EDEB‹YAT TAR‹H‹ ‹Ç‹N SOYUT MODELLER – 3 GRAF‹KLER, HAR

Transkript

EDEB‹YAT TAR‹H‹ ‹Ç‹N SOYUT MODELLER – 3 GRAF‹KLER, HAR
EDEB‹YAT TAR‹H‹ ‹Ç‹N SOYUT MODELLER – 3
GRAF‹KLER, HAR‹TALAR, A⁄AÇLAR*
Franco Moretti
gh
A¤açlar; evrim teorisi. Üç makalelik bu denemeler serisinde1 en
sonda geliyorlar, ama asl›nda onlar bafllang›çt›; benim Marksist formasyonum gibi, DellaVolpe ve okulundan etkilenip, do¤a bilimleri
yöntemlerine (en az›ndan prensipte) büyük bir sayg›y› gerektirdiler.
Böylece ben de, bir noktada evrim teorisini çal›flmaya bafllad›m ve
süreç içinde, evrim teorisinin edebiyat çal›flmalar›n›n esas meselesi
olan tarih ile form aras›ndaki karfl›l›kl› etkileflim konusuna yepyeni
bir aç› getirdi¤ini fark ettim. Form teorileri tarihe karfl› genelde kör*) NLR (II) 28, Temmuz-A¤ustos 2004.
1) Bu serinin ilk iki denemesi, “Grafikler” ve ”Haritalar”, s›ras›yla New Left Review’un
24. (Kas›m-Aral›k 2003) ve 26. (Mart-Nisan 2004) say›lar›nda yay›nland›. [Bu makalelerin Türkçe çevirileri için bkz. “Grafikler”, New Left Review – 2003 Türkiye Seçkisi, çev.
Ebru K›l›ç, Agora Kitapl›¤›, 2004, s. 215-242, ve “Haritalar”, New Left Review – 2004 Türkiye Seçkisi, çev. Deniz Koç, Agora Kitapl›¤›, 2005, s. 227-268.]
217
218
(Charles Darwin, Türlerin Kökeni)
“A, kendi ülkesinde genifl bir cinse ait, yayg›n rastlanan ve de¤iflkenlik gösteren bir tür olsun. A’dan ç›kan
ve eflit olmayan uzunluktaki noktal› çizgiler, o türün de¤iflken neslini temsil edebilir... ‹flte, bir flekilde yararl›l›¤› olan bu çeflitlemeler korunacak ya da do¤al yolla ay›klanacakt›r. Zaten, karakter ayr›lmas›ndan türetilen yarar prensibinin önemi de buradan gelmektedir; zira bu süreç, genellikle, do¤al ay›klanma yoluyla korunup biriktirilen çok farkl› ya da birbirinden apayr› (ve flekilde d›fla do¤ru noktal› çizgilerle gösterilen) çeflitlemelere götürecektir.”
fiekil 1: Karakter Ayr›lmas›
dür, tarihsel çal›flmalar da ‘form’a karfl›; fakat evrimde, morfoloji ile
tarih gerçekten ayn› paran›n iki yüzü gibidirler. Veya belki de, onlar›n ayn› a¤ac›n iki boyutu oldu¤unu söylemek gerekir.
1
fiekil 1, Türlerin Kökeni’ndeki tek a¤ac› -Darwin’in yay›nc›s›na
1859’un bahar›nda yazd›¤› gibi, ‘tuhaf görünen bir hadise, fakat zaruri’-2 gösteriyor; bu, dördüncü bölümde, ‘Do¤al Ay›klanma’ (sonraki bask›larda ‘Do¤al Ay›klanma veya ‘en uygun olanlar›n hayatta kalmas›’ fleklinde kullan›l›yor) ‘karakterin Ayr›lmas›’ k›sm›nda geçiyor.
Ancak flekil olarak ilk sunuldu¤unda, Darwin onu bir ‘a¤aç’ diye adland›rmaz:3
fiimdi -do¤al ay›klanma ve soyun tükenmesi ilkeleriyle birleflti¤inde - karakter ayr›lmas›ndan türetilen bu büyük yarar prensibinin
nas›l iflleyece¤ine bakal›m. Ekteki diyagram, bu oldukça kafa kar›flt›r›c› konuyu anlamakta bize yard›mc› olacakt›r...4
Bir diyagram. ‹lk makaledeki diakronik, ikincideki uzamsal diyagramlardan sonra, iki analiz de¤iflkeni olarak form ve tarihle
birlikte a¤açlar, bir morfolojik diyagram kurma yoludur: fiekil
1’deki, neticede ‘iyi iflaretlenmifl çeflitlemeler’e veya tamamen yeni türlere dönüflecek olan diyagramda, dikey eksen zaman›n düzenli geçiflini gösterirken (her aral›k, diye yazard› Darwin, ‘bin
nesil’ eder), yatay eksen form çeflitlemesini (‘noktal› çizgilerle ayr›lman›n küçük fanlar›n›’) göstermektedir.
Formlardaki çeflitlenip farkl›laflmay› gösteren yatay eksen...
Ancak Darwin’in sözleri daha kuvvetli: o, ‘bu oldukça kafa kar›flt›r›c› konu’dan bahsediyor –baflka bir yerde, ‘kafa kar›flt›r›c› ya da
2) “Tuhaf görünen bir hadise, fakat zaruri”, John Murray’e yaz›lan 31 May›s 1859 tarihli mektup devam ediyor, “geçmiflteki ve flimdiki hayvanlar›n karmakar›fl›k yak›nl›klar›n›n do¤as›n› göstermek için”. Der. Frederick Burkhardt ve Sydney Smith, (The Correspondence of Charles Darwin, Cilt VII (1858-1859), Cambridge 1991, s. 300.
3) ‘A¤aç’ kelimesi sadece bölümün sonunda geçer ve muhtemelen Hayat A¤ac›’n›n dinsel ça¤r›fl›m yapmas› nedeniyle tereddüt iflaretleriyle bezenmifltir: “Ayn› s›n›ftan varl›klar aras›ndaki yak›nl›klar bazen büyük bir a¤açla temsil edilmifltir. Bu kopyan›n büyük
oranda gerçe¤i yans›tt›¤›na inanmaktay›m”: Charles Darwin, The Origin of Species, 1859;
ilk bask›n›n kopyas›, Cambridge, MA 2001, s. 129 (alt› çizili yerler benim).
4) Darwin, Origin, s. 116.
219
anlafl›lamaz’5 –öyle ki formlar sadece ‘de¤iflmek’le kalmazlar, fakat
birbirlerinden sürekli ayr›larak de¤iflirler (hat›rlay›n, “Karakterin
Ayr›lmas›” bölümündeyiz).6 ‹ster tarihsel tesadüfler sonucunda,
isterse özgül bir ‘ilke’nin faaliyetiyle olsun, 7 ayr›lman›n gerçekli¤i,
onun morfoalan›n› (formlar alan›n›: sonraki sayfalarda önemli bir
kavram olarak karfl›m›za ç›kacakt›r) içinden geniflleyen bir alan
olarak tan›mlad›¤› hayat›n tarihine yay›l›r.
Tek bir ortak kökenden, muazzam çeflitlilikteki çözümlere: morfolojik a¤ac›n dallar›n›n böyle bir sezgisel güçle yakalad›¤› da, hayat
formlar›n›n bu bitmez bilmez ayr›ks›-büyüyüflü. “Bir a¤aç, mesafelerin matrisinin basitlefltirilmifl tarifi olarak görülebilir,” diye yazarlar
Cavalli-Sforza, Menozzi ve Piazza, ‹nsan Genlerinin Tarih ve Co¤rafya’s›n›n yöntemsel sunuflunda; ve fiekil 2, birbirinden uza¤a sürüklenen genetik gruplar ile dil ailelerinin s›ralan›fl›na ayna tutarak
(aristokratik bir güvenle belirttikleri gibi, “mükemmel de¤il, ama
dikkate de¤er ölçüde bir uygunlukta”),8 ne kastettiklerini aç›klarlar:
bir a¤aç, belli bir dilin baflka bir dilden veya ortak kökenlerinden ne
kadar uza¤a tafl›nd›¤›n› çizerek göstermenin yoludur.
Ve e¤er dil ayr›larak evriliyorsa, neden edebiyat da ayn› evrimi
geçirmesin?
5) “IV. bölümü ‘kafa kar›flt›r›c› ya da anlafl›lmaz’ bulacaks›n”, 2 Eylül 1859’da Lyell’e
böyle yaz›yor Darwin, “eski ve ifle yaramaz kan›tlarla birlikte gönderdi¤im iliflikteki muammal› Diyagram’›n yard›m› olmaks›z›n”: Der. Burkhardt ve Smith, The Correspondence
of Charles Darwin, s. 329.
6) “Darwin’in meflhur diyagram›n›n amac› neredeyse hep yanl›fl anlafl›ld›,” diye yazar
Stephen Jay Gould: “Darwin bu özgün diyagram› sadece evrimsel çatallanmay› resmetmek için de¤il, öncelikle ayr›lma prensibini izah etmek amac›yla çizdi. Darwin’in çözümü... genellikle do¤al ay›klanman›n herhangi bir ailesel birikimden do¤an çeflitlilik yelpazesinin en uç, en farkl›, en ayr›ks› biçimlerini kay›rd›¤›na inan›r... ‹lk çizgiden (A-L)
sadece iki türün, torun b›rakt›¤›na dikkat edin –sol uç A ve yak›n sa¤ uç ‹. Ayr›lman›n
her türün nas›l ilk önce zorunlu formunun çeflitlenmesine dair ço¤alan bir yelpaze oluflturdu¤una ve nas›l sadece yelpazenin çevresindeki popülasyonlar›n ayr›lmay› artt›rmak
için hayatta kalabildi¤ine dikkat edin. Yaln›zca iki ilk türün torun b›rakmas›na ra¤men,
bütün morfoalan›n (yatay eksen) ayr›lmayla geniflledi¤ine dikkat edin.” Stephen Jay Gould, The Structure of Evolutionary Theory, Cambridge, MA 2002, s. 228-229, 235-236.
7) “Denebilir ki ... ‘karakterin ayr›lmas›’ adaptasyon, do¤al ay›klama ve tarihsel rastlant›sall›ktan öte bir ilkeyi gerektirmez... Mevsimler de¤iflir; topografi de¤iflir; popülasyonlar yaln›z kal›r ve baz›lar› de¤iflen çevrelere uyum sa¤layarak yeni türler oluflturur. Baflka neye ihtiyaç duyal›m?... Darwin, adaptasyonu aç›klamak için genel ilke ortaya koyan
bir teoriden tatmin olmad›, fakat sonra da, ‘ayr›lma’y› çözmek için de¤iflen çevrelerdeki
tarihsel tesadüflere bel ba¤lad›. Tam anlam›yla yeterli bir evrim teorisinin, eflit derecede
kuvvetli olan, içten ve tahmin edilebilecek flekilde hareket eden bir ayr›lma ilkesine ihtiyaç duydu¤una karar verdi”: Gould, Structure, s. 226.
8) Luigi Luca Cavalli-Sforza, Paolo Menozzi ve Alberto Piazza, The History and Geography of Human Genes, Princeton 1994, s. 38, 99 (alt› çizili yerler benim).
220
fiekil 2: Dil A¤açlar›
Dilsel ve genetik a¤açlar aras›nda niçin yak›n
bir benzerlik vard›r?... Bu korelasyonun kayna¤›, kesinlikle dillerin genlerinin etkisi de¤ildir;
öyle bir fley varsa bile bu muhtemelen ters etki
yapacakt›r, zira dilsel engeller farkl› dillerde
konuflan gruplar aras›ndaki genetik yal›t›lmay›
kuvvetlendirebilir... Genetik ve dilsel a¤açlar
aras›ndaki paralelli¤in aç›klamas›, iki grubun
ayr›lmas›n› belirleyen geliflmelerin... ortak etkisinde aranmal›d›r. Bir yar›n›n ya da her ikisinin farkl› bir alana ve göçlerinden sonra, birbirlerinden k›smen ya da tamamen yal›t›lm›fl
bir halde var olurlar. Karfl›l›kl› yal›t›lma, hem
genetik hem de dilsel farkl›laflmaya yol açar (L.
Luca Cavalli-Sforza, Paolo Menozzi ve Alberto
Piazza, The History and Geography of Human
Genes).
fiEK‹L 2.6.2 Dil aileleri ile süperaileleri k›yaslayan genetik a¤ac›n yay›nland›¤› yer olarak bkz. Cavalli-Sforza
vd. (1988). Dilsel s›n›fland›rmalar
temelinde bir havuzda toplanan
halklar afla¤›daki gruplara aittir: Bantu, Nijer-Kordofanyan ailesi; Nilotik,
Nil-Sahra ailesi; Güneydo¤u Hint,
Dravidyan aile; Samoyalar, Rusya’dan Ural ailesi; Kuzey Türk Altaik
ailenin dal›; Kuzeybat› Amerind, NaDene ailesi. Genetik a¤aç, Nei’nin
genetik mesafeler analiziyle ortalama
bir ba¤ içerisinde kurulmufltu ve fiekil 2.3.2A’n›nkiyle ayn›d›r.
2
Darwin’e göre, ‘karakterin ayr›lmas›’ tarih boyunca ‘do¤al ay›klanma ve soyun tükenmesi’yle karfl›l›kl› iliflki halindedir: ay›klanma, çeflitlenmelerin birbirinden ayr› geliflmesine, sadece baz›lar›n›n hayatta kalmas›n› sa¤layacak flekilde müdahale eder. Birkaç
y›l önceki bir seminerde, ‹ngiliz dedektif roman›n›n erken dönemlerini örnekolay alarak, ‘edebiyattaki hayatta kalma’da görülen benzer bir soruna de¤inmifltim. Orada, dönüflümleri türün tarihi aç›s›ndan en aç›klay›c› görünen ipuçlar›n› izlek olarak seçmifl, Conan Doyle ve baz› ça¤dafllar› aras›ndaki iliflkileri s›ralayarak devam etmifl ve bunlar› fiekil 3’teki (mütevaz›) a¤aca seri dallar fleklinde eklemifltik.9
Burada, a¤ac›n en alt›ndaki ilk daldan (ipuçlar› mevcut olsa da
olmasa da) iki fley hemen a盤a ç›k›yordu: Doyle’nin rakiplerinin
(solda olanlar) ipuçlar›n› kullanmad›¤›na dair ‘biçimsel’ olgu –ve
hepsinin unutuldu¤una dair ‘tarihsel’ olgu. Bu, edebiyat pazar›n›n
neye benzedi¤inin iyi bir resmidir: form üzerinden yürüyen ac›mas›z yar›fl. Okurlar belli bir arac›, tekni¤i be¤endiklerini ve bir hikâye onu içermedi¤inde okumay›p geçtiklerini (ve hikâyenin ortadan
kalkt›¤›n›) fark ediyorlar. Bu kültürel ay›klanma bask›s›, herhalde
a¤ac›n ikinci çatallanmas›n› da aç›kl›yor, ipuçlar› mevcut fakat gerçek bir ifllev görmüyor: mesela, “Güneflle Yar›fl”ta ipucunun, kahramana ilac›n üçüncü kahve fincan›nda oldu¤unu göstermesi ve
sonra üçüncü fincan ikram edildi¤inde kahraman›n onu yine de içmesi gibi. Gerçekte ‘kafa kar›flt›r›c› ya da anlafl›lmaz’ olan ve tek
muhtemel aç›klama, bu di¤er yazarlar›n ipuçlar›n›n popüler oldu¤unu fark etmeleri ve onlar› hikâyelerine kaçak yoldan sokmalar›
–fakat ipuçlar›n›n nas›l iflledi¤ini gerçekten anlamam›fl olmalar› ve
dolay›s›yla onlar› iyi kullanamamalar›d›r.
Üçüncü çatallanma: ipuçlar› mevcut, ifllevleri var, fakat görünür
de¤il: dedektif, final aç›klamas›nda onlardan bahseder, ancak biz hikâye boyunca onlar› hiçbir zaman ‘görmemiflizdir’. Burada, Doyle’nin rakiplerinin sonuncusunu kaybederiz (ki ummufl oldu¤umuz
da buydu), fakat ayn› zamanda Sherlock Holmes’in Maceralar›’n›n ya9) Burada daha genifl kapsaml› bir çal›flman›n sonuçlar›n› özetliyor ve güncelliyorum:
bkz. “The Slaughterhouse of Literature”, Modern Language Quarterly, Mart 2000.
222
fiEK‹L 3: ‹puçlar›n›n Varl›¤› ve Dedektif Roman›n›n Do¤uflu
“Teknik aç›dan bak›ld›¤›nda, Conan Doyle’nin hikâyelerinde kulland›¤› araçlar, di¤er
‹ngiliz gizemli romanlar›nda rastlad›¤›m›z teknik araçlardan daha basittir. Öte yandan,
bunlarda daha fazla bir yo¤unlaflma görürüz... En önemli ipuçlar›, okurun onlar› fark etmeyece¤i bir flekilde sunulan tali olgular flekline bürünürler... ve bilerek... hikâye anlat›c›n›n üstünde durmad›¤›... bir tümlecin dolambaçl› anlat›m›yla ifade edilmifllerdir.”
(Viktor fiklovski, Nesir Teorisi)
223
r›s›n› da kaybederiz, ki bunu pek beklemiyorduk; ve sonraki çatallanma (ipuçlar› yaln›zca görünür de¤il, ayn› zamanda okur taraf›ndan da çözülebilir olmal›: çok yak›nda türün anahtar ‘teknik yasas›’
haline gelecektir bu) daha da flafl›rt›c›d›r, çünkü çözülebilir ipuçlar›,
hatta biraz da cömertçe, Maceralar’›n on ikisinin sadece dördünde
görünür ve hiçbirinde kat› de¤ildir.
Doyle’nin son dakikada böyle tökezlemesi nedendir? Bunu “Edebiyat›n Mezbahas›”nda aç›klamaya çal›fl›yorum ve oradaki sav› burada tekrarlamayaca¤›m. Fakat bir seminer boyunca fiekil 3’teki mant›¤a yöneltilen bir itirazdan bahsedece¤im. Bu a¤aç, dedi kat›l›mc›lardan biri, morfolojinin edebi tarihin anahtar faktörü oldu¤unu
varsay›yor: Doyle’nin fenomenal, göz kamaflt›r›c› baflar›s› ipuçlar›n›
de¤erlendirmedeki üstün becerisine, a¤ac›n en tepesine kadar ç›kabilen tek kifli olmas›na ba¤l›ym›fl gibi, aynen öyleydi. Fakat form, neden hayatta kalmada belirleyici sebep olmak zorunda? Neden onun
yerine sosyal imtiyaz de¤il belirleyici sebep –rakiplerinin de¤il de
Doyle’nin oturmufl bir dergiye yaz›yor olmas› m›?
Makul. Ben de böylece kütüphaneye gittim ve orada dergileri kar›flt›r›nca gördüm ki, 1890’lar boyunca Strand Magazine’de Sherlock
Holmes’un yan› s›ra 25 farkl› yazar taraf›ndan yaz›lm›fl yüzden fazla
dedektif hikâyesi yay›nlanm›fl. Bu kadar çok yazar Doyle’yle ayn›
dergide kendisine yer bulabilmiflken, ‘sosyal imtiyaz’ fl›kk›na dayanarak yap›labilecek itiraz gücünü kaybetti; fakat daha önemlisi, bu,
yüz-eflsiz hikâye üzerine çal›flma -Doyle’nin teknik ustal›¤›n›n benzersizli¤ini onaylarken ilk bafltaki dedektif roman› a¤ac›na tamamen
yeni iki dal ekledi (fiekil 4). Baflka bir deyiflle, arflive daha fazla girdikçe, türün morfoalan› daha karmafl›k bir hal ald›. Bu makalelerin
birincisinde ça¤r›flt›r›lan ‘anlat› formlar› ailesi’ böylece flekillenmeye
bafll›yordu.
3
Edebi tarihte ayr›lma bir faktör müdür? Bu ilk bulgular ihtiyatl› bir ‘evet’i öneriyor. Fakat bu morfolojik uza¤a-sürüklenmeyi do¤uran nedir? Metinler? Pek sanmam. Metinler a¤ac›n dallar›na yay›lm›fllar, evet, fakat dallara ayr›lma sürecinin ‘bo¤umlar’› burada
metinlerle de¤il ipuçlar›yla (yokluklar›, varl›klar›, görünürlükleri,
224
fiEK‹L 4: ‹puçlar›n›n Varl›¤› ve Dedektif Roman›n›n Do¤uflu
Çizginin kal›nl›¤›n›n her y›l yay›nlanan hikâyelerin say›s›n› gösterdi¤i bu diyagramda, yeni olan iki dal, soldan ikincisi ile üçüncüsüdür. ‹kinci dala, ipuçlar› var olmayan
ancak sözlü ça¤r›fl›mla akla getirilebilen, ya da belki de karakterler üzerinden (“Tek bir
ipucu olsayd› elimde!”, “Hiç ipucu bulamad›n m›?”) düflünülebilen hikâyeler al›nm›flt›r;
kald› ki, ipuçlar›na asl›nda ihtiyaç yokken onlar› bir metne kaçak yolla sokmaya yönelik baflka bir berbat giriflimi de temsil etmektedir bu. Soldan üçüncü dalda, ipuçlar› vard›r, ancak her zaman için, sanki eski medikal semiyotik sanat›na hürmet borcumuzu
ödüyormufluz gibi, medikal semptomlar fleklinde göze çarparlar (ki Doyle’nin benimsedi¤i model, bafl›ndan itibaren buydu): Holmes, Edinburgh’lu Dr. Bell düflünülerek tasarlanm›flt›r, her zaman yan›nda bir doktor vard›r ve kendisine baflvuranlar› sanki hastaym›fllar gibi inceler, vs.
225
vs.) tan›mlan›yor: herhangi bir metinden daha küçük bir fleyle, yani –bir cümle, bir metafor (“Bandaj› gördün mü! Benekliydi!”), baz› zamanlar bir tam söz bile de¤il (“Sadece bir s›çana benzerli¤ini
yakalayabiliyordum”). Ve di¤er yandan, mikroskobik düzeydeki
bu farkl›l›klar sistemi, herhangi bir metinden daha büyük bir fleye
eklenir ki, bu da bizim örne¤imizde tabii ki dedektif roman› türüdür –veya a¤ac›.
Çok küçükler, çok büyükler; bunlar edebi tarihi flekillendiren
güçlerdir. Araçlar ve türler; metinler de¤il. Metinler kesinlikle
edebiyat›n gerçek nesneleridir (Strand Magazine’de ‘ipuçlar›’na veya ‘dedektif roman›’na rastlamazs›n›z, Sherlock Holmes’i veya Hilda Wade’i veya Bir Bilim Adam›n›n Maceralar›’n› bulursunuz); fakat bunlar edebi tarih aç›s›ndan do¤ru bilgi nesnesi de¤illerdir.
‘Tür’ kavram›n› ele al›n: genellikle, edebiyat elefltirisi ona, Ernst
Mayr’›n ‘tipolojik düflünme’ adland›rmas›yla 10 yaklafl›r: bir ‘temsili birey’ seçeriz ve onunla ‘tür’ü bir bütün olarak tan›mlar›z. Sherlock Holmes mesela, ve dedektif roman›; Wilhelm Meister ve Bildungsroman, yani olgunlaflma roman›. Goethe’nin roman›n› analiz
edersiniz ve sizin yapt›¤›n›z, türün analizi yerine geçer, çünkü tipolojik düflünmede gerçek nesne ile bilgi nesnesi aras›nda asl›nda
hiçbir aral›k yoktur. Fakat bir tür bir a¤aç olarak görsellefltirildi¤inde, art›k ikisi aras›ndaki süreklilik kaç›n›lmaz olarak ortadan
kaybolur: tür, hiçbir tekil metnin temsil edemeyece¤i bir içsel
çoklu¤a sahip soyut bir ‘çeflitlilik yelpazesi’ (yine Mayr) haline gelir. Böylece, “Bohemya’da Skandal” bile di¤erleri aras›nda s›radan
bir yaprak olur: tabii ki zevklidir –fakat art›k türün tamam›n› tafl›makla yükümlü de¤ildir.
Bir çeflitlilik yelpazesi. fiekil 3 ve 4’te oldukça genifl, çünkü yeni
bir tür ortaya ilk ç›kt›¤›nda ve henüz ‘esastan’ bir gelenek kristalleflmedi¤inde, onun formlar-alan› genellikle en de¤iflken deneylere bile aç›kt›r. Sonra da, edebiyat pazar›n›n bask›s› gelir. Strand Magazine’in yirmi befl yazar› hepsi ayn›, s›n›rl› pazar alan› için mücadele
ediyorlar ve morfoalanda dolanmalar›, muhtemelen birbirlerini bir
kere ve kal›c› olarak geçme arzusuyla çok ilgili: gizem roman› yazar10) Bkz. Ernst Mayr, Populations, Species and Evolution, Cambridge, MA 1970; Evolution
and the Diversity of Life, Cambridge, MA 1976; ve Toward a New Philosophy of Biology,
Cambridge, MA 1988.
226
lar›, balonun çapas›yla bir yürüyüflçüyü öldüren bir ‘havac›’ veya öldürdü¤ü adam›n yüzünü çizen uyurgezer bir ressam veya üstünde
oturanlar› komflu parka f›rlatan bir sandalyeyle ç›kageldiklerinde,
aç›kça baflar›lar›na damgalar›n› basacaklar› Büyük Fikri ar›yorlard›r.
Ayn› flekilde aç›kça, havac›lar ve f›rlat›c›lar, tamamen evrim teorisinin kulland›¤› anlam›yla, yenilik ad›na akla gelmifl rasgele giriflimlerdir: Edebi hayatta kal›fl için neyin iyi olabilece¤i konusunda hiç
ön bilgi sergilemezler –gerçekten, hiç. Yazarlar› her yönde dallara
ay›r›rken, pazar onlar› ayr›ca her türlü ç›lg›n kör geçitlere iter; ayr›lma da asl›nda, Darwin’in de görmüfl oldu¤u gibi, soyun tükenmesinden ayr›lamaz hale gelir.
“Hayatta olman›n birçok yolu vard›r,” diye yazar Richard Dawkins, “fakat ölü olman›n daha çok yolu vard›r” –ve çok çabuk unutulan tüm bu metinlerle birlikte fiekil 3 ve 4 onun vurgulad›¤› noktay› öne ç›kar›r: edebi patoloji –neredeyse böyle adland›r›labilir. Fakat pazar›n hükmünü tekrarlamaktansa, ilk okurlar› taraf›ndan karar verildi¤i gibi soyu tükenmifl edebiyat› unutulmaya b›rakmaktansa, bu a¤açlar arflivde kaybolmufl eserlerin yüzde 99’unu al›r, onlar›
edebi tarihin bünyesine tekrar katar ve sonuçta onlar› ‘görmemize’
imkân tan›rlar. Bu makaleler serisinin ilk yaz›s› olan “Grafikler”dekiyle farkl› bir aç›dan ayn› projedir bu: Grafikler, verileri aras›ndaki
bütün niteliksel farklar› ortadan kald›r›r, halbuki a¤açlar bu farkl›l›klar› birbirine eklemler. 1710 ile 1850 aras› ‹ngiliz romanlar› grafi¤inde, mesela (“Grafikler”de fiekil 2) Gurur ve Önyarg› ile Pill Garlick’in Hayat›; havai cinsten bir arkadafl, tamamen benzer flekilde görünür: 1813 sütunundaki iki nokta, ayr›ca anlatmak imkâns›z. Fakat
fiekil 3 ve 4, özellikle “K›rm›z› Bafll›kl› Lig”i “Süryani Gençlefltirici”
ve “Sopas›n› Nas›l Keser”den ayr›flt›rmay› amaçlar, böylelikle kanonik ile kanonik-olmayan dallar aras›nda anlafl›labilir bir iliflki kurar.
4
A¤açlar; veya edebi tarihte ayr›lma. Ancak kültüre böyle bak›fl,
genellikle oldukça aleni bir itirazla karfl›lafl›r. “Do¤al evrim ile kültürel de¤iflim aras›ndaki derin prensipteki birkaç farkl›l›ktan,” diye
yazar Stephen Jay Gould, ‘topolojiler’ -yani, do¤al ve kültürel tarihin
soyut bütünsel flekli- en belirgin oland›r:
227
Türler düzeyinde ve üstünde Darwinci evrim, sürekli ve geri dönüflü olmayan ço¤alman›n öyküsüdür… bir sürekli ayr›lma ve farkl›laflma sürecidir. Di¤er yandan, kültürel de¤iflim en güçlü itkisini,
farkl› geleneklerin birleflmesi ve baflka gelenekler içinde boy at›p geliflmesinden al›r. Ak›ll› bir gezgin yabanc› tekerle¤e bir bak›fl atar,
icad› memleketine getirir ve kendi yerel kültürünü temelden ve sonsuza kadar de¤ifltirir.11
Gezgin ve tekerle¤i harika bir örnek de¤ildir (basit bir difüzyon
örne¤idir, birleflme de¤il), fakat burada anlat›lmak istenen as›l mesele aç›kt›r ve genellikle de teknoloji tarihçileri taraf›ndan yap›l›r.
George Basalla:
Farkl› biyolojik türler genellikle birbirleriyle çiftleflmezler, sadece kendi döllerinin k›s›r oldu¤u nadir durumlarda böyle bir fley
olur. Yap›nt› olan türler, di¤er yandan, rutin olarak yeni ve verimli varl›klar üretmek için bir araya getirilir… ‹çten yanmal› motor
kolu otomobil kolu yaratmak için bisikletin ve atl› tafl›ma araçlar›n›nkiyle birlefltirildi, sonra o da kamyon yapmak için k›zakl› vagonla birlefltirildi.12
Yeni ve verimli varl›klarda birlefltirilen yap›nt› türler: Tezini desteklemek için Bassalla, Alfred Kroeber’in Alis-Harikalar-Diyar›nda
kalitesiyle yak›nsaman›n (convergence) gerçekli¤ini unutulmaz bir
flekilde net k›lan ustal›kl› ‘kültür a¤ac›’n› tekrarlar (bkz. fiekil 5). Olmas› gerekti¤i gibi, çünkü yak›nsama gerçekten de kültürel evrimin
esas faktörlerindendir. Fakat tek faktör müdür?
“Kültür ayr›l›r, ama ayn› zamanda ba¤daflt›r›r ve baflka kültürler
içinde de yay›l›r.” Kroeber’in kültür a¤ac›n› yorumlay›fl› böyledir;
Basalla: “hayatta kalman›n en eski usulleri ... kasti insani çabayla birbirine ba¤l›, çatallanan, devaml›l›k arz eden insan ürünü dizilerin bafl›nda durur”. Birbirine ba¤l› ve çatallanan; birleflim oluflturma ve ayr›lma: yak›nsama ile ayr›lma aras›ndaki ‘derin prensiplerdeki uzlaflmaz farkl›l›klar’ yerine, bunlar gibi (kolayl›kla ço¤alt›labilen) geçifller aralar›nda bir çeflit iflbölümünü iflaret eder; veya belki de, daha
iyisi, ikisinin de pay›n›n olaca¤› bir döngü. Yak›nsama, demek isti11) Stephen Jay Gould, Full House. The Spread of Excellence from Plato to Darwin, New
York 1996, s. 220-221.
12) George Basalla, The Evolution of Technology, Cambridge 1988, s. 137-138.
228
fiEK‹L 5: Kültür A¤ac›
HAYAT A⁄ACI VE ‹Y‹ ‹LE KÖTÜ B‹LG‹S‹
(YAN‹, ‹NSAN KÜLTÜRÜ) A⁄ACI
“Organik evrimin yönünün resmi, do¤ru bir bak›flla ve Darwin’in de niteledi¤i üzere,
gövdesi, kal›n dallar›, küçük dallar› ve ince dallar› olan bir hayat a¤ac› olarak çizilebilir. ‹nsan kültürünün tarihteki geliflmesinin yönüyse -metaforik olarak bile- bu flekilde anlat›lamaz. Sürekli bir çatallanma, dal budak salma vard›r, ancak bu dallar da sonra, her zaman,
tamamen ya da k›smen tekrar birleflirler. Kültür ayr›l›r, ama ayn› zamanda ba¤daflt›r›r ve
baflka kültürler içinde de yay›l›r. Hayat, gerçekten ‘ayr›lma’dan baflka bir fley de¤ildir: Hayatta ara s›ra görülen yak›nsamalar, yapay benzerliklerden öteye gitmez, bir birlefltirme ya
da yeniden özümseme söz konusu de¤ildir. Hayat a¤ac›n›n bir dal› baflka bir dal›na yaklaflabilir, bu mümkündür; ama normalde ikisi tek bir dal olmayacakt›r. Kültür a¤ac›ysa, bunun tersine, bu tür birleflme, özümseme ya da kültürlenmelerden meydana gelen bir dallara ayr›lmad›r. Bu flematik diyagram sözünü etti¤im bu z›tl›¤› göstermektedir.”
(Alfred Kroeber, Antropoloji)
yorum ki, sadece evvelki ayr›lma temelinde do¤ar ve sonuçlar›n›n gücü asl›nda as›l dallar (bisikletler ve içten yanmal› motorlar) aras›ndaki uzakl›kla do¤ru orant›l›d›r. Tam tersine, baflar›l› bir yak›nsama
genellikle güçlü bir yeni ayr›lma patlamas› üretir: Basalla bunun,
“Whitney’in [pamuk cininin] iflleme konmas›n›n hemen ard›ndan
bafllayan yeni evrimsel seriler” gibi ve “tamamen yeni bir öbek insan
ürünü için bafllang›ç noktas›” haline geldi¤ini söyler.13
13) Basalla, The Evolution of Technology, s. 30, 34.
229
Ayr›lma, yak›nsamaya zemin haz›rlar, bu da daha fazla ayr›lmay›
körükler: tipik seyir böyle gibidir.14 Dahas›, iki mekanizman›n kuvveti bir alandan öteki alana oldukça farkl›lafl›r –yak›nsaman›n özellikle güçlü oldu¤u teknoloji kutbundan ayr›lman›n aç›kça bask›n
unsur oldu¤u (fiekil 2’deki ‘mesafeler matrisi’ni hat›rlay›n) dilin öteki ucuna kadar ve yelpazenin bütününde edebiyat›n özgül konumu
(bu dil-teknolojisi) belirlenmeyi beklerken.15 Ve bütün bunlar›n ‘topolojik’ teknikli¤iyle yan›lmay›n: Z›tl›¤›n gerçek içeri¤i, pek de teknik olmayan bir fley, tam da bizim kültürden ne anlad›¤›m›zd›r.
Çünkü de¤iflimin temel mekanizmas› ayr›lmaysa, demek ki kültürel
tarih tesadüfi, birçok hatal› bafllang›çla ba¤lanm›fl ve temelden yolda-belirlenen bir fleydir: yön bir kere belirlendi¤inde nadiren de¤ifltirilebilir ve kültür gerçek bir ‘ikinci do¤a’da -pek de tehlikesiz olmayan bir metafor- kat›lafl›r. Öte yandan, e¤er temel mekanizma yak›nsamaysa, de¤iflim s›k, h›zl›, temkinli ve tersine döndürülebilir
olacakt›r: dilerseniz, kültür daha plastik, diyelim daha insani bir hale gelecektir, diyebilirsiniz. Fakat insanl›¤›n tarihi nadiren insani oldu¤u için, belki de bu, argümanlar›n en kuvvetlisi say›lamaz.
5
Son bir a¤aç: bu sefer, Conan Doyle’nin rakiplerinin ‘daha fazla
ölü olman›n yollar›’ de¤il, fakat ‘serbest dolayl› üslûp’ olarak bilinen
büyük anlat› gelene¤ince 1800 ve 2000 aras›nda keflfedilen çok say›da ‘hayatta kalma yollar›’. Bu teknik ilk önce 1887’de Zeitschrift für
romanische Philologie’de ‘dolayl› söylemin fiil zamanlar›yla zamirlerinin ve do¤rudan söylemin cümle tonu ve düzeninin tuhaf bir kar›14) (En az›ndan teoride) bu döngüsel matrisi, türlerin tarihine uygulamak kolayd›r:
farkl› soylar aras›nda yak›nlaflmalar yeni türlerin üretilmesinde belirleyici olacakt›r;
bir türün formu kal›c›laflt›¤›nda ‘soylar aras› yavrulama’ bitecek ve ayr›lma, baflat etken olacakt›r.
15) ‹ki büyük dünya savafl› aras›ndaki dönemin baflyap›tlar›ndan sonra en mu¤lak roman teorisi olan Thomas Pavel’in Roman Düflüncesi adl› kitab›nda (Paris, 2003), roman›n var oluflunun ilk on yedi yüzy›l›nda ayr›lma, son üç yüzy›l›ndaysa yak›nsama temel
güçtür (bunlar benim tahminlerim, Pavel’in de¤il). Bu sonuçlar›n yorumu apaç›k ortadad›r. Dile düflmüfl ‘ba¤daflt›rmac›’ roman türünde bile olsa, ayr›lman›n çarp›c› nicel üstünlü¤ünde ›srar etmeye gerek var m›d›r? Veya ayr›lmay› ‘ilkel’, yak›nsamay› ‘ergin’ bir
morfolojik ilke olarak görmek suretiyle (görünen) tarihsel izlek üzerinde mi odaklanmal›y›z? Ve Balzac, veya diyelim Joyce, sadece yak›nsama kerteleri midir (s. 245, 373) –veya ayn› zamanda, çarp›c› bir flekilde yeni form dallar›n›n öncüleri midir? Bütün bu sorular baflka bir sefer ele alal›m.
230
fl›m›’ fleklinde tan›mlanarak Frans›zca grameri üzerine bir makalede
yay›nland›.16 Mansfield Park:
Bu, gürültü, karmafla ve uygunsuzluk hanesiydi. Hiç kimse do¤ru yerinde de¤ildi, hiçbir fley olmas› gerekti¤i gibi yap›lm›yordu. Ailesine göstermeyi umut etti¤i sayg›y› da gösteremiyordu.17
Kimse do¤ru yerinde de¤ildi, hiçbir fley olmas› gerekti¤i gibi yap›lm›yordu: Ton bariz bir flekilde, Fanny’nin ve annesinin evinde duydu¤u
derin duygusal k›zg›nl›¤› ifade ediyor. Kimse do¤ru yerinde de¤ildi...
Ailesine sayg› gösteremiyordu: (geçmifl) fiil zamanlar› ve (üçüncü flah›s) zamirleri kendi paylar›na anlat› söyleminin tipik mesafesini akla
getiriyor. Duygular, art› mesafe: tamamen tuhaf bir teknik, serbest dolayl› üslûp, fakat onun bileflik do¤as›, di¤er garip telafi oluflturma sürecine, ki bu modern sosyalizasyon sürecidir, kesinlikle tutunmufltu:
bireysel sese belli bir miktar özgürlük b›rak›rken, anlat›c›n›n kiflisel olmayan durufluyla ona nüfuz ederek serbest dolayl› üslûp, sosyalizasyon sürecinin gerçek malzemesi olan ‘öznelin içinde nesnelin gerçek konumu’nu18 canland›r›r. Ve sonuç, önceden hesaplanmayan ‘üçüncü’ sesin, karakter ile anlat›c› aras›nda neredeyse nötr tonlu, ara bir sesin
oluflmas›: Austen’in kad›n karakterlerinin iyi-sosyalize olmufl bireylerinden -bu kad›nlar d›flar›daym›fl gibi kendilerini üçüncü flah›sta konufltururlar- müteflekkil, bir miktar soyut sesleri öyle hofl örneklerdir ki.19
Genel kan› ile bireysel ses aras›ndaki orta yol gibi konumland›r›lan serbest dolayl› üslûp, fiekil 6’daki a¤açta flematik olarak resmedildi¤i gibi, de¤iflen güç dengelerinin iyi bir göstergesidir. Yine görülebilece¤i üzere, serbest dolayl› üslûp Bat› Avrupa’ya s›n›rl› kald›¤› sürece ciddi bir sapmaya u¤ramaz; en fazla ‘yans›tmal›’ bilinçten
‘yans›tmas›z’a derece derece, entropik sürüklenme:20 yani, Mansfield
Park’takiler gibi keskin zamansal ifadelerden, Flaubert ve Zola’da
16) A. Tobler, “Vermischte Beiträge zur französischen Grammatik”, Zeitschrift für romanische Philologie, 1887, s. 437.
17) Mansfield Park, bölüm 39.
18) Charles Bally, “Le style indirecte libre en français moderne”, Germanisch-Romanische Monatschrift, 1912, ikinci k›s›m, s. 603.
19) “Il secolo serio”da (Il romanzo, Cilt 1, Torino 2001; Princeton 2005) serbest dolayl› üslûp ile sosyalizasyon aras›ndaki ba¤› etrafl›ca araflt›rd›m. Söylemeye gerek yok, serbest dolayl› üslûbun sadece sosyalizasyon sürecini temsil etti¤ini iddia etmiyorum (ki
saçma olurdu bu), fakat ikisi aras›nda -özellikle çok daha önce- var olmufl seçici bir temel yak›nl›k oldu¤unu da iddia ederim.
20) Bu terimler için bkz. Ann Banfield’›n serbest dolayl› üslûp hakk›ndaki klasik eseri,
Unspeakable Sentences, Boston 1982.
231
fiEK‹L 6: Modern anlat›da serbest dolayl› üslûp, 1800-2000
Bu flekil halen gelifltirmekte oldu¤um bir çal›flman›n ürünüdür, dolay›s›yla, bilhassa Avrupa-d›fl› edebiyatlarda ve çeflitli dallar›n diakronik süresinde henüz tamamlanm›fl de¤ildir.
232
karakterin iç dünyas›n›n kamuoyunun s›radanl›klar›nca bilinmez
bir flekilde sömürgelefltirildi¤i tamamen-kapsay›c› ruh hallerine kadar. Fakat bireysel zihnin ideoloji taraf›ndan neredeyse bo¤ulup bat›r›lmas› gibi, Do¤u’ya do¤ru co¤rafik bir kayma, e¤ilimi tersine çevirir, serbest dolayl› üslûbu uzlaflma yerine çat›flmayla efllefltirir.
“Raskolnikov’un iç konuflmas›,” der Bahtin,
yak›n zamanlarda baflkalar›ndan duydu¤u veya okudu¤u sözlerle doludur [ve bu] baflkalar›n›n sözlerine bir s›ra canl› ve coflkulu
cevaplar gibi kurgulanm›flt›r... Fenomen hakk›nda düflünmez, onlarla konuflur... kendine seslenir (genellikle baflka birisiymifl gibi
ikinci tekil flah›sta), kendini ikna etmeye çal›fl›r, kendini i¤neler,
sergiler, kendisiyle dalga geçer.21
‘Baflkalar›n›n sözleriyle dolu’ bir dil, t›pk› Emma Bovary’ninki gibi: fakat pasifçe tekrarlamak yerine ‘canl› ve coflkulu cevaplar’ getiriyor. ‹flte, Raskolnikov’un k›z kardeflinin yaklaflan (ve aflks›z) evlilik haberine tepkisi:
“Olmayacak m›? Peki, durdurmak için ne yapacaks›n›z? Yasaklayacak m›s›n›z? Hangi hakla? Böyle bir hakka sahip olmak için ne vaat
edebilirsiniz ki? Ö¤reniminizi bitirip bir ifl buldu¤unuzda bütün hayat›n›z› ona adayacak, gelece¤inizi onlara ba¤layacak m›s›n›z? Bunlar› daha önce dinledik, belki olur, ama flimdi ne olacak? Demek istedi¤im,
flu anda ne yap›lmas› gerekti¤inin fark›nda m›s›n›z?”... Bu sorular›n
kalbini incitmesinin üzerinden çok zaman geçti, flu andaki ac›lar› ve
bunal›m›n›n ortaya ç›kmas›n›n üzerinden bir dolu zaman... Art›k kendini bedbaht hissetmenin, sorular›n bir çözüm getirmeyece¤i düflüncesiyle ›st›rap çekmenin vakti olmad›¤› aç›kt›; tersine, bir fleyler yapmal›yd›, hem de çarçabuk. Ne olursa olsun, harekete geçmeliydi...22
Harika sayfa. Fakat bu pasaj›n, gerçekten ‘baflka birisine dermifl gibi ikinci tekil flah›sl›’ cümlelerde serbest dolayl› üslûpla aç›ld›¤›ndan
ve böylelikle Bahtin’in argüman› (ve onun bütün roman teorisi) ad›na elzem oldu¤undan söz edebilir miyiz? Hay›r, pek de¤il: ikinci fla21) Mihail Bahtin, Problems of Dostoevsky’s Poetics, 1929-1963, Minneapolis, 1984, s.
237-238. Bahtin’in kabaca yazd›¤› serbest dolayl› üslûbun dialojik yeniden yorumlan›fl›,
Voloflinov’un Marxism and the Philosophy of Language (1929;Cambridge, MA 1993, s.
125-159) adl› kitab›ndaki ‘yar›-dolays›z söylemi’ üzerine olan bölümlerde kapsaml› olarak gelifltirilir; ayr›ca bkz. Gary Morson ve Caryl Emerson, Mikhail Bakhtin. Creation of
Prosaics, Palo Alto, CA 1990, s. 343-344.
22) Suç ve Ceza, bölüm 4.
233
h›s (özellikle al›nt›lardaki) duygu ve düflüncelerin anlat›sal raporundansa (paragraf›n ikinci yar›s›nda oldu¤u gibi), aç›k uçlu bir tart›flman›n dolays›z söylemini bildirir. Neden bu ikili ifade, sonra da, Raskolnikov’un iç tart›flmas›n›n temsilindeki kayma neden? Büyük ihtimalle olan flöyle bir fleydi: Suç ve Ceza’da Dostoyevski’nin ola¤an görevden farkl› bir dialojik görevle donatt›¤› serbest dolayl› üslûp, böylece
her zamankinden daha yo¤un ve dramatik hal alm›flt› (“bir fleyler yapmal›yd›”), becerebildi¤i oranda ‘gerici’; fakat sonuçta dialojizmin aç›k
uçlulu¤u serbest dolayl› üslûbun anlat› ifadesiyle ba¤daflm›yordu ve
böylece -küçük bir morfolojik ‘facia’da- serbest dolayl› üslûbun anahtar özellikleri, farkl› bir mant›¤a göre yeniden düzenlenmiflti. Bir s›n›r
afl›ld› ve serbest dolayl› üslûp baflka bir fleye ‘dönüfltü’.
6
Bahtin’in kavramsal sözcük da¤arc›¤› -roman düzyaz›s›ndaki konuflma sat›rlar›na yapt›¤› vurguyla birlikte-, a¤ac›n bir yan›ndaki,
1880’lerde natüralist hareketin doru¤unda gerçekleflen çatallanmas›
aç›s›ndan iyi bir sunufl. Burada, -yine, ayn› zamanda co¤rafik ve morfolojik olan- fay hatt›, on dokuzuncu yüzy›l sonu Avrupa’s›ndaki farkl› sembolik hegemonya türleri aras›nda oynar: Bat›’da, büyük ulus-devletlerin sessiz, içersilefltirilmifl, gazetelerden, kitaplardan ve anonim kamuoyundan neredeyse flahsi olmayan yollarla ç›kan kan›lar›; Güney’de, I Malavoglia köyünün gürültülü, çok-kiflili ‘koro’su (Leo Spitzer) veya La Regenta’n›n kaba itiraflar›n›n keskin f›s›lt›lar›; sonra Batouala veya Maize Erkekleri’nin kolektif sözlü mitlerinin uzun geçmifli.23
Burada, serbest dolayl› üslûp -‘yans›tmal›-olmayan so¤urma yerine
23) ‹ki örnek. “Bugünlerde yaramazlar her türlü hileye baflvuruyor; ve Trezza’da orada
daha önce hiç görülmemifl yüzler görürdünüz, kayal›klarda, insanlar bal›¤a gittiklerini
iddia ediyorlar ve hatta nas›l olmufl da varsa kurumaya b›rak›lm›fl k⤛tlar› çal›yorlar. Zavall› Nunziata’in bir k⤛d› daha yeni böyle çal›nd›. Zavall› k›z! Onu soydu¤unuzu düflünün; babas› talihini kovalamak için M›s›r’a ‹skenderiye’ye gitti¤inde onun ellerine b›rakt›¤› bütün küçük erkek kardefllerine ekmek bulmak için diflini t›rna¤›na kat›p çal›flan
bir k›z.” Giovanni Verga, I Malavoglia, bölüm 2."
“‹yi bir ihtiyar, günefl ve o kadar adil ki! En büyük olandan en mütevaz› olan›na yaflayan bütün insanlar için parl›yor. Ne zengin taniyor ne yoksul, ne siyah ay›r›yor ne beyaz. Renkleri ve kaderleri ne olursa olsun, bütün insanlar onun o¤ullar›. Hepsini eflit derecede seviyor; plantasyonlar›n› kolluyor; onlar› memnun etmek için so¤u¤u ve kasvetli sisi da¤›t›yor; ya¤muru emiyor; gölgeden ç›k›yor. Ah! Gölge. Günefl ac›madan, insaf
nedir bilmeden onu gitti¤i yere kadar takip ediyor. Baflka hiçbir fleyden nefret etmiyor"
(Rene Maran, Batouala, Bölüm 8).
234
aç›k, konuflulan ifadelere itimad›nda- Bat› Avrupa’da oldu¤undan daha
kavgac› ve zorlay›c›, fakat ayn› zamanda, daha da karars›z bir sosyal
birleflme biçimini vücuda getirir: sosyalin (erkek) sözcüleri (köylüler,
itirafç›, baflkan) her zaman fiziksel olarak orada, egemen de¤erleri veya
di¤er kaybolmakta olan fleyleri tekrar tekrar belirtmeye haz›r olmak zorunda olmal›d›rlar. Aynen bütün bu romanlarda yapt›klar› gibi.
fiimdiye kadar serbest dolayl› üslûbun tonlamas›n›n ölçüsündeki
‘objektif’ kutbu keflfediflini izledik: neo-klasik anlat›c›n›n ‘do¤rular›’
ve kamuoyunun kan›s›; (Dostoyevski’deki) soyut teorilerin ve fikirlerin gücü ve geleneksel toplumsal›n mitleri. Ancak, 1900’ler dolaylar›nda, farkl› bir grup yazar, yelpazenin az›msanmayacak tekillikteki
ters ucunda deneme yapmaya bafllarlar. Önce toplumsal normlardan
sapman›n ayr› bir dal oluflturmayacak kadar küçük oldu¤u üst s›n›f
üslûplaflt›rma kümesi gelir (James, Mann, Proust, Woolf...); sonra,
daha sonuç getirecek flekilde, Joyce’un kufla¤› ‘yans›tmal›-olmayan bilinç’in ötesine, psiflik hayat›n bilinçöncesi veya bilinçalt› katmanlar›na ilerler. ‹flte bu noktada, ikinci bir üslûp ‘facia’s› meydana gelir: anlat› söyleminin üçüncü kiflisi, ayn› Suç ve Ceza’daki diyalogda ikinci
kifliyle yer de¤ifltirip durdu¤u gibi, Ulysses’de bilinç ak›fl›ndaki birinci kifliye kay›yordu –bu tekni¤in gerektirdi¤i kiflisel yak›flt›rmalar galaksisinin tümüyle.24 Ve bu küçük dilbilgisel kayman›n prizmas› boyunca birinin gözüne, yine daha üst bir düzenin, psikolojik gerçekçili¤in aynen daha önce dialojik romanlara dönüfltü¤ü gibi modernist
epi¤e ‘türleflti¤i’ bir düzenin, çatallanma süreci iliflebilir.
A¤ac›n son çatallanmas›nda -Latin Amerika ‘diktatör romanlar›’birinci ve üçüncü flah›slar aras›nda dalgalanma halen mevcuttur, fakat yönü tersine döndürülmüfltür: üçüncü flah›s anlat›s›n›n birinci
flah›s monologuna ayarlanmas›ndansa, diktatörün özel (ve patolojik) benli¤ini kamusal kiflili¤in an›tsal pozlar›na nesnelefltirme giriflimi göze çarpar. “Hanedanl›¤›m benimle bafllay›p benimle biter,
BEN-O’da,” diye yazar Augusto Roa Bastos Ben, en Üstün’de; ve kitab›n sonlar›na do¤ru:
24) “Siyaha boyad›¤› ve cilalad›¤› botlar›na bakt›. O kendisinden daha uzun yaflam›flt›.
Kocas›n› kaybetmiflti. Onun için, benim için oldu¤undan daha ölü. Biri di¤erinden daha
uzun yaflamak zorunda. Zeki adamlar söyler. Dünyada erkeklerden daha çok kad›nlar
var. Onun ac›s›n› paylafl. Senin büyük kayb›n. Umar›m yak›nda onu takip edeceksin. Sadece Hindu dullar için. Bir baflkas›yla evlenir. O mu? Hay›r. Ki sonras›n› kim bilir.” James Joyce, Ulysses, bölüm 6.
235
O, her zamanki dinçli¤iyle sapasa¤lam, ilk gününün egemen gücü. Bir el onun arkas›nda, di¤eri redingotunun yakas›na yap›flm›fl...
BEN O’dur, kesinlikle, BEN-O-EN ÜSTÜN. çok eski. Y›k›lmaz.25
Roa Bastos’un roman›nda, Carpentier’in Devletin Nedenleri ve
Gabriel Garcia Marquez’in Kendi Labirentindeki General’deki gibi
-1974’de fiili’de Allende’ye karfl› düzenlenen darbeden bir y›l sonraki di¤er iki diktatör roman›- En Üstün’ün ‘BEN’i hâlâ büyük oranda
‘ONU’nu gölgeler, böylelikle serbest dolayl› üslûbu s›n›rl› bir iflleve
hapseder. Fakat Mario Vargas Llosa’yla teknik ön plana ç›kar ve siyasal potansiyelini doyuma ulaflt›r›r: diktatörün mant›¤›n› ‘herhangi
bir bak›fl aç›s›yla dolay›mlanmam›fl’ olarak sunarak -Ann Banfield’›n
serbest dolayl› üslûda dair duru tan›m›n› tekrarlayacak olursak-26
Vargas Llosa, siyasal terörün kokuflmufl temelini unutulmaz derecede fesat bir do¤ruculukla donat›r:
Amerika Birleflik Devletleri geçen otuz bir y›lda ondan daha samimi bir dosta sahip olmufl muydu? Birleflmifl Milletler’deki hangi hükümet onlara daha fazla destek vermiflti? Almanya ve Japonya’ya ilk savafl
ilan eden hangisiydi? Amerika Birleflik Devletleri’ndeki en büyük rüflvetleri temsilcilere, senatörlere, hükümet görevlilerine, valilere, avukatlara ve habercilere kim verdi? Ödülü: OAS’›n flu zenci Romulo Betancourt’unu memnun edecek, Venezüela petrol memesinden emmeye
devam ettirecek ekonomik yapt›r›mlar›. E¤er Johnny Abes iflleri daha
iyi kotarm›fl olsayd› ve bombalar o ibne Romulo’nun kafas›n› uçursayd›, yapt›r›m diye bir fley olmayacakt› ve götveren gringolar egemenlik,
demokrasi ve insan haklar› konusunda ona bir bok veremeyeceklerdi.27
7
Gürültü ve uygunsuzlu¤un ikametgâh›ndan, kimsenin do¤ru yerinde olmad›¤› yerden, götveren gringolar›n ona egemenlik, demokrasi ve
insan haklar› konusunda bir bok verifllerine. Karfl›laflt›rmal› edebiyat
tam da bu olabilir, bir taraftan dünya edebiyat›, di¤er taraftan karfl›laflt›rmal› morfoloji olarak kendini ciddiye al›yorsa. Bir form al›n, onu
alandan alana takip edin ve dönüflümlerinin sebeplerini etüt edin:
25) Roa Bastos, I the Supreme, Normal, II, 2000, s. 123, 419.
26) Ann Banfield, Unspeakable Sentences, Boston 1982, s. 97.
27) Vargas Llosa, The Feast of the Goat, bölüm 2.
236
Ernst Mayr’›n sözleriyle, evrimin ‘oportünist, yani öngörülemeyen’ sebepleri.28 Ve tabii ki alanlar›n çoklu¤u büyük bir zorluk, karfl›laflt›rmal› edebiyat›n neredeyse laneti: fakat bu onun ayr›ca ola¤anüstü gücü,
çünkü yaln›zca böylesi genifl, homojen olmayan bir co¤rafyada kültürel tarihin baz› temel ilkeleri a盤a ç›kar. Burada, morfolojik roman›n
uzamsal devams›zl›¤a ba¤›ml›l›¤› gibi: ‘allopatrik türleflme’, Ernst
Mayr’dan bir kere daha al›nt› yapmak gerekirse: yeni bir türün (veya
herhangi bir oranda türsel bir düzenlemenin) bir nüfusun baflka bir
yurda göçtü¤ünde ve hayatta kalmak için çabucak de¤iflmek zorunda
kald›¤›nda ortaya ç›k›fl›. Petersburg, Aci Trezza, Dublin ve Ciudad Trujillo’ya hareket etti¤inde serbest dolayl› üslûbun bafl›na geldi¤i gibi.
Uzamsal devams›zl›k, morfolojik ayr›lmay› teflvik eder. Bu durum
bana Gide’in Kalpazanlar’› yazarken roman›n formu hakk›ndaki söylediklerini hat›rlat›yor: Roman›n hayattan bir dilim oldu¤unu kabul
ediyorsak, diye düflünüyor, neden her zaman ‘uzunluk yönünde’, zaman›n geçiflini vurgulayarak, dilimlere ay›r›yoruz? Neden genifllik yönünde ve eflzamanl› olaylar›n ço¤ullu¤u yönünde dilimlere ay›rm›yoruz? Uzunluk, art›, genifllik: ayn› bir a¤ac›n gösterdi¤i gibi. fiekil 6’ya
veya ondan önceki flekillere bakt›¤›n›zda merak etmekten kendinizi
alamazs›n›z: burada hangi eksen daha önemlidir –dikey mi, yatay m›?
Diakronik art ardal›k m›, eflzamanl› sürüklenme mi? Tarih ile form
aras›ndaki bu kal›c› belirsizlik -ikisini bir arada ‘görme’nin imkâns›zl›¤› asl›nda- edebiyat›n hem ileriye hem yanlara do¤ru hareket etti¤i,
hatta ileriden ziyade yanlara do¤ru hareket etti¤i yeni bir edebiyat tarihi anlay›fl›n›n sonucudur. fiklovski’nin sanat için kulland›¤› o mükemmel metaforu gibi, satrançta vezirin hareketi.
8
Üç makale, üç model; edebi alandan üç kare: ilk önce bütün olarak sistem, sonra kronotop ve genlerden oluflan orta alan ve flimdi
üslûp araçlar›n›n mikro düzeyleri. Farkl› derecelerde olmas›na ra¤men baz› de¤iflmez fleyler var. ‹lk önce, edebiyat bölümlerindeki ‘Teori’ ad›yla geçen felsefelendirmeye karfl› tamamen kay›ts›zl›k. Tam
da teorik bilgi ad›na ‘Teori’den vazgeçilmeli ve yerine do¤a bilimleri ve sosyal bilimler taraf›ndan gelifltirilen ola¤and›fl› bir dizi kav28) Mayr, Toward a new Philosophy of Biology, s. 458.
237
ramsal kurgular -teoriler, ço¤ul ve küçük ‘t’ ile- konmal›d›r. “Teoriler bal›k a¤›d›r,” diye yazar Novalis, “ve sadece a¤› atan, bir fleyler
yakalayabilir”. Teoriler a¤d›r, onlar› iflleyip anlamam›z› sa¤lad›klar›
ampirik verilerle de¤erlendirmeyi ö¤renmeliyiz: çal›flmam›z› somut
olarak nas›l de¤ifltirdikleri için, kendinden menkul olsun diye de¤il.
Teoriler bal›k a¤›d›r ve e¤er denersek, yakalanmay› bekleyen çok say›da ilginç yarat›klar vard›r.
Son olarak, tart›flt›¤›m yaklafl›mlar (ve eklenebilecek di¤erleri)
yorumlamadan ziyade aç›klamay› aç›kça tercih eden bir noktay› paylafl›yorlar. Waverley, Karaorman Köy Hikâyeleri veya I Malavoglia’n›n yeni bir okumas›n› önermiyorlar, sadece bunlar›n ilk etapla
anlam kazanacaklar› daha büyük yap›lar› anlamaya çal›fl›yorlar: türlerin gelifl gidifllerini belirleyen geçici döngüler veya eski köy kültürünün tipik döngüsel izlekleri veya serbest dolayl› üslûbun toplumsal ifllevini s›n›rland›ran üslûp dallar›. E¤er bütün bu giriflimlerin ortak paydas›na bir isim koyacak olsayd›m, herhalde flunu seçerdim:
materyalist bir form alg›lay›fl›. 1960’lar ve 1970’lerdeki Marksist sorunsal›n bir yank›s› m›? Evet ve hay›r. Evet, çünkü bu kritik mevsimin büyük fikri -edebiyat›n en derinden toplumsal veçhesi olarak
form: önceki makalemin sonuna koydu¤um gibi kuvvet olarak form
–benim gözümde her zamankinden daha fazla geçerli. Ve hay›r, çünkü art›k tek bir aç›klay›c› çerçevenin edebi üretimin pek çok düzeyine ve bunlar›n daha genifl toplumsal sistemle ço¤ul ba¤lar›na yetiflebilece¤ine inanm›yorum: Zaten, bu makalelerin kavramsal eklektikli¤i ve örneklerin ço¤unun tahmini tabiat› buradan gelmektedir.
Tabii ki farkl› modellerin uygunlu¤u ve aralar›nda kurulacak aç›klay›c› hiyerarfliler konusunda yaz›lacak daha çok fley var. Ancak flu anda, yeni kavramsal ihtimallerin önünü açmak, onlar›n her detay›n›
hakl› ç›karmaktan çok daha önemli görünüyor.
(Türkçesi: Esin Düzel)
238

Benzer belgeler