Sayi 1/Yil 1

Transkript

Sayi 1/Yil 1
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 2/ SAYI 14
REBIUS-SANI 1434/ ŞUBAT 2013
‫ب ِ ْس ِم‬
Hediyemiz olsun!
Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz..
Peygamber der ki:
Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler.
(Furkan, 30)
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Bu Nesil Kimin Ürünüdür?
Editör
3
Tefsir Dersleri
Duha Suresi (Giriş)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Duha Suresi (1-11)
Ebu Abdurrahman
5
Kur´ana Saygı, Allah´a Saygıdır!(2)
Muhammed M. Müftüoğlu
6
Sualler ve Cevaplar(1)
Ebu Ensar
7
Beyyineler
Halifeliğin kaldırılışı
Ansiklopedi
8
Beyyineler
Devletin tarifi
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Kelime-i Şahadet (3)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Cahiliyyet ve ondaki Haniflik kalıntıları
B. Çobanoğlu
11
Örtülü olmayan Bacılarımıza(8)!
Fatıma Betül Hanım
12
Teşri´de Gaye ve Hedefler
Ibni Abdulhalim
13
Kur´anda Gençler
Misafir Kalemler
14
Mali'de ki Islami Direnişi Destekliyoruz ...
Fransa Mali’ye neden saldırdı?...
Hamas: Abbas’ın başkanlığı konusunda anlaştık ...
Katar’dan Netanyahu’ya 3 Milyon Dolarlık
bağış ...
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Fetva köşesi
Hanımlar Köşesi
Suffa Mektebi
Sohbetler/Düşünceler
Basından Seçmeler
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
[email protected]
Sayfa 2
MUHACIRUN DERGISI–
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre
varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini
istirham ediyoruz.
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Gündem/Yorum
Editör
tadırlar. Nasıl ki bir afet olur ve dağda, derede sel ne
bulursa alıp götürürse, dinsizlik, ahlâksızlık ve cehaHer Devlet, varlığını sürdürebilmek için kendi eğitilet de insanları böylesine cehenneme götürüyor.
mine önem vermek zorundadır. Anadolu da mecburi
İnsanlar bu selden kendilerine lâzım olanları kurtartemel eğitim, önce Fransız, daha sonra da Alman eği- mak için nasıl çırpınırlarsa, biz ve benim evlatlarım,
tim sisteminin taklid etti. Laik temel eğitimin gayeilim ve cihadla cehenneme gitmekte olan bu insansi:“ferdi, ictimai, beşeri ve iktisadi açıdan resmi ide- lardan elimizden geldiği kadar kurtarmaya çalışaolojiye uygun insan yetiştirmektir“ . Ellili yıllardan cağız”…
itibaren, Amerika’da uygulanan eğitim politikası ön
Toplumun Tevhid ile ıslah olması, toplumun Tevhide
plâna çıkarılmıştır. Dolayısıyla müslümanların çodönüşmesi sorumluluğu Müminler üzerindedir. Günücuklarının; bu mecburi temel eğitim döneminde, tıpkı birlik programlarla toplumun dönüşmesi mümkün
bir Amerikalı gibi yetiştirilmesi esas alınmıştır...
değildir. Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde
kapsamlı, bütün zamanları kuşatan projelerin sahibi
Boşadıkları hanımlarını sokak orolmak müminlerin omuzlarında bir
tasında öldüren veya Annesini, Nisorumluluktur. Bunun bireysel çabanesini öldüren çocuklar, bu mecburi
larla olması imkansızdır. Bu ilk önce
temel eğitimin ürünüdürler. GeceBirey, sonra Cemaat ve sonra Devlet
gündüz Alkol alan, mutluluğu eroin
olarak yapılmalıdır.
ve esrarda arayan bu neslin, uzaydan
geldiğini söylemek mümkün müdür?
Mekke toplumunda Efendimiz (sav )
müslümanların sayıları kırkı bulun“Ey iman edenler, kendinizi ve çoca kadrosuyla daveti açığa vurmuşluk çocuğunuzu (ailenizi), yakıtı
tur/genele taşımıştır. Bizler ise
sayımız kırkı bulunca kırka bölünüyinsanlar ve taşlar olan cehennem
oruz. Sebebi; Gurur, Kibir, baş olma
ateşinden koruyun...” (Tahrim,6)
sevdası...Müslümanların bu gidişle o
Bu ayet önce kendimizi sonra da
Asrı Saadet topluluğunu, dayanışmes´ul olduklarımızı ateşten korumasını, kardeşliğini ve hep beraber
mamızı emrediyor. Kendini koruyamayan, başkasını
davayı sahiplenme fotoğrafını bir daha görebilme
koruyamayacağı gibi, kendi yaşamayan kişi başkasına umudumuz git gide zayıflıyor. Ve ne yazık ki,
nasihat edemez!. Çünkü kendisi uygulamıyorsa, baş- “olamadığımızdan” nesillerimiz kayıp gidiyor ellerimizden!. Kahır ekseriyetin kendini Müslüman olarak
kasına tesir edemez!...
adlandırdığı bir ülkede, fitne fücur her tarafı sardı.
Kendimizi ve ailemizi ateşten nasıl koruyacağız?
Bir kötülük gördüğümüzde elimiz, dilimiz hiç olmazsa
Kendisine ateşin etki etmediği bir elbise ile!. “Ey
kalbimiz harekete geçmeliydi. Böyle buyurmuştu Hz.
Peygamberimiz (sav);
Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi,
süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan ise takva el- “Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa
eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltbisesidir. ” (A’raf,26)
sin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz
Takva elbisesini giyerek yakıtı insanlar ve taşlar olan etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.“ (Tirmizi)…
ateşten korunmak ve ailemizi de korumak!... İlahi
emir bu iken bugün sokaklar, caddeler, okul önleri,
Kötülüklerin yayılmasının sebebi yeterince yapyurtlar, kampuslar, çarşılar sel gibi ateşe doğru akan madığımız çalışmalar olmasın sakın?!. Tulû emelin
insanlarla dolu!. Bu konuda Süleyman Hilmi Tunahan dayanılmaz uykusundan kalkarak fitne ve fesada karşı
Hocaefendi sorumluluğumuzu şu ifadelerle o günün
bir duruş sergilemek zorundayız. Allah’ın ipine
sımsıkı sarılmadığımız müddetçe, İslâmi anlamda
gündeminde dile getirmiştir:
değişimi sağlamamız mümkün değildir. Tevhid birle“Evlatlarım! Bugün insanların pek çokları vadiler- mek olduğuna göre, hep birlikte yani, “Tevhid” ile
topluma renk verme kimin göreviydi sahi?!.
den akan sel gibi cehenneme doğru hızla akmak-
Bu Nesil Kimin Ürünüdür?!...
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
Ebu Abdurrahman
getirilir. Sadece ‫ ههللا بر هللا‬denilerek getirileceğini
söyleyenler de vardır.
Tekbirin niçin getirildiği konusunda kıraat bilginleri
şunu zikrederler: Rasûlullah (s.a.v)'e bir süre vahiy
‫) َما َو هع َك َ َك ُّ َ َو َما َ َى‬2( ‫) َوالهي ِْل اِ َاا َى َ ى‬1( ‫ َوالضُّ َحى‬gecikip kesildi. Sonra melek gelip ona ed-Duhâ sûresini
َ ُّ ‫ْيي َ َك‬
ِ ‫) َولَ َسوْ فَ عُط‬4( ‫) َولَ ْْلَ ِخ َهللاةُ خَ ْي لهللا لَ َ ِمَُ ا ْ ُولَى‬3( tamamıyla vahyetmiş o da sevinç ve neşesinden tekbir
‫ضا َ فَىَ َك‬
َ َ ‫) َو َو َج َك‬6( ‫) اَلَ ْم عَ ِ ْك َ عَتِي َفا فَا َ َو‬5( ‫ضى‬
َ ْ‫ فَتَهللا‬getirmişti. Bu haber, hakkında sahih ve zayıf olduğu
ْ
ْ
‫) َواَ هما‬9( ْ‫) فَا َ هما اليَتِي َم فَ َْل رَ ىَهللا‬8( ‫) َو َو َج َك َ كَاًلِ َْل فَا َ ْى َى‬7( konusunda hüküm verilebilecek bir senedle rivayet
edilmemiştir. En iyisini Allah bilir."
)11( ْ ‫) َواَ هما ِ ِ ْط َف ِ َك ف َ فَ َح فك‬10( ْ‫ السهاًلِ َل فَ َْل رَ ْىَهللا‬İbn Kesîr nüzul sebebi hakkında şöyle der: "İmam A. b.
Hanbel'in el-Esved b. Kays'dan rivayet ettiğine göre o
şöyle demiştir: Cündüb'ü şöyle söylerken işittim:
93 - DUHÂ SÛRESİ
Mushaftaki Sıralamaya Göre 93. Sûredir.
"Rasûlullah (s.a.v) rahatsızlanıp bir veya iki gece
Mufassal Sûreler Kısmının 12 Grubundaki Beşinci
(teheccüde) kalkmadı. O'na bir kadın gelip dedi ki: Ya
Sûredir. 11 Ayettir. Mekke'de nazil olmuştur.
Muhammedi Şeytanını göremiyorum. O herhalde seni
terketmiş olacak. Bunun üzerine bu sûre nazil oldu."
ed-DUHÂ SÛRESİ (1-11. ÂYETLER)
Buhârî, Müslim...
el-Avfî'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre o şöyle
der: Rasûlullah (s.a.v)'e Kur'ân indiği sıralar Cebrail
1. Andolsun kuşluk vaktine; 2. Ve sükûna erdiği
birkaç gün gecikti de Rasûlullah (s.a.v) buna üzüldü.
zaman geceye; 3. Rabbin seni ne terketti, ne de
Bundan dolayı müşrikler: Rabbi onu terketti ve ona
sana darıldı.
darıldı, dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Rabbin seni
4. Elbette âhiret senin için dünyadan daha
ne terketti ne de darıldı" âyetinin bulunduğu sûreyi
hayırlıdır.
indirdi.
5. Şüphesiz Rabbin sana verecek ve sen hoşnud
Âlûsî : "Bu sûre, Mekke'de nazil olmuştur. Âyetleri
olacaksın.
tartışmasız 11'dir. Allah Teâlâ bir önceki sûrede: "Ve en
6. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? 7. Seni çok sakınan ondan uzaklaştırılacaktır" (el-Leyl, 17)
şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi? 8.
buyurup sakınanların başı da Rasûlullah (s.a.v)
Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi?
olduğundan bunun hemen arkasından Allah Teâlâ
9. Öyleyse yetime kahretme; 10. Ve isteyeni
peygamberine lütfettiği nimetlerini zikreder. İmam
Râzî'nin dediği gibi, önceki sûre Ebû Bekr (r.a), bu da
azarlama.
Rasûlullah (s.a.v)'in sûresi olduğundan Allah Teâlâ,
11. Ama Rabbinin nimetini durma anlat.
Sıddîk'ı ile Rasûlü arasında başka bir vasıta olmadığına
bir işaret olmak üzere aralarını başka bir sûre ile
SÛREYE GİRİŞ
ayırmamıştır.
İbn Kesîr, ed-Duhâ Sûresi'nin tefsîrine şöyle başlar:
"Bize Ebu'l-Hasen Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Seyyid kutub da şöyle başlar: "Konusu, ifadeleri,
tabloları, gölgesi ve tesiriyle bu sûre, bir şefkat okşayışı,
Ebî Bezze el-Mukrî yoluyla rivayet edildiğine göre o
merhamet meltemi, sevgi dalgası, acıları ve kederleri
şöyle der: Ben İkrime b. Süleyman'dan okudum. Bana
silen şefkatli, rahmet hoşnutluk ve ümit yüklü, serinlik
haber verdiğine göre o da İsmail b. Kostantin ve Şibl b.
huzur ve güven veren bir eldir.
Abbâd'dan okumuş. İkrime diyor ki: Ben ( '( ‫والضحى‬ya
Bu sûrenin tamamı Peygamber (s.a.v)'e aittir. Sûre
gelince her ikisi bana şöyle dedi: Kur'ân'ı bitirinceye
kadar her sûrenin sonunda tekbir getir. Çünkü biz Ali b. tümüyle Rabbi tarafından, onu sıkıntılardan kurtarmak,
teselli etmek, rahatlatmak ve huzura kavuşturmak için
Kesîr'den okuduk da o bize bunu emretti ve bize
kendisinin de Mücâhid'den okuduğunu ve onun da böyle indirilmiştir. Sûre bütünüyle rahmet meltemleri, sevgi
kümeleri, yakın birinin hediyeleri ve bitkin ruhu, kederli
emrettiğini bildirdi. Mücâhid de ona kendisinin Ali b.
Abbas'tan okuduğunu ve onun kendisine bunu emrettiğini gönlü, elemli kalbi huzura kavuşturan tesellilerdir."
haber verdi. Ona da İbn Abbas, Übey b. Kâ'b'dan
AYETLERIN TEFSIRI
okuduğunu ve onun da kendisine bunu emrettiğini
bildirmiş. Übey de ona; kendisinin Rasûlullah (s.a.v)'den Rabbin Seni Ne Terketti, Ne de Sana Darıldı (Âyet 1-3)
"Andolsun kuşluk vaktine." İbn Kesîr der ki: "Bu, Allah
okuduğunu ve O'nun kendisine bunu emrettiğini haber
Teâlâ tarafından kuşluk vaktine ve onda meydana
vermiş.
getirdiği aydınlığa yapılmış bir yemindir." Nesefî : "
Bazıları tekbirin el-Leyl Sûresi'nin sonundan itibaren,
‫ الضحى‬kelimesinden maksat kuşluk vaktidir. Kuşluk
diğerleri ise ed-Duhâ Sûresi'nin sonundan itibaren
vakti
de Güneş'in yükseldiği zaman, gündüzün orta
getirileceğini söylerler.
vakitleridir."
"Ve sükûna erdiği zaman geceye." Gecenin
Tekbir ‫ هللا ار هللا هللا ار هللا ال ا هللا و هللا ار هللا‬denilerek
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
sükûna erip karanlığın çöktüğü zaman. İbn Kesîr : "Bu,
kuşluk ve geceyi yaratan yaratıcının kudretine açık bir
delildir. Nesefî der ki: "Yukarıdaki yeminin cevabı:
"Rabbin seni ne terketti ne de sana darıldı." âyetidir.
Yani seçtiğinden beri seni terketmedi ve sevdiğinden beri
sana darılmadı demektir. ‫ع‬
َ ‫ َو هع‬kelimesi terketme
konusunda aşırılık ifade eder. Çünkü bir kimsenin
yanından ayrılarak ona veda eden, terketmede pek ileri
gitmiş olur."
Elbette Âhiret Dünyadan Hayırlıdır (Âyet 4-5)
"Elbette âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır."
Nesefî : "Allah'ın sana âhirette hazırladığı, Makam-ı
Mahmûd, suyundan içmeye gelinecek havuz ve
va'dolunan hayırlar, dünyada senin hoşuna giden
şeylerden daha hayırlıdır. Denildi ki; bu âyetin
kendisinden öncekilerle ilişkisi şöyledir: Terketmeme ve
darılmama ifadeleri, Allah'ın ona vahyetmeyi sürdürerek
teması kesmediği, onun Allah'ın sevgilisi olduğu ve
bundan daha büyük bir değer olamayacağı mânalarını
içerdiğinden bu âyette Allah ona
âhirette diğer peygamberlerden önde
geleceği, ümmetinin diğer ümmetlere
şahidlik yapacağı ve kendisine
tanınacak diğer haklardan dolayı
oradaki durumun bundan daha üstün
olacağını haber vermiştir. "Şüphesiz
Rabbin sana verecek ve sen hoşnud
olacaksın." Âhirette Rabbin sana
mükâfat, şefaat yetkisi ve başka nimetler
verecek, sen de hoşnut olacaksın." Bu
Hz. Muhammed (s.a.v) ve ümmeti için
ne kadar büyük bir müjdedir!
O Seni Yetim İken Barındırmadı mı?(6)
Daha sonra kulu ve peygamberi
Muhammed (s.a.v)'e lütfettiği nimetleri
saymak üzere Allah Teâlâ şöyle
buyurur: "O seni yetim bulup da
barındırmadı mı?" Nesefî : "Âyetin
manası şöyledir: "Baban öldüğünde sen yetim değil
miydin? Sonra O, seni amcan Ebû Tâlib'in himayesine
verdi ve seni onun ailesine kattı. Hatta o sana kefil oldu
ve seni yetiştirdi."
Peygamberlik ve Şeriatten Habersiz iken Sana bunları
öğretmedi mi? (Âyet 7)
Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?
Nesefî : "O seni peygamberlik alâmetlerinden, şeriat
hükümlerinden ve sadece Allah'tan duymakla
bilinebilecek şeylerden habersiz bulupta şer'î hükümleri
ve Kur'ân'ı sana öğretmedi mi? şaşırmış" kelimesinden hâşâ-Rasûlullah (s.a.v)'in haktan ayrılmış, sapıklığa
düşmüş olduğunu anlamak caiz değildir. Çünkü o ilk
zamanlarından kendisine vayhin inişine kadar, bütün
ömrünce putlara tapmaktan, fısk ve isyan pisliklerinden
uzak kalmıştır."
"Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" İbn Kesîr
şöyle der: "Sen fakir iken Allah seni kendisinden
başkasına muhtaç olmaktan kurtardı da Peygamberinde
sabreden fakir ve şükreden zengin vasıflarını bir araya
getirdi."
Katâde: "O seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni
şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi? Seni fakir
bulup da zenginleştirmedi mi?" âyetleri hakkında şöyle
der: "Bunlar, Rasûlullah (s.a.v)'in Allah Teâlâ tarafından
peygamber olarak gönderilmeden önce geçmiş olduğu
merhalelerdir."
Yetime İyi Davran (Âyet 9)
"Öyleyse yetime kahretme." Nesefî der ki: "Güçsüzlüğü
sebebiyle ona üstün gelip malını ve hakkını zorla alma."
İbn Kesir de şöyle der: "Sen yetim iken Allah'ın seni
barındırdığı gibi sen de yetime hor bakma. Onu azarlayıp
küçümseme. Fakat ona iyilik yap ve nazik davran."
Katâde burada: "Yetime merhametli bir baba gibi ol"
der.
İsteyeni Azarlama (Âyet 10)
"Ve isteyeni azarlama." Nesefî : "Onu
kovma. Ya biraz ver ya da güzel bir
şekilde geri çevir." Süddî: ‫الساًلل‬den
maksat ilim talep edendir. Sana
geldiği zaman onu azarlama." Bana
göre; ilim taleb edeni azarlamak da
âyetin kapsamına girer. Ancak âyette
sadece o kastedilmiş değildir.
İbn Kesîr : "Sen şaşırmışken Allah
seni nasıl doğru yola eriş-tirmişse sen
de yol gösterici ilmin talibini
azarlama."
Ben derim ki: Mânanın şöyle olma
ihtimali de vardır: "Sen fakirken
Allah'ın seni zengin kıldığı gibi fakir
sana bir şey istemek üzere geldiği
zaman onu azarlama."
İbn İshak : "Zorba, kibirli ve kötü
sözlü olma. Allah'ın güçsüz kullarına sert davranma."
Katâde: "Yoksulu merhamet ve yumuşaklıkla geri çevir"
der. Bana göre Katâde; "geri çevir" yerine, "hitab et"
deseydi daha güzel olurdu.
Rabbinin Nimetini Durmaksızın Anlat (Âyet 11)
"Ama Rabbinin nimetini durma anlat." Nesefî der ki:
"Allah'ın sana verdiği peygamberliği anlat. Çünkü o
nimetlerin en büyüğüdür. Daha doğrusu bu âyet Allah'ın
ona lütfettiği bütün nimetleri içine alır. Buna Kur'ân'ı ve
şer'î hükümleri öğretmek de dahildir." İbn Kesîr de şöyle
der: "Nasıl sen fakir iken Allah seni zengin kılmışsa sen
de Allah'ın sana lütfettiği nimetleri anlat."
Ben derim ki: Allah Teâlâ'nın, nimetlerini anlatma emri
kapsamındaki nimet yalnız dünyaya yahut dine ait
nimetler olmaktan daha geneldir. Açık ve gizli bütün
nimetleri anlatmak peygamberlerin ve Müslümanların
Fakir Olduğun Halde Seni Zenginleştirmedi mi? (Âyet 8) edebidir.
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Gençlerle Başbaşa
Emîr’ul Mu’minîn
yazısını yazmamak. Çünkü o takdirde dünya süsü
ona karışmış olur. Muğire'nin İbrahim'den
31 - Kur'an okuma
rivayetine göre o, mushafın süslenmesini, altın ile
esnasında bir kimsenin
yazılmasını yahut ayetlerin başında alamet
sesini ötekinden
konulmasını veya küçültülmesini hoş görmezmiş.
yükseltmemesi. Çünkü
Ebu'd-Derda'dan rivayete göre Resulullah (s.a.v.)
böyle yaparsa okuduğu
şöyle buyurur: ''Mescidlerinizi süslemeye
anlaşılmaz olur, sonunda başladığınız, mushaflarınızı tezyin ettiğiniz zaman,
işittiğinden hoşlanmaz
helak yakanıza yapıştı demektir!'' (el-Azizi, eshale gelir. Ve bu bir çeşit Sirac'ül-Münir)
anlamsız bir yarış şeklini
alır.
İbn Abbas da gümüş ile süslenmiş bir mushaf
görünce şunları söyler: ''Siz bunu çalsın diye
32 - Kıraatler hususunda tartışmaması ve mücadele hırsızı teşvik ediyorsunuz. Halbuki bu Kur'an'ın
etmemesi. Arkadaşına ''Bu böyle değildir!'',
zineti kendi içindedir!''
dememesi. Çünkü o kıraatin de Kur'an-ı Kerim'den
sahih ve caiz olma ihtimali vardır. O takdirde de
38 - Yere ve sonradan yapılmış mescidlerde olduğu
Allah'ın Kitabı'nı inkâr etmiş duruma düşer.
gibi duvara yazmamak. Bize Muhammed b. Ali eşşakiki, babasından rivayetle anlattı. Abdullah bin
33 - Pazarlarda, gürültü olan yerlerde, boş işlerle Mubarek, Süfyan'dan, o Muhammed bin Zübeyr'den
uğraşılan yerlerle ayak takımı kimselerin toplantı
dedi ki: ''Ben Ömer bin Abdülaziz'i şöyle derken
yerlerinde Kur'an okumamak. Yüce Allah'ın,
dinledim: Resulullah (s.a.v.) yolda geçerken yerde
Rahmân olan Allah'ın kullarını sözkonusu edip
bir yazı görür. Huzeylilerden bir gence: ''Bu ne?''
onların boş sözlerle karşılaştıklarında şerefli bir
diye sorar. ''Allah'ın Kitabı'ndan bir bölüm. Onu bir
şekilde geçip gitmelerinden övgüyle söz ettiğine
yahudi yazdı!'', der. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
dikkat etmek gerekir. (bkz. Furkan, 75) Burada
''Bunu yapana Allah lânet eylesin. Allah'ın
kişinin kendisi adına geçip gitmesi sözkonusu
Kitabı'nı korunması gereken yerden başka yere
edilmiştir. Ya boş işlerle uğraşan kimseler arasında koymayın!''(Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl/C.II, Sh. 391-397)
ve ayak takımının toplantı yerlerinde Kur'an
okunursa ne olur?
Muhammed bin Zübeyr der ki: ''Ömer bin
Abdülaziz, oğullarından birisinin duvar üzerine
34 - Mushafa yaslanmamak, dayanmamak.
Kur'an-ı Kerim'i yazdığını gördü ve bu sebepten
Arkadaşına vermek istediği takdirde onu uzaktan
dolayı onu dövdü!''
atmamak.
39 - Bir hastalıktan şifa bulmak kastı ile, onun
35 - Mushafı oldukça küçük yazmamak. El-A'meş'in yazısı'(nın suyu ile) yıkanan bir kimsenin bu suyu
ıbrahim'den, onun Ali (r.a.)'dan rivayetine göre Hz. çöplüğe veya necaset yerine, çiğnenip gidip gelinen
Ali: ''Mushaf küçültülmesin!'' demiştir.
yere dökmemesi. Bunun yerine insanların üzerinden
Ben (Kurtubi) derim ki: Rivayete göre Ömer bin
geçmediği bir tarafa dökmeye ya da temiz bir çukur
Hattab (r.a.), birisinin elinde küçük bir mushaf
kazarak oraya akıtmaya gayret etmelidir. Böylelikle
görür. ''Bunu kim yazdı?'' diye sorar. Adam: ''Ben!'', vücudundan o çukura doğru su akıtılsın, sonra
deyince elindeki sopa ile ona vurur ve: ''Kur'an-ı
üstünü örtsün. Veya büyükçe bir akarsuya gidip
ta'zim edin!'' der. Resulullah (s.a.v.)'den rivayet
onun suyuna karışıp akmasını sağlasın.
edildiğine göre o, ''Mescidcik veya mushafcık!''
denilmesini nehyetmiş.
40 - Kur'an-ı hatmettiği her seferinde tekrar
Fatiha'dan başlamak. Böylelikle Kur'an terkedilmiş
36 - Kur'an'dan olmayan birşeyi mushaf için
gibi olmaz. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.v.)
yazmamak.
Kur'an-ı hatmettiği vakit, Kur'an'ın baş tarafından
(Kur'an terkedilmiş gibi olmasın diye) beş ayet
37 - Altın ile mushafı süslememek ve altın ile
kadar bir miktar okurdu.
KUR'AN'A SAYGI, ALLAH'A SAYGIDIR! (2)
Sayfa 6
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Ebu Ensar
Fetva Köşesi
miyiz?c) Türkiye’de herhangi bir camiye tamirat
yapılması için veya cami yapımı için para verilir mi?
Cevap: Sualinizin cevabı için Merhum Cemaleddin
1.)Sual: Zalim olan bir kimsenin aleyhinde konuşmak
Hoca’nın Tâhâ Suresi Tefsiri’nden yararlanalım:
gıybet olur mu?
„Bir mescid düşünün ki, -ecdadın yaptırdığı eserleri
Cevap: İnsanlara sözü ile, işi ile zulmeden kimsenin
istisna edelim, çünkü inşaallah onları geri ele geçirip,
yaptığı haksızlıkları anlatmak gıybet değildir.
Tevhid’i getirip şirki reddedersiniz- sonradan, Tayyar
Böyle bir zalimin yaptığı haksızlıkların, hakime
bildirilmesi de günah değildir, bilakis sevaptır. Çünkü bu, işbaşına geldikten sonra yapılan mescidler ne niyyetle
yapılmıştı? Bunlar kötü niyyetle yapılan camilerdir.
münkerden nehyetme babındandır.
Sualler-Cevaplar (1)
Gıybet, ancak bilinen kimseler için yapılır, bu takdirde
bir köy halkının gıybeti, gıybet değildir. Çünkü murad
olunan kişiler bilinmemektedir. Gıybet, kazf (başkasına
zina isnadında bulunmak) gibi olmuş olsun.
Dürer ve Gürer’de: „Bir kimse, bir müslüman kardeşine
terk etmesini isteyerek bir kötülüğünü söylese, gıybet
etmiş olmaz. Gıybet ancak kızgınlık yoluyla bir kimsenin
kusuruna söyleyip, onun küçük düşmesini istemektir!“
diye yazılıdır.
2.)Sual: Hocam! Yollarda, bostanlarda, bağ ve
bahçelerde bulunup, ağaçların altlarına dökülen
meyvelerden yenilebilir mi?
Cevap: Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında
bulunan başaklar, meyveler hakkında da lükata
hükümleri caridir. Mamamfih bu husuta tafsilat vardır.
Şöyle ki:
- Yazın şehirlerde ağaçların altlarına dökülen meyveler,
sahipleri tarafından serahaten veya âdet vechile
delâleten ibahe edilmiş ise alınıp yiyilebilir. Öyle değilse
yiyilemez, haramdır.
- Şehirlerde bahçe ve bostan içinde bulunan meyveler,
ceviz vesaire gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise,
sahiplerinin serahaten izinleri bulunmadıkça alınamaz.
Çabuk bozulacak şeylerden ise -muhtar olan kavle göreserahaten veya adeten men edilmemiş olunca alınıp
yiyilebilir.
Diğer bir kavle göre sahiplerinin rızaları bilinmedikçe
alınıp yiyilemez.
- Bu vaziyet köylerde olunca bakılır: Eğer meyveler
bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise sahiplerinin izinleri
bilinmedikçe alınıp yiylemez.
Fakat bozulacak şeylerden ise -muhtar olan kavle göremen edildiği tebeyyün etmedikçe alınıp yiyilebilir.
- Ağaç üzerinde bulunan meyvalara gelince;
Bunlar her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahiplerinin
izinleri olmadıkça efdal olan alınıp yiyilmemesidir.
Meğer ki, pek mebzul olup da yiyilmeleri sahiplerine ağır
gelmesin.
O halde o meyvalardan bir miktar alınıp orada
yiyilebilir. Fakat toplanıp başka bir yere götürülemez, bu
caiz değildir. (Büyük İslam İlmihali, Ö. N. Bilmen)
İslam’ın devletini kabul etmeyenlere yardımda
buluvermesi sevap yerine günah getirir. İslam birliğini
bozmak, müslümanlara zarar vermek, müslümanların
arasına tefrika sokmak ve bu sebeple küfre zemin
hazırlamak için bir takım dırar mescidi yaptılar. Onun
için kürsüsünde, minberinde açık açık şeriat’tan,
Tevhid’den, İslam’ın devletinden, siyasetinden
bahsedilmeyen mescidlere yardım yapılmaz, oralarda
namaz kılınmaz, hatta fırsat buldukça yıkılıp ve
yakılır!'' (Ümmet-i Muhammed, Sayı 175 ve 176)
4.)Sual: Akıl baliğ bir erkeğin, kendisiyle evlenecek, yani
kendisine nikâh düşecek bir kızla arkadaşlık yapması,
oturup sohbet etmesi, dolaşıp gezmesi dinen caiz midir?
Cevap: İslam dini, erkeğin de kadının da namusunu esas
almış, üzerlerine toz konmamasını, gölge düşmemesini ön
plana alarak, erkekle kadının arasında bir mesafe
olmasını şart koşmuş, bir takım kayıtlara ve ölçülere
bağlamıştır. Nitekim;
a) Ahzap Suresi’nin 59. ayetiyle örtünmeyi emretmiştir;
b) Nur Suresi’nin 30. ve 31. ayetleriyle de hem örtünmeyi
emretmiş, hem de yüzlerinden açık olan yerlerine
tarafların bakmamalarını, gözlerini çevirmelerini keza
emretmiştir;
c) Yine Nur Suresi’nin 31. ayetinde kadınların karşı
tarafı tahrik edecek derecede salına salına ve çalım sata
sata davranmalarını, ayaklarını yere, hareketleri ve
zinetleri duyulsun diye, vurmamalarını tavsiye etmiştir;
d) Peygamberimiz de bir hadis-i şerif’inde koku
sürünerek bir hanımın çarşı ve pazar gibi erkeklerin
görebileceği ve kokularını duyabileceği yerlere
çıkmalarını yasak etmiş hatta zina saymıştır. (Tirmizi,
Ebu Davud)
e) Keza bir erkeğin özellikle genç kadınlarla el
sıkışmasını İslam dini caiz görmemiştir, yani mahzurlu
görmüş ve müsade etmemiştir. (Redd’ül-Muhtar AledDürr’il-Muhtar, c. 1, sf. 377)
f) Yine Peygamberimiz, „Bir erkekle bir kadın tenha
kaldıkları takdirde üçüncüleri şeytan olur!“ demek
suretiyle tenha oturmalarının ve tenha dolaşmalarının
şeytanî bir hareket olup tehlikeli olduğunu beyan
buyurmuştur. (Terğib, Nikâh)
İşte İslam dininin bütün bu emir, tavsiye ve yasakları
3.)Sual: a) Türkiye’deki camilerin hepsi mescid-i dırar
mıdır? b) Türkiye’deki insan ve imamların şeriat’ı isteyip karşısında bir erkeğin bir kızla arkadaşlık yapmasına
istemediklerini bilmeden yardım, zekât ve hayır yapabilir asla müsaade edilmez ve edilemez, günahtır ve haramdır.
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
meçler vermeye, bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üstüne, İslam dünyası'nın
siyasi bir önderi gibi davranmaya başlamıştı.
Halifeliğin Kaldırılması
ikt
iba
s
Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924), son olarak Osmanlı
Hanedanı elinde bulunan halifelik sıfatının, Türkiye CumhuBu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeriyeti tarafından kaldırılması olayıdır. Devletin laikleştirilli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatmesi yolunda yapılmış siyasi bir devrimdir.
ları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine
Halifeliğin birleştirici bir fonksiyonu olması gerekirken bu
getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmedurum tarihte pratik olarak başarılamamıştır. Çoğu zaman
lerinde halifeye ve Osmanlı Hanedanına verilecek ödenek
birkaç yerde birden hilafet görülmüştü. Örneğin, Oskonusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te
manlı'nın hilafetini bazı devletler tanımamış kendi halifekabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ileride saltanat ve
liklerini ilan etmişlerdir.
halifelik iddiasında bulunmamaları için hanedan üyelerinin
de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi. 5 Mart 1924 saOsmanlı Devletinde Halifenin padişah olması teokratik bir
bahı Abdülmecit Efendi ailesiyle birlikte Türk topraklarınyapıya yol açmıştır. Bu teokratik yapı 1 Kasım 1922'de Saldan ayrıldı.
tanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı ile kısmen son
bulmuştu ama Yavuz Sultan Selim zamanından beri Osmanlı
Hilafet yürürlükte kalsın saltanat kaldırılsın iddasını savuDevleti'ni bir din devleti haline getiren halifelik devam etnanlara karşı Mustafa Kemal, hilafet kalırsa bir gün saltamekteydi. Halife de bu durumdan istifade ederek cumhuriyet
natın dirilme ihtimalinin olduğunu söyleyecekti.
rejiminin karşısında ayrı bir kuvvetmiş görüntüsü verip,
İstanbul'da devletten izinsiz resmi törenler düzenliyor, devAbdülmecid Efendi ve saltanat ailesi mensupları, toplam
let bütçesinden kendisine ayrılan parayı az görüyordu. Hali235 kişi yurtdışına çıkarıldı.
fe "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar
da taşıyor, sık sık Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına
Halifeliğin kaldırılmasıyla laik düzene geçiş kolaylaştı. Devçıkıyordu.
rimlere karşı dinin istismar edilmesi engellendi. Daha
bağımsız bir dış politika izleme imkanı doğdu.
Halifenin bu tutumu ve varlığı, devrime karşı olan eski düzen yanlılarını cesaretlendirdiği gibi, devrimler için de büyHalifeliğin kaldırılması, eski rejim taraftarlarını etkisizleşük bir engel teşkil etmekteydi. Bazı basın kuruluşları da hatirmiş, iç ve dış politikada bağımsızlığın sağlanmasına, Avlife yanlısı bir tutum sergilemeleri halifeliği rejim karşısında
rupa ile aynı prensiplerde buluşulmasına yardımcı olmuşgiderek tehlikeli bir güç haline getirmeye başlamıştı.
tur.
Tüm bu sebeplere ilave olarak halifeliğin sembolik bir makam ya da bir dini liderlik makamı olması gerekirken devlet karşısında siyasi bir güç olmaya başlaması, Türkiye
Cumhuriyeti açısından ileride doğabilecek büyük sorunların habercisi niteliğindeydi.
Halifeliğin kaldırılmasıyla bağlantılı olarak Şeriye ve Evkaf
Vekaleti (Diyanet İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak
yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler
de kaldırılmıştır.
En önemli sebep ise halife mevcut oldukça Türkiye Cumhuriyeti'nde yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki
Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de
devrimlerin yapılamayacağı idi.
kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.
Halife sözcüğü Arapça kökenli olup Peygamber'in dünya
işlerine vekaletini anlatır. Hilafet (veya Halifelik), İslami
1928'de yapılan bir değişiklikle " Türkiye Devleti'nin dini
siyasi ve hukuki yönetim makamına ve yönetime verilen
İslamdır" ibaresi kaldırılmış; cumhurbaşkanı ve milletvekilisimdir.
lerinin yemin şekli yeniden düzenlenmişti.
16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son
vermesiyle birlikte halifelik Osmanlı Devleti'ne taşınmıştı.
Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti dini esaslarla yani şeriatla idare edilmeye başladı.
Devletin tüm inançlara saygılı ve eşit mesafede olması, tüm
vatandaşlarının vicdan ve inanç özgürlüğünü tarafsızca koruması, vatandaşlarını dini baskılardan uzak tutması anlamına gelen laiklik, 5 Şubat 1937'de Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa'da yer aldı ve
Saltanatın kaldırılmasından ve VI. Mehmet'in (Padişah Vahdevlet politikası haline geldi.
dettin) İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18
—————————————————Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski
Devletin târifi:
rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan
Devlet demek; nihaî bir teşekkül ve en büyük bir kuruluş,
Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, dedemektir…
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Bazı ulema Islam Devletini şu şekilde târif etmiştir:"Din ve
dünya işlerinde umûmî riyaset!"
Devletin faydalarını bir cümle ile ifade edecek olursak devlet demek; içe karşı bir barınak, dışa karşı bir kaledir. Içe
karşı bir emanetler hazinesi ise dışa karşı da bu emanetlerin
bir muhafızı, bir koruma polisidir. Içe karşı bir tarih
kültürü, bir ilim hazinesi ise, dışa karşı da bir kalkandır ve
nihayet devlet, içe karşı bir terbiye müessesesi ise dışa karşı
da bir tebliğ, bir nümune-i timsal müessesesidir. Ve son olarak devlet; dünyanın cennetidir. Insanoğlunu cennette
imişcesine rahat ettirir; huzur içinde günlerini geçirmesine
ve tatlı bir hayat sürmesine vesile teşkil eder!..
Işte devlet; bu kadar nimete sahib ve bu kadar önemi haiz
olduğundan dolayıdır ki, varsa onu korumak yoksa onu kurmak, erkek-kadın her müslümana farzdır, Allah'ın kesin
emridir. Müslümanın bir gün bile hatta bir saat bile devletsiz ve Halife'siz kalması caiz değildir.
Baksanıza! Ashab Efendilerimiz (Allah kendilerinden razı
olsun!), Peygamber (s.a.v.)'in techiz ve tekfinine Halife seçmeyi takdim ve tercih ettiler de önce Halife'yi seçtiler ve
cenazeyi sonra defnettiler.
Keza Akaid ve Fıkıh kitaplarında;"Sınırları muhafaza, adaleti temin, hakkı ihkak, mütecavizleri tecziye, yetim çocukları evlendirme, zekât mallarını toplayıp, mahalline tevzi, cuma ve bayram namazlarını
kıldırmanın sıhhatı ve nihayet emr-i
mâruf ve nehy-i münker yapma" devletin görevleri arasında yer almaktadır. Bütün bunları yapma ve yerine
getirme farzdır. O halde devlet kurma
ve devlete sahib olma da farzdır. Neden? Çünkü fıkhî bir kaidedir:"Ma yetevakkafu aleyhil farzu fehuve farzun! Yani, o şey ki, bir farzı yerine getirme
ona bağlıdır. Öyle ise o da farzdır!" Demek oluyor ki, Müslümana Devlet, hava ve su gibi lazımdır, Vacibtir.
Vücûbu ise, Kitab, Sünnet ve Icma-i Ümmetle sabittir.
Biz, müslüman bir milletiz; Hazreti Muhammed'in ümmetiyiz; devletimiz olmalıdır ve farzdır. Farz olan bu devlet
Islam devletidir. Ve bugün böyle bir devletimiz yoktur. 3
Mart 1924'den itibaren yoktur. M. Kemal kaldırmıştır. O
gün bu gün bir devlet boşluğu vardır. M. Kemal'in ve onu
takib eden kemalistlerin kurdukları devlet ve hükümetler ise
meşru değildir.
Niye meşru değildir? Ihanet ve hiyanet üzerine kurulmuştur
da ondan; yalan ve aldatma üzerine kurulmuştur da ondan;
milletimiz, oyuna getirilmiştir ve aldatılmıştır da ondan.
Kaldı ki, kendisinin de kemalistlerin de kurdukları ve devam
ettirdikleri devlet, dinsiz bir devlettir, sarhoş bir devlettir,
meyhaneci ve kerhaneci bir devlettir. Kendileri de birer teröristtir. Binaenaleyh, müslümanları temsil edemezler. O
halde müslümanları temsil eden bir devlete ihtiyaç vardır;
yoksa ölenler cahiliyyet ölümü üzerine ölüp giderler.
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI–
Tüm müslümanları ve müslüman kuruluşları birliğe davet
ettik ve dedik ki: "Cemaatler Kur'an etrafında bir araya
gelsin, bir ümmet teşekkül etsin, ümmet de şurasını seçsin,
şura da yeni emirini intihab etsin!.." Kulak veren olmadı.
Kendileri de zaten layık değildi. Çünkü bir kısmı partici, bir
kısmı da tavizci idi!.. Dolayısıyle bunlar birer zalim kuruluşlardır. Zalimler ise Kur'an'ın beyanıyla, Allah'ın ahdine
nail olamazlar. O halde devlet kurma işi yine sizlere kaldı,
ey cemaat! Çünkü sizin ne taviziniz var, ne de partiniz! Her
şeyiniz şeriat'a bağlı, fetvaya dayanmakta!..
Ve netice: Bu şerefi Allah size nasib etti, Elhamdülillah! Işte
şu anda devletsiniz, Allah'ın indinde devletsiniz. (8 Mart
1994)Vatanınız genelde dünya, özelde Anadolu'dur. Allah,
zalimlerin, âsîlerin, kâfirlerin elinden alıp size teslim edecektir.
….
Işte, kemalistlerin Anadolu'daki durumları bundan başka
değildir; ihtilaller, ihtilatlar, isyanlar, ayaklanmalar, baskınlar, katiller ve cinayetler birbirini takib etmede; işyerleri
ve hatta evler hayat tehlikesiyle karşı karşıya; polisler ve
askerler dahi, evlerinden, yer ve yurtlarından çıkarken, acaba akşama
eve dönecek miyiz endişesi içinde;
insanımız, yabancılara işçi olmuş,
devlet ise borçlu düşmuştür; Sözüm
ona hükümet adamları ise emir kulu,
satılmış birer kukla: Işte Bosna faciası, işte Azerbaycan şenaatı, işte
göç kafileleri, işte namusların pay-i
mal oluşu!..
Ve nihayet içte ve dışta insanımızın
sahipsiz kalışı ve işte bütün bunlar
neyi gösteriyor ve neyi isbatlıyor?
Anadolu toprakları üzerinde devletin olmayışını! Değil mi?
Evet bu devlet emir kuludur; Kore'ye asker gönderir, Somali'ye asker gönderir, Incirlik havaüssünden uçakları kaldırır,
Iraklı'yı bombalar!.. Neden? Çünkü, Amerika'nın kuklası,
yahudinin uşağıdır.
Işte bütün bunlar gösteriyor ki, kemalist devlet, müslümanların devleti değildir, kemalist devlet o topraklarda barınma hakkına sahip değildir; Kemalist devlet, güç ve hakimiyyetini Ümmet-i Muhammed'den değil, kâfirlerden ve
kâfir güçlerden almaktadır ve dolayısıyla Anadolu insanını
temsil edemez ve işte edemiyor ve bundan böyle de edemiyecektir.
O halde çekilip gitmeleri ve hakkı sahibine iade etmeleri
şarttır. Etmedikleri takdirde bu ümmet, bunların elinden
hakkını alacaktır; ama er ama geç ve fakat mutlaka alacaktır. Zira bu gidiş, o noktaya doğru bir gidiştir. Bu gidişi durdurmaya ne Selanikli M. Kemal kâfi gelecek ne de Devlet
Güvenlik Mahkemeler'i ve ne de Üniversite rektörleri!...
Bunlarda ne din vardır ne de ilim, ne hukuk vardır ne de
adalet ve nihayet bunlar echel-i cüheladan tecehhül etmiş
birer cahil, robotlaşmış birer uşak!..
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Islam/Ibadet
Said Havva
Hamd, bütün alemlerin Rabbi olan
Allah'a mahsustur. (Fatiha)
Firavun -Alemlerin Rabbi de kimdir?dedi. Musa -Eğer iyice düşünecek
Eğer bu kelimenin geldiği çeşitli anolursanız O göklerin, yerin ve bu ikisi
lamları gözden geçirecek olursan
arasındaki her şeyin Rabbidir- diye
aralarında yakın bir ilişki olduğunu
karşılık verdi. (Şuara,23.24)
görürsün{Sebebine gelince ancak
Yaptığımız bu kısa incelemeden
kendisine belirli bir biçimde tapılan
açıkça anlaşılıyor ki, bir müslüman
kimse karşısındakileri hapsedebilir,
"La ilahe illallah (Allah'tan başka
hareket serbestisinden alıkoyabilir.
ilah yoktur)" derken aynı anda şöyle
Öte yandan ben kime taparsam ondan
demiş olmaktadır; Gerçek anlamda
ayrılmaz olurum, ona saygı gösteriAllah'tan başka güvenilecek, sığınılarim, kendisine itaat ederim, iradesine
cak, sevilecek, tapılacak, itaat
boyun eğerim ve onun için özgüredilecek, saygı duyulacak, başvurulalüğümden fedakarlık ederim. Buna
cak, hiç bir merci yoktur. Gerçek
göre Mabud kelimesi, "sahib, itaat
mülk sahibi, gerçek efendi ve gerçek
edilen, sayılan ve bağlanılan kimse"
egemen yalnız O'dur. O'na güvenmek
gibi anlamlara gelir. Bu açıklamavacip, O' ndan başkasına sığınmak
ların ışığı altında ben "Allah'dan başbatıldır (yersiz ve geçersizdir). O'nu
ka hiç bir mabud yoktur" deyince bu
sevmek farzdır, O'ndan başka biri
sözüm gerek benim ve gerekse benim
ancak O izin verdiği takdirde
dlışımdaki hiç bir kimsenin Allah'dan
sevilebilir. Ibadet ve kulluk
başka hiç bir sahibi, hiç bir itaat
B
ir
çok
kimse
Şahadet
Cümleciklerini
ancak O'na sunulabilir. O yalnız
ve saygı mercii, hiç bir bağlanacağı kimse veya nesne yoktur"
dile getirince veya kendisine bir müslü- başına benim malikimdir. Buna
anlamını ifade etmektedir.
man ismi takınca artık hiç; bir şeyin onu göre O'nun izni olmaksızın
O'ndan başkasına itaat etmem.
Gerçekten Kur'an-ı Kerim'i inIslam'dan çıkaramayacağını sanır. Oysa Yüceltilmeğe layık olan tek
celediğimiz takdirde saydığımız
bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü kişiyi
O'dur, sırf O'na bağlanırım.
bu anlamların sadece yüce AlIslamdan çıkaran, dile getirmiş olduğu Insanları yöneltme, onları
lah'ın -C.C.- özellikleri arasında
egemenliği altında bulundurma
olduklarını görürüz. Nitekim
Şahadet kelimesinin etkisini yok eden
yetkisi, kayıtsız şartsız olarak
Allah -C.C.- şöyle buyuruyor:
(bozan) çok şey vardır.
sırf O'na aittir. Emretme,
De ki: Sığınırım ben, Insanla-rın
yasaklama,
helal sayma ve
Rabbine, Insanların Melikine,
yoksa
deve
sürüsü
sahibi
midir?"
haram
kılma
yetkisi
yalnız O'na aittir.
Insanların Ilahına. (Nas,1-3)
Bu
anlamlar
arasındaki
alaka
açıktır.
Başka
bir
deyimle
kanun
koyma
Göklerin ve yeryüzünün egemenliği
yetkisi O'nun tekelindedir, O'nun
Allahın tekelindedir. (Ali-Imran, 189) Çünkü Malik olan, yönetir, gözetir,
düzenler ve yetiştirir. Bunun yanında dışında bir yasama otoritesi yoktur. O
De ki; :Allah'a ve peygambere itaat
Yetiştiren in de egemenliği otoritesi
celal ve eksiklikten uzaktır: O'ndan
ediniz.(Ali-Imran, 32)
ve
bir
çeşit
malikliği
oIur.
başka ilah yoktur."
Peygambere yapılan itaat, aslında
Kelimenin
bu
anlamlarını
yüce
AIISaydığımız bu özellik ve yetkilerden
Allah'a karşı gösterilmiş bir itaat deah'ın-c.c.zatına
uygularsak
"Allah
herhangi birini O'nun izni olmaksızın
mektir. Nitekim aşağıdaki ayet bunu
her şeyin malikidir, varlığın efendisi- insanlardan birine yaklaştırarak bu
açıkça belirtiyor:Kim peygambere
itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. dir, egemenidir. Ondan başka hiç bir özellik ve yetkiyi özünden saptırmak,
egemen ve efendi yoktur. Bütün
Allah'ın yetkilerinden birini
(Nisa,80)
varlıkları
yaratan,
yetiştiren,
düzenbilmemek, tanımamak anlamına gelir.
Ey mü'minler, Allah'dan gerektiği
leyen
ve
gözeten
O'dur.
Nitekim O şöyle buyuruyor:
şekilde korkunuz ve mutlaka
Eğer
Kur'an-ı
Kerim'i
dikkatle
okurmüslüman olarak can veriniz. (Alisak şu anlamların da yüce Allahın
De ki; Allah sadece açık- gizli bütün
Imran, 102)
özellikleri arasında sayıldığını görü- kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı,
Kulluğun, karşıtı, zıd anlamlısı
rüz. Şöyle ki: Haberiniz olsun ki, ya- Allah'ın hakkında hiçbir delil
Efendiliktir. Kendisine tapılan, yani
ratma ve buyurma yetkisi O'na aittir. indirmediği şeyleri O'na ortak
kulluk sunulan merci, efendi, bir
(Araf,54)
koşmanızı ve Allah hakkında
başka deyimle ilahdır. Tıpkı
Egemenlik,
(halkimiyyet)
sadece
Albilmediklerinizi söylemeyi haram
Kur'an'da buyurulduğu gibi: De ki:
lah'a
mahsustur
(Enam,
57-Yusuf,40)
kıldı. (Araf, 33)
Sığınırım ben, Insanların
ISLAMIN RUKÜNLERI1. KELIME-I ŞAHADET (3)
Sayfa 10
Rabbine,Insanların Melikine,
Insanların Ilahına. (Nas,1-3)
O halde "Rabb" kelimesi ne
demektir? Ra ve çift (şeddeli) ba
harflerinden oluşan bu kelimenin
geldiği başlıca anlamlar
şunlardır:
a) "Rabbel velede, Rabbel daya" yani
"Yetiştirdi, büyüttü, düzeltti, ilgilendi,
baktı, korudu" demektir..
b) "Rabbe fulanın kavmehum,
Rabbeydel kavme" yani "Onlara
egemen oldun, onları yönettin. Onlar
da sana boyun eğdiler, etrafında
toplandılar" anlamına gelir.
c) "Rabb-ud dar, Rabb-ul ibl" yani
"evin (veya devenin) sahibi, maliki"
demektir. Nitekim Peygamberimiz
(SAV) bir hadisinde birinden
sözederken "E Rabb-u ganemin, em
Rabb-u ibilin buyuruyor. Yani "söz
konusu kimse koyun sürüsü sahibi mi,
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Siyer/Davet
5- Cahiliyyet Ve Ondaki Hanîflik Kalıntıları
İslâm Dini, Cenâb-ı Hakk'ın peygamberler babası Hz. İbrahim (a.s.) ile gönderdiği «Haniflik» dininin sadece bir
uzantısıdır. Kur'ân-ı Kerîm,... «Allah uğrunda hakkıyla cihad edin, Sizi O seçti. Din (işlerinde) de üzerinize hiçbir
güçlük yüklemedi. Babanız Ibrahim'in dininde olduğu gibi.
Daha önce ve bu Kur'an'da da peygamberin size şahid olması sizin de insanlara şahid olmanız için size Müslüman
adını veren Odur...(Hacc;78)
Arapların, Ismail (a.s.)'ın çocuklarından olduklarını herkes
bilir… Yâni; Allah'ın birliğine iman, O'na ibâdet, O'nun koyduğu yasakları çiğnememe, kutsal olarak belirlediği şeyleri
kutsal kabul etme gibi ilkelere mirasçı oldular. Bu kutsal olan
şeylerin başında; Kabe'yi takdis ve ta'zim, sa'y, tavaf v.s. ye
hürmet, onu korumak, hizmetini ve bakımını yapmak gelmektedir.
Aradan uzun zaman geçip, asırlar birbirini kovalayınca,
diğer millet ve ümmetler gibi; Arapların da gözünü cehalet
bürüdü... Kötü niyyetli kişiler, onların
arasına sinsice, bâtıl fikirlerini soktular. Araplar da babalarından miras
katan ilâhi prensiplerle, bu bâtıl fikirleri birbirine karıştırdılar...
Arapların arasına şirki sokan ve putlara tapmalarını teşvik eden ilk kişi, Amr
bin Lühayy bin Kam'a'dır ki, bu adam
aynı zamanda Huzâa kabilesinin dedesidir. İbn Ishâk, Ebû Hüreyre'nin şöyle
dediğini rivayet-eder: «Ben, Resûlullah (s.a.v.)'ın Eksem bin el-Cevn elHuzâî'ye şöyle dediğini duydum: «Yâ
Ekseml Ben, Amr bin Lühayy bin Kam'a bin Hındif'i cehennemde barsaklarını sürükler bir halde gördüm. Şimdiye kadar ne senin ona, ne de onun sana benzediği kadar bir adamı
gördüm.» Bunun üzerine Eksem: «Ya Resûlâllah! Onun benzerliğinin bana bir zararı dokunabilir mi?» diye soıdu. Hz.
Peygamber de: «Hayır, sen mü'minsin, o ise kâfir. İsmail
(a.s.)'in dinini bozan, putları diken, Bahire, Şaibe, Vasile ve
Hami adaklarını ilk icad eden adam odur» buyurdu.
B.Çobanoğlu
Müşriklerin câhiliyye hayatları, hanifliğin prensip ve âdetlerinden belli bir miktar karışmış olarak devam ediyordu... Hac
ve Umre'de telbiye yaptıkları gibi... Kinâne ve Kureyş kabileleri, telbiye yaptıkları zaman şöyle diyorlardı:
«Buyur, Allah'ım buyur! (Senin emrine her zaman hazırım.)
Buyur, senin ortağın yoktur. Ancak senin bir ortağın vardır
ki, o da senin hükmün altındadır. Sen ona ve onun sahip olduklarına hükmedersin.»...
Özet olarak, Arap Tarihinin gelişmesi, ancak peygamberler
babası Hz. İbrahim ile gönderilen kolay Hanîflik dininin
gölgesinde tamamlandı. Arapların yaşayışını Tevhid akidesi,
hidâyet nuru ve iman kaplamıştı. Sonradan Araplar zamanın
geçmesi ve asırların birbirini takibi, peygamber asrının
uzaklaşmasıyla bu hak yoldan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. Tarihle birlikte yavaş bir seyir takib eden, zamanla
zayıflayan ve yıldan yıla taraftarları azalan Haniflik dininin
kalıntıları devam etmekle birlikte; Arapların yaşayışı, şirkin
karanlığı ve fikri sapıklıklarla bulanmaya başladı.
Hanif dininin meş'alesi, Hâtemü'lEnbiyâ Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği ile yeniden alevlenince, şu
uzun zaman aralığında, sapıklık ve
cehaletten dolayı pörsüyen herşeye,
ilâhî vahiy can getirdi. Bütün bu karanlıkları yok etti. Hak ve adalet prensipleriyle, İman ve Tevhid nuruyla bulunduğu yeri aydınlattı, ilâhi şeriatların, sabitleştirmiş ve Hz. İbrahim'in
getirdiği ve ilâhî şeriatların kabul ettiği Haniflik dininin kalıntılarına - ki
hayat onların sayesinde yeni nurun
kaynağına kavuşmuştur…
Şurası da bilinen bir gerçektir ki; bir araştırmacı yapacağı
araştırmada, kafasındaki peşin fikirlerin tümünü atmadıkça;
yapacağı çalışmanın kendisini gerçeğe götürmesi mümkün
değildir.
Bundan dolayıdır ki; biz bir hakikata ulaşmaya gayret ediyor
sak ve yalnızca hakikati gaye ediniyorsak ya da insanlara
karşı yalan söylemek istemiyorsak; her aklî delili ve tarihî
olayı ibret gözüyle ele alıp, değerlendirmemiz gerekir. Aksi
Şu kadar var ki, onların arasında -her ne kadar zamanla
sayıları azda olsa da- Hanîflik yolu üzerine yürüyerek Tevhid halde, araştırmamızın durumu ve gerçekle ilgisi ne oranda
akidesine sımsıkı bağlı insanlar hayatlarını sürdürüyorlardı. olursa olsun; eğer biz, diğer in-sanları muayyen bir fikre
sevketmeyi amaç edinmişsek, taassup türünden bir araştırma
O kisiler ölümden sonra dirilmeyi, Haşir ve Neşr'i tasdik
yapmış oluruz.
ediyorlar, Allah'ın itaatkâr kullara sevab, âsilere de ceza
vereceğine inanıyorlardı. Yine bu kişiler, Arapların, sapık
düşünce ve görüşlerle, putlara tapma gibi ortaya çıkardıkları İngiliz Şarkiyatçısı Dr. Gibb'in «Dini Fikrin Yapısı» adlı kitabı okunursa onda, kör taassubun bu insanlara neler
yeni âdetlerden nefret ediyorlardı. Kuss bin Saidetü'l-Iyâdi
Riabu'ş-Şenni, Rahib Bahira gibi birçoklari Hanifliğe inanan yaptırdığı görülebilir...
insanlar olarak şöhret bulmuşlardı..
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Hanımlar Köşesi
Tesettürlü olmayan Müslüman
Hanımlara…(8)
Modern sömürü dünyası çağdaşlık
ilericilik kadın hakları demokrasi
hürriyet eşitlik adına halkı müslüman
olan ülkeleri sömürebilmek için tarih
boyunca müslüman kadınları iffetlerinden
soyutlamak ve aile bağlarını koparmakla
emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu
yazılarımız bu tuzaklara dikkat çekmek ,
tesettürlü Müslümanları uyandırmak ve
tesettürlü olmayanları da uyarmaktır..
Tesettürlü olmayan Müslüman
Hanımların ve Genç kızların kendileri
öne sürdükleri veya başkaları
tarafından öne sürülen Bahaneler ve
Şüphelerin başlıcaları şunlardır:
HICAB DEĞIL ADET/MODA
Bazı örtüsüz kardeşimiz tesettürün
mecbur olmadığını, bunun sadece bir
Adet veya modadan ibaret olduğu
şeklinde karşılık verirler. "Bu
böyle olduğu müddetçe niye uygulayalım ki" der ve ardından da
size bildiği bir sürü örnek ve bazı
kapalı hanımlar hakkında duyduğu türlü hikayeler anlatırlar.
Bu şüpheye yanıt vermeden evvel
örtünme çeşitlerini sunmamızda
fayda var.
1. Bedensel kusurların gizleyebilmek için örtünenler.
2. Evlenebilmek için örtünenler
ki daha öncede belirttiğim gibi
dindar olsun olmasın erkeklerin çoğu
kapalı kızları tercih etmektedir.
F.Betül Hanım
açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i
kerimeleri Peygamber efendimiz
açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir.
Bu husustaki tartışmalar kasıtlıdır.
Kur'an-ı kerimde genel olarak her şey,
kısa olarak bildirilmiştir. Bunları
Peygamber efendimiz açıklamış, o
günden beri uygulanmıştır.
erkeklere bakmaktan] sakınsınlar,
ırzlarını korusunlar, [el, yüz ] görünen
kısmı hariç, ziynetlerini [Saç ve gerdan, ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar
[saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!)
[Nur 31]
Bu âyette kadınların başörtüsünü sadece yakasına örteceği, baş ve vücudunun
Bunun için Kur'an-ı kerimdeki bir
diğer yerlerini örtmenin gerekmediği
âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'an anlaşılabilir. Gözünü neden sakınacak,
tercümesine bakmak çok yanlış olur.
ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksad
Herkes Kur'an-ı kerimden hüküm
nedir? Kına, sürme boya mıdır, altın,
çıkarabilseydi, hadis-i şerifler lüzumsuz gümüş gibi ziynetler midir? Bu hususlar
olurdu.
açık değildir, hadis-i şerifle bildirilmişHırsızlık suçtur. Bir hakim, kanunları
tir. Bir âyet-i kerime de şöyle:
esas almadan, sırf Anayasaya göre bir
hırsıza ceza veremez. Çünkü hırsızlığın (Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve
cezası açıkça Anayasada
müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarbildirilmemiştir. Birçok hükümler
ken] cilbablarını [dış kıyafetlerini] giykanunlarla açıklanmıştır.
melerini söyle! Bu, onların tanınıp,
eza görmemelerine daha uygundur.) [Ahzab 59]
Bu tercümeye bakıp "Kadın,
tanınıp eza edilmemesi için dış
elbise giyer. Tanınıp eza edilmezse, çıplak gezebilir" diyenler
çıkmıştır. Bu âyetleri Resul (SAV)
nasıl açıkladığına bakmalıdır.
Hadis-i şerifte : (Kadının [yüz ve
iki elinden başka] bütün bedeni
avrettir.)
Hazret-i Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah efendimiz baldızına
Bunun gibi, dinimizin bir hükmünü
bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip, (Ya
öğrenmek için herkes Kur'an-ı kerime
Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gebakıp anlayamaz. Kur'an-ı kerim, hadis lince, yüz ve elleri hariç, vücudunu
3. Allah’ın kendine yasak ettiği işleri
-i şeriflerle açıklanmıştır. Hadis-i
erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu
kamufle etmek için örtünenler, bunlar şerifleri de anlamak büyük ilim işidir.
Davud)
hicabı sayesinde ailelerinin güvenini
Bunları da İslam âlimleri açıklamıştır.
kazanır ve şüphe odağı olmaktan
Onun için hiç kimseye Kur'an tercümesi Hazret-i Âişe validemiz buyurdu ki:
okumasını tavsiye etmiyoruz.Tefsir
çıkarlar. Böylece rahatlıkla, hiçbir
(İlk muhacir kadınlara Allah rahmet
okumasını tavsiye ederiz. Bir okuyucu
engellemeyle karşılaşmadan istediği
etsin! Tesettür âyeti inince, hemen
"Kur'an tercümesi, okuyarak dinsiz
saatte istediği yere gidebilirler.
futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyoldum"
diye
acı
bir
itirafta
bulunmuştu.
urdu. (Buhari, Nesai)
4. Modayı takip etmek için örtünenler;
bu "Batı Tarzı örtünme" de denilen
Tıp kitabı okuyarak, ilaç yapmak ve
Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i
çeşittir ki saçlarından bir tutam ve/
hastaya teşhis koymak yanlıştır. Kur'an kerimeyi kendi görüşüne göre tefsir
veya boynu açıktadır. Vucut hatlarını tercümesinden hüküm çıkarmak bundan
edip bu farzı inkâr etmek küfürdür.
belli eden, içi seçileçek kadar ince
daha büyük yanlıştır. Çünkü yanlış ilaç
olan ve uzunluğu bacakların yarısma kullanan ölebilir. Fakat yanlış hüküm
Bir kadın açık gezse kâfir olmaz, sadece
çıkaran imanını kaybedip, sonsuz azaba günah işlemiş olur. Fakat kapanmanın
varan bir elbise giyerler ki bu da zadüşebilir.
man zaman yerini pantalona bırakır
lüzumsuz olduğunu söylerse dinden
Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
çıkar. Günah ile küfür farklıdır.
Kadınların tesettürü kesin olarak
(Mümin kadınlara söyle: [Yabancı
Sayfa 12
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Suffa Mektebi
Temel Meseleler
TEŞRİ'DE GAYE VE HEDEFLER
Allahu tealanın Şeriatı/ Dini göndermesindeki Maksadı nedir?
1- 3 Tâ, Hâ, Ey Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya
düşesin diye indirmedik. Ancak Allah'tan korkan kimse
için bir öğüt olarak (indirdik.)
hükümdür.
Şer`î deliller, Şer`î hükümleri çıkarma yolları. Edille, delil
kelimesinin çoğuludur.
Delil de, kendisiyle, arzulanan bir amaca ulaşılan rehber, kaynak, dayanak demektir.
Edille-i Şer`iyye, genel anlamda Islâm hukukunun esaları/
kaynakları demektir.
Diğer bir ifadeyle, edille-i şer`iyye, hüküm çıkarmada başvurulan esaslar olarak ifade edilebilir.
Makâsıd-ı Şerîa:
Kısaca Makâsıd-ı Şerîa: Bütün hükümlerde Din/Şeriat için
düşünülen hedef ve manalar demektir.
Başka bir tarifle, Şâri'in Şeriatın hükümlerinden her birine
yerleştirdiği gaye ve sırlar demektir.
Deliller, bilginin kaynağı bakımından aklî delil ve naklî delil
şeklinde ikiye ayrılır.
Naklî delil, Fıkıhçılara göre, oluşumunda müçtehidin katkısı
olmayan, Şâri'den nakledilen şer'î asıllardır. Bunlar da Kitap ve
Sünnetten ibarettir.
Şâri' Teâlâ'nın, Şerîatı vaz´ etmesindeki amacının Dünyevî ve
Uhrevî Maslahatların gerçekleştirilmesidir. Yani Allahu
tealanın hüküm koymaktaki maksadı/gayesi insanlar için
faydalı olanı celb, zararlı olanı
def etmek suretiyle onların
maslahatına olanı
gerçekleştirmektir. Bu
Maslahatlar çesitlidir. Şeriatin
hükümlerinin gözden geçirilmesi
sonucu tesbit edilmiştir ki hükmü
koyan bunları koyarken
insanların maslahatını gözetmiş,
maslahatlardan hiç bir şeyi ihmal
etmemiştir.
Bunların herkesçe bilinmesi
zaruridir:
Müctehid hüküm istinbat
ederken, nassları anlarken, her
hangi bir hadisenin hükmünü verebilmek için nassları anlaması
lazımdır ki onları o hadiseye tatbik edebilsin. Tearuz eden
delillerin arasını tevfik etmek isterse hükümlerin
konulmasındaki gaye ve hedeflerden istifade etmelidir. Yeni bir
mesele hakkında kıyas ile Allah'ın hükmünü beyan etmesi
lazım gelirse dikkatle şeriatın hedef ve maksadlarını
araştırmalıdır.
Mukallid, Müctehid olmayanın da Ahkamın sırlarına muttali
olabilmesi için bunları bilmesi zaruridir.
Hükümler ister teklîfî, ister vaz'î olsun (Makâsıd-ı Şerîanın
beyanı hakkındaki) bu kaidenin bilinmesi zarurîdir.
Her hükümde şu üç şeyin bulunduğunu anladığımız zaman
şeriat çerçevesi içinde bu kaidenin yeri kendiliğinden tesbit
edilmiş olur: Hükmün illeti, hikmeti ve gayesi.
Aklî delil, Fıkıhçılara göre, naklî delil ile bağlantılı olmakla
birlikte, aklî muhakeme ve beşerî yorumun ağırlıkta olduğu,
oluşmasında müçtehidin katkısının bulunduğu delillerdir.
Inşallah bu Sayfamızda, şimdi kısaca yazdığımız
Islamın Temel Meselelerini açıklayacağız...
Şer'î delil : Ister kat'î Ister zannî
olsun kendisinden şer'î bir hüküm
istinbât edilen delildir.
Bunun için delil, delâleti kat'î
olan ve zannî olan olmak üzere
iki kısma ayrılır.
Deliller iki kısımdır:
a) Âlimlerin cumhuru tarafından
kabul edilen müttefekun aleyh
(üzerinde ittifak edilen) deliller ki bunlar Kitap, Sünnet, Icmâ ve
Kıyastır,
b) Muhtelefun fîh (üzerinde ihtilâf edilen) deliller. İstihsan,
Mesâlih-i Mürsele, Istishab, Örf, Sahabe mezhebi, Önceki
şeriatler ve Seddi Zerâyi' olmak üzere yedi tanedir.
Müttefekun aleyh (üzerinde ittifak edilen) deliller uyulması
farz olan delillerdir. Ancak bunlarla istidlal yapılırken şu
tertibe riâyet edilir: Önce Kitap, sonra Sünnet, sonra Icmâ,
sonra Kıyas...
Bu delillere uyulmasının vacib olduğuna dair delil şu ayeti
kerimedir: "Ey iman edenler! Allah'a (c.c.) itaat edin, Rasûle ve
sizden emir sahiplerine itaat edin: Herhangi bir şeyde
anlaşmızlığa düşersiniz -eğer Allah'a ve âhiret gününe iman
ediyorsanız- onu Allah'a ve Rasûle havale edin" (Nisa: 4/59)
Maslahat;Sözlükte "menfaat, fayda, yarar, bir şeyin düzgün,
doğru ve uygun olması" anlamlarına gelen maslahat, fıkıh
usulünde, âyet ve hadislerin yorumlanmasında veya hakkında
nass bulunmayan konularda içtihad edilirken gözetilen ve din
açısından muteber olan yararlara denir. Başka bir ifadeyle
maslahat, menfaatin celbi yahut zararın giderilmesi demektir.
Çoğulu mesâlihtir.
İslâm dininin getirmiş olduğu kuralların tamamı insanların
yararınadır. Ancak bu kuralların anlaşılabilmesi için, dinin esas
2- Vaz’í Hüküm:Şâri’in, bir şeyi bir başka şey için sebep veya almış olduğu yararların fert ve toplum dengesi içerisinde
şart kılmasıdır. Ramazan Orucunun farz olması, Ramazan
mütalaa edilmelidir. Toplumun yararı için ferdin ezilmemesi,
ayının başlamasıyla mümkündür. Öyleyse Ramazan Hilâl’inin ferdin yararı için toplumun menfaatlerinin feda edilmemesi
görülmesi Orucun farz olusuna bir sebeptir, bu vaz’í bir
gerekir.
Hüküm, Islâm hukukunda, Allah ve Rasûlünün emir, yasak,
muhayyer bırakma özelliklerini taşıyan prensipleridir.
1-Teklifí Hüküm:Şâri’nin (Şeriat koyucunun), mükelleften bir
fiili yapmasını veya yapmamasını istemesidir.
Şâri’, bir seyin yapılmasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda
istemişse buna ‘Farz/Vacip’, kesin ve bağlayıcı olmayan bir
tarzda istemişse buna ‘mendup’ denir.
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Sohbetler/Düşünceler
KUR´ÂNDA GENÇLER
Misafir Kalemler
bağlamında verilmek istenen mesajlardan bahs etmek
istiyoruz.
Öncelikle, gençlik kavramının kısa bir tanımyla söze
başlamak istiyoruz. BM´nin tanımına göre, Genç, 15- Insanoğlunu yaratan ve onun ruh ve beden yapısını en
25 yaşlarıarasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak iyi şekilde bilen Allah Teâlâ, gönderdiği kitaplarda
gerek peygamberlerin ve gerekse kendisine iman eden
için çalışmayan ve ayrı bir evi bulunmayan kişidir.
şahsiyetlerin gençlik dönemlerinde başlarından geçen
ibretli hadiseleri anlatarak sonraki müminlere çarpıcı
Psikolojide ise gençlik, ergenlik çağı (buluğ) öncesi
dönemden başlayarak 20-25 yaşlarına kadar ki yılları örnekler vermiştir. Gerçekten de ayetlere bu açıdan
bakı ldığında, Hz. Âdemin oğullarından başlayarak
kapsayan zaman dilimi olarak kabul edilmektedir.
aktarılan genç şahsiyetlerin ibretli hikayelerinde, Habil
Buna göre, yaklaş k 10-13 yıllık bir dönemi ifade eden ve Kabil adlı iki kardeşin trajik öyküsünü, Hz. Ibrabir kavramdır gençlik... Bu dönem içinde insanoğlunun himin sarsılmaz imanıyla bütünleşmiş tevhid mücadehangi özelliklere sahip olduğu, hangi duyguların tesir- lesini, Hz. Yusufun iffetini ve sabrını , Hz.Musanın
inde kaldığı ve hangi psikolojik şartların kendisine yön delikanlı tavırlarını , Ashab-ı Kehfin inançlarındaki
verdiği gibi hususlarda bazı tespitlerde bulunmak tabii samimiyetlerini ve nihayet Hz. Meryemin ibadet aşkıyla örülü teslimiyetini son derece net bir şekilde görki önemlidir. Ancak bir tebliğin sınırlarını aşacak demek mümkündür.
rece kapsamlı olan bu çağa
biz ana hatlarıyla değinerek ...ayetlere bakıldığında, Hz. Âdemin oğul- Bu örnekler, en yalın ve en
tabii şekliyle aktarılarak, adeasıl konumuza geçmek nilarından
başlayarak
aktarılan
genç
şahsita sonraki nesillere öryetindeyiz.
yetlerin ibretli hikayelerinde, Habil ve
neklikleri sağlanmak istenGençlik çağını genel
miştir. Dolaysıyla diyebiliriz
Kabil
adlı
iki
kardeşin
trajik
öyküsünü,
anlamda bir değerlendirki, şayet tebliğimiz, bakir bir
Hz. Ibrahimin sarsılmaz imanıyla
meye tâbi tutarsak, bu
çağın, bir takım fizyolojik
bütünleşmiş tevhid mücadelesini, Hz. Yu- alan olarak gördüğümüz
Kur´ânda gençlik değerleri
gelişme ve değişmeler
sufun iffetini ve sabrını , Hz. Musanın
ve günümüze yansıyan yönyanında, ruhsal bakımdan
delikanlı tavırlarını , Ashab-ı Kehfin
leri konusunda, yeni birtakım
da pek çok değişikliği
inançlarındaki samimiyetlerini ve nihayet çalışmaların yapılmasının
beraberinde getirdiğini
Hz. Meryemin ibadet aşkıyla örülü tesönemli bir gereklilik olduğu
görürüz. Duygusal iniş
limiyetini
son
derece
net
bir
şekilde
konusunda eğer bir kapı araçıkışların, davranışlardaki
layabilirse, bu bizim için bir
görmek
mümkündür.
tutarsızlığın sıkça yaşandığı
bahtiyarlık vesilesi olacaktır.
bir dönemdir gençlik çağı.
Yine, zihnî uyanışın, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığı, ilk sevgilerin Kur´ân-i Kerim de 6 yerde geçen belağe eşüddeh kavfilizlenip sıkı arkadaşlıkların kurulduğu yıllardır gen- ramı, genel manada ergenlik çağına ulaşmak şeklinde
çlik yılları… Gençler hakseverdirler, yardıma hazırdır- anlaşılmaktadır.
lar, haksızlıklara ve düzensizliklere karşı sabırsızdır- Gençlik Psikolojisi kaynakların da bu dönemi, aynı
zamanda gençlik çanğının başlangıc olarak kabul etlar. Kendi kişiliklerini kanıtlama ve bağımsızlıklarını
kazanma çabası içindedirler. Bir amaca yönelmek, yeni mektedirler.
değerlere bağlanmak isterler. Inançları uğruna
Kur´ân da bazı ayetlerde, doğrudan genç anlamına gemücadele eder ve her türlü fedakârlığa katlanırlar…
len fetâ kelimesi ve bundan türeyen isimlere rastlanBu olumlu yönlerine ek olarak gençlik çağını insan
maktadır. Bu anlamda Kur´ân-ı Kerim de genç veya
hayatının şekil almaya en müsait dönemi olarak
görenler de vardır. Buna göre, gençlik çağındaki etkile- gençler manasına gelen fetâ veya fitye kelimeleri ve
bunlardan türeyen isimler toplam olarak 9 yerde
şim belki de insan için diğer dönemlerde olmayacak
geçmektedir. Ancak bu ayetler dışında da, gençlik
kadar güçlüdür.
çağından ve gençlerden bahsedildiğini söyleyebileBirçok yönden ve farklı perspektiflerle ele alınabilecek ceğimiz daha pek çok ayet mevcuttur. Bununla
beraber, biz bundan sonraki satırlarda, gerek dolaylı
zenginliğe sahip olan gençlik çağı üzerine söylenenlerle ilgili bilgileri, konuyla alâkalı eserlere havale yönden, gerekse doğrudan gençlerden ve gençlik değerlerinden bahseden ayetleri ele alarak incelemeye
ederek, ilgili ayetler ışığında, Kur´ân-ı Kerim de adı
çalıacağız.
geçen genç şahsiyetlerden ve gençlik değerleri
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Basından Seçmeler
Birincisi, Çin’in Afrika içinde yol almasını engellemek,
Kur'an'a Davet Platformu, Mali' ye yönelik gerçekleşen emper bunun içinde içerideki işbirlikçilerinin durumunu yeniden
güçlendirmek ve tabi sömürüye devam etmek için oradadırlar.
yalist müdahaleye karşı İslami güçlerin yanında olduğunu
Şimdi Mali konusuna bizim liberaller nasıl bakar derseniz,
açıkladı.
çok basit. Orada Müslümanlar eziliyorlar ama zaten orası
eskiden de, Fransız sömürgesiydi. Ya da, El Kaide var, aşırı
dinciler var. Özetle, demokrasi götürecek bir bahaneleri muhakkak vardır.
Haklı, güçlü ve ülkenin gerçek sahibi olan halk, işbirlikçilere kaşı harekete geçtiği için Batı müdahalesi gelmiştir.
Gene birçok insan ölecek, gene halk ezilmeye devam edecektir. Bakalım, Müslüman(?) Başbakan Batının bu müdahalesine
nasıl bir yorum bulacaktır. Yoksa sessiz mi kalacaktır? Pensilvanya’daki orada ölen Müslümanlar için bakalım neler yumurtlayacaktır. Türkiye, Libya’da olduğu gibi, Fransa’ya
destek mi verecektir? Ne de olsa emperyalizme karşı sorumluÜlke çapında İslami hassasiyete sahip bağımsız çalışma
lukları var. Afganistan’da neden asker bulunduruyoruz sorugruplarının bir araya gelmesiyle oluşturulan Kur'an'a Davet
suna, bizim sorumluluklarımız var demedi mi?
Platformu'nun yaptığı açıklamada, Mali'de emperyalizmin ve ————————————————————————uşaklarının sebep olduğu katliamlara karşı mücadele eden
Hamas: Abbas’ın başkanlığı konusunda anlaştık
İslami direnişin desteklenmesi gerektiğine işaret edilerek,
"Altından elmasa, uranyumdan bakıra tonlarca maden rezervi- Hamas, kurulması beklenen Filistin ulusal birlik hükümetine
Mahmud Abbas’ın başkanlık etmesi konusunda herhangi bir
ne sahip olmakla birlikte dünyanın en fakir 5. Ülkesi olmaya
problem olmadığını açıkladı.
mahkûm edilmiş, kaynakları işgalci Fransa tarafından sömürülmüş ve halen sömürülmeye devam edilen Mali’nin, Fransız Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Musa Ebu Merzuk,
Filistin televizyonuna verdiği röportajında yeni Filistin hüküsömürge artığı laik uşaklardan kurtarılıp bağımsız İslami bir
metinin Mahmud Abbas’ın başkanlığında olması konusunda
yönetime kavuşturulması en büyük arzumuzdur." deniliyor.
anlaşmaya vardıklarını belirtti.
———————————————————————
Ebu Merzuk, “ancak hükümetin kuruluş süreci ve hükümet
Fransa Mali’ye neden saldırdı?
üyelerinin seçimi, Filistin’deki tüm taraflarla istişareler sonuNüfusunun % 99’u Müslüman olan ve 1 200 000 km² toprağa cu belirlenecek; çünkü hepimiz, ulusal uzlaşmayı destekleyesahip Mali’ye Fransa neden gene saldırdı?
cek ve bunun için çalışacak bir hükümet kurmak istiyoruz”
Türk aydını, Kuzey Afrika’daki birkaç ülkeyi bilir, Afrika’nın dedi.
güneyine doğru olan diğer ülkeler ile ilgilenmez.
İsrail’deki seçim sonuçlarına da değinen Musa Ebu Merzuk,
Bilgi sahibi de değildir. Derdim, coğrafi ve tarihi bilgi vermek İsrail seçimlerinde her biri bir diğerinden daha aşırı ve radikal
değil. Ancak konuyu anlamak için çok kısa coğrafi bilgiye
partilere oy verildiğini belirterek “Filistin halkına karşı olan
ihtiyaç var.
bu aşırı ve radikal partilere karşı bizim de birlik olmamız geMali; Batı Afrika İmparatorluğunun, emperyalist saldırı- rekmektedir” dedi.
lar sonucu parçalanmasından meydana gelmiştir. Zaten
Musa Ebu Merzuk, Hamas siyasi büro başkanlık seçiminin
haritaya bakılırsa, sınırların çok garip bir şekilde, Fransız
ertelenmesinin de Hamas içerisindeki ihtilaflardan kaycetveli ile çizilmiş olduğu görülür.
naklandığına ilişkin iddiaları ise reddetti.
Batısında Moritanya, Kuzeyinde Cezayir, güney ve doğusunda ————————————————————————Nijer bulunur. Yarı başkanlıkla yönetilen bir cumhuriyettir.
Katar’dan Netanyahu’ya 3 Milyon Dolarlık bağış
Kişi başına yaklaşık bin dolar gelirleri vardır. Nijer Nehri ül- Katar’ın Likud Partisi Lideri Benyamin Netanyahu’ya seçim
kenin güneyinde uzunca bir yol kat ederek, güneyin zenginle- kampanyalarında kullanılmak üzere 3 milyon Dolarlık yardım
rini daha da zengin yapar.
yaptığı bildirildi.
Zenginler, işbirlikçiler güneyde, fakirler çoğunlukla kuzey
Arap basınının İsrail
Mali’de yaşarlar. Bunlara Tuareg’ler denir.(Kaddafi’ye
Kanal-1 televizyoyardım edenler)
nuna dayandırdığı
Mali’de, hep Fransız hâkimiyeti oldu. 1880 yılından beri,
haberine göre Katar
1920’ye kadar defalarca Fransız müdahalesi oldu.
yönetimi, İsrail BaşFransa hiçbir zaman Mali halkına göz açtırmadı. Fransa her
bakanı Benyamin
müdahalesinden sonra kendine bağlı yönetimler oluşturarak,
Netanyahu’ya seçim
askerlerini çekti. Bu sefer ki durum ise, zaten Batı işbirlikçisi
kampanyalarında
bir yönetim işbaşındaydı.
kullanılmak üzere 3
Ancak, kuzeydeki ezilen halk, mevcut işbirlikçi iktidarı
milyon Dolar bağışdevirmek üzere gene harekete geçmişti ki, Fransa gene
ta bulundu.
müdahale etti. Bu Fransız müdahalesine, bu kez İngiltere İsrail Kanal-1 televizyonu, Katar’ın Netanyahu’ya yaptığı
ve Amerika da destek verdi.
seçim bağışını Kadima Partisi Lideri Tzippi Livni’nin iddia
İki önemli sorun için Batı emperyalizmi Libya’daki gibi çabuk ettiğini bildirdi. Haberde ayrıca Katar’ın “İsrail Evimiz Partisi”
hareket etti. (Suriye’ye de aynı müdahaleyi yaparlardı da, ah Lideri Avigdor Lieberman’ın seçim kampanyası için de 2 milyşu Rusya ve İran olmasaydı)
on Dolar bağışta bulunduğu öne sürüldü.
Mali'de ki Islami Direnişi Destekliyoruz
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2 / SAYI– 14
REBIUS– SANI 1434 / ŞUBAT 2013
Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdular:
Ademoğluna şu beş şeyden hesap sorulmadıkça onun ayakları
Kıyâmet Gününde Rabbinin huzurundan ayrılmayacaktır:
Ömrünü nerede tükettiğinden, Gençliğini nerede yıprattığından,
Malını nerede kazanıp, nereye harcadığından ve
Öğrendiği ilimle nasıl amel ettiğinden.(Tirmizi)

Benzer belgeler