İndir - Diyarbakır Kitapları

Transkript

İndir - Diyarbakır Kitapları
TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ VE TURİZM
Ankaris Şifa Suyu
HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ
TÜM YÖNLERİYLE
HANİ İLÇESİ
VE TURİZM
EDİTÖR
PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT
TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ
VE TURİZM
HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ
Editör
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat*
*Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi
Sur / DİYARBAKIR
1
HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ
TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ
VE TURİZM
Editör
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
ISBN: 978-975-7635-43-7
TEMMUZ 2013
1. BASKI
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK
Seda ÇELİK
Kapak Tasarım
Edip ÇELİK
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME
Davutpaşa Cad. Güven Sanayi sitesi
B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00
Gsm: 0555 616 17 21
Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da
tamamen yayınlanamaz
2
Mustafa Cahit KIRAÇ
Diyarbakır Valisi
3
Hani ilçesi Bereketli Hilal olarak adlandırılan Dicle–Fırat havzasındaki
kadim kent Diyarbakır'ın tarihi zenginlikleriyle süslü önemli bir ilçesidir.
Asurlular'dan Artuklulara, Emevilerden Osmanlı'ya kadar bir çok medeniyeti
bağrında saklamış olan Hani'de bu medeniyetlerin izlerini görmek mümkündür.
Artuklular dönemine ait ulu cami ihtişamı ile gelenleri selamlarken sahabe mezarları
ziyaretçileri farklı iklimlere götürür.
Tarihi ve doğal güzellikleri ile dikkate değer olan Hani'nin gözlerden uzak
kalmış olmasını bir kayıp olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu kaybı gören başta
ilçe yöneticileri ve akademisyenler olmak üzere değerli bir ekip bu çalışmanın ortaya
çıkmasına vesile olmuşlardır. Bu çalışmanın gayesi bu Hani'nin sosyal, kültürel ve
tarihi yönlerinin keşfedilip yazılı hale getirilmesini sağlayarak gelecek nesillere
aktarmak ve bu suretle gerek ilçenin tarihi geçmişine gerekse burada yaşamış veya
medfun mümtaz kişiliklere vefa borcunu yerine getirmektir.
Nesiller arası bağın kopmaması ve kültür birikiminin kuşaktan kuşağa
aktarılması adına bu tür çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Böyle kalıcı ve değerli
bir eserin hazırlanmış olmasının Hani için bir şans olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Bu eserin vücuda gelmesinde kültür şehri Diyarbakır'ı tanımak ve tanıtmak
için kendini adamış ve bu uğurda sayısız eserler ortaya koymuş, bilim insanı Prof Dr.
Kenan HASPOLAT'ın katkıları çok büyük olmuştur. Ayrıca Dicle Üniversitesi'nin
değerli akademisyenlerinin de kaleme aldıkları çalışmalar ile ilçe hakkındaki bilgi ve
belgelerin bir araya getirilmesini sağlamışlardır. Böylece Hani ile ilgili kaynak eser
niteliğindeki bu kitap telif edilmiştir.
Çalışmanın ortaya çıkmasında gayretlerini esirgemeyen, ilçemizin değerli
kaymakamı İsmail Şanlı'ya, başta Prof. Dr. Kenan HASPOLAT olmak üzere Dicle
Üniversitesinin akademik camiasına teşekkür ediyor, böyle nice çalışmalar ortaya
çıkarmalarını temenni ediyorum.
Mustafa Cahit KIRAÇ
Diyarbakır Valisi
4
4
İsmail ŞANLI
Hani Kaymakamı
5
Yolu Diyarbakır'a düşenlere “Diyarbakır nasıldır?” diye sorulduğunda hemen
herkesin cevabı: “Kesinlikle bildiğiniz gibi değil.” ya da “Televizyonlarda gözüktüğü
gibi değildir.” şeklinde olmaktadır. Bu sorunun cevabında kentin insanların zihninde
olumsuz bir imajının yanlış bir şekilde yer aldığını görmekteyiz. Bu kitap ise
Diyarbakır'ımızın özelde ise ilçemizin başta zihinlerde hakkettiği yere ulaşmasını
sağlamada bir nebze katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.
Tarihi, insanlık tarihi kadar eski; kültürü, onlarca medeniyetten imbik imbik
süzülerek oluşmuş kentimizin, kentimizle aynı geçmişe sahip ilçemizin tarihini,
kültürünü bilmek ve ona yaraşır bir şekilde temsil etmek hepimizin başlıca görevidir.
Bırkleyn Mağaralarından, Ashab-ı Kehf'e, peygamber kabirlerinden surlarına,
camilerinden kiliselerine kadar, Diyarbakır'ın güzelliklerini görmemek ise başta
vatandaşlarımız olmak üzere tüm insanların bu dünyadan göçüp giderken gözlerini
arkada bırakacak bir husustur.
Diyarbakır'ı marka kent yapma vizyonu ortaya koyan ve kitabın
hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen Diyarbakır Valimiz Sayın Mustafa Cahit
KIRAÇ'a şükranlarımızı arz ederken, Diyarbakır'da dünyayla rekabet edecek bir
üniversiteyi sessiz ama kararlı adımlarla inşa etmeyi sürdüren Prof. Dr. Ayşegül Jale
SARAÇ Hanımefendiye, Diyarbakır'ın tanıtımı için onlarca çalışmaya öncülük etmiş
ve çok sayıda kitabın ortaya çıkmasının sağlayan Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Hocamıza değerli makaleleriyle İlçemizin tanıtımında bizlere destek olan saygıdeğer
hocalarımıza ve sekretarya işlemlerini yürüten Ganim ÖLMEZ Hocamıza şahsım ve
ilçem adına teşekkür ederim.
İsmail ŞANLI
Hani Kaymakamı
6
Dicle Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ
7
ÖNSÖZ
Diyarbakır, tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, surları;
peygamberleri, sahabileri, azizleri; yazarları, şairleri, ozanları ile sadece ülkemizde
değil tüm dünyada eşine az rastlanan nadide ve kadim bir şehir. Ne yazık ki bu kadim
şehrin kadrine, kıymetine yakışır şekilde anlatılamıyor olması tüm Diyarbakırlıları
üzmekte. Bu nedenle biz, Dicle Üniversitesi olarak; şehrimizin var olan değerlerine
sahip çıkmayı, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini de gün yüzüne çıkarmayı
kendimize düstur edindik. Bu düstur doğrultusunda çıktığımız yolda başta Diyarbakır
Valiliğimiz olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarla ortaklı sayısız bilimsel, kültürel
ve sanatsal etkinlik düzenledik. Şehrimizin sahip olduğu bu değerleri tanıtma
amacıyla, yapılan bilimsel çalışmalar kitaplar haline dönüştürüldü.
Şu an elinizdeki bu çalışma da böyle bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkmış
bir eserdir. Dicle Üniversitesi olarak böyle birçalışmanın içinde olmak bizleri mutlu
ediyor.
Hani 33 medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır'ın tarihle yoğrulmuş
ilçelerinden sadece birisi. Yazılı tarihte ilk olarak Asur kaynaklarında M.Ö.VIII.
yüzyıldan itibaren gördüğümüz Hani, Urartular'dan sonra İskitler,Medler, Persler,
Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emevi ve Abbasi devletlerinin
hakimiyeti altına girmiş. Malazgirt Zaferi (1071) ile birlikte Türkler'in idaresi altına
girmeye başlayan bölge, bu tarihten sonra da Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu ve Safevi
egemenliğinde kalmış. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki 23 Ağustos 1514
Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Hani öylesine tarihle iç içedir ki sanki her köşe başından bir başka
yaşanmışlık, bir başka güzel geçmiş serilir önünüze. Hatuniye Medresesi, Ulu Camii,
Aynkeris Şifalı Suyu, Koki Çayı Mesiresi, Aynkebir Havuzu, Şeyh Bedrettin Türbesi
ve Ashab-ı Keyf Hani'nin tarih tiyatrosunun sadece birkaç sahnesidir. Coğrafi olarak
geçiş güzergâhından bulunması ve sulak arazisi, geçmişte önemli bir ticaret merkezi
olma sebeplerinden birini teşkil ediyor.
Böylesine çok boyutlu değerlere sahip olan Hani ile ilgili bir kitabın
hazırlanmasında emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunuyor, “Tüm Yönleri
ile Hani İlçesi ve Turizm” kitabının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Dicle Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ
8
8
Katkılarından Dolayı
Hani Köylere Hizmet Götürme Birliği'ne
Teşekkür Ederiz.
Arka sıra soldan sağa: Ekrem DEMİR (Kırım Köyü Muhtarı), Necat
YILDIZ (İlçe Özel İdare Müdürü), Ganim ÖLMEZ (Hani Lisesi Müdürü),
Faruk GÜNDÜZ (Soylu Köyü Muhtarı)
Ön sıra soldan sağa: İbrahim KAÇMAZ (İl Genel Meclisi Üyesi), İsmail
ŞANLI (Hani Kaymakamı), Recep ADSIZ (İl Genel Meclisi Üyesi),
9
İÇİNDEKİLER
1. Aygül Doru Kısa Hani İlçe Tarihi ( Sayfa 11-38 )
2. M. Ali Abakay Hani Tarihi Üzerine Notlar - Yıllıklarda Hani İlçesi ( Sayfa 39-48 )
3. Arkeololog. Dr. Enver Akın Arkeolojik Veriler Işığında Hani ( Sayfa 49-53 )
4. Yahya Kamçı. Hani ilçesi Coğrafyası ( Sayfa 54-57 )
5. Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak Diyarbakır İli Hani İlçesi'nin Jeolojik
Özellikleri. ( Sayfa 58-92 )
6. Prof. Dr. Kenan Haspolat Hani'de Doğal Güzellikler. ( Sayfa 93-130 )
7. Prof. Dr. Kenan Haspolat, Azat Ak, Abdülganim Tarkan Hani İlçesinde
Tarihi Güzellikler. ( Sayfa 131-187 )
8. M. Ali Abakay. Kaynaklarda Tarihi Eserlerle İlgili Yorumlar. ( Sayfa 188-194 )
9. Prof. Dr. Kenan Haspolat Hani'ye Mücavir Bir Alanda Kutsal Bir Mekan
Eshab-ı Kehf Maağarası ( Sayfa 195-213 )
10. Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın Hani'li
Mutasavvıflar
Ve Mümtaz
Şahsiyetler. ( Sayfa 214-223 )
11. Arş Görv. Mehmet Yanmış, Ahmet Aktaş Hani'de Dini ve Sosyal Hayat. (
Sayfa 224-228 )
12. Mahmut Balık Hani İlçesinde Yaşam, Gelenek Ve Görenek. ( Sayfa 229242 )
13. Arkeolog. Dr. Enver AKIN Eski Çağlarda Hani Ekonomisi ve Bugün. (
Sayfa 243-248 )
14. Yrd. Doç. Dr. M. Halis Özer, Öğr. Gör. Ahmet Akaydın Geçmişten
Günümüze Hani ve Çevresinde Ekonomik Yapı. ( Sayfa 249-253 )
15. Doç. Dr. İsmail Gül, Müh. Sait Kılıç Hani İlçesinde Tarım Ve Hayvancılık.
( Sayfa 254-278 )
16. Aygül Doru. Tarihten Günümüze Hani Çarşısı. ( Sayfa 279-288 )
10
KISA HANİ İLÇE TARİHİ
Aygül Doru
Tarihin başlangıcı için yazının icat edildiği M.Ö. 3500 yılı esas alınmıştır.
Yazının icadından önceki döneme Tarih Öncesi, yazının icadından sonraki
dönemede Tarih Çağları denmiştir.
Taş Devri
1- Kaba Taş
(paleolotik)
2- Yontma Taş
(mezolotik)
3- Cilalı Taş
(neolitik)
Tarih
Tarih Öncesi Devirler
Taş Bakır Devri Maden Devri
Taş- Bakır
Devri
(Kalkolitik Çağ)
1. Bakır
2. Tunç
3. Demir
Tarih Devirleri
1. İlkçağ
2. Ortaçağ
3. Yeniçağ
4. Yakınçağ
2 milyon yıl öncesiyle paleolitik dönem başlar, M.Ö. 15.000'lere kadar uzanır
. M.Ö. 15.000-10.000 arası mezolitik, M.Ö. 10.000 sonrası neolitik dönemdir. Tarihin
devirlere bölünmesinin temel nedeni tarihi olayları incelemede, araştırmada ve
öğrenmede kolaylık sağlamaktır. Özünde tarih bir bütündür, çağlara ayırarak
incelemek pratik bir yaklaşımdır.
Gerek Çayönü ve gerekse Körtiktepe kazılarında bulunan obsidyenin Muş
veya Bingöl'den geldiği düşünülürdü.Ambar vadisinde zengin obsidyen kaynakları
arkeolojinin seyrini değiştirecek özelliktedir.
Hani ilçesinin bugünkü adının nereden geldiği ile ilgili bilgilerin tümü bir
takım efsanelere dayanmaktadır. Bu efsanelerden en mantıklı olanı, ilçenin, bu adı
bölgede bulunan ve yerel dilde “yenı” olarak tabir edilen “Ayn-ı Kebir” su
kaynağından aldığıdır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Hani'nin tarihteki ilk
yerleşimcilerinin Subaru ahalisinden olan Hurri ve Nirbiler olduğu kabul edilmiştir.
Uzunca bir dönem Hurri egemenliğinde kalan bölge, yine aynı soydan gelen
Mitanniler'in egemenliğinde kaldıktan sonra Asurlar ve Urartular'ın egemenliğine
girmiştir.
Hani ile ilgili ilk yazılı bilgiler M.Ö. VIII. yüzyıldan kalma Asur
kaynaklarında geçmektedir. Bu kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Amidi gayesi ile
Urartular ve Asurlar arasındaki savaşların bir bölümü Hani bölgesinde cereyan
etmiştir. O tarihten bu yana Diyarbakır şehrine egemen olan devletler Hani'ye de
egemen olmuştur.
Urartular'dan sonra ilçenin idaresi altına girdiği devletler sırasıyla İskitler,
Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emevi ve Abbasi
devletleridir. Malazgirt Zaferi (1071) ile birlikte Türkler'in idaresi altına girmeye
başlayan bölge, bu tarihten sonra da Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu ve Safevi
11
egemenliğinde kalmıştır. Bölge, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında 23
Ağustos 1514'te yapılan Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetine
girmiştir. Ancak bazı kaynaklarda şehrin 23 Ağustos 1514'te değil, 19 Eylül 1515'te
alındığı belirtilmiştir.
1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır.
Hini'de belediye 1878'de kurulmuştur, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe
idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu (1).
Diyarbakır Tarihi Kronolojisi
LAR DEVRİ 226- 639
BİZANS DEVRİ 395- 639
HURİLER M. Ö. 3000-1260
MİTANNİLER M. Ö 3000-1260
ASURLULAR M. Ö. 1260-653
URARTULAR M. Ö. 1260-653
İSKİTLER M. Ö. 653-625
MEDLER M. Ö. 625-550
PERSLERM. Ö. 550-331
MEKEDONYALILAR (İskender Devri) M. Ö 331-323
SELÖKİDLER (Selevkos Hanedanı) M. Ö. 323-140
PARTLAR M. Ö. 140-85
BÜYÜK TİGRAN DEVRİM. Ö. 85-69
ROMALILAR M. Ö. 69 - M. S. 53
PARTLAR VE ROMALILAR DÖNEMİ 53- 226
SASANİLER VE ROMALI DEVRİ 226- 639
BİZANS DEVRİ 395- 639
MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN FETHİ VE ÜÇ HALİFE DEVRi 639
–750
EMEVİLER 661-750
ABBASİLER 750- 869
ŞEYHOĞULLAR I869- 899
ABBASİLER 899-930
HAMDANİLARI 930- 978
BÜVEYHOĞULLARI 978- 984
MERVANİLER 984-1085
BÜYÜK SELÇUKLULAR 1085-1093
SURİYE SELÇUKLULAR 1093-1097
İNALOĞULLARI 1097-1142
NİSANOĞULLARI 142-1183
HASANKEYF ARTUKOĞ. 1183-1232
EYYUBİLER 1232-1240
TÜRKİYE SELÇUKLULAR 1240-1302
MARDİN SELÇUKLULAR 1302-1394
12
TİMUR HAKİMİYETİ 1394-1401
AKKOYUNLULAR 1401-1507
ŞAH İSMAİL İDARESİ 1507-1515
OSMANLI DEVRİ 1515-1923
Akadlar
Mezopotamya tarihinde kurulmuş ilk devlet olan Akkad Krallığı (M.Ö. 23502150), gittikçe güçlenerek Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Kilikya bölgelerini
bir dönem hâkimiyeti altında tutmuştur.
Akkad Kralı I. Sargon (saltanatı M.Ö. 2340- 2284), Amanos ve Toroslara
doğru bir sefer düzenlerken bölgemizin de içinde bulunduğu Kuzey Suriyeyi ele
geçirerek, Akkad Krallığının hâkimiyetine katmıştır. Sargondan bir süre sonra, tahta
geçen torunu Naram-Sin'in (saltanatı M.Ö. 2260- 2220) Kuzey Mezopotamyadaki
Subartu (Irmaklararası; Fırat ile Dicle arası olup daha çok Kuzey Suriyeyi ifade eder).
ülkesini çeşitli düşman unsurlara karşı savunduğu görülür. Ona ait kitabeli bir bazalt
zafer steli’ de Diyarbakır'ın Pir Hüseyin köyünde bulunmuştur.
Kocaköy Ali bardak (Pir Hüseyin) köyündeki stel Hani ilçesi bölgesinin Akad
hakimiyetini yansıtır.
Pir Hüseyin'de Bulunan Stel
(İstanbul'da müzede 1027 no'da kayıtlı)
Lice yolu üzerinde Pir Hüseyin
(Ali bardak) köyünde bulunan
Naram- Sin kitabeli stel Akkad
hükümdarına ait stel İstanbul Şark
eserleri müzesinde No. 1027'de dir.
Stelde kralın kabartmalı şekli vardır.
Kral, Sami ırklara has bir tipte, uzun
sakallı ve saçlıdır, sağ elinde bir balta
t u t m a k t a d ı r. B u n u n l a y e r e
yuvarlanmış mağlup bir kralın başına
vuruyor. Kırık kitabede naram-Sin'in
bir bina inşa ettiğinden bahseder.
Tarih M.Ö. 2635 yıllarına uyar.
M.Ö. 2600'da Akad kralı 'Sargon özellikle Ergani'nin bakırıyla ilgilendiği için
burayı ele geçirmiştir' (2).
İngiliz Arkeolog Sir Leonard Wooley'in bilim dünyasına tanıttığı
Mezopotamya kil tabletlerinde yazıldığına göre M.Ö 2684-2630 yılları arasında Asur
kralı I. Sargon gülfidanlarını kendi ülkesine Diyarbakır civarından götürmüş. Bu
belgede Kral I. Sargon'un Dicle nehrinin üst kısımlarına askeri keşif gezisi yaptığını
bu geziden “Asma, incir ve gülfidanları” ile geri döndüğü yazılıyor (3).
Naramsin'in Kocaköy Pir Hüseyin köyünde steli olmasının önemli bir bulgu
olmasının yanısıra, Mezopotamya'da Wooley isimli arkeoloğun bulduğu bir stelde
Hz. İbrahim'in çağdaşı Kral I. Sargon'un 'Gül, üzüm ve inciri Dicle'nin çıkış kaynağın13
dan Mezopotamya'ya götürdüğünün yazılması I. Sargon'un Bırkleyn'e geldiğini
gösteriyor. I. Sargon'un Ergani bakır madenlerini işletmiş olması, Hani'den Ergani'ye
gittiğini gösteriyor. Bu bilgiler Akadların Diyarbakır-Hani ilçe ikametini gösteriyor.
Subarular - Hurriler Döneminde
Diyarbakır ve Hani
Ta r i h y a z ı y l a b a s l a r.
Mezopotamya'da yazı, M.Ö. 4. bin yılın
sonlarında (M.Ö. 3200'lerde)
kullanılmaya başlamıştır. Yazıyı bulan
Sümerlerdir. Sonraları çivi yazısı seklini
alan Sümer yazısı, komsuları olan Elam
ve Akadlar'a geçmis, böylece
Mezopotamya'da tarih öncesi çağ
kapanarak “tarih çagı”açılmıstır Yazının
Pir Hüseyinde Bulıunan
bulunmasıyla meydana getirilen SümerBir Kemer Tokası
Akad metinlerinden elde edilen bilgilere
göre M. Ö. 3. binde bugün Dicle ve Fırat
ırmakları arasındaki bölgede birçok savasçı oymak oturmaktaydı. Bu oymakların
oturdukları bölgeye Subartu, kendilerine de Subarular denilmekteydi. M.Ö.
2000'lerde ise Subaru yerine, Hurriler adı kullanıl - maya basladı.
Uzun zaman Hurri adı altında yasayan boylar, ikinci binin ilk yarısında birisi
Hurri, digeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrılmıslardır. İlk zamanlarda, bu iki
krallıktan merkezi Urfa olan Hurri krallıgı, daha büyük ve daha önemlidir. Fakat bu
krallığın o zamanlardaki sınırları hakkında kesin bilgi yoktur. Hiksoslar istilasının
olduğu karışık devirde, Hurriler içinden Mitanni imparatorlugu adıyla ortaya çıkan bu
devlet11, M. Ö. 1500 yıllarına doğru da bütün eski Hurri devletine varis olmuştur (4).
Hurriler
Hurriler, M.Ö. 2000 yıllarından itibaren, kuzeyde Kafkaslardan, güneyde
Suriye ve Yukarı Mezopotamya’ya, batıda Toroslardan, doğuda İrandaki Zagros
Dağlarının ötesindeki Urmiye Gölüne kadar uzanan, oldukça geniş bir coğrafik alana
yerleşmişlerdi. Çınar, Huri ve Mitanni yurdudur. Çınar ilçemize bağlı Hur-hurik
(Sırımkesen ) köyü ile bu köyün batısına düşen ve Keldiz (Beneklitaş) köyüne doğru
geçit veren Besta Huriyan (Huriler deresi) Hurilerin mekanı olduğunu düşündürür.
Hani Hurri'lerin merkezidir: Hani ilçemize bağlı Huri (Gömeç) ve Hurrik (Aka)
köyleri o zamandan kalmadır.
Mitanniler
Uzun süre Hurri adı altında yaşayan boylar, nihayet M.Ö. 2. bin yılın
ortalarında, biri Hurri, diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrıldılar. İlk
14
zamanlarda bu iki krallıktan birincisi olan Hurri Krallığı daha büyük ve kuvvetliydi.
Fakat sonraları küçük bir birlik olan Mitanni Krallığı yavaş yavaş Hurri Krallığı
aleyhine genişlemiş ve sonunda onu ortadan kaldırmıştır Karacadağ’ın güney tarafı
Mahal Mitanan (Mitanlar yurdu) adını taşır. Halk buna Mahal Metinan demektedir..
Mazıdağı- Derik ile Çınar arasında Karataş, Arısu, Gümüşyuva, Derinsu köyleri
metini'dir (5).
Eğil ile Hani arasında da Mitani köyleri bulunmaktadır. Halk kendisine
Metini demektedir.
Asur Medeniyeti
Asur İmparatorluğu, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur /
Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M. Ö.
2000 sonrası doğu - batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını
genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri
Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.
İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö.
2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya
yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü
boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını
kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha
sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin
kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır.
Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme
dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski
gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları,
yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını
yeniden genişletmeye başladılar.
Asurlular Yönetiminde Amed (Diyarbakır ve Hani) Amed ve çevresi Asur
hükümdarı 1. Salmanasar zamanında ve M.Ö. 1260 yıllarında tamamıyla Asur
hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü.
Lice İlçesi (Bırkleyn mağarası)
M.Ö. 1169-1069'a it I. Tiglatpileser'e ait stelle iki kitabe var.
Asur Kitabeleri
15
Hani Lice'ye bağlı bir yerleşim yeriydi, haliyle Asurlular'ın hakimiyeti altındaydılar.
Amed'de Bit - Zamanı Krallığı (900-825):
Asurların zayıflamasıyla Bölgeye Arami göçü olmuş, Aramilerden BitZamani kabilesi Diyarbakır'a yerleşmiştir.
M.Ö. 9.yüzyılda Diyarbakır Aramilerden Bit-Zamani kabilesinin başkentidir.
(266) Amidi'yi kendilerine merkez edinen Bit- Zamanı Krallığı şehrin Hurilerden
kalma tahkimatını kuvvetlendirdiler. Bu kuvvetli tahkimat sayesinde Asur
saldırılarına uzun bir süre karşı koyabildiler. 76 yıl süren Bit Zamanı Krallığı
döneminde Diyarbakır çok gelişmiş, bayındır, zengin bir belde durumuna gelmiştir
(4).
Yeni Asur Krallığı'nın Bölgeye Yerleşmesi
Orta Asur döneminde, I. Tiglat Pileser ile başlayan yavaş yavaş gerileme ve
krallığın Kuzey Suriye ve Yukarı Dicle bölgesinden merkez topraklarına çekilme
süreci, Aramilerin bölgeye yerleşmesi ile sonuçlanmıştır. 2. binyılın sonlarına doğru
Orta Asur Krallığı'nda yaşanan bu çalkantılı dönemin ardından Arami lehine el
değiştiren siyasi üstünlük, II. Asur-dan dönemine kadar devam etmiştir. Ancak bölge,
yapılan seferler ile 1. binyıl başlarında tekrar Asur egemenliğine geçmiştir.
Mezopotamya tarihinde bu yeni dönem “Yeni Asur” dönemi (1000–612) olarak
adlandırılmaktadır.
Yazılı kaynaklar, Yeni Asur döneminin ilk yıllarında kralların, ekonomik
potansiyelini bildikleri ve eskiden sahip oldukları toprakları geri almak için Yukarı
Dicle bölgesine seferlere başladığını gösterir. Dönemin ilk kralı II. Asur-Dan (934–
912)'a ait çok fazla yazılı kaynak bulunmamakla beraber bulunan örneklerden
anlaşıldığı üzere Aramiler tarafından ele geçirilen, eskiden Orta Asur Krallığı'na ait
olan toprakların geri alındığı ve bu toprakları bırakmak zorunda olan Asurluların
lı bir şekilde geri döndükleri dönemdir. Oğlu II. Adad Nirari (911–891) döneminde
ise ilk askeri seferler düzenlenmeye başlamıştır. Seferlerinin yönü öncelikle, batıda
bulunan topraklarını ele geçiren Aramiler ve Nairi ülkelerini kapsayan kuzey
bölgelerdi. Nairi ülkelerine karşı yaptığı seferlerle bölgeye dört kez gelerek Alzu'yu
(Alzi-Elazığ) yağmalamıştır. Aynı zamanda Kaşiyari Dağları'nın (Tur AbdinMazıdağ) kuzeyinde bulunan kaynak bakımından zengin dağlık araziye ulaşma
çabası ve Yukarı Dicle bölgesinin ekonomik getirilerinin korunması gibi sebeplerle o
dönem önemli bir rakipleri olan Hanigalbat (Kuzey Suriye) üzerine seferler
düzenlemiş, onları vergiye bağlamıştır. II. Tukulti Ninurta (890–884) ise Yukarı Dicle
bölgesinde Amedi (Diyarbakır) merkezli Bit Zamani Devleti üzerine seferler
düzenlemiştir. Bölgede hakimiyetini korumak için 886 yılından itibaren düzenli
olarak seferler yapan kral sonunda Bit Zamani Krallığı'nı kendine bağlamayı
başarmıştır. Böylece Asur'un etki alanı Diyarbakır'a kadar ulaşmıştır.
Şubriya, Asur ile Urartu arasında uzun yıllar tampon bir bölge olmuştur.
Şubriya'nın Esarhaddon döneminde ele geçirilmesi ve Uppumu ile Kullimeri
kentlerinin kurulması ile bu doğal sınır yerini daha kuzeydeki bu kentlere bırakmıştır.
Uppumu, Şubriya ülkesinin başkenti olmakla beraber Kullimeri ile birlikte ele geçiril16
melerinden sonra isimleri değiştirilerek Asur eyalet sistemine katılmışlardır. Bu
merkezlerden Uppumu'nun lokalizasyonu için, kentin Doğu Toroslar'ın güney kesimi
boyunca uzanan doğu-batı yolunu kontrol altında tutan bir noktada olması gerektiği
dolayısıyla Lice ve çevresinde yapılması gerektiğini savunan Kessler, kenti Lice'nin 5
kilometre yakınındaki bir köy olan Fum ile eşleştirmiştir. Kullumeri için yapılan
lokalizasyon için asıl sorun aynı bölgede 2 ayrı kuzey vilayeti kurulmasıydı.
Şubriya'nın Batman Nehri ile ikiye bölündüğü düşünülürse doğuda kalan
kısmıyla yani Gre Migro ile eşleşmesi uygun görünmektedir (6).
Nirbiler
Kuruluş tarihi çok eski olan Hini ilçesi ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda
başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu
bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hini'nin tarihçesi
Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir.
Hani ilçesi Hurilerin yanı sıra Nirbilerin merkezi bölgelerindendir.
Nirbilerin başkentliğini yapmış Hani'de bu gün Nirbi adını taşıyan köyler
halen bulunmaktadır (7)Hani'nin kuzey ve kuzeybatısında Nirib dağları ve Nirib düzü
vardır.Bu bölgede o dönemin izlerini taşıyan Nirin-Melikan, Nirib-Agan, Nirib
Çülegan, Nirib-Aliyan, Nirib-Yusuf'an, Nirib-Cimsat, Nirib-Topalan köyleri
vardır.Bu köylerde tarihte sarışın ,mavi gözlü insanlar yaşıyordu. I. Tiglatpleser
Nirbi'lerle savaşarak onları yenilgiye uğrattı (8).
Hani İlçesinin Yerlileri Nirbolar (Neripler)
Bırklin Mağaralarının yukarısında kalan kayalıkların üzerinde “KORHA”
denen bir köy yer almaktadır. Bu köyün kitabelerde geçen “KİRHİ” memleketi olduğu
tahmin edilmektedir. Bölgenin batısı boyunca, Hani ilçesi ve ardındaki Nerip köyleri
(yedi tane nerip köyü bulunmaktadır), alan olarak Hazar Gölüne dek uzanmaktadır(9).
Asurlular ve Nirbolar
II: Asurnasirpal Kalhu yazıtında 866'da Bit Zamanili adam ilaninin kenti
Damdamusaya (Amidin güneyinde Kazıktepe) yaklaştım. Kenti kuşatıım. Amedi
kentinden ayrılarak Kaşiyari (Karacadağ) dağının geçidine girdim der (10).
Bir Karacadağ halkı Nerbiler Nêrıbîler, M.Ö. 1100-650 yılları arasında
zaman zaman Amed (Diyarbakır), Farqîn (Silvan) Telia ve Hani taraflarına
hükmetmiş bir prenslik- beylik ve halk idi. Tarihteki isimleri Nêrıb, Nirib, Nribu,
Nirbo olarak geçen Nêrıbîler'in ilk merkezi Karacadağ'ın güney etekleri ile Viranşehir
(o zamanki ismiyle Telia) olduğu Asur kaynaklarından anlaşılıyor. Üç sıra duvarla
çevrili, pek kuvvetli bir şehir olan Telia/ = Til-H/ = Telâ, Nirbolar'ın en büyük şehri ve
merkezi idi.
Nirbolar'ın akrabaları veya bir kolu olduğu zannedilen Neberdunlar/
Nirdonlar ise Karacadağ doğusunda Ortaviran'a doğru yerlerde otururlardı. Büyük
devletler olan Asur ve Hitiler de bölgeye hakim olmaya çalışıyorlardı. sonradan
bunlara Urartular da eklendi. M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar
öncülüğünde Asurluları'ın bölgeye seferler düzenlemesi üzerine Nirbo, Kummuh ve
17
Kirhi prenslikleri birleşip müttefik bir güç oluşturarak karşı koydular. Asur ordusu
Kinabu civarında müttefik kuvvetler tarafından karşılandı. Yapılan büyük bir
çarpışma müttefikler aleyhinde neticelendi. Parçalanan müttefiklerin bir kısmı
Kinabu kalesine kapandığı esnada Nirbular da güneye doğru çekilmeye mecbur
oldular.
Asuriler, önce şiddetli bir hücumla Kinabu kalesini düşürdüler. Kalenin üç
bin beş yüz savunucusundan altiyüzü öldürüldü. Geri kalanlar da esir edildi;
imparatorun emriyle diri diri yakıldılar. Nariru (yeri belli değildir. Kinabu'nun
oldukça yakınında, güneydoğuya doğru bulunabileceği sanılıyor) ahalisi bu sırada
üçyüzelli silahla Kinabu'nun imdadına koşmuşlardı. Bunlar da Asur kuvvetlerine
çatıp bozuldular, dağıldılar. Yalnız ellisi kurtuldu. Ötekiler diri diri yakılmaya
mahkûm edildiler. Şehirleri de düşman eline düşmüştü.
Güneye doğru çekilen Nirbular'ın yansı el-Cezîre çöllerine kaçmış, yarısı da
Ohira (= Karacadağ) eteğine, kendi beylik merkezleri olan ve kuvvetli üç sur ile
çevrili bulunan Tella'ya (Viranşehir) girebilmişti.
Bu dönemden sonra Nirbular'ın ve Kirhilerin çeşitli isyanları olduysa da
başarılı olamadılar. Zaman zaman Asurluların elinden alınan Karacadağ (Masiyus,
Kashiari) bölgesi ve Kuzey el-Cezire'deki Arami şehirleri Kral Salmanasar tarafından
M.Ö. 835 yılında tekrar alındı (11).
M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta
yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi Hini oldu.
Nerbi'lerin daha sonra Hani (Hini) bölgesine yerleştiği görülüyor.
Şimdi Hani kasabasının yukarısında Nirip dağı ve Nirip düzü denilen
yerlerde Nirip adını taşıyan yedi köy vardır. Niripmelikan, Niripagan, Nirip çülekan,
Niripaliyan, Niripyusufan, Niriptopalan.
Bu halkın bu bozgundan sonra buralara yerleştirilen Nirbolara olduğu sanılır.
İçlerinde sarışın ve gök gözlü olanlar çoktur (12).
Halis Ataksoy, konuyla ilgili şu saptamayı yapar: "Hani kasabasının hemen
kuzeyinde Nêrıb dağı ve Nêrıb düzü denilen yerlerde, Nêrıb adını taşıyan yedi kadar
köy vardır ki ahalisinin bu felâketten sonra Asuriye'ye uyruk olan ve buralarda
yerleştirilen bazı Nirbular'dan ibaret oldukları sanılır" (11).
Bugün Diyarbakır'a bağlı Hani (HÊNI) ilçesini kuzeyinde bulunan Nêrıb dağı, Nêrıb
düzü, Nêrı toprağı ve birçok köy adını Nirbiler'den (Nirbolar'dan) almıştır.
İsmi Nêrib olan köyler şunlardır:
Nêrıbê Ağon (Nêribê Axan = Kuyular).
Nêrıbê Çulagon (Nêribê Çulagan = Abacılar).
Nêrıbê Topalon (Nêribê Topalan = Topalan).
Nêrıbê Yusufon (Nêribê Yusufan = Çukur).
Nêrıbê 'Elîyon (Nêribê 'Elîyan = Atıcı).
Nêrıbê Melîkon (Nêribê Melîkan = Bozok Mezrası).
Nêrıbê Şeynon (Nêribê Şeynan = Nêribê 'Elîyan + Nêribê Yusufan'dan
oluşmuştur).
18
Asurlulara karşı eski egemenliklerini sürdürmek isteyen I. Argistis, kendisine
isyan eden Nirbiler ve Hititlileri uslandırmak, Asur Kralı IV. Salmanassar'ı yenmek
için Hani'ye kadar gelmiştir. Asurlularla Hani'de savaşan I. Argistis,Nirbi lerin teslimi
sonrası Hititlileri yenilgiye uğratmıştır. IV. Salmanasar'ın beş defa yaptığı seferler
etkisiz kalmıştır.
Urartu Yönetiminde (M.Ö. 775-736)
M.Ö. IX. yüzyılda Van Gölü civarında kurulmuş olan Urartu Krallığı,
sınırlarını kuzeyde Kafkas ötesine, doğuda kuzeybatı iran içlerine, batıda Malatya
çevresine, güneyde de Urfa-Halfeti yakınlarına kadar genişletmişti. Urartu Krallığı
ömrü olan 300 yıl boyunca Assur Devletinin en büyük rakibi olmuştur. Urartu
krallarından i.şarduri (saltanatı M.Ö. 840-830) ve işpuini (saltanatı M.Ö. 830-810) bir
müddet Yukarı Mezopotamyayı hâkimiyetleri altında tutmuşlardır. Kaynaklara göre
3. Salmanassar, işarduriye karşı yedi kez sefer düzenlemiştir.
3. Salmanasar 'ın ölümüyle Asur devletinin zayıflamasından faydalanan Urartu
Kralı İspuinis (M.Ö. 825-810) memleketinin sınırlarını batıya ve güneye doğru
genişletti. Birçok yeri kendi topraklarına dahil eden Urartular birçok krallığı da
kendilerine bağladılar. Bunlar arasında Diyarbakır da vardı. M.Ö. 775'de üçüncü defa
Asur hakimiyeti sona erdi ve Diyarbakır Urartu'ya bağlanmış oldu.
Urartuları daha çok Silvan, Lice, Hani, Kocaköy bölgesinde görüyoruz. Bismil
Asur- Urartu sınırındadır ve Asur'a aittir. Silvan bir Urartu kentidir.
Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. Yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular
arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir.
Bu medeniyetten kaldığı düşünülen Hatun Köşkündeki kale, kaya mezarı, tüp
geçit ve ören yeri kalıntıları, Ambar vadisinin yukarı mecralarında, Hani ilçemize
bağlı Yayvan Köyünün 5 km kadar batısında bulunmaktadır.
Hatun Köşkü Tarihi Teleferiğinin Temsili Görünüşü
19
Yöre halkının anlattığına göre, bu resmin sağ tarafında görülen tepedeki (ve
muhtemelen Urartulara ait olan) kalede vaktiyle bir kral vardı, karşı taraftaki şehirde
(burası da herhalde bir Asur şehriydi)de bir hatun... Her iki taraftaki kale, mazgal ve
tüp geçitlerden, iki düşman ülkenin yöneticilerinden oldukları anlaşılan bu iki insan
birbirine âşıktı. Maşukasının hasretine dayanamayan kral, iki yerleşim birimi
arasında bir teleferik kurar. Teleferik haratının üzerinde hareket eden kabin ise bir
kazandır. Kral, ne zaman hatunu özlese, onu bu teleferik ile yanına getirir, iki âşık
böylece hasret giderirlerdi. Haratların bağlandığı yerler halen bellidir (13).
Kocaköyde Urartulardan kalma pişmiş kilden yapılan su boruları şehre su
dağıtmaktadır. Kocaköy merkezi ile,Harem panayır ve Ambar köyünde bulunan yer
altı su isale hatları Urartular zamanında yapılmıştır Ayrıca Doşırme(Döşeme) yolu
ismiyle Urartularca yapıldığı sanılan şehirler arası bir yol da mevcuttur.Bu yol,
döşenip sıkıştırılmış, taş ve molozlarla sağlamlaştırılmış eski bir yoldur.. (14).
Makedonlar-Selevkoslar M.Ö. 323-140
M.Ö. 331 yilinda Mezopotamyadaki fetihlerini sürdüren Iskender Urfa,
Siverek ve Diyarbakir çevresindeki yerlesim birimlerinin tümünü Makedonya
imparatorluguna kattı. Büyük Iskenderin genç yasta ölmesiyle ülkesi, ailesi ve komu
tanları arasında çıkan taht kavgaları neticesinde beş bölgeye ayrılarak paylaşıldı.
Diyarbakır ve Urfa General Selevkos'un idaresinde kaldı (15 ).
Dakyanus şehri kalıntıları: Şehir Amed-Lice yolu üzerinde Lice'nin 18 km
batısında Fis Ovası (Efsus) yanında bir tepenin üzeride kurulmuştur. Selevkoslar ve
Romalılar döneminden kalma olduğu söylenmektedir. Eshab-ı kehfle ilgili olan ve
Lice'de Eshab-ı kehf mağarasına 11 km ötede olan bir mekândır.
İskitler M.Ö. 653-625
İskit dili İrani diller içinde ele alınır(19) W. M. Mc. Govern, T. Sulimirski ve
I.M. Diakonof gibi araştırmacılar İskitler'in İran kökenli yani Hind-Avrupa'lı bir
toplum olduklarını ileri sürmektedirler. V. J. Murzin İran kökenli bir dil konuştuğunu
iddia ettiği İskitler'in, Karadeniz'in kuzeyindeki steplerde farklı soylar ve ulusları
birleştirerek güçlü bir birlik oluşturmuş olduklarını düşünmektedir.
Diyarbakır'ın doğusuna lokalize edilen Supria bölgesi, Assur ve Urartu
arasında tampon bir bölgeydi. Buna karşılık olarak Asur Kralı Asarhaddon da aynı
bölgeye İÖ 673'de İskitler'le beraber bir sefer düzenlemiş ve büyük bir zafer
kazanarak burayı bir Assur eyaleti haline getirmiştir.
Urartuları İskitler yok etmiştir. İskitler ve Medler'e Babil kralı Nabopolassar da
katılmış, birleşen bu kuvvetler İÖ 612 yılında Assur başkenti Ninive'yi yakıp
yıkmışlar ve Önasya'nın en büyük devletlerinden biri olan Assur İmparatorluğu'nu
ortadan kaldırmışlardır. M.Ö. 653-625'de İskitler Diyarbakır'ı hakimiyetlerine
almıştır (4).
Ermeni Kralları (Tigran krallığı) M. Ö. 85-69
MÖ 1. yüzyıl başında Suriye'de Selevkoslar Krallığının çöküşü üzerine
Ermenistan Kralı II. Tigran (M.Ö. 95-55) Yukarı Mezopotamya ve Suriye'ye doğru
20
yayılma siyaseti izleyerek egemenliğini bugünkü Lübnan'ın güneyine dek
genişletmeyi başarmıştır. Tigran, başkentini de Diyarbakır (Amida) yakınlarında
kurduğu Tigranakert (Tigranocerta) kentine taşımıştır.
M.Ö. 85-65 yılları arasında Armenya tahtına çıkan Büyük Tigran Silvan'ın
bulunduğu yerde Tigranokorte (Dikranagerd) isimli bir şehir inşa ettirerek ecdadının
tacını burada giydi. Bu yeni başkente Kilikya ve Kapadokya'dan 300.000 kişi getirdi.
Ancak 20 yıl sonra Romalılar bu hakimiyete son verdi. Tigranocore Ermenilerin
rüyasıdır. Büyük Ermenistan hayalinin önemli parçasıdır (16) (17).
Medler. M. Ö. 625-550
Hind-Ari ırkındandırlar (30). M.Ö. Bin yıllarında İran'ın kuzeybatı ve batı
bölgesinde yerleşmiş bir kavim. Başlangıçta dağınık bir durumda yaşayan ve
Asurlular, iskitler, Kimmerlerle devamlı savaşlarda bulunan Medler, hükümdarları
Keyaksar zamanında işkillere karşı başarı kazanmışlar. Babillilerle anlaşarak Asur
Devletini tarih sahnesinden silmişler, Kuzey Mezopotamyayı egemenliklerine
almışlardır. Yine hükümdarları Keyaksar zamanında. Anadolu'nun içerlerine kadar
ilerlemişlerdir. (M.Ö. 550) (30)Med kralı Astiyag"ın yeğeni Kiros"un saray
darbesiyle, siyasal otorite ilk defa Güneybatı İran'da yoğunlaşan Pers aristokrasisinin
eline geçer ve kısa bir süre sonra M.Ö. 550'li yıllarda güçlü ve merkezi bir Pers
imparatorluğunun kuruluşuyla Medler yıkılır. Medler, isimlerini Medya'dan almış
olan, günümüz İran'ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, TorosZagros dağ sistemi içinde ve Fırat-Dicle arasında yaşadıkları için, verimli ve üretken
bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır.
M.Ö. 612'de Keyaksar, Babil hükümdarı ile birleşip Ninova'ya saldırdı, Asur
devletini yıktı, Dicle başından Kızılırmak'a kadar olan bölgeyi Med imparatorluğuna
katmıştır. M.Ö. 625-550 yılları arası Diyarbakır Medlerin etki alanına girmiştir (4).
İran Kralları (Partlar- Persler- Sasaniler)
Asurlular devrinde bölge vâlilik merkeziydi. Daha sonra bölgeye Medler ve
peşinden de Persler hâkim oldular. M.Ö. 4. asırda İskender, bu bölgeyi ve İran'ı
Makedonya Krallığına kattı. İskender'in ölümünden sonra kısa bir müddet
Selevkoslar İmparatorluğunun hâkimiyetinde kaldı. Tekrar târih sahnesine çıkan
Partlar, bölgeyi ele geçirdiler. Mîlâttan sonra bir ve ikinci asırlarda bu bölge için
Romalılar ve Partlar arasında çok kanlı savaşlar oldu. Romalılar bölgeye hâkim
oldular. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu parçalanınca, Anadolu gibi bu bölge
de Doğru Roma (Bizans) payına düştü. Partların halefi olan Sâsânîler, bölgede,
hâkimiyet mücâdelesini devâm ettirdiler.
Persler .M.Ö. 539 yılında Babil'i zapt ederek bütün Mezopotamya'ya egemen
oldular. Sınırları oldukça genişleyen Pers İmparatorluğunda II. Kambis'in ölümüyle
yerine İmparator olan Darius, ülkede çıkan karışıklıkları düzeltmiş ve tekrar DicleFırat havzalarını kontrol altına almıştır.. Anadolu tamamen bu imparatorluğun parçası
olmuştu ve ikiyüz yıl kadar böyle sürmüştür. Uzun süre yunanlılarla mücadele veren
Persler Avrupaya kadar yayılmışlardır. Böylece bölgede İran egemenliği başlamış
oldu. Pers kralı III. Darius Makedonya Kralı İskender tarafından mağlûp edilmesiyle
21
Pers İmparatorluğu tarihe gömüldü (15).
Part - Pers Eserleri
Pers hükümdarı Kuroş (Zülkarneyn)
Zülkarneyn kalesi Hani ilçemize yakın bir handır.
Zülkarneyn Kalesi (Çeper Kalesi) (Lice)
Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların
ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk
arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i
Zülkarneyn'in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu
kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir.
Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik
kazanamamıştır. Büyük olasılıkla M.Ö. VI. yüzyılda bölgeye hakim olan Persler
tarafından kurulduğu sanılmaktadır (18).
Çeper kalesi de Hani ilçe komşuluğunda bir mekandır.Perslilerin o dönemde
Hani'ye de egemen olduğu anlaşılıyor.
Roma Dönemi
Roma İmparatoru Markus Crasus bölgedeki önemli rakibi olan Partları ortadan
kaldırmak amacıyla M.Ö. 55 yılında Suriye'ye gelerek Urfa'daki Abgar Krallığı
bölgesine girdi. Crasus 50.000 kişilik kuvvetiyle Harran'a geldi. Ancak Part Krali I.
Orod'un Ordusunun Süvari kuvvetleri komutanı Suren tarafından kuşatılarak bozguna
uğratıldı. Böylece Suriye Abğar Kralığı ve Diyarbakır bölgeside dahil olmak üzere 15
yıl Part işgali altında kaldı. daha sonra M.Ö. 9 Haziran 38'de Antakya'nın doğusunda
yapılan savaşta Romalı'lar Partları yenerek Part ordusu komutanı Parkor'u öldürünce
Diyarbakır dahil olmak üzere bölge tekrar Romalılara kaldı. İran ve Romalılar, Diyarbakır'ı ele geçirmek için yıllarca uğraştılar. 230'da Roma hâkimiyetine geçer. M.S.
253 yılında Mezopotamya bölgesine giren Sasaniler önemli kale ve şehirleri
almışlardır. Bölgeyi tekrar Sasanilerden almak amacıyla harekete geçen Romalılar,
Sasaniler tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Bu savaşların sonucunda Roma
İmparatoru Valeianus Urfa taraflarında yapılan savaşta yenilmiş ve sürgün edildiği
Babil'de ölmüştür. M.S 349 yılında bölgenin önemli şehirlerinden olan Diyarbakır'a
II. Konstantin surları inşa etmiştir (17). Burayı Fars kralı II. Şapur büyük bir kuşatma
22
bir kuşatma ile ele geçirir. Tekrar Rumların eline geçer. Levon Kayser'in krallığının
X. yılında (457 474) İranlılar tekrar şehri alır ve harabeye çevirirler. Rumlar tekrar
şehri geri alır. Rumların hükmü fazla sürmeden imparator 1. Anastasyos (491-518)
zamanında, İranlılar üçüncü kez buraları istila eder. 502 yılında Kral Kubat kenti ele
geçirir.
Diyarbakır'da Roma eserleri: Dakyanus şehri kalıntıları: Şehir Amed-Lice
yolu üzerinde Lice'nin 18 km batısında Fis Ovası yanında bir tepenin üzeride
kurulmuştur. Romalılar döneminden kalma olduğu söylenmektedir.
Dakyanus
Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius
(Decianus) zamanında, yani M.S. 250 civarında olduğunu belirtir. Muhatap ise zulüm
gören İsevilerdir.
Tanınmış Kur'an alimi Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus demektedir.
Fis ovası Efes kelimesinden bozmadır.
Hani'ye Mücavir Mekan Eshab-ı Kehf
İmparator Decius'un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve
seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların
bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir
Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten
gelmektedir.
Lice'de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan
bozmadır. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur.
Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani
egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin
Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır.
Hani'den, Lice'ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik
Kenti'nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma
Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı'na ait olduğu
söylenmektedir (19). Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Hani'ye mücavir mekan
Dakyanus da Roma eseridir (20).
23
Dakyanus Kalesi
Dakyanus Harabesi
( Dr. Adil tekin)
Dakyanus Sütunu
Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf'in genel
kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir.
Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (S. 359) Licenin on sekiz
kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine
kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekır’deki mağaranın adı
da Fistir.
Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı
eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir.
Bizans - II. Konstantin
'Büyük Konstantinos'un oğlu İmparator Konstantinos Amid'i zaptettikten
sonra buradan ülkesinin bütün şehirlerinden daha çok hoşlandı. Diyarbakır Roma
döneminde “Konstansiye” diye isimlendirilmiştir. 349 yılında şehri ve surlarını inşa
eden kralKonstans'ın adıyla anılmıştır. Diyarbakır surları 5 km uzunluğunda, 10-12 m
yüksekliğinde, 3-5 m. genişliğindedir. Kalkan balığı şeklindedir. balığın başı iç
kale,kuyruğu yedi kardeş ve evli beden burçlarının olduğu yere uyar İçkale kısmı
M.Ö. 3000'de yapılmıştır. Dış surlar MS. 346'da II. Constantinus zamanında yapıldı.
Ancak dış kısım Gazi caddesinden geçiyordu.
İslamiyet'ten sonra Diyarbakır ve Hani
İran (Sasanlı) ve Bizans'ın sürekli müacedelesi her iki devleti de çok
yıpratmıştı. Bu sırada İslam orduları Kuzey Mezopotamya'nın fethine başlamış
bulunuyordu. Hazreti Ömer'in halifeliğine (634-644) rastlayan bu dönemde, Bizans,
İmparator Heraklius'un (610-641) yönetiminde bulunuyordu. İslam orduları
h.15/m.636 yılında yapılan Yarmuk Savaşı'nda, Heraklius ordusunu yenerek Suriye'yi
istila etti. Sıra, Kuzey Mezopotamya'nın alınmasına gelmişti. Hazreti Ömer bu görevi,
İyaz b. Ganem'e verdi. İslam ordusu, yol boyunca bulunan kaleleri fethederek ve
bazılarını da barışla alarak Amid (Diyarbakır) Kalesi önüngeldi. Beş aya kadar süren
kuşatmadan sonra, h. 18m/639 tarihinde kenti fethetti (21).
“Diyarbakır tarihte stratejik bir vilayetti: Diyarbakır'ı MS. 639 'da fethe
gelen sahabe ordusunun başkumandanı İyaz bin Ganem 'Bilinizki bu şehir çok iyi
korumaya sahiptir Burası Diyar-ı Bekir'in gözüdür. Allah buranın fethini bize nasip
ettiğinde Müslümanlar bütün Diyar-ı Bekir bölgesine hakim olurlar'demiştir. İdrisi-i
24
Bitlisi'nin Yavuz Sultan Selim'e yazdığı mektupta 'Özellikle Hamid ahvali
(Diyarbakır merkezi) fethedilirse etrafında bulunan bütün şehir ve kasabalar elimize
geçmiş olur. Böylelikle bölgemizde hiçbir düşman da kalmazdı' demektedir.
Amid'in sarılışı sırasında çadırını su kapısı civarında (bu günkü Kıtırbil ve Yeni
köyde karargah yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki askerlerle
şehrin o yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her
gün arpa unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid'in çadırına
bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid 'azık mı tükendi nedir üç
akşamdır ekmek yok' diye sordu. Köleside her akşam ekmeği bıraktığını söyledi ve
çadırı gözetlemeye koyuldu. Kale duvarının dibinde bir köpek gelerek çadırına girip
ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeği takip etti, köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel
çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup Halid b. Velid'e haber verdi. Halid b.
Velid gidip baktı ve sevindi. 'Mahiyetimde su yolundan şehre girmek için Allah
uğruna kendimi kodum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.'dedi. Çıkan
yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem'in yanına gidip keyfiyeti bildirdi. 0 da ordusuna
kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete geçmelerini teklif etti. Halid
b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid, ikinci Amr b.
Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü Amr b. Beşir ve diğerleri içeri girdiler.
Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar.
Uykuda olanlar uyandı uyanık olanlar da korkudan titremeye başladılar. Halid b.
Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Meryem,
İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyeti ile birlikte
kendi sarayında bulunan azim ve gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı
Ruma gitti (22) (23).
Diyarbakır'da 27'si bir arada 13,dağınık 40 sahabe de mevcuttur. Ancak Tebliğ
için sahabe Sultan Sa'sa ve 500 nefer fukaha-i kiram Diyarbakır'da kalmış ve
ecelleriyle vefat etmişler.
Hani'nin Sahabelerce Alınışı
İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e
(Silvan'a) gitti İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde
bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı Kaleyi
ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada tarihçi Erdal Akat çok yardım ettil. Burada 3
şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır. Bunları bize gösterdi.
Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit sahabeler olduğunu ifade
etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki şartlarda bilmiyoruz. Şehirde
25
tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle mezarlığında bulduk. Ölüm
tarihleri H. 39, H. 40. H. 41'dir. Diyarbakır'ın fethi ise H. 17'dir.
Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları
Ayrıca Anıl Köyünde de 2 Sahabe Kabri Vardır
Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri (24)
Hazreti Osman'ın halifeliği döneminde (644- 656) Arap kabileleri, bölgedeki
şehir, kasaba ve kalelere daha çok yerleşmeye ve yayılmaya başladılar. Bir süre sonra,
Elcezire kıtası, kabile adlarına göre, Diyar-ı Bekr, Diyar-ı Bekr'in (Bekr İbni Vail
kabilesinden ötürü); Rakka, Diyar-ı Mudar'ın ve Musul da Diyar-ı Rabia'nın merkezi
oldu. Yukarı-Dicle bölgesine verilen Diyar-ı Bekr adı, daha sonra ilin adı oldu, şehre
yine "Amid" ya da "Kara-Amid" denmeye devam edildi. Zamanla şehrin "Amid" adı
yavaş yavaş unutularak, yerini XX. yüzyıl başlarından itibaren "Diyarbakır"a bıraktı.
Hazreti Ali'nin Halifeliğinden (656-661) sonra, kısa bir süre Hazreti Hasan'a bağlı
kalan Diyarbakır, sırasıyla Emeviler'in (661-750) Abbasiler'in (750-869),
Şeyhoğulları'nın (869-899), Halife Mutezid, Muktefi ve Muktedir'in (899-930),
Hamdaneler'in (930-980), Büveyhoğulları'nın (980-984) egemenliğine girdi.984
tarihinden itibaren Diyarbakır'ın geniş çevresiyle birlikte Kürtlerin Humeydiye
Kabilesi'nin bir kolu olan Harbuhti oymağı reislerinden Ebru Şuca künyesiyle anılan
Bad'ın kurduğu Mervaniler'in yönetimine girdi. Kah, Diyarbakır kentini, kah
Meyyafarikin'i (Silvan) başkent olarak kulanan Mervaniler'in egemenliği, 1085 yılına
kadar sürdü. Bu dönemde bölge, başta Amid ve Meyyafarıkin olmak üzere,
bayındırlık ve kalkınma hareketlerine sahne olmuş; halk bolluk ve düzen içerisinde
rahat bir hayat sürmüş; bir çok bilim ve sanat adamı bölgede toplanmıştır.
26
Bizans ordusu 990 yılında bölgeye girdi. Diyarbakır önlerine kadar ilerledi.
Bad'ın yeğeni Mürmehhidü'devle, İmparator II. Basileois'le anlaşarak tehlikeyi önledi
(21).
Emeviler Döneminde Diyarbakır
Hazret-i Osman'ın 17 Haziran 656 Cuma günü evinde öldürülmesinden sonra
24 Haziran 656'da Hazret-i Ali halife oldu. Suriye valisi olan Ebusüfyan oğlu
Muaviye, Ali'nin hilafetini tanımadı. 657 tarihindeki Sıffin Savaşı'ndan sonra
Muaviye Şam'a çekilerek halifeliğe başladı. Irak ahalisi Muaviye'nin halifeliğini
tanımayarak Hazret-i Ali'ye bağlı kaldılar. Diyarbakır bölgesi de Ali'ye bağlılığını
bildirmişti. Hazret-i Ali'nin 24 Ocak 661 tarihinde Abdurrahman bin Mülcem
tarafından hançerlenip üç gün sonra ölmesi üzerine hilafet ve iktidar Emevilere geçti
(258).
258- Vedat Güldoğan Diyarbakır Tarihi. Kripto yay. 2011.
Emevi Eserleri
Emevi halifesi Hişam 741 yılında ongözlü köprüyü yaptırdı.
974 yılında Diyarbakırı alamayan Bizanslı Juannes hınçla ongözlü köprüyü
yıktırdı.
Hani'de Yasin minaresinin Emevi eseri olduğunu ifade edenler de vardır.
Abbasiler Döneminde Diyarbakır.
750 tarihinde Emevilerin saltanatı yıkılınca hilafet ve iktidar Abbasilere geçti.
Halife olan Ebu'l Abbas'ın iktidarını Elcezire bölgesi halkı tanımadı ve biat
etmediler.
Birçok olaylardan sonra Ebu'l Abbas kardeşi Mansur'u Cezire ve Diyarbakır
vâliliğine tayin etti. Uzun bir müddet Diyarbakır'a hakim olan Abbasiler tarafından bu
zaman içerisinde daha önce yıktırılan Diyarbakır surlarının yeniden onarıldığı ve
yaptırıldığı üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır (25).
Abbasi Eserleri
Halife Muktedir zamanında Bizans tehlikesine karşı Diyarbakır surları
onarılmıştır. Dağkapı sağ ve sol burcu ve Mardin kapıda Abbasi kitabeleri vardır.
M.909 yılına indekslidir.
Hamdaniler (Hz. İbrahim neslinden Taglib kabîlesi mensubu ).
Musul ve Haleb civârında hüküm sürmüş olan bir hânedân. Taglib kabîlesi
mensubu Hamdân bin Hamdûnun 885te Hâricîlerle birlik olup, Mardini ele geçirmesi
ile târih sahnesine çıktılar. Hâricî ve Karmatîlerle yaptıkları savaşlarda başarı
gösterdiler. Abbâsî halîfelerinin hilâfet mücâdelelerine karıştılar. Zaman zaman
Bağdata hâkim oldular Halifenin desteğiyle kısa sürede egemenlik alanları gelişti ve
sırasıyla Halep, Mardin, Cizre, Diyarbekir ve Kerkük'e sahip oldular.
Seyf El Dewle tarafından 945 yılında Halep'teki merkezînden yönetilmeye
başlayan devlet aynı yıl Bizans Kralı Romanas'la Ruha'da (Urfa) yaptığı savaşı
kazanınca Suriye ve Yukarı Mezopotamya'nın büyük bir bölümüne egemen oldu. Kısa
27
sürede sınırları genişlemesine rağmen Büveyhilerle sürekli olarak çatışma halinde
bulunan devlet ilerleyen zamanlarda Arapların da saldırısına uğramaya başladı.
Mervanîlerin tarih sahnesine çıkmasıyla bölgedeki etkinliği giderek zayıfladı.
Hamdaniler Döneminde Diyarbakır
899 yılında Diyarbakır'ı teslim alan Halife Mu'tezid, oğlu Müktefi'yi
Diyarbakır vâliliğine atadı. Bir müddet sonra babası ölen Müktefi halife oldu. Müktefi
de 908 yılında ölünce yerine Muktedir geçti. 919 yılında Beni Tağlip oymağının ileri
gelen ailelerinden Hamdan oğullarından Ebu'l–Heyca Musul'a, kardeşi İbrahim de
Cezire'ye vâli oldular. İbrahim bir yıl sonra öldü yerine kardeşi Davud tâyin oldu. 926
tarihinde Tikrid taraflarında ayaklanan Kürd ve Arap asilerinin tenkilinde başarılar
göstermesi üzerine bu hizmetine karşılık Diyar-ı Rabia, Diyar-ı Bekr, Diyar-ı Mudar
havalileri tamamıyla kendisine verildi.
Ebu'l - Heyca 929 tarihinde öldü. Muktedir, Ebu'l–Heyca'nın oğlu Hasan'a aynı
bölgeyi vererek kendisine “Nâsırüddevle” ünvanını da bahşeyledi. Böylece
Diyarbakır bölgesinde Hemdaniler hâkimiyeti başlamış oldu.
Nâsırüddevle bölgeye sık sık akınlar yapan Bizanslılarla mücadeleye girişti,
Bizanslılardan Şamşat'ı geri aldı. Kendisi Musul ve Diyar-ı Rabia'nın yönetimini
üstlenerek, kardeşi Seyfüddevle'yi de Diyar-ı Bekr ve Diyar-ı Mudar bölgelerini
yönetmekle görevlendirdi.
Sık sık bölgeye saldıran Bizanslılar 965 yılının bahar ayında Amid etrafını talan
ettikten sonra Meyyâfârikin'e (Silvan) saldırdılar. Seyfüddevle burada Bizanslılarla
yaptığı savaşta galip geldi ve Bizans ordusu topladığı ganimet ve esirleri bırakıp
kaçmak zorunda kaldı. Meyâfârikinli ünlü bilgin ve hatip İbn Nübâta cihat ve gazaya
dâir ünlü hutbelerini bu sırada yazdı.
Seyfüddevle 25 Ocak 967 tarihinde ölünce yerine oğlu Ebu'l–Meali geçmiştir.
Ebu'l-Meali'nin Temmuz 967 tarihinde Haleb'e gitmesi üzerine yönetimi annesi
Umm-H'asan ela almıştır. Bu yiğit kadınla ilgili Şevket Beysanoğlu şu bilgileri
vermektedir:
“Bu kadın erkekçe kararlar almasını bilen yiğit bir kadındı. Seyfüddevle'nin
kızı Cemilenin de halk üzerinde oldukça önemli bir saygınlığı vardı. 969 (h. 358) yılı
başlarında Haleb'i terk eden Ebu'l Meâli Meyyâfârikin'e geldi. Umm-H'asan bu
gelişten kuşkulandı. Şehrin kapılarını kapatarak girmesini yasakladı. Kötü bir niyeti
olmadığını anlayınca üç gün sonra şehre girmesine izin verdi. Kendisine para
yardımında bulundu. Ebu'l Meâli bu paralarla yeni silah ve asker alıp ordusunu
güçlendirdi. Fethetmek üzere Suriye taraflarına hareket etti.
Umm-H'asan ile Cemile yaşantılarını Meyyâfârikin'de sürdürmeğe devam
etmişler, şehrin savunmasında aktif roller oynamışlardır. İbnü'l- Ezrak'ın ifadesine
göre vaktiyle Babü'l-Huvva (Huvva Kapısı) önündeki bir çukura gömülmüş bulunan
çok miktarda para bir rençper tarafından bulunarak Seyfüddevle'nin karısı ile kızına
götürülmüş, bu para ile surların onarımı yapılmış ve dış mahallelerin etrafının surlarla
çevrilmesine harcanmıştır.
28
973 tarihinde Bizans İmparatorluğu'nun Doğu Domestiği Meleh ordusuyla
gelerek Diyarbakır şehrini kuşattı. Zor duruma düşen Hazarmerd, Ebû Tağlip'ten
yardım istedi. O da kardeşi Ebu'l–Kasım Hibetullah'ı yardıma gönderdi. İki ordu
arasında 4 Temmuz 973 günü yapılan çetin savaşta Bizans ordusu yenildi. Meleh ve
ordusunun büyük bir kısmı esir alındı. Bu ağır yenilginin öcünü almak üzere, ertesi yıl
imparator Juannes Tzimisces büyük bir ordu ile gelip yeniden şehri kuşattı. Bu defa
Seyfüddevle'nin hemşiresi Cemile ile vâli Hazarmerd Diyarbakır'ı savundular. Bütün
saldırılara rağmen şehri alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı bırakarak
çekilmek zorunda kaldı. Ancak çekilirken hırsından şehrin yakınındaki Dicle
Köprüsünü yıktırdı.
Diyarbakır'ın vâlisi ve muhafızı olan Hazarmerd bir süre sonra ölünce, Musul
hükümdarı Ebû Taglib Münis'i onun yerine atadı. 978 yılında Irak hükümdarı bulunan
Büveyhoğullarından Adududdevle Fena Hüsrev, Musul'u Ebu Taglib'den aldı. Bir
müddet sonra Diyarbakır bölgesi de Büveyhoğulları'nın egemenliğine girdi (25).
Büveyhoğulları
Güney İran ve Irak'ta 932 - 1055 yılları arasında hüküm sürmüş olan bir soy.
Büveyhoğulları, önceleri İran'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde yaşarlarken, bunların
lideri Ebu Suça Büveyh, Samani Devletinin yıkılmasından sonra Araplarla savaşa
girişti. Büveyhoğulları, bu savaşları sonradan devam ettirdiler. Sonunda, Güney İran
egemenliklerine geçti. Abbasî halifelerinin kuvvetlerini kaybetmelerinden
yararlanarak, X. yüzyılda, Bağdat'a kadar ilerlediler ve Bağdat'ı işgal ettiler.
Halifelere de dediklerini yaptırdılar. Fakat, Büveyhoğularının bu zalimce
hareketlerinden bıkan halktan kuvvet alan Abbasî halifesi El-Kaim, Selçuklu Sultanı
Tuğrul Bey'den, kendilerini kurtarması dileğinde bulundu. Tuğrul Bey büyük bir ordu
ile Bağdat'a kadar ilerledi, Büveyhoğulları'nın ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı.
Büveyhogulunu da esir ederek, saltanatlarına son verdi.
Adüddevle 977 yılında tahta geçti. Veziri Ebul Vefa ile Silvan ve Amid'i
fethettirdi (980). Ancak 4 yıl sonra Diyarbakır bölgesi Merrvaniler'e geçti (22).
Mervanoğulları
Mervaniler On ve on birinci yüzyılda Diyarbakır´da hüküm süren devlet.
Mervanilerin kurucusu Ebu Abdullah el-Hüseyn bin Düstek el-Baz, onuncu asrın
ortasından itibaren Doğu Anadolu´da fetihlere girişti. Ilk önce Erciş´i ve çevresindeki
müstahkem (sağlam) mevkileri aldı. Baz, nüfüzunu kuvvetlendirerek, Büveyhilerin
hakimiyetindeki Diyarbakır ve Silvan ve Nusaybin´i ele geçirdi. Büveyhi nüfuzunun
azalmasından istifade ederek, 984 senesinde Şii-Büveyhi sultanı Samsamüddevle
Merzubani´yi mağlub edip Musul´u ele geçirdi. Bağdad´ı almak istediyse de
başaramadı ve Musul´u boşaltmak zorunda kaldı. 991 senesinde tekrar Musul´u ele
geçirmek için harekete geçen Baz, şehrin hakimi olan Hamdaniler karşısında mağlub
oldu ve bu savaşda öldü. Bunun üzerine kız kardeşinin oğlu Hasen bin Mervan, Baz´ın
dul eşiyle evlenerek tahta geçti. Hamdaniler ile mücadeleye devam ederek onları iki
defa mağlup etti. Hasen bin Mervan, 997 senesinde Diyarbakır´da öldürülünce, yerine
kardeşi Mumehhüdüddevle Saíd bin Mervan geçti. Said ile Ebu Nasr bin Mervan
arasında mücadele başladı. Ebu Nasr, 1011 senesinde Saidi zehirleterek ortadan kal29
dırdı ve Mervani tahtına geçti.1011´de hükümdar olan Ebu Nasr, elli seneden fazla
hüküm sürdü. Mervanilerin bölgedeki hakimiyetini kuvvetlendirip refahını yükseltti.
Abbasi halifeliğin yüksek hakimiyetini tanıdı. Devrin kuvvetli komşu devletlerinden
Bizanslılar ve Fatımililere karşı istiklalini korumak için maharetle iyi münasebete
bulundu. Ebu Nasr bin Mervan devrinde Diyarbakır, Silvan ve çevresindeki şehirlerin
hayat seviyesi yükseldi. Kültür ve sanat eserleri meydana getirildi. Ibn-i Mervan´ın
elli senelik saltanati sırasında hakim olduğu topraklarda bir sulh ve asayiş devri
yaşandı. Alimler ve şairler himaye gördüler. Mervanilerin hakim olduğu bölgede Şafii
mezhebi yayıldı. Ebu Nasr bin Mervan´ın ölümünden sonra ülke toprakları Nasır ve
Said adlı oğullari arasında bölüşüldü. Böylece Mervanilerin gücü zayıflamaya
başladı. Diyarbakır´ı elinde bulunduran Nasır, 1071 senesinde Selçuklu Sultanı Alp
Arslan´a tabi oldu. Nasır´ın ölümünden sonra yerine oğlu Mensur gecti. Selçuklu
veziri Fahrüddevle bin Cehir Mervani topraklarını ele gecirmek için Sultan
Melikşah´dan izin aldı. 1085 senesinde Selçuklu ordusu şiddetli bir çarpısmadan
sonra bölgeyi ele geçirdi. Son Mervani hükümdarı Mensur, 1096 senesinde ölünceye
kadar Ceziret-i Ibni Ömer´de (Cizre) yasadi" (26).
Sultanların tahta geçiş yılları ve hükümdarlar: Baz :, Hasan bin Mervan: 990,
Mümehhidüddevle: 997
Ebu Nasr Nin Mervan: 1011
Said (Amidde): 1061-1063
Nizamüddevle Nasr (Silvanda): 1061
Mensur: 1079 dir.
1085'de ise Selçuklu fethi olmuştur
990 senesinde bölgeye hâkim olan Mervânîler, 1096 senesine kadar saltanat
sürdü. Alparslan 1071 Malazgirt Zaferinden bir sene önce Diyarbakır'a geldi.
Mervânîler, Selçuklulara tâbi oldu.
Selçuklular Dönemi
Mervaniler'in eski veziri Fahrüddevle, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın
görevlendirmesi ve desteğiyle Amid'i kuşattı ve 4 Mayıs 1085 tarihinde aldı.
Meyyafarikın ise, 30 Ağustos 1085 günü zaptedildi. Melikşah, bölgenin yönetimini
Fahrüddevle'ye verdi. Bir süre sonra, bazı davranışları ve tutumu sebebiyle onu
görevden alarak yerine tanınmış fakihlerden Belh'li Amidülmülk Kıvamüddin Ebu
Ali'yi atadı (1089).
Melikşah tarafından Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun idaresi şehzadeler
arasında bölüşüldüğünde Alpaslan oğlu Tacüddevle Tutuş'a, Suriye verilmişti.
Melikşah, 20 Kasım 1092'de öldü. Tutuş da hükümdarlığını ilan ederek hutbeyi kendi
adına okutmaya başladı. Böylece Diyarbakır bölgesi de Suriye Selçukluları'nın
egemenliğine girdi. Gerek Tutuş devrinde, gerekse onun 1095'te ölümünden sonra,
Güneydoğu Anadolu bölgesinde birçok Türk beylikleri kuruldu. Bu beyliklerden
Amid'de İnal veya Yınaloğulları sözkonusuydu.
30
1097 yılında başlayan İnaloğulları egemenliği 1142 tarihine kadar sürdü bu
tarihten sonra yönetimde etkin olarak Nisanoğulları dönemi başladı. 1183 tarihinde
Selahaddin Eyyubi'nin Diyarbakır'ı fethederek Hasankeyf Emiri Artuklu KaraArslanoğlu Nereddin Mehmed'e vermesiyle Diyarbakır'da da, Artukoğulları
egemenliği başladı. Artukoğulları yönetimi 1232'de son bulmuştur. Artukoğulları
yönetiminde Diyarbakır'ın kültür, sanat ve uşgarlık bakımından en üst düzeye
yükseldiği görülür.
1232'de başlayan Eyyubiler dönemi, 1240'ta sona ermiştir. Bu tarihten sonra
Diyarbakır ve bölge, Anadolu Selçukluları'nın eline geçmiştir. Anadolu
Selçukluları'nın bölgedeki egemenliği 62 yıl sürmüş, 1302 tarihinden itibaren Mardin
Artukluları şehre ve bölgeye egemen olmuşlardır. Bu egemenlik 92 yıl sürmüş,
1394'de bu defa Timur hakimiyeti başlamıştır (21).
Artuklu Hükümdarları
Artuklular, 1102 yılında, Güney ve Doğu Anadolu'da kurulmuş bir beyliktir.
İsmini Türkmenbeyi olan 'seyyid' Artuk Bey 'den almıştır. 1091 yılında Kudüs'ü alan
Artuk Bey aynı yıl burada öldü. Daha sonrasında Artuklular Hısnıkeyfa, Mardin ve
Harput olmak üzere üç ana koldan idare edildiler. Hısnıkeyfa kolu, Artuk Bey'in oğlu
Sökmen Bey tarafından kurulmuştur. Başkenti Hısnıkeyfa, daha sonra da Diyarbakır
olarak belirlenmiştir. 1231 yılında Eyyubiler tarafından yıkılmışlardır.
Artuk oğlu İlgazi: 1118'de Artukoğlu İlgazi ve yeğeni Belek emrinde
Diyarbakır emirleri Haçlı seferlerine katıldı (90). Haçlılara karşı devamlı zafer
kazanması üzerine Sultan Mahmud 1120 yılında İlgazi'ye Silvan'ı verdi.1122 yılında
ölen İlgazi ,Silvan'da Kubbetüssultan yakınına gömüldü (22).
Artuklu Melik Süleyman Ayn-ızülal veya Balıklı suyu denilen yerin yanına
gömüldü.
Mesudiye medresesi: Ulu Cami'nin kuzeyinde camiye bitişiktir. Medresedeki
yazıtlara göre yapımına 1198-1199 miladi yılında, Artuklu hükümdarı Ebu Muzaffer
Sökmen II zamanında inşaasına başlanmıştır.
Mesudiye medresesinde gördüğünüz bu iki sütun geçmişte sürekli dönüyor
olup medreseyi depreme karşı koruyordu. Hamamlarda yakılan çöpler, şehrin
temizliğini sağladığı gibi sıcak sular Ulucamiye ve medreseye ısıtmak üzere
geliyordu ve bu iki sütunu da çeviriyordu.
Zinciriye Medresesi, XII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir. Medresenin
mimarı Melik Salih Necmeddin'dir.
Artuklular döneminde Diyarbakır'da bakır ve demir maden işlemeciliğinde
önemli hamleler yapılmıştır. Abbasi halifesi el-Mustekfi Billah, Dicle nehri üzerinde
yaptırdığı köprü için gerekli zinciri Hani ilçesinde yaptırmıştır (27).
Ulu Cami (Hani)
İlk yapı muhtemelen Artuklu devrinde inşa edilmiş Üzerindeki
yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır.
31
Zeynebiye (Hatuniye) Medresesi, Artuklu Döneminde yapılmış bir yapıdır.
E
Eyyubiler Miladi 1183 yılının Mayıs sonunda Selahaddin, şiddetli bir
muharebeden sonra Amid'i zaptetmiştir. Bu sırada Amid'in emiri, Nisan Rişana'dır. Bu
emir, şehri muhasara edenlere karşı cesaretle harp etmiş, ancak, şehir halkı ondan yüz
çevirmesiyle Sultan Selahaddin'in adamlarından bir kısmı, Amid'in iki suru arasına
sıkışmış ve Amidliler bunların hepsini öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Sultan
Selahaddin, şehrin Emirine şiddetli tehditler yazarak ağır antlar içmiştir. Nisanoğlu,
bu vaziyet karşısında korkmuş, kendi hayatı, ailesinin selameti ve mallarının emniyeti
namına söz aldıktan sonra, sultanın müsaadesi ile üç gün içinde sarayının içinde ne
varsa hepsini çıkarmış ve böylece şehri terk etmiştir. Belirtildiğine göre, kendisi bu üç
gün içinde servetinin ancak, onda birini taşıyabilmişti. Çünkü onun Amid içinde
topladığı servet, çok büyüktü. Selahaddin, Amid'i aldıktan sonra onun içindeki her
şeyi Kara Aslan oğlu Nureddin'e vermiştir. Anlatıldığına göre kulelerin birinde yüz
bin mum ve kütüphanede bir milyon kırk bin cilt kitap bulunmuştu. Selahaddin,
Amid'den yalnız bu kitapları almış ve bunları veziri olan Kadı El-Fadıl'a vermiştir.
(53)1183 tarihinde Selahaddin Eyyubi'nin Diyarbakır'ı fethederek Hasankeyf Emiri
Artuklu Kara-Arslanoğlu Nereddin Mehmed'e vermesiyle Diyarbakır'da da,
Artukoğulları egemenliği başladı. Artukoğulları yönetimi 1232'de son bulmuştur.
Artukoğulları yönetiminde Diyarbakır'ın kültür, sanat ve uşgarlık bakımından en üst
düzeye yükseldiği görülür.
1232'de Eyyûbî Sultânı Melik Kâmil Diyarbakır'ı ele geçirerek
Artukoğullarına son verdi. 1240'ta Anadolu Selçukluları Diyarbakır'ı aldılar.
Eyyûbî Emiri Melik Kâmil, 1258'de Diyarbakır'ı Selçuklulardan geri aldı.
1259'da şehir, İlhanlılara geçti. İlhanlılar, bölgeyi Artukoğullarına bıraktılar
1232'de başlayan Eyyubiler dönemi, 1240'ta sona ermiştir. Bu tarihten sonra
Diyarbakır ve bölge, Anadolu Selçukluları'nın eline geçmiştir. Anadolu Selçukluları'32
nın bölgedeki egemenliği 62 yıl sürmüş, 1302 tarihinden itibaren Mardin Artukluları
şehre ve bölgeye egemen olmuşlardır. Bu egemenlik 92 yıl sürmüş, 1394'de bu defa
Timur hakimiyeti başlamıştır (21).
Eyyubi eserleri
Melik Adil ve Eshab-ı Kehf 1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı.
Kardeşi Melik Adil 1218 yılına kadar bölge sorumlusu oldu. Şimdi Diyarbakır Lice'ye
gidiyoruz. Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp aşağıya
Derkam köyüne düştüğünü,mağara unutulmasın diye S. Eyyubinin kardeşi Melik
Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini bu yazıda görüyoruz Lice'deki belge MS.1200
yılına aittir.
Kitabe
Eshab-ı Kehf
Akkoyunlular Dönemi
Timur, Irak ve Suriye seferlerinde öncü güç olarak yer alan Karayülük Osman
beg'e bu hizmetlerinin karşılığı olarak 1401 yılı Nisan ayında Diyarbakır şehrini ve
havalisini verir.
Akkoyunlu Devleti'nin kurucusu, Kara Yülük Osman Bey'dir. 1398'de Kadı
Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk
sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu'ya girişine destek verdi ve bu
hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da
Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman
Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü. Kara Yülük Osman Bey'in
ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski
gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey'in torunu Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele
geçirerek iktidar kavgalarına son verdi.
Akkoyunlular bu tarihten itibaren Diyarbakır'ı başkent yaparak bir Devlet
kurarlar. Akkoyunlular kendilerini Oğuz Han'ın torunu olarak bilinen Bayındır Han'ın
soyundan gelme kabul ediyorlardı.
Akkoyunluların Bayraklarında koyun simgesi bulunur, mezarlarına koyun
heykelleri dikerlerdi, koyun totemine olan bağlılıkları islamiyeti kabul etmelerinden
sonra bile uzun yıllar devam eder.
Akkoyunluların resmi tarih kitabı olan ve aynı zamanda Diyarbakır'da yaşanan tarihi
gelişmelerin anlatıldığı önemli tarihi yapıtının ismi "Kitâb-i Diyarbekriyye" dir ve
33
yazarı da Ebû Bekr-i Tihrani'dir.
Amid'i (Diyarbakır'ı) başkent yapan Akkoyunlu devletinin (1401-1507) ilk
kurucusu olan Karayülük Osman Fahreddin'in babasının Akkoyunlu emiri Fahreddin
kutlu beg, annesinin ise Trabzon Rum imparatoru Alexis'in kız kardeşi Prenses Maria
Despina’dır.
Karayülük Osman Fahreddin 1435 yılında vefat eder. Ölümünden sonra oğlu
Ali beg'i veliaht tayin eder ve yerine o geçer.
Ali beg'i, Şah-Ruhdan ve Mısır sultanı kabul ettiklerini beyan etmelerine
rağmen, kardeşleri ve amca çocukları arasında yıllarca süren iç çekişmeler başlar,
"Kitâb-i Diyarbekriyye" nin yazarı Ebû Bekr-i Tihrani'ye göre.
Bu iç çekişmeler sırasında Amid'i ele geçiren Uzun Hasan, 1458 yılında
Trabzon İmparatoru İoannes'in kızı Katerine ile evlenir. Bu evlilikten doğan
çocuklarından birisi Şah İsmail'in annesi olur ilerde. Uzun Hasan'ın kızkardeşi Hatice
Begümle evlenen Şeyh Cüneyt'in bu evlilikten doğan oğlu Haydar da Şah İsmail’in
babası olacaktı ilerde.
Amid'in hile ile büyük çatışma yaşanmadan ele geçirilişi de ilk defa Uzun
hasan tarafından gerçekleştirilir. Walter Hinz'in "Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd" isimli
kitabında anlattığına göre, Bir kürt Aşiretiyle savaş halindeyken kardeşinin
(Cihangirin) şehirden ayrıldığını öğrenen Uzun Hasan şehre kömür ve saman satıcısı
kıyafetiyle girerek şehri içten ele geçirirler ve sonrasında da Akkoyunlu devletine
egemen olurlar (4).
Amid, 1469 yılına kadar Akkoyunlular'ın başkenti oldu. Uzun Hasan, bu
tarihte devlet merkezini Tebriz'e nakletti. Diyarbakır ve yöresi 1507 tarihine kadar
Akkoyunlular yönetiminde kaldı. Bu tarihten sonra bölgeye Şah İsmail egemen oldu.
Amid, Safaviler'in eline geçerken kentteki Akkoyunlular'dan ve sünni halktan
binlercesi öldürüldü. Şah İsmail, cesur ve yetenekli komutanlarından biri olan Ustacılı
Muhammed Han'ı, Diyarbakır valiliğine atadı. Safaviler'in yönetimi 8 yıl sürdü.
Bölge 1515 Eylül'ünde Osmanlı birliğine katıldı (21).
Akkoyunlular döneminde (1401-1507), Akkoyunlular'a başkent olan
şehrimiz Amid(Diyarbekir)'in, dönemin çok çalkantılı ve hesaplaşmalarla dolu
olmasına rağmen yinede önemli ilim sanat ve kültür faaliyetlerine mekan teşkil etti.
Akkoyunlu devletinin bütün yaşantısı hemen hemen iç ve dış savaşlar, taht
kavgaları arasında geçtiği için, ülkede düzen ve sükun sürekli bir şekilde
sağlanamamıştır. Buna rağmen, bilhassa Uzun Hasan ve oğullarından Sultan Yakub
zamanında bilim ve sanat adamlarının korunduğu, bilim kültür ve sanatın gelişmesine
önem verildiği görülmektedir.
"Kitâb-i Diyarbekriyye" yazarı Ebû Bekr-i Tihrani, yüksek matematikçi
Mahmut Can, bilgin ve edb Kadı Mesihüddin İsa Sâvci, Celaleddin Devvani, Ali
Kuşçu, İdris-i Bitlisi, Uzun Hasanın Diyarbakır'daki sarayının devamli müdavimleri
arasındaydılar.
Uzun Hasan döneminde şehrimizde bulunan kütüphanede, çalışan personel
34
sayısının o zamanlarda 58 olduğunu, Musikiye karşı özel ilgisi olduğu bilinen Uzun
Hasan'ın seferlerinde bile beraberinde götürdüğü "Ehl-i tarab" denilen saz heyetinin
98 kişiden oluşmaktaydı.
Diyarbakır'da kurduğu "Gülşeniye" tarikatıyla şiiliğin önünü keserek sünni
islamın gelişmesini sağlayan ünlü din alimi İbrahim Gülşeni'de bu dönemin
yetiştirdiklerindendir.
Bu dönemin ünlü şairleri Şair Mevlana Hurremi, Emir-i Hümayun, Mevlâna
Enisi, Habibi şarki, şair Halil'i, Albardaklı Şeyh Ahmed, şair Cemili ve Derviş
Dihki'dir (28).
Şehrimiz Diyarbakır'ın 1507-1515 yılları arasında idaresinin Şah İsmail'e geçti
ve onun atadığı Vali Muhammed Han tarafından yönetildi.
Şah İsmai l 1506 yılında Harput'u (Elazığ'ı) alınca, Şehrimizin Akkoyunlu
valisi Musul'lu Emir Beg'i safında yer almaya davet etti. Emir Beg'de şehrin
idaresinin yine kendisine verileceği ümidiyle Şah İsmail'in teklifini, huzuruna
çıkarak, kabul etti ve bütün Diyar-i Bekr'i Şah İsmail'e sundu.
Bunun üzerine Şah İsmail de Bölge Valiliğine Ustacalu Muhammed Han'ı
atadı.
Şii olan Muhammed Han'a karşı sünni olan Kürt aşiret reisleri direndiler. Bu
direniş yıllarca sürdü. Bu mücadele Kürdistan'daki diğer Kürt aşiretleriyle birlikte,
gönüllü olarak Osmanlıya katılacakları 1515 yılına kadar sürdü.
Bölgenin sunni olan Kürt halkı, bu dönemde, şiilerle uyumlu bir yaşam içinde
olmadılar.
Bu süreçte bazı beğlikler de gizlice Osmanlıyla ilişkiye geçmişti, şiilere karşı.
Bu dönemde Diyar-i Bekr'de, bugünkü sınırları içinde bulunan ve Osmanlıya
katılmada önemli rol oynayan beylikler şunlardı: 1) Eğil Beğliği 2) Çermik Beğliği 3)
Atak Beğliği 4) Tercil Beğliği 5) Kulp Beğliği 6) Meyyâfârikin Beğliği.
Bu dönem hakkında detaylı bilgilere ulaşmak isteyen arkadaşlar Şeref Han'ın
"Şerefname" isimli eserinden (M Emin Bozarslan çevirisi) yararlanabilirler .
Şah İsmail Amid'in (Diyarbakır'ın) ele geçirilmesi anısına ikisi de altından olan
iki sikke kestirir (28).
Şah İsmail İdaresi 1507-1515
Şah İsmail, Uzun Hasan'ın yeğeninin oğludur.
Safa (Sefi) camii Akkoyunlular döneminde, Uzun Hasan tarafından Şeyh Sefi
(Şah İsmail'in babası) adına yaptırılmıştır. . Safevi kelimesinin orijini Sefi'den
gelir.Şah İsmail'in ismi Şah İsmail Sefevi'dir (29).
Şah İsmail'in dedesi Şeyh İbrahim Safi'nin oğlu Şeyh Cüneyt'in isteği üzerine
Uzun Hasan tarafından XV.yüzyılın ortasında yaptırıldığı sanılmaktadır (4).
Safevi adı, bu soyun atası Şeyh Safiyüddin Erdebili'ye (Ölm. 1335)
dayanmaktaydı. Şeyh Safi'nin Erdebildeki tekkesi daha XIV. yüzyılda oldukça ün
kazanmış bir dinsel merkez durumundaydı. Erdebil Tekkesi'ne Anadolu'da dahil her
35
yandan ziyaretçiler akın etmekteydi. Bu tekkenin saygınlığından dolayı, ilk Osmanlı
Padişahlarınca da buraya her yıl çerağ akçesi adı verilen armağanlar gönderilirdi. İşte
Safevi Devleti'ni kuranlar bu Şeyh Safi'nin soyundan gelenlerdir.. Şeyh Safi'nin
soyundan gelenler, torunu Hoca Ali'den başlamak üzere Alevi eğilimli idiler. Hoca
Ali'den sonra Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar ve Şah İsmail de siyasal etkenlerle olsa
gerek Alevilik davasını sürdürdüler, hatta zaman zaman hüküm sürdükleri yerlerdeki
sünnilere şiddet uygulayarak, aşırıya kaçtılar.
Şeyh Cüneyd Uzun Hasan'ın kızkardeşi Hatice Begüm'le evlenmiş, Haydar
isimli bir çocuk doğurmuştur. Şah İsmail, Haydar'ın oğludur.
Şah İsmail Sünni ve Türkmen Akkoyunlu oymağından kırk, elli bin kişiyi
kılıçtan geçirmiş ve zulmünden dolayı kendisini kınayan anasına kızıp onu da
öldürtmüştür (4).
Şah İsmail 1507'de Diyarbakır'ı almıştır.Sünni Diyarbakır halkı zulüm
görmüş,rahatsız olmuş, Yavuz'dan yardım istemiştir. 1515'te Yavuz'un komutanı
Bıyıklı Mehmet Paşa da Diyarbakır'ı alarak bu egemenliğe son verdi. Yavuz Sultan
Selim ile Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te yapılan Çaldıran Savaşı'nda Şah
İsmail'in ordusu büyük bir yenilgiye uğradı. Bu savaşa Diyarbakır Valisi Ustacılı
Muhammed Han da katılmıştı. Ordusu perişan olmuş, kendisi de öldürülmüştü. Bunu
fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Safaviler'in şehirde kalan yöneticileri yok
edildi. Kadın ve çocuklar, kale dışına atıldılar. İsyanı yönetenler, Mevlana Bitlisli
İdris'e haber göndererek, Sultan Selim'e bağlanmak ve Osmanlı birliğine katılmak
istediklerini, bu konuda yardımcı olmasını dilediler. Yavuz Sultan Selim de
Diyarbakır bölgesini ve Doğu Anadolu'yu ülkesine katmayı düşünmekteydi.
Tebriz'in 6 Eylül 1514'te fethiyle sona eren seferinden Amasya'ya dönüldüğü zaman,
kendisine durumu aktaran Bitlisli İdris'i bu işle görevlendirdi. Padişahtan Kürt
beylerine hitaben yazılmış emirnameler alan İdris, bölgeyi dolaşmaya başladı. Kürt
beylerinin de aynı arzuyu taşıdıkları anlaşıldı.
Amid halkının isyanını, Kürt beylerinin tutumunu ve İdris'in faaliyetlerini
haber alan Şah İsmail de birtakım önlemler aldı. İlk iş olarak, Ustacılı Muhammed
Han'ın kardeşi Karahan'ı Urfa hakimi Durmuş Bey ile birlikte Amid'i kuşatıp geri
almakla görevlendirdi. Mardin, Hasankeyf ve Ergani'de bulunan Safavi kuvvetlerine
de Karahan'a katılma buyruğu verildi. Çapakçur yoluyla Amid'e hareket eden
Karahan'ın ordusu, bu kuvvetlerle birlikte beş bine ulaşmış bulunuyordu. Amid bir yıl
kadar kuşatma altına tutuldu. Birçok saldırı yapıldı. Şehir halkı büyük bir cesaretle
savaşıyor, saldırıları püskürtüyor, direniyordu. Sonunda Diyarbakır kökenli olan
Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Amid'in imdadına yetişti.
Karahan, kuşatmayı bırakarak Safaviler'in elinde bulunan Mardin'e doğru çekilmek
zorunda kaldı (21).
Osmanlı Dönemi Hani
Bölge, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında 23Ağustos 1514'te yapılan
Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetinegirmiştir. Ancak bazı
kaynaklarda şehrin 23 Ağustos 1514'te değil, 19 Eylül 1515'tealındığı belirtilmiştir (1).
36
Bölge Osmanlı paşalarınca yönetildi. Hani'ye yakın dikkat çekici eser IV.
Murat'ın yaptırdığı Çeper hanıdır.
Hani'de Osmanlı dönemi Uzun Hasan'ın kanunları uygulandı.
1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır.
Hini'de belediye 1878'de kurulmuştur, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe
idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu (1).
KAYNAKLAR
1. Mehmet Latif Demir, Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ'dan Günümüze Eğil
Ve Hani'deki -Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi. T.C. Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü. Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı
Van-2007
2. Sever. E. Asur tarihi. Kaynak yay. 3.Baskı. İst. 2008. s. 42
3.Prof. Dr. Ayten Altıntaş islam tasavvufunda gül, peygamberimiz ve
Diyarbakır. 2.nebiler sahabiler Azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010.
4. Prof. Dr. Kenan Haspolat. Kısa Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Ekonomi
Tarihi. uzman matb. İst. 2013
5. Esra Ekin. Mitanni Kürt Devleti. mizgin dergisi. sayı. 49
6. Tuğba Türksoy. Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu Demir Çağı'nda Diyarbakır
Bölgesi. T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi İstanbul, 2007
37
7. Mehmet Ali ABAKAY Borsa 21 Dergisi Sayı : 6
8. Şevket. Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. Büyükşehir belediye yay. 2003/63
9. Ahmet Çimen. Bilinmeyen Bir Miras Üzerine; Bırklin Mağaraları Tarım
Çevre ve Doğa Sempoyumu. 2011.C.3
10. Serdar Özbilen, Prof. Vecihi Özkaya.Tavşantepe I.D.Ü. Arkeoloji bölümü
yüksek lisans tezi, Diyarbakır. 2005. s. 1
11. Halis Ataksoy Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli, Çeltüt Matbaacılık,
İstanbul, 1988. s. 4,22,33
12. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi.1936. c:1. s. 54
13. Naci Akdemir http://www.panoramio.com/photo/2265814
14. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını.. 2.
www.siverek.eu
16. Yrdç. Dr. M. Sarıbıyık ,Ö. Yılmaz. Siyasi Tarihiyle İlkçağda Diyarbakır.
Bitirme tezi.D.Ü.Edebiyat Fak. 2005.Faks.51.
17. Keğam Kerovpyan. Mitolojik Ermeni tarihi. 2. Baskı Aras yayİst. 2003.s.56
18. Şevket. Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. 2003. 1/149
19. Hamza Aksal. Amed'in Büyüleyici Mağaraları Mizgin derg. sayı.18
20. Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi.1/146
21. Şevket Beysanoğlu Diyar-ı Bekr'den Diyarbakır'a.
22. Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s: 155156,178,261
23. Resul Çoban Hz. Süleyman Camii (Lisans Tezi) D. Ünv. İlahiyat Fak.
Diyarbakır / 2004
24. Prof. Dr. Y. Kenan Haspolat. Peygamberler Sahabeler Evliyalar Kenti
Diyarbakır. Uzman matb. İst. 2013
25. Vedat Güldoğan Diyarbakır Tarihi. Kripto yay. 2011
26. http://tr.wikipedia.org/wiki/Mervaniler"
27. Murat Pıçak. Artuklular döneminde Diyarbakırın sosyoekeonomik
durumu. Artuklular. 2008 Mardin valiliği yay 2/508
28. Ergun Eşsizoğlu. Diyarbekir. mailgroup
29. Zübeyde Kırmızı. Amid-i Nur. 2009 Diyarbakır Büyükşehir belediye
yay..s.1
38
HANİ TARİHİ ÜZERİNE NOTLAR-YILLIKLARDA HANİ İLÇESİ
M. Ali Abakay
Hani isminin Kaynağı üzerinde Düşünceler.
"Héné-Hénî" olarak daha çok kullanılan ilçe ismi, resmî kaynaklarda "Hani"
olarak geçer. Söyleniş biçimi farklı olsa da, "Hinî","Heynî", " Hînî" daha çok
Zazaca'da manasını, "Su Kaynağı " şeklinde bulur. Bu şekildeki isimlendirmenin Aynkârîb- Ayn-Kebîr- su kaynağından geldiğini tahmin ediyoruz. Suyun olduğu yerde
medeniyetlerin teşekkül ettiği göz önünde bulunduurlursa Hani'nin kurulmasının
merkezi noktası Ulu camiî ve çevresidir.
İslam Egemenliği'ne giren ilçenin ismi, aynı biçimde Osmanlı dönemi'nde
çevreye has olarak kabule dilen ve sonradan ıslâh edildiği bilinen Kanûnnâme ile Hinî
olarak görülür. 1518 Tarihli Amid Sancağı Tahrir'inde Nahiye-i Hini ifadesi geçer.
Khanigalbat/Hanigalbat isminin Hani ile irtibatı sağlandığında Hani'nin çok
geniş merkezli bir devlet merkezi ölçüsü düşünülmeldir. Tarihte Hani'!nin bu statüyü
kazandığı tespit edilirse, daha çok Kerkük-Mardin coğrafyası için Hurri
isimledirilmesi, Hani için düşünülebilir. Fakat çevrede Hinî ile biten yer adları
düşünüldüğü zaman Hnai'nin bu noktada merkezi bir yterleşim yeri olduğuna dair
iddialar öne sürülebilir: Darahini, Çiméhini, Sıphéni, Weşhini, Serdhini, Wişkhini,
Heşhini,.. Bunun Zazaca Telaffuzda mekân bildren bir özellik mi yoksa belirttiğimiz
şekilde Hanigalbat ile mi irtibatlıdır? Şimdilik bunu belgelere dayandırmadan öne
süremeyiz.
Hani Tarihi Üzerine Notlar.
İlçe tarihlerini kaleme almak, tarihte yer alan kaynaklardan süzülen bilgilerle
mümkündür. Bu sebeple ilçelerin tarihini ortaya çıkartmak, günümüzdeki ilçe
sınırları içinde tarihi şekillendirmek, güçtür. Daha önce Diyarbakır Tarihi İçinde Hani
başlıklı incelememizde Hani'ye dair kimi bilgileri Diyarbakır Tarihi'ni ele alırken
sunmuştuk.
İlçe tarihlerinde en önemli kaynaklar, o dönemden günümüze gelen tarihi
eserler ve bu tarihi eserlerin etrafında hüküm süren devletlere ilişkin verilerdir. İçiçe
girmiş tarihi bilgiler, o ilin tarihinde böylelikle önem arz eder. Lice ve Hani, bu
yönüyle aynı tarihe sahiptir, tarihi bilgiler ele alınırken, Birkleyn Mağaraları- Ashab-ı
Kehf Merkezi her iki ilçenin tarihinin ortaya konması açısından önem arz eder.
Hani'nin kuruluş tarihine dair kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte Hurrilerin
döneminde yerleşimin olduğu, Hurriler tarafından bu alanın kurulmuş bulunduğu,
kimi yerleşim alanlarının isimlerinden çıkarılabilir.
Hani, bulunduğu stratejik konum itibariyle önemlidir. Bu gün Lice sınırları
içinde yer alan Birkleyn ve Çeper Kalesi, Hani yolu üzerinde geçişi sağlayan önemli
noktalardır. Hani'de bulunan, günümüzde yıkılmış durumda yerini tespit ettiğimiz
39
kale, çevrenin hakim alanındadır. Birkleyn'deki Asur Stelleri ve kitabeleri, bir kitabe
yarı tahrip olmak üzere orijinalliğini korumaktadır.
Hani olmak üzere egemenlik kuran Asurluların bölgemizdeki tarihî eserleri
ve durumları gereği gibi incelenmemiştir. Lice ve Hani'de Niriblileri yenilgiye
uğratmaları, bazı prenslikleri ortadan kaldırırken zorlanmamalarına karşın
Niriblilerin onları oldukça uğraştırmış olmaları, bölgenin sarp ve müstahkem
olduğuna işarettir.
Birkleyn'de yer alan yapılaşmada mağaralardaki yerleşim biçimi, bu günde
çözülememiştir. Büyük mağara'nın askerlerin barınma alanı olduğu, Su kaynağı
üzerindeki mağara ve yerleşimin Asurluların yönetim yeri olduğu, en üst kısımda
bulunan, Büyük Mağara ile irtibatlı olan yan yana bir çok oda ile geniş bağlantıların
olduğu alanın da daima kullanılan mekan olduğu bilinmektedir. Cezaevi ve diğer
amaçla kullanılan merkezi yönetimin olduğu alana yakın taş basamakların bitiminin
sağındaki kaya içi oluşumların da dikkati çeken önemli yapı birimi olduğunu
belirtelim. Asurluların hakimiyet alanının geniş olması, Hani ve çevresinde fazla bir
etkinlik göstermediklerine işaret etmektedir.Niriblilerin toparlanmaları bunu gösterir.
Dönemin anlayışı, insanın daima savaş içinde büyümesi ve kendi yaşamını
sürdürebilmek için karşı koyuşu sağlayabilecek oluşumlar içinde bulunmasının
gerekliliği sebebiyle Niribliler, gerektiği zamanlarda çevrelerinde olan Prensliklerle
güç birliğine de girmiştir.
Çevrede Hüküm Süren Kimi Devletler.
Daha önce "Hani ve taşlar tanıktır" ismiyle yayınlanan eserde Hani'de hüküm
süren egemenlikleri Diyarbakır Tarihi içinde belirtmiş ve Diyarbakır Tarihi'ni
anlatırken Hani ile ilişkilere değinmiştik. Bu sebeple aynı bilgilerin tekrarına
girmeden önemli gördüğümüz Subarru-Huri-Mitanni, Asur-bît Zamanî, Medİskender- Pers egemenliklerini kısa başlıklar altında veriyoruz.
Subarru-Huri-Mitanni: Subarrular, yukarı Mezopotamya'nın kadim
milletlerindendir. Sümer Akad belgelerinde yer alan bilgiler, Subarruların varlığını
doğrulamaktadır. Daha çok " Fırat ve Dicle nehri arası" anlamına gelen Subarru, bu
bölgede yaşayanlara verilen coğrafi bir Hurrilerin egemen olduğu alan, Urfa'dan
Diyarbekir'e kadar olan bölgedir.
Huriler, Sümerlerce "Khurri-Kurri" Mısırlılarca "kharru" Yahudilerce "HorHorit" olarak isimlendirilmiştir, terimdir. Subarru'da yaşayanlar Hurri ve Mitanni
olmak üzere iki ayrı devlet halinde bölünmüştür. (M.Ö. 2000) "Khanigalbet"
biçiminde tek adla anılmasının Hurri-Mitanni halklarının birbirleri ile yakın
Hunilerden günümüze kalan yer adları, daha çok Diyarbakır çevre ilçelerinde
görülmektedir; Çınar'da Besta Huriyan(Huriler Deresi), Hani'de Huri (Gömeç) ve
Hurik (Aka) köyü. Huriler, Diyarbakır bölgesinde gelişmelerini sürdürerek Hititleri
iki asır egemenliklerinde bulundurmuş, bölünme sonrası zamanla Mitanni
egemenliğinde kalarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
40
Hititleri egemenlikleri altına aldıkları zaman Hitit kültüründen etkilenen
Huriler, Diyarbakır ve çevresinde etkinliklerini kendilerinden sonra egemen olan
milletlerin inanışında, sosyal yaşantısında devam ettirmiş bu kültürün kadim
milletidir. Huri'nin Babil dilinde "mağara" anlamına geldiğini belirtir, kaynaklar.
Hurilerin isim olarak çevre ilçe ve köylerde halen yaşaması, bazı yerel
kelimelerde de kendisini gösterir. Bunun doğruluk derecesini elbette dil-bilimciler
bilir: Khur(derin), Hurik (küçük,ufak), hur (Küçük,tıfıl) Hurilere dair araştırmalar,
belirtilen köylerde yapılmış mıdır? Konu hakkında kesin bilgilere sahip olmamakla
araştırmaların bu güne kadar yapıldığını sanmıyoruz. Sadece Cumhuriyetin ilk
yıllarında bu çalışmaların Diyarbekir Halkevi tarafından yüzeysel yapıldığı,
"Karacadağ" adlı yayın organındaki yer alan araştırma yazılarından anlaşılmaktadır.
Mittaniler: Mitanniler, M.Ö. 1500'lü yıllarda, aynldıklan kardeş millet olan
Huriler'den güçsüzdür. Bulunduklan topraklar da verimsizdir. Buna rağmen dağlık
alanlarda tutunmuş Mitanniler, gittikçe azalan Huriler'in egemenlik alanlannı
daraltarak zamanla Filistin'e, Suriye'ye, Irak'a uzayan Anadolu'nun Doğu ve
Güneydoğusunu içine alan çerçevede devlet olarak Asur kaynaklarında yerini alır.
Urfa'da daha egemen olan Mitanniler, M.Ö. 1600 sonlarında Huriler'i ortadan
kaldırırken Mısırlılarla, Hititlerle, Asurlularla oldukça gelişken ilişkilerde
bulunmuştur.
Mitanni devletine son veren 1. Salmanassar'ın oğlu ve takipçisi, ard geleni 1.
Tukulti Ninurta Şupiluliuma'dan sonra bozulan Mittani devletini, Asur toprağı olarak
görmüş, Mitannileri de kendi halkı arasında zamanla eritip Samileştirmiştir.
Diyarbakır ve çevresinde Mittannilere ait yer adları, Dicle'de Kal'a Mitanan
(Mitannan Kalesi), Karacadağ'ın güneyi ile Çınar ilçesi tarafındaki bölümde Mahal
Metinan (Mitan Bölgesi) isimlerinde yaşamaktadır. Aynca Eğil ve Hani arasında
Metina- Medina köyleri bulunmaktadır. Mitannilere bağlı oldukları bilinen aşiretler,
halen kendilerini "Metinî" olarak tanıtılmaktadır.
Resulayn'da olduğu söylenilen Vaşuganidenti'nin Mitannilerin merkez şehri
kabul edildiği bunun beraberinde Mitanniler'in önemli, şehirleri arasında Karğanmış,
Hanan, Halep, Tunip, Urfa, Kadeş, Antakya ve Diyarbakır olmak üzere
Mezopotamya'nın kuzey kısmından Kenan'a kadar birçok yerleşim alanı yer
almaktadır.
Hani'de "Huri" ismini çağnştıran köy isimleri Huni (Gömeç) ve Hurık (Aka)
köylerinin isminde yaşamaktadır. "Hani" isminin bazı kaynaklarda "Hanigalbat" adlı
bu bölgede kurulmuş şehirden aldığı yer alır. Bismil'de 2005 Höyük kazılannda ilk
kez Mitanniler hakkında eserlere rastlanmıştır. Yapılacak olan kazılarda da
Mitannilere ilişkin elde edilecek belgeler, genelde bölge tarihine dair bilgileri
artıracağı gibi Hani olmak üzere civar ilçelere ait hususları da içerebilir.
Asur Bit Zamani: Mitannilerin topraklarını alan Asurlulann M.Ö 2100
yıllarında bağımsız oldukları bilinmektedir. İlisuma'nın kurucusu olduğu Asur devleti
41
halk olarak Mitanniler içinde Samilerin bir araya gelerek tarih sahnesine çıkışıdır.
Şamsi Adad 1, Mari topraklarına Asur'u da katmış, Hammurabi de Asur'u
hakimiyetine almıştır. Asurların 1400' lerdeki Amarna çağında Büyük Kral AsurUbalit, Asur'u Babil-Mitanni etkisinden kurtararak Hititlerle ortaklaşa Mitanni
ülkesini paylaşmıştır. Asurlular, Enlil Adad-Nirari, Birinci Salmanassar, Tukulti
Ninurta döneminde oldukça gelişmeler göstermiştir. Muşkilerin akınlarıyla gücünü
kaybeden Asur topraklarındaki oluşumlar içinde Diyarbakır da Nirbi, Kerhi, Malatya
da Kummuh Emirliğini kurmuştur. Asur'un başına geçen I. Tiglatpileser, Kummuh
Kralını esir alıp, Kummuhları dağıtmış , Çınar-Bismil arasındaki Kerh-Kirhileri de
yenerek Nirbilere yönelmiştir. Asur egemenliğine böylece Diyarbakır bölgesi tekrar
girer. Amida'ya Arami göçleri zamanında gelen Bit-Zamani aşireti, zamanla Amida'yı
kendisine şehir edinerek Asurlulann karşı koyuşlarına direnerek kaleyi Hani'de
mevcut Asurlulara ait eserler, mermer ocaklarının yoğunlaştığı alanda halkın "Koşka
Hatune" (Hatun Köşkü) yanında "Kral Köşkü" olarak adlandırdığı ambar çayının
geçtiği mevkidedir. Karşılıklı iki yüksek kaya kütlesinin su aşındırması ile bölündüğü
ve her kütlenin ulaşılması güç noktasında odacıkların yer aldığını görmekteyiz. Halen
bakir, incelenmemiş alanda arkeolojik kazılar yapıldığı zaman Asurlulara ait
buluntuların olacağı yönünde tahminlerimiz kuvvetlidir. Doğal kale biçimindeki
yerleşim alanının Asur egemenliği beraberinde Bırkleyn'de mevcut dönemle yaşıt
olduğunu söylemek mümkündür. Birkleyn o dönem Hani'ye bağlı ise Mağaraları Hani
kapsamı içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü Hani'nin yerli halkı Niriplerin
Birkleyn'de mağaralara kapatıldığı, bir çoğunun öldürüldüğünü bilmekteyiz. Asur
Krallığının Muşki / Frik saldırıları karşısında zayıflaması, Kumuh'u / Malatya'yı
sağlamlaştırmıştır.
Diyarbakırda Asurlulara ait bilinen Birkleyn mağaralarındaki stell ve kitabe
örnekleri dışında Eğil'deki kaya mezarlar, Eğil Kalesindeki kitabeli stell, Kerh
köyündeki son dönem kazılarındaki buluntular belli başlı izlerdendir. Kirhi ve
Nirbi/Hani egemenliğinin yeniden kurulmasına zemin hazırlamıştır. I. Tiglatpleser'in
krallığı başladığı zaman Asurlulann eski gücüne dönme arzusu kamçılanmıştır.
Kumuh Kralı Killi - Teşub esir edilince bir takım kuvvetleri Şirişa (Lice ve çevresi)
civarına sığınmıştır. Kirhileri de yenen I. Tiglatpleser, Hani'ye yönelerek Niribleri
yenilgiye uğratmış ve bu zaferini Birkleyn Kalesi'ndeki kitabelere yazdırtmıştır.
"Nirib" ismini taşıyan günümüz köylerinin isim varlığı, 3000 yıl öncesine dayanan
Niriblere bağlanmaktadır. Bu köylerin günümüzde de kullanılan isimleri: Nirib
Topalan, Nirib-Yusufan, Nirib-Cimsat, Nirib-Ağan, Nirib-Çülegan, Nirib-Melikan,
Nirib-Aliyan.
Medler: M.Ö. 625'te İskit topraklarını ele geçiren Keyaksar, İskitleri bertaraf
ettikten sonra Babil hükümdarı Nabupalasar'la birleşmiştir. Ninova'nm
kuşatılmasında çıkış yolu bulamayan hükümdar Sargon ve ailesi, sarayda yaktıkları
ateşe kendilerini atıp, Asur devletinin sonunu hazırlamıştır. Amida'yı almış olan
Keyaksar'ın ölümüyle sarsılan Med Devleti Astiyag döneminde fazla varlık
gösterememiştir. Pers hükümdarı II. Kuruş, M.Ö. 550 yılında Medler'in hakimiyetini
42
ortadan kaldırmış, böylece Amida da Pers egemenliğine geçmiştir.
Hani, Medler zamanında alınmıştır. Medlerle Hani yerlisi Niribler arasında göz
renginin yeşil olması benzerlik mi yoksa Medlerle Niribler arasında akrabalık
bağının olduğunu mu gösterir? Bu hususta kesin bir sonuca ulaşılmamıştır.
Konyar, Niribler'in Türk olduğunu vurgular. Niriblilerin Türk olmadıkları,
kendi başlarına bir kavim oldukları, devlet şeklinde satrablığa sahip bulundukları,
kimi zaman çok geniş topraklara sahip oldukları bilinmektedir. Bu sebeple Basri
Konyar'ın belirttiği iddia, dönemin çevre tarih araştırmalarının bir aksi olduğu,
yansıması olduğu ortadadır.
İskender: Makedonyalı İskender, Perslerin I egemenliğine son verdikten sonra
Amida'yı Alır. Birkleyn mağaralarında konaklar, M.Ö. 331'de alınan Amida üzerinden
Babil'e geçer. Perslerin Yunanistan'da yaptıkları şehir tahribatlarına misillemede
bulunur, Persepolis saraylarını yıktırır. İskender, I.Dara'nın siyaseti doğrultusunda
Perslere bağlı olan Hindistan'a da giderek "Asya'daki Ülkelerin Fatihi" ünvanını alır,
Babil'e döner.
Arabistan seferi hazırlıklarını yaparken aniden ölür. İskender'in Amida'daki
egemenliği M.Ö. 331-323 yılları arasındadır. Lice'deki Şeper (Çeper) kalesi, Birkleyn
mağaraları, günümüzde ismiyle anılan mekanlardır. Her ne kadar İskender, Hani-Lice
çevresine uğramış ise de bazı kaynaklarda İskender'den kast edilen hükümdarın
Kuroş olduğu yer alır.
Birkleyn Mağaralarında hapsedilerek, ölümle cezalandırılan Nirib Halkından
kurtulanların daha sarp alanlara çekilmesi söz konusudur.
Persler II. Kurus'un Mesagetlerle yapılan savaşta ölümüyle başa geçen II.
Kambis, isyanlarla karşılaşmış, isyanlar sonrası Anadolu'ya ve Mısır'a hakim
olmuştur. Dara'nın hükümdar ilan edilen "Bardia" olarak tanıtılan Gomata'yı ortadan
kaldırmasıyla Mezopotamya'da etkinlik sağlanmıştır. Hindistan'da Ganj bölgesini de
topraklarına katan Dara'nın amacı, Grekleri de egemenliğine almaktı. Orduları
yenilince Dara'nın ölümüyle yerine Serhas geçmiştir. Yunanistan'da bozguna uğrayan
Persler, Serhas'ın öldürülmesiyle Erdişir'i başa geçirtmişlerdir. Perslerin iç
kapışmaları M.Ö. 425 yılından 330 yılına kadar yüzyıl sürmüştür.
Makedonyalı İskender tarafından yıkılan devlet, yerini İskender'in
hakimiyetine bırakmıştır. Persler döneminde Amida'ya ilişkin bilgiler sadece
egemenlikle sınırlıdır. Said Paşa, Diyarbekir Tarihi'nde Rumların Sasanî devletinin
kurucusu Erdeşir'in İskender'e mağlubiyetiyle Diyarbekir ve çevresini aldığını
belirtir. Said Paşa, İskender'e yenilen Erdeşir'in ölümüyle oğlu Şabur'un acısını
çıkarttığını yazar. Diğer bölgelerde olduğu gibi Hani-Lice ve çevredeki egemenlikler
de bu durumda el değiştirmiştir.
43
HANİ NAHİYESİ KANUNNAMESİ
Hani Nâhiyesi Kanunnâmesi Uzun Hasan zamanındaki kanun hükümlerine
göre tanzim edildiği belirtilen kanunnâmede, Osmanlı kanunundan farklı bir hüküm
mevcut değildir:
Nâhiye-i Hani Tabi'î âmid-Tımar-ı Bâli Beğ Kethüdâ-i Diyarbekir Tafsîl-i
Kanunnâme-i Nâhiye-i Hani BerMûceb-i Kanun-ı Hasan Padişah Evvel nâhiye-i
mezkûrede vâki' olan re'yâdan resm-i çift deyü her çifti olandan dokuzar tenge alınur
imiş ki, on sekiz Osman akçesi olur. Ve bundan gayrı gerü her çifti olan re'ayâdan
tütüncek deyü gerü on iki tenge dahi alınur imiş ki, yirmi dört Osman akçesi olur.
Ammâ çifti olmayandan nesne alınmaz imiş, gerü evvel üzere mukarrer kılındı.
1. Ve ırgadiye içün nâhiye-i mezbûrede vâki' olan çeltük arklarına ve zirâ'atine
üçer gün hizmet ederler imiş, gerü kemâ kân mukarrer kılındı.
2. Ve zirâ'atlerinden eğer Müslüman ve ger keferedir hums üzre alınur imiş,
gerü eylece mukarrer kılındı.
3.Ve resm-i bağ her yüz devekte bir buçuk tenge alınur imiş ki, üç Osman akçesi
olur.
4. Bağ resminin alınmasının mevsimi üzüm vaktindedir ve resm-i çift ve
tütüncek alınmasının mevsimi nevrûzdadır, ol vakit alına.
5.Ve resm-i mevâş-î, her yondan ve sağılur inekten birer tenge alınur imiş ki, iki
osmânîdir, ol dahi nevrûzda koyundan ve keçiden ki, süt vere, anun dahi üçüne bir
tenge ki, her başa üç rubu' düşer.
6. Ve resm-i kışlak, her süriden bir koyun. Bunun dahi mevsimi nevrûzdur.
7. Ve resm-i arûsiye, her arûsiyeden bir koyun. Bu zikrolunan husûslar külliyen
ber-karar-ı s'abık mukarrer kılındı.
8. Ve resm-i âsiyab ve resm-i bostân, alınmaz imiş.
9. Ve resm-i îddiye, her karyeden bir davar alınur imiş, ol dahi refoldu.
10. Ve harîr yükü geçüp gitse bâc deyü her yükten on iki tenge alınur imişl ki,
yirmi dört akçe olur. Ve penbe ve sabun ve hınnaâ ve buna nisbet olan yüklerden, eğer
satılsa, her yükden ikişer tenge alınur imiş ki, dört Osmanî olur. Ammâ geçüp gitse,
nesne alınmaz imiş. Ve tabbâkhâneye gön ve post ileten kimesneler, her posttan bir
tenge verürlerimiş ki, iki Osmân akçesi olur.
11. Ve bundan mâ'ad'â ne kim vardır ki, an kadîm verilegelüpdür, külliyen kemâkân mukarrerdir.
CUMHURİYET DÖNEMİ İL YILLIKLARINDA HANİ
Cumhuriyet Dönemi'nin ilk resmi il yıllığında Hani için belirtilen bilgiler:
“Diyarbekir'den çıkılarak (Telalo) köyü altından sola sapılırsa (Baybuni) ve
(Ağviran) köylerine uğranır. Ağviran'ın bir az ilerilerine kadar, çorak bir yükseklikte
dümdüz uzanan ham bir yol takip edilerek birden Bodur meşelerle bezenmiş bir sırta
çıkılır. Soldaki tepeler yemyeşildir. Bu ağaçların arasında kırmızı çamurdan yapılmış
birkaç ev görünür. Az aşağısında bir pınar vardır. Fakat adı üç pınardır. Suyu derinden
44
gelir ve toprak kokar. (Seypin) den soma ağaçlıklar biter. Karşıyı saran sıra dağlar iki
büyük ve güzel köyü yamaçlarında saklarlar. Yol üzerinde yıkılmış taşlıklar burada bir
vak'a geçtiğine ve birinin öldürüldüğüne işarettir. Bu muhitte bir vak'ayı hatırlatmak
için böyle basit ve amelî abideler yığılması yayğın bir adettir. Buradan sonra güzle bir
şose, tekerleklerin altına serilmiş bulunur. İki taraf ağaçlıklıdır. Ve artık Hani
görünmeye başlar.
Hani Kasabası Diyarbekir'e 60, Lice'ye 25 kilometredir, denizden 1200 metre
irtifaında, şarktan garba uzanan iki silsilenin ortasında beş kilometre arzında gayet
mümbit ve mahsuldar bir ova üzerindedir. Sulan güzel, havası sağlamdır. Hani'de 327
ev ve 46 dükkân mevcut bulunması iktisadi vaziyetini gösterir. Oldukça muntazam bir
hükümet konağına maliktir. Bu konak önünde meşhur ve eski bir kaynak olan (Aynı
Kebir) bulunmaktadır. Bu su, Hani dağının eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli
bentlerden çıkarak büyük bir havuz teşkil eder. Bu gözlerin yedisi havuz içine
alınmıştır." Yazar, " Hani'nin bazı evleri taş yapı ve sıhhî şeraite muvaffaktır. Yalnız
sokakları dardır". Şeklinde genel bilgileri sıralar.
Konyar'ın Hani hakkında verdiği diğer bilgiler: "1291 de Palo kasabasına
merbut olan Hani bu gün Lice kasabasına bağlı otuz beş köylü ve on bin yüz elli üç
nüfuslu büyük bir nahiyedir. Buğday, arpa, pamuk, darı mahallî mahsulatın
başlıcalannı teşkil eder. Ziraat usulü iptidaidir. Civar dağlardaki meşelikler odun
ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur. Güneşe mütevvecih
cebhelerde hemen hüdayinabit denecek kadar az bir emekle mükemmel başlar vücuda
getirilmiştir. Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer
bir varlıktadır. Dağlık ve meşelikli olan arazide en çok beslenen keçidir. Koyun, at,
öküz, eşek dahi beslenmekte ve mahsulâtı hayvaniyeden istifade edilmektedir.
Bu gün belli başlı bir san'atı olmayan nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş
ve kuru meyvalarla kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır. Çiftçilik ve çobanlıkla meşgul
olan halk iptidaî bir saffet içindedir. Ev işlerini görmek, ekin ve harman işlerine
yardım etmek bilhassa kasabalarda kurulan pazar yerlerine gitmek kadınların esas
meşguliyetlerini teşkil eder”.
YILLIKLARDA HANİ
Hani hakkında tespit ettiğimiz bilgileri, Osmanlı Salnamelerinden ve
Cumhuriyet Dönemi il yıllıklarından verirken, tekrar bilgiler, bilgiler arasında
birbirini tekzip eden açıklamalar bulunabilir. Bu konunun araştıranı olarak, objektif
kalma adına yazılanları vermek zorunda olduğumuzu belirtelim.
1967 Yıllığı: "Diyarbakır'a 94 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 415 km
karedir.Toplam nüfusu 13.231 olup bunun 3.573 ü ilçe merkezinde, 9.658 i
köylerdedir. Nüfus yoğunluğu 32 dir. 1965 nüfus sayımı geçici neticelerine göre ise
ilçenin toplam nüfusu 15.831 dir. Bu nüfusun 4.766 sı ilçe merkezinde, 11.065
iköylerde oturmaktadır. İlçenin 17 köyü, bu köylere bağlı 12 mezrası ve merkezde 4
mahallesi vardır". Yıllıkta geçen köylerle mezraların eski ve yeni isimleriyle nüfusları
45
tablo olarak verilmiştir. 1973 Yıllığı: "Hani kasabası, Diyarbakır havzasının kuzey
kenarında, yükseltisi 900 m. ye yaklaşan bir alanda kurulmuştur. 15 km.lik bir şoseyle
Diyarbakır-Genç-Bingöl yoluna bağlıdır. İl merkezine uzaklığı 80 km.dir. Çok eski
bir yerleşme merkezi olan Hani'de belediye teşkilâtı 1887 tarihinde kurulmuştur.
Kasabanın nüfusu, 1970 genel nüfus sayımına göre 5.500 dür. Bunun 2.806 sı erkek,
2.694 ü kadındır. Çarşı, Dereğan, Hamşik ve Zirve isminde 4 mahallesi ve 900 hanesi
vardır. Daha önceleri Lice'ye bağlı bir bucak merkezi iken 1958 de ilçe olmuştur. Hani
ilçesinin yüz ölçümü 415 kilometrekaredir. Toplam nüfusu 18.192 olup bunun 12.692
si köylerde yaşar". Yıllığın ilçeye ayrılan bilgileri, ilçeye bağlı köylerle meraların
eski-yeni isimleri ve kadın-erkek nüfuslarını gösteren tablo ile sınırlıdır.
1995 İl Yıllığı: "Tarihçesi: Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesinin kuruluş
tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar.
Urartu Devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir.
Daha sonra Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır
merkezinin tarihçesiyle koşul gitmiştir. 1875'te Palo'ya bağlı bir bucak olan Hani,
daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hani'de belediye 1878'de kurulmuştur. Genel
Durum: M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanasar ile yaptıkları savaşta
yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani, Cumhuriyet döneminde
Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu.
Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir bölgede olan Hani, Artuklulardan
kalan Hatuniye Medresesi, Ayn-Kebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar
Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Hani, dağlık bir bölgede kurulmuş olup, ilin
küçük bir ilçesidir. Ancak Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan bir ilçedir.
Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100 kilometrekareye ortalama 4 köy düşer.
Köyler ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde toplanmıştır.
Hani'de geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Buğday, arpa,
pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır.Üzüm ve meyve bahçeleri de önemli bir
gelir kaynağı olmuştur. Güneşe bakan yerlerde bağlıklar oluşturulmuştur. Sağlık
kısmındaki meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları
vardır.
Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyvalar ile
birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. Dicle Nehri Hani'ye 18 km.
uzaklıktadır. İlçenin kum ihtiyacı buradan karşılanır".
Yıllıkta "Turistik Yerleri" başlığı altında verilen bilgiler:
"Hatuniye Medresesi: Sancar Şah'ın Validesi Zeynep Hanım tarafından 13.
yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Ulu Camii: Kesin olarak tarihi bilinmemekle
beraber bir Selçuklu eseri olup, 15. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Aynkeris Şifalı
Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına iyi geldiği
sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gel,ip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi sayısı
10.000 kişi dolayındadır. Mesire Alanı Koki Çayı Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezin46
den 8 km. mesafededir. Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur.
Saniyede 6 metreküp su akmaktadır. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu
Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani
Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur.
Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri sulandırılmaktadır.
Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır. M.Ö. 2000 yılında Huriler
tarafından yaptırılmıştır". Hani'nin hakkında bu bilgiler verildikten sonra nüfusa
ilişkin rakamlar, bazı istatistikler bulunmaktadır.
Yıllıkta verilen bilgiler dönemin güncelliği ile bağdaşmamaktadır.
2000'e Beş Kala Diyarbakır'da yer alan diğer bilgiler:
"Hani ilçesinin bağlı bulunduğu Diyarbakır merkez ilçeye olan uzaklığı
97km. dir. Merkez, Çarşı, Dereli, Zirve Mahallesi olmak üzere ilçe merkezi 4
mahalleden ibarettir.Hani ilçesinin 1990 yılı genel nüfus sayımına göre toplam nüfusu
37.818 dir. Bu nüfusun
10.302 si ilçe merkezinde geri kalan 27.516'sı köylerde yaşamaktadır.İlçe
merkezinde yaşayan nüfusun 5.298'i erkek, 5,004'ü kadınlardan oluşmaktadır".
Tespitler
Yaptığımız araştırmalar neticesinde Hani'deki Camii için yaşlıların "Acem
Camii" dedikleri Ulu Camii, ilk yapanı belli olmamakla birlikte İranlılara mal
edilmektedir. "Acem", yabancı anlamını taşır ki, bu da camii banisinin Diyarbakırlı
olmadığını gösterir. Aynı durum, Hazro'daki camii için de geçerlidir. Artuklu ya da
Selçuklu yapısı Camii için kesin ifadeler kullanmamız zordur.
Hani'deki Yasin Minaresi'nin mutlaka Camii olmalıdır. Bu minare,
Silvan'daki minareye özenilerek yapılmış olabilir. Silvan'daki minarenin camii de
bilinmeyen bir dönemde yıkılmış -yıktırılmıştır.
Minarenin gözetleme kulesi olabileceği ihtimali düşünülse bile, yüksek bir
noktada yapılmış olması gerekirdi.
Konyar'ın minare yakınında kalıntılardan bahsetmesi, camii varlığını
doğrulatmaktadır.
İlçenin rakımı (Denizden yüksekliği) hususunda çelişkili bilgiler vardır.
Cumhuriyet döneminin ölçümleri, eksiktir.
İlçenin nüfusunun aşağı-yukarı aynı sayılarda seyri, ilçenin daima göç
verdiğini gösterir. Diyarbakır Merkezde tahminen 8000 civarında Hani nüfusuna
kayıtlı göç eden bulunmakla beraber, İstanbul, İzmit, Manisa, İzmir, Antalya ve Adana
merkez ve ilçelerindeki Hani nüfusuna kayıtlı çoğu çalışan 20.000 civarında göç eden
nüfus vardır. Hani'nin gelişiminin önünü tıkayan en büyük sebeplerden biri olan
ulaşım zorluğu, yeni karayolunun faaliyete geçişi ile son bulacaktır. Artan mermer
ocaklarının işlerliği ile çalışan kesimin artması dolaylı olarak işsizliği azaltmakta
olup, ekonomik olarak ilçedeki daralmayı da önleyecektir. Pazarlamanın, dışa açılı47
mın olmadığı ilçede son yıllarda belirgin biçimde tarım ve hayvancılık ile eğitim
alanında hareketlilik görülmektedir.
Yurt Ansiklopedisi - Diyarbakır Maddesi:
"Mimarlık tarihinde önemli yeri olan, Hatuniye Medresesi'yle ünlüdür. Ulu
Cami: Belediye ve kaymakamlık yapılarının yer aldığı küçük alandadır. Yapım tarihi
ve yapımcısı bilinmemektedir. Yazıtlarından 1657 ve 1682'de onarıldığı
anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı, birbirinden farklı yükseklikte, iki bölümden
oluşan bir yapıdır. Eğimli bir alana kurulduğundan, güney yüzüne dükkânlar
yapılmıştır. Batı yüzündeki taçkapıdan, iki sütunla bölünmüş avluya geçilmektedir.
Ana mekân mihrap duvarına koşut üç netlidir. Hatuniye Medresesi: Ulu Cami'nin
güneybatısındadır. Çok yıkıktır. Yalnızca mihrap duvarı, bunun yanındaki iki kubbeli
mekân ve eyvan duvarları ayaktadır. Yapım tarihiyle ilgili çeşitli görüşler vardır.
Bitkisel süslemesi ve yazılarıyla XIII. yy'da yapıldığı sanılmaktadır. Mihrap duvarı
tonoza dek taş süslemelidir. Mihrap nişi halat kıvrımlı silmeyle çevrelenmiştir. Bunun
dışında geometrik süslemeli çerçeve ve en dışta üç dizi mukarnas bezeme
bulunmaktadır. İki yanda kubbeli mekânların bulunduğu, kapalı avlulu medreseler
planında olduğu sanılmaktadır".
Kaynaklar
1. Hani ve taşlar tanıktır. Mehmet Ali ABAKAY- Tarih Bölümü Hani
Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği 2005 .
2. Hani... Mehmet Ali ABAKAY Diyarbakır Tarım Doğa ve Çevre
Sempozyumu 01-03/ Haziran 2010 Cilt II Sayfa 315-327.
3. İlçe İlçe Diyarbakır Gezgin Notları Mehmet Ali ABAKAY Diyarlife
Dergisi Diyarbakır.
48
ARKEOLOJİK VERİLER IŞIĞINDA HANİ
Enver AKIN
ÖZET
Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinin Güneydoğu Anadolu'da geliştiği
biliniyor. Neolitik'le birlikte Diyarbakır ve çevresinde Çayönü, Söğüt Tarlası Til
Huzur gibi önemli yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Ancak bölgede yeterli düzeyde
araştırmalar yapılamadığı için Hani ve çevresinin kültürel derinliği henüz ayrıntılı
olarak ortaya konulamamaktadır. Bu nedenle Hani ve çevresinin tarihsel ve kültürel
geçmişi Diyarbakır ile birlikte ele alınma zorunluluğu vardır (Resim 1). Diyarbakır
bölgesi ile ele alındığında Hani tarihinin Neolitik Çağa inebileceğini söylemek
mümkündür. Ancak, M.Ö. 2. bine gelindiğinde Hani'ye özgü bir tarihsel sürecin
başladığına tanık oluyoruz. Hani merkezinde ve çevresinde Nirbi olarak adlandırılan
bir bölgesel krallığın, özellikle maden alanlarını kontrol eden gücüyle varlığını
sürdürdüğünü arkeolojik verilerden ve yazılı kayıtlardan öğrenebilmekteyiz. Nirbi
krallığının M.Ö. 1.binde özellikle Urartu ve dönemin Mezopotamya güçleri arasında
var olma mücadelesi verdiğini anlayabilmekteyiz. Kuşkusuz M.Ö. 1. binin ortalarına
doğru ve ikinci yarısında Pers, Helenistik ve Roma dönemlerinde M.Ö. 2. binin ikinci
yarısı ve erken birinci bin kadar olmasa da konumundan dolayı önemini sürdürdüğünü
söylemek mümkündür.
GİRİŞ
Dünyanın en eski ve en önemli coğrafyalarının başında gelenlerinden biridir
Anadolu. Bugünkü Asya ve Avrupa arasında geçiş sağladığı için Avrasya ve Küçük
Asya (Asya Minor) gibi isimlerle anılmaktadır. Bunu öyle önemli kılan özelliği ise
coğrafik konumu ve iklimsel yapısıdır. Üç tarafının denizlerle kaplı, dağlık ve
ormanlık alanları, geniş ovaları, kısmen yağışlı ve sert geçen kışa sahip alanlarının
olması ve aynı zamanda ılıman iklime bölgelerinin bulunması onu üstün kılan
özelliklerindendir. Bütün bunlar Paleolitik çağla birlikte Anadolu'nun insanlar için bir
cazibe merkezi olduğunu gösteren verilerdir. Paleolitik dönemin geçlerine doğru
dünyanın ısınması ve buzulların erimesi sonucu eski insanın daha kolay bir yaşam
sürdürmesine olanak sağlamış olmalıdır ki dünyanın en eski yerleşme yerlerinin bu
coğrafyalarda şekillendiğine tanık oluyoruz. Neolitiğin erken dönemlerinden itibaren
Hallançemi, Demirköy, Çayönü, Kortik Tepe, Söğüt Tarlası ve Nevara Çori gibi
önemli yerleşim yerleri (Resim 2) bu bölgede ortaya çıkmıştır (Akın, 2007). Bu erken
yerleşmelerin ortak özellikleri su kaynaklarına yakın ve tarım alanlarına hakim
noktalarda bulunmuş olmalarıdır. Süreç içerisinde yine bölge insanının hayvanları
evcilleştirdikleri (başta yabani domuz ve köpek olmak üzere sonrasında koyun ve
keçi) görülüyor. Yine Neolitik çağın erken dönemlerinde burada yaşayanların Emmer
49
( Tritucum aestivum) ve Einkorn (Triticum monococcum subsp. boeoticum) olarak
bilinen iki doğal buğdayı kültürlerine aldıkları anlaşılıyor. Ardından mercimek, bakla,
nohut ve diğer baklagilleri de kültüre almışlardır. Tarımın yapılmaya başlanması ile
birlikte fazla ürünlerin depolanması insanoğluna üretim ve yaşam alanı çevresinde
kalabilme, yani bir yerde sürekli konaklama köyleşme- kentleşme şansını yaratmıştır.
İlkin basit kulübeler inşa ederek içinde yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar
besinlerdeki çeşitlilik ve bolluğun artması üzerine diğer bir deyimle refah
düzeylerinin yükselmesiyle daha kolay ve rahat yaşam koşullarına ulaşmış, buda
beraberinde nüfus artışını getirince doğal olarak mimaride de bir gelişim hız
kazanmıştır. Bütün bu gelişmeleri yansıtan ve diğerlerinden farklı kılan Diyarbakır'ın
yakın çevresindeki Çayönü'dür. Burada basit kulübelerden aşamalı olarak tek odalı
evlere, ardından çok odalı evlere ve nihayet içinde çok sayıda oda ve depoların yer
aldığı ızgara planlı konut sistemine geçtikleri anlaşılıyor. Fakat Çayönü'nün bu
ününün yanında Anadolu'da bilinen en erken madeni kullanan site olması da çok
önemlidir. M.Ö. 7.binde doğada saf olarak bulunan bakırı (malakit) dövme
yöntemiyle biçimlendirerek bundan süs eşyası (boncuk) yapmayı başardıkları
anlaşılıyor (Braidwood, 1995). Sonraki süreçlerde madenin ısıtılarak biçimlendirilmesi ve ardından yüksek ısıda eritilmesi ile maden çağları başlatılmış olacak ve
bunun sayesinde insanların doğaya karşı üstünlük kurmayı başardığı ve madenden
alet edevatlar yapımının yanı sıra hemen her alanda kullandığı görülüyor. Madenin
kullanımı ve yaygınlaşması büyük bir maden pazarının oluşmasına neden olmuş ve
aynı zamanda her coğrafyada bulunmadığı için yoksun coğrafyalardaki kültürlerin bu
bölgelere göz dikmelerine, yağmalamalarına ve hatta ele geçirip kolonileştirilmelerine neden olmuştur. Bölgedeki Arkeolojik kazı ve araştırmaların yetersizliğinden dolayı net olarak ortaya konulamıyorsa da madenin ön plana çıkmaya başladığı bu
süreçle birlikte maden kaynaklarına yakın Hani ve çevresinin ilk yerleşmelere sahne
olabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü bu dönemle birlikte bölgede Hani kadar
maden yataklarına yakın olmamalarına karşın araştırıldıklarından dolayı bilinen çok
sayıda irili-ufaklı tarım ve hayvancılığın yanında madencilikle uğraşan sitelerin
kurulduğunu anlayabilmekteyiz. Özellikle maden konusunda sıkıntı çeken
Mezopotamya kent devletlerinin bölgeye aşırı ilgi gösterdiklerini bilinmektedir.
Örneğin Obeyd ve Uruk gibi kentlerin Diyarbakır (Til Huzur-Yayvantepe, Griki
Haciyan), Elazığ, Malatya ve Adıyaman (Samsat-Samosata) bölgelerinde çok sayıda
açık maden pazarları için uydu kentler kurmuş oldukları biliniyor. M.Ö. 3. binle
birlikte Diyarbakır ve Hani bölgesine Huri'lerin ve sonrasında Huri-Mitanni
konfederasyonunun birlikte egemenlik sürdürdükleri görülüyor. Bu dönem ve
sonrasında ele geçen bazı yazılı kayıtlarda madenleriyle ünlü bir bölge veya kent
olarak Hanigalbat ismiyle sık karşılaşılmaktadır ki bu isim bazı araştırmacılarca Hani
ile özdeşleştirme yoluna gidilmiştir. M.Ö. 2.binin ikinci yarısında Hitit'lerin
Şuppiluliuma önderliğinde Hanigalbat (o dönemin yazılı kaynaklarında demir
madenlerine giden ticaret yolu üzerinde kurulmuş bir kent olduğundan söz ediliyor)
olarak niteledikleri Huri-Mittani bölgesine seferler düzenledikleri anlaşılıyor
(Çilingiroğlu, 1984). Yine benzer gerekçelerle Asur kralları 1.Adad-Nirari (M.Ö. 91150
891) döneminde de Hanigalbat bölgesine seferlerin düzenlendiğinden söz
edilmektedir (Maxwell-Hyslop, 1974). Aynı şekilde Asur kralı 2.Asurnasirpal
döneminden kalma belgelerde ise Hanigalbat için Habur ırmağı çevresi işaret ediliyor
(Kınal, 1998). Belgelerden de anlaşılacağı üzere Hanigalbat ismi değişik bölgeler
veya kentler için söylenmiş olabilir. Bu nedenlerden dolayı bazı araştırmacılarca
Hanigalbat ismi Hani ile bir tutma yoluna gidilmişse de bu henüz bilimsel verilerle
ortaya konulamadığından olasılıkla bir isim benzerliğinden kaynaklanıyor şeklinde
yorumlanmalıdır.
M.Ö. 2. binin ikinci yarısına gelindiğinde Asur kralı 1.Salmanassar'ın
döneminde (M.Ö. 1280-1256) kalma belgelerden, Diyarbakır bölgesinin doğu
bölümünden, Kurh, Tuşhana, Pir Hüseyin ve Hani bölgesindeki Nirbi topraklarını
ülkesine kattığından söz edilmektedir (Beysanoğlu, 1996). Böylelikle ilk defa Hani
ve çevresinde egemen olan Nirbi krallığı'nın adı kaynaklarda geçmeye başlanmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki Nirbi krallığı çok zengin bir coğrafyaya sahip olduğundan nispeten
daha yoksul olan Hitit ve Asur devletlerinin çekişme alanı olmuştur. Nirbi krallığının
önemini M.Ö. 1. binde de devam ettirdiği anlaşılıyor. Özellikle maden ve maden
ticareti yollarını kontrolünde tutan krallığın batısında egemen olan Meliti-Melidi
(Malatya) krallığı ile mücadele ve rekabet halinde olduğu da görülüyor. M.Ö. 1.binde
Doğu Anadolu'da bir madenci devlet olarak ortaya çıkan Urartu'nun maden
ihtiyaçlarını karşılamak veya maden ticaret yollarının kontrolünü eline geçirmek ya
da elinde tutmak amacıyla Asur ile büyük bir çekişme içerisinde olduğu görülüyor
(Belli, 2007). Dönemin yazılı kayıtlarında, Urartu kralı 1.Argişti'nin (M.Ö. 785-763)
Asur ittifakındaki Nirbi'leri Asur'a karşı kışkırtarak ayaklanmalarını desteklemiş ve
bu yolla bölgenin Urartu'ya bağlanmasını sağladığı anlaşılıyor (Çilingiroğlu, 1984).
M.Ö. 1. bin Asur ve Urartu kaynaklarında bölge için küçük bazı farklılıklar ile aynı
ismin kullanılmış olduğuna tanık oluyoruz. Nirbi ülkesinin, Asur kralı 2.Asurbanipal
yazıtlarında birçok kez sözü edilen Nirib ile aynı ülke olduğu çıkarılabiliyor, çünkü
Asurbanipal Nirib'in Kaşiyari dağlarının (Karacadağ) ortasında yer aldığına işaret
etmektedir (Çilingiroğlu, 1984). Argişti'nin yazıtında ise Niriba ülkesi vadisi olarak
sözü edilen yerin Diyarbakır'ın kuzeyindeki yukarı Dicle vadisi olduğu kesinlik
kazanıyor. Yazıtlardan da anlaşılacağı üzere Nirbi, Nirib ve Niriba ülkelerinin hepsi
aynı bölge için kullanıldığı ve Diyarbakır'ın kuzeyinde yer alan Hani'ye
lokalizasyonuna işaret etmektedir. Gerçektende bugünkü Hani çevresinde aynı ve
benzer isimlerle anılan çok sayıda köy isimleri mevcuttur.
Asur ve Urartu egemenliği sonrasında Diyarbakır çevresi ile birlikte Hani'de
İskit egemenliğine girmiştir ( M.Ö. 653-625 ). M.Ö. 625-550 yılları arasında Medler
egemenlik sürmüş, ardından Perslerin idaresinde uzun bir süre kalmıştır ( M.Ö. 550331 ). M.Ö. 331-323 yılları arasında Büyük İskender bölgeyi ele geçirmiş, İskender'in
ölümünden sonra Seleukos'lar M.Ö. 323-140 yılları arasında Diyarbakır ve
çevresinde egemenlik sürdürmüştür. M.Ö. 140-85 yılları arasında Parth
egemenliğinde, M.Ö. 85-69 yılları arasında ise Diyarbakır Büyük Tigran idaresine
girmiştir. M.Ö. 69 yılından başlamak üzere M.S. 639 yılına kadar Diyarbakır bölgesi
51
Roma İmparatorluğu ve devamında Bizans egemenliğinde uzun süre kalmıştır.
Yukarıdaki egemenlik dönemleri ile ilgili Diyarbakır ve çevresinde çok sayıda
yerleşme yeri tespit edilmiştir. Ancak, ayrıntılar bilinmediği için Hani'nin
çevresindeki yakın yerleşme yerler üzerinden yönetilmiş olabileceğini söylemek
mümkündür.
SONUÇ
Diyarbakır Bölgesi ile birlikte ele alındığında Hani tarihi Neolitik çağa kadar
inebilmektedir. Ancak arkeolojik verilerin yetersizliğinden bunu ortaya koymak
bugün için güçtür. Bu nedenlerden dolayı Tunç Çağı'na kadarki tarihini Güneydoğu
Anadolu ve Diyarbakır tarihi ile değerlendirme zorunluluğu vardır. Ancak Tunç Çağı
ve Demir çağlarında Hani'nin durumunu daha çok yazılı kaynaklardan
öğrenebilmekteyiz. M.Ö. 2. binde Hani ve çevresinde egemen olan Nirbi krallığının
varlığı kesinlik kazanıyor ve bu krallığın M.Ö. 1. binde de varlığını sürdürdüğünü
anlayabilmekteyiz. İlginçtir ki Roma egemenliği döneminde de araştırmaların
yetersizliğinden olasılıklar üzerinden hareket etmek durumundayız. Ümit ediyoruz ki
önümüzdeki dönemlerde bu bölgede arkeolojik araştırmalar ve kazılar yapılarak
bölgenin geçmişi araştırılsın. Şayet bu yerleşim yerleri araştırılıp bilim dünyasına
sunulabilse hem bölgenin geçmiş tarihi aydınlatılmış olur hem de Anadolu ve dünya
kültürü açısından da çok önemli boşluklar doldurulmuş olacaktır.
KAYNAKÇA
Akın E., Güneydoğu Anadolu Neolitiğinde Atılımcı Bir Site “Demirköy”,
Doğudan Yükselen Işık, Arkeoloji Yazıları, 2007.
Belli O., Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul
Üniversitesi, 2000.
Beysanoğlu Ş., Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, Başlangıçtan
Akkoyunlulara Kadar, 1996.
Robert J., Braidwood, Tarih Öncesi İnsan, 1995.
Çilingiroğlu A., Urartu ve Kuzey Suriye Siyasal ve Kültürel İlişkileri, 1984.
K.R., Maxwell - Hyslop, Assyrian Sources of Iron, 1974. Kınal F., Eski
Anadolu Tarihi, 1998.
52
Resim: 1 Hani İlçe Haritası.
Resim: 2 Yakındoğu Erken Dönem Yerleşme Yerleri Haritası.
53
HANİ İLÇESİ VE COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Yahya KAMÇI*
Hani İlçesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi`nde, Diyarbakır İli`ne bağlı bir ilçe
olan Hani`nin batısında Dicle, kuzeydoğu, doğu ve güneydoğusunda Lice, güneyinde
Merkez İlçe, kuzeyinde de Elazığ ile Bingöl illeri bulunmaktadır. Diyarbakır`ın dağlık
kuzey kesiminde yer alan Hani`nin kuzeyini Güneydoğu Toroslarının uzantılarından
İnceburun Dağları engebelendirir. Dicle`nin kollarından Ambar Çayı ilçenin küçük
bir ovasını sular.
İl Merkezine 97 km. uzaklıktadır. Diyarbakır`ın en küçük ilçesi olup, denizden
1200 m. Yükseklikteki Hani`nin, toplam nüfusu ise 37.818`dir. Yüzölçümü: 480
km².dir.
İlçe halkının tarım sektörü dışında diğer sektörlerde her hangi bir geliri
olmaması ve nüfus artış oranının yüksek olması nedeni ile genç nüfus başka yerlere
göç etmektedir. Özellikle 1990 yılından itibaren başta Diyarbakır merkez olmak üzere
ülkenin diğer illerine göç artmıştır.
İlçenin Geçim Kaynağı
Hani ilçesinde geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Buğday, arpa, pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır. Üzüm ve meyve
bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. 1990 yılından itibaren sebzecilikte ve
tünel seracılıkta önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Kuru tarım alanlarında badem
bahçeleri mevcut olup bu bahçelerde ara tarım olarak buğday yetiştirilmektedir.
Bağcılık çok eski tarihlere dayanmakta ve özellikle güneşe bakan yerler tercih
edilmektedir. Bu yüzden bu bağlardan güzel pekmez elde edilmektedir. İlçenin
etrafında fazla yüksek olmayan dağlar mevcut olup, meşe ormanları ile kaplıdır.
İlçenin ve Diyarbakır ilinin büyük bir kısmı, odun ihtiyacını bu meşeliklerden
sağlamaktadır. Ayrıca bu dağların arasında kalan vadilerde geniş alanlarda söğüt
ağaçları vardır. Dışarıya sattığı ürünler; 2000 yılında önce, badem, üzüm ve
mamulleri, hayvansal ürünler gelirken, 2000 yılından sonra badem bahçelerinin yok
olması ile örtü altı yetiştiriciliği ağırlık kazanmış ve sebze üretimi her geçen gün daha
da artmaktadır.
Coğrafi Konumu ve Özellikleri
o
o
İlçe , 40 -41' doğu boylamları ile 38 -39' kuzey enlemleri arasında
bulunmaktadır.
İlçenin kuzeyinde Genç ve Bingöl, kuzeybatısında Elazığ, batısında
Dicle,doğusunda Lice, güneyinde Diyarbakır, güneydoğusunda ise Kocaköy ilçesi
bulunmaktadır.
*Araştırmacı Eğitimci Yazar
54
Denizden 1200 m. yüksekliğindeki dağlık bir bölgede kurulmuştur İlçe
merkezinin kuzeyinde Nem ve Babiğ dağları, güneyinde ise Çimen ve Dibri dağları
yer almaktadır. Bu dağların arasında yer alan Hani Ovası'nın kuzeyindeki dağlar
Babiğ Boğazı , güneyindeki sıradağlar ise Gabon Boğazı ile aşılmıştır.
Güneydoğu Anadolu'yu etkisi altına alan sıcak ve kuru hava, güneydeki
Gabon Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır.3 İlk dönemlerde daha çok Hani
Ovası'nda kurulmuş olan yerleşmeler zamanla bölgede meydan gelen doğal afetler
sonucu yıkılınca, yeni yerleşmeler kuzeye kaydırılarak dağ eteklerine kadar
2
ulaşmıştır. İskan alanı 2096 m olan ilçenin mevcut imar faaliyetleri gelişi güzel bir
şekilde yapılmıştır. Dar ve düzensiz sokaklardan oluşan şehir toplam 4 mahalleden
oluşmaktadır. Daha evvel mezarlık olarak faaliyet gösteren “Merkez Mahallesi”
ilçenin ticaret merkezi kimliğine bürünmüştür.
Kagir ve betonarme evlerden müteşekkil olan “Çarşı Mahallesi” Ulu Camii,
Ayn-ı Kebir Su Kaynağı ve Yeşil Parkı ile ünlü olmasına rağmen, eski ticaret merkezi
olma fonksiyonunu tamamen yitirmiştir.
İlçenin diğer iki mahallesi de “Zirve ve Deregan” mahalleleridir. Tümüyle
kagir yapılarla dolu olan bu mahalleler bölgenin en eski yerleşim alanlarıdır. Ancak
zamanla yeni yerleşmelerin kurulmasıyla bu mahalleler eski cazibelerini
kaybetmiştir.
Hani'de km.'ye 63 kişi düşmektedir. Meydana gelen son değişikliklerle şu
anda merkez nüfusu 10.302; köy nüfusu 27.516 kişi olan İlçenin toplam nüfusu
37.818 kişi olup İlçeye bağlı 20 köy, 23 de mezra bulunmaktadır.
Köyleri
Abacılar- AkçayurtAnıl- Belen- ÇardaklıÇukurköy- GömeçKalaba- KaledibiKırım- OkurköySerenköy- SergenSüslü- TopçularSoylu- UzunlarYayvan- Yukarıtural
Hani Haritası
55
İklim:
Meteorolojik Elemanlar
1
2
3
4
5
6
7
8
Yıllık Ortalama Sıcaklık
Ortalama En Yüksek Sıcaklık
Ortaklama En Düşük Sıcaklık
Nispi Nem Ortalaması
Yıllık Yağış Toplamı
En Yüksek Yağış Miktarı ve Yılı
En Düşük Yağış Miktarı ve Yılı
Rüzgar Hızı Ortalaması
Diyarbakır
15.8 C°
22.5 C°
8.8 C
°%54
491.4 mm.
730.5 mm. (1967)
206.2 mm. (1932)
2.4 m/sec.
Hani'de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin iklim özellikleri hüküm sürmektedir.
Ancak; Kışın Doğu Anadolu kadar soğuk geçmezken, yazın da Güneydoğu Anadolu
kadar sıcak geçmez. Subtropikal yayla iklim tipi görülür. Subtropikal yayla iklim tipi
ise Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışları olan bir özelliğe sahiptir. İdari
bakımdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan İlçe, fiziki özellikleri
bakımından Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri arasında bir geçiş
karakteri göstermektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları kar yağışlı ve uzun
geçmektedir. Özellikle kış aylarında Doğu Anadolu'yu etkisi altına alan soğuk ve karlı
hava kuzeydeki Babiğ Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır.
Kalker bir taban üzerinde oluşan Hani ovalarının toprakları kahverengi orman
toprakları grubuna girer.
Hidrografya
Hani ilçesinde büyük göl veya nehir bulunmamaktadır. Sadece birkaç çay, dere
ve kaynak mevcut olup artezyen kuyuların suyundan başka su kütlesine rastlanamaz.
İlçe merkezinde yedi gözden akan Aynı Kebir suyu hem tarım alanların sulanmasında
hem de ilçenin içme suyunun büyük bir kısmını karşılanmasında kullanılır. İlçe yer
altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin değildir.
Yeraltı su kaynaklan: Genel olarak yer altı suları meteforik suların yüzeyden
sızıp geçirimsiz tabaka üzerindeki kum, çakıl aralarında veya gözenekli ve çatlaklı
kayalar arasında birikmesi sonucu oluşurlar.
Yer altı kaynakların var olmasına karşılık bulardan istenildiği gibi
yararlanılmıyor. Bu sulardan kuyular kazılarak yararlanma yoluna gidilmektedir.
Çıkarılan sular bağ ve bahçe sulama işlerinde kullanılmaktadır. 2-3 m çapında
10 -15 m derinliğindeki bu kuyular daha çok ilçenin güneyinde batı ve doğusunda
bulunmaktadır. Kuzey kesimde su kaynakları daha fazladır. İlçede kaynak sularının
en yaygın türü karstik kaynaklı olandır. Karstik kaynaklardan en dikkati çeken Ayn-ı
Kebir suyudur. Bunun yanında termo mineral bir kaynak olan Ayn-ı Keris şifalı
suyudur. Eksüıjans tipi karstik bir kaynak olan Ayn-ı Kebir suyunun kaynağının
nereden aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak; bilinen tek şey Ayn-ı Kebir suyu.
56
kuzeydeki dağların eteklerinde gelmektedir. Dokuz kemerli bentlerden çıkarak büyük
havuz oluşturmaktadır. Havuzdan akan sular, yedi gözden çıkar. Bu gözlerden akan
sular, temiz ve berraktır. Gözlerden çıkan suların toplam akımları saatte 700 ltd dır.
Aynı zamanda ilçedeki tarımsal faaliyetlerin can damarıdır. İlçenin güneyindeki tüm
tarlaların ve bahçelerin büyük çoğunluğu bu kaynaktan sulanmaktadır. Bu suyun
altındaki eski evlere yeraltından ark tipi kanallar ile evlere bu sudan götürülmüştür.
Yerüstü Kaynakları:
Kaynaklarını ilçenin kuzeyindeki dağlardan alarak doğubatı, kuzey- güney ve
güneydoğudan akan akarsuların rejimleri düzensizdir. Çünkü ilçede hüküm süren
iklim faktörleri akarsu rejimlerinin düzenli olmalarına imkan tanımamaktadır.
Debileri (akımları) zayıf olan bu akarsuları, rejim itibarıyla kar ve yağmur rejimli
akarsular kategorisinde ele almak mümkündür.
Kış aylarında yağan karların bahar aylarında sıcaklıkların artmasına bağlı
olarak karların erimesi, yağışların yağmur şeklinde yağması ile akarsuların su taşıma
kapasiteleri maksimum düzeye çıkar.
Ancak yazın sıcaklıkların artması, buharlaşmaların aşırı derecede olması
yağışların olmaması, akarsuların su taşıma seviyelerinin minimum düzeye iner. Hatta
bu akarsuların bazıları yaz ortasında tamamen kurur.
Hani ilçe merkezinin can daman olan Ayn-ı Kebir havuzu hem yaz hem de kış
mevsiminde devamlı bol miktarda su akmaktadır. Sahamızda başlıca dereler Seren
köyü, Dubürü Deresi, Kabe çayı, Kuru çay, Turalı Çayı, Ambar Çayıdır.İlçenin
kuzeyindeki çay Hani sınırları içerisinde doğup Dicle'ye akar.Kaynağı Bırkleyn
mağarasından gelen Yukarıturalı Çayı (Kumlu Çay) Alık, Serbogan, Gort Şih, Horsel,
Dirno, Şeleheydo, Doşabari, Akrag, Tırmal'dan Dicle sınırlarına dökülmektedir.
İlçenin diğer iki suyu iki koldan Koke çayında birleşip Ambar çayına gider.
Lice sınırlarından doğan kolu, Dirğeyd, Celık, Pirlik, Kadışten, Koke Çayı'na
dökülür. İkinci koldan gelen su ise Anıl, Veziri'den Ankaris suyuyla birleşerek Koke
Çayı'na dökülür. Ambar Çayı, Hani ilçesi yakınında bulunan Ayn-ı Kebir kaynağından
doğar. Güneye doğru akarak Koke köyü civarında aynı adı taşıyan su ile birleşir.
Akımına devamla sağdan soldan bir çok dere sularını alır ve daha güneyde Kuru Çay
denilen başka bir su ile Kavşanda'da karışarak buradan itibaren Ambar Çayı adını alır.
Güney, güneydoğu istikametinde devam ederek Köşeli köyü karşısından Dicle
Nehrine dökülür. 45km. olan bu çayda ekonomik bir değer taşımayan bazı balık türleri
bulunmaktadır.Bu akarsular, derin yataklar içinde ve dağların eteklerini izleyerek
aktıkları için tam anlamıyla bunlardan yararlandığını söylemek mümkün değildir.
Kaynaklar:
İbrahim Sarı, Şehrimiz Diyarbakır, İstanbul, 1996, 66-67.
Adil Tekin, Diyarbakır, İstanbul, 1971, 62.
Enver Kendal Mehmet Salih Sayar Hani İlçesinde Teknolojinin Ekolojiye
Olumsuz Etkileri Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 92-94, 2013
Hani kaymakamlığı. Hani ve Taşlar Tanıktır. 2005
57
DİYARBAKIR İLİ HANİ İLÇESİ'NİN JEOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Orhan KAVAK
*
ÖZET
Diyarbakır İli Hani ve çevresinde Jeolojik anlamda 3 farklı formasyon ayırt
edilebilmektedir. En altta Silvan Grubuna ait Alt Miyosen yaşlı Fırat formasyonu
üstte, Fırat formasyonunu uyumlu olarak örten yine Silvan Grubuna ait Lice
formasyonu ve en üstte ise Lice formasyonunu uyumsuz olarak örten Üst Miyosen Alt
Oligosen yaşlı Şelmo formasyonu bulunmaktadır.
Hani İlçesi'inde ve çevresinde gün geçtikte artan 10'dan fazla mermer
işletmesi bulunmaktadır. Yıllık toplam olarak 300000 m³'ten fazla üretim yapılan bu
bölgede, Alt Miyosen yaşlı Fırat Formasyonuna ait Resifal Kireçtaşı üretilmektedir.
Fırat Formasyonu dış görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Taze
yüzeyleri beyaz-krem, bej renk almaktadır. Sert ve kırılgan bir yapıya sahip olup,
tabaka kalınlığı inceden çok kalına kadar değişkendir. Birim konglomeratik bir seviye
ile başlar üste doğru killi-tebeşirli (yumuşak) kireçtaşı, plaketli kireçtaşı en üstte sert,
sıkı dokulu masif görünüşlü kireçtaşlarıyla son bulur.
Mermer üretimi masif görünüşlü bol fosilli üst seviyeden yapılmaktadır. Fırat
Formasyonu'ndan alınan numunelerin, polarizen mikroskop altında yapılan
petrografik inceleme sonucu, mikrit, sparit ve fosil içerdiği belirlenmiştir. Bunların
oranına göre Dunham sınıflaması ile numunelerin istiftaşı olduğu saptanmıştır
(Yıldırım, 2006).
Yörede K-G doğrultulu süreksizlikler, üretimi olumsuz etkileyen faktörlerin
başında gelmektedir. Süreksizlikler kendi içerisinde son bulan, pürüzlü ve daha çok
düzlemsel, doğal eklemlerdir. Eklemlerin dolgu kalınlığı değişmekle birlikte, dolgu
malzemesi kilden ibarettir. Duvar dayanımı çok yüksektir. Dolgularda herhangi bir su
akışı gözlemlenmediğinden sızma derecesi saptanmıştır (Yıldırım, 2006).
Yöre mermerlerinin teknolojik özellikleri araştırılmış fiziksel, kimyasal ve
mekanik özellikleri TS 699'a göre yapılan deneylerle ortaya konulmuştur. Buna göre:
Diyarbakır– Hani mermer ocaklarının, ortalama don sonrası ağırlık kaybı %1.0, birim
3
3
hacim ağırlığı 24.64 kN/m veya 2.51 gr/cm , ağırlıkça su emme oranı, %1.36 ve
porozitesi, % 3.40 olarak Yıldırım (2006) tarafından bulunmuştur.
*Yrd. Doç. Dr. (Jeoloji Yüksek Mühendisi)
Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı
21280-Diyarbakır; [email protected]; [email protected]
*
58
Diyarbakır-Hani mermer ocaklarının ortalama, tek eksenli basınç direnci
601.92 kgf/cm2, böhme yüzeysel aşınma direnci 6.8 cm3 / 50 cm2, darbe dayanımı
3
2
12.4 kg.cm/cm , eğilme direnci 41.09 kg/cm olarak saptanmıştır. Bu mermerlerin
kimyasal bileşimlerinin ortalama, % 90.5 CaCO3, % 3.44 SiO2, % 2.43 Al2O3 - %
1.83 Fe2O3 ve % 2.44 Mg CO3'ten oluştuğu belirlenmiştir (Yıldırım, 2006).
1. GİRİŞ
Diyarbakır'ın bir ilçesi olan Hani'nin eski ismi Hénı'dir. Zazaların eski
yerşeşim yeri olan Hani Zazaca' da Çeşme anlamına gelmektedir. İnanç bakımından
da Zerdüştlük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyetin izleri belirgin bir şekilde
görülür. Hani'nin en büyük ziyaretleri olan, Salıkaf, Cafer-i Tayyar Yatırı ve Seyyid
Bedrettin ve Dımıştad yatırı´nin Sünni İslamın bölgeye gelmeden öncesi olduğu
bilinmektedir. Psikolojik tedavi için kulanılan Çaleycino vb.
Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesi ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda
başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu
bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hani'nin tarihçesi
Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir. 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan
Hani, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hani'de belediye 1878'de kurulmuştur.
M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta
yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hani, Cumhuriyet döneminde
Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu. Denizden 1200 metre
yüksekte, dağlık bir bölge olan Hani, Artuklulardan kalma Hatuniye Medresesi, AynıKebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe
sahiptir. Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan ilçedir. Kilometrekareye 63
kişi düşer. Ayrıca 100 km'ye ortalama 4 köy düşer. Köyler ilçenin kuzeyindeki küçük
ova çevresinde toplanmıştır. Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve
kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. Dicle
Nehri Hani'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir.
Hani ilçesi belde ve köyleri: Abacılar, Akçayurt, Anıl, Belen, Çardaklı,
Çukurköy, Gömeç, Gürbüz, Kalaba, Kaledibi, Kırım, Kuyular, Okur köy, Serenköy,
Sergen, Soylu, Süslü, Topçular, Uzunlar, Yayvan, Yukarıturalı'dır. İlçe Güneyde
Diyarbakır merkez ve Kocaköy ilçesi, Batıda Dicle İlçesi, Doğu da Lice ilçesi , Kuzey
de ise Bingöl ile sınırlanmıştır (Şekil-1; 2; 3).
59
Ş ekil –1. Diyarbakır İli Mevki Haritası
Şekil – 2. Diyarbakır İli İlçe Sınırları Haritası
60
Şekil - 3. Hani İlçesi Sınır Haritası (google. map)
Hani'de karasal iklim hakimdir. Yazları, sıcak ve kurak; kışları, soğuk
ve az yağışlıdır. Düşen yağışlar soğuk kış aylarında az miktarda kar, daha
ılıman bahar aylarında sağanak yağmur şeklindedir. Yaz aylarında yağış
yoktur. Çöl iklimini andıran günler yaşanır. Gündüz sıcaklığı gölgede 40-45ºC
ye ulaşır. Kış aylarında -5 ile +25ºC arasında değişir. Gündüz ile gece
arasındaki sıcaklık farkları çok belirgindir. Çalışılan alan içinde doğal bitki
örtüsü, olarak bodur ancak sık meşelikler gelişmiştir. Yüksek kesimlerde pek
seyrek olarak makilik ve çalılık alanlar gözlenebilmektedir. Tarım ve
hayvancılık bölgenin başlıca geçim kaynağını oluşturur. Akar çay ve derelere
yakın alanlarda sulu tarım yapılabilmektedir. Özellikle pamuk, tütün ve sebze
üretimi yaygındır. Susuz kesimlerde ise hububat ekilmektedir.
Diyarbakır'ın 96 km. Kuzeyinde oldukça arızalı derelerin eteklerinde
kurulmuş olan Hani Kuzeyden ve batıdan büyük tepelerle ve güneyden de
Ambar Çayı ile çevrilmiş durumdadır. İlçe Miosen'e ait kireçtaşları ve marnlar
ile genç alüvyonlardan ibaret bir seri üzerinde bulunur. Kireçtaşları ilçenin
doğu ve batısındaki yüksek yerleri, kısmen de meskun yerlerin zemini
oluşturur. Sıkı dokulu gri ve pembe renkli tabakalı bir yapı gösterirler.
Kireçtaşlarıyla ardışıklı durumda gri yeşilimsi renkte şisti yapı gösteren
marnla daha ziyade kuzeyde yer alırlar. Bunların üstünde ilçe içinde ve
güneyindeki Anbar Çayı düzlüğünü teşkil eden ince taneli kum-çakıl silt ve
kilden oluşan alüvyon sahalar yer alır.
61
İlçe içinde kireçtaşlarından çıkan debisi bol, bir kaynak vardır. Yer altı
suyu genellikle 5-10 km. Derinliktedir. Bina temellerine etkisi yoktur.
Hani 1. Derecede tehlikeli deprem bölgesindedir. İlçe, Muş–Van
bölgesinde meydana gelen depremlerden etkilenmiş, zarar görmüştür. İlçedeki
hasar dağılımında alüvyon sahalara nazaran kireçtaşı ve marnlı sahalar
üzerinde daha az hasar olmuştur.
Halkın ifadesine göre 1937–38 yılında meydana gelen depremde
alüvyon sahalardaki binalarda çatlamalar olmuştur. Kulp–Lice–Hani deprem
hattı üzerindedir. Alüvyon sahalar, deprem yönünden diğer zeminlere nazaran
daha tehlikelidir (Şekil-4).
Şekil - 4. Diyarbakır İli Deprem Risk Haritası (Deprem.gov.tr)
Hani İlçesinde bulunan mermer ocakların yanı sıra krom madeni de
yaygın olarak bulunmaktadır (Şekil-5). Mermerler bej renkli kireçtaşı kökenli
olup açık işletme yöntemleriyle üretilmektedir. Yörede 300.000 m³/yıl üretim
yapılmaktadır. Üretim yapılan mermerlerin tamamı önceki çalışmalarda Alt
Miyosen yaşı verilen Fırat formasyonu olarak adlandırılan birime ait
kireçtaşlarında bulunmaktadır. Bu işletmelerin bazılarında mevcut
süreksizliklerin yoğunluğundan dolayı büyük problemler yaşanmasına
rağmen genel olarak geniş ve çok geniş bloklar alınabildiği gözlenmiştir
(Şekil-6 a;b;c). Farklı eklem takımlarına sahip kil dolgulu süreksizlikler
mevcuttur. Yanal ve düşey devamlılığa sahip bej renkli Hani mermerleri
Diyarbakır'da bulunan birçok mermer fabrikasında kesilip iç ve dış piyasaya
sunulmakta ve birçok yabancı ülkeye özellikle de Uzakdoğu ülkelerine blok
olarak ihraç edilmektedir (Toncer, 2005; Yıldırım, 2006).
62
Şekil - 5. Hani İlçe Sınırları içerisinde yer alan Krom Tesisleri
Şekil - 6. a. Muhtelif Mermer Ocakları
63
.
Şekil – 6.b. Muhtelif Mermer Ocakları
Şekil – 6.c. Muhtelif Mermer Ocakları
64
2. JEOLOJİK KONUM
2.1. Jeolojik Evrim
Bölge Güneydoğu Anadolu Bindirme Kuşağı'nın güneyindeki Kenar
Kıvrımları Kuşağı'nda yer alır. Miyosen, tektonik olayların oldukça etkin olduğu bir
dönem olup Midyat grubuna ait birimler regresif olarak çökelimlerini tamamlamış,
ardından Miyosen başında bölgenin kuzeyi alçalmaya, deniz seviyesi yükselmeye
başlamıştır. Bunun sonucunda transgresif olarak Silvan grubuna ait Fırat Formasyonu
çökelmeye başlamıştır. Orta Miyosen başlarında sıkışma tektoniğinin etkinlik
kazanmasıyla birlikte Lice Formasyonu çökelmiş ve Alt Miyosen çanağı kapanmıştır.
Güneydoğu Anadolu'nun hemen tamamında yayılım sunan Miyosen çökelme
çanak/çanaklarının evrimi, Neotetis'in güney kolunun kapanmaya başlamasıyla
yakından ilişkilidir (Şengör, 1980). Eosen'de okyanus tabanının dalıp batarak
tüketilmesi sonucunda farklı tektonik birlikler birbirlerine yakınlaştırılmıştır.
Okyanusal levhanın tüketilmesine rağmen Güneydoğu Anadolu genelinde denizel
ortam varlığını sürdürmüştür. Bunu giderek sığlaşmasına rağmen denizel çökelimin
sürekliliğinden anlaşılmaktadır (Yılmaz, 1983).
Kuzey güney yönlü sıkıştırma hareketine bağlı olarak gelişen sıkışma ve
kısalma, önce bölgeyi topluca yükseltmeye başlamış yükselme, denizel ortamın
giderek sığlaşmasına yol açmıştır. Denizel ortamın çekilmesiyle karaya çıkan otokton
birimler, bu dönemde aşındırılmaya başlamış olu bu esnada da kuzey kesimlerde ise
denizel ortam, sığlaşmakla birlikte varlığını sürdürmüştür. Denizel olan bu kesimlerin
karasal hale gelmesi Orta Miyosen'e denk gelmektedir. Rejiyonal ölçekte sığlaşan
denizel ortamda Fırat Formasyonunun çökelmesine sebep olmuştur. Daha sonra
Allokton kütlelerin otokton üzerine ilerlemeleri, otokton karbonat birimleri üzerine
kırıntılardan oluşan fliş benzeri bir birim olan Lice Formasyonu'nun çökelmesine
neden olmuştur (Şekil-7).
Allokton kütlelerin güney sınırı ile otokton arasındaki ortamda gelişen bu
türbiditik birim, sıkışma sistemi nedeniyle giderek sığlaşan bir ortamın varlığını
göstermektedir. Allokton kütlelerde bu sıkışma sistemine bağlı olarak, kendi içlerinde
şariyajlanıp kuzeyden güneye doğru yükselmeye başlamışlardır. Bu gelişmenin
sonucunda, Lice türbiditik istifine, daha yaşlı ve altta olup da itilerek üste doğru
yükselen nap dilimlerinden, malzeme gelimine neden olmuştur.
Lice Formasyonu bu dönemde olasılıkla, ilerleyen allokton ile otokton şevi
arasında gelişen bir çizgisel fliş havzası çökelleriyle, buna kuzeyden kanallarla katılan
kaba klastiklerin dil ve yelpazelerinden oluştuğu var sayılmaktadır. Aynı sürede
otokton en güney denizel sınırında ise regresif istifler ve resifler gelişmiştir. Lice
Formasyonu denizin kapanma döneminde ve sıkışma rejimi içinde gelişmiş bir
birimdir. Bu özelliği nedeniyle de oluşumu jenetik olarak bir molas çökelimi gibi
değerlendirilebilmektedir. Sıkışma tektoniğinin Orta Miyosen döneminde etkinlik
kazanması Alt Miyosen döneminde oluşan çökelim çanaklarının genelde kapanması65
na neden olmuş, böylece, Güneydoğu Anadolu'nun günümüzdeki tektonik konumunu
belirleyen sürüklenimler gelişmeye başlamıştır. Bölgede sıkışma kuvvetlerinin
etkisinin artmasıyla Üst Miyosen döneminde K-G yönlü açılma çatlakları gelişmiş ve
bunun sonucunda Karacadağ volkanitleri bölgedeki daha yaşlı birimleri örtmüştür
(Şaroğlu ve Emre 1987).
Şekil - 7. Diyarbakır İli Jeoloji Haritası (mta.gov.tr)
2.2. Stratigrafi
Hani ve çevresinde genel anlamda 3 farklı formasyon ayırt edilebilmektedir.
En altta Silvan Grubuna ait Alt Miyosen yaşlı Fırat formasyonu üstte, Fırat
formasyonunu uyumlu olarak örten yine Silvan Grubuna ait Lice formasyonu ve en
üstte ise Lice formasyonunu uyumsuz olarak örten Üst Miyosen Alt Oligosen yaşlı
Şelmo formasyonu bulunmaktadır (Şekil-8; 9).
DERE
DOĞRULTU EĞİM
ANTİKLİNAL EKSENİ
SENKLİNAL EKSENİ
ŞELMO FORMASYONU
MİYOSEN PLİYOSEN
LİCE FORMASYONU
ORTA MİYOSEN
FIRAT FORMASYONU
ALT MİYOSEN
Şekil - 8. Hani ve Çevresinin Jeoloji Haritası (Yıldırım, 2006).
66
Şekil-9. Hani ve Çevresinin Jeolojik Sütun Kesiti (Yıldırım, 2006)
Stratigrafiye genel anlamda bakıldığında sırasıyla Silvan Grubu ve Şelmo
Formasyonu yer almaktadır. Bu çalışmada Hani ve Civarında yer alan Silvan Grubuna
ait Fırat Formasyonu ve Lice Formasyonunun haricinde, Şelmo Formasyonu detaylı
bir şekil de anlatılmıştır.
Silvan Grubu: Diyarbakır ili Silvan ilçesi kuzey ve kuzeydoğusu, Silvan
Grubu alttan üste doğru Kapıkâya, Fırat, ve Lice Formasyonları olmak üzere üç birime
ayrılır. Kapıkâya Formasyonu konglomera, evaporit ara tabakalı şeyl, silttaşı ve
kumtaşından; Fırat Formasyonu karbonat çakıllı kireçtaşı ve resifal kireçtaşından ve
Lice Formasyonu da fliş karakterli kumtaşı, marn, silttaşı, kireçtaşı ardalanmasından
oluşmaktadır. " Silvan" adı ilk kez Tolun (1960) tarafından, Diyarbakır sahasında
bugünkü Fırat Formasyonu'na karşılık gelecek şekilde formasyon aşamasında
kullanılmıştır. Duran ve diğ. (1988) ise, Güneydoğu Anadolu bölgesi genelinde
yapmış oldukları çalışmada Kapıkâya, Fırat ve Lice Formasyonlarını grup
aşamasında birleştirerek " Silvan Grubu" adını vermişler ve gruba bugünkü
konumunu kazandırmışlardır. Silvan Grubu'nun karbonat kesimi, Güneydoğu
Anadolu'da tipik adlama öncesinde " Midyat kalkeri", " Midyat limestone", " Midyat
formasyonu", Midyat formation"gibi tanımlamalarda en üst seviyelere karşılık gelecek
şekilde ve daha sonraları " Silvan formasyonu", " Silvan formation", " Silvan kalkeri", "
Silvan limestone" olarak tanımlanmıştır.
Silvan Grubu birimleri, Güneydoğu Anadolu'da mostra verdiği yerlerde, bir
aşınma ve çökelmezlik fazından sonra uyumsuz olarak Midyat Grubu birimleri
üzerine gelir. Grup, Diyarbakır ili Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında, Hani
ilçesinin kuzeyindeki asimetrik yapıların kuzey kanatlarında, Hazro antiklinalinin
güney kanadında, Diyarbakır ili kuzeyinde, Silvan-Siirt ve Mardin-Cizre
dolaylarında Hoya Formasyonu; Siirt ili Pervari ilçesi Narlı nahiyesi batısındaki Selat
köyü dolayındaGercüş ve Germav Formasyonları; Hakkari dolayında da Havillati
Formasyonu üzerinde diskordanslıdır. (Perinçek, 1979f, 1989 ve 1990; Açıkbaş ve
67
diğ., 1981; Yılmaz, 1982; Görür ve Akkök, 1984; Duran ve diğ., 1988 ve 1989).
Diyarbakır ili Hazro ilçesi civarında ve Siirt ili kuzeyindeki Tom köyü civarında söz
konusu diskordansı görmek mümkündür. Bütün alanlarda, Şelmo Formasyonu
tarafından da uyumsuz olarak örtülür. Kavalköy dağı dolayında ise, Hakkari
Karmaşığı tektonik olarak Silvan Grubu'nun üzerinde yer almaktadır (Görür ve
Akkök, 1984) (Şekil-10).
Grubun Güneydoğu Anadolu bölgesindeki kalınlıkları batıdan doğuya şu
şekildedir: Kahramanmaraş ili kuzeyinde 250 m; Diyarbakır ili Korudağ-ÇermikÇüngüş dolaylarında 500 m; Ergani ilçesi dolayında 494-1250 m; Dicle ilçesisinin
yakın kuzeydoğusunda mostra veren kısmı 331 m, Lice ilçesinin kuzeyin mostra
veren kısmı 819 m; Hazro ilçesi dolayında 113-481 m; Kulp ilçesinin
güneydoğusunda mostra veren kısmı 373 m; Batman ili Sason ilçesi civarında mostra
veren kısmı 1118 m; Siirt ilinin batısında mostra veren kısmı 472 m, Kurtalan ilçesinin
kuzeybatısında 143-628 m; Şırnak ili Cizre ilçesinin kuzeyinde mostra veren kısmı
108 m, Hakkari ili dolaylarında mostra veren kısmı 135-159 m dir. Silvan Grubu
birimleri, yer altında, Diyarbakır ilinin kuzey ve kuzeydoğusunda açılan kuyularda
0–630 metreler arasında değişen kalınlıklarda kesilmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997).
Şekil – 10. Silvan Grubu'nun genelleştirilmiş Stratigrafi kesiti (Yılmaz ve Duran,1997).
Silvan Grubu birimleri; Adıyaman ilinin kuzeydoğusu ile Batman-Siirt
hattının kuzeyinde, şaryaj öneyinde ve Hakkari-Şımak illeri arasındaki alanlarda
mostra vermektedir. Grubu oluşturan Kapıkaya Formasyonu çakıltaşı, kumtaşı,
silttaşı, şeyi, yer yer evaporit ve gölsel kireçtaşı; Fırat Formasyonu resif/bank tipi
kireçtaşı; Lice Formasyonu ise, fosilli, kumlu kireçtaşı ve killi kireçtaşı ara katkıları
68
içeren kumtaşı, silttaşı, şeyi, mam gibi fıliş tipi litolojilerden oluşmaktadır. Yaşı
Miyosen ve ortamı ise Taşkın ovası-kıyı çizgisi-bank/resifal-yamaç-havza olarak
belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997).
2.2.1. Fırat Formasyonu
Tipik olarak Diyarbakır ili Hazro-Silvan ilçeleri dolayında yüzeylenmektedir.
Silvan Grubu'nun alttan ikinci formasyonudur. "Fırat"adı, ilk kez Peksü (1969)
tarafından hazırlanan bölgesel korelasyon çizelgesinde, Miyosen yaşlı karbonatlar
için " Fırat limestone formation" olarak isim bazında kullanılmış, herhangi bir
litolojik tanımlama yapılmamış ve stratotipinden bahsedilmemiştir. Daha sonraları,
îlker (1972) Adıyaman ili Palanlı köyünün kuzey-kuzeydoğusunda bulunan Serigaze
tepelerinde, Alt Miyosen yaşlı kireçtaşları için "Fırat formasyonu"adını kullanmıştır.
Tuna (1973) Şanlıurfa ili Birecik ilçesi yakınında, Fırat nehri boyunca görülen
kireçtaşı istifi için "Midyat formasyonu Fırat üyesi" adını kullanmış, ancak, Duran ve
diğ. (1988) burada bulunan karbonatların Alt Miyosen yaşında olmadığını tesbit
ederek, Gaziantep Formasyonu'nun regresif dönemine karşılık gelen ve morfolojik
olarak Miyosen yaşlı Fırat Formasyonu'nu andıran bir istif olduğunu ve Üst EosenOligosen yaşlı olduklarını belirtmişlerdir. Formasyon günümüzdeki stratigrafık
konumunu Duran ve diğ. (1988)'in tarifleri ile kazanmıştır.
Fırat Formasyonu krem, bej renkli, bol orta-çok kaba kırmızı alg, bryozoa ve
mercanlı, ekinid ve mollusk kavkılı, bentik foramlı, yer yer dolomit kristalli,
neomorfık, kötü poroziteli, taban seviyelerinde karbonat çakıllı istiftaşı/bağlamtaşı,
yer yer vaketası karakterindeki sığ denizel/resifal bank tipi yığınak kireçtaşlarından
oluşmaktadır (Yılmaz ve Duran,1997).
Fırat Formasyonu, yer altında, Şanlıurfa ili Siverek ilçesi kuzeyinde açılan
kuyularda (Davut-1, Ağaçhan-1, Devük-1, Migo-1 kuyuları gibi) 200-600 m,
Diyarbakır ilinin kuzeyinde yer alan sahalardaki kuyularda 25-130 m, Diyarbakır ili
Silvan ilçesi kuzey ve kuzeydoğusundaki kuyularda ise, 90-200 m arasında değişen
kalınlıklarda kesilmiştir (Yılmaz ve Duran,1997).
Fırat Formasyonu; Adıyaman ilinin kuzeyinde, Halof yapısında, Artan
önünde, Adıyaman-Hozik strüktürleri arasında, Nemrut dağından Çüngüş ve Çermik
ilçelerine kadar olan alanda, Diyarbakır ili Çüngüş-Korudağ civarında, Hoya köyü
dolayında, Dicle ilçesi civarında, Dicle nehrinin sağ sahili boyunca, Ergani ilçesi
civarındaki Abdülaziz dağında, Hani ilçesi civarında, Kulp ilçesinin güneydoğusundaki Zori çayı vadisinde, Hazro ilçesi dolayında, Baıbuş köyü civarında, Batman
ili Sason ilçesi Miraciyan ve Pirebiyan mahalleri arasında, Bakük antiklinalinin
güney kanadında, Siirt ili civarındaki Kavikadağ yükselimi kuzey kanadında, Salus
mahallesi ve Torato dere yatağında, Şirvan ilçesinin kuzey-kuzeydoğusundaki Her
zaman ve Kırmızıtaş tepe dolayında, Reşan yapısı güneyinde, Kevrihamo (Kapıkaya)
ve Zokayıt köyleri dolayında, Basur çayı vadisinde, Gölap ve Belaşa antiklinallerinin
doğu uzanımında, Tanzi ve Herent köyleri dolayında, Aydınlar ilçesinin
kuzeydoğusundaki Salus köyü civarında, Pervari ilçesi ve Körkandil dağı dolayların69
da, Şırnak ili Cizre ilçesi, Siirt ili Pervari ilçesi ve Hakkari ili Şemdinli ilçesi arasında
kalan alanda, Cizre ilçesinin kuzeyinde, Kızılsu nahiyesinin güneyinde, Kasrık
boğazında, Hakkari ili civarında, Kavalköy köyü dolayında mostra vermektedir
(Yılmaz ve Duran, 1997).
Fırat Formasyonu, Güneydoğu Anadolu'da mostra verdiği yerlerde, krem,
bej, beyaz, pembemsi gri renkli, kırılgan, ince-çok kalın yer yer som tabakalı, kırmızı
alg, bryozoa, mercan, iri bentik ile ekinid plaka ve mollusk kavkılı resif/bank tipi
kireçtaşlarından oluşur. Dicle-Lice-Hazro trendindeki mostralarda, alacalı renkli,
kötü boylanmış, genellikle Midyat Grubu kireçtaşı çakıllarını ve bloklarını içeren bir
taban konglomerası ile başlamaktadır. Kulp ilçesinin güneydoğusundaki Zori çayı
vadisinde ise, formasyonun tabanında 13 m kalnlıkta beyaz, açık kahve renkli, çok
ince kristalli dolomitler yer almaktadır (Şekil-11;12).
Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen (Alt Miyosen) Ortamı ise Şelf
kenarı-bank/resif olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran,1997).
Şekil–11. Fırat Formasyonu'nun Neostratotipi (Uzunargıt ÖSK; Yılmaz
ve Duran, 1997'dan alınmıştır).
70
Şekil-12. Fırat Formasyonu'nun Hipostratotipi (Kayıntara tepe ÖSK;
Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır).
Birim bol fosilli, bej-beyaz renkli kireçtaşlarından oluşmaktadır. Birecik
(Urfa) yöresinde, Fırat Nehri boyunca tipik olarak gözlendiğinden "Fırat
formasyonu" adı verilmiştir. Bu adlamayı ilk olarak Perinçek (1979) kullanmıştır
(Bağırsakçı ve diğ. 1995). Fırat formasyonu Birecik (Şanlıurfa) İlçesinden geçen Fırat
Nehri boyunca dik yarlar oluşturur ve tip kesit sunar.
Fırat formasyonu dış görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Taze
yüzeyi beyaz-krem, bej renklidir. Sert, kırılgan, tabaka kalınlığı inceden-çok kalına
kadar değişkendir. En üstteki kireçtaşları masif görünüşlüdür. Birim konglomeratik
bir seviye ile başlar üste doğru killi-tebeşirli (yumuşak) kireçtaşı, plaketli kireçtaşı en
üste gelen sert kireçtaşları masif görünüşlüdür. Bu seviyeler çalışma alanında dış
rengi gri-kirli gri olup, üzerinde yağmur sularının asit etkisi yapması sebebiyle karen,
rillenkarren ve oluk şekilli çözünme şekilleri gelişmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997).
Bölgede Lice formasyonu, Fırat formasyonu üzerine dereceli geçişli ve
uyumlu olarak gelmektedir. Lice formasyonunun bulunmadığı alanlarda Şelmo
formasyonu birimi uyumsuz olarak örtmektedir. Birimin kalınlığı, yapılan su sondaj71
larının, kırıntılı numuneleri incelenmesi ile 130 m olarak tahmin edilmiştir. Birimin
tipik mostralarının gözlendiği Hazro-Silvan dolayı ile Lice-Dicle-Ergani hattında
kalınlığı 0–200 m arasında değişmektedir (Yılmaz ve Duran, 1997).
Birimden derlenen numuneler incelenerek aşağıdaki fauna tesbit edilmiştir.
Miyogypsina sp., Amphistegina sp., Miogypsinoides sp., Elphidium sp., Rotaliidae
Textulariidae, Miliolidae, Rotalia sp., Sphaerogypsina sp., Peneroplidae,
Heterostegina sp., Neoalvepolina sp., Alveolinidae Globigerina sp., Cymbaloporidae
Operculina sp., Borelis cf. curdica REICHEL, Austrotrillina sp., Archaias sp.,
Peneroplis sp., Borelis sp., Miolepidocyclina burdigalensis (Gümbel) Globigerinidae,
Homotramatidae, Cycloclypeus sp., Acervulinidae, Alg Ekinid dihens, Ostracoda,
Bryozoa, Gastropoda Pelecypod. kav.par. Mercan Amphisteginasp, Lepidocyclina
sp., Nephrolepidina sp., Ostracoda, Bryozoa, Gastropoda, Alg, Mercan, Ekinid
dikeni, Pelecypod kavkı parçası. Bu fauna içeriğine dayanılarak birimin yaşı MTA
paleontologlarından İnal ve Küçümen tarafından, Burdigaliyen (Alt Miyosen) olarak
belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997).
Sığ şelf ürünü olan birim, karbonat platformunun alabildiğince sığ kesiminde
çökelmiştir. Fırat formasyonu, kuzeyden güney-güneydoğuya transgresif ilerleyen
denizin şelf kenarı ve gerisindeki sığlıklarda bank/resif tipi yığınak karbonatlarından
oluşur. Fırat formasyonu, Karadağ, Pirin ve Çağlayancecit formasyonlarıyla
deneştirilebilir litoloji ve jeolojik konum sunmaktadır (Bağırsakçı ve diğ, 1995).
2.2.2. Lice Formasyonu
Formasyon Diyarbakır ili Lice ilçesi dolayında tipik olarak yüzeylenmiştir.
Silvan Grubu'nun en üst formasyonudur. Tuna (1973) ve Perinçek (1978b)'e göre ilk
kez Schmidt (1958) tarafından tarif edilmiştir. Ancak, ölçülü stratigrafi kesit ve
litolojik tanımına literatürde rastlanmamıştır. Koaster (1963) ile Stratum (1963)
tarafından hazırlanan bölgesel korelasyon çizelgelerinde, Diyarbakır ilinin
kuzeyindeki alanlarda Orta-Üst Miyosen/Pliosen yaşlı klastikler için "Lice formation"
adının kullanıldığı görülmüştür. Günümüzdeki stratigrafık konumunu ise, Duran ve
diğ. (1988) ile kazanmıştır. Lice Formasyonu'nun taban kesimi mostra vermez.
Mostra veren 819 m kalınlıktaki kısmın tabanında ince kumtaşı ara bantları içeren
koyu gri renkli, sertçe, ince tabakalı marnlar yer alır. Marnların üzerinde sarımsı boz
renkli sutaşı, gri renkli, polijenik elemanlı, sert, karbonat çimentolu kumtaşı, koyu gri
renkli, serçe marn ardalanması ile devam eden istif, aynı özellikteki marn-kumtaşı
ardalanması ile son bulur (Yılmaz ve Duran, 1997).
Lice Formasyonu'nun üst kesimleri aşınma nedeniyle eksiktir.
Kayıntaratepe'de kesitin alttan itibaren 40 metresi sarımsı gri renkli, ince tabakalı,
çok bol planktik foramlı, orta-iri ekinid plakalı, orta-iri kırmızı algli, az bentik fosilli,
üste doğru bolca iri bentik foramlı, polijenik karbonat çakıllı, sıkışma özellikli, killi,
siltli, çok ince kumlu ve istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 28 metresi yeşilimsi gri renkli
marn; 3 metresi sarımsı gri renkli, bol planktik foramlı, ekinid plakalı, kırmızı algli,
istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 36 metresi yeşilimsi gri renkli marn-şeyl ardalanması; 134
72
metresi planktik foramlı kireçtaşı-şeyl-marn-kumtaşı ardalanması; 23 metresi bol
planktik foramlı, ince-orta ekinid kırıntılı, az küçük bentik fosilli, siltli ve çok ince
kumlu, istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 9 metresi karbonat çakıllı, bol kırmızı algli, iri
bentik foramlı, ekinid plakalı, debris flow türü fasiyes özellikli, sparitik kireçtaşı; 35
metresi bol planktik foramlı, az kırmızı alg ve ekinid parçalı, fosilleri zayıfça
korunmalı, ince tabakalı, çok ince kumlu ve killi mikritik kireçtaşı; son 23 metresi
şeyl-marn-kumtaşı ardalanmasından oluşmuştur. Birimin alt seviyeleri mostra
vermediğinden alt dokanak ilişkisi bilinmemektedir. Üzerinde Maden Karmaşığı
tektonik olarak bulunur. Lice Formasyonu'nun üst kesimleri aşınma nedeniyle
eksiktir. Fırat Formasyonu üzerinde uyumlu olarak yer alır.
Lice Formasyonu, mostra verdiği alanlarda, tabanda Fırat Formasyonu ile
düşey, yer yer de yanal geçişlidir. Üst dokanağı ise, Miyosen'de bölgeye yerleşen
allokton birimlerle (Çüngüş Formasyonu, Maden Karmaşığı, Guleman Grubu)
tektoniktir. Kahramanmaraş ili kuzeyinde, Çağlayancerit batısında, Karadut
mevkiinde, Yılanlıdere, Akdere ve Kaleköy güneybatısında, Kırkgözdere civarında
Çağlayancerit Formasyonu üzerinde konkordan, üzerine gelen Beşenli Grubu ile
normal geçişlidir. Adıyaman ili Çelikhan-Sincik-Koçali dolaylarında Fırat
Formasyonu üzerinde paralel diskordanslıdır. Midyat Grubu'nun bulunmadığı
alanlarda ise, doğrudan Koçali Karmaşığı (Konak Formasyonu) üzerinde açısal
diskordanslı olarak bulunur.
Kalınlığı 819 m olan Lice Formasyonu'nun diğer kalınlıkları batıdan doğuya
şu şekildedir: Kahramanmaraş ili kuzey ve kuzeydoğusundaki alanlarda 215-339 m
Adıyaman ili Gölbaşı ilçesi dolayında 300-400 m; Çelikhan-Koçali dolaylarında 50250 m; Kahta ilçesi Sincik köyü civarında 422-460 m; Diyarbakır ili Çüngüş ve
Çermik ilçeleri dolaylarında, Ergani-Çermik karayolu kuzeyinde 300 m; Ergani ve
Gerger kuzeyindeki geniş alanlarda 460 m; Ergani ilçesi dolayında 1250 m; Elazığ ili
Maden-Guleman dolaylarında 1000 m; Diyarbakır ili Hazro yapısının kuzeyinde 100200 m dir (Yılmaz ve Duran, 1997).
Lice Formasyonu, Güneydoğu Anadolu'nun kuzey alanlarında, Tersiyer
sürüklenim örtüleri ön cephesinde ince bir şerit halinde gözlenmektedir. Batıda,
Adıyaman ili Çelikhan ilçesi doğusundan başlayarak Batman ili Sason ilçesine kadar
olan bölgelerde mostraları görülür. Doğu-batı yönünde uzanan Lice Formasyonu,
diğer alanlarda Baykan napı birimleri altında her iki yönde devam etmektedir (Yılmaz
ve Duran, 1997).
Lice Formasyonu, tabanındaki Fırat Formasyonu ile geçişli olduğu yerlerde
(Gerger-Çüngüş-Ergani-Lice ilçelerinin kuzeyindeki geniş alanlarda), tabanda krem,
bej, sarımsı gri renkli, ince-orta tabakalı, yer yer plaketli, bol algli ve bentik foramlı
kireçtaşı ve kumlu kireçtaşları ile başlar. Bunların üzerinde gri, yeşilimsi gri, bej, boz
renkli, silttaşı, marn, şeyi ardalanması ile bunlar arasında ince bantlar oluşturan açık
gri renkli, ince tabakalı, kumlu, fosilli kireçtaşları bulunur. Tümüyle kırıntılı
litolojilerin egemen olduğu alanlarda (Çelikhan, Sincik, Koçali, Gerger, Cacas ve
73
Sason dolaylarında), kumtaşı (sarımsı boz, boz, gri, koyu gri, yeşil, sarı renkli, inceorta taneli, polijenik elemanlı, orta-kötü boylanmalı, ince-orta tabakalı, paralel
laminalı, çapraz tabakalanmalı, derecelenmeli, sert-kırılgan, konkresyonlu), silttaşı
(gri, yeşil renkli), marn (yeşilimsi boz, gri, yeşil renkli, ince tabakalı, yumuşak-sertçe,
yer yer kumlu) ve şeyi (yeşilimsi boz, yeşilimsi gri, gri, yeşil renkli, karbonatlı,
laminalı, dağılgan) litolojilerinin ardalandığı fıliş tipli çökellerle temsil edilir. Gerger
ilçesi kuzeydoğusu ile Kulp ilçesi güney ve güneybatısındaki alanlarda, Lice
Formasyonu'nun üst seviyeleri koyu gri, kırmızı renkli, kalın-çok kalın tabakalı, ortairi kum boyutu ile ince-çok iri çakıl boyutu polijenik elemanlı, kötü boylanmalı, kil
çimentolu çakıltaşlarından, yer yer kumtaşı ve şeyllerden meydana gelir.
Lice Formasyonu, farklı litolojik özellikleri sebebiyle, gayri resmi olarak 3
üyeye ayrılır. Bunlar; "Şeyhhamza","Tilköyü"ve "Firki"üyeleridir. "Şeyhhamza üyesi" Lice
havzası sedimanter istifinin tabanını oluşturur. İstif grimsi bej, krem, yer yer kahve
renkli, ince-orta tabakalı, mil boyu kuvars taneli, bol algli, bentik ve planktik foramlı,
lamellibranş kavkı parçalı, piritli, ince kalsit çatlaklı, killi mikritik kireçtaşı ve grimsi
yeşil, mavi renkli, kumlu marn ardalanması ile temsil olunur ve ayrıca, istif gri, yeşil
renkli, küçük kavkı parçalı, kireçli şeyi ara tabakaları içerir. Killi mikritik kireçtaşı ve
marnlar havzanın dış kenarı boyunca çökelmişlerdir." Tilköyü üyesi"ni oluşturan
sedimanter kayalar havza ekseninde çökelmişlerdir. İstif esas olarak istif türbidit
kökenli derin denizel kumtaşları ve killi çökellerden oluşmuştur. Bunlar ortofiliş
olarak isimlendirilirler. Üye şeyi, silttaşı, kumtaşı, marn ve kireçtaşlarının ritmik
ardalanması ile temsil olunur. İnce-kaba kumtaşı ara tabakaları yer yer olağandır.
Şeyller; yeşilimsi gri renkli olup, çoğunlukla mikali ve karbonludurlar. Bol miktarda
mikro ve makro fosil ile kuvars kumu içerirler. İstif içinde yer alan kumtaşı seviyeleri
kornişler meydana getirirler. Gri renkli, orta-kalın tabakalı, polijenik elemanlı
(kuvars, kireçtaşı, çört, metamorfık kaya, mika), az düz-az köşeli, orta-iyi boylanmalı,
kil matriks ve karbonat çimentolu bu kumtaşları cüzi oranda zirkon ve opak mineraller
içerirler. İstif içinde grovak tipinde kötü boylanmış kumtaşı, ince silttaşı ve çakıltaşı
ara tabakaları da görülür. Filiş kumtaşı içinde türbiditik akıntıların ürünlerinin
karakteristik örneklerini görmek olanağı vardır. " Firki üyesi "ni oluşturan kaba
klastikler Lice çukurluğunun kapanış evresinde çökelmişlerdir. Koyu gri, yer yer kızıl
renkli, kalın tabakalı, iri taneli (kaba çakıl-blok), polijenik elemanlı (kuvars, kireçtaşı,
diyabaz, metamorfık kaya, çört), kötü boylanmalı, az köşeli, zayıf kil çimentolu
çakıltaşı ve gri renkli, iri taneli, polijenik elemanlı, az köşeli, zayıf boylanmalı, mika
pullu, kısmen dereceli tabakalanmalı, kaba kumtaşı ardalanmasından meydana
gelmiştir (Yılmaz ve Duran,1997) (Şekil-13;14).
Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen (Alt Miyosen). Ortamı ise Açık
şelf-yamaç-yamaç ötesi-havza-deniz altı yelpazesi (inner fan) olarak belirlenmiştir
(Yılmaz ve Duran, 1997).
74
.
Şekil-13. Lice Formasyonu'nun Neostratotipi (Bayırlı ÖSK; Yılmaz ve
Duran,1997'dan alınmıştır).
Şekil-14. Lice Formasyonu'nun Hipostratotipi (Kayıntara tepe ÖSK;
Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır).
75
Birim, çalışma alanında, alttan itibaren kumlu kireçtaşı ile başlar. İnce tabakalı
olan bu kısım dereceli olarak kiltaşı-kumtaşı ardalanmasına geçer. Bu ardalanmayı
çakıllı-kumlu kireçtaşı bandı izler. İlk kez Schmidt (1965), tarafından tanımlanmıştır
(Perinçek, 1979). Yaygın ve tipik mostralarını Lice-Hani-Dicle-Ergani hattının yakın
kuzeyleri ile Kahramanmaraş'ın kuzey alanlarında izlemek mümkündür (Duran,
1988).
Lice ilçesi (Diyarbakır) yakınlarında tip kesit göstermektedir (Bağırsakçı ve
diğ, 1995).
Bölgede Fırat formasyonu ile dereceli geçişlidir ve çoğunlukla krem-bej ve
sarımsı renkli, ince-orta tabakalı, bol kırmızı alg ve bentik foraminifer içeren ince
tabakalı kireçtaşı ve kumlu kireçtaşlarından meydana gelir. Bunların üzerine gri,
yeşilimsi gri ve bej renkli, çok ince-ince tabakalı kumtaşı, silttaşı, şeyl ve marn
ardalanması gözlenir. Kumtaşlarının taneleri kireçtaşı–kalsit parçalarından meydana
gelmektedir. Bu birimlerin arasında ince bantlar oluşturan fosilli-kumlu kireçtaşları
bulunur. Tümüyle kırıntılı birimlerin yayılım gösterdiği alanlarda gri-koyu gri renkli,
paralel laminalı, çapraz katmanlı, derecelenmeli, kumtaşları ile benzer nitelikli
silttaşı, marn ve şeyller yaygın olup, istifin içerisinde ardalanmalı olarak devam
ederler (Yılmaz ve Duran,1997).
Kırıntılı olan bu seviyeler içerisinde yer yer fosilli killi kireçtaşı bantlarına
rastlanmıştır. Fliş fasiyesinde olan kiltaşı-kumtaşı ardalanması türbiditik akıntı
özelliklerini gösterir. Formasyon içinde konglomera mercekleri mevcuttur. Bu
merceklerin tabanlarında metre boyutuna varan kanal-kaval yapıları gözlenir.
Konglomera merceğinin taban kısmında taneler iri boyutta olup (10-15 cm.) üste
doğru taneler incelerek kum boyutuna varır. Taneleri yer yer kum matriks yer yer ise
kum-kil karışımı bir matriks sunar. Bu kısımlarda konglomera merceği kiltaşıkumtaşı ardalanması üzerine keskin bir dokanakla gelir ve kiltaşı tabakalarında mikro
kıvrımlar oluşmuştur (Yılmaz ve Duran,1997).
Birim Fırat formasyonu üzerine uyumlu olarak gelir. Üzerinde ise, Şelmo
formasyonu uyumsuz olarak bulunur. Birimin kalınlığı çalışma alanında yaklaşık 30
m ölçülmüştür. Yanal olarak türbiditik fasiyes değişimleri gözlenmektedir.
Çalışma alanından derlenen örneklerde yaş verecek nitelikte fauna tesbit
edilememiştir. Ancak, çalışma alanının dışında Lice (Diyarbakır) yakınlarında çalışan
Duran (1988) aşağıda tesbit edilen; Globigerinoides trilobus (REUSS),
Globigerinoides immaturus LEROY, Globigerinoides primordius Blow ve
BANNER, Globigerina ciperoensis BOLLİ, Globigerina praebulloides BLOW gibi
planktonik fosillere dayanarak birimin yaşını Alt Miyosen (Burdigaliyen-Akitaniyan)
olarak belirtmişlerdir (Yılmaz ve Duran,1997).
Lice formasyonu, açık şelf ortamından, yamaç/yamaç ötesi ve bindirme kuşağının
önünde havzaya değin uzanan, değişik ortamsal koşullarda çökelmiştir. Kuzeye doğru
giderek derinleşen karakterdeki birim silisiklastik niteliğindeki türbiditik kumtaşısilt76
taşı-şeyl ardalanmalı fasiyeslerden oluşur. İstifin üst seviyelerinde gözlenmiş olan
çakıltaşlarının ilerleyen (progradational) denizaltı yelpaze sisteminin üst yelpaze
(iner fan) fasiyeslerini temsil ettiği saptanmıştır (Yılmaz ve Duran,1997).
Lice formasyonu başlangıçta fazla derin olmayan daha sonra giderek
derinleşen bir havzada çökelmiştir. Lice formasyonunun çökeldiği havzanın kuzey
kısımları güney kısımlarından daha derindir. Bu ise havzanın kuzeyden güneye doğru
ilerlediğini gösterir (Bağırsakçı ve diğ, 1995). Lice formasyonu Güneydoğu Anadolu
bindirme kuşağının güney kesiminde ve yaygın olarak gözlenebilen bir birimdir.
Kahramanmaraş dolayında Kuzgun formasyonunun alt düzeyleri ile Fırat
formasyonunun en üst düzeyleri ile korele edilebilir (Yılmaz ve Duran,1997).
2.2.3. Şelmo Formasyonu
Formasyon Batman ili Sason ilçesinin güneybatısındaki Şelmo köyü
dolayında tipik olarak yzüeylenmiştir. "Şelmo formasyonu"ismi, ilk kez Bolgi (1961)
tarafından Siirt ve Batman illeri dolayında kullanılmıştır.
Toplam 455.53 m olarak ölçülen Şelmo Formasyonu, grimsi yeşil, pembe, yer
yer kahvemsi mor renkli kumtaşı, şeyi, kumlu silttaşı, yer yer jips ara tabakalı,
karbonat çimentolu, yumuşakça, kötü boylanmak, kaba dokulu, poröz, altta ince
tabakalı, dağınık kireçtaşı çakıllı, üstte kalın ve çapraz tabakalanmalı, sertçe kumtaşı
halindedir. Tarno köyünün yakın batısında başlanan ve daha sonra kaydırılarak
Bihavs köyünün yakın doğusunda bitirilen Tamo-Bihavs arası Miyosen normal
seksiyonunda, 967 m kalınlıkta ölçülen Şelmo Formasyonu alttan üste doğru şu
litoloji tiplerinden oluşmuştur. 2 m kalınlıkta çakıltaşı (alacalı renkli, orta-iri taneli,
genelde kireçtaşı çakıllı, karbonat çimentolu); 151 m kalınlıkta şeyi (gri, morumsu
kahve, alacalı, yeşilimsi, kırmızımsı renkli, laminalı-ince tabakalanmalı, iyi
tabakalaşmış, sert, sıkı dokulu, yer yer gevrek, az-bol mikali, ince jips, silttaşı ve
kumtaşı ara bantlı); 240 m kalınlıkta kumtaşı (açık kahve, grimsi kahve, yeşilimsi gri,
alacalı renkli, ince yuvarlak taneli, yer yer iyi tabakalanmalı, gevşek, yer yer sık
dokulu, az killi, az mikali) ve şeyi (morumsu gri, kahve renkli, sert, yer yer yumuşak,
seyrek mikali) ardalanması; 110 m kalınlıkta kumtaşı (morumsu, sarımsı, yeşilimsi
gri, yeşilimsi sarı renkli, çok ince-ince, yer yer orta yuvarlak taneli, gevşek-sık
dokulu, yer yer sert, mikali, kahve renkli, yumuşak şeyi ara bantlı) ve silttaşı (açık
kahve, yeşilimsi gri renkli, sert-yumuşak, az mikali, yer yer şeyl dönüşümlü)
ardalanması; 184 m kalınlıkta kumtaşı (gri, mavimsi, yeşilimsi, sarımsı gri. sarı
renkli, çok ince-ince yuvarlak taneli, sık dokulu, sert, yer yer gevşek, kalın
tabakalanmalı, az mikali, yer yer konglomeratik) ve şeyi (açık kahve, sarımsı gri
renkli, killi) ardalanması altında yer alan Kapıkaya Formasyonu ile olan dokanak
ilişkisi normal gösterilmiştir. Lahti Formasyonu tarafından da uyumsuz olarak
örtülmektedir. Şelmo Formasyonu'nun üst dokanağı gözlenmez. Alt dokanak Fırat
Formasyonu ile uyumlu olarak gösterilmiştir (Yılmaz ve Duran,1997).
Şelmo Formasyonu; Adıyaman ovasında, Palanlı, Artan, Halof yapılarının arasında
77
ve güneyinde Midyat Grubu; Diyarbakır ili Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında,
Hazro antiklinali güney kanadında, Sillvan, Gölap-Belaşa ve Sason-Kozluk-Baykan
yörelerinde, Hakkari ili dolaylarında Silvan Grubu'nun Fırat Formasyonu üzerinde
açılı diskordandır. Üst dokanağı ise şaryajlı olup, Miyosen sonu sürüklenim kütleleri
Şelmo Formasyonu üzerine itilmiştir. Diyarbakır sahasında Karacadağ Bazaltı;
Adıyaman-Fırat nehri ile Dicle nehri-Batman-Siirt arasında Pliyokuvaterner yaşlı
kaba çakıltaşları diskordan olarak Şelmo Formasyonu'nun üzerine gelmektedir
(Yılmaz ve Duran,1997).
Ortalama olarak 455.53 m kalınlıkta olan Şelmo Formasyonu'nun diğer
kalınlıkları batıdan doğuya doğru şu şekildedir: Adıyaman ovasında tahminen 300350 m; Adıyaman ili civarındaki Alidağ-Çemberlitaş arasında 900 m; Diyarbakır ili
Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında ve Hazro antiklinali güneyinde 500 m; CacasSason-Kozluk dolaylarında 400-800 m; Batman ili Softek antiklinali kuzeyinde,
Dicle nehri yakınında 100-200 m; Raman-Garzan arasındaki sahada mostra veren
kısmı 290 m; Şırnak ili Cizre-Silopi ilçeleri dolayında, Sorbutum-Zadikan köyleri
arasında 1100 m; Hakkari-Beytüşşebap-Narlı-Pervari yakınından geçen Miyosen
şariyaj hattı boyunca allokton birimlerin altında 0-85 m; Hakkari-Çukurca ve
Körkandil dağı dolaylarında 20 m. Yer altında, Bismil-Batman hatmin hemen
güneyinde, Dicle vadisinden itibaren sıfır kalınlıkta başlayan Şelmo Formasyonu,
kuzeye doğru kalınlaşmakta ve şariyaj altında gözlenebildiği kadarıyla 900 metreye
ulaşmaktadır. Çelikli sahasının güneyindeki Atabağ-1 kuyusunda 1403 m ile en fazla
kalınlık değerine erişir. Güney sahalarda ise, 73-692 m arasında değişen
kalınlıklardadır (Yılmaz ve Duran,1997).
Şelmo Formasyonu, Adıyaman ovasında, Palanlı, Artan, Halof yapılarının
arasında ve güneyinde, Büyük Pirin köyünün doğusunda, Değirmen sırtı, Uzun sırt.
Öküz tepe, Barsak tepe ve Cebeli köyünün 1 km doğusundan akan Değirmen çayının
yamaçlarında, Akgevirmahallesi ve Girik köyleri güneyinde, Adıyaman-Malatya
yolunun Değirmenderesini kestiği köprünün civarında, Çemberlitaş antiklinalinin
çevresinde ve Adıyaman antiklinalinin kuzey yamacında, Zey köyünün
güneydoğusundaki Zey deresi civarında, Halilan mahallesinin kuzeybatısındaki
yamaçta ve Alidağının kuzeydoğusundaki tepelerde, Diyarbakır ili Çermik-Ergani
ilçeleri karayolu ve Korudağ'ın güneyinde, Hazro antiklinali güney kanadında, doğubatı istikametinde uzanan geniş alanlarda, Diyarbakır-Silvan düzlükleri, GölapBelaşa antiklinallerinin güneyindeki sahalarda, Hani-Cacas-Sason-Kozluk
dolaylarında, Batman ili Kozluk ilçesi güneyinde, Mergi-Nevruvan arasındaki dere
boyunca, Pisyar vadisi kuzeyinde, Softek antiklinali kuzeyinde, Dicle nehri
yakınında, Siirt ili Baykan-Şirvan-Pervari ilçeleri dolaylarında, batıda Pisyar çayı ve
Melefan köyü dolayından başlayarak doğuda Siirt il merkezine kadar olan geniş
alanda, Dodan antiklinalinin doğu-batı devamında ve yükselimin kanatlarında, Tavan
yükseliminin kanatlarında, Şirvan ilçesi yakın yöresinde ve Şirvan yükseliminin
kanatlarında, Kavikadağ yükselimi kuzey kanadında, Kavikadağ ve Sadak yükselim78
leri arasında yer alan senklinalde, Sadak yükselimi güney kanadındaki Çırpılı,
Üzümlü köyleri ile Eruh ilçesi yakın yöresinde, Herakol dağı kuzeyindeki Çobantepe
güneyinde, Pervari ilçesi güneydoğusundaki Kaşımağa tepe dolayında ve bu tepenin
doğusunda, Eruh ilçesi ile Şırnak ili arasındaki sahada, Tanzi ve Girdara köyleri
arasındaki alanda, Divik köyü civarında, Erenkaya köyü doğusunda ve Eruh vadisi
boyunca, Şırnak ili Cudi dağının güneyindeki Cizre-Silopi ilçeleri arasında,
Beytüşşebap ilçesi, Siirt ili Pervari ilçesi ve Van ili Narlı nahiyesi yakınından geçen
Miyosen şariyaj hattı boyunca, Hakkari ili dolaylarında mostra vermektedir (Yılmaz
ve Duran,1997).
Şelmo Formasyonu; çakıltaşı (kirli sarı, pembe, şarabi, sarımsı gri, alacalı,
kırmızı, kahve renkli, iri taneli, belirsiz kalın tabakalı, polijenik elemanlı, köşeli
çakıllı, zayıf-orta karbonat çimentolu, kötü boylanmak, orta sert-sert-yumuşak, jips
mercek ve ara katkılı), kumtaşı (açık gri, beyaz, kirli sarı, sarımsı gri, yeşilimsi gri,
kahve, şarabi renkli, ince-orta-iri taneli, ince-orta-kalın, yer yer belirsiz
tabakalanmalı, zayıf-orta çimentolu, yumuşak-orta sert, yer yer çapraz tabakalı ve
laminah, kötü boylanmak, polijenik elemanlı), silttaşı (kirli sarı, şarabi renkli), şeyi
(açık gri, beyaz renkli) ve marn (sarımsı gri, açık gri, kahve renkli) ardalanmasından
oluşmaktadır. Siirt ili Baykan-Şirvan-Pervari ilçeleri dolaylarında, Şelmo
Formasyonu'nu "evaporit Şelmo üyesi"ve "üst Şelmo üyesi"olmak üzere gayri resmi
olarak iki üye ayırarak incelemişlerdir. Formasyonun tabanını oluşturan "evaporit
Şelmo üyesi "піп tabanını jips ve tuz tabakalı kumtaşı ve çamurtaşı ardalanması
oluşturur. Grovak tipli kumtaşlarının renkleri koyu kahve ile boz arasında değişir.
Tabana yakın seviyelerde mercekler halinde evaporit ve kalın tuz tabakaları
gözlenmiştir. Basur çayı vadisinde ise, "evaporit Şelmo üyesi"beyaz renkli jips tabakalı,
alacalı boz renkli, polijenik elemanlı, ince taneli, taneler arası zayıf-düşük gözenekli,
dağılgan, az köşeli, orta boylanmalı, çakıllı, mika pullu, kireç çimentolu kumtaşı,
kırmızı, yeşilimsi boz renkli, kompakt, sertçe, yarılgan, dilingen, ince kumlu ve sikli,
beyaz renkli mika pullu, az kireçli şeyi ve alacalı renkli silttaşı ardalanmasmdan
oluşur, "üst Şelmo üyesi"kırmızı, alacalı, boz renkli, kalın tabakalı, polijenik elemanlı,
kötü boylanmalı, zayıf çimentolu çakıltaşı; yeşilimsi boz, bozca kırmızı renkli, inceiri taneli, polijenik elemanlı, kalın tabakalı, az köşeli, kötü boylanmalı, gevşek
dokulu, mika pullu, karbonat çimentolu kumtaşı; pembe, bozumsu renkli, yumuşak,
siltli, kireçli, mika pullu silttaşı ve çamurtaşı ardalanmasmdan oluşur (Yılmaz ve
Duran,1997) (Şekil-15;16).
Formasyonun Yaşı Üst Miyosen-Alt Pliyosen. Ortamı ise Plaj kumları-geçişgel-git düzlüğü-playa-karasal (akarsu) olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran,1997).
79
Şekil-15. Şelmo Formasyonu'nun Holostratotipi (Basur çayı vadisi
Miyosen tip seksiyonu; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır).
Şekil-16. Şelmo Formasyonu'nun Hipostratotipi (Tamo-Bihavs arası
Miyosen normal seksiyonu; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır).
80
Egemen litolojisi çakıltaşı olan ve karasal kırıntılılardan oluşan birime, Riggi
ve Cortesini (1964), tarafından "Adıyaman formasyonu" denmişse de bugün "Şelmo
formasyonu" adıyla yaygın bir kullanımda incelenmektedir (Bağırsakçı ve diğ,1995).
Birim çalışma alanının KB'sında mostra vermektedir. Lice formasyonunun
üzerine uyumsuz olarak gelmiştir. Çalışma alanında tamamen kumtaşlarıyla temsil
olunmaktadır. Tip mevkii Sason (Siirt) yakınındaki Şelmo Köyü civarındadır
(Bağırsakçı ve diğ, 1995).
Birim çalışma alanında ise konglomera seviyesinin üzerinde kaba kumtaşları
ile temsil edilir. Kumtaşları içerisinde merceksel konglomeratik seviyeler gözlenir.
Bu kumtaşları çapraz tabakalanma sunar. Bunların üzerine ince taneli plaj kumunu
andıran kumtaşı seviyeleri gelir. Birim bu haliyle karasal kırıntılardan ibarettir. Genel
rengi grinin tonları şeklindedir.
Birim çalışma alanında altındaki Lice formasyonu üzerine uyumsuz olarak
gelir. Çalışma alanında birimin kalınlığı 20 m. kadardır. İnceleme alanında birimden
yaş verebilecek fauna tesbit edilememiştir. Çalışma alanı dışında Lice ilçesi
(Diyarbakır) Perinçek (1979) tarafından Üst Miyosen'in tatlı su ortamına ait;
Candona, Ilyocypris tribullata, Ostracoda gibi fosiller tesbit edilmiştir.
Bölgede birimin altındaki Alt Miyosen yaşlı Lice formasyonu üzerine
gelmesi ve çalışma alanı dışında, Çınar, Ergani (Diyarbakır) yörelerinde üzerine
Pliyosen yaşlı çökel volkaniklerin gelmesi değerlendirilerek, ayrıca eski
çalışmacılara da dayanılarak birime Üst Miyosen-Alt Pliyosen yaşı düşünülmüştür.
Birim genelde karasal olarak bilinir. Çoğu en üst kesimde flüvyal çökelimlerin izlerini
taşır.
Kumtaşları geçiş ortamı, çakıltaşları da akarsu çökeli olarak düşünülebilir.
Şelmo formasyonu tümüyle ele alındığında yelpaze çökelleri olarak yorumlanabilir.
Birim, Irak'taki Üst Fers formasyonları ve ayrıca V. Petrol bölgesindeki, Adıyaman
formasyonu ile korele edilebilir (Bağırsakçı ve diğ, 1995).
3. MERMERLERİN JEOLOJİSİ VE ÖZELLİKLERİ
Mermer ocakları, masif yapılı, renk ve doku özelliklerinin homojenlik
gösterdiği, standart ebatlarda blok almaya uygun olan resifal kireçtaşlarının
bulunduğu alanlarda açılmış durumdadır ve bunların çoğunda halen üretim devam
etmektedir. Üretim yapılmayan mermer ocaklarındaki problem; genel olarak fosil
içeriğinin az olduğu, çoğunlukla kireç çamuru özelliği gösteren ve üretim veya işleme
sırasında zayıf zonları boyunca ayrılan, dağılan, ufalanan kısımların artmasıdır. Bazı
bölgelerde ise blokların zayıflığı dışında renk açısından homojen olmaması bu
ocaklarda üretimden vazgeçilmesine sebep olmuştur. Yörede hemen hemen 10
km²'lik alanda bile birçok firmaya ait mermer ocağından üretim yapılmaktadır. Bu
firmaların toplam üretimleri yıllık olarak 100,000 m³'ü geçmektedir ve üretimin
yaklaşık yarısı blok olarak ihraç edilmektedir. Diğer yarısı da fabrikalarda işlenip yurt
içi ve yurt dışı pazarlara sürülmektedir (Yıldırım, 2006).
81
Genel olarak küçüklü büyüklü resif tepelerinden oluşan yörede hemen her
ocaktan farklı renk, doku ve fiziksel özellikler arz eden mermerler üretilmektedir.
Mermer ocaklarındaki bu farklılıklar, mermerlere olan farklı talep ve fiyatları da
belirgin şekilde etkilemektedir. Yöreden yapılan ihracatın % 95'i Uzak Doğu'ya
özellikle de Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan'a yapılmaktadır. Ancak sertliği ve
işleme proseslerine olan dayanıklılığı fazla olan mermerler kendisine Avrupa
piyasalarında yer bulabilmektedir. Bu da özellikle fosil içeriğinin fazla olmasına ve bu
fosillerin blok içerisinde homojen dağılmasına bağlıdır. Çünkü yöredeki mermerlerin
fosil içeriği arttıkça hem sertliği hem de işleme proseslerine olan dayanımı
artmaktadır. Çalışma alanında, üretim yapılan ocakların üretim aynalarının blok
verimi, elde edilen mermerlerin fosil içeriği ve renkleri göz önüne alınarak çalışma
alanı iki bölüm altında incelenmiştir. Buna göre:
3.1. Güney Kesimi Mermerleri
Birçok mermer ocağının bulunduğu güney kısım genel olarak resif
tepeciklerinden oluşmuş bölgelerdir. Bu bölgede açılmış olan ocak aynalarında üç
farklı renk arz eden bir istif bulunmaktadır, üstten alta doğru koyu, orta ve açık bej
renkli üç farklı seleksiyon elde edilmektedir. Üretim aynalarının boyları 5–6 m
civarında olup, yukarıdan aşağıya doğru yaklaşık 1 m'lik derinlikte hali hazırda
bulunan bütün ocak sahalarında yatay bir süreksizlik bulunmaktadır. Bu da
aynalardan üstte bulunan ve daha koyu renkli olan bölümden blok alınmasını
engellemektedir. Bu kısım fabrikalarda ST adı verilen blok kesicilerinde, kesilip
değerlendirilmektedir. Süreksizliğin üstünde kalan kısım bol miktarda makro ve
mikro fosiller içermektedir. Bu sebeple oldukça serttir (Yıldırım, 2006).
Koyu bej renkli ve sertliğinin fazla olması sebebiyle oldukça iyi cila almakta
ve cila kendini göstermektedir. Süreksizliğin altında kalan kısım ise üst kısıma göre
daha az fosilli ve rengi daha açıktır. Fosil miktarının az olmasından dolayı sertliği üst
kısma göre daha azdır. Bu orta kısmın altında bulunan ve makro fosil içeriği son
derece az olan açık bej renkli kısım ise üst kısımlara göre daha da yumuşaktır. Bunun
altında kalan kısım ise kireç niteliğinde olup, poroziteli bir yapı göstermektedir.
Sertliği taşın fabrikadaki işleme prosesleri açısından oldukça düşüktür. Bu veriler
ışığında bölgenin jeolojik yapısı şu şekilde özetlenebilir.
Neotetis'in kıyı zonlarında oluşan resifal fasiyesteki bu kireçtaşları gerek
makro gerekse mikro canlıların kavkıları ve içerdikleri CaCO3'lardan oluşmuştur.
İstif: 1-Üstte resifin duvarını oluşturan bol fosilli nispeten koyu renkli ve 5-30 m²'lik
kafalar arz eden, 2-Bu birimin altında daha az fosilli olan ve derine gittikçe fosil
içeriği azalan, aynı zamanda renk olarak açılan, 3-Daha altta tamamen kireç
çamurundan oluşmuş kuş gözü denilen porozlu yapı arzeden, birimlerden oluşmuştur
(Yıldırım, 2006).
Üstteki bol fosilli kayaç haricinde bölgedeki kireçtaşlarında, ayrıca basınç
akma yapıları ve stilolitler karakteristiktir. Çalışma alanının güneyinde genel olarak
82
yukarıdaki özellikler gözlenmektedir. Küçük resif tepeciklerinden oluşmuş bu
karbonat istifleri yanal ve düşey olarak 10 m'lik mesafeler içerisinde bile belirgin
yapısal ve dokusal farklılıklar göstermektedir. Sertlik, renk, basınç akma yapıları,
çatlak sistemleri ve istifin mermer olarak değerlendirilebileceği kalınlıkların bu kadar
küçük mesafelerde değişiyor olması bölgedeki mermer işletmeciliğinde yaşanan
olumsuzlukların birer parçasıdır. Foliasyonlu ve yapraklanmalı seviyelerin kalınlığı
mermer ocaklarındaki pasa ve maliyet oranlarıyla doğrudan ilişkilidir. Hani
mermerleri fabrikalarda vein cut (damarına kesim) şeklinde değerlendirilmektedir.
Bunun sebebi damarların büyük bölümünün kil dolgulu olması; ve hem ocakta hem de
fabrikalardaki işleme proseslerinde bu dolguların boşalması ve böylece kayacın
dağılmasıdır. Basınç akma yapılarının gözlenmediği tavan kayaçlarda bu damarlar ve
dolgular pek bulunmadığından bu bölümden elde edilen mermerler Cross cut (suyuna
kesim) için elverişlidir. Çalışma alanının güney kesiminde üretilen bloklardaki en
büyük problemler renk seleksiyonuna karışan pembe renkler ile sedimantasyon
esnasında çökeller içinde kalmış olan yerli bitki kalıntılarının bloklara verdiği siyah
renklerdir. İhracat kalitesindeki bloklarda istenmeyen bu özellikler üretilen blokların
önemli bir bölümünün iç piyasada değerlendirilmesine yol açmaktadır (Yıldırım,
2006).
3.2. Kuzey Kesimi Mermerleri
Birkaç mermer ocağının bulunduğu kısım genel olarak kıyıdan uzak ve şelfin
eğiminin iyice azaldığı şelf düzlüğü denilebilecek ortamda oluşmuştur. Aynaların
daha doğrusu istifin yapısı güney kesimle hemen hemen aynı karakterleri arz eder.
Sınırları güney kesim kadar keskin olmasa da yine tavanda bol fosilli ve koyu renkli
tabana doğru fosil içeriği azalan ve renk olarak açılan bir görünüm arz etmektedir.
Ancak bu bölgedeki fosiller daha derin ortam fosilleridir. Çalışma alanının kuzeyi,
güney kısımdaki gibi istenmeyen bantlar şeklindeki pembe zonlar içermektedir.
Ancak buradaki pembe zonlar güney kısımdaki kadar keskin dokanaklara sahip
olmayıp daha gelişi güzel geometrik şekiller sunar. Kıyı çizgisinden daha uzakta
oluşmasından dolayı bu kesimde güneydeki gibi siyah renkler 22 arz eden bitki
kalıntılarına pek rastlanmaz. Ancak mercan kalıntılarının oldukça boşluklu yapısı ve
hemen hemen blokları boydan boya kat eder vaziyette olması yine blok kalitesini
düşüren etkenlerden bir tanesidir. Kuzey bölüm, güneydeki bölüme göre daha fazla
süreksizlik arz eder. Kuzey–güney yönlü çatlak sistemleri bu kısımda blok almayı
zorlaştırmış ve blok verimini azaltmıştır. Bu nedenle güney kısımdaki blok boyutları
ve blok verimleri kuzeydeki bölüme göre oldukça büyüktür. Çalışma alanının kuzey
kesimi ile güney kesimi arasındaki belki de en belirgin farklardan birisi de kuzey
kesiminin rakım olarak daha düşük kotlarda olmasıdır. Bu kesimdeki düşük
kotlardaki mermer ocaklarında süreksizlikler daha yoğun ve çatlak aralıkları daha
geniştir. Ancak bu kesimde kot olarak güney kesimden de daha yüksekte olan bir
mermer ocağındaki yapı neredeyse güney kesimle aynıdır ve süreksizliklerin son
derece az, blok veriminin oldukça yüksek olması yöredeki mermer üretiminin
verimliliğiyle rakım arasında bir ilişkinin var olduğunun da kanıtıdır. Mermer ocakla83
rında yapılan rakım ölçümler, 820 metrenin altında kalan kesimlerin süreksizlikler
sebebi ile blok verimlerinin oldukça düşük olduğunu göstermiştir (Yıldırım, 2006).
Bu veriler ışığında çalışma alanında yapılan incelemeler sonucu, yörede
kuzey kesim ile güney kesim arasındaki kot farkını yaratan etkenin eğim atımlı
normal bir fay olduğunu ortaya koymuştur. Takip edilen fay hattı üzerinde kırık
sebebiyle oluşmuş bir pınar belirlenmiştir (Şekil-17.a;b;c,d;e).
Şekil - 17.a. Muhtelif Mermer Ocakları
Şekil - 17.b. Muhtelif Mermer Ocakları
84
Şekil-17.c. Muhtelif Mermer Ocakları
Şekil-17.d. Muhtelif Mermer Ocakları
85
Şekil-17.e. Muhtelif Mermer Ocakları
3.3. Hani (Diyarbakır) Mermerlerin Teknolojik ve Fiziksel Özellikleri
Doğal yapı taşlarının fiziksel ve mekanik özellikleri, bu kayaçların kullanım
alanlarının belirlenmesi dışında, ocak ve fabrikalardaki üretim verimliliği üzerinden
de oldukça önemli rol oynamaktadır. Doğal yapı taşlarının fiziksel ve mekanik
özelliklerinin belirlenmesi amacıyla Türk Standartları'nda belirtilen bir seri
laboratuar deneyi yapılmalıdır. Mermer ocakları içerisinde yatay ve düşey yönlerde
renk, desen ve dokusal özellikler açısından farklılıklar gözlenmesi sebebiyle, aynı
ocaktan mermer sektöründe, farklı isimlerle bilinen mermerler üretilebilmektedir. Bu
bakımdan laboratuar deneyleri, aynı ocak içerisinde, renk ve desen açısından
farklılıklar sunan, değişik mermer seviyeleri üzerinde de tekrarlanmaktadır.
Aşağıda Çizelgelerde TS 2513, TS 1910, TS 10449 ve ASTM (C97, C170,
C99, C241)'ye göre mermerlerin sahip olmaları gereken fiziksel ve mekanik
özelliklerin sınır değerleri verilmiştir (Yıldırım, 2006).
Çizelge-1. Kayaçların doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip
olmaları gereken fiziksel ve mekanik özellikleri sınır değerleri (T.S. 2513)
(Yıldırım, 2006)
Fiziksel Özellikler Sınır Değeri
Birim Hacim
Ağırlık (gr/cm3)
Ağırlıkça Su
Emme (%)
Don Sonrası
Ağırlık Kaybı
Direnci (cm3/50 cm2)
>2.55
Mekanik Özellikler
Tek Eksenli Basınç Direnci
(kg/cm2)
>500
< 1.80
Eğilme Direnci (kg/cm2)
>500
<5
Böhme Yüzeysel Aşınma
Darbe Direnci (kgf.cm/cm3)
86
Sınır Değer
> 15
>6
Çizelge –2. Kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları
gereken fiziksel ve mekanik özelliklerinin sınır değerleri (T.S. 1910)
(Yıldırım, 2006)
Fiziksel Özellikler Sınır Değeri
Birim Hacim
Ağırlık (gr/cm3)
Ağırlıkça Su
Emme (%)
>2.55
< 1.80
Porozite (%)
<5
Don Sonrası
Ağırlık Kaybı
<5
Mekanik Özellikler
Tek Eksenli Basınç Direnci
(kg/cm2)
Eğilme Direnci (kg/cm2)
Böhme Yüzeysel Aşınma
Direnci (cm3/50 cm2)
Sınır Değer
>500
>500
> 15
Don tesirine dayanıklılık, inşaatlarda dış kısımlarda kullanılacak mermerler
için önemli bir değerdir. Diyarbakır-Hani mermerlerinin don sonrası ağırlık kaybı
deney sonucu Çizelge 7'de verilmektedir. Tablo 8'de ise Hani (Diyarbakır
mermerlerinin ocaklara göre fiziksel özelliklerinin deney sonuçları gösterilmiştir
Çizelge-3. Mermer ve Kalsiyum karbonat bileşimli kayaçların doğal yapı
taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları gereken fiziksel ve
mekanik özelliklerinin sınır değerleri (T.S. 10449) (Yıldırım, 2006)
Fiziksel Özellikler Sınır Değeri
Ağırlıkça Su
Emme (%)
Doluluk Oranı (%)
Don Sonrası
Ağırlık Kaybı(%)
< 0.4
>98
<1
<5
Mekanik Özellikler
Tek Eksenli Basınç Direnci
(kg/cm2) (Döşeme)
Tek Eksenli Basınç Direnci
(kg/cm2) (Kaplama)
Eğilme Direnci (kg/cm2)
Don Sonrası Başınç
Direnci(kg/cm2)
Böhme Yüzeysel Aşınma
Direnci (cm3/50 cm2)
(Döşeme)
Böhme Yüzeysel Aşınma
Direnci (cm3/50 cm2)
(Kaplama
Darbe
Dayanımı(kgf.cm/cm3)
(Döşeme)
Darbe
Dayanımı(kgf.cm/cm3)
(Kaplama)
Sınır Değer
>500
>300
>300
<15
<15
>6
>4
87
Bu veriler ışığında, Tigre Ocağı'ndan alınan mermer numunelerinin TS
2513'e ve TS 1910'a göre don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS
10449'a göre don sonrası ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşımadığı belirlenmiştir.
Toprak Mermer Ocağı'ndan alınan numunelerin TS 2513'e ve TS 1910'a göre
don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS 10449'a göre don sonrası
ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşımadığı belirlenmiştir.
Beden Mermer Ocağından alınan numunelerin: TS 2513'e ve TS 1910'a göre
don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS 10449'a göre don sonrası
ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşıdığı belirlenmiştir.
Hani mermerler ocaklarından Tigre Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık
kaybı % 1.0, birim hacim ağırlığı 24.64 kN/m3 veya 2.51 gr/cm3, ağırlıkça su emme
oranı % 1.36 ve porozitesi % 3.40 olarak bulunmuştur. Buna göre Tigre Ocağı
mermerlerinin TS 1910'a göre ağırlıkça su emme oranı, birim hacim ağırlığının ve
porozitesinin belirtilen sınır değerine uymadığı saptanmıştır. Dolayısıyla Tigre
Mermer Ocağı mermerleri, kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları
gereken fiziksel özelliklere sahip değildirler. TS 2513'e göre ağırlıkça su emme oranı
sınır değerlerine uyduğu halde, birim hacim ağırlığının standartlara uymadığı
belirlendiği için Tigre Ocağı mermerleri, kayaçların doğal yapı taşı olarak
kullanılabilmesi için sadece birim hacim ağırlığı bakımından uygun olmadığı
anlaşılmıştır. TS 10449'a göre ağırlıkça su emme oranı standart sınır değerlerinin
dışında, doluluk oranının ise minimum sınır değerinin üzerinde olduğundan Tigre
Ocağı mermerlerinin doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları
gereken fiziksel özelliklerden sadece ağırlıkça su emme oranı bakımından uygun
olmadığı görülmüştür. ASTM (C97, C170, C99, C241) standartlarına göre ağırlıkça
su emme oranı maksimum sınır değerinin üzerinde, birim hacim ağırlığının
maksimum sınır değerinin üzerinde olduğu görülmektedir. Bu verilere göre Tigre
Ocağı mermerlerinin doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları
gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı söylenebilir.
Toprak Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık kaybı % 0.91, birim hacim
ağırlığı 24.40 kN/m3 veya 2.47 gr/cm3, ağırlıkça su emme oranı % 1.80 ve
porozitesinin % 4.44 olarak bulunmuştur. Buna göre Toprak Ocağı'ndan elde edilen
malzemenin; TS 1910'a göre gerek ağırlıkça su emme oranı, gerek birim hacim
ağırlığı, gerekse porozitesi bakımından kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların
sahip olmaları gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı görülmüştür. TS 2513'e
göre ağırlıkça su emme oranı ve don sonrası ağırlık kaybı bakımından uygun olduğu
halde, birim hacim ağırlığı bakımından standart sınır değerine uymadığı
belirlenmiştir. TS 10449'a göre ağırlıkça su emme oranı fazla yüksek çıkarken,
doluluk oranı ve don sonrası ağırlık kaybı bakımından aranan vasıflara uyduğu
belirlenmiştir. ASTM (C97, C170, C99, C421)'ye göre gerek ağırlıkça su emme oranı,
gerekse birim hacim ağırlığı bakımından olması gereken sınır değerine uymadığı
belirlenmiştir.
88
36 Beden Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık kaybı % 1.01, birim hacim
ağırlığı 24.08 kN/m3 veya 2.46 gr/cm3, ağırlıkça su emme oranı % 1.68 ve
porozitesinin % 4.13 olarak bulunmuştur. Bu veriler ışığında Beden Ocağı
mermerlerinin TS 1910'a göre ağırlıkça su emme oranı, birim hacim ağırlığı ve
porozitesi bakımından standartlara uygun olmadığı belirlenmiştir. Dolayısıyla Beden
Ocağı mermerlerinin, kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları
gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı söylenebilir. TS 2513'e göre ağırlıkça su
emme oranı ve don sonrası ağırlık kaybı sınır değerlerine uyduğu, ancak minimum
birim hacim ağırlığı sınır değerinden daha küçük çıktığı görülmektedir. TS 10449'a
göre maksimum ağırlıkça su emme oranı sınır değerinden küçük çıkmasına rağmen
doluluk oranı ve don ağırlık kaybı bakımından doğal yapı taşı olarak kullanılması için
iyi vasıfta olduğu anlaşılmaktadır. ASTM (C97, C170, C99, C421)'ye göre ise
ağırlıkça su emme oranı maksimum değerinden büyük çıkmakta, birim hacim ağırlığı
minimum değerinden küçük çıktığı belirlenmiştir.
Diğer taraftan, kayaç içindeki minerallerin sertliği ve bunların yüzde oranları
göz önüne alınarak kayacın yaklaşık sertliği hakkında fikir edinilebilmektedir. Mohs
sertlik cetvelinde verilen mineral sertlik değerleri, sertlik için birer ipucu niteliğinde
olup sayı aralıklarındaki sertlik farkları birbirine eşit değildir (Kun, 2000). Sertlik,
ocak ve fabrika işletmelerinde önemli bir parametre olarak ortaya çıkmaktadır.
Ocakta kaya sertliklerine göre kesim makineleri seçilmektedir. Fabrikalarda ise disk
ve aşındırıcılar kaya sertliklerine göre belirlenmektedir. Cila hattındaki aşındırıcı
taşıyan polisaj kafalarına uygun silimler konulur. Yaya trafiğinin çok yoğun olduğu
alanlara sert ve aşınmaya dayanıklı mermer türleri renkleri baz alınarak döşenir
(Önenç, 2003).
Schmidt sertlik endeksi değerlerine göre inceleme alanındaki üç ocaktan her
birine ait mermerlerden derlenen numuneler üzerinde 20'şer tane ölçüm yapılmıştır.
Ölçülen değerlerden en küçük 10 tanesi atıldıktan sonra en büyük 10 tanenin
ortalaması alınmış ve Schmidt sertlik endeksi 48.5 olarak bulunmuştur.
*Bu Çalışma okuyucuların faydalanması için Derleme olup, ağrılıklı olarak
Yıldırım, M.A. (2006): “Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojisi Ve
Teknolojik Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji
Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi'nden faydalanılmıştır.
89
KAYNAKLAR
ASTM, (1993): “Standart Terminology Relating to Dimension
Stone(Exterior)”, C503-89
ASTM, (1993): “Standart Terminology Relating to Dimension Stone”, C11992a
Bağırsakçı, S., Ekber, A., Polat, C., Kum, M. (1995): “Diyarbakır-ErganiÇınar alanının jeolojisi”; Maden Tetkik ve Arama, Jeoloji Etütleri Dairesi Raporu, 82 s.
Duran, O. (1988): “Güneydoğu Anadolu'da Midyat ve Silvan gruplarının
stratigrafisi, sedimantolojisi ve petrol potansiyeli”; Türkiye Petrol Jeol., Dern., Bült.,
1-2, 99-126.
Erdoğan, B. (1977): “Geology, Geochemistry and Genesis of the Sulfite
Deposits of the
Ergani-Maden Region”, SE. Turkey, Ph.D. Thesis, Univ. New Brunswick,
Canada, 288 p.
Erdoğan B. (1982): “Bitlis Masifi'nin Avnik (Bingöl) Yöresinde Jeolojisi ve
Yapısal Özellikleri”, E.Ü. Yerbilimleri Fakültesi, Doçentlik Tezi, 106 s.
Erdoğan, B., Yavuz, B., A. (2002): “Güneydoğu Anadolu'nun Miyosen
Paleocoğrafyası İle Mermer Yataklarının İlişkisi” DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen Ve
Mühendislik Dergisi Cilt: 4 Sayı: 2 sh. 53-64
Görür, N. (1998): “Türkiye'nin Triyas-Miyosen Paleocoğrafya Atlası”, İTÜMTA Ank, 55 s.
Hall, R. (1976): “Ophiolite Emplacement and Evolution of the Tarsus Suture
Zone”, Southeast Turkey. Geology. Soc. America. Bulltein, v. 87, p. 1078-1088.
Karakuş, A. (1999): “Diyarbakır Yöresinde İşletilebilir Nitelikteki
Mermerlerin Kesilebilirlik Parametrelerinin İncelenmesi”. Çukurova Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Maden Mühendisliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,
Adana.
Kılıç, A., M., Karakuş, A., Keskin, M., Ö. (2003): Diyarbakır Yöresi
Mermerlerinin Fiziko-mekanik Özellikleri-Özgül Enerji İlişkisi. Türkiye IV. Mermer
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, s. 159-171, 18-19 Aralık, Afyon.
Önenç, D.İ. (2003): “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kayalarının Mermer
Olabilme Potansiyelleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Ekonomik
Maden Potansiyeli Sempozyumu, 22-23 Mayıs 2003, Diyarbakır, TMMOB Jeoloji
Mühendisleri Odası Yayınları : 80, s.28-40.
Perinçek, D. (1979): The geology of Hazro-Elazığ-Malatya area; Guide book,
TJK yayını, s. 33 Sürekli Eğitim Merkezi, s. 33-50
90
Perinçek, D. (1980): “Arabistan kıtası kuzeyindeki tektonik evrimin kıta
üzerinde çökelen istifteki etkileri”; Türkiye 5. Petrol Kongresi, Ankara, Bildiriler, 7793.
Perinçek, D., Özkaya, İ. (1981): “Arabistan Levhası Kuzey Kenarı Tektonik
Evrimi”, Yerbilimleri Bülteni Haccettepe Üniversitesi, c. 8, p. 91–101.
Perincek D., Kozlu H. (1984): “Stratigraphy and Structure Relations of the
Units in the Afşin–Elbistan–Doğanşehir Region (Eastern Taury)”, Geology of the
Taurus Belt. International Semposium Proceedings, Ankara Turkey, Maden Teknik ve
Arama Enstitüsü Bülteni, p 181-198.
Perinçek, D. (1990): “Hakkari ili ve dolayının stratigrafisi; Güneydoğu
Anadolu-Türkiye”; TPJD 2/1, 21-68.
Righi, M. R. and Cortesini, A. (1964): “Gravity tectonics in foothills structure
belt of Southeast Turkey”; American Assoc. Petrol Geologists Bull., 48, 22-24 bülteni,
cilt: 2-1.
Schmidt, G. (1965): “Proposed rock unit nomenclature.Petroleum District V,
Southeast – Turkey”.Turkish Association of Petroleum Geologists, Ankara.
Şaroğlu, F. ve Emre, Ö. (1987): “Karacadağ volkanitlerinin genel özellikleri ve
GD. Anadolu otoktonundaki yeri”; Türkiye 7. Petrol Kongresi, s.384-391
Şengör, A. (1980): “Türkiye'nin Neotektoniğinin Esasları”: TJK Yayını, 40 s
Tardu, T., Akçay, Y. (1990): “Güneydoğu Anadolu'da seçilmiş bazı stratigrafi
birim ve birliklerin sismik-stratigrafik analizi”; Türkiye 8. Petrol Kongresi, Ankara.
Bildiriler, 36-49
Tonçer, M. (2005): “Diyarbakır Hani Yöresindeki Mermer Ocaklarının Blok
Alma Olanakları, Fiziksel, Kimyasal Ve Mekanik Özellikleri Açısından
Değerlendirilmesi”, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi
Maden Mühendisliği Anabilim Dalı Adana, 2005
T.S.E., TS 2513 / Şubat 1977. Doğal Yapı Taşları, Ankara.
T.S.E., TS 699 /1987, Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metotları, Ankara.
T.S.E., TS 1910 /1987, Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metotları, Ankara.
Tuna D. (1973): “V1 Bölge Litostratigragisi Adlamasının Açıklayıcı Raporu”,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Raporu, No 813, 131 s.
Yılmaz, Y. (1983): “Türkiye'de Tetis'in Evrimi: Levha Tektoniği Açısından Bir
Yaklaşım:” TJK Yerbilimleri Özel Dizisi. 1.75 s
Yavuz, B.A. (2003): “Doğal Yapı Taşları Standartları. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi Kayalarının Mermer Olabilme Potansiyelleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin Ekonomik Maden Potansiyeli Sempozyomu, 22-23 Mayıs 2003,
Diyarbakır, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları : 80, s. 68-76.
91
Yavuz, B.A. (2003): “Mermer Ocaklarında Blok Mermer Üretimini Etkileyen
Jeolojik Parametreler”, Mermer Meslekiçi Eğitim Semineri, TMMOB Jeoloji
Mühendisleri Odası Yayınları : 74, s.52-64., 13-19 Ocak 2003.
Yıldırım, M.A. (2006): “Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojisi Ve
Teknolojik Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji
Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi 2006
Yılmaz, E., Duran., O. (1997): “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Otokton Ve
Allokton Birimler Stratigrafi Adlama Sözlüğü (Lexıcon)” TPAO Araştırma Merkezi
Grubu Başkanlığı Eğitim Yayınları No. 31, 460 s. Şubat, 1997 Ankara
Yılmaz, Y. (1993): “New evidence and model on the evolution of the southest
Anatolian region”, Geol. Soc. America Bulltein, v. 105, p. 251–271.
92
HANİ'DE DOĞAL GÜZELLİKLER
Kenan HASPOLAT*
Aynkebir
Aynkebir doğal güzelliklere bir örnektir. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su
havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu
su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz
oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır.
1869 Diyarbakır salnamesinde Anbar nehri ile ilgili bilgi verilmektedir.:
'Nehr-i mezkur Diyarbekir sancağında Lice kazasına tabi Hani nahiyesinde müdür
makarrı olan Hani kasabası derunundaki Ayn-ı Kebir namıyla çıkan su olup oradan
cereyan ile Pir Hüseyin (Ali bardak) karyesinden ve Karakoç'dan bi'l mürur Türkmen
nahiyesinde Bismil karyesinden beride Köseli karyesi önünde Dicle nehrine munsab
olur' denmektedir (13).
Aynkebir 1900'lü yılların başı (15)
Şimdiki Aynkebir
*Prof. Dr. Kenan HASPOLAT
93
Aynkebir Gözeleri
Havuzdan Akan Su
Ayn-I Kebir Suyu Efsanesi
Eski zamanlarda çobanın biri bir yaylada sürüyü otlatıyormuş. Hayvanları
otlattığı yerde de hiç su yokmuş. Her gün sürüde bulunan bir keçi beli bir süre
kaybolup daha sonra geldiğinde keçinin sakalları ıslak oluyormuş. Çoban da
bulunduğu yerde su kaynağı olmadığı için keçinin nereye gittiğini merak etmiş.
Çoban keçiyi takip etmiş Keçi beli bir süre gittikten sonra bir mağaraya girmiş, oradan
da aşağıya doğru inmiş suyu içip dışarı çıkmış. Çoban, keçinin su içtiği yere gidince su
94
kaynağını görür. Suyun nereye doğru aktığını bulmak için kavalını suya bırakmıştır.
Kaval Hani"de çıkar.Kral, kavalı alıp suyun kenarında bir ağaca asar. Çoban bir gün
Hani"ye gelmiş ve kavalını görmüştür. Çoban, kavalını almak için suyun kenarına
gider.Kavalını alırken orada nöbet tutan askerler çobanı yakalayıp Kral"a götürürler.
Çoban, krala kavalın kendisine ait olduğunu söyler. Kral,suyun kaynağını
öğrenmek için iki askerle beraber çobanı gönderir. Askerler, suyun bulunduğu yerde
çobanı öldürürler. Kral" da iki askeri öldürür. Bu bir sır olarak kalır.Bunları kimse
duymasın diye yapmıştır. Hata o,kaynağın iki kola ayrıldığını söylenmektedir.Bir
kolu Hani"ye diğer kolu da Seren köyüne gider.(kaynak.mola gani) (14).
Ankabir Çeşmesi Efsanesi
Bir çoban, dağda koyunlarını otlatırken, büyük bir taş görmüş. Taşı
kaldırmış,altında bir su kaynağı çıkmış. Çoban, eğilip bu sudan içmek istemiş.
Kavalını suya düşürmüş. Üç gün kavalını çıkarmak için uğraşmış. Üçüncü günün
sonunda, kaval suyun yüzünde görülmüş,su da bir çağlayan olup, Hani"ye doğru
akmaya başlamış.Şaşıran Hanili"ler,nereden geldiğini bilmedikleri bu suyu bir
mucize olarak kabul etmişler. Çoban, "Ben bu suyun kaynağını biliyorum" demiş.
Mucizeye saygısızlık ettiği sonucuna vararak, çobanı hemen öldürmüşler (Hani
Osman Akdemir) (14).
Seren Köyü Aynkebiri
Aynkebir suyunun devamıdır. Piknik alanıdır.
95
Aynkeris
Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına
iyi geldiği sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gelip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi
sayısı 10.000 kişi dolayındadır.İki çeşme ve 2 havuz vardır.
96
Diyarbakır'daki Şifalı Suya 10 Bin Ziyaretçi
Diyarbakır'da Hani ilçesinde bulunan "Ankaris" suyunun sarılık, karaciğer
hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu
gerekçesiyle her yıl 10 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Hani İlçesi'nden yaklaşık 2 km uzakta bulunan “Ankaris” şifalı suyu, ziyaretçilerin
akımına uğruyor. Kaynağının nerden geldiği bilinmeyen suyun, sarılık, karaciğer
hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu biliniyor.
Yapı yerinin küçük olması ve üzerinde bir tesisin olmamasından dolayı yaz
aylarında uzun kuyruklar oluşurken, yöreye akın eden yerli ve yabancı turistler, şifalı
olduğu inanılan suda yıkanıp içiyorlar.
Her yıl yaklaşık 10 bin ziyaretçi ilçeye giderek içmeleri ziyaret ettiği
öğrenilirken, şifalı su üzerinde kurulacak tesislerin ziyaretçi sayısında artış yaşatacağı
ifade ediliyor (11).
Ankaris Çeşmesi Efsanesi
Ha n i " d e bir adam,saralık hastalığına yakalanmış. Uzunca bir süre iyileşememiş. Çok sıcak bir gün, Ankaris Çeşmesinin önünde geçerken,kana kana su içmiş.
Serinlemek amacıyla da soyunup yıkanmış. <Kısa bir süre sonrada hastalığının
yileştiğini görülmüş.
O günden beri, saralık hastalığına yakalananlar, Cuma günleri güneşin doğuş
ve batış saatlerinde iyileşmek amacıyla bu çeşmede yıkanırlar. (Hani Vehbi Yavuz)
(14).
Koki Çayı Mesiresi:
İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Yayvan köyüne bağlı Ovalı mezrasında
bulunmaktadır.
Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su
akmaktadır.İlçenin içme suyu buradan sağlanmaktadır.
97
Dımıştat'ta Su Kaynağı
Hamra Şifali Suyu
Halk inancına göre Hz. İsa'nın Kral Abgar'a, havarisi Thomasla gönderdiği
mendilin bu kuyuya düştüğü bu nedenle şifalı olduğuna inanılır.
98
Sergen'de Doğal Güzellikler
Sergen köyünde peri masaları
Hani Sergen Köyü Doğal Güzellikler
99
Çardaklı'da Doğal Güzellikler
Hani Çardaklı Köyü Doğal Güzellikler
100
Hatun Köşkü
Hani İlçesi Turizmden Pay İstiyor
Sosyal, Ekonomik ve Kültürel alanlarda geri kalmış ilçelerden biri olan
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde tarihi yapılar kederine terk edilmiş.
İlçe merkezi ve civarında bulunan tarihi mağaralar ve eserlerin
restorasyondan geçirilerek turizme kazandırılması isteniyor.
Hani ilçesinde tarih kokan mağaralar dıştan bakıldığında bir birinden güzel
şekilleriyle halkın ilgisini çekiyor. Doğa harikası olarak bilinen mağaraların, eski
dönemlerde yerleşim birimi evler olarak ta kullanıldığı biliniyor. İlçeye bağlı Yayvan
ve Soylu köylerine yakın mesafede olan Kocaköy mevkiinde bulunan bu
mağaralardan biri de timsaha benziyor. Bu mağara halk arasında Timsah Başlı Mağara
olarak adlandırılıyor. Yayvan ve Soylu köylerine 2 Km uzaklıkta olan bu mağaraların
diğer bölümleri ise Kümbet evleri andırıyor.
Değerler Turizme Kazandırılsın
Çok eski dönemlerde yerleşim birimleri olarak ta kullanıldığı bilinen bu
mağaraların hemen yanında ise Ambar Çayı su yatakları bulunuyor. Yıllardır ilçenin
içme suyunu karşılayan Koki Çayı ile birleşen bu alanlardaki çaylarda alabalıkların
bulunması, vatandaşların ilgisini çekiyor. İlçe sakinleri, bu zenginliklerin turizme
kazandırılarak ilçeye ekonomik girdi sağlanmasını istiyor. Yetkililere seslenen ilçe
sakinleri, bu alanların turizme kazandırılmasını, tarihi eserlerin ve yatırların ilçe
ekonomisine katkı sağlayacak çalışmaların bir an önce başlatılmasını istiyor (12)
Timsah Mağarası
Yayvan ve soylu köylerine yakındır.Timsah başını andıran görünümü vardır.
Mağaranın diğer bölümlerinde kümbet ev görünümü vardır.Mağaranın yanında
Anbar çayı akmaktadır.
Hatun Köşkü
Anbar vadisinin yukarı mecralarında,Yayvan köyünün 5 km. batısındadır.
Kale, kaya mezarı, tüp geçit ve ören yeri kalıntıları vardır. Urartu medeniyetinden
kaldığı düşünülmektedir.
101
Timsah Mağarası
Hani Doğal Güzellikler
Topçular Köyü (Foto. N. Yıldız)
102
Topçular Köyü (Foto. N. Yıldız)
Gömeç Köyü Çağıl Mezrası
Baver Dağı Kalesi
103
Hani'ye Genel Bakış ( Foto.N.Yıldız)
HANİ İLÇESİ’NDE EKOTURİZM
Kırsal yaşam Ekoturizm yönünden önemlidir. Ekoturizm çevreyi koruyan ve
yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. Turizm
pazarında, doğaya dayalı turizm olarak tarif edilen ekoturizm, sürdürülebilir
kalkınma aracı olarak görülmektedir. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu TIES
(The International Ecotourism Society) ekoturizmi şöyle tarif etmektedir: "Ekoturizm
genellikle küçük gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler
çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verilir."
Uluslar arası Doğa Koruma Birliği'nin tanımına göre ekoturizm, doğayı ve
kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve
yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel
açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Uluslar arası Ekoturizm Topluluğu TIES (The
International Ecotourism Society); “ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın
refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahattir” olarak tanımlamıştır.
Ekoturizm kavramında, yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizm, yabanıl turizm,
macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler kullanılmaktadır. Ekoturizm, genellikle
küçük gruplar halinde, ailelerin işlettiği küçük tesislerde, geleneksel mimarinin ve
yerel kaynakların kullanımını hedef almaktadır. Ekoturizm amacına uygun
gerçekleştirildiği takdirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin
içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak
yaratabilen bir araçtır. Önemli ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık
bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne alındığında, ekoturizmin
sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir (1).
Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı"
Dünya Turizm Örgütü (WTO) bu yıl, 27 Eylül 2002'de Kosta Rika'da
düzenlenecek resmi tören ve etkinliklerle kutlanacak olan geleneksel "Dünya Turizm
Günü" için "Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" temasını seçti. Bu
104
seçim aynı zamanda B.M. Genel Kurulu'nun 2002 yılını "Uluslararası Ekoturizm
Yılı" ilan eden bildirgesini desteklemek amacıyla yapıldı. Sürdürülebilir kalkınma ve
ekoturizm, son yıllarda uluslararası çevrelerin gündeminde baş sıralardan eksik
olmuyor. Son 50 yılda dünyada pek çok alanda kaydedilen baş döndürücü
ilerlemelere, son derece başarılı gelişmelere karşın; kaynakların plansız ve tahripkâr
biçimde kullanımı eko sistemin birçok yerde, kendi kendini yenileme özelliğini
yitirmesi çevrede ve yaşamın çeşitli alanlarında güçlenen olumsuz etkiler ve giderek
artan dengesizlikler, ciddi kaygılara neden oldu. Bütün bu gelişmeler "sürdürülebilir
kalkınma" kavramını, uluslararası topluluğun gündeminde baş sıralara getirdi.
Ekoturizm ise, temelinde sürdürülebilir kalkınma kavramı ve ilkeleri bulunan en
önemli turizm türlerinden birisidir. Öte yandan ekoturizm, Dünya Turizm Örgütü'nün
"Tourism 2002 Visions" isimli araştırmasında da belirtildiği üzere en hızlı gelişme
gösterecek turizm türleri arasında yer alıyor. Ekoturizm, kültür turizmi ile birlikte
ülkemizde en büyük gelişim potansiyeline sahip turizm türleridir. Ekoturizmde kısa
ve ön vadeli başarının ön koşulu, gelişimin sürdürülebilir turizm kavram ve ilkeleri ile
tutarlı olmasıdır. Böyle bir gelişim, kuşkusuz sürdürülebilir kalkınma açısından da
önemli katkılar sağlayacaktır.
Ekoturizm ilkeleri
Zirve aynı zamanda Ekoturizmin, turizm sektörünün genel anlamda
sürdürülebilirliğine, yerel halkların ekonomik ve sosyal seviyesinin yükseltilmesi,
doğal kaynakların ve yerel halkların kültürel bütünlüklerinin korunması ve tüm
seyahatçilerin doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik bilincinin artırılmasının
gerekliliğine dikkat çekti. Yapılan toplantılar, kültürel zenginliğin ve bio çeşitliliğin
olduğu bölgelerin korunması ve yönetimine ilişkin finansman kaynaklarının, dünya
çapında açıkça görülen yetersizliğini bir kez daha vurguladı. Dünya Ekoturizm
Zirvesi'nde ele alınan diğer başlıklar ise, "Ekoturizmin uygun biçimde planlanıp
programlanmadığı, doğru biçimde yönetilmediği ve geliştirilmediği zaman doğanın
zarar görmesi, yaban hayatının ve bio çeşitliliğin tehdit altına girmesi, deniz ve kıyı
kirlenmesi, su kalitesinin düşmesi, bölge topluluklarının ve yerel halkların göçü ve
kültürel geleneklerin erozyonuna yol açması" oldu (2).
Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri
Kentlileri köyle buluşturmayı hedefleyen 'köy turizmi', kuzuyu koyuna
katma, damda yıldız seyretme ve köy evinde konaklama sunuyor... Bir söğüt gölgesi
olsa da otursam, otursam da ayaklarımı serin sulara salsam, gözelerden su içip, yün
döşeklerde uykuya dalsam, dalsam da sabaha katmer kokusuyla uyansam, uyansam
da… Tatilde gidecek bir köyü yok besbelli bu hayalcinin. Belki vaktiyle vardı da,
tarlayı tapanı satıp savan bir babanın kurbanı oldu. İhtimal ki, deniz kıyısından,
kumdan ve güneşten sıkılmış olsun, dağ evlerinde aradığını bulamamış, hamaklarda
salınan yazlıkçılarla anlaşamamış… Şimdi bir köy nereden bulmalı Allah'ım (3).
105
.
Köy Evi Damı ve Loğ
Ekolojik Çiftliklere Ağırlık Verilmeli
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. İhsan Bulut, turizmde yeni boyutun "Organik Tarım Turizmi"
olduğunu savundu. "Tarım, Turizm ve Takası" anlamına gelen "Ta - Tu - Ta"nın
106
Türkiye'de fazla bilinmediğini belirten Bulut, özellikle yabancı turistler tarafından
tercih edilen bu sektörün, turizme büyük katkı sağlayacağını söyledi. Bulut,
“Gelişmeye başlayan organik tarım turizmi, hem bir kültürel etkileşim hem de önemli
bir kalkınma unsurudur. Ta- Tu-Ta sayesinde turizm gelirimiz ikiye katlanır” dedi.
Türkiye'nin bu iş için adeta biçilmiş kaftan olduğunu belirten Bulut, ekolojik
çiftliklerin özellikle Ege ve Akdeniz'de yoğunlaştığını kaydetti. Bulut İç, Güneydoğu
ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde henüz bu anlamda turizm yerleri bulunmamasını ise
büyük bir eksiklik olarak değerlendirdi.
Ta-Tu-Ta, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından "TarımTurizm-Takas" başlığı altında yürütülen ekolojik çiftlik ziyaretleri programının kısa
adı. Program, Türkiye'de kimyasal katkı maddeleri kullanılmadan organik tarım
yöntemleri ile sağlıklı üretim yapılan çiftliklerin tanıtımını ve yaygınlaştırılmasını
amaçlıyor (4).
Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan eko turizm, son yıllarda
ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak
düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken eko turizm, sosyal ve
kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda bir çok aktiviteyi kapsayan bir
etkinliktir. Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme)
turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, botanik (bitki
inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara
turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme) gibi başlıklar altında
değerlendirmektedir. Ülkemiz çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel
mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve
tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir.
Örneğin, tüm Avrupa'da 500 kuş türü bulunmasına karşılık, Türkiye'de 420
civarında kuş türü tespit edilmiştir. Ayrıca Avrupa'da tespit edilen yaklaşık 12.000
bitki türünden yaklaşık 9.000'i ülkemizdedir. Türkiye, gerek dağları, ormanları,
yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve
gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer
ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler
ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna
getirmektedir.
Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin kullanımındaki temel ilke,
koruma kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu dengenin sağlanması, turizm sektörü
için de büyük önem taşımaktadır. Turizm sektörü, doğal varlıkların sergilendiği
güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır.
Günümüzde turist profili giderek değişmekte, turizm geleneksel
destinasyonlardan uzaklaşmaktadır. Eko turistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek
eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan ve doğa, kültür ve gastronomi ye ilgi duyan
kişiler oldukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır (5).
107
HANİ'DE ORMAN
Hani'de Tarihin derinliklerindenberi orman varlığı söz konusudur.
1936 yılı yıllığı
Konyar 'Hani için 1936'larda civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını
temin etmektedir. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Nahiyenin ihracatı
kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır ifadesini kullanır (9).
1995 yılı yıllığı
Hani'de dağlık kısımlarda meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli
ölçüde söğüt ağaçları vardır, ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır (10).
Hani İlçesi Ormanları
108
Hani İlçesi Ormanları
Hani'de Doğa
109
110
111
BUĞDAY VE EKMEK
Buğdayın Elenmesi
Ögütme Taşı
Hani İlçesi Bir Köyünde Tandır.
112
Tandır Ekmeği
Sac Ekmeği
Hani Patlıcanı
Hani Bademi
Hani'de Kabak Tarlası
Hani İlçesinde Büyük Baş Hayvancılık
113
.
Hani Bölgesi Büyük Baş Hayvancılık
Kovanlar
Süt Kuzuları
114
Küçükbaş Hayvanlar
115
Küçükbaş Hayvanlar (Keçiler)
Hanide Köylerde Kışa Hazırlık İçin Tezek Yapılmaktadır
116
.
Atlar
Eşek
Hani'de Bir Köy Manzarası
117
.
Ördekler
118
.
Tavuklar
Bir Horoz
Zirai Araçlar
119
Tezek
Köy Manzarası
120
( Fotograf: Muhammed Çelik)
HANİ'DE BULGUR KÜLTÜRÜ
Bulgur Pilavı
Deng (7)
Deng: Bulgur ve dövme aygıtıdır. Aygıt, bir taş silendir olan dibek, mıcır
denen bir ağaç bağlantılı ve bir eksenden kuruludur. Ağacın öbür ucuna bir at koşulur.
At mıceri çekerek döner. Taş silendir de platform üzerinde dönmüş ve bunun altındaki
çanak şeklinde olan platforma yayılan bulgur dövülmüş olur.
Köy Peyniri
Kavurma Çeşitleri
121
.
Doğal Yoğurt
Organik Sebzeler
Köy Tavuğu
Hani'nin bir köyünde bağ
122
Hanide Bağ Bozumu
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde her yıl geleneksel olarak yapılan ve ilçede
yaygın olan üzüm bağlarının hasat ve bağ bozumu yapılmaktadır.
Kışa hazırlanan köylüler bağlardan topladıkları üzümleri pekmez, sucuk ve
pestil yapıyor. Köylüler kışın vazgeçilmez besin kaynağı olan pestil, sucuk ve
pekmezi hazırlamak için kendilerine ait üzüm bağlarında çalışıyor. Bağ sahipleri her
yıl eylül ve ekim ayı sonlarında üzüm salkımlarını bağ bıçağı ve bağ makaslarıyla
kestikten sonra sepet ve tenekelere dolduruyor. İşlenen üzümler daha sonra pekmez ve
pestil yapılacağı alana getirilerek torbalarda eziliyor. Üzümün suyu ateşte kazanlarda
kaynatılarak şire haline getiriliyor. Bir defa kaynatıldıktan sonra ayrı kazanlara
konulup tekrar kaynatılan şire daha sonra pekmez halini alıyor.
Şirenin bir kısmına ise bazı mayalar katılarak pestil ve sucuk haline
getiriliyor. Bezlere serilen şire güneşte kurutularak pestil elde edilirken, ipe dizilen
ceviz içleri şire kazanlarına batırılmak suretiyle cevizlerin üzeri kaplanarak sucuk
elde ediliyor (8).
Cevizli Sucuk
123
Cevizli Sucuk
Badem Ağaçları
Pestil
124
.
Kuş Yuvaları ve Leylekler
125
KÖY YAŞAMINDAN ESİNTİLER
Bir Köy Sofrası
126
.
Köyden Bir Görünüm
Tandır
Tandır İçinden Görünüm
Hani Köy Arazisinden Görüntü
127
.
Bulgur Öğütme Taşı (foto. N. Yıldız)
Bakır Sini
128
Ahşap Sini Altlığı
.
Av Tüfekleri
Heybeler
Deriden Av Çantası
129
KAYNAKLAR
1. Http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Ekoturizm
2. Quebec City, Kanada, 22 Mayıs 2002 Tursab
3. Ülkü Özel Akagündüz. Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri - Sayı: 603 26.06.2006 4.07.09.2006 /
5. Yard. Doç. Dr. Esin Özkan Yürik. Turizmin Geleceği: Ekoturizm.
Http://Www.Gizemlikapi.Com/Turizm/19750-Ekoturizm-Ekolojik-Turizm-NedirEkoturizm-Hakkinda.Html
6. http://www.gizemlikapi.com/turizm/19750-ekoturizm-ekolojik-turizmnedir-ekoturizm-hakkinda.html
7. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı. 2008
8. 03 Ekim 2012.www.diyarinsesi.org
9. H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı.1936. s. 363
10. 2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. 1995. s. 388
11. Nihat Akyıldırım – İLKHA. 23 Ekim 2010
12. 30 Ocak 2012. Diyarbakır Olay gazetesi. İlhami ÜNAL. Hani ilçesi
turizmden pay istiyor
13. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbkır Büyükşehir
Belediye yay. Acar mat. İst. 1999. 3/97
14. Muhlise Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır Efsanelesi. Cumhuriyet kitapları..
2007. s.208
15. Raymond H. Kevorkıan, Paul B. Paboudjıan. 1915 Öncesi Osmanlı
İmparatorluğunda Ermeniler. Aras yay. İt. 2012. s. 413
130
HANİ İLÇESİNDE TARİHİ GÜZELLİKLER
Kenan Haspolat*
Hani İlçesi-1967
Hani İlçesi-1970 (18)
Hani –1973 (1973 Diyarbakır il Yıllığı)
*Prof. Dr. Kenan Haspolat
131
Tarihi zenginlikler içinde Hani camileri, medreseleri türbelerini ve köprülerini ele alacağız. 1869 yılında Hani'de 1 medrese, 2 camii şerif, 2 makam-ı mübarek,
ayrıca Hani'de 1 boyahane,1 debbağhane, 2 mektep, 8 değirmen de bulunmaktaydı
(1).
1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan Hani, görülmeğe değer
denmektedir (Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb.1937. s. 49)
1869 yılı Diyarbakır salnamesinde 106 bahçe, 682 bağ, 23 kavaklık,6
yoncalık, 1 dutluğun olduğu ifade edilir (1).
Hani, Artuklulardan kalma Hatuniye Medresesi, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar
Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Ulu Camii:Kesin olarak tarihi bilinmemekle
beraber bir Selçuklu eseri olup,15. yy. da yapıldığı sanılmaktadır.. Ne zaman ve kimin
tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Mimari üslubundan XIII.-XIV. yüzyıla ait
olduğu sanılmaktadır. Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı
anlaşılmaktadır.
Dikdörtgen planlı cami iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bu yüzden
eğimli bir alanda bulunan güney tarafına dükkanlar eklenmiştir. Caminin girişi batı
cephesindedir. İbadet mekanı üç neflidir. Caminin önünde mermer sütunlar yuvarlak
kemerlerle birbirlerine bağlanarak bir avlu meydana getirmiştir. Avlunun
çevresindeki revaklar içten tonoz, üstten de çatı ile örtülmüştür. Caminin yanında
Diyarbakır yöresine özgü bir minare yerleştirilmiştir. kesme taştan olan minare,
dikdörtgen planlı olup, üzerinde herhangi bir bezemeye yer verilmemiştir. Dikdörtgen
minarenin bitiminde bir balkon ve bunun üzerinde de şerefe ve yuvarlak petek kısmı
yerleştirilmiştir. Konik bir külahla da üzeri örtülmüştür (22).
İLÇE MERKEZİNDE BULUNAN CAMİLER
HANİ ULU CAMİ
132
.
Hani Ulu Cami
Kemer Süsleri
133
Cami Ayn-ı Kebir su kaynağının kenarındadır. Bu su Hani dağının
eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli bentlerden gelerek büyük havuzu oluşturur.
Havuza akan su yedi gözelidir. Caminin batı cephesine yerleştirilmiş taçkapıdan,
günümüzde avlu olarak kullanılan bir mekâna girilir. Ortada, iki dikdörtgen paye,
yanlarda, duvarlara kemer gözü, avluyu ikiye böler. Kuzeydeki bölmenin üstü açıktır.
Güneydekinin üstü düz beton bir çatı ile örtülü olup, silindirik sütunlar üzerine oturan
üç kemer gözü ile cepheye açılır Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme
ile belirgin bir hale sokulmuştur. Avlunun kuzeybatı köşesinde, ilki batı, ikincisi
kuzey duvarına yerleştirilmiş kapılar mevcuttur. Bu kapılar, cami hariminin iki ayrı
bölümüne açılmaktadır. Batı kapı, üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır. Kapıda üç
adet yıldız şekilli gülbezek ve bir onarım kitabesi vardır.
Cami harimi iki bölümden oluşuyor. Bu iki bölüm birbirine bağlantılıdır ve
toprak damla örtülüdür. Batıdaki bölüm kıble duvarına paralel üç neften meydana
gelmiştir. Bu nefler, ikişer dikdörtgen paye ve yan duvarlara oturtulmuş üç kemer
gözü ile birbirinden ayrılmaktadır. Kemerlerin üst kısmında bir dizi dikdörtgen
pencere göze çarpar. Bu pencerelerin sonradan yapılan onarımlardan birinde inşa
edildiği sanılmaktadır. Çatı yenilenirken duvarların da yükseltilmesi ve kemerler
üzerine dolgu duvar yerine, arası boş destekler inşası uygun görülmüştür. Kıble
duvarına açılan dört pencere, içten sade, dıştan ise biri kırık, diğeri basık içice iki
kemerle örtülü bulunmaktadır. Mihrabı altıgen porfillidir. Hiçbir özelliği bulunmayan
bir mihraptır. Minaresi, kare prizma şekilli olup girişi çatıdadır. Doğu harimi iki neften
oluşmaktadır. Bu nefler kıble duvarına paraleldir. Nefleri, silindirik gövdeli basık iki
sütun ile yan duvarlar üzerine oturtulmuş olan üç kemer gözü birbirinden ayırır.
Kuzeydeki nefin içine ahşap bir maksure inşa edilmiştir. Caminin bu kısmı da
geniş çapta tadilata uğramış görünüyor. Kuzey duvarının dışında mevcut kemerler,
harimin bu istikamette devam ettiğini belirlemektedir. Kıble duvarındaki beş pencere
ile bu kapı yuvarlak kemerlerle örtülüdür. Bu duvarın üst kısmında bulunan basık
kemerli iki pencere ise, petek biçimi birer alçı şebeke ile kapatılmış bulunmaktadır.
Kıble duvarında da içleri örülmüş üç kemer dikkati çekmektedir. Cami muhtelif
dönemlerde köklü onarımlara, değişikliklere maruz kalmış olduğundan, ilk şekli
hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Caminin Artuklulardan kalma
olduğu kabul edilmekle beraber, bunu kesinleştiren bir belge yada kitabe yoktur.
Caminin h. 1067 (m. 1656 — 57) ve 1093 (m. 1682) tarihlerinde onarım gördüğü
mevcut kitabelerden anlaşılmaktadır (2).
134
Hani Ulu Cami :
Camiye doğu yönünde bulunan derin tutulmamış bir eyvanın içine alınmış bir
kapıdan girilmektedir.Kapının hemen üstünde yer alan Arapça kitabede 1091h yılında
onarıldığı belirtilmektedir. Caminin üstü yakın bir dönemde kiremit çatıyla
örtülmüştür. L plan şemasında inşa edilmiş cami “fevkani” tipli camiler gurubuna
girer. Camii’nin güneye bakan cephesinde yola bakan dükkanlar bulunmaktadır.
Caminin hemen güneyinde yer alan iç avlunun güney kısmı üç bölümlü bir revak
düzenlemesine sahiptir. Revak düzenlemesinin güney bölümü ahşap kirişli düz dam
örtülüdür. Yapının genelinde düzgün kesme kalker taşı kullanılmış olup , avlunun
döşemesinde bazalt taş kullanılmıştır. Ana harim kısmına geçişi sağlayan üç dilimli
kemer formuna sahip kapının alın kısmında sekizgen forumlu üç adet gül bezek
kabartmaya yer verilmiştir. Orta kısmında ise bir onarım kitabesi mevcuttur. Üç
dilimli kemerin orta kısmında bulunan kandil askılığı günümüzde de mevcuttur.
Ana harim kısmına doğu ve güneydoğuda yer alan iki adet basık kemerli
kapıdan girilmektedir. Caminin ana ibadet kısmı “L” plan şemasına sahip olup üst
örtüsü düz damdır ve içten ahşap kirişleme sistemine sahiptir. Caminin harim
kısmının birinci bölümü mihraba paralel olup payelerle bölümlenmiştir. Caminin
ikinci bölümü kuzeydoğuda yer almakta olup kıble duvarına paralel üç bölümden
oluşmaktadır. Taşıyıcı sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır. Caminin kuzeybatı kısmı ile
güneybatı kısmı arasında beş basamaklık bir kot farkı bulunmaktadır. Caminin bu
bölümünde ana ibadet alanını birbirinden ayıran revakların üst kısımlarında sık
aralıklarla pencere şeklinde boşluklara yer verilmiştir. Bu düzenleme taşıyıcı
payelerin yükünü hafifletmek amacıyla yapılmıştır. Caminin dış duvarlarında korniş
bölümünde cepheyi çepeçevre kuşatan mimarlıkta “baba” ismi verilen taş çıkmalarla
dış cephe hareketlendirilmiştir.
Yapı genel olarak günümüzde mevcut yapısını korumakla beraber bazı
kısımları yapılan onarımlarla değiştirilmiştir. Kapı ve pencere kanatları orijinal
olmayıp yakın tarihte modern ahşap doğramayla değiştirilmiştir. Günümüzde harim
kısmının kuzey bölümünde betonarme teknikle kadınlar mahfili oluşturulmuştur.
135
Caminin doğu dış duvarında kaba yonu taş malzeme kullanılmıştır. Doğu
duvarında geometrik bezemeli devşirme malzemeler yer yer kullanılmıştır.
Minare; kare gövdeye sahip olan minarenin petek bölümü silindirik külah
kısmı ise konik biçimlidir. Minarenin kuzey ve batı cephesinde iki adet bezemeli
devşirme malzeme kullanılmıştır.
Ulu Cami Minaresi
136
.
Ulu Cami İçinden Görüntüler
Cami İçinin Ön Kısmı
137
Ulu Cami Ana Giriş
Harim Giriş Kapısı
138
Ulu Cami Revak
Ulu Cami Eyvan Revakı
139
Hani Ulu Cami (1970) Adil Tekin
Yapım Kitabesi
140
Ulucamide Kullanılan Devşirme Malzeme
Ulu Cami Korniş Süslemesi
141
Cafer-i Tayyar Cami :
Camii ve türbe kısımlarından oluşan yapı gurubu Hani’nin Zirve
mahallesinde bulunmaktadır. Yapıya ait herhangi bir kitabe yer almamaktadır. Ana
ibadet mekanına geçişi sağlayan eyvan şeklinde bir son cemaat yeri yer almaktadır.
Eyvan bölümünden ibadet mekanına girişi sağlayan basık kemerli kapı , bir eyvan
içerisine alınmış olup kapıda herhangi bir kitabeye yer verilmemiştir. Harim kısmı
mihraba paralel iki bölümden oluşmaktadır. Bu bölümü ikiye ayıran kemerli kısım;
ikisi duvarda biri bağımsız toplam üç adet paye üzerine oturmaktadır. Yapının üst
örtüsü ahşap hatıllı düz damdır. Malzeme olarak düzgün kesme kalker taşı
kullanılmıştır. Mihrabın doğusunda ve batısında dışarıya açıklığı olan iki adet dıştan
sivri kemer içerisine alınmış pencereler mevcut olup bu iki pencere arasında mihrap
yer almaktadır. Mihrab dış cepheye taşıntılı olarak yapılmıştır. Günümüzde yenilenen
minber ahşap malzemeden yapılmış olup geometrik desenlerle süslenmiştir.
Minare; Ulu Cami minaresiyle aynı formda inşa edilmiştir. Minarenin kare
gövdesi silmelerle üç bölüme ayrılmıştır. Minarenin orta kısmında üç dilimli sağır
kemerli bir pano oluşturulmuştur. Petek kısmı silindirik olan minarenin külahı ise
konik formludur. Minarenin üçüncü bölümünde kuzeyde ve güneyde mazgal pencere
açıklığına yer verilmiştir. Cami avlusundan bağımsız olan doğu kısmında bir mezarlık
alanı yer almaktadır.
Seyyid Cafer-i Tayyar Cami
142
Caferi Tayyar Türbesi
Caferi Tayar Cami Önündeki Çeşme
143
YASİN MİNARESİ
Yasin Minaresi
1936 yılında Hasan Basri Konyar Yasin minaresi ile ilgili şu bilgileri verir.
Hatuniye medresesinin biraz ilerisinde kasaba haricinde kalmış bir minare ile
harab bir cami görülür. Diyarbekir minareleri gibi dört köşeli olan bu minarenin üç
katlı olduğu anlaşılıyorsa da üst kısmı yıkılmıştır. Birinci kısım 15-18 metre
irtifadadır.İkinci kat 12, üçüncü katda 10 metre yükseklikte vardır. Birinci kemerin
altında çepeçevre (Ayetelkürsi) yazılmıştır.İkinci kemerin altında ve şimale
müteveccih cebhesinde diğer bir yazı mevcud ise de tesiratı havaiye ile okunamaz bir
hale gelmiştir. İnşa tarzı ve yazıların fark edilebilen karekterine göre bu eser
Artukoğullarına aid olmalıdır (5).
Yasin minaresi'nin üzerinde yapının inşa tarihini verecek herhangi bir kitabe
bulunmamaktadır. Yapı üzerinde 1935 yılında incelemelerde bulunmuş olan
Konyar78 ile 2001 yılında yapıda bir tez araştırması yapan Kılavuz; kaidenin üst
bölümündeki yazı kuşağı ve inşâ tarzından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın sonu ile
XIII. yüzyılın başına tarihlemişlerdir.
Kaynaklardan üç katlı olduğu anlaşılan minarenin bugün sadece kaide kısmı
ayakta kalabilmiştir. Bu bölümün üzeri 1964 yılındaki onarımlar sırasında V.G.M.
tarafından betonarme ile kapatılmıştır.
Kitabeleri
Yapı üzerindeki ilk kitabe kuşağı kaidenin üst bölümünde yer alan ve yapıyı
dört cepheden çevreleyen kornişin alt kısmında bulunmaktadır. Çiçekli kûfi hatlı bu
kitabe kuşağı taş zemin üzerine kabartma tekniği ile işlenmiştir. Arapça olarak ele
144
alınan kitabede Ayete'l - Kürsi yazılıdır.
Metin
- ‫ﻋﻨﺪه ﯾﺸﻔﻊ وﻣﺎﻓ ﺎﻻرﺿﻤﻨﺬااﻟﺬى اﻟﺴﻤﻮات ﻟﮭﻤﺎﻓﻰ وﻻﻧﻮم ﺳﻨﮫ ﻻﺗﺎﺧﺬه اﻟﮭﺎﻻھﻮاﺣ ﺎﻟﻘﯿﻮم اﻟﻠﮭﻼ‬
‫وﺳﻌﺂرﺳﯿﮭﺎﻟﺴﻤﻮات ﻣﻨﻌﻠﻤﮭﺎﻻﺑﻤﺎﺷﺎء ﺑﺸﻰ وﻣﺎﺧﻠﻔﮭﻤﻮﻻﯾﮭﻄﻮن ﻣﺎﺑﯿﻨﺎﯾﺪﯾﮭﻢ ﯾﻌﻠﻢ ﻧﮫ اﻻﺑﺎن‬
‫ﻟﻌﻠ ﺎﻟﻌﻈﯿﻢ ﺣﻔﻈﮭﻤﺎوھﻮا وﻻﯾﻮده واﻻرض‬
Okunuşu
-Allahu lâ ilahe illa huvvel- hayyul-kayyûmu, la te'huzuhu sinetun vela -vm,
lehu ma fissemavati ve ma fil erdi. Men zellezi yeşfe'u indehû illa bi'iznihi, ya'lemu ma
beyne eydîhim vema halfehum, vela yuhîtûne bişey'in min ilmihi illa bima şâe vesia
kursiyyuhussemavati vel'arde vela yeûduhu hifzuhuma ve huvel- aliyyul azîym.
Anlamı
-Allah'tan başka İlah Yoktur; O haydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir
ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun
katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O'nun
bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
O'nu kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
O yücedir, büyüktür.
Yapı üzerinde bundan başka iki kitabe kuşağı daha bulunmaktadır. Biri ikinci
katın, diğeri üçüncü katın kornişi altında olduğu eski fotoğraflardan anlaşılan
kitabeler okunamamıştır.
145
Seyyid Bedrettin Minaresi (Yasin Minaresi) :
Minarenin hemen yanındaki boş alanda geçmişte yer alan camiden günümüze
minaresi dışında hiçbir kalıntı ulaşmamıştır. Hani ulu camisinde bulunan devşirme
malzemelerin bu yapıdan alınmış olabileceği düşünülmektedir. Minarenin üst
kısmında minarenin dört bir tarafını kuşatan kufi kitabe kuşağında Ayet-el Kürsi'ye
yer verilmiştir. Minarenin üst kısmı günümüzde yıkık vaziyettedir. Kufi karakterli
kitabe bu yapının XII. Yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olabileceğini göstermektedir.
Tamamen kesme kalker taşından inşa edilmiş olan minare 15 m yüksekliğe sahiptir.
Seyyid Bedrettin Minaresi ( Yasin Minaresi )
Seyid Bedreddin Cami
146
.
Seyid Bedreddin Cami Kubbesi
Minber ve Mihrap
Seyid Bedreddin Cami İçi
Deregan Cami (1976)
147
.
Merkez Cami (H.1297)
Şeyh Abdullah Hatipoğlu
148
.
Kitabe
Kırım Köyü Tarihi Camisi (Foto. Nejat Yıldız)
149
Hani’de Kiliseler
Şu an ayakta olan bir kilise söz konusu değildir. Ulu caminin arka ve sol
tarafında olduğu yaşlılarca ifade edilmektedir 1869 yılında Hani'de, 1 kilise
bulunmaktaydı (1). Bir Ermeni kaynağa göre ise iki kilise mevcuttu: 1878 yılında.
Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle dokumacılık ve kunduracılık), bağcılık ve
ticaretle uğraşmaktaydı. (Apostolik ve Protestan) birer kilisesi (Apostoliklerin, Surb
Astvadsadsin) vardı, şu anda yok olmuş durumdadır (6).
Hani kalesi Ankabirin biraz üstünde başlıyor. Önünde de bir kilise var. Ancak
bunlar şimdi yok. Mekân tespitini Tarihçi Erdal Akat gösterdi. Ayrıca kaynak olarak
1993 yılında vefat eden 107 yaşındaki Emine Narine ninenin kale lokalizasyon
bilgilerini aktardı.
ZEYNEBİYE (HATUNİYE )MEDRESESİ
Daha çok Hatuniye Medresesi olarak bilinen Zeynebiye Medresesi, Hani
îlçesi'nde, Ulu Camii'nin birkaç yüz metre güneybatısmdadır. Medresenin büyük bir
bölümü harap olmuştur.
Medresenin inşa tarihini gösteren bir kitabe yoktur. Medrese hakkında en
ayrıntılı bilgileri veren Rahmi Hüseyin Ünal'a göre, "Nebati süslemelerdeki
özeliklere dayanarak medreseyi en geç XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlememiz
mümkün olmaktadır". Metin Sözen medresenin inşa tarihini XIII. yüzyılın sonu
olarak kabul etmektedir. Ara Altun şu görüştedir: "Yapının Artuklu Mimari Üslubu
hakimiyetindeki bölgede daha geç devirde XIII. yüzyılın sonlarında yapılmış
olabileceğini düşünmek mümkündür" (13).
1936 yılında Hasan Basri Konyar Hatuniye medresesi ile ilgili şu bilgileri
verir.
Hatuniye medresesi
Hanide en şayanı dikkat bir eser olan bu medrese görülmeğe değer bir san'at
mahsülüdür. Beyaz bir taştan kubbeli yapılmış ve bazı eksamı yıkılmış olmasına
rağmen mimarı henüz içinden çıkmışa benzemektedir. Eyvan, tavana kadar
münakkaştır. Arka tarafta küçük fakat müsanna dört kapı açılmıştır. Büyük avlunun
etrafında çok güzel sülüs hattile çepeçevre (innafetehna) yazılıdır. Asıl kapısı
örtülüştür.
İç havuza su giden kısmın etrafına da boydan boya (Yasin) yazılmıştır.
Medresenin en mühim kısmı dört kemer üzerine oturtulmuş olan ve şimdi
kubbesi yıkılan parçasıdır. Burada da büyük ve okunaklı çok güzel bir sülüs ile
çepeçevre (Ayetelkürsi) yazılıdır.
Halk, Zeyneb adında bir kadın tarafından yaptırıldığını beyan etmektedir.
1292 tarihli bir kayıtta Hani kasabasının Hatuniye medresesile merbutaından
olup Mardin Sancağına tabi Hasankeyfte bulunan Zeynebiye zaviyesinden
bahsedilmektedir (5).
150
Hatuniye Medresesi (Ön Cephe).
Hatuniye Medresesi (Arka Cephe).
Hatuniye Medresesi İçinden Görünüm
151
.
Hatuniye'de Taş İşçiliği
152
Hatuniye'de Taş İşçiliği
153
.
Hatuniye'de Taş İşçiligi
Hatuniye Medresesi (Hani). Doğudaki hücrenin güney penceresinin dış yüzünü
çerçeve leyen şerit ile mihrabın üst kenarındaki geniş panonun şeması.
154
Hatuniye Medresesi (Hani). Mihrabı Çeıçeveleyen Geometrik
Hatuniye Medresesi (Hani).
Mihrabın üst kısmında yer alan
panolardan birinin şeması.
Hatuniye Medresesi (Hani). Kıble
Duvarının Dış Yüzündeki Nebati
Süsleme Şeridinin Şeması (16).
155
Hatuniye Süslemeleri
156
Hatuniye Süslemeleri
157
.
Hani- Hatuniye Medresesinde Suların Raksı
Hatuniye'de Havuz ve
Çeşme
158
Hatuniye medresesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu
tarzının kıymetli eserlerinden biridir. Sancar Şah'ın validesi tarafından yaptırıldığı
tahmin edilmektedir Mardin'e bağlı Kızıltepe'deki Hatuniye kalesiyle aynı dönemde
inşa edildiği tahmin edilmektedir (14).
Malzeme ve Teknik
Süslemeler kalker üzerine oyma tekniğindeki yüzey bezemeleri olarak
karsımıza çıkmaktadır.
Dıs Mimari
Yapının en hareketli cephesi güney cephedir. Yoğun bir süsleme programına
tabi tutulan bu cephenin süslemelerinden çok az bir bölümü orijinal olarak günümüze
ulaşmıştır. Büyük çoğunluğu son restorasyonlar sırasında orijinal kullanım şekillerine
ve kompozisyonlarına uydurularak yenilenen süslemeler, kompozisyonun ana
karakterini yansıtması bakımından başarısız uygulamalar olarak kalmıştır.
Güney cephenin ortasında güney eyvandaki mihrap dış mimariye, çokgen
gövdeli ve piramidal külahlı bir çıkıntı seklinde yansıtılmıştır. Külah hilal ve
yıldızdan meydana gelen tas bir alemle sonuçlandırılmıştır. Mihrap çıkıntısının iki
yanında ikişer pencereye yer verilmiştir. Bu pencereler ve süsleme düzenleri güney
cepheye simetrik bir süsleme programı kazandırmıştır. Pencereler farklı kompozisyon
semaları gösteren bordürlerle çevrelenmiştir. Bu bordürlerden dışta yer alanlar yatay
olarak devam ettirilmiş ve böylece pencere süslemeleri arasında bir bağlantı ve birlik
oluşturulmaya çalışılmıştır. Mihrap çıkıntısının hemen iki yanındaki dikdörtgen
pencereler aynı süsleme düzenini yansıtmaktadır. İki farklı bordürle üç yönden
kuşatılan pencerede dıştaki bordür zencerek dizileri ile sınırlandırılmıştır. Zencerek
dizileri bordürün alt kesiminde yer alan düğüm motiflerinden gelişmektedir. Bir
palmetten gelişen silindirik şeritler ikili düğüm yaparak kenarlarda zencerekleri
oluşturmaya başlarlar. Düğümlerin zeminlerine daha ince isçilikte küçük boyutta
dörtlü düğüm motifleri işlenmiştir. Bu motifleri dört kollu yıldız olarak nitelendirmek
de mümkündür. Silindirik iki şeridin belli aralıklarda örülmesiyle oluşan
zencereklerin sınırladığı alana bitkisel karakterli bir düzenleme işlenmistir.
Düzenlemede orta eksende belli aralıklarla yerleştirilen aynı boyut ve formdaki
palmet motifleri iki yandan birbiri ile örülerek devam eden iki rumi sırası ile
çevrelenmektedir. Rumilerin yüzeyi ince yivlerle hareketlendirilmiştir. Bu uygulama
rumi motiflerine yaprağa yaklaşan görüntüler kazandırmaktadır. Bordür üst kesimde
0.15 m'lik seviyede diğer pencerenin dış bordürüne doğru devam etmektedir.
İçte yer alan ikinci bordür geometrik bezemelidir. Yanlarda daha dar tutulan
bordür üst kesimde geniş tutulmuştur. Kompozisyon tam büyük ve yarım küçük
sekizgenlerin geçme yapmasına dayanan bir sistemden oluşmaktadır. Zeminde
meydana gelen sekiz köseli yıldızların içleri birer gülbezekle dolgulanmıştır. Doğu
taraftaki pencere açıklığının üstündeki düz lentonun yüzeyine tek satırlık bir kitabe
yerleştirilmiştir. Sülüs hatlı kitabe deforme olmuş durumdadır. Kitabenin mevcut
159
bölümlerinden harflerin bazılarının rumilerle sonlandırıldığı ve harflerin arasında
kalan boslukların da bitkisel motiflerle dolgulanarak hareketlendirildiği
gözlenmektedir. Lentonun üst kesimindeki basık kemer orta kesimde içbükey ve
dışbükey yarım daire şekillenen taslarla geçmeli tarzda olusturulmuştur. Kemer ile
lento arasına kabartma çarkıfelek motifi işlenmistir.. Batıdaki pencere deforme
olduğu için bu bölümlerin süsleme düzenleri hakkında bilgi edinmek mümkün
olmamaktadır.
Güney cephedeki dıs pencerelerden doğu tarafta yer alanı iki bordürle
çevrelenmiştir. Bordürler düzenleme olarak içteki pencere bordürlerinde kullanılan
kompozisyonları tekrar etmektedir. İçte sekizgen geçme, dışta palmet-rumi
düzenlemesi yer almaktadır.
Batı taraftaki dış pencerede üç bordür kullanılmıştır. İçte ve dışta aynı
kompozisyonun islendiği bordürler ortada bir mukarnas şeritle ayrılmıştır. Bitkisel
kompozisyon belli aralıklarda dizilen palmetleri çevreleyerek örülen iki rumi
sırasından meydana gelmektedir. İkinci bordür niteliğindeki mukarnas serit iki
sıralıdır. İlk sıra sepet kulpu kemer formunda küçük yuvacıklardan oluşmaktadır.
İkinci sıra sivri kemer formlu yuvacıklardan oluşmaktadır.
Dıştaki bordür, yine ikili zencerek dizileri ile sınırlandırılmıştır. Zencereklerin altta düğüm motiflerinden gelişen düzeni tekrar edilmiştir .
Yapının diğer cepheleri sade bir tas isçiliği sergilemekte ve süsleme unsuru
taşımamaktadır. Doğu cephenin ortasındaki sivri kemerli eyvanın iki tarafına son
dönem restorasyonları sırasında kabartma iki yıldız madalyon işlenmiştir. On iki
köseli yıldız motiflerinin yüzeyi sade bırakılmıştır.
İç Mekân
İç mekânda süsleme güney eyvan basta olmak üzere odaların duvarlarında ve
avlu cephelerinde karsımıza çıkmaktadır. Dış mimarideki süslemeler gibi iç mekân
süslemelerinde de son dönemlerde orijinaline uydurularak yenilenen bölümler
mevcuttur. Bu anlamda orijinal süslemelerin en fazla korunduğu kısım güney
eyvandır. Yuvarlak bir kemerle avluya açılan güney eyvanın iç duvarları yoğun olarak
süslenmiştir. Mescit olarak kullanıldığı düşünülen bu bölümün özellikle kıble duvarı
içerdiği süsleme programı ile dikkat çekmektedir. Duvarın ortasındaki mihrabın iki
yanında birer pencere yer almaktadır.
Mihrap, güney duvardan çıkıntı teşkil etmeyen dörtgen bir yüzey olarak
tasarlanmıştır. Bu yüzeyin ortasına yarım yuvarlak planlı mihrap nişi yerleştirilmiştir.
Nis yarım kubbe ile örtülmüştür. Nisin dıs köseliklerindeki gömme sütunçeler
silindirik formdadır. Gövdeler burmalı yivlerle hareketlendirilmiştir. Sütunçeler üst
kesimde de devam ettirilerek sivri kemerin formuna uygun olarak devam ettirilmiştir .
Nisin iç yüzeyinde zeminden yaklaşık 0.15 m yükseklikte başlayan ve 1.00 m
yüksekliğine sahip bir süsleme düzenine yer verilmiştir. Süslemede silindirik seritler
kenarlarda ikili zencerekler halinde yüzeyi sınırlandırmaktadır. Zencereklerin kolları
160
üst kesimde birer düğüm yapmakta ve asağıya doğru sivri kemer formunda devam
ederek yüzeyde dikey beş bölüm meydana getirmektedir. Bölümlere birbirini tekrar
eden bitkisel kompozisyonlar islenmistir. Bu bölümün yüzeyi çok tahrip olduğu için
kompozisyonun ana karakterini tespit etmek bazı kısımlarda mümkün olmamaktadır.
Bölümlerin tam ortasına ağız kısmı belirgin dairesel gövdeye sahip birer kandil motifi
yerleştirilmiştir. Kandilin altında ve üstünde aynı boyutta ikiser palmet motifi
bulunmaktadır. Dikey ekseni belirleyen bu düzende kandil motifi ve palmetler
yanlardan iki rumi ile oval formda çevrilmiştir. Üst kesimde dügüm motifleri ile sivri
kemerlerin arasında kalan üçgen alanlara da bitkisel karakterli kompozisyonlar
işlenmiştir. Kompozisyonda merkezde odaklanan üç palmet motifini yanlardan
çeviren rumiler boş alanları dolgulamaktadır.
Mihrap nisini üç yönden kuşatan içteki bordür yanlarda 0.20 m,genişlikte üst
kesimde ise 0.42. m kalınlığındadır. Bordürün yüzeyine islenen geometrik
kompozisyon iki yarım altıgenin birleşmesinden meydana gelen kapalı geometrik
seklin farklı dogrultularda dörtlü gruplar halinde geçme yapmasına dayanmaktadır.
Düz yüzeyli çift yivli seritlerin meydana getirdiği bu şekiller yüzeyde birbirine bağlı
dört kollu yıldızlar ile aralarında yatay ve dikey kelebek motifleri meydana
getirmektedir. Kelebek motiflerinin arasında zeminde es boyutlu altıgenler meydana
gelmektedir . Nisi çevreleyen ikinci bordür bir mukarnas şerittir. Bu nedenle dışa
doğru yüzeyde hafif bir kademelenme meydana getirmektedir. Bordür üç sıra
mukarnastan meydana gelmektedir. Sıralar arasındaki ayrım çift yivli şeritlerle
sağlanmıştır. Alt sıra sivri kemer formlu yüzeysel bölmeciklerin yan yana
dizilmesinden meydana gelmektedir. İkinci sıra üç dilimli kemer formundaki
yuvacıkların kaydırmalı eksenlere uygun olarak dizilmesinden oluşmaktadır. Üstte
yine kaydırmalı eksene göre sıralanan sivri kemer formlu hücrelerden oluşan sıra
bulunmaktadır. Mihrabın iki yanındaki pencerelerin içinde yer aldığı sivri kemerli
nislerde tek süsleme unsuru nisi kenarlardan ve üst kesimden belirleyen iri kaval
silmelerdir. Silmelerin yüzeyi yatay zikzak yivlerle hareketlendirilmiştir.
Eyvanın güney duvarında mihrap nisinin üst kesimine iki satırlık celi sülüs
hatlı bir kitabe işlenmiştir. Üst satır daha dar tutulurken, alt satır güney duvar boyunca
devam etmektedir. Kitabede harflerin arasındaki boşluklar rumilerle zenginlestirilmiş
hareketli kıvrık dallarla dolgulanmıştır. Zeminde sarmal hareketlerle yüzeyi
dolgulayan bitkisel süslemeler kitabenin plastik etkisini zenginleştirmektedir. İlk
satırın üst kesimine satır ile aynı uzunlukta ve 0.65 m genislikte dikdörtgen bir pano
yerleştirilmiştir. Panonun yüzeyi girift geometrik bir sistemle dolgulanmıştır. Sistem
kapalı çokgenlerle kırık çizgilerin kesişmesinden meydana gelmektedir. Tek yivli
seritlerle oluşturulan düzenlemede zeminde farklı kenar sayısına sahip çokgenler
belirmektedir. Bu pano ile altındaki kitabe üst ve yanlardan olmak üzere üç yönden
mukarnas bir kusakla çevrilmiştir. Şerit iki sıra mukarnastan meydana gelmektedir.
Alt sırada sivri kemer ormlu yuvacıklar yan yana dizilmektedir. Yuvaların yüzeyinin
ısınsal yivlerle hareketlendirilmesi yuvalara yaprak görünümü kazandırmaktadır.
161
İkinci sıra kaydırmalı eksenlere göre dizilen üç dilimli kemer formunda
hücrelerden oluşmaktadır. Bu sırada yuvalar bademlerle zenginleştirilmiştir.
Geometrik bezemeli panonun iki yanına dikdörtgen birer pano dikey olarak
yerleştirilmiştir. Panoların alt kesimde bir palmet motifinden gelisen silindirik yüzeyli
kalın şeritler ikili dügüm yaparak kenarlarda ikili zencerek sıraları halinde devam
etmektedir. Bu zencerekler üst kesimde de bir düğüm yaparak sivri kemer formlu bir
bölüm meydana getirmektedir. Böylece oluşan sivri kemer formlu yüzeye geometrik
bir kompozisyon işlenmiştir. Kompozisyon tam büyük yarım küçük sekizgenlerin
geçme yapmasına dayanan sistemden alınan bir kesittir. Zeminde olusan sekiz köseli
yıldızlardan bazılarının içi küçük yıldız motifleriyle dolgulanmıştır.
Eyvanın doğu ve batı duvarında sivri kemerli nisler içinde dikdörtgen
pencereler yer almaktadır. Aynı süsleme düzenini yansıtan pencerelerin süslemeleri
büyük ölçüde yenilenmiştir. Orijinal kalan tek kesit geometrik kompozisyondan bazı
detaylardır. Bununla birlikte mevcut halinde nisler zikzak yivli kalın silindirik
silmelerle belirlenmiştir. Sivri kemer alınlıklarda basit nitelikli mukarnaslara yer
verilmiştir. Kemer köseliklerinde palmet ve rumilerden oluşan bitkisel süslemeler
mevcuttur. Pencereleri üç yönden çevreleyen bordür geometrik süslemelidir. Süsleme
sekizgen geçmesine dayanmaktadır. Büyük tam sekizgenlere geçme yapan yarım
küçük sekizgenler zeminde sekiz köseli yıldızlar meydana getirmektedir. Yıldızların
içi birer gülbezekle dolgulanmıştır. Süsleme kuşağını en dışta eğimli bir düz silme
takip etmektedir.
Eyvanın duvarları zeminden yaklaşık 2.70 m yükseklikte bir yazı kuşağı ile
çevrilmektedir. Celi sülüs hatla kaleme alınan kitabe harflerin arasındaki boşluklar
rumi, palmet ve yapraklarla zenginleştirilmiş kıvrık dallarla dolgulanmıştır. Sarmal
hareketler yaparak zemindeki boşlukları dolduran bitkisel motifler kitabenin plastik
etkisini arttırmaktadır. Kitabenin güney duvara denk gelen bölümünde üst kesiminde
basık altıgenlerden oluşan ikili bir zencerek dizisine yer verilmiştir. Yan duvarlarda bu
zencerek dizisinin yerini bir silme grubu almaktadır. Silmeler kaval, oluk ve düz
olmak üzere üç silmeden meydana gelmektedir .
Eyvanın doğusundaki bölümün batısındaki ve güneyindeki pencerelerde
süsleme unsuru kullanılmıştır. Batıdaki dikdörtgen pencere sepet kulpu kemer
formunda bir alınlığa sahiptir. Alınlıkta dairesel bir madalyon yer almaktadır. 0.27 m
çaplı madalyonun yüzeyinde sekizgen geçmesinden alınan bir kesit yer almaktadır.
Ortadaki tam ve büyük sekizgenden yarım sekiz sekizgen geçmektedir. Merkezde
meydana gelen sekiz köseli yıldıza bir gülbezek yerleştirilmiştir. Güneydeki
pencerede güney cephedeki dıs pencerelerde kullanılan düzen tekrar edilmektedir.
Pencereyi çevreleyen tek bordürün alt kesimlerinde bir palmetten gelişen kalın
silindirik şeritler ikili düğüm motifi meydana getirmektedir. Bunun ardından
kenarlarda ikili zencerek meydana getirerek bordürü kenarlardan sınırlandıran
düzenlemenin meydana getirdiği alanın yüzeyi bos bırakılmıştır. Süslemeler alt kesim
dışında yenilenmiştir.
162
Diğer odalarda duvarları belli bir yükseklikte dolasan mukarnası anımsatan
basit nitelikli tek dizi dışında süsleme unsuruna yer verilmemiştir. Avlunun batı
cephesinin ortasında üst kata çıkısı sağlayan merdivenlere geçit veren kapı üç yönden
bitkisel karakterli bir süslemeye sahip bordürle çevrelenmiştir. Doğu yüzde de aynı
süslemeyi tekrarlayan bordürle çevrili bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Bunun yanı
sıra bazı pencerelerin üzerinde geometrik süslemeli dairesel madalyonlar işlenmistir
(3).
Gabon Köprüsü
Hani ilçesinini güneyinde bulunan adını üzerinde bulunan Gabon boğazından
alan köprü kim tarafından ve nezaman yaptırıldığı bilinmemektedir.
Günümüzde köprü tamamıyla yıkılmış durumdadır. Tek gözlü kemerli köprü
gurubuna girmektedir. Yapımında kesme taş ile kullanılmıştır.
Gabon Köprüsü
163
Koki Köprüsü
Hani'nin 7 km. güney-doğusundaki Koki köyünde, Koki Çayı üzerinde yer
almaktadır. Koki Çayı üzerinde yer alan köprünün herhangiyapım kitabesi
bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak kim tarafından ve nezaman
yapıldığı bilinmemektedir.
Yapım tekniği ve malzemesi göz önünde alındığında Artuklu döneminde
yaptırılmış olabileceği düşündürmektedir. Köprü Kuzey-Güney doğrultuda yer alan
iki ana kaya kütlesi üzerine oturmaktadır. Tek gözlü, sivri kemerli bir plana sahiptir.
Malzeme olarak düzgün ve moloz sarı kalker taşı kullanılmıştır.Köprü ayaklarında
bulunan beton kirişleri ve betonarme tabliyesinde yola cıkılarak yakın bir dönemde
onarıldığı anlaşılmaktadır.Yapının korkuluğu bulunmamaktadır muhtemelen bu
onarımdan öncede yıkılmış vaziyetteydi.
Hani- Koki Köprüsü
164
KÖYLERDEKİ TARİHİ ESERLER
ANIL KÖYÜ
Eski adıyla Mukruyan, yeni adıyla Anıl Köyü, İlçe merkezinin güney batısına
düşmektedir. Kuzeyinde Belen güneyinde Okur, Batısında Pılışkiryan köyüdür.
Dicle'yle Hani sınırını belirleyen köy, İlçeden uzaklığı 8 km 'dır.Köy
bahçelerinde ve güneyindeki Duburu dağı eteklerinde insan eliyle yontulmuş
kayalar ve kaya mezarlıkları bulunmaktadır. Bu kaya mezarlıkları içinde Kılıç ve
kalkan resimleri vardır.
KALABA
Eski ismiyle Babiğ, yeni ismiyle Kalaba Köyü, ilçemerkezinin kuzeyinde
ilçeden uzaklığı 7 km dir. Kalaba Köyü, yöredeki yerleşim birimlerinden en
eskilerindendir. Bunun en büyük kanıtı 'Babiğ Kalesidir' dir.
Kalede bulunan sütun parçalar, insan eliyle yontulmuş kayalıklar, kalenin
eski bir yerleşim yeri olduğu akla getirmektedir.
ÇARDAKLI
Köyün eski ismi Çeman Yeni ismi ise Çardaklıdır. Köy, ilçenin güneyinde
olup İlçe merkezinden uzaklığı 12 km dir. Çardaklı köyüne bağlı üçtane mezra
bulunmaktadır. Bunlar; Kanikevan, Gaybiyan, Hevdiyan, Köy, yöredeki eski
yerleşim birimlerinden biridir. Köyün ilk kuruluş tarihine ilişkin henüz elde bir belge
bulunmamaktadır. Kaynak şahıslardan ve söylencelerden Yörenin Asurlular kadar
gittiğini yörede bulunan Hatun Köşkü (Koşka Hatun) o dönemde kalma olduğu
tahmin ediliyor.
GÖMEÇ KÖYÜ
Köy ismini Hürrilerden almaktadır. Köyün zazaca ismi hur'dur. Doğusunda
ve güneyinde kaleler vardır. Doğusunda yer alan Dakyanus Antik Kalesidir.
Yerleşim, ormanlık arazi üzerinde kurulmuştur. Gömeç'te 25 hane - 4 kabile
bulunmaktadır. Köyün güneyindeki kalede ziyaret bulunmaktadır. Bu ziyarette,
halkın inancına göre yatan kişinin Ashab-ı Kehf’in kardeşlerinden Mekselina
olduğuna inanılıyor.
SEREN
İlçenin en önemli eski yerleşim yerlerinden biri olan Seren Köyü, ilçenin
doğusundan Lice'ye" sınır olan köydür.Köyün ilk ismi Nu zerk (yeni Filizlene) dir. Bu
ismi günümüzde de kullanılır. İlk yerleşim yeri olan nuzerk Aynı kebir su kaynağının
kenarındadır. Aynı kebir su kaynağının yanında bulunan havşa kevır yanında otuz
metre derinliğinde bir mağara bulunmaktadır Mağara bir insanın hareket edebileceği
tünel şeklindedir. Mağaranın dibinde yuvarlak havalandırma pencereleri
bulunmaktadır. Bu gün halk arasında bu mağaraya kula (rumi deniliyor) .Nuzerg
Dağında 5000 yıl önce inşa edilen bir kale mevcuttur. Dağın doğusunda kayalıktan
büyük bir su kütlesi fışkırtmaktadır. Kaya Mısır heykellerini andırıyor. O zamandan
beri bu kayanın kutsal olduğuna inanılır. Heykele benzeyen kaya ve çeşme Huriler
165
döneminde kalma olduğu tahnin ediliyor.
ÇAĞIL MEZRASI
Eski bir yerleşim yeridir. Köyün altı yerinde eski mezarlıklar mevcuttur.
Köyün mezarlıklarında Osmanlıİran savaşlarına denk gelen tarihler mevcuttur.
Köyün zazaca ismi Bateyt'dır.. Köyde şimdilik 25 aile bulunmaktadır. Köyün
güneydoğusunda kale bulunmaktadır. Kalenin içinde taştan yontulmuş oturma yerleri
mevcuttur.
UZUNLAR KÖYÜ
Uzunlar Köyü, Duburü dağının eteğinde kurulmuş olup tipik toplu bir köydür.
İlçenin doğusuna düşmektedir.
Köy, coğrafi konumu itibarıyla doğusunda seren, kuzeyinde Gürbulak
mezrası batısında Hani ilçesi güneyinde Kırım köyü bulunmaktadır. Köy Diyarbakır
İline 90 km Hani ilçesine 7 km uzaklıktadır. Köyün eski adı tevildir. Yeni ismi
uzunlardır. Tevil, Arapçada uzun anlamına gelmektedir. Köyün kuruluş tarihiyle ilgili
olarak kesin bir bilgi bulunmamaktadır Yaşlılardan edinilen bilgiye göre 300 yıllık bir
geçmişe sahiptir. Köyün etrafında bulunan tepenin alt kısımlarında üst üste kayalar,
taşlar, taşların üstüne bindirilmiş insan figürlerine sandıklarla bir düğün havası
verilmiş düzenlemelere rastlanır. Düğün heykelini andıran heykelcikler var. Bunlar
tanrının gazabına uğramış bir düğün alayı olduğu rivayet edilir.
Hikayeye göre düğün alayı buradan geçerken Tanrının hoşlanmadığı küfürler
edilmiş, Tanrıda bunları taşlaştırmış Bu yüzdendir ki, halk arasında Keviren Dilana
(Düğün taşları) deniliyor.
KALEDİBİ (SEYAR)
İlçe merkezinin kuzeyinde Hani, Bingöl, Genç, Palo Sınırında yer almaktadır.
İlçeden uzaklığı 25 km olup, toplam nüfus sayısı 573 kişidir. En eski yerleşim
birimlerindedir Köyün ilk kuruluş tarihine ilişkin elde kesin bir belge
bulunmamaktadır. Kaynak kişiler ve söylencelerden hareket ederek Burada Seyar
Kalesi Asurlulardan kalma olduğu tahmin ediliyor. Kalenin güneyinde eski
mezarlıklar mevcuttur. Bu mezar taşlarının üzerinde kılıç kalkan resimleri çizilmiş.
GÜRBULAK MEZRASI
SERGEN
İlçe merkezinin kuzeydoğusunda olup ilçe merkezinden uzaklığı 8 km. dir.
Köyün geçmişi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak köy mezarlığında
bulunan mezar taşlarından anlaşıldığı üzere 1869 yıllarına ait İsa ailesine mensup
kişilerin yaşadığı sanılmaktadır. Bu tarih Osmanlı İran savaşlarına denk gelmektedir.
Lahitlerin üzerinde bulunan kılıç ve kalkan resimleri o döneme ait olduğunu da
kanıtlamaktadır (7).
GÜRBÜZ BELDESİ
Mezar taşlarındaki resimler çok dikkat çekicidir.
166
.
Gürbüz Beldesi Mezar Taşlarındaki Resimler
167
HANİ'DE ÖTÜRME
Diyarbakır'da kabaltı, Mardin'de ise Abbara ismini alan bir mimari
Diyarbakır'da tarihi kabaltılar (Mardin dilinde abbara) bir statik güzellik
örneğidir.
Diyarbakır sokak dokusunun biçimlenmesinde iklimsel koşulların da büyük
etken olduğunu söyleyebiliriz, sokak genişliklerinin yer yer 2- 3 m. ye kadar
düşmesinde; yazın yüksek sıcaklardan korunma amacı bulunmaktadır. Sokakları
çevreleyen evlerin avlu duvarları bitişik ve yüksek tutulmuştur. Birbirinin üzerine
yaslanmış,bu yüksek duvarlarla sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve
böylelikle günün her saatinde küçelerin (sokakların) gölge olması sağlanmıştır. Bu
sokaklarda bir başka gölge alanları ise örtmelerdir (Kabaltı). Düz ahşap kirişli olan
örtmeler sokak genişliğince ve derinlemesine oluşturulmuş, zengin ailelerin bir oda
daha kazanma ihtiyacından doğmuş ancak iklimsel verilerle birleşince bu tasarım,
sokak dokusuna çeşitlilik, müthiş zenginlik bir o kadarda ekolojik verimlilik
kazandırmıştır. Böylece günün her saatinde gölgelik alanlar oluşturulmuştur.
Güney Anadolu'da sokağın 3. boyutundan konutların yararlandığı bu
uygulama, gerçekte Anadolu'yu aşan sıcak kara iklimi çözümüdür. Dar ve düz bir
alana sıkışan kentlerde görülür. Yamaca kurulu Mardin'de uygulanmaması (veya
oldukça az) topografyasındandır. Buna karşılık Diyarbakır'la aynı konumda olan
Urfa'da da vardır. Kuşkusuz hangi eve ait ise onun sahipliğindeyse de, karşısındaki
parsele oturan ahşap kirişlemelilerde o parselin bunun yük ve giderlerine katkısı
olamaz. Çok az örnek tonoz üstüne kuruludur. Dar, dönemeçli ve gölgeye gerek
duyulan Diyarbakır sokaklarında konutların buraya yansıyan, yaklaşık 1,5- 2 kat
yüksekliğindeki duvarları, soluk almaya yetmiyormuşçasına, kab altlarının
serinlemede arandığı, çocukların gölgede kümelendiği, diğer yönüyle buralara
evlerin açıldığı, görünümlerine zenginlik kattığını bir ayrıntıdır. Burada artık evin
değil, sanki sokağın bir parçası, onu renklendiren, görsel açıdan zenginleştirilen bir
elemanıdır. Cumbanın dar pencerelerinden bunlarınkinin daha keyifli olduğuna kuşku
168
yoktur. Sayıları da fazla olunca ve sokağın iki yönüne bakabiliyorsa ki çoğunlukla
böyledir aydınlık ve tül perdelerin sardığı bir kompartımandaymış gibi duygularla
dolar insan. Bu yönden gelip, öbürüne geçen kişileri meraklı gözler buradan daha iyi
izleyebilirler. Avlu ve odalarla sınırlı yaşam psikolojisi, merak, konuşma, söyleme
açılma duygusunu, eve kapalı halkı önlenemez boyutlara getirirse bu odaların bir
başka işlevi de üstlendiği görülür. Gününü dışarıda geçiren hareketli bir yaşamın,
çevresel, çabanın içinden gelen erkeğin, diğerlerinin tersine sakin, hareketsiz oda
köşelerini seçeceği açıktır. Gece, zaten dışarıya gözetlemeye de elverişli değildir.
Çatkı olarak ahşap kirişler varsa, yükü azaltmak için sokağa bakan yan 2
duvar, ahşap karkas ve bağdadî sıvalıdır. Pencere sayısının artması, aynı endişeyle
yeğlenir. Diğer 2 duvar 2 alta oturduğundan kâgir olabilir. Böylece odanın tabanı ile
tavanında ahşap kirişler aynı doğrultuda olurlar (21).
TÜRBELER
Hani ilçesinde rivayetler ve kısmen de tarihi bilgiler esas alınarak Sahabe
mezarlarının olduğunu anlıyoruz. Diyarbakır salnamelerinde de aşağıda belirtilen
uluların yattığı ifade edilir. Bunun dışında çok sayıda evliya medfundur. Aşağıda bu
yüce kişilerin türbeleri ele alınacaktır.
1869 Diyarbakır Salnamelerinde
Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri han, kasabasında
medfundur.
Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında
medfundur (1). denmektedir.
1936 Yılında Hasan Basri Konyar Yatırları şu şekilde anlatır.
Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır.
Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar)
medfundur.
Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara
kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi.
Kasabanın iki saat garbi cenubisinde (Piri Leşkeriyan) köyünde peygamber
oğullarından Mehmed Askerinin kabri vardır (5).
Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve
mahallesindedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır.
Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'in torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir.
Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı
ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372, M.
982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbeyi türbede yatan zatın Sahabi ve Peygamber
soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmektedir.
169
Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır.
Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini mescid
görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 4-5000 civarındadır.
Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama
türünden uğrak yerleri de "makam" olarak kutlu kabul edilir. Bazende bir organı kutlu
kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi sakalı, arası, tespihi, kavuğu da
kutsal kabul edilir (19).
Hani ilçesinde Sahabe Caferi Tayyarın 7. Göbek Torunu Cafer-i Tayyar
Kitabeleri
Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi
bulunmamak-tadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982
tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de,
yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir.
170
Seyyid Bedrettin Türbesi :
Minarenin güneydoğusundan yaklaşık olarak 200 m uzaklıkta olan yapı 1974
Lice depreminden iki yıl sonra onarılmıştır. Yapı iki bölümlü olup düz dam ahşap
hatıllı bir örtü sitemine sahiptir. Türbenin ana kısmı bir kemerle iki kısma
ayrılmaktadır. Kuzeydeki bölümde üç adet mezar yapısı bulunmaktadır. Mezarlar
kuzeyden güneye doğru sıralandığında; türbenin dışında kalan mezar Seyyid Mustafa
, türbenin içindeki mezar Seyyid Bedrettin, ikinci mezar kız kardeşleri Seyyid Fatma
üçüncü mezar ise küçük kardeşleri Seyyid Muhammed'e aittir. Mekanın batı kısmında
ve güneyinde birer adet mazgal pencere bulunmaktadır. Yapının giriş kısmı olan
bölümün doğuya bakan iki sıralı revak kısmının orta bölümünde üç sıralı kitabede
1292h tarihi yer almaktadır.
Caferi Tayyar Türbesi Efsanesi
Caferi Tayyar, Hz. Ali’nin kardeşiymiş. Beraberdin uğruna savaşa girmişler.
En öndeki sancağı taşıyan şehit olunca, sancağı arkasındaki alırmış. Böylece sıra,
Caferi tayyar"a gelmiş. Cafer"in elleri, ayaklan, gövdesi sırasıyla parçalanmış yalnız
başına kalmış, fakat o, sancağı dişleriyle yakalayıp, uçararak Hani"ye gelmiş. Meğer
gövdesinin diğer parçalar da uçarak buraya gelmişler. Orada bütünleşerek dirilmiş,
sonra yeniden ölmüş ve oraya gömülmüş. Şimdi türbesinde, sancağı ile ibriği var. dua
edilip, dilek dilerler (15).
Seyit Ali türbesi
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri 108 tarafından
H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de
söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü.
Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir
hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz
betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının
kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede
Köyü'nden getirtilmiştir.
Kitabeleri
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Seyit Ali Türbesi üzerinde iki kitabe
bulunmaktadır. Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine
kazıma tekniği ile hak edilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır.
Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır.
Yapının incelenmesi
Genel
Seyit Ali Türbesi, Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Hatuniye
Medresesi'nin kuzey-batı tarafında yer almaktadır .
171
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşâ edilmiş olan yapı,
7.60x10.40m. ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İçten
toprak bir dam ile örtülü olan yapı, dış taraftan betonla kapatılmıştır. Yapının güney
cephesi kesme taş malzemeden inşâ edilmişken, diğer cepheleri düzgün sıralar
oluşturmayan kırma taş malzemeden inşâ edilmiştir.
Dış Cepheler
Seyit Ali Türbesi'nin güney cephesi beyaz kesme taş malzemeden inşâ
ediliştir. Bu cephenin en hareketli kısmı, güney-batı köşeye yakın bir yerde açılmış
olan giriş kapısı açıklığıdır . 1.00 m. genişliğindeki basık kemerli bu açıklık, yaklaşık
0.30m. derinliğindeki sivri kemerli bir niş içerisine alınmıştır. Söz konusu kemerin
hemen üzerinde üç satır halinde düzenlenmiş bir de inşâ kitabesi bulunmaktadır. Dışa
taşmış bir saçak silmesiyle sonlanan bu cephedeki bir başka mimari öğe de içten
dikdörtgen, dıştan basık kemerli bir çerçeve ile sonlanmış olan mazgal pencere
açıklığıdır. Burası günümüzde demirden bir şebeke ile kapatılmış durumdadır.
Batı cephesi kırma taş malzeme ile inşâ edilmiş olup, bu bölüm düz bir duvar
şeklinde ele alınmıştır.
Kuzey cephesi de kırma taş malzemeden inşâ edilmiş olan yapının bu
cephesindeki tek hareketlilik, dikdörtgen bir pencere açıklığı ile sağlanmıştır.
Doğu cephe masif ve sağır bir duvar şeklinde inşâ edilmiş olup, buradaki tek
ayrıntı, dışa doğru hafifçe taşmış durumdaki saçak silmedir.
İç Mekân
Seyit Ali Türbesi'nin iç kısmına, güney cephenin batı köşesine yakın bir
yerinde açılmış olan basık kemerli bir kapı açıklığı ile girilmektedir. Üzeri düz bir örtü
ile kapatılmış olan yapının iç mekanı doğu-batı yönlü dikdörtgen bir plan şeması
göstermektedir. İç duvarlarında herhangi bir süsleme unsuru bulunmayan yapının
güney duvarında bir mihrap nişi, bir de mazgal pencere açıklığına yer verilmiştir.
Yarım daire profilli mihrap nişi 0.68 m, dikdörtgen profilli pencere açıklığı ise
0.85m. genişliğindedir. Ancak söz konusu pencere açıklığı dışa doğru daralarak
0.26m.'ye kadar düşmektedir. Yaklaşık 1.50 m. derinliğindeki mazgal pencerenin iç
kısmında “Kelime-i Tevhid” yazılı bir de kitabe bulunmaktadır.
Batı duvarı masif bir şekilde ele alınmış olan yapının kuzey duvarında ise
0.82m. genişliğinde sağır bir niş bulunmaktadır. Muhtemelen türbede bulunan kutsal
kitapların muhafaza edilmesi maksadıyla yaptırılmış olan niş yapısı sade tutuluştur.
Yapının doğu duvarı da, tıpkı batıdaki gibi, düz ve masif bir şekilde ele
alınmıştır.
Örtü Sistemi
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan Seyit Âli
Türbesi'nin üzeri düz dam şeklinde beton bir örtü ile kapatılmıştır (4).
172
.
Hani- Seyyid Ali türbesi (Hatuniye Medresesi Müderrisi)
173
Seyyid Ali Türbesi Efsanesi
Seyyid Ali, Kaben" nin emiriymiş. Hz. Muhammed"in emriyle gelip Haniye
yerleşmiş ve Hatuniye Medresesi"ne hoca olmuş.Fakat halk kendisine hiç yüz
vermemiş. Bir gün Timurlenk Hani"ye gelmiş. Seyid Ali onu ziyaret etmiş,
durumundan yakınarak şöyle bir ricada bulunmuş."Sen atına bin, benim evime gel,
kapıda sen attan in, ben senin atına bineyim, sen de atı yularından çekerek Seyid
Bedrettin Camii"ne götür, orada beraber namaz kılalım, ben yine ata bineyim, sen de
çekerek eve Bu olaydan sonra, tüm Hani halkı, Timurlenk gibi bir hükümdar buna, bu
kadar saygı gösterdiğine göre, elbette bir bildiği vardır demişler ve o günden sonra çok
saygılı davranmışlar. Bu türbeye gidenler mum diker, dua eder, dileklerde bulunurlar.
(Kazım Tahran).
Şeyh Ahmed Karazi
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Diyarbakır'da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu
belirtilmektedir (2).
Şeyh Ahmed Karazi ve Yanında Yatan Medfun Şeyhler
174
Şeyh Ahmed Karazi ve Yanında Yatan Metfun Şeyhler
On dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadan. Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî'nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir.
Babası da Nakşi şeyhi olan molla Ömer efendinin oğludur. İlk tarikat iznini
Halidi Bağdadinin hocası ve halifesi olan Molla Yahya-yi Muzirin oğlu Şeyh
Abdullahtan almıştır.
Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylaninin postinişin olan Şeyh
Ali el-Nakipten Kadiri iznini alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin halifeleri
olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i Basret Şeyh
Hamid-i Mardiniden ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin Efendiden Nakşi
iznini alır.
Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderhen Şamda Mevlana Halidin
büyük halifelerinden Muhammed Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır (12).
Seceresi:
Adı: Ahmed
Babası: Molla Ömer
Dedesi: İsa ağa
Büyük dedesi: Şeyh Hıdır
Şeyh Hıdır'ın nesebi Hz. Hasan'a ulaşıyor.
Babası da büyük bir alim olan aynı zamanda Nakşibendi meşayihinden olan
Şeyh Ahmed efendi, babasının izinden ayrılmamak için derhal o küçük yaşında tahsile
başlıyor, Bağdad'a gidip orada meşhur eski Bağdad müftüsü ve aynı zamanda
Mevlana Halid'in hem hocası, hem de halifesi olan Molla Yahya-i Müziri'nin oğlu
175
Şeyh Abdullah'ın yanında tahsiline devam edip orada icazet alıyor. Aynı zamanda ilk
nakşi tarikat iznini de o zatdan alıyor.Bundan sonra Bağdat da hicri 1266 yılında Gavsi
Geylani Tekkesinin postnişini olan Şeyh Ali El nakip'ten Kadiri iznini alır (8).
Ahmed Kârazî Şam'a giderek Muhammed Hani'ye talebe oldu. Onun
bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve
ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa
ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu
vatanına yani Diyarbakır taraflarına, insanlara İslâmiyet'in emir ve yasaklarını
anlatmak ve onların dünya ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak
gönderdi. Memleketine dönen Şeyh Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye
kolunun yayılması için gayret sarf etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar
onun ilim ve feyzinden istifâde ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna
kavuştu.İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî'nin birçok
kerâmetleri görüldü (9).
Bağdat'tan geri dönünce son şeyhi Muhammed Hani'den aldığı emirle
köyünden ayrılıp önce Diyarbekir'e,sonra da Karaz (Kocaköy)' e geliyor. Karazda 7
yıl kaldıktan sonra Hani kasabasına yerleşiyor. Hani kasabası artık onun
mekanıdır,bundan sonra asıl onun şöhreti geliyorHicri 1301'de 63 yaşında vefat
ediyor. Kabri Hani kazasının batısındaki mezarlıktadır.
Mezar taşının üzerinde şunlar yazar: 'Eş Şeyh Ahmed-ül Ferik en Nakşibendi
el Haseni El hanevi' (8).
Meşhur halifeleri. Oğlu şeyh Ma'ruf, Şeyh Hasani İshakan, Hanili Molla
Yusuf oğlu şeyh Muhammed, Çermikli hacı Mustafa efendi, Botanlı Molla Arif
efendi, kamışlı köyünden şeyh Ali Bokari (12).
Seyit Bedrettin Türbesi
Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Seyit Bedreddin Türbesi
176
Doğudaki revaklı alan ile batısındaki asıl mekanın üzeri, ahşap hatıllar
üzerine düz toprak bir örtü ile kapatılmıştır. Söz konusu toprak örtü üstten düz betonla
örtülmüştür.
Tamamen beyaz kesme taş malzeme ile inşâ edilmiş olan yapı, yılda 3-4 bin
kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Dış Cepheler
Düzgün kesme taş malzeme ile inşâ edilmiş olan yapının cepheleri son derece
sade tutulmuştur.
Güney cephede, revaklı bölüme açılmış olan düz lentolu dikdörtgen formlu
bir giriş kapısı ve sandukaların bulunduğu mekanı aydınlatan basık kemerli mazgal
bir pencere açıklığı bulunmaktadır.
Batı cephedeki tek hareketlilik, sandukaların bulunduğu kısmı aydınlatan
mazgal bir pencere açıklığı ile sağlanmıştır. Basık kemerli bu pencere açıklığı ızgara
şeklinde demirden bir şebeke ile kapatılmış olup, söz konusu şebeke ahşap bir çerçeve
ile çevrelenmiştir,
Kuzey cephesi sağır düz bir duvar şeklinde inşâ edilmiş olan yapının doğu
cephesi, yuvarlak kemerli çift gözlü revağıyla türbenin en hareketli cephesini
oluşturmaktadır. Kemer açıklıkları ahşap çerçeveli bir camekanla kapatılmış olan
yapının bu cephesindeki başka bir unsur da, ortadaki kemer ayağının üst kısmında yer
alan kitabeliktir .
İç Mekân
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan yapının
giriş mahiyetindeki ilk bölümüne, bu bölümün güney-batı köşesinde açılmış olan bir
kapı açıklığı ile girilmektedir .
Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan giriş
bölümü, revaklı bir eyvan şeklinde düzenlenmiştir. Üst kısımdan ahşap hatıllar
üzerine düz bir damla örtülen giriş bölümünün kuzey cephesinde sağır bir niş
yapısından başka herhangi bir unsura yer verilmemiştir. Bu bölümün doğu cephesi
yanlardan duvarlara, ortadan kare bir payeye oturan yuvarlak kemerli bir açıklık
şeklinde düzenlenmiştir.
Güney duvarına da bir adet sağır niş yerleştirilmiş olan giriş bölümünün batı
cephesinde ise düz lentolu dikdörtgen formlu bir giriş kapısı ile bir adet pencere
açıklığına yer verilmiştir.
Yapıya sonradan ilave edildiği kolaylıkla anlaşılabilen bu bölüm,
ziyaretçilerin yoğun olduğu günlerde hatırı sayılır bir hizmet kolaylığı sağlamaktadır.
Öyle ki dağıtılmak üzere türbeye getirilen yiyecek, içecek vb. malzemeler bu bölümde
halka ikram edilmektedir.
Türbenin asıl mekânına, giriş bölümünün güney-batı köşesinde açılmış olan
düz lentolu dikdörtgen formlu bir kapı açıklığı ile girilmektedir. Üzeri ahşap hatıllar
177
Seyit Bedreddin Türbesi
1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Diyarbakır Salnamesi'nde,
Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı
kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani'de
medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi
mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç
kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman
yapıldığı bilinmemektedir. Türbe havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bahçesi
ile bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin'in veli bir kimse olduğu inancı vardır.
Bakımını çevre halkı tarafından yapılmaktadır (2).
Türbede Seyid Bedreddin, Seyyid Ali ve Seyide Fatma, bahçede seyid Hasan
yatmaktadır. Peygamber soyunsan olup Suriye tarafından Hani ilçesine tebliğ için
gelmişlerdir.
Kitabeleri
Yapıdaki tek kitabe, doğu cephedeki kemer ayağının üst kısmında yer
almaktadır. Taş zemin üzerine hak edilmiş olan kitabe metni üç sıra halinde
düzenlenmiştir. Silik vaziyetteki kitabe metni okunamaz bir vaziyette olsa da, sağ
tarafındaki H.1292 tarihi rahatlıkla seçilebilmektedir.
Yapının incelenmesi
Genel
Seyit Bedrettin Türbesi, Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Yapı, doğu-batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına
sahiptir. Yaklaşık 9.00m.x 11.00m. ölçülerindeki türbe bir revak, bir de asıl mekan
olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
178
Doğudaki revaklı alan ile batısındaki asıl mekanın üzeri, ahşap hatıllar
üzerine düz toprak bir örtü ile kapatılmıştır. Söz konusu toprak örtü üstten
düzüstüne düz bir toprak dam ile örtülü olan bu bölümün, iki yanda birer duvar
payesine oturan sivri bir kemer ile iki kısma ayrılmıştır.
Kuzeyde kalan kısım, batı duvarında açılmış basık kemerli bir pencere
açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Kuzey-batı köşede bir de duvar nişinin yer aldığı bu
bölümde üç adet de sanduka bulunmaktadır.
Güneydeki ikinci bölüm, güney duvarına açılmış mazgal bir pencere açıklığı
ile aydınlatılmaktadır. Basık kemerli bu pencere açılığı demirden bir parmaklık ile
kapatılmıştır. Duvarlar alttan yaklaşık 1.00m. yüksekliğe kadar kahverengi bir boya
ile boyanmış olup, bundan sonraki kısımlar ise kireç ile badana edilmiştir.
Örtü Sistemi
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'de bulunan yapı, doğu-batı doğrultusunda,
kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İki bölümden oluşan yapının
doğusundaki revaklı bölüm ile batısındaki asıl mekanın üzeri ahşap hatıllar üzerine
düz toprak bir dam ile örtülmüş olup, bunun da üzeri dıştan beton bir örtü ile
kapatılmıştır.
Doğudaki bölümün ahşap hatılları kuzey ve güneyden beden duvarlarına
oturtulmuşken, batıdaki asıl mekanın ahşap hatılları ise bir uçtan ortadaki sivri
kemere, diğer uçlardan ise kuzey ve güney duvarlarına oturtulmuştur (4).
Seyyit Bedrettin Türbesi Efsanesi
Seyyid Bedri, Hz. Hasan"ınoğluymuş. Hani"yegelip yerleşmiş. Herkesi gece
gündüz ibadete çağırmış. Öldükten sonra buraya gömülmüş. Ziyaretçisi çok
fazlaymış. Sözü geçen birisi türbesinin kapısını kapatıp,ziyareti yasaklamak istemiş.
Fakat; türbesinin kapısının örülmesi işinde çalışacak,bir tek işçi bulamamış. Bu işi
kendisi yapmaya kalkınca da türbenin duvarına, şiddetle çarparak, hemen oracıkta
ölmüş. Bu türbeyi hastalar ve dileği olanlar ziyaret ederler (Hani Zülfıye Aslan) (15).
Şeyh Maksut Ziyareti: İlçenin Güneydoğusunda yeralmaktadır. Halk
arasında buraya "Dımıştad" deniliyor.
Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına koştuğuna
inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik amaçlıda
gidiliyor. Kurban adayanlar burada kesip ziyarete gelen insanlara dağıtıp yerler. Yılda
binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatla ilgili herhangi bir yazılı metin
yoktur.
179
Şeyh Maksut ziyareti
180
Şeyh Maksut Ziyareti Yanında Medfun 2 Çanakkale Gazisi
Pir Aziz Ziyareti
Nerip- Ağan köyü' nün kuzey istikametinde birsaat yayan uzaklıktadır.
Ulaşım olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar.
Burada yatan zatla ilgili söylenenler, İslam fethî sırasında şehit düşen
birisidir. Perşembeyi cumaya bağlayan gecede üzerinde ışıkların yandığı söyleniliyor.
Çocuğu olmayanlar, hastalar durumlarda vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret
edilir. Halk nezdinde yüce ulvi bir kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır.
Nerip'te "Abdülaziz" ismini çocuklarına koymada bu veli kişinin etkisi vardır.
Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin Leşkeriyan Köyü'nün karşısındaki
tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır (7).
Molla Mustafa Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin abisidir. Anıl köyünde
medfundur.
Anıl köyü muhtarı 900 yıl önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla
Mustafa'nın burada düşmanla çatışma sonucu şehit düştüğünü ifade etti
Anıl Köyü Muhtarı 900 Yıl Önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla
Mustafa'nın burada düşmanla çatışma sonucu şehit düştüğünü ifade etti
181
Molla Mustafa
Hacı Mahni Ziyareti Nerip ağan köyünün batı tarafına düşmektedir.
Deyduban Ziyareti Nerip Ağan köyünün Güneytarafına düşmektedir.
Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde, Mayıs auyında halk tarfından
ziyaret edilip, geleneksel oyun olan "KAMÇI" oyunu oynanır.
Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepeni
üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi
alemde felaket ve belalardan korunduğuna inanılıyor (7).
Şeyh Maksud Ziyareti Efsanesi.
Anıl Köyü (mukruyan) köyünden birisi hacca g i t m i ş. Orada parasız kalmış ,
geri dönememiş. haline acıyan bir adam,"Burada Anıl köyünden maksud adlı bir
hemşerin var, git onu gör, belki sana yardım eder." Demiş. Buna çok sevinen adam,
gidip şeyh maksudu bulmuş. Halini anlatıp kendisini köyüne göndermesini istemiş.
Şeyh,adama "Gözlerini kapat demiş". Adam kapatmış. Biraz sonra da "Gözlerini
aç"demiş. Adam gözlerini açınca kendisinin şeyhle beraber Haninin girişindeki,
Gabon çayırlığında bulmuş..
Şeyh ona "Hadi şimdi köyüne git ama bunu kimseye söyleme"demiş.Fakat
adam herkese anlatmış. Sırrı duyulan şeyh maksut da ölmüş. Bu ziyarete ilkbaharda
gidilir. Dilek dilenilir,adak adanır (hasan Arak Anıl Köyünden) (15).
Şehir merkezinde medfun Şeyh Ali, Şeyh Muhammed, Şeyh Ispat
türbeleri
Şeyh Ali
182
Şeyh Muhammed
Şeyh İspat
Şeyh Abdullah Hatipoğlu
183
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi, Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır.
Hani ilçesinde 1907 yılında doğan Şeyh Abdullah Hatipoğlu, Hani kadılığı yapmış
olan Sadullah Efendi'nin torunudur. Rifai tarikatına mensup Abdullah Hatipoğlu 1948
yılında Şeyh İzzeddin'den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür. Aynı
zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah, Hani'de 27 yıl imam hatiplik
görevini yürütmüş, 14 şubat 1987 tarihinde vefat etmiştir (2).
Zülküf'ül Makamı
Prof. Dr. Cihat Güzel'den bir rivayet:
Zülküf Peygamberin makami Erganidedir.. Bir rivayete göre mezarı Eğil
ilçesindedir. Bir rivayete göre de Zülküf Peygamber Hani’lidir. Hani'de yaşamıştır
"Vefat ettiği zaman, çocukları mezarını bir tepede kazmışlar. Akşam olmuş, kazmaküreklerini orada bırakıp eve gelmişler. Sabah tekrar kazmağa gittiklerinde hiçbir şey
bulamamışlar. Dağ silsilesini takip edip Zülküf Dağına gelmişler. Bakmışlar kazma
kürekleri ve kazılmış hazır bir mekan. Artık babalarını buraya gömüp üstüne kubbe
yapmışlar" (20).
HANİ SAHABELERİ
İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e
(Silvan'a) gitti (10). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde
bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı (11).
Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada Tarihçi Erdal Akat çok yardım
ettiler. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır.
Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit
sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki
şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle
mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H. 40. Diyarbakır'ın fethi de H. 17'dir.
184
Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları
Bu mezarlığın arkasında ise çeşitli, döneme ait şehitler yatmaktadır. Tarihçi
Erdal Akat'ın gösterimiyle Mezar taşlarında ölüm H. 40 ifade edilmektedir
(Diyarbakır H. 17'de fetholdu).
Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır
Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri
185
Gülaştin Oğuz Hanı :
Aile bireylerinin verdiği bilgilere göre Han 1871 yılında ailenin büyüğü olan
Fahri Oğuz Hanili tarafından inşa edilmiştir. Han olarak kullanılan yapı 1927-28
yılında Mekteb olarak uzun yıllar kullanılmıştır.” L “plan şemasına sahip iki katlı han
yapısında yapım malzemesi olarak moloz taş ve taş aralarında yer yer ahşap hatıllar
kullanılmıştır. Düz toprak damlı olan yapının üst örtüsünde ahşap kirişleme sistemi
kullanılmıştır.
İki katlı olan yapının üst katında 4 adet oda bir adet depo mevcuttur. Alt katta
ise bir hela , havuzlu geniş bir avlu bir mutfak ve iki adet han müştemilatına ait oda
bulunmaktadır. Avluda yer alan suyun kaynağı Ulu Cami'nin güneyindeki Ayn-ı
Kebir su kaynağından gelmektedir.
186
KAYNAKLAR
1. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Acar mat. İst. 1999. 2/187, 4/209
2. Ali Melek Abdullah Demir Dinî Ve Tarihî Değerleriyle Diyarbakır Diyarbakır, 2009
3. Gülsen Baş. Diyarbakır'daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. T.C.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilimdalı
Doktora Tezi Van- 2006
4. Mehmet Latif Demir, Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ'dan Günümüze
Eğil Ve Hani'deki- Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi. T.C. Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı
Van- 2007
5. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi. 1936. c: 3, S. 363-366
6. Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999.
http://akunq.net/tr/?attachment_id=7505
.
7. Abdülhamid Alkan, M.Ali Abakay Hani Kaymakamlığı.Hani-Taşlar Tanıktır.2005
8. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayih-i Amid.Kent yay. İst. 2004. s. 71.
9. Hadâik-ul-Verdiye; s.273.http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm
10. Sait Paşa: Miratül İber. Basım .H. 1305.6/92
11. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36.Kazım Baykal. Diyarbakır
hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi. 20 Haziran 1939. cilt ıı, sayfa 17
12. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır'ında Nakşibendîlik.
2.Nebiler Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Sempozyumu. 2011
13. Mustafa Diğler- Seçkin AydınMardinde Artuklu dönemine ait taişişçiliği.
Artuklu yapıları. Artuklular. Mardin valiliği yay. 2008. s 364
14. www.kenthaber.com
15. Muhlise Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır Efsanelesi. Cumhuriyet kitapları..
2007. s. 74,75,266
16. Rahmi Hüseyin Ünal: Diyarbakır İlindeki Bazı Türk-İslam Anıtları
Üzerine Bir İnceleme. Erzurum
17. Mehmet Ali Abakay. Hani ilçesi Tarım Çevre ve Doğa Sempozyumu.
Diyarbakır. 2011. c. 2
18. Adil Tekin. Diyarbakır. D.Ü. mat. Diyarbakır. 1997
19. Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı
Arşiv Kayıtlarına Göre /Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır
Sempozyumu. 2004
20. Prof. Dr. Cihat Güzel. Ergani Tarihi ve Doğal Güzellikleri Tarım Çevre
ve Doğa Sempozyumu. Diyarbakır. 2011. C. 2
21. http://ekitap.kultur.gov.tr/
22. www.kenthaber.com
187
KAYNAKLARDA TARİHİ ESERLERLE İLGİLİ YORUMLAR
M. Ali Abakay
Bu bölümde yaptığımız araştırmalardan elde edilen kaynaklardan İlçemize
ait tarihî eserlere ilişkin verilen bilgiler aynen sunulacaktır. Kaynaklar arasında
benzer yönler, tekrarın olmaması için gerekmedikçe alınmamıştır. Her bölüm
sonunda kısa, eleştiri başlıklı düzeltmelerimiz olacaktır.
Ya-Sin Minaresi
Basri Konyar: "Hatuniye Medresesinin bir az ilerisinde kasaba haricinde
kalmış bir minare ile harab bir cami görülür. Diyarbakır minareleri gibi dört köşeli
olan bu minarenin üç katlı olduğu anlaşılıyorsa da üst kısmı yıkılmıştır. Birinci kısım
15-18 metre irtifadadır. İkinci kısım 12, üçüncü kat da 10 metre yükseklikte vardır.
Birinci kemerin altında çepeçevre (Ayetülkürsi) yazılmıştır. İkinci kemerin altında ve
şimale müteveccih cebhesinde diğer bir yazı mevcud ise de tesiratı havaiye ile
okunamaz bir hale gelmiştir. İnşa tarzı ve yazıların fark edilebilen karakterine göre bu
eser Artukoğullarına aid olmalıdır".
Düzeltme: Ya-Sin Minaresi'nin günümüzde sadece birinci katı ayaktadır.
Yazarın belirttiği iki kat, ne zaman yıkılmıştır? Bu, bilinmemektedir. İlçe yaşlıları,
Zeynebiye ve Ya-Sin Minaresi'nin taşları ile bazı yapıların onarımlarının yapıldığını
belirtmiştir.
Ya-Sin Minaresi'nin günümüzde sadece tek katının kaldığını belgeleyen
karelerde diğer katların ne zaman, niçin yıkıldığına dair bilgilere araştırmalarda
rastlanmamıştır. Çalışmalarımızda halkın naklettiği sözlü bilgiler için yorum yapmak
zordur. Bu tarz minarelerin ilki Silvan'da ikincisi Lice'de bulunmaktadır. aynı mimarî
tarzda yapılan minarelerin yüksekliklerinin olmasının önemli bir yönü, savunma
amaçlı gözetleme kulesi olarak kullanılmasıdır.
Yatırlar
Basri Konyar: "Bu minarenin (Yasin) az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı
vardır. Vaktile çocuğu olmayan kadınların, hastalığa tutulanların, müşkül vaziyette
kalanların şifa ve necat umdukları bir makam imiş. Sık sık vaki olan ziyaretlerde
kurbanlar kesilir, hep gelenlere helva ve ekmek dağıtılırdı.Kasabanın şimal tarafında
bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfıındur. Torunları merkadin
etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki
bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki saat garbı cenubisinde
(Piri Leşkeriyan ) köyünde peygamber oğullarından Mehmed Askeri'nin kabri vardır.
Bu da vaktile çok ziyaret edilen bir makam imiş.
Kazım Baykal'ın 1939 Yılındaki Tespitleri:
"Hani'de Şeyh Bedrettin Türbesinin yanında tepesi yıkılmış eski büyük bir
dört köşe minare var. Okunması güç iki kitabesinden üstte dört yüzü kuşatan bir
ayetel-kürsü ile altında yalnız (hams) kelimesi okunabilen ve diğer kelimeleri okuna188
mayan evvelki kitabenin bir parçası var. Yazı Artık oğullarının Nesih yazısıdır. İsim ve
tarih olmadığı için kime ait olduğu anlaşılamadı. Yine Kasabanın üstünde (Cafer
Tayyar) dedikleri bir türbe ve minare var. Yanında metrûk bir mescit görülüyor.
Türbede isim ve kitabe yoktu. Yalnız duvarlarında Artık-Beysan oğullarına ait süslü
kûfı yazılı kitabe kırıntıları görülüyor. Minare dört köşe üstünde ve yan yüzlerinde
küçük mihraplar var. Asıl makberin sandukasının baş ucunda mevcut lafzayı celâl
diğerinde Allah, Muhammet yazılı. Bu madeni alem alevilik arzediyor. Halk asıl Cafer
Tayyar'dır diyor fakat değildir. Çünkü o zat bu civarda ölmemiştir. Olsa, olsa Ali'nin
ahfadından biridir.
Hani'de bize bir kupa gösterdiler, on beş santim kutrunda sadeftir. İçinde
oyma ve çok kıymetli sanat eseri olan ince yazılar var. Bu kupanın bir muhabbet
tılısım tası olduğu zannedilir. Yazılar birkaç ayet, on iki imamın ve eshabı kehfın
adlarını ihtiva ediyor. Kupanın bir köşesi kırılmış, bu çok kıymetli sanat eserinin iyi
muhafaza edilmesi gerekiyor." Eleştiri: Baykal'ın Cafer-i Tayyar hakkındaki
tespitlerine katılmak mümkün değildir. Cafer-i Tayyar'ın medfun olmadığı bu türbede
yatan zat, mutlaka şehid düşmüş biridir. Yazarın alemler için yürüttüğü mantık, kendi
görüşüdür.
Genelde bu tür âlemler, halkın kıymet verdiği, saydığı, âlim, değerlere sahip
şahısların türbesinin baş kısmına İslam'ın simgesi olarak dikilir. Bu alemleri yerinde
görüp inceledik. Her iki alemin direği, ince, uzun hurma dalından oluşur. Yapılan boya
işlemleri sebebiyle alemlerin temizlenerek, artıklardan arındırılması gerekir.
Baykal'ın belki de yörede Seyyid olan kimi yerleşimcilerin tarihteki konumunu
değerlendirerek, "Alevîlik" yakıştırmasında bulunduğu düşünülebilir. Bu tarz
yaklaşımları olumlu kabul etmek düşünülemez. Küçük bir mescid ile kabir alanı bu
gün bahçelik alanı, dinlenme yeri, camii ve diğer müştemilatı ile halkın bakımını
yaptığı saygın bir yerdir Deprem sonrası, mezarlık alanın ortadan kaldırılarak çevre
düzeltilmesine girişildiği, camiinin sol yönündeki mezarlığın halen düzeltilmemiş
olduğu, bu alandaki mezar kitabelerinin çözümü ile Hani'de görev yapmış devlet
adamları ile Zeynebiye Medresesinin geçmişine yönelik bilgiler gün ışığına
çıkarılabilir. Araştırma Sonuçları: Seyyid Bedreddin hakkında kaynaklarda açık-net
bilgilere ulaşmak mümkün olmamıştır.
Türbede üç kabir bulunmaktadır. Kimisi, iki kabri kız ve erkek olarak
yorumlamaktadır. Türbenin yakın zamanda onarım gördüğü bilinmektedir. Cafer-i
Tayyar'a ilişkin açıklamalarda bulunan emekli imam Hüseyin Yıldız, kabirde yatan
şahsın hakkında bilgi sahibi olamadıklarını, maneviyatta "Cafer-i Tayyar" olarak
bildikleri makama dair açıklamalarda bulunmuştur: "İhtilaflıdır, bazıları Cesedi
buraya gelmiş der. Bazıları yok demiş. Amman yakınında defnedildiğine kaynaklar
yer verir".
Hani hakkında yaptığımız araştırmalarda Caferî Tayyar hususunda
vardığımız sonuç, burada medfûn bulunan kişinin daha çok Hazreti Ali'nin hilafeti
sonrası baskı gören taraftarlarından Anadolu'ya büyük oranda göçen ve zaman içinde
bölgede yerleşen kesimden biri olduğudur.
189
Mûte'de 629 senesinde yapılan bir savaşta şehid düşen Cafer-i Tayyar, Mûte'de
defnedilmiştir. Hazreti Ali'den on yaş büyük olan Cafer için sahîh hadisler mevcuttur.
Hicret sırasında Necaşî'ye sığınan müslümanların iadesi söz konusu iken Habeşistan
Kralı Necaşî'ye tek bir varlığa inandıklarını söyleyen, Kureyş'in, Mekke'nin cahiliye
dönemini anlatan, Meryem oğlu İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığını, Meryem Sûresini
okuyarak belirten ve İslam'ı Necaşî'ye anlatan, böylelikle Necaşî'nin müslüman
olmasına sebep olan Cafer, hicret eden müslümanların Müşrik Mekkelilere iadesine
engel olmuştur.
Savaşta her iki kolu kesildiği halde sancağı tutan Cafer için Hz. Muhammed,
kesilen iki koluna karşın Allah'ın kendisine iki kanat ihsan ettiğini belirtmiş ve
"Tayyar" sıfatı bu sebebple kendisine verilmiştir.
Bölge halkından Ahmet Yıldız, Hz. Muhammed (a) ile Cafer-i Tayyar'ın
arasındaki akrabalık bağını belirterek, "Rasûlullâh, Cafer-İ Tayyar'ın şehadetinde
ağlamış, sonra tebessüm etmiş. Kendisine sorulduğunda şehid olan Tayyar'ın
kaybından duyduğu üzüntüden ağladığını belirtmiş, tebessümü de Tayyar'ın Cennet'te
makam sahibi olduğuna yorumlamış.
Molla Ahmed, el yazması defterde bu makamın Cafer-i Tayyar'a ait olduğunu
belirtir. 1975 Lice Depremi'nde zarar gören türbenin onarımına ön ayak olan fahri
İmam Ahmet Yıldız, " 1977 senesinde dönemin hükümetine gittim. 22 gün Ankara'da
kaldım. Minarenin yansı ve türbenin bir kısmı yıkılmıştı. Yetkililere durumu anlattım.
Beklenmedik şekilde 1979 senesinde onarım başladı, 1980 senesinde bitti. Camii
kısmı sonradan eklendi." derken Yemlihan Aybal, mezarlık alanın depremle beraber
ortadan kaldırıldığını belirterek, "Tarihî ve dinî değerler taşıyan mezarlığın kaldırıldı.
Mevcut alan bakımsız." biçiminde görüş belirtmiştir.
Ulu Cami
Basri Konyar: "Kasabada iki cami bulunur. Büyük cami, sade ve metin bir
tarzda işa edilmiştir. Minaresindeki mahkûkât üç asır evvel yapıldığını gösteriyor.
Kapısı üstündeki kitâbe 1091 de tamir edildiğini bildirmektedir".
Kazım Baykal: "Hani'nin Ulu Camii de eski fakat kitabesi yok, tip Osmanlı
tipidir. Sonradan tamir görmüş yanındaki ikinci parça yıkılmak üzeredir".
Ara Altun'un Tespitleri: "Dikdörtgen bir alanı kaplayan ve kuzeyinde bir
minaresi olan yapı, çeşitli onarımlara işaret etmektedir. Doğuda ve batıda birbirinden
yükseklik farkları bulunan iki bölümden meydana gelmektedir. Özellikle doğuda
fevkâni bir durumu vardır. Bir su kaynağının kenarında olması yüzünden yüksekçe
bir setin üzerine yapılmıştır.
Doğu kısmının altında bir sıra dükkân seçilir. Bunların basık kemerli dört kapısı sete
açılır. Setin istinat duvarını meydana getiren taşlardan bazılarının işlenmiş oldukları
görülür.
Minare bu gün yapıdan dışanda kalmış, kuzeyde, evler arasına sıkışmıştır.
Kare plânlı minarenin kesme taş yapısı ortada bir silmeyle ikiye aynlmıştır. Şerefe
190
bölümünde de konsolları çok aşınmış bir silme seçilirse de bundan yukarı kısmı
yuvarlak ve geç devir eklidir. Birinci kısmın üst silmesinde kitabe bozuğu birkaç işli
taş seçilebilir".
Altun, incelemesinin sonunda "Artuklu devrine konması şüpheli bir yapı
olmakla birlikte bazı kısımları ve minaresi hakkında genellikle Artuklu yargısı
bulunduğundan" dolayı eseri çalışmasına aldığını belirtir. Ulu Camii hakkında
vardığımız tespitler, bölüm sonunda yer almaktadır.
Rahmi Hüseyin Ünal'ın Tespitleri:
Ulu Cami: Hani ilçesi içinde, belediye ve kaymakamlık binalarının yer aldığı
küçük meydanda, Ayn-i Kebir adı ile anılan su kaynağının kenarındadır. Muhtelif
devirlerde geçirdiği onarım ve değişikliklerle ilk şekli bozulmuştur. Yapının batı
yüzüne yerleştirilmiş taç kapıdan, bu gün avlu olarak kullanılan bir mekana
girilmektedir. Caminin üzerinde yer aldığı arazi kuzey-güney yönünde eğimli
olduğundan, güneyde, su kaynağına bakan cephenin zemin katına küçük dükkanlar
inşa edilmiştir. Ortada iki dikdörtgen paye, yanlannda ise duvarlar üzerine dayanan üç
kemer gözü avluyu ikiye bölmektedir. Bu bölmelerden kuzeydekinin üzeri açıktır.
Güneyde kalan ve üzeri düz beton bir çatı ile örtülmüş olan kısım, silindirik sütunlar
üzerine oturan üç kemer gözü ile cepheye açılmaktadır. Kırık kemerlerin güneye
bakan yüzleri, bir dizi silme ile belirlenmiştir. Avlunun kuzeybatı köşesinde, biri batı,
diğeri de kuzey duvarına yerleştirilmiş iki kapı görülmektedir. Cami hariminin iki ayrı
bölümüne açılan bu kapılardan batıdaki alışılmamış formdan üç dilimli bir kemer
içine açılmaktadır (...). Muhtelif tarihlerde yapılan köklü onanm ve değişiklikler,
yapının ilk şekli hakkında kesin önerilerde bulunmamızı engellemektedir".
Ünal'ın, batı harimi taç kapısı üzerinde yer alan kitabe çözümlemesi:
1093/1682 yılında yenilenmiştir. Sene 1093/1682Minarenin çatıdaki kapısı
üzerindeki kitabeyi de "1067/1656-57 yılında yenilenmiştir." olarak kayda geçmiştir.
Yazar, "Bu iki kitabeye göre 1657 ve 1682 yıllarında iki defa onarım görmüş
olan yapının ilk inşa tarihi, (...) bilinmemektedir. İlk yapı muhtemelen Artuklu
devrinde inşa edilmiş, tarihi bilinen ve bilinmeyen onarımlarla asli hüviyetini
kaybederek bu günkü şeklini almıştır." der..
Medrese Tespitleri
Konyar, 1932 senesinde araştırmalarda bulunduğu Hani Medresesi için
"Diyarbekir Yıllığı'nda şu bilgileri verir:
"Hani'de en şayanı dikkat bir eser olan bu medrese görülmeğe değer bir san'at
mahsûlüdür. Beyaz bir taştan kubbeli yapılmış ve biraz eksamı yıkılmış olmasına
rağmen mimarı henüz içinden çıkmışa benzemektedir. Alınan fotoğraflar iç kısmın
büyük eyvanını ve diğer aksamı göstermektedir. Eyvan, tavana kadar münakkaştır.
Arka tarafa küçük fakat müsenna dört kapı açılmıştır. Büyük avlunun etrafında çok
güzel hatt ile çepeçevre (İnnafetahna) yazılıdır. Asıl kapısı örtülüştür. İç havuza su
giden kısmın etrafına da boydan boya (Yasin) yazılmıştır. Bu yazı ezıcık bozuktur.
191
Medresenin en mühim kısmı dört kemer üzerine oturtulmuş olan ve şimdi kubbesi
yıkılan parçasıdır. Burada da büyük ve okunaklı çok güzel bir sülüs ile çepeçevre
(Ayetülkürsi) yazılıdır. Halk (Zeynep) adında bir kadın tarafından yaptırıldığını beyan
etmektedir. 1292 Tarihli bir kayıtta Hani kasabasının Hatuniye medresesile
merbutatından olup Mardin sancağına tabi Hasankeyfte bulunan Zeynebiye
zaviyesinden bahsedilmektedir. Mardin'e bağlı Kızıltepe'den ileride Hatuniye Kalesi
vardır ki Sancar Şahın validesi tarafından bina edilmiştir. Buna (Suri Hatuniye)
denilmektedir. Şu halde Hani'deki bu emsalsiz eser de kıymetli nümunelerindendir".
Kazım Baykal:
"Hani'de Zeynebiye medresesinin yalnız kitabelerini ihtiva eden mihrabı var.
Selçuk-Artık devri sanatının ilk enmüzecidir. Mihrabın üstünde müstatil bir şekil süs,
iki tarafında sekiz köşeli ikişer yıldız görülüyor. Bunların içinde isim ve tarih yazılı
fakat okunamıyor".
Aslı bozulmamış Zeynebiye medresesi süslemeleri, zamana direnmeye,
olumsuz etkilere karşı halen eskisi gibi ayakta duruyor. Fakat, bu şaheser süslemelerin
bölgemizde benzeri olmamasına karşın ilgisizlik, insanı üzen diğer bir husus. 1971
yılında yaptığı incelemede, Metin Sözen'in ve Z. Yalazkan'ın incelemelerinden
yararlanarak Ara Altun, şu açıklamalarda bulunur:
"Bu gün sadece mihrap duvarı ile bunun iki yanındaki iki kubbeli mekan ile
avlunun bir kısmına ait duvarlar ayaktadır. Bir eyvanın iki yanındaki kubbeli odalar
düzeninin kuzeyinde muhakkak ki bir avlu vardı. Basri Konyar'ın kaydından avlunun
kubbeli olabileceği bir anlam çıkmaktaysa da bu gün için bunu kesinlikle
anlayabilmek mümkün değildir".
Ara Altun, incelemesinin sonucunda karşılaştırmalar yaparak, medresenin
Artuklu yapısı olarak kabul edilmesinin şüpheli olduğunu belirtir: "B. Konyar'ın
'Üslûp Selçuk tarzının kıymetli numunelerindendir' dediği ve Mardin/Kızıltepe
Hatuniye Kalesi, Hasankeyf Zeynebiye Zaviyesi ile bağlantılar kurmağa çalıştığı yapı
için M. Sözen, XIII. Yy. ortası ve sonunu ileri sürer. A. Gabrıel, yapıyı süsleme ve dinî
kitabeler uslubundan XIV.- XV. yy. a koymak ister. Artuklu devri yapısı olup, Çermik /
Haburman köprüsünü yaptıran Necmeddin Alpi'nin kızı Zübeyde Hatun tarafından
inşa ettirilmiş olduğu görüşüne katılacak verilere sahip değiliz. Yapının Artuklu
Mimarı Üslubu hakimiyetindeki bölgede daha geç devirde XIII.yy.ın sonlarında
yapılmış olabileceğini düşünmek mümkündür. Bu bakımdan şimdilik Artuklu devrine
konması şüpheli bir yapı olarak görülmelidir".
Metin Sözen'in Tespitleri:
"XIII. Yüzyılın başlarından kalmış olması muhtemel ve bezemelerinin
zenginliği ile beliren bir medrese örneği de Hani'de bulunmaktadır. Hatuniye
Medresesi adıyla tanınan bu medresenin bir Artukoğul arı Devri yapısı olması
muhtemeldir. Aynı devirden kalma daha erken, 1211 / 1212 tarihli Harzem Medresesi
gibi, Hani Hatuniye Medresesi de yıkılmış, çok az kısmı ayaktadır". Medresenin
günümüzdeki durumunu gösteren bu kareler, geçmişteki ihtişamlı günlerin zeval
kabullenmez ahvalinin tam tersi bir manzara içindedir.
192
R. Hüseyin Ünal'ın Tespitleri
Zeynebiye (Hatuniye) Medresesi: İlçe merkezinde, Ulu Cami'nin birkaç yüz
metre güney-batısında, mahalle içindedir. Büyük bir kısmı harap olmuş, yalnız kıble
eyvanı ile eyvanın iki yanındaki kubbeli hücrelerin temelleri ayakta kalabilmiştir.
Kuzey kesimi tamamen yıkılmış, taş ve toprak yığını haline gelmiştir. 1940 yıllarında ,
kesme taşlardan bir kısmı sökülerek bir ilkokul inşaatında kullanılmıştır. Birkaç yıl
önce, eyvanın ve yanlarındaki hücrelerin içindeki molozlar temizlenmiş, eyvanın ağzı
kırma taştan bir duvarla kapatılmıştır. Temellerin büyük bir kısmı moloz yığını altında
kaldığından, mekanların dağılışı tesbit edilmemekte ve yapının tamamının plânı
çıkarılamamaktadır. Medreseyi nispeten sağlamken görmüş olan B. Konyar'ın verdiği
bilgiler açık değildir. Tahminlere göre yapı avlulu medreseler grubundandı. Ortadaki
avlu tamamen muhtemelen bir kubbe ile örtülüydü".
Ünal'ın Medrese'ye ilişkin diğer tespitleri: "Medresenin halen görülebilen
kesiminde duvarlar içten ve dıştan düzgün kesme taşlarla kaplıdır. Güneybatı
köşesindeki dikdörtgen plânlı hücreye (B) (5 m 10x6m 20 ), kuzeydoğu köşesindeki
küçük bir kapıdan girilmekteydi. Bu hücrenin pandantifler üzerine oturan kubbesinin
bir kısmı, 40 yıl kadar önce ayaktaydı. Küçük Bursa kemerlerinden oluşan bir
kemerleme şeridinin üst kısmında, ikişer burmalı kaytan arasına alınmış bir ayet şeridi
kubbe eteğini dolanmaktaydı. Ayet şeridinin üst kısmında da, ince bir mukarnas şeridi
mevcuttu. B. Konyar'ın yayınladığı resimde, kubbe içinde nebati örnekli şeritlerin de
yer aldığı görülüyor. Bu gün, yazı ve süsleme şeritlerin tamamı yok olmuştur. Ünal,
detaylı incelediği medrese ile ilgili bilgileri verirken mimari özelliklere değinir. Yazar,
medresenin süsleme çizimlerinin önemli bölümünü çizmiş, çalışmalarını bir arada
yayınladığı eserinin kapağına da mihrabın üst kısmında yer alan panolardan birine yer
vermiştir.
Diğer çizim örneklerini alıntıladığımız Ünal'ın medrese için belirttiği son
tespitlerinden: "Yapının plânı tam çıkarılmadığından, plân yönünden benzer
karşılaştırma yapmak mümkün olmamaktadır (...). Yapının nisbeten ayakta kalabilmiş
güney kesiminde, kırık kemer tonozlu bir eyvan ile eyvanın iki yanında kubbe ile
örtülü birer hücre mevcuttur. Aynı zamanda mescit görevi gören eyvanlarının iki
yanında kubbeli birer mekana sahip kapalı avlulu medreselerden tespit edebildiğimiz
örnekler şunlardır: 621/1224 tarihli Mübarizeddin Ertokuş Medresesi (Atabey,
İsparta), 649/1251-52 tarihli Karatay Medresesi (Konya) 1260-65 tarihli İnce
Minareli Medrese (Konya) 677/1279 tarihli Çay Medresesi, 714/1314-15 tarihli
Vacidiye Medresesi (Kütahya), 757/1356 tarihli Emir Musa Medresesi (Karaman) ve
836/1432-33 tarihli İbrahim Bey İmareti (Karaman) 849). Büyük bir kısmı Konya ve
yakınlarında bulunan bu medreseler 15. yüzyıl başlarına kadar uzanan bir tarih dilimi
içinde sıralanmaktadırHatuniye Medresesinin inşa tarihini gösteren herhangi bir
kitabe mevcut değildir. Ayakta kalabilen kısımlarda taşçı markasına da Hatuniye
Kalesi'ni Sancar Şah'ın annesinin inşa ettirdiğinden söz etmekte ve hiçbir delile
dayanmaksızın Hatuniye Medresesi'ni de aynı hatunun inşa ettirdiğini öne sürmekte193
dir. M. Sözen ise B. Konyar'ın verdiği tarihin müphemliğine işaret etmekte ve geçiş
unsuru olarak pandantiflerin kullanılmış olması süslemelerdeki istifçilik ve
örneklerin şekline dayanarak yapıyı 13. yy. sonlan ile 15. yy. başlanna tarihlemektedir.
A.. Gabriel XIV-XV yüzyıl karakterine uygun olduğunu söylemektedir. (...)
Söylediklerimizi özetleyecek olursak nebati süslemedeki özelliklere dayanarak
medreseyi en geç 13. Yüzyılın ilk yansına tarihlememiz mümkündür. Güney
eyvanındaki tarih şeridi ile benzerlik arz eden diğer kitabelerin tarihleri, yapının
tarihini biraz daha öne almamıza imkan vermektedir.Bu durumda medreseyi 12.
yüzyılın sonu ile 13. yüzyıl başlarına tarihliyoruz." Kesin bir tarihleme olmasa bile
Zeynebiye Medresesi, Artuklu Döneminde yapılmış bir yapıdır. Hani'deki bu medrese
şehre uzak çevrenin ihtiyacına binaen yapılmıştır.
Tespitlerimiz
Bir çok defa incelemeler için gidilen çevredeki eserlerin onarımının yarıda
bırakıldığını, koruma tedbirlerinin alınmadığını, yapılan onarımların yapıların aslî
özelliklerine uygun olmayan biçiminin sanat açısından tedirginlik oluşturduğunu
belirtebiliriz. Zeynebiye Medresesi'nin onarımının tamamlanmamış olması, yapılan
onarımın yer yer şeklen oluşu, genel temizliğinin olmayışı, Ankerib'ten gelen suyun
zamanla sızma yapmasının oluşturduğu tahribatın eserin onarımına gölge
düşürdüğünü belirtebiliriz. Zeynebiye Medresesinin bir tabeladan bile yoksun
bulunuşu, verilen tabloyla bütünleşen manzaranın tamamlayıcısıdır. Günümüzde
medresede eğitim ağırlııklı sosyal faaliyetlerin gerçekleştiği ortamda kimi zaman
kursların da düzenlendiği görülmektedir.
Avlulu medreseler içinde olan Zeynebiye Medresesi Vakıflara aidiyeti tescil
olunmuşl, 21/08/. 01/03 envanter kaydı ile Türkiye Kültür Mirasları arasında yerini
almıştır. Güneydoğu Medreseleri içinde gerek kuşak gerekse süslemeler yönüyle
eşsiz olan yapının hakkında tespitlerde uzman isimlerin görüşlerini verdiğimiz için
ayrıntılara girmeye gerek kalmadığını sanırız.
194
HANİ'YE MÜCAVİR BİR ALANDA KUTSAL BİR MEKAN
ESHAB-I KEHF MAĞARASI
Yusuf Kenan HASPOLAT*
ASHAB-I KEHF KISSASININ GENEL ÇERÇEVESİ
Kehf, sözlükte dağdaki mağara anlamına gelir. Arapçada mağara, geniş ise
'kehf', dar ve küçük ise 'ğâr' diye adlandırılır. Mağara figürü tarih boyunca insanların
hayatında çok önemli bir yer tutmuş; bu figür, pek çok düşünce sistemi ve din
tarafından kullanılmıştır. Kur'a-ı Kerim ise mağara figürünü hakkın tecelli ettiği bir
merkez, vahyin yol bulduğu bir menfez olarak kullanmıştır. Mağara sevgili
Peygamberimizin hayatında da çok önemli bir yer tutar. Hıra mağarası, hicret
esnasında sığınılan Sevr mağarası, mağara arkadaşlığı ve Allah Resulü'nün bazı
hadislerinde ifadesini bulan, söz gelimi üç gencin sığındıkları mağarada sıkışıp
kalmaları ve buradan kurtulmak için geçmişte yaptıkları iyilikleri anlatmaları ve
mağaranın kapısındaki kayanın açılıvermesi ile ilgili anlatı, hep bu figürün hakikat
arayışını temsil eden alegorik (içindeki karakter ve olayların gerçek hayattan bir takım
karakterleri ve olayları temsil ettiği) bir unsur olduğunu gösterir.
Öte yandan Kehf Sûresinin sonunda Zülkarneyn tarafından, kötülük ve fesatları
sebebiyle hapsedilen Ye'cüc ve Me'cüc kavminin zikredilmesi; (Kehf, 18/93-97) iyilik
ve imanın bir mağarayı kurtuluşa açılan bir menfez yaparken, kötülük ve inançsızlığın
da insanı haktan uzaklaştırarak taş duvarlar arasına onu hapseden adeta bir hapishane
olduğu mütekabiliyet örgüsü içinde ele alınmıştır. Bu anlatım ise olay ve olguları
zıtlarıyla anlamaya eğilimli zihinlerin, anlatıyı daha iyi kavramasına zemin
hazırlayan icazın bir parçasıdır.
İşte mağara halkı, mağara sahipleri anlamına gelen Ashâb-ı Kehf'in iyilik ve
imanı da, mağarayı onlar için kurtuluşa açılan bir menfez, hayata hazırlayan bir
sığınak ve hakkın tecelli ettiği bir merkez yapmıştır. Ashâb-ı Kehf'in anlatıldığı
Kur'ân-ı Kerîmin on sekizinci sûresine de, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf” adı
verilmiştir.
Kehf” mağara ve dağların içindeki dehliz demektir. “Rakîm” ise ayette sözkonusu
edilen mağaraya konulan kitabedir. Bazı bilginlere göre rakîm, mağaraya sığınan
gençlerin mensup olduğu- köyün veya kentin adıdır. Rakîm, yüksek dağ ve tepe
anlamına da gelmektedir. Bu ayette; Allah'ın, hayret uyandıran delillerinin “Ashab-ı
Kehf”ten ibaret olmadığına, sürekli olarak gerçekleştikleri için, sıradan işlenmiş gibi
algılanan sayısız olayların da birer ilahi kudret göstergesi olduklarına dikkat
çekilmektedir (Diyanet Kur'an-ı Kerim Meâli Dip Notu).
Ashâb-ı Kehf, inkârcı ve zalim bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan
bir grup mümin gençtir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir
*Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
195
kavmin içinde Allah'ın varlığına ve birliğine inanan, "Ashâbu'l-Kehf ve'r-Rakim"
yani "mağara ve kitabe halkı" diye de bilinen bir grup genç, bu inançlarını açıkça dile
getirip içinde yaşadıkları toplumun şirke bulaşmış inançlarına ve putperestliğe karşı
çıkmış, haksız ve adaletsiz uygulamalarını reddetmiş, bundan dolayı da her türlü baskı
ve işkenceye maruz kalmış, dinlerini değiştirmek ya da taşlanarak öldürülerek
cezalandırılmak tercihleriyle baş başa bırakılmışlardır. Böyle bir cezaya çarptırılmak
ve baskılara boyun eğerek inançlarını terk etmek istemeyen bu gençler, sonunda
bulundukları şehri terk ederek, şehrin yakınlarında bulunan bir mağaraya
sığınmışlardı.
Yılar sonra uyanmış ve aralarında mağarada ne kadar kaldıklarını tartışmışlardır.
Sonunda mağarada “Bir gün, ya da bir günden az” uyuduklarını sanmışlar, içlerinden
birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Böylece
onların durumuna vakıf olanlar Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka
geleceğini anlamış ve mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmışlardır.
Konu Kehf Sûresinin ilgili âyetlerinde şöyle anlatılıyor:
“Yoksa sen, bizim ayetlerimiz içinde (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm'in
mi ibrete şayan olduklarını sandın?” (Kehf, 18/9).
“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir
rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı
kolaylaştır”, demişlerdi.” (Kehf, 18/10).
“Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyayı) kapattık.
(Onları uyuttuk)” (Kehf, 18/11).
“Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi
hesap ettiğini bilelim” (Kehf, 18/12).
“Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar
Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.(Kehf,
18/13).
“Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah
demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan
başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim
Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine
kuvvet vermiştik. (Kehf, 18/14-15).
“(İçlerinden biri şöyle dedi): “Madem ki onlardan ve Allah'tan başkasına
tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz
size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler
hazırlasın” (Kehf, 18/16).
(Ashab-ı Kehf, bu konuşmadan sonra uykuya dalmışlardır. Bundan sonraki
âyetler onların uykudaki hallerini tasvir etmektedir).
196
“(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına
kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise
mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet
ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek
bir dost bulamazsın” ( Kehf, 18/17).
“Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola
çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi).
Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve (gördüklerin yüzünden)
onlardan için korku ile dolardı” (Kehf, 18/18).
“Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne
kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri
de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu
gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha
temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat
çekmesin) ve sizi hiç bir kimseye sakın sezdirmesin” (Kehf, 18/19).
“Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine
döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz” (Kehf, 18/20).
“Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak
olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani
onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların
durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların
halini daha iyi bilir”, dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir
mescit yapacağız” dediler. (Kehf, 18/21).
“(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç
kişidirler, dördüncüleri köpekleridir”, diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları
köpekleridir”, diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri
köpekleridir”. De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az
kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur'an'daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan
başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiç birine bir şey sorma”. (Kehf,
18/22).
“Hiçbir şey hakkında sakın yarın şunu yapacağım deme!” Ancak, “Allah dilerse
yapacağım”, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan
daha doğru olana ulaştırır”, de. (Kehf, 18/23-24).
“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler”. (Kehf,
18/25).
“De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek
ona aittir. O ne güzel görür, o ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiç bir dostu da
yoktur. O hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez”. (Kehf, 18/26).
197
ASHAB-I KEHF KISSASININ ANALİZİ
Kur'an ekseninde Ashab-ı Kehf hadisesine baktığımızda, değerlendirilmesi
gereken başlıca hususlar şunlardır:
a) Ashab-ı Kehf'in Sayısı
Kur'ân-ı Kerîm'in Kehf Sûresinde, Ashâb-ı Kehf'in sayısı hakkındaki tartışmalara
yer verilmekte (Kehf, 18/22); köpekleriyle (Kıtmir) beraber dört veya altı olduklarına
dair yapılan tahminler, “Karanlığa taş atma” olarak nitelendirilmektedir. “Yedi
kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi” diyenler hakkında ise aynı ifade kullanılmadığı
için, bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de, âyet-i kerîmedeki, “De
ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir…”, ifadesi
bu konuda fikir yürütmenin de doğru bir sonuç vermeyeceğini ortaya koymaktadır.
Diğer bir âyette de, “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti.”
(Kehf, 18/13) buyrulması ise, kıssada asıl vurgulanmak istenen husûsun, onların
isimleri, sayıları ve memleketleri değil, bilhassa o sâlih kulların sâhip oldukları
nitelikleri, imanları, ihsan duygusu, hakka olan bağlılığı ve Allâh katında kıymetlerini
artıran gönül dünyaları olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan bunlara "Yedi
uyurlar” denmesi de doğru olmaz. Çünkü sayılarının yedi olduğu konusunda kesin bir
delil yoktur. Önemli olan bu kıssanın verdiği derslerdir.
b) Ashab-ı Kehf'in Bulunduğu Mekan
Kur'an-ı Kerim'de Ashab-ı Kehf kıssasında adı geçen mağaranın ve ülkenin
nerede olduğu açıkça bildirilmemiş, sadece özellikleri anlatılmıştır. Eğer bu konuda
dinî bir yarar ya da maslahat söz konusu olsaydı şüphesiz Yüce Allah ve Sevgili
Peygamberimiz onu bildirirdi. Bu nedenle sadece âyette mağarayla ilgili verilen
özelliklere bakarak, Ashab-ı Kehf'in zamanını ve bulunduğu mekanı kesin olarak
akılla bilebilmek mümkün değildir. Ayrıca bunu bilmek dini bir gereklilik de değildir.
Buna rağmen, Kur'an'da; “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun;
mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini
görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler….” (Kehf, 18/17) şeklinde
mağarayla ilgili verilen özelliklerden yola çıkarak yorumlar yapan ve tahminler
yürütenler de olmuştur. Birçok müfessir, Ashab-ı Kehf'in yeri ile ilgili görüş
bildirmiştir. Şüphesiz yer tespiti konusunda müfessirlerin yaşadıkları yerlerin ve
sahip oldukları birikimlerin etkisi olmuş, her müfessir kendine ulaşan bilgileri
aktardıktan sonra kendi yaşadığı yerleri öne çıkarmaya çalışmıştır. Bir.
çoğu önceki bilgileri tekrarlarken, bazıları, âyetlerdeki bilgiler ışığında muhtemel
yerleri tespit etmeye ve iddiaları değerlendirmeye çalışmıştır. Bildirilen yerler
arasında; İspanya, Kurtuba, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan Filistin,
Azerbaycan ve Doğu Türkistan'da Ashâb-ı Kehf'e ait olduğu ileri sürülen değişik
mağaralar vardır. Anadolu'da ise Efes, Tarsus ve Efsûs (Afşin), Lice başta olmak üzere
çeşitli yerler zikredilmektedir. Bu tür farklı değerlendirmelerin ise, çeşitli nedenleri.
198
olabilir; muhtemeldir ki, tarihi süreç içerisinde her sahih dinin böyle bir fütüvvet
/gençlik hareketi, dayanılmaz baskılar ve hicret olmuştur. Ya da böyle bir olayın
kahramanlarını herkes sahiplenmek istediğinden Yunus'un kabri gibi birden çok yerde
Ashabı Kehf makamları oluşturulmuştur.
Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı zaman ve mekân
hakkında açık bir nas bulunmadığına göre bunu kesin olarak bilebilmek mümkün
değildir. Kur'ân-ı Kerim'in takip ettiği metodu gereği, bu ve benzeri kıssalarda,
verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek
ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir. Kur'an'da, mağaradakilerin kaç kişi
oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi bilgilerden
ziyade, üzerinde düşünülmesi, ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkarılmıştır.
O halde bu olayın nerede meydana geldiği önemli değildir. Önemli olan bu Kur'anî
kıssanın Allah ve ahiret inancını kuvvetlendirmesi ve insanları buna davetidir.
Olayın muhtemelen M.S. 250 civarlarında, Romalıların Hz. İsa'ya inanan
Müslümanlara karşı dayanılmaz işkenceler uyguladıkları bir zamanda gerçekleştiğini
iddia edenler olmuştur.
Ashab-I Kehfin Mağarada Kalış Süresi
Ashab-ı Kehf'in mağarada kaldıkları süre, Kur'ân-ı Kerîm'de, “Onlar
mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” (Kehf, 18/25) şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime
göre ifadesi olmalıdır (6).
DİYARBAKIR VE ESHAB-I KEHF
Ashab-ı Kehf Mağarası (Foto. A. Yatkın)
199
Diyarbakır’da Eshab-ı Kehfle ilgili rivayetler
Kur'andaki "Kehif Suresi"nde sözü geçen mağaraların Diyarbakır'ın Dérkam
Köyü çevresindeki Rakim Dağı'nda olduğu öne sürülür. Buna ilişkin söylence yöre
halkınca şöyle anlatılır:
Dakyanus, Kakanus adlı birinin oğludur. Acem hükümdarları Kakanus'u,
hükümdar gömütlerini korumakla görevlendirir. Kakanus ölünce, yerini oğlu alır.
Babasından öğrendiği hükümdar gömütlerinden birini açar ve içindeki değerli eşyayı
alır. Acemistan'dan ayrılarak Fis Ovası'nda bir tepeye kent kurar, surlarla çevirir.
Adamlarıyla köyleri yağmalamaya başlar. Kısa sürede çevreye egemen olur.
Kendisi de halkı da putperesttir. Savaşçı ve zalim bir kişidir. Putlara tapmayanlara
zulmeder ve öldürür. Günün birinde, beyzadelerinden Yemliha, Mekselina, Misilina,
Mernus, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş adlı yedi kardeşin puta tapmanın yanlış
olduğunu, tek olan Tanrı'dan başkasına tapılamayacağını söylediklerini duyar.
Hemen, yakalanıp getirilmelerini buyurur. Bunu duyan kardeşler kaçıp, Rakim
Dağı'ndaki mağaralardan birine saklanır. Dakyanus'un askerleri bunların
saklandıkları yeri öğrenir. Mağarayı kuşatır. Bir bölümü de içeriyi arar. Yedi kardeş ve
köpekleri "Kıtmir", mağaradaki oyuğa saklanmıştır. Kendilerini koruması için
Tanrıya yakarırlar. Derken derin bir uykuya dalarlar. Mağarayı arayanlar bunları
göremez. O zaman Dakyanus açlıktan ölmeleri için mağaranın ağzına duvar ördürtür.
Günün birinde sürü sahiplerinden biri duvarı ve mağarayı görür. Ağıl yapmak için
duvarı yıkar. Uyuyanları görmez. Uyuyanlar bir süre sonra uyanır. Acıkmışlardır, en
büyük kardeş Yemliha'yı kente ekmek almaya gönderirler. Fırıncı, Yemliha'nın,
Dakyanus zamanından kalma parasını almaz. Aradan 309 yıl geçmiştir. Yemliha ve
kardeşleri başlarından geçenleri dönemin hükümdarına anlatır ve mağaraya dönüp
yeniden uykuya dalarlar: Yurt Ansiklopedisi, Sayfa 2321
Bu mağara Rakim Dağ'ındadır.
Acem hükümdarı, Kakanus adlı birisini hükümdar mezarlarına bekçi yapmış.
Kakanus ölünce bu göreve, oğlu Dakyanus gelmiş. Bekçi Dakyanus bir gün,
hükümdar mezarlarından birini açarak, içindeki değerli eşyaları almış ve oradan
kaçmış. Fis ovasında bir kent kurup, etrafını da surlarla çevirmiş. Zalim ve Putperest
bir hükümdar olmuş.
200
Bir gün yakınındaki beylerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernuş,
Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş'un kendisinden gizli olarak tek Tanrı inancını
yaydıklarını öğrenmiş. Onları yakalatmak için emir vermiş. Bu yedi dost oradan
kaçıp, Rakim Dağ'ındaki bu mağaraya sığınmışlar. Köpekleri Kıtmir ile beraber orada
uzun bir uykuya dalmışlar. Arkalarından onları yakalamak için gelenler, bu mağaraya
bakmışlar ama, onları görememişler. Dakyanus bu mağaranın ağzına duvar ördürmüş.
Yıllar sonra, bir sürü sahibi ağıl yaptırmak için, bu mağaranın ağzındaki duvarı
yıktırmış fakat, içeride uyuyanları o da görememiş. Üç yüz dokuz yıl uyuduktan
sonra, bu yedi dost uyanmışlar. Acıktıklarını anlayınca, içlerinden Yemliha'yı şehre
ekmek almaya göndermişler. Yemliha'nın Dakyanus döneminden kalma parasını
fırıncı almamış. Bunun üzerine, Yemliha başlarından geçenleri zamanın hükümdarına
anlatmış ve mağaralarına dönmüş. Yedi dost yeniden uykuya dalmışlar.
Eshab-ı Kehf mağarası, her yıl Mayıs ayında ziyaret edilir. Çünkü uyuyanların diğer
aylarda uyudukları, yalnız bir ay, Mayıs ayında uyanık kaldıkları sanılır. Bu nedenle,
başka zamanlarda rahatsız edilmezler.
Mağarada Kıtmir'in ayak izleri vardır. Ayrıca mağaranın bir duvarı da hep
nemlidir. Bununda uyuyanların terleri olduğu söylenir. Ziyaret sırasında dilek dilenir,
adak adanır (7).
Ashab-ı Kehfin Lice'de olduğuna dair deliller
1. Mağaranın durumunun Kur'andaki ifadelere (ipuçlarına uyuyor olması)
Mağaranın durumu, Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresi 17. ayette geçen: Resulüm
orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder;
batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece) onlar (güneş
ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)' şeklindeki
ifadelere tamamen uymaktadır.
2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması Yöre halkı
tarafından 'Deri Rakim' (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir kilisenin
kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu Bey bu
kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır.
3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı Mağaranın ağzında Dakyanus'un
ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır.
4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus'un hem şehir hem de kral olarak
alınması. Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessirve kabul gördüğü gibi hem Eshabı
Kahf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir.
Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice'deki Dakyanus Antik
kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi?
5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır.
Şevket Beysanoğlu Bey Fis adının aslında Efsus'tan bozma olduğunu belirtmektedir.
6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını taşı201
ması 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshabül Kehf Dağı olarak geçen Dağın adı, bu
tarihte Harita Genel müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve
İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1. Uluslararası Türk Folklor kongresine
bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap
haline getirilen “Eshab-ı Kehf'in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan Şevket
Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshabı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir.
7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim'tepesi olarak
geçmesi yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının
Eshab_ül kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir.
8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hâkimiyetinde
bulunması olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu
genel kabul görmüştür. Hristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254
yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus) döneminde yaşanmıştır.
Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani
egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin
Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır.
Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da Dakyanus kentinin
Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (1).
Mağarada1200 yıllarına ait Melik Adil'e ait kitabe
Kitabeyle ilgili yorum
Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr.
Hasan Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur'an-ı Kerimde bahsedilen mağaranın 7
kişiyi rahatlıkla içine alacak şekilde olduğunu ifade buyurulur. Ancak bu mağara
neden küçük denecek olunursa Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının
yıkılıp aşağıya Derkam köyüne düştüğünü, mağara unutulmasın diye S. Eyyubinin
kardeşi Melik Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini bu yazıda görüyoruz. Melik
Adil'in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hakimi olduklarını, Antaktaki minaredeki
202
yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını da tamir ederek buraya yazısını
bırakmıştır. Bu yazı Ashab-ı Kehfin Diyarbakır Lice'de oluşunun en önemli
belgesidir.
1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı Kardeşi Melik Adil 12001218 yılında bölge sorumlusu oldu.
1200 yılına ait maziye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerde eshabı kehf
belgeleri daha yenidir.
Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi'nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun
Saadeyn) çok ilginç bir cümle: "Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice'deki Ashab-ı
Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı).
Yani 1500 yıllarına ait bir belgeye de tarih kitaplarında rastlıyoruz.
Lice'de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi– Dakyanus harabesi
1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri
Etrafı surlarla çevrili olan ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma çağı
sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma çağına ait olduğu
söylenmektedir. Surları, Kent'e giriş kapısı, 3-4 metre yükseklikte sütunlar, sütun
başlıkları, kaideler, kentin doğusundaki tapınağın kemerli kapısı ve mihrabı,
Dakyanus'un sarayı olduğu söylenen büyükçe bir yapının duvar ve kemer kalıntısı, su
sarnıçları ve havuzları tespit edilebilen önemli mimari yapılardır. Bazı cadde ve
sokaklarının döşeme taşlarıyla düzenlenmiş olmasından da, kentin düzgün planlı
olduğu anlaşılmaktadır.
203
1939 yılında Diyarbakır Halkevi adına Dil-Edebiyat Komitesi olarak Lice ve
Hani'deki tarihi eserleri ve mağaraları inceleyen ekipten Kazım BAYKAL, Dakyanus
şehir kalıntılarını da gezmiş ve bu Kent ile ilgili gözlemlerini kaleme almış: "Hani'den
Lice'ye giden yolun tam ortasına doğru on beş km cenupta büyük bir mıntıkaya hakim
bir dağ var. Üstünde Dakyanus Kalesi ve Şehri mevcuttur. Bir Roma veya Selüsit
(Selökid yada Selevkos olsa gerek). Kasabası olduğu çok muntazam sütun ve
başlıkların planları sahrançlarından (su sarnıcı kastediliyor olmalı). anlaşılıyor.
Heyeti umumiyesi bir harabedir. Sütunları 3-4 metre uzunluğunda yarım metre
kutrundadır. Bu sütunlara göre Roma sitilli başlıklar ve kaideler var. Şark kenarında
Mabet kısmının kapısı cesim taşlarla yapılmış muntazam kemerli, mihrabı şarka
müteveccih, arkasında üzüm sıkıp şıra çıkarmaya mahhus (mahsus olmalı . .) oluklu
taş şaphane oyuntuları sıra ile dizilmiş yanlarında da muhtelif büyüklükte sarhıçlar
(sarnıçlar) var. Dağın üzerinde çevresinde büyük bir kale enkazı mevcuttur. Temelleri
sağlam kasaba muntazam planlı sokaklara ayrılmıştır. Evlerin dıvar (Duvar) yerleri de
muntazamdır (14).
Yencülüs Dağı
Yencülüs Dağı
İbn Esîr ise Ashab-ı Kehf hakkında şu malumatı vermektedir: Hıristiyanlık
bozulur. Krallar sefahate dalar. Hatta içlerinden Dakyanus isminde bir kral putperest
olur. Bu çok cebbar ve zalim bir insandır. Allah'ın birliğine inanan insanlara karşı imha
planını uygulamak ister. Bu düşünce ile ne kadar inanmış insan varsa istisnasız
hepsine işkence uygular. Saraya mensup yedi genç de iman edenlerdendir. Dakyanus
onları da öldürmek ister. Ancak saraya mensup oldukları için öldürmekten çekinir.
Onlar da Bencülüs (Anchilus) adıyla bilinen bir dağın mağaralarından birine
sığınırlar.(8).
204
Kuran tefsircilerinin en ünlülerinden biri olan Taberi, Tarih-ül Ümem isimli kitabında
Eshab-ı Kehf'in mağarasının bulunduğu dağın 'Bencilüs' olarak belirtmiş.
Yine tanınmış tefsircilerden Muhammed Emin bu dağın isminin Pencilüs
olduğunu belirtmiş (9).
Lice'de Eshab-ı Kehfin bulunduğu dağa halk arasında bu dağa Engul" denir.
"Engul", "Encülüs" isminin değişmiş halidir. Farazullah Silahshur'un 14 CD tutan
Ashab-ı Kehf belgeselini izleyenler bilirler. Burada da dağın ismi "Encülüs" olarak
adlandırılmıştır (10).
Meşhur tarihçi Abdüssettar Hayati Avşar'ın naklettikleri: Bingöl'e giderken
20 km ötede ise Yencülüs dağında Ashab-ı Kehf mağarası vardır ve kapısı Kur'anda
bahsedildiği üzere kuzeye bakar.
Abdüllatif Uçaman'ın isimli araştırıcı Yencülüs dağının orijinalinin Encülüs
olduğunu, Yencülüs kelimesinin Araplarca telaffuzdan dolayı kaynaklandığını ifade
eder. Kelimenin orijinalinin Angle=encıl yani melek kelimesinden kökenlendiğini
ifade eder. Dağın ismi de bu durumda melek dağıdır.. Halk arasında da buna yakın
terminoloji olup orada Engul çayı geçmektedir.
Kanaatim: Yencülüs dağının bulunduğu yere gittim. Bingö-Diyarbakır yolu
üzerinde Çeper kalesinin yanındadır. Eshab-ı kehf mağarası burasıdır. Derkam (Der-i
rakim=Rakim kilisesi)'daki mağara ise Ashab-ı rakimdir veya Eshab-ı Kehf'in
yaşadığı bölgedir.
Dakyanus
Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius
(Decianus) zamanında, yani MS. 250 civarında olduğunu belirtir. Muhatap ise zulüm
gören İsevilerdir.
Tanınmış Kur'an alimi Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus demektedir.
Müslüman tefsirciler bu yete Aphesus veya Apheos derken, ünlü tarihçi Gibbon'a göre
Ephesosdur (8) (9).
İmparator Decius'un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve
seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların
bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir
Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten
gelmektedir.
Lice'de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan
bozmadır. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur.
Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise RomaSasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik
kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır.
Hani'den, Lice'ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik
Kenti'nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma
Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı'na ait olduğu
söylenmektedir (10).
205
Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde'Yine Lice
kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek
cesim bir mağara olup iş bu mağara Daklyanos mağarası denmekle maruftur.
Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır (2/110).
Eshab-ı Kehf olayında Dakyanus isimli hükümdar baş rolde olduğundan
Eshab-ı Kehf mağarası olan yerde Dakyanus harabeleri de olmalıdır.
Dakyanus'a ait Kocaköy camiinde sütunlar
Diyarbakır-Lice ilçesinde 1952 yılı haritalarına göre Eshab-ı kehf
mağaraları ve Angül ifadesini görüyorsunuz
Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu genel
kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254
yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır.
Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani
egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik Kentinin
Roma döneminden kaldığı neredeyse % 100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır (1).
206
Lice MS.191-208 arası Romalılarda, MS. 208-226 arası Partlarda ve MS. 226 sonrası
Romalılarda kalmıştır (11).
Bu durumda İbnül Esir 'in İslam tarihi (1/310 ) 'nde Hz. İsa sonrası Roma
hükümdarlarına göz atalım ve Diyarbakır ilişkisine bakalım. Bu tarih kitabında
Antonius-Alexander-Dakyus (Decius)— Konstantin isimlerini görüyoruz.
Bu hükümdarların spesifik olarak Diyarbakır ilişkisini gözlüyoruz (12).
Eshabı Kekfin kendi bölgesinde olduğunu söyleyenler için
a) Efsus(Fis) ovasını bünyesinde bulundurması ve burada tarihi bir şehir
göstermesi.
b) Dakyanus'la ilgili mekansal verileri göstermesi.
c) Olayın olduğu Rakim tepesi gibi bir mekanı göstermesi.
d) İlgili hükümdarın kendi şehirleriyle ilişkisini göstermesi zaruridir.
Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Lice'deki Dakyanus da Roma
eseridir.(12).
Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf'in genel
kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir.
Decius (Decianus), Neron'la birlikte Hıristiyanlara en çok zulmeden Roma
imparatoru olarak bilinir. İktidarda bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında
yaşayan herkesin Roma tanrılarına kurban adamalarını zorunlu kılan bir kanun
çıkarmıştır. Herkes bu putlara kurban adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir
onay belgesi almak ve devlet görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştu. Karara
uymayanlar için de idam cezası uygulanmıştı. Hıristiyan kaynakları, bu dönemde
Hıristiyanların önemli bir bölümünün “şehirden şehire” kaçarak ya da gizli
sığınaklara giderek bu putperest ibadetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashâb-ı Kehf,
büyük olasılıkla bu İsevilerin içinden bir gruptur.
Kuzeybatı Anadolu'da bulunan Roma Valisi Piliniyus' un (MS. 69-113)
İmparator Trayanus'a yazdığı mektupta “İmparatorun heykeline tapınmadıkları için
cezalandırılan “Mesihçiler” den (Hıristiyanlardan) bahsedilir. Bu mektup, o dönemde
İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli belgelerden birisidir. İmparator Decius'un
adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir.
Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye
ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre
bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten gelmektedir.
Ünlü tarihçi Gibbon da yedi Hıristiyan gence işkence yaparak mağaraya
sığınmaya zorlayan kişinin İmparator Decius olduğunu söyler. Gençlerin uzun
uykularından uyandıkları dönemin imparatorunun adı ise Müslüman araştırmacılara
göre Tezusius, Gibbon'a göreyse II. Theodosius'tur. Bu imparator, Roma
İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra MS. 408-450 yıllarında tahtta
bulunuyordu (7).
207
Fis=Efsus ovası
Batı kaynaklarında şehrin ismi hep Ephesus olarak geçer. 1926' da Avusturya
Arkeoloji Enstitüsü tarafından bölgede yapılan kazılardan sonra Panayırdağı' nın
doğu yamacında bulunan kalıntıların V. yüzyılın ortalarında (II. Theodosius dönemi)
onlar adına yapılan bazilikaya ait olduğu ileri sürülmüştür. Ancak Hıristiyanlık'ta yedi
uyurlara nisbet edilen başka yerler de vardır.
Doğu kaynaklarının bir kısmında ise şehrin ismi Efsus olarak geçer (8).
Efes: Hristiyanların en çok üzerinde durduğu yerlerin başında gelir. Onlara göre Efes,
Ashab-ı Kehf'in yaşadığı varsayılan "Efsus" kelimesinden gelmekte ve bu şehrin
kalıntıları ise bugünkü "Efes Antik Kenti" olarak bilinmektedir. Müslümanlar buna
pek itibar etmezler. Nitekim Kehf Suresi'nin 17. ayetinden çıkan sonuca göre;
mağaranın girişinin kuzeye bakması gerekirken, buradaki mağaranın girişi doğuya
bakar (10).
Yukarıda belirtilen kaynakları Diyarbakır Lice açısından ele alalım.Efsus
denilen bölgeden behsedilmektedir. Lice 'de buna karşılık Fis ovası vardır. Fis,
Efsus'dan bozmadır. Burada tarhi şehir olarak Yine ilgili hükümdarı da çağrıştıran
Dakyanus harabesi mevcuttur.
Ayrıca ilgili mağaranın mekanı olarak o mekanda Rakim tepesi de Lice'de
bulunmaktadır (13).
Fis harabesi
Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (s. 359) Licenin on sekiz
kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine
kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekirdeki mağaranın adı
da Fistir.
Fis (Efsus) ovasına bakış
208
Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı
eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir?. Sert taşlarla kurulmuş olan eski Fis
şehrinin hala bir çok enkazı kalmıştır. Yalnız dört muazzam taştan vücuda getirilmiş
büyük kapılar, sütunlar, sütun başlıkları, kemer meydandadır. Bu harabenin şimalinde
bulunan Mele köyü harab bir kale üserine kurulmuştur. Fis harabelerine pek yakın bir
yerde bulunan mağaranın ashabıkehfe ait olduğu rivayet edilir.
Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım
Dakyanus'un sağ ve sol tarafında oturan vezirlerin çocukları olan gençler,
putperestliğe ve Kral'ın yaptıklarına karşı çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri
huzuruna getirterek kendisine ve putlara secde etmelerini istedi ve bunu kabul
etmeyince onlara, kendisinin Ninova'dan (Musul) dönünceye kadar bir süre verdi.
Şayet seferden döndükten sonra gençler, putlara secde etmezlerse onları
katlettireceğini söyledi. Dakyanus ashab-ı kehf gençlerine düşünmeleri ve
söylediklerine uymaları için kısa mühlet vererek Ninova (Musul) şehrine birkaç gün
içinde gidip geldi. Efsus şehri Eskişehir veya Mersin civarında olsaydı Dakyanus'un
birkaç günde Ninova'ya gidip gelmesi mümkün değildi (2).
Bu ancak Diyarbakır olabilir Diyarbakır'la Musul (Ninova) sürekli alışveriş
içindedir. Buraya iptidai bir sal olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır.
Bu basit salla Diyarbakır –Musul arası yolculuk süresi 3 gündür. Keleklerle saatte 5
km yol alınmaktadır. Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (3). Karayolu ile ise
tarihçilere göre (İstahri ve Ebu'l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür (4).
Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshabı kehf
sakinlerinin isimlerini dünyada 34'de yerde olduğu ifade edilen yerlerde
görüyoruz. Eshabı kehfin köpeğinin ismi olan Kıtmir'i sadece Diyarbakır'da
görmekteyiz.
Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice'de Ashab-ı Kehf
mağaraları vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf'e sahip çıkılmaktadır. Ancak
Dünyada Lice ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir
köpek ismi olan Kıtmiri çocuklarına koymamaktadır.
Eshab-ı Kehfin Diyarbakır'da olduğuna dair önemli bir delil Hani ve Lice 'de
Yemlihan ismini sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır'da
önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz.
Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da
görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice'de nüfus md kayıtlarına göre
Yemlihan 168, köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11 Kıtmir ismini
görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hakim olduğunu
yansıtır.
Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy'de
telefon rehberinde 2 Kıtmir ismin görüyoruz (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi. s:
239).
209
Lice ilçesinde Eshabı Kehf'le ilgili 1863 yılına ait bir belge.
1861-63 İngiltere'nin Diyarbakır konsolosu J.G. Taylor, Diyarbakır Lice
ilçesini ziyaret eder.
Anıları şu şekildedir.:
Hani'nin güneydoğusunda Lice'yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ
silsilesinin tepesindeki(İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes kelimesinin
bozulmuş şekli) Daknaos (Dakyanus) kalıntılarına gelir.
Kalıntılar, eski Fes şehrine yani Procopious'un bahsettiği Phison'a (Roma
Bizans dönemi Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi
ise Fes, Afis, Affision'dur (Lice'ye bağlı Ziyaret köyü).
Köy halkı arasındaki inanışa göre,bu kalıntılar ile bunların hemen yanında yer
alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf'e aittir (5).
Resmi devlet kayıtları ve Diyarbakır eshab-ı Kehf
Diyarbakır valilik resmi kayıtları da Eshab-ı Kehf'in Lice'de olduğunu ifade
eder: Resmi valilik kaynakları da Eshab-ı Kehf'in Lice'de olduğunu ifade eder. 1967
yılı valilik yıllığında bunu görürüz.Eski devlet kayıtlarında da bu husus
vurgulanmaktadır. (1967 yılı Diyarbakır valiliği Diyarbakır il yıllığında (s: 33).
1973 yılı İl yıllığına göz atalım: Rakim dağ eteklerinde Derkam köyünde
Eshab-ı Kehf mağarası vardır. Dakyanus'a 20 km. ötededir.Mağaranın ağzı kuzeye
bakmaktadır. Kur'an-ı Kerimde zikredildiği gibi güneş doğarken ve batarken ancak
kapısını sıyırıp geçmektedir.Mağaranın civarında bir kilise kalıntısı var. Sonraları
buraya köy kurulmuş. Der-i Rakim (Rakim kilisesi) ismini buradan alıyor. Zamanla
kilisenin tümü yıktırılmış,yerine cami yapılmış. (50. yılında Diyarbakır. 1973 İl
Yıllığı. s: 297).
Benzeri ifadeleri 1936 yılında basılmış Basri Konyar'ın Diyarbekir yıllığında
da (s: 359) görebiliriz.
Resmi devlet belgesi olan tarihi (1869) Diyarbakır salnamelerinde'Yine Lice
kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek
cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur.
Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır. (2/110)Diyarbakır salnameleri.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb. 1999. 9.
Dicle ilçesi sınırları içinde kalan dağlara Piran dağları denir.Hani ve Lice
yörelerinden güneye doğru Sarım çayına değin, Koz, Cirbir, Lis ve Adem dağları
uzanır. Kuç, Sagur ve Mızak dağları ikinci sırayı; Bebek, Eshabı kehf, Zırıht ve Cun
dağları üçüncü sırayı oluşturur.Dördüncü sıra ise Piraziz, Nerip, Dakyanus ve
Derhazan dağlarıdır (14).
1967-1973 Diyarbakır il yıllığında Diyarbakır dağları şöyle tanımlanır:
Üçüncü sıradağında ise Bebeğ (1500 m), Eshab-ı Kehf (1566 m) dağları kay210
da değer Dördüncü grup sıradağı ise Piraziz (1550 m), Dakyanus (1110 m) dağlarını
ihtiva eder, denmektedir.
Derkam köyü kuzeyindeki 1516 rakımlı dağ Harita genel müdürlüğü
paftalarında Eshab-ı Kehf dağı olarak gözükmektedir (13).
1952 yılına ait Harita genel müdürlüğüne ait haritada aşağıda Eshab-ı Kehf
Dağları ve Eshab-ı kehf mağaraları ismi geçmektedir. Yeni haritalarda buna İnce
burun dağları denmektedir. Derkam (Deyr-i rakim=Rakim kilisesi) ismi ise Duru
olarak değiştirilmiştir.
Buradaki rakim kelimesi de Kehf süresinde geçen kelimedir.
211
Eshab-ı kehf ziyaretçileri
Diyarbakır- Lice'de Eshab-ı Kehfi Ziyarete Gidenler
Eshab-ı Kehf (Resim Ş.Diken)
212
KAYNAKLAR
1. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002.. s.176
2. Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s. 272
3. Orhan Avcı. Irak'ta Türk Ordusu. Vadi yay. İst. 2004. s. 84-85
4.Doç. Dr. Cem Zorlu. İlk İslam coğrafyacılarına göre Diyarbakır1.
Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 20–22 Mayıs 2004.
Diyarbakır. 2004. s. 854
5. Zekai Erdal. Taylor'a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice
Sempozumu Bildirileri. Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay.2012.s.117
6. Dr. Muhlis Akar. Kur'an'da Ashab-I Kehf.1. Nebiler, Sahabiler, Azizler,
Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2010
7. Muhsine Helimoğlu YAVUZ; Diyarbakır Efsaneleri, Syf 189-190
8. Yrd. Doç. Dr. Refiye şenesen. Pagandan Hıristiyanlık ve Müslümanlığa Bir
İnanç Merkezi: Çukurova Ün. Türkoloji araştırma merkezi
9. Harun Yahya Kavimlerin Helaki. 8. Baskı. İst. 2006.s.138,.
10. Hamza aksal Ashab-ı Kehf nerede?. Mizgin derg.sayt.15
11. Abdülkerim Balta:Lice Tarihi. Zeki Dilek(ed) Lice. s: 34
12. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Tarihi.1/103,104,110,146
13. Şevket Beysanoğlu: Eshab-ı Kehf'in yeri.23-30 Haziran.1975.I.Uluslararası
Türk Folklor kongresi.İstanbul). c. 4. s.41-45
14. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 44
15. http:Liceliler.sitemynet.com
16. Eshabı kehf ve Lice
213
HANİ'Lİ MUTASAVVIFLAR VE MÜMTAZ ŞAHSİYETLER
Murat ÖZAYDIN*
Bir milletin geleceğinden emin olabilmesi, ilmî ve fikrî yönden gelişmesi,
geçmişteki kültür mirasını çok iyi bilmesine ve benimsemesine bağlıdır. Bu kültür
mirasının temel taşları da yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdir. Biz bu tarihe mal olmuş
büyük insanları takdir etmeyip, yeni kuşaklara aktarmadığımız takdirde, onlar
kendilerine başka kültürlerin ürünü olan şahsiyetleri örnek alacak, dolayısıyla bir
kültürel yozlaşma ortaya çıkacaktır. Bu sebeple İslâm âlemi, yetiştirdiği bu büyük
şahsiyetleri iyi tanımak ve onların kristalleşmiş fikir ve davranışlarını örnek almak
durumundadır.
Unutulmamalıdır ki büyük insanlar, çevresindeki manevî atmosferi
aydınlatan billurlaşmış avizeler gibidirler. Onların manevî gücünün ışıkları, sonradan
gelen nesilleri aydınlatmaya devam eder. Mensubu oldukları milleti sonsuzlaştıran bu
şahsiyetler, yalnızca kendi asırlarındaki insanları değil, sonradan gelecek olan
kuşakları da etkileyerek yüceltirler. Onların yüksek fikirleri, yaptıkları işler ve ilmî
çalışmaları insanlığa ve ümmete bırakılan mirasların en şereflisi ve en ihtişamlısıdır.
Onlar geçmişle bugünü birbirine bağlamakta, geleceğin daha iyi olmasına yardım
etmektedirler. Bazen bir mutasavvıfın veya ilim adamının bir tek fikri bile insanlığın
hafızasında yüzyıllarca kalır ve sonunda da o milletin günlük hayatlarına girer. Çağlar
boyu yaşayacak olan bu şahsiyetler ve fikirler, hatiften gelen bir ses gibi yüzyıllarca
devam ederler.
Birer lider olan bölgedeki bu nâdide şahsiyetler, her bakımdan halkın
seviyesine inmiş, halkın içinde halktan bir fert olarak onlara önderlik etmiş, yol
göstermiş, toplum fertlerini kaynaştırmış, gerçek anlamda denge unsuru olup, nazım
rol oynamışlardır.
Günümüze gelindiğinde bugün, yerleri kolay kolay doldurulamayan
böylesine seçkin, güzîde insanların bırakmış oldukları boşluk, kendini açık bir şekilde
hissettirmektedir. Günümüzde bölgede azda olsa bu seçkin insanların soyları devam
etmektedir. Ancak, bunların eskisi gibi, tesir sahaları fazla olmayıp, bazı nedenlerle
sınırlıdır. Bu yüzden, ecdadları gibi nazım rol oynama ve denge unsuru olup, asayişi
sağlama ve toplumu yönlendirme konusunda başarılı olamamaktadırlar.
Sosyal kurumların en önemlilerinde biride dindir. Toplum hayatının
düzenlenmesinde, fertlerin ahlak anlayışında dünya ve ahİret sorunlarının
aydınlatılmasında din önemli bir nedendir. Din, doğru ile yanlış arasında ayırım yapan
ve hayatın nihai meselelerine cevap hazırlayan kuvvete olan inançtır. Camiî, ortaklaşa
bir iman ve inanç etrafında müminlerin toplandığı ve ibadet ettiği yerdir. Sosyolojik
açıdan din, kültürün bir kısmı olup genellikle aile, eğitim, ekonomi vb. gibi belli başlı
*Yrd. Doç. Dr.
214
kurumlar içinde yer almaktadır. Dolayısıyla ekonomik davranış, aile düzeni, dinî
törenler ve siyasi hedefler iç içe girmiş sayılır. Dinî inançlar, büyük ölçüde "iyilikkötülük" "sevap-günah" sembolleriyle ilgili oldukları için birey davranışının
nedenlerini araştırmada önemli aydınlatıcı görevler taşır. Diyarbakır ve ilçelerinin
toplumsal ve kültürel yapısında dinin etkisi hala mevcuttur. Toplumdaki manevi
kültür, maddi kültüre oranla daha yavaş değişmektedir. Geleneksel toplumun
kurumları olan türbeler ve ziyaretgahlar varlıklarını günümüzde de korumaktadırlar.
İl ve ilçelerde çok miktarda türbe ve ziyaretgah bulunmaktadır.
Sayısız gönül ehli yetiştiren Diyarbakır, tarihten günümüze büyük tasavvuf
merkezlerinden biri olarak gelmiştir. Diyarbakır'da zühd ve takva hayatı, diğer bir
deyimle tasavvufi hayat İslam tarihinin ilk dönemlerinde başlar. Çünkü Diyarbakır,
sahabe Hz. Ömer devrinde h. 639 yılında fethedilerek İslam'la şereflenen ender
şehirlerden biridir. Diyarbakır'a manevi havayı solutan, öncelikle burada yatan
ashaptır. Diyarbakır'daki bu manevi envanterin bir yansıması olarak Diyarbakır
merkez ve ilçeleri birer ilim ve kültür merkezi konumundadırlar. Biz, burada sırasıyla
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde yer alan Türbeler, ziyaretgahlar ve tasavvufi şahsiyetleri
zikrederek bir katkıda bulunmayı ilke edindik. Diyarbakır ve çevresi, evliyâ ve ârifler
yatağı, bilgin ve ulemâ otağıdır. Diyarbakır ve çevresinde yetişmiş olan Allah
dostlarını, şöhrete ulaşan güzîdeleri, Tasavvuf, Edebiyat ve ilim hayranları için, ilmî
bir araştırma konusu yapmak, bu nadide şahsiyetleri ilim dünyasına ve toplumun
istifadesine kazandırmak, özellikle de ilgilenenlerin dikkatine sunmaktır.
Seyyid Caferi Tayyar Türbesi
Türbe, Zirve mahallesindedir. Türbede bulunan zatla ilgili olarak iki rivayet
anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'ın torunu olan bir zatın yattığı
şeklindedir. Diğeri ise, Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe
bazı ifadelere göre Emevî eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa
tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin
müştemilatında H. 372/M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk, türbeyi türbede
yatanzatı Sahâbî ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte, Kur'an-ı Kerim
okuyup dua etmektedir. Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı
inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğü!nün yaptığı türbenin
temizliğini mescit görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 5000
civarındadır. Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi
konaklama türünden uğrak yerleri de “makam” olarak önem taşımaktadır.
Seyyid Bedrettin Türbesi
Türbe, Dereli Mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız
birisi erkek üç kardeşinin yattığını ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin
kimin zamanında ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbe havlu türünde eşyalar
ve müştemilatında bahçesi ile bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin "in veli bir kimse
olduğu inancı vardır. Ziyaretçiler Kuran-ı Kerim okur dualar yaparlar. Halk arasında
215
Seyyid Bedrettin'in çok heybetli olduğu söylenir.
Bakımını çevre halkının yaptığı türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 3- 4 bin
civarındadır. Yaşlılarla yaptığımız görüşmede bazıları dışarıda olan mezarın Seyyid
Bedrettin'e ait olduğunu söylemektedirler. Halk, Buraya ziyaret için sabah erken
saatlerde güneş doğmadan önce yedi gün üst üste gidip, Dileklerinin kabul olması için
dua eder. Halk arasında bu türbenin üzerinde ışık yandığını söylenilir.
Seyyid Ali Türbesi
Türbe, Dereli Mahallesinde bulunmaktadır. Türbede bulunan zatla ilgili
olarak anlatılan rivayete göre Bu zatın orta doğudan geldiğini burada halkı irşada
davet ettiğini veli bir kişi olduğuna inanılır. Bu türbe, Şeyh Ahmet tarafından
yapıldığını rivayet edilir. Türbenin kapısında 1297 hicri tarih 1871 Miladi tarihi denk
gelmektedir. Bu tarihin doğum tarihi mi? Ölüm tarihi mi? olduğu bilinmiyor.
Perşembe günleri halk, türbeyi ziyaret edip dua edip dileklerde bulunur.
Şeyh Ahmet Türbesi
Dereli Mahallesinde bulunan türbe, mezarlığın içindedir. Halk tarafından
buraya buraya "KÜBA" denmektedir. Bayramlarda ve Perşembe öğleden sonra
üzerine gidip Yâsin okuyup dua ederler. Halk arasında sevilen sayılan veli bir kişi
olduğuna inanılır. Seyit Ali türbesini yapan da Şeyh Ahmet'tir. Bu türbede Şeyh
Ahmet'le beraber 4 kişinin mezarı bulunmaktadır. Bunlar oğulları ve torunlarıdır.
Halk, Şeyh Ahmed'in keramet sahibi veli bir zat olduğunu anlatır. Şeyhin bir
kerametini şöyle anlatılır; Hani' de büyük bir yangın çıkar, kimse yangını söndüremez
şeyhe müracaat edilir ve şeyhin dua okuyarak ateşi söndürerek Hani'yi büyük bir
yangından kurtarır. Bu menkıbeye paralel olarak hastalar, çocukları olmayanlar, vb.
durumlarda insanlar bu ziyarete gelip dualar ederek dileklerde bulunurlar.
Şeyh Maksut Ziyaretİ
İlçenin Güneydoğusunda yer almaktadır. Halk arasında buraya "Dımıştad"
denmektedir. Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına
koştuğuna inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik
amaçlı da gidilmektedir. Kurban adayanlar burada kurbanlarını keserek ziyarete gelen
insanlara dağıtıp bitlikte yerler. Yılda binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.
Bu zatla ilgili herhangi bir yazılı metin yoktur.
Pir Aziz Ziyareti
Nerip-Ağan köyü' nün kuzey istikametinde bir saat yayan uzaklıktadır.
Ulaşım olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar. Burada yatan zatla ilgili
söylenenler şunlardır; İslam fethî sırasında şehit düşen birisidir. Perşembeyi cumaya
bağlayan gecede üzerinde ışıkların yandığı söylenilmektedir. Çocuğu olmayanlar,
hastaları olan vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret edilir. Halk nezdinde yüce ulvî bir
kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır. Nerip'te "Abdülaziz" ismini
çocuklarına koymada bu velî kişinin etkisi vardır.
216
Şeyh Muhammed Mehdi Askerî
Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin Leşkeriyan Köyü'nün karşısındaki
tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır. Hani'ye daha yakındır.türbe'de
bir sancak vardır, ancak yıpranmış ve harab olmuştur.
Hacı Mahni Ziyareti: Nerip ağan köyünün batı tarafına düşmekte olan bir
ziyarettir. Halk arasında meşhur bir zattır. Mübarek günlerde ziyaret edilir.
Deyduban Ziyareti: Nerip Ağan köyünün Güney tarafına düşmekte olan bir
ziyarettir. Halk arasında meşhur bir zattır. Mübarek günlerde ziyaret edilir.
Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde olan bu ziyaret, özellikle Mayıs
ayında halk tarafından ziyaret edilir ve geleneksel oyun olan "KAMÇI" oyunu
oynanır.
Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepenin
üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi
alemde felaket ve belalardan koruduğuna inanılmaktadır.
Eshâb-ı Kehf
Eshab-ı Kehf olayı kısaca Yüce Allah'a iman etmiş gençlerin zalim ve put
peres krala baş kaldırışı olduğundan hıristiyan ve müslüman müminlerinin büyük
ilgisiyle karşılanmıştır. Bir çok bölgede insanlar Eshab-ı Kehf olayının kendi
bölgelerinde yaşadığını söylemişler ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atarak
iddialarını ispat etmeye çalışmışlardır. Lice ilçesinin 15 km. güneybatısında bulunan
Derkam (Durum) köyünün kuzeyindeki Rakım dağında (İnce Burun dağında)
bulunmaktadır.
Bununla birlikte yöre halkı her yıl Mayıs ayının 1-15. günlerinde buradaki
mağaraya ziyarete gelip kurban keserler.
Eshâb-ı Kehf Mağarası
Kuran-ı Kerim'de bir sureye adını veren bu mağara, Müslüman ve
Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Eshab-ı Kehf Mağarası'nın öyküsü oldukça
etkileyicidir; Çok tanrılı dönemde, tek tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten
kaçan Hıristiyan dinine mensup yedi genç (Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş,
Sazenuş, Debrenuş ve Kefeştetayuş), köpekleri Kıtmir ile birlikte bu mağaraya
saklanmışlar. Mucizevi bir şekilde taş kesilip 309 yıl uykuya dalan bu dindar kişiler,
uyandıklarında her şeyin çok farklı olduğunu görmüşler. İçlerinden birisi yiyecek
almak için kente gider ve yakalanır. Yakalayan onunla birlikte mağaraya geldiğinde
yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir. Bu nedenle burası
"yedi uyurlar mağarası" olarak da adlandırılır.
Hani'li Şeyh Salih Bey
Osmanlı döneminde ilmi, akademik çalışmalarla meşgul olmuş, uzun yıllar
bölgede müftülük yapmıştır.
217
Peygamberimiz (s.a.v.)'in amcası Hz. Abbas'ın soyundan gelen asilzade bir
aileye mensup olan Salih Bey'e Hanii'nin 1868-69 yıllarında dünyaya geldiği tahmin
edilmektedir.
Salih Bey'in babası Said Bey'dir. Said Bey, M. Salih Bey 6-7 yaşlarındayken
vefat etmiş, anne tarafından dedesi olan Şeyh Ahmet onun yetişmesi ve eğitimiyle
ilgilenmiştir.
Henüz çocuk olan Salih Bey, babasının naaşı üzerinde gözyaşı dökerken
dedesi Şeyh Ahmet yanına gelerek “Ağlama Salih'im ağlama, eğer Allah dilerse nasıl
ki Mısır kılıçları kılıçlar arasında meşhurdur, benim Salih'im de mahşer gününde
mirler arasında meşhur olacaktır.” der.
Şeyh Ahmet, torunu Salih Bey'in eğitimi için oğlu Şeyh Maruf'a “oğlum Salih
için bir elifba hazırla” der. Bu şekilde Salih Bey İslami eğitiminin tümünü dayısı Şeyh
Maruf'un yanında tamamlayıp, saygın bir âlim olur.
Salih Bey'in Müftülük Yılları
Molla Salih Bey, Osmanlı döneminde yıllarca bölgede müftülük (kadılık)
görevinde bulunmuştur. Ergani'de uzun yıllar müftülük yapmış, daha sonra Maden'de
bu vazifeye devam etmiş, bu sırada Cumhuriyet ilan edilince görevinden istifa etmiştir.
Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211)
218
Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211)
Seyid Caferi Tayyar Cami ve Türbesi
219
Seyid Caferi Tayyar Cami ve Türbesi
Hani'li Şeyh Abdullah Hatipoğlu
Şeyh Abdullah h. 1325 yılında Diyarbakır'ın Hani ilçesinde dünya'ya
gelmiştir. Alim, hatib bir zat olan Ali Efendi'nin oğludur. Dedesi alim ve veli bir zat
olan, aynı zamanda da Hani kadılığı yapmış olan Sa'dullah Efendi'dir. Sa'dullah
Efendi'nin babası Molla Ömer Efendi onun babası da Molla Ahmet Efendi'dir.
Şeceresini kısaca zikrettiğimiz bu aile hakkında bu bilgileri ulaşmaktayız.
Yezid b. Muaviye döneminde üç kardeşten müteşekkil olan bu aile zülüm ve
işkenceden kaçarak, biri Suriye'de kalmış, ikincisi Mardin'in Avera ilçesine gelmiş,
220
üçüncüsü de Diyarbakır'ın Hani ilçesine bağlı eski adıyla Neribi Ağan, yeni adıyla
Kurucular Köyüne yerleşmiştir. Bu zatın torunlarından olan ve aynı zamanda salih,
alim ve veli bir zat olan Molla Bayram Efendi'nin türbesi bu beldede'dir.
Şeyh Abdullah Efendi, tasavvufi amelini Mardin'e bağlı İdo Köyünde bir
Rufâi şeyhi İzzettin Efendi'nin yanında yapmış ve başarılı bir eğitim sürecinden sonra
1948 yılında bu zattan hilafet almıştır.
Şeyh Abdullah Efendi, iyi bir molla olduğundan aynı zamanda Hani'de
imamlık mesleğini de icra etmekteydi, 18 yıl boyunca meccalen yürüttüğü bu
mukaddes imamlık vazifesini sonradan meydana gelen birtakım siyasi durumlar
sebebiyle resmi kadroya geçerek 27 yıl boyunca bu mukaddes vazifeyi başarıyla icra
etmiştir. Bu vaziyeyi ifa ettiği süre boyunca yedi defa Hacc'a gitmiştir.
Şeyh Abdullah Efendi'nin Hac ziyareti esnasında sergilemiş olduğu şu
hassasiyetleri oldukça dikkat çekicidir: Şeyh Abdullah, şafak sökmeden abdest alır,
Mescid'i Haram'a gider, süreki ibadet ve zikirle meşgul olur ve yatsı namazından
sonra kalığı yere dönerdi. Günde defa yemek yer, bir dilim ekmek, bir domates veya
salatalık yer, bir bardakta çay içerdi.
Şeyh Abdullah Efendi, devamlı talebeleriyle uğraşır, onların her türlü
sorunlarıyla birebir ilgilenir, boş bir zamanı olduğunda da onu sürekli ibadetle
geçirerek “ya ilim ya ibadet” derdi.
Şeyh Abdullah Efendi, oldukça münzevi bir hayat yaşamıştır. Haftada iki gün
olmak üzere Salı ve Cuma akşamları iki defa hatme düzenlerdi. Ancak hastalığı
sebebiyle ömrünün son demlerinde bu uygulamayı terk etmiştir.
Şeyh Abdullah Efendi, yapmış olduğu evlilikten 4'ü erkek, 2'si kız olmak
üzere 6 evlat sahibi olmuştur.
Şeyh Abdullah Efendi'in vefatı sırasında anlatılan şu menkıbe çok ibret verici
ve dikkat çekicidir: Abdullah Efendi'nin son hastalığında doktor çağırılır, doktor gelip
muayene ederek ilaç yazar, ilaçlar hemen temin edilip getirilerek şeyhin hemen
kullanması istenir, ancak Şeyh Abdullah Efendi: “Kullanmam” der. Kendisine
kullanması için çok ısrar edilir. Bu ısrarlar karşısında şeyh, şu ibretlik soruyu sorar:
“Ölüme karşı bir gücünüz var mı?” der. Odadakiler “Hâşâ” şeyhim derler, bunun
üzerine şeyh Abdullah “O zaman benden vazgeçin” der.
.
Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Şeyh Abdullah Efendi 14 Şubat 1987
yılında yatsı namazından sonra Diyarbakır Fiskayasındaki evinde vefat eder ve ertesi
gün büyük bir cemaatle, Mardinkapı Asri mezarlığına defnedilir.
.
Şeyh Ahmet Hilmi Efendi
Aslen Seyyid olan Ahmet Efendi 1915 yılında Diyarbakır'a bağlı Hani
ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Reşat'tır. Şeyh Ahmet ilim tahsilini,
Silvanlı Seyda Molla Yahya Ferhandi'nin yanında yaparak, tahsil sonunda ilim
icâzesini de yine bu zattan almıştır.
221
Şeyh Ahmet tasavvufi terbiyesini, Mardin'in İdo köyünden Şeyh İzzettin
Efendi'nin yanında tamamlayarak hilafet makamına ulaşmıştır. Meşreb itibariyle
Rufâi'dir.
Şeyh Ahmet Efendi, üç evlilik yapmış, birinci evliliğinden iki kızı ve üçüncü
evliliğinden üç oğlu olmuştur. İkinci evliliğinden çocuğu olmamıştır.
Şeyh Ahmet Efendi, kitap okumayı sevdiğinden, sıklıkla Risâle-i Nûr okur
ve buradan etrafındakilere malumat verirmiş. Aynı zamanda Üstad hazretleriyle de
tanışma şerefine nail olmuş ve onun sohbet halkasından istifade etmiştir.
Şeyh Ahmet Efendi, tasavvufi yaşantısının bir nişanesi olarak, yaşamı
boyunca tesbihini elinden hiç eksik etmemiş, daima murâkebe halinde ve sürekli
zikirle meşgul olmuştur.
Şeyh Ahmet Efendi, şeyh Said hareketinin ardından yasaklanan medrese
eğitiminden sonra, tarihi seyir içerisinde medrese eğitimini tekrar hayata geçirerek
Hani'de ilk medreseyi kendisi kurmuştur.
Rufâi mensubu olan Şeyh Ahmet Efendi tarikatını yaymak için büyük çaba
göstermiş, müridlerine sevdirmiş, çevre köylere ve yakın beldelere ulaşan
müritleriyle icraatlarını sergilemiş ve 1979 yılında Hakk'a yürümüştür.
Şeyh Sa'dullah el-Hâtibî Efendi
Hani'li olan Sa'dullah Efendi hakkında fazla malumat olmadğından kısaca
şubilgilere ulaşmış bulunmaktayız:
.
Şeyh Sa'dullah Efendi, Mardin'in İdo Köyünden Şeyh İzzettin Efendi'nin
babası Şeyh Ramazan Efendi'den hem ilim, hem de tarikat icazesi almıştır. Meşhur bir
Rufâi şeyhidir.
Şeyh Sa'dullah Efendi, kendini her alanda ikmal etmiş ve yetiştirmiş
mükemmel bir alimdi, bu sebeple müridlerinin çoğu, kendisinden her alanda istifade
temek isteyen alimlerden oluşmaktaydı.
Şeyh Sa'dullah Efendi, bir defa evlenmiş ve bu evlilikten ikir kız ve bir erkek
çocuğu dünyaya gelmiş, ancak erkek evladı küçük yaşta vefat etmiştir.
Şeyh Sa'dullah Efendi ile ilgili şu kısa menkıbe zikredilir: birgün yaşadıkları
yerde büyük bir olay meydana gelir, herkes büyük sıkıntı yaşamaktadır, can
güvenlikleri tehlikeye girmiştir bu durumda şeyh'e müraccat edilir, durumdan
muhafaza için şeyh Sa'dullah Efendi büyük bir küme ateş yakar ve müritleriyle
birlikte bu ateşin içine girerler ve hepsi bir zarar görmeden musibetten kurtulur.
Şeyh Sa'dullah Efendi'nin bıraktığı bir halifesi ve yazılı bir eseri
bulunmamaktadır. Şeyh Sa'dullah Efendi, 1914 yılında meydana gelen Rus harbine
tüm müridleriyle birlikte iştirak etmiş, canla başla savaşarak düşmana karşı onurlu bir
mücadele vermiş ve bu savaşta girmiş olduğu mücadele sonucunda genç yaşta şehadet
mertebesine ulaşmıştır.
222
KAYNAKÇA
Beysanoğlu, Şevket Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, I, s. 245, İstanbul 1957.
Dava dergisi, Özel Şeyh Said sayısı.
Eviyalar Ansiklopedisi, IV, İstanbul, 1990.
Hatipoğlu Ali kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir.
Hatipoğlu Hafız Yakup kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir.
Hatipoğlu Molla Sa'dullah kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir.
Karaman Ahmet Kürt İsyanları.
Korkusuz Şefik Tezkire-i Meşâyihi Âmid, s. 29-61-205, İstanbul, 1997.
Örgeevren A. Süreyya Şeyh Said ve Şark mahkemeleri.
Sediyani İ. Haksöz Dergisi, Şeyh Said Kıyamı.
Turan Abdülkadir İnzar dergisi 70. Sayı.
223
Hani'de Dini ve Sosyal Hayat
Mehmet YANMIŞ*
Ahmet AKTAŞ**
Hani'de Sosyo-Kültürel Hayat-Genel Durum
Hani'de sosyo-kültürel hayatın, öncelikle 1990'larda, sonrasında ise
2007'lerin devamında değişime uğradığı ve dönüşümün devam ettiği gözlenmektedir.
Genel itibariyle muhafazakâr bir ilçe olan Hani'de bu özeliğin son 20 yıl içerisinde
büyük bir darbe aldığı görülmektedir. Bu değişimin birbiriyle bağlantılı birçok
nedeninin olduğu, yapılan mülakatlar ve gözlemler neticesinde anlaşılmıştır.
Bölgede terör olaylarının 1990'lı yılların başında artması, öte yandan
Hizbullah'ın etkisini göstermesi ve köy boşaltmaları, ilçede kanaat önderi
diyebileceğimiz esnaf, âlim, seyda ve mellelerin kimisinin değişik sebeplerle şehir
dışına çıkması/çıkarılması ya da başka yerlere göç etmesi, kimisinin de öldürülmesiyle toplumsal bir çözülme yaşanmaya başlanmıştır. İlçede daha önceleri çıkan her
hangi bir olayda, polise veya adli yollardan önce, bahsi geçen kanaat önderlerine
başvurulurken bugün büyük oranda geniş kesimlerin saygısını kazanmış ve kanaatleri
yönlendirme konumundaki liderlere başvurulduğu görülmemektedir. Toplumdaki
karizmatik-dini-geleneksel önderlerin bu süreç içerisinde devre dışı kalmasıyla,
insanlar arasındaki olası bir problemde arabuluculuk yapabilecek ve sorunun
büyümesini engelleyebilecek kişilerin bulunmasında zorluklar yaşanmaktadır. Bunun
neticesinde başlangıçta çok küçük gibi görülen sorunların zamanla çözülmesinin güç
bir probleme dönüştüğünü görmekteyiz. Aynı şekilde toplumda lider konumdaki
insanların etkisinin azalması, ailelerin küçülmesi ve gençlerde bireyleşmenin artması
ile ortaya çıkan bir kısım sosyal sorunların çözümü son çare olarak polisten ve adli
makamlardan beklenir olmuştur.
1992'de PKK'nın devlet kurumlarına saldırması ve bazı kamu binalarını
tahrip etmesi ilçede gerginliği had safhaya yükseltmiş ve bunun sonucunda birçok aile
daha güvenli bir şekilde yaşayabilecekleri yerlere göç etmiştir. Göç edenlerin daha
çok ekonomik durumu iyi ve esnaf aileler olması ilçede önemli bir ekonomik-kültürel
boşluk bırakmıştır. Öte yandan köyden ilçe merkezine göç edenler de olmuştur.
Köyde daha kapalı bir toplum içinde yaşayan kişilerin ilçe merkezine gelmelerinden
sonra adaptasyon sorunu yaşadıkları görülmüştür. Köyden merkeze göç sonucunda,
daha önce kendi tarlasında çalışan insanlar, ilçeye geldiğinde bir boşluğa düşmüş ve
vasıfsız birey konumuna itilmiştir. Ancak yeni yeni bu aileler hayata tutunmaya
başlamışlardır. Bu ailelerin çocukları ise madde bağımlılığı konusunda en riskli grubu
oluşturmaktadırlar.
Bölgedeki ekonomik sorunlardan dolayı aile reislerinin başka yerlerde
çalışmak zorunda kalması, geleneksel toplumlardaki baba profilini değiştirmiştir. Bu
* Dicle Üniversitesi, Din Sosyolojisi
** Gazi Orta Okulu, Diyarbakır
224
değişim sonucunda aile fertlerinin otorite boşluğundan dolayı olumsuz davranışlarda
bulunmaları daha çok görülür olmuştur. Aile bağlarının zayıflamasıyla, özellikle
gençler arasında madde kullanımının yaygınlaştığı görülmektedir. Ancak tek sebep
aile bağlarının zayıflaması değildir. Bununla beraber, gençlerin gurbete çıkmaları ve
döndüklerinde orada alıştıkları rahatlığı ilçede de yaşamak istemeleri de etkili
olmuştur. Yapılan mülakatlarda esrar kullanımının ilçe dışında bir müddet bulunan
gençler arasında daha yaygın olduğu görülmüştür. Orta ve lise okullarının farklı
köylerden öğrencileri bir araya getirmesi de madde bağımlılığının yayılmasında
kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir.
Bölgede eğitim veren medrese ve hafızlık kurumlarının zayıflaması, hatta
ortadan kalkması, ilçede imam hatip lisesinin olmayışı(2012 yılında ortaokul
düzeyinde eğitime başladı), gençlerin dini duygularında bir zayıflama meydana
getirmiş, bu da beraberinde birçok sorunu doğurmuştur. Bu durum Şerif Mardin, Nur
Vergin ve birçok İnsan-Toplum Bilimcinin çalışmalarında değindiği bir konudur.
Geleneksel otoriteler, ilişki ağları ve örf-adetler yıkılırken yerine yeni bağlar, değerler
ve otoriteler koyamazsanız toplumda yozlaşma ve buna tepki olarak radikal ya da
geleneksel dindarlıklar yeniden yükselişe geçer. Bölgede hızla artan yasa dışı ekimler
ve madde kullanımı ile farklı dini grupların 90 ve 2000'lerin aksine canlanma
eğiliminde olması bu bağlamda anlaşılabilir bir durumdur.
İlçede ticari hayat canlıdır. Daha önceleri Cuma günü, 2000'den sonra da
pazartesi günleri kurulan pazara, çoğunlukla civar il ve ilçelerden esnaflar gelmekle
beraber 2000'den önce Türkiye'nin batısından da bu pazara gelenlerin olduğu
belirtilmektedir. Pazarın, Cuma günü kurulduğu dönemlerde ilçede bugün yerli
esnaflar arasında haftalık tatil kabul edilirdi. O gün kimse işyerini açmazdı. İlçeye
kurulan pazarın pazartesi gününe alınmasıyla beraber artık bu gelenek terk edilmiştir.
Özellikle yaşlı kimseler Pazar gününün değişmesinin ve Dicle ile olan bağın
zayıflamasının ilçe ekonomisine önemli bir darbe vurduğu kanaatindedir.
Toplumların günlük yaşamlarında ekonomi belirleyici bir etkiye sahiptir.
Ancak bu etkinin Marx'ın iddia ettiği kadar güçlü olmadığı da belirtilmelidir. Hani
ilçesinde hususiylede kamu destekli projelerle insanların ekonomik yönden
güçlenmeleri amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Halk eğitim merkezlerinde
yürütülmekte olan kurslar sayesinde gençler (özellikle kızlar) hem belirli oranda
ekonomik kazanç elde etmekte hem de geleceğe dönük şekilde meslek
edinmektedirler. Ekonomik etkilerinin yanında kurslar, gençler arasında iletişimi
arttırmış ve bu sayede birbirileriyle kaynaşma sansı bulmuştur. Öte yandan gençler bu
kurslar vasıtasıyla özgüven kazanmakta ve bir parçada olsa ailelerine destek
olabilmektedirler.
Modernleşmenin toplumları eğitim, basın-yayın, iletişim, haberleşme gibi
birçok yolla değiştirdiği bilinmektedir. Bu değişimin neticesinde de küreselleşme
olgusu bizleri bir Dünya vatandaşına dönüştürdüğü açıktır. Artık Dünyayı gezen bir
gezgin İngilizce ile iletişim problemini büyük ölçüde çözerken, McDonald's, Burger
King ile yemek ihtiyacını gidermekte, Star Bucks'ta kahvesini içmekte, sayıları
225
yüzlerce olan zincir otellerden birisinde konaklamakta, bir birinin kopyası AVM'lerde
alış-verişini yapabilmektedir. Bu durum yerel kültürleri şiddetle tehdit etmektedir.
Halkların kendi örf, adet, gelenek ve yaşam tarzları hızla yerini daha batılı tarzlara
bırakmaktadır. Hani ilçesi de hâkim muhafazakâr kimliğine karşın modernleşmenin
“tektipleştirme” etkisinden kaçamamaktadır. Bu noktada şu da bilinmelidir ki
sosyologlar her değer değişimini bir bozulma şeklinde görmemektedirler. Yaşam
tarzının değişmesine paralel ilçede yemek kültüründen, evlilik, cenaze, doğuma yine
akrabalık ilişkilerinden komşuluk ilişkilerine değişimin yaşanması doğal kabul
edilmelidir. Modern insanın zaman ve mekân anlayışına bağlı olarak hayatı hızlı
yaşaması, anlamdan ziyade hazları öne çıkarıp, zahmete tahammül edememesi ve
gelenek-din-aile baskısı dâhil hiçbir otoriteyi kabul etmeme meyli topyekûn kültürü
etkilemektedir. Ancak bu değişimde yukarıda da geçtiği şekilde değişim hayata birçok
artılarda katmaktadır. İlçede son yıllarda artan taziye/yas evi uygulaması bunlardan
birisidir. Modern mesai anlayışının ve aile yapısının kaldıramayacağı taziye
geleneğini bir çatı altında icra etme imkânının oluşması elbette bir bozulma şeklinde
okunamaz. Kanaat önderi geleneğinin son büyük temsilcisi olarak tanınmış, Liceli
Sait Özşanlı'nın il merkezinde başlattığı söylenen bu uygulama kısa sürede bölgede
olduğu gibi Hani'de de yayılmıştır. Bugün ilçede üç taziye evi bulunmaktadır.
Köylerde de yaygınlaşmaktadır. Ayrıca akrabalık ilişkilerinin zayıflamasına karşın
kirvelik geleneğinin yaşaması modern toplum mantığına bağlanabilir. Bu açıdan
geleneğin parçası olan kirvelik, sağdıçlık ve mevlid okutma gibi uygulamaların
yaşatılması da birçok geleneğe göre daha kolay ve zamanın ruhuna da aykırı değildir.
Değişime bağlı olarak kan davalarının azalması, bazı batıl inançların yok olmaya
başlaması da modernleşmenin olumlu bir etkisidir.
Hani'de Dini Hayat
Hani, yaşadığı değişime rağmen genel manada dindar ve muhafazakâr bir
şehir. Dinin inanç, ibadet, ahlak ve dini bağlılık boyutlarına bağlılık üst düzeydedir.
İlçede sol-ateist grupların zayıflığı inanç noktasında halkın geleneksel tutumunu
devam ettirmesini kolaylaştırmıştır.
İbadetlerde de modernleşmeye ve din eğitimi imkânlarının azlığına bağlı bir
azalma olsa da Cuma namazları ve Bayram Namazlarının kılındığı saatlerde
sokaklarda erkek görmek neredeyse olanaksızdır. Yine Oruç ibadeti büyük orada
yapılmaktadır. Hacca gitme artmakta ve gidenlerin yaş ortalamaları düşmektedir.
Kurban kesme ise çok az sayıda insan tarafından yapılan bir ibadettir. Şafii
mezhebinin kurban kesmeyi farz kabul etmemesi bölgede genellikle “kurban
sünnettir, zenginler kesmeli” şeklinde dini açıdan yanlış bir kanaate dönüşmüştür. Son
dönemde bir cemaatin ilçede ve bölgede çokça kurban kestirmesi ve bazı din
adamlarının kurban kesmenin dini öneminin üzerinde durması bu ibadeti
yaygınlaştırmaya başlamıştır. Ahlakında halen dini kaynaklı olma özelliğini
sürdürdüğü söylenebilir.
Dini hayatı araştırmak için oluşturulan tipolojilerde sıkılıkla dini bağlılık
226
konusu ele alınır. Dini bağlılık, kişilerin dini hayatlarını devam ettirmek için resmi
cami, imam hatip gibi kurumlar dışında bağlandıkları sivil yapıları ifade etmektedir.
Türkiye'de büyük oranda dini gruplar devletin sunduğu din hizmetlerinden
faydalanmaktadırlar. “Laik devletin verdiği hizmeti istemem” diyen grupların çok
çok marjinal kaldığı bilinmektedir. Bölgede son yıllarda artma eğiliminde olan El
Kaide gibi selefi hareketler ve Şiiler bu düşünceyi yaymak istemektedirler. Yakın
zamana kadar devlet ile aralarında kalın duvarlar olan klasik medreseler ise selefi
hareketlerin aksine AKP'nin iktidarıyla beraber devlete yakınlaşmaya başlamıştır.
Medreseler bölgede olduğu gibi Hani'de de Kur'an Kursu statüsüne kavuşmaktadır.
Bu birleşme ile hem medrese kendini değişime açmakta hem de devlet bölge halkına
doğru bir adım daha atmaktadır. Yakın zamana kadar imam hatip ve ilahiyatları
kendilerine rakip görüp karalama ya da en hafif şekliyle küçük görme (bugünde büyük
oranda devam etmektedir) tavırları hükümetin adımları ve medrese mezunlarının iş
imkânı bulamaması sebebiyle terk edilemeye başlanmıştır. Özellikle açıköğretim
lisesi ve ilahiyat fakülteleri medrese öğrencilerinin rağbet ettiği programlardır.
Hani'de Kur'an Kursu statüsünde bir medrese bulunmaktadır. Burası yaklaşık 20
öğrencisi ile dışarıdan gelen bir seyda (şimdi kadrolu din görevlisi) klasik din eğitimi
vermektedir. Önemli sayıda öğrencide başka yerlerdeki imam hatip ve medreselerde
eğitim almaktadır. Özellikle Gürbüz beldesi yetiştirdiği din adamları ile dindar bir yer
şeklinde bilinmektedir.
İlçede değişik dini gruplar faaliyetlerini sürdürmektedir. Gülen cemaati,
Süleymancılar, Meşveret grubu, Menzil Nakşileri ve Hizbullah yörede aktif olarak
bulunmaktadır. Bunların bir kısmı daha çok öğrencilere yönelik çalışma yürütürken
bazıları ilçe merkezinde her kesime ulaşmayı kendilerine hedef seçmiştir. Gürbüz'de
de faaliyet yürüten gruplar vardır. Yerel seyda gibi şeyhlerin olmaması da ilçenin son
20 yılda yaşadığı hadiseler bağlamında ele alınabilir.
Marjinal dini grupların ilçedeki varlığı bilinmektedir. Suriye'ye gidip orada
vefat edenlerin olması konuyu önemli kılmaktadır. El Kaide'nin Hizbullah'ın tabanını
kullanıp etkin olmaya çalıştığı düşünülmektedir. Bu hareketlerin Şeyh Sait
hadisesinden faydalandığı düşünülebilir. Bilindiği gibi Şeyh Sait olayı Şeyh'in burada
yaptığı bir konuşma neticesinde başlamış ve çevreye buralardan yayılmıştır. Halk
arasında halen olayın canlı şahitlerinin olması birçok kişinin yakın akrabasının bu
olaylarda ölmesi, idam edilmesi, yaralanması ve sürgün edilmesi acıyı unutmayı
zorlaştırmaktadır. Bu hadise resmi tarihimizde “İsyan” şeklinde geçmesine karşın ilçe
halkı buna “Kıyam” demektedir. Halk hadiselerde ölen yakınları için şehit, yaralılar
için gazi demesine karşın son yıllarda hızla artan Kürt milliyetçiliğine sıcak
bakmamaktadır. Bazı dini grupların bunu kullanıp eleman devşirmeside anlaşılır bir
hadisedir. Ancak ilçede bu olayla ilgili dikkat çekici bir nokta, PKK'nın Diyarbakır
merkez ve Kürt halkına yönelik propagandalarında Şeyh Sait'i söylemlerinin önemli
bir parçası yaparken Hani'de bunun hüsnü kabul görmemesidir. Gözlemlerimize göre,
halkın çok iyi bildiği hadisenin dini yönünü ön plana çıkarması PKK'nın ilçede bu
227
söylemini dışlamıştır. Etnik grupların yeni bir tarih inşa etme zorunluluğuna uyan
örgütün bu hadiseyi çarpıtarak sadece bir Kürt isyanı şeklinde sunma çalışması
dindarlığı ile bilinen Hani'de karşılık bulmamıştır.
Sonuç ve Değerlendirme
Hani'de 1920'lerde yaşanan Şeyh Sait hadisesi ve son 20 yılda yaşanan terörşiddetin izlerini hemen her alanda gözlemlemek mümkündür. Son yıllarda artan
modernleşmenin etkisi de ilçede büyük bir değişime neden olmaktadır. Özellikle
90'lardan sonra yaşanan olayların bazı sosyal sonuçlarını modernleşmenin etkisiyle
günümüzde gözlemek mümkündür.
Diyarbakır şehir merkezindeki son 20–30 yılda yaşanan değişimin daha net
anlaşılması için Hani bir numune olarak ele alınabilir. İlçe, yaşadığı hadiseler ile
Diyarbakır'ın mini bir kopyası gibi durmaktadır. Buralarda gayri Müslimlerin ve 7090'larda yerli ileri gelen ailelerin gidişi, terör ve şiddet olayları hem ekonomik hem de
sosyal değişimin önemli faktörleri olmuştur. Bu iki merkezde göçle gelenler ve
gidenlerin nitelikleri büyük oranda birbirine benzemektedir. Aldıkları-verdikleri
göçlerle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı konuma düşmüşlerdir. Hem il hem de
ilçe merkezlerinin kısa sayılabilecek bir sürede bu kadar hızlı nüfus değişimi
yaşaması neticesinde geleneksel kent kimliklerinde arabeskleşme, bir melezleşme ve
bir parçada yozlaşma göze çarpmaktadır. Ancak değişim bir neticeye varmamıştır.
Gelecekte nasıl bir Hani'nin ortaya çıkacağı özellikle halkın yasak ekimlere
ve madde bağımlılığına karşı vereceği cevaba bağlıdır. Yine radikal dini ve etnik
grupların yörede hüsnü kabul görüp görmeyeceği de merak konusudur. Bütün bu
konularda halk kadar devletin de son yıllardaki pozitif tavrını devam ettirmesi hayati
öneme sahiptir.
228
HANİ İLÇESİNDE YAŞAM, GELENEK VE GÖRENEK
Mahmut BALIK*
Hani'ye bağlı Kalaba (Babiğ) köyünde mahserede (bağbozumu zamanı) bir
asma ağacının altında dünyaya gelmişim. Göbeğim annem tarafından kesilmiş.
Çocukluğum annemin çalışmasını izleyerek geçti. Annem, gece-gündüz demeden
sürekli çalışırdı. Gündüz tarlada, gece evde. Hanililerin deyimiyle “Biz köylüler tarla,
bağ, bahçe ve hayvancılık işlerinden güzel giyinmeye fırsat bulamazdık. Biz
köylülere göre ise; Hanililer işin kolayına kaçan, çerçilik yapan, kaçak kumaşlardan
üretilen parlak giysiler giyinen, güzel kokular sürünen, ayakkabı (ıskarpin) giyen,
okuma yazma bilen (medrese eğitimi almış) kibar insanlardı. Kalaba köyünün
tepelerinden çocukluğumda, bana muazzam bir medeniyet diyarı olarak görünen,
şirin, ürkek, farklı Haniyi tanımak ister misiniz ?
Hani'de geçim çoğunlukla Çerçilik (at sırtında köylere köylülerin daha çok
küçük ihtiyaçlarını karşılamak için eşya götüren kişiye Çerçi, bu işe de Çerçilik
denmektedir) ve Ticaretten ibarettir. Eskiden önemli bir geçim kaynağı da
kaçakçılıktı. Tarım alanlarında ise Buğday, pamuk, mercimek, nohut, arpa vs.
ekiliyor. Bağ ve bahçeleri de meşhurdur. Ayrıca Hani'de eskiden her evin bir ineği
vardı. Rahvan atlar vardı. Son zamanlarda bunlar azaldı. Daha çok köylerde hayvan
beslenmektedir. Köylüler sıra ile yaymaktadırlar. Daha çok küçük baş hayvan
beslenir, eti ve yağı son derece lezzetlidir. Yoğurt da aynı şekildedir. Genelde keçi eti
tüketilmekte, sığır eti pek makbul görülmemektedir. Demirci ve bakırcı esnafı
Hani'de yaşayan Ermeniler'di. Bunlar, Anto, Bedris gibi bilinen ailelerdi. Müslüman
olmadılar. Daha sonra Diyarbakır'a göç ettiler ve Arbadaş mahallesinde ev satın almak
suretiyle Diyarbakır'a yerleştiler. Ayrıca eskiden Cuma günleri Hani'de Pazar
kurulurdu. Şimdi Pazartesi günleri kuruluyor. Haniye komşu bütün ilçelerden ve
köylerden bu pazara çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünler getirilir ve burada
pazarlanırdı. Halen bu gelenek devam etmektedir. Bu yönüyle de Hani'nin hem ticaret
hem de güzergah olarak tarihi ve stratejik bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır.
İdari yönden Hani esas itibariyle 4 mahalleden müteşekkildir. Bunlar, Zirve,
Deregan, Çarşı ve Merkez mahalleleridir. Zirve ve Deregan bütünüyle kagir
yapılardan meydana gelmiş olup, ilçenin en eski yerleşim alanlarıdır. Çarşı ve Merkez
mahallelerinin gelişmesi ile birlikte bu mahalleler eski cazibelerini kaybetmiştir.
Önceleri mezarlıkları içinde barındıran Merkez mahallesi ilçenin Pazar yeri olarak
ticari açıdan en gelişmiş mahallesidir. Çarşı Mahallesi ise Kagir ve betonarme evleri
ve Ulu Camii, Ayn-ı Kebir Su Kaynağı ve Yeşil Parkı ile ilçenin önemli bir mahallesi
olarak yer almaktadır
*İç Denetçi Dicle Üniversitesi İç Denetim Birim Yöneticisi
229
Önemli Özellikler:
Hani'de ilim geleneğinden gelen üç önemli aile bulunmaktadır. Bunlar,
Hatipoğlu, Şeyh Ahmet ve Şeyh Yusuf Aileleridir. Hatipoğlu ailesinden emekli vaiz
1934 doğumlu Sadullah HATİPOĞLU Hoca Efendi'den aldığım bilgilere göre,
Hani'nin Çermik ve Silvan ilçesiyle birlikte diğer ilçelerde bulunmayan tarihi
medreselere sahip olduğu, bu yönüyle önemli ve tarihi bir ilim ve irfan merkezi
olduğunu göstermektedir. Hani'nin bir diğer önemli özelliği de Çermik ilçesi ile
birlikte şifalı su kaynağına sahip olmasıdır. Diyarbakır'ın başka bir bölgesinde şifalı
su kaynağı bulunmamaktadır. Sarılığa iyi geldiği belirtilen Aynkaris adındaki şifalı
suya Türkiye'nin her yerinden ziyaretçiler akın etmektedir. Bu nedenle Hani esnafına
önemli katkısı bulunmaktadır
Gelenek ve Görenekler:
Hani'nin en önemli geleneği; taziyeler (başsağlığı merasimleri) dir. Sadullah
HATİPOĞLU Hoca Efendinin anlattıklarına göre, Hani'de iki adet (Hamşing ve
Aynkebir) taziye evi bulunmaktadır. Önceleri evlerde taziyeye gidilirken, artık yakın
zamanlarda yapılan taziye evlerinde taziyelere gidilmektedir. Köylerde genel olarak
taziyelere eli boş gidilmemekte, genellikle çay, şeker, un, ekmek ve küçükbaş hayvan
götürülmektedir. Hem ziyaretçilere ikram hem de ev sahibine yardım amacı
güdülmektedir. Eskiden Hani'de de olan bu gelenek taziye evlerinin yapılması ile
birlikte hemen hemen tamamen kalkmış bulunmaktadır. Cenaze olduğunda en az bir
hatim okunmaktadır ki buna yer hatmi denmektedir. Cenaze defnedilmeden evvel
ölünün Iskat'ı verilir ve Tehlil hatmi çekilir. Taziyeler genellikle 3 (üç) gün sürer.
3.gün mezarlığa gidilir ve helva dağıtılır. Diğer ilçelerden farklı olarak bazen 40 güne
kadar 40 tane Yasin-i Şerif okunur. Bazı aileler 40 gün süreyle ölenin akşam yemeğini
dağıtırlar. Ölünün kırk'ı çıkınca Mevlit okutulur ve yemek verilir. Bazen şeker, çörek
vb. dağıtılır. Ayrıca her Perşembe akşamı mezarlık ziyaret edilir.
Hani'nin düğünleri (evlilik merasimleri) ise; davul-Zurna eşliğinde yapılırdı.
Mutaasıp aileler Mevlit ile iktifa ederlerdi. Damat adaylarının korkulu rüyası, filmlere
konu olan 'başlık parası' geleneği hemen hemen kalkmıştır. Bazı köylerde devam
etmekle birlikte eskisi gibi yaygın değildir. Düğün hazırlıkları kız isteme ile başlar.
Damat adayının annesi ve müstakbel görümce şekerleme (hani kurabiyesi) ile gelin
evine gider ve hayırlı bir iş için gelindiği, evin kızına oğullarının talip olduğu bildirilir.
Gelin adayının onayı ve gelin babasının iznini almak için gelinin annesi ile bir takvim
belirlenir. Durum gelin babasına gelin annesi tarafından uygun bir dille bildirilir.
Baba, aileler tanışıyorsa anneden takvimi sorar uygun görür ya da erteler, aileler
tanışmıyorsa tanışmak için ek süre belirtilir. Şerbet denilen resmi kız isteme
merasimine ailenin büyükleri ve sınırlı sayıda misafir eşlik eder, dini nikah kıyılarak
mehir belirlenir. Gelin alışverişi ve gelin damat bohçası için çarşıya çıkılır. Gelin
bohçasında kıyafet, ayakkabı, çanta, çamaşır ile birlikte damadın annesinin oğlu için
hazırladığı özel çeyiz de bulunur. Damat bohçasına takım elbise, ayakkabı, cüzdan
pijama, çamaşır ile birlikte Hani geleneğinde eskiden bir miktar para, çakı, çakmak da
230
konulurmuş. Çeyiz serme; Hanide hala çok önemsenen düğün merasimleri
arasındadır. Kız evinde kızın tüm çeyizi çok titiz şekilde sergilenir. Çeyiz görmeye
gelenler çeşitli hediyeler getirirler. Çeyiz yazılarak zılgıtlar eşliğinde toplanarak
götürülür. Kız kınası kızın ailesi tarafından kız evinde, erkek kınası erkeğin evinde
yapılırdı. Görümceler (damadın kız kardeşleri) ve gelinin arkadaşları kına törenini
organize ederlerdi. Gelinin eline kına yakılırken gelin elini açmaz, nazlanır, ancak
avucunun içine tam altın bırakıldıktan sonra kına yakılmasına izin verir. Berburiler
denilen (düğün merasimine katılan kadın grubu) yaya veya atlı olarak maniler ve
zılgıtlar eşliğinde gelini almaya giderlerdi. Zazaca'da Peyber (kapı arkası) dediğimiz
bir gelenek var. Gelinin kardeşleri hediye almadan gelin baba evinden çıkmaz.
Eskiden gelinler at sırtında götürülüyordu. Atlar da günümüz gelin arabaları gibi özel
süsler ve çiceklerle süslenirdi. Gelin damadın evinin önüne geldiğinde
kayınpederinden hediyesini almadan attan inmez. Gelin eve girerken kayınvalidesi
tarafından eline bir çömlek verilir. Gelin bunu yere çarparak kırar ve daha sonra
damda bulunan damat, gelin halayının üzerine metal paralar ile karıştırılmış şeker ve
çerez atar, çocuklar gelin halayının üzerine atılan para, şeker ve çerezi toplarlar.
Düğünler yemekli olur. Genellikle büyük baş hayvan kesilir ve zazaca'da tırşık
dediğimiz Güveç ve pilavdan oluşan düğün yemeği yapılır. Ahali yemeği yedikten
sonra gelin götürülür ve düğün bu şekilde sona erer.
Gelin görme denilen gelenek düğünden üç gün sonra yapılır(şimdi de devam
eden gelenek daha çok onuncu günde yapılmakta). Yeni gelin bütün maharetlerini
kullanarak yemekler, pastalar hazırlar. Kız ve erkek tarafından büyüklerin de
bulunduğu misafirler gelin evine çeşitli hediyeler götürürler. Mevlit okutulur,
yemekler yenir, böylece yeni gelin ilk misafirleriyle kapı açık geleneği( her zaman
misafir kabul etmeye) alıştırılır.
Hani'nin diğer gelenekleri; çocuk görme( yeni doğmuş çocukların ilk
günlerinde anneye çeşitli yiyecekler ve kırkı çıkınca da bebek giysileri ve
gereçlerinden oluşan hediyeler verilir), çocukların diş çıkarma töreni, erkek
çocuklarının sünnet törenleri, hasta ziyaretleri, ev görme, komşu ziyaretleridir. Ayrıca
eskiden kış eriştesi, kışlık dolma, sebze kurutmaları, turşular, reçeller hep beraber
imece usulü yapılırdı.
Hani'nin yemek kültürü son derece zengindir. Daha çok etli yemekler yapılır.
Hani'de en çok yapılan ve sevilen yemekler;
Tırşık (yerel güveç, düğünlerin, özel davetlerin ikram yemeği),
Meftune (patlıcanla yapılan sumak ekşisi ile hazırlanan etli yemek),
İçli köfte (Hani içli köftesi, simedi- çok ince kıyılmış buğday ve kısırlık- ince
kıyılmış buğday ikiye bir oranında karıştırılarak sade hazırlanan dış hamuru ve özel
midye şekliyle lezzetli yerel etli yemek),
Kibe-mumbar (koyun keçi işkembesi ve barsağının özel bir iç pilavla
doldurulmasıyla yapılan yemek),
231
Hedig (salçalı bol baharatlı nohut- dövme buğday yemeği, çocuklar diş
cıkardığında gözü aydınlığa gelen misafirlere ikram edilir),
Askeriye (sade nohut yemeği),
Zerebet (sirun de denilir, yoğurt ve tereyağı ile sıcak servis edilen saçta
pişirilen özel mayalı ekmek),
Zngıl (mayalı cıvık hamurdan kızgın yağda kızartılarak hazırlanan tercihe
göre pekmezle servis edilen yemek),
Katkat (farklı şekilde hazırlanan yuvarlak özel şekilli Hani gözlemesi),
Sac Böreği (üçgen şeklinde hazırlanan börek),
Hani su böreği (özel olarak bir kaç kadının birlikte çok ince açtığı, köz
üzerinde pişirilerek hazırlanan, sade tereyağlı ve özel etli börek),
Şekerleme (Hani kurabiyesi kümbet evleri andıran özel şekilleriyle kız isteme
törenlerinin özel tatlısı),
Avkin (pekmez ve tereyağı kullanılarak yapılan özel tatlı),
Herir (kaynayan üzüm şırası ve un kullanılarak yapılan Hani muhallebisi),
özellikle kışın tüketilen ve yine üzüm şırasından mamül, pekmez, pestil,
sucuk ve kesme yoğun olarak yapılır.
Hani Yemek tarifleri
Düzenleyen. Prof. Dr. Kenan Haspolat
Kibe Mumbar (Foto. K. Haspolat)
232
İçli Köfte
Malzemeler;
1 kg orta yağlı kıyma
250 gr yağsız kıyma
150 gr yağ
4 kuru soğan
1 demet maydonoz
100 gr ceviz içi
3 su bardağı içli köftelik bulgur
2 su bardağı ince yarma veya irmik
1 çorba kaşığı kişniş
Tuz , karabiber, pul biber
Hazırlanışı ;
Bulgur, yarma(irmik) tuz ilave edilerek ıslatılır. Şişen karışıma 250 gr yağsız
kıyma katılarak iyice yoğrulur ve 1 saat dinlendirilir.
Soğan yağda kavrulduktan sonra kıyma ile beraber tuz , karabiber, pul biber
ilave edilerek kavrulur. En son ceviz içi, maydonoz ve kişniş eklenir. Hamur ceviz
büyüklüğünde alınır ortası açılır, kıyma konur ve kapatılarak yuvarlanır. Kaynayan
tuzlu suya atılır. Pişen köfteler üste çıkarlar. Haşlama veya yumurtaya bulanıp
kızartılmasıda yapılabilir. (İrfan RızaYazıcıoğlu)
İçli Köfte Çeşitleri (Foto.K.Haspolat) Haşlanmış-Yuvarlak
233
İçli Köfte Yapılışı
234
İçli Köfte
Hedik
Hedik (Foto. K. Haspolat)
235
Patlıcan Meftüne (Foto.K.Haspolat)
Malzemeler:
-1 kg patlıcan
-5-6 domates
-5-6 yeşil biber
-5-6 diş sarımsak
-yarım bardak sumak
-1 kg kuzu eti
-2 kaşık yağ ve salça
Yapılışı:
Etler yıkanıp suyu çekince yağ ve salça ilave edilir. Küp küp doğranmış
domatesler ve biberler tuzlu suda bekletilmiş doğranmış patlıcanlar ilave edilir.
Üzerine çıkacak kadar sumak suyu verilir. Et ve sebzeler pişince ateşten alınır. Sıcak
servis yapılır. İsteğe bağlı olarak sarımsakla yenir. (Aysel Kardaş)
236
Zingil
-2 su bardağı un
-1 tatlı kaşığı maya
-çok az tuz
-2 yemek kaşığı erimiş yağ
-2 su bardağı su
-2 su bardağı şeker
-1/2 limon suyu
-kızartmak için zeytinyağı
Hazırlanışı:
Maya ılık suda eritilir. Un, tuz yağ ilave edilip kaşıkla dövülecek kıvamda bir
hamur elde edilir. Bir kenarda mayalanmaya bırakılır. Derin bir tavada zeytinyağı
kızdırılır, kaşıkla birer lokma kızgın yağa dökülür iyice kızarınca yağdan çıkarılır.
İyice süzüldükten sonra sıcakken soğuk şuruba atılır. Bir kaç defa çevrildikten sonra
servis tabağına alınır. (Aysel Kardaş)
Zingil (Foto.K.Haspolat)
Su Böreği
(Foto. K. Haspolat)
237
Sac Böreği (Foto.K.Haspolat)
malzemeler
Ø 1 kg un
Ø 1 kg yağsız kıyma
Ø 2-3 adet kuru soğan
Ø 1 kaşık yağ
Ø Tereyağı, tuz, su, karabiber maydanoz
Yapılışı
Un, tuz kafi miktarda su ile yumuşak bir hamur yapılır. Dinlenmeye bırakılır.
Diğer tarafta kıyma suyunu salıp çekene kadar pişirilir. İnce kıyılmış soğan ve yağ
ilave edilerek kavrulur. Tuz , karabiber, maydanoz eklenerek soğumaya bırakılır.
Hamur birer yufkalı pazılara ayrılarak un ile açılır. Karşılıklı iki ucu ortaya gelecek
şekilde katlanır. Ortasına hazırlanmış kıyma yayılır. Diğer iki ucu katlanarak kenarları
bastırılır. Sacın üzerinde iki tarafı pembeleşinceye kadar pişirilip, tabağa alınır. Erimiş
tereyağı ile temiz bir bez yardımı ile yağlanır. Üst üste dizilir.
NOT : İstenirse toprakla da yapılır..(DİTAV)
Sac Böreği (foto.K.Haspolat)
238
Lebeni
Malzemeler ;
1 su bardağı dövme
1 çay bardağu nohut
1 kg koyun yoğurdu
1 kaşık un
1 yumurta
Yarpuz
Tuz
Hazırlanışı ;
Nohut ve dövme suda ıslanır ve süzülür yoğurda 3 su bardağısu, un,tuz ve
yumurta karıştırılarak iyice çırpılır.Dövme nohut katılarak kaynara çıkana kadar
kartıştırılır.Dövmelere ve nohut yumuşayana kadar kaynatılır. Taze yarpuz yaprağı
katılarak servis yapılır.Gerekirse soğuk tüketilir sıcak servis yapılacaksa tereyağında
kızartılmış nane konur. (İrfan Yazıcıoğlu)
Lebeni Foto:K.Kaspolat
239
Hılorik Aşı
Yeteri kadar bulgur ve yarma (dövmenin makinede çekilerek ufaltılan kısmı)
bir kapta karıştırılır. Üzerine sıcak su serpilerek bekletilir. Bir müddet sonra tuz ilave
edilerek hamur şeklinde yoğrulur ve ufak bilyeler şeklinde yuvarlanır.
Bir başka kapta löbüyez (börülce) pişirilir. Üzerine sumak suyu dökülür ve
kaynatılır. Kaynama işlemi bittikten sonra bilye büyüklüğünde ve yuvarlak şekilde
hazırlanan malzeme livinçin piştiği kaba konur. Pişme işlemi devam ederken
üzerindeki kefi (köpüğü) alınır. Önceden doğranan kuru soğan bir tavanın içerisinde
yağda hafif kızartılır ve buna bir kaşık domates salçası, biber salçası katılarak
pişmekte olan yemeğin içerisine dökülür, et suyu ilave edilerek kaynatılır. Pişme
işlemi bittikten sonra servis yapılır. (Vedat Gündoğan)
Hıllorik (Foto.K.Haspolat)
240
Etli Eşkene ( Kızartma )
Malzemeler ;
1 kg kuşbaşı kuzu eti
1 baş soğan
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber saçlası
2 kaşık yağ
Tuz, karabiber, pulbiber
Hazırlanışı ;
Et,tuz, baharatlar ve salça ile 5 dk yağda kavrulur 3 su bardağı su ilave edilir.
Soğan bütün olarak içine atılarak pişirilir. Diyarbakır'da bayramların baş yemeğidir.
(İrfan Yazıcıoğlu)
Et Kızartması
241
Dolma
Malzemeler ;
1 kg Karacadağ pirinci
500 gr yağlı kıyma
Bir çay bardağı sumak
2 kaşık domates salçası
2 kaşık biber salçası
1 kuru soğan
1 maydonoz
1 paket beş türlü baharat
Tuz, karabiber, pulbiber
3 kaşık yağ
Kurutulmuş biber veya patlican veya teze patlican, biber, kabak, domates
Hazırlanışı ;
Taze sebzeden yapılacaksa sebzeler oyulur.Kurutulmuş sebzeden
yapılacaksa kuru dolmalıklıar haşlanır. Soğan ve maydonoz doğranır pirinç, kıyma,
baharat, salça,yağ karıştırılır. 1 su bardağı suda ıslanmış süzülmüş sumak suyunun
yarısı harca katılır sebzeler doldurulur tencereye dizilir sumak suyunun geri kalanı ve
2 bardak su ile dolma taşı konarak pişirilir. (İrfan Yazıcıoğlu)
Dolma
242
ESKİ ÇAĞLARDA HANİ EKONOMİSİ VE BUGÜN
Enver AKIN
ÖZET
Diyarbakır iline bağlı Hani ilçesinin geçmişi, Diyarbakır bölgesi ile tarihin
derinliklerine kadar inen bir yerleşme sürecine sahip olduğu anlaşılıyor. Hani
bölgesinin Neolitik dönemi, bugün için karanlık gibi görülse de asıl nedeni bölgede
yeterli araştırmaların yapılmamış olmasına bağlanmalıdır. Çünkü Diyarbakır'ın bazı
bölgesinde yapılan sınırlı araştırmalardan Neolitik dönemle birlikte hareketlendiği ve
çok sayıda yerleşim yerlerinin ortaya çıktığı kayıt altına alınmıştır. Özellikle Ergani
bakır madenlerinin işletilmesi ile Neolitik dönemden itibaren yakınlığından dolayı
Hani ve çevresinin önem kazanmış olduğunu M.Ö. 2. binin ikinci yarısında ortaya
çıkan ve adı Hani ile özdeşleşen Nirbi Krallığı'ndan anlamak mümkündür. Yazılı
kayıtlardan anlaşıldığına göre Nirbi Krallığı maden yatakları ve maden ticaretinin
yapıldığı ticaret yollarının kavşaklarını kontrol etmesinden dolayı sürekli olarak
Anadolu ve Mezopotamya'nın büyük devletleri arasında paylaşılamamıştır. M.Ö. 1.
binde maden devleti olarak bilinen Urartu'nun Nirbi Krallığı ile yaptığı ittifakların
temelinde maden üretimi ve ticaretinin kontrolünü elinde tutma çabası olduğu
anlaşılıyor. Bütün bu veriler Nirbi bölgesi ekonomisinin birinci derecede maden
üretimi ve pazarlanması ile ilişkili olabileceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz Nirbi
ekonomisi büyük oranda maden ile anılsa da yazılı kayıtlardan tarım ve hayvancılık
açısından da önemli olduğu anlaşılabilmektedir. Ekonomik açıdan ve buna bağlı
stratejik anlamda neredeyse Neolitik çağdan Ortaçağın sonlarına kadar hemen hiç
önemini kaybetmeyen Hani'nin büyük bir talihsizliktir ki yanlış ekonomik ve sosyal
politkalar nedeniyle bugün hak ettiğinin çok gerisindedir. Maalesef Anadolu'da
eskiden çok önemli bir konumda iken günümüzde eski niteliklerini kaybetmiş veya
kaybetmeye mahkum edilmiş benzeri birçok Anadolu kasabası gibi geçimini tarım ve
hayvancılıkla sağlamaktadır. Bu çalışmadaki temel amaç rakamsal ifadelerle
ekonomik yapıyı ortaya koymaktan ziyade, temelde Hani ekonomisinin dünü ve
bugününü kıyaslayarak gözlemlemek olmuştur.
GİRİŞ
Paleolitik Çağın sonlarına doğru dünyanın ısınma sürecine girmesi ile
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, eriyen buzulların suları altında kalarak, İskenderun
körfezi ile Akdeniz'e bağlı bir açık deniz durumuna geldiği bilinmektedir. Dünyadaki
ısının giderek artması suların günümüzden yaklaşık 18.000-20.000 yıl önce
çekilmesini sağlamıştır. Yeniden şekillenen coğrafya, sürekli besin peşinde yer
değiştiren insanlar için bir toplanma alanı haline gelmiştir. Çeşitli coğrafyalardan
buraya akın eden insan toplulukları, daha kolay ve bol çeşitliliği olan besinleri elde
edebilme şansına sahip olmuşlardır ki buda yerleşik hayata geçmek için uygun bir
243
zemin oluşturmuştur (Resim 1). Kuşkusuz erken yerleşmelerin buralarda ortaya
çıkmasının başka nedenleri de vardır. Bunlardan biri belki de en önemlisi yabani
buğdayın keşfidir. Yakındoğu'nun Güneydoğu Torosları, Zagros Dağları ve Levant
bölgelerinde doğal yollarla yetişen Einkorn ve Emmer türü yabani buğdaylar önemli
besin olarak göçebe veya kısmen göçebe yaşamını sürdüren insanların dikkatini
çekmiştir. Yılın beli dönemlerinde bunların doğal olarak yetiştiği alanlar çevresinde
geçici konaklayan eski insanın olasılıkla tesadüfen bunu su ile buluşturması sonucu
evcilleştirerek kültüre alması, çok önemli bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Artık
yağmur suyuna bağlı kalmaksızın akarsuların kenarındaki sulanabilen küçük arazi
parçalarında tarım yapmaya başladıklarına tanık oluyoruz. Besin bulma üzerine
kurulu bir yaşam-ekonomi sisteminden besin üretme sistemine (Braidwood, 1995)
geçen bu insan topluluklarında, buna bağlı olarak çok önemli sosyal ve kültürel
değişimlerde kaçınılmaz olmuştur. Ektiği ürüne ve tarlaya sahip çıkma zorunluluğu
ve sorumluluğu, bunları başkalarına karşı koruma düşüncesi, olasılıkla o güne kadarki
aile yapılanması üzerinde de etkilerini göstermiş ve muhtemelen günümüz çekirdek
aile sisteminin temeli de onlar tarafından atılmıştır. Artı ürün sayesinde ilerleyen bu
süreç, gelecekte toplum yapılanmasında etkin rol üstlenecek olan yönetsel ve dinsel
statüye sahip yeni kabile reisleri olan '”Şef”leri ve “Şeflik” sistemini de beraberinde
getirmiştir (Akın, 2007). Küçük köyler şeklinde örgütlenen bu topluluklarda,
ekonominin yanında inanç ve toplum idaresi de bu şeflerin kontrolünde gelişecek,
aynı zamanda artı malın pazarlanması yani ticaret de bu şeflerin önderliğinde
gerçekleştirilecektir (Çevik, 2008). Erken Neolitikle birlikte Güneydoğu
Anadolu'nun coğrafyasında yaşanan bu döngü Anadolu'nun en erken yerleşmelerinin
buralarda yoğunlaşmasına zemin hazırlamıştır ( Özdoğan, 2000 ). Bir taraftan tarım
ve hayvancılıktaki gelişmeler diğer taraftan Ergani-Maden bakırlarının (Sevin, 1991)
keşfedilerek işletime açılması bugünkü Elazığ-Malatya-Diyarbakır bölgesini
dönemin en cazip ve en önemli coğrafyası haline getirmiştir (Resim 2). Kalkolitik
çağda önemli bir gelişme de üretimin dini kurallara bağlı olarak gelişmesidir. Neolitik
çağda ilk defa Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görülen “Tapınak Modeli” ekonomi
sistemi, Kalkolitik Çağda kurumsallaşır ve ekonomi tamamen inanç sisteminin bir
parçası haline gelir. İnsan nüfusunun artması üretim çeşitlenmesini zorunlu kılmış,
çok değişik alanlarda üretimler gerçekleşmiş ve maden üretimi bir zanaat haline
dönmüştür. Onun içindir ki Kalkolitik Çağla birlikte dönemin Mezopotamya
kültürlerinin, başta maden olmak üzere, tarım ve hayvan ihtiyacını karşılamak için
özellikle Diyarbakır'ın kuzey bölgelerine göz diktikleri ve bu bölgelerde koloni
kentleri kurmaya başladıklarına tanık olunur. Bu süreçlerle birlikte Hani'nin de
kuzey-güney ve doğu batı-ticaret yolları arasında önem kazandığını belirtmek
mümkündür. Tunç çağında da Mezopotamya kent devletlerinin ekonomik olarak
gelişmesi sonucu giderek artan maden ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bölgeyi
önceki dönemlerden daha da yoğun kolonileştirdikleri görülüyor. Antik kaynaklardan
başta bakır olmak üzere, kurşun çinko ve demir gibi birçok madenin bu bölgeden elde
edildiğini anlayabilmekteyiz. Söz konusu madenleri pazarlayan tüccarların yerli
beylere yüzde beş ve y üzde on arasında değişen oranlarda pay ödedikleri anlaşılıyor.
244
(Uçankuş, 2000). Hatta yazılı kayıtlardan demir (amutum) ve altının belli dönemlerde
çıkarılmasına izin verilmemesi gerektiğinden söz ettikleri okunabiliyor.
M.Ö. 2. binin ikinci yarısında Asur kaynaklarında ilk defa Hani bölgesi için
Nirbi isminin kullanıldığı görülüyor. Erken Demir Çağı ile birlikte Urartu devletinin
bu bölgeyi kontrol altına aldığı ve yaptıkları “Kral Yolu” ile bu bölgelerden elde
ettikleri ham madenleri kendi merkezlerine aktardıkları anlaşılmaktadır (Belli, 2000).
Bölge ekonomisinin özellikle başta maden olmak üzere büyümesi, adı Hani ile
özdeşleştirilen Nirbi Krallığının (Beysanoğlu, 1996) varlığını sürdürmek için
bölgesel krallıklarla mücadele ve ittifak halinde olduğu hakkında antik kaynaklarda
önemli bilgiler mevcuttur. Antik kaynakların yanı sıra ve Eski Ahit'te de bu bölgede
yapılan tunç kazanların Tyr kenti pazarlarında satıldığından söz edilmektedir (Akın,
2010). M.Ö. 1. binde bu tunç kazanların ünü batıda Yunanistan ve hatta İtalya'ya kadar
yayılmıştı. Üçayaklı kaideler üzerinde duran büyük kazanlar, Frigler'in yanında
Yakındoğu'nun Asur, Urartu, Geç Hitit ve Kıbrıs soyluları arasında da sevilerek
kullanılmaktaydı. Antik kaynaklarda bölgenin maden ekonomisi ile ilgili yoğun
bilgiler aktarılmakla birlikte (Loon, 1977), canlı hayvan veya hayvan derisi ile
buğday, arpa gibi hububatlar, üzüm, badem, ceviz ve hatta orman ürünlerinin de
dönemin ekonomisinde önemli katkılar sağladığını düşünmek gerekir. Ortaçağ
Döneminde de süre gelen ekonomik önemini sürdüren Hani'nin, çevresindeki birçok
eski kilise, cami, köprü, çeşme türbe ve medreselerden anlamak mümkündür.
Yakın dönem Hani ilçesi ekonomisinin ilginçtir ki neredeyse Ortaçağ ile bile
paralellik gösteremediğini görülüyor. 415 kilometre karelik yüz ölçümüne sahip
ilçeye bağlı 18 köy vardır ( Resim 2, il ilçe haritası). Köylerde oturanların nüfusu ilçe
merkezinden daha yoğundur. İlçe merkezinde kamu kurumları dışında istihdam
sağlayan hemen hiçbir sanayi kuruluşu yoktur. Halen ilçedeki beli başlı geçim
kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, baklagiller,
pamuk, üzüm, ceviz ve bademdir. İlçede yıllık ortalama 6.500 küçükbaş hayvan,
8.400 sığır, 12000 koyun, 9500 adet keçi, 20.000 adet kanatlı hayvan üretilmektedir.
Son yıllarda Hani çevresinde mermerciliğin gelişmesi ümit verici olmuştur. Hani
ilçesinin 8 km.güneyinde Koki ve Şaklak köylerinde 10'dan fazla mermer ocakları
bulunmaktadır. Yanal ve düşey devamlılığa sahip bej renkli Hani mermerleri
Diyarbakır'da bulunan birçok mermer fabrikasında kesilerek iç ve dış piyasaya
özellikle de Uzakdoğu ülkelerine blok olarak ihraç edilmektedir (Yıldırım, 2006). Son
yıllarda gerek T.P.A.O. ve gerekse yabancı petrol şirketlerinin Hani ve çevresinde
araştırmalar yaptıkları ve ümit verici bazı sonuçlara ulaştıkları bilinmektedir.
Hani ve çevresinin sağlık turizmi ve dini turizm açısından da çok önemli bir
potansiyele sahip olduğunu unutmamak gerekir. Ulu Cami (15. yy.), Salikaf, Cafer-i
Tayyar Yatırı, Seyyid Bedrettin Yatırı, Dimıştad Yatırı Hatuniye Medresesi (13.yy.) ve
Çalecino gibi ziyaretgah ve dini mekanları ile dini turizm açısından önemli bir
potansiyele sahip olmasına rağmen yeterli derecede tanıtımı ve düzenlemeler
yapılamadığı için tatmin edici değildir. Hani ve çevresinde Aynkeris olarak adlandırı-
245
lan suyun sarılık hastalığına iyi geldiği düşünülmektedir. Bölge ve çevre turizmi
açısından oldukça hareketli bir alan olan bu şifalı suyun aslında sağlık kurullarınca
tescil edilmesi ve çevresinde günlük ihtiyaçları ve konaklama imkanlarını
sağlayabilecek mekanların oluşturulması ile ilçe ekonomisi açısından çok önemli
katkılar sağlayacaktır. Koki Çayı mesire alanları gibi turizm açısından ekonomik
kaynak potansiyeli bulunmasına rağmen henüz mahalli düzeyde ziyaretçi
çekmektedir.
Son yıllarda modern tarımının gelişmesinin sonucu olarak badem ağaçları
sökülerek bunların alanlarında kuru tarım için yer açılmaktadır. Tarımda kullanılan
suni gübre ve kimyasal ilaçlar çevredeki ekolojik dengenin bozulmasını
hızlandırmıştır. Her geçen gün nüfus artışı ve verimsizleştirilen araziler, kırsal
kesimden kentlere doğru göçü kaçınılmaz hale getirmiştir. Geçimin büyük bir kısmı
tarıma dayalı olan nüfusun, ekolojik dengenin bozulması ile göçe zorlanması sosyal
dengenin bozulmasını da beraberinde getirmiş, ekolojik dengenin bozulması sonucu
sosyal dengenin de etkilenmesi bölgede birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına ve
artarak devam etmesine öncülük etmiştir.
SONUÇ
Bölge itibari ile ekonomik anlamda antik döneme oranla geride olduğu anlaşılan
Hani ilçesinde, iş imkanların sınırlı olması nedeniyle nüfusun önemli bir bölümünün
Diyarbakır merkez ve batı illerine göç ettiği anlaşılmaktadır. Tarım ve hayvancılığa
elverişli olan bölge özel destek ve projelerle geliştirilebilir. Çevredeki orman ürünleri,
mermercilik gibi sanayi alanında çevreye zarar vermeyecek şekilde projeler
hazırlanarak istihdam alanları yaratılabilir ve ayrıca şifalı su kaynakları, dini turizm
ve eski yerleşim yerleri için çeşitli düzenlemeler yapılarak ve tanıtımlarla yerli ve
yabancı ziyaretçilerin hizmetine sunum ile bölge ekonomisine katkı sağlanabilir.
246
KAYNAKÇA
Özdoğan M. Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul
Üniversitesi, 2000.
Çevik, Ö. Tarihte Kentler ve Kentleşme, 2008.
Arkeo Atlas sayı 1, 2002.
Yıldırım M. A. Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojik ve
Teknolojik Özellikleri, Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, 2006.
Akın E. Güneydoğu Anadolu Neolitiğinde Atılımcı Bir Site 'Demirköy',
Doğudan Yükselen Işık, Arkeoloji Yazıları, 2007.
Akın E. Diyarbakır ve Çevresinde Neolitik Dönemden (M.Ö. 10.000)
Günümüze Maden, Diyarbakır Tarım, Doğa ve Çevre Sempozyumu, 2010.
Belli O. Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul
Üniversitesi, 2000.
Loon M.N. V. 1977, The Place of Urartu in the First Millenium B.C. Trade.
Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, Başlangıçtan
Akkoyunlulara Kadar, 1996.
Sevin V. Yeni Asur Sanatı 1 Mimarlık, 1991,Ankara.
Robert J. Braidwood, Tarih Öncesi İnsan, 1995.
Uçankuş H.T. Bir İnsan ve Uygarlık Bilimi, Arkeoloj, 2000.
Resim: 1 Neolitik Çağda Güneydoğu Anadolu Bölgesi.
247
Resim: 2 Diyarbakır Bölgesi Maden Haritası.
248
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HANİ VE ÇEVRESİNDE EKONOMİK YAPI
M.Halis Özer*
Ahmet Akaydın**
GİRİŞ
Kuruluşu çok eski tarihlere dayanan Hani, 19. Yüzyıl sonlarında Palu'ya bağlı
bir nahiye iken1 Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Lice'ye nahiye olarak
bağlanmış2... daha sonra yapılan idari düzenlemeyle 1958 yılında Diyarbakır'ın bir
ilçesi olmuştur.
Yukarı Mezopotamya'nın kuzey ucunda bulunan Hani ve çevresi ilk yerleşik
tarımın yapıldığı bölgelerden biridir. Nitekim Hani bölgesinde tarım ve hayvancılık
çok eskilerden günümüze gelen temel bir iktisadi faaliyettir. Ticaret, üretilen tarıma
dayalı ürünlerin pazarlanmasına dayanmakta ve daha çok kaza merkezinde
gerçekleşmektedir. Hani 19.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren canlı bir ticaret
merkezi olma özelliği göstermekteydi. 1876 Diyarbakır Salnamesine göre 671
hanenin bulunduğu Hani kazasında 112 dükkân, 10 değirmen bulunmaktaydı.3
Ticaret kaza merkezinde yaygın olmakla beraber çevre yerleşim yerleriyle de
yapılmaktaydı. Özellikle yapılan pekmez, pestil ve sucuklar başta Diyarbakır olmak
üzere bağcılıkta geri kalmış ilçe ve köylere sevk edilirdi. Katırlarla bu ticareti yürüten
Hanililere Kervancı adı verilirdi. Bunlar kendi memleketlerinde çıkan meyveleri,
pekmezi veya Güneyden aldıkları kıymetli eşyaları en zor hava şartlarında bile
Erzurum'a kadar götürürler, yazında meyve satmak yağ toplamak için Bingöl
yaylalarından ötelere kadar giderler hatta Varto gibi kasabalarda yerleşik ticaret
yaparlardı.4
Bu çalışmada Hani ve çevresindeki temel iktisadi faaliyetlere değinilmekte
ayrıca üretim ile ilgili istatistiksel veriler ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
1. Tarım ve Hayvancılık
Hani'nin yüzölçümü 413 km olup5 tarımsal kullanım alanlarını gösteren tablo şu şekildedir;
* Yrd.Doç.Dr. Dicle Üniversitesi, İ.İ.B.F.
** Öğr.Gör.Dicle Üniversitesi, DMYO.
1. Diyarbakır Salnameleri.
2. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 31.01.1936 Tarih 11949 Sayılı Belge.
3. Diyarbakır Salnameleri.
4. Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Çoğrafyası, Şehir Matbaası, İstanbul, 1962, s.99.
5. TÜİK, Karşılaştırmalı Bölgesel İstatistikler.
249
Tablo 1
Hani İlçesinde Yıllara Göre Tarımsal Arazi Kullanım Miktarları
Toplam
Yıl Alan(dekar)
Tahıllar ve diğer
Sebze
Meyveler, içecek ve
bitkisel ürünlerin
bahçeleri baharat bitkilerinin
Nadas
ekilen alanı (dekar) alanı(dekar) alanı (dekar)
alanı (dekar)
1995 71.720,00
2000 70.000,00
2005 155.040,00
2010 130.707,00
2012 127.687,00
37.110,00
40.060,00
144.510,00
102.947,00
98.147,00
21.940,00
19.000,00
0
6.500,00
6.000,00
1.420,00
3.160,00
3.020,00
4.860,00
5.799,00
11.250,00
7.780,00
7.510,00
16.400,00
17.741,00
Kaynak: TÜİK.
Tabloya bakıldığında 1995 yılındaki toplam ekili alan 71.720 dekar iken 2012
yılında bu alan 127.687 dekara çıktığı görülmektedir. Buna göre Hani ilçesinde yıllara
göre ekilen tarım arazilerinin arttığı görülmektedir. Fakat 2005 yılında ekilen tarım
arazi 155.040 dekar iken son yıllarda ekilen arazi miktarında düşme görülmektedir.
Ekilen tarım arazilerinin büyük bir kısmını tahıl ve diğer bitkisel ürünler
oluşturmaktadır. En çok ekilen tahıl ürünlerinin buğday ve arpa olduğu görülmektedir.
Bunun yanında ciddi miktarlarda meyve ve sebze ekim alanları da bulunmaktadır.
Hani ilçesinde üretimi yapılan başlıca tahıl ürünleri ve üretim miktarlarını gösteren
tablo şöyledir;
Tablo 2
Hani İlçesinde Yıllara Göre Üretilen Başlıca Tahıl Miktarları
Ürün adı
Buğday
Mısır (Dane)
Arpa
Darı
Buğday
Mısır (Dane)
Arpa
Darı
Buğday
Arpa
Buğday(Diğer)
Mısır (Dane)
Arpa (Diğer)
Buğday (Durum)
Buğday (Diğer)
Arpa (Diğer)
Buğday (Durum)
Buğday (Diğer)
Arpa (Diğer)
Kaynak: TÜİK.
250
Yıl
1991
1991
1991
1991
1995
1995
1995
1995
2000
2000
2005
2005
2005
2010
2010
2010
2012
2012
2012
Ekilen alan (dekar) Hasat edilen alan(dekar) Üretim (ton) Verim(kg/da)
26.390
100
7.760
110
20.890
130
5.980
130
21.910
8.000
97.130
40
39.470
48.289
11.703
17.000
44.237
11.375
18.500
26.260
100
7.760
110
20.890
130
5.980
130
21.910
8.000
97.130
40
39.470
48.289
11.703
17.000
44.237
11.375
18.500
4.574
40
1.144
16
3.019
23
898
18
4.944
1.744
15.127
8
7.667
10.709
2.588
3.764
12.513
3.424
6.073
174
400
147
145
145
177
150
138
226
218
156
200
194
222
221
221
283
301
328
Hani ilçesinde tahıl ürünü olarak yaygın bir şekilde buğday, arpa ve darı
ekilmektedir. Gerek iklim şartları gerekse de toprak özellikleri farklı tarım ürünlerinin
üretilmesini kısıtlamaktadır. Tarımsal üretim ailelerin kendi ihtiyaçlarını ve pazar
ihtiyacını görme amacıyla gerçekleştirilmektedir. Tabloya göre 1991 yılında 4.574
ton buğday üretimi gerçekleştirilirken 2005 yılında 15.127 ton ve 2012 yılında 12.513
ton buğday elde edildiği görülmektedir. Üretimde bir dalgalanma söz konusu ise de
buğday üretiminin yıllara göre arttığı söylenebilir. Yıllara göre buğday üretimindeki
artış, darı ve arpa içinde geçerlidir. Buğday üretimindeki artış tablodan görüldüğü
üzere ekili alanların artmış olmasından kaynaklanmaktadır.
Tablodaki verilerden anlaşılacağı gibi tüm tahıl ürünlerinde dekar başına elde
edilen tahıl miktarı artmaktadır. Yıllara göre verimlilik artışı söz konusudur. Bu
durum gerek kullanılan modern tarım aletlerinin artışından gerekse de gübre, sulama,
ithal tohum kullanımındaki artış gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır.
Hani meyve ve sebzeciliğin gelişmiş olduğu ilçelerden biridir. Badem, ceviz,
elma, dut gibi ürünler yetişmektedir. Hani ilçesinde zirai faaliyetlerde kullanılan
yıllara göre traktör sayısını gösteren tablo şöyledir;
Tablo 3
Hani İlçesinde Yıllara Göre Tarımda Kullanılan Tarımsal Alet ve Makineler
Tarımsal Alet ve Makineler
İl Adı
İlçe Adı Grup Adı Ürün adı
Yıl
Diyarbakır Hani
Traktörler Traktör – Dört Teker (35-50 Bg)
1995
Traktör – Dört Teker (50 Bg'Den Fazla) 1995
2000
Traktörler Traktör – Dört Teker (35-50 Bg)
Diyarbakır Hani
Traktör – Dört Teker (50 Bg'Den Fazla) 2000
Diyarbakır Hani
2005
Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg)
2005
Traktör – İki Akslı (51-70 Bg)
Diyarbakır Hani
2010
Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg)
2010
Traktör – İki Akslı (51-70 Bg)
Diyarbakır Hani
2012
Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg)
2012
Traktör – İki Akslı (51-70 Bg)
Adet
8
197
250
10
260
63
271
70
275
72
Kaynak: TÜİK.
Zirai alanlarda kullanılan traktör sayısı tarımın modernizasyonu açısından
önemli bir göstergedir. Tabloya bakıldığında Hani ilçesinde tarım alanlarında
kullanılan traktör sayısının yıllara göre arttığı görülmektedir.
Hayvancılık Hani ilçesinde temel iktisadi faaliyetlerden biridir.
Hayvansal üretim hem temel tüketimin karşılanmasına hem de ticarete
yöneliktir. Yıllara göre hayvansal üretim miktarlarını gösteren tablo şöyledir;
251
Tablo 4
Hani İlçesinde Yıllara Göre Yetiştirilen Başlıca Hayvan Sayısı
Yıl
Yetişkin
Genç-Yavru
Toplam
Sağılan hayvan sayısı (baş)
Süt (Ton)
1991 6.400
1995 2.650
2000 4.189
2005 10.400
2011 4.925
1.100
3.000
2.130
1.050
970
7.500
5.650
6.319
11.450
5.895
5.394
1.740
3.524
6.960
2.610
4.876,18
1.572,96
3.185,24
8.741,76
3.278,16
1991 13.950
1995 14.120
2000 3.920
2005 14.700
2011 2.560
5.750
6.000
2.610
3.000
1.950
19.700
20.120
6.530
17.700
4.510
11.660
11.704
2.790
8.008
986
827,86
830,984
198,062
656,656
80,819
1991 10.150
1995 15.760
2000 4.5241
2005 5.000
2011 5.150
7.800
9.500
3.016
3.900
3.450
17.950
25.260
7.540
18.900
8.600
5.250
10.920
3.167
7.560
2.310
425,25
884,52
256,511
793,8
242,55
SIĞIR
KOYUN
KeÇİ
Kaynak: TÜİK
Hanide başlıca yetiştirilen hayvanlar koyun, keçi ve sığırdır. 1991 yılında
7.500 olan sığır sayısı 2005 yılında 11.450'e çıkmış fakat 2011 yılında ise 5.895'e
düşmüştür. Yetiştirilen koyun sayısı ise 1991 yılında 19.700 iken 2005 yılında
17.700'e ulaşmış fakat 2011 yılında bu sayı 4.510'a düşmüştür. Yetiştirilen keçi sayısı
ise 1991 yılında 17.950 iken 1995 yılında 25.260'a çıkmış fakat 2011 yılında ise
8.600'e düşmüştür. Buna göre son yıllarda yetiştirilen sığır, keçi ve koyun sayısında
ciddi düşüşler görülmektedir. Verilerden de anlaşılacağı üzere son yıllarda Hani'de
hayvan yetiştiriciliği gerilemektedir.
2. Ticaret
Hani ve çevresindeki ticaret genellikle tarımsal ürünlere dayanmaktadır.
İlçede üretilen tarımsal ürünler çevre ilçe ve illere satılmaktadır. Fakat sanayileşme
olmadığı için temel tüketim maddelerinin birçoğu dâhil olmak üzere ticari malların
çoğu ilçe dışından tedarik edilmektedir.
Madencilik Hani ilçesinde son yıllarda önemli bir sektör haline gelmiştir.
Çardaklı, Zara, Koki ve Kırım mevkilerinde çıkarılan ve bej mermer olarak
adlandırılan mermerler hem iç piyasada hem de uluslar arası piyasalarda oldukça talep
görmektedir. İlçede kurulan mermer işletmeleri %90 kapasite ile çalışmaktadır.
252
Yüksek miktarda mermer üretimin gerçekleştiği ocaklardan hem ihracat
yapılmakta hem de istihdam artışına katkı sunulmaktadır. Son yıllarda Hani'nin sahip
olduğu doğal kaynakların ekonomiye kazandırılması ilçe ekonomisine önemli
katkılar yapmakta ve ticaret potansiyelini artırmaktadır.
SONUÇ
Hani'de iktisadi hayat tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Fakat coğrafi koşullar uygun olmasına rağmen son yıllarda hayvan
yetiştiriciliği ciddi anlamda gerilemiştir. Ticaret miktarı sınırlı olmakla
beraber tüketim mallarının çoğu dışarıdan tedarik edilmektedir. Çevre il ve
ilçelere gönderilen yani ticarete konu olan mallar genellikle zirai ürünlerdir.
Hani değerli doğal kaynaklara sahiptir. Özellikle son yıllarda katma
değeri yüksek mermer gibi ihracat mallarının varlığı yatırımcıları Hani'ye
yönlendirmektedir. İlçe ekonomisine yapacağı muhtemel katkılardan dolayı
madencilik, Hani'nin yerel sürdürülebilir kalkınmasında temel sektörlerinden
biri olacaktır.
KAYNAKLAR
Beysanoğlu, Şevket, Diyarbakır Coğrafyası, Şehir Matbaası, İstanbul, 1962.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 31.01.1936 Tarih 11949 Sayılı Belge.
Diyarbakır Salnameleri
Türkiye İstatistik Kurumu
253
HANİ İLÇESİNDE TARIM VE HAYVANCILIK
İsmail GÜL¹, Sait KILIDz
Özet
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde bulunan Diyarbakır İlimizin 17 ilçesinden
birisi olan Hani İlçesine ait konumu, tarihi, coğrafi bilgileri, iklim, Tarım ve
hayvancılık ile ilgili bilgiler bu çalışmada sunulmuştur.
Abstract
In our region, our province of Diyarbakır in southeastern Anatolia Hani
District is one of 17 districts of the location, date, geographic information, climate,
agriculture and animal husbandry and related information presented in this study.
İlçenin Konumu
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, Diyarbakır İli'ne bağlı bir ilçe olan Hani'nin
batısında Dicle, kuzeydoğu, doğu ve güneydoğusunda Lice, güneyinde Kocaköy
İlçesi ile Sur İlçesi, kuzeyinde Genç ve Bingöl, kuzeybatısında Elazığ illeri
bulunmaktadır (1).
Tarihi
İlçenin eski tarihi ile ilgili bilgiler oldukça yetersiz olmasına rağmen,
yerleşimin çok eski yıllara indiği sanılmaktadır. Diyarbakır'ı ele geçirmek isteyen
Urartular ile Asurlular MÖ.VIII. yüzyılda burada savaşmışlardır. MÖ. 1280'de Asur
Hükümdarı I. Salmanasar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşme
merkezi olmuştur. Tarih boyunca Diyarbakır'ı elinde tutmak isteyen devletlerin
yönetiminde kalmıştır. Selçuklular buraya hakim olmuş, Yavuz Sultan Selim'in
Çaldıran Seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmıştır(2). 1875'te Palu'ya bağlı bir
bucak olan Hani, sonraları Lice'ye bağlanmıştır. 1958 yılında ise Diyarbakır İline
bağlanan Hani, bu tarihten sonra ilçe statüsünü kazanmıştır(3).
İlçede günümüze gelebilen eserler, Ulu Cami, Şeyh Caferi Tayyar Mescidi ve
Türbesi, Hatuniye Medresesi, Şeyh Bedrettin Türbesi ve Anakaris Suyu'dur. Dar ve
düzensiz sokaklardan oluşan şehir toplam 4 mahalleden oluşmaktadır.
Yüzey Biçimleri
İl Merkezine 97 km. uzaklıktadır. Yükseltisi 900 m 'ye yaklaşan bir alanda
olup denizden 1200 m. uzaklıktaki Hani'nin yüzölçümü 415 km² dir. İlçe , 40º-41'
doğu boylamları ile 38º -39' kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. Toplam nüfusu
ise 32.571'dir (4).
1. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, 21280, Diyarbakır.
2. Zir. Yük. Müh. Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Doktora
Öğrencisi, 21280, Diyarbakır.
254
İklim
İdari bakımdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan İlçe, fiziki
özellikleri bakımından Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri arasında bir
geçiş karakteri göstermektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları kar yağışlı ve uzun
geçmektedir. Özellikle kış aylarında Doğu Anadolu'yu etkisi altına alan soğuk ve karlı
hava kuzeydeki Babiğ Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır (5).
Nüfus
2000 yılı nüfus verilerine göre çizelge 1'de Hani ilçesinin nüfusu ilçe merkezi
13.282 kişi ve köy ve beldeler 23.064 kişi olup toplam 36.346 kişiden oluşmakta İl
toplam nüfusu 1.382.732'dir. 2013 yılı nüfus verilerine göre çizelge 2-3 te Hani İlçesi
merkez nüfusu 8.824 kişi olup 13 yıl boyunca artmamış büyük bir oranda azalmıştır.
Köy ve beldelerin nüfusu 23.747 kişiden oluşmakta ve artmış bulunmaktadır. İlçe
toplamında 32.571 kişi yaşamaktadır. İl genel toplamı 13 yıl boyunca Hani ilçemizin
tersine ilçelerden ve diğer illerden göç alarak 1.592 167 kişiden oluşmaktadır.
Çizelge 1: 2000 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre İlçe ve Köylerin
Nüfusu ( DİE, 2001)
İLÇE
KÖY
TOPLAM
BİSMİL
65.555
43.534
112.089
ÇERMİK
16.056
29.514
45.570
ÇINAR
13.059
48.617
61.676
ÇÜNGÜŞ
48.079
10.117
14.996
DİCLE
10.097
30.456
40.553
EĞİL
4.730
16.994
21.724
ERGANİ
49.152
39.241
88.393
HANİ
13.282
23.064
36.346
HAZRO
6.394
12.514
18.908
KOCAKÖY
6.759
7.402
14.161
KULP
17.675
25.755
43.430
LİCE
14.596
13.030
27.626
SİLVAN
65.001
53.447
118.448
TOPLAM
290.235
353.685
643.920
GENEL TOPLAM
1.382.732
255
Çizelge 2: 2013 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre Hani İlçe merkezi
ve Köylerin Nüfusu (TÜİK, 2013)
HANİ
8.824
23.747
32.571
İL GENEL TOPLAMI
1.155.258
436.909
1.592.167
Çizelge 3: 2013 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre Hani İlçesine bağlı Belde
ve Köylerin Nüfusu (TÜİK, 2013)
KÖY İSMİ
ESKİ İSİM
TOPLAM
ERKEK
KADIN
Abacılar
Neribiçulagan
928
484
444
Akçayurt
Akçayurt
78
33
45
Anıl
Mükriyan
1822
896
926
Bilen
Dilbi
1667
841
826
Çardaklı
Çeman
1696
831
865
Çukurköy
Neribiyufan
1250
652
598
Gömeç
Huri
170
82
88
Gürbüz (B)
Cevsi
4975
2503
2472
Kalaba
Balığ
359
173
186
Kaledibi
Kaledibi
757
358
399
Kırım
Kadişt
1194
566
628
Kuyular (B)
Neribiağan
3300
1631
1669
Okurköy
Çomayık
151
67
84
Serenköy
Serdi
196
105
91
Sergen
Sipri
1372
693
679
Soylu
Zengilan
325
144
181
Süslü
Risni
507
265
242
Topçular
Neribitopalan
904
435
469
Uzunlar
Tavil
696
358
338
Yayvan
Telatin
553
247
306
Yukarı
Turalı
Şelli
847
405
442
Belde ve K.
8.824
4.858
3.966
İlçe Mer.
23.747
11.769
11.978
GENEL TOPLAM
256
32.571
İlçe halkının tarım sektörü dışında diğer sektörlerde her hangi bir geliri
olmaması ve nüfus artış oranının yüksek olması nedeni ile genç nüfus başka yerlere
göç etmektedir. Özellikle 1990 yılından itibaren başta Diyarbakır merkez olmak üzere
ülkenin diğer illerine göç artmıştır.
Agro-Ekolojik Alt Bölgeler
Agro-ekolojik bölgelendirme, arazinin çevresel özellikleri, potansiyel verim
ve arazi uygunluğu benzer olan özelliklere sahip alt alanlara bölünmesini ifade eder.
Agro-Ekolojik bölge, iklim, Arazi formu, toprak yapısı ve yetiştirilen ürün
guruplarına göre yani arazi örtüsüne göre belirlenir. Bu nedenle Diyarbakır ili 4 alt
Agro-Ekolojik bölgeye ayrılmış ve haritalandırılmıştır.
Çizelge 4'de görüldüğü üzere, Tarımsal ürünlerin yetiştirildiği arazilerin
toprak yapılarına ve bunun yanı sıra tarım alanlarının arazi kabiliyet sınıflarına göre
ayrıldığında 1-4. sınıf arazilerin bulunduğu, yetiştirme periyodu baz alındığında ise
tarımsal açıdan en iyi koşula sahip olan bölgenin I.Alt bölge olduğu anlaşılmaktadır.
II. , III. ve IV. alt bölgelerin ise arazi yapılarının engebeli, dağlık alanların daha çok
olduğu ve önem sırasına göre tarımsal açıdan düşük sınıf arazilere sahip oldukları
görülmektedir. 5 ve 8. sınıf arazi kabiliyet sınıfı bakımından ise I. ve II. Alt bölge ile
III. ve IV. Alt bölgeler arasında değerlere sahipler. Hani ilçemiz III. Alt bölge
değerlerine sahiptir.
Çizelge 4: Diyarbakır İlinin Agro-Ekolojik Alt Bölgeleri (TİM, 2005)
I.ALT BÖLGE
1.
2.
3.
4.
5.
Merkez
Bismil
Çınar
Silvan
Ergani
II.ALT BÖLGE
1. Hazro
2. Kulp
3. Lice
III. ALT BÖLGE
1.
2.
3.
4.
Dicle
Eğil
Hani
Kocaköy
IV. ALT BÖLGE
1. Çüngüş
2. Çermik
İlçenin Geçim Kaynağı
Hani ilçesinde geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Buğday, arpa, pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır. Üzüm ve meyve
bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. 1990 yılından itibaren
sebzecilikte ve tünel seracılıkta önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Kuru tarım
alanlarında badem bahçeleri mevcut olup bu bahçelerde ara tarım olarak
buğday yetiştirilmektedir. Bağcılık çok eski tarihlere dayanmakta ve özellikle
güneşe bakan yerler tercih edilmektedir. Bu yüzden bu bağlardan güzel
pekmez elde edilmektedir. İlçenin etrafında fazla yüksek olmayan dağlar
mevcut olup, meşe ormanları ile kaplıdır. İlçenin ve Diyarbakır ilinin büyük bir
kısmı, odun ihtiyacını bu meşeliklerden sağlamaktadır. Ayrıca bu dağların
257
arasında kalan vadilerde geniş alanlarda söğüt ağaçları vardır. Dışarıya sattığı ürünler;
2000 yılında önce, badem, üzüm ve mamulleri, hayvansal ürünler gelirken, 2000
yılından sonra badem bahçelerinin yok olması ile örtü altı yetiştiriciliği ağırlık
kazanmış ve sebze üretimi her geçen gün daha da artmaktadır(6).
Tarım
Tarım, ilçenin en önemli gelir kaynağıdır. İlçe merkezinde Ayn-ı Kebir
suyu ilçenin can damarıdır. İlçede yetiştirilen tarım ürünleri; buğday, arpa,
mercimek, pamuk vb. dir. Pamuk ilçe merkezinde, Gürbüz Beldesinde
yapılmaktadır. Son yıllarda seracılık Uzunlar, Kırım, Seren köylerinde
yapılmaktadır. Yine son yıllarda sondajlarla susuz olan arazilerde sulu tarıma
geçilmiştir.
Çizelge 5: Hani İlçesine ait Arazi Dağılımı ( TİM (a), 2013)
Arazi Dağılımı
Tarım Arazisi
Orman
Mera
Tarıma Elverişsiz Alan
Alan(Dekar)
177.413 da
224.650 da
8.500 da
97.500 da
Hani'de tarım arazisinin dağılımı: İlçemizdeki nadas alanlarının
daraltılmasını sağlamak amacıyla çiftçiye eğitim çalışması yapılmakta olup, buğday
ve arpa üretimini takip eden yılda münavebeli olarak nohut, mercimek ve yem
bitkilerinin ekilmesi sağlanmaktadır.
Çizelge 6: Hani İlçesine ait Bitkisel Üretimde Arazi Dağılımı ( TİM (a),
2013)
Ürün Çeşiti
Buğday
Arpa
Pamuk
Mısır
MeyveÜretimi
Yem Bitkileri
Bağ
Sebze
258
Alan (Dekar)
110.000 da
13.680 da
100 da
800 da
4.500 da
10.324 da
15.000 da
2.250 da
Diyarbakır İlinde Buğday Üretimi
Beslenmede taşıdığı büyük önem nedeniyle dünyanın en stratejik ürün
grubunu oluşturan hububat, dış ticarette ülkemiz için büyük önem taşımaktadır.
1980'li yıllara gelinceye kadar tüm hububat ürünlerinde net ihracatçı olan ülkemiz
artık buğdayında ithalatçısı bir ülkedir. Türkiye uzun yıllardır kaliteli buğday açığını
kapatmak için gerçekleştirdiği ithalatı artık stok açığını kapatmak için de
gerçekleştirmektedir.
Diyarbakır ilinde tarım alanlarının büyük çoğunluğunu tahıllar
oluşturmaktadır özellikle sulama imkanı bulamayan ve Dicle havzası dışında kalan
alanların çoğunluğunda tahıl ekilişi mevcuttur Bazen sulama alanlarında da sulu tahıl
üretimleri yapılamaktadır. İlimizde kurulan sanayi tesislerinin çoğunluğu tahıl
ürünlerini işlemeye yönelik kurulmuşlardır. İlçemizde de en çok ekimi yapılan
110.000 da ve en çok üretimi yapılan ürünü buğday oluşturmaktadır.
İl Genelinde tahıl ekili alanların %67,3'ünü buğday, %26'sını arpa, %3,7'sini mısır,
%3'ünü de yulaf, çavdar, kaplıca, darı, pirinç, kuşyemi ve nohut almaktadır.
Çizelge 7: Diyarbakır İlinde önde gelen ürünlerde üretim miktarları
(TİM, 2005)
BUĞDAY
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
Hasat Edilen
281.320 286.800 281.650 289.000 308.195 313.900 321.654,4
Alan (ha.)
Üretim
Miktarı (ton)
454.833 604.570 897.020 912.435 941.213 902.084
941.760
Diyarbakır İlinde Buğday Pazarlama Kanalları
BUĞDAY PAZARLAMA KANALLARI
Üretici
TMO
Tüccar
İşleme Sanayi
Toptancı ve
Perakendeciler
Diğer İşleme Sanayi
Tüketici
259
Buğday Üretiminin Fırsatları
1. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen desteğe devam edilmelidir.
2. Kaliteli ürün için üreticiler gerek devlet gerek sanayici tarafından daha
etkin bir şekilde teşvik edilmelidir.
Buğday Üretiminin Kısıtları
1 . Sertifikalı tohumluk kullanımının sınırlı olması,
2 . Girdilerin buğday fiyatına nazaran fazlaca artan maliyetleri,
3 . Kaliteli ürün bilincinin yeterince oluşmamış olması.
Diyarbakır İlinde Arpa Üretimi
Hayvan beslenmesinde taşıdığı büyük önem nedeniyle dünyanın en önemli
ürün gruplarından birini oluşturmaktadır. Diyarbakır ilinde tarım alanlarının büyük
çoğunluğunu tahıllar oluşturmaktadır özellikle sulama imkanı bulamayan ve Dicle
havzası dışında kalan alanların çoğunluğunda tahıl ekilişi mevcuttur.
Arpa üretimi ilimizde ve ilçemizde buğday üretiminden hemen sonra
gelmektedir. Genellikle kullanım alanı yem hammaddesidir. İlimizde kurulan yem
sanayi tesislerinin çoğunluğunun arpa ihtiyacı bölge içerisinden karşılanmaktadır.
Diyarbakır ilinde Tahıl ekili alanların %26'sı gibi önemli bir kısmını arpa
oluşturmaktadır. İlçemizde 13.680 da üretimi yapılmaktadır.
Çizelge 8: Arpa Üretimi (Ton), (TİM, 2005).
ÜRÜNLER
2000
2001
2002
Arpa
214.699
507.225
14.880
2003
ARPA PAZARLAMA KANALLARI
Üretici
Tüccar
İşleme Sanayi
Besici
260
2005
414.632 417.634 400.725
Diyarbakır İlinde Arpa Pazarlama Kanalları
TMO
2004
Arpa Üretiminin Fırsatları
1. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen desteğe devam edilmelidir.
2. Kaliteli ürün için üreticiler gerek devlet gerek sanayici tarafından daha
etkin bir şekilde teşvik edilmelidir.
3. İlde hayvancılık için önemli bir fırsat
Arpa Üretiminin Kısıtları:
1 . Sertifikalı tohumluk kullanımının sınırlı olması,
2 . Girdilerin yüksek olması,
3 . Kaliteli tohumluk azlığı
4. Fiyatların düşük olması
Hani İlçesine ait Makine Alet Ekipman Varlığı
İlçemizde modern tarım makine ve donanımları tam anlamıyla tarımda
kullanılmaya başlamamıştır. Bunda en büyük etken bölgenin oldukça dağlık
olmasıdır. İlçemizde tarıma elverişli toplam 165.280 dekar arazinin ancak 23.000
dekarı sulana bilir arazi üzerinde genel olarak pamuk ve sebze üretimi yapılmaktadır.
Halkımızın kendi imkânları dâhilinde arazilerine kuyu açarak tarlalarını sulama
yoluna gitmektedirler. Sulanabilir arazinin artırılabilmesi için gerek İl Özel İdare'sine
gerekse Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü'ne büyük görevler düşmektedir.
Çizelge 9: Hani İlçesine ait Makine Alet Ekipman Varlığı ( TİM (a), 2013)
Makine Alet Ekipman Çeşidi
Traktör
Karabasan
Kulaklı Pulluk
Kültüvatör
Hububat Ekim Makinası
Orak Makinası
Batöz
Sırt Pülvarizatörü
Römork
Su Tankı
Adet
450
130
450
450
330
270
430
60
440
70
261
Tarımsal Desteklemeler
Çizelge 10: Hani İlçesi Tarım Destekleme Değerleri (TİM (a), 2013)
İŞLETME
DESTEKLEME
DESTEKLEME TÜRÜ ALAN (Dekar) SAYISI (Adet) MİKTARI (TL)
MAZOT, GÜBRE VE
TOPRAK ANALİZİ
DESTEKLEMESİ
YEM BİTKİSİ
DESTEĞİ
SERTİFİKALI
TOHUM DESTEĞİ
97.536
1.925
-
5.770
-
320.757,89
1965.971
16
-
Tarım İlçe Müdürlüğünce 2013 yılı itibariyle tarımsal desteklemelerde;
Çizelge 11' de görüldüğü gibi Mazot, Gübre ve Toprak analizi
desteklemelerinde 97.536 da alanda 1.925 işletmeye destek sunulmuştur. Yine
ilçe için önemli olan yem bitkileri desteği kapsamında 5.770 da alanda
üreticilerimize 320.757,89 TL destek sunulmuştur. Yine sertifikalı tohum
desteği kapsamında 1965.971 da alanda 16 işletmeci desteklenmiştir.
Diyarbakır Siirt Batman Kalkınma Projesi kapsamında Hani ilçemizde
yapılan desteklenmelerde örnek bahçe faaliyeti, Tarımsal alet ve ekipmanlar,
%50 hibe katkılı tarımsal üretim ve sulama projeleri ile kırsal altyapı inşaat
işleri başlıklarında üreticilerimiz desteklenmiştir (8).
Demonstrasyon (Örnek Bahçe) Faaliyeti
Hani-Merkez 10 dekarlık Erik Bahçesi Toplam maliyet:17.350 TL 2012
yılında gerçekleşmiştir. Ayrıca, yem bitkisi yetiştiriciliğini desteklemek amacıyla 3
arazi sahibine 70 kg silajlık mısır ve 100 kg yonca tohumu ve gübre dağıtımı
yapılmıştır.
Tarımsal Alet ve Ekipman
Hani ilçesine çiftçilerin kullanımına sunulmak üzere 1 adet fidan çukuru açma
burgusu ve 1 adet üzüm sıkma makinesi verilmiştir.
% 50 Hibe Katkılı Tarımsal Üretim ve Sulama Projeleri Hibe Programları
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 kişiye Çapa ve İlaçlama
Makinesi verilmiştir. Proje tutarı: 11.760 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 5.880 TL Ödeme
yılı: 2010.
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 20 dekarlık Telli
Terbiye sistemli Bağ Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 26.140 TL, Ödenen Hibe
Tutarı: 13.070 TL Ödeme yılı: 2010
262
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 30 dekarlık Yarı-bodur
Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 26.208 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 13.104 TL
Ödeme yılı: 2010
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 17 dekarlık Yarı-bodur
Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 34.556 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 17.278 TL
Ödeme yılı: 2010
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 12 dekarlık Yarı-bodur
Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 25.200 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 12.600 TL
Ödeme yılı: 2010
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 35 dekarlık Yarı-bodur
Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 52.448 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 26.224 TL
Ödeme yılı: 2010
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 16 dekarlık Yarı-bodur
Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 29.078 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 14.539 TL
Ödeme yılı: 2010
2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi büyükbaş hayvan
barınağı kurmuş ve gerekli makine-ekipmanları almıştır. Proje tutarı: 54.250 TL,
Ödenen Hibe Tutarı: 27.125 TL Ödeme yılı: 2010
2011 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 12 dekarlık Telli
Terbiye sistemli Bağ Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 60.350 TL, Ödenen Hibe
Tutarı: 30.175 TL Ödeme yılı: 2012.
Kırsal Altyapı İnşaat İşleri
Çizelge 11: Hani İlçesinde Uygulanan Kırsal Altyapı İnşaat işleri
(DSBKP, 2013)
Kapalı Sistem Sulama Kanalları
No
1
İl
İlçe
Köy
Hane
Nüfus Sayısı
Diyarbakır Hani Merkez 3.480
250
Sulama sahası
genişliği (da)
Sulama kanalı
uzunluğu (m.)
4.760
20.853
Gıda Tarım ve hayvancılık Bakanlığına İl Müdürlüğünce sunulan Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Programı 7. Etap başvuruları
değerlendirilerek kabul edilen projelerin listesi 2013 Şubat ayında açıklandı.
Ekonomik yatırımlar kapsamında Hani ilçesinde 600.000,00 TL yatırımın 300.000,00
TL'si hibe alınarak ilçede bu yatırım gerçekleşecektir.
263
Tarımsal Sanayi
Tarımsal sanayi olarak ilçemiz sınırlarında Kırsal Kalkınma Projesi
kapsamında bir adet Mandıra kurulmuş olup üretime geçmiştir ancak ileriki
dönemlerde faaliyet göstermeyecektir (9).
Ayrıca İlçemizde Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bir adet Un fabrikası
projesi kabul edilmiş olup çalışmalara başlanmıştır ve faaliyetine devam
etmektedir.(9).
Ayrıca İlçemizde Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bir adet Salça fabrikası
kurulmuş olup tamamlanma aşamasındadır (9).
Tarımsal Hizmetler
Tarımsal üretimi destekleme hizmetleri (Tarımsal Teknoloji, Hayvan Sağlığı,
Tohum ve Damızlık gibi Girdi dağıtımı ve Pazarlama) büyük ölçüde Devlet
Kuruluşları, Kooperatifler, Sivil Toplum Örgütleri, Özel Sektör Kuruluşları
tarafından sağlanmaktadır. Diyarbakır İlinde çok sayıda ve dağınık yerleşim yerinin
olması sadece ekonomik hizmetlerin değil aynı zamanda sosyal hizmetlerin
sağlanmasında da aksaklıklar yaşanmaktadır. Diyarbakır İlinde tarıma destek veren
kuruluşlar ve sağladığı hizmetler tabloda gösterilmiştir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık ilçe müdürlüğü tarafından Çiftçilerimize yönelik
zirai konulardaki yayın çalışmaları sürdürülmektedir. Yıl içinde meyve ağaçlarında
kışlık budama, bağda budama, toprak işleme, gübreleme, bitki hastalık ve zararlıları
konularında köylerimizde yayın çalışması yapılmıştır.
Çizelge 12: Tarımsal Organizasyonların Fonksiyonları ve Sorumlulukları
( TİM, 2005 )
Verilen Hizmetler
Yayım- Eğitim
Araştırma
Sulama
Orman Köylerini Kalkındırma
Veteriner Hizmetleri
İlgili Kurum
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü
T.K.B. Araştırma Enstitüleri
DSİ (Büyük ölçekli), İl Özel İdare (Küçük ölçekli)
Orman Bakanlığı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü ve
Özel Veteriner Hekimler
Sun’i Tohumlama
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü
Damızlık
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü ve
diğer çiftçiler
Tarımsal Girdiler (tohum, gübre, Özel Şirketler, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl
zirai mücadele ilaçları)
Müdürlüğü, diğer çiftçiler
Tarımsal Kredi
T.C. Ziraat Bankası,TKK
Ürün Pazarı
TMO, Tüccarlar
Canlı Hayvan Ticareti
Tüccarlar
Bal Pazarlama
Tüccarlar
Süt Pazarlama
Küçük Aile İşletmeleri
Et İşleme
Et-Balık Kurumu(Özelleştirildi),Özel Et Entegre Tesisi
Para Kaynakları
KOBİ, TEMA Vakfı, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, K.H.G.B, İl Özel İdaresi, S.Y.D.V.
Hibe Projeleri
Karacadağ Kalkınma Ajansı, TKDK, BSDKP,
264
Organik Tarım
Tarımsal kapasite ve kirlilik parametreleri açısından organik tarım sistemine
en uygun alanların tespit edildiği çalışmada; Diyarbakır ilinin % 74.35'sı organik
tarıma 1. derecede uygun alanlardır. Ağırlıklı olarak ilin kuzey kesiminde Kulp, Lice,
Hani, Dicle, Ergani, kuzeybatı da Çüngüş, batıda Çermik ilçeleri ve güneyde
Karacadağın Çınar ilçesi sınırlarında kalan kısımları ile Silvan ilçesinin kuzeyinde yer
alan ve Kulp ilçesine sınır olan alanlar ile, Silvan ilçesinin güneyinde yer alan ve
Batman Çayı ile sulanmayan alanları ile birlikte Bismil ilçesinin kuzey kesimi ve
Hazro ilçesinin büyük bir kısmından oluşmaktadır. Karacadağ bölgesi dışında kalan
bölgeler arazi kullanım kabiliyeti düşük, küçük parçalı, dağınık, ağırlıkla ekstansif
tarımın yapıldığı, kimyasal girdi kullanımının az olduğu alanlardır.
Diyarbakır ilinde organik tarıma uygun alanların belirlendiği ve haritalama
çalışmaları ile söz konusu alanlarda uygun organik ürün deseni ve planlamasının
yapıldığı bu çalışmada Hani ilçesinde Anason, Arpa, Ayçiçeği, Ekmeklik Buğday,
Makarnalık Buğday, Pamuk (Erkenci çeşit), Kolza, Mısır, Sorgum, Soya, Çok az
alanda Çeltik ile Patates tarımına uygun olduğu tespit edilmiştir. Yine Elma, Kayısı,
Kiraz ve Üzüm meyveciliğine uygun olduğu belirtilmiştir (7).
Bağcılık
Hani ilçesinde yaklaşık olarak 15.000 dekarlık alanda bağcılık yapılmaktadır.
İlçe, bağcılık için son derece verimli topraklara sahip olması, iklimi, uzun süre
güneşlenmesi, kırsal kesimlerde modern tarıma geçilmemesi bağcılığa olan
yönelmeyi oldukça artırmıştır. Kuyular, Çukur, Abacılar, Bozuk köyünde, ticari
amaçlı üzümler yetiştirilir. İlçede birçok üzüm çeşidi yetiştirilmektedir (9).
Bağ asmaları yüksek olmayıp, yerden 1 veya 1,5 metre yüksekliktedir.
Asmanın kökü yerden 30 veya 40 cm yüksek olup, üç-dört ana kola ayrılır. 40 veya 50
cm'lik bu kollardan ise üzüm çubukları uzanır. Mart ayının başlarında budanan daha
önce dayanıklı ağaçlardan (meşe, kavak) yapılan adına 'serbıne' denilen çatallı, boyu 1
metre ile 140 cm arasında değişen 3-4 cm kalınlığında ince, düz çubuklara sarılan
üzüm çubukları sabitleştirilir. Üzüm çubukları dört-sekiz kol arasında değişir (9).
İlçemiz üzüm çeşidi bakımından çok zengindir. Bu üzümlerden bazıları: Şire
(şıra), Ağbanki, Kırmızı ( suri ), Taannebi (cisoni), Hasenî, Şamî, Zeynebî, Şarabî,
Zergonek, Haranî (9).
Şire Üzümü : Bu üzüm çeşidi beyaz ve yuvarlaktır.Olgunlaşmış bir üzümün
çapı bir-iki cm dır. Don olmamak kaydıyla soğuğa karşı dayanıklı bir üzüm çeşididir.
Bazen uygun ve bakımlı bağlarda bu üzümler kesilmeyip güzün son aylarına kadar
bekletilir. Kış bağı olarak da değerlendirilir. Bu üzüm çeşidi ilçe merkezinde ve
Diyarbakır, Bingöl şehir merkezlerine satılmaktadır. Yılın en son üzümü olduğu için
en itibar edilen üzüm çeşididir. Bu üzümden pekmez, pestil, sucuk, kesme vb. kışlık
yiyecekler yapılır.
265
Hatun Parmağı Üzümü : İlk çıktığında hafif mayhoştur. Sonradan sulu ve tatlı
bir hal alır. Uzun olduğundan dolayı hatun parmağı denilmiştir.
Zeynebî (Avdarî) Üzümü : Beyaz renkte olup çok dayanıksızdır. Çıktığında
hemen toplanması gerekir, aksi taktirde hemen ezilir. Bağlarda çeşit olarak yetiştirilir.
Şamî Üzümü : Yuvarlak, beyaz ve üzerine yağ sürülmüş gibi parlar. Kalın
kabuklu olup, bağlarda çeşit olarak yetiştirilir.
Kırmızı ( Suri ) Üzümü : Tam yuvarlak ve kırmızıdır. Taneleri orta büyüklükte,
kalın kabuklu ve serttir. Dayanıklı bir çeşit olduğundan dolayı mevsim sonuna kadar
kalabilmektedir.
Taannebi ( Cisoni ) Üzümü : Beyaz ve orta uzunluktadır. Temmuz ayının on
beşinde çıkar. İlk çıkan üzümlerden biridir. Halk arasında çok beğenilir.
Arıcılık
Yöremiz bitki örtüsü arıcılığa elverişli olduğu halde yapılan arıcılık aile
işletmeciliği şeklindedir. Yapılan arıcılık, dağ köylerinde ise 'kara kovan' şeklinde
yapılmaktadır. Dağ köylerinde yaylarda bulunan bitki örtüsünün yaz aylarında da
yeşil ve çeşitli olması arıcılık için coğrafi koşulları elverişli hale getirmiştir (9).
Hani'deki modern arıcılığı yaygınlaştırmak için yetiştiricilerin gerekli olan
fenni kovana geçişini sağlamak, hastalıklara karşı yetiştiricileri bilinçlendirmek,
yöreye uygun arı ırklarını tespit edip yetiştirmek gerekir. Bu koşullar yerine getirildiği
taktirde yörede arıcılık gelişecek ve birçok aile geçimini bu alandan sağlamış
olacaktır. Böylelikle yöre ekonomisine büyük bir katkı sağlanmış olacağı su götürmez
bir gerçektir.
Kovan Varlığı
2004 yılı verilerine göre Diyarbakır ilinde 3.185 adet ilkel kovan, 23.120 adet
fenni kovan olmak üzere toplam 26.305 adet kovan bulunmaktadır. Hem kovan sayısı
hem de bal üretimi miktarı bakımından Diyarbakır ilinin Türkiye içerisindeki payı çok
düşüktür.
Grafik 1'de görüldüğü üzere kovan sayısı I.Alt bölge olan Merkez-Silvan Alt
bölgesinde en yüksektir.
266
Grafik 1: Diyarbakır İlinin Alt Bölgeler Bazında Arı Kovanı Dağılımı ( Adet).
(TİM, 2005).
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
İlkel Kovan
Fenni Kovan
I. Alt Bölge
II. Alt
Bölge
III. Alt
Bölge
IV. Alt
Bölge
1167
13883
970
4020
880
3370
395
6300
İlkel Kovan
Fenni Kovan
Diyarbakır ili zengin nektar kaynaklarına sahip olmadığından göçer arıcılar
için de cazip değildir. Ancak çok az miktarda göçer arıcı bulunmakla birlikte üretilen
bal ikinci ek gelir ve öz tüketime dayalıdır.
Çizelge 13-Diyarbakır İli Hayvansal Üretim Değerleri, (TİM,2005).
Ürün
Bal
Bal mumu
Et (B.Baş)
Et (K.Baş)
I.Alt Bölge
131.1
9.1
7.267
7.483
Üretim (ton)
II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge
27.6
25.2
90.8
3.2
2.4
1.6
43
0
9
69
0
21.2
Toplam
274.7
16.3
7.319
7.573
Çizelge 13'ten de görüldüğü üzere Diyarbakır ili bal üretimi 274.7 ton ve bal
mumu üretimi 16.3 ton dur. Alt bölgeler bazında karşılaştırma yapıldığında I.Alt
bölgenin ilin toplam bal üretiminin % 48' ini ve bal mumunun % 56'sını
gerçekleştirmekte olduğu görülmektedir. II.Alt Bölge İl genelinin Bal üretiminin %10
unu ve bal mumunun % 20'sini üretmektedir. III. Alt bölge bal üretiminin % 10'unu ve
mal mumu üretiminin ise % 15'ini karşılamaktadır. IV.Alt bölgede ise toplam balın
%33 'ünü ve balmumunun %10'unu üretmektedir.
267
Sebzecilik ve Meyvecilik
İlçede 2.250 dekar alanda sebzecilik yapılmaktadır. İlçede karasal iklimden
dolayı yaz sebzeciliği yaygındır. Yetiştirilen sebzelerin bir kısmı tüketim için
yapılmakta ya da kurutulup kışın yenilmektedir. Yetiştirilen sebzeler, domates, biber,
patlıcan, soğan, salatalık fasulyedir. Yetiştirilen sebzelerin bir kısmı ilçe içinde, bir
kısmı da Diyarbakır'da satılmaktadır. Son zamanlarda kuyu açma ve sondajla su
çıkarma ile sebzecilik daha da yaygınlaşmıştır.
Özellikle Yukarı Turalı köyü ile Seren köylerinin sebzeleri meşhur olup çevre
ilçelerden ve Diyarbakır merkezden yoğun talep almaktadır.
İlçemizin bazı köylerinden seracılık yapılmaktadır. Yapılan seracılık daha
çok salatalık yetiştiriciliğine yöneliktir. İlçedeki seracılık; Uzunlar, Kırım, Seren
köyünde yapılmaktadır. İlçede, bol miktarda soğan yetiştirilir faka bu, soğan
fiyatlarının düşük olması sebebiyle ekonomik bir değer taşımamaktadır.
İlçede 4500 dekar alan üzerinde meyvecilik yapılmaktadır. İlçenin
güneyindeki bahçelerde ve suyun bol olduğu köylerde sebze yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Yetiştirilen ürünlerden ceviz, elma, nar, badem, şeftali, kayısı, erik
daha çok tüketime yöneliktir.
Çizelge 14: Diyarbakır İli Alt Bölgeler Bazında Yoğun Üretimi Yapılan Sebze
Üretim Alanları, (TİM, 2005).
Ürün
B.Lahana
Hıyar
Patlıcan
Domates
Biber (dolma)
Biber (sivri)
Taze Soğan
Kavun
Karpuz
Üretim Alanı (ha)
I.Alt Bölge II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge
0
600
935
2275
335
470
45
2.750
5.700
0
56
40
133
113
59
1
31
71
1
39
55
95
20
26
0
480
420
1
220
420
162
118
58
2
255
70
Toplam (ha)
2
915
1450
2665
586
613
48
3.516
6.261
Türkiye genelinde tarım alanlarının %3'ünde sebze üretimi yapılmaktadır.
Diyarbakır ilinde sebze üretimi Çizelge 14 'de görüldüğü gibi Kavun, Karpuz,
Domates ve Patlıcan ağırlıklı yapılmaktadır. Bu sebzelerin üretimi özellikle I. Alt
Bölgede yoğunlaşmaktadır.
Diyarbakır ilinde yetiştirilen tüm sebzelerin üretim alan toplamları 18.149 ha.
dır. Sebze üretimi de meyve üretimi de daha fazla ek gelir getirici ve öz tüketim
amacıyla yapılmaktadır.
268
Grafik 2: Diyarbakır İli Meyve Ağacı Sayılarının Alt Bölgelere Göre Dağılımı
(TİM,2005).
Adet
6000
5000
Elma
4000
Erik
3000
İncir
2000
Dut
1000
Ceviz
I. Alt Bölge
II. Alt Bölge
III. Alt Bölge IV. Alt Bölge
Alt Bölgeler
Türkiye genelinde meyve üretimi yapılan alanlar tarım alanlarının %5'ini
oluşturmaktadır. İl de genel olarak elma, erik, kaysı, kiraz, dut, incir, üzüm üretimi
yapılmaktadır. Kiraz, üzüm, incir, ceviz ve badem yetiştiriciliğinin geliştirilmesi için
uygun potansiyel vardır. Ancak I. ve IV. Alt bölgeler dışında meyve üretimi daha çok
öz tüketime yönelik yapılmaktadır.
2004 yılı verilerine göre il genelinde meyve veren ağaç sayısı 831.321 adettir.
Meyvecilik II. ve III. Alt bölgelerde daha çok tahıl üretimi ve hayvan yetiştiriciliğinin
yanında aile ihtiyacını karşılamaya yönelik bir uğraş olarak yapılmaktadır.
Yem Bitkileri
Hayvansal üretimin gelişmiş olduğu ülkelerde yem bitkileri, ekili alanların %
25- 30'unu teşkil ederken, bu oran ülkemizde ancak % 3,25 dolayındadır. Bu durum
yem bitkileri yetiştiriciliğinin yetersizliğinin açık bir ifadesidir. Yem bitkileri ekiliş
alanları itibariyle alt bölgeler bazında karşılaştırılacak olursa; Fiğ üretim alanlarının
büyük kısmı I.Alt bölgede olup, II. ve VI. Alt bölgede ise daha düşüktür. III. Alt
bölgede ise ekiliş alanı bulunmamaktadır.
Korunga üretim alanları I. ve II ve III..Alt bölgede yapılmakta olup en fazla
III. Alt Bölgede gerçekleşmiştir. IV. Alt Bölgede ise ekilişi yoktur. Yonca üretim
alanları ise IV. Alt bölgede yoğunlaşmış olup, sırasıyla IV, I, III ve II. Alt bölgede
ekimi yapılmaktadır.
Hani İlçesinde toplam 10.324 da alanda yem bitkileri yetiştirilmektedir.
269
Grafik 3: Diyarbakır İli Yem Bitkileri Ekim Alanlarının Alt Bölgelere Göre
Alan (ha.)
Dağılımı, (TİM, 2005).
280
260
240
220
200
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
Korunga
Fiğ
Burçak
Yonca
II.Alt Bölge
I.Alt Bölge
III.Alt Bölge
IV.Alt Bölge
Çizelge 15: Diyarbakır İli Yem Bitkileri üretiminin Alt Bölgelere Göre
Dağılımı, (TİM, 2004).
Ürün
Korunga
Fiğ (ot)
Burçak (ot)
Yonca
Üretim (ton)
I. Alt Bölge
7
977
100
1.000
II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge Toplam (ton)
0
570
0
577
0
180
64
1.221
76
200
0
376
240
450
2.780
4.470
Yem bitkileri üretim miktarları alt bölgeler bazında karşılaştırıldığında yonca
üretimi il genelinde toplam 4.470 ton olup, bunun 2.780 ton' u IV. Alt bölgede, 1.000
ton'u I.Alt bölgede, 450 ton' u III. Alt bölgede ve en az 240 ton ile II. Alt bölgede
gerçekleşmiştir.
Korunga üretimi İl genelinde 577 ton olup bu üretimin 570 ton'u III. Alt
bölgede, 977 ton'u ise I.Alt bölgede gerçekleşmiştir.
Burçak üretimi 100 ton ile I.Alt bölgede, 200 ton ile III. Alt bölgede 76 ton
olarak gerçekleşmiştir.
Fiğ üretimi özellikle I.Alt bölgede yoğunlaşmış olup 977 ton üretim
gerçekleştirilmiştir. Bu bölgeyi 64 ton ile IV. Alt bölge ve 180 ton ile II. Alt bölge takip
etmektedir.
270
Hayvancılık
İlçemizin geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır. Şu anda ilçemizin
mevcut hayvan varlığında sığır 8.508, koyun 10.521, keçi 12.091, tek tırnaklı 1.000,
kanatlılar 1.000 adettir. Ayrıca fenni kovan 384 adettir (9).
İlçemizde 2012 yılı içerisinde, 750 Büyükbaş hayvana şap aşısı, 2304
Küçükbaş hayvana Burucella Melitensis aşısı yapılmıştır. İlçemize bağlı belde, köy ve
mezralarda hayvan hastalıkları taramalarına devam edilmektedir (9).
İlçedeki yeryüzü şekilleri-iklim, hayvancılık için çok elverişlidir. İlçedeki
hayvancılığın kışın artmakta yazın azalmaktadır. Bunun nedeni, halkın besi
hayvancılığı yapmasıdır. Engebeli olduğu yerlerde daha çok küçükbaş kıl keçisi
yetiştirilmektedir. Düzlük alanlarda ise, büyükbaş ve koyunculuk yetiştirilir. Hayvan
yetiştiriciliği geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Hayvanlardan elde edilen verim
çok düşüktür. Yazın yapılan mera hayvancılığı, kışın ahır hayvancılığı şekline
dönüşmektedir. Hayvancılığı geliştirmek için soyların ıslahı, kredi verilmesi,
hayvansal ürünleri değerlendirecek kurumların olması gerekir. Süt ve süt ürünlerini
değerlendirecek ve ekonomik değerini yükseltecek fabrikaya ihtiyaç vardır. Bu
etkenler gerçekleştiğinde hayvancılık gelişecek, ilçe ekonomisi büyük bir canlılık
kazanacak, iş imkanları sağlanacaktır. Böylece ilçede yoğun olan göç de önlenmiş
olacaktır. Hayvancılıkta elde edilen gelirin düşük olmasının bir nedeni de yem
fiyatlarının yüksek olmasıdır. Koşullar iyileştirildiği taktirde ilçe ekonomi ve halkın
refah düzeyi yükselecektir.
Büyükbaş Hayvan Varlığı
Diyarbakır ilinde 2004 yılı itibariyle Büyükbaş hayvan varlığı 251.046
adettir. Türkiye genelinde mevcut büyükbaş hayvan sayısı 11.031.000 adet
olup, bu rakamın % 3' ü Diyarbakır ilinde bulunmaktadır.
Diyarbakır ili sahip olduğu büyükbaş hayvan varlığı açısından
Türkiye'de sıralamaya girmekte olup, hayvancılık önemli bir tarım sektörü
halini almıştır.
271
Grafik 4: Yıllara Göre Diyarbakır İli Hayvan Varlığı Karşılaştırması,
(TİM, 2005).
900.000
800.000
700.000
Yerli
600.000
Melez
K.Irkı
500.000
Düve-Dana
400.000
Boğa
Koyun
300.000
Kıl Keçisi
200.000
100.000
0
2000
2001
2002
2003
2004
Grafik 5: Diyarbakır İlinde Alt Bölgeler Bazında Büyükbaş Hayvan Varlığı
(Adet- % ), (TİM, 2005).
25.514
10.2%
40.457
16.1%
I.Alt Bölge
II.Alt Bölge
149.323
59.4 %
III.Alt Bölge
IV. Alt Bölge
35.752
14.3%
272
Grafik 5'den de anlaşılacağı üzere Diyarbakır'ın I.Alt bölgesinde hayvan
yetiştiriciliği yüksek oranda yapılmaktadır. Bu bölge Diyarbakır ilinin en büyük
yüzölçümüne (896.226 ha.) sahip alt bölgesidir.
Büyükbaş hayvan varlığı bakımından I. Alt bölgeyi sırasıyla III. Alt bölge, II.
Alt bölge IV. Alt bölge izlemektedir.
Grafik 6: Alt Bölgelerde Irklara Göre Büyükbaş Hayvan Varlığını (2003 Yılı),
(TİM, 2004).
120.000
110.000
100.000
90.000
Adet
80.000
70.000
60.000
Yerli
50.000
Melez
40.000
Kültür
30.000
Manda
20.000
10.000
0
I.Alt Bölge
II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge
Grafikten de görüleceği gibi yerli ve melez hayvan sayısının en yüksek olduğu
Alt bölge I.Alt bölge olan Merkez-Silvan Alt bölgesidir.
Diyarbakır ilinde Manda sayısı 2003 yılı verilerine göre 3.512 adet iken 2004
yılında toplam 3.670 adet olmuştur.
Diyarbakır ili sığır populasyonunun genetik kalitesinin yükseltilmesi
amacıyla Tarım ver Köyişleri Bakanlığı, Tarım İl Müdürlüğü personelince bedelsiz
yürütülen suni tohumlama çalışmaları 1995 yılında yapılan yasal değişiklik
sonucunda bedelli hale dönüştürülmüş, böylece özel sektör kuruluşları için de çekici
hale getirilmiştir.
273
Diyarbakır ilinde yürütülen hayvan ıslahı çalışmalarının % 7.3' ü tabii
tohumlama, % 98.7' si ise suni tohumlama yöntemi kullanılmıştır.
Yıllar itibariyle yapılan hayvan ıslah çalışmaları doğrultusunda Diyarbakır'ın
B.Baş hayvan populasyonunda genotip değişiminin sağlanmasında Grafik 6'da
görüldüğü üzere kültür melezi ve kültür ırklarında artış olduğu eldeki verilere göre
tespit edilmiştir.
Küçük Baş Hayvan Varlığı
2004 yılı Tarım İl Müdürlüğü verilerine göre Diyarbakır' da Küçükbaş
hayvan varlığı 717.156 adet tir.
Grafik 7: Diyarbakır İlinde Alt Bölgeler Bazında Küçükbaş Hayvan
Varlığı, (TİM, 2005).
422.556
58.9 %
I.Alt Bölge
II.Alt Bölge
III.Alt Bölge
IV.Alt Bölge
274
Grafik 7'de I.Alt bölgede Küçükbaş hayvan varlığının diğer Alt bölgelere
oranla yüksek olduğu görülmektedir. İl de yetiştirilen koyunların çoğunu yerli koyun
ırkı olan Ak karaman, bir kısmını da Merinos ırkı olan koyunlar, keçilerin ise
tamamına yakınını yerli ırk olan kıl keçisi oluşturmaktadır.
Grafik 7'de görüldüğü üzere Tarım İl Müdürlüğü verileri; son 10 yıllık
dönemde Türkiye geneli küçükbaş hayvan varlığında önemli ölçüde azaldığını
göstermektedir.
Son yıllarda Küçükbaş hayvan populasyonunda meydana gelen hızlı azalma
mer'a ya olan baskının azalması nedeniyle mevcut populasyon için mera olanaklarının
belli ölçüde de olsa iyileşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum sektörden pazara
yönelik hayvansal üretimin artacağı beklentisini doğurmaktadır. Artış gerçekleştiğinde ise ıslah çalışmalarına olan talebin artması beklenebilir.
Diyarbakır ilinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Tarım İl
Müdürlüğü kaynaklı projelerle damızlık koyun ve koç dağıtımı yapılarak, eldeki
mevcut koyun ırkının daha yüksek verimli ırklara dönüşümü teşvik edilmektedir.
Kanatlı Hayvan Varlığı
Ülkemizde diğer sektörlerle karşılaştırıldığında, gelişmiş ülkelerdeki
standartlara en yakın hayvancılık dalı tavukçuluktur. Kurulu kapasite itibarıyla, iç
tüketim karşılandıktan sonra ihracat imkanlarımız da mevcuttur. Ancak, tam kapasite
ile üretim yaparak tavukçuluk ürünleri ihracatını sektörde yer alan sorunlar nedeniyle
yeterince gerçekleştirilmemektedir. Sektördeki gerek damızlık materyal ve gerekse
kanatlı kümes hayvanlarının beslenmelerinde kullanılan karma yem hammaddelerinin önemli bir kısmı dövize endeksli olarak ithal edilmektedir. Bu hammaddelerin
önemli oranda ülkemizde sulu tarım alanlarında yetiştirilmeleri mümkündür.
Bölgenin yaz aylarında çok sıcak olması nedeniyle yumurta tavukçuluğu
yeterince geliştirilememiştir. Broyler (et tavuğu) yetiştiriciliği ise sıcak yaz ayları
dışında yapılmakta fakat gereksinimi karşılamaktan yoksun bir üretim söz konusudur.
Diyarbakır ilinde, özellikle entansif hindi eti üretiminin artırılabilmesi için entansif
hindi yetiştiriciliğine önem verilmesi ve ayrıca ilimiz koşullarının bıldırcın ve deve
kuşu yetiştiriciliğine uygun olması bakımından bu tür hayvanların yetiştiriciliğinin de
arttırılması için çalışmaların yapılması gerekmektedir.
275
Grafik 8: Türkiye ve Diyarbakır İlinin Kanatlı Hayvan Varlığı (Adet),
(TİM, 2005).
250000000
200000000
150000000
100000000
50000000
0
Türkiye
Diyarbakır
Tavuk
245776000
Hindi
3762000
Ördek
1294000
Kaz
1670000
721800
154740
23650
33600
Türkiye
Diyarbakır
Diyarbakır'da rakımın yüksek olduğu yerlerde tavukçuluk geliştirilebilir.
İlimizde hindi etine karşı talep diğer illerle karşılaştırıldığında yüksektir. Ancak
üretim yeterince geliştirilmemiştir. Kanatlı hayvan üretimi artırılarak, tavuk, hindi,
bıldırcın ve ördek başta olmak üzere kanatlı kümes hayvanları üretimi, tüketimi ve
ihracatı özendirilmelidir.
Grafik 9: Diyarbakır İlinin Alt Bölgeler Bazında Kanatlı Hayvan Varlığı,
(TİM, 2005).
350000
300000
250000
200000
150000
Broiler
Yumurtacı
100000
Diğer
50000
0
I.Alt Bölge
Broiler
Yumurtacı
Diğer
276
220000
316850
159850
II.Alt Bölge
750
42700
27040
III.Alt Bölge
3000
57500
18500
IV.Alt Bölge
0
84000
6600
Diyarbakır ilinde ticari olarak et ve yumurta üretimi yapan işletmelerin sayısı
ve kapasiteleri düşük olup, I.Alt bölgede yumurtacı, broiler ve diğer kanatlı sayısında
artış olup üretim bu bölgede diğer Alt bölgelere göre fazladır.
İlçenin Tarımsal Sorunları
Tarım İlçe Müdürlüğünde yaptığımız bütün çalışmalarda üreticilerle
organizasyon sıkıntısı, çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarında kullanılacak alet ve
ekipmanların yetersiz olması.
Üreticilerin çağın gerektirdiği tarımsal mekanizasyonu ve teknolojiyi
kullanmamaları.
Tarım arazilerinin sulama çalışmalarının tamamlanamamasından dolayı
kullanılamaması.
İlçemizde ürün işleme ve pazarlamaya dönük tesislerin bulunmaması.
Birlik, Kooperatif gibi çiftçi örgütlenmelerinin olmayışı.
Çiftçilerimiz daha çok küçük ölçeklerde tarımsal faaliyetler yürüttüklerinden
pazara yönelik kaliteli ve yeter ölçüde üretimin olmaması.
Sonuç
Tarımsal açıdan desteklenen Hani ilçemizde, özellikle Bağcılık, Sebzecilik,
Arıcılık ve Hayvancılığın yapılması üreticilerimizin gelirlerinin artmasında büyük
katkı sağlayacaktır.
277
KAYNAKLAR
1. İbrahim Sarı Şehrimiz Diyarbakır, İstanbul, 1996, 66-67.
2. www.bilinmeyendiyarbekir.com
3. www.www.hani.bel.tr
4. TUİK, 2013.
5. www.hani.gov.tr
6. Kendali E. ve Sayar M. S., 2013. Hani İlçesinde Teknolojinin Ekolojiye
Olumsuz Etkileri. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 92-94, 2013.
7. KKA., 2010. Diyarbakır İlinde Organik Tarıma Uygun Alanların
Belirlenmesi ve Haritalanması Projesi 2011. 2010 Yılı Doğrudan Faaliyet Mali
Destek Programı Karacadağ Kalkınma Ajansı , TRC2-10-DFD/30, 2010.
8. Diyarbakır, Siirt, batman kalkınma Projesi (UNDP), Diyarbakır, 2013.
9. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Hani İlçe Müdürlüğü verileri
2013.
10. DİE, 2001. Devlet istatistik enstitüsü verileri 2001.
11. TİM, 2004. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü verileri,
2004.
12. TİM, 2005. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü verileri,
2005 Yılı master planı, 2005.
13. TİM (a), 2013. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Hani İlçe Müdürlüğü
verileri 2013.
14. DSBKP, 2013. Diyarbakır, Siirt, batman kalkınma Projesi (UNDP),
Diyarbakır, 2013.
278
.
Hani Çarşısı
Hani'de Pazar
279
TARİHTEN GÜNÜMÜZE HANİ ÇARŞISI
Aygül Doru
İlçemiz Çarşı, Dereli, Merkez, Zirve ve Veziri olmak üzere 5 mahalle; Gürbüz
ve Kuyular olmak üzere 2 belde; Abacılar, Akçayurt, Anıl, Belen Köyüne bağlı Burak
Mezrası, Çardaklı Köyüne bağlı Gaybiyan, Havdiyan ve Kanikevan Mezrası, Çukur
Köyüne bağlı Aşağı Atıcı, Atıcı ve Bozok Mezrası, Gömeç Köyüne bağlı Çağıl,
Gedük ve Pınar Mezrası, Kalaba Köyüne bağlı Gürbulak Mezrası, Kaledibi Köyüne
bağlı Başaklı, Diktaş, Güzelce, Sarıevler, Sıraevler ve Taşburnu Mezrası, Kırım
Köyüne bağlı Aka, İbrahim Evlerii Ovalı ve Özkaya Mezrası, Okur Köyüne bağlı
Bafeys Mezrası, Seren Köyüne bağlı Hasanbey, Işıktan, Mazılı ve Tahirbey Mezrası,
Sergen Köyüne bağlı Baziyan, Goma Salih, Goman, Karabulut, Korti, Süleymanan,
Şeyhuyan ve Tilan Mezrası, Soylu, Süslü, Topçular Köyüne bağlı Damlatepe ve Uysal
Mezrası, Uzunlar Köyüne bağlı Aşağı, Aşağı Mevki ve Gültepe Mezrası, Yayvan ve
Yukarıturalı Köyüne bağlı Aşağıturalı, Ceviz, Çay ve Ovacık Mezrası olmak üzere 19
Köy ve 41 Mezradan oluşmaktadır.
İlçe, beş mahalleden meydana gelmektedir.
Merkez Mahallesi: Bu mahalle ilçenin hemen girişinde olup, Çarşı
Mahallesine kadar uzanmaktadır.
Bu mahallede yer alan prefabrik evler 1975 yılındakiLice depreminden sonra
dört küme halinde sıralanmıştır.
Kentteki tüm kamu kuruluş binaları bu mahallede sıralanmıştır.
Özellikle belediye tarafından yapılan iş yerleri, buğday pazarı ve yeşil park
sayesinde ilçenin ticaret merkezi olmuştur.
Zirve ve Deregan mahallesi: Burası tümüyle kargir evlerle kaplıdır. En eski
yerleşim yeridir.
İlçede genellikle aynı aileye mensup insanlar aynı mahalleye yerleşmişler.
Burada eski kale yani burçlar mevcuttur. Yerel ismi Burç Mahallesi olarak biliniyor.
Veziri mahallesi: Bu mahalle Hani"nin güneyindedir.Eskiden Haniye bağlı
bir köy iken daha sora Haniye bağlı mahalle durumuna getirilmiş.
Burada kagir tipi evler ve betonarme tipi evler mevcuttur. Ayn-ı Karis şifalı
suyu bu mahallededir.
Çarşı Mahallesi: Başlangıçta ticaret odağı durumunda olan Çarşı Mahallesi
kentin güneydoğuya doğru genişlemesi sonucu eski fonksiyonu kaybetmek üzeredir.
Çarşı Mahallesi kargir ve betonarme evler bulunur.Ulu Camii, Ayn-ı Kebir
suyu ve yeşil park bu mahalde bulunmaktadır (1).
280
Eskiden pazaryeri Cuma günleri kurulurdu, pazarın cuma günlerinde hanide
kurulmasından dolayı köylüler alış verişlerini yapmak için haniye geldiklerinden
cuma namazlarını da ilçede kılıyorlardı. Böyle olunca da köydeki camilerde cuma
namazı kılacak insan sayısı yok denecek kadar azalıyordu. halkın ve isteginide
dönemin kaymakamı tarafından değerlendirerek bu gelenek pazartesi gününe
kaydırıldı. Çevre ilçe ve köylerden pazaryerine gelen mallar burada satılır.
Şimdi bu ticarete alt yapı olan tarihi mirasa göz atalım.
1873-1876 yılında
Hani'de 2 han, 101 dükkan, 7 fırın, 1 boyahane, 1 dabakhane vardı (2).
Kısa Ermeni Ansiklopedisine göre..
1878 yılında Hayni'de (Hani) Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle
dokumacılık ve kunduracılık), bağcılık ve ticaretle uğraşmaktaydı. Çevrede çok
sayıda işletmeye açılmamış cermuk (Çermik, Kaplıca), tuz, taş ve kireçtaşı yatakları
vardı. Hayni (Hani) yakınlarındaki Nerib sıradağlarının, bir zamanlar ünlü sık meşe
ormanları, acımasız kesimler sonucunda XX. yüzyılın başında hemen-hemen yok
olmuşlardı (3).
Haninin geçmişten günümüze dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk,
yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışıydı.
Dicle Nehri Hini'ye (Hani) 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık
yetiştirilmektedir ( 4).
281
Hani'de güneşe bakan yerlerde bağlıklar oluşturulmuştur. Dağlık kısımlarda
meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları vardır (5).
1936 yılında Hani ekonomisi.
Hasan Basri Konyar 1936 il yıllığında şu bilgileri verir.
Buğday, arpa, pamuk,darı mahalli mahsulatın başlıcalarını teşkil eder. Ziraat
usulü iptidaidir.
Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve
meyva bahçeleri çoktur. Güneşe müteveccih cebhelerde hemen hüdayinabit denecek
kadar az bir emekle mükemmel bağlar vücuda getirilmiştir. Üzüm mühim bir varidat
temin eder.
Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Dağlık ve meşelikli olan
arazide en çok beslenen keçidir. Koyun at, öküz,eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı
hayvaniyeden istifade edilmektedir.
Bugün belli başlı bir sanatı olmayan nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş
ve kuru meyvalarla kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır.
Çiftçilik ve çobanlıkla meşgul olan halk iptidai bir saffet içindedir.Ev işlerini
görmek,ekin ve harman işlerine yardım etmek bilhassa kasabalarda kurulan pazar
yerlerine gitmek kadınların esas meşguliyetlerini teşkil eder (6).
1967 İl Yıllığı'nda. arazi dağılımı.
İlçesi
Hani
Yüzölçümü (Dönüm) Kültüre Elverişli Arazi Kültüre Elverişsiz Arazi
242.000
166.600
75.400
“ Buğday ekimi ve üretimi istatistiği, tablo olarak verilmiştir. Ekilen
arazi hektar, üretilen ürün de ton olarak verilmiştir:
İlçesi
Ekilen 1965
İstihsal 1965
İstihsal 1966
Hani
4.000
1.500
3.000
Tarihi kaynaklar Hanililerin el sanatına meyilli olduğunu gösteriyor:
1869-1905 Diyarbakır salnamelerinde 'Hani namıyla bir kasaba vardır ki
ahalisi Lice ahalisinden daha ziyade maarif ve sanayiperverdirler .Burada neccarlık
sanatı pek müterakkidir' denmektedir (7).
Bugünde kızlarımız el sanatında söz sahibi olmuşlardır.
282
Tarihi kaynaklar Hanililerin el sanatına meyilli olduğunu gösteriyor:
1869-1905 Diyarbakır salnamelerinde 'Hani namıyla bir kasaba vardır ki
ahalisi Lice ahalisinden daha ziyade maarif ve sanayi perverdirler. Burada neccarlık
sanatı pek müterakkidir' denmektedir (7).
Bugünde kızlarımız el sanatında söz sahibi olmuşlardır.
Hanide kızların gelir kaynağı halı (8) .
Hani'de üretilen halılar yabancılara satılırken genç kızlar,
halıların insanların ruh halini anlattığını söylüyorlar.
dokunan
İlçede insanların kalkınması ve tüketim toplumundan çıkıp vatandaşların
üretim ekonomisine yöneltilmesi alanında istihdama yönelik projelerin geliştirilmesi,
yöre ekonomisin canlanıp, kalkınma da önemli rol oynayan halıcılık yöre kızlarının
tek ekmek kapısı haline geldi. Kızlar dokuma tezgâhlarının başında ilmek ilmek
dokudukları bir birinden güzel ipek halıları Avrupa'ya ihraç ediliyor. 2, 3, 4, 6
metrekarelik halıların birim fiyatı ise 20 bin Liradan başlıyor. Hani İlçe
Kaymakamlığı'na bağlı Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü'nün gözetiminde İlçe
merkezi ve köylerde açılan halı tezgâhları ve "El dokuması halıcılık" ilçe merkezi
birçok köyde açılan, açılması planlanan halı tezgâhlarında toplam 50 kursiyer
çalıştırılıyor. El dokuması halıcılık yapan ailelerin yılda ortalama 7 bin TL gelir elde
ettikleri belirtilirken, çoğu ailenin birden fazla tezgâh kurulması talebi var. İlçenin
Tarih kokan, turistik dokusuyla ve en önemlisi de çalışkan insanlarıyla ekonomik
kalkınmada tüm bölgede ülke genelinde örnek model olmasına çalıştıklarını belirten
genç kızlar, bir Hereke halısını 6 ay ile 12 ay gibi zamanda bitirdiklerini söylediler.
İlçe merkezi ve Gürbüz beldesinde dokunan el halıları ihracatçı şirketler tarafından
yurtdışına satıldığını belirten genç kızlar, bu işi meslek haline getirdiklerini
söylediler. Şirketlerde dünyanın ünlü tasarımcılarına çizdirdiği modeller Hani ilçesi
ve ilçe ye bağlı gürbüz beldesinde 6 ay ve 12 ay da dokunarak, Avrupa'ya kadar
gönderiliyor. Günümüzde el halılarının birer sanat eseri muamelesi gördüğünü
belirten genç kızlar, müşterilerine sadece geleneksel desenleri taşıyan halıları değil,
283
modern çizgilere sahip halıları da sunduklarını,
memnuniyetinin yükseleceğini ifade ettiler.
halı çeşidi arttıkça müşteri
Buradaki her dokuma farklı farklı şekilde yansıyor insanlara. Gelir olarak bir
ay yüksek oluyor, bir ay düşük oluyor. Halıların dokunması o insanın ruh halini
anlatıyor. O anki durumu anlatıyor. Ona göre vuruşlar yapılıyor. Mesela o gün bir
arkadaşımız sinirli ise, yüksek olan vuruş yerlerini ona yaptırıyoruz" diye konuştu (8).
1878 yıllarında dokumacılığın Hani'de ileri olduğunu öğreniyoruz (3).
Dokumacılık: Geçmişte tezgahlardan üretilen kıl ve pamuktan palas, çul,
heybe gibi eşyalar dokunur.
Tezgaha geçirmeden önce ip yapmak için teşi dediğimiz ince bir çubuk ve
ucunda yuvarlak bir tahta parçası olan aletten yararlanır.Teknolojinin gelişmesiyle
beraber yerini makinelere bırakmıştır.İlçemizde yirmi yıldır açılan halı kursu hereke
halıları üretip Türkiye Kalkınma Vakfıyla iş birliği yaparak satmaktadır. Bu halı
kursunda bir çok öğretmen yetişmiş ve bir çok insana iş imkanı sağlanmıştır. Özellikle
ilçenin feodal ve dini kültürün egemen olmasından dolayı genç kızların iş sahibi
olması, kendilerini bu alanda yetiştirmeleri ekonomik özgürlüklerine kavuşması aynı
zamanda aile ekonomisine de büyük katkı sunmuşlar.
Gürbüz beldesinde 1988" den Sümer Halı ve Halk eğitim işbirliği sonucu
açılan halı kursu 2003"e kadar devam etmiştir. Şimdilik Fırat Halıcılıkla işbirliği
yapılarak devam etmektedir.Haren, ipek ve top kapı halı çeşitleri üretilmektedir (1).
Semercilik:İlçemizde 4-5 tane semereci bulunmaktadır.İlçemizde dağlık
alanların çok olmasından dolayı binek hayvanların; eşek, at, katır, gibi binek
hayvanları hala mevcut olup her köylünün mutlaka birbineği vardır. Semercilik eskisi
gibi olmasa da hala yaygındır (1). Ancak bu noktada şikayetler artmaya başlamıştır.
284
Hani'de Semercilik
Cahit Topal Hani'de 26 Yıldır Semercilik Yapıyor
Hani ilçesinde yaklaşık 26 yıldır semer yaparak geçimini sağlayan Cahit
Topal (45) semercilik mesleğinin giderek unutulmaya yüz tuttuğunu söyledi. Baba
mesleği semerciliğe çocuk yaşlarda başladığını ve 26 yıldır bu işi yaptığını belirterek,
teknolojinin gelişmesiyle insanların at, eşek yerine motorlu araçları tercih etmeye
başladığını kaydetti. Bunun da mesleğini çok olumsuz yönde etkilediğini ifade eden
Topal, şunları söyledi: ''Eskiden semer yapmaya yetişemezdik, şimdi ise ayda ancak
bir semer satabiliyoruz. Mesleği yapan da kalmadı. Böyle giderse yakında dükkânıma
kilit vurmak zorunda kalacağım. Semercilik el sanatı olarak görülmediğinden dolayı
korumaya alınmamaktadır. Şimdi bırakın bir başkasına, kendi çocuğuma bile bu
mesleği öğretemiyorum. Böyle olunca mesleğin geleceği de olmuyor. Hani ilçesinde
bu işi yapan birkaç kişi var. Devlet onlara destek verirse bu sanat yaşamış olacak. Ayda
en fazla 2 tane semer satabiliyorum. Daha önce günde onlarca semer satıyorduk.
Eskiden Kaçakçılar buradan Şam'a, Halep'e, Suriye'ye at sırtında tütün götürür biz de
onlar için gün boyu semer yapmak için çalışırdık. Şimdi ise semer satacak kimse
bulamıyoruz'' (10).
285
Semer
Kumaşlar
286
Hani'de el sanatlarına değinmeden önce buradaki alt yapıya bakmak gerekir.
Hani'de de Ortaçağda bol miktarda bakır madeninin bulunduğunu ortaya
konmuştur (9). Ancak bu noktada el sanatlarının pik yapmadığını görüyoruz.
Hani çevresinde meşe ve söğüt ağaçlarının varlığı geçmişte bu ilçeyi söz
sahibi yapmıştır. Bu sektör devlet için önemli bir vergi kaynağı olmuştu.
Tarihte ağaç sektörü önemli bir gelir kaynağıydı.
1670 yılında Ömer paşa'nın en önemli gelir kaleminin orman ürünlerinden
olduğunu anlıyoruz.
Gelirler: Mihrani'den odun akçesi, Hani'den odun akçesi, Ergani'den odun
akçesi. Tercil kazasından odun akçesi (11).
Günümüzde bu sektöre göz attğımızda.
Marangoz: İlçede 7-8 tane marangoz atölyesi bulunmaktadır. Mobilya üretimi
ve plastik pencere çelik kapı imalatının gelişmesinden dolayı bu meslekler de eski
önemini yitirmiştir (1).
Demir: Artuklular döneminde Diyarbakır Hani demir yatakları ile ünlüydü.(12).
Özellikle Mervaniler döneminde Hani ilçesi önemli bir demir üretim
merkeziydi. Diyarbekir'den çıkarılan demir tüm ülkelere ihraç ediliyordu. Örneğin
Artukluların hizmetindeki İbnül Erzak Diyarbekir'in demirin satmak üzere 1149
yılında Musul'a gitmiştir (13).
Günümüzde demircilik. : Demir doğramacılığın yaygınlaşmasından dolayı
demir dövme zanaatı da giderek yok olmaktadır. İlçemizde iki kişi bu işi yapmaktadır.(1).
287
KAYNAKLAR
1. Hani Kaymakamlığı. Hani ve Taşlar Tanıktır. 2005
2. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. XIX.
3. Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999.
4. www.vikipedi.org
5. 2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. 1995. s. 388
6. Hasan Basri Konyar. 1936 Diyarbakır İl Yıllığı
7. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Acar mat. İst.1999. 5. cilt
8. 25 Şubat 2011. www.diyarinsesi.Org
9. Başak O. Diyarbakır'da Maden Sanatının Gelişimi, Güzel Sanatlar
Enstitüsü Dergisi / Journal Of Instıtute Of Fıne Arts, Sayı 15 (2005)
10. www.diyarinsesi.org 26 yıldır semercilik yapıyor 31 Ağustos 2012
11. Metin Kunt. Bir Osmanlı valisinin gelir-gideri. Diyarbekir. 1670-71.
Boğaziçi Ün yay. No.162 s .64
12. Kaya L. Anadolu maden sanatı içinde Arukluların yeri Artuklular. Mardin
valiliği kültür yay. Editör. Dr. İbrahim Özcoşar. Mardin. 2008. c. 2/121
13. Ripper Thomas. Diyarbekir Merwanileri. Avesta yay. İst. 2012, s. 423.
288

Benzer belgeler