TM DERGI SAYI 31.indd

Transkript

TM DERGI SAYI 31.indd
‹Ç‹NDEK‹LER
EDİTÖRDEN
2. Barajlar Kongresi ve
Devlet Su İşleri’nin 60. Kuruluş Yılı .............................2
ISSN 1303 – 2585
İmtiyaz Sahibi
Türk Müflavir Mühendisler ve Mimarlar Birli€i
ad›na Yönetim Kurulu Baflkan›
Demir İNÖZÜ
Yazı İşleri Müdürü
Salih Bilgin AKMAN
Yayın Kurulu
Salih Bilgin AKMAN
Munis ÖZER
Oktay AKAT
Mehmet DÖNMEZ
Metin DALGIÇ
Pelin ERDOĞAN
Yalçın KALAÇ
Türk Müşavir Mühendisler ve
Mimarlar Birliği
Ahmet Rasim Sokak No:35/2
Çankaya – 06550 Ankara
Tel: (312) 440 89 70
Faks: (0312) 440 89 72
e-posta: [email protected]
url: www.tmmmb.org.tr
Grafik-Tasarım
Yusuf MEfiE (Ajans-Türk)
BAŞKANDAN
Nasıl bir Mühendislik Eğitimi ?....................................3
TEMA
Sayılarla Türkiye’de
İnşaat Mühendisliği Eğitimi Gerçeği ............................4
Mimarlık ve Mühendislik Uygulamaları Nasıl Bir Eğitim ? ........................................................10
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
Yüksek Sismisiteli Bölgede
SSB Baraj Gövde Tasarımı ...........................................14
Basımevi
Dinamik Benzeri Deney Yöntemiyle
Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık
İnşaat Sanayii A.Ş.
İstanbul Yolu 7. Km. İnönü Mahallesi
Necdet Evliyagil Sk. No: 24 Batıkent / ANKARA
Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95
www.ajansturk.com.tr - [email protected]
Basım Tarihi
26.03.2014
Beton Performansının İncelenmesi .............................18
Köprübaşı Barajı Gömülü HES Yapısı Tasarımı ..........24
ÜYELERİMİZDEN
Basım Yeri
ANKARA
Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ................................28
Yayım Türü
Yerel Süreli
3 ayda bir yayımlanır
Mavi Tünel Projesi ......................................................32
“Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi
sorumludur; TürkMMMB veya Yayın Kurulu
sorumlu tutulamaz.”
“Yayımlanan yazıların, her hakkı saklıdır. Kaynak
belirtmek koşuluyla, yazılarından, toplamda
çeyrek sayfayı geçmeyen alıntı yapılabilir.
Bunun dışında, seri olarak çoğaltılması, çeyrek
sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması,
Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır”
Dergimiz, 2000 adet basılıp dağıtılmaktadır.
KÜLTÜR - SANAT
90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış .........36
BİRLİĞİMİZDEN HABERLER ..........................40
Salih Bilgin AKMAN
2. Barajlar Kongresi ve
Devlet Su İşleri’nin 60. Kuruluş Yılı
EDİTÖRDEN...
kendi bünyesindeki mühendislerle veya
Müşavirlik sektöründen hizmet satın alarak yapmaktadır. Müşavirlik Sektörümüzün
gelişmesi ve sürdürülebilir bir potansiyel
olmasındaki katkılarından dolayı bu güzide
kamu kuruluşumuzun 60. Yılını Teknik Müşavir Dergisi olarak kutluyor ve nice 60 yıllar
diliyoruz.
B
irincisini Ankara’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile birlikte yaptığımız
Barajlar Kongersi’nin ikincisini İstanbul’da
“Türkiye’deki Barajlar ve HES Projelerinde
Uygulama Örnekleri” konulu olarak 13-15
Şubat 2014 tarihlerinde başarıyla tamamlamış bulunmaktayız. Bu sayımızın teması
“ÜLKEMİZDE MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK EĞİTİMİ” olarak belirlenmiştir. Eğitimin
önemini vurgulayarak tema konumuzla ilgili
“Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği
Eğitimi Gerçeği” konulu yazımızda göreceğimiz gibi bizlerin daha çok çalışması ve
eğitim için her türlü katkıyı yapmamız gerektiğini sizlerle paylaşırım. Kongre faaliyetlerinin yürütülmesinin yanında, bu yıl DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
kuruluşunun 60. Yılı olması Kongre’ye ayrı
bir önem kazandırmıştır.
Ülkemizde SU SEKTÖRÜ’NÜN gelişmesinde öncü rol üstlenen Devlet Su İşleri 18
Aralık 1953 tarihinde 6200 sayılı kanunla
kurulmuş ve 1954 yılında teşkilatlanmıştır.
Bir kamu kuruluşu olarak kendine verilen;
taşkın koruma, sulu tarımı yaygınlaştırma,
hidroelektrik enerji üretme ve içme suyu
temini gayelerini etkin bir şekilde yerine
getirebilmesi bakımından, söz konusu dört
amacın ortak noktası olan baraj çalışmaları
konusunda öncelikli faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu sebeple DSİ Genel Müdürlüğü ülkemizde barajlar yapan bir kuruluş
olarak bilinmektedir. Ülkemizin kamu kuruluşlarının en önemlilerinden biri olan DSİ
kurulduğu günden bu güne önemli hizmetler yapmış olup bu hizmetlerin en önemlisi
SU MÜHENDİSLİĞİ’NİN gelişmesine ve
teknik konuklarda mesleki eğitime yaptığı
katkı olarak görülmektedir.
Kuruluş yıllarında Ülkemizin önemli bir
sağlık sorunu olan sıtma hastalığının yok
edilmesi için bataklıkların kurutulmasında
önemli görevler icra etmiştir. Yer altı ve yer
üstü su kaynaklarının etkin kullanımı için
gerekli tüm planlama çalışmalarını DSİ
2 SAYI31
Türk Teknik Müşavirlik sektörünün temsilcileri olarak bizler, Mühendislik ve Müşavirlik hizmetleri konusunda hem ülkemizde,
hem de uluslararası pazarda yaptığımız
başarılı çalışmalarla gücünü kanıtlamış,
geçmişini ve geleceğini bilerek gelecek
nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakmak amacıyla çalışmalarımıza duraksamadan devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin ve
demokrasimizin koruyucusu ve gelişmesini
sağlayan bireyler olarak hukukun üstünlüğü, laik bir devlet yapısı, çağdaş insanlık
değerlerine sahip bir ülkede yaşamak ve
ulusumuzun tüm bireylerini kucaklayarak,
Atatürk’ün gösterdiği “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefimize doğru
inançla çalışmak hepimizin hedefidir.
Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve Mimarları
olarak uluslararası platformda ulaştığımız
seviyenin önemsenecek değerde olduğunun bilinci içinde sizlere TM-31 dergisini
sunmaktayız.
2. Barajlar Kongresi’nde sunulan 80 adet
bildiriden sadece üç tanesini sizlere sunarak dergimizin bu sayısının yayınlanmasındaki mutluluğu sizlerle paylaşmaktayız.
“Yüksek Sismisiteli Bir Bölgede SSB Baraj
Gövde Tasarımı”, “Dinamik Benzeri Deney
Yöntemiyle Beton Baraj Performansı’nın
İncelenmesi”, “Köprübaşı Barajı Gömülü
HES Yapısı Tasarımı” adlı bildirileri dergimiz
sayfalarında bulacaksınız.
Ülkemizdeki Mühendislik eğitiminin bugünü ve geleceği konusunda Sayın Prof. Dr.
Güney Özcebe “Sayılarla Türkiye’de İnşaat
Mühendisliği Eğitimi Gerçeği” başlıklı akademik yazısında, uluslararası mühendislik
eğitiminin durumunu açıklayarak ülkemizdeki özellikle inşaat mühendisliği eğitiminin
nasıl daha kaliteli ve daha etkin olması gerektiğini, kantitenin değil kalitenin önemini
belirtmektedir.
Dergimizde “Mimarlık ve Mühendislik Uygulamaları-Nasıl Bir Eğitim”, “Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu”, “Mavi Tünel Projesi” konularını anlatan üyelerimizin yazılarını
bulacaksınız. Kültür-Sanat köşemizde ise
“90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet
Bakış” konulu yazı dizisinin ikincisini sizlerle paylaşacağız.
Sayın Prof. Dr. Güney Özcebe “Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Eğitimi
Gerçeği” konulu yazısının son bölümünde
“Diğer ülkelerdeki başarılı örnekler, bu yazının önceki bölümlerinde değinilen olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için yararlı dersler ve ipuçları vermektedir. Önemli
olan bu dersleri alabilmek, akılcı bir plan ve
programla ülkemizdeki inşaat mühendisliği
eğitiminde niteliği öne çıkartacak önlemleri hayata geçirmek ve meslek içi denetimi
sağlayabilmektir. Aksi halde ne yapılırsa
yapılsın boşa kürek çekilmiş olacaktır.” diyerek mühendislik eğitiminin önemini gözler önüne sermekte, sayıların değil kalitenin
önemini vurgulamaktadır.
Kültür ve sanat köşemizde Sayın Erhan
Karaesmen’in hazırladığı “90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış” adlı yazı
dizisinin ikinci bölümünde “Cumhuriyet’in
Mühendislik ve Teknoloji Alanlarındaki İzleri” başlığı altında Cumhuriyetimizin kurucularının çağdaşlaşma arayışlarının geliştirdiği “Cumhuriyet Aklı” ilerleme oluşumu
çizgisinin 1920’lerden beri habercisi olduğunu belirterek “Ulusal Teknolojik Gelişme
Çizgisinin Aşamaları” konularını dört dönemde değerlendirmekte ve 1920’lerden
başlayarak 1990’lardan bu yana ülkemizin
gelişiminin bir özetini vermektedir.
Yazılarıyla Dergimize katkıda bulunan Sayın Dr. Ersan Yıldız’a, Sayın Prof. Dr. Barış
Binici’ye, Sayın Doç. Dr. Yalın Arıcı’ya, Sayın Altuğ Akman’a, Sayın Alper Aldemir’e,
Sayın Prof. Dr. Güney Özcebe’ye, Sayın A.
Erkan Şahmalı’ya, Sayın İsmail Kartal’a,
Sayın Faik Tokgözoğlu’na, Sayın Dursun Tekiner’e ve Sayın Prof. Dr. Erhan
Karaesmen’e teşekkürlerimizi sunarız.
Dergimizin yayına hazırlanmasında emeği
geçenlere, yayın kurulu üyelerimize, reklam
vererek dergimizin yayınlanmasına sponsorluk yapan üyelerimize ve özel sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı
sunarız.
Yayın kurulu olarak, tüm üyelerimizin daha
başarılı ve daha kazançlı işler yaparak,
müşavirlik sektörünün önemini göstererek
birliğimizin etkinliğinin artması en büyük
arzumuzdur.
Dergimizin yayınlanması sizlerin katkıları ile mümkündür. Teknik Müşavirlik
Hizmetleri’nin geliştirilmesi için, tüm karar
vericilerin ve hizmet sunucuların birlikte
sağlıklı ve güçlü bir endüstri kurmalarını
dileriz. Teknik Müşavirlik Hizmetleri’nin yaşam kalitenizi yükseltmesini dilerken Barajlar Kongreleri’nin sürdürülmesi dileklerimizle, DSİ’nin kuruluşunun 60. yılını kutlarız.
Demir İNÖZÜ
Nasıl bir Mühendislik Eğitimi ?
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar
Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik
ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik
hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine
çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve
örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25
Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik,
bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek
statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur.
TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu –
FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir
Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki
tek temsilcisidir.
TürkMMMB, amaçları doğrultusunda;
gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız
teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların
Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine
yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır.
Uluslararas› kabul görmüfl tan›m›yla
FIDIC standartlar›yla ba€›ms›z müflavir
mühendislik yapan firmalar›n bir araya
geldi€i çat› kuruluflu olan TürkMMMB’nin,
inflaat sektörünün farkl› alanlar›nda deneyimli 200’e yak›n üyesi bulunmaktad›r.
2012 – 2014 Dönemi
Yönetim Kurulu
Demir İNÖZÜ, Başkan
Hamdi AYDIN, Başkan Yrd.
Salih Bilgin AKMAN, Başkan Yrd.
Sedef ODABAŞI ERDOĞAN, Başkan Yrd.
M. Sinan AKER, Başkan Yrd.
Munis ÖZER, Sekreter Üye
İsmail Hakkı BAYDUR, Sayman Üye
A.Süreyya URAL, Üye
Orhan ULUDAĞ, Üye
Mühendis, en yalın anlamıyla “hesap
yapmayı bilen” demektir. Mühendis,
eğitim yoluyla elde ettiği bilimsel bilgileri; hesap yapma becerisi, yaratıcılık
ve deneyimle birleştirerek insanların gereksinimlerini karşılamaya yönelik olarak
güvenli ve ekonomik bir şekilde uygulamaya dönüştürmeyi meslek edinmiş
kişidir. Teknolojinin hızla gelişmekte
olduğu çağımızda teknolojiyi insanların yararına kullanan mühendislerden
beklentiler de artmakta, bu beklentilere
uygun davranabilecek mühendislerin
yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Çağımızın mühendisleri doğal kaynakların çevresel, sosyal ve ekonomik
sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda
değerlendirilmesini ve kullanılmasını
sağlamalı; matematik, fen ve mühendislik bilgilerini uygulayabilmeli, bilgisayar
ve yazılım olanaklarını kullanabilmeli;
yaşam boyu öğrenmeye ve araştırmaya
açık, yaratıcı, girişimci ve katılımcı olmalı, en az bir yabancı dili iyi düzeyde
bilmeli ve meslek yaşamında kullanabilmeli, disiplinler arası ekip çalışmasına yatkın, problem çözme ve yönetim
becerilerine sahip olmalı; zamanı iyi
kullanmalı; çevresiyle iyi iletişim kurabilmelidir. İyi bir mühendis sadece öğrenmeyi değil bildiklerini öğretmeyi de
hedeflemeli, konuları bütüncül ve sistematik olarak değerlendirebilmeli, mesleki sorumluluk sahibi olmalı, ülke ve
meslek sorunlarına duyarlı davranmalı,
topluma ve yaşadığı çevreye karşı taşıdığı sorumlulukların bilincinde olmalıdır.
Türkiye’de yeterli sayıda ve kalitede öğretim üyesi olmadan, yetersiz bir altyapı
ve mali kaynaklarla üniversiteler açılması, yeterli donanıma sahip olmayan çok
sayıda niteliksiz mühendis yetişmesine
yol açmaktadır. Türkiye’nin eğitim politikaları ile istihdam politikaları, sosyal ve
ekonomik politikalar arasında uyumun
sağlanması, mühendislik eğitiminin
kalitesi ve mezuniyet sonrası istihdam
açısından çok önemlidir. Ezberciliğe
dayalı bir eğitim sistemi yerine, okuyan,
araştıran, yaptığı araştırmayı ve çalışmayı düzgün bir şekilde raporlayabilen
öğrenciler yetiştiren bir sistem getirilme-
BAŞKANDAN...
Değerli Okurlarımız,
lidir. Mühendislerimiz yabancı ülkelerde
üretilmiş, onlardan satın alınan teknolojileri kullanmanın yanı sıra, benzer teknolojileri ülkemizde de üretebilmelidir.
Bu amaçla üniversitelere araştırma-geliştirme konularında daha fazla kaynak
ayrılmalı, kamu ve özel sektörün üniversitelerle birlikte ortak araştırma-geliştirme çalışmaları yapması ve projeler
geliştirmesi sağlanmalı, mühendislik
programları hazırlanırken endüstrinin
gereksinimleri dikkate alınmalıdır.
Üniversite eğitimi sırasında pratik uygulamalara daha fazla yer verilmeli,
derslerde anlatılan konuların mezuniyet
sonrası karşılaşılacak projelerdeki uygulamaları anlatılmalı, teknik geziler ve
stajlarla öğrenciler mesleki yaşamlarına
en iyi şekilde hazırlanmalıdır. Mühendislerimizin büyük bir bölümünde gördüğümüz önemli bir eksiklik de yabancı dil
bilmemelerinin yanı sıra Türkçe konuşma ve yazma becerilerindeki yetersizliktir. Bu nedenle özellikle rapor yazma
konusunda büyük sıkıntı çektiklerini görmekteyiz.
Üniversitelerimizde yeterli sayıda ve
nitelikte öğretim üyesi bulmak konusunda da sıkıntı yaşanmaktadır. Daha fazla
sayıda öğretim üyesi yetiştirilmesi için
özel çaba sarfedilmeli, ücretlerinin yeterli düzeye getirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de daha çağdaş bir mühendislik
eğitimi verilebilmesi için üniversitelerimizdeki mühendislik eğitim programlarının içeriği ve ders programları, yukarıda
belirtilen niteliklerde mühendisler yetiştirme hedefine yönelik olarak, teknolojik
gelişmeler de dikkate alınarak akademisyenler, eğitim uzmanları ve meslek
kuruluşlarının katkılarıyla uluslararası
standartlarda yeniden düzenlenmelidir.
OCAK-NİSAN2014 3
Prof. Dr. Güney ÖZCEBE
SAYILARLA TÜRKİYE’DE İNŞAAT
GİRİŞ
“İnşaat Mühendisliği” mesleği için İngilizler
“Civil Engineering,” Fransızlar “Le Génie Civil,”
İtalyanlar “Ingegneria Civile,” İspanyollar ise
“Ingeniería Civil” der. Aynı Türkçede olduğu
çoğu batı dilinde de iki kelime ile adlandırılan
bu mesleğin Türkçe adı ne yazık ki batı dillerindeki adının taşıdığı zenginliği içermemektedir. Yukarıdaki lisanlarda kullanılan kelimelerin
ortak köklerden türediğini görebilmek için dil
bilimci olmaya gerek yoktur. Bunlardan “Civil”
ya da “Civile” olarak bilineni askeri olmayan,
ya da Türkçemizdeki sivil, anlamına gelen bir
kelimedir. “Engineering, génie, ingegneria ve
ingeniería” kelimelerinin ortak kökü ise Latince
bir kelime olan genius’tur. Genius “dâhi” anlamına gelmekle beraber, oluşturmak, yaratmak
ve üretmek anlamlarını da içerir. Görüldüğü
üzere batı lisanlarındaki inşaat mühendisliği
tanımı yapımcı, üretici, oluşturucu bir dehayı
ifade etmektedir.
İnşaat mühendisliği mesleğinin tarihi Haziran 1724 – 28 Ekim 1792 yaşamış olan John
Smeaton ile şekillenmeye başlamıştır. “İnşaat mühendisliği mesleğinin babası” olarak
bilinen John Smeaton, Londra’da matematik
araç ve gereçlerinin yapımı konusunda eğitim
almıştır. Bu sırada edindiği mekanik, matematik ve fizik bilgilerine ek olarak Les Pays-Bas
(ya da Low Countries) olarak bilinen ve büyük
bir kısmı Belçika ve Hollanda sınırları içinde
olan Kuzey Batı Avrupa kıyılarında yapmış olduğu gözlem ve çalışmalarla kanal, liman, su
değirmeni ve deniz feneri yapımı konusunda
yetkinlik kazanmıştır. 1756-1759 yılları arasında yaptığı 3. Eddystone Deniz Fenerinin
inşaatında kullandığı geçmeli (kilitli) taş blok
tekniği dalga etkisindeki yapıların yapımında
yeni bir çığır açmıştır. Fenerin tasarımı sırasında su yapılarında kullanılabilecek en iyi harç
karışımının öğütülmüş kireç taşının yüksek
oranda kil ile karıştırılması ile elde edilebildiğini keşfeden Smeaton böylelikle çimentonun
ilk türevi olan hidrolik kireci (hydraulic Lime)
inşaat uygulamalarında ilk kullanan “mühendis” olmuştur1. “Civil Engineering” ifadesi ilk
kez, John Smeaton tarafından 1768 yılında,
kendisi gibi sivil mühendislik uygulamaları yapan “çıraktan yetişme mühendisleri”
Woolwich Kraliyet Askeri Akademisi’nden mezun olan askeri mühendislerden ayırt etmek
için kullanıldı. O zamanlarda resmi mühendislik hizmetleri yaygın olarak askeri mühendisler
tarafından üstlenilmişti ve bu meslek grubu
üyeleri “Corps of Royal Engineers” adını taşıyan bir meslek örgütüne üyeydiler. Kendini ilk
sivil mühendis (civil engineer) olarak ilan eden
Smeaton, 1771 yılında kendisi gibi meslek icra
eden küçük bir grup arkadaşıyla birlikte tarihteki ilk sivil mesleki örgüt olan “Society of Civil
Engineers” adlı birliği kurdu. Ölümünden sonra
“Smeatonian Society” olarak anılan bu örgütle, günümüz İngiltere’sinin “Institution of Civil
Engineers” olarak bilinen İngiliz İnşaat Mühendisleri Cemiyeti’nin temelleri atılmıştır.2,3
4 SAYI31
1768 yılından bu yana inşaat mühendisliği
mesleği uygulamalarında çok büyük değişimler yaşanmıştır. Bu hızlı değişim, mesleğin
yöneticilerine ve eğitimcilerine mesleğin geçirmiş olduğu gelişim evrelerine dayanarak gelecekteki işgücü ihtiyacı planlarını yapabilmeleri
açısından önemli ipuçları verecektir. 1768’de
olduğu gibi inşaat mühendisliği mesleği
2768’de de ”Civil Engineering” olarak adlandırılacaktır ancak gerek bilgi birikimi, gerek uygulama alanları ve gerekse demografik yapısı
ile günümüzden çok farklı bir yapıda olacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri inşaat mühendisliği işgücü hem tasarım, hem de müteahhitlik
sektörlerinde dünyanın en büyük işgücü konumundadır. ABD’nin hızlı gelişim süreci olan
1930-1970 yılları arasında inşaat mühendisliği
hizmetlerinin sayıları 100-150 bin dolaylarındaki mühendis marifetiyle sağlanmış olması
dikkat çekicidir. ABD’de bu süre içerisinde
inşaat mühendisi talebi 1000 kişilik nüfus için
1 inşaat mühendisi dolaylarındaydı. Bu sayının gelişmekte olan ülkelerin inşaat mühendisi
taleplerinin belirlenmesinde yol gösterici bir
sayı olmasını beklemek çok yanlış bir beklenti
olmayacaktır.
ABD’DE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ
İŞGÜCÜNÜN DEMOGRAFİK GELİŞİMİ
1990’lı yılların sonralarına doğru yapılan bazı
tahminler de, milenyumun ilk çeyreğinde
ABD’deki inşaat mühendisi sayısında benzer bir artışın gündeme gelebileceğini işaret
etmekteydi.4,5 2013 yılında yayınlanan bir
Kongre Araştırma Raporundan6 Tablo 2’de
gösterilen verilere ulaşılabilir. Bu veriler önceki kestirimleri doğrular mahiyette olup 2011’e
gelindiğinde ABD’deki inşaat mühendisliği
sayısının 250,000’e ulaştığına işaret etmektedir. Aynı yıllarda ABD nüfusunun 310,000,000
dolaylarında olduğu hatırlanırsa ortalama
olarak 1,400 kişilik bir nüfus başına 1 inşaat
mühendisi istihdam edilerek ABD’deki inşaat mühendisliği hizmetlerini sürdürebilmenin
mümkün olduğu görülecektir. Gelişmiş ülkeler yelpazesinin üst dilimlerinde yer alan bu
ülkede inşaat mühendislerinin görevi mevcut
altyapıyı işler durumda tutmak ve topluma
sürdürülebilir bir yapılanmış çevre sağlamakla
sınırlıdır.
Bu bölümde inşaat mühendisliği uygulamalarında dünyanın en önde gelen ülkelerinden
birisi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde inşaat mühendisliğinin gelişimine hızlıca bir göz
atılacak, tarihten ve doğru uygulamalardan
küçük de olsa bir ders almaya çalışılacaktır.
İşgücü istatistikleri gelişmiş ülkelerde dahi erişilmesi güç verilerdir. Genellikle birden fazla
kurumun dâhil olduğu bu süreçlerde çoğu zaman tek kaynaktan kesin bir bilgiye ulaşabilmek mümkün olmamaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde sanayi devrimini takiben mühendislik mesleğinde hızlı
bir gelişme kaydedilmiş ve bugün itibarı ile
ABD’de mühendislik işgücü meslekler yelpazesinde ilk ve orta öğretim kurumları öğretmenliğinden sonra en yoğun istihdamın olduğu işkolu durumuna gelmiştir, (Grigg, 2000).
Grigg’in değişik kaynaklardan topladığı
Tablo 1: Amerika Birleşik Devletlerinde Mühendislik İşgücü – Bütünleştirilmiş Kayıtlar (Grigg, 2000)
YIL
Kimya
İnşaat
1850
-*
512
Elektrik-Elektronik
1900
-
20,000
-
-
-
-
-
1910
-
52,033
15,278
14,514
6,930
81,825
88,755
1920
-
64,660
27,077
37,689
6,695
129,426
136,121
1930
-
102,086
57,837
54,356
11,970
214,279
226,249
1950
-
-
-
-
-
-
-
1960
-
159,809
183,151
160,069
366,687
503,029
869,716
-
Makine
Diğer
İnş.+EE+Mak.
Toplam
-
-
-
-
1970
-
-
-
-
-
-
-
1983
50,071
183,823
374,657
219,685
-
778,165
828,236
1990
48,125
197,191
424,401
232,061
-
853,653
901,778
1996
49,213
195,656
368,155
228,061
590,586
791,872
1,431,671
* “-“ işareti ilgili meslek dalına dair karşılık gelen yılda veri bulunamadığı ifade edilmektedir.
verilere göre ABD’de 1850-1995 yılları arasında inşaat, makine, elektrik ve diğer mühendislik disiplinlerinin demografik değişimi Tablo
1’de verilmektedir.
Tablo 1 detaylı olarak incelendiğinde 20’inci
yüzyıl boyunca inşaat ve makine mühendisliği
alanlarındaki işgücü sabit ve bir o denli kararlı
artış kaydederken, elektrik mühendisliği alanında özellikle 1960’lerden sonra hızlı, ancak
dalgalı bir artış gözlenmektedir.
1 Britannica Ansiklopedisi, http://global.britannica.com/
EBchecked/topic/549458/John-Smeaton
2 http://en.wikipedia.org/wiki/Institution_of_Civil_Engineers
3 http://www.ice.org.uk/About-ICE/Our-history
4 Grigg, NS, “demographics and industry employment of civil
engineering workforce,” Journal of Professional Issues in
Engineering Education Practice, v(126), 116-124, July 2000.
5 U.S. Department of Labor. (1996). ‘‘Occupational employment statistics, 1994.’’ Bull. 2468, Bur. of Labor Statistics,
Washington, D.C.
6 Sargent JF Jr., “The U.S. Science and Engineering Workforce: Recent,
Current, and Projected Employment, Wages, and Unemployment,”
Congressional Research Service 7-5700 - R43061, May 2013.
Tablo 2: ABD’de 2008-2011 Yılları Arasında İnşaat, Makine ve Elektrik-Elektronik Mühendisi İstihdamı, (Sargent, 2013)
Mühendislik Dalı
İnşaat
Elektrik-Elektronik
(Bilgisayar hariç)
Makine
2008
2011
Fark
Değişim
Yüzdesi
261,360
254,130
7,230
-0.90%
294,600
290,560
-4,040
-1.37%
233,610
238,260
4,650
0.70%
Amerikan İnşaat Mühendisleri Cemiyeti
(American Society of Civil Engineers) tarafından yayınlanan bir istatistikte7 2002-2011 yılları
arasında ABD’deki mühendislik okullarından
mezun olan lisans mezunu sayıları yayınlanmıştır. Bu duruma göre inşaat mühendisliği
okullarından 2011 yılında, 2002 yılına kıyasla
yaklaşık %50’lik bir artışla 12,154 mezun verilmiş bulunmaktadır. ABD’de imza yetkisi kullanabilen inşaat mühendisi olabilmenin birinci ön
şartı, kısa adı ABET olan Accreditation Board
of Engineering and Technology adlı kuruluş
tarafından akredite edilmiş bir üniversiteden
lisans diploması almaktır. Mart 2014 tarihi itibarı ile ABD’de ABET tarafından akredite edilmiş
inşaat mühendisliği programı sayısı 233’tür,8
yapılan internet araştırmalarında 2010 yılı itibarı ile ABD’deki inşaat mühendisliği okullarının
toplam sayısının 265 olduğu9 bilgisine rastlanılmıştır. Bu verilerden hareketle, ABD’de sayıları 12,000’e ulaşmış olan inşaat mühendisliği
lisans mezunlarının büyük bir çoğunluğunun
ABET akreditasyonuna sahip 233 bölümden
mezun olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Aynı raporda 2011 yılı itibarı ile ABD’deki
İnşaat Mühendisliği okullarındaki toplam kayıtlı
öğrenci sayısı 53,215 olarak verilmektedir. Bu
durumda, ABD’deki inşaat mühendisliği okullarının, 2015 yılına kadar yılda ortalama olarak
13,000 mezun vermeye devam edecekleri beklenilmelidir.
da, kamuda çalışan inşaat mühendislerinin odaya kayıt yaptırma zorunluluklarının olmaması nedeniyle oda kayıtları ülkemizdeki inşaat mühendisi işgücünü sağlıklı bir şekilde verebilmekten
uzaktır. Diğer taraftan yazarın yapmış olduğu
kişisel girişimler, bakanlıklara bağlı teşkilatlarda
çalışan inşaat mühendisi sayısına ulaşmanın da
mümkün olamadığını göstermiştir. Dolayısı ile
günümüz itibarı ile ülkemizdeki inşaat mühendisi
sayısı bilinmemektedir.
Bu bilgi eksikliğine rağmen TMMOB-İMO’nun
mevcut üye sayısı ve üniversitelerimizin inşaat
mühendisliği bölümlerinin verdikleri yıllık inşaat
mühendisi mezunu sayılarından hareketle ülkemizde 100,000 dolaylarında inşaat mühendisi
olduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Bu yaklaşık bilgi ileriye yönelik inşaat mühendisi ihtiyacımızın planlanması için pek sağlıklı bir
başlangıç noktası oluşturmasa da, 77 milyonluk
bir nüfusa sahip olan Türkiye’de ortalama 750 ila
1,000 kişiye bir inşaat mühendisi düştüğünü söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
Bu noktadan hareketle yapılabilecek en sağlıklı
analiz üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği
bölümlerinde gözlenen kontenjan hareketleri ile
mümkün olacaktır. Mezun bilgilerinden hareketle ülkedeki inşaat mühendisi sayısını belirlemek
mümkün olsa da, tüm mezunların mesleklerini
icra etmeyecek olması nedeniyle sektörde aktif
olarak çalışan inşaat mühendisi sayısını bilmek
hala mümkün olamamaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, TÜİK’in işkolu istatistikleri içeri-
TEMA
MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ GERÇEĞİ
giriş sınavından sonra açıkladığı sınav sonuç raporlarından bu bilgileri elde etmek mümkündür.
Bir örneğine http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2013/OSYS/Tablo4.pdf bağlantısından
ulaşılabilen tablodan görüleceği gibi ÖSYM her
sene tüm devlet ve vakıf üniversitelerindeki diploma programlarının puan türlerini, genel kontenjanlarını, bu kontenjanlara yerleşen öğrenci
sayılarını ve bu bölümlere giren öğrencilerin en
düşük ve en yüksek giriş puanlarını açıklamaktadır. Bu yıl itibarı ile üniversitelerimizden 2009 ve
2010 yıllarında üniversitelere giren öğrencilerin
mezun olacakları göz önüne alınırsa önümüzdeki
5-10 yıl içerisinde ülkemizdeki inşaat mühendisi
işgücüne ne kadar bir katılım olacağını belirlemek mümkün olabilecektir. ÖSYM’nin 2009 yılından bu yana yayınladığı raporlardan derlenen
inşaat mühendisliği diploma programları ile ilgili
sonuçların özeti Tablo 4’de verilmektedir.
Bu tablonun oluşturulmasında kullanılan yöntemin burada kısaca açıklanmasında büyük fayda
vardır. Üniversiteye giriş sınavları ağırlıklı olarak
mezuniyetlerinden sonra ülkemizdeki işgücüne
katılacak olan öğrencilerin girdiği sınavlardır.
ÖSYM bu sınav aracılığı ile, ülkemizdeki devlet
ve vakıf üniversitelerinin yanı sıra Azerbaycan’da
1, KKTC’de ise 6 üniversiteye öğrenci yerleştirmektedirler. Yurt dışındaki bu eğitim kurumlarının tümü vakıf üniversitesi statüsünde olup
buradan mezun olan öğrencilerin tamamına
yakını Türkiye’de iş imkânı aramaktadırlar. Bu
nedenle ÖSYM kılavuzunda yer alan üniversiteler, Türkiye’de ya da yabancı bir ülkede olup
olmadıklarına bakılmaksızın devlet ve vakıf üniversitesi olarak sınıflandırılmışlardır. Hatırlanacağı üzere 2009 yılında kabul edilen bir kanunla
Türk üniversitelerindeki Teknik Eğitim Fakülteleri
Teknoloji Fakültelerine dönüştürülmüş ve bu fakülteler altında da mühendislik eğitimi verilmeye
başlanmıştır. Teknoloji Fakülteleri bünyesindeki
mühendislik bölümlerine iki ayrı kanaldan kontenjan alınmaktadır. Bunlardan birincisi genel
kontenjan diğeri ise Mesleki Teknik Ortaöğretim
Kurumlarına ayrılan kontenjandır. Tabloda Mesleki Teknik Ortaöğretim Kurumları kontenjanları
Tablo 3: Amerika Birleşik Devletlerinde 2002-2011 Yılları Arasında İnşaat Mühendisliği Dalında Verilen Lisans Mezunu Sayıları (Yoder, 2011)
İnşaat
Elektrik-Elektronik
Makine
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
8,066
8,192
8,142
8,247
8,935
9,402
10,132
10,508
11,027
12,154
2,597
2,782
15,200
15,383
14,740
13,892
13,006
12,053
11,809
12,095
13,247
13,801
14,182
14,947
16,063
16,701
17,324
17,375
18,391
19,241
Benzer analizleri Avrupa Birliğine bağlı üye
devletler için de yapmak mümkün olmakla birlikte, yer kısıtı olması nedeniyle bu analizlere
yazıda girilmeyecektir.
TÜRKİYE’DE MEVCUT DURUM
Türkiye İstatistik Kurumu ülkemizde inşaat mühendisliği işgücü hakkında herhangi bir kayıt
tutmamaktadır. Bu konuda bilgi alınabilecek diğer bir kaynak ise TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odasıdır (TMMOB-İMO). Özel sektörde çalışan
inşaat mühendislerinin oda kaydı zorunlu olsa
sinde “inşaat mühendisliği” yer almadığından,
ülkemizdeki inşaat mühendislerinin demografik
yapısını tahmin edebilmek için geriye kalan tek
yol, üniversitelerin mezun sayılarından hareketle
bir kestirim yapmaktır. Üniversitelerimiz mezun
sayılarını yıllık faaliyet raporlarında belirtmelerine rağmen, herhangi bir bütünleşik mezun veri
tabanı henüz araştırmacıların ya da planlamacıların kullanımına açılmamıştır. Bu yüzden bu
yönde atılacak en sağlıklı adım üniversitelerin
inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanları
üzerinden olabilir. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezinin (ÖSYM) her sene yapılan üniversite
M.T.O.K. olarak gösterilmektedir. “İkinci Öğretim”
olarak da, inşaat mühendisliği bölümlerinin normal diploma programı dışında yürüttükleri ikinci
öğretim programları ifade edilmektedir. Bu açıklamalardan sonra Tablo 4’ün yorumlanması bir
seri grafik ile yapılacaktır.
7 Yoder B, « Engineering by the Numbers,“ http://www.
asee.org/papers-and-publications/publications/collegeprofiles/2011-profile-engineering-statistics.pdf
8 http://main.abet.org/aps/Accreditedprogramsearch.aspx,
9 http://www.educationnews.org/career-index/civil-engineering-schools/
OCAK-NİSAN2014 5
Prof. Dr. Güney ÖZCEBE
Tablo 4: 2009-2013 Yılları Arasında Öğrenci Alan Devlet ve Vakıf Üniversiteleri İnşaat
Mühendisliği Programları ile ilgili Özet Bilgiler
2009
2010
2011
2012
2013
49
56
72
91
105
Veren Toplam Bölüm Sayısı
Toplam Kontenjan
5,582
6,815
7,979
10,250
10,861
Boş Kontenjan
0
325
390
952
856
39
44
51
59
68
Toplam Bölüm Sayısı
Toplam Kontenjan
5,077
5,932
6,497
7,842
8,132
Boş Kontenjan
0
0
16a
155b
68c
Vakıf Üniversitelerindeki
Toplam Bölüm Sayısı
Toplam Kontenjan
10
12
21
32
37
505
883
1,482
2,408
2,729
Boş Kontenjan
0
325d
374e
797f
788
26
29
36
40h
39i
Toplam Kontenjan
2,021
2,307
2,586
3,142
2,951
Boş Kontenjan
0
0
0
97
48
0
2j
3k
4l
5m
0
46
71
112
372
İnşaat Mühendisliği Eğitimi
Devlet Üniversitelerindeki
İkinci Öğretim Veren Üniversite
Şekil 1: 2009-2013 yılları arasında inşaat mühendisliği bölümlerinin
sayısındaki artış
g
Sayısı
Teknoloji Fakültesi
Toplam Kontenjan
Boş Kontenjan
0
0
0
0
0
6
6
7
9
12n
Devlet Üniversiteleri
Toplam Kontenjan
509
571
612
705
808
Boş Kontenjan
0
0
0
0
0
İngilizce Eğitim Veren
Vakıf Üniversiteleri
Toplam Kontenjan
5
10
12
21
24
314
817
842
1,488
1,574
Boş Kontenjan
0
325
288
633o
547
2
3
5p
6r
Toplam Kontenjan
68
105
310
167
Boş Kontenjan
68
16
155s
48t
İngilizce Eğitim Veren
M.T.O.K.
a
b
c
d
e
f
g
h
i
j
k
l
m
KTÜ ve SAKÜ M.T.O.K. programlarında
DÜZÜ, FIRÜ ve SAKÜ M.T.O.K. programlarında
FIRÜ Mühendislik Fakültesine bağlı İnşaat Mühendisliği Bölümünün 27 kontenjanının 20’si boştur. DÜZÜ, FIRÜ ve
SDÜ’nün Teknoloji Fakültelerine bağlı
bölümlerde ise toplam 48 kontenjan boş
bulunmaktadır.
Tümü KKTC Üniversitelerinde
KKTC Üniversiteleri, 3 TR Vakıf Üniversitesi
2012 yılında KKTC üniversitelerinin tümünün içinde yer aldığı kontenjanları
dolmayan Vakıf Üniversitelerinin toplam
kontenjanı 1,559 olup bu üniversitelerin
ortalama doluluk oranı %49’dur.
İnşaat Mühendisliği İkinci Öğretim Programı olan bölümlerin tümü devlet üniversitelerinde yer almaktadır.
40 devlet üniversitesinin mühendislik ve
teknoloji fakültelerine bağlı 45 ayrı diploma programda mevcuttur. Sakarya Üniversitesinin TF-MTOK programında da
ikinci öğretim verilmektedir.
KTÜ ve YTÜ ikinci öğretim programlarını
sonlandırırken Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Bölümünde, Süleyman Demirel Üniversitesi ise Teknoloji Fakültesi altında yer alan
tüm İnşaat Mühendisliği programlarında
ikinci öğretime başladı.
Gazi Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesi
Teknoloji Fakülteleri altında İnşaat Mühendisliği ve M.T.O.K.
GAZÜ, KTÜ, SAKÜ
FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ
Bu kategoride FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ,
n
o
p
r
s
t
SDÜ üniversitelerinde yer almaktadır.
FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ’de ayrıca ikinci öğretim programı da mevcuttur.
12 devlet üniversitesinde 14 ayrı İngilizce
program yürütülmektedir. Bu programlardan ikisi GÜ ve İTÜ ABD üniversiteleri ile
ortak yürüttükleri diploma programıdır ve
bu iki programın toplam kontenjanı 50’dir.
Ayrıca Gaziantep Üniversitesinde birisi
“İkinci Öğretim” olmak üzere iki İngilizce
lisans programı bulunmaktadır.
378 boş kontenjanla KKTC üniversiteleri
başı çekmektedir.
DÜZÜ, FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ üniversitelerinde İnşaat Mühendisliği M.T.O.K.
kontenjanı mevcuttur. Bu üniversitelerden
DÜZÜ, FIRÜ ve SAKÜ’de M.T.O.K. ikinci
öğretim programı da mevcuttur.
SDÜ’nin de kalıtılımı ile İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. kontenjanı mevcut olan
üniversite sayısı 6’ya çıkmıştır. Bu üniversitelerden DÜZÜ, FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ’de
M.T.O.K. ikinci öğretim programı da mevcuttur.
155 boş kontenjanın 97’si M.T.O.K. ikinci
öğretim programlarına aittir. DÜZÜ, FIRÜ
ve SAKÜ’nün toplam 115 olan İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. ikinci öğretim kontenjanının yalnızca 18’i dolmuştur. DÜZÜ ve
FIRÜ M.T.O.K ikinci öğretim programlarına
yalnızca 1’er kişi kayıt hakkı kazanmıştır.
DÜZÜ, FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. ikinci öğretim programlarının toplam kontenjanı 58 olup bu
kontenjanların 48’i boş kalmıştır. FIRÜ
M.T.O.K ikinci öğretim programına baş
vuran olmamıştır.
Şekil 1 2009-2013 yılları arasında ÖSYM aracılığı ile inşaat mühendisliği
bölümlerine öğrenci yerleştirilen devlet ve vakıf üniversitelerinin sayılarındaki değişimi göstermektedir. Bu süre içerisinde hem devlet, hem de
vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği diploma programları sayılarında doğrusal artış gözlenmiştir. Dört senelik bir süreçte devlet üniversitelerindeki inşaat mühendisliği bölümlerinin sayısı %75’lik bir artışla
6 SAYI31
Şekil 2: 2009-2013 yılları arasında inşaat mühendisliği bölümlerinin
kontenjanlarındaki artış
39’dan 68’e, vakıf üniversitelerindeki bölümlerin sayısı ise %270’lik bir
artışla 10’dan 39’a çıkmıştır. Toplamda gerçekleşen artış oranı ise %115
olmuştur. Beş sene içerisinde üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği
bölüm sayısının iki katına çıkması çok dikkat çeken bir gelişme olup, bu
makalenin yazarı yaşanan bu artışın tamamen talebe yönelik olarak şekillenen, plansız ve programsız bir büyümenin işareti olmasından endişe
duymaktadır.
Şekil 2’de üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği programlarının kontenjanlarının 2009-2013 yılları arasındaki değişimi verilmektedir. Bu süre
içerisinde devlet üniversitelerinin birinci ve ikinci öğretim programları
olan inşaat mühendisliği programlarının toplam kontenjanı %60’lık bir
artış ile 5,077’den 8,132 ye çıkmıştır. Aynı dönemde vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği programlarının sayısındaki yaşanan %270
oranındaki artış, bu bölümlerin kontenjanlarına daha da büyük oranda
bir oranda yansımıştır. 2009-2013 döneminde vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği bölümlerinde gözlemlenen kontenjan artış oranı %440
olarak tecelli ederek 505’ten 2,729’a çıkmıştır. Bu artışlarla 2012 ve 2013
senelerinde üniversitelerimizin inşaat mühendisliği programlarına kabul
edilen öğrencilerin sayılarının 10,000’in üzerine çıktığı belirlenmiştir. 2014
yılında ise bu sayının 11,000’i aşması beklenilmektedir.
Bu aşamada bir genel değerlendirme yapmakta fayda görülmektedir.
Türkiye’de sayıları 105 olan inşaat mühendisliği bölümüne 10,861 öğrenci alınmaktadır. İki ila üç sene içerisinde bu okullarımız her yıl 10,000’in
üzerinde mezun vermeye başlayacaktır. Sayıları bugünkü büyüklüklerle
sabitleyecek olursak, Türkiye’deki 105 inşaat mühendisliği bölümünün
önümüzdeki yıllarda yılda takriben 10,000-11,000 mezun vermesi beklenmelidir. Diğer taraftan, bir önceki bölümde, ABD’de 233 inşaat mühendisliği bölümünün yılda 12-13 bin dolayında mezun vermekte olduğu belirtilmişti. Bu iki durumdaki mezun sayıları benzer büyüklüklerde olmasına
karşın ABD’de bu üretimi yapan üniversite sayısının Türkiye’dekinin iki
katı olması ülkemizdeki üretimin nitelikten çok niceliğe yönelik olduğunu
göstermektedir. Türkiye’deki okullarda okuyan inşaat mühendisliği lisans
öğrencileri, Amerika’daki akranlarına göre ortalama olarak iki katı kalabalık sınıflarda ders almak zorundadırlar. Bu acı gerçeğin üniversitelerimizde yaşanan alt yapı sorunları ile birleştiği düşünülürse, ülkemizdeki
inşaat mühendisliği eğitiminin ortalama kalitesinin evrensel standartların
TEMA
çok altında kaldığını tahmin etmek pek de güç olmayacaktır. Aynı karşılaştırmaları devlet ve vakıf üniversiteleri için ayrı ayrı yapacak olursak
ortaya devlet okulları açısından daha da karamsar bir tablo çıkmaktadır.
Toplam 68 devlet kurumuna 8,132 inşaat mühendisliği lisans öğrencisi
alınıyor olması, ülke genelinde bölüm başına ortalama olarak 120 kontenjan düşmesi anlamına gelmektedir. Bu sayı vakıf üniversitelerinde daha
düşük olmakla beraber, ileriki bölümlerde tartışılacağı üzere vakıf üniversitelerinde tam zamanlı öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı devlet
üniversitelerinden daha yüksek olduğu da akılda tutulmalıdır.
Son yıllarda ülkemizde İngilizce eğitime yönelik talep gittikçe artmaktadır.
Bu talebin ağırlıklı olarak vakıf üniversitelerince karşılandığını söylemek
yanlış olmayacaktır. Şekil 3’te ülkemizde İngilizce eğitim veren devlet ve
vakıf inşaat mühendisliği bölüm sayılarının grafiksel değişimi verilirken,
Şekil 4’te bu bölümlerde aynı zaman diliminde gözlemlenen kontenjan
artışları verilmektedir.
Şekil 3: 2009-2013 yılları arasında eğitim dili İngilizce olan
inşaat mühendisliği bölüm sayıları
Şekil 4. 2009-2013 yılları arasında eğitim dili İngilizce olan
inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanları
Bu şekiller hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde İngilizce inşaat mühendisliği eğitimi veren bölümlerin sayılarında son 5 yıl içerisinde sürekli bir artış olduğunu göstermektedir. Doğrusal sayılabilecek bu artış ile
2013 yılına gelindiğinde ülkemizde İngilizce inşaat mühendisliği eğitimi
veren her 3 bölümden yalnızca birisinin devlet üniversitelerinde olduğu
görülmektedir. İngilizce eğitim veren bölümlerin kontenjanlarına bakıldığındaysa, vakıf üniversitelerinin toplam kontenjandaki payının 2/3 devlet
üniversitelerinin payının ise 1/3 oranında olduğu görülmektedir. Müteahhitlik sektörü dünyanın önde gelen sektörlerinden birisi olan ülkemizin
İngilizce bilen ve mesleğini yurt dışında icra edebilecek inşaat mühendislerine talep duyması gayet doğaldır. Vakıf üniversitelerinin sektördeki yerlerini ağırlıklı olarak bu talebi karşılamaya yönelik olarak aldıklarını
söylemek yanlış olmayacaktır. Devlet üniversitelerinin toplam kontenjanı
içerisinde İngilizce eğitim kontenjanının oranı %10’un altında kalırken vakıf üniversitelerinde İngilizce eğitim alan öğrenci sayısı vakıf üniversitelerinin toplam kontenjanın yaklaşık olarak %60’ına karşılık gelmektedir.
Türkiye’de inşaat mühendisliği eğitiminin değerlendirildiği bir makalede
2010 yılından bu yana devlet üniversitelerimizde kurulmakta olan tekno-
loji fakültelerine ve bu fakülteler altında oluşturulan inşaat mühendisliği bölümlerinde verilmekte olan eğitime değinmemek büyük bir
eksiklik olacaktır. 13.11.2009 tarih ve 27405 sayılı Kanunla 22 üniversite
bünyesinde kurulması kararlaştırılan Teknoloji Fakültelerinden altyapı olarak öğrenci almaya uygun olanlarına 2010-2011 yılından itibaren öğrenci
alınmaya başlanılmıştır. Teknoloji fakültelerinin kuruluş ve öğrenci kabul
sürecinde, bu fakültelerin açılacağı ilgili üniversiteler dışındaki diğer üniversitelerin ve meslek odalarının tüm uyarı ve önerileri göz ardı edilmiş ve
teknoloji fakültelerinin açılması süreci oldu bittiye getirilerek tamamlanmıştır. Günümüze gelindiğinde, 6 devlet üniversitesindeki teknoloji fakültelerine bağlı inşaat mühendisliği bölümlerine 2010 yılından başlanarak
öğrenci alınmaya başlandığı görülmektedir. Bu bölümler 2014-2015 eğitim ve öğretim yılı sonunda ilk mezunlarını vereceklerdir. Şekil 5’te teknoloji fakültelerinin inşaat mühendisliği programlarındaki kontenjanın hızlı
artışı gösterilmektedir. İlk açıldıkları yıl itibarı ile toplam kontenjanları 114
olan bu bölümlerin 2013 yılına geldiğinde toplam kontenjanlarının 539’a
çıkmış olması son derece düşündürücüdür.
Şekil 5. Teknoloji fakülteleri altında eğitim veren inşaat mühendisliği
bölümlerinin kontenjanları
Teknoloji fakülteleri altındaki ihtisas alanlarına iki ayrı kontenjan
tahsis edilmektedir. Birincisi genel kontenjan olup tüm liselerin
mezunlarına açık olan kontenjan, diğeri ise yalnızca Mesleki Teknik
Ortaöğretim Kurumlarına açılan özel kontenjandır. 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa göre bir fakülte altında aynı amaçla iki ayrı
bölüm kurulmasına izin verilmezken, 13 Kasım 2009 yılında çıkartılan
bir kanunla aynı üniversitede benzer adı taşıyan diploma programları
olan iki ayrı fakülte kurulmasına izin verilmiştir. Üniversiteye giriş
sınavlarında öğrencilerin ilk tercihleri mühendislik fakültesi altındaki
inşaat mühendisliği bölümlerine olmaktadırlar. Teknoloji fakülteleri
altında kurulan inşaat mühendisliği bölümleri ancak diğer bölümlere
girilemezse tercih edilmektedir. Her iki fakülte altındaki inşaat
mühendisliği bölümlerinin de inşaat mühendisi unvan ve diploması
vermesi nedeniyle teknoloji fakültelerine bağlı bölümlerde okuyarak
inşaat mühendisi olabilmek fikri lise mezunlarımıza alternatif bir
kapı açmaktadır. 2013 yılı LGS sınav sonuçlarına bakıldığında bazı
üniversitelerimizin mühendislik fakültesine bağlı inşaat mühendisliği
programlarına en düşük 402.73 puanla girilirken, bu üniversitelerin
teknoloji fakültelerine bağlı inşaat mühendisliği programlarına 251.79
puanla girildiği görülmektedir. İki ayrı fakülteye bağlı bölümlere
birbirlerinden çok farklı puanlarla giren öğrencilerinin doğal olarak
üniversitede alacakları eğitimin kalitesinde büyük farklılıklar olacaktır.
Bu bölümlerden mezun olanların mühendislik fakültelerinden
mezun olanlarla aynı düzeyde mühendis olmalarını beklemek
hayalperestlikten öteye gitmeyecektir. Esasen bu bölümlerin
müfredatları yakından incelendiğinde yapılarının mühendislik
fakülteleri altındaki adaş bölümlerinin müfredatlarından oldukça farklı
olduğu göze çarpmaktadır. Burada değinilmesi gereken diğer bir
husus da teknoloji fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının
mesleki ve pedagojik formasyonlarının, mühendislik fakültelerinde
görev yapan öğretim üyelerinden oldukça farklı olduğudur. Tüm
bu göstergeler, teknoloji fakültelerinden mezun olacak öğrencilerin
inşaat mühendisliği yetkilerini kullanmaya başlamaları durumunda
Türkiye’deki mühendislik hizmetlerinin niteliğinin ciddi yaralar
alacağını göstermektedir.
OCAK-NİSAN2014 7
Prof. Dr. Güney ÖZCEBE
Bu yazıda Türkiye’deki inşaat mühendisliği
bölümlerinin akademik kadroları üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına da yer verilecektir. Bu amaçla 68 devlet üniversitesinin
genelini temsil ettiğine inanılan 42 üniversite,
37 vakıf üniversitesini oldukça sağlıklı temsil
ettiğine inanılan 20 üniversite seçilerek bir
örneklem oluşturulmuş ve bu üniversitelerin
inşaat mühendisliği bölümlerinin akademik
kadroları üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Çalışma, örneklemdeki devlet üniversitelerin toplam öğretim üyesi sayısının 2 ila 93 arasında
değiştiğini göstermektedir. Bu üniversitelerin
11’inin kadrosunda profesör, 7’sinin kadrosunda ise doçent unvanına sahip öğretim
üyesi bulunmamaktadır. Örnekleme seçilen
üniversitelerin 5 tanesinin kadrosunda ise
ne profesör, ne doçent ünvanlı öğretim üyesi bulunmaktadır. 48 üniversitedeki ortalama
öğretim üyesi sayısı 19 olarak belirlenmiştir.
Vakıf üniversitelerinde ise farklı bir durumla
karşılaşılmaktadır. Örnekleme seçilen 20 vakıf
üniversitesinin inşaat mühendisliği bölümlerinin 4’ünde profesör, 7’sinde ise doçent unvanında öğretim üyesi bulunmamaktadır. Bu
üniversitelerin yalnızca 2’sinde ne profesör,
ne doçent ünvanlı öğretim üyesi bulunmaktadır. Örneklemdeki vakıf üniversitelerinde en
az 3, en fazla 9 öğretim üyesi bulunmaktadır.
Örneklemde yer alan 20 vakıf üniversitesinin
inşaat mühendisliği bölümlerinin ortalama öğretim üyesi sayısı ise 5’tir.
Daha evvelce belirtildiği gibi, bu verilerden
hareketle vakıf üniversitelerindeki tam zamanlı
öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarının devlet üniversitelerindeki öğretim üyelerine göre daha yüksek olduğunu söylemek
mümkündür. Ortalama sayılardan hareketle,
vakıf üniversitelerinde tam zamanlı öğretim
üyesi başına 40 öğrenci düştüğünü göstermektedir. Bu sayıya ulaşabilmek için her sene
ÖSYM tarafından yapılan ikinci yerleştirme
sonucunda vakıf üniversitelerinin %85-90 gibi
doluluk oranlarına ulaştığı varsayılmıştır. Gene
ortalama veriler kullanarak devlet üniversitelerinde tam zamanlı öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısının 30-35 dolaylarında
olduğunu söylemek mümkün olabilmektedir.
Bu sayılar evrensel normların üzerinde olan
sayılardır ve özellikle usta-çırak ilişkisinin çok
önem kazandığı inşaat mühendisliği eğitimi
açısından eğitim kalitesini düşürücü nitelik
taşımaktadırlar. Yazar özellikle bu paragrafta
verilen sayılara çok sayıda varsayım yaparak
ulaşmıştır. Bu nedenle bu sayıların doğruluklarında %25’lik bir yanılgı payının göz önüne
alınmasında fayda vardır.
Bu makalede verilen sayısal göstergeler
Türkiye’deki inşaat mühendisliği eğitiminin
nitelikten ziyade niceliğe yönelik olduğunu
göstermektedir. Son 5 sene içerisinde yaşanan hızlı kontenjan artışlarının planlı bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değildir.
“Amerika Birleşik Devletleri’nde” inşaat yatı-
8 SAYI31
rımlarının en yüksek olduğu dönemde 1,000
kişilik nüfusa 1 inşaat mühendisi servis vermekte iken bu sayı günümüz Türkiye’sinde
daha şimdiden 700-1,000 kişilik bir nüfus
dilimine 1 inşaat mühendisi düştüğü yönündedir. Son iki yılda ülkemizdeki inşaat mühendisliği bölümlerine 11,000’lere varan sayılarda
öğrenci kabul edildiğine göz önüne alınacak
olur ve bu durumda bir iyiye gidiş gündeme
gelmezse önümüzdeki 10-15 sene içerisinde
ülkemizdeki inşaat mühendisi sayısı iki katına
yükselecektir. Aynı dönemde ülke nüfusundaki artış bu denli yüksek olamayacağı düşünülecek olursa, 15 sene sonra Türkiye’de
500 kişilik nüfus dilimine 1 inşaat mühendisi
düşeceğini bugünden görmek kâhinlik olmayacaktır. Bu durumun doğal sonucu olarak,
önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde ülkemizdeki
diplomalı işsizlerin sayısındaki artışın devam
etmesi beklenilmektedir.
Bunların yanı sıra, ülkemizde inşaat mühendisliği eğitiminin çağdaş normlara taşınabilmesi için gerekli ortamın bulunmadığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Üniversitelerimiz
tüm olumsuzluklara rağmen bir şeyleri düzeltmek üzere girişimlerde bulunsalar da, bu girişimlerin sonucunu alabilmek mümkün olamamaktadır. Son 4 yılda yürürlüğe giren kanunlar
ve YÖK’ün akademik mevzuatta sık sık yaptığı
değişiklikler, akademik işlerliği derinden etkiler duruma gelmiştir. 2009 yılında çıkartılan
teknoloji fakülteleri kurulmasına yönelik kanuna yukarıda değinilmişti Benzer şekilde 2011
yılının Şubat ayında yürürlüğe giren 6111
sayılı torba yasa ile üniversitelerden başarısızlık nedeni ile öğrenci uzaklaştırmanın önü
kesilmiştir. Bu kanunla, üniversiteye bir defa
kayıt yaptırmış olmakla diploma sahibi olmanın taahhüdü verilmektedir. Başarıyı teşvik
etmeyen bu sistemin üniversitelerdeki öğrenci
sayılarını şişireceği açıktır. Bu sürekli artışın
uzun vadede akademik işleyişi tıkayacağı ve
tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı
anlamına gelmektedir. Bu acı gerçeğin görülmesinin zamanı çoktan gelmiş geçmektedir.
Bunun yanı sıra popülist politikalardan hareketle yapılan uygulamalar, üniversitelerimizin
araştırma görevlisi alma konusundaki özerkliklerini yitirmelerine de neden olmuştur. Mevzuatta yapılan değişikliklerle artık ülkenin bir
şehrinde inşaat mühendisliği yüksek lisans
eğitimi alan bir öğrencinin bir başka şehirdeki
üniversitenin inşaat mühendisliği bölümünde
asistanlık yapmasının yolu açılmıştır. Asistanlık mekanizmasının mantığına aykırı olan bu
uygulama 2008’den bu yana yürürlükte olup,
üniversitemiz aradığı vasıflara uygun asistan
istihdam edemez duruma gelmiştir. Akademik
hayatın başlangıcı olan araştırma görevliliği
kurumunun içine düşmüş olduğu bu durum
akademi açısından ileriye güvenle bakabilme
yetisinin yitirilmesi anlamına gelmektedir.
Benzer bir uygulama ile 2013 yılında yatay
geçiş yönetmeliğinde yapılan değişik, yıllardır
başarıyla uygulanan yatay geçişleri üniversitelerin korkulu rüyası durumuna getirmiştir.
Yeni yönetmeliğe göre artık aynı puan türü
ile öğrenci alan bölümler arasında son sınıfta
bile yatay geçiş yapmak mümkün olabilmektedir. “Ne kadar güzel, bunda şikâyet edecek
ne var” dedirtecek türden bir içeriğe sahip
olan bu uygulama yatay geçiş müessesesinin mantığına temelde zıttır. Bugüne kadar
uygulanan şekliyle başarılı öğrencilerin kendi
ilgi alanlarına göre bir diploma programından
diğer bir diploma programına “sene kaybetmeden” geçişini teşvik eden sistem yeni uygulama ile tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Özetle toparlayacak olursak, akademik sisteme yapılan politik müdahaleler, plansız ve
programsız büyüme süreçleri, ve popülist
politikalar bugün itibarı ile akademinin önünü
tıkamış durumdadır ve bu durumdan inşaat
mühendisliği mesleğinin öğretildiği inşaat
mühendisliği bölümlerimiz de nasibini almıştır.
SON SÖZ
İnşaat mühendisliği eğitimindeki küresel
eğilim, nicelikten ziyade niteliğin artırılması,
hayat boyu öğrenme alışkanlıklarının kazandırılması ve kademeli yetkinlik kazanılmasına yöneliktir. Amerikan İnşaat Mühendisleri
Cemiyeti’ni 2000’li yılların başlarında hazırladığı vizyon raporunda10 inşaat mühendisinin
toplum açısından önemi vurgulanmış, önümüzdeki milenyumun ilk çeyrek yüzyılı içerisinde üstleneceği olası roller tanımlanmış ve
bu rolleri üstlenebilecek inşaat mühendislerinin yetiştirilmesi için kazandırılması gereken
bilgi ve becerilerin öğrenme düzeyleri ile ilişkileri kurulmuştur. Buna göre inşaat mühendisi
adaylarının kazanması gereken bilgi ve beceriler ve bunların değişik öğretim kademelerinde
nasıl kazandırılacağı Tablo 5’de verilmektedir.
Tablodan görüleceği üzere değişik bilgi ve
becerilerin edinileceği öğrenim seviyeleri
mesleki yaşam boyuna yayılmış vaziyettedir.
Lisans düzeyindeki öğretimi “çıraklık öğretimi” olarak algılayan rapor, yetkinliğin lisans
öğrenimi sonrasında takip edilecek süreçlerle edinileceğini vurgulamaktadır. Yetkinliğin
edinilmesi kadar korunmasının da gerektiği
ve bunun hayat boyu öğrenme alışkanlığı kazanılmasıyla mümkün olacağı belirtilmektedir.
Bu yazının giriş bölümünde de değinildiği gibi
inşaat mühendisliği mesleği devinimi yüksek
olan bir meslektir. Bilim ve teknolojideki hızlı
değişimler inşaat mühendisliği uygulamalarında hızlı değişimlere yol açmaktadır. Bundan 30 sene önce 150 MPa dayanımındaki
betondan bahsetmek bir hayal iken, günümüzde bu malzemenin yüksek bina tasarımı ve üretiminde çığır açtığını görmekteyiz.
10 http://content.asce.org/vision2025/
TEMA
Tablo 5 – İnşaat Mühendisliği ile öğrenme seviyeleri arasındaki ilişki 11
Prof. Dr. Güney ÖZCEBE
Lisans ve yüksek lisans çalışmalarını
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde
tamamladı.1980 yılında aynı bölümde
araştırma asistanı oldu. 1982 yılında doktora çalışmaları için Toronto Üniversitesi’ne
gitti. Toronto Üniversitesi’nde betonarme
yapıların deprem davranışı üzerine doktora tezi hazırladı. 1987 yılında ODTÜ’ye
geri döndü ve öğretim görevliliğine yükseltildi. Daha sonra, 1988’de yardımcı
doçent, 1991’de doçent ve 1998’de profesör oldu. 1 Eylül 2013 tarihine kadar ODTÜ’deki çalışmalarına devam etti
* Parantez içindeki Romen sayıları Bölüm 2.3.1’de verilen inşaat mühendisliği öğrenim programı için MÜDEK tarafından
tanımlanan program çıktılarını ifade etmektedir. Bu tablo [14]’ten uyarlanmıştır.
L: Lisans eğitiminde kazanılacak edinimler.
LÜ/30: Lisansüstü eğitimde ya da meslek içi eğitim faaliyetleri kapsamında 30 krediye eşdeğer uzmanlık dersi ve/veya
inşaat mühendisliği uygulamaları ile kazanılacak edinimler.
D: Mesleki deneyimler ile kazanılacak edinimler.
Teknolojide yaşanan diğer paralel gelişmeler
sayesinde günümüzde yüksekliği 1 km’yi aşacak binaların inşaatı artık mümkündür. Kıtalar
su altından birbirine demiryolu ağları ile bağlanabilmekte, uzunlukları 10 km’yi aşan köprüler inşa edilebilmektedir. Bütün bu örnekler
inşaat mühendisinin mesleki bilgilerini yenilememesi durumunda meslekle bağının çok
kısa bir sürede kopabileceğinin hiç de zor
olmayacağının kanıtlarıdır.
Bu yazıda, gelişen teknolojilerin ülkemiz inşaat mühendisliği mesleki eğitiminde ne tür
değişimleri gerektirdiğinden bahsedebilmeyi
çok isterdim. Ancak içinde bulunduğumuz durum bu tartışmaları başka bir boyuta taşımış
bulunmaktadır. İleri ülkelerin inşaat mühendisliği eğitiminde yapmış oldukları devrimleri
ülkemize taşımadan önce yapmamız gereken
başka öncelikli işler bulunmaktadır. Meslek örgütlerini 1800’lü yılların başında kurmuş olan
İngiltere, ABD gibi ülkelerin inşaat mühendisliği okulları dünyanın en iyi inşaat mühendisliği
okullarıdır. Bu ülkelerin inşaat mühendisliği
uygulamaları dünyanın beğeni ile izlemekte
olduğu uygulamalardır. Bu ülkelerin mesleki
örgütleri olan Institution of Civil Engineers ve
American Society of Civil Engineers adlı kuruluşları bugün artık yalnızca kendi ülkelerinin inşaat mühendisliği sektörüne değil, tüm
dünyanın inşaat mühendisliği sektörüne yol
gösterir yeterliliklere ulaşmıştır. Bu kuruluşların bünyelerinde akademiden, kamudan ve
özel sektörden çok kıymetli insanlar bir araya
gelmekte ve küresel inşaat mühendisliği vizyonunun planlamasını yapmaktadırlar. İşin bir
o kadar önemli boyutu da bu sivil toplum örgütlerinin ortaya koyduğu planlar ve programlar ilgili ülkelerin politikacıları tarafında da benimsenmekte ve uygulamaya geçirilmektedir.
Diğer ülkelerdeki başarılı örnekler, bu yazının
önceki bölümlerinde değinilen olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için yararlı dersler
ve ipuçları vermektedir. Önemli olan bu dersleri alabilmek, akılcı bir plan ve programla ile
ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitiminde
niteliği öne çıkartacak önlemleri hayata geçirmek ve meslek içi denetimi sağlayabilmektir.
Aksi halde ne yapılırsa yapılsın boşa kürek
çekilmiş olacaktır.
11 “İnşaat Mühendisliği Eğitimi Vizyon Raporu,”
TMMOB - İnşaat Mühendisleri Odası, Şubat 2014
ODTÜ’de, mühendislik mekaniği, mukavemet, ileri mukavemet, betonarmeye giriş, ileri betonarme ve betonarme tasarım
dersleri verdi. 6 tanesi doktora olmak üzere toplam 30 lisansüstü çalışma yönetti.
Prof. Özcebe’nin araştırmaları betonarme
yapılar ve deprem mühendisliği üzerinedir. Yürüttüğü projeler arasında “Seismic
Assessment and Rehabilitation of Existing Buildings” başlıklı uluslararası proje
en dikkat çekenidir. Bu proje ile bilime
yaptığı katkılardan dolayı 2004 yılında
“NATO Summit Science Prize” ödülüne
lâyık bulunmuştur.
Biri İngilizce olmak üzere iki betonarme
kitabının eş yazarıdır. Bunlardan başka,
36 adedi SCI indeksine giren 100’ün üzerinde makale ve bildirisi vardır. “TS 500:
Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım
Kuralları, 2000” ve “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar, 2013” başlıklı yönetmeliklerin hazırlanmasında üst
komisyon üyesi olarak görev aldı.
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünün 6 yıl başkanlığı yapan Prof. Güney
Özcebe 1 Eylül 2013 tarihinden bu
yana TED Üniversitesi Mühendislik ve
Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevini
icra etmektedir.
OCAK-NİSAN2014 9
A.Erkan ŞAHMALI
Mimarlık ve Mühendislik
Uygulamaları –
Nasıl Bir Eğitim?
Giriş
En eski mesleklerden biri olarak sunulan mimarlık, tarih içinde ilginç bir seyir izler. Çoğu kez
ön yargılarımızla meslekleri farklı değerlendiririz.
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği
üyesi, bilgi ve deneyimlerini üniversitelerde öğrencilerle paylaşan birisi olarak mimarlık ve mühendislik mesleğinin tarih içindeki seyrini hızlı
şekilde sunup ardından “geleceğimiz için nasıl
bir eğitim?” sorusunu tartışacağım.
Hiçbir alanda olmadığı gibi ülkemizde sağlıklı
bir eğitim politikası da yoktur. “Nasıl bir gelişim
için nasıl bir eğitim?” diye sorma gereği duymadan üniversiteler açılır, öğretim üyeleri olmayan
bölümlerde öğrenciler mezun edilir. Mezun edilen genç nesli nasıl bir gelecek beklemektedir?
Öğrenciye profesyonel yaşamın beklediği her
tür bilgi ve beceriyi verme sorumluluğunu sadece üniversitelere bırakmak ne kadar doğrudur?
Deneyim sahibi profesyoneller bilgi birikimlerini
yeni nesillere nasıl aktarmalıdır? Bu yazıda bu
soruların tümüne yanıt bulmayabilirsiniz. Amaç
okuyucuyu da düşünmeye sevk etmek. Gelişimi
çok yavaş seyreden yapım endüstrisinin II. Endüstri devriminden sonra, diğer endüstrilerdeki
gibi hızlı bir gelişim içine girmesi, daha çok bilgi,
beceri ve deneyime gereksinim duyulması bu
alandaki eğitim ihtiyacını artırdığı gibi, eğitimin
şeklini de sorgulanır hale getirmiştir.
Mimar kimdir? Ne yapar?
Mimarın tarihçesi?
Mimarlık (Architecture), Latince Architectura,
Yunanca Arkhitekton’dan gelir (“Arkhi” “baş,
usta” ve “tekton” “yapı yapan, marangoz, taşçı”). Binaların ve fiziksel yapıların planlanması,
tasarlanması ve yapımı süreci ve ürünlerini tarif
eder. Mimar ise, bu binaların ve fiziksel yapıların kullanıcı isteklerini göz önünde bulundurarak
estetik ilkeler doğrultusunda tasarlayan, genellikle yapım sürecini de kontrol eden, denetleyen
uzman kişi olarak tanımlanmaktadır.
“Mimarlık” için yukarıdaki tanımlamayı genişlettiğimizde binaları ve diğer fiziki yapıları ve
tarzlarını; bina ve bina olmayan tüm fiziki yapıların tasarlanması, yapımı, tasarım ve yapım
metotlarını; binaların ve fiziki çevrelerin tasarımı
ve yapımı için gerekli profesyonel hizmetlere ait
çizim ve denetim hizmetlerini sağlayan mimarın
rolünü; kentsel tasarımdan peyzaja, yapım detayından mobilya tasarımına kadarki mimarın
çalışma alanını tarif etmek için kullanılır. Çalışma alanının bu kadar geniş olması doğaldır ki
çoğu kez kavramların karıştırılmasına da neden
olabilir.
MÖ 1. Yüzyılda yaşamış Romalı yazar, mimar,
mühendis Marcus Vitruvius Pollio, günümüze
kadar gelmiş ve mimarlık alanında yazılmış ilk
eser olan ve “Mimarlık Hakkında On Kitap” olarak tanınan “De Architectura”da iyi bir binanın
“Utilitas, Firmitas, Venustas” olarak tanımladığı ve kullanışlılık, sağlamlık ve güzellik olarak
10 SAYI31
çevirdiğimiz 3 prensibi olabildiğince karşılaması
gerektiğini söyler.
İnsanoğlunun varlığı ile birlikte barınma ihtiyacı
ile başlayan yapı yapma işi hep deneme-yanılma ile yürütülmüş ancak edinilen bilgilerin tekrar
tekrar kullanılması ile tutucu bir şekilde yavaş
yavaş gelişmiştir. Bu deneme-yanılmalarda büyük adımlar ve atılımlar bazı uygarlıkların dışında yakın çağlara kadar pek atılamamıştır.
Antik Mısır, Antik Yunan ve Antik Roma dönemlerinde, uygarlıkların ve zenginliklerin bir yansıması olarak bugün bile hayranlıkla izlememize
neden olan yapı alanındaki gelişmeler, Batı
Roma İmparatorluğunun çöküşü ile bir duraklama, hatta 9. Yüzyıla kadar neredeyse bir gerileme dönemi yaşamıştır. Bina yapma çalışmaları,
11.yüzyıldan sonra “Romanesque” (Roma Tarzı)
dönemde eskiyi keşfederek yeni bir atılım dönemine girmiştir.
15. yüzyıla kadar yapımcılar binaların aynı zamanda tasarımcıları olarak çalışmaktaydı. Tasarımcısı ve yapımcısının ayrıldığı ilk yapı İtalya’nın
Floransa kentindeki “Cathedral of Florance”dır.
İlk yapımcı mimarı Arnolfo di Cambio’dur ve katedral taş ustasıdır. Floransa şehri, önce Gotik
tarzda inşa edilmeye başlanan bu katedralin,
kentteki sanatçı ve ressamların artık bu tarzın
geçerli olmayacağı ve Roma kurallarının uygulanması gerektiği tavsiyelerine uyarak, Romanesk tarzla tamamlanması isteniyor. Bu şekilde
ana gövdesi tamamlanan katedral yaklaşık 100
yıl kubbesiz kalıyor. 15. Yüzyılda heykeltraş
Filipplo Brunelleschi’nin kubbeyi kalıp kullanmadan yapma önerisi geliştiriyor ve bu öneri
benimsenerek, 1420-1436 yılları arasında onun
kontrolünde inşa ediliyor. Brunelleschi bugünkü
anlamıyla “tasarlama-ikna etme-uygulama” yöntemini kullanan ilk mimar olarak kabul edilebilir. Böylelikle mimar, hem formu hem de yapım
metodolojisini belirleyen kişi olmuştur. İşin ilginç
yanı, Brunelleschi iki katmandan oluşan kubbenin performansını da garanti etmiştir.
1675-1710 yılları arasında yapılmış Londra’daki St. Pauls katedralinin mimarı Sir Christopher
Wren’dir. Wren, matematikçi ve fizikçiliğinin
yanısıra Oxford Üniversitesi’nde astronomi profesörlüğü yapmıştır ama bu dönemden sonra
hayatının sonuna kadar mimarlık alanında çalışmıştır. Wren, St. Pauls kilisesinin kubbesi için iki
fiziki model, daha sonra detaylı çizimler yapmış,
kubbe çözümlemesinde matematiksel modeller
ve hesaplamalar kullanmıştır. Tasarımın hesaplamalar sonucu yapılması ile binaların giderek
daha hafif yapılabileceğini, böylelikle ekonomi
sağlayacağını ve buna estetiği katarak tasarımın
ve yapımın tamamlanabileceğini göstermiştir.
Nitekim zincir eğrisinin dairesel kesite göre çok
daha etkin bir form olduğunu hesaplamalarla
gösterebilmiştir. Sir Christopher Wren ile de Mimarlık ve Mühendisliğin gerçek anlamları ile bir
araya geldiğini görüyoruz.
Bütün bu gelişmeler sonucu mimarlık, Antik
Roma döneminden sonra ama Roma dönemi
kurallarını kullanarak ikinci bir hamle dönemine girmiştir: Rönesans. Vitruvius’un “Utilitas,
Firmitas, Venustas” yani kullanışlılık, sağlamlık
ve güzellik olarak yaptığı tanımlama Rönesans
döneminde “Comodita, perpetuita, bellezza”,
yani uygunluk, süreklilik-kalıcılık, güzellik) olarak
benimsenmiştir.
18. yüzyılın ikinci yarısında kok kömürünün endüstride kullanılmasıyla demir önemli bir rol üstlenmiştir. I. Endüstri Dönemi denen bu dönemde makineleşmenin sonucu toplumda üretimin
artması ve ekonominin gelişmesi süreci yapı
endüstrisine de yansımış ve yeni bir atılım dönemine daha girilmiştir. Bu dönemde mimarın rolü
de değişmeye başlamıştır. Rönesans döneminin
artist (sanatçı) mimarların kilise ve devlet olmak
üzere 2 patronu vardı ve onların isteklerine uyarlardı. Endüstri devrimi ile mimarlara biçilen rol
daha farklı olmaya başladı. Artık kendilerinden
daha farklı, ekonomik, fonksiyonel yapılar beklenmeye başlamıştı ve işverenleri sanayiciler ve
yatırımcılardı. Bu dönemde mimarlık tıpkı hukukçular ve doktorlar gibi lisanslı bir meslek haline
gelmeye başladı. İngiltere’de İnşaat mühendisliği mimarlıktan ayrılarak yeni bir meslek haline
geldi. 1818’de İnşaat mühendisliği enstitüsü
kuruldu. Mimarların örgütlenmesi ise daha sonra oldu; 1834’de İngiliz Kraliyet Enstitüsü (RIBA)
kuruldu.
I. Endüstri devri DEMİR ve BUHAR dönemi
idi. II. Endüstri devri ise 1880’lerde başladı ve
ÇELİK ve ELEKTRİK dönemi oldu. Çeliğin ve
elektriğin üretiminin hızla artması ve bunun endüstriye yansıması dönemin en önemli girdileri
olmuştu. Bunlar yapı endüstrisinde de hızla
kullanılmaya başlandı. Daha dayanıklı, daha
ekonomik ve daha büyük, daha yüksek yapılar
yapılabiliyordu; üstelik çok daha hızlı.
Kireç harcı (Kireç, kum ve su) Antik çağlardan
beri bilinen bir bağlayıcıydı. MÖ 2. yüzyılda bir
başka bağlayıcı geliştiriliyor. PULVİS PUTEOLİ
denen ve bugün POZZOLANA olarak bilinen
yerde volkanik kül ve kireç karıştırılarak doğal
bir bağlayıcı elde ediliyor. Hem daha dayanıklı
hem suda bile donmaya devam eden, iklimsel
etkenlere karşı daha dayanıklı bu bağlayıcı ilkel
beton yapımında kullanılan bir çimentodur. II.
Endüstri devrimine kadar bu bağlayıcı neredeyse unutuluyor. Bu dönemde yeniden keşfediliyor
ve geliştiriliyor. Bu sefer betonun çelikle birlikte
kullanılmaya başlaması yeni bir tekniğin gelişmesine neden oluyor.
18.yy’da İngiliz Mühendis John Smeaton kireç,
su ve kum karışımına öğütülmüş tuğla tozu ekleyerek modern bir bağlayıcı geliştiriyor. Bu harcı
ana malzeme agregası olarak çakıl taşları ile birleştirip modern betonu geliştiriyor.
1870’lerde ise Francois Hennebique, kendi ismiyle anılan sistem için patent alır. Hannebique,
Fransız bahçıvan Joseph Monierin, çelik hasırla
TEMA
güçlendirilmiş beton çiçek saksıları fikrinden
hareket etmiş ve demir çubuklarla güçlendirilmiş beton yapılar yapmıştı. Geliştirdiği sistemde
negatif momentleri almak için mesnetlerde demir çubukların döşemelerin üst tarafa konması
gerektiğini bulmuştu. 1892’de inşaat şirketini
kapatıp müşavir mühendislik yapmaya başlamış
ve kolon kiriş döşeme sisteminin gelişiminde
önemli bir rol üstlenmişti.
1900-1910 yılları arasında strüktürlerin elastik
teorisi betonarme yapılarda da geliştirilmiş oldu,
deneysel testler yapılmaya başlandı. Artık, daha
yüksek, daha geniş açıklıklı, daha ekonomik yapılar için hesaba dayalı tasarım ön plana geçmişti.
Osmanlı ve Cumhuriyet
Döneminde Mimarlık
Osmanlı döneminde özel mülkiyet kavramının
olmamasından ötürü sivil mimari örneklerinden
çok dinî yapılar ve kamu yapılarını görürüz.
Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik mimari dönemi olarak tanımlanabilecek 16-18. Yüzyıllar
arasındaki genel yaklaşım yüksek ve görkemli
yapılar inşa etmekti.
Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
erken beton ve pişmiş tuğla ile yapı yapma
giderek yok olmuş, ama Doğu Roma’da bu
inşaat şekli kullanılmaya devam etmişti.
Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
32.6 metrelik kubbe çapıyla Ayasofya (532-537)
bu inşaat şeklinin zirvesine ulaşmıştı. Mimarlar
Tralles’li Anthemius ve Miletus’lu Isidorus’tur.
Dönemi’nin çok ötesinde teknik özelliklere sahip
bu yapı Osmanlı mimarisini önemli derecede
etkilemiş, mimarlar hem büyüklük hem de form
olarak bu yapıyla yarış içinde olmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş ilk mimarlık örgütlenmesi Hassa Mimarlar
Ocağı idi. Bu örgütün temel görevi Osmanlı
İmparatorluğu’na ait yeni yapıları tasarlamak,
keşif çalışmalarını yapmak ve inşaatları gerçekleştirmekti. Bununla beraber inşa edilmiş eski
yapıların bakımından ve onarımından da sorumluydular. İstanbul’un dışında ise bu sorumluluklar örgüte bağlı eyalet mimarlarına verilmişti.
Hassa Mimarlar Ocağı’ndaki eğitim ve öğretim
usta-çırak ilişkisine dayalıydı. Bu kurumda yetişen mimarlar inşaatların uygulamalarında da
yer alırlardı. Deneyimlerine göre bir inşaatta bir
baş mimar, yardımcı mimarlar, ustalar, kalfalar
ve diğer uzmanlar bir ekip halinde çalışırlardı.
Halkın ihtiyaç duyduğu konutları ise “İnşaat Esnafı”, “Yapı Ustaları” veya “Esnaf Mimar” denen
gruplar yapıyordu. Bu gruplar mimar olarak kabul edilmiyorlardı ve mimarlardan ruhsat almaları gerekiyordu. Ruhsat sahibi bu gruplar şehir
mimarlarının denetimi altındaydı.
Hassa Mimarlar Ocağı’nın kurulmasıyla düzenli
bir yapı eyleminin ortaya çıktığı, böylelikle yapım
kontrolünün önem kazandığı bu nedenle de çok
sayıda mimara gereksinim duyulduğu söylenebilir. Bu durumda usta-çırak ilişkisi ile az sayıda
yetiştirilebilen mimar yerine teorik eğitimle daha
çok mimar yetiştirilmesine çalışılmıştır. Tüm mimarların Acemi Oğlanlar Okulu’ndan geçtiğini
biliyoruz. Ancak Acemi Oğlanlar Okulu’nun bir
mimarlık bölümü yoktur. Mimarlık pratik eğitimle kazanılan bir sanattır. Bu nedenle mimarlar
ancak Acemi Oğlanlar Okulu’nda naccarlık,
sedefkârlık gibi eğitimlerden sonra mimarlığı
pratik yaparak elde etmekteydiler. İnşaat Esnafında ise eğitim sadece usta-çırak ilişkisi ile
verilmekteydi.
Osmanlı Devleti’nde düzenli mühendislik eğitimi
1773’de Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve
1795’de Mühendishane-i Berri-i Hümayun’un
kurulmasıyla gerçekleşmiştir. O devirde mühendislik, henüz askerlik sanatının bir bölümü
olarak kabul edilmekte ve Mühendishaneler de
daha çok bir askeri okul karakteri göstermekteydi. 1882’de açılan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi
düzenli sivil mimarlık eğitimi veren ilk kuruluştur.
Osmanlı Devleti’nde mimarlık eğitiminin yalnızca
Mühendishane’deki “fenn-i mimari” dersinden
ibaret kalması ve Tanzimat Dönemi’nde mimarlık
eğitimi alanında girişimde bulunulmaması, mimarlık hizmetlerinin yabancı mimarlar ve yabancı ülkelerde eğitim görmüş gayrimüslim mimarlar tarafından üstlenilmesine neden olmuştur. Bu
da Osmanlı Devleti’nde bir Türk mimar zümresinin yetişmesi ve örgütlenmesinin gecikme nedeni olarak gösterilebilir.
1926 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi, İstanbul’un
Fındıklı semtinde yer alan Cemile Sultan
Sarayı’na taşınmış ve Güzel Sanatlar Akademisi
olarak eğitim vermeye başlamıştır. Rönesans ve
Osmanlı mimarisi alanlarında eğitim veren bu
okulda bu tarihten sonra artık çağdaş mimari
temelli eğitim verilmeye başlandı. 1924 ile 1942
yılları arasında Türkiye’ye Almanya, Avusturya,
Fransa ve İsviçre’den gelen toplam 40 mimar
ve şehir plancısı birçok projeye imza atmış, aynı
zamanda birçoğu da Türkiye’deki mimarlık eğitiminin gelişmesine mimari tarzların oluşmasına
katkıda bulunmuştur.
1956 yılı Türkiye’de mimarlık eğitiminde önemli
dönüm noktasıdır. Bu tarihte Orta Doğu Teknik
Üniversitesi (ODTÜ) bünyesinde bir mimarlık
fakültesi kurulmuş, böylelikle ilk defa İstanbul
dışında mimarlık eğitimi veren bir fakülte ortaya çıkmıştır. 1990 yılında 11 eğitim kurumunda
mimarlık eğitimi verilirken, 2013 yılında Mimarlık
Fakültesi sayısı 75’e yükselmiştir.
Örgütlenmelere
gelince,
Osmanlı
İmparatorluğu’nda ilk modern mimarlık örgütlenmesi 1908 yılında Mimar Kemalettin
Bey’in öncülüğünde kurulmuş olan Osmanlı
Mühendis ve Mimar Cemiyeti’ydi. II. Meşrutiyetle kabul edilen anayasanın sağladığı dernek
kurma özgürlüğü ile kurulan diğer bir mimarlık örgütlenmesi de Güzel Sanatlar Birliği idi.
1909 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları tarafından kurulan bu örgütlenme Türkiye
Cumhuriyeti›nin kurulmasından sonra, 9 Mart
1927 tarihinden itibaren Güzel Sanatlar Birliği ismiyle yeniden örgütlendi. Bu Birlik, 1934 yılında
Türk Mimarlar Cemiyeti’nin İstanbul şubesi oldu.
Günümüzde mimar ve mühendislerin kayıtlı olduğu Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
(TMMOB) 1954 yılında yasayla kamu kurumu
niteliğinde kurulmuştur. TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki
mühendisleri ve mimarları temsil etmektedir. Mimar ve Mühendislerin hak ve çıkarlarını korumak
ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmak
üzere faaliyet göstermektedir.
Mimarlık ve mühendislik alanında kurulmuş birçok sivil toplum örgütünden birisi de
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği
(TürkMMMB)’dir. TürkMMMB, müşavir mühendislik ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine çalışmak,
uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada
öncülük ederek, bu konuda en yüksek
uluslararası teknolojik ve örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25 Nisan 1980 tarihinde
kurulmuştur. Bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek
statüsünde bir sivil toplum örgütüdür.
İnsanoğlu kendini bilmeye ve belli konularda
uzmanlaşmaya başladığı zamandan beri örgütlü olmaya çalışmıştır. Bu örgütlenmeler bir
taraftan bilgi ve becerilerin ortak akılla geliştirilmesine neden olurken örgütler bu bilgilerin
konularını bilmeyenlerin eline geçerek yanlış ve
kötü kullanılmamasına çalışmışlardır. Örgütün
güçlü olması ve toplumda kabul görebilmesi
bu örgütlerin etik kurallarının ve mesleki ahlakının tanımlanmış olmasına bağlı olmuştur. Yani
örgütler kurallar koyarak, üyelerinin bu kurallar
çerçevesinde ve işlerini mesleki kurallara uygun
yapmalarını sağlamaya çalışmışlardır. Örgütler
aynı zamanda üyelerinin örgüt kurallarına uygun
şekilde mesleki ve ahlaki anlamda gelişmelerine
de katkıda bulunmuşlardır. Dolayısı ile bir anlamda eğitim kurumu gibi görev yapmışlardır. Bu
durum giderek değişmiş, mesleki anlamda daha
hızlı ve daha çok uzman kişi yetiştirmek için usta-çırak ilişkisinden uzaklaşılmış ve yerini eğitim
kurumları almıştır. Bu gelişme sonucu mimar ve
mühendisin ama özellikle mimarın eğitimi sorgulanır olmaya başlamıştır.
Mimar ve Mühendisin
Eşgüdümü - Nasıl Bir Eğitim? Nasıl Bir
Örgütlenme?
Barınma ihtiyacının ortaya çıktığı ilk günden günümüze kadar, barınakların giderek çağdaşlaşan yapılara dönüşmesini sağlayan kişiler bunların sadece kendi bilgi ve becerilerine dayalı
yapılamayacağının bilincinde olarak ortaklaşa
çalışmışlardır. Tarihsel gelişim içinde sadece
mimarların sorumluluğunda yürüyen bina yapım işleri günümüzde inşaat, makine, elektrik,
elektronik, altyapı, ekonomi, malzeme, güvenlik,
yangın ve daha birçok uzmanlık ve mühendislik
gerektiren ve ancak disiplinler arası bir çalışma
ile üretilebilecek bir hale gelmiştir. Bu durumda
farklı dilleri olan farklı uzmanlıkların ortak bir dil
ve iletişim ortamına sahip olmaları gerekmektedir ki hatalar en aza indirgensin. Günümüzde
mimar ve mühendislerin sayısal ortak platformlarda tasarım yapmaları mümkündür. Birçok yazılım şirketi bu etkileşimli iletişimi mimar ve mühendislerce daha kolay ve hızlı kullanılabilmesi
için çalışmaktadır.
Yakın zamana kadar klasik anlamda elle çizim
yapılarak üretilen tasarım paftaları bilgisayar ortamında artık son derece hızlı ve geri dönüşlere
açık şekilde yapılmaktadır. Bu durumda tasarımcı zamanının büyük kısmını çizime değil tasarıma ve eşgüdüme ayırabilmektedir ki, bu daha
karmaşık problemlerin çözülebilmesine olanak
sağlamaktadır. Endüstrilerdeki baş döndürücü
gelişmeler yapıların da giderek daha yüksek
konfor seviyesine sahip olmasına neden olmaktadır. Doğaldır ki bu da tasarımcıların daha
karmaşık problemlerle karşı karşıya olduklarını
göstermektedir. Bu da mimar ve mühendisin bu
problemleri çözebilmek için daha donanımlı ve
bilgi sahibi olmasını gerektirmektedir.
Bu gelişmelerin de bir sonucu olarak mimarlık
eğitimi alan kişiler sadece tasarımcı ve uygulayıcı değil bina yapım sürecindeki her noktada
görev almaya başlamışlardır. Bu durumda “Mimar veya Mühendis” statüsü taşıyacak üniversite öğrencilerine nasıl bir eğitim verilmelidir?
OCAK-NİSAN2014 11
A.Erkan ŞAHMALI
Üniversite programlarına bakıldığında neredeyse tekdüze bir eğitim verildiğini görmekteyiz.
4 yıllık eğitimde ancak temel bilgiler verilebilmekte, mimarlık eğitiminde vakit kaldığı kadar
tasarım eksenli bir model uygulanmaktadır. Öte
yandan, 2010 yılına kadar Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratmayı hedefleyen bir reform süreci
başlatılmıştı. Bologna süreci denen bu süreç
pek çok uluslararası kuruluşun işbirliği ile 47
üye ülke tarafından oluşturulan ve sürdürülen,
alışılmışın dışında bir süreçtir. Her ülkenin özgür
iradesi ile katıldıkları bir oluşumdur ve ülkeler
Bologna Süreci’nin öngördüğü hedefleri kabul
edip etmeme hakkına sahiptirler.
Bologna Süreci’nin oluşturmayı hedeflediği
Avrupa Yükseköğretim Alanı içerisinde yer alan
ülke vatandaşları, yükseköğrenim görmek ya da
çalışma amacıyla Avrupa’da kolayca dolaşabileceklerdir. Avrupa, gerek yükseköğretim ve
gerekse iş imkânları açısından dünyanın diğer
bölgelerinden kişiler tarafından tercih edilir hale
getirilecektir.
Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda üye ülkelerin
eğitim sistemlerinin tek tip yükseköğretim sistemi haline getirilmesi beklenmemektedir. Avrupa
Yükseköğretim Alanı’nda asıl hedeflenen, çeşitlilik ile birlik arasında bir denge kurulmasıdır.
Amaç, yükseköğretim sistemlerinin kendilerine
özgü farklılıkları korunarak birbirleriyle karşılaştırılabilir olması ve uyumlu hale getirilmesinden
ibarettir. Bu şekilde, bir ülkeden ya da yükseköğretim sisteminden bir diğerine geçişin kolaylaşması ve böylece öğrenciler ve öğretim görevlilerin hareketliliği ve istihdamının artırılması
planlanmaktadır.
Bu süreçle arzulanan şeyin eğitim kapsamının
ve mezunların hemen hemen birbirlerine eş
düzeyde olmalarının sağlanmasıdır. Bunun bir
nedeni de GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) ile serbest dolaşım hakkı kazanan mesleklerden biri olan mimarlıkta, serbest dolaşım
hakkına sahip profesyonel hizmet sağlayıcıların
eşdeğer eğitime ve becerilere sahip olmaları ile
ülkelerin bu hizmet alanındaki çıkarlarının korunacağı düşüncesidir. Tabi bu alanlarda ülkelerin
karşılıklılık ilkesine uymaları söz konusudur. Ancak birçok ülkenin bu karşılıklılık ilkesine uygun
davranmadığı da bir gerçektir.
İnsanların yaşam alanlarını belirleyen, estetik,
güvenli, sağlıklı ve konforlu çevreler oluşturabilmek için çalışan mimarlar, yaptıklarıyla toplum üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Bu
nedenle de mesleki eğitimleri çok önemlidir.
“Üniversite eğitimi” tanımı içinde kısıtlı zaman
ve konulardaki çeşitlilik sonucu, mezun olan öğrencide beklenen bilgi ve beceri seviyesi sağlanamamaktadır. Bunun sağlanabilmesi için de
eğitim süresinin uzatılması gerekecektir. Bu iki
kavram bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır.
Böyle olunca da yeni mezun mimar ve mühendislerin daha iyi yetişebilmesi ve yeterli bilgi ve
beceriyle donatılması için “hayat boyu mesleki
eğitim” kavramı gündeme gelmektedir. Mimarlık
eğitiminde her şeyden önemli olan şey öğrenciye tasarım ve problem çözme yetenekleri ile
yaratıcılığı artırıcı bilgi ve becerilerin verilmesidir. Bunun dışındaki konular hakkında ise bilgiye
erişebilme ve bunları kullanabilme becerilerinin
öğrenciye verilmesi yeterli olacaktır. Çünkü inanılmaz hızla değişen ve gelişen yapım endüstrisinde yeni mezun bir mimarın başarılı olabilmesi için mesleki yaşantısı boyunca araştırma ve
öğrenmeden uzak kalması, sadece üniversitede
edindiği bilgilerle yetinmesi beklenemez.
12 SAYI31
Meslek insanları üniversiteden mezun olan genç
mimar ve mühendislerin tam donanımlı olmasını
beklemektedir. Bu doğru bir yaklaşım değildir.
Öğrenci, mezuniyet sonrası kendi yetenekleri,
ilgisi ve becerileri ile kendi mesleki yolunu çizecektir. Bunun için de kendisine fırsat verilmelidir.
Bu nedenledir ki artık eğitim şekli ve modeli değişmek, temel üniversite eğitimi sonrası interaktif, kişisel çabaya dönük, kişisel merak, beceriye
dayalı ancak ölçülebilir ve değerlendirilebilir
hayat boyu eğitim haline gelmek zorundadır.
Üniversiteler bu anlamda öğrenciyi olması gereken zorunlu ama asgari bilgi seviyesine en iyi
şekilde getirmek ama bununla birlikte araştırma
ve kişisel gelişim için gerekli alt yapıyı kurmak
durumunda olmalıdır. Bu görev sadece üniversitelerin olamaz. Sivil toplum örgütleri ve özellikle
de mesleki örgütler bu konuda çok çalışmalıdır.
Çünkü örgüt üyesi kişi ve kuruluşlar kendilerinin
hangi ve nasıl bir bilgi ve beceriye sahip kişi
aradıklarını çok iyi bilirler. Bir taraftan işverenler
genç meslek insanlarının gelişmesi için kendilerini desteklemeli, diğer taraftan da hem üniversiteler, hem meslek örgütleri yaşam boyu eğitim
için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Her meslek
insanı bir sosyal sorumluluk gereği genç meslek
insanlarına rehberlik ve koçluk yapmalıdır. Aksi
takdirde nitelikli eleman bulamamaktan şikâyet
etme hakkı olamaz.
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği, ülkemizdeki seçkin ve etkili müşavirlik firmalarının
kişisel veya kurumsal olarak temsil edildiği bir
meslek örgütüdür. Üniversitelerde bir “müşavir
mühendislik veya mimarlık” bölümü yoktur ve
özellikle bu alanda bir eğitim verilmemektedir.
Bu durumda üye firmanın ülkemizdeki nitelikli müşavirlik hizmetlerinin sürdürülebilmesini
sağlamak için nasıl bir istihdam politikası izlemelidir? Birlik üyeleri bu konu üzerinde önemle
durmalıdır.
TürkMMMB, bu sorumluluk bilinciyle 2009 yılında
GEM-Genç Mühendis ve Mimarlar Platformu’nu
kurmuş, özellikle üyeleri arasında bir etkileşim
ve iletişim ağı oluşturarak gerek duyacakları
bilgi ve becerileri kazanabilecek programlar yapılması amaçlanmıştır. Müşavirliğin ülkemizde
tanınabilirliğinin artırılması ve geliştirilmesi amacını taşıyan bir Avrupa Birliği Projesi kapsamında
kurulan bu platformun daha iyi ve hızlı gelişmesi, güçlü ve sürdürülebilir bir konuma gelmesi
TürkMMMB’nin temel görevlerinden biri olmalı,
üyelerinin GEM üyelerine rehberlik ve koçluk
yapması, deneyimli üyelerinin kendi bilgi ve becerilerini genç nesillerle paylaşması sağlanmalıdır. Mimarlık ve mühendislik alanında etkinliklerini sürdüren diğer sivil toplum örgütleri ile işbirliği
içinde olmalıdır.
KAYNAKÇA
http://en.wikipedia.org/wiki/Architecture
http://en.wikipedia.org/wiki/Architectural_theory
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mimarlık_teorisi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanlı_mimarisi
h t t p : / / w w w. s a n a t t e o r i s i . c o m / M a k a l e l e r.
asp?Sayfa=Oku&id=370
Prof.Dr. Feza Günergin, Son Osmanlı Döneminde Mimar ve Mühendis Meslek örgütleri, Mimarlık, 2001, 300, ss 26-28 (http://dergi.mo.org.tr/
dergiler/4/549/8205.pdf)
http://www.tmmmb.org.tr/e.php?e=11_hakkimizda
http://www.parlakbirgelecek.com/tr/programlar/
page/13?m=160&q=t
https://bologna.yok.gov.tr/?page=yazi&c=1&i=3
A. Erkan ŞAHMALI
Erkan Şahmalı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık
Bölümü’nden 1979 yılında birincilikle
mezun olmuş, aynı bölümde yüksek lisans
tezini tamamlayarak 1981 yılında Yüksek
Mimar olmuştur. Kariyerine 1979 yılında
ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Öğretim
Görevlisi olarak başlamıştır, 1983 yılında
GÜNARDA Enerji ve Yapı-Araştırma ve Danışma AŞ’ne ortak olarak katılmıştır. 1988
yılından beri ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde
yarı zamanlı Öğretim Görevlisi olarak inşaat
yönetimi konularında dersler yürütmektedir.
1988 yılında GÜNARDA AŞ’nin Genel Müdürü olmuştur. İnşaat yönetimi konusunda
tüm projelerde kullanılmak üzere planlama,
izleme ve denetim amaçlı bilgisayar yazılımları geliştirmiştir. Altyapı, baraj, sulama
tünelleri, ulaşım projeleri, otel, alış veriş
merkezleri, toplu konutlar gibi birçok inşaatta danışmanlık hizmetlerini vermiştir. Yurt
içinde ve yurt dışında verdiği danışmanlık
işlerinin yanı sıra mimari tasarım işleri de
yürütmektedir. Bu kapsamda Ankara, İstanbul, Dalaman havalimanları Master Planlarını hazırlamış, Esenboğa havalimanı proje
yarışmasında Mansiyon kazanmıştır. Spor
merkezleri, AR-GE yapıları, laboratuarlar,
yüksek güvenlikli elektronik ve kriptoloji
araştırma binaları ve Türkiye’nin ilk ve tek
TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’ni tasarlamıştır. Hastane yapıları tasarımı ve renovasyonu
konularında çalışan Şahmalı, TED okullarına ait akreditasyon çalışmaları bünyesinde
okul standartları ve fiziki çevre el kitabını
hazırlayarak, standartların uygulanması konusunda da danışmanlık yapmaktadır.
Şahmalı, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin 2008-2010 yılları arasında
Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmıştır.
Şahmalı evlidir ve ekonomist bir oğlu vardır.
Dr. Ersan YILDIZ
YÜKSEK SİSMİSİTELİ BİR BÖLGEDE
SSB BARAJ GÖVDE TASARIMI
1. GİRİŞ
Elazığ İli Palu İlçesi sınırları içinde
Murat Çayı üzerinde inşa edilen Beyhan 1 Barajı Silindirle Sıkıştırılmış Beton (SSB)
tipindedir. Beyhan - 1 Barajı ve HES Projesine ilişkin genel bilgiler Tablo 1’de özetlenmektedir.
Tablo 1. Proje Bilgileri
Baraj Tipi
SSB
Amacı
Enerji
Temelden Maksimum Yükseklik
97 m
Baraj Kret Genişliği
10 m
Baraj Kret Uzunluğu
360 m
Dolusavak Kapak Sayısı / Genişliği
6 x 11.5 m
Kurulu Güç
550 MW
Toplam Yıllık Enerji
1 253 GWh
2012 yılının Mayıs ayında başlayan SSB
baraj gövdesi inşaatının 2014 yılının Nisan
sonunda tamamlanması planlanmaktadır.
Şekil 1’de Ocak 2014’de baraj akışaşağısından çekilen ve baraj gövdesini genel
olarak gösteren fotoğraf sunulmaktadır.
alınarak incelenebilmesi amacı ile geleneksel yöntemler ile birlikte daha gelişmiş dinamik analizler de kullanılmıştır. Simetrik bir baraj gövdesi geometrisi tercih
edilerek gövde beton dayanımının makul
sınırlar içinde kalması amaçlanmıştır.
2. BARAJ YERİ DEPREMSELLİĞİ
Baraj yeri doğu anadolu fay zonunda ana
aktif faylara yakın mesafede yer almaktadır.
Bu durum dikkate alınarak, sahanın sismik
tehlike değerlendirmesine özel önem gösterilmiştir. Mevcut deprem ve fay haritalarının dikkatli bir şekilde değerlendirilmesinin yanısıra, baraj yeri ve yakın çevresinde
detaylı bir fay araştırmasının yapılmasının
uygun olacağı düşünülmüştür. Bu amaçla
görevlendirilen uzmanlar tarafından, detaylı saha araştırmaları gerçekleştirilerek
baraj yerini etkileyebilecek aktif fayların
yerleri ve üretebilecekleri maksimum deprem büyüklükleri belirlenmiştir.
Yukarıda özetlenen bu çalışmalar ışığında, baraj yerini etkileyecek belirleyici sismik kaynak doğu anadolu fay zonu üzerinde yer alan Gökdere - Kırkbulak fayı
sismik tehlike değerlendirmelerinde ise
baraj çevresinde belli bir alanda yer alan
tüm sismik kaynaklar dikkate alınmıştır.
ICOLD (Bülten - 72, 2010 revizyonu) barajların deprem tasarımında kullanılmak üzere iki farklı deprem seviyesi önermektedir.
Bunlar OBE (Operating Basis Earthquake)
ve SEE (Safety Evalution Earthquake) olarak ifade edilmektedir. 2012 yılında DSİ
tarafından 1. Barajlar Kongresinde yayınlanan “Baraj Tasarımında Sismik Parametre Seçimi Rehberi” OBE ve SEE için sırasıyla İED (İşletme Esaslı Deprem) ve EED
(Emniyet Esaslı Deprem) tanımlamalarını
yapmaktadır. Yazının bundan sonraki bölümünde bu tabirler kullanılacaktır. İED
seviyesinde bir depremde baraj, yardımcı
yapılar ve donanımın işlevlerini sürdürebilir olması ve hasarın kolaylıkla giderilecek seviyede kalması istenmektedir. EED
seviyesindeki bir depremde ise baraj ve
yardımcı yapılarda önemli hasarlara izin
verilebilmekte, ancak rezervuar suyunun
kontrolsüz boşalması veya can kaybına
neden olacak katastrofik bir göçmenin
önlenmesi istenmektedir.
Sismik tehlike değerlendirmesine ilişkin
detaylar bu yazının kapsamı dışında bırakılarak, sadece elde edilen sonuçlar verilecektir. Buna göre maksimum yatay yer
ivmesi değeri İED için 0,40 g, EED için ise
0,88 g olarak elde edilmiştir. Baraj yerinin yüksek sismisitesine bağlı olarak her
iki değerin de ilgili deprem seviyeleri için
alışılagelmiş değerlerin üzerinde olması
baraj gövdesi tasarımını özellikle deprem
emniyeti açısından özel ve önemli hale
getirmiştir.
3. TASARIM
Şekil 1. Baraj Gövde İnşaatından Bir Görünüm
Aktif ana faylara yakın olan baraj yerinin
alışılagelmişin dışında yüksek sismisiteye
sahip olması nedeniyle sismik tasarımda
dikkate alınacak deprem parametrelerinin
belirlenebilmesi amacı ile yoğun arazi çalışmalarını da içeren detaylı incelemelerin
yapılması gerekli görülmüştür. Belirlenen
deprem parametrelerine göre barajın
deprem davranışının, farklı deprem seviyeleri ve performans kriterleri dikkate
14 SAYI31
olarak belirlenmiştir. Yanal atımlı (strike
slip) olarak tanımlanan söz konusu fayın
baraj yerine en yakın mesafesi 1.7 km,
üretebileceği maksimum deprem moment
büyüklüğü ise Mw = 6.8 olarak belirlenmiştir. Bu fay ile birlikte aynı çalışma dahilinde farklı fay segmentleri de incelenmiştir.
Baraj yeri için deterministik olarak yapılan
sismik tehlike değerlendirmesinde kritik
olan Gökdere - Kırkbulak fayı, olasılıksal
3.1 Baraj Geometrisi Seçimi
Tipik bir silindirle sıkıştırılmış beton
(SSB) baraj kesiti Şekil 2’de gösterilmektedir. SSB barajlarda genelde kullanılan
geometrilerde, akışaşağı şevi 1 (Düşey):
0,6 - 0,8 (Yatay) eğimde teşkil edilmekte,
akışyukarı şevi ise göreceli olarak daha
dik bir eğimde, tamamen dik veya kretten
belli bir derinliğe kadar dik ve daha sonra
eğimli olarak seçilmektedir.
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
Tablo 2. Stabilite Analizleri Güvenlik Sayıları
Şekil 2. Tipik SSB Baraj Geometrisi
İlk olarak 1970’de J. Raphael tarafından ortaya koyulan simetrik yüzlü ağırlık baraj geometrisi 1992’de Londe ve
Lino tarafından sunulan “Simetrik Yüzlü Katı Dolgu Baraj, SSB İçin Yeni Bir
Konsept” isimli yayında detaylı şekilde
incelenmiştir. Genel SSB baraj geometrilerine göre önyüzün daha yatık seçildiği bu gövde geometrisi, rezervuar
suyunun ağırlığının stabiliteye olumlu
etkisinin artırılması, daha geniş taban
alanı nedeniyle taban basınçlarının ve
oturmaların azaltılması, özellikle yüksek depremsellik durumunda kayma
stabilitesinin artırılması ve gövdede
meydana gelecek çekme gerilmelerinin azaltılması amacı ile tercih edilmektedir. Beyhan - 1 Barajı için de baraj
gövde geometrisi baraj yerinin yüksek
depremselliğine bağlı olarak, akışaşağı ve akışyukarı yüzleri için 1(Düşey) :
0,7(Yatay) şev eğimi dikkate alınarak,
Yükleme
Durumu
Kayma
Güvenlik
Sayısı
Tabandaki
Basınç
Bölgesi
Zemin
Taşıma Gücü
Güvenlik
Sayısı
İzin Verilen
Basınç
Gerilmesi
İzin Verilen
Çekme
Gerilmesi
Olağan
3,0
%100
3,0
0,33 σc
Çekme Yok
Olağandışı
2,0
%75
2,0
0,5 σc
1,35 σt
Aşırı
1,00**
Bileşke
Tabanda
1,0
0,9 σc
*
* Çekme gerilmelerinin aşılması durumunda doğrusal olmayan dinamik analiz yapılacaktır.
** Dinamik analiz ile tahkik yapılması halinde 1’in altına izin verilebilir.
simetrik olarak tasarlanmıştır. Kret genişliğinin 10 m olarak alındığı baraj
gövdesinde maksimum yükseklik için
kesit Şekil 3’te gösterilmektedir.
3.2 Gövde Stabilite Hesapları
Baraj gövdesinin ön boyutlandırması,
geleneksel stabilite analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Analizlerde farklı yükleme koşulları ve bunlara karşılık gelen farklı güvenlik sayıları dikkate alınmıştır. Yükleme
koşulları ve sağlanması gerekli güvenlik
sayıları için, 2012 yılında DSİ tarafından 1.
Barajlar Kongresi’nde yayınlanan “Beton
Barajlar Tasarım Rehberi” baz alınmıştır.
Buna göre aşağıda özetlenen yükleme
koşulları için olağan (usual), olağandışı
(unusual) ve aşırı (extreme) olmak üzere
üç farklı kategori kullanılmıştır.
1- Yapım Sonu Durumu (Olağandışı)
2 - İşletme (Olağan)
3- Yapım Sonu Durumu + Deprem [İED]
(Akışyukarı Yönde) (Aşırı)
4- İşletme + Deprem [İED]
(Akışaşağı Yönde) (Olağandışı)
5- İşletme + Deprem [EED]
(Akışaşağı Yönde) (Aşırı)
6- Olası En Büyük Taşkın (Olağandışı)
7 - Deprem Sonrası Statik Durum
(Olağan-Rezidüel)
8 - Deprem Sonrası + Artçı Deprem
(Aşırı-Rezidüel)
Söz konusu yükleme koşulları kategorilerine karşılık gelen güvenlik sayıları ise
Tablo 2’de verilmektedir.
Yapılan hesaplamalar sonucunda, baraj gövde betonu için hedef tasarım dayanımı σc = 15 MPa olarak belirlenmiştir.
Gövde için, genelde daha zayıf dayanımlı
katı dolgu (hardfill) barajlar için kullanılan
simetrik yüzlü bir geometri tercih edilmiş
olmasına rağmen, yüksek deprem yükleri
nedeniyle göreceli olarak yüksek bir beton dayanım sınıfı gereksinimi doğmuştur.
Boyutları ve geometrisi stabilite analizleri
ile kontrol edilen baraj gövdesinin deprem
davranışının, kritik olan dinamik çekme
gerilmelerinin daha gerçekçi ve güvenilir
bir şekilde belirlenebilmesi amacı ile ileri
yöntemler ile de incelenmesi gerekli görülmüştür.
3.3 Dinamik Analizler
Uluslararası standartlar, barajların sismik
tasarımlarında izlenecek yöntemlerin ve
yapılacak deprem hesabı kapsamının,
barajın tipi, yüksekliği, yeri ve sismisitesi
gibi özelliklerine bağlı olarak değerlendirilmesini önermektedir.
Şekil 3. Baraj Gövdesi Maksimum Enkesiti
OCAK-NİSAN2014 15
Dr. Ersan YILDIZ
Özellikle son yıllarda bilgisayar programlarındaki gelişmelere paralel olarak,
araştırmacılar ve mühendisler barajların
deprem davranışlarının belirlenmesinde
ileri analiz yöntemleri kullanmaktadırlar.
Bu tür ağırlık barajlarının deprem güvenliğinin değerlendirilmesinde belirleyici iki
öğe; bir veya birden çok bloğun derzler
veya temel üzerindeki kayma hareketinin
tetiklenmemesi veya barajda deprem sırasında meydana gelen gerilme veya
deformasyonların kabul edilebilir sınırlar
içinde kalması olarak özetlenebilir (Bureau,2003).
USACE (1995), İED durumunda beton
ağırlık barajlardaki gerilme seviyelerinin
elastik sınırlar içinde kalmasını gerekli
görmektedir. EED seviyesindeki bir depremde ise can kaybına neden olacak katastrofik bir göçme meydana gelmediği
sürece elastik sınırların aşılması ve buna
bağlı hasarlar “izin verilebilir” olarak değerlendirilmektedir. EED seviyesindeki
bir depremden sonra meydana gelecek
hasarlar vs. nedeni ile, baraj ve yardımcı yapıların deprem sonrası duraylılığı,
söz konusu hasarlar nedeniyle yükleme
durumları ve malzeme parametrelerinde
meydana gelebilecek değişiklikler de dikkate alınarak değerlendirilmeli, deprem
sonrası servis yükleri ve olası artçı şoklar
için gerekli kayma, devrilme vs. kontrolleri
yapılmalıdır. Bölüm 3.3’de özetlenen yükleme koşullarında 7. ve 8. sırada belirtilen ve rezidüel dayanım (sıfır kohezyon)
ve tam kaldırma basıncı (full uplift pressure) kullanılarak yapılan deprem sonrası
kontroller bu amaca yöneliktir.
Şekil 4. Baraj Gövdesi Nümerik Modeli
gelmektedir. Yüksek seviyeli bir yer hareketi sırasında, yatay döküm derzleri,
beton-kaya kontağı veya gerilme yığılmalarının oluştuğu köşelerde çekmeye bağlı
çatlakların olması muhtemeldir (USACE,
2007). Bu bağlamda, deformasyonların
büyük çoğunluğu bu çatlaklar üzerinde
meydana gelecektir. Dolayısıyla büyük
bir deprem durumunda, beton barajlarda
birkaç ana çatlak yüzeyinin oluşması beklenmelidir (Wieland, 2008).
Hareket denklemlerinin küçük zaman
adımlarında çözümlendiği zaman tanım
alanında analizlerde, tüm bir deprem
kaydı süresince hesap yapılmakta, böylece gerilme ve deformasyonların zamana bağlı değişimi izlenebilmektedir. Söz
konusu yöntem gerek doğrusal, gerekse
doğrusal olmayan sistemlerin çözümüne,
bu bağlamda İED ve EED performans
kriterlerinin tam olarak kontrol edilmesine
olanak vermektedir.
Barajın doğrusal olmayan deprem davranışının incelendiği ayrık çatlak yaklaşımında, doğrusal elastik analiz sonuçlarına
göre aşırı zorlanan ve çatlamanın beklendiği bölgelerde, kayma ve ayrılma hareketinin modellenebildiği eklemler tanımlanarak, bu eklemler ile birbirine bağlanan
blokların içinde doğrusal elastik davranış
kabul edilmekte, doğrusal olmayan davranış sadece eklem parametreleri ile sağlanabilmektedir. Deprem sırasında, doğrusal elastik analiz sonuçları ve benzer
barajlardaki tecrübeye dayanarak belirlenen çatlaklar nedeniyle oluşan blokların,
çatlak yüzeyi boyunca yapacağı deplasmanlar belirlenmeli, ayrıca deprem sonrası duraylılık çatlak yüzeyi için rezidüel
dayanım parametreleri ve olası su basınçlarının çatlak içindeki olumsuz dağılımı
göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
Silindirle sıkıştırılmış beton barajlarda
gövde imalatı sırasında çekme ve kesme
dayanımı gövde betonuna göre daha düşük olan yatay döküm derzleri meydana
Baraj gövdesinin zaman tanım alanında
dinamik analizleri için sonlu farklar metodunun kullanıldığı FLAC programı kullanılmıştır. Analizler için oluşturulan ve baraj
16 SAYI31
gövdesinin, temel kayasının ve rezervuar
suyunun sürekli ortam elemanları ile temsil edildiği nümerik model Şekil 4’de gösterilmektedir.
Analizlerde deprem yüklemesi modele
uygulanan ivme-zaman kayıtları ile gerçekleştirilmiştir. Uygun yer hareketlerinin belirlenmesi amacı ile 2. bölümde
sunulan İED ve EED için tasarım ivme
spektrumları oluşturulmuştur. Deprem büyüklüğü ve faya mesafeleri açısından baraj yerine benzer orijinal deprem kayıtları
seçilmiş ve tasarım ivme spektrumları ile
uyumlu hale getirilerek analizlerde kullanılmıştır.
İED için yapılan analizlerde doğrusal elastik malzeme modelleri kullanılmış, deprem
esnasında meydana gelecek maksimum
çekme gerilmeleri düşey (döküm derzleri için) ve asal yönde (ana SSB için) belirlenmiştir. Düşey çekme gerilmelerinin
gövdenin küçük bir bölümünde, döküm
derzlerinin dayanımının altında oluştuğu
görülmüştür. Asal yöndeki çekme gerilmelerinin ise gövdenin büyük bölümünde
oluştuğu, ancak beton çekme dayanımının altında kaldığı görülmüştür. Bu bilgiler
ışığında barajın İED senaryosu için deprem performansı yeterli bulunmuştur.
EED durumunda barajın dinamik davranışı için öncelikle doğrusal elastik malzeme
modelleri kullanılarak analizler yapılmış
olup, elde edilen düşey ve asal yöndeki
maksimum çekme gerilmeleri Şekil 5’de
gösterilmiştir.
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
KAYNAKLAR
- Bureau, G.J. (2003).”Dams and Appurtenant Facilities”.
Earthquake Engineering Handbook, Chapter 26, Chen
W. And Scawthorn C. ed., CRC Press.
- ICOLD (1989). Bulletin 72. “Selecting Seismic
Parameters for Large Dams”.
- ICOLD (2010). Revision of Bulletin 72. “Selecting
Seismic Parameters for Large Dams”.
- Londe, P. & Lino, M. (1992) “The faced symmetrical
hardfill dam : a new concept for RCC” Water Power
and Dam Construction, February 1992 - pp. 19 - 24.
Şekil 5. EED İçin Maksimum Asal ve Düşey Yöndeki Çekme Gerilmeleri
Beton ve döküm derzlerindeki çekme dayanımının özellikle akışaşağı ve akışyukarı
taban köşelerinde büyük ölçüde aşıldığı,
söz konusu bölgelerde çatlakların kaçınılmaz olduğu görülmüştür. Gerilme dağılımları, potansiyel bir kırılma yüzeyinin
baraj tabanındaki bir yatay eklem olarak
göz önüne alınabileceğini göstermektedir. Benzer şekilde, daha üst kotlarda da
aşırı gerilme oluşan yerlerde çatlakların
oluşması olasıdır. Çatlakların oluşması
halinde barajın dinamik davranışını incelemek amacı ile mevcut nümerik modele tabanda, tabandan itibaren 25 m ve
50 m yukarıda olmak üzere 3 yatay arayüz
tanımlanarak eklemli bir model oluşturulmuştur. Söz konusu arayüzlerde kohezyon
ve çekme dayanımının olmadığı kabul
edilmiştir.
Eklemli model ile yapılan analizde deprem esnasında ve sonrasında meydana
gelen kalıcı deplasmanlar incelenmiştir.
Şekil 6’da deprem sonundaki kalıcı yatay
deplasmanlar gösterilmektedir.
Elde edilen sonuçlar, baraj tabanında ve
üst kotlarda tüm deprem boyunca kohezyon ve çekme dayanımı değeri sıfır olan
çatlak yüzeylerinin kabul edilmesi halinde
dahi baraj kreti ve taban kayası arasında
yaklaşık 50 cm’lik bir göreceli kaymanın
olacağını göstermektedir. SSB baraj gövdesinin deprem sonrası kayma stabilitesi,
kabul edilen eklem yüzeyleri üzerinde
kalan bloklara tam su basıncı uygulanması ve sıfır kohezyon kabulü yapılarak da
tahkik edilmiş ve yeterli güvenlik sayıları
sağlanmıştır. Bu sonuçlar ışığında barajın
deprem emniyeti EED için de yeterli olarak değerlendirilmiştir.
- Raphael, J. M. (1970). “The Optimum Gravity Dam,”
Proceedings, Conf. on Rapid Construction of Concrete
Dams, New York, ASCE
- USACE (1995). “Gravity Dam Design”, EM 1110-22200.
- USACE (2000). “Roller Compacted Concrete”,
EM-1110-2-2006.
- Wieland, M. (2008). “Analysis Aspects of Dams
Subjected to Strong Ground Shaking”. International
Water Power and Dam Construction, March 2008, 28-31.
4. SONUÇLAR
SSB olarak inşa edilen Beyhan - 1 Barajı
için, yüksek depremselliğe bağlı olarak
genellikle düşük dayanıma sahip katı dolgu barajlar için tercih edilen simetrik yüzlü bir baraj geometrisi
tercih edilmiştir.
Şekil 6. EED Sonrası Kalıcı Yatay Deplasmanlar (Eklemli Model)
Yapılan stabilite hesapları ve zaman-tanım
alanında analizler ile
barajın farklı yükleme
koşullarındaki
kayma
güvenliği, gerilme seviyeleri ve deprem sonu
hasarları incelenmiştir.
Sonuçlar, seçilen baraj
gövdesi geometrisi ve
beton dayanımına bağlı olarak yapılan gövde
tasarımının yeterli emniyette olduğunu göstermiştir
Dr. Ersan YILDIZ
Dr
Ersan YILDIZ, 2001 yılında Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra 2003 ve 2007 yıllarında Orta Doğu
Teknik Üniversitesi’nden aynı bölümde yüksek
lisans ve doktora derecelerini almıştır. 2008
yılından bu yana TEMELSU Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’de çeşitli yurt içi ve
yurt dışı baraj ve yol projelerinde çalışmaktadır. Özellikle geoteknik deprem mühendisliği,
dolgu ve beton barajların deprem davranışı ve
sismik tehlike konularında uzmanlığı bulunan
Ersan Yıldız’ın çeşitli yurt içi ve yurt dışı dergi ve konferanslarda yayınları bulunmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri Baraj Güvenliği
Derneği (ASDSO) ve Uluslararası Büyük Barajlar Komitesi (ICOLD) Çimento Bağlayıcılı
Barajlar (Cemented Material Dams) alt komitesi üyesi olan Ersan Yıldız halen aynı şirkette
Proje Müdürlüğü görevini yürütmektedir.
OCAK-NİSAN2014 17
Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN
Dinamik Benzeri Deney Yöntemiyle
Beton Performansının
İncelenmesi
B
u çalışmada, silindirle sıkıştırılmış beton
ağırlık baraj olarak tasarlanmış Melen
Barajı’nın en derin kesitinin ölçekli modeli üzerinde gerçekleştirilmiş deneylerin sonuçları sunulmaktadır. Fenves ve Chopra’nın 1985
yılında geliştirdiği basitleştirilmiş eş değer tek
serbestlik dereceli baraj analizi yönteminden
esinlenilerek Melen Barajı’nın en derin kesitinin
1/75 ölçekli modeli test edilmiştir. Deneyler, barajın tasarımında kullanılan 144, 475 ve 2475
yıllık tekerrür periyoduna sahip sentetik deprem kayıtlarının ardışık olarak yapıya uygulanması ile yavaşlatılmış olarak gerçekleştirilmiştir.
Konvansiyonel beton ve silindirle sıkıştırılmış
beton kullanılarak üretilen iki deney numunesi
üzerinde, çatlak boyu ve genişliği, taban kesme kuvveti, devrilme momenti ve taban kayması olmak üzere detaylı olarak ölçülmüştür. Her
iki deney numunesi de 2475 yıllık deprem sonrası taban çatlaması hariç ciddi bir hasar almamıştır. Ayrıca, deprem deneyleri esnasında
ciddi bir kayma deplasmanı olmadığı da tespit
edilmiştir. Deprem deneyleri sonrası baraj deney elemanında rezerv kalan yatay kapasiteyi
belirlemek üzere statik itme deneyleri gerçekleştirilmiştir. İtme deney sonuçları, deney numunelerinin göçmeye kadar ciddi bir rezerv
kapasiteye sahip olduğunu ve baraj deney eleman göçmesinin taban çatlağının oluşmasına
müteakip gövde üzerinde oluşan eğik çatlak
üzerinden gerçekleştiğini ortaya koymuştur.
1. AMAÇ
Ülkemiz hemen her yanı deprem kuşağında
olan ve çok iyi bilindiği üzere yapı stoğu ciddi
deprem riski altındadır. Beton barajların büyük
yer ivmeleri etkisinde oldukça fazla hasar alabildikleri gözlemlenmiştir (Nuss v.d., 2012).
Bu nedenle hasar aldıklarında felaketlere yol
açabilecek bu önemli yapıların tasarım aşamasında çok dikkatli olunmalı ve deprem etkisi altındaki gerçek davranışları mümkün olduğunca
iyi bir şekilde çalışılmalıdır.
1980’li yıllara kadar dünyada oldukça popüler
olan beton barajlar, dolgu barajlara nazaran oldukça pahalı yapılardır. Bu yıllarda ortaya çıkan
silindirle sıkıştırılmış beton teknolojisi beton barajların yapımına yeni bir ivme kazandırmıştır.
Silindirle sıkıştırılmış beton yüksek su-çimento
oranı, akışkan olmayan yapısı ve yüksek agrega boyutu ile oldukça ekonomik, kolay ve hızlı
yerleştirilebilen bir malzemedir. Geniş vadilerin
bulunduğu, kil tipi çekirdek dolgunun sahada
mevcut bulunmadığı ve inşa süresinin kritik olduğu durumlarda katmanlar halinde dökülerek
sıkıştırılabilmesi ile tercih edilen en önemli baraj tipidir.
Deprem mühendisliğindeki son gelişmeler
ışığında sismik etkiler altında istem parametre-
18 SAYI31
leri ile hasar ilişkisi, deprem sonrası beklenen
onarım maliyeti ve olası kayıplar tasarım aşamasında belirlenebilmektedir. Ayrıca, barajlar
için havza bazında gerçekleştirilen baraj kırılma analizleri için deprem felaketi anında barajda oluşabilecek çatlamaya bağlı su sızma
miktarı girdi olarak kullanılmaktadır. Tüm bu
yenilikçi yaklaşımlar detaylı ve gerçekçi performans tahmin çalışmalarını gerektirmektedir.
Deprem-hasar ilişkisinin ortaya konmasında
sismik etkilerin mümkün olduğunca gerçeğe
yakın tahmin edilmesi, gerçekçi sayısal simülasyon modellerinin oluşturulması, modellerin
fiziksel deneylerle doğrulanması ve performans değerlendirme kriterlerinin oluşturulması
gerekmektedir. Tüm bu adımların sağlıklı olarak
gerçekleştirilebilmesi için deprem sonrası baraj performanslarının dikkatle incelenmesi ve
laboratuvar deneyleri ile baraj deprem davranışının ortaya konması gerekmektedir.
çevesinde deprem ivme serisi süresinin ölçek
oranının karekökü ile sıkıştırılması gerekliliğidir.
Diğer bir deyişle gerçekleştirilecek yaklaşık
1/50 ölçeklendirme durumunda 30 saniyelik
bir deprem hareketinin yaklaşık 4 saniyede
sarsma tablası üzerinde denenmesi icap eder.
Bu kadar kısa süre ve yüksek frekans içeriği ile
gerçekleştirilecek gerçekçi bir sarsma tablası
deneyi, hem tabla özelikleri hem de ölçüm sistemleri açısından ciddi zorlukları barındırmaktadır. İşte bu zorlukların üstesinden gelebilecek
alternatif bir sistem aşağıda sunulmaktadır.
Bu çalışmada, bir adet konvansiyonel beton ve
bir adet SSB baraj modeli üzerinde literatürde
ilk defa dinamik benzeri deneyler gerçekleştirilmiş, çeşitli seviye depremler ile gövde ve
taban çatlaması şeklinde gözlemlenen hasar
miktarı arasındaki ilişkinin ortaya konması hedeflenmiştir. Deney elemanı olarak İstanbul
su temini projesinin önemli halkalarından olan
Melen Barajı’nın en derin kesitinin 1/75 ölçekli
modeli inşa edilmiştir. Modelde 25 MPa’lık bir
basınç dayanımına sahip konvansiyonel beton
ve 15 MPa’lık basınç dayanımına sahip SSB
kullanılmıştır. Sahaya özel hazırlanan sismik
tehlike sonuçlarına uyumlu üretilmiş üç seviye
deprem baraj modellerine dinamik benzeri deney yöntemi ile etki ettirilmiş ve gözlemlenen
fiziksel baraj hasarı incelenmiştir.
1) Frekans tanım alanında zemin ve rezervuar
etkileşimini ve sonsuz dalga ışımalarını dikkate alan kompleks analiz metodu (EAGD
programı)
2. DİNAMİK BENZERİ DENEY VE
DENEY NUMUNESİ
2.1 Motivasyon
Ölçekli baraj deneylerinde sarsma tablasına
ek olarak düşey etkileri doğru yansıtabilmek
için (ölçekli model üzerinde aynı taban gerilmesine ulaşılabilmesi) ya kullanılan malzeme
yoğunluğu ölçek oranında artırılmalı veyahut
da yerçekimi ivmesi ölçek oranında arttırılmalıdır. Malzeme özelliklerinin değiştirilmesi, göçme modlarını etkileyebileceğinden gereken en
doğru deneysel yaklaşım santirfüj kullanarak
yerçekimi ivmesini artırmaktadır. Japon-Amerika
ortaklığı ile 2005 yılında gerçekleştirilen deneysel çalışma oldukça önemlidir. Bu çalışma,
santirfüj üzerine yerleştirilen bir sarsma tablası
vesayeti ile hem düşey hem de deprem yüklerinin gerçekçi uygulanmasını sağlamıştır (Uchita
vd. 2005). Ölçekli deneylerin santirfüj üzerinde
sarsma deneylerine tabi tutulmasında karşılaşılan diğer bir zorluk ise similitüd kuralları çer-
2.2 Baraj Dinamik Benzeri Deneyi
Dinamik benzeri sistemin yığılı kütle varsayımın geçerli olmadığı sistemlere, barajlar, yığma
binalar gibi uygulaması oldukça karmaşıktır.
Fenves ve Chopra (1985) 2 Boyutlu barajrezervuar-zemin sistemlerini deprem etkileri altında incelemek için iki farklı yöntem önermiştir:
2) Tek dereceli sistem varsayımıyla sismik
talepleri elde eden basitleştirilmiş analiz
metodu
Tek dereceli sistem basitleştirmesiyle baraj tabanında oluşacak taban kesmesi ve devrilme
momenti etkilerinin gerçeğe çok yakın bir şekilde elde edilebildiği Basili ve Nuti’nin (2011)
çalışmasında gösterilmektedir. Bu metot özellikle ön tasarımda kullanılmaktadır. Bu fikirden
esinlenerek bu çalışmada tek dereceli sistem
yaklaşımı kullanılarak baraj gövdesi deney düzeneği ve metodu geliştirilmiştir. Bu amaçla,
baraj kesiti kritik bir yüksekliğe (hp) kadar inşa
edilecek ve bu yükseklikte yığılı bir kütle varsayımıyla (m) tüm dinamik etkilerin baraja yansıtılması sağlanacaktır (Şekil 1). Böylece deney
düzeneğinin oluşturulması için hp ve m’in belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için tek dereceli
sistemin tabanında oluşan gerilmelerin “doğru”
çözümle uyumu sağlayan en iyi m ve hp ikilisi
seçilmiştir. Bu aşamada “doğru” çözüm olarak
Fenves ve Chopra’nın (1984) yukarıda tanımlanan bir numaralı metodunu kullanan EAGD
(Fenves ve Chopra 1984) programından faydalanılmış ve tek dereceli sistem çözümü ise
ANSYS (2011) programında gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırmada, İstanbul su temini için inşa
edilecek 125m yüksekliğinde Melen Barajının 1/75 ölçekli hali kullanılmaktadır. Melen
Barajının geometrik özellikleri Şekil 1’de gösterilmektedir. Farklı malzeme ile inşa edilmiş iki
adet deney numunesi Melen Barajı’nın tasarımı sırasında kullanılmış 144, 475 ve 2475 yıllık
tekerrür periyoduna sahip üç farklı tehlike
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
Şekil 1. Dinamik Benzeri Deney Düzeneği : (a) Melen Barajı Kesiti (Model 1) ve
(b) Ölçekli Deney Numunesi (Model 2)
seviyesine ard arda tabi test edilmiştir: İşletme
Esaslı Deprem (OBE), Azami Tasarım Depremi
(MDE) ve Azami Karakteristik Deprem (MCE)
Deneylerde Melen Barajı’nın tasarımında da
kullanılan sahaya özel tasarım spektrumuyla
(Şekil 2.a) uyumlu olarak üretilmiş zemin hareketleri (Şekil 2.b) kullanılmıştır (Akkar, 2010).
Deney düzeneği oluşturulurken aşağıdaki varsayımlar yapılmıştır.
Şekil 2. Depremler : (a) Sahaya Özel Üretilmiş Sentetik Yer Hareketleri (ölçekli) ve (b) Sahaya Özel Üretilmiş
OBE, MDE ve MCE için Tasarım Spektrumları (ölçeksiz)
Şekil 3. Analitik Çalışmalar: (a) Statik Etkilerden Kaynaklı Azami Asal Gerilme Karşılaştırması ve
(b) Kritik Yüksekliğin Belirlenmesi
Şekil 4. Analiz Sonuçlarının Karşılaştırması: Moment ve Kesme Kuvveti
1) Yerçekiminden kaynaklı baraj tabanında
oluşan düşey gerilmeler ölçekli barajın üst
noktasından uygulanan bir eksenel kuvvetle taklit edilmektedir.
2) Hidrostatik ve atalet kuvvetleri baraj tabanından hp kadar yükseklikte tek bir noktadan uygulanmakta ve dinamik kuvvetlerin
büyüklüğü tanımlı ek kütle (m) tarafından
dikte edilmektedir.
3) Ek kütle (m) ve kritik yükseklik (hp) depremden kaynaklı hasarla değişmemektedir.
İlk varsayımın doğruluğunu sınamak için iki
farklı sonlu eleman simülasyonu karşılaştırılmıştır. İlk simülasyonda, Model 1, ölçeksiz
baraj kesiti sadece kendi ağırlığı ve hidrostatik
etkiler altında incelenmiştir (Şekil 1.a). Daha
sonra ölçekli analitik modele, Model 2, yatayda
Fh=170kN ve Fv=400 kN’luk kuvvetler uygulanmıştır (Şekil 1.b). Bu iki simülasyondan elde
edilen azami asal gerilmelerin baraj tabanı boyunca değişimi incelenmiştir. Bu karşılaştırma
sonucunda tekil kuvvet uygulamasının oldukça
yeterli bir şekilde gerçek durumu yansıtabildiğini ispatlamaktadır (Şekil 3).
Statik etkiler altında deney düzeneğinin gerçeklemesi yapıldıktan sonra dinamik etkilerin
de doğru bir şekilde tahmin edilebildiğinin
ispatlanması gerekmektedir. Bunun için
Model 1 EAGD programında beliritilen tüm
tehlike seviyeleri için analiz edilmiştir. Böylece karşılaştırmada kullanılmak üzere “doğru”
taban kesmesi, devrilme momentleri ve taban
gerilmeleri elde edilmiştir. Elde edilen momenttaban kesmesi grafiğinn eğiminden kritik yükseklik (hp) Model 1 için 60m ve Model 2 içinse
1m olarak bulunmuştur. Daha sonra Model 2
aynı deprem senaryoları altında farklı ek kütle
miktarlarıyla (m) incelenmiştir. Her bir tehlike
seviyesi için içsel kuvvetleri minimize eden ek
kütle miktarları ise mOBE=37,5 ton, mMDE=40,0
ton ve mMCE=55,0 ton olarak bulunmuştur. Bu
ek kütle miktarları için taban kesmesi, devrilme
momentleri ve taban gerilmeleri karşılaştırmaları Şekil 4 ve 5’te sunulmaktadır. Bu grafiklerden açıkça anlaşılabildiği gibi Model 2 taban
gerilmelerini %20’den daha düşük bir hata payıyla tahmin edebilmektedir.
2.3 Deney Numuneleri
Şekil 5. Analiz Sonuçlarının Karşılaştırması: Asal Gerilmeler
Çalışma kapsamında iki adet deney numunesi test edilmiştir. Birinci numune konvansiyonel
olarak yerleştirilmiş betondan, ikinci numune ise
silindirle sıkıştırılmış betondan imal edilmiştir.
OCAK-NİSAN2014 19
Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN
Numunelerin karışım tasarımı bir dizi denemeden
sonra maksimum agrega çapının da ölçeklenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Konvansiyonel betonun
hedef basınç dayanımı 25MPa, SSB olan numunenin ise dayanımı 15 MPa’dır. SSB numune saha
koşullarını benzeterek katmanlar halinde döküm
ile gerçekleştirilmiş ve silindirin vereceği enerjiyi
ölçekleyerek numuneye uygulayabilecek bir sıkıştırma aygıtı ile sıkıştırılmıştır.
Barajın tepe yatay deplasmanlarını okumak için
dört farklı LVDT yerleştirilmiştir. Bunlardan ilki 20
mm’lik bir LVDT olup barajın üstüne yerleştirilen
çelik plakanın barajın tabanına göre yatay deplasmanını ölçmek için kullanılmıştır (Şekil 6). Yine
yükleme plakasının hemen altına betonun yaptığı
yatay deplasmanı ölçmek için 20 mm’lik bir LVDT
daha koyulmuştur. Böylece bu iki LVDT ölçümleri arasındaki farktan yükleme plakasının kayma
miktarı ölçülmüştür (Şekil 6). Ayrıca, dinamik
benzeri deneyde kontrol deplasmanını dinamik
benzeri deney ünitesine geri bildirmek amacıyla
bir adet mekanik yüksek hassasiyetli deplasman
ölçer (heidenhain) bağlanmıştır (Şekil 6). Heidenhain deplasman ölçümlerini kontrol edebilmek
amacıyla heidenhain’ın hemen yanına bir adet
100 mm’lik LVDT daha bağlanmıştır (Şekil 6). Bu
iki deplasman ölçümü temel üstünden baraj tabanına göre yapıldığından temel deformasyonlarını içermemektedir.
Şekil 7. Deplasman ve Kuvvet Talepleri
Şekil 8. Yatay Kuvvet – Tepe Deplasmanı Eğrileri Talepleri : (a) OBE; (b) MDE ve (c) MCE
Şekil 6. Deney Düzeneği ve Ölçüm Aletleri:
(a) Memba Yüzündeki LVDT’ler, (b) Mansap Yüzündeki LVDT’ler, (c) Heidenhain,
(d) Baraja Tepe Noktasındaki LVDT’ler ve (e) Eksenel Yük Uygulama Düzeneği
3. DENEY SONUÇLARI
3.1 Konvansiyonel Beton Baraj Dinamik Benzeri Deneyleri
İlk deney elemanı için taban kesmesi, tepe deplasmanı ve
taban kaymasının zamana göre değişim grafikleri Şekil 7’de
verilmektedir. Ayrıca, taban kesmesi-tepe deplasmanı değişim grafiği ise Şekil 8’de sunulmaktadır. OBE, MDE ve MCE
hareketleri için sistemde önemli hasar yerleri Şekil 9’da sunulmaktadır.
Hidrostatik yükleme yapıldığında memba yüzünde genişliği
0.1mm’in altında kalan çatlaklar gözlemlenmiştir (Şekil 9).
Şekil 8 incelendiğinde numuneni lineer elastik sınırlar içinde
20 SAYI31
Şekil 9. Deney Esnasında Oluşan Çatlaklar (Geleneksel Beton Numune)
3.2 SSB Baraj Dinamik Benzeri
Deneyleri
Şekil 10. Dinamik Parametrelerin Deney Boyunca Değişimi
kaldığı gözlemlenmiştir. Hidrostatik yüklemden
sonra OBE yer ivmesi uygulanmıştır. Bu tehlike seviyesinde hidrostatik yüklemenin etkisiyle oluşan çatlak genişliği biraz artmıştır (Şekil
9). OBE depremi sonunda çatlak uzunluğu
200mm’yi bulmuş ve maksimum çatlak genişliği 0.3mm’yi bulmuştur (Şekil 9). Maksimum
taban kesmesi ve baraj tepe deplasmanı talepleri sırasıyla 55 kN ve 0.27 mm olarak ölçülmüştür (Şekil 8). Ayrıca, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.05 mm’nin
altında ölçülmüştür (Şekil 8). Daha sonra, aynı
numune ikinci tehlike seviyesi, MDE, etkisi altında test edilmiştir. Bu aşamada, maksimum
tepe yer değiştirmesi 0.31 mm olarak tespit
edilmiştir. Bu yer değiştirmeye tekabül eden
maksimum taban kesme talebi ise 69 kN’dur
(Şekil 8). Bu senaryoda, OBE seviyesine göre
deplasman ve kuvvet taleplerindeki artış, sırasıyla %14,8 ve %25,5 olarak hesaplanmıştır
(Şekil 8). Sonuç olarak, MDE depremi etkisi
altında çatlak uzunlukları ve genişliklerinde
artış olmuştur. Maksimum çatlak genişliği ve
uzunluğu sırasıyla 0.4mm ve 550mm ulaşmıştır
(Şekil 9). Baraj tabanındaki çatlaklara ek olarak, baraj gövdesinde de başka bir çatlak daha
gözlemlenmiştir (Şekil 9). Bu tehlike seviyesinde de, baraj tabanında oluşan deformasyon
deney boyunca 0.05 mm’nin altında ölçülmüştür (Şekil 8). MCE tehlike seviyesi etkisi altında, baraj tepe deplasman talebi 1.37 mm’ye
ulaşmıştır. Bu değer MDE depremi esnasında
(Şekil 9) gözlenen değerden yaklaşık 5 kat
(%370 artış) daha fazladır. Taban kesme talebi
de 270 kN olarak tespit edilmiştir. Benzer şekilde, bu değer MDE tehlike seviyesinde ölçülen maksimum talebin yaklaşık 3 katıdır (%290
artış). Önceki aşamada baraj gövdesinin üzerinde oluşan çatlağın uzunluğu 200 mm’lik
bir artış göstermiştir (Şekil 9). Ayrıca, gövde
çatlağı memba yüzünde de ortaya çıkmıştır.
Bu deprem hareketi sırasında, baraj tabanının mansap yüzünde de çatlama gözlenmiştir
(Şekil 9). Fakat, baraj tabanındaki memba ve
mansap yüzünde zuhur eden bu çatlaklar MCE
depremi boyunca birleşmemiştir (Baraj tabanının %15’i çatlamamıştır). Baraj numunesinin
doğal periyodunun ve viskoz sönümlemesinin
deprem etkileri altındaki değişimi Molina ve
arkadaşları (1999) tarafından önerilen prosedüre göre yapılmıştır. Tüm deneylerde ilk 0.5
saniyelik veriler çok küçük yer değiştirme artışlarına sahip olduğu (MCE depreminde 0.01
mm’den az) için barajın dinamik parametreleri
belirlenirken bu değerler göz ardı edilmiştir. Bu
bilgiler ışığı altında barajın doğal periyodunun
ilk iki deprem senaryosunda neredeyse değişmeden 0.07sn olarak kaldığı görülmüştür (Şekil
10). Ancak, MCE depreminde oluşan hasar sebebiyle doğal periyot 0.12sn’ye kadar çıkmıştır. Ayrıca, barajın viskoz sönümlemesi ardışık
deprem etkilerinden bağımsız olarak %5’in altında kaldığı da gözlemlenmiştir. Tespit edilen
sönümleme oranları USACE (2003) tarafından
tavsiye edilen değerlerle karşılaştırıldığında
OBE ve MDE deprem seviyeleri için oldukça tutarlı oldukları görülmektedir. Fakat, MCE
depreminde ölçülen sönüm oranının USACE
(2003) tararfından önerilen değerden oldukça
az olduğu da belirlenmiştir.
İkinci numune olan silindirle sıkıştırılmış beton
kullanılarak inşa edilmiş eleman için taban kesmesi, tepe deplasmanı ve taban kaymasının
zamana göre değişim grafikleri Şekil 11’de
verilmektedir. Ayrıca, taban kesmesi-tepe deplasmanı değişim grafiği ise Şekil 12’de sunulmaktadır. OBE, MDE ve MCE hareketleri için
sistemde önemli hasar yerleri Şekil 13’de sunulmaktadır. Şekil 12 incelendiğinde numunenin MDE depremine kadar lineer elastik sınırlar
içinde kaldığı gözlemlenmiştir. OBE depremi
sonunda çatlak uzunluğu 200mm’yi bulmuş ve
maksimum çatlak genişliği 0.2mm’ye ulaşmıştır
(Şekil 13). Maksimum taban kesmesi ve baraj
tepe deplasmanı talepleri sırasıyla 48.5 kN ve
0.33 mm olarak ölçülmüştür (Şekil 12). Ayrıca, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.05 mm’nin altında kalmaktadır
(Şekil 12). Daha sonra, aynı numune ikinci tehlike seviyesi, MDE, etkisi altında test edilmiştir.
Bu aşamada, maksimum tepe yer değiştirmesi
0.66 mm olarak tespit edilmiştir. Bu yer değiştirmeye tekabül eden maksimum taban kesme
talebi ise 132.5 kN’dur (Şekil 12). Bu senaryoda, OBE seviyesine göre deplasman ve kuvvet
taleplerindeki artış, sırasıyla %100 ve %173.1
olarak hesaplanmıştır (Şekil 12). Sonuç olarak,
MDE depremi etkisi altında çatlak uzunlukları
ve genişliklerinde artış olmuştur. Maksimum
çatlak genişliği ve uzunluğu sırasıyla 0.5mm
ve 700mm’ye ulaşmıştır (Şekil 13). Bir önceki
Şekil 11. Deplasman ve Kuvvet Talepleri
Şekil 12. Yatay Kuvvet – Tepe Deplasmanı Eğrileri Talepleri : (a) OBE; (b) MDE ve (c) MCE
OCAK-NİSAN2014 21
Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN
Bu çatlakların boyu yaklaşık olarak 300 mm’ye
kadar ulaşmıştır. Bir önceki numunenden farklı
olarak bu deprem hareketi sırasında baraj tabanının mansap yüzünde çatlama gözlenmemiştir (Şekil 13).
3.3 İtme Deneyleri
Hiçbir deprem senaryosunda, numunelerde
hem gözlemlenen hasarlar neticesinde hem de
yük-deplasman eğrileri incelendiğinde göçme
gerçekleşmemiştir (Şekil 8 ve 9). Bu nedenle
itme deneyi vasıtasıyla numunenin hem kuvvet
hem de deplasman kapasitesi elde edilmeye
çalışılmıştır. Bu deney neticesinde barajın yatay yük taşıma kapasitesine yaklaşık olarak
400 kN’luk bir kuvvette ulaşıldığı ve bu yük için
tepe deplasmanının ise 3 mm olduğu gözlemlenmiştir. Bu noktadan sonra akma davranışına
benzer bir şekilde rijitliğinin sıfıra düştüğü gözlemlenmiştir (Şekil 14 a). Deneye, 7 mm’lik bir
tepe deplasmanına ulaşılıncaya kadar devam
edilmiştir (Şekil 14 a). Baraj hasarı gözlemleri
ise önceki deprem senaryolarında meydana
gelen tüm çatlaklarda genişleme olarak özetlenebilir (Şekil 15 a). SSB baraj deney elemanında, geleneksel beton baraj numunesinde
gözlemlenenin tersine daha önceki deprem
etkileriyle oluşan taban çatlaklarının boyları ve
genişlikleri çok fazla artmamıştır (Şekil 15 b).
Bunun yerine çatlaklar baraj gövdesinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Öncelikle membadan
mansapa doğru yatay olarak devam eden hasar, sonra eğik kesme çatlağına benzeyen bir
hal almıştır (Şekil 15 b). Nihai olarak, bu çatlak
mansapla birleşip barajın tamamen kapasitesinin kaybolmasına neden olmuştur. Hatta,
mansap tarafında bir blok halinde kopma dahi
gözlemlenmiştir (Şekil 15 b).
4. SONUÇLAR
Şekil 13. Deney Esnasında Oluşan Çatlaklar
numuneden farklı olarak baraj gövdesin bir
çatlak gözlemlenmemiştir. Bu tehlike seviyesinde, baraj tabanında oluşan deformasyon
deney boyunca 0.10 mm’nin altında ölçülmüştür (Şekil 13). MCE tehlike seviyesi etkisi altında, baraj tepe deplasman talebi 1.65 mm’ye
ulaşmıştır. Bu değer MDE depremi esnasında
(Şekil 13) gözlenen değerden yaklaşık 1.5 kat
(%150 artış) daha fazladır. Taban kesme talebi de 222.5 kN olarak tespit edilmiştir. Benzer
şekilde, bu değer MDE tehlike seviyesinde
ölçülen maksimum talebin yaklaşık 1.7 katıdır
(%68 artış). Bu aşamada baraj gövdesinde
iki farklı adet çatlak tespit edilmiştir (Şekil 13).
Bu çalışmada yayılı kütle sistemine sahip iki adet
baraj numunesi, Fenves ve Chopra’nın (1984 ve
1985) çalışmalarından esinlenilerek tek dereceli
sistem yaklaşımıyla dinamik benzeri deneye tabi
tutulmuştur. Numunelerden ilki 25 MPa’lık basınç
dayanımına sahip konvansiyonl beton kullanılarak inşa edilmiştir. İkinci numune ise 15 MPa’lık
basınç dayanımına sahip silindirle sıkıştırılmış
betondn yapılmıştır. Her iki numune de üç farklı
tehlike seviyesine tekabül eden depremlere maruz bırakılmışlar ve deplasman ve kuvvet talepleriyle beraber baraj tabanı ve gövdesindeki hasar
oluşumları da gözlemlenmiştir. Testler boyunca
Şekil 14. İtme Deneyi Sonuçları : (a) Geleneksel Beton ve (b) Silindirle Sıkıştırılmış Beton
22 SAYI31
Prof.
of Dr.
Dr Barış BİNİCİ
BİNİC
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2011 yılından
itibaren Profesör olarak görev yapmaktadır. 2008 yılında
Japonya Devleti’nin desteği ile University of Fukui’de
Ziyaretçi Profesör unvanı ile çalıştı. Uluslararası
dergilerde Yapı ve Deprem Mühendisliği alanında
30 makalesi olup bu makalelere 200’ün üzerinde atıf
yapılmıştır. 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası
için hazırlanan Riskli Bina Tespit Yönetmeliği’nin
hazırlanması için çalışan beş akademik üyeden biridir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan
Beton Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberi için Deprem
Analizleri Bölümü’nü kaleme almıştır.
Şekil 15. İtme Deneyleri Esnasında Oluşan Çatlaklar : (a) Geleneksel Beton ve
(b) Silindirle Sıkıştırılmış Beton
yapılan gözlemler sonucunda; ilk çatlağın baraj
tabanının memba yüzünde oluştuğu belirlenmiştir.
Her bir tehlike seviyesi bir önceki deneyde oluşan
çatlak genişliklerinin ve uzunluklarının artmasına
neden olmuştur. Ayrıca, baraj tabanındaki çatlak
uzunluğu ve genişliği belli bir seviyeye ulaştığında
baraj tabanındaki sınır koşullarının değişmesiyle
artık baraj gövdesinde de çatlaklar görülmeye
başlamıştır. Her iki numunede de tüm deprem
senaryoları uygulandıktan sonra ne kayma ne de
baraj gövde stabilitesini bozacak bir hasar gözlemlenmiştir. Bu yüzden numuneler itme deneyiyle
incelenmeye devam edilmiş ve denenen kesitlerin kuvvet-deplasman zarf eğrileri elde edilmeye
çalışılmıştır. Bu deneylerde ilk numuneye göre
daha düşük bir dayanıma sahip olan ikinci baraj
numunesinin göçme şekli elde edilebilmiştir. İlk
numunenin ise sadece rijitlik kaybı yaşadığı noktaya kadar deneye devam edilebilmiştir. Bu itme
deneyleri sonucunda denenen numunelerin göçme şekli baraj tabanında kayma olmaksızın baraj
gövdesi üzerinde basınç - kayma gerilmelerinin
neticesinde eğik çatlak oluşumu ile olduğu gözlemlenmiştir.
TEŞEKKÜR
Bu çalışma TUBİTAK 111M712 no’lu proje kapsamında gerçekleştirilmiştir.
KAYNAKLAR
Akkar, S. (2010),
“Melen Barajı için Tasarım
Spektrumunun Olasılık Hesaplarına Dayalı Sismik
Tehlike Analizi”, Rapor No. 2010-03-03-1-01-04, ODTÜ.
ANSYS Inc. (2007), “Basic analysis guide for ANSYS
11”, SAS IP Inc.
Basili, M., Nuti, C. A simplified procedure for base
sliding evaluation of concrete gravity dams under
seismic action. ISRN Civil Engineering 2011,14 pages.
Donlon, W.P. and Hall, P. (1991), “Shaking Table Study
of Concrete Gravity Dam Monoliths”, Earthquake
Engineering and Structural Dynamics, 20:8, 769–786.
Fenves, G. and Chopra, A.K. (1984), “EAGD-84: A
Computer Program for Earthquake Response Analysis
of Concrete Gravity Dams”, Report No: UCB/EERC734, Earthquake Engineering Research Center,
University of California, Berkeley, California.
Fenves, G. and Chopra, A. K. (1985), “Simplified
Earthquake Analysis of Concrete Gravity Dams:
Separate Hydrodynamic and Foundation Interaction
Effects”, Journal of Engineering Mechanics. 111, 715735.
Ghobarah A. and Ghaemian, M. (1998), “Experimental
Study of Small Scale Dam Models”, Journal of
Engineering Mechanics, 124:11, 1241-1248.
Harris, D.W., Snorteland, N., Dolen, T. and Travers,
F. (2000), “Shaking Table 2D Models of a Concrete
Gravity Dam”, Earthquake Engineering and Structural
Dynamics, 29:6, 769–787.
Molina, F.J., Pegon, P., Verzeletti, G. Time-domain
identification from seismic pseudo dynamic test results
on civil engineering specimens. 2nd International
Conference on Identification in Engineering Systems,
29–31 March 1999, University of Wales, Swansea.
Nuss, L.K., Matsumoto, N. And Hansen, K.D. (2012),
“Shaken but not Stirred – Earthquake Performance of
Concrete Dams, Innovative Dam and Levee Design
and Construction for Sustainable Water Management”,
32nd Annual USSD Conference New Orleans,
Louisiana, 1511-1530.
Uchita, Y., Shimpo and Saouma, V. (2005), “Dynamic
Centrifuge Tests of Concrete Dam”, Earthquake
Engineering and Structural Dynamics, 34:12, 1467–
1487.
United States Army Corps of Engineers, Time history
dynamic analysis of concrete hydraulic structures, EP
1110-2-6051, 2003.
Alper ALDEMİR
Alper Aldemir, 1984 yılında Ankara’da dünyaya geldi.
2007 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat
mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra
yine aynı üniversiteden 2010 yılında yüksek lisans
derecesini aldı. Halen O.D.T.Ü. İnşaat Mühendisliği
Bölümünde doktora çalışmalarına devam etmektedir.
Ayrıca, bugüne kadar yığma binaların performansa
dayalı değerlendirilmesi ve konvansiyonel ve silindirle
sıkıştırılmış beton barajların deneysel ve analitik
incelenmesi hakkında araştırmalar yapmıştır.
Altuğ
Alt
ğ AKMAN
Altuğ Akman 1977 yılında Ankara’da doğdu. 1998 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü’nü bitirdi. 2002 yılında Duke University’de
yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. 2002 yılından
bu yana ESPROJE Mühendislik Müşavirlik Ltd.Şti.’de
Genel Müdür Yardımcısı olarak görev almaktadır.
ESPROJE’de çalıştığı süre içerisinde çeşitli köprü, baraj
gövdeleri, enerji üretim tesisleri, çimento üretim tesisleri, uydu deney tesisleri, uçak hangarları, içme suyu isale
hatları, arıtma tesisleri tasarımları üzerinde çalışmıştır.
Sonlu elemanlar metodu ile yapısal analiz, topoloji, sonlu elemanların ağlarının oluşturulması, hidrolik modelleme, hidroloji, ve nümerik metodlar ile ilgilenmektedir.
OCAK-NİSAN2014 23
Doç. Dr. Yalın ARICI, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN ve Salih Bilgin AKMAN
KÖPRÜBAŞI BARAJI GÖMÜLÜ
B
u çalışmada Köprübaşı Barajı ve Hidroelektrik Santral kompleksi içerisinde
yer alan yeraltı enerji santrali kavern yapısının tasarımına ilişkin bilgiler sunulmuştur.
Tasarımda kavern yapısının şekli belirlenmiş,
çelik bulon ve öngermeli tendonlardan oluşan
destek sistemi tasarım amaçlarına uygun olarak optimize edilmiştir. Sahada ve laboratuvarda yapılan deneyler yanında gerçekleştirilen
parametrik sonlu eleman analizleri ile yapının
davranış sınırları belirlenmiştir.
1. AMAÇ
Köprübaşı Barajı ve Hidroelektrik Santral
kompleksi, Bolu Köprübaşı mevkiinde yapılmış
108m yüksekliğinde bir kaya dolgu baraj ve yamaç içinde tünellerle erişilecek gömülü santral
yapısından oluşmaktadır. Gömülü yapılar iki
farklı galeriden oluşmakta olup, birinci ve daha
büyük olanı santral binası, ikincisi ise basınç
dengeleme odası olarak hizmet vererecektir.
Su alma tünelleri ve ulaşım tünelleri bu yapılara çeşitli noktalardan bağlanmaktadır. Dengeleme odası yapısı (Şekil 1) yüzey seviyesinin
yaklaşık 160m derinde projelendirilmiş olup
granodiorit olarak belirlenen jeolojik kaya kütlesi içinde çok aşamalı kazılarla inşaa edilecektir.
Bu çalışmanın amacı, dengeleme odası ve
ankraj destek sisteminin fiyat/yarar açısından
en uygun tasarımını elde etmektir. Tasarımın
ana amacı dengeleme odası etrafındaki yakınsama deplasmanlarının ve plastik kaya
bölgelerinin sınırlanmasıdır. En uygun güvenli
çözüme ulaşabilmek için kaya malzemesindeki olağan değişkenlik yanında değişik modelleme yaklaşımları da kullanılmıştır. Köprübaşı
hidroelektrik santrali kavern yapısının inşaatında aşamalı kazı yapımı ve bu kazının takviyesinde kaya bulon ve öngermeli tendonların kullanılması planlanmıştır. Tasarımın ana amaçları
aşağıda sunulmaktadır.
1) Kaya yapısında dengeleme odası galerisinin aşamalı olarak açılmasıyla oluşacak
plastik bölgelerin ankraj alanı içine sınırlanması,
2) Tonoz yapısının üzerinde ve galeride
oluşacak tünel daralmalarının (tunnel
convergence displacements) belirlenmesi,
3) Ankraj sisteminin taşıyacağı yüklerin mal-
zeme dayanımına göre güvenli değerlerde
kaldığının onaylanması,
4) Sistemin kinematik açıdan stabil olması,
kaya parçalarının kayma ve düşmesinin hem
lokal hem global anlamda engellenmesi,
Dengeleme odası galerisinin analizi ve
ankraj sisteminin seçimi, sürekli ortam mekaniği prensipleri esasına dayalı sonlu eleman
tekniklerinin kullanılması ile birlikte kaya mekaniğine özel düzensizliklerin ve devamsızlıkların
potansiyel kayma blokları üzerindeki etkilerinin
belirlenmesini gerektirir. Bu çalışmada sonlu
elemanlar metodu kullanılarak doğrusal olmayan analizler gerçekleştirilmiş olup kaya içindeki gerilmeler ve deplasmanlar bulunmuştur.
Potansiyel kayma bloklarının sahada belirlenen süreksizlik düzlemlerinde kayma ve kamalama
güvenlikleri de blok kayma ve
stabilite analizleri ile tespit edilmiştir.
Elastoplastik analizlerde kaya davranışının belirlenmesi için diğer bir önemli parametre de
dilatasyon katsayısıdır. Dilatasyon katsayısı de
modellerde birim uzama ve yumuşama bağlı
olarak değiştirlebilir. Dilatasyon katsayısının
modeller için kalibrasyonu deney eksikliği yüzünden zor bir konu olmakla birlikte (Alejano ve
Alonso, 2005), Hoek ve Brown (1997) tarafından sırasıyla iyi, ortalama ve kötü kaliteli kaya,ve kullanılması
lar için
önerilmektedir.
2. DOĞRUSAL OLMAYAN KAYA
DAVRANIŞININ MATEMATİKSEL
MODELLENMESİ
2.1 Malzeme Modelleri
Kaya katmanlarının doğrusal
olmayan davranışının modellenmesinde Mohr-Coulomb ve
Hoek-Brown göçme kriterleri
sıklıkla kullanılır. Kayanın inelastik deformasyon aşamasına
geçtiği gerilme durumu Mohr-Coulomb göçme
kriteri ile aşağıdaki gibi belirlenir (Hu, 2006).
Şekil 2. Kaya Davranışı, Sünek ve Gevrek
2.2 Laboratuvar ve Saha Deneyleri
(1)
Bu denklemde σ1, σ3 asal gerilmeleri, (φ) kayma açısını ve (c)´de malzemenin kohezyon
sınırını göstermektedir. Genel HB göme kriteri
de aşağıdaki gibi yansıtılabilir (Hoek & Brown
1997).
(2)
Bu denklemde σci kayanın sargılanmamış basınç dayanımını mb, s, ve a ise HB modeline özel
GSI parametresi tarafından tanımlanan malzeme katsayılarını
oluşturmaktadır. Bu
parametrelerin artan birim uzamalara
göre değişmesi de
modellemeye dahil edilirse elastikplastik davranıştan
aşağıda görüldüğü
üzere elastik-kırılgan davranışa kadar değişik kaya
davranışı modellenebilir. Bilindiği gibi
kötü kaliteli kayalar
elastik-sünek davranış, çok iyi kaliteli
Şekil 1. Köprübaşı Gömülü Santral Binası
kaya
malzemeleri
24 SAYI31
ise gevrek davranış göstermektedir. Orta kalitedeki kayaların davranışı bu iki sınır davranışın
arasında gerçekleşmektedir (Şekil 2).
Tasarım çalışmaları sırasında gerilme koşulları, kaya özellikleri ve kayadaki çatlak durumu
detaylı saha ve laboratuvar çalışmaları ile belirlenmiştir. Kayanın doğal durumdaki 3 boyutlu
gerilme durumunu belirlemek için üç değişik
sondaj kuyusunda ´borehole slotter´yöntemi ile
deney yapılmıştır (GIF, 2009). Bu teknikle sondaj kuyusu içerisinde karot alınarak gerilme
boşaltılmakta ve bu bölgenin etrafındaki birim
uzamaların artmasından gerilme durumu çözülmektedir. Yatay gerilme durumun belirleyen
K0 faktörü bu çalışmalarda 1.8 olarak belirlenmiştir. BH-3 kuyusunda elde edilen K0 rakamları ise bu rakamın oldukça üzerindedir (2.75).
Kayanın malzeme özelliklerini belirlemek için
laboratuvarda 16 değişik karot üzerinde tek
eksenli deneyler yapılmıştır. Bu çalışmalarda
elastisite modülü, Poisson oranı ve tek eksenli
dayanım elde edilmesi amaçlanmıştır. Granodiorit tipi kayanın tek eksenli dayanımının deneylerle belirlenmesi kayanın çatlaklı durumu
yüzünden kolaylıkla gerçekleştirilememektedir
(Hack ve Huisman, 2002). Bu deneyde de
özellikle karotların hasarlı olanlarının erken kırıldığı, hatta deney aşamasına girmeden bozulan karotların olduğu görülmüştür. Dolayısı ile
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
HES YAPISI TASARIMI
olarak daha az elde edilmiştir. Bu şekil kavern
yapısının yapım şekli olarak seçilmiştir.
Şekil 3. Tek Eksenli Laboratuvar Testi
Tablo 1. Deneysel ve Gözlemsel Kaya Özellikleri
sargılanmamış basınç dayanımı (UCS) belirlenmesinde UCS ve elastisite modülü arasında
Hoek ve Diedrichs (2006) tarafından önerilen
Granodiorit yapısının durumunu belirlemek için
gerçekleştirilen saha ve laboratuvar deneylerinin
sonuçları özet olarak Tablo 1´de sunulmaktadır.
bağıntı kullanılmıştır. Örnek bir tek eksenli ba-
3. KAVERN VE DESTEK TASARIMI
sınç testi Şekil 3´de sunulmaktadır.
3.1 Ön Tasarım
Saha çalışmalarının diğer bir önemli bir aşaması da sahada doğal durumunda kaya içerisinde bulunan çatlama düzeninin belirlenmesidir.
Saha belirlenen 1-2m aralıklı üç ana çatlak
grubu belirlenmiştir. Bu çatlakların dar açıklıklı,
erozyona uğramamış ve kaba yüzeylere sahip
olduğu belirlenmiştir. Bu çatlaklarla birlikte galeri mevkini doğu-batı yönünde kesen ve kalsit
dolgu ile kaplı bir düzensizlik yüzeyi sahada
jeologlar tarafından incelenerek sahadaki malzemenin GSI oranı 50 olarak seçilmiştir.
Kavern yapısı için üç değişik geometrik alternatif gözönüne alınmıştır. Bunlar sırası ile ülkemizde daha önce de uygulanmış olan mantar
şeklinde betonarma kemer tavanlı, dairesel
betonarme kemer tavanlı ve eliptik tavanlı yapılardır (Şekil 4). Betonarme kemer de dahil edilerek yapılan sonlu eleman analizlerinde betonarme kemerin üzerinde mümkün olan eleman
boyutları ile karşılanamayacak çok yüksek
istem değerleri elde edilmiştir. Kayada oluşturulacak boşluğun çevresinde oluşan plastik
bölgeler eliptik kemerli alternatif için marjinal
Şekil 4. Kavern Yapısı Örnek Şekiller
Kavern yapısının destek sistemi blok teorisi
(Goodman ve Shi, 1985) ile süreksizlik analizi
yapılarak belirlenmiştir. Kavern yapısı çevresinde oluşabilecek olası kaya kamaları çatlak
gruplarının birlikte değerlendirilmesi ile elde
edilmiştir. Bu kamaların kayması veya düşmesinin engellenmesi için 12cm kalınlığında
shotkrit, ve 2m´ye 2m aralıklarda kullanılan bir
iksa sistemi kurulmuştur Bu iksa sistemi sığ kamaların oluşmasını engellemektedir. Oluşması
mümkün olan daha büyük kamaların durdurulması için ise aktif olarak öngerilme kullanılan
ve derin tendonlardan oluşan bir destek sistemi planlanmıştır. Bu tendonların kök ve destek
bölgeleri ayrı olarak tasarlanmıştır. Süreksizlik
düzlemlerinin birleştirilmesi ile oluşturulan ve
kavern yapısı ile kesişen iki örnek kama ve bunların desteklerle elde edilen güvenlik faktörleri
Şekil 5´de sunulmaktadır.
(a) Kemer Kaması, FS=2.02
(b) Üst Sol Kama, FS=2.56
Şekil 5. Çeşitli Kama ve Destek Sistemi
Bu analizlerin ardından sonlu eleman analizleri
ile kaya yaklaşım deplasmanları belirlenmiştir.
Aşamalı olarak yapılan bu analizlerde kazı aşamaları modele yansıtılarak iksa gerekliliği ve
her aşamadaki yakınsama deplasmanlari belirlenmektedir. Örnek analiz sonuçları Şekil 6´da
sunulmaktadır. Görüldüğü üzere tünel yaklaşım
deplasmanı yaklaşık 6 cm olup literatürde sınır değer olarak belirtilen %1 (deplasman genişlik oranı) değerinin oldukça altındadır. Kazı
sebebi ile elastik ötesi davranış göstermesi
beklenen bölge genişliğinin yan duvarlarda bir
miktar artış göstererek 8 m civarına yaklaştığı
belirlenmiştir. Ankraj çubuklarındaki gerilme
seviyelerinin servis yük taşıma değerinin (kopma yükünün %65’i) altında kaldığı da analizlerden elde edilen önemli bir sonuçtur.
Şekil 6. Son Ankraj Tasarımı
OCAK-NİSAN2014 25
Doç. Dr. Yalın ARICI, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN ve Salih Bilgin AKMAN
Bu çalışmada kullanılan ortalama değerler ile
standart sapmalar Tablo 2’de sunulmaktadır.
Standart sapmalar yapılmış olan testler, mevki gözlemleri ve mühendislik literatürüne göre
belirlenmiştir. Salınım analiz sonuçları ise Şekil
8’de verilmektedir.
Şekil 8’de sunulan sonuçlar, gömülü yapı performans parametrelerinin en fazla kaya basınç
dayanımı (UCS), Coğrafi Kaya Indeksi (GSI) ve
yanal basınç katsayısı ile salınım gösterebileceğini göstermektedir. Salınım kaya deplasmanları, kayanın yüksek rijitlikte oluşu sebebiyle, menfi durumlarda dahi limit değer olan %1
tünel yaklaşım deplasmanına ulaşamamaktadır. Ancak plastik bölge mesafesinin, yüksek
yanal basınç, çok çatlaklı kaya (düşük GSI) ve
düşük kaya dayanımı durumlarında sınır değerlerinin ötesine geçebileceği tespit edilmiştir.
Yerinde yapılan incelemeler ve deney sonuçları,
Şekil 7. Salınım Analizi
Özet olarak, sonlu eleman analizleri, bu
ankraj tasarımı için ankraj kuvveti, deplasman
ve plastik bölgelerin sınır değerler içinde kaldığına işaret etmektedir.
3.2 Parametrik Analizler
Analizlerde kullanılan parametrelerin yapı performansı üzerindeki etkilerini belirlemek maksadıyla “Salınım” Analizleri gerçekleştirilmiştir.
Salınım Analizleri, herhangi model için kullanılan parametrelerin yapı performansını etkileme
sırasını belirlemekte kullanılan bir yöntemdir.
Yöntemin akışı özetle Şekil 7’de sunulmaktadır.
Model parametreleri (X1…Xn) için deneysel
veya mühendislik kabulleri kullanılarak ortalama
ve standart sapma değerleri tespit edilir. Kabuller neticesinde her bir parametrenin sonuca
hassasiyetini gözlemlemek amacıyla iki analiz
gerçekleştirilir (toplamda parametre sayısı çarpı
iki analiz). Analizlerde inceleme altındaki parametre ortalama±standart sapma değerinde
alınırken, diğer tüm parametrelerin ortalama değerlerinde olduğu düşünülür. Her bir parametre
için gerçekleştirilen analizlerin mühendislik performans istemlerine (bu çalışmada plastik bölge
ve tünel yaklaşım deplasmanı) etkisi sıralanarak
salınım diyagramı olarak sunulur.
Şekil 8. Salınım Analiz Sonuçları
Ortalama
Standart Sapma
87.5 MPa (Çatlaksız)
0.5 (Log., Çatlaksız)
mevcut kaya kalitesi ve ortam gerilmelerinin bu
negatif durumu yaratma eğiliminde olmayacağını göstermektedir.
5.3 MPa (Çatlaklı)
1.3 MPa (Çatlaklı)
3.3 Gevrek Davranış Etkisi için İleri Analizler
Cografi Kaya Indeksi
50
5
K0
Yanal Basınç Katsayısı
2
0.5
Di
Kaya tahribat katsayısı
0.5
0.25
ν
Poisson Oranı
0.2
0.1
mi
Kaya Parametresi
29
4.35
ϕ
Dilatasyon katsayı
20
10
Kaya mekaniği analizlerinde kullanılan modeller Hoek-Brown tarafından önerilen yöntemlerin içeriği ve analizlerin hesaplama açısından
kolay olması nedeni ile genelde elasto-plastik
olarak seçilmektedir. Bununla birlikte özellikle
iyi kaliteli kayaların çok gevrek davranış gösterdiği ve göçmelerinin ani olduğu bilinmektedir:
bu tip kayalar elastoplastik davranış göstermemektedir. Orta kaliteli kayaların davranışı
da sünek değildir: kuvvette oluşan platonun
ardından hızlı bir direnç azalması beklenebilir.
Dolayısı ile gerçek yumuşama eğrisi ile oluşan davranış aslında elastik-plastik (sünek) ve
Özellik
Açıklama
UCS
Kaya Basınç Dayanımı
GSI
Tablo 2. Deneysel ve Gözlemsel Kaya Özellikleri
26 SAYI31
2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN
Prof.
of. Dr. Barış BİN
BİNİCİ
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2011 yılından itibaren Profesör olarak görev yapmaktadır. 2008
yılında Japonya Devleti’nin desteği ile University of
Fukui’de Ziyaretçi Profesör unvanı ile çalıştı. Uluslararası dergilerde Yapı ve Deprem Mühendisliği alanında 30 makalesi olup bu makalelere 200’ün üzerinde
atıf yapılmıştır. 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası
için hazırlanan Riskli Bina Tespit Yönetmeliği’nin hazırlanması için çalışan beş akademik üyeden biridir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Beton Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberi için Deprem Analizleri Bölümü’nü kaleme almıştır.
Şekil 9. Salınım Analiz Sonuçları
gevrek davranış arasındadır. Bu öngörülerle
elde edilecek olan deplasman değerleri performans sınırlarını oluşturmaktadır.
Dayanımın göçme sonrası değişimi göçme
platosunun ve plato sonrası dayanımın değişik
GSI değerleri ile belirlenmesi ile elde edilmiştir.
Göçme sonrasında kullanılan artık GSI değeri
göçme sonrası davranışı belirlemektedir; örnek olarak tam gevrek malzeme için bu değer
(artık GSI) sıfırlanabilir. Ara çözümlerle de malzemenin gevrek-sünek arası davranışı modele
yansıtılabilir. Şekil 9´da çeşitli artık GSI değerleri için Mohr-Coulomb ve Hoek-Brown göçme
kriteri kullanılarak yapılan analizler sunulmaktadır. Görüldüğü üzere HB modeli kullanılırken
residual GSI değerinin 20´den az olarak olması
ciddi yakınsama deplasmanları ortaya çıkarabilmektedir. Bu değerin üstünde artık GSI
değerleri ile malzeme kabul edilebilir davranmaktadır. Artık GSI değerinini küçülmesi yani
malzemenin gevrekleşmesi ile kavern çevresinde oluşan plastik bölge de hızla artmaktadır.
4. SONUÇ
Köprübaşı Barajı Gömülü Hidroelektrik Santral kompleksi kavern ve iksa tasarımı için gerçekleştirilen bu çalışma aşağıdaki başlıklarda
özetlenmektedir:
1) Ankraj ve kavern yapısının tasarımından
önce geniş kapsamlı bir saha ve laboratuvar
çalışması gerçekleştirilmiştir. Malzeme özellikleri, sahadaki çatlak ve fay karakteri ve
sahada mevcut gerilme durumu deneysel
çalışmalarla belirlenmiştir.
2) Ankraj ve kavern tasarımı, deplasmanlar ve
plastik bölge yayılımları gözönüne alınarak
yapılmıştır. Kama analizleri ile belirlenen iksa
sistemi, parametrik sonlu eleman analizleri
ile optimum hale getirilmiştir. Ankrajlarda detay, kök bölgesi tasarımı ve öngerme değerleri optimal olarak tasarlanmıştır.
3) Elde edilen kaya mekaniği parametrelerinin
olasılıksal değişimine göre yapının davranışının değişimi parametrik analizlerle belirlenmiştir. Bu sayede yapının davranışına
en çok etkisi olan deney parametrelerinin
belirlenmesi dışında tasarım optimizasyonu
da sağlanmıştır. Salınım analizleri kaya kalitesinin sonuçları en çok etkileyebilecek parametre olduğunu teyit etmiştir.
4) Gevrek davranışın gözönüne alınması
davranışı önemli ölçüde değiştirmektedir.
Bu çalışmada bu sınırın göçme dayanımının
%40´ı civarında olduğu belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
1- Alejano,
L.R.,
Alonso,
E.
2005.
Considerations of the dilatancy angle in
rocks and rock masses. Int. J. of Rock
Mech. and Min. Sci. 42, 481-507.
2- GIF,
Geotechnisches
Ingenierburo
2009. Report on Borehole Slotter Stress
Measurements for Koprubasi Underground
Powerhouse, Ettingen, Germany.
Doç. Dr. Yalın ARICI
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2012 yılından itibaren doçent olarak görev yapmaktadır. University of California, Berkeley de master ve doktora çalışmalarını yürüttükten sonra Bechtel şirketinde nükleer
enerji ve tünel yapıları üzerinde proje mühendisi olarak çalışmıştır. Silindirle sıkıştırılmış beton ve ön yüzü
beton kaplı kaya dolgu barajlar üzerinde çalışmalar
yapmakta olup bu konularda iki TÜBİTAK projesinin
yöneticisidir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Beton Barajlar ve Ön Yüzü Beton
Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberlerini kaleme alan
komisyonların üyesidir.
3- Goodman, R.E., Shi, G.H. 1985. Block Theory
and its Application to Rock Engineering.
Prentice-Hall, Englewood Cliffs, NJ, USA.
4- Hack, R., Huisman, M., 2002. Estimating the
intact rock strength of a rock mass by simple
means. In Proceedings, 9th Congress of the
International Association for Engineering
Geology and the Environment - Engineering
Geology for Developing Countries, pp.
1971-1977, Location.
5- Hoek, E., Brown, E.T. 1997. Practical
estimates of rock mass strength. Int. J. Rock
Mech. Sci. and Geo. Abs. 34(8), 1165–1187.
6- Hoek, E., Diedrichs, M.S. 2006. Empirical
estimation of rock mass modulus. Int. J.
Rock Mech. and Min. Sci. 43, 203–215.
7- Hu, H-S. 2006. Plasticity and Geotechnics.
Springer, New York, NY, USA.
Altuğ AKMAN
Altuğ Akman 1977 yılında Ankara’da doğdu. 1998
yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü’nü bitirdi. 2002 yılında Duke University’de
yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. 2002 yılından
bu yana ESPROJE Mühendislik Müşavirlik Ltd.Şti.’de
Genel Müdür Yardımcısı olarak görev almaktadır.
ESPROJE’de çalıştığı süre içerisinde çeşitli köprü, baraj
gövdeleri, enerji üretim tesisleri, çimento üretim tesisleri,
uydu deney tesisleri, uçak hangarları, içme suyu isale
hatları, arıtma tesisleri tasarımları üzerinde çalışmıştır.
Sonlu elemanlar metodu ile yapısal analiz, topoloji, sonlu
elemanların ağlarının oluşturulması, hidrolik modelleme,
hidroloji, ve nümerik metodlar ile ilgilenmektedir.
OCAK-NİSAN2014 27
İsmail KARTAL, Faik TOKGÖZOĞLU
GEBZE – ORHANGAZİ – İZMİR
(İZMİT KÖRFEZ GEÇİŞİ VE BAĞLANTI
Sözleşme Bilgileri:
09 Nisan 2009 tarihinde, 3996 sayılı Kanun, 94/5907 sayılı “Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında 3996 sayılı Kanun’un Uygulama Usul ve
Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı” ile belirlenen usul ve
esaslar çerçevesinde Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihale edilen
Proje’nin tarafları, Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş. (Görevli Şirket),
Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) ve Yüksel Proje – Emay –
Chodai İş Ortaklığı (Müşavir) olarak belirlenmiştir.
Sözleşme süresi, sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih olan 15 Mart
2013 tarihinden itibaren ilk 7 yılı yapım süresi olmak üzere toplam 22 yıl 4 ay’dır. Toplam yatırım tutarı 10 Milyar TL (6.3 milyar
USD)’dir.
olacaktır. Otoyol, yapımı tamamlanmış ve hizmete sunulmuş olan
Bursa çevre yolundan Km: 104+535’de ayrılarak, Susurluk’un
kuzeyinden geçip Balıkesir’e ulaşmaktadır. Balıkesir’in batısından
güneye yönelerek Savaştepe, Soma, Kırkağaç ilçelerinin
yakınlarından geçerek Turgutlu yakınlarında batıya yönelmekte,
İzmir-Uşak devlet yoluna paralel olarak ilerlemekte ve İzmir
Çevreyolu üzerindeki Anadolu Lisesi Kavşağına bağlanmaktadır.
Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Yap-İşlet-Devret Projesi, 384 Km otoyol
ve 49 Km bağlantı yolu olmak üzere toplam 433 Km uzunluğundadır. Otoyol boyunca köprü viyadükler, tüneller ve çeşitli sanat
yapıları yer almasına rağmen Proje’nin en heyecan verici kesimi
İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsüdür.
Otoyolun, mevcut devlet yoluna göre mesafeyi 140 km. kısaltacak olmasının sağlayacağı avantajlar fizibilite çalışmalarında
hesaplanmış, bunun sonucunda 8-10 saatlik
mevcut ulaşım süresinin 3,5-4 saate ineceği
ve karşılığında yılda 870 milyon TL tasarruf
sağlanacağı öngörülmüştür.
Ulaşım alternatiflerine göre körfezi geçiş süreleri değerlendirildiğinde; Körfezi otomobil
ile mevcut yolu kullanarak geçmek 1 saat 20
dakika, Feribot ile geçiş 45~60 dakika iken;
planlanan körfez geçişi (12 km) ile 6 dk’ya
düşecektir.
İzmit Körfez Geçişi
Asma Köprüsü:
Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu projesi
kapsamında yapılacak olan İzmit Körfez
Geçişi Asma Köprüsü, 1550 m. orta açıklık
uzunluğu ile dünyanın en büyük orta açıklıklı asma köprüleri arasında yer almaktadır.
Proje Bilgileri:
Proje, Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez
Geçişi ve Bağlantı Yolları dahil) Otoyolu
işinin, Sözleşmesi’ne uygun olarak finansmanının temini, projelendirilmesi, yapımı,
işletilmesi, İşletme Süresi boyunca her türlü
bakımı, onarımı ve Sözleşme Süresi sonunda Otoyol’un her türlü borç ve taahhütlerden
ari, bakımlı, çalışır, kullanılabilir durumda ve
bedelsiz olarak İdare’ye devredilmesi işlerinden oluşmaktadır.
Projenin başlangıç noktası Gebze olup;
Dilovası ile Hersek Burnu arasında yer alan
İzmit Körfezi’ni, uzunluğu yaklaşık 3 Km olan
Asma Köprü ve her iki taraftaki viyadükler
ile geçen Otoyol, Orhangazi ve Gemlik
yakınlarından geçerek Ovaakça kavşağı ile
Bursa Çevre yoluna bağlanmaktadır. Proje
tamamlandığında, Proje bünyesindeki İzmit
Körfez Geçişi Asma Köprüsü, dünyanın
sayılı büyüklükteki asma köprülerinden biri
28 SAYI31
ÜYELERİMİZİDEN
YOLLARI DAHİL) OTOYOLU
Asma Köprü’nün tasarım çalışmaları büyük oranda tamamlanmış
olup, kuzey ankraj, güney ankraj, deniz içi kule temelleri yapım
çalışmaları, çeşitli fabrikasyon çalışmaları ve ıslak havuzdaki keson imalatları devam etmektedir.
Sıra No
Köprü Adı
Ülke
1
Akashi Kaikyhô Köprüsü
Japonya
Orta Açıklık (m)
1991
2
Xihoumen Köprüsü
Çin
1650
3
Great Belt Köprüsü
Danimarka
1624
4
İzmit Körfez Geçişi Köprüsü
Türkiye
1550
IHI/ITOCHU Konsorsiyumunun yüklenicisi olduğu Asma Köprü’nün
tasarımı Cowi firmasınca yapılmış ve bağımsız tasarım denetimi
ise Halcrow ve Ty-Lin firmalarınca yapılmaktadır. Toplam uzunluğu yaklaşık 3000 metre olan asma köprü 1550 metre orta
açıklığa ve her biri 566 metre uzunluğunda iki adet yan açıklığa sahiptir. Kuzey geçiş açıklığı 120 metre, güney geçiş açıklığı ise 105 metre olup kulelerin deniz seviyesinden yüksekliği +252 metredir. Her biri 3,65 metre genişliğe sahip 2 X 3
şeritli köprünün tabliye genişliği 35,93 metredir. Gemiler için
güvenli navigasyon kanalı ise (HXW): 64,30 m X 1000 m’dir.
Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihale edilen Gebze-Orhangazi-İzmir
İkinci aşama çalışmaların yapılacağı ıslak havuzdaki (Kaytazdere
mevkiinde kıyıdan yaklaşık 300m açıkta ve 19m su derinliğinde
inşa edilen geçici platform) çalışmalarda Kule Keson Temelleri
iç bölme duvarları 14.40m kotuna kadar yükseltilmiş ve prefabrik betonarme elemanların yerleştirilmesinden sonra üst tabliye
betonunun dökülmesi ile keson temelleri 15m yüksekliğe erişmiştir. 27m yüksekliğinde, 16 m dış çapında ve et kalınlığı 1,20 m
olan çelik şaftların montajı ile toplam kule keson temeli yüksekliği
42 m’ye ulaşmıştır.
(İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dâhil) Otoyolu İşi kapsamında yapım çalışmaları devam eden, yaklaşım viyadükleri
ile birlikte toplam 4.540 m uzunluğundaki İzmit Körfez Geçişinin
en önemli yapısını oluşturan; 1.550 m orta açıklığı ve 2.682 m
toplam uzunluğu ile dünyanın 4. Büyük Asma Köprüsü’nün en
önemli yapı elemanlarından birini oluşturan Kule Keson Temelleri
(Kuzey Kule, Güney Kule) 1. Aşama çalışmaları imalatı Hersek
Şantiyesi’nde bulunan kuru havuzda tamamlanmıştır.
Birinci aşama çalışmaların yapıldığı kuru havuzdaki çalışmada
Asma Köprü Kule Keson temelleri 67m x 54m x 14.40m boyutlarında ve 54 hücreden oluşan yapılar olarak tamamlanmıştır.
Bu çalışmada her bir keson için 9.000m3 beton kullanılmıştır.
Kule Keson Temellerin kuru havuzda yüzdürme ağırlığı 25.000
ton olup, yüzdürme derinliği 6,70m’dir. Kule Keson Temeller, 2.
Aşama çalışmaların yapılacağı 5 km uzaklıktaki Kaytazdere’deki
Islak Havuza 27.09.2013 tarihinde yüzdürülerek götürülmüştür.
Bu çalışma esnasında yüzdürme hızı ortalama 2 km/saat olarak
planlanmış olup, toplam yüzdürme çalışması (kuru havuzdan
çıkış, yüzdürme, ıslak havuza yanaşma) yaklaşık 8 saat sürmüştür.
OCAK-NİSAN2014 29
İsmail KARTAL, Faik TOKGÖZOĞLU
Islak havuzdaki çalışmaların tamamlanması sonrasında kule keson temelleri
nihai konumları olan İzmit Körfez Geçişi
Asma Köprüsü kule noktalarına yüzdürülerek getirilmiş ve burada yapılan çok hassas batırma çalışmaları sonucunda kule
keson temeller daha önce çelik kazıklar
ile iyileştirilen zemim tabakası üzerine
(-40m kotuna) batırılarak yerleştirilmiştir.
Kule keson temelleri şaftı deniz seviyesinin 2 m üzerinde kalmıştır.
Kule Keson temellerin ıslak havuzdan
nihai konumuna yüzdürülmesi esnasında yüzdürme ağırlığı yaklaşık 38.000 ton
olup yüzdürme derinliği 10,70 m olmuştur.
Kuzey kule kesonu 15 Mart 2014 tarihinde
sayın Başbakan’ın katılımıyla, güney kule
kesonu ise 25 Mart 2014 tarihinde yerine
batırılmıştır.
Tasarım Felsefesi:
Tasarım ömrü 100 yıl olarak alınan Asma
Köprü’nün temel tasarım hedefleri; yüksek kalite, güvenilir ve emniyetli yapı,
kalıcı ve bakımı kolay yapı, estetik yapı, hızlı inşa edilebilir yapı
ve ekonomik maliyetli yapı olarak
belirlenmiştir. Projeye özel tasarım
kriterleri KGM, Görevli Şirket ve
Eurocode şartnamelerine uygun
olarak tespit edilmiştir. En olumsuz
yük kombinasyonları (kalıcı, trafik, rüzgar,sismik, gemi çarpması
gibi..) dikkate alınmıştır.
Rüzgar Tüneli Deneyleri:
• İki boyutlu
tabliye modeli : FORCE Danimarka’da
• Üç boyutlu
elastik kule
modeli
: BLWTL Kanada’da
• Tam köprü
modeli
: politecnico di Milano
İtalya’da
gerçekleştirilmiş ve yüksek rüzgar hızlarında köprü güvenliği teyit edilmiştir.
Belirlenmiş hedeflere süresinde ulaşabilmek için tüm kesimlerde aralıksız çalışmalar sürdürülmektedir. Bu önemli projenin Müşavirlik hizmetleri, gerek Karayolları
Genel Müdürlüğü gerekse Kamu Özel
Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü’nün
değerli katkılarıyla ve belirlenmiş bir Kalite Temin ve Kontrol planı çerçevesinde “Yüksel Proje – Emay – Chodai İş
Ortaklığı” tarafından yürütülmektedir.
İsmail KARTAL
1964 Yılında SİVAS’ta doğan İsmail KARTAL, 1988 yılında
Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu.
Çalışma hayatına 19.09.1988 tarihinde Karayolları Diyarbakır
9.Bölge Müdürlüğünde Etüt Ekip Mühendisi olarak başlayan
KARTAL, askerlik hizmetini tamamladıktan sonra sırasıyla, Siverek 96.Şube Şefi, Karaman 33.Şube Şefi, Denizli 27.Şube
Şefi olarak çalıştı.
19.10.1999 tarihinde Karayolları İzmir 2.Bölge Müdürlüğüne
Bakım Başmühendisi, 23.09.2002 tarihinde ise Bölge Müdür
Yardımcısı olarak atanan KARTAL, bu görevi sürdürmekte
iken 14.1.2004 tarihinde Kastamonu 15.Bölge Müdürü olarak
görevlendirildi.
16.04.2004 tarihinde Karayolları Kastamonu 15.Bölge Müdürlüğüne Bölge Müdür Yardımcısı olarak asaleten atanan
KARTAL, Bölge Müdür Yardımcılığı görevini sürdürürken
13.08.2004 tarihinde Bölge Müdürü görevine asaleten atandı.
04.01.2006 tarihinde Karayolları İstanbul 1.Bölge Müdürü olarak görevlendirilen KARTAL, 30.03.2006 tarihinde bu göreve
asaleten atandı.
30.06.2009’da görevlendirildiği Genel Müdür Yardımcılığı görevini 16.02.2011 tarihine dek sürdüren KARTAL, 16.02.2011
tarihinde görevlendirildiği Karayolları 14.Bölge Müdürü görevine 08.03.2011 tarihinde asaleten atandı. Bu görevi yürütürken 23.06.2011 tarihinde Teftiş Kurulu Başkanlığında Başmüfettiş olarak atandı. 05.08.2011 tarihinde Kamu Özel Sektör
Ortaklığı Bölge Müdürlüğüne asaleten atanmış, bu görevini
sürdürürken 23.08.2011-12.06.2012 tarihleri arasında Karayolları 14.Bölge Müdürlüğü görevini de yürütmüştür.
Halen Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü görevini
sürdürmekte iken 11.10.2013 tarihinden itibaren Karayolları
1. Bölge Müdürlüğüne(İstanbul) de vekaleten görevlendirilen İnşaat Mühendisi İsmail KARTAL Almanca ve İngilizce
bilmekte olup, evli ve 2 çocuk babasıdır.
Gemi çarpması yükleri için tasarım
gemisi:
•
•
•
•
•
Gemi tonajı
Gemi boyu
Gemi genişliği
Seyir hızı
Seyir genişliği
:
:
:
:
:
160 000 DWT
300 metre
50 – 60 metre
8 – 10 knot
100 metre
Sismik Olay
Sismik Performans Kriteri:
Yer Hareketi
Dönüşüm Süresi
Servis Performans
Seviyesi
Hasar Performans
Seviyesi
Fonksiyonel
Değerlendirme
Depremi (FEE)
150 yıllık
(50% 100 yılda)
Anlık Erişim
Hasar Yok
Emniyet Değerlendirme
Depremi (SEE)
1000 yıllık
(10% 100 yılda)
Kısıtlı Erişim
Onarılabilir Hasar
Göçme Olmayan
Deprem (NCE)
2475 yıllık
(4% 100 yılda)
-
Göçme yok
30 SAYI31
Faik TOKGÖZOĞLU
1956 Yılında Sivas’ta doğan Faik Tokgözoğlu, 1981 yılında
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat
Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur.
Çalışma hayatına 1981 yılında “Tuna A.Ş” de Proje Mühendisi
olarak başlamış ve Nato Enf. Dairesinde tamamladığı askerlik görevinin ardından yine aynı şirketin proje gurubuna Proje
Müdürü olarak katılmıştır.
1991 yılında “Yüksel Proje Uluslararası A.Ş” ye katılmış ve Gümüşova – Gerede Otoyolu Projesi’nin çeşitli kademelerinde
görev yapmıştır. 2002 senesinde Bolu Dağı Geçişi inşasının
kontrolluk hizmetlerini yürütmek üzere Kontrol Teşkilatı Başkanı olarak atanmıştır. İşin bitiminin ardından 2011 senesinde
Yüksel Proje Ankara merkez ofise Ulaşım Yapıları Kontrolluk
işlerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak dönmüştür.
Gebze – Orhangazi – İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçiş
Köprüsü İşinin müşavirlik hizmetlerinin ihale edilmesinin ardından, bu işi yürütecek “Yüksel Proje – Emay – Chodai İş
Ortaklığı” adına Kontrol Teşkilatı Başkanı olarak atanmış ve
2013 Haziran ayından itibaren bu görevi yürütmektedir.
İyi derecede İngilizce bilen Faik Tokgözoğlu evli ve iki çocuk
babasıdır.
GEÇMİŞ DÖNEM BAŞKANLARIMIZDAN SN. FATMA ÇÖLAŞAN DÜNYA
MÜŞAVİR MÜHENDİSLİK FEDERASYONU FIDIC’İN
‘PRANGEY AWARD’ ÖDÜLÜNÜ ALDI.
SN. ÇÖLAŞAN FIDIC’İN 1913 YILINDAKİ KURULUŞUNDAN BU YANA
100 YILLIK TARİHİNDE YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİNE SEÇİLEN
TEK TÜRK ve TEK KADIN YÖNETİM KURULU ÜYESİDİR.
M
erkezi İsviçre’de bulunan ve 1913 yılında kurulmuş
olan FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting
Engineers), 15-18 Eylül 2013 tarihlerinde Barcelona’da 100.
Kuruluş Yılı Konferansı ve Kongresi’ni gerçekleştirdi. Halen 94
ülkeden birer üye Müşavir Mühendisler Birliği ile temsil edilen ve başta Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası olmak
üzere uluslararası finans kuruluşlarının projelerinde zorunlu
olarak kullanılan inşaat şartnamelerini üreten FIDIC, Müşavir
Mühendislik endüstrisinin dünyadaki en önemli temsilcisidir.
Bu yıl FIDIC tarafından geçmiş dönem Başkanlarımızdan
Fatma Çölaşan’a, FIDIC’in
kurucusunun adıyla anılan en
büyük ödülü olan “Prangey
Award” ödülü verildi. Kurulduğu 1913 yılından bu yana,
100 yıl içinde sadece 11 kişiye verilmiş olan bu ödül
Fatma Çölaşan’a, FIDIC’e ve
dünya Müşavir Mühendislik
endüstrisinin gelişmesine
yaptığı katkılar ve FIDIC bünyesinde 21 yıl boyunca kesintisiz olarak verdiği gönüllü
hizmetler nedeniyle sunuldu.
Müşavir Mühendis Arasındaki Tip Sözleşme Rehberi’nin ve
diğer birçok FIDIC politikalarının hazırlanması(1993-1996).
• FIDIC Yönetim Kurulu’nun dokuz üyesinden biri olarak dört
yıl Federasyon yönetiminde yapılan çalışmalar (1996-2000).
• FIDIC Erdemlilik Yönetimi Komitesi (Integrity Management
Committee) üyesi olarak FIDIC İş Hayatı Erdemlilik Yönetimi
Sistemi’nin kurulmasında ve ilgili Eğitim Kataloğu’nun hazırlanmasında verdiği hizmetler (1999-2004).
• Özellikle gelişmekte olan ülkelerin Müşavir Mühendislerinin
kapasitelerini geliştirmek için kurulan FIDIC Kapasite Geliştirme
Komitesi (Capacity
liş
Building
Committee) üyesi
B
olarak,
‘FIDIC Capacity Builol
ding’
adlı kitabın hazırlanmadi
sı çalışmaları (1998-2002).
• FIDIC Genç Mühendisler
Forumu’nda
(Young ProfesFo
sionals)
iki yıl boyunca “akıl
si
hocalığı”
(mentor) görevi
ho
üstlenmiş
olması (2007-2009).
üs
• 2000 yılında kurulan ve
gölge
yönetim kurulu olarak
gö
anılan
FIDIC İş Uygulamalaan
rı Komitesi (Business Practices
Committee) üyesi ve
tic
buna
bağlı bazı alt çalışma
bu
gruplarının
lideri olarak olarak
gr
“FIDIC
Guidelines For The
“F
Selection
of Consultants”
Se
kitabı
(2003),
QBS-Quality Based
kit b birinci
bi i i baskısı
b k
(2003) “FIDIC
“
Consultant Selection” kitabı (2011), FIDIC QBS Marketing
Strategy Paper (2013) ve FIDIC Guidelines For The Selection
of Consultants kitabı ikinci baskısının (2013) ana yazarı olması
Halen Birliğimiz üyesi, TOBB
Teknik Müşavirlik Meclisi
Başkanı, FIDIC BPC Daimi Komitesi üyesi, EFCA
(Avrupa Müşavir Mühendisler Federasyonu) AB İhale Mevzuatı Daimi Komitesi üyesi ve Ankara’da GEN-TES Mühendislik Ltd. Şti.’nin sahibi olan, 1996-2000 yılları arasında FIDIC’in
Türkiye temsilciliği konumundaki Türk Müşavir Mühendisler ve
Mimarlar Birliği’mizin başkanlığını da yapmış bulunan Fatma
Çölaşan’a, Barcelona’da 1200 kişinin katıldığı kapanış gecesinde verilen ödülün nedenleri arasında aşağıdakiler bildirildi:
• Acapulco, Davos, Seul, Delhi, Dakka, Tahran ve Barcelona’da
yukarıdaki konularda ve müşavir mühendislik sektörünün
gelişmesi için birçok önemli sunum yapmış olması
• FIDIC İşveren-Müşavir İlişkileri Komitesi (Client-Consultant
Relationships Committee) çalışmaları kapsamında söz konusu komitenin üyesi ve daha sonra başkanı olarak ‘İşveren-
• Kuruluşundan bu yana, 100 yıl içinde, FIDIC Yönetim
Kurulu’na seçilen tek Türk ve tek kadın üye olmasıdır (19962000).
OCAK-NİSAN2014 31
Dursun TEKİNER
MAVİ TÜNEL PROJESİ
M
avi Tünel projesi, DSİ Genel
Müdürlüğü’nün
Konya
Ovası
projesinin kapsamındaki Göksu
Nehri’nden denize dökülen suların baraj
ve tünellerle ovaya aktarılması ve sulu tarıma geçilmesi için hazırlanmış bir projenin parçasıdır.
Bu proje ile Yukarı Göksu Havzasının
Akdeniz’e boşalan sularının inşa edilecek
olan Bağbaşı, Bozkır ve Afşar barajları ve
Mavi Tünel vasıtasıyla Konya kapalı havzasına aktarılması sağlanacaktır
Mavi Tünel birçok ilklere de sahip olan
son derece önemli bir projedir. 2007 yılında temeli atılan Mavi Tünel 17 034 m.
uzunluğu ile Türkiye’nin Şanlıurfa Tünelinden sonra ikinci büyük sulama tünelidir.
Mavi Tünel ayrıca çift kalkanlı delgi makinesi ile delinen segmentleri (kaplaması) balpeteği şeklinde olan (Hekzanol)
Türkiye’nin prefabrik ilk tünelidir. Tünelin
çapı 4,2 metre olup Göksu Nehri’nin sularının Mavi Tünel ile Bağbaşı Barajına derive eden projenin kilit ünitesidir.
Mavi Tünel’e Ait Karakteristikler
Su Alma Yeri
: Bağbaşı Barajı
Yıllık Çevrilen su
: 414,13 hm3
İletim Tipi
: Basınçlı
Tünel İç Çapı
: 4,20 m
Tünel Kapasitesi
: 36,00 m3/s
Tünel Uzunluğu
: 17 034 m
Tünel Giriş Kotu
: 1115,00 m
Tünel Çıkış Kotu
: 1063,95 m
Tünel Eğimi
: 0,001189
Yaklaşım Tünel Uz. : 1086,00 m
Kaplama Tipi ve Kal. : Donatılı segment,
0,25m
Segman Tipi
: Bal Peteği ve benzeri
Segman Betonu
: C45, DIN 1045
Klasik Açılacak Kısım Uz. : 995 m
Kapak Odası
Ulaşım Galerisi
: L=440m, d=4,00m
Su Alma Kapak Şaftı : h=80m
Denge Bacası
: h=117m, d=13,00m
HavalandırmaBacası : h=350m, d=1,50 m
32 SAYI31
ÇALIŞMA ALANIN
JEOLOJİK ANAHATLARI
Mavi Tünel inşaatının yapılacağı alan Güney Anadolu’da Orta Toroslarda Konya
ilinin yaklaşık 80 km güneyinde bulunmaktadır.
Mavi Tünelle ilgili mevcut ve geliştirilmiş
jeolojik çalışmalara göre çalışma alanının
jeolojik değerleri üç farklı yapısal birimden oluşmaktadır;
• Geyikdağı Birimi
• Bolkar Dağı Birimi
• Bozkır Birimi
TÜNEL GÜZERGAHI BOYUNCA
ÖNGÖRÜLEN JEOLOJİK ve
HİDROJEOLOJİK ŞARTLAR
Mavi Tünel için yapılmış olan jeolojik
çalışmalar ışığında, yaklaşık 1100 kotlarında bulunan ve Güney-Güneydoğu /
ÜYELERİMİZİDEN
Kuzey-Kuzeybatı ekseninde uzanan tünel
güzergâhı çalışılan alanda bulunan ve önceki kısımlarda açıklanan bütün yapısal
birimlerden geçmektedir.
Bozkir çökellerinin, farklı jenerasyon ve
büyüklüklerde yaygın çökme ve kırıklardan oluşan daha karmaşık bir içsel yapıya sahip olduğu kanısına varılmıştır.
Avdan Formasyonu çalışılan bölgedeki
en üst otokton formasyonu göstermekte
ve filiş yüzeylerdeki kumlu artık ve silt tabakalarından oluşmaktadır. Tünel kazısı
sırasında, kumtaşı tabakalarındaki düşük
geçirimlilik sayesinde su, sadece sızıntı
şeklinde var olacaktır.
Yapısal Tasarım:
Yapısal açıdan bakıldığında, arazide
daha önceden tamamlanmış çalışmaların
da açıkladığı gibi ana yapısal birimleri birbirinden ayıran düşük açılı güneye batan
kırıklar, alanın genel yapısal karakteristiğini ortaya koymaktadır.
Ancak, yine aynı çalışmaların daha detaylı kesimlerinde, Geyikdağı otokton birimlerinin jeolojik formasyonunun düzenli
tabakalar gösterdiği ve düşük tektonik
sarsılmalara maruz kalmış izlenimi verdiği
belirtilmiştir.
Diğer yandan, üzerinde uzanan ve allokton formasyonlardan oluşan Bolkar ve
Genel olarak TBM (TAM = Tünel açma
makineleri) hakkında kısaca bilgi vermek
gerekirse TBM’ler çalıştıkları formasyona
göre sınıflandırılırlar. Sert formasyondan
yumuşak formasyona gidildikçe TBM’ler
yapısal özelliklere göre önemli ölçüde değişim gösterirler.
• Tünel kazısı sırasında tahkimat sistemlerine ihtiyaç duyulabilir.
• Şehir içi gibi yaşam alanlarının bulunduğu yerlerde tünel açma kolaylığı sağlar.
• Her türlü zemin şartlarında çalışma özelliğine sahiptirler.
Genel Olarak TBM’lerin sert
zeminlerde kullanılanları:
• Kalkansız TBM’ler (Grippes)
• Tek Kalkanlı TBM’ler (Single shield)
• Çift kalkanlı TBM’ler(Double shield)
Yumuşak zeminlerde ise:
• EPB (Earth Pressure Balance) makineler
• Salurry makine (Çamur makineleri)
Avantajları:
• Diğer tünel açma tekniklerine göre yaklaşım 6 kat hızlıdır.
Dezavantajları:
• Yüksek maliyet gerektirir.
• Tünel uzunluğunun 5000 mt’den fazla
olması durumunda ekonomiktir.
• İşletme maliyeti yüksektir.
OCAK-NİSAN2014 33
Dursun TEKİNER
TBM’nin bir operasyonu
şu aşamalardan oluşur:
Segman Donatısı
• Kazı
• Segmentlerin yerleştirilmesi
• Segmentlerle kazı yüzeyi arasına yastık
dolgu yapılması
• Enjeksiyon yapılması
Segman Yapısı (Beton Plaklar)
Mavi Tünel-Konya
Delme çapı: 4,88 m
İç çap: 4,20 m
Segment kalınlığı: 25 cm
Segment boyu:1,30 m
Segment tipi: Bal peteği (Hexagonal)
Dört segmentin birleşimi ile tam bir çember oluşur.
Tünel kaplaması, 0.25 m kalınlığında ve
1.30 m uzunluğunda prekast altıgen segmanlarla yapılmıştır.
Kaplama halkasındaki konumlarına göre
segmanlar ikiye ayrılmaktadır.
- Tepe Segmanı (tepede ve kenarlarda
kullanılmıştır)
- Taban Segmanı (Tünel tabanında kullanılmıştır)
Mavi tünelde uygulanan her iki segman
tipinin de kalınlığı aynıdır. Taban segmanının kesitinde ise hacmi ve ağırlığı arttıran
bir miktar farklılık ve genişleme vardır.
Segman Genel Görünümü
Mavi Tünel projesi günde ortalama 16 m
ilerleyerek, İdarenin ve müteahhit firmanın planladığı şekilde tamamlanmıştır. Bu
süreçler içerisinde ilerleme hızları max
26 m.’ye ulaşmıştır. İşin sonunda bir bütün olarak görevini tamamlayabilen TBM
makinası, revizyona alınarak yeni açılacak
tünellere hazır hale getirilebilmiştir.
Sonuç olarak;
TBM ile Mavi Tünelin açılması sırasında tünelin
basınçlı çalışacak olması, tünel kaplamasının
segment halkaları ile yapılacak olması, tünel
tasarımında balpeteği segment halkalarının
seçimini gerekli kılmıştır. Balpeteği segment
halkalarının birbiri ile olan yük transferleri diğer
tip segment halkalarına göre tünel içerisinde
monolitik bir yapı oluşturmaktadır. Bu da basınç
etkisi altında (İç ve Dış Basınçlar) çalışacak
tünellerde bir avantaj olarak karşımıza
çıkmıştır. Kurbun olmadığı ve sağlam kaya
koşullarında açılan özellikle su tünellerinde
balpeteği segment tipi yaygın olarak dünyada
kullanılmıştır. 44 km’ye kadar yapılan örnekleri
mevcuttur. Mavi Tünel de bu tip segment
uygulamalarına iyi bir örnek teşkil etmiştir.
Yararlanılan Şartnameler ve Yayınlar
Mavi Tünel tasarımında kullanılan yapısal
tahkikler, aşağıdaki şartnameler temel alınarak
yapılmıştır.
1- Nick Barton, TBM TUNNELING IN JOINED
AND FAULTED ROCK
2- Prof. Daniele Peila and Dr. Harald Wagner,
Tunneling and Tunel Boring Machines
3- Willy Ritz, Martin Herrenknecht, Hardrock
Tunnel In co-operation with Gerhard
Wehrmeyer and Marcus Derbort.
4- Gary B. Hemphill PhD, PE, PRACTICAL
TUNNEL CONSTRUCTION
5- David Chapman, Nicole Metje and Alfred
Stark,Introduction to Tunnel Construction.
6- UNI ENV 1992-1-1 1993 EUROCODE 2 :
“Design of Concrete Structures” Part 1-1 :
“General Rules and Rules for Buildings”
7- UNI ENV 1997-1 1997 EUROCODE 7:
“Geotechnical Design” Part 1: General Rules
8- www.mavitunel.com
Dursun TEKİNER
Dursun TEKİNER, 1960 yılında Bafra’da
doğdu. İlk ve orta öğrenimini Samsun’da tamamladıktan sonra, 1982 yılında İTÜ İnşaat
Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl İTÜ İnşaat
Fakültesi Su Ana Bilim Dalında yüksek lisans
eğitimine başladı ve 1984 yılında yüksek lisans
diploması aldı.
1985-1992 yılları arasında Doğuş İnşaat ve
Ticaret A.Ş.‘de, 1992-1997 yılları arasında da
Teknik Mühendislik Müşavirlik A.Ş.’de birçok
altyapı projesinde Uzman Proje Mühendisi olarak görev yaptı.
1997 yılında kurduğu PETEK Proje Mühendislik Müşavirlik Anonim Şirketi bünyesinde halen
mühendislik çalışmalarına devam etmektedir.
Mimar Zuhal Tekiner ile evli ve İnşaat Yüksek
Mühendisi Alican TEKİNER’in babasıdır.
34 SAYI31
Erhan KARAESMEN
Yılında
Cumhuriyet Getirilerine
Özet Bakış
II. CUMHURİYET’İN MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİ ALANLARINDAKİ İZLERİ
1. Konuya Genel Bakış
G
ünümüz Türkiyesi, gelişmişlik
çizgisinde henüz eksikleri bulunmakla birlikte mühendislik
ve teknoloji alanlarında belli mesafeler almış bir ülke görüntüsüne sahiptir.
Memnuniyet verici bu durumun, çeşitli
dönemlerin siyasal iktidarları tarafından
kendi başarıları gibi gösterilmek istendiği
gözlenmiştir. Oysa, bu dinamik süreklilik
sergileyen bir gelişme çizgisini göstermektedir. Tüm dünyada bir teknolojik
ilerleme yarışı yaşanırken, iyi adam yetiştirme geleneksel özelliğine öteden beri
sahip bir Türkiye’nin bu oyunun dışında
kalması söz konusu olamazdı. Kaldı ki,
90 yıl öncenin çağdaşlaşma arayışlarının
geliştirdiği “Cumhuriyet Aklı” bu tür bir
ilerleme oluşumu çizgisinin 1920’lerden
beri habercisiydi.
mücadelesi yıllar sürmüş bir ülkenin tarihi hatırlandığında çok büyük çabalara ve
gayretlere tanıklık edilmiş olduğu ortaya
çıkmaktadır. Fiziksel toparlanma ihtiyacı açıkça ortadayken ileri batı ülkelerini
askeri ve politik planda dize getirmiş bu
yeni Türkiye teknolojik alandaki altyapı
eksikliğini giderme yolunda eğitim gayretlerine de giriyordu. Bu metnin yazarının babasının da dahil olduğu, Cumhuriyet dönüşümleri coşkusuyla beslenmiş
genç teknik insan grupları Batı Avrupa
ülkelerine uzmanlık çalışmaları yapmak
üzere gönderiliyordu. Son teknik yenilikleri oralarda öğrenip, onları dönüşte
ülkelerinde uygulamaya koymaları bekleniyordu. Bu hem akıl yüklü, hem de
heyecan verici bir girişimdi. Oralardan
itibaren bir süreç haline dönüşecek olan
teknolojik gelişmenin temelleri atılıyordu. Bir ülke ve toplum sosyo-ekonomik
ve politik dönüşümlerle ilerleme hamleleri gösterirken, bunun bir teknolojik
gelişme dayanağı ile de desteklenmesi
sağlanmış olmalıydı ve bunun arayışları
sergileniyordu.
2. Ulusal Teknolojik
Gelişme Çizgisinin Aşamaları
Bu satırların yazarı, kendi ailevi anıları
çerçevesinde bu gelişmeci aklı, içinden
yaşayarak tanımıştır. Osmanlı’nın son
dönemlerindeki sahipsizlik ve bakımsızlığa ek olarak, yokluk içinde bağımsızlık
36 SAYI31
Mühendislikte ve teknolojideki gelişmenin çeşitli dönemlerde kendini gösteren
oluşumlar dizisinin farklılığı içinde birkaç aşama döneminden geçerek günümüze kadar ulaştığı hatırlanmalıdır. Bu
aşama dönemleri aşağıda kısaca gruplaştırılarak verilmektedir:
i. 1920’ler ve 30’lar
ii. 1940 – 1970 dönemi
iii. 1970 – 1990 dönemi
iv. 1990’lardan bu yana
Bu dönemlerin hepsi kendi içinde belli
değişiklik aşamalarını gerçekleştirmiştir. Yaklaşık yirmişer yıllık zaman dilimlerini göstermektedirler. II. Dünya
Savaşı’nın evrensel ölçekli duraklamaları
ve bunun etkisinin giderilmesinin uzun
yıllar alışı dolayısıyla buradaki 2. aşama
grubu, dönem olarak (1940 - 1970) biraz
daha uzunca bir zaman akışını göstermiştir. Metnin sonraki bölümlerinde tüm bu
aşama dönemleri ayrıntısına inilerek incelenecektir.
KÜLTÜR - SANAT
3. 1920’ler ve 30’lar
Yukarıda sözü edilen “Cumhuriyet
Türkiyesi” coşkusu, bu dönemdeki sosyo-politik ve teknik her türlü gelişme
hedeflerinin mayasını oluşturmuştur.
Günümüzden bakıldığında, düşük profil
gösterseler bile, o yılların koşullarının
zorlanmasıyla ve alabildiğine fedakar
gayretlerle ulaşılmış bazı teknik hedeflerin altı çizilmelidir. Teknikliğin yanı sıra
idari ve yönetsel ilerleyici arayışlar ve
yaklaşımlar da Cumhuriyet hedeflerinin
kapsamı içinde yer almaktaydı. Bu oluşumlar kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir.
i. Döneminin diliyle “Nafia” yatırımları
olarak adlandırılan yatırımlar ve gerçekleştirmeler kısaca hatırlandığında bunların başında demiryolları yatırımlarının
geldiği bilinir. Ülkenin daha geri kalmış
Doğu kesimlerini, nispeten daha gelişmiş
Batı yörelerine bağlayacak demiryolu
kuşaklarının inşaatı işi o günlerin zorluk
dolu koşulları içinde büyük başarı olarak
nitelendirilebilecek atılımlardı. Batı ülkelerinin teknik güç olanaklarından bazı
destekler alınmış olmakla birlikte ulusal
teknik potansiyelinin alabildiğine seferber edildiği inşaat etkinliklerinden söz
edilmektedir. Büyük bölümü hala kullanılan tünelleri, köprüleri ve hat düzenlemeleriyle demiryolu inşaat programı
Cumhuriyet döneminin ilk aşamalarına
damgasını basmış gelişme izleriydi. İnşaat işini gerçekleştirmenin yanı sıra demiryolu işletmeciliği bakımından da, bu
alanda deneyimli bir Fransa’dan esinlenerek oluşturulan TCDD idaresinin ve
Nafia Vekaleti’nin ortaklaşa gayretleri
tarihsel bir başarı olgusu olarak hala hatırlanmaktadır. Bu arada, Ankara – Zonguldak / Karaelmas demiryolu hattı üzerindeki bazı özel köprüler için İsveç ve
Alman firmalarla işbirliği yapıldığı ve
bunun sonraları çok yaygınlaşmış olan
uluslararası ortak girişimciliğinin ilk örneğini oluşturduğu ayrıca hatırlanmalıdır.
ii. Günümüzden bakışta bazen küçümseyici ve hatta alaycı bir dille haksız değerlendirmelere konu oluşturan ilk sanayi kurumlaşması programlarının da altı
ayrıca çizilmelidir. Madencilikte “Eti
Bank” tekstil sanayinde “Sümer Bank”
kurumlarının gayretleriyle yürütülen
üretim etkinlikleri o dönemlerin koşullarında çağdaşlaşma arayışlarının anlamlı örneklerini oluşturuyordu. Ancak bu
alanlardaki etkinliklere damgasını vuran
ilginç ve günün koşullarına göre ilerici ve
cesur bir girişimin Karabük Demir Çelik
İşletmesi’nin kuruluşu olduğu hatırlanmalıdır. Sonraları İskenderun ve Ereğli üretim tesislerinin kuruluşu ve onları izleyen
yıllarda da çeşitli özel sektör yatırımlarıyla ortaya çıkan demir çelik üretim fabrikalarının gelişmesi 1930’lardaki Karabük
girişiminin oluşturduğu bir çıkış noktasının devamında ortaya çıkmışlardır.
iii. Sanayi üretiminde hedeflenen gelişmeleri destekleyici unsurların eğitim platformuna yansımasıyla orta teknik eleman
ve teknisyen yetiştirme amacıyla klasik
liselere paralel olarak sanat liselerinin
kurulması yoluna gidildiği gözlenmiştir.
Bunun yanı sıra o dönemde çok önem verilen tarımsal alandaki makineleşmenin
dayanaklarından birini oluşturmak üzere
ziraat liseleri kurulmuş bulunduğu da hatırlanmalıdır.
4.1940 – 1970 Dönemi
Dünya Savaşı’nın kaçınılmaz durağanlığından sonra çok partili demokrasiye
geçilişinin ve arkasından devletçi sosyoekonomik yaklaşımların liberal özel girişimcilik anlayışının gerisinde kalmaya
başlayışının dönemi yaşanıyordu. Tarım
sektöründe kendini gösteren makineli teknikleşme arayışının diğer teknik alanlara
da sıçramaya başladığı yıllara varılıyordu. Kore Savaşı’nın ardından Türkiye’nin
Birleşmiş Milletler camiasında yeni bir
uluslararası ağa dahil oluşuna tanıklık ediliyordu. Klasik geleneksel Batı
Avrupa ilişkilerine ek olarak ve hatta
hafifçe onların önünde yer alarak uzaklardaki bir ABD ülkesiyle sosyo-ekonomik-politik yaşamda güçlü bir bağlantı
merkezi olarak ortaya çıkıyordu. Bu olgunun sosyo-politik bileşenleri çok tartışılan
konular niteliği taşımıştır. Bu metnin konularının belirlediği ilgi alanı dolayısıyla,
burada teknolojik ilişkilerden öncelikle
söz edilecektir. Devlet Su İşleri (DSİ) ve
Türkiye Cumhuriyeti Karayolları (TCK)
OCAK-NİSAN2014 37
Erhan KARAESMEN
kuruluşlarının ABD’deki benzeri idareler örnek alınarak oluşturulması bu yeni
bağlantı çizgisinin sonuçları olarak nitelendirilebilir. Yatırımcı güçlü kuruluş
özellikleri dolayısıyla politik iktidarlar
DSİ ve TCK’nın her ikisine de yakın ilgi
gösterip bazı durumlarda ve dönemlerde
de oralarda politik yandaşlığı önde tutan
bir eleman yerleştirme sistemi içinde olabilmişlerdir. Bu yüzden söz konusu idareler iş verimi bakımından inişler çıkışlar
sergilemişlerdir. Ancak, bu olumsuzluk
ve edilgenliklerle birlikte yine de ülkemiz
teknik gelişmesinin ağırlıklı merkezlerini
oluşturdukları bilinmektedir. Şimdilerde
üzerinde çeşitli tartışmalar yapılıyor olsa
da bir üçüncüsünün inşaatına girişilen
boğaz köprüleri, belli bir uzunluğa ulaşmış otoyollar, bunların üzerinde yer alan
uzun tüneller ve büyük açıklıklı köprüler
ulaşım sektöründe Türkiye’nin ilerleme
alanlarındaki örneklerini oluşturmuştur.
Öte yandan DSİ kuruluşu da hem tarımsal
sulama ihtiyacına hem de hidroelektrik
enerji ihtiyacına cevap verecek yatırımların güçlü adresini oluşturmuştur.
Bu dönemin teknolojik alanda mesafe
alındığını gösteren diğer ilginç yatırımlar
da maden varlıklarına dayalı metalürjik
işleme tesislerinin kuruluşu olmuştur.
Politik olarak mesafeli kalınan bir ülke
olmakla birlikte Sovyetler Birliği’nin
teknolojik yardımlarıyla Seydişehir’de
kurulan alüminyum tesisleri ve bunun
yanı sıra çinko ve bakır ile ilgili metalürjik işlemleri yürüten Çin-Kur idaresinin
etkinlikleri bu dönemin sonlarına doğru
kendini kuvvetle gösteren izler bırakmıştır. İskenderun demir çelik tesislerindeki
çeşitli büyük yatırımlarda gelişme yoluna
girmiş olan özel inşaat firmalarının görev alışı anlamlı bir diğer oluşum dizisini
ortaya çıkarmıştır. Sonraki 30 - 40 yılın
ulusal inşaat sektörü gelişmelerinde ağırlıklı yük taşıyacak pek çok firmanın bu
büyük yatırımlar dizisinden yola çıkarak
mesafe aldıkları bilinmektedir. Yine aynı
dönemin sonuna doğru güçlü bir ulusal
çimento sanayi oluşturma yolunda yapılan yatırımlar da dikkat çekici anlamlar
taşımıştır.
5. 1970 – 1990 Dönemi
Bu dönemin en belirgin özelliği ülkemiz
inşaat sektörünün uluslararası pazarlara
açılma yolunda gösterdiği gayretler ve
başarılardır. Önce Libya’daki bazı girişimlerle kendini göstermeye başlayan
uluslararası oluşum evresi petrol fiyatlarında dünya ölçeğinde ortaya çıkan artışların varlıklı kıldığı Arap Yarımada’sının
petro-dolar ülkeleri başta olmak üzere
değişik yerlerde yeni büyük inşaat yatırımlarının yapılması yolunu açmıştır.
Ülkemiz inşaat sektörü bu
yeni uluslararası pazarlarda etkinlik gösterme yolunda cesur adımlar atarak
dünyanın çeşitli yörelerinde hem iş gücü yaratmış
hem de ulusal gelire katkı
sağlamıştır.
Buna paralel olarak kısmen
montajcılık biçiminde de
olsa ulusal otomotiv sanayinde gözlenen yayılma ve
büyüme bu dönemin dikkat
38 SAYI31
çekici bir diğer unsurudur. Ülke içinde
karayolları ağlarının büyümesinin yanı
sıra kent içi ulaşımda etkin hizmet verecek raylı taşımacılık (metro) sistemlerinin
gelişme yoluna girmesi dikkat çekmiştir.
Bu alandaki girişimler ve yatırımlar epeyce bir zaman gecikmesiyle uygulanmaya
başlanabilmiştir. 1980’lerden sonraki dönemlerde hızlanma yoluna yaklaşmıştır.
Günümüzde de belli bir yaygınlık içinde
devam eder olmuştur.
Büyük enerji yatırımları yönünden bu
dönem verimli ve başarılı girişimlerin
kendini gösterdiği bir aşamaya işaret etmektedir. Devlet Su İşleri ile yürütülen
kamu yatırımlarının yanı sıra özel sektör
eliyle enerji barajları yapım işleri kendini
göstermeye başlamıştır. Geleneksel olarak ülkemiz mühendisliğinin güçlü bir
bacağını oluşturan hidrolik mühendisliği dalının kuvvetli bir dönemi yaşanmış
ve bu alanda uzmanlık kazanmış firma
sayısı artmıştır. Buna paralel olarak hidrolik mühendisliği projelerinde bazen
uluslararası girişim biçiminde bazen de
tek başlarına görev alan ulusal tasarımcı
firmalarımızın sayısı artmış ve kaliteleri
gelişmiştir.
6. 1990’lardan Bu Yana
Ulaşım ve enerji yapılarında ülke içinde
ve uluslararası pazarlarda edinilmiş olan
KÜLTÜR - SANAT
Erhan KARAESMEN
birikimin verimli şekilde kullanılmaya
devam ettiği gözlenmektedir. Ardgermeli
beton tekniklerinin uygulanmasında maalesef gecikmeler yaşanmış olsa bile bu tür
yapılarla ilgili gelişme çizgisinin devam
edeceği umulmaktadır. Ulusal savaş sanayinin elektronikle bağlantılı kesimlerinde
Orta Doğu Teknik Üniversitesi araştırma
potansiyelinin de belli desteğiyle mesafeler alındığı memnuniyetle izlenmektedir.
Bunlara ek olarak kentsel nüfun artışının da zorlamasıyla bina inşaatı alanında
yeni yerli pazarlar açıldığı görülmektedir.
Tasarım projelendirilmesinde bazı deneyimli uluslararası grupların desteğini de
almak kaydıyla ülkemiz mimarlık ve mühendislik proje gruplarına bu alanda gittikçe daha fazla iş düşer olmuştur. Bunun
yanı sıra uluslararası petrol fiyatlarındaki
dizginlenemeyen artışların geliştirdiği
yeni bazı ekonomik odak merkezlerinde
kendi bünyelerindeki sosyo-politik değişikliklerin de desteğiyle birlikte yoğun
bina inşaatı işlerinin yürütüldüğü ve ülkemizdeki bina inşaatı birikiminin oralara
da aktarıldığı gözlenmektedir. Buna karşılık Türkiye içinde aşırı uluslararası liberallik sergilemesiyle eleştirilen bazı projelendirme ve inşaat alanlarında etkinlik
gösteren yabancı firma sayısı epeyce artma yolundadır. Ülkemiz inşaat sektörü bu
alanda beklenmedik bir iş pazar rekabeti
ve paylaşımı içinde de olsa varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Büyük kentlerdeki bina yatırımlarının belli bir planlama fikrine dayandırılmaksızın modaya
uygun biçimde gereğinden
daha büyük adetlerde ve
boyutlarda yer alamaya
başlamış oluşu sektör içinde yeni tartışmalara yol açmaktadır.
Türk Müşavir Mühendisler
ve Mimarlar Birliği kurumumuzun sözü edilen ve
duyarlılıkla izlenmesi gereken bu son gelişmelere
karşı gerekli yakın dikkatli
gözlemcilikte aktif rol oynayacağı umulmaktadır.
1959’da İTÜ’den mezuniyetinden bu
yana, İnşaat Mühendisliği mesleğini
icra etmekte olup, ilk dönemlerinde
uzun yıllar İsviçre, Fransa ve ABD’de
araştırma ve proje mühendisi olarak
çalışmıştır. Paris Sorbonne Üniversitesi Fen Fakültesinde yürüttüğü bilim
doktorası, kendisine yabancı ülkelerdeki akademik ortamlarda çalışma olanağı vermiştir. Türkiye’ye dönüşünde
ODTÜ ağırlıklı olmak üzere çeşitli
eğitim kurumlarında tam ve yarı zamanlı hocalık yapma şansı bulmuştur.
ODTÜ’de küçük bazı kesintiler dışında
45 seneyi dolduran bir hocalık kariyeri
sürdürmüştür.
Bir dönem kamu yöneticiliği yapmış
olup, Yerel Yönetim Bakanlığı Müsteşarlığı görevini yürütmüştür.
Deprem mühendisliği, köprü mühendisliği ve uygulamasındaki ileri yapım
teknolojileri, prefabrikasyon, uluslararası inşaat sektörü ilişkileri, yapıda
kalite kontrolü, tarihi kültür mirasının
korunmasında inşaat mühendisliğinin
yeri, metro projelendirme ve yapım teknikleri gibi farklı konularda çalışmaları
olmuştur.
16’sı kitap boyutunda olmak üzere
teknik ve bilimsel alanlarda pek çok
yayının müellifidir. Ayrıca sanat ve
kültür alanları ile sosyo-politik konuların incelenmesi doğrultusunda sürekli
yan faaliyetlerde bulunmuş ve buralarda da değişik yayına imza atmıştır.
Halen eğiticiliğini yarı zamanlı
olarak ODTÜ’nün yanı sıra Boğaziçi
Üniversitesi’nde de sürdürmektedir.
OCAK-NİSAN2014 39
B İ RLİĞİMİZ D E N H ABE R L E R
♦ “Birleşmiş İnşaatçılar” ve “Birleşmiş Proje Tasarımcıları”
SRO’larının Türkiye Ziyareti
Rusya St. Petersburg merkezli “Birleşmiş İnşaatçılar” ve “Birleşmiş Proje
Tasarımcıları” SRO’larının (Self Regulatory Organization) Türkiye Ziyareti
kapsamında; söz konusu kuruluşların Yönetim Kurulu Başkanı S. ZAYTSEV
başkanlığında, Rusya’nın farklı bölgelerinden Türk firmaları ile işbirliği yapmak
isteyen yaklaşık 10 firmanın oluşturduğu heyet ile TürkMMMB Yönetim Kurulu
ve üyelerinin katılımıyla 4 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da başarılı bir toplantı
gerçekleştirilmiştir.
♦ TürkMMMB Yeni Yıl Yemeği
TürkMMMB üyeleri ve davetlilerin katıldığı yeni yıl yemeği 17 Ocak 2014 Cuma akşamı Ankara ‘da gerçekleştirilmiştir. Kokteyl ile başlayan ve canlı müzik eşliğinde yenilen yemek ile devam eden gecede konuklar
keyifli bir akşam geçirmişlerdir.
♦ EFCA Yönetim Kurulu Ziyareti ve
Toplantıları
Birliğimizin Türkiye temsilcisi olduğu EFCA-Avrupa Müşavir Mühendislik Birlikleri Federasyonu’nun Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Sekreteri Birliğimizi Ankara’da ziyaret
etmişlerdir. Ziyaret kapsamında, 20 Şubat 2014 tarihinde
TürkMMMB Yönetim Kurulu Üyeleri ile ve ardından da bazı
üye firmalarımızın temsilcileri ile bir toplantı düzenlenmiştir.
Toplantıda TürkMMMB’nin ve EFCA’nın faaliyetleri hakkında
görüş alışverişinde bulunulmasının yanı sıra, özellikle AB
projelerinde firmalarımızın yaşadıkları sıkıntılar ve çözüm
önerileri ile diğer ülkelerdeki uygulamalar üzerine görüşmeler yapılmıştır.
♦ 2. Barajlar Kongresi
“1. Barajlar Kongresi” 11-12 Ekim 2012 tarihlerinde
Ankara’da, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, DSİ ve TürkMMMB
organizasyonunda gerçekleştirilmiş ve Kongre bünyesinde
oluşturulan komitelerce baraj tasarım kriterleri üzerine taslak
kitapçıklar oluşturulmuştu.
“2. Barajlar Kongresi” ise 13-15 Şubat 2014 tarihlerinde
“Baraj ve HES Teknolojileri Fuarı” ile eş zamanlı olarak
İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenmiş ve ülkemizdeki baraj
uygulama örneklerine ilişkin sunumlar gerçekleştirilmiştir.
♦ FIDIC Sözleşmeleri Eğitim Semineri
Yeni dönem “FIDIC Sözleşmeleri ve Şartnameleri Eğitim
Semineri” 24-25 Ocak 2014 tarihlerinde, Ankara’da gerçekleştirilmiştir. İki tam gün süren seminerde, inşaat sektöründe yoğunlukla kullanılan “Kırmızı ve Sarı Kitaplar”
detaylı olarak incelenmiş, seminerde hukuk ve sigorta
bölümleri de yer almıştır.
♦ TürkMMMB 9. Teknik Müşavirlik Kongresi:
Yenilikçilik ve Araştırma-Geliştirme
TürkMMMB-Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği tarafından 26-27 Mart 2014 tarihlerinde Ankara’da 9. Teknik Müşavirlik Kongresi “Yenilikçilik ve Araştırma-Geliştirme” teması ile
gerçekleştirilecektir. Kongremizin
temel amaçları, mühendislik ve
mimarlık alanlarında uygulanmakta olan yenilikçi teknik ve yöntemlerin irdelenmesi bakımından bir
fırsat yaratmak, bu doğrultuda örnek projeler eşliğinde gerçekleştirilecek sunumlar ile “Yenilikçilik ve
Araştırma-Geliştirme” temasını en
iyi şekilde tanımlamaktır. Katılımı
ücretsiz olan Kongremizde sektörün tüm paydaşlarının bir araya
gelmesini diliyoruz.
Yeni Üyelerimiz
Birliğimize Işın ERGENEMAN ve Cemal KARAOĞLU bireysel üye olarak, GENKON Mühendislik Müşavirlik A. Ş. firması tüzel
üye olarak katılmışlardır.
40 SAYI31
Dünyada doğa harikaları,
WILO’da mühendislik harikaları…
Cebelitarık Boğazı
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans
ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.
www.wilo.com.tr
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS