ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 23
SAYI: 2
YIL: 2006
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof.Dr. Kadir SALTALI
Dekan
Yayın Kurulu
Prof.Dr. Kemal ESENGÜN
Prof.Dr. Sabri GÖKMEN
Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ
Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM
Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER
Yayına Hazırlayan
Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI
BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI
Prof.Dr. Alper DURAK
Prof.Dr. Yusuf DEMİR
Prof.Dr. Bahri KARLI
Doç.Dr. Ayla SOYER
Prof.Dr. Burhan ÖZKAN
Doç.Dr. Cuma AKBAY
Prof.Dr. Erdoğan GÜLTEKİN
Doç.Dr. Erdemir GÜNDOĞMUŞ
Prof.Dr. Erkan REHBER
Doç.Dr. Hasan Hüseyin ÖZTÜRK
Prof.Dr. Gürsel DELLAL
Doç.Dr. İsmail ÇELİK
Prof.Dr. İ.Göknur DURSUN
Doç.Dr. Nuh UĞURLU
Prof.Dr. İrfan GİRGİN
Doç.Dr. Osman ÇEVİK
Prof.Dr. Mahzar KARA
Doç.Dr. Recep GÜNDOĞAN
Prof.Dr. Meltem SERDAROĞLU
Doç.Dr. Selim Adem HATIRLI
Prof.Dr. Mükerrem KAYA
Doç.Dr. Sibel Göktaş MANSUROĞLU
Prof.Dr. Orhan KARACA
Doç.Dr. Vedat CEYHAN
Prof.Dr. Osman KARKACIER
Doç.Dr. Zafer ULUTAŞ
Prof.Dr. Ö.Faruk TAŞER
Yrd.Doç.Dr. Nuray KIZILASLAN
Prof.Dr. Ümit ERDEM
Yazışma Adresi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı
(Yayın Kurulu Başkanlığı)
60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile
özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır.
2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir.
4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere
yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden
alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci
tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir.
9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların
makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz.
11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu
Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir.
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5,
sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract,
anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada
0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime
işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10
sayfayı geçmemelidir.
2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş
harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale
başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde
yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk
harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır.
Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş, 2.
Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.).
Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle
yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf
girintisi 0.75 cm olmalıdır.
3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç,
teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır
aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır.
4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı
aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’
kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih
sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla
bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’
başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni
Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme
Metotları (İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R.
Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I.
Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil
olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin
içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boşluk bırakılmalıdır.
Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun
kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır.
Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük
olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto,
varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır.
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
Gıda Mühendisliği Bölümü
Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal
Özellikleri Üzerine Etkileri …………………………………………………………………………..
Ü.ERSOY, B.COŞAR
1
Peyzaj Mimarlığı Bölümü
Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri……………………………
Y.BULUT, T.H.GÖKTUĞ
9
Tarım Ekonomisi Bölümü
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)…….
G.ERDAL
17
Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği)…………...
M.SAYILI
25
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim
Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi…………………………………………………………………..
Z.G.GÖKTOLGA, S.GÜLSE BAL, K.ESENGÜN
Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği………………………………………………..
Z.G.GÖKTOLGA, B.GÖZENER, O.KARKACIER
33
39
Tarım Makineleri Bölümü
Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin
Uygulanabilirliliği ……….....................................................................................................................
A.KASAP, E.ÖZGÖZ
45
Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü
Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler ……………………………………………………………….....
F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG
53
Toprak Bölümü
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları………………………
H.GÜNAL
59
Zootekni Bölümü
Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu
Canlı Ağırlıklarına Etkisi……………………………………………………………………………...
M.ÇİMEN, M.ELMASTAŞ
69
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 1-7
Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve
Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri
Ümran Ensoy
Burçin Coşar
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Tüketicilerin, besin değerini koruyacak şekilde işlenmiş gıdalara olan taleplerine paralel olarak gıda
işleme ve muhafaza amacıyla yeni teknolojiler geliştirilmiştir. Yüksek Basınç (YB) uygulamaları, özellikle
mikrobiyolojik inaktivasyon sağlarken gıdaların vitamin, mineral, tat, renk ve görünüşünde önemli bir
değişikliğe neden olmamaktadır. Bu nedenle, ısıl işlem uygulamaları için önemli bir alternatif
oluşturmaktadır. YB uygulamaları sıvı gıdalara başarıyla uygulanabildiği gibi et ve et ürünleri gibi gıdalara
da uygulanabilmektedir. Etlerde, mikrobiyolojik ve enzimatik inaktivasyon sağlaması yanı sıra
gevrekleştirme ve dondurma-çözündürme amacıyla da kullanılmaktadır. Proteinler üzerinde değişimlere
neden olarak, etlerin tekstürel özelliklerinin geliştirilmesinde önemli etkiye sahiptir. Ayrıca, yeni ürünlerin
geliştirilmesi için de oldukça önemli bir teknolojidir.
Anahtar kelimeler: Yüksek basınç, et, protein, duyusal özellik, jelleşme
The Effects of High Pressure Processing on the Sensorial, Physical and
Biochemical Properties of Meat and Meat Products
Abstract: There has been a tremendous increase in new food manufacturing and preservation technologies of
food which is containing whole nutrients, due to consumer demands. High pressure processing results in
microbiological inhibition, while any important degredation of the vitamin, mineral salts, taste, color and
appaerance does not occur. Therefore, this technology becomes an important alternative to heat treatments.
High pressure processing can be succesfully utilized to liquid foods, also used for meat and meat product
processing. This technology usually used for inhibition of microorganisms and enzymes, and also is utilized
for tenderization and freezing-thawing processes of meat. High pressure processing has important effect on
textural properties of meat due to changes of protein structure.
Key words: High Pressure, meat, protein, sensorial properties, gel forming
1. Giriş
Gıdaları mikrobiyolojik ve enzimatik
değişimlerden korumak ve raf ömrünü
uzatmak
amacıyla
değişik
teknikler
uygulanmaktadır. Gıda muhafazasının asıl
amacı; bozulmanın önlenmesi yanı sıra
depolama sürecinde gıdanın besin değeri,
renk, aroma ve fiziksel yapısına ait duyusal
niteliklerini de korumaktır (Şanal ve Çalımlı,
2000, Karakaya ve ark., 2004). Tüketicilerin
gıda konusunda bilinçlenmesi ile birlikte,
gıdaların daha güvenilir bir şekilde
üretilmesi, besin değerini kaybetmemesi ve
mümkün
olduğunca
doğal
olması
amaçlanmaktadır (Zorba ve Kurt, 2005). Bu
amaç doğrultusunda çeşitli teknolojik
çalışmalar yapılmaktadır (Hugas et al., 2002,
Mor-Mur and Yuste, 2003; Karakaya ve ark.,
2004; Trespalacios and Pla, 2007). Bu yeni
gıda işleme metotları arasında; yüksek
hidrostatik basınç (YHB), ışınlama, ultrases
dalgaları, ultraviole ışık, mikrodalga,
titreşimli elektrik alanı, yüksek yoğunluklu
titreşimli ışık, manyetik alan ve ozon
uygulaması yer alımaktadır (Hugas et al., 2002;
Karakaya ve ark., 2004).
Son yıllarda giderek yaygınlaşan yüksek
basınç uygulaması (YBU); gıdaların kimyasal
yapısını
bozmadan,
mikroorganizmaları,
yapılarında bulunan proteinleri denatüre ederek
inhibe etme mekanizmasına sahip bir teknolojidir
(Earnshaw, 1996; Cheftel and Culioli, 1997;
Tuboly et al., 2003; Mor-Mur and Yuste, 2003;
Cemeroğlu, 2004; Ramirez-Suarez and Morrissey,
2006; Sequeira-Munoz et al., 2006; Cruz-Romero
et al., 2006; Rubio et al., 2006). Yüksek
hidrostatik basıncın mikroorganizmalar üzerine
etkileri; hücre zarı bağlantılı etkiler, basıncın
neden olduğu hücresel değişiklikler, biyokimyasal
değişimler ve genetik mekanizmalar üzerindeki
etkileri şeklinde sıralanabilir (Murchie et al.,
2005). YHB’ deki kritik işlem faktörleri ise
basınç, basınç uygulama süresi, baskı azaltma
süresi, işlem ısısı (adyabatik ısıyı da içeren), ilk
ürün ısısı, basınçta kazan ısısı dağılımı, ürün
pH’sı, ürün bileşimi, ürün su aktivitesi ve
ambalajlama materyalinin sağlamlık derecesidir
(Cheftel and Culioli, 1997; Hugas et al., 2002).
Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri
Yüksek basınç işlemi, özellikle sıvı
gıdalara başarıyla uygulanabildiği gibi et ve
et ürünleri gibi tam akışkan olmayan gıdalara
da başarıyla uygulanmaktadır (Karakaya ve
ark., 2004; Zorba ve Kurt, 2005). Etlerde
YBU’sı ilk olarak Macfarlane (1973)
tarafından
gerçekleştirilmiştir
ve
bu
çalışmayı
takiben
yüksek
basınç
uygulamasının et ve et ürünlerinin çeşitli
özellikleri üzerine etkisiyle ilgili olarak pek
çok araştırma yapılmıştır (Jung et al., 2003).
2. YB Uygulamalarının Genel Prensipleri
Paskal kanununa göre; kapalı bir
ortamdaki sıvıya uygulanan basınç, sıvının
her yanına uniform olarak iletilir. Bu
prensibe bağlı olarak, gıdayı çevreleyen
ortamın sıkıştırılması ile gıdalara yüksek
basınç uygulaması gerçekleştirilir (Crehan et
al., 2000). Basınç işlemi, esnek bir ambalaj
içinde bulunan gıdaya sıvı ortamda doğrudan
ve temas olmaksızın uygulanır (Yetim ve
ark., 2003). Basıncı gıdaya iletmek üzere sıvı
ortam olarak özel hidrolik yağlar,
hidrokarbonlar veya su kullanılır. Bunlar
arasında ucuzluğu, bolluğu ve zararsız olması
gibi nedenlerle en çok tercih edileni sudur
(Yetim ve ark., 2003; Zorba ve Kurt, 2005).
Tipik bir yüksek basınç sistemi bir basınç
kabini ve kapak kısmı, basınç oluşturma
ünitesi, sıcaklık kontrol elemanı ve gıdanın
sisteme konulup çıkarılmasını gerçekleştiren
işleme ünitesinden meydana gelir. Basınç
hücresinin çeşidine bağlı olarak, işlem
görecek
gıdaya
ve
yüksek
basınç
uygulamasına
göre
farklı
kapama
sistemlerinin kullanılması gerekir. Basınç
hücresinin kapak kısmının hızlı açılıp
kapanması yükleme ve boşaltma işlemleri
için minimum zaman kaybına neden olur.
Doldurup kapatıldıktan sonra basınç hücresi
içerisine basıncı ileten bir sıvı doldurulur.
Gıdalara izostatik basınç uygulamalarının
pek çoğunda çok az miktarda çözünmüş yağ
ilave edilmiş su kullanılmıştır (Yetim ve ark.,
2003).
Yüksek basınç elde etmek amacıyla
üç farklı yöntem kullanılmaktadır.
Doğrudan Sıkıştırma Yöntemi: Bu
yöntemde, piston ile sıkıştırma uygulanır.
Kap içindeki basınç iletici ortamın basıncı
doğrudan bir piston tarafından oluşturulur.
6
Bu yöntem çok hızlı bir basınç artışı sağlamasına
karşın, pratikte sadece küçük ölçekli çalışmalara
uygundur.
Dolaylı Sıkıştırma Yöntemi: Bu yöntemde,
içinde yüksek basınç oluşturulan tüpten
kuvvetlendirici kullanarak, basınç kabında istenen
basınç elde edilir. Bu yöntemde gerekli bağlantılar
statiktir. Endüstriyel soğuk, sıcak ve çok sıcak
izostatik basınç uygulamalarında bu yöntem
kullanılır.
Isıtmalı Yöntem: Bu yöntemde, basınç
iletici ortamın sıcaklığının artırılması sonucu
gerçekleşen genleşme ile yüksek basınç sağlanır.
Bu yöntem basınç ve yüksek sıcaklık
yöntemlerinin kombine kullanılacağı bazı
kimyasal reaksiyonların gerçekleştirilmesinde
uygulanır (Şanal ve Çalımlı, 2000).
3. YB Uygulamasının Et Bileşenleri Üzerine
Etkisi
Yüksek
basınç
uygulamalarının,
et
bileşenlerinden özellikle su, protein (enzimler de
dahil olmak üzere) ve lipidler üzerine etki ettiği
birçok araştırmacı tarafından belirlenmiştir
(Lamballerie-Anton et al., 2002).
3.1. Su
Suyun adiyabatik kompresyonu sıcaklığın her
100 MPa’da 2–3 0C kadar artışına neden olur
(Cheftel and Culioli, 1997; Lamballerie-Anton et
al., 2002).
3.2. Protein ve Enzimler
Proteinler üzerine yüksek basıncın etkisi,
molekül yapısı büyüklüğüne ve ortam bileşimine
bağlıdır (pH, iyonik güç ve ısı). Genellikle,
sekonder yapı sadece çok yüksek basınç
işlemlerinden etkilenirken, ana yapı basınçtan
etkilenmemektedir. Tersiyer ve kuarterner yapılar
100 MPa basınç altında değişim göstermektedir.
Yapıdaki bu değişimler, endojen et enzimlerinin
faaliyetlerini de değiştirebilir (Lamballerie-Anton
et al., 2002). Yüksek basınç işlemi, buffer ve
basınç koşullarına bağlı olarak enzimlerin
inaktivasyonu ve aktivasyonuna neden olabilir
(Lamballerie-Anton et al., 2002; Serra et al.,
2007a,b).
3.2.1. Myofibriler Proteinlerin Jelatinizasyonu
Yüksek
basınç,
aktin
ve
myosini
depolimerize ederek myofibriler proteinlerin
çözünürlüğünü artırır. Yüksek basınç ve sıcaklık
Ü.ERSOY, B.COŞAR
etkisiyle oluşan myosin ve aktomiyosinin
jelatinizasyonu düşük iyonik güce sahip
ortamlarda (0,1-0,4 M NaCl) artış gösterir.
Ancak basınç uygulamasının, yüksek iyonik
şiddete
sahip
ortamda
aktomyosin
jelatinizasyonunu artırmasına karşın myosin
jelatinazyonunu
etkilememektedir.
Oda
sıcaklığında pH 6,0 ve 0,1 M KCl’de myosin
solüsyonlarına 200 MPa’nın üzerinde bir
basınç uygulandığında jelleşme meydana
geldiği halde iyonik güç artırıldığında myosin
jelleşmemektedir. Ayrıca sıcaklık etkisiyle
oluşan jelin jel kuvvetinin önemli derecede
protein konsantrasyonu ile orantılı olduğu
rapor edilmiştir (Cheftel and Culioli, 1997;
Yetim ve ark., 2003).
Jung et al. (2000), sertlik sonrasında
sığır eti ile yaptığı araştırmada; düşük ısıda
sertlik sonrası ete yüksek basınç işlemi
uygulamanın myofibril düzensizliğine neden
olduğunu belirtmiştir. Balıklarla yapılan bir
araştırmada ise; Tilapia (Oreochromis spp.)
filetolarının işleme kalitesi üzerine yüksek
basınç uygulamalarının etkileri incelenmiştir.
Tilapia filetolarına 250C’de 50–300 MPa
aralığında basınç işlemi uygulanmış ve bir
saatte 50 MPa’da işlenen örneklerin jel
gücünün taze etin jel gücünden 1.2 kat fazla
olduğu saptanmıştır. Fakat 1 saat süreyle 250
MPa basınç uygulanmış örneklerin jel
gücünde %25 oranında bir düşüş rapor
edilmiştir (Ko et al., 2005).
Proteinlerin jel oluşturma özelliği birçok
gıdanın tekstürel özelliklerini belirleyen
önemli bir faktördür. Jel oluşumu ısıl işlemle
gerçekleşmesine rağmen, ısıl işlem genellikle
gıdaların bazı besinsel özelliklerini olumsuz
etkileyebilmektedir (Zorba ve Kurt, 2005).
YB uygulamalarının proteinler üzerindeki
etkilerinin incelenmesi, gıdanın özelliklerine
önemli zararlar vermeden jel oluşumu
sağlaması nedeniyle oldukça önemlidir.
3.2.2. Et Enzimleri
Kesim sonrası sıcak ete basınç
uygulanması; uygulama süresi, et sıcaklığı ve
kas tipine bağlı olarak pH’da hızlı bir düşüşe
ve yoğun bir kasılmaya neden olmaktadır (De
schamps et al., 1992). Angsupanich and
Ledward (1998) tarafından yürütülen
araştırmaya göre; çeşitli proteaz enzimlerini
de içeren suda çözünebilir proteinlerin bir
kısmının 800 MPa basınca dayanıklı olduğu
belirlenirken, 200 MPa basınç üzerindeki
uygulamalarda ve yaklaşık olarak pH 6.6’da nötr
proteazların aktivitelerinde önemli bir azalma
olduğu da tespit edilmiştir.
3.3. Karbonhidrat
Yüksek
basınç
uygulaması
sadece
polisakkaritler üzerine etki etmektedir. Ancak ette
etki ettiği tek polisakkaritin glikojen olması ve
ölüm sonrasında gerçekleşen glikoliz ile etin
glikojen miktarının önemli oranda azalması
nedeniyle taze ete basınç uygulamasının
karbonhidratlar
üzerine
etkisi
önemsizdir
(Lamballerie-Anton et al., 2002).
3.4. Kas Yapısı
Yüksek basınç uygulamasına bağlı olarak
etlerde gözlenen yapısal değişikliklerde, ölüm
sonrası geçen süre, sıcaklık, basınç, kas çeşidi ve
tipi etkilidir (Lamballerie-Anton et al., 2002).
Kas yapısı üzerine yüksek basınç işleminin
etkilerini
incelemek
amacıyla
yapılan
araştırmalarda sığır, koyun, kümes hayvanları eti
ve balık kullanılmıştır. Etin yüksek basınç
işlemiyle ilişkili olarak, kasın ultra yapısını,
sarkomerlerin birbirine ve endomisyumlarda olan
bağlarını açıklayan araştırmalar yapılmıştır. Kas
lifi çeşitleri arasında Z hattının enini ve
mitokondrial içeriğini de kapsayan ultra yapısal
farklar olduğu rapor edilmiştir. Genel yapısal
değişimler; kümes hayvanları, domuz, sığır ve
koyun etlerinde birbirine benzer şekilde
gerçekleşirken I bandı kırılmaları balıklarda
gözlenmemiştir (Lamballerie-Anton et al., 2002).
3.5. Donma ve Çözünme Noktaları
Yüksek basınç altında (210 MPa) suyun
erime ve donma noktaları minimum -21°C’ye
düşmektedir. Bu durum oluşan buz kristallerine
bağlı olarak meydana gelen hacim artışının basınç
tarafından engellenmesi nedeniyle gerçekleşir.
Basınç yardımıyla dondurma işlemi, klasik
metotlar uygulandığında meydana gelen sıcaklık
değişimi, büyük buz kristalleri ve donarak
konsantre olan bölgeler nedeniyle ortaya çıkan
problemleri minimuma indirebilir (Cheftel and
Culioli, 1997; Yetim ve ark., 2003). Dolayısıyla
donma noktasını değiştiren basınç uygulamasıyla,
donmaya hassas gıdaların daha iyi korunacağı ileri
sürülmüştür. Özellikle büyük et parçalarının
dondurulmasında tekniğin yararlı olabileceği
bildirilmiştir. Yükseltilmiş basınçlarda buzun
erime noktası düştüğü için çözünmenin daha
7
Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri
yüksek sıcaklıkta (‹-10°C) olduğu ve
çözünme kayıplarının da önemli derecede
azaldığı tespit edilmiştir. Ayrıca basınç ileten
ortam ile donmuş et arasında ısı akış oranı
arttığından, çözünme oranı ve hızının da
arttığı tespit edilmiştir (Yetim ve ark., 2003).
3.6. Bağ Doku
Sığır kas içi (intramuskular) kollagenin
fizikokimyasal özellikleri üzerine yüksek
basıncın (100-300 MPa, 2°C, 5 dak.)
etkisinin çok sınırlı olduğu ve kollagenin
mikroskobik yapısında önemli değişikliklerin
meydana gelmediği belirtilmiştir. Ancak ete
uygulanan uzun süreli basınç–sıcaklık
kombinasyonu sonucu bağ dokularda
meydana gelen kopmalar, kollagenin yüksek
basınçtan etkilenebileceğini göstermiştir.
Yüksek basınç (100-400 MPa) uygulanan
sığır iskelet kasının kas içi bağ dokularınının
morfolojik
yapısındaki
değişimlerin
incelendiği bir araştırmada ise, basınç
uygulanan kaslarda endomisyumun bal peteği
benzeri yapısındaki deformasyonun basıncın
artmasıyla birlikte hızlandığı ve 400 MPa’da
endomisyumun
tamamen
parçalandığı
belirtilmektedir (Yetim ve ark., 2003).
4. YB Uygulamasının Etin Duyusal
Özellikleri Üzerine Etkisi
4.1. Gevreklik
Yüksek basıncın ette gevreklik artışına
neden olduğu ilk kez Macfarlane (1973)
tarafından ileri sürülmüştür. Ölüm sertliği
gelişiminden önce karkastan alınan örneğe
basınç (100 MPa 1 dak.) uygulandığında,
kasılma gerçekleşen kas pişirildiğinde kesme
direncinde
azalma
gözlenirken,
bu
gevrekleşme
duyusal
panellerle
desteklenmiştir (Kennick et al., 1980). Ölüm
sertliği öncesinde yüksek basınç uygulanan
ette gelişen gevrekliğin, kısalma derecesine
bağlı olduğu görülmüştür (Karakaya ve ark.,
2004). Kennick et al. (1980) bu gevreklik
artışının, rigor öncesi kas dokusuna
uygulanan yüksek basınç ile oluşan fiziksel
tahribattan kaynaklandığını bildirmişlerdir.
Yüksek basınç uygulanmış kasta sarkolema
ve endomisiyal yapılar kısalmış, myofibriler
yapı parçalanmıştır. Oluşan fibril içi ve
fibriller arası boşluklar kas yapısının
zayıflamasına neden olarak gevrekliğin
6
artmasını sağlamaktadır (Karakaya ve ark., 2004).
Ölüm sertliği öncesinde kaslara YB
uygulamak için, kasların, kesim işlemini takiben
yüksek pH değerine sahip sıcak et fazındayken
kısa bir süre içerisinde kemiklerden ayrılması
gerekir. Bu nedenle, yapılan araştırmalar ölüm
sertliği sonrası YB uygulamasının etkileri üzerine
odaklanmıştır (Cheftel and Culioli, 1997). Ölüm
sertliği
sonrası
kaslara
yüksek
basınç
uygulamasının gevreklik üzerine etkisi, uygulama
anındaki kas sıcaklığına bağlı olarak değişim
göstermektedir. Kasa 30 °C’nin altındaki
sıcaklıklarda yüksek basınç uygulamasının etin
gevrekliği üzerine önemli etkisi olmamaktadır.
Sertlik sonrası kaslara 45–55 °C’de yüksek basınç
uygulamasının ise etin gevrekliğinde artışa neden
olduğu belirtilmiştir. Bunun yanı sıra basınç
uygulaması (50 MPa, 1 saat), pişirmeyle kombine
edildiğinde (80 °C 90 dak.) soğuk kısalması
gelişen sığır kaslarının gevrekliği de artmaktadır
(Karakaya ve ark., 2004).
4.2. Renk
YB uygulamasının proteinler üzerine etkisi
olması nedeniyle, protein yapısında olan
myoglobini etkileyerek renk üzerinde önemli
değişimlere neden olabilmektedir (Zorba ve Kurt,
2005). Bu renk değişimi özellikle dana eti ve ton
balığında 5-10oC gibi düşük sıcaklıklarda daha
fazla gözlenmektedir (Karakaya ve ark., 2004).
Dana kıyması oksijenli ortamda ve/veya
vakum altında ambalajlandıktan sonra 10 °C’de
250–350 MPa’da 10 dak. süre ile basınç
uygulandığında Hunter “L” değerinin arttığı ve
kıymanın pempe bir renk aldığı rapor edilmiştir.
Hunter “a” değerinin 400–500 MPa’da azalarak et
renginin, grimsi–kahverengimsi pişmiş et rengine
dönüştüğü saptanmıştır. 250–500 MPa basınç
aralığında ekstrakte edilen toplam myoglobin
miktarı azalırken, 400–500 MPa basınç aralığında
ise metmyoglobin oranında artış olduğu tespit
edilmiştir (Carlez et al., 1995).
4.3. Lezzet
Et lezzeti üzerine yüksek basıncın önemli bir
etkisi olmamakla birlikte basınç etkisiyle
lizozomlardan salınan proteolitik enzimlerin
olgunlaşma sırasında et lezzetinin gelişimini
hızlandırdığı da öne sürülmüştür (Karakaya ve
ark., 2004).
Ü.ERSOY, B.COŞAR
4.4. Yağ Oksidasyonu
Yağ
oksidasyonunun,
YB
uygulanmasında kısıtlayıcı rolü olduğu
saptanmıştır. Morina kaslarına basınç (202,
404 ve 608 MPa 15–30 dak.) uygulanarak
ekstrakte edilen yağların peroksit değerinin,
basınç ve sürenin artışına bağlı olarak arttığı
rapor edilmiştir (Oshima et al., 1993). 300
MPa basınç sonucunda oluşan oksidatif
değişikliklerin, 80 °C’de 15 dak. ısı
uygulamasıyla oluşan değişikliklerden farklı
olmadığı belirtilmiştir (Cheah and Ledward,
1996). Oshima et al. (1993), ekstrakte edilen
su ürünleri yağlarının 608 MPa basınca kadar
oksidasyona dayanıklı olduklarını, fakat
yağın kasla birlikte olması durumunda
oksidasyonunun basınç uygulamasından daha
fazla
etkilendiğini
belirtmişlerdir.
Angsupanich ve Ledward (1998), 400 MPa
üzerindeki basınç işleminden sonra morina
balığındaki
lipidlerin
oksidasyonunun
arttığını rapor etmişlerdir. Balıklardaki
lipidin diğer türlerin lipidlerine kıyasla,
oksidasyona karşı daha hassas olduğu
saptanmıştır.
4.5. Et Emülsiyonları Üzerine Etkisi
Emülsifiye et ve kanatlı eti ürünlerinde,
YB
uygulamaları
partiküller
arası
bağlanmayı ve protein çözünürlüğünü artırıcı
etkiye sahiptir (Mor-Mur and Yuste, 2003).
Sosis ve sucuk formülasyonlarında yer
alan tuz ve/veya fosfat oranını yüksek basınç
uygulamaları ile azaltmak amacıyla pek çok
araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda,
yüksek basınç hidrolik pompa kullanımıyla
sağlanmış ve basınç transfer ortamından
geçirilerek ürünlere uygulanmıştır. Termik
olmayan proseslerin oluşumuyla, ürün lezzeti
ve besin değeri stabil kalmıştır. Yüksek
basınç
(150
MPa)
uygulanmış
frankfurterlerin,
basınç
uygulanmamış
ürünlere kıyasla daha düşük pişirme kaybına
sahip
oldukları
gözlenmiştir.
Basınç
uygulanmış ürünlerin emülsiyon stabilitesi ve
tekstür değerleri basınç uygulanmamış
frankfurterlere yakın sınırlar içinde kalmıştır
(Troy and Crehan, 2002).
5. YB Uygulamasının Etin Mikrobiyolojik
Kalitesi Üzerine Etkisi
Yüksek
basınç
işlemi
ile
mikroorganizmaların inaktivasyon miktarı ve
kinetiği; mikroorganizmanın türü, basınç düzeyi,
işlem süresi, sıcaklık ve gıdanın pH’sı, su
aktivitesi ve komposizyonu gibi pek çok
parametreye bağlıdır (Cheftel and Culioli, 1997).
YBU’na karşı mikroorganizmaların gösterdikleri
dirençlerin farklılıkgösterdiğ yapılan çalışmalarla
belirlenmiştir. Gram (-) bakterilerin Gram (+)
bakterilerden, psikrofilik bakterilerin ise mezofilik
bakterilerden basınç uygulamalarına karşı daha
hassas oldukları rapor edilmiştir. Bununla birlikte
aynı cinsin farklı türleri arasında da basınca direnç
bakımından farklılıklar gözlenebilir. Yükselen
basınç ile birlikte mikroorganizmalarda farklı
morfolojik değişimler ve metabolik faaliyet
bozuklukları meydana gelmektedir (şekil 6.1.)
(Yetim ve ark., 2003).
Et gibi katı gıdalarda 300–600 MPa basınç
uygulaması (25 °C’de 10–30 dk.) vejetatif
mikroorganizma sayısında, 3–6 logaritmik birim
azalmaya neden olmaktadır. Bakteri sporları
yüksek basınca daha dayanıklı olmakla birlikte
uygun şartların seçimi ile inaktive ediebilmektedir
(Cheftel and Culioli, 1997). Carlez et al. (1994)
Pseudomonas türleri ile inokule ettikleri kıyma ile
yaptıkları çalışmada, hücrelerin belli bir kısmının
(%0,01) basınç işlemi tarafından inaktive
edilemediğini sadece baskılandığını ve 3 °C’de 3–
9 günlük bir iyileşme fazından sonra bakterilerin
tekrar gelişmeye devam ettiğini tespit etmişlerdir.
Ancak yüksek basınç ve orta dereceli sıcaklık
işlemlerinin
kombine
edilmesiyle ürünün
mükemmel
bir
mikrobiyal
stabiliteye
ulaşabileceği ileri sürülmüştür. Taze ya da
işlenmiş ette doğal olarak bulunan veya sonradan
kontamine olan çeşitli mikroorganizmaların
yüksek basınca olan duyarlılığı esas alınarak
yapılan
çalışmalar
sonucunda,
etlerin
muhafazasında yüksek basıncın en iyi uygulama
şartlarının 50-70°C’de 400–600 MPa’da 1-10 dk
arasında olabileceği tespit edilmiştir (Yetim ve
ark., 2003).
7
Yüksek Basınç Uygulamalarının Et ve Et Ürünlerinin Duyusal, Fiziksel ve Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri
BASINÇ ( MPa)
300
Geri
dönüşümsüz
protein denatürasyonu
Hücre
içeriğinin
tamamen dışarı sızması
200
100
Hücre membranının
zarar görmesi
Hücre
içeriğinin
dışarı sızmaya başlaması
50
0.1
Geri
dönüşümlü
protein denatürasyonu
Gaz
vakuollerinin
sıkışması
Protein sentezi inhibisyonu
Ribozom sayısında azalma
Normal hücre (atmosfer basıncı)
Şekil
6.1.
Farklı
Basınçlarda
Mikroorganizmalarda
Meydana
Gelen
Yapısal ve Fonksiyonel Değişiklikler (Yetim
ve ark., 2003)
6. Sonuç
YB uygulaması, ticari olarak gıdalarda
mikroorganizmaları inaktive ederek gıdanın
korunmasını sağlayan ve birçok avantaja sahip
olan yeni bir teknolojidir. Sonuçta yüksek
basıncın;
endüstride
et
gevrekliğinin
arttırılması,
mikrobiyolojik
inaktivasyon,
pastörizasyon, aşırı ve fazla pişirmenin
önlenmesi, buzdolabında saklama süresinin
uzatılması, sosis ve salamlık etlerin basınç
yardımıyla
bağlama
ve
jelatinasyon
yeteneklerinin artırılması, etlerin düşük
sıcaklıklarda daha az çözünme kaybı yanında
daha hızlı çözündürülmesi gibi pek çok faydalı
etkilerde bulunduğu belirlenmiştir.
Vakum paketleme, orta derecede ısıtma ve
buzdolabında depolama gibi proseslerle
kombine edildiğinde, yüksek basıncın kür
edilmiş etler, hazır yemekler ve mekanik olarak
kemikleri ayrılmış etleri de içine alan pek çok et
ürününde
başarı
ile
kullanılabileceği
bildirilmektedir. Bu yeni teknoloji çevre
kirliliğine yol açmamaktadır. Son yıllarda,
tüketicilerin minumum seviyede işlenmiş
gıdalara giderek artan talebini karşılayacak daha
sağlıklı gıdaların üretimine de imkan
sağlayacaktır.
Kaynaklar
Angsupanich, K., Ledward, D.A. 1998. High
Pressure Treatment Effects on Cod (Gadus
Morhua) Muscle. Food Chemistry, vol. 63(1),
39–50.
Carlez, A. Rosec., J.P., Richard, N., Cheftel, J.C.
1994. Bacterial Growth During Chilled Storage
of Pressure Treated Minced Meat. Lebens.
Wiss. Technol., 27, 48–54.
Carlez, A., Veciana-Nouges, T., Cheftel, J.C. 1995.
Changes in color and Myoglobin of Minced
Beef Meat Due to High Pressure Processing.
Lebens. Wiss. Technol. 28, 528-538.
Cheah, P.B., Ledward, D.A. 1996. High Pressure
Effects on Lipid Oxidation in Minced Pork.
Meat Sci., 43(3), 123-134.
Cheftel, J.C., Culioli, J. 1997. Effects of High Pressure
on Meat: A Review. Meat Sci., 46(3), 211-236
Cemeroğlu, B. 2004. Meyve ve Sebze İşleme
Teknolojisi. (1. cilt ), 226–227.
Crehan, C.M., Troy, D.J., Buckley, D.J. 2000. Effects
of Salt Level and High Hidrostatic Pressure
Processing on Frankfurters Formulated with 1.5
and 2.5% Salt. Meat Sci., 55, 125-130.
Cruz-Romeno, M., Kelly, A.L., Kerry, J.P. 2006.
Effects of High-Pressure Heat Treatments on
Physical and Biochemical Characteristics of
Oysters (Crassostrea gigas). Innov. Food Sci.
Em. Tech. (Article in Pres).
6
Des Champs. O., Cottin, P., Largeteau, A., Demazeav, G.,
Ducastaing, A. 1992. In High Pressure and
Biotechnology Eds. C. Balny, R., Hayashi, K.
Heremans and P. Masson. coll. INSERM, 175–224,
Paris.
Earnshaw, R. 1996. High Pressure Food Processing.
Nutrition & Food Science Number 2 – March/April,. 8–
11.
Hugas, M., Garriga, M., Monfort, J.M. 2002. New Mild
Technologies in Meat Processing: High Pressure as a
Model Technology. Meat Sci., 62, 358-371.
Jung, S., de Lamballerie-Anton, M., Ghoul, M. 2000.
Modifications of Ultrastructure and Myofibrillar
Proteins of Post-rigor Beef Treated by High Pressure.
Lebens. Wiss. Technol., 33, 319–319.
Jung, S. Ghoul, M., de Lamballerie-Anton, M. 2003.
Influence of High Pressure on The Color and Microbial
Quality of Beet Meat Lebens. Wiss. Technol., In Pres.
Karakaya, M., Caner, C. Sarıçoban, C. 2004. Et
Teknolojisinde Yüksek Hidrostatik Basınç Kullanımı.
Gıda, 29 (6) 465–470.
Kennick, W.H., Elgasim,E.A., Holmes, Z.A., Meyer, P.F.
1980. The Effects of Pressurization of Pre–Rigor
Muscle on Post-Rigor Meat Characteristics Meat Sci. 4,
33–40.
Ko, W.C., Jao, C.L., Hwang, J.S., Hsu, K. C. 2005. Effect of
High Pressure Treatment on Processing Quality of
Tilapia Meat Fillets. Journal of Food Eng., 85, 295-350.
Ü.ERSOY, B.COŞAR
Lamballerie-Anton, M., Enitiaa, N., Taylor, R.G.,
Culioli, J., Theix, I. 2002. High Pressure
Processing of Meat. “Meat Processing: Improving
Quality” Ed. Kerry, J., Kerry, J. and Ledward, D.
S, 313-331.
Macfarlane, J.J. 1973. Pre-Rigor Pressurization of
Muscle = Effects on pH, shear value and Taste
Panel Assessment. J. Food Sci., 38, 294–298.
Mor-Mur , M., Yuste, J. 2003. High Pressure
Processing Applied to Cooked Sausage
Manufacture:Physical Properties and Sensory
Analysis. Meat Sci., 65, 1187-1191.
Murchie, L.W., Cruz-Romero, M., Kerry, J.P., Linton,
M., Patterson, M.F., Smiddy, M., Kelly, A.L.
2005. High Pressure Processing of Shellfish: A
Review of Microbiological and Other Quality
Aspects. Innov. Food Sci. Em. Tech. 6, 257-270.
Oshima, T., Ushio,H., Kizumic, J. 1993. High Pressure
Processing of Fish and Fish Products. Trends
Food Sci. Technol., 4, 370.
Ramirez-Suarez, J.C., Morrissey, M.T. 2006. Effect of
High Pressure Processing (HPP) on Shelf Life of
Albacore Tuna (Thunnus alalunga) Minced
Muscle. Innov. Food Sci. Em. Tech. 7, 19-27.
Rubio, B., Martinez, B., Garcia-Cachan, M.D., Rovira,
J., Jaime, I.. 2006. Effect of High Pressure
Preservation on The Quality of Dry Cured Beef
“Cecina de Leon”. Innov. Food Sci. Em. Tech.,
(Article in Pres).
Sequeira-Munoz, A., Chevalier, D., LeBail, A.,
Ramaswamy, H.S., Simpson, B.K. 2006.
Physicochemical Changes Induced in Carp
(Cyprinus carpio) Fillets by High Pressure
Processing at Low Temperature. Innov. Food Sci.
Em. Tech., 7,13-18
Serra, X., Sarraga, C., Grebol, N., Guardia, M.D., Guerrero,
L., Gou, P., Masoliver, P., Gassiot, M., Monfort, J.M.,
Arnau, J. 2007a. High Pressure Applied to frozen Ham
at Different Process Stages. 1. Effect on The Final
Physicochemical Parameters and on The Antioxidant
and Proteolytic Enzyme Activities of Dry-Cured Ham.
Meat Sci., 75, 12-20.
Serra, X., Grebol, N., Guardia, M.D., Guerrero, L., Gou, P.,
Masoliver, P., Gassiot, M., Sarraga, C., Monfort, J.M.,
Arnau, J. 2007b. High Pressure Applied to Frozen Ham
at Different Process Stages. 2. Effect on The Sensory
Attributes and on The Colour Characteristics of DryCured Ham. Meat Sci., 75, 21-28
Şanal, İ. S., Çalımlı, A. 2000. Yüksek Hidrostatik Basınç
Teknolojisi ve Gıda Endüstrisinde Uygulamaları. Gıda,
25 ( 3 ): 193 – 201.
Trespalacios, P., Pla, R. 2007. Simultaneous Application of
Transglutaminase and High Pressure to Improve
Functional Properties of Chicken Meat Gels. Food
Chem., 100, 264-272.
Troy, D., Crehan, C. 2002. Enhancing the Texture and
Sensory Quality of Meat Products - Use of High
Pressure Treatment. The National Food Centre.
Tuboly, E., Lebovics, V.K., Gaal, Ö., Meszaros, L., Farkas, J.
2003. Microbiological and Lipid Oxidation Studies on
Mechanically Deboned Turkey Meat Treated by High
Hydrostatic Pressure. J. Food Eng., 56, 241-244
Yetim, H., Kesmen, Z., Kayacier, 2003. Et Endüstrisinde
Yüksek Basınç Uygulamaları. 3. Gıda Mühendisliği
Kongresi. ANKARA.
Zorba, Ö., Kurt, Ş. 2005. Yüksek Basınç Uygulamalarının Et
ve Et Ürünleri Kalitesi Üzerine Etkisi. YYÜ. Vet. Fak.
Derg., 16(1), 71-76.
7
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 9-15
Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri
Yahya Bulut
Tendü Hilal Göktuğ
Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 25240, Erzurum
Özet: Tarih boyunca insanların doğayı sağlık bulma yönünde çeşitli amaçlarla kullandığı bilinmektedir.
Doğanın bir parçası olan bahçeyi; insanların dinlenmek, eğlenmek, kendilerini iyi hissetmek, aktif veya pasif
aktivitelerde bulunmak için seçtikleri güvenilir alanlar olarak tanımlamak olasıdır. İlerleyen mühendislik ve
teknoloji, artan nüfus yoğun bir şehircilik anlayışını da beraberinde getirmiştir. Tabiattan gittikçe uzaklaşan,
daha çok betonun hakim olduğu bu şehirlerde insanlar çağın vebası olarak kabul edilen depresyon ve buna
bağlı bir çok psikolojik rahatsızlıklara maruz kalmışlardır. Günümüzde birçok bilim adamı doğal veya
düzenlenmiş çevrenin sağlıklı kalma ve iyileşme üzerine katkılarını araştırmakta olup bu konuda önemli
sonuçlara ulaşılmıştır. Bu çalışmanın amacı rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilen zihinsel ve fiziksel
özürlü çocukların, huzurevlerinde kalan yaşlıların ve hastanelerde tedavi gören hastaların psikolojik ve
fiziksel sağlıkları ile sosyal yaşantıları üzerine sağlık bahçelerinin olumlu etkilerini ve bu etkilerin
oluşmasındaki tasarım ilkelerinin belirlenmesini konu alan araştırmaları incelemek ve bu araştırmaların
sonuçlarını ortaya koymaya çalışmaktır.
Anahtar kelimeler: iyileştirme bahçeleri, bitkisel terapi, açık alan
Healing Gardens as an Environmental Factor to be Fit
Abstract: It is known that throughout his history human being has used the nature for different aims to keep
his fitness. It is possible to define gardens that are the part of the nature as the secure areas that people choose
for recreation, entertainment, active or passive activities. Advanced engineering and technology and
overpopulation have caused an understanding of dense urbanisation. In these cities very far from the nature
and where mostly concrete is revalent, people are exposed to the psychological disorders such as depression
which is said to be the plague of our age. Today many authors have researched the contributions of an
environment that is natural or designed naturally on the health and found considerable important evidence.
The aim of this study is to review the papers dealing with the favourable effects of the health gardens and
their design factors on the children treated in the rehabilitation centres, the old in the charity houses and
psychologically treated patients in hospitals and their social lives; and to interpret the outcomes of these
studies.
Keywords: Healing gardens, horticultural theraphy, outdoor space
1. Giriş
Tarih boyunca insanların doğayı sağlık
bulma yönünde çeşitli amaçlarla kullandığı
bilinmektedir. Lunduguist (2000)’e göre dünya
efsanelerinde bahçe; acı ve keder içinde olan
insanların dinlenmek, korunmak ve kendilerini
iyileştirmek için bir sığınak olarak seçtikleri
güvenilir yerler olarak tarif edilmektedir
(Stigsdotter, 2005).
Ortaçağların başında ise hastaların, doğal
alan özelliği gösteren kilise ve manastır
avlularında tedavi edildiği, ancak 19.yy’da
tedavi yöntemlerinde önemli değişiklikler
yaşandığı saptanmıştır. Mikropların kırılmasını
ve hastanın direncinin artırılmasını sağlayan
etkenler arasında, hastaların tedavi olduğu
ünitelerin steril ve düzenli yerler olması
gerektiği ortaya konulmuştur. Mühendisliğin de
ilerlemesiyle beraber çok katlı hastane
yapılarının inşa edildiği ve bu hastanelerde ki
hastaların iyileşme oranlarının arttığı ama aynı
zamanda stres seviyelerinde de artış olduğu
belirlenmiştir (Whitehouse et al., 2001).
Günümüzde birçok bilim adamı doğal ve
düzenlenmiş çevrenin insan sağlığı ve iyileşme
üzerine
etkileri
konusunda
çalışmalar
yürütmektedirler.
Özellikle farklı hasta
gruplarını tedavi eden; hastane, yaşlıların
kaldığı bakımevi, zihinsel ve fiziksel
özürlülerin tedavi gördükleri rehabilitasyon
merkezleri,
psikiyatri
merkezleri
vb.
kuruluşların bahçelerinin tasarımlarını bu yönde
incelemişlerdir (Whitehouse et al., 2001).
Bu çalışmanın amacı rehabilitasyon
merkezlerinde tedavi edilen zihinsel ve fiziksel
özürlü çocukların, huzurevlerinde kalan
yaşlıların ve hastanelerde tedavi gören
hastaların psikolojik ve fiziksel sağlıkları ile
sosyal
yaşantıları
üzerine
iyileştirme
bahçelerinin olumlu etkilerini ve bu etkilerin
oluşmasındaki tasarım ilkelerinin belirlenmesini
konu alan araştırmaları incelemek ve bu
Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri
araştırmaların
çalışmaktır.
sonuçlarını
ortaya
koymaya
2.
İyileştirme
Bahçelerinin
İnsanlar
Üzerindeki Olumlu Etkileri
İnsanların kendilerini psikolojik ve
fizyolojik yönden iyi hissetmeleri için
tasarlanan ve uygulanan bahçelere iyileştirme
bahçeleri denmektedir. İyileştirme bahçeleri
genellikle stresi azaltmayı ve sağlık durumunu
iyi yönde etkilemeyi hedefleyen huzurevleri,
rehabilitasyon merkezleri ve hastaneler gibi
bakım
kuruluşlarının
bahçelerinde
tasarlanmaktadır (Elings, 2006).
Yakın zamanda gündeme gelen iyileştirme
bahçeleri ile ilgili yapılan araştırmalar
sonucunda insan mekanizmasının tabiatla
birebir ilişkili olduğu bulunmuş olup, yaşam
stresi ve psikolojik sarsıntılarla doğa arasında
bir bağlantı kurulmuş ve doğanın insan
yaşamında bir tampon görevi üstlendiği
anlaşılmıştır (Sherman et al., 2005). Ayrıca
doğanın ve iyi düzenlenmiş dış mekan
alanlarının insanlar üzerindeki stresi azalttığı ve
ruhsal durumlarını olumlu yönde etkilediği
belirlenmiştir ( Whitehouse et al., 2001).
2.1. İyileştirme Bahçelerinin Zihinsel Ve
Fiziksel Engelli Çocuklar Üzerindeki Olumlu
Etkileri
Doğa ve doğal alanların çocuk gelişimi ve
çocuk psikolojisi üzerine birçok olumlu etkileri
olduğu düşünülmektedir.
Doğayla birebir temasın çocuk gelişiminde,
çocukların duygularını, şefkat ve moral
duyularını
olumlu
yönde
etkilemekte,
çocukların kişilik gelişimlerine ve şahsiyet
gelişimine pozitif fayda getirmektedir. Çocukta
kendine güven, kendine saygı, özgünlük ve
kapasitede
artışın
meydana
geldiği
bilinmektedir (Kellert ve Derr, 1998).
Doğal alanlar, sağlıklı çocuklar üzerinde
pozitif fayda sağlamakla birlikte zihinsel ve
fiziksel özürlü çocuklar üzerinde de olumlu
etkilere sahiptir. Bu sebeple doğal özellik
taşıyan iyileştirme bahçeleri hastaneye yatırılan
çocuklar için de önemli görülmektedir
(Horsburgh, 1995). Sağlıklı yaşama katkıda
bulunan dış mekan alanları, hastaların
iyileştirilmesinde özellikle pediatrik alanda rol
oynamaktadır (Devlin ve Arnell, 2003).
İyileştirme bahçeleri fiziksel semptomları
dindiren, stresi azaltan, aktif veya pasif
10
aktiviteler sayesinde çocukların esenliklerini
artıran doğal mekanlardır (Cooper-Marcus ve
Barnes, 1999).
Zihinsel ve fiziksel engelli çocukların
bulundukları hastanenin terapi bahçesinde aktif
ve pasif oyunlara katılması, psikolojilerini
pozitif yönde etkilemekte olup, çocuklar daha
paylaşımcı, daha sakin olmakta, görevlilere ve
bakıcılarına
karşı
daha
itaatkar
yaklaşmaktadırlar. Bu çocuklar bahçede sürekli
değişik şeyler keşfedip bulduklarından dolayı
canları sıkılmamakta, daha neşeli ve paylaşımcı
olmaktadırlar (Said, 2003).
Hollanda Sağlık Konseyi çocuklar için
doğru tasarlanmış dış mekan alanlarının,
çocukları fiziksel aktivitelerde bulunmaya
teşvik ettiğini ve bu aktivitelerin fiziksel veya
psikolojik hasta çocuklar üzerinde pozitif
katkılarının olduğunu, özellikle yapılan
aktivitelerin çocuk kas-iskelet gelişimini
desteklediğini ve obezite gibi rahatsızlıkları
minimize ettiğini açıklamıştır (Elings, 2006).
2.2. İyileştirme Bahçelerinin Yaşlı İnsanlar
Üzerindeki Olumlu Etkileri
Doğal
alanlar
ve
profesyonelce
düzenlenmiş dış mekan alanları birtakım
fiziksel ve psikolojik baskılar altında bulunan
yaşlı insanlar için de hiç şüphesiz ki önem
taşımaktadır (Beer, 2003).
Son zamanlarda yapılan çalışmalar
sonucunda, sağlık bahçelerinin ve bu
bahçelerde yapılan çeşitli aktivitelerin yaşlıların
hayatlarına pozitif etkiler kattığı bulunmuştur.
Yapılan bu çalışmaların sonuçları iyileştirme
bahçeleri ve bahçeciliğe olan eğilimi artırmıştır.
Artık batıda bahçecilik, yaşlıların boş
zamanlarını değerlendirmek için yaptıkları
aktivitelerin başında gelmektedir (Burgess,
1990; Hill ve Relf, 1983).
İnsanların sağlığını iyileştirmek için
bilinçli olarak tasarlanmış iyileştirme bahçeleri
kapsamındaki bu spesifik bahçelerin yaşlılar
üzerindeki pozitif etkileri şu şekilde
sıralanabilir:
İyileştirme bahçeleri, yaşlı bireylere
sosyalleşme fırsatları vermekle beraber, geniş
alanda aktivite imkanı da (çim biçme,
bahçecilik, çelik dikme vs.) sağlamaktadır.
Ayrıca önceki ev hayatlarının hatırlanması ve
uyarılmasına da imkan vermektedir (Brawley,
2005).
Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ
Mooney ve Milstein (1994)’e göre sağlığı
koruma ve iyileştirme yönünde tasarlanmış bu
bahçeler yaşlı insanların hislerini ve dikkatli
kalma süresini yükseltmektedir. Hastaların bu
bahçelerde çeşitli aktivitelere katılması diğer
yaşlılarla olan iletişimlerini artırmaktadır.
Ayrıca yaşlı insanların hafızaları yenilenmekte,
fiziksel hareketlilikleri ve motivasyonları
artmakta olup, bu bahçelerde onlara başarı elde
etmek için fırsatlar sunulmaktadır (Elings,
2006).
Yeşil
alanlarda
yapılan
fiziksel
egzersizlerin sağlık durumlarını iyi yönde
etkilediği ve çeşitli kronik hastalık risklerini
azaltmaya karşı pozitif etkileri olduğu
ispatlanmıştır. Fiziksel aktiviteler, sağlıklı
yaşama katkı sağlamakta, kalp rahatsızlığı
riskini ve diğer hastalık risklerini de
azaltmaktadır (Caspersen et. al. 1991; Elings,
2006).
2.3. İyileştirme Bahçelerinin Hastanede
Bulunan Hastalar Üzerindeki Olumlu
Etkileri
Profesyonel yaklaşımlarla düzenlenmiş
hastane bahçelerinin hastalar, refakatçiler ve
personeller üzerindeki pozitif etkileri Ulrich
(1999)’a göre şu şekilde sıralanabilir;
Doğal manzaraları seyreden ve iyi
düzenlenmiş bahçelerde dolaşan hastaların,
analjezik gibi güçlü ağrı kesici ilaç alan
gruplardan daha az ağrı hissettikleri, pencereleri
tabiata bakan odalarda kalan hastaların
pencereleri
duvara
bakan
hastalarla
karşılaştırıldığında
daha
kısa
zamanda
hastaneden çıktıkları ve ameliyattan sonra
çıkabilecek
komplikasyonların
(başağrısı,
bulantı vb.) daha aza indirgendiği görülmüştür.
Ayrıca bu konu hakkında yapılan birçok
çalışma bahçenin ve tabiatın hasta ve ailesinin
memnuniyetini
artırmayı
desteklediğini
kanıtlamıştır. Gözleme dayalı bu araştırmalar
hastane bahçelerinin ayrıca sağlık memurlarının
da memnuniyetini artırdığını ve bunun kalifiye
personel çalıştırmada bir avantaj olabileceğini
desteklemiştir.
Gerek
hastalarca
kullanılan
ilaç
oranlarındaki azalış
gerekse personelin
verimindeki artış ve hasta- refakatçi
memnuniyeti göz önüne alınırsa iyileştirme
bahçelerinin dikkate değer biçimde ekonomik
katkı sağladığı görülmektedir.
İyileştirme
bahçeleri,
yöneticiler,
personeller ve hasta bakıcılar gibi her zaman
yoğun baskılara maruz kalan insanların iş
kalitesini ve çalışan-hasta iletişimini artırarak,
yoğun rekabetin yaşandığı bu tip kurumları
olumlu bir pazar haline dönüştürmektedir.
3. İyileştirme Bahçelerinin Tasarım İlkeleri
İyileştirme bahçeleri planlanırken diğer
bahçelerin tasarım ilkeleriyle uyuşan ve
benzerlik gösteren bir yaklaşımla hareket edilir.
Ancak bu kriterler iyileştirme bahçelerinde
kendine özgü anlamlar kazandıracak şekilde
uygulanmaktadır.
‘’İyileştirme bahçesi’’başlığı altında farklı
spesifik bahçeler yer almaktadır. İyileştirme
bahçeleri düzenlenirken temel olarak hitap
ettiği hasta grubunun gereksinimleri göz önüne
alınmalı, ayrıca sağlık personelinin ve
ziyaretçilerin gereksinimleri ve hasta- refakatçi,
hasta –ziyaretçi ilişkileri de dikkate alınarak
tasarıma yön verilmelidir.
3.1. Zihinsel Ve Fiziksel Engelli Çocuklar
İçin Düzenlenen
İyileştirme Bahçeleri
Tasarım İlkeleri
Zihinsel ve fiziksel engelli çocuklara
yönelik olarak düzenlenen iyileştirme bahçeleri
tasarlanırken
birtakım
spesifik
tasarım
ilkelerinin göz önünde bulundurulmalıdır. Bu
ilkelerin bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz.
Zihinsel ve fiziksel engelli çocukların
rehabilitasyon amaçlı bulundukları kurumların
bahçe düzenlemeleri yapılırken fiziksel
güvenilirlik ve terapatik faydalar için
fonksiyonellik ön planda olmalı, bahçe dizaynı
devamlılık teşkil etmelidir. Hastaların güvenliği
ve bahçenin devamlılığı için kurum çalışanları
tarafından bahçeye bakılmalı ve gerekli onarım
işleri yapılmalıdır (Anonim, 2006a).
Rehabilitasyon merkezlerinde hastaların
tarım ve hayvancılıkla uğraşabilecekleri
üniteler,
boş
zamanlarını
değerlendirebilecekleri oyun alanları, spor
alanları
ve
sosyal
faaliyetlerde
bulunabilecekleri
rekreasyonel
alanlar
oluşturulmalıdır.
Bununla beraber bahçenin inşası ve
fiziksel tasarımı sadece özürlü çocuklara
yönelik olmamalı, bahçenin kullanımı çocuklar
ve personel için eşit ölçüde planlanmalıdır
(Whitehouse et al., 2001).
15
Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri
Çocukların
aileleriyle
ve
oradaki
görevlilerle rahatça vakit geçirecekleri, oturup
bir şeyler paylaşabilecekleri alanların yanında
bahçede değişik aktivitelerin yapılabileceği ve
çocukların istediklerinde yalnız kalabilecekleri
çeşitli alanlara yer verilmelidir (Anonim,
2006a).
Çocuklar
için
tasarlanan
hastane
bahçelerinde katı yapılara yüksek oranlarda yer
verilmesi sevimsiz ve sakıncalı görülmektedir
(Whitehouse et al., 2001).
Çok katlı yapılar arasında kalan bahçeler,
insanlar üzerinde birtakım psikolojik baskılara
sebep olmaktadır. Bu yüzden bahçenin,
insanların
algılayabilecekleri
ölçeklere
indirilmesi çok önemlidir. Bunun için yüksek
yapıların önüne yapının sertliğini kıracak ve
insanlar üzerinde yarattığı baskıyı en aza
indirecek bir bitkisel tasarım yapılmalı ve
donatı elemanları seçilmelidir (Anonim, 2006a).
Bu bahçelerde
zehirli ve dikenli
bitkilerden kaçınılmalıdır. Rüzgarın ve bitkinin
meyveleri aracılığıyla kuşları ve kelebekleri
çağıran bitkiler kullanılmalı, fazla sayıda arıyı
ve böceği cezbeden bitkilerden uzak
durulmalıdır (Anonim, 2006a).
Çocukların
güneşten
yararlanması
istenildiği için, geniş çaplı ağaç ve çalıların
arka planda, küçük çaplı olan ağaç ve çalıların
ise ön planda kullanılmalıdır (Karaelmas, 1998).
Bahçenin yola bakan kısmında toz, gürültü,
rüzgar gibi etkilere karşı bitkilendirme yoluyla
önlem alınmalıdır (Karaelmas, 1998).
Bahçe
tasarımı
çeşitliliği
içinde
barındırmalıdır. Çeşitli formlar, tekstürler,
mevsimsel dikkat çekiciler ve renkler gibi. Bu
tip kullanımlar insanların duyularını uyarmayı
sağlamaktadır. Yeterince çeşitliliğin olmaması
bahçeyi sevimsiz hale getirmekte, bu da
bahçenin amacından sapması anlamına
gelmektedir Bu bahçeler, onların özgürce
dolaşıp oynayabilecekleri şekilde düzenlenmeli,
bitkiler renkleri, formları, kokuları, meyveleri
ve ışık oyunları bakımından ilginç ve egzotik
olmalıdır (Hart,1993; Hass ve Mc Cartney 1996;
Anonim, 2006a).
Bahçede vurgu yaratmak için çeşitli
anahtar niteliğinde elemanlar veya bitkiler
kullanılmalıdır. Bu odak noktaları insanların
tam olarak nerede olduklarını saptamada
yardımcı olmaktadır. Yollar sade bir şekilde
düzenlenmeli, kafa karışıklığına yol açacak
düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Ayrıca alanda
10
bir yerden öbür yere geçişler kolaylıkla
sağlanabilmelidir (Anonim, 2006a).
Mekanda kısa yada uzun süreli dinlenme
yada oyalanma imkanı sağlayan, güneşten ve
diğer iklimsel faktörlerden koruyucu özellikte
olan gölge elemanları ve oturma birimleri
oluşturulmalı, büyüklerin çocukları rahatça
izleyebilecekleri ve çocukların her mevsimde
kullanabilecekleri
amacı
unutulmamalıdır
(Karaelmas, 1998).
Çevrede bulunan renkler ve ışık hastaların
iyileşmesinde anahtar bir role sahiptir.
İnsanların üzerinde değişik renklerin etkileri
belirlenmiş, terapi hizmeti verilen özel
alanlarda renk düzenlenmeleri için tavsiyeler
verilmiştir. Bu tavsiyelerin bir kaçı şöyledir: su
mavisi için insan tenindeki elektriği ve kas
gerilimini azalttığı, sarının enerjik bir renk
olduğu ve hastaları canlı kıldığı, ayrıca yeşil
rengin hastayı dinginleştirdiği belirlenmiştir. Bu
iki renk tedavi gören çocuklar için de uygun
renklerdir (Whitehouse et al., 2001).
Çocuklar için değişik, dikkat çekici ve
onlarla
oynayabilecekleri
yapılar
oluşturulmalıdır (Anonim, 2006a). Bunun
yanında çocukların özgürlük duygusunu
geliştirici etkiye sahip çim alanları tesis
edilmeli, çocukların bu alanlarda kendi dünyası
ile baş başa kalarak kendini ve çevreyi tanıması
sağlanmalıdır (Karaelmas, 1998).
Ayrıca rekreasyon alanı içinde bulunan
fakat işlerliği olmayan süs havuzları, çocukların
su ile kısa süreli temaslarını sağlayacak şekilde
planlanmalı ve geliştirilmelidir. Çünkü çocuğun
su ile teması onun gerilimden kurtulmasına,
kendine güven duymasına yardımcı olmaktadır
(Karaelmas, 1998; Anonim, 2006a).
Evcil hayvanlarda çocukların ilişkilerinin
gelişmesinde,
samimi
olmalarına
ve
morallerinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Hayvanlar sadece onları besleme zorunluluğu
değil, sağlıklı ilişkileri ve kendine güveni
beraberinde getirmektedir (Davis, 2004). Bu
sebeple bu tip kurumların dış mekan
düzenlemelerinde hayvancılık ünitelerine de yer
verilebilir.
3.2. Yaşlı İnsanlar İçin Düzenlenen
İyileştirme Bahçeleri Tasarım İlkeleri
Yaşlı insanlara yönelik düzenlenen
iyileştirme bahçelerinin tasarımında bu
insanların içinde bulunduğu fiziksel ve
psikolojik
durumları
göz
önünde
Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ
bulundurularak çeşitli tasarım kriterlerine
uyulması gerekmektedir. Bu ilkelerden bazıları
şöyledir.
Bu bahçeler için gerekli olan tasarım
kriterleri, estetik güzellikten çok daha karmaşık
olan yaşlıların fiziksel ihtiyaçlarına ve diğer
gereksinimlerine hitap edici olmalıdır (Brawley,
2005).
Yaşlı insanların fiziksel ve zeka
kabiliyetleri, istekleri, tercihleri, hayat tarzları
farklıdır. Yaşlanma süreci devam ederken
insanlar psikolojik ve fizyolojik olarak
değişirler. Yaşlı insanlar için çevresel tasarım
yapılırken bu değişimler göz önüne alınmalı
onları yormayacak, uyaracak ve yaşamlarını
daha kolay sürdürebilecekleri mekanlar
tasarlanmalıdır (Billings, 2004).
Kimi yaşlılar sessiz, sakin ve barışçıl
ortamlar ararlarken bazıları daha aktif daha
canlı ve uyarıcı alanlardan zevk alırlar
(Brawley, 2005). Bu yüzden dış mekanlarda bu
iki isteği de karşılayabilecek, aktif veya pasif
farklı aktiviteler için küçük açık alanlar
tasarlanmalıdır.
Doğru tasarlanmış, doğal özelliklerin
bulunduğu hoş görünen mekanlar arasındaki
yürüme yolları yaşlıları yürümeye teşvik
etmektedir (Joseph et al., 2005). Yürüme yolları
tasarlanırken belirli kriterlere dikkat edilmesi
gerekmektedir. Örneğin, sonu olan şeyler yaşlı
insanlara hep ölümü hatırlattığından dolayı
yollar bir döngü şeklinde devam edecek şekilde
tasarlanmalıdır (Anonim, 2006a). Yürüme
yolları kaplamasının keskin, köşeli, kaygan ve
yansıyan
malzemelerden
olmaması
gerekmektedir. Başlıca yaya yolları minimum 1
m. genişliğinde olmalı %5‘ten fazla eğime
sahip olmamalıdır. Eğer eğim %5’i geçerse
tırabzan basamak ve rampa yapılmalıdır
(Billings, 2004). Ayrıca yollar kolayca
anlaşılabilecek ve kargaşaya yol açmayacak
şekilde düzenlenmeli, hastaların yolları kolayca
bulmalarına yardımcı olacak odak noktaları
tasarlanmalıdır (Anonim, 2006a; Billings,
2004).
Yollar ve düzenlenen aktivite alanları
binadan
ve
oralara
yakın
yerlerden
gözlemlenecek şekilde olmalıdır. Binalar
arasındaki
uzaklık,
yaşlıların
bahçede
dolaşmalarını sınırlandırabileceğinden dolayı
60 m.den fazla olmamalıdır (Billings, 2004;
Brawley, 2005).
Yaşlı insanlar, fiziksel bozukluklardan
dolayı güvenliklerini sağlamak için bir takım
fiziksel yapılara ihtiyaç duymaktadırlar. Bu
yüzden kaldırımsız yürüme yolları, tırabzanlar,
iki yönlü trafik vb. onların dolaşmalarını
kolaylaştırmakta ve kendilerini güvende
hissetmelerini sağlamaktadır (Brawley, 2005).
Hastaların nerede olduklarını saptayabilecekleri
çeşitli işaretler koyulması da hastaların
kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı
olmaktadır (Anonim, 2006a).
Kaplamalar orta derecede koyu ve mat
malzemelerden seçilmelidir. Ayrıca seçilen
malzemelerin kaygan olmaması da dikkat
edilmesi
gereken başka
bir
husustur
(Brawley,2005; Anonim, 2006a).
Yaşlıların kaldığı huzurevi ve bakımevi dış
mekan tasarımlarında dikkat edilmesi gereken
başka bir konu ise uygun bitki kullanımıdır.
Alanda renk, form ve tekstürleriyle dikkat
çeken bitkiler kullanılmalı, sakin bir ortam
yaratılmalıdır (Anonim, 2006a).
Zehirsiz bitkiler kullanılmalı, bitkiler ışığın
kontrolünü sağlayabilecek ve yansımayı en aza
indirecek şekilde seçilmelidir (Anonim, 2006a).
Yaşlılar
için
yapılan
tasarımlarda
kullanılacak möble tiplerini de doğru seçmek
lazımdır. Yaslanılacak bir arkalığı ve destek
alınacak bir kolu olan banklar, sabit bahçe
salıncağı, uyku hamakları, şezlong, portatif
bahçe möbleleri vb. dış mekan elemanları
planlamada kullanılmalıdır (Bozar, 2003).
3.3. Hastanede Bulunan Hastalar İçin
Düzenlenen İyileştirme Bahçeleri Tasarım
İlkeleri
Genel olarak hastaneler, her yaştan ve her
kesimden hastanın bulunduğu kozmopolit
kurumlardır. Hastane bahçelerini kullanan
grupların büyük farklılıklar arz etmesinden
dolayı bu kurumların bahçelerinin tasarımında
yukarıda sayılan tasarım ilkelerinin tümüne
riayet etmek gereklidir.
Psikiyatri servisi bulunan hastanelerde
yukarıda belirtilen tüm tasarım ilkelerinin yanı
sıra şu tasarım ilkeleri de göz önüne alınmalıdır
(Anonim, 2006a):
Seçilen materyaller ruh sağlığı yerinde
olmayan hastaların kötü kullanımına karşı
dayanıklı olmalı, hastaların kendilerine zarar
verebilecekleri nitelikte olmamalı, alanda
hastaların güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek
materyaller kullanılmalıdır.
15
Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak İyileştirme Bahçeleri
Bahçede kullanılan bitkiler veya başka
objeler, hastaları izlemekle sorumlu olan
görevlilerin görüş alanlarını daraltmayacak
şekilde olmalı, bahçedeki hastaların güvenliği
tam olarak sağlanmalıdır.
Bahçede hastaları sakinleştirecek yumuşak
renkler kullanılmalı; mavi, beyaz, lila gibi
renkler kullanılırken kırmızı ve oranj gibi
renkler tercih edilmemelidir.
Öte yandan hastanede kalan tüm hastaların
bahçeyi aktif olarak kullanamayacağı, sadece
kaldıkları odanın penceresinden seyrederek
birtakım
faydalar
elde
edebilecekleri
unutulmamalıdır. Bu sebeplerden dolayı
hastanenin hasta bakım odalarının pencereleri
olabildiğince
bahçeye
bakmalı,
görüşü
engelleyecek yapısal veya bitkisel eleman
bulunmamalıdır. Bahçelerde beton vb. yapılar
aşırı kullanılmamalı, yeşilin ve doğanın hakim
olduğu bahçeler tasarlanmaya çalışılmalıdır
(Ulrich, 1999).
Hastane bahçelerinde, hasta kullanımı için
tasarlanmış
mekanlar
dışında
sağlık
personelinin dinlenebilecekleri, bir şeyler yiyip
içebilecekleri, sadece onlara özgü mekanlar ile
hastaları ziyarete gelen insanların
oturup
bekleyebilecekleri, stres atabilecekleri mekanlar
da tasarlanmalıdır (Ulrich, 1999).
4. Sonuç
Tıp ve çevre psikolojisi dalında yapılan
araştırmaların sonuçları farklı sağlık koruma
hizmetleriyle bahçe düzenlerinin ilgili olduğunu
göstermiştir. İyileştirme bahçelerinin insanlar
üzerinde yapmış olduğu fiziksel ve psikolojik
pozitif etkiler ele alındığında iyileştirme
bahçesi tasarımının kapsamlı ve benzersiz bir
çalışma olduğu görülmektedir. İyileştirme
bahçeleri tasarımında, peyzaj mimarı, mimar,
terapist, psikolog gibi farklı profesyonel
disiplinlerin
işbirliği
içinde
olması
gerekmektedir.
Kaynaklar
Anonim, 2006a. Sulis Design, Healing gardens.
http//www.sustland.umn.edu.
Anonim, 2006b. Yaşam ‘’dünyada yaşlı nüfus artıyor’’
Anadolu Ajans. http//www.maksimum.com.
Anonim, 2006c. Haber “Türkiye Nüfusunun Yüzde
12.29’u Özürlü’’. http//www. cnntürk.com.
Beer, A., 2003. How do we know what users of spaces
need - those less able bodied Environmental settings
to support the particular needs of those who have
difficulties moving around the problems of the
elderly. http// www.Thesteelvalleyproject info
10
Batı ülkelerinde ‘’iyileştirme bahçelerine’’
verilen önem hızla büyümesine rağmen,
Türkiye’de
henüz
yeterli
seviyeye
ulaşamamıştır.
Oysa Türkiye’de özel gereksinime ihtiyaç
duyan insanların sayısı azımsanmayacak
ölçülerdedir. Yapılan istatistikler; Türkiye'de
yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının
yüzde 5,5-5,7 dolaylarında olduğunu ve
Türkiye’de 3,5 milyon yaşlı bulunduğunu
göstermiştir (Anonim, 2006b).
Bununla beraber Türkiye Özürlüler
Araştırması geçici sonuçlarına göre, nüfusun
yüzde 12.29'unu, yani yaklaşık 8.5 milyonunu
özürlüler oluşturmaktadır. 68 milyon 622 bin
559 kişilik Türkiye nüfusunun 8 milyon 431 bin
937'si özürlüdür. Özürlülerin 3 milyon 783 bin
197'si erkek, 4 milyon 648 bin 740'ı kadın olup,
erkek özürlülerin toplam nüfusa oranı yüzde
11.1, kadın özürlülerin oranı ise 13.4’dür
(Anonim, 2006c).
Rakamlar incelendiği zaman toplum
içerisinde özürlü sayısının ne kadar fazla
olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple zihinsel ve
fiziksel özürlü bireylerin kimlik sahibi olmaları
ve toplum içerisinde her alanda aktif rol
oynamaları ülke gelişimi açısından son derece
önemlidir.
Türkiye’de özel bakıma gereksinim duyan
insan sayısının çokluğuna rağmen iyileştirme
bahçeleri ve bahçeciliğin bir terapi yöntemi
olarak kullanılması konusu hakkında henüz
yeterince çalışma yapılamamış, ilgili kamu
kurum ve kuruluşlar ile özel sektör bu konuda
aydınlatılamamıştır.
Öte yandan ülkenin yaşadığı mali sıkıntılar,
bu tip kuruluşların dış mekan çevre
düzenlemesine yeterince özen gösterilmesini
engellemiştir. Bu konuya gerek kamu sektörü
gerekse özel sektörün biran önce eğilmesi ve
gerekli bütçenin ayrılması gerekmektedir.
Billings,
K.,
2004.
Elderly
of
Yakima,
http://online.caup.Washington.edu/course/larc571/
archival/kristen-archival. pdf.
Bozar, M., 2003. Huzurevleri ve Yaşlı Bakımevlerinde
Dış Mekan Tasarımı: Ankara Örneği. Yüksek Lisans
Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, Ankara.
Brawley, E., 2005. Raising the Bar In Designing Senior
Environments. The 12th Annual Affordable Housing
Conference Spokane Convention Center 334
West
Spokane
Falls
BlvdSpokane,
Washington.
Y.BULUT, T.H. GÖKTUĞ
Burgess, C.W., 1990. Horticulture and its application to
the institutionalized elderly. Activities, Adaptation
and Aging, 14(3):51-61.
Caspersen, C.J., Bloemberg ,B.P., Saris,W.H., 1991. The
prevalence of selected physical activities and their
relation with coronary hearth disease risk factors in
elderly men: the Zutphen Study,1985. American
Journal of Epidomology, 133 (11), 1078-1092.
Cooper-Marcus, C. ve Barnes, M., 1999. Healing Gardens:
Therapeutic Benefits and Design Recommendations.
New York: John Wiley & Sons, 323-384.Davis, J.,
2004 Psychologıcal Benefıts Of Nature Experıences:
An Outlıne Of Research And Theory With Special
Reference to Transpersonal Psychology. Naropa
University and School of Lost Borders.
http//www.johndavis.com.tr.
Devlin, A.S. ve Arneill, A.B., 2003. Health Care
Environments and Patient Outcomes: A Rewiew of
the Literature. Environment and Behavior, 35(5):
665-694.
Elings, M., 2006. People-plant interaction: the
physiological, psychological and sociological effects
of plants on people. Farming for Health-Springer
Agriculture Book. Ed: Jan Hassink and Majken van
Dijk (eds). Printed ın the Netherlands .Chapter 4:
43-55.
Hass, K.L. ve McCartney, R., 1996. The Therapeutic
Quality of Plants, Journal of Therapeutic
Horticulture, 8:61-67.
Hart, R. 1993. Kids need wild places, gentle guidance.
American Horticulturalist 72(11):3.
Hill, C.O. ve P.D. Relf., 1983. Gardening as an outdoor
activity in geriatric institutions. Activities,
Adaptation and Aging, 3 (1): 47-54.
Horsburgh, C.R. Jr., 1995. Healing by design. The New
England Journal of Medicine, 333, 735-740.
Joseph, A., Zimring, C., Harris-Kojetin, L. ve Kiefer, K.,
2005. Presence and visibility of outdoor and indoor
physical activity features and participation in
physical activity among older adults in retirement
communities. Journal of Housing for the Elderly.
19(3/4): 143-167
Karaelmas, O.,1998. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Saray Rehabilitasyon
Merkezi Dış Mekan Planlaması. Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj
Mimarlığı Anabilim Dalı. Ankara.
Kellert, S. ve Derr, V., 1998. National study of outdoor
wilderness experience. Washington, DC: Island
Press
Said, I., 2003. Garden as an Environmental Intervention in
Healing Process of Hospitalized Children .Kustem
2nd Annual Seminar on Sustainability Science and
Management, Environment.
Sherman, Sandra A., Mardelle McCuskey Shepley and
James W. Varni., 2005. Children’s Environments
and Health- Related Quality of Life: Evidence
İnforming Pediatric Healthcare Environmental
Design. Children, Youth and Environments 15(1):
186-223.
Stigsdotter, A., 2005. Landscape Architecture and Health.
Evidence-based health-promoting design and
planning.Doctoral thesis, Faculty of Landscape
Planning, Horticulture and Agricultural Science
Department of Landscape Planning, Swedish
University of Agricultural Sciences Alnarp.
Ulrich, R.S., 1999. Effects of Gardens on Health
Outcomes: Theory and Research. In C. CooperMarcus and
Barnes, eds. Healing Gardens:
Therapeutic Benefits and Design Recommendations.
New York: John Wiley & Sons, 27-85.
Whitehouse, S.,Varni, J.W., Seid, M., Cooper-Marcus, C.,
Ensberg, M.J., Jacobs, J.R. and Mehlenbeck , R.S.,
2001. Evaluating a Children’s Hospital Garden
Environment. Utilization and Consumer Satisfaction,
Journal of Environmental Psychology. 21, 301-314.
15
G.ERDAL
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi
(Domates Örneği)
Gülistan Erdal
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi ,Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Tarımsal Ürün talebinde ortaya çıkan değişim karşısında tarımsal ürün arzı hemen artırılamamakta, bu
da tarımsal ürün piyasalarında üretimde ve fiyatlarda dalgalanmalara neden olmaktadır. Tarımsal ürünlerdeki
bu yapısal özellik nedeniyle, üretim miktarı-fiyat ilişkisi Gecikmesi Dağıtılmış Modeller yardımıyla
incelenmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de büyük ölçüde ticari amaçla üretimi gerçekleştirilen
Domates üretiminde, üretim miktarı - fiyat ilişkisini gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck modeli ile
analiz etmektir. Çalışmada 1975-2004 dönemi verileri kullanılmış, domates üretim miktarı bağımlı değişken,
domates fiyatı ve fiyat serisinin gecikmeli değerlerinden oluşan seriler açıklayıcı değişken olarak dikkate
alınmıştır. Koyck modeli sonuçlarına göre; domates üretimi geriye doğru en fazla üç yılın fiyatından
etkilendiği, domates fiyatlarında ortaya çıkan değişimin domates üretiminde önemli ve hissedilebilir düzeyde
bir etkiye neden olması için gereken zamanın 18,23 yıl olduğu belirlenmiştir. Diğer yandan incelenen dönem
için, cari yılda domates fiyatlarındaki bir birimlik artış üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki dönemdeki
fiyatlardaki bir birimlik artış domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır. Domates fiyatlarının ikinci ve
üçüncü dönem gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim üzerinde pozitif etki yaptığı ancak bu etki giderek
azalan bir seyir ortaya koyduğu belirlenmiştir. Sonuçta, üreticilerin domates yetiştiriciliğini kazançlı hale
dönüştürebilmeleri açısından, etkin pazarlama organizasyonlarına kavuşturulabilmeleri, sözleşmeli
yetiştiricilik sisteminin yasal anlamda daha aktif hale gelmesi, üretim planlaması kavramının hayata
geçirilebilmesi yönünde alt yapı çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Domates Üretim ve Fiyat, Gecikmesi Dağıtılmış Model, Koyck Modeli.
The Analysis of the Relation between Production and Price in Agricultural
Products with Koyck Model (Tomato Case)
Abstract: Against the alternation appearing in product demands, agricultural product supplies can not be
raised rapidly, and this situation causes fluctuations in production and prices in agricultural product market.
By reason of these structional specifications, the relation between production level and prices is examined
with the help of Distributed Lag Models. The aims of this study are to analyze the relation between the
production level and prices of tomatoes – which is a widely produced agricultural product for commercial
affairs in Turkey – with the aid of Koyck model, one of the Distributed Lag Models. In the work, the data of
the period 1975 – 2004 is used and tomatoes production level is considered as dependent variable and the
series consisting of tomatoes prices and delayed values of price series are considered as exogenous variables.
According to Koyck model results, it is determined that production is affected by maximum three years’
prices backwards, and for an effective impact of the change in tomatoes prices on tomatoes production, an
interval of 18,23 years is needed. On the other hand, for the examined period, while one point of rise in
tomatoes prices raises the production 1.149 tons more in current year, in the previous period, one point of rise
in the prices raises the production 1.089 tons more. It is determined that the change in delayed values of
tomatoes prices in second and third period has a positive effect on production but this effect reduces
gradually. Double or quits, it is meant that for a more profitable process of tomatoes production for
producers, they are needed to be joined in effective marketing organizations, the contract producing system is
needed to be made more active in legal process and it is needed to be focused on infrastructure developments
for implementing production-planning concept.
Keywords: Tomatoes production and price, Distributed Lag Model, Koyck Model.
1. Giriş
Tarımsal üretim genel özelliği itibariyle
doğa
koşullarından
oldukça
fazla
etkilenmektedir. Bu durumun doğal sonucu
olarak üreticiler, üretim sürecinde risk ve
belirsizliklerle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Özellikle iklim koşullarındaki olumsuzluklar,
hastalık ve zararlılar ve fiyat belirsizlikleri
üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye’de tarım işletmelerinin küçük
ölçekli olması, üretim planlaması kavramının
geliştirilememiş olması ve etkin pazarlama
organizasyonlarının
bulunmaması
gibi
nedenlerle üreticiler önemli fiyat belirsizlikleri
21
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)
yaşamaktadırlar. Bu nedenle üreticiler üretim
kararlarını verirlerken genellikle bir önceki
yılın fiyatlarını dikkate almaktadırlar. Bu
durum tarımsal ürün piyasalarında üretim
miktarı ve fiyatlarda dalgalanmalar ortaya
çıkarmaktadır. Sonuçta ürün arz miktarı
ürünlerde piyasa denge fiyatını belirleyen temel
faktör olmaktadır. Ekonomi literatüründe
Örümcek Ağı Teoremi (Cobweb) olarak
isimlendirilen bu durum tarımsal üretimde çok
sıkça yaşanmaktadır. Üretim için verilen
kararla, ürünlerin üretilmesi arasında belirli bir
zamanın geçmesi gerekmektedir. Bu zaman
içerisinde ürün talebinde ortaya çıkan
değişmeler karşısında üreticiler ürün arzını
hemen artıramamaktadırlar. Sonuçta ürün
miktarı
ile
fiyatları
arasında
büyük
dalgalanmalar
ortaya
çıkmaktadır
(Özgüven,1983).
Dolayısıyla
üreticiler
bulundukları dönemin üretim kararlarını bir
önceki dönemin ürün fiyatlarından etkilenerek
almaktadırlar.
Tarımsal ürünler de bu yapısal özellik
nedeniyle,
üretim
miktarı-fiyat
ilişkisi
Gecikmesi Dağıtılmış Modeller yardımıyla
incelenebilmektedir. Zaman serisi verileri
kullanılan regresyon modellerinde eğer model
açıklayıcı değişkenlerin yalnızca şimdiki
değerlerini değil aynı zamanda gecikmeli
(geçmiş) değerlerini de içeriyorsa, buna
gecikmesi dağıtılmış model denilmektedir
(Gujarati, 2001). Çalışmanın teorik çerçeve
bölümünde geniş bir şekilde açıklandığı gibi,
gecikmesi dağıtılmış modellerde ortaya çıkan
çoklu doğrusallık, serbestlik derecesinin
gecikme uzunluğuna bağlı olarak gittikçe
azalması sorunlarını gidermek amacıyla,
gecikmesi dağıtılmış modelleri tahmin için
Koyck modeli geliştirilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de büyük
ölçüde ticari amaçla üretimi gerçekleştirilen
Domates üretiminde, üretim miktarı - fiyat
ilişkisini Koyck modeli ile incelemektir.
Domates toplam ekiliş alanı, üretimi ve
ticareti açısından Türkiye’de yaş sebze
grubunda en önemli ürünlerden birisidir.
Nitekim Domates, toplam yaş sebze üretim
alanı içerisinde %24.8, üretim miktarı içerisinde
%38.2 ile önemli bir yer almaktadır (FAO,
2006). Bunun yanı sıra tarımsal sanayiye
hammadde olması açısından da ayrı bir öneme
sahiptir. Ancak Türkiye’de domates üretimi ve
pazarlamasında etkin bir organizasyon söz
24
konusu değildir. Domates fiyatları ürün arzına
bağlı olarak serbest piyasa koşullarında
oluşmakta
ve
bu
durumda
domates
üreticilerinin önemli fiyat belirsizliği ile karşı
karşıya kalmalarına neden olmaktadır.
Türkiye’de Koyck modeli kullanılarak
tarımsal ürün fiyat ilişkisini inceleyen
çalışmalar vardır. Yurdakul (Yurdakul,1998)
tarafından yapılan çalışmada, 1985-1997 yılları
arasında Pamuk üretimi ile Pamuk fiyatları
arasındaki ilişki Koyck yaklaşımı ile
incelenmiştir.
Dikmen
(Dikmen,2005)
tarafından yapılan çalışmada da 1982-2003
döneminde tütün üretimi ile fiyatı arasındaki
ilişki Koyck modeli ile incelenmiştir. Eraktan
ve arkadaşları (Eraktan ve ark., 2004)
tarafından yapılan bir çalışmada da doğrudan
gelir desteği ve katma değer arasındaki ilişkinin
incelenmesinde Koyck modeli kullanılmıştır.
Çalışma, önemli bir tarımsal ürün olan
domatesin üretim miktarı fiyat ilişkisinin
incelenmesi,
üreticilerin
fiyatlara
karşı
duyarlılıklarının ortaya konulması, domates için
etkin pazarlama organizasyonları için yapılacak
çalışmalara veri oluşturması bakımından önemli
görülmektedir.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmada domates üretim miktarı ve
domates fiyatlarına ilişkin veriler Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK, 2006) kayıtlarından
ve istatistik yıllıklarından elde edilmiştir. AB ve
Dünya’ya ait veriler ise FAO (FAO, 2006)
kayıtlarından sağlanmıştır.
Domates üretim ve fiyat verileri yıllık
olarak düzenlenmiş ve 1975-2004 dönemini
kapsamaktadır. Domates cari fiyatlarını
enflasyonun etkisinden arındırmak için fiyat
serisi 1975 bazlı sabit indeks değerlerine
dönüştürülmüştür. Analize hazır hale gelen
veriler, gecikmesi dağıtılmış modellerden
Koyck modeli ile regresyona tabi tutulmuş ve
analizler yapılmıştır. Gecikmesi dağıtılmış
modeller ve Koyck modeli hakkında detaylı
bilgiler Teorik çerçeve başlığı altında
verilmiştir.
3. Teorik Çerçeve
Gecikmesi dağıtılmış modeller, ekonomik
birimlerin
(tüketici
ve
üretici
vb.)
davranışlarının uygun dinamik modellere
dayandırarak analize imkan vermesi açısından
G.ERDAL
ekonomi literatüründe ayrı bir öneme sahiptir.
Irving Fisher tarafından ilk defa incelenen ve
kullanılan (İşyar, 1999) gecikmesi dağıtılmış
modeller, açıklayıcı değişkenin sadece şimdiki
(cari yıldaki) değeri değil, geçmiş yıllardaki
değerlerini de kapsamaktadır. Eğer açıklayıcı
değişken için geçmişe doğru ne kadar geri
gidileceği tanımlanmamışsa buna “sonsuz
gecikmeli model” denilmekte ve aşağıdaki gibi
gösterilmektedir;
tahmin edilmesi sağlanmıştır (Dikmen, 2005).
İndirgenmiş yapıdaki modele ulaşmak için,
gecikmesi sonsuz dağıtılmış bir modelde
Koyck, bütün β’ların aynı işaretli olduğunu,
bunların aşağıda gösterildiği gibi geometrik bir
biçimde azaldıklarını varsaymaktadır;
Yt = α + β0 Xt + β 1 Xt-1 + β 2 Xt-2 + …+ ut
Burada λ, ( 0 < λ < 1 ) dağıtılan
gecikmenin azalma yada düşme oranı, 1- λ ise
uyarlanma hızını ifade etmektedir. βk ise
gecikme katsayısının değeridir Gecikme
katsayısı değeri (βk), β0’ dan başka λ’ ya da
bağlıdır. λ, 1’e ne kadar yakınsa βk’daki azalma
oranı da o kadar düşükken, λ, sıfıra ne kadar
yakınsa βk’daki azalmada o kadar hızlı olur
(Gujarati, 2001). Diğer bir ifadeyle, λ ’nın 1’e
yakın olması açıklayıcı değişkenin uzak
geçmişteki değerlerinin bağımlı değişken
üzerinde önemli düzeyde bir etki yarattığını,
λ’nın
sıfıra yakın olması da
açıklayıcı
değişkenin uzak geçmişteki değerlerinin
bağımlı değişken üzerindeki etkilerinin çok
çabuk ortadan kalktığını ifade etmektedir.
Ortalama
gecikme
sayısı
ise,
bütün
gecikmelerin tartılı ortalaması olup Koyck
modeli için aşağıda gösterildiği şekilde
hesaplanmaktadır;
(1)
Diğer yandan açıklayıcı değişken için
geçmişe doğru gidilecek yıl sayısı k ile
belirlenmişse, buna da “sonlu gecikmesi
dağıtılmış model” denilmekte ve aşağıdaki gibi
tanımlanmaktadır;
Yt = α + β0Xt + β 1Xt-1 + β 2Xt-2 +…+β kXt-k + ut
(2)
Bu modelde bağımlı değişken Y(Yt … Yt-k),
açıklayıcı değişken X’in sadece bugünkü değeri
(Xt) ile değil, geçmiş dönemki değerleri ( Xt-1
……. Xt-k) ile de etkilenmektedir. Çoğu zaman Y,
X’e bir süre sonra tepki göstermektedir, geçen
bu süreye de gecikme (gecikme uzunluğu)
denilmektedir (Dikmen, 2005).
Gecikmesi
dağıtılmış
modellerde
bilinmeyen parametreler (α, β0, …, βk) klasik en
küçük
kareler
yöntemi
ile
tahmin
edilebilmektedir (Alt, 1942; Tinbergen, 1949;
Gujarati, 2001). Ancak gecikmesi dağıtılmış
modellerde modele özgü tahminin bir takım
sakıncaları da söz konusudur (Gujarati, 2001).
Bu sakıncalardan birisi, modelde gecikmenin en
çok ne kadar olacağına ilişkin ön bir bilginin
bulunmamasıdır. Diğer bir sakınca, çok sayıda
gecikmeyi tahmin edebilecek bir veri seti
oluşturulamadığında, parametrelerin istatistiksel
anlamlılık testlerinde serbestlik derecesinin
gittikçe azalmasıdır. Sakıncalardan bir diğeri ve
en önemlisi de açıklayıcı değişken olarak
belirlenen değişkenlerin çoklu doğrusal bağıntı
içerisinde olmalarıdır.
Gecikmesi dağıtılmış modellerde yukarıda
ifade edilen sakıncaları giderebilmek amacıyla
Koyck tarafından bir yöntem geliştirilmiştir
(Koyck, 1954). Koyck modeli olarak ifade
edilen bu yöntemde, bağımsız değişken
gecikmelerinin bağımlı değişkeni belirli bir
ağırlıkta etkiledikleri ve söz konusu gecikme
ağırlıklarının da geometrik olarak azaldığı
varsayımından hareketle, modeli indirgenmiş
bir hale getirerek, regresyon denkleminin
β k = β0λk
k=0,1,…
Ortalama Gecikme =

1 
(3)
(4)
Ortalama gecikme sayısı, X açıklayıcı
değişkeninde oluşan bir birimlik değişimin,
bağımlı değişken Y üzerinde hissedilir ölçüde
bir etki oluşturabilmesi için geçmesi gereken
zaman sürecini göstermektedir (Dikmen, 2005).
Bu açıklamalar ışığında gecikmesi sonsuz
model aşağıdaki gibi oluşturulmaktadır;
Yt = α + β0Xt + β 0λXt-1 + β 0λ2Xt-2 + ….+ ut
(5)
(5) nolu regresyon eşitliğine, sonsuz
gecikme içermesi ve λ katsayılarının
doğrusallıktan uzak olması nedeniyle, doğrusal
regresyon çözümlemesi uygulanamaz. Bu
sorunu ortadan kaldırmak amacıyla, Koyck
tarafından model bir dönem geri çekilerek
aşağıdaki regresyon modeli elde edilmiştir;
Yt-1 = α + β 0Xt-1 + β 0λXt-2 + β 0λ2Xt-3 + ….+ ut-1 (6)
23
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)
(6) nolu eşitlik
λ ile çarpıldığında
aşağıdaki (7) nolu eşitliğe ulaşılır;
λYt-1 = λα +λβ 0Xt-1 +λ2β 0Xt-2 +λ3β 0Xt-3 +...+ λut-1 (7)
Gecikmesi 1 dönem geriye çekilmiş (7)
nolu eşitlik, gecikmesi sonsuz olan (5) nolu
eşitlikten çıkarıldığında aşağıdaki eşitlik elde
edilir ;
Yt - λYt-1 = α(1- λ ) + β0Xt + (ut - ut-1 )
(8)
(8) nolu eşitlik yeniden düzenlenirse
aşağıdaki (9) nolu eşitliğe ulaşılır;
Yt = α (1- λ ) + β 0Xt + λYt-1 + vt
(9)
(9) nolu eşitlikte yer alan vt = ( ut - λut-1 )
olup, ut ile ut-1 ‘in hareketli ortalamasını ifade
eder.
Yukarıda
açıklanan
süreç
Koyck
dönüştürmesi olarak bilinmekte ve (9) nolu
eşitlik koyck modeli olarak tanımlanmaktadır.
Koyck modelinde açıklayıcı değişkenlerin
gecikmeli değerlerini içeren değişkenler
tanımlanmamış, böylece çoklu bağıntı sorunu
bir anlamda çözümlenmiştir. Diğer yandan
gecikmesi sonsuz dağıtılmış modelde α ile
sonsuz sayıda β’yı tahmin etme zorunluluğu
varken, Koyck modelinde yalnızca α, β0 ve
Λ’yı tahmin ederek gecikmesi dağıtılmış model
çözümlemesi yapılabilmektedir.
4. Türkiye’de Domates Tarımı
Domates, dünyada en çok üretilen,
tüketilen ve ticarete konu olan tarım ürünlerinin
başında gelmesi, insan beslenmesindeki
vazgeçilmez ürünlerde olması ve gıda
sanayinde dondurulmuş, konserve, salça,
ketçap, turşu gibi çok çeşitli kullanım alanlarına
sahip olması nedeniyle önemli sebzelerin
başında gelmektedir (Keskin ve Gül, 2004).
Dünya domates üretiminde AB, Çin ve ABD’
den sonra Türkiye dördüncü sırada yer
almaktadır.
Nitekim 2005 yılı itibariyle dünya taze
domates üretiminin %7,9’u Türkiye tarafından
gerçekleştirilmiştir (FAO, 2006).
Türkiye’de yine 2005 yılı itibariyle toplam
1 048 803 ha sebze alanının %24.8’i domates
tarımı için kullanılmış ve 2005 yılında toplam 9
700 000 ton domates üretimi gerçekleştirilmiştir
(TÜİK, 2006). Domates Türkiye’de,
açıkta
tarla sebzeciliği şeklinde ve örtü altı üretimi
şeklinde üretilmektedir. Domates üretiminde
bölgesel yoğunlaşmaya bağlı olarak, domates
işleme sanayi de Marmara ve Ege bölgelerinde
yoğunlaşmıştır. Akdeniz Bölgesi ise, daha çok
taze tüketime yönelik sera tipi üretimde
yoğunlaşmıştır (Arıkbay, 1996).
Türkiye’de domates verimi 2005 yılı
itibariyle 3,73 ton/da olup, bu değer dünya
ortalamasının (dünya ortalaması 2,70 Ton/da)
üzerindedir. Ancak 25 üyeli AB’deki verimden
de (AB ortalaması 5,87 ton/da) düşüktür (FAO,
2006). Türkiye’de domates verimi son yıllarda
kaliteli
tohum
ve
teknolojik
üretim
sistemlerinin kullanılmasına bağlı olarak artış
göstermektedir.
Türkiye’de
domates
verimindeki
gelişmeler Şekil 1’de gösterilmiştir.
500.000
kg / ha
400.000
300.000
200.000
1975
1978
1981
1984
1987
1990
1993
1996
1999
Şekil 1. Türkiye’de Yıllara Göre Domates Verimi
24
2002
2005
G.ERDAL
Domatesin dış ticaretine ilişkin durum
incelendiğinde, 2004 yılı itibariyle toplam 235
364 ton taze domates ihracatı yapılmıştır.
İthalat çok düşük düzeyde olup 40 ton dur.
İhracat yapılan ülkelerin başında Rusya
gelmektedir.Bu açıdan domatesin önemli bir
ihraç ürünü niteliği taşıdığı ve ayrıca domatesin
işlenerek salça, konserve vb. ürün şeklinde
ihracatı da dikkate alındığında dış ticarete
önemli katkılar sağladığı ifade edilebilir.
Türkiye’de domates serbest piyasa
koşullarında pazarlanmaktadır. Bazı üretim
bölgelerinde sözleşmeli yetiştiricilik söz konusu
olmakla birlikte üreticilerin etkin katılımının
olduğu
bir
pazarlama
organizasyonu
bulunmamaktadır. Bu durum üreticilerde
önemli bir fiyat belirsizliği oluşturmaktadır.
Taze domatesin incelenen dönemdeki reel
fiyatları Şekil 2’de verilmiştir.
45,00
40,00
TL / kg
35,00
30,00
25,00
20,00
15,00
10,00
1975
1978
1981
1984
1987
1990
1993
1996
1999
2002
2005
Şekil 2. Türkiye’de Yıllara Göre Domates Reel Fiyatlarının Seyri
Şekil 2’den de izlenebileceği gibi reel
fiyatlarda önemli dalgalanmalar söz konusudur.
5. Araştırma Bulguları
İncelenen dönemde domates üretimi ile
domates fiyatları arasındaki ilişki düzeyini
belirlemek amacıyla korelasyon analizi
yapılmış ve korelasyon katsayısı 0,725 olarak
hesaplanmıştır. Sonuçta domates üretimi ile
fiyatları arasında yeterli ve yüksek düzeyde bir
ilgi olduğu belirlenmiştir. Bu sonuç domateste
miktar-fiyat ilişkisinin, Koyck modeli ile
incelenebileceğini
ortaya
koymaktadır.
Domates için gecikmesi dağıtılmış model
aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur.
Qt = α + β0 Pt + β1Pt-1 + β2Pt-2 + …+ βk Pt-k + ut (10)
Modelde;
Qt = t dönemindeki Domates üretimini
(Ton) ,
Pt = t dönemindeki Domates Fiyatını
(TL/kg) göstermektedir.
Koyck
modelinin
oluşturulabilmesi
amacıyla Domates fiyatı serisinin gecikmeli
değerinin (gecikme uzunluğunun) belirlenmesi
gerekmektedir. Gecikmesi dağıtılmış bir
modelde gecikme uzunluğunu belirlemek için
yaygın olarak Schwarz ölçütü kullanılır
(Dikmen, 2005).
Schwarz şu fonksiyonun en düşüğe
indirgenmesini önermektedir:
SÖ = ln 
2
+ k ln n
Burada  2 , 2 (= KKT/n ) ‘in en yüksek
olabilirlik tahmini, k gecikme uzunluğu, n
gözlem sayısıdır. Özetle, bir regresyon modeli
çeşitli gecikme değerleri (=k) ile kullanılmakta,
Schwarz Ölçütü değerini en küçük yapan k
değeri seçilmektedir (Gujarati, 2001). Bu
aşamada
dağıtılmış
gecikmenin
biçimi
konusunda herhangi bir sınırlama koymadan,
çok büyük bir k (gecikme uzunluğu) değeriyle
başlanarak, bu süre kısaltıldığında modelin
önemli bir bozulmaya uğrayıp uğramadığı
gözlenir (Davidson and Mackinnon, 1993).
Çalışmada (10) nolu denklem için farklı
gecikme uzunluklarında belirlenen Schwarz
Ölçütü değerleri Çizelge 1’de verilmiştir.
21
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)
Çizelge 1- Schwarz Ölçütüne Göre Gecikme
Uzunluğu Değerleri
Gecikme
Schwarz Ölçütü Değeri
Uzunluğu
k=1
31,45
k=2
31,48
k=3
31,23
k=4
31,29
k=5
31,30
Çizelge 1’den de görülebileceği gibi en
düşük Schwarz Ölçütü değeri 3 gecikme
uzunluğunda elde edilmiştir. Buna göre
domates fiyatlarının domates üretimine olan
etkisi 3 yıldan sonra sıfır olmaktadır. Belirlenen
gecikme uzunluğuna göre incelenen dönemde
domates üretimi ile fiyatı arasındaki ilişki (10)
nolu eşitlik klasik en küçük kareler yöntemi
(EKKY) kullanılarak aşağıdaki şekilde tahmin
edilmiştir.
Qt = 5028187,0 + 65,518 Pt - 40,653 Pt-1 + 129,316 Pt-2 - 264,256 Pt-3
t
(0,000)
(0,009)
(0,315)
(1,963)
(0,013)
18,111
2,879
-1,092
1,963
-2,711
R2 = 0,71
F = 12,92
Eşitlik
(11)
sonuçlarına
göre,
t
dönemindeki ve 2 dönem önceki domates fiyatı,
domates üretimini pozitif yönde etkilerken, 1
ve 3 dönem önceki domates fiyatları üretimi
negatif yönde etkilemektedir. Modelde kısmi
regresyon katsayıları istatistiksel olarak anlamlı
(b1 hariç) bulunmuştur. Model bütünü ile de
istatistiksel olarak anlamlıdır. Modelin çoklu
belirleme katsayısı 0,71 bulunmuş olup,
domates
üretiminde
meydana
gelen
değişmelerin %71’i domates fiyatı ve gecikmeli
dağılımı tarafından açıklanmaktadır.
Model bütünü ile istatistiksel olarak
anlamlı bulunmasına
karşın,
gecikmesi
dağıtılmış modellerde iki önemli sorun modelin
güvenilirliliği açısından tartışılmalıdır. Birinci
sorun, modelde fiyat değişkeninin gecikmeli
değerlerinin dikkate alınmasından dolayı çoklu
bağıntı sorunudur. İkinci sorun ise gecikmeli
değerler setinde ortaya çıkan gözlem kaybıdır.
Eğer oluşturulan serilerde veri sayısı çok fazla
değil ise, gecikmelerden dolayı tahmin
değerleri tutarsızlık gösterebilmektedir.
Bu iki önemli sorunu gidermek amacıyla
Koyck Modeli kullanılarak tahmin yapılmıştır.
Elde edilen (11) nolu regresyon eşitliğinin
Koyck Modeli ile tahmin sonuçları aşağıda
verilmiştir.
Qt = 497040,5 + 1,149 Pt + 0,948 Qt-1
(0,182)
(0,007)
(0,000)
t
1,372
0,843
13,333
R2 = 0,94
24
F = 208,18
(12)
(p=0,000)
(11)
(p=0,000)
Oluşturulan Koyck Modelinde;
Qt = t dönemindeki Domates üretimini,
Pt = t dönemindeki Domates Fiyatını,
Qt-1 = t döneminden bir önceki dönemdeki
domates üretimini göstermektedir.
Model bütünü ile istatistiksel
olarak
anlamlı bulunmuştur. Model sonuçlarına göre,
domates fiyatındaki 1 TL’lik artış domates
üretimini 1,149 ton artırırken, bir dönem önceki
domates üretimindeki 1 tonluk artış domates
üretimini 0,948 ton artırmaktadır.
Model bulgularından ( (12) nolu eşitlik)
hareketle ortalama gecikme sayısı aşağıdaki
şekilde hesaplanmıştır;
Ortalama Gecikme = λ / ( 1- λ )
= 0,948 ( 1 - 0,948 )
= 18,23
Ortalama gecikme sayısına göre, domates
fiyatlarında ortaya çıkan değişimin domates
üretiminde önemli ve hissedilebilir düzeyde bir
etkiye neden olması için gereken zaman 18,23
yıldır. Bu sonuç, tarım işletmelerinde çok
büyük ölçüde ticari amaçla yapılan domates
tarımında, üreticilerin bu ürünü yetiştirmekte
istekli davrandıklarını göstermektedir.
Koyck modelinden hareketle, (11) nolu
eşitliğe aşağıdaki şekilde ulaşılabilmektedir.
Koyck modeli yeniden yazılırsa ;
Qt = α + β0 Pt + λ Qt-1 + ut
k
βk = λ β0
ve
G.ERDAL
0 < λ < 1 olduğundan, (11) nolu eşitliğe şu
hesaplamalarla ulaşılır ;
βk = λk β0
β0 = λ0 β0 = (0,948)0 (1,149) = 1,149
β1 = λ1 β0 = (0,948)1 (1,149) = 1,089
β2 = λ2 β0 = (0,948)2 (1,149) = 1,032
β3 = λ3 β0 = (0,948)3 (1,149) = 0,979
α0 = α / ( 1- λ ) = 497040,5 / ( 1- 0,948)
= 9558471,1
Elde edilen bu bulgularla, Koyck
modelinden türetilmiş regresyon denklemi
yeniden yazıldığında aşağıdaki eşitlik elde
edilir.
Qt = α0 + β0Pt + β1Pt-1 + β2Pt-2 + β3Pt-3 + ut
Qt = 9558471,1 + 1,149 Pt + 1,089 Pt-1 + 1,032 Pt-2
+ 0,979 Pt-3
(13)
Koyck modelinden türetilmiş gecikmesi
dağıtılmış bir modeli ifade eden yukarıdaki (13)
nolu eşitlikte, λ katsayısının 0 < λ < 1
olması
nedeniyle,
gecikmeli
domates
fiyatlarının, domates üretimi üzerinde giderek
azalan bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir.
Gecikmeli fiyatlara ait parametrelerin giderek
azalan bir etki ortaya çıkarması λ katsayısının
modelde sınırlandıran bir etki ortaya
çıkarmasından kaynaklanmaktadır.
(13) nolu regresyon eşitliğinden hareketle,
cari yılda domates fiyatlarındaki 1 birimlik artış
üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki
dönemdeki fiyatlardaki bir birimlik artış
domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır.
Domates fiyatlarının iki ve üçüncü dönem
gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim
üzerinde pozitif etki yapmakla beraber bu etki
giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır.
6. Sonuç ve Öneriler
Bu çalışmada, domates üretim miktarı ile
fiyatları arasındaki ilişki gecikmesi dağıtılmış
modellerden Koyck modeli kullanılarak analiz
edilmiştir. Modelde domates üretimi bağımlı
değişken, domates fiyatı ve domates fiyatının
gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak
dikkate alınmıştır. Çalışma, 1975-2004
dönemine ait verilerle gerçekleştirilmiştir.
İncelenen dönemde domates üretim miktarı
ile fiyatları arasında %73’ lük bir korelasyon
belirlenmiş ve Koyck modeli ile miktar-fiyat
ilişkisinin incelenebileceği anlaşılmıştır.
Koyck
modelinde
bilinmeyen
parametrelerin tahmini için Schwarz kriteri
kullanılarak gecikme uzunluğu 3 olarak
belirlenmiştir.
Bu
gecikme
uzunluğu
kullanılarak incelenen dönemde domates üretim
miktarı ile fiyatı için gecikmesi dağıtılmış
model oluşturularak regresyon çözümlemesi
yapılmıştır. Elde edilen model bütünü ile
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Diğer
taraftan gecikmesi dağıtılmış modellerde çoklu
bağıntı sorunun ortaya çıkması nedeniyle,
model Koyck dönüştürmesine tabi tutulmuştur.
Domates üretimi ile fiyat ilişkisinin incelendiği
Koyck modelinde çoklu belirleme katsayısı
%94 olup, modelin bütünü ile %1 düzeyinde
istatistiksel
olarak
anlamlı
olduğu
belirlenmiştir. Domates fiyatlarında ortaya
çıkan değişimin domates üretiminde önemli ve
hissedilebilir düzeyde bir etkiye neden olması
için gereken zamanın ortalama gecikme
sayısına göre 18,23 yıl olduğu belirlenmiştir.
Koyck modeli sonuçlarından hareketle 3 yıl
gecikmeli
türetilmiş
koyck
modeli
parametreleri hesaplanmıştır. Buna göre cari
yılda domates fiyatlarındaki bir birimlik artış
üretimi 1,149 ton artırırken, bir önceki
dönemdeki fiyatlardaki bir birimlik değişme
domates üretimini 1,089 ton artırmaktadır.
Domates fiyatlarının ikinci ve üçüncü dönem
gecikmeli değerlerindeki değişmeler üretim
üzerinde pozitif etki yapmakta ancak bu etki
giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de domates önemli
tarımsal ürünlerden birisidir. Ancak üretim
planlaması yapılamaması, üreticilerin etkin
pazarlama organizasyonlarına sahip olmamaları
üreticileri önemli bir fiyat belirsizliği ile karşı
karşıya bırakmaktadır. Fiyat belirsizliği
sonucunda üretim miktarında dalgalanmalar
yaşanmaktadır.
Üreticilerin
domates
yetiştiriciliğini kazançlı hale dönüştürebilmeleri
açısından, etkin pazarlama organizasyonlarına
kavuşturulabilmeleri, sözleşmeli yetiştiricilik
sisteminin yasal zeminde daha aktif hale
gelmesi, üretim planlaması kavramının hayata
geçirilebilmesi yönünde alt yapı çalışmalarının
ağırlık kazanması ve tüm bunlara yönelik
politikaların oluşturulması gerekmektedir.
Böylece sadece domateste değil, tüm tarım
ürünlerinde yaşanan fiyat belirsizliği en aza
indirilebilecek ve bu ürünlerin katma değeri
artırılabilecektir.
23
Tarımsal Ürünlerde Üretim – Fiyat İlişkisinin Koyck Yaklaşımı İle Analizi (Domates Örneği)
Kaynaklar
Alt, F., 1942, Distributed Lags, Econometrica, c. 10, pp:
113-128.
Arıkbay, C., 1996, Türkiye’nin İşlenmiş Domates
Dışsatımı: Durum Değerlendirmesi ve Avrupa
Topluluğu’na Tam Üyeliğin Olası Etkileri, Doktora
Tezi (basılmamış).
Davidson, R., Mackinnon, J.G., 1993, Estimation and
Inference in Econometrics, New York, Oxford
University Pres, ISBN 0-19-506011-3, pp: 675-676.
Dikmen, N., 2005, “Koyck-Almon Yaklaşımı İle Tütün
Üretimi ve Fiyat İlişkisi”, VII. Ulusal Ekonometri ve
İstatistik Sempozyumu, 26-27 Mayıs 2005,İstanbul
Üniversitesi.
http://www.ekonometridernegi.org/bildiriler/o16s1.p
df, erişim tarihi: Ağustos 2006.
Eraktan, G., Abay, C., Miran, B., Olhan, E., 2004,
Türkiye’de Tarımın Teşvikinde Doğrudan Gelir
Desteği Sistemi ve Sonuçları, İstanbul Ticaret Odası
Yayınları, Yayın No: 2004-53, sh: 68-71, İstanbul.
FAO, 2006, Statistical database of food and agriculture
organization
of
the
United
Nations,
http://faostat.fao.org/faostat/. erişim tarihi : Ağustos
2006.
24
Gujarati, D.N., 2001, Temel Ekonometri, (Çevirenler:
Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen) Literatür
Yayınları No:33, İstanbul.
İşyar, Y., 1999, Ekonometrik Modeller, Uludağ
Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Yayın
No: 141, Bursa.
Keskin, G., Gül, U., 2004, Domates, Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü, T.E.A.E-Bakış, Sayı:5,
Nüsha:13, Ankara.
Koyck, L.M., 1954, Distributed Lags and Investment
Analysis, North Holland Publishing Company,
Amsterdam, pp: 21-50.
Özgüven, A., 1983, Tarım Ekonomisi ve Politikası, Filiz
Kitabevi, İstanbul, sh. 175-178.
TÜİK, 2006, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara,
http://www.tuik.gov.tr, erişim tarihi: Ağustos 2006.
Tinbergen, J., 1949, Long-Term Foreign Trade
Elasticities, Macroeconomica, c 1, pp:174-185.
Yurdakul, F., 1998, “Pamuk Üretimi İle Pamuk Fiyatı
Arasındaki İlişkinin Ekonometrik Analizi: KoyckAlmon Yaklaşımı”, Çukurova Üniversitesi İktisadi
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1,
Adana.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23(2), 25-31
Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi
(Tokat İli Örneği)
Murat Sayılı
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Bu araştırmada, kuş gribinin tüketicilerin tavuk eti tüketimleri üzerine etkileri incelenmiştir. Bu
kapsamda, tüketicilerin sosyo-ekonomik durumları, kuş gribi öncesi ve sonrası et tüketim durumları, tavuk
eti tüketim tercihleri, tavuk eti satın almada etkili olan faktörler ve sağlıklı tavuk eti satın alma eğilimleri
irdelenmeye çalışılmıştır. Toplam 210 adet hanehalkı ile anket yapılmış ve analizler 3 farklı gelir grubu
itibariyle yapılmıştır. Kuş gribinden önce aile başına 4.27 kg/ay olan tavuk eti tüketimi, kuş gribinden sonra
3.19 kg/ay’a düşmüştür. Araştırma bulgularına göre; kuş gribinin tüketicilerin tavuk eti tüketim miktarını
etkilediği (%42.86), buna karşın bazı üreticilerin (%57.14) ise kuş gribinden etkilenmedikleri saptanmıştır.
Ürünün fiyatı, ürünü üreten firma adı/markası, ürünün ambalaj durumu, ağırlığı, görünüşü, köy ürünü olması
ve rengi önemli iken; ürünün taze olması ve ürüne sağlık açısından güvenebilme çok önemli olarak
saptanmıştır. İncelenen ailelerin yarıdan fazlası hastalığın insanları etkilemeyeceğini düşünmüşlerdir. Bundan
dolayı hastalık döneminde dahi tüketimlerini değiştirmemişlerdir. Diğer taraftan, tüketicilerin %42.86’sı
hastalıktan dolayı tüketimlerini azaltmışlardır.
Anahtar kelimeler: Kuş gribi, tavuk eti tüketimi, Tokat ili
The Effects of Bird Flue on Consumers’ Broiler Consumption Habits
(Tokat Province Sample)
Abstract: The effects of bird flue on consumers’ broiler consumption were analyzed in this study. The socioeconomic situation of the consumers, their consumption before and after bird flue, their preferences for
broiler consumption, their preferences of buying healthy broiler, and the effective factors in purchasing
broiler were indicated. A total of 210 survey forms were filled with households. The analysis of data were
conduced according to 3 income levels. While the average broiler consumption was 4.27 kg/month before
bird flue, this amount decreased to 3.19 kg/month. While the price, producer/brand, package, weight,
apperance, being from village, and color of product was important; the fershness and confidence of
healthiness were determined to be important. Of the households more than 50 percent thought that the disease
will not affect the humanbeing. That is why, even during that period they did not change their consumption.
On the other hand, 42.86 percent of the respondents decreased their amount of consumption because of the
disease.
Key words: Bird flue, broiler consumption, Tokat Province
1. Giriş
Türkiye’de hayvancılık, bir taraftan yeterli
ve dengeli beslenmenin sağlanabilmesi, diğer
taraftan kalkınma için gerekli dövizin elde
edilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır
(Anonim, 1991). Üstün besleme gücünün yanı
sıra, hayvansal proteini kısa sürede ve en ucuz
olarak sağlayabilmesi bakımından tavukçuluk
diğer hayvancılık kolları arasında önemlidir.
Türkiye’de nüfus artış hızı ve kırmızı et
üretiminin giderek azalması sonucu ortaya
çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti
üretimindeki artışlarla
dengelenebilmiştir.
Ülkedeki kanatlı sektörü; 940000 ton piliç,
50000 ton hindi eti, 55000 ton çıkma tavuk
olmak üzere toplam 1045000 ton kanatlı eti
üretmektedir. Yılda üretilen 10 milyar adet
yumurta da dikkate alındığında, ilgili sektör
ülkedeki hayvansal protein açığını kapatmada
çok önemli bir konumdadır. 2004 yılı verilerine
göre, Türkiye 943000 ton piliç eti üretimiyle
dünya ülkeleri arasında 14. sıradadır. Üretimin
bu kadar yüksek olmasına karşın kişi başına
piliç eti tüketimi ise düşüktür. Fert başına yıllık
piliç eti tüketimi 1990 yılında 3.8 kg iken, 2004
yılında 14 kg’a yükselmiştir. Bu değerler AB
ülkelerinde ise ortalama 26 kg düzeyindedir.
Türkiye’de 2005 yılının Ekim ayına kadar
sağlıklı gelişen ve ileriye dönük atılımlara hazır
olan kanatlı sektörü ve bu sektörden geçimini
sağlamaya çalışan çiftçiler, kuş gribi
vakalarının görülmesi üzerine önemli zararlar
görmüştür (Anonim, 2006).
Kuş gribi bütün dünyada büyük ekonomik
kayıplara neden olan bir hastalık olup,
Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği)
tavukçuluk sektörünü tehdit eden önemli
viral hastalıklardan biri olarak kabul
edilmektedir. Hastalık yumurtacı hayvanlarda
%75-80 verim kaybı ile tüm kanatlılarda %10100 arasında ölüme neden olmaktadır. Hastalık
son on yılda Meksika, Avustralya, Hong Kong,
İtalya, Kore, Vietnam, Japonya, Çin, Tayland,
Kamboçya, Pakistan, Endonezya, ABD gibi bir
çok ülkede görülmüştür (Bayraktar, 2006).
Türkiye’de ise hastalık ilk kez 5 Ekim
2005 tarihinde Balıkesir İli Manyas ilçesi
Kızıksa (Kızılköy) Beldesi ile Salur Köyleri
arasında çeltik tarlalarında açık hindi besisi
yapan bir işletmede, daha sonra da 15 Aralık
2005 tarihinde Iğdır’ın Aralık ilçesinde ortaya
çıkmış ve daha sonra bir çok ilde de
görülmüştür. Hastalığın görülmesi üzerine, AB
Türkiye’den tavuk eti ithalatını belli bir süre
için durdurmuştur. Ülke genelinde ise,
tüketicilerin bir kısmının beyaz et tüketiminden
vazgeçmeleri veya azaltmaları sonucunda,
beyaz et sektöründeki firmalar zararına satış
yapmak zorunda kalmışlar, tüketici tercihlerini
tekrar beyaz ete yönlendirmek amacıyla da
yoğun bir reklam çalışması yürütmüşlerdir.
Türkiye’de kuş gribi vakalarının görülmesi
ile ortaya çıkan kriz sonucu; sektör %50
küçülmüştür. Maddi zararın 2005 yılının son üç
ayı itibariyle 95 milyon YTL (piliç eti olarak),
2006 yılı için muhtemel zarar ise 158.4 milyon
YTL olmak üzere, toplam 253.4 milyon YTL
olduğu belirtilmektedir (Akman, 2006).
Araştırma bölgesinde, tüketicilerin tavuk
eti tüketimleri üzerine kuş gribinin etkilerini
inceleyen çalışma bulunmamaktadır. Bundan
dolayı araştırma orijinaldir ve önemlidir.
Yapılan bu araştırmada; Tokat ili merkez
ilçedeki tüketicilerin kuş gribi sonrası et
tüketim durumlarındaki değişimler ortaya
konulmuştur. Araştırmada tüketicilerin sosyoekonomik durumları, kuş gribi öncesi ve sonrası
et tüketim durumları, tavuk eti tüketim
tercihleri, tavuk eti satın almada etkili olan
faktörler ve sağlıklı tavuk eti satın alma
eğilimleri irdelenmeye çalışılmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Bu çalışmanın ana materyalini, TokatMerkez ilçede (kent merkezinde) ikamet eden
ailelerden anket yoluyla derlenen veriler
oluşturmaktadır. Anket çalışması 2005 yılı
Aralık ayında yapılmıştır. Ayrıca konu ile ilgili
daha önce yapılmış çalışmalardan da
yararlanılmıştır.
Bölgede tüketim ile ilgili daha önce
yapılan çalışmalar da dikkate alınarak, 210 adet
anket yapılmıştır. Hanehalkları, tavuk eti
tüketenler içerisinden rastgele seçilmiştir.
Araştırmada örnek olarak seçilen tüm
aileler, aylık gelirleri esas alınarak üç gruba
ayrılmıştır (Çizelge 1). Elde edilen veriler her
gelir grubundaki aileler ve geneli için ayrı ayrı
değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde SPSS
11.0 istatistik paket programı kullanılmıştır.
Ailelerin kuş gribi öncesi ve sonrası et
tüketimlerinin
birbirinden
farklı
olup
olmadıkları t testi (paired t-test) ile analiz
edilmiştir. Tavuk eti tüketim alışkanlıkları ile
aile geliri arasında ilişki olup olmadığı Khi-kare
yöntemi ile ortaya konulmuştur.
Çizelge 1. İncelenen ailelerin gelir gruplarına göre dağılımı
Grup Aralığı
Anket Sayısı
Grup No
(YTL)
(adet)
I
< 1000
72
II
1001 - 1500
77
III
1501 - +
61
Toplam / Ortalama
210
3. Araştırma Bulguları ve Tartışma
3.1. Ailelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri
İncelenen
ailelerin
sosyo-ekonomik
özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Anket
yapılan kişilerin büyük çoğunluğu erkeklerden
oluşmaktadır. Anket yapılan bireylerin yaşları
incelendiğinde; gelir grupları arttıkça yaş
30
Oran
(%)
34.28
36.67
29.05
100.00
Aylık Ortalama Gelir
(YTL)
611.79
1104.43
2175.08
1246.52
ortalamasının yükseldiği ve genel ortalamada
34.33 yıl olduğu saptanmıştır. Yaş grupları
itibariyle en yüksek pay 26-35 yaş grubuna
aittir. Bireylerin çoğunluğu lise ve üniversite
mezunu olup, gelire bağlı olarak lisansüstü
eğitim yapanların oranı da artmaktadır. Gelir
gruplarına göre değişmekle birlikte, genel
M.SAYILI
ortalamada deneklerin %82.86’sı evli ve evli
olanların da %22.41’inin eşi çalışmaktadır.
Meslek durumu incelendiğinde, bireylerin
önemli bir kısmı memurdur. Ailelerin önemli
bir kısmı 4-5 arası birey sahiptir. Araştırma
bulgularına göre de ailedeki birey sayısı, gelir
gruplarına göre 4.09 ile 4.40 arasında
değişmekte olup, genel ortalama itibariyle 4.21
kişi olarak saptanmıştır. Gelir gruplarına bağlı
olarak ailede çalışan birey sayısı da artmaktadır.
En düşük gelir grubunda ailedeki 1.13 kişi
çalışırken, bu değer en yüksek gelir grubunda
1.66 ve genel ortalamada 1.30 kişi olarak
belirlenmiştir. Tüm gelir grupları itibariyle
ailelerin aylık ortalama geliri 1246.52 YTL ve
aylık gıda harcaması 452.50 YTL olarak
hesaplanmıştır. Gelir gruplarına göre farklı
olmakla birlikte, ortalama olarak incelenen
aileler aylık gelirlerinin %36.30’unu gıda için
harcamaktadırlar.
Çizelge 2. İncelenen ailelerin sosyo-ekonomik özellikleri
Cinsiyet (%)
Yaş (%)
Erkek
Kadın
< 25
26 - 35
36 - 45
46 - 55
56 - +
Yaş ortalaması (yıl)
İlkokul
Ortaokul
Eğitim Durumu (%)
Lise
Üniversite
Master-Doktora
Evli
Medeni Hal (%)
Bekar
Eşinin çalışma durumu Evet
(%)
Hayır
Memur
İşçi
Serbest Meslek
Mesleği (%)
Esnaf
Çiftçi
Emekli
Ev Hanımı
1-3
Ailedeki birey sayısı
4-5
(%)
6-+
Ailedeki ortalama birey sayısı (kişi)
Ailede çalışan ortalama birey sayısı (kişi)
Ailenin ortalama aylık geliri (YTL)
Ailenin ortalama aylık gıda harcaması (YTL)
Gıda harcaması / Aylık gelir (%)
3.2. İncelenen Ailelerin Tavuk Eti Tüketim
Durumları ve Alışkanlıkları
İncelenen ailelerde en fazla tüketilen etler;
sığır, tavuk ve balık etidir (Çizelge 3). Kuş gribi
vakalarından önce, incelenen ailelerin aylık et
tüketimi toplamı 9.48 kg iken, kuş gribinden
1. Grup
83.33
16.67
18.06
40.28
31.94
8.33
1.39
33.74
13.89
13.89
41.67
26.39
4.16
80.56
19.44
17.24
82.76
15.28
23.61
27.78
25.00
1.39
1.39
5.55
30.55
55.56
13.89
4.40
1.13
611.79
262.92
42.98
GRUPLAR
2. Grup
3. Grup
92.21
68.85
7.79
31.15
3.90
26.23
62.34
27.87
25.97
31.15
7.79
13.11
0.00
1.64
34.60
34.69
3.89
6.56
2.60
3.28
41.56
19.67
40.26
39.34
11.69
31.15
92.21
73.77
7.79
26.23
15.49
40.00
84.51
60.00
71.43
62.30
5.19
0.00
2.60
16.39
9.09
13.11
0.00
3.28
6.49
3.28
5.20
1.64
31.17
26.23
53.25
65.57
15.58
8.20
4.09
4.15
1.18
1.66
1104.43
2175.08
429.81
704.92
38.92
32.41
Genel
82.38
17.62
15.24
44.76
29.52
9.52
0.96
34.33
8.09
6.67
35.24
35.24
14.76
82.86
17.14
22.41
77.59
49.52
10.00
15.24
15.71
1.43
3.81
4.29
29.52
57.62
12.86
4.21
1.30
1246.52
452.50
36.30
sonra 8.69 kg’a (anketin yapıldığı dönem
itibariyle) düştüğü saptanmıştır. Et tüketim
miktarının azalmasında, tavuk eti tüketimindeki
düşüş esastır. Kuş gribinden sonra aile başına et
tüketim miktarlarında, genel ortalama itibariyle,
sığır etinde 0.08 kg, koyun etinde 0.01 kg, kuzu
31
Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği)
etinde 0.07 kg, balık etinde 0.13 kg artış
olurken, tavuk etinde 1.08 kg azalış olmuştur.
Bu durum, ailelerin sağlık riski nedeniyle tavuk
etinden kırmızı ve diğer beyaz ete
yönelmelerinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir
ifadeyle, kuş gribinden sonra, tüketicilerin daha
hassas davrandıkları görülmektedir. İncelenen
ailelerin %13.81’i kuş gribi vakalarından sonra
tavuk eti tüketimlerinden vazgeçmişlerdir.
Ailelerin kuş gribi öncesi ve sonrası et
tüketim miktarlarının farklı olup olmadıkları t
testi (paired t-test) ile analiz edilmeye çalışılmış
ve sonuçlar çizelge 3’te verilmiştir.
1. gruptaki dönemler arası et tüketimi
açısından sadece tavuk eti t değerinin anlamlı
çıkması, düşük gelir grubuna sahip ailelerin
çoğunlukla daha ucuz olan tavuk etini
tükettikleri, kuş gribinden etkilenmelerine
rağmen fiyatın yüksekliğinden dolayı diğer
etleri tercih etmedikleri görülmektedir.
2 ve 3. gruptaki aileler kuş gribinden
etkilenmiş ve et tüketim alışkanlıklarını sığır,
kuzu ve balığa kaydırmışlardır.
Genel olarak kişilerin hindi ve sakatat
tüketimlerini değiştirmemeleri bunların tavuk
etinin ikamesi olarak düşünülmediğini, sadece
ailelerin belli sıklıktaki tüketim alışkanlıklarına
bağlı olduğu şeklinde açıklanabilir.
Çizelge 3. Ailelerin aylık et tüketim miktarları (kg/aile)
GRUPLAR
Tüketilen Et
1. Grup
2. Grup
3. Grup
Türleri
A
B
A
B
A
B
2.13
2.13
2.04
2.12
3.03
3.20
Sığır
t değeri
(0.000)
(-1.758)***
(-1.692)***
0.53
0.51
0.27
0.30
0.48
0.51
Koyun
t değeri
(1.000)
(-1.424)
(-1.000)
0.28
0.38
0.32
0.36
1.02
1.11
Kuzu
t değeri
(-1.542)
(-1.755)***
(-1.762)***
0.19
0.19
0.09
0.09
0.27
0.27
Sakatat
t değeri
(0.000)
(0.000)
(0.000)
4.99
3.46
3.90
3.22
3.89
2.82
Tavuk
t değeri
(3.581)*
(3.958)*
(3.955)*
0.00
0.00
0.00
0.00
0.21
0.21
Hindi
t değeri
(0.000)
(0.000)
(0.000)
1.77
1.87
1.57
1.74
1.69
1.80
Balık
t değeri
(-0.796)
(-2.189)***
(-1.988)**
Toplam
9.89
8.54
8.19
7.83
10.59
9.92
Genel
A
B
2.36
2.44
(-1.490)
0.43
0.44
(-0.632)
0.51
0.58
(-2.707)*
0.18
0.18
(0.000)
4.27
3.19
(6.056)*
0.06
0.06
(0.000)
1.67
1.80
(-2.424)**
9.48
8.69
A: Kuş gribinden önceki et tüketim durumu,
B: Kuş gribinden sonraki et tüketim durumu
* 0.01, **0.05 ve ***0.10 derecesinde anlamlı olduğunu göstermektedir.
Kişi başına yıllık tavuk eti tüketimi; Tokat
il merkezinde 6.2 kg (Çivi ve ark., 1993);
Adana ilinde 15.88 kg (Hanta ve Yurdakul,
1994); Van ili Erciş ilçesinde 11.30 kg
(Yıldırım ve Yalçınkaya, 1999); Şanlıurfa ili
kentsel alanda 13.3 kg (Şengül ve ark., 2002)
olarak saptanmıştır.
Kırmızı etler kasap, tavuk ve hindi eti
süpermarket ve balık ise satış merkezlerinden
satın alınmaktadır (Çizelge 4).
İncelenen ailelerin büyük kısmı tavuk etini
parça şeklinde tercih ederken, kesilmiş-
30
temizlenmiş olarak da satın alanların oranı
azımsanmayacak düzeydedir (Çizelge 5).
Genel olarak ailelerin %34.76’sı haftada
bir, %28.57’si iki haftada bir, %25.24’ü ayda
bir ve %11.43’ü ise haftada birden fazla tavuk
eti satın almaktadır.
Aileler tavuk etini bütün almaktan ziyade
parça olarak alıp tüketmeyi tercih etmektedirler.
Tavuk etinin en çok tercih edildiği
mevsim, genel olarak yaz ve kış aylarındadır.
Gelir düzeyi ile tavuk etinin tercih edildiği
mevsim arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir
ilişki vardır (p<0.01).
M.SAYILI
Çizelge 4. Ailelerin tükettikleri etleri temin yerleri (%)*
Sığır eti
Koyun eti
Kuzu eti
Sakatat
Tavuk eti
Hindi eti
Balık
Kasap
Süpermarket
Kasap
Süpermarket
Kasap
Süpermarket
Kasap
Süpermarket
Kasap
Süpermarket
Tavuk Satış Merkezi
Süpermarket
Süpermarket
Sokak satıcısı
Balık Satış Merkezi
1. Grup
67.31
40.39
68.75
37.50
85.71
14.29
87.50
12.50
23.61
72.22
22.22
0.00
9.09
18.18
95.45
GRUPLAR
2. Grup
3. Grup
68.66
53.70
38.81
55.56
77.78
33.33
33.33
75.00
100.00
50.00
30.00
50.00
100.00
33.33
0.00
66.67
32.47
21.31
64.94
78.69
18.18
11.48
0.00
100.00
5.56
3.70
9.26
0.00
98.15
100.00
Genel
63.58
44.51
59.46
48.65
70.27
37.84
73.68
26.32
26.19
71.43
17.62
100.00
6.82
9.85
97.73
* Bu etleri tüketen tüketiciler içerisindeki oranlarını göstermektedir
Çizelge 5. Ailelerin tavuk eti tüketim alışkanlıkları (%)
Dondurulmuş tercih ederim
Tavuk eti
Canlı alıp keserim/kestiririm
tüketimindeki
Kesilmiş-temizlenmiş alırım
tercihler *
Parça şeklinde alırım
Haftada birden fazla
Haftada bir kez
Tavuk eti alım
sıklığı
İki haftada bir kez
Ayda bir kez
Bütün
Tercih edilen
Parça
tavuk eti şekli
Fark etmez
Kış
Tavuk etinin en
İlkbahar
çok tercih
Yaz
edildiği mevsim
Sonbahar
1. Grup
8.33
8.33
41.67
87.50
11.11
36.11
30.56
22.22
9.72
48.61
41.67
55.56
1.39
38.89
4.17
GRUPLAR
2. Grup
3. Grup
1.30
8.20
9.09
8.20
35.06
36.07
94.81
96.72
10.39
13.11
35.07
32.79
27.27
27.87
27.27
26.23
3.90
1.64
58.44
55.74
37.66
42.62
29.87
27.87
1.30
4.92
62.34
54.10
6.49
13.11
Genel
5.71
8.57
37.62
92.86
11.43
34.76
28.57
25.24
4.76
54.29
40.95
38.57
1.91
51.90
7.62
* Birden fazla cevap alınmıştır
İncelenen ailelerde, genel ortalama
itibariyle, ürünün fiyatı, ürünü üreten firma
adı/markası, ürünün ambalaj durumu, ağırlığı,
görünüşü, köy ürünü olması ve rengi önemli
iken, ürünün taze olması ve ürüne sağlık
açısından güvenebilme çok önemli olarak
saptanmıştır (Çizelge 6). Ürüne sağlık açısından
güvenebilmek tüm gruplarda en yüksektir.
Kuş gribi sonrası, incelenen ailelerin tavuk
eti tüketimlerinde farklı etkilenme durumları
ortaya çıkmıştır. İncelenen ailelerin yarıdan
fazlası (genel ortalamada %57.14) hastalığın
olacağını ve/veya insanlara bulaşmayacağını
düşündüklerinden dolayı, kuş gribi sonrasında
tavuk eti tüketimlerinde bir değişikliğin
olmadığını belirtmişlerdir (Çizelge 7).
31
Kuş Gribinin Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim Alışkanlıklarına Etkisi (Tokat İli Örneği)
Çizelge 6. Ailelere göre tavuk eti satın alınmada önemli olan faktörler (%)
A
B
C
D
E
F
G
H
I
Çok önemsiz 12.50
2.78
4.17
0.00
4.17
1.39
1.39
5.56
0.00
Önemsiz
12.50
6.95
2.78
0.00 19.44
1.39
1.39 20.83
9.72
1.
Belirsiz
8.33
9.72 11.11
5.55 25.00 11.11
6.94 30.56 22.22
Grup
Önemli
51.39 48.61 33.33 29.17 41.67 48.61 27.78 18.05 45.84
G
Çok önemli
15.28 31.94 48.61 65.28
9.72 37.50 62.50 25.00 22.22
Çok önemsiz
9.09
0.00
0.00
0.00
2.60
1.30
0.00
5.19
1.30
R
Önemsiz
14.29
5.19
6.49
0.00 24.67
3.90
0.00 10.39
5.19
2.
Belirsiz
16.88
5.19 12.99
2.60 31.17
9.09
7.79 24.68 19.48
U Grup Önemli
51.95 51.95 36.36 25.97 29.87 45.45 24.68 37.66 48.05
Çok önemli
7.79 37.67 44.16 71.43 11.69 40.26 67.53 22.08 25.98
P
Çok önemsiz 11.48
0.00
0.00
0.00
3.28
0.00
0.00
9.84
3.28
Önemsiz
29.51
1.64
4.92
0.00
32.79
0.00
0.00
19.67
13.12
L
3.
Belirsiz
19.67
9.84
8.20
3.28 22.95
9.84
3.28 18.03 14.75
Grup
Önemli
19.67
11.48
39.34
49.18
54.10
37.70
50.82
37.71 45.90
A
Çok önemli
0.00 39.34 32.78 77.05
3.28 39.34 85.24 14.75 22.95
Çok önemsiz 10.95
0.95
1.43
0.00
3.33
0.95
0.05
6.67
1.43
R
Önemsiz
18.10
4.76
4.76
0.00 25.24
1.90
0.05 16.67
9.05
Genel Belirsiz
14.76
8.10 10.95
3.81 26.67 10.00
6.19 24.76 19.05
Önemli
48.10 50.00 40.48 25.24 36.19 48.10 21.91 30.95 46.66
Çok önemli
8.09 36.19 42.38 70.95
8.57 39.05 70.95 20.95 23.81
A=Ürünün fiyatı, B=Ürünü üreten firma adı/markası, C=Ürünün ambalaj durumu, D=Ürünün taze olması,
E=Ürünün ağırlığı, F=Ürünün görünüşü, G=Sağlık açısından güvenebilme, H=Köy ürünü olması, I=Ürünün rengi
Buna karşın tüketicilerin bir bölümü
(%42.86) kuş gribi bulaşan etlerin sağlıksız
olduğunu
düşündüklerinden
dolayı
et
tüketimlerini azaltmışlardır. Bununla birlikte,
kuş gribi vakaları sonrasında tavuk eti fiyatı
önemli ölçüde düşmüştür. Tokat ilinde daha
önce 3 YTL/kg olarak satılan tavuk eti (bütün
olarak), kuş gribi vakaları sonrasında 1.25
YTL’ye kadar düşmüştür. Türkiye çapında piliç
eti üreten bir firmanın Eylül 2005 tarihinde
tavuk eti satış fiyatı 2.52 YTL/kg iken, bu değer
Ocak 2006 tarihinde 1.69 YTL olarak
gerçekleşmiştir (Yalçın, 2006). Bununla birlikte
tavuk eti fiyatının düşmesi sonucu, çok az da
olsa, bazı aileler ucuz tavuk etinden daha fazla
satın alarak tüketimlerini artırmışlardır (Çizelge
7).
Çizelge 7. Kuş gribinin ailelerin tavuk eti tüketimlerini etkileme durumu (%)
GRUPLAR
1. Grup 2. Grup 3. Grup
Evet etkiledi
41.67
48.05
37.70
86.67
83.78
95.65
 Sağlıksız olduğu için et tüketimimi düşürdü
13.33
16.22
4.35
 Et fiyatı düştüğü için et tüketimimi artırdı
100.00
100.00
100.00
 Toplam
Hayır etkilemedi
58.33
51.95
62.30
52.38
67.50
50.00
 Çünkü hastalığın olacağını düşünmüyorum
47.62
32.50
50.00
 Çünkü hastalık insanlara bulaşmaz
100.00
100.00
100.00
 Toplam
Ailelerin gelir düzeyleri arttıkça, sağlıklı
tavuk eti satın almak için daha fazla ücret
ödeme isteği de artmaktadır. Gelir gruplarına
göre değişmekle birlikte, genel ortalamada
ailelerin %73.33’ü böyle bir isteğe sahiptir
(Çizelge 8). Ailelerin yarıdan fazlası sağlıklı bir
30
Genel
42.86
87.78
12.22
100.00
57.14
56.67
43.33
100.00
ürün için mevcut fiyattan %6-10 ve %11-20
daha fazla ücret ödemeyi kabul etmektedirler.
Gelir düzeyi arttıkça, çok az da olsa, %51-100
daha fazla ödeme isteğine sahip aileler de
bulunmaktadır.
M.SAYILI
Çizelge 8. Sağlıklı tavuk eti satın almak için ailelerin daha fazla ücret ödeme durumları (%)
GRUPLAR
1. Grup
2. Grup
3. Grup
Genel
Hayır
31.94
27.27
19.67
26.67
Evet ise, % ne kadar?
68.06
72.73
80.33
73.33
20.41
14.29
8.16
14.29
 1-5
24.49
25.00
48.98
32.47
 6 - 10
12.24
41.07
14.29
23.38
 11 - 20
18.37
3.57
16.33
12.34
 21 - 30
2.04
1.79
4.08
2.60
 31 - 40
22.45
8.93
2.04
11.04
 41 - 50
0.00
5.36
6.12
3.90
 51 - 100
4. Sonuç ve Öneriler
Kuş
gribi
vakalarının
görülmesi
tavukçuluk sektörünü ve tüketicileri olumsuz
yönde etkilemiştir. Üreticilerin tavuk eti
satışları ve satış fiyatları önemli düzeylerde
düşmüş, bunun sonucunda tüketicilerin bir
kısmı tavuk eti tüketiminden vazgeçme ve/veya
azaltma yoluna giderlerken, bir kısma da bu
durumdan hiç etkilenmemiş, hatta bazı
tüketiciler fiyatların düşüşünü fırsat bilerek,
daha fazla tavuk eti satın almışlar ve
tüketmişlerdir.
Sağlık açısından alınması
gereken
tedbirlerin tüketicilere medya kanalıyla
duyurulması ve entegre tesislerde üretilen
tavuklarda bu hastalığın görülmemesi, markalı
tavuk satışlarının tekrar eski düzeylerine
gelmesini sağlamıştır.
Kuş gribi ile mücadele ve korunma
yöntemlerini içeren eğitici programlar daha sık
ve yoğun şekilde yapılmalıdır. Bu konuda ildeki
kamu ve özel sektör kuruluşlarına büyük görev
düşmektedir.
Araştırma bulgularına göre, tüketicilerin
sağlıklı ürün almayı tercih etmeleri ve bu
konuda daha fazla ücret ödemeyi kabul etmeleri
de önemlidir. Üretim ve pazarlamada bu
durumun dikkate alınması yararlı olacaktır.
Gelir düzeyi düşük ailelerde hastalık riski
söz konusu iken bile tavuk etinin önemli
miktarlarda tüketiliyor olması, bu ürünün
özellikle düşük gelir grupları için vazgeçilmez
bir protein kaynağı olduğunu göstermektedir.
Bu durum dikkate alınarak, kanatlı eti üretimi
yapan sektörün risk ve belirsizliklere karşı
korunması, beklenmedik gelişmeleri önleme
konusunda esneklik kazandırılması yönünde
çözüm ve politikalar geliştirilmelidir.
Kaynaklar
Akman, K., 2006. Tavukçuluğu Tüketme Sağlıklı Ürünü
Tüket. Kuş Gribi Ekonomik ve Sosyal Boyutları
Paneli, TZOB, 26 Ocak, Ankara, 81-87.
Anonim, 1991. Hayvancılık İhtisas Komisyonu Raporu,
DPT, Yayın No: 2267, Ankara.
Anonim, 2006. Kanatlı Sektörünün Türkiye’deki Kuş
Gribi Vakaları Sonrasında Son Durum Raporu,
BESD-BİR, Ankara.
Bayraktar, R., 2006. Avian Influenza (Tavuk Vebası, Kuş
Gribi)
Hastalığı
ve
Dünyadaki
Durumu
(http://www.etlikvet.gov.tr/Vethalksagligi/avianinflu
enza.htm).
Çivi, H., Gürler, A.Z., Esengün, K., Karkacıer, O., 1993.
Tokat İli Merkezinde Yaşayan Hane Halklarının
Beyaz Et Tüketimi Üzerine Bir Araştırma. GOÜ
Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(1), Tokat, 116-122.
Hanta, B., Yurdakul, O., 1994. Adana İli Kentsel Alanda
Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı. Ç.Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi, 10(2), Adana, 169-184.
Şengül, T., Çelik, Y., Doğan, Z., 2002. Şanlıurfa İli
Kentsel Alanda Tüketicilerin Tavuk Eti Tüketim
Düzeyleri
ve
Tüketim
Alışkanlıklarının
Belirlenmesi. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 19(1),
Tokat, 145-150.
Yalçın, C., 2006. Kuş Gribinin Ulusal Düzeyde SosyoEkonomik Etkileri. Kuş Gribi Ekonomik ve Sosyal
Boyutları Paneli, TZOB, 26 Ocak, Ankara, 57-69.
Yıldırım, İ., Yalçınkaya, O., 1999. Tavuk Eti Tüketim
Yapısı: Van İli Erciş İlçesi Örneği. Uluslararası
Hayvancılık 99 Kongresi, 417-421.
31
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin
İncelenmesi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat
Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi
Ziya Gökalp Göktolga
Sibel Gülse Bal
Kemal Esengün
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Bu çalışma ile, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesindeki öğrencilerin ziraat eğitimi
hakkındaki fikirlerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmanın verileri 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile
yapılan yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanan 134 adet anketten elde edilmiştir. Çalışmadan elde edilen
sonuçlar kısaca şu şekildedir. Öğrencilerin yalnızca %18,66’sı ziraat fakültesini birinci tercih olarak
yapmıştır. Öğrencilerin %58,95’i “ziraat fakültesinde birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli,
son yıl (4.sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalı” modelini en uygun
model olarak bulmuşlardır. Öğrencilerin görmek istedikleri dersler ise, gen transferi, bilgisayar destekli
modern tarım, mesleki İngilizce ve sürdürülebilir tarım dersleri olmuştur.
Anahtar kelimeler: Ziraat Fakültelerinde Eğitim, Eğitim Modeli, Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Examination of Opinions of Students in Faculty of Agriculture of
Gaziosmanpasa University about Education in Agricultural Faculties
Abstract: The aim of the study is to expose opinions of students in Faculty of Agriculture of Gaziosmanpasa
University about education in Agricultural Faculties. The data was obtained from 134 students in 3 and 4
classroom by face to face interview technique. The results of the study are briefly like that; only 18.66 % of
students made as first preference to agricultural faculty. 58.95 % of students obtained the most appropriate
model as “the education should be given in the departments of agricultural faculties, applied education
connected with their department should be given to students in last year”. In addition, students want to take
lessons such as gene transfer, modern agriculture supported by computer, vocational English, and sustainable
agriculture.
Keywords: Education in Agricultural Faculties, Model of Education, Gaziosmanpasa University
1. Giriş
Teknolojinin ve rekabetin son derece hızlı
büyüdüğü günümüzde, eğitim giderek çok
önemli bir hal almaktadır. Hızla gelişen
teknoloji ve rekabet ortamına ayak uydurmanın
en önemli yollarından birisi uygun eğitim
modellerinin belirlenmesi ve uygulanmasıdır.
Eğitim son derece girift bir kavram olup
ekonomik ve sosyal gelişme ile oldukça
yakından ilişkilidir. Eğitimin ilişkili olduğu
konulardan bir diğeri de sektörel gelişmedir. Bir
ülkedeki herhangi bir sektörün gelişmişliğinin
ölçülerinden birisi, o sektördeki üst düzey
yöneticisinden tabandaki işçiye kadar tüm
çalışanların iyi bir bilgi birikimine ve eğitime
sahip olmalarıdır.
Bu çalışmada Türkiye’nin en önemli ve
stratejik sektörlerinden birisi olan tarım
sektörünün
eğitimi
hakkında
öğrenci
görüşlerine yer verilmiştir. Genel eğitim
politikalarının öneminin yanı sıra tarım
potansiyeli yüksek olan, Türkiye’de ziraat
eğitimini incelemek oldukça gereklidir. Ziraat
fakülteleri ilk kurulduğu zamanlarda milli
36
ekonominin temeli ziraattır fikriyle örtüşerek
son derece tercih edilen ve yüksek puanlarla
öğrenciler alırken, bu durum son zamanla
değişmiş ve bu günlerde ziraat fakülteleri
maalesef öğrencilerin en son tercihleri arasında
yer almaya başlamıştır. Bunun sebepleri
araştırılırken yapılması gereken, işlerden birisi
ziraat eğitimi alan öğrencilerin görüşlerine yer
vermektir. Bu çalışma ile Gaziosmanpaşa
Üniversitesindeki öğrencilerin görüşlerine yer
verilmiştir. Öğrencilerin bu alandaki görüşleri
önemlidir, zira gelecekle ilgili bir takım
beklentisi olan kişilerin eğitimini gördükleri
fakülte hakkında görüşleri nedir, fakülteden
almayı talep ettikleri bilgiler hangi yöndedir?
Bunların bilinmesi ziraat
fakültelerinin
eksikliklerini
görmesi
ve
kendilerini
geliştirmesi açısından faydalı olacaktır.
Daha önce Türkiye’de ve dünyada ziraat
eğitimi ile ilgili bazı çalışmalar yapılmıştır.
Bunlardan bazıları şunlardır (Sutphin and
Stewart, 1995; Erkan ve Budak, 2000; Lomas et
al., 2000; Rehber ve İnan, 2000; Saral ve ark,
2003; Sabancı, 2004; Eriş, 2004; Çiftçi, 2004).
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin
İncelenmesi
Bu
çalışma
ile,
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi ziraat fakültesindeki öğrencilerin
ziraat fakültelerini tercih nedenleri, ziraat
fakültelerinde uygulanan eğitim modelleri
konusundaki düşünceleri, mezuniyet sonrası
düşünceleri ve ziraat fakültesinde verilen
derslerin uygunluğu konusundaki görüşlerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
bulunmuş olmaları sebebiyle gayeli olarak
seçilmiştir. Anket hacminin belirlenmesinde 3.
ve 4. sınıf öğrencilerinin % 40’ı ile çalışılmış ve
134 anket yapılmıştır. Anketler bölümlere eşit
sayıda dağıtılmıştır. Çalışmadan elde edilen
bilgiler
basit
yüzde
hesapları
ile
yorumlanmıştır. Hesaplamaların yapılmasında
Excel istatistik programı kullanılmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmanın
popülasyonunu
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi 3.
ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Çalışmada
3. ve 4. sınıf öğrencileri, bölüm tercihi yapmış
öğrenciler
olmaları,
ayrıca
ziraat
fakültelerindeki
eğitim
sistemini
değerlendirecek kadar eğitim sürecinde
3. Araştırma Bulguları
Çizelge 1’de ankete katılan öğrencilerin
cinsiyete göre dağılımı gösterilmiştir. Çizelge
incelendiğinde erkek öğrenciler toplam
öğrencilerin %67,18’ini oluştururken, kız
öğrencilerin
oranının
%32,84
olduğu
görülmektedir.
Çizelge 1: Öğrencilerin Cinsiyete Göre Dağılımı
Cinsiyet
Adet
%
Erkek
90
67,16
Kadın
44
32,84
Toplam
134
100,00
Çizelge 2’de öğrencilerin yaş gruplarına
göre dağılımı gösterilmiştir. Öğrencilerin yaş
grupları incelendiğinde en kalabalık grubu 23-
25 yaş grubu oluşturmaktadır (%56,72). Bunu
%33,58 ile 20-22 yaş grubu takip etmektedir.
Çizelge 2: Öğrencilerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
Yaş Grupları
Adet
%
Standart Sapma
20-22
45
33,58
0,66
23-25
76
56,72
0,65
26-28
11
8,21
0,89
29 +
2
1,49
4,95
Toplam
134
100,00
2,74
Öğrencilerin ÖSS sınavında ziraat
fakültesini tercih sıraları, öğrencilerin ziraat
fakültesini ne derece severek ve isteyerek
okumakta oldukları gösteren en önemli
unsurlardan birisidir. Öğrencilere ziraat
fakültesini kaçıncı tercih olarak seçtiklerine
Ortalama
21,61
23,63
26,64
33,50
23,20
ilişkin bilgiler Çizelge 3’de gösterilmiştir.
Çizelge incelendiğinde öğrencilerin sadece
%18,66’sının ziraat fakültesini 1.tercih olarak
yazdığı görülmektedir. En kalabalık grup olarak
%36,57 ile 10-23. tercih grubu görülmektedir.
Çizelge 3: Öğrencilerin ÖSS Sınavında Ziraat Fakültesini Tercih Sıraları
Tercih sırası
Adet
%
1. tercih
25
18,66
2-5. tercih
25
18,66
5-10. tercih
17
12,69
10-23. tercih
49
36,57
Son tercih
13
9,70
Ek kontenjan
5
3,73
Toplam
134
100,00
38
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin
İncelenmesi
Çizelge 4’de ise öğrencilere ziraat
fakültesini tercih sebebi sorulmuş ve alınan
cevaplar Çizelgede özetlenmiştir. Görüşülen
öğrencilerin %27,61’i gerçekten istediği ve
sevdiği için tercih ettiğini belirtmiştir. Yine
öğrencilerin önemli bir kısmı (%32,09) ziraat
fakültesini puanı az olduğu ve açıkta kalmamak
için tercih ettiğini belirtmiştir.
Çizelge 4: Öğrencilerin Ziraat Fakültesini Tercih Sebebi
TERCİH SEBEPLERİ
Adet
%
Gerçekten istedikleri için
37
27,61
Puanı az olduğu için
25
18,66
Açıkta kalmamak için
18
13,43
Meslek lisesi çıkışlı olduğu için
16
11,94
Çiftçilikle uğraştığı için
12
8,96
Mühendislik okumak istediği için
12
8,96
Askerlik için
3
2,24
Ailem istediği için
5
3,73
Yanlış tercih
1
0,75
Cevapsız
5
3,73
Toplam
134
100,00
Şu anda ziraat fakültelerinde uygulanan
eğitim sistemine göre öğrenciler 1. ve 2. sınıfta
ziraat mühendisliği ile gıda mühendisliği
şeklinde iki bölüm halinde alınmakta, 2. sınıfın
sonunda
ziraat mühendisliğinde okuyan
öğrenciler bölüm tercihi yaparak, 3. sınıftan
itibaren bölümlerinde eğitim görmeye devam
etmektedir. Çizelge 5’de öğrencilere bölüm
tercihinde ilk tercihlerinin hangi bölüm olduğu
sorulmuştur.
Çizelge
5
incelendiğinde
öğrencilerin en fazla tercih ettikleri bölümlerin
Bahçe Bitkileri (%21,37) ve Bitki Koruma
(%20,51) Bölümleri olduğu görülmektedir.
Çizelge 5: Öğrencilerin Birinci Tercihi Olan Bölümler
BÖLÜMLER
Adet
Bahçe bitkileri
25
Bitki koruma
24
Tarım ekonomisi
18
Zootekni
16
Tarla bitkileri
12
Tarımsal mekanizasyon
11
Toprak
11
Toplam
*117
%
21,37
20,51
15,38
13,68
10,26
9,40
9,40
100,00
* Gıda mühendisliği bölümü öğrencileri, tercih yapmadıkları için bu değerlendirmede yer almamıştır.
Öğrencilere ikinci sınıfın sonunda
yaptıkları bölüm tercihlerinden memnun olup
olmadıkları sorulmuş ve sonuçları çizelge 6’da
gösterilmiştir. Çizelge 6 incelendiğinde
öğrencilerin çok büyük bir kısmının (%77,61)
seçtikleri bölümlerden memnun olmadıkları
anlaşılmaktadır.
Bu
durum
ziraat
fakültelerindeki eğitimin kalitesini direkt
etkileyen hususlardan birisidir.
Çizelge 6: İkinci Sınıfta Yapılan Bölüm Tercihinden Memnuniyet Durumu
Adet
%
Memnun olmayanlar
104
77,61
Memnun olanlar
30
22,39
Toplam
134
100,00
36
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin
İncelenmesi
Öğrencilerin ziraat fakültelerinde olmasını
istedikleri eğitim modelleri sorulmuş ve çizelge
7’de gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde
öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ve
uygun bulunan model %58,95 ile dördüncü
model (birinci sınıftan itibaren bölümlerde
eğitim verilmeli, son yıl (4.sene) öğrenciler,
bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı
eğitim almalılar)’dir. Bu modelden sonra en çok
tercih edilen model ise %56,71 ile I nolu model
(birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim
verilmeli)’dir. Öğrenciler tarafından en az
tercih edilen model ise %2,23 ile III nolu model
(ilk üç yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, son
sınıfta bölümleşme olmalı)’dir.
Çizelge 7: Öğrencilerin Ziraat Fakültelerinde Olmasını İstedikleri Eğitim Modelleri
UYGUN
Adet
%
MODELLER
I-Birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli (OSYM
sınavında bölüm tercihini yapmış olarak eğitimine başlamalı)
II- İlk iki yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, üçüncü sınıftan
itibaren bölümleşme olmalı (OSYM sınavında bölüm tercihini
yapmış olarak eğitimine başlamalı)
III- ilk üç yıl genel ziraat eğitimi verilmeli, son sınıfta
bölümleşme olmalı
IV- Birinci sınıftan itibaren bölümlerde eğitim verilmeli, son
yıl (4.sene) öğrenciler, bölümleri ile ilgili çiftliklerde
uygulamalı eğitim almalılar
V-Ziraat fakülteleri 5 yıl olmalı. Birinci sınıftan itibaren
bölümlerde eğitim verilmeli, son yıl (5. sene) öğrenciler,
bölümleri ile ilgili çiftliklerde uygulamalı eğitim almalılar
*Bir kişi birden fazla cevap vermiştir.
Öğrencilerin ziraat fakültelerinden mezun
olduktan sonraki dönem için düşünceleri
sorulmuş ve çizelge 8’de gösterilmiştir.
Öğrencilerin mezun olduktan sonra yapmayı
planladıkları işler arasında en yüksek payı
%20,38 ile kendi mesleği ile ilgili bir kamu
UYGUN DEĞİL
Adet
%
76
56,71
58
43,29
44
32,83
90
67,17
3
2,23
131
97,77
79
58,95
55
41,05
49
36,56
85
63,44
kuruluşunda çalışmak fikri oluştururken, bunu
%19,11 ile mesleği ile ilgili özel sektörde
çalışmak, %18,05 ile akademik kariyer yapmak
fikri takip etmektedir. En az tercih edilen fikir
ise %6,79 ile mezun olduktan sonra meslek
dışında kendi özel işinde çalışmaktır.
Çizelge 8: Öğrencilerin Ziraat Fakültesinden Mezun Olduktan Sonraki Dönem İçin Düşünceleri
Adet
%
Mesleğiyle ilgili bir kamu kuruluşunda çalışmak
96
20,38
Mesleğiyle ilgili özel sektörde bir işte çalışmak
90
19,11
Akademik kariyer yapmak
85
18,05
Mesleğiyle ilgili kendi işimi kurmak
66
14,01
Mesleğiyle ilgili olmayan bir kamu kuruluşunda çalışmak
44
9,34
Mesleğiyle ilgili olmayan özel sektör kuruluşunda çalışmak
41
8,70
Mesleği dışında kendi özel işini kurmak
32
6,79
Diğer
17
3,61
*Toplam
471
100,00
*Bir kişi birden fazla cevap vermiştir.
Öğrencilerin derslerle ilgili davranışları
çizelge 9’da gösterilmiştir. Çizelgeye göre,
öğrencilerin %36,54’ü derse devam eden
öğrencilerken, %33,46’sı derse devamlarında
36
kendilerini geliştirme ve öğrenme isteklerinden
kaynaklandığını
belirten
öğrencilerdir.
Öğrencilerin yalnızca, %8,85’i sınıf geçmek
için derslerle ilgilendiklerini belirtmişlerdir.
Z.G.GÖKTOLGA, S.GÜLSE BAL, K.ESENGÜN
Çizelge 9: Öğrencilerin Dersler Konusundaki Tutumları
Derslere devam eden öğrenciler
Derslerine ilgisi kendilerini geliştirme ve öğrenme isteğinden kaynaklanan öğrenciler
Dersleriyle ilgili düzenli olarak çalışan öğrenciler
Öğr. elemanının tavsiye etmiş olduğu kaynaklardan ders saati dışında yararlanan öğrenciler
Sadece sınıfı geçebilmek için dersleriyle ilgilenen öğrenciler
*Toplam
Adet
95
87
30
25
23
260
%
36,54
33,46
11,54
9,62
8,85
100,00
*Bir kişi birden fazla cevap vermiştir.
Öğrencilerin ziraat fakültesinde gördükleri
derslerin ziraat eğitimi açısından uygun,
gerekli, yeterli ve uygulanabilirliği konusundaki
görüşleri
çizelge
10’da
gösterilmiştir.
Öğrenciler derslerin uygunluğu, gerekliliği ve
yeterliliği konusuna çoğunlukla katılmakta veya
kısmen katılmakta iken, aldıkları derslerin
uygulamaya dönük olduğu fikrine ise daha çok
katılmamaktadırlar.
Çizelge 10: Öğrencilerin Aldıkları Derslerin Uygun, Gerekli, Yeterli ve Uygulanabilirliği Konusundaki Görüşleri
Fikrim Yok
Katılıyorum
Kısmen
Katılmıyorum
Toplam
adet
%
adet
%
adet
%
adet
%
Aldığı dersleri, öğrenim gördüğü
5
3,73
51
38,06
64
47,76
14
10,45
134
programa uygun bulan öğrenciler
Aldığı dersleri, mesleki açıdan
8
5,97
71
52,99
50
37,31
5
3,73
134
gerekli bulan öğrenciler
Aldığı dersleri, sayı olarak yeterli
18
13,43
55
41,04
34
25,37
27
20,15
134
bulan öğrenciler
Aldığı dersleri, içerik olarak
6
4,48
37
27,61
52
38,81
39
29,10
134
yeterli bulan öğrenciler
Mezun olduğunda uygulamada
kullanabileceği dersleri
13
9,70
17
12,69
40
29,85
64
47,76
134
yoğunlukta bulan öğrenciler
Çizelge 11’de öğrencilerin mezun olduktan
sonra yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaları
konusundaki görüşlerine yer verilmiştir.
Öğrencilerin çok büyük kısmı (%70,15) mezun
olduktan sonra yeterli bilgi ve donanıma sahip
olacağına inanmamaktadır. Bunun sebepleri
sorulduğunda ise, bölümde alınan eğitim
süresinin kısalığı ve derslerin uygulamasının
zayıf olması cevabı alınmıştır.
Çizelge 11: Öğrencilerin Mezun Olduktan Sonra Yeterli Bilgi ve Donanıma Sahip Olmaları Konusundaki Görüşleri
Adet
%
Yeterli bilgi ve donanım ile mezun olacağına inanmayanlar
94
70,15
Yeterli bilgi ve donanım ile mezun olacağına inananlar
40
29,85
Toplam
134
100,00
Öğrencilere, daha donanımlı olmaları
yönünde almak istedikleri dersler sorulmuş, ve
şu yanıtlar alınmıştır. Öğrenciler daha çok
bölüm derslerine ağırlık verilmesini isterken,
bölümleri ile paralellik gösterecek şekilde
organik tarım, gen transferi, bilgisayar destekli
modern
tarım,
mesleki
İngilizce
ve
sürdürülebilir tarım gibi güncel ve iş hayatına
yönelik dersler istemişlerdir. Ayrıca laboratuar
derslerinin sayısının ve ders saatinin artırılması
gerekliliğini de vurgulamışlardır.
Öğrencilere, mesleki eğitimle ilgili
eklemek istedikleri şeyler sorulduğunda, ziraat
fakültelerindeki eğitimin;
-AB ve diğer ülkelerindeki ziraat eğitimi ile
karşılaştırılarak düzenlenmesi gerektiği,
-piyasa ihtiyacına uygun sayı ve nitelikte
öğrenci yetiştirilmesi gerektiği,
-yurt dışında ziraat eğitimi veren fakülteler ile
iletişimin artırılması gerektiği,
-örgenci
değişim programlarına
ağırlık
verilmesi gerektiği,
37
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin Ziraat Fakültelerindeki Eğitim Hakkında Görüşlerinin
İncelenmesi
-öğrenci sayısı azaltılarak eğitimin kalitesine
öncelik verilmesi gerektiği, gibi cevaplar
alınmıştır.
4. Sonuç ve Öneriler
Bu çalışma ile Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesindeki öğrencilerin ziraat eğitimi
hakkındaki
fikirleri
ortaya
konmaya
çalışılmıştır. Ziraat fakültelerindeki eksiklikleri
ve geleceğe yönelik yapılanmayı en iyi
değerlendirecek taraflardan birisi, bu alanda
eğitim gören kişilerdir. Öğrencilerin bu
alandaki
düşüncelerini
değerlendirmek,
eğitimin kaliteli hale gelmesi açısından
önemlidir.
Çalışmadan
elde
edilen
sonuçlara
bakıldığında, öğrencilerin yalnızca %18,66’sı
ziraat fakültesini 1. tercih olarak yapmıştır.
Öğrencilere ziraat fakültesini tercih sebebi
sorulmuş ve yalnızca %27,61’sı gerçekten
istediği ve sevdiği için okuduğunu ifade
etmiştir. Bu üzerinde özellikle durulması
gereken bir durumdur. Zira birinci tercih ve
severek
okuma
başarının
en
önemli
anahtarından biridir. Bu alanda yapılması
gerekenlerin başında, ziraat fakültelerinin tercih
sıralamasındaki yerinin yukarılara çekilmesinin
sağlanması gelmektedir. Bunun yapılmasında
uygulamaya dönük kaliteli bir eğitimin yanı
sıra, bazı üniversitelerin uyguladığı gibi
burslarla öğrencilerin teşviki sağlanabilir.
Çalışmadan elde edilen önemli bulgulardan
birisi de, öğrencilerin bölümlerde eğitimin
branşa dönük olarak 4 yıl yapılmasını istemesi,
ve son sınıfta tamamen uygulamaya dönük
çiftliklerde eğitim görmek istemeleridir.
Çalışmanın çeşitli yerlerinde de vurgulandığı
üzere,
öğrenciler
uygulamalı
eğitimin
eksikliğini sıkça vurgulamakta ve bu konuya
oldukça önem vermektedirler. Bu alanda ziraat
fakültesinin yapması gereken, uygulama
alanlarını genişletmesi, yöredeki özel ve kamu
çiftlikleri ile ortak çalışmalar yürütmesi ve bu
çalışmalara
öğrencilerin
katılımının
sağlamasıdır.
Öğrencilere ziraat fakültesinde görmeyi
istedikleri dersler sorulduğunda daha çok bölüm
derslerine ağırlık verilmesi gerektiği, bunun
yanı sıra gen transferi, bilgisayar destekli
modern
tarım,
mesleki
İngilizce
ve
sürdürülebilir tarım gibi derslerin gerekliliğini
belirtmişlerdir. Bu derslere bakıldığında daha
çok güncel konuları içerdiği görülmektedir. Bu
durum ziraat fakültelerinde uygulanacak
derslerin güncel olması ve piyasa şartlarına
uygun olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, tarım Türkiye ekonomisi
için son derece önemli, milli ekonominin
temelini oluşturmuş, sorunları olan ve sancılı
bir sektördür. Tarım sektörünün tekrar hak
ettiği payı alması ve tarım kesiminde yaşayan
nüfusun sorunlarının giderilmesi için yapılması
gerekenlerden birisi de ziraat eğitiminin
uygulamaya dönük bir şekilde günün
ihtiyaçlarına
cevap
verecek
şekilde
yapılmasıdır.
Ziraat
eğitimi,
çiftçilerin
sorunlarını
giderici,
serbest
piyasanın
ihtiyaçlarını
karşılayıcı
bir
niteliğe
büründürülmelidir.
Kaynaklar
Sutphin, H.D., Stewart, M.N., 1995. Student's Rationale
for Selection of Agriculturally Related Courses in
High School by Gender and Ethnicity, Journal of
Agricultural Education 36 (2), 54-61.
Erkan, O., Budak, D.B., 2000. Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fakültesindeki, Öğretim Elemanlarının
eğitim yöntemleri ve öğrenciler üzerindeki etkileri,
IV. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi, 6-8 Eylül,
Tekirdağ.
Lomas, J., Milford J.R., Mukhala, E., 2000. Education and
Training in Agricultural Meteorology: Current
Status and Future Needs. Agricultural and Forest
Meteorology 103, 197–208.
Saral, A., Vatandaş, M., Güner, M., Türker, U., Yenice,
T., Koç, C., 2003. Ziraat Mühendisliği
Öğretiminde Sorunlar ve Çözüm Önerileri.
Tarımsal Mekanizasyon 21. Ulusal Kongresi
Bildiri Kitabı: 99-106, Konya.
38
Sabancı, A., 2004. Avrupa Birliği ve Tarımsal Yüksek
Öğretim. Tarım ve Mühendislik Uluslararası
Sempozyumu, 12-16 Ocak, Ziraat Mühendisleri
Odası, Ankara.
Eriş, A., 2004. Değişik Ülkelerdeki Tarımsal Yüksek
Öğretim Örnekleri. Tarım ve Mühendislik Uluslar
Arası Sempozyumu Kitabı: 359-384, 12-16 Ocak,
Ankara.
Çiftçi, C.Y., 2004. Geçmişten Günümüze Türkiye’de
Ziraat Mühendisliği Eğitiminin Değişimi. Tarım ve
Mühendislik Uluslar Arası Sempozyumu Kitabı:
304-332, 12-16 Ocak, Ankara.
Rehber, E., İnan, İ.H., 2000. Tarım Ekonomisi Eğitimi ve
Mesleğin Geleceği. IV. Ulusal Tarım Ekonomisi
Kongresi, 6-8 Eylül. Tekirdağ.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44
Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği
Ziya Gökalp Göktolga1
Bilge Gözener1
Osman Karkacıer2
1
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Bu çalışmada Tokat ilinde şeftali üretiminin ve şeftali üretiminde kullanılan girdilerin enerji
eşdeğerlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın verileri Tokat ili Kazova yöresinde yapılan
anketlerden elde edilmiştir. Anketler Mart 2006 döneminde yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak
yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar kısaca şu şekildedir. Şeftali üretiminde kullanılan girdilerin
enerji eşdeğerleri içerisinde en yüksek oran %44, 44 ile gübre girdisine aittir. Bu oranı %23,49 ile elektrik,
%20,92 ile yakıt (dizel) takip etmektedir. Şeftali üretiminde insangücü, makine gücü, kimyasallar ve sulama
suyu girdilerinin enerji eşdeğerleri ise düşük bulunmuştur. Şeftali üretiminde enerji çıktı/girdi oranı 0,93
olarak hesaplanmıştır. Bu oranın düşük çıkması şeftali üretiminde kullanılan girdilerin etkin bir şekilde
kullanılmadığını göstermektedir. Bu durum birtakım çevresel sorunları da beraberinde getirmektedir.
Anahtar kelimeler: Çıktı/Girdi Analizi, Enerji, Şeftali
Energy Use in Peach Production: Case of Tokat Province
Abstract: The purpose of this study was to determine energy equivalents of inputs and output in peach
production in Tokat province. The data of this study was colleted from peach farms in Tokat, Kazova region
by questionnaire. The questionnaires were done by using interview technique face to face in 2006 March.
The results of the study are like that; The most proportion belong to fertilizer in energy equivalences of used
inputs in peach production with 44,44%. The electricity proportion is 23,49% and the fuel proportion is
20,92%. Energy equivalent inputs of human power, machinery, chemicals, and water for irrigation have been
found as low in production peach. The energy proportion of output/input has been calculated as 0,93 in peach
production. This low proportion is implying that the inputs in peach production have not been used as
effective. This situation causes some environmental problems with together.
Keywords: Analysis of Output/Input, Energy, Peach
1. Giriş
Türkiye bir çok sebze ve meyvenin
yetişmesi için uygun bir ekolojiye sahiptir.
Çizelge 1 incelendiğinde Türkiye’nin şeftali
verimi bakımından dünyanın önde gelen
ülkelerinden birisi olduğu görülmektedir. Bu
durum Türkiye ekolojisinin şeftali üretimi için
elverişli
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Türkiye ekolojisi şeftali üretimine uygun
olmasına rağmen şeftali üretimindeki payı ise
oldukça düşük seviyededir. 2005 yılı verilerine
göre dünyadaki şeftali üretiminin yalnızca
%3,07’sini Türkiye oluşturmaktadır. İtalya,
İspanya, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinde
şeftali üretimi oldukça yüksekken, yine bir
Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de şeftali
üretiminin düşük olması üzerinde durulması
gereken bir husustur. Bu hususta politika
uygulayıcı konumda olan Tarım Bakanlığına
önemli görevler düşmektedir.
Çizelge 1. Dünyada ve Bazı Önemli Şeftali Üreten Ülkelerde Şeftali Üretimi, Üretim Alanı ve Verimi
Ülkeler
Üretim miktarı (ton)
Üretim alanı (ha)
Verim (kg/ha)
Dünya
15 782 002
1 428 329
11 049
Çin
6 030 000
612 700
9 841
İtalya
1 697 854
95 189
17 836
İspanya
1 130 800
89 454
12 641
Yunanistan
817 341
50 000
16 346
Türkiye
485 000
25 800
18 798
Fransa
426 799
18 585
22 964
Kaynak: FAO, 2006.
Tokat ili meyvecilik ve sebzecilik için
uygun bir ekolojiye sahip olup tarım
potansiyelinin ciddi bir kısmını sebze ve
meyveler oluşturmaktadır. Tokat ilinde toplam
tarım alanlarının %8,5’unu meyve, bağlık ve
sebzelik alanlar oluşturmaktadır (Anonim,
Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği
2002). Tokat ilinde yetiştirilen şeftali miktarı
7925 ton’dur (Anonim, 2006). Türkiye’de
üretilen şeftalinin yaklaşık % 1,63’ü Tokat
ilinde üretilmektedir.
Enerji çıktı/girdi analizleri genellikle enerji
etkinliğini ve çevre boyutunu ölçmek için
yapılan çalışmalardır. Türkiye’de enerji
çıktı/girdi analizleri ile ilgili yapılan bazı
çalışmalar şunlardır (Yaldiz et al., 1993; Ozkan
et al., 2004a; Ozkan et al., 2004b; Hatirli et al.,
2005; Öztürk ve Ören, 2005; Karkacier and
Goktolga, 2005; Erdal et al., 2006, Esengun et
al., 2006).
Enerji çıktı/girdi analizleri ile elde edilmek
istenen bazı faydalar şu şekilde özetlenebilir:
Enerji çıktı/girdi analizleri ile enerjinin ne
kadar
etkin
kullanılıp
kullanılmadığı
belirlenebilecektir. Böylece hem enerjinin
gereğinden fazla kullanılmasının önüne
geçilerek israf önlenecek hem de fazla enerji
kullanımı (gübre, pestisit, yakıt v.b.) ile
çevrenin maruz kaldığı zararın önüne
geçilebilecektir.
Bu çalışma ile Tokat ilinde şeftali
üretiminde kullanılan girdilerin belirlenmesi ve
bu girdilerin enerji eşdeğerlerinin bulunması
amaçlanmıştır. Bununla ilişkili olarak, elde
edilen şeftali çıktısının enerji eşdeğeri de
hesaplanmıştır. Çalışmanın bir diğer amacı da,
şeftali yetiştiriciliğinde çıktı/girdi oranının
hesaplanması ve bulunan bu oran çerçevesinde
kullanılan girdilerin etkinlik derecelerinin
belirlenmesidir.
2. Materyal ve Yöntem
Bu çalışmanın verileri Tokat ili Kazova
bölgesinde şeftali üretimi yapan işletmelerle
yapılan anketlerden elde edilmiştir. Anketler
Mart 2006 tarihinde yapılmıştır. Anketler, 60
adet şeftali üretimi yapan işletme ile yüz yüze
görüşülerek uygulanmıştır. Anket hacminin
belirlenmesinde basit tesadüfü örnekleme
yöntemi
kullanılmıştır.
Basit
tesadüfi
Çikti / Girdi Oranı  (
Enerji Verimliliği 
44
örnekleme yönteminin formülü
gibidir (Çiçek ve Erkan, 1996):
n
N *s2 *t2
( N  1)d 2  s 2 * t 2
aşağıdaki
(1)
Eşitlik 1’de
n = Örnek hacmini
s = Standart sapmayı
t = %95 güven sınırındaki t değerini (1,96)
N = Örnekleme çerçevesine ait toplam
işletme sayısını
d = Kabul edilebilir hatayı (%5 sapma)
temsil etmektedir.
Çalışmada
anket
yapılan
köyler,
Taşlıçiftlik, Akyamaç, Çerçi, Kemalpaşa,
Emirseyit, Kömeç, Çaylı, Şenyurt, Büyük
yıldız, Küçük yıldız köyleridir. Bu köyler,
Tokat ilinde en fazla şeftali üretimi yapılan
köyler olması sebebi ile tercih edilmiştir.
Çalışmada
enerji
eşdeğerlerinin
hesaplanabilmesi
için
öncelikle
şeftali
üretiminde kullanılan girdilerin (kimyasal
ilaçlar, kireç, gübreler, yakıt, elektrik, sulama
suyu, insan gücü, makine gücü) miktarları
bulunmuştur.
Girdilerin
miktarlarının
bulunmasında Çizelge 2’de gösterilen birimler
kullanılmıştır.
Girdi
miktarları
dekara
hesaplanmış ve daha sonra bu girdi verileri
enerji eşdeğeri katsayısı ile çarpılmıştır. Enerji
eşdeğeri katsayılarının belirlenmesinde daha
önce yapılan araştırmalardan (kaynaklardan)
faydalanılmıştır. Bu kaynaklar Çizelge 2’de
gösterilmiştir. Birim girdilerin enerji eşdeğerleri
megajul (MJ) cinsinden ifade edilmiştir. Tüm
girdilerin MJ cinsinden enerji eşdeğerlerinin
toplanması ile toplam girdi eşdeğeri
hesaplanabilmiştir. 1 Lt dizel yakıtı, 56,31 MJ
enerjiye eşdeğerdir (Çizelge2).
Şeftali
üretiminde
enerji
kullanım
etkinliğini belirleyebilmek amacı ile çalışmada
enerji çıktı/girdi oranı ve enerji verimliliği
katsayıları hesaplanmış olup, bunun için
aşağıdaki formüller kullanılmıştır (Mandal et
al., 2002; Singh, et al., 1997):
Çikan Eenerji Miktarı ( Mj / da )
Giren Enerji Miktarı ( Mj / da)
Şeftali Üretim Miktarı ( Kg / da)
Giren Enerji Miktarı (Mj / da)
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44
Çizelge 2. Tarımsal Üretimde Girdi ve Çıktıların Enerji Eşdeğerleri
Enerji eşdeğeri
Birimi
katsayısı (MJ/birim)
Girdiler
1- Kimyasallar
Mantar ilaçları
Kg
216,00
Böcek ilaçları
Kg
101,20
Kireç
Kg
1,17
2-İnsan gücü
Saat
2,30
3-Makine gücü
Saat
64,8
4-Gübreler
Azot
Kg
66,14
Fosfor
Kg
12,44
Potasyum
Kg
11,15
Çiftlik gübresi
Ton
303,10
5-Yakıt (dizel)
Lt
56,31
6-Elektirik
Kwh
3,60
7-Sulama suyu
M3
0,63
Çıktı
Meyveler
Kg/da
1,90
Giren
enerji
doğrudan,
dolaylı,
yenilenebilir ve yenilenemeyen olmak üzere
dört bölümde incelenebilir. Dolaylı enerji;
şeftali üretiminde gübreler, pestisitler ve
makine gücünü kapsarken, doğrudan enerji;
insan gücü, yakıt gücü ve elektrik gücünü
kapsamaktadır.
Yenilenemeyen
enerji
kaynakları yakıt, kimyasal gübreler, kimyasal
ilaçlar, elektrik ve makine gücünü kapsar,
yenilenebilir enerji kaynakları ise insan gücünü
kapsamaktadır (Yılmaz et al., 2005).
3. Araştırma Bulguları
Araştırma
kapsamında
incelenen
işletmelerde ortalama arazi genişliği 15 da’ dır.
İşletmelerdeki ortalama şeftali ağaçları sayısı
730 adet, ağaçların ortalama yaşı ise 5,3 yıl
olarak belirlenmiştir. İşletmelerde ara sürüm
işlemi kulaklı pulluk ile, karık açma işlemi
%76,66 oranında kazayağı ile, %23,34 oranında
elle gerçekleştirilmiştir. Dip çapası %63,33
oranında kazayağı, %36,67 oranında elle
gerçekleştirilmiştir. Gübreleme işleminin %75’i
elle gerçekleştirilirken, %25’i ise gübre
makinesi
ile
gerçekleştirilmiştir.
Zirai
mücadelenin tamamı ilaç pompası ile
yapılmıştır. Sulama işleminin %35’i kanaldan
Kaynaklar
Pathak ve Binning, 1985
Yaldiz et al., 1993
Pimental and Patzek, 2005
Yaldiz et al., 1993
Singh, 2002
Shrestha,1998
Shrestha,1998
Shrestha,1998
Yaldiz et al., 1993
Singh, 2002
Ozkan et al, 2004a
Yaldiz et al., 1993
Ozkan et al., 2004b
salma sulama şeklinde yapılırken, %65’i su
motoru ile salma sulama şeklinde yapılmıştır.
Budama, seyreltme, hasat, ayırım, ambalaj,
yükleme ve boşaltma işlemlerinin tamamı elle
gerçekleştirilmiştir.
Yetiştirilen
şeftalinin
pazara taşıma işleminde traktör kullanılmıştır.
Çizelge 3 incelendiğinde şeftali üretimi
için dekara 20,28 kg azot, 18,07 kg fosfor, 4,29
kg potasyum, 1,33 ton çiftlik gübresi, 16,86 Lt
dizel yakıtı, 432 m3 su, 1,84 kg kimyasal ilaçlar,
39,55 saat insan işgücü, 1,64 saat makine
işgücü, 296 Kwh elektrik enerjisi kullanılmıştır.
İncelenen işletmelerde ortalama şeftali verimi
2215,25 kg/da olarak bulunmuştur. Bunun
enerji eşdeğeri 4208,98 olarak hesaplanmıştır.
Çizelge 3’de Şeftali üretiminde kullanılan
enerjinin % 0,79’u kimyasallar, %2’si insan
gücü, %2,34’ü makine gücü, %44,44’ü
gübreler, %20,92’si yakıt (dizel), %23,49’u
elektrik ve %6,01’i su girdileri tarafından
oluşturulduğu görülmektedir. En yüksek enerji
girdisi gübreler tarafından sağlanmaktadır.
Şeftali üretiminde enerji çıktı / girdi oranı 0,93
olarak hesaplanmıştır. Birim alanda kullanılan
enerji miktarına karşılık elde edilen ürün
miktarını gösteren enerji verililiği katsayısı 0,49
olarak hesaplanmıştır.
Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği
Çizelge 3. Şeftali Üretiminde Kullanılan Fiziki Girdiler ve Enerji Eşdeğerleri
Dekara kullanılan
Enerji eşdeğeri
Enerji eşdeğeri
Girdiler
girdi miktarı
katsayısı (MJ/Birim)
(MJ/da)
Kimyasallar(kg)
36,08
Mantar ilaçları
0,13
216,00
28,08
Böcek ilaçları
0,06
101,20
6,07
Kireç
1,65
1,17
1,93
İnsan gücü (saat)
39,55
2,30
90,97
sürüm işçiliği
0,27
0,62
karık açma
0,35
0,81
dip çapası
1,37
3,15
gübreleme
1,43
3,29
zirai mücadele
1,25
2,88
sulama
0,84
1,93
budama
5,11
11,75
seyreltme
3,44
7,91
hasat
19,53
44,92
yükleme
5,55
12,77
taşıma
0,41
0,94
Makine gücü (saat)
1,64
64,8
106,27
sürüm
0,27
17,50
karık açma
0,09
5,83
dip çapası
0,14
9,07
gübreleme
0,06
3,89
zirai mücadele
0,46
29,81
sulama
0,21
13,61
taşıma
0,41
26,57
Gübreler
2017,06
azot(kg)
20,28
66,14
1341,32
fosfor(kg)
18,07
12,44
224,79
potasyum(kg)
4,29
11,15
47,83
çiftlik gübresi(ton)
1,33
303,10
403,12
Yakıt (dizel) (Lt)
16,86
56,31
949,39
Elektrik (Kwh)
296,05
3,60
1065,78
Su (m3)
432,83
0,63
272,68
Toplam enerji girdisi (Mj)
4538,24
Şeftali verimi (kg/da)
2215,25
1,90
4208,98
Enerji çıktı/girdi oranı
0,93
Enerji verimliliği (kg /Mj)
0,49
Şeftali üretiminde kullanılan girdilerin
doğrudan,
dolaylı,
yenilenebilir
ve
yenilenemeyen enerji gruplarına göre dağılımı
Çizelge 4’de gösterilmiştir. Doğrudan ve
dolaylı enerji kaynaklarının oranının birbirine
yakın olduğu görülürken, yenilenebilir ve
yenilenemeyen enerji oranlarının ise birbirinden
oldukça farklı olduğu görülmektedir. İnsan
gücü ve çiftlik gübresi girdilerinin enerjilerini
içeren yenilenebilir enerjinin toplam enerji
içindeki oranı oldukça düşüktür (%11,83).
Yenilenebilir enerji kaynakları tükenmeyen
44
Oran
(%)
0,79
2,00
2,34
44,44
20,92
23,49
6,01
100,00
devamlı var olan enerji kaynaklarıdır. Yine
yenilenebilir
enerji
kaynaklarının
özelliklerinden birisi de doğaya zararı olmayan
enerji
kaynakları
olmasıdır.
İncelenen
işletmelerde şeftali üretimi için kullanılan girdi
enerji
kaynaklarının
%91,99’unu
yenilenemeyen
enerji
oluşturmaktadır.
Yenilenemeyen enerji kaynakları ise sınırlı ve
tükenme ihtimali olan kaynaklardır. Aynı
zamanda bu enerji kaynaklarının bir çoğu
çevreye zarar verici özellik taşımaktadır.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 39-44
Çizelge 4. Şeftali Üretiminde Kullanılan Girdilerin Doğrudan, Dolaylı, Yenilenebilir ve
Yenilenemeyen Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı
(MJ/da)
%
1
Doğrudan enerji
2106,14
46,41
Dolaylı enerji 2
2159,41
47,58
Yenilenebilir 3
494,09
11,83
Yenilenemeyen enerji 4
4174,88
91,99
Toplam enerji
4538,24
100,00
1
insan gücü, dizel ve elektrik gücünü içerir
kimyasal gübreler, çiftlik gübresi, kimyasal ilaçlar ve makine gücünü içerir
3
insan gücü ve çiftlik gübresini içerir
4
dizel, elektrik, kimyasal gübre, kimyasal ilaçlar, makine gücünü içerir
2
4. Sonuç ve Tartışma
Bu çalışma ile Tokat ilindeki şeftali
üretiminin
dekara
enerji
kullanımının
hesaplanması
amaçlanmıştır.
İncelenen
işletmelerde şeftali verimi 2215,25 kg/da olarak
bulunmuş ve bu verim değerinin Türkiye
ortalamasının (1879,80/kg/da) (FAO, 2006)
üzerinde olduğu belirlenmiştir. Şeftali üretimi
için dekara 4538,24 MJ enerji tüketilmiştir. Bu
enerjinin çok büyük kısmı (%44,44) azotlu,
fosforlu, potasyumlu ve çiftlik gübreleri
tarafından sağlanmıştır. Şeftali üretimi sonucu
elde edilen enerji eşdeğerinin, şeftali
üretimindeki girdi eşdeğerlerine oranlaması ile
bulunan enerji çıktı/girdi katsayısı 0,93 olarak
hesaplanmıştır. Daha önce bazı sebzeler için
yapılan çalışmalarda çıktı/girdi katsayısı sera
domatesi için 1,26, sera salatalığı için 0,76, sera
biberi için 0,99, sera patlıcanı için 0,61 (Ozkan
et al., 2004a), lahana için 3,11, soğan için 2,41,
patates için 2,15, kabak için 3,21, havuç için 4,8
(MAFF, 2000) olarak hesaplanmıştır. Bazı
meyveler için yapılan çalışmalarda da kayısı
için 1,24 ve 1,31 (Esengun, et al., 2006),
portakal için 1,25, limon için 1,06 ve mandalina
için 1,17 olarak hesaplanmıştır (Ozkan et al.,
2004c).
Çalışmada çıktı/girdi oranının düşük
çıkması kullanılan girdilerin etkin bir şekilde
kullanılmadığına işaret etmektedir. Girdilerin
etkin bir şekilde kullanılmaması bir takım
sorunları da beraberinde getirmektedir. Zira,
bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı hem çevrenin
zarar görmesine, hem de girdilerin israfına
neden olmaktadır. Bu nedenle çiftçilerin şeftali
üretiminde kullandıkları girdileri kullanma
şekilleri bakımından özellikle yayım elamanları
tarafından eğitilmesi gerekmektedir. Şeftali
üretiminde yüksek verime sahip şeftali
çeşitlerinin yaygınlaştırılması, enerji çıktı/girdi
oranının artmasına da katkı sağlayacaktır.
Giriş kısmında da ifade edildiği üzere
Türkiye’de şeftali üretimi artırılmalıdır. Bu
hususta yapılması gerekenlerin başında şeftali
üretimini teşvik politikalarının oluşturulması
gelmektedir. Bu alanda en büyük görev,
politika yapıcılara ve Tarım Bakanlığına
düşmektedir. Tokat ili şeftali üretimi için uygun
koşullara sahip olmasına rağmen Türkiye
üretimindeki payının düşük olması bu alanda
bazı tedbirlerin alınması gereğini ortaya
çıkarmaktadır.
Bu
hususta
yapılması
gerekenlerin başında, özellikle tarım teşkilatının
teknik elamanlar yardımı ile şeftali üretimini
yaygınlaştırıcı yayım faaliyetlerinde bulunması
gelmektedir.
Kaynaklar
Anonim, 2006, Tokat Tarım İl Müdürlüğü İnternet
Sitesi, http://www.tokattarim.gov.tr
Anonim, 2002, Tokat Tarım Master Planı, Tarım İl
müdürlüğü, Aralık, 2002.
Çiçek, A. ve Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde
Araştırma
ve
Örnekleme
Yöntemleri,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No:12, ders Notları Serisi No:6, Tokat.
Erdal, G., Esengun, K., Erdal, H. and Gunduz, O.,
2006. Energy Use And Economical Analysis Of
Sugar Beet Production In Tokat Province Of
Turkey, Energy, Article in press.
Esengun, K., Gunduz, O., Erdal, G., 2006. Input–
Output Energy Analysis In Dry Apricot
Production Of Turkey, Energy Conversion and
Management, in press.
Şeftali Üretiminde Enerji Kullanımı: Tokat İli Örneği
FAO, 2006. Fao database internet sitesi, www.fao.org.
Hatirli, S.A., Ozkan, B. ve Fert, C., 2005. An Econometric
Analysis of Energy Input-Output In Turkish
Agriculture. Renewable and Sustainable Energy
Reviews, 9(6): 608-623.
MAFF., 2000 Energy Use İn Organic Farming Systems.
Ministry of Agriculture, Fisheries and Food,
Research and Development Final Project Report
2000.
Mandal, K.G., Saha, K.P., Ghosh P.K., Hati K.M. and
Bandyopadhyay K.K., 2002. Bioenergy And
Economic Analysis Of Soybean-Based Crop
Production Systems In Central India. Biomass
Bioenergy 23(5):337–45.
Karkacier, O. and Goktolga, Z.G., 2005. Input-output
analysis of energy use in agriculture. Energy
Conversion and Management 46(9-10): 1513-1521.
Ozkan, B., Kuklu, A., and Akcaoz, H., 2004a, An Input–
Output Energy Analysis In Greenhouse Vegetable
Production:A Case Study For Antalya Region Of
Turkey, Biomass and Bioenergy 26, 89 – 95.
Ozkan, B., Akcaoz, H., and Fert, C., 2004b. Energy
Input–Output Analysis In Turkish Agriculture,
Renewable Energy 29, 39–51
Ozkan, B., Akcaoz, H., and Karadeniz, F., 2004c. Energy
Requirement And Economic Analysis Of Citrus
Production İn Turkey. Energy Conversion and
Management 45, 1821-1830.
Öztürk, H.H., ve Ören, M.N., 2005. Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde Pamuk Tarımı Mekanizasyonunda Enerji
Kullanımı, GAP IV. Tarım Kongresi 652-657. 21-23
Eylül 2005 Şanlıurfa.
44
Pathak, B.S. and Binning, A.S., 1985. Energy Use Pattern
and Potential For Energy Saving In Rice–Wheat
Cultivation. Agric Energy 4,271–8.
Pimental, D., and Patzek, T.W., 2005. Ethanol Production
Using Corn, Switchgrass, and Wood; Biodiesel
Production Using Soybean and Sunflower, Natural
Resources Research, 14,(1), 65-76.
Shrestha, D.S., 1998. Energy Use Efficiency Indicator for
Agriculture,
http://www.usaskca/agriculture/caedac/PDF/
mcrae.PDF,10/10/2002.
Singh, J.M., 2002. On farm energy use pattern in different
cropping systems in Haryana, India. Master of
Science, International Institute of Management
University of Flensburg, Germany.
Singh, M.K., Pal, S.K., Thakur, R. and Verma, U.N.,
1997. Energy Input–Output Relationship of Cropping
Systems. Indian J Agric Sci. 67(6):262–6.
TUİK, 2006, Turkiye İstatistik Kurumu, internet sitesi,
http://www.tuik.gov.tr
Yaldiz, O, Ozturk, H.H, Zeren, Y. and Bascetincelik A.,
1993. Energy Use in Field Crops Of Turkey. 5.
International Congress of Agricultural Machinery and
Energy, Kusadasi, Turkey, 1993.
Yılmaz, I, Akcaoz, H. and Ozkan, B., 2005. An Analysis
of Energy Use and Input–Output Costs for Cotton
Production in Turkey. Renewable Energy, 30:145–
55.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 45-51
Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme
Sistemlerinin Uygulanabilirliliği
Abdullah Kasap1
1
Engin Özgöz2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Makineleri Anabilim Dalı, 60240, Tokat
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makineleri Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Tokat ilinde yürütülen bu çalışmada seçilen 165 işletmenin arazi büyüklükleri, ürün deseni, traktör
varlığı, alet-makine varlığı, ürün rotasyonu, uygulanan toprak işleme sistemleri ve mekanizasyon düzeyi
belirlenmiştir. Çalışmanın amacı; üreticilerin alternatif toprak işleme sistemlerini uygulama olanaklarının
belirlenmesidir. İncelenen işletmelerin ortalama arazi büyüklüğü 73 da’dır. İşletmelerdeki traktörlerin
%52.3’ü 10 yaşını doldurmamıştır. Yoğun bir şekilde toprak işlemede kulaklı pulluğun kullanıldığı ve farklı
toprak işleme sistemlerinin uygulanabilmesi için makine varlığının yetersiz olduğu belirlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Toprak işleme sistemleri, mekanizasyon seviyesi
Applicability of Different Tillage Systems and Agricultural Mechanization
Level in Tokat Province
Abstract: In this study; field size, plant pattern, number of tractors and farm machineries, plant rotations, soil
tillage systems and mechanization levels of the randomly selected 165 agricultural farms in Tokat province
were determined. This study was conducted to evaluate the employing capacity of farmers who applied
different soil tillage systems. Average field size farms investigated was 73 da, and about 52.3% of tractors
were zero to ten years old. Mouldboard plough was widely used in soil tillage. The presence of farm
machinery was insufficient to employ different tillage systems.
Key word: Soil tillage systems, mechanization level
1. Giriş
Bir tarımsal işletme ya da bölgenin tarım
makineleri ihtiyacının belirlenmesinde belirli
bazı yaklaşım ve modeller kullanılabilmektedir.
Bölgesel düzeyde ihtiyaçların sağlıklı bir
şekilde belirlenebilmesi ve planlamaya yönelik
doğru kararların alınabilmesi için; teknik ve
ekonomik yönlü bazı faktörlerin yanında,
dikkate alınacak bölge içinde yer alan
işletmelerin büyüklüğü, sayısı, üretim tekniği
ve ürün deseni gibi özelliklerin de bilinmesi
gerekmektedir. İşletme ölçeğinde ihtiyaçların
belirlenmesinden sonra bölgede yer alan
işletmelerin karakteristik özelliklerini yansıtan
model işletme sayıları dikkate alınarak bölgesel
düzeydeki ihtiyaçlar belirlenebilir (Işık ve ark.,
1995).
Toprak işleme uygulamalarının gelişimini
etkileyen asıl faktörler; uygun olmayan iklim ve
toprak şartlarını, verimin kalitesini artırmak için
yerel şartlara toprak işleme metotlarını adapte
etmek
amacıyla
bilimsel
sonuçların
kullanılmasını, daha modern toprak işleme
aletlerine duyulan ihtiyacı, enerji muhafazasını
ve toprak ve çevre koruma ihtiyacını
kapsamaktadır (Birkas et al., 2004).
Doğal kaynakların korunması, çevrenin
bozulma ve kirlenmekten arındırılması için,
* Yüksek lisans tezinden hazırlanmıştır.
sürdürülebilir tarım, buna bağlı olarak koruyucu
toprak
işleme
ve
doğrudan
ekim
uygulamalarının
ülkemizde
hızla
yaygınlaştırılması gerekmektedir (Aykas ve
ark., 2003). Geleneksel toprak işlemenin toprak
sıkışması, erozyon, nem muhafazası, yüksek
enerji ve zaman gereksinimi gibi problemlerinin
olduğu, dünya genelinde değişik iklim
bölgelerinde yapılan çalışmalarla
ifade
edilmektedir. Erozyon problemi ile birlikte
artan enerji maliyetleri, pulluğun kullanıldığı
geleneksel toprak işlemenin yerine alternatif
yöntemlerin
düşünülmesi
gerektiğini
göstermektedir (Köller, 2003).
Günümüzde toprak işlemenin hedefi;
sadece verimi yükseltmek değil, toprağın
verimliliğini devam ettirme, verimi ve ürün
kalitesini azaltılmış masrafla güvenceye almak
ve toprak korumanın gereklerini yerine
getirmektir (Zeren, 1985). Toprak işleme
sistemlerindeki gelişmeler bazı işlemlerin
azaltılması, kaldırılması, daha az enerji ihtiyacı
olan ve işlenen toprak yüzeyini azaltan
yöntemlere
geçişi
zorunlu
kılmaktadır
(Hoogmoed and Derpsch, 1985).
Belirli bir alan için doğru toprak işleme
sisteminin seçimi, basit bir işlem değildir.
Toprak işleme sisteminin başarısı üzerine;
Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği
toprak, iklim ve ürün rotasyonunun etkisine
ilaveten verim ilişkileri ve tecrübe de etkilidir.
Toprak işleme sisteminin seçiminde karar
verilirken muhtemelen net kar ve erozyonu
azaltma potansiyeli dikkate alınmalıdır (Griffith
et al., 1992). Geleneksel toprak işleme yerine
koruyucu toprak işleme uygulama kararı;
erozyon probleminin ciddiliği, toprak tipi, ürün
rotasyonu, mevcut ekipman gibi faktörler
dikkate alınarak verilmelidir (Janssen and Hill,
1994).
Bu çalışma; yöre çiftçisinin, alternatif
olabilecek
toprak
işleme
sistemlerini
uygulayabilme kabiliyetini belirlemek ve
yapılacak toprak işleme çalışmaları için temel
veri oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Bu
amaçla; yöredeki arazi büyüklükleri, ürün
rotasyonu, traktör varlığı, toprak işleme alet
makine-varlığı ve uygulanan toprak işleme
sistemleri, ürün rotasyonu ve mekanizasyon
düzeyi belirlenmiştir.
2. Materyal ve Metot
Bu çalışmada veriler bir anket çalışması ile
toplanmıştır. Hazırlanan anket formları Tokat
merkez ve ilçelerindeki işletme sahipleriyle bire
bir soru cevap şeklinde doldurulmuştur.
Yapılan anket çalışmasının ilçelere göre
dağılımı ve toplam anket içerisindeki yüzdelik
dilimi Çizelge 1’de verilmiştir.
Elde edilen verilerle; bölge çiftçisinin arazi
büyüklükleri, yetiştirilen ürün deseni, traktör
varlığı ve mevcut traktörlerin model, güç ve yaş
cinsinden karşılaştırmaları, çiftçilerin sahip
olduğu alet-makine varlığı, uygulanan toprak
işleme sistemleri, ürün rotasyonu ve
mekanizasyon düzeyi belirlenmiştir.
Çizelge 1. Anket Çalışmasının İl Genelindeki Dağılımı ve
Toplam Anket İçerisindeki Yüzdelik Dilimi
Anket bölgesi
Sayı (adet)
Yüzdelik dilimi (%)
Tokat Merkez
30
18.18
Almus
10
6.06
Artova
10
6.06
Başçiftlik
10
6.06
Erbaa
20
12.12
Niksar
21
12.73
Pazar
19
11.52
Reşadiye
10
6.06
Sulusaray
6
3.64
Turhal
9
5.45
Yeşilyurt
10
6.06
Zile
10
6.06
Toplam
165
100.00
50
3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma
3.1. Tarımsal Yapı
Seçilen 165 üreticinin toplam arazi varlığı
12038 da’dır. Arazilerin yaklaşık %60’ında
sulu, %40’ında ise kuru tarım yapılmaktadır.
Ankete alınan işletmelerin ortalama arazi
büyüklüğü 73 da’dır. Arazi büyüklüklerinin
yüzde dağılımına göre; % 23.03’lük oranıyla
45.1-65 da arazinin en fazla, 105.1-125 da
arazinin ise, % 3.64 oranıyla en az olduğu
görülmektedir. İşletmelerin % 72.72’si 0-85 da
arasında değişen arazi büyüklüğüne, geri kalanı
ise 85 da’dan daha büyük arazilere
sahiptir(Çizelge 2).
Çizelge 2. Arazi Büyüklükleri
Arazi büyüklüğü
Sayı
(da)
(Adet)
5-25
18
25.1-45
37
45.1-65
38
65.1-85
27
85.1-105
13
105.1-125
6
125.1-145
7
>145
19
Toplam
165
Yüzdelik dilimi
(%)
10.91
22.42
23.03
16.36
7.88
3.64
4.24
11.52
100.00
Toplam arazinin % 45.94’ünde buğday, %
13.19’unda şeker pancarı, % 7.18’inde ise mısır
tarımı yapılmaktadır. Yem bitkilerine son
yıllarda uygulanan teşvikler sayesinde yem
bitkilerinin üretimi de ürün deseninde
%16.87’lik bir orana sahip olmuştur. Yem
bitkileri yüzde olarak buğday ve şekerpancarı
üretiminden sonra gelmektedir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Ürün Deseni ve Üretim Alanı
Üretim alanı büyüklüğü
Bitki cinsi
(da)
(%)
Buğday
5530.50
45.94
Şeker Pancarı
1587.50
13.19
Mısır
865.00
7.18
Arpa
762.00
6.33
Fiğ
726.00
6.03
Tiriticale
536.00
4.45
Yonca
441.00
3.66
Nohut
261.00
2.17
Ayçiçeği
178.00
1.48
Yulaf
49.00
0.41
Tütün
34.00
0.28
Çavdar
7.00
0.06
Haşhaş
7.00
0.06
Mercimek
3.00
0.02
Çemen
3.00
0.02
Bahçe
695.75
5.78
Meyve
246.00
2.04
Bağ
106.00
0.88
Toplam
12 037.75
100.00
A.KASAP, E.ÖZGÖZ
Dikkate alınan işletmelerin tümü, ürün
rotasyonlarında buğdaya yer vermektedir.
İşletmelerin % 11.65’i nadas uygulaması
yapmaktadır. Ayrıca; işletmelerin % 34.95’i
ürün rotasyonlarında mısır yetiştiriciliğine yer
vermektedir. Bölgede ki üretim deseninin tarla
bitkileri, sebze ve yem bitkilerini içerdiği
görülmektedir. Ürün rotasyonunda bu bitkilerin
dışında oran olarak az da olsa tütün, soğan,
sarımsak gibi bitkilere de rastlanmıştır (Çizelge
4).
Çizelge 4. Uygulanan Ürün Rotasyonu
Ürün Rotasyonu
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Domates
Arpa
Fiğ
Mısır
Nadas
Nadas
Nadas
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Nohut
Arpa
Tütün
Soğan-Sarımsak
Fiğ&Mısır
Fiğ
Tritikale
Buğday
Ş.Pancarı
Nohut
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Buğday
Mısır
Arpa
Buğday
Buğday
Buğday
Arpa
Fiğ
Mısır-Yulaf-Mercimek-Nohut-Fiğ
Buğday
Karpuz
Ayçiçeği
Domates
Buğday
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Ş.Pancarı
Toplam
3.2. Tarımsal Mekanizasyon
3.2.1. Tarım Traktörleri
Anket çalışmasında hemen hemen tüm
işletmelerin en az bir traktörü olduğu
görülmüştür. Ankete katılan 165 çiftçiye ait
toplam traktör sayısı 174 adettir. Arazi varlığı
100 da’dan fazla olan işletmelerin bazılarında 1
den fazla traktör olduğu belirlenmiştir.
Ekonomik ömür dikkate alınmadan yapılan
değerlendirmede, işletmelerin ortalama traktör
gücü 40.4 kW’dir. Bölgede yaygın olarak
(%79.25) 30-45 kW güç grubunda ki
traktörlerin kullanılmakta olduğu saptanmıştır
(Çizelge 5). Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 8.
beş yıllık kalkınma planına göre, ekonomik
park durumuna (traktör ömrünün 15 yıl olduğu
ve bunun üzerindeki yaşta bulunan traktörlerin
park dışında olduğu varsayılarak yapılan
hesaplamalara) göre 1990, 1995 ve 1998 yılları
için ülkemizin ortalama güç değerleri sırasıyla
39.8 kW, 42.2 kW ve 43.2 kW olarak
belirtilmiştir (Anonymous, 2001).
Bir traktörün yıllık çalışma saati 579 h ve
toplam ekonomik ömrünün 10 000 h olduğu
(Sabancı ve Akıncı, 1996) göz önünde
Uygulanma oranı
Sayı (Adet)
Yüzde (%)
8
3.88
13
6.31
15
7.28
9
4.37
13
6.31
7
3.40
4
1.94
12
5.83
5
2.43
9
4.37
19
9.22
42
20.39
11
5.34
26
12.62
9
4.37
4
1.94
206
100.00
bulundurulursa, traktörlerin %60.92’sinin 15
yıllık ekonomik ömrün altında olduğu
görülmektedir. Ankete alınan işletmelerdeki
traktörlerin %52.3’ünün 10 yaş ve altında
olması dikkat çekmektedir. Traktörlerin
%25.86’sının da 25 yaşın üzerinde olduğu
saptanmıştır (Çizelge 6).
3.2.2. Tarım Alet ve Makineleri
Yapılan
anket
sonuçlarına
göre;
işletmelerin sahip olduğu tüm alet-makine
içerisinde, toprak işleme alet-makineleri, %
51.79’luk bir yer tutmaktadır. Kulaklı pulluk %
20.78’lik oranla en çok rastlanan toprak işleme
aleti olurken çizel, rototiller, toprak frezesi ve
dipkazan gibi alternatif toprak işleme
sistemlerinde kullanılan toprak işleme alet ve
makineleri ise, tüm alet-makine varlığı
içerisinde % 1’lik orandan daha düşük
seviyelerde bulunmaktadır (Çizelge 7).
Ankete katılan işletmelerin % 96.73’ünde
toprak işlemede kulaklı pulluk kullanılmaktadır.
Bu sonuçtan da anlaşılacağı üzere kulaklı
pulluk yörede toprak işleme amacıyla kullanılan
en önemli alettir.
51
Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği
Çizelge 5.Tarım Traktörlerinin Firma, Marka, Tip ve Güç Dağılımları
Traktör sayısı
Güç
Firma
Marka-Tipi
(kW)
(Adet)
(%)
MF 135
33.4
15
8.62
MF 148
34.5
1
0.57
MF 165
44.2
21
12.07
MF 168
48.5
1
0.57
MF 175
50.7
3
1.72
MF 240
34.5
49
28.16
MF 255
40.4
3
1.72
UZEL
MF 260
48.1
2
1.15
MF 265
47.8
3
1.72
MF 266
48.1
3
1.72
MF 275
48.5
2
1.15
MF 285 S
57.4
1
0.57
MF 285
58.9
3
1.72
MF 286
60.0
2
1.15
MF 398
73.6
1
0.57
TF 450
35.7
1
0.57
TF 480
35.3
5
2.87
Fiat 540
40.2
1
0.57
Fiat A 50
39.7
2
1.15
Fiat 50 C
36.7
2
1.15
TÜRK TRAK.
Fiat 54 C
39.7
9
5.17
TF 55-46
40.5
3
1.72
TF 55-56
40.5
7
4.02
TF 60-56
44.2
6
3.45
TF 70-56
51.5
4
2.30
TF 70-66
51.5
1
0.57
NEW HOLLAND TD 65 D
44.1
1
0.57
U 155
33.6
1
0.57
UNİVERSAL
U 445
33.1
4
2.30
HEMA
Ford 3600
34.6
1
0.57
İnt 444
32.4
1
0.57
TOE
İnt 654
47.8
3
1.72
Steyr 8053
36.8
2
1.15
TZDK
Steyr 8073
51.5
1
0.57
70
51.5
2
1.15
SAME
60
44.2
1
0.57
Başak
2073 S
51.5
1
0.57
Tümosan
82-80 N
60.4
1
0.57
BMC
L184
22.1
1
0.57
Belarus
Belarus
67.1
1
0.57
Hanımağa
R 45
33.6
1
0.57
İşbora
4200
40.4
1
0.57
Toplam
174
100.00
Toplam traktör sayısı
(Adet)
(%)
110
63.22
4384.6
62.26
41
23.56
1690.2
24.00
1
0.57
44.1
0.62
5
2.87
166
2.36
1
0.57
34.6
0.49
4
2.30
175.8
2.50
3
1.72
125.1
1.78
3
1.72
147.2
2.10
0.57
0.57
0.57
0.57
0.57
0.57
100.00
51.5
60.4
22.1
67.1
33.6
40.4
7042.7
0.73
0.86
0.31
0.95
0.48
0.56
100.00
1
1
1
1
1
1
174
Çizelge 6. Traktör Yaş Dağılımları
Yaş
0-5
6-10
11-15
16-20
21-25
26-30
31+
50
Model
2004-1999
1998-1994
1993-1989
1988-1984
1983-1979
1978-1974
1973Toplam
Toplam Güç
(kW)
(%)
Traktör yaş dağılımları
(Adet)
(%)
48
27.59
43
24.71
15
8.62
9
5.17
14
8.05
35
20.11
10
5.75
174
100.00
A.KASAP, E.ÖZGÖZ
Çizelge 7. İşletmelerin Tarım Alet-Makine Varlıkları
Adet
Yüzde değeri (%)
Kulaklı Pulluk (2 gövdeli)
29
3.79
Kulaklı Pulluk (3 gövdeli)
110
14.38
Kulaklı Pulluk (4 gövdeli)
15
1.96
Kulaklı Pulluk (5 gövdeli)
5
0.65
Çizel
4
0.52
Dişli Tırmık
89
11.63
Diskli tırmık
56
7.32
Kültivatör
57
7.45
Rototiller
5
0.65
Toprak Frezesi
5
0.65
Merdane
16
2.09
Dipkazan
1
0.13
Lister
3
0.39
Ekim makinesi
31
4.05
Silaj Makinesi
16
2.09
Santrüfüj Su Pompası
29
3.79
Pancar Sökme Aleti
4
0.52
Pancar Sök. Makinesi
7
0.91
Pülverizatör
24
3.14
Biçerdöver
3
0.39
Goble
1
0.13
Tarım Arabası
83
10.85
Patates Sökme Makinesi
3
0.39
Saman Yapma Makinesi
9
1.18
Sap Toplama Makinesi
2
0.26
Ot Kıyma Makinesi
1
0.13
Sap Döver Harman Makinesi
73
9.54
Tesviye Küreği
6
0.78
Ahır Gübresi Yükleme Kepçesi
5
0.65
Kanatlı Orak makinesi
34
4.44
Santrüfüj Gübre Dağıtma Makinesi
18
2.35
Pnömatik Hasas Ekim Makinesi
5
0.65
Tamburlu Çayır Biçme Makinesi
3
0.39
Çapa Makinesi
11
1.44
Toprak Burgusu
1
0.13
Fide Dikim makinesi
1
0.13
Toplam
765
100.00
Kulaklı
pulluğun
kullanılmadığı
sistemlerde esas sürme işlemi çizel (% 0.41),
rototiller (% 0.41) ve kültivatör (% 2.45) ile
yapılmaktadır. Uygulanan toprak işleme
sistemleri içerisinde en çok uygulanan aletmakine kombinasyonunu % 12.24 ile kulaklı
pulluk + kültüvatör + tırmık ile kulaklı pulluk +
diskli tırmık + tapan oluştururken ikinci sırayı
%11.43 ile kulaklı pulluk + tırmık + merdane
oluşturmaktadır.
Anket
verilerinden
anlaşılacağı üzere, bölgede yaygın olarak
geleneksel
toprak
işleme
yöntemi
uygulanmaktadır.
Çiftçilerin
alet-makine
varlıkları, uyguladıkları rotasyonlar ve toprak
işleme sistemleri bu yargıyı destekler
niteliktedir (Çizelge 8).
İncelenen işletmelerin % 34.95’i ürün
rotasyonlarında mısır yetiştiriciliğine yer
vermektedir (Çizelge 4). Yörenin iklim şartları,
Tarım alet makine sayısı / Traktör sayısı oranı
0.16
0.63
0.09
0.03
0.02
0.51
0.32
0.33
0.03
0.03
0.09
0.01
0.02
0.18
0.09
0.17
0.02
0.04
0.14
0.02
0.01
0.48
0.02
0.05
0.01
0.01
0.42
0.03
0.03
0.19
0.10
0.03
0.02
0.06
0.01
0.01
4.40
toprak özellikleri ve ürün deseni dikkate
alınarak, toprak ve su kaynaklarını koruyan ve
kârlılığı yüksek olan farklı toprak işleme
sistemlerinin
uygulanması
kaçınılmazdır.
Ancak; 165 işletme için yapılan değerlendirme
incelendiğinde, öncelikle üreticilerin farklı
toprak işleme sistemlerinin uygulanması
konusunda bilgilendirilmesi ve alet makine
varlıklarını buna göre çeşitlendirmeleri
gerekmektedir.
3.3. Mekanizasyon Seviyesi
Mekanizasyon seviyesini belirlemek için
alan, traktör sayısı ve traktör gücü değerleri
dikkate alınmıştır. Mekanizasyon seviyesi
göstergeleri 144.55 traktör/1000ha, 6.92
ha/traktör ve 5.85 kW/ha olarak belirlenmiştir
(Çizelge 9).
51
Tokat İlinin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Farklı Toprak İşleme Sistemlerinin Uygulanabilirliliği
Çizelge 8. Uygulanan Toprak İşleme Sistemleri
Uygulanan Toprak İşleme Sistemi
Kulaklı Pulluk
Rototiller
Kulaklı Pulluk
Dişli tırmık
Kulaklı Pulluk
Dişli tırmık
Kulaklı Pulluk
Dişli tırmık
Kulaklı Pulluk
Çizel
Kulaklı Pulluk
Çizel
Çizel
Merdane
Rototiller
Kulaklı Pulluk
Rototiller
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Kültivatör
Kulaklı Pulluk
Diskli tırmık
Kulaklı Pulluk
Diskli tırmık
Kulaklı Pulluk
Diskli tırmık
Kulaklı Pulluk
Sürgü
Kulaklı Pulluk
Sürgü
Kulaklı Pulluk
Dişli tırmık
Kulaklı Pulluk
Dişli tırmık
Kulaklı Pulluk
Kulaklı Pulluk
Sürgü
Merdane
Sürgü
Tırmık+Merdane
Diskli tırmık
Rototiller
Sürgü
Merdane
Dişli tırmık
Dişli tırmık
Diskli tırmık
Dişli tırmık
Sürgü
Diskli tırmık
Kültivatör&Lister
Kültivatör
Çizelge 9. Ankete Alınan İşletmelerin Mekanizasyon
Seviyesi ve Türkiye Ortalaması
Mekanizasyon
Mekanizasyon
Türkiye
Göstergeleri
Seviyesi
Ortalaması
1000 ha’a düşen
traktör sayısı
144.55
52.43
(traktör / 1000 ha
Bir traktöre düşen
alan miktarı
6.92
19.07
(ha / traktör)
1 ha’a düşen
traktör güç miktarı
5.85
2.27
(kW / ha)
Ankete alınan işletmelerin traktör/1000ha
ve kW/ha değerleri Türkiye'ye ait değerlerle
(52.43 traktör/1000 ha, 19.07 ha/traktör ve 2.27
kW/ha) karşılaştırıldığında oldukça yüksek iken
ha/traktör değeri daha düşüktür (Altuntaş ve
Demirtola, 2004). Bu değerlerin Türkiye
ortalamasının üzerinde çıkması ankete alınan
işletmelerin traktör sayısı ortalamasının birden
fazla ve işletmelerin sahip olduğu arazi
büyüklüğünün küçük olmasından kaynaklandığı
düşünülmektedir.
50
Sürgü
Merdane
Sürgü
Merdane
Diskli tırmık
Toplam
Merdane
Miktar
(Adet)
(%)
1
0.41
28
11.43
22
8.98
24
9.80
2
0.82
1
0.41
1
0.41
1
0.41
2
0.82
1
0.41
18
7.35
9
3.67
30
12.24
4
1.63
8
3.27
9
3.67
30
12.24
26
10.61
10
4.08
6
2.45
4
1.63
3
1.22
5
2.04
245
100.00
4. Sonuç
Ankete alınan işletmelerin ortalama arazi
büyüklükleri (73 da) 1990’larda 53 da olan
Türkiye ortalamasına göre daha yüksektir.
Ankete alınan işletmelerdeki traktörlerin
% 52.3’ünün 10 yaş ve altında olması dikkat
çekmektedir. Traktörlerin %25.86’sının da 25
yaşın üzerinde olduğu saptanmıştır. İşletmeler
traktör varlığı yönünden oldukça iyi
durumdadır.
Kulaklı pulluk %20.78’lik oranla en çok
rastlanan toprak işleme aleti olurken çizel,
rototiller, toprak frezesi ve dip kazan gibi
alternatif toprak işleme sistemlerinde kullanılan
toprak işleme makineleri ise tüm alet-makine
varlığı içerisinde %1’lik orandan daha düşük
seviyelerde bulunmaktadır. Uygulanan toprak
işleme sistemleri dikkate alındığında, yoğun bir
şekilde esas sürme amacı ile kulaklı pulluğun
kullanıldığı görülmektedir. Yörede farklı toprak
işleme sistemlerinin uygulanabilmesi için,
toprak işleme alet-makineleri varlığının yetersiz
olduğu görülmektedir.
A.KASAP, E.ÖZGÖZ
Kaynaklar
Altuntaş, E., Demirtola, H., 2004. Ülkemiz Tarımsal
Mekanizasyon Düzeyinin Coğrafik Bölgeler
Bazında Değerlendirilmesi. GOÜ Ziraat Fakültesi
Dergisi, 21 (2): 63-70.
Anonymous, 2001. Tarım Alet ve Makineleri Sanayii.
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, Yayın No: DPT: 2546-ÖİK:
562, Ankara.
Aykas, E., Yalçın, H., Çakır, E., 2003 Günümüzde
Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim.
Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim
Çalıştayı, 23-24 Ekim 2003, Bildiriler Kitabı, s. 1-8,
İzmir.
Birkas, M., Jolankai, M., Gyuricza, C., Percze, A., 2004.
Tillage Effects on Compaction, Earthworms and
Other Soil Quality Indicators in Hungary. Soil and
Tillage Research,78: 185-196.
Griffith, D.R., Moncrief, J.F., Eckert, D.J., Swan, J.B.,
Breitbach, D.D. 1992. Crop Respons to Tillage
Systems. In: Conservation tillage systems and
Management. MWPS-45, 122 Davidson Hall, Iowa
State University, Ames, IA.
Hoogmoed, W.B., Derpsch, R., 1985. Chisel Ploughing as
an Alternative Tillage Systems in Parana, Brazil.
Soil and Tillage Research, 6: 53-67.
Işık, A., Akıncı, İ., Sabancı, A., 1995. GAP Bölgesine
Uygun Tarım Makinaları Seçimi ve 2000’li Yıllarda
Park Talebi. Tarımsal Mekanizasyon 16. Ulusal
Kongresi, 5-7 Eylül, Bildiriler Kitabı, 45-54, Bursa.
Janssen, C., Hill, P., 1994. What is Conservation Tillage?
Cooperative Extension Service, Purdue University,
West Lafayette, IN. Retrieved 08.07.2004,
from www. agcom.purdue.edu/AgCom/Pubs
Köller, K., 2003. Conservation Tillage-Technical,
Ecological and Economic Aspects. Koruyucu
Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim Çalıştayı, 23-24
Ekim 2003, Bildiriler Kitabı, s. 9-34, İzmir.
Sabancı, A., Akıncı, İ., 1996. Türkiye’deki Traktör Parkı
ve Bu Parktaki Traktöre Ait Bazı Teknik Özellikler.
6. Uluslararası Tarımsal Mekanizasyon ve Enerji
Kongresi, Ankara.
Zeren, Y., 1985. Toprak İşlemesiz Tarım Tekniği ve İkinci
Ürün Soya ve Mısır Uygulaması. Zirai Donatım
Kurumu Mesleki Yayınları, Yayın No: 9, Ankara.
51
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 53-58
Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler
Fatih M. Kızıloğlu
Mustafa Okuroğlu
İbrahim Örüng
Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 25240, Erzurum
Özet: Ülkemizde kırsal yerleşimlerin büyük çoğunluğu plansız yerleşimler şeklinde ve her an doğal afetlerin
etkisi altındadır. Yerleşim yerlerini etkileyen doğal afetlerin başlıcaları; deprem, çığ, sel ve su baskınları olup
birçok mal ve can kaybına neden olabilmektedir. Bu makalede, kırsal yerleşimlerin planlanmasında doğal
afetlerin etkileri, oluşturabileceği zararlar ve bu zararları en az düzeye indirebilmek için alınması gereken
önlemler ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kırsal yerleşim, Doğal afetler,
Rural Settlements and Natural Disasters
Abstract: Most of rural settlements are unplanned settlements and exposed to natural disaster. The main
natural disasters causing to economical losses and loss of life in the settlements, are earthquake, avalanche,
flooding and inrush of water. The effects of natural disasters, losses caused by it and precautions taken to
minimize the losses were investigated in this study
Key words: Rural settlements, Natural disasters,
1. Giriş
Daha az nüfus yoğunluğuna sahip olmak
üzere, genellikle uğraşı alanı tarımsal üretim
olan yerleşimlere kırsal yerleşimler adı
verilmekledir. Ülkemizdeki bu tip yerleşimler;
insanlar tarafından çeşitli nedenlerle kurulmuş
olup, günümüze kadar gelmiştir. Bu süreç,
tarihi gelişme çerçevesi içinde oluşmuş ve çoğu
yerde yerleşim planlaması ilkelerinden yoksun
olarak ortaya çıkmıştır.
Ülkemizdeki kırsal yerleşimlerin büyük
çoğunluğunda hakim olan plansızlık, birtakım
olumsuzlukları da birlikte getirmektedir. Bunlar
arasında en önemlisi, doğal afetlerin her an
etkisinin hissedilmesi ve sonuçta büyük can ve
mal kayıplarının ortaya çıkması gösterilebilir.
Yerleşim yerlerini etkileyen doğal afetler
içinde; deprem, çığ, sel ve su baskını gibi
istenmeyen doğa olayları sayılabilir. Bunların
oluş şekli ve etkileri her ne kadar farklı olsa bile
sonuçta yerleşim yerlerinde yaşayan kişiler için
can ve mal kaybına neden olmaları söz
konusudur.
Türkiye hem jeolojik yapısı hem de
yerleşim düzenindeki ve kentleşmedeki gittikçe
yaygınlaşan çarpıklıklar nedeniyle ve çok ileri
düzeye varan doğal dengenin bozulması
yüzünden, doğal afetlere karşı korunabilme
yeteneğini kaybetmektedir.
2. Kırsal Yerleşimler İçin Etkili Doğal
Afetler ve Alınacak Önlemler
2.1. Deprem
Deprem, esnek yapılı yer kabuğu
tabakasının kırılması ya da dengesinin
bozulmasıyla oluşan şok sonucunda açığa çıkan
enerjinin sarsıntılar biçiminde yeryüzüne
yayılması olayıdır. Deprem, bir anda büyük
ölçüde can ve mal kayıplarına neden olabilen
doğal afetlerin başında gelmektedir.
Doğal afetler konusu özellikle deprem,
bütün insanlık ve Türkiye için yaşamsal önem
taşımaktadır. Günümüzde insan toplulukları
için depremin etkilerinden korunmak amacıyla
topraklarını
terk
etme
olanağı
bulunmamaktadır. Bu nedenle insanlar doğal
afetlerin en korkuncu ve en yıkıcısı olan
depremlerle bir arada yaşamayı ve depremlerin
oluşturabileceği zararları azaltmanın yollarını,
topraklarını terk etmeden öğrenmek zorundadır.
Yapıların depreme dayanımlı olarak
planlanmasından amaç, oluşabilecek bütün
zararların önlenmesi değildir. Çünkü böyle bir
planlama, yapı maliyetlerinin çok yükselmesine
neden olur. Bir yapının deprem etkisiyle
yıkılması
sonucunda
oluşabilecek
can
kayıplarının önlenmesi başlıca amaç olmalıdır.
Şiddetli bir depremde yapının çatlayabileceği
fakat yıkılmayacağı beklenmeli ve onarımın
gerekebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler
Ülkemizde hazırlanan "Deprem Bölgeleri
Haritası”, ülkemiz topraklarının yaklaşık
%96'sının deprem bölgeleri içerisinde yer
aldığını, nüfusumuzun % 98'inin de bu
bölgelerde yaşadığını göstermekledir.
Türkiye nüfusunun yaklaşık % 40’ı; kırsal
alanlarda,
mühendislik
hizmetleri
sunulmaksızın
ve
uygun
teknoloji
kullanılmaksızın, yalnız bölgesel malzeme
kullanılarak, ilkel yöntemlerle, gelenek ve
göreneklere göre yapılmış kırsal yapılarda
yaşamaktadır. Bu nedenle, günümüze kadar
ortaya çıkan depremlerde ölen ve yaralanan
insanların, hasar gören yapıların, kayba uğrayan
hayvanların ve diğer maddi zararların çoğu
kırsal alanlarda olmuştur. Özellikle mühendislik
hizmetleri ve teknolojiden çok az yararlanabilen
Doğu Anadolu Bölgesinde her hangi bir
zamanda oluşabilecek depremden, en fazla
oranda kırsal yapılar ile yörede yaşayan insan
ve hayvanların zarar göreceğini söylemek
olasıdır.
Deprem konusunda yapılan araştırmalar,
yapıların deprem sorunlarını büyük ölçüde
çözümleme yolundadır. Bununla birlikte
tarımsal yapıların depreme ilişkin sorunları,
bunların dinamik analizlerinde ortaya çıkan
bazı zorluklardan dolayı yeterli düzeyde
açıklığa
kavuşturulamamıştır.
Tarımsal
yapıların depreme dayanımı konusundaki
alınacak bazı önlemler ve göz önüne alınacak
bazı noktalar, sorunun çözümüne yardımcı
olabilecektir.
Yerleşim yerleri, özellikle kırsal yerleşim
yerlerini seçerken, zeminin özelliklerinin teknik
bakımdan uygun olup olmadığına özen
gösterilmemektedir.
Deprem
nedeniyle
yapılarda oluşabilecek hasarların ve çatlakların
en önemli nedenleri, kötü temel zemini ve
temelde zamanla oluşan farklı çökmelerdir.
Yapıların temel duvarlarıyla zemine iletilen
yükler,
zemin
tarafından
emniyetle
taşınabiliyorsa ve zemin homojen ise deprem
anında farklı çökmeler oluşmayacağından,
yapılarda hasar da oluşmayacaktır.
Depremleri önlemek olanaksız olsa da
depremlerin zararları büyük ölçüde azaltılabilir.
Depremin zararlarını azaltabilmek için yerleşim
yerlerini bilimsel verilere göre belirlenmesi ve
özel
inşaat
yöntemleri
geliştirilmesi
gerekmektedir. Türkiye’de şimdiye kadar bu
gibi önlemler konusunda çok ihmalci
davranılmıştır. Kırsal alanlarda özellikle de
58
Doğu Anadolu Bölgesindeki barınma koşulları
yetersiz olan yapıların depreme karşı
dayanımının artırılmasına ilişkin olarak gereken
önlemler alınmalıdır.
Şiddetli deprem etkisinde bulunan
bölgelerin
zayıf
olarak
nitelendirilen
zeminlerinde
yapı
kurulmasından
kaçınılmalıdır. Bu nedenle yeni kurulacak
yerleşimlerde, bölgenin deprem şiddeti ve
zemin özelliğine önem verilmesiyle birlikte orta
ve şiddetli derecede sismik koşulların egemen
olduğu mevcut yerleşimlerde de özel yapı
tekniği uygulaması ile ilgili gerekli önlemler
alınmalıdır.
Yapının ağırlığı azaldıkça
deprem
kuvvetlerinin yapı üzerindeki etkisi de
azalmaktadır.
Bu
nedenle
deprem
bölgelerindeki yapılarda rijitlikle birlikte
hafifliğin sağlanması, özellikle tarımsal
yapılarda hafif çatıların kullanılması deprem
etkisinin azaltılması bakımından önemlidir.
Tarımsal yapılar genellikle tek veya iki
katlı olduğundan uygun nitelikli malzeme
kullanılması ve iyi bir yapım tekniğinin
uygulanmasıyla daha yüksek yapılara oranla,
bunlarda daha ucuz ve kolay olarak deprem
etkisinin azaltılması olanakları bulunabilir.
Ülke genelinde ve özellikle de deprem
bölgelerinde
yapılarda
kullanılan
yapı
malzemelerinde standardizasyona gidilmeli,
hafif malzemelerin kullanılma olanakları
sağlanmalıdır.
Geliri sınırlı kırsal yerleşimler göz önüne
alınırsa konut ve diğer tarımsal yapıların
hepsinin çok dayanımlı veya eşit derecede
dayanıma sahip olacak şekilde planlanması
gereksizdir. Bu bakımdan can kayıplarının
önlenmesi ön planda tutularak tarımsal
yapıların önem derecesine göre yeterli
dayanıma sahip olacak şekilde planlanmaları
düşünülmelidir.
Tarımsal yapılarda, taban planının biçimi
deprem etkisinin azaltılması bakımından önem
taşımaktadır. Kare, dikdörtgen ve daire gibi
basit taban alanına sahip yapılar deprem
etkilerine karşı en dayanımlı biçimleri
oluşturmaktadır. Buna karşılık bir yapının taban
planının. L, H, T ve U şeklinde olması
durumunda deprem sırasında birbirine dik
blokların ayrı ayrı hareket etmesi nedeniyle
birleşme yerlerinde çok yüksek gerilmeler
oluşması sonucu ortaya çıkan çatlaklar, yapının
yıkılmasına yol açmakladır. Depreme karşı,
F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG
yapının merkezi eksenine göre olanaklar
ölçüsünde simetrik olması sağlanmalıdır.
Merkezi eksenine göre simetrik olmayan
yapılar,
eksen doğrultusundaki
deprem
kuvvetiyle sarsıldığında dönme tehlikesinde
kalarak yıkılabilmektedir.
Deprem etkisinin azaltılması bakımından
duvarlar ve yapı elemanları birbirlerine çok iyi
bağlanmalıdır. Yapı elemanları ve duvarlar
birbirine iyi bir şekilde bağlanmayan yapılarda
depremin ilk şoku sırasında genellikle köşelerde
çatlaklar oluşmakta, daha sonraki şoklarda ise
çatlakların birbirinden ayrılmasıyla yapı çöküp
yıkılabilmektedir. Yapı elemanları, birbirlerine
sağlam, gerektiğinde demir donatılı, kolon,
kiriş, hatıl, lento ve sömellerle bağlanmalı,
gerekli rijitlik sağlanmalıdır. Kapı ve pencere
boşlukları gereğinden fazla olmamalı ve
duvarlara dengeli bir şekilde dağıtılmalı,
boşluklarla köşeler arasında ve boşluklar
arasında belirli bir aralık bırakılmalıdır.
Yapının en zayıf
kısmı deprem
kuvvetlerine dayanamazsa yapının diğer
kısımları da yıkılabilir. Bu nedenle yapıda
yeterli nitelikte ve özellikleri çok değişmeyen
hafif
malzeme
kullanılmasına
özen
gösterilmelidir. Yapı malzemelerinin iyi olması
yanında kullanılan harçların ve işçiliğin iyi ve
özenle yapılması gerekmektedir.
Depreme dayanıksız, yapıların tümünü
kısa sürede ıslah etmek çok zordur. Bununla
birlikte, geç kalınmış olsa da bu konuda
çalışmalara başlanması gerekmektedir.
2.2. Çığ
Dağlık alanların dik yamaçlarında, fazla
kar yağışından sonra ortaya çıkan kar
tabakasının harekete geçmesine "kar çığı" denir.
Vadiler boyunca kurulan yerleşimlerde
özellikle çığ riski fazladır. Ülkemizde çığ
olaylarının büyük bir kısmı kırsal alanlarda
ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda özellikle
Kuzey ve Doğu Anadolu'nun dağlık
kesimlerinde normalin çok üzerinde düşen kar
yağışları ve orman örtüsünün de ortadan
kaldırılmasının etkisiyle çığ olaylarında artma
görülmüştür. Ülkemizde görülen doğal afetlerin
(deprem, su baskını, heyelanlar, kaya düşmesi,
fırtına, şiddetli yağışlar vb.) etkileri içinde çığın
oranı % 0,2 iken, son yıllarda özellikle 1992
yılından sonra oluşan yoğun çığ olayları sonucu
bu oran % l'e yükselmiştir. Türkiye'nin daha
çok Doğu, Güneydoğu ve Kuzeydoğu Anadolu
yerleşim bölgelerinde ortaya çıkan çığ olayları,
gerek can kaybı, gerekse maddi hasarlar
açısından depremden sonra ikinci derecede
önemli doğal afetler konumundadır.
Çığ olayları; yerleşim birimleri, tarım
arazileri, haberleşme, ulaşım ve enerji nakil
hatları, sanayi, askeri ve diğer benzeri tesisler
için büyük tehlikeler oluşturmaktadır. Çığlar;
erozyona, su baskınlarına, su yolları ve ulaşım
hatlarının kapanmasına ve ekonomik açıdan
birtakım sorunlara neden olmaktadır. Çığ, aynı
zamanda yeryüzünün topoğrafik yapısını da
değiştirebilmektedir. Çığlar, özellikle tarımsal
yapı ve işletmelerde can ve mal kaybına neden
olmakta, insanları göçe zorlamaktadır. Çığın
oluşum koşulları ve çığ tehlikesine karşı
alınabilecek önlemlerin bilinmesi; can ve mal
kaybını, ortaya çıkacak diğer zararları
önleyebilir ya da azaltabilir.
Çığ oluşumunu etkileyen faktörler;
değişken faktörler, değişken olmayan faktörler
ve diğer faktörler olarak sınıflandırılabilir.
Değişken faktörler meteorolojik faktörler olup
bunlar; kar yağışının miktarı ve hızı, yağmur,
fırtına, rüzgâr ve hava sıcaklığıdır. Değişken
olmayan faktörler topoğrafik faktörler olup
bunlar da; arazinin eğim derecesi, eğim
uzunluğu, eğim şekli, bakısı ve arazinin
yüksekliğidir. Diğer faktörler arasında ise
buzullar, deprem ve insanların etkileri yer
almaktadır.
Çığ olma olasılığı olan alanlarda
topoğrafik koşullar çok iyi belirlenmelidir.
Genellikle eğimi 20° - 50° arasında olan
özellikle 35° - 45° eğimli yamaçlarda çığ olayı
sıkça görülür. Yamaç altları ve vadi içlerinde
kurulan yerleşimlerde çığ oluşma olasılığı ile
hasar miktarında artış olmaktadır. Yamaçların
ve vadilerin doğal zemin yapısının çeşitli
nedenlerle bozulması ve yol yarmaları çığ
olasılığını artırmaktadır.
Çeşitli meteorolojik veriler belirlenerek,
çığ olma olasılığı ortaya konabilir. Şiddetli bir
tipiden sonra sıcaklığın hızla artma gösterdiği
ılık bir havada, donma sıcaklığı (0° C) üzerinde
36 saatten daha uzun süren ılık devreler, yeni
kar derinliğinin bir yağışta 25 cm'yi aşması,
tipinin 24–48 saat arasında bir süre 7 m/s'den
daha büyük hızda devam etmesi, kar örtüsü
üzerine yağmur yağarak derin kar çözülme ve
erimelerine neden olması çığ olasılığını artırır.
Çığın oluşturduğu zararları önlemek ya da
azaltmak amacıyla çığın kontrol altına alınması
57
Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler
ve çığdan korunulması gerekmektedir. Çığ
kontrolünde amaç; kar örtüsünün, bulunduğu
yamaçtan kayarak can ve mal kaybını azaltmak
ya da ortadan kaldırmaktır. Çığ kontrolünde
kullanılan başlıca yöntemler; pasif ve aktif
yöntemler olarak iki kısma ayrılmaktadır. Pasif
yöntemler içerisinde çığ tehlikesi olan alanların
geçici olarak kullanıma kapatılması, çit ve
bariyerlerin kullanımı yer almaktadır. Örme
duvarlar, balıksırtı şeklindeki bariyerler,
saptırma duvarları, toprak dolgular, çığ
kapanları, kar barajları, kar tünelleri ile küçük
binalar,
enerji
hatları
ve
karayolları
korunabilmektedir.
Çığ kontrolünde aktif yöntemler; çığ
tehlikesinin olduğu yörelerde çığ oluşumunu
engellemek amacıyla arazide kar kitlelerinin
birikimini engellemek ve kar örtüsünün yapısını
geçici olarak değiştirme temeline dayanır. Kar
üzerinde yürünerek, palet kullanarak sıkıştırılıp
büyük blok oluşumu önlenir. Ses üreten toplar
(hovitzer veya havan topları vb), oksijen ve
propan gazlarının karıştırılmasıyla oluşturulan
patlayıcılar ve dinamitler kontrollü olarak
patlatılarak daha önce belirlenen çığ
güzergâhlarında yapay çığ oluşturulur.
Çığ görülmesi olası olan yerleşimlerin ve
çevrenin ağaçlandırılması en uygun koruma
yöntemidir. Orman, çığ tehlikesine karşı
koruyucu bir örtüdür. Özellikle yerleşimlerin
üst kısımlarında orman örtüsünün oluşturulması
gerekir.
Yeni yerleşim birimleri kurulurken,
yerleşim alanının çığ olması olasılığı bulunan
yerlerden uzak ve yerleşim yönünden uygun
özelliklerde olmasına özen gösterilmelidir.
Özellikle kırsal yerleşim alanları; topoğrafik,
jeolojik, iklimsel ve doğal afetler yönünden
yerleşime
uygun
olmalıdır.
Kurulmuş
yerleşimlerde çığa karşı alınan önlemler
yetersiz
kalıyorsa
yerleşim
yeri
değiştirilmelidir.
Çığın binalar üzerindeki yıkıcı etkilerini
azaltmak amacıyla çeşitli koruma yöntemleri
uygulanabilir. Çığdan korunmak amacıyla
binaların yapımında bir takım değişiklikler
yapılmalıdır. Yapının çığ tehlikesi olan
yüzeyinde,
çığın dağılmasını sağlamak
amacıyla V şekilli setler yapmak yararlıdır.
Bununla birlikte yapılarda kullanılan yapı
malzemelerinin özellikleri ve yapı elemanları
çığdan etkilenmeyen ya da en az etkilenecek
biçimde seçilmeli ve yapılmalıdır.
58
Kırsal yerleşimlerde büyük zararlara neden
olabilen çığ olayına karşı alınması gereken
önlemler üzerinde durabilmek için, çığ olayının
doğal oluşum koşulları ve geliş yönleri
bilinmelidir. Çığ oluşumu konusunda yeterli
bilgiler derlenmeli, bu oluşumu etkileyen çok
sayıda etken incelenmelidir.
Meteorolojik ölçümler sonucu elde edilen
parametreler, kar profilleri ve sıcaklık profilleri
alınarak, çığ riski olan bölgelerde çığ
olabileceği düşünülerek uyarılar yapılabilir.
Olası bir çığ tehlikesi yöre halkına zamanında
duyurulmalı, alınacak önlemler konusunda halk
uyarılmalıdır.
Çığ bölgelerinde meteorolojik gözlem
istasyonları sıklaştırılmalı ve bu istasyonlardan
elde edilecek veriler tek elde toplanarak, uzman
meteorolog, hidro-meteorolog ve konu ile ilgili
diğer uzmanlar tarafından oluşturulacak bir
grup tarafından sürekli olarak analiz
edilmelidir.
Ülkemizde, sürekli çığ olan ve olma riski
bulunan yerleri gösteren haritaların kullanımı
ile iskân programı yapılarak mal ve can
kaybının önüne geçilebilinir. Çığ haritalarından
yararlanılarak, çığ zararlarını önleyici yapıların
yerleri, boyutları ve miktarı belirlenebilir. Çığ
haritaları, topoğrafik haritalar ve hava
fotoğraflarıyla geliştirilebilir. Meteorolojik
parametreler, hava fotoğrafları, topoğrafik
haritalar ile çığ haritaları yardımıyla elde edilen
veriler coğrafi bilgi sistemi aracılığıyla
bilgisayar ortamına aktarılır. Çığ haritalarında
çığların izlediği yollar, çığların görülme sıklığı
ve büyüklükleri saptanıp işlenmektedir.
2.3. Sel ve Taşkınlar
Atmosferik kaynaklı doğal afetler; seller,
taşkınlar, fırtına ve tayfunlar, genellikle çok ani
oluşmaları ve yüksek tahrip gücüne sahip
olmaları nedeniyle, dünyanın birçok bölgesinde
olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman önemli
boyutlarda can ve mal kayıplarına yol
açmaktadır.
Bu
nedenle,
meteorolojik
parametrelerin zamansal ve yersel rasatlarının
düzenli ve sürekli yapılması olası bir doğal
afetin verebileceği zararları minimize etmek
bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu tür
meteorolojik kaynaklı afetler için akarsu yatak
bölgeleri ve kıyısal alanlar büyük bir risk
potansiyeli altındadır. Ancak, söz konusu
afetlerin nerede ve ne zaman meydana
gelebileceği değil, en küçük risk potansiyeli
F.M.KIZILOĞLU, M.OKUROĞLU, İ.ÖRÜNG
olan herhangi bir yerde ve zamanda meydana
gelebileceği dikkate alınarak gözlem ve
önlemlerin bu doğrultuda yapılması ve
belirlenmesi gerekmektedir.
Bir yandan artan nüfusun sosyal baskısı
diğer yandan teknolojik imkânlara ve sanayi
bölgelerine yakın olma arzuları insanları afet
riski çok yüksek olan akarsu yatak bölgeleri,
nehir vadileri ve kıyısal alanlarda yerleşime
zorlamaktadır. Bu nedenle, sanayi bölgelerine
ve özellikle başta İstanbul olmak üzere nüfus
yoğunluğunun çok yüksek olduğu illere olan
aşırı göçü engellemek, doğal taşkın yatakları
üzerine inşa edilmiş yerleşim alanlarının
genişlemesine engel olmak ve mevcut alanlarda
stabilizasyon çalışmalarını başlatmak kısa
dönemde yapılması gereken en önemli
uygulamadır.
Türkiye'de taşkın olaylarının meydana
geldiği kritik nokta ve alanlar belirlenmeli,
taşkın havzalarının detaylı hidrolojik, jeolojik
ve topoğrafik etütleri yapılmalı ve riskli
alanların düzenli ve kesintisiz meteorolojik
gözlemleri sağlanmalıdır.
Ülke genelinde meteorolojik kaynaklı
afetler için tahmin ve uyarı sistemi geliştirilmeli
ve afet öncesi, sırası ve sonrası için önlemler
paketi hazırlanmalıdır.
Taşkın havzalarında bulunan yerleşim
alanları ve tarım topraklarının zarar görmelerini
önlemek için üst havzalarda taşkın kontrol
çalışmalarının derhal başlatılması büyük önem
taşımaktadır.
Sel, kuraklık, taşkın ve toprak kayması gibi
meteorolojik kaynaklı afetlere zemin hazırlayan
yanlış
uygulamalara
yasal
önlemler
getirilmelidir. Ormanların tarım alanına
dönüştürülmesi, kaçak kesimi ve yangınlarla
yok edilmesi, mera alanlarının erken ve aşırı
otlatılması ve tarla açılması, tarım alanlarının
ise tarımsal amaçlar dışında kullanılması
mutlaka önlenmelidir.
Doğal afetler konusunda uluslararası
işbirliğine gidilmeli ve meteorolojik kaynaklı
verilerin değişimi ve değerlendirilmesinde
koordinasyon sağlanmalıdır.
Havza amenajman çalışmalarına önem
verilmelidir.
Sel ve taşkınlar için erken uyarı sistemleri
kurulmalı ve sediment tutulması ile ilgili
mühendislik yapıları planlanmalıdır.
Taşkın olaylarının en fazla meydana
geldiği eğimli, sığ ve geçirimsiz toprak yapısına
sahip alanlarda doğal bitki örtüsünün korunması
ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Ülkesel
ölçekte
hidro-meteorolojik
hizmetlerin birliği mutlaka sağlanmalı ve
meteorolojik veri bankası oluşturulmalıdır.
3. Sonuç
Ülkemizde özellikle kırsal yerleşim
alanlarında zaman zaman ortaya çıkan doğal
afetler, değişik boyutlarda can ve mal kaybına
neden olmaktadır. Bu nedenle yapılaşmanın,
yerleşim
düzenlemesinin
ve
fiziksel
planlamanın doğal afetler, özellikle deprem
açısından ele alınması ve denetiminin çok daha
etkili duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu
görevleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve bu
bakanlığa bağlı olan Afet İşleri Genel
Müdürlüğü ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
yerine getirmelidir. Diğer bazı Kamu
Kuruluşları, özellikle belediyeler yardımcı ve
destek olmalıdır. Siyasi otorite bu dayanışmayı
ve disiplini gerçekleştirmeye çalışmalıdır.
Doğal afetler ve depremde ortaya çıkan
can ve mal kaybını en az düzeye indirmek
amacıyla hızlı göç, çarpık kentleşme ve yanlış
yapılaşma önlenmelidir. Yoğun göçü önlemek
amacıyla yapılacak olan kamu ve özel
yatırımların, ekonomik tesislerin, eğitim
kurumlarının belirli bölgelerde yoğunlaşması
önlenerek
ülkenin
değişik
kısımlarına
yayılmalıdır.
Bütün toplum ve yurttaşlarımız, doğal
afetler konusunda korunma, kurtarma ve
alınabilecek önlemler bakımından okullarda ve
medya aracılığıyla eğitilmelidir. Ülkemizde;
doğal afetler ve deprem nedeniyle ölüm
tehlikesiyle karşılaşan insanları kurtarmak
üzere yetiştirilmiş elemanlar son derece az,
bilgi ve araç-gereç bakımından da yetersizdir.
Doğal afetlerde tehlikeye uğrayanlara yardımcı
olacak bilgilere sahip ilk yardım ve kurtarma
ekip ve ekipmanları oluşturulmalıdır. Doğal
afetler ve deprem konusunda araştırma,
inceleme yapan çalışıma birimleri kurulmalı,
gerekli elemanlar yetiştirilmelidir. Konu ile
ilgili kuruluşlar arasında bilgi alışverişi ve
koordinasyon sağlanmalıdır.
Çarpık yerleşmeler, tarım topraklarının
yerleşime açılması ve sağlam zeminlerin
yerleşim yeri olarak, seçilmemesi, hatalı
yapılaşma, hızlı sanayileşme ve kentleşme doğa
dengesi bozulmakta, doğal aletlere yol açmakta,
can ve mal kaybını artırmaktadır. Doğal
57
Kırsal Yerleşimler ve Doğal Afetler
dengenin bozulmamasına özen gösterilmesi
gerekmektedir.
Kırsal yerleşim yerlerinin planlanmasında
ve tarımsal yapı ve tesislerin kurulmasında;
zemin etütlerinin ve diğer doğal afetler
parametrelerinin göz önüne alınması zorunlu
kılınmalı,
uygulamalarda
Ziraat
Mühendislerinden de yararlanılmalı, aktif doğal
afetler ve deprem kuşaklarında bulunan kırsal
yerleşimlerdeki konut ve tarımsal tesisleri
dayanıklı hale getirmek için kredi olanakları
sağlanmalıdır.
Doğal afetler konusunda alınması gereken
önlemler, öneriler, yapılması gereken işlemler
kapsamlı bir yasal dayanağa kavuşturulmalıdır.
Kaynaklar
Anonim, 2000. DPT Doğal Afetler Özel İhtisas
Komisyonu Deprem Alt Komisyonu Raporu,
Ankara.
Fıstıkoğlu, O., Özkul, S., Harmancıoğlu, N., 1997. Taşkın
Analizlerinde
Çözüm
Bekleyen
Sorunlar,
Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler Sempozyumu
Bildirileri, s, 36-47,Ankara.
Gürer, İ., 1992. Çığ Afetlerinin Karakteristikleri ve Analiz
Yöntemleri (1992 Şubat Ayı Çığları Çerçevesinde
Olayın Değerlendirilmesi), Hacettepe Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi, Beytepe-Ankara.
Okuroğlu, M.,Yağanoğlu, A.V., Örüng, İ., 1998. Kırsal
Yerleşim
Tekniği, Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları, No: 338, Erzurum.
Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V., 1999. Deprem ve
Etkileri, DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu
Deprem Alt Komiyonıı Üye Raporu, Ankara.
Olguner, H., 1997. Doğal Afetler Konusunda Uluslararası
Çalışmalar ve Türkiye’deki Durum, Meteorolojik
Karakterli Doğal Afetler Sempozyumu Bildirileri, s,
26-35, Ankara.
58
Turgutalp, Ü., 1982. Deprem Bölgelerindeki Tarımsal
Yapılarda, Yapı Malzemesi ve Yapı Konstrüksiyonu
Özellikleri, Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, 1(1) : 69-78, Şanlıurfa.
Uluata, A.R., Yağanoğlu, A.V., 1984. Kırsal Yapıların
Depreme Karşı Dayanıklılığının Artırılması, Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kültürteknik Bölümü,
Erzurum.
Yağanoğlu, A.V., Okuroğlu, M., Öztaş, T., 1999. Çığ, Sel
ve Taşkınlar, DPT Doğal Afetler Özel İhtisas
Komisyonu, Meteorolojik Kaynaklı Doğal Afetler
Alt Komisyonu Üye Raporu, Ankara.
Yiğit, S., 1993. Kar Çığları ve Kırsal Alanlardaki Etkisi,
Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 59-68
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
Hikmet Günal
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Bu çalışmada, bir hat boyunca ardışık iki farklı topografya üzerinde bulunan, Yeşilırmak nehrinin
getirdiği aluviyal ve eğimli arazilerden yerçekimin etkisi ile taşınmış koluviyal materyaller üzerinde oluşmuş
toprakların gelişimleri incelenmiştir. Tokat il merkezi ve Turhal ilçesi arasında yer alan araştırma alanında üç
farklı fizyoğrafik ünite üzerinde beş toprak profili tanımlanmış, genetik horizonları arazide belirlendikten
sonra bozulmuş toprak örnekleri alınarak çeşitli fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmıştır. Yatay
derecelenmenin etkisi ile aluviyal arazideki toprakların tekstürü nehirden uzaklaştıkça incelmiştir. Kireç taşı
üzerinde gelişmiş toprakların ve fiziksel ayrışmaya uğramış kaya parçacıklarının taşınması sonucu oluşan
koluviyal arazilerdeki topraklar tipik olarak kırmızı Akdeniz topraklarının özelliklerine benzemektedirler. Bu
topraklardaki en önemli toprak oluş işlemleri, kalsiyum karbonatın yüzey horizonlarından yıkanıp alt
katmanlarda benekler şeklinde birikmesi ve hematit mineralinin baskın bir şekilde oluşması ve minerallerin
etrafını kaplayarak toprağa tipik kırmızı rengi vermesidir. Yeşilırmak Nehrinin hemen yakınındaki yüzey
topraklarında kil içeriği % 13 iken 1300 m uzağında bulunan arazilerde kil içeriği % 57.5’a çıkmıştır.
Aluviyal topraklar Entisol ve Mollisol ordoları içersinde sınıflandırılırken, koluviyal ana materyaller üzerinde
gelişen topraklar Inceptisol ordosunda sınıflandırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Aluviyal, koluviyal, nehir sırtı, nehir terası, dağ ayağı
Pedogenesis and Classification of Soils Located on Two Consecutive
Topographies
Abstract:In this study, the formation of soils located on two different consecutive topographies was
evaluated. The soils studied were formed over alluvium brought by Yeşilırmak River and colluviums
transported by gravity from adjacent sloppy areas. Five soil profiles on three different physiographic units
were opened in the study area located between Tokat city center and Turhal city, and genetic horizons were
described and bulk samples were collected for physical and chemical analyses. Soil texture was finer as being
further from the river bed due to the effect of lateral deposition of flood sediments. Colluvial soils were
similar to Red Mediterranean soils of Mediterranean Region. Major soil forming processes in studied soils
are leaching of calcium carbonate from upper part of soil profile and accumulation in the lower horizons as
mottles, and the dominant formation of hematite mineral. Hematite minerals cover the other minerals and
gives typical red color to the soils. Surface soils of Yeşilırmak series contain 13% clay, however, clay
contents increases to 57.5% in the soils located 1300 m further to the river. Alluvial soils were classified
within Entisol and Mollisol, and colluvial soils were classified within Inceptisol order.
Key Words: Aluvium, colluvium, river band, river terraces, piedmont
1. Giriş
Karmaşık doğal bir yapıya sahip olan
toprakların oluşumu ve özellikleri çeşitli
fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemler
tarafından etkilenmektedir. Bu işlemlerden
hangisinin toprak özelliklerine daha fazla etki
edeceği toprakların bulundukları çevre koşulları
ile direk olarak ilişkilidir (Buol, 1997).
Topraklar ayrışma ve diğer toprak yapan
işlemlerin ana materyalin üzerine etkileri
sonucunda oluşurlar. Herhangi bir bölgedeki
toprakların özellikleri topraklar üzerine etki
eden iklim, canlı organizmalar, ana materyal,
topografya ve zamanın etkisine bağlıdır. Her
faktör toprak üzerine etki eder ve diğer dört
faktörün etkisini düzenler. Bu faktörlerden bir
veya birkaç tanesi önemli miktarda değişiklik
gösterdiğinde ise farklı özellikteki topraklar
oluşurlar (Jenny, 1994; Buol, 1997).
Topraklar hemen üzerinde veya orijinal
yerlerinden taşınmış olan kayaç ve minerallerin
üzerinde gelişebilirler. Ana materyaller toprak
gelişimini ve dağılımını etkileyen en önemli
toprak oluş faktörlerindendir (Shaw et al.,
2004). Kazova’da yer alan toprakların önemli
bir kısmı Yeşilırmak tarafından depolanan
aluvyonlar ve ovanın kuzey ve güneyinde yer
alan dağların eteklerinde yerçekiminin etkisi ile
taşınmış koluviyal materyaller üzerinde
oluşmuşlardır.
Aluviyal topraklar, çeşitli toprak ve
fiziksel
parçalanmaya
uğramış
kayaç
parçalarından
yıkanan
minerallerin
karışımlarının Yeşilırmak Nehri tarafından
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
depolanması ile oluşmuş depozitler üzerinde
gelişmişlerdir. Fluviyal depozitler taşındıkları
kaynağa, taşıyıcı gücün enerjisine ve akışın
şiddetine bağlı olarak farklı parçacık
boyutlarında olabilirler (Davis, 1992). Parçacık
büyüklük dağılımlarında gözlemlenen bu
değişkenlik kendisini aluviyal taşkın ovalarında
depozitlerin depolanma yerlerinde oluşan
topraklarda göstermektedir. Bir nehir taşkın
düzlüğüne girdiğinde kendisine yakın olan
yerlere kaba, uzak olan yerlere ise ince
materyalleri depolamaktadır.
Kırmızı Akdeniz toprakları genellikle
Akdeniz ikliminin (soğuk kışlar ve sıcak kurak
yazlar) hüküm sürdüğü alanlarda yaygın olarak
bulunan topraklardır. Genellikle karasal veya
denizsel kökenli kireç taşı veya mermer gibi
kireçli depozitler üzerinde yer almaktadır
(Kubiena, 1953). Karbonasyon ile ayrışan
kireçtaşı içersinde barındırdığı daha zor ayrışan
kil ve demir oksitler gibi materyaller kırmızı
toprakları oluştururlar. Akdeniz Bölgesindeki
toprakların renklerinin kırmızılığı, “Kırmızı
Akdeniz Toprakları” veya “terra rossa” olarak
adlandırılmalarına neden olmuştur (Yaalon,
1997). Terra rossa genellikle kireç taşı veya
dolomit üzerinde gelişen, kırmızı renkli ve killi
veya siltli killi tekstüre sahip olan topraklar
olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı,
bir hat boyunca yer alan üç farklı fizyoğrafik
ünite üzerinde gelişen toprakların oluşumlarını
incelemektir.
2. Materyal ve Metotlar
2.1. Materyal
Çalışılan toprak profilleri Tokat il
merkezinin 20 km batısında Tarım Bakanlığı
Toprak ve Su Kaynaklarını Koruma Enstitüsü
ile Yeşilırmak Nehri arasında 1300 m’lik bir hat
üzerinde yer almaktadır (Şekil 1).
Tokat İli Orta Karadeniz bölümünün iç
kısımlarında yer almaktadır. Bu nedenle hem
Karadeniz ikliminin hem de İç Anadolu'daki
step (kara) ikliminin etkisi altındadır. Bu
özelliği ile Tokat iklimi; Karadeniz iklimi ile iç
Anadolu'daki step iklimi arasında geçiş özelliği
1
68
taşır. Yıllık ortalama yağış 440 mm olan
çalışma alanının denizden olan yüksekliği 600
m civarındadır. İlin yıllık ortalama sıcaklığı ise
0
12,4
C'dir
(Anonim,
2007). Toprak
Taksonomisine göre toprak nem rejimi ustic ve
toprak
sıcaklık
rejimi
mesic
olarak
tanımlanmıştır (Yıldız, 1997).
Bölgede yer alan ve Tokat masifi olarak
bilinen epimetamorfik kayaçların çökelmesi ile
ovanın oluşumu başlamıştır. Altta bulunan bu
epimetamorfik kayaçların üzerinde üst Permien
yaşında bol çatlaklı ve kırıklı kireçtaşları
bulunmaktadır (Ardos, 1995). Ovanın kuzey ve
güneyinde akarsu taraçaları bulunmaktadır. Bu
taraçalar daha sonra yer çekiminin etkisi ile
taşınmış kuzey yamaçları kırmızı renkli
toprakların oluştuğu kireç taşları ile güney
yamaçları ise şistler ile örtülmüştür (Özçağlar,
1988).
Yaklaşık olarak 230 000 da sulanabilir
tarım arazisinin olduğu çalışma alanında içinde
bulunduğu Kazova’nın detaylı toprak etütleri
yapılmamıştır. Toprak profilleri seçilirken arazi
ile ilgili daha önceki gözlemlerimize dayanarak,
Kazova’nın Tokat Ovası olarak adlandırılan
kısmında yaygın olarak bulunan toprakların
örneklenmesine
çalışılmıştır.
Tanımlanan
topraklardan nehir sırtı üzerinde bulunan
Yeşilırmak serisi, nehir terası üzerinde
bulunanlar Cinnioğlu serisi ve dağ ayağı
üzerinde bulunan topraklar Ulaş serisi olarak
isimlendirilmişlerdir.
Çalışma alanında tanımlanan dört ve beş
nolu toprak profilleri kuzey yamacındaki kireç
taşı üzerinde gelişmiş kırmızı toprakları temsil
etmektedir. Ovanın tabanında ise Yeşilırmak
Nehrinin taşkınları ile depoladığı aluvyonlar
bulunmaktadır. Dere yatağına yakın yerlerde
daha kaba bünyeli olan bu malzemeler dere
yatağından uzaklaştıkça incelmektedir. Toprak
profillerinden üç tanesi aluviyal arazilerde iki
tanesi ise koluviyal arazilerde açılmıştır.
Aluviyal arazilerde gözlemlenen tekstür
değişimini temsil edebilmesi için ilk üç toprak
profili nehir yatağına dik hat üzerinde
seçilmiştir.
H.GÜNAL
Şekil 1. Tokat-Turhal arasındaki Kazova da yer alan çalışma alanı
2.2. Metotlar
Toprak profillerinin detaylı tanımlamaları
Schoeneberger ve ark. (1998) tarafından
hazırlanmış olan arazi el kitabına göre yapılmış
ve genetik horizonları arazide tanımlanarak
örneklenmiştir. Araziden horizon esasına göre
alınan toprak örnekleri oda sıcaklığında
kurutulduktan sonra 2 mm’lik elekten
geçirilerek analize hazır duruma getirilmiştir.
Bu toprak örneklerinde yapılan analizler; pH;
1:2 toprak-su oranında karışımlarda hidrojen
iyon
konsantrasyonu
pH-metre
ile
potansiyometrik olarak ölçülmüştür. Kireç
içeriği
ise Scheibler
kalsimetresi
ile
belirlenmiştir (Schilichting ve Blume, 1966).
Tane İriliği Dağılımı; 2 mm’lik elekten
geçirilmiş bozulmuş toprak örneklerinde
hidrometre metoduna göre belirlenmiştir (Gee
ve Bouder, 1986). Topraklar Toprak
Taksonomisine (Soil Survey Staff, 1999) göre
sınıflandırılmıştır. Değişebilir katyonlar (Ca, K
ve Na) pH’sı 7’ye ayarlanmış olan 1 M
NH4OAc
çözeltisi
kullanılarak
toprak
örneklerinden extrakte edilen süzükte flame
fotometrede
kullanılarak
belirlenmişlerdir
(Nelson, 1982).
3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma
Çalışma alanında üç farklı fizyoğrafya
üzerinde gelişmiş beş farklı toprak profili
tanımlanmıştır. Bir hat boyunca seçilen toprak
profillerinden ilk üç tanesi Yeşilırmak nehrinin
aluviyal depozitleri üzerinde, iki tanesi ise
koluviyal depozitlerin yer aldığı dağ ayağı
fizyoğrafik ünitesi üzerinde gelişmişlerdir.
Aluviyal topraklar nehir sırtı ve nehir terasları
fizyoğrafik ünitesi üzerinde oluşmuşlardır.
Toplam 1300 m’lik bir hat boyunca yer alan
toprak profillerine ait örneklerin bazı fiziksel ve
kimyasal özellikleri Çizelge1-5’te verilmektedir.
Toprakların kalsiyum karbonat içerikleri %
9.89 ile % 22.56 arasında değişmektedir.
İncelenen profillerin hiç birinde toprak
tuzluluğu sorun oluşturacak düzeyde yüksek
değildir, ve topak pH’sı tüm topraklarda 8’in
üzerindedir.
Organik
madde
içerikleri
çoğunlukla
düşük
olup,
yüzey
topraklarında %1’in üzerindedir. Değişebilir
katyonlar içerisinde tüm profillerde en yaygın
olan katyon kalsiyumdur. Bitkisel üretim için
sorun oluşturacak düzeyde olmamakla birlikte
Ulaş serisine ait 4 nolu profilde derinlikle
beraber sodyum miktarında belirgin bir artış
gözlemlenmektedir.
3.1. Morfolojik Özellikler
Tanımlanan toprak profillerinin morfolojik
özellikleri üzerinde ilişkili oldukları fizyoğrafik
ünite başlığında verilmektedir.
3.1.1. Nehir Sırtı Üzerinde Gelişen
Topraklar
Yeşilırmak nehrinin geçmişteki taşkınları
sonucunda nehir yatağının her iki kıyısındaki
67
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
alanlarda daha kaba olan sedimentlerin
depolanması sonucunda oluşmuşlardır. Bu
fizyoğrafik ünite üzerinde Yeşilırmak serisi
toprakları tanımlanmıştır. Genç olmaları
nedeniyle yeterli bir profil gelişimine sahip
olmayan A/C horizonlu topraklardır. Bitki
isteklerine dayalı bir gübreleme ve sulama
programı ile özellikle sebze ve yumrulu
bitkilerin yetiştiriciliğine uygundurlar.
- Ad 37-52 cm Donuk sarımsı kahverengi, tınlı,
masif, kireçli, kesin düz sınır
- 2C1 52-70 cm Donuk sarımsı kahverengimsi,
tınlı, kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır
- 2C2 70-100 cm Koyu kahverengi, killi tın, çok
kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır
- 2C3 100-130+ cm Donuk sarımsı kahverengi,
killi tın, çok kireçli
1.
3 Nolu Profil
Nehirden yaklaşık olarak 600 m uzakta, %
0-2 eğimli bir arazide tanımlanan bu profilde üç
farklı zamanda depolanmış ana materyal
gözlemlenmiştir. Kum içeriğinin aniden artış
gösterdiği 68-85 cm arasında daha kumlu bir
malzeme depolanmıştır (Şekil 2). Kum
katmanının hemen üzerindeki horizonda ve
altındaki horizonların tamamında mevsimsel
olarak taban suyunun alçalıp yükselmesine
bağlı olarak gelişmiş olan sarımsı kırmızımsı
pas lekelerine rastlanmıştır. Arazide tanımlanan
toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir:
- Ap 0-26 cm Kahverengimsi siyah, killi,
granüler, çok kireçli, orta yaygın saçak kök,
dalgalı geçişli sınır
- A2 26-52 cm Donuk sarımsı kahverengi, killi,
çok kireçli, seyrek saçak kök, dalgalı geçişli
sınır
- C 52-68 cm Kahverengi, killi tın, çok kireçli,
az yoğun sarımsı kırmızımsı pas lekeleri, seyrek
saçak kök, dalgalı geçişli sınır
- 2C 68-85 cm Donuk sarımsı kahverengi,
kumlu tın, teksel, çok kireçli, kesin düz sınır
- 3C1 85-102 cm Donuk sarımsı kahverengi,
siltli tın, çok kireçli, ped yüzeylerinde sarımsı
kırmızı pas lekeleri
- 3C2 102-117 cm Donuk sarımsı kahverengi
kireçli, killi, ped yüzeylerinde sarımsı kırmızı
pas lekeleri,
- 3Ck 117-145 cm Donuk sarımsı kahverengi,
kumlu killi tın, çok kireçli Fe ve Mn
konkresyonları, matriksde grileşme başlamıştır.
Nolu Profil
Yeşilırmak nehrinin 100 m kuzeyinde, %02 eğimli bir arazide tanımlanan profil
Yeşilırmak Nehrinin eski ve yeni yatağı
arasında yer almaktadır. İlk 25 cm’den sonra
kaba çakıllı ve kumlu materyallerin yer aldığı
nehir sırtında yer alan topraklar nehire paralel
bir şekilde uzanmaktadırlar. Arazide tanımlanan
toprak profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir:
- Ap 0-25 cm Kahverengi, ince zayıf granüler,
tınlı, çok kireçli, seyrek saçak kök. dalgalı
geçişli sınır
- C1 25-40 cm Donuk sarımsı kahverengi,
çakıllı kumlu
- C2 40-110+ cm Donuk sarımsı kahverengi,
kaba kum
3.1.2. Nehir Terası Üzerinde Gelişen
Topraklar
Nehir
terasları
fizyografik ünitesi,
Yeşilırmak Nehrinin yatağından daha uzak
mesafelerde taşkınlar sırasında getirilen ve kil
miktarı daha yüksek olan materyallerin
depolanması sonucunda oluşmuştur. Söz
konusu fizyoğrafik ünite üzerinde iki toprak
profili açılmış ve Cinnioğlu serisi olarak
adlandırılmıştır.
Toprakları
bulundukları
fizyografik pozisyona bağlı olarak daha fazla
kil içermeleri ve daha koyu renkli yüzey
horizonları olması nedeni ile çalışma alanındaki
diğer topraklardan ayrılmaktadırlar.
2 Nolu Profil
Yeşilırmak nehrinin 400 m kuzeyinde, %
0-2 eğimli bir arazide yer alan topraklar derin
bir toprak profiline sahiptirler. Tüm profilde
yoğun biyolojik aktivitenin gözlemlendiği bu
toprak profilinin kil ve kireç içeriği derinlikle
beraber artmaktadır. Arazide tanımlanan toprak
profiline ait bilgiler aşağıda verilmiştir:
- Ap 0-37 cm
Kahverengimsi siyah, tınlı,
ince zayıf granüler, orta kireçli, dalgalı geçişli
sınır
68
3.1.3. Dağ ayağı Fizyoğrafik Ünitesi
Üzerinde Gelişmiş Topraklar
Permien yaşlı bol çatlaklı ve kırıklı
kireçtaşları
ve
üzerindeki
toprakların
yerçekiminin etkisi ile taşınarak oluşturdukları
bu fizyoğrafik ünite üzerinde iki toprak profili
tanımlanmış
ve
Ulaş
serisi
olarak
isimlendirilmişlerdir. Yüzeyden itibaren ilk 120
cm’lik derinlikteki toprak horizonlarının
H.GÜNAL
Çizelge 1. Yeşilırmak serisi topraklarına (1 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Değişebilir Katyonlar
pH
Parçacık Büyüklük Dağılımı
Renk/
Organik
Derinlik
1:2
EC
Kireç
Horizon
Munsell
Madde
Bünye
-1
cm
toprak/su mmhos cm
%
Ca
K
Na
Kum
Silt
Kil
Nemli
%
-1
---------cmol kg ------ --------------%-------------Ap
0-25
10YR4/4 7.73
191
1.07
9.89
13.64 0.50 0.34 52.5
35.0
12.5
Tın
C1
25-40
10YR4/3
25 cm altta bulunan materyal kaba çakıllı ve kumlu olduğundan dolayı örnekleme yapılamamıştır.
C2
40-110+ 10YR4/3
Çizelge 2. Cinnioğlu serisi topraklarına (2 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Horizon
Ap
Ad
2C1
2C2
2C3
Derinlik
cm
Renk/
Munsell
Nemli
0-37
37-52
52-70
70-100
100-130+
10YR3/2
10YR5/4
10YR5/3
10YR3/4
10YR5/3
Değişebilir Katyonlar
pH
1:2
toprak/su
EC
mmhos cm-1
Organik
Madde
%
Kireç
%
8.20
8.33
8.13
8.30
8.31
203
275
416
410
572
1.65
1.17
1.42
1.21
0.48
10,39
10,64
11,91
14,19
18,50
Parçacık Büyüklük Dağılımı
Bünye
Ca
K
Na
---------cmol kg-1-----13.64 0,58 0,84
14.88 0,41 0,69
17.36 0,44 0,54
14.88 0,38 0,49
14.88 0,41 0,44
Kum
Silt
Kil
--------------%-------------42.5
37.5
20.0
37.5
42.5
20.0
35.0
40.0
25.0
25.0
42.5
32.5
25.0
42.5
32.5
Tın
Tın
Tın
Killi Tın
Killi Tın
Çizelge 3. Cinnioğlu serisi topraklarına (3 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Horizon
Derinlik
cm
Renk/
Munsell
Nemli
Ap
A2
C
2C
3C1
3C2
3Ck
0-26
26-52
52-68
68-85
85-102
102-117
117-145+
10YR3/2
10YR4/3
10YR4/4
10YR5/4
10YR4/3
10YR4/3
10YR5/4
Değişebilir Katyonlar
pH
1:2
toprak/su
EC
mmhos cm-1
Organik
Madde
%
Kireç
%
8.33
8.39
8.48
8.48
8.41
8.00
8.11
289
294
278
234
260
504
645
2.11
1.40
1.42
0.93
0.72
1.54
1.45
14.96
17.49
20.79
16.48
17.24
13.43
13.69
Ca
K
Na
---------cmol kg-1-----16.12 0,76 0,74
14.88 0,53 0,59
19.84 0,44 0,69
13.64 0,35 0,49
16.12 0,35 0,64
18.60 0,50 1,62
18.60 0,50 1,33
Parçacık Büyüklük Dağılımı
Kum
Silt
Kil
--------------%-------------20.0
35.0
45.0
22.5
32.5
45.0
37.5
30.0
32.5
65.0
20.0
15.0
32.5
50.0
17.5
20.0
30.0
50.0
52.5
15.0
32.5
Bünye
Kil
Kil
Killi Tın
Kumlu Tın
Siltli Tın
Kil
Kumlu Killi Tın
67
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
çapında orta yaygın kireç benekleri, dalgalı
geçişli sınır
- C1 98-122 cm Kırmızımsı kahverengi, siltli
killi, kireçli, masif, dalgalı geçişli sınır
- C2 122-167+ cm Kırmızımsı kahverengi,
siltli killi tın, kireçli,
%
10
30
50
70
0
Derinlik (cm)
30
60
90
Kum
Kil
120
150
180
Şekil 2. Nehir terası üzerinde gelişmiş olan 3
nolu toprak profiline ait kum ve kil değerlerinin
profil boyunca değişimleri
tamamı killi olan Ulaş serisi topraklarının tav
durumu çok iyi takip edilmeli ve gereğinden
fazla sulamaya ve/veya aşırı su kayıplarına izin
verilmemelidir. Ayrıca söz konusu bu
topraklardaki kil tipi de göz önüne alınarak,
aşırı toprak işlemeyi gerektiren tarım
tekniklerinden de kaçınılmalıdır. Hemen
yakınlarındaki aluviyal arazilerdeki topraklara
göre daha fazla toprak gelişiminin görüldüğü
Ulaş serisi A-Bw(k)ve Ck şeklinde bir horizon
dizilimine sahiptir.
4 Nolu Profil
Düz-düze yakın bir alanda tanımlanan
toprak profilinde renk aşağılara doğru açık
kırmızıya dönmektedir. Kırmızı Akdeniz
topraklarına benzer özellikteki bu toprak
profilinde, uzun süre aynı derinlikte sürümden
dolayı 26-42 cm arasında oluşmuş çok sert bir
pulluk katmanı ve hemen altında yukardan
yıkanan kirecin ped yüzeylerinde ve
gözeneklerde biriktiği horizonlar tanımlanmıştır
(Şekil 3). Arazide tanımlanan toprak profiline
ait bilgiler aşağıda verilmiştir:
- Ap 0-26 cm Kahverengi, killi, granüler, çok
kireçli, orta yaygın saçak kök, dalgalı geçişli
sınır
- Ad 26-42 cm Kahverengi, killi, çok kireçli,
masif, kesin düz sınır
- Bk1 42-68 cm Kırmızımsı kahverengi, killi,
kireçli, orta kuvvetli yarı köşeli blok, 0.2-0.5
cm çapında orta yaygın kireç benekleri, dalgalı
geçişli sınır
- Bk2 68-98 cm Donuk kırmızımsı kahverengi,
killi, orta kuvvetli prizmatik, kireçli, 0.2-0.5 cm
68
5 Nolu Profil
Toprak ve Su Kaynakları Koruma
Enstitüsü arazisi içersinde, elma bahçeleri ile
Tokat-Turhal karayolu arasında, % 0-2 eğimli,
buğday anızı sürülmüş koluviyal bir arazide
tanımlanmıştır. Dip kazan ile tek yönlü bir
şekilde sürüm yapılmış olan arazinin yüzeyin
seyrek taşlılık gözlemlenmiştir. Arazide
tanımlanan toprak profiline ait bilgiler aşağıda
verilmiştir:
- Ap 0-29 cm Kırmızımsı kahverengi, killi,
granüler, çok kireçli, orta yaygın saçak kök,
dalgalı geçişli sınır
- Ad 29-44 cm Koyu kırmızımsı kahverengi,
killi, çok kireçli, masif, kesin düz sınır
- Bw1 44-67 cm Kırmızımsı kahverengi, killi,
kireçli, orta kuvvetli yarı köşeli blok, dalgalı
geçişli sınır
- Bw2 67-96 cm Parlak kırmızımsı kahverengi,
killi, kireçli, iri kuvvetli yarı köşeli blok, dalgalı
geçişli sınır
- Ck1 96-123 cm Kırmızımsı kahverengi, killi,
kireçli, 0.2-0.4 cm çapında orta yaygın kireç
benekleri, dalgalı geçişli sınır
- Ck2
123-148+ cm Parlak kırmızımsı
kahverengi, killi, kireçli, 0.2-0.4 cm çapında
orta yaygın kireç benekleri,
3.2. Toprak Oluşumu
Kısa bir mesafede üç farklı fizyoğrafik
üniteden oluşan çalışma alanında tanımlanan
topraklardaki farklılaşmanın temel nedeni, ana
materyaldeki değişikliktir. Aynı iklim, bitki
örtüsü ve aynı topoğrafyada yer almalarına
karşın aluviyal toprakların özellikleri nehrin
taşkın yaptığı zamandaki
materyallerin
depolanma yerlerine bağlı olarak değişmektedir.
Yeşilırmağın taşkınlarının meydana getirdiği
bu topraklar genellikle derin ve yer yer çok
çakıllı olmaktadır. Nehrin en yakınında nehir
sırtı (bankı) üzerinde tanımlanan 1 nolu profil
yüksek derecede kum içeriğine sahip iken nehir
terası üzerinde tanımlanan 3 nolu profilde kum
içeriği nispeten azalmıştır (Çizelge, 1 ve 3).
H.GÜNAL
Çizelge 4. Ulaş serisi topraklarına (4 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Horizon
Derinlik
cm
Renk/
Munsell
Nemli
Ap
Ad
Bwk1
Bwk2
C1
C2
0-26
26-42
42-68
68-98
98-122
122-167+
7.5YR4/6
7.5YR4/6
5YR4/4
5YR4/4
5YR4/6
5YR4/6
pH
Değişebilir Katyonlar
toprak/su
EC
mmhos cm-1
Organik
Madde
%
Kireç
%
8.27
8.19
8.30
8.69
8.20
8.41
272
353
269
328
448
482
1.18
1.28
0.64
0.80
0.42
0.74
15.97
16.48
19.26
21.29
21.04
22.56
Ca
K
Na
---------cmol kg-1-----16.12 0,64 0,69
17.36 0,64 0,84
16.12 0,55 0,74
16.12 0,50 1,53
13.64 0,47 2,61
14.88 0,41 3,79
Çizelge 5. Ulaş serisi topraklarına (5 Nolu Profil) ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
pH
Değişebilir Katyonlar
Renk/
Organik
Derinlik
1:2
EC
Kireç
Horizon
Munsell
Madde
-1
cm
toprak/su mmhos cm
%
Ca
K
Na
Nemli
%
---------cmol kg-1-----Ap
0-29
5YR4/6
8.14
431
1.92
12,42 18.60 0,82 0,54
Ad
29-44
5YR3/4
8.07
443
1.38
13,94 19.84 0,76 0,59
Bw1
44-67
7.5YR4/6 8.16
317
1.22
14,95 14.88 0,47 0,44
Bw2
67-96
7.5YR5/6 8.22
299
1.16
14,45 16.12 0,58 0,59
Ck1
96-123
7.5YR4/6 8.35
262
1.25
14,96 18.60 0,67 0,59
Ck2
123-148+ 7.5YR5/6 8.32
321
0.78
15,97 19.84 0,53 0,54
Parçacık Büyüklük Dağılımı
Kum
Silt
Kil
----------------%-------------30.0
27.5
42.5
20.0
35.0
45.0
22.5
32.5
45.0
20.0
37.5
42.5
15.0
42.5
42.5
20.0
42.5
37.5
Bünye
Kil
Kil
Kil
Kil
Siltli Kil
Siltli Killi Tın
Parçacık Büyüklük Dağılımı
Kum
Silt
Kil
----------------%-------------20.0
22.5
57.5
12.5
27.5
60.0
22.5
20.0
57.5
7.5
30.0
62.5
15.0
27.5
57.5
12.5
22.5
55.0
Bünye
Kil
Kil
Kil
Kil
Kil
Kil
67
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
Kireç %
10
15
20
25
0
Derinlik (cm)
30
60
90
120
150
180
Şekil 3. Koluviyal arazi üzerinde gelişmiş olan
4 nolu toprak profili boyunca kalsiyum
karbonat içeriğinin dağılımı.
Nehrin taşkınlarındaki düzensizlik toprak
profili içersindeki katmanlaşmada göze
çarpmaktadır. Özellikle 2 ve 3 nolu toprak
profilleri içersinde tanımlanan kum bantları
nehrin yatağının ve depolama rejiminin sürekli
aynı olmadığını göstermektedir. Silt ve kil
içeriği yüksek olan topraklar çoğunlukla taşkın
suyunun
hızının
azaldığı
yerlerde
gözlemlenmektedir.
Çalışma alanı topraklarında toprak profillerinin
gelişimlerinde çeşitli toprak işlemleri etkili
olmaktadır. Yüzey topraklarında organik
maddenin birikimi, karbonatların yüzeyden
yıkanması ve profilin alt kesimlerinde birikmesi,
oksidasyon ve redüksiyon olayları bu işlemlerin
en önemlileri olarak dikkati çekmektedir.
İncelenen toprakların çoğunluğunda kirecin ve
derinlerde birikmesi, bazik katyonların ve
organik
maddenin
profilde
düzensiz
dağılımlarıdır. Özellikle 4 ve 5 nolu
toprak profillerinde demirin oksitlenmesi olayı
toprak profillerinin kırmızılaşmasına neden
olmuştur. İndirgenme olayı ise özellikle 3 nolu
toprak profilindeki kum ara katmanının hemen
altında baskın bir şekilde meydana gelmektedir.
Kum katmanı toprak profilindeki gözenekliliğin
devamlı olmasını engellediğinden dolayı, alttan
yukarıya ve yukardan aşağıya suyun hareketi bu
noktada kırılmakta ve kum katmanının altında
ve üstünde oluşan geçici doygunluk demirin
indirgenmesine neden olmaktadır. Özellikle
kum katmanının daha alt kısımlarında toprak
matriksinde Fe yıkanmasının bir göstergesi
olarak gleyleşme başlamış ve siyahımsı renkte
Mn konkresyonları oluşmuştur.
68
Koluviyal arazide tanımlanan iki toprak
profili de birbirlerine büyük ölçüde benzerlik
göstermekle birlikte aluviyal araziye daha yakın
noktada bulunan ve beş nolu profile göre daha
az kil içeriğine sahip 4 nolu toprak profilinde
kireç birikimi daha yüzeyden itibaren kireç
benekleri şeklinde kendini göstermektedir.
Eğimli araziye daha yakın olan beş nolu profilin
bulunduğu arazinin hem yüzeyinde hem profil
içerisinde seyrek taşlılık bulunmaktadır.
Akdeniz iklimine büyük ölçüde benzerlik
gösteren bölge ikliminde kışlar çoğunlukla
soğuk ve yağışlı, yazlar ise kurak ve sıcaktır.
Bu koşullar mevsimsel olarak su noksanlığına
neden olmaktadır ve bu durum özellikle
toprakta bulunan demir hidroksitlerin suyunu
kaybetmesine yol açmaktadır. Sonraki aşamada
ise oluşan ince taneli hematit (Fe2O3) gibi demir
oksitler kil ve diğer parçacıkların yüzeylerini
kaplamaktadır (Yaalon, 1997). Boero ve
Schwertmann (1989) tarafından Kırmızı
Akdeniz toprakları için tanımlayıcı özellik
olarak bilinen bu kırmızı renk toprakta götit
yerine hematit mineralinin baskın olmasından
kaynaklanmaktadır.
Rubifikasyon
olarak
adlandırılan bu olay kireç taşı ana materyalinin
yerçekimin etkisi ile taşınması sonucu oluşmuş
ve Kırmızı Akdeniz topraklarına benzerlik
gösteren koluviyal topraklardaki en önemli
toprak oluşum işlemlerinden birisidir.
Her iki profilin tanımlandığı arazide de
sürümün yapıldığı Ap horizonun altında sürekli
aynı derinlikte toprak işlemenin bir sonucu
olarak sertleşmiş
bir
pulluk katmanı
bulunmaktadır. Enstitü içersinde tanımlanan 5
nolu toprak profilinin bulunduğu arazide
sıkışmanın olduğu pulluk katmanını kaldırmak
amacı ile tek yönlü olarak dip kazan çekilmiş,
ancak bu arazinin tamamında pulluk katmanının
kaldırılmasına yardımcı olmamıştır
3.3. Toprakların Sınıflamaları
Çalışma alanı toprakları arazide yapılan
morfolojik çalışmaların yanı sıra laboratuar
analiz sonuçları göz önüne alınarak Toprak
Taksonomisine göre Familya düzeyinde
sınıflandırılmaları yapılmıştır (Çizelge 6).
Genetik horizonların varlığına bakılarak yapılan
sınıflamaya göre çalışma alanı toprakları
Entisol, Inceptisol ve Mollisol ordoları
içersinde sınıflandırılmışlardır. Nehire en yakın
mesafede nehir sırtı fizyoğrafik ünitesinde
tanımlanan Yeşilırmak serisi toprakları çok
H.GÜNAL
Taksonomisinde calcic horizon için tanımlanan
(özellikle kalsiyum karbonat içeriği ile ilgili
olarak) kriterler sağlanmadığından dolayı, Bwk
ve Ck diye gösterilen horizonlar calcic horizon
olarak kabul edilmemektedirler.
Sıkışmış yüzey altı katmanlarının altında
strüktürün daha iyi gelişmiş olduğu bir cambic
horizonu bulunan Ulaş serisi toprakları
Inceptisol
ordosu
içerisinde
sınıflandırılmışlardır. Cambic B horizonu, ana
materyalin pedojenik işlemlerin etkisi altında
fiziksel ve kimyasal olarak önemli ölçüde
değişmiş olduğu kısımdır. Fiziksel değişim
sonucu daha çok toprak parçacıklarının kendi
arasında
agregasyonu
ile
strüktürü
gelişmektedir. Yüksek kil içeriklerinden dolayı
kuruduklarında, geniş çatlakların varlığı bu
toprakların Vertic Haplustept alt grubunda
sınıflandırılmalarına neden olmuştur.
Organik Madde %
0
1
2
3
0
20
40
Derinlik (cm)
genç olduklarından profil gelişimleri yetersizdir.
Yüzeyde sürümün yapıldığı bir ochric horizonu
bulunan toprakların herhangi bir tanımlayıcı
horizonları bulunmadığından Entisol ordosu
içerisinde,
ustic
nem
rejiminde
bulunduklarından dolayı Ustifluvent büyük
grubunda ve ayırt edici başka bir özellikleri
bulunmadığından dolayı Typic Ustifluvent alt
grubunda sınıflandırılmışlardır.
Araştırma alanındaki nehir terasları
fizyografik ünitesi üzerinde tanımlanan
Cinnioğlu serisi toprakları (2 ve 3 nolu toprak
profilleri) Yeşilırmak nehrinin yatağından daha
uzak mesafelerde ancak Yeşilırmak nehri
tarafından getirilen kil miktarı daha yüksek olan
materyallerin
depolanması
sonucunda
oluşmuşlardır. Yüzey horizonları mollic yüzey
horizonu için gerekli olan tüm kriterleri
karşıladığından, Cinnioğlu serisi toprakları
Mollisol ordosu içersinde sınıflandırılmışlardır.
Mollisoller kalın koyu renkli, organik maddesi
ve bazla doygunluğu yüksek, bunun sonucu
biyolojik aktivitenin fazla olduğu yumuşak
yüzey horizonu olan topraklardır (Soil Survey
Staff, 1999). Aynı fizyoğrafik ünite üzerinde
olmalarına karşın 3 nolu toprak profili
içersindeki kumlu katmandan dolayı profil
içersindeki drenaj sorunu, bu profilin Aquentic
Haplustoll ve organik madde içeriğinin profilde
düzensiz bir şekilde dağılıyor olması (Şekil 4)
Fluvaquentic
Haplustoll
olarak
sınıflandırılmasına neden olmuştur.
Koluviyal arazilerde tanımlanan dört ve
beş nolu toprak profillerinde üst katmanlardan
yıkanan kalsiyum karbonatın ped yüzeylerinde
ve gözeneklerde kireç benekleri olarak
birikiminin olduğu horizonlar Bwk ve Ck
sembolleri ile gösterilmişlerdir. Ancak Toprak
60
80
100
120
140
160
Şekil 4. Cinnioğlu serisine ait toprak profilinde
(3 nolu profil) organik maddenin derinlikle
değişimi
Çizelge 6. Toprak profillerinin Toprak Taksonomisine (Soil Survey Staff, 1999) göre familya düzeyinde sınıflandırılmaları
Profil
Alt
Seri Adı
Ordo
BüyükGrup Alt Grup
Familya
No
Ordo
Medial over sandy skelatal,
1
Yeşilırmak Entisol
Fluvent
Ustifluvent Typic Ustifluvents
mesic
2
Cinnioğlu
Mollisol
Ustoll
Haplustoll
Fluventic Haplustoll
Fine-silty, mesic
Fluvaquentic
3
Cinnioğlu
Mollisol
Ustoll
Haplustoll
Fine, mesic
Haplustoll
4
Ulaş
Inceptisol Ustept
Haplustepts Vertic Haplustepts
Fine, mesic
5
Ulaş
Inceptisol Ustept
Haplustepts Vertic Haplustepts
Fine, mesic
4. Sonuç
Çalışma alanında bir hat boyuca nehir sırtı,
nehir terası ve dağ ayağı fizyoğrafik
ünitelerinin bulunduğu iki ardışık Topografya
üzerinde üç farklı toprak serisi tanımlanmıştır.
Aluviyal arazilerdeki topraklar tipik olarak
nehir yatağından uzaklaştıkça daha ağır
tekstürlüdür. Aluviyal ana materyaller üzerinde
67
Ardışık İki Topografya’da Yer Alan Toprakların Oluşumları ve Sınıflamaları
gelişen topraklar Entisol ve Mollisol
ordolarında
sınıflandırılırken,
koluviyal
arazideki topraklar Inceptisol ordosu içersinde
sınıflandırılmışlardır. Kireç taşı ana materyali
üzerinde gelişen ve dağ ayağı diye adlandırılan
fizyoğrafik ünite üzerinde oluşmuş topraklar
Kırmızı Akdeniz topraklarına benzerlik
göstermektedir. Ancak çok daha genç ve
taşınmış ana materyal üzerinde geliştiklerinden
dolayı kil birikiminin olduğu bir argillik
horizona rastlanmamıştır. Yüksek kil içeriğine
sahip olan bu toprakların en belirgin toprak
oluşum
işlemleri
kalsiyum
karbonatın
yıkanarak alt katmanlarda ped yüzeylerinde ve
gözeneklerde birikmesi ve serbest kalan demir
oksitlerin mineralleri kaplaması ile toprağa
kırmızı rengi vermelerine neden olan
rubifikasyon işlemleridir.
Kaynaklar
Anonim, 2007. Tokat ili kilim ve coğrafyası. Tokat
Meteoroloji
Bölge
Müdürlüğü.
http://tokat.meteor.gov.tr/iklimvcografya.htm.
Ardos. M. 1995. Türkiye ovalarının jeomorfolojisi. Çantay
Kitabevi. Cilt 1. II. Baskı. İstanbul.
Boero, V. and U. Schwertmann, 1989. Iron oxide
mineralogy of terra rossa and its genetic
implications.– Geoderma, 44, 319–327.
Buol, Stanley W. F.D. Hole and R.W. McCracken, 1997.
Soil Genesis and Classification, 4th ed. Iowa State
Univ. Press, Ames. ISBN 0-8138-2873-2.
Davis, R.A. 1992. Depositional Systems: An Introduction
to Sedimentology and Stratigraphy. Prentice Hall,
New Jersey.
Durn, G. 2003. Terra Rossa in the Mediterranean Region:
Parent Materials, Composition and Origin Geologia
Croatica 56,1: 83–100 .
Gee, G.W. and J. W. Bouder, 1986. Particle Size Analysis.
In:A.Clute (edit.)Methods of Soil Analysis . Part I
Agronomy
No:9
Am
Soc.
of
Agron.
Madison,Wisconsin,USA.
Jenny, H. 1994 Factors of Soil Formation. A System of
Quantitative Pedology. New York: Dover Press.
(Reprint, with Foreword by R. Amundson, of the
1941 McGraw-Hill publication).
Kubiena, W.L. 1953. The Soil of Europe.' (Thomas Murby
and Company: London)
68
Özçaglar. A.1988. Kazova’nın coğrafyası. Ankara Üniv.
Sosyal Bil. Enst. Ankara.
Nelson R.E. 1982. Carbonate and gypsum. p. 181–197. In
A.L. Pageet al. (ed.) Methods of soil analysis. Part 2.
2nd ed. Agron. Monogr. 9. ASA and SSSA,
Madison, WI.
Schlichting, E. and R. Blume, 1966. Bodenkundliches
Practikum. Verlag Paul Parley. Hamburg und Berlin.
Schoenberger, J. Wysocki, D.A Benhan, E.C and W.D.
Broderson, (2002) Field book for describing and
sampling soils. Version 2.0. National Soil Survey
Center. NRCS-USDA. Lincoln, NE.
Shaw J.N. L.T. West, D.D. Bosch, C.C. Truman, and D.S.
Leigh, 2004. Parent material influence on soil
distribution and genesis in a Paleudult and
Kandiudult complex, southeastern USA. Catena 57.
157–174.
Soil Survey Staff, 1999. Soil Taxonomy: A basic system
of soil classification for making and interpreting soil
survey. Agriculture Handbook No. 436. U.S. Govt.
Printing Office, Washington, DC.
Yaalon D.H. 1997. Soils in the Mediterranean region:
what makes them different? Catena 28, 157-169.
Yıldız, H. 1997. Tokat Meyvecilik Üretme İstasyonu
Topraklarının Detaylı Etüt ve Haritalanması
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi. 70 s. Tokat.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, 23 (2), 69-72
Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve
Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına Etkisi
1
2
Murat Çimen1
Mahfuz Elmastaş2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 60240, Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Denemede, 21 adet 2 yaşlı Karayaka koyununda farklı laktasyon başı canlı ağırlıkların süt verimi, süt
komponentleri ve kuzuların canlı ağırlıkları üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırma sütten kesime kadarki
dönemde 1., 4. ve 10. hafta olmak üzere 3 periyotta yapılmıştır. Ağır koyunlar 1. ve 4. haftalarda hafiflere
göre daha yüksek süt verimi göstermişlerdir (P<0.05). Gruplar arasında süt proteini, kalsiyum ve fosfor
değerleri bakımından tüm periyotlarda önemli farklılıklar bulunmamıştır. Ağır koyunların kuzularının canlı
ağırlıkları tüm dönemler için hafif koyunların kuzularınkinden daha yüksek bulunmuştur (P<0.05). 10.
haftada süt yağ içerikleri ağır grupta daha yüksek bulunmuştur (P<0.05). Ağır koyunlar 1. ve 4. haftada daha
düşük süt üre azotu seviyeleri göstermişlerdir (P<0.05).
Anahtar Kelimeler: Koyun, ağırlık, süt, laktasyon
The Effect of Different Initial Live Weights in Sheep on Milk Yields, Milk
Compositions and Live Weights of Lambs
Abstract: In the research, the effect of different initial live weights in ewes on their milk yields, milk
components, and live weights of their lambs were investigated in two years and 21 Karayaka sheep. The
research was conducted in three periods (1st, 4th and 10th week) until weaning. The heavier sheep have higher
mean milk yields (P<0.05) than light sheep, in 1st and 4th week, but no significant differences in milk protein,
calcium and phosphorus were found between groups in all period. The lambs of heavier ewes had higher live
weights than those of light ewes for all period. Milk fat contents were higher at heavier than light groups in
10th week (P<0.05). The heavier ewes showed significantly lower milk urea nitrogen levels in 1st and 4th
week (P<0.05).
Key words: Sheep, weight, milk, lactation
1. Giriş
Süt veriminin yüksek olması ve sütteki
besin maddelerinin zenginliği yavrunun
gelişimi üzerine olumlu etki etmektedir
(Stephenson et al., 1981; Bencini and Pulina,
1997). Sığırlarda canlı ağırlıkla, süt verimi ve
çeşitli süt bileşenleri arasında ilişkilerin olduğu
bildirilmektedir (Sieber et al., 1988; Glunski
and Litwinczuk, 1999; Liinamo and Van
Arendonk, 1999). Koyunlarda ise canlı ağırlıkla
süt bileşenleri arasındaki ilişkilerin olduğu
literatürler oldukça azdır ve mevcut araştırmalar
esas olarak süt koyunları ile yapılmıştır. Sütçü
olmayan koyunlarla erken laktasyon döneminde
süt bileşenleri üzerinde yapılan araştırmalara ise
literatürlerde rastlanılamamıştır. Bu noktadan
hareketle bu araştırmada sütçü olmayan
Karayaka koyunlarında süt bileşenlerinin
incelenmesi ile birlikte, sütten kesime kadarki
dönemde kuzuların canlı ağırlıklarına analarının
laktasyon başı canlı ağırlıklarının ne düzeyde
etki ettiğinin araştırılması da amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Metot
Araştırmada bir yetiştirici sürüsünden elde
edilen 21 adet 2 yaşlı Karayaka koyunu
kullanılmıştır.
Mevcut
koyunlar
numaralandıktan sonra içlerinden ağır ve
hafifleri seçilerek iki farklı ağırlık grubu
oluşturulmuştur (Tablo 1). Süt verimleri 1., 4.
ve 10. hafta için o hafta boyunca sabah ve
akşam olmak üzere günde iki defa kuzuların
emmeden önceki aç tartımları ile emmeden
sonraki tok tartımları arasındaki farklar yardımı
ile belirlenmiştir. Deneme doğumdan sonra
başlayıp sütten kesime kadarki dönemde 3
periyot (1., 4. ve 10. hafta) halinde yapılmıştır.
Her iki grubun kuzularının canlı ağırlıklarının
karşılaştırılmasında her periyodun sonunda
sabah ve akşam emmeden önceki aç ağırlıkları
dikkate
alınmıştır.
Hayvanlardan
süt
numuneleri sabah ve akşam sütlerinin karışımı
olacak şekilde her periyodun sonunda 1 kez
alınmıştır. Süt üre azotu enzimatik kalorimetrik
metot (Dade Boehring RXL Autoanalyser) ile,
süt proteini kjeldahl metodu (NX6.38) ile, süt
Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına
Etkisi
yağı ise Roese-Gottlieb metodu (Hundrieser et
al., 1984) ile analiz edilmiştir. Süt kalsiyum ve
fosfor analizi oto analizör yardımı ile
yapılmıştır. Her iki ağırlık grubundaki
hayvanlardan elde edilen verilerin analizlerinde
SPSS paket programı kullanılmış ve
karşılaştırmalarda
t-testi
uygulanmıştır
(Norusis, 1993).
Tablo 1. Deneme Materyali Koyunların Laktasyon Başı Canlı Ağırlık Ortalamaları, Maksimum ve Minimum Değerleri
Ağırlık (kg)
Ortalama
Standart hata
Minimum
Maksimum
Hafif
45.92
0.64
43.8
49.2
Ağır
56.40 ***
0.94
53.5
62.4
*** P<0.001
3. Bulgular
Ağır hayvanların 1. ve 4. haftada süt
verimleri hafiflere göre daha yüksek (P<0.05)
bulunmuştur (Tablo 2 ve 3). Denemenin tüm
periyotlarında ağır koyunlara ait olan kuzuların
canlı ağırlıkları hafif koyunların kuzularından
daha yüksek gerçekleşmiştir (P<0.05). Ağır
hayvanlar süt verimleri bakımından 1. ve 4.
haftalarda yüksek değerler göstermelerine
rağmen, aynı periyotlarda süt üre azotu
bakımından hafif gruba göre daha düşük
değerler göstermişlerdir (P<0.05).
Tablo 2. Ağır ve Hafif Koyunların 1. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları
Süt
Ağır
Hafif
Verimi, g/gün
434.18±10.86 *
390.40±15.68
Yağ,
%
5.52±0.20
5.37±0.22
Protein, %
5.01±0.16
5.06±0.21
Üre-N,
mg/dL
8.8±0.19
10.01±0.40 *
Kalsiyum, mg/100 g
226.18±3.11
231.70±5.46
Fosfor,
mg/100 g
127.81±3.09
136.6±3.07
Kuzu Canlı Ağırlığı, kg
7.36±0.23
*
6.45±0.35
* P<0.05
Tablo 3. Ağır ve Hafif Koyunların 4. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları
Süt
Ağır
Hafif
Verimi, g/gün
514.45±12.05 *
467.00±13.58
Yağ,
%
5.77±0.31
5.38±0.26
Protein, %
5.43±0.24
5.52±0.26
Üre-N,
mg/dL
9.2±0.39
10.36±0.35 *
Kalsiyum, mg/100 g
238.81±6.57
233.90±6.62
Fosfor,
mg/100 g
135.18±3.68
142.80±2.28
Kuzu Canlı Ağırlığı, kg
10.45±0.36
*
9.30±0.30
* P<0.05
Tablo 4’ te görüldüğü gibi ağır hayvanların
1. ve 4. haftalarda yüksek olan süt verimleri 10.
haftada gerçekleşmemiştir. Bu son periyotta süt
verimleri arasında istatistiki olarak farklılıklar
görülmemesine rağmen kuzu canlı ağırlıkları
bakımından yine ağır hayvanların kuzuları
yüksek değerler göstermişlerdir (P<0.05). Fakat
ilk iki periyotta süt yağı gruplar arasında
önemsiz iken 10. haftada ağır hayvanlar için
daha yüksek değerler elde edilmiştir (P<0.05).
Denemede her üç periyotta da süt
proteinleri, kalsiyum ve fosfor değerleri
bakımından
gruplar
arasında
istatistiki
farklılıklara rastlanılmamıştır.
Tablo 4. Ağır ve Hafif Koyunların 10. Hafta Süt Verimleri ve Bileşenleri ve Yavru Ağırlıkları
Süt
Ağır
Hafif
Verimi, g/gün
384.63±15.81
367.40±17.25
Yağ,
%
6.24±0.28
*
5.35±0.29
Protein, %
5.64±0.41
6.05±0.45
Üre-N,
mg/dL
9.09±0.55
9.90±0.53
Kalsiyum, mg/100 g
214.54±19.94
229.60±6.34
Fosfor,
mg/100 g
138.36±3.40
139.90±3.28
Kuzu Canlı Ağırlığı, kg
22.00±0.62
*
20.10±0.57
* P<0.05
72
M.ÇİMEN, M.ELMASTAŞ
4. Tartışma ve Sonuç
Araştırmada ağır gruptaki koyunların ilk iki
haftaki süt verimlerinin yüksek olmasında
hayvanların yüksek canlı ağırlıklarının etkili
olduğu düşünülmektedir. Bir çok araştırıcının
yüksek canlı ağırlığa sahip koyunların hafiflere
oranla daha yüksek miktarda süt verdiklerini
bildirmeleri bu sonucu desteklemektedir (Burris
and Baugus, 1955; Boyazoğlu, 1963; Bencini
and Pulina, 1997). Yine süt sığırlarında da süt
verimi ile canlı ağırlık arasında pozitif bir ilişki
olduğu bildirilmektedir (Berry et al., 2003).
Kuzu canlı ağırlıkları bakımından da ağır
koyunlardan
doğan
kuzuların,
hafif
koyunlardan doğan kuzulara göre her üç
periyotta da yüksek değerler göstermesi
literatür bildirişleri ile uyumludur (Donald et
al., 1970; Nasholm and Danell, 1996).
Ağır koyunlar süt verimleri bakımından ilk
iki periyotta hafif koyunlara göre yüksek değer
göstermelerine karşılık, bu dönemlerde süt üre
azotu konsantrasyonları bakımından düşük
değerler göstermişlerdir. Bazı literatürlerde süt
verimleri ile süt üre azotu arasında pozitif ilişki
olduğu bildirilmesine rağmen (Oltner et al.,
1985; Carlsson et al., 1995; Eicher et al., 1999)
bu araştırmada ağır hayvanların yüksek olan süt
verimlerine karşılık süt üre azot düzeyleri
düşük olarak saptanmıştır. Bu bulgular
birbiriyle çelişiyor gibi görünmesine karşın, bu
durum Oltner et al., (1983; 1985)’ın bildirdiği
bir mekanizma ile açıklanabilir. Adı geçen
araştırıcıların bildirdiğine göre süt sığırlarında
vücut
ağırlığı
ile
süt
üre
azotu
konsantrasyonları arasında negatif ilişki vardır.
Bu negatif ilişkiye neden olarak ta, cüssece
büyük hayvanlarda üre dağılımı için mevcut
alanın küçük hayvanlardan daha yüksek olduğu
ve karaciğerde benzer miktarlarda üre
sentezlenmesi durumunda, ağır hayvanların kan
ve sütündeki üre konsantrasyonlarının da buna
bağlı olarak daha düşük gerçekleşeceği fikri
savunulmaktadır. Belirtilen bu ifadenin mevcut
araştırmadaki laktasyon başı canlı ağırlıklarla
süt üre azotu konsantrasyonları arasındaki
negatif ilişkinin nedenini
açıklayabileceği
düşünülmektedir. Benzer şekilde mandalarda da
canlı ağırlıkla süt üre azotu konsantrasyonları
arasında negatif ilişki olduğu bildirilmektedir
(Roy et al., 2003). Süt sığırları ile çalışılan
diğer bir araştırmada vücut ağırlığı ile süt üre
azotu konsantrasyonları arasında ilişki olmadığı
bildirilmektedir (Ropstad et al., 1989).
Süt yağı ortalamaları bakımından sadece
10. haftada ağır hayvanlar lehine yüksek
ortalamalar görülmektedir. Koyunlarda erken
laktasyon döneminde süt yağı ile canlı ağırlık
arasında
pozitif
ilişkilerin
olduğu
bildirilmektedir (Pulina et al., 1994). Sığırlarda
ise canlı ağırlıkla süt yağı arasındaki ilişkiler
üzerine farklı bildirişler bulunmaktadır.
Sığırlarla çalışan bazı araştırıcılar süt yağı
üzerine laktasyon başı canlı ağırlığın etkisinin
önemsiz olduğunu belirtirlerken (Yılmaz ve
ark., 2003), diğerleri de vücut ağırlığı ile süt
yağı arasında zıt ilişkilerin olduğu fikrini
savunmaktadırlar (Agenas et al., 2003).
Araştırmanın
tüm
periyotlarına
bakıldığında ilk iki periyotta süt üre azotu ve
son periyotta süt yağı dışında gruplar arasında
canlı ağırlıkla diğer süt bileşenleri arasında
farklılıklar gözlenmemiştir. Keys et al.,
(1989)’ın bildirdiğine göre sütçü hayvanlarda
oransal olarak süt komponentlerinde meydana
gelen değişimler sütçü olmayan hayvanlara
göre daha yüksektir. Buna sebep olarak ta sütçü
hayvanların daha fazla süt üretmeleri ve
üretilen bu fazla sütteki komponentlerin oransal
değişimlerinin sütçü ırklarda daha yüksek
olması gösterilmektedir. Buna sütçü ırklarda
sütün salgılandığı salgı hücrelerinin sayısının
çokluğu ve bu hücrelerin daha aktif
çalışmalarının neden olduğu bildirilmektedir.
Dolayısı ile de süt verimi ve buna bağlı olarak
ta süt bileşenlerinin sütçü hayvanlarda daha
değişken olduğu anlaşılmaktadır. Jordan (1982;
1983; 1985) süt verimleri ve buna bağlı olarak
ta süt komponentlerinin değişimine etkili olan
bir çok faktörün, sütçü olmayan koyunlarda
sütçü koyunlarda olduğu kadar etkili ve belirgin
olmadığını bildirmektedir. Buna örnek olarak ta
sütün verim ve komponentleri üzerinde besinsel
faktörlerin önemli varyasyonlar oluşturmalarına
rağmen, sütçü olmayan koyunlarda besinsel
değişimlere bağlı olarak süt fraksiyonlarını
değiştirmede
problemlerle
karşılaşılması
gösterilmektedir. Literatürden sütçü olmayan
koyunların laktasyon bilgileri üzerinde netlik
kazanmamış konuların açığa çıkarılması için
daha fazla araştırmaların yapılması gerektiği de
anlaşılmaktadır. Yapılan bu araştırmada da
özellikle yağ (10. hafta hariç) ve protein gibi
önemli süt bileşenlerinde gruplar arasında
farklılık görülmemesinde üzerinde çalışılan
Karayaka ırkının sütçü bir ırk olmamasının
etkili olmuş olabileceği fikri doğmaktadır.
71
Koyunlarda Farklı Laktasyon Başı Canlı Ağırlıklarının Süt Verimleri ve Kompozisyonları ile Kuzu Canlı Ağırlıklarına
Etkisi
Bu sonuçlardan yola çıkarak süt verimi
düşük
koyunların
yavrularının
sağlıklı
gelişiminde etkili rol oynayan süt miktarı ve süt
bileşenleri ile ilgili daha çok araştırmaların
yapılması ile sütçü olmayan koyunlarla ilgili
yetersiz laktasyon bilgileri de tamamlanacak ve
böylece literatürlerdeki eksiklikte doldurulmuş
olacaktır.
Kaynaklar
Agenas, S., Burstedt, E. and Holtenius, K. 2003. Effects of
feeding intensity during the dry period. 1. Feed
intake, body weight, and milk production. J. Dairy
Sci. 86, 870-882.
Bencini, R. and Pulina, G. 1997. The quality of sheep
milk: a review. Int. J. Sheep and Wool Sci. 45 (3),
182-220.
Berry, D.P., Buckley, F., Dillon, P., Evans, R.D., Rath, M.
and Veerkamp, R.F. 2003. Genetic relationships
among body condition score, body weight, milk yield
and fertility in Dairy cows. J. Dairy Sci. 86, 21932204.
Boyazoglu, J.G. 1963. Quantitative aspects of milk
production in sheep. Annal. Zoo. 12, 237-246.
Burris, J. and Baugus, C.A. 1955. Milk consumption and
growth of suckling lambs. J. Anim. Sci. 14, 186-191.
Carlsson, J., Bergström, J. and Pehrson, B. 1995.
Variations and breed, age, season, yield stage of
lactation and herd in the concentration of urea in bulk
milk and individual cow’s milk. Acta Vet. Scand. 36,
245-254.
Donald, H.P., Read, J.L. and Russel, W.S. 1970. Influence
of litter size and breed of sire on carcass weight and
quality of lambs. Anim. Prod. 12, 281-290.
Eicher, R., Bouchard, E. and Bigras-Poulin, M. 1999.
Factors affecting milk urea nitrogen and protein
concentrations in Quebec dairy cows. Prev. Vet.
Med. 39, 53-63.
Glunski, P. and Litwinczuk, Z. 1999. An evaluation of the
relationships between type and dairy performance in
Polish Black and White cows. Animal Breeding
Abstr. 67, 3419.
Hundrieser, K.E., R.M. Clark, R.G. Jensen and A.M.
Ferris. 1984. A Comparison of methods for
determination of total lipids in human milk. Nutr.
Res. 4, 21–26.
Jordan, R.M. 1982. The effect of type of ration on the cost
and performance during gestation and lactation.
Proceedings. 54 th Sheep and Lamb Feeders Day.
University of Minnesota-Morris. p 2.
Jordan, R.M. and Hanke, H.E. 1983. The effect of protein
intake by lactating ewes on subsequent performance.
Proceedings. 55 th Sheep and Lamb Feeders Day.
University of Minnesota-Morris. p 24.
Jordan, R.M. 1985. Performance and production costs of
triplet and twin lambs. Proceedings. 57 th Sheep and
Lamb Feeders Day. University of Minnesota-Morris.
p24.
Keys, J.E., Capuco, A.V., Akers, R.M. and Djane, J.
1989. Comparative study of mammary gland
development and differentiation between beef and
dairy heifers. Dom. Anim. Endoc. 6, 311-319.
72
Liinamo, A.E. and Van Arendonk, J.A.M. 1999.
Combining selection for carcass quality, body weight
and milk traits in dairy cattle. J. Dairy Sci. 82, 802809.
Nasholm, A. and Danell, O. 1996. Genetic relationships of
lamb weight, maternal ability and mature ewe weight
in Swedish finewool sheep. J. Anim. Sci. 74, 329339.
Norusis, M.J., 1993. SPSS for Windows: Base System
User’s Guide. SPSS, Chicago.
Oltner, R., Emanuelson, M. and Wiktorsson, H. 1983.
Factors affecting urea concentration in cow’s milk.
Proc. 5 th. Int. Conf. Prod. Dis. Farm Anim. Swed.
Univ. Agric. Sci. Upssala, Sweeden. 195-198.
Oltner, R., Emanuelson, M. and Wiktorsson, H. 1985.
Urea concentrations in milk in relation to milk yield,
live weight, lactation number and amount and
composition of feed given to dairy cows. Livest.
Prod. Sci. 12, 47-57.
Pulina, G., Forbes, J.M., Nudda, A. and Brandano, P.
1994. Analysis of the correlation between food
intake, live weight and yield and quality of milk in
Sarda sheep. Proceedings of the 8th National
Congress of the Italian Society of Pathology and
Farming of Ovines and Caprines (SIPAOC) 397-400.
Ropstad, E., Vik-Mo, L and Refsdal, A.O. 1989. Levels of
milk urea, plasma constituents and rumen liquid
ammonia in relation to the feeding of dairy cows
during early lactation. Acta Vet. Scand. 30, 199-208.
Roy, B., Mehla, R.K. and Sirohi, S.K. 2003. Influence of
milk yield, parity, stage of lactation and body weight
on urea and protein concentration in milk of Murrah
Buffaloes. Asian-Aust. J. Anim. Sci. 16 (9), 12851290.
Sieber, M., Freeman, A.E. and Kelley, D.H. 1988.
Relationships between body measurements, body
weight and productivity in Holstein dairy cows. J.
Dairy Sci. 71, 3437-3445.
Stephenson, R.C.A., Edwards, J.C. and Hopkins, P.S.
1981. The use of urea to improve milk yield and
lamb survival of Merinos in a dry tropical
environment. Aust. J. Agric. Res. 32, 497–509.
Yılmaz, O., Denk, H. ve Arslan, M. 2003. Ekstansif
şartlarda Karakaş Akkaraman koyunlarının süt verim
özellikleri. Vet. Bil. Der. 19, 1-2.

Benzer belgeler