Sayi 1/Yil 1
Transkript
Sayi 1/Yil 1
سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 2/ SAYI 14 REBIUS-SANI 1434/ ŞUBAT 2013 ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz.. Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler. (Furkan, 30) kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Bu Nesil Kimin Ürünüdür? Editör 3 Tefsir Dersleri Duha Suresi (Giriş) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Duha Suresi (1-11) Ebu Abdurrahman 5 Kur´ana Saygı, Allah´a Saygıdır!(2) Muhammed M. Müftüoğlu 6 Sualler ve Cevaplar(1) Ebu Ensar 7 Beyyineler Halifeliğin kaldırılışı Ansiklopedi 8 Beyyineler Devletin tarifi Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadet (3) Said Havva 10 Siyer/Davet Cahiliyyet ve ondaki Haniflik kalıntıları B. Çobanoğlu 11 Örtülü olmayan Bacılarımıza(8)! Fatıma Betül Hanım 12 Teşri´de Gaye ve Hedefler Ibni Abdulhalim 13 Kur´anda Gençler Misafir Kalemler 14 Mali'de ki Islami Direnişi Destekliyoruz ... Fransa Mali’ye neden saldırdı?... Hamas: Abbas’ın başkanlığı konusunda anlaştık ... Katar’dan Netanyahu’ya 3 Milyon Dolarlık bağış ... — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Fetva köşesi Hanımlar Köşesi Suffa Mektebi Sohbetler/Düşünceler Basından Seçmeler Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Gündem/Yorum Editör tadırlar. Nasıl ki bir afet olur ve dağda, derede sel ne bulursa alıp götürürse, dinsizlik, ahlâksızlık ve cehaHer Devlet, varlığını sürdürebilmek için kendi eğitilet de insanları böylesine cehenneme götürüyor. mine önem vermek zorundadır. Anadolu da mecburi İnsanlar bu selden kendilerine lâzım olanları kurtartemel eğitim, önce Fransız, daha sonra da Alman eği- mak için nasıl çırpınırlarsa, biz ve benim evlatlarım, tim sisteminin taklid etti. Laik temel eğitimin gayeilim ve cihadla cehenneme gitmekte olan bu insansi:“ferdi, ictimai, beşeri ve iktisadi açıdan resmi ide- lardan elimizden geldiği kadar kurtarmaya çalışaolojiye uygun insan yetiştirmektir“ . Ellili yıllardan cağız”… itibaren, Amerika’da uygulanan eğitim politikası ön Toplumun Tevhid ile ıslah olması, toplumun Tevhide plâna çıkarılmıştır. Dolayısıyla müslümanların çodönüşmesi sorumluluğu Müminler üzerindedir. Günücuklarının; bu mecburi temel eğitim döneminde, tıpkı birlik programlarla toplumun dönüşmesi mümkün bir Amerikalı gibi yetiştirilmesi esas alınmıştır... değildir. Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde kapsamlı, bütün zamanları kuşatan projelerin sahibi Boşadıkları hanımlarını sokak orolmak müminlerin omuzlarında bir tasında öldüren veya Annesini, Nisorumluluktur. Bunun bireysel çabanesini öldüren çocuklar, bu mecburi larla olması imkansızdır. Bu ilk önce temel eğitimin ürünüdürler. GeceBirey, sonra Cemaat ve sonra Devlet gündüz Alkol alan, mutluluğu eroin olarak yapılmalıdır. ve esrarda arayan bu neslin, uzaydan geldiğini söylemek mümkün müdür? Mekke toplumunda Efendimiz (sav ) müslümanların sayıları kırkı bulun“Ey iman edenler, kendinizi ve çoca kadrosuyla daveti açığa vurmuşluk çocuğunuzu (ailenizi), yakıtı tur/genele taşımıştır. Bizler ise sayımız kırkı bulunca kırka bölünüyinsanlar ve taşlar olan cehennem oruz. Sebebi; Gurur, Kibir, baş olma ateşinden koruyun...” (Tahrim,6) sevdası...Müslümanların bu gidişle o Bu ayet önce kendimizi sonra da Asrı Saadet topluluğunu, dayanışmes´ul olduklarımızı ateşten korumasını, kardeşliğini ve hep beraber mamızı emrediyor. Kendini koruyamayan, başkasını davayı sahiplenme fotoğrafını bir daha görebilme koruyamayacağı gibi, kendi yaşamayan kişi başkasına umudumuz git gide zayıflıyor. Ve ne yazık ki, nasihat edemez!. Çünkü kendisi uygulamıyorsa, baş- “olamadığımızdan” nesillerimiz kayıp gidiyor ellerimizden!. Kahır ekseriyetin kendini Müslüman olarak kasına tesir edemez!... adlandırdığı bir ülkede, fitne fücur her tarafı sardı. Kendimizi ve ailemizi ateşten nasıl koruyacağız? Bir kötülük gördüğümüzde elimiz, dilimiz hiç olmazsa Kendisine ateşin etki etmediği bir elbise ile!. “Ey kalbimiz harekete geçmeliydi. Böyle buyurmuştu Hz. Peygamberimiz (sav); Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan ise takva el- “Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltbisesidir. ” (A’raf,26) sin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz Takva elbisesini giyerek yakıtı insanlar ve taşlar olan etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.“ (Tirmizi)… ateşten korunmak ve ailemizi de korumak!... İlahi emir bu iken bugün sokaklar, caddeler, okul önleri, Kötülüklerin yayılmasının sebebi yeterince yapyurtlar, kampuslar, çarşılar sel gibi ateşe doğru akan madığımız çalışmalar olmasın sakın?!. Tulû emelin insanlarla dolu!. Bu konuda Süleyman Hilmi Tunahan dayanılmaz uykusundan kalkarak fitne ve fesada karşı Hocaefendi sorumluluğumuzu şu ifadelerle o günün bir duruş sergilemek zorundayız. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmadığımız müddetçe, İslâmi anlamda gündeminde dile getirmiştir: değişimi sağlamamız mümkün değildir. Tevhid birle“Evlatlarım! Bugün insanların pek çokları vadiler- mek olduğuna göre, hep birlikte yani, “Tevhid” ile topluma renk verme kimin göreviydi sahi?!. den akan sel gibi cehenneme doğru hızla akmak- Bu Nesil Kimin Ürünüdür?!... Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI Ebu Abdurrahman getirilir. Sadece ههللا بر هللاdenilerek getirileceğini söyleyenler de vardır. Tekbirin niçin getirildiği konusunda kıraat bilginleri şunu zikrederler: Rasûlullah (s.a.v)'e bir süre vahiy ) َما َو هع َك َ َك ُّ َ َو َما َ َى2( ) َوالهي ِْل اِ َاا َى َ ى1( َوالضُّ َحىgecikip kesildi. Sonra melek gelip ona ed-Duhâ sûresini َ ُّ ْيي َ َك ِ ) َولَ َسوْ فَ عُط4( ) َولَ ْْلَ ِخ َهللاةُ خَ ْي لهللا لَ َ ِمَُ ا ْ ُولَى3( tamamıyla vahyetmiş o da sevinç ve neşesinden tekbir ضا َ فَىَ َك َ َ ) َو َو َج َك6( ) اَلَ ْم عَ ِ ْك َ عَتِي َفا فَا َ َو5( ضى َ ْ فَتَهللاgetirmişti. Bu haber, hakkında sahih ve zayıf olduğu ْ ْ ) َواَ هما9( ْ) فَا َ هما اليَتِي َم فَ َْل رَ ىَهللا8( ) َو َو َج َك َ كَاًلِ َْل فَا َ ْى َى7( konusunda hüküm verilebilecek bir senedle rivayet edilmemiştir. En iyisini Allah bilir." )11( ْ ) َواَ هما ِ ِ ْط َف ِ َك ف َ فَ َح فك10( ْ السهاًلِ َل فَ َْل رَ ْىَهللاİbn Kesîr nüzul sebebi hakkında şöyle der: "İmam A. b. Hanbel'in el-Esved b. Kays'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Cündüb'ü şöyle söylerken işittim: 93 - DUHÂ SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 93. Sûredir. "Rasûlullah (s.a.v) rahatsızlanıp bir veya iki gece Mufassal Sûreler Kısmının 12 Grubundaki Beşinci (teheccüde) kalkmadı. O'na bir kadın gelip dedi ki: Ya Sûredir. 11 Ayettir. Mekke'de nazil olmuştur. Muhammedi Şeytanını göremiyorum. O herhalde seni terketmiş olacak. Bunun üzerine bu sûre nazil oldu." ed-DUHÂ SÛRESİ (1-11. ÂYETLER) Buhârî, Müslim... el-Avfî'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre o şöyle der: Rasûlullah (s.a.v)'e Kur'ân indiği sıralar Cebrail 1. Andolsun kuşluk vaktine; 2. Ve sükûna erdiği birkaç gün gecikti de Rasûlullah (s.a.v) buna üzüldü. zaman geceye; 3. Rabbin seni ne terketti, ne de Bundan dolayı müşrikler: Rabbi onu terketti ve ona sana darıldı. darıldı, dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Rabbin seni 4. Elbette âhiret senin için dünyadan daha ne terketti ne de darıldı" âyetinin bulunduğu sûreyi hayırlıdır. indirdi. 5. Şüphesiz Rabbin sana verecek ve sen hoşnud Âlûsî : "Bu sûre, Mekke'de nazil olmuştur. Âyetleri olacaksın. tartışmasız 11'dir. Allah Teâlâ bir önceki sûrede: "Ve en 6. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? 7. Seni çok sakınan ondan uzaklaştırılacaktır" (el-Leyl, 17) şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi? 8. buyurup sakınanların başı da Rasûlullah (s.a.v) Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi? olduğundan bunun hemen arkasından Allah Teâlâ 9. Öyleyse yetime kahretme; 10. Ve isteyeni peygamberine lütfettiği nimetlerini zikreder. İmam Râzî'nin dediği gibi, önceki sûre Ebû Bekr (r.a), bu da azarlama. Rasûlullah (s.a.v)'in sûresi olduğundan Allah Teâlâ, 11. Ama Rabbinin nimetini durma anlat. Sıddîk'ı ile Rasûlü arasında başka bir vasıta olmadığına bir işaret olmak üzere aralarını başka bir sûre ile SÛREYE GİRİŞ ayırmamıştır. İbn Kesîr, ed-Duhâ Sûresi'nin tefsîrine şöyle başlar: "Bize Ebu'l-Hasen Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Seyyid kutub da şöyle başlar: "Konusu, ifadeleri, tabloları, gölgesi ve tesiriyle bu sûre, bir şefkat okşayışı, Ebî Bezze el-Mukrî yoluyla rivayet edildiğine göre o merhamet meltemi, sevgi dalgası, acıları ve kederleri şöyle der: Ben İkrime b. Süleyman'dan okudum. Bana silen şefkatli, rahmet hoşnutluk ve ümit yüklü, serinlik haber verdiğine göre o da İsmail b. Kostantin ve Şibl b. huzur ve güven veren bir eldir. Abbâd'dan okumuş. İkrime diyor ki: Ben ( '( والضحىya Bu sûrenin tamamı Peygamber (s.a.v)'e aittir. Sûre gelince her ikisi bana şöyle dedi: Kur'ân'ı bitirinceye kadar her sûrenin sonunda tekbir getir. Çünkü biz Ali b. tümüyle Rabbi tarafından, onu sıkıntılardan kurtarmak, teselli etmek, rahatlatmak ve huzura kavuşturmak için Kesîr'den okuduk da o bize bunu emretti ve bize kendisinin de Mücâhid'den okuduğunu ve onun da böyle indirilmiştir. Sûre bütünüyle rahmet meltemleri, sevgi kümeleri, yakın birinin hediyeleri ve bitkin ruhu, kederli emrettiğini bildirdi. Mücâhid de ona kendisinin Ali b. Abbas'tan okuduğunu ve onun kendisine bunu emrettiğini gönlü, elemli kalbi huzura kavuşturan tesellilerdir." haber verdi. Ona da İbn Abbas, Übey b. Kâ'b'dan AYETLERIN TEFSIRI okuduğunu ve onun da kendisine bunu emrettiğini bildirmiş. Übey de ona; kendisinin Rasûlullah (s.a.v)'den Rabbin Seni Ne Terketti, Ne de Sana Darıldı (Âyet 1-3) "Andolsun kuşluk vaktine." İbn Kesîr der ki: "Bu, Allah okuduğunu ve O'nun kendisine bunu emrettiğini haber Teâlâ tarafından kuşluk vaktine ve onda meydana vermiş. getirdiği aydınlığa yapılmış bir yemindir." Nesefî : " Bazıları tekbirin el-Leyl Sûresi'nin sonundan itibaren, الضحىkelimesinden maksat kuşluk vaktidir. Kuşluk diğerleri ise ed-Duhâ Sûresi'nin sonundan itibaren vakti de Güneş'in yükseldiği zaman, gündüzün orta getirileceğini söylerler. vakitleridir." "Ve sükûna erdiği zaman geceye." Gecenin Tekbir هللا ار هللا هللا ار هللا ال ا هللا و هللا ار هللاdenilerek Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ sükûna erip karanlığın çöktüğü zaman. İbn Kesîr : "Bu, kuşluk ve geceyi yaratan yaratıcının kudretine açık bir delildir. Nesefî der ki: "Yukarıdaki yeminin cevabı: "Rabbin seni ne terketti ne de sana darıldı." âyetidir. Yani seçtiğinden beri seni terketmedi ve sevdiğinden beri sana darılmadı demektir. ع َ َو هعkelimesi terketme konusunda aşırılık ifade eder. Çünkü bir kimsenin yanından ayrılarak ona veda eden, terketmede pek ileri gitmiş olur." Elbette Âhiret Dünyadan Hayırlıdır (Âyet 4-5) "Elbette âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır." Nesefî : "Allah'ın sana âhirette hazırladığı, Makam-ı Mahmûd, suyundan içmeye gelinecek havuz ve va'dolunan hayırlar, dünyada senin hoşuna giden şeylerden daha hayırlıdır. Denildi ki; bu âyetin kendisinden öncekilerle ilişkisi şöyledir: Terketmeme ve darılmama ifadeleri, Allah'ın ona vahyetmeyi sürdürerek teması kesmediği, onun Allah'ın sevgilisi olduğu ve bundan daha büyük bir değer olamayacağı mânalarını içerdiğinden bu âyette Allah ona âhirette diğer peygamberlerden önde geleceği, ümmetinin diğer ümmetlere şahidlik yapacağı ve kendisine tanınacak diğer haklardan dolayı oradaki durumun bundan daha üstün olacağını haber vermiştir. "Şüphesiz Rabbin sana verecek ve sen hoşnud olacaksın." Âhirette Rabbin sana mükâfat, şefaat yetkisi ve başka nimetler verecek, sen de hoşnut olacaksın." Bu Hz. Muhammed (s.a.v) ve ümmeti için ne kadar büyük bir müjdedir! O Seni Yetim İken Barındırmadı mı?(6) Daha sonra kulu ve peygamberi Muhammed (s.a.v)'e lütfettiği nimetleri saymak üzere Allah Teâlâ şöyle buyurur: "O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" Nesefî : "Âyetin manası şöyledir: "Baban öldüğünde sen yetim değil miydin? Sonra O, seni amcan Ebû Tâlib'in himayesine verdi ve seni onun ailesine kattı. Hatta o sana kefil oldu ve seni yetiştirdi." Peygamberlik ve Şeriatten Habersiz iken Sana bunları öğretmedi mi? (Âyet 7) Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi? Nesefî : "O seni peygamberlik alâmetlerinden, şeriat hükümlerinden ve sadece Allah'tan duymakla bilinebilecek şeylerden habersiz bulupta şer'î hükümleri ve Kur'ân'ı sana öğretmedi mi? şaşırmış" kelimesinden hâşâ-Rasûlullah (s.a.v)'in haktan ayrılmış, sapıklığa düşmüş olduğunu anlamak caiz değildir. Çünkü o ilk zamanlarından kendisine vayhin inişine kadar, bütün ömrünce putlara tapmaktan, fısk ve isyan pisliklerinden uzak kalmıştır." "Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" İbn Kesîr şöyle der: "Sen fakir iken Allah seni kendisinden başkasına muhtaç olmaktan kurtardı da Peygamberinde sabreden fakir ve şükreden zengin vasıflarını bir araya getirdi." Katâde: "O seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi? Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" âyetleri hakkında şöyle der: "Bunlar, Rasûlullah (s.a.v)'in Allah Teâlâ tarafından peygamber olarak gönderilmeden önce geçmiş olduğu merhalelerdir." Yetime İyi Davran (Âyet 9) "Öyleyse yetime kahretme." Nesefî der ki: "Güçsüzlüğü sebebiyle ona üstün gelip malını ve hakkını zorla alma." İbn Kesir de şöyle der: "Sen yetim iken Allah'ın seni barındırdığı gibi sen de yetime hor bakma. Onu azarlayıp küçümseme. Fakat ona iyilik yap ve nazik davran." Katâde burada: "Yetime merhametli bir baba gibi ol" der. İsteyeni Azarlama (Âyet 10) "Ve isteyeni azarlama." Nesefî : "Onu kovma. Ya biraz ver ya da güzel bir şekilde geri çevir." Süddî: الساًللden maksat ilim talep edendir. Sana geldiği zaman onu azarlama." Bana göre; ilim taleb edeni azarlamak da âyetin kapsamına girer. Ancak âyette sadece o kastedilmiş değildir. İbn Kesîr : "Sen şaşırmışken Allah seni nasıl doğru yola eriş-tirmişse sen de yol gösterici ilmin talibini azarlama." Ben derim ki: Mânanın şöyle olma ihtimali de vardır: "Sen fakirken Allah'ın seni zengin kıldığı gibi fakir sana bir şey istemek üzere geldiği zaman onu azarlama." İbn İshak : "Zorba, kibirli ve kötü sözlü olma. Allah'ın güçsüz kullarına sert davranma." Katâde: "Yoksulu merhamet ve yumuşaklıkla geri çevir" der. Bana göre Katâde; "geri çevir" yerine, "hitab et" deseydi daha güzel olurdu. Rabbinin Nimetini Durmaksızın Anlat (Âyet 11) "Ama Rabbinin nimetini durma anlat." Nesefî der ki: "Allah'ın sana verdiği peygamberliği anlat. Çünkü o nimetlerin en büyüğüdür. Daha doğrusu bu âyet Allah'ın ona lütfettiği bütün nimetleri içine alır. Buna Kur'ân'ı ve şer'î hükümleri öğretmek de dahildir." İbn Kesîr de şöyle der: "Nasıl sen fakir iken Allah seni zengin kılmışsa sen de Allah'ın sana lütfettiği nimetleri anlat." Ben derim ki: Allah Teâlâ'nın, nimetlerini anlatma emri kapsamındaki nimet yalnız dünyaya yahut dine ait nimetler olmaktan daha geneldir. Açık ve gizli bütün nimetleri anlatmak peygamberlerin ve Müslümanların Fakir Olduğun Halde Seni Zenginleştirmedi mi? (Âyet 8) edebidir. Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Gençlerle Başbaşa Emîr’ul Mu’minîn yazısını yazmamak. Çünkü o takdirde dünya süsü ona karışmış olur. Muğire'nin İbrahim'den 31 - Kur'an okuma rivayetine göre o, mushafın süslenmesini, altın ile esnasında bir kimsenin yazılmasını yahut ayetlerin başında alamet sesini ötekinden konulmasını veya küçültülmesini hoş görmezmiş. yükseltmemesi. Çünkü Ebu'd-Derda'dan rivayete göre Resulullah (s.a.v.) böyle yaparsa okuduğu şöyle buyurur: ''Mescidlerinizi süslemeye anlaşılmaz olur, sonunda başladığınız, mushaflarınızı tezyin ettiğiniz zaman, işittiğinden hoşlanmaz helak yakanıza yapıştı demektir!'' (el-Azizi, eshale gelir. Ve bu bir çeşit Sirac'ül-Münir) anlamsız bir yarış şeklini alır. İbn Abbas da gümüş ile süslenmiş bir mushaf görünce şunları söyler: ''Siz bunu çalsın diye 32 - Kıraatler hususunda tartışmaması ve mücadele hırsızı teşvik ediyorsunuz. Halbuki bu Kur'an'ın etmemesi. Arkadaşına ''Bu böyle değildir!'', zineti kendi içindedir!'' dememesi. Çünkü o kıraatin de Kur'an-ı Kerim'den sahih ve caiz olma ihtimali vardır. O takdirde de 38 - Yere ve sonradan yapılmış mescidlerde olduğu Allah'ın Kitabı'nı inkâr etmiş duruma düşer. gibi duvara yazmamak. Bize Muhammed b. Ali eşşakiki, babasından rivayetle anlattı. Abdullah bin 33 - Pazarlarda, gürültü olan yerlerde, boş işlerle Mubarek, Süfyan'dan, o Muhammed bin Zübeyr'den uğraşılan yerlerle ayak takımı kimselerin toplantı dedi ki: ''Ben Ömer bin Abdülaziz'i şöyle derken yerlerinde Kur'an okumamak. Yüce Allah'ın, dinledim: Resulullah (s.a.v.) yolda geçerken yerde Rahmân olan Allah'ın kullarını sözkonusu edip bir yazı görür. Huzeylilerden bir gence: ''Bu ne?'' onların boş sözlerle karşılaştıklarında şerefli bir diye sorar. ''Allah'ın Kitabı'ndan bir bölüm. Onu bir şekilde geçip gitmelerinden övgüyle söz ettiğine yahudi yazdı!'', der. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: dikkat etmek gerekir. (bkz. Furkan, 75) Burada ''Bunu yapana Allah lânet eylesin. Allah'ın kişinin kendisi adına geçip gitmesi sözkonusu Kitabı'nı korunması gereken yerden başka yere edilmiştir. Ya boş işlerle uğraşan kimseler arasında koymayın!''(Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl/C.II, Sh. 391-397) ve ayak takımının toplantı yerlerinde Kur'an okunursa ne olur? Muhammed bin Zübeyr der ki: ''Ömer bin Abdülaziz, oğullarından birisinin duvar üzerine 34 - Mushafa yaslanmamak, dayanmamak. Kur'an-ı Kerim'i yazdığını gördü ve bu sebepten Arkadaşına vermek istediği takdirde onu uzaktan dolayı onu dövdü!'' atmamak. 39 - Bir hastalıktan şifa bulmak kastı ile, onun 35 - Mushafı oldukça küçük yazmamak. El-A'meş'in yazısı'(nın suyu ile) yıkanan bir kimsenin bu suyu ıbrahim'den, onun Ali (r.a.)'dan rivayetine göre Hz. çöplüğe veya necaset yerine, çiğnenip gidip gelinen Ali: ''Mushaf küçültülmesin!'' demiştir. yere dökmemesi. Bunun yerine insanların üzerinden Ben (Kurtubi) derim ki: Rivayete göre Ömer bin geçmediği bir tarafa dökmeye ya da temiz bir çukur Hattab (r.a.), birisinin elinde küçük bir mushaf kazarak oraya akıtmaya gayret etmelidir. Böylelikle görür. ''Bunu kim yazdı?'' diye sorar. Adam: ''Ben!'', vücudundan o çukura doğru su akıtılsın, sonra deyince elindeki sopa ile ona vurur ve: ''Kur'an-ı üstünü örtsün. Veya büyükçe bir akarsuya gidip ta'zim edin!'' der. Resulullah (s.a.v.)'den rivayet onun suyuna karışıp akmasını sağlasın. edildiğine göre o, ''Mescidcik veya mushafcık!'' denilmesini nehyetmiş. 40 - Kur'an-ı hatmettiği her seferinde tekrar Fatiha'dan başlamak. Böylelikle Kur'an terkedilmiş 36 - Kur'an'dan olmayan birşeyi mushaf için gibi olmaz. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) yazmamak. Kur'an-ı hatmettiği vakit, Kur'an'ın baş tarafından (Kur'an terkedilmiş gibi olmasın diye) beş ayet 37 - Altın ile mushafı süslememek ve altın ile kadar bir miktar okurdu. KUR'AN'A SAYGI, ALLAH'A SAYGIDIR! (2) Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Ebu Ensar Fetva Köşesi miyiz?c) Türkiye’de herhangi bir camiye tamirat yapılması için veya cami yapımı için para verilir mi? Cevap: Sualinizin cevabı için Merhum Cemaleddin 1.)Sual: Zalim olan bir kimsenin aleyhinde konuşmak Hoca’nın Tâhâ Suresi Tefsiri’nden yararlanalım: gıybet olur mu? „Bir mescid düşünün ki, -ecdadın yaptırdığı eserleri Cevap: İnsanlara sözü ile, işi ile zulmeden kimsenin istisna edelim, çünkü inşaallah onları geri ele geçirip, yaptığı haksızlıkları anlatmak gıybet değildir. Tevhid’i getirip şirki reddedersiniz- sonradan, Tayyar Böyle bir zalimin yaptığı haksızlıkların, hakime bildirilmesi de günah değildir, bilakis sevaptır. Çünkü bu, işbaşına geldikten sonra yapılan mescidler ne niyyetle yapılmıştı? Bunlar kötü niyyetle yapılan camilerdir. münkerden nehyetme babındandır. Sualler-Cevaplar (1) Gıybet, ancak bilinen kimseler için yapılır, bu takdirde bir köy halkının gıybeti, gıybet değildir. Çünkü murad olunan kişiler bilinmemektedir. Gıybet, kazf (başkasına zina isnadında bulunmak) gibi olmuş olsun. Dürer ve Gürer’de: „Bir kimse, bir müslüman kardeşine terk etmesini isteyerek bir kötülüğünü söylese, gıybet etmiş olmaz. Gıybet ancak kızgınlık yoluyla bir kimsenin kusuruna söyleyip, onun küçük düşmesini istemektir!“ diye yazılıdır. 2.)Sual: Hocam! Yollarda, bostanlarda, bağ ve bahçelerde bulunup, ağaçların altlarına dökülen meyvelerden yenilebilir mi? Cevap: Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında bulunan başaklar, meyveler hakkında da lükata hükümleri caridir. Mamamfih bu husuta tafsilat vardır. Şöyle ki: - Yazın şehirlerde ağaçların altlarına dökülen meyveler, sahipleri tarafından serahaten veya âdet vechile delâleten ibahe edilmiş ise alınıp yiyilebilir. Öyle değilse yiyilemez, haramdır. - Şehirlerde bahçe ve bostan içinde bulunan meyveler, ceviz vesaire gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise, sahiplerinin serahaten izinleri bulunmadıkça alınamaz. Çabuk bozulacak şeylerden ise -muhtar olan kavle göreserahaten veya adeten men edilmemiş olunca alınıp yiyilebilir. Diğer bir kavle göre sahiplerinin rızaları bilinmedikçe alınıp yiyilemez. - Bu vaziyet köylerde olunca bakılır: Eğer meyveler bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise sahiplerinin izinleri bilinmedikçe alınıp yiylemez. Fakat bozulacak şeylerden ise -muhtar olan kavle göremen edildiği tebeyyün etmedikçe alınıp yiyilebilir. - Ağaç üzerinde bulunan meyvalara gelince; Bunlar her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahiplerinin izinleri olmadıkça efdal olan alınıp yiyilmemesidir. Meğer ki, pek mebzul olup da yiyilmeleri sahiplerine ağır gelmesin. O halde o meyvalardan bir miktar alınıp orada yiyilebilir. Fakat toplanıp başka bir yere götürülemez, bu caiz değildir. (Büyük İslam İlmihali, Ö. N. Bilmen) İslam’ın devletini kabul etmeyenlere yardımda buluvermesi sevap yerine günah getirir. İslam birliğini bozmak, müslümanlara zarar vermek, müslümanların arasına tefrika sokmak ve bu sebeple küfre zemin hazırlamak için bir takım dırar mescidi yaptılar. Onun için kürsüsünde, minberinde açık açık şeriat’tan, Tevhid’den, İslam’ın devletinden, siyasetinden bahsedilmeyen mescidlere yardım yapılmaz, oralarda namaz kılınmaz, hatta fırsat buldukça yıkılıp ve yakılır!'' (Ümmet-i Muhammed, Sayı 175 ve 176) 4.)Sual: Akıl baliğ bir erkeğin, kendisiyle evlenecek, yani kendisine nikâh düşecek bir kızla arkadaşlık yapması, oturup sohbet etmesi, dolaşıp gezmesi dinen caiz midir? Cevap: İslam dini, erkeğin de kadının da namusunu esas almış, üzerlerine toz konmamasını, gölge düşmemesini ön plana alarak, erkekle kadının arasında bir mesafe olmasını şart koşmuş, bir takım kayıtlara ve ölçülere bağlamıştır. Nitekim; a) Ahzap Suresi’nin 59. ayetiyle örtünmeyi emretmiştir; b) Nur Suresi’nin 30. ve 31. ayetleriyle de hem örtünmeyi emretmiş, hem de yüzlerinden açık olan yerlerine tarafların bakmamalarını, gözlerini çevirmelerini keza emretmiştir; c) Yine Nur Suresi’nin 31. ayetinde kadınların karşı tarafı tahrik edecek derecede salına salına ve çalım sata sata davranmalarını, ayaklarını yere, hareketleri ve zinetleri duyulsun diye, vurmamalarını tavsiye etmiştir; d) Peygamberimiz de bir hadis-i şerif’inde koku sürünerek bir hanımın çarşı ve pazar gibi erkeklerin görebileceği ve kokularını duyabileceği yerlere çıkmalarını yasak etmiş hatta zina saymıştır. (Tirmizi, Ebu Davud) e) Keza bir erkeğin özellikle genç kadınlarla el sıkışmasını İslam dini caiz görmemiştir, yani mahzurlu görmüş ve müsade etmemiştir. (Redd’ül-Muhtar AledDürr’il-Muhtar, c. 1, sf. 377) f) Yine Peygamberimiz, „Bir erkekle bir kadın tenha kaldıkları takdirde üçüncüleri şeytan olur!“ demek suretiyle tenha oturmalarının ve tenha dolaşmalarının şeytanî bir hareket olup tehlikeli olduğunu beyan buyurmuştur. (Terğib, Nikâh) İşte İslam dininin bütün bu emir, tavsiye ve yasakları 3.)Sual: a) Türkiye’deki camilerin hepsi mescid-i dırar mıdır? b) Türkiye’deki insan ve imamların şeriat’ı isteyip karşısında bir erkeğin bir kızla arkadaşlık yapmasına istemediklerini bilmeden yardım, zekât ve hayır yapabilir asla müsaade edilmez ve edilemez, günahtır ve haramdır. Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu meçler vermeye, bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üstüne, İslam dünyası'nın siyasi bir önderi gibi davranmaya başlamıştı. Halifeliğin Kaldırılması ikt iba s Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924), son olarak Osmanlı Hanedanı elinde bulunan halifelik sıfatının, Türkiye CumhuBu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeriyeti tarafından kaldırılması olayıdır. Devletin laikleştirilli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatmesi yolunda yapılmış siyasi bir devrimdir. ları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine Halifeliğin birleştirici bir fonksiyonu olması gerekirken bu getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmedurum tarihte pratik olarak başarılamamıştır. Çoğu zaman lerinde halifeye ve Osmanlı Hanedanına verilecek ödenek birkaç yerde birden hilafet görülmüştü. Örneğin, Oskonusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te manlı'nın hilafetini bazı devletler tanımamış kendi halifekabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ileride saltanat ve liklerini ilan etmişlerdir. halifelik iddiasında bulunmamaları için hanedan üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi. 5 Mart 1924 saOsmanlı Devletinde Halifenin padişah olması teokratik bir bahı Abdülmecit Efendi ailesiyle birlikte Türk topraklarınyapıya yol açmıştır. Bu teokratik yapı 1 Kasım 1922'de Saldan ayrıldı. tanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı ile kısmen son bulmuştu ama Yavuz Sultan Selim zamanından beri Osmanlı Hilafet yürürlükte kalsın saltanat kaldırılsın iddasını savuDevleti'ni bir din devleti haline getiren halifelik devam etnanlara karşı Mustafa Kemal, hilafet kalırsa bir gün saltamekteydi. Halife de bu durumdan istifade ederek cumhuriyet natın dirilme ihtimalinin olduğunu söyleyecekti. rejiminin karşısında ayrı bir kuvvetmiş görüntüsü verip, İstanbul'da devletten izinsiz resmi törenler düzenliyor, devAbdülmecid Efendi ve saltanat ailesi mensupları, toplam let bütçesinden kendisine ayrılan parayı az görüyordu. Hali235 kişi yurtdışına çıkarıldı. fe "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar da taşıyor, sık sık Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına Halifeliğin kaldırılmasıyla laik düzene geçiş kolaylaştı. Devçıkıyordu. rimlere karşı dinin istismar edilmesi engellendi. Daha bağımsız bir dış politika izleme imkanı doğdu. Halifenin bu tutumu ve varlığı, devrime karşı olan eski düzen yanlılarını cesaretlendirdiği gibi, devrimler için de büyHalifeliğin kaldırılması, eski rejim taraftarlarını etkisizleşük bir engel teşkil etmekteydi. Bazı basın kuruluşları da hatirmiş, iç ve dış politikada bağımsızlığın sağlanmasına, Avlife yanlısı bir tutum sergilemeleri halifeliği rejim karşısında rupa ile aynı prensiplerde buluşulmasına yardımcı olmuşgiderek tehlikeli bir güç haline getirmeye başlamıştı. tur. Tüm bu sebeplere ilave olarak halifeliğin sembolik bir makam ya da bir dini liderlik makamı olması gerekirken devlet karşısında siyasi bir güç olmaya başlaması, Türkiye Cumhuriyeti açısından ileride doğabilecek büyük sorunların habercisi niteliğindeydi. Halifeliğin kaldırılmasıyla bağlantılı olarak Şeriye ve Evkaf Vekaleti (Diyanet İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. En önemli sebep ise halife mevcut oldukça Türkiye Cumhuriyeti'nde yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de devrimlerin yapılamayacağı idi. kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti. Halife sözcüğü Arapça kökenli olup Peygamber'in dünya işlerine vekaletini anlatır. Hilafet (veya Halifelik), İslami 1928'de yapılan bir değişiklikle " Türkiye Devleti'nin dini siyasi ve hukuki yönetim makamına ve yönetime verilen İslamdır" ibaresi kaldırılmış; cumhurbaşkanı ve milletvekilisimdir. lerinin yemin şekli yeniden düzenlenmişti. 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte halifelik Osmanlı Devleti'ne taşınmıştı. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti dini esaslarla yani şeriatla idare edilmeye başladı. Devletin tüm inançlara saygılı ve eşit mesafede olması, tüm vatandaşlarının vicdan ve inanç özgürlüğünü tarafsızca koruması, vatandaşlarını dini baskılardan uzak tutması anlamına gelen laiklik, 5 Şubat 1937'de Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa'da yer aldı ve Saltanatın kaldırılmasından ve VI. Mehmet'in (Padişah Vahdevlet politikası haline geldi. dettin) İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 —————————————————Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski Devletin târifi: rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Devlet demek; nihaî bir teşekkül ve en büyük bir kuruluş, Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, dedemektir… Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Bazı ulema Islam Devletini şu şekilde târif etmiştir:"Din ve dünya işlerinde umûmî riyaset!" Devletin faydalarını bir cümle ile ifade edecek olursak devlet demek; içe karşı bir barınak, dışa karşı bir kaledir. Içe karşı bir emanetler hazinesi ise dışa karşı da bu emanetlerin bir muhafızı, bir koruma polisidir. Içe karşı bir tarih kültürü, bir ilim hazinesi ise, dışa karşı da bir kalkandır ve nihayet devlet, içe karşı bir terbiye müessesesi ise dışa karşı da bir tebliğ, bir nümune-i timsal müessesesidir. Ve son olarak devlet; dünyanın cennetidir. Insanoğlunu cennette imişcesine rahat ettirir; huzur içinde günlerini geçirmesine ve tatlı bir hayat sürmesine vesile teşkil eder!.. Işte devlet; bu kadar nimete sahib ve bu kadar önemi haiz olduğundan dolayıdır ki, varsa onu korumak yoksa onu kurmak, erkek-kadın her müslümana farzdır, Allah'ın kesin emridir. Müslümanın bir gün bile hatta bir saat bile devletsiz ve Halife'siz kalması caiz değildir. Baksanıza! Ashab Efendilerimiz (Allah kendilerinden razı olsun!), Peygamber (s.a.v.)'in techiz ve tekfinine Halife seçmeyi takdim ve tercih ettiler de önce Halife'yi seçtiler ve cenazeyi sonra defnettiler. Keza Akaid ve Fıkıh kitaplarında;"Sınırları muhafaza, adaleti temin, hakkı ihkak, mütecavizleri tecziye, yetim çocukları evlendirme, zekât mallarını toplayıp, mahalline tevzi, cuma ve bayram namazlarını kıldırmanın sıhhatı ve nihayet emr-i mâruf ve nehy-i münker yapma" devletin görevleri arasında yer almaktadır. Bütün bunları yapma ve yerine getirme farzdır. O halde devlet kurma ve devlete sahib olma da farzdır. Neden? Çünkü fıkhî bir kaidedir:"Ma yetevakkafu aleyhil farzu fehuve farzun! Yani, o şey ki, bir farzı yerine getirme ona bağlıdır. Öyle ise o da farzdır!" Demek oluyor ki, Müslümana Devlet, hava ve su gibi lazımdır, Vacibtir. Vücûbu ise, Kitab, Sünnet ve Icma-i Ümmetle sabittir. Biz, müslüman bir milletiz; Hazreti Muhammed'in ümmetiyiz; devletimiz olmalıdır ve farzdır. Farz olan bu devlet Islam devletidir. Ve bugün böyle bir devletimiz yoktur. 3 Mart 1924'den itibaren yoktur. M. Kemal kaldırmıştır. O gün bu gün bir devlet boşluğu vardır. M. Kemal'in ve onu takib eden kemalistlerin kurdukları devlet ve hükümetler ise meşru değildir. Niye meşru değildir? Ihanet ve hiyanet üzerine kurulmuştur da ondan; yalan ve aldatma üzerine kurulmuştur da ondan; milletimiz, oyuna getirilmiştir ve aldatılmıştır da ondan. Kaldı ki, kendisinin de kemalistlerin de kurdukları ve devam ettirdikleri devlet, dinsiz bir devlettir, sarhoş bir devlettir, meyhaneci ve kerhaneci bir devlettir. Kendileri de birer teröristtir. Binaenaleyh, müslümanları temsil edemezler. O halde müslümanları temsil eden bir devlete ihtiyaç vardır; yoksa ölenler cahiliyyet ölümü üzerine ölüp giderler. Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– Tüm müslümanları ve müslüman kuruluşları birliğe davet ettik ve dedik ki: "Cemaatler Kur'an etrafında bir araya gelsin, bir ümmet teşekkül etsin, ümmet de şurasını seçsin, şura da yeni emirini intihab etsin!.." Kulak veren olmadı. Kendileri de zaten layık değildi. Çünkü bir kısmı partici, bir kısmı da tavizci idi!.. Dolayısıyle bunlar birer zalim kuruluşlardır. Zalimler ise Kur'an'ın beyanıyla, Allah'ın ahdine nail olamazlar. O halde devlet kurma işi yine sizlere kaldı, ey cemaat! Çünkü sizin ne taviziniz var, ne de partiniz! Her şeyiniz şeriat'a bağlı, fetvaya dayanmakta!.. Ve netice: Bu şerefi Allah size nasib etti, Elhamdülillah! Işte şu anda devletsiniz, Allah'ın indinde devletsiniz. (8 Mart 1994)Vatanınız genelde dünya, özelde Anadolu'dur. Allah, zalimlerin, âsîlerin, kâfirlerin elinden alıp size teslim edecektir. …. Işte, kemalistlerin Anadolu'daki durumları bundan başka değildir; ihtilaller, ihtilatlar, isyanlar, ayaklanmalar, baskınlar, katiller ve cinayetler birbirini takib etmede; işyerleri ve hatta evler hayat tehlikesiyle karşı karşıya; polisler ve askerler dahi, evlerinden, yer ve yurtlarından çıkarken, acaba akşama eve dönecek miyiz endişesi içinde; insanımız, yabancılara işçi olmuş, devlet ise borçlu düşmuştür; Sözüm ona hükümet adamları ise emir kulu, satılmış birer kukla: Işte Bosna faciası, işte Azerbaycan şenaatı, işte göç kafileleri, işte namusların pay-i mal oluşu!.. Ve nihayet içte ve dışta insanımızın sahipsiz kalışı ve işte bütün bunlar neyi gösteriyor ve neyi isbatlıyor? Anadolu toprakları üzerinde devletin olmayışını! Değil mi? Evet bu devlet emir kuludur; Kore'ye asker gönderir, Somali'ye asker gönderir, Incirlik havaüssünden uçakları kaldırır, Iraklı'yı bombalar!.. Neden? Çünkü, Amerika'nın kuklası, yahudinin uşağıdır. Işte bütün bunlar gösteriyor ki, kemalist devlet, müslümanların devleti değildir, kemalist devlet o topraklarda barınma hakkına sahip değildir; Kemalist devlet, güç ve hakimiyyetini Ümmet-i Muhammed'den değil, kâfirlerden ve kâfir güçlerden almaktadır ve dolayısıyla Anadolu insanını temsil edemez ve işte edemiyor ve bundan böyle de edemiyecektir. O halde çekilip gitmeleri ve hakkı sahibine iade etmeleri şarttır. Etmedikleri takdirde bu ümmet, bunların elinden hakkını alacaktır; ama er ama geç ve fakat mutlaka alacaktır. Zira bu gidiş, o noktaya doğru bir gidiştir. Bu gidişi durdurmaya ne Selanikli M. Kemal kâfi gelecek ne de Devlet Güvenlik Mahkemeler'i ve ne de Üniversite rektörleri!... Bunlarda ne din vardır ne de ilim, ne hukuk vardır ne de adalet ve nihayet bunlar echel-i cüheladan tecehhül etmiş birer cahil, robotlaşmış birer uşak!.. YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Islam/Ibadet Said Havva Hamd, bütün alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fatiha) Firavun -Alemlerin Rabbi de kimdir?dedi. Musa -Eğer iyice düşünecek Eğer bu kelimenin geldiği çeşitli anolursanız O göklerin, yerin ve bu ikisi lamları gözden geçirecek olursan arasındaki her şeyin Rabbidir- diye aralarında yakın bir ilişki olduğunu karşılık verdi. (Şuara,23.24) görürsün{Sebebine gelince ancak Yaptığımız bu kısa incelemeden kendisine belirli bir biçimde tapılan açıkça anlaşılıyor ki, bir müslüman kimse karşısındakileri hapsedebilir, "La ilahe illallah (Allah'tan başka hareket serbestisinden alıkoyabilir. ilah yoktur)" derken aynı anda şöyle Öte yandan ben kime taparsam ondan demiş olmaktadır; Gerçek anlamda ayrılmaz olurum, ona saygı gösteriAllah'tan başka güvenilecek, sığınılarim, kendisine itaat ederim, iradesine cak, sevilecek, tapılacak, itaat boyun eğerim ve onun için özgüredilecek, saygı duyulacak, başvurulalüğümden fedakarlık ederim. Buna cak, hiç bir merci yoktur. Gerçek göre Mabud kelimesi, "sahib, itaat mülk sahibi, gerçek efendi ve gerçek edilen, sayılan ve bağlanılan kimse" egemen yalnız O'dur. O'na güvenmek gibi anlamlara gelir. Bu açıklamavacip, O' ndan başkasına sığınmak ların ışığı altında ben "Allah'dan başbatıldır (yersiz ve geçersizdir). O'nu ka hiç bir mabud yoktur" deyince bu sevmek farzdır, O'ndan başka biri sözüm gerek benim ve gerekse benim ancak O izin verdiği takdirde dlışımdaki hiç bir kimsenin Allah'dan sevilebilir. Ibadet ve kulluk başka hiç bir sahibi, hiç bir itaat B ir çok kimse Şahadet Cümleciklerini ancak O'na sunulabilir. O yalnız ve saygı mercii, hiç bir bağlanacağı kimse veya nesne yoktur" dile getirince veya kendisine bir müslü- başına benim malikimdir. Buna anlamını ifade etmektedir. man ismi takınca artık hiç; bir şeyin onu göre O'nun izni olmaksızın O'ndan başkasına itaat etmem. Gerçekten Kur'an-ı Kerim'i inIslam'dan çıkaramayacağını sanır. Oysa Yüceltilmeğe layık olan tek celediğimiz takdirde saydığımız bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü kişiyi O'dur, sırf O'na bağlanırım. bu anlamların sadece yüce AlIslamdan çıkaran, dile getirmiş olduğu Insanları yöneltme, onları lah'ın -C.C.- özellikleri arasında egemenliği altında bulundurma olduklarını görürüz. Nitekim Şahadet kelimesinin etkisini yok eden yetkisi, kayıtsız şartsız olarak Allah -C.C.- şöyle buyuruyor: (bozan) çok şey vardır. sırf O'na aittir. Emretme, De ki: Sığınırım ben, Insanla-rın yasaklama, helal sayma ve Rabbine, Insanların Melikine, yoksa deve sürüsü sahibi midir?" haram kılma yetkisi yalnız O'na aittir. Insanların Ilahına. (Nas,1-3) Bu anlamlar arasındaki alaka açıktır. Başka bir deyimle kanun koyma Göklerin ve yeryüzünün egemenliği yetkisi O'nun tekelindedir, O'nun Allahın tekelindedir. (Ali-Imran, 189) Çünkü Malik olan, yönetir, gözetir, düzenler ve yetiştirir. Bunun yanında dışında bir yasama otoritesi yoktur. O De ki; :Allah'a ve peygambere itaat Yetiştiren in de egemenliği otoritesi celal ve eksiklikten uzaktır: O'ndan ediniz.(Ali-Imran, 32) ve bir çeşit malikliği oIur. başka ilah yoktur." Peygambere yapılan itaat, aslında Kelimenin bu anlamlarını yüce AIISaydığımız bu özellik ve yetkilerden Allah'a karşı gösterilmiş bir itaat deah'ın-c.c.zatına uygularsak "Allah herhangi birini O'nun izni olmaksızın mektir. Nitekim aşağıdaki ayet bunu her şeyin malikidir, varlığın efendisi- insanlardan birine yaklaştırarak bu açıkça belirtiyor:Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. dir, egemenidir. Ondan başka hiç bir özellik ve yetkiyi özünden saptırmak, egemen ve efendi yoktur. Bütün Allah'ın yetkilerinden birini (Nisa,80) varlıkları yaratan, yetiştiren, düzenbilmemek, tanımamak anlamına gelir. Ey mü'minler, Allah'dan gerektiği leyen ve gözeten O'dur. Nitekim O şöyle buyuruyor: şekilde korkunuz ve mutlaka Eğer Kur'an-ı Kerim'i dikkatle okurmüslüman olarak can veriniz. (Alisak şu anlamların da yüce Allahın De ki; Allah sadece açık- gizli bütün Imran, 102) özellikleri arasında sayıldığını görü- kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı, Kulluğun, karşıtı, zıd anlamlısı rüz. Şöyle ki: Haberiniz olsun ki, ya- Allah'ın hakkında hiçbir delil Efendiliktir. Kendisine tapılan, yani ratma ve buyurma yetkisi O'na aittir. indirmediği şeyleri O'na ortak kulluk sunulan merci, efendi, bir (Araf,54) koşmanızı ve Allah hakkında başka deyimle ilahdır. Tıpkı Egemenlik, (halkimiyyet) sadece Albilmediklerinizi söylemeyi haram Kur'an'da buyurulduğu gibi: De ki: lah'a mahsustur (Enam, 57-Yusuf,40) kıldı. (Araf, 33) Sığınırım ben, Insanların ISLAMIN RUKÜNLERI1. KELIME-I ŞAHADET (3) Sayfa 10 Rabbine,Insanların Melikine, Insanların Ilahına. (Nas,1-3) O halde "Rabb" kelimesi ne demektir? Ra ve çift (şeddeli) ba harflerinden oluşan bu kelimenin geldiği başlıca anlamlar şunlardır: a) "Rabbel velede, Rabbel daya" yani "Yetiştirdi, büyüttü, düzeltti, ilgilendi, baktı, korudu" demektir.. b) "Rabbe fulanın kavmehum, Rabbeydel kavme" yani "Onlara egemen oldun, onları yönettin. Onlar da sana boyun eğdiler, etrafında toplandılar" anlamına gelir. c) "Rabb-ud dar, Rabb-ul ibl" yani "evin (veya devenin) sahibi, maliki" demektir. Nitekim Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde birinden sözederken "E Rabb-u ganemin, em Rabb-u ibilin buyuruyor. Yani "söz konusu kimse koyun sürüsü sahibi mi, MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Siyer/Davet 5- Cahiliyyet Ve Ondaki Hanîflik Kalıntıları İslâm Dini, Cenâb-ı Hakk'ın peygamberler babası Hz. İbrahim (a.s.) ile gönderdiği «Haniflik» dininin sadece bir uzantısıdır. Kur'ân-ı Kerîm,... «Allah uğrunda hakkıyla cihad edin, Sizi O seçti. Din (işlerinde) de üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız Ibrahim'in dininde olduğu gibi. Daha önce ve bu Kur'an'da da peygamberin size şahid olması sizin de insanlara şahid olmanız için size Müslüman adını veren Odur...(Hacc;78) Arapların, Ismail (a.s.)'ın çocuklarından olduklarını herkes bilir… Yâni; Allah'ın birliğine iman, O'na ibâdet, O'nun koyduğu yasakları çiğnememe, kutsal olarak belirlediği şeyleri kutsal kabul etme gibi ilkelere mirasçı oldular. Bu kutsal olan şeylerin başında; Kabe'yi takdis ve ta'zim, sa'y, tavaf v.s. ye hürmet, onu korumak, hizmetini ve bakımını yapmak gelmektedir. Aradan uzun zaman geçip, asırlar birbirini kovalayınca, diğer millet ve ümmetler gibi; Arapların da gözünü cehalet bürüdü... Kötü niyyetli kişiler, onların arasına sinsice, bâtıl fikirlerini soktular. Araplar da babalarından miras katan ilâhi prensiplerle, bu bâtıl fikirleri birbirine karıştırdılar... Arapların arasına şirki sokan ve putlara tapmalarını teşvik eden ilk kişi, Amr bin Lühayy bin Kam'a'dır ki, bu adam aynı zamanda Huzâa kabilesinin dedesidir. İbn Ishâk, Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet-eder: «Ben, Resûlullah (s.a.v.)'ın Eksem bin el-Cevn elHuzâî'ye şöyle dediğini duydum: «Yâ Ekseml Ben, Amr bin Lühayy bin Kam'a bin Hındif'i cehennemde barsaklarını sürükler bir halde gördüm. Şimdiye kadar ne senin ona, ne de onun sana benzediği kadar bir adamı gördüm.» Bunun üzerine Eksem: «Ya Resûlâllah! Onun benzerliğinin bana bir zararı dokunabilir mi?» diye soıdu. Hz. Peygamber de: «Hayır, sen mü'minsin, o ise kâfir. İsmail (a.s.)'in dinini bozan, putları diken, Bahire, Şaibe, Vasile ve Hami adaklarını ilk icad eden adam odur» buyurdu. B.Çobanoğlu Müşriklerin câhiliyye hayatları, hanifliğin prensip ve âdetlerinden belli bir miktar karışmış olarak devam ediyordu... Hac ve Umre'de telbiye yaptıkları gibi... Kinâne ve Kureyş kabileleri, telbiye yaptıkları zaman şöyle diyorlardı: «Buyur, Allah'ım buyur! (Senin emrine her zaman hazırım.) Buyur, senin ortağın yoktur. Ancak senin bir ortağın vardır ki, o da senin hükmün altındadır. Sen ona ve onun sahip olduklarına hükmedersin.»... Özet olarak, Arap Tarihinin gelişmesi, ancak peygamberler babası Hz. İbrahim ile gönderilen kolay Hanîflik dininin gölgesinde tamamlandı. Arapların yaşayışını Tevhid akidesi, hidâyet nuru ve iman kaplamıştı. Sonradan Araplar zamanın geçmesi ve asırların birbirini takibi, peygamber asrının uzaklaşmasıyla bu hak yoldan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. Tarihle birlikte yavaş bir seyir takib eden, zamanla zayıflayan ve yıldan yıla taraftarları azalan Haniflik dininin kalıntıları devam etmekle birlikte; Arapların yaşayışı, şirkin karanlığı ve fikri sapıklıklarla bulanmaya başladı. Hanif dininin meş'alesi, Hâtemü'lEnbiyâ Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği ile yeniden alevlenince, şu uzun zaman aralığında, sapıklık ve cehaletten dolayı pörsüyen herşeye, ilâhî vahiy can getirdi. Bütün bu karanlıkları yok etti. Hak ve adalet prensipleriyle, İman ve Tevhid nuruyla bulunduğu yeri aydınlattı, ilâhi şeriatların, sabitleştirmiş ve Hz. İbrahim'in getirdiği ve ilâhî şeriatların kabul ettiği Haniflik dininin kalıntılarına - ki hayat onların sayesinde yeni nurun kaynağına kavuşmuştur… Şurası da bilinen bir gerçektir ki; bir araştırmacı yapacağı araştırmada, kafasındaki peşin fikirlerin tümünü atmadıkça; yapacağı çalışmanın kendisini gerçeğe götürmesi mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki; biz bir hakikata ulaşmaya gayret ediyor sak ve yalnızca hakikati gaye ediniyorsak ya da insanlara karşı yalan söylemek istemiyorsak; her aklî delili ve tarihî olayı ibret gözüyle ele alıp, değerlendirmemiz gerekir. Aksi Şu kadar var ki, onların arasında -her ne kadar zamanla sayıları azda olsa da- Hanîflik yolu üzerine yürüyerek Tevhid halde, araştırmamızın durumu ve gerçekle ilgisi ne oranda akidesine sımsıkı bağlı insanlar hayatlarını sürdürüyorlardı. olursa olsun; eğer biz, diğer in-sanları muayyen bir fikre sevketmeyi amaç edinmişsek, taassup türünden bir araştırma O kisiler ölümden sonra dirilmeyi, Haşir ve Neşr'i tasdik yapmış oluruz. ediyorlar, Allah'ın itaatkâr kullara sevab, âsilere de ceza vereceğine inanıyorlardı. Yine bu kişiler, Arapların, sapık düşünce ve görüşlerle, putlara tapma gibi ortaya çıkardıkları İngiliz Şarkiyatçısı Dr. Gibb'in «Dini Fikrin Yapısı» adlı kitabı okunursa onda, kör taassubun bu insanlara neler yeni âdetlerden nefret ediyorlardı. Kuss bin Saidetü'l-Iyâdi Riabu'ş-Şenni, Rahib Bahira gibi birçoklari Hanifliğe inanan yaptırdığı görülebilir... insanlar olarak şöhret bulmuşlardı.. Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Hanımlar Köşesi Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(8) Modern sömürü dünyası çağdaşlık ilericilik kadın hakları demokrasi hürriyet eşitlik adına halkı müslüman olan ülkeleri sömürebilmek için tarih boyunca müslüman kadınları iffetlerinden soyutlamak ve aile bağlarını koparmakla emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu yazılarımız bu tuzaklara dikkat çekmek , tesettürlü Müslümanları uyandırmak ve tesettürlü olmayanları da uyarmaktır.. Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç kızların kendileri öne sürdükleri veya başkaları tarafından öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin başlıcaları şunlardır: HICAB DEĞIL ADET/MODA Bazı örtüsüz kardeşimiz tesettürün mecbur olmadığını, bunun sadece bir Adet veya modadan ibaret olduğu şeklinde karşılık verirler. "Bu böyle olduğu müddetçe niye uygulayalım ki" der ve ardından da size bildiği bir sürü örnek ve bazı kapalı hanımlar hakkında duyduğu türlü hikayeler anlatırlar. Bu şüpheye yanıt vermeden evvel örtünme çeşitlerini sunmamızda fayda var. 1. Bedensel kusurların gizleyebilmek için örtünenler. 2. Evlenebilmek için örtünenler ki daha öncede belirttiğim gibi dindar olsun olmasın erkeklerin çoğu kapalı kızları tercih etmektedir. F.Betül Hanım açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerimeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husustaki tartışmalar kasıtlıdır. Kur'an-ı kerimde genel olarak her şey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır. erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz ] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [Saç ve gerdan, ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] Bu âyette kadınların başörtüsünü sadece yakasına örteceği, baş ve vücudunun Bunun için Kur'an-ı kerimdeki bir diğer yerlerini örtmenin gerekmediği âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'an anlaşılabilir. Gözünü neden sakınacak, tercümesine bakmak çok yanlış olur. ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksad Herkes Kur'an-ı kerimden hüküm nedir? Kına, sürme boya mıdır, altın, çıkarabilseydi, hadis-i şerifler lüzumsuz gümüş gibi ziynetler midir? Bu hususlar olurdu. açık değildir, hadis-i şerifle bildirilmişHırsızlık suçtur. Bir hakim, kanunları tir. Bir âyet-i kerime de şöyle: esas almadan, sırf Anayasaya göre bir hırsıza ceza veremez. Çünkü hırsızlığın (Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve cezası açıkça Anayasada müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarbildirilmemiştir. Birçok hükümler ken] cilbablarını [dış kıyafetlerini] giykanunlarla açıklanmıştır. melerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemelerine daha uygundur.) [Ahzab 59] Bu tercümeye bakıp "Kadın, tanınıp eza edilmemesi için dış elbise giyer. Tanınıp eza edilmezse, çıplak gezebilir" diyenler çıkmıştır. Bu âyetleri Resul (SAV) nasıl açıkladığına bakmalıdır. Hadis-i şerifte : (Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir.) Hazret-i Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah efendimiz baldızına Bunun gibi, dinimizin bir hükmünü bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip, (Ya öğrenmek için herkes Kur'an-ı kerime Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gebakıp anlayamaz. Kur'an-ı kerim, hadis lince, yüz ve elleri hariç, vücudunu 3. Allah’ın kendine yasak ettiği işleri -i şeriflerle açıklanmıştır. Hadis-i erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu kamufle etmek için örtünenler, bunlar şerifleri de anlamak büyük ilim işidir. Davud) hicabı sayesinde ailelerinin güvenini Bunları da İslam âlimleri açıklamıştır. kazanır ve şüphe odağı olmaktan Onun için hiç kimseye Kur'an tercümesi Hazret-i Âişe validemiz buyurdu ki: okumasını tavsiye etmiyoruz.Tefsir çıkarlar. Böylece rahatlıkla, hiçbir (İlk muhacir kadınlara Allah rahmet okumasını tavsiye ederiz. Bir okuyucu engellemeyle karşılaşmadan istediği etsin! Tesettür âyeti inince, hemen "Kur'an tercümesi, okuyarak dinsiz saatte istediği yere gidebilirler. futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyoldum" diye acı bir itirafta bulunmuştu. urdu. (Buhari, Nesai) 4. Modayı takip etmek için örtünenler; bu "Batı Tarzı örtünme" de denilen Tıp kitabı okuyarak, ilaç yapmak ve Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i çeşittir ki saçlarından bir tutam ve/ hastaya teşhis koymak yanlıştır. Kur'an kerimeyi kendi görüşüne göre tefsir veya boynu açıktadır. Vucut hatlarını tercümesinden hüküm çıkarmak bundan edip bu farzı inkâr etmek küfürdür. belli eden, içi seçileçek kadar ince daha büyük yanlıştır. Çünkü yanlış ilaç olan ve uzunluğu bacakların yarısma kullanan ölebilir. Fakat yanlış hüküm Bir kadın açık gezse kâfir olmaz, sadece çıkaran imanını kaybedip, sonsuz azaba günah işlemiş olur. Fakat kapanmanın varan bir elbise giyerler ki bu da zadüşebilir. man zaman yerini pantalona bırakır lüzumsuz olduğunu söylerse dinden Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: çıkar. Günah ile küfür farklıdır. Kadınların tesettürü kesin olarak (Mümin kadınlara söyle: [Yabancı Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Suffa Mektebi Temel Meseleler TEŞRİ'DE GAYE VE HEDEFLER Allahu tealanın Şeriatı/ Dini göndermesindeki Maksadı nedir? 1- 3 Tâ, Hâ, Ey Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik. Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.) hükümdür. Şer`î deliller, Şer`î hükümleri çıkarma yolları. Edille, delil kelimesinin çoğuludur. Delil de, kendisiyle, arzulanan bir amaca ulaşılan rehber, kaynak, dayanak demektir. Edille-i Şer`iyye, genel anlamda Islâm hukukunun esaları/ kaynakları demektir. Diğer bir ifadeyle, edille-i şer`iyye, hüküm çıkarmada başvurulan esaslar olarak ifade edilebilir. Makâsıd-ı Şerîa: Kısaca Makâsıd-ı Şerîa: Bütün hükümlerde Din/Şeriat için düşünülen hedef ve manalar demektir. Başka bir tarifle, Şâri'in Şeriatın hükümlerinden her birine yerleştirdiği gaye ve sırlar demektir. Deliller, bilginin kaynağı bakımından aklî delil ve naklî delil şeklinde ikiye ayrılır. Naklî delil, Fıkıhçılara göre, oluşumunda müçtehidin katkısı olmayan, Şâri'den nakledilen şer'î asıllardır. Bunlar da Kitap ve Sünnetten ibarettir. Şâri' Teâlâ'nın, Şerîatı vaz´ etmesindeki amacının Dünyevî ve Uhrevî Maslahatların gerçekleştirilmesidir. Yani Allahu tealanın hüküm koymaktaki maksadı/gayesi insanlar için faydalı olanı celb, zararlı olanı def etmek suretiyle onların maslahatına olanı gerçekleştirmektir. Bu Maslahatlar çesitlidir. Şeriatin hükümlerinin gözden geçirilmesi sonucu tesbit edilmiştir ki hükmü koyan bunları koyarken insanların maslahatını gözetmiş, maslahatlardan hiç bir şeyi ihmal etmemiştir. Bunların herkesçe bilinmesi zaruridir: Müctehid hüküm istinbat ederken, nassları anlarken, her hangi bir hadisenin hükmünü verebilmek için nassları anlaması lazımdır ki onları o hadiseye tatbik edebilsin. Tearuz eden delillerin arasını tevfik etmek isterse hükümlerin konulmasındaki gaye ve hedeflerden istifade etmelidir. Yeni bir mesele hakkında kıyas ile Allah'ın hükmünü beyan etmesi lazım gelirse dikkatle şeriatın hedef ve maksadlarını araştırmalıdır. Mukallid, Müctehid olmayanın da Ahkamın sırlarına muttali olabilmesi için bunları bilmesi zaruridir. Hükümler ister teklîfî, ister vaz'î olsun (Makâsıd-ı Şerîanın beyanı hakkındaki) bu kaidenin bilinmesi zarurîdir. Her hükümde şu üç şeyin bulunduğunu anladığımız zaman şeriat çerçevesi içinde bu kaidenin yeri kendiliğinden tesbit edilmiş olur: Hükmün illeti, hikmeti ve gayesi. Aklî delil, Fıkıhçılara göre, naklî delil ile bağlantılı olmakla birlikte, aklî muhakeme ve beşerî yorumun ağırlıkta olduğu, oluşmasında müçtehidin katkısının bulunduğu delillerdir. Inşallah bu Sayfamızda, şimdi kısaca yazdığımız Islamın Temel Meselelerini açıklayacağız... Şer'î delil : Ister kat'î Ister zannî olsun kendisinden şer'î bir hüküm istinbât edilen delildir. Bunun için delil, delâleti kat'î olan ve zannî olan olmak üzere iki kısma ayrılır. Deliller iki kısımdır: a) Âlimlerin cumhuru tarafından kabul edilen müttefekun aleyh (üzerinde ittifak edilen) deliller ki bunlar Kitap, Sünnet, Icmâ ve Kıyastır, b) Muhtelefun fîh (üzerinde ihtilâf edilen) deliller. İstihsan, Mesâlih-i Mürsele, Istishab, Örf, Sahabe mezhebi, Önceki şeriatler ve Seddi Zerâyi' olmak üzere yedi tanedir. Müttefekun aleyh (üzerinde ittifak edilen) deliller uyulması farz olan delillerdir. Ancak bunlarla istidlal yapılırken şu tertibe riâyet edilir: Önce Kitap, sonra Sünnet, sonra Icmâ, sonra Kıyas... Bu delillere uyulmasının vacib olduğuna dair delil şu ayeti kerimedir: "Ey iman edenler! Allah'a (c.c.) itaat edin, Rasûle ve sizden emir sahiplerine itaat edin: Herhangi bir şeyde anlaşmızlığa düşersiniz -eğer Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsanız- onu Allah'a ve Rasûle havale edin" (Nisa: 4/59) Maslahat;Sözlükte "menfaat, fayda, yarar, bir şeyin düzgün, doğru ve uygun olması" anlamlarına gelen maslahat, fıkıh usulünde, âyet ve hadislerin yorumlanmasında veya hakkında nass bulunmayan konularda içtihad edilirken gözetilen ve din açısından muteber olan yararlara denir. Başka bir ifadeyle maslahat, menfaatin celbi yahut zararın giderilmesi demektir. Çoğulu mesâlihtir. İslâm dininin getirmiş olduğu kuralların tamamı insanların yararınadır. Ancak bu kuralların anlaşılabilmesi için, dinin esas 2- Vaz’í Hüküm:Şâri’in, bir şeyi bir başka şey için sebep veya almış olduğu yararların fert ve toplum dengesi içerisinde şart kılmasıdır. Ramazan Orucunun farz olması, Ramazan mütalaa edilmelidir. Toplumun yararı için ferdin ezilmemesi, ayının başlamasıyla mümkündür. Öyleyse Ramazan Hilâl’inin ferdin yararı için toplumun menfaatlerinin feda edilmemesi görülmesi Orucun farz olusuna bir sebeptir, bu vaz’í bir gerekir. Hüküm, Islâm hukukunda, Allah ve Rasûlünün emir, yasak, muhayyer bırakma özelliklerini taşıyan prensipleridir. 1-Teklifí Hüküm:Şâri’nin (Şeriat koyucunun), mükelleften bir fiili yapmasını veya yapmamasını istemesidir. Şâri’, bir seyin yapılmasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda istemişse buna ‘Farz/Vacip’, kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istemişse buna ‘mendup’ denir. Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Sohbetler/Düşünceler KUR´ÂNDA GENÇLER Misafir Kalemler bağlamında verilmek istenen mesajlardan bahs etmek istiyoruz. Öncelikle, gençlik kavramının kısa bir tanımyla söze başlamak istiyoruz. BM´nin tanımına göre, Genç, 15- Insanoğlunu yaratan ve onun ruh ve beden yapısını en 25 yaşlarıarasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak iyi şekilde bilen Allah Teâlâ, gönderdiği kitaplarda gerek peygamberlerin ve gerekse kendisine iman eden için çalışmayan ve ayrı bir evi bulunmayan kişidir. şahsiyetlerin gençlik dönemlerinde başlarından geçen ibretli hadiseleri anlatarak sonraki müminlere çarpıcı Psikolojide ise gençlik, ergenlik çağı (buluğ) öncesi dönemden başlayarak 20-25 yaşlarına kadar ki yılları örnekler vermiştir. Gerçekten de ayetlere bu açıdan bakı ldığında, Hz. Âdemin oğullarından başlayarak kapsayan zaman dilimi olarak kabul edilmektedir. aktarılan genç şahsiyetlerin ibretli hikayelerinde, Habil Buna göre, yaklaş k 10-13 yıllık bir dönemi ifade eden ve Kabil adlı iki kardeşin trajik öyküsünü, Hz. Ibrabir kavramdır gençlik... Bu dönem içinde insanoğlunun himin sarsılmaz imanıyla bütünleşmiş tevhid mücadehangi özelliklere sahip olduğu, hangi duyguların tesir- lesini, Hz. Yusufun iffetini ve sabrını , Hz.Musanın inde kaldığı ve hangi psikolojik şartların kendisine yön delikanlı tavırlarını , Ashab-ı Kehfin inançlarındaki verdiği gibi hususlarda bazı tespitlerde bulunmak tabii samimiyetlerini ve nihayet Hz. Meryemin ibadet aşkıyla örülü teslimiyetini son derece net bir şekilde görki önemlidir. Ancak bir tebliğin sınırlarını aşacak demek mümkündür. rece kapsamlı olan bu çağa biz ana hatlarıyla değinerek ...ayetlere bakıldığında, Hz. Âdemin oğul- Bu örnekler, en yalın ve en tabii şekliyle aktarılarak, adeasıl konumuza geçmek nilarından başlayarak aktarılan genç şahsita sonraki nesillere öryetindeyiz. yetlerin ibretli hikayelerinde, Habil ve neklikleri sağlanmak istenGençlik çağını genel miştir. Dolaysıyla diyebiliriz Kabil adlı iki kardeşin trajik öyküsünü, anlamda bir değerlendirki, şayet tebliğimiz, bakir bir Hz. Ibrahimin sarsılmaz imanıyla meye tâbi tutarsak, bu çağın, bir takım fizyolojik bütünleşmiş tevhid mücadelesini, Hz. Yu- alan olarak gördüğümüz Kur´ânda gençlik değerleri gelişme ve değişmeler sufun iffetini ve sabrını , Hz. Musanın ve günümüze yansıyan yönyanında, ruhsal bakımdan delikanlı tavırlarını , Ashab-ı Kehfin leri konusunda, yeni birtakım da pek çok değişikliği inançlarındaki samimiyetlerini ve nihayet çalışmaların yapılmasının beraberinde getirdiğini Hz. Meryemin ibadet aşkıyla örülü tesönemli bir gereklilik olduğu görürüz. Duygusal iniş limiyetini son derece net bir şekilde konusunda eğer bir kapı araçıkışların, davranışlardaki layabilirse, bu bizim için bir görmek mümkündür. tutarsızlığın sıkça yaşandığı bahtiyarlık vesilesi olacaktır. bir dönemdir gençlik çağı. Yine, zihnî uyanışın, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığı, ilk sevgilerin Kur´ân-i Kerim de 6 yerde geçen belağe eşüddeh kavfilizlenip sıkı arkadaşlıkların kurulduğu yıllardır gen- ramı, genel manada ergenlik çağına ulaşmak şeklinde çlik yılları… Gençler hakseverdirler, yardıma hazırdır- anlaşılmaktadır. lar, haksızlıklara ve düzensizliklere karşı sabırsızdır- Gençlik Psikolojisi kaynakların da bu dönemi, aynı zamanda gençlik çanğının başlangıc olarak kabul etlar. Kendi kişiliklerini kanıtlama ve bağımsızlıklarını kazanma çabası içindedirler. Bir amaca yönelmek, yeni mektedirler. değerlere bağlanmak isterler. Inançları uğruna Kur´ân da bazı ayetlerde, doğrudan genç anlamına gemücadele eder ve her türlü fedakârlığa katlanırlar… len fetâ kelimesi ve bundan türeyen isimlere rastlanBu olumlu yönlerine ek olarak gençlik çağını insan maktadır. Bu anlamda Kur´ân-ı Kerim de genç veya hayatının şekil almaya en müsait dönemi olarak görenler de vardır. Buna göre, gençlik çağındaki etkile- gençler manasına gelen fetâ veya fitye kelimeleri ve bunlardan türeyen isimler toplam olarak 9 yerde şim belki de insan için diğer dönemlerde olmayacak geçmektedir. Ancak bu ayetler dışında da, gençlik kadar güçlüdür. çağından ve gençlerden bahsedildiğini söyleyebileBirçok yönden ve farklı perspektiflerle ele alınabilecek ceğimiz daha pek çok ayet mevcuttur. Bununla beraber, biz bundan sonraki satırlarda, gerek dolaylı zenginliğe sahip olan gençlik çağı üzerine söylenenlerle ilgili bilgileri, konuyla alâkalı eserlere havale yönden, gerekse doğrudan gençlerden ve gençlik değerlerinden bahseden ayetleri ele alarak incelemeye ederek, ilgili ayetler ışığında, Kur´ân-ı Kerim de adı çalıacağız. geçen genç şahsiyetlerden ve gençlik değerleri Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Basından Seçmeler Birincisi, Çin’in Afrika içinde yol almasını engellemek, Kur'an'a Davet Platformu, Mali' ye yönelik gerçekleşen emper bunun içinde içerideki işbirlikçilerinin durumunu yeniden güçlendirmek ve tabi sömürüye devam etmek için oradadırlar. yalist müdahaleye karşı İslami güçlerin yanında olduğunu Şimdi Mali konusuna bizim liberaller nasıl bakar derseniz, açıkladı. çok basit. Orada Müslümanlar eziliyorlar ama zaten orası eskiden de, Fransız sömürgesiydi. Ya da, El Kaide var, aşırı dinciler var. Özetle, demokrasi götürecek bir bahaneleri muhakkak vardır. Haklı, güçlü ve ülkenin gerçek sahibi olan halk, işbirlikçilere kaşı harekete geçtiği için Batı müdahalesi gelmiştir. Gene birçok insan ölecek, gene halk ezilmeye devam edecektir. Bakalım, Müslüman(?) Başbakan Batının bu müdahalesine nasıl bir yorum bulacaktır. Yoksa sessiz mi kalacaktır? Pensilvanya’daki orada ölen Müslümanlar için bakalım neler yumurtlayacaktır. Türkiye, Libya’da olduğu gibi, Fransa’ya destek mi verecektir? Ne de olsa emperyalizme karşı sorumluÜlke çapında İslami hassasiyete sahip bağımsız çalışma lukları var. Afganistan’da neden asker bulunduruyoruz sorugruplarının bir araya gelmesiyle oluşturulan Kur'an'a Davet suna, bizim sorumluluklarımız var demedi mi? Platformu'nun yaptığı açıklamada, Mali'de emperyalizmin ve ————————————————————————uşaklarının sebep olduğu katliamlara karşı mücadele eden Hamas: Abbas’ın başkanlığı konusunda anlaştık İslami direnişin desteklenmesi gerektiğine işaret edilerek, "Altından elmasa, uranyumdan bakıra tonlarca maden rezervi- Hamas, kurulması beklenen Filistin ulusal birlik hükümetine Mahmud Abbas’ın başkanlık etmesi konusunda herhangi bir ne sahip olmakla birlikte dünyanın en fakir 5. Ülkesi olmaya problem olmadığını açıkladı. mahkûm edilmiş, kaynakları işgalci Fransa tarafından sömürülmüş ve halen sömürülmeye devam edilen Mali’nin, Fransız Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Musa Ebu Merzuk, Filistin televizyonuna verdiği röportajında yeni Filistin hüküsömürge artığı laik uşaklardan kurtarılıp bağımsız İslami bir metinin Mahmud Abbas’ın başkanlığında olması konusunda yönetime kavuşturulması en büyük arzumuzdur." deniliyor. anlaşmaya vardıklarını belirtti. ——————————————————————— Ebu Merzuk, “ancak hükümetin kuruluş süreci ve hükümet Fransa Mali’ye neden saldırdı? üyelerinin seçimi, Filistin’deki tüm taraflarla istişareler sonuNüfusunun % 99’u Müslüman olan ve 1 200 000 km² toprağa cu belirlenecek; çünkü hepimiz, ulusal uzlaşmayı destekleyesahip Mali’ye Fransa neden gene saldırdı? cek ve bunun için çalışacak bir hükümet kurmak istiyoruz” Türk aydını, Kuzey Afrika’daki birkaç ülkeyi bilir, Afrika’nın dedi. güneyine doğru olan diğer ülkeler ile ilgilenmez. İsrail’deki seçim sonuçlarına da değinen Musa Ebu Merzuk, Bilgi sahibi de değildir. Derdim, coğrafi ve tarihi bilgi vermek İsrail seçimlerinde her biri bir diğerinden daha aşırı ve radikal değil. Ancak konuyu anlamak için çok kısa coğrafi bilgiye partilere oy verildiğini belirterek “Filistin halkına karşı olan ihtiyaç var. bu aşırı ve radikal partilere karşı bizim de birlik olmamız geMali; Batı Afrika İmparatorluğunun, emperyalist saldırı- rekmektedir” dedi. lar sonucu parçalanmasından meydana gelmiştir. Zaten Musa Ebu Merzuk, Hamas siyasi büro başkanlık seçiminin haritaya bakılırsa, sınırların çok garip bir şekilde, Fransız ertelenmesinin de Hamas içerisindeki ihtilaflardan kaycetveli ile çizilmiş olduğu görülür. naklandığına ilişkin iddiaları ise reddetti. Batısında Moritanya, Kuzeyinde Cezayir, güney ve doğusunda ————————————————————————Nijer bulunur. Yarı başkanlıkla yönetilen bir cumhuriyettir. Katar’dan Netanyahu’ya 3 Milyon Dolarlık bağış Kişi başına yaklaşık bin dolar gelirleri vardır. Nijer Nehri ül- Katar’ın Likud Partisi Lideri Benyamin Netanyahu’ya seçim kenin güneyinde uzunca bir yol kat ederek, güneyin zenginle- kampanyalarında kullanılmak üzere 3 milyon Dolarlık yardım rini daha da zengin yapar. yaptığı bildirildi. Zenginler, işbirlikçiler güneyde, fakirler çoğunlukla kuzey Arap basınının İsrail Mali’de yaşarlar. Bunlara Tuareg’ler denir.(Kaddafi’ye Kanal-1 televizyoyardım edenler) nuna dayandırdığı Mali’de, hep Fransız hâkimiyeti oldu. 1880 yılından beri, haberine göre Katar 1920’ye kadar defalarca Fransız müdahalesi oldu. yönetimi, İsrail BaşFransa hiçbir zaman Mali halkına göz açtırmadı. Fransa her bakanı Benyamin müdahalesinden sonra kendine bağlı yönetimler oluşturarak, Netanyahu’ya seçim askerlerini çekti. Bu sefer ki durum ise, zaten Batı işbirlikçisi kampanyalarında bir yönetim işbaşındaydı. kullanılmak üzere 3 Ancak, kuzeydeki ezilen halk, mevcut işbirlikçi iktidarı milyon Dolar bağışdevirmek üzere gene harekete geçmişti ki, Fransa gene ta bulundu. müdahale etti. Bu Fransız müdahalesine, bu kez İngiltere İsrail Kanal-1 televizyonu, Katar’ın Netanyahu’ya yaptığı ve Amerika da destek verdi. seçim bağışını Kadima Partisi Lideri Tzippi Livni’nin iddia İki önemli sorun için Batı emperyalizmi Libya’daki gibi çabuk ettiğini bildirdi. Haberde ayrıca Katar’ın “İsrail Evimiz Partisi” hareket etti. (Suriye’ye de aynı müdahaleyi yaparlardı da, ah Lideri Avigdor Lieberman’ın seçim kampanyası için de 2 milyşu Rusya ve İran olmasaydı) on Dolar bağışta bulunduğu öne sürüldü. Mali'de ki Islami Direnişi Destekliyoruz Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2 / SAYI– 14 REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013 Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdular: Ademoğluna şu beş şeyden hesap sorulmadıkça onun ayakları Kıyâmet Gününde Rabbinin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, Gençliğini nerede yıprattığından, Malını nerede kazanıp, nereye harcadığından ve Öğrendiği ilimle nasıl amel ettiğinden.(Tirmizi)