ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Transkript
ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa University ISSN: 1300 – 2910 CİLT: 23 SAYI: 2 YIL: 2006 Sahibi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına Prof.Dr. Kadir SALTALI Dekan Yayın Kurulu Prof.Dr. Kemal ESENGÜN Prof.Dr. Sabri GÖKMEN Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER Yayına Hazırlayan Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI Prof.Dr. Alper DURAK Prof.Dr. Yusuf DEMİR Prof.Dr. Bahri KARLI Doç.Dr. Ayla SOYER Prof.Dr. Burhan ÖZKAN Doç.Dr. Cuma AKBAY Prof.Dr. Erdoğan GÜLTEKİN Doç.Dr. Erdemir GÜNDOĞMUŞ Prof.Dr. Erkan REHBER Doç.Dr. Hasan Hüseyin ÖZTÜRK Prof.Dr. Gürsel DELLAL Doç.Dr. İsmail ÇELİK Prof.Dr. İ.Göknur DURSUN Doç.Dr. Nuh UĞURLU Prof.Dr. İrfan GİRGİN Doç.Dr. Osman ÇEVİK Prof.Dr. Mahzar KARA Doç.Dr. Recep GÜNDOĞAN Prof.Dr. Meltem SERDAROĞLU Doç.Dr. Selim Adem HATIRLI Prof.Dr. Mükerrem KAYA Doç.Dr. Sibel Göktaş MANSUROĞLU Prof.Dr. Orhan KARACA Doç.Dr. Vedat CEYHAN Prof.Dr. Osman KARKACIER Doç.Dr. Zafer ULUTAŞ Prof.Dr. Ö.Faruk TAŞER Yrd.Doç.Dr. Nuray KIZILASLAN Prof.Dr. Ümit ERDEM Yazışma Adresi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı (Yayın Kurulu Başkanlığı) 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ YAYIN VE YAZIM KURALLARI A. YAYIN KURALLARI 1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır. 2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir. 3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde, imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir. 4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez. 5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma yapılamaz. 6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üzere en fazla üç eseri basılabilir. 8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir. 9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir. 10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz. 11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz. 12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir. B. YAZIM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5, sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract, anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada 0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10 sayfayı geçmemelidir. 2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş, 2. Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.). Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf girintisi 0.75 cm olmalıdır. 3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç, teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır. 4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır. 5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’ kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir. Yararlanılan kaynak makale ise; Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457. Yararlanılan kaynak kitap ise; Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara. Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ise; Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628. Anonim ise; Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara. İnternet ortamından alınmışsa; http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html olarak verilmelidir. 6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır boşluk bırakılmalıdır. Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır. Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. İÇİNDEKİLER Sayfa No Gıda Mühendisliği Bölümü Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri ………………………………………………………………………….. Ü.ERSOY, B.COŞAR 1 Peyzaj Mimarlığı Bölümü Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri…………………………… Y.BULUT, T.H.GÖKTUĞ 9 Tarım Ekonomisi Bölümü Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)……. G.ERDAL 17 Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği)…………... M.SAYILI 25 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi………………………………………………………………….. Z.G.GÖKTOLGA, S.GÜLSE BAL, K.ESENGÜN Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği……………………………………………….. Z.G.GÖKTOLGA, B.GÖZENER, O.KARKACIER 33 39 Tarım Makineleri Bölümü Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği ………..................................................................................................................... A.KASAP, E.ÖZGÖZ 45 Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler ………………………………………………………………..... F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG 53 Toprak Bölümü Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları……………………… H.GÜNAL 59 Zootekni Bölümü Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına Etkisi……………………………………………………………………………... M.ÇİMEN, M.ELMASTAŞ 69 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 1-7 Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri Ümran Ensoy Burçin Coşar Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 60240, Tokat Özet: Tüketicilerin, besin değerini koruyacak şekilde işlenmiş gıdalara olan taleplerine paralel olarak gıda işleme ve muhafaza amacıyla yeni teknolojiler geliştirilmiştir. Yüksek Basınç (YB) uygulamaları, özellikle mikrobiyolojik inaktivasyon sağlarken gıdaların vitamin, mineral, tat, renk ve görünüşünde önemli bir değişikliğe neden olmamaktadır. Bu nedenle, ısıl işlem uygulamaları için önemli bir alternatif oluşturmaktadır. YB uygulamaları sıvı gıdalara başarıyla uygulanabildiği gibi et ve et ürünleri gibi gıdalara da uygulanabilmektedir. Etlerde, mikrobiyolojik ve enzimatik inaktivasyon sağlaması yanı sıra gevrekleştirme ve dondurma-çözündürme amacıyla da kullanılmaktadır. Proteinler üzerinde değişimlere neden olarak, etlerin tekstürel özelliklerinin geliştirilmesinde önemli etkiye sahiptir. Ayrıca, yeni ürünlerin geliştirilmesi için de oldukça önemli bir teknolojidir. Anahtar kelimeler: Yüksek basınç, et, protein, duyusal özellik, jelleşme The Effects of High Pressure Processing on the Sensorial, Physical and Biochemical Properties of Meat and Meat Products Abstract: There has been a tremendous increase in new food manufacturing and preservation technologies of food which is containing whole nutrients, due to consumer demands. High pressure processing results in microbiological inhibition, while any important degredation of the vitamin, mineral salts, taste, color and appaerance does not occur. Therefore, this technology becomes an important alternative to heat treatments. High pressure processing can be succesfully utilized to liquid foods, also used for meat and meat product processing. This technology usually used for inhibition of microorganisms and enzymes, and also is utilized for tenderization and freezing-thawing processes of meat. High pressure processing has important effect on textural properties of meat due to changes of protein structure. Key words: High Pressure, meat, protein, sensorial properties, gel forming 1. Giriş Gıdaları mikrobiyolojik ve enzimatik değişimlerden korumak ve raf ömrünü uzatmak amacıyla değişik teknikler uygulanmaktadır. Gıda muhafazasının asıl amacı; bozulmanın önlenmesi yanı sıra depolama sürecinde gıdanın besin değeri, renk, aroma ve fiziksel yapısına ait duyusal niteliklerini de korumaktır (Şanal ve Çalımlı, 2000, Karakaya ve ark., 2004). Tüketicilerin gıda konusunda bilinçlenmesi ile birlikte, gıdaların daha güvenilir bir şekilde üretilmesi, besin değerini kaybetmemesi ve mümkün olduğunca doğal olması amaçlanmaktadır (Zorba ve Kurt, 2005). Bu amaç doğrultusunda çeşitli teknolojik çalışmalar yapılmaktadır (Hugas et al., 2002, Mor-Mur and Yuste, 2003; Karakaya ve ark., 2004; Trespalacios and Pla, 2007). Bu yeni gıda işleme metotları arasında; yüksek hidrostatik basınç (YHB), ışınlama, ultrases dalgaları, ultraviole ışık, mikrodalga, titreşimli elektrik alanı, yüksek yoğunluklu titreşimli ışık, manyetik alan ve ozon uygulaması yer alımaktadır (Hugas et al., 2002; Karakaya ve ark., 2004). Son yıllarda giderek yaygınlaşan yüksek basınç uygulaması (YBU); gıdaların kimyasal yapısını bozmadan, mikroorganizmaları, yapılarında bulunan proteinleri denatüre ederek inhibe etme mekanizmasına sahip bir teknolojidir (Earnshaw, 1996; Cheftel and Culioli, 1997; Tuboly et al., 2003; Mor-Mur and Yuste, 2003; Cemeroğlu, 2004; Ramirez-Suarez and Morrissey, 2006; Sequeira-Munoz et al., 2006; Cruz-Romero et al., 2006; Rubio et al., 2006). Yüksek hidrostatik basıncın mikroorganizmalar üzerine etkileri; hücre zarı bağlantılı etkiler, basıncın neden olduğu hücresel değişiklikler, biyokimyasal değişimler ve genetik mekanizmalar üzerindeki etkileri şeklinde sıralanabilir (Murchie et al., 2005). YHB’ deki kritik işlem faktörleri ise basınç, basınç uygulama süresi, baskı azaltma süresi, işlem ısısı (adyabatik ısıyı da içeren), ilk ürün ısısı, basınçta kazan ısısı dağılımı, ürün pH’sı, ürün bileşimi, ürün su aktivitesi ve ambalajlama materyalinin sağlamlık derecesidir (Cheftel and Culioli, 1997; Hugas et al., 2002). Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri Yüksek basınç işlemi, özellikle sıvı gıdalara başarıyla uygulanabildiği gibi et ve et ürünleri gibi tam akışkan olmayan gıdalara da başarıyla uygulanmaktadır (Karakaya ve ark., 2004; Zorba ve Kurt, 2005). Etlerde YBU’sı ilk olarak Macfarlane (1973) tarafından gerçekleştirilmiştir ve bu çalışmayı takiben yüksek basınç uygulamasının et ve et ürünlerinin çeşitli özellikleri üzerine etkisiyle ilgili olarak pek çok araştırma yapılmıştır (Jung et al., 2003). 2. YB Uygulamalarının Genel Prensipleri Paskal kanununa göre; kapalı bir ortamdaki sıvıya uygulanan basınç, sıvının her yanına uniform olarak iletilir. Bu prensibe bağlı olarak, gıdayı çevreleyen ortamın sıkıştırılması ile gıdalara yüksek basınç uygulaması gerçekleştirilir (Crehan et al., 2000). Basınç işlemi, esnek bir ambalaj içinde bulunan gıdaya sıvı ortamda doğrudan ve temas olmaksızın uygulanır (Yetim ve ark., 2003). Basıncı gıdaya iletmek üzere sıvı ortam olarak özel hidrolik yağlar, hidrokarbonlar veya su kullanılır. Bunlar arasında ucuzluğu, bolluğu ve zararsız olması gibi nedenlerle en çok tercih edileni sudur (Yetim ve ark., 2003; Zorba ve Kurt, 2005). Tipik bir yüksek basınç sistemi bir basınç kabini ve kapak kısmı, basınç oluşturma ünitesi, sıcaklık kontrol elemanı ve gıdanın sisteme konulup çıkarılmasını gerçekleştiren işleme ünitesinden meydana gelir. Basınç hücresinin çeşidine bağlı olarak, işlem görecek gıdaya ve yüksek basınç uygulamasına göre farklı kapama sistemlerinin kullanılması gerekir. Basınç hücresinin kapak kısmının hızlı açılıp kapanması yükleme ve boşaltma işlemleri için minimum zaman kaybına neden olur. Doldurup kapatıldıktan sonra basınç hücresi içerisine basıncı ileten bir sıvı doldurulur. Gıdalara izostatik basınç uygulamalarının pek çoğunda çok az miktarda çözünmüş yağ ilave edilmiş su kullanılmıştır (Yetim ve ark., 2003). Yüksek basınç elde etmek amacıyla üç farklı yöntem kullanılmaktadır. Doğrudan Sıkıştırma Yöntemi: Bu yöntemde, piston ile sıkıştırma uygulanır. Kap içindeki basınç iletici ortamın basıncı doğrudan bir piston tarafından oluşturulur. 6 Bu yöntem çok hızlı bir basınç artışı sağlamasına karşın, pratikte sadece küçük ölçekli çalışmalara uygundur. Dolaylı Sıkıştırma Yöntemi: Bu yöntemde, içinde yüksek basınç oluşturulan tüpten kuvvetlendirici kullanarak, basınç kabında istenen basınç elde edilir. Bu yöntemde gerekli bağlantılar statiktir. Endüstriyel soğuk, sıcak ve çok sıcak izostatik basınç uygulamalarında bu yöntem kullanılır. Isıtmalı Yöntem: Bu yöntemde, basınç iletici ortamın sıcaklığının artırılması sonucu gerçekleşen genleşme ile yüksek basınç sağlanır. Bu yöntem basınç ve yüksek sıcaklık yöntemlerinin kombine kullanılacağı bazı kimyasal reaksiyonların gerçekleştirilmesinde uygulanır (Şanal ve Çalımlı, 2000). 3. YB Uygulamasının Et Bileşenleri Üzerine Etkisi Yüksek basınç uygulamalarının, et bileşenlerinden özellikle su, protein (enzimler de dahil olmak üzere) ve lipidler üzerine etki ettiği birçok araştırmacı tarafından belirlenmiştir (Lamballerie-Anton et al., 2002). 3.1. Su Suyun adiyabatik kompresyonu sıcaklığın her 100 MPa’da 2–3 0C kadar artışına neden olur (Cheftel and Culioli, 1997; Lamballerie-Anton et al., 2002). 3.2. Protein ve Enzimler Proteinler üzerine yüksek basıncın etkisi, molekül yapısı büyüklüğüne ve ortam bileşimine bağlıdır (pH, iyonik güç ve ısı). Genellikle, sekonder yapı sadece çok yüksek basınç işlemlerinden etkilenirken, ana yapı basınçtan etkilenmemektedir. Tersiyer ve kuarterner yapılar 100 MPa basınç altında değişim göstermektedir. Yapıdaki bu değişimler, endojen et enzimlerinin faaliyetlerini de değiştirebilir (Lamballerie-Anton et al., 2002). Yüksek basınç işlemi, buffer ve basınç koşullarına bağlı olarak enzimlerin inaktivasyonu ve aktivasyonuna neden olabilir (Lamballerie-Anton et al., 2002; Serra et al., 2007a,b). 3.2.1. Myofibriler Proteinlerin Jelatinizasyonu Yüksek basınç, aktin ve myosini depolimerize ederek myofibriler proteinlerin çözünürlüğünü artırır. Yüksek basınç ve sıcaklık Ü.ERSOY, B.COŞAR etkisiyle oluşan myosin ve aktomiyosinin jelatinizasyonu düşük iyonik güce sahip ortamlarda (0,1-0,4 M NaCl) artış gösterir. Ancak basınç uygulamasının, yüksek iyonik şiddete sahip ortamda aktomyosin jelatinizasyonunu artırmasına karşın myosin jelatinazyonunu etkilememektedir. Oda sıcaklığında pH 6,0 ve 0,1 M KCl’de myosin solüsyonlarına 200 MPa’nın üzerinde bir basınç uygulandığında jelleşme meydana geldiği halde iyonik güç artırıldığında myosin jelleşmemektedir. Ayrıca sıcaklık etkisiyle oluşan jelin jel kuvvetinin önemli derecede protein konsantrasyonu ile orantılı olduğu rapor edilmiştir (Cheftel and Culioli, 1997; Yetim ve ark., 2003). Jung et al. (2000), sertlik sonrasında sığır eti ile yaptığı araştırmada; düşük ısıda sertlik sonrası ete yüksek basınç işlemi uygulamanın myofibril düzensizliğine neden olduğunu belirtmiştir. Balıklarla yapılan bir araştırmada ise; Tilapia (Oreochromis spp.) filetolarının işleme kalitesi üzerine yüksek basınç uygulamalarının etkileri incelenmiştir. Tilapia filetolarına 250C’de 50–300 MPa aralığında basınç işlemi uygulanmış ve bir saatte 50 MPa’da işlenen örneklerin jel gücünün taze etin jel gücünden 1.2 kat fazla olduğu saptanmıştır. Fakat 1 saat süreyle 250 MPa basınç uygulanmış örneklerin jel gücünde %25 oranında bir düşüş rapor edilmiştir (Ko et al., 2005). Proteinlerin jel oluşturma özelliği birçok gıdanın tekstürel özelliklerini belirleyen önemli bir faktördür. Jel oluşumu ısıl işlemle gerçekleşmesine rağmen, ısıl işlem genellikle gıdaların bazı besinsel özelliklerini olumsuz etkileyebilmektedir (Zorba ve Kurt, 2005). YB uygulamalarının proteinler üzerindeki etkilerinin incelenmesi, gıdanın özelliklerine önemli zararlar vermeden jel oluşumu sağlaması nedeniyle oldukça önemlidir. 3.2.2. Et Enzimleri Kesim sonrası sıcak ete basınç uygulanması; uygulama süresi, et sıcaklığı ve kas tipine bağlı olarak pH’da hızlı bir düşüşe ve yoğun bir kasılmaya neden olmaktadır (De schamps et al., 1992). Angsupanich and Ledward (1998) tarafından yürütülen araştırmaya göre; çeşitli proteaz enzimlerini de içeren suda çözünebilir proteinlerin bir kısmının 800 MPa basınca dayanıklı olduğu belirlenirken, 200 MPa basınç üzerindeki uygulamalarda ve yaklaşık olarak pH 6.6’da nötr proteazların aktivitelerinde önemli bir azalma olduğu da tespit edilmiştir. 3.3. Karbonhidrat Yüksek basınç uygulaması sadece polisakkaritler üzerine etki etmektedir. Ancak ette etki ettiği tek polisakkaritin glikojen olması ve ölüm sonrasında gerçekleşen glikoliz ile etin glikojen miktarının önemli oranda azalması nedeniyle taze ete basınç uygulamasının karbonhidratlar üzerine etkisi önemsizdir (Lamballerie-Anton et al., 2002). 3.4. Kas Yapısı Yüksek basınç uygulamasına bağlı olarak etlerde gözlenen yapısal değişikliklerde, ölüm sonrası geçen süre, sıcaklık, basınç, kas çeşidi ve tipi etkilidir (Lamballerie-Anton et al., 2002). Kas yapısı üzerine yüksek basınç işleminin etkilerini incelemek amacıyla yapılan araştırmalarda sığır, koyun, kümes hayvanları eti ve balık kullanılmıştır. Etin yüksek basınç işlemiyle ilişkili olarak, kasın ultra yapısını, sarkomerlerin birbirine ve endomisyumlarda olan bağlarını açıklayan araştırmalar yapılmıştır. Kas lifi çeşitleri arasında Z hattının enini ve mitokondrial içeriğini de kapsayan ultra yapısal farklar olduğu rapor edilmiştir. Genel yapısal değişimler; kümes hayvanları, domuz, sığır ve koyun etlerinde birbirine benzer şekilde gerçekleşirken I bandı kırılmaları balıklarda gözlenmemiştir (Lamballerie-Anton et al., 2002). 3.5. Donma ve Çözünme Noktaları Yüksek basınç altında (210 MPa) suyun erime ve donma noktaları minimum -21°C’ye düşmektedir. Bu durum oluşan buz kristallerine bağlı olarak meydana gelen hacim artışının basınç tarafından engellenmesi nedeniyle gerçekleşir. Basınç yardımıyla dondurma işlemi, klasik metotlar uygulandığında meydana gelen sıcaklık değişimi, büyük buz kristalleri ve donarak konsantre olan bölgeler nedeniyle ortaya çıkan problemleri minimuma indirebilir (Cheftel and Culioli, 1997; Yetim ve ark., 2003). Dolayısıyla donma noktasını değiştiren basınç uygulamasıyla, donmaya hassas gıdaların daha iyi korunacağı ileri sürülmüştür. Özellikle büyük et parçalarının dondurulmasında tekniğin yararlı olabileceği bildirilmiştir. Yükseltilmiş basınçlarda buzun erime noktası düştüğü için çözünmenin daha 7 Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri yüksek sıcaklıkta (‹-10°C) olduğu ve çözünme kayıplarının da önemli derecede azaldığı tespit edilmiştir. Ayrıca basınç ileten ortam ile donmuş et arasında ısı akış oranı arttığından, çözünme oranı ve hızının da arttığı tespit edilmiştir (Yetim ve ark., 2003). 3.6. Bağ Doku Sığır kas içi (intramuskular) kollagenin fizikokimyasal özellikleri üzerine yüksek basıncın (100-300 MPa, 2°C, 5 dak.) etkisinin çok sınırlı olduğu ve kollagenin mikroskobik yapısında önemli değişikliklerin meydana gelmediği belirtilmiştir. Ancak ete uygulanan uzun süreli basınç–sıcaklık kombinasyonu sonucu bağ dokularda meydana gelen kopmalar, kollagenin yüksek basınçtan etkilenebileceğini göstermiştir. Yüksek basınç (100-400 MPa) uygulanan sığır iskelet kasının kas içi bağ dokularınının morfolojik yapısındaki değişimlerin incelendiği bir araştırmada ise, basınç uygulanan kaslarda endomisyumun bal peteği benzeri yapısındaki deformasyonun basıncın artmasıyla birlikte hızlandığı ve 400 MPa’da endomisyumun tamamen parçalandığı belirtilmektedir (Yetim ve ark., 2003). 4. YB Uygulamasının Etin Duyusal Özellikleri Üzerine Etkisi 4.1. Gevreklik Yüksek basıncın ette gevreklik artışına neden olduğu ilk kez Macfarlane (1973) tarafından ileri sürülmüştür. Ölüm sertliği gelişiminden önce karkastan alınan örneğe basınç (100 MPa 1 dak.) uygulandığında, kasılma gerçekleşen kas pişirildiğinde kesme direncinde azalma gözlenirken, bu gevrekleşme duyusal panellerle desteklenmiştir (Kennick et al., 1980). Ölüm sertliği öncesinde yüksek basınç uygulanan ette gelişen gevrekliğin, kısalma derecesine bağlı olduğu görülmüştür (Karakaya ve ark., 2004). Kennick et al. (1980) bu gevreklik artışının, rigor öncesi kas dokusuna uygulanan yüksek basınç ile oluşan fiziksel tahribattan kaynaklandığını bildirmişlerdir. Yüksek basınç uygulanmış kasta sarkolema ve endomisiyal yapılar kısalmış, myofibriler yapı parçalanmıştır. Oluşan fibril içi ve fibriller arası boşluklar kas yapısının zayıflamasına neden olarak gevrekliğin 6 artmasını sağlamaktadır (Karakaya ve ark., 2004). Ölüm sertliği öncesinde kaslara YB uygulamak için, kasların, kesim işlemini takiben yüksek pH değerine sahip sıcak et fazındayken kısa bir süre içerisinde kemiklerden ayrılması gerekir. Bu nedenle, yapılan araştırmalar ölüm sertliği sonrası YB uygulamasının etkileri üzerine odaklanmıştır (Cheftel and Culioli, 1997). Ölüm sertliği sonrası kaslara yüksek basınç uygulamasının gevreklik üzerine etkisi, uygulama anındaki kas sıcaklığına bağlı olarak değişim göstermektedir. Kasa 30 °C’nin altındaki sıcaklıklarda yüksek basınç uygulamasının etin gevrekliği üzerine önemli etkisi olmamaktadır. Sertlik sonrası kaslara 45–55 °C’de yüksek basınç uygulamasının ise etin gevrekliğinde artışa neden olduğu belirtilmiştir. Bunun yanı sıra basınç uygulaması (50 MPa, 1 saat), pişirmeyle kombine edildiğinde (80 °C 90 dak.) soğuk kısalması gelişen sığır kaslarının gevrekliği de artmaktadır (Karakaya ve ark., 2004). 4.2. Renk YB uygulamasının proteinler üzerine etkisi olması nedeniyle, protein yapısında olan myoglobini etkileyerek renk üzerinde önemli değişimlere neden olabilmektedir (Zorba ve Kurt, 2005). Bu renk değişimi özellikle dana eti ve ton balığında 5-10oC gibi düşük sıcaklıklarda daha fazla gözlenmektedir (Karakaya ve ark., 2004). Dana kıyması oksijenli ortamda ve/veya vakum altında ambalajlandıktan sonra 10 °C’de 250–350 MPa’da 10 dak. süre ile basınç uygulandığında Hunter “L” değerinin arttığı ve kıymanın pempe bir renk aldığı rapor edilmiştir. Hunter “a” değerinin 400–500 MPa’da azalarak et renginin, grimsi–kahverengimsi pişmiş et rengine dönüştüğü saptanmıştır. 250–500 MPa basınç aralığında ekstrakte edilen toplam myoglobin miktarı azalırken, 400–500 MPa basınç aralığında ise metmyoglobin oranında artış olduğu tespit edilmiştir (Carlez et al., 1995). 4.3. Lezzet Et lezzeti üzerine yüksek basıncın önemli bir etkisi olmamakla birlikte basınç etkisiyle lizozomlardan salınan proteolitik enzimlerin olgunlaşma sırasında et lezzetinin gelişimini hızlandırdığı da öne sürülmüştür (Karakaya ve ark., 2004). Ü.ERSOY, B.COŞAR 4.4. Yağ Oksidasyonu Yağ oksidasyonunun, YB uygulanmasında kısıtlayıcı rolü olduğu saptanmıştır. Morina kaslarına basınç (202, 404 ve 608 MPa 15–30 dak.) uygulanarak ekstrakte edilen yağların peroksit değerinin, basınç ve sürenin artışına bağlı olarak arttığı rapor edilmiştir (Oshima et al., 1993). 300 MPa basınç sonucunda oluşan oksidatif değişikliklerin, 80 °C’de 15 dak. ısı uygulamasıyla oluşan değişikliklerden farklı olmadığı belirtilmiştir (Cheah and Ledward, 1996). Oshima et al. (1993), ekstrakte edilen su ürünleri yağlarının 608 MPa basınca kadar oksidasyona dayanıklı olduklarını, fakat yağın kasla birlikte olması durumunda oksidasyonunun basınç uygulamasından daha fazla etkilendiğini belirtmişlerdir. Angsupanich ve Ledward (1998), 400 MPa üzerindeki basınç işleminden sonra morina balığındaki lipidlerin oksidasyonunun arttığını rapor etmişlerdir. Balıklardaki lipidin diğer türlerin lipidlerine kıyasla, oksidasyona karşı daha hassas olduğu saptanmıştır. 4.5. Et Emülsiyonları Üzerine Etkisi Emülsifiye et ve kanatlı eti ürünlerinde, YB uygulamaları partiküller arası bağlanmayı ve protein çözünürlüğünü artırıcı etkiye sahiptir (Mor-Mur and Yuste, 2003). Sosis ve sucuk formülasyonlarında yer alan tuz ve/veya fosfat oranını yüksek basınç uygulamaları ile azaltmak amacıyla pek çok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda, yüksek basınç hidrolik pompa kullanımıyla sağlanmış ve basınç transfer ortamından geçirilerek ürünlere uygulanmıştır. Termik olmayan proseslerin oluşumuyla, ürün lezzeti ve besin değeri stabil kalmıştır. Yüksek basınç (150 MPa) uygulanmış frankfurterlerin, basınç uygulanmamış ürünlere kıyasla daha düşük pişirme kaybına sahip oldukları gözlenmiştir. Basınç uygulanmış ürünlerin emülsiyon stabilitesi ve tekstür değerleri basınç uygulanmamış frankfurterlere yakın sınırlar içinde kalmıştır (Troy and Crehan, 2002). 5. YB Uygulamasının Etin Mikrobiyolojik Kalitesi Üzerine Etkisi Yüksek basınç işlemi ile mikroorganizmaların inaktivasyon miktarı ve kinetiği; mikroorganizmanın türü, basınç düzeyi, işlem süresi, sıcaklık ve gıdanın pH’sı, su aktivitesi ve komposizyonu gibi pek çok parametreye bağlıdır (Cheftel and Culioli, 1997). YBU’na karşı mikroorganizmaların gösterdikleri dirençlerin farklılıkgösterdiğ yapılan çalışmalarla belirlenmiştir. Gram (-) bakterilerin Gram (+) bakterilerden, psikrofilik bakterilerin ise mezofilik bakterilerden basınç uygulamalarına karşı daha hassas oldukları rapor edilmiştir. Bununla birlikte aynı cinsin farklı türleri arasında da basınca direnç bakımından farklılıklar gözlenebilir. Yükselen basınç ile birlikte mikroorganizmalarda farklı morfolojik değişimler ve metabolik faaliyet bozuklukları meydana gelmektedir (şekil 6.1.) (Yetim ve ark., 2003). Et gibi katı gıdalarda 300–600 MPa basınç uygulaması (25 °C’de 10–30 dk.) vejetatif mikroorganizma sayısında, 3–6 logaritmik birim azalmaya neden olmaktadır. Bakteri sporları yüksek basınca daha dayanıklı olmakla birlikte uygun şartların seçimi ile inaktive ediebilmektedir (Cheftel and Culioli, 1997). Carlez et al. (1994) Pseudomonas türleri ile inokule ettikleri kıyma ile yaptıkları çalışmada, hücrelerin belli bir kısmının (%0,01) basınç işlemi tarafından inaktive edilemediğini sadece baskılandığını ve 3 °C’de 3– 9 günlük bir iyileşme fazından sonra bakterilerin tekrar gelişmeye devam ettiğini tespit etmişlerdir. Ancak yüksek basınç ve orta dereceli sıcaklık işlemlerinin kombine edilmesiyle ürünün mükemmel bir mikrobiyal stabiliteye ulaşabileceği ileri sürülmüştür. Taze ya da işlenmiş ette doğal olarak bulunan veya sonradan kontamine olan çeşitli mikroorganizmaların yüksek basınca olan duyarlılığı esas alınarak yapılan çalışmalar sonucunda, etlerin muhafazasında yüksek basıncın en iyi uygulama şartlarının 50-70°C’de 400–600 MPa’da 1-10 dk arasında olabileceği tespit edilmiştir (Yetim ve ark., 2003). 7 Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri BASINÇ ( MPa) 300 Geri dönüşümsüz protein denatürasyonu Hücre içeriğinin tamamen dışarı sızması 200 100 Hücre membranının zarar görmesi Hücre içeriğinin dışarı sızmaya başlaması 50 0.1 Geri dönüşümlü protein denatürasyonu Gaz vakuollerinin sıkışması Protein sentezi inhibisyonu Ribozom sayısında azalma Normal hücre (atmosfer basıncı) Şekil 6.1. Farklı Basınçlarda Mikroorganizmalarda Meydana Gelen Yapısal ve Fonksiyonel Değişiklikler (Yetim ve ark., 2003) 6. Sonuç YB uygulaması, ticari olarak gıdalarda mikroorganizmaları inaktive ederek gıdanın korunmasını sağlayan ve birçok avantaja sahip olan yeni bir teknolojidir. Sonuçta yüksek basıncın; endüstride et gevrekliğinin arttırılması, mikrobiyolojik inaktivasyon, pastörizasyon, aşırı ve fazla pişirmenin önlenmesi, buzdolabında saklama süresinin uzatılması, sosis ve salamlık etlerin basınç yardımıyla bağlama ve jelatinasyon yeteneklerinin artırılması, etlerin düşük sıcaklıklarda daha az çözünme kaybı yanında daha hızlı çözündürülmesi gibi pek çok faydalı etkilerde bulunduğu belirlenmiştir. Vakum paketleme, orta derecede ısıtma ve buzdolabında depolama gibi proseslerle kombine edildiğinde, yüksek basıncın kür edilmiş etler, hazır yemekler ve mekanik olarak kemikleri ayrılmış etleri de içine alan pek çok et ürününde başarı ile kullanılabileceği bildirilmektedir. Bu yeni teknoloji çevre kirliliğine yol açmamaktadır. Son yıllarda, tüketicilerin minumum seviyede işlenmiş gıdalara giderek artan talebini karşılayacak daha sağlıklı gıdaların üretimine de imkan sağlayacaktır. Kaynaklar Angsupanich, K., Ledward, D.A. 1998. High Pressure Treatment Effects on Cod (Gadus Morhua) Muscle. Food Chemistry, vol. 63(1), 39–50. Carlez, A. Rosec., J.P., Richard, N., Cheftel, J.C. 1994. Bacterial Growth During Chilled Storage of Pressure Treated Minced Meat. Lebens. Wiss. Technol., 27, 48–54. Carlez, A., Veciana-Nouges, T., Cheftel, J.C. 1995. Changes in color and Myoglobin of Minced Beef Meat Due to High Pressure Processing. Lebens. Wiss. Technol. 28, 528-538. Cheah, P.B., Ledward, D.A. 1996. High Pressure Effects on Lipid Oxidation in Minced Pork. Meat Sci., 43(3), 123-134. Cheftel, J.C., Culioli, J. 1997. Effects of High Pressure on Meat: A Review. Meat Sci., 46(3), 211-236 Cemeroğlu, B. 2004. Meyve ve Sebze İşleme Teknolojisi. (1. cilt ), 226–227. Crehan, C.M., Troy, D.J., Buckley, D.J. 2000. Effects of Salt Level and High Hidrostatic Pressure Processing on Frankfurters Formulated with 1.5 and 2.5% Salt. Meat Sci., 55, 125-130. Cruz-Romeno, M., Kelly, A.L., Kerry, J.P. 2006. Effects of High-Pressure Heat Treatments on Physical and Biochemical Characteristics of Oysters (Crassostrea gigas). Innov. Food Sci. Em. Tech. (Article in Pres). 6 Des Champs. O., Cottin, P., Largeteau, A., Demazeav, G., Ducastaing, A. 1992. In High Pressure and Biotechnology Eds. C. Balny, R., Hayashi, K. Heremans and P. Masson. coll. INSERM, 175–224, Paris. Earnshaw, R. 1996. High Pressure Food Processing. Nutrition & Food Science Number 2 – March/April,. 8– 11. Hugas, M., Garriga, M., Monfort, J.M. 2002. New Mild Technologies in Meat Processing: High Pressure as a Model Technology. Meat Sci., 62, 358-371. Jung, S., de Lamballerie-Anton, M., Ghoul, M. 2000. Modifications of Ultrastructure and Myofibrillar Proteins of Post-rigor Beef Treated by High Pressure. Lebens. Wiss. Technol., 33, 319–319. Jung, S. Ghoul, M., de Lamballerie-Anton, M. 2003. Influence of High Pressure on The Color and Microbial Quality of Beet Meat Lebens. Wiss. Technol., In Pres. Karakaya, M., Caner, C. Sarıçoban, C. 2004. Et Teknolojisinde Yüksek Hidrostatik Basınç Kullanımı. Gıda, 29 (6) 465–470. Kennick, W.H., Elgasim,E.A., Holmes, Z.A., Meyer, P.F. 1980. The Effects of Pressurization of Pre–Rigor Muscle on Post-Rigor Meat Characteristics Meat Sci. 4, 33–40. Ko, W.C., Jao, C.L., Hwang, J.S., Hsu, K. C. 2005. Effect of High Pressure Treatment on Processing Quality of Tilapia Meat Fillets. Journal of Food Eng., 85, 295-350. Ü.ERSOY, B.COŞAR Lamballerie-Anton, M., Enitiaa, N., Taylor, R.G., Culioli, J., Theix, I. 2002. High Pressure Processing of Meat. “Meat Processing: Improving Quality” Ed. Kerry, J., Kerry, J. and Ledward, D. S, 313-331. Macfarlane, J.J. 1973. Pre-Rigor Pressurization of Muscle = Effects on pH, shear value and Taste Panel Assessment. J. Food Sci., 38, 294–298. Mor-Mur , M., Yuste, J. 2003. High Pressure Processing Applied to Cooked Sausage Manufacture:Physical Properties and Sensory Analysis. Meat Sci., 65, 1187-1191. Murchie, L.W., Cruz-Romero, M., Kerry, J.P., Linton, M., Patterson, M.F., Smiddy, M., Kelly, A.L. 2005. High Pressure Processing of Shellfish: A Review of Microbiological and Other Quality Aspects. Innov. Food Sci. Em. Tech. 6, 257-270. Oshima, T., Ushio,H., Kizumic, J. 1993. High Pressure Processing of Fish and Fish Products. Trends Food Sci. Technol., 4, 370. Ramirez-Suarez, J.C., Morrissey, M.T. 2006. Effect of High Pressure Processing (HPP) on Shelf Life of Albacore Tuna (Thunnus alalunga) Minced Muscle. Innov. Food Sci. Em. Tech. 7, 19-27. Rubio, B., Martinez, B., Garcia-Cachan, M.D., Rovira, J., Jaime, I.. 2006. Effect of High Pressure Preservation on The Quality of Dry Cured Beef “Cecina de Leon”. Innov. Food Sci. Em. Tech., (Article in Pres). Sequeira-Munoz, A., Chevalier, D., LeBail, A., Ramaswamy, H.S., Simpson, B.K. 2006. Physicochemical Changes Induced in Carp (Cyprinus carpio) Fillets by High Pressure Processing at Low Temperature. Innov. Food Sci. Em. Tech., 7,13-18 Serra, X., Sarraga, C., Grebol, N., Guardia, M.D., Guerrero, L., Gou, P., Masoliver, P., Gassiot, M., Monfort, J.M., Arnau, J. 2007a. High Pressure Applied to frozen Ham at Different Process Stages. 1. Effect on The Final Physicochemical Parameters and on The Antioxidant and Proteolytic Enzyme Activities of Dry-Cured Ham. Meat Sci., 75, 12-20. Serra, X., Grebol, N., Guardia, M.D., Guerrero, L., Gou, P., Masoliver, P., Gassiot, M., Sarraga, C., Monfort, J.M., Arnau, J. 2007b. High Pressure Applied to Frozen Ham at Different Process Stages. 2. Effect on The Sensory Attributes and on The Colour Characteristics of DryCured Ham. Meat Sci., 75, 21-28 Şanal, İ. S., Çalımlı, A. 2000. Yüksek Hidrostatik Basınç Teknolojisi ve Gıda Endüstrisinde Uygulamaları. Gıda, 25 ( 3 ): 193 – 201. Trespalacios, P., Pla, R. 2007. Simultaneous Application of Transglutaminase and High Pressure to Improve Functional Properties of Chicken Meat Gels. Food Chem., 100, 264-272. Troy, D., Crehan, C. 2002. Enhancing the Texture and Sensory Quality of Meat Products - Use of High Pressure Treatment. The National Food Centre. Tuboly, E., Lebovics, V.K., Gaal, Ö., Meszaros, L., Farkas, J. 2003. Microbiological and Lipid Oxidation Studies on Mechanically Deboned Turkey Meat Treated by High Hydrostatic Pressure. J. Food Eng., 56, 241-244 Yetim, H., Kesmen, Z., Kayacier, 2003. Et Endüstrisinde Yüksek Basınç Uygulamaları. 3. Gıda Mühendisliği Kongresi. ANKARA. Zorba, Ö., Kurt, Ş. 2005. Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünleri Kalitesi Üzerine Etkisi. YYÜ. Vet. Fak. Derg., 16(1), 71-76. 7 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 9-15 Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri Yahya Bulut Tendü Hilal Göktuğ Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 25240, Erzurum Özet: Tarih boyunca insanların doğayı sağlık bulma yönünde çeşitli amaçlarla kullandığı bilinmektedir. Doğanın bir parçası olan bahçeyi; insanların dinlenmek, eğlenmek, kendilerini iyi hissetmek, aktif veya pasif aktivitelerde bulunmak için seçtikleri güvenilir alanlar olarak tanımlamak olasıdır. İlerleyen mühendislik ve teknoloji, artan nüfus yoğun bir şehircilik anlayışını da beraberinde getirmiştir. Tabiattan gittikçe uzaklaşan, daha çok betonun hakim olduğu bu şehirlerde insanlar çağın vebası olarak kabul edilen depresyon ve buna bağlı bir çok psikolojik rahatsızlıklara maruz kalmışlardır. Günümüzde birçok bilim adamı doğal veya düzenlenmiş çevrenin sağlıklı kalma ve iyileşme üzerine katkılarını araştırmakta olup bu konuda önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Bu çalışmanın amacı rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilen zihinsel ve fiziksel özürlü çocukların, huzurevlerinde kalan yaşlıların ve hastanelerde tedavi gören hastaların psikolojik ve fiziksel sağlıkları ile sosyal yaşantıları üzerine sağlık bahçelerinin olumlu etkilerini ve bu etkilerin oluşmasındaki tasarım ilkelerinin belirlenmesini konu alan araştırmaları incelemek ve bu araştırmaların sonuçlarını ortaya koymaya çalışmaktır. Anahtar kelimeler: iyileştirme bahçeleri, bitkisel terapi, açık alan Healing Gardens as an Environmental Factor to be Fit Abstract: It is known that throughout his history human being has used the nature for different aims to keep his fitness. It is possible to define gardens that are the part of the nature as the secure areas that people choose for recreation, entertainment, active or passive activities. Advanced engineering and technology and overpopulation have caused an understanding of dense urbanisation. In these cities very far from the nature and where mostly concrete is revalent, people are exposed to the psychological disorders such as depression which is said to be the plague of our age. Today many authors have researched the contributions of an environment that is natural or designed naturally on the health and found considerable important evidence. The aim of this study is to review the papers dealing with the favourable effects of the health gardens and their design factors on the children treated in the rehabilitation centres, the old in the charity houses and psychologically treated patients in hospitals and their social lives; and to interpret the outcomes of these studies. Keywords: Healing gardens, horticultural theraphy, outdoor space 1. Giriş Tarih boyunca insanların doğayı sağlık bulma yönünde çeşitli amaçlarla kullandığı bilinmektedir. Lunduguist (2000)’e göre dünya efsanelerinde bahçe; acı ve keder içinde olan insanların dinlenmek, korunmak ve kendilerini iyileştirmek için bir sığınak olarak seçtikleri güvenilir yerler olarak tarif edilmektedir (Stigsdotter, 2005). Ortaçağların başında ise hastaların, doğal alan özelliği gösteren kilise ve manastır avlularında tedavi edildiği, ancak 19.yy’da tedavi yöntemlerinde önemli değişiklikler yaşandığı saptanmıştır. Mikropların kırılmasını ve hastanın direncinin artırılmasını sağlayan etkenler arasında, hastaların tedavi olduğu ünitelerin steril ve düzenli yerler olması gerektiği ortaya konulmuştur. Mühendisliğin de ilerlemesiyle beraber çok katlı hastane yapılarının inşa edildiği ve bu hastanelerde ki hastaların iyileşme oranlarının arttığı ama aynı zamanda stres seviyelerinde de artış olduğu belirlenmiştir (Whitehouse et al., 2001). Günümüzde birçok bilim adamı doğal ve düzenlenmiş çevrenin insan sağlığı ve iyileşme üzerine etkileri konusunda çalışmalar yürütmektedirler. Özellikle farklı hasta gruplarını tedavi eden; hastane, yaşlıların kaldığı bakımevi, zihinsel ve fiziksel özürlülerin tedavi gördükleri rehabilitasyon merkezleri, psikiyatri merkezleri vb. kuruluşların bahçelerinin tasarımlarını bu yönde incelemişlerdir (Whitehouse et al., 2001). Bu çalışmanın amacı rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilen zihinsel ve fiziksel özürlü çocukların, huzurevlerinde kalan yaşlıların ve hastanelerde tedavi gören hastaların psikolojik ve fiziksel sağlıkları ile sosyal yaşantıları üzerine iyileştirme bahçelerinin olumlu etkilerini ve bu etkilerin oluşmasındaki tasarım ilkelerinin belirlenmesini konu alan araştırmaları incelemek ve bu Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri araştırmaların çalışmaktır. sonuçlarını ortaya koymaya 2. İyileştirme Bahçelerinin İnsanlar Üzerindeki Olumlu Etkileri İnsanların kendilerini psikolojik ve fizyolojik yönden iyi hissetmeleri için tasarlanan ve uygulanan bahçelere iyileştirme bahçeleri denmektedir. İyileştirme bahçeleri genellikle stresi azaltmayı ve sağlık durumunu iyi yönde etkilemeyi hedefleyen huzurevleri, rehabilitasyon merkezleri ve hastaneler gibi bakım kuruluşlarının bahçelerinde tasarlanmaktadır (Elings, 2006). Yakın zamanda gündeme gelen iyileştirme bahçeleri ile ilgili yapılan araştırmalar sonucunda insan mekanizmasının tabiatla birebir ilişkili olduğu bulunmuş olup, yaşam stresi ve psikolojik sarsıntılarla doğa arasında bir bağlantı kurulmuş ve doğanın insan yaşamında bir tampon görevi üstlendiği anlaşılmıştır (Sherman et al., 2005). Ayrıca doğanın ve iyi düzenlenmiş dış mekan alanlarının insanlar üzerindeki stresi azalttığı ve ruhsal durumlarını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir ( Whitehouse et al., 2001). 2.1. İyileştirme Bahçelerinin Zihinsel Ve Fiziksel Engelli Çocuklar Üzerindeki Olumlu Etkileri Doğa ve doğal alanların çocuk gelişimi ve çocuk psikolojisi üzerine birçok olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Doğayla birebir temasın çocuk gelişiminde, çocukların duygularını, şefkat ve moral duyularını olumlu yönde etkilemekte, çocukların kişilik gelişimlerine ve şahsiyet gelişimine pozitif fayda getirmektedir. Çocukta kendine güven, kendine saygı, özgünlük ve kapasitede artışın meydana geldiği bilinmektedir (Kellert ve Derr, 1998). Doğal alanlar, sağlıklı çocuklar üzerinde pozitif fayda sağlamakla birlikte zihinsel ve fiziksel özürlü çocuklar üzerinde de olumlu etkilere sahiptir. Bu sebeple doğal özellik taşıyan iyileştirme bahçeleri hastaneye yatırılan çocuklar için de önemli görülmektedir (Horsburgh, 1995). Sağlıklı yaşama katkıda bulunan dış mekan alanları, hastaların iyileştirilmesinde özellikle pediatrik alanda rol oynamaktadır (Devlin ve Arnell, 2003). İyileştirme bahçeleri fiziksel semptomları dindiren, stresi azaltan, aktif veya pasif 10 aktiviteler sayesinde çocukların esenliklerini artıran doğal mekanlardır (Cooper-Marcus ve Barnes, 1999). Zihinsel ve fiziksel engelli çocukların bulundukları hastanenin terapi bahçesinde aktif ve pasif oyunlara katılması, psikolojilerini pozitif yönde etkilemekte olup, çocuklar daha paylaşımcı, daha sakin olmakta, görevlilere ve bakıcılarına karşı daha itaatkar yaklaşmaktadırlar. Bu çocuklar bahçede sürekli değişik şeyler keşfedip bulduklarından dolayı canları sıkılmamakta, daha neşeli ve paylaşımcı olmaktadırlar (Said, 2003). Hollanda Sağlık Konseyi çocuklar için doğru tasarlanmış dış mekan alanlarının, çocukları fiziksel aktivitelerde bulunmaya teşvik ettiğini ve bu aktivitelerin fiziksel veya psikolojik hasta çocuklar üzerinde pozitif katkılarının olduğunu, özellikle yapılan aktivitelerin çocuk kas-iskelet gelişimini desteklediğini ve obezite gibi rahatsızlıkları minimize ettiğini açıklamıştır (Elings, 2006). 2.2. İyileştirme Bahçelerinin Yaşlı İnsanlar Üzerindeki Olumlu Etkileri Doğal alanlar ve profesyonelce düzenlenmiş dış mekan alanları birtakım fiziksel ve psikolojik baskılar altında bulunan yaşlı insanlar için de hiç şüphesiz ki önem taşımaktadır (Beer, 2003). Son zamanlarda yapılan çalışmalar sonucunda, sağlık bahçelerinin ve bu bahçelerde yapılan çeşitli aktivitelerin yaşlıların hayatlarına pozitif etkiler kattığı bulunmuştur. Yapılan bu çalışmaların sonuçları iyileştirme bahçeleri ve bahçeciliğe olan eğilimi artırmıştır. Artık batıda bahçecilik, yaşlıların boş zamanlarını değerlendirmek için yaptıkları aktivitelerin başında gelmektedir (Burgess, 1990; Hill ve Relf, 1983). İnsanların sağlığını iyileştirmek için bilinçli olarak tasarlanmış iyileştirme bahçeleri kapsamındaki bu spesifik bahçelerin yaşlılar üzerindeki pozitif etkileri şu şekilde sıralanabilir: İyileştirme bahçeleri, yaşlı bireylere sosyalleşme fırsatları vermekle beraber, geniş alanda aktivite imkanı da (çim biçme, bahçecilik, çelik dikme vs.) sağlamaktadır. Ayrıca önceki ev hayatlarının hatırlanması ve uyarılmasına da imkan vermektedir (Brawley, 2005). Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ Mooney ve Milstein (1994)’e göre sağlığı koruma ve iyileştirme yönünde tasarlanmış bu bahçeler yaşlı insanların hislerini ve dikkatli kalma süresini yükseltmektedir. Hastaların bu bahçelerde çeşitli aktivitelere katılması diğer yaşlılarla olan iletişimlerini artırmaktadır. Ayrıca yaşlı insanların hafızaları yenilenmekte, fiziksel hareketlilikleri ve motivasyonları artmakta olup, bu bahçelerde onlara başarı elde etmek için fırsatlar sunulmaktadır (Elings, 2006). Yeşil alanlarda yapılan fiziksel egzersizlerin sağlık durumlarını iyi yönde etkilediği ve çeşitli kronik hastalık risklerini azaltmaya karşı pozitif etkileri olduğu ispatlanmıştır. Fiziksel aktiviteler, sağlıklı yaşama katkı sağlamakta, kalp rahatsızlığı riskini ve diğer hastalık risklerini de azaltmaktadır (Caspersen et. al. 1991; Elings, 2006). 2.3. İyileştirme Bahçelerinin Hastanede Bulunan Hastalar Üzerindeki Olumlu Etkileri Profesyonel yaklaşımlarla düzenlenmiş hastane bahçelerinin hastalar, refakatçiler ve personeller üzerindeki pozitif etkileri Ulrich (1999)’a göre şu şekilde sıralanabilir; Doğal manzaraları seyreden ve iyi düzenlenmiş bahçelerde dolaşan hastaların, analjezik gibi güçlü ağrı kesici ilaç alan gruplardan daha az ağrı hissettikleri, pencereleri tabiata bakan odalarda kalan hastaların pencereleri duvara bakan hastalarla karşılaştırıldığında daha kısa zamanda hastaneden çıktıkları ve ameliyattan sonra çıkabilecek komplikasyonların (başağrısı, bulantı vb.) daha aza indirgendiği görülmüştür. Ayrıca bu konu hakkında yapılan birçok çalışma bahçenin ve tabiatın hasta ve ailesinin memnuniyetini artırmayı desteklediğini kanıtlamıştır. Gözleme dayalı bu araştırmalar hastane bahçelerinin ayrıca sağlık memurlarının da memnuniyetini artırdığını ve bunun kalifiye personel çalıştırmada bir avantaj olabileceğini desteklemiştir. Gerek hastalarca kullanılan ilaç oranlarındaki azalış gerekse personelin verimindeki artış ve hasta- refakatçi memnuniyeti göz önüne alınırsa iyileştirme bahçelerinin dikkate değer biçimde ekonomik katkı sağladığı görülmektedir. İyileştirme bahçeleri, yöneticiler, personeller ve hasta bakıcılar gibi her zaman yoğun baskılara maruz kalan insanların iş kalitesini ve çalışan-hasta iletişimini artırarak, yoğun rekabetin yaşandığı bu tip kurumları olumlu bir pazar haline dönüştürmektedir. 3. İyileştirme Bahçelerinin Tasarım İlkeleri İyileştirme bahçeleri planlanırken diğer bahçelerin tasarım ilkeleriyle uyuşan ve benzerlik gösteren bir yaklaşımla hareket edilir. Ancak bu kriterler iyileştirme bahçelerinde kendine özgü anlamlar kazandıracak şekilde uygulanmaktadır. ‘’İyileştirme bahçesi’’başlığı altında farklı spesifik bahçeler yer almaktadır. İyileştirme bahçeleri düzenlenirken temel olarak hitap ettiği hasta grubunun gereksinimleri göz önüne alınmalı, ayrıca sağlık personelinin ve ziyaretçilerin gereksinimleri ve hasta- refakatçi, hasta –ziyaretçi ilişkileri de dikkate alınarak tasarıma yön verilmelidir. 3.1. Zihinsel Ve Fiziksel Engelli Çocuklar İçin Düzenlenen İyileştirme Bahçeleri Tasarım İlkeleri Zihinsel ve fiziksel engelli çocuklara yönelik olarak düzenlenen iyileştirme bahçeleri tasarlanırken birtakım spesifik tasarım ilkelerinin göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ilkelerin bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz. Zihinsel ve fiziksel engelli çocukların rehabilitasyon amaçlı bulundukları kurumların bahçe düzenlemeleri yapılırken fiziksel güvenilirlik ve terapatik faydalar için fonksiyonellik ön planda olmalı, bahçe dizaynı devamlılık teşkil etmelidir. Hastaların güvenliği ve bahçenin devamlılığı için kurum çalışanları tarafından bahçeye bakılmalı ve gerekli onarım işleri yapılmalıdır (Anonim, 2006a). Rehabilitasyon merkezlerinde hastaların tarım ve hayvancılıkla uğraşabilecekleri üniteler, boş zamanlarını değerlendirebilecekleri oyun alanları, spor alanları ve sosyal faaliyetlerde bulunabilecekleri rekreasyonel alanlar oluşturulmalıdır. Bununla beraber bahçenin inşası ve fiziksel tasarımı sadece özürlü çocuklara yönelik olmamalı, bahçenin kullanımı çocuklar ve personel için eşit ölçüde planlanmalıdır (Whitehouse et al., 2001). 15 Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri Çocukların aileleriyle ve oradaki görevlilerle rahatça vakit geçirecekleri, oturup bir şeyler paylaşabilecekleri alanların yanında bahçede değişik aktivitelerin yapılabileceği ve çocukların istediklerinde yalnız kalabilecekleri çeşitli alanlara yer verilmelidir (Anonim, 2006a). Çocuklar için tasarlanan hastane bahçelerinde katı yapılara yüksek oranlarda yer verilmesi sevimsiz ve sakıncalı görülmektedir (Whitehouse et al., 2001). Çok katlı yapılar arasında kalan bahçeler, insanlar üzerinde birtakım psikolojik baskılara sebep olmaktadır. Bu yüzden bahçenin, insanların algılayabilecekleri ölçeklere indirilmesi çok önemlidir. Bunun için yüksek yapıların önüne yapının sertliğini kıracak ve insanlar üzerinde yarattığı baskıyı en aza indirecek bir bitkisel tasarım yapılmalı ve donatı elemanları seçilmelidir (Anonim, 2006a). Bu bahçelerde zehirli ve dikenli bitkilerden kaçınılmalıdır. Rüzgarın ve bitkinin meyveleri aracılığıyla kuşları ve kelebekleri çağıran bitkiler kullanılmalı, fazla sayıda arıyı ve böceği cezbeden bitkilerden uzak durulmalıdır (Anonim, 2006a). Çocukların güneşten yararlanması istenildiği için, geniş çaplı ağaç ve çalıların arka planda, küçük çaplı olan ağaç ve çalıların ise ön planda kullanılmalıdır (Karaelmas, 1998). Bahçenin yola bakan kısmında toz, gürültü, rüzgar gibi etkilere karşı bitkilendirme yoluyla önlem alınmalıdır (Karaelmas, 1998). Bahçe tasarımı çeşitliliği içinde barındırmalıdır. Çeşitli formlar, tekstürler, mevsimsel dikkat çekiciler ve renkler gibi. Bu tip kullanımlar insanların duyularını uyarmayı sağlamaktadır. Yeterince çeşitliliğin olmaması bahçeyi sevimsiz hale getirmekte, bu da bahçenin amacından sapması anlamına gelmektedir Bu bahçeler, onların özgürce dolaşıp oynayabilecekleri şekilde düzenlenmeli, bitkiler renkleri, formları, kokuları, meyveleri ve ışık oyunları bakımından ilginç ve egzotik olmalıdır (Hart,1993; Hass ve Mc Cartney 1996; Anonim, 2006a). Bahçede vurgu yaratmak için çeşitli anahtar niteliğinde elemanlar veya bitkiler kullanılmalıdır. Bu odak noktaları insanların tam olarak nerede olduklarını saptamada yardımcı olmaktadır. Yollar sade bir şekilde düzenlenmeli, kafa karışıklığına yol açacak düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Ayrıca alanda 10 bir yerden öbür yere geçişler kolaylıkla sağlanabilmelidir (Anonim, 2006a). Mekanda kısa yada uzun süreli dinlenme yada oyalanma imkanı sağlayan, güneşten ve diğer iklimsel faktörlerden koruyucu özellikte olan gölge elemanları ve oturma birimleri oluşturulmalı, büyüklerin çocukları rahatça izleyebilecekleri ve çocukların her mevsimde kullanabilecekleri amacı unutulmamalıdır (Karaelmas, 1998). Çevrede bulunan renkler ve ışık hastaların iyileşmesinde anahtar bir role sahiptir. İnsanların üzerinde değişik renklerin etkileri belirlenmiş, terapi hizmeti verilen özel alanlarda renk düzenlenmeleri için tavsiyeler verilmiştir. Bu tavsiyelerin bir kaçı şöyledir: su mavisi için insan tenindeki elektriği ve kas gerilimini azalttığı, sarının enerjik bir renk olduğu ve hastaları canlı kıldığı, ayrıca yeşil rengin hastayı dinginleştirdiği belirlenmiştir. Bu iki renk tedavi gören çocuklar için de uygun renklerdir (Whitehouse et al., 2001). Çocuklar için değişik, dikkat çekici ve onlarla oynayabilecekleri yapılar oluşturulmalıdır (Anonim, 2006a). Bunun yanında çocukların özgürlük duygusunu geliştirici etkiye sahip çim alanları tesis edilmeli, çocukların bu alanlarda kendi dünyası ile baş başa kalarak kendini ve çevreyi tanıması sağlanmalıdır (Karaelmas, 1998). Ayrıca rekreasyon alanı içinde bulunan fakat işlerliği olmayan süs havuzları, çocukların su ile kısa süreli temaslarını sağlayacak şekilde planlanmalı ve geliştirilmelidir. Çünkü çocuğun su ile teması onun gerilimden kurtulmasına, kendine güven duymasına yardımcı olmaktadır (Karaelmas, 1998; Anonim, 2006a). Evcil hayvanlarda çocukların ilişkilerinin gelişmesinde, samimi olmalarına ve morallerinin artmasına katkıda bulunmaktadır. Hayvanlar sadece onları besleme zorunluluğu değil, sağlıklı ilişkileri ve kendine güveni beraberinde getirmektedir (Davis, 2004). Bu sebeple bu tip kurumların dış mekan düzenlemelerinde hayvancılık ünitelerine de yer verilebilir. 3.2. Yaşlı İnsanlar İçin Düzenlenen İyileştirme Bahçeleri Tasarım İlkeleri Yaşlı insanlara yönelik düzenlenen iyileştirme bahçelerinin tasarımında bu insanların içinde bulunduğu fiziksel ve psikolojik durumları göz önünde Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ bulundurularak çeşitli tasarım kriterlerine uyulması gerekmektedir. Bu ilkelerden bazıları şöyledir. Bu bahçeler için gerekli olan tasarım kriterleri, estetik güzellikten çok daha karmaşık olan yaşlıların fiziksel ihtiyaçlarına ve diğer gereksinimlerine hitap edici olmalıdır (Brawley, 2005). Yaşlı insanların fiziksel ve zeka kabiliyetleri, istekleri, tercihleri, hayat tarzları farklıdır. Yaşlanma süreci devam ederken insanlar psikolojik ve fizyolojik olarak değişirler. Yaşlı insanlar için çevresel tasarım yapılırken bu değişimler göz önüne alınmalı onları yormayacak, uyaracak ve yaşamlarını daha kolay sürdürebilecekleri mekanlar tasarlanmalıdır (Billings, 2004). Kimi yaşlılar sessiz, sakin ve barışçıl ortamlar ararlarken bazıları daha aktif daha canlı ve uyarıcı alanlardan zevk alırlar (Brawley, 2005). Bu yüzden dış mekanlarda bu iki isteği de karşılayabilecek, aktif veya pasif farklı aktiviteler için küçük açık alanlar tasarlanmalıdır. Doğru tasarlanmış, doğal özelliklerin bulunduğu hoş görünen mekanlar arasındaki yürüme yolları yaşlıları yürümeye teşvik etmektedir (Joseph et al., 2005). Yürüme yolları tasarlanırken belirli kriterlere dikkat edilmesi gerekmektedir. Örneğin, sonu olan şeyler yaşlı insanlara hep ölümü hatırlattığından dolayı yollar bir döngü şeklinde devam edecek şekilde tasarlanmalıdır (Anonim, 2006a). Yürüme yolları kaplamasının keskin, köşeli, kaygan ve yansıyan malzemelerden olmaması gerekmektedir. Başlıca yaya yolları minimum 1 m. genişliğinde olmalı %5‘ten fazla eğime sahip olmamalıdır. Eğer eğim %5’i geçerse tırabzan basamak ve rampa yapılmalıdır (Billings, 2004). Ayrıca yollar kolayca anlaşılabilecek ve kargaşaya yol açmayacak şekilde düzenlenmeli, hastaların yolları kolayca bulmalarına yardımcı olacak odak noktaları tasarlanmalıdır (Anonim, 2006a; Billings, 2004). Yollar ve düzenlenen aktivite alanları binadan ve oralara yakın yerlerden gözlemlenecek şekilde olmalıdır. Binalar arasındaki uzaklık, yaşlıların bahçede dolaşmalarını sınırlandırabileceğinden dolayı 60 m.den fazla olmamalıdır (Billings, 2004; Brawley, 2005). Yaşlı insanlar, fiziksel bozukluklardan dolayı güvenliklerini sağlamak için bir takım fiziksel yapılara ihtiyaç duymaktadırlar. Bu yüzden kaldırımsız yürüme yolları, tırabzanlar, iki yönlü trafik vb. onların dolaşmalarını kolaylaştırmakta ve kendilerini güvende hissetmelerini sağlamaktadır (Brawley, 2005). Hastaların nerede olduklarını saptayabilecekleri çeşitli işaretler koyulması da hastaların kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olmaktadır (Anonim, 2006a). Kaplamalar orta derecede koyu ve mat malzemelerden seçilmelidir. Ayrıca seçilen malzemelerin kaygan olmaması da dikkat edilmesi gereken başka bir husustur (Brawley,2005; Anonim, 2006a). Yaşlıların kaldığı huzurevi ve bakımevi dış mekan tasarımlarında dikkat edilmesi gereken başka bir konu ise uygun bitki kullanımıdır. Alanda renk, form ve tekstürleriyle dikkat çeken bitkiler kullanılmalı, sakin bir ortam yaratılmalıdır (Anonim, 2006a). Zehirsiz bitkiler kullanılmalı, bitkiler ışığın kontrolünü sağlayabilecek ve yansımayı en aza indirecek şekilde seçilmelidir (Anonim, 2006a). Yaşlılar için yapılan tasarımlarda kullanılacak möble tiplerini de doğru seçmek lazımdır. Yaslanılacak bir arkalığı ve destek alınacak bir kolu olan banklar, sabit bahçe salıncağı, uyku hamakları, şezlong, portatif bahçe möbleleri vb. dış mekan elemanları planlamada kullanılmalıdır (Bozar, 2003). 3.3. Hastanede Bulunan Hastalar İçin Düzenlenen İyileştirme Bahçeleri Tasarım İlkeleri Genel olarak hastaneler, her yaştan ve her kesimden hastanın bulunduğu kozmopolit kurumlardır. Hastane bahçelerini kullanan grupların büyük farklılıklar arz etmesinden dolayı bu kurumların bahçelerinin tasarımında yukarıda sayılan tasarım ilkelerinin tümüne riayet etmek gereklidir. Psikiyatri servisi bulunan hastanelerde yukarıda belirtilen tüm tasarım ilkelerinin yanı sıra şu tasarım ilkeleri de göz önüne alınmalıdır (Anonim, 2006a): Seçilen materyaller ruh sağlığı yerinde olmayan hastaların kötü kullanımına karşı dayanıklı olmalı, hastaların kendilerine zarar verebilecekleri nitelikte olmamalı, alanda hastaların güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek materyaller kullanılmalıdır. 15 Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri Bahçede kullanılan bitkiler veya başka objeler, hastaları izlemekle sorumlu olan görevlilerin görüş alanlarını daraltmayacak şekilde olmalı, bahçedeki hastaların güvenliği tam olarak sağlanmalıdır. Bahçede hastaları sakinleştirecek yumuşak renkler kullanılmalı; mavi, beyaz, lila gibi renkler kullanılırken kırmızı ve oranj gibi renkler tercih edilmemelidir. Öte yandan hastanede kalan tüm hastaların bahçeyi aktif olarak kullanamayacağı, sadece kaldıkları odanın penceresinden seyrederek birtakım faydalar elde edebilecekleri unutulmamalıdır. Bu sebeplerden dolayı hastanenin hasta bakım odalarının pencereleri olabildiğince bahçeye bakmalı, görüşü engelleyecek yapısal veya bitkisel eleman bulunmamalıdır. Bahçelerde beton vb. yapılar aşırı kullanılmamalı, yeşilin ve doğanın hakim olduğu bahçeler tasarlanmaya çalışılmalıdır (Ulrich, 1999). Hastane bahçelerinde, hasta kullanımı için tasarlanmış mekanlar dışında sağlık personelinin dinlenebilecekleri, bir şeyler yiyip içebilecekleri, sadece onlara özgü mekanlar ile hastaları ziyarete gelen insanların oturup bekleyebilecekleri, stres atabilecekleri mekanlar da tasarlanmalıdır (Ulrich, 1999). 4. Sonuç Tıp ve çevre psikolojisi dalında yapılan araştırmaların sonuçları farklı sağlık koruma hizmetleriyle bahçe düzenlerinin ilgili olduğunu göstermiştir. İyileştirme bahçelerinin insanlar üzerinde yapmış olduğu fiziksel ve psikolojik pozitif etkiler ele alındığında iyileştirme bahçesi tasarımının kapsamlı ve benzersiz bir çalışma olduğu görülmektedir. İyileştirme bahçeleri tasarımında, peyzaj mimarı, mimar, terapist, psikolog gibi farklı profesyonel disiplinlerin işbirliği içinde olması gerekmektedir. Kaynaklar Anonim, 2006a. Sulis Design, Healing gardens. http//www.sustland.umn.edu. Anonim, 2006b. Yaşam ‘’dünyada yaşlı nüfus artıyor’’ Anadolu Ajans. http//www.maksimum.com. Anonim, 2006c. Haber “Türkiye Nüfusunun Yüzde 12.29’u Özürlü’’. http//www. cnntürk.com. Beer, A., 2003. How do we know what users of spaces need - those less able bodied Environmental settings to support the particular needs of those who have difficulties moving around the problems of the elderly. http// www.Thesteelvalleyproject info 10 Batı ülkelerinde ‘’iyileştirme bahçelerine’’ verilen önem hızla büyümesine rağmen, Türkiye’de henüz yeterli seviyeye ulaşamamıştır. Oysa Türkiye’de özel gereksinime ihtiyaç duyan insanların sayısı azımsanmayacak ölçülerdedir. Yapılan istatistikler; Türkiye'de yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının yüzde 5,5-5,7 dolaylarında olduğunu ve Türkiye’de 3,5 milyon yaşlı bulunduğunu göstermiştir (Anonim, 2006b). Bununla beraber Türkiye Özürlüler Araştırması geçici sonuçlarına göre, nüfusun yüzde 12.29'unu, yani yaklaşık 8.5 milyonunu özürlüler oluşturmaktadır. 68 milyon 622 bin 559 kişilik Türkiye nüfusunun 8 milyon 431 bin 937'si özürlüdür. Özürlülerin 3 milyon 783 bin 197'si erkek, 4 milyon 648 bin 740'ı kadın olup, erkek özürlülerin toplam nüfusa oranı yüzde 11.1, kadın özürlülerin oranı ise 13.4’dür (Anonim, 2006c). Rakamlar incelendiği zaman toplum içerisinde özürlü sayısının ne kadar fazla olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple zihinsel ve fiziksel özürlü bireylerin kimlik sahibi olmaları ve toplum içerisinde her alanda aktif rol oynamaları ülke gelişimi açısından son derece önemlidir. Türkiye’de özel bakıma gereksinim duyan insan sayısının çokluğuna rağmen iyileştirme bahçeleri ve bahçeciliğin bir terapi yöntemi olarak kullanılması konusu hakkında henüz yeterince çalışma yapılamamış, ilgili kamu kurum ve kuruluşlar ile özel sektör bu konuda aydınlatılamamıştır. Öte yandan ülkenin yaşadığı mali sıkıntılar, bu tip kuruluşların dış mekan çevre düzenlemesine yeterince özen gösterilmesini engellemiştir. Bu konuya gerek kamu sektörü gerekse özel sektörün biran önce eğilmesi ve gerekli bütçenin ayrılması gerekmektedir. Billings, K., 2004. Elderly of Yakima, http://online.caup.Washington.edu/course/larc571/ archival/kristen-archival. pdf. Bozar, M., 2003. Huzurevleri ve Yaşlı Bakımevlerinde Dış Mekan Tasarımı: Ankara Örneği. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, Ankara. Brawley, E., 2005. Raising the Bar In Designing Senior Environments. The 12th Annual Affordable Housing Conference Spokane Convention Center 334 West Spokane Falls BlvdSpokane, Washington. Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ Burgess, C.W., 1990. Horticulture and its application to the institutionalized elderly. Activities, Adaptation and Aging, 14(3):51-61. Caspersen, C.J., Bloemberg ,B.P., Saris,W.H., 1991. The prevalence of selected physical activities and their relation with coronary hearth disease risk factors in elderly men: the Zutphen Study,1985. American Journal of Epidomology, 133 (11), 1078-1092. Cooper-Marcus, C. ve Barnes, M., 1999. Healing Gardens: Therapeutic Benefits and Design Recommendations. New York: John Wiley & Sons, 323-384.Davis, J., 2004 Psychologıcal Benefıts Of Nature Experıences: An Outlıne Of Research And Theory With Special Reference to Transpersonal Psychology. Naropa University and School of Lost Borders. http//www.johndavis.com.tr. Devlin, A.S. ve Arneill, A.B., 2003. Health Care Environments and Patient Outcomes: A Rewiew of the Literature. Environment and Behavior, 35(5): 665-694. Elings, M., 2006. People-plant interaction: the physiological, psychological and sociological effects of plants on people. Farming for Health-Springer Agriculture Book. Ed: Jan Hassink and Majken van Dijk (eds). Printed ın the Netherlands .Chapter 4: 43-55. Hass, K.L. ve McCartney, R., 1996. The Therapeutic Quality of Plants, Journal of Therapeutic Horticulture, 8:61-67. Hart, R. 1993. Kids need wild places, gentle guidance. American Horticulturalist 72(11):3. Hill, C.O. ve P.D. Relf., 1983. Gardening as an outdoor activity in geriatric institutions. Activities, Adaptation and Aging, 3 (1): 47-54. Horsburgh, C.R. Jr., 1995. Healing by design. The New England Journal of Medicine, 333, 735-740. Joseph, A., Zimring, C., Harris-Kojetin, L. ve Kiefer, K., 2005. Presence and visibility of outdoor and indoor physical activity features and participation in physical activity among older adults in retirement communities. Journal of Housing for the Elderly. 19(3/4): 143-167 Karaelmas, O.,1998. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Saray Rehabilitasyon Merkezi Dış Mekan Planlaması. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı. Ankara. Kellert, S. ve Derr, V., 1998. National study of outdoor wilderness experience. Washington, DC: Island Press Said, I., 2003. Garden as an Environmental Intervention in Healing Process of Hospitalized Children .Kustem 2nd Annual Seminar on Sustainability Science and Management, Environment. Sherman, Sandra A., Mardelle McCuskey Shepley and James W. Varni., 2005. Children’s Environments and Health- Related Quality of Life: Evidence İnforming Pediatric Healthcare Environmental Design. Children, Youth and Environments 15(1): 186-223. Stigsdotter, A., 2005. Landscape Architecture and Health. Evidence-based health-promoting design and planning.Doctoral thesis, Faculty of Landscape Planning, Horticulture and Agricultural Science Department of Landscape Planning, Swedish University of Agricultural Sciences Alnarp. Ulrich, R.S., 1999. Effects of Gardens on Health Outcomes: Theory and Research. In C. CooperMarcus and Barnes, eds. Healing Gardens: Therapeutic Benefits and Design Recommendations. New York: John Wiley & Sons, 27-85. Whitehouse, S.,Varni, J.W., Seid, M., Cooper-Marcus, C., Ensberg, M.J., Jacobs, J.R. and Mehlenbeck , R.S., 2001. Evaluating a Children’s Hospital Garden Environment. Utilization and Consumer Satisfaction, Journal of Environmental Psychology. 21, 301-314. 15 G.ERDAL Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği) Gülistan Erdal Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi ,Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Özet: Tarımsal Ürün talebinde ortaya çıkan değişim karşısında tarımsal ürün arzı hemen artırılamamakta, bu da tarımsal ürün piyasalarında üretimde ve fiyatlarda dalgalanmalara neden olmaktadır. Tarımsal ürünlerdeki bu yapısal özellik nedeniyle, üretim miktarı-fiyat ilişkisi Gecikmesi Dağıtılmış Modeller yardımıyla incelenmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de büyük ölçüde ticari amaçla üretimi gerçekleştirilen Domates üretiminde, üretim miktarı - fiyat ilişkisini gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck modeli ile analiz etmektir. Çalışmada 1975-2004 dönemi verileri kullanılmış, domates üretim miktarı bağımlı değişken, domates fiyatı ve fiyat serisinin gecikmeli değerlerinden oluşan seriler açıklayıcı değişken olarak dikkate alınmıştır. Koyck modeli sonuçlarına göre; domates üretimi geriye doğru en fazla üç yılın fiyatından etkilendiği, domates fiyatlarında ortaya çıkan değişimin domates üretiminde önemli ve hissedilebilir düzeyde bir etkiye neden olması için gereken zamanın 18,23 yıl olduğu belirlenmiştir. Diğer yandan incelenen dönem için, cari yılda domates fiyatlarındaki bir birimlik artış üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki bir birimlik artış domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır. Domates fiyatlarının ikinci ve üçüncü dönem gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim üzerinde pozitif etki yaptığı ancak bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koyduğu belirlenmiştir. Sonuçta, üreticilerin domates yetiştiriciliğini kazançlı hale dönüştürebilmeleri açısından, etkin pazarlama organizasyonlarına kavuşturulabilmeleri, sözleşmeli yetiştiricilik sisteminin yasal anlamda daha aktif hale gelmesi, üretim planlaması kavramının hayata geçirilebilmesi yönünde alt yapı çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Domates Üretim ve Fiyat, Gecikmesi Dağıtılmış Model, Koyck Modeli. The Analysis of the Relation between Production and Price in Agricultural Products with Koyck Model (Tomato Case) Abstract: Against the alternation appearing in product demands, agricultural product supplies can not be raised rapidly, and this situation causes fluctuations in production and prices in agricultural product market. By reason of these structional specifications, the relation between production level and prices is examined with the help of Distributed Lag Models. The aims of this study are to analyze the relation between the production level and prices of tomatoes – which is a widely produced agricultural product for commercial affairs in Turkey – with the aid of Koyck model, one of the Distributed Lag Models. In the work, the data of the period 1975 – 2004 is used and tomatoes production level is considered as dependent variable and the series consisting of tomatoes prices and delayed values of price series are considered as exogenous variables. According to Koyck model results, it is determined that production is affected by maximum three years’ prices backwards, and for an effective impact of the change in tomatoes prices on tomatoes production, an interval of 18,23 years is needed. On the other hand, for the examined period, while one point of rise in tomatoes prices raises the production 1.149 tons more in current year, in the previous period, one point of rise in the prices raises the production 1.089 tons more. It is determined that the change in delayed values of tomatoes prices in second and third period has a positive effect on production but this effect reduces gradually. Double or quits, it is meant that for a more profitable process of tomatoes production for producers, they are needed to be joined in effective marketing organizations, the contract producing system is needed to be made more active in legal process and it is needed to be focused on infrastructure developments for implementing production-planning concept. Keywords: Tomatoes production and price, Distributed Lag Model, Koyck Model. 1. Giriş Tarımsal üretim genel özelliği itibariyle doğa koşullarından oldukça fazla etkilenmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak üreticiler, üretim sürecinde risk ve belirsizliklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle iklim koşullarındaki olumsuzluklar, hastalık ve zararlılar ve fiyat belirsizlikleri üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye’de tarım işletmelerinin küçük ölçekli olması, üretim planlaması kavramının geliştirilememiş olması ve etkin pazarlama organizasyonlarının bulunmaması gibi nedenlerle üreticiler önemli fiyat belirsizlikleri 21 Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği) yaşamaktadırlar. Bu nedenle üreticiler üretim kararlarını verirlerken genellikle bir önceki yılın fiyatlarını dikkate almaktadırlar. Bu durum tarımsal ürün piyasalarında üretim miktarı ve fiyatlarda dalgalanmalar ortaya çıkarmaktadır. Sonuçta ürün arz miktarı ürünlerde piyasa denge fiyatını belirleyen temel faktör olmaktadır. Ekonomi literatüründe Örümcek Ağı Teoremi (Cobweb) olarak isimlendirilen bu durum tarımsal üretimde çok sıkça yaşanmaktadır. Üretim için verilen kararla, ürünlerin üretilmesi arasında belirli bir zamanın geçmesi gerekmektedir. Bu zaman içerisinde ürün talebinde ortaya çıkan değişmeler karşısında üreticiler ürün arzını hemen artıramamaktadırlar. Sonuçta ürün miktarı ile fiyatları arasında büyük dalgalanmalar ortaya çıkmaktadır (Özgüven,1983). Dolayısıyla üreticiler bulundukları dönemin üretim kararlarını bir önceki dönemin ürün fiyatlarından etkilenerek almaktadırlar. Tarımsal ürünler de bu yapısal özellik nedeniyle, üretim miktarı-fiyat ilişkisi Gecikmesi Dağıtılmış Modeller yardımıyla incelenebilmektedir. Zaman serisi verileri kullanılan regresyon modellerinde eğer model açıklayıcı değişkenlerin yalnızca şimdiki değerlerini değil aynı zamanda gecikmeli (geçmiş) değerlerini de içeriyorsa, buna gecikmesi dağıtılmış model denilmektedir (Gujarati, 2001). Çalışmanın teorik çerçeve bölümünde geniş bir şekilde açıklandığı gibi, gecikmesi dağıtılmış modellerde ortaya çıkan çoklu doğrusallık, serbestlik derecesinin gecikme uzunluğuna bağlı olarak gittikçe azalması sorunlarını gidermek amacıyla, gecikmesi dağıtılmış modelleri tahmin için Koyck modeli geliştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de büyük ölçüde ticari amaçla üretimi gerçekleştirilen Domates üretiminde, üretim miktarı - fiyat ilişkisini Koyck modeli ile incelemektir. Domates toplam ekiliş alanı, üretimi ve ticareti açısından Türkiye’de yaş sebze grubunda en önemli ürünlerden birisidir. Nitekim Domates, toplam yaş sebze üretim alanı içerisinde %24.8, üretim miktarı içerisinde %38.2 ile önemli bir yer almaktadır (FAO, 2006). Bunun yanı sıra tarımsal sanayiye hammadde olması açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Ancak Türkiye’de domates üretimi ve pazarlamasında etkin bir organizasyon söz 24 konusu değildir. Domates fiyatları ürün arzına bağlı olarak serbest piyasa koşullarında oluşmakta ve bu durumda domates üreticilerinin önemli fiyat belirsizliği ile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Türkiye’de Koyck modeli kullanılarak tarımsal ürün fiyat ilişkisini inceleyen çalışmalar vardır. Yurdakul (Yurdakul,1998) tarafından yapılan çalışmada, 1985-1997 yılları arasında Pamuk üretimi ile Pamuk fiyatları arasındaki ilişki Koyck yaklaşımı ile incelenmiştir. Dikmen (Dikmen,2005) tarafından yapılan çalışmada da 1982-2003 döneminde tütün üretimi ile fiyatı arasındaki ilişki Koyck modeli ile incelenmiştir. Eraktan ve arkadaşları (Eraktan ve ark., 2004) tarafından yapılan bir çalışmada da doğrudan gelir desteği ve katma değer arasındaki ilişkinin incelenmesinde Koyck modeli kullanılmıştır. Çalışma, önemli bir tarımsal ürün olan domatesin üretim miktarı fiyat ilişkisinin incelenmesi, üreticilerin fiyatlara karşı duyarlılıklarının ortaya konulması, domates için etkin pazarlama organizasyonları için yapılacak çalışmalara veri oluşturması bakımından önemli görülmektedir. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmada domates üretim miktarı ve domates fiyatlarına ilişkin veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK, 2006) kayıtlarından ve istatistik yıllıklarından elde edilmiştir. AB ve Dünya’ya ait veriler ise FAO (FAO, 2006) kayıtlarından sağlanmıştır. Domates üretim ve fiyat verileri yıllık olarak düzenlenmiş ve 1975-2004 dönemini kapsamaktadır. Domates cari fiyatlarını enflasyonun etkisinden arındırmak için fiyat serisi 1975 bazlı sabit indeks değerlerine dönüştürülmüştür. Analize hazır hale gelen veriler, gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck modeli ile regresyona tabi tutulmuş ve analizler yapılmıştır. Gecikmesi dağıtılmış modeller ve Koyck modeli hakkında detaylı bilgiler Teorik çerçeve başlığı altında verilmiştir. 3. Teorik Çerçeve Gecikmesi dağıtılmış modeller, ekonomik birimlerin (tüketici ve üretici vb.) davranışlarının uygun dinamik modellere dayandırarak analize imkan vermesi açısından G.ERDAL ekonomi literatüründe ayrı bir öneme sahiptir. Irving Fisher tarafından ilk defa incelenen ve kullanılan (İşyar, 1999) gecikmesi dağıtılmış modeller, açıklayıcı değişkenin sadece şimdiki (cari yıldaki) değeri değil, geçmiş yıllardaki değerlerini de kapsamaktadır. Eğer açıklayıcı değişken için geçmişe doğru ne kadar geri gidileceği tanımlanmamışsa buna “sonsuz gecikmeli model” denilmekte ve aşağıdaki gibi gösterilmektedir; tahmin edilmesi sağlanmıştır (Dikmen, 2005). İndirgenmiş yapıdaki modele ulaşmak için, gecikmesi sonsuz dağıtılmış bir modelde Koyck, bütün β’ların aynı işaretli olduğunu, bunların aşağıda gösterildiği gibi geometrik bir biçimde azaldıklarını varsaymaktadır; Yt = α + β0 Xt + β 1 Xt-1 + β 2 Xt-2 + …+ ut Burada λ, ( 0 < λ < 1 ) dağıtılan gecikmenin azalma yada düşme oranı, 1- λ ise uyarlanma hızını ifade etmektedir. βk ise gecikme katsayısının değeridir Gecikme katsayısı değeri (βk), β0’ dan başka λ’ ya da bağlıdır. λ, 1’e ne kadar yakınsa βk’daki azalma oranı da o kadar düşükken, λ, sıfıra ne kadar yakınsa βk’daki azalmada o kadar hızlı olur (Gujarati, 2001). Diğer bir ifadeyle, λ ’nın 1’e yakın olması açıklayıcı değişkenin uzak geçmişteki değerlerinin bağımlı değişken üzerinde önemli düzeyde bir etki yarattığını, λ’nın sıfıra yakın olması da açıklayıcı değişkenin uzak geçmişteki değerlerinin bağımlı değişken üzerindeki etkilerinin çok çabuk ortadan kalktığını ifade etmektedir. Ortalama gecikme sayısı ise, bütün gecikmelerin tartılı ortalaması olup Koyck modeli için aşağıda gösterildiği şekilde hesaplanmaktadır; (1) Diğer yandan açıklayıcı değişken için geçmişe doğru gidilecek yıl sayısı k ile belirlenmişse, buna da “sonlu gecikmesi dağıtılmış model” denilmekte ve aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır; Yt = α + β0Xt + β 1Xt-1 + β 2Xt-2 +…+β kXt-k + ut (2) Bu modelde bağımlı değişken Y(Yt … Yt-k), açıklayıcı değişken X’in sadece bugünkü değeri (Xt) ile değil, geçmiş dönemki değerleri ( Xt-1 ……. Xt-k) ile de etkilenmektedir. Çoğu zaman Y, X’e bir süre sonra tepki göstermektedir, geçen bu süreye de gecikme (gecikme uzunluğu) denilmektedir (Dikmen, 2005). Gecikmesi dağıtılmış modellerde bilinmeyen parametreler (α, β0, …, βk) klasik en küçük kareler yöntemi ile tahmin edilebilmektedir (Alt, 1942; Tinbergen, 1949; Gujarati, 2001). Ancak gecikmesi dağıtılmış modellerde modele özgü tahminin bir takım sakıncaları da söz konusudur (Gujarati, 2001). Bu sakıncalardan birisi, modelde gecikmenin en çok ne kadar olacağına ilişkin ön bir bilginin bulunmamasıdır. Diğer bir sakınca, çok sayıda gecikmeyi tahmin edebilecek bir veri seti oluşturulamadığında, parametrelerin istatistiksel anlamlılık testlerinde serbestlik derecesinin gittikçe azalmasıdır. Sakıncalardan bir diğeri ve en önemlisi de açıklayıcı değişken olarak belirlenen değişkenlerin çoklu doğrusal bağıntı içerisinde olmalarıdır. Gecikmesi dağıtılmış modellerde yukarıda ifade edilen sakıncaları giderebilmek amacıyla Koyck tarafından bir yöntem geliştirilmiştir (Koyck, 1954). Koyck modeli olarak ifade edilen bu yöntemde, bağımsız değişken gecikmelerinin bağımlı değişkeni belirli bir ağırlıkta etkiledikleri ve söz konusu gecikme ağırlıklarının da geometrik olarak azaldığı varsayımından hareketle, modeli indirgenmiş bir hale getirerek, regresyon denkleminin β k = β0λk k=0,1,… Ortalama Gecikme = 1 (3) (4) Ortalama gecikme sayısı, X açıklayıcı değişkeninde oluşan bir birimlik değişimin, bağımlı değişken Y üzerinde hissedilir ölçüde bir etki oluşturabilmesi için geçmesi gereken zaman sürecini göstermektedir (Dikmen, 2005). Bu açıklamalar ışığında gecikmesi sonsuz model aşağıdaki gibi oluşturulmaktadır; Yt = α + β0Xt + β 0λXt-1 + β 0λ2Xt-2 + ….+ ut (5) (5) nolu regresyon eşitliğine, sonsuz gecikme içermesi ve λ katsayılarının doğrusallıktan uzak olması nedeniyle, doğrusal regresyon çözümlemesi uygulanamaz. Bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla, Koyck tarafından model bir dönem geri çekilerek aşağıdaki regresyon modeli elde edilmiştir; Yt-1 = α + β 0Xt-1 + β 0λXt-2 + β 0λ2Xt-3 + ….+ ut-1 (6) 23 Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği) (6) nolu eşitlik λ ile çarpıldığında aşağıdaki (7) nolu eşitliğe ulaşılır; λYt-1 = λα +λβ 0Xt-1 +λ2β 0Xt-2 +λ3β 0Xt-3 +...+ λut-1 (7) Gecikmesi 1 dönem geriye çekilmiş (7) nolu eşitlik, gecikmesi sonsuz olan (5) nolu eşitlikten çıkarıldığında aşağıdaki eşitlik elde edilir ; Yt - λYt-1 = α(1- λ ) + β0Xt + (ut - ut-1 ) (8) (8) nolu eşitlik yeniden düzenlenirse aşağıdaki (9) nolu eşitliğe ulaşılır; Yt = α (1- λ ) + β 0Xt + λYt-1 + vt (9) (9) nolu eşitlikte yer alan vt = ( ut - λut-1 ) olup, ut ile ut-1 ‘in hareketli ortalamasını ifade eder. Yukarıda açıklanan süreç Koyck dönüştürmesi olarak bilinmekte ve (9) nolu eşitlik koyck modeli olarak tanımlanmaktadır. Koyck modelinde açıklayıcı değişkenlerin gecikmeli değerlerini içeren değişkenler tanımlanmamış, böylece çoklu bağıntı sorunu bir anlamda çözümlenmiştir. Diğer yandan gecikmesi sonsuz dağıtılmış modelde α ile sonsuz sayıda β’yı tahmin etme zorunluluğu varken, Koyck modelinde yalnızca α, β0 ve Λ’yı tahmin ederek gecikmesi dağıtılmış model çözümlemesi yapılabilmektedir. 4. Türkiye’de Domates Tarımı Domates, dünyada en çok üretilen, tüketilen ve ticarete konu olan tarım ürünlerinin başında gelmesi, insan beslenmesindeki vazgeçilmez ürünlerde olması ve gıda sanayinde dondurulmuş, konserve, salça, ketçap, turşu gibi çok çeşitli kullanım alanlarına sahip olması nedeniyle önemli sebzelerin başında gelmektedir (Keskin ve Gül, 2004). Dünya domates üretiminde AB, Çin ve ABD’ den sonra Türkiye dördüncü sırada yer almaktadır. Nitekim 2005 yılı itibariyle dünya taze domates üretiminin %7,9’u Türkiye tarafından gerçekleştirilmiştir (FAO, 2006). Türkiye’de yine 2005 yılı itibariyle toplam 1 048 803 ha sebze alanının %24.8’i domates tarımı için kullanılmış ve 2005 yılında toplam 9 700 000 ton domates üretimi gerçekleştirilmiştir (TÜİK, 2006). Domates Türkiye’de, açıkta tarla sebzeciliği şeklinde ve örtü altı üretimi şeklinde üretilmektedir. Domates üretiminde bölgesel yoğunlaşmaya bağlı olarak, domates işleme sanayi de Marmara ve Ege bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Akdeniz Bölgesi ise, daha çok taze tüketime yönelik sera tipi üretimde yoğunlaşmıştır (Arıkbay, 1996). Türkiye’de domates verimi 2005 yılı itibariyle 3,73 ton/da olup, bu değer dünya ortalamasının (dünya ortalaması 2,70 Ton/da) üzerindedir. Ancak 25 üyeli AB’deki verimden de (AB ortalaması 5,87 ton/da) düşüktür (FAO, 2006). Türkiye’de domates verimi son yıllarda kaliteli tohum ve teknolojik üretim sistemlerinin kullanılmasına bağlı olarak artış göstermektedir. Türkiye’de domates verimindeki gelişmeler Şekil 1’de gösterilmiştir. 500.000 kg / ha 400.000 300.000 200.000 1975 1978 1981 1984 1987 1990 1993 1996 1999 Şekil 1. Türkiye’de Yıllara Göre Domates Verimi 24 2002 2005 G.ERDAL Domatesin dış ticaretine ilişkin durum incelendiğinde, 2004 yılı itibariyle toplam 235 364 ton taze domates ihracatı yapılmıştır. İthalat çok düşük düzeyde olup 40 ton dur. İhracat yapılan ülkelerin başında Rusya gelmektedir.Bu açıdan domatesin önemli bir ihraç ürünü niteliği taşıdığı ve ayrıca domatesin işlenerek salça, konserve vb. ürün şeklinde ihracatı da dikkate alındığında dış ticarete önemli katkılar sağladığı ifade edilebilir. Türkiye’de domates serbest piyasa koşullarında pazarlanmaktadır. Bazı üretim bölgelerinde sözleşmeli yetiştiricilik söz konusu olmakla birlikte üreticilerin etkin katılımının olduğu bir pazarlama organizasyonu bulunmamaktadır. Bu durum üreticilerde önemli bir fiyat belirsizliği oluşturmaktadır. Taze domatesin incelenen dönemdeki reel fiyatları Şekil 2’de verilmiştir. 45,00 40,00 TL / kg 35,00 30,00 25,00 20,00 15,00 10,00 1975 1978 1981 1984 1987 1990 1993 1996 1999 2002 2005 Şekil 2. Türkiye’de Yıllara Göre Domates Reel Fiyatlarının Seyri Şekil 2’den de izlenebileceği gibi reel fiyatlarda önemli dalgalanmalar söz konusudur. 5. Araştırma Bulguları İncelenen dönemde domates üretimi ile domates fiyatları arasındaki ilişki düzeyini belirlemek amacıyla korelasyon analizi yapılmış ve korelasyon katsayısı 0,725 olarak hesaplanmıştır. Sonuçta domates üretimi ile fiyatları arasında yeterli ve yüksek düzeyde bir ilgi olduğu belirlenmiştir. Bu sonuç domateste miktar-fiyat ilişkisinin, Koyck modeli ile incelenebileceğini ortaya koymaktadır. Domates için gecikmesi dağıtılmış model aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur. Qt = α + β0 Pt + β1Pt-1 + β2Pt-2 + …+ βk Pt-k + ut (10) Modelde; Qt = t dönemindeki Domates üretimini (Ton) , Pt = t dönemindeki Domates Fiyatını (TL/kg) göstermektedir. Koyck modelinin oluşturulabilmesi amacıyla Domates fiyatı serisinin gecikmeli değerinin (gecikme uzunluğunun) belirlenmesi gerekmektedir. Gecikmesi dağıtılmış bir modelde gecikme uzunluğunu belirlemek için yaygın olarak Schwarz ölçütü kullanılır (Dikmen, 2005). Schwarz şu fonksiyonun en düşüğe indirgenmesini önermektedir: SÖ = ln 2 + k ln n Burada 2 , 2 (= KKT/n ) ‘in en yüksek olabilirlik tahmini, k gecikme uzunluğu, n gözlem sayısıdır. Özetle, bir regresyon modeli çeşitli gecikme değerleri (=k) ile kullanılmakta, Schwarz Ölçütü değerini en küçük yapan k değeri seçilmektedir (Gujarati, 2001). Bu aşamada dağıtılmış gecikmenin biçimi konusunda herhangi bir sınırlama koymadan, çok büyük bir k (gecikme uzunluğu) değeriyle başlanarak, bu süre kısaltıldığında modelin önemli bir bozulmaya uğrayıp uğramadığı gözlenir (Davidson and Mackinnon, 1993). Çalışmada (10) nolu denklem için farklı gecikme uzunluklarında belirlenen Schwarz Ölçütü değerleri Çizelge 1’de verilmiştir. 21 Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği) Çizelge 1- Schwarz Ölçütüne Göre Gecikme Uzunluğu Değerleri Gecikme Schwarz Ölçütü Değeri Uzunluğu k=1 31,45 k=2 31,48 k=3 31,23 k=4 31,29 k=5 31,30 Çizelge 1’den de görülebileceği gibi en düşük Schwarz Ölçütü değeri 3 gecikme uzunluğunda elde edilmiştir. Buna göre domates fiyatlarının domates üretimine olan etkisi 3 yıldan sonra sıfır olmaktadır. Belirlenen gecikme uzunluğuna göre incelenen dönemde domates üretimi ile fiyatı arasındaki ilişki (10) nolu eşitlik klasik en küçük kareler yöntemi (EKKY) kullanılarak aşağıdaki şekilde tahmin edilmiştir. Qt = 5028187,0 + 65,518 Pt - 40,653 Pt-1 + 129,316 Pt-2 - 264,256 Pt-3 t (0,000) (0,009) (0,315) (1,963) (0,013) 18,111 2,879 -1,092 1,963 -2,711 R2 = 0,71 F = 12,92 Eşitlik (11) sonuçlarına göre, t dönemindeki ve 2 dönem önceki domates fiyatı, domates üretimini pozitif yönde etkilerken, 1 ve 3 dönem önceki domates fiyatları üretimi negatif yönde etkilemektedir. Modelde kısmi regresyon katsayıları istatistiksel olarak anlamlı (b1 hariç) bulunmuştur. Model bütünü ile de istatistiksel olarak anlamlıdır. Modelin çoklu belirleme katsayısı 0,71 bulunmuş olup, domates üretiminde meydana gelen değişmelerin %71’i domates fiyatı ve gecikmeli dağılımı tarafından açıklanmaktadır. Model bütünü ile istatistiksel olarak anlamlı bulunmasına karşın, gecikmesi dağıtılmış modellerde iki önemli sorun modelin güvenilirliliği açısından tartışılmalıdır. Birinci sorun, modelde fiyat değişkeninin gecikmeli değerlerinin dikkate alınmasından dolayı çoklu bağıntı sorunudur. İkinci sorun ise gecikmeli değerler setinde ortaya çıkan gözlem kaybıdır. Eğer oluşturulan serilerde veri sayısı çok fazla değil ise, gecikmelerden dolayı tahmin değerleri tutarsızlık gösterebilmektedir. Bu iki önemli sorunu gidermek amacıyla Koyck Modeli kullanılarak tahmin yapılmıştır. Elde edilen (11) nolu regresyon eşitliğinin Koyck Modeli ile tahmin sonuçları aşağıda verilmiştir. Qt = 497040,5 + 1,149 Pt + 0,948 Qt-1 (0,182) (0,007) (0,000) t 1,372 0,843 13,333 R2 = 0,94 24 F = 208,18 (12) (p=0,000) (11) (p=0,000) Oluşturulan Koyck Modelinde; Qt = t dönemindeki Domates üretimini, Pt = t dönemindeki Domates Fiyatını, Qt-1 = t döneminden bir önceki dönemdeki domates üretimini göstermektedir. Model bütünü ile istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Model sonuçlarına göre, domates fiyatındaki 1 TL’lik artış domates üretimini 1,149 ton artırırken, bir dönem önceki domates üretimindeki 1 tonluk artış domates üretimini 0,948 ton artırmaktadır. Model bulgularından ( (12) nolu eşitlik) hareketle ortalama gecikme sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır; Ortalama Gecikme = λ / ( 1- λ ) = 0,948 ( 1 - 0,948 ) = 18,23 Ortalama gecikme sayısına göre, domates fiyatlarında ortaya çıkan değişimin domates üretiminde önemli ve hissedilebilir düzeyde bir etkiye neden olması için gereken zaman 18,23 yıldır. Bu sonuç, tarım işletmelerinde çok büyük ölçüde ticari amaçla yapılan domates tarımında, üreticilerin bu ürünü yetiştirmekte istekli davrandıklarını göstermektedir. Koyck modelinden hareketle, (11) nolu eşitliğe aşağıdaki şekilde ulaşılabilmektedir. Koyck modeli yeniden yazılırsa ; Qt = α + β0 Pt + λ Qt-1 + ut k βk = λ β0 ve G.ERDAL 0 < λ < 1 olduğundan, (11) nolu eşitliğe şu hesaplamalarla ulaşılır ; βk = λk β0 β0 = λ0 β0 = (0,948)0 (1,149) = 1,149 β1 = λ1 β0 = (0,948)1 (1,149) = 1,089 β2 = λ2 β0 = (0,948)2 (1,149) = 1,032 β3 = λ3 β0 = (0,948)3 (1,149) = 0,979 α0 = α / ( 1- λ ) = 497040,5 / ( 1- 0,948) = 9558471,1 Elde edilen bu bulgularla, Koyck modelinden türetilmiş regresyon denklemi yeniden yazıldığında aşağıdaki eşitlik elde edilir. Qt = α0 + β0Pt + β1Pt-1 + β2Pt-2 + β3Pt-3 + ut Qt = 9558471,1 + 1,149 Pt + 1,089 Pt-1 + 1,032 Pt-2 + 0,979 Pt-3 (13) Koyck modelinden türetilmiş gecikmesi dağıtılmış bir modeli ifade eden yukarıdaki (13) nolu eşitlikte, λ katsayısının 0 < λ < 1 olması nedeniyle, gecikmeli domates fiyatlarının, domates üretimi üzerinde giderek azalan bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir. Gecikmeli fiyatlara ait parametrelerin giderek azalan bir etki ortaya çıkarması λ katsayısının modelde sınırlandıran bir etki ortaya çıkarmasından kaynaklanmaktadır. (13) nolu regresyon eşitliğinden hareketle, cari yılda domates fiyatlarındaki 1 birimlik artış üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki bir birimlik artış domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır. Domates fiyatlarının iki ve üçüncü dönem gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim üzerinde pozitif etki yapmakla beraber bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. 6. Sonuç ve Öneriler Bu çalışmada, domates üretim miktarı ile fiyatları arasındaki ilişki gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck modeli kullanılarak analiz edilmiştir. Modelde domates üretimi bağımlı değişken, domates fiyatı ve domates fiyatının gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak dikkate alınmıştır. Çalışma, 1975-2004 dönemine ait verilerle gerçekleştirilmiştir. İncelenen dönemde domates üretim miktarı ile fiyatları arasında %73’ lük bir korelasyon belirlenmiş ve Koyck modeli ile miktar-fiyat ilişkisinin incelenebileceği anlaşılmıştır. Koyck modelinde bilinmeyen parametrelerin tahmini için Schwarz kriteri kullanılarak gecikme uzunluğu 3 olarak belirlenmiştir. Bu gecikme uzunluğu kullanılarak incelenen dönemde domates üretim miktarı ile fiyatı için gecikmesi dağıtılmış model oluşturularak regresyon çözümlemesi yapılmıştır. Elde edilen model bütünü ile istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Diğer taraftan gecikmesi dağıtılmış modellerde çoklu bağıntı sorunun ortaya çıkması nedeniyle, model Koyck dönüştürmesine tabi tutulmuştur. Domates üretimi ile fiyat ilişkisinin incelendiği Koyck modelinde çoklu belirleme katsayısı %94 olup, modelin bütünü ile %1 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Domates fiyatlarında ortaya çıkan değişimin domates üretiminde önemli ve hissedilebilir düzeyde bir etkiye neden olması için gereken zamanın ortalama gecikme sayısına göre 18,23 yıl olduğu belirlenmiştir. Koyck modeli sonuçlarından hareketle 3 yıl gecikmeli türetilmiş koyck modeli parametreleri hesaplanmıştır. Buna göre cari yılda domates fiyatlarındaki bir birimlik artış üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki bir birimlik değişme domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır. Domates fiyatlarının ikinci ve üçüncü dönem gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim üzerinde pozitif etki yapmakta ancak bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’de domates önemli tarımsal ürünlerden birisidir. Ancak üretim planlaması yapılamaması, üreticilerin etkin pazarlama organizasyonlarına sahip olmamaları üreticileri önemli bir fiyat belirsizliği ile karşı karşıya bırakmaktadır. Fiyat belirsizliği sonucunda üretim miktarında dalgalanmalar yaşanmaktadır. Üreticilerin domates yetiştiriciliğini kazançlı hale dönüştürebilmeleri açısından, etkin pazarlama organizasyonlarına kavuşturulabilmeleri, sözleşmeli yetiştiricilik sisteminin yasal zeminde daha aktif hale gelmesi, üretim planlaması kavramının hayata geçirilebilmesi yönünde alt yapı çalışmalarının ağırlık kazanması ve tüm bunlara yönelik politikaların oluşturulması gerekmektedir. Böylece sadece domateste değil, tüm tarım ürünlerinde yaşanan fiyat belirsizliği en aza indirilebilecek ve bu ürünlerin katma değeri artırılabilecektir. 23 Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği) Kaynaklar Alt, F., 1942, Distributed Lags, Econometrica, c. 10, pp: 113-128. Arıkbay, C., 1996, Türkiye’nin İşlenmiş Domates Dışsatımı: Durum Değerlendirmesi ve Avrupa Topluluğu’na Tam Üyeliğin Olası Etkileri, Doktora Tezi (basılmamış). Davidson, R., Mackinnon, J.G., 1993, Estimation and Inference in Econometrics, New York, Oxford University Pres, ISBN 0-19-506011-3, pp: 675-676. Dikmen, N., 2005, “Koyck-Almon Yaklaşımı İle Tütün Üretimi ve Fiyat İlişkisi”, VII. Ulusal Ekonometri ve İstatistik Sempozyumu, 26-27 Mayıs 2005,İstanbul Üniversitesi. http://www.ekonometridernegi.org/bildiriler/o16s1.p df, erişim tarihi: Ağustos 2006. Eraktan, G., Abay, C., Miran, B., Olhan, E., 2004, Türkiye’de Tarımın Teşvikinde Doğrudan Gelir Desteği Sistemi ve Sonuçları, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın No: 2004-53, sh: 68-71, İstanbul. FAO, 2006, Statistical database of food and agriculture organization of the United Nations, http://faostat.fao.org/faostat/. erişim tarihi : Ağustos 2006. 24 Gujarati, D.N., 2001, Temel Ekonometri, (Çevirenler: Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen) Literatür Yayınları No:33, İstanbul. İşyar, Y., 1999, Ekonometrik Modeller, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Yayın No: 141, Bursa. Keskin, G., Gül, U., 2004, Domates, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, T.E.A.E-Bakış, Sayı:5, Nüsha:13, Ankara. Koyck, L.M., 1954, Distributed Lags and Investment Analysis, North Holland Publishing Company, Amsterdam, pp: 21-50. Özgüven, A., 1983, Tarım Ekonomisi ve Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul, sh. 175-178. TÜİK, 2006, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara, http://www.tuik.gov.tr, erişim tarihi: Ağustos 2006. Tinbergen, J., 1949, Long-Term Foreign Trade Elasticities, Macroeconomica, c 1, pp:174-185. Yurdakul, F., 1998, “Pamuk Üretimi İle Pamuk Fiyatı Arasındaki İlişkinin Ekonometrik Analizi: KoyckAlmon Yaklaşımı”, Çukurova Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, Adana. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23(2), 25-31 Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği) Murat Sayılı Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu araştırmada, kuş gribinin tüketicilerin tavuk eti tüketimleri üzerine etkileri incelenmiştir. Bu kapsamda, tüketicilerin sosyo-ekonomik durumları, kuş gribi öncesi ve sonrası et tüketim durumları, tavuk eti tüketim tercihleri, tavuk eti satın almada etkili olan faktörler ve sağlıklı tavuk eti satın alma eğilimleri irdelenmeye çalışılmıştır. Toplam 210 adet hanehalkı ile anket yapılmış ve analizler 3 farklı gelir grubu itibariyle yapılmıştır. Kuş gribinden önce aile başına 4.27 kg/ay olan tavuk eti tüketimi, kuş gribinden sonra 3.19 kg/ay’a düşmüştür. Araştırma bulgularına göre; kuş gribinin tüketicilerin tavuk eti tüketim miktarını etkilediği (%42.86), buna karşın bazı üreticilerin (%57.14) ise kuş gribinden etkilenmedikleri saptanmıştır. Ürünün fiyatı, ürünü üreten firma adı/markası, ürünün ambalaj durumu, ağırlığı, görünüşü, köy ürünü olması ve rengi önemli iken; ürünün taze olması ve ürüne sağlık açısından güvenebilme çok önemli olarak saptanmıştır. İncelenen ailelerin yarıdan fazlası hastalığın insanları etkilemeyeceğini düşünmüşlerdir. Bundan dolayı hastalık döneminde dahi tüketimlerini değiştirmemişlerdir. Diğer taraftan, tüketicilerin %42.86’sı hastalıktan dolayı tüketimlerini azaltmışlardır. Anahtar kelimeler: Kuş gribi, tavuk eti tüketimi, Tokat ili The Effects of Bird Flue on Consumers’ Broiler Consumption Habits (Tokat Province Sample) Abstract: The effects of bird flue on consumers’ broiler consumption were analyzed in this study. The socioeconomic situation of the consumers, their consumption before and after bird flue, their preferences for broiler consumption, their preferences of buying healthy broiler, and the effective factors in purchasing broiler were indicated. A total of 210 survey forms were filled with households. The analysis of data were conduced according to 3 income levels. While the average broiler consumption was 4.27 kg/month before bird flue, this amount decreased to 3.19 kg/month. While the price, producer/brand, package, weight, apperance, being from village, and color of product was important; the fershness and confidence of healthiness were determined to be important. Of the households more than 50 percent thought that the disease will not affect the humanbeing. That is why, even during that period they did not change their consumption. On the other hand, 42.86 percent of the respondents decreased their amount of consumption because of the disease. Key words: Bird flue, broiler consumption, Tokat Province 1. Giriş Türkiye’de hayvancılık, bir taraftan yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabilmesi, diğer taraftan kalkınma için gerekli dövizin elde edilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır (Anonim, 1991). Üstün besleme gücünün yanı sıra, hayvansal proteini kısa sürede ve en ucuz olarak sağlayabilmesi bakımından tavukçuluk diğer hayvancılık kolları arasında önemlidir. Türkiye’de nüfus artış hızı ve kırmızı et üretiminin giderek azalması sonucu ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki artışlarla dengelenebilmiştir. Ülkedeki kanatlı sektörü; 940000 ton piliç, 50000 ton hindi eti, 55000 ton çıkma tavuk olmak üzere toplam 1045000 ton kanatlı eti üretmektedir. Yılda üretilen 10 milyar adet yumurta da dikkate alındığında, ilgili sektör ülkedeki hayvansal protein açığını kapatmada çok önemli bir konumdadır. 2004 yılı verilerine göre, Türkiye 943000 ton piliç eti üretimiyle dünya ülkeleri arasında 14. sıradadır. Üretimin bu kadar yüksek olmasına karşın kişi başına piliç eti tüketimi ise düşüktür. Fert başına yıllık piliç eti tüketimi 1990 yılında 3.8 kg iken, 2004 yılında 14 kg’a yükselmiştir. Bu değerler AB ülkelerinde ise ortalama 26 kg düzeyindedir. Türkiye’de 2005 yılının Ekim ayına kadar sağlıklı gelişen ve ileriye dönük atılımlara hazır olan kanatlı sektörü ve bu sektörden geçimini sağlamaya çalışan çiftçiler, kuş gribi vakalarının görülmesi üzerine önemli zararlar görmüştür (Anonim, 2006). Kuş gribi bütün dünyada büyük ekonomik kayıplara neden olan bir hastalık olup, Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği) tavukçuluk sektörünü tehdit eden önemli viral hastalıklardan biri olarak kabul edilmektedir. Hastalık yumurtacı hayvanlarda %75-80 verim kaybı ile tüm kanatlılarda %10100 arasında ölüme neden olmaktadır. Hastalık son on yılda Meksika, Avustralya, Hong Kong, İtalya, Kore, Vietnam, Japonya, Çin, Tayland, Kamboçya, Pakistan, Endonezya, ABD gibi bir çok ülkede görülmüştür (Bayraktar, 2006). Türkiye’de ise hastalık ilk kez 5 Ekim 2005 tarihinde Balıkesir İli Manyas ilçesi Kızıksa (Kızılköy) Beldesi ile Salur Köyleri arasında çeltik tarlalarında açık hindi besisi yapan bir işletmede, daha sonra da 15 Aralık 2005 tarihinde Iğdır’ın Aralık ilçesinde ortaya çıkmış ve daha sonra bir çok ilde de görülmüştür. Hastalığın görülmesi üzerine, AB Türkiye’den tavuk eti ithalatını belli bir süre için durdurmuştur. Ülke genelinde ise, tüketicilerin bir kısmının beyaz et tüketiminden vazgeçmeleri veya azaltmaları sonucunda, beyaz et sektöründeki firmalar zararına satış yapmak zorunda kalmışlar, tüketici tercihlerini tekrar beyaz ete yönlendirmek amacıyla da yoğun bir reklam çalışması yürütmüşlerdir. Türkiye’de kuş gribi vakalarının görülmesi ile ortaya çıkan kriz sonucu; sektör %50 küçülmüştür. Maddi zararın 2005 yılının son üç ayı itibariyle 95 milyon YTL (piliç eti olarak), 2006 yılı için muhtemel zarar ise 158.4 milyon YTL olmak üzere, toplam 253.4 milyon YTL olduğu belirtilmektedir (Akman, 2006). Araştırma bölgesinde, tüketicilerin tavuk eti tüketimleri üzerine kuş gribinin etkilerini inceleyen çalışma bulunmamaktadır. Bundan dolayı araştırma orijinaldir ve önemlidir. Yapılan bu araştırmada; Tokat ili merkez ilçedeki tüketicilerin kuş gribi sonrası et tüketim durumlarındaki değişimler ortaya konulmuştur. Araştırmada tüketicilerin sosyoekonomik durumları, kuş gribi öncesi ve sonrası et tüketim durumları, tavuk eti tüketim tercihleri, tavuk eti satın almada etkili olan faktörler ve sağlıklı tavuk eti satın alma eğilimleri irdelenmeye çalışılmıştır. 2. Materyal ve Yöntem Bu çalışmanın ana materyalini, TokatMerkez ilçede (kent merkezinde) ikamet eden ailelerden anket yoluyla derlenen veriler oluşturmaktadır. Anket çalışması 2005 yılı Aralık ayında yapılmıştır. Ayrıca konu ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalardan da yararlanılmıştır. Bölgede tüketim ile ilgili daha önce yapılan çalışmalar da dikkate alınarak, 210 adet anket yapılmıştır. Hanehalkları, tavuk eti tüketenler içerisinden rastgele seçilmiştir. Araştırmada örnek olarak seçilen tüm aileler, aylık gelirleri esas alınarak üç gruba ayrılmıştır (Çizelge 1). Elde edilen veriler her gelir grubundaki aileler ve geneli için ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde SPSS 11.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Ailelerin kuş gribi öncesi ve sonrası et tüketimlerinin birbirinden farklı olup olmadıkları t testi (paired t-test) ile analiz edilmiştir. Tavuk eti tüketim alışkanlıkları ile aile geliri arasında ilişki olup olmadığı Khi-kare yöntemi ile ortaya konulmuştur. Çizelge 1. İncelenen ailelerin gelir gruplarına göre dağılımı Grup Aralığı Anket Sayısı Grup No (YTL) (adet) I < 1000 72 II 1001 - 1500 77 III 1501 - + 61 Toplam / Ortalama 210 3. Araştırma Bulguları ve Tartışma 3.1. Ailelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri İncelenen ailelerin sosyo-ekonomik özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Anket yapılan kişilerin büyük çoğunluğu erkeklerden oluşmaktadır. Anket yapılan bireylerin yaşları incelendiğinde; gelir grupları arttıkça yaş 30 Oran (%) 34.28 36.67 29.05 100.00 Aylık Ortalama Gelir (YTL) 611.79 1104.43 2175.08 1246.52 ortalamasının yükseldiği ve genel ortalamada 34.33 yıl olduğu saptanmıştır. Yaş grupları itibariyle en yüksek pay 26-35 yaş grubuna aittir. Bireylerin çoğunluğu lise ve üniversite mezunu olup, gelire bağlı olarak lisansüstü eğitim yapanların oranı da artmaktadır. Gelir gruplarına göre değişmekle birlikte, genel M.SAYILI ortalamada deneklerin %82.86’sı evli ve evli olanların da %22.41’inin eşi çalışmaktadır. Meslek durumu incelendiğinde, bireylerin önemli bir kısmı memurdur. Ailelerin önemli bir kısmı 4-5 arası birey sahiptir. Araştırma bulgularına göre de ailedeki birey sayısı, gelir gruplarına göre 4.09 ile 4.40 arasında değişmekte olup, genel ortalama itibariyle 4.21 kişi olarak saptanmıştır. Gelir gruplarına bağlı olarak ailede çalışan birey sayısı da artmaktadır. En düşük gelir grubunda ailedeki 1.13 kişi çalışırken, bu değer en yüksek gelir grubunda 1.66 ve genel ortalamada 1.30 kişi olarak belirlenmiştir. Tüm gelir grupları itibariyle ailelerin aylık ortalama geliri 1246.52 YTL ve aylık gıda harcaması 452.50 YTL olarak hesaplanmıştır. Gelir gruplarına göre farklı olmakla birlikte, ortalama olarak incelenen aileler aylık gelirlerinin %36.30’unu gıda için harcamaktadırlar. Çizelge 2. İncelenen ailelerin sosyo-ekonomik özellikleri Cinsiyet (%) Yaş (%) Erkek Kadın < 25 26 - 35 36 - 45 46 - 55 56 - + Yaş ortalaması (yıl) İlkokul Ortaokul Eğitim Durumu (%) Lise Üniversite Master-Doktora Evli Medeni Hal (%) Bekar Eşinin çalışma durumu Evet (%) Hayır Memur İşçi Serbest Meslek Mesleği (%) Esnaf Çiftçi Emekli Ev Hanımı 1-3 Ailedeki birey sayısı 4-5 (%) 6-+ Ailedeki ortalama birey sayısı (kişi) Ailede çalışan ortalama birey sayısı (kişi) Ailenin ortalama aylık geliri (YTL) Ailenin ortalama aylık gıda harcaması (YTL) Gıda harcaması / Aylık gelir (%) 3.2. İncelenen Ailelerin Tavuk Eti Tüketim Durumları ve Alışkanlıkları İncelenen ailelerde en fazla tüketilen etler; sığır, tavuk ve balık etidir (Çizelge 3). Kuş gribi vakalarından önce, incelenen ailelerin aylık et tüketimi toplamı 9.48 kg iken, kuş gribinden 1. Grup 83.33 16.67 18.06 40.28 31.94 8.33 1.39 33.74 13.89 13.89 41.67 26.39 4.16 80.56 19.44 17.24 82.76 15.28 23.61 27.78 25.00 1.39 1.39 5.55 30.55 55.56 13.89 4.40 1.13 611.79 262.92 42.98 GRUPLAR 2. Grup 3. Grup 92.21 68.85 7.79 31.15 3.90 26.23 62.34 27.87 25.97 31.15 7.79 13.11 0.00 1.64 34.60 34.69 3.89 6.56 2.60 3.28 41.56 19.67 40.26 39.34 11.69 31.15 92.21 73.77 7.79 26.23 15.49 40.00 84.51 60.00 71.43 62.30 5.19 0.00 2.60 16.39 9.09 13.11 0.00 3.28 6.49 3.28 5.20 1.64 31.17 26.23 53.25 65.57 15.58 8.20 4.09 4.15 1.18 1.66 1104.43 2175.08 429.81 704.92 38.92 32.41 Genel 82.38 17.62 15.24 44.76 29.52 9.52 0.96 34.33 8.09 6.67 35.24 35.24 14.76 82.86 17.14 22.41 77.59 49.52 10.00 15.24 15.71 1.43 3.81 4.29 29.52 57.62 12.86 4.21 1.30 1246.52 452.50 36.30 sonra 8.69 kg’a (anketin yapıldığı dönem itibariyle) düştüğü saptanmıştır. Et tüketim miktarının azalmasında, tavuk eti tüketimindeki düşüş esastır. Kuş gribinden sonra aile başına et tüketim miktarlarında, genel ortalama itibariyle, sığır etinde 0.08 kg, koyun etinde 0.01 kg, kuzu 31 Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği) etinde 0.07 kg, balık etinde 0.13 kg artış olurken, tavuk etinde 1.08 kg azalış olmuştur. Bu durum, ailelerin sağlık riski nedeniyle tavuk etinden kırmızı ve diğer beyaz ete yönelmelerinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kuş gribinden sonra, tüketicilerin daha hassas davrandıkları görülmektedir. İncelenen ailelerin %13.81’i kuş gribi vakalarından sonra tavuk eti tüketimlerinden vazgeçmişlerdir. Ailelerin kuş gribi öncesi ve sonrası et tüketim miktarlarının farklı olup olmadıkları t testi (paired t-test) ile analiz edilmeye çalışılmış ve sonuçlar çizelge 3’te verilmiştir. 1. gruptaki dönemler arası et tüketimi açısından sadece tavuk eti t değerinin anlamlı çıkması, düşük gelir grubuna sahip ailelerin çoğunlukla daha ucuz olan tavuk etini tükettikleri, kuş gribinden etkilenmelerine rağmen fiyatın yüksekliğinden dolayı diğer etleri tercih etmedikleri görülmektedir. 2 ve 3. gruptaki aileler kuş gribinden etkilenmiş ve et tüketim alışkanlıklarını sığır, kuzu ve balığa kaydırmışlardır. Genel olarak kişilerin hindi ve sakatat tüketimlerini değiştirmemeleri bunların tavuk etinin ikamesi olarak düşünülmediğini, sadece ailelerin belli sıklıktaki tüketim alışkanlıklarına bağlı olduğu şeklinde açıklanabilir. Çizelge 3. Ailelerin aylık et tüketim miktarları (kg/aile) GRUPLAR Tüketilen Et 1. Grup 2. Grup 3. Grup Türleri A B A B A B 2.13 2.13 2.04 2.12 3.03 3.20 Sığır t değeri (0.000) (-1.758)*** (-1.692)*** 0.53 0.51 0.27 0.30 0.48 0.51 Koyun t değeri (1.000) (-1.424) (-1.000) 0.28 0.38 0.32 0.36 1.02 1.11 Kuzu t değeri (-1.542) (-1.755)*** (-1.762)*** 0.19 0.19 0.09 0.09 0.27 0.27 Sakatat t değeri (0.000) (0.000) (0.000) 4.99 3.46 3.90 3.22 3.89 2.82 Tavuk t değeri (3.581)* (3.958)* (3.955)* 0.00 0.00 0.00 0.00 0.21 0.21 Hindi t değeri (0.000) (0.000) (0.000) 1.77 1.87 1.57 1.74 1.69 1.80 Balık t değeri (-0.796) (-2.189)*** (-1.988)** Toplam 9.89 8.54 8.19 7.83 10.59 9.92 Genel A B 2.36 2.44 (-1.490) 0.43 0.44 (-0.632) 0.51 0.58 (-2.707)* 0.18 0.18 (0.000) 4.27 3.19 (6.056)* 0.06 0.06 (0.000) 1.67 1.80 (-2.424)** 9.48 8.69 A: Kuş gribinden önceki et tüketim durumu, B: Kuş gribinden sonraki et tüketim durumu * 0.01, **0.05 ve ***0.10 derecesinde anlamlı olduğunu göstermektedir. Kişi başına yıllık tavuk eti tüketimi; Tokat il merkezinde 6.2 kg (Çivi ve ark., 1993); Adana ilinde 15.88 kg (Hanta ve Yurdakul, 1994); Van ili Erciş ilçesinde 11.30 kg (Yıldırım ve Yalçınkaya, 1999); Şanlıurfa ili kentsel alanda 13.3 kg (Şengül ve ark., 2002) olarak saptanmıştır. Kırmızı etler kasap, tavuk ve hindi eti süpermarket ve balık ise satış merkezlerinden satın alınmaktadır (Çizelge 4). İncelenen ailelerin büyük kısmı tavuk etini parça şeklinde tercih ederken, kesilmiş- 30 temizlenmiş olarak da satın alanların oranı azımsanmayacak düzeydedir (Çizelge 5). Genel olarak ailelerin %34.76’sı haftada bir, %28.57’si iki haftada bir, %25.24’ü ayda bir ve %11.43’ü ise haftada birden fazla tavuk eti satın almaktadır. Aileler tavuk etini bütün almaktan ziyade parça olarak alıp tüketmeyi tercih etmektedirler. Tavuk etinin en çok tercih edildiği mevsim, genel olarak yaz ve kış aylarındadır. Gelir düzeyi ile tavuk etinin tercih edildiği mevsim arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki vardır (p<0.01). M.SAYILI Çizelge 4. Ailelerin tükettikleri etleri temin yerleri (%)* Sığır eti Koyun eti Kuzu eti Sakatat Tavuk eti Hindi eti Balık Kasap Süpermarket Kasap Süpermarket Kasap Süpermarket Kasap Süpermarket Kasap Süpermarket Tavuk Satış Merkezi Süpermarket Süpermarket Sokak satıcısı Balık Satış Merkezi 1. Grup 67.31 40.39 68.75 37.50 85.71 14.29 87.50 12.50 23.61 72.22 22.22 0.00 9.09 18.18 95.45 GRUPLAR 2. Grup 3. Grup 68.66 53.70 38.81 55.56 77.78 33.33 33.33 75.00 100.00 50.00 30.00 50.00 100.00 33.33 0.00 66.67 32.47 21.31 64.94 78.69 18.18 11.48 0.00 100.00 5.56 3.70 9.26 0.00 98.15 100.00 Genel 63.58 44.51 59.46 48.65 70.27 37.84 73.68 26.32 26.19 71.43 17.62 100.00 6.82 9.85 97.73 * Bu etleri tüketen tüketiciler içerisindeki oranlarını göstermektedir Çizelge 5. Ailelerin tavuk eti tüketim alışkanlıkları (%) Dondurulmuş tercih ederim Tavuk eti Canlı alıp keserim/kestiririm tüketimindeki Kesilmiş-temizlenmiş alırım tercihler * Parça şeklinde alırım Haftada birden fazla Haftada bir kez Tavuk eti alım sıklığı İki haftada bir kez Ayda bir kez Bütün Tercih edilen Parça tavuk eti şekli Fark etmez Kış Tavuk etinin en İlkbahar çok tercih Yaz edildiği mevsim Sonbahar 1. Grup 8.33 8.33 41.67 87.50 11.11 36.11 30.56 22.22 9.72 48.61 41.67 55.56 1.39 38.89 4.17 GRUPLAR 2. Grup 3. Grup 1.30 8.20 9.09 8.20 35.06 36.07 94.81 96.72 10.39 13.11 35.07 32.79 27.27 27.87 27.27 26.23 3.90 1.64 58.44 55.74 37.66 42.62 29.87 27.87 1.30 4.92 62.34 54.10 6.49 13.11 Genel 5.71 8.57 37.62 92.86 11.43 34.76 28.57 25.24 4.76 54.29 40.95 38.57 1.91 51.90 7.62 * Birden fazla cevap alınmıştır İncelenen ailelerde, genel ortalama itibariyle, ürünün fiyatı, ürünü üreten firma adı/markası, ürünün ambalaj durumu, ağırlığı, görünüşü, köy ürünü olması ve rengi önemli iken, ürünün taze olması ve ürüne sağlık açısından güvenebilme çok önemli olarak saptanmıştır (Çizelge 6). Ürüne sağlık açısından güvenebilmek tüm gruplarda en yüksektir. Kuş gribi sonrası, incelenen ailelerin tavuk eti tüketimlerinde farklı etkilenme durumları ortaya çıkmıştır. İncelenen ailelerin yarıdan fazlası (genel ortalamada %57.14) hastalığın olacağını ve/veya insanlara bulaşmayacağını düşündüklerinden dolayı, kuş gribi sonrasında tavuk eti tüketimlerinde bir değişikliğin olmadığını belirtmişlerdir (Çizelge 7). 31 Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği) Çizelge 6. Ailelere göre tavuk eti satın alınmada önemli olan faktörler (%) A B C D E F G H I Çok önemsiz 12.50 2.78 4.17 0.00 4.17 1.39 1.39 5.56 0.00 Önemsiz 12.50 6.95 2.78 0.00 19.44 1.39 1.39 20.83 9.72 1. Belirsiz 8.33 9.72 11.11 5.55 25.00 11.11 6.94 30.56 22.22 Grup Önemli 51.39 48.61 33.33 29.17 41.67 48.61 27.78 18.05 45.84 G Çok önemli 15.28 31.94 48.61 65.28 9.72 37.50 62.50 25.00 22.22 Çok önemsiz 9.09 0.00 0.00 0.00 2.60 1.30 0.00 5.19 1.30 R Önemsiz 14.29 5.19 6.49 0.00 24.67 3.90 0.00 10.39 5.19 2. Belirsiz 16.88 5.19 12.99 2.60 31.17 9.09 7.79 24.68 19.48 U Grup Önemli 51.95 51.95 36.36 25.97 29.87 45.45 24.68 37.66 48.05 Çok önemli 7.79 37.67 44.16 71.43 11.69 40.26 67.53 22.08 25.98 P Çok önemsiz 11.48 0.00 0.00 0.00 3.28 0.00 0.00 9.84 3.28 Önemsiz 29.51 1.64 4.92 0.00 32.79 0.00 0.00 19.67 13.12 L 3. Belirsiz 19.67 9.84 8.20 3.28 22.95 9.84 3.28 18.03 14.75 Grup Önemli 19.67 11.48 39.34 49.18 54.10 37.70 50.82 37.71 45.90 A Çok önemli 0.00 39.34 32.78 77.05 3.28 39.34 85.24 14.75 22.95 Çok önemsiz 10.95 0.95 1.43 0.00 3.33 0.95 0.05 6.67 1.43 R Önemsiz 18.10 4.76 4.76 0.00 25.24 1.90 0.05 16.67 9.05 Genel Belirsiz 14.76 8.10 10.95 3.81 26.67 10.00 6.19 24.76 19.05 Önemli 48.10 50.00 40.48 25.24 36.19 48.10 21.91 30.95 46.66 Çok önemli 8.09 36.19 42.38 70.95 8.57 39.05 70.95 20.95 23.81 A=Ürünün fiyatı, B=Ürünü üreten firma adı/markası, C=Ürünün ambalaj durumu, D=Ürünün taze olması, E=Ürünün ağırlığı, F=Ürünün görünüşü, G=Sağlık açısından güvenebilme, H=Köy ürünü olması, I=Ürünün rengi Buna karşın tüketicilerin bir bölümü (%42.86) kuş gribi bulaşan etlerin sağlıksız olduğunu düşündüklerinden dolayı et tüketimlerini azaltmışlardır. Bununla birlikte, kuş gribi vakaları sonrasında tavuk eti fiyatı önemli ölçüde düşmüştür. Tokat ilinde daha önce 3 YTL/kg olarak satılan tavuk eti (bütün olarak), kuş gribi vakaları sonrasında 1.25 YTL’ye kadar düşmüştür. Türkiye çapında piliç eti üreten bir firmanın Eylül 2005 tarihinde tavuk eti satış fiyatı 2.52 YTL/kg iken, bu değer Ocak 2006 tarihinde 1.69 YTL olarak gerçekleşmiştir (Yalçın, 2006). Bununla birlikte tavuk eti fiyatının düşmesi sonucu, çok az da olsa, bazı aileler ucuz tavuk etinden daha fazla satın alarak tüketimlerini artırmışlardır (Çizelge 7). Çizelge 7. Kuş gribinin ailelerin tavuk eti tüketimlerini etkileme durumu (%) GRUPLAR 1. Grup 2. Grup 3. Grup Evet etkiledi 41.67 48.05 37.70 86.67 83.78 95.65 Sağlıksız olduğu için et tüketimimi düşürdü 13.33 16.22 4.35 Et fiyatı düştüğü için et tüketimimi artırdı 100.00 100.00 100.00 Toplam Hayır etkilemedi 58.33 51.95 62.30 52.38 67.50 50.00 Çünkü hastalığın olacağını düşünmüyorum 47.62 32.50 50.00 Çünkü hastalık insanlara bulaşmaz 100.00 100.00 100.00 Toplam Ailelerin gelir düzeyleri arttıkça, sağlıklı tavuk eti satın almak için daha fazla ücret ödeme isteği de artmaktadır. Gelir gruplarına göre değişmekle birlikte, genel ortalamada ailelerin %73.33’ü böyle bir isteğe sahiptir (Çizelge 8). Ailelerin yarıdan fazlası sağlıklı bir 30 Genel 42.86 87.78 12.22 100.00 57.14 56.67 43.33 100.00 ürün için mevcut fiyattan %6-10 ve %11-20 daha fazla ücret ödemeyi kabul etmektedirler. Gelir düzeyi arttıkça, çok az da olsa, %51-100 daha fazla ödeme isteğine sahip aileler de bulunmaktadır. M.SAYILI Çizelge 8. Sağlıklı tavuk eti satın almak için ailelerin daha fazla ücret ödeme durumları (%) GRUPLAR 1. Grup 2. Grup 3. Grup Genel Hayır 31.94 27.27 19.67 26.67 Evet ise, % ne kadar? 68.06 72.73 80.33 73.33 20.41 14.29 8.16 14.29 1-5 24.49 25.00 48.98 32.47 6 - 10 12.24 41.07 14.29 23.38 11 - 20 18.37 3.57 16.33 12.34 21 - 30 2.04 1.79 4.08 2.60 31 - 40 22.45 8.93 2.04 11.04 41 - 50 0.00 5.36 6.12 3.90 51 - 100 4. Sonuç ve Öneriler Kuş gribi vakalarının görülmesi tavukçuluk sektörünü ve tüketicileri olumsuz yönde etkilemiştir. Üreticilerin tavuk eti satışları ve satış fiyatları önemli düzeylerde düşmüş, bunun sonucunda tüketicilerin bir kısmı tavuk eti tüketiminden vazgeçme ve/veya azaltma yoluna giderlerken, bir kısma da bu durumdan hiç etkilenmemiş, hatta bazı tüketiciler fiyatların düşüşünü fırsat bilerek, daha fazla tavuk eti satın almışlar ve tüketmişlerdir. Sağlık açısından alınması gereken tedbirlerin tüketicilere medya kanalıyla duyurulması ve entegre tesislerde üretilen tavuklarda bu hastalığın görülmemesi, markalı tavuk satışlarının tekrar eski düzeylerine gelmesini sağlamıştır. Kuş gribi ile mücadele ve korunma yöntemlerini içeren eğitici programlar daha sık ve yoğun şekilde yapılmalıdır. Bu konuda ildeki kamu ve özel sektör kuruluşlarına büyük görev düşmektedir. Araştırma bulgularına göre, tüketicilerin sağlıklı ürün almayı tercih etmeleri ve bu konuda daha fazla ücret ödemeyi kabul etmeleri de önemlidir. Üretim ve pazarlamada bu durumun dikkate alınması yararlı olacaktır. Gelir düzeyi düşük ailelerde hastalık riski söz konusu iken bile tavuk etinin önemli miktarlarda tüketiliyor olması, bu ürünün özellikle düşük gelir grupları için vazgeçilmez bir protein kaynağı olduğunu göstermektedir. Bu durum dikkate alınarak, kanatlı eti üretimi yapan sektörün risk ve belirsizliklere karşı korunması, beklenmedik gelişmeleri önleme konusunda esneklik kazandırılması yönünde çözüm ve politikalar geliştirilmelidir. Kaynaklar Akman, K., 2006. Tavukçuluğu Tüketme Sağlıklı Ürünü Tüket. Kuş Gribi Ekonomik ve Sosyal Boyutları Paneli, TZOB, 26 Ocak, Ankara, 81-87. Anonim, 1991. Hayvancılık İhtisas Komisyonu Raporu, DPT, Yayın No: 2267, Ankara. Anonim, 2006. Kanatlı Sektörünün Türkiye’deki Kuş Gribi Vakaları Sonrasında Son Durum Raporu, BESD-BİR, Ankara. Bayraktar, R., 2006. Avian Influenza (Tavuk Vebası, Kuş Gribi) Hastalığı ve Dünyadaki Durumu (http://www.etlikvet.gov.tr/Vethalksagligi/avianinflu enza.htm). Çivi, H., Gürler, A.Z., Esengün, K., Karkacıer, O., 1993. Tokat İli Merkezinde Yaşayan Hane Halklarının Beyaz Et Tüketimi Üzerine Bir Araştırma. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(1), Tokat, 116-122. Hanta, B., Yurdakul, O., 1994. Adana İli Kentsel Alanda Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(2), Adana, 169-184. Şengül, T., Çelik, Y., Doğan, Z., 2002. Şanlıurfa İli Kentsel Alanda Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Düzeyleri ve Tüketim Alışkanlıklarının Belirlenmesi. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 19(1), Tokat, 145-150. Yalçın, C., 2006. Kuş Gribinin Ulusal Düzeyde SosyoEkonomik Etkileri. Kuş Gribi Ekonomik ve Sosyal Boyutları Paneli, TZOB, 26 Ocak, Ankara, 57-69. Yıldırım, İ., Yalçınkaya, O., 1999. Tavuk Eti Tüketim Yapısı: Van İli Erciş İlçesi Örneği. Uluslararası Hayvancılık 99 Kongresi, 417-421. 31 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Ziya Gökalp Göktolga Sibel Gülse Bal Kemal Esengün Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu çalışma ile, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesindeki öğrencilerin ziraat eğitimi hakkındaki fikirlerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmanın verileri 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile yapılan yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanan 134 adet anketten elde edilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar kısaca şu şekildedir. Öğrencilerin yalnızca %18,66’sı ziraat fakültesini birinci tercih olarak yapmıştır. Öğrencilerin %58,95’i “ziraat fakültesinde birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli, son yıl (4.sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalı” modelini en uygun model olarak bulmuşlardır. Öğrencilerin görmek istedikleri dersler ise, gen transferi, bilgisayar destekli modern tarım, mesleki İngilizce ve sürdürülebilir tarım dersleri olmuştur. Anahtar kelimeler: Ziraat Fakültelerinde Eğitim, Eğitim Modeli, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Examination of Opinions of Students in Faculty of Agriculture of Gaziosmanpasa University about Education in Agricultural Faculties Abstract: The aim of the study is to expose opinions of students in Faculty of Agriculture of Gaziosmanpasa University about education in Agricultural Faculties. The data was obtained from 134 students in 3 and 4 classroom by face to face interview technique. The results of the study are briefly like that; only 18.66 % of students made as first preference to agricultural faculty. 58.95 % of students obtained the most appropriate model as “the education should be given in the departments of agricultural faculties, applied education connected with their department should be given to students in last year”. In addition, students want to take lessons such as gene transfer, modern agriculture supported by computer, vocational English, and sustainable agriculture. Keywords: Education in Agricultural Faculties, Model of Education, Gaziosmanpasa University 1. Giriş Teknolojinin ve rekabetin son derece hızlı büyüdüğü günümüzde, eğitim giderek çok önemli bir hal almaktadır. Hızla gelişen teknoloji ve rekabet ortamına ayak uydurmanın en önemli yollarından birisi uygun eğitim modellerinin belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Eğitim son derece girift bir kavram olup ekonomik ve sosyal gelişme ile oldukça yakından ilişkilidir. Eğitimin ilişkili olduğu konulardan bir diğeri de sektörel gelişmedir. Bir ülkedeki herhangi bir sektörün gelişmişliğinin ölçülerinden birisi, o sektördeki üst düzey yöneticisinden tabandaki işçiye kadar tüm çalışanların iyi bir bilgi birikimine ve eğitime sahip olmalarıdır. Bu çalışmada Türkiye’nin en önemli ve stratejik sektörlerinden birisi olan tarım sektörünün eğitimi hakkında öğrenci görüşlerine yer verilmiştir. Genel eğitim politikalarının öneminin yanı sıra tarım potansiyeli yüksek olan, Türkiye’de ziraat eğitimini incelemek oldukça gereklidir. Ziraat fakülteleri ilk kurulduğu zamanlarda milli 36 ekonominin temeli ziraattır fikriyle örtüşerek son derece tercih edilen ve yüksek puanlarla öğrenciler alırken, bu durum son zamanla değişmiş ve bu günlerde ziraat fakülteleri maalesef öğrencilerin en son tercihleri arasında yer almaya başlamıştır. Bunun sebepleri araştırılırken yapılması gereken, işlerden birisi ziraat eğitimi alan öğrencilerin görüşlerine yer vermektir. Bu çalışma ile Gaziosmanpaşa Üniversitesindeki öğrencilerin görüşlerine yer verilmiştir. Öğrencilerin bu alandaki görüşleri önemlidir, zira gelecekle ilgili bir takım beklentisi olan kişilerin eğitimini gördükleri fakülte hakkında görüşleri nedir, fakülteden almayı talep ettikleri bilgiler hangi yöndedir? Bunların bilinmesi ziraat fakültelerinin eksikliklerini görmesi ve kendilerini geliştirmesi açısından faydalı olacaktır. Daha önce Türkiye’de ve dünyada ziraat eğitimi ile ilgili bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır (Sutphin and Stewart, 1995; Erkan ve Budak, 2000; Lomas et al., 2000; Rehber ve İnan, 2000; Saral ve ark, 2003; Sabancı, 2004; Eriş, 2004; Çiftçi, 2004). Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Bu çalışma ile, Gaziosmanpaşa Üniversitesi ziraat fakültesindeki öğrencilerin ziraat fakültelerini tercih nedenleri, ziraat fakültelerinde uygulanan eğitim modelleri konusundaki düşünceleri, mezuniyet sonrası düşünceleri ve ziraat fakültesinde verilen derslerin uygunluğu konusundaki görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. bulunmuş olmaları sebebiyle gayeli olarak seçilmiştir. Anket hacminin belirlenmesinde 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin % 40’ı ile çalışılmış ve 134 anket yapılmıştır. Anketler bölümlere eşit sayıda dağıtılmıştır. Çalışmadan elde edilen bilgiler basit yüzde hesapları ile yorumlanmıştır. Hesaplamaların yapılmasında Excel istatistik programı kullanılmıştır. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmanın popülasyonunu Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Çalışmada 3. ve 4. sınıf öğrencileri, bölüm tercihi yapmış öğrenciler olmaları, ayrıca ziraat fakültelerindeki eğitim sistemini değerlendirecek kadar eğitim sürecinde 3. Araştırma Bulguları Çizelge 1’de ankete katılan öğrencilerin cinsiyete göre dağılımı gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde erkek öğrenciler toplam öğrencilerin %67,18’ini oluştururken, kız öğrencilerin oranının %32,84 olduğu görülmektedir. Çizelge 1: Öğrencilerin Cinsiyete Göre Dağılımı Cinsiyet Adet % Erkek 90 67,16 Kadın 44 32,84 Toplam 134 100,00 Çizelge 2’de öğrencilerin yaş gruplarına göre dağılımı gösterilmiştir. Öğrencilerin yaş grupları incelendiğinde en kalabalık grubu 23- 25 yaş grubu oluşturmaktadır (%56,72). Bunu %33,58 ile 20-22 yaş grubu takip etmektedir. Çizelge 2: Öğrencilerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Yaş Grupları Adet % Standart Sapma 20-22 45 33,58 0,66 23-25 76 56,72 0,65 26-28 11 8,21 0,89 29 + 2 1,49 4,95 Toplam 134 100,00 2,74 Öğrencilerin ÖSS sınavında ziraat fakültesini tercih sıraları, öğrencilerin ziraat fakültesini ne derece severek ve isteyerek okumakta oldukları gösteren en önemli unsurlardan birisidir. Öğrencilere ziraat fakültesini kaçıncı tercih olarak seçtiklerine Ortalama 21,61 23,63 26,64 33,50 23,20 ilişkin bilgiler Çizelge 3’de gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde öğrencilerin sadece %18,66’sının ziraat fakültesini 1.tercih olarak yazdığı görülmektedir. En kalabalık grup olarak %36,57 ile 10-23. tercih grubu görülmektedir. Çizelge 3: Öğrencilerin ÖSS Sınavında Ziraat Fakültesini Tercih Sıraları Tercih sırası Adet % 1. tercih 25 18,66 2-5. tercih 25 18,66 5-10. tercih 17 12,69 10-23. tercih 49 36,57 Son tercih 13 9,70 Ek kontenjan 5 3,73 Toplam 134 100,00 38 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Çizelge 4’de ise öğrencilere ziraat fakültesini tercih sebebi sorulmuş ve alınan cevaplar Çizelgede özetlenmiştir. Görüşülen öğrencilerin %27,61’i gerçekten istediği ve sevdiği için tercih ettiğini belirtmiştir. Yine öğrencilerin önemli bir kısmı (%32,09) ziraat fakültesini puanı az olduğu ve açıkta kalmamak için tercih ettiğini belirtmiştir. Çizelge 4: Öğrencilerin Ziraat Fakültesini Tercih Sebebi TERCİH SEBEPLERİ Adet % Gerçekten istedikleri için 37 27,61 Puanı az olduğu için 25 18,66 Açıkta kalmamak için 18 13,43 Meslek lisesi çıkışlı olduğu için 16 11,94 Çiftçilikle uğraştığı için 12 8,96 Mühendislik okumak istediği için 12 8,96 Askerlik için 3 2,24 Ailem istediği için 5 3,73 Yanlış tercih 1 0,75 Cevapsız 5 3,73 Toplam 134 100,00 Şu anda ziraat fakültelerinde uygulanan eğitim sistemine göre öğrenciler 1. ve 2. sınıfta ziraat mühendisliği ile gıda mühendisliği şeklinde iki bölüm halinde alınmakta, 2. sınıfın sonunda ziraat mühendisliğinde okuyan öğrenciler bölüm tercihi yaparak, 3. sınıftan itibaren bölümlerinde eğitim görmeye devam etmektedir. Çizelge 5’de öğrencilere bölüm tercihinde ilk tercihlerinin hangi bölüm olduğu sorulmuştur. Çizelge 5 incelendiğinde öğrencilerin en fazla tercih ettikleri bölümlerin Bahçe Bitkileri (%21,37) ve Bitki Koruma (%20,51) Bölümleri olduğu görülmektedir. Çizelge 5: Öğrencilerin Birinci Tercihi Olan Bölümler BÖLÜMLER Adet Bahçe bitkileri 25 Bitki koruma 24 Tarım ekonomisi 18 Zootekni 16 Tarla bitkileri 12 Tarımsal mekanizasyon 11 Toprak 11 Toplam *117 % 21,37 20,51 15,38 13,68 10,26 9,40 9,40 100,00 * Gıda mühendisliği bölümü öğrencileri, tercih yapmadıkları için bu değerlendirmede yer almamıştır. Öğrencilere ikinci sınıfın sonunda yaptıkları bölüm tercihlerinden memnun olup olmadıkları sorulmuş ve sonuçları çizelge 6’da gösterilmiştir. Çizelge 6 incelendiğinde öğrencilerin çok büyük bir kısmının (%77,61) seçtikleri bölümlerden memnun olmadıkları anlaşılmaktadır. Bu durum ziraat fakültelerindeki eğitimin kalitesini direkt etkileyen hususlardan birisidir. Çizelge 6: İkinci Sınıfta Yapılan Bölüm Tercihinden Memnuniyet Durumu Adet % Memnun olmayanlar 104 77,61 Memnun olanlar 30 22,39 Toplam 134 100,00 36 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Öğrencilerin ziraat fakültelerinde olmasını istedikleri eğitim modelleri sorulmuş ve çizelge 7’de gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ve uygun bulunan model %58,95 ile dördüncü model (birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli, son yıl (4.sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalılar)’dir. Bu modelden sonra en çok tercih edilen model ise %56,71 ile I nolu model (birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli)’dir. Öğrenciler tarafından en az tercih edilen model ise %2,23 ile III nolu model (ilk üç yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, son sınıfta bölümleşme olmalı)’dir. Çizelge 7: Öğrencilerin Ziraat Fakültelerinde Olmasını İstedikleri Eğitim Modelleri UYGUN Adet % MODELLER I-Birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli (OSYM sınavında bölüm tercihini yapmış olarak eğitimine başlamalı) II- İlk iki yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, üçüncü sınıftan itibaren bölümleşme olmalı (OSYM sınavında bölüm tercihini yapmış olarak eğitimine başlamalı) III- ilk üç yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, son sınıfta bölümleşme olmalı IV- Birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli, son yıl (4.sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalılar V-Ziraat fakülteleri 5 yıl olmalı. Birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli, son yıl (5. sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalılar *Bir kişi birden fazla cevap vermiştir. Öğrencilerin ziraat fakültelerinden mezun olduktan sonraki dönem için düşünceleri sorulmuş ve çizelge 8’de gösterilmiştir. Öğrencilerin mezun olduktan sonra yapmayı planladıkları işler arasında en yüksek payı %20,38 ile kendi mesleği ile ilgili bir kamu UYGUN DEĞİL Adet % 76 56,71 58 43,29 44 32,83 90 67,17 3 2,23 131 97,77 79 58,95 55 41,05 49 36,56 85 63,44 kuruluşunda çalışmak fikri oluştururken, bunu %19,11 ile mesleği ile ilgili özel sektörde çalışmak, %18,05 ile akademik kariyer yapmak fikri takip etmektedir. En az tercih edilen fikir ise %6,79 ile mezun olduktan sonra meslek dışında kendi özel işinde çalışmaktır. Çizelge 8: Öğrencilerin Ziraat Fakültesinden Mezun Olduktan Sonraki Dönem İçin Düşünceleri Adet % Mesleğiyle ilgili bir kamu kuruluşunda çalışmak 96 20,38 Mesleğiyle ilgili özel sektörde bir işte çalışmak 90 19,11 Akademik kariyer yapmak 85 18,05 Mesleğiyle ilgili kendi işimi kurmak 66 14,01 Mesleğiyle ilgili olmayan bir kamu kuruluşunda çalışmak 44 9,34 Mesleğiyle ilgili olmayan özel sektör kuruluşunda çalışmak 41 8,70 Mesleği dışında kendi özel işini kurmak 32 6,79 Diğer 17 3,61 *Toplam 471 100,00 *Bir kişi birden fazla cevap vermiştir. Öğrencilerin derslerle ilgili davranışları çizelge 9’da gösterilmiştir. Çizelgeye göre, öğrencilerin %36,54’ü derse devam eden öğrencilerken, %33,46’sı derse devamlarında 36 kendilerini geliştirme ve öğrenme isteklerinden kaynaklandığını belirten öğrencilerdir. Öğrencilerin yalnızca, %8,85’i sınıf geçmek için derslerle ilgilendiklerini belirtmişlerdir. Z.G.GÖKTOLGA, S.GÜLSE BAL, K.ESENGÜN Çizelge 9: Öğrencilerin Dersler Konusundaki Tutumları Derslere devam eden öğrenciler Derslerine ilgisi kendilerini geliştirme ve öğrenme isteğinden kaynaklanan öğrenciler Dersleriyle ilgili düzenli olarak çalışan öğrenciler Öğr. elemanının tavsiye etmiş olduğu kaynaklardan ders saati dışında yararlanan öğrenciler Sadece sınıfı geçebilmek için dersleriyle ilgilenen öğrenciler *Toplam Adet 95 87 30 25 23 260 % 36,54 33,46 11,54 9,62 8,85 100,00 *Bir kişi birden fazla cevap vermiştir. Öğrencilerin ziraat fakültesinde gördükleri derslerin ziraat eğitimi açısından uygun, gerekli, yeterli ve uygulanabilirliği konusundaki görüşleri çizelge 10’da gösterilmiştir. Öğrenciler derslerin uygunluğu, gerekliliği ve yeterliliği konusuna çoğunlukla katılmakta veya kısmen katılmakta iken, aldıkları derslerin uygulamaya dönük olduğu fikrine ise daha çok katılmamaktadırlar. Çizelge 10: Öğrencilerin Aldıkları Derslerin Uygun, Gerekli, Yeterli ve Uygulanabilirliği Konusundaki Görüşleri Fikrim Yok Katılıyorum Kısmen Katılmıyorum Toplam adet % adet % adet % adet % Aldığı dersleri, öğrenim gördüğü 5 3,73 51 38,06 64 47,76 14 10,45 134 programa uygun bulan öğrenciler Aldığı dersleri, mesleki açıdan 8 5,97 71 52,99 50 37,31 5 3,73 134 gerekli bulan öğrenciler Aldığı dersleri, sayı olarak yeterli 18 13,43 55 41,04 34 25,37 27 20,15 134 bulan öğrenciler Aldığı dersleri, içerik olarak 6 4,48 37 27,61 52 38,81 39 29,10 134 yeterli bulan öğrenciler Mezun olduğunda uygulamada kullanabileceği dersleri 13 9,70 17 12,69 40 29,85 64 47,76 134 yoğunlukta bulan öğrenciler Çizelge 11’de öğrencilerin mezun olduktan sonra yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaları konusundaki görüşlerine yer verilmiştir. Öğrencilerin çok büyük kısmı (%70,15) mezun olduktan sonra yeterli bilgi ve donanıma sahip olacağına inanmamaktadır. Bunun sebepleri sorulduğunda ise, bölümde alınan eğitim süresinin kısalığı ve derslerin uygulamasının zayıf olması cevabı alınmıştır. Çizelge 11: Öğrencilerin Mezun Olduktan Sonra Yeterli Bilgi ve Donanıma Sahip Olmaları Konusundaki Görüşleri Adet % Yeterli bilgi ve donanım ile mezun olacağına inanmayanlar 94 70,15 Yeterli bilgi ve donanım ile mezun olacağına inananlar 40 29,85 Toplam 134 100,00 Öğrencilere, daha donanımlı olmaları yönünde almak istedikleri dersler sorulmuş, ve şu yanıtlar alınmıştır. Öğrenciler daha çok bölüm derslerine ağırlık verilmesini isterken, bölümleri ile paralellik gösterecek şekilde organik tarım, gen transferi, bilgisayar destekli modern tarım, mesleki İngilizce ve sürdürülebilir tarım gibi güncel ve iş hayatına yönelik dersler istemişlerdir. Ayrıca laboratuar derslerinin sayısının ve ders saatinin artırılması gerekliliğini de vurgulamışlardır. Öğrencilere, mesleki eğitimle ilgili eklemek istedikleri şeyler sorulduğunda, ziraat fakültelerindeki eğitimin; -AB ve diğer ülkelerindeki ziraat eğitimi ile karşılaştırılarak düzenlenmesi gerektiği, -piyasa ihtiyacına uygun sayı ve nitelikte öğrenci yetiştirilmesi gerektiği, -yurt dışında ziraat eğitimi veren fakülteler ile iletişimin artırılması gerektiği, -örgenci değişim programlarına ağırlık verilmesi gerektiği, 37 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi -öğrenci sayısı azaltılarak eğitimin kalitesine öncelik verilmesi gerektiği, gibi cevaplar alınmıştır. 4. Sonuç ve Öneriler Bu çalışma ile Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesindeki öğrencilerin ziraat eğitimi hakkındaki fikirleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Ziraat fakültelerindeki eksiklikleri ve geleceğe yönelik yapılanmayı en iyi değerlendirecek taraflardan birisi, bu alanda eğitim gören kişilerdir. Öğrencilerin bu alandaki düşüncelerini değerlendirmek, eğitimin kaliteli hale gelmesi açısından önemlidir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara bakıldığında, öğrencilerin yalnızca %18,66’sı ziraat fakültesini 1. tercih olarak yapmıştır. Öğrencilere ziraat fakültesini tercih sebebi sorulmuş ve yalnızca %27,61’sı gerçekten istediği ve sevdiği için okuduğunu ifade etmiştir. Bu üzerinde özellikle durulması gereken bir durumdur. Zira birinci tercih ve severek okuma başarının en önemli anahtarından biridir. Bu alanda yapılması gerekenlerin başında, ziraat fakültelerinin tercih sıralamasındaki yerinin yukarılara çekilmesinin sağlanması gelmektedir. Bunun yapılmasında uygulamaya dönük kaliteli bir eğitimin yanı sıra, bazı üniversitelerin uyguladığı gibi burslarla öğrencilerin teşviki sağlanabilir. Çalışmadan elde edilen önemli bulgulardan birisi de, öğrencilerin bölümlerde eğitimin branşa dönük olarak 4 yıl yapılmasını istemesi, ve son sınıfta tamamen uygulamaya dönük çiftliklerde eğitim görmek istemeleridir. Çalışmanın çeşitli yerlerinde de vurgulandığı üzere, öğrenciler uygulamalı eğitimin eksikliğini sıkça vurgulamakta ve bu konuya oldukça önem vermektedirler. Bu alanda ziraat fakültesinin yapması gereken, uygulama alanlarını genişletmesi, yöredeki özel ve kamu çiftlikleri ile ortak çalışmalar yürütmesi ve bu çalışmalara öğrencilerin katılımının sağlamasıdır. Öğrencilere ziraat fakültesinde görmeyi istedikleri dersler sorulduğunda daha çok bölüm derslerine ağırlık verilmesi gerektiği, bunun yanı sıra gen transferi, bilgisayar destekli modern tarım, mesleki İngilizce ve sürdürülebilir tarım gibi derslerin gerekliliğini belirtmişlerdir. Bu derslere bakıldığında daha çok güncel konuları içerdiği görülmektedir. Bu durum ziraat fakültelerinde uygulanacak derslerin güncel olması ve piyasa şartlarına uygun olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, tarım Türkiye ekonomisi için son derece önemli, milli ekonominin temelini oluşturmuş, sorunları olan ve sancılı bir sektördür. Tarım sektörünün tekrar hak ettiği payı alması ve tarım kesiminde yaşayan nüfusun sorunlarının giderilmesi için yapılması gerekenlerden birisi de ziraat eğitiminin uygulamaya dönük bir şekilde günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yapılmasıdır. Ziraat eğitimi, çiftçilerin sorunlarını giderici, serbest piyasanın ihtiyaçlarını karşılayıcı bir niteliğe büründürülmelidir. Kaynaklar Sutphin, H.D., Stewart, M.N., 1995. Student's Rationale for Selection of Agriculturally Related Courses in High School by Gender and Ethnicity, Journal of Agricultural Education 36 (2), 54-61. Erkan, O., Budak, D.B., 2000. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesindeki, Öğretim Elemanlarının eğitim yöntemleri ve öğrenciler üzerindeki etkileri, IV. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi, 6-8 Eylül, Tekirdağ. Lomas, J., Milford J.R., Mukhala, E., 2000. Education and Training in Agricultural Meteorology: Current Status and Future Needs. Agricultural and Forest Meteorology 103, 197–208. Saral, A., Vatandaş, M., Güner, M., Türker, U., Yenice, T., Koç, C., 2003. Ziraat Mühendisliği Öğretiminde Sorunlar ve Çözüm Önerileri. Tarımsal Mekanizasyon 21. Ulusal Kongresi Bildiri Kitabı: 99-106, Konya. 38 Sabancı, A., 2004. Avrupa Birliği ve Tarımsal Yüksek Öğretim. Tarım ve Mühendislik Uluslararası Sempozyumu, 12-16 Ocak, Ziraat Mühendisleri Odası, Ankara. Eriş, A., 2004. Değişik Ülkelerdeki Tarımsal Yüksek Öğretim Örnekleri. Tarım ve Mühendislik Uluslar Arası Sempozyumu Kitabı: 359-384, 12-16 Ocak, Ankara. Çiftçi, C.Y., 2004. Geçmişten Günümüze Türkiye’de Ziraat Mühendisliği Eğitiminin Değişimi. Tarım ve Mühendislik Uluslar Arası Sempozyumu Kitabı: 304-332, 12-16 Ocak, Ankara. Rehber, E., İnan, İ.H., 2000. Tarım Ekonomisi Eğitimi ve Mesleğin Geleceği. IV. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi, 6-8 Eylül. Tekirdağ. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44 Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği Ziya Gökalp Göktolga1 Bilge Gözener1 Osman Karkacıer2 1 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu çalışmada Tokat ilinde şeftali üretiminin ve şeftali üretiminde kullanılan girdilerin enerji eşdeğerlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın verileri Tokat ili Kazova yöresinde yapılan anketlerden elde edilmiştir. Anketler Mart 2006 döneminde yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar kısaca şu şekildedir. Şeftali üretiminde kullanılan girdilerin enerji eşdeğerleri içerisinde en yüksek oran %44, 44 ile gübre girdisine aittir. Bu oranı %23,49 ile elektrik, %20,92 ile yakıt (dizel) takip etmektedir. Şeftali üretiminde insangücü, makine gücü, kimyasallar ve sulama suyu girdilerinin enerji eşdeğerleri ise düşük bulunmuştur. Şeftali üretiminde enerji çıktı/girdi oranı 0,93 olarak hesaplanmıştır. Bu oranın düşük çıkması şeftali üretiminde kullanılan girdilerin etkin bir şekilde kullanılmadığını göstermektedir. Bu durum birtakım çevresel sorunları da beraberinde getirmektedir. Anahtar kelimeler: Çıktı/Girdi Analizi, Enerji, Şeftali Energy Use in Peach Production: Case of Tokat Province Abstract: The purpose of this study was to determine energy equivalents of inputs and output in peach production in Tokat province. The data of this study was colleted from peach farms in Tokat, Kazova region by questionnaire. The questionnaires were done by using interview technique face to face in 2006 March. The results of the study are like that; The most proportion belong to fertilizer in energy equivalences of used inputs in peach production with 44,44%. The electricity proportion is 23,49% and the fuel proportion is 20,92%. Energy equivalent inputs of human power, machinery, chemicals, and water for irrigation have been found as low in production peach. The energy proportion of output/input has been calculated as 0,93 in peach production. This low proportion is implying that the inputs in peach production have not been used as effective. This situation causes some environmental problems with together. Keywords: Analysis of Output/Input, Energy, Peach 1. Giriş Türkiye bir çok sebze ve meyvenin yetişmesi için uygun bir ekolojiye sahiptir. Çizelge 1 incelendiğinde Türkiye’nin şeftali verimi bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye ekolojisinin şeftali üretimi için elverişli olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye ekolojisi şeftali üretimine uygun olmasına rağmen şeftali üretimindeki payı ise oldukça düşük seviyededir. 2005 yılı verilerine göre dünyadaki şeftali üretiminin yalnızca %3,07’sini Türkiye oluşturmaktadır. İtalya, İspanya, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinde şeftali üretimi oldukça yüksekken, yine bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de şeftali üretiminin düşük olması üzerinde durulması gereken bir husustur. Bu hususta politika uygulayıcı konumda olan Tarım Bakanlığına önemli görevler düşmektedir. Çizelge 1. Dünyada ve Bazı Önemli Şeftali Üreten Ülkelerde Şeftali Üretimi, Üretim Alanı ve Verimi Ülkeler Üretim miktarı (ton) Üretim alanı (ha) Verim (kg/ha) Dünya 15 782 002 1 428 329 11 049 Çin 6 030 000 612 700 9 841 İtalya 1 697 854 95 189 17 836 İspanya 1 130 800 89 454 12 641 Yunanistan 817 341 50 000 16 346 Türkiye 485 000 25 800 18 798 Fransa 426 799 18 585 22 964 Kaynak: FAO, 2006. Tokat ili meyvecilik ve sebzecilik için uygun bir ekolojiye sahip olup tarım potansiyelinin ciddi bir kısmını sebze ve meyveler oluşturmaktadır. Tokat ilinde toplam tarım alanlarının %8,5’unu meyve, bağlık ve sebzelik alanlar oluşturmaktadır (Anonim, Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği 2002). Tokat ilinde yetiştirilen şeftali miktarı 7925 ton’dur (Anonim, 2006). Türkiye’de üretilen şeftalinin yaklaşık % 1,63’ü Tokat ilinde üretilmektedir. Enerji çıktı/girdi analizleri genellikle enerji etkinliğini ve çevre boyutunu ölçmek için yapılan çalışmalardır. Türkiye’de enerji çıktı/girdi analizleri ile ilgili yapılan bazı çalışmalar şunlardır (Yaldiz et al., 1993; Ozkan et al., 2004a; Ozkan et al., 2004b; Hatirli et al., 2005; Öztürk ve Ören, 2005; Karkacier and Goktolga, 2005; Erdal et al., 2006, Esengun et al., 2006). Enerji çıktı/girdi analizleri ile elde edilmek istenen bazı faydalar şu şekilde özetlenebilir: Enerji çıktı/girdi analizleri ile enerjinin ne kadar etkin kullanılıp kullanılmadığı belirlenebilecektir. Böylece hem enerjinin gereğinden fazla kullanılmasının önüne geçilerek israf önlenecek hem de fazla enerji kullanımı (gübre, pestisit, yakıt v.b.) ile çevrenin maruz kaldığı zararın önüne geçilebilecektir. Bu çalışma ile Tokat ilinde şeftali üretiminde kullanılan girdilerin belirlenmesi ve bu girdilerin enerji eşdeğerlerinin bulunması amaçlanmıştır. Bununla ilişkili olarak, elde edilen şeftali çıktısının enerji eşdeğeri de hesaplanmıştır. Çalışmanın bir diğer amacı da, şeftali yetiştiriciliğinde çıktı/girdi oranının hesaplanması ve bulunan bu oran çerçevesinde kullanılan girdilerin etkinlik derecelerinin belirlenmesidir. 2. Materyal ve Yöntem Bu çalışmanın verileri Tokat ili Kazova bölgesinde şeftali üretimi yapan işletmelerle yapılan anketlerden elde edilmiştir. Anketler Mart 2006 tarihinde yapılmıştır. Anketler, 60 adet şeftali üretimi yapan işletme ile yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Anket hacminin belirlenmesinde basit tesadüfü örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Basit tesadüfi Çikti / Girdi Oranı ( Enerji Verimliliği 44 örnekleme yönteminin formülü gibidir (Çiçek ve Erkan, 1996): n N *s2 *t2 ( N 1)d 2 s 2 * t 2 aşağıdaki (1) Eşitlik 1’de n = Örnek hacmini s = Standart sapmayı t = %95 güven sınırındaki t değerini (1,96) N = Örnekleme çerçevesine ait toplam işletme sayısını d = Kabul edilebilir hatayı (%5 sapma) temsil etmektedir. Çalışmada anket yapılan köyler, Taşlıçiftlik, Akyamaç, Çerçi, Kemalpaşa, Emirseyit, Kömeç, Çaylı, Şenyurt, Büyük yıldız, Küçük yıldız köyleridir. Bu köyler, Tokat ilinde en fazla şeftali üretimi yapılan köyler olması sebebi ile tercih edilmiştir. Çalışmada enerji eşdeğerlerinin hesaplanabilmesi için öncelikle şeftali üretiminde kullanılan girdilerin (kimyasal ilaçlar, kireç, gübreler, yakıt, elektrik, sulama suyu, insan gücü, makine gücü) miktarları bulunmuştur. Girdilerin miktarlarının bulunmasında Çizelge 2’de gösterilen birimler kullanılmıştır. Girdi miktarları dekara hesaplanmış ve daha sonra bu girdi verileri enerji eşdeğeri katsayısı ile çarpılmıştır. Enerji eşdeğeri katsayılarının belirlenmesinde daha önce yapılan araştırmalardan (kaynaklardan) faydalanılmıştır. Bu kaynaklar Çizelge 2’de gösterilmiştir. Birim girdilerin enerji eşdeğerleri megajul (MJ) cinsinden ifade edilmiştir. Tüm girdilerin MJ cinsinden enerji eşdeğerlerinin toplanması ile toplam girdi eşdeğeri hesaplanabilmiştir. 1 Lt dizel yakıtı, 56,31 MJ enerjiye eşdeğerdir (Çizelge2). Şeftali üretiminde enerji kullanım etkinliğini belirleyebilmek amacı ile çalışmada enerji çıktı/girdi oranı ve enerji verimliliği katsayıları hesaplanmış olup, bunun için aşağıdaki formüller kullanılmıştır (Mandal et al., 2002; Singh, et al., 1997): Çikan Eenerji Miktarı ( Mj / da ) Giren Enerji Miktarı ( Mj / da) Şeftali Üretim Miktarı ( Kg / da) Giren Enerji Miktarı (Mj / da) GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44 Çizelge 2. Tarımsal Üretimde Girdi ve Çıktıların Enerji Eşdeğerleri Enerji eşdeğeri Birimi katsayısı (MJ/birim) Girdiler 1- Kimyasallar Mantar ilaçları Kg 216,00 Böcek ilaçları Kg 101,20 Kireç Kg 1,17 2-İnsan gücü Saat 2,30 3-Makine gücü Saat 64,8 4-Gübreler Azot Kg 66,14 Fosfor Kg 12,44 Potasyum Kg 11,15 Çiftlik gübresi Ton 303,10 5-Yakıt (dizel) Lt 56,31 6-Elektirik Kwh 3,60 7-Sulama suyu M3 0,63 Çıktı Meyveler Kg/da 1,90 Giren enerji doğrudan, dolaylı, yenilenebilir ve yenilenemeyen olmak üzere dört bölümde incelenebilir. Dolaylı enerji; şeftali üretiminde gübreler, pestisitler ve makine gücünü kapsarken, doğrudan enerji; insan gücü, yakıt gücü ve elektrik gücünü kapsamaktadır. Yenilenemeyen enerji kaynakları yakıt, kimyasal gübreler, kimyasal ilaçlar, elektrik ve makine gücünü kapsar, yenilenebilir enerji kaynakları ise insan gücünü kapsamaktadır (Yılmaz et al., 2005). 3. Araştırma Bulguları Araştırma kapsamında incelenen işletmelerde ortalama arazi genişliği 15 da’ dır. İşletmelerdeki ortalama şeftali ağaçları sayısı 730 adet, ağaçların ortalama yaşı ise 5,3 yıl olarak belirlenmiştir. İşletmelerde ara sürüm işlemi kulaklı pulluk ile, karık açma işlemi %76,66 oranında kazayağı ile, %23,34 oranında elle gerçekleştirilmiştir. Dip çapası %63,33 oranında kazayağı, %36,67 oranında elle gerçekleştirilmiştir. Gübreleme işleminin %75’i elle gerçekleştirilirken, %25’i ise gübre makinesi ile gerçekleştirilmiştir. Zirai mücadelenin tamamı ilaç pompası ile yapılmıştır. Sulama işleminin %35’i kanaldan Kaynaklar Pathak ve Binning, 1985 Yaldiz et al., 1993 Pimental and Patzek, 2005 Yaldiz et al., 1993 Singh, 2002 Shrestha,1998 Shrestha,1998 Shrestha,1998 Yaldiz et al., 1993 Singh, 2002 Ozkan et al, 2004a Yaldiz et al., 1993 Ozkan et al., 2004b salma sulama şeklinde yapılırken, %65’i su motoru ile salma sulama şeklinde yapılmıştır. Budama, seyreltme, hasat, ayırım, ambalaj, yükleme ve boşaltma işlemlerinin tamamı elle gerçekleştirilmiştir. Yetiştirilen şeftalinin pazara taşıma işleminde traktör kullanılmıştır. Çizelge 3 incelendiğinde şeftali üretimi için dekara 20,28 kg azot, 18,07 kg fosfor, 4,29 kg potasyum, 1,33 ton çiftlik gübresi, 16,86 Lt dizel yakıtı, 432 m3 su, 1,84 kg kimyasal ilaçlar, 39,55 saat insan işgücü, 1,64 saat makine işgücü, 296 Kwh elektrik enerjisi kullanılmıştır. İncelenen işletmelerde ortalama şeftali verimi 2215,25 kg/da olarak bulunmuştur. Bunun enerji eşdeğeri 4208,98 olarak hesaplanmıştır. Çizelge 3’de Şeftali üretiminde kullanılan enerjinin % 0,79’u kimyasallar, %2’si insan gücü, %2,34’ü makine gücü, %44,44’ü gübreler, %20,92’si yakıt (dizel), %23,49’u elektrik ve %6,01’i su girdileri tarafından oluşturulduğu görülmektedir. En yüksek enerji girdisi gübreler tarafından sağlanmaktadır. Şeftali üretiminde enerji çıktı / girdi oranı 0,93 olarak hesaplanmıştır. Birim alanda kullanılan enerji miktarına karşılık elde edilen ürün miktarını gösteren enerji verililiği katsayısı 0,49 olarak hesaplanmıştır. Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği Çizelge 3. Şeftali Üretiminde Kullanılan Fiziki Girdiler ve Enerji Eşdeğerleri Dekara kullanılan Enerji eşdeğeri Enerji eşdeğeri Girdiler girdi miktarı katsayısı (MJ/Birim) (MJ/da) Kimyasallar(kg) 36,08 Mantar ilaçları 0,13 216,00 28,08 Böcek ilaçları 0,06 101,20 6,07 Kireç 1,65 1,17 1,93 İnsan gücü (saat) 39,55 2,30 90,97 sürüm işçiliği 0,27 0,62 karık açma 0,35 0,81 dip çapası 1,37 3,15 gübreleme 1,43 3,29 zirai mücadele 1,25 2,88 sulama 0,84 1,93 budama 5,11 11,75 seyreltme 3,44 7,91 hasat 19,53 44,92 yükleme 5,55 12,77 taşıma 0,41 0,94 Makine gücü (saat) 1,64 64,8 106,27 sürüm 0,27 17,50 karık açma 0,09 5,83 dip çapası 0,14 9,07 gübreleme 0,06 3,89 zirai mücadele 0,46 29,81 sulama 0,21 13,61 taşıma 0,41 26,57 Gübreler 2017,06 azot(kg) 20,28 66,14 1341,32 fosfor(kg) 18,07 12,44 224,79 potasyum(kg) 4,29 11,15 47,83 çiftlik gübresi(ton) 1,33 303,10 403,12 Yakıt (dizel) (Lt) 16,86 56,31 949,39 Elektrik (Kwh) 296,05 3,60 1065,78 Su (m3) 432,83 0,63 272,68 Toplam enerji girdisi (Mj) 4538,24 Şeftali verimi (kg/da) 2215,25 1,90 4208,98 Enerji çıktı/girdi oranı 0,93 Enerji verimliliği (kg /Mj) 0,49 Şeftali üretiminde kullanılan girdilerin doğrudan, dolaylı, yenilenebilir ve yenilenemeyen enerji gruplarına göre dağılımı Çizelge 4’de gösterilmiştir. Doğrudan ve dolaylı enerji kaynaklarının oranının birbirine yakın olduğu görülürken, yenilenebilir ve yenilenemeyen enerji oranlarının ise birbirinden oldukça farklı olduğu görülmektedir. İnsan gücü ve çiftlik gübresi girdilerinin enerjilerini içeren yenilenebilir enerjinin toplam enerji içindeki oranı oldukça düşüktür (%11,83). Yenilenebilir enerji kaynakları tükenmeyen 44 Oran (%) 0,79 2,00 2,34 44,44 20,92 23,49 6,01 100,00 devamlı var olan enerji kaynaklarıdır. Yine yenilenebilir enerji kaynaklarının özelliklerinden birisi de doğaya zararı olmayan enerji kaynakları olmasıdır. İncelenen işletmelerde şeftali üretimi için kullanılan girdi enerji kaynaklarının %91,99’unu yenilenemeyen enerji oluşturmaktadır. Yenilenemeyen enerji kaynakları ise sınırlı ve tükenme ihtimali olan kaynaklardır. Aynı zamanda bu enerji kaynaklarının bir çoğu çevreye zarar verici özellik taşımaktadır. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44 Çizelge 4. Şeftali Üretiminde Kullanılan Girdilerin Doğrudan, Dolaylı, Yenilenebilir ve Yenilenemeyen Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı (MJ/da) % 1 Doğrudan enerji 2106,14 46,41 Dolaylı enerji 2 2159,41 47,58 Yenilenebilir 3 494,09 11,83 Yenilenemeyen enerji 4 4174,88 91,99 Toplam enerji 4538,24 100,00 1 insan gücü, dizel ve elektrik gücünü içerir kimyasal gübreler, çiftlik gübresi, kimyasal ilaçlar ve makine gücünü içerir 3 insan gücü ve çiftlik gübresini içerir 4 dizel, elektrik, kimyasal gübre, kimyasal ilaçlar, makine gücünü içerir 2 4. Sonuç ve Tartışma Bu çalışma ile Tokat ilindeki şeftali üretiminin dekara enerji kullanımının hesaplanması amaçlanmıştır. İncelenen işletmelerde şeftali verimi 2215,25 kg/da olarak bulunmuş ve bu verim değerinin Türkiye ortalamasının (1879,80/kg/da) (FAO, 2006) üzerinde olduğu belirlenmiştir. Şeftali üretimi için dekara 4538,24 MJ enerji tüketilmiştir. Bu enerjinin çok büyük kısmı (%44,44) azotlu, fosforlu, potasyumlu ve çiftlik gübreleri tarafından sağlanmıştır. Şeftali üretimi sonucu elde edilen enerji eşdeğerinin, şeftali üretimindeki girdi eşdeğerlerine oranlaması ile bulunan enerji çıktı/girdi katsayısı 0,93 olarak hesaplanmıştır. Daha önce bazı sebzeler için yapılan çalışmalarda çıktı/girdi katsayısı sera domatesi için 1,26, sera salatalığı için 0,76, sera biberi için 0,99, sera patlıcanı için 0,61 (Ozkan et al., 2004a), lahana için 3,11, soğan için 2,41, patates için 2,15, kabak için 3,21, havuç için 4,8 (MAFF, 2000) olarak hesaplanmıştır. Bazı meyveler için yapılan çalışmalarda da kayısı için 1,24 ve 1,31 (Esengun, et al., 2006), portakal için 1,25, limon için 1,06 ve mandalina için 1,17 olarak hesaplanmıştır (Ozkan et al., 2004c). Çalışmada çıktı/girdi oranının düşük çıkması kullanılan girdilerin etkin bir şekilde kullanılmadığına işaret etmektedir. Girdilerin etkin bir şekilde kullanılmaması bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir. Zira, bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı hem çevrenin zarar görmesine, hem de girdilerin israfına neden olmaktadır. Bu nedenle çiftçilerin şeftali üretiminde kullandıkları girdileri kullanma şekilleri bakımından özellikle yayım elamanları tarafından eğitilmesi gerekmektedir. Şeftali üretiminde yüksek verime sahip şeftali çeşitlerinin yaygınlaştırılması, enerji çıktı/girdi oranının artmasına da katkı sağlayacaktır. Giriş kısmında da ifade edildiği üzere Türkiye’de şeftali üretimi artırılmalıdır. Bu hususta yapılması gerekenlerin başında şeftali üretimini teşvik politikalarının oluşturulması gelmektedir. Bu alanda en büyük görev, politika yapıcılara ve Tarım Bakanlığına düşmektedir. Tokat ili şeftali üretimi için uygun koşullara sahip olmasına rağmen Türkiye üretimindeki payının düşük olması bu alanda bazı tedbirlerin alınması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu hususta yapılması gerekenlerin başında, özellikle tarım teşkilatının teknik elamanlar yardımı ile şeftali üretimini yaygınlaştırıcı yayım faaliyetlerinde bulunması gelmektedir. Kaynaklar Anonim, 2006, Tokat Tarım İl Müdürlüğü İnternet Sitesi, http://www.tokattarim.gov.tr Anonim, 2002, Tokat Tarım Master Planı, Tarım İl müdürlüğü, Aralık, 2002. Çiçek, A. ve Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:12, ders Notları Serisi No:6, Tokat. Erdal, G., Esengun, K., Erdal, H. and Gunduz, O., 2006. Energy Use And Economical Analysis Of Sugar Beet Production In Tokat Province Of Turkey, Energy, Article in press. Esengun, K., Gunduz, O., Erdal, G., 2006. Input– Output Energy Analysis In Dry Apricot Production Of Turkey, Energy Conversion and Management, in press. Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği FAO, 2006. Fao database internet sitesi, www.fao.org. Hatirli, S.A., Ozkan, B. ve Fert, C., 2005. An Econometric Analysis of Energy Input-Output In Turkish Agriculture. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 9(6): 608-623. MAFF., 2000 Energy Use İn Organic Farming Systems. Ministry of Agriculture, Fisheries and Food, Research and Development Final Project Report 2000. Mandal, K.G., Saha, K.P., Ghosh P.K., Hati K.M. and Bandyopadhyay K.K., 2002. Bioenergy And Economic Analysis Of Soybean-Based Crop Production Systems In Central India. Biomass Bioenergy 23(5):337–45. Karkacier, O. and Goktolga, Z.G., 2005. Input-output analysis of energy use in agriculture. Energy Conversion and Management 46(9-10): 1513-1521. Ozkan, B., Kuklu, A., and Akcaoz, H., 2004a, An Input– Output Energy Analysis In Greenhouse Vegetable Production:A Case Study For Antalya Region Of Turkey, Biomass and Bioenergy 26, 89 – 95. Ozkan, B., Akcaoz, H., and Fert, C., 2004b. Energy Input–Output Analysis In Turkish Agriculture, Renewable Energy 29, 39–51 Ozkan, B., Akcaoz, H., and Karadeniz, F., 2004c. Energy Requirement And Economic Analysis Of Citrus Production İn Turkey. Energy Conversion and Management 45, 1821-1830. Öztürk, H.H., ve Ören, M.N., 2005. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Pamuk Tarımı Mekanizasyonunda Enerji Kullanımı, GAP IV. Tarım Kongresi 652-657. 21-23 Eylül 2005 Şanlıurfa. 44 Pathak, B.S. and Binning, A.S., 1985. Energy Use Pattern and Potential For Energy Saving In Rice–Wheat Cultivation. Agric Energy 4,271–8. Pimental, D., and Patzek, T.W., 2005. Ethanol Production Using Corn, Switchgrass, and Wood; Biodiesel Production Using Soybean and Sunflower, Natural Resources Research, 14,(1), 65-76. Shrestha, D.S., 1998. Energy Use Efficiency Indicator for Agriculture, http://www.usaskca/agriculture/caedac/PDF/ mcrae.PDF,10/10/2002. Singh, J.M., 2002. On farm energy use pattern in different cropping systems in Haryana, India. Master of Science, International Institute of Management University of Flensburg, Germany. Singh, M.K., Pal, S.K., Thakur, R. and Verma, U.N., 1997. Energy Input–Output Relationship of Cropping Systems. Indian J Agric Sci. 67(6):262–6. TUİK, 2006, Turkiye İstatistik Kurumu, internet sitesi, http://www.tuik.gov.tr Yaldiz, O, Ozturk, H.H, Zeren, Y. and Bascetincelik A., 1993. Energy Use in Field Crops Of Turkey. 5. International Congress of Agricultural Machinery and Energy, Kusadasi, Turkey, 1993. Yılmaz, I, Akcaoz, H. and Ozkan, B., 2005. An Analysis of Energy Use and Input–Output Costs for Cotton Production in Turkey. Renewable Energy, 30:145– 55. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 45-51 Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği Abdullah Kasap1 1 Engin Özgöz2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Makineleri Anabilim Dalı, 60240, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makineleri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Tokat ilinde yürütülen bu çalışmada seçilen 165 işletmenin arazi büyüklükleri, ürün deseni, traktör varlığı, alet-makine varlığı, ürün rotasyonu, uygulanan toprak işleme sistemleri ve mekanizasyon düzeyi belirlenmiştir. Çalışmanın amacı; üreticilerin alternatif toprak işleme sistemlerini uygulama olanaklarının belirlenmesidir. İncelenen işletmelerin ortalama arazi büyüklüğü 73 da’dır. İşletmelerdeki traktörlerin %52.3’ü 10 yaşını doldurmamıştır. Yoğun bir şekilde toprak işlemede kulaklı pulluğun kullanıldığı ve farklı toprak işleme sistemlerinin uygulanabilmesi için makine varlığının yetersiz olduğu belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Toprak işleme sistemleri, mekanizasyon seviyesi Applicability of Different Tillage Systems and Agricultural Mechanization Level in Tokat Province Abstract: In this study; field size, plant pattern, number of tractors and farm machineries, plant rotations, soil tillage systems and mechanization levels of the randomly selected 165 agricultural farms in Tokat province were determined. This study was conducted to evaluate the employing capacity of farmers who applied different soil tillage systems. Average field size farms investigated was 73 da, and about 52.3% of tractors were zero to ten years old. Mouldboard plough was widely used in soil tillage. The presence of farm machinery was insufficient to employ different tillage systems. Key word: Soil tillage systems, mechanization level 1. Giriş Bir tarımsal işletme ya da bölgenin tarım makineleri ihtiyacının belirlenmesinde belirli bazı yaklaşım ve modeller kullanılabilmektedir. Bölgesel düzeyde ihtiyaçların sağlıklı bir şekilde belirlenebilmesi ve planlamaya yönelik doğru kararların alınabilmesi için; teknik ve ekonomik yönlü bazı faktörlerin yanında, dikkate alınacak bölge içinde yer alan işletmelerin büyüklüğü, sayısı, üretim tekniği ve ürün deseni gibi özelliklerin de bilinmesi gerekmektedir. İşletme ölçeğinde ihtiyaçların belirlenmesinden sonra bölgede yer alan işletmelerin karakteristik özelliklerini yansıtan model işletme sayıları dikkate alınarak bölgesel düzeydeki ihtiyaçlar belirlenebilir (Işık ve ark., 1995). Toprak işleme uygulamalarının gelişimini etkileyen asıl faktörler; uygun olmayan iklim ve toprak şartlarını, verimin kalitesini artırmak için yerel şartlara toprak işleme metotlarını adapte etmek amacıyla bilimsel sonuçların kullanılmasını, daha modern toprak işleme aletlerine duyulan ihtiyacı, enerji muhafazasını ve toprak ve çevre koruma ihtiyacını kapsamaktadır (Birkas et al., 2004). Doğal kaynakların korunması, çevrenin bozulma ve kirlenmekten arındırılması için, * Yüksek lisans tezinden hazırlanmıştır. sürdürülebilir tarım, buna bağlı olarak koruyucu toprak işleme ve doğrudan ekim uygulamalarının ülkemizde hızla yaygınlaştırılması gerekmektedir (Aykas ve ark., 2003). Geleneksel toprak işlemenin toprak sıkışması, erozyon, nem muhafazası, yüksek enerji ve zaman gereksinimi gibi problemlerinin olduğu, dünya genelinde değişik iklim bölgelerinde yapılan çalışmalarla ifade edilmektedir. Erozyon problemi ile birlikte artan enerji maliyetleri, pulluğun kullanıldığı geleneksel toprak işlemenin yerine alternatif yöntemlerin düşünülmesi gerektiğini göstermektedir (Köller, 2003). Günümüzde toprak işlemenin hedefi; sadece verimi yükseltmek değil, toprağın verimliliğini devam ettirme, verimi ve ürün kalitesini azaltılmış masrafla güvenceye almak ve toprak korumanın gereklerini yerine getirmektir (Zeren, 1985). Toprak işleme sistemlerindeki gelişmeler bazı işlemlerin azaltılması, kaldırılması, daha az enerji ihtiyacı olan ve işlenen toprak yüzeyini azaltan yöntemlere geçişi zorunlu kılmaktadır (Hoogmoed and Derpsch, 1985). Belirli bir alan için doğru toprak işleme sisteminin seçimi, basit bir işlem değildir. Toprak işleme sisteminin başarısı üzerine; Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği toprak, iklim ve ürün rotasyonunun etkisine ilaveten verim ilişkileri ve tecrübe de etkilidir. Toprak işleme sisteminin seçiminde karar verilirken muhtemelen net kar ve erozyonu azaltma potansiyeli dikkate alınmalıdır (Griffith et al., 1992). Geleneksel toprak işleme yerine koruyucu toprak işleme uygulama kararı; erozyon probleminin ciddiliği, toprak tipi, ürün rotasyonu, mevcut ekipman gibi faktörler dikkate alınarak verilmelidir (Janssen and Hill, 1994). Bu çalışma; yöre çiftçisinin, alternatif olabilecek toprak işleme sistemlerini uygulayabilme kabiliyetini belirlemek ve yapılacak toprak işleme çalışmaları için temel veri oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla; yöredeki arazi büyüklükleri, ürün rotasyonu, traktör varlığı, toprak işleme alet makine-varlığı ve uygulanan toprak işleme sistemleri, ürün rotasyonu ve mekanizasyon düzeyi belirlenmiştir. 2. Materyal ve Metot Bu çalışmada veriler bir anket çalışması ile toplanmıştır. Hazırlanan anket formları Tokat merkez ve ilçelerindeki işletme sahipleriyle bire bir soru cevap şeklinde doldurulmuştur. Yapılan anket çalışmasının ilçelere göre dağılımı ve toplam anket içerisindeki yüzdelik dilimi Çizelge 1’de verilmiştir. Elde edilen verilerle; bölge çiftçisinin arazi büyüklükleri, yetiştirilen ürün deseni, traktör varlığı ve mevcut traktörlerin model, güç ve yaş cinsinden karşılaştırmaları, çiftçilerin sahip olduğu alet-makine varlığı, uygulanan toprak işleme sistemleri, ürün rotasyonu ve mekanizasyon düzeyi belirlenmiştir. Çizelge 1. Anket Çalışmasının İl Genelindeki Dağılımı ve Toplam Anket İçerisindeki Yüzdelik Dilimi Anket bölgesi Sayı (adet) Yüzdelik dilimi (%) Tokat Merkez 30 18.18 Almus 10 6.06 Artova 10 6.06 Başçiftlik 10 6.06 Erbaa 20 12.12 Niksar 21 12.73 Pazar 19 11.52 Reşadiye 10 6.06 Sulusaray 6 3.64 Turhal 9 5.45 Yeşilyurt 10 6.06 Zile 10 6.06 Toplam 165 100.00 50 3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma 3.1. Tarımsal Yapı Seçilen 165 üreticinin toplam arazi varlığı 12038 da’dır. Arazilerin yaklaşık %60’ında sulu, %40’ında ise kuru tarım yapılmaktadır. Ankete alınan işletmelerin ortalama arazi büyüklüğü 73 da’dır. Arazi büyüklüklerinin yüzde dağılımına göre; % 23.03’lük oranıyla 45.1-65 da arazinin en fazla, 105.1-125 da arazinin ise, % 3.64 oranıyla en az olduğu görülmektedir. İşletmelerin % 72.72’si 0-85 da arasında değişen arazi büyüklüğüne, geri kalanı ise 85 da’dan daha büyük arazilere sahiptir(Çizelge 2). Çizelge 2. Arazi Büyüklükleri Arazi büyüklüğü Sayı (da) (Adet) 5-25 18 25.1-45 37 45.1-65 38 65.1-85 27 85.1-105 13 105.1-125 6 125.1-145 7 >145 19 Toplam 165 Yüzdelik dilimi (%) 10.91 22.42 23.03 16.36 7.88 3.64 4.24 11.52 100.00 Toplam arazinin % 45.94’ünde buğday, % 13.19’unda şeker pancarı, % 7.18’inde ise mısır tarımı yapılmaktadır. Yem bitkilerine son yıllarda uygulanan teşvikler sayesinde yem bitkilerinin üretimi de ürün deseninde %16.87’lik bir orana sahip olmuştur. Yem bitkileri yüzde olarak buğday ve şekerpancarı üretiminden sonra gelmektedir (Çizelge 3). Çizelge 3. Ürün Deseni ve Üretim Alanı Üretim alanı büyüklüğü Bitki cinsi (da) (%) Buğday 5530.50 45.94 Şeker Pancarı 1587.50 13.19 Mısır 865.00 7.18 Arpa 762.00 6.33 Fiğ 726.00 6.03 Tiriticale 536.00 4.45 Yonca 441.00 3.66 Nohut 261.00 2.17 Ayçiçeği 178.00 1.48 Yulaf 49.00 0.41 Tütün 34.00 0.28 Çavdar 7.00 0.06 Haşhaş 7.00 0.06 Mercimek 3.00 0.02 Çemen 3.00 0.02 Bahçe 695.75 5.78 Meyve 246.00 2.04 Bağ 106.00 0.88 Toplam 12 037.75 100.00 A.KASAP, E.ÖZGÖZ Dikkate alınan işletmelerin tümü, ürün rotasyonlarında buğdaya yer vermektedir. İşletmelerin % 11.65’i nadas uygulaması yapmaktadır. Ayrıca; işletmelerin % 34.95’i ürün rotasyonlarında mısır yetiştiriciliğine yer vermektedir. Bölgede ki üretim deseninin tarla bitkileri, sebze ve yem bitkilerini içerdiği görülmektedir. Ürün rotasyonunda bu bitkilerin dışında oran olarak az da olsa tütün, soğan, sarımsak gibi bitkilere de rastlanmıştır (Çizelge 4). Çizelge 4. Uygulanan Ürün Rotasyonu Ürün Rotasyonu Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Domates Arpa Fiğ Mısır Nadas Nadas Nadas Ş.Pancarı Ş.Pancarı Ş.Pancarı Ş.Pancarı Ş.Pancarı Nohut Arpa Tütün Soğan-Sarımsak Fiğ&Mısır Fiğ Tritikale Buğday Ş.Pancarı Nohut Buğday Buğday Buğday Buğday Buğday Mısır Arpa Buğday Buğday Buğday Arpa Fiğ Mısır-Yulaf-Mercimek-Nohut-Fiğ Buğday Karpuz Ayçiçeği Domates Buğday Ş.Pancarı Ş.Pancarı Ş.Pancarı Ş.Pancarı Toplam 3.2. Tarımsal Mekanizasyon 3.2.1. Tarım Traktörleri Anket çalışmasında hemen hemen tüm işletmelerin en az bir traktörü olduğu görülmüştür. Ankete katılan 165 çiftçiye ait toplam traktör sayısı 174 adettir. Arazi varlığı 100 da’dan fazla olan işletmelerin bazılarında 1 den fazla traktör olduğu belirlenmiştir. Ekonomik ömür dikkate alınmadan yapılan değerlendirmede, işletmelerin ortalama traktör gücü 40.4 kW’dir. Bölgede yaygın olarak (%79.25) 30-45 kW güç grubunda ki traktörlerin kullanılmakta olduğu saptanmıştır (Çizelge 5). Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 8. beş yıllık kalkınma planına göre, ekonomik park durumuna (traktör ömrünün 15 yıl olduğu ve bunun üzerindeki yaşta bulunan traktörlerin park dışında olduğu varsayılarak yapılan hesaplamalara) göre 1990, 1995 ve 1998 yılları için ülkemizin ortalama güç değerleri sırasıyla 39.8 kW, 42.2 kW ve 43.2 kW olarak belirtilmiştir (Anonymous, 2001). Bir traktörün yıllık çalışma saati 579 h ve toplam ekonomik ömrünün 10 000 h olduğu (Sabancı ve Akıncı, 1996) göz önünde Uygulanma oranı Sayı (Adet) Yüzde (%) 8 3.88 13 6.31 15 7.28 9 4.37 13 6.31 7 3.40 4 1.94 12 5.83 5 2.43 9 4.37 19 9.22 42 20.39 11 5.34 26 12.62 9 4.37 4 1.94 206 100.00 bulundurulursa, traktörlerin %60.92’sinin 15 yıllık ekonomik ömrün altında olduğu görülmektedir. Ankete alınan işletmelerdeki traktörlerin %52.3’ünün 10 yaş ve altında olması dikkat çekmektedir. Traktörlerin %25.86’sının da 25 yaşın üzerinde olduğu saptanmıştır (Çizelge 6). 3.2.2. Tarım Alet ve Makineleri Yapılan anket sonuçlarına göre; işletmelerin sahip olduğu tüm alet-makine içerisinde, toprak işleme alet-makineleri, % 51.79’luk bir yer tutmaktadır. Kulaklı pulluk % 20.78’lik oranla en çok rastlanan toprak işleme aleti olurken çizel, rototiller, toprak frezesi ve dipkazan gibi alternatif toprak işleme sistemlerinde kullanılan toprak işleme alet ve makineleri ise, tüm alet-makine varlığı içerisinde % 1’lik orandan daha düşük seviyelerde bulunmaktadır (Çizelge 7). Ankete katılan işletmelerin % 96.73’ünde toprak işlemede kulaklı pulluk kullanılmaktadır. Bu sonuçtan da anlaşılacağı üzere kulaklı pulluk yörede toprak işleme amacıyla kullanılan en önemli alettir. 51 Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği Çizelge 5.Tarım Traktörlerinin Firma, Marka, Tip ve Güç Dağılımları Traktör sayısı Güç Firma Marka-Tipi (kW) (Adet) (%) MF 135 33.4 15 8.62 MF 148 34.5 1 0.57 MF 165 44.2 21 12.07 MF 168 48.5 1 0.57 MF 175 50.7 3 1.72 MF 240 34.5 49 28.16 MF 255 40.4 3 1.72 UZEL MF 260 48.1 2 1.15 MF 265 47.8 3 1.72 MF 266 48.1 3 1.72 MF 275 48.5 2 1.15 MF 285 S 57.4 1 0.57 MF 285 58.9 3 1.72 MF 286 60.0 2 1.15 MF 398 73.6 1 0.57 TF 450 35.7 1 0.57 TF 480 35.3 5 2.87 Fiat 540 40.2 1 0.57 Fiat A 50 39.7 2 1.15 Fiat 50 C 36.7 2 1.15 TÜRK TRAK. Fiat 54 C 39.7 9 5.17 TF 55-46 40.5 3 1.72 TF 55-56 40.5 7 4.02 TF 60-56 44.2 6 3.45 TF 70-56 51.5 4 2.30 TF 70-66 51.5 1 0.57 NEW HOLLAND TD 65 D 44.1 1 0.57 U 155 33.6 1 0.57 UNİVERSAL U 445 33.1 4 2.30 HEMA Ford 3600 34.6 1 0.57 İnt 444 32.4 1 0.57 TOE İnt 654 47.8 3 1.72 Steyr 8053 36.8 2 1.15 TZDK Steyr 8073 51.5 1 0.57 70 51.5 2 1.15 SAME 60 44.2 1 0.57 Başak 2073 S 51.5 1 0.57 Tümosan 82-80 N 60.4 1 0.57 BMC L184 22.1 1 0.57 Belarus Belarus 67.1 1 0.57 Hanımağa R 45 33.6 1 0.57 İşbora 4200 40.4 1 0.57 Toplam 174 100.00 Toplam traktör sayısı (Adet) (%) 110 63.22 4384.6 62.26 41 23.56 1690.2 24.00 1 0.57 44.1 0.62 5 2.87 166 2.36 1 0.57 34.6 0.49 4 2.30 175.8 2.50 3 1.72 125.1 1.78 3 1.72 147.2 2.10 0.57 0.57 0.57 0.57 0.57 0.57 100.00 51.5 60.4 22.1 67.1 33.6 40.4 7042.7 0.73 0.86 0.31 0.95 0.48 0.56 100.00 1 1 1 1 1 1 174 Çizelge 6. Traktör Yaş Dağılımları Yaş 0-5 6-10 11-15 16-20 21-25 26-30 31+ 50 Model 2004-1999 1998-1994 1993-1989 1988-1984 1983-1979 1978-1974 1973Toplam Toplam Güç (kW) (%) Traktör yaş dağılımları (Adet) (%) 48 27.59 43 24.71 15 8.62 9 5.17 14 8.05 35 20.11 10 5.75 174 100.00 A.KASAP, E.ÖZGÖZ Çizelge 7. İşletmelerin Tarım Alet-Makine Varlıkları Adet Yüzde değeri (%) Kulaklı Pulluk (2 gövdeli) 29 3.79 Kulaklı Pulluk (3 gövdeli) 110 14.38 Kulaklı Pulluk (4 gövdeli) 15 1.96 Kulaklı Pulluk (5 gövdeli) 5 0.65 Çizel 4 0.52 Dişli Tırmık 89 11.63 Diskli tırmık 56 7.32 Kültivatör 57 7.45 Rototiller 5 0.65 Toprak Frezesi 5 0.65 Merdane 16 2.09 Dipkazan 1 0.13 Lister 3 0.39 Ekim makinesi 31 4.05 Silaj Makinesi 16 2.09 Santrüfüj Su Pompası 29 3.79 Pancar Sökme Aleti 4 0.52 Pancar Sök. Makinesi 7 0.91 Pülverizatör 24 3.14 Biçerdöver 3 0.39 Goble 1 0.13 Tarım Arabası 83 10.85 Patates Sökme Makinesi 3 0.39 Saman Yapma Makinesi 9 1.18 Sap Toplama Makinesi 2 0.26 Ot Kıyma Makinesi 1 0.13 Sap Döver Harman Makinesi 73 9.54 Tesviye Küreği 6 0.78 Ahır Gübresi Yükleme Kepçesi 5 0.65 Kanatlı Orak makinesi 34 4.44 Santrüfüj Gübre Dağıtma Makinesi 18 2.35 Pnömatik Hasas Ekim Makinesi 5 0.65 Tamburlu Çayır Biçme Makinesi 3 0.39 Çapa Makinesi 11 1.44 Toprak Burgusu 1 0.13 Fide Dikim makinesi 1 0.13 Toplam 765 100.00 Kulaklı pulluğun kullanılmadığı sistemlerde esas sürme işlemi çizel (% 0.41), rototiller (% 0.41) ve kültivatör (% 2.45) ile yapılmaktadır. Uygulanan toprak işleme sistemleri içerisinde en çok uygulanan aletmakine kombinasyonunu % 12.24 ile kulaklı pulluk + kültüvatör + tırmık ile kulaklı pulluk + diskli tırmık + tapan oluştururken ikinci sırayı %11.43 ile kulaklı pulluk + tırmık + merdane oluşturmaktadır. Anket verilerinden anlaşılacağı üzere, bölgede yaygın olarak geleneksel toprak işleme yöntemi uygulanmaktadır. Çiftçilerin alet-makine varlıkları, uyguladıkları rotasyonlar ve toprak işleme sistemleri bu yargıyı destekler niteliktedir (Çizelge 8). İncelenen işletmelerin % 34.95’i ürün rotasyonlarında mısır yetiştiriciliğine yer vermektedir (Çizelge 4). Yörenin iklim şartları, Tarım alet makine sayısı / Traktör sayısı oranı 0.16 0.63 0.09 0.03 0.02 0.51 0.32 0.33 0.03 0.03 0.09 0.01 0.02 0.18 0.09 0.17 0.02 0.04 0.14 0.02 0.01 0.48 0.02 0.05 0.01 0.01 0.42 0.03 0.03 0.19 0.10 0.03 0.02 0.06 0.01 0.01 4.40 toprak özellikleri ve ürün deseni dikkate alınarak, toprak ve su kaynaklarını koruyan ve kârlılığı yüksek olan farklı toprak işleme sistemlerinin uygulanması kaçınılmazdır. Ancak; 165 işletme için yapılan değerlendirme incelendiğinde, öncelikle üreticilerin farklı toprak işleme sistemlerinin uygulanması konusunda bilgilendirilmesi ve alet makine varlıklarını buna göre çeşitlendirmeleri gerekmektedir. 3.3. Mekanizasyon Seviyesi Mekanizasyon seviyesini belirlemek için alan, traktör sayısı ve traktör gücü değerleri dikkate alınmıştır. Mekanizasyon seviyesi göstergeleri 144.55 traktör/1000ha, 6.92 ha/traktör ve 5.85 kW/ha olarak belirlenmiştir (Çizelge 9). 51 Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği Çizelge 8. Uygulanan Toprak İşleme Sistemleri Uygulanan Toprak İşleme Sistemi Kulaklı Pulluk Rototiller Kulaklı Pulluk Dişli tırmık Kulaklı Pulluk Dişli tırmık Kulaklı Pulluk Dişli tırmık Kulaklı Pulluk Çizel Kulaklı Pulluk Çizel Çizel Merdane Rototiller Kulaklı Pulluk Rototiller Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Kültivatör Kulaklı Pulluk Diskli tırmık Kulaklı Pulluk Diskli tırmık Kulaklı Pulluk Diskli tırmık Kulaklı Pulluk Sürgü Kulaklı Pulluk Sürgü Kulaklı Pulluk Dişli tırmık Kulaklı Pulluk Dişli tırmık Kulaklı Pulluk Kulaklı Pulluk Sürgü Merdane Sürgü Tırmık+Merdane Diskli tırmık Rototiller Sürgü Merdane Dişli tırmık Dişli tırmık Diskli tırmık Dişli tırmık Sürgü Diskli tırmık Kültivatör&Lister Kültivatör Çizelge 9. Ankete Alınan İşletmelerin Mekanizasyon Seviyesi ve Türkiye Ortalaması Mekanizasyon Mekanizasyon Türkiye Göstergeleri Seviyesi Ortalaması 1000 ha’a düşen traktör sayısı 144.55 52.43 (traktör / 1000 ha Bir traktöre düşen alan miktarı 6.92 19.07 (ha / traktör) 1 ha’a düşen traktör güç miktarı 5.85 2.27 (kW / ha) Ankete alınan işletmelerin traktör/1000ha ve kW/ha değerleri Türkiye'ye ait değerlerle (52.43 traktör/1000 ha, 19.07 ha/traktör ve 2.27 kW/ha) karşılaştırıldığında oldukça yüksek iken ha/traktör değeri daha düşüktür (Altuntaş ve Demirtola, 2004). Bu değerlerin Türkiye ortalamasının üzerinde çıkması ankete alınan işletmelerin traktör sayısı ortalamasının birden fazla ve işletmelerin sahip olduğu arazi büyüklüğünün küçük olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. 50 Sürgü Merdane Sürgü Merdane Diskli tırmık Toplam Merdane Miktar (Adet) (%) 1 0.41 28 11.43 22 8.98 24 9.80 2 0.82 1 0.41 1 0.41 1 0.41 2 0.82 1 0.41 18 7.35 9 3.67 30 12.24 4 1.63 8 3.27 9 3.67 30 12.24 26 10.61 10 4.08 6 2.45 4 1.63 3 1.22 5 2.04 245 100.00 4. Sonuç Ankete alınan işletmelerin ortalama arazi büyüklükleri (73 da) 1990’larda 53 da olan Türkiye ortalamasına göre daha yüksektir. Ankete alınan işletmelerdeki traktörlerin % 52.3’ünün 10 yaş ve altında olması dikkat çekmektedir. Traktörlerin %25.86’sının da 25 yaşın üzerinde olduğu saptanmıştır. İşletmeler traktör varlığı yönünden oldukça iyi durumdadır. Kulaklı pulluk %20.78’lik oranla en çok rastlanan toprak işleme aleti olurken çizel, rototiller, toprak frezesi ve dip kazan gibi alternatif toprak işleme sistemlerinde kullanılan toprak işleme makineleri ise tüm alet-makine varlığı içerisinde %1’lik orandan daha düşük seviyelerde bulunmaktadır. Uygulanan toprak işleme sistemleri dikkate alındığında, yoğun bir şekilde esas sürme amacı ile kulaklı pulluğun kullanıldığı görülmektedir. Yörede farklı toprak işleme sistemlerinin uygulanabilmesi için, toprak işleme alet-makineleri varlığının yetersiz olduğu görülmektedir. A.KASAP, E.ÖZGÖZ Kaynaklar Altuntaş, E., Demirtola, H., 2004. Ülkemiz Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin Coğrafik Bölgeler Bazında Değerlendirilmesi. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 21 (2): 63-70. Anonymous, 2001. Tarım Alet ve Makineleri Sanayii. Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yayın No: DPT: 2546-ÖİK: 562, Ankara. Aykas, E., Yalçın, H., Çakır, E., 2003 Günümüzde Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim. Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim Çalıştayı, 23-24 Ekim 2003, Bildiriler Kitabı, s. 1-8, İzmir. Birkas, M., Jolankai, M., Gyuricza, C., Percze, A., 2004. Tillage Effects on Compaction, Earthworms and Other Soil Quality Indicators in Hungary. Soil and Tillage Research,78: 185-196. Griffith, D.R., Moncrief, J.F., Eckert, D.J., Swan, J.B., Breitbach, D.D. 1992. Crop Respons to Tillage Systems. In: Conservation tillage systems and Management. MWPS-45, 122 Davidson Hall, Iowa State University, Ames, IA. Hoogmoed, W.B., Derpsch, R., 1985. Chisel Ploughing as an Alternative Tillage Systems in Parana, Brazil. Soil and Tillage Research, 6: 53-67. Işık, A., Akıncı, İ., Sabancı, A., 1995. GAP Bölgesine Uygun Tarım Makinaları Seçimi ve 2000’li Yıllarda Park Talebi. Tarımsal Mekanizasyon 16. Ulusal Kongresi, 5-7 Eylül, Bildiriler Kitabı, 45-54, Bursa. Janssen, C., Hill, P., 1994. What is Conservation Tillage? Cooperative Extension Service, Purdue University, West Lafayette, IN. Retrieved 08.07.2004, from www. agcom.purdue.edu/AgCom/Pubs Köller, K., 2003. Conservation Tillage-Technical, Ecological and Economic Aspects. Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim Çalıştayı, 23-24 Ekim 2003, Bildiriler Kitabı, s. 9-34, İzmir. Sabancı, A., Akıncı, İ., 1996. Türkiye’deki Traktör Parkı ve Bu Parktaki Traktöre Ait Bazı Teknik Özellikler. 6. Uluslararası Tarımsal Mekanizasyon ve Enerji Kongresi, Ankara. Zeren, Y., 1985. Toprak İşlemesiz Tarım Tekniği ve İkinci Ürün Soya ve Mısır Uygulaması. Zirai Donatım Kurumu Mesleki Yayınları, Yayın No: 9, Ankara. 51 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 53-58 Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler Fatih M. Kızıloğlu Mustafa Okuroğlu İbrahim Örüng Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 25240, Erzurum Özet: Ülkemizde kırsal yerleşimlerin büyük çoğunluğu plansız yerleşimler şeklinde ve her an doğal afetlerin etkisi altındadır. Yerleşim yerlerini etkileyen doğal afetlerin başlıcaları; deprem, çığ, sel ve su baskınları olup birçok mal ve can kaybına neden olabilmektedir. Bu makalede, kırsal yerleşimlerin planlanmasında doğal afetlerin etkileri, oluşturabileceği zararlar ve bu zararları en az düzeye indirebilmek için alınması gereken önlemler ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Kırsal yerleşim, Doğal afetler, Rural Settlements and Natural Disasters Abstract: Most of rural settlements are unplanned settlements and exposed to natural disaster. The main natural disasters causing to economical losses and loss of life in the settlements, are earthquake, avalanche, flooding and inrush of water. The effects of natural disasters, losses caused by it and precautions taken to minimize the losses were investigated in this study Key words: Rural settlements, Natural disasters, 1. Giriş Daha az nüfus yoğunluğuna sahip olmak üzere, genellikle uğraşı alanı tarımsal üretim olan yerleşimlere kırsal yerleşimler adı verilmekledir. Ülkemizdeki bu tip yerleşimler; insanlar tarafından çeşitli nedenlerle kurulmuş olup, günümüze kadar gelmiştir. Bu süreç, tarihi gelişme çerçevesi içinde oluşmuş ve çoğu yerde yerleşim planlaması ilkelerinden yoksun olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizdeki kırsal yerleşimlerin büyük çoğunluğunda hakim olan plansızlık, birtakım olumsuzlukları da birlikte getirmektedir. Bunlar arasında en önemlisi, doğal afetlerin her an etkisinin hissedilmesi ve sonuçta büyük can ve mal kayıplarının ortaya çıkması gösterilebilir. Yerleşim yerlerini etkileyen doğal afetler içinde; deprem, çığ, sel ve su baskını gibi istenmeyen doğa olayları sayılabilir. Bunların oluş şekli ve etkileri her ne kadar farklı olsa bile sonuçta yerleşim yerlerinde yaşayan kişiler için can ve mal kaybına neden olmaları söz konusudur. Türkiye hem jeolojik yapısı hem de yerleşim düzenindeki ve kentleşmedeki gittikçe yaygınlaşan çarpıklıklar nedeniyle ve çok ileri düzeye varan doğal dengenin bozulması yüzünden, doğal afetlere karşı korunabilme yeteneğini kaybetmektedir. 2. Kırsal Yerleşimler İçin Etkili Doğal Afetler ve Alınacak Önlemler 2.1. Deprem Deprem, esnek yapılı yer kabuğu tabakasının kırılması ya da dengesinin bozulmasıyla oluşan şok sonucunda açığa çıkan enerjinin sarsıntılar biçiminde yeryüzüne yayılması olayıdır. Deprem, bir anda büyük ölçüde can ve mal kayıplarına neden olabilen doğal afetlerin başında gelmektedir. Doğal afetler konusu özellikle deprem, bütün insanlık ve Türkiye için yaşamsal önem taşımaktadır. Günümüzde insan toplulukları için depremin etkilerinden korunmak amacıyla topraklarını terk etme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle insanlar doğal afetlerin en korkuncu ve en yıkıcısı olan depremlerle bir arada yaşamayı ve depremlerin oluşturabileceği zararları azaltmanın yollarını, topraklarını terk etmeden öğrenmek zorundadır. Yapıların depreme dayanımlı olarak planlanmasından amaç, oluşabilecek bütün zararların önlenmesi değildir. Çünkü böyle bir planlama, yapı maliyetlerinin çok yükselmesine neden olur. Bir yapının deprem etkisiyle yıkılması sonucunda oluşabilecek can kayıplarının önlenmesi başlıca amaç olmalıdır. Şiddetli bir depremde yapının çatlayabileceği fakat yıkılmayacağı beklenmeli ve onarımın gerekebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler Ülkemizde hazırlanan "Deprem Bölgeleri Haritası”, ülkemiz topraklarının yaklaşık %96'sının deprem bölgeleri içerisinde yer aldığını, nüfusumuzun % 98'inin de bu bölgelerde yaşadığını göstermekledir. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 40’ı; kırsal alanlarda, mühendislik hizmetleri sunulmaksızın ve uygun teknoloji kullanılmaksızın, yalnız bölgesel malzeme kullanılarak, ilkel yöntemlerle, gelenek ve göreneklere göre yapılmış kırsal yapılarda yaşamaktadır. Bu nedenle, günümüze kadar ortaya çıkan depremlerde ölen ve yaralanan insanların, hasar gören yapıların, kayba uğrayan hayvanların ve diğer maddi zararların çoğu kırsal alanlarda olmuştur. Özellikle mühendislik hizmetleri ve teknolojiden çok az yararlanabilen Doğu Anadolu Bölgesinde her hangi bir zamanda oluşabilecek depremden, en fazla oranda kırsal yapılar ile yörede yaşayan insan ve hayvanların zarar göreceğini söylemek olasıdır. Deprem konusunda yapılan araştırmalar, yapıların deprem sorunlarını büyük ölçüde çözümleme yolundadır. Bununla birlikte tarımsal yapıların depreme ilişkin sorunları, bunların dinamik analizlerinde ortaya çıkan bazı zorluklardan dolayı yeterli düzeyde açıklığa kavuşturulamamıştır. Tarımsal yapıların depreme dayanımı konusundaki alınacak bazı önlemler ve göz önüne alınacak bazı noktalar, sorunun çözümüne yardımcı olabilecektir. Yerleşim yerleri, özellikle kırsal yerleşim yerlerini seçerken, zeminin özelliklerinin teknik bakımdan uygun olup olmadığına özen gösterilmemektedir. Deprem nedeniyle yapılarda oluşabilecek hasarların ve çatlakların en önemli nedenleri, kötü temel zemini ve temelde zamanla oluşan farklı çökmelerdir. Yapıların temel duvarlarıyla zemine iletilen yükler, zemin tarafından emniyetle taşınabiliyorsa ve zemin homojen ise deprem anında farklı çökmeler oluşmayacağından, yapılarda hasar da oluşmayacaktır. Depremleri önlemek olanaksız olsa da depremlerin zararları büyük ölçüde azaltılabilir. Depremin zararlarını azaltabilmek için yerleşim yerlerini bilimsel verilere göre belirlenmesi ve özel inşaat yöntemleri geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de şimdiye kadar bu gibi önlemler konusunda çok ihmalci davranılmıştır. Kırsal alanlarda özellikle de 58 Doğu Anadolu Bölgesindeki barınma koşulları yetersiz olan yapıların depreme karşı dayanımının artırılmasına ilişkin olarak gereken önlemler alınmalıdır. Şiddetli deprem etkisinde bulunan bölgelerin zayıf olarak nitelendirilen zeminlerinde yapı kurulmasından kaçınılmalıdır. Bu nedenle yeni kurulacak yerleşimlerde, bölgenin deprem şiddeti ve zemin özelliğine önem verilmesiyle birlikte orta ve şiddetli derecede sismik koşulların egemen olduğu mevcut yerleşimlerde de özel yapı tekniği uygulaması ile ilgili gerekli önlemler alınmalıdır. Yapının ağırlığı azaldıkça deprem kuvvetlerinin yapı üzerindeki etkisi de azalmaktadır. Bu nedenle deprem bölgelerindeki yapılarda rijitlikle birlikte hafifliğin sağlanması, özellikle tarımsal yapılarda hafif çatıların kullanılması deprem etkisinin azaltılması bakımından önemlidir. Tarımsal yapılar genellikle tek veya iki katlı olduğundan uygun nitelikli malzeme kullanılması ve iyi bir yapım tekniğinin uygulanmasıyla daha yüksek yapılara oranla, bunlarda daha ucuz ve kolay olarak deprem etkisinin azaltılması olanakları bulunabilir. Ülke genelinde ve özellikle de deprem bölgelerinde yapılarda kullanılan yapı malzemelerinde standardizasyona gidilmeli, hafif malzemelerin kullanılma olanakları sağlanmalıdır. Geliri sınırlı kırsal yerleşimler göz önüne alınırsa konut ve diğer tarımsal yapıların hepsinin çok dayanımlı veya eşit derecede dayanıma sahip olacak şekilde planlanması gereksizdir. Bu bakımdan can kayıplarının önlenmesi ön planda tutularak tarımsal yapıların önem derecesine göre yeterli dayanıma sahip olacak şekilde planlanmaları düşünülmelidir. Tarımsal yapılarda, taban planının biçimi deprem etkisinin azaltılması bakımından önem taşımaktadır. Kare, dikdörtgen ve daire gibi basit taban alanına sahip yapılar deprem etkilerine karşı en dayanımlı biçimleri oluşturmaktadır. Buna karşılık bir yapının taban planının. L, H, T ve U şeklinde olması durumunda deprem sırasında birbirine dik blokların ayrı ayrı hareket etmesi nedeniyle birleşme yerlerinde çok yüksek gerilmeler oluşması sonucu ortaya çıkan çatlaklar, yapının yıkılmasına yol açmakladır. Depreme karşı, F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG yapının merkezi eksenine göre olanaklar ölçüsünde simetrik olması sağlanmalıdır. Merkezi eksenine göre simetrik olmayan yapılar, eksen doğrultusundaki deprem kuvvetiyle sarsıldığında dönme tehlikesinde kalarak yıkılabilmektedir. Deprem etkisinin azaltılması bakımından duvarlar ve yapı elemanları birbirlerine çok iyi bağlanmalıdır. Yapı elemanları ve duvarlar birbirine iyi bir şekilde bağlanmayan yapılarda depremin ilk şoku sırasında genellikle köşelerde çatlaklar oluşmakta, daha sonraki şoklarda ise çatlakların birbirinden ayrılmasıyla yapı çöküp yıkılabilmektedir. Yapı elemanları, birbirlerine sağlam, gerektiğinde demir donatılı, kolon, kiriş, hatıl, lento ve sömellerle bağlanmalı, gerekli rijitlik sağlanmalıdır. Kapı ve pencere boşlukları gereğinden fazla olmamalı ve duvarlara dengeli bir şekilde dağıtılmalı, boşluklarla köşeler arasında ve boşluklar arasında belirli bir aralık bırakılmalıdır. Yapının en zayıf kısmı deprem kuvvetlerine dayanamazsa yapının diğer kısımları da yıkılabilir. Bu nedenle yapıda yeterli nitelikte ve özellikleri çok değişmeyen hafif malzeme kullanılmasına özen gösterilmelidir. Yapı malzemelerinin iyi olması yanında kullanılan harçların ve işçiliğin iyi ve özenle yapılması gerekmektedir. Depreme dayanıksız, yapıların tümünü kısa sürede ıslah etmek çok zordur. Bununla birlikte, geç kalınmış olsa da bu konuda çalışmalara başlanması gerekmektedir. 2.2. Çığ Dağlık alanların dik yamaçlarında, fazla kar yağışından sonra ortaya çıkan kar tabakasının harekete geçmesine "kar çığı" denir. Vadiler boyunca kurulan yerleşimlerde özellikle çığ riski fazladır. Ülkemizde çığ olaylarının büyük bir kısmı kırsal alanlarda ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda özellikle Kuzey ve Doğu Anadolu'nun dağlık kesimlerinde normalin çok üzerinde düşen kar yağışları ve orman örtüsünün de ortadan kaldırılmasının etkisiyle çığ olaylarında artma görülmüştür. Ülkemizde görülen doğal afetlerin (deprem, su baskını, heyelanlar, kaya düşmesi, fırtına, şiddetli yağışlar vb.) etkileri içinde çığın oranı % 0,2 iken, son yıllarda özellikle 1992 yılından sonra oluşan yoğun çığ olayları sonucu bu oran % l'e yükselmiştir. Türkiye'nin daha çok Doğu, Güneydoğu ve Kuzeydoğu Anadolu yerleşim bölgelerinde ortaya çıkan çığ olayları, gerek can kaybı, gerekse maddi hasarlar açısından depremden sonra ikinci derecede önemli doğal afetler konumundadır. Çığ olayları; yerleşim birimleri, tarım arazileri, haberleşme, ulaşım ve enerji nakil hatları, sanayi, askeri ve diğer benzeri tesisler için büyük tehlikeler oluşturmaktadır. Çığlar; erozyona, su baskınlarına, su yolları ve ulaşım hatlarının kapanmasına ve ekonomik açıdan birtakım sorunlara neden olmaktadır. Çığ, aynı zamanda yeryüzünün topoğrafik yapısını da değiştirebilmektedir. Çığlar, özellikle tarımsal yapı ve işletmelerde can ve mal kaybına neden olmakta, insanları göçe zorlamaktadır. Çığın oluşum koşulları ve çığ tehlikesine karşı alınabilecek önlemlerin bilinmesi; can ve mal kaybını, ortaya çıkacak diğer zararları önleyebilir ya da azaltabilir. Çığ oluşumunu etkileyen faktörler; değişken faktörler, değişken olmayan faktörler ve diğer faktörler olarak sınıflandırılabilir. Değişken faktörler meteorolojik faktörler olup bunlar; kar yağışının miktarı ve hızı, yağmur, fırtına, rüzgâr ve hava sıcaklığıdır. Değişken olmayan faktörler topoğrafik faktörler olup bunlar da; arazinin eğim derecesi, eğim uzunluğu, eğim şekli, bakısı ve arazinin yüksekliğidir. Diğer faktörler arasında ise buzullar, deprem ve insanların etkileri yer almaktadır. Çığ olma olasılığı olan alanlarda topoğrafik koşullar çok iyi belirlenmelidir. Genellikle eğimi 20° - 50° arasında olan özellikle 35° - 45° eğimli yamaçlarda çığ olayı sıkça görülür. Yamaç altları ve vadi içlerinde kurulan yerleşimlerde çığ oluşma olasılığı ile hasar miktarında artış olmaktadır. Yamaçların ve vadilerin doğal zemin yapısının çeşitli nedenlerle bozulması ve yol yarmaları çığ olasılığını artırmaktadır. Çeşitli meteorolojik veriler belirlenerek, çığ olma olasılığı ortaya konabilir. Şiddetli bir tipiden sonra sıcaklığın hızla artma gösterdiği ılık bir havada, donma sıcaklığı (0° C) üzerinde 36 saatten daha uzun süren ılık devreler, yeni kar derinliğinin bir yağışta 25 cm'yi aşması, tipinin 24–48 saat arasında bir süre 7 m/s'den daha büyük hızda devam etmesi, kar örtüsü üzerine yağmur yağarak derin kar çözülme ve erimelerine neden olması çığ olasılığını artırır. Çığın oluşturduğu zararları önlemek ya da azaltmak amacıyla çığın kontrol altına alınması 57 Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler ve çığdan korunulması gerekmektedir. Çığ kontrolünde amaç; kar örtüsünün, bulunduğu yamaçtan kayarak can ve mal kaybını azaltmak ya da ortadan kaldırmaktır. Çığ kontrolünde kullanılan başlıca yöntemler; pasif ve aktif yöntemler olarak iki kısma ayrılmaktadır. Pasif yöntemler içerisinde çığ tehlikesi olan alanların geçici olarak kullanıma kapatılması, çit ve bariyerlerin kullanımı yer almaktadır. Örme duvarlar, balıksırtı şeklindeki bariyerler, saptırma duvarları, toprak dolgular, çığ kapanları, kar barajları, kar tünelleri ile küçük binalar, enerji hatları ve karayolları korunabilmektedir. Çığ kontrolünde aktif yöntemler; çığ tehlikesinin olduğu yörelerde çığ oluşumunu engellemek amacıyla arazide kar kitlelerinin birikimini engellemek ve kar örtüsünün yapısını geçici olarak değiştirme temeline dayanır. Kar üzerinde yürünerek, palet kullanarak sıkıştırılıp büyük blok oluşumu önlenir. Ses üreten toplar (hovitzer veya havan topları vb), oksijen ve propan gazlarının karıştırılmasıyla oluşturulan patlayıcılar ve dinamitler kontrollü olarak patlatılarak daha önce belirlenen çığ güzergâhlarında yapay çığ oluşturulur. Çığ görülmesi olası olan yerleşimlerin ve çevrenin ağaçlandırılması en uygun koruma yöntemidir. Orman, çığ tehlikesine karşı koruyucu bir örtüdür. Özellikle yerleşimlerin üst kısımlarında orman örtüsünün oluşturulması gerekir. Yeni yerleşim birimleri kurulurken, yerleşim alanının çığ olması olasılığı bulunan yerlerden uzak ve yerleşim yönünden uygun özelliklerde olmasına özen gösterilmelidir. Özellikle kırsal yerleşim alanları; topoğrafik, jeolojik, iklimsel ve doğal afetler yönünden yerleşime uygun olmalıdır. Kurulmuş yerleşimlerde çığa karşı alınan önlemler yetersiz kalıyorsa yerleşim yeri değiştirilmelidir. Çığın binalar üzerindeki yıkıcı etkilerini azaltmak amacıyla çeşitli koruma yöntemleri uygulanabilir. Çığdan korunmak amacıyla binaların yapımında bir takım değişiklikler yapılmalıdır. Yapının çığ tehlikesi olan yüzeyinde, çığın dağılmasını sağlamak amacıyla V şekilli setler yapmak yararlıdır. Bununla birlikte yapılarda kullanılan yapı malzemelerinin özellikleri ve yapı elemanları çığdan etkilenmeyen ya da en az etkilenecek biçimde seçilmeli ve yapılmalıdır. 58 Kırsal yerleşimlerde büyük zararlara neden olabilen çığ olayına karşı alınması gereken önlemler üzerinde durabilmek için, çığ olayının doğal oluşum koşulları ve geliş yönleri bilinmelidir. Çığ oluşumu konusunda yeterli bilgiler derlenmeli, bu oluşumu etkileyen çok sayıda etken incelenmelidir. Meteorolojik ölçümler sonucu elde edilen parametreler, kar profilleri ve sıcaklık profilleri alınarak, çığ riski olan bölgelerde çığ olabileceği düşünülerek uyarılar yapılabilir. Olası bir çığ tehlikesi yöre halkına zamanında duyurulmalı, alınacak önlemler konusunda halk uyarılmalıdır. Çığ bölgelerinde meteorolojik gözlem istasyonları sıklaştırılmalı ve bu istasyonlardan elde edilecek veriler tek elde toplanarak, uzman meteorolog, hidro-meteorolog ve konu ile ilgili diğer uzmanlar tarafından oluşturulacak bir grup tarafından sürekli olarak analiz edilmelidir. Ülkemizde, sürekli çığ olan ve olma riski bulunan yerleri gösteren haritaların kullanımı ile iskân programı yapılarak mal ve can kaybının önüne geçilebilinir. Çığ haritalarından yararlanılarak, çığ zararlarını önleyici yapıların yerleri, boyutları ve miktarı belirlenebilir. Çığ haritaları, topoğrafik haritalar ve hava fotoğraflarıyla geliştirilebilir. Meteorolojik parametreler, hava fotoğrafları, topoğrafik haritalar ile çığ haritaları yardımıyla elde edilen veriler coğrafi bilgi sistemi aracılığıyla bilgisayar ortamına aktarılır. Çığ haritalarında çığların izlediği yollar, çığların görülme sıklığı ve büyüklükleri saptanıp işlenmektedir. 2.3. Sel ve Taşkınlar Atmosferik kaynaklı doğal afetler; seller, taşkınlar, fırtına ve tayfunlar, genellikle çok ani oluşmaları ve yüksek tahrip gücüne sahip olmaları nedeniyle, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman önemli boyutlarda can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Bu nedenle, meteorolojik parametrelerin zamansal ve yersel rasatlarının düzenli ve sürekli yapılması olası bir doğal afetin verebileceği zararları minimize etmek bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu tür meteorolojik kaynaklı afetler için akarsu yatak bölgeleri ve kıyısal alanlar büyük bir risk potansiyeli altındadır. Ancak, söz konusu afetlerin nerede ve ne zaman meydana gelebileceği değil, en küçük risk potansiyeli F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG olan herhangi bir yerde ve zamanda meydana gelebileceği dikkate alınarak gözlem ve önlemlerin bu doğrultuda yapılması ve belirlenmesi gerekmektedir. Bir yandan artan nüfusun sosyal baskısı diğer yandan teknolojik imkânlara ve sanayi bölgelerine yakın olma arzuları insanları afet riski çok yüksek olan akarsu yatak bölgeleri, nehir vadileri ve kıyısal alanlarda yerleşime zorlamaktadır. Bu nedenle, sanayi bölgelerine ve özellikle başta İstanbul olmak üzere nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğu illere olan aşırı göçü engellemek, doğal taşkın yatakları üzerine inşa edilmiş yerleşim alanlarının genişlemesine engel olmak ve mevcut alanlarda stabilizasyon çalışmalarını başlatmak kısa dönemde yapılması gereken en önemli uygulamadır. Türkiye'de taşkın olaylarının meydana geldiği kritik nokta ve alanlar belirlenmeli, taşkın havzalarının detaylı hidrolojik, jeolojik ve topoğrafik etütleri yapılmalı ve riskli alanların düzenli ve kesintisiz meteorolojik gözlemleri sağlanmalıdır. Ülke genelinde meteorolojik kaynaklı afetler için tahmin ve uyarı sistemi geliştirilmeli ve afet öncesi, sırası ve sonrası için önlemler paketi hazırlanmalıdır. Taşkın havzalarında bulunan yerleşim alanları ve tarım topraklarının zarar görmelerini önlemek için üst havzalarda taşkın kontrol çalışmalarının derhal başlatılması büyük önem taşımaktadır. Sel, kuraklık, taşkın ve toprak kayması gibi meteorolojik kaynaklı afetlere zemin hazırlayan yanlış uygulamalara yasal önlemler getirilmelidir. Ormanların tarım alanına dönüştürülmesi, kaçak kesimi ve yangınlarla yok edilmesi, mera alanlarının erken ve aşırı otlatılması ve tarla açılması, tarım alanlarının ise tarımsal amaçlar dışında kullanılması mutlaka önlenmelidir. Doğal afetler konusunda uluslararası işbirliğine gidilmeli ve meteorolojik kaynaklı verilerin değişimi ve değerlendirilmesinde koordinasyon sağlanmalıdır. Havza amenajman çalışmalarına önem verilmelidir. Sel ve taşkınlar için erken uyarı sistemleri kurulmalı ve sediment tutulması ile ilgili mühendislik yapıları planlanmalıdır. Taşkın olaylarının en fazla meydana geldiği eğimli, sığ ve geçirimsiz toprak yapısına sahip alanlarda doğal bitki örtüsünün korunması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkesel ölçekte hidro-meteorolojik hizmetlerin birliği mutlaka sağlanmalı ve meteorolojik veri bankası oluşturulmalıdır. 3. Sonuç Ülkemizde özellikle kırsal yerleşim alanlarında zaman zaman ortaya çıkan doğal afetler, değişik boyutlarda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle yapılaşmanın, yerleşim düzenlemesinin ve fiziksel planlamanın doğal afetler, özellikle deprem açısından ele alınması ve denetiminin çok daha etkili duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu görevleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve bu bakanlığa bağlı olan Afet İşleri Genel Müdürlüğü ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı yerine getirmelidir. Diğer bazı Kamu Kuruluşları, özellikle belediyeler yardımcı ve destek olmalıdır. Siyasi otorite bu dayanışmayı ve disiplini gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Doğal afetler ve depremde ortaya çıkan can ve mal kaybını en az düzeye indirmek amacıyla hızlı göç, çarpık kentleşme ve yanlış yapılaşma önlenmelidir. Yoğun göçü önlemek amacıyla yapılacak olan kamu ve özel yatırımların, ekonomik tesislerin, eğitim kurumlarının belirli bölgelerde yoğunlaşması önlenerek ülkenin değişik kısımlarına yayılmalıdır. Bütün toplum ve yurttaşlarımız, doğal afetler konusunda korunma, kurtarma ve alınabilecek önlemler bakımından okullarda ve medya aracılığıyla eğitilmelidir. Ülkemizde; doğal afetler ve deprem nedeniyle ölüm tehlikesiyle karşılaşan insanları kurtarmak üzere yetiştirilmiş elemanlar son derece az, bilgi ve araç-gereç bakımından da yetersizdir. Doğal afetlerde tehlikeye uğrayanlara yardımcı olacak bilgilere sahip ilk yardım ve kurtarma ekip ve ekipmanları oluşturulmalıdır. Doğal afetler ve deprem konusunda araştırma, inceleme yapan çalışıma birimleri kurulmalı, gerekli elemanlar yetiştirilmelidir. Konu ile ilgili kuruluşlar arasında bilgi alışverişi ve koordinasyon sağlanmalıdır. Çarpık yerleşmeler, tarım topraklarının yerleşime açılması ve sağlam zeminlerin yerleşim yeri olarak, seçilmemesi, hatalı yapılaşma, hızlı sanayileşme ve kentleşme doğa dengesi bozulmakta, doğal aletlere yol açmakta, can ve mal kaybını artırmaktadır. Doğal 57 Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler dengenin bozulmamasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Kırsal yerleşim yerlerinin planlanmasında ve tarımsal yapı ve tesislerin kurulmasında; zemin etütlerinin ve diğer doğal afetler parametrelerinin göz önüne alınması zorunlu kılınmalı, uygulamalarda Ziraat Mühendislerinden de yararlanılmalı, aktif doğal afetler ve deprem kuşaklarında bulunan kırsal yerleşimlerdeki konut ve tarımsal tesisleri dayanıklı hale getirmek için kredi olanakları sağlanmalıdır. Doğal afetler konusunda alınması gereken önlemler, öneriler, yapılması gereken işlemler kapsamlı bir yasal dayanağa kavuşturulmalıdır. Kaynaklar Anonim, 2000. DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu Deprem Alt Komisyonu Raporu, Ankara. Fıstıkoğlu, O., Özkul, S., Harmancıoğlu, N., 1997. Taşkın Analizlerinde Çözüm Bekleyen Sorunlar, Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler Sempozyumu Bildirileri, s, 36-47,Ankara. Gürer, İ., 1992. Çığ Afetlerinin Karakteristikleri ve Analiz Yöntemleri (1992 Şubat Ayı Çığları Çerçevesinde Olayın Değerlendirilmesi), Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Beytepe-Ankara. Okuroğlu, M.,Yağanoğlu, A.V., Örüng, İ., 1998. Kırsal Yerleşim Tekniği, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 338, Erzurum. Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V., 1999. Deprem ve Etkileri, DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu Deprem Alt Komiyonıı Üye Raporu, Ankara. Olguner, H., 1997. Doğal Afetler Konusunda Uluslararası Çalışmalar ve Türkiye’deki Durum, Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler Sempozyumu Bildirileri, s, 26-35, Ankara. 58 Turgutalp, Ü., 1982. Deprem Bölgelerindeki Tarımsal Yapılarda, Yapı Malzemesi ve Yapı Konstrüksiyonu Özellikleri, Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 1(1) : 69-78, Şanlıurfa. Uluata, A.R., Yağanoğlu, A.V., 1984. Kırsal Yapıların Depreme Karşı Dayanıklılığının Artırılması, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kültürteknik Bölümü, Erzurum. Yağanoğlu, A.V., Okuroğlu, M., Öztaş, T., 1999. Çığ, Sel ve Taşkınlar, DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu, Meteorolojik Kaynaklı Doğal Afetler Alt Komisyonu Üye Raporu, Ankara. Yiğit, S., 1993. Kar Çığları ve Kırsal Alanlardaki Etkisi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 59-68 Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları Hikmet Günal Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu çalışmada, bir hat boyunca ardışık iki farklı topografya üzerinde bulunan, Yeşilırmak nehrinin getirdiği aluviyal ve eğimli arazilerden yerçekimin etkisi ile taşınmış koluviyal materyaller üzerinde oluşmuş toprakların gelişimleri incelenmiştir. Tokat il merkezi ve Turhal ilçesi arasında yer alan araştırma alanında üç farklı fizyoğrafik ünite üzerinde beş toprak profili tanımlanmış, genetik horizonları arazide belirlendikten sonra bozulmuş toprak örnekleri alınarak çeşitli fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmıştır. Yatay derecelenmenin etkisi ile aluviyal arazideki toprakların tekstürü nehirden uzaklaştıkça incelmiştir. Kireç taşı üzerinde gelişmiş toprakların ve fiziksel ayrışmaya uğramış kaya parçacıklarının taşınması sonucu oluşan koluviyal arazilerdeki topraklar tipik olarak kırmızı Akdeniz topraklarının özelliklerine benzemektedirler. Bu topraklardaki en önemli toprak oluş işlemleri, kalsiyum karbonatın yüzey horizonlarından yıkanıp alt katmanlarda benekler şeklinde birikmesi ve hematit mineralinin baskın bir şekilde oluşması ve minerallerin etrafını kaplayarak toprağa tipik kırmızı rengi vermesidir. Yeşilırmak Nehrinin hemen yakınındaki yüzey topraklarında kil içeriği % 13 iken 1300 m uzağında bulunan arazilerde kil içeriği % 57.5’a çıkmıştır. Aluviyal topraklar Entisol ve Mollisol ordoları içersinde sınıflandırılırken, koluviyal ana materyaller üzerinde gelişen topraklar Inceptisol ordosunda sınıflandırılmıştır. Anahtar kelimeler: Aluviyal, koluviyal, nehir sırtı, nehir terası, dağ ayağı Pedogenesis and Classification of Soils Located on Two Consecutive Topographies Abstract:In this study, the formation of soils located on two different consecutive topographies was evaluated. The soils studied were formed over alluvium brought by Yeşilırmak River and colluviums transported by gravity from adjacent sloppy areas. Five soil profiles on three different physiographic units were opened in the study area located between Tokat city center and Turhal city, and genetic horizons were described and bulk samples were collected for physical and chemical analyses. Soil texture was finer as being further from the river bed due to the effect of lateral deposition of flood sediments. Colluvial soils were similar to Red Mediterranean soils of Mediterranean Region. Major soil forming processes in studied soils are leaching of calcium carbonate from upper part of soil profile and accumulation in the lower horizons as mottles, and the dominant formation of hematite mineral. Hematite minerals cover the other minerals and gives typical red color to the soils. Surface soils of Yeşilırmak series contain 13% clay, however, clay contents increases to 57.5% in the soils located 1300 m further to the river. Alluvial soils were classified within Entisol and Mollisol, and colluvial soils were classified within Inceptisol order. Key Words: Aluvium, colluvium, river band, river terraces, piedmont 1. Giriş Karmaşık doğal bir yapıya sahip olan toprakların oluşumu ve özellikleri çeşitli fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemler tarafından etkilenmektedir. Bu işlemlerden hangisinin toprak özelliklerine daha fazla etki edeceği toprakların bulundukları çevre koşulları ile direk olarak ilişkilidir (Buol, 1997). Topraklar ayrışma ve diğer toprak yapan işlemlerin ana materyalin üzerine etkileri sonucunda oluşurlar. Herhangi bir bölgedeki toprakların özellikleri topraklar üzerine etki eden iklim, canlı organizmalar, ana materyal, topografya ve zamanın etkisine bağlıdır. Her faktör toprak üzerine etki eder ve diğer dört faktörün etkisini düzenler. Bu faktörlerden bir veya birkaç tanesi önemli miktarda değişiklik gösterdiğinde ise farklı özellikteki topraklar oluşurlar (Jenny, 1994; Buol, 1997). Topraklar hemen üzerinde veya orijinal yerlerinden taşınmış olan kayaç ve minerallerin üzerinde gelişebilirler. Ana materyaller toprak gelişimini ve dağılımını etkileyen en önemli toprak oluş faktörlerindendir (Shaw et al., 2004). Kazova’da yer alan toprakların önemli bir kısmı Yeşilırmak tarafından depolanan aluvyonlar ve ovanın kuzey ve güneyinde yer alan dağların eteklerinde yerçekiminin etkisi ile taşınmış koluviyal materyaller üzerinde oluşmuşlardır. Aluviyal topraklar, çeşitli toprak ve fiziksel parçalanmaya uğramış kayaç parçalarından yıkanan minerallerin karışımlarının Yeşilırmak Nehri tarafından Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları depolanması ile oluşmuş depozitler üzerinde gelişmişlerdir. Fluviyal depozitler taşındıkları kaynağa, taşıyıcı gücün enerjisine ve akışın şiddetine bağlı olarak farklı parçacık boyutlarında olabilirler (Davis, 1992). Parçacık büyüklük dağılımlarında gözlemlenen bu değişkenlik kendisini aluviyal taşkın ovalarında depozitlerin depolanma yerlerinde oluşan topraklarda göstermektedir. Bir nehir taşkın düzlüğüne girdiğinde kendisine yakın olan yerlere kaba, uzak olan yerlere ise ince materyalleri depolamaktadır. Kırmızı Akdeniz toprakları genellikle Akdeniz ikliminin (soğuk kışlar ve sıcak kurak yazlar) hüküm sürdüğü alanlarda yaygın olarak bulunan topraklardır. Genellikle karasal veya denizsel kökenli kireç taşı veya mermer gibi kireçli depozitler üzerinde yer almaktadır (Kubiena, 1953). Karbonasyon ile ayrışan kireçtaşı içersinde barındırdığı daha zor ayrışan kil ve demir oksitler gibi materyaller kırmızı toprakları oluştururlar. Akdeniz Bölgesindeki toprakların renklerinin kırmızılığı, “Kırmızı Akdeniz Toprakları” veya “terra rossa” olarak adlandırılmalarına neden olmuştur (Yaalon, 1997). Terra rossa genellikle kireç taşı veya dolomit üzerinde gelişen, kırmızı renkli ve killi veya siltli killi tekstüre sahip olan topraklar olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, bir hat boyunca yer alan üç farklı fizyoğrafik ünite üzerinde gelişen toprakların oluşumlarını incelemektir. 2. Materyal ve Metotlar 2.1. Materyal Çalışılan toprak profilleri Tokat il merkezinin 20 km batısında Tarım Bakanlığı Toprak ve Su Kaynaklarını Koruma Enstitüsü ile Yeşilırmak Nehri arasında 1300 m’lik bir hat üzerinde yer almaktadır (Şekil 1). Tokat İli Orta Karadeniz bölümünün iç kısımlarında yer almaktadır. Bu nedenle hem Karadeniz ikliminin hem de İç Anadolu'daki step (kara) ikliminin etkisi altındadır. Bu özelliği ile Tokat iklimi; Karadeniz iklimi ile iç Anadolu'daki step iklimi arasında geçiş özelliği 1 68 taşır. Yıllık ortalama yağış 440 mm olan çalışma alanının denizden olan yüksekliği 600 m civarındadır. İlin yıllık ortalama sıcaklığı ise 0 12,4 C'dir (Anonim, 2007). Toprak Taksonomisine göre toprak nem rejimi ustic ve toprak sıcaklık rejimi mesic olarak tanımlanmıştır (Yıldız, 1997). Bölgede yer alan ve Tokat masifi olarak bilinen epimetamorfik kayaçların çökelmesi ile ovanın oluşumu başlamıştır. Altta bulunan bu epimetamorfik kayaçların üzerinde üst Permien yaşında bol çatlaklı ve kırıklı kireçtaşları bulunmaktadır (Ardos, 1995). Ovanın kuzey ve güneyinde akarsu taraçaları bulunmaktadır. Bu taraçalar daha sonra yer çekiminin etkisi ile taşınmış kuzey yamaçları kırmızı renkli toprakların oluştuğu kireç taşları ile güney yamaçları ise şistler ile örtülmüştür (Özçağlar, 1988). Yaklaşık olarak 230 000 da sulanabilir tarım arazisinin olduğu çalışma alanında içinde bulunduğu Kazova’nın detaylı toprak etütleri yapılmamıştır. Toprak profilleri seçilirken arazi ile ilgili daha önceki gözlemlerimize dayanarak, Kazova’nın Tokat Ovası olarak adlandırılan kısmında yaygın olarak bulunan toprakların örneklenmesine çalışılmıştır. Tanımlanan topraklardan nehir sırtı üzerinde bulunan Yeşilırmak serisi, nehir terası üzerinde bulunanlar Cinnioğlu serisi ve dağ ayağı üzerinde bulunan topraklar Ulaş serisi olarak isimlendirilmişlerdir. Çalışma alanında tanımlanan dört ve beş nolu toprak profilleri kuzey yamacındaki kireç taşı üzerinde gelişmiş kırmızı toprakları temsil etmektedir. Ovanın tabanında ise Yeşilırmak Nehrinin taşkınları ile depoladığı aluvyonlar bulunmaktadır. Dere yatağına yakın yerlerde daha kaba bünyeli olan bu malzemeler dere yatağından uzaklaştıkça incelmektedir. Toprak profillerinden üç tanesi aluviyal arazilerde iki tanesi ise koluviyal arazilerde açılmıştır. Aluviyal arazilerde gözlemlenen tekstür değişimini temsil edebilmesi için ilk üç toprak profili nehir yatağına dik hat üzerinde seçilmiştir. H.GÜNAL Şekil 1. Tokat-Turhal arasındaki Kazova da yer alan çalışma alanı 2.2. Metotlar Toprak profillerinin detaylı tanımlamaları Schoeneberger ve ark. (1998) tarafından hazırlanmış olan arazi el kitabına göre yapılmış ve genetik horizonları arazide tanımlanarak örneklenmiştir. Araziden horizon esasına göre alınan toprak örnekleri oda sıcaklığında kurutulduktan sonra 2 mm’lik elekten geçirilerek analize hazır duruma getirilmiştir. Bu toprak örneklerinde yapılan analizler; pH; 1:2 toprak-su oranında karışımlarda hidrojen iyon konsantrasyonu pH-metre ile potansiyometrik olarak ölçülmüştür. Kireç içeriği ise Scheibler kalsimetresi ile belirlenmiştir (Schilichting ve Blume, 1966). Tane İriliği Dağılımı; 2 mm’lik elekten geçirilmiş bozulmuş toprak örneklerinde hidrometre metoduna göre belirlenmiştir (Gee ve Bouder, 1986). Topraklar Toprak Taksonomisine (Soil Survey Staff, 1999) göre sınıflandırılmıştır. Değişebilir katyonlar (Ca, K ve Na) pH’sı 7’ye ayarlanmış olan 1 M NH4OAc çözeltisi kullanılarak toprak örneklerinden extrakte edilen süzükte flame fotometrede kullanılarak belirlenmişlerdir (Nelson, 1982). 3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma Çalışma alanında üç farklı fizyoğrafya üzerinde gelişmiş beş farklı toprak profili tanımlanmıştır. Bir hat boyunca seçilen toprak profillerinden ilk üç tanesi Yeşilırmak nehrinin aluviyal depozitleri üzerinde, iki tanesi ise koluviyal depozitlerin yer aldığı dağ ayağı fizyoğrafik ünitesi üzerinde gelişmişlerdir. Aluviyal topraklar nehir sırtı ve nehir terasları fizyoğrafik ünitesi üzerinde oluşmuşlardır. Toplam 1300 m’lik bir hat boyunca yer alan toprak profillerine ait örneklerin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri Çizelge1-5’te verilmektedir. Toprakların kalsiyum karbonat içerikleri % 9.89 ile % 22.56 arasında değişmektedir. İncelenen profillerin hiç birinde toprak tuzluluğu sorun oluşturacak düzeyde yüksek değildir, ve topak pH’sı tüm topraklarda 8’in üzerindedir. Organik madde içerikleri çoğunlukla düşük olup, yüzey topraklarında %1’in üzerindedir. Değişebilir katyonlar içerisinde tüm profillerde en yaygın olan katyon kalsiyumdur. Bitkisel üretim için sorun oluşturacak düzeyde olmamakla birlikte Ulaş serisine ait 4 nolu profilde derinlikle beraber sodyum miktarında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. 3.1. Morfolojik Özellikler Tanımlanan toprak profillerinin morfolojik özellikleri üzerinde ilişkili oldukları fizyoğrafik ünite başlığında verilmektedir. 3.1.1. Nehir Sırtı Üzerinde Gelişen Topraklar Yeşilırmak nehrinin geçmişteki taşkınları sonucunda nehir yatağının her iki kıyısındaki 67 Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları alanlarda daha kaba olan sedimentlerin depolanması sonucunda oluşmuşlardır. Bu fizyoğrafik ünite üzerinde Yeşilırmak serisi toprakları tanımlanmıştır. Genç olmaları nedeniyle yeterli bir profil gelişimine sahip olmayan A/C horizonlu topraklardır. Bitki isteklerine dayalı bir gübreleme ve sulama programı ile özellikle sebze ve yumrulu bitkilerin yetiştiriciliğine uygundurlar. - Ad 37-52 cm Donuk sarımsı kahverengi, tınlı, masif, kireçli, kesin düz sınır - 2C1 52-70 cm Donuk sarımsı kahverengimsi, tınlı, kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır - 2C2 70-100 cm Koyu kahverengi, killi tın, çok kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır - 2C3 100-130+ cm Donuk sarımsı kahverengi, killi tın, çok kireçli 1. 3 Nolu Profil Nehirden yaklaşık olarak 600 m uzakta, % 0-2 eğimli bir arazide tanımlanan bu profilde üç farklı zamanda depolanmış ana materyal gözlemlenmiştir. Kum içeriğinin aniden artış gösterdiği 68-85 cm arasında daha kumlu bir malzeme depolanmıştır (Şekil 2). Kum katmanının hemen üzerindeki horizonda ve altındaki horizonların tamamında mevsimsel olarak taban suyunun alçalıp yükselmesine bağlı olarak gelişmiş olan sarımsı kırmızımsı pas lekelerine rastlanmıştır. Arazide tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir: - Ap 0-26 cm Kahverengimsi siyah, killi, granüler, çok kireçli, orta yaygın saçak kök, dalgalı geçişli sınır - A2 26-52 cm Donuk sarımsı kahverengi, killi, çok kireçli, seyrek saçak kök, dalgalı geçişli sınır - C 52-68 cm Kahverengi, killi tın, çok kireçli, az yoğun sarımsı kırmızımsı pas lekeleri, seyrek saçak kök, dalgalı geçişli sınır - 2C 68-85 cm Donuk sarımsı kahverengi, kumlu tın, teksel, çok kireçli, kesin düz sınır - 3C1 85-102 cm Donuk sarımsı kahverengi, siltli tın, çok kireçli, ped yüzeylerinde sarımsı kırmızı pas lekeleri - 3C2 102-117 cm Donuk sarımsı kahverengi kireçli, killi, ped yüzeylerinde sarımsı kırmızı pas lekeleri, - 3Ck 117-145 cm Donuk sarımsı kahverengi, kumlu killi tın, çok kireçli Fe ve Mn konkresyonları, matriksde grileşme başlamıştır. Nolu Profil Yeşilırmak nehrinin 100 m kuzeyinde, %02 eğimli bir arazide tanımlanan profil Yeşilırmak Nehrinin eski ve yeni yatağı arasında yer almaktadır. İlk 25 cm’den sonra kaba çakıllı ve kumlu materyallerin yer aldığı nehir sırtında yer alan topraklar nehire paralel bir şekilde uzanmaktadırlar. Arazide tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir: - Ap 0-25 cm Kahverengi, ince zayıf granüler, tınlı, çok kireçli, seyrek saçak kök. dalgalı geçişli sınır - C1 25-40 cm Donuk sarımsı kahverengi, çakıllı kumlu - C2 40-110+ cm Donuk sarımsı kahverengi, kaba kum 3.1.2. Nehir Terası Üzerinde Gelişen Topraklar Nehir terasları fizyografik ünitesi, Yeşilırmak Nehrinin yatağından daha uzak mesafelerde taşkınlar sırasında getirilen ve kil miktarı daha yüksek olan materyallerin depolanması sonucunda oluşmuştur. Söz konusu fizyoğrafik ünite üzerinde iki toprak profili açılmış ve Cinnioğlu serisi olarak adlandırılmıştır. Toprakları bulundukları fizyografik pozisyona bağlı olarak daha fazla kil içermeleri ve daha koyu renkli yüzey horizonları olması nedeni ile çalışma alanındaki diğer topraklardan ayrılmaktadırlar. 2 Nolu Profil Yeşilırmak nehrinin 400 m kuzeyinde, % 0-2 eğimli bir arazide yer alan topraklar derin bir toprak profiline sahiptirler. Tüm profilde yoğun biyolojik aktivitenin gözlemlendiği bu toprak profilinin kil ve kireç içeriği derinlikle beraber artmaktadır. Arazide tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir: - Ap 0-37 cm Kahverengimsi siyah, tınlı, ince zayıf granüler, orta kireçli, dalgalı geçişli sınır 68 3.1.3. Dağ ayağı Fizyoğrafik Ünitesi Üzerinde Gelişmiş Topraklar Permien yaşlı bol çatlaklı ve kırıklı kireçtaşları ve üzerindeki toprakların yerçekiminin etkisi ile taşınarak oluşturdukları bu fizyoğrafik ünite üzerinde iki toprak profili tanımlanmış ve Ulaş serisi olarak isimlendirilmişlerdir. Yüzeyden itibaren ilk 120 cm’lik derinlikteki toprak horizonlarının H.GÜNAL Çizelge 1. Yeşilırmak serisi topraklarına (1 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Değişebilir Katyonlar pH Parçacık Büyüklük Dağılımı Renk/ Organik Derinlik 1:2 EC Kireç Horizon Munsell Madde Bünye -1 cm toprak/su mmhos cm % Ca K Na Kum Silt Kil Nemli % -1 ---------cmol kg ------ --------------%-------------Ap 0-25 10YR4/4 7.73 191 1.07 9.89 13.64 0.50 0.34 52.5 35.0 12.5 Tın C1 25-40 10YR4/3 25 cm altta bulunan materyal kaba çakıllı ve kumlu olduğundan dolayı örnekleme yapılamamıştır. C2 40-110+ 10YR4/3 Çizelge 2. Cinnioğlu serisi topraklarına (2 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Horizon Ap Ad 2C1 2C2 2C3 Derinlik cm Renk/ Munsell Nemli 0-37 37-52 52-70 70-100 100-130+ 10YR3/2 10YR5/4 10YR5/3 10YR3/4 10YR5/3 Değişebilir Katyonlar pH 1:2 toprak/su EC mmhos cm-1 Organik Madde % Kireç % 8.20 8.33 8.13 8.30 8.31 203 275 416 410 572 1.65 1.17 1.42 1.21 0.48 10,39 10,64 11,91 14,19 18,50 Parçacık Büyüklük Dağılımı Bünye Ca K Na ---------cmol kg-1-----13.64 0,58 0,84 14.88 0,41 0,69 17.36 0,44 0,54 14.88 0,38 0,49 14.88 0,41 0,44 Kum Silt Kil --------------%-------------42.5 37.5 20.0 37.5 42.5 20.0 35.0 40.0 25.0 25.0 42.5 32.5 25.0 42.5 32.5 Tın Tın Tın Killi Tın Killi Tın Çizelge 3. Cinnioğlu serisi topraklarına (3 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Horizon Derinlik cm Renk/ Munsell Nemli Ap A2 C 2C 3C1 3C2 3Ck 0-26 26-52 52-68 68-85 85-102 102-117 117-145+ 10YR3/2 10YR4/3 10YR4/4 10YR5/4 10YR4/3 10YR4/3 10YR5/4 Değişebilir Katyonlar pH 1:2 toprak/su EC mmhos cm-1 Organik Madde % Kireç % 8.33 8.39 8.48 8.48 8.41 8.00 8.11 289 294 278 234 260 504 645 2.11 1.40 1.42 0.93 0.72 1.54 1.45 14.96 17.49 20.79 16.48 17.24 13.43 13.69 Ca K Na ---------cmol kg-1-----16.12 0,76 0,74 14.88 0,53 0,59 19.84 0,44 0,69 13.64 0,35 0,49 16.12 0,35 0,64 18.60 0,50 1,62 18.60 0,50 1,33 Parçacık Büyüklük Dağılımı Kum Silt Kil --------------%-------------20.0 35.0 45.0 22.5 32.5 45.0 37.5 30.0 32.5 65.0 20.0 15.0 32.5 50.0 17.5 20.0 30.0 50.0 52.5 15.0 32.5 Bünye Kil Kil Killi Tın Kumlu Tın Siltli Tın Kil Kumlu Killi Tın 67 Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları çapında orta yaygın kireç benekleri, dalgalı geçişli sınır - C1 98-122 cm Kırmızımsı kahverengi, siltli killi, kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır - C2 122-167+ cm Kırmızımsı kahverengi, siltli killi tın, kireçli, % 10 30 50 70 0 Derinlik (cm) 30 60 90 Kum Kil 120 150 180 Şekil 2. Nehir terası üzerinde gelişmiş olan 3 nolu toprak profiline ait kum ve kil değerlerinin profil boyunca değişimleri tamamı killi olan Ulaş serisi topraklarının tav durumu çok iyi takip edilmeli ve gereğinden fazla sulamaya ve/veya aşırı su kayıplarına izin verilmemelidir. Ayrıca söz konusu bu topraklardaki kil tipi de göz önüne alınarak, aşırı toprak işlemeyi gerektiren tarım tekniklerinden de kaçınılmalıdır. Hemen yakınlarındaki aluviyal arazilerdeki topraklara göre daha fazla toprak gelişiminin görüldüğü Ulaş serisi A-Bw(k)ve Ck şeklinde bir horizon dizilimine sahiptir. 4 Nolu Profil Düz-düze yakın bir alanda tanımlanan toprak profilinde renk aşağılara doğru açık kırmızıya dönmektedir. Kırmızı Akdeniz topraklarına benzer özellikteki bu toprak profilinde, uzun süre aynı derinlikte sürümden dolayı 26-42 cm arasında oluşmuş çok sert bir pulluk katmanı ve hemen altında yukardan yıkanan kirecin ped yüzeylerinde ve gözeneklerde biriktiği horizonlar tanımlanmıştır (Şekil 3). Arazide tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir: - Ap 0-26 cm Kahverengi, killi, granüler, çok kireçli, orta yaygın saçak kök, dalgalı geçişli sınır - Ad 26-42 cm Kahverengi, killi, çok kireçli, masif, kesin düz sınır - Bk1 42-68 cm Kırmızımsı kahverengi, killi, kireçli, orta kuvvetli yarı köşeli blok, 0.2-0.5 cm çapında orta yaygın kireç benekleri, dalgalı geçişli sınır - Bk2 68-98 cm Donuk kırmızımsı kahverengi, killi, orta kuvvetli prizmatik, kireçli, 0.2-0.5 cm 68 5 Nolu Profil Toprak ve Su Kaynakları Koruma Enstitüsü arazisi içersinde, elma bahçeleri ile Tokat-Turhal karayolu arasında, % 0-2 eğimli, buğday anızı sürülmüş koluviyal bir arazide tanımlanmıştır. Dip kazan ile tek yönlü bir şekilde sürüm yapılmış olan arazinin yüzeyin seyrek taşlılık gözlemlenmiştir. Arazide tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir: - Ap 0-29 cm Kırmızımsı kahverengi, killi, granüler, çok kireçli, orta yaygın saçak kök, dalgalı geçişli sınır - Ad 29-44 cm Koyu kırmızımsı kahverengi, killi, çok kireçli, masif, kesin düz sınır - Bw1 44-67 cm Kırmızımsı kahverengi, killi, kireçli, orta kuvvetli yarı köşeli blok, dalgalı geçişli sınır - Bw2 67-96 cm Parlak kırmızımsı kahverengi, killi, kireçli, iri kuvvetli yarı köşeli blok, dalgalı geçişli sınır - Ck1 96-123 cm Kırmızımsı kahverengi, killi, kireçli, 0.2-0.4 cm çapında orta yaygın kireç benekleri, dalgalı geçişli sınır - Ck2 123-148+ cm Parlak kırmızımsı kahverengi, killi, kireçli, 0.2-0.4 cm çapında orta yaygın kireç benekleri, 3.2. Toprak Oluşumu Kısa bir mesafede üç farklı fizyoğrafik üniteden oluşan çalışma alanında tanımlanan topraklardaki farklılaşmanın temel nedeni, ana materyaldeki değişikliktir. Aynı iklim, bitki örtüsü ve aynı topoğrafyada yer almalarına karşın aluviyal toprakların özellikleri nehrin taşkın yaptığı zamandaki materyallerin depolanma yerlerine bağlı olarak değişmektedir. Yeşilırmağın taşkınlarının meydana getirdiği bu topraklar genellikle derin ve yer yer çok çakıllı olmaktadır. Nehrin en yakınında nehir sırtı (bankı) üzerinde tanımlanan 1 nolu profil yüksek derecede kum içeriğine sahip iken nehir terası üzerinde tanımlanan 3 nolu profilde kum içeriği nispeten azalmıştır (Çizelge, 1 ve 3). H.GÜNAL Çizelge 4. Ulaş serisi topraklarına (4 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Horizon Derinlik cm Renk/ Munsell Nemli Ap Ad Bwk1 Bwk2 C1 C2 0-26 26-42 42-68 68-98 98-122 122-167+ 7.5YR4/6 7.5YR4/6 5YR4/4 5YR4/4 5YR4/6 5YR4/6 pH Değişebilir Katyonlar toprak/su EC mmhos cm-1 Organik Madde % Kireç % 8.27 8.19 8.30 8.69 8.20 8.41 272 353 269 328 448 482 1.18 1.28 0.64 0.80 0.42 0.74 15.97 16.48 19.26 21.29 21.04 22.56 Ca K Na ---------cmol kg-1-----16.12 0,64 0,69 17.36 0,64 0,84 16.12 0,55 0,74 16.12 0,50 1,53 13.64 0,47 2,61 14.88 0,41 3,79 Çizelge 5. Ulaş serisi topraklarına (5 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları pH Değişebilir Katyonlar Renk/ Organik Derinlik 1:2 EC Kireç Horizon Munsell Madde -1 cm toprak/su mmhos cm % Ca K Na Nemli % ---------cmol kg-1-----Ap 0-29 5YR4/6 8.14 431 1.92 12,42 18.60 0,82 0,54 Ad 29-44 5YR3/4 8.07 443 1.38 13,94 19.84 0,76 0,59 Bw1 44-67 7.5YR4/6 8.16 317 1.22 14,95 14.88 0,47 0,44 Bw2 67-96 7.5YR5/6 8.22 299 1.16 14,45 16.12 0,58 0,59 Ck1 96-123 7.5YR4/6 8.35 262 1.25 14,96 18.60 0,67 0,59 Ck2 123-148+ 7.5YR5/6 8.32 321 0.78 15,97 19.84 0,53 0,54 Parçacık Büyüklük Dağılımı Kum Silt Kil ----------------%-------------30.0 27.5 42.5 20.0 35.0 45.0 22.5 32.5 45.0 20.0 37.5 42.5 15.0 42.5 42.5 20.0 42.5 37.5 Bünye Kil Kil Kil Kil Siltli Kil Siltli Killi Tın Parçacık Büyüklük Dağılımı Kum Silt Kil ----------------%-------------20.0 22.5 57.5 12.5 27.5 60.0 22.5 20.0 57.5 7.5 30.0 62.5 15.0 27.5 57.5 12.5 22.5 55.0 Bünye Kil Kil Kil Kil Kil Kil 67 Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları Kireç % 10 15 20 25 0 Derinlik (cm) 30 60 90 120 150 180 Şekil 3. Koluviyal arazi üzerinde gelişmiş olan 4 nolu toprak profili boyunca kalsiyum karbonat içeriğinin dağılımı. Nehrin taşkınlarındaki düzensizlik toprak profili içersindeki katmanlaşmada göze çarpmaktadır. Özellikle 2 ve 3 nolu toprak profilleri içersinde tanımlanan kum bantları nehrin yatağının ve depolama rejiminin sürekli aynı olmadığını göstermektedir. Silt ve kil içeriği yüksek olan topraklar çoğunlukla taşkın suyunun hızının azaldığı yerlerde gözlemlenmektedir. Çalışma alanı topraklarında toprak profillerinin gelişimlerinde çeşitli toprak işlemleri etkili olmaktadır. Yüzey topraklarında organik maddenin birikimi, karbonatların yüzeyden yıkanması ve profilin alt kesimlerinde birikmesi, oksidasyon ve redüksiyon olayları bu işlemlerin en önemlileri olarak dikkati çekmektedir. İncelenen toprakların çoğunluğunda kirecin ve derinlerde birikmesi, bazik katyonların ve organik maddenin profilde düzensiz dağılımlarıdır. Özellikle 4 ve 5 nolu toprak profillerinde demirin oksitlenmesi olayı toprak profillerinin kırmızılaşmasına neden olmuştur. İndirgenme olayı ise özellikle 3 nolu toprak profilindeki kum ara katmanının hemen altında baskın bir şekilde meydana gelmektedir. Kum katmanı toprak profilindeki gözenekliliğin devamlı olmasını engellediğinden dolayı, alttan yukarıya ve yukardan aşağıya suyun hareketi bu noktada kırılmakta ve kum katmanının altında ve üstünde oluşan geçici doygunluk demirin indirgenmesine neden olmaktadır. Özellikle kum katmanının daha alt kısımlarında toprak matriksinde Fe yıkanmasının bir göstergesi olarak gleyleşme başlamış ve siyahımsı renkte Mn konkresyonları oluşmuştur. 68 Koluviyal arazide tanımlanan iki toprak profili de birbirlerine büyük ölçüde benzerlik göstermekle birlikte aluviyal araziye daha yakın noktada bulunan ve beş nolu profile göre daha az kil içeriğine sahip 4 nolu toprak profilinde kireç birikimi daha yüzeyden itibaren kireç benekleri şeklinde kendini göstermektedir. Eğimli araziye daha yakın olan beş nolu profilin bulunduğu arazinin hem yüzeyinde hem profil içerisinde seyrek taşlılık bulunmaktadır. Akdeniz iklimine büyük ölçüde benzerlik gösteren bölge ikliminde kışlar çoğunlukla soğuk ve yağışlı, yazlar ise kurak ve sıcaktır. Bu koşullar mevsimsel olarak su noksanlığına neden olmaktadır ve bu durum özellikle toprakta bulunan demir hidroksitlerin suyunu kaybetmesine yol açmaktadır. Sonraki aşamada ise oluşan ince taneli hematit (Fe2O3) gibi demir oksitler kil ve diğer parçacıkların yüzeylerini kaplamaktadır (Yaalon, 1997). Boero ve Schwertmann (1989) tarafından Kırmızı Akdeniz toprakları için tanımlayıcı özellik olarak bilinen bu kırmızı renk toprakta götit yerine hematit mineralinin baskın olmasından kaynaklanmaktadır. Rubifikasyon olarak adlandırılan bu olay kireç taşı ana materyalinin yerçekimin etkisi ile taşınması sonucu oluşmuş ve Kırmızı Akdeniz topraklarına benzerlik gösteren koluviyal topraklardaki en önemli toprak oluşum işlemlerinden birisidir. Her iki profilin tanımlandığı arazide de sürümün yapıldığı Ap horizonun altında sürekli aynı derinlikte toprak işlemenin bir sonucu olarak sertleşmiş bir pulluk katmanı bulunmaktadır. Enstitü içersinde tanımlanan 5 nolu toprak profilinin bulunduğu arazide sıkışmanın olduğu pulluk katmanını kaldırmak amacı ile tek yönlü olarak dip kazan çekilmiş, ancak bu arazinin tamamında pulluk katmanının kaldırılmasına yardımcı olmamıştır 3.3. Toprakların Sınıflamaları Çalışma alanı toprakları arazide yapılan morfolojik çalışmaların yanı sıra laboratuar analiz sonuçları göz önüne alınarak Toprak Taksonomisine göre Familya düzeyinde sınıflandırılmaları yapılmıştır (Çizelge 6). Genetik horizonların varlığına bakılarak yapılan sınıflamaya göre çalışma alanı toprakları Entisol, Inceptisol ve Mollisol ordoları içersinde sınıflandırılmışlardır. Nehire en yakın mesafede nehir sırtı fizyoğrafik ünitesinde tanımlanan Yeşilırmak serisi toprakları çok H.GÜNAL Taksonomisinde calcic horizon için tanımlanan (özellikle kalsiyum karbonat içeriği ile ilgili olarak) kriterler sağlanmadığından dolayı, Bwk ve Ck diye gösterilen horizonlar calcic horizon olarak kabul edilmemektedirler. Sıkışmış yüzey altı katmanlarının altında strüktürün daha iyi gelişmiş olduğu bir cambic horizonu bulunan Ulaş serisi toprakları Inceptisol ordosu içerisinde sınıflandırılmışlardır. Cambic B horizonu, ana materyalin pedojenik işlemlerin etkisi altında fiziksel ve kimyasal olarak önemli ölçüde değişmiş olduğu kısımdır. Fiziksel değişim sonucu daha çok toprak parçacıklarının kendi arasında agregasyonu ile strüktürü gelişmektedir. Yüksek kil içeriklerinden dolayı kuruduklarında, geniş çatlakların varlığı bu toprakların Vertic Haplustept alt grubunda sınıflandırılmalarına neden olmuştur. Organik Madde % 0 1 2 3 0 20 40 Derinlik (cm) genç olduklarından profil gelişimleri yetersizdir. Yüzeyde sürümün yapıldığı bir ochric horizonu bulunan toprakların herhangi bir tanımlayıcı horizonları bulunmadığından Entisol ordosu içerisinde, ustic nem rejiminde bulunduklarından dolayı Ustifluvent büyük grubunda ve ayırt edici başka bir özellikleri bulunmadığından dolayı Typic Ustifluvent alt grubunda sınıflandırılmışlardır. Araştırma alanındaki nehir terasları fizyografik ünitesi üzerinde tanımlanan Cinnioğlu serisi toprakları (2 ve 3 nolu toprak profilleri) Yeşilırmak nehrinin yatağından daha uzak mesafelerde ancak Yeşilırmak nehri tarafından getirilen kil miktarı daha yüksek olan materyallerin depolanması sonucunda oluşmuşlardır. Yüzey horizonları mollic yüzey horizonu için gerekli olan tüm kriterleri karşıladığından, Cinnioğlu serisi toprakları Mollisol ordosu içersinde sınıflandırılmışlardır. Mollisoller kalın koyu renkli, organik maddesi ve bazla doygunluğu yüksek, bunun sonucu biyolojik aktivitenin fazla olduğu yumuşak yüzey horizonu olan topraklardır (Soil Survey Staff, 1999). Aynı fizyoğrafik ünite üzerinde olmalarına karşın 3 nolu toprak profili içersindeki kumlu katmandan dolayı profil içersindeki drenaj sorunu, bu profilin Aquentic Haplustoll ve organik madde içeriğinin profilde düzensiz bir şekilde dağılıyor olması (Şekil 4) Fluvaquentic Haplustoll olarak sınıflandırılmasına neden olmuştur. Koluviyal arazilerde tanımlanan dört ve beş nolu toprak profillerinde üst katmanlardan yıkanan kalsiyum karbonatın ped yüzeylerinde ve gözeneklerde kireç benekleri olarak birikiminin olduğu horizonlar Bwk ve Ck sembolleri ile gösterilmişlerdir. Ancak Toprak 60 80 100 120 140 160 Şekil 4. Cinnioğlu serisine ait toprak profilinde (3 nolu profil) organik maddenin derinlikle değişimi Çizelge 6. Toprak profillerinin Toprak Taksonomisine (Soil Survey Staff, 1999) göre familya düzeyinde sınıflandırılmaları Profil Alt Seri Adı Ordo BüyükGrup Alt Grup Familya No Ordo Medial over sandy skelatal, 1 Yeşilırmak Entisol Fluvent Ustifluvent Typic Ustifluvents mesic 2 Cinnioğlu Mollisol Ustoll Haplustoll Fluventic Haplustoll Fine-silty, mesic Fluvaquentic 3 Cinnioğlu Mollisol Ustoll Haplustoll Fine, mesic Haplustoll 4 Ulaş Inceptisol Ustept Haplustepts Vertic Haplustepts Fine, mesic 5 Ulaş Inceptisol Ustept Haplustepts Vertic Haplustepts Fine, mesic 4. Sonuç Çalışma alanında bir hat boyuca nehir sırtı, nehir terası ve dağ ayağı fizyoğrafik ünitelerinin bulunduğu iki ardışık Topografya üzerinde üç farklı toprak serisi tanımlanmıştır. Aluviyal arazilerdeki topraklar tipik olarak nehir yatağından uzaklaştıkça daha ağır tekstürlüdür. Aluviyal ana materyaller üzerinde 67 Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları gelişen topraklar Entisol ve Mollisol ordolarında sınıflandırılırken, koluviyal arazideki topraklar Inceptisol ordosu içersinde sınıflandırılmışlardır. Kireç taşı ana materyali üzerinde gelişen ve dağ ayağı diye adlandırılan fizyoğrafik ünite üzerinde oluşmuş topraklar Kırmızı Akdeniz topraklarına benzerlik göstermektedir. Ancak çok daha genç ve taşınmış ana materyal üzerinde geliştiklerinden dolayı kil birikiminin olduğu bir argillik horizona rastlanmamıştır. Yüksek kil içeriğine sahip olan bu toprakların en belirgin toprak oluşum işlemleri kalsiyum karbonatın yıkanarak alt katmanlarda ped yüzeylerinde ve gözeneklerde birikmesi ve serbest kalan demir oksitlerin mineralleri kaplaması ile toprağa kırmızı rengi vermelerine neden olan rubifikasyon işlemleridir. Kaynaklar Anonim, 2007. Tokat ili kilim ve coğrafyası. Tokat Meteoroloji Bölge Müdürlüğü. http://tokat.meteor.gov.tr/iklimvcografya.htm. Ardos. M. 1995. Türkiye ovalarının jeomorfolojisi. Çantay Kitabevi. Cilt 1. II. Baskı. İstanbul. Boero, V. and U. Schwertmann, 1989. Iron oxide mineralogy of terra rossa and its genetic implications.– Geoderma, 44, 319–327. Buol, Stanley W. F.D. Hole and R.W. McCracken, 1997. Soil Genesis and Classification, 4th ed. Iowa State Univ. Press, Ames. ISBN 0-8138-2873-2. Davis, R.A. 1992. Depositional Systems: An Introduction to Sedimentology and Stratigraphy. Prentice Hall, New Jersey. Durn, G. 2003. Terra Rossa in the Mediterranean Region: Parent Materials, Composition and Origin Geologia Croatica 56,1: 83–100 . Gee, G.W. and J. W. Bouder, 1986. Particle Size Analysis. In:A.Clute (edit.)Methods of Soil Analysis . Part I Agronomy No:9 Am Soc. of Agron. Madison,Wisconsin,USA. Jenny, H. 1994 Factors of Soil Formation. A System of Quantitative Pedology. New York: Dover Press. (Reprint, with Foreword by R. Amundson, of the 1941 McGraw-Hill publication). Kubiena, W.L. 1953. The Soil of Europe.' (Thomas Murby and Company: London) 68 Özçaglar. A.1988. Kazova’nın coğrafyası. Ankara Üniv. Sosyal Bil. Enst. Ankara. Nelson R.E. 1982. Carbonate and gypsum. p. 181–197. In A.L. Pageet al. (ed.) Methods of soil analysis. Part 2. 2nd ed. Agron. Monogr. 9. ASA and SSSA, Madison, WI. Schlichting, E. and R. Blume, 1966. Bodenkundliches Practikum. Verlag Paul Parley. Hamburg und Berlin. Schoenberger, J. Wysocki, D.A Benhan, E.C and W.D. Broderson, (2002) Field book for describing and sampling soils. Version 2.0. National Soil Survey Center. NRCS-USDA. Lincoln, NE. Shaw J.N. L.T. West, D.D. Bosch, C.C. Truman, and D.S. Leigh, 2004. Parent material influence on soil distribution and genesis in a Paleudult and Kandiudult complex, southeastern USA. Catena 57. 157–174. Soil Survey Staff, 1999. Soil Taxonomy: A basic system of soil classification for making and interpreting soil survey. Agriculture Handbook No. 436. U.S. Govt. Printing Office, Washington, DC. Yaalon D.H. 1997. Soils in the Mediterranean region: what makes them different? Catena 28, 157-169. Yıldız, H. 1997. Tokat Meyvecilik Üretme İstasyonu Topraklarının Detaylı Etüt ve Haritalanması Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. 70 s. Tokat. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 69-72 Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına Etkisi 1 2 Murat Çimen1 Mahfuz Elmastaş2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 60240, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 60240, Tokat Özet: Denemede, 21 adet 2 yaşlı Karayaka koyununda farklı laktasyon başı canlı ağırlıkların süt verimi, süt komponentleri ve kuzuların canlı ağırlıkları üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırma sütten kesime kadarki dönemde 1., 4. ve 10. hafta olmak üzere 3 periyotta yapılmıştır. Ağır koyunlar 1. ve 4. haftalarda hafiflere göre daha yüksek süt verimi göstermişlerdir (P<0.05). Gruplar arasında süt proteini, kalsiyum ve fosfor değerleri bakımından tüm periyotlarda önemli farklılıklar bulunmamıştır. Ağır koyunların kuzularının canlı ağırlıkları tüm dönemler için hafif koyunların kuzularınkinden daha yüksek bulunmuştur (P<0.05). 10. haftada süt yağ içerikleri ağır grupta daha yüksek bulunmuştur (P<0.05). Ağır koyunlar 1. ve 4. haftada daha düşük süt üre azotu seviyeleri göstermişlerdir (P<0.05). Anahtar Kelimeler: Koyun, ağırlık, süt, laktasyon The Effect of Different Initial Live Weights in Sheep on Milk Yields, Milk Compositions and Live Weights of Lambs Abstract: In the research, the effect of different initial live weights in ewes on their milk yields, milk components, and live weights of their lambs were investigated in two years and 21 Karayaka sheep. The research was conducted in three periods (1st, 4th and 10th week) until weaning. The heavier sheep have higher mean milk yields (P<0.05) than light sheep, in 1st and 4th week, but no significant differences in milk protein, calcium and phosphorus were found between groups in all period. The lambs of heavier ewes had higher live weights than those of light ewes for all period. Milk fat contents were higher at heavier than light groups in 10th week (P<0.05). The heavier ewes showed significantly lower milk urea nitrogen levels in 1st and 4th week (P<0.05). Key words: Sheep, weight, milk, lactation 1. Giriş Süt veriminin yüksek olması ve sütteki besin maddelerinin zenginliği yavrunun gelişimi üzerine olumlu etki etmektedir (Stephenson et al., 1981; Bencini and Pulina, 1997). Sığırlarda canlı ağırlıkla, süt verimi ve çeşitli süt bileşenleri arasında ilişkilerin olduğu bildirilmektedir (Sieber et al., 1988; Glunski and Litwinczuk, 1999; Liinamo and Van Arendonk, 1999). Koyunlarda ise canlı ağırlıkla süt bileşenleri arasındaki ilişkilerin olduğu literatürler oldukça azdır ve mevcut araştırmalar esas olarak süt koyunları ile yapılmıştır. Sütçü olmayan koyunlarla erken laktasyon döneminde süt bileşenleri üzerinde yapılan araştırmalara ise literatürlerde rastlanılamamıştır. Bu noktadan hareketle bu araştırmada sütçü olmayan Karayaka koyunlarında süt bileşenlerinin incelenmesi ile birlikte, sütten kesime kadarki dönemde kuzuların canlı ağırlıklarına analarının laktasyon başı canlı ağırlıklarının ne düzeyde etki ettiğinin araştırılması da amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Metot Araştırmada bir yetiştirici sürüsünden elde edilen 21 adet 2 yaşlı Karayaka koyunu kullanılmıştır. Mevcut koyunlar numaralandıktan sonra içlerinden ağır ve hafifleri seçilerek iki farklı ağırlık grubu oluşturulmuştur (Tablo 1). Süt verimleri 1., 4. ve 10. hafta için o hafta boyunca sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa kuzuların emmeden önceki aç tartımları ile emmeden sonraki tok tartımları arasındaki farklar yardımı ile belirlenmiştir. Deneme doğumdan sonra başlayıp sütten kesime kadarki dönemde 3 periyot (1., 4. ve 10. hafta) halinde yapılmıştır. Her iki grubun kuzularının canlı ağırlıklarının karşılaştırılmasında her periyodun sonunda sabah ve akşam emmeden önceki aç ağırlıkları dikkate alınmıştır. Hayvanlardan süt numuneleri sabah ve akşam sütlerinin karışımı olacak şekilde her periyodun sonunda 1 kez alınmıştır. Süt üre azotu enzimatik kalorimetrik metot (Dade Boehring RXL Autoanalyser) ile, süt proteini kjeldahl metodu (NX6.38) ile, süt Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına Etkisi yağı ise Roese-Gottlieb metodu (Hundrieser et al., 1984) ile analiz edilmiştir. Süt kalsiyum ve fosfor analizi oto analizör yardımı ile yapılmıştır. Her iki ağırlık grubundaki hayvanlardan elde edilen verilerin analizlerinde SPSS paket programı kullanılmış ve karşılaştırmalarda t-testi uygulanmıştır (Norusis, 1993). Tablo 1. Deneme Materyali Koyunların Laktasyon Başı Canlı Ağırlık Ortalamaları, Maksimum ve Minimum Değerleri Ağırlık (kg) Ortalama Standart hata Minimum Maksimum Hafif 45.92 0.64 43.8 49.2 Ağır 56.40 *** 0.94 53.5 62.4 *** P<0.001 3. Bulgular Ağır hayvanların 1. ve 4. haftada süt verimleri hafiflere göre daha yüksek (P<0.05) bulunmuştur (Tablo 2 ve 3). Denemenin tüm periyotlarında ağır koyunlara ait olan kuzuların canlı ağırlıkları hafif koyunların kuzularından daha yüksek gerçekleşmiştir (P<0.05). Ağır hayvanlar süt verimleri bakımından 1. ve 4. haftalarda yüksek değerler göstermelerine rağmen, aynı periyotlarda süt üre azotu bakımından hafif gruba göre daha düşük değerler göstermişlerdir (P<0.05). Tablo 2. Ağır ve Hafif Koyunların 1. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları Süt Ağır Hafif Verimi, g/gün 434.18±10.86 * 390.40±15.68 Yağ, % 5.52±0.20 5.37±0.22 Protein, % 5.01±0.16 5.06±0.21 Üre-N, mg/dL 8.8±0.19 10.01±0.40 * Kalsiyum, mg/100 g 226.18±3.11 231.70±5.46 Fosfor, mg/100 g 127.81±3.09 136.6±3.07 Kuzu Canlı Ağırlığı, kg 7.36±0.23 * 6.45±0.35 * P<0.05 Tablo 3. Ağır ve Hafif Koyunların 4. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları Süt Ağır Hafif Verimi, g/gün 514.45±12.05 * 467.00±13.58 Yağ, % 5.77±0.31 5.38±0.26 Protein, % 5.43±0.24 5.52±0.26 Üre-N, mg/dL 9.2±0.39 10.36±0.35 * Kalsiyum, mg/100 g 238.81±6.57 233.90±6.62 Fosfor, mg/100 g 135.18±3.68 142.80±2.28 Kuzu Canlı Ağırlığı, kg 10.45±0.36 * 9.30±0.30 * P<0.05 Tablo 4’ te görüldüğü gibi ağır hayvanların 1. ve 4. haftalarda yüksek olan süt verimleri 10. haftada gerçekleşmemiştir. Bu son periyotta süt verimleri arasında istatistiki olarak farklılıklar görülmemesine rağmen kuzu canlı ağırlıkları bakımından yine ağır hayvanların kuzuları yüksek değerler göstermişlerdir (P<0.05). Fakat ilk iki periyotta süt yağı gruplar arasında önemsiz iken 10. haftada ağır hayvanlar için daha yüksek değerler elde edilmiştir (P<0.05). Denemede her üç periyotta da süt proteinleri, kalsiyum ve fosfor değerleri bakımından gruplar arasında istatistiki farklılıklara rastlanılmamıştır. Tablo 4. Ağır ve Hafif Koyunların 10. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları Süt Ağır Hafif Verimi, g/gün 384.63±15.81 367.40±17.25 Yağ, % 6.24±0.28 * 5.35±0.29 Protein, % 5.64±0.41 6.05±0.45 Üre-N, mg/dL 9.09±0.55 9.90±0.53 Kalsiyum, mg/100 g 214.54±19.94 229.60±6.34 Fosfor, mg/100 g 138.36±3.40 139.90±3.28 Kuzu Canlı Ağırlığı, kg 22.00±0.62 * 20.10±0.57 * P<0.05 72 M.ÇİMEN, M.ELMASTAŞ 4. Tartışma ve Sonuç Araştırmada ağır gruptaki koyunların ilk iki haftaki süt verimlerinin yüksek olmasında hayvanların yüksek canlı ağırlıklarının etkili olduğu düşünülmektedir. Bir çok araştırıcının yüksek canlı ağırlığa sahip koyunların hafiflere oranla daha yüksek miktarda süt verdiklerini bildirmeleri bu sonucu desteklemektedir (Burris and Baugus, 1955; Boyazoğlu, 1963; Bencini and Pulina, 1997). Yine süt sığırlarında da süt verimi ile canlı ağırlık arasında pozitif bir ilişki olduğu bildirilmektedir (Berry et al., 2003). Kuzu canlı ağırlıkları bakımından da ağır koyunlardan doğan kuzuların, hafif koyunlardan doğan kuzulara göre her üç periyotta da yüksek değerler göstermesi literatür bildirişleri ile uyumludur (Donald et al., 1970; Nasholm and Danell, 1996). Ağır koyunlar süt verimleri bakımından ilk iki periyotta hafif koyunlara göre yüksek değer göstermelerine karşılık, bu dönemlerde süt üre azotu konsantrasyonları bakımından düşük değerler göstermişlerdir. Bazı literatürlerde süt verimleri ile süt üre azotu arasında pozitif ilişki olduğu bildirilmesine rağmen (Oltner et al., 1985; Carlsson et al., 1995; Eicher et al., 1999) bu araştırmada ağır hayvanların yüksek olan süt verimlerine karşılık süt üre azot düzeyleri düşük olarak saptanmıştır. Bu bulgular birbiriyle çelişiyor gibi görünmesine karşın, bu durum Oltner et al., (1983; 1985)’ın bildirdiği bir mekanizma ile açıklanabilir. Adı geçen araştırıcıların bildirdiğine göre süt sığırlarında vücut ağırlığı ile süt üre azotu konsantrasyonları arasında negatif ilişki vardır. Bu negatif ilişkiye neden olarak ta, cüssece büyük hayvanlarda üre dağılımı için mevcut alanın küçük hayvanlardan daha yüksek olduğu ve karaciğerde benzer miktarlarda üre sentezlenmesi durumunda, ağır hayvanların kan ve sütündeki üre konsantrasyonlarının da buna bağlı olarak daha düşük gerçekleşeceği fikri savunulmaktadır. Belirtilen bu ifadenin mevcut araştırmadaki laktasyon başı canlı ağırlıklarla süt üre azotu konsantrasyonları arasındaki negatif ilişkinin nedenini açıklayabileceği düşünülmektedir. Benzer şekilde mandalarda da canlı ağırlıkla süt üre azotu konsantrasyonları arasında negatif ilişki olduğu bildirilmektedir (Roy et al., 2003). Süt sığırları ile çalışılan diğer bir araştırmada vücut ağırlığı ile süt üre azotu konsantrasyonları arasında ilişki olmadığı bildirilmektedir (Ropstad et al., 1989). Süt yağı ortalamaları bakımından sadece 10. haftada ağır hayvanlar lehine yüksek ortalamalar görülmektedir. Koyunlarda erken laktasyon döneminde süt yağı ile canlı ağırlık arasında pozitif ilişkilerin olduğu bildirilmektedir (Pulina et al., 1994). Sığırlarda ise canlı ağırlıkla süt yağı arasındaki ilişkiler üzerine farklı bildirişler bulunmaktadır. Sığırlarla çalışan bazı araştırıcılar süt yağı üzerine laktasyon başı canlı ağırlığın etkisinin önemsiz olduğunu belirtirlerken (Yılmaz ve ark., 2003), diğerleri de vücut ağırlığı ile süt yağı arasında zıt ilişkilerin olduğu fikrini savunmaktadırlar (Agenas et al., 2003). Araştırmanın tüm periyotlarına bakıldığında ilk iki periyotta süt üre azotu ve son periyotta süt yağı dışında gruplar arasında canlı ağırlıkla diğer süt bileşenleri arasında farklılıklar gözlenmemiştir. Keys et al., (1989)’ın bildirdiğine göre sütçü hayvanlarda oransal olarak süt komponentlerinde meydana gelen değişimler sütçü olmayan hayvanlara göre daha yüksektir. Buna sebep olarak ta sütçü hayvanların daha fazla süt üretmeleri ve üretilen bu fazla sütteki komponentlerin oransal değişimlerinin sütçü ırklarda daha yüksek olması gösterilmektedir. Buna sütçü ırklarda sütün salgılandığı salgı hücrelerinin sayısının çokluğu ve bu hücrelerin daha aktif çalışmalarının neden olduğu bildirilmektedir. Dolayısı ile de süt verimi ve buna bağlı olarak ta süt bileşenlerinin sütçü hayvanlarda daha değişken olduğu anlaşılmaktadır. Jordan (1982; 1983; 1985) süt verimleri ve buna bağlı olarak ta süt komponentlerinin değişimine etkili olan bir çok faktörün, sütçü olmayan koyunlarda sütçü koyunlarda olduğu kadar etkili ve belirgin olmadığını bildirmektedir. Buna örnek olarak ta sütün verim ve komponentleri üzerinde besinsel faktörlerin önemli varyasyonlar oluşturmalarına rağmen, sütçü olmayan koyunlarda besinsel değişimlere bağlı olarak süt fraksiyonlarını değiştirmede problemlerle karşılaşılması gösterilmektedir. Literatürden sütçü olmayan koyunların laktasyon bilgileri üzerinde netlik kazanmamış konuların açığa çıkarılması için daha fazla araştırmaların yapılması gerektiği de anlaşılmaktadır. Yapılan bu araştırmada da özellikle yağ (10. hafta hariç) ve protein gibi önemli süt bileşenlerinde gruplar arasında farklılık görülmemesinde üzerinde çalışılan Karayaka ırkının sütçü bir ırk olmamasının etkili olmuş olabileceği fikri doğmaktadır. 71 Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına Etkisi Bu sonuçlardan yola çıkarak süt verimi düşük koyunların yavrularının sağlıklı gelişiminde etkili rol oynayan süt miktarı ve süt bileşenleri ile ilgili daha çok araştırmaların yapılması ile sütçü olmayan koyunlarla ilgili yetersiz laktasyon bilgileri de tamamlanacak ve böylece literatürlerdeki eksiklikte doldurulmuş olacaktır. Kaynaklar Agenas, S., Burstedt, E. and Holtenius, K. 2003. Effects of feeding intensity during the dry period. 1. Feed intake, body weight, and milk production. J. Dairy Sci. 86, 870-882. Bencini, R. and Pulina, G. 1997. The quality of sheep milk: a review. Int. J. Sheep and Wool Sci. 45 (3), 182-220. Berry, D.P., Buckley, F., Dillon, P., Evans, R.D., Rath, M. and Veerkamp, R.F. 2003. Genetic relationships among body condition score, body weight, milk yield and fertility in Dairy cows. J. Dairy Sci. 86, 21932204. Boyazoglu, J.G. 1963. Quantitative aspects of milk production in sheep. Annal. Zoo. 12, 237-246. Burris, J. and Baugus, C.A. 1955. Milk consumption and growth of suckling lambs. J. Anim. Sci. 14, 186-191. Carlsson, J., Bergström, J. and Pehrson, B. 1995. Variations and breed, age, season, yield stage of lactation and herd in the concentration of urea in bulk milk and individual cow’s milk. Acta Vet. Scand. 36, 245-254. Donald, H.P., Read, J.L. and Russel, W.S. 1970. Influence of litter size and breed of sire on carcass weight and quality of lambs. Anim. Prod. 12, 281-290. Eicher, R., Bouchard, E. and Bigras-Poulin, M. 1999. Factors affecting milk urea nitrogen and protein concentrations in Quebec dairy cows. Prev. Vet. Med. 39, 53-63. Glunski, P. and Litwinczuk, Z. 1999. An evaluation of the relationships between type and dairy performance in Polish Black and White cows. Animal Breeding Abstr. 67, 3419. Hundrieser, K.E., R.M. Clark, R.G. Jensen and A.M. Ferris. 1984. A Comparison of methods for determination of total lipids in human milk. Nutr. Res. 4, 21–26. Jordan, R.M. 1982. The effect of type of ration on the cost and performance during gestation and lactation. Proceedings. 54 th Sheep and Lamb Feeders Day. University of Minnesota-Morris. p 2. Jordan, R.M. and Hanke, H.E. 1983. The effect of protein intake by lactating ewes on subsequent performance. Proceedings. 55 th Sheep and Lamb Feeders Day. University of Minnesota-Morris. p 24. Jordan, R.M. 1985. Performance and production costs of triplet and twin lambs. Proceedings. 57 th Sheep and Lamb Feeders Day. University of Minnesota-Morris. p24. Keys, J.E., Capuco, A.V., Akers, R.M. and Djane, J. 1989. Comparative study of mammary gland development and differentiation between beef and dairy heifers. Dom. Anim. Endoc. 6, 311-319. 72 Liinamo, A.E. and Van Arendonk, J.A.M. 1999. Combining selection for carcass quality, body weight and milk traits in dairy cattle. J. Dairy Sci. 82, 802809. Nasholm, A. and Danell, O. 1996. Genetic relationships of lamb weight, maternal ability and mature ewe weight in Swedish finewool sheep. J. Anim. Sci. 74, 329339. Norusis, M.J., 1993. SPSS for Windows: Base System User’s Guide. SPSS, Chicago. Oltner, R., Emanuelson, M. and Wiktorsson, H. 1983. Factors affecting urea concentration in cow’s milk. Proc. 5 th. Int. Conf. Prod. Dis. Farm Anim. Swed. Univ. Agric. Sci. Upssala, Sweeden. 195-198. Oltner, R., Emanuelson, M. and Wiktorsson, H. 1985. Urea concentrations in milk in relation to milk yield, live weight, lactation number and amount and composition of feed given to dairy cows. Livest. Prod. Sci. 12, 47-57. Pulina, G., Forbes, J.M., Nudda, A. and Brandano, P. 1994. Analysis of the correlation between food intake, live weight and yield and quality of milk in Sarda sheep. Proceedings of the 8th National Congress of the Italian Society of Pathology and Farming of Ovines and Caprines (SIPAOC) 397-400. Ropstad, E., Vik-Mo, L and Refsdal, A.O. 1989. Levels of milk urea, plasma constituents and rumen liquid ammonia in relation to the feeding of dairy cows during early lactation. Acta Vet. Scand. 30, 199-208. Roy, B., Mehla, R.K. and Sirohi, S.K. 2003. Influence of milk yield, parity, stage of lactation and body weight on urea and protein concentration in milk of Murrah Buffaloes. Asian-Aust. J. Anim. Sci. 16 (9), 12851290. Sieber, M., Freeman, A.E. and Kelley, D.H. 1988. Relationships between body measurements, body weight and productivity in Holstein dairy cows. J. Dairy Sci. 71, 3437-3445. Stephenson, R.C.A., Edwards, J.C. and Hopkins, P.S. 1981. The use of urea to improve milk yield and lamb survival of Merinos in a dry tropical environment. Aust. J. Agric. Res. 32, 497–509. Yılmaz, O., Denk, H. ve Arslan, M. 2003. Ekstansif şartlarda Karakaş Akkaraman koyunlarının süt verim özellikleri. Vet. Bil. Der. 19, 1-2.