyilik olarak,
sizin
yararlanmanıza
elverişli
bir
durumda
yaratmıştır.
(CÂSİYE,12,13)
• Allah her topluma yaptıkları işlere göre karşılık verecektir. Siz en
sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz. (CÂSİYE,14,15)
• Kuşkusuz Rabbin İsrail oğullarının ayrılığa düştükleri konularda,
kıyamet günü yargısını verecektir. (CÂSİYE,17)
• Bilgisiz
kişiler,
Allah’tan
gelecek
hiçbir
şeyi
senden
uzaklaştıramazlar. Allah sakınanların / erdemlilerin dostudur.
(CÂSİYE,19)
• Allah gökleri ve yeri gerçekle yarattı. Her kişi kazandığının karşılığını
haksızlığa uğramadan görecektir. (CÂSİYE,22)
• Arzusunu ilahlaştırdığı için, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı, işitmeyen,
düşünmeyen ve görmeyen haline getirdiği kimseyi, Allah’tan başka
kim doğruya iletebilir? (CÂSİYE,23)
• Sizi Allah yaşatır ve öldürür. Sonra, gerçekleşmesinde asla kuşku
olmayan diriliş gününde sizi bir araya toplayacaktır. (CÂSİYE,26)
• Göklerin ve yerin yönetimi Allah’a aittir. (CÂSİYE,27)
• İnanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, Rableri rahmetine sokacaktır.
(CÂSİYE,30)
• Hiç kuşkusuz Allah’ın sözü haktır / Allah’ın vaadi gerçektir. Kıyamet
saatinde de kuşku yoktur. (CÂSİYE,32)
• Tüm övgüler göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan
Allah içindir. Göklerde ve yerde ululuk Allah’a aittir. Allah üstündür,
bilgedir. (CÂSİYE,36,37)
• Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri gerçekle / belli bir amaçla ve belli
bir süre için yarattık. (AHKAF,3)
• Allah’ın dışında yalvardıklarınıza bir bakın! Onların yeryüzünde neyi
yarattığını bana gösterin. (AHKAF,4)
• Tanık olarak Allah yeter. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(AHKAF,8)
• Kuşkusuz, Allah nankör topluluğu doğru yola iletmez. (AHKAF,10)
• ”Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru davrananlara bir korku
yoktur ve onlar üzülmezler de. (AHKAF,13)
• Allah’ın sözü gerçektir. (AHKAF,17)
• Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. (AHKAF,21)
• Azabın ne zaman geleceğini Allah bilir. (AHKAF,23)
• Çevrenizdeki nice kentleri yok ettik. Belki dönerler diye, yok etmeden
önce onlara uyarıcı kanıtlarımızı defalarca açıklamıştık. Allah’ın
yanında yakınlık sağlamak amacıyla edindikleri ilahlar, kendilerine
yardım etmeli değil miydi? (AHKAF,27,28)
• Yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazlar. Onların Allah’tan başka
dostları da olmaz. Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla
yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltebileceğini, bu inkârcılar
düşünmezler mi? Evet, Allah’ın her şeye gücü yeter. (AHKAF,32,33)
• Size söz verilen kıyametin kopması kesinlikle doğrudur. Ve
yargılama muhakkak gerçekleşecektir / din şaşmaz bir olgudur.
(ZÂRİYÂT,5,6)
• Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, sizin konuşmanız nasıl bir
gerçek ise, kıyametin kopması da öyle gerçektir. (ZÂRİYÂT,23)
• Rabbim, hüküm ve hikmet sahibidir, en iyi bilendir. (ZÂRİYÂT,30)
• Onlar, Rablerinin buyruklarına karşı geldiler de, kendilerini göz göre
göre yıldırım çarptı. Ne kalkıp kaçabildiler, ne de kendilerine yardım
eden oldu. (ZÂRİYÂT,44,45)
• Göğü gücümüzle Biz inşa ettik ve onu Biz genişletmekteyiz. Yer
küresini de Biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz. Ve her şeyi çiftler
halinde yarattık. Belki düşünüp öğüt alırsınız. (ZÂRİYÂT,47,48,49)
• Allah’a koşun / sığının. Allah ile birlikte başka ilahlar edinmeyin /
Allah’ın yanına başka bir ilah koymayın. (ZÂRİYÂT,50,51)
• Ben, ins ve cin / görünen ve görünmeyen her şeyi, Allah’tan başka
Tanrı olmadığını ve sadece Bana tapmaları / ibadet / kulluk etmeleri
gerektiğini bilmeleri için yarattım / Ben, cinleri ve insanları, ancak
(üflediğim ruhum vasıtasıyla içlerine yerleştirdiğim) Tanrısal
modelimi oluşturmaları için yaratmış bulunuyorum. Ben, onlardan ne
bir rızık istiyorum, ne de Beni beslemelerini. Kuşkusuz rızık veren,
güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır. (ZÂRİYÂT,56,57,58)
• Hayret! Bu ortak koşucu inkârcılar, develerin nasıl yaratıldığını ve
göğün nasıl yükseltildiğini, yerin nasıl döşendiğini hiç düşünmüyorlar
mı? Bu hatırlatmalardan kim yüz çevirir ve inkâr ederse, Allah onu
en büyük ceza ile cezalandıracaktır. (ĞAŞİYE,17,18,19,20,23,24)
• Biz, insanlardan kimlerin erdemli davranıp, kimlerin sapıtacağını
ayırt etmek için, dünyayı bir cazibe merkezi yaptık. Ama aynı
zamanda, Biz yeryüzünü kupkuru, hiçbir cazibesi olmayan, çorak bir
toprak haline de sokabiliriz. (KEHF,7,8)
• Rabbimiz bizi merhametinle koru. (KEHF,10)
• Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına
Tanrı demeyiz. (KEHF,14)
• Sizler, Allah’tan başka da tanrılar edindiniz. Allah’tan başka
edindiğiniz tanrılar hakkında, kesin bir kanıt getirebilir misiniz? Asla
getiremezsiniz. Öyle ise Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim
kim olabilir? (KEHF,15)
• Olur ki, Rabbiniz size merhamet eder ve işinizde size başarı ve
kolaylık sağlar. (KEHF,16)
• Dosdoğru yola yönelen kimselere Allah, yardım eder; kim de
sapıklığa yönelirse, onu da doğruya ulaştıracak bir dost bulunmaz.
(KEHF,17)
• Rabbimiz daha iyi bilir. (KEHF,19)
• Hiçbir şey için “İnşallah / Allah dilerse” diyerek, Rabbini anmadan,
“Bunu yarın yapacağım” deme. Eğer “İnşallah” / “Allah dilerse”
demeyi unutursan, hatırladığında, “Belki Rabbim en yakın bir
zamanda, beni daha iyiye / başarıya / aydınlığa ulaştırır” de.
(KEHF,23,24)
• Göklerin ve yerin tüm gizli bilgilerini Allah bilir. O ne güzel görendir!
Ne güzel işitendir! Onların Allah’tan başka bir yardımcısı yoktur.
Allah, yönetimine birilerini ortak etmez. (KEHF,26)
• Rabbinin bildirdiklerini hiç kimse değiştiremez. (KEHF,27)
• Size anlattıklarım, Rabbinizden gelen gerçeklerdir. İster inansınlar,
ister inanmasınlar. (KEHF,29)
• Sen, insanı, önce topraktan yaratan, sonra küçücük bir spermden
var eden, daha sonra, bir adam biçimine sokan Rabbini mi inkâr
ediyorsun? İşte gücünden bahsettiğim o Allah, benim Rabbimdir,
ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. ”Maaşallah / bu, Allah’ın bir
bağışıdır, güç ve kuvvet ancak Allah’tandır” demen gerekmez miydi?
(KEHF,37,38,39)
• ”Keşke Rabbime hiçbir ortak koşmasaydım” diye çırpınmaya başladı.
Allah’tan başka kendisine yardım edecek bir destekçi de bulamadı.
Kendi kendini de kurtaramadı. İşte o an güç ve egemenlik, varlığı
gerçek olan Allah’ındır. Allah, en iyi ödülü ve en iyi sonucu verendir.
(KEHF,42,43,44)
• Gökten indirdiğimiz yağmur ile yeryüzünde yetişen bitkiler canlanır,
dalları yaprakları birbirine karışır. Sonra doğadaki bu canlılık bir de
bakarsın, rüzgârın savurduğu kupkuru, çer çöp haline gelmiştir.
Kuşkusuz Allah, her şeyin üzerinde bir güce sahip olandır.
(KEHF,45)
• Dağları silip götürdüğümüz ve yeryüzünü çırılçıplak bir duruma
getirdiğimiz gün, bir tanesini bile bırakmadan, tüm insanları
huzurumuzda toplayacağız. Ve hepsi saflar halinde Rabbine
sunulduklarında “Yemin olsun, Biz, ilk başta sizi nasıl yarattıysak
öyle geldiniz. Oysa siz böyle bir buluşmanın olamayacağını ileri
sürüyordunuz.” Herkes dünyada yaptıkları her şeyi önlerinde hazır
bulacaklardır. O bakımdan senin Rabbin, hiç kimseye haksızlık
etmez. (KEHF,47,48,49)
• İblis, Rabbinin “Âdem’e secde edin / saygı gösterin” emrine uymadı.
Şimdi siz Beni bırakıp, iblisi ve onun adamlarını mı dostlar
ediniyorsunuz? Oysa iblis ve adamlarını, ne göklerin ve yerin
yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına tanık yapmadım. Ben
sapanları ya da saptıranları hiçbir iş de, asla yardımcı da
edinmedim. (KEHF,51)
• Sonsuz bağışlayıcı olan senin Rabbin esirgeyendir, acıyandır. Biz,
haksızlık ettikleri için yok ettiğimiz toplumların hepsine, yok etmeden
önce belli bir süre tanımıştık. (KEHF,58,59)
• Bana Rabbimin verdikleri daha iyidir. (KEHF,95)
• Rabbimin vaadi gerçektir. (KEHF,98)
• Ortak koşucu inkârcılar, Benim dışımda kullarımı evliya edinerek
kurtulacaklarını mı sandılar? (KEHF,102)
• Rabbimin ilmi için okyanus mürekkep olsa ve hatta bir o kadarını da
ilave etsek, Rabbimin ilmi tükenmeden okyanuslar tükenir.
(KEHF,109)
• Rabbiyle karşılaşmayı uman herkes, iyi ve güzel iş üretsin. Rabbine
kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın. (KEHF,110)
• Alay eden ortak koşucular için, Allah’ın azap emri mutlaka gelecektir.
Allah, onların ortak koştuklarından çok uzaktır, çok yücedir.
(NAHL,1)
• Allah, kendi buyruğu olan ruh’u / vahyi, meleklerle indirdiği “Benden
başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana saygı gösterin” şeklindeki
uyarılarını, kullarından seçtiği elçilerle insanlara duyurur. Allah,
gökleri ve yeri gerçek bir amaç için yaratmıştır. Allah, onların ortak
koştuklarından çok yücedir. (NAHL,2,3)
• Allah, insanı küçücük bir spermden yarattı, fakat insan büyüyüp
gelişince, bir de bakmışsın her şeyi kendine mal edip, açıkça Allah’ı
devre dışı bırakıverir. Ve büyükbaş, küçükbaş hayvanları da Allah
yarattı. Kuşkusuz Rabbiniz çok şefkatlidir, acıyandır. (NAHL,4,5,7)
• Ayrıca binmeniz ve eğlenmeniz için atları, katırları ve eşekleri yarattı
ve daha bilmediğiniz birçok şeyi de yaratır. (NAHL,8)
• Yolun doğrusunu, eğrisini göstermek Allah’a aittir. Eğer insanlar
doğruyu isteselerdi, Allah hepsini doğruya ulaştırırdı. (NAHL,9)
• Gökten sizin için yağmur yağdıran Allah’tır. (NAHL,10)
• Allah geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin yararlanabileceğiniz bir
amaç için yarattı. Yıldızlar da Allah’ın yasasına göre hareket ederler.
(NAHL,12)
• Ve Allah, yeryüzünde yarattığı rengârenk şeyleri de sizin için
yaratmıştır. (NAHL,13)
• O Allah ki, denizi sizin yaralanmanız için yarattı. Böylece, deniz
ticareti sayesinde, Allah’ın lütfunu ararsınız ve belki Allah’a teşekkür
edersiniz. (NAHL,14)
• Ve Allah, sizin sarsılmamanız için yeryüzüne denge sağlayıcı dağları
yerleştirdi, dilediğiniz yere şaşırmadan gidebilmeniz için yollar ve
daha birçok yol gösterici alâmetler ve ırmaklar / nehirler yaratmıştır.
O halde, ey Allah’a ortak koşanlar! Yaratan Allah ile yaratamayan
ortak koştuklarınız aynı olur mu? Siz, Allah’ın nimetlerini saymaya
kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Gerçekten Allah bağışlayandır,
esirgeyendir. Allah gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bilir. Allah’ın
dışında bağlandığınız varlıklar, hiçbir şey yaratamazlar, aksine
kendileri yaratılmışlardır. (NAHL,15,16,17,18,18,20)
• Tanrınız bir tek Tanrı’dır. Öte dünyaya inanmayanların kalpleri, tek
Allah’a ilahlar yakıştırarak inkâr ederler ve onlar büyüklük taslarlar.
Kuşkusuz Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
Allah büyüklük taslayanları sevmez. (NAHL,22,23)
• Allah, ortak koşucuların binalarını temelinden yıkmış, üzerlerindeki
tavan başlarına çökmüştü; azap onlara hiç beklemedikleri yerden
gelmişti. Sonra Allah, diriliş gününde de onları rezil eder.
(NAHL,26,27)
• Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilendir. (NAHL,28)
• Allah erdemlileri ödüllendirir. (NAHL,32)
• Allah inkârcılara zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler.
(NAHL,33)
• Yemin olsun! Biz, her topluma “Yalnızca Allah’a kulluk edin ve
Allah’a ortak koşmaktan sakının” diyen bir elçi gönderdik. Yeryüzünü
dolaşın ve Allah’ı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.
Sapıklıkta direnenleri Allah doğruya ulaştırmaz. (NAHL,36,37)
• İnsanın diriltileceğine dair Allah’ın verdiği gerçek bir söz vardır.
Yeniden diriltilecekler ki, Allah anlaşmazlığa düştükleri konuları
onlara açıklasın ve inkârcılar da kendilerinin yalancı olduğunu
öğrensin. (NAHL,38,39)
• Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece “Ol” deriz ve o
da olur. (NAHL,40)
• Allah için göç edenler, Rablerine güvenerek azimle göğüs
gerenlerdir. (NAHL,42)
• Kötülük
planlayanlar,
Allah’ın
kendilerini
yerin
dibine
geçirmeyeceğinden yahut beklemedikleri bir yerden, kendilerine
azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Yahut gezip dolaşıp
dururlarken cezalandırılmayacaklarından güvende midirler? Onlar
Allah’ı aciz bırakamazlar. Ya da Allah’ın onları yavaş yavaş
tüketerek cezalandırmayacağından emin mi oldular? Bununla birlikte
(şu gerçeği hiçbir zaman unutmayın ki), Allah, çok şefkatli davranan,
çok müşfik olan / esirgeyendir. (NAHL,45,46,47)
• O ortak koşucular, Allah’ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı ki,
gölgeleri bile, nasıl, tevazu içinde Allah’ın doğaya koyduğu yasaya
uyarak sağa, sola ve arkaya, öne dönerek gidip geliyor? (NAHL,48)
• Göklerde ve yerde bulunan tüm yaratıklar ve melekler Allah’a saygı
gösterirler ve asla büyüklük taslamazlar. Kendilerinden çok yüce
olan Rablerini sayarlar ve kendilerine söyleneni aynen uygularlar.
(NAHL,49,50)
• Allah “İki tanrı edinmeyin, Allah, bir tek ilahtır. Sadece bana saygı
gösterin” demiştir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Din
de sadece Allah’ındır. Allah’tan başkasını mı sayıyorsunuz? Size
ulaşan her nimet Allah’tandır. Nitekim bir sıkıntıya uğradığınızda
hemen Allah’a yalvarırsınız. Ama Allah, sizden o sıkıntıyı giderdiği
zaman, sizden bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya devam
ederler. (NAHL,51,52,53,54)
• Allah’a kız çocuklarını ayırıyorlar; kendilerine de erkek çocuklarını.
Hâşâ! Allah çok yücedir, çocuk edinmez. Öte dünyaya inanmayanlar
kötü örneği oluştururlar, hâlbuki en yüce örnekler Allah’ın
bildirdikleridir / kötü nitelikler, ahrete inanmayanlar içindir; en yüce
nitelikler ise Allah’ındır. O, üstündür / çok güçlü, çok bilge olandır.
(NAHL,60)
• Eğer, ayetlerini karartmalarından / yapmış oldukları kötülüklerden
dolayı, Allah, insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir
canlı bırakmazdı; fakat onları belli bir süreye kadar erteler.
(NAHL,61)
• Allah gökten bir yağmur yağdırır ve onunla kupkuru olmuş doğayı
yemyeşil kılar. Süt hayvanlarının karınlarından sindirilmiş yiyecek ile
kan arasından çıkan, içimi lezzetli, tertemiz bir süt içiriyoruz. Ve
hurma ağaçlarının meyvelerinden, üzümlerden hem sarhoş edici
içkiler ve hem de güzel bir rızık elde edersiniz. Ve Rabbin bal
arısına: “Dağlarda, ağaçlardan ve kovanlardan evler edin, sonra her
çeşit bitki ve meyveden ye ve Rabbinin gösterdiği yolu aynen izle;
karnından insanlar için şifa içeren çeşitli renklerden bal çıkar” diye
vahyetti. (NAHL,65,66,67,68,69)
• Sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verecek. Kuşkusuz Allah
bilendir, her şeye gücü yetendir. (NAHL,70)
• Allah kiminize, kiminizden daha bol rızık vermiştir. Herkesin rızkını
Allah verir. (NAHL,71)
• Ve Allah kendi cinsinizden eşler yarattı, eşlerden de çocuklar ve
torunlar var etti ve size güzel rızıklar verdi. (NAHL,72)
• Allah’a benzerler bulmaya çalışmayın / Allah’a örnekler verip
durmayın / Allah’ı ortak koştuğunuz varlıklara benzetmeyin. Allah
(her şeyi) bilir, siz ise bilmezsiniz. (NAHL,74)
• Bütün övgüler Allah’adır / tüm üstün nitelikler Allah’ındır. (NAHL,75)
• Göklerin ve yerin bilinmeyenlerinin bilgisini Allah bilir / göklerin ve
yerin gaybı / gizemleri Allah’a aittir. Allah her şeye gücü yetendir.
(NAHL,77)
• Allah sizi, siz hiçbir şey bilmez bir durumda iken, annelerinizin
karınlarından çıkarmıştır. Teşekkür edersiniz diye, Allah size işitme,
görme ve algılama yeteneği verdi. (NAHL,78)
• Kuşları havada Allah’tan başka kimse tutamaz. (NAHL,79)
• Allah evlerinizi sizin için barınaklar / huzur ve dinlenme yeri yaptı;
hayvan derilerinden, gerek yolculuk günü ve gerekse konaklama
günü kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından
da bir süreye kadar giyip döşeyeceğiniz eşyalar çıkardı. (NAHL,80)
• Allah yaratmış oldukları arasında size birçok korunma imkânı var
etmiştir. Sizin için dağlarda sığınaklar, sizi sıcaktan ve savaşlarda
koruyacak giysiler yarattı. İşte nimetlerini üzerinizde böyle
tamamlıyor ki, Allah’a teslim olup esenliğe kavuşabilesiniz.
(NAHL,81)
• Allah adaleti / adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya /
yakınlara yardım etmeyi önerir. Kötülükten, fenalıktan /
edepsizlikten, azgınlık-doymazlık / hayâsızlıktan, kıskançlıktan /
aşırılıktan kaçınmanızı ister. Zulmü yasaklar. Öğüt almanız için sizi
böyle aydınlatır / düşünüp taşınmanız için size öğüt verir. (NAHL,90)
• Allah’ı kendinize kefil ederek pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın.
Allah yaptıklarınızı bilir. (NAHL,91)
• Bir topluluğun diğer bir topluluktan güçlü olmasından yararlanarak,
yeminlerinizi aranızda kötüye kullanıp, bozgunculuk / birbirinizi
aldatma aracı yapmayın. Allah, sizi bununla imtihan eder. Allah
anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, diriliş günü size mutlaka
açıklayacaktır. (NAHL,92)
• Eğer Allah dileseydi sizi tek bir toplum yapardı. Fakat Allah kötülükte
direneni sapıklıkta bırakır, doğruya yönelene de yol gösterir.
(NAHL,93)
• Sizin dünyada sahip olduğunuz şeyler tükenir; fakat Allah’ın
yanındakiler asla tükenmez. (NAHL,96)
• Güçlüklere karşı direnenlerin ödüllerini, yaptıkları iyiliklere uygun
olarak elbette vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, her kim inançlı
olarak iyi bir iş yaparsa, ona bu dünyada güzel bir hayat bağışlarız
ve yaptıkları iyi işlere karşılık ödüllerini de tam veririz. İnanıp
Rablerine güvenenlere saptırıcı hiçbir güç yetiremez. (NAHL,97,99)
• Allah neyi indirdiğini / getirdiğini çok iyi bilir. (NAHL,101)
• Allah’ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez. İnkârcı
topluluğu Allah doğru yola iletmez. İşte onlar, Allah’ın bilinçlerini,
kulaklarını ve gözlerini işletmelerini engellediği kişilerdir.
(NAHL,104,107,108)
• Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlanan dışında, imandan
sonra inkâra göğsünü açıp, Allah’ı inkâr edenler, Allah’ın gazabını
hak etmişlerdir. (NAHL,106)
• Rabbin işkenceye, baskıya / denenmeye uğradıktan sonra göç eden,
Allah uğrunda savaşan ve zora katlanan / güçlüklere direnenler için,
evet senin Rabbin, kuşkusuz onlar için bağışlayandır, esirgeyendir /
acıyandır / çok müşfik olandır. (NAHL,110)
• Allah güven içindeki başarılı bir topluluğu; Allah’ın nimetlerine karşı
nankör davranmalarından / nimetini inkâr etmelerinden dolayı, Allah,
o topluluğa açlık ve korku belasını tattırdı. (NAHL,112)
• Allah’ın size verdiği helal, temiz ve güzel rızıklardan yiyin ve eğer
gerçekten yalnız Allah’a kulluk / ibadet ediyorsanız (Kendisi için
çalıştığınız) Allah ise, verdiği nimetlerden ötürü Allah’a teşekkür
edin. Allah size yalnızca leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası için
adananları / kesilen hayvanları haram kılmıştır. Kim bunları yemek
zorunda kalırsa, istekli olmamak ve sınırı aşmamak koşuluyla
yiyebilir. Çünkü Allah bağışlayandır / çok müşfik olan / acıyan /
merhamet edendir. (NAHL,114,115)
• Kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara dayanarak “Bu helaldir, bu
haramdır” demeyin. Çünkü Allah adına yalan uydurmuş oluyorsunuz.
Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar. Allah adına
yalan uyduranlar için, çok kısa bir menfaatten sonra, acı bir azap
vardır. (NAHL,116,117)
• Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işledikten sonra, ardından
içtenlikle tövbe edip düzelenleri bağışlayacaktır. Çünkü senin Rabbin
içtenlikle tövbe edenleri bağışlayandır, esirgeyendir. (NAHL,119)
• Rabbin, yolundan sapanları ve doğru yolda olanları en iyi bilendir.
(NAHL,125)
• Senin güçlüklere karşı mücadele edip, göğüs germen de ancak
Allah’ın yardımıyladır / göğüs germe gücünü veren de Allah’tan
başkası değildir. Allah, erdemli davrananlar / Kendi bilincinde
olanlarla ve iyilikte bulunanlar ile / iyi işler yapanlarla beraberdir.
(NAHL,128)
• Rabbinizden bağışlanma dileyin; Rabbiniz çok bağışlayandır. Size
ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi
evreler halinde yaratan Allah’tır. Allah’ın yedi göğü uyumlu ve
tabakalar halinde nasıl yarattığını hiç düşünmez misiniz? Ay’ı bu
gökler içinde bir ışık yansıtıcı, güneşi de bir ışık kaynağı yaptı. Ve
Allah sizi topraktan bir bitki çıkarır gibi çıkardı. Sonra yine oraya
döndürecek ve sizi tekrar topraktan çıkaracaktır. Geniş yollar açarak
dolaşasınız diye, Allah yeryüzünü sizin için bir yerleşim yeri yaptı.
(NUH,10,………,20)
• O Allah ki, göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’nun
kontrolündedir. (İBRAHİM,2)
• Allah sapıklığı isteyeni sapıklığa, doğruyu isteyeni de doğruya
ulaştırır. Allah güçlüdür, bilgedir. (İBRAHİM,4)
• Rabbiniz: “Eğer verdiklerime şükrederseniz size daha bol veririm
ama nankörlük ederseniz azabım çetindir.” Siz ve yeryüzünde
bulunanların tümü, Allah’ın verdiklerine nankörlük etse, bilesiniz ki,
Allah hesapsız zengindir, övgüye ve teşekküre en layık olandır /
Allah’ın (sizin şükretmenize) gereksinmesi yoktur. (İBRAHİM,7,8)
• Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan mı kuşkulanıyorsunuz? Hâlbuki O,
sizin günahlarınızı bağışlamak için sizi çağırıyor ve size belli bir
yaşam süresi tanıyor. (İBRAHİM,10)
• Allah kullarından dilediğini seçerek onu elçilik göreviyle onurlandırır.
Allah’ın izni olmadan elçilerin bir kanıt getirmeleri olanaksızdır.
İnananlar yalnızca Allah’a güvenirler / güvensinler. Hem bize
dosdoğru yollarımızı gösteren Allah’a neden güvenmeyelim ki?
Güvenenler, yalnız Allah’a güvenir / sadece Allah’a güvensinler!
(İBRAHİM,11,12)
• Rab’leri: “İnkârcı nankörleri yok edeceğiz, onlardan sonra o yere, sizi
yerleştireceğiz. Bu söz, otoriteme saygılı olan ve tehditlerimden
korkanlar için” diye elçilerine vahyetti / bildirdi. Elçiler Allah’tan
yardım istediler, Allah da onlara yardım etti ve her inatçı zorba da
perişan oldu. (İBRAHİM,13,14,15)
• Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gerçeğini görmüyor musunuz? Allah
istese sizi yok eder ve yerinize yeni halklar getirir. Böyle bir şey
yapmak, Allah için hiç de zor değildir. (İBRAHİM,19,20)
• Allah içtenlikle inananları, dünya hayatında da, öteki hayatta da sapa
sağlam destekler. Ayetlerini karartanları ise, saptırır ve Allah,
herkesin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi ya da kötü şeyi gerçekleştirir.
(İBRAHİM,27)
• Allah’ın iyilik olsun diye gönderdiği ayetleri, saptırıp değiştirerek,
halklarının yok olmasına neden olanları görmedin mi? (İBRAHİM,28)
• İnkârcı nankörler, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a
ortaklar koştular. (İBRAHİM,30)
• Allah öyle bol rızık verendir ki, O, gökleri ve yeri yarattı, gökten
yağmur yağdırıp, sizin için yerden çeşitli ürünler çıkardı,
yararlanmanız için akarsular oluşturdu ve suya koyduğu yasa gereği,
denizde yüzüp giden gemileri emrinize verdi. Aynı şekilde evrene
koyduğu yasa gereği, yörüngelerinde düzenli seyreden güneşi ve
ay’ı size faydalı kıldı, geceyi ve gündüzü de hizmetinize sundu. Allah
istediğiniz her şeyden size verdi. Siz, Allah’ın nimetlerini saymakla
bitiremezsiniz.
Ama
insanlar
çok
nankörlük
ederler.
(İBRAHİM,32,33,34)
• Kuşkusuz Sen, bağışlayansın, esirgeyensin / çok müşfik olansın.
(İBRAHİM,36)
• Ey Rabbimiz! Kuşkusuz Sen bizim gizlediğimizi de, açıkladığımızı da
bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Sana sonsuz
övgüler olsun! Rabbim dualarımı işitir. (İBRAHİM,38,39)
• Sakın, ortak koşucu nankörlerin yapmakta olduklarından Allah’ı
habersiz sanma. Onların cezalarını sadece, gözlerin dehşetten
donup kalacağı güne kadar ertelemektedir. (İBRAHİM,42)
• Ayetlerimi karartanlar planlarını yaptılar, hâlbuki planları Allah’ın
dâhilinde idi. Planları dağları yerinden oynatacak kadar olsa bile
neye yarar? Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden döneceğini
sanmayın. Allah elbette üstündür, kimsenin yaptığını yanına
bırakmaz. Allah herkese yaptığının karşılığını verir. Allah hızlı hesap
görendir. (İBRAHİM,46,47,51)
• Rabbim, yerdekilerin ve göktekilerin fısıldadıkları her fısıltıyı işitir.
Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ENBİYA,4)
• Ey Muhammed! Biz senden önce de, mucizelerimizi vahyettiğimiz /
bildirdiğimiz adamlardan elçiler gönderdik. Biz elçileri yemek
yemeyen bedenler olarak yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.
(ENBİYA,7,8)
• Biz aklını kullanmayan nice ülkeleri, öğüt ve uyarılarımıza kulak
vermedikleri için, yerle bir ettik, yerlerine de yenilerini var ettik.
(ENBİYA,11)
• Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun / eğlence olsun diye
yaratmadık. Eğer, Biz onların bir eğlencelik olmasını dileseydik, onu,
kendimizin uygun gördüğü bir şekilde yaratırdık. Fakat Biz öyle
yapmadık. (ENBİYA,16,17)
• Biz gerçeği batılın / saçmalığın üzerine fırlatırız da, gerçek batılın /
saçmalığın işini bitirir / yok olur gider. Allah’a yakıştırdığınız
sıfatlardan ötürü vay halinize. Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a
aittir. Ortak koşucu inkârcıların yeryüzünde Allah’tan başka ilahları
var da, ölüleri onlar mı diriltecek? Egemenlik ve yönetimin mutlak
sahibi Allah’tır, O, ortak koşucuların nitelendirmelerinden çok
yücedir. Allah yaptığından sorumlu tutulmaz / yaptıklarından
sorgulanamaz. (ENBİYA,18,21,22,23)
• Biz, tüm elçilere: “Allah’tan başka ilah yoktur; sadece Allah’a kulluk /
ibadet ediniz (Allah için çalışınız)” diye vahyetmişizdir / bildirmişizdir.
Allah yüceler yücesidir. (ENBİYA,25,26)
• Allah, meleklerin yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (ENBİYA,28)
• Ayetlerimizi inkâr edenler, gökler ve yer bitişikken büyük bir patlama
ile onları birbirinden kopardığımızı / ayırdığımızı ve her şeyin su ile
canlı kaldığını görmüyorlar mı? (ENBİYA,30)
• Yarattıklarımızı sarsmasın diye, yeryüzüne dağları yerleştirdik.
Rahat gidebilmeleri için de, dağlar arasında geniş geçitler var ettik.
Göğü dünyayı saran atmosfer ve onun ötesindeki gök cisimlerini
koruyan bir kubbe / çatı yaptık. Allah, geceyi, gündüzü, güneşi ve
ay’ı yaratmıştır. (ENBİYA,31,32,33)
• Biz sizi, iyi veya kötü olaylarla açığa çıkarırız. En sonunda
dönüşünüz Banadır. (ENBİYA,35)
• İnsanlar aceleci olarak yaratılmıştır. Ben size tüm kanıtlarımı
göstereceğim; ama Benden acele (etmemi) istemeyin. (ENBİYA,37)
• Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan başka, gece ve gündüz, sizi kim
koruyabilir? Rablerinin öğüdünü kabul etmeyenlerin, sanki bizden
başka kendilerini koruyacak ilahları var? Hâlbuki Biz, inkârcıları da,
atalarını da ömürleri boyunca / ölünceye kadar yeryüzünde
barınmalarına izin verdik, geçimlendirdik. (ENBİYA,42,43,44)
• Biz kıyamet gününde adalet divanları kuracağız. Kimseye hiçbir
haksızlık edilmeyecek. Bir atom çekirdeği kadar olanı bile hesaba
katacağız. Hesap gören olarak, Biz yeteriz. (ENBİYA,47)
• Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. (ENBİYA,56)
• Allah’ı bırakıp, size hiçbir yararı ve zararı dokunmayan şeylere mi
tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah’a eş koştuklarınıza! Sizin aklınız
yok mu? (ENBİYA,66,67)
• Aslında hepiniz tek bir milletsiniz, Ben de sizin Rabbinizim. O halde,
hepiniz yalnızca Bana kulluk / ibadet edin (Benim için çalışın). Hepsi
Bize döneceklerdir. (ENBİYA,92,93)
• Biz sürekli olarak herkesin yaptığı işi kaydetmekteyiz. (ENBİYA,94)
• Kıyamet koptuğu gün, göğü dosyaları / kitap sayfalarını / yazılı kâğıt
tomarlarını dürer gibi katlar düreriz ve yaratılışın ilk durumunu nasıl
başlatmışsak, tekrar o duruma getiririz. Bu vaat ettiğimiz bir söz; Biz
verdiğimiz sözü mutlaka gerçekleştiririz. (ENBİYA,104)
• Ey Muhammed! De ki: “Sizin Tanrı’nızın bir tek Tanrı olduğu bana
vahyedildi / bildirildi. Artık Allah’a ortak koşmadan teslim olacak
mısınız?” (ENBİYA,108)
• Allah açıkladığınız sözü de, gizlediklerinizi de bilir. (ENBİYA,110)
• Rabbim hükmünü gerçekleştir. Ey ortak koşucular, sizin
yakıştırdıklarınıza karşı, sadece, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan
yardım istenir. (ENBİYA,112)
• Yemin olsun! Biz insanı balçıktan yarattık. Sonra bir damlacık spermi
embriyoya dönüştürdük, sonra embriyoyu dölüt haline getirdik, sonra
dölütü kemik olarak biçimlendirdik, sonra kemiğe et giydirdik ve
sonra onu yepyeni bir yaratık haline soktuk. Bütün bu evreleri en
güzel bir şekilde geliştirip yaratan Allah çok yücedir.
(MÜ’MİNÛN,12,13,14)
• Vaktiniz gelince öleceksiniz. Sonra da kıyamet günü yeniden
diriltileceksiniz. (MÜ’MİNÛN,15,16)
• Yemin olsun! Biz üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz asla
yaratılmışlardan habersiz olmadık. Biz gökten belli bir oranda su
indirdik ve o suyu toprakta tuttuk. Kuşkusuz o suyu gidermeye de
gücümüz yeter. Böylece, o su sayesinde sizin için birçok meyveler
içeren hurma ve üzüm bahçeleri yaptık; onlardan yiyip
duruyorsunuz. Ve Sina Dağı civarında, yiyenler için lezzet ve yağ
çıkaran bir ağaç / zeytin ağacını var ettik. Çiftlik hayvanlarında da,
sizin için birçok dersler vardır. Karınlarından çıkan sütten size
içiriyoruz, onlarda sizin için daha birçok yararlar vardır; onların
etlerini de yiyorsunuz. Ve aynı zamanda hem hayvanlar üzerinde,
hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz. (MÜ’MİNÛN,17,….,22)
• Yalnızca Allah’a kulluk / ibadet ediniz (O’nun için çalışın.) Sizin
Allah’tan başka bir Tanrı’nız yoktur. Hâlâ, erdemli davranıp, Allah’a
saygılı olmayacak mısınız? (MÜ’MİNÛN,23,32)
• Biz elbette sizleri denemekteyiz. (MÜ’MİNÛN,30)
• İnkârcı nankör halk yok olmayı hak etmişti. Sonra onların ardından
başka kuşaklar var ettik. Hiç bir toplum kendisi için belirlenmiş süreyi
ne öne alabilir, ne de erteleyebilir. Sonra Biz, elçilerimizi ardı ardına
gönderdik. Her ne zaman bir elçi, toplumuna gittiyse, halkı o gelen
elçiyi yalanladı. Biz de onları birbiri peşinden yok edip tarih yaptık.
Buyruklarıma inanmayan bir topluluk yok olmayı hak eder.
(MÜ’MİNÛN,41,42,43,44)
• Ey elçiler! Ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim. Kuşkusuz tüm
milletler bir tek toplumdur. Ben de sizin Rabbinizim. O halde Bana
karşı saygılı olun. (MÜ’MİNÛN,51,52)
• Biz, herkese, ancak gücünün kaldırabileceği kadar sorumluluk
yükleriz. (MÜ’MİNÛN,63)
• Rabbinin vereceği çok daha iyidir / hayırlıdır. O, rızık verenlerin en
iyisidir / en hayırlısıdır. (MÜ’MİNÛN,72)
• Yemin olsun! Biz onları, akılları başlarına gelir diye, sıkıntıya
düşürdük. Ama yine de ders alıp Rablerine boyun eğmediler,
yalvarmadılar. Sonunda üzerlerine çetin bir azabın kapısını
açıverince, şaşırıp şoke oldular. Hâlbuki ders alasınız diye, Allah
size işitme, görme duyuları ve beyinler / gönüller vermiştir. Ne kadar
da az teşekkür ediyorsunuz! Sizi yeryüzüne yerleştiren Allah’tır. Ve
O’nun huzurunda toplanacaksınız. Sizi yaşatan ve öldüren Allah’tır;
gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun buyruğuyladır. Siz hiç
aklınızı kullanmaz mısınız? (MÜ’MİNÛN,76,77,78,79,80)
• Dünya ve içinde bulunanlar kimindir? ”Allah’ın” diyecekler. “Siz hiç
düşünmez misiniz?” Yedi göğün Rabbi, büyük yönetimin Rabbi
kimdir? ”Allah” diyecekler. Öyleyse neden Allah’a saygılı
davranmıyorsunuz? Her şeyi koruyup kollayan, fakat Kendisi
korunup kollanmayan; her şeyin egemenliğini elinde bulunduran
kimdir? Yine “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl olup da büyüye
kapılıyorsunuz? Allah çocuk edinmemiştir ve Allah ile beraber bir
tanrı da yoktur. Allah, ortak koşucuların yakıştırdıkları şeylerden çok
uzaktır. Allah tüm gizli olanları da, açık olanları da bilendir; Allah
onların
ortak
koştukları
şeylerden
çok
yücedir.
(MÜ’MİNÛN,84,….,89,91,92)
• Biz elbette, kendilerine söz verileni sana gösterebiliriz.
(MÜ’MİNÛN,95)
• Mutlak yönetici olan Allah, çok yücedir. Allah’tan başka Tanrı yoktur
ve O, yüce yönetimin Rabbidir. Her kim Allah ile birlikte, hiçbir delile
sahip olmayan başka bir tanrıya kulluk ederse / Allah ile birlikte
başka tanrı çağıracak olursa, (şunu çok iyi bilsin ki), onun hesabı
Allah
katında
görülecektir
/
Rabbinin
katındadır.
(MÜ’MİNÛN,116,117)
• Allah gökleri, yeri ve aralarındakileri altı evrede yaratan ve sonra
yarattıkları üzerinde tam otoritesini kurandır. Sizin için Allah’tan
başka bir veli ve bir şefaatçi yoktur. Gökten yere kadar bütün işleri
düzenleyip yöneten Allah’tır. Sonra sizin saydığınızdan bin yıla eşit,
bir gün / bir zaman evresi içinde işler Kendisine yükselir. İşte
görüneni de, görünmeyeni de bilen, üstün ve esirgeyen Allah
böyledir. Allah yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yaratandır.
Örneğin, önce insanın yaratılışına kokuşmuş bir balçıktan başladı.
Sonra, insan soyunu pis bir meniden devam ettirdi. Sonra onu
biçimlendirdi ve sonra onun için yarattığı tertemiz ruhundan üfledi ve
işiten kulaklar, gören gözler ve işleyen beyin yerleştirerek en
mükemmel hale getirdi. (SECDE,4,….,9)
• Üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra
Rabbinize döndürüleceksiniz. (SECDE,11)
• Biz isteseydik herkesi doğruya ulaştırırdık. Ama Biz, insanın kendi
tercihine bıraktık ki, böylece, Benim “cinlerin ve insanların bir
kısmıyla cehennemi dolduracağıma” dair sözümün ne demek olduğu
iyice anlaşılsın. Belki ibret alıp inkârlarından dönerler diye, büyük
azaptan / cehennem azabından önce, Biz inkârcılara yakın azabı /
dünya azabını tattırırız. Biz nankörlere elbette yaptıklarının
karşılığını ödeteceğiz. (SECDE,21,22)
• Kitap sahiplerinin ayrılığa düştükleri konularda senin Rabbin, diriliş
günü onların arasında karar verecektir. (SECDE,25)
• Kupkuru toprağı yağmurla sulayarak, kendilerinin ve hayvanlarının
yedikleri ürünleri çıkardığımızı da mı görmüyorlar? (SECDE,27)
• Rabbinin azabı kesinlikle gerçekleşecektir. Onu engelleyecek hiçbir
güç yoktur. (TÛR,7,8)
• İnanan, soylarından da kendileri gibi inanmış olan kimseleri
birleştiririz. Onların yaptıklarından da hiçbir şeyi eksiltmeyiz. Herkes
kendi kazanmış olduğunun karşılığını görür. Onlara canlarının
istediği meyve ve etten / besinden bol bol veririz. (TÛR,21,22)
• Cömertçe iyilik eden, esirgeyen ve koruyan / rahmeti sınırsız / müşfik
olan sadece Allah’tır. (TÛR,28)
• Allah onların ortak koştuklarından yücedir. (TÛR,43)
• Her şeyin yönetimini elinde bulunduran Allah, yüceler yücesidir ve O,
her şeye gücü yetendir. (MÜLK,1)
• Allah, sizlerden hanginizin en güzel işler yapacağını açığa çıkarıp,
yaptıklarınızın karşılığını vermek için, ölümü ve hayatı yarattı. Allah
üstündür, bağışlayandır. Gökleri yedi kat olarak yaratan Allah’tır.
Rahman olan Allah’ın bu yaratışında herhangi bir uyumsuzluk
göremezsiniz. Bakışlarınızı göğe doğru çevirip de bakın; onda
herhangi bir çatlak görebiliyor musunuz? Sonra en ufak bir çatlak
görebilmek için, defalarca bakın; göz aradığı çatlağı bulamadan,
bakışlarınız usanmış ve yorulmuş olarak size dönecektir. Yemin
olsun! Biz dünyaya en yakın göğü yıldızlarla süsledik ve o yıldızları
saptırıcılar için bir taşlama kıldık. Rablerini inkâr edenler cehennem
cezasını hak etmişlerdir. Ateş halkı, Allah’ın acımasından uzak
olsunlar. (MÜLK,2,3,4,5,6,11)
• Ey ortak koşucu Araplar / insanlar! Sizler sözünüzü gizleseniz de
veya onu açıklasanız da, hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sizin
gönlünüzdeki gizli düşüncelerinizi çok iyi bilir. Hiç Yaratan yarattığını
bilmez mi? Yaratan Allah, en ince ayrıntıları görüp, bilen, her şeyden
haberdar olandır. O Allah ki, yer küresini sizin yaşam koşullarınıza
uygun şekilde oluşturdu. Unutmayın son dönüş Allah’adır.
(MÜLK,13,14,15)
• Uyarının nasıl olduğunu öğreneceksiniz. Yemin olsun! Ortak
koşuculardan öncekiler de uyarılarımı umursamayıp inkâr etmişti.
Ama uyarılarımı tanımamak nasılmış gördüler? (MÜLK,17,18)
• Ortak koşucu inkârcılar, üzerlerinde düzenli sıralar halinde
kanatlarını çırparak uçan kuşlara, hiç düşünerek bakmazlar mı? O
kuşları havada Rahman olan Allah’tan başkası tutmuyor. Allah her
şeyi görendir. Rahman olan Allah’ın dışında size yardım edecek
ordularınız kimlerdir? Peki, Allah, size verdiği rızkı kesse, size rızık
verebilecek olan kimdir? (MÜLK,19,20,21)
• Sizi yaratan, size duyma, görme duyuları ve düşünmek için beyinler
veren Allah’tır. Ve siz, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
(MÜLK,23,24)
• Kıyametin bilgisi Allah’ın yanındadır. (MÜLK,26)
• İnkârcıları acı azaptan kim kurtarabilir? (MÜLK,28)
• O Rahman olan Allah’tır; biz yalnız O’na inandık ve yalnız O’na
güvendik. (MÜLK,29)
• Bir sabah kalktığınızda her taraftan suyunuzun çekiliverdiğini
görseniz, tertemiz fışkırıp akan suları size kim getirebilir? (MÜLK,30)
• Rablerinin elçilerinin bildirdiklerini yalanladılar. Bunun sonucu olarak,
Allah da onları şiddeti gittikçe artan bir şekilde yakalamıştı.
(HAKKA,10)
• Ey ortak koşucular / insanlar! Siz de o gün hesap için Allah’a arz
olunacaksınız ve hiçbir şeyiniz gizli kalmayacaktır. (HAKKA,18)
• Yüce Rabbinin adını yüce tut. (HAKKA,52)
• Gerçekleşecek azap, yükseliş yollarının sahibi / kendisine birçok
yükselme yolu olan Allah’tan gelecektir. O Allah ki, mesafesi elli bin
yıla eşit bir yolu, melekler ve ruh’un, kendisine bir gün / bir zaman
evresi içinde yükselmesini sağlayandır. (MEÂRİC,3,4)
• Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır /
doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir. (MEÂRİC,28)
• Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki; o ortak koşucuları yok
edip, yerlerine onlardan daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz
yeter. Ve kimsenin bizi engellemeye gücü yetmez. (MEÂRİC,40,41)
• Biz, yerküresini yaşam koşullarınıza elverişli bir yer, dağları da
üzerlerine bir kazık yapmadık mı? Ey insanlar! Sizi çiftler halinde,
uykunuzu bir dinlenme, geceyi dinlenmeniz için bir örtü, gündüzü de
çalışıp kazanma zamanı yapmadık mı? Ve üstünüze sapasağlam
yedi kat göğü ve gökte parlayan bir güneş yerleştirmedik mi?
Ürünler, bitkiler ve çeşit çeşit bahçeler yetiştirmek için, bulutlardan
şarıl şarıl yağmur indirmedik mi? (NEBE,6,………,16)
• Sur’a üfürüldüğü gün gökler kapı kapı açılacak, dağlar yürütülüp
serap haline getirilecek ve hepiniz bölük bölük Allah’ın huzuruna
geleceksiniz. (NEBE,18,19,20)
• Allah göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Rahman’dır / çok
Seven’dir. (NEBE,37)
• O göğü Allah inşa etti. Onu alabildiğine yükseltti ve düzenledi. Ve
gecesini kararttı, sabahını ağarttı. Bundan sonra tüm canlıların
yaşam koşullarına uygun olmak üzere, yer küresini de yumurta
biçimine soktu. Üzerine dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. Ondan
suyunu ve otlağını çıkardı. Ey insanlar! Tüm bunlar sizin ve
hayvanlarınızın yararlanması içindir. (NÂZİÂT,28,29,30,31,32,33)
• Saat / dünyanın sonunun / kıyametin bilgisi Rabbine aittir.
(NÂZİÂT,44)
• Ey insan! Seni, engin cömertliğin sahibi olan Rabbine karşı aldatan
nedir? O Rab ki, seni yarattı, biçimlendirdi ve mükemmel şekle
soktu; senin tüm organlarını mükemmel bir uyumla, dilediği bir
biçimde oluşturdu. Üstünüzde alıcılar vardır. Onlar hassas alıcılardır.
İşlediğiniz her ayrıntıyı kaydederler. (İNFİTAR,6,7,8,10,11,12)
• Din günü tüm kararlar yalnız Allah’a aittir. (İNFİTAR,19)
• Ey insan! Sen Rabbine doğru çalışıp çabalarsın ve sonunda O’nun
huzuruna getirilirsin. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini
sanmıştı. Evet, ama gerçekten Rabbi onu görmekteydi.
(İNŞİKAK,6,14,15)
• Allah inkârcıların sakladıklarını çok iyi bilir. (İNŞİKAK,23)
• En sonunda Allah’ın dediği olacaktır. O gün inananlar da Allah’ın
yardımına sevineceklerdir. Allah, dileyen kimseye yardım eder.
Çünkü Allah mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Allah verdiği
sözden caymaz / sözünden dönmez. (RÛM,4,5,6)
• Allah gökleri, yeri ve aralarındakileri bir amaç için ve belli bir süreye
bağlı olarak yaratmıştır. Buna rağmen, insanların çoğunluğu
Rableriyle karşılaşmayı inkâr etmektedirler. Elçileri onlara apaçık
kanıtlarla / delillerle gitmişlerdi. Onlara zulmeden / haksızlık eden
Allah değildi. (RÛM,8,9)
• Yaratılışı başlatan, sonra onu tekrarlayan Allah’tır. Ve sonunda siz
Allah’a döndürüleceksiniz. (RÛM,11)
• O Allah ki, kupkuru / ölmüş doğayı yemyeşil / dipdiri yapan ve
yemyeşil / canlı doğayı da, kupkuru / ölmüş hale getiren ve
ölümünden sonra yeryüzünü diriltendir. İşte Allah, diriliş gününde,
sizi de böyle diriltecektir. (RÛM,19)
• Sizi topraktan yaratması ve sonra yayılıp çoğalan insanlar olmanız,
Allah’ın ayetlerindendir / O’nun varlığının belgelerindendir /
delillerindendir. Ve sizi topraktan yarattıktan sonra huzurlu ve rahat
olasınız diye, kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve
merhamet koyması da Allah’ın ayetlerindendir. Göklerin ve yerin
yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Allah’ın
ayetlerindendir. Uyuyup dinlenmeniz, çalışıp kazanmanız için geceyi
ve gündüzü yaratması da Allah’ın ayetlerindendir. Korku ve umut
olarak size şimşeği göstermesi ve gökten bir yağmur indirerek
kupkuru / ölmüş doğayı, yağmurla yemyeşil / canlı hale getirmesi de
Allah’ın ayetlerindendir. Göğün ve yerin Kendi buyruğuyla ayakta
durması da Allah’ın
ayetlerindendir. Sonra, Allah sizi
mezarlarınızdan bir anonsla çağırdığı vakit, siz kabirlerinizden
hemen çıkıverirsiniz. Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’a
aittir; hepsi Allah’a saygı duymaktadır. Yaratılışı ilk defa başlatıp,
sonra sürekli devam ettiren de Allah’tır; bu Allah’a çok kolaydır.
Göklerde ve yerde en yüce örnek Allah’a aittir. Allah üstündür,
bilgedir. (RÛM,20,……,27)
• Allah’ın yolundan sapanı, kim doğruya iletebilir? (RÛM,29)
• Allah insanları Kendi dinine uyumlu olarak yaratmıştır / sen, yüzünü,
batıl olan her türlü inancı reddederek, kararlı bir biçimde dine,
Allah’ın insanları Kendisine göre yarattığı doğaya, yönelt; çünkü
Allah’ın yarattığı doğada hiçbir değişiklik yoktur / Allah’ın yarattığında
bir değişiklik olmaz / Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz /
değişme yoktur. Ortağı olmayan Allah’a yönelin ve hepiniz O’na
saygılı olun / O’nun bilincinde olun, Allah’ın dosdoğru dinine
bağlanın / salâtı ikame edin ve sakın şirke sapanlardan / ortak
koşanlardan olmayın. (RÛM,30,31)
• Allah’ın dileyen kimse için rızkı bol verip, takdir ettiğini görmezler mi?
(RÛM,37)
• Sırf servetinizi arttırmak için, insanların mallarından elde ettiğiniz
herhangi bir riba / haksız kazanç, Allah’ın yanında artmış sayılmaz.
Ama Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak adına, topluma refahı yaymak
için verilen herhangi bir zekât / karşılıksız yapılan sermaye yardımı,
Allah’ın yanında mallarınızı ve sevaplarınızı katlayarak arttırır.
(RÛM,39)
• Allah sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek ve sonra
da yeniden diriltecek. Tüm övgüler Allah’adır. (RÛM,40)
• Yaptıkları yanlıştan dönerler diye, Allah hak ettikleri felaketin çok
azını onlara tattırıyor. (RUM,41)
• Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir gün gelmeden
önce, Allah’ın dosdoğru dinine yönelin. (RÛM,43)
• Allah inananları, iyi ve güzel işler üretenleri Kendi tarafından
ödüllendirecektir. Allah inkârcıları / nankörleri sevmez. (RÛM,45)
• Allah’ın size iyilikte bulunması ve Kendi lütfundan payınızı denizlerde
aramanız ve şükretmeniz için, suya koyduğu kaldırma gücü gereği,
gemilerin denizde yüzmesi ve rüzgârların yağmur için bulutlar
oluşturması, Allah’ın ayetlerindendir. (RÛM,46)
• Biz, kendi toplumlarına elçileri apaçık kanıtlarla gönderdik. Elçileri
yalanlayıp, ayetlerimizi reddedenleri cezalandırdık. İnananlara
yardım etmek bizim üzerimize bir haktı. (RÛM,47)
• Allah rüzgârları göndererek bulutları harekete geçirir. Onları dilediği
gibi gökte yayıp üst üste yığar ve sen de onların arasından
yağmurun çıktığını görürsün. Kullarından dileyenin üzerine onu
yağdırınca hemen sevinirler. (RÛM,48)
• Allah’ın rahmetinin ürünlerine bak; kupkuru ölmüş toprağı nasıl da
diriltiyor. Kuşkusuz, Allah ölüleri de böyle diriltecektir. Allah her şeye
gücü yetendir. (RÛM,50)
• Allah sizi hiçbir şey yapamaz bir bebek olarak yarattı, sonra geliştirip
size güç verdi, güçten sonra tekrar güçsüzlük, ağarmış saçlar ve
ihtiyarlık verdi. Allah istediğini yaratır. Allah bilendir, güçlüdür.
(RÛM,54)
• Allah bilgiden yoksun inkârcıların kalplerine sıkıntı verir / Allah
(gerçeği) tanımak (istemeyenlerin) kalplerini mühürler. (RÛM,59)
• Allah’ın sözü gerçektir / Allah’ın (ahret ile ilgili) sözü gerçektir.
(RÛM,60)
• Yemin olsun! Biz daha önceki nesillerden “İnandık” diyenleri de, türlü
şekillerde açığa çıkardık. Böylece Allah, içtenlikle inananlar ile
ikiyüzlü yalancıları açığa çıkarmış olacaktır. Yoksa inanıyorum
diyerek, istediğini yapanlar, bizi atlatacaklarını mı sanıyorlar?
(ANKEBUT,3,4)
• Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa şunu bilsin ki, Allah’ın belirlediği
randevu mutlaka gerçekleşecektir. Allah her şeyi işiten ve bilendir.
(ANKEBUT,5)
• Allah için çaba gösteriyorum diyen kimse, aslında kendisi için çaba
göstermiş olur. Çünkü Allah hiç kimsenin çabasına muhtaç değildir.
Tabii ki Biz, kendi çıkarı için değil, içtenlikle inanıp, iyi ve güzel işler
üretenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz ve onları yapmış
olduklarının daha iyisiyle ödüllendireceğiz. (ANKEBUT,7)
• Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman, yaptığınız şeyler hakkında
size bilgi vereceğim. Ve inanıp, iyi ve güzel işler üretenleri, iyiler
grubunun arasına koyacağım. (ANKEBUT,8,9)
• Allah herkesin içinde sakladıkları en gizli düşünceleri bilmez mi?
Allah, elbette içtenlikle inananlarla, ikiyüzlü yalancıları açığa
çıkaracaktır. (ANKEBUT,10,11)
• Nuh’u ve gemide olanları / inananları kurtarıp, tüm dünyaya ibret
yaptık. (ANKEBUT,15)
• İbrahim’i de halkına elçi olarak göndermiştik. İbrahim halkına:
“Allah’a kulluk / ibadet edin / O’nun için çalışın ve O’na saygılı olun /
O’ndan korkun / (daima) O’nun bilincinde olun. Siz aslı olmayan
sözler / yalan rivayetler uydurup, Allah’ı bırakıp putlara tapıyorsunuz
/ böylece Allah’a iftirada bulunmuş oluyorsunuz. Allah’ın dışında
taptıklarınız size hiçbir rızık veremez. Öyleyse rızkınızı sadece
Allah’tan isteyerek çalışın. Allah’a kulluk edin; dönüşünüz Allah’adır”
diye uyarmıştı. (ANKEBUT,16,17)
• Hiç düşünmüyor musunuz, Allah ilk yaratılışı nasıl başlatıp, sonra
nasıl devam ettiriyor? Kuşkusuz, bu Allah için çok kolaydır.
Yeryüzünü dolaşın, yaratılışın nasıl başladığını görün. İşte, Allah
aynı şekilde öbür yaratılışı, ahret yaratılışını da başlatacaktır.
Allah’ın her şeye gücü yeter. (ANKEBUT,19,20)
• Unutmayın, Allah inkârında direneni cezalandırır, doğru yolda olanı
esirger; hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Siz ne yerde ne de gökte
Allah’ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka sahibiniz /
dostunuz ve yardımcınız yoktur. (ANKEBUT,21,22)
• Allah’ın ayetlerini / ilkelerini ve Allah’a döndürülmeyi / ayetlerimi /
ilkelerimi ve Benimle kavuşmayı inkâr edenler, Benim rahmetimden /
sevgimden ümitlerini kesmiş olanlardır. (ANKEBUT,23)
• Allah, İbrahim’i ateşten kurtardı. İbrahim halkına: “Kuşkusuz benim
Rabbim üstündür / çok güçlü, çok bilge olandır” demişti.
(ANKEBUT,24,26)
• Yemin olsun! Aklını kullanan / işleten / düşünen kimseler / toplumlar
için, apaçık bir ibret / delil / işaret / belge olarak Lut’un kasabasından
/ kentinden geriye bazı kalıntılar bıraktık. (ANKEBUT,35)
• Şuayb halkına: “Allah’a kulluk / ibadet edin (O’nun için çalışın)”
demişti. Şuayb’ı yalancılıkla suçladılar. Biz de kendilerini korkutucu
bir deprem ile yakaladık da, evlerinde diz üstü çöküp kaldılar. Ad ve
Semud’u da elçilerimizi yalanlayıp, ayetlerimizi inkâr ettikleri için,
aynı şekilde yok ettik. Karun, Firavun ve Haman’ı da ayetlerimizi
yalanladıkları için yok ettik. Ayetlerimizi ve elçilerimizi yalanlayan
toplumların hepsini işledikleri suçlardan ötürü cezalandırdık.
Onlardan kimine çılgın bir fırtına gönderdik, kimini korkunç bir ses
yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara
zulmeden Allah değildi. (ANKEBUT,36,…,40)
• Allah’ın yanında başkasını da / Allah dışında dost edinenlerin örneği,
ağdan bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. En kolay
bozulan / en güvensiz / en zayıf örümcek ağıdır / evidir. Allah, ortak
koşucuların Allah dışında, hangi şeye bağlandıklarını çok iyi bilir.
Kuşkusuz Allah üstündür, bilgedir. (ANKEBUT,41,42)
• Allah gökleri ve yeri belli bir amaç için yarattı. (ANKEBUT,44)
• Allah ne yaptığınızı çok iyi bilir. (ANKEBUT,45)
• Kitap halkına / Yahudi ve Hıristiyanlara: “Bizim Tanrımız da, sizin
Tanrınız da birdir. Biz sadece O’na teslim olduk” deyin.
(ANKEBUT,46)
• Mucizeler Allah’ın katındadır. (ANKEBUT,50)
• Tanık olarak Allah yeter. Allah göklerde ve yerde ne varsa bilir.
Safsataya / batıla / saçmalığa inanıp, Allah’a inanmayanlar, işte
onlar, asıl zarara uğrayanlardır. (ANKEBUT,52)
• Günü geldiğinde o azap, üstlerinden ve ayaklarının altından, ortak
koşucu inkârcıları sarıp örtecek ve Tanrı onlara: “Yaptıklarınızın
cezasını çekin” diyecektir. (ANKEBUT,55)
• Ey inanan / inanmış / Benim iman eden kullarım! Benim yer kürem /
yeryüzüm / yarattığım yeryüzü geniştir. O halde, ortak koşucuların
işkencelerinden uzak, nerede özgür / güven içinde olacaksanız,
orada sadece Bana kulluk / ibadet ediniz (Benim için çalışın)!
(ANKEBUT,56)
• Her can ölümü tadacaktır ve er geç Bize döndürüleceksiniz.
(ANKEBUT,57)
• İnanan, iyi ve güzel işler üretenleri içinden ırmaklar akan cennetin
köşklerine yerleştireceğiz; onlar o cennet köşklerinde sonsuza dek
kalırlar. (ANKEBUT,58)
• Nice canlı vardır ki, rızkını (sağlama sorumluluğu) taşımaz! Onlara
da size de rızkı sağlayan Allah’tır; çünkü O, çok iyi işiten, çok iyi
bilendir. (ANKEBUT,60)
• Allah kullarından dileyene rızkı bol bol verir, nankörlük edenden de
kısar. Allah her şeyi bilendir. Övgü yalnızca Allah içindir.
(ANKEBUT,62,63)
• Hâlâ safsatalara inanıp, Allah’ın nimetlerini mi reddediyorlar? Yalan
rivayetler uydurup Allah’a yakıştırandan ve kendisine gelen gerçeği
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Bizim yolumuzda çaba
harcayanları, Biz Kendi yolumuza ileteceğiz. Kuşkusuz, Allah güzel
davrananlarla beraberdir. (ANKEBUT,67,68,69)
• Hesap gününde / büyük günde tüm insanlar, âlemlerin Rabbinin
huzurunda ayakta dururlar. (MUTAFFİFİN,6)
• İşledikleri kötülükler kalplerini karartanlar, o gün Rablerini
göremezler. (MUTAFFİFİN,14,15)
• Önyargılı inkârcılar, asla inanmak istememelerinden dolayı Allah,
fanatik inkârcıların kalplerini ve kulaklarını mühürler, gözlerini de
perdeler. (BAKARA,7)
• İkiyüzlüler / münafıklar, kötü kalpli insanlardır. Allah böyle insanların
kötülüklerini daha da arttırmaları için imkân verir. Allah o ikiyüzlülerle
alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır.
(BAKARA,10,15)
• Allah inkârcıları kuşatmıştır. Allah dileseydi işitme ve görme
duyularını da yok ederdi. Allah’ın her şeye gücü yeter.
(BAKARA,19,20)
• Ey insanlık âlemi! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize saygılı
olunuz / ibadet ediniz / tapınız (O’nun için) çalışınız ki, Allah bilincine
/ O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız / korunabilesiniz /
böylece saygın olursunuz. (BAKARA,21)
• Rabbiniz, yeryüzünü sizin için yaşanabilir hale getirdi ve göğü de bir
kubbe yaptı. Gökten yağmur yağdırdı ve size yerden,
beslenebileceğiniz çeşitli ürünler çıkardı. Artık bile bile Allah’a
ortaklar koşmayın. (BAKARA,22)
• Kuşkusuz Allah, yaratıcı gücünü göstermek için, bir sivrisineği, hatta
ondan daha küçüğünü bile örnek vermekten çekinmez.
(BAKARA,26)
• Allah, yeryüzünde her şeyi sizin için yarattı. Sonra göğe yönelip onu
yedi gök olarak düzenledi. Allah her şeyi bilir. (BAKARA,29)
• Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde ardı ardına gelen bir soy /
kendim için bir emanetçi / halife var edeceğim” demişti. Âdem’i
yarattı ve evrendeki tüm varlıkların isimlerini / özelliklerini /
niteliklerini Âdem’in bilincine yükledi. Sonra varlıklarını göstererek
meleklere sordu: “Bir şey biliyorsanız ve bildiklerinizden eminseniz,
size gösterdiğim tüm şu varlıkların isimlerini Bana söyleyin bakalım.”
Ey Âdem! Tüm varlıkların isimlerini, özelliklerini meleklere söyle.”
Âdem, tüm varlıkların isimlerini özellikleriyle meleklere söyleyince,
Allah, meleklere: “Size, yerdeki ve göktekilerin sırlarını biliyorum ve
sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de biliyorum dememiş miydim?”
”Şimdi hepiniz Âdem’e secde edin / saygı gösterisinde bulunun /
boyun eğin / Âdem’i selamlayın” dedi. (BAKARA,30,31,33,34)
• Allah Âdem’e dedi:” Ey Âdem! Eşinle birlikte cennette kalın ve
cennetin tüm nimetlerinden bol bol yiyin ve özgürce yaşayın. Ancak
şu ağacın meyvesinden yemeyin. Dikkat edin. Buyruğumu
tutmazsanız kendinize yazık etmiş / zulme sapanlardan olursunuz!
Fakat şeytan, Âdem ve eşini cennetten çıkartmak için kandırdı.
İkisine de yasaklanan ağacın meyvesinden yedirtti. Bunu üzerine
Allah “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olmak üzere cennetten /
bahçeden çıkın. Gittiğiniz yerde bir müddet kalın ve çaba sarf
etmeden size verdiğim nimetleri, kendi çabalarınızla kazanın” dedi.
(BAKARA,35,36)
• Âdem, Allah’ın kendisine öğrettiği kelimelerle, Allah’tan bağışlanma
diledi. Allah, Âdem’in tövbesini kabul etti. Allah, tövbelere karşılık
verendir, bağışlayan / çok müşfik olan / acıyandır. (BAKARA,37)
• ”Hepiniz cennetten çıkınız / oradan aşağıya inin!” dedik. Benim
buyruklarımı size anlatan yol göstericilere uyanlar için bir korku yok
ve onlar üzülmeyecekler. Ayetlerimizi yalanlayıp inkâr edenler ise,
ateşe atılacaklar ve orada sürekli kalacaklar. (BAKARA,38,39)
• Allah sizi affeder. Elbette, Allah tövbeleri kabul edendir, acıyandır.
(BAKARA,54)
• Allah’tan af dileyin ki, hatalarınızı bağışlayalım. Biz güzel
davrananlara daha fazlasını veririz. (BAKARA,58)
• İçinizdeki buyruklarıma karşı gelenler, Allah’ın sözlerini başka
sözlerle / kendi sözleriyle değiştirdiler. Biz de sözlerimizi çarpıtarak,
gerçekleri karartanların üzerine gökten bir felaket indirdik.
(BAKARA,59)
• Öyle taşlar var ki, kendisinden ırmaklar fışkırır, bazıları yarılır
bağrından su çıkarır, bazıları ise, Allah’a olan saygıdan dolayı
yerinde duramaz. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
(BAKARA,74)
• Bilmezler mi ki, Allah gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi biliyor?
(BAKARA,77)
• Allah sözünden asla caymaz. (BAKARA,80)
• Allah’tan başkasına tapmayacaksınız / Allah’tan başkasına ibadet
etmeyin (çalışmayın)! (BAKARA,83)
• Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (BAKARA,85)
• İnkârlarından dolayı Allah, İsrailoğullarının ileri gelenlerini lanetledi.
Allah’ın laneti inkâr edenlerin üzerinedir. (BAKARA,88,89)
• Allah gerçekleri saklayanları çok iyi bilir. (BAKARA,95)
• Allah yaptıklarını görendir. (BAKARA,96)
• Allah inkârcıların düşmanıdır. (BAKARA,98)
• Allah rahmetini dileyene verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
(BAKARA,105)
• Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilmez misin? Göklerin ve yerin
egemenliğinin Allah’a ait olduğunu ve Allah’tan başka bir sahip ve
yardımcın olmadığını bilmez misin? (BAKARA,106,107)
• Allah her şeye gücü yetendir. Allah yaptığınız her şeyi görür.
(BAKARA,109,110)
• Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, onun ödülü Rabbinin
yanındadır: İyilik yapan ve Allah’a teslim olanlara hiçbir korku yoktur
ve onlar üzülmeyeceklerdir. (BAKARA,112)
• Tartıştıkları bu konular hakkındaki yargıyı, diriliş gününde Allah
verecektir. (BAKARA,113)
• Doğu da, batı da Allah’ındır / sabit bir mekâna gerek yoktur. Allah’ın
mekânı geniştir. Her yer ve durumda, Allah’ın vahyi öğrenilir ve
öğretilir. Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir. (BAKARA,115)
• Ortak koşucular “Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! Allah yücedir,
Allah, yaratılmışlara özgü böylesi vasıflardan kesinlikle uzaktır.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Tüm varlıklar Allah’a
saygıyla boyun eğmiştir. Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. Bir
şeyin olmasını dilerse, ona sadece “Ol” der ve o şey anında olur.
(BAKARA,116,117)
• Kuşkusuz dosdoğru yasa Allah’ın yasasıdır / Allah’ın kılavuzluğu,
erdirici kılavuzluğun ta kendisidir / asıl doğru yol, Allah’ın yoludur /
doğrusu, Allah’ın yolu doğru olan yoldur. (BAKARA,120)
• Allah: “İnanmayanlara da rızık vereceğim, ancak inkârlarına devam
edenleri kısa bir süre geçindirip, sonra da ateşin dayanılmaz azabına
atacağım. Ne korkunç bir sonuç!” dedi. (BAKARA,126)
• Allah sana yeter. Allah işitendir, bilendir. (BAKARA,137)
• Allah’ın boyasını / sistemini / görüşünü esas alın. / İşte budur Allah’ın
boyası / sistemi / görüşü! / Allah’ın rengine uy! Kimin görüşü
Allah’ınkinden daha tutarlıdır? “Biz yalnız ortağı olmayan Allah’a
kulluk ederiz.” Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa
Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Biz işlediğimizden, siz
de işlediğinizden sorumlusunuzdur. Biz kendimizi sadece Allah’a
adadık. (BAKARA,138,139)
• Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini
gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil
değildir. (BAKARA,140)
• Doğu da batı da Allah’ındır. Allah dileyeni doğru yola iletir.
(BAKARA,141)
• Allah imanınızı boşa çıkarmaz. Allah inananlara şefkatlidir,
esirgeyendir. (BAKARA,143)
• Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. (BAKARA,144)
• Nereye yönelirseniz yönelin Allah sizi bir araya getirecektir. Allah
elbette her şeye gücü yetendir. (BAKARA,148)
• Allah yaptığınız hiçbir şeyden habersiz değildir. (BAKARA,149)
• Ayetlerimi gizleyenlerden korkmayın, Bana saygılı olun ki, size olan
buyruklarımı tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz.
(BAKARA,150)
• Beni hatırlayın / anın ki, Ben de sizi hatırlayayım / anayım. Bana
teşekkür edin; buyruklarıma karşı engelleme yapmayın / Bana karşı
asla nankörlük etmeyin. (BAKARA,152)
• Allah, azimle çabalarında / güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir /
hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
(BAKARA,153)
• O içtenlikle göğüs gerenler, başlarına bir felaket geldiğinde “Biz
Allah’a aidiz ve Allah’a dönücüyüz” derler. İşte böyleleri için,
Rablerinden destek ve iyilik vardır. (BAKARA,156,157)
• Kim gönülden bir iyilik yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir,
bilendir. (BAKARA,158)
• Ben tövbeleri kabul edenim, bağışlayanım, esirgeyenim. Tanrı’nız bir
tek Tanrı’dır; O’ndan başka Tanrı yoktur. O, esirgeyen ve
bağışlayandır. (BAKARA,160,163)
• Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiriyle yer
değiştirmesinde, insanların yararı için okyanusta akıp giden
gemilerde, Allah’ın gökten yağmur yağdırıp, ölümünden sonra
yeryüzünü diriltmesinde ve orada yaydığı her çeşit canlıda,
rüzgârları ve gök ile yer arasında hazır bekleyen bulutları evirip
çevirmesinde, aklını kullanan bir toplum için, elbette ayetler / kanıtlar
vardır. (BAKARA,164)
• Allah’tan başkasına olan sevginin, Allah sevgisi ile denk
olamayacağı gerçeğini gölgeleyenler, azabı gördükleri zaman, tüm
gücün Allah’da olduğunu ve Allah’ın azabının da, çok çetin olduğunu
önceden bir görebilselerdi! (BAKARA,165)
• Allah çok bağışlayandır, acıyandır / çok müşfik olandır.
(BAKARA,173)
• Allah işitendir, bilendir. (BAKARA,181)
• Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (BAKARA,182)
• Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Umulur ki, sizi doğruya
ulaştıran, kolaylıklar sağlayan Allah’ı yüceltip şükredersiniz.
(BAKARA,185)
• Ey Peygamber! Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki, Ben
onlara çok yakınım. Bana dua ederek bir istekte bulunanın duasına
karşılık veririm. Dosdoğru yolu bulmaları için, onlar da Bana karşılık
vermeli ve Bana inanmalı. (BAKARA,186)
• Allah, gizliden yaptıklarınızla kendinizi kandırıp durduğunuzu bildi
de, tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. (BAKARA,187)
• Kurtuluşunuz için Allah’ı dinleyin, saygılı olun / Allah’tan korkun ki
kurtuluşa erebilesiniz / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki kurtuluşa
eresiniz / Allah’a saygılı olun ki başarıya ulaşasınız. (BAKARA,189)
• Allah aşırı gidenleri / haddi aşanları / düşmanlık edenleri / sınır
tanımaz azgınları sevmez. (BAKARA,190)
• Allah’ı dinleyin ve bilin ki, Allah erdemlilerin yanındadır / Allah’tan
korkun ve bilin ki Allah, kendisinden korkup sakınanlarla beraberdir /
Allah’a saygılı olun. Allah’ın saygılı olanlardan yana olduğunu bilin /
içinizde Allah bilincini her zaman canlı tutun ve Allah’ın (her zaman)
bu bilinci canlı tutanlarla birlikte olduğunu bilin. (BAKARA,194)
• Allah dürüst davrananları / güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları / iyi
davrananları sever. (BAKARA,195)
• Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve bilin ki Allah’ın buyruklarını
çarpıtanlar için, O’nun azabı çok çetindir / Allah’ın bilincinde olun /
Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun ve Allah’ın cezalandırmasının
çok şiddetli olduğunu bilin. (BAKARA,196)
• Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. Buyruklarımı iyi anlayın / Allah’tan
bağışlanma dileyin. Allah bağışlayandır / çok müşfik olandır,
esirgeyendir / acır. (BAKARA,197,199)
• Allah hesabı çok çabuk görendir. (BAKARA,202)
• Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve O’nun huzurunda toplanacağınızı
unutmayın. (BAKARA,203)
• Allah bozgunculuğu / fesadı sevmez. (BAKARA,205)
• Allah kullarına çok şefkatlidir / merhametlidir. (BAKARA,207)
• Allah üstündür / güçlüdür / bilgedir / tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin
sahibidir. (BAKARA,209)
• Bütün işler ve oluşlar sonunda Allah’a döndürülür / döndürülecektir.
(BAKARA,210)
• Allah dileyene hesapsız şekilde rızık bahşeder. (BAKARA,212)
• Allah, isteyeni dosdoğru yola iletir. (BAKARA,213)
• İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. (BAKARA,214)
• İşlediğiniz her iyiliği Allah bilir. (BAKARA,215)
• Siz bilmeseniz de Allah bilir. (BAKARA,216)
• Allah bağışlayandır / acıyandır / çok müşfik olandır, esirgeyendir.
(BAKARA,218)
• Allah bozanı düzeltenden / bozguncuyu düzelticiden / barışseverden
ayırt etmesini bilir / Allah, işleri bozan ile düzelteni bilir. Allah
dileseydi, size güçlük çıkarırdı / sizi zora sokardı. Allah tüm onurların
sahibidir / güçlüdür / yücedir, tüm hikmetlerin sahibidir / bilgedir.
(BAKARA,220)
• Allah’a ortak koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise, sizi izniyle
bağışlanmaya ve cennete çağırır. (BAKARA,221)
• Allah çok tövbe edenleri ve arınanları / iyice temizlenenleri sever.
(BAKARA,222)
• Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’a saygılı
olun / Allah’tan korkun. Mutlaka Allah’a kavuşacaksınız.
(BAKARA,223)
• Allah her şeyi işitir / duyar / çok iyi işitendir, çok iyi bilendir / her şeyi
bilir. (BAKARA,224)
• Allah bağışlayandır / çok affeder, şefkatlidir / çok yumuşak davranır.
(BAKARA,225)
• Allah bağışlayandır, acıyandır / merhamet eden, çok müşfik olandır.
(BAKARA,226)
• Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (BAKARA,227)
• Allah’ı dinleyin / Allah bilincini içinizde canlı tutun / Allah’a saygılı
olun ve bilin ki, Allah her şeyi bilir. Siz bilmezsiniz ama Allah bilir / siz
Allah’ın her şeyi çok iyi bilen olduğunu bilin. (BAKARA,231,232)
• Allah’ı dinleyin, Allah’ın yapmakta olduklarınızı çok iyi gören
olduğunu bilin! (BAKARA,233)
• Allah, yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır. Bilin ki,
Allah içinizde olanı bilir; öyleyse Allah’tan çekinin / sakının. Yine bilin
ki, Allah çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır / şefkatlidir.
(BAKARA,235)
• Allah yaptıklarınızı görendir. (BAKARA,237)
• Allah güçlüdür, bilgedir. (BAKARA,240)
• Allah insanlara iyilik eder, ancak insanların çoğu teşekkür etmez.
(BAKARA,243)
• Biliniz ki, Allah her şeyi işitir ve bilir. (BAKARA,244)
• Allah, hem darlaştırır hem de bollaştırır / azaltan da, çoğaltan da
Allah’tır. En sonunda O’na döndürüleceksiniz. (BAKARA,245)
• Allah, dönekleri / zalimleri / kendine yazık edenleri / haksızlık
yapanları çok iyi bilir. (BAKARA,246)
• Allah, egemenliği / hükümdarlığı / mülkünü layık olana / dilediğine
verir. Allah cömerttir / mülkü genişletendir / lütfu çok geniş olandır /
kuşatıcıdır, her şeyi bilendir. (BAKARA,247)
• Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / sabredenlerle / dayananlarla
beraberdir. (BAKARA,249)
• Allah tüm yaratıklara / âlemlere karşı lütuf / iyilik sahibidir.
(BAKARA,251)
• Doğrusu Allah dilediğini yapar / Allah’ın kendilerine verdiği özgür
irade ile yapmaktalar. (BAKARA,253)
• Allah, O’ndan başka Tanrı yoktur. O yaşayandır, tüm yarattıklarını
yöneten ve hesabını görendir. Bütün bunları yaparken, kendisini ne
dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa
O’nundur. İzni olmadan kimse Allah adına şefaat edemez. Allah,
kullarının geçmişini ve geleceğini bilir / Allah’a hiçbir şey gizli
kalmaz. Ama insanlar Allah’ın bilgisinden, dilediklerinin dışında hiçbir
şey bilemezler. O’nun egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları
bir düzen içinde koruyup yönetmek O’na zor gelmez. O’nu yormaz.
O çok yücedir, çok büyüktür. Allah en iyi işiten ve bilendir.
(BAKARA,255)
• Allah inananların velisidir; inananları cehaletin karanlığından bilimin
aydınlığına çıkarır. (BAKARA,257)
• ”Benim Rabbim O’dur ki, yaşatır ve öldürür.” Allah gerçekleri
engelleyen bir toplumu doğruya iletmez. (BAKARA,258)
• Bilesin ki, Allah çok güçlüdür / Azîz’dir, çok bilgedir / Hakîm’dir /
Allah’ın yüce bir bilge olduğunu bil. (BAKARA,260)
• Allah dileyene / dilediğine katlayarak verir. Allah cömerttir / Vasî’dir;
yaratışını ve yarattıklarını genişletir, bilendir / Alîm’dir, her şeyi en iyi
biçimde bilir. (BAKARA,261)
• Allah zengindir / Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur, şefkatlidir /
Halîm’dir, hoşgörüsüne sınır yoktur / yumuşak davranandır / ivecen
olmayandır. (BAKARA,263)
• Allah inkârcı toplumu doğruya iletmez / doğruya ve güzele
kılavuzlamaz. (BAKARA,264)
• Allah yaptıklarınızı görmektedir. (BAKARA,265)
• Bilin ki, Allah zengindir / Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur; övgüye
layıktır / Hamîd’dir, bütün övgülerin sahibidir / övgüye layık olanları
gereğince över. (BAKARA,267)
• Allah kendi tarafından sizin için bağışlanma ve bol nimet sözü verir /
lütuf vaat eder. Allah cömerttir / Vasî’dir; bilendir / Alîm’dir.
(BAKARA,268)
• Allah, hikmeti / bilgeliği / düşünmeyi dileyene / dilediğine / çalışana
verir. (BAKARA,269)
• Allah yaptığınız her ekonomik yardımı / hayır olarak harcadıklarınızı,
adadığınız her adağı bilir. (BAKARA,270)
• Allah yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır / Habîr’dir,
yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır. Sadakaları /
gönüllü sunuları yoksullara hissettirmeden verecek olursanız (Allah,
bu davranışınızdan dolayı) günahlarınızın bir kısmını örter.
(BAKARA,271)
• Dileyeni / çalışanı / dilediğini, Allah doğruya iletir. (BAKARA,272)
• Yaptığınız her iyiliği / nimet ve imkândan infak ettiğiniz her şeyi,
Allah çok iyi bilmektedir. (BAKARA,273)
• Allah nankör olan hiçbir günahkârı / hiçbir günahkâr nankörü
sevmez. (BAKARA,276)
• Allah her şeyi en iyi bilendir. (BAKARA,282)
• Allah tüm yaptıklarınızı çok iyi bilir. (BAKARA,283)
• Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. İçinizdekini gizleseniz de
açıklasanız da Allah sizi ondan sorumlu tutar / bildiğiniz bir şey varsa
açıklayın; içinizde tutarak şahitlikten kaçınmayın, zira gizlediğiniz
şeyin hesabını Allah sorar. Bağışlanmak isteyeni / dilediğini bağışlar,
istemeyeni / dilediğini de cezalandırır / azap eder. Allah her şeye
gücü yetendir. (BAKARA,284)
• Allah hiç kimseyi / hiçbir benliği yaratılış kapasitesinin
dışındakilerden sorumlu tutmaz / kapasitesinin üstünde bir yük
yüklemez / teklifte bulunmaz / kişiye ancak gücünün yeteceği kadar
sorumluluk yükler. (BAKARA,286)
• Zafer / yardım yalnız ve yalnız Allah’tandır. Kuşkusuz Allah üstündür
/ çok güçlüdür / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ENFAL,10)
• Kim Allah’a ve Allah’ın buyruklarını uygulayan elçisine karşı
savaşırsa, elbette Allah’ın cezası çetindir. (ENFAL,13)
• Kuşkusuz Allah işitendir, bilendir. (ENFAL,17)
• Allah, ortak koşucu inkârcıların planını bozar / (Allah’ın amacı)
(inananları güzel bir sınavla sınamak) ve inkâr edenlere de, Allah’ın,
onların planlarını etkisiz hale getireceğini (göstermektir.) (ENFAL,18)
• Allah, (sadece gerçekten) inananlarla birliktedir! (ENFAL,19)
• Kuşkusuz, Allah’a göre yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan
/ düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. Allah, onlarda bir iyilik görseydi,
onlara kesinlikle işittirirdi. (ENFAL,22,23)
• Allah, kişi ile kalbi duyguları bilir / Allah’ın kişi ile kalbi arasına
girdiğini ve sonunda O’nun huzurunda bir araya getirileceğinizi bilin!
(ENFAL,24)
• Allah’ın cezalandırma konusunda çok şiddetli olduğunu bilin!
(ENFAL,25)
• Ey inananlar! Allah’ı dinlerseniz / Allah’a saygılı olursanız / Allah
bilincini içinizde canlı tutacak olursanız, size doğruyu yanlıştan, iyiyi
kötüden ayıracak anlayışı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar.
Allah büyük iyilik / çok büyük lütuf sahibidir. (ENFAL,29)
• İnkârcılar plan yapıyorlarsa, Allah’ın da bir planı vardır. Allah’ın planı
inkârcıların planlarından daha üstündür / Allah, tuzağı boşa
çıkaranların en iyisidir. (ENFAL,30)
• İnkâr edenler cehennemde toplanacaklardır. Böylece Allah, iyiyi
kötüden / temizi pisten ayırt edecek, kötüleri üst üste yığıp topluca
cehenneme yollayacaktır. (ENFAL,36,37)
• Elbette Allah ne yaptıklarını çok iyi görür. (ENFAL,39)
• Bilin ki sizin koruyucunuz / sizi kollayan / dostunuz / Mevlâ’nız
Allah’tır. En iyi Mevlâ / koruyucu / en güzel dost / kollayıcı / destekçi
ve en iyi yardımcı / Nâsir Allah’tır. (ENFAL,40)
• Allah her şeye güç yetirendir / her şeye kadirdir. (ENFAL,41)
• Allah, elbette ki çok iyi işitendir, çok iyi bilendir. (ENFAL,42)
• Allah, kalplerin özünü / gönüllerdekini / göğüslerin içindekini /
kalplerde olanları çok iyi bilendir. (ENFAL,43)
• Bütün işler, sonunda Allah’a döner. (ENFAL,44)
• Ey inananlar! Allah’ı çokça anın / Allah’ı hiç hatırınızdan çıkarmayın
ki başarasınız. (ENFAL,45)
• Doğrusu Allah güçlüklere göğüs gerenlerle / dayananlarla /
sabredenlerle beraberdir. (ENFAL,46)
• Kim Allah’a güvenirse / Allah’a güvenip dayanan bilir ki, kuşkusuz
Allah üstündür / çok güçlü olandır / yücedir / Azîz’dir, bilgedir /
Hakîm’dir. (ENFAL,49)
• Allah kulları için zulmedici değildir / doğrusu, Allah kullarına asla
haksızlık yapmaz. (ENFAL,51)
• Gerçekten de Allah güçlüdür / kuvvetlidir, cezalandırması / cezası
çetindir / Allah Kavî’dir / cezalandırması çok şiddetli olandır.
(ENFAL,52)
• Kuşkusuz Allah çok iyi işiten, çok iyi / gereğince bilendir.
(ENFAL,53)
• Allah katında / yanında yaratıkların / canlıların en kötüsü, gerçekleri
örten / gerçeği inkâr eden fanatiklerdir / nankörlük edenlerdir.
(ENFAL,55)
• Kuşkusuz, Allah hainleri / hainlik edenleri sevmez. (ENFAL,58)
• Allah yolunda harcadığınız / sarfettiğiniz her şey, size haksızlık
yapılmadan tam olarak ödenir ve hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.
(ENFAL,60)
• Allah’a güven / Allah’a tevekkül et. Doğrusu, Allah, çok iyi işiten, çok
iyi bilendir. (ENFAL,61)
• Allah sana yeter. Seni hem Kendi yardımıyla, hem inananlarla
destekleyen Allah’tır. (ENFAL,62)
• Allah üstündür / yücedir / çok güçlüdür, bilgedir / O’dur Azîz ve
Hakîm. (ENFAL,63)
• Allah sana ve seni izleyen inananlara yeter. (ENFAL,64)
• Allah güçlüklere karşı göğüs gerenlerle / sabredenlerle beraberdir.
(ENFAL,66)
• Allah, sizin ahreti / sonrasını kazanmanızı ister. Allah üstündür / çok
güçlüdür / yücedir / Azîz’dir, bilgedir / Hakîm’dir. (ENFAL,67)
• Allah’ı dinleyin / Allah bilincini her zaman içinizde canlı tutun /
Allah’tan korkun / Allah’a saygılı olun. Allah bağışlayan / çok affedici,
esirgeyendir / acır / çok müşfik olan / çok merhametlidir. (ENFAL,69)
• Allah bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır / çok esirgeyicidir.
(ENFAL,70)
• Allah her şeyi çok iyi bilen, her hikmete sahip olan / çok bilge olandır.
(ENFAL,71)
• Allah yapmakta olduklarınızı çok iyi görmektedir. (ENFAL,72)
• Gerçekten de Allah, her şeyi çok iyi bilendir. (ENFAL,75)
• O Allah ki, O’ndan başka Tanrı yoktur. O, diridir / Kendinde var
olandır / canlıdır, tüm yarattıklarını her an gözetleyip denetim altında
tutandır / kaynaklık edendir / Hayy’dır O, Kayyûm’dur.
(ÂLÎ İMRAN,2)
• Allah üstündür / Azîz’dir / çok güçlü olandır / yücedir, ayetlerini
çarpıtanlardan kesin hesap sorandır / öç alandır / intikam alıcıdır /
ceza verendir. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
Rahimlerde size dilediği biçimde şekil veren Allah’tır. O’ndan başka
Tanrı yoktur; Allah üstündür / çok güçlüdür / yücedir / Azîz’dir,
bilgedir / Hakîm’dir. (ÂLÎ İMRAN,4,5,6)
• Allah, asla sözünden / verdiği sözden dönmez / caymaz / sözünü
yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşmaz. (ÂLÎ İMRAN,9)
• Allah’ın cezalandırması şiddetlidir / çetindir. (ÂLÎ İMRAN,11)
• Allah, dilediğine / isteyene yardım eder / (öz yardımıyla) destekler.
(ÂLÎ İMRAN,13)
• Gidilecek en güzel yerin Allah’ın yanı olduğu unutulmamalıdır.
(ÂLÎ İMRAN,14)
• Allah kulları görür. (ÂLÎ İMRAN,15)
• Allah, Kendisinden başka Tanrı olmadığına tanıklık eder; melekler ve
adaleti gözeten ilim sahipleri de tanıklık ederler ki, üstün / çok güçlü /
ulu / Azîz ve bilge / Hakîm olan Allah’tan başka Tanrı / hiçbir ilah
yoktur. (ÂLÎ İMRAN,18)
• Kim Allah’ın ayetlerini / öğretilerini saptırarak örterse / inkâr /
nankörlük ederse, kuşkusuz Allah hesabı çabuk görür.
(ÂLÎ İMRAN,19)
• Allah kullarını çok iyi görür. (ÂLÎ İMRAN,20)
• Ey mülkün ve yönetimin gerçek sahibi / Malîk’i olan Allah’ım! Sen
mülk ve yönetimi / hükümranlığı dileyene / dilediğine verirsin,
zulmeden de alırsın. Layık olanı yükseltir / azîz edersin, dilediğini /
layık olmayanı da alçaltır / zelil kılarsın. Tüm yetkiler / iyilikler /
imkân, mal ve nimet senin elinde. Senin her şeye gücün yeter / Sen
her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katarsın / geceleri kısaltırsın,
gündüzü de geceye katarsın / gündüzleri de kısaltırsın. Diriyi ölüden
çıkarırsın / yeşili kurutursun, ölüyü de diriden çıkarırsın / kuruyu da
yeşertirsin. Dileyene / dilediğine hesapsız rızık verirsin.
(ÂLÎ İMRAN,26,27)
• Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için, sizi uyarır / Allah sizi
Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten) sakındırır. Dönüş / gidiş
Allah’adır / Allah’a olacaktır. (ÂLÎ İMRAN,28)
• Göğüslerinizde olanı / içinizdeki düşüncelerinizi ister gizleyin, ister
açıklayın, Allah onu bilir. O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir.
Allah’ın gücü her şeye yeter / Kadîr’dir. (ÂLÎ İMRAN,29)
• Allah, Kendisine karşı yapacağınız yanlış için, sizi şimdiden
uyarıyor / Allah sizi Kendisi(nin emirlerine karşı gelmekten)
sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir / Raûf’tur.
(ÂLÎ İMRAN,30)
• Allah’ı seviyorsanız buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin
ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır / çok affedicidir,
esirgeyendir / acıyandır / çok müşfik olandır. (ÂLÎ İMRAN,31)
• Allah inkârcılardan / küfre sapanlardan hoşlanmaz / sevmez.
(ÂLÎ İMRAN,32)
• Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,34)
• Kuşkusuz ki, Sen çok iyi işiten, çok iyi bilensin. (ÂLÎ İMRAN,35)
• Allah dileyene / dilediğine hesapsız rızık verir. (ÂLÎ İMRAN,37)
• Sen duaları / yakarışı işitensin (ÂLÎ İMRAN,38)
• Allah dilediğini yapar. (ÂLÎ İMRAN,40)
• Rabbine bağlan ve saygılı ol. O’nun buyruklarını uygulayanlarla
birlikte uygula. (ÂLÎ İMRAN,43)
• Her şeye gücü yeten Allah dilediğini yaratır. Allah herhangi bir
şeyin olmasını isterse, ona “Ol” der ve o şey anında oluverir.
(ÂLÎ İMRAN,47)
• İsa: “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz; O’nun buyruklarına
tam bir teslimiyetle boyun eğin / o halde O’na kulluk / ibadet edin
(O’nun için çalışın) / O’na tapın! İşte, budur dosdoğru yol” dedi.
(ÂLÎ İMRAN,51)
• İsrailoğullarının ileri gelenleri / (inanmayanlar), İsa’ya, suikast plânı
hazırladılar / tuzak kurdular. Allah da onlara karşı bir plân hazırladı /
tuzağını kurdu / tuzaklarını boşa çıkardı. Allah’ın plânı çok daha
ilginçtir / Allah, tuzakçıların tuzaklarını en iyi boşa çıkarandır / tuzak
kuranların en iyisidir / en hayırlısıdır. (ÂLÎ İMRAN,54)
• Diriliş günü hepiniz Bana döneceksiniz ve işte o zaman,
anlaşmazlığa düştüğünüz konularda, aranızda Ben hüküm
vereceğim. İnkâr edenleri de, dünyada ve ahrette şiddetli bir
şekilde cezalandıracağım ve onların yardımcıları da olmayacak.
İnanıp, iyi ve güzel işler üretenlerin ödüllerini, Allah tam olarak
ödeyecek. Allah gerçekleri saklayanları / haksızlık edenleri /
zalimleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,55,56,57)
• Hak / gerçek Rabbindendir; o halde kuşkulananlardan olma!
Allah’tan başka tanrı / ilah yoktur. Doğrusu / elbette Allah çok
güçlüdür / uludur / Azîz’dir, çok bilgedir / Hakîm’dir. Hiç kuşkusuz,
Allah bozguncuları çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,60,62,63)
• Ey Kitap sahipleri! Gelin, sizin de bizim de kabul edebileceğimiz,
aramızda ortak olan şu sözde / ilkede birleşelim: “Allah’tan
başkasına kulluk / ibadet etmeyelim(çalışmayalım) / Ancak Allah’a
tapalım ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah adına /
Allah’ın dışında / Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim /
birimiz öbürünü tanrı edinmesin. Eğer bu öneriyi kabul etmezlerse,
o zaman: “Tanık olun, biz Allah’a ortak koşmadan teslim olanlarız /
kendimizi Allah’a teslim edenleriz / Müslümanlarız / bizim
doğruluğu kabul etmiş olduğumuza tanık olun” deyin.
(ÂLÎ İMRAN,64)
• Siz bilmeyebilirsiniz; ama Allah bilir. (ÂLÎ İMRAN,66)
• Allah inananların yakın dostudur / Allah, müminlerin Velî’sidir.
(ÂLÎ İMRAN,68)
• Doğruya Allah yöneltir / doğru yol gösterme, ancak Allah’ın yol
göstermesi / hidâyet, Allah’ın kılavuzlamasıdır, lütuf Allah’ın
elindedir, Allah dileyene / dilediğine verir. Allah cömerttir / (lütfu)
çok geniş olan / her şeyi kuşatan / Vasî’dir, varlığı sürekli genişletir,
çok iyi bilendir / Alîm’dir, her şeyi en iyi şekilde bilir. Allah rahmetini
/ sevgisini isteyene / dilediğine ayırır / özel kılar / özgüler. Allah
büyük iyilik / çok büyük ve bol lütuf sahibidir. (ÂLÎ İMRAN,73,74)
• Kim sözünü / andını yerine getirir / ahdine vefa eder ve erdemli
davranıp sakınırsa / takvaya sarılırsa / saygılı olursa / Allah bilincini
içinde canlı tutarsa, bilsin ki, Allah, erdemlileri / sakınanları /
içlerinde Allah bilincini canlı tutanları / saygılı davrananları sever.
(ÂLÎ İMRAN,76)
• Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini çıkarları doğrultusunda
değiştirenlerin / basit / az bir bedel / çok az bir değer karşılığında
satanların ahrette bir payları yoktur. Allah onlarla konuşmaz, diriliş
gününde onlara bakmaz ve onları arındırmaz. (ÂLÎ İMRAN,77)
• Göklerde ve yerde kim varsa ister istemez Allah’a teslim olmuştur ve
hepsi Allah’a döndürülecektir. (ÂLÎ İMRAN,83)
• İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine
apaçık deliller / belgeler geldikten sonra, inkâr eden bir toplumu,
Allah nasıl olur da doğruya iletir? Allah gerçekleri saklayan / inkâr
eden bir toplumu / zalimler topluluğunu doğruya ulaştırmaz.
(ÂLÎ İMRAN,86)
• Allah çok bağışlayandır, çok acıyandır. (ÂLÎ İMRAN,89)
• İnfak ettiğiniz / içtenlikle verdiğiniz her şeyi, Allah, mutlaka bilir.
(ÂLÎ İMRAN,92)
• Kim Allah’ın yasaklamadığını, Allah adına yasaklarsa / kim Allah
hakkında / Allah’a karşı yalan uyduracak olursa / kim yalan düzüp
Allah’a iftira ederse, işte Allah’ın ayetlerini karartanlar / zalim olanlar
onlardır. (ÂLÎ İMRAN,94)
• Allah doğruyu söyler / Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde
sadıktır. Hadi artık / gelin, hanîf olarak (bütün putları reddederek)
İbrahim’in tek tanrıcı dinine uyun. (ÂLÎ İMRAN,95)
• Mekke’deki eve yol bulabilenin, o evi ziyaret etmesi, tüm insanlar
üzerine Allah’ın bir hakkıdır / oraya yol bulabilen insanlara Allah
için evi haccetmek gerekli olur. Kim Allah’ın buyruklarını örterek
saptırırsa / inkâr / nankörlük ederse bilsin ki, Allah hiç kimseye
muhtaç olmayacak zenginliktedir / Ganî’dir. (ÂLÎ İMRAN,97)
• Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (ÂLÎ İMRAN,99)
• Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa / kim Allah’a sarılırsa / yapışırsa /
bağlanırsa dosdoğru yola iletilmiştir. (ÂLÎ İMRAN,101)
• Ey inananlar! Allah’a gereği gibi saygılı olun / Allah bilincini içinizde
gerektiği şekilde canlı tutun / Allah’tan Kendisinden korkmaya
yaraşır biçimde korkun. O’nun gönderdiği gerçeğe gereğince uyun
ve Allah’a teslim olanlar olarak can verin. (ÂLÎ İMRAN,102)
• Allah, evrendeki hiçbir şeye zulmetmek istemez / Allah, âlemlere
haksızlık yapılmasını istemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
Allah’ın kontrolündedir / Allah’ındır. Er ya da geç / en sonunda tüm
/ bütün işler / iş ve oluşlar Allah’a dönecektir / varacaktır.
(ÂLÎ İMRAN,108,109)
• Allah erdemlileri / saygılı olanları / takva sahiplerini / içlerinde Allah
bilincini canlı tutanları çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,115)
• Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar inkârlarından dolayı kendi
kendine zulmediyorlardı.
(ÂLÎ İMRAN,117)
• Kuşkusuz Allah kalplerde olanı / göğüslerin içindekini çok iyi
bilmektedir. (ÂLÎ İMRAN,119)
• Kuşkusuz Allah, tüm yaptıklarınızı kontrol eder / Allah Muhît’tir,
yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. (ÂLÎ İMRAN,120)
• Elbette Allah, çok iyi işiten, çok iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,121)
• Allah onların koruyucusuydu / Velî’siydi. İnananlar / müminler
yalnız Allah’a dayanıp güvensinler. (ÂLÎ İMRAN,122)
• Teşekkürünüzü belirtmek için Allah’a saygılı olun / içinizde Allah
bilincini canlı tutun ki, O’na şükretmiş olasınız / Allah’a saygılı olun
ki, şükretmiş olasınız. (ÂLÎ İMRAN,123)
• Gerçekte zafer, yalnızca, güçlü ve bilge olan Allah’ın elindedir /
yardım, sadece çok güçlü / Azîz / yüce ve çok bilge / Hakîm olan
Allah katından başka hiçbir yerden gelmez. (ÂLÎ İMRAN,126)
• Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır. Allah, affedilmeyi
hak edeni / dilediğini affeder / bağışlar, cezayı hak edeni / dilediğini
cezalandırır. Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır /
çok müşfik olandır / çok merhametlidir. (ÂLÎ İMRAN,129)
• Allah’a karşı saygılı olun ki / Allah bilincini içinizde canlı tutun ki
mutlu olasınız / kurtuluşa / barışa eresiniz. (ÂLÎ İMRAN,130)
• Allah iyilik yapanları / iyi davrananları / güzel düşünüp güzel
davrananları sever. (ÂLÎ İMRAN,134)
• Allah’tan başka kim özürleri / günahları affedebilir ki / bağışlayabilir
ki…? (ÂLÎ İMRAN,135)
• Allah ikiyüzlü nankörleri / zulme sapanları / haksızlık yapanları /
zulmedenleri sevmez. (ÂLÎ İMRAN,140)
• Dönekler Allah’a hiçbir zarar veremez / kim geriye dönerse / iki
ökçesi üzerine geri dönen Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez.
Ancak, Allah şükredenleri ödüllendirecektir. (ÂLÎ İMRAN,144)
• Şunu bilin ki, Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölemez.
(ÂLÎ İMRAN,145)
• Allah güçlüklere karşı göğüs gerenleri / sabredenleri / dayananları
sever. (ÂLÎ İMRAN,146)
• Kuşkusuz Allah, işlerini güzel yapanlardan hoşlanır / Allah, güzel
düşünüp güzellik sergileyenleri / iyilik yapanları / iyi davrananları
sever. (ÂLÎ İMRAN,148)
• Dikkat edin! Sizin Mevlâ’nız / dostunuz / sahibiniz Allah’tır. Allah
yardım edenlerin en iyisidir / hayırlısıdır. (ÂLÎ İMRAN,150)
• Allah’ın inananlara iyiliği sonsuzdur / Allah müminlere karşı lütuf
sahibidir / bol nimet sahibidir. (ÂLÎ İMRAN,152)
• Gerek yitirdiklerinizden gerekse başınıza gelenlerden ibret almanız
için, Allah size sıkıntı üstüne sıkıntı / keder üstüne keder verdi ki,
elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz.
Allah yaptıklarınızın hepsinden haberdardır. (ÂLÎ İMRAN,153)
• Tüm yetki ve sorumluluk Allah’ındır / emir / iş ve oluş / tüm karar
verme yetkisi Allah’a aittir. Allah, içinizdeki ikiyüzlü inkârcıların
göğüslerindekileri açığa çıkarır ve içtenlikle inananların
kalplerindekileri de temizler / arıtır. Çünkü Allah, içinizdeki en gizli
düşünceleri / göğüslerde olanı çok iyi bilir. (ÂLÎ İMRAN,154)
• Allah gerçekten çok bağışlayıcı / Gafûr, çok şefkatli / Halîm / çok
yumuşak davranan / ivecen olmayandır. (ÂLÎ İMRAN,155)
• Hiç kuşkusuz yaşatan da öldüren de Allah’tır. Allah tüm
yaptıklarınızı görür. (ÂLÎ İMRAN,156)
• Unutmayın ki, ölürseniz de öldürülürseniz de, Allah’ın huzuruna
çıkarılacaksınız. (ÂLÎ İMRAN,157,158)
• Allah, Kendine güvenenleri / tevekkül edenleri sever. Allah size
yardım ederse, hiçbir güç sizi yenemez. Sizi desteklemezse / terk
edecek olursa / yardımsız bırakırsa, size kim yardım edebilir?
(ÂLÎ İMRAN,159,160)
• Allah’ın hoşnutluğunu / rızasını kazanan bir kimse, Allah’ın hışmına
/ gazabına / öfkesine uğrayıp, cehennemi boylayan gibi olur mu?
Onlar Allah yanında / katında derece derecedir. Allah yaptıkları her
şeyi görmektedir. (ÂLÎ İMRAN,162,163)
• Allah her şeye gücü yetendir / her şeye Kadîr’dir. (ÂLÎ İMRAN,165)
• Başınıza gelenler, Allah’ın izin vermesiyledir ve Allah içtenlikle
inananları ayırt etsin / arındırılsınlar / müminleri bilsin diyedir.
İkiyüzlülerin de açığa çıkarılması içindir. Allah onların kalplerinde
gizlediklerini en iyi bilendir. (ÂLÎ İMRAN,166,167)
• Allah yolunda öldürülenleri ölmüş sanmayın; hayır / tam tersine,
onlar, diridirler ve Rableri katında nimetler içindedirler. Allah’ın
kendilerine
bolca
verdiği
nimetlerle
neşe
içindedirler.
(ÂLÎ İMRAN,169,170)
• Bize Allah yeter! O ne güzel koruyucudur / Vekîl’dir. Allah çok
büyük lütfun / bolluğun sahibidir. Şeytanlardan değil, Ben’den
korkun / Bana saygılı olun. (ÂLÎ İMRAN,173,174,175)
• İnkârı imana tercih edenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler ve onlar
için can yakıcı bir azap vardır. (ÂLÎ İMRAN,177)
• Allah, inananları, sizin (inkâr edenlerin) içinde bulunduğunuz
durumda bırakacak değildir. Temizi / iyiyi, kötüden / pisten
ayıracaktır. Allah size geleceği / gaybı da bildirecek değildir. Fakat
Allah elçilerinden dilediğini seçer. Allah’a ve buyruklarını bildiren
elçilerine inanın. (ÂLÎ İMRAN,179)
• Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah tüm yaptıklarınızdan
haberdardır. (ÂLÎ İMRAN,180)
• Allah, kullara karşı asla zulmedici değildir / kesinlikle haksızlık
etmez. (ÂLÎ İMRAN,182)
• Allah, kendilerine Kitap verilenlerden “Kitaptakileri insanlara
kesinlikle açıklayacaksınız / anlatacaksınız / açık seçik
bildireceksiniz / onları asla gizlemeyeceksiniz / saklamayacaksınız”
diye söz almıştı. (ÂLÎ İMRAN,187)
• Göklerin ve yerin egemenliği / hükümranlığı / mülk ve yönetimi
Allah’ındır. Allah, her şeye gücü yetendir / Kadîr’dir.
(ÂLÎ İMRAN,189)
• Rableri onlara / akıllı olanlara / aklını ve gönlünü işletenlere şöyle
yanıt verir: “Ben, sizden hiçbir çalışanın emeğini / ürettiğini ödülsüz
bırakmam / boşa çıkarmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun;
hepiniz birsiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda
işkence ve hakarete uğrayanlar, savaşanlar, öldürülenler… Onların
tüm kötülüklerini örteceğim / sileceğim ve onları içlerinden ırmaklar
akan bahçelere yerleştireceğim. Allah’tan bir karşılık olarak…
Ödüllerin / karşılıkların en güzeli ise Allah’ın yanındadır. Erdemliler
/ iyiler için Allah’ın yanında bulunanlar daha güzeldir / hayırlıdır.
(ÂLÎ İMRAN,195,198)
• Allah hesabı / hesaplaşmayı çok çabuk görendir / çabucak
görüverir. (ÂLÎ İMRAN,199)
• Hiç kuşkusuz Allah olanları biliyor. Allah her şeyi ayrıntısına kadar
bilendir / Alîm ve Hakîm’dir / çok iyi bilen çok bilge olandır. Allah
yaptığınız / yapmakta olduğunuz her şeyden en iyi biçimde / çok iyi
haberdardır / haberi vardır. Allah, güvenilecek / güvenilen / Vekîl
olarak yeter. (AHZÂB,1,2,3)
• Allah, doğruyu / hakkı / gerçeği söyler ve doğru / gerçek yola iletir /
kılavuzlar / ulaştırır / eriştirir. (AHZÂB,4)
• Allah bağışlayandır / Gafûr’dur, acıyandır / esirgeyendir / çok
müşfik olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,5)
• Allah’ın üzerinizdeki nimetini / size yaptığı iyiliği hatırlayın / anın.
Allah yaptığınız her şeyi görendir. (AHZÂB,9)
• Allah adına verilmiş her söz sorumluluk gerektirir / Allah’a verilen
sözün hesabı mutlaka sorulacaktır. (AHZÂB,15)
• Allah sizin için bir felâket / kötülük dilese, o felâkete karşı sizi kim
koruyabilir? Ya da sizin için bir iyilik / rahmet / sevgisinin açılımı
olan bir nimet tattırmak istese / dilese, o iyiliği sizden kim
çevirebilir? Onlar, Allah’tan başka bir koruyucu ve yardımcı
bulamayacaklardır. (AHZÂB,17)
• İnanmamış / iman etmemiş kimselerin işlerini Allah boşa çıkarır.
Bu, Allah için çok kolaydır. (AHZÂB,19)
• Allah özünde ve sözünde doğru olanların dürüstlüklerinin karşılığını
ödüllendirecek, ikiyüzlüleri de dilerse cezalandıracak veya tövbe
ederlerse tövbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır /
Gafûr’dur, acıyandır / çok müşfik olandır / esirgeyendir / Rahîm’dir.
(AHZÂB,24)
• Allah çok güçlüdür / Kavî’dir, çok kuvvetlidir / üstündür / Azîz’dir.
(AHZÂB,25)
• Allah her şeye gücü yetendir. (ÂHZÂB,27)
• Kuşkusuz Allah her şeyin iç yüzünü bilendir / inceliklere çok iyi
nüfuz eden / Latîf’tir ve her şeyden haberdardır / Habîr’dir.
(ÂHZÂB,34)
• Müslüman / kendilerini Allah’a teslim eden erkekler ve Müslüman /
kendilerini Allah’a teslim eden kadınlar, inanan / mümin erkekler ve
inanan / mümin kadınlar, söz dinleyen / itaat eden erkekler ve söz
dinleyen / itaat eden kadınlar, doğru sözlü / özü-sözü doğru
erkekler ve doğru sözlü / özü-sözü doğru kadınlar, güçlüklere
katlanan / göğüs geren / sabreden erkekler ve güçlüklere katlanan /
göğüs geren / sabreden kadınlar, gönülden saygılı / Allah
korkusuyla ürperen / Allah’a derinden saygı duyan erkekler ve
gönülden saygılı / Allah korkusuyla ürperen / Allah’a derinden saygı
duyan kadınlar, yardımsever / sadaka veren erkekler ve
yardımsever / sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç
tutan kadınlar, iffetli / ırz ve iffetlerini koruyan erkekler ve iffetli / ırz
ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı
çok anan kadınlar; işte Allah onların hepsine bağışlanma / affediş
ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (ÂHZÂB,35)
• Allah’ın hüküm verdiği bir konuda, peygamberin herhangi bir seçim
hakkı yoktur. Daha önce de gelip geçmiş tüm insanlara / elçilere
de, Allah’ın Sünneti / yolu-yöntemi / yasası böyle uygulandı.
Allah’ın buyruğu / emri, belirlenmiş bir ölçüdür / kaderdir / gereği
gibi yerine gelecektir. (ÂHZÂB,38)
• Hesap soran sadece Allah’tır. (ÂHZÂB,39)
• Allah her şeyi çok iyi bilendir / bilir. (ÂHZÂB,40)
• Ey inananlar! Allah’ı çok sık olarak anın! Ve O’nu sabah-akşam
yüceltin / tespih edin! (ÂHZÂB,41,42)
• O Allah ki, sizi karanlıklardan / sıkıntılardan aydınlığa / rahatlığa
çıkarmak için, melekleri ile birlikte sizi destekler / üzerinizde
sevgisini tecelli ettiren O’dur. Ve Allah, inananları çok esirgeyicidir /
inananlara karşı çok merhametlidir / müşfiktir / acır. İnananlar
Allah’a kavuştukları gün, Allah’ın inananlara ilk esenlik dileği
“selâm” dır / “selâm” sözü ile karşılanacaklardır. Allah onlar için çok
değerli / seçkin ve bereketli / şerefli bir ödül hazırlamıştır.
(ÂHZÂB,43,44)
• Allah’a güven / tevekkül et; koruyucu / vekil olarak Allah yeter.
(ÂHZÂB,48)
• Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acıyandır / çok
müşfik olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,50)
• Allah sizin kalbinizde / gönüllerinizde olanı çok iyi bilir. Allah
bilendir / Alîm’dir, şefkatlidir / Halîm’dir. (AHZÂB,51)
• Allah her şeyi çok iyi görüp gözetendir / her şey üzerinde bir
Rakîb’dir, her şeyi gözetlemektedir. (AHZÂB,52)
• Allah gerçeği / hakkı bildirmekten / söylemekten / dile getirmekten
çekinmez. (AHZÂB,53)
• Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de kuşkusuz, Allah her şeyi /
tümünü çok iyi bilmektedir. (AHZÂB,54)
• Allah her şeye tanıktır. (AHZÂB,55)
• Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir, çok müşfik
olandır / acıyandır / Rahîm’dir. (AHZAB,59)
• Allah’ın sünnetinde / tavrı-tarzında / yasasında herhangi bir
değişiklik / değişme asla bulamazsın. (AHZÂB,62)
• Kıyametin ne zaman kopacağı / kıyametin saati bilgisi Allah’ın
katındadır; ne bilirsin, belki de o saat yakındır / o saatin zamanı
yakındır. (AHZÂB,63)
• Kuşkusuz, Allah inkârcı saldırganları lanetlemiş ve onlar için
korkunç cehennem / alevli / çılgın bir ateş hazırlamıştır.
(AHZÂB,64)
• Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acır / çok müşfik
olandır / Rahîm’dir. (AHZÂB,73)
• Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim.
(MÜMTAHİNE,1)
• Allah, kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınızla aranızda karar
verecektir. Allah yaptıklarınızı / işleyip ürettiklerinizi görendir / açık
açık görmektedir. (MÜMTAHİNE,3)
• Kuşkusuz, sınırsız zengin / Kendine yeten ve en çok övgüye layık
olan / övülen sadece Allah’tır. (MÜMTAHİNE,6)
• Belki de Allah, sizinle, inanmamış fakat size kin beslemeyenler ile
aranızdaki düşmanlığı sevgiye çevirebilir. Allah’ın, gerçekten de
her şeye gücü yeter / Allah güçlüdür. Allah çok bağışlayandır,
esirgeyendir / acır / çok müşfik olandır. (MÜMTAHİNE,7)
• Allah adaletli / adil davrananları / denkserlikli olanları sever.
(MÜMTAHİNE,8)
• Allah gerçekten de çok iyi bilendir / Alîm’dir, bilgedir / Hakîm’dir.
(MÜMTAHİNE,10)
• İnandığınız Allah’ı sayıp dinleyin / saygılı olun / Allah’ın bilincinde
olun / Allah’tan korkun! (MÜMTAHİNE,11)
• Allah çok bağışlayandır / Gafûr’dur, esirgeyendir / acıyandır /
Rahîm’dir / çok müşfik olandır. (MÜMTAHİNE,12)
• Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten / canlıdan yaratan, ondan da eşini
var eden, ikisinden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinize
karşı gelmekten sakının / Rabbinizin bilincinde olun / Rabbinize
saygılı olun. Adını anarak / yeminlerinizde adını söyleyerek
birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allah’ı dinleyin / Allah’tan
korkun / Allah’ın bilincinde olun / Allah’a saygılı olun. Allah elbette
sizi gözetlemektedir / Rakîb’tir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir
gözetleyicidir. (NİSA,1)
• Hesap görücü / hesap soran olarak Allah yeter. (NİSA,6)
• Çocuklarınızın mirastan ne kadar pay alacakları hakkında, Allah
size öğütte / öneride / tavsiyede bulunuyor. Allah çok iyi bilen, çok
bilge olandır. (NİSA,11)
• Allah çok iyi bilir / Alîm’dir, çok yumuşak davranandır / çok
şefkatlidir / Halîm’dir. (NİSA,12)
• Allah tövbeleri çok kabul edendir / Tevvâb’dır, acıyandır / Rahîm’dir
/ çok müşfik olandır. (NİSA,16)
• Bilmeden bir kötülük işleyen ve hemen farkına vardıktan sonra
tövbe edenlerin tövbesinin kabulünü, Allah üzerine almıştır. Allah
tövbeleri kabul eder. Allah çok iyi bilendir / Alîm’dir, çok bilge
olandır / Hakîm’dir. (NİSA,17)
• Olur ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye, Allah çok büyük bir iyiliği
vasıta kılabilir / birçok hayır yaratmış olabilir. (NİSA,19)
• Allah çok bağışlayandır / çok affedicidir, acıyandır / çok müşfik
olandır / çok merhametlidir. (NİSA,23)
• Allah çok iyi bilen / her şeyi bilendir, çok bilge olandır / tüm
hikmetlerin sahibidir. (NİSA,24)
• İnancınızı / imanınızı en iyi bilen Allah’tır. Allah çok bağışlayan /
çok affedici, çok müşfik / çok merhametli olandır / acıyandır.
(NİSA,25)
• Allah size açık-seçik bildirmek / hükümlerini açıklamak istiyor.
Sizden öncekilerin yollarını göstermek / yol ve yöntemlerinden
haberdar etmek ve tövbelerinizi kabul etmek / tövbe nasip ediyor.
Allah her şeyi bilir / çok iyi bilendir, çok bilge olandır / tüm
hikmetlerin sahibidir. (NİSA,26)
• Allah sizin tövbelerinizi kabul etmek istemektedir / tövbelerinize
karşılık vermek ister. (NİSA,27)
• Allah yükünüzü / yükümlülüğünüzü hafifletmek istiyor. (NİSA,28)
• Kuşkusuz Allah size karşı çok acıyandır / çok merhametlidir / çok
müşfik olandır / Allah size acımaktadır. (NİSA,29)
• Allah’tan size güzellikler vermesini / bolluğunu / lütfunu isteyin.
Allah her şeyi çok iyi bilendir. (NİSA,32)
• Allah her şeye tanıktır / her şeyi dikkatli bir tanık olarak
gözetlemektedir. (NİSA,33)
• Kuşkusuz / doğrusu Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür / O her
şeyi bilen ve haberdar olandır. (NİSA,35)
• Allah’a kulluk edin / tapın / Allah için ibadet edin (Allah için çalışın)
ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Allah kendini beğenmiş kibirli
kişilerden hoşlanmaz / kasılıp böbürlenen şımarıkları / övünenleri
sevmez. (NİSA,36)
• Allah’ın verdiklerini örterek gizleyenlere acıklı bir azap
hazırlanmıştır. (NİSA,37)
• Allah onları (kendini beğenmiş kibirli kişileri) bilir. (NİSA,39)
• Hiç kuşkusuz Allah, bir zerre miktarı bile haksızlık yapmaz /
zulmetmez. Aksine, yapılan en küçük bir iyiliğin karşılığını kat kat
verir. Üstelik kendi katından da büyük bir ödül verir. (NİSA,40)
• İnkâr edip elçiye karşı çıkanlar, diriliş gününde, Allah’tan hiçbir söz
gizleyemeyecekler / saklayamazlar. (NİSA,42)
• Allah çok affedendir / Afüvv’dür, çok bağışlayandır / Gafûr’dur,
hataları bağışlar. (NİSA,43)
• Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi / çok iyi bilir. Dost / veli olarak
da yardımcı olarak da size, Allah yeter. (NİSA,45)
• İnkârlarından dolayı Allah onları lanetlemiştir. (NİSA,46)
• Allah’ın emri mutlaka yerine getirilecektir. Allah’ın sözü / buyruğu
daima yapıla gelmiştir. (NİSA,47)
• Allah, Kendisine ortak / şirk koşulmasını asla bağışlamaz /
affetmez; onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder / bağışlar.
Allah’a ortak koşan kimse, kuşkusuz, O’na çok büyük bir iftira etmiş
olur / çok büyük bir günah işlemiştir. (NİSA,48)
• Allah içtenlikle dileyeni / isteyeni / dilediklerini –hem de kendilerine
hiçbir haksızlık yapılmadan- temize çıkarır. (NİSA,49)
• Allah kimi lanetlerse onun için bir yardımcı asla bulamazsın.
(NİSA,52)
• Allah üstündür / yücedir / çok güçlü / Azîz ve çok bilge olandır /
Hakîm’dir. (NİSA,56)
• Allah size ne güzel öğüt veriyor. Kuşkusuz Allah çok iyi işitendir /
Semî’dir, çok iyi duyar; çok iyi görendir / Basîr’dir. (Nİ

Benzer belgeler