konut projesi değil

Transkript

konut projesi değil
KONUT PROJESİ DEĞİL
BİR YASAM HİKAYESİ
Bahçeşehir’in en değerli arazisi üzerinde hayata geçirilen Vaditepe Bahçeşehir,
özlem duyulan o sımsıcak mahalle kültürünü, modern yaşam çizgileriyle birleştiriyor ve sizlere,
alışılagelmiş konut projesi yerine, bir yaşam hikayesi sunuyor.
Size de dairenizi seçip hikayede yerinizi almak kalıyor.
Bekleriz...
212
428 88 00
Hangi bölgelerde, nasıl bir etki için uygulanır?
Yüz germe, kaş kaldırma, gıdı
toparlama, mimik kırışıklıkları tedavisi,
dekolte deformasyonları ve ellerde
kullanılabilir.
Sonuç ne zaman alınır?
30 dakikalık tek seanslık
uygulamadan sonra hemen sonuç
alınır. İdeal görünüme ise 3 ay sonra
ulaşılır.
Dr. BURCU ZABUN
Medikal Estetik
[email protected]
K
ötü beslenme alışkanlıkları, alkol,
sigara tüketimi, stres, genetik
ve çevresel faktörler yıllar
içerisinde yüzümüzde derin izler
bırakır. Ultherapy ile ameliyata
gerek kalmadan sadece 30 dakikada
yüzünüzden dekolte ve gıdınızdan
yılların izlerini silebilirsiniz.
Ultherapy nedir ve nasıl etki gösterir?
Cilt gerdirmede FDA tarafından
onaylanmış, cerrahi olmayan tek tedavi
yöntemidir. Ultherapy cihazının odaklı
ultrason enerjisi sayesinde cildin derin
tabakalarında yer alan bağ dokusunda
ısı hasarı noktaları oluşturulur. Bu
noktalardan başlayarak cilt kendini
onarmaya ve kolajen üretmeye başlar.
Zaman içinde ciltte sıkılaşma ve doğal
bir yüz, dekolte germe etkisi oluşur.
Kalıcılığı ne kadardır?
Tek bir uygulamanın ardından
elde edilen sonuç 2 yıla yakın bir süre
muhafaza edilir.
Yan etkileri var mıdır?
Uygulama sonrasında ciltte birkaç
saat içinde kendiliğinden kaybolan hafif
kızarıklıklar ve hassasiyet görülebilir.
Uygulama sırasında ağrı hissedilir mi?
Uygulama sırasında hissedilenler
kişiye farklılık göstermekle birlikte
hastalar hissettiklerini anlık bir ‘’
karıncalanma hissi’’ ya da “elektriklenme”
olarak tanımlamaktadırlar.
Uygulama öncesi verilen hafif bir ağrı
kesici ya da hastaların tercihine bağlı
olarak yapılan sedasyon ile uygulamanın
konforunu artırabilir.
Güvenli bir uygulama mıdır?
Tıpta 50 yılı aşkın süredir kullanılan
ultrason enerjisinin herhangi bir yan
etkisinin olmadığı klinik çalışmalarla
ispatlanmıştır.
www.esteworld.com.tr
Adres : Birlik Sokak Akyıldız Sitesi D Blok No:28 D:16 Levent / İstanbul
Gsm: 0533 965 71 13 Tel.: 0212 324 90 47 Faks: 0212 325 91 71
BÜLTEN
Didem
Soydan
Hakan
Öztürk
Ebru
Şallı
Gül Gölge
Saygı
Özge
Ulusoy
Sinem
Kapar
Murat
Küçükoğlu
KOZMETİKTE KRİSTAL DEVRİM
T
ürkiye’nin en önemli
Stil ve Moda Danışmanı
Hakan Öztürk’ün
geliştirdiği “CLC EYE BAG
REMOVAL CREAM” in
Nişantaşı Sofa Hotel’de gerçekleşen
lansmanına ünlüler akın etti.
Markanın kurucusu COSMOPLUS
Yön Kurulu Başkanı Murat Küçükoğlu
, Marka İçerik Yaratıcısı ECZ.SİNEM
KAPAR ve Kreatif Direktör Hakan
ÖZTÜRK evsahipliğinde gerçekleşen
davete cemiyet ve sanat hayatının
renkli isimleri konuk oldu.
Ünlü Stil danışmanı ve markanın
kreatif direktörü Hakan Öztürk’ün
sunumu ile Sofa Otel’de gerçekleşen
ürün lansmanında, davetlillere, CLC
kremin 90 saniye gibi kısa bir sürede
gözaltı torbaları, halkaları ve buna
bağlı yorgun ifadeyi mucizevi bir
şekilde yok ettiği anlatılarak, sahnede
yapılan demo uygulamalarla da ürün
deneyimi yaşatıldı.
Birce Akalay, Ebru Şallı, Özge Ulusoy,
Pınar Altuğ, Başak Dizer, Gül Gölge
Saygı,Aynur Aydın, Deniz Berdan,Ayşe
Kucuroğlu,Banu Zorlu, Pelin Öztekin,
Didem Soydan gibi birçok ünlünün
katıldığı lansmanda kozmetik
sektörüne bomba gibi düşen ürün
büyük ilgi gördü.
MURAT KÜÇÜKOĞLU “CLC eye bag
removal cream” için iddialı konuşurken
yakın zamanda Cosmoplus
bünyesinde bu tip intensive etkili bir
çok ürün daha çıkacağını belirtti.
Özellikle yoğun çalışma saatlerinden
dolayı yorgun göz ifadelerinden
şikayet eden oyuncular ürünün 90 sn
de etki etmesi ve 24 saat kalıcı etki
göstermesine adeta hayran kaldılar.
BU KIŞ FRESH’N SOFT MENTOLLÜ İLE RAHAT BİR NEFES ALIN
Havaların soğumasıyla grip,
anjin, bronşit, nezle gibi
hastalıklar beden ve ruh
sağlığımızı olumsuz etkilemeye
başladı. Fresh’n Soft Mentollü
Islak Cep Mendili, mevsim
geçişlerinin etkilerini hafifletmek
için, istediğiniz anda ve
ihtiyacınız olan her yerde
rahatlıkla kullanabileceğiniz bir
ürün. Mentol içeriğiyle daha
ferah nefes almanıza yardımcı
olan Fresh’n Soft, içeriğinde
bulunan Aloe Vera özü ile
de kuru mendille silmekten
kaynaklanan tahrişi engelliyor.
www.freshnsoft.com.tr
8
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
BÜLTEN
İDER MOBİLYA’DA
BordoNUN
Şıklığı
Evlere
Yansıyor
M
odern ve
konforlu mobilya
tasarımları ile
kullanıcılarına
zengin seçenekler sunan İder,
Lissa koltuk takımı ile salonların
ambiyansını değiştiriyor.
Bordo rengin şık dokusu ile
krem renginin sadeliği Lissa
koltuklar ile aynı koleksiyonda
buluşuyor.
Country etkisi evlerde romantik
bir görünüm sergiliyor
Yastıklarında bulunan çiçek
desenleri ile country tarzını
sevenlere hitap eden İder
Lissa koltuk takımı, hem klasik
hem de estetik görünümüyle
evlerde romantik bir etki
yaratıyor.
Salonlarda daha geniş
oturma alanı sunan Lissa
koltuklar, iki adet 3’lü koltuk
ve tekli berjer seçenekleri ile
evlerin vazgeçilmezi oluyor.
Açıldığında yatak olabilen
ergonomik üçlü koltuklar yatılı
misafir ağırladığınızda da en
büyük yardımcınız oluyor.
Sağlam yapısı uzun yıllar
konfor sağlıyor
Gürgen ağaçtan yapılan
sağlam gövdesi uzun yıllar
boyunca kullanım kolaylığı
sağlarken, Lissa koltukların
ahşap görünümlü ayak kısmı
ise sert darbelere ve çizilmelere
karşı dayanıklı plastik
malzemeden üretiliyor...
RI
KIŞIN EN KONFORLU ADIMLA
GABOR BOTLARLA ATILIYOR
topuklu
ayağı yormuyor ve
r’un
bo
Ga
sı
ka
ar
m
or
hatlık sağlıyor.
nf
Alman ko
modellerde dahi ra
silek
ko
ış
-K
ar
ah
nb
ilmez rengi
So
2015-2016
Her dönemin vazgeç
zo
se
r,
tla
bo
n
ala
ak kullanıldığı
yonunda yer
siyahın ağırlıklı olar
e
er
ell
od
m
i
in
ler
tonları da
nun trend renk
koleksiyonda toprak
ak
ay
n
ke
lar
am
m
aksimum
taşıyor. Şıklığı ta
geniş yer tutuyor. M
e
iyl
er
ell
od
m
n
şlikte kalıp
sağlığını da koruya
nfor için 3 farklı geni
ko
or
nf
ko
ın
bor’da,
Gabor, soğuk havalar
seçenekleri sunan Ga
eli ve
lit
Ka
.
or
banlar ve
uy
ol
ta
iç
ısı
,
rıc
er
lu kurta
uşacık deril
m
yu
r
bo
Ga
n
etile
ernatifleri dıyumuşak deriden ür
buçuklu numara alt
eri
ell
od
m
z
dü
ve
numaraya
klu
44
botlar, topu
şında, kadınlar için
er
tifl
na
er
alt
lı
rk
fa
iliyor.
ile kadınlara
kadar çeşit bulanab
de
sin
ye
sa
sı
pı
ya
sunuyor. Hafif
10
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
BÜLTEN
O DEMODE,
BU MODA…
Y
eni moda alışveriş trendi fashion&cafe shopların en kapsamlı olanı O’DEMODE Bağdat
Caddesinde alışveriş tutkunları için ilk mekanını açtı.
Türkiye’nin en popüler tasarımcılarının ürünlerinin yer aldığı fashion tarzı cafede, alışveriş tutkunları
her sezon en yeni tasarımlara ulaşma imkanı
bulurken diğer taraftan da cafe havası ile de
rahat ve sakin bir bir alışverişin tadını çıkarıyor. O’DEMODE bünyesindeki tasarımcılardan
bazıları ise şöyle ; Ayşe Deniz Yeğin, EZRA-TUBA ,Özlem Erkan, Simay Bülbül, Önder
Özkan, İpek Arnas.
ODEMODE ‘’de bu kış muhtelif vakitlerde ünlü tasarımcılar kendi workshopları ile
eventler de gerçekleştirecekler.
Harem’İn saklı
kalan hİkayelerİ
Altı asrı aşkın süre boyunca Anadolu
topraklarına sahip olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun en mahrem ve gizli
alanı; Harem. Harem ağaları, cariyeler,
gözdeler, sultanlar ve bu sultanların tarihte
iz bırakanlarından bir tanesi; Haseki
Kösem Sultan. Kösem Sultan’ın anısına
hazırlanan Haseki Koleksiyonu ve Osmanlı
İmparatorluğu boyunca saraydan gelmiş
geçmiş tüm kadınlara ithaf edilen
Harem’in bilinmeyen eşya replikaları Müze
Mağazaları’nda tarih tutkunlarını bekliyor.
Hayat daha kolay Tavus kuşu zarİflİğİ Her şeyin gereğinden fazla
karmaşık göründüğü modern
hayat, bazen bunaltıcı
olabiliyor. Neyse ki Eliros
Chronographe zamanı sade ve
yorumlanması kolay biçimde
göstererek kullanıcının asıl
işlerine odaklanmasına olanak
tanıyor. Eliros Chronographe’ın
net ve sade çizgileri, zamana
meydan okuyan bir şıklık
sunuyor.
12
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
M
uazzam güzellikte
tüylere sahip olan tavus
kuşunu büyük bir ustalıkla takıya
dönüştüren Favori, tasarladığı
kolyeyi zengin ve gösterişli renkleri
üzerinde taşımayı seven kadınların
beğenisine sunuyor. Tavus kuşu,
alımlı kadınların zarafetlerini şık ve
zarif kolyeler ile tamamlıyor. Tavus
kuşunun işlendiği kolye, her
takışınızda size bir öncekinden
daha çok yakışacak.
turuncudergi.com
halkbank.com.tr | 444 0 400 Halkbank Dialog
BÜLTEN
Summit’le
dağlara
dönüyor
ADVERTORIAL
D
ünyanın outdoor
ekipmanları, giyim ve
ayakkabı ürünlerinde lider
markası The North Face,
bu sezon sade, zarif ama bir o kadar
da dayanıklı Summit Serisi ile sezona
damgasını vuruyor. Bu koleksiyonla
köklerine ve orijinal konseptine geri dönen
The North Face, dağcıların arzularını
harekete geçirecek. İster buz, ister kamp,
isterseniz de yüksek dağ tırmanışı yapın,
profesyonel dağcıların tüm ihtiyaçlarına
cevap veren Summit Series, 2015 yılının
Şubat ayında Hiimalaya’nın Langtang
bölgesinde saha testine tutuldu,
Montana’daki Hyalite Kanyon’da test edildi.
Gerçek dağcılar için üretilen ürünlerin
tamamı işlevsellik üzerine kurulu.
PURSAKLAR BELEDİYESİ’NDEN KÜLTÜR YAYINI
Yeniyıl seçenekleri
H
MÜCEVHERDE
KARADENİZ ESİNTİSİ
Yüzlerce uygarlığa can veren kültürlerin buluşma noktası Anadolu’nun, tarihte saklı öykülerini dünya trendleriyle birleştiren Atasay
Myras, geçmişle gelecek arasında bağ kuran
ikonik mücevherler tasarlamaya devam
ediyor. Karadeniz evlerinin eşsiz mimarisi
ve kültürünün mücevherde hayat bulduğu
Atasay Myras Karadeniz koleksiyonuna ait
yüzükler, tasarımındaki benzersizlikle tüm
dikkatleri üzerine çekiyor.
14
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
omend’in bu yılbaşında da hediye
seçmenizi kolaylaştıran önerileri,
çok özel fiyat avantajıyla sunuluyor. 14
Aralık 2015 – 3 Ocak 2016 tarihleri arasında Homend.com.tr üzerinden yapılacak
alışverişlerde yüzde 30 indirimle sunulan
hediye önerileri şöyle: 2201, 2203 ve
2204 Wineup elektrikli şarap açacakları,
1713 Royaltea konuşan çay makinesi,
1804 Pottoman elektrikli cezve ve 1311
Toastbuster tost makinesi.
“Medenİyet Beşİğİ
Kadİm Şehİrlerİmİz”
Pursaklar Beledİyesİ, tarİhe İz bırakmış
Müslüman şehİrlerİnİ konu edİnen 3 cİltlİk “Medenİyet
Beşİğİ Kadİm Şehİrlerİmİz” kİtabı yayınladı
Kadife Etkisi
Vovi’den
V
ovi göz kamaştıran özel koleksiyonunu sunuyor. Gold zincir
detaylı Akua modeli kadife asilliği,
çekiciliği ve şıklığını bir arada yansıtıyor. Geçmişten günümüze modayı
yansıtan vintage tarzıyla stilimizin
tamamlayıcısı oluyor.
turuncudergi.com
P
ursaklar Belediyesi
yayınlarına bir
yenisini daha ekledi.
Daha önceleri çocuk
hikâyeleri, sınavlara
hazırlık setler, okuma kitapları
yayınlayan Pursaklar Belediyesi
şimdi de İslam dünyasında
medeniyet beşiği olarak bilinen
Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat,
İstanbul, Buhara, Gırnata gibi
birçok şehrin yönetimi, ticareti,
ilim, sanat ve kültür yapısı,
şehircilik serüveni gibi konuları
içeren önemli bir esere imza
attı. İslam Ansiklopedisindeki
ilgili maddelerden yararlanılarak
hazırlanan üç ciltlik kitap büyük
ilgi gördü. Gerek Ankara gerekse
Ankara dışından siparişlerle
okurlara ulaştırılan Medeniyet
Beşiği Kadim Şehirlerimiz
kitabının önsözünü kaleme
alan Pursaklar Belediye Başkanı
Selçuk Çetin, “Müslümanlar,
içinde yaşadıkları şehirlerde
yönetim, ticaret, ilim, sanat ve
kültürde büyük bir ilerlemeyi
gerçekleştirdi. Buna dünya tarihi
şahittir. Bizler bu kitapta tarihe
iz bırakmış Müslüman şehirlerin
bazılarını toplamak suretiyle yeni
nesillere geçmişimizi hatırlatmak
istedik” ifadelerine yer verdi.
Kitaptaki şehirlerin bir kısmının
İslam öncesi kurulduğuna da
dikkat çeken Başkan Çetin, üç
cilt olarak yayınlanan Medeniyet
Beşiğimiz Kadim Şehirlerimiz
kitabının belediyeciliğe ve şehre
ilgi duyanların fikir dünyasına
katkı sunacağını kaydetti.
YAPIM EKİBİ PRODÜKSİYON ADINA
İMTİYAZ SAHİBİ VE
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Zahide CEYLAN
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Zahide Ceylan
KURUCULAR KURULU
Halise ÇİFTÇİ, Zahide CEYLAN,
Güzin CANAN, Taciser İÇYER,
Nilgün KARABULUT, Ayşenur GÜN,
Sema KARABULUT
YAYIN KURULU BAŞKANI
Ayşe KEŞİR
REDAKTÖR
Rabia Nur DUMAN
YAYIN KURULU
Ayşe KEŞİR, Ayşe ERTEM,
Hatice BİLİCİ, Latife Özbek,
Esra Yerebakan, Gaye Ergezen,
Ümmügülsüm Tat,
Gülfem KELEŞ
GÖRSEL YÖNETMEN
Şerife AKYOL KURT
MARKA İLETİŞİMİ YÖNETİCİSİ
Şenay BUYURMAN
REKLAM KOORDİNATÖRÜ
Beyhan Ertuğ
BASIN DANIŞMANI
Mürvet UÇ
İSTANBUL KOORDİNATÖRÜ
Gülay KURT
0507 485 55 95
ANKARA KOORDİNATÖRÜ
Betül TAT
0538 624 54 72
TURUNCU DERGİSİ ADRES
1470 Sk. Gökteşehir Blokları B Blok No: 30
Çukurambar / Ankara
TELEFON: 0545 316 21 55
WEB:
www.turuncudergi.com
e-mail:
[email protected]
[email protected]
BASKI
TURKUVAZ MATBAACILIK
Akpınar Mah. Hasan Basri Cad.
No: 4 P.K. 34885
Sancaktepe / Kartal / İstanbul
TEL: 0216 585 90 00
FAKS: 0216 585 9130
[email protected]
‘TURUNCU’ Dergisi, yerel süreli aylık yayındır.
Basın yayın ilkelerine uymayı kabul eder.
Basılan ilanların tüm sorumluluğu
ilan sahibine, yazılan yazıların
sorumluluğu yazarlara aittir.
Kurum ve kuruluşlar için
kargo dahil fiyatı 20 TL’dir.
TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş.
tarafından dağıtılmaktadır.
[email protected]
Sevgili Turuncu okurları,
Ö
ncelikle son ayını geçirmekte
olduğumuz 2015 yılında
dünyada ve Türkiye’de
meydana gelen önemli
gelişmeleri bir hatırlayalım istedik. Hem
dünyada hem Türkiye’de üzücü pek
çok gelişmenin yanında ileriye umutla
bakmamıza sebep olan gelişmeler de
yaşandı. Sizler de okuyunca bizim gibi
kah üzülecek kah sevineceksiniz. Bütün
dünya ve ülkemiz için hep güzelliklerle
dolu, savaş ve ölümlerin olmadığı,
kardeşce yaşayabileceğimiz uzun yıllar
diliyorum.
Kadınlar bizim için önceliğe ve
ayrıcalığa sahip. Dergimiz kadınlar
hakkındaki her gelişmeye hassas
duyarlılıkla yaklaşıyor. Sebebi her ne
olursa olsun bütün kadın cinayetlerinin,
kadına yönelik her türlü şiddetin tüm
kalbimizle karşısındayız. Dergimizin
sayfalarında da bu konuları sıkça ele alıp,
farkındalık çalışmalarına katkı sunmaya
çalışıyoruz.
Bu nedenle ; İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, BM
Kadın Birimi (UN WOMEN) Avrupa ve
Orta Asya Bölge Direktörü ve Türkiye
Temsilcisi Ingibjorg Gisladottir ile
birlikte, New York’ta başlayıp İstanbul’da
tamamlanacak “Kadına Karşı Şiddetle
Mücadele İçin 16 Günlük Aktivizm
Kampanyası”na siz okurlarımızın da
sessiz kalmamasını tavsiye ediyoruz.
Üstelik kampanyanın renginin turuncu
olması bizim için güzel bir tesadüf.
Kampanya 25 Kasım ile 10 Aralık tarihleri
arasında olacak ve 70’i aşkın ülkede,
Niagara Şelalesi, Avrupa Konseyi Binası,
Hin Kapısı ve Ürdün’deki antik Pertra
kentinin ışıklandırılmasını da içeren
450’ye yakın “Turuncu Etkinlik” yapılacak.
Türkiye’de ise içlerinde İstanbul, Ankara,
İzmir, Gaziantep, Eskişehir ve Urfa’nın
da bulunduğu birçok şehir turuncuya
bürünecek. İstanbul’da Boğaz köprüleri,
Haliç Metro Geçiş Köprüsü, Galata Kulesi
ve Kız Kulesi gibi birçok sembol yapıtın
yanı sıra bazı AVM ve kuleler de, 16 gün
boyunca turuncu renkle “Kadına Şiddet’e
Dur!” diyecek.
Türkiyenin uluslararası alanda da
yüz akı olan kadınlardan biri olan Burcu
Çetinkaya, bu ay röportaj konuğumuz.
Bu anlamda Burcu hanım, kadın
konusunda durduğumuz yer bakımından
da bizler için örnek teşkil eden kimlikli,
ayakları üzerinde durabilen kadın
sembollerinden biri. Kendisine hem
ülkemize kazandırdığı başarılar için hem
de siz okuyucularımıza kalbini açtığı
için teşekkür ediyoruz. Burcu Çetinkaya
gibi kadınların varlığı şüphesiz ülkemiz
için bir şans olarak görüyor ve bu şansın
çoğalmasını temenni ediyoruz.
Gelecek yıla üzüntüleri, kederleri,
savaşları geride bırakarak gireriz inşallah.
Biz temenni etmeye ve böyle olması için
çaba sarfetmeye dergi sayfalarımızda
devam edeceğiz.Umarım bizi yalnız
bırakmazsanız.
Selametle kalın.
Zahide Ceylan
Kişi ile Allah
arasında herkesin
kendine
bir
40
46
58 54
BURCU ÇETİNKAYA:
özel
62
54
Hayat mektebİnden İftİharla
mezun: Recep Tayyİp Erdoğan
Sabırla edeple çıktığı basamaklar hırsla ihtirasla değil,
aldığı duaların da bereketiyle onu dünyada en güzel
makama getirdi İlhamdülillah
Elbİselerİmİzden kendİlerİne
kİbİr elbİsesİ bİçenler
ŞEB-İ ARUS NE DEMEKTİR
Rukiye Karaköse, Mevlana ve Şeb-i Arus’u Turuncu
okurları için değerlendirdi. Mevlana ölümü ‘âşık ile
mâşuğun kavuşması’, olarak nitelemiştir
SİNAN CANAN: PAYLAŞ VE RAHATLA
Beynimizde kararlarımızı etkileyen iki önemli ve
temel bölge var. Bunlardan birisi akkumbens çekirdeği
denen, beynin derinliklerinde gizli minik bir bölge.
SAĞLIK: D VİTAMİNİ
KADINLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
D Vitaminini arttırmanın en kolay ve zahmetsiz
yolu, vüc udumuzd a hali hazırda bulunan ve aktif
olmayan D Vitaminini akti f hale getirmektir.
SANAT SOKAĞI:
KAĞIT OYMACILIĞI
Ötesi berisiyle kağıttan bir dünya. Kağıttan
kadınlarerkekler, çiçeklerböcekler, dağlar dereler.
Kağıttan denizler, gemiler. Kağıttan sekiz cennet.
HACER AYDIN: Müslüman için erdemlilik
elbisesi daha hayırlı ise gözleriniz niçin dindarane
kibirlerinizle bedenlerimizde dolaşmakta?
Sevgİ’nİn Bİzce Dİlİ
GÜLDALI ÇOŞKUN: Dün akşam mutluluğun resmine baktım; bir tebessüm yayıldı yüzüme ve müthiş
de bir huzur… İşte bu dedim, bu olmalı mutluluk…
ŞEHİRLERİN ŞAİRLERİ
Bilge Girgin: Turgut Cansever, Allah, kainatı her
an yeniden oluşan biçimde yaratmıştır, varlık her
an yeniden oluşmaktadır, der.
2015 yılının ardından
Türkİye ve dünya
Dünyada ve Türkiye’de 2015 yılının en
önemli olaylarının kronolojik listesi
DÜNYA
58
64 66
32 30 26
24
18
yolculuğu var
32
Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya...
Biz de sizin için bundan sonra her ay bir
derleme ile bu ortamın takipcisi olacağız.
BAŞARI ÖYKÜSÜ: MİNE TOZLU
Girişimci ruhuyla sıfırdan bir başarı inşa eden Mine
Tozlu; geçmişteki emek ve tecrübeleri, bu gün sektöre
taşıdığı başarı öyküsünü, projelerini bizimle paylaştı
68
26
92
22
Vera Nur Aydınbaş sayfa22
30
92 68
46
40
İPEKYOLU’NUN TARİHİ TANIĞI: Şekİ
Kırmızı kiremitli damları, tuğladan yapılmış eski
evleri ve daracık sokaklarıyla çok sevimli bir kent olan
Şeki, Safranbolu’yu andırıyor görüntü olarak.
SANAL SAVAŞLAR VE HOLLYWOOD
GÜLAY KURT: Sinema, kitleleri etkilemede nasıl bir
araç olduğu kavranıldığından bu yana, egemen güçlerin
elindedir Dünya savaşları tarihi, sinemanın propaganda
SANAL tarihiyle neredeyse eş zamanlıdır
YAZAR
YAZAR
Hayat mektebinden
iftiharla mezun:
Recep Tayyip Erdoğan
NURAN
SÖZEN
H
ayat mektebinden
iftiharla mezun: Recep
Tayyip Erdoğan. Böyle bir
mektep vardı da biz mi
bilmiyorduk? Bilmiyoruz diyenleriniz
olacaktır. Ama ne olur bir büyüğünüz
olarak beni dinlerseniz, aklıseliminiz,
kalbi seliminizin gösterdiği, işaret ettiği
iki esasa takdirle, hayranlıkla, sarılır ve
mektebin yolunu bulursunuz artık.
Evet, o çocuk anaokulundayken bile,
küçücük yaşından itibaren bir kediciği
bile doyururken, susuzluğuna çare
bulmaya çalışırken Allah’ım senin rızanı
diliyorum, beni seveceksin bu yüzden,
sevilmeyi öne alırken güzel yüzüne
bu sebeple gülücükler yayılırdı.
20
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Ondan sonra da bu imani şuurun,
adımlarına bile hâkimiyetiyle, edep ya
hu düsturuyla, önce çocukluğu, sonra
delikanlılığında, daha sonra genç
adamlığına rağmen kendi doğrusunu
değil hakkın doğrusunu yaşamak,
yaşatmak için var oldu. Onu altın adam
yapan Erbakan Hocamızın (rabbim ona
rahmet eylesin) ekibi diyemeyeceğim
bir takım arkadaşlarımız, muhtar bile
olamaz diyerek zavallılıklarını tarihe
geçirenlerle bir olma seviyesizliğini
göstermişler. Ötekilerle aynı hizaya
gelmişlerdi. Buna rağmen onlara
bile saygıda kusur etmeyen yüce
bir şahsiyet sergiledi dostuna da
düşmanına da.
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 21
YAZAR
Kendi doğrusunu
değil hakkın
doğrusunu yaşamak,
yaşatmak için var
oldu. Sabırla edeple
çıktığı basamaklar
hırsla, ihtirasla değil,
aldığı duaların da
bereketiyle onu
dünyada en güzel
makama getirdi
22
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Sabırla edeple çıktığı basamaklar
hırsla ihtirasla değil, aldığı duaların
da bereketiyle onu dünyada en
güzel makama getirdi elhamdülillah.
Pekiyi ile, iftiharla mezun oldu hayat
mektebinden. Her biri bir değer olan
seviyeli aile hayatıyla da ebedi hayatta
güzel makamlarda olacaklardır inşallah.
Bu tahsili hayatını örnek alacak kişilik
sahiplerinin artık bir rüyası daha var,
duaları şu; İslam’ın tevhit sancağının
bayraktarı olarak perişan İslam
dünyasını o bayrağın, o sancağın altına
toplamak Recep Tayyip Erdoğan’ın
liderliğinde. Dünya üzerinde artık
en gür, en kabul edilir sesi çıkarmak,
yıllardır insanlığı sahte sulh barış
sloganlarıyla oyalayıp zulmü yayan
batı dünyası, birleşmiş milletler, o elişi
duruşa kurban olacaklardır.
Bugünlerin karalama
kampanyasında saray hikayesi var.
O saray devletin itibarının sarayıdır.
Devleti ebet milletin sarayıdır o.
Kendinden sonra gelecekleri daha
çok memnun edecektir o saray. Keşke
hainliğe nankörlüğe soyunmasalardı
o güruh şimdi orada kendileri
oturacaklardı. Hani inkar etiğiniz kaçıp
kurtulmayı da beceremeyeceğiniz
o günde, o çağrışma gününde,
Recep Tayyip Erdoğan’ı VİP yolcusu
olarak gördüğünüzde kendi
dertlerinizi telaşlarınızı unutacak,
çekememezliklerinizi iyice kusacaksınız,
ona sataşacaksınız yine ama o, bir VİP
yolcusu olarak yüküyle transit geçişe
geçmişken o, zavallılar bir de onun
vebaliyle esfele safilinde yerlerini
bulacaklardır.
İyi yazmalar, iyi yazmalar.
Kolay gelsin kolay gelsin.
turuncudergi.com
YAZAR
HikÂye
Gerçekten hayatta
neye ihtiyacım
olduğunu
anlayacağım sıkıntı
dolu bir serüvenin
başındaydım…
Deli
Kızın
Bohçası
VERA NUR AYDINBAŞ
[email protected]
O
’nu ilk gördüğümde
“Tanrım…” dedim,
“Tanrım ne kadar da
çirkin bir erkek!”.
Yeni bir kursa
başlamıştım, yeni küçük bir sosyal
gruba dahil olmuştum. Tabii ki
bekarlığımın verdiği yetkiye dayanarak
hemen ortamdan ekmek çıkar mı
diye bir analiz yaptım. Yüzde sekseni
kadın olan bir gruptu maalesef, kısıtlı
sayıdaki erkeklerin ise (5 erkek var)
yüzde kırkı gey, yüzde altmışı ise
çirkindi. Ama yemin ederim, bu en
çirkiniydi.
Bereket ki, son yıllarda gürül
gürül sakal bırakma modası vardı
ve bu çirkin erkeklerin de flört
edebilmesini sağlamıştı, e yüzün
yarısı görünmeyince şansları otomatik
olarak yüzde 50 artıyor.
Ayrıca sakalın eskiden sağladığı
tarikatçı izleniminin aksine artık trend
ve hipster imajı vermesi, biraz da
üst-başa dikkat edildiği takdirde, değil
24
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
şansı artırmak çirkin erkeklerin bayağı
bayağı revaçta olmasını bile sağlamıştı
ya hu.
Bu arkadaş da belli ki yese yese
anca bunun ekmeğini yerdi. Ama
Allah için, giyinmekten hiçbir şey
anlamayan çoğu erkeğe göre bir
stili var gibiydi. Renkler uyumluydu
ve giyim-kuşamdan anladığı da
belli oluyordu. Bir saniye, tuzağa
mı düşüyordum yoksa? Sakaldı, iyi
giyimdi derken, oh, yoooooo!!!…
Bana gelince, son birkaç yıldır
genel duygusal durumumu özetlersek
sürekli bir sevgi ve aşk ihtiyacı
içindeydim. Bir sevgilim olsun diye
çıldırıyordum, yalnızlık ve mutsuzluk
canıma tak etmişti. Günübirlik
ilişkilerden çok yıpranmıştım, yıllardır
hayatıma pek çok erkek girmişti
ama gerçekten hiçbiriyle düzgün
bir duygusal bağ olduramamıştım.
Dışarıdan acayip havalı ve hovarda
görünüyordum ama içimden tek
istediğim çok sıkıldığım ve yalnızlık
hissettiğim anlarda haydi beraber
bir kahve içelim diyebileceğim
özel birisine sahip olmaktı. Biraz
olsun yakınlaştığım her erkeğe aşık
oluyordum ve sevgilim olmasının
yollarını arıyordum, tabii ki ona
hissettirmeden. Ve kimseyle ama
kimseyle mutlu olamıyordum, yıllar
geçmişti ve tanıdıklarımın gözünde
ben hala “çapkın kız” idim. Hayır,
artık “bir sevgili buldu ve şimdilerde
onu tanıyamıyoruz” insanı olmak
istiyordum, evet, buna çok hazırdım.
İçimdeki derin sevgisizlik uçurumunda
son hız aşağı düşüyordum ama
bir türlü yere çakılamıyordum
da, bitmek bilmiyordu. İlişkim
diyebileceğim son şey tamı tamına
iki ay sürmüştü ve onun da son bir
ayında hiç görüşmemiştik. Yine de
tecrübelerimle küllerimden ayda bir
yeniden doğmayı öğrendiğim için,
kuyruğu dik tutuyor ve hemen yaralı
kadını maskeleyip pistlere geri dönüş
yapıyordum.
Hayatıma ilk girecek erkekle sevgili
olmaya çok niyetliydim. Herhangi
saçma bir macera yaşamaktansa,
bu sefer ya sevgilim olacaktı
tanıştığım erkek, ya da hayatıma
bile sokmayacaktım. Resmen hırs
yapmıştım, gözümü densizlik
bürümüştü ve bunu kendim için bir
savaş haline getirmiştim, bir sevgilim
olacaktı, ne olursa olsun… O’nunla
tanıştığımda işte bu ruh halindeydim.
Halbuki ne büyük bir hatanın eşiğinde
olduğumu bilmiyordum. Tam
anlamıyla gaflet içindeydim.
Bunların yanında çok konuşmayan
erkeği havalı sanmak gibi eğilimim var
ki, deneyimlerim bana konuşmayan
insandan uzak durmam gerektiğini
öğretti, zira bu tip insanlar
konuşabilecek donanıma sahip değil.
Sakaldı, giyimdi, sessiz havalı tavırlardı
derken ben bu adama kapılıp
gittim, ki esasında kapılıp gittiğim
gürül gürül çağlayan kendi yalnızlık
selimdi. Bir oduna sarılınca karaya
çıktım sandım. Yanıldım. Gerçekten
hayatta neye ihtiyacım olduğunu
anlayacağım sıkıntı dolu bir serüvenin
başındaydım…
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 25
YAZAR
n
e
d
z
İ
m
İ
r
e
l
e
s
İ
Elb
e
n
İ
r
e
l
İ
kend
İ
s
e
s
İ
b
l
e
r
İ
kİb
r
e
l
n
e
ç
İ
b
Ya moda, modernite adına
yerersiniz ya da dindarlık adına…
Gerçek manada dindar, daima
kendi nefsi ve şeytanıyla meşgul olur. O
meşguliyet kendisine tevazu, samimiyet;
insanoğlunun trajedisinden haberdarlık,
başka insanların acılarını hissetme,
cömertlik, cesaret gibi erdemler getirir.
İrfan sahibi yapar.
Aksi, korkaklık, cimrilik, riyakârlık,
duyarsızlık ve kibir… En tehlikelisi ise kibir;
şeytanın meziyetidir.
Başkalarının elbiselerini yerdiğimizde
ancak bize kibir elbisesini giymek düşer.
Allah’ın buyurduğu gibi bizler için en
iyisi olan erdem elbisesi, kendi süsümüze,
bedenlerimize, elbiselerimize
bakmakla ortaya çıkar.
Kendi elbisesine, bedenine,
şeytanına bakmaya cesaret
eden ise gerçek dindardır...
Psikolojik açıdan ise
bu durum egosantriklikle
açıklanır herhalde: Başkaları
hep kötü ve eksik ben
mükemmel…
YAZAR
HACER
AYDIN
A
dem oğulları, size,
bedenimizi örtecek ve
süsleyecek elbiseler
hazırladık. Erdemlilik
elbisesi ise daha
hayırlıdır. Bunlar, ALLAH’ın işaretleridir,
olur ki öğüt alırsınız.” Araf/26
Elbiselerimiz süslerimizse; niçin
elbiselerimizin süsünden dolayı
mülkiyet potanızda yumruklarınıza
maruz kalıyoruz?
Müslüman için erdemlilik
elbisesi daha hayırlı ise gözleriniz
niçin dindarane kibirlerinizle
bedenlerimizde dolaşmakta?
Kendi dindarlığınızdan çoktan
vazgeçmişsiniz… Yoksa başkalarının
elbiselerini din adına böyle yermeniz
mümkün olamazdı.
Nicedir kendi bedenlerinize ve
elbiselerinize bakmıyorsunuz…
Baksanız acaba kral çıplak mı
diyeceksiniz?
Başkalarının elbiselerinden
kendinize süslü bir kibir elbisesi
biçtiğinizin farkında değil misiniz?
Kibir nedir biliyor musunuz?
26
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Başkalarının
elbiselerini
yermektir. Hele
bunu dindarlık adına
yapıyorsanız Allah’a vereceğiniz hesap hepten zordur.
Sosyal medyada ve bazı yazarlarca inanılmaz derecede, başı örtülü,
tarz sahibi Müslüman kadına karşı
saldırılar, giyim tercihinden dolayı
aşağılamalar, hakaret etmeler…
Aşağılayıcı karikatürler ve vaaz
videoları… Ve bunlarla da kalmayıp
içlerindeki nefreti kusanlar. Rezil
ettiniz diyenler…
Başkalarının elbiselerini yermek
için meşrulaştırılmış bir kibre
ihtiyacınız vardır.
Başkaları hep kötü ve
eksik ben mükemmel...
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 27
YAZAR
YAZAR
Sevgi’nin
Bizce Dili
GÜLDALI
COŞKUN
28
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
D
ün akşam mutluluğun
resmine baktım; bir
tebessüm yayıldı
yüzüme ve müthiş
de bir huzur… İşte
bu dedim, bu olmalı
mutluluk… Özneldir aslında tarifi,
mutluluğun…
Kişilerin beklentilerine göre
şekillense de büyük sanatçı DIANNA
DENGEL, çok güzel yakalamış ve
yansıtmış bizlere…Hepimizin bildiği
mutluluğu resmeden Dengel’in’
eserinde, eksik ayaklarının yerine
tuğla konulmuş eski bir karyola ve
yatak, yatağın baş tarafında anne
baba, yanlarında üç çocuk ve ayak
uçlarında da üç çocuk daha, üstlerini
yarım yamalak örtmüş bir yorgancık,
uzun kulaklı köpekleri ve bir de kedileri
insanı kıskandıracak bir huzurla hep
birlikte uyuyorlar…
Evden çok harabeye benzeyen,
eski bir sobadan başka da bir eşyanın
olmadığı, gazete kâğıdıyla kapatılmış
penceresi ve muhtemelen çatısı da
akan (yatağın başına açılarak konmuş
bir şemsiye var) bir kulübecik…
Hele o küçük çocuğun açık
kalmış minik ayağı yüreğime değdi
adeta… Onları uyurken izleyen cam
kenarındaki kuşları ve tavuğu da
unutmamak lazım…
Öyle bir resim ki; fırçanın tuvale
olan aşkı “Tanrı’nın” elinde mutluluğa
dönüşmüş…
Bir ressam olsaydım, hüznün
resmini nasıl yapardım diye
düşündüm; düşündüm de yetenek
olmayınca Usta’dan kopya çekmeye
karar verdim…
Her şeye sahip bir adam çizdim.
Mutluluğun resmindekinin tam tersine
saray gibi bir ev, son derece lüks içinde
görünen bir mekân, şık giysileriyle
koltuğunda oturan bir adam. İnce ince
akan gözyaşları…
Ağzını kapamış hıçkırıkları
duyulmasın diye; damlalar, kucağına
dökülüyor…
Her şeyi olan adamın hüznü ile
hiç bir şeyi olmayan ailenin mutluluğu
arasındaki görünen fark, her şey ya da
hiçbir şeyken gerçek fark sevgi değil
mi?
Koşulsuz, çıkarsız, nedensiz,
çünküsüz huzur ve güven veren
sevgi… Öyle bir sihir ki sevgi değdiği
yeri mavileştiriyor, eksikliği ise
kapkara…
Paylaştıkça artan bir hazineyken,
bazılarımız şelâleler gibi sevgi sevgi
aktığı halde; bazılarımız da inadına
nekes, inadına kurak topraklar gibi
verimsizdir…
Gerçekte, her insanın doğasına
sevgi, nefret, öfke, iyilik ve kötülük
gibi bir çok duygu kodlanmış. İçinde
bulunulan ortam, yetiştiriliş biçimi,
eğitim ve zamanla edinilen kişisel
tecrübeler kimi duyguları daha öne
çıkarırken, kimileri de yer ve olaylara
göre belli belirsiz kalmaya devam
eder…
Sevgiyi ilk anne karnında hisseder
ve onun şefkatli dokunuşlarıyla keşfe
başlarız. Sevgiyle büyüyen çocuk,
özgüveni yerinde ve kendiyle barışık
olur. Sürekli eleştirilen, şöyle yaparsan
seni daha çok severim denilerek
büyütülen çocuklar ise şartlı sevgiyi
öğrenirler.
Şartlı sevgiler, şartlı ve çıkar kokan
ilişkileri doğururken; böyle yetişmiş
kişiler asla kimseyle gerçekten yakın
olamazlar. Sürekli tedirgin ve şüpheci
kişilikleriyle, gerek arkadaşlık gerekse
kadın –erkek ilişkisinde hayatı
çekilmez kılarlar…
Her şeyi olan
adamın hüznü ile
hiç bir şeyi olmayan
ailenin mutluluğu
arasındaki görünen
fark, her şey ya
da hiçbir şeyken
gerçek fark sevgi
değil mi?
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 29
YAZAR
İkili ilişkide sevgiye akan yol,
çoğunlukla aşkla başlar… Eşsiz ve
coşku dolu bir duygu olan aşk, ilk
baştaki yoğunluğuyla sürdürülebilmesi
neredeyse imkânsız olduğundan yerini
daha durağan ve huzurlu olan sevgiye
bırakır…
Sevgi, tıpkı mutluluğun resmindeki
gibi yoklukları vara dönüştüren,
tomurcuklara çiçek açtıran ve
ilişkilerde oksijen olan bir duygu…
Peki gerçekten sevgiyi biliyor ve
bu oksijeni ciğerlerimize doldururken,
suni teneffüs mü yoksa doğamıza
uygun olan yöntemi mi seçiyoruz, yani
bize ait olan sevgi dilini biliyor muyuz?
En basit anlamıyla bu duygu,
İnsanlara duyulan yakınlık, bağlılık ve
bir arada olma isteği olarak ifade edilse
de her insanın kendine özgü bir sevgi
tanımı vardır…
Evrenseldir sevgi, evrensel
olmasına ama her evrensel gibi aynı
zamanda yerel ve özgündür… İfade
tarzı ve sevme biçimi kültürden kültüre
değişir…
Birçok konuda olduğu gibi
kitle iletişim araçlarının da etkisiyle
kültürlerarası etkileşim, sevgiyi ifade
ediş biçimlerimizde de görülmekte…
Yabancı filmlerdeki diyaloglar ve
iletişim tarzı farkına varmadan bize
aitmiş gibi ikili ilişkilerimizde de yerini
aldı…
Hatta zaman içinde o kadar
kanıksandı ki, bize ait olan unutulur bir
hal aldı…
Fakat yine de kültürler genlere de
nüfuz etmiş olmalı diye düşünürüm.
Her ne kadar gençler bize özgü
olan sevgi dilimizi unutmuş olsa
da; üç kuşakta da “Selvi Boylum Al
Yazmalım” filmindeki sevgiyi izlerken
30
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
YAZAR
aynı duygularla izlenip, aynı etkiyi
bırakması, sadece filmin niteliğinden
midir.
Yine özellikle yirmili yaş
grubundaki neslin bu filmi en az iki kez
seyretmeleri de bir tesadüf müdür?
Oradaki sevgiyi bize hissettiren
filmin dilindeki özgünlük ve bize
sunulan kendi dilimizdeki sevginin
takdimi olabilir mi?
Filmdeki “Yüreğim kaydıysa günah
mı” cümlesi, sizce içeriği boşaltılmış,
sakız olmuş dillerde kaç “seni
seviyorum” eder…
“Al yazmalım, Asyam” kaç tane
“aşkım” a bedeldir…
Yaşasa yüz yaşında olacak olan
büyükanneme, köyden kasabaya inen
dedemin “alma olsan da seni cebimde
taşısam Zeynebim” sözleri kaç adet
dublaj kokan ‘’ sevgilim’’ e denk gelir
ki…
Bunu bana anlatırken gözleri
parlayan büyükanneme karşılık ilginç
olan şey, artık birçok kadının da
hafızasına yerleşen bize ait olmayan
sevgi dilini beklentiye dönüştürerek
eşlerini zor duruma düşürmeleri
oluyor… Bu tür gelişmeleri daha zor
takip eden erkeklerimiz, ne bu yeni
dili başarıyla uygulayabiliyor ne de
kendi kültürlerindeki güzel dillerini
hatırlayabiliyorlar…
Mumlar, tokuşturulan kadehler
ve süslü sözlerle dilde ve tende olan
ama çoğunlukla yüreklere değmeyen
film sahnesi gibi yüzeysel aşklar mı,
Mihriban’daki gibi saf ve temiz bir
aşkı, gaz lambasının ışığında yazmaya
çalışan Abdürrahim Karakoç’a titreyen
alevin bile üşüdüğünü hissettiren
gerçek aşkı mı?
Aslında sözcüklerin salt
anlamından öte, onlara ruh ve mana
katan onları ifade ederken kattığımız
gerçekliktir…
Artık her yerde sıkça duyduğumuz
“aşkım, aşkım” lar “seni seviyorum”
lar ve “sevgilim” ler, nedense bende
taklit edilmiş ürünler gibi, aslını aratan
ithal malları hatırlatır oldu... Kendi
kültürümüzdeki yaşanmış aşkların dile
gelişlerindeki her sözcük gönlümüze
değerken, aynı duyguyu veremeyen
bu manası ithal sözcükler dilimde
buruk bir tat bırakır…
Oysa; “Bahçenin kapısını açtı, sanırsın
cennete düştüm” (Âşık Emrah)
“Her sabah her sabah suya giderken,
yar yolunda toprak olsam, toz olsam”
(Âşık Veysel)
“ Gözünün değdiği yere gül düşer”
(Necip Fazıl)
“Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim
ben kimim, ayrılırken kimliğim, adresim
sende kalmış” (Cemal Safi)
“Adımla nasıl berabersem, öylece
beraberiz” (Atilla İlhan)
“Ekmek gibi mübarek, su gibi aziz bir
şeysin” (Cahit Sıtkı)
“Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına “sen” kalayım.”
(Cemal Süreya)
“Kalbimin kızıl saçlı bacısı” (Nazım
Hikmet) gibi daha saymakla bitmeyecek
kadar çok değerli ozan ve şairlerimiz
varken; buram buram sevda yüklü şiirleri,
türküleri ve şarkılarıyla zengin olan bir
toplumun kendi ürettiği sevgi dilini yitirip
böyle özenti, manasız, gizemsiz üç beş
sözcüğe sığınması hüzünlü değil mi?
Kim bilir belki de bu yüzden aşklar, dilden inip gönül fırınında yanmayınca sevgiye dönüşemiyor; iktisadi
bir ürün gibi kolayca tüketilen bir metaya
dönüşüyor…
“Sana gelen bana gelsin” ve “Kirpiğin
kaşına değdiği zaman, vur beni” Popüler
kültürün yıldızlarından Tarkan da bir
şarkısında halk edebiyatında çokça
kullanılan bize özgü dilimizden bir
örnekle; “belindeki kemer olayım” derken
yüreğimize dokunmuyor mu?
Hangi dil hoştur? “seni istiyorum” gibi
metaryalist ve şehvet kokan bir cümle
ve “ölürüm senin için” ler mi yoksa bizim
ruhumuzdan esintiler taşıyan ifadelere
sahip cümleler mi?
Yârim, olmuş sevgilim; can/canım/
ömrüm, olmuş aşkım…
Elbette ki sevgiyi anlatan her
sözcük güzeldir; güzeldir de ruhunuzu
eklerseniz… Ancak ruhun eklenmesi için
öncelikle cananın, canda olması daha
sonra da film dublajları gibi konuşmak
yerine kendi sevgi dilimizi kullanmamız
daha içten ve sıcak değil mi, ne dersiniz?
Son zamanlarda ömür biçilmesi
moda olan, sadece dilde ve tende değil,
yürekte de yeşillenen, ne yazılsa yazılanı
az gelen, özgün sevdaları yaşamanız
dileğiyle… Sevgilerimle…
Aslında sözcüklerin
salt anlamından öte,
onlara ruh ve mana
katan onları ifade
ederken kattığımız
gerçekliktir…
Özneldir aslında
tarifi, mutluluğun...
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 31
Şehirlerin
ŞAİRLERİ
YAZAR
YAZAR
Dolmabahçe Sarayı’ndan daha yakındır. Turgut
Cansever, Allah, kainatı her an yeniden oluşan
biçimde yaratmıştır, varlık her an yeniden
oluşmaktadır, der. (ki, bu noktada Deleuze ile
Mevlana buluşur) Bizim yaptığımız yapılar ise,
donuk biçimlerdir ve Allah’ın yarattığı kainatın
asli yapısına aykırıdırlar. Şehirler ve evler ise
bu aykırılığın en fazla ortaya çıktığı insan
ürünleridir. Cansever, vazifemizin bu aykırılığı
en aza indirmek olduğunun altını çizer. Batı
dünyası eko-mimari, dönüştürülebilir mimari
ile adım adım bu noktaya yönelmektedir.
Bizi kolayca bir adım öne geçirecek hamle,
Türkiye’de şehirlerin şairleri olan mimarların
etkinlik alanlarının genişletilmesidir. Bir hafta
önce Los Angeles’a yaptığım gezi sırasında,
şehrin şairi iki mimar, Önder Orhan Ayyüce
ve Bora Barut ile tanışma fırsatım oldu. Bora
Barut, varlıklı Los Angeles’lıların evleri, Hawaii
‘Halk Eğitim Merkezi (vakıf benzeri), geri
dönüşüm malzemelerinden otobüs durağı
tasarımı, Şili’de yoksullar için tasarlanmış bir
yerleşke, yani Şili’nin Toki’si ve ilginç bir cami
tasarımı gibi değişik projelere imza atmış bir
mimar. Orhan Ayyüce ise, California State
Polytechnic Üniversitesi, Pomona, Woodbury
Ünivesitesi, East Los Angeles üniversitesi gibi
pek çok okulda ders veren bir entelektüel,
düşünce adamı, yazar ve mimar. New York’ta
cami tartışmaları alıp başını gittiği sırada,
Müslüman için yeryüzü bir ibadethanedir ve
Hippodamus’un mazgal planına sahip New
York’ta saf tutarak, şehrin bizzat kendisinin
bir seccadeye dönüştürülmesi bir Müslüman
için işten bile değildir mealindeki ‘Islam’s
pray anywhere genius’ isimli dahiyane
makalenin ve perspektifin sahibi. Öğleden
sonra güneşi, Hollywood’da, zambaklar ve
muz ağaçları ile hasbihal eden pencereden
masanın üzerine düşerken,onlar, Efes Antik
Kenti’nde yapılması planlanan kompleks
üzerinde çalışıyordu. Nasıl bir proje yapmak
istediklerini sorduğumda, projenin maketi
üzerinde çalışan Orhan Bey, gözlüklerinin
üzerinden bakarak bana ‘yapının kendisi
ile diyalog halinde bulunduklarını, bunun
yaşayan bir süreç olduğu’ cevabını verdi.
Necip Fazıl’ın tabiri ile bu, ‘cins kafa’ iki mimar
ile Michel Foucault’tan Kehf Suresi’ne uzanan
yürek titreten, zihin parlatan bir sohbet yaptık.
Los Angeles’tan ayrılırken, kalbim, hürmet ve
sevginin yanında şu cümle ile attı: ‘Şehirleri,
şehirlerin şairleri olan mimarların parmakları
emzirmelidir.’
Mİmarİ bİr toplumun dünyaya söyledİğİ şİİrdİr.
Mİmarİ, sİyasİ düşünce tarİhİnİn galerİsİ gİbİdİr.
‘Şehİrlerİ, şehİrlerİn şaİrlerİ olan
mİmarların parmakları emzİrmelİdİr.’
M
imari bir toplumun dünyaya
söylediği şiirdir. Cumhuriyet
dönemi, bizim şiirsizliğimizin,
eklemlenme sancılarımızın da
tarihidir. Cumhuriyetle beraber
ortaya çıkan ‘moderne eklemlenme başarısızlığı’,
son dönemlerin mimari sorunuymuşçasına
konuşuluyor. Dahası, apartmanları modern
yaşamın markası olarak görüp, Şişli’de bir
apartman türküsünü tutturan, avlulu evlerdekileri
gerici olmakla, yüce bilime uzak olmakla itham
edenler, bu defa koştura koştura taşındıkları
apartmanlardan, apartmanlara küfrediyorlar.
Ancak düştükleri yalancı çoban durumu, seslerini
yankısız kılmış durumda. Daha dün, batının
şatolarına, saraylarına iç geçirenlerin, neden
saraylarımız var diyecek duruma gelmesi Allah’ın
sopası yok dedirtiyor insana.
Adım adım çok fonksiyonlu, çabuk
dönüştürülebilir bir mimariye doğru ilerliyor
batı medeniyeti. Mimari, siyasi düşünce tarihinin
galerisi gibidir. Deleuze’ ün ‘Göçebe düşünce’
diye tarif ettiği durum daha fazla zihinde yer
buldukça, göçer/dönüştürülebilir tarz da,
mimaride yavaş yavaş yer açıyor kendine.
Dönüştürülebilir, çok fonksiyonlu tasarımlar, ağır,
hantal şatoların kambur ve kibrini sırtında taşıyan
batıdan daha çok denk düşüyor bizim göçer
ruhumuza ve tarihsel arka planımıza. Bu tarz,
hem bu dünyadan göçecek ve onun faniliğini
kabullenmiş müslüman birey, hem de Asyalı
göçerler olarak bizle iki kez daha kolay buluşma
imkanına sahip. Nitekim bunun idrakinin
sembolü olan Topkapı Sarayı, Turgut Cansever’in
oldukça rafine bir biçimde ifade ettiği anlayışa,
32
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
BİLGE
GİRGİN
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 33
5
1
0
2Yılının
ARAŞTIRMA
n
a
d
n
ı
d
Ar
Türkiye
ve
DÜNYA
34
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 35
TÜRKİYE
TÜRKİYE
6 Ocak Sultanahmet Mey-
danı’nda bulunan Turizm Şube
Müdürlüğü’ne Rusya vatandaşı
Diana Ramazova tarafından
bombalı saldırı düzenlendi. Saldırı
sonucunda, 1 polis memuru
hayatını kaybederken 1 polis memuru ise yaralandı.
14 Şubat - Mersin’de te-
cavüz edildikten sonra cinayete
kurban giden Özgecan Aslan
defnedildi. Ülkenin birçok yerinde
protesto gösterileri düzenlendi.
22 Şubat - Türk Silahlı
Kuvvetleri, “Şah Fırat” operasyonu
ile Suriye’ye girdi. Süleyman Şah
Türbesi’nde bulunan 40 Türk
askeri, Süleyman Şah’ın naaşı
ve diğer manevi değeri bulunan eşyalar çıkarıldı ve türbe ile
yakınındaki karakol patlayıcı ile
imha edildi.
18 Mart - Çanakkale Deniz
Zaferi’nin 100. yıldönümünde
Çanakkale şehitleri anıldı.
27 Mart - Kamuoyunda İç
Güvenlik Paketi olarak bilinen
bazı kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı, TBMM
Genel Kurulu’nda kabul edilerek
yasalaştı.
31 Mart - Ülke genelinde
elektrik sisteminde yaşanan aksaklıklar sebebiyle 79 ilde 10 saate
kadar uzayan kesintiler yaşandı.
-İstanbul Adalet Sarayı’nda yasadışı DHKP-C örgütü üyeleri
36
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
tarafından Savcı Mehmet Selim
Kiraz öğlen saatlerinde rehin
alındı. İlerleyen saatlerde polisin
düzenlediği operasyonda savcı
Kiraz ve iki eylemci hayatını kaybetti.
5 Nisan - Eczacıbaşı Bayan
Voleybol Takımı Avrupa Bayanlar
Voleybol Şampiyonlar Ligi final
maçında İtalya temsilcisi Volley
Busto’yı 3-0 mağlup ederek ilk kez
kupanın sahibi oldu.
Siirt’teki İsmail Fakirullah Türbesi,
Bolu’daki Mudurnu Ahi Kenti,
Amasya’daki Harşena Dağı ve
Pontus Kral Kaya Mezarları ve
Kahramanmaraş’taki Ashab-ı Kehf
külliyesi UNESCO Dünya Mirası
Geçici Listesi’ne alındığı açıklandı.
7 Mayıs - Türkiye, Avrupa
Nükleer Araştırma Merkezinde
(CERN) gözlemci statüden ‘ortak
üye’ statüsüne geçti.
Teknik Üniversitesi Güneş Enerjisi
Araştırma Merkezi ve MAN
ortaklığında yerli imkanlarla
geliştirilen “Türkiye’nin ilk
güneş paneli destekli otobüsü”
düzenlenen törenle tanıtıldı.
8 Mayıs - 7 Haziran’da
gerçekleşecek genel seçimler
öncesinde yurtdışında ikamet
eden Türk vatandaşlarının oy kullanma işlemleri gümrük kapılarında ve dış temsilciliklerde başladı.
İlk oy saat farkı nedeniyle Avustralya’daki sandıklarda kullanıldı.
24 Nisan - Çanakkale
7 Haziran - Türkiye Büyük
19 Nisan - Orta Doğu
Savaşları’nın 100. yıldönümü
törenleri 17 yabancı devlet
başkanı ve 5 başbakan’ında
katıldığı törenle anıldı.
-1915’te gerçekleşen olayların
100. yıldönümü nedeniyle
Meryem Ana Kilisesinde
ayin düzenlendi. Bu ayine ilk
kez bir Türkiye Cumhuriyeti
hükümetinden Avrupa Birliği
Bakanı Volkan Bozkır’da katıldı.
- Türkiye’den Van gölündeki
Akdamar kilisesi, Antalya’daki
Aspendos Antik Kenti,
İstanbul’daki Yıldız Sarayı,
Muğla’daki Stratonikeia Antik
Kenti, Kütahya, Eskişehir ve
Afyon’u kapsayan dağlık Frigya
bölgesi, Edirne’deki Uzun Köprü,
Millet Meclisinin 550 milletvekilinin belirleneceği 2015 genel
seçimi yapıldı. Seçimler sonucunda Ahmet Davutoğluliderliğindeki
Adalet ve Kalkınma Partisi geçerli
oyların %40,87’sini alarak birinci
parti olurken, Kemal Kılıçdaroğlu
liderliğindeki Cumhuriyet Halk
Partisi %24,95 oy oranı ile ikinci
oldu. 2002 genel seçimlerinden
beri mecliste tek başına iktidarı
sürdüren Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez çoğunluğu kaybetmiş
oldu.
20 Temmuz - Şanlıur-
fa’nın Suruç ilçesinde bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Patlama
sonucunda 32 kişi öldü, 100’den
fazla kişi yaralandı.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 37
TÜRKİYE
TÜRKİYE
13 Ağustos - Ak Parti ile
CHP arasında gerçekleştirilen
koalisyon görüşmelerinde
anlaşma sağlanamadı.
17 Ağustos - Ak Parti ile
MHP arasında gerçekleştirilen
koalisyon görüşmelerinde
anlaşma sağlanamadı.
- 2012 Londra Olimpiyatları’nda
1500 metre ve 2012 Avrupa
Atletizm Şampiyonası 1500
metrede şampiyon olan Aslı
Çakır Alptekin’in altın madalyaları
doping yaptığı gerekçesiyle geri
alındı. Madalyalar aynı yarışlarda
ikinci olan Gamze Bulut’a verildi.
25 Ağustos - 7 Haziran
seçimlerinden sonra Anayasa’da
belirtilen hükümeti kurmak
için tanınan 45 günün dolması
üzerine cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı
İsmet Yılmaz’la görüşerek
Türkiye’de ilk kez seçimlerin
yenilenmesine karar verdi.
29 Ağustos - Türkiye
Görme Engelliler Milli Futbol
Takımı İngiltere’de düzenlenen
Avrupa Şampiyonası’nın finalinde
Rusya’yı 1-0 mağlup ederek
şampiyon oldu.
4 Eylül- Üç yaşındaki Aylan
Kurdi ‘nin cansız bedeninin
Bodrum kıyılarındaki fotoğrafıyla
tüm dünyada bir anda mülteci
krizi ile ilgili tartışmalar tetiklendi.
12 Eylül- Türkiye Ampute
Millî Futbol Takımı Avrupa
Şampiyonası final maçında
Polonya’yı 2-1 yenerek şampiyon oldu.
15-16 Kasım - 2015 G-20
zirvesi Antalya’da düzenlendi.
Aramızdan ayrılanlar
16 Ocak
8 Şubat 28 Şubat
12 Mart
31 Mart 3 Nisan 8 Mayıs 9 Mayıs 31 Mayıs
5 Haziran
8 Haziran
12 Haziran
17 Haziran 9 Temmuz 9 Ağustos 12 Ekim 16 Ekim
18 Ekim
22 Ekim
22 Ekim
30 Ekim
4 Kasım 38
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Afet Ilgaz, yazar (d. 1937).
Müzeyyen Senar, klasik Türk müziği sanatçısı. (d. 1918).
Yaşar Kemal, roman, senaryo ve öykü yazarı (d. 1923).
Erol Büyükburç, pop müzik sanatçısı (d. 1936).
Mehmet Selim Kiraz, savcı (d. 1969).
Kayahan, pop müzik sanatçısı, besteci ve söz yazarı (d. 1949).
Zeki Alasya, oyuncu, yönetmen, yazar (d. 1943).
Kenan Evren, asker ve devlet adamı, eski genelkurmay başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı (d. 1917).
Behiye Aksoy, Türk halk müziği sanatçısı (d. 1933).
Sadun Boro, denizci ve gemi kaptanı (d. 1928).
Erol Simavi, gazeteci (d. 1930).
Sümer Tilmaç, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1948).
Süleyman Demirel, siyasetçi ve devlet adamı, eski başbakan ve 9. Cumhurbaşkanı (d. 1924).
Tahsin Şahinkaya, asker, eski orgeneral ve Türk Hava Kuvvetleri komutanı (d. 1925).
Fikret Otyam, Türk ressam gazeteci ve yazar (d. 1926).
Levent Kırca, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu (d. 1948)
Memduh Ün, Türk sinema oyuncusu yönetmen yapımcı ve senarist (d. 1920)
Ankaralı Namık, ses sanatçısı (d. 1976)
Çetin Altan, Türk yazar, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı ve XIII. dönem milletvekili (d. 1927)
Yılmaz Köksal, Türk sinema ve dizi oyuncusu (d. 1939)
Sinan Şamil Sam, Türk Ünlü Boksör ve Dünya Ağırsiklet şampiyonu (d. 1974).
Gülten Akın, Türk Ünlü Şair ve yazar (d. 1933).
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 39
DÜNYA
DÜNYA
13 Temmuz
P5+1 ülkeleri ile
İran arasında yapılan nükleer program
müzakerelerde anlaşma sağlandı.
14 Temmuz
İsviçre’deki
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde
Higgs Bozonu’ndan sonra “pentakuark”
adı verilen yeni bir parçacık
keşfedildiğini açıkladı.
18 Temmuz Etiyopyalı atlet
2015 yılı
Mons, Plzeň ve Riga
Avrupa Kültür Başkenti oldu.
2 Ocak İsrail’in 1967 öncesi
sınırlara çekilmesi ve başkenti
Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin
devletinin kurulmasını öngören tasarı
BM Güvenlik Konseyi tarafından
reddedildi.
7 Ocak
Lovejoy isimli kuyruklu
yıldız Dünya’ya en yakın noktaya geldi.
-Paris’te yayınlanan ve İslam
peygamberi Muhammed’i konu alan
karikatürü ile tepki çeken Charlie
Hebdo dergisine saldırı düzenlendi.
Saldırıda 2’si polis 12 kişi öldü.
5 Şubat
İsviçre’nin Basel
kentinde düzenlenen bir müzayedede
Paul Gauguin’in 1892 yılında yapmış
olduğu Nafea faa ipoipo (Benimle Ne
Zaman Evleneceksin?) isimli tablosu
300 milyon ABD dolarına Katar Müzesi
tarafından satın alındı. Tablo bu tarihe
kadar satılmış en pahalı tablo oldu.
Daha önceki en pahalı tablo 2011
yılında satılan Paul Cézanne’nın The
Card Players (Kart Oyuncuları) isimli
eseri idi.
40
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
25 Şubat
Avusturya’da İslam
Yasa Tasarısı olarak bilinen kanun kabul
edildi.
9 Mart Sadece güneş enerjisi
kullanarak dünya turu yapacak olan
Solar Impulse 2 uçuşuna UTC 03.12’de
Abu Dabi’den başladı. Uçak, 13 saat
sonra Umman’ın başkenti Maskat’a
indi.
12 Mart ABD ile Küba arasında
15 yıl aradan sonra ilk kez doğrudan
telefon hattı kuruldu.
20 Mart Tam güneş tutulması
gerçekleşti. Tam tutulma Kuzey
Atlantik, Faroe Adaları, Svalbard ve
Kuzey Kutbundan gözlemlendi.
En uzun süreli tutulma 2 dakika 47
saniye ile Faroe Adaları sahillerinde
izlenebildi.
2 Nisan 23 Ocak tarihinde
Güney Kaliforniya’dan denize açıldıktan
sonra haber alınamayan Amerikalı
yelkenci Louis Jordan 66 gün sonra
ters dönmüş teknesi üzerinde sağ
olarak kurtarıldı. Bu tarihe kadar, bu
kadar uzun süre sonunda hayatta
kalan ilk kişi oldu.
15 Nisan
Avrupa Parlamentosu
1915’te yaşanan Ermeni kırımı
olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren
karar tasarısını oy çokluğuyla kabul
etti.
6 Mayıs
Mısır Hava Yolları’nda
çalışan 250 pilot yeni ekonomik
yönetmelikteki adaletsizlikten dolayı
toplu olarak istifa etti.
Genzebe Dibaba Monaco Elmas Lig
yarışlarında elde ettiği 3.50.07’lik
derecesi ile 22 yıldır kırılamayan
kadınlar 1500 metre dünya rekorunun
yeni sahibi oldu. Eski rekor 11 Eylül
1993 tarihinde Pekin’de gerçekleşen
ulusal şampiyonada 3.50.46 lık derecesi
ile Çinli Qu Yunxia’nın idi.
-Çin’de üç yaşındaki kız çocuğuna
üç boyutlu yazıcıda üretilen titanyum
kafatası nakletti.
29 Temmuz Uluslararası
Af Örgütü 2014 yılının yaz aylarında
İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu
operasyonlarla ilgili hazırladığı raporda
savaş suçu işlediğini belirtti.
13 Ağustos Hindistan’ın
Amerika Birleşik
Devletleri’nin Teksas eyaletinde James
Boysen isimli hastaya dünyada ilk kez
tam kafatası ve kafa derisi nakli yapıldı.
Kerala eyaletinde bulunan Cochin
Uluslararası Havalimanı ihtiyacı
olan enerjiyi güneş panellerinden
sağlamaya başladı. Böylelikle Dünya’da
enerjisini güneşten sağlayan ilk
havalimanı oldu.
4 Haziran Gana’nın Akra
15 Ağustos
3 Haziran
kentinde sel sularından kaçanların
sığındığı benzin istasyonunda
meydana gelen patlamada 175 kişi
hayatını kaybetti.
12 Haziran 2015 Avrupa
Oyunları Azerbaycan’ın başkenti
Bakü’de bulunan Ulusal Stadyumu’nda
yapılan törenle başladı.
29 Haziran
Yunanistan’daki
bankalar bir hafta kapalı kalacağını
açıkladı. Daha sonradan bu tarih 20
Temmuz’a kadar uzatıldı.
turuncudergi.com
Kuzey Kore,
saatleri standart saat diliminin 30
dakika gerisine alarak kendi zaman
dilimine geçti.
28 Eylül NASA Mars’ta akan su
bulunduğunu açıkladı.
30 Eylül
New York’taki
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ilk
defa Filistin bayrağı göndere çekildi.
Rusya Federasyonu Hava
Kuvvetleri’na ait uçaklar ilk kez
Suriye’de IŞİD’e ait hedefleri
bombaladı.
turuncudergi.com
7 Ekim
Nobel Kimya Ödülü’ne
Aziz Sancar, Thomas Lindahl ve Paul
Modrich DNA onarımı alanındaki
çalışmaları nedeniyle ödüle layık
görüldüler
10 Ekim Ankara’da düzenlenen
“emek, barış, demokrasi” mitinginde
2 ayrı patlama meydana geldi.
Patlamalarda, ilk belirlemelere göre,
102 kişi hayatını yitirdi; 246 kişi
yaralandı.
1 Kasım - Türkiye’de genel seçimler
tekrar yapıldı. AK Parti %49’luk oy oranı
ile tekrar tek başına iktidar oldu
13 Kasım Paris’te 7 ayrı
saldırı: 129 kişi hayatını kaybetti. Paris
Başsavcılığı, Fransayı kana bulayan
saldırılarda 129 kişinin hayatını
kaybettiğini, 99’u ağır olmak üzere 352
kişinin de yaralı olduğunu açıkladı
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 41
DOSYA
DOSYA
NE
RUKİYE
KARAKÖSE
Marmara Üniv.
Öğretim Görevlisi
Uzman Klinik Psikolog
DEMEKTİR?
Ş
eb-i Arûs (veya Şeb-i Urs) “gelin
gecesi”, “düğün gecesi”, “gerdek
gecesi” anlamlarına gelen; Hz.
Mevlânâ’nın vefat gecesini ve bu
gecenin yıl dönümlerinde yapılan töreni ifade eden bir Mevlevi
terimidir. Bu gece, âşık sevgilisine, dost
dostuna kavuştuğu için gerdek gecesine
benzetilmiştir.
Mevleviler, Hz. Mevlânâ’nın (ks)
eserlerinde, özellikle de gazel ve
rubailerinde açıkladığı ölüm anlayışına
istinaden, onun vefât gecesini, dünyadan
ayrılık gecesi olarak değil, Cenab-ı Hakk’a
kavuşma gecesi olarak nitelendirdiler.
Bunun için de o geceyi Şeb-i Arûs olarak
adlandırdılar ve törenler düzenlediler.
Hz. Mevlânâ’nın vefatının kendisinden
42
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
sonra Şeb-i Arûs terimiyle adlandırılmasında, Hz. Mevlânâ’nın “Bizim ölümümüz,
ebedî bir düğündür” sözü ile, oğlu Sultan
Veled’in, “Aşıklara ölüm, düğündür” sözünün açık etkisinin olduğu düşünülebilir.
Hz. Mevlânâ’nın Ölüm Anlayışı
Hz. Mevlânâ, ölümü; ten kafesine
mahkûm edilmiş, Allah’a ait özellikler
taşıyan, bir nefha-i ilâhî olan ruhun [
tekrar aslına dönmesi’, ‘dünyadan ukbâya
göç’, ‘âşık ile mâşuğun kavuşması’, ‘ikinci
doğum’ olarak nitelemiştir:
“Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir
ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de
hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek,
yani ölümü, bir başka âleme doğmak
değil de yok olup gitmek gibi sanmak
imansızlıktır!
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 43
DOSYA
Hz. Mevlânâ, 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık
1273)’de, Pazar günü,
güneş batarken vefât etti.
Ertesi sabah cenazesini
Mevlevi imamı Mevlânâ
İhtiyareddin yıkadı.
Cenaze törenine her
dinden, mezhepten,
milletten, yaştan,
statüden insan katıldı.
44
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
DOSYA
Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa,
sakın inleme, şikâyet etme! Şunu
iyi bil ki aslında sen, ten zindanında
mahpussun; ölüm gelip de orası
yıkılınca kurtulacaksın!”
“Ölümde insaf ehline ve din
ehline bir başka hayat vardır.
Ölümden temiz ruhlara huzur
ve sükûn gelir. Ölüm Hakk’a
kavuşmadır; cefa etmek, kin gütmek
değildir. Fakat adam olmayan,
ölmeyeceğim diye boyuna ölür
durur; işte dert buradadır.”
“Bizim ölümümüz her ne kadar
sana matem olursa da, aslında,
Hak’la buluşma vakti olduğu
için bizim en neşeli, en mutlu
zamanımızdır. Çünkü bu dünya
bizim zindanımızdır. Zindanın
harap oluşu, yıkılışı, zindandakileri
sevindirir. Yani bizim bedenimiz,
ruhumuz için bir zindan kesilmiştir.
Ölüm, bedeni yıkınca, toprağa
düşürünce, ruh zindandan
kurtulacak, Hakk’a kavuşacaktır.”
“Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl
hoş, tatlı gelirse, bana da ölmek ve
bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle
tatlı geliyor.”“Ben ölürsem, sakın
bana “Öldü!” demeyin. Aslında ben
ölü idim, dirildim; dost aldı, götürdü
beni.”
“Bizim ölümümüz, ebedî bir
düğündür. Onun sırrı nedir? “O tek
bir Allah’tır.” Aslında ölüm, Allah’ın
nuru ile diri olan kişinin ruhuna,
beden zindanından kurtuluş
yardımıdır.”
Âşığın bedeni bir define gibi yere
indi mi, âşıklar göğünde yüzlerce
pencere açılır.” (Divan-ı Kebir,
İstanbul 2007, IV, 46, beyit: 330-331)
“Ey ruh âleminden bu dünyaya
doğup gelenler! Ölüm gelince
ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm
değil, bu ikinci bir doğumdur;
doğun, doğun!”
Mevlânâ, Mesnevi’sinde Bilal-i
Habeşi’nin ölüm anlayışını örnek
vermiş, ruhun dünya gurbetinden
vatanına dönmesini, Allah’a
kavuşmayı sağlayan ölümün neşe ile
karşılanması gerektiğini belirtmiştir:
Hz. Mevlânâ, vefatına yakın
günlerde yakınlarına şu gazeli
söylemiş; ölüm anlayışını ve
ölümünün sevenlerince nasıl
karşılanması gerektiğini ifade
etmiştir: “Öldüğüm gün tabutum
götürülürken, bende bu dünya
derdi, gamı var, dünyadan
ayrıldığına üzülüyorum sanma.
Sakın, benim için ağlama, “Yazık
oldu! Yazık oldu!” deme. Eğer nefse
uyup şeytanın tuzağına düşersen,
işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır.
Cenazemi görünce “Âh ayrılık! Âh
ayrılık!” deme. O vakit benim ayrılık
değil, visal ve mülakat (kavuşma ve
görüşme) vaktimdir.
Beni kabre indirdikleri zaman
sakın “Elveda! Elveda!” deme.
Çünkü kabir, öteki âlemin, can
topluluğunun perdesidir.
Batmayı, gözden kaybolmayı
gördün ya, bir de doğmayı gör
(düşün). Güneş ve aya gurub
etmekten (batmaktan) hiç ziyan
gelir mi?
Bu hal sana batmak, kaybolmak
gibi görünse de, aslında bu
hal doğmaktır, yeniden hayata
kavuşmaktır. Mezar insana
hapishane/zindan gibi görünse de,
orası ruhun kurtulduğu yerdir.
Hangi tohum yere ekildi de
bitmedi? Niçin insan tohumu
bitmeyecek diye şüpheleniyorsun?
Hz. Mevlânâ’nın Vefatı ve
Cenaze Töreni
Hz. Mevlânâ, 5 Cemâziyelâhir
672 (17 Aralık 1273)’de, Pazar günü,
güneş batarken vefât etti. Ertesi
sabah cenazesini Mevlevi imamı
Mevlânâ İhtiyareddin yıkadı. Cenaze
törenine her dinden, mezhepten,
milletten, yaştan, statüden insan
katıldı. Mevlânâ’nın daima üstünde
taşıdığı ferâcesine sarılı olan tabutu
dışarıya çıkartıldığı zaman, tabutu
taşımak için halk o derece hücum
ediyordu ki memurlar kılıçlarla,
sopalarla halkı men etmek zorunda
kalıyordu.
Herkes tabutun önünde ardında
ağlaya ağlaya dönüp duruyordu.
turuncudergi.com
Ana cadde adam almıyordu.
Bilginler, sufiler, ahiler, fütüvvet erleri,
rindler, hükümet ricali ve Hıristiyanlar,
Hıristiyan papazları, Yahudiler ve
hahamlar, bütün insanlık Mevlânâ’yı
baş üstünde taşıyordu. Sadece
Müslümanlar değil, Hıristiyanlar ve
Musevîler de bu vefattan son derece
üzüntü içindeydiler.
Nefirler, neyler, rebablar çalınıyor,
mazharlar (zilsiz defler) dövülüyor,
zillerin, kudümlerin sesleri, çalgıların
nağmeleri, hıçkırıklarla boğuluyordu.
Naralar atıp sema edenler, feryatlar
edip bayılanlar vardı. Tabut ilerleyemiyordu. Evden sabahleyin çıkan
tabut, pek yakın olan musallaya akşama yakın varabildi. Hz. Mevlânâ’nın
nâşı Konya’da, babasının ve Selâhaddîn-i Zerkûbî’nin de defnedildiği yere
defnedildi. Konya’da kırk gün yas
tutuldu. Kırk gün onun kabrinden
ziyaretçi eksik olmadı. “Yeşil Türbe”
denilen türbe, Sultan Veled ile III. Gıyaseddin Keyhusrev’in emirlerinden
Alameddin Kayser’in gayreti ve Emir
Pervane’nin eşi (Sultan II. Gıyaseddin
Keyhüsrev’in kızı) Gürcü Hatun’un
yardımıyla Çelebi Hüsameddin
zamanında yapıldı. Türbenin mimarı
Tebrizli Bedreddin’dir.
turuncudergi.com
Hz. Mevlânâ’nın Sevenlerine Mesajları
Hz. Mevlânâ, vefatından sonra
kendisini ziyaret etmek isteyenlere
şöyle seslenmiştir:
“Kardeşim! Benim mezarıma
sakın defsiz gelme! Çünkü Allah’ı
sevenlere, O’nun huzurunda olanlara
dertli olmak, kederli olmak yaraşmaz.”
Mevlânâ’ya atfedilen bir beyitte ise o
şöyle demektedir:
“Vefâtımızdan sonra mezarımızı
yeryüzünde arama
Bizim mezarımız âriflerin
gönüllerindendir.”
Yukarıdaki sözlerine göre;
Konya’daki türbesini ziyaret edecek olan kişinin Hz. Mevlana’nın
ölüme yaklaşımını hatırlaması ve
vefatı sonrası kavuştuğu manevi
nimetleri düşünmesi, böylece
üzüntülü değil, neşeli bir halet-i
ruhiyede olması gerekir. Ancak yine Mevlânâ’ya göre,
türbesini ziyaretten daha da önemli
olan, onu sevip tam manasıyla örnek
almış ârifleri arayıp bulmak, onları
ziyaret edip sohbetlerinden istifade
etmektir. Asıl yapılması gereken,
kişiye asıl faydası dokunacak olan da budur.
Hz. Mevlânâ’nın nâşı
Konya’da, babasının
ve Selâhaddîn-i
Zerkûbî’nin de
defnedildiği yere
defnedildi. Konya’da
kırk gün yas tutuldu.
Kırk gün onun
kabrinden ziyaretçi
eksik olmadı
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 45
iYiER
DOSYA
KADIN GİRİŞİMCİ HATTI
K
adın girişimcilerin iş
fikirlerine veya var
olan işletmelerini
geliştirmek ve
desteklemek amacıyla “Alo
Kadın Girişimcilik Destek
Hattı” Ankara’da açıldı.
TOBB Ankara Kadın
Girişimciler Kurulu ve
Ankara Sanayi Odası (ASO)
tarafından hazırlanan bu
projeyle, iş fikrini gerçeğe
dönüştürmek ve var olan
işletmelerini geliştirmek
adına, kadınlara doğru
bilgiler, çözüm odaklı
yönlendirmeler sağlanacak.
iŞL
DE YEŞERİR.
LER
LP
A
K
İ
İY
CE
N
Ö
K
İL
,
r
le
İy İ İş
N YAYINLAYALIM.
ŞI
A
AYL
P
LE
İM
İZ
B
İ
İZ
İN
SİZ DE İYİ İŞLER
gmail.com
turuncudergi@
8 33
Tel: 0312 472 9
AŞHANE “KOMŞUM
AÇ YATMAYACAK”
Sakarya Üniversitesinde
sosyoloji bölümü hocalarından
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman,
toplumsal dayanışma adına
seyyar çorbacıya dönüştürdüğü
aracıyla, İstanbul’da bulunan
evsizlere her gece çorba
dağıtıyor
A
şhane “Komşum
Aç Yatmayacak”
projesiyle
evsizlere her gece
çorba dağıtmayı
hedefleyen bu sosyal sosyal
sorumluluk projesi, devlet
imkanlarından bağımsız bireysel
olarak da topluma nasıl katkı
yapılacağını gösteren harika bir
çalışma…
Yrd. Doç. Dr. Mahmut
Karaman, kendi imkanlarıyla
oluşturduğu “aşhane” aracıyla,
46
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
günde yaklaşık 500 evsiz kişiye
çorba ve ekmek dağıtıyor.
Aracın üzerine de “Komşum aç
yatmayacak” yazdıran Yrd. Doç.
Dr. Mahmut Karaman, 3 aydır
İstanbul’da bulunan evsizlere
ve Suriye’li mülteci evsizlerin
karnını doyuruyor.
Yrd. Doç. Dr. Mahmut
Karaman: “Olan biten her
şeyden hepimiz sorumluyuz.
Sokakta üşüyenin de, karnı
aç olanın da vebali hepimizin
üzerinde. Mensubu olduğumuz
n
toplum, içinde binlerce güzellik
barındıran bir toplumdur.
Yiğit düştüğü yerden kalkacak
ve yürüyecek! Haydi sizler de
bu yürüyüşe katılın. Bir evsiz
elinizden bir bardak çorba içsin
ve içtiği çorba içimizi ısıtsın.”
Böyle bir projeden dolayı
kendisini ve bu konuda çalışan
gönüllüleri tebrik ediyoruz…
Bu konuda bilgi almak ve
gönüllü olmak için:
https://www.facebook.com/
ashanecorba
turuncudergi.com
Danışma hattıyla, kadın
girişimcilerin hibe ve fon
desteklerinin yanında yeni
kurulacak olan işletmelerinin
prosedürleri konusunda da
yardımcı olunacak.
İlk olarak Ankara ilini
kapsayan “Alo Kadın
Girişimcilik Destek Hattı”
başarılı olması durumunda,
Türkiye genelinde de
uygulamaya geçilecek.
Bu konuda girişim olacak
kadın girişimcilerin 0 312
906 06 66 numaralı telefon
hattından başvuru yapmaları
isteniyor…
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
ÖĞRENCİLERİNDEN
ANLAMLI PROJE
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Beyşehir Ali
Akkanat Turizm Fakültesi Konaklama
İşletmeciliği Bölümü’nde öğrenim
gören öğrenciler, yeni bir sosyal
sorumluluk projesine daha imza
attı. Proje kapsamında merkez ilçe
ve ilçeye bağlı taşra mahallelerinde
bulunan ilk ve ortaokullarda ihtiyaç
sahibi öğrencileri belirlemek için
tarama çalışmaları yapan üniversite
öğrencileri, ardından yardımda
bulunabilmek için çalışmaları başlattı.
Üniversite öğrencileri bu çerçevede,
kitap, kalem, defter, silgi ve kırtasiye
malzemelerinden oluşan paketleri
ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştırdı.
turuncudergi.com
KİTAP
AĞACI.ORG
N Okuduğunuz bir kitabı atıl
bir durumda bekletmektense
ihtiyacı olan insanların da okuması
ve faydalanması gerektiğini
düşünüyorsanız, KitapAğacı.org
bu konuda önemli bir işlevi yerine
getiriyor.
Kitap bağışlamak isteyenlerle,
kitaba ihtiyacı olanları buluşturan
KitapAğacı.org, 2009 yılında
kurulmuş, kar amacı gütmeyen,
gönüllülerin yürüttüğü bir sosyal
sorumluluk projesi.
KitapAğacı.org, bir nevi ihtiyaç
sahipleriyle bağışçılar arasında
köprü görevi görüyor. İlan yoluyla
yapılan başvurular, tarafların
kuracağı doğrudan bağlantılar
ile kitapların gönderilmesi
veya alınması gerçekleştiriliyor.
Buna ek olarak, verilen ilanların
görünürlüğünü artırmak amacıyla
Twitter ve Facebook gibi sosyal
paylaşım medyasında da etkinlik
gösteriliyor.
Bu küçük projeyi herkes evinde
uygulayabilir, sadece yapmanız
gereken ekmek kırıntılarını,
ekmek parçalarını pencere
kenarlarına, bahçelere, çatılara
ve boş alanlara koymak.
Eğer bahçeniz veya balkonunuz
varsa küçük bir kap içinde de
bunu uygulayabilirsiniz. Üstelik
sadece kış aylarında değil tüm
yıl boyunca bunu yapabilirsiniz.
O kadar basit ki, işte size
yapabileceğiniz küçük bir sosyal sorumluluk
projesi örneği…
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 47
KAPAK
KAPAK
KENDİ KİMLİĞİ VE TERCİHLERİ İLE AYAKLARI
ÜZERİNDE DURMAYI BAŞARMIŞ GENÇ
KADINLARINDAN BİRİ: BURCU ÇETİNKAYA
Kişi ile Allah
arasında herkesin
kendine
bir
özel
yolculuğu var
Röportaj ve FOTOĞRAFLAR:
ZAHİDE CEYLAN
48
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 49
SNAPS
SNAPS
SİNAN
CANAN
[email protected]
D
56
Paylaş ve
rahatla!
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
ünyayı değiştirmek
istiyorsan, elinden
gelen işle başla…
(Alev Alatlı)
İnternette karşımıza
çıkan rahatsız edici görüntüleri
paylaşmadan edemiyoruz. Özellikle
birilerinin zulüm gördüğü, incitildiği,
öldürüldüğüne dair haberler, hele ki
görüntülü ve detaylı olarak karşımıza
geldiğinde, bundan hızlıca herkesin
haberdar olmasını istiyor ve tek
tuşla yapabileceğimiz en kolay
işlem olan “paylaşma” seçeneğini,
genellikle düşünmeden ve istemsiz
olarak tercih ediyoruz. Bu yaptığımız
işin, söz konusu durumla ilgili
“bilinçlenmeye” katkı sağlayacağını
da düşünerek biraz da rahatlıyoruz.
Fakat beynimizin temel çalışma
devrelerine bakınca, konunun
pek de öyle olmadığı açık olarak
gözüküyor.
Beynimizde kararlarımızı
etkileyen iki önemli ve temel
bölge var. Bunlardan birisi
akkumbens çekirdeği denen,
beynin derinliklerinde gizli minik
bir bölge. Burası, beynimizin “ödül
tespit” merkezi olarak görev yapıyor.
Hoşumuza giden, bizde tatmin
hissi oluşturan bir şey yaptığımızda;
mesela, güzel bir yemek
yediğimizde, şeker tadı aldığımızda,
sigara içtiğimizde, yahut sosyal
olarak beğeni gördüğümüzde, bu
bölge faaliyete geçiyor. Buranın
faaliyeti dopamin adlı bir hormonun
beynimizde salgılanmasına neden
olarak, geçici de olsa bir tatmin ve
rahatlık hissinin oluşmasına neden
turuncudergi.com
turuncudergi.com
oluyor. Bu sistemi uyaran her şeyi
en kısa zamanda bir kez daha
yapmak istiyoruz; çünkü dopamin
salgılanması, çok özetle, bize
kendimizi iyi hissettiriyor.
İkinci bölge ise, beynimizin
şakak loblarının derinliklerinde
bulunan insula adlı bir beyin
kabuğu bölgesinin özellikle ön
kısımları. Anterior insula da denen
bu bölge, olumsuz duygular
deneyimlediğimizde faaliyete
geçiyor ve mesela, kötü kokulu bir
yerden geçerken, itici ve rahatsız
edici bir şeyler gördüğümüzde
yahut duyduğumuzda, bu bölgenin
faaliyeti sonucunda “olumsuz hislere”
kapılıyoruz. Yapılan bir araştırmada,
insanların doğa katliamına dair
fotoğraflara baktıklarında, normal
doğa fotoğraflarına bakanlardan
daha fazla bağış yapma eğilimi
gösterdikleri saptanmış. Söz gelimi,
ormanların yok edildiği, toz-toprak
içindeki bir taş ocağının görüntüsü,
insanların çoğunda nahoş bir his
oluşturmak üzere anterior insula
bölgesini uyarıyor ve bu insanlar,
bu hoşnutsuzluk veren histen
kurtulabilmek için daha fazla bağışta
bulunmaya meyilli hale geliyorlar.
İnsula bölgesinin tetiklediği
bu refleks, beyin kabuğumuzun
en eski bölümlerini ilgilendiriyor
ve yaşamsal olarak bizim için çok
önemli. En basitinden, çürümüş bir
besinden kaçınma ve taze besin
kaynaklarına, yahut uygun yaşam
ortamlarına yönelme açısından,
bu refleksin yardımı tartışılmaz
derecede önemli.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 57
SNAPS
Masum bir “tık”la
aklına her düşeni
hemen paylaşmakla
yetinebilen sanal
vatandaşlara, veya
daha modern
tabiriyle “klavye
aktivistleri”ne
rahatlıkla
dönüşebiliyoruz.
SNAPS
Bundan dolayı da insulanın
uyarılması, bizi üzerinde hiç
düşünmeden hemen harekete
geçmeye zorlayan, kuvvetli ve hayati
bir uyaran olarak ortaya çıkıyor.
Gelelim internette paylaştığımız
şok edici resim ve haberlere. Bunlar
da ilk gördüğümüzde, öncelikle tabii
ki anterior insula bölgemizi uyararak
bizde olumsuz duygular oluşturuyor
ve bizi harekete geçmeye zorluyor.
Zira bu görüntüleri ortadan kaldırmak
için yapabileceğimiz herhangi bir şey,
ödül sistemimizin harekete geçmesini
sağlayacak ve bu kötü hislerden bizi
kurtaracaktır. Fakat tam bu noktada,
sosyal ağların sağladığı çok da doğal
olmayan bazı kolaylıklar imdadımıza
yetişiyor. Tek bir tuşla bu görüntüyü
bütün dünyayla paylaşma imkanına
artık sahibiz. Elimizdeki en hızlı
tepki verme yolu da bu. Bu yüzden
çoğumuz dayanamıyor ve bu tip
“uyaranları” hemen tek bir tıklamayla
diğer insanlarla paylaşma yoluna
gidiyoruz. Bunu da çoğu zaman pek
düşünmeden yapıyoruz.
“Klavye aktivisti”nin beyni
Esas sorun ise paylaştıktan sonra
başlıyor. Hem bu rahatsız edici
58
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
görüntüyü tanıdığımız herkese,
hatta tüm dünyaya ulaştırmış
olmanın verdiği tatmin, hem de
bizim paylaşımımızdan sonra
insanların bu uyarana verdikleri
tepkiler ve yeni paylaşım dalgaları,
beynimizdeki ödül sisteminin aktive
olmasına neden oluyor. Akkumbens
çekirdeğini faaliyete geçiren bu kısa
yol, daha ekran başından kalkmadan,
az önceki rahatsız edici histen
kurtulmamıza ve geçici bir tatmin
hissi yaşamımıza neden oluyor. Bunun
gibi günde yüzlerce paylaşımın
bizde yarattığı duyarsızlaşma bir
yana, paylaşabilmenin getirdiği
minik tatmin dalgaları, gerçekten
bir şeyler yapmak için gereken içsel
“ödül arayışı” dürtümüzü de büyük
oranda söndürüyor. Dolayısıyla
bir çoğumuz, internet üzerinden
ekranına yahut aklına her düşeni
hemen paylaşmakla yetinebilen sanal
vatandaşlara, veya daha modern
tabiriyle “klavye aktivistleri”ne rahatlıkla
dönüşebiliyoruz.
Peki ne yapmak lazım? İnternette
insanlara “önünüze her geleni
paylaşmayın” dendiği zaman bir
çok kişinin buna tepki gösterdiğini
turuncudergi.com
ve meseleyi bir özgürlük meselesi
haline getirdiğine şahit olabilirsiniz.
Sigara veya bir başka bağımlılığını
bırakanlara da ilk zamanlar benzer
bir duygu hakim olur: Etraftaki
herkes özgürce “bağımlı” kalmaya
devam ederken, siz “mecburen”
bağımlılığınızdan uzak kalmak
zorundasınızdır. Bu durum beynin
ödül sistemini size oynadığı bir
oyundur aslında. İşin gerçeğine
bakarsanız sizi tutsak eden ve
ödül sisteminizi kötüye kullanan
bir alışkanlıktan, bir bağımlılıktan
kurtulmaktasınızdır; fakat ödül
sisteminiz o uyaran olmadan yeterli
dopamini salgılayamadığı için,
benliğinize bir hoşnutsuzluk duygusu
hakim olmaya başlar ve kendinizi bir
şekilde kısıtlanmış; diğer insanlara
göre “daha az özgür” hissedersiniz.
Bu duruma “yoksunluk belirtileri” de
diyoruz. İşte bu yüzden bağımlılıkları
bırakmak oldukça zor bir iş haline
gelir.
İnternetteki o basit paylaşımlar
da yine aynı hormon ve beyin
sistemleri üzerinden çalıştığı için
ciddi oranda bağımlılık yapma
potansiyeli taşırlar. Tek bir “tık” ile
turuncudergi.com
kendinizi rahatlatıvermek, çoğu insan
için kolayca terk edilebilecek bir lüks
değildir. Bundan dolayı bu otomatik
davranıştan vaz geçmek kimi zaman
oldukça zor hale gelir. Bu durumun
bir fikir, ifade yahut haberleşme
sorunu değil de bir bağımlılık sorunu
olduğunu fark edebildiğinizde,
mücadele etmeniz de kolaylaşır.
Yapılacak şey basittir aslında.
Duyduğunuz, gördüğünüz ve aklınıza
düşen her şeyi internette hemen
paylaşıverme güdünüzü bastırmaya
çalışın. Hemen ardından da
dikkatinizi, gerçek hayattaki, özellikle
de sizi birinci planda ilgilendirmesi
gereken yakın çevrenizdeki sorunlara
nasıl çözümler bulabileceğinize
yöneltmeye çalışın. Gerçek hayata
dair çözümler üretmeye başladıkça,
oradan alacağınız zihinsel ödülün,
internetteki o geçici tatmine göre ne
kadar büyük olduğunu kısa zamanda
fark edeceksiniz ve gayet masum
itkilerle yaptığımız o “paylaşıverme”
davranışının bizi gerçekten nelerden
mahrum bıraktığını daha iyi fark
edeceksiniz. Kişisel tecrübeme
dayanarak söylüyorum ki, bu taktik,
denemeye değer…
Yüzlerce paylaşımın
bizde yarattığı
duyarsızlaşma bir
yana, paylaşabilmenin
getirdiği minik tatmin
dalgaları, gerçekten
bir şeyler yapmak
için gereken içsel
“ödül arayışı”
dürtümüzü de büyük
oranda söndürüyor.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 59
D Vitaminini arttırmanın
en kolay ve zahmetsiz yolu,
vücudumuzda hali hazırda
bulunan ve aktif olmayan
D Vitaminini aktif hale
getirmektir.
Bunu başarmanın yolu ise
doğru saat ve teknikte
güneşlenmekten geçer. Güneş
ışınları, derimizde mevcut
aktif olmayan D Vitamini aktif
hale getirir.
SAĞLIK
VİTAMİNİ,
KADINLAR
İÇİN
ÇOK
ÖNEMLİ
HALİT
YEREBAKAN
[email protected]
60
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 61
SAĞLIK
Yaygın kemik ağrıları
yaşıyorsanız ilk aklınıza
gelen D Vitamini eksikliği
olmalıdır. Mart ve
Ekim aylarında Güneş
ışınlarının dik geldiği
11.00-15.00 saatleri
arası yaklaşık 15 dakika
güneşlenmek D Vitamini
aktif hale getirir.
62
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
O
steoporoz, tarifini
isminde barındıran
bir hastalıktır. Os-,
kemik, porosis- ise
gözenek anlamına gelir.
Tarifinden de anlaşılabileceği gibi
osteoporoz, kemik yapısında meydana
gelen boşlukların (gözeneklerin)
zamanla kemiği incelterek zayıf hale
getirmesi durumudur. Osteoporoz,
toplumumuzda Kemik Erimesi olarak
da bilinir. Kemik Erimesi, modern
yaşamın getirdiği alışkanlıklarla
beraber insanoğlunun en sık
karşılaştığı hastalıklardan biri olmaya
başladı. Daha çok kadınların başına
geldiği düşünülse de erkeklerde
görüldüğü de biliniyor. Kemik erimesi,
son derece sinsi ilerleyen bir hastalık.
Düzenli kontrollerini ihmal eden,
vücudundan gelen mesajları doğru
okuyup değerlendirmeyen kişilerde
ancak kemiklerin kırılmasıyla ortaya
çıkıyor. Doğrudan ölüme sebebiyet
vermese de hastaların genelde ileri
yaşta olmaları sebebiyle dolaylı yoldan
öldürebiliyor!
D VİTAMİNİ
D Vitamini, böbrek ve bağırsaklardan
kalsiyum ve fosfor emilimini
düzenleyerek kemiklerimizi güçlü hale
getirmede en önemli rolü üstlenir.
Bu sebeple eksikliği, osteoporoz
gelişmesine sebep olur. D Vitaminini
arttırmanın en kolay ve zahmetsiz yolu,
vücudumuzda hali hazırda bulunan ve
aktif olmayan D Vitaminini aktif hale
getirmektir.
Bunu başarmanın yolu ise doğru saat
ve teknikte güneşlenmekten geçer.
Güneş ışınları, derimizde mevcut
aktif olmayan D Vitamini aktif hale
getirir. Güneşlenmek için en doğru
zaman, Mart ve Ekim aylarıdır. Güneş
ışınlarının dik geldiği 11.00-15.00
saatleri arası yaklaşık 15 dakika ve
turuncudergi.com
koruma faktörlü kremler kullanmadan
güneşlenmek, D Vitamini aktivasyonu
için son derece yeterlidir. Belirtilen
bu saatler, aynı zamanda cilt kanseri
riskini arttırdığından kesinlikle güneşe
çıkılmaması gereken zamanlar olarak
da bilinir. Ancak yapılması gerekeni
doğru anlamak, maksimum fayda
sağlamanın birinci kuralıdır. Diz ve
dirseklerden aşağısını açık bırakarak
güneşlendirmek ve 15 dakikayı
geçmemek şart ve yeterlidir. Esmer
ve sarışın tenler arasında da ufak bir
fark vardır. Esmer tenler, D Vitamini
sentezini daha yavaş yaparlar bu
sebeple sarışınlara göre birkaç dakika
fazla güneşlenmeleri gerekebilir.
Vücudumuz, ihtiyaç duyduğu D
Vitaminin % 20’sini besin yoluyla elde
eder. Güneş ışınlarından mahrum
kaldığımız kış aylarında beslenme
şeklimiz çok daha önemli bir hal alır.
Kış aylarında kolayca bulabileceğiniz,
turuncudergi.com
somon, uskumru gibi yağlı balıklar,
yumurta, balık yağı ve mantar
tüketilmesi gereklidir.
Yaygın kemik ağrıları yaşıyorsanız
ilk aklınıza gelen D Vitamini eksikliği
olmalıdır. Gerekli takviye yapılmazsa,
kas kuvvetsizlikleri ve yürüyüş
bozuklukları yaşanabilir. Kuvvetli kas
ve kemik yapınızın olması D Vitamini
yönünden zayıf beslenebileceğiniz
anlamına gelmez çünkü bu vitaminin
tek faydası kemiklerimiz üzerinde
değildir. Yapılan yeni araştırmalar D
Vitamini eksikliğinin, kalp hastalıkları,
diyabet, depresyon ve bazı kanser
türlerinin gelişmesinde rol oynadığını
gösterdi.
D Vitamini eksikliği, basit bir kan tahlili
ile tespit edilebilir. Eğer bu vitamin
yönünden eksik olduğunuz tespit
edildiyse mutlaka doktorunuzun
tavsiyeleri doğrultusunda hareket
etmeniz gerekir.
Vücudumuz,
ihtiyaç duyduğu D
Vitaminin % 20’sini
besin yoluyla elde
eder. Güneş
ışınlarından mahrum
kaldığımız kış
aylarında beslenme
şeklimiz çok daha
önemli bir hal alır.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 63
K Oymacılığı
SANAT SOKAĞI
ağıt
AYFER
BALABAN
[email protected]
Ö
tesi berisiyle
kağıttan bir dünya.
Kağıttan kadınlarerkekler, çiçeklerböcekler, dağlar
dereler. Kağıttan denizler, gemiler.
Kağıttan sekiz cennet. Kağıt kanatlı
melekler. Kağıttan savaşlar, kağıttan
seferler ve zaferler...Onaltıncı yüzyılın
başlarından beri sanatımıza tahtını
kurmuş kaatı.
Rengarenk kağıtlar sanatkarın
masasında. Cerrah titizliği ile kesilir
kağıtlar narince. Oyulacaksa aynı
narinlikle dişili- erkekli oyulur.
Ayet olur, hadis olur.
Bir kitabın sayfalarında açan kızıl
gonca olur ve hem pembe yanaklı
gül olur dokunmaya, koklamaya
kıyamadığımız.
Çalılıkların ardına gizlenmiş bir
ahu olur, kaçamak bakışlarına zebun
olduğumuz.
Eski İstanbul sokaklarının
birinde yalnız bir çeşme olur, içimizi
serinleten.
Şehrin kalbinde zamana
ayarlanmış saat kulesi olur Asr
64
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
suresini hatırlatan. Atının üzerinde
müjdelenmiş vakur bir komutan
olur, zaferini müjdeleyen Efendimiz’e
salavat getirten.
Hepsi kağıttan, demesi kolay...
Ölçü, denge, uyum işi bu, sabır
talimidir kaatı.
Fırça inceliğe, kalem kaviliğe,
makas mikyasa aylar süren bu talimle
ulaşır zaten. Ruh da bu talimden rikkat
payını alır. İnsanın insaniyeti gelişir
meşk eylerken. Velhasıl hayat sanatı,
sanat hayatı besler latifçe.
Katta ( kaatı sanatkarı) bu
beslenmelerle ipeksi, meleksi dokunur
hayata.
Ve ahsenu’l Hâlıkın’a halife olur.
Hat, tezhib, minyatür, ebru, çini,
kaatı ve diğer gelenekli sanatlar,
bazen sekinet üflerbazen inşirah.
Bazen ‘ cahedu fi sebilillah’. Ve her dem
‘ezkuruni vezkurkum’.
Aylarca sürer bazen bir kağıdın
oyulması. Ve sonra her parça
muhteşem kompozisyonda kendi
yerini bulur. Nerede mi?
Kanuni’nin hazırlattığı 40 Hadis
Mecmuası,
Mehmet bin Gazanfer’in eseri, talik
hat ile hazırlanmış Guy ve Çevgan,
Fahri el- Bursavî’nin talik oyma
kıtaları
Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde
oyma çiçekleriyle, vazoları, kuşları ve
bahçeleriyle göz kamaştıran Mehmet
Selim Divanı,
Onsekizinci yüzyıla ait Türk Şiir
Antolojisi.
İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesi’nde bulunan Gazneli
Mahmut Albümü
Mevlevî Derviş Hasan Eyyubî’nin
Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan
kağıt oymalı çekmecesi.
Ve dahasında...
Kitap kıymetli ve bu kıymetini
kaynağı Ummu’l Kitab’ın oku emri.
Sanatımız da kitap sanatları olarak
bayraklaşmış bu âlemde. Fakat kendi
değerlerini görmezden gelme ve
dahası değer inkarcılığı,‘matbaa geç
girdi de bu memleket ondan geriledi’
diye yazar- okutur. Biz de böyle
okuduk. Arşivlerde, müzelerde,özel
turuncudergi.com
kütüphanelerdeki el yazmalarını
gördükçe ‘ el insaf’ demekten kendini
alamıyor insan. El-insaf...
Onyedinci yüzyılda seyyahlar
eliyle eserler Osmanlı’dan Avrupa’ya
geçer. Gitiği yerde önem kazanırken
bir zaman gelir bizde kaybolur diğer
kitap sanatları gibi. Hafiz olan Allah
ziyan olmasına izin vermez bunca
güzelliğin. Mevlevî dedelerinin
gayret, himmet ve duaları kaybolmaz
semada, yol olur kaatıa ve kaatı döner
yittiği yerden. Yeniden neş vü nema
bulur katta’ın elinde. Ona dokunmak,
hissetmek ve bediiyata hayat vermek
için hoş geldin demeye var mısınız?
Ölçü, denge, uyum
işi bu, sabır talimidir
kaatı. Kağıttan denizler,
gemiler. Kağıttan sekiz
cennet. Kağıt kanatlı
melekler. Kağıttan
savaşlar, kağıttan
seferler ve zaferler...
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 65
BAŞARI ÖYKÜSÜ
BAŞARI ÖYKÜSÜ
Gİrİşİmcİ ruhuyla sıfırdan bİr başarı
İnşa eden İŞKADINI mİne tozlu KADINLARA SESLENDİ;
“TEK SiLAHINIZ
AKLINIZ OLSUN”
SEDA
ŞİŞMAN
[email protected]
G
Mine Tozlu
66
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
irişimci ruhuyla sıfırdan
bir başarı inşa eden
Mine Tozlu; geçmişteki
emek ve tecrübeleri, bu gün sektöre taşıdığı
başarı öyküsünü, projelerini bizimle
paylaştı
“Ben sıfırdan bir başarı hikayesi yazdım. Umarım bu tek başına mücadele
eden bütün kadınlara örnek olur. Asla
pes etmeyin, bildiğiniz doğrulardan
asla vazgeçmeyin. Gururunuzdan ve
karakterinizden asla ödün vermeyin.
Kullanacağınız tek silah aklınız olsun.
Ve sadece çok çalışın…”
Kariyerine Çanakkale’de bankacılıkla başlayan mine tozlu, asıl hayatına
İstanbul’a geldikten sonra başladığını
söylüyor.
İstanbul’da Capitol Avm’de halkla
ilişkiler yardımcısı olarak başlayan
Tozlu, markalarla iletişimini kuvvetlendirdikten sonra, marka danışmanlığı
yapmaya başlamış aynı zamanda üst
düzey holdinglerde hizmet vermiştir.
Türkiye’de ki ilklerden biri olan
Tobaccoshop kurucusu olan Mine
Tozlu, bir süre sonra kendi şirketi olan
MT proje marka danışmanlığı kurup,
modayı, perakendeyi ve televizyonu
birleştiren projeler oluşturdu. Bugün
ise, bir çok markanın danışmanlığını
ve Türkiye distribtörlüğüne devam
etmekte.
Tüm bunların yanında, ilk olarak
Show Tv’de yayınlanmaya başlayan “
Bugun ne giysem” adlı moda programını avm’lerde uygulayan, ilk defa bu
kadar çok ünlü ismi bir avm’de tüketici
ile buluşturan Mine Tozlu, “en iyi progturuncudergi.com
ram” ödülü aldı. Diğer yandan son
projelerinden biri olan, Türkiye’de bambaşka bir outlet algısı sunan, alanında
ödül alan, Style fashion outlet departman store projesini hayata geçirmiştir.
Tozlu, güçlü ortaklık yapısı ve luxury
markaların outlet ürünlerinin satıldığı
mağaza zinciri ile perakende sektöründe yer almanın gururunu duyuyor.
Sektör içinde başarıdan başarıya
koşan Mine Tozlu, yaşadığı onca şeye
baktığı zaman önemli olan şeylerin
hedefleri olduğunu görüyor. Amacına
ulaşırken kullandığı araçlar, geçtiği yollar, verdiği emekler, hayatına
eklediği ve sildiği insanlar. Tecrübeleri,
yaşanmışlıkları, insanlardan aldıkları ve
verdikleri. Geriye dönüp baktığı zaman
hayatında ki artıları görürken, eksileri
de gördüğü zaman üzülüyor fakat
pişman olmadığını çünkü; insanları
umutsuzluğa götüren şeylerin keşkelerle yaşamak olduğunu belirtiyor.
Kendini kaybetmediği sürece, kaybettiği her şeyin, yeniden kazanılabileceğinin farkında olduğunu söylüyor.
Sektördeki bilgi ve tecrübesiyle
emin adımlarla başarılı bir şekilde yürüyen Mine Tozlu’nun aldığı Ödüller
• 21 Ocak 2015 tarihinde Liderlik
Akedemisi tarafından “Department
Store” projesiyle “ 2014 Lider Proje” ödülü.
• 7 Kasım 2013 tarihinde “Bugün Ne
Giysem” programı ile PerAModa ödül
töreninde “En Başarılı Proje” ödülü.
• 15 Mart 2013 tarihinde, World Quality
Summit tarafından “Department Store”
projesiyle 2013 Tüketici Ödülü.
• 13 Aralık 2012 tarihinde, World
Consumer Academy tarafından “2012
Avrupa Kalite” ödülü.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 67
SOSYAL MEDYA
DÜNYA
Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya...
o kadar ki milyonlarca insan özelini, önemli gördüklerini, duygularını, şaşkınlıklarını,
kısaca tüm duygu durumlarını bu ortamda ifade ediyor...
insanı anlamaya dair gözardı edilemeyecek bir mecra sosyal medya...
biz de sizin için bundan sonra her ay bir derleme ile bu ortamın takipcisi olacağız.
68
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 69
SEYAHAT
SEYAHAT
İPEK YOLU’NUN TARİHİ TANIĞI
kırmızı kİremİtlİ damları,
tuğladan yapılmış eskİ evlerİ
ve daracık sokaklarıyla çok sevİmlİ
bİr kent olan Şekİ, safranbolu’yu
andırıyor görüntü olarak.
70
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 71
SEYAHAT
SEYAHAT
ve içimi kolalaştırmak için şeker
kullanılıyor. Orta çağlardaki bir
inanışa göre çayda kullanılan şeker
zehirlenmeyi önlermiş. Azerbaycan
halkı düşmanlarına karşı uyanık
olmayı çaylarına borçlu. kekik ve
naneyi çaya aroma katmak için
kullanıyorlar.
“GELERSEN, GÖRERSEN”
Şeki Han Sarayı
olağanüstü cam
ve vitray işçiliği ile
dünyada eşsiz.
İki katlı olan
sarayın cephesi
çiçek resimleri ve
geometrik desenlerle
süslenmiş.
72
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Ş
eki şehri Kafkaslar’ın eteğinde,
deniz seviyesinden 700 m
yükseklikte kurulmuş, etrafı
dağlarla ve ormanlarla çevrili
şirin bir kent. Tarihi ipek yolu üzerinde yüzyıllardır ziyaretçilerini
ağırlıyor. Tüccar ve gezginlerin önemli
durak noktalarından olan şehir,
coğrafyalar arasında köprü olma
görevini üstlenmiş.
İPEK DOKUMACILIĞI
Şeki’nin her alandaki ipek dokumaları
dünyaca ünlü. Eski Sovyetler
Birliği’nin en büyük ipek fabrikası
burada kurulmuştur.İpek dokuyan
bir işçi günde sadece iki santimetre
dokuyabilirken, yün halıda aynı işçi
dört santimetre dokuyabiliyor. İpliklerin
renkleri hala doğal yöntemler ile
sağlanıyor. Bu iplikler kırmızı renk
soğan ile boyanıyor. Yaklaşık 8 aylık
“Gelersen-Görersen” adını taşıyan
bir kalenin kalıntıları şehrin en
tepe noktasında bulunuyor. Kale
ilk Şeki hanı oaln Hacı Çelebi hanın
(1743-1755) hakimiyeti devrinde
inşa edilmiştir. Kale kumandanının
kendisini tehdit eden düşmana
“Gelirsen, - gününü- görürsün”
diye haber yollaması üzerine böyle
adlandırılan kale şehri en güzel
görebileceğiniz yer aynı zamanda.
bir çabanın ürünü olan halılar tam
anlamıyla bir sanat eseri.
ŞEKİ HAN SARAYI
Şeki Han Sarayı olağanüstü cam
ve vitray işçiliği ile dünyada eşsiz.
İtalyan tüccarlarının ipek ticareti için
getirdiği renkli camlarla yapılmış.
İki katlı olan sarayın cephesi çiçek
resimleri ve geometrik desenlerle
süslenmiş. Binanın iç duvarları ise 18.
yüzyıl freskleri ile kaplı.Rivayete göre
hiç çivi kullanılmadan inşa edilen
saray, şair olarak da bilinen Hüseyin
Han tarafından 1762 yılında inşa
ettirildi. Saraydaki her alandaki işçilik
azerbaycanın tüm tarihi kişiliğini ve
birikimini yansıtır.
ÇAY BAHÇELERİ
Çay bahçeleri Azerbaycan insanın
hayatında önemli bir yer ediniyor.
Buranın halkı çayı demli olarak içiyor
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 73
RÖPORTAJ
RÖPORTAJ
2012 yılından beri bölgede yürütülen strateji geliştirme çalışmaları
2013 sonrasında bölgede kurulan
Teknoloji Transfer Ofisiyle farklı bir
kimliğe kavuşmuştur. Bu kimlik ile
firmaların Ar-Ge alt yapılarını geliştirmek için firmaların kamu desteklerin
ücretsiz yararlandırılması, fikri mülkiyet hakları konusunda destekler
verilmesi ve üniversite sanayi işbirliği
konusunda somut adımlar atılması sağlanmıştır. Bölgede öncelikle
Medikal Kümelenmesi daha sonra
Makine ve Plastik Kauçuk Elektronik
kümelenmeleri kurulmuştur.
ÜLKEMiZiN DEĞiL BU COĞRAFYANIN
TEKNOLOJiK BAŞKENTi
A
nkara İvedik Organize Sanayi Bölgesi
Ankara’nın ulusal ve
uluslararası platformda rekabet gücünü
geliştirmesi, ülke ekonomisinin gelişmesine öncülük etmek ve tüm bu
çalışmalarını; teknolojik, ekonomik ve
ticari hayatın her yönüyle gelişmesini
desteklemek misyonuyla hareket
etmektedir. Sürekli büyümekte olan
sanayi yapısı ile birlikte ülke ekonomisinin vazgeçilmez bir sanayi
kompleksi haline gelmiştir. İvedik
74
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Osb Yönetim Kurulu Başkanı Hasan
Gültekin ile konuştuk.
Yönetim olarak Türkiye’nin lk
uygulamalı teknoparkını gündeme
getirdiniz. Uygulamalı teknopark
projenizden bahsedebilir misiniz?
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri daha
etkin bir üniversite-sanayi işbirliği,
araştırma sonuçlarının ekonomik
değere dönüştürülmesi, üniversitelerin sahip olduğu gelişmiş insan
gücünün ve altyapı olanaklarının
ekonomik değer yaratılmasında
kullanılması ve akademik bilginin ti-
carileştirilmesi, yenilikçi ileri teknoloji
ürünlerinin yurtdışına pazarlanması
ve bu alanda yabancı sermayenin
ülkemize çekilmesi olarak ifade
edilmektedir. Bu kapsamda İvedik
OSB olarak dünyada faaliyet gösteren teknoparkları 2012-2013 yılları
arasında yerinde ziyaretler yaparak
teknopark sistemleri hakkında çeşitli
çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan
bu yerinde incelemeler Teknopark
Ankara’nın bölgesel ulusal ve uluslararası düzeyde araştırmalar sonucu
alt yapısı oluşturulmuştur.
turuncudergi.com
1. İsrail Teknokent İnceleme
Raporu
2. 20-27 Mayıs 2012-Amerika
Birleşik Devletleri (ABD) Teknokentler İncelemesi, Suny - Stony Brook
Üniversitesi İnkübatorü (Kuluçka
Merkezi) ziyaret edildi. Endüstri ile
İlişkileri Yeniden Başlatma Programı
[Strategic Partnership for Industrial
Resurgence Program (SPIR)]. Küçük
İş Geliştirme Merkezi (Small Business
Development Center)
3. 10 Aralık 2012-Almanya Teknokent İncelemesi. Yapılan ön çalışmalar, yurt dışı ön heyet raporları,
ulusal düzeyde yapılan görüşmeler,
kalkınma planlarının incelenmesi ve
teknolojik üretime verilen desteklerin
artması, teknopark fikrinin gelişmesi
için yeterli alt yapıyı oluşturmuştur.
Bölgede kurulacak olan teknopark,
diğer teknoparklardan farklı olarak
«İleri Teknoloji, Uygulamalı Üretim
Üssü» düşüncesiyle tasarlanmıştır.
turuncudergi.com
Bu alt yapılarının tamamlanmasının ardından, İvedik Organize Sanayi
Bölgesi ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin ortaklığında İvedik Organize
Sanayi bölgesi sınırları içerisinde
kurulan Teknopark Ankara130.000m2
kapalı alan inşaat alanı ve 2 etaptan
oluşmaktadır. Bu alan içerisinde ArGe ofisleri, üretilebilir alanlar, sosyal
alanlar, eğitim ve kuluçka merkezi,
araştırma merkezleri, test laboratuvar
merkezleri, ticari alanlar ve sosyal
alanlar bulunmaktadır. Bölgenin,
Sanayi bölgesi içerisinde yer alması
Üniversite sanayi işbirliğini sanayi
alt yapısıyla desteklemesi
Bölgede farklı kümelenmelerin
bulunması
Bölgenin sosyal alanlar ve test
laboratuvar araştırma merkezleriyle
ekosistemi oluşturması
Bölgede teknoloji yoğun ürünlerin
üretilmesi
Bölge içerisinde üretilebilir alanlara
yer verilmesi
Nanoteknoloji ve medikal teknolojileri anlamında tüm sektörlere hitap
edecek test laboratuvar merkezinin
kurulacak olması
Bölge içerisinde Fen Bilimleri Enstitüsünün kurulacak olması
Teknopark Ankara’nın diğer
teknoparklardan farklı bir misyon
ve vizyonla hareket ettiğini göstermektedir. Teknopark Ankara ile İvedik
OSB’de faaliyet gösteren firmaların
Ar-Ge yapan
// Ankara İvedik Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü “Endüstriyel
Tasarım ve Prototip Merkezine”
kavuşuyor. Bu çalışmanın önemi
nedir? Hazırlıklarınız ne aşamada
ve faaliyete ne zaman geçecek?
Küresel rekabetin giderek arttığı
günümüz pazarlarında, ülkelerin
endüstriyel tasarım, inovasyon, Ar-Ge
ve teknolojideki gelişmişlikleri önemli bir aktördür. Teknolojinin vazgeçilmezi olan inovasyon ve endüstriyel
tasarım bugün ileri teknolojinin
en temel parçası olarak nitelendirilmektedir. Tasarım, hedef pazarın
beklentilerine uyum sağlayan, bu
beklentileri geliştiren, bir yandan da
ürünü pazardaki diğer ürünler arasında seçilebilen niteliklerle donatan bir
etkinliğe sahip olmakla birlikte, ürünün pazarda, toplumda ve kültürel
ortamlarda benimsenmesini, kabul
görmesini sağlayan bir kimliklendirme aracı olarak en önemli rekabet
faktörüdür.
Ülkemiz dış borçlarını azaltmak
amacıyla endüstriyel ürünlerinin
ihraç değerlerini ve katma değerlerini artırmaya çalışmakta, uluslararası
pazarda yer edinmeye ve küresel
ölçekte rekabetçi ürünler geliştirmeye çalışmaktadır. Günümüz endüstrisinin önemli etkeni olan endüstriyel
tasarım; bilgi, bilim, teknoloji ile direk
ilişki içerisindedir.
Tasarım maliyetlerinin gerek prototiplendirme ürün haline dönüştürme
maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle ürün tasarımı süreci zorlu geçmektedir. Bu sürecin daha güvenli
ve maliyetsiz bir şekilde geçebilmesi
için bilgisayar destekli tasarım teknolojileri bu sürecin desteklenmesi
ve ardından montaj, doğrulama ve
test etme süreçlerine hakim olmak
kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 75
RÖPORTAJ
RÖPORTAJ
İvedik Osb
Yönetim Kurulu
Başkanı Hasan
Gültekin
Teknoloji Transfer
Ofisi’nin faaliyetlerini
ve üyelerinin proje
geliştirme çabalarını
desteklemek üzere
verilen yatırım ve
sanayi desteklerini
tanıtmak üzere
Ar-Ge Destek
Programları
Kılavuzu
hazırlanmış ve tüm
bölge firmalarına
dağıtılmıştır.
76
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Bu anlamda sektörel ya da bölgesel
ortak uygulama merkezlerinin
kullanılması hem uluslararası rekabetin
artırılması hem de maliyetler azaltılması
açısından önem arz etmektedir.
Teknoloji gelişmiş ülkeler, dış
borçlarını azaltmak amacıyla endüstriyel
ürünlerinin ihraç değerlerini artırmaya
çalışmakta ve küresel ölçekte rekabetçi
ürünler geliştirmeye zorlanmaktadırlar.
Endüstriyel Tasarım ve Prototip
Merkezi ile, Ankara’nın ileri teknoloji
sektörleri arasında önemli bir yeri olan
plastik, elektronik, tıbbi ve medikal
cihazlar sektörlerinin Ar-Ge ve Ür-Ge ile
yenilikçilik kapasitesinin yükseltilmesi,
yüksek katma değer ve teknoloji odaklı
ekonomik yapısının güçlendirilmesi,
Ankara’nın bu alanda uluslararası
standartlarda katma değeri yüksek ürün
tasarımlarıyla kalite ve marka haline
gelmesi, yapılan ürün tasarımlarının
inovasyonun ve ticari faaliyetlerinin
korunabilmesi için fikri ve sınai mülkiyet
hakları danışmanlıklarının verilmesi
amaçlanmaktadır.
Merkezimiz de endüstriyel tasarım
ve prototip hizmetinin yanı sıra tersine
mühendislik hizmeti de verilecektir.
Bölgede yapılan ihtiyaç analizi
çalışmaları sonucunda firmaların
ihtiyaçları ve sorunları arasında ilk
sıralarda gösterilen bu ihtiyaç kurulacak
olan bu merkezle karşılanmış olacaktır.
2014 yılın Teknoloji Transfer Ofisinin
içerisinde yer alan Endüstriyel Tasarım
Birimi tarafından 30 firmaya tasarım
hizmeti verilmiştir. Bu talebine artması
ve farkındalık oluşması sebebiyle merkez
kurulması kararı verilmiştir. Ankara
Kalkınma Ajansı Mali Destek programı
ile kurulan merkezimiz 15 Aralık 2015
itibariyle faaliyete geçecek olup bu
tarihe kadar her türlü alt yapı işlemleri
tamamlanmış olacaktır. bölgenin ve
Ankara’nın ihtiyacına göre tasarlanmış
olan merkez tüm tasarım-prototiptersine mühendislik kavramlarını tek
merkezden sağlaması nedeniyle ilk olma
özelliğini taşımaktadır.
// KOBİ’ler fikirlerini destekleyen AR-GE
projelerini nasıl geliştirmelidir?
İvedik OSB olarak firmaların Ar-Ge
projelerine destek olmak ve fikirlerini
geliştirmek amacıyla 2012 yılından beri
çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu
çalışmalar kapsamında firmaların sanayi,
teknoloji geliştirmede öncü; ihracat ve
istihdamda sürekli büyüyen bir yapıya
sahip, kalkınmada öncelikli sorunlara
etkin çözüm üreten ve bu hedefle
eğitim danışmanlık faaliyetleriyle
turuncudergi.com
sanayicimize destek olarak Teknoloji
Transfer Ofisi’nin faaliyetlerini ve
üyelerinin proje geliştirme çabalarını
desteklemek üzere verilen yatırım ve
sanayi desteklerini tanıtmak üzere
Ar-Ge Destek Programları Kılavuzu
hazırlanmış ve tüm bölge firmalarına
dağıtılmıştır.
Yeni fikir geliştirme çalışmalarında
üreten, geliştiren ve yeni fikirlerle
sürekli iletişim halinde olunmalıdır.
Bunun için fikrin temel amaçlarının
çok iyi bir şekilde anlaşılması
gerekmektedir. Oluşturulacak
olan fikirlerin ana amaçları basit
şekilde basit ve net şekilde
ortaya konulmalıdır. Fikrin proje
dönüştürülmesi ve gerçekleştirilmesi
için Ar-Ge, inovasyon, iş geliştirme ve
yenilik mantık çerçevesinde tutarlı bir
şekilde fikrin geliştirmesi sürecinde
oturtulması gerekmektedir.
Proje çalışması yapıldıktan sonra
gerçekleştirilecek faaliyetler ile
elde edilecek çıktılar, Ar-Ge çıktıları
olacaktır. Proje fikrinin ortaya
çıkmasından sonra projenin amacı
hedefleri çıktıları ve uygulama
adımları tanımlanmalıdır. Bunu
geliştirmek için teknik Pazar,
ihtiyaç ve üretim ön araştırması
yapmak gerekmektedir. Projenin
tanımlanması sonucunda proje ile
iliği tüm detayların ortaya çıkarılarak
fon kaynağı sağlayan kurumların
tarafından değerlendirmeye alınması
için proje metninin ve bütçesinin
destek alınacak kurumun talepleri
neticesinde bilimsel nitelikte eksiksiz
biçimde hazır hale getirilmesidir.
Proje hedefleri amaçları ve projenin
bütçesi bu hazırlık ve yazım
aşamasında değerlendirilir.
//Yönetim olarak 2023
perspektifinde bölgesel stratejileriniz
nelerdir?
turuncudergi.com
İvedik OSB Yönetim Kurulu olarak
büyümeye ve üretkenlik hedeflerine
uluşmak için ülkemizin 2023 yılı
hedefine bağlı kalarak bölgesel
güçlü ekonomisi ile sağlam adımlarla
ilerlemeye devam etmektedir.
Yönetim olarak bölgesel ekonomik
performansın rekabetçi üstünlüğünü
belirleyen ana etkenlerden en
önemlisinin iş geliştirme ve
dolayısıyla teknolojik ve inovatif
gelişme olduğunun bilincindeyiz.
Bu bağlamda üyelerimizin
bölgemizde yeni teknolojiler
edinmesi ve geliştirmesini
sağlamak için teknolojiye bağlı
olarak yapılacak yatırımların her
açıdan desteklenmesini sağlayacak
biçimde teknoloji geliştirme
stratejileri oluşturmaktayız. Bu
stratejimizin bir parçası olarak
Türkiye’nin ilk uygulamalı teknopark
projesi Teknopark Ankara’yı hayata
geçirdik. Sadece ülkemizin değil
bu coğrafyanın teknolojik başkenti
olacak Teknopark Ankara bir alanda
ilkleri bünyesinde bulundurduğunu
belirtmiştik.
Teknopark Ankara’nın faaliyetine
başlamasının ardından bölgede
ihtiyacı ortaya çıkacak olan akademik
alt yapı için bölgede Fen Bilimleri ve
Sosyal Bilimler Enstitüsü kurulacaktır.
Büyümenin ve gelişimin ruhunu
oluşturacak olan toplumdaki üretken
ve üreticiler öğrenciler inovasyona
katkı sağlayan bilim insanları
girişimciler yatırımcılar araştırmacılar
doktora öğrencileri teknisyenler
ile birlikte kurulan Teknopark
Ankara’dan sonra orta vadeli
hedef tüm bölgenin yani 3milyon
metrekare üretim yapılabilir inşaat
alanlı İvedik OSB Ar-Ge Vadisi’ni
hayata geçirmektir.
Teknopark
Ankara’nın faaliyetine
başlamasının
ardından bölgede
ihtiyacı ortaya
çıkacak olan
akademik alt yapı
için bölgede Fen
Bilimleri ve Sosyal
Bilimler Enstitüsü
kurulacaktır.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 77
PSİKOLOJİ
PSİKOLOJİ
DERT BENDE
DERMAN
NERDE
“Gönüllerimizde bulunan ve bizi rahatsız eden gamlar,
kederler hep bizdeki sahip olma hırs ve tamahının
fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana gelir. Bu kökümüzü
söken kederler, ömrümüzü biçen orağa benzerler.
RUKİYE
KARAKÖSE
Marmara Üniv.
Öğretim Görevlisi
D
Klinik Psikoloji Uzmanı
ert bende derman
sende, aşk bende
ferman sende…” Çok
sevilen/sevdiğim bir
şarkıdır. Şarkılar da
zaten genelde dertten, ayrılıktan,
sıkıntılardan bahseder. Malum,
hepimizin dertleri var. Dertsiz kimse
yok gibi…
Buddha diyor ki; “Yaşamak,
acı çekmektir. Doğum, yaşlılık,
hastalık, ölüm; sevdiğine, dileğine
kavuşamama ya da sevmediğinle
birleşme hep acı çekmektir. Kısacası,
kişiliğin ilk temeli, acı çekmektir.’’ Bu
gerçek ortaya konduktan sonra acının
nedenleri araştırılır. Buddha’ya göre
acı çekmenin nedeni, istekler ve tutku
78
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
dolu bekleyişlerdir. Dertlere bakış açısı
değiştirilmeli. Onlarla iyi geçinilmeli
ki yaşamak bir ceza haline gelmesin.
Mevlana ise bunu şöyle izah eder:
“Gönüllerimizde bulunan ve bizi
rahatsız eden gamlar, kederler hep
bizdeki sahip olma hırs ve tamahının
fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana
gelir. Bu kökümüzü söken kederler,
ömrümüzü biçen orağa benzerler.
“Böyle mi olacak, şöyle mi olacak” gibi
düşünceler de şeytanın gönlümüze
düşürdüğü vesveselerdir.
Bil ki her sıkıntı ve hastalık
ölümden bir parçadır. Eğer çaresi
varsa, ölümün bir parçasını kendinden kov! Madem ki ölümün
bir parçasından bile kaçamıyorsun;
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 79
PSİKOLOJİ
Aylık Kadın ve Yaşam Dergisi
Turuncu Dergi
2015 Yılı Abonelik
”Gamlar,
kederler hep
bizdeki sahip
olma hırs
ve tamahının
fırtınasının
kaldırdığı
tozdan
meydana gelir.”
Mesnevî, c. I, b. 2296-2303
80
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
heva ve hevesi bırakamıyor, bir takım
vesveselerle adeta hasta oluyorsun, bil
ki onun hepsini, yani ölümü bir gün
başından aşağıya dökecekler!
Eğer ölümün bir parçası sana tatlı
geliyorsa; ölünce Allah’a kavuşacak
olma düşüncesi seni sevindiriyorsa, bil
ki Allah ölümü de sana tatlılaştırır.
Dertler ölümün elçisi olarak gelirler.
Ey kendini beğenmiş kişi, ölümün
elçilerinden yüz çevirme, onlarla iyi
geçin ki ölüme de alışmış olasın.
Tatlı bir hayat süren, refah içinde
yaşayan kimse sonunda acı ölür.
(Çünkü alışılmış şeylerden ayrılması
güç olur). Bedenine tapan, yani
nefsinin her arzusunu yerine getiren,
canını kurtaramaz.
Nasıl ki koyunları kırdan sürer
getirirler; hangisi daha besili ise onu
keserler.”
Dünyanın dertsiz, tasasız bir yer
olabileceği varsayımından hareketle,
insan başına gelen sıkıntılara aşırı
tepki verir. Bir yere kadar üzülmek,
sıkıntı hissetmek normaldir evet…
Ancak bizler, sanki hal-i hazırdakinin
aksi mümkünmüş gibi, sanki dertsiz
sıkıntısız bir dünya hayatı olabilirmiş
gibi başımıza gelen sıkıntılara,
yolumuzu kesen eşkıya muamelesi
yapıp fazlaca bozuluyoruz.
Üzüldüğümüze üzülüyor,
kaygılandığımız için yine kaygılanıyor,
sıkıldığımızdan dolayı yine sıkılıyoruz.
“Her şey beni bulur, benim yüzüm
gülmeyecek mi, bir gün görmeyecek
miyim?” diyerek içimizde sitemler
büyütüyoruz. Halbuki bu dertler,
dünya hayatının geçiciliğine ve tat
vermeyen, kişiyi öte aleme hazırlayan
doğasına dikkat çekmektedirler. Bu
sıkıntı ve kederler, hayatı ve ölüm
gerçeğini ve ikisi arasındaki akışı daha
net kavramamız için konmuş trafik
işaretleri, yön levhaları gibi okunabilir.
İşaretleri iyi okuyup, kaybolmadan
menzile varabilmek dileğiyle…
turuncudergi.com
Her ay güncel konularda en yetkili isimlerle yaptığımız röportajlar,
alanında uzman yazarlarımızın ele aldığı dosya konularının yanı sıra kitap,
film, mutfak kültürü sayfalarımızla evlerinize konuk oluyoruz.
Yıllık Sadece 85¨
Bizi Sosyal Medyada
Takip Etmeyi Unutmayın!
turuncudergisi.blogspot.com
facebook.com/turuncukadindergisi
twitter.com/turuncudergisi
instagram.com/turuncudergisi
www.turuncudergi.com
e-mail: [email protected]
MUTFAK KÜLTÜRÜ
Kış Aylarının Vazgeçilmezi:
BALKABAĞI
CHEF
AYŞENUR
E
[email protected]
kim ayından itibaren
tezgahlarda yerini
alan balkabağı, kış
aylarının vazgeçilmezi
olup, sağlıklı ve lezzetli
meyvelerden birisidir.
Muhteşem sarı rengi, sevimli
şekli ve harika tadı ile kış
boyunca sofralarımıza her
anlamda renk katar. Bal
kabağını hem tatlı olarak
hem de diğer yemeklere
katarak kullanabilirsiniz.
Böylece lezzetli, besleyici ve
sağlıklı bu besinden daha
fazla yararlanabiliriz.
Baharatlı Balkabağı Çorbası
malzemeler
H 1 adet büyük boy kuru soğan
(portakal büyüklüğünde)
H 1 adet orta boy havuç
H 2 diş sarımsak
H 2 dilim soyulmuş balkabağı (kavun dilimi
boyutlarında) H 2 adet kuru defne yaprağı
H 4 yemek kaşığı zeytinyağı
H 1 çay kaşığı tuz, karabiber
H ½ çay kaşığı kimyon
H 5 su bardağı tavuk suyu
H 2 su bardağı ılık su
Balkabaklı Köfte Yahnisi
malzemeler
H 4 dilim tatlı balkabağı
H 2 adet kuru soğan
H 100 gr tereyağı
H 2 yemek kaşığı toz
şeker
H 2 çay kaşığı tuz
H 4 yemek kaşığı kuru
reyhan H 5 su bardağı
sıcak su
Köfte İçin;
H 500 gr az yağlı dana
kıyma H 1 su bardağı iri
pilavlık bulgur
H 2 çay kaşığı tuz,
karabiber, kimyon
H 1 adet büyük
boy kuru soğan
H 3 yemek kaşığı un
HEM TATLILARDA HEM YEMEKTE
MUHTEŞEM SARI
82
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
l Köfteyi yapmak için; kıyma ve
yıkanıp süzülmüş bulguru erin bir
kaba koyun. Tuz, karabiber, kimyon ve
rendelenmiş soğanı ilave edip sıkıca
yoğurun. l Yoğurduğunuz harçtan
kiraz büyüklüğünde parçalar koparıp
yuvarlayın. Bu şekilde hazırladığınız
misket köfteleri un serpilmiş bir tepside biriktirin. Diğer taraftan balkabağı
dilimlerini kuşbaşı et formunda küp
küp doğrayın. l Soğanları incecik
yemeklik doğrayın. Yağı ve soğanları
geniş bir tencereye koyup orta ısılı
ateşte, karıştırarak 5 dakika kavurun.
l Soğanların üzerine bir sıra kabak,
bir sıra köfte koyun. Aralara tuz, şeker
ve reyhanı paylaştırarak malzemeler
bitinceye kadar aynı sırayı takip edin.
Üzerine sıcak suyu gezdirip tencerenin kapağını kapatın ve orta ısılı ateşte
kaynatın. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın ve kısık ateşte kabaklar
yumuşayıncaya kadar pişirip ocaktan
alın. Sıcak sıcak servise sunun.
l Öncelikle, kuru soğanı soyup yemeklik
doğrayın. Havucu soyup, iri kuşbaşı et
formunda dilimleyin. Diğer taraftan, kabukları
soyulup, çekirdekleri ayıklanmış iki dilim
ince balkabağını da iri kuşbaşı et formunda
doğrayın. l Sarımsakları dövüp, bir
kenarda bekletin. Şimdi geniş bir tencereye,
zeytinyağıyla beraber kuru soğan, havuç ve
dövülmüş sarımsakları aktarın. Orta ısıdaki
ateşin üzerinde sürekli karıştırarak 5 dakika
kadar kavurun. l Üzerine, doğranmış
balkabakları ve defne yaprağını hemen
ekleyerek, 7-8 dakika, ara sıra karıştırarak,
sebzeler hafifçe yumuşayıncaya kadar pişirin.
Son olarak, tavuk suyu, ılık su, tuz, karabiber
ve kimyonu tencereye ekleyin. l Eğer tavuk
suyunuz yoksa 7 bardak sıcak suyla beraber 1
veya 2 adet tavuk suyu tableti kullanabilirsiniz.
Orta ısılı ateşte, ara sıra karıştırarak 30-35
dakika pişirin. l Ocaktan alınca içindeki
defne yapraklarını çıkarın. Çorba henüz
sıcakken el blendırıyla ya da mutfak robotuyla
ezerek püre haline getirin. l Servise
sunmadan önce içine hazır süt kremasını
ekleyip ısıtarak sıcak hale getirin. İsterseniz
üzerine kırmızı pul biber gezdirip.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 83
MODA
MODA
BUGÜN
NE
GiYMESENiZ
Kadınların en büyük yanılgılarından
biri de ‘ben bunu beğendim, alıyorum’
dur. Her beğendiğiniz gömlek ya
da pantolon acaba size yakışacak ,
sizi ifade edecek mi? Hatırlayın, slim
fit giyinmek moda oldu olalı zayıfı
kilolusu tüm kadınların üzerinde
bedeni boğarcasına saran o biçimsiz
pantolonlardan var. Alışveriş
yapmadan önce biraz düşünün; ben
kimim, hangi coğrafyada yaşıyorum,
nasıl görünmeliyim, kırmızı çizgilerim
neler ve bu konuda muhataplarım
kimler? .. Lafı daha da uzatmadan konu
ile yakından ilgili, bu işe fazlaca kafa
yormuş biri olarak naçizane şunları
önereceğim;
n Lütfen spor yapın.
Kostümünüzden önce bedeninizi güzelleştirin. Ve asla vakit yok demeyin. Bu , işi tembellikle açıklayamadığımız için
kendimize söylediğimiz gerçekçi bir
yalan yalnızca. Fit bir vücut
FİLİZ YETİM
G
(Başkasına değil Kendine Bak )
iyinmek, örtünmek, güzel olmak, şık
olmak, kaliteli olmak , kendin olmak,
doğal olmak …
Giyinmek ile ilgili günümüz
kadınlarının ilk ve son muhatapları yine
hemcinsleri yani kadınlar. Beğenme ve beğendirme
eylemlerinin rekabete dönüştüğü şu günlerde
kadınlar giyinme konusunda yörüngeden oldukça
uzakta.
Sokaklarda aynısının tıpkısı, biraz farklılaştırılmışı,
çok benzeri giyimli milyonlarca kadın dolaşıyor.
Caddede bir banka oturup gelen geçeni
izlediğinizde, özgün, doğal kendisi gibi giyinmiş pek
az kadın görürsünüz.
Açık bir şekilde bir ‘ giyinme kirliliği’ söz konusu.
84
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
iyi bir askı demektir.
n Cilt bakımına ve temizliğine
önem verin. Bakımsız ölü görünen,
yorgun bir cilde istediğiniz makyajı
yapın finalde kazanç başarısızlık
olacaktır.
n Ağız bakımına önem verin ve
yapılması gerekenleri asla ötelemeyin.
Öncelikle fiziksel sağlığınız ardından
da ruhsal sağlığınız için temiz dişler iyi
gülüşler demektir.
n Giyinirken kim olduğunuzu
hatırlayın ve doğallıktan uzaklaşmayın.
İyi giyinen birini yalnızca giyindikleri
için beğenmezsiniz! Onda sizi çeken
aslında başka hususlar vardır? Kendidir
örneğin. Kendi üslubuyla kendini
ifade etmiştir ve giydiklerini kendisine
yakıştırmıştır.
n Yine giyinirken hangi
gün olduğuna, günün hangi
saati olduğuna dikkat edin. Yani
sabah işe giderken akşam davete
gidiyormuşçasına giyinmeyin. Ya
da yine sabah işe giderken hafta
sonu çayırda çimende yürüyüşe
çıkmışçasına giyinmeyin. Gün ve saat
hangi duyguyu, hangi durumu ifade
ediyorsa ona göre giyinin. Duygu
durum kargaşası yaşatmayın kendinize
ve bizlere.
n Son olarak taklitten kaçının!
Burada kastımız başkasından beğenip
kendinize bir şeyler katmak değil.
Birebir aynısı olmamaktır. Siz o
değilsiniz ve o da siz. Ayrı bünyeler
ayrı kişilersiniz. Asla kimsenin taklidi
olmayın.
GÜZELLİK,güzel görmek ve güzel
hissetmekle mümkündür.Çevremize
ve kendimize güzel bakmayı
başarabildiğimizde ‘’BEN’’ olabilmeyide
başaracağız..
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 85
Ted Baker
TERZİDEN
TERZİDEN
MARSALA
ASALETİ HERYERDE
Eugenia Kim
M
AİDA ÜSTÜN
arsala rengi
birçok tasarımcı tarafından
2015 sezonunda kullanıldı.
“Marsala aklımıza, bedenimize ve
ruhumuza işleyerek bizde güven ve
istikrarı yaşatıyor. 2015 sonbahar
ve kış aylarında hem kadınlar hem
de erkekler tarafından kullanılabilecek. Rengin güzelliği her cilt
rengine uygun ve güzel görünüyor.
Zenginlik ve dolgunluk getiren bu
renk kırmızı-kahverengi karışımı ile her
parça ile uyum sağlıyor. Nasıl bir
parça olursa olsun bu renk lüks getirir. Marsala ve siyahın kullanılması
ikiside koyu renkler olsa da kontrast
oluşturarak ilginçlik sağlıyor.
Thomas Mayer
Stella Mccartney
Burberry
Mr&µrs İtaly
Red Valentino
Proenza
Fendi
Mavi Etkisi
taylar
Adrienne Landau
Balegencia
Kürk de
Sonhabar- Kış sezonunun
olmazsa olmazı kürk birçok parçada
kendine yer buluyor. Yani kürk, kışın
tek kelimeyle hakimi. Kürk manto ve
kabanların yanı sıra, kürk yakalar, kürk
kollar, kürklü şapkalar, kürk detaylı
çantalar ve ayakkabılar öne çıkıyor.
Kış mevsiminde üşümek istemiyorsanız
tercihleriniz kürklerden
yana olmalıdır.
Gyvenchy
Marni
Thompson
Gucci
Chole
Rochas
86
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Dsquared
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ
87
Alexander
Mcqueen
Talitha
TERZİDEN
Junya Watanabe
Dolce&Gabbana
Gyvenchy
Philip Lim
Mavi Etkisi
rin
Chole
Pele
Michael
Kors
Burberry
Anna Sui
Pelerinin yazın ve
kışın da rahatlıkla kullanılabilen bir
model olması, bu kadar yaygınlaşmasını
sağlamıştır. Bu kış montlar atılarak
pelerinler kullanılmaya başlanmıştır.
Pelerin rahatlığı ile klasik ve günlük
kullanım için de kullanılabilmektedir.
Doğru pelerin tercihi yapıldıktan
sonra her türlü kıyafet ile
rahatça kombinlenebilir.
Dolce&Gabbana
Dolce&Gabbana
Alexander
Mcqueen
Burberry
88
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Missioni
turuncudergi.com
Mavi Etkisi
rian
Victo
Roberto
Cavalli
Kraliçe Victoria döneminden
esinlenen modacılar lüks, gösteriş ve
ihtişamı geri getirdiler. 1900′lerden,
1910′lu yıllara kadar süren Victorian ve
Edwardian modası geri dönüyor. Direk
tüm tarzıyla olmasada kullanılan gömlek
yakalarında yada kumaşlarla kendini
hissetirecek. Yüksek boyunlu fırfır
detaylı bluzlara bu sezon
gardrobunuzda yer
verebilirsiniz.
Alaia
Dolce&Gabbana
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ
89
BEDESTEN
BEDESTEN
EMİNE
BÜYÜKKAYMAZ
[email protected]
E
skiye olan özlemi
dekorasyona en iyi
şekilde uyarlayan
akımlardan biri de
retrodur. “Geçmişe
yönelik, geçmişe ait, geçmişi
de kapsayan” anlamlarına
gelen kültürel olarak eskimiş
ya da modası geçmiş bir akımın
yeniden popüler hale gelmesini
ifade eder.
Günümüzün bize geçmişten
kesitler sunan retro akımı,
modadan dekorasyona pek çok
alanda etkisini hızla arttırıyor.
Siz de geçmişten referans alan
bu dekorasyon trendini yaşam
alanlarınıza taşıyabilirsiniz.
RETRO
iLE GEÇMiŞi
EViNiZDE YAŞAYIN!
90
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 91
BEDESTEN
S
on yıllarda çok fazla kullanılan
bu stil sayesinde evlerde rengarenk bir etki yaratılıyor. Özellikle retro tarz döşenmiş pek
çok eve rastlamak mümkün.
Canlı renkler ile eski zamanların mobilya, aksesuarlarının bir araya gelmesine
retro tarz denilmektedir. Fakat bu tarzı
uygularken dikkatli olmak lazımdır. Fazlası abartılı ve rahatsız edici bir etkiye
sahip olabilir. Eskilerden kalma metal
bir masa, sandalyeler ve kilimler
ile yaratılan etki dikkat
çekicidir. Yukarıdaki resimde görüldüğü gibi
bu tarz çok sade bir
uygulamadır. Koyu
mavi, pembe ve
bordo renklerin
hakimiyetinde
bir kontrastlık
yaratılmış ve bakınca ahşap etkisini de
fark ediyorsunuz.
92
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 93
ARAŞTIRMA
ARAŞTIRMA
Sİnema, kİtlelerİ etkİlemede
nasıl bİr araç olduğu kavranıldığından
bu yana, egemen güçlerİn elİndedİr Dünya
savaşları tarİhİ, sİnemanın propaganda
tarİhİyle neredeyse eş zamanlıdır
SANAL
S
inemanın kitleleri etkilemede nasıl bir araç olduğu
kavrandığından bu yana,
egemen güçlerin elindedir. Özellikle emperyalist
güçlerin siyasetlerini kitlelere ulaştırmada, halkı kendi istedikleri doğrultuda eğitme ve yönlendirmede en
önemli araçlarından biri olmuştur.
Piyasada olan filmlere baktığımızda, aslında egemen sınıfların
SAVAŞLAR
VE
94
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
kitleleri uyutmak ve ne yönde etkilemek istediklerini kolaylıkla görebiliriz. Sinema, (şimdi burada yalnızca
sinemadan değil, televizyon
filmlerinden de söz etmek gerek.
Zaten aradaki fark giderek siliniyor.
Birçok sinema filminin yapımcılığını
TV kuruluşları üstleniyor; hemen her
sinema filmi sinemalarda gösteriminin hemen ertesinde televizyonlarda da gösterime giriyor!).
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 95
ARAŞTIRMA
ARAŞTIRMA
S
loganı bol açık propaganda
filmleri dışarda tutulduğunda bu etkileme işi dolaylı
yollardan hissettirilmeden
yapılmakta; beyinler “iki saat
hoş vakit geçirme” adı altında yıkanmaktadır. Popüler ve yapımı hayli
yüksek bütçelere mal olmuş filmler
de kendi mevut düzenlerini mümkün
olan en iyi, en adil, en güzel düzen olarak göstermekte; o düzene yönelen ve
yönelebilecek tehditleri de mümkün
olduğunca “kara, kötü” göstermeye
çalışmaktadır.
Toplumun o anda egemen olan (ve
aslında egemen sınıfın görüşleri/yargıları olan) görüş ve yargıları, filmlerde
bir ayna gibi yansıtılmakta, yeniden
üretilmektedir.
Sinema ve TV üzerinden seyirciye ulaşmak, gerçekte bu araçların
mülkiyetini elinde tutan tekellerin
kontrolündedir. Onların kontrolünden
geçmeyen ve zararsız görülmeyen bir
filmin geniş kitlelere ulaşma şansı neredeyse hiç yoktur. Arada bir seyirciye
sunulan ve toplumdaki kimi yanlışları
teşhir eden, insanlar arası sevgiyi, hoşgörüyü vb. anlatan filmlerin de temel
işlevi sonuç olarak, topluma eleştirici
yaklaşan kesimlerin taleplerine cevap
vermektir ve bu toplumda çok sesliliğin olduğunu, demokrasinin olduğunu, “sanatsal özgürlüğe ve yaratıcılığa
96
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
sınır konmadığını” vb. göstermektir.
Yani bir anlamda şişen bir toplumun
gazını almaktır.
Sinema ve film denince akla öncelikle Amerikan sineması/Hollywood
gelir. Bu gayet anlaşılır bir şeydir de...
Çünkü en büyük stüdyolar, en zengin
film şirketleri, en büyük dağıtım şirketleri ABD’dedir. Dünya sinema pazarının
şu andaki kesin egemeni ABD’dir. ABD
sinemasının savaş konusunda değişik
dönemlerde piyasaya sunduğu filmler,
gerçekte her dönemde ABD’nin o
andaki siyasetinin bir yansımasıdır.
Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında
ABD’de çekilen savaş filmleri, Nazileri
insanlık düşmanı, kaba saba, çoğu
aptal olarak gösterir; buna karşın
ABD’li ler, Fransızlar, İngilizler ve hatta
yer yer Ruslar, (1942 den sonra kurulan
Anti-Hitler Koalisyonu’nda Ruslar da
‘iyi insan’ katına yükselmişti!) haklı
bir davanın savunucusu olarak, her
davranışları soylu olarak gösterilir. Tabiî
ki Nazilerin yaptıkları insanlık suçudur
ama savaş ve diktatör denince sadece
Hitler mi akla gelecektir.
Savaş döneminde, Nazizm baş
düşmandır. Filmlerde komünizm ve
komünistler henüz öcü olarak gösterilmemektedir. ABD’nin bu dönemdeki
savaş filmleri, yığınları Nazizm’e karşı
savaşın haklılığı konusunda eğitmenin
aracıdır.
turuncudergi.com
Savaşın hemen ertesinde bilindiği gibi Anti-Hitler Koalisyonu dağılır.
Soğuk savaş dönemi başlar. Komünizm “batının değerlerini tehdit eden,
özgürlük ve demokrasiyi tehdit eden
baş düşman” haline gelir. ABD’de ve
bütün kapitalist dünyada komünist
öcü tarafından işgal edilme histerisi
başlar. Bu histeri sinemaya önce dolaylı
bir biçimde çoğu başka dünyalardan
gelen böcek tipi yaratıkların dünyayı
işgal etmeye çalıştığı ve kahraman
dünyalıların (tabii işgal edilen ülke hep
ABD, dünyayı kurtaran da yine hep
ABD’lilerdir) sonunda böceklerin işgalini kahramanca direnişle kırdığı “bilim
kurgu” filmleri biçiminde yansır.
Bu histerinin 50’li yılların başlarında ABD’deki uç noktası McCarthy
dönemi diye adlandırılan dönemdir.
Bu dönemde Hollywood’da da bütün
toplumdaki “cadı kazanı” kaynatılır.
Onlarca Hollywood emekçisi, yetenekli
oyuncular, rejisörler, senaryo yazarları
vb. “Antiamerikan Faaliyetleri İnceleme
Komisyonu”nda sorgulanır; birçoğu
komünist oldukları gerekçesiyle veya
yalnızca “susma hakkını kullanarak komisyona yardımcı olmama” gerekçesiyle yasaklı hale getirilir. (Bu konuda bkz.
“Üye misin, Üye miydin?”, H.Keil, İnter
Yayınları, Temmuz 1990, İstanbul).
Daha sonra doğrudan komünistleturuncudergi.com
rin astığı astık, kestiği kestik, suratları
hiç gülmeyen, insanlıkla alakaları
olmayan tipler olarak gösterildiği “casusluk” filmleri girer devreye. Bu bağlamda en popüler olan James Bond
ve diğer casusluk filmlerinde, dünya
egemenliği kurmak isteyen bir “caniler
örgütü”nün arkasında hep Rusya karşı
casusluk teşkilatı KGB’nin şahsında,
Hollywood’un kafalara yerleştirdiği
komünist öcüler vardır.
60’lı yılların ikinci yarısına kadar
piyasaya sürülen savaş filmlerinde
de esasta hep ABD’nin yürüttüğü tek
haklı savaş olan İkinci Dünya Savaşı’nın
çeşitli cephelerinde ABD askerlerinin
kahramanlıkları hikâye edilir. ABD hep
iyinin, doğrunun savunucusudur! İkinci
Dünya Savaşı’nda 20 milyon insanını
kaybeden Sovyetler Birliği sanki yoktur;
savaşı ABD yalnız başına (birazcık
İngiliz ve Fransız yardımıyla) kazanmıştır. ABD’nin başını çektiği Kore’ye
saldırı savaşı da sinemada yansımasını,
kötü komünistlerin ABD askerlerince
perişan edildiği, demokrasinin kurtarıldığı hikâyelerin anlatıldığı ikinci sınıf
Hollywood ürünlerinde bulur.
Bu arada yetenekli ve ünlü
rejisörlerin (Örneğin J. Frankenheimer)
çektiği, ünlü oyuncularla (Frank
Sinatra, L. Olivier vb.) çevrilmiş usta
işi filmlerle de, “komünistlerin beyin
yıkama yöntemleriyle” insanları nasıl
kandırdıkları, buna karşı dikkatli
olmak gerektiğini anlatan filmlerle de
ideolojik savaş yürütülür.
Bütün bu filmler; ABD’nin başını
çektiği dünya iyisi ilan edilen! “özgürlük
ve demokrasi” cephesinin, kötü ilan
edilen! komünizm tarafından tehdit
edilmesi halinde yürütülecek olan
savaşların haklı olduğu bilincini
kitlelere taşımanın aracı, bu anlamda
savaşların ideolojik hazırlığının en
önemli parçalarıdır.
Yani anlayacağımız bu iş öylesine
başlamış değildir. Dünya savaşları
tarihi, sinemanın propaganda
tarihiyle neredeyse eş zamanlı olarak
başlamıştır desek abartmış olmayız.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 97
ARAŞTIRMA
ARAŞTIRMA
B
ütün dünya için kötü olsa da,
savaş yıllan Hollywood için iyi!
zamanlardı. Amerika’nın bir anda
dünya savaşının içine girmesiyle,
Hollywood’un sosyal, ekonomik
ve endüstriyel anlamda kaderi bir gecede
değişti. Devlet, “ulusal sinema”yı halk ve
askerlere propaganda yapan, oyalayan,
bilgi sağlayan ve ahlak dersi veren ideal
bir kaynak olarak görüyordu. Bu nedenle
Pearl Harbor bombardımanından sonraki
bir yıl içerisinde yapılan tüm filmler savaşla
ilgilidir. Stüdyolar ülke endüstrisi üzerindeki etkilerini yeniden ilan ederek,
rekor seviyedeki gelirlerin keyfini
çıkarırlarken savaş için gösterilen çabalarda çok önemli rol
oynuyorlardı.
Avrupa’da film yapımı,
düşmanlardan dolayı zor
durumdayken, 1940’ların
Amerikan film endüstrisi
inanılmaz derecede üretken,
zengin ve güçlü konumdaydı. Filme ilginin Büyük
Ekonomik Buhran’dan
önceki artışa ulaşmasıyla,
Hollywood film yapımı
1943-46 arasında zirvedeydi. Beş büyük
stüdyo, yıl içerisin-
98
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
deki film sayılarını 50’den 30’a indirerek,
gösterimleri daha uzun süreli, daha büyük
üzerinde yoğunlaşmaya başladılar.
Sinema; kitlelere, uzun çalışma saatleri
sonrasında, dünyadan aldıkları olumsuz
haberlerden, hayatın zorluklarından uzak,
kolay, ucuz ve ulaşılabilir bir kaçış yolu
sunuyordu. Western’ler, renkli müzikaller
ve sofistike komediler en iyi sakinleştiricilerdendi. Güncel filmlere bir yanıt olarak,
ganster ve gerilim gibi benimsenmiş olan
türlerde Naziler veya işbirlikçiler, karanlık
karakterlerin yerini alıyordu. Fakat savaş
dönemindeki sinema izleyicisi, Casablanca (1942) ve Bayan Miniver (1942) gibi
oldukça popüler filmlerle de yüceltilmek
istiyordu.
60’lı yılların başlarında Küba Krizi sonrasında tepe noktasına çıkan soğuk savaş,
Hollywood’da yansımasını savaş filmleri ve
casusluk filmlerinin artması, ABD ordusuna
övgü dizen filmler. Ardından ABD’nin Uzakdoğu’ya çıkarması, Vietnam Savaşı gelir.
Hollywood önceden üzerine düşen görevi
yerine getirmiş, eğer öcü komünistler önlenmezse, bütün “hür dünya”nın domino
taşları gibi birbiri ardından düşerek komünistlerin eline geçeceğini kafalara kazımıştır. (Kuşkusuz yalnızca sinema değil, tüm
yazılı, sözlü, görsel medya da bu konuda
görevini yerine getirmiştir.)
turuncudergi.com
Vietnam Savaşı, ABD için tam bir
bozgun olur. Hollywood’un John Wayne’li “Yeşil Bereliler” filmi de, Vietnam
Savaşı’na karşı ABD’de ve bütün dünyada gelişen tepkilerin önünü alamaz.
Benim aklımda en çok kalan görüntülerden biri olan ünlü boksör Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşına gitmeyi
reddetmesi ve bu yüzden yargılanmasıdır. Çünkü o yıllarda savaşa çağrılan
herkes silah altına girmek zorundaydı.
Muhammed Ali “Ben suçsuz insanları
neden öldüreyim” diyerek o dönemde
vatan hainliği ile suçlanmasına rağmen
tarihe geçmiştir.
Vietnam’da yürütülen savaşta
ABD’nin haksızlığını bizzat yaşayan, bir
çoğu sakat olarak ülkesine geri dönen
çok tanık vardır. Bütün dünyada ABD
emperyalizmine karşı, özellikle de Vietnam Savaşı’na karşı hareketler gelişir.
Hollywood’un ve onunla birlikte ABD
toplumunun buna karşı cevabı, birkaç
yıllık suskunluktan sonra genel olarak
savaşın çılgınlık olduğunu anlatan
“ ” (Francis F. Coppola), “Deer Hunter” ( Geyik Avcısı / Michael Cimino),
“Günaydın Vietnam” gibi kimi “eleştirel”
filmler olur. Yani Hollywood toplumda
genel hale gelen, “Acaba biz yanlış mı
yaptık?” sorusuna, savaşın kendisinin
turuncudergi.com
bir çılgınlık olduğunu, onun içinde
My Lai Katliamı gibi katliamların da
olabileceğini anlatan bir tavırla cevap
verir. Aslında egemen olan düşünce
yansımasını bulur.
Savaş olacaksa, mümkün olduğunca “temiz” olmalıdır bundan böyle!
Askeri hedefler vurulmalı, sivil halka
fazla zarar verilmemelidir. Zaten ABD
de bunu hiç yapmamıştır! Ama arada
kazalar olmaktadır! Bundan sonra daha
dikkatli olunacaktır.
80’li yıllar yumuşama yıllarıdır. Baş
düşman komünistlerle ticari ve kültürel
ilişkilerin sıklaştırılması ve “komünizmi”
barış içinde satın alma yoluyla yıkma
yıllarıdır.
Savaş alanları Rocky filmlerinde
olduğu gibi ringler; Rambo filmlerinde
olduğu gibi Vietnam Savaşı’nın her
yerde sürdürülmesi, Afganistan’da
“iyi”lere yardım ve benzeridir. İnsanlığın
genel çıkarları için komünist rejimlerle
de belli işbirliği yapılabileceği vb. de
işlenmeye başlanır. Gorbaçov iktidara
geldikten sonra çekilen James Bond
filmlerinden birinde KGB-CIA ve İngiliz
Gizli Servisi ajanlarının, tüm dünyayı
tehdit eden ve savaş çıkarmak isteyen
bir caniler şebekesine karşı birlikte
çalışması bunun tipik bir örneğidir.
Sinema; kitlelere,
uzun çalışma
saatleri sonrasında,
dünyadan aldıkları
olumsuz haberlerden,
hayatın zorluklarından
uzak, kolay, ucuz ve
ulaşılabilir bir kaçış
yolu sunuyordu.
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 99
ARAŞTIRMA
1
980’li yılların sonunda, içten
çoktan revizyonistleşerek
çökmüş olan doğu blokunun
yıkılması, 1991’de eski Sovyetler Birliği’nin resmen de kendi
kendini lağvetmesi ile,
artık yeni bir dönem başlıyordu: Bütün
insanlığın kabul ettiği “insan hakları,
demokrasi, özgürlük” gibi değerleri
savunanlar ve bunlara karşı çıkma
cüretini gösteren “terörist”ler! Bu ikincilerin, birinciler tarafından cezalandırılması (tabii bu cezalandırma işinde başı
çeken dünya jandarması ABD olacaktı!)
doğru idi!
Ardından Irak’a karşı “uluslararası
güç”ün ABD önderliğindeki savaşı
geldi gündeme. Savaş, tarihin ilk “canlı
yayın yapılan” savaşı oldu! Bütün dünya
bu savaşı bir sinema filmi izler gibi izledi ekranlardan. Dünya kamuoyu savaşı
tek merkezden servise sokulan, temizlenmiş resimler üzerinden güya canlı
olarak yaşadı! Görülen neydi? Bağdat
semalarında Irak uçaksavarlarının havai
fişek görünümlü bombalamalarıydı
aslında. Bugünün canlı savaş yayının
hazırlıklarıydı bunlar.
Saldırıya katılan uçakların
havalanışı; pilotların başlıklarındaki
kameralarla çekilen ve “akıllı”
bombaların nasıl hedeflerini
100
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
ARAŞTIRMA
bulduğunu gösteren ve yeni dönem
çocuklarının video oyunlarından
tanıdığı resimler! İnsan mı? Yok canım!
Bu savaş “temiz savaş!”. Vietnam
Savaşı’ndaki gibi yanan çocukların,
beynine kurşun sıkılan Vietkong
gerillasının resimleri gibi resimlerle
insanları meşgul etmeye gerek yok!
Bu savaşta “haklılar” zaten komando
merkezlerinde düğmelere basıyor,
“akıllı” bombalar da gidip önceden
belirlenmiş hedefleri buluyor!
Biz bunu daha önce bir yerlerde
görmüştük! Evet, evet Hollywood’un
“Yıldız Savaşları”nda! Tekniğin her
şeyi belirlediği savaşlar dönemi! Tüm
insanlığın, insanlık değerleri adına,
insanlık dışında olanlara karşı savaştığı
dönem! Sanki o oynayan çocuklar
şimdi o uçağın pilotları oluyorlar ve
düşmanı temizliyorlardı.
Irak savaşı ertesinde, “uluslarası topluluk” - başını ABD’nin çektiği emperyalist batılı güçler anlayışı yeni düşman
olarak “uluslararası cürüm şebekeleri”ni seçti. Hollywood’un bu döneme
cevabı, insanlık adına ABD’nin yiğit(!)
anti uyuşturucu polisinin uyuşturucu
şeflerine karşı yürüttüğü savaşı hikaye
eden “Kartel” ya da Arap köktencilere
karşı bir Amerikalı kahramanın(!) yalnızca tek başına savaş kazandığı “Gerçek
Yalanlar” gibi filmler oldu.
Şimdi son dönemin en masraflı ve
en popüler filmlerinden bazılarına ve
bunların, örneğin Yugoslavya’da “kötüye”, “insanlık değerlerini çiğneyene”
(Miloseviç) karşı, insanlık adına ABD’nin
başını çektiği savaşla bağına bakalım:
Bir savaş filmi: İndependence Day
(“Bağımsızlık Günü”; 1997). Savaşılan
düşman İkinci Dünya Savaşı ertesindeki “bilim kurgu” filmlerinde olduğu
gibi “dünya dışı” yüksek teknolojili, ama
ruhsuz ve çirkin mi çirkin, karabasan
yaratığı olabilecek böcekler! Dünya’ya
egemen olmak istiyorlar. Ve bütün
insanlık -hangi ırktan, ulustan, dinden
olursa olsun- tabii ki! ABD’nin önderliğinde birleşip bu insanlık düşmanlarını yok ediyor! ABD’nin Bağımsızlık
Günü olan 4 Temmuz, “Dünya Kurtuluş
Savaşı”nın günü oluyor! Bir başka savaş
filmi: Starship Troopers (“Uzay Gemisi
Askerleri”; 1997). Zaman oldukça uzak
bir gelecek. Dünya ABD’nin globalleşmesi olmuş! Bir dünya devleti var.
Dünyayı dış düşmanlara karşı korumak
için askerlik en önemli ve en saygın
meslek! Gençler askere gidebilmek için
birbiriyle yarışıyor. Ama öyle herkes
askere alınmıyor. Askere alınanlar toplumun en iyi eğitim almış, en yakışıklı,
en güçlü, elit kesimi!
turuncudergi.com
Toplumda seçme hakkını elde
edebilmek için en az 10 yıl askerlik
yapmak gerekiyor! Düşman yine
demir böcekler! Ruhsuz, öldürmek
için öldüren -ne de olsa ABD’nin şimdi
bütün insanlığın değerleri olmuş
değerlerini tanımıyorlar- makinalar!
Sonunda tabii yine kahraman
Amerikan askerlerinin içinde en
kahramanlarının kahramanlıklarıyla
dünya kurtuluyor!
Bir macera filmi: Air Force One
(“Hava Kuvvetleri 1” -ABD başkanının
uçağına verilen ad-; 1997).
Şimdi Rusya’nın en ünlü mafya şefi
olan ve elinde atom silahları bulunan
bir “eski komünist” terörist, CIA-Rusya
Gizli Servisi işbirliği ile tutuklanıyor.
Onun “yoldaşları”, içinde başkanla
birlikte başkanın uçağını kaçırıp rehine
değiş tokuşu istiyorlar. Kahraman
başkan bizzat kendi eliyle teröristleri
hallederek “özgürlük ve demokrasinin”
şantaj altına alınamayacağını
gösteriyor!
Bir savaş filmi: “Er Ryan’ı kurtarmak”.
1998 de çekilen bu film ABD nin
yürüttüğü tek haklı savaştan bir
episodla, ABD ordusuna, ve onun
yürüttüğü savaşların haklı olduğuna
olacağına övgü düzen bir film!
Hepsi, ve daha sayılabilecek bir
turuncudergi.com
çok film, insani değerler adına ABD
nin yürüteceği savaşların haklılığının
propagandasını yapan filmler. Savaş
için kitleleri hazırlayan filmler.
“Bağımsızlık Günü”nde filmdeki
başkan Thomas J. Whitmore askeri
uçağına binip düşmana karşı
kahramanca çatışmaya gitmeden,
bütün insanlığa ve tabii en başta
kahraman Amerikan askerlerine şu
konuşmayı yapıyor:
“Günaydın! Bir saatten kısa bir
süre içinde bizim uçaklarımız bütün
dünyanın diğer uçakları ile birleşecek
ve insanlık tarihinin en büyük hava
savaşını yürütecek! İnsanlık! Bu
sözcük bizim için bugünden itibaren
yeni bir anlam kazanmalıdır. Bizim
aramızdaki ufak tefek sorunların bizi
yiyip bitirmesine izin vermemeliyiz.
Ortak çıkarlarımız bizim hepimizi
bütünleştiriyor! Belki bugünün 4
Temmuz olması ve bugün bir kez
daha özgürlüğümüz için savaşmamız
kaderin bir cilvesidir! Bugün yalnızca
zulme, baskıya, takibata karşı değil,
yok olma tehlikesine karşı savaşıyoruz!
Biz yaşama hakkımız için mücadele
ediyoruz. Bugünden sonra -eğer
yaşarsak- 4 Temmuz yalnızca ABD için
bir kurtuluş ve bayram günü değil,
bütün dünyanın bayramı olacaktır.”
Film başkanı Whitmore’nin yerine,
ABD’nin andaki başkanı Clinton’u;
dünyayı yok etmek isteyen dünya dışı
canavarların yerine, “insani değerleri
çiğneyen” Sırp kasabı Miloseviç’i; yok
edilmek tehlikesi ile karşı karşıya olan
ve ABD önderliğinde kurtarılmayı
bekleyen dünya yerine; Kosova
Arnavut halkını koyun ve konuşmayı
öyle okuyun!
Ve yine Başkan Clinton’un
Yugoslavya’ya karşı yürütülen savaşı
gerekçelendirdiği konuşmaları bu
konuşmayla karşılaştırın.
O zaman söz konusu filmlerin
gerçek hayatla bağını ve neye
yaradığını görürsünüz! Kısacası normal
hayatta söylenemeyen ya da satır
aralarında gizlenen her şey sinema
yoluyla aslında önceden tüm dünyaya
arz ediliyor. Bunun için bir uzman
olmaya da gerek yok. Sadece sinemayı
bu gözle izlemek yeterli...
KAYNAK:
Yukarıdaki metin aşağıdaki kaynaklardan özetlenmiştir.
Güney Kültür Sanat Dergisi- NİLÜFER YÜKSEL
http://www.enternasyonalforum.net/makaleler/832-hollywoodsinemasinin-savas-hazirliginda-rolu-uzerine-notlar.html
http://politikaakademisi.org/2015/04/21/hollywood-ve-soguk-savas/
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Amerikan%20Sinemas%C4%B1.pdf
http://www.reitix.com/Makaleler/Hollywood-un-Savasa-Katkisi/ID=3506
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 101
STEVE JOBS
SİNEMA
MACBETH
Vizyon Tarihi: 11 Aralık 2015
Yapımı: 2015 - ABD
Tür: Biyografi
Süre: 122 Dak.
Yönetmen: Danny Boyle
Oyuncular: Kate Winslet,
Michael Fassbender, Seth Rogen,
Jeff Daniels, Sarah Snook
Senaryo: Aaron Sorkin
Yapımcı: Mark Gordon,
Scott Rudin
Vizyon Tarihi: 04 Aralık 2015
Yapımı : 2015 - İngiltere, Fransa, ABD
Tür: Dram , Tarih Süre: 113 Dak.
Yönetmen: Justin Kurzel
Oyuncular: Marion Cotillard, Michael Fassbender
David Thewlis, Paddy Considine, Jack Reynor
Senaryo: Todd Louiso , Jacob Koskoff
Yapımcı: Iain Canning, Emile Sherman
11. yüzyıl İskoçya’sında Kral Duncan’ın ordusunda
general olarak görev yapan Macbeth, asilere karşı
çok önemli bir savaş kazanmıştır. Savaştan hemen
sonra karşılaştığı üç kahin kendisine kral olacağını
söyler. Bu kehaneti aklından çıkaramayan
Macbeth, hırslı eşinin de yönlendirmesiyle Kral
Duncan’ı öldürür ve tahta geçer. Fakat Macbeth
bununla yetinmeyecektir. Eline geçen güçle
gitgide yalnızlaşan ve en yakın dostlarından
bile şüphelenecek kadar paranoyaklaşan yeni
Kral, kendisine engel gördüğü herkesi ortadan
kaldırmaya kararlıdır.
Shakespeare’in İskoçya kökenli General
Macbeth’in hikayesini temel alan, dünya klasikleri
arasına girmiş tiyatro oyunu Macbeth’in yeni
bir uyarlaması olan film, iktidar için oynanan
entrikaları, ihanetleri ve taht kavgalarını konu
alıyor. Filmin yönetmenliğini Justin Kurzel
üstlenirken başrollerinde Michael Fassbender ve
Marion Cotillard yer alıyor.
GÜLAY
KURT
ERTUĞRUL 1890
[email protected]
SARMAŞIK
Vizyon Tarihi: 04 Aralık 2015
Yapımı: 2015 - Türkiye
Tür: Dram
Süre: 104 Dak.
Yönetmen: Tolga Karaçelik
Oyuncular: Nadir Sarıbacak, Çağdaş Onur Öztürk, Osman Alkaş, Kadir Çermik, Hakan Karsak
Senaryo: Tolga Karaçelik
Yapımcı: Tolga Karaçelik
102
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
Bir armatör iflas eder ve o
sırada seferde olan gemisindek mürettebat gemide
mahsur kalır. Zira deniz
hukuku gereği gemide
kalmak zorundadırlar ve
hiçbir yere kıpırdayamazlar.
5 gemici ve bir de kaptandan oluşan mürettebat bu
huzursuz bekleyişte hiyerarşik güç mücadelesine
girecektir. Gişe Memuru
filmiyle dikkatleri çeken
Tolga Karaçelik’in ikinci
bağımsız projesinde senaryo
da kendisine ait.
turuncudergi.com
Teknoloji devi Apple şirketinin
kurucusu ve 20. yüzyılın dahi
isimlerinden Steve Jobs’ın yaşam
öyküsünü yeni bir perspektif ile
beyazperdeye aktaran filmin
yönetmenliğini Oscar’lı yönetmen
Danny Boyle üstlenirken senaryo
Oscar Ödüllü Aaron Sorkin’e ait.
Filmde Apple’ın kurucusu Steve Jobs’a
Michael Fassbender; Macintosh’un eski
pazarlama müdürü Joanna Hoffman’a
ise Kate Winslet hayat veriyor.
Vizyon Tarihi: 25 Aralık 2015 Yönetmen: Mitsutoshi Tanaka
Oyuncular: Masaaki Uchino, Kenan Ece, Shiori Kutsuna
Tür Tarihi , Dram Ülke Japonya , Türkiye
Film, iki ülkenin, Japonya-Türkiye, dostluğunu pekiştiren iki
tarihi olayı anlatır. 1887 yılında Japon heyetinin İstanbul’u
ziyaret etmesinin ardından Osmanlı firkateyni olan Ertuğrul
Japonya’ya gider. Ertuğrul Japonya’dan geri dönmek için
yola çıktığında ise kayalıklara çarpar ve 681 kişiyle sulara
gömülür. Firkateynden yalnızca 69 kişi sağ kalır, yaralılar
sahile ulaştığında Japon köylüler tarafından misafir edilirler.
turuncudergi.com
103
KÜLTÜR SANAT
SERGİ
TİYATRO
Gör/Bak/Deniz
Plastik Sanatla
Sergi Pera Mü r
zesi
Tarihi semt Beyo
ğlu,
Tepebaşı’nda 19
. yüzyılın
sonlarında Yuna
nlı mimar Achille
as Manussos
tarafından Bristol
Otel olarak tasa
rlanan etkileyici
bina, 2005 yılında
müze olarak hizm
et vermek üzere
renove edilmişti.
10. yılı için Pera M
üzesi’nin tarihi
cephesine yerleşt
irilmek üzere tasa
rlanan gör/bak/
deniz, izleyicileri
tanıdık bir mekân
ı
yeni bir mercekle tekrar incelem
eye davet ediyor
.
Sanatçıların
mercekleri oyunba
zca kullanımı, Pe
ra Müzesi’nin
İstanbul’un kültü
rel manzarasına
katkısını geleceğe
odaklanmış bir gö
zle kutlarken, za
man ve mekan
algısını da değişt
iriyor. gör/bak/de
niz, on bin gözlük
merceğinden oluş
an hareketli bir ye
rleştirme. Statik
bir yapı olan müz
e binasına rüzgâr
ın
çekimiyle
hareket getiren es
er, Haliç’in dinam
ik ve pırıltılı
yüzeyini yansıtıyo
r. 10 metre çapınd
a bir daire
yaratmak üzere
bir araya gelen, ku
llanılmış gözlük
camlarından inşa
edilen gör/bak/de
niz, izleyenleri
anlık bir perspekt
if kayması yaşam
aya davet ediyor
Eğer gözler ruhu
.
n penceresiyse m
ercekler
etrafımızdaki dü
nyaya dair görüşü
müzü nasıl
değiştirir? Eski ak
sesuarlar, kullana
nl
arın soluk
hayaletlerini taşır
mı? Yerleştirmen
in maddeselliği
ortaya çıktıkça, iz
leyici izlenen oluy
or ve görüntüler
in, yani gözlükle
rin bu görüntüsü
bir başka alt met
öneriyor; gör/ba
in
k/deniz, kolektif
görüntü ve perspe
tif bağlamında gö
krmenin gücüne da
ir bir ikon.
26 Aralık 2015,
Cumartesi
09:00 - 18:00
Ücretsiz
Lütfi Kırdar Kongre
ve Sergi Sarayı
İstanbul / Şişli / HARBİYE
Gümüş Cad. No:4
Bilim, İcatlar, Yenilikler, Teknoloji,
Eğitim konulu fuar 26 Aralık
2015 tarihinde Lütfi Kırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi
Sarayında gerçekleşecek.
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
EĞİTİM
Atölye
Çalışması
20 Aralık 2015, Pazar
13:30 - 15:00
Ücretsiz
Asia Chai Art
İstanbul / Kadıköy
19 mayıs mahallesi şemsettin
günaltay caddesi no.121/A
Kadıköy / İSTANBUL
BİLİM FUARI
104
Ben Orhan Veli
Usta oyuncu Ke
mal Kocatürk‘te
nb
unutulmaz por
tre Ben Orhan Ve ir
li, 6
Aralık’ta Afife Ja
le Sahnesi‘nde.
Oyun Hakkında
Ben Orhan Veli;
Orh
Veli Kanık’ın kısı
tlı yaşamına sığd an
ırdığı
unutulmaz şiirl
ere, dünya görü
şüne,
yazılarına, öykü
lerine, aşklarına,
dostluklarına ve çile
dolu hayatına b
ir ağıt
niteliğinde. Oyu
nda, Orhan Veli’
nin
bilinmeyen yanl
arını ortaya çıka hiç
rır
fikirlerinin bug
ünü nasıl kucakl ken
adığına
şaşkınlıkla şahit
olacaksınız.
Yazılarını adeta
bugün kaleme
alınmışçasına sı
cak ve hararetli
bulduğunuzda,
aslında onun ne
kadar
ileri görüşlü biri
olduğunu anla
yı
p,
geçen zamanın
ülkemiz değerle
rinden, kültüründ
en ve insanınd
an
neler
çaldığına hep b
irlikte üzülürke
n, geleceğin reçetesi
nin de aslında
nerede
gizli olduğunu
keşfedeceksiniz.
Oyunun Künyes
i
Çay Kültürü
Çayın 5000 yıllık tarihini, çeşitlerini ve demleme
tekniklerini öğreneceğiniz bu
atölyede çay türlerini ve üretim
aşamalarını öğrenirken aynı
zamanda 10 çeşit çayın tadımı
yapılacaktır. Farklı ülkelerin çay
kültürleri, Çay ekolleri, akımları
ve sanatçıları hakkında sıkı bir
sohbete ne dersiniz?
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 105
KİTAP
KIZIM
OLSAN
BİLİRDİN
Kitabın Yazarı:
Cihan Aktaş
YAYINEVİ:
İz Yayıncılık
KİTAP TÜRÜ:
Öykü
YAYINLANDIĞI YIL:
2015
SAYFA SAYISI:
144
HESAP
GÜNÜ
Kızım Olsan Bilirdin, Cihan Aktaş’ın,
aileler, dağılmalar, kaybetmeler,
geçmiş güzellikler, hatırlamalar,
geri gelmeyecek olana yapılan
hüzünlü yolculuklar ve elbette
hatırlayamamak hakkında
incelikle kurduğu öykülerinden
oluşan bir kitap. Öykülerde aile
büyüklerinin Alzheimer’a düşmüş
akıllarının hatırlayamadıkları,
evlatların görmezden gelmelerinin
karşısına çıkan duvara dönüşüyor.
Kaybolanın, yitirilenin ardından
okura düşen ağır bir hüzün oluyor.
Unutmanın yaşamamış olmak
anlamı taşıyıp taşımayacağını
sorgulayan yazar, akıl ile kalp
arasındaki bağa dikkat çekiyor.
Kitabın Yazarı:
Mustafa Kutlu
YAYINEVİ:
Dergah Yayınları
KİTAP TÜRÜ:
Öykü
YAYINLANDIĞI YIL:
2015
SAYFA SAYISI:
158
Usta hikayeci Mustafa Kutlu’dan yepyeni bir eser. “Musallada bir tabut, yeşil örtü üstünde, yapayalnız…
İkindi okunmuş, namaz kılanlar camiye girmiş, kılmayan kalabalık cami duvarına yanaşıp saçak altına sığınmış. Alafranga
bir muhit; ama gelin durumu izah edin. Erkekler cami duvarında, kadınlar şadırvan altında. Haliyle haremlik selâmlık olmuş.
Böyledir… Önce bir büyücek naylon top, pat-pat zıplayarak müezzinin bahçesine kadar gitti, mısırların arasında kayboldu.
ASİYE
Kitabın Yazarı:
Halenur Gürbüz
YAYINEVİ:
Profil Çocuk Yayınları
KİTAP TÜRÜ:
Hikaye
YAYINLANDIĞI YIL:
2015
SAYFA SAYISI:
144
“Bir yatılı okul macerası” Asiye, Sevgi Pıtırcığı İlköğretim Okulu’nda altıncı sınıf öğrencisi. Üstelik burası
bir yatılı okul ve Asiye yatılı olmaktan pek memnun değil! Okulun bezgin müdürü Fikri Tutuk, disiplinli yurt müdiresi
Selma hoca, aksi biyoloji öğretmeni... Kurallardan ve sorumluluklardan nefret eden Asiye akla hayale gelmez şakalarla
Serap hocaya varıncaya kadar herkesi korkutup eğlense de, bu okuldan kurtulma isteğini yenemiyor.
106
Turuncu Dergİ / Aralık 2015
turuncudergi.com
DIŞARIDA iÇERiDE
AVEA
TTNET
TÜRK TELEKOM GRUBU’NUN AVANTAJLI TEKLiFLERiYLE
iNTERNET HER YERDE SiZiNLE.

Benzer belgeler