1.SAYI - İslami İlimler Dergisi

Transkript

1.SAYI - İslami İlimler Dergisi
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
C‹LT 1 YIL 1 SAYI 1 BAHAR 2006
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Çorum Ça¤r› E¤itim Vakf› Ad›na Sahibi
Hamit Gökgöz
Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü
Murat Erdem
Editör
Doç. Dr. Mehmet Mahfuz Söylemez
Editör yrd.
Hüseyin K›r
Mahmut Yabac›o¤lu
Yay›n Kurulu
Prof. Dr. Salim Ö¤üt, Doç. Dr. Mesut Okumufl, Doç. Dr. Osman Ayd›nl›, Doç Dr. Muhit Mert,
Doç. Dr. Osman E¤ri, Doç. Dr. Dursun Hazer, Doç. Dr. Mehmet Evkuran, Yrd. Doç. Dr. Gürbüz Deniz,
Yrd. Doç. Dr. Halil ‹brahim fiimflek, Yrd. Doç. Dr. Yaflar Kurt, Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Özdemir,
Yrd. Doç. Dr. Kadir Gürler, Yrd. Doç. Dr. Naci Kula, Yrd. Doç. Dr. ‹smet Alt›kardefl,
Yrd. Doç. Dr.Zülfikar Güngör, Dr. Cemalettin Erdemci, Dr. ‹brahim Çapak, Dr. Ali Öztürk,
Dr. Mehmit Ümit, Ö¤. Gör.Tar›k Abdulcelil, Lütfi Sever, Hüseyin fiahin, Alper Zahir, Osman Yüzgeç
Dan›flma Kurulu
Prof. Dr. Sabri Hizmetli (Kazakistan Yabanc› Diller ve Mesleki Kariyer Enstitüsü Rektörü)
Prof. Dr. Erhan Yetik (O. M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Ferhat Koca (H. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. ‹rfan Aycan (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. ‹brahim Sar›çam (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Ali Y›lmaz (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Ziya Kaz›c› (M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Mehmet Hayri K›rbaflo¤lu (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Bedrettin Çetiner (M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Mehmet Erdo¤an (M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. fiinasi Gündüz (‹. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Yasin Aktay (S. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Mehmet Ali Kapar (S. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Hüseyin Sad›kî (Daniflgah-› Tebriz Daniflgede Ulum-› ‹nsani),
Prof. Dr. R›za Savafl (D. E. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Mehmet Akkufl (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Muhammed Heridi (Aynu’fl-fiems Üniversitesi),
Prof. Dr. Ramazan Alt›ntafl (C. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Prof. Dr. Reflit Özbal›kç› (D. E. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Mehmet Emin Özafflar (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Doç. Dr. Hasan Kurt (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Irakî Yusuf (Aynu’fl-fiems Üniversitesi), Doç. Dr. Abdullah Atiye (‹smailiyye Üniversitesi)
Doç. Dr. Burhanettin Tatar (O. M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Doç. Dr. Abdurrahman Acar (D. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Bilal Kemikli (U. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Hicabi K›rlang›ç (A. Ü. Dil Tarih Fakültesi Fars Dili Bölümü)
Doç. Dr. G›yasettin Arslan (F. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Hanefi Palab›y›k (A. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Doç. Dr. Musa Y›ld›z (G. Ü. Arapça Ö¤retmenli¤i)
Doç. Dr. Yavuz Ünal (O. M. Ü. ‹lahiyat Fakültesi), Doç. Dr. Mevlüt Uyan›k (H. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Abdulhamit Tüfekçio¤lu (Y. Y. Ü.), Yrd. Doç. Dr. Ahmed Abdullah (Aynu’fl-fiems Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Sezikli (H. Ü. ‹lahiyat Fakültesi)
Dr. Zaferullah ‹slam Khan (The Institute of ‹slâmic & Arab Studies, Delhi)
YAYIN ‹LKELER‹
‹slâmî ‹limler Dergisi, y›lda iki kez yay›mlanan hakemli bilimsel bir yay›n organ›d›r.
Dergimizin her say›s›nda önceden ilan edilen dosya konusu ile ilgili yap›lan çal›flmalar yay›nlanacakt›r.
Dergimiz ‹slâmî ‹limler ile ilgilenen herkese aç›kt›r. Yay›nlanan yaz›lar›n bilim, hukuk ve dil sorumlulu¤u
yazarlar›na aittir. Gönderilen yaz›lar›n yay›nlanmas›na hakem raporundan sonra yay›n kurulu karar verir.
Dergimizde telif, çeviri, sadelefltirme, edisyon kritik, kitap ve sempozyum de¤erlendirmesi çal›flmalar› yay›mlanmaktad›r. Afla¤›da aç›klanan yaz›m ilkelerine ve biçimlendirmeye uyulmadan dergiye ulaflt›r›lan yaz›lar, hakeme
gönderilmeden önce düzeltilmesi için yazara iade edilir.
YÖNET‹M YER‹
Yeniyol Mahallesi 1. Gazi Sokak No: 9/2 ÇORUM
TEL: (0364) 224 81 18 FAKS: (0364) 224 59 55
ISSN: 1306-7044
Dizgi ve ‹ç Düzen: Ankara Dizgi Evi
Bask›: Özkan Matbaas›
Haziran 2006
ANKARA
‹Ç‹NDEK‹LER
ED‹TÖRDEN ................................................................................................................................5
Osman AYDINLI
MU’TEZ‹LÎ DÜfiÜNCEDE NÜBÜVVET MESELES‹ VE HZ. MUHAMMED ..................................7
Mesut OKUMUfi
KELÂM-I ‹LÂH‹ OLUfiUNUN KANITI OLARAK KURAN-I KER‹M’DE
HZ. PEYGAMBER’E YÖNEL‹K UYARI ve TEHD‹TLER ..............................................................27
Mehmet EVKURAN
PEYGAMBER, KAR‹ZMA VE S‹YASAL OTOR‹TE
-Hz. Muhammed’in Liderlik Tecrübesi Üzerine Bir Analiz- ..........................................................51
Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ
HZ. PEYGAMBER’‹N B‹R GÜNÜ ÜZER‹NE ..............................................................................69
Dursun HAZER
HZ. MUHAMMED’‹N fiA‹R‹ HASSÂN B. SAB‹T’‹N
fi‹‹RLER‹NDE ÖVÜLEN VE YER‹LEN DE⁄ERLER ....................................................................85
Abdurrahman ÖZDEM‹R
MUALLAKA fiA‹R‹ B‹R SAHÂBÎ: LEBÎD B. RABÎA EL-ÂM‹RÎ
VE D‹VÂNINA fi‹‹R KONULARI BA⁄LAMINDA GENEL B‹R BAKIfi ........................................117
Yaflar KURT
KUR’ÂN’DA HZ. PEYGAMBER’‹N ÖRNEK ‹NSAN OLUfiU:
ÜSVE-‹ HASENE ..............................................................................................................145
Cemil HAKYEMEZ
ORYANTAL‹STLERE GÖRE HZ. MUHAMMED
......................................................................161
Mehmet ÜM‹T
ZEYDÎ GELENEKTE NÜBÜVVET‹N ‹SPATI:
HÂDÎ ‹LE’L-HAK ÖRNE⁄‹ ......................................................................................................177
Adem KORUKCU
PEYGAMBER‹M‹Z‹N E⁄‹T‹M UYGULAMALARINDA GÖRSELLEfiT‹RME
................................189
Salim Ö⁄ÜT
KUTLU DO⁄UM HAFTASI KUTLAMALARINA
DA‹R MÜLAHAZALAR ......................................................................................................203
4
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Osman E⁄R‹
ALEVÎ-BEKTÂfiÎ GELENEKTE ALLAH,
PEYGAMBER VE EHL-‹ BEYT SEVG‹S‹
..........................................................................213
Mevlüt UYANIK
‹NSANLI⁄IN PEYGAMBERL‹⁄E ‹HT‹YACI
-Bir ‹man Esas› Olarak Peygamberlik- ......................................................................................241
Ethem ERKOÇ
ÇORUM HASANPAfiA KÜTÜPHANES‹’NDEK‹ S‹YERLE ‹LG‹L‹
BAZI YAZMALAR VE ENVERÎ ERZ‹NCANÎ’N‹N “MEVLÜD-‹ fiER‹F”
ADLI MANZUMES‹ ÜZER‹NE B‹R DE⁄ERLEND‹RME ....................................................251
Haz. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ
HZ. PEYGAMBER VE DÖNEM‹ ‹LE ‹LG‹L‹
TÜRKÇE YAZILMIfi VEYA TÜRKÇE’YE AKTARILMIfi OLAN
ESERLER ‹LE ‹LG‹L‹ B‹BL‹YOGRAFYA DENEMES‹ ............................................................259
K‹TAP TANITIMI ......................................................................................................................281
ED‹TÖRDEN
Ülkemizde özellikle son yirmi y›ld›r ‹slami ‹limler alan›nda önemli geliflmeler yaflanmaktad›r. Yüksek ‹slâm Enstitüleri’nin ‹lahiyat fakültelerine dönüflmesi, din alan›ndaki çal›flmalar›n akademik seviyelere tafl›nmas›na vesile olmufltur. Farkl› bölümleri ve yetkin akademik kadrolar› içerisinde bar›nd›ran
yirmiden fazla ilahiyat fakültesi, baflta ‹slâm Dini hakk›nda olmak üzere her
türlü teolojik ve felsefî araflt›rman›n yap›ld›¤› seçkin kurumlar haline gelmifltir. Burada görev yapan akademisyenler, yirminci asr›n bafllar›ndan itibaren
yar›m as›rdan daha fazla bir süre kesintiye u¤ram›fl dini ve kültürel araflt›rmalarla ilgili eksikli¤i gidermeye çal›flmaktad›rlar. Hatta gerek doktora düzeyinde olsun, gerekse doktora-sonras› düzeyde bu kurumlar bünyesinde yap›lan tez ve araflt›rmalar, ülkemizdeki di¤er fakültelerin g›pta edece¤i bir düzeye ulaflm›fl olup, belki de Bat›’da yap›lan benzeri çal›flmalarla k›yaslanabilecek bir yetkinli¤e ulaflm›flt›r.
‹lâhiyat fakültelerinde hem nitelik hem de nicelik alan›nda geliflmelerin olmas›, kitap ve dergi gibi yay›nlarda önemli bir s›çraman›n yaflanmas›na yolaçm›flt›r. Temel ‹slâm Bilimleri, Felsefe, ‹slâm Tarihi ve Din E¤itimi gibi temel alanlarda pek çok kitap yaz›lm›flt›r. Yine bunlar›n d›fl›nda, çeflitli makale ve kitap tan›t›mlar›n›n yer ald›¤› ilahiyat fakülteleri dergileri ile di¤er süreli yay›nlarda da önemli art›fllar olmufltur. Editörü oldu¤um ‹slami ‹limler
Dergisi de bunlardan biridir.
‹slami ‹limler Dergisi, baflta flahs›m olmak üzere önemli bir k›sm›, ‹slâmi
Araflt›rmalarla ilgili zorlu ve yorucu u¤rafl›da, daha yeni olmakla birlikte
önemli bir konuma ulaflm›fl Hitit Üniversitesi ‹lâhiyat Fakültesi bünyesindeki akademisyenler ile di¤er ilahiyat fakültesindeki akademisyenler ve bu ilimlere ilgi duyan dostlar›n ç›kard›¤› bir dergidir. Çorum’da ç›kacak olan dergimiz bu ilde ‹lahiyat Fakültesi Dergisi’nden sonra, ayn› alanda ç›kan ikinci
süreli yay›n olacakt›r.
Hitit Üniversitesi ‹lâhiyat Fakültesi’nin içerisinde bulundu¤u Çorum ilimiz, Anadolumuzun ortas›nda bulunan ve din alan›nda ciddi bir entelektüel
birikime sahip bir kenttir. Gerek co¤rafi konum itibariyle Türkiye’nin merkezinde yer almas›, gerekse Ankara’ya yak›n olmas›, Çorum’daki ilmi ve kültürel faaliyetlerin artmas›na önemli derecede etki etmektedir. ‹limizde, Hitit
Üniversitesi bünyesinde aç›lacak di¤er yeni fakültelerle birlikte söz konusu
bilimsel atmosferin daha da artaça¤›nda flüphe yoktur. Biz de, hem buradaki hem de di¤er üniversitelerde bulunan akademisyenlerin çal›flmalar›n›n yay›mlanmas›na katk›da bulunmak ve yeni çal›flmalar› teflvik etmek amac›yla
dergimizi ç›kartmaya karar verdik.
‹slami ‹limler Dergisi’nde akademik içerikli yaz›lara a¤›rl›k verilecektir.
Dergimiz ücretsiz olup, alt› ayda bir say› olmak üzere y›lda toplam iki say› ha-
6
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
linde ç›kacakt›r. Telif makalelerin yan›nda, tercüme ve kitap tan›t›mlar›na da
yer verilecektir. Dergimizin bu say›s›nda on alt› makale ve dört de kitap de¤erlendirme-tan›t›m yaz›s› yer almaktad›r. Herbiri doyurucu bilgiler içeren bu
yaz›lar›n ilgiyle okunaca¤›n› ümit ediyoruz.
Ciddi entelektüel sorunlar›n yafland›¤› ve giderek yo¤unlaflt›¤› günümüzde zor bir sürece girildi¤i söylenebilir. Bu zor dönemin baflar›l› bir flekilde de¤erlendirilmesi ve güzelce afl›labilmesi için geçmiflten do¤ru deliller ve güçlü
dayanaklar bulunmas› gerekir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) bu anlamda Müslümanlar için en büyük rehber ve tart›flmas›z referans kayna¤›d›r.
O’nu tan›y›p anlad›¤›m›z sürece do¤ru yar›nlar kurabilece¤imiz kanaatindeyiz. Ancak hâlâ O’nun yeterince tan›nmad›¤›n› düflünerek her biri ayr› bir konuya tahsis edilecek olan ‹slamî ‹limler Dergisi’nin ilk say›s›n› Hz. Peygam ber’e ay›rd›k. Dolay›s›yla dergimizin içeri¤i ve niteli¤iyle, okuyucusunun Hz.
Peygamber hakk›nda pek çok bilgi ihtiyac›n› karfl›layaca¤›n› umuyoruz. Dahas› “Hz. Muhammed” say›s›, duyarl› insanlar›m›z›n gönlündeki peygamber
ilgi ve sevgisinin, sa¤lam bilgi ve bilince dönüflmesine katk›da bulunursa hedefine ulaflm›fl say›lacakt›r.
‹slamî ilimler ile ilgilenen her akademisyen ve araflt›rmac›n›n bilimsel katk›lar›na aç›k olan dergimizin ikinci say›s›n›n konusu, Kur’an-› Kerim olarak
belirlenmifltir. Bilindi¤i üzere Yüce Allah taraf›ndan bize gönderilen Kur’an-›
Kerim’e iliflkin sorular›m›z ve sorunlar›m›z, yaflad›¤›m›z hayat›n çetrefilli¤ine
paralel olarak her geçen gün biraz daha artmaktad›r. Ramazan Ay› içinde elinizde olmas›n› düflündü¤ümüz bu say› ile söz konusu soru ve sorunlar›n halledilmesine katk› sa¤lanmas› bizi mutlu k›lacakt›r.
‹slamî ilimler sahas›nda böyle bir yay›n› ç›karmaya karar verdi¤imizde birçok dostumuzun teflvik ve dualar›n› ald›k. Hepsine müteflekkiriz. Dergimizin
ç›kar›lmas›nda en büyük pay›n, dergimizin sahibi Çorum Ça¤r› E¤itim Vakf›’na ait oldu¤unu belirterek çeflitli aflamalarda katk› sa¤layan, bas›m›n› gerçeklefltiren, ücretsiz da¤›t›lmas›n› temin eden dostlar›m›za teflekkür ederiz.
Çal›flmak ve gayret etmek bize, baflarma gücü vermek Allah’a aittir.
Mehmet Mahfuz Söylemez
Çorum 2006
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (7-26)
MU’TEZ‹LÎ DÜfiÜNCEDE
NÜBÜVVET MESELES‹ VE HZ. MUHAMMED
Osman AYDINLI*
Abstract
The Nubuwwa and The Prophet Muhammad in the Mu‘tazilite Thought
Mutazilite theologians laid down their principles as ‘al-usul al-khamsah
(five roots or fundamentals) and placed focus on theological and philosophical issues. The propethood (nubuwwa) also have an important place in
this sect. Since the Mutazilite school saw the institution of prophethood in
favour of mankind, to fulfil it, they asserted, was incumbent upon God.
The point, here, at issue was the manifestation of God's grace (lutf). God
observes the goodness of humankind. It was incumbent on God to creat
the best and the most beneficial. So, the propethood (nubuwwa) was incumbent upon God. The propethood for Mutazila is relevant to the necessity of God's creating the most beneficial and perfect. Otherwise, it would
mean to describe God as an Oppressor. In this context, this article attempts to provide insights into the Prophethood (nubuwwa) and the Prophet Muhammad in the Mu‘tazilite Thought.
Key words: Mutazilite, ‘al-usul al-khamsah, nubuwwa, Prophet Muhammad, al-sunna, hadith, ‘Amr b. ‘Ubayd, Abu al-Huzayl al-‘Allaf, Cahiz, Qadi Abd al-Jabbar.
1. Girifl
Mu’tezile, di¤er din, kültür ve medeniyetlerle karfl›laflma sürecinde ortaya
ç›kan ak›lc›, elefltirel ve sorgulay›c› din söylemini benimseyen ve gelifltiren bir
ekoldür. ‹slâm Düflüncesi’nde derin izler b›rakan bu ekol, tevhid, adl, el-va’d
ve’l-vaîd, el-menziletü beyne’l-menzileteyn ve el-emru bi’l-ma’ruf ve’n-nehyi
ani’l-münker olarak bilinen befl esas› temel ilkeleri olarak benimsemifltir. Bunun yan› s›ra farkl› alanlarda da görüfl belirten Mu’tezile’nin genifl bir düflünce yelpazesine ve zengin entelektüel birikime sahip oldu¤u dikkat çeker. Bu
makalede, ekolün nübüvvet meselesine bak›fl› ve Hz. Muhammed’e iliflkin görüfl ve anlay›fl› ele al›nacakt›r.
Nübüvvet, yani Peygamberlik di¤er ilahi dinlerin oldu¤u gibi ‹slâm dininin
de temel inanç esaslar›ndan birisidir. Nübüvvet müessesesi, Allah'›n insanl›k
*
Doç.Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi ö¤retim üyesi. [email protected]
8
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
tarihi boyunca, insanl›¤›n yolunu ayd›nlatmak için çeflitli milletlere ve topluluklara Peygamberler göndermesiyle ortaya ç›km›flt›r. Bütün Peygamberler,
tevhid prensibi ve öte dünya inanc› çerçevesinde flekillenen din gerçe¤ini insanl›¤›n önüne koymufllard›r. Böylece insano¤lunun f›trat›nda mevcut olan
inanma ihtiyac›n›n sa¤l›kl› bir flekilde karfl›lanmas› sa¤lanm›flt›r. Ayr›ca Allah-insan münasebeti, insan-tabiat iliflkisi ve insan›n toplumdaki yeri en ileri düzeyde belirlenmifltir. Peygamberler, “Allah'›n halifesi” olarak nitelendirilen insan›n konumunu ve nas›l olmas› gerekti¤ini gösteren seçkin flahsiyetlerdir.
Peygamberlikle birlikte, insanl›¤›n de¤iflimine ve geliflimine paralel olarak,
vahiy olgusunun da süreklilik kazand›¤› görülmektedir. Bilindi¤i üzere Hz.
Muhammed, Peygamberler zincirinin son halkas›n› temsil etmifl ve onunla
birlikte, nübüvvet müessesesi tamamlanarak vahiy süreci de sona ermifltir.
Bundan sonra yeni bir Peygamberin ya da yeni vahiylerin gelme ihtimali yoktur. Kur'an'a bak›ld›¤›nda da, nübüvvetin evrensel bir olgu ve bölünmez bir
bütün olarak tan›mland›¤› görülmektedir. Bütün peygamberlerin tebli¤ ettikleri ö¤retilerde, özü itibariyle bir de¤ifliklik söz konusu de¤ildir. Bu aç›dan de¤erlendirildi¤inde, öz bak›m›ndan ilâhi kaynakl› dinler aras›nda çeliflki yoktur. Ancak, insanl›¤›n geliflimine paralel olarak din gerçe¤inin insanl›¤a iletilmesinde bir tedricilik ve tekâmülün varl›¤› söz konusudur. ‹slâm dini, bu
do¤rultuda, en son ve en mükemmel din olma özelli¤ini tafl›maktad›r. Dolay›s›yla bu evrensel niteli¤i ile de k›yamete de¤in insanl›¤›n din ihtiyac›n› karfl›layabilecektir.
‹slâm mezhepleri nübüvveti baz› detaylar d›fl›nda bu flekilde anlamakta ve
dinin temel inanç esaslar›ndan biri olarak kabul etmektedir. Bu noktada
Mu’tezile ekolünün nübüvvet kurumunu ele al›fl metodunu, Hz. Muhammed’i
ve peygamberlik misyonunu ne flekilde yorumlad›¤›n› tespit etmek önemli görünmektedir.
2. Mu’tezilî Düflüncede Hz. Muhammed ve Peygamberlik Misyonu
Mu’tezile, di¤er ‹slâm mezhepleri ve ekolleri gibi, nübüvveti temel inanç
esaslar›ndan saym›fl; savunulmas›na ve bu kurumun gereklili¤inin gerekçeli
bir flekilde ortaya konmas›na özen göstermifltir. Mu’tezilî müellifler taraf›ndan buna dair eserler telif edilmifl ya da baz› eserlerde bu konuya bölümler
tahsis edilmifltir. Bu ba¤lamda Câh›z’›n (255/868) Kitabu’l-hücce ve'n-nübüvve, Kâdî Abdülcebbâr’›n (415/1020) Tesbitu delailin-nübüvve, isimli eser1
Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebi Yakub ‹shak ‹bn Nedim, Fihrist, (thk. R›za Teceddüd b. Ali b.
Zeyni’l-Abidin el-Hairî el-Mazindirî), Beyrut 1988, 204, 210, 216; Kadî Abdulcebbâr, Tesbitu
delaili’n-nübüvve, (thk. Abdulkerim Osman), Beyrut 1966.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
9
leri zikredilebilir.1 Ekol, nübüvveti, Allah’›n tevhidi konusunda oldu¤u gibi,
iktisabî ya da istidlalî olarak do¤rulu¤u bilinen fleyler kategorisinde de¤erlendirmifltir.2 Mu’tezile, Ehl-i Sünnet’ten farkl› olarak nebi ile resûl terimleri aras›nda fark olmad›¤› düflüncesindedir. Bunun sebebi Allah’›n Hz. Muhammed’e de¤iflik ayetlerde hem nebi, hem de resul fleklinde hitapta bulunmufl
olmas›d›r.3
2.1. Hz. Muhammed’in Nübüvvetinin ‹spat›
Mu’tezile, iyilik ve güzelli¤in aklen bilinebildi¤i ve aslaha riayetin vacip oldu¤u prensiplerine dayanarak kullar›na peygamberler göndermenin Allah
üzerine vacip oldu¤u görüflündedir. Allah, insanlar›n hayr›n› ve iyili¤ini gözetti¤ine göre, bunun sonucu olarak da, en güzel ve en hay›rl› olan› yaratmas› esast›r. Peygamberlerin gönderilmesi de, insanlar›n yarar ve menfaati kapsam›na giren bir husustur. Bu sebeple nübüvvet Allah’a vaciptir. Burada Allah’›n insanlara olan lütfunun tecellisi söz konusudur.4
Mu’tezile’nin nübüvveti aklen vacip kabul etmesi, adalet prensipleriyle yakinen alâkal› bir konudur. Allah’›n iman edeceklerini bildi¤i insanlar için peygamberler göndermesi, onlar›n yararlar›n› gözetmesi anlam›nda vacip olmaktad›r. ‹man etmeyeceklerini bildi¤i insanlara peygamber göndermesi ise, k›yamet günü onlar›n herhangi bir özüre s›¤›nmamalar›n› sa¤lamak içindir.
Bundan dolay› peygamber gönderme, hasen/güzel eylem kategorisine girmektedir.5 Mu’tezile’de nübüvvet meselesi, Allah’›n kul için en yararl› ve aslah olan› yaratmas›n›n vücubiyeti ile ilgili bir konudur. Tersi bir durum Allah’a zulmün isnat edilmesi anlam›na gelir.
Mutezili bilginler, genel anlamda nübüvveti, “Allah’›n yeterince ilmi olan
ve onda sebat edenlere yükledi¤i bir emanet”6 olarak tan›mlay›p kan›tlar›yla
birlikte ortaya koyduktan sonra Hz. Muhammed’in nübüvvetinin ispat› noktas›nda görüfllerini aç›klarlar. Onlara göre son peygamber olan Hz. Muhammed, devrinin en faziletli insan›d›r ve onun en büyük mucizesi Kur'an'd›r.
Kur’an’›n muhtevas›n› birbiriyle çeliflmeyen do¤ru bilgiler teflkil etmektedir.7
Mu’tezile gelene¤i, nübüvveti mutlak surette gerekli bir kurum olarak de¤er-
2
3
4
5
6
7
Kâdî Abdülcebbâr, fierhu’l-usûli’l-hamse, (thk. Abdulkerim Osman), Kahire, 1988/1408, 768
vd.; Abdurrahman Bedevî, Mezahibu'l-‹slâmîyyin, Beyrut 1971, I, 141.
Kâdî Abdülcebbâr, fierhu’l-usûli’l-hamse, 567.
fiehristanî, Nihâyetu’l-ikdâm fi ilmi’l-Kelâm, (thk. Alfred Guillaume), yy., ts., 417.
Kâdî Abdulcebbâr, el-Mu¤nî fi ebvâbi’t-tevhid, (thk. Emin el-Hulî), Dâru’l-M›sr›yye 1960, XV,
20 vd.
Neflvânü'l-Himyerî, Huru'l-‘iyn, (thk. Kemal Mustafa), Beyrut 1985, 264.
Kâdî Abdulcebbâr, el-Münye ve'l-emel, (cem. Ahmed b. Yahya el-Murtada, thk. ‹samuddin Muhammed Ali), ‹skenderiye 1985, 44 vd.
10
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lendirmifl ve Hz. Muhammed’in erdemli bir kiflili¤e sahip oldu¤unu ifade etmifltir. Dahas› bu konuda di¤er din ve kültür mensuplar›nca yöneltilen elefltirilere de, kendilerine özgü aklî yöntemlerle karfl›l›k vermifllerdir. Asl›nda bu
ve benzeri konular ekolün varl›k sebeplerinden biridir. Bilindi¤i gibi Mu’tezile di¤er din ve kültürlere karfl› ‹slâm’› savunma psikolojisi ile hareket etmifl
ve entelektüel bir mücadele sergilemifltir. ‹slâm dinini savunma platformunda tevhit ve onunla iliflkili nübüvvet bahsi önemli bir yer tutmufltur.
Vâs›l b. Atâ (131/748), gayr› müslimleri ‹slâm’a ve müslümanlar› da
Mu’tezilî düflünceye davet etmek için Ma¤rib, Horasan, Yemen, Cezire, Kufe
ve Ermeniyye gibi birçok bölgeye heyetler göndermifltir. Bu heyetlerde yer
alan kiflilere tevhid, Allah’›n hakikat›, nübüvvet ve kader konular›nda baz›
dersler verilmifltir. Nübüvvetin savunulmas›na yönelik tart›flmalar hususunda, özellikle mezhebin kendi kaynaklar›nda örnek gösterilebilecek birçok rivayet bulmak mümkündür.
Mu’tezile’nin sistemleflmesinde önemli bir paya sahip olan Ebû’l-Hüzeyl
Allaf'›n (227/841) Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini kan›tlamak için yapt›¤›
tart›flma oldukça ilginçtir. Onun ilk kez karfl›laflt›¤› ve kendi ifadesine göre ilk
kelamî tart›flmas›n› yapt›¤› kifli Ehl-i kitaptand›. Nakledildi¤ine göre Ebû’lHüzeyl, Basra'ya gelerek Hz. Musa'n›n nübüvveti hakk›nda konuflan ve ondan övgüyle bahseden, ama Peygamberimizin nübüvvetini inkâr eden bir yahudiye karfl› yapt›¤› tart›flmada nübüvveti bir bütün olarak ele al›r. Hem Hz.
Musa’n›n, hem de Hz. Muhammed’in nübüvvetin birer parças› olduklar›n› savunur. Yahudi bilgin, Musa'n›n nübüvvetinin sahih olup olmad›¤›n› Ebû’lHüzeyl’e sordu¤unda flu cevab› al›r: “E¤er sorulan Kur'an'da sözü edilen Musa ile fleriat› iseler; birincisini Peygamber, ikincisini de vahyedilmifl bir kitap
olarak kabul ederim. Bunlar›n d›fl›nda yer alan biriyse o fleytand›r. Bu durumda nübüvvetini kabul etmiyorum.” Bunun üzerine Yahudi bilgin, Tevrat
hakk›ndaki fikirlerini sorar. Ebû’l-Hüzeyl’in buna cevab› flöyle olur: “Tevrat’›n
durumu da iki yönlüdür. Hz. Muhammed'in nebili¤ini ikrar eden Hz. Musa'ya
inen Tevrat ise, o hakt›r. E¤er senin iddia etti¤in flekil üzere inmiflse o bat›ld›r, hak de¤ildir. Ben de onu tasdik etmiyorum.” Ebû’l-Hüzeyl’in ifadeleriyle
nakledilen bu rivayete göre Yahudi bilgin ne diyece¤ini flafl›r›r ve tart›flma
mahallini terk eder. Ard›ndan da orada tutunamayaca¤›n› anlad›¤› için Basra'dan ayr›lmak zorunda kal›r.8 Rivayette bu tart›flma, abart›l› bir flekilde sunulmas›na ra¤men ekolün nübüvvet hakk›ndaki görüfllerini vermesi aç›s›n-
8
Rivayetin ayr›nt›s› için bkz. Hatib Ba¤dadî, Tarihu Ba¤dat ev Medinetu's-Selâm, Matbaatu's Saade 1931/1349, III, ss. 367-368, fierif Murtaza, Emali'l-Murtaza, (thk. M. Bedreddin en-Nefsanî el-Halebî), Matbaatu’s-Saade 1907, I, ss. 124-125.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
11
dan önemli görünmektedir.
Ebû’l-Hüzeyl ile ilgili gelen bir baflka rivayet de, Mutezilî düflüncenin nübüvvete ve Hz. Muhammed’in peygamberlik misyonuna bak›fl›n› ortaya koyacak netlik ve niteliktedir. Bu rivayete göre Kur'an'daki bir grup ayetin çeliflik,
di¤er bir grubun da anlafl›lmaz oldu¤u vehmine kap›ld›¤›n› söyleyen bir flah›s, baz› ayetlerin gramer aç›s›ndan hatal› oldu¤undan kuflku duydu¤unu
ifade ediyor ve ayd›nlat›lmay› bekliyordu. Rivayette yer alan diyalogda Ebû’lHüzeyl, sistemli bir flekilde kutsal kitab›n mükemmel oluflunu; vahyin geldi¤i Hz. Muhammed’in kiflili¤i, üstün konuflma yetene¤i, içinde bulundu¤u toplumun itirazc› ve inatc› yap›s› aç›s›ndan ifade etmeye çal›flm›flt›r. Kur’an’dan
flüphe duyan kimseye Hz. Muhammed’in Araplar›n en üstünü oldu¤unu, kusursuz bir ifade yetene¤ine sahip bulundu¤unu, kavminin kat›nda Arab›n en
ak›ll›s› oldu¤unu ve bu sebeple kusur bulunacak bir yönünün bulunmad›¤›n› ifade eder. Daha sonra Araplar›n cedelci oldu¤unu, Peygamberi yalanlama
hususunda gayretlerini, çeliflkiyi ve kusuru araflt›rmadaki titizliklerini söyleyerek herhangi bir hata olsa bunu tesbit edebileceklerini anlat›r. Son olarak
Ebû’l-Hüzeyl, Kur’an’da tenakuz bulunmad›¤›n›, üstünlü¤ünü kan›tlamaya
çal›flt›¤› Hz. Muhammed’in de herhangi bir çeliflkiye düflmedi¤ini ve bu sebeple sözlerine uyulmas› gerekti¤ini söyler. Bu aç›klamalar› yeterli gören flah›s kelime-i flehadet getirir9 ve münazaradan memnun olarak ayr›l›r. Mu’tezilî gelene¤i göklere ç›karan bu tür hikâyeler, birçok kaynakta basmakal›p bir
flekilde tekrar edilegelmifltir. Fakat bu tür abart›lara ra¤men sözü edilen rivayetler, ekol mensuplar›n›n dinin temel ilkelerinden biri olan nübüvveti savunmada ne denli kararl› ve sistemli olduklar›n› da göstermektedir.
Ebû'l-Hüzeyl, Hz. Muhammed’in peygamberli¤i ile ilgili olarak onun söylediklerinin vahye dayal› oldu¤unu ifade etmifltir. Ayr›ca o, Hz. Peygamber’den gelen bilgilerin, onun zanlar› ve görüflleri olmad›¤›n› ve bu sebeple de
birbiriyle çeliflmedi¤ini söyler. O, bu hususu fikirlerle hadiseleri irtibatland›rarak açmaya çal›fl›r ve Hz. Peygamber’in söylediklerinde çeliflki olmas› durumunda, döneminde yaflayan Kureyflli, Arap, Yahudi ve Hristiyanlar›n ona
düflman oldu¤unu gösteren haberlerin gelmesi gerekti¤ini10 ifade eder.
Mu’tezilî bilginlerin Ehl-i Kitap’la, Ehl-i Nücumla, Mecusîlerle ve Senevîlerle yapm›fl oldu¤u münazaralar› içeren rivayetler, bir sonraki dönemde, bu
mücadelenin dozunun gittikçe artt›¤›n› göstermektedir. Öyleki bizzat halife
9 Kâdî Abdulcebbâr, el-Münye ve'l-emel, 44 vd.; Bedevî, I, 125.
10 Kâdî Abdulcebbâr, Tesbitu delâ’ili’n-nübüvve, (thk. Abdulkerim Osman), Beyrut 1966, II, 656-657.
11 Mesudî, Mürûcü'z-zeheb ve meâdinü'l-cevher, (thk. M. Muhyiddin Abdulhamid), Beyrut, 1988,
IV, 24 vd.
12
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Me'mun’un nübüvvet iddias›nda bulunan biriyle ve Hz. ‹brahim oldu¤unu iddia eden baflka bir flah›sla tart›flt›¤› da rivayet edilmektedir.11
Ekol, kendi bünyesinde yer ald›¤› halde daha sonra ayr›lan ve nübüvvet
ve ismet inanc›n› elefltiren görüfllerinin yer ald›¤› Kitabü’l-ferîd adl› eseri te’lif
eden ‹bnü’r-Râvendî’yi (301/913) de elefltirmifltir. Bu kitab›nda Hz. Peygamber’in masumiyetini sorgulayan ifadeler kulland›¤›, onun risâlet görevini yaparken beflerî zaaflar›n›n etkisiyle nebevî flahsiyeti zedeleyeci bir biçimde hata ve kusurlar iflledi¤i fikrini öne sürdü¤ü12 iddia edilmifltir. Hâlbuki Hayyât’›n aktard›¤› baflka bir pasajda ‹bnü’r-Râvendî, Hz. Muhammed’in hata etmifl olabilece¤ini ileri sürdükleri gerekçesiyle Mu’tezile’yi itham etmektedir.13
‹bnü’r-Ravendî, Kitâbü’z-zümürrüd adl› eserinde de, Peygamberlik ve Muhammed'in Peygamberli¤ini tenkit etti¤i, onu gaibten haber verenler ve sihirbazlarla mukayese etti¤i14 söylenir. Söz konusu eserinde ‹brahim, Musa, ‹sa
ve Muhammed Peygamberlere dair ayetleri zikrederek onlara ta'n da bulunmufl; Kur'an'da çeliflki, hata, imkâns›z sözler oldu¤unu iddia etmifltir.15 Hayyât (300/912), bu kitab› okudu¤unu, yalan ve iftiradan baflka birfley bulamad›¤›n› söyler. Bu kitapta, âlemin k›demi, yarat›c›n›n nefyi, dehrî görüflün savunulmas›, Mu'tezile'nin görüfllerinin reddi ve Hz. Muhammed'i çeflitli konularda kötüleme gibi ayk›r› konular›n yer ald›¤›n› da ekler.16 ‹bnü’r-Râvendî ile
ilgili rivayetler, onun karmafl›k ve iniflli ç›k›fll› bir düflünce hayat› oldu¤unu
ya da öyle lanse edildi¤ini göstermektedir.
‹slâm düflünce ekolleri nübüvveti mucize olgusuyla iliflkilendirerek ispatlama e¤iliminde olmufltur. Mu’tezile de, bu metodu benimsemekle birlikte aklî delilleri kullanmaya özen göstermifltir. Mucizeler üç kategoride ele al›nm›flt›r. 1.Akli mucize yani Kuran’› Kerim’i Arap olan ya da olmayan tüm ediplerin benzerini yapmaktan aciz olduklar› bir kutsal kitap olarak ortaya koymak. 2.Hissi mucizeler insanlar›n duyu organlar›yla müflahede etti¤i do¤aüstü hadiseler 3.Haberi mucizeler ise Hz. Peygamber taraf›ndan haber verilen
geçmifl ve gelece¤e dair hadiselerdir. Bu noktada Mu’tezile’nin mucizeyi, nübüvvetin ispatlanmas› konusunda ne flekilde de¤erlendirdi¤inin tesbiti gerekli olmaktad›r.
12 Kâdî Abdülcebbâr, Tesbitu delâ’ili’n-nübüvve, II, 657.
13 Hayyât, Kitabu'l-intisar ve'r-redd ala Ravendiye'l-mulh›d, (thk. Alber Nasrî Nader), Beyrut
1957, 71 vd.
14 P. Kraus, “Ravendî”, ‹slam Ansiklopedisi (‹A), ‹stanbul 1964, IX, 639.
15 Hayyât, 12.
16 ‹bnu’l-Cevzî, el-Muntazam fi tevarihi’l-muluk ve’l-imam, (thk. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1995, VII,
417.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
13
Kur’an-› Kerim’de “‹nsanlar ve cinler, birbirine yard›mc› olarak bu
Kur’an’›n bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.”17 buyurulmaktad›r. Mu’tezile, bu ayetten
hareketle Kur’an’›, Arap olan ya da olmayan tüm ediplerin bir benzerini yapmaktan aciz olduklar› bir kutsal kitap olarak ele almakta ve bu yöntemle nübüvvetin gerekli bir kurum oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Ancak Nazzam’›n
(221/835) Kur’an’›n icaz› ile ilgili düflündüklerinin farkl› oldu¤u özellikle muhalif mezheplerce zikredilmifltir. Söz gelimi, ‹bnü’r-Râvendî, Nazzam'›n
Kur'an nazm›n›n Hz. Peygamberin nübüvveti için delil olamayaca¤›, iman,
küfür, husun ve kubuh gibi konulardaki görüfllerini dile getirerek afl›r›l›klar›ndan söz etmifltir.18
Mu’tezile’nin özellikle son dönem bilginleri, mucize konusunda Ehl-i Sünnet gibi düflünmüfl ve bu tür olaylar›, Allah’›n izniyle meydana gelen fiiller
olarak kabul etmifltir.19 Ebû Ali Cubbaî’ye (303/916) göre peygamberli¤i ispat
eden delil, insanlar için faydal› hususlar› emredip zararl› olanlar› yasaklama
ve mucize göstermedir.20 Kâdî Abdülcebbâr’a göre Hz. Muhammed’in nübüvveti Kur’an’la, gösterdi¤i mucizelerle ve mütevatir haberlerle sabittir. Onun
en büyük mucizesi Kur’an’d›r. Kutsal kitap d›fl›nda ise, üzerinde hutbe okudu¤u kütü¤ün inlemesi, az bir yemekle büyük bir grubu yedirmifl olmas›, tafllar›n emrine uymas› gibi hissî mucizeler göstermifltir.21 Mu’tezile içinde felsefi e¤ilimi temsil edenler ise, Hz. Muhammed’in nübüvvetini kan›tlamaya yönelik mucizelere muhalif bir söylem gelifltirmifllerdir. Söz gelimi Nazzam, Rasulullah’la beraber cinlerin görülmesi ve ay›n yar›lmas› gibi mucizeleri kabul
etmemifltir.22
Mu’tezile’de nübüvvet konusu, Allah’›n kul için en yararl› ve aslah olan›
yaratmas›yla iliflkili olarak ele al›nm›flt›r. Peygamberlere olan ihtiyaç, insan
akl›n›n kendi iyili¤ini tam anlam›yla gerçeklefltirebilecek derecede güçlü olmad›¤›na ba¤lanm›flt›r. Ekolün bu kurumun gereklili¤ine ve savunulmas›na
yönelik önemli bir gayret sarfetti¤i görülmektedir.
2.2. Dini ve Siyasi Referans Olarak Hz. Peygamber
Mu’tezile ekolü, Hz. Peygamber’i dini ve siyasi meselelerde referans alma
konusunda belli bafll› kriterler ortaya koymufltur. Esasen ekolün tarihsel sü-
17
18
19
20
21
‹srâ, 17/88.
Hayyât, 28 vd.
Kâdî Abdülcebbâr, fierhu’l-usûli’l-hamse, 569 vd.
Abdurrahman b. Ahmed el-‹cî, el-Mevak›f fi ilmi'l-Kelam, Beyrut ts., 418.
Daha Genifl bilgi için bkz. fierhu’l-usuli’l-hamse, 563-572, ‹lyas Çelebi, “Kâdî Abdulcebbâr”,
Türkiye Diyanet Vakf› ‹slam Ansiklopedisi (D‹A), 24, 107.
22 ‹bn Kuteybe ed-Dineverî, Hadis Müdafaas› (Te’vilu muhtelifi’l-hadis), (trc. M. H. K›rbaflo¤lu), ‹stanbul 1989, 89.
14
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
reçte yaflad›¤› orijinal dönemi ve Sünnî düflünceye yak›nlaflma dönemi, zihniyet de¤iflimini de beraberinde getirmifltir. Dolay›s›yla bu de¤iflim, farkl› tav›r ve ölçütlerin gelifltirilmesine sebep olmufltur.
‹lk ve özgün Mu’tezile döneminde Hz. Peygamber, bir Müslüman›n referans almas› gereken özel bir misyona sahip bir kiflilik olarak düflünülmüfltür.
Vas›l, Cemel ve S›ffin savafllar›na kat›lan sahabenin durumunu Allah’a havale ederken onlar›n Hz. Peygamber’le yapt›klar› olumlu ifllere vurgu yapm›fl ve
bu niteli¤i önemli görmüfltür. Ona göre bunlar›n Allah Rasûlü ile beraber geçmiflte yapm›fl olduklar› güzel ameller vard›. Peygamberle birlikte hicret etmifl,
onunla beraber cihada ç›km›fl ve büyük ifller baflarm›fllard›. Hz. Peygamber’le
birlikte yapm›fl olduklar› bu önemli ifllerin hat›r›na, onlar› savafltan önceki
durum üzere kabul etmeyi tercih etmifltir.23 Vas›l’›n bu tercihi, bir anlamda
Hz. Muhammed’e ve yapt›klar›na duydu¤u sayg›n›n bir gere¤iydi.
Mu’tezile, esas gücünü ve orijinal kimli¤ini yitirmeye bafllad›¤› tarihten itibaren kendi meflruiyetini pekifltirme ad›na Hz. Muhammed’in manevi otoritesinden yararlanma cihetine gitmifltir. Bu ba¤lamda di¤er baz› ‹slâm mezheplerinin yapt›¤› gibi en iyi f›rkan›n kendileri oldu¤unu Hz. Peygambere söyletmekte bir sak›nca görmemifltir: “‹srailo¤ullar› 72 f›rkaya bölünmüfltür.
Ümmetim ise 73 f›rkaya ayr›lacakt›r. Onlar›n en temiz ve en takvas› Mu’tezile’dir.”24 Bu meyanda Vas›l b. Atâ ile ilgili aktar›lan “Ümmetimden Vas›l b. Ata
ad›nda birisi gelecektir. O hak ile bat›l›n aras›n› ay›racakt›r.”25 hadisi de zikredilebilir. Ayn› flekilde baz› Mutezilî kaynaklarda ekolün önde gelen flahsiyetlerinin ilim silsilesinin Hz. Peygamber’e kadar götürülmesi de, mezhebin
meflruiyetini sa¤lama alma tavr›n›n bir uzant›s›d›r. Sözgelimi ekolün sistemleflmesinde önemli bir konuma sahip olan Ebû'l-Hüzeyl'in ilim silsilesi, Osman et-Tavil'den bafllat›larak Hz. Muhammed'e26 kadar götürülmüfltür. Böylece Mu'tezile, ekolün düflüncesini erken devirle iliflkilendirerek mezheblerinin sahip oldu¤u de¤eri yükseltmek için Peygamber deste¤ine talip olabilmifltir.
Mu’tezile siyasi teorilerini gelifltirirken Hz. Muhammed’i referans alma ile
kendi meflruiyetlerini koruma refleksi aras›nda gidip gelmifltir. Böyle bir tavr›n arkas›nda yatan neden, ekol içindeki farkl›laflma ve güç kayb›ndan dolay› esas kimliklerinden uzaklaflarak Sünnîli¤e yak›n durma tavr›d›r.
23 fiehristanî, el-Milel ve'n-nihal, (tsh. Muhammed Fehmi Muhammed), Beyrut 1990/1410, I, 43.
24 Kâdî Abdülcebbâr, Fadlu'l-itizal ve tabakatü'l-Mu'tezile, (thk. Fuad Seyyid), Tunus 1406/1986,
166.
25 Kâdî Abdulcebbâr, Fadlu'l-i'tizal, 234.
26 ‹bn Nedim, Fihrist, 202; Kâdî Abdulcebbâr, Fadlu'l-i'tizal, 164.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
15
Ekol, alt›n ça¤›n› yaflad›¤› ve kendine özgü niteliklerini korudu¤u dönemde ortaya koydu¤u siyaset teorilerinde Hz. Muhammed’in referans oldu¤una
vurgu yapm›flt›r. En erdemli kiflinin devlet baflkan› olmas› gerekti¤ini vurgulayanlar, önemine binaen imametin nübüvvetten sonra en faziletli mevki oldu¤unu ispatlama gayretinde olmufltur. Nebi’ye velayet eden imam›n toplumu e¤itme ve dini bilgiler ö¤retme görevi oldu¤u ifade edilmifltir. Dolay›s›yla
Hz. Peygamber’e velayet eden flahs›n en faziletli olmas› zorunlulu¤undan
bahsedilmifltir. Bu e¤ilim, toplumun kendini yöneten kifliyi seçme özgürlü¤üne dikkat çekmifltir.27 fiia’n›n imametin nass ve tayinle olmas› gerekti¤i tezine karfl› verilen mücadele nedeniyledir ki, bu konuda fikir üretenler nübüvvet kurumu ile imameti mukayese etme gereklili¤ini hissetmifllerdir. Buna
dair rivayetlere kaynaklarda s›kça rastlamak mümkündür.
Mu’tezile’nin sistemleflme sürecine katk›s› bulunan D›rar b. Amr
(200/815) ve fiiî Hiflam b. Hakem (179/795) aras›nda cereyan etti¤i nakledilen rivayette, imametin ne flekilde gerçekleflece¤i hususu tart›fl›lm›flt›r. Hiflam
b. Hakem’in imametin “Allah'›n nübüvveti akt etti¤i gibi” olaca¤› fikrine, D›rar “O zaman o Nebi'dir” diyerek karfl› ç›kar. Hiflam ise böyle bir fleyin söz konusu olamayaca¤›n›; çünkü nübüvveti sema ehlinin yani meleklerin akt etti¤ini, imameti ise arz ehlinin yani nebilerin akt etti¤ini ifade eder. ‹ki aktin de
Allah'›n izniyle oldu¤unu söyler. Hiflam’a göre insanlara, yan›lg›ya düflmeyen
ve zulmetmeyen, günahlardan masum, hatalardan beri olan, ihtiyaç duyulan, fakat kimseye ihtiyaç duymayan Rasulün ikame etti¤i biri gerekir.28 Buna benzer baz› rivayetler göstermektedir ki, fiia’n›n imametin Allah taraf›ndan nass ve tayinle belirlendi¤i fikrine karfl› durmak ad›na Mu’tezile ekolü,
imamet kuram›nda nübüvvetin ve Hz. Peygamberin yerini tesbite özen göstermifltir.
‹mamet, yerine getirilmesi vacip ve zorunlu olan nübüvvetin bir anlamda
devam› oldu¤undan ifllevi de, davet ettikleri, savunduklar› inanç ve düflünce
temellerini korumakt›r. Bu husus dini çerçevede ele al›nm›fl ve adaletin maksad›n›n yeryüzünde Allah'›n hükmü olan dini kaim k›lmak oldu¤u sonucuna
var›lm›flt›r. Dinle ilgili hususlar, e¤er Nebi haber vermiflse reddedilemez, inkâr edilemez. ‹stidlalî bilginin do¤rulu¤unu ölçmenin metodu, Nebi’nin onu
red edip etmemesi ile ölçülür.29 Câh›z’a göre Rasul, kendisini do¤rulasalar da,
yalanlasalar da, insanlara ö¤ütle muamele etmifltir, imam›n da bu yöntemi
izlemesi gerekir.30
27 Naflî el-Ekber, Mesailu'l-imâme, (thk. Josef Van Ess), Beyrut 1971, 51 vd.
28 Muhammed Bak›r el-Meclisî, Biharu’l-envâr, Beyrut 1403/1983, LXIX, 149; fieyh Abdullah Nime, Hiflam b. el-Hakem, 1405/1985, 230 vd.
29 Kâdî Abdulcebbâr, fierhu’l-usuli’l-hamse, 768 vd.; Bedevî, 141.
30 Câh›z, “‹stihkâkil-imame”, Resailu'l-Câh›z, (takd. Ali Ebu Mülhim), Beyrut 1987, 201.
16
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Câh›z, siyasi nitelikli bir hareket olmas›na ra¤men dini argümanlar› da
kullanan fiuubiyye’nin nübüvvete iliflkin görüfllerine karfl› ç›km›flt›r. Çünkü
onlar, ‹slâm'dan önce, mülk ve nübüvvetin Acemlerde oldu¤unu ve bu sebeple de Araplardan daha flerefli olduklar›n› savunuyorlard›. Câh›z’a göre Peygamberlik ve mülk, Acemlerin elinde oldu¤u dönemde, Araplara göre üstün
bir konumda idiler. Ancak bu iki makam, Araplar›n eline geçtikten sonra onlardan daha üstün hale gelmifllerdir.31 Mevali, Acemi Araba üstün tutsa da,
hadise göre Arap, Acem'den daha büyük flerefe sahiptir. Câh›z, ‹smail peygamberi Acem olarak kabul eden fiuubiyye’yi elefltirerek Allah’›n onu Araplaflt›rd›¤›n› ifade eder.32 Böylece Câh›z, bir ›rk› üstün gösterme ve di¤er bir ›rk› reddetme ad›na peygamberlik kurumunun otoritesini kullanmaya çal›flm›flt›r.
Câh›z imam olacak kiflinin niteliklerini sayarken en güçlü olan›n› ak›l olarak belirtir. Araflt›r›c› olmas›, olaylara vukufiyeti, iyi adetli olmas›, zaman›n
en erdemlisi olmas› da aranacak niteliklerdendir. Çünkü bu, Rasulün makam›na sayg› ve ta’zimin gere¤idir. ‹mam›n Rasule benzemesi ve onun gibi ahlâkî meziyetlere sahip olmas› gerekir.33
Mu’tezilî düflünce içerisinde mefdûl imam›n iflbafl›na gelebilme görüflünü
benimseyenler, imamette, adil olma, Kitap ve sünnet hakk›nda yeterli bilgiye
sahip olma ve ümmetin iflini üstlenebilme flartlar›n› aram›fllard›r. Onlara göre bu özellikleri kendinde toplayan kifli, kendisinden daha bilgili ve daha faziletli biri bulunmas› durumunda bile imam olabilir. Mefdûlun imametinin
caiz oldu¤u esas›na dayananan bu yaklafl›m, kendini temellendirmek için Hz.
Peygamber’in, içlerinde daha erdemli sahabelerin var oldu¤u baz› seriyyelerde ordunun bafl›na daha az erdemli kiflileri görevlendirme uygulamas›n› öne
sürmektedir. Hz. Peygamber'in bu tür uygulamalar›na örnek bulmak pek de
zor de¤ildir. Hz. Peygamber, Zatu'l-selasil gazvesinde, Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer ve Ebu Ubeyde'nin bulundu¤u orduya Amr b. As'› kumandan olarak tayin etmifltir; Mu'te gazas›nda Zeyd b. Harise'yi, Ca'fer b. Ebi Talib'e amir yapm›flt›r; ancak Zeyd'in flehadetinden sonra Ca’fer komutanl›k görevini üstlenebilmifltir. Ayr›ca Üsame b. Zeyd'i, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in bulundu¤u
orduya komutan olarak atam›flt›r.34
31 Tak›yeddin el-Makrizî, “Risaletu li’l-Câh›z fi Benî Umeyye”, en-Niza' ve't-tehasum fima beyne
Benî Ümeyye ve Benî Haflim, (thk. Hüseyin Mu'nis), Kahire 1984, 131.
32 Câh›z, “Risale fi’n-Nabita”, Resailü'l-Câh›z-er-resailu’l-Kelâmiyye, (thk. Ali Ebu Mülhim), 247.
33 Câh›z, “‹stihkâkil-‹mame”, 197.
34 Naflî el-Ekber, 51 vd.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
17
Mu’tezilî imamet teorisinin teflekkül etti¤i dönemler boyunca hakim paradigma ‹slâm oldu¤u için din d›fl›nda bir zeminde meflrulaflt›rma çabas›na girilmemifltir. ‹mametle ilgili yap›lan tart›flmalarda da her görüfl sahibi kendine mutlaka geçerli meflruiyet zemini bulmak zorundayd›. Mutezilî bilginler
de, imameti temellendirmede Kur'an, nübüvvet, ak›l ve tarihsel tecrübeyi biraz daha özellefltirdi¤imizde dört halifenin hilafete gelifl fleklini kullanm›fllard›r. Bu dönemden itibaren siyasi teorileri desteklemek için hadis literatürü
alabildi¤ine kullan›lmaya bafllanm›flt›r.
fiia'n›n imameti nübüvvet ile iliflkilendirme ve imamette aranacak niteliklerle nübüvvette olan nitelikleri özdefllefltiren tavr›na karfl› durulmufltur.
Çünkü böyle bir anlay›fl devam›nda nebilerde oldu¤u gibi imamlarda da masumiyet fikrine ulaflmay› hedefliyordu. Bundan dolay› olsa gerek imamet bölümlerinde nübüvvet ile ilgili bahisten sonra ilgili konuya geçilir. Ebu Ali
Cubbaî, imameti nübüvvetle karfl›laflt›rarak imam için ismet s›fat›n› gerekli
görenleri elefltirerek onlar›n din ve ‹slâm konusunda ta'na yöneldi¤ini ve dinî dejenerasyona sebep olduklar›n› iddia eder.35 Ebu Ali Cubbaî, elbette nebilerin masum oldu¤u görüflündedir. Nübüvvetten önce küçük günahlar ifllenmesi mümkünse de, nübüvvetten sonras› için mümkün de¤ildir.36 Ancak
imam›n masumiyeti görüflünü, imametin nass ve tayinle oldu¤u iddias›yla
ilintili k›l›nmas›n› kabul etmez. Ebu Ali Cubbaî, imametin nass ile olmad›¤›n› sahabeden ve seleften gelen nakillerle kan›tlamaya çal›flarak37 bu irtibat›
kesmek istemifltir.
Ebu Ali’ye göre, Ebu Bekir’in Medine’ye hicrette Peygambere arkadafl olmas›, ‹slâm’a ba¤l›l›¤› ve hizmeti onu üstün k›lan niteliklerdendir. Ebu Bekir
savaflta ve bar›flta, Peygamberin arkadafl› ve yard›mc›s› olmas› hasebiyle seçkin konumlar›n en büyü¤ü ile özelleflmifltir.38 Kur’an’da da onun Peygamberle olan ma¤ara arkadafll›¤› anlat›lm›flt›r: “..ma¤arada bulunan iki kifliden biri olarak Allah ona yard›m etmiflti. Arkadafl› Ebu Bekir’e “üzülme, Allah bizimledir” diyordu…”39 Ebu Ali Cubbaî, bu ayetten hareketle ‹mamiyye’nin
Ebu Bekir’le ilgili olumsuz görüfl ve yaklafl›mlar›na cevap vermifltir.40
Kâdî Abdülcebbâr, imametin kureyflten olmas› konusunu savunmakta ve
bu konuda Peygamber’e isnad edilen hadisleri ve tarihi tecrübeleri örnek gös-
35 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mu¤nî fi ebvâbi’t-tevhid, XX/II, (thk. A. Mahmud-S. Dünya), Dâru’l-M›sr›yye, ts., XX/1, 37.
36 Kâdî Abdülcebbâr, Müteflabihu’l-Kur’an, 101; Y. fievki Yavuz, “Cubbaî”, D‹A, VIII, 101.
37 Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/1, 272.
38 Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/1, 324 vd.
39 Tevbe, 9/40.
40 Daniel Gimaret, Une Lecture Mu'tazilite Du Coran, Paris 1994, 413.
18
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
termektedir. “imamlar Kureyfltendir.”, “Kureyfl’i öne geçiriniz, onlar›n önüne
geçmeyiniz”, “Kureyfl hay›rda ve flerde, k›yamete kadar insanlar›n valileridir.”, “insan neslinden iki kifli de kalsa reislik Kureyfltedir.”, Kureyfl hilafet
iflinin bafl›d›r. ‹nsanlar›n iyisi Kureyfl’in iyisine, insanlar›n kötüleri de onlar›n kötülerine tabidir.” Kâdî Abdülcebbâr ayr›ca Beni Saide’de Ensar’›n Kureyfllili¤i benimsemesini de delil olarak getirir.41
Kâdî Abdülcebbâr’a göre imametin gerekli bir kurum olufluna en önemli
gerekçe dünyevî menfaatlard›r: “‹mam›n getirdi¤i ve yürürlü¤e koydu¤u fley
dünya ç›karlar› türündendir. Zira onun kulland›¤› bu yetkilerde sevap veya
günah söz konusu edilmeksizin sadece acil yarar sa¤lamak ve zarar› da ortadan kald›rmak önemlidir.”42 Böylece Kâdî Abdülcebbâr, siyasi otoritenin sivilli¤ini ve ba¤›ms›zl›¤›n› öngörmektedir. Bu ayn› zamanda imam›n din ç›karlar› için de¤il, dünya ç›karlar› için seçilip görevlendirildi¤i anlam›na gelmektedir. Kâdî Abdülcebbâr, imametin fler’i bir maslahat olmad›¤› görüflündedir.
Çünkü maslahat durumdan duruma, toplumdan topluma de¤iflir. Bu sebeple imametin fler’i ihtiyaçtan dolay› sabit oldu¤u fikri do¤ru de¤ildir.43
Mu’tezile, temel olarak nübüvvet meselesinden hareketle çözümlemeye
çal›flt›¤› imamet ve siyaset konusunda, Müslüman toplumun her ça¤›n koflullar›na uygun bir biçimde çözüm bulmas› gerekti¤i fikrini benimsemifltir.
Mu’tezile, içindeki iki ana e¤ilim nedeniyle zaman zaman hem Sünnî hem de
fiiî imamet anlay›fl›na yak›nlaflma refleksinde bulunmufltur. Onlar imamet
düflüncesini ortaya koyarken Kur’an, sünnet, dört halife ve tarihi deneyimleri referans alm›flt›r.
Ekol aç›s›ndan, Hz. Peygamber’i referans alma konusunda temel kriterler
konulurken zaman afl›m›, güç kayb›, Sünnî düflünceye entegrasyon gibi nedenlerle farkl›laflmalar meydana gelmifltir.
2.3. Ekolün Sünnet ve Hadis Anlay›fl›
Mu’tezile’nin, Kuran ve Sünnet’e bak›flta ve yorumlamada sistematik bir
bak›fl aç›s›na ve ak›lc› bir araflt›rma metoduna sahip oldu¤u kuflku götürmez
bir gerçektir. Fakat bu yaklafl›m, mezhep menfaati ve taassubu nedeniyle bazen tek yönlü ifllemifltir. Mezhep, yaln›zlaflmaya bafllad›¤› dönemde kendi görüfllerine ve akidelerine yard›mc› olabilecek -ayet ve hadis de dahil- her materyali kullanmakta beis görmemifltir. Bu bafll›k alt›nda ekolün hadis anlay›-
41 Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/I, 234 vd.
42 Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/1, 77.
43 Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/1, 22.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
19
fl›n›, hadis ilmine ilgilerini, hadis kullan›m›nda esas ald›klar› kriterleri ve
mezhep içindeki farkl› hadis anlay›fllar›n› ele alaca¤›z.
Mu’tezile hadis yerine daha genifl ve genel bir anlam ifade eden “do¤ru veya yalan olma ihtimali olan söz” olarak tan›mlanan haber kavram›n› kullanm›flt›r. Verilen haberin gerçe¤e uygun olmas›n›n esas oldu¤unu ifade etmifllerdir.44 Onlara göre ahad haberler, do¤ru veya yanl›fl olma ihtimali bulunan
veya mütevatir seviyesine ulaflmayan haberlerdir. Sünnet konusunda ise
ekol bünyesinde en eski tan›m› Nazzam’›n yapt›¤› söylenmifltir. Ona göre sünnet, “Nebi’nin emretti¤i veya di¤er insanlar›n örnek almas› için yapt›¤›,
Kur’an’da zikri geçmeyen her fleydir.” Kâdî Abdülcebbâr ise sünnetin, Hz.
Peygamberin sürekli yerine getirilmesi gereken emirleri ve örnek al›nmas› gereken fiileri anlam›na geldi¤ini45 ifade etmifltir.
Mu’tezile’ye mensup olup da hadisle ilgili te’lif yapanlar ya da do¤rudan
hadis rivayetinde yer alan, hadis isnad›yla (senet) meflgul olan ve güvenilirlik
aç›s›ndan elefltirilenler oldu¤u gibi, en yüksek mertebeye ulaflan Mu’tezilî hadisçiler de vard›r. Bu durum, ekolün hadis rivayetinde tak›nd›¤› olumlu tavr›n da bir göstergesidir. Fakat bu konudaki çabalar›n›n hadis rivayetini meslek edinenler yan›nda zay›f ve yetersiz kald›¤›46 görülmektedir.
Mu’tezile’den hadis ilmiyle ilk ilgilenen kifli Amr b. Ubeyd (144/761)’tir.
Ama hadis konusundaki yaklafl›m› hadisçiler taraf›ndan elefltirilmifl ve kendisiyle ilgili sahabeye küfretti¤i, hadise yalan katt›¤›, kaderî anlay›fla sahip oldu¤u türünde iddialarda bulunularak güvenilir olmad›¤› yönünde de¤erlendirmeler yap›lm›flt›r.
Amr b. Ubeyd’in hadis rivayet etmedeki ölçüsünün benimsedi¤i kader görüflüne göre flekil ald›¤› görülür. Abdullah b. Mesud'un rivayet etmifl oldu¤u
“bir kimse anas›n›n karn›nda k›rk gün kald›ktan sonra kan p›ht›s› haline gelir…” hadisi hakk›nda Amr flunlar› söylemektedir: “E¤er bu hadisi A'mefl söylerken duysayd›m onu yalanlard›m, Zeyd b. Vehb söylerken duysayd›m ona
cevap vermezdim. Abdullah b. Mesud söylerken iflitseydim kabul etmezdim,
Peygamber’i bu hadisi söylerken duysayd›m reddederdim. Allah'›n söyledi¤ini iflitseydim O'na derdim ki; senin bizden ald›¤›n misak (söz) böyle de¤ildi.”47
Amr b. Ubeyd, kader görüflü ve keskin söylemi nedeniyle kendi döneminde oldukça büyük tepki görmüfl ve birçok elefltiriyle karfl› karfl›ya kalm›flt›r.
44
45
46
47
Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XV, 323, 325; fierhu’l-usuli’l-hamse, 768 vd.
Kâdî Abdulcebbâr, fierhu’l-usuli’l-hamse, 89; Kâdî Abdulcebbâr, Fadlu'l-i'tizal, 185.
Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, Ankara 2004, 165.
Hat›b Ba¤dadi, XII, 172.
20
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Muhaddisler aras›nda olumsuz bir imaja sahip olmas›na neden olmufltur.
Amr hakk›ndaki rivayetlerin, olumsuz düflüncelerin ve kötülemelerin nakledildi¤i anlat›mlar, sonraki nesillere Eyyub, Yunus, ‹bn Avn ve et-Teymî ad›ndaki muhaddisler arac›l›¤›yla yay›lm›flt›r. Bu hadisciler, Amr b. Ubeyd'in sikâ kabul edilemiyece¤i, hadislerini yazmad›¤›, hadislerinin metrûk oldu¤u,
yalan söyledi¤i, Hasan Basrî ad›na, söylemedi¤i hadisleri rivayet etti¤i ve sahabeye sövdü¤ünü iddia etmifllerdir. Bu çerçevede Amr b. Ubeyd'in, Hasan
Basrî'den rivayet etti¤i “Nebiz içmekten dolay› meydana gelen sarhofllu¤a vurma yoktur.”, “Silah tafl›yan bizden de¤ildir.” ve “Muaviye’yi minberde görürseniz öldürün.” hadislerine güvenilemiyece¤i ve Amr’›n, Hasan Basrî ad›na
yalan konufltu¤u48 ifade edilmifltir. Bu isimlerden Yunus b. Ubeyd (139/756)
de, Amr b. Ubeyd’in ilim meclisine ve sohbet grubuna giden o¤lunu flu flekilde uyarm›flt›r: “Zina, h›rs›zl›k ve içki gibi haramlar› ifllemen Amr’›n kader görüflünü benimsemenden daha sevimli bir tav›rd›r.”49 Bu konudaki sürtüflme
ve olumsuz kanaatlar kendilerinden sonraki jenerasyonun gündemini de
meflgul etmifltir.
Amr b. Ubeyd'i güvenilir bir hadis ravisi olarak kabul eden muhaddisler
de vard›. Onun rivayet ald›¤› flah›slar; baflta Hasan Basrî olmak üzere Ubeydullah b. Enes, Ebu Aliye, Ebî Kulabe gibi flahsiyetlerdi. Ondan hadis alanlar ise Hamdan, Yahya el-Kattan, Abdulvahap es-Sakafî, Abdulvaris b. Said,
Ali b. As›m, Harun b. Musa, A'mefl ve Kurayfl b. Enes50 gibi hadiscilerdi. Amr,
zahid ve muttaki bir hayat tarz› benimsemifl olmas›na ra¤men kader görüflünden dolay› sika kabul edilmemifl, hatta yalanc›l›kla itham edilmifltir. Daha da ileri gidilerek “insanlar toprak gibidir” görüflünü benimsedi¤i iddia edilerek fikirleri, Dehriyye’ye nisbet edilmifltir.51 Gerçekte bu tür iddialar hadisciler taraf›ndan onun sika say›lmamas›na gerekçe olarak s›kça tekrar edilmifltir. Zehebî bu hususta Dehrîleri lanetleyerek onlar›n kâfir oldu¤u, Amr’›n
bunlar gibi olmad›¤›52 fleklinde bir yorum yapmaktad›r. Esasen Amr’›n âlemin
ezeli oldu¤unu ve bir yarat›c›s›n›n bulunmad›¤›n› öngören ve hayat› dünyadan ibaret sayarak ahiret inanc›n› yok sayan bu grupla iliflkilendirilmesi savundu¤u görüfller ve tavr› göz önüne al›nd›¤›nda pek mümkün görünmemektedir.
48 Hat›b Ba¤dadî, XII, 181; Zehebî, Siyeru a’lamu’n-nubela, (thk. fiuayib Arnavud), Beyrut 1986,
VI, 105.
49 Darekutnî, Ali b. Ömer (385/995), Ahbaru Amr b. Ubeyd, (thk. Josef Van Ess), Beyrut 1967,
12.
50 Krfl. Zehebî, Siyeru a’lam, VI, 104; ‹bn Hacer Askalânî, Tehzibu't- tehzib, Beyrut 1968, VIII, 70.
51 ‹bn Kesir, el-Bidâye ve'n-nihâye fi't-tarih, Matbaatü's Saade 1932, X, 79.
52 Zehebi, Mizânu'l-itidâl fi nakdi'r-ricâl, (thk. A. Muhammed el-Becavî), Daru'l-Hayaî ts., III, 280.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
21
Mu’tezile’nin felsefi e¤ilimini temsil eden Ebu’l-Hüzeyl ve Nazzam’›n bafl›n› çekti¤i ekol jenerasyonu ile birlikte Kuran ve Sünnet naslar›na karfl› salt
ak›lc› bir tutum sergilenmeye bafllam›flt›r. Yunan felsefesine bu ak›lc› tutumlar›yla mukabele yapt›klar› gibi nasslara karfl› da ayn› tavr› tak›nm›fllard›r.
Akl›n dayand›¤› argümanlar› ise, felsefi metinler ve dinî nasslard›.53 Bunun
do¤al sonucu olarak hadise yönelik yaklafl›m da, ilk nesilden farkl› bir flekilde oluflmufltur. Ebu’l-Hüzeyl, Kur’an’a ve akla ayk›r› olan birbiriyle çeliflen
hadisler rivayet ettikleri gerekçesiyle Ehli Hadis’e yöneltti¤i sert elefltirilerle
tan›nm›flt›r. Ama bu elefltirel yaklafl›m, onun hadisi reddetti¤i anlam›na gelmemelidir.
Ebu’l-Hüzeyl, bilgiye iliflkin yapt›¤› tasnifte do¤rulu¤uyla bilinenlerin ya
zorunlu ya da iktisabi olarak bilinece¤ini söylemifltir. Do¤rulu¤u zorunlu olarak bilinenler, mütevatir haberler gibi olanlard›r. Ülkeler ve meliklerle ilgili
haberler, Hz. Peygamber’in bize haber vermifl oldu¤u -befl vakit namaz, zekât,
hac vb.- haberler; bu tür haberler s›n›f›na girerler. Ona göre iktisabî ya da istidlalî olarak do¤rulu¤u bilinen fleyler; Allah'›n tevhidi, adli, Nebi’sinin nübüvveti ve buna benzer haberlerdir.54 Ebu’l-Hüzeyl’e göre ne do¤ru ne de yalan olan haberler ise ahad haberlerdir. fiartlar› varid oldu¤unda itikadi konular hariç, onunla amel edilebilir.55 D›rar b. Amr'a göre Nebi’den sonra haberi ahad yoluyla gelen sünnetin delil olarak bir de¤eri yoktur.56
Ebû’l-Hüzeyl, zaruri bilgi do¤urmayan haber-i vahidin din konusunda delil olmas›n› kabul etmez.57 Haber-i vahidin do¤ru kabul edilebilmesi belli kriterlere ba¤lanm›fl ve onunla amel etmenin vücubiyetinin flartlar› ortaya konmufltur. Bunlar isnad›n birleflmesi, ravilerin adil olmas› ve haberin ak›l ve
mant›k yönünden caiz olmas› flartlar›d›r. Raviler, nakillerinde veya rivayetlerinde ay›b› gizleyip aldatma yoluna gitmeleri halinde, mecruh ve zay›f kabul
edilirler; bu durumda da rivayetleri delil olmaz. Yine ravi akl›n araya girmedi¤i ve do¤ru te’vile ihtimal vermeyen bir fley rivayet ederse onun haberi kabul edilmez. Ravinin rivayeti sika olur, görünüflte akla uygun düfler, fakat
ak›llar›n hükümlerine uygun olan te’vile ihtimal verirse, onun rivayeti kabul
edilir ve bu haber akla uygun bir tarzda te’vil edilir.58
53 Ali Sami en-Neflflâr, ‹slamda Felsefi Düflüncenin Do¤uflu-II, (trc. Osman Tunç), ‹stanbul 1999,
237.
54 Kâdî Abdulcebbâr, fierhu’l-usuli’l-hamse, 768 vd.; Bedevî, 141.
55 Kâdî Abdulcebbâr, fierhu’l-usuli’l-hamse, 769.
56 Ahmed b. Muhammed b. Abdillah el-Fahrî, Kitâbü't-telhîsi'l-beyân fî zikri'l-f›rak, ehli'l-edyân,
Moskova 1988, 33.
57 Ba¤dadî, el-Fark beyne'l-f›rak, (nflr. M. Muhyiddin Abdulhamid), Beyrut ts., 132, 144.
58 Ba¤dadî, Kitabu usuli’d-din, Beyrut, 1981/1401, 20-23; Bedevî, 143-144.
22
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Nazzam da, hadise ve sahabeye karfl› elefltirel bir yaklafl›m sergilemifltir.
O sadece ahad haberin de¤il, mütevatir haberin bile kesin bilgi ifade etmedi¤ini savunmufltur. Ancak ahad haberin flartlar›n› bile tafl›mayan baz› rivayetlere dayanarak itham edici uslupla sahabeyi elefltirmifltir. Rasulullah’la beraber cinleri gördü¤ünü söyledi¤i ve ay›n yar›lmas› mucizesini rivayet etti¤i için
‹bn Mesud’u yalanc›l›kla suçlam›flt›r.59 Nazzam’a göre Sünnet farzla beraber
dinin üzerine bina edildi¤i iki esastan biridir. Ku’ran’daki farzlar› aç›klama
niteli¤indeki Sünnetler de ba¤lay›c›d›r.60 Nazzam’a göre hadislerin delil olmas›, tevatür veya ahad yolla gelmelerine de¤il, zorunlu bilgi ifade etmelerine
ba¤l›d›r. Bu da ya üzerine icma edilmifl ya da karineyle desteklenmifl olmas›yla mümkündür. Yahudi ve H›ristiyanlar örne¤inde oldu¤u gibi çok kiflinin
yalan üzere birleflmesi mümkündür. Nazzam’›n hadis tenkitleri büyük tepki
görmüflse de, hadis rivayetinde daha titiz davran›lmas›na sebep olmufltur.
Hadis ilminde muhtelifu’l-hadis, muflkilu’l-hadis gibi yeni disiplinlerin oluflmas›nda etkili olmufltur.61
Mu’tezile bünyesinde ortaya ç›kan zühd ve takva e¤iliminin önemli ismi
Cafer b. Mübeflflir de, hadis ilmiyle ilgilenmifl bir flahsiyet olarak bilinir. Onun
hadisle ilgili Kitabu’l-asari’l-kebir, Kitabu ma’ani’l-ahbar ve flerhiha, Kitabu’s-sünen ve’l-ahkâm, Kitabu ala ashabi’l-hadis62 isimli eserleri vard›r.
Eserlerinde çokca hadis kullanan ve ayn› zamanda hadis konusunda elefltirel bir bak›fla sahip olan bir baflka Mu’tezilî de Câh›z’d›r. Hadis elefltirileri
nedeniyle Ashabu Hadis taraf›ndan tepkiyle karfl›lanm›flt›r. Genelde hadise
girmifl olan eski kültürlere dair mitik bilgiler ve hiçbir yarar› olamayan söz ve
haberlere elefltiri getirmifltir. Hadisin gereklili¤ine ve hadis kültürüne dair felsefi de¤erlendirmeleri olan Câh›z, bu konuda da bilgi sahibidir ve konuya iliflkin Kitabu’l-hücceti ve'n-nübüvve, Kitabu’l-ahbar ve keyfe tasihhu, adl› eserleri63 telif etmifltir.
Hayat›n›n de¤iflik dönemlerinde farkl› imamet anlay›fllar›n› savunan Câh›z, özellikle Osmaniyye ak›m›n›n imamet anlay›fl›n› Hz. Peygamber’in uygulamalar›yla ve hadislerle temellendirmeye çal›flm›flt›r. Câh›z, Ebu Bekir’in
Peygamberin rahats›zl›¤› an›nda 17 (onyedi) vakit namaz k›ld›rd›¤›n› söylemifl
‹bn Kuteybe, Hadis Müdafaas›, 89.
Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, 150.
Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, 154.
Bkz. Hayyât, Ebu’l-Hüseyin Abdurrahman b. Muhammed b. Osman (300/912), Kitabu’l-‹ntisar
ve’r-Red ala Ravendiye’l-Mulhîd, (thk. Albert Nasri Nader), Beyrut 1957, 63, 78; ‹bn Nedim, Fihrist, 208.
63 ‹bn Nedim, Fihrist, 210-211.
59
60
61
62
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
23
ve bunu imametinin delili olarak sunmufltur.64 Câh›z’›n dini gerekçeyi öne ç›karan ve imameti namaz gibi ibadetlerle paralel olarak ele alan bu rivayeti
sunmas› ve buna dayal› bir yaklafl›m tarz›n› benimsemesi ilginçtir.
Câh›z, imamet konusunda fiia’n›n kulland›¤› “Sen bana Harun'un Musa
ile olan durumundas›n. Ancak benden sonra nebi gelmeyecektir” anlam›ndaki hadisi de kritik eder. Bir kimsenin halifeli¤i ya halife tayin edenin sa¤l›¤›nda ya da ölümünden sonra gerçekleflir. Hiç kimse Nebi'nin gazvelerinden birinde f›khi bilgisinin yeterlili¤i ve sevgisinin çoklu¤u ile Ali'yi halife b›rakt›¤›n› söylememifltir.65 Ayr›ca hadiste geçen Musa ve Harun Peygamberlerin durumunu tahlil eden Câh›z, bu hadisin ya sahih olmad›¤›n› ya da kast edilenin fiia'n›n iddia etti¤i gibi imamet olmad›¤›n› ifade etmifltir.66 Câh›z, Hz. Peygamber’in uygulamalar›n› ve hadislerini naklederek, Hz. Ali ile ilgili nass ve
tayin olmad›¤›n› ifade etmek istemifltir.
Ekol içinde Osmaniyye lehinde görüfl beyan›nda bulunan Câh›z’a muhalif
bir tav›r sergileyen ‹skâfî de imamet görüflünü desteklerken hadislerden yararlanmaya özen göstermifltir. O, Peygamberin “on kifli cennettedir” ve “dünyadaki efllerim, ahirette de efllerimdir” hadislerini delil göstererek Ebu Bekir,
Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Aifle, Sa'd, Said, Abdurrahman b. Avf, Ebu
Ubeyde ve Hz. Peygamberin eflleri de dâhil, hepsinin cennetlik oldu¤unu düflünür.67 ‹skâfî, eserinde, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'nin faziletlerini karfl›laflt›r›p Ali'nin efdalli¤ini ispata çal›flm›fl ve kan›t olarak da hakk›nda nakledilen
hadisleri göstermifltir. Ali hakk›nda gelen haberlerin Ebu Bekir'e nazaran daha güvenilir ve meflhur oldu¤unu söyleyerek bu haberlere iliflkin Câh›z'›n yorumlar›n› reddetmifltir.68 Ayr›ca Hz. Peygamber'in bir hadisini nakletmifltir:
“Ey Fat›ma! Allah bana emretti, bunun üzerine ben, seni müslüman olma yönünden onlar›n önde geleni, ilim sahibi olarak, onlar›n en üstünü ve hilm yönünden de en erdemlisi ile evlendirdim. Ben seni ancak ilahi bir emirle evlendirdim. Sen de biliyorsun ki o, benim dünya ve ahirette kardeflimdir.”69
Mu’tezile’nin sonraki nesli de bu süreçten itibaren hadisi, özellikle imametle ilgili teorilerde kullanma e¤iliminde olmufltur. Ebu Ali Cubbaî ve Ebu
64 Câh›z, Kitabu'l-Osmaniyye, (thk. Abdusselam Muhammed Harun), Beyrut ts., 170.
65 Cah›z, Kitabu'l-Osmaniyye, 154.
66 Sabri Hizmetli, “Kitabu'l-Osmaniyye'ye Göre Câh›z'›n ‹mamet Anlay›fl›”, Ankara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Dergisi (AÜ‹FD), XXVI(1978), 708 vd.
67 Malatî, et-Tenbîh ve’r-redd alâ ehli’l-ehvâ ve’l-bid’a, (thk. Muhammed Zâhid b. el-Hasen el-Kevserî), Kahire 1413/1993, 35.
68 ‹skâfî, “Münakâzâtü'l-Osmaniyye”, Kitabu'l-Osmaniyye, (thk. Abdusselam Muhammed Harun),
Beyrut ts, 287 vd.
69 ‹skafî, Münakâzâtü'l-Osmaniyye, 289 vd.
24
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Haflim Cubbaî (321/933), bu konuda önemli materyaller sunmaktad›r. Her
ikisi de, imamete iliflkin fiia taraf›ndan kullan›lan hadisleri zay›f ya da mevzu görme yerine farkl› anlamlar›n›n olabilece¤i ihtimali üzerinde durmufllard›r.70 Bu sebeple baz› hadislerin, Hz. Ali’nin imameti ile ilgili söylenmifl olmas› ve Hz. Peygamber’in kendisinden sonra halef b›rakma iflareti olarak de¤erlendirilmesi mümkün de¤ildir.
Bu dönemde Mu’tezile’nin Ba¤dat ekolünden Hanefî fakihi olan Ebu’l-Kas›m el-Belhî’nin (319/931) hadis ilmiyle meflgul oldu¤u görülmektedir. Belhî’nin telif etmifl oldu¤u Makâlât ve Kabulu’l-ahbâr ve ma`rifeti’r-rical adl›
eserler, Mu’tezilî hadiscilerin yer ald›¤› en eski eserler olma niteli¤i kazanm›flt›r.71 Bu hadiscilere Câh›z, Cubbaî ve Kâdî Abdülcebbâr da eserlerinde yer
vermifltir. Özellikle Kâdî Abdülcebbâr, Ebu Ali Cubbai’ye hadisle ilgili at›flarda bulunur. ‹bn Râvendî’ye reddiye olarak yazd›¤› Kitabu’l-imame adl› eserinde Mu’tezile’nin hadis bilmedi¤ine dair elefltirilere cevap olarak birçok Mu’tezilî hadisçinin ve musannifin ad›n› zikretmifltir. Kâdî Abdülcebbâr özellikle
uydurma hadislerin ortaya ç›k›fl› ile ilgili bilgileri ondan nakletmifltir.72
Kâdî Abdülcebbâr’a göre hadisin, ibadetlerle ilgili olan k›sm› gibi ö¤renilmesi güzel olan taraf› varsa da, bu ilmi ö¤renmek vacip de¤ildir. Selefin ve
gerçek hadisçilerin çokca rivayet etmekten kaç›nd›¤›na ve Ebu Hureyre gibi
çok rivayet edenleri uyard›klar›na iflaret eder. Konuyla ilgili aktard›¤› haberler vard›r. Haber-i vahidler yoluyla cebr, teflbih vb. konularda oldu¤u gibi,
dinde büyük hatalar ifllenmektedir. Bu haberler, sahihlik flartlar›n› tafl›yorsa
rivayet edilmelidir. Hadis rivayet etmede titiz ve dikkatli olunmas› gerekti¤ine iflaret eder.73
Mu’tezile’nin son dönem düflünürleri, hadislerde varit olan kabir azab›,
sual, münker-nekir, mizan ve s›rat gibi hadislerle sabit olan ahirete dair olgu ve olaylar›n hak oldu¤unu ve bunlara iman edilmesi gerekti¤ini söyler. Bu
meselelerin ak›lla anlafl›lmay›p sadece nakille bilinmesi gerekti¤ini ifade
ederler. Bunlara tecsim ve teflbihe gitmeden inand›klar›n› belirtmifllerdir.
Özellikle kabir azab› meselesi ekol içinde tart›fl›lm›fl bir konudur; kabir azab›n›n varl›¤›n› kabul edenler oldu¤u gibi inkâr edenler de bulunmaktad›r.74
70 Bkz. Kâdî Abdülcebbâr, Mu¤nî, XX/1, 176.
71 Mutezilî muhaddisler hakk›nda genifl bilgi için bkz. Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, 91 vd.;
166-179.
72 Kâdî Abdülcebbâr, Fadlu'l-i'tizal, 142, 162, 194.
73 Bkz. Kâdî Abdülcebbâr, Fadlu'l-i'tizal, 192-194; Hüseyin Hansu, Mu’tezile ve Hadis, 161-162.
74 ‹bn Ebi Hadid, fierhu nehcu'l-belaga, (nflr. Muhammed Ebu'l Fazl ‹brahim), Beyrut 1965, VI,
273.
Mutezilî Düflüncede Nübüvvet Meselesi ve Hz. Muhammed
25
Kâdî Abdülcebbâr, ekolün kabir azab›n› inkâr etti¤i iddias›n›n ‹bn Ravendi’nin bir iftiras›75 oldu¤unu söyler. Ebû'l-Hüzeyl Allaf'›n ö¤rencisi olan fiahham (233/847) da, “bizden kabir azab›n› inkâr eden kimse yoktur, bu görüfl
D›rar b. Amr'la ilgilidir,”76 demifltir. Kâdî Abdülcebbâr'a göre kabir azab›n›n
Mu'tezile’ye maledilmesi yanl›fl bir de¤erlendirmedir. Çünkü bu görüfl D›rar
b. Amr'a aittir ve o da Vas›l'›n ashab›ndan oldu¤u için Mu'tezile'nin bu görüflte oldu¤u fleklinde yanl›fl bir kanaate var›lm›flt›r77 Anlafl›laca¤› üzere mezhebin son dönem ulemas› hadislerde varid olan bu tür konulardan uzak durmaya ve ithamlar› savuflturmaya gayret etmifltir.
Mu’tezile’nin hadis ilminin iki alan›yla -hadis tenkitçili¤i ve hadisin bilgi
de¤eri- yak›ndan ilgilendi¤i dikkat çekmektedir. Ancak rivayet faaliyetinde
pek varl›k gösterememifllerdir. Hadisi alma ve kullanma kriteri ise, Sünnî ve
Zeydî düflünceye yaklafl›m sürecine paralel olarak esnekli¤e ve de¤iflime u¤ram›flt›r.
3. Sonuç
‹slâm’› savunma psikolojisi ile hareket eden Mu’tezile, temel ilkelerinin
yan› s›ra nübüvvet konusuna da büyük bir de¤er atfederek Hz. Muhammed’in hak peygamber oldu¤unu kan›tlama çabas› içerisinde olmufltur. Ekol,
di¤er konularda oldu¤u gibi nübüvvet meselesinde de akl› ve reyi önceleyen
bir yol izlemifltir. Bu do¤rultuda oluflan Hz. Muhammed imaj› ve referans alma ölçütleri, zaman içerisinde farkl›laflma göstermifltir.
Mu’tezile, Sünnî paradigmaya yak›nlaflma ve entegre olma sürecinde, tüm
görüfl ve yaklafl›m›n› do¤rudan Hz. Peygamber’e ya da onlara yak›n olan
sahabe ve tabiun neslinin görüfllerine dayand›rarak idealizme yönelmifltir.
Güç kaybetmeleriyle birlikte hadisleri ve Hz. Peygamber’in uygulamalar›n›
referans alarak, hatta uydurma hadislere yönelerek mezheplerini ve anlay›fllar›n› meflru zemine oturtma gayretine düflmüfllerdir. Böylece -özgün düflünce ve söylemleri ile ‹slâm düflünce gelene¤inde belli bir yer edinen mezhep-,
esas niteliklerinden uzaklaflm›flt›r.
Mu’tezile ekolü, bafllang›çta hadisi belli kriterler çerçevesinde ele al›rken
Sünnî düflünceye yak›nlaflmaya paralel olarak hadis kullan›m›n› öne ç›karm›flt›r. Rü’yet, halku’l-Kur’an, mucize, miraç, imamet, Hz. ‹sa’n›n nüzulü gibi
75 Kâdî Abdülcebbâr, fierhu’l-usuli’l-hamse, 689, 730.
76 Kâdî Abdülcebbâr, el-Münye ve'l-emel, 61.
77 Kâdî Abdülcebbâr, Fadlu'l-i’tizal, 201 vd.
26
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
konular, mütevatir haberlere dayanmad›¤› için imanî bir mesele olarak kabul
görmemifltir. Bu tür konular›n, birer ilmî mesele olarak tart›fl›lmas› tercih
edilmifltir. Mu’tezile bünyesinde, daha çok hadis kültürüne dayal› olarak yerleflen kabir azab› ve mükâfat›, ölülerin Münker ve Nekir adl› sorgu melekleri
taraf›ndan sorguya çekilip çekilmeyecekleri, mizan›n somut bir realite olup
olmad›¤› gibi konular tart›fl›lm›flt›r.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (27-49)
KELÂM-I ‹LÂH‹ OLUfiUNUN KANITI OLARAK KURAN-I KER‹M’DE
HZ. PEYGAMBER’E YÖNEL‹K UYARI ve TEHD‹TLER
Mesut OKUMUfi*
“Kimsenin kuflkusu olmas›n ki,
bu Zikr’i Biz indirdik ve yine kimsenin kuflkusu olmas›n ki
onu yine Biz koruyaca¤›z.” (Hicr Suresi, 15/9)
Abstract
Warnings, Rebukes And Threats To The Prophet Muhammed (Pbuh) In
The Holy Qur’an As A Proof Of Its Divine Word
The Holy Qur’an contains a lot of verses that warns, rebukes and threats
to the Prophet Muhammad in different occasions. This study deals with
The Holy Qur’anic verses that revealed in Meccian and Madinian periods
which warns, rebukes and threats the Prophet Muhammed in several occasions. The main idea of this paper is that these verses contains much
more messages to non-blievers in general and Muslims in particular. It tries to prove that one of the aims of these verses is to declare to non-blievers
that these verses are the revelations and words of God, not the sayings of
the Pophet Muhammad’s himself. The other aim of these verses is to warn
and to give lessons to all Muslims that the Prophet Muhammad is a human and has a potentiality to making false decisions and practises that
straightened later by Allah.
Key words: Qur’an, the Prophet Muhammad, Warnings, Rebukes, Threats,
Divine Word
Girifl
Araplar›n fesahat ve belagat ehli edebiyatç›lar›n›n en yetkin a¤›zlar›,
Kur’ân-› Kerim’in, Arapçan›n en büyük ve en görkemli kitab› oldu¤unu aç›kça teslim ve tasdik ederler. Baz› ça¤dafl Arap düflünürleri, onun Arapçan›n
en büyük kitab› oluflunun iki yönlü oldu¤unu dile getirirler: Bunlardan birincisi, Kur’ân-› Kerim’in dil ve üslup yönünden eflsiz ve benzersiz; fesahat ve
belagat aç›s›ndan insanl›¤›n bir benzerini getirmekten aciz bulundu¤u bir kitap olmas›d›r. Zaten Kur’ân-› Kerim de bu yönüyle insanl›¤a meydan okumufl
ve önce dengi bir Kur’ân-› Kerim’in getirilmesini, ard›ndan içerdi¤i surelere
*
Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi
28
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
denk say›labilecek on surenin getirilmesini, son olarak da onun dengi say›labilecek bir surenin getirilmesini istemifl, ancak bütün bu meydan okumalara cevap veren ç›kmam›flt›r. ‹kinci yönü ise onun nüzulünden sonra aradan
geçen uzun tarihi süreçte, özellikle Arap lisan› üzerindeki son derece büyük
ve derin tesiridir. Kur’ân-› Kerim, Arapçay› ebedilefltiren, varl›¤›n› koruyan,
kendisi de ad› geçen dille birlikte ebedîleflen bir kitapt›r. Bu nedenden dolay› da Arapçan›n medar-› iftihar› ve kültürel miras›n›n en parlak süsüdür.
Kur’ân-› Kerim’in bu özelli¤i dinleri, ilgileri, mezhep ve meflrepleri hatta flahsi temayülleri ne olursa olsun, her Arab’›n bildi¤i bir husustur.1
Kur’ân-› Kerim edebî ve ebedî olarak muciz bir kitapt›r, çünkü ‹slam
inanc›na göre o, Hz. Muhammed’in de¤il, bizzat kâinat›n yarat›c› olan yüceler yücesi Allah’›n kelâm›d›r. ‹slam tarihinde Yüce Allah’›n kelam› ile Hz. Peygamber’in sözleri birbirinden ayr› tutulmufl ve Hz. Muhammed’in söz, fiil ve
onaylamalar› (takrir) “sünnet” olarak adland›r›larak farkl› bir konuma yerlefltirilmifl, ona göre bir de¤erlendirmeye tabi tutulmufltur. Temel hadis kaynaklar›nda kay›tl› bulunan rivayetlere göre Hz. Peygamber, Kur’ân-› Kerim ayetleriyle kendi sözleri ve uygulamalar› aras›ndaki ayr›ma hayat› boyunca ayr›
bir hassasiyet göstermifltir. Bu cümleden olarak o özellikle kendi sözleriyle
(hadis) ayetlerin birbirine kar›flt›r›lmas›n› engellemek veya daha baflka sak›ncalara yol açmamak için sahabenin hadisleri yaz›l› olarak kayda geçirmelerine ilk zamanlar pek s›cak bakmam›fl, hatta karfl› ç›karak yasaklama yoluna
dahi gitmifltir. Az da olsa Arap diline vak›f olanlar Kur’ân-› Kerim’in dili ve üslûbu ile hadislerin dili ve üslûbu aras›ndaki büyük ve derin farkl›l›¤› hemen
keflfediverirler.
Kur’ân-› Kerim Yüce Allah’›n ilahî bir hitab› ve tarihin belli bir kesitinde
insanl›k âleminin gidiflat›na, tarihin ak›fl›na yönelik sözlü bir müdahalesi oldu¤u içindir ki, baz› araflt›rmac›lar “‹slâmiyet, Allah konufltu¤unda ortaya
ç›km›fl bir dindir” fleklinde hakl› bir tespitte bulunmufllard›r. Bütün ‹slam
kültürü, esas›n› flu tarihi gerçekten al›r ki, Allah Teala tarihin belli bir devresinde insano¤luna, insanlar›n konufltu¤u dille hitap etmifltir. Bu da Ulu Allah’›n sadece bir kitap göndermesi demek de¤il, bizzat Yüce Allah’›n konuflmas› demektir. ‹flte vahyin manas› budur. Bu yönüyle de vahiy birinci derecede dille alakal› ilahî bir olgudur.2
1
2
Emin el-Hûlî, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, (trc. Mevlüt Güngör), Kur’an Kitapl›¤›, ‹stanbul
1995, 67-68.
Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve ‹nsan, (trc. Süleyman Atefl), Yeni Ufuklar Neflriyat, t.y,
143.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
29
‹slam inanc›na göre Kur’ân-› Kerim, Yüce Allah’›n insanl›¤a yönelik en son
ve evrensel ça¤r›s›d›r. Hz. Peygamber yirmi küsur y›ll›k nübüvvet döneminde
Yüce Allah’›n kendisine inzal etti¤i ilahi mesajlar› insanl›¤a tebli¤ ederek elçilik görevini bihakk›n yerine getirmifl, bundan sonra hem Yüce Allah, hem
de Hz. Peygamber art›k susmufltur. Nübüvvet zincirinin son halkas›n›n da tamamlanmas›ndan sonra art›k tenzil dönemi kapanm›fl ve te’vil dönemi diye
nitelendirilebilecek yeni bir evre bafllam›flt›r ki, bunun anlam› “art›k Allahu
Teala ve Hz. Nebi insanlarla tüm inananlar› ba¤lay›c› tarzda ancak son ilahi
kelam ve Hz. Nebi’nin sünneti arac›l›¤›yla konuflacak” demektir.
Elinizdeki incelemede Kur’ân-› Kerim’in icaz›, fesahat ve belagat özellikleri ve onun kelâm-› ilahi oluflunu kan›tlayan edebî veya haricî deliller üzerinde durulmayacakt›r. Burada son ilahi kelâm›n Hz. Muhammed’in de¤il, aksine bizatihi ilahi bir kudretin müdahalesiyle ortaya ç›kt›¤›n› gösteren ayetlerin muhtevas›ndan hareketle bu kitab›n Hz. Muhammed taraf›ndan yaz›lmad›¤›n›n kan›t› say›labilecek dahilî deliller üzerinde durulacakt›r. Bu ba¤lamda ilahi kelam›n içinde yer alan içsel kan›tlar durumundaki Hz. Peygamber’e
yönelik bir tak›m teselli edici, cesaretlendirici, teflvik edici, yer yer uyar›,
azarlama ve tehdit içerikli ayetler ele al›narak bunlar›n Kur’ân-› Kerim’in ilahi kaynakl› oldu¤una delil teflkil etmesi üzerinde durulacakt›r.
Kanaatimiz odur ki, Kur’ân-› Kerim’de Hz. Peygamber'e yönelik teselli edici, uyar›c›, paylay›c› ve yer yer de tekdir ve tehditler içeren ayetlerin varl›¤›,
onun insani de¤il ilahi ve aflk›n bir boyuta sahip bir kitap oluflunun kan›t›d›r. Onun bu özelli¤i hem gayri Müslimlere hem de Müslümanlara yönelik
son derece önemli mesajlar ihtiva etmektedir. Bu türdeki ayetler bir yandan
onun bizatihi Hz. Muhammed’in eseri oldu¤unu iddia ve ispata çal›flan müsteflriklerin ve onlar gibi düflünenlerin iddialar›n›n ne kadar yersiz, tutars›z,
mesnetsiz ve yanl›fl oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Öte taraftan da müminlere yönelik baz› iflaretler, uyar›lar, okunarak üzerinde düflünülüp ibret al›nmas› gereken önemli dersler içermektedir. Öyle ki, bu türdeki ayetler geçmiflte ve günümüzde Müslümanlar aras›nda abart›l› bir biçimde Hz. Peygamber'in befler üstü baz› vas›flara sahip oldu¤unu iddia edenlere de aç›k ve berrak bir biçimde cevaplar vermekte, Allah resulünün bir befler olarak hata yapabilece¤ini, yan›labilece¤ini ve bunun sonucunda Yüce Allah taraf›ndan
azarlanabilece¤ini göstermektedir.3 Tabii bunlar onun ismet s›fat›na halel getirmemekte veya Allah’›n sevgili kulu (habîbullah) oluflunu ortadan kald›rma-
3
Konu ile ilgili çal›flmalar için bkz: Ali Galip Gezgin, Kur’an’da Hz. Peygamber’e Yap›lan Uyar›lar,
Fakülte Kitâbevi, Isparta 2003; Salah Abdulfettah el-Halidî, I’tâbu’r-rasûl (s.) fi’l-Kur’an, DarulKalem, D›meflk 1425.
30
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
makta, yaln›zca sürekli olarak ilahi irflat, tevcih, murakabe ve terbiye alt›nda oldu¤unu göstermektedir.
Konuyu yaklafl›k yirmi küsur y›ll›k bir dönemde olaylar›n geliflimine göre
nazil olan Kur’ân-› Kerim ayetlerinin nüzul s›ras› ve nüzul sebeplerini dikkate alarak ifllemeye ve dolay›s›yla tahlil ve de¤erlendirmelerimizi tefsir ilminin
ilgi alan› ve s›n›rlar› çerçevesinde ele almaya çaba gösterece¤iz. Konuyu bu
flekilde nüzul s›ras› ve sürecine dayal› olarak inceleme yönteminin vahyin geliflim seyrini anlama ve ayetlerin ruhunu kavrama aç›s›ndan daha verimli ve
yaral› sonuçlara ulaflmay› mümkün k›laca¤›n› düflünmekteyiz.
1- Hz. Peygamber’e Mekke Döneminde Yap›lan Uyar› ve Tehditler
Hazreti Peygamber’e yönelik uyar›lar›n ilki, risaletinin oldukça erken dönmelerinde nazil olan sureler aras›nda yer alan Abese Suresi’nde anlat›lan Abdullah ‹bni Ümmü Mektum hadisesinde yaflanm›flt›r. Hz. Peygamber oldukça rasyonel gibi görünen bir gerekçeyle Mekke müflriklerinin en nüfuzlu ve
en ileri gelen kabile reislerine ‹slam davetini ulaflt›rarak onlar arac›l›¤›yla daha baflar›l› olaca¤›n› ve Mekke toplumunun genifl bir kesimini nübüvveti konusunda ikna edebilece¤ini umuyordu. O s›rada yan›na gelen görme özürlü
Abdullah ‹bn Ümmi Mektum’un talebine, daha sonra da ilgilenebilece¤i mülahazas›yla ilgisiz kalan ve somurtarak surat asan Hz. Nebi, hemen uyar›lm›fl
ve yapt›¤› davran›fl›n yanl›fl oldu¤u ifade edilmifltir. Bu olay üzerine sosyal
statüsü ve fiziki kusuru ne olursa olsun gelen bütün insanlara ilgi göstermesi istenmifl, eflrafa daha çok ilgi göstermeye yönelik ay›r›mc› davran›fl›n yanl›fl oldu¤u vurgulanarak bunu düzeltip bir daha tekrar etmemesi istenmifltir.
Bu hadiseden sonra o da daha özenli ve titiz davranm›flt›r.
“Somurttu ve döndü, çünkü ona a'mâ geldi. Ne bilirsin belki o temizlenecek? Veya
ö¤üt belleyecek de o ö¤üt kendine fâyda verecek! Amma isti¤nâ edene gelince, sen
onun sadâs›na özeniyorsun. Onun temizlenmemesinden sana ne! Ve amma sana
can atarak gelen, haflyet duyarak gelmiflken, sen ondan tegafül ediyorsun. Hay›r
hay›r! Zinhar, çünkü o bir tezkiredir! ‹mdi onu dileyen tezekkür etsin.” (Abese Suresi, 80/1-12)4
Görüldü¤ü üzere bu ayetlerde olay oldu¤u gibi tasvir edilmifl ve Hz. Peygamber’e yönelik önemli bir azarlama, paylama ve tekdirle birlikte bundan
sonra daha dikkatli olmas› ve müsta¤ni, müstekbirlere de¤il haflyet duyanla-
4
Ayet mealleri k›smi tasarrufla Elmal›l› Hamdi Yaz›r ve Muhammed Esed’in eserlerinden al›nm›flt›r.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
31
ra ilgi göstermesi baz›nda uyar›lar yap›lm›flt›r. Bu uyar›dan gerekli dersi alan
Hz. Peygamber de daha sonra Abdullah ‹bn Ümmü Mektum yan›na her geldi¤inde “Rabbimin beni kendisi yüzünden azarlad›¤›/payla kifli Merhaba!” diyerek ona büyük bir ilgi ve alaka göstermifl, hatta s›rt›ndaki h›rkas›n› ç›kararak oturmas› için onun alt›na serecek kadar büyük bir teveccüh göstermifltir.5 Baz› tarihi kaynaklar Hz. Peygamber’in cihat amac›yla Medine d›fl›na ç›kt›¤›nda Abdullah ‹bn Ümmü Mektum’u iki kez Medine’ye kendi yerine vekil
tayin etti¤ini de naklederler.6
Baz› ça¤dafl ‹slam bilginleri Hz. Peygamber’in bu tutumunu flu flekilde bir
yorumla te’vil etme yoluna gitmifllerdir. “‹tâb vaki olan bütün bu durumlar
gözden geçirilirse bunlar›n flundan ileri geldi¤i anlafl›l›r: Resulullah mübah
olan iki ihtimal aras›nda kald›¤›nda, muhataplar›n›n hidayetine, yak›nlar›na
merhamete ve düflmanlar›n›n kalplerini kazanmaya en müsait, kabal›ktan,
kat›l›ktan ve dine flüphe getirmekten daha uzak olan› tercih etmifltir. Aç›k
emir olmad›¤› için, bu mülahaza ile hatal› bir müçtehit veya evla olan› terk
eden biri durumundad›r, yani mazur ve me’curdur. ‹nsanî mülahazalarla olmufl ve neticede en isabetli hükmü Allah göndermifl ve o da buna tabi olmufltur.”7
Hz. Peygamber, ‹slam davetini yayarken Mekke müflrikleri taraf›ndan envai çeflit taktiklerle, türlü manevralarla durdurulmaya, susturulmaya ve sindirilmeye çal›fl›lm›flt›r. Bafllang›çta pek ciddiye al›nmam›fl ve hem kendisiyle
hem de ilk müminlerle alay edilmifltir. Daha sonra bunlar ifle yaramay›nca
önünün kesilmesi için “flâir, mecnun, sihirbaz ve kâhin” gibi türlü ithamlarla küçümseme, y›pratma, y›ld›rma ve durdurma kampanyalar› aç›lm›flt›r ki,
bu ithamlar›n hepsi Kur’ân-› Kerim’de tek tek say›larak müflriklere gerekli cevaplar verilmifltir. Örne¤in Mekke döneminin bafllar›nda inen bir surede
Kur’ân-› Kerim’in kayna¤›n›n Allah oldu¤u, peygamberin ne flair, ne de kâhin
olmad›¤›, dahas› Allah resulünün vahye en ufak bir müdahalesinin dahi olamayaca¤› vurgulanmakta, farz›muhal elçi kendine ait baz› sözleri Allah’a isnad etti¤i takdirde çok fliddetli ve feci bir biçimde cezaland›r›laca¤› tehdidi yer
almaktad›r.
"Bak›n, bu (Kur'an) gerçekten flerefli bir Elçi'nin (vahyedilmifl) sözüdür, ve o, inanmaya ne kadar az (e¤ilimli) olsan›z da bir flair sözü de¤ildir; ders almaya ne kadar
5
6
7
Celaluddin el-Mahallî, Tefsiru’l-Celaleyn, Ça¤r› Yay›nlar›, I, ‹stanbul, t.y., II, 255.
Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud el-Ferra el-Bagavî, Mealimu’t-tenzil, Daru’l-Marife, I-IV,
Beyrut 1992, V, 446; Carullah ez-Zamahflerî, Keflflâf, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, I-IV, Beyrut 1987,
IV, 701, el-Haf›z ‹bn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-a’zîm, Daru Kahraman, ‹stanbul 1985, VIII, 343
M. Abdullah D›raz, en-Nebe’u’l-a’zîm, Kahire 1969, 19; Suat Y›ld›r›m, Kur’an-› Kerim ve Kur’an
‹limlerine Girifl, Ensar Neflriyat, ‹stanbul 1989, 223.
32
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
az (haz›r olsan›z) da bir kahin sözü de de¤ildir: (O) bütün alemlerin Rabbinden bir
vahiydir. fiimdi o, (kendisine bunu emanet etti¤imiz kifli,) kendi sözlerinden bir k›sm›n› bize isnat etmeye kalk›flsayd›, onu kuvvetle yakalar ve flah damar›n› keserdik.
Hiç biriniz de onu koruyamazd›!" (Hakka Suresi, 69/40-47)
Mekke müflriklerinin kesintisiz bir biçimde sürdürdükleri taktik manevralar›n hiçbiri tutmay›nca ve Müslümanlar›n say›s› giderek artmaya devam
edince, bu kez Allah resulüyle uzlaflma ve deyim yerindeyse onu sat›n alma
yoluna gitmeye çal›flm›fllard›r. Bir anlamda pazarl›k yoluyla ve servet teklif
ederek Hz. Peygamber’i saf de¤ifltirmeye ça¤›rm›fllard›r. ‹flte bu taktik mücadeleler çerçevesinde ona daha yumuflak bir tav›rla muamele etmeye çal›flan
ve kendisine mal ve servet teklifinde bulunarak sat›n almak isteyen müflriklerin yeni manevras›, hemen yeni bir ilahi uyar› ve müdahaleyle bertaraf edilmifl ve savuflturulmufltur:
"Öyleyse yalanlayanlara itaat etme. Onlar istediler ki, sen yumuflak davranas›n da
onlar da sana yumuflak davrans›nlar. fiunlar›n hiçbirine itaat etme! Yemin edip duran afla¤›l›k, herkesi k›nayan, söz götürüp getiren; hayra engel olan, sald›rgan, günahkâr; kaba, sonra da soysuz, alçak, mal ve o¤ullar sahibi olmufl diye yolunu flafl›rm›fl. Kendisine ayetlerimiz okundu¤u zaman: `Eskilerin masallar›' dedi. Biz yak›nda onun burnuna damga vuraca¤›z.” (Kalem Suresi, 68/9-15)
Tefsir kaynaklar›nda yukar›daki ayetlerde nitelikleri anlat›lan adam›n
Mekke müflriklerinin önde gelen isimlerinden Velid b. Mu¤ire oldu¤u ve onun
Hz. Peygamber’e dininden dönmesi için büyük maddi yard›m ve servet teklifinde bulundu¤u belirtilir.8 Yine Müddessir Suresi’nde yer alan baz› ayetlerin
de bu kiflinin davet karfl›s›nda tak›nd›¤› inatç› ve tahrifkâr tutumundan dolay› nazil oldu¤u nakledilir.9 ‹flte ‹slam davetinin Mekke dönemi boyunca yeni dinin sesini bo¤mak ve susturmak için duruma göre sertlik, kaba kuvvet
ve fliddetin de dâhil oldu¤u her türlü yol denenmifltir. Bask› ve iflkenceler
müminlerin durumuna ve sosyal statüsüne göre de¤iflirken, müflriklerin her
biri de kendine özgü yöntemlerle türlü hile ve desiselere, iflkence ve öldürme
de dâhil olmak üzere her türlü yola baflvurarak ‹slam daveti engellenmeye çal›flm›flt›r.10
Bask›, fliddet ve zorun yo¤unlaflt›¤› dönemlerde zaman zaman ümitsizli¤e
ve y›lg›nl›¤a düflme ihtimali karfl›s›nda Yüce Allah, Hz. Peygamber’i ve müminleri sab›rl› olmaya ça¤›ran, teselli eden ve ö¤ütlerle morallerini yüksek
Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, (thk. Ahmed Ferid), Daru’l-Kütübü’l-‹lmiyye, I-III, Beyrut, 2003, III, 387.
9 Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, III, 414.
10 M. ‹zzet Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayat›, (trc. Mehmet Yolcu), Yönelifl Yay›nlar›, I-III, ‹stanbul 1989, II, 199-200.
8
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
33
tutmaya çal›flan ayetler inzal etmifltir. Bu çerçevede Hz. Peygamber’e yönelik
uyar› mahiyetinde de¤erlendirilebilecek ayetlerden birinin meali flöyledir:
“Sen Rabbinin hükmünü sab›rla bekle. Bal›k Sahibi (Hz. Yunus) gibi olma! Hani o
dertli dertli (öfkeye bo¤ulmufl ta) Rabbine niyaz etmiflti.” (Kalem Suresi, 68/48)
Müfessirlerin beyan›na göre Ninova bölgesine peygamber olarak gönderilen Hz. Yunus sab›rs›zlanm›fl ve kavminin inkâr› karfl›s›nda hemen öfkeye
kap›larak, mücadele konusunda sab›r ve sebat göstermedi¤i, öfkesine yenik
düflerek yaflad›¤› bölgeyi izinsiz bir flekilde terk etti¤i için ilahi bir cezaya maruz kalarak bal›k taraf›ndan yutulmufltur.11 Fakat daha sonra “La ilâhe illâ
ente subhâneke, innî küntü mine’z-zalimin” diye bafllayan ve kendisinin nefsine zulmetti¤ini belirterek ba¤›fllanma talebinde bulunan samimi tövbesi, içli ve yan›k niyaz› karfl›s›nda Yüce Allah onu affetmekle kalmam›fl içinde bulundu¤u zor durumdan da kurtarm›flt›r.12 Tekrar kavmine dönerek onlar›n
küfürden tövbe ederek imana gelmelerini sa¤layan Hz. Yunus, davetinde baflar›l› olmufl ve böylece kavmi de onun ard›ndan piflmanl›k duyduklar› ve
iman ederek tazarru ve niyazda bulunduklar› için helâk olmaktan kurtularak
belli bir süre ilahi nimetlere mazhar olmufltur.13 ‹flte yüce Allah bu tarihi olay› anlatarak Hz. Peygamber’i uyarm›fl, müminlerle birlikte sab›r ve sebat göstermesini istemifl ve Hz. Yunus’un baflar›n›n kendisi için önemli bir örnek
teflkil etmesini sa¤lam›flt›r.
Mekke döneminde ‹slam davetinin zor zamanlar›nda Hz. Peygamber’e yönelik baflka teklif ve talepler de olmufltur. Bunlar aras›nda inkârc›lar›n
Kur’ân-› Kerim’in toptan de¤ifltirilerek onun yerine baflka bir kitab›n getirilmesi veya ifllerine gelmeyen keyiflerini okflamayan baz› ayetlerin tebdil edilmesi önerisi de vard›r. Bu tür talepler karfl›s›nda Hz. Peygamber uyar›lm›fl ve
müflriklere Kur’ân-› Kerim’in ilahi bir kelam oluflu ile ilgili aklî deliller ve
mant›ki gerekçeler sunan ayetler nazil olmufltur.14 Bu ayetlerde ayr›ca ilahi
11 Ebu’s-Suûd Efendi, ‹rflâdu akli’s-selîm ilâ mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerim, Daru ‹hyâu’t-Turasi’l-Arabi,
I-IX, Beyrut 1990, 176.
12 “Bal›k Sahibi de hani öfkelenerek gitmiflti de biz kendisini aslâ s›k›flt›rmay›z zannetmiflti. Derken zulmetler içinde «La ilahe illa ente subhaneke innî kuntu minez-zâlimîn» diye nidâ etti. Biz
de duâs›n› kabul ile icabet ettik de, kendisini gamdan kurtard›k ve iflte mü'minleri böyle kurtar›r›z.” (Enbiya Suresi, 21/87-88)
13 Muhammed b. Cerir et-Taberî, Câmiu’l-beyân, Daru’l-Fikr, I-XXIX, Beyrut 1988, XI, 171;
Muhammed b. Ali b. Muhammed fievkânî, Fethu’l-Kadîr, Matbaatu Mustafa el-Babi el-Halebî,
M›s›r 1964, II, 474; Ebu’s-Suûd Efendi, ‹rflâdu akli’s-selim ilâ mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerim, I, 176;
el-‹mam el-Kufleyrî, Letâifu’l-iflârât, el-Hey’etu’l-M›sriyye, 1981, II, 116; ‹bn Cüzey el-Kelbî,
Kitâbu’t-teshîl li ulûmi’t-tenzîl, Daru’l-kitâbi’l-Arabî, I-II, Beyrut 1983, II, 99; Muhammed Ali
es-Sabûnî, Safvetu’t-tefâsîr, Dersaadet, I-III, t.y., I, 598.
14 Elmal›l› M. Hamdi Yaz›r, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neflriyat, I-IX, ‹stanbul 1979, IV, 26882689.
34
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
kelam konusunda onun asla bir tasarrufunun olamayaca¤›, buna cüret edemeyece¤i ve asi konumuna düflemeyece¤i, dahas› olmayan bir fleyi varm›fl gibi göstererek Allah’a karfl› müfteri durumuna düflmesinin de mümkün olmad›¤› ifade edilmifltir.
“Böyle iken âyetlerimiz birer beyyine olarak karfl›lar›nda okundu¤u zaman Biz’e kavuflmay› arzu etmeyenler «Bundan baflka bir Kur'an getir veya bunu de¤ifltir» dediler. De ki: “Onu kendili¤imden de¤ifltirmek benim için olacak fley de¤ildir! Ben ancak bana vahyolunana ittiba ederim; ben, Rabbime isyan edersem flüphesiz büyük
bir günün azâb›ndan korkar›m.” De ki: “E¤er Allah dileseydi ben onu size okumazd›m, hiç bir suretle de size onu bildirmezdi. Bilirsiniz ki ben sizin içinizde bundan
evvel bir ömür durdum, art›k bir kere akl›n›za müracaat etmez misiniz? Art›k bir
yalan› Allah’a iftira eden veya onun âyetlerine yalan diyenden daha zâlim kim olabilir? fiüphe yok ki mücrimler, felâh bulmaz!” (Yunus Suresi, 10/15-17)
Yukar›daki ayetlerle ayn› muhtevaya sahip baflka ayetler de vard›r. Dolay›s›yla Hz. Muhammed’den Kur’ân-› Kerim’in de¤ifltirerek onun yerine baflka
ayetler getirmesini istemek bofl ve saçma bir talep olmaktan öte bir anlam tafl›maz. Çünkü son tahlilde Hz. Muhammed de kendisine inen ayetleri kabullenmek ve onlara iman ederek gere¤ini yerine getirmekle mükellef bir arac› ve
elçiden baflka bir fley de¤ildir.
“Bir de “Ona Rabbinden bambaflka bir ayet indirilse ya!” diyorlar. Sen de, de ki:
“Gayb ancak Allah’a mahsus, intizar edin ben de sizinle beraber muntaz›r olanlardan›m.” (Yunus Suresi, 10/20)
Kur’ân-› Kerim’in gerek Mekke gerekse Medine döneminde nazil olan ayetlerinde Müminlerle birlikte Hz. Peygamber’in kendisinin de bizzat Rabbinden
indirilen ayetlere iman etti¤i vurgulanm›flt›r. Dolay›s›yla Hz. Peygamber ilahi
mesaj›n mübeflfliri, münziri ve mübelli¤i oldu¤u gibi, ayn› zamanda muhatab› ve sorumlusudur da. Hz. Nebi, bir yandan insanlara ilahi buyruklar› oldu¤u gibi iletme göreviyle mükellef iken, di¤er yandan da onlar› kendi hayat›na
tatbik etmekle sorumludur. Bu ba¤lamda muhtelif ayetlerde kendisine vahyedilen ilahi buyruklar konusunda onun asla bir tereddüt ve kuflkuya düflmemesi uyar›s› yap›larak, Allah’›n ayetlerini tekzip etme gibi büyük bir cürüm ifllememesi ikaz ve ihtar› yap›lm›flt›r.
“fiimdi flu sana indirdi¤imiz fleylerde bilfarz flüphe edecek olursan senden evvel kitap okuyanlara sor. Kasem olsun ki sana Rabbinden hak geldi!! Sak›n flüphe edenlerden olma!! Ve sak›n Allah’›n ayetlerini tekzip edenlerden olma ki, hüsrâna düflenlerden olmayas›n.” (Yunus, 10/94-95)
Baz› müfessirler bu türdeki ayetlerde hitab›n Hz. Peygamber’e yönelik tekid ve takviye ba¤lam›nda bir ihtar oldu¤unu, onunla beraber müminlerin de
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
35
murad edildi¤ini beyan ederler.15 Bu türdeki uyar› ayetleri, Kur’ân-› Kerim’in
Hz. Peygamber’in de¤il, aflk›n bir kuvvet ve kudretin eseri oldu¤unun en bariz kan›tlar› durumundad›r.
Mekke döneminde nazil olan baflka ayetlerde Hz. Muhammed’in daha önce nübüvvet gibi bir tasar›s› veya beklentisi, bu yönde bir ümit veya arzusunun olmad›¤› belirtilir. Devam›nda da kâfirlere arka ç›kma veya destek olma
gibi bir hata ifllememesi, Allah’›n ayetleri konusunda dikkatli davranarak
müflriklerin çevirecekleri bir tak›m yeni numaralar karfl›s›nda dikkatli ve
uyan›k olmas› uyar›s› yap›lmaktad›r.
“Sen, sana kitap indirilece¤ini ümit eder de¤ildin, fakat Rabbinden bir rahmet. O
halde sak›n kâfirlere zahîr olma! Ve sak›n sana indirildikten sonra Allah’›n ayetlerinden seni çevirmesinler, hemen Rabbine davet et ve sak›n müflriklerden olma!”
(Kasas Suresi, 28/86)
Rivayetlere göre yine davetin Mekke döneminde müflrikler de¤iflik entrikalar peflinde koflmay› sürdürmüfl, müminlerle ve yeni dinin elçisi ile bir tak›m
uzlaflma aray›fllar› içine girmifl ve bu çerçevede Hz. Peygamber’den baz› tavizler koparmak istemifllerdir. Allah resulü de yine kendi mülahazas›yla de¤erlendirmesini yaparak bu isteklerin baz›lar›n› karfl›lamay› makul bulmufl ve
onlara baz› ödünler vermeyi düflünmüfl, sonuçta onlar›n isteklerine meyleder
gibi olmufltur. Bunun üzerin de Cenab-› Hak hemen kendisini uyarm›fl ve bu
çerçevede çok ciddi uyar› ve tehditler içeren flu ayetler nazil olmufltur.16
15 Baz› müfessirler ise burada hitap peygambere olsa da murad›n müminler oldu¤unu görüflünü
tercih ederek, peygamberin murad edilmifl oldu¤u fleklindeki anlay›fl› zay›f bir görüfl olarak
‘kîle’ lafz›yla zikrederler. Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, Daru’l-Kütübü’l-‹lmiyye, I-XI,
Beyrut 1988, VIII, 244; ‹bn Cüzey el-Kelbî, Kitâbu’t-teshîl li Ulûmi’t-tenzîl, II, 99. ez-Zamahflerî
gibi baz› müfessirler, burada “varsayal›m ki” fleklinde bir takdirin ve temsili bir anlat›m›n oldu¤unu kabul etmektedir. Bkz. ez-Zamahflerî, Keflflâf, Daru’l-Marife, I-IV, Beyrut t.y., II, 203;
Elmal›l› Hamdi Yaz›r, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2744. Kufleyrî gibi baz› tasavvuf ehli müfessirler ise bu ayetleri Hz. Peygamber’in flüpheye düflmedi¤i, dolay›s›yla kavmini korkutma ve ürkütmeye yönelik bir hitap olarak anlam›fllard›r. el-‹mam el-Kufleyrî, Letâifu’l-iflârât, (thk. ‹brahim Besyunî), el-Hey’etu’l-M›ssriyyetu’l-Amme, I-III, y.y., 1981, II, 115.
16 Bu ayetlerin nüzulü konusunda farkl› görüfller vard›r. 1- Bir görüfle göre Hz. Muhammed
‘Hacer-i Esved’i selamlamak istedi¤inde Kureyflliler ona engel olmufl ve “Gelip bizim tanr›lar›m›za el sürmedikçe b›rakmay›z” demifllerdir. Peygamber’in gönlünden de böyle bir düflünce geçince, bu ayetler nazil olmufltur. (Kâd› Beydâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, Matbaatu
Mustafa el-Babi el-Halebî, I-II, M›s›r, t.y, I, 593.) 2- ‹kinci bir rivayete göre müflrikler tanr›lar›n›
and›¤› ve baz› tavizler verdi¤i takdirde Hz. Peygamber’e tabi olacaklar›n› söylediler. Hz. Peygamber’in içinden de onlar›n önerilerini yapmak geçince bu ayetler indi. (Abdurrezzak b. Hemmam,
Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîz, Daru’l-Marife, I-II, Beyrut 1991, I, 325-326; Süleyman Atefl, Yüce
Kur’an’›n Ça¤dafl Tefsiri, I-XII, Yeni Ufuklar Neflriyat, t.y., V, 237) 3- ‹bn Abbas’tan nakledildi¤ine göre de Sakif heyeti Hz. Peygamber’e gelerek ondan çeflitli isteklerde bulunmufllard›. ‹s-
36
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
“Az daha seni bile, sana vahyetti¤imizden gayrisini bize karfl› iftira edesin diye fitneye düflüreceklerdi ve o takdirde seni halîl ittihaz edeceklerdi. Ve e¤er biz sana sebat vermemifl olsayd›k, sen onlara az bir fley meylede yazd›nd›. Ve o takdirde biz
sana muhakkak hayat›n da katmerli, memat›n da katmerli ac›s›n› tatt›r›rd›k. Son-
ra bize karfl› kendin için hiç bir yard›mc› da bulamazd›n.” (‹srâ Suresi, 17/73-75.)
Görüldü¤ü üzere bu ayetlerde Hz. Peygambere hem dünyada hem de ahirette katmerli bir azab›n tatt›r›laca¤› noktas›nda çok ciddi bir uyar› ve hatta
tehdit yöneltilmifltir. Ayn› surede bu minval üzere yukar›dan bir uyar› ve emir
mahiyetinde nazil olmufl, vahiy konusunda Hz. Nebi’nin hiçbir dahlilin bulunamayaca¤›n› ifade eden benzeri ayetler de bulunmaktad›r. Söz konusu ayetlerden bir di¤erinin meali flöyledir:
“Celâlim hakk› için dilersek sana vahyetti¤imizi de tamamen gideriveririz, sonra bize karfl› kendine bir vekîl de bulamazs›n.” (‹sra Suresi, 17/86.)
Hz. Peygamber’in mücadelesini püskürtmede ve ‹slam davetinin ça¤r›s›n›
susturmada baflar›l› olamayan müflrikler bu defa ondan olmad›k gerekçelerle türlü ak›l d›fl› isteklerde bulunmaya, ayetleri kendisinin uydurdu¤unu iddia etme¤e, mucize getiremedi¤ini ileri sürerek böylece onun aciz oldu¤unu
ve dolay›s›yla peygamber olmad›¤›n› ispata çal›flm›fllard›r. Do¤al olarak bu
tür istekler Hz. Peygamber’in can›n› s›kmakta ve onu üzmekteydi. ‹flte bu
noktada da Cenâb-› Hak duruma müdahil olmakta ve hem müflriklere cevaplar içeren, hem de Hz. Nebi’ye ikaz ve uyar›lar ihtiva eden ayetler indirmifltir.
“fiimdi ihtimal ki sen “Ona bir hazine indirilse ya! Veya beraberindeki bir Melek gelse ya!» diyorlar diye gö¤sün daralarak sana vahyolunan›n baz›s›n› bu sebeple terk
edecek olursun. Fakat sen s›rf bir uyar›c›s›n! Allah ise her fleye karfl› vekildir. Yoksa “Onu kendi uydurdu” mu diyorlar? Öyle ise de: “Haydin onun gibi uydurma on
sûre getirin, Allah’tan baflka gücünüzün yetti¤ini de ça¤›r›n, e¤er do¤ru söylüyorsan›z bunu yapars›n›z!” Yok e¤er bunun üzerine size cevap veremedilerse art›k bilin ki, o ancak Allah’›n ilmiyle indirilmifltir ve ondan baflka ilâh yoktur, nas›l art›k
teslim ediyor, Müslüman oluyorsunuz de¤il mi?” (Hud Suresi,11/12–14)
Hz. Peygamber’den olmad›k isteklerde bulunan ve karalama kampanyalar› düzenleyerek her türlü yolla mücadeleyi akîm k›lmaya çal›flan müflriklerin
bu itham ve iftiralar›, Hz. Nebi’nin yüre¤ini incitmekte, içini burkmakta ve
tekleri aras›nda putlar› Lat’a bir y›l dokunmamas›, kendi vadilerinin Mekke vadisi gibi Harem
bölgesi yap›lmas›, Araplara karfl› kendi üstünlüklerinin tan›nmas›, namazdan muaf k›l›nmalar›, faiz almalar›na izin berilmesi bulunmaktayd›. Hz. Peygamber bu istekler karfl›s›nda
susunca bu ayetler nazil olmufltur. (Rivayet için bkz. Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b.
Süleyman, II, 266-267; ‹bn Vehb ed-Dîneverî, el-Vad›h fi tefsiri’l-Kur’anil-Kerim, (thk. Ahmed
Ferid), Daru’l-Kütübi’l-‹lmiyye, I-II, Beyrut, 2003, I, 461; Kâd› Beydâvî, I, 593.)
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
37
onu inciterek derinden yaralamaktayd›. ‹flte bu gibi durumlarda da Yüce
Kudret devreye girerek bir yandan Hz. Peygamber’i dikkatli olmas› noktas›nda uyar›rken öte yandan da teskin ve teselli etmekteydi. Ona geçmifl peygamberlerin de benzer s›k›nt›lara maruz kald›¤›n› belirterek sab›rl› olmas›n› tavsiye etmekteydi. Dahas› bu noktada onun vahiy konusunda yapacak bir fleyi olmad›¤› uyar›s›n› da yaparak Kur’ân-› Kerim’in kayna¤›n›n Yüce Allah oldu¤unu üzerine basa basa vurgulamaktayd›.
“Celâlim hakk› için biliyoruz ki söyledikleri lâf seni cidden incitiyor. Mâmâfih onlar›n ‘yalanc›’ dedikleri sen de¤ilsin. Lâkin zalimler Allah’›n âyetlerine cehudluk ediyorlar! Celâlîm hakk› için senden önce gönderilen Peygamberler tekzip olundu da,
tekzip ve ezâ edilmelerine karfl› sabrettiler, nihayet kendilerine yard›m›m›z geldi.
Öyle ya Allah’›n kelimât› vaadini de¤ifltirebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Alimallah
sana mürselîn k›ssalar›ndan haber de geldi. E¤er onlar›n omuz dönmeleri sana
pek a¤›r geliyorsa haydi kendi kendine yerin dibine inecek bir baca veya göklere ç›kacak bir merdiven aray›p da onlara bambaflka bir âyet getirme¤e gücün yetti¤i
takdirde hiç durma! Allah dilemifl olsa idi elbette onlar› hidayet üzere toplard›, o
halde sak›n cahillerden olma.” (En’am Suresi, 6/33-35)
Bu ba¤lamda nazil olan ayetlerde Hz. Peygamber’den onlar›n isteklerini
yerine getirme gücüne sahip tabiatüstü güçlere sahip bir süper güç olmad›¤›n› söylemesi de istenmekteydi. Bu türdeki ayetlerde onun da di¤er insanlar
gibi bir befler oldu¤u uyar›s› yap›lmakta dolay›s›yla dileyenin iman etmesi, dileyenin de inkâr etmesi istenmekteydi. Nihayetinde -sonucuna katland›ktan
sonra- insanlar her türlü seçimi yapmakta özgür yarat›lm›fl varl›klard›r.
“De ki: “Ben size Allah’›n hazineleri benim yan›mdad›r” demem; “gayb› da bilmem.”
Size “Ben Melekim” de demem. “Ben ancak bana verilen vahye ittiba ederim.” De
ki: “Kör, görenle bir olur mu? Art›k bir düflünmez misiniz?” (6/En’am Suresi, 50)
Akla hayale gelmeyecek her türlü yolu deneyerek ‹slam’›n sesini bo¤maya
çal›flan müflriklerin ileri gelenleri, kendilerini di¤erlerinden üstün gören ve
ayr›cal›kl› oldu¤una inan mütekebbirler s›n›f›, Hz. Peygamber’den yan›ndaki
zay›f, güçsüz ve yoksul kimseleri, eski kölelerden ve alt tabakaya mensup
kimselerden uzak durmas› flart›yla ‹slam’› kabul etmeyi düflünebileceklerini
bildirmifllerdir. Hazreti Peygamber bu talebi an›nda reddetmifltir.17 Bunun
üzerine Cenab-› Hak t›pk› Abdullah ‹bn Ümmü Mektup olay›nda oldu¤u gibi
Hz. Peygamber’i ve onun flahs›nda bütün ‹slam takipçilerini uyarm›fl ve deyim yerindeyse böyle bir fleyi hiçbir dönemde akl›n›zdan bile geçirmeyin denilecek tarzda de¤iflmez ahlakî ö¤ütler içeren ayetler inzal etmifltir.
17 Muhammed Esed, Kur’an Mesaj›, 234.
38
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
“Ve öyle Rablerinin cemalini istiyerek sabah, akflam ona dua edenleri yan›ndan kovay›m deme! Sana onlar›n hesab›ndan sorumlu de¤ilsin, t›pk› onlar›n da hiçbir flekilde senden sorumlu olmad›klar› gibi. Bu nedenle onlar› kovma hakk›na sahip de¤ilsin, yoksa zalimlerden olursun!” (En’âm Suresi, 6/52)
Risalet görevini yapma konusunda son derece istekli, özverili ve her türlü
fedakârl›¤a haz›r olan Allah Resulü, baflar›s›z oldu¤u durumlarda son derece
mahzun olmakta ve çaresizli¤i karfl›s›nda içten içe kendini paralamaktayd›.
Bu gibi durumlarda da yine Yüce Allah onu teskin etmekte, kalbine sükûnet
bahflederek onu sab›rl› olmaya ve kendine s›¤›nmaya ça¤›rmaktad›r.
“fiimdi bu söze inanmazlarsa belki arkalar›ndan esef ile kendini üzeceksin.” (Kehf
Suresi, 18/6) “Öyle de ve Rabbinden sana vahyolunan› tilâvet eyle, onun kelimelerini tebdil edecek yoktur ve ondan baflka bir penah bulamazs›n.” (Kehf Suresi,
18/28)
Gönderdi¤i dinin ve indirdi¤i kitab›n sahibi bu dini kemale erdirece¤ini,
kafirler istemese de nurunu tamamlayaca¤›n› vaadetmekte ve kelami ilahisini her türlü fleytani müdahaleye karfl› koruyaca¤›n› belirtmektedir. Bu noktada Allah resulünü sab›rl› ve kararl› olmaya, azimli olmaya teflvik ederek telafla kap›lmadan yoluna devam etmesini istemekteydi. Bu ba¤lamda elçisine
flöyle bir uyar› yapmaktayd›.
“Sabret, sabr›n da ancak Allah’›n inayetiyledir ve onlara karfl› mahzun olma, yapt›klar› mekirden telâfl da etme.” (Nahl Suresi, 16/127)
Meyveler sab›rla olgunlafl›rm›fl, azmin elinden de hiçbir fley kurtulmazm›fl
fehvas›nca Allah resülü her türlü entrikaya, bask›, fliddet ve y›ld›rmaya ra¤men baflar›l› olmufl ve ‹slamiyet’i yaln›zca Mekke halk›na de¤il Medine’den
gelen bir gruba da tebli¤ etmek suretiyle onlar›n iman etmelerine de vesile olmufltur. Böylece Mekke’de bunalan ve nefes almakta zorluk çeken müminler
kendilerine yeni bir yurt bularak oraya hicret etmeye bafllam›fllard›r. Mekke’de kalarak davas›n› ayn› azim ve kararl›l›kla sürdüren Allah resulünü durdurmakta ve ‹slam’›n sesini bo¤makta baflar›s›z olan Mekke müflrikleri, Daru’n-Nedve denilen merkezde bir araya gelerek son çare olarak Hz. Peygamber’in Mekke’den sürülmesi veya öldürülmesi seçeneklerini tart›flm›fl ve nihayetinde onu öldürülerek ortadan kald›r›lmas› karar›n› alm›fllard›r.18
Bu durumu Hz. Peygamber’e haber veren yüce Allah onun da Mekke’den
Medine’ye hicret etmesine izin vermifl ve o da sad›k dostu Hz. Ebubekir’e du-
18 "Hani bir vakit de o kâfirler seni tutup ba¤lamalar› veya öldürmeleri veya sürüp ç›karmalar› için
sana tuzak kuruyorlard›, onlar tuzak kurarlarken Allah da karfl›l›¤›n› kuruyordu, öyle ya Allah
tuzaklar›n hay›rl›s›n› kurar!” (Enfâl Suresi, 8/30)
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
39
rumu haber vererek beraber hicret etme teklifini götürmüfltür. Geceleyin gizlice buluflarak birlikte hicret etmeyi kararlaflt›ran iki dost, hemen gerekli haz›rl›klar› yapm›fllard›r. Allah Resulü gece yata¤›na Hz. Ali’yi yat›rd›ktan sonra sad›k dostu ile buluflup Mekke’den Medine’ye hicret etmifltir. Ertesi gün
durumdan haberdar olan Mekke müflriklerinin arama ve yakalama konusundaki bütün çabalar› baflar›s›zl›kla sonuçlanm›fl ve sonuçta hicret gerçekleflerek yeni flehir onun nuruyla ayd›nlan›p Yesrip’ten Medine-i Münevvere’ye dönüflmüfltür.
2- Hz. Peygamber’e Medine Döneminde Yap›lan Uyar› ve Tehditler
Davetin Medine dönemi do¤al olarak cemaat ve toplum olmaktan kurumlaflmaya ve site devleti olmaya geçifl dönemidir. Bu yeni site devletinde önce
yepyeni bir mescit infla edilmifl, Medine’li Ensar’la, Mekke’den gelen Muhacirler aras›nda dostluk ve kardefllik ba¤lar› kurulmufl, flehirde yaflayan Ehl-i
Kitap mensuplar›yla karfl›l›kl› anlay›fl ve hoflgörü esas›na dayal› Medine sözleflmesi imzalanm›fl ve bir yandan da ‹slam daveti h›zla yay›lmaya devam etmifltir. ‹slam davetinin Medine dönemi yaklafl›k on y›l sürmüfl ve bu on y›l
içerisinde nazil olan ayetlerde de Kur’ân-› Kerim’in ilahi kelam oldu¤unu ispatlar tarzda Hz. Peygamber’e yönelik kimi uyar›lar ve zaman zaman tenkit,
tekdir ve tehditler içeren ayetler nazil olmaya devam etmifltir.
Kur’ân-› Kerim’in ilahi bir kelam oluflunu ispat ba¤lam›nda de¤erlendirdi¤imiz Medine döneminde nazil olan sure ve ayetlerdeki Hz. Peygamber’e yönelik uyar› ve tehditler, yapt›¤› baz› tasarruflarda hata etti¤ine ve bunlar› düzeltmesi gerekti¤ine dair ihtar ve düzeltme içerikli sure ve ayetler, nüzul sebepleri ve içerdi¤i konular bak›m›ndan Mekke dönemindekilere göre biraz
farkl›l›k arzetmeye bafllam›flt›r. Bu dönemde nazil olan ayetlerde daha çok
Hz. Peygamber’in yapt›¤› bir tak›m uygulamalar›n yanl›fl oldu¤u belirtilmifl,
y›k›lmas› gereken kimi cahili adetleri y›kma konusunda cesur davranmas› istenmifltir. Özelikle devletleflme süreciyle Medine toplumunda münaf›klar denilen ve gerçekte inanmad›¤› halde çeflitli gerekçelerle inanm›fl gibi görünen
bir zümre ortaya ç›km›flt›r. Ayr›ca Medine’de Ben-i Kaynuka, Ben-i Nadir ve
Ben-i Kureyza’dan müteflekkil bir Yahudi toplulu¤u bulunmaktayd›. ‹flte Hz.
Peygamber’den gerek münaf›klar›n gerekse Yahudilerin kimi giriflimleri konusunda dikkatli olmas› istenmifl ve onlarla iliflkileri düzenlerken yapt›¤› baz› içtihat ve de¤erlendirme hatalar›yla ilgili ikaz ve ihtarlar yap›lm›flt›r. Bu
türdeki uyar› ve tenkitleri Medine döneminin ilk y›llar›nda nazil olan surelerin bafl›nda gelen Bakara, Enfal ve Al-i ‹mran sureleri kadar daha sonraki dönemlerde nazil olan Ahzab, Maide ve Tevbe suresi gibi geç dönem Medenî surelerde de görmek mümkündür.
40
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Kur’ân-› Kerim’in Mekke dönemi kadar Medine döneminde nazil olan surelerinde de müteaddit defalar Allah resulünün içtihatlar›nda hata etti¤ini
bildiren ve onu uyaran ayetler yer al›r. Hatta baz› konularda Hz. Ömer’in görüfl ve önerileri do¤rultusunda, onun kanaatinin hakl› oldu¤unu destekler
mahiyette ayetler nazil olmufltur. Kaynaklarda bunlar “muvâfakât-› Ömer”
olarak adland›r›lmaktad›r ki, Celaleddin es-Suyûtî (ö.911/1505) baz› alimlerin bunlar›n say›s›n› yirmiye kadar ç›kard›klar›n› nakletmekte ve eserinde
bunlar› tek tek s›ralamaktad›r.19
Rivayete göre Allah resulü hicretten sonra ‹slam henüz kökleflmeden kazand›¤› ilk savafl sonucunda ele geçirdi¤i Bedir esirlerine nas›l muamele etmesi gerekti¤i konusunda ashab›na dan›flm›fl ve Hz. Ömer’in öldürme teklifine pek s›cak bakmam›flt›r. Hz. Ebubekir’in ve di¤er sahabîlerin önerdi¤i fikre uyarak onlar› fidye karfl›l›¤›nda serbest b›rakma karar›n› alm›flt›r.20 Bunun
üzerine indirilen ayetlerde hiçbir peygamberin küfrü kahredip, ‹slam’› kesin
olarak güçlendirecek flekilde hak kuvvetinin istikrar›n› temin etmeden, Allah
düflmanlar›n› iyice k›r›p kuvvetlerini kesinceye kadar esir tutmakla ifltigal etmesinin meflru bir hareket olmad›¤› uyar›s› yap›lm›flt›r.21
“Hiç bir Peygamber için Arzda a¤›r basmad›kça esirleri olmak do¤ru de¤ildir. Siz,
Dünya nimetini istiyorsunuz Allah ise Âhireti kazanman›z› diliyor ve Allah azîzdir,
hakîmdir. E¤er Allah’tan bir yaz› geçmifl olmasa idi, ald›¤›n›z fidyeden dolay› size
mutlak büyük bir azap dokunurdu. O halde savaflta ele geçirdi¤iniz fleyler içinden
helal olanlar› kullan›n ve takva sahibi olun. Allah çok esirgeyen gerçek ba¤›fllay›c›d›r.” (Enfâl Suresi, 8/67-69)
Yukar›daki ayetlerde Allah resulüne önce esirler konusunda yapt›¤› hata
bildirilip fliddetli bir tarzda reddolunuyor, ancak hemen akabinde de onun bu
uygulamas› kabul edilip Allah resulünün gönlü de al›n›yor, bu tutum daha
sonra bir kural haline getiriliyor.22 Müfessir, ‹bn Kesîr (ö.774/1372) tefsirinde esirler konusundaki hükmün uleman›n cumhuruna göre flu flekilde sabit
19 Celaleddin es-Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, (thk. ‹brahim Ebyarî), Daru’l-Kalem, Beyrut 1986, 137.
Suyûtî’nin nakletti¤i üzere Buhârî ve Müslim’in tahricine göre Hz. Ömer: “Üç meselede Rabbime muvafakat ettim” demifltir. “Ey Allah’›n Resulü Makam-› ‹brahim’de bir namazgâh edinsen” dedim, “Makam-› ‹brahim’de bir namazgâh edinin” (Bakara, 2/125) ayeti nazil oldu. “Ey
Allah’›n Resulü senin kad›nlar›n›n yan›na iyiler de kötüler de giriyor, onlara örtünmelerini emretsen” dedim, hicab ayeti nazil oldu. Allah resulünün kad›nlar› k›skançl›k (gayret) gösterince
“Umulur ki, o sizi boflarsa Rabbi onu sizden daha hay›rl›larla de¤ifltirir” dedim. Ayet de aynen
bu flekilde nazil oldu. (Tahrim, 66/5) demifltir.” Suyûtî bunlara ilaveten di¤er muvafakâtlar› da
naklederek yirmi muvafakat›n tamam›n› nakletmektedir. Bkz: Celaleddin es-Suyûtî, 137-138.
20 el-Hâf›z ‹bn Kesir, IV, 32.
21 Elmal›l› M. Hamdi Yaz›r, IV, 2432.
22 Suat Y›ld›r›m, 218-219.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
41
oldu¤unu bildirmektedir: Buna göre imam esirlerle ilgili uygulama konusunda muhayyerdir. Dilerse Ben-i Kureyzâ olay›nda oldu¤u gibi öldürmeye; dilerse mal veya esir karfl›l›¤›nda fidye ile serbest b›rakmaya; isterse kölelefltirmeye de karar verebilir. Bunun ‹mam-› fiafiî ile âlimlerden bir grubun kanaati oldu¤unu belirten ‹bn Kesir, bu konuda müçtehit âlimler aras›nda ihtilaf
oldu¤unu söyleyip f›k›h kaynaklar›na müracaat etmeyi önermektedir.23
Medine döneminin ilk y›llar›nda nazil olan Al-i ‹mran Suresi’ndeki bir
ayette de yine Allah Resulü’nün vahiy konusunda elinden hiç bir fleyin gelmeyece¤i uyar›s› yap›lmaktad›r. Rivayete göre Allah Resulü, Uhut Savafl›’nda
bir diflinin k›r›lmas›na ve yaralanmas›na sebep olan, flehit düflen amcas› Hz.
Hamza’n›n cesedine müsle yapan kâfirlere veya ‹slam muhaliflerine beddua
etmek isteyince flu ayet-i kerime nazil olmufltur.24
“Allah’›n onlar›n tevbelerini kabul etmesine yahut onlar› cezaland›rmas›na karar
vermesi senin iflin de¤ildir [Ey Peygamber!] Çünkü onlar zalimlerin tâ kendileridir.”
(Al-i ‹mrân Suresi, 3/128)
Elmal›l› merhumun beyan›na göre bu ayetin uyar›s› fludur ki, baflkalar›
flöyle dursun sen bile hiçbir emre, hiçbir hükme malik de¤ilsin. Allah’›n emri olmay›nca kâfirlere veya muhaliflere hiçbir fley yapamazs›n.25
Hz. Peygamber’e yönelik uyar› ve ihtarlar›n yap›ld›¤› bir di¤er sure de hicrî beflinci y›l›n sonlar›na do¤ru nazil olan ve ad›n› bu y›lda meydana gelen kabileler savafl›ndan alan Ahzâb Suresi’nde yer almaktad›r.26 Bu suredeki baz›
ayetler öncelikle ‹slam öncesi toplumda kökleflmifl bir vaziyette bulunan ve
‹slam sonras›nda da varl›¤›n› sürdüren baz› cahilî adetlerin y›k›lmas›n› hedefler. Bu çerçevede Ahzab Suresi, Hz. Peygamber’in flahsî ahvalini, ailesiyle olan iliflkilerini ve yaln›zca onun eflleri için geçerli olan davran›fl kurallar›n› da konu edinir. Bu nedenle sure Hz. Peygamber’e ve onun flahs›nda da
tüm müminlere yönelik uyar› mahiyetinde bir giriflle bafllamaktad›r:
“Ey o Peygamber! Allah’tan kork ve kâfirlere, münaf›klara itaat etme, muhakkak ki
Allah alîmdir, hakîmdir. Ve Rabbinden sana ne vahyolunuyorsa onun ard›nca git,
muhakkak ki Allah ne yaparsan›z haberdard›r. Ve Allah’a tevekkül (i'timat) k›l ki,
vekîl olarak Allah yeter.” (Ahzâb Suresi, 33/1-3)
23 el-Hâf›z ‹bn Kesir, IV, 35.
24 Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud el-Ferra el-Bagavî, I, 350, el-Ba¤avî bu ayetin sebe-i nüzulu hakk›nda ikinci bir rivayet daha nakleder ki, o da hicretin dördüncü y›l›nda Bir-i Maûne’de
yetmifl kurray› öldüren insanlara -namazlardan sonra- beddua etmesi hadisesidir. Ebu
Muhammed Hüseyin b. Mesud el-Ferra el-Bagavî, I, 349-350.
25 Elmal›l› Hamdi Yaz›r, II, 1172.
26 Muhammed Esed, 849.
42
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Daha Hz. Muhammed peygamber olmadan önce ilk efli Hz. Hatice kendisine çocuk yaflta esir al›narak Mekke’de sat›lan, Kuzey Arabistan kabilelerinden Benî Kelb’e mensup olan Zeyd b. Harise isimli genç bir köle hediye etmiflti. Hz. Muhammed de çocu¤u al›r almaz özgürlü¤üne kavuflturmufl ve bir süre sonra da evlatl›¤› yapm›flt›. Hz. Zeyd de ‹slamiyet’i ilk kabul eden azatl› köleler aras›nda yer alm›flt›. Y›llar sonra bir kölenin yahut özgürlü¤üne kavuflmufl eski bir kölenin ‘özgür do¤mufl’ bir kad›nla evlenmesi hususunda eski
Arap toplumunda mevcut olan köhneleflmifl önyarg›lar› k›rmak için Hz. Peygamber, Zeyd’i kendi öz halas›n›n k›z› Zeynep binti Cahfl ile evlenmeye ikna
etti. Zeyneb binti Cahfl, Hz. Zeyd ile evlenme teklifine isteksiz ve gönülsüz bir
flekilde de olsa raz› oldu. Bir süre sonra evlilik yürümemeye bafllay›nca taraflar birkaç kez boflaman›n efli¤ine kadar geldiler ve iki taraf her defas›nda Hz.
Peygamber taraf›ndan tahammül gösterme¤e ve ayr›lmamaya ikna edildiler.
Ancak sonunda evlili¤in yürümeyece¤i kesinleflti ve Zeyd hicrî beflinci y›lda
Zeyneb’i boflad›. K›sa bir süre sonra da Hz. Peygamber geçmiflteki mutsuzlu¤undan dolay› üzerinde hissetti¤i ahlakî sorumlulu¤u telafi etmek için Hz.
Zeyneb ile evlendi.27 Tabii bu durum inkârc›lar ve bu arada münaf›klar için
bir malzeme ve istismar arac› olarak kullan›lmaya baflland›.
Afla¤›daki ayetler Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb’in boflanmas› ve Hz. Peygamber’in Zeyneb’i nikâhlamas› hadisesini oldu¤u gibi anlatmakta ve Allah resulünün içinde gizledi¤i baz› duygular› dahi iffla ederek onun flahs›nda di¤er
müminlere de önemli uyar› ve ihtarlar yapmaktad›r:
“Hem hat›rla o vakti ki, o kendisine hem Allah’›n nimet verdi¤i hem senin nimet verdi¤in kimseye:, “Zevceni kendine s›k› tut ve Allah’tan kork” diyordun da, nefsinde
Allah’›n açaca¤› fleyi gizliyordu. ‹nsanlar› say›yordun, hâlbuki Allah, kendisini saymana daha gerekti. Sonra vaktâ ki Zeyd, o kad›ndan ilifli¤ini kesti, biz onu sana
tezvic eyledik, tâ ki o¤ulluklar›n ilifli¤i kestikleri zevcelerinde müminlere bir darl›k
olmas›n! Allah’›n emri de fiile ç›kar›lm›fl bulunuyor. Peygambere Allah’›n takdir etti¤i, mübah k›ld›¤› fleyde bir darl›k yoktur, bundan evvel geçen bütün Peygamberler hakk›nda Allah’›n sünneti böyle ve Allah’›n emri biçilmifl bir kader bulunuyor.”
(Ahzâb Suresi, 33/37-38)
Hz. Aifle bu mesele hakk›nda “E¤er Resulullah kendisine vahyedilen Allah’›n kitab›ndan bir fley saklam›fl olsayd›, “Fakat Allah’›n a盤a vuraca¤› fleyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun, halbuki as›l çekinmeye lay›k
olan Allah’t›r” ayetini saklard›” demifltir.28
27 Muhammed Esed, 860.
28 ‹bn Cerîr et-Taberî, XXII,11; Suat Y›ld›r›m, 216.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
43
Medine döneminin ikinci yar›s›nda Hz. Peygamber’in ailesi içinde yaflanan
baz› k›skançl›k sorunlar› nedeniyle Allah elçisine yönelik baz› uyar› ve ihtarlar yap›lm›flt›r. Tefsir kaynaklar›nda hadisenin sebebi olarak farkl› rivayetler
aktar›lm›fl olsa da, bunlardan ç›kan sonuca göre eflleriyle bir ay birlikte olmayaca¤›na yemin etti¤i, baz› kaynaklara göre ise art›k bal flerbeti içmeyece¤ine dair kendi kendine söz verdi¤i nakledilen Allah resulü, bütün insani durumlar için uygulanabilecek tarzda uyar›lara muhatap olmufl ve ikaz edilmifltir.29
“Ey Peygamber! Han›mlar›n› memnun etmek için Allah’›n sana helal k›ld›¤› fleyi, ne
diye kendine haram k›l›yorsun? Allah çok ba¤›fllay›c› ve çok merhamet edicidir.”
(Tahrîm Suresi, 66/1)
Yukar›daki ayetlerin içinde yer ald›¤› sure, son tahlilde Hz. Peygamber’in
de bir insan oldu¤unu, bu nedenle beflerî duygusall›klara maruz kalabilece¤i ve hatta zaman zaman hata iflleyebilece¤ini ve bu hatalar›n da ilahi vahiy
arac›l›¤›yla kendisine gösterilerek düzeltilebilece¤ini aç›kça göstermektedir.
Medine döneminde nazil olan surelerde Hz. Peygamber’e yönelik uyar›lar
Kur’ân-› Kerim’in gönülsüz takipçileri ve münaf›klar›n bir tak›m giriflimleri
dolay›s›yla da olmufltur. ‹slam’›n esaslar›n› içlerine sindiremeyen ve çeflitli
gerekçe ve mülahazalarla ilahi kelam›n ça¤r›s›n› ve içerdi¤i esaslar› d›fltan
kabul etmifl gibi görünen ve asl›nda onu çarp›tmaya çal›flan kalpleri hastal›kl› ve kendileri ise ikiyüzlü olan münaf›klar›n bu tutumlar›, Yüce Allah taraf›ndan Hz. Peygamber’e haber verilmifl ve bu konuda dikkatli olmas› istenmifltir. Dahas› Allah’›n fazl› ve rahmeti sayesinde Hz. Nebi’nin hak ve adaletten ayr›lmad›¤› uyar›s› yap›lm›flt›r.30
“Elhak biz sana bihakk›n kitap indirdik ki insanlar aras›nda Allah’›n sana gösterdi¤i vechile hükmedesin; hâinlere müdafaa vekili olma! Ve Allah’a isti¤far eyle, çünkü Allah gafûr, rahîm bulunuyor! Nefislerine h›yânet edip duranlar taraf›ndan mücâdeleye kalk›flma, çünkü Allah vebal yüklenen, h›yânetkâr kimseleri sevmez! ‹nsanlardan gizleme¤e çal›fl›rlar da Allah’tan gizleme¤i düflünmezler. Hâlbuki onun
raz› olmayaca¤› tezvirat› tertip ederlerken o yan› bafllar›nda, hem Allah her ne yaparlarsa muhît bulunuyor. Haydi siz öyle yapt›n›z, bu Dünya hayatta tuttunuz taraflar›ndan kim mücadele ediverdiniz. Fakat k›yamet günü onlar taraf›ndan kim
mücadele edecek? Veya üzerlerine kim vekil olacak? Halbuki kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’›n ma¤firetine s›¤›n›rsa Allah’› bir gafûr,
rahîm bulur. Mâmâfih kim bir vebal kazan›rsa onu s›rf kendi aleyhine kazan›r. Allah alîm, hakîm de bulunuyor. Her kim de bir cinayet veya bir vebal kazan›r da sonra onu bir bîgünah›n üzerine atarsa flüphesiz bir bühtan ve aç›k bir vebal daha
29 Muhammed Esed, 1163-1164.
30 Kurtûbî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, VI, 241; Muhammed Esed, 165-166.
44
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
yüklenmifl olur. Allah’›n fazl ve rahmeti üzerinde olmasayd› onlardan bir taife seni
bile hükümde haktan flafl›rtmay› kurmufllard›. Mâmâfih onlar yaln›z kendilerini flafl›r›rlar, sana hiç bir zarar edemezler, nas›l edebilirler ki Allah sana kitap ve hikmet
indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir. Hem Allah’›n senin üzerinde fazl› çok büyük bulunuyor.” (Nisâ Suresi, 4/105-113)
Medine döneminde nazil olan sure ve ayetlerde Hz. Peygamber’e yönelik
ihtar ve uyar›lar, Ehl-i Kitap mensuplar›yla ve özellikle Yahudilerle olan iliflkilerde de yaflanm›flt›r. Seçkinlerinin iflledikleri suçlar nedeniyle Hz. Nebi’yi
hakem tayin edip verdi¤i kararlardan memnun olmayan, ikircikli ve iflkilli tutumlar tak›nan, hatta flu karar› verirse benimseyin yoksa reddedin fleklinde
pazarl›k yapan Yahudiler elefltirilmifltir. Bu durum Allah Resulüne haber verilerek dikkatli olmas› ve onlar›n heva ve heveslerine uymamas› konusunda
uyar›lm›flt›r.31
“Ve flu emri indirdik: Geçmifl vahiy mensuplar› aras›nda s›rf Allah’›n indirdi¤i ile
hükmet, keyiflerine tabi olma ve onlardan sak›n. Allah’›n indirdi¤i ahkâm›n birinden seni flafl›rtmas›nlar. Yine yüz çevirirlerse bil ki, Allah onlar›n baz› günâhlar› sebebiyle bafllar›na mutlaka bir musibet getirmek istiyor. Ve herhalde insanlardan
birço¤u fâs›kt›rlar. Durmufllar da cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kimmifl Allah’tan daha güzel hüküm verecek?? Fakat bunu yak›n flan›ndan olan bir kavim anlar.” (Maide Suresi, 5/49-50)
Medine döneminin sonlar›na do¤ru hicretin dokuzuncu y›l›nda Rumlar’›n
sald›r›ya geçece¤i haberi üzerine yap›lan Tebük Seferi, yaz›n en s›cak ve hurmalar›n hasat zaman›na denk gelmiflti. Bu durum Müslümanlar aç›s›ndan
savafl› katlan›lmas› çok zor bir hale getirmiflti. Seferin hedefi durumundaki
Tebük’e varmak için yap›lmas› gerek yaklafl›k on dört günlük zorlu yürüyüfl,
seferin sonucuna iliflkin belirsizlik ve nihayet katlan›lmas› zorunlu s›k›nt›lar,
bilinç ve duyarl›l›ktan yana zay›f olan müminlerle, ikiyüzlü münaf›klar›n olur
olmaz her türlü mazerete baflvurarak seferden geri durmalar›na yol açm›flt›r.32 Hz. Peygamber de ço¤u hallerde bu mazeretleri kabul edip sahiplerinin
Medine’de kalmalar›na izin vermifltir.33 Olur olmaz bahanelerle izin isteyenlere istedikleri izni veren Hz. Peygamber’i Yüce Allah flu flekilde uyarm›flt›r:
“O, bir yak›n ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düflerlerdi. Lâkin o
meflakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber “E¤er gücümüz olsa
idi, elbette ç›kar›rd›k” diye yak›nda yemin edecekler. Nefislerini helâke sürükleyecekler. Allah biliyor ki, zira onlar katiyen yalanc›lard›r. Allah seni affetsin! Neden
31 ‹bn Cerir et-Taberî, VI, 273.
32 Ramazan el-Butî, F›khu’s-Siyre, (trc. Ali Nar, Orhan Aktepe), Gonca Yay›nevi, ‹stanbul 1985,
416.
33 Muhammed Esed, 359-360.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
45
onlara izin verdin de beklemedin ki do¤ru söyleyenler sence tebeyyün ede ve yalanc›lar› bilesin?” (Tevbe Suresi, 9/42- 43)
Hz. Peygamber’in bir di¤er ikaz ve ihtar edildi¤i olay da münaf›klar›n bafl›
olan Abdullah b. Übey b. Selul’un, Tebük Seferi’nden döndükten bir süre
sonras›na rastlayan ölümü s›ras›nda yaflanan geliflmeler dolay›s›yla olmufltur. O¤lu Abdullah çok samimi bir mümin olmas›na karfl›n, Hz. Peygamber’in
hicretinden önce kendini Medine’nin reisi olarak gören ancak onun geliflinden sonra bu imkândan mahrum kalan Abdullah b. Übey b. Selul, ‹slam’› içine sindirememifl, her f›rsatta müminlerin ve Hz. Peygamber’in aleyhinde olmaktan geri durmam›flt›r. Hz. Peygamber de münaf›klar›n her birini tek tek
bilmesine ve tan›mas›na karfl›n, onlara karfl› aç›ktan bir cezaland›rma veya
onlara kâfir muamelesi yapma yoluna gitmemifltir.34 Rivayete göre Abdullah
b. Übey b. Selul da vefat edece¤i zaman o¤lunu Allah resulüne göndererek
ondan mezara konurken sar›lmas› için gömle¤ini vermesini ve bir de cenaze
namaz›n› onun k›ld›rmas›n› istemifltir. Hz. Peygamber de bunu onun tevbe
haleti içinde oldu¤una yormufl ve talebine olumlu cevap vermifl, gömle¤ini
gönderdi¤i gibi cenaze namaz›n› da k›ld›rm›flt›r.35
Rivayet tefsir kaynaklar› kadar temel hadis kaynaklar›nda da rivayet edildi¤ine göre Hz. Peygamber münaf›klar›n bafl›n›n iste¤ini karfl›larken Tevbe
Suresi’nde yer alan bir ayeti yanl›fl tefsir ederek yapm›flt›r.
“Onlar için ister isti¤far et, istersen etme; onlar için yetmifl kere isti¤far etsen de Allah, onlara hiç de ma¤firet edecek de¤il. Böyle, çünkü onlar Allah'› ve Resullerini
tan›mad›lar, Allah ise öyle bafltan ç›km›fl fâs›klar gürûhuna hidayet etmez.” (Tevbe
Suresi, 9/80)
En temel hadis kaynaklar›n›n yan› s›ra meflhur rivayet tefsirlerinde de
nakledildi¤ine göre bu ayeti okuyan Hz. Peygamber “Ben de onun için yetmiflten daha fazla isti¤far edece¤im” demifltir.36 Bunun üzerine Allah Teala onu
uyarm›fl ve bundan sonra böylesi bir hatay› tekrarlamamas›n› istemifltir.
“Ve içlerinden ölen birinin art›k ebediyen namaz›n› k›lma ve kabrinin üzerinde de
durma! Çünkü onlar Allah'› ve Resulünü tan›mad›lar ve kâfir olarak can verdiler.”
(Tevbe Suresi, 9/84)
34 Merhum Elmal›l›, ‹slam toplumunda münaf›klara Müslüman muamelesi yap›lmas›n›n üç
önemli hikmeti oldu¤unu nakleder: 1-‹slam’›n sab›r ve sekîneti, yüksek terbiyesi ve ruhî hoflgörüsü bunu gerektirir. 2-Bu sayede münaf›klar›n ‹slamî hükümler alt›nda büyüyen evlatlar›ndan ciddi müminlerin yetiflmesine imkân vermektir. 3-Kalben inanmad›klar› ilahî hükümlerin
tatbikat›na mecbur etmek suretiyle her an gönül azab› içinde b›rakmak ve maskaral›klar›n›n
cezas›n› dünyada da çektirmektir. Elmal›l› Hamdi Yaz›r, Hak Dini Kur’an Dili, I, 240-241.
35 el-Hâf›z ‹bn Kesîr, IV, 128; Muhammed Esed, 374.
36 Buhârî, Tirmizî, Neseî, ‹bn Mâce ve Ahmed b. Hanbel gibi hadis bilginleri bu rivayeti muhtelif tariklerle aktarm›fllard›r. Bkz. Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 32; Tirmizî, Sünen, Tefsir-i Sure-i Tevbe,
12, 13; Neseî, Sünen, Cenâiz 40; ‹bn Mâce, Sünen, Cenâiz, 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 18.
46
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Gerek Mekke, gerekse Medine döneminde nazil olan sure ve ayetlerde Hz.
Peygamber’e yönelik uyar›, azar ve tehdit dolu ayetlerin varl›¤›, onun yapt›¤›
kimi tasarruflar›n elefltirilerek düzeltilmesi, gerek Hz. Nebi gerekse müminleri sürekli ilahi bir murakabe ve müflahede alt›nda olduklar›n› ve Rabbânî bir
irflat ve terbiye alt›nda e¤itilerek yetifltirildiklerini göstermektedir. Bütün bu
sure ve ayetlerin varl›¤› da bunlar›n kayna¤›n›n befleri bir irade ve Hz. Peygamber’in kendisi de¤il, aflk›n ve namütenahi bir kudretin eseri ve kelam› oldu¤unu ispatlamaktad›r.
3- Kur’ân-› Kerim’in Hz. Peygamber’in Arzusuna Uymad›¤› Durumlar
‹lahi hitab›n birçok ayetinde Kur’ân-› Kerim’in Hz. Peygamber’in de¤il bizzat Allah’›n kelam› oldu¤una ve ilahi âlemden indirildi¤ine dair çok aç›k, sarih ve net ayetler yer almaktad›r. Bu ayetlerin say›s› yüzleri aflmaktad›r ki, fikir vermesi aç›s›ndan yaln›zca birkaç›n› zikretmek yeterli olacakt›r. Örne¤in
bir ayette flöyle buyrulur:
"Bu Kur'an Allah'tand›r, baflkas› taraf›ndan uydurulmufl de¤ildir. Ancak kendinden
öncekini do¤rular ve Kitab'› aç›klar. Kuflkusuz o, âlemlerin Rabbi'ndendir." (Yunus
Suresi, 10/37)
Daha baflka ayetlerde de ilahi kelam›n Hz. Resul’ün s›k›nt›ya düflmesi için
de¤il, do¤ru yolu bulmak ve Allah’tan gere¤i gibi sak›nmak isteyenlere bir ö¤üt
olarak rahmet, flifa ve hidayet kayna¤› olmak üzere indirildi¤i vurgulan›r.
“Ey Muhammed! Kur’an’› sana s›k›nt›ya düflesin diye de¤il, ancak Allah’tan sak›nanlara bir ö¤üt, yeryüzünü ve gökleri yaratan›n kat›ndan bir kitap olarak indir-
dik.” (Tâhâ Suresi, 20/2-4)
Kelam-› ilahinin fesahat ve belagati, edebî ve ebedî mucizesi karfl›s›nda
sessiz ve çaresiz kalanlar, onun etkisini azaltmak ve sesini k›smak için kaba
kuvvet ve zor kullanmay› denemenin yan› s›ra ifli gürültüye ve kargaflaya da
getirip etkisini azaltmay› denemifllerdir.
"Hakikati inkâr edenler (birbirlerine): "Bu Kur'an'› dinlemeyin ve onun hakk›nda
saçma, anlams›z fleyler uydurun ki, onu(n gücünü) bast›ras›n›z!" derler." (Fussilet
Suresi, 41/26)
Kur’ân-› Kerim’in ilahi bir kelam olufluna dair uyar› ve tehdit içerikli ayetlerin ötesinde onun kelamullah oluflu ile ilgili baflka ilave kan›tlar da s›ralanabilir. Kelam-› ilahinin diline ve üslubuna az da olsa aflina olanlar, bu kelam›n müteâl/aflk›n bir harici bir güç taraf›ndan Hz. Peygamber’e iletildi¤ini
ve tebli¤i için Hz. Peygamber’i icbar etti¤ini hemen fark ederler. Örne¤in ila-
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
47
hi hitapta neredeyse üç yüzden fazla ayet-i kerime “Kul: De ki” fleklinde bir
emir ile bafllamaktad›r. Yaln›zca bu türdeki ifadeler bile Hz. Peygamber’in ondaki herhangi bir fleyi kendili¤inden söylemedi¤ini, d›flar›dan harici bir kuvvetin, üstün ve yüce bir kudretin kendisini bunu tebli¤e mecbur etti¤ini ve
dolay›s›yla Hz. Nebi’yi ilahi kelam› insanlara tebli¤le mükellef k›ld›¤›n› göstermektedir.37
Vahiy sürecinde öyle dönemler yaflanm›flt›r ki, Allah resulü kendisine bir
vahyin gelmesini fliddetle arzu etti¤i halde vahiy gelmekte gecikince çaresiz
kalm›fl ve mahcup durumlara düfltü¤ü de olmufltur. Hicretin alt›nc› senesinde yap›lan Ben-i Mustalik Gazvesi sonras›nda yaflanan ve tarihte ‹fk hadisesi diye adland›r›lan olay sonucunda yaflanan geliflmeler bunun en bariz misallerden birisidir. Rivayete göre Beni Mustalik gazvesi bitti¤inde geri dönerken Hz. Aifle gece ihtiyac›n› gidermek için hevdecinden d›flar› ç›kar. ‹htiyaç
sonras› geri dönerken gerdanl›¤›n› düflürdü¤ünü fark eder ve aramak için geri gider ve bu süre zarf›nda fazla oyalan›nca görevliler onun yoklu¤unu fark
etmeden hevdeci deveye yüklerler ve böylece kafile onsuz hareket eder. Gerdanl›¤›n› hayli zaman sonra bulabilen Hz. Aifle geri geldi¤inde ordunun hareket etti¤ini görür ve yoklu¤unu fark edip geri dönerler umuduyla oldu¤u yere çömelerek beklemeye bafllar ve bu arada uyuya kal›r. Ordunun arkas›nda
kontrol görevi yapan Saffan ‹bn Muattal onun karalt›s›n› görünce yaklafl›r ve
hicap ayeti gelmeden önce gördü¤ü Hz. Aifle’yi tan›y›nca seslenir ve uyanan
Hz. Aifle’nin binmesi için devesini çöktürerek binmesini sa¤lar. Böylece hareket ederler ve ö¤le s›ca¤›na do¤ru ordunun konak mahalline kadar ulafl›rlar.
Tabii bu arada fitne kazan› kaynam›fl ve bunu f›rsat bilen baflta Abdullah b.
Übey b. Selul olmak üzere münaf›klar türlü zanlara, dedikodulara, kötü niyetli söylentilere baflvurmufl ve hatta sahabîlerden birkaç› bile buna alet olmufltur. Baflta Hz. Aifle olmak üzere, Hz. Ebubekir ve Hz. Peygamber çok zor
durumda kalm›fllard›r. Hz. Aifle bu olay sebebiyle büyük bir rahats›zl›k geçirmifl ve bir ay hasta yatm›flt›r. ‹flte böylesi çok zor durumda ve vahye fliddetle
ihtiyaç bulundu¤u s›rada bile Allah resulüne Hz. Aifle’nin masumiyetini ifade eden Nur Suresi’nin 11. ayetiyle bafllayan ve görünüflte kötü gibi görünen
ve asl›nda hay›r oldu¤u aç›klamas› yer alan ayetler, aradan yaklafl›k k›rk
günlük bir zaman geçtikten sonra nazil olmufltur.38
Yine Allah Resulü, Mekke döneminde namazlar›n› gö¤sünü Kudüs’ü de
karfl›s›na alacak flekilde kuzeye do¤ru dönüp Kâbe’ye yönelerek k›lard›. Ne
var ki Beytullah’›n içerisi, say›s› neredeyse senenin günlerine denk gelecek
37 Suat Y›ld›r›m, 215.
38 Muhammed Esed, 708-709; Suat Y›ld›r›m, 215.
48
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
say›da putla dolu oldu¤u için buna gönlü pek de raz› olmazd›. Medine’ye hicretten sonra her iki kutsal mekân› k›ble yapma ve ikisine birden yönelme imkân› kalmad›¤› için Kudüs yönünü k›ble edinerek namaz k›lmaya devam etti. Bu durum Yahudilerin de gönlünü okflamakta ve memnuniyetini mucip olmaktayd›. Ancak Kudüs’e do¤ru yönelen Allah Resulü bir yandan da Kâbe’nin k›ble olmas›n› arzu etmekte ve bu konuda kendisine bir vahiy gelir mi
diye de içten içe de ifltiyakla beklemekteydi. Bu flekilde yaklafl›k on yedi ay
bekledikten sonrad›r ki, k›blenin yönünün de¤iflti¤ini bildiren ayetler nazil olmufltur.39
Yine müfessirlere göre baz› müflrik Kureyflliler Hz. Peygamber’e Ma¤ara
‹nsanlar›’n›n (Ashâb-› Kehf) ak›beti konusunda sorular yöneltince Allah Resulü, ‘Cevab›n› size yar›n verece¤im’ demiflti. Ancak bu noktada önemli bir
hata yapm›fl ve ‘Allah’›n izniyle, Allah dilerse’ manas›na ‘inflallah’ demeyi
unutmufltu. Bu nedenle de ilahi bir ihtar olmas› aç›s›ndan cevabî vahiy günlerce gecikmifl ve kendisi de çaresiz kalm›fl, zor duruma düflmüfl ve mahcup
olmufltur.40 Ancak daha sonra bu konulara cevabi mahiyetteki ayetler nazil
olmufl ve onun flahs›nda bütün müminlere yönelik önemli bir hat›rlatma ve
uyar› yap›lm›flt›r. Böylece hem Allah Resulü hem de bütün müminler bir kere daha ilahi bir terbiye ve irflattan geçmifllerdir:
“Hiç bir fley hakk›nda “Ben bu ifli yar›n mutlaka yapaca¤›m” deme. (Bunu) ancak
“E¤er Allah dilerse” (sözüyle birlikte söyle).” (Kehf Suresi, 18/23)41
Sonuç
Fesahat ve belagat abidesi, edebî ve ebedî bir mucize olan Kur’ân-› Kerim,
›srarla ve üzerine basarak herhangi bir beflerin de¤il, yüceler yücesi Allah’›n
kelam› oldu¤unu vurgular. Ayr›ca peygamberler zincirinin son halkas› olan
Allah Resulü’nün ilahi buyruk ve yasalar› iletmekle görevli bir elçi oldu¤unu
belirtir.
Alt›bin küsur ayet ihtiva eden Kur’ân-› Kerim’in gerek Mekke gerekse Medine döneminde nazil olan surelerinde Allah Resulüne yönelik itâblar, azarlama, paylama, tekdir ve tehdit ba¤lam›nda de¤erlendirilecek ayetler de yer
39 Ebul Berekât en,Nesefî, Medâriku’t-tenzîl ve hakâiku’t-te’vil, Kahraman Yay›nlar›, I-II, ‹stanbul
1984, I, 79-80; Suat Y›ld›r›m, 216.
40 Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud el-Ferra el-Bagavî, III, 157. Müfessir ‹bn Kesir bu olay
sebebiyle vahyin on befl gün gecikti¤ini ifade eder. Bkz. el-Hâf›z ‹bn Kesîr, V, 145.
41 Muhammed Esed, 590-591; Suat Y›ld›r›m, 216.
Kur’an-› Kerim’de Hz. Peygamber’e Yönelik Uyar› ve Tehditler
49
al›r. Bu tür ayetler bir yönüyle inkârc›lara di¤er yandan da müminlere yönelik dersler ve ibretler ihtiva eder. Bu tür ayetlerin münkirlere yönelik mesaj›,
bu ilahî kelam›n sahibinin Hz. Muhammed de¤il bizzat Yüce Allah oldu¤udur.
Özellikle tehdit içerikli ayetlerde Mekke müflrikleri üzerinden tüm inkârc›lara
bu kelam›n sahibinin Allah oldu¤u, peygamberin en küçük bir müdahalesinin bile korkunç cezay› gerektirece¤i vurgulanarak, böylesi bir kelam›n
inkâr›n›n da cezay› gerektirece¤i vurgusu yap›l›r. Ayn› türdeki ayetlerin
müminlere yönelik mesaj› da, Allah Resulü’nün de bir insan olarak hata ve
yanl›fl yapabilece¤ini göstermek, dolay›s›yla ona yöneltilen uyar› ve ihtarlardan kendi paylar›na baz› dersler, ibret ve ö¤ütler ç›karmakt›r. Zira bu tür
ayetler içerdi¤i de¤erler ve ahlakî esaslar bak›m›ndan tarih üstü evrensel
mesajlar ve hakikatler de ihtiva etmektedir.
Kur’ân-› Kerim’de Hz. Muhammed’e yönelik yer yer uyar›, tenkit ve tehdit
içerikli ayetlerin varl›¤›, Hz. Nebi’nin Allah’›n seçkin ve sevgili bir kulu oldu¤u
gerçe¤ini zedelemez ve ortadan kald›rmaz. Aksine bu türdeki ayetler onun
sürekli olarak ilahi bir terbiye ve irflattan geçti¤ini, kesintisiz bir koruma ve
kollama alt›nda bulundu¤unu gösterir. Yine bu türdeki ayetler son tahlilde
Hz. Peygamber’in de di¤er insanlar gibi befler oldu¤unu, bu nedenle beflerî
duygusall›klara maruz kalabilece¤ini ve hatta zaman zaman hatal› kararlar
verip, yanl›fl de¤erlendirmeler de yapabilece¤ini ve bu hatalar›n ilahi vahiy
arac›l›¤›yla kendisine gösterilerek an›nda düzeltilebilece¤ini göstermektedir.
Kur’ân-› Kerim’in Mekke ve Medine döneminde nazil olan surelerinde Hz.
Peygamber’e yönelik tenkit, uyar› ve tehdit içeren ayetler, ayn› zamanda bu
sözlerin sahibinin Hz. Nebi olamayaca¤›n›, üstün ve aflk›n bir varl›¤›n kelam›
oldu¤unu akli ve mant›ki aç›dan ispat eden deliller durumundad›r. Bu tür
ayetlere ilaveten vahiy sürecinin çeflitli dönemlerinde Hz. Peygamber’in arzu
ve beklentileri d›fl›nda yaflanan geliflmeler de, vahyin kayna¤›n›n Allah oldu¤u konusundaki akli ve mant›ki temellendirmeyi destekleyen ilave deliller
ve kan›tlar aras›ndad›r.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (51-67)
PEYGAMBER, KAR‹ZMA VE S‹YASAL OTOR‹TE
-Hz. Muhammed’in Liderlik Tecrübesi Üzerine Bir AnalizMehmet EVKURAN*
Propher, Charisma, Political Authority
-An Analysis on Leadership of MohammedThis study aims to analysis on theoretical and institutional dimensions of
relation between policy and religion in Islamic culture departing from the
idea that Islam is the realistic religion. Pinciple of realism is basic principle of Islamic doctrine and it has principle of humanism. These are the components which are attached to each other ›n Islam. So I investigate ›n this
article, how Islam approachs the human situations ›n the World and its
temporal affairs. I essentially, in this context, recearch on experince of
Prophet Momammed with political and charismatic sides. It is basically
important for understand correctly the relations between religion and policy in Islam.
Key Words: Prophethood, charisma, creed, tribe, religion and temporal affairs, mantality, Islamic sects.
‹slâm gerçekçi bir dindir. Bu husus, onun baflta gündelik iliflkiler olmak
üzere, insan›n di¤er pek çok toplumsal davran›fl biçimine aç›k bir ilgi göstermesinde görülür. Kur’an’a k›saca bir göz atmak bile bunu yeterince kan›tlar.
Kur’an’›n en uzun ayeti insanlar aras›nda borç al›p vermeye iliflkin esaslar›
düzenler. Bunun d›fl›nda Kur’an, indi¤i dönemde insanlar›n gündelik yaflamlar›nda önemli yer tutan savafl, miras, anlaflmalar, nikâh, boflanma, ticaret
gibi konulara da de¤inir. ‹nsan›n yeryüzündeki serüveninde ona gerçek anlamda k›lavuzluk yapacak bir dinin -ya da bir sistemin- onun varoluflsal ve
tarihsel gerçeklerini göz ard› etmesi düflünülemez. E¤er bir sistem insan› de¤ifltirmek, ondaki yanl›fl tarihsel ve toplumsal tortular› ay›klamak istiyorsa,
öncelikle bunlar›n varl›¤›n› kabul etmek durumundad›r. Kur’anî söylem pefli
s›ra inen ayetlerle insan› içinden yakalam›fl, tarihin bir an›nda insan› varoluflsal bir hamleyle “kavram›fl” ve onu daha iyi bir insan modeline dönüfltürmeyi baflarm›flt›. Kabile insan›n› alm›fl ve ondan evrensel talepleri olan bir
kimlik elde etmiflti. Bu, hiç kuflkusuz ki siyasal, toplumsal ve kültürel bir baflar›d›r.1
*
1
Doç. Dr. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi.
‹slâm’›n gerçekçi bir din oluflu, günümüzde baz› bilim adamlar› taraf›ndan da de¤ini düzeyinde ele al›nm›fl bir konudur. Örne¤in; Subhi Salih, ‹slâm’› toplumsal kurumlar aç›s›nda inceledi¤i eserinde, gerçekçilik niteli¤ini daha çok, bireysel yönelimler kadar toplumsal ve tarihsel yö-
52
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Din ile siyaset aras›ndaki iliflkileri rasyonel ve bilimsel bir zemine oturtarak incelemek, dinin ve siyasetin ayr› ayr› ne olduklar›n› tespit etmeyi ve bu
iki alan›n ay›r›c› niteliklerini ortaya koymay› gerektirir. Dinin ne oldu¤u konusunun aç›k oldu¤unu varsayarak, siyaset konusundaki yeni anlay›fllara
k›saca de¤inmek istiyoruz. Klasik siyasal teorilere göre, siyaset bir tür gütme/seyislik ve zor kullanarak idare etme gücünü ifade ediyordu. Bu anlamda siyaset kral, hükümdar, devlet, parlamento gibi üstyap›sal kifli ve kurumlar›n tekelinde bulunan ayr›cal›kl› bir güçtü. Ancak yeni siyaset teorileri, siyaseti daha genifl bir çerçevede ele al›rlar. Onlara göre, siyaset tek yönlü olarak yukar›dan afla¤›ya do¤ru uygulanan bir pratik de¤il, aksine bir karfl›l›kl›
iliflki tipidir. Hükümdar›n yönetmesi ve tahakküm etmesi kadar, halk›n da
yönetilme ve tâbi olma iste¤inin bir yans›mas›d›r. Keza, iktidar da gücünü sadece yasaklamalar ve k›s›tlamalar koyarak göstermez. Tüm halk kesimlerinde yolda, çarfl›da, pazarda, okulda, iflyerinde, hatta ona karfl› ç›kanlar›n zihinlerinde paylafl›lan, üretilen, uygulanan bir güçtür iktidar. Bu aç›klama hiç
kuflkusuz iktidar›n, meflru zor kullanma hakk›n› teslim etmekle beraber, siyasetin toplumun ücralar›nda bile dolaflan, öyle kolayl›kla kendini ele vermeyen gayr-› flahsî bir nesne oldu¤unu ortaya koymas›yla da yeni bir katk› sunar. Bu de¤erlendirmeyi ‹slâm’da din-siyaset iliflkisine uyarlayal›m. Din,
herfleydan önce bizatihi inanç ba¤›d›r, Allah ile insan aras›nda oluflan dikey,
özel, manevî, mahrem bir vicdan iliflkisidir. Ancak ayn› inanc› paylaflan insanlar›n bir araya gelerek bir cemaat oluflturmaya bafllamalar›yla birlikte
iman toplumsal bir boyut kazanmaya bafllar. Bu kaç›n›lmaz bir süreçtir ve
dinin oldu¤u her yerde görülür. Bunu, tasfiye edilmesi gereken bir tehdit olarak görmek, insan›n sosyal bir varl›k olmas› ve inanc›n objektifleflme e¤ilimi
içinde olmas› gerçe¤iyle ba¤daflmaz.
Di¤er yandan bir dinin dünyadan ve dünyevî gerçeklerden söz etmemesini ya da ona imâda bulunmamas›n›, övülesi bir nitelik sayanlar›n yan›tlamas› gereken soru fludur: ‹man ya da ahlâkî gerekçeyle bir araya gelen insanlar›n oluflturdu¤u toplulu¤u, siyasal, ekonomik ya da kültürel hedeflere ulaflmak için çal›flmaktan hangi güç al›koyabilir? Hakk›nda konuflulmayan bir
gerçekli¤in, bofl b›rak›laca¤› san›lmamal›d›r. Nitekim dünyaya olan ilgileri
çok az olan dinlerin, kendilerine oranla dünyaya daha aç›k di¤er dinler karfl›s›nda, ba¤l›lar›n› savunmas›z ve ortada b›rakt›klar› bilinen bir gerçektir.
Din taraf›ndan öngörülmeyen bir sahan›n, tarihin ve toplumun somut güçleri taraf›ndan dolduruldu¤u görülmüfltür. Bir sevgi ve bar›fl dini olarak tan›nan H›ristiyanl›k’tan, nas›l oldu da Haçl› Seferleri’nin dinî bir gerekçesi elde
edilebildi¤i merak konusudur. H›ristiyan ö¤reti, afl›r› pasifizm vurgusuyla
nelimlerin de gözetilmesi olarak de¤erlendirir. ‹slâm, getirdi¤i sistemle birlikte, bireyci ve toplumcu ö¤eleri uyumlu biçimde sentezlemifltir. Bzk. Subhi Salih, ‹slâm Kurumlar›, (trc. ‹brahim
Sarm›fl), Fecr yay›nlar›, Ankara 1999, ss. 258-261.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
53
dünyevî alan›, s›n›r tan›mayan h›rsl› iktidarlar›n diledikleri gibi at koflturacaklar› bofl bir alana çevirmifltir. Oysa din, baflka bir dünyaya de¤il bu dünyaya geldi. Onun tüm ça¤r›s› bu dünyaya ve dünyadakilere yöneliktir.
‹slâm, bafl›ndan itibaren ça¤›n iktidarlar›na karfl› özgürlükçü bir karfl› koyufl sergiledi. Kendi sosyal bedenine kavufltu¤u andan itibaren de, ö¤retisine
uygun toplumsal düzenlemeleri gerçeklefltirmekten geri kalmad›. Gerek ba¤l›lar› gerekse karfl›tlar› aç›s›ndan ‹slâm’›n ortaya koydu¤u zorluk, din ile toplumsal davran›fl aras›nda kurdu¤u ba¤›n niteli¤inin anlafl›lmas›ndaki güçlüktür. Müslümanlar (en az›ndan bir k›sm›) ‹slâm’›n ilk dönemlerindeki toplumsal uygulamalar›n› örnek de¤il de zorunlu model görmekteler. Di¤er yandan ‹slâm’› d›flardan inceleyenler de, ö¤retiyle tarihi özdefllefltirerek ‹slâm’›n
afl›r› politik bir din oldu¤unu düflünmektedirler. Do¤rusu ‹slâm, gerçekçi bir
din olmas› hasebiyle insan›n, tüm davran›fllar›ndan sorumlu bir varl›k oldu¤unu bu nedenler adaleti ayakta tutmaktan vazgeçmemesi gerekti¤ini vurgular. ‹nsan yaflam›n›n büyük bölümünü kapsayan ekonomik, ticarî ve politik
iliflkiler de bunun d›fl›nda de¤ildir.
Din; genel, evrensel, tümel ve de¤iflmez ilkeler üzerine kuruludur. Oysa
insan hayat› de¤iflkenler alan›d›r. S›n›rl› say›da nasla, s›n›rs›z insanî ve tarihsel durumu bire bir iliflki kurarak çözmenin imkan› yoktur. Toplumsal iliflkilerle ilgili bir konuda verilecek bir hükmün, genel geçer ve sonsuza kadar
oldu¤u gibi geçerli say›lmas› toplumsal yaflam› t›kar. Bu nedenle Müslümanlar, din ile sosyal hayat aras›nda dinamik, içtihada aç›k, yorumsal bir iliflkinin bulundu¤unu ilk dönemlerden itibaren fark etmifllerdir. Buna göre, din
sosyal hayat› ve insan eylemlerini, birebir do¤rudan ve dogmatik olarak belirlemez. Daha içten, ilke baz›nda ve temel hedefleri hat›rlatarak ele al›r. Bu
de¤erlendirmeyi yapmak özellikle önemlidir. Zira yaflanan fliddet olaylar›ndan
‹slâm’› tenzih etme ad›na, din ile siyasal eylem aras›na kesin bir ayr›m koymak her ne kadar geçici bir tedbir olsa da, realiteyle uyumlu olmayacakt›r.
Ayr›ca, insan›n nerdeyse tüm varoluflunu kuflatan ve yönlendiren siyaset kurumunun, tümüyle ahlâktan, de¤erden, ilkeden ar›nd›r›lmas› gibi son derece
sorunlu ve zararl› bir anlay›fl›n güç kazanmas›n› haber verecektir. Bu itibarla, ‹slâm’da din-siyaset iliflkisinin do¤as›n› anlamak üzere, Hz. Muhammed’in
tecrübesini ve bu tecrübenin Müslüman kültürü taraf›ndan nas›l anlafl›ld›¤›n› tart›flaca¤›z.
‹slâm'da din ve siyaset aras›ndaki iliflkinin incelenmesinde en önemli eylem alan›, kurucu tecrübe ad› verilen dönemdir. Bu dönem hem bir tecrübe
zenginli¤i içermesi bak›m›ndan hem de mezheplerin kökenlerini kendisine
dayad›klar› bir as›l olmas› bak›m›ndan büyük önem tafl›r. Hz. Muhammed'e
ilk vahyin gelmesi ve peygamberli¤in bafllamas›yla, dördüncü halife Hz.
Ali'nin öldürülmesi olay› aras›ndaki süreyi (610-661) kurucu tecrübe olarak
54
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
niteleyen Arkoun, bir ‹slâmî akl›n ve bir de devlet akl›n›n ortaya ç›kmas›n›n,
bu dönemin ay›r›c› niteli¤i oldu¤unu düflünür. Bu akl›n en önemli niteli¤i,
sosyal ve tarihsel bir düzeni meflrulaflt›rmak amac›yla, baflta Kur'an olmak
üzere nasla ve di¤er dinî verilerle iliflki kurmas›yd›.2 Köken sorunu her dinsel ve ideolojik varl›k için, temel önemdedir. Bu itibarla, ‹slâm gelene¤inde ortaya ç›km›fl hiçbir ekol ve anlay›fl bulunmas›n ki, varl›¤›n› ve sistemini meflrulaflt›rmak için, ‹slâm’›n bafllang›ç dönemine ve ilk kaynaklar›na baflvurmam›fl olsun!
‹slâm’da din ile siyaset ayr›lmazl›¤› iddias›n›n eski ve yeni savunucular›n›n tan›k tuttuklar› bafll›ca referans, Hz. Muhammed’in hayat› ve özellikle de
Medine’deki tasarruflar›d›r.3 ‹ddia, Hz. Muhammed’in siyasî iktidar deneyimini, din ile siyaset birlikteli¤inin aç›k bir kan›t› saymaktad›r. Gerçekten de objektif bir gözle bak›ld›¤›nda hicretten sonra Hz. Muhammed’in Medine’de siyasal bir otoriteyi de temsil etti¤i görülmektedir. Önceleri cemaat yap›s› gösteren Müslümanlar, Medine dönemiyle birlikte siyasî bir varl›k kazanmaya
bafllad›lar. Hz. Peygamber, toplumun-sadece Müslümanlar›n de¤il, Medine’de yaflayan Ehl-i Kitab’›n ve baz› putperest kabilelerin de- siyasî ve günlük yaflant›s›na yön veren kararlar alm›fl, bunlar› uygulam›fl, Medine halk›
ad›na siyasi ve ekonomik anlaflmalara imza atm›fl ve çevre ülkelere elçiler
göndermifltir. Tüm bunlar siyasî bir otoritenin temel ifllevleridir. Ancak, Hz.
Muhammed’in üstlendi¤i siyasî liderlik sorumlulu¤u, ‹slâm’›n özünden gelen
bir yükümlülük müydü? Siyasî bir iktidar kurmak, acaba ta bafl›ndan beri
Hz. Muhammed’in davetinde içkin bulunan gizli bir hedef miydi? Bu noktay›
ayd›nlatmaya yönelik temelde iki aç›klama vard›r: ‹lki Hz. Muhammed’in bafl›ndan beri siyasî güdülerle davrand›¤› ve nihayet siyasî hedeflerine Medine’de somut olarak ulaflt›¤› tezidir. Buna göre Hz. Muhammed’in Medine’deki davran›fllar›, daha önceden kendi davetinde imâ edilen siyasal teorinin uygulanmas›d›r. Di¤er aç›klama ise Hz. Muhammed’in, Hicret’ten sonraki flartlar›n sa¤lad›¤› imkanlara dayanarak politik davranmak durumuyla karfl› karfl›ya kald›¤› yolundad›r. Bu aç›klamaya göre, hicret ‹slâm’da çok önemli ve
dönüfltürücü bir rol oynam›flt›r. Medine’ye yap›lan hicret, Hz. Muhammed’in
ça¤r›s›n› niteliksel bir dönüflüme u¤ratm›flt›r. Daha önce dinsel ve ahlâkî bir
boyutta geliflen ‹slâmiyet, hicretle birlikte politik bir boyuta kavuflmufl oldu.4
2
3
4
Muhammed Arkoun, Tarih Felsefe Siyâset Üzerine Konuflmalar, (trc. Yasin Aktay, Cemaleddin
Erdemci), Vadi yay›nlar›, Ankara 1995, 273.
Ebu Hâmid Muhammed el-Gazzâlî, el-‹ktisâd fi’l-i’tikâd, ss. 196-198; Hamid ‹nayet, Ça¤dafl ‹slâmî Siyasî Düflünce, (trc. Yusuf Ziya), ‹stanbul 1988, 15.
Hicret, bafll› bafl›na Hz. Muhammed'in bir “mücadele yöntemi”' olarak da okunabilir. Hicret, ‹slâm'›n gerek dinsel ve gerekse de sosyal geliflimi aç›s›ndan tam bir dönüm noktas›d›r. Bu olay,
ayn› zamanda Medine’nin de köklü bir dönüflümünü ifade etmektedir. Fazlur Rahman, ‹slâm,
(trc. Mehmet Da¤-Mehmet Ayd›n), ‹stanbul 1981, ss. 21-24.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
55
‹lk aç›klama, ‹slâm’›n ta bafl›ndan bu yana, ayn› anda hem din hem de
devlet oldu¤u yolundaki iddialara farkl› bir düzeyde hakl›l›k sunarken; ikinci aç›klama ‹slâm’da siyaseti, özün d›fl›nda yer alan ve sürpriz geliflmelerle
ortaya ç›kan bir eklemlenme sorunu olarak de¤erlendirmektedir. Hz. Muhammed’in siyasî otoritesine dayanarak yap›lan, ‹slâm’da siyasetin kurumsal
ve kuramsal konumuna dair tart›flmalar, daha köklü bir probleme götürmektedir. ‹slâm nedir? Saf haliyle ‹slâm nas›l tan›mlanabilir? ‹slâm’›n özünün ne
oldu¤uyla ilgili bu sorular, din ve siyâset iliflkisini gündeme getirmektedir. Bu
konuyla ilgili yaklafl›mlar›n sergiledikleri belirsizlik, Hz. Muhammed’in tecrübesinde içkin bulunan siyasî rolün, özsel mi yoksa ar›zî mi oldu¤u sorunuyla yak›ndan ba¤lant›l›d›r. Siyasî yap›lanmay›, flartlar›n Hz. Peygamber’e yükledi¤i göreli bir durum sayan yaklafl›ma göre, imâmet risâletten ayr› bir kurumdur. Hz. Muhammed, insanlar› yaln›zca Allah’a tap›nmaya ça¤›r›yor ve
kendisinin, Allah’›n mesajlar›n› bildirmek ve aç›klamakla görevli bir elçi oldu¤unu söylüyordu.5 fiu hâlde, bir dinî ve ahlâkî hareketle karfl› karfl›yay›z.6
Ancak, duygusal ve ahlâkî ba¤l›l›klar›n siyasî sonuçlar› bulundu¤u unutulmamal›d›r. Siyasî amaçlar›n aç›kça dile getirilmemifl olmas› ya da öznelerin
onlar›n bilincinde olmay›fl›, reel siyasal olguyu ve iflleyifli engellemez. Bugün
art›k aç›kça kavram›fl bulunuyoruz ki, gerekçesi her ne olursa olsun, toplumsal zeminde görülen her tür bir araya gelifl, bir siyasallaflma potansiyeli içermektedir. Dünyevî olmayan bir duygunun bir araya getirdi¤i insanlar aras›nda zamanla, pekala politik, ekonomik ve s›n›fsal bir dayan›flma do¤abilmektedir. Bu son derece do¤al karfl›lanmas› gereken insanî bir gerçeklik, bir sosyolojik veridir.
Hz. Muhammed’in tebli¤inde de benzer bir durum vard›. Belki de Hz. Muhammed ve onun tebli¤inin do¤rulu¤una inan›p destek verenler, siyasî bir etkinli¤e kat›ld›klar›n› düflünmüyorlard›. Dinsel ve siyasal alan ayr›m›, o dönemlerin zihinsel ufku için söz konusu olmad›¤›na göre, siyasetten ba¤›ms›z
bir dindarl›k duygusu içinde olduklar› da söylenemez. Onlar›n, dünyevî arzu
ve hesaplardan ar›nm›fl olarak, yaln›zca Allah’›n yolundan yürüdüklerine
inand›klar›n› tahmin etmek, tarihsel veriler aç›s›ndan zor olmasa gerek. Ancak günümüz siyaset felsefesi perspektifinden bakt›¤›m›zda, ilk inanan cemaatin izledi¤i yolun, baz› siyasî imâlar› içerdi¤i görülebilir. Nitekim, ‹slâm'›n ilk
dönemini inceleyen baz› sosyal bilimciler, siyasal ve dinsel hedeflerin, Hz.
Muhammed'in ça¤dafllar›n›n zihninde birbirinden ayr› fleyler olmad›¤› analizini yapmaktad›rlar. Bu, o dönemin yap›sal özelli¤ini oluflturan zaman ve me-
5
6
Zümer 39/30-31; Enbiya 21/34.
Hz. Muhammed’in ahlâkî yönü ve etkisinin toplu bir de¤erlendirmesi için bkz. Abdurrahman
Özdemir, “Peygamberlik Misyonu: Hz. Muhammed ve Örnek Ahlâk›”, Örnek ‹nsan Hz. Muhammed içinde, (ed. M. Mahfuz Söylemez), Ça¤r› E¤itim Vakf› Yay›nlar› , Çorum 2006, ss. 220-227.
56
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
kan boyutlar›nda 'önlenebilecek bir alg›lay›fl biçimi' de¤ildi.7 Buradaki sorun,
geliflmekte ve yükselmekte olan yeni bir dinî kültürün, oluflma sürecinde yap›sal ve paradigmatik olarak kendini ne flekilde kurdu¤unu kavramakt›r. Hiç
flüphesiz bu konunun merkezî noktalar›ndan birisi de, Hz. Muhammed’in etkinli¤inin ve kiflili¤inin de¤erlendirilmesi sorunudur. ‹slâm’›n paradigmas›,
tarihsel olarak teflekkül ederken, siyasî ve teolojik alt okuma biçimleri olan
fiiîlik, Sünnîlik, Haricîlik gibi ekoller de Hz. Muhammed ile ilgili kendilerine
özgü birer de¤erlendirme ve alg›lama biçimi gelifltirdiler. Kültürel ve sosyal
de¤iflmeler düzleminde, hiçbir kültürün bir di¤erini tümüyle ortadan kald›r›p
ilga etmesi mümkün de¤ildir. Hz. Muhammed’in otoritesi eski Arap düzenini
gölgede b›rakm›flt›. Ancak kurumsallaflma aflamas›nda tekrar geleneksel eski Arap düzeniyle iliflkiye geçildi¤i görülmektedir. ‹slâm’da yaflanan Sünnî,
fiiî ve Haricî f›rkalaflmalar›, bu iliflkinin sonuçlar› ve ürünleridir.8
Bu farkl›laflman›n analizi, ‹slâm uygarl›¤›n›n ak›fl›n› nihaî olarak belirlemifl olan otorite kal›plar›n›n yap›s›n› da ayd›nlatabilecektir. Hz. Muhammed’in bileflik ve birbiriyle iliflkili otoritesi, vefat›ndan sonra çözülme sürecine girdi. Siyasal ve dinsel iktidar figürlerinin, Hz. Muhammed’in tecrübesindeki bir aradal›¤› konusu bu sürecin aflmaya çal›flt›¤› temel sorundu. Bileflik
olmayan çözülemez, kapsam› olmayan da daralt›lamaz. Hz. Muhammed'in liderli¤inin izdüflümlerinde bu sorunun etkileri fark edilebilir. fiu halde Hz.
Muhammed’den sonra ortaya ç›kan karmafla, iktidara kimin geçece¤iyle s›n›rl› idarî/teknik bir karmafla de¤il, karizman›n ortadan kaybolmas›n›n yol
açt›¤› zihinsel ve alg›sal bir karmaflayd›. Allah taraf›ndan gönderilen son peygamber oldu¤undan, yeri benzer bir kifli taraf›ndan doldurulacak de¤ildi. Bu
husus, dinî liderli¤in, imamlar taraf›ndan sürdürüldü¤ünü savunan fiiî düflüncenin tak›ld›¤› temel sorundur.
Kur’ân taraf›ndan öngörülen dünya görüflünde, mutlak otorite yaln›zca
Allah’a aittir. O, her fleye gücü yetendir, her fleyi bilendir, her yerde haz›r ve
naz›rd›r. Tüm varl›¤› çepeçevre kuflatm›flt›r. Tüm di¤er beflerî otoriteler de
varl›¤›n› ve meflruiyetini Allah’tan almaktad›r. Bu husus, özellikle peygamberler söz konusu edildi¤inde oldukça belirgin bir nitelik kazan›r. Zira tüm
peygamberler, insanl›¤a rehberlik yapmalar› amac›yla Allah taraf›ndan seçilmifllerdir. Dolay›s›yla onlar›n otoritelerinin k›smen ilâhî pay tafl›d›¤› düflünülebilir. Hz. Muhammed’e inen ayetler onun otoritesine bir aç›klama sunarken
di¤er yandan da görev alan›n›n s›n›rlar›n› çiziyordu.
7
8
Bernard Lewis, Tarihte Araplar, (trc. Hakk› Dursun Y›ld›z), ‹.Ü. Edebiyat Fak. yay›nlar›, ‹stanbul 1979, 63.
Hamid Dabbâflî, ‹slâm’da Otorite,(trc. Süleyman E. Gündüz), ‹nsan yay›nlar›, ‹stanbul 1995,
10, 11.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
57
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. De ki: Bana sadece, sizin ilâh›n›z›n ancak bir tek Allah oldu¤u vahyedildi. Hâlâ Müslüman olmayacak m›s›n›z?
E¤er yüz çevirirlerse de ki: Bana emrolunan› hepinize aç›klad›m. Art›k size vaad
edilen fley yak›n m› yoksa uzak m›, bilmiyorum.”9
Hz. Muhammed’in otoritesinin do¤urdu¤u sonuçlar incelendi¤inde konunun, biri sosyo-politik, d›flsal di¤eri ise psikolojik-manevî, içsel olmak üzere
kabaca iki boyuta sahip oldu¤u görülür. Hz. Muhammed’in ça¤r›s›n›n içerdi¤i iliflki biçimini ve söyleminin dayand›¤› ilkeleri tespit etmek, konunun d›flsal boyutunu teflkil etmektedir. Onun söyledi¤i sözler, verdi¤i kararlar ve
kurdu¤u iliflkiler bu gruba girer. Hz. Muhammed’in liderli¤ini ve gerçeklefltirdi¤i baflar›lar› yaln›zca onun dehas›, sabr›, kararlar›n›n isabetli olufluna
odaklanarak aç›klamak yetersiz bir bak›fl aç›s› sunar. Ayn› flekilde, Hz. Muhammed’in kifliselli¤ini paranteze alarak, olay› bizatihi vahyin bir baflaras› ve
ilahî olan›n beflerî olan üzerindeki kaç›n›lmaz üstünlü¤üyle temellendirmek
de uygun olmamaktad›r. Çünkü bu yaklafl›m, fenomenolojik olguyu ontolojiyle çözmeye çal›flmakta, insanî ve tarihsel boyutun rolünü önemsizlefltirmektedir. Sorun çok yönlü bir niteli¤e sahiptir. Hz. Muhammed’in tebli¤inin
çekicili¤inden ve baflar›s›nda söz ediliyorsa bu, zorunlu olarak, söz konusu
tebli¤i çekici bulan bir kitleyi de varsayar. Hz. Muhammed’e ve ona indirilen
ilahî kitaba inananlar›n, özellikle vahyin ilk muhataplar›n›n yaflad›¤› de¤iflim
ve vahyi alg›lay›fl biçimleri, çok boyutlu bir sorun olarak önümüzde durmaktad›r. Bu sorun, vahye muhatap olmufl olan kiflide oluflan psikolojik tepki ve
e¤ilimlerin incelenmesini de kapsar. Ayn› anda, hem ihtidâ hem de inkâr psikolojisi, konunun öz olarak bir, ancak yap› olarak karfl›t iki kutbunu oluflturmaktad›r. Bu konuda yap›lacak araflt›rmalarda, sadece din bilimleri de¤il
sosyal bilimlerin de sunaca¤› katk›lardan yararlanmak gerekir.
Dinin temel referans olarak kabul edildi¤i bir ça¤da, pek çok insanî sorunun, talebin ve ihtiyac›n, kendisini dinsel bir form içinde dile getirmesi do¤ald›r. Bugün bilginin alabildi¤ine bölümlere ayr›ld›¤› ve ihtiyaçlar›m›z›n da
teknikleflen sektörler taraf›ndan görüldü¤ü bir dünyada yafl›yoruz. Bu nedenle toplumsal hayat›n farkl›laflmad›¤› din, siyaset, ekonomi, hukuk vs.nin
birbirine s›k› bir flekilde sentezlendi¤i dünyada din ve siyaset iliflkisini çözümlemek, yo¤un bir kültürel empatiye ba¤l›d›r. fiöyle ki, inceledi¤imiz dönem, din ve siyasetin birbirinden ayr› düflünülemedi¤i bir anlamlar dünyas›d›r. Buna göre, dinin d›fl›nda kalan bir insanî durum tahayyül edilemezdi. Dinin tüm insanî etkinliklere yön ve anlam verdi¤i Ortaça¤da, dinden ba¤›ms›z
bir siyaset fikri/tasavvuru imkans›zd›. Bugün baflta siyaset olmak üzere ekonomi, hukuk, e¤itim gibi sosyal yap›lar›n kurumlaflarak dinden ba¤›ms›zlafl-
9
Enbiya suresi 21/107-109.
58
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
t›¤› bir dünyada yafl›yoruz. Bu nedenle bunlardan yüzy›llar önce kurulmufl
ve kurumsallaflm›fl bir yap›y› anlamaya çal›fl›rken, mümkün oldu¤unca empatik yaklaflmak zorunday›z. O günü, bugünün de¤erleriyle okumak, en az›ndan bilimsel yöntem aç›s›ndan elefltirilen bir anakronizm örne¤i olur. Burada anlafl›lmas› zorunlu, ince bir ayr›m noktas› vard›r ki o da, Hz. Muhammed’in ne dedi¤i ve ne yapt›¤›ndan çok, onun nas›l anlafl›ld›¤› ve ona nas›l bir
vizyon yüklendi¤iyle ilgilidir. Hz. Muhammed’in ça¤r›s›n›n ve kiflili¤inin giderek artan oranda siyasî bir alg›lamaya maruz kald›¤› görülmektedir. Onun
ça¤r›s›n›n, temelde ve hedefte dinî bir ça¤r› oldu¤u gerçe¤i unutulmufltur.
Oysa sorun, onun nas›l alg›land›¤›yla ilgili köklü bir zihniyet sorunudur. Nitekim baz› Bat›l› düflünürler de ayn› çekinceden hareketle, de¤erlendirmelerini daha ihtiyatl› bir ifadeyle sunarlar. Mekke dönemi boyunca, özellikle karfl›tlarla çekiflme daha da fliddetlenince ve Hz. Muhammed’in Peygamberli¤i
temel mesele yap›l›nca, siyâsete ilgi duyan bir kifli onlar›n aras›nda rahats›z
olurdu. Onlar›n düflünüflü öncelikle dinî alanda olmal›yd›. ‹ktisat ve siyâsetle ilgili düflünceler, Müslüman oluflta hemen hemen hiçbir rol oynayamazd›.
Bununla birlikte, giderek Hz. Muhammed ve taraftarlar› aras›nda daha ak›ll› ve genifl ufuklu kimselerin, bu tebli¤in toplumsal ve siyasî içeri¤inin bilincine vard›klar› ve Müslümanlar›n ifllerini yönetirken bu gibi düflüncelerin
flüphesiz a¤›rl›k tafl›d›¤›n› da kabul etmemiz gerekir.10
Yedinci yüzy›l bafllar›nda Hz. Muhammed’in, peygamberlik iddias›yla ortaya ç›kmas› Arap toplumu aç›s›ndan bir sürprizdi. Kendince siyasî bir gelene¤e sahip olan Mekke halk›n›n, sosyal/kabilevî bilinci ve de¤erler sistemi
bak›m›ndan sert ve ânî bir k›r›lmay› temsil etmekteydi. Araplar kültürel ve ticarî iliflkiler arac›l›¤›yla di¤er kavimlerden peygamberlerin ola¤anüstü hikayelerini duymufllard›. Ancak Hz. Muhammed’in deneyimiyle birlikte baflkalar›ndan duyduklar› hikâyeler bizzat kendi gerçekleri hâline geldi. Araplar Hz.
Muhammed’in iddialar›n› ve konumunu de¤erlendirebilecek bir zihinsel arka
plâna sahip de¤illerdi. Bu yüzden karfl› karfl›ya kald›klar› bu benzersiz geliflmeyi kategorize etmeye yöneldiler. Ve ço¤unlukla da kültürel ve siyasal önyarg›lar›na baflvurdular. Fakat bizzat Kur’an’›n kendisi, Mekkeli ileri gelenlerin Hz. Muhammed’i nas›l de¤erlendirecekleri konusunda düfltükleri flaflk›nl›¤a iflaret eder.11 Hz. Muhammed’in peygamberli¤inin yaratt›¤› flaflk›nl›k, yaln›zca Mekkeli putperestlerle s›n›rl› kalmad›. Ça¤r›s›na uyarak Müslüman
olanlar da, onun ifllevini ve rolünü kavramakta zorluk çekmifllerdir. Bunun
en çarp›c› örne¤i, Hz. Muhammed’in liderli¤inin niteli¤ini tespit etme konusunda uleman›n sergiledi¤i yaklafl›md›r. Hz. Muhammed’din ard›ndan yerine
10 W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, (trc. Rami Ayas, Azmi Yüksel), Ankara Ü. ‹lahiyat Fak. yay›nlar›, Ankara 1986, 106.
11 fiu ayetlere bak›lmal›d›r. Enbiya 21/3 ve 5, Sâd 38/1 ve 2, Furkan 25/4 ve 5.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
59
geçecek halifenin, Hz. Muhammed’e hilâfet etti¤i kabul edilmifltir. Bununla
beraber, halifenin manevî, dinî bir liderlik mi, yoksa yaln›zca siyasî liderlik
görevini mi üstlendi¤i netleflmemifltir. Hz. Muhammed’in, her iki liderlik türünü, yani risalet görevinden gelen dinî liderlik ile toplumsal ve siyasî liderli¤i ayn› anda yürütmesi konuyu ortada b›rakm›flt›.
Müslüman bilginlerin, Hz. Peygamber’in davran›fllar›n› tasnif etme ihtiyac› duymufl olmalar›n›n nedenini burada aramak gerekir. Hz. Muhammed’in
tecrübesinde ve tebli¤inde baflta din, ahlâk ve siyaset olmak üzere, pek çok
unsur birbiriyle iç içe geçmiflti. Hadis ve sünnet alan›nda, Hz. Peygamber’in
davran›fllar›n›n yapt›r›m aç›s›ndan belirlenmesi çal›flmalar› önemli bir yer
tutmufltur. Bu çal›flmalar›n amac›, Hz. Peygamber’in davran›fllar›n›n hangi
alanlara tekabül ettiklerini belirlemekti. fiüphesiz bu, yaln›zca ilmî amaçlar
do¤rultusunda yap›lan bir ayr›m de¤ildi. Aksine yaflanan dinamik sosyal hayat karfl›s›nda duyulan ihtiyaçlar›n zorlamas›yla giriflilen bir çabayd›. Bu çabalar›n dayand›¤› temel bir gerekçe vard›. Bu, yeni durumlar karfl›s›nda acil
ve uygun çözümler üretmek. Buna göre Hz. Peygamber kendisine getirilen ve
ibadet konular› d›fl›nda yer alan meseleleri, kendi içtihad yetkisini kullanarak bir sonuca ba¤lam›flt›. O’nun, insan iliflkileri ve sosyal alanla ilgili söz ve
davran›fllar›n›n içtihad olarak nitelenmesi, bu alan›n di¤er içtihad biçimlerine de aç›k oldu¤unu ortaya koymaktayd›.12
Müslüman toplum gerek nüfus, co¤rafya ve gerekse ekonomik ve siyasal
bak›mlardan geliflip, de¤ifltikçe sosyal farkl›laflmalar olufltu. Özellikle siyasal
alanda bafl döndürücü geliflmeler yafland›. Müslümanlar kendilerinden daha
köklü ve uygar toplumlarla, kurumsallaflma gelene¤i güçlü olan yap›lanmalarla karfl›laflt›lar. Bu h›zl› de¤iflimi hazmetmede ve anlamland›rmada zorland›klar› bir gerçektir. Siyasal ve kültürel süreçler, Müslüman toplumda, dinin temel kaynaklar›na yönelik yeni bir bak›fl aç›s›n› da gündeme getirmifltir.
Hz. Muhammed’in ve ilk dört halifenin uygulamalar›na benzemeyen ve hatta
karfl›t ögeler içeren sonraki yönetim uygulamalar›, kendi meflruiyetlerini ilk
dönemlere dayand›rd›lar. Bu aray›fl›n usûl üzerinde de yans›malar› oldu. Dolay›s›yla siyasal alan› bir içtihad alan› olarak görmek ve Hz. Peygamber’in siyasetle ilgili söz ve davran›fllar›n› içtihad olarak de¤erlendirmek, bu süreç
çerçevesinde belirginlik kazand›. Böylece sultanlar ve onlar›n fleriat aç›s›ndan
tart›flmal› siyasetleri, dinsel referanslarla ba¤lar› gevfletilmek suretiyle görece
özerk bir yap›ya kavufluyordu. Bunu hukuk diliyle ifade edersek, bundan
böyle art›k sultan›n tasarruflar›n›n fleriata ayk›r›l›¤› iddia edilemeyecekti. Bu,
yöneticilere hem rahatl›k hem de keyfîlilik sunan bir çözüm olmufltur.
12 Abdullcelîl ‹sa, Peygamberimizin ‹çtihatlar›, (trc. M.Hilmi Merttürkmen, Abdulvehhab Öztürk),
Ankara 1976. ‹sa, içtihad› Hz. Muhammed’in insanl›k görüntülerinden biri olarak de¤erlendirmektedir. Bkz., ss. 23-32.
60
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in dinsel ve siyasal liderli¤i, ayn› anda ve birbiriyle mündemiç olarak kendinde birlefltirmesi, önemli bir gerçek olmas›n›n yan› s›ra,
ciddi bir sorundu. Hilâfet tart›flmalar›yla bafllayan ve zamanla billurlaflan tutumlar ve bak›fl aç›lar›, Hz. Muhammed’in alg›lanmas›na iliflkin temel sorunu da tetiklediler. Hz. Muhammed’in siyasî ve dinî rolünü tan›mlamaya yönelik iki alg›lama biçimi vard›. Biri siyasî ve dinî boyutlar› ay›rmaks›z›n, Hz.
Peygamber’in tecrübesini formüle eden yaklafl›m. ‹kincisi O’nun tasarruflar›ndan, risalete dair olanlar›, siyasî/içtihadî olanlardan ay›ran yaklafl›md›. ‹lki daha sonra aç›kça fiiî imâmet anlay›fl›nda aç›kça formüle edildi. fiia, risalet görevinin içerdi¤i dinî/ilahî liderlik misyonunun, imamlar için de geçerli
oldu¤unu ileri sürdü. Siyasî liderlik yoluyla dinî liderli¤in devam etmesini, Allah’›n adalet ve lütfunun zorunlu bir gere¤i olarak gördü.13 Siyasî ve dinî liderli¤i birbirinden ay›rma giriflimi, Ehl-i Sünnet taraf›ndan ifade edildi. Ehli Sünnet’e göre Hz. Muhammed’den sonra risalet, kurum olarak da ifllevsel
olarak da sona ermifltir. Dolay›s›yla O’ndan sonra gelen kifli, Peygamberin
dinsel de¤il, siyasî liderli¤ini üstlenmifl olmaktayd›. Sünnî hilâfet kuram›nda,
siyasal iktidar› dinsel iktidardan farkl› bir düzleme yerlefltirme çabas› hissedilmektedir. Bununla beraber, Sünnî yaklafl›m›, seküler yaklafl›mla kar›flt›rmamak zorunludur. Zira Sünnî alimlerin yapmaya çal›flt›¤› fley, dini siyasetten tümüyle ve radikal olarak ay›rmak de¤il, din siyaset özdeflli¤i tezini yumuflatmakt›. Siyasetin/imâmetin usûl konusu olmay›p, içtihadî bir mesele
oldu¤unun belirtilmesi de temelde bunu do¤rular. Keza Sünnî düflünürler,
siyasetin dinin amaçlar›n› gerçeklefltiren vazgeçilmez bir araç oldu¤u görüflündedirler.14
‹slâm gelene¤inde siyaset kurumuna yönelik de¤erlendirmelerin, ‹slâm
öncesi siyasî gelenek ile gizli bir iliflkisi bulundu¤u görülmektedir. Bu iliflki
hem çat›flmay› hem de bir tür karfl›l›kl› etkileflimi içeriyordu. Bu nedenle, ‹slâm’›n siyasî alanda yaratt›¤› de¤iflimi do¤ru anlamak için ‹slâm öncesi Arap
siyasî yap›lanmas›n› kavramak zorunludur. ‹slâm öncesi Arap toplumunu niteleyen en temel özellik kabilevî toplum yap›s›yd›. Kabilevî toplumsal yap›lanma, Arap toplumunun sosyo-politik anlamda en belirgin gerçe¤iydi. Dolay›s›yla eski Arap toplumunun karakteristik de¤er ve kurumlar› da bu gerçe¤in
birer yans›mas› olma niteli¤i tafl›maktayd›lar. K›sacas›, kabilevî sosyal gerçeklik, kendine uygun de¤er yarg›lar› ve güçlü bir gelenek oluflturmufltu. Si-
13 Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali el-Kummî, (ö. 381/991), Risâletu'l-‹'tikâdâti'l-‹mâmiyye (fiiî ‹mâmiyye'nin ‹nanç Esaslar›), (trc. Ethem Ruhi F›¤lal›), 1978. Muhammed R›za el-Muzaffer, Akâidu'l-‹mâmiyye (fiia ‹nançlar›), (trc. Abdülbaki Gölp›narl›), ‹stanbul 1978, 51.
14 Ebu Bekir Muhammed b. Et-Tayyib Bak›llanî, Temhîdu'l-evâil ve telhîsu'd-delâil, (thk. ‹maduddin Ahmed Haydar), Beyrut 1987, 477; Abdulkahir Ba¤dadî, el-Fark beyne'l-f›rak, 349, Saduddin Taftazânî, fierhu’l-makâs›d, V, 236.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
61
yasî, dinsel ve kültürel boyutlara da el atan bu muhteva, düflünsel ve dogmatik yönlere sahip bir dünya görüflünü yüceltti. Bu gelenek içinde yaflayan
Arap insan›, kendini ve çevresinde olup bitenleri bu dünya görüflüyle de¤erlendiriyordu. Baflkas› da olamazd› zaten. Zira hangi türden olursa olsun bir
dünya görüflünün temel ifllevi, varl›¤a, tarihe ve topluma bir anlam kazand›rmakt›r. Bir ideolojinin, insana kazand›rd›¤› ya da kaybettirdi¤i fley de bu niteliktir. ‹deoloji, insan›n gözünde yaflam› ve sonras›n› anlamland›ran sistemdir. Hz. Muhammed davetinin ilk döneminde aç›kça siyasî bir otorite oluflturma iddias›nda bulunmam›fl ise de, mücadelesinin çok önemli siyasî sonuçlara yol açt›¤› inkâr edilemez. Mekke’deki sosyal yap›, kabileler aras›nda kurulan çok hassas dengeler üzerinde yerleflmiflti. Hz. Muhammed bu sosyal yap›n›n temel referans›n› oluflturan kabilecilik olgusuna dinsel ve ahlâkî bir
dille sald›r›yordu. Sosyo-politik yap›n›n kökenine yöneltilen bu sald›r› aç›kça,
siyasî bir söylemle yap›lm›yordu. Dinsel görünümlü ve dolayl› bir sald›r›dan
söz etmek belki daha do¤ru olacakt›r. Dinsel ve ahlâkî söylem, putperest toplumun sosyal temellerini yavafl yavafl oyuyordu.
Hz. Muhammed’in dile getirdi¤i mesaj yepyeni bir bak›fl aç›s› ve farkl› bir
de¤erler sistemi getiriyordu. Yerleflik sosyal iliflki biçiminin d›fl›nda bir iliflki
biçimi öneriyordu. Dile getirilen mesaj dinsel ve ahlâkî bir görünüme sahip
olsa da, onun toplum içinde uygulanmas› sosyal davran›fllarla ifade edilece¤i için, siyasî bir tepkiyle karfl› karfl›ya kalm›flt›r. ‹ktidar sahipleri, Hz. Muhammed’in davetindeki siyasî özü fark etmekte gecikmediler. Onlar, geleneksel iktidar biçimlerinin zaafa u¤rayaca¤›n›, kenti ve halk› yönetme güçlerinin
ortadan kalkaca¤›n› anlad›lar. Tepkilerini onlar da dinsel bir üslup çerçevesinde ortaya koydular. Atalar›n›n yolundan ayr›lmayacaklar›n› belirttiler.15
Ancak bu tepkinin alt›nda siyasî kayg›lar bulunmaktayd›. Zira, atalar›n dini
onlar›n ellerinde tuttuklar› iktidara meflruiyet kazand›ran ve kentteki sosyal
düzene anlam veren yegâne temel referanst›. Dinsel görüntüler alt›nda birbiriyle savaflan, siyasal tercihlerin bulundu¤u gerçe¤ini iddia etmek, asl›nda
yeni bir metodik bak›flla mümkün olabilmektedir. Direkt olarak ve aç›ktan iktidar talebinde bulunmufl olmasa bile, bireyleri bir üst ilke ve onu savunan
kifli etraf›nda örgütleyen, onlar›n davran›fllar›n› belirleyen, aralar›ndaki iliflkilerini yönlendiren her hareket, neticede siyasal bir hareket say›lmay› hak
eder. Dile getirilmifl aç›k siyasal hedefleri olmasa bile ba¤l›lar›n›n ve liderlerinin bilinç ve söylem düzeylerini aflan bir nesnel/olgusal düzeyde, bu hareketlerin siyasal aç›dan okunmalar› mümkündür. Buna ba¤l› olarak, Mekkelilerin, Hz. Muhammed’in risaletine karfl› gösterdikleri tepkiyi inceledi¤imizde,
sosyal bilinç yap›s› ile ilgili alg›lama sorunlar›yla karfl›lafl›r›z. Bu mücadele
15 “Onlara, Allah'›n indirdi¤ine ve resûle gelin, denildi¤inde, atalar›m›zdan gördüklerimiz bize yeter, derler. Ya atalar› flaflk›n ve do¤ruyu bilmeyenler iseler n'olacak!” Maide 5/104.
62
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
düzeyinde, derinlerde yatan sosyal ve siyasal bilinç ve dünya görüflü, dinsel
bir kisveyle kendini ifade etmifltir. ‹slâm tarihini inceleyenler iyi bilirler ki bu
çat›flma, ‹slâm sonras› dönemde de devam etmifltir.
Kabilevî toplumsallaflma modelinin canl› oldu¤u ve gelenekselleflti¤i bir
yap› için peygamberlik daha farkl› bir model getiriyordu. Buradaki çat›flma,
iktidar biçimleri aras›ndaki bir çat›flmad›r. Kur’ân Allah’a itaati, Hz. Muhammed’e itaat etmeye ba¤lam›flt›. O, flöyle diyordu “De ki: E¤er Allah'› seviyorsan›z bana uyun! Böylece Allah da sizi sevsin ve günahlar›n›z› ba¤›fllas›n.”16
Hz. Muhammed’in bir resul s›fat›yla talep etti¤i itaat, kabile d›fl› bir referansa kaymay› iflaret ediyordu. Oysa Mekke’de sa¤lanan düzen, otoriteyi ve itaat etmeyi kabilevî referanslara dayal› olarak tan›mlam›flt›. Buna karfl›l›k Hz.
Muhammed, kendine itaat etmeyi, kurulu kabilevî yap›n›n anlayabilece¤i
herhangi bir somut kayna¤a ya da gerekçeye dayand›rm›yordu. Kabile üstü
aflk›n bir kayna¤a dayal› manevî ve ahlâkî bir misyonun savafl›n› veriyordu.
Gösterilebilir ya da kabul edilebilir somut bir ç›kara ya da gerekçeye ba¤l› olmayan yeni bir sosyal yap›lanma söz konusuydu. Ve böyle bir yap›lanman›n
da klasik Arap zihniyetinde tekabül edebilece¤i herhangi bir karfl›l›¤› yoktu.
Dolay›s›yla Hz. Muhammed’e karfl› gösterilen tepkinin kökeninde böylesi bir
sosyal nedenin bulundu¤u görülmektedir. Mekke’nin tepkisinin, kabaca putperestlik temelli dinsel bir tepkinin yan› s›ra, temelde alg›lamaya dayal› sosyolojik (onlar aç›s›ndan kabilevî) nitelikli bir tepki oldu¤u gerçe¤i ortaya ç›kmaktad›r.
‹ktidar sorunu aç›s›ndan, karizma ve Hz. Muhammed aras›nda s›k› bir
iliflki gören düflünürlerden biri de ‹bn Haldûn'dur. ‹bn Haldûn'a göre karizman›n tafl›d›¤› gerçek önem, asabiyete son vererek yeni bir siyasal güç yaratmas›nda yatmaktad›r. Arap kavminin devlet kurmas› bir peygamber ya da
benzeri bir güçlü kiflinin eliyle mümkün olabilmifltir. Çöllerde dolaflarak yaflayan Arap kabileleri, asabiyet sahibi ve sürekli olarak birbirleriyle savaflan
insanlard›. Çeflitli ve birbirine z›t arzu ve hedefleri vard›. Kibir ve asabiyetleri yüzünden asla bir araya gelemiyorlard›. Bir devlet kurmak ise isteklerin ve
hedeflerin bir noktaya toplanmas›yla mümkün olabilirdi. ‹flte peygamberin
gelifli bunu sa¤lad›. Peygamber yüce bir ça¤r›yla geldi ve onlar› birlefltirdi.
Onlar› bir bayrak alt›nda toplad›, aralar›ndaki düflmanl›k yar›fl›n› ortadan
kald›rd›. Ancak asabiyet duygusu öyle kolayl›kla ortadan kalkacak bir duygu
de¤ildi. Nitekim peygamberden sonra tekrar ortaya ç›karak kendini gösterdi.17 Toplumu bir arada tutan üst kimlik zay›flad›kça, insanlar›n kendi kabi-
16 Al-i ‹mrân 3/31. Ayr›ca bkz. Nûr 24/54, Nisâ 4/60-61.
17 Abdurrahman b. Muhammed ‹bn Haldûn, Mukaddime, II, (nflr. Ali Abdulvavid Vâfî), Kahire trz,
ss. 516-518.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
63
lelerine(!) s›¤›nd›klar› ve tikel gerçekle avunmaya çal›flt›klar› genel bir olgudur.
Karizmayla ilgili önemli bir sorun, kendisinden sonra toplumda neler yap›laca¤›na iliflkin belirsizliktir. Karizman›n o kendine özgü birlefltiricili¤i, sosyal ve ahlâkî kapsam›, sa¤lad›¤› siyasal/mistik güven ve yaratt›¤› sinerji ortadan kalkt›¤›nda do¤an çözülme ciddi bir sorundur. Toplum, karizman›n yerini alabilecek kapsamda bir tercih gelifltiremeyece¤ine göre, do¤an bofllu¤u
dolduracak bir çözüm üretmek zorunda kalacakt›r. Bu da çok boyutlu karizman›n her bir eleman›n› temsil edecek rasyonel bir kurumsallaflmad›r. ‹flte
gerçek anlamda k›r›lma ve teflekkül süreçleri burada devreye girmektedir.
Çünkü, toplumda do¤an istikrars›zl›¤› gidermek için, o ana kadar bask› alt›nda tutulan, ancak bilinçlenen eski de¤erler birer siyasal güç halinde gün
yüzüne ç›karlar. Bilinçlenme süreci, bu aflamada çok önemli bir yer iflgal etmektedir. Yeni ö¤retinin flekillendirdi¤i düzende, eski muhalif de¤erlerin olduklar› gibi kendilerini ifade etmeleri mümkün de¤ildir. Karizman›n yaratt›¤›
heyecan ve dönüflüm dalgas› tüm de¤erleri dönüflüme ya da benzeflmeye zorlamaktad›r. Bu arada eski düzenin pek çok de¤eri yok olup-giderken baz›lar› da kendilerini yeni bir kimlikle güncellefltirmektedir. Hz. Muhammed’in
peygamberlik süreci boyunca bask› alt›nda tutulan kabile asabiyetinin, zaman zaman kendini gösterdi¤i bilinmektedir.18 Hz. Muhammed’in vefat›ndan
sonra ise kabilecilik anlay›fl› ve de¤erlerinin eski ilkel ve kaba formlar›yla olmasa bile daha ince, rafine ve k›l›k de¤ifltirmifl olarak etkinleflti¤i görülmektedir. Özellikle iktidar›n Emevîlerin eline geçmesi sürecinde izlenen politikalarda, kabile asabiyetinin ne kadar etkin oldu¤u ortaya ç›km›fl bir gerçektir.19
Öyle görülüyor ki, bir toplumun hayat›nda ortaya ç›kan büyük de¤iflimlerden sonra duyulan kurumsallaflma ihtiyac›n›, ilk Müslüman toplum imâmet/hilâfet meselesi düzeyinde yaflam›flt›r. Kurumsallaflma sürecinde etkin
olan sosyal güçler aras›ndaki çat›flma, yerini bir istikrara ve dengeye b›rakmak durumundad›r. Bunu sa¤layacak ve koruyacak en önemli de¤er de, o
toplumsal güçlerin üretti¤i rasyonel disiplindir. Bu, karizma sonras› duyulan
birincil ihtiyaçt›r. Çünkü karizman›n özünde, kurumsall›k karfl›t› bir öz daima vard›r.20 Rasyonel disiplin kavram›n›, her toplum ve tüm zamanlar için
geçerli bir evrensel motif olarak ele almak mümkün de¤ildir. Her bir toplumun kendi sosyal ve düflünsel sistemi çerçevesinde gelifltirdi¤i s›n›rl›, tikel ve
18 Ganimetlerin da¤›t›lmas›nda yaflanan tart›flmalar buna örnektir. Bkz. Ebu Muhammed b. Abdulmelik ‹bn Hiflam, es-sîretu’n-nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sekâ, ‹brahim el-‹byarî), Beyrut
trz. II, 204; Muhammed b. ‹smail el-Buharî, el-Cam›u’s-sahih, Beyrut 1987, IV, 160.
19 Bkz. ‹rfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muâviye b. Ebi Süfyan, Ankara 1990; Adnan Demircan, ‹slâm Tarihinin ‹lk Asr›nda ‹ktidar Mücadelesi, ‹stanbul 1996.
20 Max Weber, Sosyoloji Yaz›lar›, (trc. Taha Parla), Hürriyet Vakf› yay›nlar›, ‹stanbul 1996, 221.
64
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
o ana özgü bir akledifl formundan söz etmek daha do¤ru olacakt›r. Buna karfl›l›k, zaman›n bir diliminde bir anda ve bir co¤rafyada ortaya ç›kan bir çözümü, tüm zamanlar için geçerli bir model saymak, fanatizmin do¤up beslendi¤i kaynak olmal›d›r.
Hilâfet/imâmet konusundaki çat›flmalar, Müslüman toplumda istikrar,
güven ve disipline duyulan ihtiyac› art›rm›flt›. Bu ihtiyaç, dinsel ve siyasal
hakikati arayan ve onu gerçeklefltirmek için verilen mücadelenin yan›nda geliflen oldukça güçlü bir e¤ilime dönüflmüfl olmal›d›r. Muâviye’nin saltanata
ulaflmak için izledi¤i stratejinin avantaj› bu nedenle daha büyük ve ifllevsel
olmufltur. Çünkü kar›fl›kl›k dönemlerine özgü ve dengeyi arzulayan bir üst ilke olarak disiplin, hizmetini talep eden ve kendisini güçlendirmesini bilen her
gücün emrine tam bir yans›zl›kla girer. Bu, bürokrasinin karizmaya ve özellikle de feodal biçimindeki onura karfl› temelde yabanc› ve ayk›r› olmas›n›
engelleyemez.21 ‹ktidar›n en temel niteli¤i ve görevi, toplumda sa¤lad›¤› disiplindir. Disiplin, iktidar›n gücünün ve otoritesinin temelidir. Bir iktidar›n baflar›s› ve gücü, oluflturdu¤u disiplinle ölçülebilir. Hz. Muhammed’in sa¤l›¤›nda, toplumsal disiplin ‹slâm’›n ö¤retisinin paylafl›lmas›ndan kaynaklan›yor ve
Hz. Peygamber de disiplini uyguluyor ve yönlendiriyordu. ‹lk Müslüman cemaati, vahyin verileriyle, dinsel ve manevî olarak bilinçlenirken, bu sürece
paralel olarak disiplini de içsellefltiriyordu. Onlar›n içsellefltirdi¤i disiplin, bir
ilkeden yoksun amaçs›z bir disiplin de¤il, ö¤retisel ve anlaml› bir disiplin idi.
Hz. Muhammed’den sonra ise ilk iki halifeyle birlikte süren disiplin ve istikrar›n 3. Halife Osman döneminde zay›flad›¤› görülmektedir. Büyük çat›flmalardan sonra ihtiyaç duyulan disiplin, saltanat rejimiyle sa¤lanm›fl oldu. Muâviye’nin kurdu¤u yeni iktidar biçimini genel olarak onaylamam›fl olsalar da
kaynaklar, “cemaat y›l›”ndan övgüyle söz ederler. Cemaat y›l› ifadesinde, dinsel bir yüceltmeden çok, sosyolojik bir betimleme göze çarpar.22 Burada, dinî
hakikati aramaktan çok, toplumsal ve siyasal istikrar› talep etmek öne ç›km›flt›r. Aç›kças› hakikat, siyasete feda edilmifltir.
Müslüman düflünce gelene¤inde dinsel olan, ayn› zamanda di¤er pek çok
sosyo-kültürel de¤er ve talepleri de bar›nd›rmaktad›r. Özellikle din ile siyaset
iliflkisi konusunda ilgilenilmesi gereken ilk konu, dinsellik içinde gömülü bulunan siyasî yap›lanmay› belirleyip a盤a ç›karmak olacakt›r. ‹slâm kültüründe siyasal görüntünün, ‹slâm’›n do¤ufluyla birlikte bafllad›¤› ve konunun, Hz.
Muhammed’in Peygamberli¤inin alg›lanmas› sorunuyla iliflkili görülmektedir.
21 Weber, 222.
22 Muhammed b. Abdullah ‹bn Arabî, el-Avâs›m mine'l-kavâs›m, Beyrut 1986, 204 vd. Kültür,
özünde siyasî bir olgudur. E¤er bu gerçek gözden kaç›r›lacak olursa, analizin temelini oluflturan sosyolojik ve tarihsel perspektif bafltan yitirilmifl olacakt›r. Muhammed Abid Cabirî, elAklu'l-Arabiyyi's-Siyâsî, 42.
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
65
Muhammedî davetin rakipleri, onu siyasî aç›dan de¤erlendirdiler ve onda,
kendi nüfuzlar›n›, ç›karlar›n› tehdit eden bir tasar› farkettiler. ‹slâm davetinin ilk muar›zlar›, bu hareketi siyasal nitelikli bir hareket olarak alg›lad›lar
ve bu davetin gerçeklefltirmeyi amaçlad›¤› ilkelerin kendi iktidarlar›n›n aleyhine oldu¤unu fark ettiler. Göstermifl olduklar› tepkilerin fliddeti de hissettikleri tehdit oran›nda güçlü olmufltu. ‹slâm’›n Mekke dönemini bir ‘iman-küfür’
mücadelesi olarak görmekte, ö¤retisel aç›dan bir anlam vard›r. Ancak olaya
bir de farkl› bir aç›dan ve e¤er mümkünse müflrikler gözünden bak›lacak
olursa flunu söylemek mümkündür: Mekke’de, Kureyfl eksenli bir otorite ve
onun kurdu¤u düzen, de¤iflime karfl› direnmifltir. Kureyfl’i flaflk›na çeviren,
kanaatimizce Kur’an’›n içerdi¤i ve Hz. Muhammed’in izledi¤i strateji olmufltur. Kur’an, aç›kça bir iktidar kavgas›na yönlendirmek yerine, de¤erler ve zihniyet düzeyinde bir dönüflüm bafllatt›. Kafalarda gerçekleflen dönüflümün,
iliflkilere ve gündelik hayata yans›mas› gecikmedi. Kureyfl, nas›l bir sorunla
karfl› karfl›ya oldu¤unu anlay›nca, çoktan ifl iflten geçmiflti.
Tek olan Allah’a tapmak, ona hiçbir fleyi ortak koflmamak ça¤r›s›yla bafllayan Muhammedî davet, k›sa zaman içinde Arap yar›madas›nda daha önce
görülmeyen bir sosyal hareketlilik bafllatm›fl ve tüm Arap yar›madas›na hükmeden bir otoriteyle temsil edilme noktas›na ulaflm›flt›. Asl›nda siyasal olan
ile dinsel olan aras›ndaki ayr›m› ortaya koymak kolay olmamaktad›r. Teorik
olarak din ve siyasetin tan›mlar›, ifllevleri ve s›n›rlar› kolayl›kla belirlenebilir.
Ancak gerçek hayatta ve tarihsel sürecin kompleks yap›s›nda birbirleriyle yer
ve görev de¤ifltirebilen bu iki eleman› seçmek, çok dikkatli bir de¤erlendirmeyi gerektirmektedir. Dinsel olan›n nerede bitip, siyasal olan›n da nerede bafllad›¤› sorunu bir yandan kelâm›n di¤er yandan da siyaset ile ilgili bilimlerin
kat›l›m›yla ayd›nlat›labilir. Dinsel yap› ve de¤erler, içlerinde insan iliflkileri ve
toplumla ilgili tasar›lar bar›nd›klar› sürece, potansiyel olarak sosyal ve siyasal geliflmelere yön verebilirler demektir.
‹slâmî davetin edindi¤i siyasal görüntünün iki boyutu bulunmaktad›r:
Bunlardan ilki, ilk Müslüman toplumun siyasî ve sosyal muhayyilesinin oluflumunda oynad›¤› roldür. Bu rol daha çok onun referans ve as›l olarak gördü¤ü ifllevden kaynaklanmaktad›r. Di¤eri ise, ‹slâmî davetin Kureyfl ileri gelenlerinde uyand›rd›¤› tepkilerdir. Ki bu tepkiler a¤›rl›kla siyasal nitelikte olmufltur. Siyasal görüntünün birinci boyutu, ‹slâm’›n ça¤r›s›n› kabul edenler
taraf›ndan temsil edilmektedir. ‹kincisi ise ona karfl› olanlar›n sergilemifl olduklar› siyasal tutumla ilgilidir. Karfl› olanlar›n durduklar› yer ve durufl biçimleri bak›m›ndan, kiflilere ve olaylara siyasî bir aç›dan bakt›klar› kolayl›kla tahmin edilebilir. Zira ortada canl› ve ifllemekte olan bir kurulu düzen vard›r. Bu düzenin kurucular›n›n ve sahiplerinin düzeni korumak ad›na, iktidar
merkezli bir bak›fl aç›s› tafl›malar› do¤al olsa gerek. Her düzen kendi mant›-
66
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
¤›n› üretmekte ve bu mant›k yönetici kesimlerce temsil edilmektedir. Bu husus, düzenin kendini gelifltirip güçlendirmesi hiç olmazsa korunmas› ve varl›¤›n› sürdürmesiyle ilgilidir. Dolay›s›yla, Mekkeli putperestlerin atalar›n›n dininde ›srar etmeleri, “atalar dini” ifadesinin temsil etti¤i ve Kureyfl ileri gelenleri taraf›ndan korunan siyasî-sosyal yap›n›n savunmas›n› içerir. Onlar›n Hz.
Muhammed’i, kurulu düzeni y›kmay› düflleyen bir muhalif ve bir bozguncu
olarak alg›lamalar› bundand›r.
Hz. Muhammed’i, ileride kurulacak büyük bir imparatorlu¤un lideri gibi
resmeden rivayetleri inceleyen baz› araflt›rmac›lar, tarihî kaynaklar›n Muhammedî davete örtük bir siyasal ifllev yüklediklerini söylerler. ‹ran ve Bizans
imparatorluklar›n› y›karak onlar›n topraklar›n› ve zenginliklerini ele geçirmek, davetin bir hedefi ve baflar›s› say›lmaktad›r. Bu rivayetlerin oluflma biçimlerini, ‹slâm’›n büyük bir toplumsal güç olarak geliflip yükselifle geçti¤i
süreçle birlikte düflünmek gerekir. Rivayetler, Hz. Muhammed’i sanki dinî bir
imparatorluk kurmay› düfllerken tasvir ederler. Muhammedî davet, her fleyden önce dinî/akidevî bir hareketti. Sosyolojik anlamda bafllang›çta bir ak›m,
bir hareket bile say›lmazd›. Ancak bu çekincelerin net bir flekilde ortaya konmas›, Muhammedî davetin, bir sosyal ve tarihsel olgu olarak, siyasal okunufluna engel olmaz. Çünkü her fleyden önce Kureyfl, yani Hz. Muhammed’in
ça¤dafl muhalifleri onu siyasal olarak okudular. Ancak cahiliyenin ‹slâm’la
olan bitmeyen kavgas›n›n ateflini ve kabilenin (flirk) akide (‹slâm) karfl›s›nda
politik olarak yenik düflmesinin semptomlar›n› sonraki geliflmelerde görmek
mümkündür. Baz› rivayetlerde Hz. Peygamberin, “Fitne uykudad›r. Onu
uyand›rana lanet olsun!” dedi¤i aktar›l›r. Bu uyar›, flirkin tevhid karfl›s›nda
ideolojik üstünlük sa¤lamas›ndan çok –çünkü art›k inkarc›lar ‹slâm’dan
ümitlerini kesmifllerdir.- daha farkl› daha sinsi sinsi bir çat›flmaya iflaret
eder. Ki bu da, cahiliyenin ‹slâm’›n silahlar›n› kullanarak onun öngördü¤ü
sosyal modeli zaafa u¤ratarak, onun yerini almaya çal›flmas› olay›d›r. fiu hâlde takva sadece Allah karfl›s›nda dindar ve ahlâkl› olmak kadar toplumsal
bozulma ve çürümeye karfl› da uyan›k ve tetikte olma bilincini içerir. Müslümanlar, sosyal bilinci terk edip toplumsal kötülükleri Allah’a havale etmeye
bafllad›klar›ndan beridir, yaflamlar› imtihanlar›n en ac›s› olmufltur.
Sonuç Notu
Zaman zaman ‹slâm’›n savaflç› m› yoksa bar›flç›l bir din mi oldu¤u tart›flmas› gündeme gelir. Tarihe ve ö¤retiye bakt›¤›m›zda flunu aç›kça söylemek
gerekir: ‹slâm kategorik olarak ne salt sevgi dini ne de savafl dinidir. Siz savafl›rsan›z savafl› düzenleyen bir din olur. E¤er sevgi ve sayg› yolunu seçerseniz, onu daha çok bir sevgi dini olarak bulursunuz. ‹slâm bizzat hayat›n di-
Peygamber, Karizma ve Siyasal Otorite
67
nidir. ‹nsan› da¤a kald›rarak, ona uzlette irflad etmez. Dahas›, Medine’de yaflamak varken bâdiyede ›srarc› olmay› talihsizlik sayar. Toplumun ve tarihin
içinde insana yol gösterir. ‹slâm’›n ça¤r›s› baflta akidevî idi. Ancak sonuçlar›
akidevî oldu¤u kadar siyasî, ekonomik, kültürel olmufltur. Sorun dinsel yap›da mündemiç olan siyasal ögeyi tan›y›p ortaya ç›karmakt›r. Hz. Muhammed’i, sanki gelece¤in imparatoru gibi gösteren rivayetlerin, siyasal-kültürel
bilinç taraf›ndan, gerçekleflmifl/baflar›lm›fl olandan hareketle üretildikleri
söylenebilir. ‹slâm, siyasal otoriteye kavufltuktan, Bizans ve ‹ran topraklar›
fethedildikten sonra bu türden rivayetler, ‹slâmî ça¤r›ya siyasal bir ifllev yüklemifllerdir. Bu analiz ‹slâm’›n insan›n yeryüzündeki serüvenine ilgisiz oldu¤unu do¤urmaz. Ortaya ç›kan di¤er bir sorun, ‹slâm’da din ile dünya aras›nda kurulacak iliflkinin niteli¤inin ne oldu¤udur. Tezimiz, insan davran›fllar›n›n, kat› ve dogmatik bir hamleyle de¤il, daha esnek ve ilkesel düzeyde yönlendirilmifl oldu¤u yolundad›r. Vahyin indi¤i ilk dönemler süresince bu iliflkinin daha aç›k ve do¤rudan olmas›, ‹slâm’›n sosyal boyutunu ortaya koyar.
Ancak bu iliflki sonrakiler için, daha çok çaba harcamay› gerektirir. Onlar bir
yandan vahyin ilkelerini ve amaçlar›n› gözetirken, di¤er yandan da yaflad›klar› ça¤› ve toplumun gerçeklerini iyi kavramak zorundad›rlar.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (69-84)
HZ. PEYGAMBER’‹N B‹R GÜNÜ ÜZER‹NE
Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ*
Yaz›n›n bafll›¤›n› okuyanlar, 63 y›l yaflam›fl olan Hz. Peygamber’in hangi
dönemdeki bir gününü ele almak istedi¤imizi do¤al olarak merak edeceklerdir. Bilindi¤i gibi Hz. Peygamber’in hayat›n› safhalara ay›rmak mümkün olsa; bunu ticaretle iç içe oldu¤u Peygamberlik öncesi Mekke dönemi; Peygamberlik gelip tebli¤e bafllad›ktan sonra iflkence ve bask›larla karfl›laflt›¤› Mekke dönemi ve bu bask›lar, iflkenceler sonucunda hicret etti¤i Medine’de geçirdi¤i dönem fleklinde üç safhada incelemek gerekir. Biz burada, Hz. Peygamber’in siyasi çalkant›lardan uzak Medine’de geçirdi¤i s›radan bir gününü inceleyece¤iz.
‹nsanl›¤› do¤ru yola iletmek üzere gönderilen Hz. Peygamber, Kur’an’› Kerim’in onca ikaz›na ra¤men;1 zaman zaman oldu¤undan farkl› gösterilerek
Müslümanlar için örnekli¤i göz ard› edilmifltir. Bu da, onun mesaj›n›n do¤ru bir flekilde muhataplar›na ulaflmas› hedefinden sapmaya sebep olmufltur.
Oysa Hz. Peygamber’in günlük hayat› incelendi¤inde, vahiy alan bir insan olmas›na ra¤men; içinde bulundu¤u halktan biri olarak yaflad›¤› ve onun bu
yönünün rahatl›kla örnek al›nabilece¤i görülecektir. Bizler için güzel bir örnek olan Hz. Peygamberi model olarak alman›n yolu da, onun günlük yaflam›nda nas›l davrand›¤›n› ö¤renmekle mümkündür. Buradan hareketle biz de
Hz. Peygamber’in bir gününü inceleyerek zaman›n› nas›l geçirdi¤ini, bofl zamanlar›n› nas›l de¤erlendirdi¤ini tespit etmeye çal›flaca¤›z.
*
1
Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi
Bkz. Kehf 18/110; Furkan 25/20; Ankebut 29/48; Fussilet 41/6.
70
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Peygamber’in bir günü incelendi¤inde onun ciddi bir zaman bilincine
sahip oldu¤u rahatl›kla görülecektir. Ancak ümmeti olmakla iftihar etti¤ini söyleyen ve ço¤unlu¤unu Ortado¤u’da yaflayan Müslümanlar›n oluflturdu¤u insanlar›n en temel zaaf›n›n da, zaman denilen o de¤erli hazinenin k›ymetini bilmemek; hatta israfa varan bir tarzda sorumsuzca harcamak oldu¤u söylenebilir. Hayat›n› neredeyse saniyesine kadar planlamay› baflaran Allah Resulü, böyle yaparak muazzam bir medeniyetin temellerini atmaya muvaffak olmufltur.
Hz. Peygamber’in, bir gününü nas›l planlad›¤› fikrinden hareketle oluflan
bu makale temelde iki bölümden meydana gelmektedir. ‹lk bölüm Hz. Peygamber’in gündelik hayat›n›n geçti¤i mekânlara ayr›lm›flt›r. Bu mekanlar›n
özellikle dördü üzerinde durulmufl ve bu yerler daha çok Hz. Peygamber’in
gündelik hayat› merkeze al›narak incelenmifltir. ‹kinci bölüm ise sabah kalkmas›ndan akflam yatmas›na kadar Peygamber’in günlük hayat›n›n mercek
alt›na al›nmas›na tahsis edilmifltir. Burada da, özel hayat›ndan ziyade ümmetin bütününü ilgilendiren yönü üzerinde durulmufltur.
Hz. Peygamber’in Günlük Hayat›n›n Geçti¤i Mekânlar:
Peygamber’in günlük hayat›n›n geçti¤i birçok mekân vard›. Bu mekânlar›n tamam›n› burada zikretmek böyle bir çal›flman›n amac›yla örtüflmeyece¤i gibi, yaz›n›n haddinden fazla genifllemesine de sebep olacakt›r. Dolay›s›yla
burada Hz. Peygamber’in günlük hayat›n›n olmazsa olmazlar›n› oluflturan
dört mekân üzerinde durulacakt›r. Bu mekânlardan ilki, Hz.Peygamberle onu
kendilerine örnek alan sahabenin gündelik hayatlar›n›n büyük bir k›sm›n›n
geçti¤i Mescid-i Nebevî’dir. ‹kincisi ise r›z›klar›n› temin etmek için gittikleri
pazar; üçüncüsü, bu mekânlara giderken geçtikleri sokak ve caddeler; sonuncusu ise günün yorgunlu¤unu atmak amac›yla istirahata çekildikleri evdir. fiimdi bu mekânlar› k›saca inceleyelim.
1.Mescit
Yukar›da da ifade etti¤imiz gibi, Hz. Peygamber ve ashab›n›n günlük hayat›n›n önemli bir k›sm› Mescid-i Nebevî’de geçmekteydi. Mescit, Peygamberimizin Medine’ye hicretinden hemen sonra, yak›n dostu ve kay›nbabas› olan
Hz. Ebûbekir taraf›ndan sat›n al›narak Müslümanlara vakfedilen arazide bina edildi.2 Çok büyük bir iflleve sahip olmas›na ra¤men son derece sade bir
bina olan Mescid-i Nebevî’nin inflaat›nda Allah Resulü de bir iflçi olarak ça2
Bkz. Nurettin Ali b. Ahmed es-Semhudî, Vefau’l-vefa bi ahbari’l-Mustafa,I-IV, (thk. Muhammed
Muhyiddin Abdulhamid), Beyrut 1984, I/II, 324.
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
71
l›flm›flt›. Duvarlar› kerpiçten yap›lm›fl, tavan› ise hurma dallar›yla örtülmüfl
olan bu önemli kurumun içinde hiçbir süs olmad›¤› gibi mihrap da yoktu.
Hatta uzun y›llar minber dahi bulunmamaktayd›. Hz. Peygamber bu süre
zarf›nda ashab›na bir hurma kütü¤üne dayanarak hitap etmiflti.3
Kuflkusuz, öncelikle bir ibadet mekân› olarak infla edilen ve Hz. Peygamber’in imametinde, günlük namazlar ile cuma ve bayram namazlar›n›n k›l›nd›¤› söz konusu bina, kuruldu¤u günden itibaren bir okul olarak kullan›lm›fl;
gerek erkek, gerekse han›m sahabilerin tamam› burada e¤itilmifltir. Hz. Peygamber erkek sahabilere vakit namazlar›ndan önce veya sonra burada dersler verirken,4 han›mlara ise vakit namazlar›ndaki bu bilgilerin yan› s›ra belirlenmifl olan özel günlerde de sohbet ederdi.5 Bu durum, yetifltirecekleri çocuklarla gelece¤i flekillendirmede belirleyici bir role sahip olan han›mlara verilen de¤eri göstermesi aç›s›ndan son derece önemlidir.
Mescidin Hz. Peygamber’in bulunmad›¤› dönemlerde de ayn› ifllevini sürdürdü¤ü anlafl›lmaktad›r. Nitekim kaynaklar›n ifadesine göre burada ashab›n oluflturdu¤u çeflitli ders halkalar› olurdu. Hz. Peygamber mescide geldi¤inde ibadet ile meflgul insanlar›n yan›na de¤il, e¤itimle ifltigal edenlerin halkas›na kat›lmay› tercih ederdi.6 Hz. Peygamber’in böyle davranmas›n›n sebebi olarak, e¤itim ve ö¤retimin ne kadar önemli oldu¤unu göstermek istedi¤i
söylenebilir.
Hz. Peygamber döneminde müstakil bir hükümet binas› mevcut olmad›¤›
için Mescid-i Nebevî, bazen devlet veya kabile elçilerinin kabul edildi¤i bir
devlet yönetim binas› gibi de kullan›l›rd›. Çevreye gönderilecek seriyeler buradan ç›kar›l›r ve savafl kararlar› burada al›n›r, hatta savafl stratejileri dahi
Mescid-i Nebevvi’de belirlenirdi. ‹slâm kurumlar›n›n henüz teflekkül etmemesini Hz. Peygamber’in bütün bu iflleri bir tek mekânda yapmas›n›n sebebi
olarak göstermek mümkün oldu¤u gibi; yeni flekillenmekte olan toplumun
neyi nas›l yapacaklar›n› aç›k bir flekilde belirtmek istedi¤ine de ba¤lamak
mümkündür.7
Hz. Peygamber, yukar›da bir bölümünü zikretti¤imiz mescitte ashab›yla
birlikte otururdu. Konuflurken etraf›ndakiler taraf›ndan dikkatle izlenir, baflkas› söz ald›¤›nda onu dinler ve kendisine de¤er verdi¤ini gösterirdi. Bu tür
3
4
5
6
7
Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Semhudî, I/II, 270, 322-23; 327 vd.; ayr›ca bkz. Abdurrahman Acar, “Mescid-i Nebevî’nin ‹nflas› ve Fonksiyonlar›”, Örnek ‹nsan Hz. Muhammed, (ed.
Mehmet Mahfuz Söylemez”, Çorum 2006, ss.41-47.
Mescidin e¤itim amaçl› kullan›ld›¤›na dair bkz. Buharî, Muhtasar-› Tecrid-i Sarih, I-II, (trc.tahriç ve notlar: Abdullah Fevzi Kocaer), ‹stanbul 2004, I, 261, hadis no: 743, 744; I, 42, hadis no:
54; I, 43 hadis no: 57.
Bkz. Buharî, Tecrid, I, 51, 52, hadis no: 85, 87.
Bkz. Selahattin Parlad›r, “Asr-› Sadette E¤itim”, Bütün Yönleriyle Asr-› Saadette ‹slâm, IV, 427.
Mescit ve fonksiyonlar› ile ilgili genifl bilgi için bkz. Mustafa A¤›rman, Hz. Muhammed Döneminde Mescit ve Fonksiyonlar›, Ravza Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
72
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ortamlarda onlardan biri gibi olurdu. Onu tan›mayanlar kendisini beraber
oturdu¤u insanlardan asla ay›ramazlard›.8 Onlar gibi giyinir, onlar gibi otururdu.9 Mescitte oluflan ilim meclislerine u¤rad›¤›nda veya oturdu¤u meclisten ayr›ld›¤›nda ashab›n kalkmas›n› istemez, böyle yapmamalar› konusunda
da onlar› uyar›r, “ben Kisra veya Kayser gibi de¤ilim” derdi.10
Hz. Peygamber’in günlük hayat›n›n geçti¤i bu mescit, iki temel birimden
oluflurdu. ‹lk bölümünde ibadet yap›lan k›s›m, ikinci bölümü ise kimsesizler,
evi-bark› olmayanlar, fakir, d›flar›dan gelen misafirler, Medineli bekarlar ve
evleri olmakla birlikte Hz. Peygamber’i dinleyip ondan feyz almak için evlerine gitmeyen -Abdullah b. Ömer ve Ebû Eyub el-Ensarî bunlardand›r- insanlar›n ikamet etti¤i Suffa k›sm›yd›. Mescidin gölgelik taraf›ndaki Suffa, kaynaklar›m›zda Hz. Peygamber’in vakit namazlar›ndan sonra u¤ramay› ihmal
etmedi¤i mekânlardan biri olarak zikredilmektedir.11
Suffa’da daimi kalan insanlar›n yeme-içmelerine gelince; yiyeceklerinin
önemli bir k›sm›n› hurma oluflturmaktayd›. Hurma bahçeleri ile meflhur olan
Medine’de özellikle hurma hasat mevsimi, Suffa’da yaflayan insanlar›n bayram etti¤i dönemdi. Zira hurma bahçelerinin sahipleri, dal›ndan kopard›klar› salk›mlar› buradaki sütunlardan herhangi birine asarlar, Suffa sakinleri de
ac›kt›klar›nda gelir ve o hurmalardan ihtiyaçlar› kadar al›rlard›.12 Bu olay daha sonra, özellikle de Osmanl› döneminde, ihtiyaçlar›n› baflkas›na söyleyemeyen onurlu fakirler için mescitlerin avlusuna havâic tafllar›n›n konmas›na
öncülük etmifltir. Bilindi¤i gibi Osmanl›’da sabah namaz›na giden zenginler,
namaz ç›k›fl›nda bu tafllara gönüllerinden koptu¤u kadar sadaka koyarlard›.
Onlarla birlikte ayn› ibadet yerini paylaflm›fl olan fakirler de, ç›karken ihtiyaçlar› nispetinde oradan para al›rlard›. Bu hadise, ister zengin isterse fakir
olsun, atalar›m›z›n Osmanl› döneminde fedakâr olduklar›n›, aç gözlü olmad›klar›n› göstermesi aç›s›ndan önem arz etmektedir.
Suffa’n›n iki bölümden olufltu¤u erkeklere ait k›sm›n›n yan›nda, kad›nlar›n e¤itim gördü¤ü di¤er bir bölümünün bulundu¤undan da bahsedilmektedir.13 fiayet bu rivayet do¤ru ise burada görev yapan ö¤retmenler aras›nda
Hz. Peygamber’in eflleri de olmal›d›r.
8
9
10
11
12
13
Bkz. Safiyurrahman el-Mübarekfurî, Siretu’r-Resul: er-Rehiku’l-mahtûm, Daru’l-Hayr, Beyrut
1997, 500-5001.
Bkz. ez-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman, es-Siretu’n-Nebeviyye, (thk. Husameddin elKudsî), Beyrut 1988, 323.
Bkz. Buharî, Tecrid, I,183, hadis no: 512.
Bkz. Ehl-i Suffa hakk›nda genifl bilgi için bkz. Semhudî, I/II, 453; 454-456.
Semhudî, I/II, 557.
Bkz. R›za Savafl, “Asr-› Sadette Kad›n ve Aile Hayat›”, Asr-› Sadette ‹slâm, IV, 272; Akif Köten,
IV, 388.
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
73
2.Evi
Mescid-i Nebevî’nin hemen bitifli¤inde infla edilen Hz. Peygamber’in evi, küçük ve dar odac›klardan oluflmaktayd›. Hz. Peygamber’in efllerinin her biri bu
müstakil odalarda ikamet etmekteydiler.14 Bu odac›klar o kadar dard› ki yatak
serildi¤i zaman bir kiflinin namaz k›laca¤› baflka yer kalm›yordu. Bunu Hz. Aifle’nin anlatt›¤› flu olaydan da anl›yoruz: Peygamber secdeye gidece¤i s›rada
aya¤› aya¤›ma de¤di¤inde, ben aya¤›m› çekerdim ve o da secdeye giderdi.
Son derece sade olan Hz. Peygamber’in evinde süs eflyas› olarak hiçbir fley
bulunmazd›. ‹çinde s›radan insanlar›n evlerinde bulunanlardan daha az fley
vard›. Her odada, bir flilte/yatak, k›rba, bir iki tabak, hem hamur yo¤urmak
hem de banyo yapmak için kullan›lan bir kab›n d›fl›nda bir fley yoktu.15 Hatta bu küçük odalarda hayat o kadar zordu ki, Allah Resulü’nün eflleri bir ara
dayanamaz hale gelmifller, evdeki koflullar›n Medine’deki di¤er Müslümanlarla ayn› seviyeye getirilmesi için Hz. Peygamber’e bask› yapm›fllard›r. Ahzap
suresinin bir k›sm› Hz. Peygamber’in efllerinin bu tutumunu elefltiren ve nas›l davran›lmas› gerekti¤ini aç›klayan tarzda nazil olmufltur.16 Son derece zâhidane bir hayat süren Hz. Peygamber’in evi, döneminin fakirlerinin evleri gibi geceleri ayd›nlat›lam›yordu.17
3 Pazar
Peygamber efendimiz Medine’ye hicret ettikten k›sa süre sonra, Müslümanlar› Yahudi tüccarlar›n zulmünden kurtarmak ve ekonomik ba¤›ms›zl›klar›n› sa¤lamak amac›yla, tarihe Medine Pazar’› veya Peygamber Pazar’› olarak geçmifl olan pazar› kurdu. Pazara gelen maldan, pazar sahibi veya sorumlusuna ödenen ‘uflur’ vergisini kald›rarak buraya bir canl›l›k gelmesini
sa¤lad›; öyle ki k›sa süre içerisinde, yeni kurulmas›na ra¤men Medine’nin en
ifllek pazar› haline geldi.18 ‹flte Hz. Peygamber’in günlük hayat›n›n bir k›sm›
bu pazarda geçerdi. Kaynaklar›m›zdaki Hz. Peygamber’in pazar ve pazarc›lar
aras›ndaki tart›flmalar ile sair zamanlarda tüccarlara verdi¤i ö¤ütlere iliflkin
bilgiler dikkate al›nd›¤›nda buraya haftada birkaç kez u¤rad›¤› anlafl›lmaktad›r.19 Hz. Peygamber pazardaki ifllerin ray›na oturmas› üzerine fiifa el-Adeviye’yi görevli olarak atam›fl, kendisi ise arada bir u¤rar olmufltur.20
14 Hz. Peygamber’in efllerinin ikamet etti¤i bu odalar ile ilgili genifl bilgi için bkz. Semhudî, I/II, 456.
15 Bkz. Ebû Abdurrahman Ahmed b. fiuayb b. Ali b. Bahr b. Sinan b. Dinâr en-Nesaî, Sünenu’nNesaî, (trc. A. Muhtar Büyükç›nar vd.), I-VIII, ‹stanbul 1981, I/II, 161 bab: taharet, Hadis no: 146.
16 Ahzap 33/28-31.
17 Bkz. Buharî, Tecrid, I, 107, hadis no: 251.
18 Medine pazar› ile ilgili genifl bilgi için bkz. Semhudî, I/II, 774 vd.
19 Hz. Peygamber’in pazarda ifl yapan ifl adamlar›na nasihatlerinden baz›lar› için bkz. ‹bn Sa’d, I, 365.
20 Bkz. Cengiz Kallek, “Asr-› Saadette Devlet ve Piyasa ‹liflkileri”, Bütün Yönleri ‹le Asr› Saadette
‹slâm, I-V, (ed: Vecdi Akyüz) ‹stanbul 1994, III, 452.
74
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
4.Cadde ve sokaklar
Hz. Peygamber ile ashab›n›n günlük hayatlar›n›n önemli bir k›sm› kuflkusuz cadde ve sokaklarda geçerdi. Said el-Hudrî’nin anlatt›klar›n› esas ald›¤›m›zda Hz. Peygamber, buralar›n kamuya ait oldu¤unu düflündü¤ü anlafl›lmaktad›r. Nitekim ashaba yapt›¤› tavsiyelerde, yollarda oturmamalar›n› özellikle vurgulam›flt›r.21 Müslümanlar›n geçifline engel olarak ona eziyet edilmemesi gerekti¤i felsefesinden hareketle verilen bu ö¤üdün biz Müslümanlar›n
hayat›nda ne kadar yer edindi¤ini, arabalar›m›z› di¤er insanlar›n arabalar›n›n de¤il, kendilerinin dahi geçmesine mani olacak flekilde park etmemizden
ç›karmak mümkündür. Oysaki tam tersi olmas› gerekirdi.
Hz. Peygamber’in günlük hayat›n›n geçti¤i mekânlar ile ilgili verdi¤imiz bu
k›sa bilgilerden sonra flimdi onun günlük hayat›na geçebiliriz.
Güne Bafllarken
Sabah namaz vakti girmeden k›sa bir süre önce müezzinler taraf›ndan
uyand›r›lan Hz Peygamber,22 güne hamdüsenâ ile bafllar; kendisini yeni bir
güne daha kavuflturan Allah’a minnettarl›¤›n› “Allah’›m senin sayende sabahlad›k. Senin sayende akflamlad›k. Senin sayende yaflayaca¤›z, senin sayende ölece¤iz. Senin huzurunda toplanaca¤›z.”23 diyerek ifade ederdi:
Uyan›p, henüz yata¤›ndan kalkmadan önce yapt›¤› ilk fley, mutlaka misvak ile difllerini f›rçalamak olurdu.24 Bu hadise, Hz. Peygamber’in a¤›z ve difl
sa¤l›¤›na verdi¤i önemi göstermesinin yan› s›ra, onun di¤er insanlara gösterdi¤i sayg›y› anlatmas› aç›s›ndan da büyük bir öneme sahiptir. Bu konunun
ehemmiyeti, onun özellikle sar›msak kokusu gibi, muhatab›n› rahats›z edebilen yiyeceklerden uzak durdu¤u fleklindeki di¤er rivayetlerle25 bir arada de¤erlendirildi¤inde daha iyi kavranmaktad›r.
21 Bkz. Buharî, Sahih-i Buhari, I, 377, hadis no: 1126; ‹bn Mace, Sunenu ‹bn Mace –Tercümesi
ve fierhi-, I-X, (trc. Haydar Hatipo¤lu), ‹stanbul 1983, IX, 561.
22 Bkz. Nesaî, I/II, 410 (Ezan hadis no: 42).
23 Bkz. ‹bn Kayy›m, II, 381-382.
24 Bkz. Muhammed b. Sa’d, Tabakatu’l-kubra,I-IX, Beyrut ?, I, 483; Nesai, , I/II, 28. Hz. Peygamber misvak kullan›m›na o kadar çok önem verirdi ki flöyle derdi: “Cebrail misvak kullan›m› konusunda bana o kadar çok tavsiyelerde bulundu ki farz olaca¤›ndan korktum”. ‹bn Kesir, Ebû’l-Fida ‹smail, el-Fusûl fi sireti’r-Resul,(thk.Muhammedu’l-‹d el-Herevî-Muhiyidiin Mestu), Beyrut 1992, 300.
25 Bu rivayetlerle ilgili olarak bkz. Nesaî, I/II, 426 (Mescitler bölümü hadis no: 16); ‹bn Kesir, Fusûl, 319 vd.
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
75
Hz.Peygamber, difllerini f›rçalad›ktan sonra abdest al›r,26 özellikle de güne
abdestle bafllamaya özen gösterirdi. Daha sonra evinde iki rekat namaz k›lard›. Sabah namaz›ndan önce k›lmay› adet haline getirdi¤i bu iki rekat namaz›
h›zl›ca k›ld›¤› rivayet edilmektedir. Bunu anlatan Hz. Aifle, zaman zaman fatiha suresi okuyup okumad›¤›nda tereddüt etti¤ini ifade etmektedir.27 Evden
ç›kmadan önce aile fertlerini mutlaka namaza kald›r›rd›. Sadece efllerinin de¤il, k›z› Fat›ma’n›n da evine u¤rar ve “Haydi namaza ey Ehl-i beyt! Allah sizden kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor ” diye ba¤›rarak onlar› namaza
kald›r›rd›.28 Bu hadise, aile reislerinin namaz hususunda sorumlulu¤unu ifade etmesinin yan› s›ra namaz›n ‹slâm dinindeki yerini göstermesi aç›s›ndan
da önemli bir yere sahiptir.
Hz. Peygamber, sabah namaz› için aile efrad›n› uyand›rd›ktan sonra elbisesini giyinirdi. Onun günlük k›yafetleri son derece s›radand›. Bafl›na, iki ucu
omzuna sarkan bir sar›k sarard›. Bu sar›¤›n rengi de¤iflmekle beraber en çok
beyaz sar›¤› tercih ederdi. Hatta “Elbiselerinizin en hay›rl›s› beyaz olan›d›r.
Beyaz giyininiz ve ölülerinizi onunla kefenleyiniz” diye buyururdu. Ço¤unlukla pamuklu elbiseleri tercih eden, ancak zaman zaman yün ve keten elbiseler de giyen Hz. Peygamber, en çok izar giymeyi severdi. Bunlar›n yan›nda
kulland›¤› giyim eflyalar›, Yemen abalar›, cübbe, kaftan, gömlek, rida, mest
ve ayakkab›dan oluflmaktayd›.29
Hz. Peygamber, da¤›n›k olmay› hiç sevmezdi. Mescide ç›kmadan önce,
saçlar›n› han›mlar›na yapt›r›rd›.30 Sakal›na da son derece özen gösterirdi. ‹bn
Sa’d’›n ifadesine göre saç›na ve sakal›na gülya¤› sürer, sakal›n› da s›k s›k tarard›.31 Dolay›s›yla da¤›n›k ve düzensiz bir görüntü vermekten asla hofllanmazd›.
Giyinip üst bafl›n› düzenledikten sonra namaz k›ld›rmak üzere mescide
gitmek için evinden ç›karken32 “Allah’›n ad›yla, Allah’a tevekkül ettim. Allah’›m sap›kl›¤a düflmekten, aya¤›m›n kaymas›ndan veya kayd›r›lmas›ndan,
zulmetmekten veya zulme u¤ramaktan, cehalete düflmekten veya cahil görünmekten sana s›¤›n›r›m” fleklinde dua ederdi.33
26 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 483.
27 Bkz. Buharî, Tecrid, I, 217, hadis no: 616.
28 Bkz. Takiyuddin Ahmed b. Ali el-Makrizî, Fadlu Ehli Beyt, (trc. Mehmet Mahfuz Söylemez), Ankara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, XLIII/2, Ankara 2002, 416.
29 Hz. Peygamber’in giyinifli ve k›yafetleri ile ilgili genifl bilgi için bkz. ‹bn Kayy›m el-Cevzîyye, Zadu’l-Mead, I-VI, (trc. fiükrü Özen), ‹stanbul 1998, I, 125-131; Zehebî, 343 vd.
30 Buharî, Tecrid, I,87, hadis no: 205.
31 Bkz. ‹bn Sa’d, I, 494.
32 Bkz. Buharî, I,72, hadis no: 142; I,144 hadis no: 380; Bkz. Nesai, III/IV, 365 Gündüz ve gece
k›l›nan nafileler, hadis no: 57, 58)
33 Bkz. ‹bn Kayy›m, II, 379.
76
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Peygamber’in namaz amac›yla evinden ç›kmas›ndan sonra, baflta han›mlar› olmak üzere Müslüman kad›nlardan durumu müsait olanlar da eflleriyle
birlikte Mescid’e gelirlerdi.34 Hz. Peygamber o kutlu binaya “Kovulmufl fleytandan yüce Allah’a, ulu zat›na, ezeli hükümranl›¤›na s›¤›n›r›m” diyerek girerdi.35
Hz. Peygamber’in günün bu ilk namaz›nda yaklafl›k altm›fl ile yüz ayet
aras› okudu¤u rivayet edilmektedir.36 Namaz›n bitiminde han›mlar evlerine
da¤›l›rlarken,37 erkekler ise Peygamber ile birlikte mescitte günefl do¤uncaya
kadar otururlard›.38 Gördükleri rüyalar› Hz. Peygambere yorumlatmay› bir
ayr›cal›k olarak gören sahabiler bu zamanlar› bir f›rsat olarak görür, ona rüyalar›n› anlat›rlard›. Hz. Peygamber bu insanlar› gayet ciddi bir flekilde dinler, anlatt›klar› rüyalardan kimisini yorumlar, kimisini ise “sadece Allah’›n
dedi¤i olur” diyerek yorumlamak istemezdi.39 Nesaî’nin anlatt›¤›na göre Hz.
Peygamber bu süre zarf›nda, sahabiler aras›ndaki konuflmalar› dinlerdi. Bu
sohbetlerin konusu ço¤unlukla tarih, bir baflka ifadeyle ‹slâm öncesi cahiliyye dönemi ve fliir olurdu.40
Hz. Peygamber’in tarih ve fliir konuflmalar›na kat›lmas›, hatta dinleyerek
dahi olsa bu sohbetlerin yap›lmas›n› onaylamas›, onun belli bir tarih bilincine sahip oldu¤unu, dahas› tarihin gücünü çok iyi bildi¤ini göstermektedir.
Bilindi¤i gibi tarih, toplumlar›n tecrübelerinden oluflan ortak haf›zay› teflkil
etmektedir. Ciddi tarih bilgisine sahip olanlar, dün yap›lan yanl›fllardan dersler ç›kard›klar› gibi, icra edilen do¤rulardan da faydalan›rlar. Her yeni bafllang›ç bir dün üzerinde kuruldu¤u için, do¤ru bir dün tasavvuru olmaks›z›n
gerçekçi bir yar›n kurmak mümkün de¤ildir. ‹flte tüm bu sebepten dolay› Hz.
Peygamber ve arkadafllar› güne tarihten derslerle bafllamakta, bunu insan›n
ruh alemini zenginlefltiren, derinlefltiren fliir ile de taçland›rmaktayd›lar.
KufllukVakti
Cabir b. Abdullah’›n anlatt›klar›n› esas al›rsak: Hz. Peygamber kuflluk
vaktine kadar mescitte bulunurdu. Hatta Cabir’e, mescitte kuflluk namaz›
Bkz. Bkz. Buharî, Tecrid, I, 105, hadis no: 244.
Bkz. ‹bn Kayy›m, II, 280.
Buharî, Tecrid, I,133, hadis no: 337.
Bkz. Nesai, III/IV, 118 (Sehiv Secde, hadis no: 101).
Bzk. Ahmed b. Hanbel, Müsned,I-XV, M›s›r 1954, V, 100; Ebû Davud, Sünen, I-IV, M›s›r ?, IV,
263.
39 Bkz. Buharî, Tecrid, I, 245-246, hadis no: 697.
40 Bkz. Nesai, III/IV, 116 (Sehiv Secde, hadis no: 99).
34
35
36
37
38
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
77
k›lmas›n› ö¤ütledi¤i de rivayet edilmifltir.41 Gerek bu rivayet, gerekse bunu
destekleyen di¤er rivayetler Hz. Peygamber’in kuflluk namaz›n› k›ld›¤›n› göstermektedir. Fakat kuflluk vaktinde kaç rekat namaz k›ld›¤› veya sürekli k›l›p k›lmad›¤›nda ihtilaf bulunmaktad›r. Bu rivayetlerden ç›kard›¤›m›z sonuca
göre Hz. Peygamber kuflluk namaz›n› bazen iki, bazen dört, zaman zaman da
alt› veya sekiz rekat olarak k›lar, hiç k›lmad›¤› da olurdu.42 Peygamberimiz
kahvalt›s›n› kuflluk namaz›ndan sonra yapard›.43
Ö¤le Namaz›
Kuflluk vakti ile ö¤le namaz› aras›nda ne yapt›¤›na gelince; ço¤unlukla
mescitte bulunur, ashab›n e¤itimi ile ilgilenirdi. Ancak Pazar ve pazarc›lara
yapt›¤› nasihatleri esas ald›¤›m›zda bu saatlerde pazara gitti¤i de anlafl›lmaktad›r. Arkas›nda da abdestini yenilemek için dahi olsa evine gitti¤i anlafl›lmaktad›r. Zira ö¤lenin ilk sünnetlerini evinde k›ld›ktan sonra ö¤le namaz›n›
k›ld›rmak için Mescid’e gelirdi.44
Hz. Peygamber ö¤le namaz›n›n ilk iki rekat›nda fatiha suresiyle birlikte birinci rekatta uzun, ikinci rekatta ise k›sa olan birer sure okurdu. Gizli okuyor olmas›na ra¤men bazen ayetleri sahabilere duyururdu.45 Son iki rekatta
ise sadece fatiha suresini okurdu.46 Ö¤le namaz›ndan sonra da evine giderdi.
Ö¤le yeme¤ini, büyük bir ihtimalle ö¤le namaz›ndan sonra yerdi.47
Hz. Peygamber, han›mlar›n›n bize anlatt›¤›na göre, ö¤le namaz›ndan sonra evinin iflleriyle ilgilenmeye çal›fl›rd›.48 Duvar›n dökülmüfl olan s›vas› gibi,
tamiri mümkün olan y›k›klar› bizzat kendisi tamir ederdi. fiayet tek bafl›na
baflaramayaca¤› bir fley olursa, bu durumda sahabilerden yard›m isterdi. Yine Hz. Aifle’nin anlatt›¤›na göre o, evinde insanlar›n en yumuflak huylusu ve
en kerem sahibiydi.49 Keza, o günkü toplumda erkekler taraf›ndan yap›lmakta olan koyunlar› sa¤ma ifli de yine bizzat Hz. Peygamber taraf›ndan yap›l›rd›. Bu konuda ashab›ndan yard›m almazd›.50
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
Bkz. Bkz. Buharî, Tecrid, I, 370, hadis no: 1104.
Bkz. Abdurrezak, Musannaf, I-XI, Beyrut 1970, III, 74; ‹bn Kayy›m, I, 318-325.
Ebû Davud, III, 348.
Bkz. Ebû Davud, II, 18-19.
Bkz. Buharî, Tecrid, I,161 hadis no: 436.
Bkz. Buharî, Tecrid, I,164 hadis no: 446.
Ö¤le yeme¤i yedi¤ine dair bkz. ‹bn Mace, IX, 71.
Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 366; Buharî, Tecrid, I,150 hadis no: 404.
Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 365.
Bkz. Mübarekfurî, 501.
78
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Peygamber, k›l›k k›yafetinin temiz ve düzenli olmas›na, y›rt›k olmamas›na son derece dikkat etti¤i için, evinde dinlenmeye çekildi¤i ö¤le vaktinde
k›yafetlerini gözden geçirirdi. fiayet elbiselerinde y›rt›k varsa onu bizzat kendisi dikerdi. Hatta, ‹bn Sa’d’›n anlatt›¤›na göre evindeyken en çok da bu tür
ifllerle u¤rafl›rd›.51 Yamal› elbiseden utanman›n de¤il, özellikle de insan›n vücudunu gösteren y›rt›klar›n mutlaka tamir edilmesi gerekti¤ini bize gösteren
son derece güzel bir örnektir bu. Yine ayakkab›s›n›n tamirini de kendisi yapar, böylesi flahsi ifllerinde efllerinden yard›m istemezdi.52 Oysa ki efllerinden
Hz. Zeynep bnt. Cahfl, deri konusunda son derece mahir bir han›md›. Hatta
yapm›fl oldu¤u deri ifllerinden para kazan›r, bu paralar› da Medine’nin fakirlerine da¤›t›rd›.53 Dolay›s›yla Hz. Peygamber’in bu hususta kendisinden yard›m istemesi mümkündü. Ama o, biz ümmetine örnek olmak istedi¤i için
flahsi ifllerini bizzat görmeye çal›fl›r ashab›na da “birinden bir fley istemeyiniz” diye tavsiyede bulunurdu. Bunu aktaran râvi diyor ki “Hz. Peygamber’in
bu tavsiyesinden sonra öyle bir hale geldik ki, bizden at›n›n üzerinde olan
birinin kamç›s› düflse, bunu orada olanlardan istemez, inip kendisi al›rd›.”
Hz. Peygamber’in, özellikle uzun ve s›cak yaz aylar›n›n ö¤le vaktinde zaman zaman evinde uyudu¤u ifade edilmektedir.54
‹kindi Namaz›ndan Sonra
Son derece sorumluluk sahibi olan Allah Resulü, ikindi namaz›ndan sonra mutlaka evine u¤rar, efllerinin ayr› ayr› hal ve hat›r›n› sorar,55 ondan sonra da hangisinin evine gitmesi gerekiyor ise onun evine giderdi.56 Hz. Aifle’nin
51 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 366.
52 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 366; Zehebî, 324.
53 Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. ‹bn Hacer, el-‹sabe fi temyizi’s-sahabe, I-IV, M›s›r 1939, Zeynep bnt. Cahfl maddesi
54 Bkz. Hakim, Müstedrek,I-IV, Riyad ?, I, 588.
55 Bkz. Buharî, Tecrid, II, 686, hadis no: 1874; ‹bn Kayy›m, I, 140.
56 Peygamber efllerinin ev olarak kulland›klar› tek gözlü hane-i saadetlerine Hz. Peygamber’in u¤ramas› onlar için ayr› bir mutluluk kayna¤› olurdu. Herkes, evinde var olan, ya da bir akrabas› ve arkadafl› taraf›ndan veya ö¤retmenli¤ini yapt›¤› Medineli Müslüman han›mlar›ndan biri
taraf›ndan kendisine gönderilmifl olan yiyece¤i onunla paylaflmak için adeta yar›fl›rd›. Bunlardan biri de cömertli¤i ile ön plana ç›km›fl olan Hz. Zeynep’tir. O kendisine gelmifl olan bal› Hz.
Peygamber olmadan yiyememifl, Peygamber ona her u¤rad›¤›nda bunu kendisine yedirmifltir.
Kaynaklar›m›z bu durumun efller aras›nda k›skançl›¤a vesile oldu¤unu, bunun üzerine Hz.
Peygamber’in bir daha bal yememe¤e yemin etti¤ini, akabinde onun bu karar›n›n do¤ru olmad›¤›n› belirten ayetin nazil oldu¤unu ifade etmektedirler. Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Buharî, Tecrid, II, 686, hadis no: 1874; Nesai, V/VI, 564 (Talak Bölümü, hadis no: 18); VII/VIII,
21 (Yemin ve adak bölümü, hadis no: 20 )
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
79
anlatt›¤›na göre, ikindi namaz›ndan sonra mutlaka iki rekat namaz k›lmay›
vefat edinceye kadar sürdürmüfl olan Allah Resulü, bu ibadetin biz ümmetine a¤›r gelmemesi için mescitte de¤il de evinde ifa etmifltir.57 Fakat Hz. Peygamber’in ikindi namaz›ndan sonra akflam namaz›na kadar vaktini evde geçirdi¤i zannedilmemelidir. Hz. Peygamber’in ikindi namaz›ndan sonra günefl
bat›ncaya kadar Allah’› anan bir cemaatin içerisinde olman›n kendisi için çok
de¤erli oldu¤unu söylemesi,58 ikindi ile akflam namaz› aras›nda mescitte oldu¤unu, ashab›n›n e¤itim ve terbiyesi ile ilgilendi¤ini göstermektedir. Yine bu
rivayet Hz. Peygamber’in akflam namaz›n› k›l›ncaya kadar bu kutlu mekândan ayr›lmad›¤›n› da düflündürtmektedir.
Akflam Sonras›
Akflam namaz›n› k›lan Allah Resulü, evine gider önce iki rekat namaz k›lar,59 arkas›nda da akflam yeme¤ini yerdi. Di¤er ö¤ünlerden ziyade akflam yeme¤ine önem verir ve bir avuç hurma dahi olsa mutlaka akflam yeme¤inin
yenmesini tavsiye eder, aksi takdirde vücudun zay›f düflece¤ini belirtirdi.60
Allah Resulü, akflam yeme¤ine yaln›z bafl›na gitmez, Suffa’da bar›nmakta
olanlar› da yan›nda götürürdü. Ayr›ca ashab›n› bu insanlar› yeme¤e götürmeleri hususunda teflvik ederdi.61 Hatta kendisine gelen hediyelerin önemli
bir k›sm›n› da yine onlarla paylafl›rd›.
Yeme¤ini yerken sa¤ elini kullan›r ve ashab›na da sa¤ ellerini kullanmalar›n› tavsiye ederdi.62 Yeme¤ini yerde yedi¤i gibi, dinlenirken de yerde oturarak dinlenmeyi severdi. Yerde oturarak bu kabil iflleri yapmay› kölelere ait ifllerden sayanlara da “…Evet ben köleyim. Ben Rabbim’in kölesiyim” derdi.63
Yemek israf›na son derece karfl›yd›. Hatta b›rak›n piflmifl yeme¤i dökmeyi, ekmek k›r›nt›lar›n›n bile israf edilmesine karfl› ç›kar, flayet mümkünse dökülen
k›r›nt›lar› da toplard›. Yine tabaklarda yemek b›rak›lmamas›na özen gösterirdi.64 Yeme¤in ölçüsünce yenilmesini ö¤ütler ve “hiç kimse karn›ndan daha
57 Bkz. Buharî, Tecrid, I,139 hadis no: 362. Hatta sahabilerine de “nafileleri evinizde k›l›n›z. Evlerinizi kabirlere benzetmeyiniz” diye tavsiye ederdi. Bkz. Bkz. Nesai, III/IV, 291 (Gündüz ve gece k›l›nan nafileler, hadis no: 1)
58 Bkz. ‹bn Hacer, Metâlibu’l-aliyye,I-IV, Kuveyt 1973, III, 254.
59 Bkz. Buharî, Tecrid, I,186, hadis no: 522.
60 Bkz. ‹bn Mace, IX, 107.
61 Örnek bir hadise için bkz. Buharî, Tecrid, I,,141 hadis no: 369.
62 Bkz. Ebû Davud, III, 349.
63 ‹bn Sa’d, Tabakat, I, 371; Zehebî, 327, De¤iflik ifadelerle Abdurazzak taraf›ndan da aktar›lmaktad›r. Bkz. Musannef, X, 415.
64 Hz. Peygamber kablarda b›rak›lmayan yemeklerin o insanlar için isti¤far etti¤ini söylerdi. Bkz.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 76.
80
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
kötü, doldurulacak kap bulamaz” derdi.65 Ne bulursa onu yiyen Hz. Peygamber’in66 sofras›nda nadiren birden fazla yemek çeflidi olurdu. fiayet durum
böyle ise, iki yemekten birini tercih ederdi. Sevmedi¤i bir yemek oldu mu, onu
yemez ama asla da elefltirmezdi.67 Hatta Hz. Aifle bu konuda flöyle demektedir: “Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayr› çeflit yiyecek girmemifltir.
E¤er o et yemiflse ona baflka bir fley katmaz, hurma yediyse ona baflka bir fley
eklemez, ekmek yediyse ona da baflka bir fley ilave etmezdi.”68 Bütün bunlara ra¤men bilinmesi gereken en önemli husus, Hz. Peygamber’in, hayat› boyunca evinde çok az s›cak yemek buldu¤u gerçe¤idir.69 Hatta efli Hz. Aifle, evlerinde aylarca atefl yanmad›¤›n›, yemek piflirilmedi¤ini söylemifltir.70
Hz. Peygamber, yemekten sonra mutlaka kendisine bu nimeti bahfletmifl
olan Mevlâ’s›na flükreder ve flöyle derdi: “Hamd bizi yediren, içiren ve Müslüman k›lan Allah’a mahsustur”.71 Yeme¤iyle ilgili söylememiz gereken bir baflka husus ise, onun tek bafl›na sofraya oturmay› sevmedi¤i gerçe¤idir. Yeme¤in bereketlenmesi için de ashab›na yemeklerini yaln›z bafllar›na yememelerini tavsiye eder, kendisi de yeme¤ini ya ailesi ile ya da konuklar› ile birlikte
yerdi.72 Hz. Peygamber yemekte asla kusur bulmaz e¤er istedi¤i varsa yer,
yoksa b›rak›rd›.73 Yemekten sonra ellerini mutlaka y›kad›¤› gibi ashab›na da
böyle yapmalar›n› önerirdi.74 Hatta yeme¤in bereketinin yemekten önce ve
sonra el y›kamakta oldu¤unu,75 ellerini y›kamadan yatan bir adam›n bafl›na
bir musibetin gelece¤inden korktu¤unu söylerdi.76
Müslümanlar›n e¤itimine çok önem veren Hz. Peygamber bunu en aç›k flekilde kendi evinde göstermifltir. Nitekim gecesinin bu ilk saatlerini mutlaka
efllerinin e¤itimine ay›rmaktayd›.77 Yemekten sonra konuklar› varsa onlar›n
65 Celal yeniçeri, “Asr› Sadette Hz. Peygamber ve Ailesinin Geçimi” Asr› Sadette ‹slâm, (ed: Vecdi
Akyüz), I, 347.
66 Bkz. ‹bn Hazm, Cevâmiu’s-sireti’n-nebeviyye, (thk. Nazif el-Abbasî), Beyrut 1986, 38.
67 Bkz. ‹bn Kayy›m, I, 135.
68 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakat, II, 165.
69 Bkz. ‹bn Mace, IX, 39.
70 Bkz. Zehebî, 329.
71 Bkz. ‹bn Mace, IX, 40.
72 Bkz. ‹bn Mace, IX, 42.
73 Bkz. Buharî, Tecrid, II, 519, hadis no: 1495; ‹bn Mace, IX, 12.
74 ‹bn Mace, flu hadisi aktarmaktad›r: “Ebû Hureyre taraf›ndan rivayet edilmifltir. “Sizden birinin
elinde et kokusu bulunup da elini y›kamadan uyudu¤u, sonra da bafl›na bir fley geldi¤i zaman
sak›n kendi nefsinden baflka hiç kimseyi k›namas›n” Sünen, IX, 50-51
75 Bkz. Ebû Davud, Sünen, III, 346.
76 Bkz. Abdurazzak, Musannef, XI, 437.
77 Sahabîler yats› namaz› için onu, bazen evinden ça¤›r›rlard›. Bazen gece yar›s›na do¤ru namaz›
k›ld›rmak için evinden ç›kar mescide gelirdi. Örnek olarak bkz. Nesai, I/II, 337-338 (Namaz vakitleri nadis no: 21).
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
81
da¤›lmalar› ile birlikte Hz. Peygamber nerede ise eflleri de orada toplan›rlard›. Bu s›cak ev ortam›nda, bir taraftan evin gündelik sorunlar› konuflulup çözüm yollar› müzakere edilirken, di¤er taraftan Hz. Peygamber, efllerine o gün
inmifl ayetler hakk›nda bilgi verirdi. Keza bu esnada onlar›n kendi aralar›ndaki sohbetlerini dinler, varsa bir yanl›fllar› düzeltirdi. Yine onlar›n sorular›n›n önemli bir k›sm›na bu sohbetler esnas›nda cevap verirdi. Bunlar›n büyük
bir k›sm›, Hz. Peygamber evde de¤ilken Medineli Müslüman han›mlar›n kendilerine yöneltti¤i sorulard›.78 Bu hadiseden de aç›kça anlafl›ld›¤› gibi Hz. Peygamber’in evi, Medineli Müslüman han›mlar›n e¤itildi¤i bir okul gibiydi.
Hz. Peygamber’in efllerinin Müslüman han›mlar›n e¤itimiyle bu kadar yak›ndan ilgilenmesi, onun çok evlili¤inin bir baflka illetini de ortaya koymaktad›r. Kaynaklar›m›z›n önemli bir k›sm›n›n alt›n› çizdi¤i gibi Hz. Peygamber’in
evliliklerinin kahir ekserisi siyasi evliliklerdi. Bunun yan›nda unutulmamas›
gereken bir baflka gerçek de, bu evliliklerinin, ‹slâm hukukunun özellikle de
aile hukukunun flekillenmeye bafllad›¤› Medine’de gerçekleflmifl olmas›d›r.
Bir baflka ifadeyle, aile hukuku ile ilgili inen ayetlerin hedefine ulaflabilmesi
için bunlar›n Müslümanlara aktar›lmas› gerekiyordu. Müslümanlar›n say›s›
da günden güne art›yordu. Hz. Peygamber ve görevlendirdi¤i flah›slar, mescitte erkekleri e¤itmeye çal›fl›rken; han›mlar›n da han›m ö¤retmenler taraf›ndan e¤itilmesi icap ediyordu. Bu önemli görevin bir tek flah›s taraf›ndan yerine getirilmesinin mümkün olmad›¤› ortadad›r. Bu durumda birden fazla
yard›mc› al›nm›fl, bir taraftan bunlar e¤itilmifl, di¤er taraftan ise bunlar arac›l›¤›yla di¤er Müslümanlar›n e¤itimi sa¤lanm›flt›r.
Gerek Kur’an’› Kerim’deki çok evlili¤i ifade eden ayet-i kerimenin ciddi bir
flekilde incelenmesi sonucunda,79 gerekse Hz. Peygamber’in kimi uygulamalar›na bak›ld›¤›nda asl›nda onun tek evlili¤i öngördü¤ü anlafl›lacakt›r. Nitekim o, k›zlar›n› evlendirdi¤i zaman, damatlar›na k›zlar›n›n üzerine evlenmemelerini flart koflmufltur.80 Bu hadise aç›kça onun tek evlili¤i savundu¤unu
göstermesi aç›s›ndan önem arz etmektedir.
Hz. Peygamber, yats› namaz›n› oldukça geç vakitte k›lmay› severdi.81 Zira
gününü böyle planlam›flt›. Yats›dan önce uyumad›¤› gibi, yats› namaz›ndan
78 Hz. Peygamber’in efllerine sorulup da eflleri taraf›ndan ona intikal etmifl olan sorulara örnek
kabilinden bkz. Nesaî, I/II, 149 (Taharet böl.hadis no: 135); Nesaî, V/VI, 479 (Nikah Bölümü,
hadis no: 36).
79 “E¤er (kendileri ile evlendi¤iniz taktirde) yetimlerin hakk›na riayet edememekten korkarsan›z
be¤endi¤iniz (veya size helal olan) kad›nlardan ikifler, üçer, dörder al›n. Haks›zl›k yapmaktan
korkarsan›z bir tane al›n. Yahut sahip oldu¤unuz ile yetinin. Bu adaletten ayr›lmaman›z için
en uygun olan›d›r.” Nisa 4/3.
80 Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Buharî, Tecrid, II, 535, hadis no: 1537, 1538.
81 Bkz. Nesai, I/II, 335 (Namaz vakitleri hadis no: 20).
82
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
sonra da konuflmay› sevmezdi.82 Bununla beraber yats› namaz›ndan sonra
uzun süre Kur’an okudu¤una dair kaynaklar›m›zda bilgiler bulunmamaktad›r.
Uyumas›:
Hz. Peygamber, ‹bn Kayy›m’›n ifadesine göre gecenin bafllang›c›nda uyur,
sonra da kalkard›. Müslümanlar›n iflleri ile u¤raflt›¤› zamanlarda ise gecenin
evvelini uykusuz geçirirdi.83 Hz. Peygamber’in uyumadan önce bir dizi haz›rl›k yapt›¤› anlafl›lmaktad›r: Örne¤in uyumadan önce gözüne sürme çeker,84
abdestli yatmaya özen gösterirdi.85 Yatmadan önce, uyand›¤›nda difllerini f›rçalamak için bafl ucuna misva¤›n›, abdest almak için de, abdest suyunu ve
tara¤›n› mutlaka koyar86 ve yüzü deriden içi ise hurma lifleri ile doldurulmufl
olan son derece mütevaz› fliltesinin üzerine uzan›rd›. Kulland›¤› yast›k da yüzü deri, içi hurma lifleri ile doldurulmufltu.87 Bu yatak o kadar mütevaz› idi
ki Ensar’dan bir han›m bir sorunu için Hz. Peygamber’in evine geldi¤inde bu
durumu görür ve son derece üzülür. Bunun üzerine, evine döndü¤ünde Hz.
Peygamber’in üzerinde rahatça yatmas› için yünden bir döflek gönderir. Ancak her fleyi ile zahidane bir hayat› benimseyen Hz. Peygamber bu döfle¤i kabul etmeyip geri göndermifltir.88 Hz. Ömer’in anlatt›¤›na göre Hz. Peygamber’in, has›rdan yap›lma ve üzerinde de hiç bir döflek olmayan sedirde yatt›¤› da olurdu. Hatta bir keresinde Hz. Ömer, sedirin Hz. Peygamber’in vücudunda iz b›rakt›¤›n› görünce son derece üzülmüfl ve a¤lam›flt›r. Kisra ve Kayser’in flatafat içerisinde yüzdüklerini, Hz. Peygamber’in ise seçilmifl olmas›na
ra¤men bu kadar mütevaz› yaflad›¤›n› söylemifltir.89 Bu sedir, Hz. Peygamber
Medine’ye hicret ettikten sonra kendisine Esad b. Zürare taraf›ndan hediye
edilmiflti. Hz. Peygamber bunu vefat edinceye kadar kullanm›flt›r. Vefat›ndan
sonra da uzun y›llar Medineli Müslümanlar›n ölülerini üzerinde tafl›d›klar›,
tabir caiz ise bir tabut vazifesi görmüfltür.90
82 Buharî, Tecrid, I,133, hadis no: 337; Nesai,I/II, 313 (Namaz vakitleri hadis no: 2); I, 330 (Namaz vakitleri hadis no: 16).
83 Bkz. ‹bn Kayy›m, I, 145.
84 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, I, 464; Zehebî, 354.
85 Buhari, Edebu’l-Müfred, Kahire 1375, 312.
86 ‹bnu’l-Cevzî, Vefa, I-II, Kahire 1966, II, 589; Zehebî, 331.
87 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, I, 464-465; ‹bn Kayy›m, Zadu’l-Mead, I, 142.
88 Bkz. ‹bn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, I, 465.
89 Bkz. Zehebî, 327.
90 Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Belazurî, Belazurî, Ensabu’l-Eflraf, I-XIII, (thk. Süheyl Zekkâr-Riyad Ziriklî), Beyrul 1996, I, 383.
Hz. Peygamber’in Bir Günü Üzerine
83
Hz. Peygamber, Hz. Aifle’nin anlatt›¤›na göre yata¤›na girdi¤i zaman ihlâs,
felâk ve nas surelerini okur avucuna üfler bunu da vücuduna sürer,91 sa¤ yan› üzerine döner, sa¤ elini sa¤ yana¤›n›n alt›na koyar,92 Rabb›na s›¤›narak
uyurdu.
Gece ‹badeti
Hz. Peygamber, gecenin belli bir vaktinde ibadet etmek amac›yla kalkard›. Hatta bir ara gece namaz›n› aç›kta k›lmaktayd›. Bunu gören sahabiler de
geceleri gelip onun kadar namaz k›l›yorlard›. Hatta içlerinden baz›lar›, Hz.
Peygamber’in haberi olmadan namazlar›n› ona uyarak k›lmaya çal›flm›fllard›.
Bunu ö¤renen Hz. Peygamber, gece namaz›n›n Müslümanlara farz olaca¤›ndan endifle ederek aç›kta k›lmay› b›rakm›fl; fakat, ömrünün sonuna kadar
evinde mutlaka k›lm›flt›r.93 Bu namaz› nas›l k›ld›¤›na gelince; her gece yar›s›,
gece yar›s›na biraz kala veya geçe mutlaka kalkar, önce Kur’an’dan bir miktar okur sonra da gece namaz› k›lard›.94 Kaç rekat k›ld›¤›na dair farkl› rivayetler olsa da, cemaatle k›ld›rd›¤› namazlar›n›n aksine yaln›z kald›¤›nda son
derece uzun k›lard›. Hz. Aifle bu durumu anlat›rken onun, geceleri toplam on
bir rekat namaz k›ld›¤›n›, ancak her bir secdede bir flahs›n elli ayet okuyabilece¤i kadar uzun durdu¤unu,95 hatta namaz k›lmaktan ayaklar›n›n fliflti¤ini
söylemektedir.96 Onun yaln›z bafl›na k›larken namazlar› ne kadar uzun k›ld›¤›n› afla¤›daki olay göstermektedir. ‹bn Mesut, bir gece Hz. Peygamberle beraber namaz k›lmaya kalk›flm›fl, Peygamber’in namaz› bu kadar uzun tutmas› üzerine dayanamam›fl, gidip yatmay› bile düflünmüfltür.97 Hz. Peygamber
yaln›z bafl›na k›ld›¤› zaman namaz›n› bu kadar uzun tutarken cemaatle k›ld›rd›¤› zaman ise k›sa tutard›. Sahabilere de, imaml›k yapt›klar› zaman, ce-
Bkz. Buharî, Tecrid, II, 667, hadis no: 1811.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 387; Buharî, Edebu’l-Müfred, 313.
Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Buharî, Tecrid, I,156 hadis no: 423.
Abdullah b. Abbas, bir gece Hz. Peygamber’in han›m› ve kendisinin de teyzesi olan Hz. Meymune’nin evinde geceyi Peygamberimizle beraber geçirmiflti. Onun anlatt›¤›na göre, Hz. Peygamber gece namaz› k›lmak için kalkt›¤›nda önce Al-i ‹mran suresinin sonundan on ayet okumufl,
sonra da abdest alarak on üç rekat gece namaz› k›lm›fl, arkas›ndan müezzinin gelifline kadar
uzanm›flt›. Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Buharî, Tecrid, I,72, hadis no: 142. Ebû Davut’ta
olan bir rivayete göre Kur’an’dan bir hizip kadar okurdu. Bkz. Ebû Davud, II, 55-56.
95 Bkz. Buharî, Tecrid, I,191, hadis no: 539.
96 Bu durum Hz. Aifle’nin dikkatini çeker ve bir gün merak›n› tutamayarak Hz. Peygamber’e “Ey
Allah’›n Resulü Allah senin geçmifl ve gelecek günahlar›n› ba¤›fllam›flken neden bu kadar çok
ibadet ediyorsun?” diye sorar. Allah Resulü onun bu sorusuna flu flekilde cevap verir “Ay Aifle
Rabbime flükreden bir kul olmamay›m m›?”
97 Bkz. Buharî, Tecrid, I, 213, hadis no: 601.
91
92
93
94
84
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
maatin içerisinde zay›f ve hasta insanlar›n olabilece¤ini dikkate almalar›n›
söyler, namazlar›n› k›sa tutmalar›n› ö¤ütlerdi. Buna uymayanlara da k›zard›.98
Gece namaz›na bazen han›mlar›n› da kald›r›rd›.99
‹bn Abbas’›n anlatt›¤›na göre geceleyin namazlar›nda flöyle dua ederdi:
“Allah’›m hamd sanad›r. Göklerin, yerin ve içindekilerin hakimiyeti sendedir.
Hamd sanad›r. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin nurland›r›c›s›s›n. Hamd
sanad›r. Sen göklerin ve yerin hâkimisin hamd sanad›r. Sen gerçeksin, va’din
de gerçektir, seninle karfl›laflmak gerçektir. Sözün gerçektir. Cennet gerçektir. Cehennem gerçektir. Peygamberler gerçektir. Muhammed (sav) gerçektir.
K›yamet gerçektir. Allah’›m sana teslim oldum, sana inand›m ve sana dayand›m. Sana yöneldim. Senin için savaflt›m. Senin hükmünü hakem yapt›m,
geçmiflte ve gelecekte, gizli, aç›k ifllerimi ba¤›flla. Sen öne geçirensin, sen geri b›rakans›n. Senden baflka ilah yoktur. Allah’tan baflka ne kuvvet ne de engel vard›r”100 Gerek farz namazlar gerekse di¤er namazlardan sonra Allah’›
zikrederdi (tesbih).101
Sonuç olarak; yukar›da k›saca ele ald›¤›m›z bafll›klar ciddi bir flekilde tetkik edildi¤inde Peygamber efendimizin zamana ne kadar titizlikle riayet etti¤i tabir caiz ise bir dakikas›n› dahi bofl geçirmedi¤i görülecektir. Sorumluluklar›n› müdrik bir aile reisi olan Hz. Peygamber, zaman›n›n bir k›sm›n› Ailesine ay›rm›flt›. Zaman›n›n di¤er k›sm›n› flahsi ihtiyaçlar›, devletin idaresi ve
tebli¤ faaliyetlerine ay›rd›¤›n› anlamaktay›z.102
98
99
100
101
102
Ek bir hadise için bkz. Buharî, Tecrid, I,155 hadis no: 417.
Bkz. Buharî, Tecrid, I, 54, hadis no: 95.
Buharî, Tecrid, I,210, hadis no: 590.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 371.
Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz. Belazurî, I, 10; ‹bn Hibban, es-Siretu’n-nebeviyye ve ahbaru’l-hulefa’, Beyrut 1991, 412.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (85-116)
HZ. MUHAMMED’‹N fiA‹R‹ HASSÂN B. SAB‹T’‹N
fi‹‹RLER‹NDE ÖVÜLEN VE YER‹LEN DE⁄ERLER
Dursun HAZER1
Hz. Muhammed (AS) Cahilî Arap fliiri için “Araplar›n divan›d›r” demifl ve
“fiiirde hikmet vard›r, beyanda da sihir”2 sözüyle bu fliirin, içinde hikmeti bar›nd›rd›¤›n› ifade etmifltir. Hz. Ömer (ö. 26 Zîlhicce h. 644) de “fiiir bu kavmin
ilmi idi, ondan daha sahih ilimleri yoktu”3 diyerek fliirin Cahilî Araplar için
yeri ve önemine iflaret etmifltir.
Cahilî dönem Arap ruhunun fliirde temsil edildi¤i kabul edilmifltir.4 Cahilî Araplar›n hayatlar›n›, sosyal ve co¤rafî ortamlar›n›, insanlar›n flahsiyet yap›lar›n› en do¤ru ve güzel biçimde bu döneme ait fliir tasvir etmifltir. Bu fliirde o dönemde yaflayan tüm insan tiplerini temsil eden anlamlar var olmufltur; gençler için gençli¤in, yafll›lar için ihtiyarl›¤›n ve tecrübesinin, zevk dünyas›na düflkün olanlar için bunu tahrik ve temsil eden fliir örnekleri bol miktarda söylenmifltir. Bunlar›n yan›nda o dönemin kabile toplumu için geçerli
olan olumlu ve olumsuz de¤erlerin tasviri de bu fliirde gerçekleflmifltir. Çünkü Cahilî dönem Araplar›n›n bu sözlü kültürden baflka ilimleri olmam›flt›r.
K›saca ifade edecek olursak; o dönemin hayat tarzlar›n›n tümünü bu fliirde
bulmak mümkündür.5
1
2
3
4
5
Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lâhiyat Fak. Ö¤retim Üyesi. fiiirler, Hitit Üniversitesi ‹lâhiyat Fak. Ö¤retim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Özdemir taraf›ndan manzum hale dönüfltürülmüfltür.
Ebû Zeyd el-Kureflî, Cemheretu Efl‘âri’l-Arab, flrh. Ömer Faruk et-Tabbâ‘), Dâru’l-Erkâm b.
Ebî’l-Erkâm, Beyrut 1995, 26.
Muhammed b. Sellâm el-Cumahî, Tabakâtu’fl-fiu‘arâ, (thk. Tâhâ Ahmed ‹brahim), Dâru’l-Kitâb
el-‘‹lmiyye, Beyrut 1988, 34.
Rabîa Ebû Fâdil, Hassân b. Sâbit el-Ensârî, fiâiru’l-‹slâm, Dâru’l-‹lm li’l-Melâyîn, Beyrut1993, 7.
Abbâs Mahmûd el-‘Akkâd, e l-Lugatu’fl-fiâ‘ire, Nehzatu Misr, Kahire 1995, 71, 72, 73.
86
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
fiiir, edebî sanat olarak geçmiflle beslenen ve o an yaflayan millî fluuru insanlara aktarabilen bir sanat dal›d›r. fiair, bir milletin hissiyat›nda yaflayan,
insanlar›n hissettikleri ancak ifade edemedikleri bu fluuru taptaze bir biçimde bize sunar; insanlar›n duygular›na tercüman olur. Ünlü ‹ngiliz flairi ve
edebiyat elefltirmeni T. S. Eliot, fliirin esas amac›n›n “duygular›m›z› ifade etmek” oldu¤unu söyler. Ona göre nesrin ifade etti¤i düflünce evrensel oldu¤u
halde fliirin ifade etti¤i duygular toplumlara hast›rlar ve bu yönüyle fliir millî
özellikler tafl›r. Eliot, milletlerin en derin duygular›n›n en fluurlu bir flekilde
kendi fliirlerinde ifade edildi¤ini belirtir.6
fiiirlerinde ifllenen de¤erleri inceleyece¤imiz Hassân b. Sâbit muhadram
flairler içinde kabul edilmektedir. Sahih rivayetlere göre altm›fl y›l›n› Cahilî
dönemde, altm›fl y›l›n› da ‹slâmî dönemde geçirmifltir.7 Muhadram kelimesi
Arapça “hadrame
” kökünden türemifl olup çokluk, genifllik, iflaret için
devenin kula¤›n›n bir parças›n› kesme, soyu ve rengi kar›fl›k olma gibi anlamlarda kullan›ld›¤› gibi, Cahilî dönemi yaflay›p ‹slâm geldikten sonra Müslüman olmufl ve bu dönemde de bir süre yaflam›fl kimseler için de kullan›ld›.8
Arap fliir sanat› yönünden ise bu kelime, Cahilî dönemde yaflay›p o dönemin
tarz›nda fliir inflad etmifl ve yaflad›klar› toplumlar›nda sanatlar› kabul görmüfl, ‹slâm›n gelmesiyle bu dini kabul ederek Müslüman olmufl, Cahilî sanat
gelene¤i üzerine yetiflmifl olsalar bile, bu yeni dönemlerinde sanatlar› ‹slâmdan etkilenmifl, fliirlerinde bu etkileri görülmüfl flairlere ad olarak verilmektedir.9
Hassân b. Sâbit’in fiairli¤i:
‹bn Sellâm (ö. 231/845) Hassân b. Sabit (ö. 54/674)’i flehir flairleri içinde
de¤erlendirmifl ve flehir flairlerinin de en iyisi olarak kabul etmifltir.10 Hassân
T. S. Eliot, Edebiyat Üzerine Düflünceler, (trc. Sevim Kantarc›o¤lu), Kültür ve Turizm Bakanl›¤› Yay., Ankara 1983, ss. 194-195.
7 ‹bn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Muslim, efl-fii‘ru ve’fl-fiu‘arâ, Dâru ‹hyâi’l-Ulûm,
Beyrut 1994, 192; Ebû’l-Ferec el-‹sfehânî, Kitâbu’l-E¤ânî, I-XXIV, el-Hey’etu’l-Misriyyetu’l-‘Amme li’l-Kitâb, 1992, IV, ss. 135-136; el-Merzubânî, Ebû ‘Ubeydullah Muhammed b. ‘‹mrân b.
Mûsa, el-Muvaflflah, Meâhizu’l-‘Ulemâ ale’fl-fiu‘ârâ fî ‘‹ddeti Envâin min Sinâ‘ati’fl-fii‘r, (thk: Ali
Muhammed el-Becâvî), Nehzatu Misr, ts., 71; ‹zzuddin b. el-Esir Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Cezerî, Usdu’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, I-VII, efl-fia‘b, Kahire 1970, II, 6; ‹bn Hacer,
fiihâbuddin Ebû’l-Fadl Ahmed el-‘Askelânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, I-VI, Dâru ‹hyâi’t-Turâsi’l-Arabî,
Beyrut 1993, I, 471.
8 Ebû’l-Huseyn Ahmed b. Fâris b. Zekeriya er-Râzî, es-Sâhibiyyu fi Fikhi’l-Lugati’l-Arabiyye ve
Mesâilihâ ve Suneni’l-Arabi fî Kelâmihâ, (thk. Ömer Fâruk et-Tabba’), Mektebetu’l-Meârif, Beyrut 1993, ss. 90-91; Yahya el-Cubûrî, fii‘ru’l-Muhadramîn ve Eseru’l-‹slâmi Fîh, Muessesetu’rRisâle, Beyrut 1981, 53-56
9 Muhammed Tâhir Dervîfl, Hassân b. Sâbit, Dâru’l-Meârif, Kahire 1976, 75
10 el-Cumahî, 87.
6
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
87
b. Sâbit Medine’de do¤mufl, yetiflmifl ve orada vefat etmifltir. Bir müddet Dimaflk’ta Gassânî saraylar›nda yaflam›flt›r.11 fiehir flairi olmas› sebebiyle fliirlerinde bedevî ve kabile yaflant›s›n›n yan›nda flehir hayat›n›n, ahlâk ve zevklerinin de tasvirini yapm›flt›r.
Cahilî dönem Araplar›n sosyal yap›lar›nda, ister bedevî isterse flehir (hadarî) hayat› yaflas›nlar, kabile yaflant›s› ve asabiyeti geçerli olmufltur.12 Bu
sebeple bu fliirin temsil etti¤i de¤erler, geneli itibariyle kabile de¤erleridir.
Arap kabile hayat›, ayn› soydan gelen insanlar›n oluflturdu¤u erkek egemenli¤ine dayanan bir yap›yd›. Kabile baflkan› orta yafll› veya yafll› bireyleri aras›ndan kabile toplant›s›nda seçilirdi. Baflkanda cömertlik, kahramanl›k, sab›r, hilm, tevazu, güzel söz söyleme yetene¤i gibi s›fatlar›n olmas› aran›rd›.13
Hassân b. Sâbit fliirlerinde Cahilî fliir yap›s›na ba¤l› kalm›fl, tema olarak
Cahilî kültürü, gelenek ve göreneklerini ele alm›flt›r. Bu durumla ilgili olarak
kaynaklarda flu haber aktar›lm›flt›r: “Müflrik flairleri ensar flairlerinden üçü
hicvederdi: Hassân b. Sâbit, Abdullah b. Revâha (ö. 8/629), Ka‘b b. Malik
(ö.50/670). Hassân ve Ka‘b, müflrikleri Câhiliyet âdetleri üzerine hicveder,
Abdullah b. Revâha ise onlar› küfürleri ile ay›plard›. Müflriklere o zaman Hassân ve Ka‘b’›n sözleri daha a¤›r gelirdi, ‹bn Revâha’n›n sözlerine ald›rmazlard›. Müslüman olduklar›nda ve ‹slâm› anlad›klar›nda onlara Abdullah b. Revâha’n›n hicivleri daha a¤›r geldi.”14 Hassân b. Sâbit’in fliir yap›s› ile ilgili bu
bilgiyi aktarmakla birlikte, onun ilk ‹slâm flairi olmas› sebebiyle fliirlerinde ‹slâmî motifleri iflledi¤ini de görmekteyiz. Bunlara yeri geldikçe iflaret edilmifltir. Ancak flunu da tekrar belirtmeliyiz ki, Cahilî Arap hayat›nda, övgü ve yergiye konu olan ço¤u de¤erlere ‹slâmî de¤erler sisteminde ayn› yaklafl›m gösterilmifltir.
11 Hassân b. Sâbit’in hayat› ile ilgili olarak Türkiye’de çeflitli ilmi dergi ve ansiklopedilerde önemli makaleler yay›nlanm›flt›r. Örnek kabilinden flunlar› sayabiliriz: Ahmet Atefl, “Hassân” ‹slâm
Ansiklopedisi, M.E.B. Bas›mevi, ‹stanbul 1977, V/I, ss. 343-347; Süleyman Tülücü, “Hassân
b. Sâbit b. el-Munzir el-Ensârî” ‹slâm Düflüncesi, ‹stanbul 1967, y›l 1, say› 4, ss. 250-252;
Mehmet Türkmen, “Hassân b. Sâbit el-Ensârî, Erciyes Üniversitesi ‹lâhiyat Fak. Dergisi, Kayseri, 1985, say› 2, ss. 407-414; Bahattin Kök, “Hassân b. Sâbit’in fiiirleriyle ‹slâm’a Hizmetleri” Atatürk Üniversitesi ‹lâhiyat Fak. Dergisi, Erzurum 1986, say› 6, ss. 123-139; Hüseyin Elmal›, “Hassân b. Sâbit”, Türkiye Diyanet ‹slâm Ansiklopedisi (D‹A), ‹stanbul 1997, c. XVI, ss.
399-402; Abdurrahman Özdemir, “Peygamber fiairi Hassân b. Sâbit ve Divan›”, ‹STEM, ‹slâm
Sanat, Tarih, Edebiyat ve Musîkî Dergisi, y›l 2, say› 4, 2004, ss. 201-218.
12 Cevâd Ali, el-Mufassal fî Târîhi’l-Arab Kable’l-‹slâm, I-X, Mecme’u’l-‹lmî el-‹rakî, Ba¤dat 1993,
IV, 284, 314, 392.
13 Sa‘d Zaglûl Abdulhamid, Târîhu’l-Arab Kable’l-‹slâm, Dâru’n-Nehza, Beyrut 1975, 307; Cevâd
Ali, IV, 313, 350; V, 178; ‹brahim Sar›çam, “Hz. Muhammed’in Peygamber olarak Gönderildi¤i
Ortam”, Diyanet ‹lmi Dergi, Hz. Muhammed Özel Say›, Ankara 2000, 14.
14 el-‹sfehânî, IV, 138; XVI, 231; ‹bn’u’l-Esîr, IV, 488.
88
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hassân’›n fliirlerinde iflledi¤i de¤erlere, ço¤unlu¤u ‹slâmî dönem sonras›
inflad edilmifl olan hiciv, nakiza, fahr ve medihlerinde rastlamaktay›z.15 Hz.
Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra müflrik flairlerin fliiri silah olarak
kullanarak Müslümanlar›n aleyhine olumsuz propagandaya giriflmeleri üzerine Hz. Peygamber’in emri ile onlar›n bu faaliyetine mukabil bir faaliyet bafllat›lm›flt›r. Hassân b. Sâbit, ‹slâm›n de¤erlerine inanmayan müflrik flairlere
kendi de¤erleri ile mukabelede bulunmufltur. Kabile toplumunun övgüye konu olan de¤eriyle onlara karfl› övünmüfl, yergiye konu olan de¤erleriyle onlar› yermifltir. Biz burada Hassân b. Sâbit’in övgü ve yergi için kulland›¤› de¤erleri fliirlerinden örnekler zikrederek göstermeye çal›flaca¤›z.
Hassân b. Sâbit’in fliirlerindeki de¤erleri üç ayr› bölüm içinde ele alaca¤›z.
Birinci bölümde kabile toplumunda övgüye konu olan de¤erleri, ikinci bölümde yergiye konu olan de¤erleri, üçüncü bölümde de, bir flehir flairi olarak,
flehir hayat›yla ilgili de¤erleri göstermeye çal›flaca¤›z.
a) Övgüye Konu Olan De¤erler:
Câhiliye döneminde tüm Arap kabilelerinin, “fezâilu’l-Arap: Araplar›n faziletleri” dedi¤imiz, muruvve (kavgada cesaret, felaket an›nda sab›r, zay›f› koruma), cömertlik, ahde vefa, misafirperverlik, kendilerine s›¤›nanlar› himaye
etme, komfluyu kollama, kanaatkârl›k ve sab›r gibi güzel âdetleri vard›.16 Bu
güzel gelenek ve âdetler kabilesel hayat tarz›n› benimsemifl bedevî Arap toplumu içinde var olmufltu ve imkânlar› k›t, hayat flartlar› zor bir co¤rafyan›n
bunlar›n oluflup geliflmesinde önemli rolü vard›. Cahiliye fliiri bu döneme ait
özelliklerin temsil edildi¤i en güzel yap›yd›.
Cahilî dönemde fertler kabile ile de¤er bulduklar› için kabile ile övünmek
bu dönem fliirinde çok yayg›nd›. ‹slâm öncesinde kabilesi ile övünmek flairin
vazgeçemedi¤i temalardan biri idi. Hassân b. Sâbit daha genç bir flair iken
‘Ukâz panay›r›nda çad›r kurup genç flairlerin fliirlerini dinleyen Nâbiga ezZubyânî’nin yan›na gitti ve ona:
Ankâ (Sa‘lebe b. Amr Muzeykiya b. Mâu’s-Semâ)’n›n
evlatlar›yla Muharr›k (el-Hâris b. Amr Muzeykiya)’›n iki
o¤lunu do¤urduk biz,
Day› olarak ne sayg›n, o¤ul olarak ne de¤erliyiz bilseniz.
Kuflluk vaktinde parlayan çanaklar›m›z vard›r bizim,
K›l›çlar›m›zdan kan damlar, zira kahramanl›¤›m›z azim.
beyitlerini okudu. Bu beyitlerini dinledikten sonra Nâbiga ona flöyle dedi:
15 Bu konularla ilgili olarak bkz.: Abdurrahman Özdemir, “Peygamber fiairi Hassân b. Sâbit ve Divan›”, ‹STEM, y›l 2, say› 4, 2004, ss. 212-216.
16 ‹brahim Sar›çam, ss. 20-21.
17 Dîvânu Hassân b. Sâbit el-Ensârî, (flrh. Yusuf Îd), Dâru’l-Cîl, Beyrut 1992, 356. Bu iki beytin
aras›nda dört beyit vard›r.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
89
“Sen flairsin, ancak tabaklar›n› ve k›l›çlar›n› azaltt›n, dünyaya getirdiklerinle
övündün, seni do¤uranlarla övünmedin.”18
Hassân b. Sâbit o dönem toplumunda ve fliir gelene¤inde adet oldu¤u üzere kabilesi ile çok övünmüfltür. Kabilesi ile övünme sadece Cahilî dönem sanat› ile s›n›rl› kalmam›fl, ‹slâmî dönem sonras› fliiri içinde büyük bir ekseriyet teflkil etmifltir. Özellikle Medine döneminde müflrik flairleri ile giriflilen
at›flmalarda, onlara cevap mahiyetinde, bu fliir türünü çok kullanm›flt›r.
Benû Temîm Kabilesi,19 flairleri Zibrikan b. Bedr ile Hz. Peygamber’in huzuruna geldi ve huzurunda Zibrikan kabilesinin flan›n› anlatt›¤› beyitler inflad etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber Hassân’› ça¤›rtt›rd› ve onlara cevap
vermesini istedi. Hassân inflad etti¤i fliirinde Kureyfl’i ve soylu reislerini methetti.20 Bu kabileler ‹slâm› kabul etmek için Medine’ye Hz. Peygamber’in yan›na gelmekle birlikte soylar› ile övünmeyi b›rakm›yorlard›. Hz. Peygamber de
bu övünmeyi terk etmeleri için onlara herhangi bir ikaz yapm›yordu.
Hassân b. Sâbit, kendisini ve kabilesini yeren flair ez-Zibe‘râ’ya soyunu
Kureyfl’e sormas›n› istemifl ve flöyle demifltir:
Kavmi içinde mevkii nedir Hassân’›n,
Ayn› de¤ildir yeri, bilenle bunu soran›n.
Do¤ru söyleseydi (Kureyfl) bildirirdi size
Sahip oldu¤umuzu bir soya ki getirilmez dize.
Kavga esnas›nda savafl› ateflleyenleriz biz
Üzerimize flahlanm›fl atlar›n toynaklar›n tersyüz edenleriz.
Güzel fiilleri, miras mal›n› infak›,
fian ve flerefi devrald›m ulu atalardan.
Diyetleri üstlenmeyi, köleleri azad›
‹zzeti, muhteflem soyumda buldum.
Hassân baflka bir fliirinde kabilesi ile flöyle övünmüfltür:
Bir araya geldikleri meclislerde say›p dökse kavimler,
fian, fleref, yapt›klar› ve yaflad›klar› günler anlat›lsa
birer birer
Görürsün bir haslet var bizi üstün k›lar baflkalara
Övündü¤ümüz vakit gelince bize mufaharette s›ra.
18 el-Merzubânî, 69.
19 Arap Yar›madas›nda çok genifl hâkimiyeti ve nüfuzu olan bir kabileydi. Bahreyn bölgesinin idarecisi olan Munzir, Temîm kabilesine mensuptu. Bu kabile, Mekke’de de etkiliydi. Nitekim Arafat’ta toplanan hac›lar›n yerine getirecekleri dinî mükellefiyetlerden sorumluydu. ‘Ukâz panay›r›nda hakemlik yapma yetkisi bu kabilenin tekelindeydi. Konu ile ilgili genifl bilgi için bkz.:
Cevâd Ali, IV, ss. 525-534; Muhammed Hamidullah, ‹slâm Peygamberi, (trc. Salih Tu¤), ‹maj
Yay›nlar›, Ankara 2003, I, ss. 389-394.
20 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 232.
21 Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 182-183; ‹hsân en-Nass, Hassân b. Sâbit, Hayatuhu ve fii‘ruhu,
Dâru’l-Fikr, Dimaflk 1985, 221.
22 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 278.
90
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Kabile gelene¤ine göre kabilenin ileri gelen yafll›lar›na sayg› duyulur ve
onlar›n kararlar›na itaat edilirdi. Bir kimse kendisinden yaflça veya mevki yönünden büyük kimseye ismiyle seslenmez, onu künyesi ile ça¤›r›rd›.23 Hassân yafll›lara olan sayg›lar›n› flöyle dile getirmifltir:
Emrine itaat ederiz ne vakit bir ifl gösterirse yafll›m›z,
‹fller kar›fl›nca geliriz üstesinden etmeyiz “m›z m›z”.
Kararda ve tatbikte ileri görüfllü sahib-i azim ve karar,
‹çimizde basiretli biri varsa fikrinden döner çekinmez ona
uyar
Büyüklerimizin flu hasletinden baflka yoktur buna sebep,
Bizim için hayra öncü ve bayraktar bir model oldular hep.
Cahilî dönemde kabilenin reisine “koç” (kebfl) derlerdi.25 Bu adland›rmay›
Hassân fliirinde kullanm›flt›r. Bir kasidesinde yerdi¤i kavmin reisini süsülmüfl koça benzetmifltir:
Koçlar› süsülmüfl ve kavmi paramparça da¤›lm›fl halde
geri kaçt›,
Saflar›n› toparlay›p birlefltiremeden baflka bir istikamete
yelken açt›.
Hassân, kabile reisi olabilmek flu flartlar›n arand›¤›n› belirtmifltir:
Bizden bir reis öldü¤ünde, benzeri reis olur:
Hükümranl›kta kolu güçlü, çok cömert,
Büyük ifllere (savafl gibi) cevap verir, savafla kat›l›r,
Güvenilirdir, iyili¤i çoktur ve sayg› görür; hâs›l› mert.
Cahilî dönem bedevî Araplar›n›n al›fl›k olduklar› lider, akl› ile di¤er insanlardan üstün oldu¤u kabul edilen, soylu, herkesten güçlü ve kuvvetli, zorba,
cesur, gücü ve kuvveti ile herkese boyun e¤diren bir tipti. Onlara göre kabile reisi, liderli¤i velayet yolu ile de¤il, kendi gücü ve kuvveti ile ele geçirirdi.
Bu sebeple Ebû Bekir halife olunca bedevî Araplar ‹slâm dininden döndüler.
Bu dönmelerde onlar›n içlerine ‹slâm›n iyice yer etmemifl olmas› sebep oldu¤u gibi Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) gibi halim selim bir zat›n verasete benzer
bir usulle halifeli¤e getirilmifl olmas› önemli bir faktördü.28 Meflhur Cahilî flair el-Hutay’a (ö. 59/678) bu duruma tahammül edemedi¤ini ve ‹slâm dininden dönüfl sebebini flu fliirinde dile getirmifltir:
23 Cevâd Ali, V, 26.
24 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 334.
25 el-Cevherî, ‹smail b. Hammâd, es-Sihâhu Tâcu’l-Lugâ ve Sihâhu’l-Arabiyye, I-VII, (thk. Abdulgafur Atâr), Dâru’l-‘‹lm lî’l-Melâyîn, 1990, III, 1017.
26 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 291.
27 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 375.
28 Dîvânu’l-Hutay’a, (flrh. Ömer Farûk et-Tabba’), Dâru’l-Erkam b. Ebi’l-Erkam, Beyrut, ts., ss.10-11.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
91
Aram›zda iken Allah’›n elçisine itaat ettik
Ey Allah’›n kullar›! Ebû Bekir’de ne var, hangi özellik?
Bekir’i varis b›rak›r ölümünden sonra öyle mi?
Bu vallahi beli k›ran bir yük; söyleyin çekilir çile mi?
Bu fliirde geçen “Bekir’i varis b›rak›r ölümünden sonra öyle mi?” ifadesi
Ebû Bekir’in halifeli¤e getirilifline bir k›namad›r. Hz. Ebû Bekir halife oldu¤u
zaman dinden dönenler flöyle diyorlard›: “Biz Ebu’l-Fasîl (Hz. Ebû Bekir)’e itaat etmeyiz.” Araplarda “el-fasîl”, annesinden ayr›lan deve yavrusuna dendi¤i
gibi bir reisin kabilesi içindeki alt tabakadan insanlar›na da denirdi.30 Hassân b. Sâbit bunun üzerine flu fliirini inflad etti:
Genç deve de (Ebû Bekir) ancak fasîl gibidir, göreceksin
Fasîl olmas› onun için ar de¤ildir
Hassân kabile reisli¤i için mertli¤in önemli oldu¤unu belirtmifl ve kabilesinin cömertli¤ine vurgu yapm›flt›r:
‹çimizde mertli¤i tebarüz edene veririz reislik payesi,
Her ne yoksul olsa da, k›tsa dahi sermayesi
Kap›m›z› çal›p gelince misafire ikramda bulunuruz biz,
Devenin semiz, sa¤lam ve gözdesini onun için keseriz.
Cahilî fliirde flahsî ve kabilesel övünmede en çok kullan›lan temalar manevi de¤erlerdi.33 Cesaret, kahramanl›k, cömertlik, köklü bir soya mensubiyet, komfluyu gözetme, düflküne yard›m elini uzatma, yeri gelince flefkat ve
merhamet gösterme, ahde vefa en çok zikredilen temalard›. Bunun yan›nda
kabilenin kalabal›k oluflu, süvarilerinin çok ve güçlü oluflu, savafllarda baflka kabileleri yenmeleri övünç kayna¤› idi. Hassân bu de¤erleri kendisi, ailesi ve kabilesi için çok kullanm›flt›r:
E¤er kavimlere sorarsan benim soyum sopum,
Ben kökenlerin kendisine dayand›¤› bir asla mensubum.
Sakr b. Selmâ (en-Nu‘mân b. el-Munzir)’y› ziyaret
flerefine nail biriyim ben,
Onun yan›nda vard› Ubeyy, Nu‘mân, Amr ve Vâfid34
Sumeyha gününde insanlar›n hatibi büyükbabam,
Hind’in o¤lu Mut’imu’t-tayr Hâlid’dir diye bilinir amcam.
29 el-‹sfehânî, I, 157; Dîvânu’l-Hutay’a, 92.
30 el-Cevherî, V, 1791; ‹bn Manzûr, Muhammed b. Mukerrem b. Ali b. Ahmed b. Habka el-Ensarî, Lisânu’l-Arab, I-XV, Dâru Sâdir, Beyrut 1990, XI, 522.
31 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 197.
32 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 356; el-Merzûbânî, 69.
33 Cevâd Ali, IV, 587.
34 Bu kifliler Numân b. Munzir’e esir düflmüfl Medinelilerdi. Nu‘man, Hassân’›n iste¤i üzerine onlar› serbest b›rakt›. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 116, dipnot (4).
92
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bizdendir kavmin maktulü flehit Evs b. Sâbit
Savafllar flan›na flan katt›, k›ld› flerefin zait.
Ne komflusuna ezaya yol verir bizden biri
Ne de caiz görür uhdesindeki ona karfl› tahkiri.
Komflu hakk›n› bir emanet görürüz zira
Bizden ahdine ba¤l› sayg›n olan kanat gerer onlara.
Her insan›n kendisini tan›d›klar› bir niflanesi var,
Bizim niflan›m›z da ölümsüz kafiyeler, uyaklar.
Hassân misafire ikram konusunda kavmi ile çok övünmüfltür:
‹flte onlar kavmimdir, soracak olursan e¤er
Kap›lar›n ne gün çalsa misafir, durmaz ikram eder.
Tencereleri büyüktür, imkânlar› genifl zira
Piflirirler içlerinde develeri ki hörgüçleri devasa.
Zenginlikte dostlar›na yard›m ederler,
Korurlar onlar› zulme u¤rarlarsa e¤er.
Hassân ‹slâmî dönemde de kavmi ile çok övünmüfltür; ancak Cahilî dönemden farkl› olarak bu övünmesine dinî anlamlar katm›flt›r. “Ensar” s›fat›
almalar›, cihat yapmalar›, savafllarda sab›r ve metanet göstermeleri, k›l›çlar›n›n keskin, savafl ehli olufllar› kabilesinin övülmeye de¤er hasletleridir:
Hidayet dinine yard›mlar›ndan Allah onlara “Ensar” dedi,
Orta yafll› savafl dullar› ortam› k›z›flt›r›rken buna ra¤bet
etmedi.
Allah yolunda cihat ederek sab›rla belalara katland›lar,
Ne harpten korkup kaçt›lar geri, ne de ondan usand›lar.
‹nsanlar birleflti bize düflmanl›kta vermek için darl›k,
Elimizde yokken k›l›ç, temren ve silahlardan özge varl›k.
Savafl meydan›ndan usanmaz meclis ve yâran›m›z,
Alevlenince savafl atefli, ona daha bir atefl katar›z.
Sayemizde kaç kez eli bofl döndü Bedir’den nifak ehli,
Sayemizde indirildi üzerimize zafer ve nusret-i ilâhî.
Savafl günü askerindik Uhud’un alt eteklerinde,
Mudar’›n böbürlenerek gruplar›n› oluflturdu¤u günde.
Gevflemedik, korkmad›k, kavmin ekserisi tökezlerken,
Bir tek aksayan görmediler tan›mad›lar bizim içimizden.
Hassân kavminin cesaretini anlat›rken onlar› aslanlara benzetmifltir:
Etraf›n›z› kuflat›r Neccâr o¤ullar›ndan bir kavim
Orman aslanlar› gibi, meskenleri inlerde mukim
35
36
37
38
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
b.
b.
b.
b.
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
ss. 116-117.
ss. 357-358.
ss. 185-186.
417.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
93
Hassân b. Sâbit’in Hazrec kabilesine mensup olmas› onun için övünç kayna¤› olmakla birlikte Hz. Peygamber’in day›lar›n›n kendi kabilesinden olmas›
övüncüne övünç katm›fl, onu “kendilerinin do¤urdu¤u”nu söylemifltir:
Onu biz do¤urmufltuk, kabri de bizde hatta
Bize olan nimetinin fazlal›¤› inkâr edilemez vüs’atta
Bir baflka fliirinde ayn› temay› tekrar etmifltir:
Kureyfl’ten onlar›n ulusunu do¤urduk biz
Hâflim O¤ullar›ndan hay›r elçisini dünyaya getirenleriz.
Hassân’›n fliirlerinde kabilesi ad›na bir di¤er övünç kayna¤›, esirleri esaretten kurtarmalar›d›r:
Nice esirleri karfl›l›ks›z sal›verdik, sahipken
Hem de perçemlerini kesmeden
Arap kabileleri içinde k›l›çlar›n›n keskinli¤i, atlar›n›n çoklu¤u ve çevikli¤i
ile övünmek yayg›nd›. Hassân b. Sâbit, Hendek Savafl›nda mübareze için öne
ç›kan, Araplar aras›nda cesareti ile meflhur Amr b. Abd Vudd için yazd›¤› fliirinde k›l›çlar›n›n flöhretinden ve atlar›n›n güçlü oluflundan bahsetmifl ve ona
flöyle seslenmifltir:
K›l›çlar›m›z› s›yr›lm›fl buldun k›n›ndan
Atlar›m›z› da ele geçirilemez küheylan.
Hassân fliirlerinde Hint k›l›çlar›n› çok kullanm›flt›r. Kimi zaman kabilesinin ve Müslümanlar›n k›l›çlar›n› Hint k›l›çlar›na benzetmifl kimi zaman da
yüzlerdeki ayd›nl›¤› Hint k›l›c›n›n parlakl›¤›na benzetmifltir. Bir fliirinde “Yüzleri Hint k›l›çlar› gibi gençlerin içinde”43 der. Bu bize o dönemde Hint k›l›çlar›n›n çok makbul oldu¤unu göstermektedir.
Süvariler kabilenin övünç kayna¤› idi. Çünkü savafllarda kabileyi korur ve
savunurdu. Kabileler süvarileri ile övünürlerdi. Bir kabilede süvarinin çoklu¤u onlar›n gücünü gösterirdi. fiairler de söz süvarisiydiler. ‹nsanlar› gayrete
getirir, duygular›n› cofltururlard›.44 Cahilî dönemde insanlar, flairlerin cinleri
39 ‹bn Hiflâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I-IV, (thk Mustafa es-Saka, ‹brahim el-Ebyârî, Abdulhafiz
fielebî), el-Mektebetu’l-‹lmiyye, Beyrut, ts., IV, ss. 669-670; ‹bn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed
b. Sa‘d b. Menî’, et-Tabakâtu’l-Kubrâ, I-IX, Dâru Sâdir, Beyrut 1985, II, ss. 322-323; Dîvânu
Hassân b. Sâbit, ss. 99-102.
40 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 371.
41 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 425.
42 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 177.
43 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 241.
44 Cevâd Ali, V, 387.
94
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
oldu¤una ve fliirleri onlara cinlerin söyletti¤ine inan›rlard›. fiair bir bak›ma
gaiple desteklenen kifli olarak görülürdü. Kur’ân’›n fliir, Hz. Muhammed’in de
flair olmad›¤›n› belirten ayetler insanlar›n bu düflüncesini gidermek için nazil olmufltu. Hassân kendisinin bir cinni oldu¤unu söylemifltir.
Cin kavminden kardeflim el-Basîr’dir,
Sözü dokudu¤unda en güzel sanatla dokur, incedir.
Cin ile ilgili olarak yine flöyle demifltir:
Benim fieysabano¤ullar›’ndan (Cin kabilesi) bir
arkadafl›m var
Bazen ben söylerim, bazen o söyler
Hassân fliirdeki gücüne bakarak dilini hicivlerinde kimi zaman k›l›ca kimi
zaman da da¤lama mührüne benzetmifltir:
Nesebim sayg›nlar içinde asildir, diliminse
Hicivleri, her yönünü da¤lar kaplanmak isteyen her kimse47
Bir baflka fliirinde dilini k›l›çtan üstün tutmufltur:
Hem dilim hem de k›l›c›m keskindir benim,
K›l›c›n ulaflmad›¤› yere eriflir dilim.
Cahilî dönemde cömertlik, akraba ve ayaline bakma en çok övünülen de¤erlerdendi. Hassân bu iki de¤erle çok övünmüfltür:
Cömertçe infak eder, harcar›m az olsa da mal›m benim,
Bu çabaya karfl› övgüyü hak ediyor bükülse dahi belim.
Bak›ma muhtaç sair fertlerle ço¤alt›r›m ailemi, artar
nüfusu,
Kendimi hasret b›rak›r›m içmeye bir yudum berrak ve
so¤uk su.
Buldu¤umu götürür veririm,
Rüzgârl› gecede ateflimi yakana “yak” derim.
Ben, hüzünlüye çokça merhaba derim,
Hofl geldin diye, beklenmeksizin yoldan gelene.
Ben ki cömertli¤in davetine her vakit ederim icabet,
fiimfle¤i çakan bulut içindeki ya¤mura veririm hareket.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 161.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 423.
Dîvânû Hassân b. Sâbit, 293; ‹hsân en-Nass, 161.
‹bn Hiflâm, IV, ss. 424; el-Ba¤dâdî, Abdulkadir b. Ömer, Hizânetu’l-Edeb ve Lubbu Lubâbi Lisâni’l-Arab, I-XII, (thk. Abdusselâm Muhammed Harun), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 1989, IX,
231-232; el-‹sfehânî, IV, 164. Dîvânû Hassân b. Sâbit, 122; ‹hsân en-Nass, 162.
49 Dîvânu Hassân b. Sâbit, s. 122-123; ‹hsân en-Nass, 163.
45
46
47
48
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
95
“Ben veririm” (
) kelimeleriyle bafllayan beyitte Hassân, bir Cahilî
Arap adetine iflarette bulunmufltur. Araplar cömertlikle övünmeyi çok severlerdi. Cömertli¤in belirtisi de tencerelerdi. Eski Araplar ikamet ettikleri çad›rlar›na yak›n biraz yüksekte kalan tepeciklere atefl yakarlard›. Bu atefl, oradan geçen veya onu görenler için bu çad›ra misafir olabilecekleri veya bu evde misafirlere yemek haz›r oldu¤u anlam›na gelirdi. Bu atefli özellikle so¤uk,
çok karanl›k, rüzgârl› gecelerde yakarlard›. Ateflte de tencereler olurdu ve buna “nâru’l-kirâ” denirdi. Hassân bu beytinde bu âdete iflaret etmifltir.50
Cahilî dönemde flairler için bir di¤er övünme kayna¤› mertlik ve asaletti.
Hiciv ba¤lam›nda bu vas›flar kiflilerden soyutlan›rd›. Hassân b. Sâbit, flair
en-Necâflî’nin kavmi olan Benû Himâs’› içlerinde mert ve asil kiflinin olmad›¤›n› söyleyerek hicvetmifltir:
Ey Benû Himâs! ‹çinizde yok mudur asil?
Mertlik zaten el-Himâs’ta azd›r, böyledir o nesil.
Hassân b. Sâbit Müslüman olduktan sonra Hz. Muhammed (A.S)’i övdü¤ü birçok fliirler inflad etti. Bu övgülerinde genellikle onun dinî vas›flar›n›
kulland›. Ebû Sufyân b. el-Hâris b. Abdi’l-Muttalib (ö. 20/641)’e yazd›¤› hicviyesinde Hz. Peygamber’i methetti:
Hicvettin Mübarek, iyilik ve do¤ruluk timsalini
Mizac› vefa üzerine kurulu Allah’›n eminini
Baflka bir methiyesinde onun için yine flöyle demifltir:
Senden iyisini gözlerim asla görmedi
Senden güzelini kad›nlar do¤urmad›
Her türlü ay›ptan ar›nm›fl olarak yarat›ld›n
Sanki sen istedi¤in gibi yarat›ld›n
Hassân, kabilesinin Hz. Peygamber’e canlar› ve mallar› ile yard›m etmeleri ile iftihar etmifltir:
Büyük k›sm›n› ona feda ettik mal sevgisini aflt›k,
Savaflta canlar›m›z›, mallar›m›z› onunla paylaflt›k.
Bedir flehitleri için yakt›¤› a¤›tta, onlar›, ahitlerinde vefakâr ve Hz. Peygamber’e itaat etmeleri ile övmüfltür:
50
51
52
53
54
Cevâd Ali, V, 68; Rabîa Ebî Fâdil, 61.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 340.
‹bn Hiflâm, IV, ss. 421-424; el-Ba¤dâdî, IX, ss. 231-232; Dîvânu Hassân b. Sâbit, 18.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 19.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 428.
96
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bedir günü Resul’e itaat ettiler hep birden, üzerlerinde
Ecel gölgeleri ve par›ldayan k›l›çlar varken.
Ça¤›rd›, hemen yürekten ona icabet ettiler o anda,
Hepsi de her durumda ona itaatkâr ve kulaklar› onda,
(fiekillerini) De¤ifltirmediler, hep birlikte geldiler
Ecele meydan okur ancak onlar gibi cengâver.
Onlar›n beklentisi ondan flefaatti zira
Nebilerden baflka flefaatçi yoktu onlara.
Hassân, soylu ve dindar insanlar› dost edinme tavsiyesinde bulunmufltur:
‹yi gün dostu çoktur bolluk devrinin,
Dostu azd›r oysa çile ve yoksulluk devrinin.
Dost görünenin dostlu¤u seni aldatmas›n asla,
Seni yaln›z b›rak›r, dostluk etmez bafl›na gelirse belâ.
Her bir kardefl ben vefakâr›m der,
Ancak söyledi¤ini yapmaz, yüzüstü kor gider.
Yaln›z bunun d›fl›nda bir dost ki asil ve dindar,
Sözünde durur, söyledi¤ini ziyadesiyle yapar
Araplarda hayâ ve iffet övülen de¤erdi, bu daha sonra ‹slâm inanc› ile kuvvetlendi. Bunun yan›nda bafla gelen olaylara sab›r da takdir toplard›. Hassân
bununla ilgili olarak flöyle demifltir:
Ne mal unutturur iffetimi ve hayâm›,
Ne de zaman›n olaylar› köreltir e¤emi.
Hassân b. Sâbit, ahlâkl›, dürüst bir kad›n için geçerli olan de¤erleri Hz.
Aifle’yi örnek alarak flöyle tasvir etmifltir:
Allah flahittir ki seni flöyle bilip tan›d›m ben:
‹ffetli, içinde bozukluk olmayan mü’minelerden.
Namuslu, vakur yürüyüfllü, komflusunu doyuran,
Saf, masum kad›nlar›n etlerinden aç olan (yani g›ybet,
iftira ve dedikodular ile onlar›n etlerini yememifl)
Hassân’›n kad›n tasvirleri de o zamanki erkeklerin be¤endikleri kad›n tipini yans›t›r. fiiirlerinde be¤eni ile bahsetti¤i kad›n tipi, büyük kalçal›, ince
belli, uzun boylu ve uysald›r:
Kalçalar› kalk›k, s›k› ve boyutlar› denk,
‹ffetli, a¤›rdan ve edal› iki yan› yek ahenk.
55
56
57
58
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Hassân b. Sâbit, 238.
Hassân b. Sâbit, ss. 320-321; ‹hsân en-Nass, 279.
Hassân, ss. 122-123; ‹hsân en-Nass, ss. 162-163.
Hassân b. Sâbit, 321.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
97
Bir kalça üzerine kurulmufl ki etine dolgun,
Oturunca taflar esvaptan rengi mermerdir onun.
Huneyn Seferi için söylediklerinde de benzer ifadeler vard›r:
Vecd duyarak fia‘sâ’ya ki o, ince ruhlu, parlak tenli bir cariye
‹nce belli, onda ne bir leke var ne de e¤rilik ve bükülme
b) Yergiye Konu Olan De¤erler:
Cahiliye dönemi Arap kabilelerinin “fezâilu’l-Arap/Araplar›n faziletleri”
dedi¤imiz güzel gelenek görenekleri, ahlâkî erdemleri oldu¤u gibi “mesâlibu’lArab/Araplar›n ay›p, çirkin davran›fllar›” dedi¤imiz kibir, gasp, içki, fuhufl,
kumar, intikam arzusu, faiz, h›rs›zl›k, kan dökme, yetim mal› yeme gibi
olumsuz, kendi aralar›nda da yergiye konu olan ahlâkî davran›fllar› vard›.61
Kabileleri veya birbirlerini yererken bu s›fatlardan baz›lar›n› karfl› tarafa yak›flt›r›r onurlar›n› k›rmaya çal›fl›rlard›. Hassân b. Sâbit bu yergilerinin ço¤unu Müslümanlarla müflrikler aras›nda cereyan eden savafllar esnas›nda
Mekkeli müflrikler için kulland›.
Cahilî fliirde gerçek hiciv, flairin hicvetti¤i kifliden insanl›k de¤erlerini,
onurunu, ahlâkî erdemleri soyutlamas› ile yap›l›rd›; hasm›ndan övülen de¤erleri soyutlad›ktan sonra, onun kusurlar›n›, kötü huylar›n›, insanlar aras›ndaki kötü flöhretini anlat›rd›. fiairin, kabile toplumu içinde geçerli olan
olumlu de¤erlerle hasm›n›n aras›n› ay›rmas›, onu kavminden soyutlayarak
nesepsiz, kabilesiz ölü bir varl›k gibi ortada b›rakma anlam›na gelirdi. Bu tür
adamlara “laîn, tarîd” denirdi.62 Hicivlerde ifllenen de¤erlerle kabile veya kiflilerin kötü bir otobiyografisi çizilir, tarihleri yaz›l›rd›.
Huzeyl kabilesi, Hz. Peygamber’in yan›na geldi; Müslüman olmak istediklerini ancak kendilerine zinan›n serbest olmas›n› istediler, bu istekleri kabul
görmedi. Hassân onlar›n bu çirkin isteklerini fliirinde alay konusu yaparak
ebedilefltirdi:
Huzeyl istedi Allah’›n elçisinden fuhfla serbestiyet,
Sap›kça bir talepti iste¤i, yoktu zerre isabet.
59 Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 344-345; ‹hsân en-Nass, 274. Araplar uzun boyu över, k›sa boyu
yererdi. Bkz.: el-Muberrid, Ebû’l-Abbâs Muhammed b. Yezîd, el-Kâmil, I-X, (thk. Muhammed
Ahmed ed-Dâlî), Muessese er-Risâle, Beyrut 1993, I, 123.
60 Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 184-185; ‹hsân en-Nass, 275.
61 ‹brahim Sar›çam, ss. 20-21.
62 Mustafa Sad›k er-Râfi‘î, Târîhu Âdâbi’l-Arab, I-III, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1974, III, ss. 8182; Cevâd Ali, IV, 410; Muhammed Abdulmun‘im el-Hafacî, el-Hayatu’l-Edebiyye fî’l-‘Asri’l-Cahilî, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1992, 313.
63 Dîvânu Hassân b. Sâbit,. 61.
98
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
el-Muberrid’in “el-Kâmil” adl› eserinden ö¤rendi¤imize göre bu olay›n cereyan ediflinden birkaç as›r geçtikten sonra Huzeyl Kabilesinden birisi kabilesi ile övünmek istemifl, karfl›s›ndaki ona, “Allah’›n elçisinden size zinay› helal etmesini istediniz!” diyerek övünmesini k›nam›flt›r.64
Velîd b. Mugîre (ö. m. 622), Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi verilince bunu hazmedemedi ve Kur’ân’da belirtildi¤i gibi65 “Mekke ve Taif’in ulular›
dururken ona m› peygamberlik verilecek” diye inkâr yoluna gitti. Hassân b.
Sâbit onun bu kibirlili¤ini bofla ç›karmak için Araplar aras›nda övülen de¤erlerden olan büyük kabilelerin ileri gelenlerinin çocuklar› olma, asil bir kabileye mensup olma de¤erlerini ondan soyutlad›. Kendisinin Kureyfl kabilesinden
de¤il de Kinâne kabilesinin bir kolu olan Benû fiic‘e ait oldu¤unu söyledi:
Do¤urmad› sizi Benî Esed kavmine ait ulular,
Ne Husays (‹bn Amr Ebû Sehm), ne Teym (‹bn Murre)
ne de Amr (ibn Mahzûm)
Ne Adiyy b. Ka‘b ki onlar›n oklar›
Hint k›l›çlar› gibidir, ne adi ne de pasl›
Sen yüreksiz bir demircinin kölesisin
Alçakl›k ve zafiyetin oldu¤u fiic‘ halk›ndan birisin
fiic‘ (Kabilesi)’de do¤du¤unuz oldu belli
Ay›n do¤du¤u yerin a盤a ç›kmas› misali
Hassân, Velîd b. Mugîre için yazd›¤› baflka hicviyelerinde onun, Arap olmayan ataya sahip, annesi Habeflli zenci, babas› demirci olma özelliklerini
tekrar etti:
Sak‘ab, baban›n babas›, bir demirci
Bir flekilde asil f›rkalar içine girdi adi.
Siyah Hubâfle (Velîd b. Mugîre’nin annesi)’nin say soyunu
Her soylu ve sayg›de¤ere sual eyle sorunu.
el-Mugîre diye isimlendiriyorsunuz, bu zulümdür
Eski ad› Deysem unutuluyor, bu ne yanl›fl hükümdür.
Hassân Velîd b. Mugîre’ye flöyle seslenmifltir:
Övünme! Eskiden a¤›r gelmiflti sana
Benzerlikler Hâm o¤ullar›na.
64 el-Muberrid, II, 627.
65 Zuhruf Suresi/43, 31.
66 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 199; Benû fiic‘, Kinâne Kabilesinin bir koludur. Kabile fleceresi flöyledir: Benû fiic‘ b. ‘Âmir b. Leys b. Bekr b. Abdi Menat b. Huzeyme b. Mudrike b. ‹lyas b. Mudar
b. Nizâr. Kelb Kabilesin içinde de Benû fiic‘ adl› bir kol vard›. Bkz.: ‹bn Manzûr, VIII, 175; Ömer
Riza Kehhâle, Mu‘cemu’l-Kabâili’l-Arab el-Kadîme ve’l-Hadîse, I-V, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut
1994, II, 582.
67 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 393, 394, 398. Velîd b. Mugîre’ye Deysem b. Sak‘ab denirdi. Sak‘ab,
Rum as›ll› bir köle idi. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 393, dipnot (1).
68 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 395. Nuh’un o¤lu Hâm’›n zencilerin atas› kabul edilmesinden kinaye
olarak söylemifltir. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 395, dipnot (3).
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
99
Hassân, Velîd b. Mugîre’yi Kureyfl kabilesinden soyutlad›ktan sonra onurunu incitmek için onu deve çoban› olarak vas›fland›rm›flt›r:
Sen, ‹bn Mugîre çobans›n, güdersin deve,
Süt kab› iz b›rakt›rd› senin boynunda ipe.
Kureyfl’in ulular› say›ld›¤› vakit
Soya¤ac›n›z alt›nda buluflur sürüyle it.
Hassân b. Sâbit’in Velîd b. Mugîre’ye yapt›¤› elefltirilerini burada aktarmakla birlikte Velîd b. Mugîre’nin baz› olumlu özelliklerine de iflaret etmemiz
gerekir. Velîd b. Mugîre, Cahiliye döneminde çeflitli meselelerde hükmü sorulan hâkimlerdendi. Rivayete göre Cahilî dönemde h›rs›z›n elinin kesilmesine
ilk hükmeden kifli Velîd b. Mugîre, baflka bir rivayette de Abdulmuttalib (ö.
m. 577)’di. Velîd b. Mugîre Cahilî dönemde verdi¤i hükümlerle insanlar›n takdirini kazanm›fl biriydi.70 Ancak bu takdir edilme onu gurura sevk etti, iman
etmekten al›koydu.
Hassân b. Sâbit Kureyfl’in gururunu k›rmak için, onlar›n zenginlikten
kaynaklanan flatafatlar›n› nas›l ayaklar alt›na ald›klar›n› dile getirmifltir. Cahilî dönemde bafla tak›lan sar›k, giyilen elbiseler zenginlik ve s›n›f belirtme
arac›yd›. Zenginler, uzun genifl kumafltan sar›klar› bafllar›na dolarlar, yerlerde sürünecek kadar uzun elbiseler giyerlerdi. Elbisenin yerde sürünmesi,
övünme vesilesiydi. Buna mukabil fakirler üstlerini örtecek elbise bulamazlard›.71 Hassân, Kureyfl’in bu gururunu flöyle incitmifltir:
Onlardan her bir bafl› kestik,
Böbürlenerek elbisesini yerlerde sürüyen her lideri öldürdük.
Kureyfl kabilesi, s›cak suyun içine un at›p kar›flt›r›r, lapa gibi biraz koyulafl›nca ona hurmay› band›rarak yerlerdi.73 Cahilî dönemde Kureyfl’in yapt›¤›
“sehîne” ad›n› verdikleri bu yemekleri onlar›n lakab› oldu ve bununla an›l›rlard›. Medine halk› Kureyfl’i bu yiyecekleri ile ay›plard›. Hassân Uhut harbi
ile ilgili olarak inflad etti¤i fliirinde kendi kabilesinin Hz. Peygamber’e yard›m›n› zikretti, Kureyfl’i de “sehîne” lakab› ile seslenerek hicvetti:
Allah’›n elçisinin önünde onu yaln›z b›rak›p kaçmad›lar
69
70
71
72
73
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 60-61.
Cevâd Ali, V, 649.
Cevâd Ali, V, 49.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 287.
‹bn Hiflâm, III, 262, dipnot (1).
100
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Onlar›n Allah kat›ndan yard›mc›s› ve flefaatçisi vard›r
Onlar vefal› oldular, ey Sehîne siz Rabbinizi inkâr ederken
‹syan eden bir kulla itaat eden bir kul denk de¤ildir
Cahiliye döneminde köleler hayvanlarla ayn› de¤erde görülürdü. Bu sebeple Araplardan birinin soyu içinde kölelikten gelme atas› varsa, bu onun
için büyük bir ar olufltururdu. E¤er o kifli kabilesi içinde önemli bir mevkide
ise, karfl› kabilelerin flairleri onun bu ar›n› dile getirirlerdi. Hassân b. Sâbit
hicretten sonra cereyan eden Mekkeli ve Medineli flairlerin karfl›l›kl› at›flmalar›nda Mekke’nin ulular›n› köle ataya sahip olmalar› ile çok ay›plad›. el-Hâris b. Hiflâm b. el-Mugîre’yi (ö. 18/639), annesinin bir köle k›z› oldu¤unu söyleyerek hicvetti. el-Hâris’in annesi Esma binti Muhribe binti ‘Ukâb’d›r; ‘Ukâb,
Benû Taglib Kabilesinin kölesiydi.
Sen de¤erli bir asla (cevhere) sahip olsayd›n, gösterirdin
ona uygun cesaret
Ancak ‘Ukab’›n o¤lunun cevheri(nden ne olur)?
Kim verir ona k›ymet
Baflka bir fliirinde el-Hâris b. Hiflam’›n annesi için yine flöyle dedi:
Annenin soylu Arap atlar›n asaletin bozan
Bir yük kat›r› olmas› kötülü¤ünü etmekte ayan
Hassân, el-Hâris b. Hiflâm’›n de anne taraf›ndan soyunu diline çok dolam›flt›r:
Teyzelerin var ya! Bilirsin hangi mevkide onlar!
Gerçe¤i ancak ve ancak akl› olanlar anlar,
el-Ferâfisa b. el-Ahvas’›n ‘Ukâb’a ait
K›zlar› annen için üzüntü ve keder varit.
Araplarda karga kötülük kuflu olarak kabul edilirdi. Dünyadaki her fleyden daha kötü sayarlard›. ‹bn Abbas karga ötünce, “
–Allah›m senin kaderinin d›fl›nda bir kader, senin hayr›n d›fl›nda bir hay›r, senin d›fl›nda bir ilah yoktur” derdi. Araplar otu ve suyu bol,
verimli bir araziye konunca “kargas› uçmayan bir araziye kondular” derlerdi.
Karga (gurâb) isminden gurbet ve yabanc›laflma anlamlar› da türetilmifltir.78
Hassân kargan›n kötümserli¤i ile ilgili olarak flöyle demifltir:
74
75
76
77
78
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 243.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 47.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 63.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 62.
Cevâd Ali, VI, ss. 791-793, 795.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
101
Kargan›n sesinde yabanc›l›klar› etti belirdi ayan beyan,
Akflamleyin M›s›r sö¤üdünün dal›na konup
ötüflüyle coflturan79
Hassân, Kureyfl’in önde gelen baz› kiflilerini anneleri sebebiyle hicvetmifltir. Ebû Sufyân b. el-Hâris’in annesi Sumeyye’nin kölelikten gelme oldu¤unu,
Safvân b. Umeyye b. Halef el-Cumahî’nin annesinin ise Burcûmî oldu¤unu
söyleyerek her ikisini nesebi sebebiyle ay›plad›.80
Ebû Sufyân b. el-Hâris b. ‘Abd’›, Hâflimo¤ullar›’na d›flar›dan yamanm›fl bir
kene gibi göstermifltir:
Kavimler bilirler ki Hâflimo¤ullar›,
Filizleri olan dald›r, bulunmaz tek aptal›. (hizmetçi)
Mahrumsun kavim içinde onlara aidiyetini gösteren
bir özden,
Kenenin yap›flt›¤› gibi kendinden alt›na yap›fl sen.
Benû binti Mahzûm’dur Benî Haflim içinde en flanl› ve
en gözde,
Senin baban ise onlar yan›nda zavall› bir köle
Efendi zuhur etmedi hiç Zühre’deki bir avludan
Yafll›lar›n›za yaklaflmad› üstünlük ve flerefle flan.
Hassân, Mekkeli müflriklerin flairi Abdullah b. ez-Zibe‘râ’n›n da Kureyfl’e
mensubiyetini nefyetmifltir, hatta ten rengi ile zencilere benzedi¤i için onu
Arap olmaktan ç›karm›fl, Hâm’›n neslinden oldu¤unu söylemifltir:
Dikkat edin! Kusayy o¤ullar›ndan oldu¤unu iddia etmek,
Haramd›r kendilerine olmayanlara mümasil ve denk.
Kendilerinden olmad›¤›n kavimle övünme, onlar neyindir?
Senin kabilen asalet fukaras› kötü bir hecindir.
Kureyfl’in iyileri say›lsa rakam rakam
Sizi utançlar içinde b›rak›r Hâm
Bir soya ba¤lasan›z da annenizdir; do¤dunuz Kasâme’den,
Asil olanlar an›lan soya tenezzül etmezler zaten.
Hassân’›n hicivlerindeki bir di¤er yergi konusu, bir kabileyi di¤erine veya
bir kolu di¤er bir kola üstün tutmad›r. Bu yergi tarz› Cahilî dönemin kabile-
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 28.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 57, 150;‹hsân en-Nass, 202.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 148.
Kasâme, Kays b. Âmir el-Havlânî’ye ait zenci bir cariye idi, daha sonra ‘Amr b. Husays’›n efli oldu. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 397, dipnot (4).
83 Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 396-397; ‹hsân en-Nass, 202.
79
80
81
82
102
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
sel yap›s› içinde çok etkiliydi.84 Hassân b. Sâbit Kureyflten olan ‹slâm düflmanlar›n› hicvederken bunlar›n mensup olduklar› kabile kolunu bir di¤erine
karfl› alçalt›yordu. ‹bn ez-Zibe‘râ’y› hicvederken Benû Zuhre, Benû Mahzûm
gibi Kureyfl’in di¤er kollar›n› yüceltmifl, onun mensup oldu¤u Benû Sehm’i
küçültmüfltü:
Kusay’›n ileri gelenlerine mensup olmad›n, ederim seni temin,
Övünmeye kalksan da Zuhre’nin flerefi ve sayg›nl›¤› içinde de
de¤ilsin.
Ne içindesin Benû Amr’›n soyluluk ve asaletinin,
Ne de sayg›de¤er Mahzûm’un asaleti dâhilinde güzin.
Kabilesel övünme ve yermede bir kabilenin baflka bir kabileye yenilmesi
flairler taraf›ndan kullan›lm›flt›r. Hassân b. Sâbit, Evs kabilesinin flairi Ebû
Kays (ö. 1/623)’› hicvederken ona Evs kabilesinin el-Cisr harbinde Hazrec’e
yenilgisini hat›rlatm›fl ve flöyle demifltir:
Ezip un ufak eden, alev gibi birli¤imiz sizi evlerinizde
etmedikçe ziyaret,
Ne namuslu olabilir annem ne de sahibe-i iffet.
Birli¤imizi görünce boyun e¤er, ram olur aziz olanlar,
Kaç›fl›r korkarak onlardan, yabanc›lardan orda kalanlar.
Aklar üflüflür bu savaflta saç›na iri gö¤üslü bakirenin,
Korkusundan düfler, rahimlerde yatan cenin.
Bu fliirde gördü¤ümüz bir di¤er husus, Hassân’›n kahramanl›klar›n› say›
ile de ifade etmeye çal›flmas›d›r:
Bir kifliyi öldürdünüz bizden bin neferle,
Allah aflk›na ne ilgisi var bunun apaç›k bir zaferle.
Gerçek flu ki bininiz az gelir birimize,
Hatta ona iki yüz nefer etsen dahi ilave.
Buradaki rakamlar›n benzeri Kur’ân-› Kerim’de Müslüman savaflç›lar için
verilmifltir: “Ey Peygamber! Müminleri savafla teflvik et. E¤er sizden sab›rl›
yirmi (kifli) bulunursa, (onlar) iki yüz kâfire galip gelirler. E¤er sizden yüz (kifli) olursa kâfir olanlardan bine galip gelir. Çünkü onlar kavramas› olmayan
bir millettir.”88
84
85
86
87
88
‹hsân en-Nass, ss. 209-210.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 395; ‹hsân en-Nass, ss. 209-210.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 416; ‹hsân en-Nass, 158.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 417.
Enfal Suresi/8, 65.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
103
Arap kabile hayat›nda savafltan kaçmak utanç verici durumlardan biriydi. el-Hâris b. Hiflâm b. Mugîre (ö. H. 15), Ebû Cehil’in kardefli ve Kureyfl’in
eflraf›ndand›. Bedir Savafl›n›n k›z›flt›¤› bir vakitte at›na binip savafltan kaçt›.89
Hassân onun bu kaç›fl›n› hicvetmifltir:
Hâris! Muteber bir tutum de¤ilken, kötü al›flt›n kaçmaya
fellik fellik,
Savafl an›nda, soy sop ile övünülecek bir demde ve saatte,
üstelik.
Binmifltin, ön ayaklar› seri olana,
Kalçalar› hafif ve h›zla yol alana.
Ard›nda kavmin b›rakt›n savafl›rken tozda dumanda,
Kurtulma ümidiyle, vaktin kaç›fl vakti olmad›¤› zamanda.90
el-Hâris b. Hiflâm’›n savafltan kaç›fl›n› baflka bir fliirinde tekrar etmifltir:
Has›mlar›yla savafl›r halde dostlar›n› b›rakt› yaln›z,
A¤z›na gem vurulu bir atla can›n kurtard› vefâs›z
Cahilî dönemde savafltan kaçmak çok yerildi¤i gibi savafl› sevmeme, savaflç› olmama da yergi konusu olmufltur. Hassân, flair en-Necâflî’nin kabilesine mensup el-Hâris b. Ka‘b el-Mucâfli’î ve arkadafllar›n› hicvederken, onlar›n harp ehli olmad›klar›n›, sadece f›r›n etraf›nda oturup yemek yediklerini
söylemifl ve ay›plam›flt›r:
‹yi bilin, düflmana korkusuzca sald›ranlar son sürat giden
süvarilerdir,
Sanmay›n bu hal tand›r f›r›nlar›n›n etraf›nda ge¤irmenizden
eserdir.
Arap kabile gelene¤inde kabile reisi savaflta en önde gider, onun yan›nda
kabilenin cesur ve güçlü bir yi¤idi kabile sanca¤›n› tafl›rd›; sancaktar ölecek
olursa kabileden baflka bir yi¤it sanca¤› al›rd›. Sanca¤›n yere düflmesi kabilenin yenilgisi olurdu.93 Hassân, Uhut savafl›nda sancaktarlar›n›n ölmesi
üzerine sancaklar›n› Suvâb adl› kölelerine tutturan Abduddaro¤ullar›n› hicvetmifltir:
Sancakla övündünüz, ne kötü, ne i¤renç bir iftihard›r,
Zira Suvâb’a b›rak›lan sancak gurur de¤il, olsa olsa ard›r.
Hakk›ndaki iftihar›n›z› anadan bir köleye k›ld›n›z mahsus,
89 el-Hâris, Hassân’›n hicvi üzerine, savafltan kaç›fl›n› mazur gösteren fliirini inflad etti ki bu fliiri
savafltan kaç›fl› mazur gösteren en iyi fliir kabul edilir. Bunun için bkz. ‹bn Hiflâm, III, 18-19;
Cevâd Ali, IX, 714-715.
90 ‹bn Hiflâm, III, 18-19; Dîvânu Hassân b. Sâbit, 46.
91 ‹bn Hiflâm, III, ss. 17-18; Dîvânu Hassân b. Sâbit, 346.
92 Dîvânu Hassân b. Sâbit, s. 201; Cevâd Ali, VII, 574.
93 Cevâd Ali, IV, 345.
104
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Tozlu topra¤a ayak basandan daha kötü, daha hali meyus.
(Tozlu topra¤a ayak basmay›, izlerin hemen silinece¤inden kinaye
olarak söylemifltir.)94
Mekke’de Habefl kökenli olup hizmet ifllerini yapan birçok insan vard›.
Bunlara “ehâbîfl” denmekteydi.95 Müflrikler, Müslümanlarla savafllarda bunlar› Medine’ye getirerek savaflt›rd›lar. Hassân, müflriklerin, nesepsiz olarak
kabul etmifl olduklar› bu Habefllileri savaflta kullanmas›n› ay›plam›fl, “ehâbîfl”’e flöyle seslenmifltir:
Ey siz Ehâbîfl! Nesepsiz oldu¤unuz halde bir araya geldiniz,
Küfre öncü, tu¤yan ehlinin aldatt›¤› kimselersiniz siz.
Cahilî Araplar, hür ve soylu bir Arab›n elinin eme¤i ile çal›flarak geçimini
sa¤lamas›n› veya bir meslekle u¤rafl›yor olmas›n› hor görürlerdi.97 Zira mesleklerle meflgul olanlar›n ço¤unun mal› mülkü yoktu. Bu tür sanatlarla genelde köleler, Arap olmayanlar meflguldü. Baflkas›n›n getirdi¤i ifli çok az bir
ücretle yapar bununla geçinirlerdi.98 Demirci, marangoz, kasap, debba¤, terzi gibi meslek erbab› ile evlili¤i ar sayarlard›.99 Kureyfl’in baz› büyük aileleri
içinde her ne kadar kendileri çal›flmasalar da bu sanatlarla u¤raflanlar› vard›. Velîd b. el-Mugîre kasap ve demirci, Âs b. Hiflâm (Ebû Cehil’in kardefli) da
demirciydi. Habbâb b. el-Eret, Âs b. Vâil (ö. 622) ad›na demircilik yapard›.
Habbâb b. el-Eret’in yapt›¤› k›l›çlar çok meflhurdu.100 Toplum içinde sanat erbab›na bu yaklafl›m sebebiyle Hassân b. Sâbit, el-Âs b. Hiflâm b. el-Mugîre’yi
demircinin o¤lu olmakla ay›plam›flt›r:
Ey demircinin o¤ullar›! Kavminizle övünece¤inize keflke
Övünseydiniz ‹bn Cundu‘’un kap›s›n›n yan›nda duran
körükle.
Baban›z onu yapt›, etmeden önce evini infla,
Fakir bir demircinin ad›n› gizledikleri bir zamanda.
Körü¤ün külünü att›lar ki aran›zda bilinir bu sizin,
Yan›na, alçak ve kötülük yuvas› size ait bir meclisin.
Buna karfl›l›k olarak Umeyye b. Halef el-Huzâ‘î, Hassân’› “babas›n›n kendi yanlar›nda demircilik yapt›¤›n›” söyleyerek hicvetmifltir.102
94 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 62.
95 Cevâd Ali, el-Mufassal, IV, 118.
96 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 424.
97 el-Hafacî, 37.
98 Cevâd Ali, VII, 506.
99 Cevâd Ali, VII, 543.
100 Cevâd Ali, IV, 125; VII, 555.
101 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 254.
102 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 227.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
105
Hassân ve Cahilî flairler hicivlerinde “lu’m, leîm” kelimelerini çok kullanm›fllard›r. “Leîm” cimri, alçak-adi ruhlu, kötü bir asla sahip anlamlar›n› bar›nd›rmaktad›r.103 Araplara olumlu anlamda bunun z›dd› olarak “kerîm” s›fat›n› kullan›yorlard›.104 Cahilî dönem ahlâk›na göre bir insan bir fley vaad
edince onu yapmas› gerekirdi. Zira kerim denen insan›n bir özelli¤i de ahde
vefa idi. Araplar “vaade hilaf, vaadi yerine getirmeme sefih, alçak (leîm) insanlar›n ahlâk›d›r” derlerdi.105 Bu s›fat Hassân’›n fliirlerinde bir insan için cimrilik, aç gözlülük, baya¤›l›k, adîlik, onursuzluk, soysuzluk, kötülük içinde yetiflme gibi kötü s›fatlara delalet etti.
Hassân bu anlamda Mezhic kabilesini leîm s›fat›yla hicvetmifltir:
Kötülük (lu’m) Mezhic’te kendine bir ev yapt›,
Mezhic’in üzerine üflüfltü, çöreklendi ve yatt›.
Mezhic fleref ve asaletten sahip olduklar›n› bir getirse araya,
Tavflan dahi a¤›r bulmaz, yüklesen tafl›r, saymaz angarya
Cahilî dönemde tavflan ve tilki bir kifliyi kötülemek için kullan›lan sembollerdendi.107
Sekîf kabilesini hicvederken onlar›, babalar› leîm, soylar› ne Arap oldu¤u
belli ne de acem oldu¤u belli biri olarak tan›mlam›fl ve bu fliirin devam›nda
onlar› tilki olarak adland›rm›flt›r:
Baban›z geçmiflteki babalar›n en leîmidir,
Siz tam ona benziyorsunuz, desem yeridir.
Maad ö¤renmifltir ki sizler leîmlik timsali
Siz ne saf Araps›n›z ne de mevali.
Hassân b. Sâbit, el-Mugîre b. fiu‘be’yi hicvederken onun flahs›nda
“lu’m”un resmini de çizmifltir:
“Ay›planma” olgusu için bir nesep farz edilse flayet,
Olurdu Sakîf’ten, çirkin yüzlü, flafl› bir gudubet.
103 el-Cevherî, V, 2025; ‹bn Fâris, Ebû’l-Huseyn Ahmed, Mu‘cemu Mekâyisi’l-Luga, I-VI, (thk. Abdusselâm Muhammed Harûn), Dâru’l-Cîl, Beyrut 1991, V, 226; Cevâd Ali, V, 68.
104 el-Cevherî, V, 2025; ‹bn Fâris, V, 226; ‹bn Manzûr, XII, 530; ‹hsân en-Nass, 206.
105 Cevâd Ali, VI, 821.
106 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 56. Mezhic Yemen as›ll› kabile koludur. Soya¤ac›: Mezhic b. Yehâbir b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe’dir. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 56, dipnot (*).
107 Cevâd Ali, VI, 798.
108 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 323.
109 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 260.
106
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hassân hicivlerinde, vefa, akraba ve komfluyu kollama üzerinde çok durmufltur. Hevâzin kabilesi’ni hicvederken onlar› insan de¤il bir canavar gibi
tasvir etmifltir:
Hevâzin’in eflraf ve avam›na bildir, flöyle haklar›ndaki
yorum:
Ben onlar› hicvetmiyorum, onlarda olan› söylüyorum.
Öyle bir kabile ki en sayg›n› canl›lar›n en pespayesi,
En vefal›s› en ihanet edeni komfluya, b›rak herkesi.
fiehirde yaflayanlar›n en kötüsü, flehirlisi,
Bedevisi, Arap bedevilerinin en flerlisi.
Kemikleri çürür de toprak alt›nda olanlar›n medfûn,
Eskimez utançlar›, yüzleri k›zarmaz bir sürü mel’unun.
Yiyeceklerinin kötülü¤ünden dolay› sanki a¤›zlar›ndaki
her difl,
Avc› kufllar›n t›rnaklar›na benzer, uçlar› köreltilmifl.
Eslem isminde bir kabile reisini komflusunu gözetmemesinden dolay› hicvetmifltir:
Bilmekte ki adî Eslem, o afla¤›l›k köpek,
Komflusunu evinde açl›k öldürecek.
Araplarda emanet bir ahd olarak de¤erlendirilir ve bunu için tanr›lar› flahit tutarlard›.112 Emanete ihanet büyük bir ard›. Bu sebeple Hassân b. Sâbit
Kureyfl’in ileri gelen müflriklerini komflunun zimmetine ihanet etmeleri ile
çok hicvetmifltir. Hâris b. ‘Avf b. Ebî Hârise el-Murrî’ye flöyle demifltir:
Ey Hâris! Sizden komflusunun zimmetine kim ihanet eder?
Zira Muhammed ihanet etmedi, etmedi zimmetin heder.
‹hanet ederseniz, ihanet sizin karakterinizin bir parças›
zaten,
‹hanet Sahberin (a¤aç) köklerinde biter, oraya dayan›r
köken.
Murrî’ye mensup birinin emaneti, onunla nerede karfl›
karfl›ya kal›rsan
Cam gibidir, çatla¤› yap›flmaz tutamaz onu hiçbir
yap›flkan
Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 426-427; ‹hsân en-Nass, 205.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 252.
Cevâd Ali, V, 624.
Sahber, uzay›nca bafl› ve dallar› afla¤›ya do¤ru e¤ilen, Huzeyl kabilesinin arazilerinde yetiflen
bir a¤aç türüydü. Benû Cafer b. Kilâb, “es-Sahber sülalesi” diye isimlenirdi. Sahber a¤ac›, de¤iflmeceli anlamda ihanet anlam›na da kullan›l›rd›. Sahberin ihanet ile özdefllefltirilmesi, uzay›nca a¤ac›n bafl›n›n ve dallar›n›n afla¤›ya do¤ru e¤ilmesi, dikli¤ini ve düzgünlü¤ünü kaybetmesi sebebiyleydi. Hiciv anlam›nda birinin sahbere benzetilmesi, onun vefas›n›n bu a¤aç gibi e¤ilip büküldü¤ü, bir hal üzerine kalmad›¤› anlam›n› tafl›rd›. Bkz. ‹bn Manzûr, IV, s. 354.
114 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 198.
110
111
112
113
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
107
Hz. Osman’›n evini isyanc›lar muhasara etmek için Benû’n-Neccâr’dan birinin evini kulland›lar. Hassân kavminin bu duruma müsaade etmelerini k›nam›fl ve Hz. Osman’a ihanet ettiklerini söylemifltir:
Benû Amr b. ‘Avf nezrini yerine getirdi,
Benu en-Neccâr ihanetle kirlendi ki i¤renç bir kirdi.
Hassân b. Sâbit fliirlerinde cimrilik ve ikiyüzlülü¤ü çok yermifltir:
Cimrili¤i ar olarak gördü¤ümü bilmez misin?
‹kiyüzlü ve de¤iflip durandan nefret etti¤imi
Can›m bir fleyden bir kere yüzünü çevirdi¤i saat,
Sonsuza dek ona dönmem, vermem asla ona k›ymet
Benû Selîm’in cimrili¤ini hicvederken flöyle demifltir:
Onlara misafir olmak istersen evlerinin etraf›nda
bulursun bekler,
Evlerinde kendilerine ait yüksek sesle havlayan
köpekler.
Cahilî geleneklere göre kad›nlarla oturup onlarla sohbet etmek ay›pt› ve
mertli¤e tersti. Bunun yan›nda bir erke¤in süslenmesi de çok ay›p bir fleydi.
Hassân, Evs kabilesinin flairi Kays b. el-Hatîm (ö. h. 620)’i hicvederken onu
erkekler için ay›p say›lan bu iki kusurla ay›plad›:
Evs savafl› tatt› ve kovulup püskürtüldü neticede,
Sen (Kays b. el-Hatîm, Evs’in flairi) saça¤›n alt›ndas›n
her hengamede
Toy (latîf) hurilerle kap› diplerinde aflk sohbetleri et
Güzel gözlerine sürme çek, arts›n onlarda letafet.
Cahilî dönemde kad›nlar›n akl› k›t kabul edilirdi. Hassân, Benî Selîm b.
Mansûr’u hicvederken bunu kullanm›flt›r:
Kad›n akl› ve flerli, kötü bir töre onlara ait onulmaz
bir marazd›r,
Nimetlerinden bir fley istenince cömertlikleri
yok denecek kadar azd›r.
115
116
117
118
119
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
b.
b.
b.
b.
b.
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
170.
332.
189.
124; ‹hsân en-Nass, 156.
189.
108
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Arap kabile gelene¤inde anne-baban›n Arap olmamas› veya birinin Arap
olmamas›, özellikle zenci olmas›n›n hicve konu oldu¤unu belirtmifltik. Arap
olmayan anne veya babadan birinin kan›n› tafl›yan bu insanlara “hecin” derlerdi ve bunlar› “k›rm›z› renkli” diye adland›r›rlard›.120 Bu gelene¤e göre hiciv
konusu olan bir di¤er husus k›s›rl›kt›. K›s›rl›¤› u¤ursuzluk içinde de¤erlendirirlerdi.121 Hassân, Sa‘d b. Ebî Serh’i bu yönlerle hicvetmifltir:
Vallahi bilmiyorum ve ö¤renmek için soruyorum
Muhâne –ki çocuklar›n›n anneleri bir babalar› farkl›- mi
daha leîm Sa‘d m› yoksa?122
Bir köle midir koyu k›rm›z› renkli hecin?
Saçlar› k›sa ve k›v›rc›k boyun damarlar› gergin
Ebû Serh k›s›rd›, çocu¤u olmad› onun asla,
Muhaldir ona mensubiyetin ça¤r›lman ona ait adla.
Cahilî Arap fliirinde hiciv, karfl› tarafa sövme veya ar ve namuslar›n› dile
dolamak için müstehcenli¤in ifllendi¤i bir fliir konusu de¤ildi. Hiciv kabile de¤erleri ifllenerek yap›l›rd›. De¤erleri ifllemeyip sadece sövme, flairin karfl› tarafa karfl› bir aczinin ifadesiydi.124 Durum böyle olmakla birlikte Hassân az
da olsa ›rzlar› yaralayacak fliirler inflad etmifltir. Özellikle Hind binti ‘Utbe (ö.
14/635) ile ilgili olarak ›rz›n› yaralayacak fliirler inflad etmifl, ancak ‹bn ‹shak’›n belirtti¤ine göre125 bu tür fliirleri kaynaklara pek geçmemifltir. Hassân’›n ›rzlar› yaralayacak fliirleri inflad etme sebebi, müflrik flairlerin, Müslüman flairlerin ve Hz. Peygamber’in efllerine dil uzatmalar›na dayan›r. Hassân
hofl olmasa da onlara kendi dilleri ile cevap vermeye çal›flm›flt›r. Benû’l-Mugîre’nin anneleri için söylemifl oldu¤u flu fliir edebî seviye yönünden çok düflüktür:
Al›koysayd›n›z ya annenizi utanç verici fleylerden
Dar geçitte Amr b. Yahmûm (‘Amr b. Hammeme edDevs)’la iken,
Onu b›rakt›n›z temiz olmaktan ç›kt›
Er suyu dizlerinde bir mum (ak›nt›s›) gibi akt›.
Hassân, ‘Amr b. el-‘Âs b. Vâil’in annesi en-Nâbiga (ö. m. 604 civar›)’ya flöyle töhmette bulunur:
120 Cevâd Ali, IV, 390.
121 Cevâd Ali, IV, 634.
122 Muhâne, Sa‘d b. Ebî Serh’in annesidir. Eflinin ad› da Muhane idi. Bkz. Dîvânu Hassân b. Sâbit, 138,. dipnot (2).
123 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 138.
124 Mustafa Sad›k er-Râfi‘î, III, ss. 81-82.
125 ‹bn Hiflâm, III, 93.
126 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 400; ‹hsân en-Nass, 216. Divân›nda ikinci beyit geçmemektedir.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
109
Bir flereflinin yan›nda yolunu sap›tan annen hakk›nda
düflünürsün nice!
Cezîme (el-Mustalik b. Sa‘d b. Huzâ‘a)’ye gitti, ikisinin
ayak izlerini örtünce
Üç kifli oldular, Milhan (Huzâ‘a kabilesinden bir köle)
ona sar›lm›fl olarak,
Cehûn Da¤›n›n yan›nda ne b›kt›lar ne de sakinlefltiler
öyle kalarak.
Bu fliiri Hassân flöyle bitirmifltir:
Nebi (AS) ve Hak’k›n sözü gadaba geliyor olmasa
Ne kad›n›n›z› b›rak›rd›m sizin ne de erke¤inizi nadasa.
Cahilî dönemde zina ve fuhufl yayg›nd›. Hür ve soylu kad›nlar için zina isnad› büyük bir hakaret kabul edilirdi; ancak erkekler bunu kendilerine ay›p
görmez, hatta bunu erkeklik alameti görür ve birbirlerine karfl› övünürlerdi.
Çünkü onlara göre bu adaml›¤›n tezahürlerinden biriydi.128 Hassân, Hind’in
Uhut savafl›na gidiflini tasvir ederken babas›, amcas› ve o¤lunu Bedir harbinde savafl meydan›nda b›rakt›¤› hâlde yine ne yüzle ayn› mekânlara gitti¤ini
sormufl ve sonunda ona flu isnatta bulunmufltur:
Yafll› cariyeler onun do¤urdu¤unu iddia ettiler
Zinadan olan küçük bir çocu¤u, iffla ettiler.
Araplarda bir kimsenin namusuna, annesine sövülmesi intikam almay›
gerektiren bir durumdu. Bu sebeple Hassân, Mahreme b. el-Muttalib ve Ebû
Sayfiyy b. Hiflâm’› annelerine sövüldü¤ünde sövene cevap vermeyip geri kaçt›klar›n› söyleyerek ay›plam›flt›r:
Annelerine sövseler, yüklenmek yerine geri kaçarlar,
H›zl›ca, ne dedikleri anlafl›lmaks›z›n, hem etmezler ar.
Hassân hicivlerinde iman, cennet ve cehennem, ahiret hayat› gibi ‹slâm›n
ortaya koydu¤u temalar› müflrikler için pek kullanmam›flt›r. Bununla birlikte münaf›klar›, Müslümanlara zarar verenleri ve Yahudileri yererken Kur’ân’›
Kerim’in literatür ve anlamlar›ndan yararlanm›flt›r. Hubeyb (ö. 4/625)’î flehit
eden Huzeyl kabilesini dinden nasibi olmamalar›, ahit ve zimmetlerine ihanet
etmeleri ile hicvetmifltir:
Hay›r, vallahi bilmez Huzeyl nam oymak
Zemzem suyu saf m› yoksa bulan›k m› elhak.
127
128
129
130
Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 212-213.
Cevâd Ali, V, 144.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 217.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 402.
110
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Onlar Umre yap›p haccetseler, dokunup Haceru’l-Esved’e
Safa ile Merve aras›nda sa‘y yapsalar da bunlarda nasip
nerde!
Yahudileri Kur’ân’›n üslup ve anlam› ile hicvetmifltir:
Onlar kendilerine kitap verilip kaybedenlerdir ancak,
Onlar Tevrat’tan habersiz (0na karfl› âmâ), olmufllard›r helak
Kur’ân’› inkâr ettiniz, durdunuz karfl› cephede dik
Oysa bildirilmiflti size uyar›c›n›n söyledi¤ini tasdik.
Benû Ka‘b kabilesine mensup olan ed-Dehhâk b. Sâbit münaf›kl›kla itham olunuyor, Yahudileri sevdi¤i söyleniyordu. Hassân onun için flöyle hicivde bulundu:
Seversin de Hicaz Yahudileriyle dinlerini, hatta eflek
ci¤erini,
Sevmezsin ve istemezsin Muhammed’i ve onun
getirdiklerini.
c) fiehir Hayat›na Mahsus De¤erler:
Yukar›da aktard›¤›m›z bu de¤erlerle bedevî ve flehir flairlerinin hepsi
övünmüfltür. Bu de¤erlerin yan›nda flehir flairlerinin zikretti¤i flehir zevki ve
anlay›fl›n› içeren birtak›m de¤erler de vard›r. Özellikle ‹slâm›n gelmesi ile yeni bir boyut kazanan flehir hayat› ile birlikte insanlar aras›nda yeni de¤erler,
bedevî hayatta al›fl›k olunmayan bir tak›m anlay›fllar ortaya ç›kmaya bafllad›. Kiflinin fiziki flekli, giydi¤i elbiseler, kirlili¤i ve yayd›¤› kokusu gibi kusurlar hiciv konusu olmaya bafllad›. Bir flehir insan› ve flairi olan Hassân b. Sâbit de bu de¤erleri fliirinde iflledi.
Hz. Peygamber’in hicret etti¤i s›ralarda Medine’de yerleflik bir hayat yaflanmaktayd›. Medine’de iki katl› evler yayg›nd›. Hz. Peygamber’in Medine’ye
hicretinde misafir oldu¤u Ebû Eyyub el-Ensârî (ö 52/672)’nin evi iki katl›yd›.
Hz. Peygamber birinci katta, Ebû Eyyub el-Ensârî ise ikinci katta kald›. Medine’nin ileri gelenlerinin kal›n duvarlardan oluflan “atame-utum” ad› verilen
evleri vard›. Bunlar kale gibi evler olup ço¤u zaman iki katl› bazen üç katl›
olurdu. Medine halk› tehlike an›nda bu kal›n duvarl› olan evlerine s›¤›n›rlard›.134 Medine’de Yahudiler baflta olmak üzere baz› Araplar refah içinde yafl›yorlard›. Medine halk› e¤lenmeyi severdi. Cahilî dönemde Medine’de flark›
131
132
133
134
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 58.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 181-182.
‹bn Hiflâm, II, ss. 525-526; Dîvanu Hassân b. Sâbit, 137.
Cevâd Ali, V, ss. 17-18; VIII, 9; el-Hafacî, 37.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
111
söyleme yayg›nd›. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinde kad›nlar›n onu flark›lar söyleyerek ve defler çalarak karfl›lad›¤› bilinmektedir.135 ‹slâmî dönemde Hassân b. Sâbit bu utum denilen büyük bir evde yaflam›flt›r. Hassân bir
fliirinde o¤luna b›rakt›¤› miras mal› ilgili olarak flöyle demifltir:
Ubeyd’e bildir ki ben ona b›rakt›m
Baban›n o¤luna b›rakt›¤›n›n en iyisinden.
Ev genifltir, hurmalar s›ra s›rad›r,
Kad›nlar, ifllemeli kaftanlar› gibi ipek keten kar›fl›m›
kumafllar›n›n eteklerini sürüyerek yürüyorlar.
Bu keten türü elbisenin o devirde zenginlik ve böbürlenme arac› oldu¤u
anlafl›lmaktad›r. Zira Hassân baflka bir fliirinde Kureyflten bir kifliyi hicvederken ona “Giydi¤inde ketenle iftihar m› ediyorsun?” demektedir.137
Hassân kendi evlerini flöyle tasvir etti:
Onlara gelirsen evlerinin etraf›nda bulursun
Misk kokusunu, etrafa saç›lm›fl safran k›rp›nt›lar›n›
Minderlerin k›vr›mlar› üstünde at›l› halde görürsün
Terlikleri, ayakkab›lar›, katlanm›fl kad›n elbiselerini
Endam› ipek kumaflla sarmalanm›fl küpeli bir hizmetçi koflar
‹pe¤in yanlar› y›rtmaçl›
Benû Sehm’den bir grubu hicvederken onlar› korkak, düflüncesiz, eli yüzü bak›ml› olmayan, nezaketten habersiz kaba ve fluursuz insanlar olarak vas›fland›rm›flt›r:
Vallahi Kureyfl’in tümü içinde yoktur bir fert
Bunlar kadar yafll› korkak, düflüncesiz ve nâmert
Kulaklar›n›n içi ve kafllar› daha k›ll›, saçlar› kel, a¤z›
bozuk
Hint hurmas›n› ovalar el âlem içinde maymun gibi, yaz›k.
Z›rvalar, u¤ursuzdur, misafirleri mahrum tamtak›r,
Misafir olduklar› akflam onlar› ayla bafl bafla b›rak›r
Araplar deve, s›¤›r, koyun, keçiye nimet derlerdi141 Bedevî Araplar keçi yetifltirirlerdi. Muzeyne kabilesi de keçi yetifltirirdi. Hassân b. Sâbit kabileyi keçi yetifltirmeleri ve keçi ile flöhret olmalar›n› kusurlu, adî bir ifl olarak görmüfl
ve elefltirmifltir:
135 fievkî Dayf, efl-fii‘ru ve’l-Ginâ fî’l-Medine ve Mekke li Asri Benî Umeyye, Dâru’l-Meârif, Kahire
1976, 40.
136 Dîvânu Hassân b. Sâbit, ss. 108-109.
137 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 179.
138 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 136; ‹hsân en-Nass, 167.
139 Cahilî Araplarda korkakl›k ay›planan karakterlerdendir. Korka¤a kad›n gözüyle hatta onlardan daha afla¤› seviyeden bak›l›rd›. Bkz. Cevâd Ali, IV, 601.
140 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 211; ‹hsân en-Nass, 213.
141 Cevâd Ali, VII, 111.
112
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Yanlar›nda keçiyi görsen san›rs›n ki at,
Aralar›nda keçi daha asil durur, hatta.
Cuzâm kabilesini de buna benzer bir kusurla ay›plam›flt›r:
Koyunlar› yavrulay›nca birbirlerine seslenirler
Koyunun alt›ndaki o¤lak m› çocuk mu? Bilelim derler.
Hassân, Huzeyl kabilesini komflusunu yiyecek kadar vahfli olarak vas›fland›rd›ktan sonra onlar›n kifliliklerini keçi ile mukayese etmifltir:
Öyle bir kavim ki, hepsi komfluyu yemeyi birbirlerine
eder vasiyet,
Adam olarak en iyileri ile keçi birbirlerine benzerler
nihayet.
‹ki taflakl› keçi konuflacak olsa ortalar›nda
‹çlerinde fleref ve mevki sahibi olurdu o anda.
Hassân Ebû ‹hâb b. Aziz’i keçiye benzetmifltir:
Senin adi baban kavmin en pespayesi bir canavard›.
Teke baban meme kanal› dar145 (cimri) bir davard›.
Melun, kovulmufl, hakir biriydi hem zelil
Bu hakirlik nam›n› azizlik payesiyle ettiler tebdil.
Çölde su azd›, bu yüzden suyu çok iktisatl› kullan›rlard›. Suyu zaruret olmad›kça içmezlerdi. Çok y›kanmazlard›, hatta y›kanmamak adetti. Bu da vücutlar›n›n çok pislenmesine ve kokmas›na sebep olurdu. fiehirde yaflay›p fakir olanlar için de ayn› fley geçerli idi. Evlerinde y›kanacak yerleri, sular› olmazd›.147 Hassân bir flehir insan› olarak insanlar›n pis kokular yaymas›n› hiciv konusu yapm›flt›r. Benû’l-Hamas’› flöyle hicvetmifltir:
‹nsan içine ç›kt›klar›nda tenlerinin kokusu sanki
Ya¤mur ›slatt›¤›ndaki köpeklerin kokusu, inan ki.
Hâm’›n evlatlar›na gelince, bulamazs›n onlar gibisin hiç,
Omuzlar›na saç dökülen de¤ersiz keçiler hariç.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 64.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 400; ‹hsân en-Nass, 207.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 415.
Araplar “‘azûz” kelimesini, meme kanallar› dar, sütü olup veremeyen koyun ve keçi için kullan›rlard›. Bundan kinaye olarak çok mal› oldu¤u halde cimri olan biri için “filânun flâtun
‘azûzun: filanca meme kanallar› dar koyundur” derlerdi. Bkz.: ‹bn Manzûr, V, 377.
146 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 218.
147 Cevâd Ali, V, 32.
148 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 214; ‹hsân en-Nass, 213.
142
143
144
145
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
113
Hassân buna benzer hicvi Benû ‘Adiy b. Ka‘b’e de yöneltmifltir:
Allah’›n nimetlerini azaltt›¤› alçak bir kavim,
Binenin (deveye) ard›na saç›lm›fl deve d›flk›lar› gibi leîm.
‹nsanlar›n içine ç›kt›klar›nda kokular› sanki
Ya¤mur ›slatt›¤› zaman ki tuvalet kokusu, inan ki.
Yukar›da belirtti¤imiz gibi, Cahilî dönem bedevî fliirinde insanlar, kabile
de¤erleri, gelenek ve görenekleri gibi manevî de¤erlerle hicvedilir, bedensel
kusurlar› hicve konu olmazd›. fiehir hayat› ile birlikte Hassân’›n fliirlerinde fizikî kusurlar hiciv için kullan›ld›. Ebû’l-Buhturî b. Hâflim el-Esdî’yi flan-fleref
ve fizikî kusurla ay›plam›flt›r:
Ne do¤du günefl ki nam› kendinin flems-i nehâr,
Ey eli kesi¤in o¤lu ne de etti sende bir flerefi izhâr
Buluntudur baban insanlar›n en sefili mevkice,
Sende karar k›ld› kötülük oldu¤un her mecliste.
Nice kavmin utanc›n› silse de ilerleyen zaman
Yar›n da baki kalacak kötülü¤ün senin bî-gümân.
Hassân baz› hicivlerinde, kifliyi alaya alma, milleti ona güldürme maksad›yla baz› benzetmeleri kullanm›flt›r. el-Hâris b. Ka‘b el-Mucâfli‘î ile ilgili hicvinde bu durumu görmekteyiz:
Uzun ve iri cüsseli olmas›nda bir kavmin ne vard›r
k›nanacak!
‹ri de¤il mi kat›rlar›n bedeni, uzun de¤il rüyas› kuflun,
el-hak.
B›rak›n böbürlenerek edal› yürümeyi, normal yürüyün
Adamlar sert mizaçl›, adam gibidirler, iyi düflünün.
Alt›nda kovuk bulunan a¤aç gibisiniz sanki sizler
Kovu¤unda tozu dumana katan kas›rga yelleri eser.
Baz› insanlar› isim veya soyadlar›n›n ça¤r›flt›rd›¤› anlamlarla hicvetmifltir.
Benû el-Avvâm b. Huveylid’i “el-avm” kelimesinin yüzme anlam›na gelmesi
sebebiyle hicvetmifltir:
el-‘Avvâm bana bofluna sövmedi, sebebi fludur:
O, denizde bal›¤›n kardefli, timsahlar›n komflusudur.
149
150
151
152
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
b.
b.
b.
b.
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
213.
146.
201; ‹hsân en-Nass, 215.
81.
114
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hassân ‹slâm sonras› Medine’ye çeflitli kavimlerden göçlerin gelmesini
elefltirmifl, bunlar›n yaflam tarzlar›n›, flehir kültürü ile ba¤daflt›ramam›flt›r:
Yabanc›lar ço¤ald›, erifltiler yüksek k›ymet ve kadre,
Furey‘a o¤lu’nun ise ad› san› silindi, kald› bîçare.
‘Amk’dan Muzeyne Kabilesi geldi atmak için beni
s›k›nt›lar içine
Boyunlar›n›zda tabaklanmam›fl deri kay›fl varken,
uzak ol Muzeyne! (Boyunlar›ndaki kay›flla onlar›
köpeklere benzetmifltir)
Hassân’›n aflk fliirleri fazla olmasa da, baz› fliirlerinde flört etti¤i, sevdi¤i
kad›nlar›n adlar›n› zikretmifl bunlar› birkaç beyit içinde tasvir etmifltir. Bu
kad›nlardan birisi Evs kabilesinden Amre binti es-Sâmit b. Hâlid b. Atiyye’dir. Hassân ile Amre birbirlerini sevmifllerdi, evlendiler. Ancak günün birinde Amre Hassân’›n day›lar›n› çeflitli kusurlarla ay›plad›; ‹slâm öncesi Evs
ve Hazrec kabileleri aras›nda cereyan eden savafllardan geriye kalan kinle
olacak ki, ona karfl› kendi kabilesi Evs ile övündü. Day›lar›n› ve kabilesini çok
seven Hassân buna tahammül edemedi, Amre’yi boflad›. Daha sonra, Amre’ye
sevgisini aç›klad›¤›, day›lar›n›n ve kabilesi Hazrec’in kabilesel de¤erlerle iyiliklerini, güzel fiillerini zikretti¤i uzun bir kaside inflad etti.154 Amre ile ilgili
baflka bir kasidesinde onun kendisini nas›l be¤endi¤ini dile döktü ve onu
flöyle tasvir etti:
Bir gün (kad›nlar›n içinden) ona hitap ederek dedi ki
Kalçalar› dolgun, taze, endam› cüsseli k›z,
Yak›fl›kl›l›k, mertlik ya da
Erkeklerin ince düflüncesi, ortada, bu bana yeter.
Hassân’›n kad›nlarla ilgili tasvirlerinde öne ç›kan kad›n tipi flehirlidir:
fia‘sâ’ya aflk duyarak, fia‘sâ ki ince ruhlu bir cariye,
‹nce belli, ne güçsüzlük var onda, ne de bir fley kir diye.
fia‘sâ’y› b›rak onun sevgisi azd› zira,
Vuslat›n›n kötüsü az oland›r âfl›klara.
Baflka bir fliirinde flehir kad›n›n› flöyle tasvir etmifltir:
Ey kavmim öldürebilir mi benim gibi birin?
Bir kimse ki beli ince, ince kemikli ve can›ndan bezgin
Kokular sürünmekle uzan›p yatmak tek tasas›,
Dizili üzerinde gümüfl ve inci tak›lar, sözün hülasas›.
153
154
155
156
157
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Dîvânu
Divânu
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
Hassân
b.
b.
b.
b.
b.
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
Sâbit,
107.
ss. 190-193.
ss. 37-38.
ss. 184-185.
363; ‹hsân en-Nass, 276.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
115
Hassân bu kad›n tasvirleri yan›nda Cahilî toplumda pek bilinmeyen veya
bilinse bile fliir konusu olmayan158 kad›nlara benzeme ve onlar gibi davranmay›, hicvetti¤i kifliler için kulland›. Benû Mugîre b. Abdullah için flöyle dedi:
Kureyfl flan ve flerefi yok etti, zira siz
K›r›tan fahiflenin yürüdü¤ü gibi yürümektesiniz.
Bilin ki siz arta kalan bir kavimsiniz, Lut’tan
Kad›ns›l›¤›n›z parmakla gösteriliyor, muflârun bi’l-benân.
Ayn› flekilde el-Hâris b. Hiflâm’a da bu tür yak›flt›rmada bulundu:
Art›k anlad›m ki daha kötüsün sen
Fahiflenin kötü fiilini yapan ve karga gibi
sek sek yürüyenden.
Hassân baz› kasidelerinde içki içme ve içki için para harcama ile övünmüfltür. Bu Cahilî flairlerin fliirlerinde yayg›nd›r, zira onlara göre içki içme erkekli¤in ve cömertli¤in bir sembolüdür.161 Buraya örnek olarak ald›¤›m›z beyitlerden ilkini Mekke’nin fethi öncesi Ebû Sufyân b. el-Hâris’i hicvedip Hz.
Peygamber’i methetti¤i kasidesi içinde zikretmifltir. ‹kinci örnek, fiam’da Gassânî meliklerinin yan›nda misafir iken inflad etti¤i kasidesinde geçmektedir.
Üçüncü örne¤in yer ald›¤› kasidenin inflad edilifl tarihi hakk›nda bir bilgiye
rastlayamad›k. Hassân içkiyi flöyle tasvir etmifltir
Bizi krallar ve aslanlara döndürür içeriz de flarab›,
Bizi al›koymaz düflmanla karfl›laflmaktan,
haram k›lar kaç›nmay›.
Hassân bir flehir flairi olarak içki adab›na da de¤inmifltir:
“Kadehten kald›r›p kafan› ay›layd›n” diyor fia‘sâ
“Varl›kl› çok zengin biri olurdun, olurdu remzin flaflaa”.
Bay›l›r›m nedimân›n sohbetine a¤ar›rken tanyeri,
fiak›yan gece musahibinin sesinin hiçbir fleyle
ölçülmez de¤eri.
Ne onurun zedelerim hemdemim olan nedimin,
Ne de çekinir yârenim, sarhofl olursam,
kazas›ndan elimin.
158
159
160
161
‹hsân en-Nass, 207.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 253; ‹hsân en-Nass, s. 208.
Dîvânu Hassân b. Sâbit, 62.
Bu hususla ilgili olarak Hassân’›n bafl›ndan geçen olay ve fliiri için bkz. Dîvânu Hassân b.
Sâbit, 135.
162 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 14.
163 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 114.
116
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hikmet ve ö¤üt ba¤lam›nda söyledi¤i bir fliirinde içki ile ilgili olarak flöyle
demifltir:
‹çkiye ba¤›ml› olma, ölçülü al
Bafl›n sa¤l›kl› olur, a¤r›maz.
Sonuç olarak; çal›flmam›z›n amac› do¤rultusunda yukar›ya aktard›¤›m›z
bu örnekler, fliirlerin yaz›ld›¤› dönemde Arap kabileleri aras›nda kabile de¤erleri ve kültürünün canl› bir flekilde yaflan›ld›¤›na tan›kl›k etmektedir. Gerçi
Hassân b. Sâbit bu fliirlerinin ço¤unu henüz Müslüman olmam›fl insanlar veya kabileler için söylemiflti; ancak bunlar gerek müflrikler gerekse Müslümanlar aras›nda yank›s›n› buluyordu. Müflrikler için psikolojik y›k›m, Müslümanlar için ise moral oluyordu. Bu bak›fl aç›s› bize flunu da göstermektedir: Henüz ‹slâm toplumu inand›klar› yeni dinin de¤erlerini hazmedip yeni bir
de¤erler sistemi oluflturamam›flt›. O halde bu erken dönemde bir ‹slâm kültürünün varl›¤›ndan bahsedemeyiz. Mutlak bir inanç ve itaat vard› ancak henüz bunun kültürel boyutu ve tezahürleri yoktu diyebilmemiz mümkündür.
Hassân b. Sâbit’in fliirlerinde anlamlar kabile de¤erleri ve Cahilî kültürden beslenmifltir. fiiirlerinin geneline bakt›¤›m›z zaman bu de¤erler sistemi ve
kültürünün neredeyse eksiksiz bir biçimde canland›r›ld›¤›n› görmekteyiz. Di¤er Cahilî dönem flairlerini ve fliirlerini göz ard› etmek istesek, Hassân’›n fliirlerinden bu dönemi tan›mam›z mümkündür. O halde Hassân’›n toplumunun haf›zas› oldu¤unu rahatl›kla söyleyebiliriz. fiehir flairi olarak bize aktard›klar› yaflad›¤› yerleflik hayat›n tezahürleridir. Bunun d›fl›nda flehir hayat›na hâkim olan yap›n›n kabile de¤erleri ve kültürü oldu¤u aflikârd›r.
Hassân b. Sâbit’in fliirinde geçen baz› ‹slâmî terimler tamamen Kur’ân’›
Kerim’den al›nm›flt›r. Hassân bunlar› oldu¤u gibi fliirinde zikretmifl, bunlara
kendinden yeni bir fleyler katmam›flt›r. Dolay›s›yla bunlar bize yeni dinin o
zaman›n alg›lan›fl biçimini sunmaktan uzakt›r; kanaatimce flair bu alanda
kendisini henüz yeterli görmemifl ve böyle bir fleye giriflmemifltir.
164 Dîvânu Hassân b. Sâbit, 246.
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
117
118
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
119
120
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
121
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
122
123
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
124
125
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
126
127
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
128
129
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
130
131
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
132
133
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
134
135
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
136
137
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
138
139
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
140
141
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
142
143
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hz. Muhammed’in fiairi Hassân b. Sabit’in fiiirlerinde Övülen ve Yerilen De¤erler
144
145
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (117-143)
MUALLAKA fiA‹R‹ B‹R SAHÂBÎ: LEBÎD B. RABÎA EL-ÂM‹RÎ
VE D‹VÂNINA fi‹‹R KONULARI BA⁄LAMINDA GENEL B‹R BAKIfi
Abdurrahman ÖZDEM‹R*
A Poet Of Mu‘Allaqah Within The Prophet’s Friends: Labeed B. Rabî‘Ah Al-‘Âmirî And A Generally Look At His Poet Book ‹n The Context Of The Poetry Subjects
Abstract
Labeed was an important figure in Classical Arab Literature. He was born
in the middle of sixth century and died in second half of seventh century.
He was only muslim in the seven poets honoured by hanging their poet on
the wall of Ka‘bah (ashâb al-mu‘allaqât). This article treats, briefly, of his biographie, and the characteristic structure of him, and his poetry and poesy.
Then the examples from his poet book (al-dîwân) was displayed in the context of the poetry subjects.
Key Word: Labeed, Jâhiliyyah, The Poetry Subjects, al-Mu‘allaqah, Muslim,
The Prophet.
Girifl
‹slâm’›n zuhûr etti¤i dönemde fliir, Arap toplumu için hayatî ve vazgeçilmez
bir fonksiyon icra ediyordu. fiair, di¤er kabilelerle müzakerelerde kabilesinin en
önde gelen mümessili konumunda bulunuyordu. Bir kabile için büyük flairler yetifltirmifl olmak gurur, buna karfl›l›k kendisini temsil edecek bir flairden yoksun
olmak hem bir bahts›zl›k, hem de utanç vesilesiydi. Hatta tarih, baflka kabilelerin flairleri ayar›nda bir flairden mahrum olduklar› için birden fazla kabilenin bir
araya gelerek fliir inflad etme ve var olma mücadelesi verdiklerini kaydeder1.
Hâs›l›; belirtilen dönemde fliir, insanlar ve kabileleri birbirine düflürme ve onlar›n aras›n› bulmada; birini överek göklere ç›kar›p, bir baflkas›n› yerin dibine
bat›rmada önemli bir araç olarak kullan›lm›fl, insanlara menfi veya müsbet yönde tesir etmesinin yan› s›ra kazanç temini; kiflileri, çevre ve yaflanan olaylar› anlatma ve betimleme sadedinde emsalsiz bir ifllev görmüfltür2. Daha da önemlisi
o, Hz. Ömer’in deyimiyle, daha sahih bir ilme sahip bulunmayan bir milletin ilmi, divan›, arflivi ve o döneme ait tüm bilgileri havi referans kayna¤› olmufltur3.
*
1
2
3
Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi ö¤retim üyesi.
Nihat M. Çetin, Eski Arap fiiiri, ‹stanbul Üniversitesi Yay., ‹stanbul 1973, ss. 9 – 11; Abdurrahman Özdemir, “Peygamber fiairi Hassân b. Sâbit ve Divan›”, ‹slam San’at, Tarih, Edebiyat
ve Mus›kîsi Dergisi (‹STEM), Y›l: 2, 2004, IV, 201.
Yusuf Sancak, Hz. Peygamber Devrinde fiiir, fiafak Yay›nevi, Erzurum 1999, 33.
Sancak, 33; Dursun Hazer, “Hz. Ömer’e Göre Arap fiiiri ve fiairleri”, ‹slâmî Araflt›rmalar Dergisi, XVI, Say›: 3, 2003, 362.
118
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
fiiirin bu denli revaçta oldu¤u bir co¤rafya ve kültür ortam›, f›traten fliire
meyli ve yetene¤i olanlar için zaten bafll› bafl›na bir teflvik unsuruydu. Bunlara ilaveten an›lan co¤rafyada tertip edilen panay›rlar art› bir motivasyon
unsuru olmufl ve fliirde en üst kaliteyi yakalama noktas›nda önemli bir faaliyet hüviyeti arz etmifltir4. Söz konusu panay›rlar içerisinde en meflhur olan›
Taif civâr›ndaki Ukâz panay›r›yd›. Burada derece alan fliirler Kâbe duvar›nda
as›l›rd›. fiair ve fliiri için bir kalite belgesi ve standard› niteli¤inde olan bu taltif, her flairin rüyas›n› süsleyen bir onurdu. An›lan mertebeye eriflmifl flairlere ait fliirlerden yedi tanesi flöhret bulmufl ve el-Muallakâtu’s-seb‘ (Yedi Ask›)
ad›yla an›lagelmifltir5. ‹htiva ettikleri kültür ve tarih, tafl›d›klar› belâgat ve
erifltikleri dil seviyesi aç›s›ndan Kâbe’ye as›lmaya lây›k görülen6 bu flaheserleri vücuda getirmifl flairler aras›nda Müslümanl›¤› benimsemifl ve flairlikte
ulaflt›¤› bu mertebeyi, sahâbe olma onuruyla da taçland›rm›fl yegâne kifli Lebîd b. Rabîa el-Âmirî’dir7.
Dilimizde ad› geçen flairin de¤iflik yönlerini öne ç›karan birbirinden de¤erli çal›flmalar mevcuttur8. Biz de bu makalemizde kendisinin divan›n› fliir konular› ba¤lam›nda tetkik edip, o çerçevede yapt›¤›m›z tasnifleri örneklendirerek hem fliirinin esintilerini günümüze getirmek, hem de bu meyanda yap›lm›fl çal›flmalara mütevaz› bir katk›da bulunmak istiyoruz.
Divan›na geçmeden önce flairin özgeçmifli, kiflilik özellikleri, fliiri ve flairli¤i
hakk›nda fazla ayr›nt›ya girmeden k›sa ve öz bilgiler sunmak yerinde olacakt›r.
1. Hayat›:
“Ebû Akîl”9 künyesiyle de an›lan flairin nesep silsilesi Lebîd b. Rabî‘a b.
Mâlik b. Ca‘fer b. Kilâb10 b. Rabî‘a b. ‘Âmir11 b. Sa‘sa‘a12 b. Mu‘âviye b. Bekr
b. Hevâzin b. Mansûr b. ‘‹krime b. Hasafe b. Kays b. ‘Aylân b. Mudar’d›r.13
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
fiiiri teflvik eden amillerle ilgili ayr›nt›l› bilgi için bkz. Sancak, ss. 40 – 44.
fierafeddin Yaltkaya, Yedi Ask›, ‹stanbul 1989, 4.
‹smail Hakk› Sezer, Lebîd Bin Rabî‘a Ve Mu‘allakas›’nda Tasvîr, Konya 1995, 4.
A. Turan Aslan, “Lebîd b. Rabîa ve Muallâka’s›”, ‹lim ve Sanat, Eylül-Ekim 1988, XXI, 43;
Süleyman Tülücü, “Büyük Bir ‹slâm fiairi: Lebîd”, Atatürk Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Dergisi (AÜ‹FD), Erzurum 1991, X, s.179; a. mlf., “Lebîd b. Rabîa”, Türkiye Diyanet Vakf› ‹slam
Ansiklopedisi (D‹A), XXVII, 122.
Aslan, ss. 43 – 46; Tülücü, AÜ‹FD, ss.173 – 180; a. mlf., D‹A, XXVII, ss. 121 – 122; Sezer, ss.
I – XVIII + 1 – 115.
Hayruddîn ez-Ziriklî, el-A‘lâm, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut, 1992, V, 240.
‹bn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, efl-fii‘r ve’fl-fluarâ’, Dâru ihyâi’l-ulûm, Beyrut, 1994, 171.
Muhammed b. Selâm el-Cumahî, Tabakâtu’fl-fluarâ’, Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye, Beyrut 1988, 53.
‹bn Sa‘d, Ebû Abdullah Muhammed b. Sa‘d, et-Tabakâtu’l-kubrâ, Dâru Sâd›r, Beyrut, ty. VI,
33; el-Ba¤dâdî, Abdulkâdir b. Ömer, H›zânetu’l-edeb ve lubbu lubâbi lisâni’l-Arab, I – XIII, Mektebetu’l-hâncî, Kahire, ty., II, 246.
el-Isfahânî, Ebu’l-Ferec Ali b. Hüseyin b. Muhammed, Kitâbu’l-E¤ânî, I-XXIV, Merkezu tahkîki’t-türâs, byy. 1992, XV, 361.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
119
Babas› sahavet ve cömertli¤inden kinâye “Rabî‘u’l-muktirîn”14 lâkab›yla
tan›nan Rabî‘a15, Annesi ‘Abs kabilesinden Zinbâ‘ k›z› Tâmira’d›r16.
Künyesinden de anlafl›laca¤› üzere soyu, Mekke ile Necid aras›ndaki genifl
araziyi kendisine mesken edinmifl olan17 Hevâzin kabilesine kadar dayan›r.
Kendisi bu kabilenin tâlî kollar›ndan Âmiro¤ullar› oyma¤›n›n önemli bir k›sm›n› teflkil eden Kilâb boyunun Benî Ca‘fer koluna mensuptur. ‹sminin sonunda zikredilen “el-Âmirî” nisbesi ile kastedilen iflte bu mensubiyettir.
Do¤um tarihiyle ilgili kesin bir bilgiye sahip de¤iliz. fiiiri içinde yer alan
yafl›na dair bizzat kendine ait de¤inmeler ve yolunun bir flekilde kesiflti¤i tarihen sabit hadiseler bize yine de bir tahmin imkan› sunmaktad›r. Ancak belirtilen tahmine esas teflkil edecek rivayetler aras›ndaki telifi zor ihtilaflar, bugüne kadar yap›lan tahminler aras›nda elli küsur y›ll›k büyük bir sapmaya
neden olmufltur. Bu cümleden olarak kimisi onun 16018, kimisi 15719, kimisi 15520, kimisi 150,21 kimisi 14522, kimisi 14023, kimisi 12024 y›l ömür sürdü¤ünü söylerken, kimisi ise daha ihtiyâtî bir tahminle 100 seneden fazla yaflad›¤›25 tahmininde bulunmufltur26.
Lebîd’in sadece “muammerûn/uzun ömürlüler”dan oldu¤unu söylemekle
yetinen Cumahî27’nin görüflüne paralel olarak ihtiyat› elden b›rakmayan sonuncu yaklafl›m kanaatimizce daha yerinde ve vâk›aya mutab›kt›r. Çünkü
14 Tamlamadaki Rabî‘ kelimesi iki türlü anlamaya müsait tevriyeli bir ifadedir. Özel isim olarak alg›land›¤› takdirde “Yoksullar›n Rabî‘i”, kelime anlam› çerçevesinde bir anlamaya tabi tutuldu¤undaysa “Yoksullar›n bahâr›” anlamlar›na gelir. Bu konudaki iki ayr› anlamland›rma için
s›ras›yla bkz. Tülücü, AÜ‹FD, 174; Aslan, s. 43.
15 ‹bn Kuteybe, 171; Isfahânî, V, 361
16 Isfahânî, XV, 361; Aslan, 43; Tülücü, AÜ‹FD, 174; Sezer, 6.
17 Mehmet Ali Kapar, “Hevâzin (Benî Hevâzin)”, Türkiye Diyanet Vakf› ‹slam Ansiklopedisi (D‹A),
XVII, 276.
18 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. ‹smail, et-Târihu’l-kebîr, I-XII, Dâru’l-fikr, bty., VII, 249;
‹bn Hacer, Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, el-‹sâbe fî ma‘rifeti’s-sahâbe, http://www.alwaraq.net/index2.htm?i=264& page=1025, (29. 4. 2006).
19 ‹bn Kuteybe, 171; a. mlf, el-Meârif, thk. Servet Ukâfle, by., 1992, s. 332; Ba¤dâdî, II, 247.
20 Ömer Faruk et-Tabbâ‘, “Lebîd b. Rabîa”, Divânu Lebîd b. Rabîa el-Âmirî, Dâru’l-erkam, Beyrut
1997, 5.
21 ez-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman, el-‹ber fî haberi men ¤aber, http://www.alwaraq.net/index2. htm?i=101&page=9, (27. 4. 2006).
22 Isfahânî, XV, 361; ‹bn Hacer, 1024.
23 ‹bnu’l-esîr, Izzuddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Abdulkerim el-Cevzî, Usdu’l-¤âbe fî
ma‘rifeti’s-sahâbe, I – VII, thk. Muhammed ‹brahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Âflûr, bty.,
IV, 262; a. mlf., el-Lübâb, I – III, Dâru Sâd›r, Beyrut, ty., I, 283; Ebû Zeyd el-Kuraflî, Muhammed b. Ebu’l-Hattâb, Cemheratu Efl‘âri’l-‘Arab, firh. Ömer Faruk et-Tabbâ‘, Dâru’l-erkam, Beyrut, ty., 58; es-Sicistânî, Ebû Hâtim Sehl b. Muhammed b. Osman, el-Muammerûn ve’l-vesâyâ,
http://www.alwaraq.net/index2.htm?i=2017&page=25, (27. 4. 2006).
24 ‹bn Hacer, 1025.
25 Ömer Faruk et-Tabbâ‘, 6.
26 Farkl› rivayetler için bkz. Sezer, ss. 8 – 9.
27 Cumahî, 57.
120
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Lahmî hükümdar› en-Nu‘mân b. el-Münzir’i tahta ç›kt›¤› ilk günlerde hem
tebrik, hem de kendisine bir tak›m taleplerini ulaflt›rmak için ziyarete gelen
kabilesi heyeti içinde o da vard›r. Hatta kabileyi temsilen huzura ç›kan ilk
grup aras›na al›nmam›fl, kabilenin saray d›fl›ndaki kamp›nda bulunan develer ve eflyalar›n bafl›nda gözcü olarak b›rak›lm›flt›r. ‹lk heyetin huzurdan eli
bofl dönmesi üzerine ikinci gurup aras›na biraz da kendi ›srar›yla, deyim yerindeyse zorla girebilmifl, huzurda okudu¤u ay›n kafiyeli meflhur receziyle
an›lan hükümdar›n, kabilesi lehine karar vermesini sa¤lam›fl28 ve böylelikle
onlar nezdinde büyük bir itibar elde etmifltir. Genel kanaat itibariyle ad› geçen hükümdar 580 veya 58529 y›l›nda tahta ç›kt›¤›na, Lebîd de 66030 civar›nda vefat etti¤ine göre, yukar›daki hadise onun vefat›ndan 80 y›l önce gerçekleflmifltir. Yafl› hakk›nda 140 – 160 y›l aras› tahminde bulunanlar›n görüfllerini do¤ru kabul etti¤imiz takdirde, o zaman itibariyle birinciye göre 60, ikinciye göre ise 80 yafl›nda bulundu¤u sonucu ç›kar. Onun gibi yetenekli birinin o yafla gelene kadar kabilesi nezdinde kendini kan›tlayamam›fl olmas› ve
gözcülükten öte ciddî bir görev için düflünülmemesi muhaldir. Do¤rusu kendisinin olay s›ras›nda 20’li yafllarda kavmi içinde henüz isbat-› vücut edememifl yeni yetme bir delikanl› oldu¤udur. Bu hadisenin aktar›ld›¤› kaynaklarda kendisi için “¤ulâm/genç, delikanl›” tabirinin kullan›lm›fl olmas›31 da bu
tezi güçlendirmektedir. Buna göre, biraz eksik biraz fazla olma ihtiyat›n› elden b›rakmadan 560 y›l›n›n onun do¤um tarihi için en gerçekçi tahmin oldu¤unu söylemek yanl›fl olmayacakt›r.
Ne zaman Müslüman oldu¤u tam bir netli¤e kavuflmufl de¤ildir. Ancak
Medîne’de kurulan yeni siyâsî teflekküle kat›lmak için, kabilesinin Hicret’in
8. senesinde bafllatt›¤› görüflmeler silsilesinin bir y›l sonraki (9h./631m.)
ikinci aya¤›nda temsil heyeti içerisinde kendisinin de yer ald›¤›n› biliyoruz32.
Bu misyonu daha önce kazand›¤› Müslüman kimli¤iyle icra etti¤i33 yönündeki rivayet flayet do¤ruysa, o hicrî 8. – 9. y›llar aras›ndaki bir zaman diliminde ‹slâmiyet’i seçmifl olmal›d›r. Gönülleri ‹slâm’a ›s›ns›n diye tahsisat verilen
28 Isfahânî, XV, ss. 363 – 365.
29 Reynold A. Nicholson, A History of The Arabs, Cambridge At The University Press, 1956, 45;
Neflet Ça¤atay, ‹slâmdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Ça¤›, Ankara 1982, s. 69; Tülücü,
AÜ‹FD, 174; Sezer, 12.
30 ‹bn Sa‘d’in bildirdi¤ine göre Muaviye’nin Hz. Hasan’la bar›fl anlaflmas› yapmak üzere Nuhayle’ye vard›¤› gece vefat etmifl ve Benî Ca‘fer.sahras›na defnedilmifltir. Bkz. ‹bn Sa‘d, VI, 33;
Brockelmann, “Lebîd”, ‹A, I – XIII, M.E.B., VII, 28; Sezer, 19.
31 Isfahânî, XV, 364, 365.
32 Brockelmann, 28.
33 Aslan, 43; Tülücü, AÜ‹FD, 175 – 176, Sezer, 17.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
121
“müellefe-i kulûb” zümresi aras›nda o da vard›r34. Sonralar› kurucular› aras›nda yer ald›¤› Kûfe flehrine yerleflmifl ve orada vefat etmifltir35.
2. Kiflilik Özellikleri:
Lebid, hem bir süvari, hem bir flair hem de gözü pek bir savaflç›d›r36. Tatl› dilli, ince sözlü ve do¤ruluk timsali bir müslümand›r37. Kendisinin mümeyyiz vas›flar›ndan biri de cömertli¤idir. Sabâ melteminin esti¤i günlerde umumî ziyafetler vermek adetiydi38. Hatta Arap dilinde darb-› mesel haline gelmifl
(Sabâ meltemi esince ziyafet çekenlerden daha ikramkâr) tabirinde geçen
“Sabâ meltemi esince ziyafet çekenler” diye nitelenen en cömertler zümresinin oldukça s›n›rl› say›daki üyelerinden ikisinin Lebîd’le babas› oldu¤u söylenir39.
Kendisi Kûfe’de fakr u zaruret içinde bir hayat sürerken dahi bu itiyad›n›
sürdürmüfl, kendisinin bu özelli¤ini bilen vali Velîd b. Ukbe halka hitaben
“Ey insanlar, hepiniz bilmektesiniz ki kardefliniz Lebîd, Câhiliye döneminde
her sabâ rüzgar› esti¤inde ziyafet verece¤i yönünde adakta bulunmufltur. ‹flte bugün o günlerden bir gündür, zîra bâd-› sabâ esmifltir. Hadi ona yard›m
edin, iflte ilk ad›m› ben at›yorum.” diyerek Lebîd’e yüz deve göndermifl; kendisinin bu öncülü¤ü flehrin zenginlerini harekete geçirmifl, adeta birbirleriye
yard›m yar›fl›na tutuflmufllard›r. Kendisi de gelen bu yard›mlarla adeti üzere
genel bir ziyafet çekmifltir40.
Onun di¤er önemli vas›flar› ise, ahde vefâ ve ba¤l›l›kt›r. Annesinin önceki
evlili¤inden olan üvey a¤abeyi Erbed41’le amcas› Ebu Berâ42’ya olan sevgi ve
ba¤l›l›¤› görülmeye de¤erdir. Bir y›ld›r›m çarpmas› sonucu ölen Erbed için
söyledi¤i ve Divan’›nda yer alan mersiyeleri onun bu yönünün en bariz ispat›d›r.
Lebîd eski faziletlerini, ‹slâm’›n faziletleriyle daha da gelifltirip tezyin etti¤i sükûnet,vakar ve yüce gönüllülü¤ün egemen oldu¤u son dönem hayat›n›
Ziriklî, V, 240; Tülücü, AÜ‹FD, 175; Sezer, 18.
Ba¤dâdî, II, 247; Sezer, 19.
Cumahî, 56; el-Isfahânî, XV, 364, 365; Sezer, 21.
Cumahî, 56; Sezer, 21.
Ziriklî, V, 240; Aslan, 44.
el-Meydânî, Ebu’l-Fadl, Ahmed b. Muhammed b. Ahmed en-Nîsâbûrî, Mecme‘u’l-emsâl,
http://www.alwaraq. net/index2.htm?i=12&page=254, (29. 4. 2006); Sezer, 21.
40 Aslan, 44; Sezer, 22.
41 Ömer Faruk et-Tabbâ‘, 8.
42 Isfahânî, XV, 361.
34
35
36
37
38
39
122
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
dokunakl› bir vasiyetle noktalam›flt›r43: Vefat an› yaklafl›nca ye¤enine, “Evlâd›m, baban henüz ölmedi, ancak fenâ bulmak üzeredir. Ruhu kabzedilince
onu k›bleye çevir, elbisesiyle ört. Cenazesi önünde kimse, hiçbir kad›n matem tutmas›n. Bak flu iki kab›ma, onlar› al benim yapt›¤›m gibi içlerini yemekle doldur ve mescide götür. ‹mam selam verince oradakilere ikram et. Yemeleri bitince, kardeflinin cenazesine gelmelerini söyle.”44. Ard›ndan içinde
flu beyitlerin de geçti¤i “Kasîde-i Nûniyyesi”ni okumufltur:
“Kabre koyunca vadesi dolup irtihal eden baban›,
A¤aç ve balç›kla ört üstünü, doldur toprakla taban›.
Bir de enli ve sert kayalar koy; yerinden oynamaz, a¤›r,
Bilirsin onlar k›r›fl›kl›k gidermek için kullan›l›r.
Korumak adi, gevflek topraktan kiflinin yüzünü gaye,
Oysa etmeyecek onlar, bu ak›betten onu himaye.
Kavminin mevtay› övücü sözlerinden ibret al sonra,
Koyarlarken kendisini, zifiri karanl›k bir mezara.
Elleri kollar› toza bulanm›fl halde dönerlerken hem,
Kardefllerinden ümit kesmifl, kalplerde hüzün, gözlerde nem.
Bu sayg›nl›k ve flerefi korur ve sahiplenirsen iflte,
Aldan›p zarar etmezsin elini att›¤›n hiçbir iflte.
Sâra koyunu çoklu¤unda bir vahflî s›¤›r sürüsü gibi,
Duçar oldu¤umuz hale yan›yor cümle hüzün sahibi.
Üstte kara matem elbisesi, baflta siyah kukuleta,
K›z›yla, evlisi ve duluyla kad›nlar matem tutmakta.
Tek fludur, öldükten sonra yüre¤ime dert, içime ukde:
Bir k›r›fl›kl›k ç›kar o gün, Esmâ’n›n aln› ve yüzünde.”45
3. fiairli¤i ve fiiiri:
Lebîd’in fliiri Araplar taraf›ndan çok takdir edilmifltir. Nitekim Hz. Âifle’nin
onun fliirinden oniki bin beyit ezberledi¤i söylenir46. fiairimiz Câhiliye devrin-
43 Sezer, 24.
44 Isfahânî, 378; Dîvânu Lebîd b. Rabîa el-Âmirî, flrh. Ömer Faruk et-Tabbâ‘, 178 (Bundan sonraki dipnotlarda “Lebîd” biçiminde k›salt›larak verilecektir.); Sezer, 24.
45 Lebîd, 180 (Son dokuz beyit).
46 Aslan, 44.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
123
deki içki âlemlerini resmetmenin yan› s›ra, yaban efleklerinin ve ceylanlar›n
avc›n›n önünden kaç›fllar›n› veya ayn› hayvanlar›n köpeklerle mücadele sahnelerini, o dönem fliirinde gelenek oldu¤u üzere latif bir biçimde tasvir eder.
Ayn› zamanda yurduna ait hat›ralar, sulama iflleri ve hurmal›klar› canland›rd›¤› fliirlerinde kad›n ve aflka dair figürler seyrektir47. Muallaka’s›n› okudu¤u
Zübyânî onu Benî Âmir’in, sonra Hevâzin’in, nihayetinde ise Araplar›n en büyük flairi saym›flt›r48. Lebîd de kendisinin ‹mriü’l-Kays ve Tarafe’den sonra
Araplar›n üçüncü flairi oldu¤u iddias›nda bulunmufltur49.
Câhiliye döneminde söyledi¤i
“Allah’tan baflka ne varsa yok hükmünde ve bofltur hakk›yla bilin,
Ve bütün nimetler bir gün son bulacak; aksini ak›ldan silin.”
beyti, Hz. Peygamber taraf›ndan takdir edilerek: “Hiçbir flairin a¤z›ndan bundan daha do¤ru bir söz ç›kmam›flt›r” buyurulmufltur50. Di¤er taraftan Hz. Âifle de kendisinin bir beytini inflad ederek onu rahmetle anm›flt›r51.
Muhadram52 flairlerden olup, Cumahî’nin tasnifine göre kendisi üçüncü
tabaka Câhiliye flairleri aras›nda yer al›r53. fiair Zü’r-Rumme’nin de¤erlendirmesine göre de Lebîd, Araplar›n en büyük flairidir54. Câh›z onu beli¤ hatipler
aras›nda zikretmesinin yan›nda flairlik s›fat›ndan da bahsetmektedir55. O, bir
baflka yerde de flöyle demifltir: “Kimi flair kasideyi güzel inflad ederken, recezde baflar›s›zd›r. ‹kisini birden yapabilenler birkaç kasideleri yan›nda birkaç
receze sahip bulunan ‹mriü’l-Kays ve Tarafe ile onlara göre çok say›da recezi
olan Lebîd’dir”56.
47 Aslan, 44.
48 Isfahânî, XV, 377, 378; Tülücü, AÜ‹FD, s. 176.
49 ‹bn ‘Abdirabbih, Ebû Amr Ahmed b. Muhammed b. Habîb, el-‘Ikdu’l-ferîd, I – VII, flrh. ‹brahim
el-Ebyârî, Dâru’l-kitâbi’l-Arabî, Beyrut, ty., 255; el-Isfahânî, XV, 369; Tülücü, AÜ‹FD, s. 176.
50 Buhârî, Sahîh, Çev. Abdullah Feyzi Kocaer, I – II, ‹stanbul 2004, II, ss. 548 - 549; Tülücü,
AÜ‹FD, 177.
51 Ebu's-Safâ Salâhuddîn Halîl es-Safedî, Tashîhu’t-tashîf ve tahrîru’t-tahrîf, http://www.alwaraq.net/index2. htm?i=334&page=1 (08. 5. 2006).
52 Câhiliye devrinin sonlar›nda gelip, ömürlerinin bir k›sm›n› da ‹slamiyet’ten sonra geçirmifl olan
ve fliirleri t›pk› Câhiliye fliirleri gibi sonraki dil çal›flmalar› için ittifakla hüccet kabul flairlerdir.
Bkz. Mehmet Reflit Özbal›kç›, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, Yeni Akademi Yay.,
‹zmir 2006, 54.
53 Cumahî, 56, 57; Tülücü, AÜ‹FD, s. 176.
54 Tülücü, AÜ‹FD, 176.
55 el-Câh›z, Ebû Amr b. Bahr, el-Beyân ve’t-tebyîn, I – IV, thk. Hasen es-Sendûbî, Dâru ihyâi’lulûm, Beyrut 1993, I, 340; Sezer, s.39.
56 Câh›z, IV, 1040; Sezer, 39.
124
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Sonraki dönemin büyük flairlerinden Ferazdak Lebîd’in fliirlerine hayrand›. Onun bu hayranl›¤›n› beyan sadedinde flu olay anlat›l›r: “Ferazdak bir gün
Benî Ukays›r mescidine u¤rar. Orada bir adam Lebîd’in muallakas›ndan afla¤›daki beyti okumaktad›r:
Kal›nt›lar› a盤a ç›kard› üzerinden geçen seller,
Bir kitab›n silinmifl hatlar›n› yinelermifl gibi eller.
Beyti dinleyen Ferazdak hemen secdeye kapan›r. Etraftakiler sebebini sorunca, siz secde-i tilâveti, bense secde-i fliiri bilirim der.”57.
Cumahî’ye göre Lebîd, Cahiliye döneminde kavminin iyi bir flairiydi. Onlar› över, onlar için mersiyeler söyler, eyyam ve olaylar›n› anar, kahramanlar›n› sayard›58.
fiiirine dini hava hakimdi. Müslüman olmadan önce de Allah’›n varl›¤› ve
birli¤ine inanmas›n›n yan›nda ahiret ve hesap inanc›na da sahipti59. Müslüman olduktan sonra fliir yazmad›¤› yönündeki rivayetler bulunmakla birlikte, say›ca az olsa da o döneme ait fliirleri de bulunmaktad›r60.
Müslüman oluflunda Kur’ân’›n mucize kelâm› son derece etkili olmufltur.
Kendisiyle ilgili yap›lan çal›flmalarda de¤inilmeden geçilmeyen bir anekdotu
aktararak Divan’›n› tahlile geçmek istiyoruz:
Rivayete göre bir gün Hz. Ömer kendisinden fliir inflad etmesini istemifl,
Lebîd de kendisine: “Cenab-› Hakk’›n Bakara ve Âl-i ‹mran sûrelerini göndermesinden sonra, bana fliir yazmak düflmez” diye cevap vermifltir61.
4. Dîvân’›:
Lebîd’in Dîvân’› Ebû Amr efl-fieybânî, Asmaî, ‹bnü’s-Sikkît, Ebu’l-Hasan
Ali b. Abdullah et-Tûsî, Muhammed b. Habîb ve Sükkerî gibi âlimler taraf›ndan flerh edilmiflse de bunlardan sadece Tûsî’nin flerhi eksik olarak zaman›m›za intikal etmifltir. Ad› geçen Dîvân’›n I. K›sm› Yusuf Ziyâeddin el-Hâlidî taraf›ndan 1880’de Viyana’da, II. K›sm› A. Huber – Brockelmann taraf›ndan
1891’de Leiden’de yay›mlanm›flt›r. Söz konusu Dîvân’›n Tûsî flerhiyle birlikte
57
58
59
60
61
Isfahânî, XV, 371; ‹bn Hacer, ss. 1025 – 1026; Sezer, s. 42.
Cumahî, 57; Sezer, 43.
Aslan, 44.
Genifl bilgi için bkz. Sezer, 27 – 38.
Cumahî, 57; ‹bn Kuteybe, 172; Tülücü, AÜ‹FD, 178.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
125
neflri ‹hsan Abbas taraf›ndan 1962’de Kuveyt’te yap›lm›flt›r. Bu eser ayr›ca
1966’da Beyrut’ta (Dâru Sâd›r) taraf›ndan da neflredilmifltir62. Bu say›lanlar›n yan› s›ra an›lan Dîvân’›n Ömer Faruk et-Tabbâ‘ taraf›ndan bir tak›m notlar eklenmifl yeni biçimini, 1997 y›l›nda Beyrut’ta Dâru’l-erkam basm›flt›r.
Ad› geçen yazar söz konusu Dîvân için bir takdim yazmas›n›n yan› s›ra, Lebîd’le ilgili el-E¤ânî’de yer alan rivâyetleri onun bafl taraf›na dercetmifltir63.
Divan› nâflirler taraf›ndan iki bölüme ayr›larak yay›mlanm›flt›r. Ana gövdeyi teflkil eden birinci bölümde flairimize ittifaken isnat edilen fliirler yer almaktad›r ki, ço¤unlu¤u uzun 65 fliirden müteflekkildir. ‹kinci bölümünde ise
flaire isnad› flüpheli olan fliirler bulunur ki bunlar en uzunu sekiz beyit olmak üzere, ço¤unlu¤u birer ikifler beyitlik maktûalard›r64.
Klasik Arap fiiirinin belli bafll› konular›ndan olan medih, fahr, mersiye ve
hicvin65 yan› s›ra tarihî olaylar› aksettiren rivayetler66, medih hariç, Lebîd’in
Dîvân’›nda da yer alm›flt›r. Kendini, babas›n›, amcas› ve geçmifl atalar›n› övdü¤ü fliirleri içe dönük medih, yani fahr kapsam›nda de¤erlendirilmelidir.
Yaz›m›z›n bundan sonraki bölümünde Dîvân’›n›n kendine aidiyeti kesin
olan k›sm›ndan fliir konular› ba¤lam›nda al›nt›lar yaparak fliir ve üslubunu
yans›tmaya çal›flaca¤›z.67
1- Fahr fiiirleri:
Yukar›da da belirtti¤imiz gibi flaire ait müstakil bir medih fliiri yoktur. O
daha ziyade kabilesi, atalar›, onlar›n olumlu meziyetleri ve kahramanl›klar›yla övünmüfltür. fiiirde flöhret kazand›ktan sonra dahi kabilesine olan bu sadâkatini sürdürmüfl, ça¤dafl› el-A‘flâ gibi gezici bir flair olmay› zül addetmifltir68. Bu konuda inflâd etti¤i fliirlerden ikisini afla¤›da okuyucunun dikkatine
Tülücü, D‹A, XXVII, 122.
Bkz. Lebîd, ss. 5 – 24.
Birinci bölüm için bkz. Lebîd, ss. 25 – 180; ‹kinci bölüm için bkz. Lebîd, ss. 181– 196.
Çetin, age., 86.
Çetin, age., 80.
‹bn Raflîk el-Kayravânî fliir konular›n› flu ana bafll›klar alt›nda toplam›flt›r. Nesib, Medih, Hicâ’,
Fahr, Vasf. Teflbih ve istiâreyi ise “vasf”›n alt birimi olarak görmüfltür. Biz de s›ralama farkl› olmakla bu tasnife uyduk. Ancak vefat edenin methi mahiyetindeki mersiye ile baflta “vasf” olmak üzere her birinin içeri¤inde yer almaya istidatl› bir konu olan “Târihî olaylar›n anlat›s›” için
ayr› bir bafll›k koymay› ye¤ledik. Krfl. ‹bn Raflîk el-Kayravânî, Ebû Ali Hasen b. Reflîk el-Ezdî,
el-‘Umde fî mehâsini’fl-fli‘ri ve âdâbih, http://www.alwaraq.net/index2.htm?i=389&page=37,
(01. 5. 2006)
68 Aslan, 44.
62
63
64
65
66
67
126
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
sunuyoruz. Bunlardan ilki kendi meziyetleriyle övündü¤ü bâ’ kafiyeli kasidesi, ikincisi ise kabilesi ve akrabalar›yla övündü¤ü, içinde kendisinin dindarl›¤›ndan neflvelerin de bulundu¤u kaside-i dâliyyesidir.
BAKIYORUM DA GÖNÜL ISRARLI
Bak›yorum da gönül ›srarl› yalan ümitlere kanmada;
Nice tecrübeye sahip, uysa keflke! Ama uymaz ne fayda!..
Nice hükümdar gördü gözüm, teba ve maiyetiyle bile;
Hemdemi oldum bir dolu yüce kimsenin kafile kafile.
Nice devletlûyu sözlerimle büyüledim de yumuflatt›m;
Çat›k kafll›, öfkeli nice tacdâr› dost halkas›na katt›m.
Sonra yan›ndan ayr›ld›m da, dostluk kald› aram›zda baki;
Gaiptekinin, ard›ndan hofl sözlerle an›lmas›yla vaki.
Bir amca o¤luyla bir dostu yitirdim de hay›rla yâd ettim.
fierefli bir amcayla aziz babamdan ayr›ld›m, kald›m yetim.
Çekip gittiler, komad› bende onlar›n hayat serüveni;
Gelecek arzusu ve beka kaygusundan baflka bir fley yeni.
Ne zaman ki eriflmez ecel, gelmezse bana ölümüm flayet,
Gönlün arzusuna muvaf›k, mutat veçhile; eylemem hayret.
Ebân ve Sâha da¤lar› gibi dünyaya çak›lm›fl de¤ilim,
Süvâc ve Gurreb gibi ebediyen yere kak›lm›fl de¤ilim.
Her ne ki ihtiyaç hissettim, erifltim ona, eyledim ihraz;
Yi¤idin can› rehindir ölüme ki kumarda yenen olmaz.
Nice vefâkâr dostu doyurdum, mahrum b›rakmad›m ikramdan;
Leziz yemeklerle, bozulmam›fl, kalmam›fl önceki akflamdan.
Bir tulum ki bir iple as›l›d›r bine¤imin terkisine;
Simsiyaht›r rengi, benzetmek sezâd›r Habeflî derisine.
Çözmesiyle birlikte ba¤c›¤›n› hizmetkâr ufla¤›n eli,
Döktü de doldu flarab›n en hofl kokulusu ve en güzeli.
‹çerek her ne kadar eksiltsek o flarap testisinden bizler;
Kolu s›rmal› saki doldurmak için yeniden, f›rsat gözler.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
Ahlâk› hofltur, bütün gücüyle abansa da üstüne zaman,
Büyüleyici, karakteri tatl›, her türlü takdire flâyân.
Yüre¤i yufka, gönlü zengindir, bakarsan s›rr›na erersin;
“Felek neyi al›rsa als›n” diyen bir gönlü ferah görürsün,
Dili hep tazimde, övgüde cömert, ferasetli ve ariftir;
“Bir yudum da fl›k reverans›mdan al” dercesine çok zariftir.
Seher vakti horozlar›n ötüflüyle bafllar›m ikrama ben;
Biter kaya kuflu ta befl günlük yoldan yuvas›na dönerken.
Pefltamal›n› sal›vermifl, lezzeti yerinde sunar meyi,
Sanki alt›n suyu içmifle benzer derisinin d›fl yüzeyi.
Nice esirin prangas›n çözdüm, yürüdüm nice geceler;
Y›ld›zla yol gösterdim yârân›ma, öne düfltüm oldum rehber.
Yürüdüm gece onlarla y›ld›zlar› gözden kaybolana dek;
Uyuyan uyand› da dedi: Sabah oldu, art›k hakk›n gitmek.
Ne ki uhdemdedir gözetimi, ihmal etmedim hiçbir zaman;
Nice öç ald›m, Hakk’›n izniyle murad›m ald›m en has yoldan.
Düello davetini kabul ettim bir çok mehîb cengâverin,
Bir vurmamla yükselttim seslerini, karal› matemcilerin.
Bir yaylaya ya¤ar, nebat›yla süsler enginleri ya¤murlar,
Rengârenk dâhiyane bir dövmenin desenlerin and›r›rlar.
Tarrâkal› her kara bulut durur üzerinde, verir mola;
Kendine gelen sa¤ana¤› döker üstüne vermeden ara.
Kaplad› sath›n› güler yüzlü çiçeklerle yi¤it atl›lar;
Süsledi yüzeyini tomurcuklar ki ya¤murla suland›lar.
Güneflin do¤uflu harikulâde manzaray› etti ifflâ,
Var›p, zirvedeki tepecikler üstünden edince temâflâ.
Yamaçlarla su yataklar› aras›nda bir sürü siyah merkep;
Ovayla ›rmak aras› ak deve kuflu çiftiyle dolu hep.
Körpe nebat›n yedim, ç›kmadan vahfli hayvanlar›n bölü¤ü;
K›sra¤›m Garp’la; boynu sanki, budanm›fl Hecr hurmas› kütü¤ü.
127
128
Neflelidir, sert zemine aya¤› al›flk›n, hem soyu asil;
Uzun kemikli hafif kavisli bacaklar, tamamen düz de¤il.
Uzak görünse de önümde uçsuz bucaks›z yerler, aflar›m;
Gayb yak›n gelirse gözüme dizgin vurup üstüne a¤ar›m.
Ba¤r› yüksek, koflum tak›mlar› yap›fl›k vaziyette uzar;
‹nce yüzde, eti az ve sert yanaklardan ta çeneye kadar.
Ne zaman ki kaplad› da¤daki cümle kuytu yolu karanl›k,
Ve akflam olup, elini ete¤ini çekince günefl art›k;
Atlad›m at›ma, dizginleri kaç›yordu az kald› benden,
Nefesinden atefl ç›karcas›na ç›ld›rm›fl gibi koflarken.
Mahmuzlarsan art›r›r h›z›n›, her yan›ndan aksa dahi ter;
Süratiyle yetinirsen, “âdeta” koflar, gönlün raz› eder.
Güney rüzgâr›n›n ürpertti¤i bir kuzgun misali süzülür;
Bir akasya, bir gebre siperi için h›zla yola düzülür.
Beni att›; sebebi mahmuzlar›m, kesilmeyen arkas›;
Aral›ks›z sulanm›fl, otu bol bir yere, and›r›r atlas›.
Kimi gün kuzey rüzgâr› hükümran olur bafltan itibaren,
Bir dondurucu rüzgâr ki y›rtar çad›rlar› söker ta dipten.
Hamile develeri ›ht›r›r so¤uk, varken bile günefl;
fiualar› beyaz çünkü; yal›m› yok, kalmam›fl onda atefl.
Kar bulutlar›n› da¤›tt›m, getirdi¤i o so¤uk rüzgâr›n,
Lezzetiyle devenin ve ba¤l› kadehle oynanan kumar›n.
Nallay›p semer vurdum, bindim nice h›zl› deveye bî-hesap,
Uçsuz bucaks›z her çölde, ne zaman ki ç›kt›, göründü serap.
Çetin yollara vurdum onu, bitkin ve zay›f düfltü kendisi;
Karfl›dan bakarsan san›rs›n önü yar›k havuttur, derisi.
Ne vakit istesem duyar›m yabanda, bir deve kuflu sesi;
Cevap gelir diflisinden, delikli kam›fltan bir kaval gibi.
Bofl ve genifl arazide bekleyen nice yaman has›m vard›r,
Görsen san›rs›n, parlak tüylü koflulmam›fl birer ayg›r.
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
Ç›kt› da bast›rd›, boyunlar›n› saran misk ile atlas›;
Gümüflten mamul delikli inci gibi bir nice ter damlas›.
Sahran›n düzgün kumunu her gece çizeriz yay›m›zla;
Hünkar kap›s› önünde ki korunur bir y›¤›n muhaf›zla.
Yaflad›m bizzat, yalan sözleri hiç de¤er bulmad› yan›mda;
Hiçbir k›flk›rt›c› methi, fitne nâr› yakamad› kan›mda.
Yenip önüme katt›m darmada¤›n onlar›, yaylar› sanki
Yorgun, bitkin ve düflkün bir öküz sürüsünün hali, inan ki!
E¤er hoflgörü yolunu benimserlerse, hoflgörü tarz›md›r;
Zora koflarlarsa, hepsine var›m onlarla ne ki laz›md›r.69
HAMDETT‹M ALLAH’A
Hamdettim Allah’a ki yüce zat› lây›kt›r hamde,
fierefin en köklü ve ziyadesi O’nundur hem de.
Takva bir tür hibedir Allah Teâlâ’dan kuluna;
Erebilir ona ancak s›dk ile uyan yoluna.
Ebû Hufeyd’in dedi¤i türden biri de¤ilim ben,
Ve ahmak, pespaye dostlar›n›n bahsetti¤i türden.
‹bnu’l-Hayâ ve Ebû fiurayh amcalar›m›n ad›,
Biri de Halid; azim ve keremde efli mi kald›?
Ra‘flâ’ denilen soylu at›n süvarisidir dedem,
Ne illetli, ne yanaflma, kavminde reisti her dem.
Üstlendi day›m, taflradaki köylerin riyasetin,
Fazlas›n ald› di¤er heyetlere düflen k›smetin.
Yetim ve düflkünler için s›¤›nak buldum babam›,
Çünkü sevilir so¤ukta, ateflin s›cak ortam›.
H›dyem, Ebû Züheyr ve Zinbâ‘ derler day›lar›ma,
Bir de yak›n arkadafllar› Üseyd gelir hatr›ma.
Ebû Üseymo¤ullar› kabilesine mensup Kays,
Bakarsan görürsün; de¤il sairle kabil-i k›yas.
69 Lebid, ss. 26 – 33.
129
130
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
‹flte onlar benim ailem, sen de içlerine gir;
Kabilelerinin içinde yoktur onlara nazîr.”70
2-- Mersiye:
Ebediyete göçen bir yak›n›n, arkadafl›n, yar veya yaran›n ard›ndan onun
iyiliklerinin, fazilet ve kahramanl›klar›n›n anlat›ld›¤› bir tür medih fliiri olan
mersiyenin Lebîd’in fliirlerinin aras›nda çok say›da örne¤i vard›r. Bunlardan
ekserisi üvey a¤abeyi Erbed için söylenmifltir. Ayr›ca amcas› Ebû Berâ’, amcao¤lu Âmir b. et-Tufeyl ve Lahmî hükümdâr› en-Nu‘man b. el-Münzir için
söylenmifl mersiyeleri de bulunmaktad›r. Afla¤›da ilki üvey a¤abeyi Erbed,
ikincisi amcas› ve kabilesinin reisi “m›zrak virtüözü / mulâ‘›bu’l-esinne” lakapl› Ebû Berâ Âmir b. Cafer için inflad edilmifl iki mersiyesini sunuyoruz.
B‹Z ESK‹D‹K YILDIZLAR ESK‹M‹YOR
Biz eskidik, eskimiyor semada do¤an y›ld›zlar lâkin,
Biz gideriz, ard›m›zda kal›r da¤larla nicesi evlerin.
Biz yarar› k›t, bir komflunun himayesinde dahi yaflarken,
Faydas› devasa, cömert bir komflu ay›rd› beni Erbed’den.
Ne gam; felek ikimizi ay›rd›ysa, tecelli edip öyle,
Her yi¤it zaman›n gadrine u¤rayacakt›r gün gelip ille.
Ne elde etti¤im mal ile servet beni göklere uçurur,
Ne de kaderin cilvesine üzülmekten göz p›nar›m kurur.
Bir atefl ve onun ›fl›¤› misali de¤il de nedir? Kifli,
Küle döner, sönüp nihayet bulunca alevin yükselifli.
‹hsan takvan›n, kökleri vicdanda gizli, tezahürleridir,
Emanettir kifliye mal; bir ömürlük vade için verilir.
Mal mülk, çoluk çocuk; geçici birer emanettir cümlesi.
Kaç›n›lmaz bir flart›d›r, her emanetin bir gün iadesi.
Kafile kafile geçiyorlar, artlar›nda kal›yoruz biz,
Sanki sürüyü arkadan kovan çobanlar gibiyiz hepimiz.
70 Lebid, ss. 48 – 49.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
131
‹nsanlar iki gruptur hilkatte, iki iflçi misal buna:
Biri yapt›¤›n› y›kar, di¤eri yükseltir gö¤ün burcuna.
Kiminin yüzüne güler talih, nasibin bittamam al›r,
Kimiyse k›t kanaat yaflar; baht› kara, maifleti dard›r.
Ölümüm gecikse de fazla yaflasam ne geçecek elime,
Parmaklar›n kavrad›¤› bir asaya muhtaç olmaktan öte.
Geçmifl nesillere ait haberler aktaraca¤›m sadece,
Her kalk›flta belim bükülecek; debelenece¤im öylece.
Bir k›l›ç gibiyim bugün ben, yüzünün kesmesi hayli yaman;
Eskitse de k›n›n› yapan ustan›n üstünden geçen zaman.
Belirlenmifl bir and›r sana ölüm, kaç›p uzak durma sak›n,
Ha oldu, ha olacak, flunu iyi bil; tahakkuku çok yak›n.
Zandan öte bilgin nedir gayba dair, ey beni ay›playan!
Bir yi¤it dahi var m› geri dönen irtihalinin ard›ndan.
A¤l›yorsun ah u vahla yâd›na düfltükçe gençlik zaman›;
Seni neylesin gençlik; yak›fl›kl› yi¤itler onun yârân›.
Bir yi¤ide vurdu diye felek üzülüp a¤lar m›s›n hâlâ,
Kendisine dert isabet etmedik bir civan acep varm’ola.
Hayat›n hakk› için, ne çak›l tafllar›yla vuranlar bilir,
Allah ne yapacak? ne de kufllar› kovup uçuranlar bilir.71
Sorun onlara, yanl›fl düflündü¤üm görüflündeyseniz e¤er,
fiu genç ne zaman ölümü tadar veya ya¤mur ne vakit düfler.72
KALKIN DA MATEM EYLEY‹N
Kalk›n da yas tutanlarla beraber eyleyin matem,
Öyle bir matem ki o; akflam› sabah›yla hemdem.
Yüzünün pürüzsüz tenini parçalamakta nisvan;
Siyah esvap ve k›ldan elbiseler içinde giryan.
Gelin a¤›t yak›n m›zraklarla oynaflan aslana;
71 Araplar›n gelece¤e dair kehanet yöntemlerine at›fta bulunuyor. Tûsî bu son iki beyti rivayet etmemifltir. Bkz. Lebîd, 81’de ikinci dipnot.
72 Lebid, ss. 79 – 81 (Kaside formunda olup ayn kafiyelidir.).
132
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Savaflta kavmine öncü, Ebû Berâ’ derler ona
Ey Âmir! Ey sabah bask›nlar›n›n meflhur Âmir’i!
Ey en büyük, en kesif ordular›n yi¤it emiri!
*
*
*
Nice yi¤itler var, bafl› dik koflan develer misali;
Silahta ve flarapta geçtin cümlesin, oldun âlî.
Kurban kan› gibi safranla onlara oldun fâik;
Na¤meler döktüren bir ud ve bir hânende halay›k
*
*
*
Bir canl› için müyesser olsa felaha ulaflmak,
M›zrak cambaz› bu yi¤ide nasip olurdu ancak.
Fakir ve dilenciye karfl› çok cömertti kendisi
Yokluk ve k›tl›k zaman›, kendisi bir s›¤›nakt›
Ne zaman ki kuzey rüzgârlar› esip k›tl›k b›rakt›.
*
*
*
Nicelerine zîfân ve zübâh zehirleri içirdin
Belirlenmifl kaderine b›rakt›n onlar› maruz
Düz ve ›ss›z ovada yere serilmifl halde cans›z.73
3- Hiciv:
Lebid’in divan›nda fahr ve kabilenin önemli günlerinin anlat›ld›¤› fliirler ço¤unluktad›r. Kendisi hicvi çok gerekmedikçe tercih etmedi¤inden olsa gerek,
kabilesini yurtlar›ndan Yemen’e süren Cevvâb ile yaz›m›z›n bafl taraf›nda yafl›yla ilgili tart›flmalar içerisinde belirtti¤imiz annesiyle ayn› kabileye mensup Rabî‘ b. Zinbâ‘a yönelik hicviyeleri d›fl›nda hiciv söylememifltir. Rabî‘, en-Nu‘mân
b. el-Münzir’in içki ve sohbet arkadafl›, yani nedimidir. An›lan hükümdar›n Lebîd’in kabilesi heyetiyle ilgilenmemesinin ana amilidir. Annesiyle ayn› soydan
gelmesi dolay›s›yla kendisinin day› taraf›ndan akrabas›d›r. Huzurdan eli bofl
dönen kabilesi için ertesi gün bizzat huzura ç›kar. ‹çeri girdi¤inde Nu‘man ile
Rabî‘ sofrada yemek yemektedir. Hükümdar› selamlad›ktan sonra afla¤›daki
ayn kafiyeli recezini okur. Rivayete göre bu hicviyenin ard›ndan Nu‘mân yemekten elini çeker ve devam eden süreçte Rabî‘ ile iliflkisini so¤utur.
ALIKOYMA GENÇLER‹
Al›koyma gençleri at›lganl›k ve tedbirsizlikten,
Zira sükûnetten ye¤dir kavgan›n nicesi, bilirsen.
Ey haflmetli ve devletli yüce hükümdar›n evlâd›!
73 Lebid, ss. 45 – 47 (Recez formunda olup ayn kafiyelidir.).
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
133
Bu elimdeki yay, bendenizin ise Lebîd’dir ad›.
Savafls›z günüm yoktur, bafl›m t›rafll›d›r her gün benim;
Asl›nda gürdür saç›m, sanki maskeli gösterir tenim.
Dört yi¤it anas› bir ulu kad›n›n evlad›y›z biz,
Ve Âmir bin Sa’saa’n›n en seçkin en de¤erlisiyiz.
Misafirini lebalep dolu tasla doyuranlar›z,
Mi¤ferle korunan bafllar› ald›rmadan vuranlar›z.
Ey fazl u kereminden bol bol infak eden yüce hünkâr,
Hakk›n k›l›c›s›n, taslar›n doludur, edilmez inkâr.
Vahfli hayvan yata¤› diyarlar afl›p geldik kap›na,
Kavga gürültüden düflmüflken çöl ›ss›zl›k girdab›na.
Sana bunu ifli bilen biri söylüyor, onu dinle;
Kem sözlerden beri olas› zat! Dur, yeme o laînle.
Rengi ala beledir k›ç›n›n, zira abraflt›r ard›,
Çünkü parma¤›n› onun içine dald›r›p sokard›.
Dibine kadar dald›r›p kar›flt›r›r da kar›flt›r›r,
Sanki içinde zayi etti¤i bir fleyi araflt›r›r.74
Lebîd’in belirtilen flahsa yönelik bir baflka hicviyesi de afla¤›daki “kaf” kafiyeli recezidir.
EY RABΑ
Rabî‘! Seni üzerime göndermesin benim hiçbir saik;
Gere¤i yap›ls›n der törelerle aradaki düflmanl›k.
Bilmektedir herkes ister avam isterse havastan olsun;
Her ne kadar üzerinde dü¤ümlense dahi yollar bütün,
Hürriyetten mahrum bir nesne gibisin, engeli bol;
Bir suç iflledin, çekeceksin cezas›n, yok baflka ç›kar yol.
Çare yok ense kökün yoklanacak yiyecek flamar›
Alt›na edeceksin fliddetinden b›rakacaks›n âr›
Çünkü sen hain, iki yüzlü ve münaf›k bir ihtiyars›n
Yüz k›zart›c› ifllerle maruf, hem onlarla bahtiyars›n.75
4- Tarihî Olaylar›n Anlat›s›:
Lebîd fliirinde kabilesinin yaflad›¤› önemli hadiseleri ve onun bir bireyi olarak kendisinde oluflan duygular› da dile getirir. Söz gelimi Cevvâb b. Avf’›n
Lebîd’in de mensubu bulundu¤u Benî Âmir’i Yemen’e sürmesinin kabilede
74 Lebid, ss. 82 – 84.
75 Lebîd, ss. 87 – 88 (29 beyitlik bir kaside-i bâiyyenin ilk iki beyti)
134
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
yaratt›¤› huzursuzlu¤u ve bölünmeleri kendisinin kabilenin yeniden bir araya gelmesinde oynad›¤› rolden bahseder:
B‹LMEYEB‹L‹R HERKES K‹M OLDU⁄UM
Bilmeyebilir herkes kim oldu¤um, edemeyebilir idrak,
Belam nicedir bilmede amcam Âmir, yeni de¤ildir ancak.
O kadar yak›n oldum ki sana; flüpheye düfltüler sevgimden,
Yi¤itler anas›n›n sair evlad›, sana düflkünüm ya ben!..
Dârimo¤ullar›’ndan nice kifliye karfl› savundum seni;
Ulu zevat her biri, var ota¤›nda heyet kabul edeni.
Fukaym ve Abdullah Nehflel’in liderli¤inde Seytel’dedirler,
Hepsi gelmifller, yard›mlafl›yorlar tasada k›vançta birler.
Sana dil uzatmaktan menettim Mead, ‹bâd, Tay ve Kelb’i,
Befl gündür yol yürümüfl, yorgun deveyi korurcas›na sanki.
Kovas›n› dald›rmada gecikenin kaybedece¤i demde;
Dilimle savundum seni, kovalar birbirin ezerken hem de.
Dilimle tepeledim Rabî‘i, bir deveye döndü avare,
Aran›r, diler kendince; biri hat›r›m saya, k›ymet vere.
Öyle fleyler söyledim ki a¤z› aç›k kalakald› öylece,
Sustu; yaras›ndan zar zor yürüyen deveye döndü böylece.
Pes edip dönmeye niyetlenmiflti heyetiniz o gün hani,
Fâsûr tepelerinde biri vard›; mert, metin, zafere kani.
Hele bir gün kabileyi da¤›lmaktan kurtarm›flt›m Necrân’da;
Katk›m büyüktür muhafazas›nda birli¤in, o zor zamanda.
Gün oldu Gabît çölünde flerefle kabileyi ettim temsil,
Krallar, naipleri ve nedimleri, bana flahit ve kefil.
Hamaset ve cesaret gerektiren her günde beni denedin,
Titrerken korkaklar, davrand›m hemen; gözümde zaaf görmedin.
O krallar nezdinde prestijim, kat›n›zda dostlu¤um var,
De¤ilim düzlük zeminde kendi bafl›na yetiflen bir mantar.
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
135
‹htiyac›n var bana, bulamazs›n yerime baflka birini,
Çocuklar›n daha küçük; yapamazlar ifllerin tedvirini.
Dedim: Çeki düzen ver kendine baht›n nereye gidiyor bak,
Geçersen önüne ad›m›n›n, tökezlersin bil ki muhakkak.
Ac› verir, hakir görür de komflu komfluyu eylerse bîzar,
K›vrand›r›r sanc›dan; bir çok hastal›k birleflmifl gelmifl kadar.
Her ne taraf›ndan yaklaflsan ona meyus oldun, afallad›n,
‹ki binme yerinden hangine otursam diye çuvallad›n.
Oturamazs›n ön k›sm›na hörgücün, iri omuzlu zira,
Arkas›ndaysa kilim meyilli, düflersin otursan oraya.
Niçin korkuya kap›l›rs›n Ebû Mâlik’e karfl› bu kadar?
Öyle yaman bir korku ki saç›na sakal›na düfltü aklar.
Kavmince korunan biri olsayd› bahse konu komflum flayet,
Ürken sürünün peflindeki çoban gibi, ederlerdi nusret.
Bulup götürdü¤ün gibi bir grup deveyi yabandan yerden,
Arama beni bulamazs›n, me¤er sorars›n Benî Cafer’den.
En yak›n dostum onlar, yan› bafl›mdad›r yard›mlar› bile,
Karfl›ma ç›k›p da yolumu keserse bir harami kafile.
K›sraklar›m› develerimin ard› s›ra sürdü¤üm zaman
Nereyse en güvenli s›¤›nak, olurlar o tarafa revan.
Da¤›ld›ktan sonra bir araya getirdim, toplad›m onlar›,
Göz al›c› bol süt veren develer oldu ‹bn Esîd’in var›.76
5- Teflbîb
Sevgiliye duyulan aflk, özlem gibi yo¤un duygularla onun sahip oldu¤u iç
ve d›fl güzelliklerin dile getirildi¤i fliirlerdir. Lebîd’in Dîvân’›nda aflk, kad›n ve
güzellik konular› ile ilgili müstakil bir fliir bulmak mümkün de¤ildir. Sanki o,
o dönem fliir formunda bir gelenek oldu¤u için baz› fliirlerinin giriflinde zarureten bu konulara e¤ilmifl gibidir. Afla¤›da kendisinin bu konudaki nadir beyitlerinden örnekler bulacaks›n›z:
76 Lebîd, ss. 63 – 65.
136
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
GEÇT‹ ÜSEYMÂ’NIN S‹LÜET‹
Geçti gözüm önümden Üseymâ’ya ait hayalî silüet,
Yakt› gönlüm, sard› beni hüzün ve nefl’e aras› bir hâlet.
Benî Cafer’in kerimesidir, onlar›n topra¤›nda yaflar;
Uzakta benden, mesafesi bir de¤il üç günlük yolu aflar.77
AH GAMLANDI GÖNÜL
Ah gamland› gönül, gamlanmasayd› keflke bu kadar, ne vard›!
Hüzne gark etti onu ah, uzaktaki sevgililerin yâd›.
Beni k›nay›p da ö¤üt veren kad›nlara uysayd›m flayet,
Mizneb da¤› ete¤inde dediklerine etseydim riayet,
Hiçbir otorite tan›mayan bir tedbir koyard›m flu kalbe;
Bir kere 盤›rdan ç›km›fl olan, uslanmaz tedbirle ne çare!
B›rak art›k, geç bunlar› da sözü sürdür baflka konularla;
Asil kardeflinin yaflay›fl ve ahlâk›ndan söz et meselâ.78
G‹TT‹ OBA HALKI
Ö¤le vakti gitti oba halk›, daha yeni geldilerdi oysa;
Onlarla m› gitsin, yoksa b›rak›p kals›n m›, mütereddit Selmâ.
Sanki peflindekinden ürken, isteyene yanaflmayan bir difli;
Ümit vermekten kalmaz ard›n b›rakana, durabilirse kifli.
Sabah›n seher vaktinde mahfe içindeki kad›nlar›n hâli,
Ravd vadilerinin akasyalar› veya ufler a¤ac› sanki.79
6- Vasf:
Duyu organlar›na hitap eden güzelliklerin tasvirine bu ad verilir. Buna örnek olarak da kendisinin flaheseri konumunda bulunan Muallaka’s›n› vermek istiyoruz.
77 Lebîd, ss. 35 – 36 (29 beyitlik bir kaside-i bâiyyenin ilk iki beyti).
78 Lebîd, 41 (14 beyitlik bir kaside-i bâiyyenin ilk iki beyti).
79 Lebîd, 57 (36 beyitlik bir kaside-i bâiyyenin ilk üç beyti).
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
MUALLAKA
Yaylak ve k›fllaklar›ndan iz kalmad› Mina’daki diyar›n,
‹çindeki Gavl ve Ricâm, meskeni oldu vahfli hayvanlar›n.
Reyyân’›n eski su yataklar› bozuldu, ki seller âmili,
Tafla kaz›n›p da silinmifl bir yaz› kal›nt›s› misali.
Kalan tortular üzerinden –göçmeden sakinleri buradanHelâl ve haram aylar›yla nice seneler geçti aradan.
Nasibin ald› gök gürültülü ya¤murlar›ndan ilkbahar›n,
Sa¤anak ve çisentiden bolca pay›na düfltü o diyar›n.
Gece seyreden, sabah görünen siyah ve yo¤un katmer katmer
Ve karfl›l›kl› yank›lanan akflam bulutlar›ndan indiler.
‹ki yakas›nda derenin, boy atm›fl su teresi dallar›,
Yumurta b›rakm›fl devekufllar›, yavrulam›fl gazallar›.
Küçük yavrular›ndan emin, iri gözlü yabanî s›¤›rlar,
Büyükleriyse sürü halinde genifl ovada dolafl›rlar.
Kal›nt›lar› a盤a ç›kard› üzerinden geçen seller,
Silinmifl bir kitab›n yaz›lar›n yinelermifl gibi eller.
Yahut bir kad›n›n halka halka serperek üzerine çividi,
Daha zahir k›ld›¤› dövmesinin yeni hâline benzedi.
Durdum, dikeldim o kal›nt›lara sormak için haber yardan,
Cevap gelir mi hiç, dilsiz, hareketsiz, konuflamayanlardan.
Hepsi orada yaflard›, bir sabah erkenden çekip gittiler,
Iss›zlaflt›; hende¤i ve çal›s›yla oray› terk ettiler.
Tafl›n›rken oymak, hüznün kamç›lad› hevdeçli develeri,
G›c›rdarken çad›rlar›, girip de otururlarken içeri,
O hevdeçler ki setretmektedir her birinin kalafat›n›,
Cibinlikle nak›fll› perde çifti ki görsen flatafat›n›.
Guruplar halinde gidiyorlar, sanki s›rtlar›nda var gibi,
Boynu zarif, ak Vecre ahular›, vahfli Tûd›h inekleri.
137
138
Develer at›ld› yola; serap içersinde silüetleri,
Bîfle vadisi k›vr›mlar›ndaki a¤aç ve kayalar gibi.
Heyhat ki kalan nedir hat›r›nda sevgilin Nevâr’a dair,
O gitti, eski-yeni koptu bütün ba¤lar, visale elverir.
Benî Mürre’nin k›z›, Feyd’de oturur, komflu Hicazl›lara,
Nas›l mümkün olsun ona kavuflman, uzakken bu kadar ara.
Feyd’de iken ya iki da¤›n do¤u yamaçlar›nda bir yerde,
Yahut Ferde suyu, Ruhâm da¤›nda, ki yer al›r Muhaccer’de.
Yemen ise istikameti o yârin, temin ederim seni,
Suvâik, Kahr tepeleri veya vadisi san›r›m meskeni.
Ümidin kes o yârdan ki uzakta, kavuflmak müflkül gayetle,
Vuslat dileyenlerin en bahts›z› ba¤› kesen olsa bile.
Mücâmelede cömert ol zahiren sana iyi davranana,
B›rakma kudreti sende kals›n, yüz çevirir, dönerse ama.
Bir deve ki inceltmifl seferler hem belini hem hörgücünü,
Binerek çek git, kopar ondan ba¤›n; göster b›rakma gücünü.
Kemik uçlar›na çekilse eti, h›zlansa zaaf, erime,
Ayaktaki deri kaplar yürümekten olsa da lime lime,
Bu hâldeyken bile yular vurup sürsen yola bir gidifli var,
Sanki k›z›l bir bulut; alm›fl yükün k›bleden esen rüzgârlar.
Bir difliye benzer yahut; ala Ahkab efle¤inin hamili,
Kovalayan, atlay›p ›s›ran ayg›rlardan incelmifl beli.
Kaçarak tepe doruklar›na ç›k›yor ›s›r›lan difli,
Bafltan ç›kar›yor ayg›r› kâh yüz çevirip kâh isteyifli.
Ayg›r peflinden sarp Selebût arazisi zirvesine ç›kar,
Iss›z gözlem dikitlerinden ürker, san›r ard›nda avc› var.
Alt› ayl›k k›fl› geçirdikten sonra ayn› yerde ikisi
Biten yeflil otlarla yetinip uzatt›lar suya perhizi.
Ba¤lamak dilediler ifllerini güçlü, sa¤lam bir esasa,
Sa¤lamc›l›kla mümkündür azmin tahakkuku; böyledir yasa.
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
Kuru kediotu dikenlerin savurdu arka toynaklar›,
De¤iflik yönlerden esti durmadan, bunalt›c› yaz rüzgâr›.
Uçuyor kopard›klar› toz bulutu koflarlarken pefl pefle,
Bir duman sanki, dayan›r yanan k›ym›klardan ç›kan atefle.
Kuzey yeliyle tutuflmufl, yak›t›n katk›s› çak›r dikeni,
Alevleri yüksek bir ateflin duman›; flafl›rt›r göreni.
Önüne katm›fl diflisin geçip gitti vahflî yaban ayg›r›,
Âdeti öne katmak, kaç›nca difli, terk edince 盤›r›.
Ortalay›p, kendilerin vurdular ›rma¤a ikisi birden,
Yard›lar miskotuyla kaplanm›fl sular› ç›kt›lar nehirden.
K›y›s›ndaki sazlar taraf›ndan çepeçevre kuflat›lm›fl,
Gölgelendirir onu k›r›¤› ve sa¤lam›yla bir çok kam›fl.
Hangisi benzeri h›zda devemin; o mu, yabani öküz mü?
Yaln›z koydu¤u yavru pay edilmifl, pâyân› sürüye öncü.
Yavrusun yitirmifl burnu geriye yat›k bu yaban s›¤›r›,
Turu, iniltisi terk etmiyor kumlar aras› sarp 盤›r›.
Yere serili ak yavrunun çekifltirir kalan uzuvlar›n,
Boz renkli kurtlar ki bitmez yemeleri etlerini avlar›n.
Bir gaflet an›na rast getirip çullanm›fllar üstüne yekten,
Hedefin flaflmaz ölüm oklar›, isabeti uzakt›r flekten.
Geceledi sürgit ya¤an bir ya¤murdan ak›tarak damlalar,
Gözlerinden inen bu sicimler zemindeki otlar› ›slar.
Sürgit ya¤an ya¤mur ›slat›r s›rt›n› bafltan kuyru¤a kadar,
Bir gecede ki y›ld›zlar›n› örtüp gizlemekte bulutlar.
S›¤›n›r alt›na bir a¤ac›n; yoldan uzak, dallar› seyrek,
Kayan bir kum y›¤›n› üstünde, zira üstteki kumlar gevflek.
Karanl›¤›n yüzünü par›l par›l parlat›r, eyler nümâyân,
Beyaz bir sedef inci gibi; da¤›lm›fl, tutan ip koptu¤undan.
Karanl›k da¤›l›p da ortal›k ayd›nlan›nca en nihayet,
Bata ç›ka yere aya¤›, erkenden etti yola azimet.
139
140
Saâid’deki sular aras›nda dolaflt› flaflk›n ve üzgün,
Üzerinde kald› bu halet, tam yedi gece yedi gün.
Sonunda ümidin kesti yaflad›¤›ndan, pörsüdü memesi,
Kurutamam›flt› onu emzirmesi yahut sütten kesmesi,
Gaipten duydu¤u insan sesleri korku sald› yüre¤ine,
‹nsanlar büyük dert bafl›na; zira gelirler süre¤ine.
Sabah ayr›ld› korku içinde, sarm›fl kendini kuflku hâli,
San›yor ya sa¤r›s› yahut döflü olacak korku mahalli.
Yetiflmekten ümit kesen avc›lar peflleri s›ra sald›lar,
Belleri ince, tasmalar› kupkuru e¤itilmifl taz›lar.
Yetifltiler arkas›ndan öyle bir boynuz do¤rulttu ki lâkin,
Her biri and›r›r Semher’in m›zra¤›n; uzun, düzgün ve keskin.
Maksat savmak onlar›; Gördü ki geri püskürtemezse e¤er,
Yaklaflm›fl demektir eceli, ellerinde ölmesi mukadder.
‹çlerinden birini öldürdü ki Kesâb idi onun nam›,
Al kanlara boyay›p cenk mahalline cans›z serdi Sühâm’›
Kufllukta raks ediyorken par›ldayan ›fl›nlar› güneflin,
Seraptan elbiseler giyerken tepeler; bir h›zla, ateflîn,
Geri durmam, görürüm ihtiyac›m o evsafta bir deveyle,
Diline dolard› bir k›nayan e¤er olmasayd› hal böyle.
Nevar, acaba bilmiyor muydu ki ben muktedirim daima,
Aflk ba¤›n›n dü¤ümünü hem ba¤lama¤a hem de koparma¤a.
Neresi olursa olsun terk ederim hoflnut de¤ilsem e¤er,
Kifliyi bir yere ba¤lar ancak, s›k› dostlar, candan gönüller.
Aksine bilmiyormuflsun bütün bu hakikatleri sen me¤er,
E¤lencesi leziz, nedimleri hofl, geçirdim nice geceler.
E¤lenceler düzenler, a¤z›na bak›lan olurdum her gece,
‹yi flarap satan tüccara koflard›m bayra¤›n› dikince.
Pahal›ya al›r›m ziftli k›rbalarda y›llanm›fl flarab›,
‹ç iç bitmez, delinir de yay›l›r yere, yok haddi hesab›.
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
Berrak sabah flarab›yla al›ml› cariyelerin nicesi,
Çok dinledim o parmaklar›n okflad›¤› uddan ç›kan sesi.
‹htiyaç hissi bafl gösterdi seher vakti horozlar ötmeden,
Bafllad›m yuvarlamaya kadehleri, âlem uykuda iken.
Keremimle ›s›tt›m rüzgarl› ve ayazl› nice sabah›,
Dizgini elinde kuzey rüzgâr›n›n, kabil de¤il ›slah›.
Himaye ettim kabilemi daim önde giden k›sraklarla,
Bindi¤im vakit kuflak yapt›m kendime, onlardaki yularla.
Tozlu dumanl› bir da¤›n tepesine ç›kt›m gözcülük için,
Yak›n›na düfler tozu, karfl› da¤lardaki mevzilerinin.
Bir elin geceye uzat›p günefl, gök karar›nca nihayet,
Ve mahv›ndan korkulan namahremleri örtünce zulmet,
Ovaya indim k›srakla, boynu dik; uzun bir hurmaya benzer,
Püskülü az, altta daral›r meyvesin devflirmeye gelenler.
Yükselttim onu devekuflu süre¤i esnas›ndaki h›za,
Is›nd› kaslar›, kemikleri hafifledi sonunda keza.
Burufl k›r›fl oldu e¤eri, boynu ise s›r›ls›klam terden
Kaynayan ter ›slatt› da köpü¤ü ç›kt› kolan ve kemerden.
Benziyor sanki, dikerek boynunu bafl kald›r›rken dizgine,
Ateflîn h›zla grupçak suya gelen yabanî güvercine.
Birbirine yabanc› gurbet ehli dolu nice konak vard›r,
Hediye ve bahflifli umulur, k›namas›ysa tamam ard›r.
Boyunlar› kal›nd›r, tehdit ederler birbirlerini kinden,
Sanki her biri bir suret Bedî’deki sabit ayakl› cinden.
Bofl sözlerini çürüttüm, hakl› gördü¤ümü eyledim ikrar,
En ulular› dahi bana karfl› eyleyemedi iftihar.
Nice kumar devesini kesmeye ça¤›rd›m nedimlerimi,
Fal oklar›yla ki di¤erine benzer her birinin biçimi.
Onlarla olur davetim k›s›r veya yavrulu deve için,
Derim: Bütün komflulara teker teker etini tevzi edin.
141
142
Konuk ve yak›n komflu ad›na kim varsa onlar›n tamam›,
Topra¤› mümbit Tebale’ye inmifl gibi k›ld›lar ortam›.
Hanemin iplerine s›¤›n›r fakir ve zay›f düflmüfl herkes,
Bir belâzede gibi; eprimifl esvab› k›sa, kendisi bîkes.
Karfl›l›kl› eserken rüzgârlar, karn› doyurulur fakirin,
Yetimleri de nasiplenir uzayan kollar›ndan nehrin.
Biz var ya biz, bir araya gelse dahi bütün kabileler,
Eksik olmaz bizde, zor iflleri üstlenmeye teflne kimseler.
Aflirete verir hakk›n› her ne ise eksiksiz, pür onat,
Öfke solur zayi olunca hakk›, kendinden eder ferâgat.
Kerem sahibidir üstelik, hep ihsanda bulunur cömertçe,
Eli aç›k; övülesi ahlâk› tek kazanc› ganimetçe.
Atalar›n›n gelenek b›rakt›¤› bir topluma mensuptur,
Zira her kavmin bir töresi, bir tane de lideri mevcuttur.
Leke bulaflmaz iffetlerine, ifllerine kar›flmaz fesat,
Yalpalamaz ak›llar› nefislerine uyup hiçbir saat.
Mülkün sahibi yarat›c›n›n taksimine kanaat eyle,
Zira bilen olarak güzel huylar› o bölüfltürdü böyle.
Emanetin kavimler aras›nda paylaflt›r›ld›¤› lâhza,
Vermifl taksim edici en ziyadesini bizim pay›m›za.
Bir ev infla etmifl bizim için; yüksektir çat›s›, tavan›,
Oraya yükselir oyma¤›n yetiflkini ve taze civan›.
Tüm güçleriyle çal›fl›rlar, bir s›k›nt›ya olursa duçar,
Savaflta cengâver, müzakeredeyse hakemleridir onlar.
Civarlar›na s›¤›nm›fl komflular için ilkbahard›r onlar,
Yanlar›nda melce bulur y›l› uzam›fl az›ks›z kad›nlar.
Kenetlenmifller açmas›n diye aralar›n› bir hasetçi,
Meyletmesin düflmana bir kimse ki sürçmelerine nöbetçi.80
80 Lebîd, ss. 135 – 155.
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Mulallaka fiairi Bir Sahâbî: Lebîd b. Rabîa
143
Sonuç:
Lebîd b. Rabî‘a el-Âmirî Necid bölgesinde bulunan Hevâzin kabilesinin yetifltirdi¤i, ünü kabilesini aflarak bütün Arap co¤rafyas›na yay›lm›fl, klasik dönem Arap edebiyat› alan›nda okuyup yazanlar›n ilk elde karfl›laflt›klar› önemli bir kifliliktir. Araplar›n flaheser olarak niteledikleri ve Kâbe duvar›na asarak münflidini onore ettikleri yedi fliirden (el-Mu‘allakâtu’s-seb‘ / Yedi Ask›)
biri kendisine aittir. Onun bir baflka ay›rt edici yönü, kendisinin an›lanlar
aras›nda yegâne Müslüman flair olufludur.
fiairimiz alt›nc› yüzy›l›n ikinci yar›s›nda dünyaya gelmifl, yüz seneyi aflan
uzun bir ömrün ard›ndan Muâviye’nin hilafete gelifl dönemlerinde vefat etmifltir. Tahminen Hicret’in 9. y›l›nda Müslüman olmufl, belli bir dönem müellefe-i kulûb tahsisat›ndan yararlanm›flt›r.
A‘flâ gibi fliiri maiflet arac› k›lmam›fl, sadece kabilesinin hizmetinde kullanm›flt›r. fiiirlerinin büyük k›sm› Câhiliye dönemine ait olup, Müslüman olduktan sonra nadiren fliir söylemifltir. Bunda Kur’an nazm›n›n ve o nazm
içindeki derin manalar›n ruhunda b›rakt›¤› tesir ve hayranl›k hissinin de pay› vard›r. Hatta kendisine fliir yazmas› teklifini ileten Hz. Ömer’e karfl› Bakara suresini yaz›p göndermesi, bu ilâhî kelâm›n kendisi üzerindeki tesirini
göstermesi bak›m›ndan anlaml›d›r.
Câhiye dönemindeki fliirlerinde fahr, kavminin yaflad›¤› önemli günler (eyyâm) ve vasf bask›n karakterdedir. Teflbîb geri plandad›r. Sadece dönemin fliir gelene¤ine riayeten baz› kasidelerinin giriflinde üç befl beyitten ibaret olarak yer al›r. Divan’›nda hiciv seyrektir. Kendisinin flairli¤ini ele veren as›l
özelli¤i, üstün tasvir yetene¤idir. Do¤a, mekan, hayvan vb. olgularla ilgili yapm›fl oldu¤u betimlemeler hakikaten üstün bir idrak ve sanat kudretini sembolize etmektedir.
Yi¤it karakterli olup, gözünü budaktan, sözünü dudaktan sak›nmayan bir
cesarete ve ulafl›lmas› güç bir sahavete sahiptir. Yoksulluk çekti¤i ömrünün
son döneminde dahi ziyafet çekmekten geri durmam›flt›r. Yi¤itli¤i, ahlâk›,
cömertli¤i ve söz söyleme yetene¤i ile Arap edebiyat›n›n kal›c› figürlerinden olan
Lebîd’i entelektüel camian›n dikkatine sunarken, kendisiyle ilgili bir kitap çal›flmam›z›n devam etti¤ini duyurmay› da ayr›ca vazife telakki ediyoruz.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (145-159)
KUR’ÂN’DA HZ. PEYGAMBER’‹N ÖRNEK ‹NSAN OLUfiU:
ÜSVE-‹ HASENE
Yaflar KURT*
Prophet Mohammad as a Perfect Model (al-uswa al-hasana) in the Qur’an
Abstract
This Article includes commentaries on the subject of prophet Mohammad
as a perfect model in the context of Ahzâb/21. In the article, there is an
introduction which deals with the exemplified personalities of holy prophets and the prophet Mohammad. Later it is dealt with the concept of “perfect model” (al-uswa al-hasana), the exegesis of the Quranic verse about
the concept and the hadiths about it. At the end, the question “in which
subjects must the prophet be imitated?” is answered.
Keywords: exemplified personality, Prophet Mohammad, Allah, eschatology, the Qur’an
Girifl
Peygamberler, Allah’›n murad›n› gerçeklefltirmek için s›rf kendilerine itaat edilsin diye gönderilen Allah’›n elçileridir.1 Bu kutlu insanlar, görevli olarak gönderildikleri toplumlar›n kendilerine uyabilmesi için, örnek olmalar›
gerekir. Kuflkusuz getirdikleri mesajlar› sadece sözlü ö¤retilerden ibaret de¤ildir. Aksine hayatta izlenecek do¤ru yolun ö¤renilmesi, bilinmesi ve takip
edilmesi konusunda gösterilecek her gayrette onlar›n sözlü ö¤retilerinin yan›nda uygulamalar› da büyük önem arz etmektedir.2
Bilinen bir gerçektir ki, toplumlar› sadece teorik e¤itimle de¤ifltirmek
mümkün de¤ildir. ‹nsanlar, okuduklar› metinlerden daha çok, kendilerinden
önce yaflanm›fl veya halen yaflanmakta olan hayat tablolar›ndan etkilenmektedirler. Bu nedenle olmal› ki, Kur’ân’›n yar›s›na yak›n› daha önce yaflanm›fl
ve insanl›¤a mal olmufl k›ssalardan oluflmaktad›r.3 De¤iflim ve dönüflüm sa¤-
*
1
2
3
Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi
Nisâ, 4/64.
M. Hayri K›rbaflo¤lu, ‹slâm Düflüncesinde Sünnet, Elefltirel Bir Yaklafl›m, Ankara Okulu Yay›nlar›, Ankara 1999, 183.
K›ssa ile ilgili genifl bilgi için bkz. Suat Y›ld›r›m, “Kur’ân-› Kerîm’de K›ssalar”, Atatürk Üniversitesi ‹slami ‹limler Fakültesi Dergisi, Ankara 1979, say›: 3, s. 37; Yaflar Kurt, Hz. Yûsuf’un Tarihsel Hayat›, Mukayese ve De¤erlendirme, Araflt›rma Yay›nlara, Ankara 2005, 9 vd.
146
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lamak isteyen insan, f›trat› gere¤i bu yolda kendisine rehberlik edecek uygulamalar› görmeyi arzu eder. ‹nsan, önemli olan ve uygulamay› gerektiren hususlarda daima bir öndere muhtaçt›r. Bu nedenle Allah, sadece kitap indirmekle yetinmemifl, ayn› zamanda bu kitab›n içeri¤ini kendilerine ö¤retecek ve
günlük uygulamalarda onun pratik örneklerini ortaya koyacak bir peygamber de göndermifltir. Hz. Peygamber’in, kendisini bir peygamber olman›n yan›nda ayn› zamanda bir ö¤retmen olarak takdim etmesi,4 meselenin öneminin kavranmas› aç›s›ndan oldukça önemlidir. ‹nsano¤lu sadece bir kutsal kitaba de¤il, ayn› zamanda onun içeri¤ini kendisine ö¤retecek bir ö¤retmene de
ihtiyac› vard›r. Belki de Mekkeli müflriklerin, Kur’ân’›n kendilerine Peygamber’in arac›l›¤› olmaks›z›n gönderilme istekleri bu sebeple reddedilmifltir.5
‹nsanl›¤a rehber ve önder olarak gönderilen elçilerin sonuncusu olan Hz.
Peygamber’in,6 Kur’ân’› Kerîm’de dosdo¤ru bir yol üzerinde oldu¤u ifade edilmektedir.7 Bunun yan›nda o, insanlar›n kendisini rehber seçebilmeleri için,
güzel ahlak ve örnek olacak yaflam biçimini sadece telkin etmekle kalmam›fl,
ayn› zamanda kendi hayat›nda da uygulam›flt›r.8 Bu nedenle Kur’ân, onun
büyük bir ahlak üzere oldu¤unu9 beyan etmektedir. Kendisi de, “ben güzel
ahlak› tamamlamak üzere gönderildim”10 sözleriyle bu hususa göndermede
bulunmaktad›r.11 Ayr›ca Hz. Âifle (ö. 58/677) validemiz onun ahlak›n› soranlara: “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlak› Kur’ân ahlak› idi.”12 cevab› ile ifade etti¤i üzere Hz. Peygamberin hayat›na flekil veren düsturun,
Kur’ân oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Kur’ân, adeta onun hayat›yla vücut bulmufl,
yaflan›r hale gelmifl, sözden fiile, yaz›m flekillerinden eflsiz hayat tablolar›na
dönüflmüfltür.13 Hz. Peygamber’in örnek insan olma özelli¤ini en güzel flekil-
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
et-Tayâlisî, Süleyman b. Ebu Davud (ö. 204/819), Müsned, Daru’l-Marife, Beyrut ts., 298; edDârimî, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman (ö. 255/869), Sünen, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, I-II, Beyrut 1407, I, 111; ‹bn Mâce, Muhammed b. Yezîd (ö. 275/888), Sünen, (thk., Muhammed Fuad Abdülbaki), Daru’l-Fikr, I-II, Beyrut ts., I, 83.
‹srâ, 17/90–96.
Ahzâb, 33/40.
Yâsîn, 36/4.
Yaflar Kurt, Hz. Peygamber’in (sav) Örnek Hayat›, Örnek ‹nsan Hz. Muhammed, (ed., Mehmet
Mahfuz Söylemez), Çorum Ça¤r› E¤itim Vakf›, Çorum 2006, 189.
Kalem, 68/4.
et-Taberânî, Ebu’l-Kas›m Süleyman b. Ahmed (ö. 360/971), el-Mu’cemu’l-evsat, Daru’l-Harameyn, I-X, Kahire 1415, VII, 74; el-Beyhakî, Ebu Bekir Ahmed b. el-Hüseyin (ö. 458/1066), Sünenü’l-kübrâ, (thk., Mumammed Abdülkadir Ata), Mektebetü Dari’l-Bâz, I-X, Mekke 1994, X,
191; el-Heysemî, Ali b. Ebu Bekir (ö. 807/1404), Mecmeu’z-zevâid, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, I-X,
Beyrut 1407, VIII, 188; IX, 15.
Konu ile ilgili ayr›ca bkz.: Halil ‹brahim fiimflek, Kâmil ‹nsan Olma Gereksinimi, Burhan Ayl›k
Dergi, Y›l: 1, Say›: 1, ‹stanbul 2005, 27-28.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin (ö. 261/875), Sahîh, (thk., Muhammed Fuad Abdülbaki), Daru ‹hyai’tTürasi’l-Arabi, I-V, Beyrut ts., I, 513.
Kurt, Hz. Peygamber’in (sav) Örnek Hayat›, 189.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
147
de ifade eden ayet, çal›flmam›za konu olan Ahzâb suresinin 21. ayetidir. fiimdi bu ayet etraf›nda ifade edilen görüfllere de¤inelim.
A- “Üsve-i Hasene” Kavram›n›n Okunuflu ve Anlam›
“Üsve” kelimesi Kur’ân’da üç yerde geçmekte14 ve hepsinde de, hemzenin
raf’i ile “üsve” fleklinde okunmaktad›r.15 Âs›m b. Behdele (ö. 127/744) nerede olursa olsun hemzenin damm› ile “üsve” fleklinde okunmas› gerekti¤ini
söylerken, onun d›fl›ndaki k›raat âlimleri ise bu kelimeyi “isve” fleklinde okumufllard›r.16 K›raatler aras›ndaki ihtilafta orta yolu bulmaya çal›flan Yahya b.
Vessab ise, hemzenin raf’i ve kesri ile iki türlü de okunabildi¤i görüflündedir.17 Bütün bunlara ra¤men Hicaz ehli istisnas›z yukar›da geçen kelimenin
hemzenin kesri ile okunmas› gerekti¤i görüflündedirler.18 Dolay›s›yla “Üsve”
kelimesi, “rüflve” ve “riflve” kelimesinin iki flekilde okundu¤u gibi, “üsve” ve
“isve” olarak okunmaktad›r.19 “‹ktidâ” fiilinden “kudve” fleklinde isim yap›ld›¤› gibi, “i’tisâ” filinden de “üsve” olarak isim yap›lm›flt›r.20
Ele ald›¤›m›z bu kavram, ister güzel olsun ister çirkin; ister faydal› olsun
ister zararl› ittiba edilen, bir baflka ifade ile uyan bireylerde var olan özellikleri ifade etmek için kullan›l›r. Allah, iflte bundan dolay› ona s›fat olarak “hasene” terimini kullanm›flt›r.21 Dolay›s›yla “üsve” kelimesi, bir kimseye uymak,
14 Ahzâb, 33/21; Mümtehine, 60/4, 6. Bu surede yer alan iki ayet, Hz. Peygamber’in büyük ceddi Hz. ‹brahim (a.s.) ve onunla beraber olan müminler hakk›ndad›r. Bu ayetlerde de, Allah’a ve
ahiret gününe iman edenlerin, Hz. ‹brahim (a.s.) ve onunla birlikte olanlar› örnek alacaklar›na
yer verilmesi, âdeta peygamberleri kendilerine rehber edinecek kimseler için bu özelliklerin zorunlu oldu¤u inanc›na sevk etmektedir.
15 el-‹sfahânî, Ebü'l-Kas›m Hüseyin b. Muhammed (ö. 502/1108), el-Müfredât fî garîbi'l-Kur'ân,
Kahraman Yay›nlar›, ‹stanbul 1986, 20; efl-fiat›bî, el-Kas›m b. Feyre (ö. 590/1194), H›rzu’lemânî ve vechü’t-tehânî fi’l-k›raâti’s-seb’, Daru’l-Kitabi’n-Nefis, Beyrut 1407,129.
16 ‹bn Mücâhid, Ebu Bekir Ahmed b. Musa (ö. 324/936), Kitâbü’s-seb’a fi’l-k›râ’ât, Daru’l-Mearif,
Kahire 1400, 521; ‹bn Zencele, Ebu Zür’a Abdurrahman b. Muhammed, Hüccetü’l-k›râât,
Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1982, 575.
17 el-Ferra, Ebu Zekeriya Yahya b. Ziyad (ö. 207/822), Meâni’l-Kur’ân, Âlemü’l-Kütüb, I-III, Beyrut 1983, II, 339; el-‹sfahânî, 20.
18 el-Ferra, II, 339; et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr (ö. 310/922), Câmiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Daru’l-Kütübi’l-‹lmiyye, I-XII (I-XXX), Beyrut 1992, XXI, 143.
19 ‹bn Hâlûye, Ebu Abdullah Hüseyin b. Ahmed (ö. 370/980), el-Hücce fi’l-k›râ’âti’s-seba’, Daru’flfiuruk, Beyrut 1401, 289.
20 efl-fievkânî, Muhammed b. Ali (ö. 1250/1834), Fethü’l-kadîr el-câmiu beyne fenni’r-rivâyeti
ve’d-dirâyeti min ilmi’t-tefsîr, Daru’l-Fikr, I-V, Beyrut ts., IV, 270.
21 el-‹sfahânî, 20; Ebu’l-Beka, Eyyüb b. Musa (ö. 1094/1683), Külliyyâtü Ebi’l-Bekâ, Daru’tT›baâti’l-Amire, Bulak 1870, 47.
148
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
onun yapt›¤› hal ve hareketleri aynen yapmak, birini örnek edinip onu takip
etmek anlam›ndad›r.22
B- “Üsve-i Hasene” Kavram›n›n ‹çinde Yer Ald›¤› Ayetin Yorumu
“Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için Allah’a ve Ahiret gününe inanan ve Allah’›
çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r.”23
Bu ayet öncesinde, Müslümanlar›n birli¤ini bozmak ve onlar› pani¤e düflürmek isteyen münaf›klar›n durumu anlat›lmaktad›r. Bu ayetlerin verdi¤i
bilgilere göre; Kureyfllilerin civar müflrik kabilelerle Medine üzerine yürüdükleri, birleflik kabilelerin sald›rd›¤› gün anlam›nda “Ahzâb” veya Selman-› Farisî’nin (ö. 36/656) önerisi üzerine hendek kaz›lmas› nedeniyle “Hendek Savafl›” (6/627) olarak ifade edilen günde münaf›klar, savafltan kaçmayacaklar›na dair Hz. Peygamber’e söz vermiflken, bu vaatlerinden caym›fllard›r. Zaten bu tav›r onlar›n sürekli yapa geldikleri fleydi. Nitekim daha önce de Uhud
(4/625) savafl›nda: Allah yolunda savaflmalar› istendi¤inde, “E¤er savafl olaca¤›n› bilseydik, sizinle gelirdik,” demifllerdi. Müslümanlar çok flehit verince
de; “Bizim sözümüzü tutsalard›, öldürülmezlerdi,” diyerek Allah yolunda öldürülmeyi küçümsemifller ve bundan dolay› da bu ayetler arac›l›¤›yla Allah
taraf›ndan fliddetle k›nanm›fllard›r.24 Bu utanç verici durumlar›n› telafi için,
bir daha savafl olunca çarp›flacaklar›na dair söz vermifllerdi. Gelin görün ki,
savafl ç›k›nca (Hendek Savafl›) yine sözlerinden durmam›fllard›. Hatta bununla da kalmay›p, ayet-i kerimede de ifade edildi¤i gibi, “Ey Yesrip (Medine) halk›, art›k size duracak yer yok, (haydi durmay›n, evlerinize) dönün. Onlardan
bir topluluk da: ‘Evlerimiz (sa¤lam de¤il), aç›kt›’”25 gibi ifadelerle hem bahane
üretmifl, hem de Müslümanlara korku vermek istemifllerdi.
Bunun yan›nda münaf›klar, inananlar› savafltan al›koymak için, “Bize gelin” derler. Geldikleri zaman da cimrilik yaparlar, size yard›m etmek istemezler. Savafltan ganimet elde etmek söz konusu oldu¤unda hemen gelirler. Savafl k›z›flt›¤›nda, ölüm bayg›nl›¤› çökmüfl kimse gibi, gözleri dönmüfl vaziyette bakakal›rlar. Savafl hali geçer de ortal›k sükûnete kavuflunca tekrar sizleri incitmekten geri durmazlar. Allah, böyle kimselerin yapt›klar› iflleri bofla ç›karacakt›r. Düflman güçlerine yak›nl›k duysalar da onlara da ifltirak etmek-
22 ‹bn At›yye, Ebu Muhammed b. Abdülhak (ö. 541/1146), el-Muharraru’l-vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’lazîz, I-XI, (I-XVI), Vezaretü’l-Evkaf ve’fl-fiuuni’l-‹slamiyye, Fas 1975, XIII, 61; XV, 487.
23 Ahzâb, 33/21.
24 Âl-i ‹mrân, 3/165–168.
25 Ahzâb, 33/13.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
149
ten korkarlar. Çölde, bedevî Araplar aras›nda olmay› ve bu sayede savafla kat›lmadan bafl›n›za gelecek felaketleri oradan sorup ö¤renmeyi arzu ederler.
‹çinizde olsalar bile pek az dövüflürler.26
Bu olay›n anlat›ld›¤› ayetlerin ard›ndan, Hz. Peygamber’in Allah’a ve ahiret gününe kavuflaca¤›na inanan ve Allah’› çok anan kimseler için güzel bir
örnek oldu¤una yer verilmektedir. Allah’a ve ahiret gününe inanan ve Allah’›
çok anan kimselerin Allah’›n Elçisi’ni örnek alaca¤› ayeti ile yukar›daki olaylarda münaf›klar› ele alan ayetler aras›nda ba¤lant› oldu¤u kanaatindeyiz.
Her iki ayet kümesinin bir arada de¤erlendirilmesi konunun daha da iyi anlafl›lmas›na katk› sa¤layaca¤›n› belirttikten sonra çal›flmam›za konu olan
ayetin yorumuna geçebiliriz.
Hz. Peygamber’in örnek al›nmas›n› ifade eden ayetin bafllang›ç bölümündeki: “Yemin olsun ki, Allah’›n Elçisinde sizin için en güzel bir örnek vard›r.”
k›sm›n› müfessirler flöyle yorumlamaktad›rlar.
et-Taberî (ö. 310/922); Allah, bir önceki ayette münaf›klar›n hallerini tasvir ettikten sonra bu ayette de müminlerin durumunu izah etmektedir. ona
göre bu ayet, “Hz. Peygamber, kendisine uyulacak en güzel örnektir. Hangi
durumda ve nerede olursan›z olun, onun emirlerine muhalefet etmeyin,”27
fleklinde anlafl›lmal›d›r.
el-Kurtubî (ö. 670/1271), “Allah’›n Rasûlü’nde sizin için güzel bir örnek
vard›r” sözleriyle Allah; “dinine yard›m etmek için can›n› ortaya koyan Hz.
Peygamber’le birlikte Hendek savafl›na kat›lmayan müminleri hem azarlamakta, hem de ay›plar›n› yüzlerine vurmaktad›r,”28 derken ‹bn Kesîr (ö.
774/1372) ve efl-fievkânî (ö. 1250/1834) ise, ayetin bu bölümü ile ilgili; “söz,
fiil ve davran›fllar› itibariyle Allah’›n Rasûlü’nde uyulmas› gereken büyük bir
örnek oldu¤unu”29 ifade etti¤ini söylemektedirler.
Ayete baflka flekilde anlam verenler de vard›r. Nitekim el-Kurtubî, “Ey Müminler! Rasûlüllah sizin için, faziletli sünneti, uyulmas› gereken önder olmas› bak›m›ndan güzel bir örnektir. Bu özellikleri nedeniyle hangi durumda
olursan›z olun onun emirlerinden ayr›lmay›n. Onu terk etmeyin. Çünkü Hz.
Peygamber, savafl meydanlar›nda en önde yer ald›, Uhud savafl›nda bafl› yar›ld›,”30 “ön diflleri k›r›ld›, iflkenceye maruz kald›, açl›k çekti, amcas› Hz. Haz-
26 Ahzâb, 33/18–20.
27 et-Taberî, XXI, 143.
28 el-Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1272), el-Cami’ li ahkâmi’l-Kur’ân,
Daru’fl-fia’b, Kahire 1372, XIV, 155; efl-fievkânî, IV, 271.
29 ‹bn Kesîr, Ebu’l-Fidâ ‹smail (ö. 774/1372), Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, Daru’l-Marife, I-IV, Beyrut
1983, III, 474; efl-fievkânî, IV, 270.
30 Bafl› yar›ld›¤›nda, en zor anlar›nda bile Hz. Peygamber kavmi için: “Allah’›m! Kavmimi ba¤›flla.
Çünkü onlar ne yapt›klar›n› bilmiyorlar” diye sadece Allah’a dua etmifltir. el-Kurtubî, XIV, 156.
150
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ma (ra) öldürüldü. Buna ra¤men o, harp meydanlar›nda can›n› ortaya koyarak size en güzel örnek oldu; düflmana karfl› durdu ve hezimete u¤ramad›.”31
Yine Mukatil b. Süleyman ve ayn› görüfllere yer veren el-Beydâvî’nin (ö.
685/1286) anlatt›klar›na göre söz konusu ayet flu anlama gelmektedir. “Hz.
Peygamber, harp meydanlar›nda gösterdi¤i sebat›; bela, musibet ve s›k›nt›ya
katlanmas› ile sizin için en güzel örnektir.”32 el-Kurtubî ile el-Vahidî (ö.
468/1075) yukar›daki anlat›lanlara “Hz. Peygamber, tüm bu s›k›nt›lara sabrederek, hofl görerek, flükrederek ve r›za göstererek candan bir tav›r sergilemifltir.33 Sizler de onun yapt›¤› gibi davran›n.”34 ifadelerini ilave etmektedirler.
el-Mâverdî’ye (ö. 450/1058) göre ise “üsve-i hasene” kavram› ile ilgili iki
anlam söz konusudur. Birinci anlam, Hz. Peygamber’le birlikte savafllarda
bulunanlara sab›rl› olmalar› tavsiye edilmifl; ikincisi ise, bafllar›na gelen bela
ve musibetlere karfl› müminleri dirençli olmaya ça¤›rm›flt›r.35
Has›l› kelam ayetin yorumlar›ndan da aç›kça görüldü¤ü gibi müfessirler,
münaf›klarla müminlerin Uhud ve Hendek savafllar›nda sergiledikleri tav›rlara iflaretle aç›klamalarda bulunmufllard›r. Bahse konu olan bu ayet, Hendek
savafl›na Hz. Peygamber’le birlikte kat›lmayan müminleri azarlamakta ve
ay›plar›n› yüzlerine vurmaktad›r. Dolay›s›yla burada flöyle denilmek istenmektedir: “Ey Müminler! Hangi durumda ve nerede olursan›z olun, peygamberin emirlerine uyun. Çünkü o, savafl meydanlar›nda en önde yer alm›fl, pek
çok eziyete katlanm›fl, yak›nlar›n› kaybetmifltir. Buna ra¤men, can›n› ortaya
koyarak düflmana karfl› durmufl ve hezimete u¤ramam›flt›r. Hatta o, harp
meydanlar›nda gösterdi¤i sebat›; bela, musibet ve s›k›nt› anlar›ndaki sabr›yla sizin için en güzel örnektir. Öyleyse sizler de onun yapt›¤› gibi davran›n.”
Ayetin ikinci bölümü, Hz. Peygamber’i ancak; “Allah’a ve ahiret gününe
kavuflmaya inanan” kimselerin örnek alaca¤› hususunu içermektedir. Müfessirlerin ayetin bu k›sm› ile ilgili kanaatleri flöyledir.
31 Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), Tefsîr, Daru’l-Kütübi’l-‹lmiyye, I-III, Beyrut 2003, III, 42; esSemerkandî, Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed (ö. 375/985), Bahru’l-ulûm, Daru’l-Kütübi’l-‹lmiyye, I-III, Beyrut 1993, III, 44; el-Vâhidî, Ebu Hüseyin Ali b. Ahmed (ö. 468/1075), el-Vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’l-azîz, Daru’l-Kalem, I-II, Beyrut 1415, II, 862; el-Be¤avî, Ebu Muhammed Hüseyin
b. Mes’ud (ö. 516/1122), Meâlimü’t-tenzîl, Daru’l-Marife, I-IV, Beyrut 1987, III, 519; el-Kurtubî,
XIV, 156.
32 Mukâtil b. Süleyman, III, 42; el-Beydâvî, Nasîruddîn (ö. 6851286), Envâru’t-tenzîl ve esrâru’tte’vîl, Daru’l-Fikr, I-V, Beyrut 1996, IV, 369.
33 el-Kurtubî, XIV, 156.
34 el-Vâhidî, Ebu Hüseyin Ali b. Ahmed, el-Vesît fî tefsîri’l-Kur’âni’l-mecîd, Daru’l-Kütübi’l-‹lmiyye, I-IV, Beyrut 1994, III, 464; el-Be¤avî, III, 519.
35 el-Mâverdî, Ebu Hasan Ali b. Muhammed (ö. 450/1058), en-Nüketü ve’l-uyûn, Daru’l-Kütübi’l‹lmiyye, I-VI, Beyrut 1992, IV, 388.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
151
Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), “Allah’tan ve amellerin karfl›l›¤›n›n verilece¤i dirilifl gününden korkan kimse için Rasûlüllah’ta güzel bir örnek vard›r,”36 demektedir. et-Taberî ve el-Beydâvî (ö. 685/1286), “dünyada yapt›¤›
fleylere karfl›l›k Allah’tan sevap, ahirette ise rahmet isteyen kimse, tenezzül
etmeyerek veya kendini üstün görerek ondan yüz çevirmesin. Çünkü Hz. Peygamber, her durumda müminler için güzel bir örnektir,”37 fleklinde tefsir etmifllerdir. Bir baflka müfessir el-Mâverdî (ö. 450/1058), “ahiret gününde Allah’tan karfl›l›k bekleyen kimseler için, Allah’a, öldükten sonra dirilmeye ve
yap›lan eylemlerden dolay› ahirette hesaba çekilece¤ine iman eden kimseler
için Hz. Peygamber en güzel örnektir,”38 yorumunu yaparken, el-Vahidî (ö.
468/1075) ise, “ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse Hz. Peygamber’i örnek olarak seçer,”39 fleklinde ayeti de¤erlendirmektedir. el-Be¤avî (ö.
516/1122), “bu ayette Allah, Hz. Peygamber’i örnek alacak kimseleri belirleme konusunda, Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri bütün müminler içerisinden ay›rm›flt›r,”40 görüflüne yer vermektedir
Bu ayetle ilgili fikir beyan›nda bulunan bir baflka müfessir ise efl-fievkânî’dir. O, bu konuda flöyle demektedir. “Allah’a kavuflaca¤›na inanmak; ahirette Allah ile karfl›laflaca¤›n›, görüflece¤ini ve dünyada yap›p ettiklerinin karfl›l›¤›n› görece¤ini kabul etmektir. Ahiret gününe kavuflaca¤›na inanmak ise:
Allah’›n ahirette kullar›na ihsan edece¤i rahmeti yahut ahirette Allah’›n kullar› ile karfl›laflaca¤› hususunda en ufak bir flüphe olmad›¤›, kaç›n›lmaz bir
gerçek oldu¤u ve mutlaka gerçekleflece¤ini tasdik etmektir.”41
Allah’a ve ahiret gününe iman, ayet ve hadislerde yer verildi¤i üzere, iman
esaslar› içinde kuflkusuz son derece önemli bir yere sahiptir. Münaf›klar›n,
Allah’a ve ahiret gününe inanma ve Hz. Peygamber’i örnek alma konusundaki olumsuz tav›rlar› Uhud’da (4/625) oldu¤u gibi, Ahzâb (Hendek) (6/627) savafl›nda da de¤iflmemifltir. Hatta Hz. Peygamber’in kat›ld›¤› son gazve olan
Tebük (9/630) seferinde de tav›rlar›nda bir de¤ifliklik olmayan münaf›klar,
ganimetin az olaca¤› endiflesi, yolun uzakl›¤› ve yol flartlar›n›n zorlu¤unu düflünerek; “Gücümüz yetseydi sizinle beraber ç›kard›k”, bahaneleri ile yine savafla kat›lmam›fllard›r.42 Bu olay›n ard›ndan mümin ve münaf›klar›n duru-
Mukâtil b. Süleyman, a.g.e., III, 42.
et-Taberî, XXI, 143; el-Beydâvî, a.g.e., IV, 369.
el-Mâverdî, a.g.e., IV, 388.
el-Vâhidî, el-Vecîz, II, 862.
el-Be¤avî, a.g.e., III, 519; ‹bnü’l-Cevzî, Abdurrahman b. Ali (597/1201), Zâdü’l-mesîr, el-Mektebü’l-‹slami, I-IX, Beyrut 1404, VI, 367.
41 efl-fievkânî, a.g.e., IV, 271.
42 Tevbe, 9/42.
36
37
38
39
40
152
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
munu ifade eden ayetlerin özeti fludur: Allah’a ve ahiret gününe inananlar
mallar› ve canlar› ile cihat etmekten geri kalmalar› için senden izin istemezler. Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan ve kalplerinde flüphe olup, bu
flüpheleri içlerini kemiren ikiyüzlüler senden izin isterler.43 Bu üç savafl›n
aras›nda befl y›l vard›r. Demek ki, bu zaman zarf›nda münaf›klar›n durumlar›nda bir de¤ifliklik söz konusu de¤ildir. Daha do¤rusu menfaatleri olmad›klar›, sorumluluk üstlenmeleri gerekti¤i, Allah’a ve ahiret gününe iman ve Rasûlüllah’a itaatin istendi¤i durumlarda münaf›klar hemen s›v›flmak için yol
ararlar. ‹lgili ayetleri göz önüne ald›¤›m›zda bu durum onlar›n art›k bir karakteri haline geldi¤i söylenebilir. Dolay›s›yla, Hz. Peygamber’i, müflriklerin
veya kâfirlerin örnek almas› beklenemeyece¤i gibi, yapm›fl olduklar› eylemlerin sonucunu düflünmeden hareket eden, Allah’a ve ahiret gününe gerekti¤i
flekilde iman etmeyen münaf›klar›n da almas› beklenemez. Onu ancak müminler kendilerine örnek al›rlar.
Allah’a iman, kiflinin O’ndan gelecek bilgiler (ilahî vahiy) do¤rultusunda
bir hayat sürmeyi ifade ederken, ahirete iman ise, gönderilen bu emirler do¤rultusunda hayat›n ne kadar düzenlenip düzenlenmedi¤inin sorulmas›na
iman anlam›na gelmektedir. Allah’a inanan, O’nun emirleri do¤rultusunda
bir hayat sürmeyi taahhüt eden kimsedir. Ahirete iman eden kimse ise, hesab›n› veremeyece¤i iflleri yapmas› düflünülemez. Dolay›s›yla Allah’a ve ahiret gününe iman, bu özellikleri itibariyle iman esaslar› içinde önemli bir önceli¤e sahiptir. Bu nedenle Allah, Kur’ân’› Kerim’de Allah’a ve ahiret gününe
iman etmeye ayr›ca vurgu yapmaktad›r.44 Bu ayetlerden biri yine Hz. Peygamber’le alakal›d›r. Bu ayette, “Allah’a ve âhiret gününe inanan bir milletin
babalar›, o¤ullar›, kardeflleri yahut akrabalar› da olsa Allah’a ve Elçisi’ne
düflman olanlarla dostluk etti¤ini görmezsin…”45 ifadeleriyle, Allah ve Elçisinin dostlar›n›n, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler oldu¤u vurgulanmaktad›r.
Hadis-i fleriflerde de, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeye özel bir yer verildi¤ini görmekteyiz: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden komflusuna iyi
davrans›n, misafirine ikramda bulunsun, ya hay›r söylesin ya sussun.”46 Bunun yan›nda, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Ensar’a bu¤z etmemesine,47 Mekke’de kan dökmemesine,48 zina etmemesine49 yer verilen ha43
44
45
46
Tevbe, 9/44–45.
Âl-i ‹mrân, 3/114; Tevbe, 9/44–45; Mücâdele, 58/22.
Mücâdele, 58/22.
el-Buhârî, Muhammed b. ‹smail (ö. 256/870), Sahîh, Daru ‹bn Kesir, I-VI, Beyrut 1987, V,
2240; Müslim, I, 69.
47 Müslim, I, 86; ‹bn Hibbân, Ebu Hatim Ahmed b. Muhammed (ö. 354/965), Sahîh, (thk., fiuayip
Arnavut), Müessesetiü’r-Risale, I-XVIII, Beyrut 1993, XVI, 263.
48 el-Buhârî, I, 51; Müslim, II, 987.
49 ‹bn Cârûd, Ebu Muhammed Abdullah b. Ali (ö. 307/919), el-Müntekâ, Müessesetü’l-Kitabi’sSekefiyye, Beyrut 1988, 182; ‹bn Hibbân, XI, 186.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
153
dislerin hepsinin bafl›nda ayn› ibareyi görmekteyiz. Bunlar›n say›s›n› art›rmak mümkündür. Ancak meselenin ehemmiyetinin anlafl›lmas› bak›m›ndan
bu kadar› ile iktifa ediyoruz.
Ayetin, “Allah’› çok zikreden” kimseler ancak Rasûlüllah’› örnek al›rlar
k›sm› ile alakal› yorumlar flöyledir.
et-Taberî ve en-Nesefî (ö. 701/1301), “Allah’› çok zikretmek; korku, s›k›nt› ve rahatl›k anlar›nda Allah’› çok anmay› ifade eder,”50 derken, el-Mâverdî ile
el-Kurtubî ise, “Allah’›n emirlerini hat›rlayarak, O’na itaat ile yap›lan amelleri art›rmak; cezas›ndan korkarak, sevab›n› umarak Allah’› zikretmektir,”51 görüfllerine yer vermektedirler. el-Vâhidî ile ‹bnü’l-Cevzî (ö. 597/1201) ise, “Allah’› anmak konusunda gaflete düflmeden, O’nun emirlerine tabi olmak suretiyle O’nu anmakt›r,”52 diye yorumlamaktad›rlar.
efl-fievkânî, “Allah’› anmak, her halde Allah’› çok zikretmek demektir. Allah bu ayette; kendisine inanmakla, onu çok anmay› bir arada zikretmektedir. Çünkü ancak bu sayede Allah’›n Elçisi’nin örnek al›nmas› gerçekleflmifl
olur veya bu özellikleri tafl›yan kimseler onu kendilerine örnek al›rlar,”53 görüfllerine yer vermektedir. Baz› müfessirler ise ayeti; “Allah’› çok anmak konusunda devaml› olmak, O’na itaatte devaml› olmaya vesile olur ki, bu sayede Rasûlüllah’›n örnek al›nmas› gerçekleflmifl olur. Bu nedenle onu örnek
alabilmek için, iyi tan›mak ve özellikle baz› önemli yönlerini aç›klamak gerekir,”54 fleklinde yorumlamaktad›rlar.
Bu ayetten önce anlat›lan münaf›klar›n durumuyla, ayetin bu k›sm›n›n
alakas› oldu¤una inan›yoruz. Müminlerin özelliklerinden bahsedilirken, “Ey
iman edenler! (Savafl için) bir toplulukla karfl›laflt›¤›n›zda sebat edin ve Allah’›
çok an›n ki, baflar›ya eriflesiniz,”55 buyrulmaktad›r. Münaf›klar›n birçok özelliklerinin ortaya konuldu¤u56 Nisâ suresinde, yer ald›klar› savaflta sergiledikleri iki yüzlülükleri ortaya konulduktan sonra; münaf›klar›n Allah’› de¤il, an-
50 et-Taberî, XXI, 143; en-Nesefî, Ebu’l-Berekât (ö. 701/1301), Medâriku’t-tenzîl ve hakâiku’tte’vîl, Daru’l-Kalem, I-III, Beyrut 1989, III, 302.
51 el-Mâverdî, IV, 388; el-Kurtubî, XIV, 156.
52 el-Vâhidî, el-Vesît, III, 464; ‹bnü’l-Cevzî, VI, 368.
53 efl-fievkânî, IV, 271.
54 el-Beydâvî, IV, 369; Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed el-‹mâdî (ö. 951/1544), ‹rflâdü’lakli’s-selîm ilâ mezâye’l-Kur’âni’l-Kerîm, Daru ‹hyai’t-Türasi’l-Arabi, I-IX, Beyrut ts., VII, 97;
Âlûsî, fiehâbeddin Mahmûd (ö. 1240/1824), Ruhu’l-meânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-azîm ve’s-sebi’lmesânî, Daru ‹hyai’t-Türasi’l-Arabi, I-XXX, Beyrut ts., XXI, 168.
55 Enfâl, 8/45.
56 Nisâ, 4/137–145.
154
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
cak kendilerini aldatacaklar›, namaza istemeyerek kalkt›klar›, insanlara gösterifl yapt›klar› ve Allah’› çok az zikrettikleri hususlar›na yer verilmektedir.
Dolay›s›yla Allah’› çok ananlar›n Hz. Peygamber’in etraf›nda saf ba¤lay›p düflmana karfl› duracaklar›, onu örnek alacaklar› ve baflar›ya eriflecekleri; Allah’›
az zikredenlerin Allah’› aldatamayacaklar› gibi, Rasûlullah’› da örnek almayacaklar› ve bu tav›rlar›nda bir hay›r elde edemeyecekleri sonucunu ç›karmak mümkündür. Bu ve bundan önceki de¤erlendirmeler bizi hep ayn› noktaya götürmektedir. O da, Hz. Peygamber’i kendilerine örnek olarak alacak
olan kimselerin ancak müminler oldu¤udur.
C- Hadislerde “Üsve-i Hasene”
Hadislerde de¤iflik konular ifllenirken Hz. Peygamber’in insanlara örnek
oluflu ile ilgili olan Ahzâb suresindeki bu ayete özellikle vurgu yap›lmaktad›r.
Bu konular genelde Hz. Peygamberin uygulamal› sünnetini içermektedir.
Abdullah b. Ömer (ö. 73/692), umrenin yap›l›fl›yla ilgili olarak: “Nebi (sav),
kabeyi yedi defa tavaf etti. Makam›n arkas›nda iki rekât namaz k›ld›. Safa ile
Merve aras›n› tavaf etti. Allah: ‘Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r,’57 ifadeleriyle, Hz. Peygamber nas›l umre yapt›ysa siz de öyle yap›n›z, demek istemektedir.58
Bu konu hakk›nda fikir beyan eden Abdullah b. Abbas (ö. 68/687) ise flöyle demektedir: “Nebi (sav), (namazda) emrolundu¤u yerde okudu, emrolundu¤u yerde sustu. ‘Rabbin asla unutkan de¤ildir.’59 ‘Andolsun Allah’›n Elçisinde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r.’ ayeti ile onun yapt›¤›n› yapmam›z gerekti¤ini ifade etmektedir.”60
Abdullah b. Ömer anlat›yor: “Bir defas›nda yolculukta gündüz namaz› k›ld›k. Baz› insanlar›n tespih çektiklerini gördüm. Bunlar ne yap›yorlar, dedim.
Tesbih çekiyorlar denildi. Ben, Rasûlüllah, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz.
Osman ile birlikte yolculuk ettim, tespih çektiklerini hiç görmedim, dedim.
Ard›ndan, ‘Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r,’61 ayetini okuyarak insanlar›n onu örnek almalar› gerekti¤ini istedi.”
57 Ahzâb, 33/21. Bu ayet, hadislerde sürekli tekrar etti¤i için, bundan sonra geçti¤i yerlerde dipnotta yer verilmeyecektir.
58 el-Buhârî I, 154; II, 587–593; Müslim, II, 906; ‹bn Huzeyme, Ebu Bekir Muhammed b. ‹shak
(ö. 311/923), Sahîh, el-Mektebü’l-‹slami, I-IV, Beyrut 1970, IV, 231.
59 Meryem, 19/64.
60 el-Buhârî, I, 268.
61 Abdürrezzak b. Hemmam (ö. 211/826), Musannef, (thk., Habibü’r-Rahman el-A’zamî), el-Mektebü’l-‹slami, I-XI, Beyrut 1403, II, 557; el-Buhârî, I, 372; Müslim, I, 480.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
155
Konu ile ilgili bir baflka rivayet ise flöyledir: Abdullah b. Ömer anlat›yor:
“Rasûlüllah, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ile birlikte yolculuk ettim. Ölünceye kadar yolculukta nafile namaz k›ld›klar›n› görmedim. ‘Andolsun Allah’›n Elçisinde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r,’62 sözleri ile onlar›n örnek al›nmas›n› ayetle destekledi.”
Abdullah b. Abbas anlat›yor: “Boflanmak niyeti olmadan efline yaklaflmayaca¤›na yemin eden kimseye kefaret gerekir. ‘Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r,’63 sözleri ile Hz. Peygamber’in
uygulamas›na iflaret etmektedir.”
Abdullah b. Ömer’den konu ile ilgili bir baflka rivayet flöyledir. ‹bn Ömer,
‹bn Zübeyir (ö. 73/692) döneminde hac›larla birlikte hacc›n› yapmak istemifltir. Ona, insanlar aras›nda savafl ç›kma ihtimalinin bulundu¤u söylenmifl ve
kendisinin de engellenebilece¤i endiflesi dile getirilmifltir. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, “Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel
bir örnek vard›r,”64 ifadeleri ile Hz. Peygamber’in hac etmek üzere ç›kt›¤› ve
flartlar oluflmad›¤› için Hudeybiye anlaflmas› yaparak döndü¤ü olaya göndermede bulunarak, Hz. Peygamber’i örnek alman›n ne anlama geldi¤ini aç›k ve
net olarak ortaya koymufltur.
Konunun pekiflmesi için birkaç örnek daha vermenin yerinde olaca¤› kanaatindeyiz. ‹bn Abbas anlat›yor: “Hz. Ömer Ruknü’l-Yemânî önünde (tavafa
bafllamak için Haceru’l-Esved’in karfl›s›nda) durdu ve flöyle dedi: Gerçekten
senin bir tafl oldu¤unu biliyorum. Rasûlüllah’›n seni öptü¤ünü ve sana dokundu¤unu görmeseydim, asla sana dokunmaz ve seni öpmezdim. ‘Andolsun
Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r.’65 Hz.
Ömer’in ifadelerinden, Ka’be’yi tavaf esnas›nda Haceru’l-Esved’e el sürmek
vb. gibi baz› fleyleri ak›lla izahta zorlansak da, özellikle ibadetle ilgili konularda Rasûlüllah’a tabi olmam›z gerekti¤i sonucunu ç›karmam›z mümkündür.
Konu ile ilgili bir baflka rivayet ise Mücahit (ö. 103/721) taraf›ndan anlat›lmaktad›r: “Bu rivayete göre ‹bn Abbas ile Muaviye Ka’be’yi tavaf ediyordu.
Muaviye hacc›n bütün rükünlerini yerine getirdi. ‹bn Abbas; ‘‹ki rüknü yeri-
62 Müslim, I, 479; Ebu Davud, Süleyman b. el-Efl’as (ö. 275/888), Sünen, (thk., Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), Daru’l-Fikr, yy., ts., II, 8.
63 Müslim, II, 1100; ‹bn Mâce, I, 670; ed-Dârakutnî, Ebu’l-Hüseyin Ali b. Ömer (ö. 385/995),
Sünen, Daru’l-Marife, I-IV, Beyrut 1996, IV, 40.
64 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Müsned, Müessesetü Kurtuba, I-VI, M›s›r ts., II, 151; en-Nesâî,
Ahmed b. fiuayip (ö. 303/915), Sünen, (thk., Abdülfettah Ebu ⁄udde), Mektebü’l-Matbuati’l-‹slami, I-VIII, Halep 1986, V, 158; ‹bn Hibbân, IX, 310.
65 Ahmed b. Hanbel, I, 21.
156
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ne getirme, çünkü Rasûlüllah bu iki rüknü yerine getirmedi,’ deyince Muaviye; ‘Ka’be’de yap›lmamas› gereken hiçbir fley yoktur,’ fleklinde itiraz eder. ‹bn
Abbas; ‘Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek
vard›r.’ deyip itiraz›n›n yersiz oldu¤unu ifade edince, Muaviye susmufl, sonra ‘do¤ru diyorsun,’ diyerek bu kanaate kat›lm›flt›r.66
Hiflam b. Âmir anlat›yor: “Hz. Âifle validemize gittim, ona; Ey Müminlerin
annesi! Bana Rasûlullah’›n ahlak›n›n nas›l oldu¤unu haber versen, dedim.
Hz. Âifle; Kur’ân okumuyor musun, onun ahlak› Kur’ân ahlak›yd›, dedi. Ben,
‘her fleyi terk edip Allah’a yönelmeyi düflünüyorum, dedim. Hz. Âifle, ‘bunu
yapma, sen; ‘Andolsun Allah’›n Elçisi’nde sizin için (uyulacak) en güzel bir örnek vard›r.’ ayetini okumuyor musun,’ dedi. Ard›ndan, ‘Rasûlüllah, kad›nlarla evlendi ve çocuk sahibi de oldu,’ diye buyurdu.”67 Bu konuda baflka rivayetler de bulunmaktad›r. Ancak konunun vuzuha kavuflmas› için bu kadar
örne¤in fazlas› ile yeterli oldu¤u kanaatindeyiz.
Yukar›da zikretti¤imiz rivayetlerin içeriklerini yeniden hat›rlayacak olursak, Hz. Peygamber’i örnek almay› ö¤ütleyen bu rivayetler; namazda k›raatin
yeri, yolculukta nafile namaz k›lma, tespih çekme, boflanmak kast› olmaks›z›n efllere yaklaflmama, flartlar›n›n oluflmamas› ve can güvenli¤i bulunmayanlar›n hacc› erteleyebilmeleri, umrenin yap›l›fl›, Haceru’l-Esved’e sayg› gibi
de¤iflik konular› içerdi¤i görülecektir.
Dikkatimizi çeken husus ise, farkl› sahâbîler, hayat›n çeflitli yönlerine dair, de¤iflik konularda hepsi a¤›z birli¤i etmiflçesine ayn› âyet-i kerimeyi okumalar› ve Hz. Peygamber’in örnek al›nmas› gerekti¤ini söylemeleri; Rasûlüllah’a ba¤l›l›¤› göstermesi aç›s›ndan önem arz etti¤i gibi, nüzûlünden as›rlar
sonra yaflayan biz Müslümanlar›n da onu örnek almam›z› göstermesi bak›m›ndan manidard›r.
D- Rasûlüllah Hangi Konularda Örnek Al›nmas› Gerekir
Bu makalenin konusunu teflkil eden âyet-i kerimenin aç›k beyan› üzere
Hz. Peygamber’in örnek al›nmas› konusunda Müslümanlar aras›nda her
hangi bir ihtilaf bulunmamaktad›r. Ancak Hz. Peygamber’in hangi yönlerden
örnek al›naca¤› ya da örnek oluflunun s›n›rlar› konusunda birtak›m farkl› görüfllere rastlamak mümkündür. Her yönüyle örnek al›nmas› gerekti¤ini söy-
66 Ahmed b. Hanbel, I, 217.
67 Ahmed b. Hanbel, VI, 91; VI, 112.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
157
leyenler oldu¤u gibi, dinî konularda ona uyulmas› gerekti¤i ancak dünyevî
konularda ona uyman›n müstehap oldu¤unu ifade edenler de bulunmaktad›r. Klasik tefsirlerde bu konuda flu görüfllere yer verilmektedir.
el-Mâverdî ve büyük ihtimalle ondan rivayetle el-Kurtubî, ayette geçen Hz.
Peygamber’in örnek al›nmas›n›, farz veya müstehap olarak iki flekilde de¤erlendirmektedir: Bu görüfllerden birincisine göre, müstehap oldu¤unu gösteren bir delil bulunmad›kça onu örnek almak farzd›r. ‹kinci görüfle göre ise,
farz oldu¤unu gösteren bir delil bulunmad›kça Hz. Peygamber’i örnek almak
müstehapt›r. Örnek alman›n dinî meselelerde farz, dünyaya ait ifllerde ise
müstehap olarak kabul edilmesi de mümkündür.68
efl-fievkânî, Hz. Peygamber’in örnek al›nmas›yla ilgili olan bu ayet, özel bir
sebep üzerine nazil olsa da; “…Elçi size ne verdiyse onu al›n, size neyi yasaklad›ysa ondan sak›n›n…”69 ve “De ki: ‘E¤er Allah’› seviyorsan›z bana uyun ki,
Allah da sizi sevsin…”70 ayetleri esas olarak al›nd›¤›nda, genel itibariyle her
konuda örnek al›nmas› gerekti¤i anlam›n› ç›karmak mümkündür,71 görüfllerine yer vermektedir.
Bir di¤er müfessir el-Âlûsî (ö. 1270/1854) ise, “bu ayet-i kerimede, Hz.
Peygamber’in savaflta gösterdi¤i sebat ve buna benzer fleylerde örnek al›nmas› konusuna yer verilmifl olsa da, dört han›mdan daha çok kad›nla evlenilmesi gibi ona ait oldu¤u bilinen hususlar›n d›fl›ndaki her konuda ümmetine örnektir,”72 de¤erlendirmesinde bulunmaktad›r. Ayr›ca el-Kurtubî, “onu örnek
almak, bütün davran›fllar›nda ona tabi olmak ve her hal ve durumda ona tahammül etmek demektir,”73 ilavesinde bulunmaktad›r.
Tecrîd-i Sarîh mütercimi Kâmil Miras (ö. 1376/1958), Rasûlüllah, Ahzâb
suresinin 21. ayetinde geçti¤i üzere, en yüksek seciyeye, do¤rulu¤a ve bütün
insânî faziletlere sahiptir. Bu özelli¤inden dolay› o, ne cahiliye, ne de ‹slam
devrine ait hayat› boyunca hakikate ayk›r› bir söz söylemifl de¤ildir. Onun sözünden, her türlü hal ve hareketinden herkes emin oldu¤u için kavmi taraf›ndan ona el-Emîn lakab› verilmiflti. Bu derece sadakat ve güven sahibi olan
bir zat›n, elbette en güzel ahlak sahibi oldu¤u kabul edilmesi gerekir.74
68
69
70
71
72
73
74
el-Maverdî, IV, 388; el-Kurtubî, XIV, 156.
Haflr, 59/7.
Âl-i ‹mrân, 3/31.
efl-fievkânî, IV, 271.
Âlûsî, XXI, 167.
el-Kurtubî, XV, 155.
ez-Zebidî, Zeynü’d-Dîn Ahmed b. Ahmed (ö. 893/1488), Sahîh-i Buhârî muhtasar› tecrîd-i sarîh
tercemesi, (terc., Kâmil Miras), Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, I-XII, Ankara 1980, IX, 287.
(özetle)
158
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Günümüzde ise Hz. Peygamber’in örnekli¤i konusunda farkl› görüfller söz
konusudur. Sünnetin bir ölçü olarak de¤il, bir model olarak al›nmas› gerekti¤i; ayn›yla uygulamaktan ziyade, arka plan›n› tahlil ederek günümüzdeki
problemlere çözüm aranmas›n›75 öneren düflünceler bunlardan baz›s›d›r.
Sünnetin olufltu¤u ortam›n de¤erlendirilerek günümüze aktar›lmas›, Müslüman toplumun sorunlar›na ç›k›fl yollar› aranmas› aç›s›ndan do¤ru bir yol olarak kabul edilebilir. Ancak sünnetin ölçü olarak de¤il de sadece model olarak
al›nmas› problemli bir netice do¤urabilir. Zira sünnetin ölçü olma özelli¤i bütünüyle reddedildi¤inde; namaz›n vakitleri ve k›l›n›fl›, hacc›n yap›l›fl› gibi fleklî ibadetler ve ahlâkî de¤erlerin karfl›l›ks›z kalma ihtimali bulunmaktad›r.76
Bu nedenle olmal› ki Hz. Peygamber, namazdan muaf olmalar›n› teklif eden
Sakîf elçilerini, “ibadeti olmayan dinde hay›r yoktur” diyerek reddetmifltir.77
Bunun yan›nda Hz. Peygamber’in sünnetinin hangisinin ölçü, hangisinin
model olarak al›nmas›n› günümüzde kim, hangi ölçülere ve neye göre belirleyecektir. Bu sebeple, iyi niyetli oldu¤una kanaat getirmekle beraber böyle
ucu aç›k de¤erlendirmeleri ihtiyatla karfl›lamak gerekti¤i kanaatindeyiz.
Hz. Peygamber, hiçbir insan için söz konusu olamayacak kadar aç›k bir
hayat yaflam›flt›r. Hayat›n›n en mahrem anlar› bile tespit edilmifltir. Yeme-içme, oturma-kalkma, yürüme gibi günlük hayat›n s›radan yaflama flekillerinden tutun da, toplumsal ve siyasî problemler, devlet idaresi, komflu devletlerle münasebetlere var›ncaya kadar hayat›n en girift meseleleri konusunda bile onunla ilgili do¤ru bilgilere sahibiz. Özellikle peygamber olduktan sonraki
hayat› ilâhî vahiyle kontrol alt›na al›nm›flt›r. Yapt›¤› hatalar› düzeltilmifl, do¤rular› tasdik edilmifltir. Dolay›s›yla onun hayat› hakk›nda söylenen ve kay›t
alt›na al›nan meseleleri hangi sebeple olursa olsun en basit tabiriyle hafife almak pek insafl› olmasa gerektir. Çünkü peygambersiz veya peygamberi y›prat›lm›fl bir dînin veya o dine inananlar›n varl›klar›n› sürdürmeleri mümkün
de¤ildir. Belki son dönemlerde Avrupa ülkelerinde Hz. Peygamber’e yönelik
karalama giriflimlerinin arkas›nda da bu sebep yatmaktad›r.
Sonuç olarak; gerek Ahzâb suresinin 21. ayeti kerimesi, gerekse de konu
ile ilgili hadisi flerifler dikkatli bir gözle incelendi¤inde Peygamber Efendimizin biz Müslümanlara sadece dini yönden de¤il, hayat›n hemen hemen her
alan›nda örnek oldu¤u ve bu amaçla gönderildi¤i anlafl›lacakt›r. ‹slam’› en
75 Ahmet Akbulut, Nübüvvet Meselesi Üzerine, Birleflik Da¤›t›m, Ankara 1992, 89 vd.
76 Benzer de¤erlendirmeler için bkz.: K›rbaflo¤lu, 185.
77 ‹bn Hiflâm, Ebu Muhammed Abdülmelik (ö. 218/833), es-Sîretü’n-nebeviyye, I-IV, Beyrut
1971, IV, 184 vd.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in Örnek ‹nsan Oluflu: Üsve-i Hasene
159
güzel yaflayan ve Hz. Aifle’nin ifadesi ile adeta yaflan bir Kur’an, bir baflka ifade ile canl› bir Kur’an olan bu kutlu Elçinin örnekli¤ini dini hayat ile s›n›rland›rmak, onun misyonunu daraltmak anlam›na gelecektir. Nitekim zikretti¤imiz ayet ile ilgili müfessirlerin yorumlar› tetkik edildi¤inde de bu sonuca
var›laca¤› görülecektir.
Ayetin ilk muhataplar› olan sahabiler de konuyu bu flekilde anlam›fllard›r.
Hz. Peygamber’in vefat edip dar-› bekaya intikalinden sonra karfl›laflt›klar›
hemen hemen her yeni durumda, sünnetine sar›lmaya çal›flarak örnekli¤ini
sürdürmeye çabalam›fllard›r. Kanaatimizce bu tavr›n devam ettirilmesi, sa¤l›kl› bir din tasavvuruna ulaflmam›z› da sa¤layacakt›r.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (161-176)
ORYANTAL‹STLERE GÖRE HZ. MUHAMMED
Cemil HAKYEMEZ*
Abstract
The Prophet Muhammad (pbuh) According To Orientalists
This article contains introduction and three main chapter. Abrief history
of orientalism is investigated in the first chapter entitled “A Survey on Orientalism.” The approaches of some orientalists regarding to prophet Mohammad (pbuh) and the intellectual changes occured in the process of time are researched in the second chapter entitled “Prophet Mohammad According to Some Orientalists.” ‹n the third chapter that entitled “Contemporary Orientalism and Reconciliation ‹nter-cultures” is deal with the inter-religious dialogues.
Keywords: Orientalists, Mohammad, inter-religions dialogues
Girifl
‹slâm, Hz. Peygamber’in vefat› esnas›nda neredeyse tüm Arabistan yar›madas›na yay›lm›flt›. Bu geniflleme ilk dört halife, ard›ndan da Emevîler döneminde h›zla devam etmifl ve do¤uda Eski ‹ran topraklar›, bat›da ise H›ristiyan Bizans’›n kontrolündeki Suriye’ye kadar ulaflm›flt›r. Ard›ndan Kuzey Afrika ve nihayet bir k›s›m Güney Avrupa topraklar› Müslümanlar taraf›ndan
fethedilmifltir. Ortado¤u’da ortaya ç›kan ‹slâm, bu flekilde bir Avrupa dini olma özelli¤ini de kazanm›flt›r. H›ristiyanlar, ‹slâm’›n söz konusu özelli¤i sebebiyle bu yeni dini kendi kültürlerine yönelik bir tehdit veya H›ristiyanl›k içerisindeki bir sapma olarak görmüfllerdir.1 Bundan dolay› onlar, hem Müslümanlarla sürekli mücadele etmifller, hem de birbirlerini sorgulam›fllard›r. Her
iki dinin mensuplar› da, kendilerinin hakl› ve gerçekçi oldu¤unu söyleyerek
di¤erlerinin iddialar›n› çürütmeye çal›flm›fllard›r.
‹slam’›n co¤rafi olarak bir hayli genifllemesinin d›fl›nda H›ristiyanlar ile
Müslümanlar›n inançsal, düflünsel ve kültürel alanda mücadele içerisinde
olmalar›n›n sebeplerinden di¤er biri, bilgi eksikli¤i ve mentalite farkl›l›¤›d›r.
Her fleyden önce bu iki dinin peygamber alg›s› farkl›l›k göstermektedir. H›ris-
*
1
Arafl. Gör., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi.
Bryan S. Turner, “Oryantalizm ve ‹slâmda Sivil Toplum Meselesi”, Oryantalistler ve ‹slâmiyatç›lar, (ed. Asaf Hüseyin-Robert Olson-Cemil Kurefli), (trc. Bedirhan Muhib), 38.
162
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
tiyanlar›n Hz. ‹sa’ya bak›fllar› ile Müslümanlar›n Hz. Muhammed’i alg›lamalar› birbirine benzemez. H›ristiyanlar, Hz. ‹sa’y› metafizik, ruhsal bir varl›k
olarak görürler. Dolay›s›yla bu anlay›fla göre Hz. ‹sa’da, bir insanda olmas›
gereken ve örnek al›nabilecek hayata ait unsurlar›n bulunmas› söz konusu
de¤ildir. Wilferd Cantvell Smith’in de ifade etti¤i gibi, Kur’an, H›ristiyanl›k’taki ‹ncil’in karfl›l›¤› de¤il, bizzat Hz. ‹sa’n›n flahsiyetine tekabül etmektedir. H›ristiyanlara göre Hz. ‹sa, Tanr›n›n vahyi veya Tanr›dan gelen vahiydir. ‹ncil’in
‹slâm’daki karfl›l›¤› ise Hadis’tir. Kur’an ise, sadece yaz›ya geçirilmifl Allah kelâm› de¤il, ayn› zamanda her yönüyle saf bir vahiydir.2 Bu iki farkl› kutsal kitap ve vahiy anlay›fl›ndan dolay› Müslümanlar ile H›ristiyanlar aras›nda sürekli yanl›fl anlama ve ihtilaflar yaflanm›flt›r.
Asl›nda Müslümanlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, H›ristiyanl›k ve peygamberi
Hz. ‹sa hakk›nda herhangi bir sorun söz konusu de¤ildir. Çünkü onlara göre Hz. ‹sa, Hz. Muhammed’in mensup oldu¤u nübüvvet halkas›ndaki peygamberlerden biridir. Müslümanlar›n, Hz. ‹sa’n›n dini olarak kabul ettikleri
ilk H›ristiyanl›k’la da problemleri yoktur. Hatta ilk H›ristiyanl›¤›, ‹slâm’›n ta
kendisi olarak görmektedirler. Ancak Kur’an’›n da ifade etti¤i do¤rultuda, Hz.
Muhammed’in geliflinden sonraki H›ristiyanl›¤›n büyük oranda tahrif edildi¤ine inanmaktad›rlar.
H›ristiyanlara gelince; Hz. ‹sa’n›n getirdi¤i dine de sahip ç›kan ve kendisini ‹brahimî gelene¤in bir devam› sayan Hz. Muhammed’in peygamberlik iddias›yla ortaya ç›kmas›, onlar üzerinde derin etki yaratm›flt›r. Zira bu, bir yönüyle H›ristiyanl›¤›n sona erdi¤i anlam›na gelmekteydi. Bu yüzden onlar, Hz.
Muhammed ve onun getirdi¤i ‹slâm diniyle u¤raflmay›, var olma mücadelesi
olarak gördüler. Müslümanlar›n, H›ristiyanlar taraf›ndan ‹ncil’in tahrif edildi¤i iddialar›na karfl›l›k, onlar da Kur’an’›n Hz. Muhammed taraf›ndan yaz›lm›fl, ilâhî herhangi bir yönü bulunmayan kitap oldu¤unu iddia ettiler. Baz›lar› daha da ileri giderek, Hz. Muhammed’e yönelik tahkir edici ifadeler kullanmaktan geri durmad›lar.
Avrupa’n›n önemli bir k›sm›n› fetheden Müslümanlar, kendilerinden önce
oray› istila edenlerin hiçbirine benzemiyorlard›. Müslümanlar, gerek ‹ç Asyal›lar, gerekse Vikingler’den farkl› olarak, hem muhalif bir inanc›, hem de farkl› ve çekici bir kültürü temsil ediyorlard›. Yani medenî kitlelerden oluflan
Müslümanlar, fethettikleri bölgelere alternatif bir medeniyet anlay›fl› yayma
çabas› içerisindeydiler. Bu yüzden H›ristiyan topluluklar karfl›s›nda önemli
baflar›lar elde ettiler. H›ristiyan nüfusun önemli bir k›sm› ya Müslüman olmufl ya da Müslümanlar›n hakimiyetinde yaflamaya bafllam›flt›.
2
Albert Hourani, Bat› Düflüncesinde ‹slâm, (trc. M. Kürflat Atalar), ‹stanbul 1996, ss. 85-86.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
163
H›ristiyanlar aç›s›ndan bu olumsuz durumlar›n pefl pefle yaflanmaya bafllamas›, onlar› zamanla baz› aray›fllara itti. Onlar, bir k›sm› tan›ma merak›ndan kaynaklanan sebeplerle, bir k›sm› da dönemin Bat› ülkeleri taraf›ndan
görevlendirilmek suretiyle, Müslümanlar›n dil, kültür ve dinlerini araflt›rma
gayretine girifltiler. ‹flte bu flekilde oryantalizm bafllam›fl oldu.
Oryantalizme Genel Bir Bak›fl
Oryantalizm: “Do¤u Bilimi” veya “Do¤u Dünyas› Bilimi” ya da “fiark ‹lmi”
demektir. Oryantalist ise, genel anlam›yla, Yak›n, Orta ve Uzak Do¤u’yu, dili, edebiyat›, uygarl›¤› ve dinleriyle bir bütün olarak incelemeye çal›flan Bat›l› bilim adamlar› için kullan›lan bir isimdir. Oryantalizmin bafllang›ç tarihinin belirlenmesi güç bir konudur. Ancak araflt›rmac›lar, ilk olarak 1312 y›l›nda toplanan Viyana Konsülü’nün ald›¤› bir karardan bahsederler. Buna
göre çeflitli Bat›l› üniversitelerde Arap dili kürsüleri kurulmaya karar verilmiflti.3 Oryantalizmin ortaya ç›k›fl›n› daha önceye götürmek veya sonraya tafl›mak da mümkündür. Ancak bu çal›flmam›zdaki esas amac›m›z oryantalizmin bafllang›ç tarihini tespit etmek olmad›¤› için bu kadar bilgiyle yetinebiliriz. Fakat Bat›l›lar›n Do¤u üzerindeki çal›flmalar›n›n, tarihi süreç içerisinde
her geçen gün daha da artt›¤›n› ifade etmekte fayda vard›r.
Oryantalizm’in esas yükselifli, on dokuzuncu as›rda olmufltur. Bat›, bu
dönemde kültür tarihinde uzmanlaflm›fl,4 ayd›nlanma temeli üzerinde modern ve ayn› zamanda Avrupa eksenli tarih ve felsefe anlay›fl› ile Avrupa merkezli düflünce tarihinin oluflumu tamamlanm›flt›. ‹lk önemli oryantalist merkezler bu dönemde daha da gelifltirilerek Oriental Society, Royal Asiatic Society ve American Oriental Society gibi isimler ad› alt›nda kurumsallaflm›fllard›r. Bunlar, baflta ‹slâm ülkeleri olmak üzere Do¤u devletlerinin en ücra noktalar›nda yaflayan halklar›n nüfus ve alfabelerine kadar varan çal›flmalar
yapm›fllard›r.5
Özellikle 1930’lardan itibaren ise, hem siyasal hem de baz› ekonomik nedenlerden dolay› oryantalist araflt›rmalarda ciddi bir azalma yaflanm›flt›r.
Akademik faaliyetlerdeki düflüfl h›zla kendini hissettirmifl ve bu durum hala
3
4
5
M. Hamdi Zakzûk, Oryantalizm veya Medeniyet Hesaplaflmas›n›n Arka Plân›, (trc. Abdülaziz
Hatip), ‹zmir 1993, ss. 8-11.
Ali Dere, “Do¤u ve Bat› Karfl›laflmas›nda Bir Süreç: Oryantalizm”, Bat›’da ‹slâm Çal›flmalar›
Sempozyumu, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2003, 73.
Ahmet Davuto¤lu, “Bat›’daki ‹slâm Çal›flmalar› Üzerine”, Bat›’da ‹slâm Çal›flmalar› Sempozyumu, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2003, 27.
164
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
daha devam etmektedir. Önceki iki as›r zarf›nda yetiflen birikimli, iyi yetiflmifl
flarkiyatç›lara, Sir Hamilton Gibb ve Montgomery Watt gibi bir iki istisna hariç art›k pek rastlan›lmamaktad›r.6
Oryantalizmin ç›k›fl sebebine gelince, Müslüman yazarlar›n genel kanaatine göre flarkiyatç›l›k, H›ristiyan ve sömürgeci Bat›’n›n fikir ve zihniyetini temsil etmektedir. Mezopotamya, Kuzey Afrika, Anadolu, Balkanlar gibi H›ristiyan nüfusun a¤›rl›kta oldu¤u bölgelerin Müslümanlar taraf›ndan ele geçirilmesi ve buralar›n yo¤un bir mücadeleye ra¤men bir türlü geri al›namamas›,
onlar aras›nda yeni bir anlay›fl›n ortaya ç›kmas›na yol açm›flt›r. Buna göre
Müslümanlar› yenmenin en etkili yöntemi, onlar›n dil ve kültürlerini tan›d›ktan sonra onlar› içten y›kmaktan, yani misyonerlik hareketlerinden geçmekteydi. Hele bu amaçlar›na on dokuzuncu as›rdaki sömürge faaliyetleri de eklenince oryantalist çal›flmalar bir hayli art›fl göstermifltir.7
Sömürgecilik, yani emperyalizm, özellikle on dokuzuncu asr›n ikinci yar›s›ndan itibaren Bat›l›’n›n Do¤u hakk›ndaki flartlanm›fll›¤›na sebep olan en
belirgin faktördü.8 Ancak baz› Bat›l› araflt›rmac›lara göre, özellikle son dönem
oryantalistlerinin öncelikli hedefi ‹slâm karfl›tl›¤› de¤ildi. Onlar, as›l amaçlar›n›n, tarihsel yöntemlerden yola ç›karak geleneksel Müslüman düflüncesinden kaynaklanan ve kendi d›fl›ndakileri de buna göre de¤erlendiren anlay›fl›
elefltirmek oldu¤unu ifade ederler.9
Baflta Goldziher olmak üzere Yahudiler de, II. Dünya Savafl›’na kadar geçen süreç içerisinde bu çal›flmalara bir hayli ilgi göstermifllerdi. Bu dönemdeki yo¤un çal›flmalar›n en önemli saiki, Oryantalizmin kolanyalizmle iflbirli¤ine girmesi ve sömürgecilikle birlikte yürümesiydi. II. Dünya Savafl›’ndan
1980’lere kadar geçen dönemde, kolonilerde sömürge karfl›t› faaliyetler bafllam›flt›. Bu faaliyetlerin ard›ndan oluflan ulus-devletler, Oryantalist çal›flmalar›n yeni u¤rafl›s› olmufltu. Art›k onlar, yeni ba¤›ms›zl›¤›n› kazanan devletlerin modernizasyonu gibi konular üzerinde kafa yormaya bafllad›lar. Ancak
1980’lerden itibaren ‹slâm’›n tekrar yükselifle geçmesi, oryantalistlerin siyasallaflmas›na neden oldu. Bernard Lewis, bu süreçte geçifli sa¤layanlar›n bafl›nda gelmektedir. Onun bafl›n› çekti¤i yeni flarkiyatç›lar, ‹slâm medeniyeti-
6
7
8
9
Ziyau’l-Hasan Farukî, “Sir Hamilton Alexander Roskeeen Bibb”, Oryantalistler ve ‹slâmiyatç›lar, (ed. Asaf Hüseyin-Robert Olson-Cemil Kurefli), (trc. Bedirhan Muhib), 114.
Mesela bkz. Zakzûk, Oryantalizm, 1.
Maximo Rodinson, “Oryantalizmin Do¤uflu”, (trc. A. Turan Yüksel), Marife, y›l: 2, say›: 3, K›fl
2002, 181.
Mesela bkz. Montgomery Watt, ‹slâmî Hareketler ve Modernlik, (trc. Turan Koç), ‹stanbul 1977,
ss. 334-335.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
165
nin kökleri üzerinde durmaktan ziyade, do¤rudan Müslüman topluluklar›n
sosyal ve siyasal dinamiklerini incelemeyi tercih etmektedirler.10
Oryantalizmin son dönemlerde tekrar geliflmesindeki di¤er bir faktör,
Amerika Birleflik Devletleri’nin tavr›ndan kaynaklanmaktad›r. Amerika, teknolojide Sovyetler Birli¤i’nin gerisinde kalaca¤› korkusuyla 1958 y›l›ndan itibaren bilimsel ve teknolojik yat›r›mlara önemli bir pay ay›rd›. Bu durum, ‹ngiltere gibi Bat› devletlerinde gittikçe gerileyen Do¤u araflt›rmalar› merkezlerinin fonksiyonlar›n›n Amerika’daki merkezler taraf›ndan üstlenilmesini sa¤lad›. Bernard Lewis gibi oryantalistler, Amerika’ya tafl›narak çal›flmalar›n›
orada devam ettirdiler.11
Oryantalizmin yukar›da ifade edilen baz› menfi niyetlerle teflekkül etti¤i
anlafl›lmakla birlikte, onlar›n ‹slâm klâsiklerinin tahkik edilerek neflredilmesi konusunda önemli çal›flmalar yapt›¤› kabul edilmelidir. Bat›’da flarkiyat
alan›nda faaliyet gösteren hala daha pek çok araflt›rma merkezi bulunmaktad›r. Hangi amaçla olursa olsun, onlar›n ‹slâm’›n temel kaynaklar›n› Londra ve Paris gibi merkezlerin kütüphanelerine tafl›malar› bir aç›dan tarihi eser
kaçakç›l›¤› olarak kabul edilse de, di¤er taraftan bunlara gereken ehemmiyeti gösterip saklamalar› ise takdire flayand›r. Erken dönem Müslüman yazarlara ait pek çok kitaba onlar›n bu çal›flmalar› sayesinde ulafl›lmaktad›r. Onlar›n de¤erlendirme ve tahlil metotlar›, tahkik kurallar›, el yazma eserlerini
okuma biçimleri kullan›lmaktad›r.
Oryantalistlerin, yirminci asr›n ortalar›na kadar Do¤u ile ilgili yaklafl›k
altm›fl bin eser yazd›¤› tahmin edilmektedir. ‹slâm araflt›rmalar› alan›nda
herkesin müracaat etti¤i Arap Edebiyat Tarihi Alman müsteflrik Brockelmann (ö. 1956) taraf›ndan yaz›lm›flt›r. Yine ilk ‹slâm ansiklopedisini çok kapsaml› bir flekilde tamamlayan ve yay›nlayan Bat›l› müsteflriklerdir. Ayr›ca
Hallâc-› Mansur ile ilgili meflhur çal›flmas›yla tan›nan Louis Massignon, ‹slâm düflüncesinin teflekkülü üzerinde pek çok eser veren Goldziher, J. Van
Ess, Welhausen, Madelung, Marshall Hodgson ve Montgomery Watt gibi kendi alanlar›nda zor afl›labilen di¤er önemli Bat›l› bilginler de olmufltur.
Baz› Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
Ortaça¤ H›ristiyan yazarlar›, yani ilk oryantalistler, Haçl› savafllar›nda
Müslümanlar› karalamak amac›yla ‹slâm ve onun peygamberi Hz. Muham-
10 Davuto¤lu, “Bat›’daki ‹slâm Çal›flmalar› Üzerine”, 28.
11 Süleyman S. Nyang – Samir Abed, “Bernard Lewis ve ‹slâmî Araflt›rmalar›: Bir De¤erlendirme”,
Oryantalistler ve ‹slâmiyatç›lar, (ed. Asaf Hüseyin-Robert Olson-Cemil Kurefli), (trc. Bedirhan
Muhib), 212.
166
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
med hakk›nda iftira ve kötülemeyi esas alan bir yaklafl›m benimsemifllerdi.
Hz. Muhammed’i Mekke’nin putlar›ndan biri, bir kabilenin tanr›s› veya fleytan›n cisimleflmifl flekli olarak tan›tt›lar. “The Song of Rolang” gibi dönemin
Bat› dünyas›nda meflhur olan baz› hikâyelerde, Müslümanlar›n Tervagan,
Muhammed ve Apollo ad›nda üç ilaha tapt›klar› ileri sürüldü. Hz. Muhammed’in de, geometri, dilbilgisi, mant›k, aritmetik alanlar›nda çok güçlü bir
bilgin, ayn› zamanda etkili bir hatip ve tart›flt›¤› kiflileri çok kolay etkileyebilen biri oldu¤unu iddia ettiler. Onun bilimsel üstünlü¤ü yan›nda, büyülü bilgileri ve baz› harikuladelikleri sayesinde insanlar›n gözlerini boyad›¤›n› bile
söyleyebiliyorlard›. Yine onlara göre Hz. Muhammed, flehvet düflkünü oldu¤undan dolay› pek çok evlilik yapt›. Efli Hatice’nin de, onunla evlenmeden önce flato, flehir ve köylere sahip bir baron gibi çok zengin oldu¤undan, Hz. Muhammed’in onun yan›nda çal›flt›¤›ndan söz edildi.12
‹lk oryantalistler aras›nda bu tür iddialar›n gündeme gelmesinde, Bizans
polemi¤inin etkisinden kaynaklanan ve tamamen bilgisizlik içeren olumsuz
tart›flmalar›n büyük etkisi oldu. Burada amaç, Hz. Muhammed’in bir peygamber olmad›¤›n› ispat etmekti. H›ristiyan topraklar› olan Sicilya ve ‹spanya’n›n Müslümanlar taraf›ndan fethi, bu iliflki ve mesnetsiz ithamlar›n daha
da artmas›na sebep oldu. Daha sonra da Osmanl› Devleti’nin Do¤u Avrupa’y›
fethetmesi, Bat›l›lar› büyük bir korku sarmas›na ve bir süre yat›fl›r gözüken
karalamalar›n tekrar atefllenmesine yol açt›, ‹slâm hakk›ndaki olumsuz ifadeler tekrar artmaya bafllad›.
Yukar›da ifade etti¤imiz ilk dönem oryantalistlerinin kaba ve genellikle
redde ve hakarete kadar varabilen sözde bilimsel çal›flmalar›, on yedi ve özellikle on sekizinci as›rdan itibaren yerini daha sempatik, bilimsel ve objektif
araflt›rmalara b›rakm›flt›r. Bunun bafll›ca sebebinin, söz konusu eski çal›flmalara yönelik bilimsel kayg›lar tafl›yan bir tepkiden kaynakland›¤›n› söyleyebiliriz. Yeni oryantalist çal›flmalarda bilimsel çerçeveyi aflacak birtak›m
sübjektif de¤erlendirmelerin fazlaca olmad›¤› görülse de, hâlâ baz› menfi yaklafl›mlar›n ifade edilmeye devam etti¤i anlafl›lmaktad›r.
Oryantalistlerin ‹slâm’la ilgili devam eden olumsuz tutumlar›n›n bafl›nda,
bu dinin kendi d›fl›ndaki di¤er dinî ve kültürel kaynaklardan ne kadar etkilendi¤i konusu gelmektedir.13 Onlar, Kur’an’›n ilâhi bir kitap oldu¤una inan-
12 Zakzûk, Oryantalizm, 12; Roger Arnaldez, “Frans›z Kültüründe Muhammed Peygamber’in Tasviri”, Uluslar aras› Birinci ‹slâm Araflt›rmalar› Sempozyumu, ‹zmir 1985, ss. 62-63; Asaf
Hüseyin, “Oryantalizm’in ‹deolojisi, Oryantalistler ve ‹slâmiyatç›lar, (ed. Asaf Hüseyin-Robert
Olson-Cemil Kurefli), (trc. Bedirhan Muhib), ss. 15-17.
13 Gordon E. Pruett, “‹slâm ve Oryantalizm”, Oryantalistler ve ‹slâmiyatç›lar, (ed. Asaf HüseyinRobert Olson-Cemil Kurefli), (trc. Bedirhan Muhib), 72.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
167
mad›klar› için ona farkl› kaynaklar aram›fllard›r.14 ‹slâm’›n Musevilik ve H›ristiyanl›¤›n farkl› bir türevi oldu¤unu iddia eden söz konusu yazarlara göre,
bu kitabî birikimin oluflmas›ndaki en büyük katk›, Hz. Muhammed’in seyahatleriyle sa¤lanm›flt›r. Bu görüfllerini desteklemek için, onun, gençli¤inde
amcas›yla birlikte yapt›¤› ticari yolculuklar ve buralarda H›ristiyan keflifllerle
görüflmeleri veya baz›lar›na göre Mekke’de baz› keflifllerle olan diyalo¤u gibi
iddialar gündeme getirilmifltir.
H›ristiyan yazarlar› aras›nda Müslümanlara yönelik kat› tutumun yan›nda, söz konusu anlay›fla göre biraz daha tutarl›, ‹slâm dinini tabiat, t›p ve felsefi ilimlerin befli¤i olarak gören ve Hz. Muhammed’in kiflili¤i ve kariyerine
yönelik övücü ifadeler kullanan di¤er bir e¤ilim olmas›nda Kilisenin büyük
etkisi olmufltur. Onlar, Hz. Muhammed’i, güçlü bir iman ve baflar›n›n, onun
ashab›n› da sadakatin timsali olarak gösterip, Kilise’nin vazetti¤i dini dolayl›
yoldan elefltirdiler. Bu anlay›fllar›n›n sonucu olarak, Hz. Muhammed’i fleytan
olarak tan›tan ithamlardan uzak durmaya çal›flt›lar. ‹slâm’a karfl› yarg›lay›c›
olmaktan ziyade, tahlil edip anlamaya gayret ettiler.15
Mesela Richard Simon, 1684 tarihinde tamamlad›¤› Do¤u Milletlerinin
Gelenek ve ‹nançlar›n›n Tenkitli Tarihi adl› çal›flmas›nda, Müslüman bir âlimin eserini esas alarak ‹slâm ve onun peygamberi hakk›nda ölçülü ve hatta
takdir edici de¤erlendirmelerde bulunur. Yine benzer flekilde Pierre Bayle de,
1697 y›l›nda yay›nlanan Tarihî ve Tenkidi sözlü¤ünde, Hz. Muhammed’in hayat› ve kiflili¤i hakk›nda hem güzel bir üslup kullan›r, hem de müspet yorumlar yapar. Do¤u dilleri üzerinde çal›flan Hadrian Reland ise, 1705 y›l›nda yay›nlad›¤› fakat Katolik kilisesince okunmas› yasaklanan “ed-Diyanetü’l-Muhammediyye” isimli eseriyle, ‹slâm ve Hz. Muhammed hakk›nda Bat›’da o ana
kadar üretilen menfi düflünceleri düzeltme yoluna gider.16
Montesqieu, Kanunlar›n Ruhu adl› eserinde, Hz. Muhammed’in her fleyden önce bir hukukçu, yani kanun koyucu oldu¤unu ifade eder. Hz. Peygamberin koydu¤u kurallar›n, dönemin Arabistan flartlar› göz önünde bulunduruldu¤unda pek ço¤unun yerinde normlar oldu¤u kanaatini belirtir. ‹lk Alman oryantalistlerinden olan J.J. Reiske (ö. 1774), Latince olarak kaleme ald›¤› bir kitab›nda, Hz. Muhammed’e yönelik yalanc›l›k ve sapk›nl›k iddialar›-
14 Goldziher, H. Gibb, M. Watt, R. Blachere, C. Huoart, P. Ed. Power, C. Tisdal, H. Lammens ve
D. S›dersky gibi müsteflriklerin Kur’an hakk›ndaki görüflleri için bkz. Selahattin Sönmezsoy,
Kur’an ve Oryantalistler, Ankara 1998, ss. 80-86.
15 Albert Hourani, Bat› Düflüncesinde ‹slâm, ss. 34-35.
16 Zakzûk, Oryantalizm, 22; Roger Arnaldez, “Frans›z Kültüründe Muhammed Peygamber’in Tasviri”, ss. 70.
168
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
n› fliddetle reddeder. XVIII. as›r filozoflar›ndan Voltaire, Hz. Muhammed’in
peygamberli¤ini ve ayn› zamanda ümmî biri oldu¤unu reddetmekle birlikte
“cinsi zevkleri teflvik etti¤inden dolay› büyük baflar›lar elde etti” fleklinde ona
yönelik saçma ve peflin hükümlere fliddetle karfl› ç›kar. Lamartine de, Hz.
Peygamber’in sade yaflant›s›, az yemesi ve ço¤u gününü oruçla geçirmesi,
lükse olan karfl›tl›¤›, gelirini yoksullarla paylaflmas›, mütevazili¤i ve tüm müminlere karfl› engin muhabbetini övücü ifadelerle anlat›r. Ona göre Hz. Muhammed, Musa, Davud, Konfüçyüs, Sezar, Dante gibi di¤er baz› dahi peygamber ve insanlar gibi Allah’tan ilham alm›flt›r.17
Bununla birlikte yukar›da baz›lar›n›n ad›n› zikretti¤imiz oryantalistlerin
bu yaklafl›mlar›, Bat›l›lar›n zihnindeki ‹slâm ve Hz. Muhammed hakk›ndaki
kötü imaj› y›kmaya yetmemifltir. Kilisenin ba¤nazca yaklafl›m› ve politik baz›
kayg›lar kitleleri etkilemeye devam etmifltir. Richard Bell, Kur’an’a Girifl isimli kitab›nda, Hz. Muhammed’in Kur’an’› yazarken k›ssalarla ilgili bölümlerde
özellikle Tevrat’a dayand›¤›n› ileri sürmüfltür.18
Kur’an’›n asl›na uygun ilk Latince tercümesini yapan George Sale (ö.
1736), Hz. Muhammed’in çok özel yeteneklerle donat›lm›fl oldu¤unu kabul etmekle birlikte, onun Allah taraf›ndan gönderilmifl bir peygamber oldu¤unu
reddeder. Ona göre Hz. Muhammed, bu ola¤anüstü özelliklerini kendi bireysel ç›karlar› u¤runda kullanm›flt›r. Hz. Peygamber’in varl›¤›n› da, kendi H›ristiyan inançlar›n›n gereklerini yerine getirmemelerinden dolay› Tanr›’n›n Kiliseye bir cezas› olarak görmüfltür.19
On sekizinci as›rda bafllayan yeni oryantalist yaklafl›m, uzun süre daha
devam etmifltir. Özellikle on dokuzuncu asr›n ikinci yar›s›ndan itibaren Hz.
Muhammed’le ilgili pek çok kitap yaz›lm›flt›r. Muir’in The Life of Mohamet,
Sprengler’in Das Leben und die Lehre des Muhammed, Wellhausen’in Muhammed in Medina, Krehl’in Das Leben des Muhammed, Grimme’in Mohammed, Buhl’un Muhammed, Margoliouth’un Mohammed and the Rise of Islam,
Caetani’nin Anholi dell’ Islam (‹slâm Tarihi, çev. Hüseyin Cahit), Tor Andrae’nin Mohammed, The Man and His Faith, Blachere’nin Le Probleme de Mohamet, Montgomery Watt Muhammad at Medina, Muhammad at Mecca (Hz.
Muhammed Mekke’de, çev. R. Ayas – A. Yüksel) gibi çal›flmalar bunlar ara-
17 Zakzûk, Oryantalizm, ss. 22-26, 77; Roger Arnaldez, “Frans›z Kültüründe Muhammed Peygamber’in Tasviri”, ss. 62-70.
18 Zakzûk, Oryantalizm, 22; Roger Arnaldez, “Frans›z Kültüründe Muhammed Peygamber’in Tasviri”, 70.
19 G. Sale, The Koran, Londra 1734, Girifl bölümü, 38; Albert Hourani, Bat› Düflüncesinde ‹slâm,
32.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
169
s›nda en önemlilerindendir. Ço¤u Müslüman yazara göre bu eserlerin temel
amac›, ‹slâm’›n Arap adet ve geleneklerini ödünç alman›n yan›nda, onun Musevilik ve H›ristiyanl›ktan türetildi¤ini ortaya koymakt›.20
XX. as›r ise, oryantalistler aç›s›ndan bir anlama ve yorumlama dönemi
olarak biçimlenmifltir.21 Bu yüzy›lda yaflay›p da ilk flarkiyatç›lara benzer baz› oryantalistlerin en fazla öne ç›kan ortak hedeflerinden biri, Yahudi ise
Kur’an’›n Yahudi gelene¤inden, H›ristiyanlar ise kendi kültürlerinden türetildi¤ini ispat etmekti. Onlardan baz›lar›, daha da ileri giderek Kur’an’› daha
anlaml› hale getirmek için yeniden düzenleme aray›fl›na bile girmifllerdir.
Hatta onlar, Hz. Muhammed’in Yahudilik ve H›ristiyanl›k’tan neleri ne kadar
ald›¤› ve hangilerini ne flekilde de¤ifltirdi¤i gibi konularla ilgili pek çok çal›flma yapm›fllard›r.22
Bu anlay›fl› savunan oryantalistler, Kur’an’›n Hz. Muhammed taraf›ndan
yaz›ld›¤›n› gösterebilmek için önce onun kesinlikle Arapça’y› hem okuyup
hem de yazd›¤›n›, hatta ‹branice ve Aramice’yi de, okuyacak seviyede de olsa
bildi¤ini ileri sürmüflledir. Yani onlara göre Hz. Muhammed’in ümmî olmas›
söz konusu de¤ildir.
Wansbrough’un bafl›n› çekti¤i daha afl›r› oryantalist bir gruba göre,
Kur’an’›n günümüzdeki flekliyle tamamlanmas›, hicri ikinci asr›n sonlar›na
denk gelmektedir. Onlar, Kur’an’›n Hz. Osman döneminde ço¤alt›lmas›yla ilgili rivayetlerin tamamen sonradan uydurulmufl oldu¤unu iddia etmektedirler.23
J. W. Stobard, Robert Bell ve Maxime Rodinson gibi oryantalistler ise, daha farkl› bir tutum tak›narak, bir dahi flair olan Hz. Muhammed’in bilinçalt›ndaki fliirsel birikiminin, Kur’an’› ortaya ç›kard›¤›n› ileri sürmüfllerdir.24 Rodinson’a göre Hz. Muhammed, kiflisel ve psikolojik baz› özellikleri dolay›s›yla, dönemini ve içerisinde yaflad›¤› ortam›n ihtiyaçlar›n› da aflan bir ideoloji oluflturma ve yayma baflar›s›n› gösterebilmifltir. Dahas› o, Hz. Muhammed’in ç›k›fl›n›n, benzeri koflullarda oluflan tiplere oldukça benzedi¤ini ileri sürmüfltür.25
20 Mesela bkz. Asaf Hüseyin, “Oryantalizm’in ‹deolojisi, ss. 25-26.
21 Ahmet Kavas, “Geçmiflten Günümüze Frans›z fiarkiyatç›l›¤› ve Kurumlar›”, Bat›’da ‹slâm Çal›flmalar› Sempozyumu, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2003, 109.
22 Ayr›nt›l› bilgi için bkz. ‹smail Albayrak, “Bat›’da Son Dönem Kur’an Çal›flmalar›na Genel Bir
Bak›fl”, Bat›’da ‹slâm Çal›flmalar› Sempozyumu, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara
2003, ss. 170-179.
23 Bkz. ‹smail Albayrak, “Bat›’da Son Dönem Kur’an Çal›flmalar›na Genel Bir Bak›fl”, ss. 171, 175180.
24 Asaf Hüseyin, “Oryantalizm’in ‹deolojisi”, 26.
25 Maxime Rodinson, “A Critical Survey of Modern Studies on Muhammed”, Merlin L. Swartz,
Studies on Islam, Oxford Un. Pres, 1981, ss. 50-51; Gordon E. Pruett, “‹slâm ve Oryantalizm”, 77.
170
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Oryantalistlerin yukar›da k›smen iflaret edilen bu iddialar›n›n temelinde,
yanl›fl ilâhi kitap alg›lamalar›n›n yatt›¤›n› söyleyebiliriz. Çünkü Bat›l› yazarlar›n önemli bir k›sm›, ‹slâmî bir gelenek ve bak›fla sahip olmad›klar› için
Kur’an’› Allah’›n ezeli bir kelâm› de¤il, Hz. Muhammed’in bir eseri olarak görmüfllerdir. Kifliyi de eserine göre de¤erlendirdikleri için onu tamam›yla
Kur’an’da anlat›lanlar›n anlam ve geçerlili¤i üzerine üretilen fikirlere uygun
tasvir etmifllerdir.26
Oryantalistlerin bu olumsuz tutumlar›n›n yan›nda, aralar›nda baz› müspet görüfller ortaya koyanlar da olmufltur. Mesela J. Fueck’e göre Hz. Muhammed’in getirdi¤i fleyler içerisinde, döneminin gayr-i Müslim kaynaklar›n›n hiç birinde yer almayan ö¤retiler bulunmaktayd›. O, ‹slâm vahyinin tamamen orijinal oldu¤unu, Musevilik ve H›ristiyanl›kta ise benzer bir anlay›fl›n olmad›¤›n› savunmufltur. Fueck’e göre, Maniheizm’de bu tarz bir ö¤reti olmakla birlikte Hz. Muhammed’in bu dinle bir iliflkisinin oldu¤u saptanamam›flt›r. O, bu ö¤retinin Hz. Muhammed’in tamamen kendi yaratt›¤› bir fikir
oldu¤unu ileri sürmüfltür. Ayr›ca Kur’an’dan yola ç›karak, Hz. Muhammed’in
basit bir hikâye anlat›c›s› veya fikir h›rs›z› oldu¤unun söylenemeyece¤ini
aç›kça ifade etmifltir.27
Bir süre Yunan Katolik Kilisesi’nde rahiplik de yapan Louis Massignon’un,
‹slâm hakk›nda kendine has görüflleri vard›. O, ‹slâm’›n kurtulufl yollar›ndan
biri oldu¤u kanaatindeydi. Ona göre ‹slâm, Hz. ‹smail arac›l›¤›yla ‹brahim’e
ulaflan tevhit zincirinin en somut halkalar›ndan biriydi. ‹slâm ve Hz. Muhammed’in görevi, tanr›n›n varl›¤› ve birli¤ini inkâr eden putperestlere karfl› mücadele etmekti.28
Yukar›da da görüldü¤ü gibi baz› son dönem oryantalistleri, her ne kadar
Müslümanlar›n bak›fl›na uygun bir peygamber portresi ortaya koymam›fllarsa da, Hz. Muhammed’in Allah taraf›ndan görevlendirilmifl, ilâhi misyona sahip biri oldu¤unu aç›k yüreklilikle ifade etmifllerdir. Bunun d›fl›nda, onun
peygamberli¤inden ziyade, büyük bir lider oluflunu öne ç›karanlar da olmufltur. Mesela Sir Hamilton Gibb, Hz. Muhammed’i, her alanda insanl›¤a huzur
ve mutluluk sunan ve bu anlamda vahye mazhar bir peygamber olarak görmek yerine, ona askeri bir deha ve vatan›n› seven bir lider ve da¤›n›k haldeki Arap kabilelerini bir araya getirmeyi baflaran devlet adam› olarak bakm›flt›r.29 Gibb’e göre Hz. Muhammed’in zihnindeki tek tanr› inanc›, kendinden
26 Roger Arnaldez, “Frans›z Kültüründe Muhammed Peygamber’in Tasviri”, Uluslararas› Birinci
‹slâm Araflt›rmalar› Sempozyumu, ‹zmir 1985, 62.
27 J. Fueck, “The Originality of The Arabian Prophet”, 97; Gordon E. Pruett, “‹slâm ve Oryantalizm”, 79.
28 Albert Hourani, Bat› Düflüncesinde ‹slâm, ss. 71-72.
29 Ziyaul Hasan Farukî, “Sir Hamilton Alexander Roskeeen Bibb”, ss. 118-119.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
171
önceki peygamberlerin tekrar edip yeniledi¤i bir anlay›fl›n devam›yd›. Hz. ‹brahim bu peygamberlerin birincisi, Hz. Muhammed de sonuncusudur.30
Kur’an ise, Hz. Muhammed ve onun takipçilerinin do¤rudan vahyedildi¤ine
inand›klar› söz ve ifadelerin bir kayd›d›r. Gibb, Hz. Muhammed’in yaflam›n›n
gençlik y›llar›yla ilgili anlat›lanlar›n, normal insanlar›n hayatlar›ndan farkl›
olmad›¤›n› söyler. Do¤umu, gençli¤i, ticaretle u¤raflmas›, Hz. Hatice ile evlenip çocuk sahibi olmas› gibi meselelerin hiç biri, onun gelecekte büyük bir
insan olaca¤›na dair bir iflaret tafl›mamaktad›r. Hz. Muhammed’in dindarl›¤›yla ilgili anlat›lan hikâyelerin ise, ciddiye al›nmamas› gereken konular oldu¤unu iddia eder.31
Gibb’in Hz. Muhammed hakk›nda ileri sürdü¤ü görüfllerin benzeri, dönemin di¤er pek çok flarkiyatç›s› taraf›ndan da savunulmufltur. Arthur Jeffery
(ö. 1959), eski oryantalistlerin Hz. Muhammed hakk›ndaki hasta, cinlenmifl
ve saral› gibi iddialar› elefltirmifltir. Ancak o da, Hz. Muhammed’in büyük bir
din reformisti oldu¤unu ifade etmekle birlikte as›l vurguyu onun devlet adaml›¤› yönüne yaparak de¤erlendirme yoluna gitmifltir. Jeffery, Hz. Muhammed’in baflta Do¤u Roma olmak üzere eski medeniyetlerin dinlerinden etkilenerek Araplar› bu yönde e¤itmeye çal›flt›¤›n› iddia etmifltir. Hz. Muhammed’in
peygamberlikten önceki yaflant›s›yla ilgili anlat›lanlar›n ise, Hz. ‹sa ve Buda’ya benzetilmeye çal›fl›larak oluflturulmufl birer efsaneden ibaret oldu¤unu
ileri sürmüfltür. Ona göre, Hz. Peygamber’in putlara hiç tapmad›¤›, flirke asla bulaflmad›¤› ve sürekli ilahi gözetim alt›nda tutuldu¤u gibi konular, sonradan ortaya at›lm›fl olup gerçeklikle pek alakas› yoktur. Dahas›, bir devlet adam› ve bir din reformisti olan Hz. Muhammed’in Varaka b. Nevfel ile görüflme
olay›, onun “esinlenmeden” vahye geçiflinin bir aflamas›yd›. O, Hz. Muhammed’in vahiy düflüncesinin Ehl-i Kitap’la iliflki kurmas›ndan sonra olufltu¤unu ifade etmifltir. Ayr›ca Ehl-i Kitap ile Medine’de sonradan kurdu¤u iliflki sonucu Kitab-› Mukaddes gelene¤inden etkilenerek Kur’an’›n teknik ve terminolojisini bu flekilde oluflturdu¤unu ve temel ‹slâmî doktrinleri de buna göre belirledi¤ini iddia etmifltir. Ona göre Hz. Muhammed, kabul görece¤i düflüncesiyle ilk olarak Ehl-i Kitap’a yönelmifl, ancak onlar taraf›ndan reddedilmifltir.
Bunun üzerine Tevrat ve ‹ncil’in tahrif edilmifl oldu¤unu iddia ederek, Hz. ‹brahim’in dininin devam› oldu¤unu söylemeye bafllad›¤›n› ileri sürmüfltür.32
Ayn› flekilde, onlar› takip eden bir di¤er oryantalist Alfred Guillaume (ö.
1965), Hz. Muhammed’in bir peygamber oldu¤unu kabul etmekle birlikte, ‹s30 H.A.R. Gibb, Mohammedanism: An Historical Survey, New American Survey 1953, ss. 22-23.
31 Gibb, Mohammedanism, 24.
32 Daha genifl bilgi için bkz. Mesut Okumufl, “Jeffery ve Kur’an Çal›flmalar›ndaki Yeri”, Oryantalistlerin Gözüyle ‹slâm, (ed. Ahmet Yücel), ‹stanbul 2003, ss. 87-90.
172
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lâm inanç ve ö¤retilerinin Yahudi ve H›ristiyan kaynakl› oldu¤unu iddia etmifltir. Ona göre tüm ilahi kitaplar gibi Kur’an’›n lafz› da, peygamberi taraf›ndan tertip edilmifltir. Yani Allah, Hz. Muhammed’e ilham etmifl, o da düzenleyerek kâtiplerine yazd›rm›flt›r. Guillaume, Kur’an’›n dilinin Hz. Muhammed’in çok özel yeteneklerle donat›lm›fl konuflma üslubunu yans›tmas›n›n
bu sebepten kaynakland›¤›n› ileri sürmüfltür.33
‹slâm üzerinde çal›flm›fl son dönem birkaç Bat›l› bilim adam›n›n Hz. Muhammed’le ilgili görüflleri bu flekilde özetlendikten sonra, oryantalizmin geldi¤i flu anki seviyeyi görmek aç›s›ndan en iyi takip edilmesi gereken bilginlerden biri olan Montgomery Watt’a de¤inmemek büyük eksiklik olur. Watt’›n,
flarkiyatç›l›¤›n hem olumlu çehresini ve hem de geldi¤i son noktay› temsil etti¤ini söyleyebiliriz. Onun ‹slâm düflüncesinin anlafl›lmas›yla ilgili yapt›¤›
katk› pek az Müslüman alime nasip olmufltur. ‹slâm Düflüncesinin Teflekkül
Devri34 ismiyle Türkçe’ye çevrilen kitab›, hala ‹slâm ilimlerinde müracaat edilen en temel eserlerdendir.
Watt, ‹slâm’› ‹brahimî tevhit anlay›fl›n›n devam›n› temsil eden ve insanl›¤›n kurtuluflunu hedef alan bir din olarak görmüfltür. Ona göre, insanlara dini ve ahlaki bir hakikat sunmak isteyen Kur’an, büyük bir peygamber ve lider olan Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla gönderilmifltir.35
Watt, Hz. Muhammed’e gelen mesaj›n ilâhi oldu¤unu kabul etmekle birlikte, bu mesaj›n, di¤er ilâhi kitaplarda da oldu¤u gibi insani bir boyutun bulundu¤unu söylemektedir. Ona göre ‹slâm’›n kendine özgü bir konumu olmakla birlikte, hem nüzulünde hem de teflekkül sürecinde di¤er din ve hareketlerden etkilenmifltir.36
Montgomery Watt’›n ‹slâm ve Hz. Muhammed hakk›ndaki düflüncesinde
en son geldi¤i nokta, onun 1995 y›l›nda yay›mlanan makalesinde görülebilir.
O, ‹slâm’› baz› H›ristiyan ö¤retilerine bir meydan okuma olarak alg›lamaktad›r. Kur’an’›n Hz. Muhammed taraf›ndan üretildi¤i iddialar›n› kesin bir flekilde reddetmektedir. Watt’a göre Hz. Muhammed de, di¤er Eski Ahit peygamberleri gibi Tanr›n›n vahyini getirmekle görevliydi. Kendisi, Tevrat ve ‹ncil’in
teolojik prestijlerini sarsabilece¤i gerekçesiyle önceleri Hz. Muhammed’in
33 Ahmet Yücel, “Guillaume’un Müslümanlar›n Hadis Tenkidi ‹le ‹lgili Görüflleri”, Oryantalistlerin
Gözüyle ‹slâm, (ed. Ahmet Yücel), ‹stanbul 2003, 140.
34 Montgomery Watt, ‹slâm Düflüncesinin Teflekkül Devri, (trc. E. Ruhi F›¤lal›), Birleflik Yay›nc›l›k,
‹stanbul.
35 Watt, ‹slâmî Hareketler ve Modernlik, ss. 178-179.
36 Watt, ‹slâmî Hareketler ve Modernlik, ss. 133-134.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
173
peygamber oldu¤u gerçe¤ini söylemekten çekindi¤ini itiraf etmektedir. Çünkü ona göre bunu söylemek, Kur’an’›n nihai do¤rular› içeren yegane kutsal
kitap oldu¤u anlam›na gelmektedir.37
Watt, do¤al olarak, “Hz. Muhammed’in Tevrat malzemeleri üzerinde çal›flarak Kur’an’› yazd›” fleklindeki eski H›ristiyan alimlerinin iddialar›na ise kat›lmamaktad›r. O, bu tür iddialar›n, ilâhi kitaplar hakk›ndaki bilgisizliklerinden kaynakland›¤›n› ifade etmektedir. Bu tür fikirleri ortaya atanlar›n dikkatlerini, Ku’an ve Tevrat’ta vazedilen temel inançlar›n çok farkl› olmas›na çekmektedir. Kur’an’da ‹brahim’in tanr›s›n›n çok sa¤lam bilgisi oldu¤u gerçe¤i,
Watt’a göre Hz. Muhammed’e Allah taraf›ndan ilham edildi¤inin bir delilidir.
O, ilk havarilerin Hz. ‹sa’y› bir insan olarak gördüklerini ve bu hususun H›ristiyan inanc›n›n daha sonraki baz› formülasyonlar›nda da izlenebilece¤ini
ifade etmektedir.38
Montgomery Watt’›n Hz. Muhammed ve Kur’an’›n kayna¤›yla ilgili yaklafl›m›, tüm olumlu yönlerine ra¤men, tarihsel, toplumsal ve antropolojik bak›fl
aç›lardan Bat›’n›n geleneksel indirgemeci tutumunu yans›tt›¤› gerekçesiyle
baz› Müslümanlar taraf›ndan elefltirilmifltir. Dahas›, böyle bir anlay›fl›n,
Müslümanlar›n Hz. Muhammed’e inen vahiyle ilgili tasavvurlar›yla pek fazla
uyuflmad›¤› ileri sürülmüfltür.39 Ancak Watt’›n yukar›da da özetlemeye çal›flt›¤›m›z görüfllerinden yola ç›karak, kendisinin iyi bir H›ristiyan oldu¤unu
söyleyen böyle bir bilim adam›n›n ‹slâm ve Hz. Muhammed hakk›ndaki görüfllerini takdirle karfl›lamamak haks›zl›k olur. Bir Müslüman’›n, ondan daha fazlas›n› beklemeye hakk› olmasa gerektir.
Watt d›fl›nda Kur’an ve Hz. Peygamber hakk›nda görüfl aç›klayan veya ‹slâmî ilimler üzerinde araflt›rma yapan baflka birçok oryantalist bilim adam›
da vard›r. Ancak burada hepsine yer vermek mümkün de¤ildir. Bununla birlikte, son dönem oryantalistleri, konular› ça¤dafl bilimsel metotlar çerçevesinde ele al›p her ne kadar tarafs›z kalmaya çal›flsalar da baz› önyarg›lardan
bir türlü kendilerini kurtaramad›klar› anlafl›lmaktad›r. Bir k›sm›, eserlerinde
Kur’an ve Hz. Muhammed’i övüyor gözükmekle birlikte, baz› konularda ‹slâm’›n temelini sarsacak yorumlar›yla hissiyatlar›n› belli etmektedirler. Hz.
Muhammed’in peygamberli¤inin geçerlili¤i ve Kur’an’›n Allah’›n vahyi olup ol-
37 Montgomery Watt, “Nihaî Vizyon ve Nihaî Hakikat”, (trc. Cafer Sad›k Yaran), Oryantalistlerin
Gözüyle ‹slâm, Ed. Ahmet Yücel, ‹stanbul 2003, 258.
38 Montgomery Watt, “Nihaî Vizyon ve Nihaî Hakikat”, 258.
39 Mesela bkz. M. Sait Reçber, “Watt ve ‹slâm Vahyinin Kayna¤›: Elefltirel Bir Analiz”, Bat›’da ‹slâm Çal›flmalar› Sempozyumu, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2003, 212.
174
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
mad›¤› meselelerinde, bu yöndeki peflin hükümlülükleri fark edilmektedir.40
Di¤er bir k›sm› ise, tamamen bilimsel ölçütler çerçevesinde objektif araflt›rmalar yapma gayreti içindedirler. Bu yönde pek çok eser yazan baz› müsteflriklerin, ‹slâmî konular› ço¤u Müslüman araflt›rmac›dan daha iyi anlad›¤›n›n
da itiraf edilmesi gerekir. Her iki dini de bilmenin sa¤lad›¤› mukayese avantaj›yla önemli tespitlerde bulunabilmektedirler.
Ça¤dafl Oryantalizm ve Kültürler Aras› Uzlaflma
Özellikle son dönem oryantalistlerinin Müslümanlar hakk›nda olumsuz
baz› kanaatlerinin, Bat›l› insandaki ben merkezci anlay›fltan kaynakland›¤›
söylenebilir. Bat›l›lar›n zihninde dünyan›n merkezinin hep Bat› Avrupa ve
Kuzey Amerika, dünyan›n geri kalan›n›n ise, bu ana gövdenin çevresi oldu¤u
fleklinde bir anlay›fl hakimdir. Yine Bat›l› bak›flta kendilerini di¤er insanlardan daha üstün görme oldu¤u için, dünyay› düzenleyen ve kaosu engelleyenin kendileri oldu¤unu, tüm tarihin Bat›’da akt›¤›n› zannederler. ‹slâm medeniyeti ve tarihini ise sanki genel insanl›k tarihi d›fl›nda, hatta özgünlü¤ü olmayan, Yunan’›n taklidi bir medeniyet olarak de¤erlendirirler. Benzer flekilde, binlerce y›ll›k Çin medeniyetini hiç yokmufl gibi görmezlikten gelirler.41
Hatta kendileri d›fl›ndaki insanlar› de¤iflik kimliklerle etiketleme yoluna giderek iki gruba bölerler ve Do¤ulular› gelenekçi, de¤iflmeyen, kendilerini ise de¤iflen ve modern Bat›l› olarak gösterirler. Müslümanlar›n asla bir medeniyet
kurma iddias›nda olmad›klar›n› ileri sürerler. ‹slâm’›, sadece de¤iflmeyen
inanç boyutuyla ele al›p, de¤iflen bir uygarl›¤›n kurucusu olarak hiçbir zaman düflünmezler.42
Bat›n›n bu anlay›fl›n›n temelinde, bilim, sanat, edebiyat, teknoloji vb.
alanlarda gösterdikleri baflar› yatmaktad›r. Halbuki ‹slâm medeniyeti gibi Bat›’dan önce kurulmufl di¤er medeniyetler de vard›r. Gelinen bu seviyede onlar›n baflar›s› asla yads›nmamal›d›r. Ayn› flekilde daha önce Müslümanlar
üzerindeki Yunan ve Fars kültüründen izlerinin de unutulmamas› gerekir.
Bu yüzden günümüzde insanl›¤›n tümünü ilgilendiren pek çok sorun birlikte çözümlenmelidir. Bat›’da yaflanan baz› terör olaylar›na Müslümanlar›n kar›flmas›, karfl›l›¤›nda da karikatür krizi gibi son dönemlerde Hz. Muhammed’e
40 Mesut Okumufl, “Jeffery ve Kur’an Çal›flmalar›ndaki Yeri”, 86.
41 Edward Said’e göre, tüm bilimsel ve gerçekçi yaklafl›mlar›na ra¤men Louis Massignon gibi
yazarlarda, Müslümanlara yönelik indirgeyici bir tarz hâkimdi. Do¤ulu veya ço¤unlu¤u Sami
›rk›ndan gelen Müslümanlar› ça¤dafl insan saymam›fllard›r. Bkz. Edward Said, Oryantalizm,
(trc. Selahattin Ayaz), P›nar Yay›nlar›, 4. Bask›, 420.
42 Hilmi Yavuz, “Oryantalizm Üzerine”, Marife, y›l: 2, say›: 3, K›fl 2002, 54.
Oryantalistlere Göre Hz. Muhammed
175
yönelik seviyesiz sald›r›lar, as›rlarca bir arada yaflayan ve az çok uzlaflabilmifl bu iki kesimin iliflkisini bozmamal›d›r. “Bat›’n›n kaybolmakta olan kimli¤ini tekrar kazanmak için yeni rakip olarak Müslümanlar› seçmeli” gibi bir
anlay›fl, son derece tehlikeli bir süreci bafllat›r. Bu gidiflat, flüphesiz Müslümanlar ile H›ristiyanlar aras›nda devam etmekte olan kutuplaflmalar› daha
da art›r›r.
‹slâm ve Bat› medeniyetinin birbirinden uzaklaflt›r›lmaya çal›fl›lmas›, karfl›l›kl› yanl›fl anlafl›lmalar› daha da art›racak gibi gözükmektedir. Dünya bar›fl›n›n tek yolu, insanlar›n bir arada ve yak›n durmalar›ndan geçmektedir.
Ayr›flma ve yabanc›laflma, medeniyetler aras› savafllar›n ateflleyicisidir. Hatta Müslümanlar aç›s›ndan düflünüldü¤ünde, dünyadan tecrit edilmifl, kendi
sorunlar›yla bafl bafla kalm›fl bir ‹slâm toplumunda, eski baz› çat›flmalar›n
tekrar gün yüzüne ç›kmas› flafl›lacak fley de¤ildir. Bat› aç›s›ndan düflünüldü¤ünde ise, iki büyük problemle karfl› karfl›ya kal›nmas› muhtemeldir. Birincisi, as›rlar süren iç çat›flma ve gayretleri sonucu elde ettikleri kazan›mlar›n›n kaybedilmesidir. Kendine H›ristiyanl›¤› kimlik edinen Bat›, daha da dindarlafl›p bunun sonucunda, flu an pek ihtimal dahilinde gözükmese bile laikli¤i terk edebilecek duruma gelebilir. ‹ster Katolik isterse Protestan, hangi
mezhebe mensup olursa olsun mevcut H›ristiyan anlay›fl›na uygun bir din
devleti demek, hem Orta Ça¤ Avrupa’s›na hem de eski din ve mezhep savafllar›na tekrar dönüfl anlam›na gelmektedir. Di¤er taraftan, H›ristiyanl›¤›n resmi din veya kimlik edinilmesi, zamanla di¤er din ve kültürlerin d›fllanmas›na
da sebep olacakt›r. Bu durum, insanl›¤›n as›rlar boyu u¤raflarak elde etti¤i
uzlafl› kültürünün yok olmas›na yol açabilecektir.
‹nsanl›¤›n huzurlu bir gelece¤e kavuflmas›n› istiyorsak, bilim ve teknolojinin h›zla artan ezici üstünlü¤ünü dengeleyecek flekilde, dünyan›n zenginli¤ini tüm insanl›¤a yayabilecek yüksek evrensel de¤erler sistemine vurgu yapmam›z gerekmektedir.43 Tüm dinlerde ortak bir flekilde vazedilen evrensel ahlâk kurallar›na riayet, insanl›¤›n gelecekteki huzurunun tek ç›kar yoludur.
Geliflen süreçte, ‹slâm’›n ruhunun yans›t›ld›¤› yeni bir zihniyet tasar›m› yeni
bir motivasyon arac› olabilir. Bu ne salt mistisizme dayal› Do¤u dinlerinin, ne
de sadece bireyin ç›kar›n› ön planda tutan Bat›l› anlay›fl›n baflaraca¤› bir fley
gibi gözükmektedir. Hz. Muhammed’in bizzat yaflayarak insanlara örnek oldu¤u kendi yaflam›, bizlere bu iki uç yönelimi uzlaflt›ran ve duygu ile akl› bir
arada tutan gerçekçi bir hayat felsefesi sunmaktad›r.
Hz. Muhammed’in yaflant›s›n›n, dolay›s›yla Kur’an’›n örnek al›nmas›, oryantalistlerin genel yaklafl›mlar› göz önünde tutuldu¤unda pek çok Bat›l› dü-
43 Bkz. Hasan Onat, Türkiye’de Din Anlay›fl›nda De¤iflim Süreci, Ankara 2003, 148.
176
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
flünürün de kabul edebilece¤i bir durumdur. ‹nsanl›¤a gönderilen peygamberler içerisinde hayat› en çok bilinen ve en gerçekçi anlat›lan›n Hz. Muhammed oldu¤u ‹slâm üzerinde çal›flan flarkiyatç›lar taraf›ndan da paylafl›lmaktad›r. Ancak bunun gerçekleflmesinin birinci yolu, uzlafl› kültürüne vurgu
yapmaktan geçmektedir. Yukar›da da görüldü¤ü gibi, hem Müslümanlar hem
de di¤er dinler aras›nda buna inanan ve önem veren pek çok düflünür bulunmaktad›r.
Hz. Muhammed’in merkeze konulmas› baz›lar›nca hemen itirazla karfl›lanabilir. Buna gerekçe olarak da, H›ristiyanl›¤›n bar›fl dini, ‹slâm’›n ise savaflla ortaya ç›km›fl ve yay›lm›fl bir din oldu¤unu ileri sürerler. Halbuki Hz. Muhammed’in hayat›nda yapm›fl oldu¤u savafllar, altm›fl üç y›ll›k ömrünün sadece elli üç gününü kapsam›flt›r. Bu savafllar da, sadece savunmaya dönük
ve zulmü engellemeyi hedef alm›flt›. Bundan dolay› böyle bir itiraz pek gerçekçi kabul edilemez.44
Müslümanlar yukar›da de¤inilen bu meseleleri dikkatle incelemeli ve
daha iyi anlatmal›d›r. Büyük bir medeniyet iddias›nda bulunuluyorsa baz›
fleylerin yeniden sorgulanmas› gerekmektedir. Çünkü uygarl›¤›n temel k›staslar›ndan biri de¤iflimdir. Gruplar aras› iliflkiler, duygusal ve tepkisel olmaktan öteye geçip gerçekçi bir diyalog zemini üzerinde oturtulmal›d›r. Müslümanlar, Hz. Muhammed’e sald›r› yöneltildi¤inde hemen tepki göstermektedir. Fakat onu anlatacak, yöneltilen tepkilere belli bir metot çerçevesinde
cevap verecek incelemeye dayal› araflt›rmalardan yoksundurlar. Oysa ‹slâm
düflüncesinin d›fla dönük ilk savunucular› olan Kelâmc›lar, Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini, nübüvvet bahsi içerisinde o günün flartlar›na uygun
olarak sistematik bir üslupla ele ald›klar› bilinmektedir. Fakat ak›lc› temellere dayal› yaklafl›mlar›n zamanla çok geri planda kalmas›, Müslümanlara
yönelik yeni tenkitlere uygun cevaplar›n üretilmesi yönünde ciddi boflluklar
do¤urmufltur. Bir Müslüman’› bile tatmin etmekten uzak ezberlenmifl basmakal›p ifadeler, bu alandaki ihtiyac› gidermekte yetersiz kalmaktad›r. Yine
sadece Müslümanlar›n ilâhi kitap olarak kabul etti¤i Kur’an’la veya Hadis
kitaplar›nda geçen rivayetlerle müsteflriklere cevap vermeye çal›flmak fazla
bir anlam ifade etmese gerektir.
44 Hz. Muhammed’in nas›l bir model olaca¤›yla ilgili mesela bkz. Osman Ayd›nl›, “Hayat›n Anlam›
ve Hz. Muhammed’i Model Almak”, Örnek ‹nsan Hz. Muhammed, (ed. Mehmet Mahfuz Söylemez), Çorum 2006, ss. 101-112; Yaflar Kurt, “Hz. Peygamber’in Örnek Hayat›”, age, ss. 189215; Abdurrahman Özdemir, “Peygamberlik Misyonu, Hz. Peygamber ve Örnek Ahlak›”, age,
217-228; H. ‹brahim fiimflek, “‹mâm-› Rabbânî’nin fiia ve Ehl-i Beyt’e Bak›fl›”, Marife, y›l. 4,
say›: 3, K›fl 2004, ss. 199-210.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (177-187)
ZEYDÎ GELENEKTE NÜBÜVVET‹N ‹SPATI:
HÂDÎ ‹LE’L-HAK ÖRNE⁄‹
Mehmet Ümit*
Abstract
Proving the Prophet in Zeydi Tradition: The Case of al-Hâdi Ila’l-Hakk
The article examines how al-Hâdî Ila’l-Hakk Yahya Ibn al-Husayn, the establisher of the Zaydi government, proved the prophecy especially the
prophecy of Mohammad. al-Hâdî Ila’l-Hakk is the person who wrote at first
on this issue among the Zaydis. And also his views were accepted by the
later Zaydis. He affirms that necessity of the institution of prophecy is
known by reason, but the prophecy of a particular person will only be
known by miracles which the ordinary people aren’t able to execute. It is
seen that he attempts to prove the prophecy of Muhammad to Christians
and Jews.
Key Words: Zaydism, Hâdî ila’l-Hak, prophecy, miracle.
1.Girifl
Zeydiyye, Zeyd b. Ali (122/740)’nin taraftar› olup, imâmetin Ali-Fat›ma soyundan gelen, alim, cesur, zahid ve imametini ilan edip, bizzat k›l›ca sar›larak mücadele meydan›na ç›kan kiflilerin hakk› oldu¤una inanan topluluktur.
Siyasi olarak Zeyd b. Ali ile ortaya ç›ksa da, teflekkülünü Kâs›m b. ‹brâhim
er-Ressî (246/860) ile tamamlam›fl ve Hâdî ile’l-Hak Yahya b. el-Hüseyin
(298/911) ile yeni bir boyut kazanm›flt›r. fiia içerisindeki ilk ayr›lan grup olan
Zeydiyye’nin temel ilkeleri, Tevhid, adl, el-va’d ve’l-vaîd, el-menziletü beyne’lmenzileteyn, el-emru bi’l-ma’rûf ve’n-nehyu ani’l-münker ve imâmettir. Görüldü¤ü üzere benimsemifl olduklar› esaslar –ayr›nt›larda fark olsa daMu’tezile ile ayn›d›r. Onlardan farkl› olarak, Zeydiyye’nin ay›rt edici niteli¤i
olan imâmet esas›n› benimserler. Günümüzde Yemen’de yaflarlar. Biz makalemizde, Yemen’de Zeydî devletini kuran Hâdî ile’l-Hak’›n nübüvveti nas›l ispat etti¤i konusunu ele alaca¤›z.
Nübüvvet, dünya ve ahiret sorumluluklar› hakk›nda ak›l sahibi kullarla
Allah aras›nda yap›lan elçilik anlam›na gelir.1 ‹slâm Tarihinde daha Hz. Mu-
*
1
Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Görevlisi.
Râg›b el-‹sfehânî (425/1034 civar›), Müfredâtu elfâzi’l-Kur’an, (thk. Safvan Adnan Dâvûdî), Dâru’l-Kalem-Dâru’fl-fiâmiyye, D›meflk-Beyrut 1997, 789.
178
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
hammed hayatta iken nübüvvet iddias›nda bulunan veya onun peygamberli¤ini reddedenler oldu. Ama bunlar fazla etkili olamad› ve belli bir süre sonra
varl›klar›n› yitirdiler. Hulefâ-i Râflidîn ve sonraki dönemlerde yap›lan fetihlerle ‹slâm co¤rafyas›n›n s›n›rlar› geniflledi. Farkl› kültür, medeniyet ve dinlere
mensup insanlar Müslümanlarla birlikte yaflamaya bafllad›. Bu ortamda çeflitli teolojik konularda, gerek Müslümanlar›n kendi aralar›nda gerekse Müslümanlarla di¤er din mensuplar› aras›nda tart›flmalar yap›ld›. Bu çerçevede
II./VIII. yüzy›l›n sonlar› III./IX. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren nübüvvet ve
özellikle Hz Peygamberin peygamberli¤i, fikrî olarak elefltirilmeye bafllad›. Buna karfl› Müslüman bilim insanlar›, hem bu elefltirilere cevap hem de nübüvveti ispat çabas› içine girdiler. Bu eserler, genellikle isbâtu’r-rusul, isbâtu’nnübüvve, Kitâbu’l-hücce ve’r-rusul,2 A’lâmü’n-nübüvve,3 Delâilü’n-nübüvve,4
Beflâirü’n-nübüvve5 gibi bafll›klar tafl›r. Bunlar d›fl›nda yaz›lan Reddiyeler ve
Kelam kitaplar›n›n nübüvvetle ilgili k›s›mlar›nda da nübüvvetin ispat› hususuna de¤inilmifltir. Bununla birlikte konuya iliflkin müstakil ilk eserler, D›rar b. Amr (200/815) taraf›ndan yaz›lm›flt›r.6 Günümüze kadar ulaflan en erken tarihli eser ise, Amr b. Bahr el-Câh›z (255/869)’a aittir.7
Nübüvvetin ispat›na iliflkin eser yazanlardan biri de, Yemen Zeydî Devleti’nin kurucusu Hâdî ile’l-Hak Yahya b. el-Hüseyin (298/911)’dir. O, bu konuya iliflkin Zeydiyye içerisinde müstakil eser yazan ilk alimdir. Biz çal›flmam›zda, Hâdî ile’l-Hak’›n nübüvveti nas›l ispat etti¤i hususunu ortaya koymaya çal›flaca¤›z. Ancak daha önce, onun zaman›na kadar ki dönemde Zeydiyye içinde nübüvvetin ispat› hususuna k›saca de¤inmenin yararl› olaca¤› kanaatindeyiz.
2. Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›
Zeydî gelenek içinde Hâdî ile’l-Hak’tan önce dedesi Kâs›m er-Ressî
(246/860), er-Redd ale’n-Nasârâ adl› eserinde8 nübüvvet meselesine de¤inir.
2
3
4
5
6
7
8
Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kub ‹shak en-Nedîm (385/995), Kitâbu’l-fihrist, (thk. R›za
Teceddüd), Dâru’l-Mesîra, 1988, 36, 86 206, 211, 214-215, 229, 252.
Alâmü’n-Nübüvveler ile ilgili bilgi için bkz. Yusuf fievki Yavuz, “A’lâmü’n-Nübüvve”, Türkiye Diyanet Vakf› ‹slâm Ansiklopedisi (D‹A), ‹stanbul 1989, II, 337-338.
Delâilü’n-Nübüvvelerle ilgili bilgi için bkz. Yusuf fievki Yavuz, “Delâilü’n-Nübüvve”, D‹A, ‹stanbul 1994, IX, 115-118.
Beflâirü’n-Nübüvve ile ilgili olarak bkz. Mehmet Ayd›n, “Beflâirü’n-Nübüvve”, D‹A, ‹stanbul
1992, V, 549-550.
Onun bu konudaki eserlerinin isimleri flunlard›r: Kitâbu isbâti’r-rusul, Kitâbu’l-esbâb ve’l-›lm
ale’n-nübüvve, Kitâbu’r-redd ale’l-Mu¤îriyye ve’l-Mansûriyye fî kavlihâ enne’l-arda lâ yahlû min
nebiyyin ebeden. Bkz. Nedîm, el-Fihrist, 215.
Onun risalesinin ismi, Kitâbu’l-hücce ve’n-nübüvve’dir. Bkz. Nedîm, Fihrist, 211. Bu risale, Resâilu’l-Câh›z er-resâilu’l-kelâmiyye (Takdim ve fierh, Ali Ebû Mülhim), Dâr ve Mektebetü’l-Hilâl, Beyrut 1987, içinde Kitâbu hüceci’n-nübüvve (ss. 125-161) bafll›¤›yla yay›nlanm›flt›r.
Kâs›m b. ‹brâhim er-Ressî (246/860), er-Redd ale’n-Nasâra, (thk. ‹mâm Hanefî Abdullah), Dâru’l-Âfâk›’l-Arabiyye, Kahire 2000.
Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›: Hâdî ‹le’l-Hak Örne¤i
179
O burada, üç H›ristiyan mezhebi Bizantîler, Nesturîler ve Ya’kubîler taraf›ndan kabul edilen Teslis ö¤retisini elefltirir.9 Onlar›n Hz. ‹sa hakk›ndaki anlay›fllar›n› tashih etmeye çal›fl›r.
Teslis ö¤retisine karfl› delillendirmesinde, vücuda getirilen her fleyin vücuda getirene (babas›na) benzeyece¤ini ve bir fleyin parças›n›n onun kayna¤›n›n
tafl›d›¤› niteli¤i tafl›mas› gerekti¤ini tart›fl›r.10 O¤lun, zat ve s›fatlarda ilah olan
babaya benzemesi gerekir. Bu durumda s›fatlar›nda eflit olan iki kadim ilah
olur. Bu ise tasavvur olunamaz.11 Ayn› zamanda ilah, bir o¤ula sahip olursa
o zaman o¤ul muhdes olur.12 E¤er ‹sa ilah olursa annesinin de ilah olmas› gerekir, zira annesi de özde ona benzer. Ancak hiçbir H›ristiyan, ‹sa’n›n ilah oldu¤unu iddia ettikleri gibi ‹sa’n›n annesinin ilah oldu¤unu öne sürmez; onun
bir insan oldu¤unu söyler. E¤er annesi bir insan ise, ‹sa’n›n tabiat› da ona
benzer. Ayr›ca bütün insanlar ‹sa’n›n bir insan gibi davrand›¤›n› kabul ederler.13 Kâs›m delillendirmesine, ‹sa’n›n insan oldu¤una iflaret eden Kur’an
ayetlerini de14 ilave eder.15
Kâs›m’›n bu tart›flmas›, asl›nda nübüvvetten ziyade peygamber olan Hz.
‹sa’n›n ilah olarak benimsenmesi anlay›fl›na bir elefltiridir. Kâs›m’dan sonra
nübüvvet meselesine de¤inen ve konuyu sistematik bir tarzda ele alan, Hâdî
ile’l-Hak’›n e¤itiminde önemli bir yeri olan amcas› Muhammed b. Kâs›m b. ‹brâhîm er-Ressî (284/897)’dir. Muhammed b. Kâs›m, bu konuyu, el-Usûlü’ssemâniyye adl› eserinde beflinci esas olan, ‘Ma’rifetü’l-Enbiya’ bafll›kl› bölümde inceler.16 O, burada nebilerin, ancak insanlar› aciz b›rakan, Allah’›n onlar› tasdik için yaratt›¤› mucizeler yoluyla bilinebilece¤ini ifade eder. H›ristiyanlar›n ve Müflebbihe’nin peygamber anlay›fllar›n› elefltirir. Her peygamberin
kendine mahsus mucizelerinin, vas›f olarak farkl› olabilece¤ini fakat mucize
olma, yani insanlar›n onlar› yapmaktan aciz olmalar› yönünden ortak olduk9
10
11
12
13
14
15
16
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ala’n-Nasâra, 35 vd. Kâs›m bu ö¤retiyi flu flekilde tarif eder: “Allah, üç
ayr› flah›st›r ve bu üç flah›s bir ve ayn› tabiatt›r.” Baba, o¤ul ve Kutsal Ruh zat ve tabiatta tek
flah›st›r. Ancak kifliler olan bu ekânim, say›da üçtür. Baba vücuda getirilmedi¤i (do¤rulmad›¤›), o¤ul do¤du¤u ve do¤ruldu¤u, üçüncü mevcut Kutsal Ruh, ne vücuda getirdi¤i ve ne de vücuda getirildi¤i için baba, o¤ul de¤ildir ve o¤ul Kutsal Ruh de¤ildir. Bu üç flahsiyetin hepsi say›da daima üçtür. Onlardan hiçbiri var olmada di¤erine tekaddüm etmez. Bu üç flahsiyet aras›nda ilahl›kta, ezelilikte, kudrette, idare ve iradede fark yoktur. Bkz. age, 33.
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ale’n-Nasârâ, 39 vd.
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ale’n-Nasârâ, 17-8.
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ale’n-Nasârâ, 28-30.
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ale’n-Nasârâ, 20.
Maide 5/75, Mü’minûn 23/33-34.
Kâs›m er-Ressî, er-Redd ale’n-Nasârâ, 21-2.
Muhammed b. el-Kâs›m b. ‹brâhîm b. ‹smâil b. ‹brâhim b. el-Hasen b. el-Hasen b. Ali b. Ebî
Tâlib (284/897), el-Usûlü’s-semâniyye, (thk. Abdullah b. Hammûd el-Izzî), Müessesetü’l-‹mam
Zeyd b. Ali es-Sekâfiyye, Amman 2001, 53-58.
180
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lar›n› belirtir. Bunu Hz. Musa, Hz. ‹sa ve Hz. Muhammed’in mucizeleriyle örneklendirir. Buradan hareketle Hz Musa’n›n peygamberli¤ini, mucizeleri vas›tas›yla kabul eden Yahudîlerin, Hz. ‹sa ve Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini de kabul etmeleri gerekti¤ini, zira Allah’›n, nübüvvetlerini ortaya koymak
için onlarda da mucizeler yaratt›¤›n› ifade eder.
Bu metninde Muhammed b. el-Kâs›m, nübüvveti, özellikle Hz. Peygamberin nübüvvetini daha çok Yahudîlere karfl› ispata giriflir. Zeydiyye içinde Muhammed b. el-Kâs›m’dan sonra nübüvvet meselesi ve onun ispat›n› Hâdî ile’lHak ele al›r.
2.1.Hâdî ile’l-Hak’›n Hayat›
Yemen’de Zeydî devletini kuran Ebu’l-Hüseyin Yahya b. el-Hüseyin b. elKâs›m b. ‹brâhîm el-Hasanî, 245/859 y›l›nda Medine’de do¤du.17 O, Zeydî
mezhep esaslar›n› ilk defa sistematize eden Kâs›m b. ‹brahim’in torunudur.
Babas› el-Hüseyin b. el-Kâs›m b. ‹brahim, annesi ise Ümmü’l-Hasan Fât›ma
bintü’l-Hüseyin b. Muhammed b. Süleyman b. Davud b. Hasan b. Hasan b.
Ali b. Ebî Tâlib’tir. Yahya, amcalar› Hasan, Süleyman ve özellikle f›khî, kelamî görüfllerinin flekillenmesinde önemli bir yeri olan18 Muhammed b. Kâs›m
b. ‹brahim’den ders ald›. Ayr›ca dönemindeki meflhur muhaddis ve fukahâdan dersler ald›. Bu çerçevede onun, dinî konularda çok baflar›l› oldu¤u ve
yaklafl›k olarak on yedi yafl›na geldi¤inde F›k›hta ba¤›ms›z hükümler verip, ilmî eserler yazabilecek dereceye ulaflt›¤› söylenir.19 Derin bilgisi, fizikî gücü ve
gözü pekli¤i ile herkesin takdirini toplayan Yahya,20 içlerinde amcalar›n›n da
yer ald›¤› ailesi taraf›ndan Zeydî imâmet için en uygun aday olarak kabul
edildi. Muhtemelen 270/884-275/889 y›llar› aras›nda faaliyetlerini sürdürmek için, Zeydî Ali o¤ullar›ndan Muhammed b. Zeyd’in idaresinde olan Taberistan’›n Âmul flehrini ziyaret etti.21 Aç›kças› bu ziyaret, dedesi Kâs›m b. ‹b17 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk Yahya b. el-Hüseyin b. Hârun el-Hârûnî el-Hasenî (424/1033), el-‹fâde fî târîhi eimmeti’z-Zeydiyye, (thk. Muhammed Yahya Salim ‹zân), Dâru’l-Hikmeti’l-Yemâniyye, Sa’de 1996, 128; Ebû Muhammed Abdullah b. Hamza b. Süleyman b. Hamza b. Ali b. Hamza b. el-Hasan b. Abdirrahman b. Yahya b. Abdillah b. el-Hüseyin b. el-Kâs›m b. ‹brahim b. ‹smail b. ‹brahim Tabâtabâ b. el-Hasan b. el-Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib (614/1217), Kitâbu’fl-flâfî, I-IV (iki ciltte), Mektebetü’l-Yemeni’l-Kübrâ, San’a 1986, I, 303; Ebû’l-Hasan Hüsâmuddîn
Hamîd b. Ahmed el-Muhallî (652/1254), Kitâbu hadâiki’l-verdiyye fi menâk›b› eimmeti’z-Zeydiyye, I-II, Yazmadan t›pk› bas›m, Dâru Üsâme ts. , II, 13.
18 Abdulfettah fiây›f Numân, el-‹mâm el-Hâdî Veliyyen ve Fakîhan ve Mücâhiden, yy. . 1989, 71.
19 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 131; Muhallî, Hadâiku’l-verdiyye, II, 14, 19.
20 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 129; Abdullah b. Hamza, Kitâbu’fl-flâfî, I, 303; Muhallî, Hadâiku’l-verdiyye, II, 14-15.
21 Ebû’l-Abbas Ahmed b. ‹brahim b. el-Hasan b. ‹brahim b. ‹brahim b. Muhammed b. Süleyman
b. Davud b. el-Hasan b. el-Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib el-Hasenî (353/964), el-Mesâbîh, (thk. Abdullah b. Abdullah b. Ahmed el-Havsî), Müessesetü’l-‹mam Zeyd b. Ali es-Sekâfiyye-Mektebetü’l-‹mam Zeyd b. Ali, Amman- San’a 2002, 568-9; Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fade, 134-135;
Abdullah b. Hamza, Kitâbu’fl-flâfî, I, 305; Muhallî, Hadâiku’l-verdiyye, II, 17.
Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›: Hâdî ‹le’l-Hak Örne¤i
181
râhîm’in ö¤retisini benimseyenlerin desteklerini kazanmaya matuftu.22 Onun
bu hareketi, k›sa sürede Muhammed b. Zeyd’in kuflkular›n› uyand›rd› ve hemen oray› terk etmeye zorland›.23 Hâdî, 280/894 y›l›nda aralar›ndaki kan
davalar›na son verebilir diye Sa’de yöresindeki kabileler taraf›ndan davet edildi¤i Kuzey Yemen’e geldi.24 Ancak taraftarlar›n›n pek çok itaatsizlikleriyle
karfl›laflmas› sonucu Medine’nin güneybat›s›nda bir günlük mesafede bulunan Fer’a’ye dönmeye karar verdi. Üç y›l sonra acil olarak tekrar ça¤r›ld›. Bunun üzerine Hâdî ile’l-Hak, 284/897 y›l›nda hareketinin merkezi haline gelen
Sa’de’ye geldi.25
Sa’de bölgesinde hakimiyetini sa¤lad›ktan sonra ayn› y›l, Necran’› ald›.26
Oradaki z›mmîlerle özel bir antlaflma yapt›. Sonra Hayvan, Zimâr, Haysan’›
zaptetti. San’a’y› da ald› fakat elinde tutamad›. Peygamberlik iddias›nda bulunan Ali b. Fadl liderli¤indeki Karmatîlerle pek çok defa çarp›flt›.27 Gerek f›khî gerekse itikadî konulardaki görüfllerinin ço¤unlu¤u kendisinden sonraki
Zeydîler taraf›ndan benimsenen Hâdî ile’l-Hak, 298/910 y›l›nda, elli üç yafl›nda vefat etti.28
2.2.Hâdî ile’l-Hak’›n Nübüvveti ‹spat›
Hâdî ile’l-Hak yukar›da ifade etti¤imiz üzere Yemen’de H›ristiyan ve Yahudîlerle bir arada yaflam›flt›r. Nitekim Necran H›ristiyanlar›n›n problemleriyle
ilgili olarak Kitâbu cevâbi mesâili’n-Nasârâ Necrân isimli bir eser yazm›flt›r.29
Nübüvvet iddias›nda bulunan Karmatî lider Ali b. Fadl ile pek çok defa çarp›flm›flt›r. Dolay›s›yla gerek H›ristiyan ve Yahudîlerin nübüvvet ve özellikle
Hz. Peygamber hakk›ndaki anlay›fllar›n›n, gerekse Ali b. Fadl’›n peygamberlik iddias›nda bulunmas›n›n onun nübüvvetin ispat› için eser yazmas›nda etkili oldu¤unu düflünüyoruz. Ayr›ca ders ald›¤› amcas› Muhammed b. el-Kâs›m’›n bu husustaki delillerinden de haberdar olmal›d›r. Zira o, amcas›n›n
delillerini biraz daha sistematize ederek sunmufl ve bir tak›m ilavelerde bulunmufltur.
Hâdî ile’l-Hak, nübüvvet meselesini çeflitli eserlerinde ele al›r. Telif etti¤i
Zikru Hatâya’l-Enbiyâ isimli risale ad›ndan da anlafl›laca¤› üzere peygamber22 Wilferd Madelung, “al-Hâdî Ila’l-Hakk” (EI(2), Leiden 1980, 334-335.
23 Ebu’l-Abbas el-Hasenî, el-Mesabîh, 568-569; Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fade, 134-135; Muhallî, Hadâiku’l-verdiyye, II, 17.
24 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 135-136; Abdullah b. Hamza, Kitâbu’fl-fiâfi, I, 303.
25 Ali b. Muhammed b. Ubeydullah el-Abbâsî el-Alevî, Siretü’l-Hâdî ile’l-Hak Yahya b. el-Hüseyin,
(thk. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1972, 41; Ebu’l-Abbas el-Hasenî, el-Mesâbîh, 577-578.
26 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 136; Madelung, “al-Hâdî Ila’l-Hakk” (EI(2), 335.
27 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 136-137; Abdullah b. Hamza, efl-fiâfî, I, 303-305.
28 Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk, el-‹fâde, 145; Abdullah b. Hamza, efl-fiâfî, I, 307.
29 Abdullah b. Hamza, Kitâbu’fl-flâfî, I, 304.
182
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lerin hatalar› üzerinedir.30 Bu ve di¤er çal›flmalar›nda peygamberlerin ismeti,
mucizeleri, dereceleri, fetret dönemlerinde nas›l hareket edilmesi gerekti¤i,31
peygamberler muhtar m›, muhtarsa tebli¤ vazifesini terk edebilirler mi, vahiyde de¤ifliklik yapabilirler mi, gibi nübüvvetle ilgili çeflitli sorunlar› tart›flm›flt›r.32 Bununla birlikte o, tespit edebildi¤imiz kadar›yla Zeydiyye içinde nübüvvetin ispat›na iliflkin müstakil risale yazan ilk kimsedir: Cevâbu mes’eleti’n-nübüvve ve’l-imâme ve ‹sbâtü’n-nübüvve.33
Onun nübüvvetin ispat edilmesi hususundaki delillerini flöyle s›ralayabiliriz.
Peygamber göndermenin nedenini flöyle aç›klar; Allah, kullar›na karfl› bir
delil olsun, kendisine nas›l ibadet edeceklerini onlara tebli¤ etsinler diye elçileri gönderdi. Çünkü onun farzlar›, ak›l yoluyla ve nakil yoluyla (sem’i olarak)
bilinebilecek k›s›mlardan oluflur. Bunlardan naklî olan k›sm›, onlar› tebli¤
edecek elçiler vas›tas›yla bilinebilir.34
Sonra Hâdî ile’l-Hak, nübüvvetin aklen gereklili¤ini ortaya koymaya çal›fl›r. Ona göre Yarat›c›ya taatin nas›l yap›laca¤›n› bilmek ancak vahiyle (haberle) mümkündür. Allah’tan bilgi almak ise, O’nunla görüflerek mümkün olmad›¤›ndan sadece, fiillerinde ve alametlerinde beflerden temayüz eden bir elçi
arac›l›¤›yla olur. Böylece akl› bafl›nda olgun bir insan›n, Allah’›n bir elçisi olmas› gerekti¤ini, haber verenlerin bildirmesi yoluyla de¤il, mant›ken bilmesi
gerekir. Ayr›ca gönderilen elçiler insanlardan seçilir. Peygamberlikleri de, Allah’›n onlar›n elinde yaratt›¤› ve beflerin aciz oldu¤u delillerle benimsenir. Onlar›n yaflad›¤› as›rdan sonrakiler için elçileri bilmek, getirdiklerini onaylamak
ve davet ettikleri yolu benimsemek, farkl› ›rklardan, farkl› yerlerden, farkl› zamanlardan, farkl› meflguliyetlerden yalan söylemesi mümkün olmayan insanlar›n nakletti¤i mütevâtir haberler vas›tas›yla olur.35
Burada Hâdî ile’l-Hak, nübüvvetin gereklili¤ini aklen bilmek gerekti¤ini
savunur. Bir nebinin peygamberli¤inin, Allah’›n kendisini tasdik etmek için
30 Hâdi ile’l-Hakk Yahya b. el-Hüseyin, Zikru hatayâ’l-enbiyâ, [amlf. , Mecmûu resâil-i imâm Hâdî ile’l-Hakk Yahya b. el-Hüseyin b. el-Kâs›m b. ‹brâhîm Resâilu’l-Usûliyye, (thk. Abdullah b.
Muhammed efl-fiazelî), Müessesetü’l-‹mam Zeyd b. Ali es-Sekâfiyye, Ammân 2001, içinde], ss.
439-459.
31 Hâdi ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 45-47, 186-187.
32 Hâdi ile’l-Hakk, Kitâbu’r-redd ale’l-Hasan b. Muhammed b. el-Hanefiyye (Mecmûu resâil, içinde ss. 267-421), 272-276.
33 Hâdi ile’l-Hakk, ‹sbâtü’n-nübüvve, (Mecmûu resâil, içinde), ss. 422-427; amlf. , Cevâbu
mes’eleti’n-nübüvve ve’l-imâme, (Mecmûu resâil, içinde), ss. 428-435; Abdullah b. Hamza, Kitâbu’fl-flâfî, I, 304.
34 Hâdî ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 556-557.
35 Hâdî ile’l-Hakk, Kitâbu bâli¤i’l-müdrik, (Mecmûu resâil, içinde ss. 41-48), 42-43.
Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›: Hâdî ‹le’l-Hak Örne¤i
183
onun elinde yaratt›¤› ve beflerin yapmaktan aciz oldu¤u mucizelerle do¤ruland›¤›n› belirtir. Peygamberden sonraki dönemde yaflayanlar için ise, yalan
söylemeleri mümkün olmayan kimselerin bu mucizeleri nakletmeleriyle
mümkün oldu¤unu ifade eder.
Hâdî ile’l-Hak, nebilerin nübüvvetlerinin “hak etme” ile oldu¤unu ifade
eder. Bu hak etme ise, Allah için taatte bulunmalar›, Allah’›n hoflnut olaca¤›
fleyleri yapmaya çal›flmalar›, Allah’›n kullar›na nasihat etmeleri ile olur. Zira
Allah, elçi olarak seçip gönderdi¤inde emirlerine uyacak kiflileri seçer ve onlarla birlikte onlar›n, Allah’›n kullar›na gönderdi¤i elçileri oldu¤una delalet
eden alamet ve delili ortaya koyar. Nebilerin alamet ve delili ise, getirmifl olduklar› mucizelerdir. Elçiler, hiçbir insan›n gösteremeyece¤i mucizeleri Allah’tan peygamberliklerine delil olarak izhar ederler. Mesela, Hz. Musa’n›n
gösterdi¤i elini cebine sokup, beyaz olarak ç›karmas›, asan›n bir canl›ya dönüflmesi mucizeleri ile, Hz. ‹sa’n›n, Allah’›n izniyle beflikteyken konuflmas›,
ölüleri diriltmesi, âmây› iyilefltirmesi36 gibi mucizeleri buna örnek olarak zikredilir.
Hâdî ile’l-Hak, peygamberlere vasî olman›n da “hak etme” ile oldu¤unu iddia eder. Ona göre bu “hak etme”, yaflad›klar› ça¤›n insanlar›na göre faziletli/üstün olmalar›, hepsinden ilim, din, takva, Allah’›n emirleri hususunda
çaba göstererek temayüz etmeleridir. Vasîlerin alamet ve delilleri, peygamberlerin ilminin kapal› k›sm›n› bilmeleri, elçilerin gizli s›rlar›na muttali olmalar›,
Allah’›n nebilerine tahsis etti¤i fleyleri kapsaml› bir flekilde bilmeleri, yaflad›klar› dönemde kendilerinden baflkas›nda bu hususlardan bir fleyin bulunmamas›d›r. Bu çerçevede Hz. Musa’n›n ve Hz. ‹sa’n›n vasîleri yan›nda bulunan,
onlar d›fl›nda ça¤dafllar›ndan kimse de bulunmaz. Hz. Muhammed’in vasîsi
Ali b. Ebî Tâlib’in yan›nda bulunan Cifr kitab›n›n bilgisini, K›yamet gününe
kadar olacaklar›n ilmini, Allah’›n nebisini muttali k›ld›¤› ve nebisinin de vasîsini bilgilendirdi¤i fleylerin bilgisini ondan baflka kimse Hz. Peygamberden
ö¤renmedi.37
Hâdî imamlar›n imametini de nübüvvet meselesine k›yas ederek temellendirir. Ona göre imamlar›n imameti, Allah taraf›ndan kendilerine verilen “hak
etme” hasletleriyle olur. Bu “hak etme” nitelikleri ise, Resulün soyundan olma, ilim, takva, zühd, Allah’a davet, k›l›çla ortaya ç›kmak, zalimlerden ayr›lmak, hadleri gerekti¤i gibi uygulamak, zekat ve sadakalar› al›nmas› gereken
yerlerden al›p, Allah’›n verilmesini uygun gördü¤ü yerlere harcamak, insan-
36 Hâdî ile’l-Hakk, Cevâbu mes’eleti’n-nübüvve ve’l-imâme, 429-430.
37 Hâdî ile’l-Hakk, Mes’eletü’n-nübüvve, 430-431.
184
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lar›n korktuklar› anlarda cesaret göstermek, kafirlerle mücadele etmek gibi
niteliklerdir.38
‹mamete iliflkin zikretti¤i di¤er delillerin yan›nda en dikkat çekeni fludur:
Ona göre Allah, ak›l ve nakille anlafl›lacak fleylerle kendisine kulluk edilmesini ister. Aklî olan k›s›m araflt›rma ve inceleme ile elde edilir. Nakli (sem’î)
olan k›s›m ise, nebî, vasî veya hidayet imam›n›n bildirmesi ile olur. fiayet Allah bu nakli bilgi ile kendisine kulluk edilmesini farz k›lm›flsa, bunu bildirecek, aç›klayacak birinin yani imam›n varl›¤› flartt›r.39
Görüldü¤ü üzere Hâdî ile’l-Hak, yukar›da belirtilen nübüvvete iliflkin aklî
delillendirmesini burada imam ve vasî için uyarlam›flt›r. Dolay›s›yla nübüvvet temelinde imamete iliflkin bu tarz bir delillendirme, tespit edebildi¤imiz
kadar›yla ilk defa Hâdî ile’l-Hak taraf›ndan öne sürülmüfltür.
Hâdî ile’l-Hak, nübüvvete iliflkin bu genel delillendirmesi d›fl›nda Hz. Peygamber’in nübüvvetine getirilen elefltirileri cevaplayarak onun peygamberli¤ini ispata giriflir.
2.3.Hz. Muhammed’in Nübüvvetini ‹spat›
Hâdî ile’l-Hak, Hz. Peygamberin nübüvvetini ispat hususunu, bir zimmî
taraf›ndan soruldu¤u varsay›lan “Hz. Muhammed’in peygamberli¤i nas›l sabit olur?” sorusuna cevap sadedinde ispat etmeye çal›fl›r.
Ona göre, Hz. Muhammed’in nübüvveti, Hz. Musa ve Hz. ‹sa’n›n nübüvvetlerinin sahih oldu¤u gibi sahih olur. ‹srail o¤ullar› içinde onlar›n nübüvvetlerini sabit k›lan ve onlara itaati zorunlu k›lan fley, Hz. Muhammed’in nübüvvetini de sabit k›lar.
Onlar›n nübüvvetlerini do¤ru k›lan fley ise, getirdikleri mucizelerdir. Bu
mucizelere mahlukattan hiç biri güç yetiremez, zira bunlar sadece Allah’tan
gelir. Bu hususta zimmiye de Müslümana da verilecek cevap ayn›d›r. Hz. Musa ve Hz. ‹sa’n›n mucizeleri, kendi ümmetlerine onlar›n peygamberliklerini ispat etti¤i gibi, Hz. Muhammed’in mucizeleri de bütün mahlukata onun nübüvvetini ispat eder. Mucizeler, Allah ve resulü için, ümmete bir delil olarak
ikame olur. Bir zimmînin Hz. Muhammed’in nübüvvetini ikrar› ile, kendi peygamberinin nübüvvetini kabul etmesi sahih olur.40
Hâdî ile’l-Hak, zimmînin, “Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini, gösterdi¤in
delil karfl›s›nda kabul etmek zorunday›m. Fakat o, sizin peygamberinizdir, bize gönderilmifl bir peygamber de¤ildir” fleklindeki itiraz›na; Hz. Peygamberin,
38 Hâdî ile’l-Hakk, Mes’eletü’n-nübüvve, 431-432.
39 Hâdî ile’l-Hakk, Mes’eletü’n-nübüvve, 432-433.
40 Hâdi ile’l-Hakk, ‹sbâtü’n-nübüvve, (Mecmûu resâil, içinde), 422.
Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›: Hâdî ‹le’l-Hak Örne¤i
185
hem onun hem de atalar›n›n peygamberi oldu¤unu, zira nebîlerin kendi bafllar›na bir fley getirmelerinin, sonra bunu Allah’a atfetmelerinin mümkün olmad›¤›n›, böyle bir fley yapm›fl olsalard› bunun Allah’a atfedilmifl bir yalan
olaca¤›n›, Allah’›n elçilerinin de bundan uzak olduklar›n› ifade eder.
Hâdî ile’l-Hak, zimmî, Hz. Muhammed’in getirmifl oldu¤u Kur’an’›n Allah’tan oldu¤unu kabul ettikten sonra “Ancak Kur’an bize de¤il, size gönderilen kitapt›r” diye itiraz edebilece¤ini söyler. O, zimmînin bu itiraz›na, Hz.
Muhammed’in peygamberli¤ini, getirdi¤i kitab›n Allah’tan oldu¤unu kabul etti¤ine göre Kur’an’da, Hz. Muhammed’in ve getirdi¤i kitab›n onlara da gönderildi¤inin tasdikinin bulundu¤unu ifade ederek cevap verir. Bu hususa delil
olarak da flu ayetleri aktar›r: ‘Biz seni flâhid, müjdeleyici ve uyar›c› olarak
gönderdik. Ki Allah’a ve Resûlüne inanas›n›z, O’nu destekleyesiniz. O’na sayg› gösteresiniz ve sabah akflam O’nu tesbih edesiniz.’41; ‘De ki: ‘Ey insanlar,
ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah’›n elçisiyim. O’ndan baflka
tanr› yoktur. O, diriltir, öldürür. Gelin Allah’a ve O’nun ümmî peygamberi
olan elçisine inan›n –ki o da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktad›r-, O’na
uyun ki do¤ru yolu bulas›n›z!’42; ‘Sizin yan›n›zda bulunan› do¤rulay›c› olarak
indirmifl bulundu¤um (Kur’an)a inan›n ve onu inkâr edenlerin ilki olmay›n;
ayetlerimi birkaç paraya satmay›n ve benden sak›n›n.’43
Hâdî ile’l-Hak bu ayetleri aktard›ktan sonra zimmîye, bu ifadelerin hepsinin, Allah’tan oldu¤unu kabul etti¤i kitapta bulundu¤unu, o kitab›n bir k›sm›n› inkar ederse hepsini inkar etmifl olaca¤›ndan Allah’›n emrini tasdik
edip, ona uymas› gerekti¤ini ifade eder.44
Daha sonra Hâdî ile’l-Hak, Hz. Muhammed’in nübüvvetinin delillerine geçer. Bu hususta önce Hz. Muhammed’in nübüvvetine iliflkin delilin ne oldu¤u meselesinin, inkar eden bir kimsenin de¤il, tevhid ve nübüvvet hususunda bizimle ittifak eden Ehl-i Kitap’tan birinin sorunu oldu¤unu, çünkü inkar
edenlerin Peygamberleri gönderen Allah’› kabul etmediklerini ifade eder. Daha sonra Yahudî, H›ristiyan ve Allah’›n birli¤ini kabul eden Ehl-i Kitaptan biri bunu sorarsa; bu husustaki delilin, mahlukattan herhangi birinin yapmaktan aciz oldu¤u ve peygamberi tasdik için sadece Allah'›n gerçeklefltirebildi¤i mucizeler oldu¤unu ifade eder.45 Daha sonra da pek çok oldu¤unu ifade etti¤i Hz. Peygamberin mucizelerinden flunlar› zikreder: Az miktardaki su
41
42
43
44
45
Feth 48/8-9.
A’râf 7/158.
Bakara 2/41.
Hâdi ile’l-Hakk, ‹sbâtü’n-nübüvve, 424.
Hâdi ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 425.
186
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ile pek çok sahabînin su ihtiyac›n› karfl›lamas›, az bir yiyecek ile pek çok insan› doyurmas›, kurtun Hz. Peygamberin nübüvvetini ifade etmesi, emri ile
a¤ac›n yerinden ç›k›p yan›na gelmesi ve yine emri ile eski yerine geri dönmesi, zehirli butun konuflmas›.46
Hâdi ile’l-Hak, yukar›da zikredilen ola¤an üstü hadiselerin Hz. Peygamberin getirdi¤i mucizeler oldu¤una dair delilin, farkl› yerlerden gelen, ilgileri
farkl›, meflguliyetleri farkl›, dilleri, renkleri farkl›, kendilerinden flüphe edilmesi mümkün olmayan bir toplulu¤un bildirdikleri mütevâtir haberler oldu¤unu belirtir.47
Hâdî ile’l-Hak, Hz. Muhammed’in nübüvvetine en güçlü delil olarak,
Kur’an’› gösterir. Hz. Peygamber döneminden kendi zaman›na kadar ki bela¤at ve fesahat ustalar›ndan kimsenin onun veya ondan bir surenin benzerini getiremediklerini ifade eder. Ayr›ca Hz. Peygamberin içlerinden ç›kt›¤›
Araplar›n, biricik gurur duyduklar› husus, fliir, bela¤at, hitabet olmas›na ra¤men ve Kur’an onlar›n hepsine birden bir surenin mislini getirmeleri hususunda meydan okumas›na ra¤men bunu yapamad›klar›n› belirtir. Bu durumun ise, Kur’an’›n, Allah’›n elçisine indirdi¤i bir kitap oldu¤una delalet etti¤ini söyler.48
Gördü¤ümüz üzere Hâdî ile’l-Hak’›n nübüvveti ve özellikle Hz. Muhammed’in nübüvvetini ispat hususundaki delillendirme tarz›, amcas› Muhammed b. el-Kâs›m’›n tarz›na çok benzemektedir. Dolay›s›yla hocas› da olan amcas› Muhammed b. el-Kâs›m’dan etkilenmifl gözükmektedir. Ondan farkl› olarak yukar›da belirtmifl oldu¤umuz nübüvvetin gereklili¤i hususunu mant›kî
yönden gerekçelendirmifl ve nübüvveti ispat›yla, peygambere vasîli¤i ve imameti temellendirmifltir. Hâdî ile’l-Hak, nübüvvetin ispat› hususunda kendisinden sonraki Zeydî alimleri de etkilemifltir. Hatta baz›lar›, onun ispat tarz›n› aynen benimsemifllerdir.49
3.Sonuç
‹slâm Tarihinde II./VIII. asr›n sonlar›ndan itibaren nübüvveti ve Hz. Peygamberin nübüvvetini ispat etme hususunda eserler yaz›lmaya bafllanm›flt›r.
46
47
48
49
Hâdi ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 425-426.
Hâdi ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 426.
Hâdi ile’l-Hakk, Mecmûu resâil, 427.
Ebû Tâlib Nât›k bi’l-Hakk Yahya b. el-Hüseyin b. Hârun el-Hârûnî (424/1033), fierhu’l-bâli¤i’lmüdrik, (thk. Muhammed Yahya Sâlim ‹zân), San’a 1997, 67-74; Kâs›m b. Muhammed b. Ali
ez-Zeydî (1029/1620), el-Esâs liakâidi’l-ekyâs fî ma’rifeti rabbi’l-âlemîn, (thk. ‹sa Do¤an), Samsun 1998, 86 vd.
Zeydî Gelenekte Nübüvvetin ‹spat›: Hâdî ‹le’l-Hak Örne¤i
187
Zeydiyye içinde nübüvveti ispat etmek için ilk müstakil eser yazan Hâdî ile’lHak’t›r. O, akl› bafl›nda olgun bir insan›n, peygamberlik müessesesinin gereklili¤ini akl›yla bilmesi gerekti¤ini, fakat bir nebînin peygamberli¤inin sadece beflerin yapmaktan aciz oldu¤u mucizeler yoluyla bilinebilece¤ini ifade
eder. Onun bu anlay›fl›, sonraki baz› Zeydîler taraf›ndan da benimsenmifltir.
Görüldü¤ü kadar›yla Hâdî ile’l-Hak, Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini Ehl-i
Kitab’a yani, H›ristiyan ve Yahudîlere karfl› ispat etmeye çal›flm›flt›r. Ayr›ca o,
nübüvveti ispat tarz› temelinde imameti delillendirmeye çal›fl›r.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (189-202)
PEYGAMBER‹M‹Z‹N E⁄‹T‹M UYGULAMALARINDA
GÖRSELLEfiT‹RME
Adem KORUKCU*
Abstract
Visualisation in Prophet Mohammad’s Educational Practices
The paper examines the efficiency and unavoidability of fact of visualisation in religious education in respect of some practices of the Prophet
Muhammed (Peace be upon him). The religion of Islam bases on the principles of belief. Both the the Prophet Muhammed and The Holy Qur’an,
while teaching these basic beliefs, used sometimes the visual tools in order to concrete some concepts. There are some hadiths about the examples that the Prophet Muhammed applied the visual tools to metaphysical
issues. By using these tools, the difficulties which are originated from the
abstract form of religious language were overcome. Our study supports the
need of efficient usage of the new techniques on religious education in the
light of new approaches in education.
Keywords: Religious Education; religious language; visualisation; concretion; diagrams; sunnah.
Girifl:
Yaflad›¤›m›z ça¤›n temel özelliklerine bak›ld›¤›nda, bilgi ve teknolojide
meydana gelen h›zl› geliflme ve ilerlemenin öne ç›kt›¤› hemen fark edilecektir.
Bilgide ortaya ç›kan bu birikim, pek çok bilim alan›nda oldu¤u gibi, din bilimleri ve ilahiyat bilimlerinde de gözle görünür bir biçimde artmaktad›r. Din
ö¤retiminin de bu geliflmeden etkilendi¤i aç›kt›r. Üstelik, dinin de¤iflen bilgi
ve kültür yap›lar› ekseninde tekrar ele al›nmas› ve din ö¤retiminin de¤iflime
aç›k bir sistemati¤e kavuflturulmas› zorunlu bir hal alm›flt›r. Din ö¤retiminde kullan›lan eski yöntemlerin olumlu yanlar›n›n yan›nda, art›k ifllevselli¤ini
yitirmifl yanlar›n›n da gözden geçirilmesi gerekir.
‹slam dininin ö¤retime konu edilmesi söz konusu oldu¤unda, iki ana bilgi kayna¤›ndan bahsetmek mümkündür. Bunlar, Kur’an ve peygamberimizin
hadisleridir. Bir baflka ifadeyle, bu iki kaynak din ö¤retiminin temel materyalini oluflturmaktad›r. Dolay›s›yla sahip oldu¤umuz din ö¤retimi literatürü-
*
Ar. Gör. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi.
190
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
nün ana rengini veren de bu iki olgudur. Bunlar› anlay›p, günümüz din e¤itimi için de¤erlendirmeksizin bir din e¤itimi etkinli¤i gerçeklefltirmek, oldukça zor görünmektedir.1 Kur’an, vahiy oluflu itibariyle ‹slam’›n temel karakteristi¤ini bizlere sunar. Hadisler ise, gerek Kur’an’›n anlafl›lmas›nda ve gerekse hayat›n çeflitli alanlar›yla ilgili Kur’an’da aç›kça bulunmayan konulara dâir Kur’an taraf›ndan örgülenen ilkeler çerçevesinde, ç›kar›mlar ve çözümler
üretmektedir.
Günümüzde din ö¤retimi ile ilgili çal›flmalarda dinî konular›n anlat›lmas›
ve ö¤retilmesi, geleneksel anlay›fltan daha öte bir yaklafl›m› gerekli k›lmaktad›r. Bunun nedenleri aras›nda, ça¤›m›z›n gereklerinin oldukça h›zl› de¤iflim
göstermesi, kiflisel ve toplumsal ihtiyaçlar›n çeflitlenmesi gibi durumlar› saymak mümkündür. Bu do¤rultuda din ö¤retimi etkinlikleri geleneksel sözlü
anlat›m yönteminin yan› s›ra, di¤er araçlar›n kullan›lmas›n› gerektirmektedir. Bu da, e¤itimle ilgili bütün bilim dallar›ndan yararlanarak çocuklar›n ve
yetiflkinlerin his ve heyecan geliflmelerini do¤ru tespit etmek, bu tespit ve geliflmelere göre nas›l bir din e¤itimi yap›lmas› gerekti¤inin yollar›n› araflt›rmak
ve bulunan yollara göre din e¤itimi-ö¤retimini gerçeklefltirmek ile sa¤lan›r.
Nitelikli ve gerçekçi bir din e¤itimi çal›flmas›, dinin de¤erlerini dikkate alarak
ve günümüz bilimsel geliflmelerinin bizlere sundu¤u imkânlardan yararlanmak suretiyle gerçeklefltirilebilir.2
Peygamberin tecrübesinde yer alan e¤itsel ögelerin saptanmas› ve sistematize edilmesinin, din ö¤retiminin yeniden yap›lanmas› aç›s›ndan temel bir
önem tafl›d›¤›n› düflünüyoruz. Peygamberimiz, bir tebli¤ci olmas›n›n yan› s›ra ayn› zamanda bir e¤itimcidir. Hatta denebilir ki, e¤itimci kiflili¤i O’nun tebli¤ci olmas›n›n zorunlu bir aç›l›m›d›r. Zira ulaflt›r›lmas› söz konusu olan fley;
bir bilgi, bir haber, bir mesaj oldu¤una göre, bu durumda tebli¤ görevi kapsam›nda “ö¤retme” etkinli¤i de söz konusu olmaktad›r. Bu çerçevede, onun
e¤itimcili¤inin temel niteliklerini tespit etmek, günümüz din e¤itimi-ö¤retimi
uygulamalar›na ›fl›k tutmas› bak›m›ndan yararl› görünmektedir.3 Kendisini
“muallim-ö¤retmen” olarak tan›mlayan bir peygamberin4 kendine ait bir e¤itim-ö¤retim anlay›fl› ve metodunun olmas› kaç›n›lmazd›r. Gerek Kur’an’da
gerekse hadislerde de¤erlendirilmesi gereken pek çok veri bulunmaktad›r Bu
1
2
3
4
Halis Ayhan, Din E¤itimi ve Ö¤retimi (‹badet-‹man), Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1985, 7.
Ayhan, Din E¤itimi ve Ö¤retimi (‹badet-‹man), 6,8.
Muhammed fievki Ayd›n, “Ben Ancak Muallim Olarak Gönderildim Diyen Peygamber”, ‹slam’da
‹nsan Modeli ve Hz. Peygamber Örne¤i, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›, Ankara 1995, 181.
‹bn-i Mâce, El-Hâf›z Ebî Abdullah Muhammed bin Yezîd, Sünen-ü ‹bn-i Mâce, Mukaddime,
17/229, I.,83. Hadisin ilgili k›sm› flu flekildedir: “Ben ancak ö¤retici olarak gönderildim.”
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
191
çal›flmada, peygamberimizin e¤itim ö¤retime iliflkin görüfllerini kapsaml› biçimde ele al›p incelememiz mümkün de¤ildir. Biz sadece, O’nun e¤itim anlay›fl› içerisinde yer ald›¤›n› düflündü¤ümüz görsellik ve bu görsellik içerisinde
flekil ve çizgilerin kullan›m›n› ele almay› amaçlad›k. Hadis kaynaklar›nda yer
alan baz› hadislerden ve onlar›n e¤itsel imalar›ndan yola ç›karak, din ö¤retiminde görselli¤in ve somutlaflt›rman›n önemi üzerinde durduk. Bu eksende
peygamberimizin baz› metafizik konular› aç›klarken flekil ve çizgiler kulland›¤›n› aktaran rivayetleri örnekli¤inden yararland›k.
Hz. Peygamberin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellik:
Kur’an’›n ifadesine göre âlemlere rahmet olarak gönderilmifl olan peygamberimiz,5 sahip oldu¤u insan sevgisinin de etkisiyle, insanlar›n dine ait konular› en iyi biçimde anlamalar›n› ve ö¤renmelerini sa¤lamak için çok farkl› metotlara baflvurmufltur. Bu durum, onlar›n hem dünya hem de ahirette mutlu olmalar›na yönelik, dikkate de¤er bir çaba ve gayretin ürünüydü.
‹lk dönem ‹slam e¤itim anlay›fl› ve uygulamalar›n› anlayabilmenin en
önemli gereklerinden birisi, ‹slam’›n indi¤i toplumun özelliklerini ve peygamberimizin muhatap oldu¤u insanlar›n zihinsel yap›s›n› bilmektir. Zira e¤itim
olgusuna etki eden ve onun bileflenleri aras›nda yer alan unsurlardan biri,
toplum ve o toplumu oluflturan bireylerdir.6 Bu dönemde Araplar, çöl koflullar›n›n egemen oldu¤u bir yaflam tarz›na sahiptiler. ‹nsanlar›n yaflam tarz›n›
etkileyen çöl koflullar› elbette ki e¤itim-ö¤retim biçimlerini de etkilemifltir. Ayr›ca, kentlerde yayg›n olarak ticaret ve tar›m yap›l›yordu. Bu da belirli bir
kültürel birikim sa¤lam›flt›. Buna göre, yaz›l› gelene¤e sahip olmayan bu toplum kendi bilgisini, kültürünü ve de¤erlerini sözlü-flifahi olarak yeni nesillere ö¤retmekte idi. Bu tür ö¤retim biçiminde hikmetli sözler, fliir ve deyifller gibi haf›zaya dayal› olan edebi ifade biçimleri s›kl›kla kullan›lmaktayd›.7
O günün toplumunda yaz› gelene¤i de oldukça geri düzeydeydi. Ün kazanm›fl baz› beyitlerin seçilerek Kâbe duvar›na as›lmas›, nadir yaz› örnekleri aras›nda yer almaktayd›. E¤itim-ö¤retim anlay›fl›, sözlü kültüre dayal› olan bir
toplum için bu durum asl›nda flafl›rt›c› say›lmamal›d›r. Sorulmas› gereken
öncelikli soru, böylesi bir toplumun k›sa bir sürede nas›l yaz›l› kültüre intibak etti¤i ve dini gere¤i gibi ö¤rendi¤i hususudur. Zira zamanla oluflmufl ve
bir toplumda yerleflik olan geleneksel yap› ve kal›plar, e¤itim- ö¤retimi de etkileyecektir. Geleneklerine ba¤l› toplumlarda, yenilik ve de¤iflme kolay kabul
5
6
7
Enbiyâ Suresi, 21/107.
Cevat Alkan, E¤itim Teknolojisi, Atilla Kitabevi, Ankara 1996, 5-6.
Halil Hay›t, “Hz. Peygamberin ‹lme Verdi¤i Önem ve ‹mam-Hatip Liseleri”, Din Ö¤retimi Dergisi, Kas›m-Aral›k 1992, Say›: 37, 10-11.
192
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
edilmez. Her türden yenili¤e flüphe ile yaklafl›l›r. As›l olana, selefe, atalar›n izledi¤i yola ba¤l›l›k; dinde, ahlakta ve sosyal yaflamda a¤›rl›¤›n› hissettiren genel bir davran›flt›r.8 Peygamberimiz dini tebli¤ etmeye bafllad›¤›nda, muhatap
oldu¤u toplum da bu say›lan özellikleri tafl›maktad›r.9
Kendisi de okuma yazma bilmeyen peygamberimize ve onun ayetleri tebli¤ etti¤i yak›n›ndakilere, Allah’tan gelen ilk emir “oku” olmufltur.10 Art›k hem
peygamber kendisi okuyacak; hem de ashab›ndan okumalar›n› isteyecektir.
Burada gözden kaçmamas› gereken bir husus da “oku” emrinde okunmas› istenen Kur’an yaz›l› bir metin halinde indirilmemifl olmas›d›r. Bu durum da
ö¤retimde vazgeçilmez olan “yaz›”y› gündeme tafl›m›flt›r.
Peygamberimiz kendisine gelen ayetleri ezberliyor, daha sonra da vahiy
kâtiplerine yazd›r›yordu. Bu yaz›lar, daha çok o günün yayg›n yaz› malzemesi olan deri ve kemik üzerine yaz›l›yordu. Böylece hem Kur’an’›n kal›c›l›¤› sa¤lanm›fl oluyor hem de, insanlar›n Kur’an’› ve dini ö¤renmeleri için bir materyal oluflturuluyordu. Di¤er taraftan peygamberimiz, okuma ve yazma becerilerinin dinin ö¤retilmesinde oynad›¤› rolün fark›na vard›¤›ndan, özellikle yaz› ö¤reniminin yayg›nlaflt›r›lmas› için her f›rsat› de¤erlendirmifltir. Bu ba¤lamda Peygamberimiz, Bedir Muharebesi (M. 624)’nde ele geçirilen yaklafl›k
70 esir içerisinden okuma-yazma bilenlerin her biri, ancak 10 Müslüman çocu¤a okuma –yazma ö¤retme kofluluyla serbest b›rak›lm›flt›r.11
Peygamberimiz “ümmî” bir peygamberdi, dolay›s›yla onun bilgisi de kendine vahyedilen Kur’an’dan müteflekkildi. Daha do¤rusu O’nun bilgisi Allah’›n kendine ö¤rettiklerinden oluflmaktayd›.12 Do¤ald›r ki onun delilleri ve
ö¤retim metotlar›n›n temelini de Kur’an oluflturmaktad›r. Kur’an, hem ‹slam
dini için temel kaynak olmufl, hem de bu dinin e¤itim-ö¤retim ilkeleri için
modeller sunmufltur.13 Bu durum Kur’an’da flu flekilde ifade edilmifltir: “‹flte
böylece sana da emrimizle Kur’an’› vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullar›m›zdan diledi¤imizi kendisiyle do¤ru yola erifltirdi¤imiz bir nur k›ld›k…”14
8
9
10
11
12
13
14
Mehmet Evkuran, Sünnî Paradigmay› Anlamak, Ankara Okulu Yay›nlar›, Ankara 2005, ss.
201-203.
Yaflar Fersaho¤lu, "Kuran’a Göre Ö¤renmeyi Engelleyen Baz› Faktörler”, Din E¤itimi Araflt›rmalar› Dergisi, Y›l 1998, Say› 5, s. 133.
Alak Suresi, 96/1, Hay›t, “Hz. Peygamberin ‹lme Verdi¤i Önem ve ‹mam-Hatip Liseleri”, 11-12.
Halis Ayhan, “‹slamiyet’in E¤itime Getirdi¤i De¤erler”, Din E¤itimi Araflt›rmalar› Dergisi, Y›l
1998, Say› 5, 65., Hay›t, 13.
Cemal Tosun, “Ö¤retmen Olarak Hz. Muhammed Ya da Din E¤itimi Ö¤retiminde Hz. Muhammed’in Örnekli¤i Meselesi”, Hz. Muhammed ve Gençlik, T.D.V. Yay›nlar›, Ankara 1995, s. 86.
Abdullah Özbek, Bir E¤itimci Olarak Hz. Muhammed, 4. Bask›, Esra Yay›nlar›, Konya 1995, s.
36., Hay›t, 12.
fiûrâ Suresi, 42/52.
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
193
Peygamberimiz, vahiyden edindi¤i bilgi birikimi ve ö¤retim teknikleri çerçevesinde, kendi dönemi için oldukça ileri düzeyde say›labilecek e¤itim uygulamalar›nda bulunmufltur. E¤itim bilimleri aç›s›ndan bu konuya bak›ld›¤›nda, tedricilik, yaparak yaflayarak ö¤retme, flekil ve çizgileri e¤itimde kullanmak gibi uygulamalar dikkat çekici görünmektedir. Bu etkinlikler, ö¤retimi
gerçeklefltirilecek olan ak›l, zekâ ve düflünmeyi etkili bir biçimde kullanabilmeyi hedeflemekteydi. Zira din ve olaylar hakk›nda do¤ru bilgiler edinmek,
zaman› geldi¤inde bu bilgileri yerli yerince kullanarak kavramlar oluflturmak,
önermeler yapmak, mant›kl› ve ak›l yürüterek do¤ru sonuçlara ulaflmak insan›n becerebilece¤i yetilerdir. Bu ba¤lamda, peygamberimizin insanlar›n bu
niteliklerini göz önünde bulundurdu¤unu görmekteyiz.15
Peygamberimizin e¤itim anlay›fl› büyük ölçüde yetiflkinler e¤itimi üzerinden gerçekleflmifltir. Bunun en belirgin nedeni, O’nun e¤itiminin temelinde
‹slam dininin tebli¤inin yer almas›yd›. Do¤al olarak tebli¤ ifli öncelikle yetiflkinlere yönelik olarak gerçeklefltirilmifltir. Çocuklar›n e¤itim etkinlikleri içerisinde yer almas› zamanla gerçekleflmifltir.16 Bu gerçekten hareketle makalemizin konusunu teflkil eden görsellik ögeleri de daha çok yetiflkinlerle ilgili
olarak örneklenmifltir. Ayr›ca görselli¤e dair uygulamalar belli bir haz›rl›k
devresine sahip de¤ildir. Daha çok peygamberimizin o anda geliflen bir olaya,
geçen bir kavrama iliflkin an›nda oluflturdu¤u araçlard›r.
Din ve ak›l aras›ndaki iliflkinin ortaya konulmas› bak›m›ndan, A. Hamdi
Akseki’nin dinle ilgili olarak yapt›¤› tan›mlama dikkat çekicidir: “Din Allah taraf›ndan vaz’ olunmufl bir kanundur. ‹nsanlara saadet yollar›n› gösterir, onlar›n saadete eriflmelerine delâlet eder, yarat›l›fl›ndaki gaye ve hedefi, Allah’a
ne suretle ibadet edilebilece¤ini bildirir. ‹nsanlar› (kendi arzular›yla dini kabul eden ak›l sahiplerini) hayrolan ifllere sevk eder.”17 Bu tan›mda da ifade
edildi¤i gibi, ‹slam’a göre sorumlu olman›n koflullar›ndan birisi ak›ll› olmakt›r. Ak›l öncelikle sorumlulu¤un flart› olmas›n›n yan›nda, dinin do¤ru anlafl›l›p insan›n Allah’a ba¤lanmas›nda en önemli araçt›r.18 Akl›n bilgilenmedeki
bu öneminden hareketle, peygamberimiz, dinin tebli¤inde, insanlar›n anlayabilece¤i bir dilin kullan›m›, tan›d›k benzetmelerin yap›lmas›, tedricilik ve gösterim tekni¤ini s›k kullanma yoluna gitmifltir.
15 Halis Ayhan, “‹slamiyet’in E¤itime Getirdi¤i De¤erler”, 65.
16 M. fievki Ayd›n, Din Dersi Ö¤retmenlerinin Pedagojik Formasyonlar›, Erciyes Üniversitesi Yay›nlar›, Kayseri 1996, 9.
17 A. Hamdi Akseki, ‹slam Dini(‹tikat, ‹badet, Ahlak), Nur Yay›nlar›, Ankara 1993, 3.
18 Çamdibi, 42.
194
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Peygamberimiz, “Kolaylaflt›r›n›z, güçlefltirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”19 fieklinde ifade etti¤i yaklafl›mda, insanlar›n e¤itimlerinde onlar›n e¤itiminin de kolaylaflt›rma temelinde gerçeklefltirilmesini önermektedir.
Bu ba¤lamda o, imkânlar ölçüsünde tebli¤ini ve e¤itim metotlar›n› insanlar›n
özelliklerini göz önünde bulundurarak ve onlar›n anlamalar›na yard›m edici
materyalleri kullanarak gerçeklefltirmifltir. Sahabenin özelliklerinin göz
önünde bulundurulmas›n›n yan› s›ra, ö¤retime konu edilen soyut kavramlar›n somutlaflt›r›lmas› da peygamberimizin e¤itimde gözetti¤i hususiyetlerden
birisidir.20
Ö¤retimde tedricilik yaklafl›m›, oldukça ayr›nt›l› bir konu olmakla birlikte,
bilginin sindirilmesi ve zihinde uygun ve gerekti¤inde kullan›labilir tarzda depolamas›na imkân tan›maktad›r. Bu uygulama, bilgilerin do¤rudan ezberlenmesi yerine önceki bilgilerle iliflkilendirilmek suretiyle ö¤renilmesini hedeflemektedir. Tedricilik olgusu, bilgiyi iflleme kuram›na benzer bir tarzda çal›flmaktad›r. Yeni bilgi ile eski bilgi aras›ndaki iliflki ve etkileflim, bu kuram›n temelini oluflturmaktad›r.21 Tedricilik olgusu da, insanlar›n daha önceden gelmifl bulunan bir k›s›m Kur’an ayetlerinin iyice ö¤renilmesinden sonra yeni
ayetlerin eskilerle ba¤lant›l› bir biçimde ö¤renilmesine imkân tan›m›flt›r.
Kur’an’›n 23 senelik bir zaman dilimi içerisinde indirilmifl olmas›, tedrici
e¤itimin en bâriz uygulan›fl tarz›d›r. Hatta bilgilerin öncelik-sonral›k durumlar› ayetlerin indiriliflinde bile bu metodun etkisi hissedilmektedir. ‹lk önce
inen ayetler hem hacim ve hem de içerik bak›m›ndan oldukça kolay kavranabilir bir tarza sahiptir.22 Bu noktada ayetlerin Sahabiler taraf›ndan ezbere
okunmas›, üzerine konuflulmas› ve yorumlamalarda bulunulmas›, e¤itimde
somut ürünlerin oluflmas›na yard›mc› olmufltur. Ayr›ca, bu etkinli¤in cemaat önünde gerçeklefltirilmesi, Peygamberimizin e¤itim-ö¤retim uygulamalar›na bafll› bafl›na görsellik deste¤i sa¤lam›flt›r.
Peygamberimizin e¤itim-ö¤retim metodunun en belirgin özelliklerinden biri, söyledi¤i fleyleri bizzat kendisinin de uygulam›fl olmas›d›r. Sadece ö¤üt düzeyinde bir ö¤retim anlay›fl› yerine onun benimsemifl oldu¤u tatbik yaklafl›m›, ‹slam’›n insanlar aras›nda h›zl› bir biçimde yay›lmas›na imkân tan›m›flt›r.23
19
20
21
22
23
Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Kitâbu’l-‹lm, 11/69, I-II., 31.
Ayd›n, 187.
Nuray Senemo¤lu, Geliflim Ö¤renme ve Ö¤retim, Gazi Kitabevi, Ankara 2003, 270-271.
Bayraktar Bayrakl›, ‹slam’da E¤itim, ‹fav Yay›nlar›, ‹stanbul 1989, 213.
Bakara Suresi, 2/44; Saf Suresi, 61/2-3.
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
195
Peygamberimizin e¤itim-ö¤retim arac› olarak kulland›¤› di¤er bir materyal
de, de¤iflik bölge ve ülkelere gönderdi¤i mektuplard›r. Bu mektuplar›n gönderildi¤i kiflilerin bafl›nda Arabistan’›n etraf›ndaki ülkelerin hükümdarlar› gelir.
Bu mektuplar gönderilirken yararlan›lan elçiler, ‹slam’›n ö¤retisine vâk›f olan
ve gitti¤i yerlerdeki insanlara ve yöneticilere bu de¤erleri ö¤retebilecek olan
kiflilerdi.24 Dolay›s›yla bu elçilerin dinin tebli¤i ve ö¤retimi ile ilgili gereksinimleri sözlü biçimde gidermeleri de mümkündü. Ancak burada peygamberimiz, söz konusu mektuplar› gerek siyasi bir vesika olarak ve gerekse din ö¤retimi aç›s›ndan bir kay›t alt›na alma, dinle ilgili bilgileri onlara kal›c› olarak
sunma gayreti göstermifltir. Bir baflka ifadeyle, peygamberimiz, onlar› dinle
ilgili görsel bir materyalle bilgilendirme yoluna gitmifltir.
Görselli¤in, daha fazla materyalin ö¤retim etkinli¤i içerisinde kullan›lmas›, ö¤rencinin ilgisini çekece¤i gibi ö¤renmeye de olumlu katk› sa¤layacakt›r.
Örne¤in, bir iflin nas›l yap›ld›¤›na iliflkin bir ö¤retim etkinli¤inde, kapsam›nda görsellik bar›nd›ran yaz› ve sözel ö¤retimden çok daha etkili bir ö¤renme
sa¤layabilecektir.25 Bir baflka ifadeyle, ö¤retme ve ö¤renme ne kadar çok duyu organ›na hitap ederse, ö¤renme olay› da o kadar iyi ve kal›c› olmakta,
unutma da o kadar geç gerçekleflmektedir. Bu ba¤lamda yap›lan bir araflt›rman›n sonuçlar›, farkl› ö¤retim tekni¤i ve materyallerinin ö¤renme hat›rlamaya iliflkin etkilerini flu flekilde tespit etmektedir: ‹nsanlar; okuduklar›n›n
%10’unu, iflittiklerinin %20’sini, gördüklerinin % 30’unu, söylediklerinin %
70’ini, görüp iflittiklerinin % 50’sini, yap›p söylediklerinin % 90’›n› hat›rlarlar.26 Bu konuda bir Çin atasözü de anlaml› görünmektedir: “‹flitirsem unuturum, görürsem belki hat›rlar›m, yaparsam ö¤renirim”27
Günümüzde e¤itim biliminde, yaparak ve yaflayarak ö¤retme tekni¤i, oldukça yayg›n bir yaklafl›md›r. Bu tekni¤in bafll›ca örnekleri aras›nda, gösteri (demonstration) tekni¤i gelmektedir. Demonstrasyon tekni¤inin çok farkl›
tan›mlar› var olmakla birlikte, genel anlamda demonstration; bilgi edinmek,
ilgi uyand›rmak ve çal›flma standard›n› gelifltirmek, göz ve kula¤a ayn› anda
24 Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Alt› Orijinal Diplomatik Mektubu, (Trc: Mehmet
Yazgan), Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1990, 13.
25 Mürüvvet Bilen, Plandan Uygulamaya Ö¤retim, An› Yay›nc›l›k, Ankara 2002,171, Görsel materyaller, ö¤renen bireylerin dikkatini çekip güdüleme, dikkatlerini canl› tutma, duygusal tepkiler vermelerini sa¤lama, kavramlar› somutlaflt›rma, anlafl›lmas› zor olan kavramlar› basitlefltirmek gibi pek çok yararl›l›¤a sahiptir. Bkz. Özcan Demirel, S. Sadi Sefero¤lu, Esed Ya¤c›, Ö¤retim Teknolojileri ve Materyal Gelifltirme, Pegema Yay›nlar›, Ankara 2001, 70.
26 Halil ‹brahim Yal›n, Ö¤retim Teknolojileri ve Materyal Gelifltirme, Nobel Yay›nlar›, Ankara 2002,
21, Özcan Demirel, S. Sadi Sefero¤lu, Esed Ya¤c›, 70.
27 Özbek, 213.
196
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
hitap etmek suretiyle bir iflin nas›l yap›ld›¤›n› göstermek için baflvurulan bir
gösterim tekni¤idir.28 Gerek dinin tebli¤i ve gerekse peygamberimizin ö¤retim
metoduna bakt›¤›m›zda, özellikle davran›fla yönelik, kavram ve de¤erlere yönelik ö¤retim ürünlerinin elde edilebilmesi için, peygamberimiz “yaparak yaflayarak ö¤retme” metoduna baflvurmufltur. Bu tür ö¤retme metodundan
amaç, ö¤renenlerin yap›lanlar› görmeleri ve olay›n gerçeklefltirilmesini iyice
kavramalar›n› sa¤lamakt›r.29 Bu konuya bir baflka aç›dan bakan C. Tosun’a
göre ise, Peygamberimizin ö¤retimi üç aflamal›d›r. Birinci aflamada, o bizzat
Allah’tan gelen ilahi mesajlar› ö¤reniyordu. ‹kinci aflamada bu ö¤rendiklerini
ulaflabildiklerine ö¤retiyordu. Üçüncü aflamada ise, ö¤renip de ö¤rettiklerini
bizzat tatbik ediyor ve tatbik edilmesi için gayret sarf ediyordu.30
Bu uygulamalar›n bafll›calar› aras›nda yer alan ve peygamberimizin de
niçin bu yola baflvurdu¤unu aç›klad›¤› temel örnek, namazla ilgili olan›d›r.
Sehl bin Sa’d’›n rivayetine göre Peygamberimiz bir gün minbere ç›km›fl ve namaz k›lm›flt›r. Peygamberimiz, namaz›n gereklerini yerine getirdikten sonra
arkas›na dönüp ashaba flu flekilde seslenmifltir:
“Ben bunu flunun için yapt›m (bu namaz› flunun için k›ld›m): Bana uyman›z› ve namaz›m› ö¤renmenizi sa¤lamak için.”31
Hz. Peygamberin uygulamas› bazen do¤rudan ve insanlar›n görece¤i tarzda olmufltur. Onun çocuk sevgisi, ‹slam kültüründe s›kl›kla dile getirilen bir
olgudur. Peygamberimizin kendi torunlar› ile kurmufl oldu¤u iliflkinin niteli¤i, di¤er insanlar›n, çocuklarla iliflki kurman›n formunu fark etmelerini ve bu
çerçevede çocuklar›yla iliflki kurmalar›n› sa¤lam›flt›r.32
‹nsanlara dinin ö¤retilmesinde, vahiy bafll› bafl›na bir de¤erdir. Ancak gerek vahyin anlafl›lmas›nda ve gerekse, bireylerin var olufl nedenlerini anlamalar›nda, ak›l önemli bir rol üstlenir. Ayr›ca insanlar›n birbirleriyle iyi iliflkiler
kurabilmeleri, ahlaki ve manevi geliflmiflli¤e ulaflabilmeleri de, ak›l bak›m›ndan geliflmelerine ve bunu ö¤renmelerine katabilmeleriyle iliflkilidir.33
Yukar›da da ifade edildi¤i gibi, peygamberimiz herhangi bir ibadetin, dine
ait bir etkinli¤in ö¤retiminde s›kl›kla baflvurdu¤u teknik, gösteri-demonstra-
28
29
30
31
Bilen, 171.
Özbek, 215.
Tosun, 86.
Buhârî, El-‹mam Ebî Abdillah Muhammed bin ‹smail ‹bn ‹brahim, Sahîhu’l-Buhârî, Daru’l-Kütübü’l-‹lmiyye, Beyrût-Lübnân 1992, Kitâbû’l-Cuma, 26/917, I-II., 274.
32 Buhari, Sahîhu’l-Buhârî, Kitâbû’l-Edeb, 18/5997, VII-VIII., 98-99.
33 H. Mahmut Çamdibi, Din E¤itiminde ‹nsan ve Hayat, Çaml›ca Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, 41.
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
197
tion tekni¤idir. Ancak peygamberimiz, bu tür uygulamalarda yanl›fl anlafl›lmalara düflmemek için kiflisel olan ile dine ait olan uygulamalar›n aras›n›
ay›rm›flt›r. Bu nedenle, baz› uygulamalar›n dinî olarak telakki edilip âdet haline getirilmemesi için ashab› zaman zaman uyarm›flt›r.
Peygamberimiz, ö¤retim olgusunu sadece dini bilgi ve de¤erlerle s›n›rl›
tutmam›flt›r. O, günlük yaflamla ilgili durumlar›n ö¤retimini de önemsemifl ve
bunu da uygulamal› olarak göstermeye çal›flm›flt›r. Ensar’dan bir adam peygamberimize “yard›m dilemek amac›yla” geldi¤inde, peygamberimiz hem dilencili¤in kötü oldu¤unu ima etmek ve hem de güçlükten kurtulmas› için o
adama elindeki s›n›rl› imkânla keser-balta ald›rm›flt›r. Daha sonra da ormana gidip odun toplay›p satmak suretiyle r›zk›n› ç›kartmas›n› istemifl ve bu
önerilerinin yerine getirilip getirilmedi¤inin de takipçisi olmufltur. Sonuçta bu
kifli maddi durumunu düzeltmifltir.34
Peygamberimiz, tebli¤i ve ö¤retimi görsellefltirmeye yönelik olarak beden
dilini de kullanm›flt›r. Beden dili, jestler, mimikler, yürüyüfl, oturufl, durufllar… gibi farkl› bileflenleriyle kiflilerin, anlama ve anlafl›lmalar›n› kolaylaflt›ran bir iletiflim arac›d›r. Sözün yeterli olmad›¤› veya ifllevsiz kald›¤› anlarda
bir tebessümün veya çat›k bir kafl›n ifade etti¤i anlam, kiflilerin kendilerini
anlatmakta oldukça yüksek bir etkiye sahiptir. Peygamberimiz de, dini ö¤retirken sahabeyle olan iletifliminde mesajlar› do¤rudan göndermek yerine, zaman zaman mesajlar› sinyallere, beden diline yüklemeyi tercih etmifltir.35
Peygamberimizin bu uygulamas›yla ilgili olarak Veda hacc›nda geçen flu
olay örnek verilebilir. ‹bn-i Abbas’›n rivayeti flu flekildedir:
“Peygamberimize Veda hacc›nda soru soruldu. Soran kimse ‘ben tafl atmadan önce kurban kestim’ dedi. Peygamberimiz bu soruya önce (bir fley olmaz, yapt›¤›n do¤rudur) dercesine eliyle iflaret etti, sonra, günah› yoktur dedi. Soran kifli ‘kurban kesmeden önce trafl oldum’ dedi. Peygamberimiz de
günah› yoktur dercesine eliyle yine ayn› iflareti yapt›”36 Beden dilinin kullan›lmas›yla ilgili olarak peygamberimizin torunlar›yla ve di¤er çocuklarla kurdu¤u iletiflim bize ayr›nt›l› bilgiler sunmaktad›r.37
34 ‹bn-i Mâce, Sünen-ü ‹bn-i Mâce, Kitâbu’t-ticâre, 25/2198, II., ss.740-741.
35 Mahmut Kavakl›o¤lu, “Sergiledi¤i Beden Dili Aç›s›ndan Hz. Peygamber”, Gazi Üniversitesi Çorum ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, 2004/2, c.III, say›: 6, ss.49,79.
36 Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Kitâbû’l-‹lm, 24/83, I-II., 35.
37 Buhârî, Kitâbû’l-Edeb, 18/5997, VII-VIII., 98-99. Not: Ebû Hureyre’nin rivayet hadis flu flekildedir: “Allah Rasûlü (s.a.v.) Ali b. Hasan’› öptü. O’nun yan›nda da El-Ekrâ b. Hâbis et-Temîmî
oturuyordu. El-Ekrâ flöyle dedi: ‘benim on tane çocu¤um var, ben onlar›n hiç birini öpmedim.’
Allah Rasûlü (s.a.v.) ona bakt› ve dedi ki: ‘Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
198
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Peygamberimizin görsellefltirmede, somutlaflt›rmada kulland›¤› araçlardan birisi de flekil ve çizgilerdir. Görsel araçlar içerisinde yer alan flekil ve çizgiler, e¤itimde s›kl›kla baflvurulan materyallerdir. fiekil ve çizgileri kullanmas›, peygamberimizin genel olarak soyut olan ve insanlar›n anlamakta güçlük
çekebilece¤ini düflündü¤ü metafizik konular› izah ederken baflvurdu¤u bir
uygulama olmufltur. Din dili kendine özgü bir nitelik tafl›maktad›r. En belirgin özelli¤i de “sembolik” olufludur. Dini metinlerde benzetme, mecaz, kinayeli anlat›mlar›n kullan›lmas› nedeniyle, dini bir metindeki veya anlat›mdaki
duygu ve düflüncelerin kavrat›lmas›nda dikkatli olunmas› ve de¤iflik yöntemlerin uygulanmas› gerekmektedir. Burada ö¤renen bireylere soyut kavramlar›n anlaml› bir biçime dönüfltürülüp, kavrat›lmas› hedefi güdülmelidir.38
Çizgilerin kullan›lmas›yla oluflturulan çizimler, taslak resimler ve flekiller;
bireyleri, yerleri ve kavramlar› temsil etmek üzere kullan›lan araçlard›r. Ö¤retim etkinli¤inde çizgilerin ve flekillerin kullan›m›, ayr›nt›lar› gösterme imkân› tan›d›¤› gibi, kavramlar aras›ndaki iliflkilerin de gösterilmesinde yard›m
sa¤lamaktad›r.39
E¤itim olgusu, sadece somut kavramlarla ilgili bir ö¤retimle s›n›rl› de¤ildir. Yerine göre soyut kavramlar›n da ö¤retilmesi gerekmektedir. ‹ster somut
kavramlarda olsun isterse soyut kavramlarda olsun, bir tan›m veya soyutlaman›n sadece ezberlenmifl olmas›, onun ö¤renilmesi ve kullan›labilme gücü
yönünden pek anlam ifade etmemektedir. Kavramlar›n kendi aralar›nda s›n›fland›r›lmas›, organize edilmesi ay›rt edilmesi iliflkilerin fark edilebilmesi ve
gerekti¤inde somutlaflt›rmalara gidilmesi, gerçek ve sa¤l›kl› ö¤renmeyi sa¤layacakt›r.40
Peygamberimiz de çok girift ve anlafl›lmas› güç konular› aç›klarken somutlaflt›rma yoluna gitmifltir. Bu konuyla ilgili olarak peygamberimizin baz›
uygulamalar› flu flekildedir:
Câbir bin Abdullah taraf›ndan rivayet edilen ve Allah’›n yolu ile insanlar›
yanl›fllara düflüren yollarla ilgili ö¤ütlerin verildi¤i ve yine çizgilerin kullan›ld›¤› hadis flu flekildedir:
“Biz Peygamber(s.a.v.)’in yan›nda idik. Yere bir çizgi çizdi. O çizginin sa¤›na iki çizgi, soluna da iki çizgi çizdi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koyarak dedi ki:
‘Bu Allah’›n yoludur’ Sonra da flu ayeti okudu: ‘fiüphesiz bu benim dosdo¤ru yo-
38 Mualla Selçuk, “‹lkö¤retimde Din Dili ve Sembolik Anlat›m”, Din Ö¤retimi Dergisi, Eylül-Ekim
1991, Say›: 30, 82.
39 Demirel, Sefero¤lu, Ya¤c›, 79.
40 Cevat Alkan ss. 154-155.
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
199
lumdur. Buna uyun. Baflka yollara uymay›n. Zira o yollar sizi Allah’›n yolundan
ay›r›r…’(Enam 153)”41
Allah’›n yolu
Baflka yollar (yan›lt›c› yollar)
‹nsan›n ömrü ve istek ve arzular›n›n anlat›ld›¤› bir baflka hadiste de Peygamberimizin çizgi ve flekilleri kulland›¤›n› görmekteyiz. Rabî bin Huseym’in
Abdullah’tan rivayet etti¤i hadis flu flekildedir:
“Nebî (s.a.v.) bir kare çizdi*. Sonra, bafllang›c› karenin ortas›ndan olmak
üzere d›fl›na do¤ru ç›kan bir çizgi daha çizdi. Sonra da, bu ortadaki çizginin
ortas›ndan itibaren, ortadaki çizgiye do¤ru küçük çizgiler çizdi. Sonra (Bu
çizgileri tarif ederek) dedi ki: Bu insand›r (ortadaki çizgiyi kastederek), fiu da
onu kuflatan ecelidir (kareyi kastederek), muhakkak ki eceli onu kuflatm›flt›r. fiu d›flar›daki (ana çizginin kare d›fl›na ç›kan k›sm›n› kastederek) ise
onun emelidir. fiu küçük çizgiler ise, onun ârâzlard›r (afetler ve musibetler).
fiimdi flu afet oku flaflar da insana dokunmazsa, di¤er bir ok isabet eder. O
ok da flafl›r›p dokunmazsa ecel ona dokunur (yakalar).42
Bu hadiste peygamberimizin çizmifl oldu¤u flekillerle ilgili iki farkl› çizim
örne¤i-yaklafl›m› söz konusudur. Bunlardan birincisi, Özbek taraf›ndan yap›lan çizimdir43:
41 ‹bn-i Mâce, Sünen-ü ‹bn-i Mâce, Mukaddime 1/11, I., 6.
*
Peygamberimizin bu tür flekilleri toprak ve kum üzerine de¤nekle çizdi¤i ifade edilmektedir.
Zeynü’d-dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Latîfi’-Zebîdî, Sahiîh-i Buhâri MuhtasarTecrîd-i Sarîh
Tercümesi ve fierhi, Tercüme: Kâmil Miras, 12. cilt, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara
1988, 359.
42 Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Kitâbû’r-Rikak, 4/6417, VII-VIII., ss. 220-221.
43 Özbek, 218.
200
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bu hadisle ilgili yap›lan di¤er bir çizim örne¤i ise, Buhâri Muhtasar Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve fierhi adl› çal›flmada yer almaktad›r44:
Bu hadisle ilgili olarak verilen her iki çizim aras›nda tek fark çizimin ârâzlar (âfet ve musibetler) ile ilgili olan bölümündedir. Birinci çizimde bu küçük
çizgilere insan› temsil eden çizginin ecelin içerisinde kalan k›sm›nda ve ondan ba¤›ms›z olarak yer verilirken, ikinci çizimde ise ana çizginin karenin d›fl›nda kalan k›sm›nda ve onu dik kesen bir biçimde yer verilmifltir.
Bu hadise yak›n baflka bir rivayet de Enes b. Mâlik taraf›ndan rivâyet olunmufltur: “Nebi (s.a.v.) çizgiler çizdi. Sonra dedi ki: Bu insand›r ve bu
da onun ecelidir. Ve o (insan) bu haldeyken (emelini beklerken) kendine en
yak›n olan çizgi (ecel) ans›z›n geliverir.”45
44 Zeynü’d-dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Latîfi’-Zebîdî, Sahiîh-i Buhâri MuhtasarTecrîd-i Sarîh
Tercümesi ve fierhi, Tercüme: Kâmil Miras, 12. cilt, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara
1988, 359.
45 Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Kitâbû’r-Rikak, 4/6418, VII-VIII, 221.
Peygamberimizin E¤itim Uygulamalar›nda Görsellefltirme
201
Çizgilerin kullan›lmas›yla ilgili olarak bir baflka rivayet de flu flekildedir:
Peygamberimiz bir gün bir birine paralel dört çizgi çizer. Sonra da ashab›na
“bunlar nedir, biliyor musunuz? Diye sorar. Yan›ndakiler de “Allah ve Resulü daha iyi bilir” diye cevap vermeleri üzerine bu çizgilerin ne anlama geldi¤ini flöyle aç›klad›:
“Bunlar cennet ehlinin en faziletli kad›nlar› olan Hatice bnt. Huveylid, Fât›ma bnt. Muhammed, Asiye bnt. Müzâhim, Meryem bnt. ‹mran’d›r.”46
Peygamberimizin bu uygulamas›nda da görüldü¤ü gibi, önemli olan, çizgiler de¤ildir. Çizgiler insanlar›n dikkatini çekmek, onlara konuyu daha aç›k
bir biçimde aç›klayabilmek ve ö¤renmelerini sa¤layabilmek için bir araç niteli¤indedir. O günün koflul ve imkânlar› göz önünde bulunduruldu¤unda, peygamberimiz bu çizgileri çölün kumlar› üzerine çizmifltir.
SONUÇ:
Günümüz e¤itim anlay›fllar›nda s›kl›kla baflvurulmakta olunan görsellefltirme, daha fazla materyal kullanma, uygulamal› e¤itim gibi pek çok e¤itim
etkinli¤inin öncelikli amac› daha iyi bir ö¤renme gerçeklefltirmektir. Bu çerçevede, e¤itim-ö¤retimde bize en güzel örnek olan peygamberimiz de, kendi
yaflad›¤› dönemin koflullar› içerisinde yukar›da belirtilen baz› araç ve teknikleri tebli¤de ve kendi ö¤retim çevresinde yer alan insanlara bilgi, de¤er ve
davran›fllar› ö¤retmek amac›yla kullanm›flt›r.
Elbette peygamberimizin kulland›¤› tekniklerin günümüz için yeterli olmas› söz konusu de¤ildir. Ancak onun örneklemlerinden hareketle, günümüzde gerçeklefltirece¤imiz örgün ve yayg›n e¤itim etkinliklerini düzenlememiz mümkündür. Burada din bilimleri ve ilahiyat bilimlerinin verilerini
ö¤retime konu ederken, bizlere katk› sa¤layacak olan e¤itim bilimlerinde
ulafl›lan yenilikleri, din e¤itimi biliminin de yard›m›yla etkili bir biçimde kullanmal›y›z.
46 Özbek, 216.
202
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Günümüz yaflam›n›n üretti¤i koflullar ve sorunlar, bilgi oluflturma ve yaymadaki h›z, bizim din e¤itimi ö¤retimi çal›flmalar›n› gerek teorik ve gerekse
pratik boyutta yeni aç›l›mlar yapmam›z› zorunlu k›lmaktad›r. Ayr›ca, ö¤rencilerin dini anlayarak ö¤renmelerini sa¤layacak yöntem ve teknikleri din
e¤itimi ve ö¤retiminde kullanmam›z, kaç›n›lmaz görünmektedir.
Din olgusunun kapsam›nda metafizik konular›n bulunmas› ve soyut kavramlar›n da dinin ö¤retiminde derslere konu edilmesi gerçe¤inden hareketle,
ö¤rencilerin zihinsel geliflim basama¤›na uygun görsellefltirmeye elveriflli
araçlar›n din ö¤retiminde kullan›lmas›, yararl› görünmektedir.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (203-212)
KUTLU DO⁄UM HAFTASI KUTLAMALARINA
DA‹R MÜLAHAZALAR
Salim Ö⁄ÜT*
1989 y›l›ndan beri kutlanan “Kutlu Do¤um Haftas›” münasebetiyle kaleme almay› düflündü¤ümüz bu de¤erlendirme yaz›s›na, bu haftan›n ihdas›na
vesile olan, düflünce safhas›ndan uygulama merhalesine kadar herhangi bir
kademesinde görev alan bütün gönül dostlar›m›, minnet ve flükranla anarak
bafllamak istiyorum.
Bu girifli sadece bir kadirflinasl›k ifadesi olarak de¤il, ayn› zamanda kutlu do¤umunu anmakla fleref duydu¤umuz Efendimiz (s)’in müstesna tavsiyelerinden “‹nsanlara teflekkür etmeyen Allah’a flükretmifl olmaz.”1 ifadesinin
gere¤i olarak da dile getirmek mecburiyetinde oldu¤umuzu belirtmek durumunday›m.
Evet, bu haftan›n ihdas edilmifl olmas›, tam da düflünüldü¤ü gibi hay›rl›
ve olumlu sonuçlar›n do¤mas›na vesile olmufl ve hakikaten, cami cemaati olmayan insanlar›m›z›n da bu müstesna “kaynak”tan haberdar olmas›n› sa¤lam›flt›r.
Bu husus öyle bir ç›rp›da geçiliverecek, güncel ve politik meselelerden de¤ildir. Tam tersine, özellikle ülkemiz ve insan›m›z için, son derece önem arz
eden ve kangren hükmünü alm›fl birçok çözümsüz meselemizin halline yard›mc› olabilecek önemi ve de¤eri haiz meselelerdendir. Çünkü -herkesin bildi¤i ve her vesile ile ifade etti¤i üzere- bu ülke, hem nüfusunun büyük ço¤unlu¤u Müslüman oldu¤u için, hem de Do¤u-Bat› aras›nda bir geçifl noktas›n*
1
Prof. Dr. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi ö¤retim üyesi.
Tirmizi, Birr, 35; Müsned, II, 258, 295, III, 32, LV, 278, V, 211
204
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
da bulundu¤u için, ayr›ca, yak›n geçmiflinde çok etkili birtak›m ink›lâplara
muhatap oldu¤u için, hâlihaz›rda baz› kültürel ve toplumsal s›k›nt›lar› yaflamaya devam etmektedir. Bu s›k›nt›lar›n temelinde ise, özellikle kendisine yol
göstermesi ve rehberlik yapmas› beklenen ayd›n kesiminin flaflk›n tavr› yatmaktad›r. Gerçekten de Türk ayd›n›, Mümtaz Turhan’›n da belirtti¤i gibi,
kendi tarihi, kendi kültürel de¤erleri, kendi inanç ilkeleri karfl›s›nda gösterdi¤i tepkileriyle de¤erlendirildi¤inde, nev-i flahs›na münhas›r bir görüntü arz
etmektedir. San›yorum ki dünyan›n hiçbir ülkesinde flu sözleri fliir ad› alt›nda piyasaya sürecek bir flair bulamazs›n›z:
Ne örümcek, ne yosun
Ne mucize, ne füsun
Kâbe Arab’›n olsun
Bize Çankaya yeter.2
Tabiî böyle bir flairi alk›fllay›p destekleyecek bir entelijansiya da bulamazs›n›z. Siz bakmay›n bizim burada “tarih, kültürel de¤er” gibi zenginlefltirici
malzemeler kulland›¤›m›za… Asl›nda onlar da, bizler de, öbürleri de, di¤erleri de biliyorlar ki, burada as›l belirleyici olan, “inanç ilkeleri-dini de¤erler”dir.
Tarihimizi yapanlar ve yazanlar “dindar” olmasalard›, kültürümüzü oluflturan ve tafl›yan kifliler dindar, dolay›s›yla kültürel geçmiflimiz de “dini de¤erler”in etkisi ve katk›s›yla oluflmufl olmasayd›, bu tav›r al›fla ihtiyaç duyulmayacak, dolay›s›yla ayd›nlar›m›z da bu s›k›nt›y› gö¤üslemek zorunda kalmayacakt›.
Ama ne yapal›m ki, kaderin bir cilvesi olarak bu böyle tecelli etmifltir. “Ça¤
aç›p ça¤ kapayan büyük devlet adam›m›z” diye bütün dünyaya karfl› gurur
ve iftihar tablosu olarak sundu¤umuz Fatih Sultan Mehmed:
‹mtisâlü câhidû fillâh oluptur niyetim,
Din-i ‹slâm’›n mücerred gayretidür gayretim.
derken, Unesco’da ülkemizin ve toplumumuzun flerefini yücelten Mevlânâ:
Ben, can›m tenimde oldu¤u sürece Kur’ân’›n hizmetkâr›,
(Peygamber olarak) Seçilmifl Muhammed’in aya¤›n›n tozuyum.
derken bir di¤er kültür elçimiz Koca Yunus:
Can›m kurban olsun senin yoluna,
Ad› güzel Kendi güzel Muhammed
demektedir. Büyük gönül adam› ve tasavvuf büyü¤ü Aziz Mahmud hüdâî:
Kudûmun rahmet-i zevku safâd›r yâ Rasûlallah!
Zuhûrun, derd-i uflflâka devâd›r yâ Rasûlallah!
2
Kemalettin Kamu
Kutlu Do¤um Haftas› Kutlamalar›na Dair Mülahazalar
205
Hüdâî’ye flefâat k›l, eger zâhir, eger bât›n,
Kapûna intisâp etmifl gedâd›r, yâ Rasûlallah!
derken, Peygamber afl›klar›n›n yüre¤i yan›k son örneklerinden Yamandede3:
Gönül hûn oldu flevk›nden boyand›m yâ Rasûlallah!
Nas›l bilmem bu hicrâna dayand›m yâ Rasûlallah!
Ezel bezminde dinmez bir figand›m yâ Rasûlallah!
Cemâlinle ferahnâk et ki yand›m yâ Rasûlallah!
demektedir. K›saca; fliirimiz, edebiyat›m›z, musikîmiz, hat ve tezhip gibi bütün sanat dallar›m›z, tekke ve zaviye mahreçlidir; yani oralarda neflvünemâ
bulmufllard›r. Bir di¤er ifade ile bu topluma dair ne ararsak, alt›nda veya arkas›nda “bir dini de¤er”le veya “bir dinî kurum”la karfl›laflmaktay›z. Askerî
zaferlerden tutunuz, ilim, sanat ve siyaset alanlar›n›n tamam›na hâkim olan,
hem topra¤a, hem tarihe sinmifl bir ruhtur bu…
Hâl böyle olunca bu ruhun biricik mücessem kayna¤›n› tan›mak ve tan›tmak, her fleyden önce bu ülkenin tarihi kadar, hâlini ve istikbalini de ilgilendiren önemli bir keyfiyettir. Ne yap›p yap›p, bu ülkenin insan›yla, bu ülkenin
ruh kökünü buluflturmak mecburiyeti vard›r. Zira, ancak bu suretle Müslüman toplum ile ayd›n kesim aras›ndaki mevcut baz› uçurumlar izale edilebilir. Maalesef bunun temini için bu insanlar›n camiye gelmelerini ummak gibi bir flans›m›z da yoktur.
Ayr›ca modern din telakkisinin telkin etti¤i üzere art›k din “reklâm ve propagandayla pazarlanmas› gereken bir meta” gibi görülmeli, geçmiflte oldu¤u
gibi, tabiî otoritesinin teminat› alt›nda farz edilmemelidir.
‹flte bütün bu duygu ve düflüncelerle bir grup “münevver” insan, vahyi Allah’tan al›p O’nun kullar›na ileten “ilk kayna¤›” bu ülkenin, özellikle bu kayna¤a daha uzak duran kesimlere sa¤l›kl› bir atmosferde anlatabilmenin yollar› üzerinde düflünürken, modern dünyan›n her geçen gün daha s›k baflvurdu¤u yöntemlerden birinden istifade etmeyi kararlaflt›rm›fllard›r: “Hafta ihdâs etmek”
ÖNCE B‹R UYARI
Son zamanlarda gayret-i diniye sahibi baz› dostlar›n da iflaret etti¤i üzere,
böyle bir hafta ihdas etmenin baz› yan tesirleri de olabilir. O da, modern dü-
3
As›l ad› Diyamandi olup, Kayserili bir Ermeni vatandafl›m›z iken, Mevlânâ’y› tan›d›ktan sonra
‹slâm ile müflerref olmufl ve Hz. Rasûlullah (s) için yaz›lan naat-› fleriflerin en güzellerinden birini terennüm etmek mazhariyetine nail olmufltur. Ad› “Dahîlek Yâ Rasûlalallh!” olan bu na’t›n
ilk dörtlü¤ünü yukar›da kaydettim.
206
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
flüncenin, böylesi günler ve haftalar icad etmek suretiyle vermek istedi¤i flu
mesaj›n, bu haftaya da sinme ve sirayet etme endiflesidir: “Ey insanlar! Siz
bu günü böyle anarsan›z, bu konudaki y›ll›k görevinizi ifa etmifl say›l›rs›n›z.
Dolay›s›yla bu günden sonra sene boyunca, serbestsiniz; gönlünüzce ve kafan›zca tak›labilirsiniz.”
Gerçekten de, “anneler gününde” annesine kart at›p çiçek gönderen bir
evlad›n, senenin di¤er günlerinde annesine karfl› kay›ts›z, ilgisiz, hatta sayg›s›z davranmakta bir beis görmemesi, bu zihniyetin tabiî bir sonucu olsa gerektir. Sakatlar gününde sakatlar için a¤›tlar yak›p da, ertesi gün yolun öbür
taraf›na geçmek için yard›m bekleyen bir âmây› (görme özürlüyü) görmezden
gelmek, ona el uzatmamay› baflarabilmek, yine böyle bir zihniyetin yan tesiri olsa gerektir.
Bazen öyle endifleleniyorum ki, bu haftalar da sonunda böyle bir zihniyetin flekillenmesi gibi bir sonuç do¤urur mu acaba, diye? Kanaatime göre kendi haline b›rak›lmas› durumunda böylesi bir sonuç do¤urabilir. Ancak, bu
haftan›n ad›na yarafl›r bir ihtiflam ve ihtimam içinde kutlanmas›n› sa¤layan
kurumlar ve kifliler gerekli tedbiri al›rlarsa, bu ihtimal zay›flar. Tedbirden
kast›m fludur: Bu hafta dolay›s›yla düzenlenen her programda görev alan
herkes, böylesine bir tehlikeye dikkat çekmeli ve insanlar› bu konuda uyarmal›d›r. Dinleyicilere bu haftay› hiçbir bak›mdan di¤er gün ve haftalarla k›yaslamamalar› gerekti¤ini anlatmal›, aradaki fark›n ne oldu¤unu ve nereden
kaynakland›¤›n› belirtmelidir.
GELEL‹M ASIL MESELEYE
Allah’›n son elçisi Hz. Muhammed (s) hakk›nda toplumu bilgilendirmek
için fevkalade bir f›rsat ve mükemmel bir imkân olarak gördü¤üm bu haftan›n, daha verimli geçmesi için baz› hususlara dikkat çekmek ve baz› mütevaz› tekliflerde bulunmak istiyorum.
Her zaman her konuda en önemli unsur “insan”d›r dersek, yeni bir fley
söylemifl olmay›z; ama söyleyeceklerimize bir mukaddime yapm›fl oluruz.
Evet, her meselede insan unsuru son derece önemlidir; ancak bu hizmette
çok daha önemlidir. Çünkü bu haftay› ihdas edenlerin temel amac›, Allah’›n
Rasûlü’nü (s) ve O’nun Kutlu mesaj›n›, bugüne kadar O’nunla ve getirdi¤i
mesajla buluflamayan kiflilere ve kesimlere ulaflt›rmakt›r. Hâl böyle olunca,
bu haftada görev verilen kifliler çok büyük bir önem arz etmektedirler. Daha
do¤ru bir ifade ile, bu haftan›n günah› ve sevab› birinci derecede bu kifliler
üzerindedir. Çünkü bu hafta, onlar›n heyecan, bilgi ve baflar›s› oran›nda baflar›l› ve verimli olmakta veya olamamaktad›r. Dolay›s›yla bu hafta içinde gö-
Kutlu Do¤um Haftas› Kutlamalar›na Dair Mülahazalar
207
rev yapacak kiflilerin, her aç›dan bu haftan›n manas›na ve ruhuna uygun bir
donan›ma sahip olmalar› gerekmektedir. O hâlde bu hafta dolay›s›yla görevlendirmeler yap›l›rken gereken titizlik ve ciddiyet gösterilmeli, akademik unvan, kariyer vs gibi zahiri kriterlere itibar etmekten ziyade, y›llard›r bu haftan›n hem heyecan›n› ve coflkusunu yüre¤inde hissetmifl, hem de maddî-manevî külfetini gö¤üslemifl Diyanet personelinin4 y›llard›r edindikleri birikimlerden yararlan›lmas› gerekmektedir.
Baz› akademisyen meslektafllar›m›z›n davet edildikleri programlarda kendilerine özgü mülahazalarla bu haftan›n ruhuna uzak bir dil ve söylem kulland›klar› bilinmektedir.5 Normal flartlarda ve zamanlarda herkesin ilmî, ahlakî ve dinî kanaatine sadece sayg› ve anlay›fl gösterilmesi gerekti¤ini tavsiye
ederken, bu haftan›n normal bir zaman dilimi olmay›p, ola¤anüstü bir f›rsat
oldu¤unu gördü¤üm için, böyle bir süreçte görev yapacak meslektafllar›m›z›n
büyük bir özenle seçilmeleri gerekti¤ini düflünüyorum.
Uzun y›llar bu hizmeti verdikten ve bu münasebetle kendileriyle tan›flma
f›rsat› buldu¤um Diyanet personeli meslektafllar›mla yapt›¤›m görüflmelerden
sonra flu konuda güçlü bir kanaate sahip oldum:
Cami kürsüsünde tecrübe kazanmam›fl, yani zaman zaman camilerde
halka vaaz etmemifl meslektafllar›m›z, bu hafta dolay›s›yla düzenlenen programlarda son derece zorlanmaktad›rlar. Söz konusu program ister konferans,
4
5
Büyük ço¤unlu¤un bu özelliklere sahip oldu¤unu biliyorum ve “‹tibar galibedir.” kural›na binaen de onlar› ölçü al›yorum.
Büyük ço¤unlu¤unun ya bilimsellik kayg›s› veya ellerindeki haz›r malzemeyi de¤erlendirme düflüncesi ya da yeni bir haz›rl›k yapma f›rsat› bulamama endiflesi gibi mülahazalarla yüksek lisans veya doktora tezlerinden ç›kard›klar› birkaç sayfa ile bu programlara geldikleri ve oradaki toplulu¤a bu evraklarda yazanlar› okumakla yetindikleri gibi hususlar, en çok flikâyet edilen konulardand›r.
Ayr›ca baz› idareci meslektafllar›n, haz›r bir kalabal›k bulmuflken fakültelerindeki hizmetlerini
anlatt›klar›, mesela inflaat faaliyetlerinden, hatta ihata duvar›ndan ve buralarda kullan›lan
malzemeden söz ettikleri de zaman zaman dinlemek zorunda kald›¤›m›z flikâyet konular›ndand›r.
Bir üçüncü s›n›f da, kendilerine göre belirledikleri do¤rular› mutlak hakikat olarak görüp onlar›n ikâmesi, onun d›fl›ndakilerin iptali için bu haftalar› vesile olarak görmektedirler. Mesela
misvak kullan›m›ndan rahats›zl›k duyan bir meslektafl›m›z›n bu hafta dolay›s›yla kat›ld›¤›
programlarda bu konuyu çok itici bir dille anlatmas›, misvaka “kaz›k” demesi, kullananlar hakk›nda a¤›r ifadeler sarfetmesi ve dinleyenler nezdinde misvak›n kullan›m›ndaki görgüsüzlükten
ziyade, onun kullan›lmas›na itiraz ediyormufl gibi bir üslup tutturmas›, ciddi rahats›zl›klara yol
açm›flt›r. Nitekim kat›ld›¤›m baz› programlarda aç›fl konuflmas› yapan baz› meslektafllar›m›z›n:
“Biz bu kürsülerde ne profesörler dinledik” diye söze bafllad›klar›na ve bu örne¤i dile getirdiklerine flahit oldum. Bu vesile ile belirteyim ki bu kadarc›k bir hat›rlatma bile salonda menfî bir
u¤ultuya sebep olmufltur.
208
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ister panel, isterse sempozyum olsun, sonuç de¤iflmemektedir. Yani salonlar› dolduran insanlar, hep ayn› insanlard›r ve hep ayn› beklenti içinde oralara koflmaktad›rlar. Do¤rusu bu durumun garipsenecek bir yan› da yoktur.
Çünkü, bu programlar›n dinleyici kitlesinin büyük bir ço¤unlu¤unu, hele hele heyecan ve coflku unsurunu göz önüne alarak söyleyecek olursak, neredeyse tamam›n›, camiye ve cemaate devam eden insanlar oluflturmaktad›rlar.6
Ayr›ca bu hafta, ad› ve sunumu nas›l olursa olsun, nihaî tahlilde bir
“iman” haftas›d›r. Yani görmedi¤imiz, elini tutmad›¤›m›z, dizinin dibinde
oturmad›¤›m›z, vahiy al›fl›na flahit olmad›¤›m›z bir insana “peygamber-rasulelçi” olarak iman etmifliz, O’na karfl› duydu¤umuz hasret, muhabbet, hürmet
ve heyecan›m›z› en coflkulu bir biçimde ifade etmekteyiz. Dolay›s›yla haftaya
katk› sa¤layan bütün kat›l›mc›lar bu “ruh”u göz önünde bulundurarak, gere¤ine uygun bir dil ve üslup benimsemek zorundad›r. Tabiî konu seçimi de en
az kullan›lacak dil ve üslup kadar önemlidir.
GÖZ ÖNÜNDE TUTULMASI GEREKEN ‹NCE B‹R NOKTA
O’na ifltiyak duyarak salonlar› dolduran ve O’na karfl› besledi¤i hisleri en
zirve noktada yaflayan insanlar› birinci s›rada hesaba katmak, hem aklî, hem
de ahlakî bir görev olarak telakki edilmeli ve düzenlenecek programlarda bu
hassasiyet her zaman göz önünde bulundurulmal›d›r.7
6
7
Buras› belki tam yeri de¤il; ama yine de söz buraya kadar gelmiflken flu hususa da iflaret etmeden geçmek istemiyorum: Kur’an-› Kerim’in üslubu bir “vaaz üslubu” iken, tebli¤ ve irflad
üslubu da bir “vaaz üslubu” iken, baz› akademisyenler bu gerçe¤i bilmemekte veya görmezden
gelmektedirler. Kendilerince hakl› gerekçeleri olsa bile, problemin çözümüne hiçbir katk› sa¤lamayacak bir inat ve ›srarla, “bilimsel dil” ve “akademik üslup” gerekçesine s›¤›narak, vaaz üslubundan uzak durmaya çal›flmaktad›rlar. Tabiî bu tavr›n ne kadar›n›n söz konusu üslubu
baflarma konusundaki yetersizlikten, ne kadar›n›n bilimsel ve zihinsel tav›rdan kaynakland›¤›n› da tesbit etmek mümkün de¤ildir. Ancak önemli olan husus, bu haftan›n dinleyici kitlesinin vaaz ve irflad üslubundan anlad›¤›n› ve hoflland›¤›n›, hatta baflka türlüsünden hem istifade edemedi¤ini, hem de haz duymad›¤›n› kesin bir biçimde ortaya koymufltur.
Üzülerek görüyor ve duyuyoruz ki, baz› akademisyenler, bu programlarda bile, ön koltuklardaki protokolü, salonu h›nca h›nç dolduran, hatta bir k›sm› d›flar›da, bir k›sm› ayakta program
sonuna kadar pür dikkat bekleyen o mütevaz›; ama haftan›n anlam ve önemini yüre¤inin en
ücra köflesinde hisseden topluluklara tercih etmekte ve konuflmalar›n›, ön koltuktaki zevat›n
arzular›n› ve beklentilerini tatmin etmeyi hedefleyerek yapmaktad›rlar. Tabiî olarak bu durum,
o büyük topluluklar› bazen konuya bigâne k›lmakta hatta bazen de rencide etmektedir. Böyle
bir sonucun dinî vebali bir tarafa, kurumsal sorumlulu¤u da çok büyüktür. Korkar›m ki, bu
tür örnekler ço¤al›rsa, halk›n bu kurum hakk›ndaki kanaatinde baz› afl›nmalara yol açabilir.
Kutlu Do¤um Haftas› Kutlamalar›na Dair Mülahazalar
209
‹flte bu çerçevede belirtmek istiyoruz ki, halka yönelik programlarda, ne
fazla bilimsellik öne ç›kar›lmal›, ne de halk›n samimi itikad›n› sarsacak akademik tart›flmalara girilmelidir.8 fiayet bu hafta münasebetiyle böyle bir faaliyetin, yani bilimsel tart›flmalar›n da hizmet vesilesi olaca¤› düflünülüyorsa,
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n baz› dinî meseleleri tart›flmak için takip etti¤i
yöntem izlenmeli ve bu tür programlar, özel mekânlarda ve sadece konunun
uzmanlar›n›n kat›l›m›yla gerçeklefltirilmelidir.9
ORGAN‹ZATÖRLER‹N D‹KKAT‹NE
Di¤er taraftan ev sahipli¤ini üstlenen kurumlarda görev yapan arkadafllar›m›z›n da dikkat etmeleri gereken baz› noktalar bulunmaktad›r ki bunlar
içinde en önemlisi fludur: Bir program konferans veya panel olarak düzenlenmiflse, baflka programlara yer verilmemelidir. Aç›l›fl konuflmas› ve Kur’an-›
Kerim tilavetinden sonra hemen as›l programa geçilmelidir. Zira insan dikkatinin çok uzun süre uyan›k kalamad›¤› gerçe¤i hat›rdan ç›kar›lmamal›d›r. Yo¤un kat›l›m ve namüsait salon flartlar› zaten dinleyicileri ve konuflmac›y› zorlamaktad›r. Bir de dinleyici kitlesi zengin bir program içeri¤iyle konferans öncesi yorulursa, art›k konuflmadan yeterince istifade edecek gücü kalmamaktad›r. Bu durumu gözleyen konuflmac›lar da bazen konuflmalar›n› programlanandan daha k›sa kesme ihtiyac› hissetmektedirler. Söz konusu programlara son flekli verilirken, bu gerçek her an göz önünde tutulmal›d›r.
Evet, baz› dostlar›m›z bu programlar› birçok hayr›n ve güzelli¤in bir arada sergilenmesi için tam bir f›rsat olarak de¤erlendirebilirler. Bu düflünce ile
çok say›da faaliyeti bir araya s›k›flt›rmay› tasarlayabilirler. Bilgi yar›flmalar›,
ödül törenleri, dinî musiki ziyafetleri bunlardan baz›lar›d›r. Zaman zaman
8
9
Özellikle bu ikinci nokta son derece önemlidir. Esasen, itikad sars›c› söylemler hiçbir zaman
hay›r getirmez; ama böyle bir haftada dillendirilmeleri daha büyük bir gaf olur. Zira bu haftalarda dinleyici kitlesi O’ndan bahsedilmesini, O’nun tazim edilmesini, O’nun muhabbetinin
dillendirilmesini, O’nun Sünnet’inin tebcil ve tekrim edilmesini, O’nun önderli¤i, rehberli¤i ve
örnekli¤inin anlat›lmas›n› arzu etmektedirler ki, zaten do¤ru olan da bu konular›n öne ç›kar›lmas›d›r. Aksi takdirde istenmeyen sonuçlar do¤abilir. Mesela O’nun “insan oldu¤u”nu söyleyerek bafllay›p, “bizden bir fark› yoktu” noktas›na varacak bir üslup ile konuflmak, O’na sevgisini ve ba¤l›l›¤›n› ifade edenleri afl›r›l›kla hatta ilmî ve dinî hakikatlere ters düflmekle suçlamak, k›saca bilimsellik ad› alt›nda bu haftan›n ruh ve heyecan›n› görmezden gelici tav›rlar ve
ifadeler gelifltirmek, hiç kimseye hay›r ve yarar getirmez.
Kat›lan meslektafllar›m›z›n naklettiklerinden ö¤reniyoruz ki, ‹zmir ve Adana gibi büyük flehirlerimizde yap›lan “Büyük Organizasyon”larda iflaret etmeye çal›flt›¤›m›z bu nezakete riayet edilmemifl, bu çerçevede baz› yanl›fll›klar yap›lm›fl ve bazen davetli bilim adamlar›n›n, bazen de
halk›n tepki göstermesine yol açm›flt›r.
210
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
aç›fl konuflmas› yapan ev sahibi görevlilerin “korsan konferans” say›labilecek
uzunluktaki konuflmalar› da bu fas›ldan say›labilir. Bazen yerel yöneticilere
verilen teflekkür konuflmas› f›rsat›n›n da bu flekilde de¤erlendirildi¤ine flahit
olanlarla karfl›laflmaktay›z.
Dinleyicinin, mevcut programdan azami ölçüde yararlanabilmesi, oradan
ald›¤› mesaj› evine veya iflyerine kadar götürebilmesi, dolay›s›yla belli bir süre için o bölgede gündemi de¤ifltirecek farkl› bir ahengin do¤mas›na sebep
olabilmesi için bu noktalarda hassasiyet gösterilmelidir.
ÇOCUKLAR ÖNEML‹D‹R
Bu hafta içinde düzenlenecek faaliyetler tesbit edilirken, hedef kitlelerden
biri de çocuklar olmal›d›r. Onlar›n ruhuna hitap edecek bir tak›m etkinlikler
yap›lmal›, hat›ralar›nda ve haf›zalar›nda iz b›rakacak programlar düzenlenmelidir. Bu cümleden olmak üzere en az bir hafta süren bu programlar çerçevesinde, haftan›n bir günü, bütün unsurlar›yla sadece çocuklara ait olacak
ve onlara hitap edecek flekilde bir program düzenlenebilir.
Ayr›ca Milli E¤itim Müdürlüklerimizle iflbirli¤i hâlinde ve bu konuya yatk›n ve duyarl› ö¤retmenlerimizin rehberli¤inde, her karesi çocuklar taraf›ndan düzenlenen bir program›n, gerek kat›l›mc› çocuklar, gerek dinleyici çocuklar, gerekse dinleyici büyükler üzerinde fevkalade olumlu tesirleri olacakt›r. Olabildi¤ince çok say›da çocu¤un görev alaca¤› bu tür programlar, çocuklar›m›z›n bu haftay› anmalar› ve anlamland›rmalar› için son derece elzem gözükmektedir.
Di¤er taraftan bu programlara katk› sa¤layamayacak kadar küçük çocuklar da unutulmamal›d›r. Nas›l ki bu çocuklar dini bayramlar›m›zda çeflitli hediyelerle sevindiriliyorlarsa, bu programlarda da onlara has hediyeler haz›rlanmal›d›r. Mesela toplant›lara kat›lan büyüklere gül, karanfil veya kitap ikram edilirken, belli yafl›n alt›ndaki küçüklere de meyve suyu, gofret, bisküvi
veya çikolata ikram edilebilir.10
S‹V‹L TOPLUM ÖRGÜT KUTLAMALARINA D‹YANET REHBERL‹⁄‹
Son y›llarda Kutlu Do¤um Haftas› kutlamalar›, büyük bir yayg›nl›k kazanm›fl ve müftülüklerimizin d›fl›ndaki kurumlar ve topluluklar taraf›ndan da
10 Bir ilçemizin savc›s›ndan dinlemifltim. Onun ilçesinde pamuk fleker imalatç›s› bir vatandafl bir
hafta boyunca “Kutlu Do¤um Pamukflekercisi” olarak çocuklara bedava pamukfleker da¤›t›rm›fl. Savc› beyin ifadesine göre, s›rf bu sayede flehir çocuk c›v›lt›lar›yla dolar ve bir hafta
süresince o yörede bayram havas› esermifl. Gerçekten de, çocuk ruhuna ne kadar uygun bir
hediye ve ikram…
Kutlu Do¤um Haftas› Kutlamalar›na Dair Mülahazalar
211
kutlanmaya bafllanm›flt›r. Bu haftadan ve bu kutlamalardan azami verimin
sa¤lanmas› için, müftülüklerimiz organizatör rolü üstlenmeli ve bu hafta ile
ilgili kutlama haz›rl›klar› bafllad›¤›nda, potansiyel olarak bu kutlamalara kat›lmay› düflünen kurumlar› da davet etmelidir.
Herhangi bir yanl›fl anlamaya meydan vermemek için azami gayret gösterilmeli, o kimselerle görüflmeler itina ve hassasiyet içinde yap›lmal›11 ve bu
haftan›n feyzinin ve bereketinin tezyîdi için istiflarelerde bulunulmal›d›r.
Özellikle konferans ve panel gibi bilgilendirici programlar›n ayn› günlere ve
saatlere denk gelmemesine, arzu eden herkesin bu tür programlar›n tamam›na kat›lmas›na imkân verecek bir düzenleme yap›lmas›na özen gösterilmelidir.
Müftülüklerimizin resmi kurumlar olmas›, söz konusu teflkilatlar›n ise sivil olmalar›, ilk bak›flta bir denge problemine yol açacak gibi görünse de, bahse mevzu olan kutlama göz önüne al›nd›¤›nda, dünyevî olaylardaki denge s›k›nt›s›n›n yaflanmayaca¤›n› ümid ederim. Tabi bu konunun böyle anlafl›lmas› için bütün taraflara hem iyi niyet, hem samimiyet hem de hikmete uygun
hareket etme mecburiyeti düflmektedir.
BU HAFTA O’NUN HAFTASIDIR
Bu hafta münasebetiyle düzenlenen programlara kat›lan herkesin her an
hat›r›nda tutmas› gereken en önemli nokta, bu haftan›n, O’nun ve getirdi¤i
Mesaj›n haftas› oldu¤u hakikatidir. Dolay›s›yla, O’na ve Mesaj›’na dair duygular coflturulmal›, fluurlar uyar›lmal›, bilgiler tazelenmeli ve takviye edilmelidir.
Düzenlenen her program O’ndan bir iz tafl›mal›, O’nu hat›rlatmal›, O’nu
duyurmal›, O’nu düflündürmeli, O’nu dillendirmelidir. Ne bu çerçevede bir
boflluk b›rak›lmal›, ne de bu çerçevenin d›fl›na tafl›lmal›d›r.
Bu temenninin gerçekleflmesi için bafl tarafta iflaret etti¤imiz noktaya dikkat edilmeli, yani sadece dili ve beyniyle de¤il, kalbi, yüre¤i ve dima¤›yla da
bu haftan›n mana ve önemini idrak eden gönüllüler aran›p bulunmal›d›r.
11 Bundan kast›m fludur: Müftülüklerimizin davetine icabet eden kurumlar ve topluluklar, bu tür
görüflmelerle ve toplant›larla sanki bask› alt›na al›nmak, denetlenmek veya bir tak›m k›s›tlamalara tabi tutulmak isteniyorlarm›fl kanaatine sevkedilmemelidirler.
212
SON SÖZ
Dünya neye sahipse O’nun vergisidir hep,
Medyûn O’na cemiyeti, medyûn O’na ferdi,
Medyûndur O mâsûma, bütün bir befleriyet,
Yâ Râb! Bizi mahflerde bu ikrâr ile haflret.12
12 Mehmet Akif Ersoy.
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (213-239)
ALEVÎ-BEKTÂfiÎ GELENEKTE ALLAH,
PEYGAMBER VE EHL-‹ BEYT SEVG‹S‹
Osman E⁄R‹*
Abstract
The love of Allah and Ehl-i Beyt in Alavi and Bektashi Tradation
The love of Allah, Prophet and Ehl-i Beyt which was significant effect in
improvement of sufism comprehension had been characteristic emotion
on the field of art, literature, military and the work of a tradesman. With
pronunciation Hak-Muhammad-Ali lovers and faithfuls had carried this
emotion of love on their heart sometimes to lines of poetries and sometimes to papers with marbleization art. The love of Allah, prophet and Ehli Beyt which telling to outside with enthusiasm and excitement had been
a common value which combines Alaouities or Sunnies on the accomplice
denominator. Blessing the Prophet Muhammad and chanted in unison are
our common experiences which are special to us.
Girifl
Yap›lan bir dinî/tasavvufî sohbetin, okunan hutbenin, edilen vaaz›n, k›l›nan namâz›n, yap›lan niyâz›n veya yerine getirilen bir tarîkat erkân›n›n Allah
kat›nda ibâdet olarak de¤er tafl›mas› için mutlaka bafl›nda veya içerisinde
besmele, hamdele ve salvele okunmas› gerekmektedir. Bu nedenle vâiz ve hatipler sözlerine El-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ ehl-i beytihî ve eshâbihî ecmaîn1 cümlesini telaffuz ederek bafllamaktad›rlar. Bu cümlede Allâh’a hamd edildikten sonra,
O’nun Rasûlü Hazret-i Muhammed’e, Ehl-i Beyt’ine ve ashâb›na salât ve selâm edilmektedir. Namâz›n teflehhüd k›sm›nda okunan salli ve bârik duâlar›nda da Hazret-i Muhammed’le birlikte O’nun Ehl-i Beyt’ine salât ve selâm
getirilmektedir ki bu duâlar›n okunmas›, namâz›n olmazsa olmaz rüknüdür.
Salavât getirmek her tarîkat›n önemli bir erkân›d›r. Bu tarîkat ister Mevlevîlik, ister Bektâflîlik, isterse Nakflîlik olsun zikir ve sohbete bafllamadan önce
salavât getirilmesi zorunludur. Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin
*
1
Doç. Dr. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi.
Anlam›: “Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a mahsustur. Peygamber’imiz Muhammed’in, O’nun
Ehl-i Beyt’inin ve ashâb›n›n hepsinin üzerine salât ve selâm olsun.”
214
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ve alâ âli seyyidinâ Muhammed cümlesiyle ifade edilen salavât-› flerîfede Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt bir arada söylenmifl olmaktad›r.
Görüldü¤ü üzere dinî/tasavvufî kültür ve gelene¤imizde genel olarak benimsenmifl olan, özelde ise Alevî-Bektâflî gelene¤inde deyimlefltirilmifl olan
Hak-Muhammed-Ali söylemi, Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin birbirinden ayr› tutulamayaca¤›n› veya tutulmamas› gerekti¤ini ifade etmektedir.
“Hak” kelimesi tevhîdin kayna¤› olan Allahu Teâlâ’y›, “Muhammed” tevhîd
anlay›fl›n›n tebli¤cisi ve uygulay›c›s› olan Hazret-i Peygamber’i ve “Ali” de tevhîd inanc›n› as›rlar ve mekanlar ötesine tafl›yan Peygamber miras› Hânedân› Ehl-i Beyt’i anlatmaktad›r. Allah’a inanman›n ötesinde O’na sevgiyle ba¤lanarak, âfl›k ve sâd›k makam›na yükselen mü’minler O’nun Habîb’i (çok sevdi¤i) olan Peygamber’ini ve Ehl-i Beyt’ini birbirinden ay›rmam›fllard›r.
Allah’tan dertlerine derman ve manevî dereceler isterken, Hak-Muhammed-Ali hürmeti hakk› için istemifllerdir. Cem erkân›n› bafllatma gülbânki
flöyledir:
“Bismillâh lâ ilâhe illallâh bism-i fiâh Allah Allah. Akflamlar hayrola, hay›rlar fethola, meydan âbâd ola, s›rlar mestûr ola, gönüller mesrûr ola, fakîr fukarâ mâmûr
ola. Hak-Muhammed-Ali, yard›mc›m›z, gözcümüz ola. Oniki imam, ondört mâsumu pak, onyedi kemerbest efendilerimiz katarlar›ndan dîdarlar›ndan ay›rmaya. Pîrimiz, üstâd›m›z Hünkâr Hac› Bektâfl Velî, Bal›m Sultan efendilerimiz muîn ve destgîrimiz ola. Üçlerin, befllerin, yedilerin, k›rklar›n ve Ricâlü’l-Gayb erenlerinin, Kutbu’l-Aktâb efendilerimizin hay›r ve himmetleri, safâ nazarlar› üzerimizde hâz›r ve
nâz›r ola. Allah, münkir, münâf›k flerrinden fieytan’›n mekrinden emîn ve h›fz-› himâye eyleye. ‹ki cihanda korktu¤umuzdan emîn, umdu¤umuza nâil eyleye. Dertlerimize derman, gönüllerimize iman, hastalar›m›za flifâ, borçlar›m›za edâlar nasîb
eyleye. Devlet ve milletimizin k›l›c›n› keskin, sözünü üstün eyleye. Gökten hay›rl›
rahmetler, yerden hay›rl› bereketler ihsân eyleye. Niyâzlar›m›z›, lokmalar›m›z› kabul eyleye. Duâlar›m›z› Dergâh-› ‹zzet’inde kabul eyleye. Dil bizden, nefes Hünkâr
efendimizden ola. Nûr-u Nebî, kerem-i ‹mâm-› Ali, gülbânk-i Hünkâr Hac› Bektâfl
Velî demine hû.”2
Hakk’a yürüyen kiflilerin e¤er günâhlar› varsa affedilmesi, kabirlerinin
Cennet bahçesi haline gelmesi için de yine dillerin telaffuz etti¤i, gönüllerin
derinden hissetti¤i Hak-Muhammed-Ali sevgisidir. Dârdan indirme erkân› s›ras›nda aflk, heyecan ve göz yafl›yla okunan duân›n bir bölümü flu flekildedir: “Yâ Rab! Yüzümüz kara, günâh›m›z çok, dîvân-› dergâhta duâm›z› Sen
kabûl eyle, red eyleme. Ol Sen’ün Hak’l›¤›n hakk› içün; fezâyil-i muhabbet-i
Zât hakk› içün; Muhammed Mustafâ hakk› içün; Cemâl-i Pür Nûr’u hakk›
içün; Kemâl-i Kudret, aflk-› Mürtezâ hakk› içün; Kelâm-› Kadîm, ilm-i esmâ
hakk› içün; dahî aynî müsemmâs› hakk› içün; muallâ, arfl, kürsî hakk› içün;
2
Ömer Uluçay, Alevîlikte Duâ, Gözde Yay›nevi, Adana 1996, ss. 48-49.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
215
Muhammed Mustafâ ve Aliyyü’l-Murtazâ hürmeti hakk› içün; velîlerin h›rkas› ve flal› hakk› içün; nebîlerin seyr itdi¤i mi’râc hakk› içün; Mekke ve Medîne ve Hac hakk› içün; serâser cümle enbiyâlar hakk› içün; tarîk-i zümre evliyâ hakk› içün… Hak Teâlâ Hazretleri ol geçen merhûmun kabrini Cennetü’lMe’vâ, suâlini âsân eyleye. Azâb› var ise af eyleye. Cümle günâhlar›n› bahfl
eyleye. Rahmet ve ma¤firet üzere ise, rahmetini ve ma¤firetini günden güne
ziyâde eyleye. Diyelim: Allah, Allah.”3
Dâr erkân› s›ras›nda okunan bir düvâz imâmlar da ayn› flekilde Allah,
Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin dile getirildi¤i metinlerdir. Beyitlerdeki etkileyici naz›m dili, dinleyicilerin yo¤un bir inanç tecrübesi yaflamalar›na neden oldu¤u gibi, Hak-Muhammed-Ali sevgilerinin de zirveye ulaflmas›na yol
açmaktad›r. Çok okunan bir düvaz imâm›n bafl taraf› flöyledir:
Allah meded, yâ Muhammed, yâ Ali!
Bizi dergâh›ndan mahrûm eyleme,
Pîrim Hünkâr Hac› Bektâfl Velî,
Bizi dergâh›ndan mahrûm eyleme.
Âdem safiyyullâh atam hakk›yçün,
Muhammed Mustafâ Hâtem hakk›yçün,
Eyyûb’a sürdü¤ün sitem hakk›yçün,
Bizi dergâh›ndan mahrûm eyleme.
Hasan’›n aflk›na k›lar›m zârî,
Hüseyin’dir dînimizin serveri,
Âlemler cân›s›n Cenâb-› Bârî,
Bizi dergâh›ndan mahrûm eyleme.4
Naz›m dilinde isim olarak telaffuz edilen Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt
sevgisi, bazen de resim halini alm›fl, onlar› sembolize eden lâle ve gül motifleri insan›m›z›n gözünden gönlüne akan ilâhî esintilere neden olmufltur. Ebrû sanatç›lar›m›z yapt›klar› sanat eserlerinin en üst makâm›na Allâh’›n sembolü olan “lâle”yi, onun biraz afla¤›s›na Muhammed Mustafâ’y› sembolize
eden “gül”ü yerlefltirmifllerdir. Birbirlerinden ayr›lmayan bu iki motifin hemen alt›ndaki “gül”lerden birisi Aliyyü’l-Murtazâ’y› di¤eri ise Fât›matü’z-Zehrâ’y› temsil etmifltir. Ebrûdaki güzellik ve bütünlü¤ü tamamlayan ve henüz
aç›lmak üzere olan iki adet “gül goncas›” ise Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’e duyulan muhabbetin sanata yans›yan tasvirleridir.
3
4
Bkz. Kitâb-› Dâr, Durmufl Topal Özel Kütüphanesi, vr. 18a-20a.
Bkz. ‹smail Özmen, Alevî-Bektâflî fiiirleri Antolojisi, Saypa Yay›nlar›, Ankara 1995, 404; Bedri
Noyan, Bütün Yönleriyle Bektâflîlik ve Alevîlik, Ard›ç Yay›nlar›, Ankara 2000, 112.
216
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bir olan ve birlik olan canlar, tevhîd kelimesi olan Lâ ilâhe illallâh’› hep
birlikte büyük bir aflk ve heyecanla söylerken, Muhammed Mustafâ’n›n ismi
an›ld›¤›nda, ellerini gö¤üslerine koyarak derin bir vecd ve sayg› içerisinde salavât getirmifllerdir. Zâkirlerin on iki imâmlar›n isimlerini okuduklar› düvaz
imâmlar ‹slâm Peygamber’inin evlâd›na olan ba¤l›l›¤› ve yak›nl›¤› ifade etmektedir. Mürflid durumundaki dede ve babalara ba¤l› bulunduklar› dergâh taraf›ndan verilen ve irflâd için yetkili k›l›nd›klar›n› belirten ‹câzetnâme’lerin
hemen hepsinin bafl›nda “nasrun mina’llâhi ve fethün karîb ve beflfliri’lmü’minîn yâ Allah, yâ Muhammed, yâ Ali” 5 ifadesinin bulunmas› ‹slâm’›n fliâr› olan bu üç ismi dilde ve gönülde bir arada tutmak içindir. Yard›m›n Allah’tan geldi¤ini, fethin de yak›nda bulundu¤unu ifade eden bu âyet, pîr ve
mürflidlerin kilitli gönülleri açarken müracât ettikleri bir anahtar olmufltur.
‹câzetnâme’lerini ellerine alan, Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini kalplerine yerlefltiren gönül sultanlar› yedi iklim, dört k›taya hakîkat çera¤›n› götürmüfllerdir. Fethi müjdeleyen âyetle birlikte telaffuz edilen yâ Allah, yâ Muhammed, yâ Ali söylemi kalelerden önce gönülleri fethetmeyi baflarm›fl, hakîkata susam›fl binlerce, milyonlarca gönül bu sayede ‹slâm’›n güzelli¤iyle tan›flma flerefine kavuflmufltur.
Seyyid Hüseyin Gâzî ve Seyyid Battal Gâzî’nin yolundan giden alp-eren ve
gâzî-dervifllerin kaleleri fethetmek amac›yla gerçeklefltirdikleri fütûhât hareketlerinde de en baflta gelen müflevvik unsur hiç kuflkusuz ayn› sevgidir. Milletimiz bar›fl an›nda da, savafl an›nda da Hak-Muhammed-Ali aflk›na yaflam›fl, bir olup birlik olup; ebed-müddet devam eden devletler kurmufl ve yaflatm›flt›r. Allah ad› ile bafllayan Gülbânk-i Muhammedî’ler Hazret-i Peygamber’in nûru ve Hazret-i Ali’nin keremi üzerine infla edilmifltir. Harp meydanlar›nda “ölürsem flehid, öldürürsem gâzî olurum” diyerek düflman üzerine
yürüyen Yeniçeri’nin dilinde ve gönlünde Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi bulunmaktad›r:
“Bism-i fiah, Allah Allah!... ‹llallah!... Bafl üryân, sine püryân, k›l›ç al kan… Bu
meydanda nice bafllar kesilür, olmaz hiç soran. Eyvallah, eyvallah... Kahr›m›z, k›l›c›m›z, düflmana ziyan, kullu¤umuz pâdiflaha ayan. Üçler, befller, yediler, k›rklar.
Gülbank-i Muhammedî, Nûr-u Nebî, Kerem-i Alî, Pîrimiz Hünkâr›m›z Hac› Bektâfl
Velî demine devrân›na Hû diyelim! Hû.”6
Bektâflîlikle birlikte, Mevlevî ve Halvetî tarîkatlar›nda da çeflitli vesilelerle
gülbânkler okunmufltur. Ahîlik ad› verilen fütüvvet ehli esnaf aras›nda yap›-
5
6
Bkz. Osman E¤ri, “Alevî Kaynaklar›n Neflri”, Türkiye I. Dinî Yay›nlar Kongresi, Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2004, 116; âyetin anlam›: “Sevece¤iniz baflka bir fley daha var: Allah'tan yard›m ve yak›n bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.” Saf, 61/13.
Bkz. Noyan, 144.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
217
lan yâran toplant›lar›yla ç›rakl›k, kalfal›k, ustal›k gibi esnaf teflkilat› merasimlerinde de gülbângin önemli bir yeri vard›r. Mevlevîlikte sofra-yemek, aflûre, seyahat, fleb-i arûs, hatim, eflik, seyahat ve cenâzeye dair çeflitli gülbânk
metinleri bulunmaktad›r.7
I. Allah Sevgisi
Hak-Muhammed-Ali söylemi bütün gücünü Allah sevgisinden almaktad›r.
Allâh’a duyulan sevgi Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin özünü, kayna¤›n›
oluflturmaktad›r. Tasavvufî anlay›fla göre gizli bir hazîne olan ve bilinmekli¤ini murâd eden Allâhu Teâlâ Muhammed Mustafâ’y› kendi nûrundan yaratm›flt›r. Bütün evreni de O’nun hat›r›na var etmifltir. ‹lâhî sevginin s›n›rlar›n›n
Hazret-i Peygamber’i ve onun ailesini de kuflatacak bir flekilde geniflletilmesi
iki flekilde aç›klanabilir.
Birincisi: Kur’ân-› Kerîm’de Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini emir,
tavsiye ve tespit eden ifadeler bulunmaktad›r: “Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir.”8 “Ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i! fiüphesiz Allah,
sizden kusûru giderip, tertemiz yapmak ister”9 “Ey Muhammed! De ki: Ben
sizden buna karfl› yak›nlara (Ehl-i Beyt’ime) sevgiden baflka bir ücret istemem. Kim güzel bir ifl ifllerse onun güzelli¤ini art›r›r›z. Do¤rusu Allah, ba¤›fllayand›r, flükrün karfl›l›¤›n› verendir.”10 Kur’ân’da yer alan bu sevgi talebi
Hazret-i Peygamber’in hadislerine de yans›t›lm›flt›r. Hazret-i Peygamber bir
bak›ma Allah’›n “Ehl-i Beyt’e muhabbeti talep et” emrini yerine getirerek;
“Ali’yi seven beni sevmifl olur, beni seven de Allâh’› sevmifl olur, Ali’ye bu¤zeden bana bu¤zetmifl olur, bana bu¤zeden de Allâh’a bu¤zetmifl olur”11 “Ey Ali,
ben ilmin flehriyim, sen ise onun kap›s›s›n. fiehire ancak kap›dan var›l›r. Bir
kimse, beni sevdi¤ini söyleyip sana bu¤z ederse, beni sevmiyordur ve yalanc›d›r. Zira sen, bendensin ve ben de, sendenim. Senin ve senden gelecek evlatlar›ndan olan imâmlar›n misali, Nûh’un gemisi gibidir. Her kim gemiye
bindiyse, kurtuldu ve her kim muhâlefet ettiyse, helâk oldu”12 buyurmufltur.
“Hak-Muhammed-Ali söyleminin teolojik temeli de Hazret-i Peygamber’den rivâyet edilen bu hadîslerdir” denebilir. “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmifl,
Bkz. Mustafa Uzun, “Gülbânk” D‹A, XIV, 234.
Bakara, 2/165.
Ahzâb, 33/33.
fiûrâ, 42/23.
et-Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XXIII, 380, Hadis No: 901; el-Müttakî el-Hindî “Kenz’ül-Ummâl”
XII, Hadis No: 1264.
12 Enis Emir, Fazîlet-i Ehl-i Beyt-i Rasûlillah, ‹stanbul, ts., Der Yay›nlar›, ss. 338-339.
7
8
9
10
11
218
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
onlara kin tutan da bana kin tutmufl olur”13 hadîsinde de yine Ehl-i Beyt sevgisi Peygamber sevgisi ile birlefltirilmifltir.
As›rlard›r halk›m›z taraf›ndan okunan ve pedagojik bir îmân, ibâdet, ahlâk kitab› olan Kitâb-› Cabbâr Kulu’nda bu konu insanlar›m›z›n anlayabilece¤i bir dil ve üslûpla dile getirilmifltir: Cabbâr Kulu, Hazret-i Peygamber’i
sevmenin dört flahidi bulundu¤unu ifade etmektedir. Bunlar: 1. Gitti¤i yola
gitmek. 2. Sünnetini tutmak. 3. Vücûdunu temizleyip, hilâf fleyleri atmak. 4.
Hazret-i Peygamber’in evlâd›na (Ehl-i Beyt’ine) sayg› göstermek.14 Eserde
Hazret-i Muhammed’i seveni Allah’›n da sevece¤i ve çok rahmet edece¤i dile
getirilmektedir. Hazret-i Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi, hayat›n içinden bir
örnekle de aç›klanmaktad›r: “Bir kimse gelse sana dise ki, ben senün dostunum, seni pek severim dise, ammâ senün sözünü tutmasa, senün gitdü¤ün
yola gitmese, mal›na e¤rilik itse, evlâd›n› sevmese, sen ol kiflinün sözine inanur musun, sen ol kifliyi sever misin?”15 Kitâb-› Cabbâr Kulu’nda Hazret-i
Peygamber’in dilinden, âhiretteki yerlerinin Cehennem olmas›ndan korkulan
on grup insandan bahsedilmektedir ki bunlardan birincisi Hazret-i Peygamber’in ve Hazret-i Ali’nin evlâd›na (Ehl-i Beyt’e) kötülük yapanlard›r.16
‹lâhî sevginin s›n›rlar›n›n Hazret-i Peygamber’i ve onun ailesini de kuflatacak bir flekilde genifllemesini ikinci olarak flöyle aç›klamak mümkündür:
Tevhîd inanc›n›n inanan insan›n iç dünyas›ndaki sevgiyi diriltici ve ço¤alt›c›
etkisi, Hazret-i Peygamber ve O’nun Ehl-i Beyt’inden bafllayarak bütün insanl›¤› ve eflyay› kuflatan bir sevgi taflmas›na neden olmaktad›r. Bu taflman›n temelinde Allâh’a aflk ve sevgiyle ba¤lanma ve yönelme bulunmaktad›r.
Tevhîd inanc›, insan› manevî olarak zenginlefltirmekte, onu sevgi üreten bir
merkez, hayat›n anlam›n› keflfeden anlaml› bir “özne” haline getirmektedir.
Yunus misâli ad› miskin olanlar›n düflman› “kin” olmufltur. Kimseye kin tutmayan olgunlaflm›fl ve zenginleflmifl gönüller, bütün âleme bir gözle bakm›fllard›r.
Tevhîd inanc›n›n z›dd› olan putperestlik ise, sevgi duygusu ile birlikte insan› varoluflsal olarak fakirlefltiren bir etkiye sahiptir. Fromm, putperestlik
gibi inanç sorunlar›n›n insan›n bilgi, duygu ve eylem alanlar›ndaki üreticilik
yeteneklerini yok etti¤ini ifade etmektedir. Putperestli¤i, insan›n kendisine
yabanc›laflmas› olarak nitelendiren Fromm, tektanr›l› dinlerle çok tanr›l› dinler aras›ndaki temel ayr›m›n sebebinin, yaln›zca tanr›lar›n say›s› olmad›¤›n›,
13
14
15
16
Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 136.
Bkz. Kitâb-› Cabbâr Kulu, Eyüp Öztürk Özel Kütüphanesi, H. 1165, vr. 110b.
Bkz. Kitâb-› Cabbâr Kulu, vr. 111a.
Bkz. Kitâb-› Cabbâr Kulu, vr. 21a-21b.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
219
as›l fark›n kendine yabanc›laflma oldu¤unu söylemektedir. Putperest insan,
enerjisini, sanatsal yeteneklerini bir put yapmak için harcamaktad›r. Sonra
da kendi insanca çabas›n›n sonucundan baflka bir fley olmayan bu puta tapmaktad›r. ‹nsan›n yaflam güçleri, bir “nesne” ye aktar›lm›flt›r. Bu nesne art›k
bir put oldu¤undan, insan›n kendi üretici çabalar›n›n sonunda ortaya ç›km›fl
bir fley de¤il de sanki ondan kopuk, onun üstünde, ona karfl› olan, insan›n
tap›p boyun e¤di¤i bir fley olarak alg›lan›r. Puta tapan insan, kendi elleriyle
yapt›¤› fleyin önünde e¤ilir. Put, onun yaflam güçlerinin yabanc›laflm›fl bir flekilde ifadesidir. Tek tanr›l› dinde Tanr›, kavranamaz, tan›mlanamaz. O, bir
nesne de¤ildir. Puta tapan insan, kendi içindeki tikel bir niteli¤in yans›t›lm›fl
bir biçimi önünde e¤ilir. Ona boyun e¤er. Kendisini canl›, sevgi ve düflünce
eylemleri yayan bir merkez olarak görmez.17 Tevhîd inanc› gönül Kâ’be’sindeki putlar› k›rd›¤›ndan dolay›, gönüllerini ‹brâhim (a.s.) misâli îmâr eden gönül mimarlar› kalp k›rmam›fl, gönül y›kmam›fllard›r. En önemlisi ise hakîkat› insâniyeyi kavramalar› nedeniyle insan-› kâmil olma yönünde sürekli bir
ilerleyifl, yükselifl içerisinde olmufllard›r.
Bizim kültürümüzü oluflturan, ona as›rlar ötesinden flekil ve mana veren
Hak âfl›¤› erenlerimiz sevginin insan› insan yapan, baflka bir ifadeyle onu insanlaflt›ran, olgunlaflt›ran özelli¤ine dikkat çekmifllerdir. Ehl-i Beyt’ten olan
ve Pir-i Türkistan olarak an›lan Hoca Ahmed Yesevî “aflks›z kifli insan de¤ildir, sevgisiz kifli fieytan kavmindendir” sözüyle, sevgiyi insanla özdefllefltirmektedir. Ona göre sevgisiz bir insan düflünmek mümkün de¤ildir. Her türlü olumsuzluk ve kötülü¤ün çaresi; aflk ve sevgidir. Pir-i Türkistan, bu durumu flu beyitlerle anlat›r:
“Atefle salsa, ateflten yanmaz âfl›k kifli;
Yer ve gö¤ü bostan k›lar akan yafl›;
Allah dese, fleksiz parlar içi d›fl›;
Kavrulup yanmak âfl›klara bâzi olur.”18
Yukar›daki m›sralarda Hazret-i ‹brahim’e de bir telmih bulunmaktad›r. O
arac›, vas›ta kabul etmeyen bir aflk ve sadâkatle Allâh’a ba¤lanm›fl ve içine
at›ld›¤› atefl mâflûku olan Allah taraf›ndan bir gül bahçesine çevrilivermifltir.
Hoca Ahmed Yesevî âfl›¤›n yaflamas› muhtemel dinî deneyimlerden de söz etmektedir. Âfl›¤›n Allah sevgisinden dolay› gözyafl› dökmesi, içi ile d›fl›n›n bir
olmas›, yani manevî bir ar›nma gerçeklefltirmesi ve bütün bu süreci yaflarken
yan›p, kavrulmas› aflk›n tezâhürlerindendir.
17 Erich Fromm, Sa¤l›kl› Toplum, (trc. Yurdanur Salman), Payel Yay›nlar›, ‹stanbul, 1990, ss. 135-136.
18 Ahmed Yesevî, Divân-› Hikmet, (Yay›n› haz›rlayan: Kemal Eraslan), Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›,
Ankara 1993, 235.
220
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
‹nsan›n kendisini gerçeklefltirmesi ve tam insan olmas› üzerine düflünen
varoluflçu psikologlar da sevgi ile birlikte dinî duygu ve deneyimin önemini
vurgulam›fllard›r. Maslov’a göre Allah sevgisinden dolay› “gözyafl› dökmek”,
“derin bir iç huzûr hissetmek” gibi doruk dinî deneyimi yaflayan herhangi bir
kimse, kendisini gerçeklefltiren insanlardaki niteliklerin bir ço¤unu geçici
olarak edinir. Yani, deneyimi yaflad›¤› anda, kendisini gerçeklefltiren biri
olur. Bu anlar, yaflad›¤› en mutlu ve heyecan verici zaman dilimleri olmakla
kalmaz, ayn› zamanda en üst düzeyde olgunlu¤a eriflti¤i, bireyselleflti¤i, bütünlendi¤i en sa¤l›kl› anlar olurlar. Kifli, böyle zamanlarda gizilgüçlerini tamamen gerçeklefltirmeye, varl›¤›n›n özüne, tümüyle insan olmaya daha yak›n
bir durumdad›r.19 Doruk deneyimlerde kifli, kendisini di¤er zamanlara göre
daha bütünleflmifl hisseder. Kendisi ile daha bar›fl›kt›r. ‹ç sürtüflme azalm›fl,
sinerji fazlalaflm›flt›r.20 Kendisiyle bar›fl›k olan insan pozitif davran›fllar gelifltirmeye bafllar.
Kalpte duyulan Allah sevgisi, davran›fllara da sab›r, tahammül, hoflgörü
ve fedâkârl›k fleklinde yans›r. Hac› Bektâfl Velî’nin “Kendi ay›b›n› görür ol!
Kendi nefsinin emrinden kaç›n! Kendini, kendi halinden gafil tutma! Düflman
hakir olsa da hor tutma!21 Îsâr etmek dostluktur. ‹ncinsen de incitme! ‹yili¤e
karfl› kötülük hayvanl›kt›r. Fenal›¤a karfl› iyilik insanl›kt›r. Fenal›¤a karfl› fenal›k köpekliktir. ‹yi tabiatl› olmak selamettir”22 fleklindeki sözlerinde Allah
sevgisinin de¤ifltirici ve dönüfltürücü etkisiyle, bireyselleflmeden sosyalleflmeye ad›m atm›fl kâmil bir insan›n davran›fllar› s›ralanmaktad›r. Kendisini gerçeklefltiren ve aflan insan, iyilikleri a盤a ç›kartan bir ›slahç›d›r.
Maslov’un sözünü etti¤i doruk deneyimler, ‹slam Tasavvufu’ndaki “hâl” ve
“makâm”lara benzemektedir. Örne¤in; tasavvuftaki “r›zâ” makâm›na ulaflan
kifli, evrende ikilik, çeliflme, kötü, çirkin, ac›, gam görmez. O, kendisini tan›yarak, gerçeklefltirmifl ve aflm›flt›r: Benlikten kurtulmufltur. Allah’a ulaflm›flt›r. Derin bir içsel tatmin, adanm›fl bir sevgi, di¤er insanlara karfl› empati, samimiyet ve insanl›¤a sürekli hizmet düflüncesi, r›zân›n görünümleridir. R›zâ,
hayat›n oldu¤u gibi kabul edilmesidir. Sûfînin, bir damlan›n okyanusa kat›lmas› gibi var oluflun ritmine kat›lmas› halidir. Benli¤ini geçmiflin al›flkanl›klar›ndan ve gelece¤in arzu ve kayg›lar›ndan kurtarm›flt›r. ‹çinde bulundu¤u
an› yaflar ve de¤erlendirir.23
19 Abraham H. Maslov, ‹nsan Olman›n Psikolojisi, (trc: Gönül Suveren), Kurald›fl› Yay›nlar›, ‹stanbul, 2001, 104.
20 Maslov, 112.
21 Hac› Bektâfl Veli, Kitâbu’l-Fevâid, (Yay›na haz›rlayan: ‹. Ö.), Ayy›ld›z Yay›nlar›, ts. Ankara, ss.
56, 57.
22 Hac› Bektafl Veli, Kitâbu’l-Fevâid, ss. 54, 55.
23 Kemal Sayar, “Geçmiflin Bilgeli¤i Bugünün Psikoterapileriyle Uyuflabilir mi?”, Sufi Psikolojisi,
Derleyen: Kemal Sayar, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2002, 26.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
221
Hac› Bektâfl Velî Makâlât-› Gaybiyye ve Kelimât-› Ayniyye adl› eserinde,
kalbi Allah aflk› ile dolu olan bir insan›n, hangi ma’nevî halleri yaflayabilece¤ini flöyle aç›klam›flt›r: “Dervifl, ilâhî düflüncelere dalmal›, sevgi meyvelerini
dermeli, rûhunu tevhîd içinde tutmal›, ilâhî s›rlara ulaflmaya gayret etmeli,
bafl›na ihlâs tâc› koymal›, huzûra ç›kma kemeri kuflanmal›, ibâdet bine¤ine
binmeli, teklik makam›na erebilmek için kulluk k›rbac›n› eline al›p, gayret
at›n› birlik meydan›nda koflturmal›d›r. Gönlünü tevhîd suyu ile beslemeli, rûhunu Hakk’›n görüntü nurlar›yla ›fl›kland›rmal› insan›n özü benim s›rr›md›r,
Ben de onun s›rr›y›m incisine kavuflmak için görüntü denizinde dalg›çl›k yapmal›d›r.”24
Allah’a ulaflan kifli, O’nun suçlayan, mahkum eden, mutsuzluk ve üzüntü veren, ya da sars›c› bir güç olmad›¤›n› anlam›fl olur. Allâh’›n bütün eflyay› kuflatan merhamet ve inâyetine hayran olur. Bu kiflinin muhtemel duygular›, merhamet, yard›mseverlik, incelik, nefle ve belki de Allah’tan ayr› kalman›n verdi¤i bir miktar hüzün olabilir. Ad› geçen duygular, tümüyle kendisini
gerçeklefltiren insanlar›n dünyaya tepki verirken ve doruk deneyimleri yaflarken hissettikleridir.25
Aflk ve sevginin kifliyi haml›k ve çi¤likten kurtar›p, onu piflirerek olgunlaflmaya do¤ru tatl› ve zevkli bir u¤rafl› içerisinde sürükleyip götürmesi, ona manevî seyrini tamamlatmas› tekke ve dergâhlardaki e¤itim-ö¤retimin olmazsa
olmaz flart› say›lm›flt›r. Kaygusuz Abdal Kitab-› Miglate adl› eserinde aflk›n
derviflin e¤itim sürecindeki bu önemli yerini flu örnek olay› anlatarak dile getirir: “Bir kifli, Hz. Ali’nin yan›na gelip elini öper ve ona; ‘yâ Ali, ben sana mürîd olay›m, erkân u tavr› bana ö¤ret, bilmediklerimi bana bildiresin’ der. Hz.
Ali de ona; ‘Hofl ola! Evvela kendi irâdenle gelmen laz›m’ diye cevap verir. Kaygusuz Abdal, bu olay› anlatt›ktan sonra flu yorumu yapmaktad›r: “Bu dergâha her kim ‘aflk’ ile gelirse nasîbini al›r. Aflkla gelmeyen mahrum kal›r.26 Tarîkata ba¤l›l›k, mürflîde sadakat ve Allah sevgisini hissedebilmek için “aflk”
duygusunu yaflayabilen insanlar, dergâha al›nm›flt›r. Bu konuda bir kay›t ve
flart konulmam›flt›r. Ancak, aflk ateflinde piflmeyen gönüllerin olgunlaflmas›
mümkün görülmemifl olacaklar ki Kaygusuz Abdal taraf›ndan tasavvuf yoluna girmeye davet edilmemifllerdir...
24 Hac› Bektâfl Velî, Makâlât-› Gaybiyye ve Kelimât-› Ayniyye, (Yay›na haz›rlayan: Davut Duman),
Gazi Ü. Türk Kültürü ve Hac› Bektafl Veli Arfl.Mrk.Yay›nlar›, Ankara 2004, ss. 3-4.
25 Abraham H. Maslov, Dinler, De¤erler, Doruk Deneyimler, (trc: H. Koray Sönmez), Kurald›fl› Yay›nlar›, ‹stanbul 1996, 80.
26 Kaygusuz Abdal, Kitab-› Miglate, (Yay›na haz›rlayan: Abdurrahman Güzel), Kültür Bakanl›¤›
Yay›nlar›, Ankara 1983, ss. 87-88.
222
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Genel olarak tasavvufta, özel olarak da Bektâflîlikte “Allah aflk›”n›n özel
bir yeri ve önemi vard›r. Aflk, cana hareket getirir, yakar. Bu aflka, muhabbet atefli denmektedir.27 Bektâflîlikte “elif” harfi, flekil itibariyle düz olmas›ndan ve yukar›y› iflaret etmesinden dolay›, ruhûn yukar›ya; Allah’a ulaflmas›n› sembolize etmektedir. “Cim” ve “dal” çeflitli flekillerde aç›klan›rlar. Cimin
“cemâlu”llah, yani Allah’›n güzelli¤i, dal›n da Allah aflk› okyanusuna dalmak
anlam›na geldi¤ine inan›lmaktad›r.28
Âfl›klar, söz ve halleri ile insan-› kâmilli¤e kadar giden yolda “öncü” olmufllard›r. Kaygusuz Abdal, tâliblere âfl›klar›n yollar›ndan gitmelerini tavsiye
etmektedir: “Elinden geldi¤i kadar, âfl›klar›n yolundan git. Onlar›n söylediklerine kulak ver. Çünkü âfl›klar, Hakk’› tan›yan ve do¤ruyu görenlerdir. Âfl›klar›n d›fl›nda kalanlar kördürler. Bunlar, dünya için çal›fl›rlar ve âfl›klardan
baflkalar›n› kendilerine köle ederler. Halbuki âfl›klar, hakflinast›rlar. Müflkillerini halletmifl olup, hedeflerine ulaflm›fllard›r. Bunlar, dünyay› düflündükleri gibi âhireti de düflünürler. Peygamber’in izindedirler ve baflkas›na ümit
ba¤lamazlar. Bunlar›n d›fl›nda olanlar, abesle u¤raflanlard›r. Do¤ru yolu tutmufl bir insan›n hayalleri, onu bu dünyadan al›r, ulvî dünyaya götürür ve
Hakk’a ulaflt›r›r. Onlar›n yan›nda Hakk’tan baflka bir fley konuflulmaz.29
Âfl›klar, Allah sevgisi ile yaflamaya al›flm›fllard›r. ‹stedikleri, bizzat göründü¤ü için iddialaflma ve kavgalardan uzaklaflm›fllard›r.30 ‹nsanlar, dünyan›n
mal›n›, mülkünü paylaflmak için tart›fl›p dururken, onlar Allah aflk› ile doymufllar, ondan baflka fleylere iltifat etmemifllerdir. Muradlar›na kavuflunca,
baflka isteklerden kurtulmufllard›r. Kendileri dünyadad›r. Al›rlar, satarlar,
kazan›r ve harcarlar. Fakat kalp ve gönülleri sürekli Hak ile beraberdir.
1. Âfl›k ve Dünya Sevgisi
Eserlerinin pek çok yerinde aflk ve aflk›n mekan› olan kalp hakk›nda bilgi veren Hac› Bektâfl Velî’ye göre, kifliyi aflktan al›koyan yegane engel dünya
sevgisidir.31 Kalbini dünya sevgisi ile dolduranlar devaml› onu elde etmek için
mücadele ederler. Birilerini engellemek, birilerinin hesaplar›n› bofla ç›karmak
için plan ve projeler yaparlar. Hac› Bektafl Veli’ye göre ise dünya; mezbeleden
27 Hac› Bektafl Velî, Makâlât, (sad. Hüseyin Özbay), Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1996, 27.
28 John K›ngsley Birge, Çeviri: Reha Çamuro¤lu, Bektâflîlik Tarihi, Ant Yay›nlar›, ‹stanbul 1991,
110.
29 Kaygusuz Abdal, Dilgüflâ, (Yay›na haz›rlayan: Abdurrahman Güzel), Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1987, 64.
30 Seyyid Ahmet R›f’at Efendi, Mir’âtü’l- Mekâs›d fi Def’il- Mefâs›d, ‹stanbul 1293 H. 59.
31 Hac› Bektafl Veli, Kitabu’l- Fevâid, 15.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
223
baflka bir fley de¤ildir ve dünyaperestler de hiçbir zaman ondan ayr›lmazlar.32
Fakat dünyay› tam manas›yla elde etmek de mümkün de¤ildir. Hac› Bektafl
Veli, dünya hakk›nda flunlar› söyler: “Dünyay› zahmetle elde ederler ve hasetle muhafaza ederler; hasretle de ellerinden ç›kar›rlar.”33 Ona göre dünya,
müslümanlar›n birbirleri ile mücadele etmelerine de¤meyecek kadar de¤ersizdir. De¤erli olan bir fley varsa o da, Allah ve Allah’›n yaratt›klar›na karfl›
sevgi duymakt›r.
Günümüz psikologlar›ndan Erich Fromm, para tutkusunun peflinde koflan bir kiflinin bu yöneliflin denetimine girmifl oldu¤unu söylemektedir. Para, o kiflinin tapt›¤› puttur. Kendi içinde her fleyden soyutlayarak para açl›¤›
biçiminde d›flar›ya yans›tt›¤› puttur. Böylece insan, bütünüyle kendi elinden
ç›kma nesnelerden oluflan bir dünya yaratm›flt›r. Ne var ki kendi eliyle yaratt›¤› bütün bu fleyler, onun üstüne ç›km›flt›r. Kendisini, yarat›c›l›k gücü olan
bir merkez olarak de¤il de, elleriyle yapt›¤› bir robotun kölesi olarak alg›lar.34
Vîrânî Baba Hak âfl›¤›n›n dünya ve onun içindekilerine bak›fl›n› bir beyitinde flöyle aç›klamaktad›r:
“Âfl›klar dâr-i dünyan›n ne mâline ne zehrine,
Mukayyed olmad› asla hemen aflkt›r murâdullah.”35
Âfl›klar, “terk-ü dünyâ, terk-ü ukbâ ve terk-ü terk” etmifllerdir. Onlar›n
tek iste¤i Allah’a ulaflmak (vuslat)t›r. Niyâzî M›srî, bu durumu flöyle ifade etmektedir:
“Dünyây› nider âfl›k, ukbây› nider sâd›k,
M›srî ola gör ay›k sen vuslata erince.”36
Âfl›klar, Allah aflk›n›n doyulmaz tad›na var›nca, bundan mahrum olan insanlar› tenkîd etmekten de geri durmam›fllard›r. Çünkü, onlar bilmektedirler
ki, kînin, kibirin ve hasedin sebebi, sevgiyi dünyaya yöneltmektir. Yunus,
âfl›k olmayan insan›, yemiflsiz a¤aca benzetmektedir. Ona göre aflk, insan›n
varoluflsal tezâhürüdür. Âfl›k olmayan insan, varolufl amac›na uygun yaflam›yor demektir:
“Âfl›k olmayan Âdem benzer yemiflsiz a¤aca,
A¤aç yemifl vermeyince yakarlar kapkarece.”37
32
33
34
35
36
37
Hac› Bektafl Veli, Kitabu’l- Fevâid, 15.
Hac› Bektafl Veli, Kitabu’l- Fevâid, 56.
Erich Fromm, ss. 137-138.
Afl›k Vîranî Dîvân›, (Yay›na haz›rlayan: M. Halid Bayr›), Maarif Kitaphanesi, ‹stanbul 1957, 59.
Niyâzî Dîvân›, Maarif Kitaphanesi, ts., 62.
Yunus Emre Dîvân›, Maârif Kitaphanesi, ‹stanbul 1954, 109.
224
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Burada insan yemifli olmad›¤› için yak›lan a¤aca benzetilerek, Cehennem’deki atefl hat›rlat›lmak istenmektedir. Bu dünyada Yarat›c›s› olan Allah’a aflkla ba¤lanmayan, O’nu bilmek ve bulmak için çal›flmayan insan›n
hiçbir ifle yaramad›¤› düflüncesiyle âhirette Cehennem odunu olaca¤›na38
dikkat çekilmektedir.
Yunus’a göre aflk, insan›n elinden tutan, do¤ru yolu gösteren bir varl›kt›r.
Yine bu anlamda aflk›, camideki imama benzetir. Gönül ise, onun cemaatidir.39
Allah aflk›, O’na âfl›k olanlar taraf›ndan fliirlerde ifllenmifltir. Niyâzî M›srî,
Allah aflk›n›n güzelli¤ini ve vuslata ermeyi o kadar çekici bir dille ifade etmektedir ki, bu m›sralar› okuyan veya dinleyen bir tâlibin âfl›kl›ktan baflka bir yol
tercih etmesi zor görünmektedir:
“Ey Allah’›m seni sevmek ne güzeldir ne güzeldir,
Yolunda bâfl ü cân vermek ne güzeldir ne güzeldir,
Visâlin derdine düflmek, yanup aflk oduna piflmek,
Sonunda Sana eriflmek ne güzeldir ne güzeldir.”40
Vîrânî Baba, aflk›n mânevî yolculu¤unda kifliye nas›l yol gösterdi¤ini ispatlamak istercesine Peygamber’lerden örnekler vermektedir. Ona göre aflk,
zorluklar› kolayl›¤a çeviren bir yard›mc›d›r:
“Bu aflk eyler kifliyi Hakk’a vâs›l,
Halîl’in ateflinin gülzâr›d›r aflk,
Kamu aflk ehlinin aflkt›r nemâs›,
Mûsâ’n›n “len terâni” nâr›d›r aflk,
Muhammed aflk›na var etti Kadîr,
Serâser dü sera izhâr eder aflk.”41
2. Âfl›k ve Kur’ân-› Kerîm
Hakk âfl›¤› flâirler, âfl›klar›n ay›rdedici özelliklerinden de bahsederek, aflk› sevdirmeye çal›flm›fllard›r. Aflk›n ve âfl›¤›n mahiyetini aç›klayarak, yolu kolaylaflt›rmay› düflünmüfl olmal›d›rlar. Âfl›k, öncelikle Mâflûk’u olan Allah’›n
Hz. Muhammed’e vahyetti¤i Kur’an’a çok düflkündür. Kur’an âfl›¤› oldu¤u
Hakk’›n kelâm›d›r. Hac› Bektâfl Velî, Makâlât adl› eserinde; kalbi Allah aflk›
38 “Yapamamazs›n›z -ki yapamayacaks›n›z- o takdirde, inkâr edenler için haz›rlanan ve yak›t› insanlarla tafl olan ateflten sak›n›n.” Bakara, 2/24.
39 Bkz. Yunus Emre Dîvân›, 288.
40 Bkz. Niyâzî Dîvân›, 162.
41 Bkz. Âfl›k Vîranî Divan›, 122.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
225
ile dolu olanlar›n, bir gün mutlaka Allâh’a kavuflacaklar›n› ifade etmektedir.42
Fakat Allâh’a kavuflmak için âfl›¤›n, gönlünü ve kula¤›n› Kur’ân-› Kerîm’deki
mesajlara açmas› gerekmektedir. Âfl›k Kur’ân’› sadece dinlemekle kalmaz,
çok sevdi¤i Rabb’inin âyetlerini çok okur; can› ve gönlü ile Kur’an’› sever.43
Vaktini onunla geçirir. Çünkü Kur’an, çok sevdi¤i Rabb’inden, çok sevdi¤i
Habîb’i vas›tas›yle insanl›¤a iletilmifltir. Bu yüzden Bektâflî âfl›klar›n›n fliirlerinde, yüzlerce âyete telmîh bulunmaktad›r. Kur’an’› gece gündüz okuyan
âfl›k, aflk›n s›n›r tan›mayan bir deniz oldu¤unu yine Kur’an’dan ö¤renir ve
flöyle söyler:
“Bu aflk bir bahr-i ummand›r bana hadd ü kenâr olmaz,
Delîlim s›rr-› Kur’an’d›r bunu bilende âr olmaz.”44
Hac› Bektâfl Velî, Kur’ân’›n mâfluktan âfl›¤a bir mektup oldu¤unu söyleyerek, çevresindekilere flu telkinde bulunmaktad›r: “O halde ey dervifl! Bilesin ki; Kur’an Allah kelâm›d›r. Hz. Peygamber’e amel etmesi ve elçi olarak
halka bildirmesi için indirilmifl bir kitapt›r. Ey dervifl! Bilesin ki; yüce Allah’›n
r›zâs›n› kazanmak ve Hz. Mustafâ’ya itaat etmek Kur’ân’›n emridir. Buna göre kendini Kur’ân’a lây›k hale getirmeyen, onunla ayd›nlanmayan, onun rahmetini ve izzetini kazanmayan kör olmufl demektir. Her kim, onu okur, duyar ve unutursa, onunla amel etmezse, yüce Allah’›n flu buyru¤undan kurtulamaz: ‘Benim kitab›mdan yüz çeviren kiflinin dar bir geçimi olur ve k›yamet
günü de onu kör olarak haflrederiz.’45 O zaman bu kör adam, “Allah’›m beni
neden kör olarak haflrettin? Oysa ki ben görüyordum46 diyecek. Allah da buyuracak ki; ‘Bizim âyetlerimiz sana geldi¤inde sen onlar› unuttun flimdi de
biz seni unuttuk.”47
Hakk’›n sözüne (Kur’an’a) ve hak (do¤ru) söze kulak vermek, kiflinin kalbini kötü duygu ve düflüncelerden ar›nd›rarak, aflk denizinde yol almas›na
yard›mc› olur. fieyh Safî Buyru¤u’nda aflk›n, kalbi temizleyen bu fonksiyonuna iflâret edilmektedir:
“Hak söze kanmay›nca,
Hakk’a dayanmay›nca,
Kalbinin pas› gitmez,
Aflka boyanmay›nca.”48
42 Bkz. Hac› Bektâfl Velî, Makâlât, 29.
43 Âfl›¤›n Kur’ân’a ba¤l›l›¤› konusunda bkz. Afl›k Paflay-› Velî, Garibnâme, (Yay›na haz›rlayan:
Bedri Noyan), Ard›ç Yay›nlar›, Ankara 1998, 153.
44 ‹smail Özmen, Alevî-Bektâflî fiiirleri Antolojisi, Saypa Yay›n Da¤›t›m, Ankara 1995, II., 499.
45 Tâ hâ, 20/124.
46 Tâ hâ, 20/125.
47 Tâ hâ, 20/126; Hac› Bektâfl Velî, 20-22.
48 fieyh Safî Buyru¤u, (trc: Mustafa Erbay), Ayy›ld›z Yay›nlar›, Ankara 1994, 74.
226
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hakk’›n sözü olan Kur’ân’› sürekli okuyan âfl›k, Kur’an ahlâk› ile ahlâklanarak, yürüyen bir Kur’an haline gelir. Art›k onun sözleri de Kur’an’dan baflka bir fley de¤ildir. Âyetle konuflur. Eflyâ ve hâdiselere Kur’an perspektifinden bakar. Yunus Emre, âfl›¤›n geldi¤i bu mânevî dereceyi flu beyitte dile getirmektedir:
“Sayru olmufl iniler Kur’an ününü dinler,
Kur’ân kendisi olmufl kendi Kur’ân içinde.”49
Hânedân-› Ehl-i Beyt’ten olan Hak âfl›klar›n›n Allah sevgisi ile Kur’an sevgisini bir araya getirmeleri, sürekli ikisine birden vurgu yapmalar› Hazret-i
Peygamber’in “Size, uydu¤unuz takdirde benden sonra asla sap›tmayaca¤›n›z
iki fley b›rak›yorum. Kur’ân-› Kerîm ve Ehl-i Beyt’im. Bu iki fley, Cennet’te
Kevser havuzunun bafl›nda, bana gelip (hakk›n›zda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayr›lmayacaklard›r”50 hadîsini akla getirmektedir. Hazret-i Peygamber’in tertemiz nesli, dedeleri olan Allah Rasûlü’nün b›rakt›¤› emanet
olan Kur’an’›n okunmas›n›, anlafl›lmas›n› ve içerisindeki prensiplerin uygulanmas›n› temin etmeye çal›flm›fllard›r. Çevrelerindeki insanlara Allah sevgisinin kayna¤›n›n Kur’an oldu¤unu ö¤retmeye gayret etmifllerdir.
3. Âfl›k ve ‹bâdet
“Ölmeden önce ölme” s›rr›na eren âfl›¤› bu dünyada Rabb’ine kavuflturacak ve mâflûku ile buluflturacak yegâne eylem O’na kulluk ve niyâzda bulunmak, ibâdet ve münâcât etmektir. Gerçek âfl›k, sevdi¤ine hizmette bulunup,
isteklerine boyun e¤mek, sevgilisinin yüzüne bakabilmek, sözünü iflitip
O’nunla konuflabilmek, her zaman O’nu beklemek, konuflmas›n› bitirdikten
sonra, isteklerini yerine getirmesi için O’na yakar›flta bulunmak ister. Âfl›k,
bir vaktin namaz›n› bitirdikten sonra, gelecek olan vakti istek ve özlemle beklemeye bafllar. Onun için her bir namaz›n vakti, Allah’a vuslat demektir.
O’na, O’nun gönderdi¤i Kur’an’› okuyarak ibâdet eder.51 Gül Baba Feyznâme’sinde bu olguyu dile getirmektedir:
“Âfl›k olmakd›r Hak’ka k›lmak nemaz,
Âfl›k-› hak isen iyle pes niyâz.”52
49 Yunus Emre Dîvân›, 127.
50 Ebû ‹sa Muhammed b. ‹sa b. Sevra, Sünenü’t-Tirmîzî, Menâk›b, 3788, Dâru’l-Kütübü’l-‹lmiyye, Beyrut 1987, V., 622
51 Seyyid Ahmet R. Efendi, 169.
52 Feyznâme-i Misâlî Gül Baba (II. Bölüm), (Yay›na Haz›rlayan: Hac› Y›lmaz), Hac› Bektafl Velî Dergisi, say› 16.,169.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
227
Çok sevdi¤i Rabb’ine yak›nlaflmak için, farz olan ibâdetler d›fl›nda nâfilelere devam eder. Büyük Allah dostlar›, iç dünyalar› ile Hakk’a ulaflabilmifl
iken, d›fl dünyalar› ile de ibâdetlere devam etmifllerdir.53 Rabb’lerini fikir,
O’na flükür ve O’nu zikirden geri durmam›fllard›r. Âfl›k Pafla-y› Velî, bunu
âfl›k için bir zorunluluk olarak görmektedir:
“Âfl›ka vacibdür flükr’eylemek,
fiükr’ile Allah ad›n zikreylemek.”
54
Önemli olan âbidlik makâm›ndan âfl›kl›k makâm›na yükselebilmektir. Hac› Bektâfl Velî, zâhidin yetmifl y›ll›k ibâdetinin ârifin bir saatlik tefekkürüne,
ârifin yetmifl y›ll›k tefekkürünün de muhibbin bir saatlik münâcât›na eflit oldu¤unu söylemektedir.55
Hac› Bektâfl Velî, ibâdetlerin Cennet sevgisi veya Cehennem korkusu için
de¤il, Allah sevgisi için yap›lmas› gerekti¤i görüflündedir. Ona göre; mü’minin
u¤rafl›s› üç çeflittir: ‹bâdet, ubûdiyet ve ubûdet. ‹bâdet; Cennet saraylar›, hûrî-g›lmanlar ve Cennet nîmetlerinden faydalanmak için yap›l›r. Ubûdiyet; Allah’a yak›nlaflmak ve uhrevî dereceleri elde etmek için yap›l›r. Ubûdet ise; Allah’›n zat› ve sevgisi için yap›l›r.56 Böylece, yap›lan ibâdetler niyetlere göre derecelendirilmifl olmaktad›r. Önemli olan Cennet ve uhrevî derecelerin ötesindeki; Allah’›n zât›n› hoflnut etme ve sevgisini kazanma hedefini gözetebilmektir.
Hac› Bektâfl Velî, ibâdetleri yukar›daki bak›fl aç›s›yla de¤erlendirmektedir.
Namaz›n sonu ilâhî olgunluk, zekât›n sonu gönlü Hak’tan gayri fleylerden temizlemek ve samîmiyetle Hakk’›n sevgisine yer vermektir. Orucun sonu ise,
Hak’la zenginleflmek ve maddî fleylerden uzak durmakt›r.57 Hünkâr’a göre
oruç ibâdetinin halk (flerîat kap›s›ndakiler) derecesinde, seçkinler (tarîkat kap›s›ndakiler) derecesinde ve seçkinlerin seçkini (hakîkat kap›s›ndakiler) derecesinde olmak üzere üç seviyede yerine getirilmesi mümkündür. Birinci derecedeki oruçta, kar›n ve cinsel organlar orucu bozan fleylerden korunmaktad›r. ‹kinci derecedeki oruçta, göz nâ-mahreme bakmaktan, kulak uygunsuz
sözleri duymaktan ve dil haks›z yere konuflmaktan korunmaktad›r. Üçüncü
derecedeki oruçta ise, gönül Hak’tan gayri her fleyden korunmaktad›r.58 Bi-
Seyyid Ahmet R. Efendi, 61.
Âfl›k Paflay-› Velî, Garibnâme, 223.
Hac› Bektâfl Velî, Makâlât, 48, 49.
Hac› Bektâfl Velî, Makâlât, (Yay›na Haz›rlayan: Davut Duman), Gazi Ü. Türk Kültürü ve Hac›
Bektafl Veli Arfl. Mrk. Yay›nlar›, Ankara 2004, 18.
57 Hac› Bektâfl Velî, Makâlât, 42.
58 Hac› Bektâfl Velî, Makâlât, 41.
53
54
55
56
228
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
rinci derecedeki oruç nefsi ar›nd›rmakta, ikinci derecedeki oruç kalbi temizlemekte, üçüncü derecedeki oruç ise, rûhu yüceltmektedir. Nihâî hedef,
Hakk’a ulaflmakt›r.
Allah’›n yaratm›fl oldu¤u eflyâdaki hikmet ve incelikleri büyük bir ibret ve
hayranl›kla seyreder. Halkda Hâlik’› görür. Derin tefekküre dalan âfl›¤›n hayranl›¤› katlanarak art›nca, Pâdiflâh› zikretmeden, ad›n› anmadan duramaz.
Kendi ismi de âfl›k olan Âfl›k Pafla-y› Velî, bu durumu flöyle anlatmaktad›r:
“Âfl›k›n gönlü dolubdur ibrete,
Dili anun yoldafl oldu hikmete,
Halik’›n halk›n hemifle fikr’ider,
Fikr içinde Padiflah’› zikr’ider,
Halka bakmakdan dilek Hâl›k durur,
Maksudu Oldur Ana âfl›kdurur.”59
Allah’›n güzel isimlerini devaml› anan âfl›k, nefsini e¤iterek, kalbini kötü
duygu ve düflüncelerden ar›t›r. Yunus, aflk›n tâlibi nas›l e¤itti¤ini, “Aflk davâs›n k›lan kifli, hiç anmaya h›rs ü hevâ”60 sözüyle ifade etmektedir. H›rs ve hevâdan kurtulan kifli, ‹lâhî aflk› doyas›ya tadar ve her manevî makâm› geçerken “daha yok mu” der.61 Niyâzi M›srî ise, Allah’›n ad›n›n zikredilmesinin âfl›¤›n her ân›n› dolduran zevkli bir u¤rafl oldu¤unu ifade etmektedir:
“Hakk’› seven âfl›klar›n e¤lencesi tevhîd olur,
Aflk oduna yan›klar›n e¤lencesi tevhîd olur.”62
O, gece gündüz Rabb’ini anmakla meflguldür. Bu yüzden de, gözünde uyku yoktur. Yemek yeme gibi bedensel ihtiyaçlar›n›, kendisini yaflatacak kadar›yle gidermektedir. Dost’tan baflka hiçbir fleyi anmaz. Onu ne dünya, ne
de onun içindekiler aldatabilir. En önemlisi ise, Hakk âfl›¤› kimseyi aldatmaz.
Çünkü, insanlar› aldatmas›n› gerektirecek tutku, h›rs ve arzulardan kurtulmufl, hürriyetine kavuflmufltur.
“Dinle flimdi âfl›ka ›flk neyleye,
fioldurur kim göze uyku gelmeye,
Dutmaya uyku anun gözlerini,
Gözleye ol dün ü gündüz yar’ini,
Yimek ile uyku anda kim ola,
Gönül dostu sevme¤e muhkem ola,
Anmaya hiç dosttan ayruk kimseyi,
59
60
61
62
Âfl›k Pafla y› Velî, Makâlât, 304.
Bkz. Yunus Emre Dîvân›, 93.
Seyyid Ahmet R. Efendi, 61.
Niyâzî Dîvân›, 158.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
229
Terk ede dost dostlu¤›yçün dünyeyi,
Dosttan ayruk kimseye ba¤lanmaya,
Cümle alem mülküne aldanmaya.”63
Hünkâr, fierh-i Besmele adl› eserinde ise daha çok Allah’›n esirgeyicilik ve
ba¤›fllay›c›l›k anlamlar›na gelen ve Besmele’nin içinde geçen Rahmân ve Rahîm isimleri üzerinde durmaktad›r. Allah’›n Rahmâniyet ve Rahîmiyet’ini bizzat Allâh u Teâlâ’n›n bir hadîs-i kudsîdeki (metni Hz. Peygamber’e, anlam› Allâh’a ait hadîs) ifadesine dayand›rmaktad›r: “Yâ Muhammed! Benim en yüce
ad›m Allah’t›r. Onun içindir ki, Allah’tan ayr› adlar›m varsa, hepsi s›fatt›r. Nitekim Hâlik (yaratan) deyince, yarat›c›l›¤›m belirir. Rahmân (esirgeyen) deyince, Rahmet’imin çoklu¤u belirir. Rahîm (ba¤›fllayan) desinler, uçma¤› (Cennet’i) makam olarak vereyim. Allah desinler, perdeyi kald›ray›m, yüzümü göstereyim. Ey korkucular! (Allah’tan korkanlar) Rahmân deyin ki, sizi korktu¤unuzdan yana güvenli k›lay›m. Ey umucular! (Allah’tan umutlar›n› kesmeyenler) Rahîm deyin ki, umdu¤unuza eresiniz. Ey âfl›klar! Allah deyin ki, düflmanlar›n eziyetinden kurtulup Dost’a (Allâh’a) kavuflas›n›z.64
Hac› Bektafl Velî, kalbi Allah aflk› ile dolu olanlar›n, Allah’a kavuflacaklar›n› ifade etmektedir.65 “Dost” yolunun sonunda var›lacak yer “aflk flehri”dir.
Aflk flehrine varmak meflakkatlidir. Mücâhede gerekir. Yunus Emre, bu yolun sonunda var›lacak aflk flehrinin “yedi kap›s›”ndan bahsetmektedir. Birinci kap›da bir kifli vard›r. O, yolcuya “selîm ol sen, miskinlik bulas›n der.” ‹kinci kap›da, gelenleri korkutup kaç›ran “iki arslan” vard›r. Üçüncü kap›da gelenlere hücum ederek onlar› yoldan döndürmek isteyen “üç y›lan” vard›r.
Dördüncü kap›da ise, dört “pîrler” vard›r. Beflinci kap›da, yolcuyu yolundan
al›koymak için ona türlü fleyler satmak isteyen “befl ruhban”, alt›nc› kap›da
ise, yolcuyu yolundan çevirmek isteyen “güzel bir k›z” vard›r. Yedinci kap›da
ise, “yediler” oturur. Yolcuyu “kurtuldun, gir dost yüzün göresin” diye karfl›larlar.66 Bütün engelleri sab›r ve sebatla aflmay› baflaran kifli, aflk flehrine girebilecektir. Aflk flehrine varmak isteyen âfl›k, akl› ölçü, aflk› delil, nefsi zelîl
eder. Ahlâk› Hz. Peygamber’e, hûyu Hz. Ali’ye benzer. Deniz gibi derin, yer gibi sakin, atefl gibi piflirici olur. Su gibi daima yola var›r.67
63 Âfl›k Pafla y› Velî, ss. 252-253.
64 Hac› Bektafl Velî, fierh-i Besmele, (Yay›na haz›rlayan: Rüfltü fiarda¤), Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1993,
65 Hac› Bektafl Velî, Makâlât, s. 29.
66 Yunus Emre Dîvân›, s. 230-231.
67 Kaygusuz Abdal, Dilgüflâ, s. 73.
230
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
II. Hz. Peygamber’e Duyulan Sevgi
Bektâflîlikteki yayg›n din e¤itimi faaliyetlerini etkili hale getiren unsurlar›n en önemlisi, Hz. Peygamber’e duyulan sevgidir. Tekke ve dergâhlarda verilen din e¤itiminin, e¤itime muhatap olan dervifllere “rol modeli” olarak sundu¤u en önemli kifli; hiç flüphesiz ‹slâm Peygamberi, Hz. Muhammed’dir. Temel Bektâflî kaynaklar›n›n hemen hepsi “besmele, hamdele ve salvele” ile
bafllamaktad›r.68 Peygambere olan ba¤l›l›k, Hoca Ahmed Yesevî’den Yunus
Emre’ye kadar pek çok mutasavv›f›n iflledi¤i önemli konular aras›ndad›r.
fieyh Safî Buyru¤u’nda, Hz. Muhammed hakk›nda flu ifadeler yer almaktad›r.
“Yüz yirmi dört bin Nebi’ye Muhammed oldu ser,
Üç yüz on üç mürseller içinde oldurur server,
Yüz yirmi dört velînin evrendesidir ol fiah,
Nice mürseller efli¤inde afitâb çeker.”69
O, bütün nebîlerin ve velîlerin bafl›d›r. Bir Bektâflî için, üstün niteliklere
sâhip bir Peygamber’e ümmet olmak, övünç kayna¤›d›r. Hz. Peygamber’e duyulan bu coflku hâli, pek çok Bektâflî flâiri taraf›ndan m›sralara tafl›nm›flt›r.
Tâlib ve dervifllerin ezbere bildikleri bu fliirler, Hz. Peygamber hakk›ndaki
duygusal yak›nl›k, sayg› ve sevgiyi sürekli canl› tutmufltur.
Vîrânî, Hz. Peygamber’e duydu¤u sevgi ve ba¤l›l›¤› flöyle ifade etmektedir:
“‹ki âlemde sultand›r Muhammed,
Habîb-i nûr-u Rahman’d›r Muhammed,
Muhammed’dir flefî’i mü’minân›n,
Usûl-ü dîn ü îmand›r Muhammed,
Muhammed’den ümîdin kesme dâim,
Cemi’i derde dermand›r Muhammed,
Muhammed âlini kim sevmez ise,
Onlara külli düflmand›r Muhammed.”70
Niyâzî M›srî, Hz. Peygamber hakk›ndaki düflüncesini daha da ileri boyutlara tafl›yarak; insanl›¤› bir a¤aca, di¤er varl›klar› yapraklara, Peygamberleri
meyvelere, Hz. Muhammed’i ise a¤ac›n tohumuna benzetmektedir:
68 Bkz. Menâk›b-› Hac› Bektafl Velî, Yay›na haz›rlayan: Abdülbâkî Gölp›narl›, ‹nk›lâp Kitabevi, ‹stanbul 1958, 1; ‹mam Cafer-i Sâd›k Buyru¤u, (Yay›na haz›rlayan: Adil Ali Atalay), Can Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, 11.
69 fieyh Safî Buyru¤u, 62.
70 Âfl›k Vîranî Dîvân›, ss. 33-34.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
231
“Cihan ba¤›nda insan bir flecerdir gayriler yaprak,
Nebîler meyvad›r sen zübdesin yâ Rasûlallah.71
Hz. Muhammed, iki âlemin flâh›d›r. Bütün güzelliklerin kayna¤› olan Hz.
Peygamber, Allah taraf›ndan kullara vas›tas›z olarak ö¤retilen ilim ve Allah’a
ait s›rlar anlam›na gelen “ilm-i ledün”ün kayna¤›d›r.72 Âlemin övüncü ve dînin flehsuvâr›d›r:
“Fahri âlem flehsüvâr-› mülk-i dîn,
Mustafa hatm-i cemî-i mürselîn.”73
Hz. Peygamber, kaynaklarda sadece duygusal yönden konu edilmemifltir.
Biliflsel boyutta da mesajlar verilerek, onun örnek kiflili¤ine dikkat çekilmifl;
Bektâflî babalar›, kendilerine ait eserlerde Hz. Peygamber’in flahsiyet özelliklerini ve ahlâk›n› da ifllemifllerdir. Mesela; Veli Baba Menâk›bnâmesi’nde Hz.
Peygamber, hilye-i flerîf (Allah Rasulü’nün d›fl görüntüsü)inden bafllanarak74
örnek ahlâk› ile birlikte dervifllere tan›t›lmaktad›r. Burada dikkat çeken, Hz.
Peygamber’in daha çok insan iliflkileri ve ahlâk aç›s›ndan tan›t›l›yor olmas›d›r. Bunun nedeni, flu flekilde izah edilebilir: Bektâflî tekkelerinde psiko-sosyal hayat›nda uyumlu, verimli ve yüksek ahlâka sahip bir insan tipi yetifltirilmek istenmektedir. Dolay›s›yla Hz. Peygamber’in daha çok topluma yönelik olarak sergiledi¤i örnek davran›fllar› sözkonusu edilmektedir. Yine Veli
Baba Menâk›bnâmesi’ne dönecek olursak, bu eserde Hz. Peygamber’in insanlarla nas›l iletiflim kurdu¤u, iletiflim kurarken öfkelenmeden, tevâzû, sab›r,
nezâket ve güleryüzle nas›l konufltu¤u gibi konular ifllenmektedir.75
Gerek dergâh içinde, gerekse dergâh d›fl›nda dervifle en çok laz›m olacak
konular bunlard›r. Dervifl, ‹slâm’› tasavvuf nosyonu içinde çevresine takdim
eden, bir nevi din e¤itimi-ö¤retimi yapan bir insan›d›r: Onun herfleyden önce, iletiflim becerilerini gelifltirmeye ihtiyac› vard›r ve bu konuda en büyük örnek; Hz. Peygamber’dir.
Menâk›bnâme’de Hz. Peygamber’in insanlar›n istek ve ihtiyaçlar›na nas›l
cevap verdi¤i, onlar› hay›rl› ifllere nas›l yönlendirdi¤i, tefrîka ve ihtilâfa sebep
olabilecek söz ve davran›fllardan nas›l kaç›nd›¤› gibi mevzûlar da ifllenmekte-
71 Niyâzî Dîvân›, Maarif Kitaphanesi, ‹stanbul, 72.
72 fievki Koca, Melâmi-Bektâflî Metaforunda ‹rflâd Paradigmas› Mürg-i Dil, Nazenin Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, 12.
73 Feyznâme-i Misâlî Gülbaba (I.Bölüm), (Yay›na haz›rlayan: Hac› Y›lmaz), Hac› Bektafl Velî Dergisi, say› 15., 103.
74 Bkz. Velî Baba Menâk›bnâmesi, (Yay›na haz›rlayan: Bedri Noyan), Can Yay›nlar›, ‹stanbul
1995, ss. 181-184.
75 Bkz. Velî Baba Menâk›bnâmesi, ss. 184-186.
232
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
dir ki, Veli Baba’n›n bu önemli konularda mürflîd konumundaki “baba”lara
mesaj verdi¤i düflünülebilir.76 Ashâb›n O’nun meclisindeyken oturma ve konuflma âdâb›n› anlatan77 Veli Baba’n›n flöyle bir yaklafl›m takip etti¤i görülmektedir: Onun ö¤retim sürecinin bafl›nda belirledi¤i temel amaç, tekke ve
dergâhlardaki “âdâb ve erkân”›n teflekkülüdür. Bu nedenle, Hz. Peygamber’i
anlat›rken seçti¤i konu ve örnekler, daha çok dervifl ve babalar›n tekke hayatlar›n› düzenleyecek niteliktedir.
Veli Baba, Hz. Peygamber sevgisini Peygamber ahlâk› ile bütünlefltirmifltir. Hz. Peygamber’in rüyada görülmesi konusunu anlat›rken tarîkatla ilgili ilkelere de dikkat çekmektedir: “Rasûlu’llah Efendimiz’i görmek, insan›n içini
her türlü fenâ hûylardan temizlemesi, kalbini flehevî isteklerden ar›nd›rmas›
ile mümkün olur. Nitekim Rasûlu’llah Efendimiz buyurmufltur ki; ‘insan cesedinde bir et parças› vard›r ki; o et parças› sa¤lam (do¤ru) oldu¤u zaman,
cesedin hepsi sa¤lam (do¤ru) olur. O et parças› bozuldu¤u zaman, cesedin
hepsi bozulur. Ey ashab›m! O et parças›, insan›n kalbidir.”78 Bu nedenle Hasan ve Hüseyin soyundan gelen seyyidler, bu hadîs-i flerîfin hükmünü amellerinde ilke haline getirmifllerdir. Bütün güçlerini, Hak Subhanehû ve Teâlâ
Hazretlerinin R›zâ’s›n› kazanmaya hasretmifller; Allah’tan baflkas›na meyletmemifllerdir. Tarîkleri, zikir, fikir, az yemek, az uyumak, az konuflmak, flöhretten çekinmek ve ‘e¤er Allah’› seviyorsan›z, bana tabi olun ki Allah da sizi
sevsin’79 âyetine uygun olarak, Rasûlu’llah’a ittiba olmufltur. Rasûlu’llâh’a ittiba O’nun yapt›¤› ibâdetleri yapmak, O’nun terkettiklerini terketmekle olur.
Allah’a ulaflmak, Rasûlu’llâh’a uyma flart›na ba¤lanm›flt›r.80
Veli Baba’ya göre Rasûlu’llah’a ittibâ, zâhirî ve bât›nî olmak üzere iki k›s›md›r. Zâhirî ittibâ, farzlar› yerine getirmek, haramlardan ve mekruhlardan
kaç›nmakt›r. Muhammed ahlâk› ile ahlâklan›p, kullu¤un gereklerini yerine
getirmek ve dünyevî isteklerden vazgeçmektir. Allah’tan gayr›na sevgi duymay› terk ederek uhrevî amelleri yapmak, fakirli¤i tercih etmek, âlimlere sayg›
ve insanlara sevgi göstermektir. Bât›nî ittibâ ise, Allah’›n nimetlerini tefekkür
etmek, Allah u Teâlâ’ya aflk ve muhabbet duyup O’na kavuflmay› istemektir.
Korku ile ümit aras›nda olup, her halde Allah’a hüsn ü zan etmek, R›zâ’s›n›
talep ve flükretmektir. Allah’a karfl› gelmeme konusunda sebat ve istikâmet
üzere olmakt›r. Murâkabe ile, mürflîdin güzel hallerini hat›rlamakt›r. Veli Ba76 Bkz. Velî Baba Menâk›bnâmesi, ss. 189-192.
77 Bkz. Velî Baba Menâk›bnâmesi, 191.
78 ‹bn-i Mâce, El-Hâf›z Ebî Abdullah Muhammed bin Yezîd, Sünen-ü ‹bn-i Mâce, Mukaddime, Fiten, 14, II, 1319.
79 Âl-i ‹mrân, 3/31.
80 Velî Baba Menâk›bnâmesi, 172-173.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
233
ba, bu hal üzere devaml›l›k sa¤layan ve Ehl-i Beyt’i seven bir kimsenin istidât derecesi ve kabiliyetine göre “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, iflte
onlar Allah’›n nimetine erifltirdi¤i Peygamberlerle, flehidler ve iyilerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaflt›rlar”81 âyetine muhâtap olaca¤›n› haber vermektedir.82 Veli Baba, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’e duyulan muhabbetin, onlar›n yolundan gitme eylemini beraberinde getirmesi gerekti¤i görüflündedir.
Aksi takdirde, âhirette onlarla birlikte olmak mümkün olmayacakt›r: “fiu halde Cenab-› Allah’a isti¤far ve tazarrû edip günahlar›ndan piflman olmal›s›n.
Rasulu’llah Efendimiz’e ve Ehl-i Beyt’ine muhabbet etmeli ve salât ü selamlar›na kemâl-i h›rsla devam etmelisin. Emirlerini icrâ edip; nehyettiklerinden
kaç›narak onlar›n yolunda çal›flmal›s›n ki; Rasûlu’llah Efendimiz ve Ehl-i
Beyt ile haflrolas›n.” 83
Bektâflî kaynaklar›nda Peygamber sevgisi ile birlikte Hz. Muhammed’in
ahlâk› üzerinde de yo¤un bir flekilde duruldu¤u görülmektedir. Bu anlat›mlar s›ras›nda, dervifllerin ahlâkî e¤itimleri sürecinde, onlara yol gösterecek
ahlâkî ilkelere a¤›rl›k verilmifltir.
“Gölgesi yere düflmezdi o flâh-› cihân›n,
Nur idi bafldan aya¤a o rûh-u musavver,
Kim kötülük ederse, ol ona iyilik ederdi,
Saklamazd› kalbinde kudret-i müsekker.”84
Kendisine kötülük edenlere bile iyilik eden Hz. Peygamber, Hz. Ali ile devam edecek olan fütüvvet mesle¤inin kayna¤›d›r. Bektâflî Tarîkat›’n›n en
önemli erkân› olan dört kap› da, Hz. Peygamber’e dayand›r›lmaktad›r:
“Ol Muhammed Mustafâ’d›r cân›m›z,
Rûz-› mahflerde bizim Sultân’›m›z,
Hem flerîat, hem tarîkat kân›m›z,
Ma’rifet s›rr› hakîkat cân›m›z.”85
III. Ehl-i Beyt Sevgisi
Ehl-i Beyt, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in ailesidir. “Ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i! fiüphesiz Allah, sizden kusûru giderip, tertemiz yapmak ister”86 âyeti nâzil oldu¤unda, ashâb›n Peygamber Efendimiz’e Ehl-i Beyt’in kim
81
82
83
84
85
86
Nisâ, 4/69.
Velî Baba Menâk›bnâmesi, 177-178.
Bkz. Velî Baba Menâk›bnâmesi, 178.
fieyh Safî Buyru¤u, 62.
Âfl›k Vîranî Divan›, 96.
Ahzâb, 33/33.
234
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
oldu¤unu sormalar› üzerine, Allah Rasûlü Hz. Ali, Hz. Fât›ma, Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin’i yan›na ça¤›rarak, abas›n›n alt›na alm›fl ve onlar›n Ehl-i Beyt’i
oldu¤unu ifade etmifltir. Bu olay nedeniyle Ehl-i Beyt, “Âl-i Abâ” olarak da
isimlendirilmektedir. Kültürümüzde ise Âl-i Abâ, “befl esmâ” fleklinde telaffuz
edilmifltir.
Hz. Ali, sa¤l›¤›nda Hz. Muhammed’in övgüsüne mazhar olmufl bir sahâbî,
Hz. Peygamber’in amcas›n›n o¤lu ve damad›d›r. “Ben kimin dostu isem, Ali
de onun dostudur87, Yâ Ali! Sen dünyada da âhirette de benim kardeflimsin”88, “Her Peygamber’in nesli kendisinden, benimkisi ise Ali’den olacakt›r”89
hadîsleri, Hz. Ali’nin Hz. Peygamber taraf›ndan ne kadar sevildi¤ini göstermektedir. Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi sadece övmekle kalmam›fl, kendisinden
devam edece¤ini söyledi¤i nesli olan Ehl-i Beyt’ini, Kur’an’la birlikte mîrâs b›rakm›flt›r.90
Hz. Peygamber’in bu mesaj›, tekke ve dergâhlarda iyi alg›lanarak, Hz.
Ali’ye karfl› derin ve güçlü bir muhabbet beslenilmifltir. Hz. Ali, ‹slâm Tasavvuf Düflüncesi’ni derinden etkilemifltir. Onun ilmi, zühd ve takvâs›, yani ibâdet hayat›na verdi¤i önem, sûfiler taraf›ndan örnek al›nmas›n› beraberinde
getirmifltir. Gerek Bektâflî derviflleri, gerekse di¤er tarîkat erbab›nca, Hz.
Ali’ye “fiâh-› Velâyet”, “Sultân’ül-Evliyâ” lâkablar› uygun görülmüfltür. Âfl›k
Vîrânî’ye göre, Hz. Ali’ye duyulan sevgi, Allah’›n inâyetine sebeptir. Çünkü,
velâyet kabzas›n› elinde tutan Hz. Ali, Allah’a giden yollar›n ö¤reticisi olmufltur:
“Her kim ki sever cân ile fiâh-› Velâyeti,
Hakk’›n anad›r çünkim bilesin inâyeti.”91
“Haydar-› Kerrâr”, “fiâh-› Merdân” s›fatlar›yla da an›lan Hz. Ali, ilmi yan›nda cesâret ve flecaati ile de örnek al›nm›flt›r. Onun ‹slâm’›n yay›lmas› için can› ve mal› ile gayret göstermesi, tâlib ve dervifllere örnek olmufltur. Özellikle
savafllarda gösterdi¤i kahramanl›klar, destanlaflt›r›larak Bektâflî, Kâdirî, Rufâî ve Mevlevî tekkelerinde anlat›lm›fl, gönüllerde yer etmifltir. Yemînî, Fazîletnâme’sinde onun ‹slâm’›n yay›lmas› için yapt›¤› fedâkârl›k ve kahramanl›klar› flöyle anlat›r:
“Nice putperest ehl- zünnâr (H›ristiyan)
Dîn-i Ahmed’e eylediler ikrâr
87
88
89
90
91
Tirmizî, Sünenü’t-Tirmîzî, Menâk›b, Dâru’l-Kütübü’l-‹lmiyye, Beyrût-Lübnân Tsz., 20/3713,V., 591.
Tirmizî, Sünenü’t-Tirmîzî, Menâk›b, 21/3720,V., 595.
Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, no: 2630; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, X, 333.
Bkz. Tirmizî, Menâk›b, 77, 3790.
Âfl›k Vîranî Divan›, 110.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
235
Nice ger zât kifli ateflperesti
Y›k›p taht›n yüzünü yere bast›
Zülfikâr korkusundan ehl-i zünnâr
Muhammed dînine etmifltir ikrâr.”92
Hz. Ali ‹slâm’›, Arap yar›madas›n›n d›fl›na kadar götüren bir îman cengâveridir. Bu yönüyle, Allah u¤runda savaflan Yeniçeri’ye, bütün Gazî’lere ve
Alp’lere örnek olmufltur. Yemînî, Hz. Ali’nin s›n›r tan›mayan mücâdele co¤rafyas›n› flu sat›rlarda dile getirmektedir:
“Ne Türkistan kald› ne Bedehflan,
Îmâna davet etti fiâh-› Merdân.
fiehâdet getiren buldu necât›,
‹nanmayan gösterdi memât›.
Muhammed dîni ile tuttu kuvvet,
Küfür ehlinde hiç kalmad› kudret.”93
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî de, hikmetlerinde Ehl-i Beyt sevgisini
ifllemifl bir Hak âfl›¤›d›r. O, ‹slâm’›n yeryüzüne yay›lmas› sürecine önemli katk›larda bulunan Hz. Ali’nin kahramanl›klar›n› flöyle destanlaflt›rm›flt›r:
“S›fat kalsam Ali flîr-i Hüdâ’dur,
Ki flemflîr birle kâfiri k›radur.
Ali ‹slâm üçün kanlar yutadur,
Ki ‹slâm tu¤›n› muhkem tutadur.”94
Hadîs olarak rivâyet edilen ve Hz. Ali’nin kahramanl›¤›n› anlatan; “Lâ fetâ
illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr” metni95, tekkelerde zevkle okunan Zülfikârnâme’lere “redif”96, Yeniçeri Oca¤›’n›n sanca¤›na “sembol”97 olmufltur. “Fetâ
(genç, yi¤it, kahraman)” kelimesinden türetilmifl olan “fütüvvet”, Hz. Ali’nin
ilim, cesâret, kahramanl›k ve ahlâk›n› sembolize eden bir kavramd›r. Vîrânî
92 Yemînî, Fazîletnâme, ‹smail Özmen, II, 92.
93 Yemînî, 95.
94 Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-› Hikmet, (Yay›na Haz›rlayan: Hayati Bice), Türkiye Diyanet Vakf›
Yay›nlar›, Ankara 1993, 56.
95 Hadîs olarak rivâyet edilen bu metin hakk›nda yap›lan tart›flmalarla ilgili olarak bkz. el-Aclûnî, Keflfü’l-Hafâ, Müessesetü Menehili’l-‹rfân-Mektebetü’l-Gazâlî, Beyrût-D›meflk Tsz., II., 363.
96 Zülfikârnâme örne¤i için bkz. Bedri Noyan, Bütün Yönleriyle Bektâflîlik ve Alevîlik, Ard›ç Yay›nlar›, III Ankara 2000, 257.
97 Bkz. Osman E¤ri, “Yeniçeri Oca¤›n›n Manevî E¤itimi ve Bektâflîlik”, Hac› Bektafl Velî Dergisi,
say› XXIV, 117-119.
236
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Baba, Lâ fetâ illâ Ali redifli bir dörtlü¤ünde, haflir s›ras›ndaki kurtuluflu, Hz.
Ali’ye tâlib olmaya ba¤lamaktad›r:
“Gel dilersen tâlibseb bulmaya ömr-ü necât,
Görüne rûflen gözüne âlem içre müflkilât,
Hayy olas›n haflr olunca içesin Âb-› Hayât,
Vird edip söyle dilinde lâ fetâ illâ Ali.”98
Fütüvvetin s›fatlar› Allah’›n isimleri, yapraklar› Peygamberlerin isimleri,
yemifli mü’minin s›fat›, kökü vahdet, dallar› hilim, meyvas› ilimdir.99
Fütüvvetnâme ve Erkânnâme’lerde fütüvvetin on iki flart› oldu¤u ifade
edilmifltir: 1. Eline, beline 2. Diline sahip olmak (edeb) 3. Afl›na, ifline 4. Efline sahip olmak (erkân) 5. Küflâde-i Pîflânî 6. Küflâde-i dil 7. Küflâde-i h›nca
olmak 8. Hamûfl olmak 9. Ay›p pûfl olmak 10. Zehir nûfl olmak 11. Sofras›,
aln› ve gönlü aç›k olmak 12. Gazab›n› yutmak, gördü¤ünü örtmek, görmedi¤ini söylememek.100
Bektâflî dervifli, fütüvvetin Peygamberlerde flu s›fatlarla tezâhür etti¤ini
kabul eder ve Peygamberleri fütüvvetle alakal› davran›fllar› aç›s›ndan da örnek al›r. Hz. Âdem’de saf yüreklilik, Hz. Nuh’da kurtar›c›l›k, Hz. ‹brahim’de
cömertlik, Hz. Mûsâ’da vefâkârl›k, Hz. Dâvud’da gerçeklik, Hz. Ya’kub’da gözü yafll›l›k, Hz. Eyyûb’da sab›rl›l›k, Hz. Îsâ’da insanl›k, Hz. Muhammed’de
merhamet. Hz. Ali’de ise, ilim ve cesâret olarak tezâhür etmifltir.101
Hz. Ali’nin fütüvveti ile ile ilgili yaflanm›fl örneklerin sunuldu¤u en önemli eserler, kuflkusuz Cenknâme’lerdir.102 Cenknâmeler, tekke ve dergâhlarda
yo¤un bir flekilde okunmufl, Hz. Ali’nin ‹slâm’›n yay›lmas› için yapt›¤› mücâdeleleri anlatan menkîbeler, dervifllerin zihin ve gönüllerine kaz›nm›flt›r. Dervifllerdeki cesâret, kahramanl›k, fedâkârl›k ve vefâkârl›k gibi duygular›n geliflmesinde bu menkîbelerin tesiri büyük olmufltur. Bektâflî tekkelerinde, Hz.
Ali ile ilgili olan ve çok okunan kitaplar flunlard›r: Fazîletnâme (Hz. Ali’nin kerâmetleri anlat›lmaktad›r)103, Hutbetü’l Beyân (Hz. Ali’nin sözleri yaz›l›d›r),
Emirnâme (Hz. Ali’nin Mâlik bin Eflter’e yazd›¤› mektup)104
98 Âfl›k Vîranî Divan›, 84.
99 fievki Koca, Melâmi-Bektâflî Metaforunda ‹rflâd Paradigmas› Mürg-i Dil, Nazenin Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, 12., 229.
100 Bkz. ‹brahim Arslano¤lu, Yazar› Belli Olmayan Bir Fütüvvetnâme, Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›,
Ankara 1997, 40; Koca, 231.
101 Koca, 231.
102 Cenknâmeler hakk›nda bkz. ‹smet Çetin, Türk Edebiyât›nda Hz. Ali Cenknâmeleri, Kültür
Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1997.
103 Bkz. Özmen, “Yemînî, Fazîletnâme”, II, 52.
104 Kutbetü’l-Beyân ve Emirnâme, ‹mam Ali Buyru¤u olarak bilinen eserin içinde bölümler halinde bulunmaktad›r. Bkz. ‹mam Ali Buyru¤u (Nehcü’l-Belâ¤a), (Yay›na haz›rlayan: Abdülbâki
Gölp›narl›), Yeni fiark Maârif Kütüphânesi, ‹stanbul 1972,
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
237
Bektâflî derviflinin zihninde Hz. Ali, dîn ve îmanla özdeflleflmifltir. Onun
ahlâk›n› örnek alanlar, örnek olmufllard›r.
Hz. Fât›ma, Hz. Peygamber’in en küçük k›z›d›r. Hz. Peygamber’e vahy gelmesinden befl y›l sonra, mîlâdî 615 y›l›nda dünyaya gelmifltir. Ona, Fât›ma
(kesilmifl) isminin verilmesinin sebebi, Allâh’›n onu ve onu seven dostlar›n›
ateflten (Cehennem’den) kesmifl olmas›d›r. Hz. Muhammed, bir hadîsinde
sevgili k›z› Fât›ma hakk›nda flunlar› söylemifltir: “Hakîkaten Allah, k›z›m Fât›ma’y› ve onun evlâtlar›n› ve onlar› sevenleri ateflten uzaklaflt›rm›flt›r.”105
Kendisine “beyaz, parlak ve ayd›n yüzlü kad›n” anlam›na gelen “Zehrâ” da denilmifltir. “Betül” denmesinin sebebi ise, kendi zaman›n›n kad›nlar›ndan fazîlet, din ve soyluluk yönünden ayr›lm›fl (seçkinlik kazanm›fl) olmas›d›r.106
Hz. Peygamber, mü’minlerin gönlüne Hz. Fât›ma sevgisinin yer etmesinde
önemli bir yeri olan bir baflka hadîsinde de, flöyle söylemifltir: “K›z›m Fât›ma,
geçmifl, gelecek, bütün kad›nlardan üstündür. O, vücûdumun bir parças›,
gözümün nûru ve kalbimin meyvesidir.”107
Peygamberimizin soyu, Hz. Fât›ma’n›n çocuklar›yla devam etmifltir. Hz.
Hasan’›n soyundan gelenlere; “flerîf”, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere ise
“seyyid” denmifltir. Hz. Peygamber’in, torunlar› Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i
çok sevdi¤ini ve bu sevgisini de aç›kça ifade etti¤ini kaynaklar nakletmektedir. S›k s›k, Hz. Hasan’› sa¤ yan›na, Hz. Hüseyin’i de sol yan›na alarak, onlarla birlikte namaz k›lm›fl, namaz s›ras›nda onlar›n s›rt›na, omuzuna ç›kmas›na ses ç›karmam›flt›r. Selam verdikten sonra, onlar› kuca¤›na alarak, öpüp
koklam›fl; “Allâh’›m! Ben bu ikiyi (Hasan ve Hüseyin’i) severim ve onlar› seven kimseyi de severim”108 buyurmufltur. Bir gün, Hz. Peygamber minberde
hutbe okurken, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, düfle kalka mescide gelmifllerdir.
Hz. Peygamber, konuflmas›n› yar›da keserek, afla¤› inmifl, onlar› yan›na oturtarak, konuflmas›n› kald›¤› yerden sürdürmüfltür. Ama ne ac› ki, Peygamber
çiçe¤i olan bu iki yi¤it, fitne ve tefrikalara kurban edilerek flehit edilmifllerdir.
Bununla birlikte, onlar›n soyundan gelen seyyid ve flerîfler, Fât›ma anan›n
emânetleri olarak görülmüfl, her zaman sevgi ve sayg›ya mazhar olmufllard›r.
Yunus Emre, gönlündeki Ehl-i Beyt sevgisini m›sralara flu kelimelerle tafl›m›flt›r:
“fiehîdlerin ser çeflmesi evliyân›n ba¤r› bafl›,
Fatma ana gözü yafl› Hasan ile Hüseyin’dir.
105
106
107
108
Bkz. el-Müttakî el-Hindî, Kenz’ül-Ummâl, 6, 219.
Bkz. en-Nihâye, “Betele” maddesi.
A¤abozorg et-Tehrani, Bihârü’l-Envâr, XXXVIII, 37.
Bkz. el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 648.
238
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hazret Ali babalar›, Muhammed’dir dedeleri,
Arfl›n iki gölgeleri Hasan ile Hüseyin’dir.”109
Ehl-i Beyt âfl›¤› Niyâzî M›srî, Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine olan sevgisini ve onlara revâ görülen eziyetlere üzüntüsünü flu sat›rlarda dile getirmektedir:
“Ol Hasan hazretlerine zehr içirdi eflk›yâ,
Hem Hüseyin oldu susuzluktan flehîd-i Kerbelâ,
‹kisidir asl› nesli cümle âl-i Mustafâ,
Ben an›n âl’ine evlâd›na kurbân olay›m.”110
Vîrânî Baba bir baflka fliirinde ise yine Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’e olan
sevgi ve ba¤l›l›¤›n› flöyle dile getirmektedir:
“fiehâdet vermiflem ben Mustafâ’ya,
Gulâm›m cân u dilden Murtazâ’ya,
Ali evlâd›n›n hak bendesiyem,
Muhibbem flah Hasan Hulk-i R›zâ’ya.”111
Vîrânî Baba, Ehl-i Beyt’in niçin sevilmeleri gerekti¤ini, onlar›n niteliklerini de anlatarak gerekçelendirmektedir. Onlar› seven, ölse bile diridir:
“fiah Hasan Hulk’r-R›zâ’dan zâhir oldu her s›fat,
Hem Hüseyn-i Kerbelâ’dan keflf olur envâr-› zât,
Nesl-i fiâh’› sevdi her kim buldu mematta hayat,
Sevmiflem cân u gönülden ben hem ‹mam-› Kâz›m’›.”112
Sonuç
Kur’ân-› Kerîm’de yer alan Allah tasavvurunda bütün yarat›lm›fllarla birlikte insanlar› çok seven ve onlar taraf›ndan da sevilmeyi murâd eden, Rahmân ve Rahîm bir Rab inanan gönüllere ifllenmektedir. Bu ilâhî mesaj› çok
iyi kavrayan ve kendilerine muhabbetu’llâh› meslek olarak seçen Hak âfl›klar› gönüllerini besleyen bu sevgiyi cömert bir flekilde çevrelerindeki insanlarla
da paylaflm›fllard›r. Hakk’›n sözünü (Kur’an’›) ve güzel isimlerini (Esmâü’lHüsnâ’y›) anarak ve anlatarak, Allâh’› insanlara sevdirmeye çal›flm›fllard›r.
Kayna¤›n› Allah sevgisinden alan bir anlay›flla formüle ettikleri Muhammed
ahlâk›n› güler bir yüz ve tatl› bir üslupla ö¤retim konusu yaparak insanlar›
109
110
111
112
Yunus Emre Dîvân›, Maarif Kitaphanesi, ‹stanbul 1954, 274.
Niyâzî Dîvân›,114.
Âfl›k Vîranî Divan›, 31-32.
Âfl›k Vîranî Divan›, 72.
Alevî-Bektaflî Gelenekte Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
239
Allah sevgisini hak eden bir hâle ve makâma kavuflturmaya gayret etmifllerdir. Hiçbir beklentiye girmeden, sadece Hakk’›n r›zâs›n› gözeterek bu mesle¤i icrâ edenlerin önemli bir k›sm› Hânedân-› Ehl-i Beyt’ten olan gönül sultanlar›d›r. Onlar›n Hazret-i Peygamber’in incelik, zarâfet, flefkat ve merhametini
yans›tan hofl söz ve davran›fllar› inanan ve inanmayan insanlar› derinden etkilemifl, pek çok insan ‹slâm’›n bu hofl meltemine kendisini b›rakarak aflk ve
flevk denizinde zevkli yolculuklara giriflmifltir. Hesap ve kitaba gelmeyen, zaman ve mekana s›¤mayan nice güzellikler Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin yafland›¤› dönemlerde milletimizi ve insanl›¤› kuflatm›flt›r. Hoca Ahmed Yesevî, Hac› Bektâfl Velî, Hac› Beyram Velî, Mevlâna Celâleddin Rûmî,
Yunus Emre, Âfl›k Vîrânî ve Niyâzî M›srî gibi Hak âfl›klar› bu gerçe¤i insanlara anlatmaya kendilerini adam›fllar, bu mesle¤e ömürlerini vermifllerdir. Yazd›klar› eserlerdeki aflk ve sevgiyi dile getiren cümleler, beyitler anlafl›lmay› ve
anlat›lmay› beklemektedir.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (241-249)
‹NSANLI⁄IN PEYGAMBERL‹⁄E ‹HT‹YACI
-Bir ‹man Esas› Olarak PeygamberlikMevlüt UYANIK*
Abstract
The Need of Mankind to Prophethood
The firstly aim of my paper is to examine and update the concept of prophecy, as a rule of faith; i.e, its values, prophets, fundemantal principles.
As you known This issue is very important especially after caricature crisis, for the dialectical integrity between the human relations and religion
relations. If we want not a new crash of Civilisation; we must to discuss
what is understanding, and what is the presenting of these terms to the
contemporary human being. In this context I try to investigate fundemantal principles of revelations in which given messengers by Allah from the
Adam to Muhammad. ‹n the frame of “Union of divine revalations”, we insusceptiple whichever difference between prophets and inconsumible sinical and despice statement about them. Then it is try to presented the last
prophet’s message and its comprise currently.
Keywords: Prophethood, Islam, Muhammad, religion, social model.
fl:
Girifl:
Din, Allah’›n peygamberleri vas›tas›yla insanlar›n dünyada refaha, ahirette felaha ulaflmalar› için gönderdikleri (ahlâki ve sosyal) ilkeler bütünüdür.
Hz. Âdem'den itibaren, evrenin yarat›c›s› olan Allah, farkl› zaman ve mekânlarda, farkl› toplumlara, dünyevî hayatlar›n› düzenlemeleri için peygamberleri kanal›yla ayn› (Allah'›n varl›¤›, birli¤i/Tevhid, nübüvvet ve mead'i vurgulayan) temel ilkeleri göndermifltir. Di¤er bir ifadeyle dinin temel as›llar› (usulu’d-din) birdir; bütün peygamberlerin tebli¤ etti¤i ortak akaidi unsurlar ayn›d›r. Dolay›s›yla Hz. Âdem'den Hz. Muhammed’e kadar birçok peygamber
kanal›yla "Din", farkl› zaman ve mekânlarda, farkl› toplumlarda muhtelif peygamberler kanal›yla uygulamaya geçirilmifltir. Peygamberlerin her biri kendisinden önceki yöntemlerin, yollar›n (fleriatlar›n) önemli k›sm›n› özümseyerek,
kendi getirdi¤i yeni unsurlarla bunlar› kaynaflt›r›p, yeni bir dil ve yeni bir
kimlikle ifade etmifltir. Sözün özü, dinin as›llar› sabittir, de¤ifliklik yoktur, fa*
Doç. Dr. K›rg›zistan Ofl Devlet Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Kutlu Do¤um Kutlamalar› çerçevesinde düzenlenen “ ‹nsanl›¤›n Peygamberlerin Rehberli¤ine Olan ‹htiyac› Konulu” Panelde
(21/04/2006) sunulan metinden gelifltirilmifltir. Bu vesile ile k›ymetli meslektafl›m Mustafa
Ünver beye katk›lar›ndan dolay› müteflekkirim.
242
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
kat farkl› zaman ve mekânlarda farkl› peygamberlerce onun uygulamas›nda
ve ibadetlerinde farkl›l›klar olabilir.1
Bu durumda, peygamberlerin gerek bireysel, gerekse toplumsal huzurun
sa¤lanmas› için Allah’tan ald›¤› itikâdî, amelî ve ahlâkî hükümleri insanlara
ileten elçiler olarak tan›m› anlam kazanmaktad›r. ‹tikâdî hükümler, Yüce Yarat›c›'n›n varl›¤›n› ve birli¤ini anlatan dinin teorik k›sm›d›r. Amelî ve ahlâkî
hükümler ise bu teorik k›s›m üzerine kuruludur ve peygamberler taraf›ndan
prati¤e aktar›l›rlar. Peygamberler böylelikle toplumdaki ahlâkî bunal›mlar›
tashih etmifl, insanlar›n huzur ve güven içinde yaflamalar›n›n mümkün olaca¤›n› göstermifltir.
Biz Allah'›n insanlara emir ve yasaklar›n› tebli¤ etmeleri için gönderdi¤i
bütün peygamberlere iman2 ba¤lam›nda insanl›¤›n risalet ve nübüvvete (peygamberli¤e) olan ihtiyac›n› konuflaca¤›z. Bu çerçevede cevab›n› arayaca¤›m›z
ilk soru fludur: Acaba peygamberlerin gönderilifl amaçlar› nelerdir?
fllerdir?
Peygamberler niçin gönderilmifll
Allah’›n insanlar›n dünya ve ahiret hayatlar›yla ilgili ifllerini düzenlemelerini do¤ru ve hikmetli bir flekilde yapabilmeleri için peygamberler göndermesini iki terim ile izah etmekteyiz (nübüvvet ve risalet). Nübüvvet terimi, haber
vermek anlam›na gelen (ne-be-) fiilden türetilmifltir; yani Nübüvvet, ilim demektir. Bu ilim, varl›k konular›n›, insan hayat›n›, bir baflka ifadeyle objektif
var oluflu/kevni yasalar›/sünnetullah› içine almakta, hak ile bat›l›, hakikat
1
2
A.Hamdi Akseki, ‹slam Dini, ‹tikad, ‹badet ve Ahlak, Ankara 1993, 99; Ethem Ruhi F›¤lal›, Ça¤›m›zda ‹tikadi ‹slam Mezhepleri, ‹stanbul 2001, ss. 12-13; Mevlüt Uyan›k, ‹slam ‹nanç ‹lkeleri, Ankara 1997, ss.9-10
“Din” kelimesi, Arapçada ceza, hesap, kaza, siyaset, itaat, âdet, hâl, kah›r, nihayet bütün bunlarla ilgili ve hepsinin binas› ve ölçüsü olan millet ve fleriat manalar›na gelir. Bilinen anlam›na
gelince: Din, ak›l sahiplerini güzelce, serbest seçimleriyle bizzat hay›rlara sevk eden ilahî bir
kanundur. Bu, “Hak Din”in tan›m›d›r, çünkü bizzat hayra gerçek anlamda yönlendirme, ancak
fie
eriat: (fiir’a, fieri’a, Meflrea)
ondad›r. Bat›l dinlerde ise bu yönlendirme vehmî ve hayalî olur. fi
Sözlükteki esas anlam›, bir ›rmak veya herhangi bir su kayna¤›ndan su içmek veya su almak
için girilen yol demektir. Bunda insanlar›n ebedî hayata ve gerçek mutlulu¤a kavuflmalar› için
Allah’›n vazedip, yükledi¤i hususî hükümlere ve do¤ru yola istiare yoluyla ad olarak verilmifltir ki, din demektir. Ya kapal› bir fleyi yar›p açmak, iyece aç›kl›¤a kavuflturmak manas›na “fler”
mastar›ndan veya bir fleye girifl manas›na “fluru”dan al›nm›flt›r. Önceki “kanun koyucuya”,
ikincisi “o yolda yürüyenle” iliflkilidir. Bu ba¤lamda aç›klanmas› gereken bir di¤er kelime de
minhacd›r., Elmal›l› M.Hamdi Yaz›r, Hak Dini Kur’an Dili, Çelik-fiura yay, c.I, 93, ss. 388-389,
c.III, ss. 191-2;
Peygamberlere iman ederken, belirli bir say› tayin edilmemesi önemlidir; zira say› tayin edilirse, peygamber olmayan› peygamber yapma ihtimali olabilir yahut peygamber oldu¤u halde say›dan ç›kar›larak peygamberli¤ine inan›lmayanlar da bulunabilir. Ebu Hanife, F›kh-› Ekber,
Aliyyu’l-Kari fierhi, trc. Yunus Vehbi Yavuz, ‹stanbul 1992, 23; krfl. A.J. Wensinck, “Resul”
maddesi, MEB; ‹slam Ansiklopedisi, Eskiflehir 1997, c. IX; ss. 692-693; Muhammed fiehrur,
Lügavi Kur’an Okumalar›, trc. ve notlar: Mustafa Ünver, Sidre yay›nlar›, Samsun 2001, 57.
‹nsanl›¤›n Peygamberli¤e ‹htiyac›
243
ile vehmi birbirinden ay›rmaktad›r. ‹nsan, bunlar› ö¤rendi¤i sürece yeryüzünde hilâfet görevini yapacakt›r. Risalet ise, fluurlu insan›n dünyadaki davran›fl›yla ilgili kurallar› içerir ve helâl ile haram› ay›r›r; dolay›s›yla namaz,
oruç, hac ve benzeri muamelatla ilgili konular› içerir. ‹nsan›n bu kurallara
boyun e¤mesi veya itiraz etmesi mümkündür; bir baflka deyiflle bu kurallara
karfl› konumunu belirleyecek olan taraf, insan›n kendisidir. Peygamberlerin
genellikle toplumda beflerî münasebetlerin bozuldu¤u; ahlâkî bunal›m dönemlerinde gönderildi¤ini hat›rlayacak olursak, risaletin; toplum birimlerindeki ahlâkî bozukluklar› tashih ederek, insanlar› birlik ve beraberlik, huzur
ve güven içinde yaflamaya dair bilgilerden olufltu¤unu görürüz.3
"‹nsanlar tek bir ümmetti. Allah (onlara) müjdeleyen ve korkutan peygamberler
göndermifl, onlarla birlikte insanlar aras›nda, ayr›l›¤a düfltükleri hususlarda kendisiyle hükmetmek için hak olan kitab› da indirmiflti."4
Ayete dikkat etti¤imiz zaman ‹lahî kitaplar›n tümü genel olarak, "kitap" terimi ile ifade edilmekte, bunlar›n gönderilifl nedeni de belirtilmektedir. Ayn›
ayetin devam›nda, insanl›¤›n bafllang›çta bir birlik içindeyken peygamberler
gelmesine ra¤men niçin bölünüp, anlaflmazl›klara düfltüklerini de aç›klamaktad›r.
3
4
“Risale” ve “Resul” ile “Nübüvvet” ve “Nebi” kavramlar› aras›ndaki farka dikkat edilmeli; çünkü
her resul, ayn› zamanda nebidir ama her nebi resul de¤ildir; dolay›s›yla resul, nebi kelimesinden daha hususî bir anlam tafl›r. Risaletin uluhiyet ve muhkemat kavramlar›yla iliflkisi bu ba¤lamda göz önünde bulundurulmal›d›r. Zira “Risalet, insana ba¤l›d›r ve onun yükümlü olmas›yla ilgili bir durumdur, baflka bir ifadeyle insan›n seçme özgürlü¤ü bu alanda gündemdedir.
Çünkü dinde zorlama yoktur (bakara 2/256). Peygamberle bildirilen (ibadet, muamelat ve ahlâkla ilgili) hususlar, muhkem, apaç›k ayetlerdir; bunlarda biri hakiki, di¤er mecazi diye iki anlam olmas› mümkün de¤ildir. Muhkem kitap, Hz. Muhammed’in risaletini oluflturan kitapt›r.
Hükümler ve kitab›n tafsiliyle ilgili ayetlerin d›fl›ndaki ayetlerden bahseden ise müteflabih kitap olup, nübüvvet kavram›yla izah edilir. Di¤er bir ifadeyle Nebi (sav) varolufl (vucud) hakk›nda verdi¤i objektif ve mutlak hakikatlerle Kitab›n indi¤i süreçte insanî fluurun pek ço¤undan
haberdar olmad›¤› hususlar›n tamam›na özgü bir koleksiyondur. Müteflabih kitap, hak ile bat›l›, hakikat ile vehmi birbirinde ay›r›r. Bu hakikatin anlafl›lmas›, bilimsel ve nesnel araflt›rma
kurallar›yla ilgili olup, onun insan davran›fllar›yla ba¤lant›s› söz konusu de¤ildir. Bunlar emir
ve yasaklardan oluflmaz, sadece haber verme ve bildirme özelliklerine sahiptirler.” ‹nsan›n halifeli¤inden kas›t da, bu emrine verilenleri bilip, ö¤renmesi, orada düflünen toplumlar için bulunacak olan ayetleri bulmas› (Casiye 45/13)d›r. Burada mümin, kafir ayr›m› yapmadan bütün kullar›na eflit derecede olmak üzere rububiyet makam›ndan tabiatla ilgili cüzi kanunlarda
tasarruf yetkisi vermifltir. ‹nsana yeryüzünde halifelik vermesi karfl›l›¤›nda Allah, ondan ibadet edilecek tek ‹lah›n Allah oldu¤unu kabul etmesini, onun emirlerine uymas›n› ister. K›sacas›, rububiyet, Allah ile bütün mahlûkat aras›ndaki de¤iflmez iliflkiyi temsil ederken, uluhiyet,
sadece ak›l sahibi insan›n Allah’›n birli¤ini ve emirlerini kabul ederek itiraf etmesini temsil
eder. Risalet, uluhiyyet ve muhkemat; rububiyet ise nübüvvet ve müteflabihat ile ilgili olarak
düflünülmelidir. fiehrur, Lügavi Kur’an Okumalar›, ss.30-31; 56-57
Bakara 2/213
244
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
"Oysa kendilerine kitap verilmifl olanlar, kendilerine aç›k deliller geldikten sonra
s›rf aralar›ndaki k›skançl›ktan ötürü o kitap hakk›nda anlaflmazl›¤a düfltüler."5
Peygamberler, dönemlerinin en ak›ll›s› ve en güzel ahlâka sahip olanlar›d›r, bu özeliklerinin gere¤i olarak yine “en güzel flekilde” yarat›lm›fl olan insan›n6 bu güzel f›trat›n› bozacak hurafeler ve efsanelerden uzaklaflt›rmay› hedeflerler. Do¤ru bilgilerle insanlar› donat›rlar. ‹nsan›n salt akl›yla kavrayabildi¤i hususlar›n yan› s›ra akl›n yetersiz kald›¤› durumlar da söz konusudur.7
Buralarda fiilî ve kavlî aç›klamalar yaparlar; böylece do¤ru bilgiye sahip olan
insanlar, do¤ru düflünürler ve iyi davran›fllarda bulunurlar. Do¤ru bilgiyi bir
erdem olarak gören kifli, iyi huylar edinir. Yanl›fl bilgiyi ise erdemsizlik olarak
düflündü¤ü için yanl›fl ifller yapmamaya çal›fl›r. Cehaletin erdemsizlik oldu¤unun bilincindedir.
‹nsanl›¤›n Peygamberlere olan ‹htiyac›
‹nsanlar, dünya ve ahiret mutlulu¤unu peygamberlerin dediklerine ve uygulamalar›na bakarak elde edebilirler. Peygamberlerin örnek insanlar olmas›ndan kas›t budur. Di¤er bir ifadeyle, beflerî münasebetlerin nas›l olaca¤›n›
ya da nas›l olmas› gerekti¤ini bizatihi flah›slar›nda gerçeklefltiren peygamberler, insanlara örnek olan seçkin kiflilerdir. Bu nedenle peygamberlik "Allah'›n
kimi dilerse ona verece¤i bir ihsan›d›r." 8 Muhakkak ki, “Allah, peygamberli¤i kime verece¤ini çok iyi bilendir”9 Dünya hayat›yla ilgili helâl ve haramlar›n
neler oldu¤u, ahlâkî erdemlerin nas›l prati¤e aktar›laca¤› hususlar›nda da
peygamberler toplumlara en güzel örne¤i teflkil etmifllerdir. Peygamberler,
uyar›c› ve müjdeleyici olarak gönderildikleri ve bu görevi yerine getirdikleri
için insanlar›n Yüce Yarat›c›lar›na karfl› bir mazeretleri de kalmayacakt›r.10
Dünyadaki yaflant›m›z›n huzurlu ve güvenli olmas› için bunlar› bilmemiz gereklidir.
Ahiretle ilgili mutlulu¤un elde edilmesine gelince, iman edip, iyi ifller yapanlar cennet ve sevapla; inanmayanlar ve kötü ifller yapanlar cehennem ve
ceza ile korkutanlar da peygamberlerdir. Hangi ifllerin insan› cennet'e, hangilerinin cehennem'e götürece¤ini peygamberler insanlara aç›klam›fllard›r.
5
6
7
Bakara 2/213
Tin 95/4
Örne¤in Allah'›n varl›¤› ve birli¤i ak›lla kavranabilir. Fakat kiflinin Allah'›n s›fatlar›n› tam olarak anlamas› için Peygamberin aç›klamalar›na ihtiyac› vard›r. Ayn› durum, ibadetlerde de geçerlidir. Namazlar›n rekâtlar› ve nas›l k›l›naca¤› Peygamberimiz taraf›ndan bizlere ö¤retilmifltir.
8 Cuma 62/4
9 Enam 6/124
10 Nisa 4/465; krfl. Nureddin es-Sabuni, Maturidiyye Akaidi, (trc. Bekir Topalo¤lu), Ankara 2000,
114
‹nsanl›¤›n Peygamberli¤e ‹htiyac›
245
Bunlar›n idrakinde olan insan ise, sorumluluk sahibi olur ve dünya hayat›n›, ahiretteki ebedî mutluluk için de¤erlendirilmesi gereken bir yer olarak görür. Ahlâkl›, dürüst bir insan olarak yaflamaya gayret eder, yapt›klar›n›n hesab›n› bir gün verece¤ini bilir. Çünkü o, fikren ve ahlâken yücelmesinin Peygamber(ler)in ö¤retilerine dikkat edip, onlar› uygulamaktan geçti¤inin bilincindedir. ‹nsan, yarat›c›s› ile olan bütün iliflkilerinin (ibadet-kulluk-flükür)
nas›l olaca¤›n› öncelikle Peygamberden ö¤renir.11 Baflka bir ifadeyle, teorik
boyut "iman"›n, pratik boyut "salih amel"in nas›l yap›laca¤›n› bizlere gösterir. Bu iki boyutu peygamberin flahs›nda ve örnekli¤inde iyi kavrayan bir mümin, "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel ö¤ütle ça¤›r ve onlarla en güzel bir
flekilde mücadele et”12meyi de ö¤renmifl olur.
Son Peygamber: Hz. Muhammed (sav)
‹slamiyet,13 ‹lahî Kelam›n son tecellisi, Hz. Muhammed ise son peygamberdir.14 Temel inanç esaslar› Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplar›na, ahirete ve kadere imand›r. ‹lahî dinlerdeki ilk ortak nokta, Tevhid; yani
Allah'›n varl›¤› ve birli¤idir. Allah, belirli bir milletin, cemaat›n ilah› olmaktan
ziyade, bütün insanlar›n Rabbi’dir. O, âlemleri yaratan ve buralarda düzenlili¤i sa¤layand›r. Bir dinin ilahî ve evrensel olmas›, Allah tasavvuru ile belirginleflir.
‹hlas süresi, son ilahi din olan ‹slâmiyet'in Allah tasavvurunu bizlere aç›klamaktad›r. Burada, “Tevhid-i Uluhiyet” dedi¤imiz Allah'›n varl›¤› ve birli¤i ilkesi ö¤retilmektedir. Bir de “Tevhid-i Rububiyyet” vard›r. Rabb kelimesi, terbiye eden, koruyup, gözeten, besleyen anlamlar›na gelmektedir. En genel ifadeyle, bütün insanl›¤› ve evreni içerisine alan bir süreci tan›mlayan Tevhid-i
Rububiyyet, bütün insanl›¤› ve evreni kapsar. Yani O'nun koruyup, gözetmesi sadece Müslümanlara has olmay›p, bütün insanlara flamildir. Fatiha suresinde de belirtildi¤i üzere, Allah, bütün âlemi, insanlar›, dünyay›, bütün can-
11 Hadid 57/25
12 Nahl 16/125
13 ‹slam: s.l.m kökünden “güven içinde, sal›¤l›kl›/sa¤lam” ve “yekpare” olmakt›r. ‹slam terimi,
iman ile bir bütünlük oluflturur. Allah’›n Kanununa teslimiyet, temel niteli¤i itibar›yla, inanç›z/imans›z mümkün de¤ildir. Dahas›, esas itibar›yla ikisi ayn›d›r ve bir çok ayette ayn› manada kullan›lmaktad›r. Bu nokta, Kuran’›n ahlâk›n›n tart›fl›lmaz bir biçimde dinî ahlâk oldu¤u tezinin ispat› için oldukça önemlidir. bkz. Al-i ‹mran 3/52,84; Yunus 10/84; Maide 5/11; Zuhruf 43/69; Kasas 28/52-53
14 Peygamberimiz 571 y›l›nda Rabi'ul Evvel ay›n›n 12. gecesi Mekke'de do¤du. Bu miladi takvimle
Nisan ay›n›n 20. gecesine tekabül etmektedir Merhum Muhammed Hamidullah, Peygamberimizin do¤um y›l›n›n 569 oldu¤unu söylüyor; nitekim 63 yafl›nda irtihal etti¤ine göre, bunun do¤ru olma ihtimali daha fazlad›r. ‹slam’a Girifl, (trc. Cemal Ayd›n), TDV yay›nlar›, Ankara 2003, 6
246
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
l›lar› yaratan ve besleyendir. ‹nsana düflen bu kevni (rububiyete ait olan) yasalar›n nas›l iflledi¤ini ö¤renmek, “niçin” sorusunun cevab›n› aramakt›r. Burada mümin veya kâfir ayr›m› yap›lmaz, bütün insanlara eflit derecede rububiyet aç›s›ndan tabiatla ilgili cüzi kanunlarda tasarruf yetkisi vermifltir, bunun karfl›l›¤›nda e¤er Allah’›n birli¤ini onaylamas›, emirlerine ve yasaklar›na
dikkat etmesi talep edilir. K›sacas›, yukar›da bahsetti¤imiz üzere, uluhiyet ve
ondan haber veren, neyi nas›l yapaca¤›m›z› muhkem ayetlerle haber veren risaletle, evrendeki kevni bilgiler, yasalardan haber veren rububiyet ile nübuvvet ve müteflabihat aras›nda s›k› bir iliflki oldu¤unu tekrar vurgulamak gerekir.15
Peygamberimizin Sosyal Bir Model Olma Özelli¤i
Tevhidi uluhiyyet ve rububiyet boyutuyla, risalet ve nübüvvet kavramlar›yla, muhkem ve müteflahihatla iliflkisiyle k›saca analiz ettikten sonra, bunun prati¤e aktar›lmas›n›n nas›l olaca¤› üzerinde durmak gerekir: Teori ve
pratik uyumunun nas›l yap›laca¤› hususu en güzel flekilde Cibril Hadisi’yle
ayr›nt›l› olarak aç›klanmaktad›r.16 Burada; teorik olarak inanmam›z gerekenleri (iman), bunlar›n uygulanmas›n›n neler oldu¤unu (‹slâm) teori ve pratik
uyumu sonucunda nas›l bir sonuç ortaya ç›kaca¤›n› (ihsan) anlatan kavramlar aç›klanmaktad›r. Bu hadis, dinin temel esaslar›n› ve bunlara dair yapmam›z gereken davran›fllar›, edinmemiz gereken tutumlar›, Peygamberimizin
flahs›nda bizlere “bir sosyal model” olarak somutlaflt›r›r. O, art›k davran›fllar›m›z için bir örnektir, bir modeldir. Ona uydu¤umuz sürece, Allah’ta bizleri
sevecek, esirgeyecek ve ba¤›fllayacakt›r.17 Çünkü iman ve ‹slâm’›n flartlar›n›
gere¤iyle yapmak, kifliyi ihsan mertebesine; “sanki Allah’› görüyormufl veya
O’nun huzurundaym›fl gibi davranmaya” sevk eder.
15 Daha basit bir ifadeyle uluhuyyet sadece ak›l sahibi insan›n Allah’›n birli¤ini ve emirlerini kabul ederek itiraf etmesini; rububiyet ise Allah ile yaratt›¤› bütün varl›klar aras›ndaki de¤iflmez
iliflkiyi temsil eder. Fatiha suresinin “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun” ile bafllamas›
Tevhid-i Rububiyet’e delalet eder; ama dikkat edilmesi gereken husus, bu anlay›fl›n Tevhid-i
Uluhiyyet’in gere¤i ve takdir edilmesi olarak ortaya ç›kt›¤›d›r. Di¤er bir ifadeyle ubudiyetin tevhidinden rububiyetin tevhidi laz›m gelir, ama tersi olmaz. Nitekim “Onlara gökleri ve yeri kim
yaratt› diye sorarsan, elbette Allah yaratt› derler”(Lokman 31/25) ayetinde bu aç›kça vurgulanmaktad›r. Kuran’da surelerin ço¤u tevhidin bu türüne iflaret eder. Ya Allah’›n zat›ndan, isimlerinden, s›fatlar›ndan, ifllerinden haber verir (ki buna Tevhid-i ilm-i haberi denir); ya da fleriki olmayan Allah’a ibadet etmeye ve ondan baflka ibadet edilen putlar› terk etmeye ça¤›r›r (ki
buna Tevhid-i ‹radi-i Talebi denir) Bkz. Ebu Hanife, F›kh-› Ekber, Aliyyu’l-Kari fierhi, ss.15-16,
krfl. fiehrur, Lügavi Kur’an Okumalar›, ss. 56-57; Uyanik; ‹slam ‹nanç ‹lkeleri ss.143-145
16 el-Buhari, es-sahih, 2 iman 37
17 Ahzap 33/21
‹nsanl›¤›n Peygamberli¤e ‹htiyac›
247
Bu, bedenen halk içinde, gönül ve kalp olarak Hak ile beraber olmakt›r.
Bu durum, iman›n manevî olarak Allah’›n varl›¤›na ve birli¤ine inanmaya ilave bir tutumun tezahürü oldu¤unun, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar
devam eden süreci ifade eden evrensel ‹slâm’a aktif bir kat›l›m›n oldu¤unu
gösterir. Bu sebepten dolay›, art›k ‹slâm, evrendeki bütün yarat›lm›fllar›n
O’na teslim oldu¤unun bilincinde olmay›, son pratik yol ve yöntem olan Hz.
Muhammed’in getirdiklerine uygun davranmay› ifade eder.
Allah, Hz. Muhammed'e vahyetti¤i hususlar›n ayn›s›n›, Hz. Nuh, Hz. ‹brahim, Hz. Musa ve Hz.‹sa'ya da indirdi¤ini belirtmifl, "Din"i dosdo¤ru tutup,
ayr›l›¤a düflmememizi, (fiura 42/13) bu anlamda “peygamberler aras›nda ay›r›m yapmamam›z› ister.” (Bakara 2/285) Bu bütün peygamberlere sayg› ve
hürmet gösterilmesini gerekli k›lar; çünkü Hz. Âdem’den bu yana bütün peygamberler insanl›¤›n mutlulu¤u ve huzuru için mücadele etmifl, örnek ve seçkin kiflilerdir. Bunun için bütün peygamberlere ayn› teorik/iman (Tevhid,
Nübüvvet ve Mead) ilkelerinin gönderildi¤ine inan›r, bunlar›n prati¤e aktar›lmas›ndaki farkl›l›klar›n do¤al oldu¤unu düflünürüz.
Hz. Âdem’den Hz. Muhammed Efendimize Kadar
Bütün Peygamberlere Ayn› Temel ‹lkelerin Verilmesinin Anlam›
Her ümmete bir uyar›c› gelerek (Fat›r 35/24) ayn› teorik boyutu yani tek
"Din"in farkl› uygulamalar›n› sunmas›n›n gayesi ayn›d›r: "‹nsanlara dünya ve
ahiret hayatlar›ndan mükemmelli¤e ve olgunlu¤a eriflmeleri için ihtiyaç duyduklar› genel ilkeleri sa¤lamak" Temel hususlar›n ayn› olmas›, risaletlerin
akidevî yap›da ayn›l›k göstermesini gerektirmektedir.18 Bunun ifadesi "ilahî
risaletlerin birli¤i"dir. E¤er bütün ilahî risaletler tek ve her fleyi kapsayan bir
"Hakikat"i vurguluyorlarsa, "Hakikat"in ontolojik, epistemolojik, linguistik ve
inanç aç›s›ndan farkl› ifade tarzlar›n›n, yol ve yöntemlerinin (fleriatler) oldu¤unun da kabulü gerekmektedir. Çünkü varolan Hakikat'in birden fazla anlam›/anlat›m›, bilme yönü ve uygulanma tarz› vard›r. Bu, “Hakikat”in,
“Din”in, temelde “Bir” ve “Evrensel”; prati¤e aktar›m›n›n ise zaman ve mekân
farkl›l›klar›na göre çok oldu¤unun somut göstergesidir.19
18 Akseki, ‹slam Dini, ‹tikad, ‹badet ve Ahlak, ss. 99-100
19 Burada bir sorun var; Mümin, ilahî vahyin Hz. Âdem'den bu yana ayn› akideyi vurgulad›¤›n›,
ilahi risaletlerin birli¤inin ‹slamiyet’te gerçeklefltirildi¤inde ›srar ederken, Musevi ve ‹sevilerin
fleriatlar›n›n farkl› olmas›n›n devam etmesine ve din olarak ‹slam'›n seçilmemesine ne diyecektir? Pratik bir çözümle, do¤rulu¤u bizim taraf›m›zdan aksiyom olarak kabul edilen ayetlere baflvurabilir. Yahudilerin bir k›sm›n›n kelimeleri yerlerinden de¤ifltirdi¤ini (Nisa 4/4; Maide 5/41)
hatta, Tevrat'› elleriyle yaz›p sonra o yazd›klar›n› az bir para karfl›l›¤›nda satt›klar›n› ve "bu Allah'›nd›r" diyerek insanlar› aldatt›klar›n› söylemek mümkündür.(Bakara 2/79) ‹ncil’de de ayn›
tahrifat ve tebeddülat›n yafland›¤›n› söyleyerek, Hz. ‹sa'dan çok sonralar› binlerce ruhanî lide-
248
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bu husus, ancak ayn› özellikleri gösterenlerin birbirlerini iyi anlamas› aç›s›ndan önemlidir; fakat benzerli¤i vurgulamak, Hakikat’in bütün tezahürlerinin denk ve eflit oldu¤u anlam›na gelmez. Nitekim yukar›da, her peygamberin kendisinden önceki yöntemlerin, yollar›n önemli ve ana k›sm›n› özümseyerek, kendi getirdi¤i yeni unsurlarla bunlar› kaynaflt›r›p, yeni bir dil ve yeni
bir kimlikle ifade etti¤ini belirtmifltik. Bunun en son örne¤i olan ‹slam, asl›nda bu anlamda, Hz. Âdem’den bu yana gelen bütün uygulamalar›n özünü
içeren son yol ve yöntem olup, “Din”in en genel ismidir. Art›k "Allah kat›nda
rin kat›ld›¤› ‹znik Konsilinde onlarca nüshadan seçilen dört resmi nüshada bile bir çok çeliflkilerin oldu¤u söylenebilir. Bütün bu iddialar ve karfl› iddialara dikkat etti¤imizde, sonuçta ilahi
"din"inin muhtelif versiyonlar› (fleriatler) aras›nda tam bir birli¤in sa¤lanamad›¤›, tersine yüzy›llard›r "din" daha do¤rusu benimsenen mezhep, yol, yöntem (fleriatlar) savafllar›n›n devam etti¤ini gözlemliyoruz. Üstelik Samuel P. Huntington'un Yahudi-Hristiyan-Grek temeli üzerine
kurulu Bat› medeniyeti ile Do¤u medeniyetleri aras›nda ki mücadeleyi "din" temeli üzerine kurmas›, Müslümanlar›n en son vazedilen ilahî vahye muhatap olmalar›n›n "öteki"ler için fazla anlam› olmad›¤›n› göstermektedir. En son Irak (2005) savafl›nda ABD Baflkan›n›n dil sürçmesi diye sonradan özür dilemesine ra¤men söyledi¤i “Haçl› Seferi” sözü bunun hâlâ bilinçaltlar›nda
korundu¤unun göstergesidir.
Bu durumda ne yap›lacakt›r; H›ristiyanlar›n önce aralar›nda 30 y›l savafllar› diye yapt›klar›
din/mezhep çat›flmalar›n› Müslüman dünyaya yönlendirmelerine karfl› bilgisel düzeyde nas›l
bir cevap verilecektir? Bu çerçevede, “Medeniyetler Aras› Çat›flma” yerine “Medeniyetler Aras›
Uzlafl› veya Diyalog” çal›flmalar›na h›z verilebilir. fiöyle ki; Allah’›n hidayetinin evrensel oldu¤u,
hiç bir milletin tekeline indirgenemeyece¤i üzerinde durarak, "Allah›n indirdi¤i bütün kitaplara inanmak" (fiura 42/15) emri çerçevesinde, "Ehl-i Kitap" statüsü dâhilinde "dini ço¤ulculuk"
kavram›n› güncellefltirebiliriz. Ama burada flöyle bir sorun ortaya ç›kmaktad›r: Allah'›n birli¤ine ve meleklere imandan sonra inanç esas› olan kitaplara iman ile bunu temellendirmeye çal›flmak dördüncü iman esas› olan peygambere iman› devre d›fl› b›rakmaz m›? Hele geçen aylarda gerçekleflen Peygamberimizi bir terörist olarak nitelendiren karikatür krizine bak›nca, bu
sorun iyice netleflmektedir. Karikatürlerin fikir ve bas›n hürriyeti ad› alt›nda birçok bat›l› devletin yay›n organlar›nda yeniden bas›lmas›, diyalog ve ço¤ulculuk çal›flmalar›n› engellemekte,
taraflar› daha da kinleflmeye itmektedir. Bu ba¤lamda en az›ndan kinleflmeye katk›da bulunmamak için ne yap›labilir?
Peygamberimizin ne yapt›¤›na bakmak bize bir ç›k›fl noktas› verebilir; O bütün vahiylerin "tek
bir kaynak"tan geldi¤ine inand›¤› için (Zuhruf 43/4; Rad 13/39) kendinden önceki peygamberleri onaylam›flt›r; ama kendisine bütün Ehl-i Kitap inanmam›flt›r. Bu ise peygamberlik zincirinin kopmas› anlam›na gelmez mi? ‹flte bu noktada ç›kan din (daha do¤rusu fleriat) farkl›l›klar› tam olarak kelamî bir problem oluflturmaktad›r. (Bkz. F.Rahman, Ana Konular›yla Kur'an,
trc. Alparslan Aç›kgenç. Ankara 1987, 314) E¤er Allah dileseydi, bütün insanlar› bafllang›çta
oldu¤u gibi tek bir ümmet yapabilirdi, ama yapmad›, insanlar da ihtilafa devam ettiler. (Bakara 2/213, Hud 11/118) O halde, di¤er dinler ya da fleriatlarla çat›flma yerine, dünyan›n ortak
problemlerine ortak çözümler üretmek için her fleye ra¤men diyalog yollar›n› araflt›rmak, insanlara flahit olarak orta bir ümmet diye gönderilen Müslümanlar›n (3/Al-i Imran/119) yapmaya
devam etmeleri gerekendir. Bunu yapmak, "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel ö¤ütle ça¤›r ve
onlarla en güzel bir flekilde mücadele et" (Nahl 16/125) emrine muvaf›kt›r. Zira Müslüman,
ilim, adalet ve imar s›fatlar›na haiz halife niteli¤iyle, dünya gemisinin batmas› yerine yüzmesini sa¤layacak önlemleri alacak yetenektedir. Bunun içinde ne di¤er din ve medeniyetlerle özdeflleflmeli, ne de onlar› külliyen reddetmelidir. Bir arada yaflaman›n ve iyilikte yar›flman›n iki
engelin ›rkî ve dinî gerilimin yükseltilmesi oldu¤u bilinen bir husustur. Dünyadaki savafllara
bakt›¤›m›z zaman bunal›m›n en büyük iki kayna¤›n›n bunlar oldu¤u gözlemlenmektedir. Bkz.
Mevlüt Uyan›k, “Dini Ço¤ulculuk Kavrami”, Fecre Do¤ru, y›l.1, say›.11, Eylül 1996, Dinler Aras› Diyalo¤ ve Çat›flma Özel Say›s›, ss.36-40, a.mlf, ‹slam ‹nanç Esaslar›, ss. 122-130
‹nsanl›¤›n Peygamberli¤e ‹htiyac›
249
din ‹slam'd›r"20 ve "Muhammed, Allah'›n resulü ve peygamberlerinin sonuncusudur."21 ‹nançl› kifli, ilahî kitaplar›n hepsine inanmak zorundad›r. Allah'›n resulü ve Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed'e daha önceki kitab› do¤rulamak ve onu korumak üzere kitap (Kur'an-› Kerim) indirilmifltir.22 Bunun anlam›, önceki peygamberlerin mesajlar›n›n tamam›n› içeren
bir söyleme sahip olmak demektir.
Sonuç olarak, müminler, peygambere iman etmenin di¤er iman esaslar›n› da içerdi¤inin bilincindedirler. Allah'a inanan kifli, peygamberlerine inanmay›p, ya da peygamberler aras›nda ayr›m yaparak, elçilerinden kimine inan›p, kimine inanmama konusunda tercih yapamaz.23 Dolay›s›yla peygamberlerin hiç biri hakk›nda tahkir ve tezyif edici söz söylenilmemeli, hepsi hay›rla
yâd edilerek gerekli sayg› ve hürmette kusurda bulunulmamal›d›r. Bu hay›rla yâd etmenin, Kutlu Do¤um ve benzeri etkinliklerle insanl›¤›n Hz. Muhammed’i ve ona kadar ulaflan risalet zincirini bütün yönleriyle tan›mas›na ve anlamas›na vesile olmas›ni diliyorum.
20 Al-i ‹mran 3/19
21 Ahzab 33/40
22 fiura 42/15; Maide 5/15; ‹slâm ‹nanc›na göre, dört büyük kitap vard›r. Tevrat; Hz. Musa'ya Allah taraf›ndan verilmifltir. (‹sra 17/2) Kur'an-› Kerim, "Biz içinde do¤ruya rehberlik ve nur oldu¤u halde Tevrat'› indirdik. Kendilerini Allah'a vermifl Peygamberler onunla Yahudilere hükmederlerdi."(Maide 5/44; Araf 7/145) ayetleri ile bu hususu vurgulamaktad›r. Hz. Musa'ya indirilen Tevrat'› takip edenlerin oluflturdu¤u dine Yahudilik/Musevilik denir. ‹kinci ilahi kitap
olan Zebur, Hz. Davud’a indirilmifltir. Sözlük anlam› Arapçada kitap; ‹branicede mektup’tur.
Kur'an’da bu husus, flöyle belirtilmektedir. "Davud'a Zebur'u verdik." Mezmurlar (mizmar-mezmur-güzel ses) ismiyle Eski Ahid'te bulunan Zebur, ilahî hikmetlerden, Allah'a övgülerden ve
insanlara yap›lan nasihatlerden oluflmufltur. Tevrat’ta oldu¤u gibi dinin kurallar›yla, ibadet
flartlar›yla, kurumlar›yla ve onlar›n yönetimiyle ilgili emirler yoktur. ‹ncil, Hz. ‹sa’ya indirilen
ilahi kitapt›r. "Müjde" anlam›na gelmektedir. ‹ncil'e Hz. Muhammed'in gelece¤i haberinin verilmesinden dolay› bu isim verildi¤ine dair Kur'an'da da delil vard›r. Saf 61/6 ; Takipcilerine H›ristiyan denir. Kur'an'daki "Onlar›n izleri üzerine (gitmesi için arkadan) Meryem o¤lu ‹sa'y› ondan önce gönderilmifl olan Tevrat'› tasdik edici olarak gönderdik. Ona yol gösterici, ayd›nlat›c›
olan ve önünde bulunan Tevrat'› do¤rulayan ‹ncil'i sak›nanlara ö¤üt ve yol gösterici olarak verdik." (Maide 5/46 ) gibi ayetlerin gere¤i olarak müslümanlar, ‹ncil'in orijinal nushas›n›n ilahî
oldu¤una inan›rlar. Bununla birlikte, bugün, birden fazla üstelik aralar›nda önemli nusha
farkl›l›klar› olan ‹nciller oldu¤unu da gözönünde bulundururlar. Çünkü Hristiyanl›¤›n ilk dönemlerinde her grup veya toplumun kendine özgü, di¤erlerinden farkl› ‹ncilleri vard›. Bu nedenle, toplumdaki büyük kargaflal›klar› gidermek için M.S.325 y›l›nda ‹znik'te büyük bir konsil topland›. Birden fazla ruhanî delegenin kat›ld›¤› bu konsilde onlarca ‹ncil nushas› aras›ndan dört ‹ncil'in seçildi. ‹kinci konsül 381 y›l›nda ‹stanbul’ta, 431 y›l›nda ise Efes’te üçüncü
konsül topland›. Sinoptik de denilen ve sahih oldu¤u hiristiyanlarca kabul edilen ‹ncil nushalar› flöyle isimlendirilmektedir: Matta, Markos, Luka ve Yohanna ‹ncilleri. Bu dört nushan›n
d›fl›nda Hristiyan alemince gizli tutulan bir ‹ncil nushas› daha vard›r. Bu da Barnaba ‹ncill'idir.Bu nüsha, Viyana Kütüphanesinde olup, 7. as›rdan beri okunmas› yasaklanm›flt›r. Bu
‹ncil'in özelli¤i, Kura'n'a çok yak›n olmas› ve Peygamberimizin gelece¤ini müjdelemesidir. Bkz.
Uyan›k, ‹slam›n ‹nanç ‹lkeleri, ss. 100-110
23 Bakara 2/177; Ebu Hanife, F›kh-› Ekber, Aliyyu’l-Kari fierhi, 23
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (251-257)
ÇORUM HASANPAfiA KÜTÜPHANES‹’NDEK‹ S‹YERLE
‹LG‹L‹ BAZI YAZMALAR VE ENVERÎ ERZ‹NCANÎ’N‹N
“MEVLÜD-‹ fiER‹F” ADLI MANZUMES‹ ÜZER‹NE
B‹R DE⁄ERLEND‹RME
Ethem ERKOÇ*
Bir kaç kütüphanedeki eserin bir araya getirilmesi ile oluflturulmufl olan
Çorum Hasan Pafla Kütüphanesi, kadim bir geçmifle sahiptir. Bununla beraber kütüphanenin as›l omurgas›n› Ulu Camii avlusunda III. Alaaddin Keykubat taraf›ndan infla edilen Cami-i Kebir Medresesi’nin bitifli¤inde, bizzat Befliktafl Muhaf›z› Hac› Hasan Pafla taraf›ndan kurulmufl olan kargir kütüphane oluflturmaktad›r. 1314/1896 tarihinde 170 kitapla kurulmufl olan bu kütüphane, ad› geçen pafla taraf›ndan ‹stanbul’dan temin edilip gönderilen kitaplarla sürekli zenginleflmifl, flah›s kütüphanelerinde bulunmas› mümkün
olmayan k›ymetli, dünyada tek nüsha denilebilecek nadide eserler içerir hale gelmifltir. Bu kütüphane d›fl›nda buraya Süleyman Fevzi ve Fevziye ‹rfaniye Kütüphanelerinden de eser getirilmifltir. 1924 y›l›nda “Milli Kütüphane”
ad› alt›nda birlefltirilen bu kütüphaneye “‹l Halk Kütüphanesi” ad› verilmifl
olup 1963 y›l›nda yeni binas›na tafl›nm›flt›r. Ad› daha sonra “Hasan Pafla Kütüphanesi” olarak de¤ifltirilmifltir. Sahip oldu¤u 3500’ü aflk›n el yazmas›
eserle, bu gün bölgesinin en önemli kütüphanelerinden biri olarak kabul edilmektedir.1
Kuflkusuz, haklar›nda baz› çal›flmalar da yap›lm›fl olan,2 bu yazmalar›n
tamam›n› tan›tmak mümkün de¤ildir. Dolay›s›yla biz bu yazmalardan sadece Hz. Muhammed’in hayat› ve siyerle ilgili olanlar›n bir k›sm›n› tan›tacak,
daha çok da Enver-i Erzincanî’nin “Mevlüd-i fierif” adl› manzumesinin -farkl› bir mevlit nüshas› olmas› hasebiyle- üzerinde duraca¤›z.
1- Manzum Kaside-i fi-Hakk› Nebî ve Hamza
Kay›t No:374/6
Tan›tmaya çal›flt›¤›m›z eserlerin ilki Mevlana Muhammed b. Muhammed
b. Abdullah taraf›ndan yaz›lan bir kasidedir. Peygamberimizin methiyle bafl*
1
2
Araflt›rmac› Yazar
Bkz, Ethem Erkoç, Befliktafl Muhaf›z› Yedi Sekiz Hasan Pafla ve Bir devrin Hikayesi, Çorum
2004, ss.179-180
Bu çal›flmalardan biri Mehmet Mahfuz Söylemez’e ait olup “Çorum Hasan Pafla Kütüphanesi’nde bulunan ‹slam tarihi ile ilgili yazmalar I”, bafll›¤› ile yay›nlanm›flt›r. Bkz. Gazi Üniversitesi Çorum ‹lahiyat Fakültesi Dergisi, cilt I, say›: I, Çorum 2002.
252
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
layan ve Hz. Hamza’n›n Müslüman oluflundan flahadetine kadar hayat hikâyesiyle devam eden kaside, sahabenin Hz. Peygambere olan sevgi ve muhabbetlerini de yans›tan örnekler içermektedir. Kasidenin sonunda 26 beyitlik
bir münacaat da mevcuttur. 1130/1717 y›l›nda Amasya Torumtay Medresesinde istinsah edilmifl olan eser sekiz risaleden oluflan bir kitab›n 6. k›sm›d›r.
Yazman›n Özellikleri: Meflin ciltli ve m›klepli olan risale, 347–353 varaklar aras›nda 13 sayfal›k bir bölümü teflkil eder. Her sat›rda 18-20 beyit bulunmakta olan risale toplam 250 beyitten müteflekkildir. 14x23 ebad›nda
olan risale talik türünde yaz›lm›fl olup dili Arapçad›r.
2-Delailu’n-Nubuvvet-i Muhammedî ve fiemâilu Fütüvvet-i Ahmedî
Kay›t No:1210
Kitab›n yazar›, Alt›parmak Muhammed b. Muhammed el Üskübi’dir. Yazar kendisini dördüncü varakta bu isimle tan›t›rken eserin ad›n› da “Mearicü’n-Nübüvve” olarak belirtmektedir. Ancak kitab›n ilk sayfas›nda yukar›da
yaz›lan isim bulunmaktad›r. Kütüphane kay›tlar›na da bu isimle geçti¤i için
biz de bu ismi tercih ettik. Bahis mevzuu eser, ‹brahim b. Muhammed b.
Mustafa el-Çerkefli taraf›ndan 11 fiaban 1165/1751 tarihinde istinsah etmifltir.
Yazar, kitab›n takdim bölümünde tefsir, hadis, f›k›h gibi flerî ilimler tahsil ettikten sonra, uzun y›llar Bilâd-› Rum’da talebe okuttu¤unu; otuz y›l kadar da çeflitli Arap vilayetlerinde bu minvalde hizmetlerde bulundu¤unu, ömrünün son dönemlerinde insanlara faydal› olmak için böyle bir eser yazmaya
karar verdi¤ini anlatmaktad›r. Eserini bir mukaddime, dört bölüm ve bir hatime fleklinde tertip etti¤ini ifade eden yazar, mukaddime bölümünde hamd
ve münacatla bafllamakta, Allah’›n zat ve s›fatlar› konusunda yapt›¤› uzun
aç›klamalar›n akabinde Hz. Peygambere salat u selamla devam ederek esere
girifl yapmaktad›r. Sonra peygamberli¤in özellikleri ile konuya girmekte, son
peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’in fazilet ve hasletlerini anlatt›ktan sonra
58. varaktan itibaren onun hayat›n› incelemektedir.
Birinci rükünde Hz. Peygamber (s.a.v)’in nübüvvet nurunun Hz. Amine’ye
gelinceye kadarki safhay› yani peygamberler tarihini anlat›rken, ikinci bölümde Hz. Peygamber’in do¤umundan peygamberli¤ine, üçüncü bölümde ilk
vahiyden hicrete yani ‹slam’›n Mekke dönemini, dördüncü bölümde hicretten
vefat›na kadar olan olaylar› ak›c› bir Türkçe ile anlatmaktad›r. Hatime ad›n›
verdi¤i son bölümde ise Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizeleri üzerinde durulmaktad›r. Kitab›n sonunda da müstensihin ad› ve istinsah tarihi yer almaktad›r.
Çorum Hasanpafla Kütüphanesindeki Siyerle ‹lgili Baz› Yazmalar
253
Yazman›n Özellikleri: 462 varak olan bu yazma, 12x24 ebad›nda olup her
sayfada 21 sat›r bulunmaktad›r. Eser, meflin ciltlidir. Cildi çok eskimifl oldu¤undan m›klebi düflmüfltür. Nesih yaz› türüyle yaz›lm›fl olup dili Türkçedir.
Yaz›lar, alt›n yald›zl› çerçeve içine al›nm›flt›r.
3. Terceme-i Siret-› Nebi
Kay›t No:1122
Yazar› hakk›nda bilgi bulamad›¤›m›z eserin müstensihi, Figanizâde Abdullah b. Mahmud b. Ebûbekir Çorumî olup 1207/1793 tarihinde Çorum’da
istinsah edilmifltir. Kitab›n istishab kayd›nda, bu eserin 14 muharrem 1208
tarihinde Çimdricizâde Hac› Ali b. Hac› Hüseyin’in mülkiyetinde oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Yine üzerindeki mühürlerden, eserin bilahare Ahmed Feyzi kütüphanesine verildi¤i, oradan da Hasan Pafla kütüphanesine intikal etti¤i anlafl›lmaktad›r.
Mesnevi tarz›nda tanzim edilmifl olan bahis mevzuu etti¤imiz yazma, Hz.
Peygamberin hayat›, flemaili ve savafllar›n› destan›ms› bir üslupla anlatmaktad›r. Kitab›n çok kullan›lm›fl oluflundan da anlafl›laca¤› üzere bu tarz kitaplar, Osmanl› döneminde ve hatta XX. yüzy›l›n ilk yar›s›nda hanedan konaklar›nda ve k›raathanelerde sürekli okunurdu.
Yazman›n Özellikleri: Kitap, bafltan sona kadar bir manzumedir. 21x33
boyutunda 363 varakt›r. Her sayfada 23 beyit yer almaktad›r. Deri ciltli ve
m›kleplidir. Cildi eskidi¤i için kitap, sonradan k⤛tla kaplanm›flt›r.
4.Mi’rac-› Resul
Kay›t No:827/1
Besmele, hamdele ve salveleyi içeren uzun bir giriflle bafllanan kitap, ad›ndan da anlafl›laca¤› gibi Mirac konusunu ele almaktad›r. Hz. Peygamber’in
Beytu’l-Haram’dan bafllay›p Beytu’l-Makdis’e, oradan da semaya urucunu,
Kabekavseyn’de ve Mirac esnas›nda cereyan eden olaylar› aç›k bir dille anlatmaktad›r. Miraç dönüflü Kureyfl’in bu olaya inanmay›p “Bize Kudüs’ü anlat”
demeleri ve Peygamber efendimizin de hicaps›z olarak oray› görüp tasvir etmesiyle son bulmaktad›r. Kitab›n sonunda hatime duas› bulunmas›na ra¤men yazar veya müstensihin ismine yer verilmemifltir. Kitab›n bafl taraf›nda
“Hâzâ Mirac-› Resulillah sallallahu aleyhi ve sellem alet-temam” ifadesinin
geçmesi bunun kitab›n ismi olabilece¤ini düflündürtmektedir. Yazar› meçhul
olan bu yazman›n ilk sayfas›nda “Sahibi Ahmet Efendi” kayd›ndan baflka “es-
254
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Seyyid Ahmet Feyzi Kütüphanesi” yaz›l› mühür bulunmaktad›r. Gerek tarihin yer almad›¤› bu istishab kayd›, gerekse kütüphanenin temellük kayd› kitab›n yazar› hakk›nda bir ip ucu vermekten uzakt›r.
Yazman›n Özellikleri: Kahverengi meflin ciltli mecmeatü’r-resailin ilk risalesidir. Kapak içleri ebrulu k⤛tt›r. Dili Arapça olup harekeli nesih tarz›nda
yaz›lm›flt›r.14,5x21 ebad›ndad›r. 52 varak olan risalenin her sayfas›nda on
üç sat›r mevcuttur.
5.Risale-i Kaside fi Medh-i Nebi
Kay›t No:632/2
Risale, kaside tarz›nda manzum bir eser olup ilk varak›n eksik oldu¤u, giriflinden anlafl›lmaktad›r. Son k›sm›nda ise kasidenin bitti¤ini vurgulayan
hatime bölümünün yer alm›yor olmas› bunda da eksiklik olabilece¤ini akla
getirmektedir. Bu nedenledir ki flairini müstensihini, yaz›m veya istinsah tarihini tesbit etmek mümkün olamamaktad›r.
Yazman›n Özellikleri: Mukavva ciltli ve flirazeli bir kitap mecmuas›n›n
ikinci risalesidir.12x18 ebad›nda olup her sayfada 10 beyit yer almaktad›r.
Dili Arapçad›r. Harekeli nesih tarz›nda yaz›lm›flt›r. Yazar› meçhuldür. Risale
kitab›n 19. varaktan 49. varaka kadar olan bölümünde toplam 31 varakt›r.
6. Ayfle Anaya Yap›lan Bühtan Hakk›nda Risale
Kay›t No:1256/5
Kitab›n orijinal ad›:”Ayfle Anan›n Bühtan› Beyan›ndad›r.”Risalenin yazar›
belli olmad›¤› gibi müstensihine ait de bilgi bulunmad›¤›ndan yaz›m tarihi de
tespit edilememifltir.
Kitab›n girifl bölümünde, Hz. Peygamber (s.a.v)’in efli Hz. Aifle’yi Benî Mustal›k’a karfl› yap›lan sefere götürmesinden bafllayarak gerdanl›k olay›n› ayr›nt›lar›yla anlat›lmaktad›r. Siyer ve ‹slam tarihi kitaplar›nda “ifk olay›” bafll›¤›
alt›nda ele al›nan Hz. Aifle’nin iffetine iftira mahiyetindeki iddialar› aç›k bir
Türkçe ile ifade ettikten sonra, risale Cebrail (a.s)’›n Hz. Peygamber (s.a.v)’e
getirmifl oldu¤u flu vahy-i ilahi ile bitirilmektedir.
“fieksiz gümans›z bilmek hâs›l ola ki Aifle günahs›zd›r. Ayr›k kifliler dahi
onun hakk›nda yavuz san› sanmayalar ve ahirette ulu azaba giriftar olmayalar.”
Çorum Hasanpafla Kütüphanesindeki Siyerle ‹lgili Baz› Yazmalar
255
“Ya Bar-i Hüdaya, biz kullar› yavuz endiflelerden ve yavuz san›lardan sen
saklag›l ve itikad›m›z› berk ve muhkem eyle. Âmin. Ya ‹lahe’l-âlemin.”
S›rt› siyah bez üzerine ebru k⤛tla kapl› mukavva cilt içindeki 5. risaledir. Kitap 13x20 ebad›ndad›r.7b-12b varaklar aras›nda toplam 11 sayfad›r.
Her sayfada on üç sat›r bulunmaktad›r. Yaz› tarz› nesih olup harekelidir.
7. Mevlüd-› fierif
Kay›t No:5536/31
Tan›tmaya çal›flt›¤›m›z son eser olan Mevlüd-i fierif’in yazar› flair Enverî
Erzincanî’dir. Baflta fiemseddin Sami’nin Kamusul-A’lam’› ve Bursal› Mehmet Tahir’in Osmanl› Müellifleri adl› kaynaklardan bafllayarak, biyografik bilgiler aktaran birçok esere baflvurmufl olmam›za ra¤men, Erzincanl› Enverî
hakk›nda herhangi bir bilgiye ulaflamad›¤›m›z gibi bu mahlas kullanan herhangi bir flair ismine de denk gelmedik. Enverî’nin bu flairin esas ad› olmay›p mahlas› olmas› muhtemeldir.
‹nceledi¤imiz “Mevlüd-i fierif” risalesi, klasik mevlit türlerine benzememektedir. Münacaat, hamdele ve salvele ile bafllay›p Hz. Adem’in ve alemin
yarat›l›fl›ndan nurun Amine’ye intikaline, Hz. Peygamber (s.a.v)’in do¤umundan mirac›na kadar uzanan bu kasidenin yine bir münacatla son buldu¤unu görmekteyiz.
Enverî Erzincanî’nin bu eseri, Necla Pekolcay ve arkadafllar›n›n haz›rlad›¤› “‹slami Türk Edebiyat›nda fiekil ve Nevilere Girifl” adl› eserinde ve Hasibe
Maz›o¤lu’nun “Türk Edebiyat›nda Mevlid Yazan fiairler” adl› çal›flmas›nda yer
almam›flt›r.
Yazman›n özellikleri: Siyah meflin ciltli mecmuatü’r-resailin 31. risalesi
olup 81a-85a aras›nda yedi sayfal›k bir kasidedir.21,5x15,5 boyutundad›r.
Her sayfada ortalama 21 beyit bulunmakta olup toplam 142 beyittir. Talik
tarz›nda yaz›lm›fl olup yaz›m tarihi 1249/1833 tür. Bafl taraf›nda 13 beyit
Farsça, geri kalan k›sm› ise Türkçedir.
Eserin 13 beyitlik Farsça bölümünden sonra flu beyitler yer almaktad›r:
Besmeleyle yâd edüp nam-› Hüda’y› evvela
Eyledim tertib-i divan belagat intiha
Hamdüna mahdud ol Vehhab-› zül’ihsan kim
Nur-› irfan›yla k›l›ç eylemifltir pür ziya
256
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Hem salâvat›yla selam ol fahr-i âlem ruhuna
Eyledi bu âlem flirk-i dalaletten reha
Âline ezvac›na etba›na ashab›na
Arz olunsun salat selam sena vü dua
Çaryar-basafa Ebubekir, Ömer; Osman, Ali
Hem onlard›r müminine mukteda yu rehnüma
Cümlesini severiz can u gönülden s›dk›le
Cennet-i alada komflu eylegil ya Rabbena
Enverî kulun gubar-› hak-i payindir senin
Ya Rasulallah flefaat isterim yevmülceza
Bu beyitlerden sonra Hz. Peygamber (s.a.v)’in do¤umu ve mirac› bahsine
geçilmektedir. Bu bölüm,105 beyit kadar sürmektedir. Yukar›da da belirtildi¤i gibi burada Hz. Adem’in ve alemin yarat›l›fl›ndan nurun Amine’ye intikaline, Hz. Peygamberin do¤umundan mirac›na kadar genifl bir tema söz konusudur.
Mevlüd-i fierif’in son bölümünü flair; Hz. Peygamber (s.a.v)’i, âli ve ashab›n›, hulefa-i raflidini, Hasan ve Hüseyin’i hürmetle zikrettikten sonra on iki
beyit halinde münacaatta bulunuyor.
Ya ilahi bunlar›n hürmetine imdat et
Ol zaman kim kurula mahfler ü divan-› kaza
Mücrimem rûsiyehem cürm ü günah›m çoktur
Elmeded eyler isen cürmüme flâyeste ceza
Nefs ü fleytan›n elinden yakam kurtaramam
El’eman avn ü keremle kulunu eyle reha
Hürmet-i mefhar-› âlem ve bi- ismi-i azam
Son nefes hazret-i iman› bahfl eyle bana
Hayfs›n hayf keza eyledi ömrüm yaz
Etmedim zat›na flayeste amel ben asla
Beni maklub-› heva eyledi nefs-i bikar
Cah-› isyanda kald›m meded ey Rabb-› ala
Bakma noksan›ma esma-› ›zam›n hakk›
Mücrimem müfterihem afv k›l ey kân-› atâ
Çorum Hasanpafla Kütüphanesindeki Siyerle ‹lgili Baz› Yazmalar
257
Bende yok dâfia ey Rabb-› gafur u allâm
Bu rehavetle nola halim eya Bar-i Hüda
Ver metanet bana sabit olay›m emrinde
Etmeyem naks-› uhud ile yüzümü kara
Bahr-i gufran ki pâyân u nihayet yoktur
Tövbeler her ne ki ettim ise ben cürm ü hata
Meyl-i dünya ile ukba nimetin fevt ettim
Bu ne gaflet bu ne cür’et bu ne hüsran-› bela
Ya ilahi beni ma¤fur ve mes’ud eyle
Hurmet-i Sure-i Yasin ve bi-Hakk-› Taha
Risalenin sonunda bitifl tarihi oldu¤u belirtilen bir kay›t göze çarp›yor olmas›na ra¤men bu kayd›n eserin yaz›l›fl tarihi mi yoksa istinsah tarihi mi oldu¤unu belli de¤ildir.
Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n-Necat” adl› mevlidinden sonra dinî edebiyat›m›z›n önemli simalar›n›n da mevlit yazd›¤› bilinmektedir. Bu bilgilere
ra¤men bu kabil eserleri tan›tan kitaplarda veya araflt›rmalarda Enverî Erzincanî’nin “Mevlüd-i fierif” adl› eserinin bilinmedi¤i görüldü¤ü için, Çorum
Hasan Pafla Kütüphanesinde 6719 demirbafl numaras›yla kay›tl› olan
Sinano¤lu’nun “Ümidü’l-Müznibin”adl› mevlidinin de bilinmiyor olabilece¤ini
belirtmek istiyoruz. Keza ayn› kütüphanede 8036 ve 8037 numarada kay›tl›
Süleyman Çelebi’ye ait iki adet farkl› mevlit nüshalar›n›n da bulundu¤unu
belirtmenin faydadan hali olmad›¤›n› düflünüyoruz. Faruk Kadri Timurtafl’›n
farkl› nüshalar› karfl›laflt›rarak haz›rlad›¤› Süleyman Çelebi’nin “Mevlid” adl›
eseri ile ilgili kitab›nda Çorum’daki nüshalara temas etmemesinden de anlafl›laca¤› üzere bu nüshalar›n henüz ilim adamlar›nca bilinmiyor olmas› da
muhtemeldir.
Sonuç olarak flunu söyleyelim ki Çorum Hasan Pafla Kütüphanesinde pek
çok mahtuta vard›r ve bunlar ilim adamlar›n›n ve araflt›rmac›lar›n tetkikini
beklemektedir. Burada her konuda eser bulundu¤u gibi do¤rudan
Hz.Muhammed (s.a.v)’in hayat›, flemaili ve siyreti ile ilgili çok say›da kitap da
mevcuttur. Biz bunlardan sadece birkaç örnek vermekle yetindik.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (259-279)
HZ. PEYGAMBER VE DÖNEM‹ ‹LE ‹LG‹L‹
TÜRKÇE YAZILMIfi VEYA TÜRKÇE’YE AKTARILMIfi OLAN
ESERLER ‹LE ‹LG‹L‹ B‹BL‹YOGRAFYA DENEMES‹
Haz. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ1
G‹R‹fi
Hazreti Peygamber, bizimle yüce Allah aras›ndaki halka olmas›n›n yan›nda, vahyin flekil buldu¤u, bir baflka ifade ile vahyin insanileflti¤i bir flah›st›r.
Tarihe yön veren ve getirdi¤i do¤rular, tebli¤ etti¤i ilkeler ve ar›, berrak düflünceleri ile tarihi, içinde yaflad›¤›m›z dönemde bile, oluflturmaya devam
eden vahyi yaflam›fl olan bu sayg›n kifli ile ilgili gerek ülkemizde, gerekse
dünyan›n muhtelif bölgelerinde binlerce araflt›rma yap›lm›fl, eser yaz›lm›flt›r.
Biz de Hz. Peygambere ay›rd›¤›m›z dergimizin bu say›s›nda onun hakk›nda
ülkemizde yaz›lan veya Türkçe’ye aktar›lm›fl olan eserlerin bibliyografyas›n›
yay›nlar›lamak istedik. Kendi içerisinde tasnif etmifl oldu¤umuz bu eserleri
vermekle, bir taraftan Hz. Peygamber hakk›nda araflt›rma yapmak isteyenlere kolayl›k sa¤lamay›, di¤er taraftan da onun hayat› veya getirdi¤i misyon
hakk›nda okuma yapacak olanlara yard›mc› olmay› hedefledik. Listesini
sundu¤umuz eserlerin içerisinde hamasi duygularla kaleme al›nanlar oldu¤u gibi, ciddi, bilimsel yöntemlerle yaz›lm›fl olanlar da bulunmaktad›r.
Bibliyografyay› haz›rlarken fark etti¤imiz ve dikkatli okuyucular›m›z›n
da rahatl›kla ay›rd›na varacaklar› gibi, ülkemizde “Kutlu Do¤um Haftas›”n›n
kutlanmaya bafllanmas›ndan sonra Hz. Peygamber hakk›nda yaz›lan kitaplarda ciddi bir art›fl gözlenmektedir. Bu vesile ile bu güzel fikrin sahiplerine
minnettarl›¤›m› ifade ederken, bunu geleneksellefltirmeye çal›flan Diyanet
‹flleri Baflkanl›¤› ve Türkiye Diyanet Vakf› yönetimini kutlar›m. Bununla
birlikte flayet duyarl› halk›m›z›n çabalar› olmasa, bu haftan›n özüne uygun
olarak kutlanamayaca¤›n›n da bilincindeyim. Bu nedenle haftay› en iyi flekilde kutlayan duyarl› halk›m›za da flükranlar›m› sunuyorum.
1. HZ. PEYGAMBER‹N HAYATI ile ‹LG‹L‹ ESERLER
Abdülkadir Dedeo¤lu, Peygamberimiz, (çocuklara yönelik), Osmanl› Yay›nevi, ‹stanbul 1999.
1
Doç. Dr. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi
260
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Abdullah Abdulkerimzâde, Kable’l-Bi’set Peygamberimiz ne Vechile Teabbud Eyledi, yazma, Süleymaniye kütüphanesi, kay›t no: 24112. (Osmanl› Türkçesi)
Abdullah At›f Tüzüner, Siretu’n-Nebi (sav): Peygamberimiz’in Hal ve Hareketleri, Ahmed Said Matbaas›, ‹stanbul 1973.
Abdullah Sevinç, Ashab›n›n Dilinden Hz. Muhammed' in Hayat›, Gonca Yay›nevi, ‹stanbul 2004.
Abdurrahim Zapsu, Büyük ‹slam Tarihi -Hz. Muhammed (s.a.v.) Dönemi-,
Risale Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Adem Yakup, Muhteflem Peygamber Hz. Muhammed, Günefl Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2003.
Afzalu’r-Rahman, Allah'›n Kulu ve Rasulü Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‹nk›lap Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Afzalu’r-Rahman, Siret Ansiklopedisi, ‹nk›lap Yay›nlar›, ‹stanbul 1990.
Auguste Bebel, Hz. Muhammed ve Arap-‹slam Kültürü Dönemi, (trc. Veysel
Ataman), Bordo Siyah Yay›nevi, ‹stanbul 2003.
Ahmet Cevdet Pafla, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in Hayat› (haz›rlayan M. Muhsin Bozkurt) Erhan Yay›nlar› ‹stanbul ?,
Ahmed Cevdet Pafla, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Hayat›, (Haz›rlayan
Arif Pamuk), Çelik Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Ahmed Cevdet Pafla, Peygamber Efendimiz, Med Yay›nlar›, ‹stanbul 1982.
Ahmed Efe, Peygamberimiz’in Hayat›, Akça¤ Yay›nlar›, Ankara 2001.
Ahmet Güzel, Ça¤lar O'na Hasret: Peygamberimiz Hazreti Muhammed
(s.a.v), ‹ttifak Matbaas›, Konya 1993.
Ahmet Hamdi Akseki, Peygamberimiz Hz. Muhammed ve Müslümanl›k, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, Ankara 1955.
Ahmed Hamdi Akseki, Ondört As›r Evvel Do¤an Günefl: Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, Ankara 1956.
Ahmet Hulisi, Muhammed Mustafa, Kitsan Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Ahmet Lütfi Kazanc›, Özlenen fiafak: Do¤umundan Peygamberli¤e, Marifet
Yay›nlar›, ‹stanbul 1983.
Ahmet Lütfi Kazanc›, Ayd›nl›klara Do¤ru: Peygamberli¤inden Hicrete, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1983.
Ahmed Naim, Mir'at-› Muhammedî, Bahriye Matbaas›, [y.y.] 1303.
Ali Ak›nc›, Ahir Zaman Peygamberi Hz. Muhammed, Ali Day› Neflriyat›, ‹stanbul 1949.
Ali Ertan, Son Peygamber Hz. Muhammed, Bedir Yay›nlar›, ‹stanbul 1975.
Ali Himmet Berki, Hatemü'l-Enbiya Hazreti Muhammed ve Hayat›, Diyanet
‹flleri Baflkanl›¤›, Ankara 1981.
Ali fieriatî, Muhammed Kimdir, (trc. Ali Seyido¤lu), Fecr Yay›nevi, Ankara
1995.
Ali fieriati, Muhammed'i Tan›yal›m, (trc. Ali Seyido¤lu), Fecr Yay›nevi, Ankara, 1995.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
261
Ali fieriatî, Siret, (trc. Kerim Güney), Cafer fiehidi Kitabevi, [y.y.], (t.y.).
Anne-Marie Delcambre, Allah'›n Resulü Hz. Muhammed, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
Ataullah b. Fazlullah, Sevgilinin Bahçesi (Ravdatu’l-Ahbâb Tercümesi), (trc.
Benlizâde Mahmut Efendi) (sadelefltiren Ramazan Balc›) Gelenek Yay›nlar› ‹stanbul 2003.
Aynur Uraler, Gönüllerin Gülü Hz. Muhammed (s.a.v.), Nil Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
Ayfle Gouverneur-Leyla Azzâm, Hz. Muhammed'in Hayat›, (trc. Murat Çiftkaya) Yeditepe Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
Ayfle Sevim, Günefle Yolculuk: Hz. Muhammed (sav)’in Hayat›, fiule Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
Aziz Mahmud Hüdaî, Alemin Yarat›l›fl› ve Hazreti Muhammed'in Zuhuru
1038/1628, (sad. Kerim Kara, Mustafa Özdemir), ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997
Bir Bar›fl Elçisi Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.), (komisyon) Ahsen Yay›nlar›,
‹stanbul 2006
Bütün yönleriyle Asr-› Saadette ‹slam, I-V, (ed. Vecdi Akyüz), Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1994; ‹stanbul 2006.
Cande¤er Tetik Bera, Sevgili Peygamberim, Gezgin Balon Yay›nlar›, ‹stanbul
2006.
Celal Yeniçeri, Hz. Muhammed: Yaflad›¤› Hayat, Marmara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
Celalettin Vatandafl, Hz. Muhammed’in Hayat› ve ‹slam Daveti, I-II, P›nar Yay›nlar›, ‹stanbul Ekim 2004.
Cemal Kutay, Tarih Önünde ‹slam Peygamberi, Aksoy Yay›nc›l›k, ‹stanbul
1998.
Cüneyt Suavî, ‹ki Cihan Günefli Peygamberimiz, Zafer Yay›nlar›, ‹stanbul
2006.
Dilaver Gürer, Peygamberin Öyküleri, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2003.
Diyanet Dergisi Özel Say›: Peygamberimiz, Ankara 1989.
Diyanet Dergisi Özel Say›: Peygamberimiz, Ankara 1990.
Ebû'l-Hasan Ali el-Hasan en-Nedvi, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed, (trc. Abdülkerim Özayd›n), ‹z Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1992.
Emile Dermenghen, Hazreti Peygamber ve Risaleti, (trc. Ahmet A¤›rakça)
‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Engin Arslan, Çocuklar ‹çin Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Hayat›/3-7
Yafl, Üsküdar Yay›nevi, ‹stanbul 2005.
Ergun Göze, Peygamberimiz ve Dört Halifesi, TDV Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul
1987.
Eric Schhroeder, Hz. Muhammed’in ‹zinde Kronolojik ‹slam Tarihi, (trc. Semih Yaz›c›o¤lu), Plastik Yay›nlar›, [y.y.], t.y.
262
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Esad Fuad Tu¤ay, Allah'›n Kulu ve Resulü Muhammed, (trc. Ali Kemal Aksüt), Ka¤›t Ve Bas›m ‹flleri, ‹stanbul 1950.
Eflref Edip-Fahrettin Gün, Sevgili Peygamberimiz, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul
2005.
Fatih Okumufl, Hz. Muhammed’in Yaflam Öyküsü, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul
2004.
Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, I-III, Nil Yay›nlar›, ‹zmir 2006.
Halide Çak›c›, Peygamberimiz Hz. Muhammed, Düfl De¤irmeni Kitapl›¤›, y.y.
2004.
Harun Akyaz›, ‹slamiyetin Do¤uflu, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1983.
Harun Yahya, Hazreti Muhammed (s.a.v.), Kültür Yay›nlar› ve Da¤›t›m, ‹stanbul 2002.
Hayati Ülkü, ‹slamiyet ve Hz. Muhammed, ‹stanbul 1968.
Hayrullah Gündo¤du, Gönül Penceresinden Sevgili Peygamber Efendimiz,
Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Henri Pirenne, Hz. Muhammed ve Charlemagne, (trc. Mehmet Ali K›l›çbay),
Birey ve Toplum Yay›nc›l›k, Ankara 1948.
Hüseyin Algül, Peygamberimiz’in Hayat›: Siyer-i Nebi, Tercüman Gazetesi,
‹stanbul 1986.
Hüseyin Algül, Alemlere Rahmet Hazreti Muhammed, Türkiye Diyanet Vakf›
Yay›nlar›, Ankara 1994.
‹bn Hiflam, Siret-i ‹bn Hiflam (‹slam Tarihi), I-IV, (trc. Hasan Ege), Kahraman
Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
‹bn ‹shak, Ebû Abdullah Muhammed b. ‹shak b. Yesar 150/767, Siret, (trc.
Sezai Özel), Akabe Yay›nlar›, ‹stanbul 1991.
‹bn Kayy›m el-Cevziyye, Zadu’l-Mead, I-VI, (trc. fiükrü Özen) Risale Yay›nlar›, ‹stanbul 1988.
‹hsan Süreyya S›rma, ‹slam Öncesi Mekke Dönemi ve Hz. Muhammed, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
‹hsan Süreyya S›rma, ‹flte Önderimiz Hz. Muhammed, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
‹lhami Ulafl, Siyer-i Nebi: Peygamberimiz’in Hayat›, Osmanl› Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
‹madüddin Halil, Muhammed Aleyhisselam, (trc. ‹smail Sezer) Yediveren Yay›nlar›, Konya 2003
‹rfan Yücel, ‹slam’›n Do¤uflu Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v),
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, [y.y.], 1985.
‹smail Lütfi Çakan, Ashab›n›n Dilinden Peygamberimiz, Marifet Yay›nlar›,
‹stanbul 1981.
‹smail Lütfi Çakan, Örnek Kul Son Resul, Ba¤c›lar Belediyesi Kültür Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
263
‹smail Sad›k Kemal b. Muhammed Vecihi Pafla, Ahval-› Celile-i Peygamberi,
‹stanbul 1284. (Osmanl› Türkçesi)
John Devenport, Hz. Muhammed (sav) ve Kur’an’› Kerim, (trc.Ömer R›za
Do¤rul), ‹stanbul 1926. (Osmanl› Türkçesi)
Karen Armstrong, Hazreti Muhammed: ‹slam Peygamberi’nin Biyografisi,
Koridor Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2005.
Kas›m fiulul, Hz.Peygamber Devri Kronolojisi, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul
2003.
Kastelanî, ‹lahi Rahmet Hz. Muhammed, Hisar Yay›nlar› [y.y.], (t.y.).
Kaz›m Dönmez, O'nun Günleri: Hz. Muhammed'in s.a.v. Hayat›n›n Kronolojisi, Okul Yay›nlar›, 2004.
Kerim Sadî, Muhammed ve ‹slamiyet, Berksoy Matbaas›, ‹stanbul 1948.
Lev Nikolayeviç Tolstoy, Hz. Muhammed Gizlenen Kitap, (trc.Arif Arslan)
Karakutu Yay›nlar›, ‹stanbul, 2005.
Lütfullah Ahmed, Hayat-› Hazreti Muhammed (s.a.v), Necm-i ‹stikbal Matbaas›, ‹stanbul [t.y.] (Osmanl› Türkçesi)
Lütfullah Ahmed, Ahir Zaman Peygamberi Hz. Muhammed’in Hayat› ve Dininin Esaslar›, Maarif Kütüphanesi, ‹stanbul 1957.
Mahir ‹z, Peygamber Efendimiz, Med Yay›nlar›, ‹stanbul 1982.
Mahmut Ali Do¤rul, Peygamberimiz, (trc. Ömer R›za Do¤rul), Mahmut Bey
Matbaas›, ‹stanbul 1341.
Mahmud Mehdi, Allah’›n Resulü Hz. Muhammed, (trc. Mustafa Çetin), ‹stanbul 1965.
Mahmut Toptafl, Modern Hayatta Nebevî Mücadele: Siyer Dersleri, Nehir Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Martin Lings, Hz. Muhammed'in Hayat›, (trc. Nazife fiiflman), ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
Maxime Rodinson, Muhammed: Biyografi, (trc. Atilla Tokatl›), Sosyal Yay›nlar›lar, ‹stanbul 1994; Özne Yay›nlar›; ‹stanbul 2000.
M.Faruk Öztuna, Kitab-› Nebi: Peygamber Efendimizin Hayat›, Ülkü Bas›mevi, ‹stanbul 1963.
M. Said Ramazan el-Butî, F›khu’s-Sire: Peygamberimiz’in Uygulamas› ile ‹slam, (trc. Ahmed Orhan), Gonca Yay›nevi, ‹stanbul 1984.
M. Yaflar Kandemir, Can›m Arzular Seni, Erkam Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
M.Yaflar Kandemir, ‹ki Cihan Günefli, Erkam Yay›nlar›, ‹stanbul 1996.
M.Yaflar Kandemir, Peygamberimizden 101 Hat›ra, Morötesi Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
M.Yaflar Kandemir, Han›mlar›n›n Dilinden Hz. Peygamber, ‹lmi Neflriyat, ‹stanbul t.y.
Mehmet Albayrak, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Fakülte Kitapevi, 2002.
264
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Mehmet Apayd›n, Resulullah (s.a.v)'in Günlü¤ü: Medine Dönemi Yeni Kronolojisi, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1995.
Mehmet Birekul, Peygamber Günlerinde Sosyal Hayat ve Aile, Yediveren,
Konya 2003.
Mehmet Cemal, Hz. Muhammed, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1994.
Mehmed Hanefi Narc, Hz. Muhammed Kimdir?, Gonca Yay›nevi, [y.y.], t.y.
Mehmet Nuri Yard›m, Peygamberimiz’in Hayat›: Yaflayan Peygamber, Kahraman Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
Mehmet Oruç, Son Nebi, Güzel Sanatlar Matbaas›, Ankara 1959.
Mehmet R. Eyyüplüo¤lu, Hz. Peygamber’in Hayat›, Renkifl Ofset, ‹stanbul
1992.
Mevdudî, Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayat›, (trc. Ahmed Asrar), ‹stanbul 1992.
Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimiz Aleyhi's-Selam, (trc.Ömer R›za
Do¤rul), Sebilürreflad Kütüphanesi, ‹stanbul 1924. (Osmanl› Türkçesi)
Mevlana Muhammed Ali, Peygamberimiz’in Hayat›: Siretü'n-Nebi, (trc. Ali
Genceli) Nur Yay›nlar›, Ankara [t.y.]
Mevlana fiiblî en-Nu’manî, ‹slam Tarihi -Asr-› Saadet- Siretü'n-Nebi, (trc.
Ömer R›za Do¤rul), Asar› ‹lmiye Kütüphanesi, ‹stanbul 1928. (Osmanl› Türkçesi). ‹z yay›nc›l›k, ‹stanbul 2003. (Türkiye Türkçesi) (sadelefltiren Yusuf Karaca),
Muhammed b. Salih ed-D›meflkî, Peygamber Külliyat›, I-XIII, (Subulu’l-Huda ve’r-Reflad’›n tercümesi) (trc. Yusuf Özbek), Ocak Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
Muhammed Abduh Yemanî, Ad› Güzel, Kendi Güzel Muhammed (s.a.v); (trc.
H. Mehmed Günay, Nun Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1995.
Muhammed Atiyye el-‹braflî, ‹slam Tarihi -Peygamber Efendimiz-, Zaman
Kütüphanesi, [y.y.], t.y.
Muhammed Ebû Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed, I-IV, (trc. Mehmet
Keskin), Kitapevi Yay›nlar›, ‹stanbul [t.y.].
Muhammed Esad Bey, Hz. Muhammed, (trc. Avni Hüseyin), ‹stanbul 1959.
Muhammed Hamidullah, ‹slam›n Do¤uflu; (trc. Murat Çiftkaya), Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Muhammed Hamidullah, Resulullah Muhammed, (trc. Salih Tu¤), ‹rfan Yay›nevi, ‹stanbul 1973.
Muhammed Hamidullah, el-Vesaiku’s-Siyasiyye: Peygamber Döneminin Siyasi ve ‹dari belgeleri, (trc. Vecdi Akyüz), Kitapevi Yay›nlar›, ‹stanbul
1997.
Muhammed Hamidullah, Allah'›n Elçisi Hz. Muhammed, (trc. Ülkü Zeynep
Babacan) Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
265
Muhammed Hamidullah, Resulullah Muhammed, ‹rfan Yay›nlar›, (y.y),(t.y.).
Muhammed Hüseyin Heykel, Hazreti Muhammed Mustafa, (trc. Ömer R›za
Do¤rul), Ahmed Halid Kitabevi, ‹stanbul 1948.
Muhammed Hamidullah, ‹slam Tarihine Girifl, (trc. Ruhi Özcan) Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Muhammed Hamidullah, ‹lk ‹slam Devleti, (trc. ‹hsan Süreyya S›rma) Beyan
Yay›nlar›, ‹stanbul 1992.
Muhammed Hamidullah, ‹slam Tarihine Girifl, (trc. Ruhi Özcan) Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Muhammed Kamil Hatte, Muhammed Aleyhisselam'›n Peygamberli¤i, (trc.
Mustafa As›m Köksal-‹smail Ezherli), Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, Ankara 1967.
Mahmud fiakir, Peygamberimiz’in Hayat› (siyer), (trc. Ferit Ayd›n), Kahraman Yay›nlar›, ‹stanbul 1994.
Murat Sar›c›k, Hz. Muhammed’in Ça¤r›s› Mekke Dönemi, Nesil Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Mustafa As›m Köksal, Peygamberimiz’in Do¤umu, Kanaat Matbaas›, Ankara
1945.
Mustafa As›m Köksal, ‹slam Tarihi: Peygamberler Peygamberi Hz. Muhammed ve ‹slamiyet (I-IX), fiamil Yay›nlar›. Eser on küsur ciltten oluflmaktad›r.
Mustafa As›m Köksal, ‹slam tarihi, Hazreti Muhammed (s.a.v) ve ‹slamiyet,
Medine Dönemi, ‹rfan Yay›nevi, ‹stanbul 1969.
Mustafa As›m Köksal, Peygamberler Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhisselam ve ‹slamiyet, Mekke devri, I-II, Köksal Yay›nc›l›k, ‹stanbul
1999.
Mustafa As›m Köksal, Efendimiz ve Yolu, Gelenek Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2003.
Mustafa Ayd›n, ‹lk dönem ‹slam Toplumunun fiekillenifli, P›nar Yay›nlar›, ‹stanbul 1991.
Mustafa Darir Efendi (Erzurumlu), Siyer-i Nebi, I-II, (yay›na haz›rlayan Selman Y›lmaz), Baflucu Kitaplar›, ‹stanbul 2004.
Mustafa Necati Bursal›, Alemlere Rahmet Hz. Muhammed Aleyhisselam Çelik Yay›nevi, ‹stanbul 1998.
Mustafa Sabri Sözeri, ‹slam’›n Do¤uflu: Peygamberimiz’in Hayat›, Ticaret
Postas› Matbaas›, ‹stanbul 1960.
Mustafa S›ba’i, Siret-i Nebevi, (trc. Müzemmil Hüseyin Kalahi.), International Islamic Federation, [y.y.] 1994/1414.
Mürflide Uysal, Peygamber Sevgisi, Uysal Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
M. Zekai Konpara, Peygamberimiz, ‹slam Dini ve Aflere-i Mübeflflere, ‹stanbul t.y.
M. Zekai Konpara, Peygamberimiz’in Hayat›, ‹stanbul 1980.
266
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Necip K›sakürek, Çöle ‹nen Nur, Büyük Do¤u Yay›nlar›, ‹stanbul 1972.
Nezihe Araz, Hazreti Muhammed: Peygamberler Peygamberi, Dizerkonca
Matbaas›, ‹stanbul 1959.
Niyazi Birinci, Can›m Peygamberim, Yeni Asya Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
Osman Dal Erdem, Bizim Peygamberimiz, Ahmed Said Matbaas›, ‹stanbul
1964.
Osman Keskio¤lu, Siyer-i Nebi: Hazreti Peygamber'in Hayat›, Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤›, Ankara 1993.
Ömer Kirazl›, Hak Elçisi Hz. Muhammed, Erkam Yay›nlar›, ‹stanbul 1981.
Osman Nuri Topbafl, Hz. Muhammed Mustafa (sav), Erkam Yay›nlar› 2006.
Rahim Er, Sevgili Peygamberim, Türkiye Gazetesi Yay›nlar›, ‹stanbul 1982.
Raflit Küçük-‹smail Yi¤it, Hazreti Muhammed (S.A.V.): Siyer-i Nebi, Kayhan
Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Rag›p Güzel, Sevgililer Sevgilisi Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve’s-Sellem, Çelik Yay›nevi, y.y., 2006
Reflit Haylamaz, Gönül Taht›m›z›n Eflsiz Sultan› Efendimiz (sav), Ifl›k Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
R.V.C. Bodley, Tanr› Elçisi Hz. Muhammed, (trc. Osman Nebio¤lu), Nebio¤lu
Yay›nlar›, ‹stanbul 1958.
Safiyurrahman el-Mubarek-Furî, Peygamberimiz’in Hayat› ve Daveti (er-Rahiku’l-Mahtum) (trc. Halil ‹brahim Kutlay), Risale Yay›nlar›, ‹stanbul [ty].
Said Alpsoy, Hz. Muhammed En Sevgili, Gelenek Yay›nlar›, 2006
Said Havva, Allah Resulü Hazreti Muhammed (s.a.v), (trc. Halil Güvenç),
Hilal Yay›nlar›, Ankara 1979. Petek Yay›nlar›, (trc. Harun Ünal) ‹stanbul 1987.
Said Havva, Hadislerle Hz. Muhammed’in Hayat›: el-Esas fi’s-Sunne, I-III,
Hikmet Neflriyat, ‹stanbul t.y.
Salih Suruç, Peygamberimiz’in Hayat›, Kainat›n Efendisi, I-II, Yeni Asya Yay›nlar›, ‹stanbul 1982.
Salih Suruç, Peygamberimi Ö¤reniyorum Dizisi, ‹stanbul 1996.
Semih Nafiz Tansu, Hazreti Muhammed'in hayat›, Hilmi Kitabevi, ‹stanbul
1952.
Suat Yalaz, Son Peygamber Hz. Muhammed, Veb Ofset, ‹stanbul 1985.
Suat Y›ld›r›m, Ebedi Risalet, Ifl›k Yay›nlar› 1993.
Suyutî, Peygamberimiz’in Hayat›, (trc. Abdullah Ayd›n), Kahraman Yay›nlar›, ‹stanbul 1999.
Süleyman Çelebi, Mevlid, Dergah Yay›nlar›, ‹stanbul 1992.
fiaban Dö¤en, Peygamberim Hz. Muhammed, Yeni Asya Yay›nlar›, ‹stanbul
1992.
fiakir Berki, Hazreti Muhammed, Bütün ‹nsanlara Gönderilen Peygamber,
Kad›o¤lu Matbaas›, Ankara 1981.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
267
fiakir Ziya, Hz. Muhammed: Hususî, ‹ctimaî ve ‹lmî Hayat›, ‹stanbul 1943.
fiemsettin Yeflil, Hz. Muhammed, Tecelli Bas›mevi, ‹stanbul 1943.
fierif Ali Minaz, Müjdelerle Gelen Son peygamber, Bayrak Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1989.
Tahiru’l-Mevlevî, Hz. Peygamber ve Zaman›, ‹stanbul 1341 (Osmanl› Türkçesi).
Tahsin Yücel, Peygamberin Son Befl günü, (Roman) Can Yay›nlar›, ‹stanbul
1998.
Ümit fiimflek, En Büyük ‹nsan: Peygamberimiz, U¤urböce¤i Yay›nlar›,[t.y.].
Vehbi Bilimer, Hak Din ve Ahir Zaman Peygamberi, Sebil Yay›nevi, ‹stanbul
1978.
Vehbi Karakafl, Hicazl› Sevgili: Peygamber Sevgisi, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul
2002.
Veli Ertan, Hz. Muhammed (sav) Son Peygamber, ‹slam Neflriyat›, ‹stanbul
1963.
William Montgomery Watt, Hazreti Muhammed’in Mekkesi: Kur’an’da Tarih,
(trc. Mehmet Akif Ersin), Bilgi Vakf›, Ankara 1995.
William Montgomery Watt, Muhammed Mekke'de, (trc. Azmi Yüksel- M. Rami Ayas), Ankara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Yay›nlar›, Ankara
1986.
William Montgomery Watt, Hazreti Muhammed: Peygamber ve Devlet Kurucu, (trc. Hayrullah Örs), Remzi Kitabevi, ‹stanbul 1963; Peygamber ve
Devlet Adam› Hz. Muhammed, (trc. Ünal Ça¤lar), Yönelifl Yay›nlar›,
(y.y.), (t.y.).
Yakup Üstün, Hazreti Muhammed (a.s) Hakk›nda Konferans, Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤›, Ankara 1975.
Yakup Üstün, Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Türkiye Diyanet Vakf›,
Ankara 1989.
Yaflar Nuri Öztürk, Kendi Dilinden Hazreti Muhammed, Yeni Boyut Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
Yavuz Bahad›ro¤lu, Can›m Peygamberim, Nesil Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
Y›lmaz Boyuna¤a, Hz. Peygamber ve ‹lk Müslümanlar, Bo¤aziçi Yay›nlar›, ‹stanbul 1985.
Yusuf Dursun, Bir Gonca’d›r Peygamberim, Nehir Yay›nlar›, ‹stanbul 2005.
Yusuf el-Kardavî, Hz. Peygamber ve ‹lim Ifl›¤›n›n Ça¤r›s›, fiule Yay›nlar›, ‹stanbul [t.y.]
Yusuf Sancak, Hz. Peygamber Döneminde fiiir, fiafak Yay›nevi, Erzurum
1999.
Yusuf Ziya Yörükan, Din Dersleri: Peygamberimiz, Evkaf-› ‹slamiyye Matbaas›, ‹stanbul 1926. (Osmanl› Türkçesi)
Zekai Konpara, Peygamberimiz’in Hayat›, Milli E¤itim Bakanl›¤›, Ankara
1964.
268
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Zeren Tan›nd›, Siyer-i Nebi: ‹slam Tasvir Sanat›nda Hazreti Muhammedin
Hayat›, Hürriyet Vakf›, ‹stanbul 1984.
Zeydin Pala, Peygamberimiz’in Hayat›, Cihan Yay›nlar›, ‹stanbul 2003.
Ziya fiakir Soko, Hz. Muhammed, ‹stanbul 1940.
HZ. PEYGAMBER’‹N ÖRNEK AHLAKI VE fiAHS‹YET‹
Abbas Mahmud Akkad, Hz. Muhammed’in (sav) Eflsiz Deha ve fiahsiyeti,
(trc. Mehmet Sait fiimflek), Konya 1979.
Abdurrahman Azzâm, Büyükler Büyü¤ü Rasul-i Ekrem'in Örnek Ahlak› ve
Kahramanl›¤›, (trc. Hayreddin Kahraman), Ahmed Said Matbaas›, ‹stanbul 1964.
Abdurrahman Çetin, Örneklerle Peygamberimiz, Ensar Yay›nlar›, ‹stanbul
2006.
Ahmet Kul, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Yüce Ahlak›, Misvak Neflriyat,
1990
Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed Hayyanî, Hz. Peygamber’in Edep
ve Ahlak›, ‹z Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1995.
Fehremez Sercan, Örneklerle Peygamberimiz (sav)’›n Ahlak›, Temel Yay›nlar›, ‹stanbul 1987.
Hayrettin Karaman, Peygamberimiz’in Örnek Ahlak›, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
H.Kübra Ergin, Hz. Muhammed’de Aflk, ‹stanbul 2005.
‹brahim Bayraktar, De¤iflik Yönleriyle Hz. Peygamber (s.a.v.), Nil Yay›nlar›,
‹stanbul 1994.
el-‹sfahanî, Hz. Peygamber’in Edep ve Ahlak›, (trc. Naim Erdo¤an), ‹z yay›nc›l›k, ‹stanbul 1995.
Mardija Aldrich Taratino, Sevgili Peygamberimiz’in Hayat›ndan Sahneler,
(trc. Faruk Y›lmaz), ‹stanbul 1987.
Mehmet Mahfuz Söylemez, Hz. Muhammed: Hayat› ve Örnek Ahlaki Kiflili¤i,
Çorum Ça¤r› Vakf›, Çorum 2006
Mehmet Oruç, Kainat›n Efendisi Peygamberimiz’in Hayat› ve Güzel Ahlak›,
Ar› Sanat Yay›nevi, ‹stanbul 2001.
Mehmet Paksu, Peygamberimiz’in Örnek Ahlak›, Nesil Yay›nlar›, ‹stanbul
2006.
Muhammed Abdulaziz el-Hulî, Hadislerle Peygamber Ahlak›, Çelik Yay›nevi, ‹stanbul 1998.
Mustafa Ça¤r›c›, Hz. Peygamber’in Örnek Ahlak›, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Örnek ‹nsan Hz. Muhammed, (ed: Mehmet Mahfuz Söylemez), Çorum Ça¤r›
E¤itim Vakf›, Çorum 2006.
Raif Efendi, Hadislerle Peygamberimiz’in Güzel Ahlak›, (sadelefltiren Mahmut Özakkafl), ‹stanbul 1984.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
269
Sad›k Eraslan-Ekrem Kelefl, En Güzel Örnek Hz. Peygamber, Diyanet vakf›
Yay›nlar›, Ankara 2003.
fiaban Dö¤en, Resulullah’›n Eflsiz Ahlak›, Gençlik Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
Tirmizî, Hadislerle Peygamberimiz’in Güzel Ahlak›, (trc.Hoca Raif Efendi), ‹stanbul 1984.
Nevzat Afl›k, Hz. Peygamber ve ‹’tidal, Ö¤renci Bas›mevi, ‹zmir 1987.
Selim Gündüzalp, Peygamberimiz’in Hayat›ndan Seçilmifl Öyküler, ‹stanbul
2006.
Ömer Sevinçligül, Hz. Muhammed’in Sözleri ve Halleri, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Yaflar Kandemir, Hayat›m›za Peygamber Modeli, Morötesi Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
HZ. PEYGAMBER VE E⁄‹T‹M
Abdullah Özbek, Hazreti Muhammed: Bir E¤itimci Olarak, Esra Yay›nlar›,
Konya 1995.
Abdurrahman Dodurgal›, Sevgi Peygamberi ve Yetiflkin Din E¤itimi, Ra¤bet
Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
Ali Osman Koçkuzu, Hz. Peygamber’in E¤itim ve Tebli¤ini Al›fl›m›zda fiahsilik, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Ebû Gude, Hz. Muhammed (sav) ve Ö¤retim Metodlar›, (trc. Enbiya Y›ld›r›m),
‹stanbul 1998.
‹brahim Canan, Resulullaha Göre Okulda ve Ailede Çocuk Terbiyesi, Cihan
Yay›nlar›, ‹stanbul 1998.
‹brahim Canan, Peygamberimiz’in Okuma Yazma Seferberli¤i ve Ö¤retim Siyaseti, Cihan Yay›nlar›, ‹stanbul 1984.
Mehmet Emin Ay, Peygamber ve Çocuk, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Muhammed Nur Süveyd, Peygamberimiz’in Sünnetinde Çocuk E¤itimi, Ulusal Kitapevi, Konya 1994.
Mustafa Bakt›r, Ashab-› Suffa: ‹slamda ‹lk E¤itim Müessesesi, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul 1990.
HZ. PEYGAMBER DÖNEM‹NDE KADINLAR
Abdullah Naim fiener, Peygamberimiz’in Dilinden Müslüman Kad›n ve Yuvas›, Eskin Matbaas›, ‹stanbul 1975.
Ahmed Abdülcevâd ed-Dûmî, ‹slam’›n Kad›n Kahramanlar›, (trc. Nedim Y›lmaz), Hisar Yay›nevi, ‹stanbul [t.y.]
‹hsan Özkes, Peygamber Döneminde Kad›nlar, 1998
‹smail Mutlu, Han›m Sahabiler, Mutlu Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1995.
270
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Levent Öztürk, Hz. Peygamber Döneminde Sa¤l›k Hizmetlerinde Kad›n›n Yeri, Ay›fl›¤› Kitaplar›, ‹stanbul 2001.
Muhammed Ali Kutup, Cennetle Müjdelenen Sahabe Han›mlar›, (trc. Mustafa Sar›b›y›k-Adnan Demircan), Esra Yay›nlar›, Konya 1994.
Muhammed Mahmud es-Savvâf, Hz. Peygamber’in Pak Zevceleri, (trc.Ramazan Nazl›), Emin Yay›n-Da¤›t›m, ‹stanbul 1987.
Muhammed Mahmud Savvaf, Resulullah'›n Pak Zevceleri, Nur Yay›nlar›,
(trc. Ali Aslan), Ankara, [t.y.]
Nuriye Çelegen, Peygamberimiz Kad›nlara Nas›l Davran›rd›, Nesil Yay›nlar›,
‹stanbul Nisan 2006.
R›za Savafl, Hz. Muhammed Devrinde Kad›n, Ravza Yay›nlar›, Gelenek Yay›nlar›, ‹stanbul 1991, 2004.
fiehit Bintu’l-Huda, Peygamber ve Kad›n, (trc. Ubeydullah Dalar), ‹stanbul
1986.
Tahir Hoflafç›, Hazreti Peygamberimiz (s.a.v) Niçin Çok Evlendi, (yay›na
haz›rlayan Ömer Faruk Gerçek- Sebahattin Çolak), Nizam Yay›nevi,
‹stanbul 1982.
Yusuf Ziya ‹nan, Ehli Beytin Kutsal Kad›nlar›, Ar›beyi Yay›nlar›, ‹stanbul
1965.
HZ. PEYGAMBER VE A‹LE
Ali Özek, Hz. Peygamber ve Aile Hayat›, ‹slami ‹limler Araflt›rma Vakf›
(‹SAV), ‹stanbul 1989.
Bekir Topalo¤lu, Hz. Peygamber’in Evlilik Hayat›, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Efl Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) Diyanet vakf› Yay›nlar›, Komisyon, (y.y.), (t.y.).
‹brahim Canan, Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul 1999.
Muhammed Ömer Dauk, Hz. Peygamber (sav) Hakk›nda Aile Sohbetleri,
Konya t.y.
Hz. Peygamber ve Aile Hayat›, (komisyon) Ensar Neflriyat, ‹stanbul 1988.
Raflit Küçük, Hz. Peygamber’in Özel Hayat› ‹le ‹lgili Rivayetler ve Bunlar…,
‹lmi Neflriyat, ‹stanbul t.y.
S.M.Madni Abbasî, Hz. Peygamber’in Aile Hayat›, (trc. Ali Zengin), Kay›han
Yay›nevi, ‹stanbul 2000.
Ümit Meriç, ‹slam’da Aile ve Peygamber’in Ailesi, ‹lmi Neflriyat, ‹stanbul, t.y.
Ziya Kaz›c›, Hazreti Muhammed (s.a.v)'in Eflleri ve Aile Hayat›, Ça¤ Yay›nlar›, ‹stanbul 1991.
B‹R ASKER OLARAK HZ.PEYGAMBER VE ASKER‹ FAAL‹YETLER‹
Abdülkadir Dedeo¤lu, Peygamberimiz’in Savafllar›, I-III, Osmanl› Yay›nlar›,
‹stanbul 1996. (çocuklara yöneliktir).
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
271
Abdullah Reflid, ‹slam’da Ordu ve Komutan, (trc. Enver Günenç-Seraceddin
Emre), fiule Yay›nlar›, ‹stanbul 1992.
Ahmet Cemil Ak›nc›, Hz. Peygamber’in Savafllar›, Toker Yay›nlar›, ‹stanbul
1971.
Ahmet Refik, Gazavat-› Celile-i Peygamberi, (nflr. ‹brahim Hilmi), ‹stanbul
1324. (Osmanl› Türkçesi)
Caryle, Peygamber: Kahraman Muhammed, (trc. Reflat Nuri Gültekin), Serdengeçti Neflriyat, Ankara 1963.
Hamid Dabbaflî, ‹slam’da Otorite: Peygamber'in Geliflinden Emevî ‹daresine
Kadar, (trc. Süleyman -E. Gündüz), ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1995.
Kas›m Göçmeno¤lu, Peygamberimiz’in Savafllar›, Erdem Yay›nlar›, ‹stanbul
1995.
M. Abdulkadir Ulusoy, Büyük Peygamber Hz. Muhammed’in Gazveleri, Bolay›r Yay›nevi, ‹stanbul 1948.
Muhammed Ali Kutup, Büyük Bedir Gazvesi, (trc. Nedim Y›lmaz), Hisar Yay›nevi, ‹stanbul 1986.
Muhammed Ali Kutup, Peygamberimiz’in (s.a.v) Seriyyeleri, (trc. Nedim Y›lmaz), Hisar Yay›nevi, ‹stanbul 1986.
Muhammed Hamidullah, Hazreti Peygamber’in Savafllar› ve Savafl Meydanlar›, (trc. Salih Tu¤), Ya¤mur Yay›nevi, ‹stanbul 1981.
Mahmud fiit Hattab, Komutan Peygamber Hz Muhammed'in Askeri Dehas›,
(trc. Ahmed A¤›rakça), Bir Yay›nlar›, ‹stanbul 1998.
Mustafa Zeki Terzi, Hazreti Peygamber ve Hulefa-i Raflidin Döneminde Askeri Teflkilat, Sönmez Matbaa ve Yay›nevi, Samsun 1990.
Serdar Özdemir, Hazreti Peygamber’in Seriyyeleri, Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
Yusuf Kemal Kutluata, Büyük Kumandan Hz. Muhammed Mustafa, y.y.,
1958.
HZ. PEYGAMBER‹ ANLAMAK
Abdulmuti’ ed-Dahir, Bana Peygamberimi Anlat, (trc. Tacettin Uzun), Kitap
Dünyas› Yay›nlar›, ‹stanbul 2005.
Ahmet Kelefl, Sünnet: Yaflayan Hz. Muhammed, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul
2003.
Ahmet Yüksel Özemre, Hz. Peygamber’in Risaletinin Evreselli¤i, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Ahmet fiahin, Peygamberimizle Yaflamak, Cihan Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
Ali R›za Demircan, Allah’›n Resulünden Hayat Dusturlar›, ‹pek Yay›nlar›
1994.
Bekir Sa¤lam, Model ‹nsan Peygamber, Timafl Yay›nlar› ‹stanbul t.y.
272
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Cemil Sena, Hz. Muhammed’in Felsefesi, Remzi Kitapevi, 1993.
Ebû'l-Hasan Ali el-Hasan en-Nedvi, Hazreti Peygamber’in Yolu, (trc. ‹.Hakk›
Ak›n), Ya¤mur Yay›nevi, ‹stanbul 1964.
Hamza Ayan, Ahlak
‹smail Hakk› Uca), Esra Yay›nlar›, Konya 1996.
T.Abdülkadir Hamid, Mekke Döneminde Siyasî Düflünce Metodolojisi,
(trc.Vahdettin ‹nce), Ekin Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
HZ.PEYGAMBER’‹N MÜNAFIK ve EHL-‹ K‹TAPLA ‹L‹fiK‹LER‹
Abdullah Y›ld›z, Hazreti Peygamber ve Gizli Düflmanlar› Münaf›klar, ‹z Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2000.
Adnan Demircan, Hazreti Peygamber Devrinde Münaf›klar, Esra Yay›nlar›,
Konya 1996.
Ahmet Bostanc›, Kamu Hukuku Aç›s›ndan Hz. Peygamber’in Gayri Müslimlerle ‹liflkisi, Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul 2001.
Ahmet Lütfi Kazanc›, Peygamberimize Neden ‹nanmad›lar, Nil Yay›nlar›, ‹zmir 1991.
Ahmet Sezikli, Hazreti Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›, Ankara 1994.
‹hsan Süreyya S›rma, Medine Vesikas› Ifl›¤›nda Yahudi Meselesi, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1996.
‹hsan Süreyya S›rma, Hz. Peygamber Döneminde Yahudi Meselesi, Beyan
Yay›nlar›, ‹stanbul 1984.
‹smail Hakk› Atçeken, Hazreti Peygamber'in Yahudilerle Münasebetleri, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1996.
M. Ahmet Halefullah, Hz. Muhammed ve Karfl›t Güçler, Birleflik Yay›nc›l›k,
[y.y.], t.y.
Mehmet Ali Kapar, Hazreti Muhammed (s.a.v)'in Müflriklerle Münasebeti, Esra Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
Murat A¤ar›, Hz. Muhammed’in Hristiyanlarla Mücadele S›tratejisi, Ay›fl›¤›
Kitaplar›, ‹stanbul 2003.
Mustafa Fayda, Hz. Peygamber’in Müflrik Araplara Karfl› Siyaseti, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Nihat Hatipo¤lu, Peygamberimiz Döneminde Müflrik ve Münaf›k Liderler, Taha Yay›nc›l›k, Ankara 1999.
Osman Güner, Resulüllah’›n Ehli Kitabla Münasebetleri, Fecr Yay›nevi, Ankara 1997.
BARIfi VE ÖZGÜRLÜK ELÇ‹S‹ OLARAK HZ. PEYGAMBER
Abdurrahman fiarkavî, Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed, Birleflik Yay›nc›l›k, ‹stanbul t.y.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
273
Hacer Hicran Göze, Sulh Peygamberi, Bo¤aziçi Yay›nlar›, ‹stanbul 1991.
Mahmut Balc›, Bir Bar›fl Elçisi Olarak Hz. Muhammed, Ahsen Yay›nlar›,
2006.
KUTSAL MET‹NLERDE HZ. PEYGAMBER
Abdulahad Davud, Tevrat ve ‹ncil'e Göre Hazreti Muhammed (a.s), (trc.Nusret Çam), Nil Yay›nlar›, ‹zmir 1988.
A.H.Wiyarthi, Do¤u Kutsal Metinlerinde Hz. Muhammed (Muhammed in Parsi), (trc. Kemal Karatafl), ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Ahmed Deaat, Eski ve Yeni Ahid’de Hazreti Muhammed, (trc. fiinasi Siber)
Diyanet ‹flleri Reisli¤i, Ankara 1960.
Cemalettin Aytemur, Kutsal Kitaplarda Hz. Muhammed, Ay›fl›¤› Kitaplar›,
Kas›m 2004.
Serkan Tekin, Muhammed: Tevrat ve ‹ncil’in Son Peygamberi, Karakutu Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2005.
HZ. PEYGAMBER ve ARKADAfiLARI
Abdülhalim Abbas; Ashab-› Kiram: Alt›n Nesil, (trc. Hayreddin Karaman),
Damla Yay›nevi, ‹stanbul 1982.
Ahmed b. Abdullah b. ‹shak Ebû Nuaym el-‹sbahanî, 430/1038, ‹slam Ulular›: Peygamberimiz’in Sahabeleri, Eflleri, Çocuklar›, Tabiin, (trc. ‹smet
Parmaks›zo¤lu) Üçler Yay›nlar›, ‹stanbul 1965.
Ahmed b. Abdülahad b. Zeynelabidin Serhindî (‹mam-› Rabbanî), Eshab-›
Kiram, (trc. Hüseyin Hilmi Ifl›k), Salah Bilici Kitabevi, ‹stanbul 1977.
Ahmed Kudsi b. Mustafa Kad›nhanî, Peygamberimiz ve Ashab›, (trc.Erol Ayy›ld›z), Erkam Yay›nlar›, ‹stanbul 1985.
Ahmet Kurucan, Alt›n kuflak: Hulefa-i Raflidin, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1997.
Ali Seyid Bey, Aflere-i Mübeflflire'nin Tercüme-i Ahval ve Menak›b›, (nflr. Muhammed R›za ‹bnü'r-Rasih), Selanik Matbaas›, ‹stanbul 1909. (Osmanl› Türkçesi)
As›m Uysal, Peygamberimiz ve Ashab›na Yap›lan ‹flkenceler, Konya 1991.
Hakk› Sayg›, Hazret-i Ali'nin Faziletleri ve Menk›beleri, Sayg› Yay›nevi, ‹stanbul 1997.
Halim Abbas, Alt›n Nesil: Hazreti Peygamber'in Arkadafllar›, Ya¤mur Yay›nevi, ‹stanbul 1970.
H›rka-i fierif ve Veysel Karanî, (derleyen: Haflim Köprülü) H›rka-i fierif Camiini Koruma Vakf›, ‹stanbul 1975.
Muinüddin Ahmed en-Nedvî, Said Sahib Ensarî; Asr› Saadet: Peygamberimiz'in Ashab›, I-II, (trc. Ali Genceli; yay›na haz›rlayan: Eflref Edib),
fiamil Yay›nevi, ‹stanbul 1985.
274
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Yusuf Kandehlevî, Hayatü's Sahabe: Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Ashab›n›n
Yaflad›¤› ‹slamiyet, (trc. Ahmed Meylanî), ‹stanbul 1980.
HZ. PEYGAMBER‹N GÜNDEL‹K HAYATI
Abdulmelik el-Kas›m, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve’s-Sellem'in Evinde Bir
Gün, Guraba Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
Ali Çelik, Peygamberimiz’in Ramazan Günlü¤ü, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul
2003.
H.Kamil Y›lmaz, Peygamberimiz ve Günlük Hayat›, Erkam Yay›nlar›, ‹stanbul 1993.
Mahmut Denizkufllar›, Hadislerin Ifl›¤›nda Günlük Hayat›m›z, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1999.
H‹CRET
Adnan Demircan, Nebevi Direnifl Hicret, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 2000.
Ahmet Lütfi Kazanc›, Do¤ufl 3, Hicret Yolunda Sabah, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1984.
Hüseyin Algül, Peygamberimiz’in (sav)’in Hicreti, Nil Yay›nlar›, ‹zmir 1991.
fi‹‹RLERDE HZ. PEYGAMBER
A.Öztemiz Hac›tahiro¤lu, Peygambere fiiirler Antolojisi, Ya¤mur Yay›nlar›,
‹stanbul 1966.
Cengiz Numano¤lu, fiiirlerde Hz. Muhammed, Bursa 1990.
HZ. PEYGAMBER ‹LE ‹LG‹L‹ ELEfiT‹R‹LERE CEVAPLAR
Ahmet Hamdi Akseki, Hatemü'l-Enbiya Hakk›nda En Çirkin Bir ‹snad›n Reddiyesidir, 1371/1951. Evkaf-› ‹slamiyye Matbaas›, ‹stanbul 1922.
(Osmanl› Türkçesi).
Ali Osman Atefl, Oryantalistlerin ‹ddialar›na Cevaplar: Hz. Peygamber ‹le ‹lgili, Beyan Yay›nlar› ‹stanbul 1996.
Kas›m Küfrevî, Hazreti Peygambere Dil Uzatanlar, Özayd›n Matbaas›, ‹stanbul 1969.
HZ. PEYGAMBER’‹N H‹TABET‹
Ahmet Lütfi Kazanc›, Peygamber Efendimizin Hitabeti, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
275
Ebû Nasr Muhammed b. Ali, Peygamber Efendimizden Hutbeler ve Sohbetler, (y.y.), (t.y.).
Tacettin Uzun, Hz. Peygamber’in Bela¤at›, Konya 1992.
Osman Arpaçukuru, Peygamberimiz’in Anlatt›¤› Hikayeler, Elest Yay›nlar›,
‹stanbul 2005.
HZ. PEYGAMBER’‹N ‹BADET HAYATI
Ahmet Lütfi Kazanc›, Peygamberimiz’in Ö¤retti¤i Dualar ve Zikirler, Marifet
Yay›nlar›, ‹stanbul 1983.
Firuzabadî Ebû’t-Tahir Mecduddin Muhammed b. Yakup b. Muhammed,
‹badetleriyle Peygamberimiz, (trc. R›fk› Durgun), fielale Yay›nlar›, ‹stanbul 1979.
Habil fientürk, ‹badet Psikolojisi: Hz. Peygamber Örne¤i, ‹z Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2000.
Mehmet Paksu, Peygamberimizden Günlük Dualar, Nesil Yay›nlar›, ‹stanbul
1997.
Mehmet Paksu, Peygamberimiz’in Ramazan› ve Oruçlar›, Nesil Yay›nlar›, ‹stanbul 2005.
Muhammed el-Karî, Peygamberimiz’in Okudu¤u Günlük Dualar, (trc.Necati
Tetik), Ahsen Yay›nlar›, 2005.
Muhammed Gazzalî, Peygamberin Hayat›nda Dua ve Zikir, (trc. Hamza Tekin), Zafer Yay›nlar›, ‹stanbul 2004.
Muhammed Nasruddin el-Banî, Hadislerle Peygamberimiz’in Namaz K›lma
fiekli, (trc. Yunus Vehbi Yavuz-Selman Baflaran), Aksa Yay›nlar›,
(y.y.), (t.y.).
Necmettin fiahinler, Kur'an'da Peygamber Dualar›, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 2002.
Nesâî, Gündüz ve Gece ‹badetleri: Hz. Peygamber’in Dilinden Dualar ve Zikirler, (trc. Naim Erdo¤an), ‹z Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1996.
Nevzat Afl›k, ‹badette Afl›r›l›¤a Karfl› Hz. Peygamberin Tutum ve Tavr›, Anadolu Matbaac›l›k, ‹zmir 1996.
Osman fiekerci, Peygamberimiz’in Dilinden Zikirler ve Dualar, fiamil Yay›nevi, ‹stanbul 1975.
Said Köflk, Günlük Hayatta Peygamberimiz’in Dilinden Dualar, Anahtar Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1992.
L‹DER OLARAK HZ. PEYGAMBER
Ahmet Mercan, Önderim Peygamberim, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul 1999.
Erol Ayy›ld›z, Hz. Peygamber’in Hadislerinde Olgun ‹nsan Modeli, Fatih
Yay›nevi, Bursa, t.y.
276
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
H.Kübra Ergin -Mehmet Ergin, Hz. Muhammed’in Liderlik S›rlar›, Akis Kitap,
‹stanbul 2006.
Mehmet Bakt›r, Bir Dini Otorite Olarak Hz. Peygamber, ‹lahiyat Yay›nlar›,
Ankara 2005.
Mehmet Birsin, Hz. Peygamberin Devleti, Birleflik Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1996.
Muhammed Abdulhay b. Abdulkerim el-Kettanî, et-Teratibu’l-‹dariyye (Hz.
Peygamber’in Yönetimi) I-III, (trc. Ahmed Özel), ‹stanbul 1993.
Muhammed Harb, Hz. Peygamber’in ‹nsanlar› Yönetme Tarz›, Ifl›k Yay›nlar›,
‹zmir 1993.
Sevim As›lgil, ‹nsanl›k Tarihinin en Büyük Lideri: Allah’›n Resulü Hz. Muhammed, Furkan Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Yusuf Özarslan, Biricik Önderimiz: Peygamberimiz, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul 1995.
Yusuf Sancaktar, Bir ‹nsan Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) Ayraç Yay›nlar›,
(y.y.) 2005
HZ. PEYGAMBER’‹N DAVET METODU
Ahmed Önkal, Resulullah’›n ‹slam’a Davet Metodu, Konya 1989.
Fikret Karaman, Hz. Muhammed’in Evrensel Tebli¤ Metodu ve ‹man Aksiyonu, Elaz›¤ 1994.
‹brahim Canan, Peygamberimiz’in Tebli¤ Metotlar›, ‹stanbul 1988.
‹brahim Kafi Dönmez, Hz. Peygamber’in Tebli¤ine Hakim Olan Bafll›ca Prensip, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
‹brahim Sar›çam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesaj›, Diyanet Yay›nlar›, Ankara 2003
‹brahim Sar›çam, Hz. Peygamberin Ça¤›m›za Mesaj›, TDV Yay›nlar›, Ankara
2000.
‹hsan Süreyya S›rma, ‹slami Tebli¤in Medine Dönemi ve Cihad, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Mehmet Dikmen, Peygamberimiz’in ‹nsan Kazanma Metodu, Cihan Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Muhammed Hamidullah, Hazreti Peygamber'in Alt› Orjinal Diplomatik Mektubu ve Arap Yaz›s›n›n Temeline Girifl, (trc. Mehmet Yazgan), Beyan
Yay›nlar›, ‹stanbul 1990.
Mustafa Fayda, ‹slamiyetin Güney Arabistan’a Yay›nlar››l›fl›, Ankara ‹lahiyat Yay›nlar›, Ankara 1982.
Mustafa S›ba’i, Peygamberimiz’in Hayat›ndan Dersler ve ‹bretler, (trc. Yusuf
Y›lmaz), Risale Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
Münir Muhammed Gadban, Nebevî Hareket Medodu-Teori, Pratik, (trc. Tar›k
Akarsu), Nehir Yay›nlar›, ‹stanbul 1992.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
277
Münire Danifl, Davet Öyküleri ‹le Peygamberimiz, Timafl Yay›nlar›, ‹stanbul
2005.
Raflit Küçük, Peygamberimiz’in Efllerinin ‹slamî Tebli¤e Katk›lar›, Ifl›k Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Talat Koçyi¤it, ‹slamî Davetin Mahiyeti ve Hz. Peygamber’in Hutbeleri, K›l›ç
Yay›nlar› ve Da¤›t›m, Ankara 1994.
Selamî Münir Yurdatap, Hazret-i Muhammed'in Mektuplar›, Do¤ruyol
Gazetesi, ‹stanbul 1948.
HZ. PEYGAMBER VE GENÇLER
Seyfullah Kara, Peygamber Döneminde Gençlik, A¤aç Yay›nlar›, ‹stanbul
2003.
Kutlu Do¤um-3 Hz. Muhammed ve Gençlik, Diyanet Vakf› Yay›nlar›, Ankara, (t.y.).
KUR’AN’DA HZ. PEYGAMBER
Afif Abdulfettah Tabbara, Kur’an’da Peygamber ve Peygamberimiz, Gonca
Yay›nlar›, ‹stanbul 1982.
Ahmet Koç, Kur'an'da ‹nsan ve Hz. Muhammed, Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul
2005.
Ali Akyüz, Yaflayan Kur'an: Hazreti Peygamber (Cep Boy) Ensar Neflriyat, ‹stanbul 2005.
Ali Galip Gezgin, Kur’an’da Hz. Peygamber’e Yap›lan Uyar›lar, Fakülte
Kitapevi, y.y. 2004.
Adnan Bület Balo¤lu, Kur’an Vahyi’nin Niteli¤i ve Hz. Peygamber, Bilgi Vakf› Yay›nlar›, Ankara 1994.
Ferhat Koca, Kur’an-› Kerim’e göre Hz. Peygamber’in Örnek Hayat›, Diyanet
Vakf› Yay›nlar›, Ankara 2002.
Halil ‹brahim Bulut, Kur’an Ifl›¤›nda Mucize ve Peygamber, Ra¤bet Yay›nlar›,
‹stanbul 2002.
Mohammed Marmaduke Pickhtall, Kur’an ve Hz. Muhammed, (trc. Siber
fiinasi), Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1958.
Muhammed ‹zzet Derveze, Kur'an'a Göre Hazreti Muhammed'in Hayat›; I-III,
(trc. Mehmet Yolcu), Yönelifl, ‹stanbul 1989.
Muhittin Akgül, Kur’an’› Kerim’de Hz. Peygamber, Nil Yay›nlar›, ‹stanbul, y.y.
M.Ali Haflimî, Kuran’da Resulullah, (trc. Nurettin Y›ld›z), Risale Yay›nlar› ‹stanbul t.y.
N. Mehmed Solmaz-‹smail Lütfi Çakan, Kur'an-› Kerim'e Göre Peygamberler
ve Tevhid Mücadelesi, Ensar Neflriyat, ‹stanbul 2006.
Sadettin Gümüfl, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Aile Hayat›, Ravza Yay›nlar›, ‹stanbul t.y.
278
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Suat Y›ld›r›m, Peygamberimiz’in Kur’an Tefsiri, Kay›han Yay›nevi, ‹stanbul
1998.
PEYGAMBER’DEN TAVS‹YE ve Ö⁄ÜTLER
Akif Bilgin, Peygamberden Alt›n Ö¤ütler, Karakutu Yay›nlar›, ‹stanbul 2005.
Arif Pamuk, Peygamber Efendimiz’in Vefat› ve Tavsiyeleri, Pamuk Yay›nc›l›k,
‹stanbul 2001.
‹bn Kayy›m el-Cevziyye, Peygamber Efendimizin Maddî ve Manevî Sa¤l›k
Ö¤ütleri, (trc. Yusuf Ertu¤rul), ‹slami Neflriyat, Konya t.y.
‹brahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde T›bb› Nebevî, Akça¤ Yay›nlar›,
Ankara 1995.
Mahmut Denizkufllar›, Peygamberimiz ve T›p, Marifet Yay›nlar›, ‹stanbul
1981.
Mehmet Dikmen, Hayat›n Dert ve Üzüntülerine Peygamberimizden Teselliler,
Cihan Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Muhammed Ali Kutup, Peygamberden Gençlere 50 Nasihat, (trc. Osman Arpaçukuru), ‹lke Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1996.
Vehbi Ünal, Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi, Ra¤bet Yay›nlar›, ‹stanbul 1998.
Yavuz Ünal, Hz. Muhammed’in (sav) Vasiyeti: Veda Hutbesi, ‹lkeder Yay›nlar›. Çorum 2006.
Cihan Aktafl, Veda Hutbesi, Bir Yay›nc›l›k, y.y. 1986.
HZ. PEYGAMBER VE fiAKA
Akif Köten, Hz. Peygamber’in Sünnetinde fiaka ve Baz› fiakac› Sahabiler,
Vefa Yay›nc›l›k, Bursa 1991.
PEYGAMBER’‹N fiEMA‹L‹
Ali Yard›m, Peygamberimiz’in fiemaili, ‹stanbul 1997.
Hüseyin Algül, Peygamberimiz’in fiemaili, Ahlak› ve Adab›, Nil Yay›nlar›, ‹zmir 2000.
‹bn Kesir, Peygamberimiz’in fiemaili ve Mucizeleri, Çelik Yay›nlar›, (y.y.), (t.y.).
‹brahim Bayraktar, Hazreti Peygamber'in fiemaili, Seha Neflriyat, ‹stanbul
1990.
Kad› ‹yaz, Ebû'l-Fazl ‹yaz b. Musa b. ‹yaz el-Yahsubî, fiifa-› fierif, I-IV, (nflr.
M. Cemal) Dersaadet, Cemal Efendi Matbaas›, 1896; fiifa-› fierif Tercümesi, (aç›klamal›), I-III, (trc. Köprülülü Ali Doksanyedi), Ahmed
Said Matbaas›, ‹stanbul 1948; fiifa-i flerif, (trc. Hüseyin S. Erdo¤an),
‹stanbul 1977.
Hz. Pey¤amber ve Dönemi ‹le ‹lgili Türkçe Yaz›lm›fl veya Türkçe’ye Aktar›lm›fl Eserler
279
HZ. PEYGAMBER VE EKONOM‹
Beflir Gözübenli, Hz. Peygamber’in Refah› Tabana Yay›nlar›ma Siyaseti, Ifl›k
Yay›nlar›, ‹zmir 1993.
Cengiz Kallek, Hz. Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa, Bilim Sanat vakf› Yay›nlar›, (y.y.), (t.y.).
fiEVAH‹DU’N-NEB‹
Ebû'l-Berekat Nureddin Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed Camî, Peygamberlik Müjdeleri - fievahidü'n-Nübüvve, Hikmet Gazetecilik, ‹stanbul 1969.
Güngör Özyi¤it, Hz. Muhammed ve Bugünün Diliyle Hadisler, Sevgi Yay›nlar›, [y.y.], (t.y.).
MEKKE VE MED‹NE’DEK‹ Z‹YARET YERLER‹
Seyfettin Yaz›c›, Mekke ve Medine'deki Mübarek Ziyaret Yerleri, Türkiye
Diyanet Vakf›, Ankara 1996.
HZ. PEYGAMBER DÖNEM‹N‹N KURUMLARI
Muhammed Hamidullah, ‹slam Müesseselerine Girifl, Bir Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1984.
Mustafa A¤›rman, Hz. Muhammed Döneminde Mescit ve Fonksiyonlar›, Ravza Yay›nlar›, ‹stanbul 1997.
Ünal K›l›ç, fiehir Yönetimi ve Valilik: Peygamber ve Dört Halife Günlerinde,
Yediveren Yay›nlar›, Konya 2004.
‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Bahar 2006 (281-290)
K‹TAP TANITIMI
‹brahim SARIÇAM
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesaj›, Ankara 2001, XII+386
M. Mahfuz SÖYLEMEZ*
Eser, peygamberimiz Hz. Muhammed’i günümüz koflullar›n› dikkate alarak tan›tan önemli bir çal›flmad›r. Bir girifl ve on befl müstakil bölümden
oluflmaktad›r. Yazar, Giriflte (1-36) çal›flmas›na bir alt yap› oluflturmas› amac›yla Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderildi¤i ortam› ele almaktad›r.
Bu bölümde Arap yar›madas›n›n co¤rafi, siyasî, sosyo-kültürel, ekonomik,
dinî durumu tan›t›ld›ktan sonra, ‹slam öncesi kabile hayat› ile aile yaflant›s›n› öz bir flekilde ifllemekte ve ‹slam’›n getirdi¤i yeniliklerle mukayesesini yapmaktad›r (35-36).
Eserin bundan sonraki bölümü olan “Peygamberli¤inden Önce Hz. Muhammed” bafll›¤› alt›nda, Hz. Peygamberin ilk 40 y›l› yani risaletten önceki
hayat› ele al›nmaktad›r. Bu bafll›k alt›nda soyu, do¤umu, gençli¤i, ticaretle
ifltigali, güvenilirli¤i gibi konular üzerinde durulmaktad›r. Ayr›ca, Hz. Peygamber’in ‹slam öncesinde ba¤l› bulundu¤u dinin hangisi oldu¤una cevap verilmeye çal›fl›lmaktad›r.
“Peygamberli¤inin Mekke Dönemi” (59-89) bafll›¤› alt›nda, ‹slam’›n nüzulünden Hicret’e kadar ki devre ele al›nm›flt›r. Burada, Hz. Peygamber’in tebli¤ faaliyetine bafllamas›, ‹lk Müslümanlar, bunlara uygulanan iflkence, Habeflistan hicretleri, Haflimo¤ullar›’na uygulanan boykot, Hüzün Y›l›, Taif Seferi, Garanik Hadisesi, ‹sra ve Mi’rac, Akabe Biatlar› gibi -her biri o dönem
aç›s›ndan birer k›r›lma noktas› olan- hadiseler teferruata kaç›lmadan, kitab›n ana mesaj› dikkate al›narak okuyucuya sunulmufltur. Bölümün sonunda da Mekke döneminin k›sa bir de¤erlendirilmesi yap›lm›flt›r.
Mekke döneminden sonra, “Hicret ve Medine ‹slam Toplumunun Oluflumu” bafll›¤› alt›nda Medine dönemi ele al›nmaktad›r. Medine dönemi, Hicret
ile bafllat›lmaktad›r. Yazar, klasik dönem siyer kitaplar›n›n aksine Hicret hadisesine genifl yer vermemekte, konuyu özet olarak ele almaktad›r. Hicret ön-
*
Doç. Dr., Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi.
282
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
cesinde Medine, Mescid-i Nebevî’nin inflas› ve yüklendi¤i misyon, Hz. Peygamber döneminde Medine’de infla edilen di¤er mescitler, Hz. Peygamber döneminin en önemli e¤itim kurumu olarak kabul edilen Suffe, Muhacir ve Ensar’› kaynaflt›rmak için kurulmufl olan kardefllik müessesi, Medine’de yaflamakta olan farkl› kesimleri bir çat› alt›na toplamay› ve beraber yaflamalar›n›
sa¤lamay› hedefleyen Medine Vesikas› gibi konular üzerinde durulmufltur.
Bu bölümde ayr›ca, Hicretin ilk y›llar›nda Medine’de meydana gelen di¤er
önemli hadiselere de yer verilmifltir. Hemen arkas›ndan da Allah elçisinin di¤er din mensuplar›na gösterdi¤i hoflgörü ve bu hoflgörüyü suistimal eden Yahudi ve H›ristiyanlara karfl› yürütülen askeri seferler incelenmifltir. (121-212)
Eserin bundan sonraki k›s›mlar›, tamamen orijinal konular ele almaktad›r. Bu çerçevede, “Hz. Muhammed’in Örnek Kiflili¤inden Kesitler” (224-245)
bafll›¤› alt›nda, davetçili¤i, do¤rulu¤u, lüzumsuz davran›fllar karfl›s›ndaki tutumu, nezaketi, hayata iyimser bak›fl›, halk adam› oluflu, afl›r›l›k karfl›s›ndaki tutumu, güvenilirli¤i, adaleti, hoflgörüsü, cömertli¤i ve yenilikler karfl›s›ndaki tutumu ifllenmifltir.
“Hz. Muhammed’in Aile Hayat›” (248-256) bafll›¤› alt›nda; aile reisi olarak
Hz. Muhammed ele al›nm›fl, evlilikleri ve çok efllili¤inin nedenleri üzerinde
durulmufltur.
“Hz. Muhammed ve ‹dare” (256-268) bafll›¤› alt›nda bir devlet baflkan› olarak Hz. Peygamber konusu ifllenmifltir. Bu bölümde Hz. Peygamber döneminde kurulmufl olan ‹slam Devleti’nin yap›lanmas›, idari taksimat› ve valileri,
idari, adli ve askerî teflkilat› anlat›lm›flt›r. Arkas›ndan da “Ekonomik Faaliyetler” bafll›¤› alt›nda, Hz. Peygamber döneminde yap›lan ekonomik iyilefltirmeler incelendi¤i gibi, Hz. Peygamber’in çal›flmaya verdi¤i önem, sahabileri çal›flmaya teflvikinden hareketle mercek alt›na al›nm›flt›r. (268-278)
“Sosyal ve Kültürel Faaliyetler” bafll›¤› alt›nda, baflta e¤itim ve ö¤retim olmak üzere, Hz. Peygamber dönemindeki kültürel faaliyetler ifllenmifl, toplumsal hayat, adet, gelenek ve görenek ile ilgili bilgiler verilmifltir. (278-296) Ayr›ca, ça¤›m›z›n da önemli sorunlar›ndan biri olan çevre sorunu karfl›s›nda Hz.
Peygamber’in tavr› ele al›n›p incelenmifltir. Burada serdedilen verilerden, Hz.
Peygamber’in, bizlere Tanr›n›n bir emaneti olan çevre karfl›s›nda duyarl› olmam›z gerekti¤ine iflaret etti¤i anlafl›lmaktad›r. Nitekim Hz. Peygamber’in
kendisi de çevre konusunda son derece duyarl› idi. Onun döneminde Mekke,
Medine ve Taif flehirleri sit alan› kabul edilerek buradaki yeflil, koruma alt›na al›nm›fl, ad› geçen flehir merkezlerinde a¤açlar› kesen veya çevreyi tahrip
edenler cezaland›r›lm›flt›r. Bununla da yetinmeyen Allah Elçisi, Müslümanlar› sürekli çevreyi yeflillendirmeye teflvik etmifl, Taif bölgesindeki kimi vahalar› da koruma alt›na alm›flt›r.
Yazar›n klasik siyer kitaplar›nda rastlanmayan bir di¤er bafll›¤› ise “Hz.
Muhammed ve Baz› Toplumsal Kesimler” ad›n› tafl›maktad›r. Bu bafll›k alt›n-
Kitap Tan›t›m›
283
da, Hz. Peygamber’in çocuklar, gençler, yafll›lar, kad›nlar, yetimler, flehit aileleri, gaziler, özürlüler ve fakirler karfl›s›ndaki tutumu ele al›nm›flt›r. Yazar
burada, Hz. Peygamber’in hayat›ndan verdi¤i örneklerle, ben merkezli bir
dünya anlay›fl›ndan kurtulup, çevremizde yaflayan ve bize gereksinim duyan
insanlara da kol-kanat germemiz gerekti¤i sonucuna varmam›z› amaçlamaktad›r. Bu bölüm, bir Müslüman olarak bizlerin, yafll›lar, yetimler ve özürlüler
konusunda bilinçlenmemize katk› sa¤lamaktad›r.
Eserde günümüzün kanayan bir yaras› olan toplumsal sorunlar karfl›s›nda Hz. Peygamberin tavr›n›n ne oldu¤u sorusuna da cevap aranm›flt›r. Nitekim günümüzün en ciddi sorunu olan sigara, içki ve uyuflturucu gibi toplumun tümünü tehdit eden sorunlar da o günün benzer olaylar›ndan hareket
edilerek ifllenmifltir.
Eserin son bölümü, Hz. Peygamber’in vefat›na ayr›lm›flt›r. (351-363) Eser,
bibliyografya, sonuç ve dizin ile son bulmaktad›r.
Bahis mevzuu etti¤imiz bu eser, zengin bir Bibliyografyaya sahiptir. Klasik kaynaklar›n büyük bir k›sm› görülmüfl olmakla birlikte ça¤dafl araflt›rmalardan da istifade edilmifltir.
Eserde ele al›nan konular›n daha iyi anlafl›labilmesi için renkli haritalar
kullan›lm›flt›r. Bu haritalar›n büyük bir k›sm›, yazar›n bizzat kendisi taraf›ndan çizilmifltir. Bu durum, yazar›n tarih bilgisinin yan›nda mekan bilgisini de
ortaya koymas› aç›s›ndan önem arz etmektedir. Eserin sonuna, araflt›rmac›lara kolayl›k sa¤lamas› aç›s›ndan bir indeks de konmufltur.
Bu eserle ilim dünyas›na büyük bir katk› sa¤lad›¤›n› düflündü¤ümüz ‹brahim SARIÇAM’› kutlar, çal›flmalar›nda muvaffakiyetler dileriz.
284
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Muhammed Abdülhay b. Abdülkebir el-Kettani,
Hz. Peygamberin Yönetimi, (trc. Ahmet Özel), ‹z yay›nc›l›k, ‹st. 1990, I-III.
Bekir ÜÇOLUK1
Orijinal dili Arapça olan eser 3 cilt halinde günümüz Türkçe’sine kazand›rm›fl olup toplam on bölümden oluflmaktad›r. Birinci cilt önsöz, takdim, girifl ve üç farkl› bölümden müteflekkildir. Toplam 311 sayfadan oluflan birinci cilt, takdim yaz›s› ile bafllamaktad›r. Akabinde kitab›n yazar› olan el-Ket tanî’nin hayat› ve eserleri hakk›nda bilgi verilmifltir. Girifl bölümünde (1-81)
ise kitapta kaç bölüm bulundu¤u ve bu bölümlerde hangi meselelere de¤inildi¤i k›saca izah edilmifltir. Zikredilen bölümde (81-121) Halifelik ve vezirlik
kurumlar› hakk›nda bilgi verilmifl, sahabiler taraf›ndan yürütülen özel hizmetler üzerinde durulmufltur. Allah Resulü’ne hizmet eden azatl› köleler, Hz.
Peygamber’in kap›s›nda geceleyen erkekler, peygamberimizin yast›k görevlilileri, peygamberimizin ayakkab› görevlileri, Allah Resulü’nün özel hizmetine
bakan han›mlar gibi farkl› konulara, bu bölümde de¤inilmifltir.
Daha çok f›khî konulara ayr›lm›fl olan ikinci bölümde (121-199) ibadetler
ve icra edildikleri mescid, temizlik ve benzeri ifllerle ilgili görevler, hac emirli¤i ve bununla ilgili hususlar ele al›nm›flt›r. Ayn› bölümde Kur’an ö¤retmenleri, Allah Resulü zaman›nda Kur’an’› ezberleyenler, fetva verenler, hac emirli¤i yapanlar, müezzinleri, mescitte düzeni sa¤layanlar ve Allah Resulü’ne sakilik yapanlar gibi farkl› hususlar üzerinde durulmufltur.
Yaz› ve benzeri konularla ilgili görevlere ayr›lm›fl olan üçüncü bölümde
(199-311) ise vahiy katipleri, s›r katipleri, ahidname ve sulh katipleri, Allah
Resulü’nün özel iflleriyle ilgili yaz›lar›n› yazd›rd›¤› flah›slar, katiplikle ilgili bilgiler, Allah Resulü’nün mektuplar›nda kullan›lan bafll›klar, Allah Resulü’nün
yazd›¤› halde göndermedi¤i mektuplar, davet elçileri, bar›fl amaçl› gönderilen
elçiler, hediye götüren görevliler, Allah Resulü’nün tercüman olarak kulland›¤› flah›slar, hatipler, ordu kâtipleri ve devlet görevlilerine maafl ödenmesi gibi farkl› konular ele al›nm›flt›r.
Bu önemli eserin ikinci cilti ise toplam alt› bölümden oluflmakta olup 383
sayfad›r. Cildin ilk bölümü ahkam (yönetim ve yarg›) ve buna ba¤l› konulara
ayr›lm›flt›r. Bu bölümde (1-73) Allah Resulü’nün vali olarak atad›¤› kimseler,
kad›lar›, hapishane ve sorumlular›, mahpuslar›n iaflesinin sa¤lanmas›, sürgün cezas›, had cezalar›n›n uygulanmas› gibi konulara yer verilmifltir.
Savafl ve buna ba¤l› konularla ilgili görevler bafll›¤›n› tafl›yan bu cildin
ikinci bölümünde (73-151) savafl emirli¤i, Allah Resulü’nün bizzat yer ald›¤›
1
Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi son s›n›f ö¤rencisi
Kitap Tan›t›m›
285
savafllar, savafla ç›karken yerine atad›¤› görevliler, savafl esnas›nda bayrak ve
sancak tafl›yanlar, Allah Resulü’nün ordu ve seriye kumandanlar›na Raye’ler
ba¤lamas›, ‹slam’da ilk ba¤lanan Raye ve kimin için ba¤lad›¤›, Allah Resulü’nün at›, yük devesi ve kat›r görevlisi, yol k›lavuzu ve muhaf›zl›¤›na yapanlar gibi farkl› konular ele al›nm›flt›r.
‹kinci ciltte “Vergi Toplanmas›yla ‹lgili Görevler” bafll›¤›n› tafl›yan bölümde ise (151-171) cizye ve uflûr görevlisi, zekat amili, vak›f, ganimetleri toplamakla görevli olan flah›slar ve Allah Resulü’nün humusuna bakmakla görevli olan flah›slara de¤inilmifltir.
“Hazine ve Buna Ba¤l› Hususlarla ‹lgili Görevler” (171-199) bafll›¤›n› tafl›makta olan bir sonraki bölümde ise Hz. Peygamber döneminde görev yapan
tart›c›, erzak hazinedarlar› anlat›lm›fl, o dönemde kullan›lan fler’i a¤›rl›k ve
hacim ölçüleri, deve ve koyun edinme gibi konulara yer verilmifltir.
“Di¤er Görevler” (199-237) bafll›¤›n› tafl›yan bölüme gelindi¤inde bundan
önceki bafll›klarda de¤inilmeyen konular anlat›lmaktad›r. Allah Resulü’nün
harcamalar›n› yüklenen görevliler, yolcular›n konaklamas› için kullan›lan
mekânlar, doktor, kan alan, hakim, kad›n hasta bak›c›lar, astrolog, ortaya ç›kan bir sorunda müflavir olarak kullan›lan flah›slar gibi birbirlerinden çok
farkl› konular üzerinde durulmufltur.
“Allah Resulü Zaman›nda Mevcut Olan Sanat ve Meslekler ile Ashaptan
Bunlar› Yapanlar” (237-383) bafll›¤›n› tafl›yan ikinci cildin son bölümü dokuz mukaddimeye ayr›lm›flt›r. Ticaretle u¤raflan ashap büyükleri; manifaturac›lar, yiyecek, hurma ve fleker sat›c›lar›, ayakkab›c›, dokumac›, terzi, kuyumcu, nakkafllar, alt›ndan burun yapan zanaatkarlar ile demirci ve ressamlar bu bafll›k alt›nda ele al›nm›flt›r. Allah Resulü’nün Mescid-i Nebevi’yi inflas›, mimar›, ustas› ve inflaatta kullan›lan yöntemler de bu bafll›k alt›nda ele
al›nm›flt›r. Birbiri ile mütecanis konular içermeyen bu bölümde, Hz. Peygamber’in av ve avc›l›k ile ilgili söz ve amellerine yer verilmifl, de¤ersiz gördü¤ü
meslekler izah edilmifltir. Bu ba¤lamda flu meslekler zikredilmifltir: Kad›n kuaförlü¤ü, kad›n sünnetçili¤i ve flark›c›l›k. Buna ra¤men onun döneminde Medine’de flark›c›lar vard›. Burada onlara da yer verilmifltir. Onun döneminde
gerçeklefltirilen yar›fllar, gürefller, hayvan terbiyecili¤i, k›l›ç yap›mc›l›¤›, tafl
yontuculu¤u ve kabir kaz›c›lar gibi konulara da bu bölümde yer verilmifltir.
Üçüncü; yani son cilt de uzun bir bölüm (1-257) yer almaktad›r. Cildin
sonunda ise küçük bir lügatçe (261-269) ve bibliyo¤rafya (273-291) ile birlikte karma bir index’e (295-409) yer verilmifltir.
“‹lmi Hayat, E¤itim-Ö¤retim ve Ashab›n Üstünlükleri” (1-257) bafll›¤›n›
tafl›yan bu uzun bölümde daha çok e¤itim ve ö¤retim üzerinde durulmufltur.
Kur’an-› Kerim’in insan›n sahip oldu¤u en büyük eser oldu¤unu, Hz. Pey-
286
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
gamberden nakledilen hadislerin say›s›, Hz. Peygamberin ilim ehline özel gün
ay›rmas›, ashab›n ileri yafllarda olmalar›na ra¤men ilim tahsiline olan arzular›, evlenmeden önce ilim tahsilinde bulunmay› emretmeleri, haz›r olan›n
olmayana tebli¤de bulunmay› düstur edinmesi gibi konular› ifllemifltir.
Hz. Peygamber dönemi hakk›nda oldukça kapsaml› ve de¤iflik bilgi veren
bu önemli eseri, baflar›l› bir çeviri ile dilimize kazand›rmakla kalmayan, ayn›
zamanda notland›rarak adeta yeniden oluflturan Ahmet Özel’i kutlamay›
görev biliyorum.
Kitap Tan›t›m›
287
Hüseyin Algül,
Peygamberimiz’in fiemâili, Ahlak ve Âdâb›, Ifl›k Yay›nlar›, ‹stanbul 2005
Muhit MERT1
Peygamber Efendimiz üzerine flüphesiz ki pek çok araflt›rma yap›lm›fl, pek
çok eser yaz›lm›flt›r. Hatta diyebiliriz ki hakk›nda en çok yaz› yaz›lan flah›s
Peygamberimizdir. Baflka hiçbir insana nasip olmayacak flekilde Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hayat› didik didik edilmifl, en ince ayr›nt›lar›na var›ncaya kadar incelenmifltir. ‹flte elimizdeki kitap da bu incelemelerden birini oluflturmaktad›r. ‹slam tarihi ve hadis kaynaklar›nda Hz. Peygamber’in suret ve sireti ile ilgili da¤›n›k olarak bulunan bilgiler bir araya getirilerek elimizdeki kitapta çeflitli bafll›klar alt›nda verilmifl ve bunlarla bir Hz. Muhammed (s.a.s.)
portresi oluflturulmufltur. Peygamberimiz’in hayat› kitapta 20 sayfada özetlendikten sonra, onun gerek sureti, bedeni özellikleri; gerek sireti, iç dünyas›, psikolojik yap›s›; gerekse sosyal münasebetleri, gündelik hayat› ve ibadetleri hakk›nda derlenen bilgiler okundu¤unda bu portre ortaya bütün aç›kl›¤›yla ç›kmaktad›r. Bu minval üzere konulan bafll›klar› takip edecek olursak
Peygamberimizin flu yönlerden incelendi¤ini görürüz: Beden yap›s›, konuflmas›, gülmesi, a¤lamas›, uykusu, oturmas›, kalkmas› yürümesi, giyecekleri,
yiyecekleri; tevazuu, adaleti, cömertli¤i, flefkat ve merhameti, vefâkârl›¤›, cesareti, utangaçl›¤›, müsamahakârl›¤›, yard›mseverli¤i, sevgisi, flakas›; toplumun çeflitli katmanlar›nda bulunan insanlarla iliflkisi, bu iliflkide riayet etti¤i âdâb-› muâfleret ile günlük hayat› ve Allah’la münasebetinin bir göstergesi olarak ibadet edifl biçimi.
Yazar›n önsözde dile getirdi¤i, “Biz bu çal›flmada, Sevgili Peygamberimiz’in
hayat hikâyesini k›saca naklettikten sonra günlük hayat›ndan örnekler aktararak, O’nu de¤iflik bir aç›dan tan›tmaya çal›flaca¤›z. Yani orta s›n›f bir Kureyflli gibi giyinen, az yemekle yetinen, kendine sunulan hediyeleri yoksul ö¤rencilere ve ö¤renci konumundaki ilim taliplerine aktaran; yoksula, yolda
kalm›fla, akrabaya yard›m eden, çocuklara samimi ilgi gösteren, kad›nlara
nezaketle davranan, her iflinde tertipli düzenli olan, da¤›n›kl›ktan, kar›fl›kl›ktan hofllanmayan; kardeflli¤i, birli¤i beraberli¤i emreden, dindafll›k ve yurttafll›k iliflkilerini kuvvetlendiren, ilme düflkün, cehalete düflman olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) günlük hayat›ndan tablolar sunaca¤›z” sözleri, eserin
muhtevas›n› ortaya koymaktad›r.
*
Araflt›rmac› yazar.
288
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
fiüphesiz ki Peygamber Efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmifltir.
Onun do¤umu miladî takvimle Nisan ay›na tekabül eder. T›pk› bir Nisan ya¤muru gibi. Nas›l ki Nisan ya¤murlar› yeryüzünü sulayarak yeniden hayat
bulmas›na vesile oluyorsa, Efendimiz de insanl›¤›n rahmete ihtiyac› oldu¤u
bir zaman diliminde dünyay› teflrif etmifl, manen ölmüfl insanl›¤›n yeniden
hayat bulmas›na vesile olmufltur. Onun di¤er bir yönü de insanl›¤a bir örnek
olmas›d›r. Asl›nda bu iki kavram birbiriyle s›k› iliflkili. Örnekli¤i rahmet oluflunda, rahmet oluflu da örnekli¤inde gözüküyor. O, yeni bir hayat tarz› ile insanl›¤›n kurtulufla ermesini temin etmifl, ancak hayat›n nas›l yaflanmas› gerekti¤ini de bizzat yaflayarak ö¤retmifltir. Kitab›n sonuç k›sm›nda da denildi¤i gibi O sadece ilke baz›nda teorik a¤›rl›kl› bir tak›m fleyler söylememifl, ayn› zamanda söylediklerini pratik hayata aktarm›fl, hatta bununla da kalmay›p bunlar› pratik hayata aktaran bir sahabe nesli yetifltirmifl, onlar› insanl›¤›n önüne muallimler olarak takdim etmifltir. ‹flte kitab›n muhtevas›nda ele
al›nan konular, Efendimizle ilgili bu iki hususu O’nun hayat›ndan çeflitli örneklerle ortay koymaktad›r. Kitap okundu¤unda hayat›n hemen her alan›na
dair güzel bir örnek buldu¤unun görülmesi insana ayr› bir haz veriyor.
Peygamber Efendimiz’in rahmet oluflu sadece insanl›k dünyas›na has de¤ildir, bütün alemlere olmas› hasebiyle umumidir. ‹nsanlar sadece birbirini
rahats›z etmiyor; ayn› zamanda tabiat› tahrip ederek di¤er varl›klar› da rahats›z ediyor. Efendimiz sadece insan›n insanla iliflkisini düzenlemekle kalm›yor; ayn› zamanda insan›n tabiatla iliflkisini de düzenliyor. Bu yönüyle insanlara örnek ve di¤er varl›klar için de rahmet oluyor. Onun di¤er bir yönü de
Onun Allah’la iliflkisi, yani kullu¤udur. Bir kul olarak Allah karfl›s›nda nas›l
kulluk edilece¤ini de gösteriyor.
K›saca kitap, insan-insan, insan-tabiat, insan-Allah iliflkileri alan›nda
Efendimizin örnekli¤ini ortaya koymay› ve bu yolla O’nu sevdirmeyi amaçlam›fl, okunmas› kolay ve herkesin anlayabilece¤i seviyede bir kitap. Peygamberimizin flairi Hassan b. Sabit bir fliirinde “ve mâ medahtu Muhammeden bi
makâletî velâkin medahtü makâletî bi-Muhammedin / Ben sözlerimle Hz.
Muhammed’i övmüyorum, ondan bahsetmekle kendi sözlerime güzellik katm›fl oluyorum” diyor. Buradan hareketle biz de diyoruz ki, kitaba Peygamber
Efendimiz konu oldu¤undan dolay› kitap güzelleflmifl, ancak bu güzelli¤e bir
de yazar›n ona derin ba¤l›l›¤› ile ifade üslubundaki tatl›l›k da eklenince kitap
daha da güzelleflmifl. ‹nsan›m›z›n zevkle okuyaca¤› ve istifade edece¤i bir kitap.
Kitap Tan›t›m›
289
Mehmet Mahfuz Söylemez,
Hz. Muhammed - Hayat› ve Örnek Kiflili¤i, Çorum Ça¤r› E¤itim Vakf›,
Çorum 2005.
Feride KUZGUN*
Tan›taca¤›m›z eser Gazi Üniversitesi Çorum ‹lahiyat Fakültesi hocalar›ndan Mehmet Mahfuz Söylemez taraf›ndan yaz›lm›fl olup Çorum Ça¤r› Vakf›’nca bas›larak ilimizde, özellikle orta ö¤retim kurumlar›nda, ücretsiz da¤›t›lm›flt›r. ‘’Hz. Muhammed’in Hayat› ve Örnek Kiflili¤i ‘’ad›n› tafl›yan eser, bir girifl ve iki bölümden oluflmaktad›r. Yazar, eserinin girifl bölümünde Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in elçi olarak gönderildi¤i dönem hakk›nda bilgiler vermifltir. ‹slam dininin getirdi¤i ö¤retilerin anlafl›lmas›nda cahiliye dönemi bilgilerinin önemi izahtan varestedir. Eserde k›sa dahi olsa bu kabil bilgiler aktar›lm›fl, ‹slam öncesi ve sonras›nda de¤iflen yaflam biçimine de¤inilmifltir. Yine Cahiliye toplumunu oluflturan gruplar›n sosyo - kültürel,
ekonomik, dinî ve siyasî durumlar› ile ‹slamiyet sonras› de¤iflen düzenin mukayesesi yap›lm›flt›r. Cahiliye dönemi olarak adland›r›lan her türlü ahlak d›fl› davran›fl›n mevcut oldu¤u bu dönem, ‹slam’›n do¤ufluyla birlikte yerini bir
baflka döneme b›rakacakt›r.
Eserin birinci bölümünde Peygamberimizin hayat›na yer verilmifltir. Soyu,
çocuklu¤u, gençli¤i ve peygamberli¤i gibi konular bu bölümde ele al›nm›flt›r.
Yine bu dönemde Mekke’de meydana gelen olaylar üzerinde de durulmufltur.
Mekkeli müflriklerin Müslümanlara uygulad›klar› bask›lar izah edilmifl, baflta Peygamberimiz olmak üzere ‹slamiyeti benimseyen ve bu u¤urda canlar›n›
feda eden Müslümanlar›n her türlü iflkenceye maruz kald›klar› vurgulanmaya çal›fl›lm›flt›r. Mekke döneminin sona ermesiyle birlikte Peygamberimiz ve
di¤er Mekkeli Müslümanlar›n Medine’ye hicret etmeleri sonucunda geliflen
hadiselere de yer verilmifltir. Medine’ye yap›lan göçle birlikte güçlü ‹slam devletinin temelleri at›lm›flt›r. Eserin yine bu bölümünde Hz. Muhammed’in siyasi ve askeri faaliyetlerine de k›saca de¤inilmifltir.
‘’Hz Peygamber’in Örnek Kiflili¤i’’ bafll›¤› alt›nda ise Peygamber Efendimizin insanl›¤a ›fl›k tutan yüksek ahlak› üzerinde durulmufltur. Nezaketi,
ba¤›fllay›c›l›¤›, dürüstlü¤ü, merhameti ve cömertli¤iyle k›sacas› incelikler peygamberi olarak nitelendirebilece¤imiz bu mübarek insan› örnek almam›z
gereken yönleri üzerinde durulmufltur. Yine bu bölümde Peygamber Efendimizin kad›nlara, çocuklara, özürlülere ve fakirlere karfl› olan tutumunda da
1
Doç. Dr. Hitit Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi Ö¤retim Üyesi.
290
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
k›saca de¤inilmifl, onun o güzel ahlak› tan›t›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Eserde ayr›ca
Peygamber efendimizin sadece insanlara karfl› de¤il hayvanlara ve çevreye
karfl› da son derece titiz davrand›¤› vurgulanm›flt›r.
Eserin sonunda yazar taraf›ndan k›sa da olsa bir bibliyografya konulmufltur. Ülkemizde son y›llarda Kutlu Do¤um Haftas› münasebetiyle görmekte oldu¤umuz onlarca güzel kitaptan biri olan bu kitap盤›n di¤erlerinden fark›,
yukar›da da izah etmeye çal›flt›¤›m›z gibi, lise seviyesindeki ö¤rencilere hitap
etmesidir.
Say›n Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ’e aç›k ve anlafl›l›r bir üslupla kaleme
ald›¤› bu eserinden dolay› teflekkür ederken, eserde harita ve kroki gibi görsel malzemeye yer verilmeyiflini bir eksiklik olarak gördü¤ümüzü belirtmek
isteriz. Zaten bu eksiklik siyer ile ilgili yaz›lan kitaplar›n tamam›nda dikkat
çekmektedir. Oysa ki özellikle genç yafltaki insanlara hitap eden eserlerde ne
kadar çok görsel malzeme kullan›l›rsa, o kadar hedefe ulafl›laca¤› izahtan
vareste bir konudur.

Benzer belgeler