8. Cilt - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

Transkript

8. Cilt - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
KAPADOKYA ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ (NEVKAM)
1.Uluslararası
NEVŞEHİR
TARİH VE KÜLTÜR
SEMPOZYUMU
BİLDİRİLERİ
16-19 Kasım 2011, Nevşehir
8
Cilt
Editör
Yrd. Doç. Dr. Adem ÖGER
1. Uluslarası Nevşehir Tarih ve
Kültür Sempozyumu Bildirileri
Nevşehir Üniversitesi Yayınları: 2
Editör
Yrd. Doç. Dr. Adem ÖGER
ISBN: 978-605-4163-02-1 (tk)
978-605-4163-11-3 (8.cilt)
1. Baskı
Nisan, 2012 / Ankara
Kapak ve Sayfa Tasarımı
Grafik-Ofset Matbaacılık Reklamcılık
Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
1. Cadde 1396. Sokak No: 6
06520 (Oğuzlar Mahallesi)
Balgat-ANKARA
Tel
: 0 312. 284 16 39 Pbx
Faks : 0 312. 284 37 27
E-mail : [email protected]
Web : grafiker.com.tr
Baskı, Cilt
Ofset Yayıncılık Ltd. Şti.
Kazım Karabekir Caddesi
Ali Kabakçı İşhanı 85/3
İskitler-ANKARA
Tel
: 0 312. 384 00 18
Faks : 0 312. 342 16 52
DESTEKLERİ İÇİN
Nevşehir Valiliği’ne, Nevşehir Belediyesi’ne, TÜBİTAK’a,
Avanos Belediyesi’ne, Başdere Belediyesi’ne, Çat Belediyesi’ne,
Derinkuyu Belediyesi’ne, Göre Belediyesi’ne, Gülşehir Belediyesi’ne,
Göreme Belediyesi’ne, Hacıbektaş Belediyesi’ne, Kavak Belediyesi’ne,
Mustafapaşa Belediyesi’ne, Uçhisar Belediyesi’ne, Ürgüp Belediyesi’ne
TEŞEKKÜRLERİMİZLE
İÇİNDEKİLER
BİLDİRİLER
(Bildiriler Alfabetik Olarak Sıralanmıştır)
Tuncay BÜLBÜL
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir .... 5
Turan ŞENER
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği .......................................................................... 35
Turgay KABAK
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum ile İlgili İnanış ve Uygulamalar .............. 51
Uğur CEYLAN- Murat BAYAZIT
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki
Öneminin Değerlendirilmesi .......................................................................... 73
Vedat DENİZ
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma
Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi........................................................... 85
Veysel ÇAKMAK- Şule KARADAĞ- Başak SOLMAZ
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon
İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme........................... 105
Volkan KARAGÖZLÜ
Damat İbrahim Paşa’nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel........ 119
Vüsale MUSALI
Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler ................................................ 133
Yakup UMUCU- Vedat DENİZ
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme
Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi......................................................... 143
Yaşar KALAFAT
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil ................. 157
Yılmaz BÜKTEL
Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar ..... 171
Yusuf GÖKKAPLAN
Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı........................................... 181
Yusuf KILIÇ
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ..................................................... 189
Zeki TAŞTAN
Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa .......... 201
Zeki UMAY
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar ............................... 209
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL- Birnaz ER
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi ................................................. 221
POSTER BİLDİRİLER
E. Elhan ÖZUS- Filiz ERDEN- Mine ÇELİKÖZ
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri ................................................ 235
Filiz ERDEN- E. Elhan ÖZUS- Mine ÇELİKÖZ
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri ................................................ 255
Gülay TEMİZ- Aysel ÇAĞAŞ- Miyase ÇAĞDAŞ
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme,
Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi ................................. 271
Hatice Saadet BEDÜK- Duygu ERCAN
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin
Kadın Yelek Modeline Yansıtılması............................................................... 289
Hatice Saadet BEDÜK- Aslı ÇETİN
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden
Oluşturulan Kadın Yelek Modeli .................................................................. 295
Hatice Saadet BEDÜK- Asuman YILMAZ
Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği .................. 305
Miyase ÇAĞDAŞ- Zeynep KAYA- Cennet YAĞCI
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler ................................. 313
SERGİ KATALOĞU ..................................................................................... 335
KATILIMCI LİSTESİ ..................................................................................... 427
SERGİ KATILIMCI LİSTESİ .......................................................................... 435
SEMPOZYUMDAN FOTOĞRAFLAR .......................................................... 437
BİYOGRAFİK KAYNAKLARA GÖRE
OSMANLI YÖNETİM VE AYDINLANMASINDA NEVŞEHİR
A STUDY ON THE PERCEPTION OF GENDER ROLES USED IN THE
ADVERTISEMENTS: A SAMPLE OF NEVSEHIR UNIVERSITY
Tuncay BÜLBÜL*
ÖZET
Lale Devri’nin önde gelen kişiliklerinden olan Veziriazam Damat
İbrahim Paşa’nın kurduğu Nevşehir, oldukça kısa bir tarihî sürece
sahip olmasına rağmen gerek yönetim kademesinde gerekse eğitim, sanat gibi alanlarda Osmanlı Devleti’ne önemli katkılar sunmuş
şahsiyetler yetiştirmiştir. Muşkara köyünün bir şehir olmasından
önce tarihî kaynaklarda daha çok Ürgüp’le temsil edilen Nevşehir,
özellikle, yetiştirdiği müderrislerle ön plana çıkmıştır. Bu bildiride,
şair tezkireleri başta olmak üzere, Sicill-i Osmânî, Son Devir Osmanlı
Uleması, Şakayık ve zeylleri gibi biyografi kaynakları taranarak günümüz Nevşehir ili sınırları içinde yer alan yerleşim birimlerinden
olan Osmanlı âlim, sanatkâr, yönetici gibi şahsiyetler tespit edilerek
Nevşehir şehrinin Osmanlı Devleti’nin yönetiminde ve aydınlanmasında oynadığı rol tespit edilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Ürgüp, Avanos, Biyografi Kaynakları.
ABSTRACT
Nevşehir, founded by Grand Vizier Damat İbrahim Pasha one of the
luminaries in Tulip Age, trained leaders who provided significant
contributions to the Ottoman Empire in the fields of governance,
education and arts although it has a quite short history. Nevşehir
presented in historical sources by Ürgüp before Muşkara became
a city came into prominance thanks to its professors. On the ot-
* Arş. Gör. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü:
e-posta:[email protected].
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
5
Tuncay BÜLBÜL
her hand, Nevşehir trained many muftis and kadis. In this paper,
Ottoman scholars, artists, administrators who were from Nevşehir
will be identified by reviewing poet anthologies and biographical
sources such as Sicill-i Osmânî, Last Era Ottoman Ulema, Şakayık
and zeyls and the role of Nevşehir in Ottaman governance and enlightenment will be identified.
Key Words: Nevşehir, Ürgüp, Avanos, Biographical Sources.
Giriş
Bu bildiride günümüzde Nevşehir ili sınırları içerisinde yer alan yerleşim
birimlerinin Osmanlı Devleti döneminde yetiştirdiği yönetici, aydın, müderris gibi önemli kişilerin biyografileri biyografik kaynaklardan derlenerek
değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Damat İbrahim Paşa’nın, doğduğu topraklara göstermek istediği bir ahde
vefa duygusunun ürünü olan Nevşehir, Muşkara adlı bir köyün devlet eliyle şehirleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Nevşehir kurulmadan önce şehrin nüvesini teşkil eden Muşkara köyü, Niğde sancağının Ürgüp kazasına
bağlı Uçhisar nahiyesinin bir köyü konumundadır (Şahin, 2007: 65). 1518
tarihinde Muşkara köyü 86 hane, 19 bekârdan oluşan 105 nefer erkek
nüfusa sahiptir (yaklaşık toplam 450 nüfus) (Şahin, 2007: 65). Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesinden sonra padişah III. Ahmed bir
hatt-ı hümâyûnla Muşkara köyünü damadı İbrahim Paşa’ya hibe ve temlik
etmiştir. Muşkara’nın kendisine hibe edilmesinden sonra burada yoğun
bir imar faaliyetine girişen İbrahim Paşa cami, medrese, sıbyan mektebi,
han, hamam gibi imaretler yaptırmıştır. Yaptırılan bu imaretlerin bazıları
için devrin önemli şairleri olan Nedim, Seyyid Vehbî, Dürrî ve Âsım gibi
şairlere kitabeler yazdırılmıştır. Yapılan tüm bu imar faaliyetlerinin sonucu
olarak Muşkara köyü 1725 yılında Nevşehir adını almıştır. Bu değişiklikten
sonra kaza merkezi olan Ürgüp’te oturan kadı Nevşehir’e aktarılarak davaların burada görülmesi sağlanmıştır (Şahin, 2007: 65).
Bir yerleşim biriminin şehir görünümünü kazanabilmesi için yoğun bir imar
faaliyetine girişmek elbette ki tek başına yeterli değildir. İmar faaliyetinin
yanında yerleşim biriminin nüfus olarak artmasını sağlamak için de çeşitli
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu bağlamda, Nevşehir’deki nüfus yoğunluğunun artırılması ve yerleşim için cazip hâle getirilmesi amacıyla vergi muafiyeti sağlanmıştır (Şahin, 2007: 65). Ancak yapılan tüm hamlelere
6
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
rağmen Nevşehir’in nüfusu istenilen düzeye gelmemiş, nüfusun daha da
artması için merkezî idare konar-göçer durumdaki aşiretlerin Nevşehir’de
iskân edilmesi kararını almıştır. Bunun için de Boynu İnceli Türkmenlerinin yöre halkıyla daha sıcak ilişkiler içinde olmasından dolayı bu Türkmen
aşiretinin Nevşehir’de iskânı kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede Boynu İnceli
Türkmenlerinden seçilecek 800 hanenin Nevşehir’de, kalanlarında Nevşehir çevresinde teşekkül eden köylere yerleştirilmesi uygun görülmüştür
(Şahin, 2007: 66). Yapılan bu müdahalelerden sonra Nevşehir’in nüfusu
1730’lu yıllarda birkaç bine ulaşmış ve bir kasaba haline gelmiştir.
Oldukça geç bir dönemde şehir statüsüne kavuşmuş olmasına rağmen
Nevşehir, çok kısa bir süre içinde kurumsal yapılanmasını tamamlayarak
Osmanlı Devleti’nin yönetim ve aydınlanmasına katkı sunacak kişiler yetiştirmeye başlamıştır.
1. Biyografik Kaynaklarda Tespit Edilen Şahıslar
Abdullah Efendi (?-1796)
Nevşehirli Ali Efendi’nin oğludur. Müderris olup H.1211 (M.1796)’da
vefat etti. Damad İbrahim Paşa’nın Üsküdar Mezarlığı’nda medfundur
(Mehmed Süreyya, 1996: 74).
Abdullah Hilmi Efendi (1839-1913)
Ulemadan Hacı Mehmet Efendi’nin torunu ve Hacı Mustafa’nın oğlu olup
H.1255 (M.1839)’da Nevşehir’de doğmuştur. Eğitiminin ilk evresini Nevşehir Medresesi’nde tamamlayarak H.1280 (M.1863) senesinde İstanbul’a
gelmiştir. Ulemadan Ayaşlı Mustafa Tevfik Efendi’den H.1287 (M.1870)
senesinde icazet aldıktan sonra H.1288 (M.1871)’de Bayezit Camii’nde
dersiâmlığa1 başlamıştır. 1 Şevval 1291 (11 Kasım 1874)’te ibtida-i hâriç
İstanbul müderrisliği ruûsu2 kendisine verilmiştir. 25 Ramazan 1297 (31
Ağustos 1880)’de hareket-i hâriçe, 13 Rebiülahir 1302 (30 Ocak 1885)’te
ibtida-i dâhile, 13 Rebiülevvel 1306 (17 Kasım 1888)’de hareket-i dâhile,
23 Rebiülahir 1310 (14 Kasım 1892)’de musıla-i sahna, 11 Safer 1324 (6
Nisan 1906)’da ibtida-i altmışlıya ve 21 Rebiülahir 1328 (2 Mayıs 1910)’da
1
2
Dersiâm: Medreselerde talebeye ders veren müderrislerin unvanı (Pakalın, 1983a: 427).
İbtida-i Hâriç Ruûsu: Medrese tahsilini bitirip mülâzim olan ve rûznâme-i hümâyûna kaydedilerek yedi sene mülâzemet müddetini bitirdikten sonra imtihana girip muvaffak olanlardan ruûs
alanlar hakkında kullanılan bir tabirdir. İmtihanda başarılı olanlar ruûsla beraber “ibtida-i hâriç”
medreselerine müderris tayin olundukları için bu tabir meydana gelmiştir (Pakalın, 1983b: 15).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
7
Tuncay BÜLBÜL
musıla-i Süleymaniye’ye3 terfi olunmuştur. 2 Zilkade 1330 (13 Ekim
1912)’de 4. rütbeden Osmanlı Nişanı’na nail olmuş, H.1297 (M.1880)
tarihinde Huzur Dersleri4 muhatablığına tayin edilmiştir. Beyazit Camii
dersiâmlarından iken 14 Şubat 1328 (27 Şubat 1913)’te vefat etmiştir
(Albayrak, 1996a: 77-78).
Abdurrahman Ravhî Efendi (?-1746)
Nevşehirli olan Abdurrahman Ravhî Efendi H. 1155 (M.1746) tarihinde
vefat etmiştir. Kaynaklar Abdurrahman Ravhî Efendi’nin Ereğlili Çelebi
olarak tanındığını ifade etmektedir (Tuman 2001: 380; Oğraş 2001: 128).
Ahmed Efendi (1867-1910’dan sonra)
Hacı Mehmed Efendi’nin oğlu olup H.1284 (M.1867) senesinde
Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir ulemasından Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi’den icazet alarak (Muharrem 1320/M.1902) Eylül 1326 (Ekim
1910)’dan itibaren Nevşehirli Damat İbrahimpaşa Medresesi’nde müderrisliğe başlamıştır (Albayrak, 1996a: 166).
Ahmed Hamdi Efendi (1856-1911’den sonra)
Ahmet Necip Efendi’nin oğlu olup H.1273 (M.1856) senesinde Nevşehir’in
Beldek köyünde doğmuştur. Kanunievvel 1289 (Ocak 1874)’te Nevşehir’de
İbrahimpaşa Medresesi Bala ve Timme kısımlarına dâhil olup icazet almıştır. 35 yaşında Nevşehir’de Köse Vaiz Medresesi’nde ders okutmaya
başlamıştır. Mayıs 1327 (Haziran 1911) tarihi itibariyle bu medresede ders
vermeye devam ediyordu (Albayrak, 1996a: 211-212).
Ahmed Hamdi Efendi (1865-1908’den sonra)
Kayseri Müftüsü Hacı Zekeriyya Efendi’nin oğlu olup H.1281 (M.1865)
yılında Kırşehir sancağının Avanos kazası Yukarı mahallesinde doğmuştur.
İlk eğitimini Avanos sıbyan mektebinde aldıktan sonra Avanos ve Kayse3
Hareket-i Hâriç: Kanuni zamanında Süleymaniye Medresesi’nin binasından sonra on ikiye çıkarılan okutma yolu silsilesinin ikinci mertebesindeki müderrislere verilen unvandır. Silsilenin ilk mertebesindekilere “ibtida-i hâriç” denilirdi. Üçüncüden itibaren diğer dereceler şöyledir: “ibtida-i dâhil,
hareket-i dâhil, musile-i sahn, musile-i sahn-ı seman, ibtida-i altmışlı, hareket-i altmışlı, musile-i
Süleymaniye, havamis-i Süleymaniye, Süleymaniye, dârülhadis (Pakalın, 1983a: 740).
4 Huzur Dersleri: Ramazanın ilk gününden başlamak ve sekiz derste sona ermek üzere sarayda padişah huzurunda “Mukarrir” adı verilen zamanın tanınmış âlimleri tarafından takrir olunan
derslere verilen addır. Buna “Huzur-ı Hümayun Dersleri” de denilirdi (Pakalın, 1983a: 860).
8
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
ri medreselerinde tahsilini tamamlayarak Hacı Mehmet Rasih Efendi’den
icazet almıştır. 10 Şubat 1312 (22 Şubat 1897) tarihinde maaşsız Avanos
kazasında fetva vermeye memur edilmiş ve 9 Nisan 1313 (21 Nisan 1897)
tarihinde de resmen tayin edilmiştir. Cemaziyelevvel 1319 (Eylül 1901)’de
aynı kazanın İhyaiyye Medresesi müderrisliğine atanmıştır. 7 Receb 1320
(10 Ekim 1902)’de ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği ruûsu uhdesine verilmiştir. Ayrıca Maarif Komisyonu riyasetinde bulunmuş ve bu riyasetten
6 Kanunievvel 1324 (19 Aralık 1908)’de istifa etmiştir (Albayrak, 1996a:
209).
Ali Efendi (?-1756)
Nevşehirlidir. Damad İbrahim Paşa’nın mensuplarındandır. Müderris ve
molla5 olup H.1171 (M.1757/58)’de Medine mollası olmuştur. 20 Şevval
1181 (11 Mart 1768)’de vefat etti. Oğullarından Hacı Mehmed Said Efendi, 15 Şevval 1169 (13 Temmuz 1756)’da vefat etti. Diğeri müderris Şeyh
Hacı Abdullah Efendi’dir. Damadı Ömer Efendi’dir. Hepsi Damad İbrahim
Paşa’nın Üsküdar Mezarlığı’na defnedildi (Mehmed Süreyya, 1996: 254).
Ali Şerif Efendi (1850-1912)
Hacı Ali Efendi’nin oğlu olup H.1266 (M.1850) senesinde Ürgüp’te doğmuştur. H.1288 (M.1872) senesinde İstanbul’a gelip Fâzıl-ı Şehîr Ahmet
Şakir Efendi’den okuyup icazet almıştır. 1 Cemaziyelahir 1301 (29 Mart
1884)’te ruûs imtihanını kazanmış, iki yıl sonra Fatih Camii’nde ders okutmağa başlamıştır. Cemaziyelahir 1317 (Ekim 1899)’da icazet vermeye başlamıştır. İlmî rütbesi 7 Rebiülevvel 1308 (21 Ekim 1890)’da ibtida-i hâriç
İstanbul müderrisliğine, 17 Safer 1316 (7 Temmuz 1898)’de hareket-i
hâriçe ve 1 Zilkade 1322 (7 Ocak 1905)’te ibtida-i dâhile terfi olunmuştur.
Hamidiye Kütüphanesi birinci hâfız-ı kütüblüğünü de yapmıştır. 26 Teşrinisani 1328 (9 Aralık 1912)’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996: 371).
Bekir Sıtkı Efendi (1881-1916’dan sonra)
Nevşehir belediye başkanlarından Nalbant-zâde Ahmet Zabit Efendi’nin
oğlu olup H.1298 (M.1881) senesinde Nevşehir’de Memişbey mahallesinde doğmuştur. İlk eğitimiyle birlikte medrese eğitimini de Nevşehir’de
yapmıştır. Nevşehir Eytam Müdürlüğü için açılan sınavda başarılı olarak 14
5
Molla: Osmanlı Devleti’nde birinci sınıf kadılara molla denirdi (Pakalın, 1983b: 549).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
9
Tuncay BÜLBÜL
Mart 1326 (27 Mart 1910) tarihinden itibaren bu müdürlüğe tayin edilmiştir. 4 Kanunisani 1331 (17 Ocak 1916) tarihinde encümence hakkında
yapılan bir şikayete binaen “ehl-i istikamet” ve “ahlak-ı hamide” ashabından olduğu belirtilmiştir (Albayrak, 1996a: 392).
Hacı Zekeriyya Efendi (?-?)
Avanos ulemasındandır. Kaynaklar kendisinden müstakil olarak bahsetmemekte olup yetiştirdiği öğrenciler vesilesiyle adı geçmektedir. Kayseri ve
Avanos müftülüklerinde bulunmuştur. Aynı zamanda Ürgüp’teki Arpacızâde Medresesi’nde müderrislik yapmıştır (Albayrak, 1996a: 209; 1996b:
246; 1996d: 139; 1996d: 274).
Hâdim Ahmed Efendi (?-1864)
Nevşehirli müftî-zâdelerden olup meşhur dersiâmdır. Cemaziyelevvel
1276 (Aralık 1859)’da Eyüp mollası olan Hâdim Ahmed Efendi Nevşehir
müftülüğünde de bulunmuştur. Ayntablı Hacı Emin Efendi’ye damad olmuştur. 14 Safer 1281 (19 Temmuz 1864)’te vefat etti. Süleymaniye’de
medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 666; Tuman, 2001: 173; Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285). Osmanlı Müellifleri’nde Hâdim Ahmed
Efendi’nin 1660 yıllarında vefat ettiği ifade edilir (Bursalı Mehmed Tahir,
2009a: 285). Tuhfe-i Nailî’de ise Ahmed Efendi’nin Ereğlili olduğu söylenmektedir (Tuman, 2001: 173). Hâdim Ahmed Efendi’nin eserlerinden
bazıları şunlardır: Şerh-i Hadîsü’l-A’devî, Risâle fî Kelâmu’llahi Teâlâ, Tefsîri
ve mâ teşâ’ûne illâ en yeşâ, Risâle fi Ma’niyyü’l-masdar. Bunlardan başka
resâ’il-i imtihâniyyesi vardır (Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285).
Hafız Hasan Efendi (?-1893)
Nevşehirlidir. Sarayda yükselerek padişahın seccadecisi6 oldu. 60 yaşlarında iken 6 Cemaziyelahir 1311 (15 Aralık 1893)’te vefat etmiştir (Mehmed
Süreyya, 1996: 557).
Halil Ağa (?-1789)
Nevşehirli Hüseyin Ağa’nın oğlu olup kuyumcubaşı7 olarak 1203 (1789)’da
vefat etti. Haydarpaşa’da medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 569).
6
Seccadecibaşı: Padişahın namaz seccadesini muhafaza etmek ve namaza başlarken yayıp, bitirdikten sonra kaldırmak vazifesiyle mükellef olan hususî adamın adıdır. Padişahın yakını olduğu için
itibarlı vazifelerdendi (Pakalın, 1983c: 136).
7 Kuyumcubaşı: Sarayın elmas, altın gibi değerli taşlarını imal ve tedarik edenlere verilen addır
(Pakalın, 1983b: 334).
10
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Halil Vehbî Efendi (1867-1938)
Safranbolu Redif Taburu yüzbaşılığından emekli İbrahim Hilmi Bey’in oğlu
olup H.1283 (M.1867) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir ve
Safranbolu’da bir müddet dinî eğitim aldıktan sonra İstanbul’a gelerek 21
Cemaziyelahir 1311 (30 Aralık 1893)’te Atıf Bey’den icazet almıştır. Üç yıl
sonra Bayezit Camii’nde ders vermeğe başlamıştır. Çeşitli görevleri yerine getirdikten sonra 5 Ağustos 1335 (5 Ağustos 1915)’te irade-i seniyye
ile Süleymaniye Medresesi hanefi fıkhı müderrisliğine naklen atanmıştır.
Daha sonra 26 Mart 1339 (26 Mart 1923)’te İstanbul Müftülüğü müsevvitliğine8 atanmıştır. İstanbul Müftülüğü müsevvidi iken 1938’de vefat
etmiştir (Albayrak, 1996b: 50-51).
Hamdî (?-1871’den sonra)
Siyam-zâde Hamdî Efendi olarak tanınır. Mehmed Efendi’nin oğlu olup
Nevşehirlidir. Maraşî-zâde Şeyh Ahmed Kuddûsî’nin dervişlerindendir.
H.1288 (M.1871) tarihinde hayatta olan Hamdî’nin divanı vardır (Tuman,
2001: 228).
Hasan Efendi (?-1807)
Nevşehirlidir. Müderris ve devriye mollası olup H.1200 (M.1786)’da Bağdad kadısı, sonra başka yerlerde bulunup 1 Cemaziyelahir 1215 (20 Ekim
1800)’de ordu kadısı oldu. Sonra bilâd-ı hamse ve Medine mollası olup
H.1222 (M.1807)’de vefat etti (Mehmed Süreyya, 1996: 620).
Hasan Fehmi Efendi (1871-1919’dan sonra)
Parmaksızoğlu Hüseyin Efendi’nin oğlu olup H.1287 (M.1871) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Kayseri’ye gelerek ulemadan Emin Efendi’den
bir müddet dinî ve Arabî eğitim aldıktan sonra İstanbul’a gitmiştir. Ders
vekili Ahmet Asım Efendi’den H.1311 (M.1894) senesinde icazet almıştır. 20 Muharrem 1314 (1 Temmuz 1896) tarihli Ders Vekaleti ruhsatınca
imtihanda başarı göstererek ders vermeye lâyık bulunmuştur. 7 Ağustos
1316 (20 Ağustos 1900) tarihinde Bayezit Camii’nde ders okutmağa başlamış ve dersiâmlık maaşına nail olmuştur. 24 Temmuz 1330 (6 Ağustos
1914)’te Bozkır kazası müftülüğüne tayin edilmiş ve 19 Nisan 1331 (2
8
Müsevvit: Resmî dairelerde ve daha ziyade mektubî ve tahrirat kalemlerinde müsvedde kaleme
alan kâtipler hakkında kullanılan bir tabirdir. Müsveddeleri temize çekenlere de “Mübeyyiz” denir
(Pakalın, 1983b: 629).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
11
Tuncay BÜLBÜL
Mayıs 1915)’te Eskişehir kazası müftülüğüne naklen atanmıştır. 11 Nisan
1333 (11 Nisan 1917)’de hakkında vâki şikayet üzerine vazifesinden ayrılmıştır. Rebiülevvel 1313 (Eylül 1895)’te uhdesine ibtida-i hâriç İstanbul
ruûsu tevcih olunmuş ve 9 Ramazan 1315 (1 Şubat 1898)’de hareket-i
hâriçe terfi edilmiştir. 1 Haziran 1327 (14 Haziran 1911)’de Halıcılar’da
bulunan Sultan Selim Dershanesi’ne müdür olarak atanmış ve İslâm tarihi
müderrisliği yapmıştır. Bozkır kazası müftülüğüne tayin edilince bu görevlerinden ayrılmıştır. 1 Haziran 1331 (14 Haziran 1915)’te Eskişehir Medresesi müdürlüğüyle birinci muallimliğini yapmış ve Fıkıh dersi okutmuştur.
Ayrıca bu medresede lugat ve iştikak dersleri de vermiştir. 31 Temmuz
1335 (31 Temmuz 1919)’da Ankara Medresesi müdürlüğüne ve muallim-i
evvelliğine Ders Vekaleti’nin emriyle tayin olunmuştur (Albayrak, 1996b:
72-73).
İbrahim Efendi (?-1900)
3 Haziran 1290 (15 Haziran 1874) tarihinde İstanbul müderrisliğini kazanmış ve Fatih Camii dersiâmlığına tayin edilmiştir. İlmî rütbesi Sahn müderrisliğine kadar yükselmiştir. 29 Teşrinievvel 1316 (11 Kasım 1900) senesinde vefat etmiştir. Kızı Münire Hanım, ikinci kocası Mehmet Ali Efendi’nin
vefatı ile Diyanete müracaat ederek babasından evvelce intikal eden maaşını almak istemiştir (Albayrak, 1996b: 171-172).
İbrahim Paşa (Damad-ı Şehriyârî) (1660-1730)
Ürgüp’e bağlı Muşkara’da doğdu. İzdin voyvodası Ali Ağa’nın oğludur.
H.1110’da (M.1698/99) İstanbul’a gelip akrabasından Eski Saray’da çalışan Mustafa Efendi’nin yardımıyla helvacı ve sonra baltacı9 oldu. Yeteneğiyle kısa zamanda yükselerek sarayda evkaf kâtibi ve daha sonra
dârüssaâde yazıcısı oldı. 11 Safer 1121 (22 Nisan 1709)’da Haremeyn
muhasebecisi10 oldu. Damad Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında görevinden azledilmiş ve gözden düşmüştür. Onun Mora’ya gidişinden sonra
H.1128 (M.1716)’da ilaveten Niş defterdarı olmuştur. Aynı yılın Ramazanında (Ağustos-Eylül 1716) mîrahûr-ı evvel11 olup 16 Şevval 1128 (3 Ekim
9
Baltacı: Padişah sarayının dış hizmetlerinde kullanılan bir kısım müsyahdeme verilen unvandır.
Zülüflerinden kinaye olarak bir kısmına “zülüflü baltacılar” denirdi (Pakalın, 1983a: 154).
10 Harameyn Muhasebeciliği: Darüssaâde ağalarının nezareti altında bulunan vakıfların muhasebelerini tutmakla ve vakıf yerleriyle cihetlerini kaydetmekle mükellef olan teşekkülün başındaki
memurun unvanıdır (Pakalın, 1983a: 744).
11 Mîrahûr: Sarayda at işlerine bakan memurun unvanıdır (Pakalın, 1983b: 541).
12
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
1716)’da vezir rütbesiyle rikâb-ı hümâyûn kaymakamı oldu. 6 Rabiülevvel
1129 (18 Şubat 1717)’de Silahdar Ali Paşa’dan dul kalan Fatma Sultan’la
evlendi. 4 Cemaziyelahir 1130 (5 Mayıs 1718)’de sadrazam ve serdar-ı
ekrem12 olmuştur. 1143 Rabiülahirinin başlarında (Ekim 1730) katledildi.
Şehzâdebaşı’nda medfundur.
Oğlu Genç Mehmed Paşa’dır. Damatları Mustafa Paşa ve Mehmed
Paşa’nın eşleri, yani H.1179 (M.1765/66)’da vefat eden Fatma Hanım ve
H.1188 (M.1774)’te vefat eden Hibetullah Hanım, yanında medfundur.
Oğullarından Mustafa Bey, H.1135 (M.1723)’te vefat etmiştir. Torunu İbrahim Bey uzun yaşayıp II. Mahmud devri (1808-1839) sonlarına yetişmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 778-779).
İsmail Efendi (1853-1911’den sonra)
Yumurtacı Mustafa Efendi’nin oğlu olup Teşrinisani 1259 (Aralık 1853)
tarihinde Nevşehir’e bağlı Mercan köyünün Afirli mahallesinde doğmuştur. Köyünde bulunan Fevziye Medresesi’nde Yakup Efendi’den bir müddet ders gördükten sonra Sultan Fatih Medresesi’nde ders okumak üzere
İstanbul’a gelmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra memleketine dönerek Ürgüp’e gitmiş ve Mehmet Lütfî Efendi Medresesi’nde Mehmet Lütfü Efendi’den ve onun vefatı ile yerine geçen Avanoslu Hacı Zekeriyya
Efendi’den tahsilini tamamlayarak icazet almıştır. Şevval 1315 (Mart 1897)
tarihinde memleketinde bulunan Fevziye Medresesi müderrisliğine tayin
edilmiş ve burada ders vermeye başlamıştır. Mayıs 1327 (Mayıs 1911)’de
bu medresede ders okutuyordu (Albayrak, 1996b: 246).
Kazım Mûsâ Efendi (Halil Efendizâde) (?-1889)
Nevşehirlidir. Müderris, maarif müfettişi, sonra molla ve H.1298
(M.1881)’de Mekke pâyesi oldu. 2 Zilhicce 1306 (30 Temmuz 1889)’da
aniden vefat etmiştir. Rumelihisarı’nda medfundur. Bilgili ve yumuşak
huyluydu (Mehmed Süreyya, 1996: 878)
Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi (?-1903’ten sonra)
Nevşehir ulemasındandır. Kaynaklarda müstakil olarak kendisinden bahsedilmemekte olup yetiştirdiği öğrenciler dolayısıyla ismi zikredilmiştir (Al12
Serdar-ı Ekrem: Ordu başkomutanı yerinde kullanılan bir tâbirdir. Eskiden bu görevi bizzat padişahlar yerine getirirken padişahların savaşlara katılmaktan vaz geçmesi üzerine başkomutanlık
görevini sadrazamlar yürütmeye başlamıştır (Pakalın, 1983c: 179).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
13
Tuncay BÜLBÜL
bayrak, 1996a: 166; 1996d: 234). 21 Mart 1319 (3 Nisan 1903) tarihinde
öğrencisi Ömer Lutfî Efendi’ye icazet vermesinden bu tarihlerde hayatta
olduğu anlaşılmaktadır (Albayrak, 1996d: 234).
Mahmud Ziya Efendi (1877-1923’ten sonra)
Osman Efendi’nin oğlu olup H.1293 (M.1877) senesinde Ürgüp kazasının Gülgüzin köyünde doğmuştur. Köyünde Kur’an’ı hıfz ettikten sonra
Kayseri’ye gitmiştir. Orada Hamurculu Osman Efendi’den Arapça okuduktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Fatih dersiâmlarından Hacı Abdullah
ve Muğlalı Ali Rıza efendilerden okuyarak H.1323 (M.1906) ve H.1326
(M.1909) senelerinde iki icazetname almıştır. Ders Vekaletince ders
okutmağa mezun olduğuna dair ehliyetname de almıştır. Devam ettiği
Medresetü’l-Kuzat’tan 11 Şaban 1332 (5 Temmuz 1914)’te iyi dereceyle
mezun olmuştur. 1 Ağustos 1325 (14 Ağustos 1909) tarihinden itibaren
dersiâmlık maaşına nail olmuş ve 25 Temmuz 1330 (7 Ağustos 1914) tarihinde Hindiye kazası kadılığına tayin edilmiştir. 7 Mayıs 1331 (20 Mayıs 1915)’te Saft kazası kadılığına nakl edilmiş ve bir müddet sonra da
1 Eylül 1331 (14 Eylül 1915)’te Konya’ya bağlı Ereğli kazası kadılığına
atanmıştır. 3 Kanunievvel 1335 (3 Aralık 1919)’da becayiş suretiyle Kirmasti (Mustafa Kemal Paşa) kazası kadılığına gelmiştir. 18 Ağustos 1337
(18 Ağustos 1921)’de izin alarak İstanbul’a gelmiş ve izninin bitiminde
Kirmasti’ye dönmemesi üzerine müstefi sayılmıştır. Akabinde 9 Teşrinisani
1337 (9 Kasım 1921)’de Fetvahane istifta muharrirliğine tayin edilmiştir.
Memuriyete tayini ile kesilen dersiâmlık maaşı 7 Haziran 1338 (7 Haziran
1922)’de kendisine iade edilmiştir. Nisan 1339 (Nisan 1923)’te Adliye’ye
geçmiştir (Albayrak 1996b: 333).
Mehmed Efendi (?-1729)
Teberdarlar kethüdası Nevşehirli Ali Ağa’nın oğlu ve Damat İbrahim
Paşa’nın kız kardeşinin oğludur. Kalemden yetişerek hâcegândan hazret-i
şehriyârî ve haraç muhasebecisi13 olup H.1141 (M.1729)’da vefat ederek
Üsküdar’da dedesi İbrahim Paşa’nın babası olup H.1085’te (M.1674/75)
vefat eden Ali Ağa’nın yanına defnedilmiştir (Mehmed Süreyya, 1996:
974).
13
14
Haraç Muhasebecisi: Haraç vergisini tahsil eden kurumun müdürü mevkiinde bulunan memurun
unvanıdır (Pakalın, 1983a: 737).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Mehmed Efendi (1863-1910’dan sonra)
Abdullah Hilmi Efendi’nin oğlu olup Kuşçuoğlu Mehmet Fevzi Efendi
ismi ile şöhret bulmuştur. Mart 1279 (Mart 1863) senesinde Nevşehir’in
Nar köyünün Baş mahallesinde doğmuştur. Önce köyünde tahsile başlamış ve akabinde Nevşehir’de Nevşehirli İbrahim Paşa Medresesi’nde derse devam etmiştir. Buradan icazet aldıktan sonra Nar köyündeki Fethiye
Medresesi’nde ders okutmağa başlamıştır. Teşrinisani 1326 (Aralık 1910)
tarihinden itibaren 100 kuruş maaşla resmen müderris olmuştur (Albayrak, 1996b: 354).
Mehmet Emin Efendi (1839-1910)
Lakoğlu Ali Rıza Efendi’nin oğlu olup H.1255 (M.1839) tarihinde Konya’ya
bağlı Arapsun kazasının Hızır İlyas köyünde doğmuştur. İlk bilgileri
Kayseri’de tahsil etmiş, ondan sonra da Nevşehir’e gelip iki sene meşhur
ulemadan Şerif Efendi-zâde Hamdullah Efendi’nin ders halkasında bulunmuştur. Akabinde tekrar Kayseri’ye gidip orada Dörtdükkan önünde
hulunan Zekeriyya Efendi Medresesi’nde Müderris Zekeriyya Efendi’den
dört yıl ders görmüştür. Bundan sonra İstanbul’a gelip Hamidiye ve daha
sonra Hacı Beşir Ağa Medresesi’ne dâhil olup H.1279 (M.1863)’te Bayezit
dersiâmlarından Malatyalı Hacı Mehmet Feyzî Efendi’den derse başlamış
ve H.1292 (M.1876)’da icazet almıştır. Bir yıl sonra da Bayezit Camii’nde
derse çıkmıştır. H.1312 (M.1896)’da ders halkasında bulunan talebelere icazet vermiştir. Zilhicce 1297 (Aralık 1880)’de uhdesine tevcih olunan ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliği, Zilhicce 1307 (Ağustos 1890)’da
hareket-i hâriçe, Zilhicce 1312 (Haziran 1895)’te ibtida-i dâhile, Cemaziyelahir 1317 (Kasım 1899)’da hareket-i dâhile ve Rebiülevvel 1321 (Haziran 1903)’te musıla-i Sahn’a terfi olunmuştur. Kaynaklara göre H.1316
(M.1899)’da Huzur Dersleri muhatablığına tayin edilmiş ve vefatına kadar
muhatablıkta kalmıştır. Dördüncü rütbelerden Osmanlı ve Mecidî nişanı
sahibidir. Sultanahmet’te Kabasakal mahallesinde, Çukurçeşme sokağındaki sekiz numaralı evde ikamet ederken 15 Teşrinisani 1326 (28 Kasım
1910) tarihinde vefat etmiştir (Albayrak, 1996c: 76-77).
Mehmed Fahreddin Efendi (1880-1922’den sonra)
Nevşehir müftüsü Kayserili Davut-zâde Hacı Kurra diye bilinen Süleyman Vehbi Efendi’nin oğlu olup H.1296 (M.1880) senesinde Nevşehir’de domuştur. İlk
eğitimini Nevşehir mekteblerinde bitirdikten sonra babasından ders almaya
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
15
Tuncay BÜLBÜL
başlamıştır. Akabinde İstanbul’a gelerek Fatih Camii’nde Şehrî Ahmet Ramiz
Efendi’nin ders halkasına girmiştir. Bu eğitiminden sonra icazetname aldığı
gibi imtihanla kabul edildiği Mekteb-i Nüvvab’tan da Teşrinievvel 1328 (Kasım 1912)’de iyiye yakın dereceyle şehadetname almıştır. Muharrem 1326
(Mart 1908)’de uhdesine ibtida-i dâhil Bursa müderrisliği tevcih olunmuş ve
Nisan 1324 (Mayıs 1908)’de Meclis-i Tedkîkat-ı Şer’iyye Kalemi kâtibi olmuştur. Mart 1329 (Mart 1913)’te arzusu ile görevinden ayrılıp Nisan 1330 (Nisan
1914) tarihinde İnoz (Erez) nâibi olmuştur. Teşrinisâni 1330 (Aralık 1914)’te
Beyrut’a bağlı Cüneyn, Haziran 1331 (Haziran 1915)’te Akdağmadeni kadılıklarına naklen atanmıştır. Teşrinisani 1332 (Aralık 1916)’da sağlık sebeplerinden dolayı istifa ile Mayıs 1335 (Mayıs 1919)’da tekrar İnoz (Enez) kadısı
olmuştur. Kanunisani 1338 (Ocak 1922)’de Üsküdar Şer’iyye Mahkemesi katipliğine geçmiştir (Albayrak, 1996c: 138-139).
Mehmed Habib Efendi (1863-1910’dan sonra)
Benli-zâde Ahmed Tahir Efendi’nin oğlu olup Haziran 1279 (Haziran 1863)
tarihinde Nevşehir’in Kocabaşı mahallesinde doğmuştur. Babası, Damat
İbrahim Paşa’nın yaptırdığı Cami-i Kebir’in imamlığını yapmıştır. Bu camiin
bitişiğindeki mektepte okumuş ve rüştiyeyi bitirdikten sonra Teşrinievvel
1293 (Kasım 1877)’de İbrahim Paşa’nın Bâlâ Medresesi’ne girmiştir. Sonradan tahsilini tamamlamak için Kayseri’ye gitmiştir. Ulemadan Hacı Dursun Efendi’nin damadı Büyük Emin Efendi’den icazet almıştır. Babasının
vefatı ile H.1301 (M.1885)’te yerine imam olmuştur. H.1326 (M.1910)’da
Bâlâ Medresesi’ne müderris oldu (Albayrak, 1996c: 161).
Mehmed Hamdi Efendi (1878-1923’ten sonra)
Ahmed oğlu rençber Ali Veli Ağa’nın oğlu olup H.1294 (M.1878) senesinde Ankara’ya bağlı Avanos kazasının Edirne köyünde doğmuştur. İlk
bilgileri memleketinde, akabinde İstanbul’a gelip Damat İbrahim Paşa
Medresesi’nde tahsil görerek H.1321 (M.1905) senesinde Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’den icazet almıştır. İcazeti sırasında madalya kazanmış
ve H.1324 (M.1908) senesinde Lâleli Medresesi müderrisliği için imtihana
girmiş ve on sekizinci olarak tasdikname almıştır. Beşiktaş’ta ve Ortaköy’de
imamlık ve hatiplik yapmış ve maaşını saraydan almıştır. 1 Eylül 1335 (1
Eylül 1919) tarihinde ibtida-i hâriç medresesi ihzarî kısmı Arapça müderrisliğine atanmıştır. Şubat 1339 (Şubat 1923) tarihinde tatbik mevkiine
konan kadroda açıkta kalmıştır (Albayrak, 1996c: 170).
16
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Mehmed Hilmi Efendi (1855-1908)
Hacı Ataullah Efendi’nin oğlu olup H.1271 (M.1855) senesinde Nevşehir’de
doğmuştur. Medrese tahsilinden sonra Temmuz 1304 (Temmuz 1888) tarihinde ilk olarak Karapınar kazası naibi olmuştur. Daha sonra Tefenni,
Karaman, iki defa Aksaray ve yine iki defa Arapsun kazaları niyabetlerinde
bulunmuştur. Son olarak Mart 1323 (Mart 1907)’de Arapsun niyabetinden ayrılmıştır. Teşrinisani 1322 (Aralık 1906)’da bir yıl için Antep mevleviyetine14 getirlmiştir. 26 Mayıs 1324 (8 Haziran 1908) tarihinde vefat
etmiştir (Albayrak, 1996c: 194-195). Kütüphanelerde yapılan katalog çalışmalarında Nevşehirli Mehmed Hilmi adına kayıtlı Müntehabatü’l-feride,
Hulasatü’l-mantık, Vezaifü’l-âdâb, Zübdetü’l-vaz’iyye isimli mantıkla ilgili
eserlere rastlanmıştır. Bu eserlerin tamamı H.1290 ve H.1308 tarihlerinde
İstanbul’da eski yazıyla neşredilmiştir.
Mehmed Paşa (Seyyid) (Karavezir) (1728-1799)
Arapsun’da Seyyid Ali’nin oğlu olarak H.1140 (M.1728)’de doğdu. Aşçıbaşı ve surre emini Süleyman Ağa dayısı olduğundan H.1164 (M.1750)’de
helvahaneye girmiş, dayısının vefatında teberdar15 oldu. Güzel yazısı sayesinde hazine kâtibi ve ardından hazine-i hümayun kethüdası olup 4
Muharrem 1189 (7 Mart 1775)’te silahdar-ı şehriyarî oldu. Şaban 1193
(Ağustos 1779)’da vezirlikle sadrazam oldu. 25 Safer 1195 (20 Subat
1781)’de vefat ederek Hamidiye Türbesi yanında cadde tarafına defnedildi. Kısa boylu, gayet siyah, çirkin görünüşlüydü. Oldukça konuşkan, zeki,
kavrayışlı, mizaha düşkün, Nasreddin Hoca fıkralarını ezbere bilir, çalışkan
ve güçlüydü. Hane-i hassaya nakli günü ahlak değiştirerek sertlik gösterdi.
Rûz-ı Hızırdan önce kuzu kesimini yasak etti. Arapsun’da 8 çeşme, kârgir
hamam, dükkan, medrese, dersane ve kütüphaneyi içine alan bir cami
yaptırdı. Orasını köy iken kaza haline getirdi. Savaklar Mescidi’nin minaresini ahşapken sağlamlaştırdı. Orada su kuyusu ve iki taşayak çeşme ve
kahve ocağı yaptı. I. Abdülhamid tavırlarına hayran olduğundan vefatına
14
Mevleviyet: İlmiye sınıfı için kullanılan bir tabir olan mevleviyet, kadılık demektir. Fatih
Kanunnamesi’nde Sahn mollaları dâhil, hâriç müderrisleri mevleviyet makamında gösterilmektedir
(Pakalın, 1983b: 519).
15 Teberdar: Baltacı olarak da ifade edilmektedir. II. Murat zamanında kurulmuş bir teşkilattır. Teberdarlar, Anadolu halkının genç ve iri vücutlularından seçilirdi. Bunlar ordunun önünde giderek
yürüyüşe engel olacak şeyleri ortadan kaldırırlardı. Ordugâhta çadır kurmak da bunların görevleri
arasındadır. İstanbul’un fethinden sonra bu ocak “zülüflü baltacılar” ve “saray baltacıları” olmak
üzere ikiye ayrılmıştır. Saray baltacıları daha sonra saray hizmetkârı konumuna gelmiştir (Pakalın,
1983c: 429).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
17
Tuncay BÜLBÜL
üzülmüştü. Kızı Şerife Ayşe Hanım 13 Zilkade 1213 (18 Nisan 1799)’da
vefat etti ve yakınına defnedildi. Kardeşleri Mustafa Paşa ve Halil Paşa’dır.
Kitapçısı, Hacı Seyyid İbrahim Efendi’dir (Mehmed Süreyya, 1996:1071).
Mehmed Şükrî Efendi (1845-1900’den sonra)
Mehmed Efendi’nin oğlu olup H.1261 (M.1845) senesinde Nevşehir’in
Anar köyünün Yukarı mahallesinde doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’i bitirdikten sonra H.1274 (M.1858)’de Nevşehir’de bulunan Sadrazam İbrahim
Paşa Medresesi’nde müderris Şerif Efendi-zâde Şeyh Efendi’den beş sene
okumuştur. Bundan sonra H.1279 (M.1863)’te Ürgüp’te Arpacı-zâde
Medresesi müderrisi Mehmed Efendi’den ders aldıktan sonra H.1282
(M.1866)’da Kayseri’ye gidip Mir’at-i Mecelle müellifi Müftü Ahmed
Mesut Efendi’den dinî ve Arabî ilimleri tahsille on üç sene sonra Mesut
Efendi’den icazet almıştır. İcazetinden sonra Koçhisar’da yeniden inşa edilen medresede ders vermeye başlamış ve Temmuz 1299 (Temmuz 1883)’te
Koçhisar kazası müftüsü olmuştur. Şaban 1309 (Mart 1892)’de uhdesine
ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği ruûsu tevcih olunmuştur. Nisan 1311 (Nisan 1895)’te Arapsun, R.1313 (M.1897)’de Kaş ve R.1316 (M.1900)’de
Avanos kazaları niyabetlerine atanmıştır (Albayrak, 1996c: 351-352).
Mustafa Âsım Efendi (1860-1920)
Anadolu Kazaskerliği payelilerinden ve Meclis-i Tedkikat-ı Şer’iyye azasından Ürgüplü Mehmet Tevfik Efendi’nin oğlu olup H.1277 (M.1860) senesinde İstanbul’da doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’i hıfz ettikten sonra Fatih
Rüştiyesi’ne girmiş ve sonradan Fatih Camii’nde Karînabadlı-zâde Ömer
Hilmi Efendi’nin ders halkasına girip icazet almıştır. Ağustos 1293 (Eylül
1877)’de Fetvahaneye mülâzemeten girmiştir. Kanunievvel 1296 (Aralık
1880)’den Ağustos 1298 (Ağustos 1882)’ye kadar Karaburun, Torbalı ve
Nif nahiyeleri niyabetlerinde bulunmuş ve tekrar Fetvahane’deki vazifesine dönmüştür. Müsevvitliğe devam ederken Şubat 1303 (Şubat 1888)’de
Turgutlu naibi oldu. Temmuz 1307 (Temmuz 1891)’den Teşrinisani 1308
(Aralık 1892)’ye kadar Lonkoza, Eylül 1309 (Eylül 1893)’den Eylül 1311
(Eylül 1895)’e kadar Keskin, Temmuz 1314 (Temmuz 1898)’den Teşrinievvel 1316 (Ekim 1900)’e kadar Kavala, Mart 1318 (Mart 1902)’den
Temmuz 1319 (Temmuz 1903)’e kadar Biga, Mart 1320 (Mart 1904)’ten
Ağustos 1321 (Ağustos 1905)’e kadar Galata, Eylül 1322 (Eylül 1906)’dan
Temmuz 1324 (Temmuz 1908)’e kadar Uşak niyabetlerinde bulunmuştur.
Temmuz 1319 (Temmuz 1903)’te bir yıl Selanik mevleviyetini zabt etmiştir.
18
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Eylül 1325 (Eylül 1909)’da İ’lamât-ı Şer’iyye Tatbîk-i Vesâik memurluğuna
atanmıştır. Bu görevdeyken 16 Şubat 1336 (16 Şubat 1920)’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 49).
Mustafa Efendi (1847-1916)
Köstelli-zâde Ebu Bekir Hoca’nın oğlu olup Haziran 1263 (Haziran
1847)’de Nevşehir kazasının Kapıcıbaşı mahallesinde doğmuştur. İlk eğitiminden sonra Piroğlu Medresesi’ne girmiştir. Burada müderris bulunan
Hafid-zâde Ali ile Şerif Efendi-zâde Hacı Şeyh efendilerden Tefsir ve Hadis eğitimi almıştır. Bu eğitim sırasında hocalarının vefat etmesi üzerine
İstanbul’a gelmiştir. Sultanahmet Camii avlusunda bulunan Medrese-i
Baraka’nın dördüncü kapısına dâhil olarak ikamet etmeye başlamış ve
Bayezit dersiâmlarından Hüseyin Avni Efendi’den okuyup icazet aldıktan
sonra bir adet Liyakat Madalyası almıştır. Haziran 1318 (Haziran 1902)’de
49 yaşında Baraka Medresesi’nden çıkıp memleketine dönmüş ve Haziran 1319 (Haziran 1903)’te Nevşehir’de bulunan Kapıcıbaşı Medresesi’ne
müderris olarak tayin edilmiştir. Mustafa Efendi, Nevşehir’deki Kapıcıbaşı Medresesi müderrisliğine devam ederken 20 Ağustos 1332 (2 Eylül
1916)’da vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 39).
Mustafa Efendi (1859-1914’ten sonra)
Ürgüp mal müdürü Kumru-zâde Ahmed Efendi’nin oğlu olup Mayıs 1275
(Mayıs 1859)’da Ürgüp kazasının Bedreddin mahallesinde doğmuştur.
Babası Şubat 1302 (Şubat 1887)’de vefat etmiş olup sülale aslen Dağıstanlıdır. Rüştiyeyi bitirip icazet aldıktan sonra Mart 1286 (Mart 1870)’te
Kayseri’deki Kozanlı Medresesi’ne dâhil olmuştur. 19 sene kadar aralıksız
medresede tahsil görüp Recep 1306 (Mart 1889)’da bu medresede müderris bulunan Küçük Hacı Hafız Efendi’den icazet almıştır. İcazet aldıktan
sonra memleketine dönüp Ürgüp’te bulunan Dağıstanlı Medresesi’nde
ders okutmaya başlamıştır. Ayrıca rüştiye muallimliği de yapmıştır. Mayıs
1330 (Mayıs 1914) tarihinde Ürgüp kazası müftüsü olmuştur (Albayrak,
1996d: 43-44).
Mustafa Hayri Efendi (Şeyhülislam) (1866-1921)
Trablusgarb vilayeti evkaf muhasebecisi Abdullah Avni Efendi’nin oğlu
olup H.1283 (M.1866) senesinde Konya’ya bağlı Ürgüp kazasında doğmuştur. İlk öğrenimini Ürgüp’te tamamladıktan sonra Kayseri’ye gidip eğitime başlamış ve akabinde İstanbul’a gelerek (H.1300) Fatih Bahr-ı Sefid
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
19
Tuncay BÜLBÜL
Başkurşunlu Medresesi’ne girerek Molla Câmî okutmakta bulunan Taşköprülü Abdullah Efendi’nin ders halkasına girmiştir. H.1302 (M.1886)’da
babası ile birlikte memleketine geri dönmüş, ancak eğitiminden geri kalmamak için burada ders görmüştür. İki yıl sonra tekrar İstanbul’a gelip
hocası Abdullah Rüştü Efendi’nin derslerine devam etmiştir. 23 Zilkade
1312 (18 Mayıs 1895)’te hocasından icazet almakla birlikte girmiş olduğu
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’den de pek iyi derece ve ikinci olarak Rebiülevvel
1315 (Ağustos 1897)’de mezun olmuştur. Recep 1297 (Haziran 1880)’de
uhdesine verilen ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği H.1315 (M.1898)’de
ibtida-i dâhile ve H.1322 (M.1905)’te musıla-i Süleymaniye’ye yükseltilmiştir. Ağustos 1314 (Ağustos 1898)’de Maraş sancağı Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavinliğine atanmıştır. 22 Mart 1316 (4 Nisan
1900)’de Trablusşam sancağı Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavinliğine naklen tayin edilmiştir. Nisan 1317 (Nisan 1901)’de ise Lazkiye
sancağı Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi reisi olmuştur. Mart 1319 (Mart
1903)’te Suriye vilayeti Merkez Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavini tayin edilmiştir. Eylül 1320 (Eylül 1904)’te Manastır vilayeti Merkez
Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavini, Teşrinisani 1322 (Aralık
1906)’da Selanik Merkez Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi reisi olmuştur.
Meşrutiyet’in ilanı üzerine yapılan seçimde memleketine gidip seçilmiş ve
Niğde mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girmesinden dolayı Teşrinievvel
1324 (Kasım 1908)’de yerine başkası atanmıştır. Kanunievvel 1324 (Ocak
1908)’de Darü’l-Fünûn Hukuk Şubesi Mecelle muallimliğine, Teşrinievvel
1325 (Kasım 1909)’da Mekteb-i Kuzat Ceza Kanunu muallimliğine, Kanunievvel 1325 (Ocak 1910)’da Mekteb-i Kuzat İ’lamât-ı Cezaiyye muallimliğine tayin edilmiştir. 31 Mart Vak’ası üzerine kurulan Tevfik Paşa kabinesinde 15 Nisan 1325 (28 Nisan 1909)’da adliye nâzırı olmuştur. Fakat
beyan ettiği bir mazeretinin kabul edilmemesi üzerine üç gün sonra istifa
etmiştir. 1 Teşrinisani 1326 (14 Kasım 1910)’da Meclis-i Mebusan birinci
reis vekilliğine seçilmiştir. Hakkı Paşa’nın kurmuş olduğu kabinede 8 Kanunievvel 1326 (21 Aralık 1910)’da evkaf nâzırı olmuştur. Hakkı Paşa’nın
istifası üzerine vekiller heyetinin teşkilinin Sadrazam Said Paşa’ya verilmesi
üzerine 21 Eylül 1327 (4 Ekim 1911)’de adliye nezareti ile Şûrâ-yı Devlet
(günümüzde Danıştay’a karşılık gelen bir kurum) riyasetine asaleten ve
evkaf-ı hümâyûn nezaretine de vekaleten tayin edilmiştir. Daha sonra adliye nezareti ile Şûrâ-yı Devlet riyasetinden istifa etmesi üzerine 17 Teşrinievvel 1327 (30 Ekim 1911)’de asaleten evkaf-ı hümâyûn nâzırı olmuştur.
Padişahın Rumeli’ye yaptığı seyahat sırasında yanında bulunan dâhiliye
vekiline, tedavi için Avrupa’ya giden orman, meadin ve ziraat nâzırına
20
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
vekalette bulunduğu gibi Ağustos 1327 (Ağustos 1911)’de Hicaz Sıhhiye Meclisi azası olmuştur. Toplu olarak vekiller heyetinin istifası üzerine
8 Temmuz 1328 (21 Temmuz 1912)’de evkaf nâzırlığından ayrılmıştır. 8
Nisan 1328 (21 Nisan 1912)’de tekrar Niğde mebusu olmuş ve meclisin
kapatılma tarihi olan 23 Temmuz 1328 (5 Ağustos 1912)’ye kadar Meclis-i
Mebusan’da bulunmuştur. Teşrinievvel 1328 (Kasım 1912)’de Mekteb-i
Kuzat Hukuk-ı İdare muallimi olmuşsa da vazifeye başlamadan aynı tarihte Mekteb-i Kuzat Kanûn-ı Ceza muallimliğine becayiş suretiyle başlamıştır. Üçüncü intihab devresinde 23 Şubat 1329 (8 Mart 1914)’te Niğde
mebusu olmuş ve 15 Nisan 1329 (28 Nisan 1913)’te evkaf nâzırı olmuştur. 13 Ağustos 1329 (26 Ağustos 1913)’te Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye
Hey’et-i Umumiyesi riyaset vekaletine atanmıştır. 18 Rebiülahir 1332 (16
Mart 1914) tarihinde Mehmet Said Paşa kabinesinde evkaf nâzırlığına ilaveten Makam-ı Meşihat-ı İslâmiye’ye16 getirilmiştir. 25 Nisan 1332 (8 Mayıs 1916) tarihinde evkaf nâzırlığından ve Şeyhülislâmlıktan istifa etmiştir.
Ardından a’yan azası olmuş, 1918’de Malta’ya sürgün edilmiştir. Zilhicce 1331 (Kasım 1913)’te uhdesine birinci rütbeden Osmanlı nişanı ihsan
olunmuştur. 7 Temmuz 1921’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 74-76).
Mustafa Muhlis Efendi (?-1772)
Nevşehirli bir şair olan Mustafa Muhlis Efendi Mısır kadılarından iken
H.1186 (M.1772)’de vefat etti (Mehmed Süreyya, 1996: 1099; Kılıç, Ty:
134; Tuman, 2001: 938).
Mustafa Vasfi Efendi (1844-1902)
Avanos müftüsü Zekeriyya Efendi’nin oğlu olup H.1260 (M.1844) senesinde Kırşehir sancağının Avanos kasabasında doğmuştur. 13 yaşında
Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmiş ve sülüs, rik’a yazılarını öğrenip Kayseri sancağında Zekeriyya Efendi dairesinde babası Hacı Zekeriyya Efendi’den sarf
ve nahiv okumaya başlamış ve sekiz sene kadar babasının bu derslerine devam etmiştir. H.1293 (M.1877) senesinde babasının hacca gitmesi
üzerine vekaleten Avanos müftülüğüne getirilmiş ve beş ay vekalette bulunmuştur. Bu sırada kaza naibi Mucurlu Süleyman Efendi’nin niyabetten
ayrılması üzerine aslı gelene kadar da üç ay niyabet vekaletinde bulunmuştur. 40 yaşında iken Teşrinievvel 1301 (Kasım 1885)’te Avanos Bidayet
16
Meşihat-ı İslâmiye: Şeyhülislâmlık yerine kullanılan bir tâbirdir. Meşihat, ilmiye sınıfının en yüksek makamı idi. “Bâb-ı Fetvâ” da denilen meşihat dairesinin en büyük memuru Şeyhülislâmdı
(Pakalık 1983b: 491).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
21
Tuncay BÜLBÜL
Mahkemesi azası olmuştur. Babasının vefatı üzerine Kanunisani 1302 (Şubat 1887)’de Avanos müftülüğüne getirilmiştir. Teşrinievvel 1312 (Kasım
1896)’da Ürgüp kazası naibi olmuş ve Kanunievvel 1314 (Ocak 1899)’a
kadar niyabette bulunmuştur. 6 Kanunisani 1317 (19 Ocak 1902)’de vefat
etmiştir (Albayrak, 1996d: 139).
Nazım Efendi (1873-1917)
Hacı Ahmed Efendi’nin oğlu olup H.1289 (M.1873) senesinde Ürgüp’te
doğmuştur. Tahsilini bitirmesi üzerine Eylül 1318 (Ekim 1902)’de Arapsun
kazası müderrisliğine atanmıştır. Müderrisliğe devam ederken 21 Eylül 1333
(21 Eylül 1917)’de vefat etmiş ve kendisine tahsis edilen maaşın Ürgüp’te
bulunan yakınlarına verilmesine karar verilmiştir (Albayrak, 1996d: 148).
Ömer bin Osman Efendi (?-?)
Ta’likâtı alâ Kelâmı Kutbe’d-dîn adlı bir eserin yazarı olup Nevşehirlidir
(Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285).
Ömer Efendi (?-1796)
Nevşehirlidir. Nevşehirli Ali Efendi’nin damadıdır. Kadı olup 15 Zilhicce
1210 (21 Haziran 1796)’da vefat etti. Damad İbrahim Paşa’nın Üsküdar
Mezarlığı’nda medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 1316).
Ömer Lütfi Efendi (1870-1910’dan sonra)
Keykiloğlu İsmail Hakkı Efendi’nin oğlu olup Ağustos 1286 (Eylül 1870)
senesinde Nevşehir’in Dubade köyünde doğmuştur. Önce köyündeki sıbyan mektebini bitirmiş ve Kanunievvel 1300 (Ocak 1885)’te köyünde, müderris Karamanoğlu Abdullah Efendi’den sarf ve nahiv okumaya haşlamıştır. Hocasının vefatı üzerine Kanunievvel 1309 (Ocak 1894)’te Nevşehir’de
bulunan Köse Vaiz Medresesi’ne dâhil olmuştur. Dinî ve Arabî ilimleri Nevşehirli Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi’den okuyup 21 Mart 1319 (3 Nisan
1903)’te icazet almıştır. İcazet aldıktan sonra 33 yaşında köyünde yeniden
inşa olunan İhsaniye Medresesi’nde fahrî olarak müderrisliğe başlamıştır.
Teşrinievvel 1326 (Kasım 1910)’da aylık yüz kuruş maaş kendisine tahsis
edilerek resmî ataması yapılmıştır (Albayrak 1996d: 234).
Reşid Ahmed Efendi (?-1865)
H.1218 (M.1804)’te vefat eden müderris Nevşehirli Küçük Süleyman
Efendi’nin oğludur. H.1232 (M.1817)’de imtihanla müderris olup 24
sene Davutpaşa naibi oldu. H.1265 (M.1849)’da Kudüs mollası, H.1271
(M.1855)’te beytülmal kassâmı, Safer 1281’de (Temmuz 1864)’te evkaf-ı
22
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
hümâyûn müfettişi olup İstanbul pâyesi olmuştur. Safer 1282 (Temmuz
1865)’te vefat eden Reşid Ahmed Efendi araştırıcı ve âlim bir kişidir.
Füyûzâtü’l-Habibiye alâ Salâti’l-Meşişiye, Meslûlü’s-Sâfiye ale’l-Vâridati’ssa’diye adında iki eseri olan Reşid Ahmed Efendi, Sâfî mahlasıyla şiirler
yazmıştır (Mehmed Süreyya, 1996: 1377-1378; Bursalı Mehmed Tahir,
2009a: 317; Çiftçi, Ty: 177-178).
Salih Efendi (1856-1902’den sonra)
Kepçi Yusuf Efendi’nin oğlu olup Eylül 1272 (Eylül 1856)’da Avanos kazasının Yukarı mahallesinde doğmuştur. Dinî ilimleri okumuş ve Avanos’ta
bulunan İhyaiyye Medresesi’ne girip bir kaç sene devamla müderris Hacı
Zekeriyya Efendi’nin Ürgüp kasabasındaki Arpacı-zâde Medresesi’ne
nakl etmesi ile yanına giderek altı sene ders gördükten sonra H.1298
(M.1881)’de icazet almıştır. 46 yaşında iken Eylül 1318 (Eylül 1902)’de
Kırşehir’e bağlı Avanos kasabasının Alaeddin mahallesinde bulunan İhsaniye Medresesi’ne müderris olarak atanmıştır (Albayrak, 1996d: 274).
Süleyman Efendi (?-1804)
Nevşehirli Küçük Süleyman Efendi sanıyla tanınır. Müderris olup H.1218
(M.1804)’te vefat etmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 1377-1378; Bursalı
Mehmed Tahir, 2009a: 317).
Süleyman Vehbi Efendi (1825-1914)
Kürsü şeyhi Davut-zâde Hacı Süleyman Efendi’nin oğlu olup H.1241
(M.1825) tarihinde Nevşehir’de doğmuştur. Sadr-ı Esbak İbrahim Paşa
Medresesi’nde Arapça ve Farsça okumuş, Kal’avî-zâde Hacı Mustafa
Efendi’den kıraat dersi aldıktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Filibeli Halil
Efendi’nin derslerine devamla icazet almıştır. 7 Ağustos 1299 (19 Ağustos 1883)’te Nevşehir müftülüğüne tayin edilmiştir. Zilkade 1270 (Ağustos
1854)’te uhdesine verilen ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliği ruûsundan
sonra ilerleyerek Ramazan 1297 (Eylül 1880)’de hamise-i Süleymaniye’ye
terfi olunmuş ve Rebiülevvel 1308 (Kasım 1890)’da Kudüs ve Rebiülevvel
1319 (Temmuz 1901)’de Bursa Mevleviyeti kendisine verilmiştir. Nevşehir
müftülüğü sırasında 29 Kanunisani 1329 (11 Şubat 1914) tarihinde vefat
etmiştir (Albayrak, 1996d: 323-324).
Vehbî Efendi (?-?)
Ürgüplü İsâ-zâde namıyla tanınmıştır. Kayseri’de mahkeme kâtipliği yapmıştır (Kılıç, Ty: 162).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
23
Tuncay BÜLBÜL
2. Kütüphane Kataloglarında Tespit Edilen Şahıslar
Ahmed b. Hasan Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Molla Hüsrev Muhammed b. Ferâmurz Tarsusî’nin Mir’âtül-Usûl fî
Şerhi Mirkatil-Vusûl adlı eserinin H.1170 (M.1757) tarihli bir nüshasında
müstensih olarak Ahmed b. Hasan Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür
(Samsun İl Halk Kütüphanesi, nu: 55 Hk 360).
Ahmed b. Mahmud Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ömer b. Ahmed b. Mehmed Harpûtî’nin Şerhü Kasideti’l-Bürde adlı
eserinin H.1259 (M.1843) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Ahmed
b. Mahmud Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz A 3400/1).
Ali b. Ali Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında el-Mufaddal b. Ömer el-Ebherî’nin Hidâyetü’l-Hikme adlı eserinin
H.1172 (M.1759) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Ali b. Ali Ürgübî
adının zikredildiği görülmüştür (Samsun Vezirköprü İlçe Halk Kütüphanesi, nu: 55 Vezirköprü 491/8).
Arpacı-zâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Adalı Mustafâ b. Hamza’nın Netâicül-Efkâr Şerhul-İzhâr adlı eserinin H.1259 (M.1841) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Arpacı-zâde
Mehmed b. Ahmed Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 50
Ür 408). Aynı zamanda Mehmed Şükrî Efendi’nin, Ürgüp’teki Arpacı-zâde
Medresesi’nde öğrenim gördüğü bilgisi de kaynaklarda yer almaktadır
(Albayrak, 1996c: 351).
Çelebi-zâde Mehmed Efendi
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında “Nevşehirli Çelebi-zâde Mehmed Efendi” adına kayıtlı şu eserlerin
yer aldığı görülmüştür:
Mecmu’aü’t-Tasâut: Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl
Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 638.
24
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
İlmü’l-Me’ânî: 1. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk
Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/1. 2. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/2. 3. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk
Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/3-4.
Mecmuatül-Fevâid: Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl
Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 757.
Hasan b. Mahmud Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Sadeddin Mesûd b. Ömer et-Taftâzânî’nin Şerhü’l-İzzî fi’t-Tasrîf adlı
eserinin H.1296 (M.1877) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Hasan
b. Mahmud Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 50 Ür 79/1).
İsmail Hakkı b. Mehmed
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Âşık Paşa’nın Garib-nâme adlı eserinin H.1322 (M.1904) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Nevşehirli İsmail Hakkı b. Mehmed isminin yer aldığı
görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz B 313).
Kaleli-zâde Hüseyin Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî’nin el-Câmiü’s-Sahîh
adlı eserinin H.1271 (M.1853) istinsah tarihli bir nüshasında müstensih
olarak Kaleli-zâde Hüseyin Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Adana İl
Halk Kütüphanesi, Nu: 01 Mü 1800).
Lutfî Ürgübî-zâde Hasan
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Sirâced-dîn Alî b. Osmân el-Ûşî’nin Kasîdetu Yekûlul-Abd adlı eserinin H.1264 (M.1846) istinsah tarihli bir nüshasında müstensih olarak Lutfî
Ürgübî-zâde Hasan isminin yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Ür 226).
Mehmed b. Hüseyin Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Birgili Mehmed Efendî b. Pîr Ali’nin İzhârul-Esrâr adlı eserinin H.1102
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
25
Tuncay BÜLBÜL
(M.1690) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Mehmed b. Hüseyin
Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Ankara Adnan
Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/3). Mehmed b.
Hüseyin Ürgübî aynı zamanda Nâsır b. Abdü’s-Seyyid el-Mutarrizî’nin elMisbâh adlı eserinin H.1100 (M.1688) tarihli bir nüshasının da müstensihi
olarak zikredilmektedir (Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk
Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/6). Diğer taraftan Mehmed b.
Hüseyin Ürgübî, Cemâleddin Muhammed b. Abdü’l-Ganî el-Erdebîlî’nin
Şerhü Enmuzec adlı eserinin H.1100 (M.1688) tarihli bir nüshasının müstensihidir (Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi
Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/5).
Mehmed Halil Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî’nin Câmiü’s-Sahîh adlı
eserinin H.1259 (M.1843) istinsah tarihli iki farklı nüshasında müstensih
olarak Mehmed Halil Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz To 13; Milli Kütüphane Yazmalar
Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz To 16).
Mehmed Lutfî el-Ürgübî Said
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Nesayihü’l-mülûk Tercemesi adlı eserin yazarı olarak Mehmed Lutfî
el-Ürgübî Said adının yer aldığı görülmüştür (Süleymaniye Kütüphanesi,
Hüsrev Paşa, Nu: 294).
Ürgübî Hacı Hâfız Hüseyin b. Osman
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Hidaye adlı denizcilikle ilgili bir eserin yazarı olarak Ürgübî Hacı Hâfız
Hüseyin b. Osman adının yer aldığı görülmüştür (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, Nu: 4255).
Yusuf b. Hüseyin Vehbî Ürgübî
Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Alî b. el-Hamamî’nin Bahrün-Nesâih adlı eserinin bir nüshasında
müstensih olarak Yusuf b. Hüseyin Vehbî Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Tokat İl Halk Kütüphanesi, Nu: 60 Hk 340/1).
26
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Sonuç ve Değerlendirme
Sıra
Nu
1
Abdullah Efendi
Yaşadığı
Yüzyıl
18. yüzyıl
2
Abdullah Hilmi Efendi
20. yüzyıl
Adı
Mesleği/Sınıfı
Müderris
Müderris/
Dersiâm
Memleketi
Nevşehir
Nevşehir
4
Abdurrahman Ravhî
Efendi
Ahmed Efendi
5
Ahmed Hamdi Efendi
20. yüzyıl
Müderris
6
Ahmed Hamdi Efendi
20. yüzyıl
Müderris
7
Ali Efendi
18. yüzyıl
Molla
8
Ali Şerif Efendi
20. yüzyıl
Müderris
9
Bekir Sıtkı Efendi
20. yüzyıl
Müdür
10
Hacı Zekeriyya Efendi
19. yüzyıl
11
Hâdim Ahmed Efendi
19. yüzyıl
12
Hafız Hasan Efendi
19. yüzyıl
13
Halil Ağa
18. yüzyıl
14
Halil Vehbî Efendi
20. yüzyıl
Müftü
Müderris/
Dersiâm
Seccadeci/Saray ehli
Kuyumcubaşı/
saray ehli
Müderris
15
Hamdî
19. yüzyıl
-
Nevşehir
16
Hasan Efendi
18. yüzyıl
Kadı/Molla
Nevşehir
17
Hasan Fehmi Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Nevşehir
18
İbrahim Efendi
19. yüzyıl
Nevşehir
19
İbrahim Paşa
18. yüzyıl
Müderris
Sadrazam/
Saray ehli
20
İsmail Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Nevşehir/
Mercan köyü
21
Kazım Mûsâ Efendi
(Halil Efendizâde)
19. yüzyıl
Molla
Nevşehir
3
18. yüzyıl
-
Nevşehir
20. yüzyıl
Müderris
Nevşehir
Nevşehir/
Beldek Köyü
Avanos/Yukarı
mahalle
Nevşehir
Ürgüp
Nevşehir/
Memişbey
Mahallesi
Avanos
Nevşehir
Nevşehir
Nevşehir
Nevşehir
Nevşehir
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
27
Tuncay BÜLBÜL
28
22
Kılıç-zâde Hacı Hamdi
Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Nevşehir
23
Mahmud Ziya Efendi
20. yüzyıl
Kadı
Ürgüp/Gülgüzin köyü
24
Mehmed Efendi
18. yüzyıl
Haraç
muhasebecisi
Nevşehir
25
Mehmed Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Nevşehir/Nar
köyü
26
Mehmed Emin Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Arapsun
27
Mehmed Fahreddin
Efendi
20. yüzyıl
Kadı
Nevşehir
28
Mehmed Habib
Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Nevşehir/
Kocabaş mahallesi
29
Mehmed Hamdi
Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Avanos/Edirne
köyü
30
Mehmed Hilmi Efendi
19. yüzyıl
Kaymakam
Nevşehir
31
Mehmed Paşa (Karavezir)
18. yüzyıl
Vezir/saray ehli
Arapsun
32
Mehmed Şükrî Efendi
19. yüzyıl
Kaymakam
Nevşehir/Anar
köyü
33
Mustafa Muhlis
Efendi
18. yüzyıl
Kadı
Nevşehir
34
Mustafa Asım Efendi
19. yüzyıl
Kaymakam
Ürgüp
35
Mustafa Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Nevşehir/
Kapıcıbaşı
mahallesi
36
Mustafa Efendi
19. yüzyıl
Müftü
Ürgüp/Bedreddin mahallesi
37
Mustafa Hayri Efendi
20. yüzyıl
Şeyhülislâm
Ürgüp
38
Mustafa Vasfi Efendi
19. yüzyıl
Kaymakam
Avanos
39
Nazım Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Ürgüp
40
Ömer bin Osman
Efendi
-
-
Nevşehir
41
Ömer Efendi
18. yüzyıl
Kadı
Nevşehir
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
42
Ömer Lütfi Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Nevşehir/Dubade köyü
43
Reşid Ahmed Efendi
19. yüzyıl
Bürokrat
Nevşehir
44
Salih Efendi
20. yüzyıl
Müderris
Avanos/Yukarı
mahalle
45
Süleyman Efendi
19. yüzyıl
Müderris
Nevşehir
46
Süleyman Vehbi
Efendi
19. yüzyıl
Müftü
Nevşehir
47
Vehbî Efendi
19. yüzyıl
Kadı
Ürgüp
48
Ahmed b. Hasan
Ürgübî
18. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
49
Ahmed b. Mahmud
Ürgübî
19. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
50
Ali b. Ali Ürgübî
18. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
51
Arpacı-zâde Mehmed
b. Ahmed Ürgübî
19. yüzyıl
Müderris
Ürgüp
52
Çelebi-zâde Mehmed
Efendi
-
-
Nevşehir
53
Hasan b. Mahmud
Ürgübî
19. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
54
İsmail Hakkı b. Mehmed
20. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Nevşehir
55
Kaleli-zâde Hüseyin
Ürgübî
19. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
56
Lutfî Ürgübî-zâde
Hasan
19. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
57
Mehmed b. Hüseyin
Ürgübî
17. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
58
Mehmed Halil Ürgübî
19. yüzyıl
Müstensih/
kâtip
Ürgüp
59
Mehmed Lutfî elÜrgübî Said
-
-
Ürgüp
60
Ürgübî Hacı Hâfız
Hüseyin b. Osman
-
-
Ürgüp
61
Yusuf b. Hüseyin
Vehbî Ürgübî
-
-
Ürgüp
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
29
Tuncay BÜLBÜL
Osmanlı dönemi biyografi kaynaklarında, günümüz Nevşehir ili sınırları
içinde yer alan yerleşim birimlerinde doğmuş ya da bu yerleşim birimlerine
nispet edilen 61 isim tespit edilebilmiştir. Bu kişilerin 12’si 18. yüzyıl, 26’sı
19. yüzyıl, 17’si 20. yüzyılda yaşamış, 5’nin yaşadığı yüzyıl kaynaklarda
zikredilmemiştir.
Nevşehir’in şehirleşme süreci 18. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştır. Biyografi kaynaklarında yer alan ve 18. yüzyılda yaşamış Nevşehirli 12 kişi
bulunmaktadır. Bu 12 kişinin de 9’u Nevşehir merkezdendir. Bu durum,
Nevşehir’in daha kurulur kurulmaz Osmanlı aydınlanmasına katkı sunmaya başladığının bir göstergesidir.
Diğer taraftan, Nevşehir’in yetiştirmiş olduğu bu 61 ismin 35’i Nevşehir
merkez ya da merkeze bağlı köylerden, 5’i Avanos’tan, 19’u Ürgüp’ten,
2’si Arapsun (Gülşehir)’dendir.
30
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Bugün Nevşehir iline bağlı olan Ürgüp, Avanos, Gülşehir, Hacıbektaş gibi
ilçelerin Osmanlı döneminde idarî teşkilatlanmada bağlı oldukları il merkezleri farklıdır. Nevşehir kaza olmadan önce Ürgüp kendisi bir kaza merkezidir ve idarî olarak Konya iline bağlıdır. Avanos, Hacıbektaş ve Arapsun
(Gülşehir) idarî olarak Kırşehir iline bağlıdır.
Nevşehirli ya da Nevşehir’e bağlı yerleşim birimlerine nispet edilen ve biyografik kaynaklara girmiş müderris, yönetici ya da sanatçılar 18. yüzyılda karşımıza çıkmaya başlar. Bu durum, bu yerleşim birimlerinin 18. yüzyıla gelene
kadar herhangi bir yönetici, müderris ya da sanatçı yetiştirmediği anlamına
gelmez. 18. yüzyıl öncesinde Avanos, Hacıbektaş, Gülşehir ve Ürgüp’ün
yetiştirdiği kişiler, Kırşehir, Konya ya da Kayseri’ye nispet edilmiş olmalıdır.
Çünkü, Nevşehir’in şehirleşme sürecinin tamamlanmasının hemen akabinde, daha 18. yüzyılda Nevşehirli pek çok yönetici ya da aydının yetişmiş
olması bu yöre insanın ilim öğrenmeye olan eğilimini ortaya koymaktadır.
Osmanlı Devleti döneminde Nevşehir’in yetiştirdiği şahısların meslekî olarak dağılımı şu şekildedir: 22’si müderris, 8’i kadı/molla, 3’ü müdür ya
da müdür seviyesinde yetkili, 2’si müftü, 4’ü saray ehli (sadrazam, vezir,
seccadeci, kuyumcu), 4’ü kaymakam, 1’i şeyhülislâm, 9’u müstensih ya da
kâtip, 7’sinin ise mesleği belli değildir.
Bu meslekî dağılıma göre, Nevşehirin yetiştirdiği kişilerin büyük çoğunluğu Osmanlı’nın son dönemlerine müderris olarak hizmet etmiştir. Bunun
yanında Osmanlı’nın siyasetinde ya da bürokrasisinde de Nevşehirli kişilerin önemli roller oynadığı kaynakların verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır.
Özellikle şeyhülislâmlık makamına kadar çıkmayı başarmış olan Mustafa
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
31
Tuncay BÜLBÜL
Hayri Efendi, Osmanlının son dönemlerinde devleti yöneten önemli bir
politikacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Meşrutiyet’in ilanından sonra Niğde mebusu olarak meclise giren Hayri Efendi, adliye nâzırlığı başta olmak
üzere birkaç kez bakanlık yapmış bir kişidir. Damat İbrahim Paşa’yla başlayan ve Karavezir Mehmed Paşa’yla devam eden Osmanlı yönetiminde
etkin bir pozisyonda bulunmuş Nevşehirlilerin son halkası Mustafa Hayri
Efendi’dir.
Nevşehir’in, şehirleşme sürecini tamamlar tamamlamaz eğitim seviyesi
yüksek kişiler yetiştirmesinin en önemli sebebi Nevşehir’de bulunan medreselerdir. Biyografik kaynaklara göre, Osmanlı döneminde Nevşehir’de
bulunan medreseler şunlardır: Nevşehir Medresesi (Nevşehir), Nevşehirli
Damat İbrahim Paşa Medresesi (Nevşehir), Köse Vaiz Medresesi (Nevşehir), Bâlâ Medresesi (Nevşehir), Piroğlu Medresesi (Nevşehir), Kapıcıbaşı
Medresesi (Nevşehir), Fevziye Medresesi (Nevşehir’e bağlı Mercan köyünde), Fethiye Medresesi (Nevşehir’e bağlı Nar köyünde), İhsaniye Medresesi
(Nevşehir’e bağlı Dubade köyünde), İhyaiyye Medresesi (Avanos), Mehmet Lütfî Efendi Medresesi (Ürgüp), Arpacı-zâde Medresesi (Ürgüp), Dağıstanlı Medresesi (Ürgüp). Buna göre, sadece Nevşehir merkezde 6 tane,
Nevşehir’e bağlı köylerde de 3 tane medrese bulunmaktadır. Medreselerin
sayısının fazla olması 18. yüzyıldan itibaren Nevşehir’den yetişen âlim ya
da yönetici sayısının hızla yükselmesini izah etmektedir.
Lâle Devri’nin kudretli yöneticisi Damat İbrahim Paşa’nın çabalarıyla bir
şehir hâline gelen Nevşehir, yetiştirdiği âlim ya da yöneticilerle Osmanlı
Devleti’nin yönetim ve aydınlanmasına önemli katkılar sunmuştur.
Kaynaklar
Albayrak, Sadık, (1996a), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i
Ahvâli), Cilt 1, İstanbul.
Albayrak, Sadık, (1996b), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i
Ahvâli), Cilt 2, İstanbul.
Albayrak, Sadık, (1996c), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i
Ahvâli), Cilt 3, İstanbul.
Albayrak, Sadık, (1996d), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i
Ahvâli), Cilt 4, İstanbul.
Albayrak, Sadık, (1996e), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i
Ahvâli), Cilt 5, İstanbul.
32
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir
Bursalı Mehmed Tahir, (2009a), Osmanlı Müellifleri, Cilt 1, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara.
Bursalı Mehmed Tahir, (2009b), Osmanlı Müellifleri, Cilt 2, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara.
Bursalı Mehmed Tahir, (2009c), Osmanlı Müellifleri, Cilt 3, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara.
Canım, Rıdvan, (2000), Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıretü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin), Ankara.
Çiftçi, Ömer, (Ty), Fatin Davud, Hâtimetü’l-Eş’âr (Fatin Tezkiresi), Ankara: Kültür
ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü.
Erdem, Sadık, (1994), Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâsı (İnceleme-Tenkidli Metin-İndeksSözlük), Ankara.
Eyduran Sungurhan, Aysun, (2008), Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Ankara.
Eyduran Sungurhan, Aysun, (2009), Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ,
Ankara.
Faik Reşat, (Ty), Eslâf, İstanbul.
Genç, İlhan, (2000), Esrar Dede, Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara.
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (1999), Son Asır Türk Şairleri, C. 1, Haz.: Müjgan Cumbur, Ankara.
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (2000a), Son Asır Türk Şairleri, C. 2, Haz.: M.
Kayahan Özgül, Ankara.
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (2000b), Son Asır Türk Şairleri, C. 3, Haz.: Hidayet Özcan, Ankara.
İpekten, Haluk-İsen, Mustafa-Toparlı, Recep-Okçu, Naci-Karabey, Turgut, (1988),
Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara.
İsen, Mustafa, (1994), Künhü’l-ahbar’ın Tezkire Kısmı, Ankara.
İsen, Mustafa, (1998), Sehî Bey Tezkiresi, Heşt-Behişt, Ankara.
İsen, Mustafa, (1999), Latîfî Tezkiresi, Ankara.
Kılıç, Filiz, (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Tenkitli Metin), İstanbul.
Kılıç, Filiz, (Ty), Şefkat, Tezkire-i Şu’arâ-yı Şefkat-i Bağdadî, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü.
Mehmed Süreyya, (1996), Sicill-i Osmanî, 6 Cilt, İstanbul.
Oğraş, Rıza, (2001), Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-endûz’u (İncelemeMetin), Burdur.
Pakalın, Mehmet Zeki, (1983a), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt
1, İstanbul.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
33
Tuncay BÜLBÜL
Pakalın, Mehmet Zeki, (1983b), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt
2, İstanbul.
Pakalın, Mehmet Zeki, (1983c), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt
3, İstanbul.
Solmaz, Süleyman, (2005), Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı (İnceleme-Metin), Ankara.
Şahin, İlhan, (2007), “Nevşehir”, İslâm Ansiklopedisi, C 33, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Tuman, Nail, (2001), Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, Haz.:
Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz, Ankara.
34
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
REKLAMLARDA KULLANILAN CİNSİYET ROLLERİNİN ALGILANMASI
ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
A STUDY ON THE PERCEPTION OF GENDER ROLES USED IN THE
ADVERTISEMENTS: A SAMPLE OF NEVSEHIR UNIVERSITY
Turan ŞENER*
ÖZET
Pazar hâkimiyetinin tamamen “tüketici”nin elinde olduğu çağımızda, firmalar bir savaş niteliği taşıyan pazar kavgasında hâkim güç
olan tüketiciye ulaşabilmek için her türlü metodu kullanmaktadırlar. Rekabetin en son aşamaya ulaştığı bu dönemde, rakipler tüketici gözünde kendi lehlerinde “fark yaratmak” adına, fiyat indirimi,
ucuzluk, kolay bulunurluk gibi metotlardan ziyade özellikle müşterinin duygularına hitap eden daha soyut vurgular yapmak istemektedirler. Bu şekilde kendi ürünleri ile müşteri arasında duygusal bir bağ
kurmayı hedefleyip, müşterinin satın almasında devamlılığı sağlamayı amaçlamaktadırlar. Bu noktada firmaların müşteriye kendilerini
sundukları en önemli araç reklamdır. Reklam firmaların, elde etmek
istedikleri müşteri kitlesi ile aralarında olan mesafeyi kaldırdıkları ve
müşteriye gerekli bilgiyi sundukları en önemli tutundurma faaliyetlerindendir. Müşteriye kendilerini tanıttıkları bir tutundurma çalışması
olan reklamda, özellikle duygusal bir bağ oluşturmak adına kullanılan obje ise cinsiyettir. Firmalar özellikle cinsiyet objesine yaptıkları
vurguyla müşterileri etkilemek istemektedirler. Cinsiyet içerikli vurguları reklamlarında kullanarak müşterinin karşısına çıkan firmalar,
tüketicilerin satın alma kararlarını kendileri lehine çevirmeyi amaçlamaktadırlar. Bu noktalar göz önünde bulundurularak, çalışmamızın
amacı, firmaların reklamlarında kullandıkları cinsiyet rollerinin tüketici tarafından nasıl algılandığını ölçmektir. Amaç doğrultusunda
uygulamalı bir çalışma yapılacaktır. Nevşehir ilinde bulunan Nevşehir
Üniversitesi çalışanları içerisindeki anket çalışmaları ile tüketicilerin
reklamlardaki cinsiyet rollerini algılamaları değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Reklam, Cinsiyet, Cinsiyet Rolleri
* Öğr. Gör., Nevşehir Üniversitesi, Gülşehir Meslek Yüksekokulu, e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
35
Turan ŞENER
ABSTRACT
During the period in which market dominance is completely in the
hands of customer, the companies has tried to use every kinds of
method in order to contact with the customer, the dominant power
at the fight for market. At this period in which competition has
reached at the very top level, the rivals have preferred to make abstract emphasis aiming at the emotions of the customers rather than
such methods as price reduction, cheapness, easily accessibility in
order to create a distinction in the eyes of the customers in favor of
themselves. By this way, they intend to make an emotional tie with
their own products and the customers, and supply the permanence
of purchasing. At this point, for the companies, the best means of
presenting themselves to the customers is advertisement. Advertisement is one of the most crucial publicity activities by which the
companies close the gap between themselves and the customers
on target, and convey their messages relating with the products
to the potential purchasers. When looked into the content of the
advertisements, as a publicity activity for the companies so as to
introduce themselves to the target group, the most preferred object used with the aim of creating an emotional tie is gender. The
companies introducing themselves to the customers by employing
the gender-content emphases in their advertisements struggle for
turning the decision of purchasing into their favor. This study aims
at measuring how these gender roles have been perceived by the
customers. Parallel to this objective, an applied study will be held,
and that the customers have perceived the gender roles in the advertisements will be assessed under the light of survey data to be
conducted among the staff of Nevsehir University.
Key Words: Advertisement, Gender, Gender Roles.
1. Giriş
Artan rekabet şartlarında firmaların en önemli tutundurma karma elemanlarından biri olarak gösterilen reklamlar, tüketiciyi etkileme bakımından
büyük bir unsur olarak görülmekte ve firmalar tarafından yoğun olarak
kullanılmaktadır. Kişiler söz konusu reklamlar ile tüketim alışkanlıkları kazanmaktadırlar. Bu noktadan hareketle kişiler reklamların hedef kitlesidirler. Kişiler reklamlar ile yönlendirilmektedirler. Bu yönlendirme reklamlarda yer alan çeşitli imgelerle daha kolay gerçekleşebilmektedir (Papatya ve
Karaca, 2011; 69). Özellikle reklamlarda kullanılan cinsiyet rolleri reklamın
hatırlanma oranını, dikkatle izlenme oranını arttırmakta ve bu durumun
36
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
reklamlarda, hedef kitle için kullanılan cinsiyet rollerinin algısının kişilerin yaşlarına, eğitim durumlarına, gelir durumlarına medeni hallerine ve
en nihayetinde cinsiyetlerine göre farklılık gösterdikleri düşünülmektedir.
Ayrıca bununla birlikte bu cinsiyet algılarının reklamı yapılan ürün ya da
hizmetin satışlarına da yansıdığı düşünülmektedir.
Belirtilen bu temel çıkış noktasından hareketle bu çalışmada, reklamlarda
kullanılan cinsiyet rollerinin bireyler tarafından nasıl algılandığı incelenmektedir. Ayrıca cinsiyet rollerinin vurgulandığı reklamlara karşı bireylerin
cinsiyet, yaş, medeni durum, gelir ve eğitim durumlarına göre algılamalarında görülen farklılıklar ölçülmeye çalışılmaktadır. Bireylerin, cinsiyet
rollerinin kullanıldığı reklamlara karşı bakış açılarını ve demografik özelliklerine göre farklılıkları tespit etmek amacıyla anket çalışması kapsamında
gerekli analizler yapılarak bireylerin algılamaları tespit edilmiştir.
2. Literatür
2.1.Reklam
Kelime olarak dilimize Fransızca’ dan geçmiş olan reklam, en basit ifadeyle, bir ürünün tanıtımını sağlama ve satışını arttırma amacını güden, bu
amaçla kitle iletişim araçlarında belli bir ücret karşılığında yer alan çeşitli
mesajlarla kitlelere ulaştırılan görüş, düşünce ve haber bütünüdür (Taş ve
Şahım, 1996: 7).
Özsoy’a göre, bir ürün veya hizmet satmak üzere tasarımlanan ikna edici
mesajlardan oluşan reklam, İletişim Sözlüğü’nde kısaca “malların ve hizmetlerin elde edilebilirliğiyle ve nitelikleriyle ilgili bilgilerin geniş bir kamuya bildirilmesi süreci ve araçları” olarak açıklanmıştır (Özsoy, 2006: 16-17,
Mutlu,1994:186).
Amerikan Pazarlama Birliğine göre ise reklam, “reklam veren tarafından
bir ürünün, hizmetin veya fikrin, bedeli ödenerek, kişisel olmayan yollarla
sunumu” olarak açıklanmaktadır (Taş ve Şahım 1996: 9).
Bir başka çalışmada reklam daha geniş bir ifadeyle, tanınmış bir kurum
tarafından mal hizmet ya da fikirlerin seçilmiş bir pazarı bilgilendirmek ve
ikna etmek üzere kişisel olmayan kontrollü bir yapıda sunumu ve yükseltilmesi şeklinde tanımlamaktadır (Bolen, 1984: 4-5).
Reichert’ a göre reklam, nasıl olmak istediğimiz, kiminle olmak istediğimiz
ve neye sahip olmak istediğimiz gibi ideallerin iletişimidir.(Reichert2004:
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
37
Turan ŞENER
84) Farklı bir çalışmada ise reklam; çok boyutlu, çok anlamlı, ideolojik olarak kodlanmış, değişik okumalara açık ve kültürün etkileyici bir metalaştırılması ve sermayenin arzudan doyuma kadar, bütün yaşamı sömürgeleştirmesi girişimleri olduğu söylenilmektedir (Harms ve Kellner, 2001: 224).
Artan rekabet ortamında firmaların, tüketicilerin satın alma karar süreçlerini etkileyebilmek adına en rahat kullandıkları enstrüman olan reklam
firmaların tüketicilere doğrudan veya dolaylı iletileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada reklamcılık satın almayı kolaylaştıran, teşvik eden
ve destekleyen bir pazarlama aracıdır. Reklamlar ürünün ötesinde, değer,
imge, başarı, varlık, aşk, popülarite satarlar. Reklam bize içinde var olmayı
arzulayacağımız bir dünya oluşturur. Aslında satın almaya yöneltme yöntemlerinin hepsi mutluluğun mallara sahip olma ve bu malların kullanılmasının sonucunda ortaya çıkacağı önermesini kullanır (Özsoy, 2006: 16-17).
Akdoğan çalışmasında, reklamcılığın bireyin kendini önemli hissetmesine
neden olduğunu vurgulamaktadır (Aydoğan,2004). Reklam, tüketim talebini yönlendirmenin yanında bir tür toplumsallaşma aracı işlevini de üstlenmektedir. Bilgilendirme anlamında toplumsal faydalar içeren reklam,
reklam veren açısından satışı amaçlar. Marka sadakati yaratmak ve ürüne
sürekli dikkat çekebilme gayretiyle hazırlanan veya hazırlatılan reklamlar
hep artan satış grafikleriyle ilişkilendirilmek istenir. Sonuçta reklam sahibi
tarafından nihai amaç satış arttırmak iken, izleyici açısından bilgilenme ve
eğlence esas olmaktadır (Özsoy, 2006: 23).
Reklamın temel amacı tüketicilerin mal ve hizmetleri satın alması yönünde
çabaları kapsamaktadır. Reklamın amaçları pazarlama kavramıyla birlikte
düşünüldüğünde bu genel nitelikteki amacı yanında bir dizi özel amaçlar
da içerdiği fark edilecektir. Reklamın özel amaçları ise; kişisel satış programını desteklemek, satışçıların ulaşamadığı kişilere ulaşmak, aracılarla
ilişkileri geliştirmek, yeni bir pazara girmek, ya da yeni bir tüketici grubunu çekmek, yeni bir mal pazara sunmak, malın satışını arttırmak, sanayi
dalının satışını arttırmak, ön kanılara karşı durmak, işletmenin saygınlığını
arttırmak (Çetinkaya, 1993:49).
Özgür ise reklamdan beklenen amacı, tüketicilere bir mal ya da hizmeti
duyurmak, mala, markaya, kuruma ilişkin tüketicilerin üzerinde olumlu
etki yaratmak, tüketicilerin düşünce ve alışkanlıklarını etkilemek yoluyla
onları satın almaya yönlendirmek ve işletmenin karlılığını arttırmak şeklinde özetlemektedir (Özgür,1994: 19).
38
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
2.2.Reklamlarda Cinsiyet Rolleri
Rol, toplumsal sistem içinde belirli konumdaki kişinin nasıl davranması
gerektiğini belirten normlara denir. Cinsiyet rollerinin aynı cinsiyetten olan
ebeveynle özdeşleşme sayesinde içselleştiği kabul edilmektedir. Kadınlar
ilgili ve şefkatli olmayı; erkekler hırslı akılcı ve rekabetçi olmayı öğrenmişlerdir (Gündüz Kalan, 2010: 77). Toplumsal rol ise, insanın sosyal hayattaki konumu, diğer insanlarla iletişimi esnasında sergilediği davranış,
düşünce ve duygu kalıplarını ifade eder (Tahran, 2005: 117). Kişiler, küçük yaşlardan itibaren bulundukları ortamda kendilerine sunulan rollerin
birer aktörüdürler. Bu noktadan hareketle rol sürekli değişen ve gelişim
gösteren bir olgudur. Mead rol alma, rol edinme konusunda “birey, toplumsallaşma sürecinde önce karmaşık sosyal durumları okumayı veya
anlamayı öğrenmekte, ondan sonra hangi hareket biçimi uygunsa, ona
göre hareket etmekte olduğunu” ifade etmiştir. Rol almanın en önemli
noktası kişinin empati kuruyor olmasıdır. Mead’in insan davranışı anlayışının temelinde “benlik ile etkileşim” kuramı bulunmaktadır ve bu kavram
rol almanın özünü oluşturmaktadır (Mead, 1934: 173). Diğer bir deyişle
birey yaşamında çok önemli rolleri üstlenerek bu rollere göre dünyayı değerlendirmektedir. Bireyin bu değerlendirmelerinde, onun yaşamında çok
önemli rol oynayan kişiler olan ailesinin ve arkadaşlarının, daha sonra da
içinde yaşadığı toplumun çok önemli bir payı vardır (Papatya ve Karaca,
2011: 73).
Cinsiyet ile toplumsal roller arasındaki ayrımın temeli, kadın ve erkek olmanın biyolojik ve sosyolojik önemine dayanmaktadır. Bu roller arasındaki
farkın en açık seçik gözlenebildiği ortamlardan biri de reklamlardır (Oskay,1987: 93). Reklamda kadın düşünüldüğünde daha çekici daha şefkatli
ve göz alıcı bir karakter akla gelirken, erkek rollerde hesabını bilen, mantık
çerçevesinde hareket eden roller karşımıza çıkmaktadır.
21.yy’da erkeklerin ve kadınların toplum içindeki konumlarının değişmesiyle rollerindeki değişimlerde ilgi çekici bir hal almaktadır. Bu değişimler; erkeğin evin günlük işlerine katılımı, öğrencilerin sayısının artması, ilk
evlenme yaşının yükselmesi, boşanma oranının artması, yalnız eşcinsellerin yaşadıkları evlerin ortaya çıkması ve erkeklerin efemineleş(tiril)mesi
gelmektedir (Çolakoğlu ve Doğaner, 2008: 336). Kadınlar ise eski ”yuva
yapıcı” rollerinden çıkıp, kendilerine çalışma hayatında ve toplumsal yaşamda bir yer bulmaya başlamışlardır. Tüm bu faktörler ürün seçimleri ve
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
39
Turan ŞENER
satın alma davranışları açısından bir zamanlar aralarında büyük farklar bulunan bu iki cinsin birbirine daha çok benzemeye başladığını göstermektedir (Odabaşı ve Barış, 2002: 260). Bu noktadan hareketle ise reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinde günümüzde hızlı bir değişim sergilendiği gözlemlenmektedir. Şahika’ ya göre insan yaşamı cinsiyet ve cinsellik
çerçevesinde örgütlenmektedir. Cinsellik içermeyen bir medyanın varlığını
düşünmenin pek mümkün olamayacağını belirtmektedir (Şahika, 1991).
Reklamlarda yetişkinlerin ve çocukların kendilerine model alacakları toplumsal cinsiyet rol ve modelleri yer almaktadır (Tayfur, 2004: 144). Reklamda kullanılan cinselliğin etkileri üzerine yapılan çalışmalardan elde
edilen sonuçlar, cinselliğin tüketicilerin satın alma motivasyonu ve arzularını ateşlemede işe yaradığını ortaya koymuştur (Dal ve Şener, 2006:
2). Reklamlarda cinsellik, ürünlerin pazarlanması ve satısında önemli bir
role sahiptir. Güçlü, canlı ve kalıcı markaların yaratılmasında etkin bir unsur olmuştur. Markalar, cinsel düşünce ve duygularla özdeşleşerek öncü
konumlarını sağlamlaştırmışlardır (Yıldız, 2006: 45). Bunların yanında,
reklamlardaki cinsiyet rolleri, hedef kitle açısından, dikkatin odağı haline
gelmiştir. Çünkü reklamlardaki cinsiyet rollerinin bireysel ve ailesel karar
verme ve sonuçta nihai tüketim ürün/hizmeti satın almak üzerinde etkisi
söz konusudur (Debevec and Iyer, 1986: 65).
3. Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine
Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği
3.1. Araştırmanın Önemi ve Amacı
2000’ li yıllarda rekabet en üst düzeyde yaşanmakta ve firmalar bu rekabet içinde müşterilerine en yakın olmak adına tüketicilerle duygusal ilişkilere girmeyi amaçlamaktadırlar. Bu noktada kullanılan en önemli araçlardan bir tanesi ise reklamlardır. Reklam tüketici davranış ve tutumlarının
oluşmasında en önemli unsurlardan biri halini almıştır (Özsoy, 2006: 62).
Firmaların uyguladığı tutundurma politikalarının en önemli unsurlarından
olan reklam ile toplumun düşünce yapısı da değişikliğe uğramaktadır.
Reklamın kişiler üzerindeki etkisi oldukça yoğundur. Reklam ile birlikte
değişen ilgi alanları, düşünceden eğlenceye, giyim ve gıda tercihlerine kadar pek çok alanda farklılıklar gözlenebilir. Douglas ulusun ideallerinin,
reklamlarına bakılarak anlaşılabileceğini savunmaktadır. Douglas’ a göre,
reklam geçmişi yansıtmaktan öte toplumun geleceğini yorumlamada da
önemli bir araçtır (Douglas, 2005).
40
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
Reklam ile birlikte insanlar daha fazlasına sahip olmayı ister hale gelmişleridir. Buna bağlı olarak reklamlar insanlara gerekirse maddi ve manevi
bütün imkânları da zorlayıp daha fazlasına sahip olabilmesi mesajını vermektedir. Bu noktada reklam verenler tüketicileri motive eden bir ürün
imajı oluşturabilmek adına her türlü işaret sembol ve görsellikleri kullanmaktadırlar.
Araştırmanın amacı, Nevşehir Üniversitesi personelinin reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerine algılarını tespit etmektir. Bir başka ifade ile firmaların reklamlarında cinsiyet rollerini kullanarak elde etmek istedikleri
etkileri ve tüketici tarafından algılanmasını Nevşehir Üniversitesi personeli
üzerinde tespitine ulaşılmasıdır.
Ayrıca araştırma ile farklı demografik özelliklere göre cinsiyet rollerinin algılarına etkilerinin ne olduğunun da gözlemlenebileceği düşünülmektedir.
Bütün bunların yanı sıra bu araştırma ile ilgili alanda yapılmış araştırmalara
bir yenisi ilave edilerek söz konusu konunun Nevşehir perspektifinden de
değerlendirilmesine katkı sağlanmaya çalışılmaktadır.
3.2. Araştırmanın Kapsamı ve Kısıtları
Araştırmada, reklamlar ve çalışmanın hassasiyeti konusunda daha dikkatli
olacağı düşünülen, eğitim düzeyi yüksek bir kitleye ulaşmanın araştırma
sonuçları açısından daha verimli olduğu düşünülmüş ve bu noktadan hareketle araştırmamız, Nevşehir ilinde faaliyet gösteren Nevşehir Üniversitesi personeli ile sınırlandırılmıştır.
Araştırma, Nevşehir Üniversitesi özelinde ve Eylül-Ekim 2011 döneminde
gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle araştırma sonucu elde edilen bulguların
Nevşehir Üniversitesi ve benzeri üniversiteler temelinde genellemeye olanak sağlayabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
3.3. Araştırmanın Metodolojisi
3.3.1. Örnekleme Süreci
Araştırmamızın ana kütlesini Nevşehir Üniversitesi personeli toplamı oluşturmaktadır. Nevşehir Üniversitesi Personel Daire Başkanlığı’ ndan alınan
rakama göre araştırmamızın ana kütlesini 577 Nevşehir Üniversitesi personeli oluşturmaktadır.
Araştırmamızın örneklemini Nevşehir Üniversitesi’ nin personel sayısının
tamamı oluşturmaktadır. Araştırmamız için tasarlanmış olan anket formu
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
41
Turan ŞENER
577 kişinin tamamına ulaşılmıştır. Söz konusu anket formlarından 330
tanesi geri dönmüştür. Geri dönen anket formalarından kullanılabilir veri
olarak 306 tanesi belirlenmiş ve değerlendirilmiştir.
3.3.2. Veri Toplama Tekniği ve Süreci
Anket ile toplanan veriler yüz yüze görüşme tekniği ile sağlanmıştır. Verilerin toplanması için Nevşehir Üniversitesi personeline ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen kullanılabilir 306 anket formunun tamamı bu yolla elde
edilmiştir.
Araştırmalarda kullanılan veri toplama tekniklerinden anketin uygulanmasında farklı metotlar kullanılmaktadır. Bunlardan en güçlü yöntemin yüz
yüze görüşme yoluyla anketlerin uygulanması olduğu Nakip tarafından
belirtilmektedir (Nakip, 2005:169). Yüz yüze görüşme yoluyla anketlere
yanıt alınmasında başarı sağlanmıştır.
3.3.3. Ölçüm Aracının (Anket Formunun) Hazırlanması
Araştırma için tasarlanmış anket formuna son şeklinin verilmesi ve karşılaşılabilecek sorunların ortadan kaldırılması için, ilgili alan akademisyenlerinden görüşler alınmış ve tesadüfî belirlenen 20 personel ile pilot
araştırma yapılmıştır. Böylece anket formundaki soruların farklı kişilerce
anlaşılabilirliğinin test edilmesine imkân bulunmuştur.
Araştırmamız için kullanılacak olan anket formu ilgili alan akademisyenleri
tarafından ifadelerin anlaşılabilirliği ve uygunluğu bakımından incelenmiştir. Bu incelemeler sırasında ilgili ölçekte bulunan maddelerden, “Seyrettiğim reklamlar erkeklerin biralarını sevdiklerini göstermektedir.” ifadesinin
yer aldığı maddenin uygulama alnımızda ülkemizin kültürel içki anlayışının
ve içki reklamlarının olmaması nedeniyle çıkartılmıştır.
Anket formunun A bölümünde örnekleme demografik özelikleri ile ilgili
bazı sorular yöneltilmiştir. Demografik özellikleri belirleyen sorularda önce
kişinin cinsiyeti, yaşı, medeni durumu, eğitim durumu ve gelir durumu
belirlenmek istenmiştir.
Anket formunun B Bölümünü oluşturan ve 21 maddeden oluşan ölçekle
reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin algılanması belirlenmeye çalışılmıştır. Cinsiyet rollerinin algılanması anketi Michael Harker ve arkadaşları tarafından kullanılan çalışmadan alınmıştır (Harker ve ark., 2005:257).
Söz konusu ölçeğin son beş maddesinde yer alan ve kadınların karar alma
özgürlüğünü ölçmek adına kullanılan ve Ford ve La Tour’ un çalışmasın-
42
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
dan alınan ifadeler çalışmamızın konusuna girmediğinden çıkartılmıştır
(Ford ve La Tour, 1996).
Ölçek İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden bir akademisyen tarafından
Türkçeye çevrilmiş daha sonra İngiliz Dili ve Edebiyatından bir başka akademisyen tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Orijinal metin ile karşılaştırma
yapıldıktan sonra anlam bakımından bir farklılık olmadığı anlaşıldıktan
sonra araştırmamızda kullanılmıştır. Anketimizde ölçeğin aslına sadık kalınmıştır. Beşli likert tipi ölçekle (1=Kesinlikle Katılmıyorum, 2=Katılmıyorum, 3=Kararsızım, 4=Katılıyorum, 5=Kesinlikle Katılıyorum) uygulama
gerçekleştirilmiştir.
Cinsiyet rollerinin ölçülmesine ilişkin kullanılan ölçek için güvenilirlik çalışması yapılmış ve alfa değeri 0,698 bulunarak ölçeğin güvenilirliği saptanmıştır. İlgili değer 0,70 değerine oldukça yakındır. Ayrıca ölçek maddeleri
arasında yer alan erkeklerin “budala”, kadınların “seksi obje” olarak algılandığını ölçen ve olumsuzluk içeren maddeler ile “kadınsı” ve “erkeksi”
maddelerin ölçekten çıkarıldığı takdirde ölçeğin alfa değerinin yükseldiği
görülmektedir.
Şekil 1. Güvenilirlik Analizi
GÜVENİLİRLİK ANALİZİ SONUCU
Cronbach’s Alpha
N
698
21
3.3.4. Araştırmanın Modeli ve Hipotezleri
Kişilerin cinsiyet algıları demografik özelliklere göre değişmektedir. Cinsiyet algılamalarının farklılıkları ile kişilerin reklama ve markaya yönelik
tutumunu etkilemektedir. Bu açıklamaların ışığında bu çalışmada aşağıda
sembolize edilen modeldeki değişkenler arası ilişkiler test edilmektedir.
Şekil 2. Araştırmanın Modeli
Cinsiyet
Yaş
Medeni Durum
REKLAMLARDAKİ
CİNSİYET OBJELERİ
Eğitim Durumu
Gelir Düzeyi
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
43
Turan ŞENER
Araştırmanın hipotezleri;
H1: Bireylerin cinsiyetlerine göre reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini
algılamaları farklılık gösterir.
H2: Bireylerin yaşlarına göre büyüdükçe reklamlarda kullanılan cinsiyet
rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir.
H3: Bireylerin medeni durumlarına göre reklamlarda kullanılan cinsiyet
rollerini algılamaları farklılık gösterir.
H4: Bireylerin eğitim düzeyi iyileştikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir.
H5: Bireylerin gelir düzeyleri yükseldikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet
rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. şeklinde belirlenmiştir.
4. Araştırmanın Bulguları
4.1. Verilerin Analizi ve Bulgular
Yüz yüze anket tekniği ile ulaşılan veriler, SPSS 18.0 paket programı ile
değerlendirilmiştir. İlk olarak ankete katılan kişilerin profillerini yansıtan
demografik sorulardan tanımlayıcı istatistiksel veriler elde edilmiştir.
Tanımlayıcı istatistikler bölümünde anketi yanıtlayan katılımcıların demografik özellikleri ve kurum imajı ve müşteri sadakati ile ilgili ölçeklerin ölçek
maddelerine verilen cevapların Likert ölçeğine göre değerleri yüzde, frekans, ortalama ve standart sapma gibi tanımlayıcı istatistikler yardımıyla
değerlendirilmiştir.
Tablo 1. Katılımcıların Cinsiyete Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları
Cinsiyet
Frekans
Yüzde (%)
Erkek
192
62,7
Kadın
114
37,3
Toplam
306
100
Araştırmada anketleri cevaplandıran 306 katılımcının cinsiyet bakımından
dağılımı incelendiğinde 192 katılımcının erkek, 114 katılımcının bayan
olduğu görülmektedir. Bu verilerin oransal dağılımında ise araştırmanın
katılımcılarının % 62,7’ si erkek % 37,3’ ü ise bayandır.
44
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
Tablo 2. Katılımcıların Yaşa Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları
Yaş
20-29
30-39
40-49
50 ve Üzeri
Toplam
Frekans
124
125
52
5
306
Yüzde(%)
40,5
40,8
17
1,7
100
Katılımcıların yaş dağılımına bakıldığında en büyük oran % 40,8 ile 3039 yaş grubunda yer alan katılımcılar oluşturmaktadır. Bunu, % 40,5 ile
20-29, % 17 ile 40-49, % 1,7 ile 50 ve üzeri yaş grubu takip etmektedir.
Tablo 3. Katılımcıların Medeni Duruma Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları
Medeni Durum
Bekar
Frekans
118
Yüzde (%)
38,6
Evli
185
60,5
Diğer
3
0,9
Toplam
300
100
Tablo 3’de katılımcıların medeni durum bakımından dağılımları yer almaktadır. Buna göre katılımcıların % 60,5’i evli, % 38,6’sı bekârdır.
Tablo 4. Katılımcıların Eğitim Düzeyine Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları
Eğitim Düzeyi
Lise
MYO
Üniversite (Lisans ve Lisansüstü)
Toplam
Frekans
17
21
268
306
Yüzde (%)
5,6
6,8
87,6
100
Araştırmada elde edilen bulgulara göre katılımcıların, % 5,6’sını lise, %
6,8’ini MYO ve % 87,6’sını üniversite (lisans ve lisansüstü) mezunları oluşturmaktadır.
Tablo 5. Katılımcıların Gelir Düzeyine Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları
Gelir Düzeyi
1000-2000
2000-3000
3000-Üstü
Toplam
Frekans
122
138
46
306
Yüzde (%)
39,9
45,1
15
100
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
45
Turan ŞENER
Tablo 5’ de katılımcıların gelir düzeylerine göre durumu görülmektedir.
Buna göre katılımcıların % 39,9 ’ u 1000-2000 TL arası gelir, % 45,1 ‘i
2000-3000 TL arası gelir, % 15’ i ise 3000 TL üstünde gelir elde etmektedir.
4.2. Araştırma Modelinin ve Hipotezlerinin Test Edilmesi
Araştırma modelinin ve hipotezlerinin değerlendirilmesi Independent
Samples T testi ve One Way ANOVA testleri ile gerçekleştirilmiştir. Elde
edilen sonuçlar aşağıdaki gibidir;
Tablo 6. T Testi: Cinsiyet
Cinsiyet
N
Mean
Std. Deviation
df
t
P
Erkek
192
2,93
0,428
304
2,38
0,018
Kadın
114
3,05
0,4
2,42
0,016
Toplam
306
Katılımcıların cinsiyet dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması Independent Samples T testi ile analiz edildiğinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Cinsiyet dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanmasında anlamlı bir
farklılık görülmektedir. Görüldüğü üzere p (Sig.2-tailed) değerleri 0, 018
ve 0, 016 çıkmıştır. (0,018-0,016< 0, 05) Ayrıca kadın katılımcıların cinsiyet rollerini algıları erkek katılımcılara göre daha olumlu sonuç vermiştir.
Tablo 7. Anova Testi: Yaş
Gruplar
Arası
(Between
Groups)
Grup İçi
(Within
Groups)
Toplam
(Total)
46
Kareler
Toplamı
(Sum of
Squares)
Serbestlik
Derecesi (df)
Karelerin
Ortalaması
(Mean Square)
F
Sig.
2,341
3
0,78
4,545
0,04
51,856
302
0,172
54,197
305
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
Katılımcıların yaş dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması One
Way ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,04<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc
testlerine bakıldığında 20-29 ile 30-39 yaş grupları arasında anlamlı bir
farklılık vardır. (Mean Difference: ,14211/Sig.0,036) Bu analiz neticesinde
hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin yaşları büyüdükçe reklamlarda kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir.
Tablo 8. T Testi: Medeni Durum
N
Mean
Std. Deviation
df
t
P
Bekar
118
2,99
0,419
301
0,549
0,584
Evli
185
2,96
0,425
0,55
0,582
Toplam
303
Katılımcıların medeni durumlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması Independent Samples T testi ile analiz edildiğinde hipotezimiz reddedilmiştir. Medeni durumlarına göre cinsiyet rollerinin algılanmasında anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere p (Sig.2-tailed) değerleri 0,
584 ve 0, 582 çıkmıştır (0,584-0,582> 0, 05).
Tablo 9. Anova Testi: Eğitim Durumu
Kareler
Toplamı
(Sum of
Squares)
Serbestlik
Derecesi (df)
Karelerin
Ortalaması
(Mean Square)
F
Sig.
Gruplar
Arası
(Between
Groups)
1,431
2
0,716
4,109
0,01
Grup İçi
(Within
Groups)
52,766
303
0,174
Toplam
(Total)
54,197
305
Katılımcıların eğitim durumuna göre cinsiyet rollerinin algılanması One
Way ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir fark-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
47
Turan ŞENER
lılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,01<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc
testlerine bakıldığında Lise ile Üniversite grupları arasında anlamlı bir farklılık vardır. (Mean Difference: ,26721/Sig.0,039) Bu analiz neticesinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir.
Tablo 10. Anova Testi: Gelir Durumu
ANOVA TESTİ: GELİR DURUMU
Gruplar Arası
(Between
Groups)
Grup İçi (Within
Groups)
Toplam (Total)
Kareler
Toplamı
(Sum of
Squares)
Serbestlik
Derecesi
(df)
Karelerin
Ortalaması
(Mean
Square)
F
Sig.
1,536
2
0,768
4,42
0,01
52,66
303
0,173
54,197
305
Katılımcıların gelir durumuna göre cinsiyet rollerinin algılanması One Way
ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,01<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc testlerine
bakıldığında 1000-2000 TL ile 3000 Üstü geliri olan gruplar arasında anlamlı
bir farklılık vardır. (Mean Difference: ,20626/Sig.0,01) Bu analiz neticesinde
hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin gelir düzeyleri yükseldikçe reklamlarda
kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir.
Sonuç
Reklamın amacı kişilerin ilgisini çekmek, gerekli bilgileri tam olarak kişilere
vererek tüketicilerin ürünü satın almasını sağlamaktır. Firmalar söz konusu
bu amaçlarına ulaşabilmek için reklamlarda yalnızca görsel ve işitsel öğeleri kullanmazlar. Bu görsel ve işitsel öğelerle birlikte hedef kitlenin kabul ettiği cinsiyet rollerini de kullanırlar. Bunu kullanırken de gizemli ve ilgi çekici
olan cinselliği de farklı yollarla kadın ve erkek imgeler aracılığıyla sunarlar.
Reklamlar aracılığı ile tüketicilere sunulan cinsiyet rollerinin algısı kişilerin
demografik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Bunun neticesinde
de firmalar ilgili özelliklere uyumlu reklamlarla tüketicilerin karşısına çıkmaktadırlar.
48
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma:
Nevşehir Üniversitesi Örneği
Sonuç olarak reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin algılanmasını ölçmek amacıyla Nevşehir Üniversitesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda
araştırmamızın hipotezlerinin birisi hariç diğerlerinin kabul edildiği görülmüştür. Çalışmamız neticesinde reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin
algılanmasının kişilerin cinsiyetlerine, yaşlarına, eğitim düzeylerine ve gelirlerine göre farklılık gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bunun yanında çalışma ile
bundan sonra Nevşehir ilinde yapılacak araştırmalara yardımcı olunabileceği düşünülmektedir.
Kaynakça
Aydoğan, Filiz, (2004), Medya ve Popüler Kültür, Mediacat Yayınları, İstanbul.
Bolen William II. (1984), Advertising (2ed.), Newyork: John Wiley and Georgia
Soııthern and Sons, Inc.
Çetinkaya, Yalçın, (1993), Reklamcılık, Ağaç Yayıncılık, İstanbul.
Çolakoğlu, Bengü Emine, Doğaner, Mustafa, (2008) “Televizyon Reklamlarına
Toplumsal Cinsiyetin Yansıması: Erkek Analizi” Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, C.18, S.2, ss.333-342.
Dal, Anıl, Şener, Gülcan, (2006), “Cinsel Ögelerin Reklamda Kullanımı” Küresel
İletişim Dergisi S.1 Bahar-2006, ss.1-18
Debevec, K.,Iyer, E., (1986) “Sex Roles and Consumer Perceptions of Promotions,
Products, and Self: What Do We Know and Where Should We be Headed?”, Advances in Consumer Research, S.13, ss. 210-214.
Douglas, Norman, “Tcpn-great quotation”, www.cybernation.com/victory/quotations /authors/quotes-douglas- norman.html, (12.02.2005).
Ford, John B. and LaTour, Michael S. (1996), “Contemporary Female Perspectives
of Female Role Portrayals in Advertising”, Journal of Current Issues and
Research in Advertising, XVIII, 1, pp.81-95.
Gündüz Kalan, Özlem, (2010), “Reklamlarda Çocuğun Toplumsal Cinsiyet Teorisi Bağlamında Konumlandırılışı ‘Kinder’ Reklam Filimleri Üzerine Bir
İnceleme”İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi S.38, ss.75-89.
Harker, Michael, Harker, Debra ve Stuart Svensen, Debra, (2005), “Attitudes Towards Gender Portrayal in Advertising: An Australian Perspective”, Journal
of Marketing Management, 21:1-2, 251-264.
Harms, John, Kellner, Douglas “Toward A Critical Theory Of Advertising”
http://www.uta.edu/huma/illuminations/kell6.htm, (15.09.2011).
Mead, G.H. (1934), “Mind, Self and Society: From the Standpoint of a Social
Behaviorist”, Chicago,1, University of Chicago Press.
Mutlu, Erol, (1994), İletişim Sözlüğü, Ark Yayınevi, Ankara.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
49
Turan ŞENER
Nakip, Mahir, (2005), Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve SPSS Destekli Uygulamalar, Seçkin Yayıncılık, İstanbul.
Odabaşı, Yavuz ve Barış Gülfidan (2002), Tüketici Davranışı, Mediacat Yayınları ,
İstanbul, Oskay.
Özgür, Aydın Z., (1994), Televizyon Reklamcılığı, Kavramlar- Süreçler, Der
Ya yınları, İstanbul.
Özsoy, Tufan, (2006) Türk Dergi Reklamlarında Kadın İmgesi Kullanımı; 19712004 Döneminin Bir Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ABD.
Papatya, Nurhan, Karaca, Yasemin, (2011), “Kadın İmgesi Kullanılan Reklamlara
Yönelik Tüketicinin Tutum ve Davranışlarının Değerlendirilmesi” Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 29, S. 1, ss.
69-100.
Reichert, Tom, (2004), Reklamcılığın Erotik Tarihi, Çev., Lidya Yazmacıyan, Vahit
Bora. İstanbul: Güncel Yayıncılık.
Şahika, Yüksel, (1991), Cinsellik İdeolojisi: Dün ve Bugün, İstanbul Üniversitesi
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kadın Araştırmaları Konferansları Dizisi, İstanbul.
Tahran, Nevzat, (2005), Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, İstanbul.
Taş, Oktay, Şahım Tarık, (1996), Reklamcılık ve Siyasal Reklamcılık, Aydoğdu Ofset, Ankara.
Tayfur, G. (2004), Reklamcılık, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Yıldız, Tuba, (2006), Reklamda Cinsiyetin Kullanımı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri ABD.
50
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR-DERİNKUYU İLÇESİ’NDE DOĞUM İLE
İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR
BELIEFS AND PRACTICES ABOUT BIRTH IN
DISTRICT DERINKUYU, NEVŞEHİR
Turgay KABAK*
ÖZET
İnsan hayatında başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Doğum, evlenme ve ölüm. Bu üç önemli geçiş aşamasının çevresinde birçok
inanç, adet, töre, tören, ayin, dinsel ve büyüsel içerikli işlem kümelenerek söz konusu geçişleri bağlı bulundukları kültürün beklentilerine ve kalıplarına uygun bir şekilde yönetmektedir. Bunların hepsinin
amacı da kişinin bu geçiş dönemindeki yeni durumunu belirlemek,
kutsamak, kutlamak, aynı zamanda da kişiyi bu sırada yoğunlaştığına inanılan kötü etkilerden korumaktır. Çünkü yaygın inanışa göre
insanlar geçiş dönemlerinde dış etkilere karşı oldukça zayıftır.
Bu üç önemli geçiş döneminden ilki olan doğum hemen her zaman
mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir. Bebeğin dünyaya gelişi sadece anne babasını değil bütün akrabaları da sevindirmiştir; çünkü
bebeğin doğumu demek soyun devamı ve ailenin kalabalıklaşarak
güçlenmesi demektir.
Biz de bu çalışmamızda Nevşehir’in Derinkuyu İlçesi’ndeki doğum
adetlerini ve bu adetlerin çevresinde ortaya çıkan halk inanışlarını
inceleyip Eski Türk İnanışlarıyla olan bağlantılarını ortaya koymaya
çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Doğum Adetleri, Halk İnanışları, Nevşehir, Derinkuyu
ABSTRACT
There are three important translate ages in a human life. Bith, marriage and death. Lots of acts including believes, traditions, accepted
practices, ceremonies, religion and magic are to directing the trans* Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Halk Bilimi Yüksek Lisans Öğrencisi. e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
51
Turgay KABAK
lates as overrating traditions of the belonging cultures. The goal of
these is modifying, blessing, celebrating also saving the bad effects
which thought them to increased at during time. Because according to a common belief, the humans are weak for bad effects at
translate ages.
Birth, the first one of these three important translate age, always
evaluated an happy event. Coming to earth of baby makes be
happy to mother and father also all family; because the birth means the generation will go ahead and the family will be strong as
getting crowded.
In this study, the birth traditions and appeared folk beliefs in district
Derinkuyu, Nevşehir are going to analysed and is going to emphasized connections with old Turkish believes.
Key Words: Birth Traditions, Folk Believes, Nevşehir, Derinkuyu
Aile, toplumları ayakta tutan ve varlığın sürdürülmesini sağlayan en temel kurum olması itibariyle evrensel bir karakterdir. Toplumun en küçük
birimi gibi görünen; fakat bütününe etki etme gücü en fazla olan yapıdır.
Nitekim fertlerin şekillenmesi bu yapı vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Türk
kültüründe ‘Baba/ata ocağı’ ifadesiyle de kutsal bir kimliğe büründürülmüştür (Balaban 2006, 74).
Ailenin oluşmasından sonra, büyüyüp devam edebilmesi ancak doğumla
mümkün olmaktadır. Bundan dolayı doğum Türk milletinde “Hemen her
zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir. Dünyaya gelen her çocuk,
sadece anne ve babasını değil, aynı zamanda akrabaları, komşuları, soyu
sopu da sevindirmiştir. Çünkü her doğum ailenin, akrabaların, soyun ve
sopun sayısını arttırmaktadır; sayı artışıysa gücün, dayanışmanın artması
demektir. Yaygın olarak kullanılan ‘Çocuk ailede ocağı tüttürür’ sözü de
toplumun bu konudaki değer yargısını açığa vurmaktadır.” (Örnek 2000,
131).
Öte yandan doğum, kadına duyulan saygınlığı arttırdığı gibi, onun aile,
akraba ve grup içindeki yerini de sağlamlaştırır. Baba ise evlat sahibi olmakla hem geleceğe güvenle bakar hem de dostları ve yakınları arasında
saygınlık kazanmış olur. Çünkü kısır kadın doğuramadığı için yakınlarınca
ne kadar küçümsenirse erkek de aynı biçimde çevreden gelen baskının
ve erkek yerine konmamanın toplumsal ve ruhsal ezikliğini duyar (Örnek
2000, 132).
52
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Anne babaya güven kazandıran, onların toplum içerisindeki itibarlarını
yükselten, soyun devamını sağlayan doğum, hem anne baba tarafından
hem de çevredeki akrabalar, komşular tarafından çok önemsenmektedir.
Bu kadar önemli bir olayın etrafında bazı töre ve törenlerin olması da kaçınılmazdır.
Doğum da bir geçiş dönemi olduğu için “İnançlar ve gelenekler gebe kadını daha doğum öncesinden, hatta çocuk sahibi olma isteğinden başlayarak birtakım adetlere uymaya, bu adetlerin gerektirdiği işlemleri yerine
getirmeye zorlamaktadır.” (Örnek 2000, 132).
1. Doğum Öncesiyle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Türk kültüründe kadının, toplum tarafından benimsenmesi, saygı görmesi
gerçek birey olması için mutlaka çocuk sahibi olması gerekir. “Anadolu’da
özellikle kırsal kesimlerde evlenmenin üzerinden belli bir dönem geçmesine rağmen çocuk sahibi olunmaması / olunamaması hoş karşılanmaz.”
(Tezcan 2000, 7). Çocuk sahibi olamayan anne toplum tarafından dışlanır,
hor görülür çoğu yerde meyvesiz ağaca benzetilir. Çocuk sahibi olamayan
baba da toplum tarafından erkek yerine konmadığı için ezilir, üzerinde
toplumsal bir baskı oluşturulur. Bunun en güzel örneğini Dede Korkut’ta
görmek mümkündür. Dede Korkut anlatılarında Hanlar Hanı Bayındır’ın
Oğuz beyleri için kurdurduğu toyda “Kimin ki oğlu kızı yok kara otağa
kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin yemez ise dursun gitsin. Oğlu olanı ak otağa kızı olanı
kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayanı Allah Ta’ala kargayupdur biz dahi
kargaruz” (Ergin 1997, 78) demesi Türk toplumunda çocuksuz aileleri
Tanrı’nın lanetlediğine inanıldığını ve bu ailelerin toplum tarafından aşağılandığını, dışlandığını göstermektedir.
Manas Destanı’nda da Yakup Han, uzun süre çocuğu olmayınca karısını,
kayın pederine şikâyet etmektedir. Manas Destanı’nda ayrıca, kutsal bir
yere gidip dilek dileme, kutsal bir pınarın yanında yatma ve elma ağacının
altında yuvarlanma gibi kısırlıktan kurtulma yollarını görmekteyiz (Ögel
2010, 506).
Çocuk sahibi olmanın bu kadar hayati öneme sahip olduğu bir toplumda
çocuk sahibi olamayan ailelerin çocuk sahibi olmak için birçok yöntem
denemesi kaçınılmazdır. Geçmişten günümüze kadar çocuk sahibi olmayı
engelleyen veya kolaylaştıran unsurlar, öğeler hakkında birçok inanış ve
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
53
Turgay KABAK
uygulama ortaya çıkmıştır. Hemen hemen bütün Türk topluluklarında, aileler bu inanışlara dikkat edip onlara göre hareket etmektedirler.
Araştırma alanımız olan Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesiyle ilgili şu
inanış ve uygulamalar mevcuttur:
Çocuk doğmadan önce Kaput (Bir çeşit bez)’tan elbiseler dikilir. Bu bezler
bebek kızsa kırmızıya, erkekse maviye boyanır (K:2, 5).
Tahtadan beşikler yapılır. Beşiğin içine yün ve küçük yastık, nazarlık konulur. (KK: 9)
Çocuğu olmayan kadınların tavuk tersine (gübresine) oturtulursa çocuğu
olacağına inanılır (KK: 2, 5, 8, 10, 12).
Çocuğu olmayan kadınların türbelere gidip kurban kestikleri, dua ettikleri
zaman çocuğunun olacağına inanılır (KK: 4, 6, 7).
Çocuğu olmayan kadınlara elma yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK:
5, 8, 9, 10)
Çocuğu olmayan kadınların eşeğin kolonu (ipi) ile beli çekilirse çocuğu
olacağına inanılır (KK: 1, 2, 5, 20, 21).
Çocuğu olmayan kadınların dızlağan otu, ebegümeci ve bulgurdan oluşan aşlığın kaynatılıp üzerine oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5,
7, 10).
Çocuğu olmayan kadın maydanoza oturtulursa çocuğunun olacağına inanılır (KK: 4, 10, 22, 23, 25).
Çocuğu olmayan kadın üzüm şifine (posasına) oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 9, 10, 11, 14, 15).
Çocuğu olmayan kadın dilek ağacına bez bağlayıp dilek dilerse çocuğunun olacağına inanılır.(K4, K6, K17, K18, K19)
Çocuğu olmayan kadın kızdırılmış kabağa oturtulursa çocuğu olacağına
inanılır (KK: 5, 8, 9).
Çocuğu olmayan kadın bezirgân böceğine oturtulursa çocuğunun olacağına inanılır (KK: 3, 4, 10).
Çocuğu olmayan kadının, pişirilen kabak beze sarılıp beline sarılırsa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 16, 167, 19, 21, 24).
54
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Çocuğu olmayan kadına ayva yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 14,
15, 30).
Çocuğu olmayan kadına sürekli kiraz, elma, helva, bal, ayva yedirilirse
çocuğu olacağına inanılır (KK: 11, 12, 15, 17, 18).
Çocuğu olmayan kadın ebegümeci pişirilip üstüne oturtulursa çocuğu
olacağına inanılır (KK: 6, 25, 26, 27, 29).
Çocuğu olmayan kadın süt buharına oturtulursa çocuğunun olacağına
inanılır (KK: 1, 3, 5, 8)
Çocuğu olmayan kadının Çora (bir çeşit toprak) yerse çocuğunun olacağına inanılır (KK: 3, 9, 14, 16, 28, 30).
Çocuğu olmayan kadının Hacı Bektaş’daki taşa sarılırsa çocuğu olacağına
inanılır (KK: 5, 9, 20).
Çocuğu olmayan kadın bir ocaklıya beli çektirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 1, 2, 13, 15, 16, 17, 19).
Çocuğu olmayan kadın ısıtılan kızgın kuma oturtulursa çocuğu olacağına
inanılır (KK: 12, 13, 15, 17, 18).
Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz (KK: 20, 22, 25, 29).
Bir kadının doğan çocuğu ölüyorsa, hamileyken hocaya götürüp muska
yazdırılır. Böylece çocuğun ölmeyeceğine inanılır (KK: 12, 13, 15, 18, 20).
Gelin oğlan evine ilk girdiğinde kucağına erkek çocuğu verilirse gelinin
erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 1, 3, 9, 11, 12, 14, 17).
Yeni gelinin yatağına “Erkek çocuğu yuvarlanırsa, gelinin erkek çocuğu
olacağına inanılır.” (Karabakla 2003, 74).
Kadına sürekli bal, tatlı, üzüm ve elma yedirilirse erkek çocuk doğuracağına inanılır (KK: 2, 3, 9, 11, 13, 25, 29, 30).
Kadına helva kavrulup yedirilirse, kabak tatlısı yedirilirse erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 6, 10, 20, 21, 23)
Süt, pekmez ve yoğurdu çok yiyen kadının erkek çocuğu olacağına inanılır
(KK: 4, 6, 9, 10, 13, 15, 18).
Geline kütük atılırsa erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 3).
Karnı sivri olan annenin erkek, yuvarlak olan annenin kız çocuğu doğuracağına inanılır (KK: 11, 12).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
55
Turgay KABAK
Kalçası büyük olan kadının kız çocuğu doğuracağına inanılır. (K12, K13,
K15)
Oğlan doğurmak için hocanın okuduğu buğday tanesini yutmanın faydalı
olacağına inanılır (Beğen 2003, 29).
Hamilelik sırasında ağırlık fazla olursa erkek, az olursa kız çocuğu dünyaya
geleceğine inanılmaktadır (Beğen 2003, 29).
Hamile kadının karnı büyükse erkek, karnı küçükse kız doğuracağına inanılır (KK: 10, 12, 15, 17).
Tatlı şeyler yiyen kadının erkek, ekşi şeyler yiyen kadının kız çocuğu olacağına inanılır (KK: 11, 12, 15, 22, 124).
Hamile kadının haberi olmadan iki minder konulur. Birinin altına bıçak
birinin altına makas saklanır. Loğusa, bıçağın üzerine oturursa erkek; makasın üzerine oturursa kız doğuracağına inanılır (KK: 12, 13, 23, 25, 28).
Doğacak çocuk karnın sağında ise erkek, solunda ise kız olacağına inanılır
(KK: 22, 25)
Doğum yapacak kadın çok konuşursa oğlan, az konuşursa kız doğuracağına inanılır (KK: 12, 13, 25, 27).
Doğum yapacak kadının memesi siyahlaşırsa kız, kahverengi olursa erkek
doğuracağına inanılır (KK: 17, 18, 19).
Hamile bir kadının gökkuşağının altından geçince erkek çocuk doğuracağına inanılır (KK: 20, 22, 25).
Yeni geline yumurta yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 20, 21, 23,
30).
Doğum yapacak kadının odasında iğne işi yapılırsa doğacak çocuğun göbeğinin iltihaplı olacağına inanılır. (KK: 18, 19, 29).
Hamile kadın kapı eşiğine oturursa göbek bağının çocuğa dolanacağına
inanılır (KK: 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19).
Hamileyken yumurta yiyen kadının çocuğunun haylaz olacağına inanılır
(KK: 6, 12, 16, 17).
Hamile kadının eşikte oturması iyi değildir diye inanılır. (KK: 18, 19, 25,
29).
56
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Aşeren kadına canı ne isterse yedirilmesi gerektiği, yoksa çocuğun bir organının eksik (sakat) doğacağına inanılır.(KK: 19, 20, 24, 25).
Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesi
yapılan birçok uygulama ve inanış vardır. Bu uygulama ve inanışların bir
kısmı halk hekimliği mahiyetinde bir kısmı da büyüsel uygulamalar niteliğindedir. Yörede kısırlığın sebebinin kadında arandığı, erkekte de kısırlık
olabileceği düşüncesinin akla gelmediği kısırlıkla ilgili uygulamaların hep
kadınlarla ilgili olmasından anlaşılmaktadır.
Yörede çocuğu olmayan kadınların genelde sıcak nesnelerin (meyvelerin,
böceklerin, buharın vs.) üzerine oturtulduğu görülmektedir. Bunun sebebi
sıcağın kadının üreme yollarındaki iltihabı açacağı düşüncesidir. Bir başka
sebep de çocuğun olmasını engelleyen bel açıklığı hastalığının sıcakla tedavi edilebileceği düşüncesidir.
Kısır kadınların bazı kadınlara gidip belini çektirmesi, şifalı otlar hazırlatması ocak kültünün bir devamıdır. Eski dönemlerde Şamanların yaptığı bu
tedavi işlerini günümüzde köylü kadınlar yapmaktadır.
Derinkuyu’da çocuğu olmayan kadınlara elma yedirilirse çocuğunun olacağı inancı yaygın bir inanıştır. Anadolu masallarında çocuğu olmayanlara
bir dervişin elma vermesi ve bunu yemelerini öğütlemesi bildik bir motiftir. Masalların yanı sıra Türk destanlarında ve halk hikâyelerinde de elma
çocuksuzluğa bir çare olarak görülür. (Melikşah Masalı, Manas Destanı,
Kerem ile Aslı Han Hikâyesi, Hal Mahmut Hikâyesi vs.). Masal, destan ve
hikâyelerimizde üreme sembolü olarak görülen elmanın Derinkuyu’da
hala çocuğu olmayan kadınlar tarafından yenmesi, bize Derinkuyu halk
inanışlarında eski Türk inanışlarının etkisinin devam ettiğini göstermektedir.
Yörede çocuğun cinsiyetinin önceden belirlemek için bir takım uygulamaların ve inanışların olduğu da görülmektedir. Türk toplumu ata erkil
bir toplum olduğu için erkek çocuk daha fazla sevilmiştir, aileler erkek
çocuklarının olmasını daha çok istemiştir. Derinkuyu’da da insanlar erkek
çocukları olması için bir takım uygulamalar yapmışlardır. Yöre insanının
hamile kadın tatlı gıdalar (Elma, helva, bal vs) yerse erkek çocuğu olur;
ekşi gıdalar yerse kız çocuğu olur inancına sahip olduğu görülmektedir.
Ayrıca bıçak gibi ucu sivri metallerin erkeği, makas gibi açılan aletlerin de
dişiyi temsil ettiği görülmektedir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
57
Turgay KABAK
Yeni gelinin erkek çocuğu olsun diye kucağına erkek çocuğunun verilmesi, yatağına erkek çocuk yuvarlanması gibi uygulamalar bize taklit büyüsünü hatırlatmaktadır; çünkü “Taklit büyüsü taklit yoluyla istenilen sonucu meydana getirme, taklit yoluyla istenilen sonucu erkene alma ilkesine
dayanan bir büyüdür. Bu işlem yapılırken benzer benzeri yaratır düşüncesi
hâkimdir.” (Örnek 1995, 142). Derinkuyu yöresindeki erkek çocuğunun
gelinin kucağına verilmesi, gelinin yatağına yuvarlanması gibi uygulamalar
da taklit büyüsünün bir kalıntısıdır.
Anadolu insanı eşikte cinlerin, şeytanların yaşadığına onun için eşikte durmanın iyi olmadığına inanır. Aynı inanış Derinkuyu’da hamile kadınlar için
de geçerlidir. Hamile kadının eğer eşikte oturursa çocuğunun zarar göreceği inancı eski Türk inanışlarındaki her yerin bir ruhu, sahibi olduğu inanışının bir devamıdır. Bu inanış İslami motiflerle bezenerek eşikte cinlerin,
şeytanların olduğu inancına dönüşmüştür.
Çocuğu olmayanların, çocuğu sağlıklı doğsun isteyenlerin vs. yatırlara,
türbelere gidip dua etmesi, dilek dilemesi de eski Türk inanışlarındaki atalar kültünün devamıdır.
Çocuğu olmayanların, dilek ağaçlarına çaput bağlayıp dilek dilemesi de
bize Şamanizm’i ve ağaç kültünü hatırlatmaktadır. Eski Türkler, ağaçların
iyesi olduğuna inanmaktaydı ve bu iyeden bir şey istedikleri zaman ona
saçı anlamında bez, çaput vs bağlamaktaydılar. Aynı inanış yörede, ağaçlara bez bağlamak şeklinde devam etmektedir (İnan 1976, 38-40).
2. Doğum Anı ve Sonrasıyla İlgili İnanış ve Uygulamalar
Doğum sonrası, çocuklar için bebeklikle başlar, gençlik dönemine doğru
uzanan bir süreçle devam eder. Bu dönem ad verme, kırklama, sünnet
olma, day durma, ilk emekleme, ilk saç kesimi, ilk tırnak kesimi, ilk dişin
çıkışı, köstek kesme, aylık kesme vb. dönemleri içerir (Kalafat 2009, 31).
Anadolu’da yeni doğum yapmış kadına lohusa, loğsa, doğazkesen, emzikli, nevse gibi isimler verilirken (Örnek 2000, 143) “Azerbaycan Türkleri
yeni uşak doğmuş kadın, Başkurt Türkleri betislegen katın, Kazak Türkleri
bosanğan ayel, Kırgız Türkleri cañı törögön katın, Tatar Türkleri bala tapkan hatın, Türkmen Türkleri yaña çağa doğran ayal ve Uygur Türkleri ise
yekin arida tukkan hotun sözlerini kullanmaktadır.” (Abalı 2011, 32).
Loğusalık süresi ekonomik, coğrafi, sosyal vb. şartlar dikkate alındığında
bölgelere göre değişiklik gösterebilmektedir. Ekonomik anlamda kadının
58
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
işçi kategorisine sokulmadığı bölgelerde bu süre daha uzun tutulurken,
kadının bilhassa tarım işçisi olarak önemli bir potansiyeli oluşturduğu bölgelerde bu süre çok daha kısa tutulmaktadır. Bu bağlamda loğusalık süresi
2 ile 60 gün arasında değişebilmektedir (Aça 2005, 26).
Kadının bütün doğum öncesi hazırlıklardan sonra çocuğunu sağ salim
dünyaya getirmesi, hem annenin hem de çocuğunun kötü ruhlar tarafından rahatsız edilmemesi için bir takım uygulamalar ve inanışlar geliştirilmiştir. Bu uygulama ve inanışlar çocuğun dünyaya gelmesiyle de son
bulmaz yine çocuk dünyaya geldikten sonra da ona ve annesine musallat
olacak kötü ruhlar, hastalıklar vs. vardır. Türk halkı bunları engellemek
anne ile çocuğunu bütün kötü etkilerden korumak için birçok pratik geliştirmiştir.
İnceleme sahamız olan Derinkuyu’da da hem anne hem de bebeğiyle ilgili
birçok uygulama ve inanış vardır. Bu inanışlar şunlardır:
Doğum anında ebe bir zorlukla karşılaşırsa “Topal melikeler nerdesiniz
yetişin!!” diyerek melekleri yardımına çağırır. Melekler gelince doğumun
kolaylaştığına inanılır (Güçlü 1994, 72).
Çocuk doğar doğmaz köydeki ocak ya da el olduğuna inanılan bir kişiden
çocuğun nazardan korunması için ze çevirmesi (Bir çeşit mum ve tuz karışımı) istenir (Güçlü 1994, 73).
Çocuk doğunca tuzlanır, yoksa çocuğun ilerde kokacağına inanılır (KK:
11, 13 15, 16).
Cuma günü, Kadir Gecesi ve diğer kutsal gecelerde, Ramazan ayında doğan çocukların gelecekte bahtının açık olacağına inanılmaktadır (Beğen
2003, 28).
Yeni doğan bebeğe sarı yemeni örtülürse Albasmayacağına inanılır (KK:
10, 11).
Ölüden gelen (cenazeden gelen) birisi loğusa kadının yanına giremez. Girmek isterse de tuvaletin etrafını yedi defa dolanır öyle girer. Böylece kadının ve çocuğunun Albasmasından korunduğuna inanılır (KK: 1, 5, 11).
Ölü yanından gelen kişinin yeni doğan çocuğun yanına girmeden önce
küllüğün etrafından dolaşması gerektiğine inanılır (KK: 11, 13, 14).
Loğusa kadının başına kırk gün al yemeni bağlanırsa Albasması olmayacağına inanılır (KK: 6, 9).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
59
Turgay KABAK
Loğusanın bulunduğu odaya tüfek asılırsa Alkarısının gelemeyeceğine
inanılır (KK: 12, 20, 30).
Eğer odaya orak, soğan ve makas asılırsa çocuğu Albasmayacağına inanılır (KK: 14, 15).
Kadına kaz eti yedirilirse Albasmayacağına inanılır (KK: 20).
Albasmasın diye kapıya ateş konulur ve gelen misafirler bu ateşin üzerinden atlatılır (KK: 30).
Lohusanın yanına kaz bırakılırsa albasması olmayacağına inanılır (KK: 12,
13, 15, 18).
Daha önce Albasmasını yaşamış bir kadından kırmızı bez parçası alınırsa
Albasması olmayacağına inanılır (KK: 10, 12, 17, 19, 20).
Loğusa kadının yanına tavuk eti konulursa Albasması olacağına inanılır
(KK: 14, 16).
Çocuğu Albasmaması için yanında erkek bulunması gerektiğine inanılır.
(KK: 2, 6).
Çocuğun boynuna atın hamıdı asılırsa Albasmayacağına inanılır (KK: 16,
17, 18, 19).
Çocuk Şemşili köyündeki mezarlığa götürülüp hocaya okutulursa Albasmayacağına inanılır (KK: 15, 16, 17).
Çocuğun altına sındı ve hameyli konulursa Albasmayacağına inanılır (KK:
17, 20).
Loğusanın bulunduğu odaya soğan asılırsa Albasmayacağına inanılır (KK:
1, 2, 15, 18).
Albasması olmaması için çocuğun yanına ayna konulur (KK: 5, 14, 15, 17,
19, 22, 29).
Al çaputtan (bezden) şerit kesilip hem annenin hem de çocuğun alnına sarılır. Şeridin üzerine mavi boncuk takılır. Böylece Albasması olmayacağına
inanılır (KK: 16, 18, 20).
Albasmaması için kadının ve çocuğun yanında erkek durup elini kadının
döşüne koyması gerekir. (KK: 10, 11, 21, 23).
Albasmaması için çocuğun üzerine sarı yemeni örtülür (KK: 1, 12, 15, 19,
20).
60
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Kırklı kadın kapıdan geçince ardından dua edilip su dökülür (KK: 20, 22,
23).
Yeni doğan çocuğa et ve poşet gösterilmez. Eğer görürse kırk basacağına
inanılır (KK: 5, 7).
Kırkı çıkmamış kadın ve çocuğun evden çıkarılmaması gerektiğine inanılır
(KK: 12, 13).
Kırk basan çocuğun gözlerinin küçüleceğine inanılır (KK: 1, 5, 12, 15, 23).
Kırk baskını çocuk üç Cuma cami etrafında dolaştırılır. Bazı kadınlar da
bebeklerini kilise etrafında dolaştırırlar (Aytekin 2006, 145).
Çocuğu kırk basmaması için kırk gün yıkandırılmaması gerektiğine inanılır
(KK: 11, 16).
Çocuğu kırk basmaması için, karşılaşan loğusa kadınlar iğne değiştirir.
Eğer kırk çıkmadan bir eve gidilirse tuz atılması gerektiğine inanılır (KK:
17).
Odanın duvarına orak, ekmek ve hamaylı asılırsa çocuğu kırk basmayacağına inanılır (KK: 18, 19, 23, 25, 26).
Çocuğu kırk basmaması için yanına çiğ et konmaması gerektiğine inanılır
(KK: 16, 20, 25).
Kırk basmaması için kedinin yanına gidilmemesi gerektiğine inanılır. Çünkü kedi de doğum yapmaktadır. (KK: 18, 19, 20).
Bebek değirmen deliğinde yıkanırsa kırk basması olmayacağına inanılır
(KK: 14, 19).
Çarşıdan getirilen eşyaların, kırkı çıkmamış çocuğun yanına konmaması
gerektiğine inanılır. (KK: 6, 9).
Bebek Gölcük’e götürülüp gölden geçirilirse veya musalla taşının altından
geçirilirse kırk basması olmayacağına inanılır (KK: 11, 13)
Kırkı çıkmamış çocuk tuvaletin etrafında yedi kez dolandırılırsa çocuğu
kırk basmayacağına inanılır (KK: 10, 12, 13, 15, 20).
Loğusa kadın özürlü bir kadınla görüşürse kırk basacağına inanılır (KK: 12,
15, 22, 25).
Kırk basan kadını Cuma günü Şemşilli (ziyaret) köyüne götürürler. Böylece
kırk basmasının geçeceğine inanılır (KK: 1, 15).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
61
Turgay KABAK
Bebek 40 kez Şemşili’deki mezarlığa götürülüp 40 kez dolandırılırsa kırk
basması olmayacağına inanılır (KK: 15, K17).
Çocuğun yatağının altına muska konulursa kırk basmayacağına inanılır
(KK: 1, 3, 4, 6).
Kırklı kadının kırk gün mezarının açık olduğu, onun için çok dikkat edilmesi gerektiği inancı vardır (KK: 21, 23).
Kırk basmasının sadece anne ve kız çocukları için olduğuna erkek çocukları kırk basmayacağına inanılır (KK: 10, 11, 15, 16).
Kırk baskını çocuklar kiliseye götürülür, kilisenin etrafında üç kez hızlı hızlı
döndürülür. (Aytekin 2006, 143).
Kırk baskını veya geç yürüyen çocuklar topal bir kadın tarafından küfeyle
ev ev dolaştırılarak şöyle denir:
Bir sokum ekmek
Kapı kapı gezmek
Kütüme küt
Bir sokum ekmek (Aytekin 2006, 143).
Çocuk doğduktan kırk gün sonra kırk çakıl taşı, kırk tane arpa, bir madeni
para ve bir iğne suya atılır ve çocuk bunda yıkanır. Sonra o su dört yol ağzına dökülür. Böylece çocuğun kırkı çıkmış olduğuna inanılır (KK: 11, 14).
Mezar üzerinden kırk tane taş alınır, kırk tane buğday, bir tane iğne, bir
tane metal para bir testiye atılır. Yedi musluktan su alınır, bir gece dışarıda
bekletilir. Bu suyla çocuk yıkanır. Bu su dört yolun ortasına serpilir. Böylece
çocuğun kırkı çıktığına inanılır (KK: 12, 21, 23, 25, 26, 28, 29, 30).
Bir kadının doğurduğu çocukları ölüyorsa bebek uzun ömürlü olsun diye
bebeğe eşek sütü içirilir. Bu sütün çocuğun uzun ömürlü olmasını sağlayacağına inanılır (KK: 5, 6, 9, 10).
Çocuğu yaşamayan kadınlara kurt ezilip sarılırsa çocuğunun yaşayacağına
inanılır (KK: 15).
Çocuk ölmesin diye ateşe tuz atılır. Kapı eşiğinde keçiboynuzu yakılır.
Onun dumanına hiçbir şeyin gelmeyeceğine inanılır (KK: 2, 5).
Bir kadının çocuğu yaşamıyorsa eşek kemiği kaynatılır, çocuk bu kaynatılan su ile dört yol ağzında yıkanır. Anne ise kırklı köpeğin üstüne gider
çırpınır. Böylece çocuğunun yaşayacağına inanılır (KK: 5, 9, 17, 18).
62
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Çocuğu yaşamayan kadınlara sarımsak ve özü otu ezilip sarılırsa çocuğunun yaşayacağına inanılır (KK: 14).
Çocuğu yaşamayan aileler yeni doğan çocuğun kulağının kenarını keser
böylece çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 18).
Çocuğu yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına Yaşar, Durmuş gibi isimler verir. Böylece yeni doğan çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 11, 15).
Çocuğu yaşamayan aileler 7 evden su, çaput toplar, kıyafet yapar, bu kıyafet çocuğa giydirilir. Su da çocuğa içirilir. Böylece çocuğun yaşayacağına
inanılır (KK: 4, 10, 12, 20).
Çocuğu yaşamayan kadınlar Kayırlı’ya (ziyaret) götürülür. Orada kara tavuk kesilip kadının sırtına konulur. Böylece çocuğun yaşayacağına inanılır
(KK: 2, 3, 9, 19).
Erkek çocuğu ölen aileler Mehmet isimli 7 evden çaput alıp dikerse çocuklarının yaşayacağına inanılır (KK: 5, 7, 8, 11).
Yeni doğan çocuğa nazar değmesin diye nazarlık takılır (KK: 9, 10).
Çörek otu asılan çocuğa nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 16, 17).
Çocuğa, üzerlik otu, sağ, bal mumu (kafera) ve su geçirmez mavi bezden
yapılan nazarlık asılırsa nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 15, 16, 19, 20).
Soğan kabuğu ateşe atılıp bebeğe koklatılırsa o bebeğe nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 7, 8, 9).
Evin muhtelif yerlerine at kafası veya eşek kafası asılırsa nazar değmeyeceğine inanılır (Beğen 2003, 39)
Nazar muskası yapılıp asılan çocuğa nazar değmeyeceğine inanılır (KK:12).
Çocuklara, hurmanın çekirdeği ve has iğdenin dalı gün doğmadan kesilip
asılırsa nazardan koruyacağına inanılır (KK: 12, 13).
Dağdağan ağacından yapılan nazarlığın çocuğu nazardan koruduğuna
inanılır (KK: 4, 8).
Gözlerine sürme çekilen çocuğun gözlerinin güzel olacağına inanılır (KK:
14, 15, 16, 17).
Gözlerine sürme çekilen çocuğun gözlerinin ağrımayacağına inanılır (KK:
11, 13, 18, 19).
Bebeklere kara sürerek nazardan korunabileceğine inanılır (KK: 15, 16, 25, 26).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
63
Turgay KABAK
Çocuğu nazardan korumak için Alay köyündeki hocaya muska yazdırılır
(KK: 13, 14, 15, 16).
Sarımsak kökünden yapılan nazarlık takılan çocuğa nazar değmeyeceğine
inanılır (KK: 12).
Çocuğun gözüne sürme çekilirse gözlerinin pişkin (iri) olacağına inanılır
(KK: 15, 18, 19).
Çocuğun yüzüne kara sürülürse sarılık olmayacağına inanılır (KK: 12, 13,
15, 19).
Konuşamayan çocuğa caminin kapısı kilitle açılır ve o kilit yalatılırsa çocuğun konuşabileceğine inanılır (KK: 15, 30).
Konuşamayan çocuğu Cuma günü camiye götürürler, babasının ayakkabısıyla ağzına vururlar. Böylece çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 2, 12,
23, 24, 25).
Yedi evden kurban dili toplanır. Bu kurban dilleri haşlanır ve suyundan
çocuğa içirilirse konuşamayan çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 18, 19,
24, 25, 26).
Kurban bayramında ismi Mehmet olan yedi evden kurban sahiplerinin rızasıyla kurban dili alınıp konuşamayan çocuğa yedirilirse çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 11, 12, 20).
Yürüyemeyen bebek üç Cuma süprüntülükte sallanırsa yürüyeceğine inanılır (KK: 15, 17).
Yürüyemeyen çocuk yeraltına götürülüp dua edilirse yürüyeceğine inanılır
(KK: 19, 23).
Yürüyemeyen çocuk Gölcük başına götürülüp suda gezdirilirse çocuğun
yürüyeceğine inanılır (KK: 11, 12, 13, 15).
Çocuk yürüyemiyorsa soydan gelen bir şey olduğuna inanılır (KK: 15, 16, 19).
Çocuk yürüme çağına gelince iki ayağına ince bir ip bağlanarak iyi koşan
birine ip yoldurulur ve koşması sağlanır. Böylece çocuğun ayak bağının
çözüleceğine inanılır (Güçlü 1994, 73).
Yürüyemeyen bebeğin, Cuma günü ayağına ip bağlanır ve çocuk adım
attığında ip kopartılır. Bundan sonra çocuğun yürüyeceğine inanılır (KK:
10, 12, 17, 20, 25, 29, 30).
64
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Çocuğun göbek bağı nereye gömülürse çocuğun orada kalacağına inanılır (KK: 13, 17, 18, 19, 20, 22).
Çocuğun göbeği denize atılırsa zengin olacağına inanılır (KK: 1, 8, 10).
Göbek bağı cami bahçesine gömülen çocuğun ahlaklı olacağına inanılır
(KK: 6, 8, 9).
Göbek bağı köpeğe veya kediye verilen çocuğun çalışkan ve dayanıklı olacağına inanılır (KK: 5, 6, 8, 13).
Göbeği evin eşiğine gömülen çocuğun evcimen olacağına inanılır (KK: 3).
Göbeği ahıra gömülen çocuğun malcı olacağına inanılır (KK: 11).
Kız çocuğunun göbeği süpürgeye bağlanırsa evcil olacağına inanılır (KK:
17, 18, 19, 20, 29).
Sakallı adama bebek gösterilmemesi gerektiğine, bunun iyi olmadığına
inanılır (KK: 3, 10).
Annenin başına kırkı çıkana kadar sarı tülbent sarılırsa çocuğun şaşı olmayacağına inanılır (KK: 13, 14, 15, 18).
Çocuk doğduktan sonra kırk gün içinde tırnağı kesilirse hırsız olacağına
inanılır (Karabakla 2003, 73).
Çocuğun isimleri büyükleri tarafından konulur ve genellikle ölmüş ya da
çok yaşlı ninelerin, dedelerin isimleri tercih edilir (Güçlü 1994, 73).
Kız çocuklara kırmızı, erkek çocuklara mavi elbiseler giydirilir (KK: 12, 13,
15, 16, 17, 26).
Çocuğun beşiği boş sallanırsa çocuğun öleceğine inanılır (KK: 10, 11, 15,
18, 19, 20).
Çocuğun dişi çıktığı zaman bulgur kaynatılıp komşulara dağıtılır. Bu bulgurdan 32 tanesi çocuğun omzuna dikilir (KK: 10, 12).
Derinkuyu’da çocuğun dilaltı genellikle yaşlı bir kadına kestirilir (KK: 12,
15, 16, 19, 25).
İneğin altına erkek çocuğun dişi atılırsa ineğin dişi dana doğuracağına
inanılır (Aytekin 2006, 146).
Yeni doğan çocuk toprakla belenirse toprak kadar sağlam olacağına inanılır (KK:17, 18, 19).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
65
Turgay KABAK
Derinkuyu yöresinde yeni doğum yapan anne ve bebeğiyle ilgili birçok
uygulama ve inanış mevcuttur. Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi
bunların çoğu anneyi ve bebeğini korumayla ilgilidir. Anne ve bebeği albasması, kırk karışması gibi olaylardan korunmaya çalışılmaktadır.
Yörede kırkı çıkmamış anne ve çocuğu evden çıkarılmamaktadır. Bunun
sebebi anne ve çocuğunun evden çıktığı zaman ev iyelerinin korumasından mahrum kalacağı düşüncesidir.
Yörede anne ve çocuğu ölüden özellikle korunmaya çalışılmaktadır. Cenazeden gelen kişiler tuvalet etrafında dönmeden içeri alınmamaktadır.
Bu da bize Türk halk inanışları içerisindeki tavaf inancını hatırlatmaktadır.
Çocuğun ve annesinin ölüden ve cenazeden korunmaya çalışılmasının altında ölen ataların ruhunun geride kalanlara zarar verebileceği düşüncesi
yatmaktadır. Bu düşünce Türk halk inanışları içerisinde çok güçlü bir inanıştır. Cenaze koyan kişilerin dönüşte farklı yoldan gelmelerinin altında da
bu inanış yatmaktadır.
Türk halk inanışlarında önemli bir yer tutan ve “Adeta Umay koruyucu iyesinin zıddı olan Alkarısı üremenin ve çoğalmanın zıddı gibidir. Yeni doğum
yapmış analara ve çocuklarına musallat olur. İnanışa göre Alkarısı tüfek
sesinden, ocaklı adamlardan, demirden ve kırmızı renkten korkmaktadır.
Sarı Albastı loğusalara musallat olup onların ciğerlerini götürüp bir dereye
atar. Bu ciğeri, baksılar veya ocaklılar albastıyı yakalayıp yerine takmaya
mecbur ederler.” (İnan 1998, 259-262). Derinkuyu yöresinde de Albastı
inancının yaygın bir şekilde var olduğu görülmektedir. Halk, anneyi ve çocuğunu Albasmasından korumak için duvara tüfek, soğan, orak, sarımsak
asmak, kadının yanına erkek eşyası bırakmak, kadına al bez bağlamak gibi
birçok uygulamaya başvurmaktadır. Bu uygulamalar eski Türk inançlarında Alkarısının korktuğu şeylerle benzerlik göstermektedir. Ayrıca çocuğu
Albasmasın’dan korumak için anneye veya çocuğuna muska, hamaylı gibi
İslami objelerin takılması bize bu inancın, İslami motiflerle iç içe girdiğini
göstermektedir. Ayrıca bunlar dinsel-büyüsel uygulamalara da örnektir.
Bu uygulamaların ve inanışların hepsinin temelinde kökü İslamiyet öncesi
eski Türk inanışlarına uzanan Alkarısı’ndan anneyi ve bebeğini koruma
düşüncesi ve amacı yatmaktadır.
Kırklama, Türk inanışları içerisinde eskiden beri vardır. “Eski Türkler herkesin bir perisi olduğuna ve bu perinin doğum, enlenme, ölüm gibi zamanlarda azgınlaştığına inanırlardı. Bundan dolayı da kırk çıkması ile ilgili
66
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
birçok uygulama gelişmişti.” (Gökalp 1976, 47). Derinkuyu’da da kırk
basması inancı çok canlı bir şekilde yaşamaktadır ve anne ve yakınlarının
bu süre zarfında yapması veya yapmaması gereken birçok şey vardır. Halk,
anneyi ve çocuğunu kırk basmasından korumak için çeşitli uygulamalar
yapmaktadır. Bu uygulamalarda demir, sarımsak, muska gibi öğeler ön
plana çıkmaktadır. Kırklı kadının olduğu odada demir bulundurulması,
kırklı kadınların karşılaştıkları zaman iğne değiştirmeleri bize demir kültünü hatırlatmaktadır. Bu uygulamalardan demirin kırk basmasını önleyici
bir güce sahip olduğuna inanıldığını açıkça görmekteyiz. Yine kırklama
yapılırken taş, su ve demir kullanılmaktadır. Suyun eski Türk inançlarında
temizleyici ve iyileştirici bir gücü olduğuna inanıldığını biliyoruz. Kırklamada da su bu yönüyle ön plana çıkmaktadır. Suya taş atılması ise kaya
kültüyle ilgili bir uygulamadır. Kırk basmasını önlemek için muska yazılması uygulaması da bize İslamiyet öncesi Türk inanışları ile İslamiyet sonrası
inanç unsurlarının iç içe geçip yeni inanç motifleri oluşturduğunu göstermektedir. Yine kırklı olan çocukların cami etrafında dolaştırılması halk
inanışları içerisindeki İslami etkiyi göstermektedir. Kırk baskını çocuğun
kilise etrafında dolaştırılması ise Türklerin başka bir dine (Hıristiyanlığa)
ait bir ibadet haneyi de kutsal kabul ettiğini göstermektedir. Yöre halkı
Müslüman olmasına rağmen kiliseye de dini bir ibadethane olduğu için
saygı duymakta ve aynı türbeler gibi camiler gibi ondan şifa ummaktadır.
Doğum yapan kadın zor bir süreci atlatmıştır. Ancak zorluk bununla bitmemektedir. Doğan çocuğun yaşaması için de çok büyük özen gösterilmelidir. Özellikle çocukları devamlı ölen aileler doğan çocuğun yaşaması
için birçok uygulamayı yerine getirmektedir. Bu uygulamalar içinde yedi
evden yedi ayrı bez parçası alınıp elbise dikilmesi ve çocuğa giydirilmesi
dikkat çekicidir; çünkü bu uygulamada yedi sayısı ön plandadır. Bu sayı
Türk mitolojisinde önemli bir sayıdır ve dini- büyüsel bir gücü olduğuna
inanılır. Yörede çocuğun yaşaması için halk hekimliğine giren birçok uygulama da vardır. Türbe ziyaretleri ve kurban kesme ise atalar kültünün
bir devamıdır. Bu türbelerde kurban kesme âdeti ise eski Türklerin tanrıları
memnun etmek için kurban kesmelerini anımsatmaktadır.
Nazar, Türk halk inanışları içerisinde en yaygın inanışlardan birisidir. Türkler nazardan korunmak için birçok pratik geliştirmiştir. Bunların bir kısmı
halk hekimliğine giren uygulamalar bir kısmı da dinsel- büyüsel işlemlerdir. Derinkuyu’da aileler yeni doğan çocuğu nazardan koruyabilmek için
çocuğa mavi boncuk takma, çeşitli ağaçlardan yapılmış nazar boncukları
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
67
Turgay KABAK
takma, çocuğun yüzüne kara sürme gibi birçok yöntem denemektedirler.
Nazardan korunmak için mavi nazar boncuğu takma eskiden beri uygulanan çok yaygın bir yöntemdir. Türkler göksel renk olan mavinin (göğün)
insanları kötü ruhlardan koruduğuna inanmaktadırlar. Çeşitli ağaçlardan
nazarlık yapma ise bizi kutsal ağaç motifine ve eski Türk inanışlarındaki
her şeyin bir ruhu, iyesi olduğu inancına götürmektedir. Halkın dağdağan,
gibi bitkilerden nazarlık yapması ağaç iyesi kapsamında değerlendirilebilir.
“Ayrıca üzerlik kamların göğe yükselme ayinlerinde kullandığı kutsal eşyalar arasındadır.” (Kalafat 2010, 271).
Eski Türk inanışlarına göre çocuğu yaşamayanlar çocuk erkekse kız; kızsa
erkek elbisesi giydirir, çocuğun saçını kestirmezlerdi. Bunun amacı çocuğun ruhunu çalan kara iyeleri yanıltmaktı. Bugün derleme sahamızda da
gördüğümüz yeni doğan çocuğun yüzüne nazardan korumak için kara sürülmesinin temelinde yatan inanç da budur. Halk, çocuğu kötü gözlerden
(ruhlardan, kara iyelerden) korumak için yüzüne kara sürmektedir. Amaç
çocuğu çirkin, bakımsız göstererek kara iyeleri aldatmaktır.
Bazı inanışlarda Mehmet isminin ön plana çıkması Mehmet isminin Muhammet isminden türemiş olmasından ve Muhammet isminin de peygamberimizin ismi olmasından kaynaklanmaktadır.
Derinkuyu’da tespit ettiğimiz, ebelerin doğum sırasında zorlandıklarında
“Topal melekeleri” yardıma çağırması uygulaması çok ilginçtir. Bu uygulama bize eski Türk inanışlarındaki Umay Ana’yı hatırlatmaktadır. Umay,
doğum sırasında ve doğumdan sonra hem anneyi hem de çocuğu kötü
ruhlara karşı koruyan dişi bir koruyucu iyedir. Umay bu koruyucu ve yardımcı rolünü çocuklar er adını alana kadar sürdürürdü. Kaşgarlı Mahmut,
Umay’ın kadının doğumundan sonra çıkan eş olduğunu ve Umay’a tapanın oğlu olacağını söylüyor. Buradaki tapmak saygı göstermek anlamındadır. Bugün de Anadolu’nun her yerinde Derinkuyu da dâhil eş çiğnenmeyecek bir yere gömülür. Yani saygı gösterme inancı devam etmektedir.
Umay koruyucu iyesi Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra İslami geleneğe uyarak meleğe dönüşmüştür. Yörede kadınların çağırdığı melekler
aslında Umay Ana’nın İslami motiflerle dönüştürülerek melek olmuş halinden başka bir şey değildir.
Derinkuyu’da konuşamayan çocuğa cami kilidinin yalatılması ve ağzında çevrilmesi uygulaması oldukça yaygın bir inanıştır. “Kilit açma ve kilit
kapama düzgün giden işlerin ters dönmesi ve ters giden işlerin düzelme-
68
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
si inancından kaynaklanmaktadır. Temelinde Gök Tanrı dinindeki Demir
kültü vardır.” (Kalafat 2009, 37). Yaptığımız alıntıdan da görüldüğü gibi
konuşamayan çocukların ağzında kilit döndürülmesi uygulamasının temelinde Gök Tanrı inancı vardır. Çocuğun konuşamaması ters giden bir
iştir ve çocuğun ağzında kilit döndürülerek ters giden bu iş düzeltilmeye
çalışılmaktadır. Bu kilidin cami kapısının kilidi olması ise bu uygulamaya
İslamiyet’le birlikte eklenmiş İslami bir motiften başka bir şey değildir.
Bazı uygulamalarda çocuğun dört yol ağzında yıkanması veya çocuğun
yıkandığı suyun dört yol ağzına dökülmesi manidardır; çünkü eski Türk
inanışlarında her yerin, her şeyin bir iyesi (ruhu) vardır. Yolların da iyesi
vardır. Bu suların dört yol ağzına dökülmesinin altında da yol iyesinden
yardım dilenmesi düşüncesi yatmaktadır.
Çocuğu yaşamayan ailelerin, çocuklarının kulaklarını keserek kan akıtmaları böylece çocuğun yaşayacağına inanmaları eski Türklerdeki and ile
insan kurban etme döneminin çok zayıflamış bir hatırası olarak devam
etmektedir. Günümüzde kültürümüzde ve dinimizde insan kurban etme
diye bir şey olmadığı için çocuğun kanı akıtılarak sanki kurban edilmiş
gibi yapılmaktadır. Zaten burada, ritüelin en önemli kısmı insan kanının
akıtılmış olmasıdır.
Sonuç
İnsanoğlu daha ilk çağlardan itibaren kendi kanından insanlar doğup çoğaldıkça bir anlamda ölümü yenip ölümsüzlüğe ulaştığını düşünmüştür.
Çünkü kendinden sonra gelecek nesiller onun ismini devam ettirecektir.
Onun için hayatın başlangıcı olan doğum aşamasına Türk kültürü de dâhil
olmak üzere bütün kültürlerde çok büyük önem verilmiş; bu geçiş döneminin etrafında birçok inanış ve uygulama meydana getirilmiştir. Yapmış
olduğumuz inceleme sonucunda Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesi ve
doğum sonrasıyla ilgili birçok inanış ve uygulama olduğunu tespit ettik. Bu
inanış ve uygulamalardan toplumun çocuğun olmamasından, yaşamamasından çok büyük korku duyduğu, anne ve çocuğunu kötü ruhlardan ve
hatalıklardan korumak için birçok yola başvurduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Yöredeki inanışları ve uygulamaları incelediğimiz zaman birçok uygulamanın ve inanışın kaynağını eski Türk kültüründen aldığını; ancak hem
İslamiyet’in hem de zamanın şartlarının etkisiyle günümüze gelene kadar
bir takım değişiklikler gösterdiğini söyleyebiliriz.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
69
Turgay KABAK
Kaynakça
1. Yazılı Kaynaklar
Abalı, İsmail, (2011), Koçarlı Halk Kültürü, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.
Aça, Mustafa, (2005), Balıkesir Yöresi Doğum Sonrası İnanış ve Uygulamalar,
Kumsaati Yayınları, İstanbul.
Aytekin, Osman, (2006), Dünden Bugüne Derinkuyu, Elma Ofset Matbaacılık,
Derinkuyu.
Balaban, Tuğrul, (2006), Sandıklı Halk İnanışları ve Uygulamaları, Yüksek Lisans
Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon.
Beğen, Akif, (2003), Ürgüp İlçesi ve Çevresi Halk İnanışlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Ergin, Muharrem, (1997), Dede Korkut Kitabı I, TDK Yay., Ankara.
Gökalp, Ziya, (1976), Türk Töresi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Güçlü, Faruk, (1994), Nevşehir Folklorundan İzlenimler, Günorta Yay., Ankara.
İnan, Abdülkadir, (1976), Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
İnan, Abdülkadir, (1998), “Göçebe Türklerin Destanlarında Kahramanların Doğumları, Ad Almaları ve Başka Hususiyetleri”, Makaleler ve İncelemeler,
C.2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Kalafat, Yaşar, (2009), İslamiyet ve Türk Halk İnançları Türk Kültürlü Halklarda
Halk İnançları, Berikan Yayınevi, Ankara.
Kalafat, Yaşar, (2010), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Berikan Yayınevi, Ankara.
Karabakla, Selçuk, (2003), Tarihi-Coğrafi ve Kültürel Yönleriyle Derinkuyu, Lisans
Tezi, Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kayseri.
Ögel, Bahaeddin, (2010), Türk Mitolojisi C.1,2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Örnek, Sedat Veyis, (1995), 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınevi, İstanbul.
Örnek, Sedat Veyis, (2000), Türk Halkbilimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Tezcan, Mahmut, (2000), Türk Ailesi Antropolojisi, İmge Kitabevi, Ankara.
2. Sözlü Kaynaklar
K1: Nazife Gültekin, 53 yaş, Okuma yazma yok, Derinkuyu Merkez
K2: Fadime Karabakla, 90 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K3: Ümüş Güven, 87 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K4: Fadime Şanlı, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
70
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar
K5: Hatice Şen, 62 yaş, Okuma yazması var, Derinkuyu Merkez
K6: Fatma Gemici, 88 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K7: Hatice Gök, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K8: Şerife Şengüç, 60 yaş, Okuma yazması var, Derinkuyu Merkez
K9: Meryem Üzüm, 71 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K10: Ümüş Güven, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez
K11: Fatma Gemici, 74 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Kasabası
K12: Fadime Uzun: 70 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K13: Akkız Ertaş, 59 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası
K14: Hafize Bedel, 84 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K15: Esma Bostan, 74 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K16: Döndü Bozbel, 52 yaş, İlkokul mezunu, Yazıhöyük Kasabası
K17: Zeynep Demir, 78 yaş, Okuma yazması yok, Çakıllı Köyü
K18: Döndü Kabak, 72 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K19: Şükriye Sayın, 72 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K20: İsmail Koçak, 70 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası
K21: Mahsut Yücel, 60 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası
K22: H. İbrahim Uzun, 62 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Köyü
K23: Ahmet Yazıcı, 70 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K24: Arife Kendir, 74 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K25: Şükran Güneş, 56 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası
K26: Azmiye Avcı, 75 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K27: Ali Demir, 70 yaş, Okuma yazması yok, Çakıllı Köyü
K28: Hicabi Erdem, 90 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası
K29: Elmas Yüksel, 81 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Kasabası
K30: Rüfayi Tunca, 72 yaş, Okuma yazması var, Suvermez Kasabası
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
71
AVANOS (NEVŞEHİR) ÇÖMLEKÇİLİĞİNİN BÖLGEDEKİ TURİZM
PAZARLAMASINDAKİ ÖNEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF AVANOS POTTERY IN THE CONTEXT OF ITS
IMPORTANCE FOR TOURISM MARKETING IN NEVSEHIR
Uğur CEYLAN* - Murat BAYAZİT**
ÖZET
Seramik denilince akla gelen ilk materyallerden en önemlisi olan
terra cotta ürünleri, diğer bir deyimle çanak-çömlekler, Anadolu’da
Hitit uygarlığından bu yana süregelmektedir. Anadolu’da çömlek
yapımında göze çarpan yerleşim yerleri Avanos ve Kınık’tır. Avanos
çömlekçiliği 20.yüzyılın sonlarına doğru bir gerileme yaşamış ve
bunun nedeni olarak da özgün ürünlerin yoksunluğu gösterilmiştir. Nevşehir bölgesi turizminin yalnızca çömleklere bağlı olmaması
ile birlikte, bu seramik ürünlerinin bir kültürü yansıttığı ve yaşattığı
düşünüldüğünde pek de azımsanmayacak bir öneme sahip olduğu
da aşikardır. Çömlek ustalarının gelen turistlere sundukları ürünlerin
artık basitleşmeye ve seri olarak satışa uygun olması bakımından
bu ürünlerde fiyat indirimine yönlenilmesi, dolayısıyla da kalitesizleşmeye ve rutine oturması sebebiyle Avanos bölgesi turizm anlamında dikkatleri çekmeyi başaramamıştır. Bu gerilemenin temel
sebepleri arasında turistik hizmetler veren firmaların yanlış politikaları ve sanatsal düşünceden uzaklaşan üreticilerin geleneksellikten
uzaklaşmaları gösterilmiştir. Bu çalışmada, seramik malzemelerin
(çömleklerin) turizmi etkileyen yönleri anlamında Avanos örneği değerlendirilmiş ve bölge turizmi hakkında da bu kapsamda alternatif
yollar araştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler : Avanos, Çömlekçilik, Turizm.
* Öğr.Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Emet MYO, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü,
e-posta: [email protected]
** Arş.Gör., Batman Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü,
e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
73
Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT
ABSTRACT
Terracotta products, in other words “potteries”, are the first materials that come to mind when we talk about ceramics and these
products subsist in Anatolia since Hittite civilization. The most famous and important regions in production of potteries are Avanos
and Kınık in Turkey. Pottery production in Avanos has faced with a
decline in the late 20th century and lack of original products was
showed as the reason for that adverse situation. Tourism in Nevsehir
region does not only depend on pottery but also the geological and
historical structures, nevertheless it is obvious that ceramic products
(potteries) have a substantial importance through their property of
reflecting and vitalizing the history and culture. Avanos has failed to
attract attention in terms of tourism because of simplification of the
products sellers offer to tourists, producing poor quality and routine
products, and the price reduction of potteries in order to optimize
serial sales. Wrong policies of the companies providing tourist services and traditional culture divergence of potters in terms of artistic
thoughts are given as the main reasons for this decline. In this study,
Avanos was reviewed in the context of effects of ceramic materials
(potteries) on tourism and alternative ways of improvement of tourism in the region was investigated in this sense.
Key Words : Avanos, Pottery, Tourism.
1. Giriş
İnsanlığın en eski çağlardan bu yana gerisinde bıraktığı kalıntılar arasında
yer alan pişmiş toprak ürünleri insanoğlunun çok eski çağlardan bu yana
kili biçimlendirip pişirerek kalıcı bir form elde etmeyi bildiklerine işaret
etmektedir. Eski dönemlerde, besinini avcılık ve toplayıcılıkla elde eden
insanların pişmiş topraktan kap üretmedikleri, kaplarını ya taş topraktan
oyarak ya da sepet, tahta, deri gibi zamanla yok olan malzemelerden ürettikleri anlaşılmaktadır. “Seramiksiz Neolitik Çağ” ile tarihlendirilen bazı
yerleşimlerde sepet izleri taşıyan kil parçacıklarının ele geçmesi, ilk denemelerin sepetlere kil sıvanarak başladığını göstermekte, güneşte kurutulmuş kilden kap parçaları da seramik üretimine geçiş evresini yansıtmaktadır. İnsanoğlunun toprağı şekillendirmesi ve ardından pişirerek kalıcı
formlar elde etmesiyle oluşan çömleklerin üretiminin süreklilik kazanmasına etken olan faktör; toplulukların yerleşik yaşam düzenine geçmeleri, tarım ve hayvancılıkla besinlerini üretmeye başlamalarının bir sonucu
74
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki
Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi
olarak elde edilen ürünlerin depolanması için sağlam ve kolay yapılabilen
kaplara gereksinim duymalarıdır. Kolay biçim verilmesi ve hammaddesinin
yani kilin çevrede kolay bulunması pişmiş toprak kapların yaygın olarak
kullanılmasına olanak tanımıştır. Kullanım amaçlı çömlek üretmenin yanı
sıra farklı yataklardan elde edilen kilin pişme sırasında farklı renkler aldığını gören çömlekçiler kapların üzerine farklı renkte kil çamurlarıyla şekiller
çizerek “boyalı seramik” malzemeler de üretmeye başlamışlardır. Çanakçömlek üretmeye başlayan insanlar zaman zaman kapların yüzeylerini
farklı renkte kil çamurlarıyla kaplayarak astarlamışlar ve mekanik yöntemlerle düzeltip parlatmışlardır. Böylece çeşitli bölgelerde birbirinden farklı
kaplar ortaya çıkmış ve çömlekçiler birbirlerinin ürünlerinden etkilenerek
bunların benzerlerini yapmaya çalışmışlardır (Ökse:2002,IV).
Tarih boyunca birçok farklılaşma gösteren çömlek ürünleri ilk başlarda ihtiyaçlara cevap veren malzemeler iken sonraları sanatsal kimlik kazanmış
ve zamanla ticari olarak da önem kazanmaya başlamıştır. Çömlekler bu
özelliklerinin bir araya gelmesiyle birlikte toplumların sosyal ve ekonomik
durumları hakkında geçerli bilgi kaynağı haline gelerek etken bir parametre olmuştur. Günümüzde de bu durum devam etmekte ve artık çömlekten
çok ileri teknoloji seramikler olarak da çağımıza ayak uydurmuştur. Geleneksel seramik kategorisinde değerlendirilen çömlekler bahsedilen sosyal
ve ekonomik içeriklerini uluslar arası anlamda da gösterme çabalarını turizm ile ortaya koymaktadır. Turizmin bu anlamda en cazip bölgelerinin
başında kuşkusuz Avanos (Nevşehir) vardır. Turizmin çömleklere kazandırdığı artılar sosyal ve ekonomik olarak azımsanmayacak kadar fazladır ve
çömleklerin de turizme kazandırdıkları da bu söylemle paraleldir. Temelde
yine insan vardır ve bu ikilinin bir araya gelmesi her zamanki gibi yine
toplumların yararınadır. Özellikle ekonomik olarak değerlendirildiğinde bu
yararın ne boyutta olduğu anlaşılabilir.
Turizm, turistik olarak cezbedici değerleri sınırları içerisinde bulunduran
ülkelerin sosyoekonomik kalkınma çalışmalarında önemli bir yer tutar ve
çağdaş bir yaşam tarzını bu ülkelere getiren bir hareket olarak kabul edilir,
ayrıca turizmin, yer aldığı bölge ve çevresinde milli geliri olumlu etkilediği,
döviz kazancı yarattığı, iş imkanları sağladığı, altyapının geliştirilmesine
katkıda bulunduğu, kamu gelirlerini arttırabileceği ve bölgesel – globalentegrasyon oluşumunu hızlandırdığı da söylenebilir (Erdoğan:1995,8 ve
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
75
Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT
Schneider:1976,5). Bir ülke sınırlarında yer alan şehir, kasaba veya köylerin
sosyal ve/veya ekonomik olarak aynı veya çok benzer olması beklenemez.
Buna bağlı olarak turizm açısından da bir değerlendirilme yapılırsa, her
bölgenin turistik olması olası olmayabilir. Turizmin doğal, mimari, ekolojik
veya arkeolojik içerikli olarak her bölgede farklı bir işleyiş içerisinde olduğu söylenebilir. Bu farklılıklar sosyal olarak toplumun genelinde problem
olmayabiliyorken ekonomik olarak dengesizlikler yaratabilir ve sonuçları
da ülkenin ekonomik politikaları kapsamında negatif etkilere neden olabilir. Bölgeler arası bu dengesizliklerin giderilmesi bakımından turizm faaliyetleri önemli bir parametre olarak yer alır ve bu tip faaliyetler üretim
için uygun ve yeterli kaynaklara sahip olmayan, fakat pitoresk görüntü ve
yapılarıyla turizme hitap eden bölgelerin doğru ve etkin bir turizm uygulaması ile bu anlamda kalkınmalarını ve dengeli bir şekilde gelişmelerini
mümkün kılacaktır (Braden ve Wiener:1980,37).
Türkiye’nin sahip olduğu doğal ve kültürel (arkeolojik) zenginlikler turizm
sayesinde sahip oldukları değerleri korumakta, önemlerini arttırmakta ve
milli geliri artıracak bir ekonomik değer haline gelebilmektedir. Bu anlamda ekonomik olarak geri kalan bölgeler; otel ve yiyecek içecek işletmeleri, tatil köyleri, seyahat işletmeleri ve sektörü doğrudan ve dolaylı olarak
ilgilendiren diğer işletmeler aracılığı ile turizmden elde ettikleri gelirlerle
ekonomik gelişmelerini destekleyebilmektedirler. Buna bağlı olarak da bu
sektörlerde önemli sayıda istihdam rakamları sağlanmakta ve bu sayede insanlara yeni gelir kaynakları yaratılmaktadır. Ekonomik yönden göze
çarpan bu artışla birlikte, turizm aynı zamanda çalışanların hayat standardının da değişmesine neden olmakta, altyapı hizmetlerinin geliştirilmesine
ve uluslararası barışın hız kazanmasına da yardımcı olabilmektedir. Tüm
bu verilerin bir araya gelmesiyle, bölgelerin kalkınma düzeyinin sadece
sanayiye değil aynı zamanda turizme de bağlı olduğu söylenebilir. Bu duruma güzel bir örnek Nevşehir bölgesidir. Bölgeyi sosyoekonomik olarak
geliştiren ve kalkındıran en etkin kalem kuşkusuz turizmdir. Bu gelişmenin baş mimarları “Peri Bacaları” olarak anılan jeolojik yapılar ve seramik malzemelerin tarihi geçmişinde ilk basamak olan çömleklerdir (Tutar
vd.:2007,196-206).
2. Seramik
Yunanca “kil” anlamındaki keramikos sözcüğünden türetilmiş olan seramik terimi, pişmiş topraktan, işlenmiş, cilalı, emaye, fayans, kumtaşı (gre),
76
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki
Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi
porselen (yumuşak,sert ya da iki kez pişmiş-bisküvi), vb. her türlü seramik
ürününü belirtmek için kullanılır. Fırında pişirme yoluyla çanak-çömlek
yapma sanatına seramikçilik denir. Binlerce yıllık bir geçmişe dayanan ve
insanın öğrendiği ilk teknik olan seramikçilik, temel yöntemleri en az değişikliğe uğramış bir sanattır. Seramik ürünler, gerek çamurun bileşimi, gerekse pişirme yöntemiyle nitelik açısından ayırım gösterirler (designophy.
wiliw.com).
Bütün çamurlar, farklı nitelikte olabilen kil (biçim verici öğe) ile çeşitli yağ
giderici öğelerden (kum, kuvars, kül, bitki parçacıkları, saman, öğütülmüş
kalsit vb.) oluşur. Ergitici bir maddenin katılması, hamurun camlaşmasını
sağlar ve porselen elde edilir. Genel olarak seramik çamuru olarak tasvir
ettiğimiz malzemenin birçok çeşidi vardır. Bu çamurlar kimyasal özellikleri,
dokuları, renkleri itibariyle birbirinden farklıdır. Fakat hepsinin ortak özelliği sanatsal ve pratik olarak kolay şekil alabilmesidir. Seramik çamurunu
üstün kılan; sır tutabilmesi ve fırınlanarak kullanımlı, dayanıklı, camsı seramik ürünü haline getirilmesidir (designophy.wiliw.com).
3. Çömlekçiliğin Tarihi
İnsanoğlunun çömleği nasıl keşfettiği tam olarak bilinmemektedir. Genellikle kabul gören varsayım, insanoğlunun toprağın ateşte pişirilip sertlik
kazandığı tesadüfen bulduğu yönündedir. Keşfetme şekli ne olursa olsun,
çömlekçiliğin başlayıp gelişmesi, göçebe kavimlerin yerleşik hayata geçmesiyle olmuştur. Anadolu’da ilk yapılan çömlekler Neolitik döneme, yaklaşık M.Ö. 7. bin yıla ait olduğu bilinmektedir. Anadolu insanı, neredeyse
on bin yıldır toprağı suyla çamura dönüştürüp şekillendirmektedir. İlk yapılan çömlekler sargı ve dolama usulü ile elde şekillendiriliyordu. Pişirim ise
genellikle açık ateşte yapılmaktaydı. M.Ö. 3. bin yılda çömlekçi çarkı bulunmuş ve çömlek çarkta şekillendirilmeye başlanmıştır (katpatuka.org).
Yüzey araştırmalarında ve kazılarda arkeologların en çok buldukları malzemeler çanak ve çömleklerdir. Bir bölgenin kültürel niteliği ve bunların
zaman içindeki yeri ise kazılarda ortaya çıkan mimari kalıntılar, mezarlar,
çanak ve çömlek parçalarından yararlanılarak değerlendirilir ve ait olduğu
tarih verilebilmektedir. Bu bakımdan çanak ve çömlek bilgisi arkeolojinin
temelidir (Meydan Larousse:1990,302-305).
Mısır’da M.Ö 5000-4000 yıllarından kalma çanak ve çömlekler ele geçmiştir. Sülaleler öncesi devirde kırmızı bir çömlek cinsi yaygındı. Geometrik
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
77
Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT
desenler ve üsluplaştırılmış hayvan figürleri ile süslenmiştir. M.Ö. 4000
yıllarında gerzeh kültüründe, deve tüyü renkli zemin üzerine kırmızısı,
kahverengi ile süsleme yapılmış çanak ve çömlekler bulunmuştur. M.Ö.
3200 yıllarında çömlekçilik, taş ve maden kapların daha gözde olması ile
geriler, II. Sülalenin sonlarına doğru çömlekçi çarkının bulunmasıyla yeniden önem kazanır. Saray tezgahlarında yapılan bir metre yüksekliğinde, sert, kırmızı renkteki küplere ara sıra kralın adı yazılmıştır. Eski krallık
devrinde en yaygın şekiller ise ince, uzun omuzdan kulplu bir küptür ve
bu küplerin ölülere yağ sunmak için kullanıldığı sanılmaktadır (Meydan
Larousse:1990,302-305).
4. Anadolu’da Çömlekçilik
Anadolu sahip olduğu coğrafi konum sayesinde yüz yıllar boyunca bir
çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu anlamda tarihi miras bakımından da benzersiz bir bölge olarak kendini göstermiştir. Anadolu’nun çoğu
bölgesinde bulunan çoğu kalıntı insanlık tarihinin bu topraklar üzerinde
binlerce yıl öncesine dayandığını ortaya koymaktadır. Anadolu’da insanlık
varlığı Palaeolitik Çağ’a kada uzanmaktadır (600.000 – 10.000) ve bu
çağda yaşayan insanlar bıçak, balta ve ok ucu gibi avcılıkta kullanılan gereçleri üretmiş ve bunun yanı sıra iki çakmak taşının birbirine sürttürülmesi
ile elde edilen ateşi keşfederek bu çağa Taş Çağı da denmesine neden
olmuşlardır (Bayladi:1996,11). Bu çağdan sonra insanlar Orta Taş Çağı’na
erişmişlerdir (10.000 – 8.000) ve bu çağ Avrupa’da Mesolitik, Anadolu’da
ise Epipalaeolitik olarak isimlendirilmiştir (Sevin:1997,17).
İnsanoğlu Taş Çağ’ında öğrenip Orta Taş Çağı’nda geliştirdiği bilgi ve becerisini “Medeniyet Çağı” olarak da isimlendirilen Neolitik Çağ’a taşımıştır ve
arkeologlar bu çağı M.Ö. 5000 ile M.Ö. 8000 arasında tarihlemişlerdir (Bayladi:1996,12). İnsanların bir şeyler üretmeye başlaması çeşitli gelişmelere de
beraberinde getirmiştir; ilk seramik malzeme olarak kabul edilen çömlekler
gibi. Bu anlamda, çömlek üretimi önemli bir adımdır çünkü o çağın insanları
çömlekleri ihtiyaçları doğrultusunda kullanıyorlardı; örneğin fazla mahsulü
biriktirerek saklamak için çömlekleri kullanıyorlardı (Tahberer:2006,3-4).
Anadolu’da Cilalıtaş devri çömlekçiliği teknikçe üstündür. Mersin, Çatalhöyük ve Kızılkaya’da koyu renkli cilalı, Hacılar’da krem renginde astarlı
ve cilalı çömlekler bulunmuştur. Alişar çanak ve çömleklerinin kalkolitik
çağdan kalanları ilgi çekicidir. Elle yapılmış, cilalanmış, içleri beyaz ve sarı
78
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki
Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi
boya ile doldurulmuş çizgilerle süslü, gri, kırmızı, kahverengi ve siyah renkli
çömlekler vardır. Çok rastlanan yüksek ayaklı kadehler, iki kulplu maşrapalar Büyük Güllücek, Beycesultan ve Mersin gibi merkezlerde ele geçmiştir.
Eski Bronz I çağında elle yapılmış çömlekler Truva, Yorta, Polatlı, Kusura,
Beycesultan ile Güney Anadolu’daki yerleşme noktalarında bulunmuştur
(Meydan Larousse:1990,302-305).
5. Nevşehir ve Avanos
5.1. Nevşehir’de Turizm
Benzeri çok az olan jeolojik oluşumların doğanın bir hediyesi olarak ayakta
durduğu Nevşehir, hem tarihi hem de doğal güzelliklerin bir araya geldiği
ender oluşumlarla bezenmiş coğrafyasıyla Türkiye’nin bu anlamda en özel
bölgesidir. Yüz yıllar boyunca birçok medeniyetin ziyaret ettiği, yaşadığı
bu bölge sahip olduğu tarihi dokuları doğal oluşumlarla iç içe sunmakta
ve çekiciliğini arttırarak önemli bir turizm merkezi olduğunu göstermektedir. Nevşehir’de turizm açısından değerlendirebilecek birçok yapıdan
bazıları kaya kiliseleri, yer altı şehirleri ve vadilerdir (Tutar vd.:2007,202,
Özpolat:2005,1-2).
Ayrıca dünyaca ünlü düşünür Hacı Bektaşi-ı Veli ve Osmanlı sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa’nın eserleri de bölge tarihine benzersiz bir
ayrıcalık katmaktadır. Böylesine spesifik yapı ve unsurların bir araya geldiği
şehir turistlerin de ilgi odağı haline gelmeye başlamış ve dikkatleri toplamayı başarmıştır. Nevşehir turist girdisinde son yıllardaki artış da bu bilgiyi
doğrular niteliktedir. 1960 ve 1980 yıllarında bölgede bulunan otel sayısı
bir kaç tane iken günümüzde sayısız otel ve konaklama tesisleri gelen misafirlere hizmet vermektedir. Bu durum elbette turizmin gelişmesi ve buna
bağlı olarak bölgeye gelen yabancı misafirlerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçeve kapsamında yine
bölgede bulunan köy ve kasabalar da turistlerin beklentileri ve ihtiyaçları
doğrultusunda kendi kendilerine modernleşmeye ve ekonomik olarak da
gelişmeye başlamışlardır. Tabi bu olumlu gelişmeler içerisinde bazı aksaklıklar da göze çarpabilmektedir. Örneğin Nevşehir’e gelen turistlerin yalnızca bir günlük gezi programı yapmaları ve dolayısıyla da konaklamayı
ortadan kaldırmaları bölgedeki turizmin devamlılığını azaltabilmektedir.
Bununla birlikte diğer önemli bir konu da Nevşehir ili ve civarında bulunan
turistik yerlerin gelen turistler tarafından sadece görsel bir mekan olarak
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
79
Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT
düşünülmesidir. Bu durum da bölgenin tekrar ziyaret edilmesini kısıtlayan
bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki turistlerin bu bölgede yaptıkları ziyaretlerden ve karşılaştıkları kültürel zenginliklerden haz almaları
sağlanmalıdır (Özpolat:2005,1-2).
5.2. Avanos’ta Çömlekçilik
Bölgede turizm açısından yaşanan gerilemeye alternatif başka bir çözüm
bölgeye has üretilen çömleklerin ve bu tarzdaki diğer ürünlerin de görsel turizmin yanında destekleyici ve itici birer kuvvet olması olasıdır. Tabi
çömlek sektörünün de karşılaştığı problemler olabilmektedir. Pişmiş toprak ürünlerinin Nevşehir’de yoğun olarak üretildiği yer Avanos’tur. Avanos
Türkiye’de çömlekçilik denildiğinde ilk akla gelen yerlerden birisi olmasına rağmen zaman içerisinde bazı gerilemeler yaşamıştır. Bunun başlıca
sebeplerinden biri olarak çömleğin önceleri günlük kullanımlara yönelik
yapılıyorken (yağdanlık,ibrik vb.) rekabette plastik ve alüminyuma yenilmesidir. Özellikle maliyetin daha düşük olduğu plastik ürünlerin günlük
hayata daha fazla ve daha ucuz girmesi çömleğe olan ilgiyi oldukça azaltmıştır (Peribacası Dergisi:Ağustos 2009,Sayı 10)
Çömlekçilik , Avanos’ta usta-çırak ilişkisi genellikle aile içerisinde babaoğul arasında gerçekleşiyorken bugün gençlerin bu alanda artık gelecek
görmemesi dolayısıyla önemini kaybetmektedir. Ustalar işyerlerinde çalıştıracak çırak bulamamaktadırlar. (Peribacası Dergisi:Mayıs 2010,Sayı 12 ).
Bölge daha önce çömlekçilikle ilgili bir ilçe olarak adlandırılmasına rağmen şu anda gelen turistler bu anlamda hayal kırıklığı yaşamaktadır. Daha
ucuz olması dolayısıyla alçıdan yapılmış ve üzeri plastikle allanıp pullanmış ürünlerin artması çömlekçiliğe önemli bir darbe vurmuştur. Özellikle
Kütahya’dan gelen çinilerin sırlı ve gösterişli olması dolayısıyla albenisi oldukça yüksektir. Bunun yanında sırsız bir çömlek daha az ilgi çekmektedir.
Mağazaların çoğu cirolarını bu ürünlerden ya da çini ve seramikten yapmaktadırlar. Turizm sektörü içerisinde 1990’lı yıllarla birlikte komisyonla
çalışan büyük firmalar açılmış ve sayıları her geçen gün artmıştır. Kendi
aralarındaki rekabetle birlikte komisyonların %50-%60’lara çıkması ürün
fiyatlarına da yansımıştır. Bu durum neticesinde küçük çaplı işletmelerin
ayakta kalması zorlaşmış ve gün geçtikçe kapanmayla yüz yüze gelmişlerdir (Peribacası Dergisi:Ağustos 2009,Sayı 10).
80
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki
Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi
Bölge içerisinde çömlekçilerle yapılan görüşmelerde artık gelen turist sayısının oldukça düştüğü, onların da büyük çömlekçilere acenteler tarafından yönlendirildiği belirtilmektedir. Gelen grupların Avanos içersinde fazla
gezmediği ve turların programlar dahilinde artık neredeyse satış odaklı
olarak bu büyük firmalarda gezdirildiği bilinmektedir.
6. Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de turizm denilince akla gelen başlıca yerlere bakıldığında genellikle deniz kıyısı bölgeleri göze çarpmaktadır. Bu bölgeler özellikle yabancı
turistlerin ilgi odağı olmuş ve dolayısıyla da ülkenin döviz getirisi bağlamında da turizm gelirlerinin başını çekmeyi başarmıştır. Turizm açısından
çok önemli jeolojik, termal ve doğal güzelliklere sahip olan Türkiye, bu
varlıklarını etkin bir şekilde kullanma politikalarını son yıllarda daha da
düzenli bir hale getirerek ülkeyi turizm açısından daha cazip bir konuma
getirmeye çalışmaktadır. Sürekli bir şekilde politik, iklimsel ve ekonomik
olarak değişen dünyada sabit veya sürekli artan bir turizm grafiği çizebilmek her ne kadar zor ve imkânsız olsa da, Türkiye’de turizm sektörüne
hitap ve hizmet eden tüm kişi ve kuruluşlar kendilerini daha da ileriye
götürecek değişim ve güncellemeler ile gelişmeyi başarabilmişlerdir.
Anadolu, çok kültürlü ve gerek coğrafik gerekse sağladığı köklü tarihsel
mirası dolayısıyla turizm açısından zengin bir mozaik sunmakta, bu yönüyle farklı turizm olanaklarını bünyesinde barındırmaktadır. Ülke içerisinde
farklı pozisyonlara ve kaynaklara, dolayısıyla farklı turistik olanaklara sahip bölgeler arasında bir eşitsizlik söz konusudur. Ülke kapsamında sosyal
ve ekonomik olarak adı geçen eşitsizliğe bir denge sağlamak amacıyla
daha geride duran şehir ve bölgelerde (turizm açısından düşünüldüğünde) bu durumun olumsuz etkilerini azaltmak veya kaldırmak amacıyla
çeşitli arayışlara girilmiş ve bu bölgelerde turizmin nasıl kullanılabileceği
değerlendirilmiştir. Bu duruma verilebilecek en etkin örneklerden biri de
şüphesiz Nevşehir’dir. Nevşehir ili ve civarında yer alan jeolojik, tarihi ve
doğal yapılar bu bölgenin turizm yönünden çekiciliğini ortaya koymuş ve
bu anlamda yapılan çalışmalar bölgenin turizm potansiyelini ortaya koymuştur. Bölgede yer alan tarihi kiliseler, jeolojik oluşumlar (Peri Bacaları)
ve (çömlekçilik gibi) el sanatları ürünleri turizm sektörüne kazandırılmıştır.
Geziler, turlar, balon seyahatleri gibi aktiviteler ile desteklenen turizm sektörü konaklama imkanlarının da arttırılması ile daha geniş boyutlara taşı-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
81
Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT
nabilmiştir. Bu gelişmeler elbette ki bölgenin sosyal ve ekonomik yapısını
olumlu yönden etkilemiş ve kalkınma adına önemli adımlar atılabilmiştir.
Bu şekilde karşımıza çıkan gelişmeler Nevşehir’in Türkiye’deki konumunu
sosyo-ekonomik olarak değiştirmiş ve bahsedilen “dengeleme” kavramına ilişkin başarılı bir örnek olmuştur.
Türkiye’de turizm 20. yüzyılın sonlarına doğru ekonomik ve sosyal olarak
da ele alınmaya başlanmış ve bu anlamda turizmin farklı getirilerinin de
olduğu anlaşılmıştır (Turizm Bakanlığı:1998,57). Nevşehir de bu durumu
lehine çevirecek yeni turizm politikaları belirlemiş ve 21. yüzyıla daha farklı
bir turizm merkezi olarak adım atmıştır. Bölgedeki köyler, kasabalar buna
bağlı olarak turistik mekânlar, doğal çevre ve turizm araçları modern ve
çağdaş bir değişim göstererek sektöre olan yansımasını ve getirisini olumlu yönde farklılaştırmıştır.
Nevşehir’de özel bir üretim alanına sahip olan çömlekler özellikle Avanos’ta
profesyonel olarak üretilmekte ve buradaki çömlek ustaları yıllardır bu zanaatı yaşatmaktadır. Çömlek üretimi yıllar boyunca hem Avanos’un hem
de Nevşehir’in gerek tanıtımında gerekse de kalkınmasında önemli bir rol
oynamıştır. Fakat son dönemde seramik malzemelerin (çömleklerin) turistik olarak değeri azalmaya başlamış ve bu anlamda yaşanan ekonomik gerilemeler göze çarpmıştır. Bunun temel sebebi olarak seri üretime geçmenin yol açtığı kalite bozukluğu ve sanattan uzaklaşmanın neden olduğu
dizayn problemi gösterilmiştir. Çömlek üretimi insanoğlunun yaşamında
önceleri bir ihtiyaç karşılığı olarak yer alırken, zamanla bu ihtiyaç yerini
ticarete ve dolayısıyla da rutinliğe bırakmak zorunda kalmıştır. Bu durum
da çömlek ustalarının ürünlerine olan ilgilerini azaltmış ve çömleklerin yalnızca bir gelir kapısı olarak yer edinmesine yol açmıştır. Avanos çömleklerinde göze çarpan şekiller, figürler ve dekorlar zamanla estetik kaygısını
taşıyan ustaların da gözden çıkardığı birer parametre halini almış ve turizmin de artmasıyla birlikte bu etkenler ekonomik çıkarlardan sonra gelen
ikinci kalem durumuna düşmüştür. Daha önce bahsedildiği gibi, bölgenin
yalnızca doğal güzelliklerinin turizme hitap etmesi bu bölgenin turizm açısından sadece günü birlik bir pozisyona düşmesine neden olurken, bu durumu ortadan kaldıracak alternatif çalışmalar arasında Avanos çömlekleri
en önemli çıkar yollarından biri durumuna gelmiştir. Bu kapsamda konu
ile ilgili olarak çömlek ustalarının karşılaştıkları problemler net olarak belirlenmeli ve bu doğrultuda projeler sunularak çözüm yollarına ulaşılmalıdır.
82
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki
Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi
Kaynaklar
Bayladi D., 1996, Intersection of Civilizations; Anatolia, Lord Printing Press,Istanbul.
Braden P.V. ve Wıener L., 1980, Bringing Travel, Tourism and Cultural Resource Activities in Harmony with Regional Economic Development, Tourism Marketing and Management Issues, George Washington University, Washington.
Erdoğan, O., 1995, Turizm Sektoru, İMKB Yayını, Sektor Araştırmaları Serisi, İstanbul.
Meydan Larousse Ansiklopedisi, 1990, Çömlekçiliğin Tarihçesi, 3. Cilt, Sayfa 302-305
Ökse, A.T., 2002, Arkeolojik Çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s. IV.
Özpolat, S., 2005, Nevşehir Turizmin Sorunları Cozum Onerileri, s 1-2.
Peribacası Dergisi, 2009, Avanos Çömlekçiler Derneği, Sayı 10.
Peribacası Dergisi, 2010, Avanos’ta Çömlekçilik, Sayı 12.
Schneider H., 1976, Tourism Development in Africa: Scope and Critical Issues.
Africa Spectrum, 11 (1), 5–16.
Sevin V., 1997, Anatolian Archaeology, Der Publications, Istanbul.
Tahberer S., 2006, A Research on The Construction Technique of The Hellenistic
and Roman Terracottas in The Adana Museum and The Application Of The
Technique, Post-Graduation Thesis, 3-4.
Turizm Bakanlığı (1998), “Turizm 98”, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara.
Tutar F., Kocabay M., Kılınç N., 2007, Turizm Sektöründe E-Ticaret Uygulamaları:
Nevşehir Örneği, Selçuk Üniversitesi Karaman İİBF Dergisi, Sayı 12, 196-206.
www.katpatuka.org (Erişim Tarihi:14.07.2011)
www.designophy.wiliw.com (Erişim Tarihi:12.04.2004)
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
83
NEVŞEHİR YÖRESİ POMZALARIN UFALANMA
ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION IN TERMS OF COMMINITION PPROPERTY
OF NEVŞEHİR REGION PUMICES
Vedat DENİZ*
ÖZET
Ufalama, dünya genelinde elektrik enerjisinin %3 ile %4 gibi bir
kısmını ve tipik bir cevher hazırlama tesisinde ihtiyaç duyulan toplam enerjinin %70’in üzerinde harcayan önemli bir süreçtir. Ufalama işlemi çok değişken özelliklere sahip ve çoğu zaman da anlamak
zordur.
Boyut küçültme işlemlerinde pomza gibi gözenekli malzemelerin
davranışı gözenekli olmayan malzemelere kıyasla önemli ölçüde
farklıdır. Pomzayı, belirgin olmayan farklı şekil yapısı ve ara boşluk
bağlantısı gibi özelliği olan gözenek yapısı ufalamada önemli etkisi
vardır.
Bu makalede Türkiye’deki diğer pomza bölgelerine kıyasla Nevşehir
pomzalarının ufalanma özelliklerinin bir karşılaştırılması sunulmuştur. Bu çalışmada, çok ince boyutlu pomza üretimi için yetersiz bilgi
birikimine katkıda bulunmak ve sektöre ışık tutmak adına bazı önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Pomza, Ufalanma, Kırma, Öğütme
ABSTRACT
Comminution is know to be a large consumer of the energy, which
consumes 3-4% of the electricity generated world-wide and comprises up to 70% of all energy required in a typical mineral processing plant, and is one of the most important unit operations in
mineral processing. The comminution process has many variables,
some of which are difficult to understand.
* Doç.Dr. Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü Çorum;
e-posta:[email protected].
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
85
Vedat DENİZ
The behaviour of porous materials as pumice in comminution processes differs substantially from that of non-porous materials. It is
strongly affected by the type of porosity, which may be characterized by different void shapes and interconnection degrees.
This paper presents a comparison of the comminution properties of
the Nevşehir pumice with other pumice regions in Turkey. Addition,
some suggestions are presented to be help of inadequate knowledge for producing the very fine size pumice material and it was
aimed to emit light to the sector.
Key Words: Nevşehir, Pumice, Comminution, Crushing, Grinding
1. Giriş
Pomza, ülkemizde ve dünyada en çok inşaat sanyiinde kullanılmaktadır.
Pomzanın hafif olması, ısı ve ses yalıtımı açısında diğer bir çok malzemeden kat kat iyi olması ve hatta perlit gibi ilave enerji gideri ve yatırım
gerektirmemesi nedeniyle genleştirilmesi zorunlu olmayan doğal bir malzeme olması sebebiyle BİMS amaçlı olarak oldukça yaygın kullanılır. Tarım
sektöründe ise toprağı ıslah etmesi ve suni gübrenin topaklaşmasını önlemsi nedenleri ile de yaygın kullanımı söz konusudur (Deniz, 2005).
Hem inşaat hem de tarım sektöründe bu yaygın kullanımı nedeniyle pomza ile uğraşan sektörler bu alanlara yatırım yapmakta ve ülkemizde bu
amaçla son on yılda onlarca fabrika kurulmuştur. Bu kadar fazla sayıda
kurulan fabrika nedeni ile sektörde satılan ürün bazında her bir sanayi kuruluşu için pastadan aldığı pay düşmüştür. Ayrıca, bu kadar yaygın
bir şekilde kurulan fabrika sayısından dolayı inşaat ve tarım alanlarında
kullanılan pomza fiyatları da düşmüş ve sanayicinin kazancıda azalmıştır
(Deniz, 2005).
Bu satış darboğazları nedeniyle sektörde bir arayış başlamış ve daha farklı ürün yelpazesine doğru itmiştir. Üstelik bu yeni alanlarda kullanım az,
fakat birim ton başına kar ise daha fazla olmaktadır. Üstelikte pomza da
diğer yer altı kaynaklarımız gibi tükenebilir olması yani yenilenemez olması pomza madenlerimizin katma değeri yüksek olan ürün haline getirilerek
satılması ülke çıkarları açısından da önemli bir unsurdur.
Pomzanın tüketim miktarı ile elde edilen kazanç arasındaki fark, ABD’de
yapılmış olan bir çalışmada 1999 ve 2000 yıllarında çok açık bir şekilde
çok ince pomzanın getirisinin fazla olduğu Çizelge 1’de gösterilmiştir (Bolen, 2000).
86
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Çizelge 1. Pomzanın ABD’de tüketilen ve kullanım alanına göre elde edilen değerleri
Kullanım
1999
2000
Miktar
x103(Ton)
Değeri
x103($)
Abrasif 1
31
5 080
163.81
26
5 590
215.08
Bims blok 2
391
5 820
14.88
470
5 080
10.81
Çimento ve
agrega katkısı
35
836
23.89
46
1 730
37.65
Tarımsal
100
2 860
28.56
100
2 860
28.57
Kot Taşlama
16
1 940
121.00
6
661
110.17
70
1 280
27.69
50
992
19.84
3
Diğer
Birim
Miktar
değeri ($) x103(Ton)
1
Temizleme, kozmetik ve aşındırma işlemlerine eklenen
2
Dekoratif amaçlı bimsler dahil
3
Absorbenler, filtre yardımcıları, dolgu, v.d.
Değeri
Birim
x103($) değeri ($)
Ayrıca, toz pomza’nın birim fiyatı 1999’da 163 $ iken 2010’da 380$’a
çıkarak önemli bir artış sağlamıştır. Bu veriler ışığında, Türkiye’de de bu
alanlara yatırım yapmaya başlanmasının gereği ortaya çıkmıştır. Ülkemizde, rezerv miktarı ile Dünyada 18 ülke arasında, İtalya’dan sonra Yunanistan ile ilk ikiyi paylaşmakta, tüvenan üretim açısından 3. sıradayken,
maalesef mamul ürün açısından en gerilerde kalmaktayız. ABD’nin ithal
ettiği tüvenan ve mamul pomza ürün değerlerine bakıldığında, ülkemizin
mamul ürün üretiminde ne kadar eksik kaldığı ortaya çıkmaktadır. Bu yeni
çözüm arayışları için bir yatırım gerektirmesi zorunluluğu doğurmakla birlikte, yapılan yeni yatırımın doğru ve sürdürülebilir olması önemli bir sorun
olarak ortaya çıkmaktadır. Genelde doğru seçimi yapmak çoğu zaman
mümkün olmamaktadır. Üstelik yapılan yanlış seçimler nedeniyle benzer
yeni yatırımlara da kötü örnek olmaktadır.
Bu yazıda, Nevşehir yöresi pomzaların ülkemizde bulunan diğer asidik
pomzalardan Isparta, Kayseri ve Kars yöresi pomzalardan farklı mineralojik, morfolojik ve ufalanma özellikleri açısından avantaj ve dezavantajlarını
ortaya koymak ve ülkemizdeki pomza sektörüne ışık tutması hedef alınmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
87
Vedat DENİZ
2. Çok İnce Pomzanın Kullanımı
Pomzanın inşaat ve tarım sektörü dışında kullanıldığı ve ince boyutta öğütülmesini gerektirdiği alanlar aşağıda sıralanmıştır (Deniz, 2005).
• Abrasif sanayi,
• Doğal ve doğal olmayan madeni ve yumuşak metallerin cilalanmasında,
• Mobilya ve plastik sanayinde temizleme ve cila malzemesi yapımında,
• Cam sanayinde televizyon tüpü düzeltmek ve cam cilalama ve cam taşlamada,
• Elektronik malzemelerin temizlenmesinde,
• Kimya sanayinde, kimyasal taşıyıcı ve filtrasyon malzemesi olarak
• Elektrikli ve gazlı barbükü ve mangallarda kömür yerine kullanımı,
• Seramik sektöründe astar malzemesi olarak,
• Toz ve el sabunu imalinde ve cam temizleme malzemelerinde,
• Kozmetik sanyiinde temizleme losyonları ve kremlerinde,
• Kurşun kalem silgilerinde,
• Boya sanayinde,
• Dişçilikte parlatma amaçlı olarak.
Yukarıda sözü edilen sanayi alanlarında pomzanın temiz yani zenginleştirilmiş ve de çok ince boyutlarda öğütülmüş olması istenir.
Pomzanın klasik anlamda kullanıldığı alanlar ve yukarıda sözü edilen ince
pomza ürünlerin bazılarının birim fiyatları Çizelge 2’de verilmiştir (Bolen,
2000).
Çizelge 2. Pomzalı ürün fiyatları
Ürün
Bimslik pomza
Tarımsal pomza
Tekstil Pomzası
Antika ağaç ve gümüş parlatıcıları
Pomza kömürü
Pomzalı sabun
Pomzalı topuk ovma kremi
Pomzalı vücut düzenleyicisi
88
Miktarı
1 ton
1 ton
1 ton
150 gr
5000 gr
200 gr
100 gr
100 gr
USA($)
4-5
20-25
40-70
4-5
15-20
4-5
10-12
12-15
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Kozmetik temizleme kremi
Kurşun kalem silgisi
Dişçilikte kullanılan pomza tozu
Pomzalı diş macunu
Gözlük taşlama ve televizyon camları düzeltmede
200 gr
50 gr
150 gr
175 gr
450 gr
5-10
5-10
13-15
14-17
2-3
Çizelge 2’de görüleceği üzere bims, tarım ve tekstil sektörlerinde pomzanın ton başına fiyatları öğütülmüş pomzalarda ise kilogram ve gram
olarak satış değerlerine eş değer olmaktadır. Bu durum, öğütülmüş pomzanın katma değeri yüksek bir ürün olduğunu açıkça göstermektedir.
3. Pomzanın Ufalanması
Ufalama, dünya genelinde elektrik enerjisinin %3 ile %4 gibi bir kısmını
ve tipik bir cevher hazırlama tesisinde ihtiyaç duyulan toplam enerjinin
%70’in üzerinde harcayan önemli bir prosestir. Bu nedenle, ufalama verimindeki çok küçük bir kazancın sağlanması, enerji masrafının azalmasına
çok fazla etkisi olacaktır (Deniz, 2004).
Pomza tipik anlamda bakıldığında bünyesinde % 50-75 SiO2 içeren ve
sertliği yaklaşık 4-5.5 olan bir kayaçtır. Ayrıca, bünyesinde kapalı ve açık
porlar (gözenek) bulunmaktadır. Bu anlamda, ufalanma özelliği diğer kayaçlardan farklı bir yapıya sahiptir. Pomzanın gözenekli olması iri boyutlu
ufalamada yani kırma işlemlerinde bir avantaj sağlarken, ince boyutlarda
bu avantajı kaybetmektedir. Bünyesinde SiO2 içeriğinin fazla olması sebebiylede hem kırmada hem de öğütmede aşınma problemi doğurması
nedeniyle sorun teşkil etmektedir (Deniz, 2005).
Bir çok kırıcı üretici firması, kırılacak olan kayaçlar için bir çok tür kırıcı üretmektedir. Alternatifler arasından doğru seçim yapmak çok zordur.
Genelde doğru seçim yapılamamakta ve verimsiz ve yanlış uygulamalar
görülmektedir. Bir çok işletmede, birbirine benzer kırma-eleme ekipmanları söz konusudur. Fakat, kırılacak malzemelerin özellikleri farklı olmasına rağmen aynı ekipman ve aynı dizayn yaklaşımı tüm ocaklar açısından
geçerlidir. Kırıcı-eleme ekipmanın seçimi doğru olsa bile, kırıcı ve elekler
verimsiz olarak çalıştırılmaktadır (Deniz, 2005).
Bims tesislerinde kullanılan kırma-eleme makinelerine bakıldığında genelde kalker veya kireçtaşı tesislerinde bulunan ekipmanlar ile benzerlik
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
89
Vedat DENİZ
taşıdığını söyleyebiliriz. Fakat, pomza kalker veya kireçtaşı’nın fiziksel ve
kimyasal özelliklerinden farklılık gösterir. Pomzanın en önemli gang mineralleri, andezit, traverten, serpantinit ve bazalt’tır. Bu gang minerallerin
yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46 gr/cm3’dür (Deniz ve Umucu, 2005).
Pomzanın, düşük yoğunlukta olma sebebi porozite içeriğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle, yapı malzemesi olarak kullanım alanlarında bu porozite özelliği önemlidir.
3.1. Pomzanın Kırılması
Ülkemizde oldukça yaygın kullanımı olan darbe etkisi yaratan yatay milli
darbeli kırıcılardan çekiçli ve şoklu kırıcıların (Şekil 1a ve Şekil 1b) pomzanın kırılmasında kesinlikle kaçınılması gerekmektedir. Aksi takdirde, astar
ve çekiç aşınması nedeniyle hafta da bir bakım ihtiyacı gösterecektir. Son
yıllarda, düşey (dik) milli kırıcılar (Şekil 1 c) otojen kırma sağladığı için aşınma problemini tam olmasa da çözmüştür.
Aşınma problemi nedeniyle kırıcı seçiminde baskı kuvveti uygulayan çeneli, konik ve merdaneli kırıcıların tercih edilmesi gereği vardır. Konik kırıcılar
(Şekil 1d) yüksek kırma oranları ile özellikle orta boyutlu kırma işlemleri
için çok tercih edilmektedir. En büyük dezavantajı baskı kuvvetinin yanında kesme ve birazda darbe etkisi nedeniyle aşınma problemine neden
olmalarıdır. Çeneli kırıcıları seçerken (Şekil 1e), aşınmanın az olduğu çift
istinat kollu olanların tercih edilmesinde yarar vardır. Tek istinatlı olanların
da kesme kuvvetleri de etkin olduğu için aşınma fazla olacak ve çene
plakaların aşınma ömürleri azalacaktır. Merdaneli kırıcılar (Şekil 1f ve Şekil
1g) tercih edilirken, iri boyutlu pomzalarda (10-30 cm) dişli olanları tercih
edilirken, ince boyutlu olanlarda (-10 cm) düz merdaneli olanların tercih
edilmesinde yarar vardır. İri boyutlarda gözeneklerin zayıflık bölgesi yaratması nedeniyle noktasal yükün önemi nedeniyle dişli merdaneli olanların
tercihi avantaj iken, ince olanlarda aşınmanın azaltılması için düz olanların
tercihi önemlidir. Merdaneli kırıcılar en büyük dezavantajı kırma oranlarının çeneli ve konik kırıcılara nazaran daha küçük olmasıdır (Deniz, 2005).
Pomzanın kırılmasında arzu edilen ürün dağılımının da kırıcı tipinin seçiminde önemi vardır. Çizelge 3’de 3 cm boyutundaki pomza örneğinin 4
tip kırıcı türünden kırılması sonrası dağılımı verilmiştir. Çizelge 3 incelendiğinde merdaneli kırıcının ince ürün vermemesi nedeniyle özellikle bims,
90
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
kot taşlama ve zirai amaçlı pomza için tercih edilmesinde yarar gözükmektedir. Üstelik, merdaneli kırıcının dişli tipte olsa daha da orta boyutlu
ürün verecektir.
Şoklu kırıcının dağılımına bakıldığında ise yine ince ürün miktarını daha az
verdiği gözükmektedir. Fakat, burada şoklu kırıcının çekiç ve astarlarının
aşınma özelliğinin fazla olduğu unutulmamalıdır.
Çeneli kırıcıda elde edilen ürün biraz daha fazla ince ürün vermektedir. Bu
özellik konik kırıcıda gerçekleşseydi ince ürün biraz daha fazla olacaktır.
Özellikle ince boyutlu ürün isteği olduğunda çeneli ve konik kırıcılar iri ve
orta boyutlu pomzalarda tercih edilmelidir.
Çizelge 3. Pomzanın laboratuar tip kırıcılarda kırılması sonrası dağılımı
Elek Boyutu
Merdaneli Kırıcı
Şoklu Kırıcı
Çeneli Kırıcı
Çekiçli Kırıcı
mm
SE.A(%)
SE.A (%)
SE.A (%)
SE.A (%)
-3.35+2.8
100.00
100.00
100.00
100.00
-2.8+1.7
53.74
47.48
53.78
99.82
-1.7+1.18
39.12
37.39
41.35
96.79
-1.18+0.850
34.65
32.45
36.29
92.97
-0.850+0.600
28.42
28.52
31.65
87.64
-0.600+0.425
22.46
22.51
25.85
76.27
-0.425+0.300
16.36
19.63
22.19
68.59
-0.300+0.212
11.31
18.47
18.99
60.33
-0.212
8.60
12.53
15.99
46.39
Toplam
100
100
100
100
Çekiçli kırıcı elek analiz sonuçlarından görüleceği üzere en ince ürün eldesi burada ortaya çıkmaktadır. Fakat, şoklu kırıcılarda olduğu gibi çekiçli
kırıcılarda da benzer çekiç ve astar aşınması oldukça fazladır.
Pomzanın yan kayaçlarından olan andezitin kırılma özelliği laboratuar tip
çeneli ve şoklu kırıcıda kırılması sonucu farklı kırılma dağılımı oluşturduğu
Çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4 incelendiğinde, her iki kırıcıda da pomza, andezite oranla kırma işleminde daha ince ürün vermiştir. Bunun nedeni, pomzada bulunan
gözenekler kırılmada zayıflık noktaları oluşturmuş ve daha ince boyutta
toplanmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
91
Vedat DENİZ
Çizelge 4. Pomza ve Andezit’in Çeneli ve Şoklu kırıcılarda kırılması sonrası
dağılımı
Elek Boyutu
mm
-3.35+2.8
-2.8+1.7
-1.7+1.18
-1.18+0.850
-0.850+0.600
-0.600+0.425
-0.425+0.300
-0.300+0.212
-0.212
Toplam
Şoklu Kırıcı
Pomza
Andezit
SE.A(%)
SE.A (%)
100.00
100.00
47.48
33.14
37.39
23.28
32.45
18.87
28.52
15.4
22.51
11.33
19.63
9.04
18.47
7.03
12.53
1.58
100.00
100.00
Çeneli Kırıcı
Pomza
Andezit
SE.A (%)
SE.A (%)
100.00
100.00
53.78
30.98
41.35
19.93
36.29
16.06
31.65
12.90
25.85
10.04
22.19
8.18
18.99
6.96
15.99
5.13
100.00
100.00
3.2. Pomzanın Öğütülmesi
Her pomza cevherleşmesinde mineralojik özellikleri farklı olacağından
öğütülme durumu da farklı olacaktır. Deniz’in (1997) mineralojik özellikleri farklı olan Isparta Karakaya ve Gelincik yöresi pomzaların üzeride
yapmış olduğu bir çalışmada öğütülme özelliklerinin farklı çıkmıştır. Karakaya pomzası, Gelincik yöresi pomzasına göre çok daha abrasif mineraller
(feldspat, sanidin, amfibol ve piroksen) içerdiği ortaya çıkmıştır. Karakaya
pomzasının gözenek yapısı daha fazla olduğu için iri boyutlarda Gelincik
pomzasına göre daha kolay öğütülürken, ince boyutlarda Gelincik yöresi
pomzasından çok daha zor öğütüldüğü ortaya çıkmıştır.
Bu durum, Türkiye’nin bir çok bölgesinde bulunan farklı mineralojik yapıya sahip olan pomzaların da farklı öğütülme özelliklerine sahip olacağı
gerçeğini göstermesi açısından önemli bir sonuçtur.
Pomzanın bu özellikleri dikkate alındığında, öğütülme özelliklerinin ortaya konması çok önemli bir konu haline gelmektedir. Pomzanın çok ince
öğütülme durumu için mutlaka pomza örneğinin sertliği, aşındırma oranı,
Hardgrove ve Bond öğütülebilirlik özellikleri incelenmelidir.
Öğütme işlemlerinde değirmen dizaynı için Bond yöntemi yıllardır kullanıla gelmektedir. Bond yönteminin deneysel açıdan uzun sürmesi, boyut
92
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
fraksiyonlarında tam olarak fikir verememesi ve hatalı yaklaşımlara neden
olması nedeniyle bir çok araştırmacı tarafından daha etkin modellerin geliştirilmesine vesile olmuştur. Son yıllarda, matematiksel model ve simülasyon teknikleri ortaya atılmış ve özellikle bilgisayar yazılım tekniklerindeki
gelişmeler, cevher hazırlamaya da önemli oranda katkıda bulunmuştur
(Deniz, 2003).
Pomza, diğer gözenekli ve SiO2 oranı yüksek olan diatomit kayacına göre
çok sert ve öğünmesi zor olan bir kayaçtır. Bu farklığın nedeni, diatomit
kayacının bünyesinde bulunan silis’in esasen amorf yapıda olmasından
kaynaklanmaktadır. Diatomitin mohs sertliği 1.5 -2 iken pomzanın ki 4.55’dir (Deniz, 2011).
Yine bir başka kıyaslamada kayaç ve minerallerin öğütülebilirliğini ifade
eden bir parametre olan Bond bilyalı değirmen öğütülebilirlik değerlerine
bakıldığında diatomit’in öğütülebilirlik değeri 8-9 gr/dev iken, pomzanın
ki 1.8-2.5 gr/dev arasındadır (Deniz, 2011). Diğer taraftan, Bond öğütülebilirlik değerleri andezit’de 1.9-2.8 gr/dv arasında olduğu ve bu açıdan
bakıldığında pomza ile andezit bir birlerine yakın öğütülebilirlik değerlerine sahip olduğu ortaya çıkmaktadır (Deniz, 2005).
Kırma ve öğütme arasındaki bu farklılık pomzanın poroz yapısından kaynaklanmaktadır. Üstelik bu veriler laboratuar ölçeğinde olması sebebiyle
endüstriyel anlamda bakıldığında pomza, çok daha iri boyutlarda (10-15
cm) porozitenin kırılmaya olan katkısı fazla olacak ve pomza dağılımı andezite kıyasla çok daha fazla fark ortaya koyacaktır.
Pomza her ne kadar iri boyutlarda ufalanması kolay iken, ince boyutlarda
özellikle çok ince boyutlarda (mikron boyutlarında) öğütülmesi diğer tüm
cevherlerde olduğu gibi daha zordur. Bunun nedeni, pomzanın mevcut
olan gözeneklerinin öğütme boyutunda kaybolması ve kristal boyutuna
yakın boyutlara gelmesi yani tek kristal tane boyutuna gelmesidir. Ayrıca,
bünyesinde bulunan (SiO2) kuvars tanelerinin mevcudiyetinden öğütmede
aşınma problemini de doğurmaktadır.
Kalsit, barit, bentonit, kireçtaşı v.b. bir çok endüstriyel minerallerin öğütülmesinde yaygın kullanılan Valsli değirmenlerin (Şekil 2a) enerji masrafı
açısından %40’lara varan avantajına rağmen aşınma özelliği yüksek olan
pomza cevherinde kullanımını engellemektedir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
93
Vedat DENİZ
Yine enerji maliyetleri açısından avantajlı olan fakat diğer taraftan aşınma
özellikleri nedenleri ile Kule değirmenlerin (Şekil 2b) ve Karıştırmalı bilyalı
(Şekil 2c) kullanımını da sınırlamaktadır.
Pomzanın öğütülmesinde, klasik anlamda aktarılan ortam değirmenlerinden olan bilyalı değirmenleri (Şekil d) kullanmak genel anlamda doğru bir
tercih olacaktır.
Şekil 1. Kırıcı türler: a) Çekiçli b) Şoklu c) Dik milli
Çeneli f) Dişli Merdaneli g) Düz Merdaneli
d) Konik
Şekil 2. Öğütücü türleri: a) Valsli değirmen b)Kule değirmen
malı değirmen d) Bilyalı aktarılan ortam değirmeni
94
e)
c) Karştır-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Değirmen seçiminin doğru yapılması kadar, değirmenin çalıştırma şartlarının da Pomza cevherine uygun olması önemli bir konudur. Bu nedenle,
uygun ölçüde seçilmiş bir bilyalı değirmenin çalışma şartları olan değirmenin dönme hızı, malzeme yükü, bilya yükü, malzemenin kalış zamanı, bilyaların çapı v.b. özeliklerinin iyi bir şekilde ortaya konması gerekmektedir.
Aksi takdirde, enerji maliyetlerin çok fazla olması nedeniyle arzu edilen
karın azalmasına, dolayısıyla rekabet etme gücünün de ortadan kalkmasına neden olacaktır.
Pomzanın öğütülme özellikleri açısından öğütülme şartlarının etkisi de genel
anlamda diğer kayaç ve cevherlerden farklı olabilmektedir. Pomzanın malzeme yükünün öğütülme özellikleri üzerine alışılmışın dışında farklı sonuç verme durumu da söz konusudur. Genel anlamda, değirmen içerisinde boşluk
doldurma oranı 0.8-1.2 arasındadır (Austin ve ark., 1984). Deniz ve Onur
(2002) pomzanın değirmen içerisinde malzeme yükünün etkisi üzerine yapmış olduğu çalışmada Isparta-Karakaya pomzası için bu değer 0.4 olmuştur.
4. NEVŞEHİR POMZASININ ÖZELLİKLERİ
4.1. Kimyasal Analiz Değerleri
Nevşehir yöresi ve diğer asidik özellikli pomza bölgelerinden alınan numunelerin kimyasal analiz değerleri Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge 5’de
görüleceği üzere Nevşehir yöresi pomzaların diğer pomzalara göre SiO2
değeri en yüksek olandır. Bu değerin yüksek olması aşındırma sektöründe
öğütülmüş pomza özelliği açısından oldukça avantajlı olmuştur.
Çizelge 5. Nevşehir, Kars, Isparta ve Kayseri pomzalarının kimyasal analiz
sonuçları
Elaman (%)
SiO2
Al2O3
CaO
Na2O
Fe2O3
K2O
MgO
TiO2
SO3
Ateş Zayiatı
Isparta
63.50
14.56
3.11
4.62
2.02
4.50
3.80
0.30
0.10
2.80
Kars
72.30
10.26
6.52
2.95
1.62
1.65
0.14
0.28
0.01
3.44
Nevşehir
73.36
10.30
6.69
3.12
2.13
1.72
0.17
0.28
0.01
2.18
Kayseri
67.40
11.63
7.18
3.06
3.29
1.88
0.85
0.76
0.00
3.78
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
95
Vedat DENİZ
4.2. Mineralojik ve Morfolojik Özellikleri
Nevşehir pomzasının mineralojik incelenmesinde (Şekil 3) alkali feldspat
minerallerinden olan okside olmuş biyotit, kuvars ve horndblend mineralleri gözlenmiştir. Daha fazla plajioklas mineralleri ve daha çok camsı
doku içerisinde düzensiz boşluklar gözlenirken, camsı dokunun içerisinde
sertliği yüksek olan volkanik kaya kırıntıları mevcuttur.
Ayrıca, vitrifikasyon sonucunda gözeneklerin içerisinde sekonder mineraller olarak adlandırılan kil ve kaolen tespit edilmiştir. Genelde yan kayaç
pomza ilişkisine bakıldığında Isparta, Kayseri ve Kars bölgesi pomzalarına
göre daha serbest halde gözlenmektedir. Nevşehir pomzası diğer pomza
bölgelerine göre; aşındırıcı minerallerden olan sanidin, piroksen ve feldspat mineralleri daha çok gözlenmiştir. Petrografik incelemeler sonucunda, Nevşehir pomzasının silisçe daha zengin riyolitik bir bileşime sahiptir
(Deniz ve ark., 2011).
Şekil 3. Nevşehir pomzasının polarize mikroskop altındaki görüntüsü
Şekil 4’de Nevşehir pomzasının morfolojik olarak incelemeleri sonucunda 20 mikron ölçekte SEM fotoğrafı gösterilmiştir. Şekil 4’ün incelemeleri
sonucunda, Nevşehir pomzasının daha az gözenekli (poroz) olduğu ve
gözenek çapları diğerlerine göre çok daha küçük olduğu ve porların birbirlerine bağlı olmadığı tespit edilmiştir.
96
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Şekil 4. Nevşehir pomzasının SEM görüntüsü
4.3. Nevşehir Pomzasının Ufalanması
Ufalama işlemini özelliğini ölçen bir çok tekniklerin temeli olan öğütülebilirlik bilgileri, cevher hazırlama, kimya ve çimento işlemlerinde kırma
ve öğütme verimliliğini belirlemede yaygın halde kullanılır. Son yıllarda,
enerji tüketimimi temelinde ufalama işleminin verimliğini artırmanın önemi elektrik masraflarının artması ile artmıştır (Deniz, 2004).
Öğütme devrelerin dizaynında, Bond öğütülebilirlik metodu değirmenin
dizaynı, güç ihtiyacı ve performans değerlendirmeleri için yaygın kullanılmaktadır. Ayrıca, tüm endüstriyel uygulamalarda oldukça başarılı bir
şekilde kullanılabilen yaygın bir standart prosedürdür. Bu kadar avantajlarına rağmen, Bond metodunun, hem yorucu ve uzun süren bir prosedür
olması hem de özel bir değirmene ihtiyaç göstermesi gibi dezavantajları
da vardır (Deniz ve Özdağ, 2003).
Bond bilyalı öğütülebilirlik testleri Nevşehir, Kars, Kayseri ve Isparta bölgeleri için yapılmıştır. Bond öğütülebilirlik test sonuçlarından hesapla elde
edilen Bond iş indeksi değerleri; Isparta yöresine ait pomza için 11.78
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
97
Vedat DENİZ
kWh/t, Kars yöresine ait pomzada 11.52 kWh/t, Nevşehir yöresine ait
pomzada 10.55 g/dv ve Kayseri yöresine ait pomzada ise 9.95 kWh/t olarak tespit edilmiştir.
Standart Bond iş endeksi değerleri ufalama cihazının seçiminde önemli
rol oynamaktadır. Bond iş indeksi değerinin büyük olması malzemenin zor
ufalanacağını ve fazla ufalama enerjisi harcanacağını işaret etmektedir.
Bond iş indeksleri açısından dört farklı pomza yöresi incelendiğinde, Nevşehir yöresi pomzanın Kayseri yöresi pomzalarına göre zor, fakat Isparta
ve Kars yöresi pomzalara nazaran daha kolay ufalanacağı görülmektedir.
Fakat, Bond iş indeksleri açısından bakıldığında dört bölge arasında fark
olduğu gözükmekle birlikte çok büyük farklar tespit edildiği söylenemez.
Bond yönteminin deneysel açıdan uzun sürmesi, boyut fraksiyonlarında
tam olarak fikir verememesi ve hatalı yaklaşımlara neden olması nedeniyle
bir çok araştırmacı tarafından daha etkin modellerin geliştirilmesine vesile
olmuştur. Son yıllarda, matematiksel model ve similasyon teknikleri ortaya
atılmış ve özellikle bilgisayar yazılım tekniklerindeki gelişmeler, cevher hazırlamaya da önemli oranda katkıda bulunmuştur.
Araştırmacılar tarafından ortaya atılan Matris model ve Kinetik model laboratuvar ve endüstriyel alanlarda kullanılmaktadır (Lynch, 1977). İlk olarak Epstein tarafından ortaya atılan Matris model, Broadbent ve Calcot
tarafından geliştirilmiş (Lynch, 1977) ve bir çok simulasyon, laboratuvar ve
endüstriyel ölçekte başarıyla denenmiştir (Pitchumani ve Venkateswarlu,
1980; Salopek ve ark:, 1986; Deniz ve ark., 1995).
Bir çok avantajı nedeniyle, Lynch (1977) tarafından ortaya atılan ve Austin
tarafından geliştirilen Kinetik model en geçerli model olmuştur (Austin ve
ark., 1981).
Kinetik modelin temelinde iki fonksiyonla tarif edilir. Bunlar spesifik kırılma hızı fonksiyonu ve kümülatif kırılma dağılımı fonksiyonudur ( Austin,
1972). Spesifik kırılma hızının bir matematiksel formülü Austin ve arkadaşları (1984) tarafından aşağıdaki gibi verilmiştir.
S i = aT X ia
(1)
burada; Xi: i fraksiyonundaki üst boyutu (mm), aT ve a ise; öğütme şartlarına ve malzemenin özelliklerine bağlı olan model parametrelerdir.
Si değerlerinin yada aT değerinin büyük olması, daha etkin bir kırılmanın
98
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
olacağını ve orijinal parçanın daha çabuk alt boyuta indirgeneceğini anlamına gelmektedir.
Kırılan veya öğütülen malzemenin hangi boyut fraksiyonlarına nasıl dağıldığı kümülatif kırılma dağılımı fonksiyonu olarak tariflenmiş ve aşağıda
gösterilmiştir.
[
Bi , j = φ j X i −1 X j
] + (1 − φ )[X
γ
j
i −1
Xj
]
β
(2)
burada, fj, g ve b, malzemelerin özelliklerine bağlı olan model parametrelerdir. Bu parametreler, farklı bilya oranları, değirmen çapları v.b. için aynı
olup farklı malzeme özelliklerinde farklıdır (Austin ve Luckie, 1972).
fj değerinin artması en üst boyutların bir alt boyutta daha hızlı kırılacağını
ifade etmektedir. g değerinin büyük olması, ince malzeme miktarının az
olduğunu gösterir.
Dört farklı pomzanın kinetik öğütme çalışmalarında en kolay ve en hızlı spesifik kırılmayı sağlayan, sırasıyla Kayseri, Isparta, Kars ve Nevşehir
pomzası olarak sıralanmıştır. Çizelge 6’da dört farklı pomza yöresine ait
yapılmış kinetik öğütme parametre değerleri gösterilmiştir. Çizelge 6’da
görüleceği üzere en düşük Si değerine sahip olması, zor ufalanacağını belirtmektedir. Ayrıca, aT ve α değerleri ile bu durum desteklenmektedir. Şekil
5’de dört farklı pomzanın spesifik kırılma hız eğrileri verilmiştir.
Kümülatif kırılma parametreleri açısından bakıldığında, γ değerinin küçük
olması daha fazla ince ürün vereceğini işaret etmektedir. Bu açıdan, Nevşehir pomzasının en yüksek değer (γ=0.42) almış olması diğerlerine göre
ince ürün vermesinin çok daha zor olacağını göstermektedir. fj değerinin
küçük olması, en üst boyutlu tanelerin kırılmasının daha zor olacağını ifade etmektedir. Şekil 6’da dört farklı pomza örneğinin kümülatif kırılma
dağılım grafikleri verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında; Nevşehir pomzasının
Isparta pomzası gibi daha zor öğütüleceğini görebilmekteyiz. Nevşehir
pomzasının diğer pomzalara kıyasla sanidin, kuvars ve piroksen gibi aşındırıcı minerallere daha fazla içermesi öğütülmesini zora sokmaktadır. Diğer taraftan, Bond iş indekslerine bakıldığında Nevşehir pomzasının diğer
pomzalara kıyasla çok daha kolay ufalandığı gözükmektedir. Bu iki farklı
öğütme verisinin farklılığı pomzaların diğer malzemelere oranla farklı mineralojik ve morfolojik özellik göstermesinden dolayıdır. Pomzaların, iri
boyutta ve ince boyutta gözeneklere sahip olmaları ve gözeneklerin bir-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
99
Vedat DENİZ
birleriyle bağlı yada ayrı olması gibi özellikler dışında, bünyelerinde değişik aşındırıcı mineraller içermeleri de bu farklılığı ortaya çıkarmaktadır. Bu
nedenle, öğütme işleminin analizinde ve yorumlanmasında Bond modeli
yerine kinetik modellere göre yapmanın daha anlamlı olacağı gözükmektedir.
Çizelge 6. Kinetik model parameter değerleri (fc=%5 ve J=%20)
Pomza
Si
-0.300+0.212 mm
aT
a
g
f
b
Isparta
0.861
1.726
0.578
0.29
0.209
2.64
Kars
0.678
1.362
0.580
0.40
0.232
3.75
Nevşehir
0.514
1.052
0.594
0.42
0.310
4.54
Kayseri
1.045
1.982
0.532
0.34
0.367
4.86
Değirmenin hızı üzerine yapılan dört farklı pomzanın kırılma hızı sabiti aT
ile ilişkisi öğütme sonuçları Şekil 5’de verilmiştir.
Şekil 7’den görüleceği üzere değirmen hızının artması ile en hızlı kırılma
veren pomza örneği Kayseri pomzasıdır. Nevşehir pomzası için değirmen
hızının artmasının etkisi en düşük olmuştur. Dolayısıyla, Nevşehir pomzasında değirmen hızının artırılması sonucu ortaya çıkacak enerji fazlalığı
önemli sorun olacaktır.Daha düşük hızlarda, daha az enerji ile tanelerin
öğünme hızı fazla değişmeyecektir.
Şekil 5. Dört farklı pomzanın parça boyutuna bağlı olarak spesifik kırılma
hızlarının kıyaslanması
100
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Şekil 6. Dört farklı pomzanın parça boyutuna bağlı olarak kümülatif kırılma parametrelerinin kıyaslanması
Şekil 7. Dört farklı pomzanın değirmen hızının spesifik kırılma fonksiyon
parametresi açısından kıyaslanması
5. Sonuç ve Öneriler
Pomza genel anlamda bakıldığında, gözenekli olması açısından kolay kırılan, fakat ince boyutlarda ise özellikle mikron boyutlarında öğütüldüğünde çok zor öğünebilmektedir.
Pomzanın SiO2 içeriğinin olması, özellikle kırma ve öğütme ekipmanlarının
astarlarını aşındırma özelliğinden dolayı ufalanma işlemlerinde dezavantajdır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
101
Vedat DENİZ
Pomzanın oluşum koşullarının farklı olması ve mineralojik ve kimyasal
özelliklerinin çok farklı yapıda olmaları, benzer farklılığın ufalanma özelliklerinde de olması nedeniyle her örnek farklı değerlendirilmeli ve ortaya
konacak olan ufalanma özelliklerine göre kırma ve öğütme ekipmanlarının seçilmesi gereği vardır.
Her ne kadar, Bond yaklaşımı malzemenin öğütülme yaklaşımında kolay
ve zorluğuna işaret etse de, kinetik öğütme yaklaşımı malzemenin öğütülmesindeki boyut fraksiyon özelliğini işaret etmesi açısından çok daha
yaygın kullanılmasının gerektiği ortaya çıkmıştır.
Nevşehir yöresi pomzaları, diğer yöre nazaran aşındırıcı mineraller açısından daha zengin olması özellikle ince öğütülmesi çok daha zor olacağı
tespit edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Nevşehir yöresi pomzaların ince
boyutlarda öğütülmüş olarak piyasanın isteğine uygun ürün eldesin de,
değirmen dizaynı ve öğütme parametreleri açısından çok daha dikkatli
davranmak ve iyi projelendirmek gerektiğini göz ardı etmemek gerekir.
Bu kadar geniş rezervlere ve tüvenan üretimlere sahip bir ülke olarak, artık
pomza için uç ürünler olarak adlandırılan ve katma değeri yüksek olan
zenginleştirilmiş ve çok ince öğütülmüş ürünlere geçmenin zamanı geldi
de geçiyor. Fakat, bu yeni alanlarda yapılacak olan yatırımların da iyi bir
şekilde projelendirilmesi ve Ar-Ge işlemlerinin bitirilmiş olmasında olmazsa olmaz bir unsur olduğu unutulmamalıdır.
Kaynaklar
Austin, L.G. 1972, A review introduction to the description of grinding as a rate
process, Powder Technology, Vol.5, 1-7.
Austin, L.G. and Luckie, P.T. 1972, Methods for determination of breakage distribution parameters, Powder Technology, Vol.5, 215-222.
Austin, L.G., Bagga, P. and Çelik, M. 1981, Breakage properties of some materials in a laboratory ball mill, Powder Technology, Vol. 28, 235–241.
Austin L.G., Klimpel R.R., Luckie P.T., 1984, Process Engineering of Size Reduction: Ball Milling, SME-AIME, New York, USA.
Bolen, W.P., 2000, Pumice and Pumicite, U.S. Geological Survey Minerals Yearbook, 61.1-61.4.
Deniz, V., Yamık, A. ve Özyalın, Ş., 1995. Bilyalı değirmen ürün boyut dağılımının bilgisayar yardımıyla belirlenmesi, Madencilikte Bilgisayar Uygulamaları
Sempozyumu’95, İzmir, Türkiye, 201-210.
Deniz, V., 1997, Isparta yöresi iki farklı pomzanın kırılma özelliklerinin incelenmesi, 1. Isparta Pomza Sempozyumu, 207-210.
102
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Deniz, V. and Onur, T. 2002, Investigation of the breakage kinetic of pumice
samples as dependent on powder filling in a ball mill, International Journal
of Mineral Processing, Vol.67, 71-78.
Deniz, V. and Özdağ, H., 2003, A new approach Bond grindability and work index: Dynamic elastic parameters, Minerals Engineering, Vol.16, 211-217.
Deniz, V., 2003, A study on the specific rate of breakage of cement materials in a
laboratory ball mill, Cement and Concentrate Research, Vol.33, 439-445.
Deniz, V., 2004, Doğal amorf silika’nın kinetik öğütme parametrelerine hacimsel
bilya ve malzeme doluluk oranlarının etkisi, 5.Endüstriyel Hammaddeler
Sempozyumu, TMMOB Maden Mühendisleri Odası,130-137.
Deniz, V., 2005, Pomzanın ufalanma özelliği ve çok ince pomzanın kullanımı,
Türkiye Pomza Sempozyumu ve Sergisi 2005, Isparta, 51-61.
Deniz, V. and Umucu, Y., 2005, Interpretation using sink-float data by simple
recovery equations for two different pumices, Mineral Processing and Extractive Metallurgy, (Transaction IMM- C), Vol. 114, 109-114.
Deniz, V., 2011, Comparison with some porous materials and the effects of powder filling on breakage parameters of diatomite in dry ball milling, Particulate Science &Technology, Vol. 29, 428-440.
Deniz, V., Çayırlı, S. and Umucu, Y., 2011. Investigation of breakage behavior of
different mineralogical and morphological characteristic pumices, Granular Matter, Vol. 13, 623-629.
Lynch, A.J., 1977, Mineral Crushing and Grinding Circuits: Their simulation, optimization, design and control, Elsevier, New York, USA.
Pitchumani, B. and Venkateswarlu, D., 1980, Matrix Representation of Batch and
Continuos . Size Reduction Processes, Fine Particles Processing, NewYork,
148-163.
Salopek, B., Peaff, S. and’Garapıc, M., 1986, Determination of Milling Matrix
Elements Exemplified by Laboratory Ball Mill Tests, I International Mineral
Processing Symposium, Izmir, Turkey 24-34.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
103
POPÜLER KÜLTÜR BAĞLAMINDA FİLMLERİN VE
TELEVİZYON DİZİLERİNİN DESTİNASYON İMAJINA ETKİLERİ:
“YER GÖK AŞK” DİZİSİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
EFFECTS OF THE FILMS AND TV SERIES ON THE IMAGE OF
DESTINATION IN THE CONTEXT OF POPULAR CULTURE:
A STUDY OF TV SERIES “YER GÖK AŞK”
Veysel ÇAKMAK* - Şule KARADAĞ** - Başak SOLMAZ***
ÖZET
Popüler kültür, kitle iletişim araçları vasıtasıyla toplumun çoğunluğunu etkileyen kitle kültürü olarak ifade edilmektedir. Toplum tarafından sevilen, beğenilen kültür olarak değerlendirilmektedir. Bu
çalışmanın amacı popüler kültür, medya ve turizm ilişkisini ortaya
koymak bununla beraber filmlerin ve televizyon dizilerinin destinasyon imajına etkisini vurgulamaktır. Çalışmada Nevşehir ilinde çekilen ve televizyonda yayınlanan “Yer Gök Aşk” dizisinin incelenmesi
amaçlanmıştır. Bu dizideki kültürel öğelerin ve destinasyonların sunuluşu incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Popüler kültür, Medya, Turizm, Destinasyon
ABSTRACT
Popular culture is expressed as the mass culture which affects most
of the society through means of mass communication. It is considered as a sort of culture that is loved by the society. The aim of this
work is to display the relationship among culture, media and tourism
and also to emphasize the effects of films and TV series on the image
of destination. In this context, it has been intended to examine the
TV series which is filmed in the city of Nevşehir as an example and
destinations and cultural elements in it has been examined.
Key Words: Popular culture, Media, Tourism, Destination
*
Öğr. Gör., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Kazım Karabekir Meslek Yüksekokulu,
e-posta:[email protected]
** Doktora Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, e-posta:[email protected]
*** Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Hakla İlişkiler ABD. e-posta: [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
105
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
1. Giriş
Kültür, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran, değerler bütünü olduğu,
toplumun gelenekleri, kullandığı araç gereçleri olarak bilinmektedir. Kültür bir toplumun dilidir dinidir. Popüler kültür ise belirli dönemlerde ön
planda olan geleneksel kültürden farklı olarak ortaya çıkan, kısa zamanda
değişebilen kültür olarak ifade edilebilir. Popüler kültürün çeşitli tanımları
bulunmaktadır.
Genel anlamda kültür, belli bir zaman ve mekândaki insan topluluğunun
yaşama şekli olarak tanımlanır. Kültürü, insanların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçları belirler. Bu nedenle, kendiliğinden oluşma, kültürün en önemli
özelliği kabul edilir. Geniş bir insan kesiminin ortak eğilimlerine karşılık
gelen popüler kültür ise, kültürün ticarileşmiş ve sanayileşmiş biçimidir
(Şentürk:2007, 25-41).
Popüler Kültür, her ne kadar halk kesimlerine özgü kültürel kalıpları geliştiriyorsa da dillendiriyor görünse de, günümüz toplumunda daha çok
kentsel alanlara ait olan ve asıl yaşamsallığını kent ilişkilerinden sağlayan
bir etkinlik olarak anlaşılmalıdır. Popülerlik kavramı genel anlamıyla, halkın
zevkine uygun, halk tarafından tutulan olarak açıklanır. Popülerlik, yayıldığı geniş alan ve kısa sürede tüketilmesinden dolayı kültür kavramıyla birleşmesi önemlidir (Çiğdem:2005,53). Tarihin tüm dönemlerinde mutlaka
baskın olan bir popüler kültür bulunmaktadır. Halkın o dönemde seçtiği
ve genellikle de geçici olan kültür denilebilir.
Popülerliğin temeli ve tanımlaması geç-ortaçağ dönemindeki “halkın” anlamından, bugünkü egemen “bir çok kişi tarafından sevilen veya seçilen”
anlamına gelmiştir. Popüler kavramı “halk” nüfusun büyük çoğunluğu,”
“halk/çoğunluk için” halk/çoğunluk tarafından” terimlerini içine alır. Dolayısıyla, kavramın ilk bakışta verdiği anlama göre; popüler kültür belli bir
grubun ürünü değildir, belli bir grubun sahipliğini içermez. Popülerdir,
herkesin olmasa bile hemen herkesindir. Kavram kitle kültürü, folklor, işçi
sınıfı kültürü ve alt grupların kültürü ile şaşırtıcı derecede çakışır. Kavram
aynı zamanda din, edebiyat, danslar, bilimkurgu, korku filmleri, folk türküleri/ şarkıları, kırsal/köylü gazelleri ve güfteleri gibi geniş alanı kapsar
(Erdoğan ve Korkmaz:2005, 29-33).
Popüler kültür, sanayileşme ve kentleşme sonucu teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte özellikle kitle iletişim araçları aracılığıyla çoğunluğu etkileyen, çoğunluk tarafından en çok beğenilen ve tercih edilen kitle toplu-
106
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
munun kültürü olarak değerlendirilebilir. Popüler kültür geniş kitleler tarafından kabul görmektedir. Eğlenceden müziğe, spordan edebiyata, dini
hayattan bilime kadar gündelik hayatta yaşadığımız her şeyde popüler
kültürün etkisi bulunduğu söylenebilir (Tuna:2008, 27).
Popüler kültür, özellikle teknolojinin gelişmesiyle son yıllarda da sermaye
sahiplerinin büyük etkisiyle sürekli üretilen bir kültürdür. Sermaye sahipleri
medyayı kullanarak genellikle de değişime açık olan gençler üzerinde her
alanda çeşitli popüler kültür oluşturmaktadır. Sadece sermaye sahipleri ve
medyanın etkisi değil geçmişe göre toplumun da bu kültürü yaşayabilecek
potansiyelde olması da önemli bir unsur olarak görülmektedir.
‘Popüler Kültür’ sınıflı toplum yapısı kadar eskidir. Aristoteles’ten bu yana,
seçkin sanat yapıtlarıyla, kitleye yönelik sanat yapıtları arasında bir ayrım
yapıla gelmiştir. Örneğin Aristoteles’ in döneminde, üretim ilişkilerinin belirlenmesiyle toplumda yurttaşlar ve köleler vardı. Bu toplumsal tabakalaşmadan hareketle Aristoteles, yurttaşlar ile köleler için yapılan sanatın
farklılaşması gerektiğini savunmuştur. Ancak yine de günümüzden geçmişe doğru uzandıkça bu kültürel ayrımın giderek silikleşmekte özellikle
de ‘Halk Kültür’ ü ve ‘Popüler Kültür’ ün bir ve aynı kültür biçimi haline
geldiği görülmektedir. ‘Seçkin Kültür’, ‘Popüler Kültür’ ve ‘Halk Kültürü’
arasındaki farklılaşma azalmakta, belirli bir kültür ürünü toplumsal statü
açısından farklı kesimlerden aynı beğeniyi almaktadır. Bu üç kültür biçiminin özellikle de, ‘Popüler Kültür’ ve ‘Seçkin Kültür’ ün belirgin bir biçimde
ayrışmaya başlaması, Rönesans ile iyice hızlanmış, sanayi devrimiyle de
doruğa ulaşarak açık ve net halini almıştır (Çiğdem:2005, 51).
Popüler kültür; alt sosyal sınıfların kültürü olup, egemen sınıfların, egemenliklerini sürdürebilmeleri için ideolojilerini yeniden üreterek sundukları, zevklerin, başkaldırışların, isyanların, saldırıların, direnişlerin, taklitlerin,
hava atmaların, anlamların kültürüdür. Yani bağımlı bireyler kültürü, tüketim kültürüdür (Özkan:2006, 26-38).
2. Popüler Kültür ve Medya
Kitle iletişim araçlarının birer kültür taşıyıcısı ve aktarıcısı oldukları artık bir
çok araştırmacı ve bilim adamı tarafından kabul edilmektedir. Günümüzde bu araçların etkileri ülkelerin sınırlarını dahi aşmıştır. Gelişen teknoloji,
bu araçları daha güçlü ve daha etkili hale getirmiştir. Örneğin, uydu yayınlarıyla, Amerika’daki ya da Avrupa’daki bir futbol müsabakasını anında
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
107
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
izleme olanağı ortaya çıkmıştır. Televizyon, çağımızın kitlelere ulaşan en
büyük iletişim araçlarından biridir.
Televizyon insanın zaman ve mekan sınırlılıklarıyla çizili gündelik yaşam
deneyiminin sınırlarını geliştiren, geliştirmekle de kalmayıp, bu deneyimin
nitel ve nicel örüntüsünde önemli değişikliklere yol açan bir teknolojik
olanaktır. Kitle iletişim araçlarının gelişme aşamaları ve bireylere ulaşılabilirlikleri göz önüne alındığında, televizyona kadar olanların hiç biri televizyonun gücüne özellikle de kısa bir zamanda erişememiştir (Kocadaş:2005,
5).
Televizyon, kültürle ilgili günlük yaşamda popüler olanı, popüler yapılanı
ve popüler yapılmak isteneni taşıyan, gösteren, sunan, değerlendiren, yücelten, özlüce popülerlik kimliği veren en popüler bir yönetimsel iletişim
aracıdır Dolayısıyla, popüler kültür bağlamında televizyon dediğimizde
birbirine bağlı ve birbirini destekleyen en az dört üretim ve yeniden üretim
vardır(Erdoğan ve Alemdar:2005, 104):
1- Televizyon birbirine bağlı örgütlü ilişkiler ağlarının varlığını anlatması.
2- Televizyon kendisinin kitle bilinci üreten araçlar arasında nicel kullanım
ve ideolojik yüküyle en popüler araç olması.
3- Hafta içi iş dışı zamanı geçirme de ve hafta sonundaki faaliyetlerde
kullanılan en popüler alternatif olması.
4- Popüler olanı ve olacağı (dolayısıyla popüler olmayanı, popülerlikten
düşeni, modası geçeni ve modası geleni, değerleneni ve değersizleşeni)
tanımlaması.
Böylece en popüler kitle iletişim aracı olan televizyon yoluyla televizyon
firmaları
hem kendi hem de kendisinin içinde var olduğu endüstriyel yapının ekonomik sürekliliğini sağlama, hem kendisinin hem ekonomik, kültürel ve
siyasal pazarın bilincini yaratma, tutunma ve sürdürme işini yaparlar.
Televizyonlarda yer alan ve burjuvaziyi yaşatan gösterişli, ihtişamlı bir hayatı yansıtan film ve özellikle diziler (Dallas, Asmalı Konak, Yalan Rüzgarı)
kapitalizmin bir eleştirisi olarak yorumlanabilir. Tabi bu dizileri ve filmleri her seyredişte izleyicilerin popüler anlamlar ve hazlar bulacağını iddia
edilmez. Ancak izleyicilerin bu dizilerin kodlarını çözmeleri, toplumda var
olan kapitalist, tüketimci, cinsiyetçi, ırkçı değerlerle dayanışmaya geçerek
108
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
haz almaları yani kendi yaşantılarıyla ilgili özlemleri aramaları mümkündür. Çünkü popüler kültürün oluşmasında ortamın varlığında izleyicinin
kendini bulması ve bunu anlamlandırması önemlidir. Bu tür diziler izleyicilerine bir anlam dağarcığı sunar. Esasen bu anlam dağarcığı izleyicilerin
kendi seçimlerini kendilerinin yapabildikleri, sonra da bu seçimleri kendi kültürlerine uydurabildikleri bir anlamlar süper marketidir. İzleyicilerin
sağlık ve mutluluk arası ilişkilerden, ticari ilişkilerden, cinsel ilişkilerden,
mahremlerinden kendi anlamlarını üretmeye imkan sağlar. Dolayısıyla bu
filmler değişik popüler kültürlerin oluşturulabileceği göreceli bir kaynak
bankası konumundadır (Özkan:2006, 29-38). Son yıllarda televizyonda
yayınlanan film ve dizilerin hem görselliği hem de senaryosu gündemi
meşgul edecek şekilde yapılmaktadır. Bu nedenledir ki televizyonun büyük
bir izleyici kitlesine sahip olduğu ve izleyicilerin yaşam tarzlarını etkilediği
görülmektedir.
3. Kültürün Medya Aracılığıyla Yayılımı
Hangi yönden olursa olsun, medyanın kültür emperyalizminde etkin bir
rolü vardır. Söz konusu bu rol, küreselleşmeyle birlikte iyice artmış, zirve
noktasına gelmiştir. Merkezi kültürlerin giderek artan hegemonyası, Batılı
değerlerin, tüketim kültürünün ve yaşam tarzlarının öteki kültürlere sızarak yaygınlaşması gibi gelişmeler “kültürel emperyalizm” olarak değerlendirilir. Kültürel emperyalizm olarak değerlendirilen gerek Batı değerlerinin
ve gerekse Batılı yaşam tarzlarının (ki bunlar çoğunlukla Amerikandır) başka kültürlere sızması sürecinde kitle iletişim araçları, reklamlar ve beraberinde getirdiği tüketim kültürüyle hayati bir rol üstlenmişlerdir (Taylan ve
Arklan:2008, 85).
Kültürün medya aracılığıyla yayılımına Kurtlar Vadisi Irak filmi örnek verilebilir. Kurtlar Vadisi Irak filminin gerek Türkiye’de, gerekse Türkiye dışında
gösterilen ülkelerde ilgi uyandırıp ses getirmesinde, verdiği mesajların yanı
sıra, temsil edilen toplumların ve onlara ait kültürel değerlerinin sunuluş
biçimlerinin payı büyüktür. Söz konusu kültürler arasında öncelikle Türkler
ve Amerikalılar olmak üzere, Yahudiler, Kürtler ve kısmen Türkmenlere ait
olanlar dikkati çekmektedir. Nitekim filmde; Türklerin birbirlerine hitap şekilleri, dostluk anlayışları, gerektiğinde ölümü göze alacak derecede onurlarına düşkünlükleri, bu durumun düşmanlarınca da bilinmesi, kendilerine
yapılana aynıyla karşılık verişleri, vatan sevgisi, vatanı her şeyden önce tutmaları, belirgin kırmızı çizgilerinin bulunması, bakış açılarında duygusallı-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
109
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
ğın egemen olması, olağanüstü durumlarda bile şefkat ve duygusallıktan
vazgeçmeyişleri, Türk ordusundaki emir-komuta zincirinin önemi ve Türk
kültüründe asla zulme yer verilmeyip aksine adaletin hakim kılınması gibi
birtakım kültürel öğeler, öncelikle vurgulanmaktadır (Selçuk:2006, 209).
Kültürün medya aracılığıyla yayılımında Türkiye’deki örneklerinden biri
olan Kurtlar Vadisi Irak filmi ve Kurtlar Vadisi Pusu dizilerindeki kahramanların konuşma şekillerinden yürüyüş şekillerine ve giyim tarzlarına kadar
bir çok mesajlar günümüz gençliğinde kullanılmaktadır.
4. Popüler Kültür, Medya ve Destinasyon
Destinasyon seyahat eden kişilerin geçici olarak kaldıkları yer olarak tanımlanmaktadır. İnsanlar destinasyonları tatil, iş yapma, arkadaş ziyareti
ve gezip görme gibi çeşitli amaçlara uygun olarak ziyaret etmek üzere
seçerler. Destinasyonlar bir kıta büyüklüğünde olabileceği gibi bir köy veya
mahalle kadar da küçük olabilir. Köyler, kasabalar, ilçeler, şehirler, bölgeler ve hatta ülkeler kendilerini destinasyon olarak pazarlayabilmektedirler
Bir bölgenin destinasyon olabilmesi için; ulaşım, konaklama, yeme, içme,
park, müze, ören yeri ve benzeri eğlence, dinlence imkanlarının varlığı oldukça önemlidir. Bu olanaklar aynı zamanda destinasyonun çekiciliğini de
oluşturmaktadır. Destinasyon yönetimi çekiciliklerini en uygun şekilde değerlendirerek en fazla yararı sağlayabilirler (Atay:2003, 145). Günümüzde
bütün ülkeler kendi bölgelerinde ilginç, farklı ve nadir bulunan destinasyonları hem ülke içerisine hem de ülke dışına pazarlamanın yollarını aramaktalar. Hatta bu konuyla ilgili yüksek bir rekabet mevcuttur.
Türkiye’nin son yıllardaki uluslararası destinasyon tanıtım durumuna bakıldığında, Türkiye’ nin 2009 yılında 3S turizm tanıtımı etkili olduğu, buradaki “medeniyetin beşiği, sevginin merkezi, rüyalar ülkesi” (crandle of
civilizasyon, centre of love, country of dreams), iyi bir slogan olarak tespit
edildiği vurgulanmıştır. (Alvarez, 2010: 133). Buna ek olarak 2007 yılında
yapılan Mevlana Celaleddin-i Rumi’ nin tanıtım aktiviteleri ülkedeki destinasyon tanıtımı için son derece önem arz etmektedir (Alvarez:2010, 131).
Popüler kültürün en önemli aktörlerinden birisi konumundaki sinema,
toplum bireyleri üzerinde etkin bir güce sahiptir. Bu nedenle sinema, ürün
yerleştirme yoluyla önemli bir pazarlama iletişim aracı haline gelmiştir. İçerisine destinasyon ürünü yerleştirilmiş filmler, destinasyon imajına olumlu
katkı sağlamaktadırlar. Böylece destinasyon rakipler arasında farklılaş-
110
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
tırmakta ve uzun süreli bir ilgi yaratmaktadır. İzleyiciyi, bir ürün olarak
destinasyona aşina hale getirmek suretiyle filmler, ekranda sahnelenen
ya da ismi geçen destinasyonları ziyaret etme yönünde potansiyel pazarı
teşvik etmektedirler. Filmler bu tarz bir pazarlama çabası, sonrasında bir
destinasyon markası yaratmaya yardımcı olabilmektedir (Saltık vd. :2010,
41-50). İzleyicilerin geleneksel tanıtım biçiminin tersine, ekranda bir destinasyon olarak gösterilen yerleri ziyaret etmek istemeleri daha çok mümkündür.
Örneğin Kapadokya bölgesinde çekilen dizilerin destinasyonları sayesinde
bölgenin reklamı olmaktadır. Bir çok yerli turist bu diziler sayesinde Kapadokya’ yı ziyaret etmektedir. Bu dizilerden en önemlilerinden biri olan
Asmalı Konak , büyük bir popülariteye kavuşmuştur. Asmalı Konak dizisindeki peribacaları ile bölgenin mistik yerlerinin görüntüsü ve bölgeye
ait geleneksel değerler dizi içerisinde yer almaktadır. Bununla birlikte dizi
içerisindeki görüntülenen Sümbül Hanım eşarpları ve çeşitli aksesuarlar
popüler kültürün temel taşlarını oluşturmaktadır. Son aylarda da gösterimde olan Yer Gök Aşk de dizisi Kapadokya bölgesinde çekilmektedir.
Asmalı Konak dizisine benzer görüntülerde bu dizide mevcuttur.
Bir markaya yönelik izleyici tutumlarının etkilenmeye çalışıldığı ürün yerleştirmede olduğu gibi, filmin bir bölümünün bir destinasyonda geçiyor
olması o destinasyonun imajı üzerinde bir etki oluşturacaktır. Destinasyon
imajı turist davranışını etkileyeceğinden, destinasyon bir şekilde rakiplerinden farklılaştırılmak zorundadır ve turistlerin zihninde merak uyandıracak
bir şekilde konumlandırılmalı ve dikkat çekmelidir (Yılmaz ve Yolal:2008,
177). Dünya da filmlerin ve TV dizilerinin destinasyon imajıyla birlikte bölgede ziyaretçi sayılarında gözle görülür büyük değişikliler olmuştur. Bu örnekler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir (Hudson ve Ritchie: 2006, 389).
Tablo 1: Filmlerin ve TV Dizilerinin Talebe Etkisi
Film – Dizi
Cesur yürek
Kurtlarla Dans
Yüzüklerin
Efendisi
Destinasyon
Ziyaretçi Sayısı ve Talebe Etkisi
Filmin gösteriminden sonra ziyaretçi
Wallace anıtı /İskoçya
sayısı % 300 artmıştır.
Fort Hayes / Kansas
20.000 yeni turist
1998’den 2003’e kadar İngiltere’den
Yeni Zelanda
gelen turist sayısında her yıl % 10
artış
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
111
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
Harry Poter
İngiltere’deki farklı
destinasyonlar
Tüm destinasyonlarda turist sayısında
% 50 ve daha fazla arış
Dallas
South Ranch, Dallas
Her yıl 500.000 turist
Er Ryan’ ı
Kurarmak
Normandiya, Fransa
Amerikalı turist sayısında % 40 artış.
Kaptan
Correlli’nin
Mandolini
Cephalonia,
Yunanistan
Üç yılda % 50 artış.
Üçüncü Türden
Yakın İlişkiler
Devils Kulesi,
Wyoming
1975’ de % 75 artış olmuş, bu gün
% 20 artış söz konusu.
Thelma ve Louise
Arches Ulusan Anıtı,
Utah
1991’de % 19,1 artış.
Küçük Kadınlar
Orchard Evi, Concord,
Massachusetts
Filmin gösteriminden sonra % 65
artış.
Duygu ve
Duyarlılık
Saltram evi, İngiltere
%39 artış
Truva
Çanakkale, Türkiye
Turizm’de % 73 artış.
Çelik Manolyalar
Louisiana
Filmin gösteriminden sonra % 56
artış.
Görevimiz
Tehlike 2
Sydnes’deki
Milli Parklar
2000’de % 200 artış.
Son Mohikan
Chimney rock Park,
North Carolina
Filmin gösteriminden sonra % 25
artış.
Aşk ve Gurur
Lyme Park in Cheshire,
UK
Ziyaretçi sayısında % 150 artış
Plaj
Tayland
2000 yılında genç pazarında % 22
artış
Kaçak
Dillsbora, North Carolina
Gösterimden sonra % 11 artış
Kaynak: Hudson ve Ritchie, 2006: 389
Tablo 1’de de görüleceği üzere sinema filmleri, çekildiği bölgenin turist
sayısında önemli bir değişiklik yapmaktadır.
Film ve dizilerde gösterilen destinasyon sunumu görsel ve sözlü veya işitsel olmak üzere iki türlü yapılmaktadır. Bunlarda ilki filmin arka planında
görülmektedir. Örneğin, sokak sahnesinde veya film seti içerisinde kameranın görüntü aldığı yerde arka planda görüntülenebilir. Diğeri ise işitsel
112
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
veya sözlüdür. Burada da diyalogda bahsedilerek ürün yerleştirme yapılmaktadır (Russell; 1998, 358).
5-“Yer Gök Aşk” Dizisinde Destinasyon Gösterimi
Bu çalışmada popüler kültürün film ve TV dizilerini kullanarak toplumu
etkilediği ortaya konulmuş ve destinasyonların filmlerde ve televizyon dizilerinde kullanılma şekli araştırılmıştır. Örnek olay olarak da Kapadokya
bölgesinde çekilen ve Fox TV’ de yayınlanan “Yer Gök Aşk” dizisi ele alınmaktadır. Bu dizi Türkiye’nin en önemli turistik bölgelerinden biri olan
Kapadokya’da çekilmektedir. Dizinin çekildiği konak Ürgüp ilçesindedir
Dizinin toplam 49 bölümü yayınlanmıştır. Bu çalışmada 10 bölüm ele alınmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Metin, kitap, belge
vb. malzemenin belli özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir tür
tarama olarak da nitelendirilebilen içerik analizi, nicelleştirme ölçülerini
önceden geliştirerek, malzemeyi belli beklentiler ışığında incelemektir (Karasar:1994, 14). Yazılı kaynakların yanı sıra, film, video ve fotoğraf gibi
görsel malzemeler de bu tür araştırmalarda kullanılmaktadır (Yıldırım ve
Şimşek:2008, 189).
Çalışmanın bu bölümü Russell’ ın (1998) “Toward A Framework Of Product Placement: Theoretical Propositions” adlı çalışmasından yararlanılarak kategorilere ayrılmış ve analiz edilmiştir. Bu doğrultuda dizinin incelenmesi iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada dizinin incelenen
bölümlerinin görsellik bakımından değerlendirilmesi yapılmıştır. Değerlendirmede, bölüm boyunca Kapadokya bölgesine ait herhangi bir manzara bina, peri bacaları vb unsurların ortalama kaç dakika film içerisinde
gösterildiğinin tespiti yapılmıştır. İkinci aşamada ise dizinin kahramanları
arasında geçen diyalog incelenmiştir. Diyalogda da Kapadokya bölgesinin
kültürünü yansıtan konuşmalar ve davranışlar ele alınmıştır.
5.1-Görsellik
Görsellik açısından destinasyon yerleştirmeler doğrudan gösterim ve dolaylı gösterim olmak üzere iki şekilde incelenmiştir.
5.1.1.Doğrudan Destinasyon Gösterimi
Doğrudan gösterim, bölgenin temel özelliklerine ait görüntülerin açık ve
net bir şekilde gösterilme süresi ele alınmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
113
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
Tablo 2: Dizinin İncelenen Bölümleri ve Doğrudan Destinasyon
Gösterim Süresi
Bölüm
Toplam Süre (dakika)
1.Bölüm
5.Bölüm
10.Bölüm
15.Bölüm
20.Bölüm
25.Bölüm
30.Bölüm
35.Bölüm
40.Bölüm
45.Bölüm
112 dk
105 dk
88 dk
100 dk
98 dk
104 dk
94 dk
88 dk
110 dk
204 dk
Kapadokya’dan Görüntü
Süresi
8 dk
10 dk
12 dk
6 dk
11 dk
7 dk
7 dk
7 dk
5 dk
15 dk
Tablo 2’de görüldüğü gibi bölümlerde en az 6 dakika ve en fazla 15 dakikalık doğrudan destinasyon gösterimi yapılmıştır. Bu süreler izleyicin algılaması açısından az bir süre değildir. Yayınlanan bölümlerden en kısası 88
dakika, en uzunu ise 204 dakikadır.
Dizide bölümlerin içerisinde kullanılan destinasyonların yanı sıra, her bölümünün başlangıcındaki ilk görüntülerin çoğu Kapadokya bölgesine ait
genel manzaralardır.
5.1.2.Dolaylı Destinasyon Gösterimi
Bu bölümde destinasyonların herhangi bir araçla birlikte gösterilmesi incelenmiştir. Film içerisinde dolaylı gösterime sıklıkla başvurulduğu tespit
dilmiştir. Örneğin 35.bölümde filmin kahramanlarından Yusuf ile Havva’
ya çekilmiş fotoğraflarının arka fonunda Kapadokya bölgesine ait çeşitli
manzaraların olması izleyicilerin zihnin de Kapadokya ile ilgili bir kıvılcımın
oluşmasına sebep olmaktadır.
10.Bölümde Kapadokya’daki bir otel görüntülenmiştir. Otelin içerisinde
bölgenin özelliklerini anımsatan farklı eşyaların bulunduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte filmin çekildiği konağın bölgenin özelliğini yansıtması,
ayrıca konak içerisinde kullanılan malzemelerinde bölgenin maddi kültürel öğelerinin izlerini taşıması, dolaylı bir destinasyon sunumudur.
114
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
5.2. Diyalog
Diyalog analizinde ise temel amaç destinasyonun konuşma içerisine yerleştirilmesidir. “Yer Gök Aşk” dizisinde bölgenin görüntüsünün yanı sıra
film kahramanlarının konuşmalarında da Kapadokya kelimesine de zaman zaman yer verilmiştir.
Bu duruma örnek olarak da film kahramanlarından konağın hanımı olan
Hamiyet’in 35. bölümdeki bir konuşmasında “Hay Allah razı olsun, uzun
zamandır Kapadokya’da bu adetleri yerine getirenler yoktu. Emine Hanım
ne iyi akıl ettin” diyerek, bölgenin ismini vurgulaması gösterilebilir.
İnsanlar filme bir kere giderler, bakarlar ve unuturlar, fakat dizi daha farklıdır, her hafta baktıkları için izleyicilerin zihninde sürekli canlı kalmaktadır
(Saltık vd.:2010, 46). Ülkemizde bir çok dizinin de birkaç yıl sürdüğünü
ve dizi kahramanlarının bölgede yaşadığını düşünürsek, bölgenin turizm
açısından daha hareketli olma ihtimali çok yüksektir. Genel olarak bakıldığında dizideki görüntüler, dizinin kahramanları ve dizinin müziği üçlü bir
bağ oluşturmuştur. Dizi ekranda yayınlandığında veya müziği dinlenildiğinde Kapadokya bölgesi akıllarda canlanmaktadır. Dolayısıyla başarılı bir
destinasyon imajı oluşturulmuştur.
Sonuç
Günümüz dünyasında, teknoloji insanoğlunun her türlü bilgiye ve veriye ulaşmasını sağlamakta, bununla birlikte her türlü bilgi paylaşımına da
imkân vermektedir. Teknolojiye paralel olarak gelişen medya ise, yapmış
olduğu programlar vasıtasıyla kendi kitlelerini oluşturmakta ve bu hedef
kitlelerini kendi istedikleri doğrultuda yönlendirebilmektedirler. Kitle iletişim araçlarının hedef kitleleri istedikleri doğrultuda yönlendirmeleri tüketim kültürünü oluşturmuş, bunun neticesinde popüler kültür kavramı
doğmuştur.
Popüler kültür değişen bir kültürdür ve spordan sanata, giyimden müziğe
ve eğitimden turizme kadar her alanda ortaya çıkan, toplumun çoğunu
etkileyen bir kültürdür. Kitle iletişim araçlarından etkilenen insanlar aynı
zamanda birbirlerinden de hızla etkilenmekte ve popüler kültürün daha
da yaygınlaşmasını sağlamaktadırlar. Popüler kültür, televizyon dizileri ve
filmler sayesinde insanların zihnine kazınan, insanların tüketim eğilimleri-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
115
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
ni, alışkanlıklarını ve gezi planlarını dahi değiştiren kültür olarak karşımıza
çıkmaktadır. Oluşan popüler kültür vasıtasıyla insanlar filmler ve dizilerde
gördükleri, duydukları mekânları ziyaret etmekte, filmlerde veya dizilerdeki karakterlerin sahip oldukları eşyalara sahip olmayı istemektedirler.
Bu bağlamda popüler kültür dediğimiz bu olgunun vasıtasıyla tarihi ve
turistik mekanlarının tanıtımında film ve dizilerin hatr-ı sayılır bir etkinliği
vardır.
Bu kültürel yapının gelişen süreçte potansiyel ziyaretçilerin destinasyon
algılarında köklü değişiklikler meydana getirdiği görülmektedir.
Popüler kültür sadece destinasyon imajları değil, televizyon dizilerindeki
ve filmlerdeki karakterler vasıtasıyla hedef kitlenin giyim tarzlarını davranışlarını etkilemektedirler. Örneğin; Asmalı Konak dizisindeki Sümbül
hanım eşarpları, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem Sultan yüzüğü, ve
Hürrem Sultan’ ın saç rengi, Ezel dizisindeki “Dayı ve yeğen” konuşma
kalıpları örneklerden bazılarıdır. Yer Gök Aşk dizisi de Kapadokya bölgesine ait destinasyonların dizi izleyicilerine verilmeleri hususunda başarılı
çalışmalar yapmıştır. Bu destinasyonların başında da balonla Kapadokya
bölgesini gezme turu örnek verilebilir.
Bu araştırmada öncelikle popüler kültür bağlamında filmlerin ve TV dizilerinin destinasyon imajına etkileri araştırılmıştır. Ayrıca Kapadokya bölgesine ait destinasyon ürünlerinin “Yer Gök Aşk” dizisinde hem görsel hem
de diyalog olarak yerleştirildiği görülmüştür. Burada özellikle görsel ürün
yerleştirme daha büyük oranda yapıldığı dikkati çekmiştir. Bölgedeki destinasyonların TV dizisinin içerisine yerleştirildiği gibi, filmin başlangıcında
da bu görüntülerin mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç olarak sermaye sahipleri tarafından oluşturulan popüler kültür,
medya ve turizm ile bağlantılı olarak destinasyon imajları oluşturmakta,
hedef kitlenin tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Bu doğrultuda Kapadokya bölgesine ait destinasyonlar“Yer Gök Aşk” dizisi aracılığıyla hedef kitleye sunulmaktadır. Bununda bölge turizmi için son derece önemli
olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple bölgede yaşayanlar film ve TV dizilerinin çekimine gereken kolaylığı sağlamalıdır. Destinasyon ürünü yerleştirmeleri konusunda bölge halkı ile film ve TV dizisi yöneticileri kendi
aralarında daha profesyonel bir çalışma yapabilirler.
116
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin
Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme
Kaynaklar
Alvarez, D. Maria, (2010), “Marketin of Turkey as a Tourism Destination”, Anatolia: An International Journal of Tourism And Hospitality Research, Volume
21, Number 1, Sayfa:123-138.
Atay, Lütfi (2003), “Destinasyon Pazarlaması Yönetimine İlişkin Stratejik Bir Yaklaşım”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 2,
Sayfa:144-158
Çiğdem, Pınar (2005), “Popüler Kültür ve Tiyatro”, Atatürk Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, Sayfa: 47-62.
Erdoğan, İrfan, Alemdar, Korkmaz (2005), Popüler Kültür ve İletişim, Erk Yayınları,
Ankara.
Hudson, S. ve Ritchie, J.R.B. (2006). “Film Tourism And Destination Marketing:
The Case Of Captain Corelli’s Mandolin”, Journal of Vacation Marketing,
12 (3), Sayfa: 256–268.
Karasar, Niyazi(1994), Bilimsel Arastırma Yöntemleri, Ankara.
Kocadaş, Bekir (2004), “Kültür ve Medya”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı:34, Sayfa: 1-13
Özkan, Hasan Hüseyin, (2006) “Popüler Kültür ve Eğitim”, Kastamonu Eğitim
Dergisi, Cilt: 14, No: 1, Sayfa: 29-38.
Russell, Cristel A. (1998), “Toward A Framework of Product Placement: Theoretical Propositions”, in Advances in Consumer Research Volume 25, eds.
Joseph W. Alba & J. Wesley Hutchinson, Provo, UT : Association for Consumer Research, Pages: 357-362
Saltık, Işıl Arıkan, Coşar, Yeşim, Kozak, Metin, (2010), “Televizyon Dizilerinin Destinasyon
Pazarlaması Açısından Olası Sonuçları”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi,
Cilt: 21, Sayı: 1, Sayfa: 41-50
Selçuk, Ayhan, (2006), “Kurtlar Vadisi Irak Filminde Kültürel Ögeler ve Kimlik
Sunumları Üzerine Bir İnceleme” İletişim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 22,
Sayfa: 183-210.
Şentürk, Ünal (2007), “Popüler Bir Kültür Örneği Olarak Futbol”, C.Ü. Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt: 31, No: 1, Sayfa: 25-41.
Taylan, Hasan Hüseyin, Arklan, Ümit, (2008), “Medya ve Kültür: Kültürün Medya
Aracılığıyla Küreselleşmesi” Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt: X, Sayı: 1, Haziran, Sayfa: 86-97.
Tuna, Meryem (2008), İlköğretim Çağındaki Çocukların Sosyalleşmesinde Popüler
Kültürün
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
117
Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ
Rolü (Isparta örneği), Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Isparta.
Yıldırım, Ali, Şimşek Hasan, 2008) Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri,
Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Yılmaz, Hakan, ve Yolal, Medet (2008), “Film Turizmi: Destinasyonların Pazarlanmasında Filmlerin Rolü, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:
8, Sayı: 1, Sayfa: 175-192
118
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
DAMAT İBRAHİM PAŞA’NIN
ŞİİR MECLİSLERİ BAĞLAMINDA KÜLTÜR, OYUN, GAZEL
IN CONTEXT OF VİZİER IBRAHİM PASHA’S
POETRY ASSEMBLIES, CULTURE, PLAY, GAZEL
Volkan KARAGÖZLÜ*
ÖZET
Osmanlı toplumunda şiir meclisleri şiirin üretildiği ve okunduğu yerler olarak değişik görevler üstlenmiştir. Bu meclisler Osmanlı devletinin değişik dönemlerinde de varlığını sürdürmüştür. Çalışmamızda
meclisin kültür ile olan ilişkisi incelenecektir. Damat İbrahim Paşa’nın
şiir meclislerine katılan şairlerin şiirleri kültürel öğe olması yönüyle
ele alınacaktır. Gazel, bahçe ve içindekilerin Osmanlı toplumundaki
yansımaları incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Şiir Meclisleri, Oyun Teorisi, Kültür, Gazel.
ABSTRACT
Poetry assemblies are the place that poetry has undertaken a various
task as produced and read in Ottoman society. At different times of
the Ottoman empire these councils contiuned their existence. In this
study we analyse the relationship between the culture and the assembly. We deal with poets involved Vizier Ibrahim Pasha’s councils.
Poems will be considered as cultural items. The reflaction of gazel,
garden and content of garden in Ottoman society will be examined.
Key Words: Poetry assemblies, Play theory, Gazel, Culture.
Giriş
Osmanlı devletinde şiir toplumun her katmanında kendine yer bulmuş ve
okuma yazma bilmeyen bir kişiden devlet idaresinin en üst katında yer
* Arş. Gör., Nevşehir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
e-posta: [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
119
Volkan KARAGÖZLÜ
alan padişaha kadar toplumun farklı tabakalarındaki kişiler şiirle uğraşmıştır. Doğu medeniyetlerinde sultanların sanatçıları korumalarının yanında
sanatçı kimliklerinin de bulunması ilgilendikleri alana diğer sanat dallarından daha çok önem vermelerini sağlamıştır. Osmanlı devletindeki 34
padişahın 21 tanesinin şair olması diğer sanatlara göre şiire verilen önemi
bir derece daha artırmıştır. Şairler, başta padişahlar olmak üzere yönetimdeki diğer kişiler tarafından merkezde padişah ve saray örnek alınarak
korunmuştur. Padişah saraylarından başka bürokrasinin üst kademelerindeki devlet adamlarının, şeyhülislam, vezir, nişancı deftardar..., saray ve
konakları, şairlerin bir araya geldikleri yerler olmuştur. Taşrada ise uzakta
yaşayan şairlerin de koruyucuları sancak beyliklerine çıkmış vali paşalar,
İstanbul’dan çeşitli nedenlerle sürülmüş vezirler, sınırları korumakla görevli
uç beyleri veya her vilayette, hali vakti yerinde olan defterdar, muhasebeci
gibi nispeten küçük memurlar olmuştur. (Durmuş: 2006, 69) Böylece merkezden taşraya bir hamilik sistemi oluşturulmuş; şiirle ilgilenen, bazıları da
şiir yazan kişiler şairlerin kollanmasına, yeni şairlerin yetişmesine ön ayak
olmuştur.
Bu hamilik sistemi içerisinde şiir meclisleri şiirin okunduğu ve üretildiği
yerler olarak önemli roller üstlenmektedir. İlki Çelebi Sultan Mehmet’in
himayesinde Edirne sarayında kurulan şiir meclisleri Osmanlı devletinin
değişik dönemlerinde de devam etmiştir. Damat İbrahim Paşa döneminde
kurulan şiir meclisleri diğer dönemlerdeki şiir meclisleriyle aşağı yukarı ortak özelliklere sahiptir. Bu çalışmada Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclisleri
merkezde tutularak, meclisin kültür ile olan ilişkisi, gazelin işlevi ve meclisin unsurlarından bahçe ve içindekilerin Osmanlı toplumundaki yansımaları incelenecektir. Bu yapılırken de edebi metinler esas alınacaktır. Damat
İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katıldığı bilinen şairlerin şiirlerinden (gazellerinden) yararlanılmaya çalışılacaktır.
Bildirinin temellendirildiği yöntem Huizinga’nın oyun teorisidir.1 Huizinga’nın
teorisine göre kültür ilk evrelerinde oyun niteliğine sahiptir, oyun şeklinde
ve havasında ilerler. Oyun ve kültür birlikteliğinde ilk önce oyun vardır.
Oyun nesnel olarak tanınabilir, somut şekilde tanımlanabilir bir şeydir. Bu
görüş açısından insan davranışının oyun yönü, doğrudan doğruya göreve
yönelik olmayan tüm etkinlikleri kapsar. Oyun ne bir zorunluluktur, bir
1
Huizinga’nın oyun teorisi ve başka oyun teorileri için bakınız: Encylopedia of Play In Today’s Society, General Editor, Rodney Carlisle, Sage Publication, California 2009, 980 p.
120
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
yükümlülüktür ne de olağan sıradan bir etkinliktir. İnsan organizmasını
idame ettirmeye yönelik esas işler devamlı ve zorunluyken, oyun belirli zaman ve mekân sınırlarıyla tanımlanır ve bir tercih meselesidir. Dolayısıyla, şiire de gönüllü olarak katılabilinen etkinliklerden bir tanesi diye
bakılabilir. Etkinlikler hayat üzerindeki yorumu taşıyan ve yansıtan özelliklere sahiptir. Buna göre gazelin kendine özgü çok boyutlu niteliği olduğu
görülecektir. Gazel hem tasvir edici hem dramatik özelliğe sahiptir. Tasvir
edici özelliğine göre hayatı yorumlar, dramatik işleve göre ise gerçekliğin
çeşitli yönlerini dolaysız bir biçimde yansıtır. Dramatik işleve göre gazel
oyundur ve o oyunun metnidir. Gazel belirli bir etkinlik için senaryo2 işlevi
görür. (Andrews: 2000, 176-177) Oyunun ve gazelin bu özelliklerine göre
meclis ve unsurlarının izlerini şiirden çıkarmak mümkündür. Bunun için
kullanılacak oyun kavramının unsurları şunlardır:
1) Etkinlik: Divan edebiyatı için meclis (bezm, işret meclisi)
2) Mekân: Şairlerin şiirlerini okuduğu meclisin, bezmin kurulduğu yerler
(bahçe, köşk, saray...)
3) Katılanlar: Başta dönemin şairleri olmak üzere, meclisin iç ve dış unsurlarını oluşturan canlı ve cansız varlıklar. İç unsurları oluşturan canlı
varlıklar: Meclise katılan kişiler (bezmin düzenleyicisi, şair topluluğu,
hanende, sazende, saki...) cansız varlıklar: Büyük ölçekte (makro planda) ve küçük ölçekte (mikro planda) bezmi süsleyen varlıklar (bitkiler,
hayvanlar, ay, ırmak, buhurdan...)
Dış unsuru oluşturan varlıklar: Meclisin ortamı ve kurallarının karşısında
yer alan kişiler (ağyar, rakib, düşman...)
1) Etkinlik:
Meclis genellikle bir hami aracılığıyla şiir okumak ve yiyip içmek (ayş u işret)
için bir araya gelinen yerlerdir. Yazının giriş kısmında ele alındığı gibi merkezden taşraya doğru, padişahtan daha alt kademedeki devlet görevlileri
vasıtasıyla oluşturulmuştur. Bezm etkinliğinin en önemli unsuru gazeldir.
Şiir “okumak” (hem inşad etmek, hem de nağmeyle okumak) bezmin olağan bir parçasıdır. Gazel bezmi tasvir eder ve büyük ölçüde bezmi kurucu
2
Oyun met/senaryo: Tiyatro veya filmde sahnenin nasıl göründüğü, aktörlerin rolleri (karakterleri),
davranışları, söylediklerini tarif eden metindir. Toplum psikolojisi alanında toplumsal durumlarda
bulunan sahne, aktörler, davranışlar vb. göstermek için mecazen kullanılır. Andrews G., Walter;
“Osmanlı Divan Şiirinin Toplumsal Ekolojisi”, Türk Edebiyat Tarihi, KTB Yay. C.1, s. 331-345.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
121
Volkan KARAGÖZLÜ
bir nitelik taşır. İdeal bezmi tasvir edip yorumlayarak, bezm için bir şekil ve
anlam yaratır; bu şekil ve anlam, gerçek bezmlerde ve bezme benzeyen
diğer etkinliklerde de hayata geçirilebilir. (Andrews: 2000, 211) Buna göre
ister gerçek meclisten bahsetsin isterse meclisin öğelerini estetik düzeyde
şiire yansıtsın, isterse de bezmin unsurlarını tasavvufi anlamlarıyla gazelde
kullansın gazel meclisin simgesi durumundadır. Bu durumda Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclisleri ve bu meclislerin özellikleri gazeller aracılığıyla
ortaya konabilir bir nitelik taşımaktadır:
Bedr-i tamâma tek nazarın degmesin felek
Meclisde ‘ayş u nûş bu şeb meşrebimcedir
(Nedim)
“Mecliste bu gece yiyip içmek benim yaradılışıma uygundur, ey felek dolunaya tek nazarın değmesin”
Nedim’e ait bu beyitte meclisin vakti ortaya çıkmaktadır. Akşam olmuş
gökyüzünde dolunay vardır. Bu toplantının en önemli özelliği ise yiyip içmektir.
Yine geldi miyân-ı gülşene peymâne-i sahbâ
Getürdi sâkî-i meclis yirine ‘ahd ü peymânı
(Ahmed Neylî)
“Yine gül bahçesine şarap kadehi geldi, meclisin sakisi yeminini yerine
getirdi.”
Beyitte meclisin kurulduğu yer gül bahçesidir, meclisin en önemli iki unsuru olan şarap (kadeh) ve saki de betimlenmektedir.
İderse perde-i hüsnünde nagme-perdâzî
Elinde mutrıb-ı bezmün rübâb olur âteş
(Osmanzade Tâib)
“Meclisin çalgıcısı, senin güzelliğinin makamını ayarlamak isterse elindeki
saz ateş olur.”
Şiir meclislerinin bir başka unsuru da çalgıdır. Mecliste söz ve saz bir bütün
halinde icra edilmiştir. Şairler kimi zaman şiirlerini makam eşliğinde okurlar. Beyitte çalgıcı ve çalgı ile ilgili sözcükler kullanılmıştır.
Sâmî bahâr geldi yine bezm-i bâgda
Bir elde câm-ı bâde bir elde sebû gerek
(Arpaeminizâde Sâmî)
122
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
“Ey Sâmî meclisin bahçesine yine bahar geldi (bu yüzden) bir elde şarap
kadehi bir elde (şarap) testisi olmalı.”
Beyit, meclisin bahar mevsiminde kurulduğuna örnek olarak gösterilebilir.
İbrahim Paşa’nın meclislerine katılan dört şairden aldığımız örnek beyitler
şiir meclislerinin zamanı (bahar, akşam vakti), meclisin yapıldığı yer (bağ,
bahçe), bezme katılan kişiler (mutrib, sâki), mecliste bulunan araç-gereçten
(rübab, sahba, peyman, sebu, bade) bahsetmektedir. Bu şairlerin şiirlerinin
tamamına baktığımızda ise daha detaylı bir meclis tasviri ortaya çıkacaktır.
2) Mekân:
Meclisin kurulduğu yerler arasında bahçe önem taşır. Bahçe ve içindeki
unsurlar (bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar), divan şiirinde sıklıkla kullanılmış öğelerdir. Damat İbrahim Paşa eğlencelerini düzenlemek için yeni
bahçeler inşa ettirir. “Sadrazam, Kâğıthane Deresi’nde padişah için Sadabat Kasrı’nı yaptırır, elçi yoluyla Fransa’dan getirttiği plânlara göre Sadabat bahçeleri düzenlenir. Bahçede etrafı fiskiyeli havuzlar, ejderha ağzından akan sular, sütunlar, kanallar ve köprüler” (İnalcık:2011, 213) vardır.3
Bahçenin unsurları, şiir geleneğinin özelliğine uygun olarak çeşitli anlam
katmanları içinde gazele yansımıştır.
Bâga misâl-i cû kim akar sâgar olmasa
Yâhud kenâr-i cûda leb-i dil-ber olmasa
(Osmanzâde Tâib)
“Şarap kadehi olmasa veya ırmak kenarında sevgilinin dudağı olmasa
bahçeye kim ırmak gibi akar?”
Hâme kim oldı çemen-pîrâ-yi bâg-i maèrifet
Safhayı rengînî-i elfâz ile gülzâr ider
(Osmanzâde Tâib)
“Kalem marifet bostanının süsleyicisi oldu, (orayı) hoş sözler ile gül bahçesine çevirir.”
Lâ vü illâdan dü-reng olursa da berg-i zebân
Bâg-i tevhîdüñ yine bûy-i gül-i raènâsı bir
(Osmanzâde Tâib)
3
Uzunçarşılı bu konuda şunları söyler: Bu Sadabad’dan başka Şerefâbâd, Bağ-ı Ferah, Emnâbâd,
Hüsrevâbâd, Hümâyunâbâd, Ferahâbâd, Kasr-ı Süreyya, Vezirbahçesi gibi kasırlarda; Tersane
Bahçesi’nde ve Çırağan Bahçesi’nde İbrahim Paşa’nın Beşiktaş mevlevihanesine muttasıl yalısında
Lale eğlenceleri, küme faslı âlemleri yapılıyordu.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
123
Volkan KARAGÖZLÜ
“Dil yaprağı lâ ve illâdan iki renk olsa da tevhid bahçesinin yine iki renkli
gülünün kokusu birdir.”
Aynı şairden alıntıladığımız beyitlerin hepsinde de özellikle bahar mevsiminde meclisin kurulduğu yer olan bahçe ele alınmıştır. Bahçe tasavvurunun beyitlere yansıması birbirinden farklıdır. Birinci beyitte gerçek meclisi
hatırlatabilecek bir betimleme vardır. Beyitten çıkardığımız hayal bahçeye
ayş u işret yapmak için gelen kişilerin bulunmasıdır. Hatta bunların bahçede bulunma sebepleri şarabın ta kendisidir. Bu hayalde sevgilinin dudaklarının rengi bakımından şarapla ilgilidir. İkinci beyitte bahçe soyutlanarak
estetik düzeyde şiire aktarılmıştır. Bu beyitteki soyutlamayı “bağ-ı marifet” tamlaması ile “hame” kelimeleri yüklenmektedir. Kalem bilgiyi aktarma aracı olarak marifet bostanının süsleyicisi olmuştur. Bahçe ve unsurları
şiire aktarılırken gerçek bezm ortamını çağrıştıran anlamlarından sıyrılmış
görünmektedir. Son beyitte meclisin önemli unsuru olan bahçenin ve içindekilerin şiirde dinî/tasavvufî anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Bu üç
örnek bize Osmanlının günlük hayatındaki bahçenin şiire değişik anlam
katmanlarıyla yansımasını göstermektedir. Gazelde bu anlamlardan hangisi kullanılırsa kullanılsın bahçe imgesinin çıkış noktası günlük hayattaki
bahçedir diyebiliriz.
Osmanlı kültüründe bahçe, cennet bahçesi inancının yansıması olarak
karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı bahçeleri göz önüne alındığında makro
yapıların mikro ölçekte insanlar tarafından yeniden oluşturulduğu görülür. Buna göre “İnsan ve evren ikisi de aynı şeydir. Rüzgarlar dünyanın
nefesleridir, nehirler damarları. Dağlar dünyanın omurgasını oluştururlar.
Bu bağlamda İnsan ve evren arasındaki mikro ve makro yapılar arasındaki ilişki cennet (makro) ve bahçe (mikro) arasında kurulabilir.” (Uludaş,
Adiloğlu: 2011, 49) Bahçe ve içindekiler Osmanlı hayatıyla çok sıkı bir
ilişki içindedir. Sadece şiirde değil diğer sanatlarda da bu ilişki kendisini açığa çıkarır. Yukarıda incelediğimiz Osmanzade Taib’e ait üç beyit ve
diğer sanat dallarına ait aşağıdaki resimlerde bu ilişkinin izlerini sürmek
mümkündür4.
4
Bu bölümde kullanılan resimler Uludaş ve Adiloğlu’nun makalesinden alınmıştır.
124
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
Şekil-1: Rüstem Paşa Camisi avlu duvarındaki İznik çinilerindeki lale, karanfil, çiçekli dallar ve nar kompozisyonu, 16. yy.
Şekil-2: Rüstem Paşa Camisi iç kısmı, değişik lale kompozisyonları, soyut yaprak
ve çiçek desenleri, 16. yy.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
125
Volkan KARAGÖZLÜ
Şekil-3: 1729 tarihli III. Ahmed Çeşmesi nar ve meyveli ağaç dalları.
Şekil-4: Selvi, karanfil ve lale desenleriyle işlenmiş çocuk kaftanı Topkapı Sarayı
Müzesi.
126
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
Şekil-5: Üçüncü Murad’ın oğullarının sünnet töreni için At Meydanı’na götürülen
kağıttan yapılmış taşınabilir ayrıntılı bahçe modeli.
Şekil-6: Şekerden yapılmış bahçe modeli. III. Ahmet’in oğullarının sünnet şöleni.
Yazıya geçirilmiş şiirler, aynı zamanda bir toplumun maddi ürünleriyle
etkileşime girerler; mimarlık, sanat, süsleme, giyim, bahçeler, eğlenceler
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
127
Volkan KARAGÖZLÜ
vb.alanlardaki zevklere yorum getirir, onlara biçim verir, bunu yaparken
kendileri de bunlar tarfından yorumlanır ve biçimlendirilirler. (Andrews:
2006, 331) Yukarıda değişik sanat dallarından alınan örneklerde de görüldüğü gibi bezmin yapıldığı bahçe Osmanlı günlük yaşamının pek çok köşesinde kendini hissettirmekteydi. Sadece binaların dış bölümlerinde değil
evlerde süsleme unsuru olarak da bahçe ve unsurları kullanılmaktaydı. Yabancı gezginlerden Lady Montegu’nun mektuplarından alınan şu cümleler
bahçe imajının Osmanlı hayatının değişik noktalarında kullanılması açısından dikkate değerdir: “Odalar oldukça alçak. Tavanlar hep ahşaptan ve
genelde kakma işlemeli ya da çiçek figürleriyle boyalı... Tavana resmedilmiş türlü türlü çiçekler, adeta yaldızlı sepetlerden aşağı düşecek gibiydi.”
(Montagu: 2009, 64-70) Bunun yanında Osmanlı insanı için bahçe farklı
bir değer ifade eder. Andews’in “sığınak” olarak nitelendirdiği bahçe duygusal ve kişisel ihtiyaçların karşılığı olarak karşımıza çıkmaktadır.5
Bahçe hakkında söylediklerimizi toparlayacak olursak: Gazel bahçenin
idealize edilmiş halini verir. Gazellerde değişik anlam katmanlarıyla ifade
edilen (gerçek, estetik ve ilâhi) bahçe, diğer sanat dallarında da görüldüğü
üzere Osmanlı toplumunun günlük yaşamında kendini ifade etmiştir. Bahçenin özelliklerinden biri de bezmin kurulduğu yer olmasıdır. Gazel, bahçe (içindekiler) ve meclis Osmanlı kültür/sosyal hayatını yansıtacak öğeler
içermektedir. Bu öğeler sadece toplumun üst katmanındaki yönetici sınıfta değil, halk arasında da izleri sürülebilecek niteliktedir.
Yazları bahçelerde toplanan şairler kışları ise köşklerde helva sohbetleri ile
bir araya gelmişlerdir.6
Ya’ni ikbâl ü saâdetle vezîr-i a’zamın
Sohbet-i helvâsına teşrîfin erzân eyledi
(Nedim)
Lâleyi bir iki gün anmayalım şimdi hele
Kâmlar sohbet-i helvâ ile olsun şîrîn
(Nedim)
5
6
Ayrıntılı bilgi için bakınız Walter Andrews, Age. s. 190-193.
Nedim Divanı’nda helva sohbetleri için yazılan kasidelerin başlıkları şunlardır: Teşrîf-i Sadr-ı ‘âlî
İbrahîm Pâşâ Be-Sarây-ı Mustafâ Pâşâ Be-Şeb-i Helvâ; Teşrîf-i Sadr-ı a’zam Be-Hâne-i Dâmâd-ı
Hîş Muhammed Kethudâ Be-Resm-i Helvâ; Teşrîf-i Sadr-ı a’zam Be-Helvâ-yı Hazret-i Muhammed
Kethudâ; Der-Sitâyiş-i Vezîr-i a’zam İbrâhîm Pâşâ ve Ta’rîf-i Teşrîf-i Şeb-i Helvâ-yı Kapûdân Mustafâ
Pâşâ; Medh-i Sadr-ı a’zam İbrâhîm Pâşâ ve Ta’rîf ü Tenezzül-i Şeb-i Helvâ.
128
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
3) Katılanlar: İşret meclislerine başta bezmin sahibi (genellikle padişah
veya üst düzeyde bürokrat) olmak üzere şairler ve onları eğlendirmek veya
onlara hizmet etmek için görevli olan kişiler (buhur tutan, sâki, müzisyen, rakkas...) katılır. Şairler hem şiiri okuyan hem de şiiri üreten kişilerdir.
Şairler grubuna dahil olmak için gazeli okuyup anlamlandırabilecek bilgi
birikimine sahip olmak gereklidir. Bu donanıma sahip olan şair grubu ayrıca bezmin kurallarını bilen ve ona uyan kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirde yârân, ehl-i nazm, ehl-i dil, yârân-ı nazm gibi kelimelerle şairler
kastedilir.7 Şairin karşısında bezmin dışındakileri hatıra getirecek kişiler
vardır. Bezm, oyun teorisine göre belirli bir mekânda bir araya gelen sınırlı
bir zamandaki etkinliktir. Bu noktada ister bahçe, ister köşk isterse başka
bir yer olsun meclisin alanı sınırlandırılmıştır. Bu sınırlanma beraberinde
bildik dünyanın içinde belli bir faaliyeti gerçekleştirmek için yeni dünyaların yaratılmasına izin verir. Bu mekân içinde kişiler kendilerini güvende
hissederler. Güvenilir mekânın dışında kalanlar, meclisin ve kurallarının
karşısındaki dünyayı temsil ederler. Şiirde bunlar ağyar, rakib, düşman,
zahid, sofu, bigâne... kelimeleriyle ifade edilir.
Âsafâ ikbâlini Allah câvîd eylesin
Sâye-i lûtfunda her gün ehl-i dil ıyd eylesin
(Nedim)
“Ey vezir Allah talihini daim eylesin, iyiliğinin gölgesinde her gün gönül
ehli olanlar bayram etsin.”
Kimiñ hem-bezmisin yârân-ı ‘ayş u ‘işretiñ kimdir
Nedîmiñ gam-güsârıñ hem-demiñ hem-sohbetiñ kimdir
(Neylî)
“Mecliste kimin arkadaşısın, yeme içmede dostların kimlerdir?, Sohbet
arkadaşın, dert ortağın, can ciğer arkadaşın kimdir?”
Meclisde saña düşmen-i bedkâr olur yakın
‘Uşşâka bu mu’âmele cânâ güman virir
(Neylî)
“Mecliste kötü iş yapan düşman, sana yakın olur, ey sevgili aşıklara bu
hareket şüphe verir.”
7
Nedim, Arpaeminizade Sami, Raşid, Osmanzade Taib, Seyyid Vehbi, Ahmet Neylî, Nâhifî, Sâlim,
Kâmi gibi şairler Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katıldığı bilinen şairlerdir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
129
Volkan KARAGÖZLÜ
Bahâr eyyâmıdur erbâb-ı dil fikr-i tarab eyler
Murâdı zâhid-i hôd-pîşenün ammâ teverru’dur
(Osmanzade Taib)
“Bahar zamanı, gönül ehli olanlar neşe, şenlik fikrindedirler. Sadece kendini düşünen zahidin arzusu haramdan sakınmaktır.”
Sonuç
Kültürel oyunun bir göstergesi olan bezm gazel vasıtasıyla biçim kazanır ve aynı zamanda gazeli etkiler. Bu etkilerin izlerini İbrahim Paşa’nın
şiir meclislerine katılmış şairlerin gazelleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bu
arada gazel dışında nazım şekillerinin özellikle kaside, şarkı ve tarihlerin
bu dönemin özelliklerini doğrudan ortaya koyan şiirler olduğunu söylemeliyiz. İncelememizde bu şiirleri kullanmamızın sebebi oyun teorisine en
uygun şiir türünün gazel olmasıdır. Ayrıca gazel bezmin simgesidir. Gazel,
bezmle duygusal uyarım, söylem tipi vb. o kadar çok önemli özellik paylaşır ki bezm ortamının tamamen dışındayken bile bezmin simgesi olarak
işlev görür. (Andews: 2000, 211)
Kültürel oyun olarak gazel meclisin özelliklerini dile getirir. Bu özellikler
sadece gazel ve şiirde değil diğer sanat dallarında da kendini göstermektedir. Osmanlı toplumunda sosyal hayattaki bir servi simgesi gazelin anlam katmanlarında değişik görünümlerde bulunurken, diğer sanatlarda
da kendini o sanatların özelliklerine göre göstermektedir. Böylece hayatın
her alanını kaplayan/kapsayan ortak imajlar oluşmuştur. Bu imajlar ile Osmanlı insanının düşünüp hayatını yorumladığı kanaatindeyiz.
Özelde gazele genelde divan şiirine farklı bakış açıları ile yaklaşmak onların sahip olduğu değerlerin ortaya çıkarılması adına önem taşımaktadır.
Bunlar yapılırken de Osmanlı toplumunu ve bu toplumda üretilen sanat
ürünlerini birbirinden bağımsız bir şekilde ele almamamız gerektiği düşüncesindeyiz. Başka bir ifade ile sanat eserlerini kültürel öğe olarak değerlendirmek gerekir. Bu öğelerin sadece belli bir sanat dalında o sanata
özgü değerler değil, diğer sanat dallarında da kendisini yaşatan geçişken
unsurlar olduğunu bildirinin sınırları içerisinde göstermeye çalıştık. Böylece divan şiirindeki bir öğenin hayattaki görünümleri ve kullanım sıklığının
belirli bir çevre ile sınırlandırılamayacak kadar geniş olduğunu ifade etmek
isteriz. Bu da divan şiirinin belli bir çevre tarafından okunup anlaşılırlığı
konusuna şüphe ile bakmayı gerektirmektedir.
130
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel
Kaynaklar
Andrews G., Walter; “Osmanlı Divan Şiirinin Toplumsal Ekolojisi”, Türk Edebiyat
Tarihi, KTB Yay. C.1. s. 331-345.
Andrews G., Walter; Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, İletişim Yayınları, İstanbul 2000,
245 s.
Durmuş-İsen, Işınsu Tuba; III. Selim Dönemi Sonuna Kadar Osmanlı Edebî Hamilik
Geleneği, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara 2006.
Encylopedia of Play In Today’s Society, General Editor, Rodney Carlisle, Sage Publication, California 2009, 980 p.
İnalcık, Halil; Has Bahçede Ayş u Tarab, Nedimler, Şairler, Mutribler, Türkiye İş
Bankası Yayınları, 2011, 329s.
Kılıç, Atabey; Ahmed Neylî Divânı, Metin Bankası Versiyonu.
Lady Montague; Şark Mektupları, Lacivert Yayıncılık, İstanbul 2009, 137s.
Kutlar, Fatma Sabiha; Sâmi Divânı, Metin Bankası Versiyonu.
Mâcit, Muhsin; Nedim Divânı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Sevgi, Ahmet; Osmanzâde Tâib Divânı, Metin Bankası Versiyonu.
Uludas, Burcu Alarslan; ADİLOĞLU Fatos; Islamic Gardens with a Special Emphasis on the Ottoman Paradise Gardens: The Sense of Place between Imagery and Reality; Online Journal of Communication and Media Technologies Volume: 1 – Issue: 4 – October – 2011, s. 49, footnote 8.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Osmanlı Tarihi, 4. C., TTK., Ankara 1988, 687s.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
131
OSMANLI TEZKİRELERİ IŞIĞINDA
NEVŞEHİRLİ ŞAİRLER
POETS OF NEVSHEHIR IN THE LIGHT
NEVŞEHİR REGION PUMICES
Vüsale MUSALI*
ÖZET
Osmanlı tezkireleri Türk kültür ve edebiyat tarihinin önemli kaynaklarındandır. Bildirimizde Osmanlı tezkireleri esasında Nevşehirli şairlerin hayatı, faaliyeti, edebi kişiliği ve eserleri incelenmiştir.
18. – 20. yy. tezkirelerinde Nevşehirli şairler söz konusu edilmiştir.
Tezkireleri araştırdığımız zaman 6 Nevşehirli şair hakkında bilgiye
rastladık. Bunlar Hazım (1680-1708), İbrahim Paşa (?-1730), Muhlisi (? – 1772), Vehbi, Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey’dir (18441891). Tezkirelerde bahs edilen bu 6 şairden beşi (Hazım, İbrahim
Paşa, Muhlisi, Ahmed Reşid Efendi, Hayri Bey) Nevşehirli, sadece
biri (Vehbi) Ürgüblüdür. Nevşehirli şairlerden Hazım, Ahmed Reşid
Efendi ve Hayri Bey eserleri ile diğer üç şairden öndedirler. Mesela,
Hazım Efendi’nin çok sayda eserinin yazması günümüze ulaşmıştır.
Bildirimizde tezkireler ışığında Nevşehirli şairlerin yaşamı ve şiir sanatı konularını ele alınmıştır. Yürüttüğümüz araşdırmalar zamanı
Nevşehirli şairler hakkında toplu bilginin yer aldığı kitap veya makaleye rastlamadık.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Tezkire, Nevşehir, Şairler
ABSTRACT
Ottoman tadhkiras are important sources of Turkish cultural and
literary history. In our paper – which will be present to the symposium – we want to study the life, activities, literary personalities and
works of the poets of Nevshehir. We found information on 6 poets
of Nevshehir in the tadhkiras:
1. Hazim (1680-1708) – information about him we receive from the
* Yrd. Doç. Dr., Bakü Devlet Üniversitesi, Bilgi-belge yönetimi bölümü, e-posta: [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
133
Vüsale MUSALI
tadhkiras of Salim and Ramiz.
2. Ibrahim Pasha (?-1730) – he worked in different governmental
posts and rose to the Premier-Minister position under the reign of
Sultan Ahmed III. Fatin touch upon Ibrahim Pasha’s poetry in his
tadhkira.
3. Muhlisi (?-1772) – his original name was Mustafa. He was mentioned in Shefkat’s tadhkira.
4. Vehbi – he was born in Urgup town of Nevshehir region and
was known as Isa-zadeh. Information about him took place in the
tadhkiras of Gufti and Shefkat.
5. Hayri (1844-1891) – we found his name only in the tadhkira of
Mahmud Kemal Inal.
6. Ahmed Rashid Efendi.
We shall care for investigation on the biography and poetry of the
poets of Nevshehir according to tadhkiras.
Key Words: Ottoman, Tadhkira, Nevshehir, Poets
Osmanlı tezkireleri Türk medeniyet ve edebiyat tarihinin önemli kaynaklarındandır. Bildirimizde Osmanlı tezkireleri esasında Nevşehirli şairlerin hayatını, faaliyetini, edebi kişiliğini ve eserlerini incelemeye çalışacağız. Osmanlı tezkirelerini araştırdığımız zaman 6 Nevşehirli şair hakkında bilgiye
rastladık.
Hazım (1680-1708) hakkında Salim, Ramiz, Esad Efendi ve Nail Tuman
tezkirelerinden bilgi alıyoruz. Hazım, Nail Tuman tezkiresinde hatalı bir
şekilde iki ayrı şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Tezkireci bu şairlerden
birini “Nefeszade Seyyid Mehmed Aziz Efendi”, diğerini “Çelebi Efendizade Ahmed Hazım Efendi” adıyla takdim etmişdir (Yıldırım 2009 :190).
Araşdırmalar zamanı bunların aynı şair olduğu ortaya çıktı.
Hâzım H.1091/1680 yılında Nevşehir’de doğmuştur (Ramiz: 64). 1708’de
28 yaşında iken vefat etmiştir. Asıl ismi konusunda kaynaklar ihtilaflıdır.
Asıl adının Mehmet Aziz, ya da Ahmet olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Asıl adı Salim tezkiresinde Mehmet Aziz (Salim: 274), Ramiz tezkiresnde ise Ahmet olarak geçiyor (Ramiz: 64). Nefeszade Seyyid Abdurrahman
Efendi’nin oğlu, Mehmet Refi Efendi’nin kardeşidir. Minkarizade Yahya
Efendi’nin oğlu Abdullah Efendi’den mülazim oldu. Kazasker Mustafa
Efendi, Debbağzade Mehmet Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendi medreselerinde müderrislik, Medine’de kadılık yapmıştır.
134
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler
Ramiz Hazım’ın hayat ve sanatını şu şekilde değerlendiriyor: “Halen
Nevşehr-i meşhurda müşkil-güşa-yı hazm u ihtiyat ve talebe-i maarifle
pür-ihtilat bir zat-ı maarifaradır. Ulum-ı arabiyye ve fünun-ı saireyi peder-i
vala-güherden tekmil ile rütbe-i bala-yı irfanı tahsil itmeğin elan neşr-i ilm
ile maruf ahlak-ı hamide ile mevsuf bil-irs kendülere mevrus olan şir ü
inşaya pür-iktidar şuara-yı asrımızdan bir şair-i şirin-reftardır” (Ramiz: 64).
Ramiz tezkiresinde Hazım’ın şiirlerinden örneklere rastlamadık. Salim eserinde Hazım’ın bir gazelini ve 3 beytine yer vermiştir.
Gazel
Sevda-zedeyim zülf-i siyehkar yüzünden
Bir bülbül-i zarım gül-i ruhsar yüzünden.
Mirat-ı cemal üzre nikab-efgen olup yar
Ref oldu yine ol sitem-azar yüzünden.
Zevrakçe-i vaslını kenare çekip eşkim
Geldi emelim bu yem-i zehhar yüzünden.
Nakz eyleyeli ahdini her gördügü demde
Şermende olur Hazım’in ol yar yüzünden.
Beyt
Yazıp kaba-yı sefid üzre kakülün o gazal
Beyaz üstüne buyruldudur beray-ı visal.
Beyt
Saki sununca cam-ı muanber şarab ile
Bus eyledim ayagını ben de hicab ile.
Beyt
Mestane olup üstüme dildar yıkıldı
Agyar demiş kim başına yar yıkıldı.
Tezkireciler Hazım’ın hiç bir eserinin adını hatırlamamışlar. Ancak onun
eserlerinin yazmaları Türkiyedeki kütüphanelerde bulunmaktadır. Yazmalarda onun adı “Mehmet Hazım Çelebi; Ruhizade Ahmed Hazım Nevşehri; Çelebizade Hazım Efendi Nevşehri” şeklinde geçmektedir. Hazım’ın
eserleri sırasına şunlar dahildir: “Risale fi Hakki” ve Bad”, “Risale fi Manal-Masdar”, “Keşfu Gıtaül-İskal”, “Risale fi Cevazi Ehadisil-Mevzua li-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
135
Vüsale MUSALI
Terğib ve Terhib”, “Risâle fî Beyâni Emmâ Bad”, “Kaside fi İlmil-Usul”,
“İcazetnâme”.
Salim tezkiresinde Hazım’ın babası ve kardesi hakkında da bilgi verdiğini yazıyor: “...bu mecelle-i celileye Vali mahlası ile tastir ve evsaf-ı celileleri çekide-i kilk-i tahrir olunan Nefesi-zade es-Seyyid Abdur-rahman
Efendi’nin mahdum-i kebirleri ve yine bu mecmua-i zurafada Refi mahlası
ile nigaşte-i kilk-i tabir olunan Mehmet Refi Efendi’nin birader-i ser-ber-aberleri olup” (Salim: 275). Hazım’ın babası Ankara’da doğmuş, müderris
ve kadı olmuş, Anadolu kazaaskerliğine kadar yükselmişdir. Beliğ ve Salim
tezkirelerinde Hazım’ın babası Vali’nin şiirlerinden örnekler yer almaktadır.
Ey Huda’dan lutf u ihsan isteyen
Mevlid-i pak-i Resulu’illah’a gel (Salim: 685).
Hazım’ın kardeşi Mehmet Refi Efendi hakkında verilen bilgilerde ise bir
çelişki var.
İbrahim Paşa (?-1730) – Sultan III. Ahmet zamanında çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş ve sadrazamlığa kadar yükselmiştir. Onun şairliyi konusuna Fatin tezkiresinde temas edilmiştir.
Kıt’a
Nigâh-ı iltifâtın mâyedâr-ı izz u şân oldu
Hitâb-ı müstetâbın rûh-bahş-ı cism u cân oldu.
Acep mi kılsan ihyâ makdem-i lutfunla hünkârım
Kulun bir zerreyim zâtın bana mihr-i cihân oldu.
Muhlisi (? – 1772) – asıl ismi Mustafa olan bu şair Şefkat tezkiresinde hatırlatılmıştır. Onun Nevşehir’de doğduğunu, h.1186. yılında vefat etdiğini
tezkireden öğreniyoruz.
Hatt-ı ruh-ı zîbâsı güzeldir güle nisbet
Nev-hatdır o gül-rû
La’l-i lebi mînâya mahaldir müle nisbet
Çok su götürür bu.
‘Âlem sana meftûn iken ey husrev-i hûbân
Mümkin degil aslâ
Vuslat-ı âb kim tûl-i emeldir kula nisbet
Ey şâh-ı cefâ-cû.
136
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler
Redd olsa n’ola kâkül-i pür-çîn-i girih-gîr
Hîç bendi açılmaz
Bir tille-i zerrîne beldir tele nisbet
Bir kıl ile baglu.
Üftâde-i bahr-ı elemin keştî-i diller
Düşdü dümen almaz
Aç bâd-ı hevâ yelkeni yeldir yele nisbet
Çık engine dogru.
Var ‘âkife ‘arz-ı hüner et iste nazîre
Teklîfe ne hâcet
Muhlis gazelin darb-ı meseldir ele nisbet
Ey şâ’ir-i pür-gû (Şefkat: 134-135).
Vehbi – Nevşehir yakınlarındaki Ürgüp’te doğdu ve İsa-zade sanıyla tanındı. Kadılık yapmışdır. Şefkat Vehbi’nin Kayseride mahkeme katibi olduğunu yazsa da, bunun doğru olub-olmadığının da altını çizmektedir (Şefkat:
162). Şefkat tezkiresinde onun hakkında bu çok kısa bilgilere rastlıyoruz.
Hall olur müşkülümüz sa’y ile düşvâr olmaz
Gerçi ahkâm-ı kazâ vü kader inkâr olmaz.
Ehl-i ‘irfâna meger lâzım imiş renc ü ‘anâ
Gül-sitân içre nazar kıl gül-i bî-hâr olmaz.
Nefs-i emmâre olup mâ’il-i lezzât-ı cihân
Her ki mest oldu bu sahbâ ile huşyâr olmaz.
Zu’m eder ser-keş olan nahvet-i ikbâl ile kim
Sadme-i top-ı felekden de nigûnsâr olmaz.
Sıklet-i hırs ü tama’ ‘âlemi bî-tâb etdi
Gerden-i ‘âleme bir böyle girân-bâr olmaz.
Rûz u şeb sıdk ile tahsîl-i kemâlâta çalış
Câme-i cehl gibi Âdeme bir ‘âr olmaz.
Vehbiye sıdk u salâhı meger ederse meded
Yoksa bu kûşe-i âurbetde ona yâr olmaz (Şefkat: 162).
Ahmed Reşid Efendi hayatı ve sanatı hakkında bilgiyi yalnız Fatin tezkiresinden alıyoruz. Ahmed Reşid h.1218 yılında vefat etmiş Süleyman
Efendi’nin oğludur. İstanbul’da Sultan Ahmet camisi civarında Nahlbend
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
137
Vüsale MUSALI
mahallesinde doğmuşdur. Hafız Mustafa Efendi ve Es-seyid Hüseyin
Efendi’nin yanında tahsil görmüş, iki yıl Ahi Çelebi mahkemesinde, yirmi
dört yıl Davud Paşa mahkemesi niyabetinde bulunmuşdur. H.1265 yılında
Kuds mevleviyyetine nail olmuşdur. Fatin şairin eserleri hakkında şu şekilde takdim etmiştir: “Keşkül-i Sâfiye Alel-Vâridâtü’s-Sa‘diyetü’l-Vâfiye”
isminde bir kıt‘a şerh-i mu‘teberi ve “Füyûzâtü’l-Hubbiye Ala’s-Salavâtü’lMüşeyşiyye” isminde diğer bir eseri olduğundan başka Sâfî mahlasıyla
dahi tarîkata dâir bir mikdâr güftâr-ı hakîkat-nisârı vardır” (Fatin: 178).
Ahmed Reşid Efendi’nin “Keşkül-i Sâfiye Alel-Vâridâtü’s-Sa‘diyetü’lVâfiye” adlı eserinin Milli Kütüphanede iki yazma nüshası (A 7589/1 ve
A 1766) korunmakadır. Elyazmada yazarın adı “Reşid Ahmed Efendi Nevşehri” şeklnde geçmektedir.
Gazel
Tarîk-i Nakşibendi ehlinin feyzi Hudâ’dandır
Oların nisbeti cümle Resül-i müçtebâdandır.
Ebûbekr u Ali’dir bu tarîkin şâh u serdârı
Şüyûh-ı hâcegânî hep kibâr u evliyâdandır.
Bu yolda ittiba-ı sünnet oldu bâis-i vuslat
Cemî-i bid‘atı terk itme bunda ihtidâdandır.
Azîmetler ameller işleyüp ruhsatdan el çekmek
Bu yolda sâlike böyle sülûk itme revâdandır.
Tarîk-i cezbedir bunda irer tiz menzile sâlik
Ki bunda sâlikin seyri tarîk-i ihtifâdandır.
Devâm-ı zikr ile saht oldu Nakşibendiler kârı
Anın çün bunların feyzi hemân kalbe cilâdandır.
Tarîk-i Nakşibendin cilası âsândurur sanma
Bu yolda cân fidâ itmek şurût-ı ibtidâdandır.
Reşîdâ gel hazer kıl dil uzatma Nakşibend’e sen
Yakîn bil kim olara ta‘n idenler eşkiyâdandır.
Hayri (1844-1891) – bu şaire sadece Mahmud Kemal İnal tezkiresinde
yer verilmiştir. Hayri 1844 yılında Nevşehirde doğmuştur. Nevşehir’de bir
az okuduktan sonra istanbula gelmiş, on iki yaşında sadr-ı esbak Mustafa
Reşid Paşa tarafından Enderun’a kaydettirildi. Enderun Mektebi’nde tah-
138
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler
sile başladı. 1857 yılında Enderun Hademeliğine ve Enderun Mektebi İnşa
Muallimliğine tayin olundu. 1874’te 2000 kuruş maaşla Rüsumat Emaneti
Muavinliği Refikliğine terfi olunmuştur. 1876 yılında Basiret gazetesinde
Hersek meselesine dair yazdığı bir makaleden dolayı Rusya elçisi İgnatiyev
tarafından şikayet edilmesi üzerine Sadrıazam Mütercim Rüşdü Paşanın
emriyle Kayseri’de ikamete memur oldu. 1891 yılında Kadıköy’deki evinde vefat etti.
Mahmud Kemal İnal eserleri hakkında şu bilgileri vermektedir. “Güvah-ı
Dil” kaside , gazel şarkı ve beyitlerden ibaretdir. 1874’de basılmıştır.
“Levhatü’l-Kavaid” 1866 yılında litoğrafya ile neşr edilmştir. “hayri Bey
Kütüğü” 1304 Muharreminden 1499 Zilhiccesine kadar doğacak çocuklar için ebced hesabıyle otuzar isim ve mahlası ihtiva etmektedir. İnal eserin neşredildiğini yazıyor.
Bunlardan başka Hayri “Mesnevi”nin bir kısmını nazmen tercüme etmiştir. Mahmud Kemal bu eserin yazmasını gördüğünü ve orada eseri 1888
yılında bitirdiğine dair bir not olduğunu yazır (Inal: 914). Şairin diğer bir
tercüme eseri “Hayrü’l-Luğat”dir. Türk, Arap ve Acem dillerinde olup, üçbin beytdir. “Adabü’l-müluk”, “Adabü’l-Üdeba”, “Bahrü’l-Kafiye” adlı
eserlerinin olduğunu Hayri’nin kendisinden duyduğunu Kemal İnal yazıyor.
Kemalüş-şuara’da Hayri Bey’in sülüs, nesih ve talik hatlarında güzel yazdığı
gösterilmiştir. Şairin Bay Feyheman adlı (1886-) bir oğlu olmuş ve o, devrinin çok değerli bir ressamlarından sayılmıştır. İnal Hayri Bey’in tercüme-i
halini yazarken oğlunun verdiği evraklardan yararlandığının altını çizmiştir.
Hatta tezkirede Hayri Bey’in oğlunun karakalemle yaptığı resimden kopya
edilmiş resminin de bulunduğu kayd edilmiştir (İnal: 914).
Mahmud Kemal İnal Kemalüş-şuara’da Hayri Bey’in “Mesnevi” tercümesinden ve “Kütük” adlı eserinin mukaddimesinden örnekler vermiştir. “Mesnevi” tercümesinin “Sipas-name” unvanlı uzun manzumesinde
Hayri Bey kendini şöyle tavsif ediyor ki, başkalarının sözüne kulak vermeyerek herkesin her isteğini söyleyebileceğine misal gösteriyor:
Kasidemle tefahur eyler eslaf
Başında gezdirirse çok mu ahlaf.
Tevarihim cihana verdi hayret
Nasıl vermez ki mümtazım ben elbet.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
139
Vüsale MUSALI
Sühanda Nef’iye meydan okuttum
Niçe Sami’lere divan okuttum.
Hele şarkilerim dil-rübadır
Değil Vasıf da öyle si’re kadir.
Taşı medhetsem olur ayni gevher
Güher hicvimle olur sanki kemter.
Cihan-ı marifet hamemle mahkum
Elimde lafz u mana kırmızı mum.
Bütün asar-ı pakim buldu şöhret
Senin sayendir Allahım bu nimet.
Tabiatsız ne mümkün şair olmak
Onunçün sa’y ile boştur yorulmak.
Bu örneklerden başka tezkirede şairin bir terkib bendi ve bir de gazeli yer
almştır.
Gazel
Ben ah ittikçe rikkatle bütün kevn ü mekan ağlar
Sehab ü encüm ağlar nüh kıbab ü kehkeşan ağlar.
Fiğan ü zarım pür-tanın ettikçe afakı
Safir-i suz-ı aşkımdan zemin ü asuman ağlar.
Şafak sanma sirişk-i hunidir ehl-i semavatın
Hüseyn-i Kerbela’nın aşkına kan üzre kan ağlar.
Gülen kimdir u bağ-ı gam-enisin deşt-i cevrinde
Nesim-i gülşen ağlar gonçe ağlar bülbülan ağlar.
Ne dem kanlar döker derd ü elemle didem ey Hayri
Ciğergahımda sad-dağ-ı bela-yı bi-nişan ağlar (İnal: 917-918).
Böylece, Salim, Beliğ, Ramiz, Esad efendi, Fatin, Nail Tuman ve Mahmud
Kemal İnal tezkirelerinde altı Nevşehirlı şairin hayat ve sanatı hakkında
bilgileri bularak değerlendirmeye çalıştık. Nevşehirli şairlerden ikisinin –
Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey’in adlarına “Tezkirelere göre divan edebiyatı isimler sözlüğü”nde rastlamadık.
140
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler
Kaynaklar
Belîğ, İsmail (1999), Nuhbetü’l-Âsâr li-zeyli Zübdeti’l-Eş‘âr, hazırlayan Abdulkerim
Abdulkadiroğlu, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi.
Çapan Pervin (1993). 18 yy. tezkirelerinde edebiyat araştırma ve tenkidi. Yayımlanmamış doktora tezi. Fırat Üniversiteti.
Esad Mehmed Efendi (2001), Bağçe-i Safa-Enduz, (Haz. Riza Oğraş), Burdur: Kişisel Yay.
Fatin, Davud. Hâtimetü’l-Eş‘ar / haz.: Ö.Çiftçi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
(e-kitap), Ankara
İnal, Mahmut Kemal (2000), Son asır Türk şairleri, II. c. (haz. M.K.Özgül), Ankara,
Atatürk Kültür Merkezi.
İpekten, Haluk vd. (1988), Tezkirelere göre divan edebiyatı isimler sözlüğü, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
İsen, Mustafa (2010), Tezkireden biyografiye, İstanbul, Kapı yayınları.
Kılıç Filiz (1998), XVII. Yüzyıl tezkirelerinde şair ve eser üzerine değerlendirmeler,
Ankara.
Râmiz (1994), Âdâb-ı Zurafâ, hazırlayan Sadık Erdem, Ankara, Atatürk Kültür
Merkezi.
Safayî, Mustafa Efendi (2005), Tezkire-i Safâyî, hazırlayan Pervin Çapan, Ankara,
Atatürk Kültür Merkezi.
Sâlim Efendi (2005), Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, hazırlayan Prof. Dr. Adnan İnce, Ankara,
Atatürk Kültür Merkezi.
Şefkat Bağdâdî, Tezkire-i şuara-yi Şefkat-i Bağdadi / hazırlayan Prof. Dr. Filiz Kılıç.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. (e-kitap), Ankara.
Tolasa Harun (1983), Sehî, Latifî, Aşık Çelebi tezkirelerine göre 16. yy edebiyat
araştırma ve eleştirisi, İzmir.
Yıldırım Fatih (2009), Mehmet Nail Tuman ve Tuhfe-i Nailisi. Yayımlanmamış lısans tezi. Balıkesır Üniversitesi SBF.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
141
NEVŞEHİR YÖRESİ POMZALARIN ZENGİNLEŞTİRME
ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION IN TERMS OF BENEFICATION PPROPERTY OF
NEVŞEHİR REGION PUMICES
Yakup UMUCU* - Vedat DENİZ**
ÖZET
Pomzanın yoğunluğu yaklaşık 0.8-1.2 gr/cm3’dür. Pomzanın en
önemli gang mineralleri, andezit, traki-andezit ve bazalt’tır. Bu
gang minerallerin yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46 gr/cm3’dür.
Pomza ile yan kayaçları arasındaki yoğunluk farkının bu kadar yüksek olması ister istemez yoğunluk farkı yöntemi ile ayrılabileceği kanısı hâsıl olmaktadır. Cevherlerin yıkanabilirlik özelliklerinin tespiti
amacıyla yapılan yüzdürme-batırma testleri, kurulması planlanan bir
yıkama tesisinin tasarımı için gerekli çalışmaların ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bu testler, cevherin farklı yoğunluk fraksiyonlarında
dağılımı hakkında bilgi vermesi yanında, söz konusu cevherin yıkama işlemine tabii tutulması sonuncunda elde edilebilecek ürünlerin
miktarı ve içerikleri hakkında teorik bir bilgi verdiği gibi cihaz ayırma
performansları açısından da bize bilgi sunmaktadır.
Bu çalışmada, Nevşehir bölgesi pomzaların yüzdürme-batırma testleri yardımıyla zenginleştirme özelikleri incelenmiş ve Türkiye’deki
diğer pomza bölgeleri ile Nevşehir pomzalarının zenginleştirme
özellikleri karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Pomza, Zenginleştirme, YüzdürmeBatırma Testleri
ABSTRACT
The bulk density of pumice is about 0.8–1.3 g/cm3. Important gangue minerals found in pumice rock are andesite, trachyandesite
* Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Maden Müh. Bölümü, Isparta;
e-posta:[email protected]
** Doç.Dr. Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Çorum;
e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
143
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
and basalt. The density of these gangue minerals are on average
2.09–2.46 g/cm3 suggesting that separation of pumice from gangue minerals by gravity methods should be possible although must
be proved in practice. Separation of a mineral mixture into fractions
of varying specific gravity is a useful laboratory technique for assessing amenability to gravity concentration. The sink-float test is a
routine exercise, especially in mineral processing plants to evaluate
and cross-check the washability characteristics of minerals. Data
obtained from the float–sink tests are used to form a set of washability curves, which are then used to assess the degree of difficulty
of gravity separation of raw minerals and to provide qualitative or
quantitative data for the products of the separation at a selected
relative density.
In this study, washability of pumices in the Nevşehir region has been
examined by float–sink test data, and was made a comparison of
the beneficiation properties of the Nevşehir pumice with other pumice regions in Turkey.
Key Words: Nevşehir, Pumice, Beneficiation, Sink-Float Tests
1. GİRİŞ
Pomza, yapı endüstrisinde başta olmak üzere, dolgu malzemesi, tekstil,
seramik, tarım, kimya, dişçilik ve çimento gibi sektörlerde çok yaygın kullanım alanı olan bir kayaçtır (Deniz, 1997).
Türkiye’de bir çok bölgede pomza üretimi söz konusu olup, bunlar arasında Nevşehir(Kapadokya) başta olup, Isparta, Kars ve Kayseri bölgeleri en
çok bilinenleridir.
Endüstriyel bir hammadde olan pomzanın, düşük yoğunlukta olma sebebi
porozite içeriğinden kaynaklanmaktadır. Bu özellikle, yapı malzemesi olarak kullanım alanlarında bu porozite özelliği büyük bir avantajdır.
Pomzanın yoğunluğu (kuru birim hacim ağırlığı), yaklaşık 0.8-1.2 gr/cm3’
dür. Pomzanın en önemli gang mineralleri, andezit, traverten, serpantinit
ve bazalt’tır. Bu gang minerallerinin yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46
gr/cm3’ dür (Deniz & Umucu, 2005).
Pomza ile yan kayaçları arasındaki yoğunluk farkının bu kadar yüksek olması ister istemez gravite yöntemi ile zenginleştirilebileceği kanısı hakim
olmaktadır.
144
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Cevherlerin yıkanabilirlik özelliklerinin tespiti amacıyla yapılan yüzdürmebatırma testleri, kurulması planlanan bir yıkama tesisinin tasarımı için gerekli çalışmaların ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bu testler, cevherin farklı
yoğunluk fraksiyonlarında dağılımı hakkında bilgi vermesi yanında, söz
konusu cevherin yıkama işlemine tabii tutulması sonucunda elde edilebilecek ürünlerin miktarı ve içerikleri hakkında teorik bir bilgi vermektedir.
Bu verilerin teorik olması nedeniyle uygulamada farklılıklar çıkmaktadır.
Oysa tesiste kullanılan ekipmanların ayırma performanslarının bilinmesi
durumunda, yıkanması düşünülen cevherden elde edilecek temiz ürün
ve artık miktarları önceden gerçeğe yakın değerler ile tahmini mümkün
olabilmektedir (Leonard, 1979; Burt, 1984; Osborne, 1988).
Türkiye’de bir çok pomza üretici firması yıllardır ürettiği pomzalar ile yapı
endüstrisinde önemli yeri olan bims blok üretimi yapmaktadır. Fakat, son
yıllarda, bims blok ürünlerinin ağırlığından piyasadaki diğer yapı malzemeleri (Ytong, Tuğla v.b.) ile rekabet edemez hale gelmiştir. Türkiye’de
Isparta, Kars, Kayseri ve Nevşehir bölgelerinde çok farklı pomza oluşumları olup, yöre pomzaları hem rezerv açısından hem de kalite açısından
oldukça iyi bir durumdadır. Bu yörelerden Nevşehir pomzalarının zenginleştirilmesi ile hafif bims üretimi yanında hem tekstil pomzası hem de zirai pomza üretimi de söz konusu olabilecektir. Bu amaçla, bir çok şirket
jig yıkama üniteleri kurmuşlardır. Fakat, kurulum esnasında, pomzanın
fiziksel, kimyasal ve yıkanabilme özellikleri dikkate alınmadan daha çok
alışkanlıklar ve kopyacılık mantığı ile küçük ve orta ölçekli yatırımlar yapılmıştır. Oysa, öncelikle yörenin hatta özelde her üreticinin pomza rezervleri
üzerinde yüzdürme-batırma testlerinin uygulanması, daha sonra mevcut
tesislerde yıkanabilme durumları similasyon teknikleri ile ortaya konması
gerekmektedir.
Bu çalışmada, rezerv açısından dünyada ve ülkemizde oldukça fazla olan
pomza madeninin, ülkemizde ve dünyada yaygın olmayan zenginleştirme
özelliklerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Nevşehir, Isparta ve Kars yöresi pomzalarının zenginleştirme durumları yüzdürme-batırma test sonuçlarından ortaya konulmuştur. Bimsblok yapımında büyük bir sorun çıkaran Nevşehir yöresi pomza yataklarının yapısında bulunan yan kayaçların
pomzadan uzaklaştırılması için neler yapılması gerektiği vurgulanmış ve
bazı yapılmış testlerin sonuçları yorumlanmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
145
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
2. Pomzaların Zenginleştirilme Durumları
Pomza ile yan kayaçları olan andezit ve trakiandezitin aralarındaki Taggart
zenginleştirme kriterleri 17.5, 8.75 ve 2 olarak bulunmuştur. Bu veriler
teorik olarak pomza ile yan kayaçlarından kolaylıkla gravite ile zenginleştirilebileceğini göstermektedir.
Nevşehir pomzalarının yoğunluk farkına göre zenginleştirme durumlarını
ortaya koymadan önce Isparta (Karakaya ve Gelincik) ve Kars (Tekçam ve
Hırsızpınarı) yöresi iki farklı pomza örneklerinin yıkanabilme durumlarının
ortaya konmasının yararlı olacağı düşünülmüştür.
Kars yöresi Hırsızpınarı ve Tekçam pomzaları için iki farklı boyut grubunda
yüzdürme-batırma analizleri yapılmıştır. Her iki pomza için yüzdüre-batırma sonuçları Şekil 1’de verilmiştir (Umucu ve ark., 2008).
Her iki pomza için iri ve ince boyutların yüzdürme-batırma eğrilerinde
farklılık tespit edilmiştir. Tekçam ve Hırsızpınarı pomzaların her ikisinde de
ince boyutlarda yıkanabilme özelliği bozulmaya başlamıştır. Ayrıca, Hırsızpınarı pomza örneğinin orta ve zor yıkanabilir olduğu tespit edilirken,
Tekçam pomza örneğinin kolay yıkanabilir olduğu tespit edilmiştir.
Şekil 1. Kars yöresi Tekçam ve Hırsızpınarı pomzalarının yıkanabilme durumu
146
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Isparta yöresi pomzalar fiziksel, mineralojik ve morfolojik olarak farklı
olan iki ayrı bölge ismi ile ayrılırlar. Bunlar, Gelincik ve Karakaya pomzaları olarak bilinir. Isparta-Gelincik yöresi pomzalarının yoğunluğuna göre
yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için, pomza cevherinin üzerinde yüzdürme-batırma testi uygulanmıştır. Üç farklı boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma test sonuçları Şekil 2’de verilmiştir (Umucu ve Deniz, 2005).
Şekil 2. Isparta yöresi Gelincik ve Karakaya pomzaların yıkanabilme durumları
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
147
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
Şekil 2(A,B,C)’de görüldüğü üzere Gelincik yöresi pomzasının tüm boyut
gruplarında yıkanabilirliklerinin çok iyi olduğu, hem porozite karakteristik eğrisinden hem de ±0.1 yoğunluk eğrisinden görülmektedir. Boyutun
azalması ile serbestleşme nispeten artmakta ve yıkanabilirlikler de daha da
kolaylaşmakta olduğu ±0.1 yoğunluk eğrilerinden gözükmektedir.
Yüzdürme-batırma test sonuçlarından, Gelincik pomzalarının gravite yöntemleri ile gang mineralleri olan andezit ve trakiandezit’ten ayrılmasında
sorun olmayacağını söylemek mümkündür.
Isparta-Karakaya yöresi pomzalarına ait üç farklı boyut grubu için yapılan
yüzdürme-batırma eğrileri Şekil 2’(D, E, F) de verilmiştir.
Karakaya pomzalarının yıkanabilirliklerine bakıldığında, iri boyuttan ince
boyuta doğru gidildikçe yıkanabilirlikteki değişim çok fazla olmamakta ve
hemen hemen her boyutta yıkanabilirlik orta seviyede devam etmektedir.
Bu durum, mineralojik incelemeler sonucunda da ortaya çıkmıştır. Pomza ve andezitin yoğunlukları arasında olan trakiandezitin orta yoğunlukta
olması zenginleştirmeyi olumsuz yönde etkilediği, trakiandezitlerin fazla
miktarda yeterince cevher içerisinde bulunduğu ve bu nedenle yoğunluğa
göre zenginleştirmede olumsuz yönde katkı yapmaktadır.
3. NEVŞEHİR POMZASININ ÖZELLİKLERİ
3.1. Kimyasal Analiz Değerleri
Nevşehir yöresi pomza numunelerin kimyasal analiz değerleri Çizelge 1’de
verilmiştir. Çizelge 1’de görüleceği üzere Nevşehir yöresi pomzaların SiO2
değeri oldukça yüksektir.
Çizelge 1. Nevşehir pomzasının kimyasal analiz sonuçları
Eleman SiO2 Al2O3 CaO Na2O Fe2O3 K2O
%
73.36 10.30 6.69
3.12
2.13
1.72
MgO
Ateş
TiO2 SO3
Kaybı
0.17
0.28 0.01 2.18
3.2. Mineralojik ve Morfolojik Özellikleri
Nevşehir pomzasının mineralojik incelenmesinde alkali feldspat minerallerinden olan okside olmuş biyotit, kuvars ve horndblend mineralleri gözlenmiştir. Daha fazla plajioklas mineralleri ve daha çok camsı doku içerisinde düzensiz boşluklar gözlenirken, camsı dokunun içerisinde sertliği
yüksek olan volkanik kaya kırıntıları mevcuttur.
148
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Ayrıca, vitrifikasyon sonucunda gözeneklerin içerisinde sekonder mineraller olarak adlandırılan kil ve kaolen tespit edilmiştir. Genelde yan kayaç pomza ilişkisine bakıldığında Isparta ve Kars bölgesi pomzalarına göre
daha serbest halde gözlenmektedir. Nevşehir pomzası diğer pomza bölgelerine göre; aşındırıcı minerallerden olan sanidin, piroksen ve feldspat
mineralleri daha çok gözlenmiştir. Petrografik incelemeler sonucunda,
Nevşehir pomzasının silisçe daha zengin riyolitik bir bileşime sahiptir (Deniz ve Umucu, 2011; Deniz ve ark., 2011).
Nevşehir pomzasının morfolojik olarak incelemeleri sonucunda, diğer
pomza bölgelerine göre daha az gözenekli (poroz) olduğu ve gözenek
çapları çok daha küçük olduğu ve porların birbirlerine bağlı olmadığı tespit edilmiştir.
3.3. Nevşehir Yöresi Pomzalarının Elek Analiz Dağılımları
Nevşehir pomzasının özelliğini tespit edebilmek için öncelikle elek fraksiyonların da dağılımını tespit etmek gerekmektedir. Nevşehir pomzasının,
elek analizi ve porozite içerikleri Çizelge 2’de verilmiştir.
Malzemenin elek analizi incelendiğinde, pomzanın kısmen boyuta göre
zenginleştirmeye uğradığı tespit edilmektedir. Nevşehir pomza cevherinin
yan kayaçları olan, andezit, traverten, bazalt, ve serpantinit’e göre doğal
ufalanması çok daha zor olduğu elek boyutu inceldikçe porozite değerlerinde bir azalış olması ile ortaya çıkmıştır.
Çizelge 2. Nevşehir pomzasının elek analizi ve porozite dağılımı
Elek
Boyutu
(mm)
Miktar
(%)
Porozite
(%)
+50
5.55
66.76
6.10
5.55
66.76
6.10
-50+30
23.48
63.28
24.48
29.03
63.95
30.58
-30+20
27.22
61.29
27.48
56.25
62.66
58.06
-20+12
16.39
60.37
16.30
72.64
62.14
74.36
-12+4
14.06
59.11
13.69
86.70
61.65
88.05
-4
13.30
54.53
11.95
100.00
60.70
100.00
Toplam 100.00
60.70
100.00
Dağılım Küm. E.A. Küm. E.A. (%) Küm. Porozite
(%)
(%) Miktar Porozite
Dağılımı(%)
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
149
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
3.4. Nevşehir Pomzalarının Yıkanabilirlik Durumları
Nevşehir yöresi pomzalarının yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için 50-30
mm, 30-20 mm ve 12-4 mm’lik boyutlar yüzdürme-batırma testlerine tabi
tutulmuştur.
Yüzdürme-batırma testi, öncelikle 1.0 gr/cm3’lük su yoğunluğundan başlayarak, 1.7 gr/cm3’lük yoğunluğa kadar 0.1 gr/cm3 yoğunluk farkları için
öncelikle 50 lt’lik plastik kovalarda ağır sıvılar (ZnCl2) hazırlanmıştır. Bu
hazırlanan sıvıların, pomza gözeneklerine girmemesi için önceden su ile
gözenekler doygunlaştırılmıştır. Daha sonra, en yüksek yoğunluk olan 1.7
gr/cm3’den başlayarak 1.0 gr/cm3’e kadar test edilmiştir.
Yüzdürme-batırma test sonucunda, kovalardaki batan ürünler su ile iyice
yıkandıktan sonra etüvde 105 °C’de kurutularak ağırlıklar tartılmış ve her
bir yoğunluk fraksiyonları için porozite ölçümü yapılmıştır. Porozite ölçümleri TS 699 (1987)’e göre yapılmıştır.
Nevşehir bölgesi pomza cevherlerinin yoğunluğuna göre yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için, üç farklı boyut grubu üzerinde yüzdürme-batırma
testi uygulanmıştır. Bu üç farklı boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma test sonuçları Çizelge 3-5’de ve yüzdürme-batırma eğrileri ise Şekil
3’de verilmiştir.
Çizelge 3. 50-30 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları
Yoğunluk
Yüzen
Küm. Yüzen
Küm. Batan Porozite ± 0.1
Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak.
Yoğ.
Değ.
(%)
Değ.(%)
(%)
(%)
(%)
(%) (%)
(%)
gr/cm3
-1.0
30.88
-1.1
27.04
- 1.2
17.68
-1.3
7.74
- 1.4
1.80
- 1.5
0.37
-1 .6
0.22
- 1.7
0.09
+ 1.7
14.18
Toplam 100.00
150
76.84
73.08
68.73
61.12
57.71
54.15
50.79
40.08
10.78
63.28
30.88
57.92
75.60
83.34
85.14
85.51
85.73
85.82
100
76.84
75.08
73.60
72.44
72.13
72.05
72.00
71.96
63.28
100
69.12
42.08
24.40
16.66
14.86
14.49
14.27
14.18
63.28
57.22
47.03
31.30
17.45
12.57
11.51
10.91
10.72
15.44
28.96
66.76
79.47
84.24
85.49
85.62
85.78
92.91
---44.72
25.42
9.54
2.17
0.59
0.31
------
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Çizelge 4. 30-20 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları
Yoğunluk
gr/cm3
Yüzen
Küm.Yüzen
Küm. Batan Porozite ± 0.1
Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak.
Yoğ.
Değ.(%)
Değ.(%)
(%)
(%)
(%)
(%)
(%)
(%)
-1.0
35.80
75.97 35.80 75.97
100
61.29
17.9
----
-1.1
26.29
74.35 62.09 75.28
64.20
53.10
48.95
39.14
- 1.2
12.85
69.76 74.94 74.34
37.91
38.37
68.52
16.06
-1.3
3.21
62.08 78.15 73.83
25.06
22.27
76.55
3.74
- 1.4
0.53
56.74 78.68 73.72
21.85
16.42
78.42
0.79
- 1.5
0.26
53.89 78.94 73.65
21.32
15.42
76.94
0.37
-1 .6
0.11
49.69 79.05 73.62
21.06
14.94
79.00
0.11
- 1.7
0
41.93 79.05 73.62
20.95
14.76
79.05
----
+ 1.7
20.95
14.76
20.95
14.76
89.53
----
Toplam
100
61.29
100.00 61.29
Çizelge 5. 12-4 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları
Yoğunluk
gr/cm3
Yüzen
Küm. Yüzen
Küm. Batan
Porozite
± 0.1
Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak.
Yoğ.
(%)
(%)
(%)
(%)
(%)
(%) Değ.(%) Değ. (%)
-1.0
35.36
78.06
35.36 78.09
100
59.11
17.68
-----
-1.1
17.88
76.02
53.24 77.38
64.64
48.75
44.30
28.44
- 1.2
10.56
73.14
63.80 76.67
46.70
38.24
58.49
15.19
-1.3
4.63
66.47
68.43 75.98
36.20
28.16
66.12
6.29
- 1.4
1.66
61.78
70.09 75.65
31.57
22.54
69.26
2.00
- 1.5
0.34
59.64
70.43 75.57
29.91
20.34
70.26
0.45
-1 .6
0.11
54.36
70.54 75.54
29.57
19.91
70.49
0.11
- 1.7
0
54.36
70.54 75.54
29.46
19.78
70.54
----
+ 1.7
29.46
19.78
29.46
19.78
85.27
----
100
59.11
Toplam 100.00 59.11
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
151
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
Şekil 3’ de görüldüğü üzere tüm boyut gruplarında pomzaların yıkanabilirliklerinin çok iyi olduğu, hem porozite karakteristik eğrisinden hem de
±0.1 yoğunluk eğrisinden görülmektedir. Boyutun azalması ile yıkanabilirlikler daha da kolaylaşmakta olduğu ±0.1 yoğunluk eğrilerinden daha net
olarak gözükmektedir. Bu durum, serbestleşme ile ilgisi olmayıp, kümülatif yüzen miktar eğrisinden de gözüktüğü üzere ince boyut grubunda
daha fazla gang minerallerinin olmasından kaynaklanmaktadır.
Yüzdürme-batırma test sonuçlarından, Nevşehir pomzalarının gravite yöntemleri ile gang mineralleri olan andezit, bazalt, traverten ve
serpantinit’den ayrılmalarında sorun olmayacağını söylemek mümkündür.
Şekil 3. Nevşehir pomzaların farklı boyutlardaki yüzdürme-batırma eğrileri
4. Pomzaların Yıkama Performaslarının Karşılaştırılması
Literatürde, matematiksel eşitlikler ile yüzdürme–batırma sonuçlarını değerlendirilmesi ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Fakat, bu tekniklerin
komplike matematiksel eşitlikler ile tarif edilmiş olmaları pratikte geniş
kullanımı engellemiştir. Yüzdürme-batırma verilerinden farklı bir matematiksel eşitlik Govindarajan ve Rao(1994) tarafından geliştirilmiştir.
152
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Govindarajan and Rao (1994) tarafından kömürlerin kül içeriği için geliştirilen teknik bu çalışmada kullanılmıştır. Yüzdürme-batırma testlerinden
elde edilen kümülatif ağırlık ve % porozite verileri kullanılarak eşitlikler
geliştirilmiştir. Deneyler Isparta ve Nevşehir yöresi pomzalar için yapılmıştır.
Üç farklı boyut grubunda yapılan yüzdürme-batırma test sonuçlarından
çizilen yıkama eğrileri daha önce Şekil 2 ve Şekil 3’de verilmişti.
Yüzdürme-batırma verileri, poroziteli (Rp) ve porozitesiz (Rnp), randımanlar
ve ayırma verimi(SE) iki bileşen olarak çözülmüştür.
R p = Ci
Rnp = C i
Aip
(1)
A fp
(100 − A )
(100 − A )
inp
(2)
fnp
SE = Rp-Rnp
(3)
Burada, Ci; beslemenin kümülatif ağırlık miktarı(%), i, ortalama yoğunluk
fraksiyonu, Aip; yüzen malzemenin kümülatif porozite içeriği ve Afp ise
beslemenin porozite içeriğidir.
Porozitesiz (Rnp) ve poroziteli (Rp) randıman eğrileri, her bir pomza’nın
farklı boyut grupları için malzemenin kümülatif yüzen miktarları (%) için
Şekil 4’de çizilmiştir. Ayrıca, ayırma verimleri (SE) her bir pomza örneği için
ortalama yoğunluk değerlerine karşı çizilmiş ve Şekil 5’de gösterilmiştir.
Nevşehir pomzalarının genel anlamda yoğunluk farkına göre zenginleştirilebilirlikleri çok kolay olduğu fakat Isparta-Gölcük yöresi pomzaların zor
olduğu ortaya çıkmıştır. Isparta pomzasının, pomza-gang minerallerinin
serbestleşmesi açısından boyuta bağlı bir durumunun ortaya çıkmadığı,
buna karşın Nevşehir pomza’sında boyut etkisinin önemli olduğu ortaya
çıkmıştır.
İnce parça boyutları için, ayırma verimleri (SE) Nevşehir pomzası için elde
edilen değerler Isparta pomza’larına göre çok daha iyidir. Düşük yoğunluklarında, Nevşehir pomza’sının ayırma verimi, Isparta pomza’sından çok
daha iyidir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
153
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
Isparta pomza’sının tüm boyutları için, ayırma verimi 1.45’lik ayırma yoğunluklarından çok daha fazla yoğunluklarda ancak iyi bir sonuç elde edildiği
ve bu nedenle gravite yöntemlerinde ayırmanın zor olacağı gözükmüştür.
Yüzdürme-batırma verilerinin, ortalama yoğunluklar açısından poroziteli
ve porozitesiz randıman değerleri açısından iyi bir ilişki ile yorumlanabileceği ortaya çıkmıştır.
Şekil 4. Isparta ve Nevşehir pomzaların randıman eğrileri
154
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi
Şekil 5. Isparta ve Nevşehir pomzaların ayırma verim eğrileri
5. Sonuç ve Öneriler
Pomza ile yan kayaçları arasındaki Taggart zenginleştirme kriterleri oldukça yüksektir. Bu sonuç, teorik olarak pomza ile yan kayaçlarından
kolaylıkla gravite ile zenginleştirilebileceğini göstermekte olup, Nevşehir
pomzaları üzerine yapılan yüzdürme-batırma sonuçlarında da açıkça belli olmaktadır. Diğer taraftan, Isparta yöresi pomzaları için ortaya konan
yüzdürme-batırma sonuçları Taggart kriterinin aksine, zenginleştirmenin
kolay olmayacağını işaret etmektedir.
Ortaya çıkan bu farklı sonuç, iki farklı yöre pomzalarının mineralojik özelliklerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Nevşehir pomzalarının gözeneklerinin hepsinin birbirleriyle çok ince çeperlerle ayrılmış iken, Isparta
yöresi pomzasının gözeneklerinin, özellikle orta ve iri boyutlu olanlarının
boşluklarının birbiriyle ilişkili olduğundandır.
Kolay zenginleşen Nevşehir pomzalarının, performansları yüksek olan jiglerde, Isparta yöresi pomzasının simülasyonunda da aynı jiglerde zenginleştirilmeleri sonucu düşük verimler ile kazanılabileceği gözükmektedir.
Bu nedenle, 50 mm’nin altındaki malzeme için 4 farklı boyut grubunda,
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
155
Yakup UMUCU - Vedat DENİZ
havalı jiglerle zenginleştirilmesi ile verimlerin artabilecek ve ayrıca ürünün
kurutulmasına da ihtiyaç duyulmamış olacaktır. 50 mm’nin üstündeki boyutlar ise triyaj ile zenginleştirilmesi uygun olacaktır.
Sonuçta, Nevşehir pomzalarının genel anlamda yoğunluk farkına göre
zenginleştirilebilirlikleri çok kolay olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, gravite yöntemleri ile zenginleştirme yapılan tesislerde, cevher ile ekipmanın
çalışma şartlarının yüzdürme-batırma testleri ile mutlaka kontrol edilme
gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Kaynaklar
Burt, R.O., 1984, Gravity Concentration Technology, Elsevier, Netherlands, 33-51.
Deniz V., 1997, Isparta yöresi iki farklı pomzanın kırılma özelliklerinin incelenmesi, I. Isparta Pomza Sempozyumu, Isparta, 207-212.
Deniz V., Umucu Y., 2004, Soylu endüstriyel mineraller A.Ş.’ nin pomza zenginleştirme tesisindeki jig performanslarının değerlendirilmesi, 5. Endüstriyel
Hammaddeler Sempozyumu, İzmir, 307-312.
Deniz, V., Umucu, Y., 2004, Comparison of the washability characteristics of Nevşehir and Isparta pumices, Proceedings of Xth International Mineral Processing Symposium,Çeşme-İzmir/Turkey, 191-197.
Umucu, Y., Deniz, V., 2005, Isparta yöresi (Karakaya) pomzaların simülasyon ile
gravite zenginleştirme olanaklarının araştırılması, Türkiye Pomza Sempozyumu, Isparta,71-76.
Deniz, V., Umucu, Y., 2005, Interpretation using sink-float data by simple recovery equations for two different pumices, Mineral Processing and Extractive Metallurgy (Trans. IMM- C), Vol. 114, No: 2, 109-114.
Umucu, Y., Deniz, V., Çayırlı, S., 2008, Investigation of gravity beneficiation
possibilities by simulation of Kars pumice using sink-float results of two
different jig plants, Proceedings of XIIth International Mineral Processing
Symposium,Belek-Antalya/Turkey, 235-241.
Deniz, V., 2011, Comparison with some porous materials and the effects of powder filling on breakage parameters of diatomite in dry ball milling, Particulate Science &Technology, Vol. 29, 428-440.
Deniz, V., Çayırlı, S. and Umucu, Y., 2011. Investigation of breakage behavior of
different mineralogical and morphological characteristic pumices, Granular Matter, Vol. 13, 623-629.
Leonard J.W., 1979, Coal Preparation, AIME, 4th Edition. NewYork.
Osborne D. G., 1988, Coal Preparation Technology, (Graham&Trotman), UK.
TS 699, 1987, Doğal Yapı Taşlarının Muayene ve Deney Metotları, Ankara.
156
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
TÜRK KÜLTÜR COĞRAFYASINDA NEVŞEHİR VE
ÇEVRESİ ÖRNEKLERİ İLE YEŞİL
GREEN WITH SAMPLES FROM NEVŞEHİR AND ITS SURROUNDINGS IN TURKISH CULTURE GEOGRAPHY
Yaşar KALAFAT*
ÖZET
Biz bu bildirimizde Türk kültür Coğrafyası ve Türk kültürlü halklar
gibi tanımlamaların açıklamasını yaptıktan sonra bu coğrafyada bu
halklar arasında yaşamakta olan yeşil etrafında oluşmuş inançlar
üzerinde durarak Nevşehir üzerinde yoğunlaşmağa çalışıyoruz. Yeşil
etrafında oluşmuş inançları sözlü kültür verileri ile de açıklıyoruz.
Böylece evvelce ele almış bulunduğumuz kara, sarı, mavi gibi renklerden sonra halk inanmalarına yeşil rengini de katmayı amaçlıyoruz. Renklerin geneli itibariyle halk inançları ile bağlantısı varken
Karanın ise ak da olduğu gibi farklı olan mitolojik derinliği daha
fazladır.
Biz bu çalışmamızla, renk olgusu felsefeciler, tarihçiler, antropologlar, dilciler ve psikologlar tarafından değişik boyutları ile tartışılmakta iken halk inanmalarında renklerin yerine dair bir çalışma
yapmayı amaçladık. Gerçi halk kültürünün her alanında renklerin
bir anlamlandırılmaları oluyordu. Halk sağaltmacılığındaki hastalıkrenkler bağlantısından tutun da halk takvimindeki bulutların renklerine göre anlamlandırılmalarından, dokumacılıktaki renklendirmeğe
varıncaya kadar halk kültürü dilinde renk alfabesi vardı. Esasen bu
vasatların hepsinde halk inançları halk kültürünün diğer alanları ile
paralel varlık gösteriyorlardı. Renk antropolojisine renkler de renk
katmışlardı.
* Dr.,Sosyal Antropolog, Halkbilim Araştırmacı- Yazar, Türk Halk Bilim Araştırma Merkezi Başkanı.
e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
157
Yaşar KALAFAT
Sonuç olarak gördük ki, halk kültüründe yeşil, inanç bağlantılıdır. Bu
bağlantının kökleri mitolojik döneme kadar uzanmaktadır. Bu devamlılığı Türk kültür coğrafyasının çeşitli bölgelerinde görebiliyoruz.
Yeşilin, Nevşehir halk inançlarındaki yansıması da varılan bu sonuçtan daha farklı değildir. Bu teşhisi çeşitli halk inancı uygulamalarında
görebiliyor ve sözlü kültür verilerinden hareketle örnekleyebiliyoruz.
Buna göre yeşil, cennetin, kutlu olanın rengidir. Gençliği, umudu,
yeniden doğuşu Simgeler. Bolluk, başarı, bereket gibi halleri simgelediği gibi onun anlamına geçicilik, kıskançlık gibi hallerin rengi
olduğu yüklenilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yeşil, Mitoloji, Halk İnançları, Sözlü Kültür
ABSTRACT
In this report we try to concentrate on Nevşehir after defining terms
such as Turkish Culture Geography and Turkish cultured communities by emphasizing on the beliefs about green of these communities which inhabit this geography. We also explain the beliefs about
green by verbal culture datas. Thus, we aim to add the colour green
among the colours such as black, yellow, blue which we have previously discussed. While there is a connection of colours in general
to the public beliefs black has more of a mythological depth just
like as white.
In our study, the phenomenon of colour is discussed by philosophers, historians, antropologists, philologists and pyschologists with
its different dimensions while we aimed to conduct a study on the
place of colours in public beliefs. Of course, there is signification of
colours in every aspect of popular culture. Take it as there was an
alphabet of colours in the sickness-colour connection within the
public treatments, in explaining the clouds according to their colours in the public calender and in the colourizing in weaving. Mainly,
in all of these cases, public beliefs made it presence felt in parallel
to the other areas of popular culture. Colours also coloured up the
colour anthropology..
As a consequence we witnessed that green is related to faith in
popular culture. The roots of this interconnection stretches to the
mythological period. We can witness the continuity of this belief
in some parts of the Turkish culture geography. The reflection of
green in the public beliefs of Nevşehir is not so different than of
the conclusions reached to. We can witness this diagnosis in some
158
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
of the practices of public belief and can exemplify with the verbal
culture datas.
Accordingly, green is the colour of heaven and the blessed. Symbolises youth, hope and rebirth. As it symbolises wealth, success,
plenteousness it also is the colour of temporality, jealousy
Key Words: Green, Mythology, Public Beliefs, Verbal Culture
Giriş
Biz bu bildirimizde Türk kültür Coğrafyası ve Türk kültürlü halklar gibi tanımlamaların açıklamasını yaptıktan sonra bu coğrafyada bu halklar arasında yaşamakta olan yeşil etrafında oluşmuş inançlar üzerinde duracak,
Nevşehir’i merkeze alarak yoğunlaşmağa çalışacağız. Yeşil etrafında oluşmuş inançları sözlü kültür verileri ile de açıklamaya çalışacağız. Böylece
evvelce ele almış bulunduğumuz kara1, sarı2, mavi3 gibi renklerden sonra
halk inanmaları çalışmalarına yeşil rengini de katmış olacağız. Renklerin
geneli itibariyle halk inançları ile bağlantısı vardır4. Karanın ise ak da olduğu gibi farklı mitolojik derinliği daha fazladır5.
Renk olgusu felsefeciler, tarihçiler, antropologlar, dilciler ve psikologlar tarafından değişik boyutları ile tartışılmakta iken6 halk inanmalarında renklerin yerine dair bir çalışma yapılamaz mıydı? Gerçi halk kültürünün her
alanında renklerin bir anlamlandırılmaları oluyordu. Halk sağaltmacılığındaki hastalık-renkler bağlantısından tutun da halk takvimindeki bulutların
renklerine göre anlamlandırılmalarından, dokumacılıktaki renklendirmeğe
varıncaya kadar halk kültürü dilinde renk alfabesi vardı. Esasen bu vasatların hepsinde halk inançları paralel varlık gösteriyorlardı. Renk antropolojisine renkler de renk katmışlardı.
1
2
3
4
5
6
Yaşar Kalafat “Türk Halk İnançlarında Kara” Uluslar arası 4. Türk Kültür Kongresi Bildirileri, Ankara
sh. 274–284; Türk Dünyası Tarih Dergisi, Ağustos 1999 S. 152 sh. 17–21; İslam ve Kültür Araştırmaları, Sofya, 1999 S. 4 sh. 398–409; Erciyes Aralık 2002 S. 300 sh. 30–34
Yaşar Kalafat, “Türk Halk Tefekküründe Sarı ve Geçirdiği Transformasyon”, II. Uluslar arası Türk
Dünyası Kültür Kongresi, 19–25 Nisan 2010
Yaşar Kalafat, “Türk Kültür Coğrafyasında Rumeli Balkan Örneklemeleri İle Karşılaştırmalı Renk
Kültüründe Mavi”, Kocaeli Uluslar arası Balkan Sempozyumu, 18–20 Şubat 2011
Yaşar Kalafat, “Türk Kültür Coğrafyasında Renkler”, IV. Uluslar arası Van Gölü Havzası Sempozyumu, 19–20 Haziran 2008 Ahlât- Bitlis
Yaşar Kalafat, “Doğu Anadolu’da Kara İyeler ve Onlara dair Halk İnançları” VIII. Milletlerarası Türk
Halk Kültürü Kongresi, 21-24 Kasım 2011
Kadir Albayrak, Dinlerin Rengi Renklerin Dili, Ankara, 2010, Sarkaç Yayınları, s. 41
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
159
Yaşar KALAFAT
Tanrı Ülgen’in rengi mavidir. Onun sonsuzluğu ile gökyüzünün sonsuzluğu birleşmiştir. Güneşin ulaşmadığı karanlık yerler, kara kötü ruhların
hastalığın bölgesidir.7 Türk mitolojisine göre hayır İlahı Ülgen’in, koruyusu
ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve
umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.8
Ülgen’in gökte olduğuna dair inançlar, Gök Tanrının gökte olduğuna inanılmış
olması, konuyla ilgili terimlerde muhtemel bir anlam kaymasına karşı tedbirler
alınmasını gerekli kılmış olmalı ki, cami vaazlarında bazı hocalar ‘Allah’ım ellerimizi göye değil sana açmış sana yalvarıyoruz’ diye göğün Allah olmadığına vurgu
yaparlar9. Gök Tanrı algılayışı Kuzey Kafkasya Türk kültür coğrafyasında özellikle
yakarışlarda çok daha netleşmiştir10. Türkiye Türkçesine aktarılmış bir alkışında;
“Göy/Gök Tanrım Gökten bana
Gök gözlerini açıp baka
Gök çimen oğlaklarda
Gök çiçekli tarlalarda
Gök kuzular oynaşırken
Gök cepkenli balama
Gök Tanrım yücelerden baka”11
Kara iyelerin ışıksız ortamlarda etkili oldukları güneş battıktan sonra faaliyetlerini artıracakları için bazı uygulamaların yapılmasından gece vazgeçilmesi inancı12 Nevşehir ve çevresinde de vardır.13
Metin:
Türk kültür coğrafyası Türk kültürünün geçmişte ve günümüzde yaşadığı,
yaşatıldığı bütün alanlardır. Türk kültürlü halklar ise bu kültürün yapıcısı
varisi ve yaşatıcısı olan halklardır.
7
8
9
10
11
12
13
Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi II. C TTK Ankara, 2006 s.102;Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, “Rengin
Sosyolojik Boyutu İle birey ve Toplumlararası Ayırt Edici ve Belirleyici Özellikleri Üzerine Değerlendirilme Denmesi”, Uluslar arası Türkiye Polanya ilişkileri Sempozyumu Bildiriler 16-21 Haziran 2019
Varşova, editör İ Nasreddinoğlu, s. 201.
GENÇ, Reşat, Türk İnanışları İle Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil,, Ankara 1997,
Atatürk Kültür Merkezi , s. 27.
Allah’ı sadece gökte değil O’nun her yerde hazır ve nazır olduğunu göstermek için namaz ibadetindeki başka yanlış uygulamalara da görevlilerce müdahale edilir. Cenaze namazlarında getirilen her
tekbirle birlikte başın yukarıya gökyüzüne kaldırılması şeklindeki uygulama bu nedenle önlenmiştir.
Eli Şamil, Uygur, Qaqauz, Quzey Qafqas Türklerinin Folkloru ve Edebiyatı, Bakı, 2011 s.295
A.g..e.a.g.y.
Bu tespit bize, karanlık kara iyeler, ışık ak iyeler bağlantısı itibariyle İslam’da vacip olan kurbanın
Akşam namazından hava karardıktan sonra kesilmesinin mekruh sayıldığı gerçeğini hatırlattı.
160
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
Yeniden doğuşun rengi olma noktasında yeşil evrensel olmasının yanı
sıra Türk kültürlü halklarda da Yenigün/Nevruz’da olduğu gibi aynı mesajı verir. Eskişehir ve Nevşehir’de oldukça sık görüldüğü üzere Nevruzla
birlikte yeşille temasa geçmek, yeşile basmak, yeşil bir bitki bulundurmak,
onu evine getirmek, onu yanında taşımak, yeşil bir dalla dostunun sırtını
ovmak gibi haller, yeşilin halk kültürümüzdeki yeniden doğuşun simgesi
olduğunu gösterir. Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında semeni göyertmek yeşertmek başlı başına içeriği bu olan inançların ürünüdürler.
“Broy, broy, broy
Broy broy, broy
Toprağa attım tumu
Broy….
Göyer semenim broy,
Döyek semeni broy..
Broy, broy, broy
Broy, broy, broy”14 denir.
Azerbaycan Türk kültür coğrafyasından alınmış anonim bir değişte;
“Azizem gurbet aşı,
Yemeğe gurbet aşı
Hakkın gönlü olursa
Göğerder guru daşı”15
Gök/göyün mavi karşılığı ve bazen de mavi yeşil arası anlamında kullanıldığına Nevşehir ve yöresinde bilhassa kırsal kesimin eski neslinde de şahit
oluyoruz;
“Pınarın başı sarı
Üstünde taşı sarı
Mevla’m alnıma yazmış
Gözü göy saçı sarı”
Anadolu sözlü kültürünün Aras Vadisi örneklerinde mavi ve mavi yeşil
arası gözlere “göy göz” denildiği bilinmektedir. Böyle gözler tekin görülmezlerken onların bu gücü gök köklü inançlarla bağlantılı olmalı. Mesela;
“Sarı saç seyrek diş illa ki göy göz” denir.
14
15
Azad Nebiyev, Azerbaycan’da Nevruz, Ankara 1975
Kaynak kişi; Zeynelabidin Makas
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
161
Yaşar KALAFAT
Azerbaycan’da yeşertmek, yeşil etmek, canlandırmak, hayat vermek gençleştirmek yeşil karşılığında göğertmek kullanılırken, sebze, zerzevat anlamında göy göğerti ifadesi kullanılır. Anadolu’da ve bu arada Nevşehir’de
peynir göğertilir. Peynire mavi yeşil arası maviye çalan yeşil bir renk
verdirilir. Böylece daha şifalı ve daha lezzetli olacağına inanılır. Erzincan,
Erzurum ve Kars’ta ilkbahara doğru tuluk peynirlerinin tulumu iğne ile
delinerek hava ile temas etmesi ve böylece onun mavimsi yeşil renk alması
sağlanır. Buna tulumu göğertmek denir.
Kırgız Efsanelerinde dünyayı Göy Öküz boynuzu ile koruyordu. Efsanede,
Göy Öküz çobanlara su bulacağını söyleyip boynuzu ile yere eşerek suyun
çıkmasını sağlamıştır.
Bu tespiti uygulamalı sanatın farklı alanlarında da gözleyebiliyoruz. Seramikte mavimsi yeşilin yutulan dalga boyu 480–490 iken yeşilinki 500–580
dir16. Koku renk bağlantısı üzerinde de durulmuştur. Kokular da farklı renklere sahiptir ve bu renk koku ilişkisi titreşimler yani enerjidir. Bu çalışmalarla yeşilin çam kokusunu verdiği saptanmıştır.17. Yeşil-enerji bağlantısının
en fazla görüldüğü uygulama Bahar bayramlarıdır. Nevruz/Yenigün’de ve
Hıdrellezde muhakkak yeşile basılmak istenir. Her yaştaki insan bilhassa
çocuklar bu günlerde kırlara yeşil alanlara götürülürler18.
Yeşil sözünün eski Türkçesi yaşıldır ve yaş kökünden gelir. Eski Türklerce
yış sözü ise, orman demektir. Çin kaynakları eski Türklerin yaş konularında
da söz açıyorlardı. Bir kişiye yaşı sorulduğu zaman, “otuz yeşil gördüm”,
yani otuz bahar göğerme gördüm, dermiş. Diğer Türk ağızlarında ise yaş,
genç demektir.19
16
Fikret Hacızade, “Bir Kültür Unsuru Olarak renk ve Onun seramik sanatındaki Yeri”, Türk Kültür ve
Sanatından Kesitler 1 Editör Mezahir Avşar, s. 177–195
17 Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, “Rengin Sosyolojik Boyutu İle birey ve Toplumlararası Ayırt Edici ve
Belirleyici Özellikleri Üzerine Değerlendirilme Denmesi”, Uluslar arası Türkiye Polanya İlişkileri Sempozyumu Bildiriler 16-21 Haziran 2019 Varşova, Editör İ Nasreddinoğlu, s. 201.
18 “İnsan Vücudunda bazen yeterli bazen de açık enerji birikimi olur. Eğer bir enerji merkezinde
yetersiz enerji mevcutsa o zaman enerji merkezi kendi rengiyle terapi, tedavi görebilir.” Renklerden bilhassa sarı yeşil, mavi ve mor daha etkilidir. İkinci derecede etkili renkle turuncu kırmızı ve
pembedir. Renk terapilerinde sorumlu kişilere gönderdiğiniz renkler kesinlikle parlak ve berrak
olmalıdır. Donuk kirli yani parlak olmayan renkler sorun işaretidir. (…) önce dört şifa rengi olan sarı,
yeşil, mavi ve mor renklerin kendiliğinden belirdiğini görmeniz gerekir. Sırayla sarı, yeşil ve mavi,
lacivert ve mor renklerin kendiliğinden belirdiğini görmeniz gerekir (…) “Haldun Keskin, Renklerin
terapisi <www.keskinlergerpa>
19 Bahaeddin ÖGEL, a.g.e.,s. 471
162
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
Anadolu’nun birçok yerinde bu arada İç Anadolu ve Nevşehir’de de çok
kış görmek, çok bahar görmek yaşın yıl sayısına işaret eder. Çok bayramlar
göresin şeklindeki dua çok uzun ömürlü olasın anlamındadır.
Tüm-Erensoy ikilisinin yapmış oldukları aynı çalışmada renk-tat bağlantısına da yer verilmiştir. Buna göre en iştah açıcı olan renk kırmızıdır. Bu
sıralamada yeşil ve sarıda iştah açıcılık en aza iner. Açık yeşillerde yeniden
yükselir. Renk-tat bağlantısında mavi ve yeşil acıyı soluk yeşil ve açık mavi
ise tuzluyu çağrıştırır20. Göy göğerti veya yeşil salatanın iştah açıcılığının
izahı buradan hareketle yapılabilir. Bu çalışmadaki diğer hususlar arasında
yeşille ilgili olanlar, iç mekânda yeşil ve mavinin sakinleştirici olduğu, marka konusunda yeşilin güven verici bulunduğu, eğitimde maviyle birlikte
yeşilin kullanılmasının önemi ve sanatta yaratıcılığı güçlendirdiği gibi hususlar üzerinde durulmuştur21.
B.Ögel hocamızın yazılı kaynaklardan tespitine göre; Kızlar, “kılınu, yani
hizmet, iyi geçinme ve saygı kazanmayı bilirlerse, kızıl, kırmızı giyerler;
yaranu, yani yaranmayı kadınlığı ile sevilmeyi, cilveyi bilirse, yeşil giyerlermiş”. Yani ağır başlı, zarif kızlar kırmızı; kadınlık tarafları ağır basan,
kırıtmayı bilen, cilveli kızlar ise yeşil giyinirlermiş.22 Yeşil için konulan tarihi
ve günümüzdeki teşhisler arasında adeta bir bağ vardır. Sanki “Yeşil giy
yeşil kuşan yeşil murat tez olur“ der gibidirler.
Nazarlıklarda mavi renk hâkim iken Nevşehir yöresinde ağaçtan yapılan
nazarlıklarda yeşil kurdele bağlanır23. Bu tespitteki mesajda mavinin içerdiği dikkat dağıtıcı özelliğinden farklı olarak, adeta yeşilin mistik gücünden
yararlanılmak istenilmiştir.
Nevşehir yöresi halk inançlarında yeşilin kutsal olduğu inancından hareketle yeşil battaniye yere atılmaz. Yeşil İslam’ın rengi, türbelerin rengi olarak bilinir24. Bununla beraber Nahıllarda ve yemenilerde bilinen özel bir
anlamı yoktur. Kutlu günlerde hanımlar daha ziyade beyaz yemeni kullanırlar25. Güney Türkistan Kuzey Afganistan’da yeni mezarların gönderine
20
21
22
Dilek Tüm,Şebnem Erensoy, a.g.m.
Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, a.g.m.
Bahaeddin ÖGEL, a.g.e., s. 476; Aydın Coşkun, “Bahaeddin Ögel’in Eserlerinde Renkler”, Lisans tezi
Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, Danışman Doğan Kaya Sivas, 2010
23 Faruk Güçlü, Orta Anadolu’da Batıl İnanışlar, Edebiyat Kitapevi, Ankara 1995
24 Kaynak kişi; Turgay Kabak
25 Kaynak kişiler, KeabaN Sönmez, Nurhan Özkan- Fatma Gemiç, I. Ulslararası Nevşehir tarih ve Kültür Sempozyumu (16–19 Kasım 2011 Nevşehir)
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
163
Yaşar KALAFAT
bağlanan renkli şeritlerden mezardan yapanın genç, şehit, veya ulamadan
bir zat olup olmadığı anlaşılabilir. Türkmenistan’da milli günlerde kullanılan kırmızı, beyaz, sarı ve yeşil renkten yeşil olan İslam’ı temsil eder. Doğu
Analu Kofilerindeki renkli yazmalardan yeşil keza İslam’ın rengidir.
İç Anadolu’daki,
“Yeşilbaşlı ördek olsam
Su içmem gölünüzden”
Türküsüne çağırım yapan Azerbaycan Türk kültür coğrafyasından yapılmış
bir tespitte, yeşilbaşlı ördek olmak sıradan bir renk olayı değildir. Ördekler
de bazı kuşlar gibi muhakkak çift gezerler. Bunlardan birisinin öldürülmesi
halinde hayatta kalan, ölen eşinin başının üzerinde takatten düşünceye
kadar tavaf edercesine döner, sonra kendisini kayalıklara çarparak parçalar. Ördeklere yeşilbaşlılık buradan kalmıştır26.
Turnalar dağ aşırı ve yeşilbaşlı ördekler ise suyun deriliklerinden yârden
haber getirirler;
“Ördek suya dal da gel
Yardan haber al da gel
Eğer yârim gelmezse
Tut kolundan al da gel” dörtlüğü bu inanışı doğrular mahiyettedir. Turnalarla da yeşilbaşlılık özleştirilmiştir.
“Yeşilbaşlı telli turnam
Şimdi bizim gölden uçtu
Aklımı başımdan aldı
Vardı gayrı göle düştü”27
Veya
“Yeşil ördek gibi daldım göllere
Sen düşürdün beni dilden dillere
Başım alıp gidem gurbet ellere
Ne sen beni unut ne de ben seni”28
26
27
28
Şendik Paşa, Pir Sultanlı, Elden Obadan Eşittiklerim, Bakü, 2005, s.128
Halil Atılgan, Türkülerin İsyanı, Ankara 2003, s. 134
Halil Atılgan, Türkülerin İsyanı, Ankara 2003, s.168
164
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
Orta Anadolu’nun birçok yerinde Çorum’da olduğu gibi “Arife günü yeşil
kesilmez”, Bazı çevrelerde de aşure ayında oruç süresi boyunca yeşil kesilmez, çiftte öküz koşulmaz. “Yas kesen baş keser” diye bir söz vardır. Yeşil
olan canlı olarak bilinir. Esasen kutlu günlerde can alınmaz cana kıyılmaz.
Yoğurt veya süt eşikten dışarıya verilecek ise üzerine, üzerlik, kömür veya
yeşil yaprak konularak nazar olmasının önüne geçilmek istenir. Yeşillik de
nazar kesici olarak bilinir29.
Yeşille ilgili inançlarda da devamlılık vardır. Şamanizm’de kara, ak, al ve
sarı olmak üzere dört renk öne çıkar. Bu dört renk dört ana yöne ve evrenin dört ana unsuru olan toprak, hava, ateş ve su ile de ilgilendirilir.
Şamanik/Şamanî toplumlarda yeşil ve mavi renkler de ağırlık kazanırlar. Bu
inançta renklerden hareketle onlarda olduğuna inanılan enerjiyi emme ve
enerjiyi yayma gücünden hasta tedavilerinde yararlanılıyordu30.
Türkler yönleri renklerle ifade etmişlerdir. Buna göre sarı merkezi, yeşil
doğuyu, ak batıyı, al/kızıl güneyi, kara ise güneyi temsil etmişlerdir. Yeşil,
güneş yansımasından doğan bir renktir31.
Uygur Türklerinde doğu mavi/yeşil, batı ak, güney al, kuzey ise siyah renkle sembolize edilmiştir.32 Yeşil renk gerektiğinde mavi (gök mavisi) yerine
kullananılabilmiştir. Uygur devrinde doğunun rengi mavi bazen yeşil olarak söylenmistir. Öte yandan özellikle İslamiyetten sonra Türk mimarisinde
göğü simgeleyen kubbelerde en çok firuze diye anılan mavi-yeşil karışımı
renk kullanılmıştır.33 Gök Medrese, Gök Mescit, Gök Minare ve benzerleri
Göy olarak da tanımlanmışlardır.
Türk kültür tarihinde Türkuaz İslamiyet’ten evvel ve sonra önemli bir yer
tutmaya devam etmiş yeşile çalan bu mavi renk Türk mavisi olarak adlandırılır olmuştur. Kadir Albayrak’a göre türkuaz, Gök Tanrı’nın yeşil dünyaya yansımasından doğan bir renktir34. Bu rengi geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türk kültür coğrafyasının birçok yerinde çeşitli sanat ürünlerinde bilhassa takılarda görebildiğimiz gibi Türkiye’de de doğal olarak görüyoruz. Türkuazın en bariz iz bıraktığı Türk kültür bölgesi Özbekistan’dır.
29
30
31
32
Çorum Valiliği, Çorum Halk Kültürü, Ankara, 2011
Kadir Albayrak, Dinlerin Rengi Renklerin Dili, Ankara, 2010, Sarkaç Yayınları, s.29
Kadir Albayrak, a.g.e. s.50
B.Y.Viladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı, Çev. A.İnan TTKY Ankara, 1987 s. 79–82, zikreden
Kadir Albayrak, a.g.e. s.55
33 Yaşar, Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları, İstanbul, 2006, Kabalcı yayınları, , s. 198
34 Kadir Albayrak, a.g.e. s.50
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
165
Yaşar KALAFAT
Bolvadin yöresi Karadağlı Türkmenlerinde ve Karapapak Türk boyları ile
Güneydoğu Anadolu bölgesi halkından ana dili Kürtçe olan Türklerde hal,
yapma ben çok kere siyaha çalan yeşil renkte olur ve bunları daha ziyade gelinler yaparlar. Bu uygulama giriş törenlerindeki renkler açısından
bakılmak istenilmesi pek mümkün değildir. Zira bu benlerin ilk şekilleri gelinin kızken mensup olduğu boyu gösterir. Bunlar bazen bir veya üç nokta
ve bazen hilal ay şeklinde olurlar35. Nevşehir yöresinde halen bu uygulama
yoktur ve yakın geçmişte yapıldığı da hatırlanmamaktadır. Renkler dinî
kültürel dilin bir parçası olmuşlardır36.
Bereket anlamında renk anlayışında yeşil bolluğu bereketi simgeler. Ebemkuşağında oluşan renklerden yeşil cennetin rengi olarak kabul edilir. Yağmurdan sonra çıkan güneşle birlikte ebemkuşağı da oluşur. Koşuşan çocuklar Nevşehir’de de olduğu gibi birer renk kapmak için yarışırlarken ilk
sahiplenen yeşili almak ister37.Makedonya’da yağmur duası’na yarı giysili yarı çıplak katılan çocuklar yeşil giysili olurlar.38
Samsun’da gökkuşağının altından geçenin ömrünün uzayacağına inanılır. Anadolu ve Kırım’da gökkuşağının altından geçebilen kız çocuklarının
erkek ve erkek çocuklarının kız olacağı inancı vardır. Sivas yöresinde Gökkuşağının diğer adı Fatma Nene Kuşağı’dır. Nevşehir’de ise Gökkuşağı
olarak bilinir. Doğu Karadeniz’de Acaristan ve Dağıstan’da, Gökkuşağının
bir ucu denize doğru sarkmış ise denizden su almaya indiğine inanılır.
Azerbaycan’ın Türk kültürlü halklarından Talişlerde Ebemkuşağının diğer
adı Ebe Nene Kuşağı’dır. Bu yörede Ebe Nene Kuşağı’nın yere yakın ucunun olduğu bölgede define olduğuna inanılır. Bütün bu tespitlerde kuşağın en itibarlı rengi yeşildir39.
Azerbaycan’da daha ziyade Govsa Gezeh veya Fatma Karının Örmeni olarak bilinen gök Kuşağının etrafında diğer Türk kültürlü halklarda
da bezeri inananlar oluşmuştur. Onun Umay Anay ile Baba Kamber ile
ilişkilendirildiği de olmuştur. Yayın ucu gökyüzüne doğru ise bolluk olacağına aşağı doğru tuttu ise kıtlık olacağına inanılır40.
35
36
37
38
39
40
YaşarKalafat,“Aşiretlerimizde Hal/Hâl//Ben//Dövme/Damga/Dak/Veşm İle İlgili İnançlar” <www.
yasarkalafat.info>
Kadir Albayrak, a.g.e. s. 43
Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 20010, Berikan, s.345–355
Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları IX-X, Berikan, Ankara, 2006 s. 26
Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Karşılaştırmalı Halk İnançları–1, Berikan 2009 s.101
Celal Beydili, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, Anakara, 2005 s.217- 218
166
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
Urenha’ların inancına göre kamların kudreti ilahîdir. Onlara bu kudret göklerden veriliştir. Bu kudret şamanın başı üzerine bulut olarak gelir; ebekuşağı
şekline girerek başını, vücudunu doldurur. Bunun içindir ki her şamanın davulunda “ebekuşağı”nın resmi bulunur.41 Ebekuşağı veya Gökkuşağı Anadolu
halk inançlarında “Yeşil Kâbe”, “Al yeşil Çökmesi”, “Yeşillik Çökmesi”,
“Kırmızı Yeşil”, “Nur Düştü”, gibi renk alegorileriyle tanımlanmaktadır.42
Türklerin eski Şaman törenlerinde, bir ip üzerine asılmış gök(yeşil), al, sarı
ve ak bezlerin Şaman’a gök yolunu gösterdiğine inanmaları da, yeşil renk
ile beraberinde kırmızı, sarı ve beyaz renklerin Türk inanç ve geleneklerinde nasıl yaygın bir şekilde yer tuttuğunu göstermesi bakımından kayda
değer.43 Ebemkuşağının Şamanın semaya yükselişinde izlediği yol olduğu
inancı da vardır.
Türk İslam kültüründe yeşil cennetin kara ise cehennemin rengi olarak
düşünülmüştür. Bu maksatla yeşil giyinilir, yeşil örtüler tercih edilir. Melekler, veliler şehitler yeşil giysiler içinde göründüklerine inanılır. Ulu zatların
türbeleri yeşil boyalı, yeşil örtülü olurlar. Sarıkları yeşil olarak tasarlanır.
Nevşehir ve çevresinde Mevlit türünden dinî toplantılarda hanımların tülbent ve yazmaları yakın zamana kadar çoğunlukla yeşil olurdu. Keza tabut
örtülerinde de hâkim renk yeşildir. Bu inanç ilahi türü dinî sözlü kültür
unsurlarına da yansımıştır.44 Kara ise bilindiği gibi kara bayram örneğinde
olduğu gibi aynı zamanda yasın rengidir. Şii Caferi inançlı Müslüman Türkler Muharrem ayında cami minarelerine kara bayrak asarlar.
Yeşille tanımlanan dinî mimarilerden Yeşil Cami, 1531 yılında Sulakyurt’ta yapılmış olan Nakşibendî Bayramî tarikatına mensup Şeyh Bedrettin’in oğluna
ait olduğu ifade edilen Yeşil Türbe zikredilebilir45. Üsküp’te dinî günlerde bazı
41
42
A. İnan, Tarihte ve Şamanizm, Anakara, 1986 Türk Tarih Kurumu s. 64. Kar. Albayrak, a.g..e. 51
Ahmet Gökbel, İnanış ve Adetleri İle Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, Yahyalı, 1997 s. 129, Kar.
Kadir Albayrak a.g.e. s. 51
43 Reşat Genç Türk İnanışları İle Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil,, Ankara 1997,
Atatürk Kültür Merkezi., s. 31
44 Sarıgömü köyünde kına yakılırken;
“Allahümme salli âla Muhammed
Yeşil Sancağla gelir Muhammed
Yeşil giymiş geliyor kır atiyle Muhammed
Seni seven âşık böyle mi sever
Seni seven âşık tutuşup yanar
Yeşil hulle giyer Burak’a biner.” Türünden kına ilahileri okunur. Eyüp Akman vd. Yeşil Deniz Araç’ta
Kültürel Hayatın Yedi Rengi, Ankara 2009 s.89
45 Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları IX-X, Berikan, Ankara, 2006 s.229
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
167
Yaşar KALAFAT
camilerin minarelerine yeşil bayrak asılır46. Makedonya’daki Bektaşî babalarından Hıdır Baba’nın türbesi benzerlerinde olduğu gibi yeşil çuha kaplıdır.47
Kerkük Türk kültür coğrafyasında ocaklara ve belirli kişilerin mezarlarına
yeşil bez bağlanır. Bu beze Baydak Bezi denir. Bunun diğer adı “Hz.
Abbas Bayrağı”dır. Bu bayrak adak olarak asılır. İmam Abbas (r.a) şehit
olduğu için onun bayrağı Al/kırmızıdır. İmam Hz. Ali’nin (r.a) bayrağı ise
yeşildir. İmam Hz. Hüseyin’in (r.a) bayrağı ise karadır48.
Varsak Türkmenlerinde yeni doğuma hazırlanacak anne adayının soğuk
almasını önlemek için o, göy/göl keçinin kaynatılmış kılının buharına oturtulur49. Bu toplumun inancında keçilerden rengi göy olanda farklı bir hikmet aranmıştır
Eski Türk inançlarının bir uzantısı olarak günümüze kadar gelen anamaygıl inancı, geçmişte vatan toprağı için şehit olmuş ulu zatların savaş zamanı yeni nesillerle birlikte onların yanında savaşa katılıp sonra kayboldukları
şeklindedir. Savaşa bazen da grup halinde katılabilen bu ulu ruhların halk
dilindeki karşılığı Yeşil Sarıklılar’ dır.
Osmanlılarda yeşil rengin pek çok kullanılmasının sebepleri de açıklanmıştır.
Buna göre, Miralay Ali Bey, yeşil rengin Sülale-i Tahire-i Peygamberi (temiz
peygamber sülalesi) diğer insanlardan ayırt edebilmek için yeşil sarık takarlardı. Osmanlılar, yeşil rengin seyyidlik nişanı olduğunu bildikleri için onu Levn-i
ruhani (ruhani renk) olarak kabul etmiştir.50 Şeklinde izah getirilmektedir.
Batı Göktürklerde yeşil kaftan, IX. yüzyıl Kırgız Türklerinde yeşil kumaştan bayrak kullanıldığını seyyahların eserlerinden öğreniyoruz. Bu da Orta
Asya Türklerinde yeşilin hakimiyet sembolü ve bayrak rengi olarak yaygınlık kazandığının bir işareti olmalıdır.51
Yeşil renkli sancakların Anadolu’da gazilere mahsus olduğunu ve bunun
daha çok denizciler tarafından kullanıldığını gösteren muhtelif kayıtlar
vardır. Şöyle ki:
Barbaros’un bayrağı, üzerinde zülfikar şekli fetif ve zafer ayetleri bulunan
yeşil kumaştandı. İnebahtı Deniz Savaşı’nda Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali
46
47
48
49
50
51
Yaşar Kalafat, a.g.e. s. 7
Yaşar Kalafat, a.g..e. s. 21
Yaşar Kalafat, a.g..e. s. 105
Yaşar Kalafat, a.g..e. s.. 163
Reşat GENÇ, a.g.e., s. 35
Reşat GENÇ, a.g.e., s. 32
168
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil
Paşa’nın gemisinde, üzerinde beyaz bir pençe ile fetih ve zafer ayetleri
nakşedilmiş yeşil sancak kullanılmıştır.52
Anadolu’da birçok tarikat simgeleri ve türbelerdeki sancakların rengi çok
kere yeşildir.
Türklerde görülen yeşil renkle ilgili anlamlar genel dünya simgeciliğindeki
anlamlarına uygundur. Bu bakımdan ele alındığında gençliğe, umuda, yeniden doğuşa, cennete, koyu olduğu takdirde ölüme işaret edebilir. Ayrıca
geçicilik ve kıskançlığı da ifade edebilir. Ayrıca aşıklar çifti olarak sunulan
Venüs ve Merkür’ün rengi olup bundan dolayı ilkbahara, bitklerin çoğalmasına, bolluk, başarı ve mutluluğa işaret eder.53
Yörenin sözlü kültüründe bu teşhisi doğrulayan çok örnek vardır;
“Çaydan çaya geçelim
Yeşil tespih çekelim
Sen orada ben burada
Böyle hasret çekelim”
“Maniyem maralıyam
Yürekten yaralıyam
Ağaçlar yeşillenmiş
Daha ben karalıyam”
“Garga/karga garga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Al şu göy boncuğu
Beşiğine tak dedi”
Bu arada Anadolu Türk halk kültüründe rüyada yeşil murattır. Gençlerin
giysilerinde de yeşil muradı simgeler;
“Gül ağlar bülbül ağlar
Yine yeşersin dağlar
Nazlı yârden ayrıldım
Murat alacak çağlar”
52
53
Reşat GENÇ, a.g.e., s. 34-35
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları, İstanbul, 2006, Kabalcı yayınları, s. 198
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
169
Yaşar KALAFAT
Mavi-yeşil bağlantısı ve mavinin ölümün de simgesi olabileceğinden hareketle ağıtlarda ölüme yol açan kurşun göy kurşun, sarı altın olarak anlatılır.
“Topuz benin allı başım
Saraltınım göy kurşunum
Kıyma Kadir Mevla’m kıyma
Bundan artık yok kardaşım”54
Bir Maçka ağıtında da;
“Pencere kanadina,
Sürerim mavi boya,
Pencere de hayalun
Sarılsam doya doya”55
Halk inançlarında mavi ümittir ve bebek beklentisinde erkek çocuğu simgeler. Bebek dünyaya gelmeden Pembe takımlar yapılıyor ise gelecek bebeğin kız olması, mavi yapılıyor ise erkek olması umulur. Hamile anımla
ilgili rüya yorumlanırken mavi renk keza erkeği pembe ve sarı da kızı simgeler inancı vardır.
Sonuç:
Halk kültüründe yeşil, inanç bağlantılıdır. Bu bağlantının kökleri mitolojik
döneme kadar uzanmaktadır. Bu devamlılığı Türk kültür coğrafyasının çeşitli bölgelerinde görebiliyoruz. Yeşilin, Nevşehir halk inançlarındaki yansıması da daha farklı değildir. Bu teşhisi çeşitli halk inancı uygulamalarında
görebiliyor ve sözlü kültür verilerinden hareketle örnekleyebiliyoruz.
Buna göre yeşil, cennetin, kutlu olanın rengidir. Gençliği, umudu, yeniden
doğuşu Simgeler. Bolluk, başarı, bereket gibi halleri simgelediği gibi ona
geçicilik, kıskançlık gibi hallerin rengi olduğu anlamları da yüklenilmiştir.
54
Zekiye Çağımlar, “Adana Avşar Ağıtlarında Destan Unsurları”, Ağıt Kitabı, Editör, Emine Gürsoy
Nasgali, Kiabevi, İstanbul, 2011, s. 151–174
55 Nursel Baykasoğlu, “Maçka (Trabzon) Akarsu Köyünde Ağıt Geleneği”, Ağıt Kitabı, Editör, Emine
Gürsoy Nasgali, Kiabevi, İstanbul, 2011, s. 89-95
170
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR MERYEM ANA ORTODOKS KİLİSESİNİN
RESTORASYONU ÜZERİNE NOTLAR
NOTES ON RESTORATION OF NEVŞEHİR
VIRGIN MARY ORTHODOX CHURCH
Yılmaz BÜKTEL*
ÖZET
2003 yılında dönemin Nevşehir Belediye başkanından, eski cezaevi
binası olan Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin restorasyonunu yaptırma düşüncesi nedeniyle bir çağrı aldım. Aldığım çağrı
üzerine 6-7 Haziran günlerinde Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinde etüt çalışmalarında bulundum, beraberinde Nevşehir çevre
ilçelerinde bulunan 19. yy kiliselerini de gezerek Yapıya ilişkin bir
değerlendirme raporu kaleme aldım.
Bildiride cezaevi olarak kullanıldığı için Yapı kötü durumda iken
gerçekleştirdiğim etüt çalışmalarımda vardığım sonuçlar ve yapının
günümüzdeki durumu üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Ortodoks, Meryem Ana, Restorasyon
ABSTRACT
In 2003, I had a call from the mayor- at that time of Nevsehir in
relation with the restoration thought of the Nevşehir Virgin Mary
Orthodox Church which is the old prison building. Upon this call, at
the days of 6th and 7th of June, I realized a research work at Nevşehir Virgin Mary Orthodox Church and I wrote an evaluation report
for the structure by visiting also the 19th century churches of the
towns in the surrounding of Nevşehir.
In this study, It will be discussed the results which I obtained when
the structure was in poor condition due to its usage as a prison and
the present state of the structure.
Key Words: Nevşehir, Orthodox, Virgin Mary, Restoration
* Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü,
e-posta: [email protected], [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
171
Yılmaz BÜKTEL
I - Konunun Tanımı
21 yyın başlangıcını oluşturan geçirdiğimiz son 10 yıl, ülkemizde bulunan
19. yy kiliselerinin restorasyonu ve işlevlendirilmesi açısından, Edirne’den
bakıldığında altın çağını yaşadığı söylenebilir. Öyle ki bu geçen 10 yılda
Edirne il merkezinde bulunan Kıyık ve Uzunkaldırım Bulgar kiliseleri (Büktel: 2009b,131-142) ile Kaleiçindeki Katolik kilisesi restore edilerek ilk ikisi
kilise olarak ve üçüncüsü de bir ilköğretim okulunun sosyal etkinlik salonu olarak yeniden işlevlendirilmiştir. Daha önceden araştırma konusu
olarak çalıştığımız Edirne Sinagogu, (Büktel: 2009a, 141-169) yıkılışından
sonra geçen uzun yıllar sonucunda enkazı temizlenerek restorasyon sürecine girilmiştir. Son bir örnek olarak Uzunköprü ilçesinde bulunan yine
tarafımızdan çalışılmış olan Rum-Ortodoks kilisesinin restorasyon projeleri
hazırlanmıştır. (Büktel: 2011, 115-137)
2003 yılında benzer şekilde bir çalışmanın ilk adımlarında bulunmak üzere Nevşehir’e geldim. Nevşehir Belediye Başkanlığının daveti üzerine 6-7
Haziran günlerinde, Nevşehir Merkez ilçe, Cumhuriyet Mahallesi, 6 pafta,
503 ada ve 11 nolu parselde bulunan mülkiyeti Nevşehir Belediyesine ait
Nevşehir Meryemana Kilisesi ve çevresi tarafımdan gözlenmiş, Nevşehir
Belediyesinin tarafıma ilettiği dokümanlar incelenmiştir. 7 Haziran günü
çevredeki yerleşim bölgelerinde Nevşehir Meryemana Kilisesi ile yakın dönemlere tarihlenen Rum Ortodoks kiliselerinde (Kaymaklı, Derinkuyu, Cemil, Mustafapaşa) incelemeler yapılarak restorasyon projesine esas oluşturacak bir rapor hazırlanmıştır.
Yaptığımız tespitler ve yapılacak işler(Öncelikler ve Gerekçeler) olmak üzere iki bölümden oluşan raporumuzu Nevşehir Belediyesine teslim ettikten
kısa bir süre sonra yerel yönetimin değişmesi sonucu yeni yönetimin bu
projeyi bir şekilde askıya aldığını haber aldık. Hazırlanan projenin hayata
geçirileceği günleri beklerken yakın zamanlarda ana yapıya dokunulmaksızın sadece bir çevre temizliği yapılarak muhdes yapı kalıntılarının kaldırıldığını öğrendik.
II - Nevşehir Meryemana Kilisesi
Nevşehir Meryemana Kilisesi, kentin sırtını dayadığı Kahveci dağının doğu
tarafında ve Nevşehir kalesinin güneyinde, Nevşehir-Niğde yoluna bakan
bir vadi yamacı üzerinde yer almaktadır. Nevşehir’in Cumhuriyet mahallesinde yaşayan Ortodoks mezhebine mensup Hıristiyan azınlık tarafından
1849 yılında yaptırılan Meryemana Kilisesi, 1924 yılındaki mübadele dö-
172
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar
nemine kadar, yörede yaşayan Rum azınlık tarafından kilise olarak kullanılmış. 1950 yılından 1992 yılına kadar ise aralarında Kemal Tahir ve
Yılmaz Güney’inde bulunduğu pek çok ünlü şahsiyetin, cezalarının belirli
bir kısmını çektiği bir kapalı cezaevi olarak kullanılan yapı, bölgedeki en
büyük 19. yy kiliselerinden biridir.
Nevşehir E tipi cezaevinin Çardak yolu üzerindeki yeni binasına taşınmasıyla boşaltılan Kilise binası, bu taşınma işleminden sonra metruk hale gelerek bir yıpranma-yokoluş sürecine girmiştir.
Nevşehir’de araştırmayı yaptığım yıllarda karşılaştığım bir gazete haberi
Milli Emlak Müdürlüğü tarafından Nevşehir Belediyesine kültürel amaçlar
çerçevesinde kullanması amacıyla verilen Nevşehir Meryemana Kilisesinin,
bakımsızlık nedeniyle yıkılacağı günü beklediği belirtiliyor.
Semavi Eyice (Eyice: 1977, 77-102) Nevşehir’de Karamanlıca yazılmış bir
salnameyi kaynak göstererek, Şehirde iki kilise yapısı bulunduğunu belirtir.
Bunlardan ilki Sacit Pekak’ın kent merkezinde, 4 katlı bir çan kulesinin kalıntıları olduğunu ileri sürdüğü duvar kalıntılarından başka bir izi olmayan
Hagios Georgios kilisesidir. (Pekak: 2009, 260) Diğeri ise yazarın İkinci kilise olarak adlandırdığı, Grekçe ve Türkçe olan iki kitabesinden Türkçe olanında “Mecid olsun ömr-ü Sultan Abdul Mecid Hanın/ Zira sayesinde inşa
oldu/ Nevşehirde bu Kilisa/ Kayseriya rahibi idi Paisios pir-i valia/ Naziansu
Leontios üstad-ı Grekor kalfa/ Bi Hamd-Allah itmam oldu oku ferahla tarihin/ Veledetullaha emanet kılındı maan kasaba/ 1849” olarak banisi ve
yapan ustanın adını veren, Meryemana Kilisesi olduğunu düşündüğümüz
bu yapı olmalıdır.
Sacit Pekak aynı yerde, halk tarafından “Hapsane Kilise” olarak adlandırılan Yapının, yarısı kayıp olan kitabesine göre 1894 yılında ibadete açıldığını belirtmektedir. Bizim kitabelerin ikisini de görme şansımız olmadı.
Türkçe kitabenin inşaatın bitim tarihini, Grekçe kitabenin ise ibadete açılış
tarihini verdiğini düşünebiliriz ama iki tarih arasındaki 45 yıllık fark normal
görünmüyor. Bu durumda Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin üçüncü bir kilise mi olduğu akla sorusu geliyor ya da Makalede geçen 1894 tarihinin
1849 iken sehven mi bu şekilde yazıldığı.
Sacit Pekak, Cezaevi kullanımı için Yapının içine bir ara kat, hücreler, tuvalet ve mescit eklendiğini belrtiyor ki bizim incelemelerimizi yaptığımız tarihte bu ilaveler halen duruyordu. Yapı içindekiler dışında, yüksek taş du-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
173
Yılmaz BÜKTEL
varlarla çevrili avlu içinde de sonradan yapılmış ilave yapılar bulunuyordu.
Her iki durumdan 100 yıldan daha fazla bir tarihe sahip olan Kilisenin şu
an için elimizde fazla bir belgesi de yok. Nevşehir Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğünde bulunan taş baskısı panoramik bir resim kopyası ve Yapının
cezaevi olarak kullanıldığı günleri gösteren bir kaç kare cropladığımız bir
Yeşilçam filmi, eski günlerine dair görüntülerini oluşturuyor. 1
Yapının cezaevi olarak kullanımı bazı olumsuzluklara yol açmış olsa da genel olarak baktığımızda bu kullanımın, Yapının bugünlere sapasağlam gelmesine yol açmıştır. Çünkü Yapının cezaevi olarak kullanılması söz konusu
olmasaydı, 1992 yılında başlayan yıpranma-yokoluş süreci bu durumda
çok daha erken, 1950 yılı öncesinde başlayacak ve belki de bugüne Yapının dört duvarı bile kalamayacaktı.
Yapının cezaevine dönüştürülmesi sırasında ona en çok zarar veren uygulama, yapılan bir ara katla Kilisenin iki katlı hale getirilmesidir. Gerçi nefleri
ayıran sütunların arası bölme duvarları ile kapatılarak Yapı duvarlarının
taşıma gücüne takviye yapılmıştır ama bugün için en büyük sorun bu ara
kat tabliyelerinin kaldırılması-indirilmesi işidir.
Nevşehir Meryemana Kilisesi plan açısından bakıldığında teraslama yapılmış bir alana inşa edilmiş olan beş apsisli ve beş nefli bir bazilikadır. Ancak
birinci ve beşinci sıradaki nefler, kiliseye kapalı dışa kemerlerle açık bir
portik görünümünde olup aynı yapıdaki giriş bölümüyle birleştiğinde üç
nefli bir bazilikayı, kuzey, güney ve batı yönlerden saran ‘U’ biçimli bir
açık narteks gibi algılanmaktadır. Söz konusu nefler yalnızca apsis önünde
diğer bölümlerinden ayrılmakta ve kilise iç mekanına katılmakta ve doğu
cepheleri birer apsis gibi nihayetlenerek Yapıya beş apsisli bir görünüm
vermektedir.
Nevşehir’deki diğer kiliselerin hepsinden farklı bir anlayışta inşa edilmiş
olan Meryemana Kilisesinin yakın bölgedeki hem malzeme hem de plan
açısından bir benzeri, Sacit Pekak’ın aynı yayınında yer vermiş olduğu
1861 yılında inşa edilmiş olan Niğde Aziz İoannes Prodromos kilisesidir.
(Pekak: 2009, 265. Pekak: 2005, 268-69) Yapının ayrıntılarına vakıf değiliz ancak resimden görülen bu yapıdaki birinci ve beşinci neflerin Nevşehir
örneğimizdeki gibi dörder kemerle değil altışar kemerle, yani tamamıyla
1
Mahpus (1973) yönetmen: Nejat Saydam, Oynayanlar: Türkan Şoray-Hakan Balamir
174
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar
dışa açık olduğudur.
Sacit Pekak bölgeyi bilen ve burada çalışmış bir akademisyen olarak, Yapının yaşayabilmesi için yararlı ve gelir de getirebilecek önerilerde bulunmuştur. Bunlardan biri kurulacak bir Kapadokya Araştırmaları ve Arşivi
merkezi için, Hapishane binası olarak da korunacak Yapının uygun olacağını önerir. (Pekak: 2000, 150) Sacit Pekak sonradan bu düşüncelerini
daha da detaylandırır: Genel ve özel nitelikli bu önerilerin ortak yanı Nevşehir ilindeki mevcut 19.yy kiliselerinin bir merkez olarak Nevşehir Meryemana kilisesine bağlanmasıdır: “Nevşehirdeki Meryemana Kilisesi (bu
kültürel çalışmalar için) merkez olarak seçilmeli, bilgisayar ve internet ağları ile, öncelikle ‘şube kiliseler’ sonra tüm Türkiye ve Dünya ile elektronik
iletişim düzenlenmelidir. Farklı disiplinlerdeki sanatçılar, yazarlar, bilimciler
için hazırlanan bu kiliselere yılın belirli dönemlerinde belirli (örneğin birer
aylık) sürelerle sanatçılar, bilim insanları davet edilmeli, bu mekanlarda
gecelemeleri, yiyip içmeleri sağlanmalı ancak bir aylık bu ücretsiz ağırlama ve gezdirme sonrasında, vakıf herbirinden Kappadokia’da ürettikleri
eserlerden bir miktarını ücretsiz istemelidir. Örneğin bölgede bir ay boyunca resim yapan bir ressama belirli sayıda tablosunu vermesi şart koşulmalıdır. Ressam, müzisyen, şair, edebiyatçı, fotoğrafçı gibi sanatçıların
Kappadokia’da üreterek Vakfa/Derneğe bağışladığı eserler bu kiliselerde
sergilenmeli, bazıları açık arttırma usülü ile satışa sunulmalı, satıştan elde
edilecek gelirler vakfın işleyiş ve gelişmesinde kullanılabilmelidir”.(Pekak:
2009, 271)
III- Tespitler
2003 yılında yaptığımız Tespitlere geçilmeden önce belirtilmesi gereken
düşüncemiz, planlanan müdahalelere bir an önce başlanılmadığı takdirde
doğanın ve halkın oluşturacağı tehditlerin(gezilen diğer örneklere bakılarak) kısa sürede Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin sonunu hazırlayacağıdır.
1- Müze, Y. Mim. M.A. Esmer ve Dr. M. Özer’in raporlarının ortak paydası,
Nevşehir Meryemana Kilisesi ve çevresine bir an önce müdahale edilmesi
gerektiğini göstermektedir.
2- 16 Ekim 1849 yılında dönemin başrahibi Paisios tarafından yaptırılarak Meryem’e sunulan Nevşehir Meryemana Kilisesi, Nevşehir’deki Rum
nüfusun Kurtuluş savaşı sonrasında kenti terk etmesinin ardından 1950’li
yıllarda cezaevine dönüştürülmüştür.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
175
Yılmaz BÜKTEL
3- Dönüştürme işlemi, Nevşehir Meryemana Kilisesi’nde köklü değişikliklere yol açmamakla beraber Nevşehir Meryemana Kilisesi uygulanan beton tabliyelerle 2 katlı hale getirilmiş ayrıca zemin kat ve üst katta örülen
bölme duvarları ile hücre ve koğuşlar oluşturulmuştur. Bu işlemlerin Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin dış beden duvarlarında değişime yol açacak
mahiyette olmaması yapının şansı olarak yorumlanabilir.
4- Cezaevinin diğer gereksinimleri için düşünülen kadın bölümleri, hamam, mutfak, giriş, gardiyan odası ve görüş-ziyaretçi yeri gibi muhdes
yapılar Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin çevresine serbestçe yerleştirilerek
M.A. Esmer’in raporunda belirtildiği üzere 3 noktada toplanmıştır: Ana
giriş binaları, Kadınlar koğuşu, Berber-terzi, mutfak ve hamam binaları.
Bu nedenle Nevşehir Meryemana Kilisesi cezaevi gibi kötü bir kullanıma
sahne olmasına karşın çok fazla zarar görmemiştir.
5- Nevşehir Meryemana Kilisesi’ndeki asıl tahribat, 1983 yılında cezaevinin buradan taşınması sonrasında Yapının kontrolsüz ve bakımsız kalması
sonucu başlamıştır.
6- İnsan eli ile tahribat, satılabilir parçaların sökülmesi ya da Rumların kenti terk ederken zenginliklerini burada saklamış olması düşüncesiyle yapılmış kazılar yoluyla olmaktadır. Raporlarda belirtilen çukurlar bu kazıların
kanıtlarıdır. Sevindirici olan bu kazıların henüz yapıya zarar verebilecek
konuma gelmemiş olmasıdır.
7- Doğanın tahribatı: Yapının beden duvarlarıyla aynı malzemeden yapılmış çatı örtüsünün yerinden oynayarak düşen-düşürülen parçaları, taşıyıcı
duvarları nemle tanıştırırken, doğanın taşıdığı çiçek tohumları, bakımsız
çatı elemanları arasında kendilerine güvenli sığınaklar bulmakta ve gelişimlerini sürdürürken çatı elemanları arasındaki boşlukları da genişletmektedir.
8- Briket ya da moloz taşla oluşturulmuş muhdes yapılar aynı nedenlerle
Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin cezaevi olmaktan çıktığı 20 yıllık süreçte
harabeye dönmüştür.
9- Nevşehir Meryemana Kilisesi’ne komşu evlerden atılan her tür çöp, harabeye dönüşen ek yapılar, dört tarafı yüksek duvarlarla çevrili Yapı adasını
bir mezbeleye dönüştürmüştür.
10- Bizim konuyla ilgili, anılan raporlarda ve sanat tarihçisi Dr. Sacit
Pekak’ın Nevşehir’deki Rum kiliselerine ilişkin makalesinde de gözden
176
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar
kaçmış olduğuna inandığımız en önemli tespitimiz, Nevşehir Belediyesinin adını tam olarak belirleyemediğimiz Yunanca bir kaynaktan elde ettiği bir resim ve Nevşehir Müzesinde korunan taş baskısı diğer bir resime
dayanarak vardığımız sonuç: Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin tek bir yapı
olmayıp bir manastır kompleksi olabileceğidir. Bu iki eski resime bakarak
Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin çevresinde Manastırın diğer bölümlerini
oluşturduğunu düşündüğümüz 4 yapı bulunmaktadır:
a) Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin apsis cephesinin sol önündeki geniş
cepheli yapı olasılıkla dini amaçlı bir okul olmalıdır ki bu yapının alt yapısı
bugün hala yerinde gözlenebilmektedir.
b) Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzey cephesinde(Cemil kilisesinde olduğu gibi) tonozlu bir geçişle bağlandığını düşündüğümüz alt yapısı hala
duran iki katlı konak.
c) Rölövelerde ayrıntısıyla gösterilen ve raporlarda da Nevşehir Meryemana
Kilisesi’nin ait bir yapı olarak kabul edilen “berber-terzi-çeşme-hazne”den
oluşan yapı grubu.
d) “C” kompleksinin yanındaki muhdes hamam ve mutfak yapıları yüksek
bir set üzerinde yer alırlar. Bu setin ön yüzünde yapılacak sondajların, buranın da Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin güney cephesinde görülen iki katlı
bir yapının alt yapısını oluşturduğunu ortaya çıkaracağını düşünüyorum.
Doğaldır ki eski resimlere dayandırdığım bu tespitin doğruluğu yapılacak
sondajlarla doğrulanabilecektir.
11- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin restorasyonu ve çevre düzenlemesi
çalışmaları bu alt yapıları kalmış üç yapıyı kapsamamakla beraber tamamen yok da saymayacak ve varolan alt yapı kalıntılarını koruma altına
alacaktır.
12- Son olarak ifade etmek istediğim bir konuda Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunun Kararına uygun olarak aşağıda önereceğim çalışmaların
Nevşehir Müze Müdürlüğünün sorumluluğunda ve dönemin uzmanı bir
danışmanın Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunun belirleyeceği periyotlarla
ya da aşama bitimlerinde hazırlayacağı devamlılık raporları eşliğinde yapılmasıdır.
Nevşehir Meryemana Kilisesi’ni yatayda ikiye bölen beton tabliyelerin indirilmesi aşamasında Yapının bir statik uzmanı tarafından incelenmesinin
de gerekli olduğunu düşünüyorum.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
177
Yılmaz BÜKTEL
IV – Öncelikler ve Gerekçeler
1- Muhdes yapıların yıkılması ve çatı onarımı:
Sanatsal ve tarihi özellikleri olmayan muhdes yapıların ortadan kaldırılması sondaj kazıları için ortamı sadeleştirecektir. Çatıdaki bitki artıklarının
temizlenmesi ve yerinden oynayarak düş-ürül-en çatı elemanlarının yerine
konması veya yenilenmesi Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğaya karşı
korunmasında en önemli uygulama olacaktır.
İlk aşamada ortadan kaldırılacak yapılar:
- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin güneyindeki hamam-mutfak yapıları
- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğusundaki ana giriş bloğu(giriş, gardiyan odası, görüş-ziyaretçi mekanı, kantin) merdiven hariç.
- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzeyindeki kadınlar bölümü
- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin batısındaki narteks önünde bulunan
ayırıcı duvar( bu duvardaki orijinal taşlar numaralanıp, uygun görülecek
bir yerde depolanacaktır. Bu uygun yer için önerimiz Kilise avlusunda güney-doğu gözlem kulesinin bitişik alanıdır.)
2- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin sarnıç ya da mahzen nitelikli bir alt
yapısının olup-olmadığının saptanabilmesi ve varsa üst yapının taşınması
açısından durumunun tespiti. Bu çalışma narteksin batısındaki alanda yapılacaktır.
3- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğusunda ana giriş bölümündeki çöküntünün açılarak, narteks bölümüne götüren olası yol-merdivenin araştırılması. M.A. Esmer’in raporunda değindiği, burada kilise avlusunun ana
girişinin olabileceği savına katılmıyorum. Çünkü belirlediğimiz gibi burası
bir manastır kompleksi ise bu nitelikte bir kapının yeri başka yerde aranmalıdır.
4- Ana giriş önündeki sondaj sonuçlarına göre bu çalışma kuzey yönünde
genişletilerek sürdürülebilir ve apsis cephesi önündeki orijinal zemine veya
sarnıç ya da mahzen şeklindeki alt yapıya ulaşılabilir. Ancak bu aşamada
kompleksin mevcut doğu dış duvarının kaldırılmayıp korunmasının, kazı
alanı güvenliği açısından yararlı olacağını düşünüyorum. Bu sondaj sırasında doğu cepheye bakan muhdes tuvaletler ortadan kaldırılabilir ama
doğu duvarı altında oluşacak boşluk duvar örülerek kapatılmalıdır.
178
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar
5- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzey ve güney avlularında orijinal
zemin bulmaya yönelik, Kurulun onayacağı 50-100 cm derinliğinde bir
kazı yapılmalıdır. Bu kazıdan umulan Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin tarihine ilişkin bazı verilere ulaşılmasıdır. Kuzey avluda yapılacak çalışmalar
buradaki, alt yapısı olan bina ile Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin ilişkisini
de ortaya koyacaktır. Ayni amaçla güney avludaki setin ön tarafında ve
yüzeyinde de sondajlar yapılmalıdır.
6- Bu beş aşamanın sonunda, hazırlanmış olan Nevşehir Meryemana
Kilisesi’nin restitüsyon ve restorasyon projelerine göre apsis önündeki
bugün yol geçen alanın akıbeti düşünülmelidir. Burada eski resimlere
bakarak okul binası olduğunu düşündüğümüz binanın, alt yapısının ön
cephesi belirgin olarak izlenebilmektedir. Burada yapılacak kazılarla bu
binanın kapladığı alan belirlenebilir ama bu zorunlu bir çalışma değildir
ve hazırlanacak restitüsyon ve restorasyon projelerine uygun bir yol da
izlenebilir.
7- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin bir statik uzmanına inceletilmesi sonrasında önce üst kat bölme duvarları kaldırılmalı, sonra M.A. Esmer’in
belirlediği yöntemle beton tabliyeler indirilmeli ve son olarak alt kat bölme
duvarları kaldırılarak Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin restitüsyon projesinde öngörülen eski şekline sokulmalıdır.
8- Nevşehir Belediyesi gerekli görürse fresko sondajlarını, konunun uzmanı bir restoratöre yaptırabilir ve freskolar açığa çıkartılabilir. Kişisel düşüncem Nevşehir Meryemana Kilisesi’ni görmeye gelecek Ortodoks ziyaretçiler açısından bu çalışmanın yapılmasının yararlı olacağıdır.
9- Hazırlanan ve Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunca onaylanacak restorasyon projesi doğrultusunda yapılacak çalışmalarla Nevşehir Meryemana
Kilisesi’nin son onarımları, tefrişatı ve çevre düzeni yapılacaktır.
10- Dokuz aşamada özetlemeye çalıştığım bu yol haritası hayata geçirilirken, önemli bir olguda kompleksin dış etkilere karşı korunması olarak
burada daimi bir bekçinin bulunması olacaktır.
Bugünün kuşakları olarak bize düşen görev, 150 yılı aşkın bir geçmişe
sahip ve hala sapasağlam ayakta olan bu Yapıya yeni bir işlev vererek yaşatabilmek ve gelecek kuşaklarında görmesini sağlamaktır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
179
Yılmaz BÜKTEL
Kaynaklar
Eyice:1977 Eyice, Semavi. “Rum Harfleri ile Türkçe (Karamanlıca) bir Nevşehir Salnamesi (Yıllığı)”, Fındıkoğlu Armağanı, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını
1977, s.77-102
Büktel: 2009a Büktel, Yılmaz. “Edirne Büyük Sinagogu ‘Kaal Kadoş Ha Gadol’”
X.Ortaçağ-Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 03-06 Mayıs 2006, Ankara 2009, s.141-169
Büktel: 2009b Büktel, Yılmaz. “Edirne’de Bulgar – Ortodoks Kiliseleri” XIII. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu
14-16 Ekim 2009 Denizli, s. 131-142
Büktel: 2011 Büktel, Yılmaz. “Edirne – Uzunköprü Vaftizci Yahya Kilisesi” XIV.
Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu 20-22 Ekim 2010, Konya 2011, s. 115-137
Pekak: 2005 Pekak, Sacit. “Kapadokya’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri” Yeniden
Kurulan Yaşamlar: 1923 Türk Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, Bilgi Üniversitesi yayını, s. 245-276
Pekak: 2000 Pekak, Sacit. ”2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden bir Bakış” Erciyes Üniversitesi Nevşehir Turizm İşletmeciliği
ve Otelcilik Yüksekokulu Haftasonu semineri VI 26-28 Kasım 1999, Nevşehir 2000, s.139-151
Pekak: 2009 Pekak, Sacit. “Kappadokia Bölgesi Osmanlı Dönemi Kiliseleri: Örnekler, Sorunlar Öneriler” Metu JFA 2009/2, s.249-277
180
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR TÜRKÜLERİNİN
TOPLUM DİLBİLİMSEL AÇILIMI
SOCIOLINGUISTIC INTERPRETATION
OF NEVŞEHİR FOLK SONGS
Yusuf GÖKKAPLAN*
ÖZET
Türküler insanoğlunun var olduğu günden günümüze dek, insanların duygularını, düşüncelerini, neşelerini, sıkıntı ve kederlerini anlatmak için kullanmış olduğu sözlü bir edebi üründür. Bu çalışmada
Nevşehir Türküleri, Dilbilimin bir dalı olan toplum dilbilimsel açıdan
değerlendirilecektir.
Toplum dilbilim; dil olgularıyla toplumsal olgular arasındaki ilişkileri,
bunların birbirini etkilemesini ve bu iki tür olgu arasındaki eşdeğişirliği inceler. Konuşucunun ve dinleyicinin toplumsal konumuyla bildirişim durumlarını ve söylem çeşitlerini ele alır. Bildirimizde toplumsal
ve dilsel öğeleri içerisinde barındıran türküler, toplum dilbilim metoduyla ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir Türküleri, Toplum dilbilim, Türkü
ABSTRACT
Folk music is a product of literature, used by people to express their
feelings, thoughts, suffering, sorrow ,and joy since the existence
of humanity. In this communique we are going to analyze Nevşehir Folk Songs from the aspect of Sociolinguistics, a sub-branch of
Linguistics.
Sociolinguistics examines the relationship between the language
and the social phenomenons, their interaction and co-variance. It
discusses the speakers and hearers social status, communication
situations and discourse types. In this communique, folk songs that
include social and linguistics elements will be handled by a sociolinguistic approach.
Key Words: Nevşehir Folk Songs, Sociolinguistics, Folk Song
* Erciyes Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta: [email protected].
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
181
Yusuf GÖKKAPLAN
1. Giriş
Türkülerimiz yüzyıllardan beri saf, duru bir Türkçe ile toplum içerisinde
yaşam bulmuş ve böylelikle uzun yıllar yaşamını sürdürmüş, ölümsüzlük
kazanmıştır. Böylesine uzun bir süreç içinde cinsiyet, yaş, eğitim, sosyalekonomik durum gibi faktörler ne olursa olsun Türk toplumu tarafından
var olduğu günden beri benimsenmiştir. Bu benimsenmenin güçlü etkisi bu türün adlandırımında da etkili olmuştur. Nitekim şarkı, halk şarkısı,
arya benzeri adlandırımlarla karşılansa da Türkler dışında bu yazın türüne
kendi millet adlarıyla ilişkilendiren bir başka millete rastlayamıyoruz. Türkü
türeminin kaynağı Türk sözcüğüdür. Türkü sözcüğünün sonuna aitlik ekinin ulanmasıyla Türkî elde edilmiş ve bu sözcük zamanla Türkü biçimine
girmiştir (Aydemir:2006,39).
1950’li yılların başından itibaren, Türkülerin icra bağlamı ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği görüşü yaygınlık kazanmıştır. Özellikle halkbiliminin bağlam merkezli çalışmalarının önemli unsurlarından biri de ürünlerin
icra/edim özellikleri ile birlikte değerlendirilmesidir. Ele alacağımız bu tür
her ne kadar halkbilimi ve müzikbilimi ile çalışan ortak alanlara sahip olsa
da incelememizin tamamen toplum dilbilimsel sınırlar içerisinde olduğunu
belirtmeliyiz. Bu faktörlerden hareketle alanımız gereği çalışmamız örneklem evrenimizi oluşturan türkülerin müzikal yapısını içermemektedir. Ancak bu durum elde edilecek verilerin eksik veya yanlış olabileceği anlamına
da gelmemelidir. Dilbilimin farklı alanlarla olan münasebeti de bu durumu
destekler niteliktedir. Bütün bu faktörleri göz önüne alarak bildiri başlığımızın “ Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı” olabileceğini
belirtebiliriz. Birer dilbilimci olan yine aynı zamanda müzik ve halkbilimi
üzerine de çalışmalar yapan R. Jacobson ve J. Tinyanov’un da belirttiği
üzere “Bir folklor yapıtının varlığı, yapıt ancak belli bir topluluk tarafından
benimsendikten sonra ortaya çıkabilir ve ancak topluluğun onu kendine
mâl ettiği ölçüde yapıt varlığını sürdürebilir.” Bu düşünceden hareketle
bireysellikten sıyrılıp; toplumun ortak değerleri haline gelen türkülerin, zamanla onu ortaya koyan kişinin bireyselliğinden sıyrılarak toplumun ortak
ürünleri haline geldiğini söyleyebiliriz. Bu düşüncemize ülkemizin farklı
coğrafyalarında farklı kişiler tarafından, özgün biçimde dile getirilen türküleri, her dinleyenin kendine hal ve durumuna göre bir anlam çıkarmasını örnek gösterebiliriz. Bu duruma şüphesiz ki türkülerin saf ve duru bir
Türkçeye sahip olması, ele alınan konunun Türk toplumun değer yargılarının içinde bulunması etkili olmuştur.
182
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı
2. Çalışmanın Kapsamı
Kültürel zenginliğimizin en önemli parçası olan türkülerimizi çalışmamıza
veri tabanı olarak seçtik. Fakat ülkemizde halk arasında önemli bir yere
sahip olan türkülerin oldukça geniş bir coğrafyaya yayılması, sayı ve çeşitliliğin fazla olması bizi çalışmamızda sınırlandırma ve seçme işlemine
yönlendirdi. Biz de bu zengin malzeme içerisinden elde bulunan kaynak
materyaller içinde azlığı ile dikkat çeken Nevşehir Türkülerini seçtik. TRT
yayınlarının 2 cilt halinde çıkarmış olduğu içerisinde yaklaşık olarak 4200
Türk Halk Müziği’nin bulunduğu “Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi” içerisinden Nevşehir ve Yöresine ait 37 türkü olduğunu tespit ettik.
Elde olan 37 türkü içerisinden 15 adet türküyü ele aldık.
Yapmış olduğumuz inceleme neticesinde Nevşehir ve yöresinde en fazla
türkü varlığına 18 adet türkü ile Ürgüp yöresinin sahip olduğunu gördük.
Bu yörenin hemen ardından sırasıyla sahip oldukları türkü varlığına göre
diğer yörelerin sıralaması ise şöyle oldu. 11 adet türkü ile Hacı Bektaş
yöresi, 6 adet türkü ile Nevşehir yöresi ve 2 adet türkü ile Avanos yöresi.
Nevşehir ve yöresi türkülerinin az sayıda olması aklımıza derleme çalışmalarının yetersiz olduğunu veyahut derlenen yeni türkülerin TRT’nin arşivlerine henüz ulaşmamış olması ihtimalini aklımıza getirdi.
Bildirimizin veri tabanı, içerisinde 175 tümce barındıran “ Ayağına Giyer
Üç Güllü Çorap, Şen Olasın Ürgüp, Ayşe’min Yeşil Sandığı, Kızılırmak Parça Parça Olaydın, Çekmecemin Perçini, Atladı Çıkdı Eşiği, Bir Çift Güzel
Gördüm Yolda Yolakda, Al Yorgan Atılmıyo, Taşa Çaldım Ayvam ile Narımı, Gökte Yıldızın Üçü Terazi, Bahar Geldi Yine Yollar İşledi, Birer Birer
Aldım Tükenmez Sandım, Yaha Ulu Kavak Dalin Kurusun, Bahçeye Biber
Ekdim, Gıcılar Kavak Gıcılar ” adlı 15 adet Nevşehir, Ürgüp, Hacı Bektaş ve
Avanos Türkü’sünden oluşmaktadır.
3. Çalışmada Kullanılan Yöntemler
Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerin halkbilimi ve müzik bilimi ile ortak alanlara sahip olduğunu daha önceden de belirtmiştik. Biz çalışmamızda Türkçenin gramer kurallarına bağlı kalarak elde ettiğimiz yapısal verileri
ve tespit ettiğimiz dilsel birlikleri toplum dilbilimin sınırları içerisinde ele
alacağız. Bu dilsel birliklerin toplumsal yönlerinin değerlendirilmesinde,
toplumsal olayları bireyi aşan bir durum olarak nitelendiren, bireyin toplumsal olaya katılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan din, ekonomi,
hukuk, siyaset, bilim, sanat gibi toplumsal değerlerin bireyler arasındaki
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
183
Yusuf GÖKKAPLAN
ilişkilerini belirlediğini dile getiren Emile Durkheim’in çok değişkenli analiz
tezinden ve Ferdinand de Seassure’nin gösterge bilim kuramının gösteren-gösterilen ilişkisinden yararlanacağız.
3. Bulgu ve Sonuç
Tespit ettiğimiz Nevşehir türküleri içinde seçtiğimiz örneklerin konu dağılımı şöyle oldu:
1- Ayrılık
2- Şiddet ( Şiddete dayalı ayrılık)
3- Beddua ( Ayrılık neticesinde )
4- Kader ( Ayrılığa çatma)
5- Gurbet ( Ayrılığa bağlanmış)
6- Kına ve gelin gitme
Grafik-1
Örneklem evrenimizi oluşturan Nevşehir Türkülerinin konu dağılımına
bakıldığında ayrılık ve sevgi konularının %35 ve % 25’lik oranlarla ilk
sıralarda olduğunu söyleyebiliriz. Diğer konularda görülen şiddet, hasret,
beddua temalarının %8’lik bir payla eşit yüzdeye sahip oldukları dikkat
çekmektedir. Şiddet ve hasret temalarının ayrılık teması ile olan ilgisi dikkatimizden kaçmadı. Zira türkülere konu olan “ayrılık” çoğu kez şiddete
184
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı
dayalı bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu şiddetin yer yer toplumsal bir
şiddet olduğunu söylesek de aile içerisinde olan şiddet unsurlarının türkülerde daha sık geçtiğini söyleyebiliriz. Beddua temiyle ele alınan türkülerde
ise, sevgiliyi kaybetme, ondan ayrı düşme durumu etkilidir. Bu verilerden
hareketle ayrılık gösterenin temelinde birbirinden farklı olan toplumsal
olayların söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Türkülerdeki konu çeşitliliğini ifade etmede kullanılan anlam yelpazesinin
genişliği, toplumun sahip olduğu ortak kültür kimliğinin açığa çıkarımına ilişkin katı kurallara sahip olmadığının gösterenidir. Türkülerde günlük
söylemin bulunmasını edebi ürünün değersizliği, sıradanlığı olarak değil
de etnometodolojik yaklaşımlarca da öne sürüldüğü üzere özgün ve zengin dil işletimleri olarak değerlendirmek gerekmektedir
(Aydemir:2006,45). Türkülerde kullanılan yalın ve basit dil, onun anlamının
ve anlamlandırılmasının basit olmasını doğrudan etkilemiştir. Anlam ve
anlamlandırılmada olan basitlik olumsuz bir yön değil Durkheim’in de ifade ettiği gibi bireyi aşarak topluma mal olan bir olayın aktarımında oldukça önemli bir role sahip konumdadır. Bu basitlik Türküyü icra eden kişinin
meramını yalın ve sade bir biçimde dile getirmesinden kaynaklanır. Bu deyiş aynı durumu yaşayan başka bireylere de hitap edeceğinden Türkülerin
bireyden ziyade topluma mal olduğuna bir kanıt niteliğindedir.
Grafik-2
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
185
Yusuf GÖKKAPLAN
Örneklem evrenimizi oluşturan 175 tümcenin yüklem durumuna baktığımızda fiil cümlesinin %74’lük bir orana sahip olduğunu görmekteyiz.
İsim cümleleri %21’lik bir orana ve eksiltili cümleler ise %5’lik bir orana
sahiptir. Eksiltili cümlelerin tamamına yakın kısmında cümlenin bir sonraki cümle ile anlam bağının olduğunu gördük. Türk halk türkülerinde
öncelikle eylemin vurgulandığını, arkasından eyleyenin vurgulandığını
söyleyebiliriz. (Aydemir:2006,7) Nevşehir türkülerinde de aynı durum söz
konusudur. Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerde daha çok yapılan
eylem vurgulanmıştır. Eylemin durumuna bakıldığında gerçekleşmiş ya da
gerçekleşecek olan bir olay söz konusu edilmiştir yani ele aldığımız türküler kurguya (fiction) dayalı değil yaşanmışlıklar üzerine şekillenmiştir.
Toplum dilbilimsel açıdan incelediğimiz Nevşehir türkülerinde aynı sonuca
varan birden fazla gösteren saptadık. Elde etmiş olduğumuz gösterenlerin büyük bir kısmı “ayrılık” sonucuna ulaşmaktadır. Elde edilen verilerin
birçoğunun şiddete dayalı ayrılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu şiddet
ise karşımıza “ Ayşe’min Yeşil Sandığı” ve “Birer Birer Aldım Tükenmez
Sandım” adlı türkülerde geline uygulanan şiddet olarak çıktı. Türkülerin
içinde geçen;
- Adam gendin sele m’atar. Gayın baba döğmeyinen
- Yaprak için gelin koğulmaz sandım
Söylemlerinde geline uygulanan şiddet gösterenini saptadık. “Atladı Çıkdı
Eşiği” ve “ Gıcılar Gavak Gıcılar” adlı türkülerde ise gelin gitme, kına gibi
toplumsal değerlere yer verilmiş. Bu türkülerde geçen “Gız Sana Gerek
Bir Baba / Gız Sana Gerek Bir Ana” deyişleri gideceği yerdeki kişilerin ailesi gibi olabileceği vurgulanmıştır. “ Ayşe’min Yeşil Sandığı” adlı türküde
gelin time geleneği ile ilgili olan, Türk toplumunda önemli bir yere sahip
sandık ibaresi kullanılmıştır. Yine “ Şen Olasın Ürgüp “ adlı türküde geçen
“… Al kanların içinde kaldın Cemal’ım” ve “… beni öldürmeye karar
vermişler” söylemleriyle beraber ele almış olduğumuz türküler içerisinde
şiddet göstereni 4 kere yinelenmiştir. “ Şen Olasın Ürgüp “ adlı türküde
şiddete maruz kalan kişi yerine oğlunu tayin etmek istemektedir. Lakin
yaşının küçük olması buna bir engeldir. Türk toplumunda erkek evlada
bakış açısı farklıdır bu da toplum içerisinde erkek evladın soy, şan, unvan
gibi unsurları devam ettirebilmesine dayanmaktadır. Türk halk kültürüne
ait farklı metinlere bakıldığında da aynı durumu görmek mümkündür. Bu
durum geçmişten günümüze kadar gelen kültür taşıyıcılığını türkülerin de
186
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı
üstlendiğini gösteren bir kanıt niteliğindedir. Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerde yer adlandırımları Nevşehir için önemli merkezle olan
mekanlardır. Kızılırmak, Hacı Bektaş ve Ürgüp gibi adların yanı sıra şehrin
önemli bir geçim kaynağı olan bahçe kelimesi de yer adı olarak kullanılmıştır. Bir milletin özgün kimliği niteliğini taşıyan türkülerin içerisinde ortaya çıktığı coğrafyanın izlerini görmek mümkündür. Nevşehir için önemli
bir yeri olan üzüm ve üzüm ile ilgili şarap ve yaprak gibi ürünlerin ele aldığımız türküler içinde 4 kez geçtiğini gördük. “ Birer Birer Aldım Tükenmez
Sandım, Bahar Geldi Yine Yollar İşledi, Ayağına Giyer Üç Güllü Çorap”
adlı türkülerde geçen “ … Yaprak seni değişmem ben hurmaya”, “… Sen
doldur ben içeyim” ve “ …içmedim elinden bir yudum şarap / İstanbul
yolunda bir küfe üzüm” söylemlerine bakarak üzüm ve şarap gösterenini
görebiliriz. Üzüm ve şaraplarıyla ün salan Nevşehir’in, türkülerinde bunları
görmek bizi şaşırtmadı. Özellikle yaprağın hurma ile karşılaştırılması ve
yaprağın hurmaya yeğlenmesi oldukça önemlidir. Bu ürün yöre insanı için
hem geçim kaynağı hem de günlük hayatlarında kullandıkları önemli bir
yiyecek olduğunun göstergesidir.
Bireylerin, sonra onları da aşarak toplumun sesi, düşüncesi, söylemi haline
gelen türkülerde; hayata ve olumsuzluklarına, insanlara, feleğe, kadere
kızma, söylenme niteliği taşıyan gösterenlere sahip olması da dikkatimizden kaçmadı.
İncelediğimiz türküler içerisinde beddua gösterenin 3 defa işletildiğini gördük.
- Kızılırmak parça parça olaydın
- Yaha ulu kavak dalin kurusun
- Sebep mezarında baykuşlar ötsün / ak gerdan altında yılanlar yatsın
Deyişlerinde görüldüğü gibi beddua göstereni işletilmiştir. Lakin bu beddualar doğrudan kişilere değil de ayrılığa sebebiyet veren bir doğa olayına,
kavuşmayı engelleyen bir engele yöneltilmiştir. Türkülerde geçen beddua
unsurunun bireye değil de bireyler arasında ayrılığa neden olan unsurlara
yöneltilmesi, bireyler arasındaki münasebet ve ilişkilerin olumlu doğrultuda olduğunun birer göstergesidir.
Konu dağılımında %16’lık bir paya sahip olan ve diğer konular başlığı
altında topladığımız türkülerde ise “ sevgili, meslek” konuları çokça işletilmiştir. “ Gıcılar Kavak Gıcılar” adlı türküde “… oduncular, testere…”
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
187
Yusuf GÖKKAPLAN
gibi kelimelerin kullanılmasını yörede bu mesleği icra eden kişilerin var
olduğunu çıkarabiliriz. Sevgili ve onun güzelliklerinin konu olarak işletildiği türkülerde ise geleneksel deyişlere rastlamaktayız. Atları ile meşhur
olan Kapadokya bölgesine ait türkülerde at ve at ile bağlantılı gösterenleri Nevşehir türkülerinde saptayamadık. Sadece “ Şen Olasın Ürgüp” adlı
türküde geçen “ … kır atım acemi konağı tutmaz” deyişinde at sözcüğü
geçmektedir. Bu deyişin yörenin atları ile ilgili değil de yabancı bir mekanda kalan bireyin atının dahi konakta kalmak istemediği vurgulanmaktadır.
Bunların yanında üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımıyla ilgili herhangi bir
gösterene rastlamadık. Şarap göstereniyle beraber akıllara gelen meyhane, han gibi tüketim alanları ile Avanos bölgesinde yaygın olarak yapılan
çömlek işçiliği ve buna bağlı olarak testi, küp, kadeh gibi kavramlar türkülerde geçmemektedir. Sadece “… İçmedim elinden bir yudum şarap”
deyişi şarap içildiğini gösterebilir fakat bu şarabın gerçek manasıyla değil
de aşk şarabı olması ihtimali daha güçlüdür.
Günümüzde modernite ve bir takım yanlış özentiler sonucunda önemini
yitirmekte olan; içerisinde yüzyılların birikiminin taşındığı, milli değerlerimizin ilmek ilmek dokunduğu, geçmişimizden izler taşıyan türkülerin,
ayakta kalabilmeleri adına belirlenip derlenmesi ve korunması son derece
önemlidir.
Kaynaklar
Jacobson Roman, Sekiz Yazı (Çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat), Düzlem Yay., İstanbul, 1990, s. 47
Aydemir Özgür Kasım, Halk Türkülerinin Dili Üzerine Yapısal Bir İnceleme, Denizli,
2003 (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) , s. 185
Aydemir Özgür Kasım, Buldan Türkülerinin Toplum Dilbilimsel ve Biliş Dilbilimsel
Açılımı, (Bildiri) Denizli, 2006, s. 8
TRT, Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi 1. ve 2. Cilt, Genel Sekreterlik Basım ve Yayın Müdürlüğü, Ankara, 2006.
188
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
ESKİÇAĞDA KAPADOKYA’DA
AT YETİŞTİRİCİLİĞİ
HORSE BREEDING IN CAPPADOCIA
IN THE ANCIENT AGE
Yusuf KILIÇ*
ÖZET
Atın M.Ö. 6. bin yılda İç Asya’da ehlileştirildiği, ulaşım aracı olarak
kullanıldığı ve ayrıca et, süt ve derisinden yararlanıldığı kabul edilmektedir. Bu hayvanının M.Ö. 3. binyılda ise Eski Ön Asya Dünyası’nın
önemli merkezlerinden birisi olan Mezopotamya toplumlarınca bilindiği ve bölge sakinleri olan Sümerlerin çivi yazılı kayıtlarında at
manasına gelen ANŠE. KUR. RA sözcüğünden anlaşılmaktadır. M.Ö.
2. binyıla gelindiğinde Anadolu’nun ilk yazılı kayıtları olan Kültepe
metinlerinde ve yine Kültepe yerleşiminde ortaya çıkarılan çömlekler üzerindeki at figürlerinden at bu tarihlerde Anadolu toplumları tarafından kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca aynı tarihlerde
Kargamış kralı Aplahanda’nın Mari kralı Zimri-lim’e cevaben yazdığı
bir mektupta “Kırmızı Harsamna Atları”ndan söz edilmektedir. Harsamna kent adının iki Kültepe belgesinde de geçmesi bu şehrin Asur
Ticaret Kolonileri Devri’de Asurluların ticaret ağı alanında bulunan
Kapadokya Bölgesi’nde olması gerektiği ihtimalini güçlendirmektedir. M.Ö. 2. binyılın ortalarından itibaren ise Hitit çivi yazılı belgeleri
atın Hitit savaş arabalarında kullanıldığı ve Hititlerin ata büyük önem
verdiklerini hatta at eğitimi ve bakımı ile ilgili olarak Mittani memleketinden at mütehassısları getirdiklerini ifade etmektedir. Yine
M.Ö. 1. binyılda Geç Hitit beyliklerinden birisi olan ve Kapadokya
Bölgesi’nde hüküm süren Tabal Beyliği Yeni Asur Devleti’ne ödediği
yılık verginin bir kısmını at üzerinden ödediği gibi, M.Ö. binyılın ortalarından itibaren Kapadokya’ya egemen olan Perslere de Kapadokyalılar ödedikleri verginin büyük miktarını at üzerinden ödemişlerdir.
Tüm bunlar Kapadokya’da at yetiştiriciliğinin M.Ö. 2. binyıldan itibaren başladığını ve bir süreklilik arz ettiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Eskiçağ, Kapadokya, At
* Doç.Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eski Çağ Tarihi Ana Bilim
Dalı Öğretim Üyesi.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
189
Yusuf KILIÇ
ABSTRACT
It is believed that, in the 6th millennium B.C in Asia Minor, horse
was domesticated, used as a means of transport in addition to being utilized for its meat, milk and leather. The word ANŠE. KUR.
RA, meaning “horse”, which was recorded in Sumerian cuneiform
suggests that in the 3rd millennium B.C, horse was also recognized by Mesopotamian societies, an important center of the Asia
Minor. From the horse figures depicted on the pots excavated in
Kültepe and from the Kültepe tablets, the first written recordings
of Anatolia, horse was used by Anatolian societies in the 2nd millennium B.C. In addition, in a letter written at the same times by
Aplahanda, the king of Kargamıš, in response to Zimri-lim, the king
of Mari, it was mentioned about “Red Harsamna Horses”. The city
name “Harsamna” was mentioned in two of the Kültepe records
and this increases the possibility that the city might have been in
Cappadocia Region being within the trade network in the Assyrian
Trade Colonies Period. From the mid-2nd millennium onwards, Hittite cuneiform records mention that horse was used in Hittite war
chariots; Hittites attached much importance to horse and they even
brought horse experts from the Mittani country with the purpose
of horse training and horse care. One of the Late Hittite principalities in Cappadocia Region in the 1st millennium B.C., Tabal Principality paid its yearly taxes to New Assyrian State on the basis of horses
and similarly, from the mid-millennium B.C onwards, Cappadocians
paid much of their taxes through horses to the Persians, the dominant power in Cappadocia. All these reveal horse breeding began
in Cappadocia from the 2nd millennium B.C onwards and it showed
continuity.
Key Words: Ancient, Cappadocia, Horse
a) Kapadokya Adı ve Sınırları
M.Ö. I. bin yılın ortalarından itibaren Anadolu’nun Orta Bölümünü kapsayan coğrafi sahaya Kapadokya adı verilmiştir. Kapadokya adının ilk defa
kimler tarafından verildiği ve isminin kaynağı konusunda bir birinden farklı çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bunlardan ilki bu ismin Kızılırmak (Halys)
Nehri’nin bir kolunu oluşturan ve o dönemde “kappadox” olarak isimlendirilen nehrin adından türetilmiş olduğu görüşüdür. “Kappadox” nehri
190
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği
ismi Hellence olup, bu günkü Delice Çay ile lokalize edilmektedir1. Diğer
bir görüşe göre ise, Kapadokya adı eski İran dilinde “Güzel Atlar Ülkesi”
anlamına gelen “Katpatuka” teriminden gelmektedir. Yunan tarihçisi Herodot ise bölge sakinlerinin Suriyeli olduklarını ve Perslerin burada oturan
Suriyelilere Kapadokyalılar adını verdiğini ifade ederek2, Kapadokya adının
eski İranlılar tarafından verildiği görüşüne katkı yapmaktadır.
Böylece Kapadokya terimi eskiçağ kaynaklarında bir yöre adı veya o yörenin ahalisinin ismi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak çalışmamızın esasını teşkil eden Kapadokya bölgesinin sınırlarının
kapsamı tam olarak açık değildir. Çünkü eskiçağda belirli zaman dilimlerinde Anadolu’nun en büyük eyaletlerinden birisi durumunda olan Kapadokya, muhtelif zamanlarda siyasal gelişmelere paralel olarak muhtelif
sınır ve genişliğe sahip olmuştur. Bu yüzden Kapadokya’nın sınırlarını tam
olarak tayin etmek mümkün değildir. Fakat genel anlamda Kapadokya
Bölgesi üç kısma ayrılmak suretiyle sınırları tayin edilmeye çalışılmaktadır. Bu taksimata göre, birinci kısım Malatya’dan başlayan Doğu Bölgesi,
ikinci kısım Toros Dağlarının eteklerine kadar inen ve orta alanı içine alan
Toros Bölgesi, üçüncü kısım ise Kayseri’den başlayarak kuzeyde Pontus
Bölgesine kadar uzanan sahadır. Bu saha batıda Kızılırmak (Halys) Nehri
ve doğuda Malatya ile sınırlanmıştır3. Strabon ise, Kapadokya’yı, doğuda
Armenia, batıda Galatia ve Lykaonia, kuzeyde Pontus ve güneyde Kilikia
ile sınırlandırmıştır4.
b) Atın Evcilleştirilmesi Süreci
Kapadokya’da at yetiştiriciliğine gelince; Bu konuya girmeden önce hayvanların evcilleştirme sürecini gözden geçirmek meselenin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Bu noktada hayvanlar için evcileştirme sırası genellikle şöyle görülmektedir: “Çöpçü” hayvanlar (köpek)
muhtemelen ilk evcileştirilenlerdendir. İkinci grup mevsimsel göçler sürdüren ve bu nedenle kendi de bir göçebe olan insanla bir derece ilişkiye
1
2
Bilge Umar, Kappadokia, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir 1998, s.2.
Herodotos, VII,72, Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul, 2002, s.39.
3 Charles Texier, Küçük Asya coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi I, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002, s.20.
4 Strabon, Geographhika (Antik Anadolu Coğrafyası) XII-XIV, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, İstanbul 2005.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
191
Yusuf KILIÇ
giren göçebe hayvanlardır (koyun, keçi, rengeyiği). Bu hayvanlar insana
avlanmanın yanı sıra kesim yoluyla da yiyecek sağlamışlardır ve böylece
insan yerleşimleri daha kalıcı olmuştur. Üçüncü grup, tarımla birlikte gelen yerleşik hayatla evcilleştirilmiş sığır gibi hayvanlardır. Dördüncü grup
ulaşım aracı olarak (yük hayvanı, binme ve çekme işleri için) evcileştirilenlerdendir (eşek, yaban eşeği, deve ve at) at ve deve insan kullanımına en
son giren hayvanlar olup, genel olarak kesim için kullanılmamışlardır. Bu
durum bunlara dini yasaklar uygulanmış olabileceğini akla getirmektedir5.
Öte yandan atın evcileştirilmesi tarihi ve sahası henüz tam olarak tespit
edilmemiştir. Bununla birlikte, 1937 yılında, Anakara’da toplanan Tarih
Kurultay’ında Avusturyalı Tarih Bilimcisi Hoopers, atın ilk eğitim ve evcilleştirme hareketinin, İç Asya’da, Türkler tarafından yapıldığını, Macar
Tarihçisi Allfoldin de, bu konudaki ilklerin Altay Türkler’ne ait olduğunu
öne sürmüştür. Alman Tarih Bilimcisi Portriatz ise “Eskiçağlarda At” adlı
eserinde, atın M.Ö. 6000 dolaylarında Türkler tarafından evcilleştirildiğini
iddia etmiş ve bu iddiası için bazı bulguları kesin kanıt olarak göstermiştir6. Şu halde atın ilk defa Bozkır coğrafyasının sakinleri tarafından ehlileştirilmiş olduğu kuvvetle muhtemeldir. Yine Bozkır Kavimlerinde atın
binek hayvanı olarak günlük hayata girmesi ve biniciliğin yaygınlaşmasının
oldukça eski bir tarihe dayandığını da söylenebilir. Şüphesiz ki, atın evcileştirilerek çeşitli alanlarda kullanılması insanlık tarihindeki en büyük aşamalardan biridir. Özellikle kavimler arasında askeri üstünlüğü belirleyen
bir araç olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek lazımdır. Bu yüzden Bozkır
kavimlerinde savaşta kullanılacak atın üzerinde dikkatlice durulmuştur7.
Nitekim bu hayvanın ilk olarak et ve sütünden yararlanılmış, daha sonraları sırasıyla iş hayvanı, savaş hayvanı, ulaşım hayvanı olmuştur. Bu noktada
atın savaş arabalarında kullanıldığı, savaş aracı olduğu ve yük taşımada
ve araba çekmede kullanıldığı hem yazılı belgelerde hem de çeşitli abide
niteliğindeki eserlerde görülmektedir8.
5
Mehmet Murat Baskıcı, “Evcileştirme Tarihine Kısa Bir Bakış”, A:Ü. SBF. Dergisi, 53/1-4, Ankara
1998, s.84.
6 Doğan Yıldız, Çağlarboyu Türklerde Spor, Telebasım, İstanbul 2002, s.35.
7 Ayşe Onat, “Eski Orta Asya Kavimlerinin Çin İle Olan İlişkileri Hakkında Kısa Bir İnceleme”, A.Ü.
DTCF. Dergisi, XV/26, Ankara 1992, s.63-71.
8 Yüksel Altıntaş, “Mezopotamya’nın Faunası ve Florası”, Uluslararası Dördüncü Orta Doğu Semineri, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırma Merkezi Yayını, Elazığ 2011, s.415.
192
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği
c) Mezopotamya’da Atın Varlığı
İlk defa Bozkır Kavimleri tarafından ehlileştirilen atın, Eski Ön Asya toplumlarınca hangi tarihten itibaren benimsenip kullanıldığı meselesi kesinlik kazanmamıştır. Ancak M.Ö. 3. ve 2. bin yıllarına ait Mezopotamya ve
Anadolu çivi yazılı metinlerindeki ifadeler ve arkeolojik malzemeler atın
söz konusu tarihlerde Mezopotamya ve Anadolu toplumları tarafından
bilindiğini (evcilleştirildiğini) göstermektedir. Her ne kadar atın ilk defa
M.Ö. 2. binyılda Mezopotamya ve Anadolu’ya Kafkaslar ve Zağros Dağları bölgesinde oturan Hint-Avrupai kavimler tarafından getirildiği tartışması9 devam etse de, özellikle çivi yazılı metinlerde Sümerce yazılışıyla
ANŠE. KUR. RA şeklinde geçen atın M.Ö. 3. binyılda Mezopotamya’daki
Sümerlerce bilindiği ve Sümerce ANŠE yazılışıyla geçen eşekten sonra bu
memleketlerin toplumları tarafından tanınıp kullanıldığının işareti kabul
edilmelidir. Zira Sümerce ANŠE tabiri “eşek” sözcüğüne karşılık kullanılıyorsa, ANŠE. KUR. RA10 terimi “dağ eşeği belki de yabani eşek” manasında olmalıdır. Nitekim at sözcüğüne karşılık gelen ANŠE. KUR. RA’nın
Sümerce olması Mezopotamya’da atın Sümer medeniyet dönemine denk
gelen M.Ö. 3. bin yılda Sümerler tarafından bilindiğinin açık işaretidir.
Ayrıca ANŠE.GÌR.NUN.NA “katır”11, ANŠE.GÌR.NUN.NA.NITÁ “erkek
katır” ve ANŠE.GÌR.NUN.NA.SAL.AL.LÁ “dişi katır” şeklinde Sümerce
ifadelerin geçmesi de Sümerlerde evcil atların varlığını göstermektedir12.
Zira katırın olması için onu doğuracak kısrağa ihtiyaç vardır.
Atın Mezopotamya’daki Sümerler ve bu bölgede onları takip eden Sami
Akadlar tarafından savaş, ulaşım ve yük hayvanı olarak kullanıldığına dair
henüz herhangi bir yazılı ifade ile arkeolojik malzemeye rastlanmamıştır.
Bu durum atın söz konusu toplumlarda bilindiğini ancak yaygın olarak
kullanılmadığı ihtimalini doğurmaktadır.
9
Söz konusu tartışmalar için bkz. P.R.S. Moorey, “The Emergence of the Light, Horse-Drawn Chariot in the Near-East c. 2000-1500 B.C.”, World Archaeology, 18/2, s.197 (196-215)
10 ANŠE ve ANŠE. KUR. RA terimleri için bkz. J.Gelb, Benno Landsberger, A.Leo Oppenheim, Erica
Reiner , The Assyrian Dictonary (CAD) A, Chicago 1964, s.141.
11 Edgar Howard Sturtevant, “Hittite Glossary: Word of Known or Conjectured Meaning, with Sumerian Ideograms and Accadian Words Common in Hittite Texts”, Linguistic society of America,
1931, s.12. Ayrıca Nafiz Aydın, Büyük Sümerce Lügat I, Aydın Dijital baskı Merkezi, Antalya 2010,
61.
12 Hitit metinlerinde Sümerce idyogramın geçişi için bkz.Ahmet Ünal, Hititçe Çok Dili El Sözlüğü I,
Hamburg 2007, s.32-33.Ayrıca Hayri Ertem, Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Faunası, Ankara üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yayınları, Ankara 1965, s.18.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
193
Yusuf KILIÇ
d) Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ve Kullanımı
Ancak Eskiçağ Anadolu tarihinde M.Ö. 2. bin yılın ilk yarısını kapsayan Asur
Ticaret Kolonileri Devri’ne ait Asurca tabletlerde at Akadça sīsum/sīsīm kelimesiyle kaydedilmektedir. Bu metinlerde Sümerce “at” anlamındaki ANŠE.
KUR. RA yazılışı geçmemektedir. Asurca tabletlerde ayrıca sīsum, “rabi sīsī/ī”
“atlar(dan sorumlu kişilerin) amiri” şeklinde meslek ismi olarak da geçmektedir. Ancak problemli üç metin dışında bu kelimenin tek başına kullanımı
görülmemektedir. Bu belgelerden TTC 28:13-14’te lu i-na sí-sá-im AN.NA
i-ta- aš- ší yazılışıyla geçmektedir13. Nitekim E.Öz14 J.G. Dercksen15 ve onu
destekleyen K.R. Veenhof16 sí-sá-im kelimesinin okunuşunun problemli olduğunu ve kelimedeki sá hecesinin ki şeklinde okunması gerektiğini iddia
ederek böylece kelimenin bütün olarak sikkum şeklinde ele alınmasını ve
sikkum kelimesinin de çanta veya vagon17 manasında kullanılmasını önermişlerdir. Anadolu’nun bu devrindeki çivi yazılı metinlerde at manasına gelen sīsīm sözcüğünün mülahazalı oluşuna dair tartışmalar bir tarafa, yapılan
arkeolojik çalışmalar esnasında Kültepe kazı alanında ortaya çıkarılan çömlek malzemesinin üzerinde at figürlerinin olması18 yerli Anadolu insanı ile
Asurlu tüccarların at hayvanını tanıdıklarını ve çeşitli amaçlarla kullandıklarını göstermektedir. Ayrıca at figürünün çömlekler üzerinde bulunması bu
hayvanın ritüellerde de kullanılmış olabileceği ihtimalini güçlü kılmaktadır.
Nitekim atın bir tanrının kutsal hayvanı olarak Kültepe II. katta yerli üslupta13
14
15
16
17
18
Belgede geçen sīsīum kelime yazılışı için bkz. CAD S, s.329b. Burada “at” anlamı verilmiş ve bu
satırlar “at ya da eşeklerle kalayı taşımak” şeklinde tercüme edilmiştir.
Esma Öz, Kültepe Metinleri Işığında Eski Anadolu’da Tarım ve Hayvancılık, Basılmamış Doktora
Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2011, s.199.
The Old Assyrian Copper Trade in Anatolia, Publications de I’İnstitute historique at archéologique
néerlandais de Stamboul (PIHANS 75), İstanbul 1996, s.68.
K.R. Veenhof, “Status end Offices of An Anatolian Gentleman- Two Unpublished Letters of Humarimataku from Kārum Kaniş” Anatolia and the Ancient Near East Stdiues in Honour of T.Özgüç,
Edt: K. Emre- B.Hroudea –M.J.Mellink-N.Özgüç, Ankar 1989, s.521.
Yeni neşredilmiş olan altı ayrı Kültepe metninde eriqqum vagon manasında kullanılmıştır. Bkz.
L. Gürkan Gökçek, “The Use of Wagons (eriqqum) in ancient Anatolia According to Texts from
Kültepe”, Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische Archäologie, Berlin-New York 2006,
s.185-199.
Atın çömlekler üzerindeki geçişi için bkz. Tahsin Özgüç, Kültepe/Kaniš- Neša, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2005, s.160-161. Burada Kültepe 1b tabakasının ikinci katında at figürleri, gaga ağızlı
testilerin geniş şerit kulpları üstünde durmaktadır. Çift atlı iki testi yapım tekniği ve figürlerinin
canlılığı bakımından tipik Kaniš üslubuna aittir. Kulp üstünde duran tek atta vardır. Uzun kuyruklar
kulba bağlıdır. Atlardan bazıları yularlı bazıları yularsız kulakları diktir.; Tahsin Özgüç, Kültepe-Kaniš
II Eski Yakındoğunun Ticaret Merkezinde Yeni Araştırmalar Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara
1986, s.56. Ayrıca Nimet Özgüç, Kültepe Mühür Baskılarında Anadolu Grubu, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1965, Lev. 24b.
194
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği
ki silindir mühür baskılarında görüldüğü tespit edilmiştir19.
Her ne kadar atın Anadolu’da Asur Ticaret Kolonileri Devri’nde kullanıldığına ait kısıtlı ve problemli bilgilere sahip olsak da, Mezopotamya’da
bulunan Mari şehri kralı Zimri-lim’e ait bir belge M.Ö. 2. bin yılın ilk çeyreğinde atın Anadolu çevrelerinde yetiştirilip çeşitli amaçlarla kullanıldığına dair bilgiler vermektedir. Nitekim Mari kralı Zimri-lim’den Kargamış
kralı Aplahanda’ya yazılmış RA 35, 120 numaralı Mari mektubunda, Mari
karlı Kargamış kralından beyaz at istemiştir. Kargamış kralı da iki ya da
dört tekerlekli arabalara koşumlamak için beyaz ata sahip olmadığını bu
yüzden beyaz atların bulunduğu yerden kendisine beyaz at göndermeleri
için yazacağını söylemektedir. Metnin devamında (Beyaz atlar gönderilene
kadar) Mari kralına “Kırmızı Harsamna Atları” bırakacağını (göndereceğini) ifade etmektedir20. Bu ifadeler beyaz atların Kargamış’tan, kırmızı
atların ise Harsamna’dan tedarik edildiğini göstermektedir. Burada adı
geçen iki şehirden biri olan Kargamış kentinin lokalizasyonu yapılmıştır.
Ancak genellikle Kapadokya veya çevresinde düşünülen ve metinde Harsamna adıyla geçen şehir Kültepe tabletlerinde de mahdut ölçüde geçmesine rağmen lokalizasyon problemi tam olarak çözülememiştir. Bu yer
adının şimdiye kadar, İki farklı Kültepe metninde geçtiği tespit edilmiştir.
Bunlardan ilki Mama kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš kralı Waršama’ya yazdığı tarihi bir mektup olan Kt. g/t 35 nolu metindir. Metnin otuzuncu
satırında a-lam Ha-ar-sa-am-na yazılışı ile geçmektedir. Muhtemelen bu
belgenin düzenlendiği tarihlerde Harsamna Kaniš egemenliği altındadır.
Zira belgenin tanzim tarihinden önce Harsamna’nın dokuz yıl boyunca
Kaniš karlı Waršamna’nın babası İnar tarafından kuşatıldığı da yine adı
geçen mektuptan anlaşılmaktadır21. Bu yer adının geçtiği ikinci belge ise,
C.Günbattı tarafından yayına hazırlanan Kt.01/k 217 nolu metindir. Bu
metinde Harsamna şehrinin Hurmeli adında bir kralı olduğu ve Zalpa ile
bir askeri mücadeleye giriştiği ve Harsamna kralının Asur’dan askeri yardım istediği belirtilmiştir22.
19
20
N.Özgüç, a.g.e., s.121.
Stephanie Dalley, Mari and Karana, USA 2002, s.162; Willam J. Hamblin, Warefare in the Ancient
Near East to 1600 B.C., USA 2006, s.266; J.Mellart, “Anatolian Kilims, New Insight And Problems”, Anatolia Studies, Vol:34, Anakara 1984, s.93; E.Öz, a.g.e., s.204-205.
21 Kemal Balkan, Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı Waršama’ya Gönderdiği Mektup, TTK Yayınları VII/31a, Ankara 1957, s.8-9.
22 Henüz yayınlanmamış olan çalışmasındaki bilgileri kullanmama izin veren saygıdeğer hacam Prof.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
195
Yusuf KILIÇ
K. Balkan, İki Asur belgesinden varlığını gördüğümüz ve Babil metninde
de kırmızı atlarıyla meşhur olduğu görülen Harsamna kentinin, atlarıyla
meşhur bir yer olan Uzunyala’ya lokalize edilmesinin uygun olacağını ileri
sürmüştür23. Nashef24 ise, K. Balkan’ın Harsamna’yı Mari metinlerindeki
yer adı Harsamna ve daha geç dönem metinlerindeki dağ adı geçen Harsamna ile karşılaştırdığını ifade etmektedir25. G. Barjamovic ise eserinin
59. sayfasında Forlanini’den alıntı yaptığı haritada Harsamna’yı Kaniš’in
kuzeyine Kaniš ile Hattušaš arasına yerleştirmektedir26. Görüldüğü üzere, araştırmacılar Harsamna şehrinin lokalizasyonu ile ilgili farklı görüşlere
yer vermişlerdir. Dolaysıyla Harsamna kentinin lokalizasyonunu tam olarak
açıklığa kavuşturmak için daha fazla yazılı belge ve arkeolojik malzemeye
ihtiyaç vardır.
Ancak Asur Ticaret Koloni Devri’den sonraki zamanlarda at, Hitit metinlerinde Sümerce yazılışıyla ANŠE. KUR. RA şeklinde geçmektedir27.
Ayrıca araştırmacı Hugo Winckler tarafından 1906-1907 yılları arasında
Hattušaš’ta yapılan kazılar esnasında “Kikkuli Metinleri” olarak isimlendirilen at eğitimi ile ilgili çivi yazılı metinler ortaya çıkarılmıştır. Metnin
ilk satırında geçen UM.MA Ki-ik-ku-li li LÚ a-aš-šu-uš-an-ni ŠA KUR URU
Mi-it-ta-ni “ Mittani Memleketi At Eğiticisi Kikkuli” ifadesinden dolayı bu
isim verilmiştir28. Bu belgelere göre at eğitimi sabahın erken saatlerinden
başlayıp gece yarısına kadar devam eden günün belirli bölümlerinde yapılmaktadır. Bu zaman zarfında atın yemi, suyu, ahırda kalış süresi, masajının
yapılması, (soğuklarda) üzerine örtü örtülmesi ve otlatılması tüm ayrıntılarıyla anlatılmıştır29. Söz konusu belgelerin muhtevasından anlaşıldığı üze-
23
24
25
26
27
28
29
Dr.Cahit Günbattı’ya sonsuz minnettarım.; Klas R. Veenhof – Jesper Eidem, “Mesopotamia the
Old Assyrian Period, Götingen 2008, s.143.
K.Balkan, a.g.e.,s.62-63.
Khaled Nashef, Réportoire Géographique des Textes Cunéiformes IV, Wiesbaden 1991, s.53-54.
Remzi Kuzuoğlu, Eski Asurca Metinlerde Geçen Coğrafya Adları, Basılmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007, s.76.
Gojko Barjamovic, A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian Colony Period, Copenhagen 2011, s.59.
ANŠE. KUR. RA ‘nın Hitit metinlerinde geçtiğine dair bkz., H.Ertem, a.g.e., s.23-26. A.Ünal,
a.g.e., s.32-33.
Peter Raulwing, The Kikkuli Text, Hittite Training Instructions for Chariot Horses in the Second
Half of the 2nd Millennium B.C. and Their Interdisciplinary Context, 2009, s.2.; Ann Nyland,
“Pena-and Parh –in the Hittite Horse Training Texts”, Journal of Near Eastern Stidues, 51/4, 1992,
s.293-296.
P. Raulwing, a.g.m., s.4.
196
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği
re, atın bu çağlarda Anadolu’da Hititlerde yoğun bir şekilde kullanıldığı
ve Hititlerin at yetiştirmeye büyük önem verdikleri ve bu maksatla Mittani
memleketinden at mütehassısları getirdikleri30 ortaya çıkmaktadır. Zira atın
Hitit ordusunda harp arabalarında koşum hayvanı olarak kullanıldığı Hitit
devrine ait kabartmalarda açıktır31. Ayrıca Hititlerde atlarla alakalı tanrıça
Kamrušepa’nın olması da toplumda atın kıymetini göstermektedir32.
Yine Geç Hitit Beylikleri Devri’nde (M.Ö. 1200-700)33 önemli bir yerleşim
alanı olan ve kabaca Kayseri, Nevşehir, Niğde illerini kapsayan Tabal Beyliğinin, Yeni Asur Devletine vergi verdiği ve kral Asurbanipal zamanında
Tabal beyi olan Mugallu’nun yıllık vergiyi at olarak ödediği de34 söz konusu dönemde Kapadokya bölgesinde at yetiştiriciliğinin yaygın bir şekilde
yapıldığının kanıtı olarak kabul edilmelidir. Tüm bu veriler Kültepe tabletlerinde geçen Harsamna şehrinin de, daha sonraları Hititlerin mahiyetinde
bulunan Orta Anadolu coğrafyasında olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Diğer taraftan İranlıların (Perslerin) zamanında Kapadokya’nın yerli hayvanı olan yaban eşeğinin kısrak ile çiftleşmesinden meydana gelen katırların ünü, ta Babil’e kadar yayılmıştır. Bugün çok azalmış olan bu yaban
eşeğinin en çok bulunduğu yer İran dağları olmakla beraber Kapadokya
katırları yine değerlerini korumuştu ve batı pazarlarında at fiyatına satılırdı35. Ayrıca Pers kralı Darius’un tahtan inişi, onun vergiye bağladığı tüm
memleketleri isyana sürüklemiştir. Daha önceki süreçte söz konusu memleketler İran’a farklı şekilde vergi veriyorlardı. Paraca zayıf olan Kapadokya
ise İran krallarına, yılda gümüş, 1500 at, 2000 katır ve 50.000 koyun
verirdi36. At, Kapadokya’da Pers hâkimiyeti devri sonrasında da varlığını ve
önemini devam etmiş olmalıdır.
30
31
32
33
34
35
F.Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK. Yayını, Ankara,1998, s.145.
H.Ertem, a.g.e., s.29.
H.Ertem, a.g.e., s.39.
F.Kınal, a.g.e., s.227.
Turgut Yiğit, “Tabal Krallığı”, A.Ü. DTCF. Dergisi, 40/3-4, Ankara 2000, 185.
Charles Texier, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi III, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve
Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002, 7-8.
36 Strabon, XI,13,8.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
197
Yusuf KILIÇ
Kaynaklar
Altıntaş, Y. , “Mezopotamya’nın Faunası ve Florası”, Uluslararası Dördüncü Orta
Doğu Semineri, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırma Merkezi Yayını, Elazığ 2011.
Aydın; N. , Büyük Sümerce Lügat I, Aydın Dijital baskı Merkezi, Antalya 2010.
Balkan, K. , Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı Waršama’ya Gönderdiği
Mektup, TTK Yayınları VII/31a, Ankara 1957.
Baskıcı, M. M. , “Evcileştirme Tarihine Kısa Bir Bakış”, A.Ü. SBF. Dergisi, 53/1-4,
Ankara 1998, s.73-94.
Barjamovic, G. , A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian Colony
Period, Copenhagen 2011.
Dalley, S. , Mari and Karana, USA 2002.
Dercksen, J. G. , The Old Assyrian Copper Trade in Anatolia, Publications de
I’İnstitute historique at archéologique néerlandais de Stamboul (PIHANS
75), İstanbul 1996.
Ertem, H. , Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Faunası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yayınları, Ankara 1965.
Gelb, J. , Benno Landsberger, A.Leo Oppenheim, Erica Reiner , The Assyrian Dictonary (CAD) A, Chicago 1964.
Gökçek, L. G., “The Use of Wagons (eriqqum) in ancient Anatolia According
to Texts from Kültepe”, Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische
Archäologie, Berlin-New York 2006, s.185-199.
Hamblin, W. J. , Warefare in the Ancient Near East to 1600 B.C., USA 2006.
Herodotos, VII,72, Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen), Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, 2002.
Kınal, F. , Eski Anadolu Tarihi, TTK. Yayını, Ankara,1998.
Kuzuoğlu, R. , Eski Asurca Metinlerde Geçen Coğrafya Adları, Basılmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007.
Mellart, J. , “Anatolian Kilims, New Insight And Problems”, Anatolia Studies,
Vol:34, Anakara 1984, s.87-95.
Moorey, P.R.S. , “The Emergence of the Light, Horse-Drawn Chariot in the NearEast c. 2000-1500 B.C.”, World Archaeology, 18/2, s.196-215.
Nyland, A. , “Pena-and Parh –in the Hittite Horse Training Texts”, Journal of Near
Eastern Stidues, 51/4, 1992, s.293-296.
Nashef, K. , Réportoire Géographique des Textes Cunéiformes IV, Wiesbaden
1991.
Onat, A. , “Eski Orta Asya Kavimlerinin Çin İle Olan İlişkileri Hakkında Kısa Bir
İnceleme”, A.Ü. DTCF. Dergisi, XV/26, Ankara 1992, s.63-71.
198
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği
Öz, E. , Kültepe Metinleri Işığında Eski Anadolu’da Tarım ve Hayvancılık, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
2011.
Özgüç, N. , Kültepe Mühür Baskılarında Anadolu Grubu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1965.
Özgüç, T. , Kültepe/Kaniš- Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005.
Özgüç, T. , Kültepe-Kaniš II Eski Yakındoğunun Ticaret Merkezinde Yeni Araştırmalar, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1986.
Raulwing, P. , “The Kikkuli Text, Hittite Training Instructions for Chariot Horses
in the Second Half of the 2nd Millennium B.C. and Their Interdisciplinary
Context”, 2009, s.1-21.
Strabon, Geographhika (Antik Anadolu Coğrafyası) XII-XIV, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2005.
Sturtevant, E. H. , “Hittite Glossary: Word of Known or Conjectured Meaning,
with Sumerian Ideograms and Accadian Words Common in Hittite Texts”,
Linguistic Society of America, 1931, s.3-82.
Texier, C. , Küçük Asya coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi I, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002.
Texier, C. , Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi III, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002.
Umar, B. , Kappadokia, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir 1998.
Ünal, A. , Hititçe Çok Dili El Sözlüğü I, Hamburg 2007.
Veenhof, K.R. , “Status end Offices of An Anatolian Gentleman- Two Unpublished Letters of Humarimataku from Kārum Kaniş” Anatolia and the Ancient Near East Stdiues in Honour of T.Özgüç, Edt: K. Emre- B.Hroudea
–M.J.Mellink-N.Özgüç, Ankara, 1989, s.515-525.
Veenhof, K. R. – Jesper Eidem, Mesopotamia the Old Assyrian Period, Götingen
2008.
Yiğit, T. , “Tabal Krallığı”, A.Ü. DTCF. Dergisi, 40/3-4, Ankara 2000, s.177-189.
Yıldız, D. , Çağlarboyu Türklerde Spor, Telebasım, İstanbul 2002.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
199
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ROMANINDA
NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PAŞA
NEVŞEHIRLI DAMAT İBRAHIM PASHA İN REPUBLICAN
ERA TURKISH NOVEL
Zeki TAŞTAN*
ÖZET
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, III. Ahmet döneminde sadrazamlık
yapmış ve adı Nevşehir ile özdeşleşmiş tanınmış bir devlet adamıdır.
On yılı aşan bir sadrazamlık döneminde ülkenin barış içinde yönetilmesinde ve bazı reformların gerçekleşmesinde etkili olan İbrahim
Paşa, aynı zamanda III. Ahmet’in kızıyla da evlenmiştir. “Lale Devri”
olarak da anılan bir dönemde görev yapan İbrahim Paşa, renkli kişiliğiyle romancılarımızın da ilgisini çekmiştir.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Cumhuriyet devrinde neşredilen üç
romana konu olur: Ayşim (1934), Patronalılar (1943) ve Esirci Başı
(1944). Bu romanlarda onun tarihi kişiliği yanında ruhsal cephesinde de vurgu yapılır. Devlet Adamlığı, icraatları, reformcu yönü, yaşadığı aşkları, eğlence dünyası ve birçok yönü roman kişiliği çerçevesinde yeniden hayat bulur. Biz bu bildiride Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa’yı Türk romanındaki yansımalarıyla ele almaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Tarihi roman, Osmanlı, Nevşehir, Sadrazam
Damat İbrahim Paşa.
ABSTRACT
Nevşehirli Damat İbrahim Pasha is a well-known statesman whose
name is identified with Nevşehir and he made Grand vizier during
the period of Ahmet III. Ibrahim Pasha who was effective for the realization of some reforms and in the management of the country’s
peace during the period of his Grand vizier that continued over ten
years, he also married the daughter of Ahmet III. Ibrahim Pasha,
who served during a period known as “Tulip-era”, also attracted
the attention of our novelists due to his colorful personality.
* Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
e-posta: [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
201
Zeki TAŞTAN
Nevşehirli Damat İbrahim Pasha became subject of three novels
that were disseminated in Republican Era: Ayşim (1934), Patronalılar (1943) and Esirci Başı (1944). In these novels emphasis was not
only placed on his historical personality but also his spiritual front.
His statesmanship, actions, reformist direction, his loves, his world
of entertainment and his other aspects find new life personality
within the framework of the novels. In this announcement, we are
going to try to deal with Nevşehirli Damat İbrahim Pasha with his
reflections in Turkish novel.
Key Words: Historical novel, Ottoman, Nevşehir, Sadrazam Damat
İbrahim Pasha.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, padişah damadı olmuş, sadrazamlığa
kadar yükselmiş, imar faaliyetlerinde, sosyal ve kültürel hayatın şekillenmesinde, ıslahatlarda rol oynamış renkli kişiliğe sahip bir devlet adamıdır.
Tarihte “Lale Devri” olarak anılan bir dönemin şekillenmesinde etkin rol
oynayan İbrahim Paşa, aynı zamanda hazin bir son yaşamış ve Türk romanında padişahlar ve hanedan üyeleri dışında ilgi çeken ender kişiler
arasına girmiştir. Üçüncü Ahmet’in sadrazamı ve damadı Nevşehirli Damat
İbrahim Paşa, Cumhuriyet döneminde neşredilen üç romanda karşımıza
çıkar. Ancak daha önce yayımlanan bir romanda da kısaca geçer.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Türk romanında ilk kez Cezmi’de (1887)
kısa bir temasla anılır. Namık Kemal, romanın giriş bölümünde İbrahim
Paşanın, Avrupa’da her tarafa yayılmış olan matbaacılığı İslâm ülkelerine
tanıttığını söyler. Romanın ilerleyen kısımlarında bu konuya yine temas
eder. Romana adını veren Cezmi’nin aydın cephesi ve şairliğinin imtihan
edildiği bir bölümde İbrahim Paşa tekrar anılır. Bir şiir sohbetinde Fuzulî
Divanı gerekli olur. Anlatıcı-yazar, Fuzuli’nin yaşadığı dönemde, matbu
eserler olmadığı için yazılı bir eseri hemen bulmanın zor olduğunu söyler. Matbaacılığın ancak yüz yıl sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve
İbrahim Müteferrika’nın gayretleriyle ülkeye girdiğini hatırlatarak onları
över. Böylece Tanzimat’ın önemli bir aydını olan Namık Kemal’in, İbrahim
Paşa’ya, yenilikler konusunda olumlu baktığını ve onu anarak değer verdiğini görürüz.
İbrahim Paşa, Tanzimat yıllarında herhangi bir romana konu olmaz. Bu
durum Meşrutiyet döneminde de devam eder. Ancak bu tablo İbrahim
Paşa’ya olan bir ilgisizlikten değil tarihi Türk romanında II. Meşrutiyet yıl-
202
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa
larına kadar herhangi bir tarihi şahsiyetin romanımıza konu olmamasıyla
ilgilidir.
İbrahim Paşa, roman kahramanı olarak ilk kez Enver Behnan Şapolyo’nun
kaleme aldığı Ayşim’de karşımıza çıkar. 1934 yılında yayımlanan roman,
III. Ahmet’in bir genç kıza duyduğu aşk hikâyesini konu alır. Saraydan
sıkılan III. Ahmet, Kâğıthane’deki Sadabat Köşkü’ne çıkarken sahilde gördüğü bir genç kıza gönlünü kaptırır. Sadrazam İbrahim Paşa’dan derhal
bu kızın getirilmesini emreder. Ahilerin piri Kılıç Babanın kızı olan Ayşim,
kaçırılarak sarayda alıkonulur. Sultanın isteklerine boyun eğmediği için
işkencelere maruz kalır. Kendisinin kurtarmaya gelen nişanlısı Tuğrul da
aynı akıbete uğrar. Daha sonra Kılıç Baba’nın örgütlemesiyle esnaf ve halk
başkaldırır.
İbrahim Paşa, bu romanda padişaha kayıtsız şartsız itaat eden, onun isteklerini harfiyen yerine getirmeye çalışan, onu eğlendirmeyi marifet edinen
silik bir şahsiyettir. Romanda kara “sakalına ak düşmüş, yüzünde çizgiler
hâsıl olmuş, otuz iki dişinden yirmi tanesi kalmış, elli yaşlarında” iri bir
adam (Şapolyo, 1934, 71) olarak karşımıza çıkar. Zevk ve sefaya meyilli bir
tiptir. Padişahın meclis arkadaşıdır. Onun katıldığı eğlencelerde bulunur,
yeri gediğinde bu tür eğlenceleri tertip eder. O da padişah gibi geç saatlere kadar süren eğlencelerden yorgun ve argın bir şekilde kendinden geçer
ve ancak öğlene doğru uyanır.
Padişaha kayıtsız şartsız boyun eğen İbrahim Paşa, bir Sadabat gezintisinde III. Ahmet’in görüp hoşlandığı Ayşim adındaki genç bir kızı kaçırtır.
Ardından ilerlemiş yaşına rağmen İbrahim Paşa’nın yaptığı bir yanlışı, daha
da ileri götürerek padişahın hoşlandığı bir kıza karşı çirkin emeller beslediğini görürüz (Şapolyo, 1934, 17).
Romanda İbrahim Paşa’nın III. Ahmet’in kızı Fatma Sultan’a duyduğu aşka
da değinilir. Padişaha sürekli dalkavukluk yapması, bu evlilikte bir çıkar ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Ancak İbrahim paşa’nın Fatma Sultan’a
aşk şiirleri yazdığını ve ona âşık olduğunu da görürüz. Onun bu duygusal
yönü bir roman kahramanı olarak İbrahim Paşa’nın insani tarafını göstermesi açısından önemlidir. Fakat aralarındaki yaş farkına değinilmez.
İbrahim Paşa’nın duygusal cephesi yanında devlet adamlığına da vurgu
yapılmıştır. Yazar-anlatıcı her ne kadar onu zevk ve sefa âlemlerine kendini
kaptırmış biri olarak gösterse de tarihte var olan bazı gerçekleri de göz
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
203
Zeki TAŞTAN
ardı edememiştir. Onun bazı meselelerde barıştan yana tavır koyduğunu
ve ülkenin yükselmesi uğruna önemli teşebbüslerde bulunduğunu söyler. İbrahim Paşa, İran’da Türklere yapılan zulmü konuşmak maksadıyla
yapılan bir toplantıda barıştan yana tavrını koyar. Ona göre Macaristan
felâketinin açtığı yaralar henüz kapanmamıştır.
Romanda İbrahim Paşanın ıslahatçı cephesi de göz ardı edilmez. İbrahim
Paşa, ülkenin gelişmesi ve ilerlemesi için matbaalar açılmasından, çeşmelerin yapılmasından bahseder. Savaşa karşı çıkmasının altında yatan en
önemli sebep öncelikle “medeniyet” meselesidir. Toplantı boyunca birçok
kişi harbin açılmasından yana tavır koysa da o, padişahın da aynı görüşte
olduğunu bildirerek medeniyette yükselmek gerektiği fikrini savunur.
İbrahim Paşa, zaman zaman ülkenin geleceği konusunda endişelenen bir
kahraman olarak vurgulanır. Fakat geri planda halkın dertlerine de pek
ilgi göstermediğini, ülkenin dört bir yanından gelen şikâyet dilekçelerini
dikkate almadığını ve halkın sorunları gündeme geldiğinde bunu geçiştirdiğini görürüz.
İbrahim Paşa, Ayşim’de iyi bir karakter olarak karşımıza çıkmaz. Islahata
yönelik teşebbüsleri, medeniyet terakkisi, sulhtan yana tavrı, bir roman
kahramanı olarak onun olumlu özellikleri olarak algılansa da devlet işlerini aksatması, halka sırt çevirmesi, zevk ve sefa âlemlerinde boğulması,
genç bir kıza çirkin emeller beslemesi, padişaha dalkavukluk yapması gibi
nitelikleri onun geneli itibariyle kötü bir karakter olarak ele alındığını göstermektedir. Ancak burada şunu da eklemek gerekir ki bu tablo, devrin
tarih anlayışını ve yazarın tavrıyla ilgilidir. Kendisi de bir tarihçi olan Enver
Behnan Şapolyo, tarihi bir şahsiyeti kurularken devrin Osmanlı hanedanına ve ricaline bakışından da etkilenmiştir. Romanın bir yerinde yaptığı
eleştiri de bunu göstermektedir. Halktan gelen şikâyet dilekçelerini yarım
milyonu bulduğunu söyleyen yazar-anlatıcı, sarayın halka sırtını dönmesini
sert bir şekilde eleştirir:
“Sultan sarayında Türk milletinin elemlerini hissedecek insan nerede idi?
Millet ağlasın, inlesin, çürüsün, saray ise gülsün, oynasın, içsin… Lale devrinin sefih eğlencelerini hazırlamakla meşgul olsun…” (Şapolyo, 1934,
99)
Sultan Ahmet, durumun vahametini kavradıktan sonra, kendisini sefahate
alıştırdığı ve halka zulüm yaptığı bahanesiyle İbrahim Paşayı boğdurtur.
Bununla yetinmeyen ihtilâlciler padişahı da tahttan indirip hapsederler.
204
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa
Patrona Halil ve arkadaşları Kâğıthane’deki köşkleri yerle bir ederlerken
Ayşim ve Tuğrul’un düğünleri yapılmaktadır.
Damat İbrahim Paşayı konu alan diğer roman Aptullah Ziya Kozanoğlu tarafından 1943’te kaleme alınan Patronalılar’dır. Ancak bu romanda İbrahim Paşanın bir roman kahramanı olarak geri planda bırakıldığını görürüz.
İbrahim Paşa, bu romanda da Ayşim’de olduğu gibi tamamen padişahın
gölgesi altında kalmış, silik bir şahsiyettir. Padişahın işret meclislerine katılmaktan ve emirlerini yerine getirmekten başka ciddî bir fonksiyonu yoktur. Karısı Fatma Sultan da onun zevk ve sefaya düşkünlüğünden, haremi
ihmal edişinden şikâyetçidir. Romanda zaman zaman onun kötü yönetiminden, ülke meselelerindeki vurdumduymazlığından da söz edilir
İbrahim Paşanın ıslahatçı yönü ve ülkeye yaptığı hizmetleri romanın sonlarına doğru Patronalı Mustafa ile karşılaşmalarında dile getirilir. İbrahim
Paşa, sarayı ele geçiren Patronalı Mustafa’ya hitaben, ülkeye hizmetten
başka bir düşüncesi olmadığını, beş kuruş dahi biriktirmediğini yeminle
söyler. Memlekete açtırdığı mekteplerden, basımevlerinden, çeşmelerden,
yollardan ve hayırlı icraatından bahseder. (Kozanoğlu, 1962, 156-159)
Patronalı Mustafa da, sefahatine rağmen Paşanın ülkeye yaptığı hizmetleri takdirle anar.
İbrahim Paşa Esirci Başı’nda (1944) romanın en önemli tarihî şahsiyetidir.
Sadaretinin son senesinde karşımıza çıkar. Burada onun tarihsel cephesine
daha çok vurgu yapıldığını görürüz.
Romanda tarih 1730’u göstermektedir. İsyan başlamak üzeredir. Romana
adını veren Esirci Başı Muhsin Çelebi, sarayla içli dışlı olan, zaman zaman
İbrahim Paşa ve ekibine eğlence âlemleri tertip eden, dalkavuk bir tiptir.
Halka sırtını çevirmiş olan İbrahim Paşa’nın ülkede baş gösteren karışıklıklardan haberi ise yoktur. Patronalı Halil’in kapaması Fatma’nın Muhsin
Çelebi tarafından kaçırılması, isyanı daha da ateşler. Bunu duyan Patronalı
Halil, fitne ve fesat ocağına dönen İstanbul havasına yeni bir kötülük tohumu daha eker. Sadrazam ve dostlarını ehli ırz düşmanı ilân eder. Tebdili
kıyafetle canını kurtarmayı başaran Muhsin Çelebi, isyancıların toplandığı
kahveye geldiğinde İbrahim Paşanın katledildiğini öğrenir. Kâğıthane’deki
bütün köşk ve yapılar, yakılıp yıkılmaya başlamıştır.
İbrahim Paşa, romanda yaşı altmışı geçkin yaşlı ve şişman bir tip olarak
karşımıza çıkar. Bir sohbet toplantısında giydiği giysisi, Paşanın zevk ve
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
205
Zeki TAŞTAN
inceliğini gösterdiği gibi devrin debdebesini de açıkça yansıtmaktadır:
“Paşanın başında sade hafif bir kâtip sarığı vardı. Yeşil atlastan bir kaftan
giymiş, beline gayet kıymetli bir Hint şalı sarmıştı. Ayaklarında hafif, kırmızı güderiden üzeri inci işlemeli pabuçlar vardı. Mücevher olarak parmağında tek taş yüzük bulunuyordu. Pırlanta, fındık büyüklüğünde idi. Belinde
de Sultan Ahmet hediyesi, kabzası yekpare zümrüt kıymetli bir hançer
vardı.” (Koçu, 1944, 8)
Esirci Başı’nda İbrahim Paşanın hayatı genişçe anlatılır. Kendisi de bir tarihçi olan Reşat Ekrem Koçu, “Muşkaralı İbrahim” başlığı altında İbrahim Paşanın hayatını özetler. 1666 yılında Ürgüp köylerinden Muşkara’da doğan
İbrahim Paşa, daha sonra burayı imar eder ve köy Nevşehir olarak anılır.
Yazar-anlatıcıya göre köylü İbrahim, İstanbul’a geldiğinde 21 yaşında, ortanın üstünde uzunca boylu, gürbüz bir delikanlıdır. Akrabalarından birinin delaletiyle saray helvacıları arasına giren İbrahim Paşa, çalışkanlığı,
hevesi ve zekâsıyla kısa zamanda dikkatleri üzerine çeker. Sultan Ahmet’in
hizmetine verilen İbrahim, şehzadenin de güvenini ve sevgisini kazanır. III.
Ahmet tahta geçinde İbrahim için ikbal basamakları da tamamen açılır.
Önce Kızlarağası kâtipliği, Ruznameci, Mirahor-ı evvel, vezir, kaymakam
görevlerinde bulunur. Silahtar Ali Paşa’dan dul kalan Fatma Sultan’la evlenerek padişah damadı olur. Evlendiğinde kendisi elli bir, Fatma ise on dört
yaşındadır.
İbrahim Paşa, sadarete geldiğinde Avusturya ile Pasarofça muahedesini
imzalar. Barış ortamından yararlanan Paşa, yurdun her yerinde ihtiyaç duyduğu adamları yetiştirmeye, ülkenin ekonomik kaynaklarını çoğaltmaya
ve büyütmeye çalışır. Avrupalıların teknik üstünlüğünü fark eden Paşa,
büyük bir kalkınma yapmadan sadece cesaretle girişilecek harplerin yeni
bir felaketle neticeleneceğine inanır. Avrupa’yı daha iyi tanımak için Yirmi
Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’yi, oğlu Sait Mehmet Efendi ile beraber sefaretle Paris’e gönderir. Sait Efendi, dönüşte İbrahim Müteferrika ile beraber
ilk Türk matbaasını kurmaya çalıştıklarında kendilerine en büyük desteği
İbrahim Paşa verir. Ayrıca Yalova’da bir kâğıt fabrikası, imalathaneler ve
tezgâhlar kurdurur.
Yazar-anlatıcı, İbrahim Paşa’nın sanata ve sanatçıya çok kıymet verdiğini, yabancı dil bilen, eli kalem tutan aydın simaları himaye ederek onlara birçok kıymetli eser yazdırdığını, tercümeler yaptırdığını belirtir. Onun
206
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa
çalışkan bir nazır, ince bir diplomat, iş ve sanat hamisi olduğunu (s.19),
kozmopolit bir şark terbiyesi gördüğünü, kendisini coşkun bir zevk ve sefa
âlemine kaptırdığını, iradesinin zayıflığını, tertip ve düzenden yoksunluğunu, onu pohpohlayanları, tenkit edenleri, düşmanlarını anlatır.
İbrahim Paşa, diğer romanlarda olduğu gibi burada da rahatına ve zevkine
düşkündür. Sık sık eğlenceler tertip ederek kendinden geçtiğini görürüz.
Muhsin Çelebinin Kanlıca’daki Fıstıklı sofasında dinlenmekten büyük bir
haz duyan Paşanın Şaraba karşı büyük zaafı vardır. Şarapla kendinden
geçtikten sonra Nedim’in mısralarını söylemekten büyük bir zevk duyar.
Saz ve söz fasıllarından hoşlanır. İnce ve zariftir. Lâle ve sümbüllerden büyük keyif alır.
Saray entrikalarına da vakıf olan, bir taraftan ıslahat yapmaya çalışırken iç
dengeleri ve yerini de sağlamlaştırmaya çalışan İbrahim Paşa, padişahı eğlendirmeyi en büyük görevleri arasında sayar. On iki yıllık sadareti boyunca
Sultan Ahmet’in ve kendisinin zevk ve eğlencesi uğruna “milyonlar” harcanmıştır. Yazar-anlatıcı bu eğlence uğruna yapılan mekânları tasvir ederken devrin sosyal hayatını da özetler:
“Boğaziçi’nin iki yakası; yalılar, kasırlar, sahilsaraylarla süslenmişti. Bu sahilsaraylarla muhteşem bahçeler tanzim edilmişti. Yazın bu bahçelerde Çırağan Safaları tertip edilir, kışın saraylarda helva sohbetleri yapılırdı. Bayramlar, düğünler ve sünnet düğünleri. Üçüncü Ahmet’le sevgili vezirine
yeni bir eğlence vesilesi olurdu. Birbirinden güzel sarayların ve kasırların
açılma günleri de parlak ziyafetlerle kutlanırdı.” (Koçu, 1944, 13).
Sonuç
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, başlangıçtan Cumhuriyet yıllarına kadar
yayımlanan ve Osmanlı’yı konu alan tarihi Türk romanında, padişahlar ve
hanedan üyeleri dışında ilgi çeken ender devlet adamlarındandır. Yaşadığı
dönemin Türkiye’de batıya yönelişin ilk kıpırtılarını barındırması, tarihte
“Lale Devri” olarak adlandırılan farklı bir zamanı işlemesi ve zaten Paşa’nın
renkli kişiliği romancıları bu alanda kalem oynatmaya teşvik etmiştir.
İbrahim Paşa, Cumhuriyet yıllarında yayımlanan üç romana konu olur. Bu
romanlarda Paşa’nın hemen hemen benzer noktalardan kurgulandığını
görürüz. Tarihte de bahsedildiği gibi yapmış olduğu yeniliklerle iyi bir devler adamı olarak kendisinden söz ettiren İbrahim Paşa, romanlarda da bu
yönleriyle anılmış ancak daha çok olumsuz özellikleriyle resmedilmekten
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
207
Zeki TAŞTAN
kurtulamamıştır. Buna göre Paşa, padişahı eğlendiren, ona körü körüne
itaat eden, zevk ve sefa âlemlerinde gününü gün eden, şarap içmekten
çok hoşlanan, halka sırtını dönmüş, silik bir şahsiyettir. Bazı romanlarda
Sultan İbrahim için kaçırdığı genç bir kıza dâhi sarkıntılık edecek derecede
kötü resmedilen Paşa’nın basiretsiz tutumu nedeniyle ülkeyi felakete de
sürüklediği vurgulanır.
İbrahim Paşanın hayatı, Esirci Başı’nda genişçe ele alınır. Ancak her üç
romanda da genellikle sadaretinin son yıllarıyla işlenir. Padişahla ilişkisi
yanında Fatma Sultan’la evliliğine de vurgu yapılır. Ancak Ayşim’de İbrahim-Fatma evliliğinde büyük bir aşkın varlığı söz konusu edilse de Esirci
Başı’nda aralarındaki yaş farkı açıkça vurgulanır. Ayrıca Patronalılar’da İbrahim Paşa’nın haremi ihmal edişine de vurgu yapılmıştır.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, tarihte var olan kişiliğiyle romanlarımıza
konu olmaz. Bu zaten mümkün değildir. Ancak bu tarihi şahsiyetin Cumhuriyet yıllarında yayımlanan bu romanlarda iyi kurgulandığını da söylemek
zordur. Enver Behnan ve Reşat Ekrem’in tarihçi cepheleri İbrahim Paşa’nın
roman mantığı içinde kurgusal bir kimlik kazanmasını engellemiştir. Hatta
Koçu, zaman zaman romanın akışını keserek bir tarihçi kimliğiyle İbrahim
Paşa’yı resmetmekten de kurtulamamıştır. Bu nedenle bu romanları estetik anlamda zayıf olarak değerlendirmek gerekir. Ancak tarihi bir şahsiyeti
konu alması ve tahlil etmesi, yani bir devrin zihniyetini ve yazarların tavırlarını göstermesi açısından da bu romanlar önemsenmelidir.
Kaynaklar
Enver Behnan, Ayşim, (2.b.)İst. 1962, 112 s.
Aptullah Ziya, Patronalılar, (4.b.), İst. 1962, 216 s.
Reşat Ekrem, Esirci Başı, İst. 1944, 86 s.
208
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEŞET GÜNAL RESMİNİN BİÇİM DİLİNİ
OLUŞTURAN KAYNAKLAR
RESOURCES FORMING THE STYLE OF NEŞET GÜNAL ART
Zeki UMAY*
ÖZET
Çok farklı kültürlerin iç içe yaşadığı bir turizm cenneti Nevşehir’de
doğan Neşet Günal, bu kentin tüm yoksulluklarıyla tanışmış, yörenin dram yüklü, ortak yazgıları olan insanlarıyla kader birliği yapmıştır. Daha sonra bu kentle kurduğu ilişki farklı kentlerle çoğalmış
ama yine de dönüp dolaşıp kendi “toprak insanının” meselesine
odaklanmıştır.
Bildiri Günal’ın Nevşehir, İstanbul, Paris serüveni sırasında ve farklı dönemlerde yaşadığı ikilemleri sanatına nasıl yansıttığını göstermeyi, ayrıca sanatçının farklı üslupları kendi bilgisiyle harmanlayıp
nasıl özgün bir dil yaratma çabası içerisinde olduğunu belgelemeyi
amaçlamaktadır. Kimi dönem resimlerine taklit yakıştırmasını sarf
eden kişilerin eleştirilerine kulak asmadan, yapmak istediğini yaparak yoluna devam eden, yaşadığı gelgitlerin risklerini kabul ederek,
kendi ufkunu genişleten, her türden deneyselliğin heyecanına ortak
olan bir sanatçıdır Günal.
Ayrıca bu bildirinin gayesi Günal’ı daha iyi tanıyabilmek, resimleri
üzerine değerlendirmeler yaparak onun örtük yanlarını açığa çıkarma amacını taşımaktadır. Sanatçının daha çok “kendine özgü”
olanı, ulusal ve yerel ölçekte ise “bize özgü” olanın peşinde nasıl iz
sürdüğünü göstererek, yaklaşımlarına ortak olmaktır.
Anahtar Kelimeler: Sanat, Resim, Neşet Günal
ABSTRACT
Neşet Günal was born in Nevşehir, a tourism paradise where very
different cultures live together. He shared the same destiny with pe-
* Doç. Dr., Mersin Üniversitesi, Güzel sanatlar Fakültesi, Resim Bölüm, e-posta:[email protected].
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
209
Zeki UMAY
ople of the region full of drama and having common future and he
had seen the poverty of the city. Later on he reproduced his relation
with this city by meeting different cities but then he again focused
on the matter of his own “land people”.
This declaration aims to demonstrate how he reflected the dilemma
he had among Nevşehir, Istanbul and Paris adventures and during
different periods; moreover to prove his effort to create a new language by collocating different styles and his knowledge. Günal is
an artist who ignores the critics identifying his works as imitation,
following his way doing whatever he wants, taking the risks of the
tides he lives with, expanding his horizons and sharing all the excitements of every kind of experimenting.
Additionally one another aim of this declaration is to know Günal
better, by making assessments on his pictures to reveal his implicit
sides; associating with his approaches by showing how he pursued
the peculiar one, the national and the one “specific to us”.
Key Words: Art, Painting, Neşet Günal
Giriş
Neşet Günal, Türkiye Cumhuriyetinin ilan edildiği, yeni Türk devletinin ilk
cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in oy birliği ile seçildiği bir yılda dünyaya
gelir, 1923.
Ancak o yılların birçok Anadolu insanı gibi hangi gün doğduğunu bilmez.
Bu nedenle doğum gününü, içinde bulunduğu coğrafyada havanın, toprağın değişimine bakarak, ebeveynlerinin tarif ettiği biçimiyle dile getirir,
“bağbozumunda dünyaya gelmişim” der. (Günal: 1999, 1)
Neşet Günal çok farklı kültürlerin iç içe yaşadığı Nevşehir’de doğdu. Bu
kentin tüm yoksulluklarıyla tanışıp, yörenin dram yüklü, ortak yazgıları
olan insanlarıyla kader birliği yaptı. Bu kıraç topraklarda geçimini bağcılık yaparak sürdüren toprak evlerin yalınayak çocuğuydu Günal. Bilindiği
gibi ekonomik koşullar Günal’ı henüz ilkokuldayken kendi topraklarından
uzaklaştırır. İlkokul süresince Şereflikoçhisar’da dedesinin yanında kalır.
Burada ortaokul olmadığı için yeniden Nevşehir’e döner ve büyük babasının desteğiyle eğitimini sürdürür. Bu yıllarda Günal, farklı kişilerin fotoğraflarından portreler yaparak kendi harçlığını çıkarır. (Tanaltay: 1989, 140)
Günal’ın resme olan merakı, okulun son senesinde, resim öğretmeni Kemal Zeren tarafından fark edilir.
210
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar
Yaşam ilginç tesadüflere gebedir. Tesadüfi karşılaşmalar, siz bu koşullara
kendinizi hazır hissediyorsanız önemli olur aksi taktirde yanınızdan geçip gider, hiçbir zaman bilemezsiniz. Tabi ki bu tip koşulların yeşermesini,
yaşamasını sağlayan kişi ve kurumların çabaları da bir o kadar değerlidir.
Nevşehir belediyesinin, bu açıdan önemli sayılabilecek bir yardımı, eğitim
masraflarını, orada yaşamını sürdürebileceği bir ortamı yaratmak adına
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
211
Zeki UMAY
sağlıyor olması, Günal için unutulmayacak bir ödüldür. Belediyenin ayda
13 liralık yardımıyla sanatçının, bundan sonraki mekanı olan İstanbul kapıları aralanırken, Akademi ortamında gerçekleştireceği resim kariyeri de
böylelikle başlamış olur. (Günal: 1999, 1)
Tahta bir bavulla yolunu tuttuğu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi,16 yaşındaki Günal’ın önünü açacak, onu aydınlatacak yeni bir sanatsal
ortam anlamına geliyordu. Sanatçının üniversiteye giriş tarihi olan 1939
yılı, ikinci dünya savaşının başlangıç yılıdır. Dünyanın içine gireceği altı yıl
süren bir savaşın, buna bağlı olarak da sıkıntıların yaşandığı bu dönem
aynı zamanda Günal’ın içinde bulunduğu ruh haliyle de benzerlikler gösterir. Ancak Sanatçı bir yanıyla sevinçli bir yanıyla da üzüntülüdür. Savaş
tüm yoğunluğuyla sürerken babasının ölüm haberi Günal’a bundan sonra daha büyük sorumluluklar yükler. Bir yandan İstanbul gibi büyük bir
kentte yaşamanın güçlüklerine göğüs gererken, diğer taraftan arda kalan
anne ve iki kardeşinin yaşam mücadelesine destek olmak zorundadır. Dört
yıllık normal lisans eğitimi Günal’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle
tam yedi yıl sürer. Mezun olacağı yıla kadar harita işleri, afiş, sahne dekoru
gibi farklı mesleklerin işlerini yürütür. İkinci dünya savaşının sona ermesini
takip eden yıl (1946’da) mezun olur.
212
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar
Neşet Günal/ LeopoldLevy
1936 yılında Türkiye’ye çağrılan,
ardından 1937’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde Resim bölümü
başkanlığı görevini üstlenen Levy,
tam on üç yıl bu kurumda çalışır.
Neşet Günal’da eğitim süresince,
Leopold Levy’nin atölyesinde Levy
ve onun asistanlığını yapan daha
önce Paris’te bulunmuş Nurullah
Berk ve Sabri Berkel ile çalışma olanağı bulur.
Levy akademideki hocalığı boyunca öğrencilerine kendi üslubunu
önermemiş, bundan daima kaçınmış, onların eğilimine ve yeteneğine göre ayrı ayrı önerilerde bulunmuştur. Sanatın birçok meselesi ile burada karşılaşan Günal, sanat eğitimi modelinin tek tip olamayacağını, resmin
yasalarının sadece görünen doğanın yansıtılmasından ibaret olmadığını,
aynı zamanda sanatçının birey olarak içsel yasaları ve doğasının olduğunu,
bu atölyede öğrenmiştir. Bu yaklaşım, her öğrencinin bağımsız bireyler
olduğundan hareketle aynılaştırmak ve benzetmekten kaçınmakta, farklılıkları yücelterek özgünlüğü aşılamaktadır. Bu anlayışa paralel olarak birey
sınırsız özgürlüklerin coğrafyasında yaşama hakkına sahip olmaktadır. Artık mevcut anlayışları tekrar eden, taklit eden birey öngörülmemekte, yeni
söylemler kabul görmektedir.
Günal, Levy atölyesinin öngördüğü ilkeler doğrultusunda çok yavaş da
olsa dış doğanın içine kendi doğasıyla sızmaya çalışmakta, içerisiyle dışarısını değerlendirmektedir. Ancak Anadolu topraklarının göçebe insanı
henüz nüfuz etmemiştir resimlere. Sanatçının resimlerinde doğduğu yere
ait yöre insanı ve yapısının ortaya çıkması için biraz zamana ihtiyaç vardır.
Neşet Günal/ AndreLhote
Mezuniyetinden iki yıl sonra (1948) sanat eğitimini devam ettirmek üzere devlet bursuyla Paris’e giden Günal, başlangıçta Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda program gereği Lhote’un atölyesinde çalışmalarını
sürdürmüştür. Ancak bu atölyede öğrencilerin birbirine benzer işleri ile
karşı karşıya kalınca, durumu fark edip hemen atölyeden ayrılmaya karar
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
213
Zeki UMAY
214
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar
vermiştir. Çünkü Günal’ın geldiği atölye geleneği öğrencileri belli bir ekol
çerçevesinde disipline eden anlayışı önermiyordu, doğal olarak sanatçının
kendi öğretileriyle de böylesi bir eğitim uyumlu değildi. Aslında Levy ve
atölyesinin asistanlığını yapan Berk ve Berkel de Lhote’un atölye geleneğini biliyorlardı. Zaten Berk ve Berkel Lhote’un atölyesinde daha önce eğitim
görmüşler ve burada gördükleri soyut geometrik anlatımı benimseyerek
kendi üsluplarının içerisinde bu anlatımı yeniden örgütlemişlerdir. Ayrıca
Levy’nin de, sanatın sürekliliğine ilişkin değişmez yasaları kabul ettiğini
ve değişken olanın ona göre sadece ifade biçimleri olduğunu biliyoruz.
Ancak, buna karşın Levy’nin eğitim sırasında öğrencilerine daha önceden
formüle edilmiş, tek tip yapılar önermediğini de biliyoruz.
Sonuç olarak Paris’te yer aldığı dönemde atölye seçiminde Günal, bir ikilemdedir. Eski dizgenin sorgulanması sırasında yeni olana talep onun için
bir iç sıkıntısı ve bunalımın habercisidir. Kuşkusuz sanat tarihi içerisinde
var olabilmek yeni dizgeyi mümkün kılacak koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Bu nedenle mevcut kabul görmüş bir anlatım dilini kullanmaktansa, ufuk açıcı bir deneyselliğin heyecanına ortak olmak, farklı olana yönelmek, risk almak, sanatçıyı var edecek tek çıkış yol olarak görünmektedir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
215
Zeki UMAY
Evet Lhote’un sanatçıya önerdiği kübizmin geometrisi, doğal yaşamın geometrisi değildir. Zaten Günal’a göre böylesi bir biçim dili Anadolu’nun
toprak insanıyla bağdaşmaz. İnsan emeğinin görüntüsünü sanatçı, kendi coğrafyasına uygun bir üslupla oluşturmak ister. Çünkü onun yaşadığı
toprak, doğal biçimiyle son derece akışkan ve yumuşaktır, yoğrulabilme
özelliğine sahiptir. Bu nedenlerden dolayı oluşturulmak istenen resmin dili
köşeli bir yapı üzerine inşa edilemez. Elini, ayağını daha da önemlisi bedenini toprağa bulamış bir insanın da nihayetinde seçeceği geometri, köşeli
kübik bir geometri olmayacaktır. Bu nedenle Lhote’un atölye eğitimi ve
disiplini, kübizmin ilkelerine uygun, yenilikçi bir tavır sergilese de, Toprak
insanı Günal için uygun değildir. Uyum sağlayamadığını fark edince Günal, bu atölyeden ayrılıp Léger’nin öğrencisi olmaya karar verir.
Neşet Günal/ Fernand Léger
Günal’ın sanat yapıtı algısı değişmeye uygundu. Paris sanat ortamında
farklı atölye ve sanatçı eylemini takip etme fırsatı Günal’a bu fırsatı tanıyordu. Kuşkusuz figür dilini kullanılacaktı öyle ya da böyle. Bu dönem
figür dili üzerinden farklı olana yönelme isteği, sanatçıyı Léger ile buluşturmuştur. Léger’in çalışmalarında kullandığı anıtsal figürlerden etkilenen
216
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar
Günal kendine yakın gelen bu biçim dilini kullanmaya başlar. Sanatçının
yaptığı resimlerden Léger’yle ne denli canlı bir ilişkiye girmiş olduğu belli
olmaktadır. Léger, resimlerinde insan bedenine ait uzuvlardan el ve ayakları, olduğundan iri gösterme eğilimi Günal resminde de karşımıza çıkar.
Bu yaklaşım Léger’i Günal’ın kendine rol model olarak seçtiğinin bir kanıtıdır. Günal bu etkilenmenin daha çok Léger’yi anlamak ve tanımak amacı
taşıdığını söyler. Sanatçı daha çok “kendine özgü” olanın, ulusal ve yerel
ölçekte ise “bize özgü” olanın peşindedir daha çok.
Günal Léger’den aldığı biçimsel anlatım yöntemlerini geleneksel Doğu Sanatının verileri ile kaynaştırarak yeniden inşa eder. Bu yaklaşım onu Léger
üslubuna yaklaştırır ama taklide götürmez. Ancak belirtmekte yarar var
sanatçının özellikle 1950’li yıllarda ürettiği figüratif çalışmalarında Léger
etkisi oldukça fazladır. Günal’ın kendi üslubunu yaratmasında bu etkinin
önemi yadsınamaz. Zaten sanatçının içinde bulunduğu doğa, toprak kokan Anadolu insanının doğasıdır. Bu doğa kavurucu, çorak ve çıplaktır.
Üstü cilalanmış makyajlı yüzeyler bu topraklara uğramaz. Bu doğanının
insanları da fiziki görünüşleri itibariyle toprağı gibi kuru ve cılızdır. Onların
yaşantısında, hiçbir konfora rastlanmaz daha da önemlisi her şey toprağa
bulaşmıştır.
Üstünde yaşanılan toprağın çıplaklığı, sanatçının resimlerinde insan bedeninin çıplaklığıyla buluşmuş, kucaklaşmıştır. Millet’nin, Van Gogh’un köy-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
217
Zeki UMAY
lüleri Günal’ın toprakla yaşamlarını sürdüren insanlarıyla akrabadır. Onlar
ayaklarına Warhol’un elmas tozlu iskarpinlerini giyinmezler, onlar en fazla
Van Gogh’un çamurlaşmış köylü pabuçlarını giyerler. Hatta ayaklarını örtecek herhangi bir şeye ihtiyaçları da yoktur. Evet köylü yaşantısının tüm
çarpıcılığı sanatçının sorumluluğuyla dile gelir. Olagelen, toplumun yaşantısının üstünü örtmek değil açık etmektir.
Kuşkusuz Günal her koşulda kendi bulunduğu coğrafyanın insanı oldu.
Hiçbir zaman o yaşama sırtını dönmedi. Bu nedenle sanatçının tüm resimlerinde kendi doğup büyüdüğü Orta Anadolu insanının hayatından izler
bulmak mümkündür.
Anadolu’nun Prototipi “Toprak insan”
Her sanatçı gibi önceleri bir arayış içerisindedir Günal. Kendini Léger’yle
ve onun yapıtlarıyla yüzleştirir. Ancak bunu burada belirtmekte yarar var,
insan figürünün başat rol aldığı bu resimlerde Léger, daha çok kent insanı
ile ilişkili, sanayinin ve seri üretimin insanlarını model olarak seçmiştir. Henüz Günal’ın resimlerinde toprak insan ayağa kalmamıştır.
Köylü yaşantısına paralel olarak kendi resimsel gerçeğini köylüler ve onların yaşantıları üzerine kuran Millet’in resimleriyle yüzleşme gerçekleştiğinde, kendi eserlerini sorgulamaya, doğduğu, büyüdüğü topraklara
yönelerek, buradaki yaşam biçimini yapıtlarına taşımaya başlar. Ve insan
figürlerini, resmin mekanı olan verimsiz, bozkır topraklar üzerine inşa
eder. Bu insanların yaşam mücadelesini güçlü eller ve ayaklarında hissedersiniz. Günal’ın bozkır insanı gerçeği, resminde yer alan insanlardan
başkası değildir. Bunu şu şekilde dile getirir: “Benim kişiliğimi oluşturan,
resimlerimde anlatılan, içinde yaşadığım toplumsal ve doğal ortamın insanları; bana en yakın olan ‘toprak adamları’ yaşamlarının her yönüyle
tanıdığım insanlardır” der. (Bender: 2002, 1) Kendisi de bir bozkır insanı
olarak içinde yaşadığı koşulların resmini yapar. Yapmacıksız, kendi yeteneğinin esaretine kapılmadan insan olma hallerinin karşılıklarını gösterir.
Soyut anlatının peşine takılmadan kendi insanıyla ilgili somut gerçeklerin
yolunda yürümeye devam eder.
“Neşet Günal ülkesinin insanını, onun gerçeğini yansıtmaktan hiçbir
zaman vazgeçmemiştir. Öz ve biçim birbiriyle örtüşürken, yaşanan gerçeklere nitelik kazandırmış, anlatmaya çalıştığı sorunu, durumu, net biçimde izleyene aktarmayı bilmiştir.” (Yılmaz: 2008, 78) Bu yaklaşımla
218
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar
Anadolu’nun kendi gerçeğini, herhangi bir ressamın uzak bakışına gerek
duymadan en derin yerden alıp çıkaran Neşet Günal “kendi toprak insanını” biz izleyicilerle paylaştı. Bu coğrafyanın insanı olduğunu kabullenmiş ve bunu içselleştirmiş biri olarak Günal, bulunduğu durumun,
yaşantısının kendisine yöneldi. Dışarısı ile içerisinin yanyanalığı, ortaya
çıkan yapıtı daha sahici kıldı. Temsil kendi kabuğunu kırarak canlandı.
Sanatçının ellerinde yoğrularak ortaya çıkan bu biçimsel dil, resimlerde
yer alan anıtsal figürlerin toprakla mücadelesine benzetilebilir. Bu mücadele, verimsiz toprak üzerine oturmuş bir çocuğun savunmasız, çaresiz
bakışlarından sıyrılır.
Bir arada bulunmalarına rağmen kendi dünyaları içerisine sıkışmış, kendi
bedeni içerisinde yalnızlığa mahkum edilen, yalnızlık havası içinde olan bu
insanlar birbirlerine bakmazlar. Onların bu bakışımsızlıkları, halkası kopuk
zincirler gibidir. Resmin mekanı içerisinde her ne kadar kader birliği içerinde görünüyor olsalar da çaresizlikleri izleyiciyle buluşur. Onlar sadece
izleyiciyle göz göze gelirler. Ancak bu bakış resmin mekanını sahneleştirir,
kendi insanını gösterirken onu ötekileştirir. Bu nedenle izleyici ile resmin
mekanı içerisinde yer alan figürler bir türlü bir araya gelemezler, mesafelidirler.
Toprak insanı sadece kendi yaşadığı biricik yaşam alanı olan iç mekanları
yitirmemiş aynı zamanda toprağın bereketini, ekinini kaybetmiştir. Yoksulluğu, insanın en temel ihtiyaçlarından yoksun olması gibi açıklarsak, tam
anlamıyla Günal’ın Toprak İnsanı da bu anlatının görüntülerini, katmanlarını içerisinde barındırır. Resmin sadece toprak renkleriyle biçimlendirilmesi bu eksikliği işaret eder. Coşkun anlatıların karşılığı olan saf renkler yerini
eskitilmiş kirletilmiş renklere bırakır. Rengin kullanımı mesele ile ilişkilidir
ve bir araç olarak vardır. Biçim ve renk anlatının ortak elemanlarıdır. Birbirine eşlik eder bu elemanlar birbirleriyle yarış halinde değildir. Sonuç eser,
alın teriyle toprağı filizlemiş, sanatçının eli resimde yer alan bozkır insanının eli, yüzü toprak insanının öbür yüzü olmuştur.
Bilindiği gibi toprak, insan emeğinin görüntüsüdür. O, doğanın tüm olumsuzluklarına karşı direnen insanın diğer yüzüdür. Toprak insanı ise sanayinin tüm araçlarını bir kenara atarak kendi gücünü en doğal ve yalın haliyle
kabullenme, mevcut tüm varlığı dışında hiçbir şey olamadığını gösterme
halidir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
219
Zeki UMAY
Kaynaklar
Bender, A. (2002). Toprak Adamları: Neşet Günal. http://www.alaattinbender.
com/
Günal, N. http://www.sanalmuze.org/retrospektif/view.php?type=1&artid=21
Gürçağlar, A. (2006). Ayın Sanatçısı : Figüratif Resmin Toplumsal Gerçekçi Ustası:
Neşet Günal. İstanbul: Sanat Kültür ve Dekorasyon Yayınları
Ergüven, M. (1981). Beş Gerçekçiden Biri. Gösteri Sanat Dergisi. İstanbul: Hürriyet Yayınları
Ergüven, M. (1992). Yoruma Doğru. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
Özsezgin, K. (1994). Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedik Sözlük. İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları
Tanaltay, E. (1989). Sanat Ustalarıyla Bir Gün. İstanbul: Sanat Çevresi Kültür ve
Sanat Yayınları.
Yılmaz, B. (2008). Türk Resminde Toplumsal Gerçekçiler. İstanbul: Sosyal Bilimler
Enstitüsü
220
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR YÖRESİNDEKİ EL SANATLARININ HALK EĞİTİM
MERKEZLERİNDE AÇILAN EL SANATLARI KURSLARINA
ETKİSİNİN İNCELENMESİ
A STUDY INTO THE IMPACT OF HANDICRAFT ARTS IN THE REGION OF
NEVŞEHİR ON THE HANDICRAFT ART COURSES OPENED
IN PUBLIC EDUCATION CENTERS
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL* - Birnaz ER**
ÖZET
Bir toplumun, üyelerini toplumsal beklentiler doğrultusunda ve toplumsal kalkınmayı sağlayacak bir biçimde yetiştirmesi; bireyin yaşamını daha iyi koşullarda sürdürmesi ve toplumsal yapı içerisinde
üzerine düşen görev ve sorumluluğunu en etkin bir biçimde yerine
getirmesi, öncelikle, bireye bu konuda verilecek eğitime bağlıdır.
Eğitimin önemli bir dalı olan Halk eğitimi, toplumun bütününe hitabeden bir eğitim faaliyetidir. Bu yolla toplumun değer sistemi geliştirilir, kültür değerleri topluma mal edilir, ekonomik hayatın gelişmesi sağlanır ve gelişen teknoloji en küçük toplum birimlerine kadar
yayılır.
Halk Eğitim Merkezleri Eğitim, öğretim, üretim, danışma, kültür ve
sanat merkezi olan halka mesleki, sosyal ve kültürel amaçlı bilgibeceri kazandıran, gelirlerini artırmayı, boş zamanlarını olumlu bir
şekilde değerlendirmelerini sağlayan ve kültürel değerlerimizi korumak, yaşatmak, yaygınlaştırmak amacıyla oldukça önemli faaliyetlerdir. Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el
sanatları, asırlar boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada etkin bir rol oynamıştır.
Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de
olan el sanatları ürünleri, Turizmin gelişmiş olduğu Nevşehir ilimizde
* Öğr. Gör., Gazi Üniversitesi, Ankara Meslek Yüksek Okulu, El Sanatları Bölümü,
e-posta: [email protected].
** Öğr. Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya Meslek Yüksek Okulu, El Sanatları Bölümü,
e-posta: [email protected].
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
221
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
de el sanatlarına olan ilgiyi daha da arttırmış ve yöre halkını buna
teşvik etmiştir. Çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği gibi el sanatları ürünleri Nevşehir
yöresinin turizmine hem katkı sağlamakta hem de kültürel değerlerimizin gelişerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır.
Bu araştırma turistik bir bölgemiz olan ve el sanatları yönünden zengin bir kültüre sahip olan Nevşehir ilimizdeki el sanatlarının halk eğitim merkezlerinde açılan el sanatları kurslarına etkilerini araştırmak
üzere yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: El Sanatları, Halk Eğitim, Turizm
ABSTRACT
Training the members of a society in line with their expectations
and in a way that will cause social development, the fact that an individual maintains his life in a good conditions and fulfills the tasks
and responsibilities he takes within a social structure actively primarily depends on the education to be given to individual in this issue.
One of the important branches of public education is an education appealing to the whole society. In that way, values system of a
society is developed, cultural values are taken over by the society,
economic development is obtained and developing technology is
extended to the tiniest units of a society.
Public education centers which are the centers of training, teaching, production, information, culture and art are quite important
activities carried out to protect, maintain and extend our values,
making people attain social and cultural information and skills, providing people with an increase in their income and helping them
spending their spare time in a good way. Being the components
that reflect the cultural values of a society, handicraft arts have played a major role in transmitting artistic values and life styles of a
society throughout ages.
Besides keeping cultural inheritance alive, having an economic income, handicraft arts have increased the interest in handicraft arts
in the city of Nevşehir where tourism is quite developed and encouraged the people of the region towards this art. Such handicraft
arts as pottery, tapestry, hand-made doll production and onyx stone
carving have both contributed to the tourism of Nevşehir region
and developed our cultural values, allowing us to transfer our cultural values to the future generations.
This research was carried out to investigate the impact of handic-
222
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
raft arts in the city of Nevşehir, which is one of the touristy regions
and has a rich culture in terms of handicraft arts on the handicraft
art courses opened in public education centers.
Key Words: Handicraft Arts, Public Education, Tourism.
1. Giriş
Eğitim ve öğretim insanlığın doğuşundan beri vardır. Tarihsel süreç içinde
eğitim ve öğretimin yer aldığı ortamlar değişmiş, yeni boyutlar kazanmış,
farklı arayışlara girilmiş, kurumsallaşmış, teknolojik gelişmelerle şekil değişmiştir.
Bir toplumun, üyelerinin toplumsal beklentiler doğrultusunda ve toplumsal kalkınmayı sağlayacak bir biçimde yetiştirmesi; bireyin yaşamını daha
iyi koşullarda sürdürmesi ve toplumsal yapı içerisinde üzerine düşen görev
ve sorumluluğunu en etkin bir biçimde yerine getirmesi, öncelikle, bireye
bu konuda verilecek eğitime bağlıdır.
Eğitim sistemi örgün ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayrılır.
Örgün Eğitim; Belli yaş grubundaki bireylere, ilgili eğitim sisteminin
amaçlarına uygun olarak hazırlanmış eğitim programları aracılığıyla verilen, planlı, programlı ve okul çatısı altında düzenli olarak yapılan eğitimdir.
Okul öncesi eğitim, ilköğretim, lise ve yükseköğretimi içine alır.
Yaygın Eğitim; Örgün eğitim gibi planlı, programlı ve düzenli olan, yaş
sınırı olmayan, örgün eğitim sistemine hiç girmemiş, bu sistemin herhangi
bir kademesinde bulunan veya bu kademelerden birinden ayrılmış olan
kişilere ilgi ve ihtiyaç duydukları alanda ya da mesleklerinde daha yeterli
olmak isteyenlere bunu sağlamak amacıyla verilen eğitimdir.
Türk Milletinin bütün fertlerini ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak
suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak “Milli Eğitimimizin genel amaçlarından biridir (Erdoğan, 1986, s.36).
1.1. Yaygın Eğitim (Yetişkin Eğitimi) ve Halk Eğitimi
Eğitimde “sürekli eğitim” kavramının temel alınmasıyla birlikte, eğitim
terimleri içerisine örgün eğitim kavramının yanında “yaygın eğitim” ve
“yetişkin eğitimi” kavramları da yerleşmiştir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
223
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
Yetişkin eğitimi, çok geniş bir alanı içerir. Çünkü yetişkin eğitimi, hiçbir
şekilde eğitim almamış bireylerin temel eğitimlerinden, birçok yönüyle
eğitimini tamamlayabilmiş; ancak faklı eğitim ihtiyaçları olan bireylere kadar çeşitli niteliklerdeki eğitim faaliyet ve konularını kapsamaktadır. Dolayısıyla, yetişkinlere yönelik yapılan eğitim faaliyetleri, bireylerin kişisel,
mesleki, toplumsal ve kültürel gereksinimlerine bağlı olarak planlanır (Şirin
A. 2007).
Yaygın eğitim kavramı günümüzde, kitle eğitimi, yetişkin eğitimi, halk
eğitimi, sosyal eğitim, okul dışı eğitim gibi adlarla ifade edilmektedir. Hedef kitlesinde; cinsiyet, yaş, eğitim ve kültür düzeyi, programında; seviye,
süre, uygulama mekânı gibi unsurlarda sınırlama getirmeyen ve bu alanda
yapılan tüm tanımlamalara cevap verebilecek nitelikte düzenlenen yaygın
eğitimin amacı; bireyin yeteneklerini, hareket ve davranışlarını değiştirmek, geliştirmek yani eğitmektir (Celep, 2003, s.6-7).
Bu amaçla yaygın eğitim kapsamlı olarak; örgün eğitim sistemine hiç girmemiş ya da herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademelerden
çıkmış bireylere; gerekli bilgi, beceri ve davranışları kazandırmak için örgün egitimin yanında veya dışında onların; ilgi istek ve yetenekleri doğrultusunda ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerini sağlayıcı nitelikte,
çeşitli süre ve düzeylerde yasam boyu yapılan eğitim-üretim-rehberlik ve
uygulama etkinliklerinin tümüdür.
Halk eğitim merkezleri, Türk milli eğitiminin genel amaçları ile yaygın eğitimin amaç ve fonksiyonlarını gerçekleştirmek için il ve ilçe merkezleri ile
bucak ve köylerde açılmak üzere, sosyal ve kültürel kurslar ile mesleki
ve genel bilgi kursları düzenleyen kurumlardır. Kurslar herkese açık olup,
toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenir.
Halk eğitim merkezi müdürlükleri çeşitli faaliyetlerini eğitim odalarında,
ceza ve ıslah evlerinde, gecekondu bölgelerinde, il ve ilçe merkezleri ile
bucak ve köylerde, eğitim için hazırlanan yerlerde, rehabilitasyon gerektiren hastanelerde, kamu ve özel kuruluşlara ait iş yerlerinde, örgün eğitim
kurumlarına ait binalarda ve gereksinim duyulan diğer yerlerde eğitim verilmektedir.
Yetişkin eğitimi aynı zamanda; halkın yaşama biçimini, bilgi, beceri ve
alışkanlıklarını, değer yargılarını ve değer sistemlerini birbirine ve kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmaları ve öğretmeleri şeklinde toplumda
süregelen bir eğitim etkinliğidir.
224
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
Bugün ülkemizde hemen hemen bütün il ve ilçelerde teşkilatlanmış olan
halk eğitim merkezlerinde açılan kurslar yöresel özelliklere göre de çeşitlilik göstermektedir.
Gelişen teknoloji ile birlikte kaybolmaya yüz tutmuş olan ürünler zor
şartlar altında da olsa yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda en büyük
sorumluluğu Halk Eğitim Merkezleri almış olup, bünyesinde barındırmış
olduğu el sanatları programlarını belirli imkanlarla ve mekanlarda uygulamaya devam etmektedir.
Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el sanatları, asırlar
boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada etkin
bir rol oynamıştır. Aynı zamanda eğitim, bilim, teknik ve diğer alanlardaki
gelişme düzeyi ile el sanatlarındaki gelişme düzeyi paralellik göstermektedir. “El sanatı ürün”, dendiğinde ilk akla gelmesi gereken, el işçiliği ile
yapılmış bir ürün olması dışında, yapıldığı ülkenin kültürünün bir göstergesi olduğudur.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklar tarih boyunca birçok kültürün beşiği
sayılmıştır; bunun yanı sıra, çok çeşitli ve zengin el sanatlarının merkezi
olarak da ün yapmıştır.
Günümüzde hızla gelişen teknoloji ve kentleşme insan yaşamını birçok
yönden etkilemektedir. Dünya üzerinde çeşitli kültürlerin yok olmasıyla
beraber insanların eski kültürel değerleri de hızla yok olmuştur. Dolayısıyla
eski kültürel değerlerin saklanarak korunması oldukça önem kazanmaktadır.
1.2. Nevşehir Yöresinin Tanıtımı
Nevşehir, tarih ve doğanın iç içe geçerek, bütünsel bir güzellik sergilediği
beldeleri ve bölgede yaşamış uygarlıkların zenginleştirdiği kültürel birikimi
ile Türkiye’nin eşsiz turizm cennetlerinden biridir. (http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr).
Günümüzde bölge, birbirinden güzel kaya kiliseleri, doğal güzellikleri, vadileri ve yeraltı şehirleriyle bir açık hava müzesi durumundadır. Peribacaları
gibi ilginç jeolojik yapısının yanı sıra, kayalara oyulan yerleşim yerleri ender
doğal ve kültürel merkezlerdendir. ( http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/
kapadokya/1.html)
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
225
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
Fotoğraf No1: Nevşehir İl Haritası
1.3. Nevşehir Yöresine Özgü El Sanatları
Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür.
Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel
varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları çömlekçilik, halı (kilim)
dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliğidir.
1.3.1. Çömlekçilik
Çömlekçiliğin Kapadokya’daki geçmişi, Hititler’e kadar uzanmaktadır. Anadolu’da çömlek yapımı Neolitik devirde (İ.Ö. 7000’li yıllar)
Çatalhöyük’te başlamış, İ.Ö. 2000’lerde Mezopotamya’dan ticaret için
gelen Asurlular Hititler’e çömlek yapımını öğretmişlerdir. Bu el sanatı bölgede yaşayan medeniyetler tarafından bugünlere kadar sürdürülmüştür.
Kapadokya’nın toprak kaplarıyla (çömlek) ünlü yöresi Avanos’tur. Volkanik bir arazi üzerine kurulu olan ilçe, bir yandan Kızılırmak’m getirdiği
nitelikli çamur, öte yandan yakın çevredeki elverişli kil yatakları dolayısıyla
226
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
yoğun bir seramik üretimi için uygundur. Çeşitli işlemlerden geçirilerek
üstün nitelikli bir seramik hamuru haline getirilen yağlı kırmızı toprak basit
görünüşlü atölyelerde şekil kazanır.
Fotoğraf No 2-3: Çömlekler. (http://geziyorumturkiye1.blogspot.com/2011/04/avanos-canak-comlek-atolyesi.html)
1.3.2. Halı-Kilim Dokumacılığı
Kapadokya’da Bizans döneminden bu yana sürdürülen dokumacılık, bir
ara eski yaygınlığını yitirmiş ancak yörede turizmin gelişmesiyle yeniden
canlanmıştır. Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos’ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir’de yaygındır. Avanos’ta çubuk desenli, parçalı
kilim dokumacılığı da yapılmaktadır.
Fotoğraf No 4:Kilim Tezgahı. http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir-gorseller/fotograf/4.html
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
227
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
Dokuma ürünlerinin, yer halısı, kilim, sedir, divan örtüsü, yastık halısı ve
seccade olmak üzere çeşitleri mevcuttur. Yörede kökboyası kullanılarak
dokunan eski halılarda çoğunlukla Selçuklu motifleri hâkimdir. Ama bugünkü motiflerde çevre yörelerin etkisi görülmektedir.
1.3.3.El Yapımı Bebekler
El yapımı ünlü Kapadokya bebeklerinin yapım merkezi, Ürgüp’e 50 km.
uzaklıktaki Soğanlı Köyü’dür. Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine kadar
fakir bir köy olan Soğanlı, bu bebeklerin yapımı sayesinde gelişerek müreffeh bir köy olma niteliği kazanmıştır.
Fotoğraf No5: Soğanlı Bebekleri. (http://www.
haberciniz.biz/bez-bebekler-derinkuyulukadinlarin-gecim-kaynagi-oldu-nevsehir935317h.htm
1.3.4. Oniks-Taş İşlemeciliği
Kapadokya’nın günlük yaşamı üzerinde eskiden beri taşların büyük etkisi olmuştur. Taşın konut, ibadethane,
mimari dışında kullanıldığı bir başka
alan da süs eşyası üretimidir.
Özellikle Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı, sarı, pembe, kırmızı, beyaz renklerdedir. Damarlı taş
adı verilen birden fazla rengi içeren
çeşitleri de bulunmaktadır. Üzerine
çeşitli motifler işlenen ve biçimlendirilen oniks taşı kişisel süs eşyası ve ev
Fotoğraf No 6: Oniks Taşıhttp://www.ha- aksesuarı yapımında kullanılır. Geçcibektashem.meb.k12.tr/
mişte, özellikle Hacıbektaş dergâhına
bağlı kişiler arasında Teslime Taşı olarak bilinen kolyelerin yapımında kullanılmıştır.
228
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
1.4. Nevşehir Yöresinde Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan Yöresel
El Sanatları
Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el
sanatları ürünleri, Turizmin gelişmiş olduğu Nevşehir ilimizde de el sanatlarına olan ilgiyi daha da arttırmış ve yöre halkını buna teşvik etmiştir.
Çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş
işlemeciliği gibi el sanatları ürünleri Nevşehir yöresinin turizmine hem katkı sağlamakta hem de kültürel değerlerimizin gelişerek gelecek kuşaklara
aktarılmasını sağlamaktadır.
1.4.1. Acıgöl Halk Eğitim Merkezi
Acıgöl ilçesi, bağlı olduğu Nevşehir İlinin batısında, Acıöz Çayı’nın çevresinde kurulmuştur. İlçenin turizm potansiyeli yüksek olduğu halde gösterilen faaliyetler son derece azdır.
Acıgöl Halk Eğitim Merkeziyle yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel el
sanatlarının halk eğitim merkezinde talep olmadığından dolayı açılmadığı
belirtilmiştir. El sanatları ile ilgili kumaş boyama, ahşap boyama, makine
nakışı gibi kursların kursiyerler tarafından daha çok tercih edildiği ayrıca
kültürel kurslarında halk eğitim merkezinde açıldığı belirtilmiştir.
1.4.2. Avanos Halk Eğitim Merkezi
Nevşehir’in 18 km kuzeyinde olan Avanos’un antik dönemdeki adı
“Venessa’dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik
yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir.
Avanos Halk Eğitim Merkeziyle yapılan görüşmeler neticesinde; Avanos
Halk Eğitim Merkezinde 2007-2008- Eğitim Öğretim yılından itibaren yöresel el sanatları ile ilgili 2 Adet Çömlekçilik, 1 Adet Halı Dokuma, 1 Adet
El Yapımı Halı Dokuma, 2 Adet İpek Halıcılığı kursları açılmıştır. Halk Eğitim Merkezi Avonosdaki atölyelerin taleplerine göre kurslar açmaktadır.
Kursiyerler bu kursları bittikten sonra o atölyelerde çalışmaya devam etmektedirler. Avanos Halk Eğitim Merkezinde atölye ve kursiyerlerin talepleri doğrultusunda yöresel kurslar açılmaya devam etmektedir.
1.4.3. Derinkuyu Halk Eğitim Merkezi
Nevşehir ilinin güneyinde yer alan Derinkuyu ilçesinin güneyinde Niğde;
doğusunda Kayseri, Yeşilhisar; kuzeydoğusunda Ürgüp; kuzeybatısında
Acıgöl; kuzeyinde Nevşehir; batısında Aksaray ili bulunmaktadır. Ayrıca
Derinkuyu ilçesinin yer altı şehirleri turizm açısından oldukça önemlidir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
229
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
Derinkuyu Halk Eğitim Merkezinde Yöresel El Sanatları ile ilgili çalışmalar
yapılmış 2007 -2008 eğitim öğretim yılında Soğanlı Bebek Yapımı kursu açılmış ve 34 kursiyer katılmıştır. 2009-2010 Eğitim Öğretim Yılında
ise Çömlek Bezeme kursuna 15 kursiyer katılarak kursları tamamlamıştır.
Şuan ise bebek kursuna ve çömlek süslemeciliği kursuna talep olmadığı için açılmamaktadır. Anneler kızlarına, komşular birbirlerine öğreterek
evde kendi kendilerine üretip satmaktadırlar.
1.4.4. Gülşehir Halk Eğitim Merkezi
Nevşehir iline bağlı bir ilçe olup Nevşehir’i Hacıbektaş, Kırşehir ve Ankara’ya
bağlayan yol üzerinde kurulmuştur.
Gülşehir Halk Eğitim Merkezinde yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel el sanatlarından kilimciliğin 3 yıl önce halk eğitim merkezinde açıldığı
ancak maliyetlerin yüksek olması ve üretilen kilimlerin satılamaması nedeniyle kursiyerlerin kursa olan ilgileri azalmış ve kurs kapatılmıştır. El sanatlarıyla ilgili ebru kursu, kurdela nakışı gibi kurslar talepler doğrultusunda
açılmaya devam etmektedir. Makine nakışı kursu ise heryıl talep görmekte ve düzenli olarak açılmaktadır. Yöresel el sanatlarıyla ilgili kurslar gelir
getirici olmadığı ve yüksek maliyet gerektirdiği için Gülşehir halk eğitim
merkezinde açılmamaktadır.
1.4.5. Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi
Hacıbektaş, doğuda Avanos, batıda Mucur (Kırşehir), güneyde Gülşehir,
kuzeyde Kozaklı İlçeleriyle çevrilmiştir.
Hacıbektaş Oniks Taşının üretildiği ilçelerden biridir. Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; yöreye özgü sanatlardan
olan oniks taşı işlemeciliği 15 yıl kadar halk eğitim merkezinde döner sermaye kapsamında devam etmiş ancak 2009 yılında kapatılmıştır. Çünkü
ital gelen oniks taşları yörede büyük sıkıntı yaratmış ve maliyetlerin ital taşlardan yüksek olması satışları düşürmüş, ürünler satılamayınca da kursiyer
kazanç elde edemediklerinden dolayı kurslardan ayrılmışlardır. Daha önce
yapılmış oniks taşı ile ilgili çalışmalar halk eğitimin internet sayfasından
satılmaya devam etmektedir.
Hacıbektaş Halk eğitim merkezinde genel kültür kursları ve el sanatları kurslarından giyim, trikotaj, takı kursları talep doğrultusunda açılmaya
devam etmektedir.
230
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
1.4.6. Kozaklı Halk Eğitim Merkezi
İlçe kaplıcalarıyla ünlü, Nevşehir’in yaklaşık 100 km kuzeyinde yer alan
Kozaklı sağlık turizmi açısından önemli bir yere sahiptir. Kozaklıda ayrıca
halı –kilim dokumacılığı yapılmaktadır.
Kozaklı Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; 2 sene
önce halı–kilim dokumacılığı üzerine kurslar açılmış, Hakkâri’den ipler getirtilerek kursun açılması sağlanmıştır. Ancak halk eğitimin bütün çabalarına rağmen kursiyerlerin ve usta öğreticinin isteksizliği nedeniyle yeterince
verim alınamamış ve kurs kapatılmıştır. Halk eğitim merkezinde yöresel
kurslar yerine genel kültür kursları ve çeşitli el sanatları kursları açılmaya
devam etmektedir.
1.4.7. Nevşehir Halk Eğitim Merkezi
Nevşehir merkezde bulunan Nevşehir Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel sanatlarla ilgili 2005 -2006 yılında Sosyal
Riski Azaltma Projesi (SRAP) kapsamında 15 kursiyere kitre bebek kursu
verilmiştir. Kursiyerler kurs süresince kursa devam edip bellerini almaya
halk kazanmışlardır. Proje kapsamında kursiyerlere devam ettikleri sürece
ücret verildiği için kursiyerler kurs süresince devam etmişler, proje bittikten
sonra halk eğitim merkezi kursiyer bulamamış çünkü kursiyerler satışa dönüştürebilecekleri tel kırma gibi düşük maliyetle yüksek gelir elde ettikleri
kurslara talep göstermişlerdir.
Nevşehir halk eğitim Merkezinde yöresel el Sanatları kursu yüksek maliyetli oluşu ve gelir getirici özelliği olmadığı için kursiyerler tarafından talep
görmediği için açılmamaktadır. Diğer el sanatları ve kültürel kurslar halkın
talepleri doğrultusunda açılmaktadır.
1.4.8. Ürgüp Halk Eğitim merkezi
Ürgüp İlçesinin en önemli gelir kaynağı turizmdir. Eşsiz doğal ve tarihi güzellikleriyle Kapadokya Bölgesi’nin en önemli ilçelerindendir. Doğusunda
Kayseri merkez İncesu İlçesi, Batısında Nevşehir ili merkez ilçesi, Kuzeyinde Nevşehir ili Avanos ilçesi ve Güneybatısında Nevşehir İli Derinkuyu
ilçesi güney-güneydoğusunda Kayseri ili Yeşilhisar ilçesi ile çevrili bulunmaktadır.
Ürgüp Halk Eğitim Merkezinde yöresel el sanatları ile ilgili çalışmalar yapılmaya çalışılmış ancak kursiyer bulamamışlar. Geçen yıl kitre bebek kursu
açılmış fakat yeterli kursiyer olmadığından kapatılmıştır. Halı –kilim kursu-
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
231
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
da denenmiş yine aynı sorunlardan dolayı kapatılmıştır. Geçen sene çini
kursu açılmış ve halkın yoğun talebi olmuştur. Çini kursunun bu dönemde
açılacağı belirtilmiştir. El sanatları ile ilgili nakış gibi kurslara talep olduğundan her yıl açılmıştır. Ayrıca halk eğitim merkezinde kültürel kurslarda
büyük talep görmektedir.
1.5. El Sanatları Ürünlerinin Satış Yerleri
Kapadokya’da satışa sunulan el sanatları ürünleri daha çok halı-kilim; çanak, seramik ve oniks taşından yapılmış aksesuar ağırlıklıdır. El sanatları
ürünlerini turistik eşya olarak satan mağazalar Avanos, Ürgüp, Uçhisar,
Göreme, Ortahisar, Nevşehir, Derinkuyu, Çavuşin ve Soğanlı Köyü’ndedir.
Avanos’ta 13 adet halı ve kilim satış yeri, 47 adet çanak ve seramik atölyesi ve bunlara ait satış yeri bulunmaktadır. Ürgüp’te 32 turistik eşya satış
yerinin 24’ünde halı ve kilim satışı yapılmaktadır. Ürgüp’te bir El Sanatları
Çarşısı da mevcuttur. Uçhisar’da 6 adet halı satış yeri, 4 adet oniks taşı
satış yeri bulunmaktadır. Göreme’de 6 adet turistik eşya satış yeri vardır.
Bunların üçünde halı ve kilim satılmaktadır. Ortahisar’da 1 adet halı satış
yeri, 2 adet oniks taşı satış yeri bulunmaktadır. Nevşehir kent merkezinde
2 adet Derinkuyu’da 1 adet halı ve kilim satış yeri vardır. Çavuşin’de 1 adet
oniks taşı satış yeri bulunmaktadır. Soğanlı Köyü’nde köylüler tarafından
yol üzerine kurulan tezgahlarda el yapımı bebekler satılmaktadır.(http://
www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html
2. Sonuç
Günümüzde hızla gelişen teknoloji ve kentleşme insan yaşamını birçok
yönden etkilemektedir. Dünya üzerinde çeşitli kültürlerin yok olmasıyla
beraber insanların eski kültürel değerleri de hızla yok olmuştur. Dolayısıyla
eski kültürel değerlerin saklanarak korunması oldukça önem kazanmaktadır. Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el sanatları,
asırlar boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada
etkin bir rol oynamıştır.
Nevşehir ilimizin yani Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş
ve sanata dönüşmüştür. Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel
mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları
çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş
işlemeciliği yöredeki çoğu insanın gelir kaynağı olmuştur.
232
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan
El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi
Bu araştırma turistik bir bölgemiz olan ve el sanatları yönünden zengin
bir kültüre sahip olan Nevşehir ilimizdeki el sanatlarının (çömlekçilik, halı
(kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği), halk
eğitim merkezlerindeki durumunu incelemek amacıyla yapılmıştır.
Yapılan araştırma kapsamında Nevşehir ilindeki halk eğitim merkezlerinde
yöresel el sanatları kurslarına halkın çok fazla talep göstermediği görülmüştür. Kursiyerlerin bu kursları talep etmeme sebebi ise maliyetlerinin
yüksek olması ve yaptıkları ürünleri satışa dönüştürememeleridir. Kursiyerlerin daha az maliyetli olup daha çok gelir getiren kursları tercih ettikleri
incelemeler sonucunda görülmüştür.
Nevşehir ilinde bulunan Halk Eğitim Merkezlerinin yöresel sanatların yaşatılmasıyla ilgili birçok çalışmaları olmuş ancak bunlar uzun vadede başarı sağlayamamıştır. Yöresel El Sanatları Kursları ile ilgili döner sermaye
kapsamında ve çeşitli projelerle yöresel sanatlar yaşatılmaya çalışılmış ama
bunlarda da başarılı olunamamıştır. Projeler bittikten sonra kursiyerlerin
ilgisi azalmıştır.
Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos’ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir’de yaygındır. Avanos’ta çubuk desenli, parçalı kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Kapadokya’nın toprak kaplarıyla (çömlek)
ünlü yöresi Avanos’tur. El yapımı ünlü Kapadokya bebeklerinin yapım
merkezi Ürgüp, Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı üretilmektedir. Ancak buradaki Halk eğitim merkezlerinde bu el sanatları halk tarafından talep görmemektedir. Kursiyerler daha çok düşük maliyetli ve
daha çok gelir getiren kurslara yönelmiştir. El yapımı bebek kurslarında ise
bayanlar kurslara gitmeden evlerinde birbirlerinden öğrenerek yaptıkları
ürünleri satıp kazanç elde ettikleri için bu kurslara gerek duymamışlardır.
Oniks taşı işlemeciliğinde ise ithal edilen taşlar bu alanda da büyük sıkıntı
yaratmıştır.
Nevşehir iline özgü olan bu Yöresel El Sanatlarımızın yaşatılması adına
yeni projeler yapılarak hem kursa gelen kursiyerler teşvik edilmeli, hem
de emeklerinin karşılığını alıp ürettiklerini satacak imkânlar sağlanmalıdır.
Böylece Halk eğitim Merkezleri de verdikleri çabaların karşılığını alabilecekler hemde Yöresel El Sanatlarımızın değerini kaybetmemesine destek
verebileceklerdir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
233
Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER
Kaynaklar
Celep, C. (2003). Halk Eğitimi. Ankara: Anı Yayıncılık.
ERDOĞAN, A.(1986). “Yaygın Eğitim ve Plastik Sanatlar”. I. Plastik Sanatlar
Sempozyumu 1985. 25–27 Nisan. 36–37. Ankara. Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Şirin, A. (2007). Sanat Eğitiminde Yetişkin Eğitiminin Önemi. Selçuk Ünv. Eğt. Fakültesi Dergisi, (23), 145–154).
Acıgöl Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Nail GÜLEÇ, Yusuf YİĞİT personel)
Avanos Halk Eğitim Merkezi, Müdür Mustafa KARATEKİN, Mdr. Yrd. Selami KARATEKİN ).
Derinkuyu Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Mehmet Gündüz, Mdr. Yrd. Ahmet BAYRAM ).
Gülşehir Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Sadi TERLEMEZ, Mdr. Yrd. Tuncer Şahin).
Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Muammer GÜLCAN).
Kozaklı Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Eşref EYÜPOĞLU, Mdr. Yrd. Mehmet CENGİZ).
Nevşehir Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Osman DOĞAN, Mdr. Yrd. Hatice GÜVEN).
Ürgüp Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Mevlüt TÜRKKOL).
http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html
http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr).
http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir-gorseller/fotograf/4.htm
http://www.haberciniz.biz/bez-bebekler-derinkuyulu-kadinlarin-gecim-kaynagi-oldunevsehir-935317h.htm)
234
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR YÖRESİ GELENEKSEL KADIN KIYAFETLERİ
TRADITIONAL WOMEN'S CLOTHES AT NEVŞEHİR REGION
E. Elhan ÖZUS* - Filiz ERDEN** - Mine ÇELİKÖZ***
ÖZET
Zengin bir kültür ve köklü bir medeniyete sahip Türklerin kendine
özgü bir giyim-kuşam tarzı olduğu bilinmektedir. Türklerin yaşadıkları çağlar boyunca giyimleri coğrafi bölgelere, yaşama şekillerine,
sosyal farklılıklarına, cinsiyetlerine göre çeşitlilik gösterir.
Giyim bireysel ve toplumsal özelliklere bağlı olarak yaşamın içinde en
önemli ihtiyaçlardan biridir. Başlangıçta korunmak amacıyla ortaya çıkan
giyim giderek insanın maddi ve manevi varlığını tamamlayan, teknolojinin gelişmesi ve geçirdiği evreler sonucu şekil alan, günümüzde modanın
etkisiyle sürekli değişen toplumsal bir olgudur. Kıyafet bireyin duyguları
ile ilgili beslediği estetik değerdir. Bu doğrultuda kültürel ve sosyal kimliğin yapısında ve iletişiminde giyimin vazgeçilmez bir yeri vardır.
Geleneksel Türk giyim kuşamı zengin bir etnografyaya sahiptir.
Anadolu kadının duygu ve düşüncelerini yansıtan bu kültür varlıklarımızda atalarımızdan gelen esintileri de görmek mümkündür.
Milletimizin uzun tarihi geçmişi, etkileşim halinde olduğu kültürleri
değerlendirildiğinde sahip olduğu ihtişam ve görkemin, giyim kuşam kültürüne de yansıdığı görülmektedir.
Bu çalışmada Nevşehir yöresi gelenek ve görenekleri ile bütünleşmiş
gelişen yaşam şartları ile değişen gelenekler arasında bir kenara bırakılmış sandıklara kaldırılmış olan ve günümüzde folklor kıyafetleri
olarak karşımıza çıkan Nevşehir geleneksel kadın kıyafetlerini inceleyip, belgelendirerek yaşatmak ve gelecek kuşaklara geçmişimizin
izlerini taşıyabilmek amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Kadın, Geleneksel Kıyafet.
*
Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim
Bölümü, e-posta: [email protected]
** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim
Bölümü, e-posta: [email protected]
*** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim
Bölümü, e-posta: mç[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
235
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
ABSTRACT
It is known that Turks who have a rich culture and an old and wellknown civilization have a unique clothing style. The clothing of
Turks varies according to the geographical regions, living styles, social differences and gender along the periods they lived.
Clothing is one of the most important needs in life depending on
the individual and social attributes. The clothing which first emerged as protection means is a social fact complementing the physical and psychological existence of human being, changing forms
depending on technological developments and phases, and continuously changing under the affect of fashion today. Clothing is
an aesthetic value fed by the feelings of individuals. So, clothing
has an indispensable place in the structure and communication of
cultural and social identity within this direction.
The traditional Turkish clothing has a rich ethnography. It is also
possible to see the winds coming from our predecessors in these cultural assets reflecting the feelings and thoughts of Anatolian
women. When the long history of our nation and the cultures interacted by our nation are taken into account, it is seen that the magnificence of our nation has also reflected into the clothing culture.
In this study, it is purposed to keep the traditional women’s clothing of Nevşehir region which integrated with the traditions and
customs of Nevşehir region and left a side and put in the chests
among the traditions changed by the living conditions and time
and encountered as folklore clothing today, alive and to be able to
carry the past tracks to the future generations by investigating and
documenting them.
Key Words: Nevşehir, Women, Traditional clothes.
1. Giriş
Geleneksel giyim “Geleneksel Kültürümüzün” bir parçasıdır. Kültür; doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şeydir, geçmişten
miras kalan ve öğrenilebilir olan değer, norm ve davranış kalıplarından
oluşmaktadır. (Şentürk: 2008, 443)
Giyim-kuşam bütün olarak bir kültür ürünüdür, doğrudan doğruya insanla
ilgili olduğundan, insanın yaşam biçimini belirten bir göstergedir.(Sürür:
1983, 7) Türk ulusunun bu konudaki sanat anlayışı zengin, orijinal, estetik
ve görkemli bir niteliğe sahiptir. Giysiler üzerindeki bezemelerin güzelliği
geleneksel süsleme kültürümüzün zenginliğini yansıtmaktadır. (Kılıçkan:
2004, 166)
236
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Türk milletinin kültür tarihi incelendiğinde, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan göç yollarında karşılaştıkları kültürlerden de etkilenerek günümüze kadar uzanan zengin bir giyim- kuşam potansiyeline sahip olduğu
görülür. (Arlı: 1992, 23)
Her ülkenin giysi çeşitleri, o ülkenin kültürel, ekonomik ve sosyal durumuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu değişiklikler kültürümüzü
de etkilemiş yöresel kıyafetlerimize farklı zenginlikler katmıştır. Anadolu
insanı da bu zenginlikten yararlanarak kendi yaşayış biçimine, örf, adet,
gelenek ve göreneklerine uygun giyim tarzı oluşturmuştur.
Tarih ve doğanın iç içe geçerek, bütünsel bir güzellik sergilediği beldeleri
ve bölgede yaşamış uygarlıkların zenginleştirdiği kültürel birikimi ile birçok medeniyete beşiklik etmiş olan Nevşehir tarihi, kültür zenginliklerinin
yanında giyim kuşam konusunda da zengin bir repertuara sahiptir. Çağın
teknolojik gelişimleri ve güncel yaşamdaki değişimler tüm giyim kuşamı
büyük ölçüde etkilemiştir. Giyim artık sadece ihtiyaçlara göre değil; modaya, hoş görünmeye, insanların çalıştıkları iş ortamına bağlı olarak şekillenmekte ve toplumun giyim tarzının genel hatlarıyla birbirine benzediği
görülmektedir. Bu nedenle de yöresel kıyafetlerimiz artık kullanılmaz duruma gelmiştir. Bu araştırma Nevşehir yöresinin zengin kültür ve yaşam
biçimini genç kuşaklara aktarmak, yöresel kıyafetlerimizin kumaş, kesim,
süsleme ve desen tekniklerini tanıtmak açısından önemlidir. Bu kıyafetler
şu anda yörede fazla giyilmemekle birlikte, küçük yerleşim merkezlerin de
birçok evin sandıklarında saklanmakta ve sadece düğün sonrası kale adı
verilen duvak adetin de giyilmektedir ya da halk oyunları kıyafetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Milli kültürün ve milli kimliğin bir parçası olan
geleneksel giysilerin yaşatılması şüphesiz çok önemlidir. Bu nedenle de bu
araştırma da Nevşehir ilinin geleneksel kadın giysileri ele alınarak kültürel
mirasın devamlılığının sağlanması amaçlanmıştır.
2. Araştırma Yöntemi
Bu araştırma kapsamın da Nevşehir il sınırları içerisinde saha araştırması
yapılmıştır. Saha çalışması aşamasında ulaşılan Nevşehir yöresi kadın kıyafetleri; Nevşehir Müzesi, Nevşehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat
Müdürlüğü Merkezi, Avanos Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Göynük
kasabası evleri ziyaret edilerek, elde edilmiştir
Bunlardan kamu kurumlarında konuyla ilgili olan yetkili kişilerle görüşmeler yapılmış ve aynı zamanda ilgili kaynaklara ulaşılmaya çalışılmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
237
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
Geleneksel giysi koleksiyonu sahibi olan bir uzmandan yine görüşme
yoluyla bilgi alınmış ve kişisel koleksiyonundan yararlanılmıştır. Nevşehir
il Müzesinde bulunan geleneksel kadın giysileri incelenerek fotoğraflanmıştır Avanos ilçesi ve Göynük kasabasında toplam 5 takım özel gün ve
gelin giysisi incelenmiştir. Alınan bilgiler görüşme formlarına kaydedilmiş
ve giysi örnekleri fotoğraflanmıştır. Daha sonra bu bilgi ve belgeler araştırmacılar tarafından değerlendirilerek yöreyi tümüyle temsil eden özgün
giysiler belirlenmiştir. Belirlenen giysiler ve özellikleri ise yazılı kaynaklarla
ve görsellerle desteklenmiştir. Belirlenen giysilerden ayrıntılı olarak en az
yüzyıllık olduğu bilinen tam takım bir kıyafet ele alınarak incelenmiş diğer
kıyafetlerin fotoğraflarına örnekler kısmında yer verilmiştir.
3. Araştırma Bulguları
Bu araştırma da ulaşılan yöresel kıyafetler kumaş, süsleme ve dikim özellikleri bakımından incelenmiş ve fotoğraflanmıştır. Bu kıyafetleri inceleyecek olursak;
Kadınlarda üste giyilen göynek, şalvar, üçetek, şal kuşak ve cepken veya
salta dır. Başa giyilen ise, tepelikli fes ve onun üzerine pullu “kıvrak” veya
oyalı yemenidir. Ayağa motifli yün çorap, yemeni kundura veya “ışılak galiga denen ayakkabı giyilmektedir. “Kadınların giydiği bu kıyafetlerden en
alta boğma şalvar adı verilen geniş peyikli, geniş paçalı şalvar (dimi) giyilirken, üst giyim olarak da pamuklu kumaş üzerine daha çok kutnu kumaştan yapılan üçetek veya üçpişli adı verilen uzun entariler giyilmektedir.
Üçeteğin üzerine ise fermane veya salta adı verilen kollu veya kolsuz olabilen boy uzunluğu bele kadar olan cepken giyilmektedir. Bele ise şal kuşak,
boncuk örgüsü kuşak veya gümüş kuşaktan herhangi biri takılmaktadır.
(Sevindik:2009,55)” Baş kısmında ise üç sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de pullu “kıvrak” veya oyalı yemeni bulunmaktadır. Ayakkabı olarak
ışılak galiga adı verilen üst kısmı deriden tabanı köseleden yapılma ayakkabıları tercih etmişlerdir. Boyuna da süreç içerisinde önceleri gerdanlık
takılırken zamanla yerine beşibiryerde adı verilen altın takı kullanılmıştır.
Nevşehir yöresi kadın giyimlerini gruplandırırsak;
Başa Giyilenler: Fes-Kep, Yazma –Yemeni, Kıvrak
Bedene Giyilenler: Göynek, Üçetek, Bindallı, Önlük, Şalvar, Kuşak,
Ayağa Giyilenler: Yün çorap, Işılak galiga
Aksesuarlar:, Gerdanlık, Beşibiryerde
238
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
3.1. Başa Giyilenler
Fes-Kep: Bordo kadifeden 7-10 cm eninde giyilecek başın durumuna göre
tepelikli olarak dikilir. Tepelikli olan kadın feslerinin ön kısmında üç sıra penes bulunmaktadır. Penes sırasına siyeç adı verilmektedir. Peneslerin madeni fesi giyen kadının zenginlik seviyesine göre altın, gümüş veya bronz
madeninden olabilmektedir (Sevindik: 2009, 55). Arkasına saç bağı olarak
yünden örülmüş belikler kızın saçının uzunluk durumuna göre eklenir.
Yazma- Yemeni –Örtü, Çevre: Çok ince ve sık dokunuşlu organze, keten,
tülbent gibi dokumalardan yapılmış, mendilden daha büyük kare biçimde,
dört kenarı ibrişim ve sırma nakışlarla süslü bir bordür, köşelerde ise ayrıca
birer motiften oluşan, etrafı çevrilip, oya ve nakışlarla süslenmiş parçalardır.
Çevreler başa sarılır ya da göğüste taşınırdı. Bohça gibi, bir şeyleri sarıp sarmalamada kullanıldığı da olurdu. Ama esas görevi, başörtüsüydü. Başörtüsü
olarak kullanıldığında çenenin altında düğümlenmez, başın üzerine serbestçe konur ve ziynet eşyası ya da başka bezlerle tutturulurdu. (Atila: 2009, 46)
Kıvrak: Şifondan yapılıp pullarla işlenmiş örtüye denir.
3.2. Üste Giyilenler
Göynek: Gömlek genelde beyaz renkli olduğu gibi, çeşitli renkteki basmalardan hakim yaka dikilir. Kadınların şalvarın üstüne ve üç eteğin içerisine giydikleri göynek genellikle açık renklidir.
Bindallı: Üzeri metal, metal bükümlü ipliklerle işlenmiş, kadife ya da atlastan yapılmış, değişik beden ve modelde gelin elbisesi. (Barışta:1999)
Üçetek: Kutnu kumaştan yapılmakta olup topukların bir karış üstüne kadar uzanır. Yırtmaçlar bacakların iki yanındadır. Kolların ucunda küçük
yırtmaçlar bulunur. Yakası “V” şeklindedir (Anonim,2008).
Cepken: “Zamanımızda benzerlerine bolero adı verilir. Bu parçaların biçimleri ve süsleri birbirinden ayrıdır ve özel adları vardır. Başlıcaları fermene, salta, hırka ve yelektir.” (Özbel: 1991, 7-8).
Şalvar: “Şalvarlar muhtelif kumaşlardan yapılmıştır. Devirlere göre her
bölgenin seçtiği kumaşlar ayrıdır. Kadın şalvarları, giyecek olanın tabakasına göre en ağır ipekliden en adi harcı alam pamuklu bezleri kadar her
kumaştan kesilirdi” (Koçu: 1967, 215).
Kuşak: Yörede şalvar veya üç eteğin üzerine bağlanarak, özellikle yaşlılarda bel ağrısından korunmak için kullanılmaktadır. Kare şeklinde olup özel
el tezgâhlarında dokunur.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
239
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
3.3. Ayağa Giyilenler
Çorap: Anadolu’da el örgüsü çoraplarda araç olarak beş şiş, gereç olarak
yün, pamuk, tiftik, ipek liflerinden hazırlanan iplikler bölgelere göre farlılık
göstererek kullanılmaktadır. Renk, motif ve teknik özellikler de bölgelere
göre farklılık göstermektedir. (Ortaç: 2002, 7)
Işılak galiga: Ayakkabı olarak ışılak galiga adı verilen üst kısmı deriden
tabanı köseleden yapılma ayakkabıları tercih etmişlerdir. Bu ayakkabılar iki
parçadan oluşmaktadır. Birisi içerde giyilen mest kısmı, ikincisi ise mestin
içine girdiği dışarı ayakkabılarıdır. (Sevindik: 2009, 55)
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Fes:
Fotoğraf No 1. Fes
İncelenen örnek bordo kumaştan yapılmış fesin üzerinde üç sıra penes
bulunmaktadır. Peneslerin madeni giyen kadının zenginliğine göre altın,
gümüş ve broz madeninden olabilmektedir. İncelenen örnekte altın yerine
altın görünümlü liralar kullanılmıştır. Peneslerin altına beyaz ve siyah saten
şerit kullanılmıştır. Fesin iç kısmı pamuklu kumaş ile astarlanmıştır.
Çember (Yazma):
Fotoğraf No 2. Yazma
240
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Yazma fesin üzerine, gelin kızlara arkadaşlarından ayırmak için takılır.
Oyalı ve oyasız olarak kullanılır. İncelenen örnekte yazma kare şeklinde
olup saat desenli ve kenarları oyasızdır.
Kıvrak:
Fotoğraf No 3a. Kıvrak ve Fes
Fotoğraf No 3b. Kıvrak
Şifondan pullarla süslenmiş olan kıvrak fesin üzerine takılır. Genç kızlarda
fesin üzerine, gelin kızlarda ise fesin üzerine yazma, yazmanın üzerine kıvrak kullanılır. İncelen örnekte; kıvrakların biri kırmızı şifondan diğeri yeşil
şifondan madeni pullarla irili ufaklı daireler şeklinde süslenmiştir. Kenarlarına da hazır harç kullanılmıştır. Kıvrakların her ikisi yıpranmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
241
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
Üçetek (entari):
Fotoğraf No 4a. Üçetek Ön
Fotoğraf No 4b. Üçetek Arka
Fotoğraf No4c. Kol detayları
242
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
İncelenen örnekte üçetek çizgili dokuma kumaştan dikilmiştir. Ön ve arka
beden robalı olup, yakasız çalışılmıştır. Yakası “U” şeklinde olup robanın
üzerine kadar açık ve yaka çıt çıtla kapatılmıştır. Elbisenin ön eteğine genişlik vermek için robanın alt kısmından itabaren ön ortasından etek ucunda
28 cm, yan dikişte de ise etek ucunda 15 cm lik bir parça yerleştirilmiştir.
Arka eteğe genişlik vermek için her iki yan dikişten etek ucuna 15 cm’lik
parça yerleştirilmiştir. Uzun, takma kol çalışılarak kol ağzında kol ortasından
el üstünü kapatacak şekilde şekilli bir parça çalışılmıştır.. Kola rahatlık vermek için kol altında 13*9 ölçülerinde kuş çalışılmıştır. Kol ağzında kol alt
dikişinde 12 cm lik yırtmaç çalışması yapılarak, kol ağzı kordon tutturma
tekniği ile temizlenmiştir. Elbisenin kenar temizliğinde etek uçları, yan dikiş
yırtmaçları ve ön ortası dilimli şekilde çalışılmış ve kordon tutturma tekniği
ile temizlenmiştir. Dikiş tekniği olarak makine dikişi kullanılmıştır. Elbisenin
iç kısmı kaput bezi ile astarlanmıştır. Elbisede yıpranmalar ve tadilatlar vardır.
Cepken:
Fotoğraf No 5a. Cepken Ön Görünümü
Fotoğraf No 5b. Cepken Arka Görünümü
İncelenen örnekteki cepken üç etek üzerine giyilir. Sim sırma işlemeli olup
siyah kumaştan yapılmıştır. Cepken önden açık, yakasız boyu kısadır. Bel
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
243
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
hizasında siyah kumaş kullanılmış ve kumaşın üzerinde tüm ön ve arkayı
çevreleyen bordür şeklinde motif elde kordon tutturma tekniği ile sim iplik
kullanılarak yapılmıştır. Geometrik bezemeli ince bordürden sonra, bitkisel
bezeme stilize yapraklardan oluşan ikinci bordur yer almaktadır. Ön ve arka
ortasındaki motifler simetrik yerleştirilmiştir. Cepkenin kolları uzundur. Kol
ucunda da aynı bordürler ve kol ortasında omuza kadar giden motifler kullanılmıştır. Cepkenin en az yüzyıllık olduğu bilinmektedir. Bu nedenle de
cepken yıpranmalar olmuştur. Tadilat görmüş dirsek hatlarında, kol altında
ve kol üzerlerin de satenden yamalar yapılmış ve elde çırpma tekniği ile
tutturulmuştur. Üzerindeki kordon işlemelerinde yıpranmalar ve bozulmalar gözükmektedir. Özellikle önde ve kol işlemelerinde ki motiflerde sökülmeler vardır. Kordon işlemelerinde herhangi bir tadilat yapılmamıştır. Giyene nazar değmesin diye cepkenin ön kısmına nazar boncuğu dikilmiştir.
Şalvar:
Fotoğraf No 6a. Şalvar ön görünümü
Fotoğraf No 6b. Şalvar arka görünümü
İncelenen örnekte şalvar renkli boyuna çiçek bordürlü kumaştan olup belden ayak bileklerine kadar tasarlanmıştır. Ön ortası kumaş katı olup, şalvarın önü üç parçadan oluşmaktadır. Ağ kısmı belden aşağı 30 cm inilerek,
aşağı doğru genişletilmiştir. Beli uçkurla büzülerek giyilen şalvarın, paçaları
244
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
da beli gibi büzülerek giyilmektedir. Şalvarın içi kaput bezi ile astarlanmış
yüzeydeki kumaş yıpranmıştır. Yıpranan yerlerden iç astarları gözükmektedir. Şalvarda herhangi bir tadilat yapılmamıştır.
Çorap:
İncelenen örnekteki çorap Nevşehir
müzesindendir. Çorap yün ipliklerden bitkisel motiflerle şişle örülmüştür. Pembe, lacivert, krem, ve
yağ yeşili renk kullanılarak desenli
olarak tasarlanmıştır.
Fotoğraf No 7. Çorap
Fotoğraf No 8a.
Geleneksel kadın kıyafeti ön
Fotoğraf No 8b.
Geleneksel kadın kıyafeti arka
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
245
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
İncelenen Örnekteki kıyafet Geleneksel kadın kıyafetinin tam takım giyilmiş halidir. En alta boğma şalvar adı verilen geniş peyikli, geniş paçalı şalvar giyilirken, üst giyim olarak da pamuklu çizgili kumaştan yapılan
üçetek giyilmiş, üçeteğin üzerine ise fermane veya salta adı verilen uzun
kollu, boy uzunluğu bele kadar olan cepken giyilmiştir. Bele ise şal kuşak,
takılmıştır. Baş kısmında ise üç sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de
pullu “kıvrak” bulunmaktadır.
Fotoğraf No 9a.
Geleneksel Kadın
Kıyafetinin Önü
246
Fotoğraf No 9b.
Geleneksel Kadın
Kıyafetinin Yanı
Fotoğraf No 9c.
Geleneksel Kadın
Kıyafetinin Arkası
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Yukarda incelenen örnekteki kıyafetin aynısı olup, baş kısmında ise üç
sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de pullu “kıvrak” ve oyalı yemeni bulunmaktadır. Kıvrağın altındaki yemeni gelin kızlara takıldığı gelinin
arkadaşlarının ise sadece fes üzerine kıvrak örttükleri söylenmektedir. Bu
geleneksel kıyafetler artık sadece kına gecelerinde veya düğün sonrası
kale adı verilen duvak adetin de giyilmektedir.
4. Sonuç ve Öneriler
İnsanoğlu tarihten günümüze kadar el sanatlarıyla iç içe yaşamış ve yaşamaktadır. Çok zengin bir el sanatları potansiyeline sahip olan Türk milletinin kültür tarihi incelendiğinde geleneksel kıyafetlerimiz de birbirinden
özgün eserler karşımıza çıkmaktadır. Bu eserler bugün teknolojinin hızla
ilerlemesi ve yaşam koşullarından dolayı birçok bölgede olduğu gibi Nevşehir yöresinde de fazla rastlanmamaktadır. Geleneksel kıyafetlere daha çok
evlerdeki sandıklarda, küçük yerleşim yerlerinde ve müzelerde ulaşılmaktadır. Geleneksel giysilerimiz bugün daha çok halk oyunları ve bazı yörelerde
düğün ve nişan kıyafetleri olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle bu çalışma
kaybolan ve gizli kalan değerleri ortaya çıkarmak amacıyla çalışılmıştır.
Yörede incelenen kıyafetlerde daha sade iken, Nevşehir müzesinde incelenen kıyafetler süslü ve gösterişlidir. Yörede incelenen kıyafetlerde kumaş
olarak, kutnu, saten, kadife, kaput bezi ve pazen kumaş kullanılmış ve el
tezgâhlarında dokunulan kumaşlardan kemer ve kuşak yapılmıştır. Dikiş
tekniği olarak makine dikiş, elde makine dikişi kullanılmış süsleme malzemesi olarak da sim kordon kullanıldığı belirlenmiştir. Aksesuar olarak da
gerdanlık ve beşi bir yerde kullanılmıştır.
Müzede incelenen kadın giysilerinin zemininde yoğun olarak kullanılan
kadifenin yanı sıra satenin de tercih edildiği; işleme malzemesi olarak simin daha sık, yassı telin ise daha az kullanıldığı belirlenmiştir. Geleneksel
kadın kıyafetlerinin gösterişli olması bakımından büyük bir çoğunluğunun
sim sırma, pul ve boncuklarla işlendiği söylenebilir. Kıyafetlerde Maraş işi
tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı görülmüş; beyaz ve sarı simin aynı
yoğunlukta kıyafetlerin işlemesinde yer aldığı saptanmıştır. Kompozisyon
özellikleri göz önüne alındığında bitkisel motifler yoğun olarak kullanılırken, geometrik motifler daha az kullanılmıştır.
Müzede incelenen başlık ve takılar grubunda; tepelik, alınlık, fes kancası,
saç bağı, gerdanlık, muskalık, yanak döven, göğüslük, kemer ve kemer
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
247
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
kaşı yer almaktadır. Kadın başlıklarının ana malzemesi olan feslerin süslemesinde tepelik ve penezlerin yoğun kullanıldığı görülmüştür. Takılarda
ise gümüşün yanı sıra süsleyici malzeme olarak taş yoğun olarak yer almıştır.
Sonuç olarak araştırma kapsamına alınan Nevşehir yöresi kıyafetlerinin
güzelliği ve özellikleri ile günümüzde var olması bizler açısından önemlidir.
Bu giysilerin günümüze ve geleceğe kazandırılması için;
- Geleneksel giysilerin korunması amacı ile bu alanda yapılan araştırmalar
çoğaltılmalı,
- Giysilerin korunması ile ilgili halk bilinçlendirmeli,
- Geleneksel giysilerimizin asıllarına sadık kalınarak röprodüksiyonları hazırlanmalı,
- Müzelerimizde ve evlerimizde bulunan sanatsal değeri olan giysilerin en
iyi şekilde korunması sağlanmalıdır.
- Geleneksel kadın giysileri ele alınarak günümüze uygun modern tasarımlar üretilmeli ve kültürel mirasın devamlılığı sağlanmalıdır.
Kaynaklar
Arlı, Mustafa. (1992), “Türk El Sanatları Atlası Üzerine Yöntem ve Öneriler”, IV.
Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, V. Cild, MaddiKültür,
Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları.
Atila, Derya. (2009) “İç Anadolu Bölgesi Nevşehir İl Müzesinde Bulunan El Sanatları Örnekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Barışta, H.Örcün. (1998), Türk El Sanatları, Ankara: T.C Kültür Bakanlığı Yayınları.
Kılıçkan, Hüseyin. (2004), Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Bezeme Sanatı ve Örnekleri, İstanbul: İnkılap Yayınları.
Koçu, Reşat, Ekrem, (1967), Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara
1967.
Ortaç, H. Serpil. (2002), “Örücülük Sanatı”, TDÖ 103 (3) Temel Örgü Teknikleri,
Gazi Üniversitesi, Ankara.
Özbel, K., (1991), El Sanatları 5, Anadolu Kadın kılıkları Klavuz Kitapları XII, CHP.
Sevindik, Hüseyin, (2009) “Nevşehir Yöresi Giyim Kuşam Kültürü”, Geçmişten
Geleceğe Nevşehir, Nevşehir Kültür ve Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı: 12.
Sürür, Ayten, (1983) “Ege Bölgesi Kadın Kıyafetleri”, Ak yayınları Türk Süsleme
Sanatları Serisi 7, İstanbul.
248
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Şentürk, Ayla, (2008), “Çankırı Evlenme Gelenekleri Çerçevesinde Görülen El işlemelerinden Örnekler”, IV Çankırı Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, 13-15
Kasım, Çankırı.
http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr) 2011
Kaynak Kişiler
Necati Güven, Öğretmen, Avonos
Selma Yedekçi, Ev Hanımı, Göynük
Hayriye Tan, Ev hanımı, Göynük
Örnekler
A) Yöre Halkından Ulaşılan Örnekler
Fotograf No 10 a,b, c, geleneksel kıyafetin ön, arka ve yan görünümü.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
249
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 11. Feslerin görünümü
Fotoğraf No 12 a,b,c, Geleneksel Kıyafetin ön Arka ve yan Görünümü
250
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Fotoğraf No 13. Şalvar
Fotoğraf No 14. Şalvar
B) Nevşehir Müzesinden Örnekler
Fotoğraf No 15.Bindallı
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
251
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 16. Bindallı
Fotoğraf No 17. Bindallı
Fotoğraf No 18.Salta (Fermane)
Fotoğraf No 19.Salta (Fermane)
252
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri
Fotoğraf No 20. Salta (Fermane)
Fotoğraf No 21. Geleneksel kıyafet
Fotoğraf No 23. Kemer
Fotoğraf No 22. Geleneksel Kıyafet
Fotoğraf No 24. Alınlık ve Tepelik
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
253
E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 25. Alınlık Çıngıl, geleneksel başlık ve bileklik
Fotoğraf No 26. Tepelik, bileklik
Fotoğraf No 28. Çanta
254
Fotoğraf No 27. Kemer çeşitleri
Fotoğraf No 29. Kemer
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
NEVŞEHİR YÖRESİ GELENEKSEL ERKEK KIYAFETLERİ
TRADITIONAL MEN’S CLOTHES AT NEVŞEHİR REGION
Filiz ERDEN* - E. Elhan ÖZUS** - Mine ÇELİKÖZ***
ÖZET
Nevşehir İli geçmişten günümüze kadar birçok uygarlığa ev sahipliği
yapmış, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşantıda önemli bir merkez
konumundadır. Nevşehir ilinin geçmişten günümüze kadar tarihsel,
ekonomik, coğrafik, kültür, gelenek ve görenek açısından tanıtılmasına katkıda bulunmak amacıyla hazırladığımız bu çalışmada, Nevşehir yöresi erkek giyim- kuşam kültürünü ele aldık
Anadolu kültüründe kadın ve erkek kıyafetleri pek çok tamamlayıcı
unsuru ile eşsiz bir sanat eseri durumundadır. Bu sanat eserleri arasında erkek giyiminin ayrı bir önemi vardır. Erkek giyimlerinden günümüze oldukça çeşitli örnekler gelmiştir. Bu örnekler incelendiğinde
geçmişin zevkini, sanat anlayışını, hayat üslubunu görmek mümkündür. Bu giysiler ayrıca, Türk insanın zevkini, inceliğini, ortaya koyan
bir belge niteliğindedir. Bizler de bu nedenle Nevşehir yöresi geleneksel erkek kıyafetlerini inceleyip, belgelendirerek yaşatmak istedik.
Bu çalışmada kültürümüzün korunması ve gelecek nesillere kaynak
oluşturulması, Milli kültür değerlerimizi geçmişten alıp günümüze
taşımak, geleceğe götürmeye katkı sağlamak ve gençlere teslim
etmek konusunda bir nebze faydamızın dokunması amaçlanmıştır
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Yöresel Kıyafetler, Erkek.
ABSTRACT
Nevşehir which housed many civilizations from the past up to now
is an important center in social, cultural end economic life. In this
*
Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve
Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta:[email protected]
** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve
Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta: [email protected]
*** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve
Giyim Sanatları Eğitim Bölümü,e-posta: [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
255
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
study which we prepared for the purpose of contributing to the
introduction of Nevşehir from the points of history, economy, geography, culture, traditions and customs from the past up to now, we
dealt with men’s clothing culture in Nevşehir region.
Men and women clothes in the Anatolian culture are unique artworks with many complementary aspects. Men’s clothing have a
distinct importance among these artworks. Various examples of
men’s clothing from the past have reached up to now. When these
examples are examined, it is possible to understand the enjoyment,
art insight and life style of the past. Furthermore, these clothes
have an important role as a certificate proving the enjoyment and
courtesy of Turkish people. For this reason, we tried to keep the
traditional men’s clothing of Nevşehir region alive by investigating
and documenting them.
In this study, it is purposed to contribute a little bit to protect our
culture and form a source for the future generations, to carry our
national cultural values from the past up to now and to the future
and deliver to the young people.
Key Words: Nevşehir, Regional clothes, Man.
1. Giriş
Kültür, bir yandan bireylerin toplumsal yollarla edindikleri ve toplumsal
yollarla ilettikleri bir değer, yargı, inanç, simge ve davranış ölçütleri üzerinden, diğer yandan da böylece ortaya çıkan geleneksel davranış kalıplarının
simgesel ve maddi ürünlerinden oluşur (Tolon, 1983: 227)
Anadolu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca Asya, Avrupa, Afrika,
Mısır ve Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bir merkez olmuştur. Orta
Asya’dan Anadolu’ya IX. yüzyıldan itibaren girmeye başlayan Oğuz, Türkmen boyları Anadolu’yu yurt tutarak Anadolu’nun bugünkü kültürel temellerini atmışlardır. Anadolu kültüründe egemen kültür Türk kültürüdür.
Toplumların giyim kuşam kültürleri bu kültürün taşıdığı toplumların değer
yargıları, inançları, töreleri, gelenek ve görenekleri, ekonomik yapıları, estetik ve sanatsal özellikleri hakkında bilgi verir. Giyim kuşam kültürü obje,
renk ve biçimin oluşturduğu karmaşık bir yapıya sahiptir (Artun, 2008: 46).
Giyim; ilk çağlarda inançlar, toplumdaki sınıf ayrılıkları ve iklimlerden, ortaçağda savaşlar, salgınlar, göçler ve uluslar arası ticaretten etkilenmiştir.
Günümüzde ise, turizm, teknolojik gelişmeler ve modadan etkilenmektedir. (Komşuoğlu vd. 1986: 6).
256
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Giysiler bir dönemin, bir ülkenin, bir topluluğun veya bir kişinin özelliklerini yansıtan önemli objelerdir. Çünkü her dönemin, her milletin ekonomik,
toplumsal, kültürel ve siyasal şartlarından etkilenerek şekillenmektedir.
Tarih boyunca, her uygarlık, yaşayış biçimi ve hayat şartlarının etkileriyle
birbirinden farklı özellikler göstermişlerdir. Bunun soncu olarak milli ve
geleneksel giysiler meydana gelmiştir. Geleneksel giysiler kültürü yansıtan
önemli öğelerden biridir (Kılınç, 2008: 19).
Türk giyim kültürü tarih boyunca değişmeler kaydetmiştir. Türk toplumu,
Orta Asya göçebe toplumunda kadın erkek benzer giysileri giyerdi. Türkler Anadolu’ya ayak bastıktan sonra da geleneksel giyim biçimini devam
ettirmişler; ancak karşılıklı kültür alışverişiyle yeni coğrafyada hem etkilenmişler hem de etkilemişlerdir. (Artun, 2008: 47).
Kadınlara ait giyim kuşamı her zaman erkeklere göre daha fazla çeşitlilik
göstermektedir. Anadolu’da giyim bedenine ve ayağına giydikleri, bunların bezemeleri ve takıları ile oluşan bir bütündür. Kadın ve erkek gelenekleri ve toplumdaki yerine göre, neyi, nerede ne zaman, nasıl giyeceğini
yaşayarak öğrenir. Böylece giyim kuşam geleneği kuşaklar arasında yaşatılır. Bununla birlikte tarih, coğrafya, ekonomik ve sosyal durum gibi farklılıkların, doğal olarak kıyafet hayatını da etkilemiş, yörelere özgü, tarzların
oluşmasında rol oynamıştır.
Anadolu’da Cumhuriyetin ilanından sonra gerek kılık-kıyafet kanunu ve
gerekse teknolojik sebeplerden dolayı insanlar gündelik hayatlarında geleneksel giysilerini kullanmamaya başlamıştır. Ancak özenle muhafaza
ettikleri bu giysilerini özel günlerde giyinerek yaşatmış ve günümüze ulaşmasını sağlamışlardır (Gerek, 2008: 374).
Ulusal kültürümüzün ana unsuru halk kültürüdür. Halk kültürü; toplumların dış etkenlerden uzak kalarak güçleri ve imkânları ölçüsünde çevre
şartlarından ve kaynaklardan yararlanmak suretiyle ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya koydukları maddi manevi eserlerin tümüdür. Halk kültürü
ürünleri yaşadıkları yörenin özelliklerini yansıtmakta ve halkın ortak duygu
ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Türk Kültürünün korunmasında, yaşatılmasında ve nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Türk kültürünün zenginliği, ulusumuzun yaşadığı coğrafyalardan ve
büyük tarihsel olaylardan etkilenmiştir. Anadolu insanı yüzyıllar boyu elde
ettiği beceri ve deneyimlerle hatırı sayılır bir giyim kuşam kültürüne sahip
olmuştur (Çağdaş, 2008: 448).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
257
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
2. Yöntem
Bu araştırmada Nevşehir ili geleneksel erkek kıyafetlerine ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmada tarama ve saha araştırması yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evreni olan Nevşehir ilinde geleneksel kıyafet bulunabileceği düşünülen Nevşehir Halk Eğitim Merkezi, fotoğrafçılar, Nevşehir il müzesi, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Nevşehir Belediyesi Kapadokya
Kültür ve Sanat Müdürlüğü Merkezi, Avanos Halk Eğitim Merkezi, Ürgüp
Halk Eğitim Merkezi, Ürgüp Belediyesi ve Göynük kasabası gezilerek materyal toplanmıştır.
Ayrıca geleneksel giysi koleksiyonu sahibi olan Hüseyin Sevindik ile görüşme yoluyla bilgi alınmış ve kişisel koleksiyonundan yararlanılmıştır. Bayan
giysi konusunda fazla sayıda farklı örneklere ulaşılmasına karşın erkek giyimi ile ilgili dokümanların çok sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple
araştırma ulaşılabilen örneklerle sınırlı kalmıştır.
3. Araştırma Bulguları
Bu bölümde araştırmanın amaçları doğrultusunda elde edilen bulgulara
ve yorumlara yer verilmiştir.
Nevşehir yöresi giyim-kuşam kültürü incelendiği zaman bu konuda derin
bir birikime sahip olduğu görülür. Nevşehir müzesinde yöreye ait giyimkuşam ve aksesuar örnekleri sergilenmektedir. Ancak çok kapsamlı kadın
giysilerine sahip olan müze erkek giyimi açısından sınırlıdır. Sadece erkek
giyimi ile ilgili aksesuarlar dikkati çekmektedir. Fesler, kemerler, tokalar, saatler, keseler gibi aksesuarların çok zarif, işlemeli ve göz alıcı olması erkek
giyiminin incelikli olduğunu düşündürüyor.
Dünyamız sürekli bir değişim ve gelişim içerisindedir. Bu değişim sürecinden giyim-kuşam kültürümüz de etkilenmektedir. Kadın giyimine oranla
erkek giyiminde bu değişim daha hızlıdır. Daha sosyal ortamlarda, iş hayatının içinde bulunan erkekler için giyim estetik görünümün yanında,
rahatlık, fonksiyonellik ve kullanım kolaylığı sağlamalıdır. Bu ihtiyaçlar
doğrultusunda erkek giyimi daha hızlı bir değişimle zamana ayak uydurmuştur.
Erkek giyimini oluşturan unsurlar şunlardır:
Göynek: Kaput bezinden, uzun veya kısa kollu, yakasız veya hakim yakalı, önü üç beş düğme ile açılabilen özellikte hazırlanan iç giyimdir.
258
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Paçalı don: Kaput bezinden, beli lastikli, boyu bileğe kadar uzun olan iç
giyimdir.
Şalvar: Göbek altı bol büzgülü, uçkurla bağlı, ağı geniş,rahat harekete
elverişli ve ayak bilerlerine kadar uzanan bir giysidir.Şalvarın üstü geniş altı
ise dardır. İhtiyaca göre pamuklu veya yün kumaştan hazırlanan bu giysi
bölgelere göre farklı kesim özellikleri taşır. (Türk Halk Oyunları Giysileri:
1999)
Uçkur: Uzun, dar, bazen kuşak da denen bezdir. Uçkur hem kadın hem
de erkek giyiminin bir parçasıdır. Ya şalvarın ağzı enlice bastırılır içinden
uçkur geçirilir ve önden düğümlenerek güzel işlemeli uçları aşağı sarkıtılırdı; ya da sadece süs bezi olarak şalvarın beline sokuşturulurdu.(Atila,2009: 20)
Kuşak: kare şeklinde olup, özel el tezgâhlarında dokunur. Şalvarın üzerine bele bağlanır. Beli sıkı tutarak soğuktan korur. Tütün tabakası veya kınlı
bıçağı taşıma işlevleri de bulunmaktadır.(Sevindik,2009: 56)
Mintan: İç giysilerin üzerine giyilen, hakim yakalı veya yakasız üst giysidir.
Yelek: Farklı yaka formlarında kolsuz, ön ortası düğmeli veya açık olan
bu giysi Anadolu’da birçok yörede hem erkek hem de kadın giyiminde
kullanılmıştır.
Sahı (Salta): Hakim yakalı veya yakasız, uzun kollu, boyu bele kadar inen
cekettir.
Fes: Tüm Anadolu’da erkek ve bayanlarda fes kullanımı yaygındır. Erkek
ve bayan oluşuna ve yörelere göre farklılıklar gösteren başlıklardır.
Çorap: Anadolu’da yün, pamuk, tiftik, ipek liflerinden hazırlanan ipliklerle beş şişle örülen çoraplar bölgelere göre farklı renk ve desenler içerir.
Çarık: Deriden el dikişiyle üretilen bu ayakkabılar bütün Anadolu’nun kırsal kesiminde kullanılmıştır.
Lapçin (mest): Genellikle kış mevsiminde kullanılan, üstü yumuşak ve su
geçirmez ve özellikle abdest tazeleme müşkülünü bertaraf eden özelliği
olan yumuşak deri ayakkabıdır. Genelde başka bir ayakkabının içine giyilir.
Kese: Saat, para, tütün gibi emtiaların korunması ve taşınması amacı ile
kullanılan, ağzı büzmeli bir nevi cüzdandır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
259
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
Nevşehir yöresi erkek giysilerini özel gün ve günlük giyim başlıkları altında
incelersek şu özellikleri görebiliriz:
Günlük Giyim:
Erkeklerde iç giyim olarak alta uzun paçalı don, üstte ise uzun kollu göynek giyilirdi. Kaput bezinden yapılan bu giysilerin dikim işleri evlerde yapılmıştır. Üstte dar peyikli dar paçalı şalvar giyilmiştir. Şalvarlarda kumaş
rengi olarak çoğunlukla siyah ve gri renkler tercih edilmiştir. Süreç içerisinde son yıllarda günümüz modası pantolona geçilmekle birlikte, yaşlılar
arasında şalvar giyimi devam ettirilmiştir. Bele şal kuşak bağlama yaygın
biçimde uygulanmıştır. Şal kuşağın beli soğuktan koruma işlevi yanında,
tütün tabakası taşıma, kınlı bıçak taşıma gibi işlevleri de bulunmaktadır.
Üst giyiminde ise yakasız mintan, mintan üzerine delme yelek giyilmektedir. Delme yeleğin cepleri ise köstekli saat ve para kesesi koymak için
kullanılmıştır. Bu kıyafetlerin üzerine ise, bölgede sahı tabir edilen ceket
giyilmektedir.
Bölge erkeklerinin baş giyimine bakıldığında çeşitlilik göze çarpar. Önceleri değişik tiplerde el örgüsü başlıklar ve tepeliksiz püsküllü fes giyilmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kasket giyilmeye başlamıştır. Günümüzde kasket giyimi azalırken, dini anlayışın etkisiyle takke tarzı başlıklar
artmıştır.
Ayağa giyilenlere baktığımızda, geçmişte çorap olarak el örgüsü motifli
veya motifsiz beyaz renk çoraplar giyilmiştir. Çalışma anında ise Soğuk
Kuyu adı verilen lastik ayakkabılar giyilmiştir. Kış günleri ise yaygın olarak
lapçın (mest) tipi ayakkabı giyilmiştir. (Sevindik,2009: 56).
Özel gün kıyafetleri:
Erkek giyiminde, özel gün kıyafetiyle günlük kıyafet arası model olarak
farklılık bulunmamaktadır. Eskimeye yüz tutmuş kıyafetler günlük kıyafet
olarak giyilirken, yeni olan kıyafetler ise özel günlerde giyilmiştir (Sevindik,
2009: 56).
260
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Nevşehir ili Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Fotoğraf No 1. Ön Görünüm
Fotoğraf No 2. Arka Görünüm
İncelenen örnekteki geleneksel erkek kıyafeti tam takım bir kıyafettir. Başta fes, bedende beyaz göynek, göyneğin üzerinde siyah yelek, altta dar
peyikli siyah şalvar, şalvarın üzerine de el tezğahların da dokunan kumaştan kuşak bağlanmıştır. Yeleğin üzerine maraş işi tekniğiyle bitkisel bezemelerle çiçek motifleri işlenmiştir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
261
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 3. Yan Görünüm
Fotoğraf No 4. Şal Kuşak
262
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
İncelenen üçgen şeklindeki şal üzerinde; birbirine paralel renkli bezemeler
içerisine birbirinden farklı geometrik motifler dekore edilmiştir. Bir kenarı
püsküllü olarak çalışılan şal kuşakta kırmızı, yeşil, siyah, beyaz, sarı, turuncu, mavi yün iplikler kullanılmıştır.
Fotograf No 5. Salta
İncelenen salta hakim yakalı, geniş kollu, kollar yırtmaçlı ve içi kaput bezi
ile astarlı olarak çalışılmıştır. Saltanın her iki ön kısmı ve kolları simetrik
bitkisel motifler ile kordon tutturma tekniğiyle süslenmiştir. Kol uçlarında
ve kol yırtmaçlarında da kordon çalışılmıştır.
Fotoğraf No 6. Çorap
İncelenen örnekteki çorap beş şiş tekniğiyle krem rengi yün ipliklerle örülmüştür. Bilek kısmında renkli yün ipliklerle bordur çalışılmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
263
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 7. Fes
İncelenen örnekteki fes bordo kadife kumaştan dikilmiştir. Tepe kısmında
siyah ibrişim ipliklerinden püsküller vardır.
Fotoğraf No 8. Saat kesesi
Daire şeklindeki kese, merkezden dışa doğru renkli ipliklerle tığ ile örülerek tamamlanmıştır. Malzeme olarak mor, yeşil, sarı, kırmızı, pembe, kahverengi pamuklu iplik ve pul kullanılmıştır.
Fotoğraf No 9. Tütün Kesesi
264
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Dikdörtgen şeklindeki kesenin ortasına, köşelerine ve kenarlarına bitkisel
motifler işlenmiştir. İki alt köşe püsküllüdür. Kesenin ağzına ince bir oya yapılmıştır. Malzeme olarak yeşil, krem renkli iplik, kırmızı saten kullanılmıştır.
Nevşehir Müzesinden Örnekler
Fotoğraf No 10. Aksesuar
Fotoğraf No 11. Para Kesesi
Fotoğraf No 12. Para Kesesi
Fotoğraf No.13 Aksesuar
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
265
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 14. Takke ve Aksesuarlar
Fotoğraf No.15 Fes
266
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
Fotoğraf No.16 Kemer
Fotoğraf No. 17 Aksesuarlar
Fotoğraf No. 18 pipo
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
267
Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ
Fotoğraf No 19. Ayakkabı ve Çorap
4. Sonuç ve Öneriler
Geleneksel Türk giysileri Türk toplumunun özelliklerini yansıtırken geçmişten günümüze önemli bilgiler de aktarmaktadır. Kültürümüze sahip çıkmak açısından yöresel giysilerin araştırılarak kayıt altına alınarak muhafaza
edilmesi oldukça önemlidir. Tarihi boyunca birçok medeniyeti barındıran,
zengin bir mirasa sahip olan Nevşehir ilimizde yöresel erkek kıyafetleriyle
ilgili kaynaklara ve giysi örneklerine ulaşmak oldukça zor olmuştur. Elde
edilen objeler çok sınırlıdır. Nevşehir il müzesi ve yapılan saha araştırmasında yöresel erkek kıyafetlerine ulaşılamamıştır.
- Nevşehir yöresinde geleneksel giysilerin tespit edilip kayıt altına alınarak
muhafaza edilmesi için çalışmalar zaman geçirilmeden yapılmalıdır.
268
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri
- Yöre halkı giyim- kuşam kültürü açısından bilgilendirilmelidir.
- Nevşehir il müzesi özellikle yöresel erkek giysileri bakımından zenginleştirilmelidir.
- Tespit edilen yöresel erkek giysileri kesim, dikim ve süsleme özellikleri
bakımından incelenmeli ve belgelendirilmelidir.
Kaynaklar
Artun, Erman (2008), “Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği”, Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir. 46-47.
Atila, Derya (2009), “İç Anadolu Bölgesi Nevşehir İl Müzesinde Bulunan El Sanatları Örnekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Çağdaş. M. Özkan, N. (2008), “Geleneksel Konya Kadın İç Giyimlerinin Giyim Sanatları Açısından İncelenmesi” Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme
Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir, 448.
Gerek, Z, Ünveren, A. (2008), “Türkiye’de Düzenli ve Disiplinli Halk Oyunları Faaliyetlerinin Erzurum Erkek Giysileri Üzerindeki Tesirleri”. Halk kültüründe
Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir,
374.
Kılınç, N., Yıldıran, F. (2008), “Geleneksel Konya Giyiminde Şalvar ve İşlikler”,
Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir. 19.
Komşuoğlu, Ş., İmer, A., Seçkinöz, M. Alparslan. S., Etike, S., (1986),Resim II
Moda Resmi ve Giyim Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi WEP-Ofset Tesisleri Ankara,
Sevindik, Hüseyin (2009), “Nevşehir Yöresi Giyim Kuşam Kültür”, Nevşehir Kültür
ve Tarih Araştırmaları, Ağustos Sayı:12, s. 56.
Tolon, Barlas (1983), Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji, Toplum Bilimlerine Giriş. Ankara
Türk Halk Oyunları Giysileri, (1999), Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
269
NEVŞEHİR KÜLTÜRÜNDE YER ALAN EL YAPIMI
BEBEKLERİN MALZEME, YAPIM TEKNİKLERİ VE
KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ
ANALYSING THE MATERIALS, TECHNICAL AND CULTURAL
FEATURES OH THE HAND MADE DOLLS THAT BELONG
TO NEVŞEHİR CULTURE
Gülay TEMİZ* - Aysel ÇAĞDAŞ** - Miyase ÇAĞDAŞ***
ÖZET
Türk kültürünü tanıtmak ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarmak açısından el yapımı bebekler önemli rol oynar. Hızla ilerleyen teknoloji, internet kullanımı ve sanayileşme oyuncak dünyasını
etkilemiş ve el yapımı bebeklerin unutulmasına neden olmuştur. Bu
araştırmanın amacı, unutulmakta olan el yapımı bebeklerin gelecek
nesillere tanıtmak ve bebeklerin malzeme, yapım teknikleri ve kültürel özellikleri açısından incelemektir.
Araştırma tarama modelindedir. Nevşehir ilinde üretilen el yapımı
bebekler araştırmanın evrenini, 12 bebek ise örneklemini oluşturmaktadır. El yapımı bebekleri incelemek için literatür taranmış ve
bebeklerin özelliklerine uygun gözlem fişi geliştirilmiştir. Gözlem fişi
el yapımı bebeklerin malzeme, yapım teknikleri ve kültürel özellikleri incelemek için veri toplama aracı olarak kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilecek bulguların Nevşehir’de var olan
el yapımı bebekleri güncelleştirip, üzerinde düşünme ve tartışma
yaratacağı, Türk kültürünün kuşaktan kuşağa aktarılmasında yararlı
olacağı, araştırmanın sonucunda geliştirilen önerilerin oyuncak sanayisinde çalışanlara ışık tutacağı, bu alanda yapılacak yeni çalışmalara rehberlik edeceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Kültür, El Yapımı Bebek.
*
Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü.
e-posta:[email protected]
** Yrd. Doç .Dr., Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi ,Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü.
e-posta:[email protected]
*** Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü.
e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
271
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
ABSTRACT
Hand made dolls are important in order to introduce Turkish culture
and cultural values, and to hand them on to posterity. Rapidly developing technology, internet use and industrialization has influenced
the toy world and thus hand made dolls have been forgotten. The
aim of this study is to introduce the nearly forgotten hand made
dolls to the next generations, and to analyse them in terms of material, technical features and cultural features.
The research is in scanning model. The hand made dolls produced
in Nevsehir make up the universe of the research, and the 12 dolls
make up the examplification. Literature is scanned to observe hand
made dolls, and observation cards are made in compatible with the
features of the dolls. The observation cards are used as means of
data to analyse the material,technical and cultural features of the
dolls.
The findings of the research are thought to update the hand made
dolls that exist in Nevşehir, to bring up consideration on them, to
help hand Turkish culture on to posterity. The recommendations
in view of the findings of the research are thought to help those
working in the toy industry and to guide new studies in the field.
Key Words: Nevsehir, Culture, Hand-made Dolls.
Giriş
Yetişkinler tarafından çocukların oyun oynamalarına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmış ve ana işlevi çocuğa oyun oynatmak olan oyuncaklar ilk
defa XVI. yüzyılda görülmüştür. Bu oyuncaklar önce toplar, bez bebekler… vb olarak evlerde el yapımı olarak hazırlanmış daha sonra bu işle
ilgilenen ustaların uğraşlarıyla oyuncak atölyelerde bez, tahta, demir ve tel
esasına dayalı olarak üretime geçilmiştir.(Ergün,1980:102–119).Oyuncak
bebekler çocukları geleceğe hazırlamak, toplumsal rolleri ve cinsel kimliklerini kazanmalarını sağlamak acısından oldukça önemlidir.
Geleneksel Türk oyuncaklarında ayrı bir yer tutan bebeklerin görünümüne bakarak, toplumsal eğilimleri anlayabilmek mümkün olabilir. Özellikle
bebeklere giydirilen giysiler, kültürün özelliklerini yansımaktadır (Onur ve
Demir,2004:107; Güner,2002:78).
Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür.
272
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel
varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatlarından biri el yapımı bebek
üretimidir(http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.
html2008:1).
Amaç
Bu çalışmanın genel amacı Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin gelecek nesillere tanıtmak ve bebeklerin malzeme, yapım teknikleri
ve kültürel özelliklere uygunluğu açısından incelemektir.
Alt Amaçlar
Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır.
Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin,
1. Yapımında kullanılan malzemeler nelerdir?
2. Giysilerinde kullanılan kumaşlar nelerdir?
3. Giysi süslemesinde kullanılan malzemeler nelerdir?
4. Aksesuarları ve aksesuar süslemelerinde kullanılan malzemeler nelerdir?
5. Yapım teknikleri nelerdir?
6. Kültürel özellikler açısından uygunluğu nedir?
Araştırmanın Önemi
Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebekler, kullanılan malzeme, yapımım teknikleri ve kültürel özellikler bakımından önemlidir. Ancak bu
konuda yayınlar oldukça sınırlıdır. Konu ile ilgili araştırma ve inceleme yapılmamış olması konunun önemini artırmaktadır.
Yöntem
Bu araştırma tarama modelinde olup Nevşehir bölgesinde yer alan el yapımı bebeklerden 12 bebeğe ulaşılmış ve bu bebeklerin tamamı araştırmanın örneklemine alınmıştır. Araştırmacılar tarafından literatür taranarak el
yapımı bebekleri incelemek amacıyla, bebeklerin yapımında kullanılan ana
ve yardımcı malzemeler, giysilerinde kullanılan kumaşlar, giysi süslemesinde kullanılan malzemeler, aksesuarları ve aksesuar süslemelerinde kullanılan malzemeler, yapımlarında kullanılan teknikler ve kültürel özelliklere
uygunluğu açısından değerlendirecek bir gözlem fişi geliştirilmiştir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
273
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Geliştirilen gözlem fişleri, çocuk gelişimi, giyim endüstri sanatları ve el
sanatları bölümünden 5 uzman kişinin görüşüne sunulmuştur. Uzman görüşleri sonucunda gözlem fişleri tekrar düzenlenmiş ve el yapımı bebekleri
incelemek için veri toplama aracı olarak kullanılmıştır.
Bulgular ve Yorum
Tablo 1: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Yapımında Kullanılan Ana
ve Yardımcı Malzemeler
Dikiş İpliği
Orlon İplik
Boya
Şişe Kapağı
Gazoz Kapağı
x
X
x
2
x
x
x
X
x
3
x
x
x
x
X
x
4
x
x
x
x
X
x
x
5
x
x
X
x
x
6
x
x
x
x
x
X
x
x
7
x
x
x
x
x
X
x
x
8
x
x
x
X
x
x
9
x
x
x
x
X
x
x
10
x
x
x
x
X
x
x
11
x
x
X
x
12
x
x
X
x
x
12
8
100
66.6
x
x
x
x
x
x
Kitre
x
Seramik
x
Tel
1
Bebek No
Kumaş
Alüminyum
çubuk
Yardımcı Malzemeler
Pamuk
Kumaş kırpıntısı
Ana Malzemeler
x
x
x
x
x
x
12 2
2
2 3 1
12
Toplam 12 12 7
Yüzde
100 100 58.3 100 16.6 16.6 16.6 25 8.3 100
%
274
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Tablo 1’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin yapımında ana malzeme
olarak; 12 bebekte (%100) pamuk, 12 bebekte(%100) kumaş, 12 bebekte (%100) alüminyum çubuk, 7 bebekte (% 58,3) kumaş kırpıntısı, 3
bebekte (%25) gazoz kapağı, 2 bebekte (%16,6) tel, 2 bebekte (%16,6)
seramik, 2 bebekte (%16,6) kitre, 1 bebekte (%8,3) şişe kapağı kullanıldığı, yardımcı malzeme olarak ise 12 bebekte (%100) boya, 12 bebekte
(%100) dikiş ipliği, 8 bebekte (%66,6) orlon iplik kullanıldığı görülmektedir.
1
1
x
1
8.3
8.3
Tül
Lame
Saten
İpekli
2
x
x
x
x
x
1
x
x
x
2
Kutnu
Kadife
Viskon
x
1
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Toplam
Yüzde
%
Pazen
Poplin
Basma
Patiska
Bebek No
Yukarıdaki bulgulardan bebeklerin tamamında ana malzeme olarak; pamuk, kumaş ve alüminyum çubuğunun, yarısından fazlasında ise kumaş
kırpıntısının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yardımcı malzeme olarak, bebeklerin tamamında boya ve dikiş ipliğinin kullanıldığı yarısından fazlasında
da orlon ipliğinin kullanıldığı görülmektedir. Bu bulgulara dayalı olarak, el
yapımı bebeklerin yapımında ana ve yardımcı malzemelerde ekonomiklik
ilkesinin dikkate alındığı anlaşılmaktadır.
x
x
x
x
x
x
x
x
x
2
x
8
x
x
x
x
2
8.3 16.6 16.6 66.6 16.6
x
x
X
1
6
2
8.3
50
16.6 8.3
Tablo 2: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Giysilerinde Kullanılan
Kumaşlar
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
275
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Tablo 2’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin giysilerinde kullanılan
kumaşlarda, 8 bebekte (%66,6) pazen, 6 bebekte (%50) kutnu, 2 bebekte (%16,6) basma, 2 bebekte (%16,6) poplin, 2 bebekte (%16,6)viskon,
2 bebekte (%16,6) saten, 1 bebekte (%8,3) patiska, 1 bebekte (%8,3)
kadife, 1 bebekte (%8,3) ipekli, 1 bebekte (%8,3) lame ve 1 bebekte
(%8,3) tül kullanıldığı gözlenmektedir.
Bu bulgulara göre pazenin en çok tercih edilen kumaş olduğu, kutnunun
da tercih edildiği söylenebilir. Bebek giysilerinde kullanılan kumaşlardan
pazenin çok tercih edilmesi geçmişte günlük kadın giysilerinde kullanılması ile paralellik göstermektedir. Arık ve Diğerleri ( 1972) Nevşehir giysilerinin daha çok pazen ve basmadan yapıldığını belirtmişlerdir.
Tablo 3: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Giysi Süslemesinde Kullanılan Malzemeler
Bebek
Orlon
Patiska Saten
Kordon
No
iplik
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Toplam
Yüzde
%
Pul
Payet
Süsleme
Malzemesi
Kullanılmayan
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
4
x
1
x
1
33.3
8.3
8.3
1
x
1
x
1
6
8.3
8.3
8.3
50
Tablo 3’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin giysi süslemesinde kullanılan malzemelerde; 6 bebekte (%50) süsleme malzemesi kullanılmadığı,
4 bebekte (%33,3) patiska, 1 bebekte (8,3) saten, 1 bebekte (8,3) orlon
iplik, 1 bebekte (8,3) kordon, 1 bebekte (8,3) pul, 1 bebekte (8,3) payet
kullanıldığı görülmektedir.
276
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Bulgulardan örnekleme alınan bebeklerin giysilerinin yarısında süsleme
malzemesi kullanılmadığı, kullanılan malzemelerden ise en çok patiskanın
tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bebek giysilerinin yarısında süsleme malzemesi kullanılmaması, yarısında süsleme malzeme kullanılması yaşamda,
günlük giysilerinin süslemesiz olmasıyla, patiskanın da en çok tercih edilmesinin, kolay ulaşılabilen ve her evde bulunabilen malzeme olması ile
açıklanabilir.
Tablo 4: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Aksesuarları ve Aksesuar
Süslemelerinde Kullanılan Malzemeler
Bebek No
1
2
Tülbent
X
X
3 4 5
6
7
8
X X X
Yazma
X
X
Pazen
X
X
X
Patiska
X
X
X
X
Poplin
X
Saten
X
Kutnu
Şal Kumaş
Sentetik
Pullu
Kumaş
Havlu
X
Kumaş
Orlon İplik
Naylon
İplik
Kurdele
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Toprak
8.3
1
8.3
1
8.3
1
8.3
7
58.3
X
X
3
25
2
16.6
3
25
2
16.6
1
8.3
2
16.6
3
25
3
25
X
X
X
1
X
X
X
8.3
X
X
X
25
1
X
X
X
3
66.6
X
X
25
8
Payet
Tahta
3
X
X
Deri
41.6
X
X
Boncuk
5
X
X
Pul
2
Yüzde
%
16.6
9 10 11 12 Toplam
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
277
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Tablo 4’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin aksesuarlarında ve aksesuar süslemesinde malzeme olarak, 8 bebekte (%66,6) havlu kumaş, 7
bebekte (%58,3) orlon iplik, 5 bebekte (%41,6) yazma, 3 bebekte (%25)
pazen, 3 bebekte (%25) patiska, 3 bebekte (%25) naylon iplik, 3 bebekte
(%25) pul, 3 bebekte (%25) tahta, 3 bebekte (%25) toprak, 2 bebekte
(%16,6) tülbent, 2 bebekte (%16,6) kurdele, 2 bebekte (%16,6) boncuk,
2 bebekte (%16,6) deri, 1 bebekte (%8,3) poplin, 1 bebekte (%8,3) saten,
1 bebekte (%8,3) kutnu, 1 bebekte (%8,3) şal kumaş, 1 bebekte (%8,3)
sentetik pullu kumaş, 1 bebekte (%8,3) payet, kullanıldığı gözlenmektedir.
Elde edilen bulgulardan bebeklerin aksesuar ve aksesuar süslemesinde kullanılan malzemelerden havlu kumaşın çok tercih edildiği, orlon ipliğinin de
tercih edildiği, yazmanın da kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Geleneksel Türk
kültüründe başörtüsünde genellikle yazma kullanılması bebeklere de aktarılmış olabilir.Tablo 5: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Yapım Teknikleri
Bebek No
Alüminyum
Çubuğa Tel
Sarma
Alüminyum
Çubuk İskelet
Oluşturma
Dolgu
Baş
1 2 3 4 5
6
X X X X
X X X X
X
X X X X
X
X X X X
X
Gövde X X X X X
Kol
X X X X X
Bacak
X
Ayak
X X X X X
Baş
X X X X
Gövde X X X X X
Tel
Çubuğa
Kumaş
Sarma
9 10 11 12 Toplam Yüzde %
X
10
83.3
X
X
12
100
X
X
12
100
2
16.6
X
X X X
X
X
10
83.3
X X X X
X
X
10
83.3
X X X X
X
X
12
100
X
1
8.3
X
10
83.3
X
6
50
1
8.3
X
1
8.3
X
9
75
X
Kol
Bacak X X X X
Baş
X X X X
X X X X
Gövde
X
X
X
Kol
Bacak X X X
278
7 8
X X X X
X
Kol
X
X
2
16.6
Bacak
X
X
2
16.6
Ayak
X
X
2
16.6
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Kitre
Seramik
İp
Sarma
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
El
X X
X X X X
X
X
8
66.6
X
X
2
16.6
El
X
X
2
16.6
Kol
X
X
2
16.6
Baş
Tablo 5’teki bulgulardan örnekleme alınan el yapımı bebeklerin yapım tekniklerinden dolgunun; 12 bebekte (%100) gövdede, 12 bebekte (%100)
kolda, 10 bebekte (%83,3) başta, 10 bebekte (%83,3) ayakta, 2 bebekte
(%16,6) bacakta uygulandığı gözlenmektedir. Alüminyum çubuk iskelet
oluşturma tekniğinin; 12 bebekte (%100) gövdede, 10 bebekte (%83,3)
başta, 10 bebekte (%83,3) bacakta, 1 bebekte (%8,3) kolda uygulandığı
görülmektedir. Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin; 9 bebekte
(%75) bacakta, 6 bebekte (%50) başta, 1 bebekte (%8,3) gövdede, 1 bebekte (%8,3) kolda uygulandığı gözlenmektedir. Tel çubuğa kumaş sarma
tekniğinin 2 bebekte (%16,6) kolda, 2 bebekte (%16,6) bacakta, 2 bebekte (%16,6) ayakta uygulandığı anlaşılmaktadır. İp sarma tekniğinin 8
bebekte (%66,6) elde, seramik tekniğinin 2 bebekte (%16,6) başta, kitre
tekniğinin 2 bebekte (%16,6) elde, 2 bebekte (%16,6) kolda, uygulandığı
görülmektedir. Dolgu tekniğinin gövde ve kolda bebeklerin tamamında,
başta ise çoğunluğunda uygulandığı, alüminyum çubuk iskelet oluşturma
tekniğinin gövdede bebeklerin tamamında, baş ve bacakta ise bebeklerin
çoğunluğunda uygulandığı belirtilebilir.
Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin bacakta bebeklerin çoğunluğunda, başta ise yarısında uygulandığı, tel çubuğa kumaş sarma tekniğinin az tercih edildiği, ip sarma tekniğinin yarısından fazlasında kullanıldığı,
seramik ve kitre tekniğinin az tercih edildiği, görüşü ileri sürülebilir.
Vücudun farklı özellik gösteren bölümlerini oluşturmak, farklı teknikleri
birlikte kullanmayı gerektirmektedir. Kültürel bebeklerin yapımında uygulanan tekniklerin çeşitliliği de bu durum ile ilişkilendirilebilir. Kültürel bebeklerde dolgu tekniği çok yaygın olarak kullanılması ekonomik ve kolay
uygulanabilir olmasından kaynaklanabilir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
279
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
El yapımı bebekler kültürel özellikler bakımından incelendiğinde; örnekleme alınan 12 bebeğin tamamının kültüre uygun olduğu ortaya çıkmaktadır. Elde edilen bulgulardan çok zengin geleneksel Türk giysilerinin
malzeme model kesim ve süsleme özelliklerinin daha çok yansıtılmasının
el yapımı bebekleri zenginleştireceği ve Türk kültürünü tam olarak yansıtacağı düşünülebilir.
Bebek No: 1 önden görünüşü
280
Bebek No: 1 arkadan görünüşü
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Bebek No: 2 önden görünüşü
Bebek No: 2 arkadan görünüşü
Bebek No:3 önden görünüşü
Bebek No: 3 arkadan görünüşü
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
281
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Bebek No: 4 önden görünüşü
Bebek No: 4 arkadan görünüşü
Bebek No: 5 önden görünüşü
Bebek No: 5 arkadan görünüşü
282
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Bebek No: 6 önden görünüşü
Bebek No: 6 arkadan görünüşü
Bebek No: 7 önden görünüşü
Bebek No: 7 arkadan görünüşü
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
283
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Bebek No: 8 önden görünüşü
Bebek No: 8 arkadan görünüşü
Bebek No: 9 önden görünüşü
Bebek No: 9 arkadan görünüşü
284
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Bebek No: 10 önden görünüşü
Bebek No: 10 arkadan görünüşü
Bebek No: 11 önden görünüşü
Bebek No: 11 arkadan görünüşü
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
285
Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ
Bebek No: 12 önden görünüşü
Bebek No: 12 arkadan görünüşü
Sonuç
Bebeklerin tamamında ana malzeme olarak; pamuk, kumaş ve alüminyum çubuğun kullanıldığı kumaş kırpıntısının da tercih edildiği görülmüştür. Yardımcı malzeme olarak boya ve dikiş ipliğinin kullanıldığı orlon ipliğin de tercih edildiği anlaşılmıştır.
Bebeklerin giysilerinde kumaş olarak en çok pazenin kullanıldığı, pazenden sonra kutnunun tercih edildiği görülmektedir.
Bebeklerin yarısının giysilerinde süsleme malzemesinin kullanılmadığı, kullanılanlardan ise en çok patiskanın tercih edildiği anlaşılmaktadır.
Bebeklerin aksesuar ve aksesuar süslemelerinde malzeme olarak havlu
kumaşın çok tercih edildiği, orlon ipliğinin ve yazmanın da kullanıldığı
görülmektedir.
Dolgu tekniğinin gövde ve kolda bebeklerin tamamında, başta ise çoğunluğunda uygulandığı, alüminyum çubuk iskelet oluşturma tekniğinin
gövdede bebeklerin tamamında, baş ve bacakta ise bebeklerin çoğunluğunda uygulandığı anlaşılmıştır. Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin bacakta bebeklerin çoğunluğunda, başta ise yarısında uygulandığı,
286
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve
Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
tel çubuğa kumaş sarma tekniğinin az tercih edildiği, ip sarma tekniğinin
yarısından fazlasında kullanıldığı, seramik ve kitre tekniğinin az tercih edildiği, görüşü ortaya çıkmaktadır.
El yapımı bebeklerin tamamının kültüre uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Öneriler
* Nevşehir’de kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin, Türkiye’de ve
dünya platformunda tanıtılıp sergilenmesi.
* Nevşehir kültürel bebekleri konusunda araştırma inceleme ve yayınlar
yapılması.
* Nevşehir Kültürel bebeklerin seri üretiminin yapılması.
* Giysilerinde geleneksel Türk giysi özelliklerinin daha çok yansıtılması.
* Bu kültür varlığı bebeklerin korunmasında halkın bilinçlendirilmesi.
Kaynakça
Arık,R.S, Dinçsoy. M, Ersel. Ş, Günvaran, Z, Karababa, M, Kavak, Y, Kaya. Ş, Komsuoğlu, G, Konur. U, Muncuk. N, Sapmaz, N, Seçkinöz, K, Tanır, G, Tizer
(1972), Bölgesel Türk Giysileri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Ergün, Mustafa (1980), Oyun ve Oyuncak Üzerine, Milli Eğitim I/1 s. 102–119.
Güner, Yıldız (2002), Türkiye’de Tarih Öncesinden Bu Yana Oyun-Sanat-Oyuncak
İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Onur, Bekir ve Tülin, Demir( 2004), “Türkiye’de Çocukların Oyuncak Sandığı: Ulusal ve Küresel Etkenler”,Türkiye’de Çocuk Oyunları Araştırmalar, Ankara
Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları No:
12,Ankara.
http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html Nevşehir Valiliği
(2008), Kapadokya’da Sosyo Kültürel Yapı.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
287
İÇ ANADOLU BÖLGESİ GELENEKSEL GİYSİ ÖZELLİKLERİNİN
KADIN YELEK MODELİNE YANSITILMASI
REPRESENTATION OF TRADITIONAL WOMAN CLOTHING
CHARACTERISTICS OF CENTRAL ANATOLIA REGION
THROUGH A WOMAN WAISTCOAT PATTERN
Hatice Saadet BEDÜK* - Duygu ERCAN**
ÖZET
Geleneksel giysiler arasında yer alan yelek ve cepkenler kültürü yansıtmaları açısından önemli örneklerdir. Bölgelere göre farklılık gösteren cepkenler; çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz kumaşlardan
darca dikilmiş, önü yırtmaçlı, kısa etekli, uzun kollu, ön-arka yüzleri,
kol ağızları kaytanlar ve sırmalarla süslenen yakasız veya hakim yakalı üst giysidir. Yelek ise kolsuz, önü açık omuz başları, boyun ve
kol çevreleri simlerle işlenmiş, gömlek üzerine giyilen giysilerdir. Bu
araştırmanın amacı, günümüz koşullarında kaybolmaya yüz tutan
geleneksel kadın cepken ve yeleklerinin model, kesim, süsleme ve
dikim tekniklerini açısından incelenip, desen ve uygulanan tekniklerinden esinlenerek geleneksel giyim-kuşamlar ile yeni yaklaşımlar
arasında köprü kurulmasını sağlamak ve bu giysileri belgelendirmektir. Araştırma Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim
Sanatları Bölümü lisans tezleri ve bu konudaki yazılı kaynakların taranmasıyla gerçekleştirilmiştir. İç Anadolu Bölgesi kadın cepken ve
yelek örneklerine ait gözlem fişlerinin incelenmesi doğrultusunda
kutnu, çuha, kadife kumaş kullanılmıştır. Kesim tekniklerinde kuşlu
kol, düz beden, model boyu bele kadar, hakim ve ‘V’ yaka uygulanmıştır. Süsleme teknikleri olarak bitkisel ve geometrik bezemeler
ağırlıklı olarak oluşturularak, dikişleri oyulgama ve çırpma dikişi ile
gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında uygulama örneklerine
yer verilecektir.
*
Yrd. Doç., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü,
e-posta:[email protected]
** S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü
e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
289
Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN
Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, İç Anadolu Bölgesi, Yelek,
Cepken, Kültür
ABSTRACT
Cepken (a short embroidered jacket) and waistcoats, which are
among traditional clothes, are important examples in terms of representing the culture. Cepkens, which differ depending on regions,
are collarless or crew neck overgarments which are narrowly sewn
from clothes such as baize, satin, mantin (a type of silk cloth) and
velvet with a front slit, short skirt, long sleeves and decorated with
gimps and silver stripes in the front, back and sleeve hems. Waistcoat is a sleeveless garment with an open front, shoulders and
sleeve rounds embroidered with silver, which is worn over a shirt.
The aim of the present study is to examine the traditional woman
cepken and waistcoats that are about to be forgotten under today’s
conditions in terms of pattern, cutting, embroidery and sewing
techniques and to create bridges between the traditional works of
clothing and new approaches inspired by traditional patterns and
techniques used and to document such clothes. The study was carried out through the review of the BA dissertations of the Clothing
Arts Department of the Faculty of Vocational Education at Selcuk
University and other written resources on the subject. Based on
the examination of the observation cards of woman cepken and
waistcoat samples from Central Anatolia Region, kutnu (a traditional cloth made from cotton), baize and velvet clothes were used.
Bird sleeve, straight size, waist-length pattern size, crew neck and
V neck were applied as cutting techniques. Plants and geometrical decorations were dominantly formed as embroidery techniques
and the seams were implemented through tacking and hemming
stitches. The examples of applications will be presented within the
scope of the study.
Key Words: TraditionalCloth, Central Anatolia Region, Waistcoat,
Bolero, Culture
Giriş
Giyim; insanoğlunun koruma gereksinimi ile başlayan ve gelişim sürecinde
çeşitli öğelerle zenginleşen bir olgudur (Özay, 1993 : 142).
Giyim-kuşam insanoğlunun kültürel gelişim ve yaşam sürecinde, kökeninde koruma amaçlı olmasına karşın, gelişim sürecinde geniş kültürel işlevsel
290
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin Kadın Yelek Modeline Yansıtılması
bir olgudur. Ekolojik koşulların toplumsal ve kişisel değer yargılarının, törelerin ve ekonomik koşulların biçimlendirdiği önemli kültürel öğe ve aynı
zamanda da kültürün bir taşıyıcısıdır ( Aktaran: Karataş, 2010 : 10).
Türk giyim-kuşam tarihinin seyri için Anadolu insanı önemli bir başvuru
kaynağıdır. Anadolu insanı, tarihi milli dokusunu koruyabilmektedir. Zaman olgusunun yıpratıcı etkisine rağmen Anadolu insanı kendisinden önceki kuşaktan aldığını bazen güncelleyerek bazen olduğu gibi bir sonraki
kuşağa aktarabilmiştir
Anadolu insanının manevi dünyasını yansıtan biçim ve motiflerle bezeli giyimler, aynı zamanda onların türlerine bağlı kalmalarına da yardım
etmiştir. Anadolu türk giyim-kuşam geleneğini malzemesi biçimi ve bezemesiyle Türk Halk kültürünün engin kaynaklarından biridir.Türk giyim
kuşam kültürünü kalitesi, motif zenginliği, canlılık ve zarafeti ile Anadolu
insanının yaşam biçimini ve dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtır (Artun,
2008: 47).
Geleneksel giyimlere yansıyan değerleri irdeleyebilmek için Türklerin tarihsel süreçleri önem kazanmaktadır.
Türk tarihsel sürecinde, toplumsal gelişme ve değişmelerin estetiğe buradan da Anadolu kadınının giyimine yansıması sosyolojik dönüşümlerle
gerçekleşmiştir. Anadolu kadın giyim kuşamında inançlarla harmanlanan
ve bin yıldır zenginleşerek süregelen sembolik değerleri, motiflerde, renklerde, malzemelerde izleyebilmekteyiz.
Anadolu kadını kırsal da göçebe hayatı içinde kendi inanç ve geleneklerini
pratik yaşamlarıyla birleştirerek; kendi dokuduğu kumaş ve dokuma türlerinden giysiler hazırlamış ve bunları yine kendi inançlarına göre süsleyerek
kullanmıştır( Gargi, 2007: 95).
Amaç
Bu çalışmanın amacı; İç Anadolu bölgesine ait geleneksel giysilerin kumaş,
model, kesim, kalıp, malzeme ve süsleme açısından incelenmesi ve maddi
kültürümüz olan bu giysilerin kadın yeleğine yansıtılarak somut bir örnek
ortaya koyulmasıdır. Ayrıca geleneksel giysilerden yeni yorumlara yönelerek faydalanmak, orijinal özellikler taşıyan bu giysileri çizimlerle belgelemek, bir kültür mirası olarak gelecek kuşaklara aktarmaktır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
291
Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN
Yöntem
Konya Yöresi geleneksel cepkenlerini konu alan 30 adet lisans tezi evren
kapsamına alınarak incelenmiştir. İncelenen tezlerdeki yelek modelleri ve
bu yeleklerin model özellikleri değerlendirilerek yeni bir ürün oluşturmak
amacıyla 1 tanesi örneklem olarak belirlenmiş ve geleneksel yelekleri yansıtacak şekilde yeni bir ürün ortaya konulmuştur.
Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmanın örneklem seçiminde Tipik Durum örneklemesi tekniği kullanılmıştır.
Yeleğin Tasarımı
Tasarım, zihinde canlandırılan biçimdir. Zihinde, hayal kurma, farklılıkları
bulma, sorgulama, yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, akıl yürütme gibi
üst düzey süreçleri canlandırılarak, kişiye özgü yeni tasarımlar yapmaktır.
Kullanım ihtiyaçlarına göre, bir şeyin kullanılabilirliğini arttırmak için farklı
bir bakış ile yapılan şekillendirmedi.
Bu çalışmanın tasarımında geleneksel kadın yeleklerinin model, kumaş ve
desen özelliklerinden esinlenerek yeni bir ürün oraya çıkarılmıştır.
Resim 1
292
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin Kadın Yelek Modeline Yansıtılması
Yeleğin Kalıbı
‘’34 beden’’ kalıbı üzerine model uygulaması yapılmıştır. Kadın yeleklerinden esinlenilerek uygulanan kalıpta, ön bedende pens kol altına kaydırılmıştır, yakadan 2cm inilerek, beden hattından sağa doğru 3,5cm girilmiş
ve 9 cm aşağıya inilerek yaka oyuntusu oluşturulmuştur.
Arka bedende pens omuza kaydırılmış, kollar 1cm oyulmuştur. Model
boyu bel hattından 4cm yukarı çıkılarak belirlenmiştir.
Resim 2
Yeleğin Kumaş ve Süsleme Özelliği
Üründe, incelenen geleneksel kadın yeleklerinde kullanılan mantin, canfes, atlas gibi ipekli kumaşlardan kutnu tercih edilmiştir.
Kutnu; çözgüsü ipek, atkısı pamuk ve ipek karışık atılmış, kalın, çoğunlukla yollu, eni dar bir kumaştır (Tezcan, 1993: 29).
Parlak kumaşların en eskileri kutnuda görülür. Çok defa yol yol renkli çizgilerle
yapılan bu kumaşların çözgü telleri pamuk ve ipek olarak atılır, dokunduğu
zaman renkli çizgiler atlas dokuması gibi patlak görülür( Dalsar, 1960: 42).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
293
Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN
Kutnu kumaşlar zamanla ipekten parlak pamuktan mat çizgiler şeklinde
çubuklu olarak dokunmuştur. İpek çizgileri çoğunlukla sarıdır. Zaman zaman renkli olarak ta dokunmuştur( Gürsu, 1988: 27).
Süsleme ise; elde hazırlanan kordon iplikleriyle uygulanan kordon tutturma
tekniği ile uygulanmış, desenin orijinaline bağlı kalınmıştır. Kordon tutturma
tekniği süslenecek kumaşın üstüne çizilen desenin, çizgilerine serilen kordonun, gizli iğneyle tutturulmasıyla yapılan bir iğnedir(Barışta, 1999: 217).
Sonuç
Araştırma kapsamında incelenen tezlerdeki kadın yeleklerinin model ve kesimlerinin benzer özellikler taşıdığı, yaka oyuntularının yuvarlak, kare ve ‘’v’’
şeklinde olduğu, kumaş seçiminde genellikle pamuk ve ipekli karışımların
tercih edildiği görülmüştür. Süsleme tekniklerinde kordon tutturma tekniği
kullanılmış, kordonlar altın ya da gümüş simli ipliklerle yapılmıştır. Desenlerde geometrik bezemeler ön plandadır, ayrıca aplike tekniği de yaygın olarak
kullanılmıştır. Geleneksel giysi özelliklerini taşıyan bu giysiler yok olmakla
karşı karşıyadır. Geçmişimizle bağ kurmamızı sağlayan bu giysilerden yararlanılmalı, günümüze taşıyarak gelecek nesillere aktarılmalıdır.
Kaynaklar
Artun, E.,( 2008). Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği.
Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar arası Sempozyumu Bildirileri 2006. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi, 47.
Barışta, H.Örcün, (1984). Türk İşleme Sanatı Tarihi. Gazi Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksekokulu Basımevi, Ankara.
Dalsar, F.,(1960). Bursa’da İpekçilik. Semet Matbaacılık, İstanbul.
Gürsu, N.,(1988). “Türk Dokumacılık Sanatı”. Çağlar Boyu Desenler, Redhouse
Yayınevi, İstanbul.
Gargi, Z., (2007). Ege Bölgesi Kadın Giyiminde Bel Aksesuarları (İzmir, Aydın,
Manisa, Örneğinde) Sanatta Yeterlilik Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel
Sanatlar Enstitüsü, İzmir.
Günay, U., (1986). Tarihi Türk Kadın Kıyafetleri. Olvi Yayınları, İstanbul.
Özay, S., (1993). Moda Aksesuarı Tasarımı Programı Eğitim Raporu, Grafik Tasarım Basımevi, İstanbul.
Salman, Ö., (1994). El Sanatlarını Çeşitlendirme Yöntemleri, Kamu ve Özel Kuruluşlarla Orta Öğretimde, Üniversitelerde El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu Bildirileri, Türk Tarih Basımevi, Ankara.
Tezcan, H., (1993). AtlaslarAtlası, Pamuklu, Yün ve İpek Kumaş Koleksiyonu, Yapı
Kredi Koleksiyonları-3, İstanbul.
294
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İÇ ANADOLU BÖLGESİ GELENEKSEL CEPKEN VE YELEK
ÖZELLİKLERİNDEN OLUŞTURULAN KADIN YELEK MODELİ
WOMAN WAISTCOAT MODEL CREATED FROM TRADITIONAL
CEPKEN AND WAISTCOAT CHARACTERISTICS OF CENTRAL
ANATOLIA REGION
Saadet BEDÜK* - Aslı ÇETİN**
ÖZET
Türk giyim kültüründe cepken, şalvar, yelek, üçetek ve bindallı en
sık görülen giysi türlerindendir. Cepken; yelek boyunda, kolu önü
açık, düz yakalı, kadife, çuha, sevai, gibi kumaşlardan süslemeli kadın giysisidir. Yelek ise; ipek, kadife veya dokuma kumaştan yapılmış
düğmeli, işlemeli, yakasız ve kolsuz, genellikle iki yanında cepleri
bulunan bir giysi çeşididir. Bu çalışmanın amacı, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş kadın cepken ve yelek örneklerini kalıp, kesim, dikim ve süsleme açısından inceleyerek yapısal özelliklerini giysi
modellerine uyarlamaktır. Araştırmada Selçuk Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü arşivlerindeki lisans
tezlerinde bulunan İç Anadolu yöresine ait cepken ve yelekler kesim, süsleme, dikim özellikleri bakımından incelenmiştir. İncelenen
yelek ve cepkenlerden esinlenerek yeni bir yelek oluşturulmuştur.
Bu üründe geleneksel kumaşlardan kutnu kullanılmış, süslemesinde ise aslına sadık kalınarak kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Motif ve teknik özellikleri açısından bire bir kullanılan süsleme
tekniği geleneksel giysilerin korunması, yaşatılması ve aktarılması
açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışmada uygulamanın
süreci ve aşamaları aktarılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, Kadın Yeleği, Cepken, Kültür
* Yrd. Doç. Dr., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi, TGiyim Endüstri ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü,
e-posta:[email protected]
** Selçuk Üniversitesi, e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
295
Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN
ABSTRACT
Cepken (a short embroidered jacket), shalwar, waistcoat, ucetek (a
kind of dress worn over shalwar by women) and bindalli (garment
made of purple velvet embroidered with silver thread) are the most
common types of garments in Turkish clothing culture. Cepken is
a waist-size embroidered woman clothing with open sleeves and
front and a straight collar made of clothes such as velvet, baize and
sevai (silk cloth). Waistcoat is a type of embroidered clothing made
of silk, velvet or woven cloth with buttons, without sleeves and collar and generally has pockets on both sides. The aim of the present
study is to examine the woman cepken and waistcoat models of
Anatolia that are about to be forgotten in terms of pattern, cutting,
sewing and embroidery and adapt their structural characteristics to
clothing models. In the study, cepkens and waistcoats presented
in the BA dissertations existing in the archives of the Clothing Arts
Department of the Faculty of Vocational Education at Selcuk University were examined in terms of cutting, embroidery and sewing
characteristics. A new waistcoat was created inspired by the waistcoats and cepkens examined. Kutnu, which is a traditional cloth
made from cotton, was used in this product and staying true to its
authentic form, was embroidered using the string fastening technique. The embroidery technique that was exactly used in terms of
motif and technical characteristics is important for the protection,
maintaining and transfer of traditional works of clothing. For this
reason, the process and stages of the implementation will be presented in the study.
Key Words: Traditional Cloth, Woman Waistcoat, Bolero, Culture
Giriş
Giyim kuşam, insanoğlunun ortaya çıkışından itibaren önce korunma ihtiyacı ve güdüsüyle ortaya çıkmış ancak zamanla insanlığın kültürel, sosyolojik, ekonomik ve teknolojik gelişim süreci boyunca önemli fonksiyonlar
kazanmış bir olgu ve ihtiyaç biçimidir. Başlangıçta çeşitli doğal güç, etki
ve şartlardan korunma aracı olarak ortaya çıkıp gelişse de, giyim kuşam
zamanla iklim koşulları ve farklılıkları, sanayi ve teknoloji alanındaki gelişmeler, kültürel ve ekonomik alandaki ayrışmalarla birlikte biçimlenmiş ve
değişiklik göstermiştir (Özcan: 2008, 5).
Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca Asya, Avrupa, Afrika, Mısır ve Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bir merkez olmuştur.
296
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli
Anadolu kültüründe egemen kültür Türk kültürüdür(Artun,1998,6). Kültür, insanı tanımlayan bir öğedir, yan yana olmak, iletişim kurmak, birlikte yaşamak ile oluşur ve yaşamla ilgili her olgudan etkilenir. Giysiler de
insanın ayrılmaz parçası olarak kültür ile bütünleşir. Büyük medeniyetlere
baktığımızda kültürel hazinelerini oluşturan önemli yapıtaşları ile karşılaşırız. Bu yapı taşlarının en önemli özelliği kendilerine özgü olmalarıdır. Bu
özgünlüğü yaşanmış tarihleri, hayata bakışları ve sağlam duruşları meydana getirir. Giysiler de kültürel mirasın birer parçası olarak bu özgünlüğü
yansıtırlar (Berk: 2006, 3-5).
Toplumların giyim kuşam kültürleri bu kültürün taşıdığı toplumların değer yargıları, inançları, töreleri, gelenek ve görenekleri, ekonomik yapıları,
estetik ve sanatsal özellikleri hakkında bilgi verir. Giyim kuşam kültürü
obje, renk ve biçimin oluşturduğu karmaşık bir yapıya sahiptir (Aktaran:
Artun,1998, 6).
Giyim kuşamlar bütün özellikleri ile bir kültür ve sanat olayıdır. Anadolu insanının manevi dünyasını yansıtan biçim ve motiflerle bezeli giyimler, aynı zamanda onların törelerine bağlı kalmalarına da yardım etmiştir.
Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen Türklerin giyim kuşam geleneği
Anadolu yerli giyim kuşam geleneğiyle yoğrularak şekillenmiştir. Anadolu
Türk giyim kuşam geleneği, malzemesi, biçimi ve bezemesiyle Türk halk
kültürünün zengin kaynaklarındandır(Artun: 2008, 46). Bu şekilde Anadolu Tarih boyunca zenginleşen çok renkli bir giyim hazinesine ev sahipliği
yapmıştır (Berk:2006, 13).
Türk giyim kuşam kültürü kalitesi, motif zenginliği, canlılık ve zerafeti ile
Anadolu insanının yaşam biçimini ve dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtır. Geleneksel yaşamda her kuşak kendinden önceki kuşağı izleyerek bu
giyim kuşam anlayışını, günümüze taşır. Giyim kuşam anlayışında zamanla
değişim olabilir. Bu malzemede, işçilikte, yaşanan günün modalarından
etkilenme gözlenmektedir(Artun: 2008, 46).
Türk kıyafet tarihi ile ilgili bilgileri; Orta Asya’daki arkeolojik kazı buluntuları, heykeller, çini ve seramikler, madeni eşyalar üzerindeki resimler, minyatürler, Divanû Lügat’i Türk’ten, tarihlerden, seyahatnameler, edebi eserler, kıyafetnameler ve müzelere intikal etmiş kıyafetlerden öğrenilmektedir
(Özel: 1992, 11).
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
297
Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN
Anadolu’nun bölgeler arası çok farklı coğrafi yapıya sahip olması, iklim
özelliklerinin değişiklik göstermesi giyim kuşam tarzında da farklılığı beraberinde getirmiştir. Bölgeler arası farklılık görüldüğü gibi, bölgelerin kendi
içerisinde de değişik giyim kuşam özelliklerine sıkça rastlanmaktadır(Ay ve
Bakır: 2008, 315)
Türk giyim kuşamı içinde kadın her yörede geleneksel giysilerde ince zevkini yansıtmıştır. Geleneksel giysilerin sayıları gün geçtikçe azalmaktadır. İç
Anadolu bölgesine ait geleneksel giysiler yansıttıkları önemli özellikler bakımından seçkin bir konumdadır(Çağdaş ve Özkan: 2008,447). İç Anadolu bölgesi geleneksel kadın giyimi incelediğinde en çok kullanılan parçaların cepken, yelek, şalvar, üç etek, bindallı olduğu görülmektedir. Cepken;
zamanımızın ceketi yerine giyilen bir giysinin genel adıdır. Gömlek üzerine
giyilirdi. Yakası düz kesim, önü düz veya çapraz, eteği kısa, ancak bele
kadar inen, kolları uzun, el üstüne düşerdi. Kol kesimi iki türlüydü. Birincisi bugünde kullanılan alışılmış kol kesimi olup ikincisinde ise, kol cepken
bedenine yalnız omuz başından dikilir, koltuk altı yelek gibi oyuk açık kalır,
kolun alt açıklığı ise dirsek içi hizasına kadar uzanırdı. Koltuk altı ile dirsek
içi arasındaki açık kalan yerden gömlek kolu gözükürdü. Giyenin varlığına
göre yaka ve kol kenarları, önleri, etek uçları şerit ve nakışlarla işlenip,
süslenirdi. Yelek ise; Kolsuz, çoğu zaman önü açık, eteği bele kadar kısa
olup, mintanın üstüne, ceket, salta veya cepkenin altına giyilen bir giysidir.
Erkeklerin yelekleri çuha ve kadifeden dikilirken kadınların yelekleri ipekli
kumaşlardan olurdu. Kadın yeleklerinin kenar ve alt bölümleri nakışla süslenirdi( Hamdibey ve diğerleri: 1999, 17-21).
Türklerin tarih boyunca kullandıkları kumaş çeşitlerinin sayısı bir hayli fazladır. Zaman içerisinde yıpranan bir materyal olması sebebiyle günümüze
az örnek ulaşmıştır. Kaynaklarda adı geçen kumaş türlerinin sayısı 650
civarındadır. Ancak çoğu hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır.
Cepken ve yeleklerde en çok kullanılan kumaşlar çuha, kutnu, kadife,
sevai, atlas gibi kumaşlar olmuştur. Bu kumaşlardan kesilen cepken ve
yelekler çeşitli süsleme teknikleriyle biçimlendirilerek Türk Geleneksel Giyiminde önemli bir yere sahip olmuşlardır.
Araştırmanın Amacı
Bu çalışmanın amacı; Türkiye’nin unutulmaya yüz tutmuş kadın cepken
ve yeleklerinin kalıp, kesim, süsleme, dikim gibi belirleyici özelliklerinin
incelenerek, günümüz giyim tarzına uyarlanmasıdır. İnsanlık tarihinin va-
298
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli
rolduğu bu uzun süre içerisinde kültür mirasımızı ve buradan gelen birikimlerimizi aydınlatmak açısından önemli bir çalışma olmuştur. Ayrıca
konuyla ilgi yapılacak daha sonraki araştırmalara yardımcı olabilmekte
araştırmanın amaçları arasındadır.
Yöntem
Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve
Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü tarafından Konya Yöresi geleneksel cepken ve yeleklerini ile ilgili 30 adet lisans tezinin incelenmesiyle oluşturulmuştur. Ayrıca geleneksel giyim kuşam ve Türk Giyim Tarihi ile ilgili çeşitli
kaynaklardan da yararlanılmıştır. Bu kaynaklarda bulunan Konya Yöresine
ait tezlerden 1 tanesi örneklem olarak seçilmiş ve cepken ve kesim, süsleme, dikim özellikleri bakımından incelenerek yeni bir ürün ortaya çıkarılmıştır. Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmada örneklem seçiminde Tipik Durum Örneklemesi kullanılmıştır.
Yeleğin Tasarım Aşaması
Tasarım; Bir ürünün tamamının veya bir parçasının çizgi, şekil, renk, biçim, doku, malzemenin esnekliği veya süslemesi gibi insan duyuları ile
algılanabilen çeşitli unsur ve özelliklerin oluşturduğu görünümdür. Bu tasarımda Konya Yöresi cepkenlerinden esinlenerek yeni bir ürün ortaya çıkarılmış ve kumaşla işleme net bir şekilde vurgulanmaya çalışılmıştır.
Resim 1
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
299
Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN
Yeleğin Kalıp Aşaması
Bu yelek çalışılırken “40 beden” temel bedeni üzerine çeşitli cepken modellerinden esinlenerek model uygulanmıştır. Model uygulama işlemine
temel bedende ön bedene ait olan pens kapatılıp, kol altına kaydırıldıktan sonra model uygulanmaya başlanmıştır. Geleneksel yeleğin model
uygulaması şu şekildedir.
Resim 2
Ön ve arka beden yakası 1 cm, kol oyuntuları ise omuzdan 0.5 cm ve kol
altından 1 cm olmak üzere oyulmuştur. Pensler bolluk olarak bırakılmıştır.
Bel hattından aşağı 5cm inilerek model boyu belirlenmiştir. Ön bedende
beden hattından aşağı 12.5 cm inilmiş, beden hattından içeri 8 cm girilmiştir. Beden hattından inilen 12.5 cm den sonra içeri 1 cm girilerek model boyuna kadar dik olarak birleştirilmiştir. Ön bedende yakayla omuzun
kesiştiği noktadan başlayarak 8 cm den geçip 12.5 cm de bitecek şekilde
yakaya şekil verilmiştir. Ayrıca yan dikişler kol altından model boyuna kadar düz hale getirilmiştir.
300
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli
Yeleğin Kumaş ve Süsleme Özelliği
Bu ortaya çıkarılan yeni üründe geleneksel kumaşlardan kutnu kullanılmış, süslemesinde ise aslına sadık kalınarak kordon tutturma tekniği uygulanmıştır.
Kutnu kumaşı; atlas ve kemha arasında bir yüzü ipekli ve diğer yüzü pamuklu olan bir kumaş olduğu ifadesi kullanılmıştır(İmer: 2001, 12-14).
Genel anlamda pamuktan yapılmış kumaş anlamına gelir. Zamanla çözgüsü ipek, atkısı pamuk olan kumaşlara da bu ad verilmiştir.
Atkı iplikleri bir ağızlıktan iki kat olarak atılır. Kutnular atlas ve kemhadan
sonra en sık ve en kalın dokunan, eni dar kumaşlardır. Eskiden daha sık
dokunmasına karşın günümüzde daha seyrek dokunmaktadır. Kumaşın
dokunduktan sonra pişirilip yumuşatılması gerekir. Daha sonra da perdahlanarak bir parlaklık verilir. XVIII. yy.da sarayda kullanılan kutnulardan
üç etek, entari ve şalvar yapılmıştır(Önlü: 1994,332-333). Kutnu kumaşlar
zamanla ipekten parlak, pamuktan mat çizgiler şeklinde çubuklu olarak
dokunmuştur. İpek çizgileri çoğunlukla sarıdır. Zaman zaman renkli olanları da imal edilmiştir(Gürsu:1988,27).
Kordon tutturma tekniği ise; desen özelliğine ve uygulanacak yere göre
kordonun, ince iplikle elde veya makinede tutturarak yapılan bir nakış
çeşididir Elde yapılan kordon tutturma işi eski Türk işlemelerinde çok
görülmektedir. Bu işin en güzel örnekleri bindallı, cepken, yelek vb aksesuarlarda görülebilir. Günümüzde elde uygulandığı gibi makinede de
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
301
Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN
uygulanmaktadır. Kordon tutturma işi desenin içini tamamen dolduracak
şekilde kordonları yan yana tutturarak uygulandığı gibi kenar sularında
tek sıra olarak da uygulanabilir. Mümkün olduğu kadar birbirini takip
eden desenler tercih edilmelidir. Elde kordon tutturma da desen kumaşın
yüzüne çizilerek uygulama yapılır. Resim 4’te kordon tutturmanın nasıl
yapıldığı gösterilmektedir.
Resim 4
Sonuç
Araştırma için incelen tezlerde cepkenlerde görülen ortak özellikler yaka
formları, kumaşlar ve süslemeleridir. Cepken modellerinde genel olarak
kullanılan kumaşların kadife, kutnu, çuha, sevai, atlas olduğu görülmüştür. Süslemelerinde gümüş ve altın rengi iplerle kordon tutturma tekniği
uygulanmıştır. Kullanılan desenler ise çiçek motifleri ve geometrik desenler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca kol kesimleri oyuntusuz olarak kesilmiştir. Yaka formları oyuntulu yakalardan oluşmaktadır.
Geleneksel giyim Türk Tarihinin en önemli bölümlerinden biridir. Giyim
sadece dış görünüşe yönelik maddi kültür ürünü değil, sosyal yaşamında
önemli bir parçasıdır. Gerekli önemin verilmediği bu kültür mirasımız günden güne yok olma tehlikesi içindedir. Bu tarz araştırmalar sayesinde giyim
kültürümüzün yaşatılmasında, yeni ürünlerin tasarlanmasında ve esin kaynağı olmasında önem teşkil etmektedir.
302
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli
Kaynakça
Artun, Erman (2008). Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar Arası Sempozyum
Bildirileri.16 Aralık 2006. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 46-71.
Ay, Göktan, Bakır, Süleyman(2008). Giysileri Koruyup Yaşatmada Standartlık;
Yozgat Yöresi Kadın Giyimi Teknik ve Kalıp Çizimlerinin Örnek Çalışması.
Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar Arası Sempozyum Bildirileri. 16 Aralık 2006. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 315-324.
Berk, Ayrin (2006). Seçilmiş Örneklerden Bulgaristan ve Türk Geleneksel Giyisi
Yapılarının ve Kumaşlarının Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İstanbul.
Çağdaş, Miyase, Özkan, Nurhan(2008). Geleneksel Konya Kadın İç Giyimlerinin
Giyim Sanatları Açısından İncelenmesi. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve
Süslenme Uluslar Arası Sempozyum Bildirileri. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 447-462.
Gürsu, Nevber (1988). Türk Dokumacılık Sanatı Çağlar Boyu Desenler, İstanbul.
Hamdibey, Osman(1999). 1873 Yılında Türkiye’de Halk Giysileri Elbise-i Osmaniye.
İmer, Zahide (2001). Gaziantep Yöresinde Üretilen Kutnu, Alaca ve Meydaniye
Kumaşlarının Bazı Teknik Özellikleri, Ankara.
Önlü, Nesrin (1994). Geleneksel Dokumalarımızda Çizgi Desenli Kumaşlar ve Günümüzdeki Durumu. El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu
Bildirileri. Ankara.
Özcan, Burcu (2008). Basına Göre Şapka ve Kılık Kıyafet İnkılabı. Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Özel, Mehmet (1992). Folklorik Türk Kıyafetleri(1. Baskı). Ankara: Tüpraş.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
303
GELENEKSEL GİYSİ MOTİFLERİNDEN OLUŞTURULAN
KADIN YELEĞİ ÖRNEĞİ
EXAMPLE OF WOMEN WAISTCOAT CREATED FROM
TRADITIONAL CLOTHING MOTIFS
Hatice Saadet BEDÜK* - Asuman YILMAZ**
ÖZET
Geleneksel kadın giysileri arasında yer alan cepken ve yelekler,
çeşitli kalıp özelliklerine, motif çeşitliliğine ve süsleme tekniklerine sahiptir. Bu araştırmanın amacı geleneksel Türk kadın cepken
ve yelek örneklerinin kalıp ve motif özelliklerini inceleyerek özgün
niteliklerini bozmadan yeni yelek modeline aktarmaktır. Geleneksel giysilerin kalıcılığını koruyabilmesi ve gelecek nesillere aktarılabilmesi açısından çalışma önem taşımaktadır. Araştırmada Selçuk
Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Sanatları Bölümü lisans
öğrencilerinin Türkiye’nin çeşitli yörelerine ait cepken ve yeleklerini
inceledikleri tez çalışmalarından yararlanılmıştır. Kalıp, dikim, süsleme ve motif özellikleri dikkate alınarak özgün bir yelek oluşturulmuştur. Yelek için geleneksel kumaşlar arasında yer alan ‘kutnu’
kullanılmıştır. Mor ve yeşil tonlarındaki kumaş üzerine gri simli iple
kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Araştırmada geleneksel giysilerin kesim, dikim ve motif özelliklerinden uzaklaşılmadan oluşturulan özgün yelek modelinin uygulama aşamalarına yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, Kadın Yeleği, Kültür
ABSTRACT
Cepken (a short embroidered jacket) and waistcoats, which are
among traditional woman clothes, have various pattern characteristics, a large variety of motifs and embroidery techniques. The aim
of the present study is to examine the pattern and motif characte* Yrd. Doç., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü,
e-posta:[email protected]
** Arş. Gör., S.Ü. Sanat ve Tasarım Fakültesi Moda Tasarımı Bölümü,e-posta:[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
305
Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ
ristics of traditional Turkish woman cepken and waistcoat samples
and transfer those characteristics to a new waistcoat model without
changing genuine characteristics. The study is thought to be important in terms of protecting the permanence of traditional clothes
and transferring them to future generations. The BA thesis studies
conducted by undergraduate students of the Clothing Arts Department of the Faculty of Vocational Education of Selcuk University on
cepken and waistcoat samples from various regions of Turkey were
used in the study. An authentic waistcoat was created based on the
pattern, sewing, embroidery and motif characteristics of the samples. Kutnu, which is a traditional cloth made from cotton, was used
for creating the waistcoat. String fastening technique was implemented on purple and green clothes using grey silver string. The
implementation stages of the authentic waistcoat pattern that was
created without stepping away from the cutting, sewing and motif
characteristics of traditional clothes will be presented in the study.
Key Words: Traditional Cloth, Women Waistcoat, Culture
I. Giriş
Giyim, günümüzde hala toplumsal önemini koruyan bir araçtır. Hangi tür
toplumda olursa olsun giyim, vazgeçilmez bir kültür öğesidir. Özellikle milli kültürün bir parçası olması nedeniyle ve o ülkenin karakterini, özelliklerini yansıtması nedeniyle de özellikle geleneksel olanlarının korunması
gerekir (Tezcan, M., s:275).
Bir gereksinim olan giyim tarihsel süreç içerisinde belli bir kültür, sosyal ve
ekonomik yaşam birikimini de birlikte oluşturur. Bu kültür zamanla daha
sonraki kuşaklara kültür mirası olarak kalır. Bu mirası gelecek nesillere taşımanın yollarından birisi ise; teknolojinin ve çağdaşlaşmanın üst düzey olduğu günümüzde, kültürel değerleri korumak kaydıyla tasarım yapmaktır
(Çakar ve Diğerleri, 2003:25).
Geleneksel anlayış, geleceğe dönük bir ivme kazanarak, çağdaş bir anlayışla başkalaşım yaratır, kendi varlığının içeriğine çağcıl bir dinamik kazandırır. Son günlerde görülen tehlikeli beğeni düşkünlüğü ve yozlaşmaya
karşı kültürümüzü, sanatımızı korumak, yükseltmek zorundayız. Bu aşamada bilinçli, düzeyli, çağdaş araştırmalar yaratmalara her zamankinden
daha çok gereksinim vardır (Büken, N.R. s:57).
306
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği
Türk giyim ve kuşamının; milletimizin uzun tarihi geçmişini, yayıldığı coğrafi alanı, etkileşim halinde olduğu kültürleri ve değiştirdiği inanç sistemlerini göz önünde tutarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü milli giyim kuşam milli kimliğin bir parçasıdır (Umay, s.13).
Türkler Orta Asya’dan batıya gelip İslam kültürü ve batı kültürü ile yakın ilişkiler kurdukça yeni bölgelerine has giyim kültürünü, eski gelenekleriyle sentezlemek yoluyla yeni bir giyim kuşam kültürü yaratmışlardır (Ögel, 1978:3).
Kültür, kısaca ‘’bir milletin düşünce ve yaşayış tarzı’’ şeklinde tanımlanabilir. Araştırmalar, bu düşünce ve yaşayış tarzının göstergelerinden birinin de
giyim olduğunu ortaya koymaktadır (Duman, A., 2009:49).
Anadolu geleneksel giysi kültürü, çeşitli yörelerde oldukça zengin bir görünüm sunmaktadır. Öyle ki, Anadolu’nun pek çok yöresinde temelde
aynı olan ve birliktelik gösteren Türk giysileri detaylarda çeşitli farklılıklar
arz etmektedir. Bu bağlamda konu ele alındığı zaman aynı yöredeki giyim
kültürü bile; boylar, aşiretler ya da toplumun sosyoekonomik göstergesindeki farklılıkları arz edebilmektedir. Bu da toplumun durumu ve kültürel
yapısı hakkında bilgi vermekle beraber, Anadolu’da zengin bir giyim kuşam kültürünün varlığına işaret eder (Salman, F. s.45).
Zengin olan giyim-kuşam kültürü, içerisinde çok çeşitli giysi türlerini barındırmaktadır. Bunların arasında geniş yer kaplayanlarından bazıları ise
cepken ve yeleklerdir. Cepken kolları yırtmaçlı ve uzun, harçla işlenmiş
bir tür kısa, yakasız üst giysisidir. Genellikle çuha, ipek atlas ve kadife kumaşlardan yapılan, kollu ve kolları sarkık bir durumda, yırtmaçlı, genelde
gümüş sim ve sarı simle süslenmiş yakasız bir kıyafettir. Önü iliklenmeden
giyilir. Bel kısmı kısadır. Bel kısmının kısa olmasının amacı bele sarılan kuşağı göstermektir. Gündelik olarak giyilenler olduğu gibi özel günlerde de
giyilenleri mevcuttur.
Yeleğin tanımı ise yazılı literatürde çeşitli şekillerde yapılmıştır. Geleneksel
olarak Osmanlı imparatorluğu zamanında ve günümüzde yöresel olarak
özellikle kadınların giydiği, ipekli kumaş, kadife veya deriden yapılmış işlemeli ve genellikle iki yanında cepleri bulunan bir giysidir. Mintan vs.nin
üzerine giyilen yeleklere dış yelek denir.
II. Konunun Seçimi ve Önemi
Geleneksel giysi türlerinden olan ‘yelek’, çeşitli yörelerde değişik desen
ve model özelliklerinde kullanılmıştır. Günümüze kadar gelen bu yelekler,
müzelerde ve az sayıda da olsa yöre halkının evlerinde korunmaktadır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
307
Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ
Çeşitli model, kesim, desen ve kumaş özelliklerine sahip bu yöresel kıyafetlerin kullanımı sadece geçmişte kalmayıp günümüze de uyarlanmalıdır.
Özünü yitirmeden yapılan tasarımlarla, geçmişi geleceğe aktarmak ve bu
değerleri yaşatmak mümkün olacaktır.
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan tarihi miraslarımızı yaşatmak
adına bu tür çalışmaların önemi büyüktür.
III. Araştırmanın Amacı
- Anadolu’daki yöresel kıyafetler; özellikle de cepken ve yelekler hakkında
genel bir bakış açısı kazandırmak,
- Yöresel kıyafetler içerisinden yeleği; geçmişteki çalışmaları kaynak tutarak, yeni bir uyarlamayla günümüze taşımak,
- Anadolu’da kullanılmış geleneksel kıyafetler hakkında yapılacak başka
çalışmalara kaynak olabilmek,
- Uyarlanmış kadın yeleğinin kalıp, model ve süsleme özellikleriyle ilgili
görsel bilgi verebilmek,
- Geleneksel kıyafetler içerisinden kadın yeleğini, yeni tasarımlar oluşturarak gelecek nesillere yönelik faaliyetlerde bulunmak.
IV. Araştırmanın Yöntemi
Konya yöresi geleneksel cepkenlerini konu alan 30 adet lisans tezi evren
kapsamında alınarak desen yönünden incelenmiştir. İncelenen desenler
değerlendirilerek yeni bir tasarım oluşturmak amacıyla 1 tanesi örneklem
olarak belirlenmiş ve günümüz modasına uygun, kullanılabilir bir nitelikte
yelek tasarımı yapılmıştır.
Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmanın örneklem seçiminde ‘Tipik Durum Örneklemesi’ tekniği kullanılmıştır. Bu teknikteki amaç; yeni bir
uygulamanın veya bir yeniliğin tanıtılması amacıyla, uygulamanın yapıldığı
veya yeniliğin olduğu bir dizi durum arasından en tipik bir veya birkaç tanesini saptayarak bunları çalışmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:110).
Yapılan yelek tasarımında; süsleme tekniklerinden ‘kordon tutturma’ kullanılmıştır. Kumaş olarak ise, yöresel bir kumaş türü olan ‘kutnu’ seçilmiştir.
308
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği
V. Yeni Model Tasarımı
a. Modelin Kalıp Özellikleri
b. Kullanılan Malzeme ve Renkler
Yelekte; mor zeminde yeşil boyuna çizgili ‘kutnu’ kullanılmıştır.
Kutnu: Ahşaptan yapılmış bir tezgâhta işlenen, ana maddesi floş olan suni ipek
ve pamuk ipliğinden dokunmuş, çeşitli motif ve renklerde bir kumaştır. Türkiye’de
yalnızca Gaziantep’te dokunmaktadır ve kamçılı çekme tezgâhta, mekikle dokuma tekniği kullanılarak dokunur. Çözgü sayısına göre isimlendirilen Kutnu kumaşının, “kutnu”, “alaca” ”meydaniye” gibi çeşitleri vardır. Çözgü sayısı 4000 olanı
kutnu, 3000 olanı alaca ve 2000 olanı meydaniye adını almıştır.
Yeleğin astarlanmasında ise mor renkte astarlık pamuklu kumaş kullanılmıştır.
c. Model ve Dikim Özellikleri
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
309
Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ
Model: Yelek; yakadan bedene doğru oval dilimlerden oluşan, omuz girintisi fazla olan, bel hizasına kadar inen, arka ortadan dikişli, önden açık
(ilik ve düğmesiz) bir modele sahiptir.
Dikim: Astar parçaları ve yelek parçaları makinede düz dikiş tekniğiyle
birleştirilmiş; astar ise yeleğe el dikişiyle tutturulmuştur.
d. Desen ve Süsleme Özellikleri
Yeleğin ön dilimlerinde kesime uygun oval desenler kullanılırken; yine ön
parçalarda yan dikişlere doğru bağımsız bir desen uygulanmıştır. Arka ortada ise; ön parçalardaki desenleri tamamlayacak bir desen kullanılmıştır.
Bu desenler bitkisel bezeme ve geometrik bezeme türlerine göre oluşturulmuştur.
Süsleme tekniği ise; ‘kordon tutturma’dır. Malzeme ve renk olarak, gri sim
ip tercih edilmiştir.
Kordon Tutturma: Türk işlemelerinde geleneksel bir işleme iğnesi olarak
eski dönemlerden beri süregelen kordon tutturma tekniği; kumaşın üstüne kalın ipliğin ya da kordonun serilerek başka bir iplikle tutturulması ile
işlenir (Barışta, H. Ö., 1997).
310
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği
e. Modelin Artistik Çizimle Gösterilmesi
VI. Sonuç ve Öneriler
Türk giyim tarihi incelendiğinde; giyim kuşama ne kadar önem verildiği,
giyimin de tamamen kültürün bir parçası olduğu görülmektedir. Yöresel
kıyafetler kimi zaman etkileşim içerisinde olurken; yer yer de kendine has
özellikler taşımaktadır.
Türkiye’nin neredeyse tüm bölgelerinde, gerek erkek giyiminde gerekse
kadın kıyafetleri içerisinde cepken ve yeleklere sıkça rastlanmaktadır. Bu
cepken ve yelekler genellikle pamuklu kumaşlardan, ipekli kumaşlardan,
kadifeden ve yer yer deriden yapılmıştır. Ayrıca süslemelerinde Maraş işi,
kordon tutturma vb. gibi çeşitli teknikler kullanılmıştır.
Geçmişten günümüze kadar gelen süreçte, Türk toplumunun giyimi incelendiğinde; gerek kalıp özellikleriyle, gerek desen ve renk özellikleriyle,
gerekse model özellikleriyle tüm kıyafetlerin ince işlere sahip olduğu görülmüştür. Yapılan en küçük aksesuarlar bile kıyafetle uyum içerisinde ve
özenle hazırlanmıştır.
Yapılan incelemeler sırasında görülmüştür ki; giyim, bir toplumun kültür
ve yaşayış değerlerini tamamen yansıtmaktadır. Kullanılmış tüm kıyafetler,
yaşanılan bölgenin iklim koşullarından gelenek göreneklerine kadar her
detayı yansıtmaktadır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
311
Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ
Toplum değerlerine sahip çıkmak; geçmişimizi korumak ve yaşatmakla
mümkün olacaktır. Geçmişimizi korumamız ve gelecek nesillere aktarabilmemiz ise elimizdeki bu nadide eserleri korumakla olacaktır.
Kaynaklar
Barışta, H.Ö., Türk İşlemelerinden Teknikler, Gazi Üniversitesi Mesleki Yaygın Eğitim Fakültesi, Yayın No: 2, Ankara, 1997
Büken, N. Rengin, Yaratıcılık ve Tasarım, Güzel Sanatlar Fakülteleri Geleneksel
Türk El Sanatları Bölümü Halı-Kilim-Kumaş Desenleri A.S.D. Eğitiminde Yaratıcılık ve Tasarım Olgusu, s.57
Çakar Erenler, Gülşen ve Diğerleri, Temel Tasarım Bilgisi, Ankara, 2003, s.25
Duman, Asiye, Sözlü Kültür Ürünlerimizde Giyim Motifi, 2009, s.49
Salman, Fikri, Mardin Geleneksel Giysilerinin Özellikleri, Sanat ve Tasarım Dergisi,
s.45
Ögel, Bahattin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1978, s.3
Tezcan, Mahmut, Giyim Olgusuna Sosyo-Kültürel Bakış ve Türklerde Giyim, s.275
Umay, Günay, Tarihi Türk Kadın Kıyafetleri, İstanbul, 1989, s.13
Yıldırım, Ali, ŞİMŞEK, Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara, 2008, s.110
312
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
ÜRGÜP YÖRESİ GELENEKSEL GELİN GİYSİLERİNDEN ÖRNEKLER
TRADITIONAL BRIDE DRESS’S SAMPLES OF ÜRGÜP REGION
Miyase ÇAĞDAŞ* - Zeynep KAYA** - Cennet YAĞCI***
ÖZET
Giyim; her çağın, her milletin ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal
şartlarından etkilenerek biçimlenmektedir. Toplumların yaşam biçimi
farklılığı, giyimde değişik sanatsal özellikler ortaya çıkarmıştır. Geleneksel giysiler milletlerin değişen, gelişen milli kültürlerini yansıtır.
Milli Kültürü yansıtan giysiler arasında gelinlikler de önemli bir yere
sahiptir. Gelinliklerin günümüze kadar ulaşan örnekleri bulunmakla birlikte, zamanla saklama koşullarının uygun olmaması, kumaşın
bozulması gibi nedenlerle geleneksel gelinlikler yok olmakla karşı
karşıyadır. Bu nedenle araştırmada geleneksel gelinliklerin özelliklerini belgeleyerek günümüz nesli ve gelecek nesillere aktarmak
amaçlanmıştır. Ürgüp ile ilgili birçok kaynak bulunmasına rağmen,
giyim özellikleri konusunda araştırma ve yayınların sınırlı olması
araştırmanın bu yönde gelişmesini sağlamıştır.
Tarama (survey) modelli bu araştırmada gelinlikler; model ve kesim,
kullanılan malzeme, dikiş teknikleri, süsleme özellikleri yönünden
ele alınarak incelenmiştir. Gelinliklerin özelliklerine uygun gözlem
fişi geliştirilmiş, her gelinliğin özelliği gözlem fişine ayrı ayrı işlenmiştir. Gelinliklerin; giysi üzerinden kalıp çizim tekniği ile kalıp çizimleri yapılmış, süslemede kullanılan motifleri çizilmiştir. Kalıp çizimleri
1/10 ölçek ile yeniden çizilmiştir. Süslemede kullanılan motif çizimleri ise yayına uygun boyutlarda küçültülmüştür. Giysilerin fotoğrafları ile desteklenen bu araştırmada, gözlem fişlerinden elde edilen
veriler ışığında sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gelinlik, Geleneksel gelinlikler, Ürgüp
*
Yrd. Doç., Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü.
e-posta:[email protected]
** Yüksek Lisans Öğrencisi, Zeynep Kaya, Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda
Tasarımı Bölümü. e-posta:[email protected]
*** Lisans Öğrencisi, Cennet Yağcı Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
313
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
ABSTRACT
Dress is formed by effected with the economical, social, cultural and
political conditions of each age, each nation. The difference of society’s
life style reveals different artistic features about dress. At the same
time, dresses reflect the changing and developing culture of nations.
Bridal gowns have an important place among the dresses which
reflect national culture. While there are samples of bridal gowns
that reach today, traditional bridal gowns face with extinction because of bad conditions of storing, deterioration of fabric. Therefore;
in the research, by documenting the traditional bridal gowns, it is
aimed to transfer to the generation of present and future. Although there are many works about Ürgüp, the limitation of written
sources that reflect dressing features provide the research to develop in this way.
In this survey featured research bridal gowns are examined in terms
of model and shape, used material, stitch techniques, decoration
features. Observation tickets are developed that appropriate for bridal gowns features, the features of each bridal gown are written
to the tickets. Bridal gown’s model drawings are made with the
technique of model drawing on dress; motifs that used for decoration are drawn. Pattern drawings are drawn again with the scale of
1/10. Motif drawings that used for decoration are lessened appropriate for edition Supported with photos of dress’ in that research,
tried to reach the conclusion in the light of the tickets observation
data obtained
Key Words: Bridal Gown, Traditional Bridal Gowns, Ürgüp
1.Giriş
Vücudu doğanın etkilerinden koruyan, medeniyetin ilerlemesiyle değişiklik gösteren, toplumlara ve insan vücuduna göre değişik şekiller alan giyim, farklı kaynaklarda farklı şekillerde tanımlanmaktadır.
Bayraktar; giyim için: “ Vücudu tabiatın etkilerinden koruyan, medeniyetin ilerlemesiyle değişiklik gösteren, insan vücuduna göre şekil alan giysilerin tümüdür” (1985: 1) tanımını vermektedir.
Tansoy ve Tezer giyimi: “ Vücudu tabiatın etkilerinden koruyan, teknolojiye ve modaya göre değişiklik gösteren, insan vücuduna göre biçimlendirilen giysilerin tümüdür” (1990: 27) şeklinde tanımlamaktadır.
314
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Giyim insanoğlunun geçmişini ortaya koyan bir semboldür. Zamanla milletler yaşam biçimlerine uygun, örf ve adetlerine göre giyinerek geleneksel
giysilerini yaratmışlardır (Kurt, 1995: 1). Her ülkenin, her bölgenin, hatta
her kasabanın giysi türleri vardır ve bu, o yerin kültürel, ekonomik ve sosyal durumuna göre farklar oluşturmaktadır.
Önceleri korunma, örtünme, zamanla göze hitap etme ve süslenme amaçlarına uygun olarak ortaya çıkan giyim; iç giyim, dış giyim, üst giyim ve
özel amaçlı giyim olarak gruplandırılmaktadır. Gelinlik bu gruplardan özel
amaçlı giysiler grubunda yer almaktadır (Çağdaş, 2002: 2).
1.1 Türk Kültüründe Gelinlikler Ve Aksesuarlar
Türk kültüründe düğünlerin önemli bir yeri vardır. Eski Türklerde düğüne
hazırlanan gelinin güzel görünmesi için büyük çabalar harcandığı, giyim
kuşam ve çeşitli takılarla süslendiği bilinmektedir (Önder, 1995: 191).
Gelinlik farklı şekillerde tanımlanmaktadır:
Koçu’ ya göre; “Eski toplum hayatımızda kadın tuvaletinde bir kadının
ömrü boyunca giydiği, en pahalı, en süslü entarinin adı” (1969: 121).
Karaman’a göre; “genç kızların rüyasını süsleyen, zengin etekleri olan bulut gibi duvağı tamamlayıcı aksesuarlarıyla beyaz bir giysidir “ (1974: 18).
Meydan Laousse’da, gelinlik; düğün törenlerinde gelinlerin giymeleri için
hazırlanan giysidir (1985: 73).
Gelinlik; günlük giysilere göre daha özenle hazırlanan kumaş, model, kesim, süsleme özelliği ve aksesuarlar yönünden gösterişli giysiler şeklinde
de tanımlanabilir.
Geleneksel gelinlik, yeşil fistan üzerine giyiliş sırasıyla; al gelik, üç etek, telli üç
etek, fermana ya da kadife ceket gibi giysi cinslerinden oluşur. Bunların üstüne tahta kuşak bağlanır. Bütün obalarımızda, al ve alın fonlarıdır. Genel olarak
birman, divitin ve keten gibi kumaşlar kullanılır (Mersinoğlu, 1974: 7056).
Gelinliklerin tek parçadan, iki parçadan ya da çok parçadan meydana geldiği, belirgin kesim, renk ve desenlerde olmadığı yukarıda verilen tanımlarda görülmektedir. Eski gelinliklerin daha çok al, mor, pembe, yeşil ya da
desenli ve nakışlı olduğu incelenen örneklerde görülmektedir.
Ürgüp gelin giysi cinslerini; üç etek, şalvar, cepken (salta), ve bindallının
oluşturduğu görülmektedir. Giysilerde; şitari, kadife, basma, çuha, kutnu
ve bez (Amerikan bezi) gibi kumaşlar kullanıldığı gözlenmektedir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
315
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
Duvak gelinliğin vazgeçilmez bir parçasıdır. Üzeri sırma, sim kırma ile işlenmiş olanları vardır (Sürer, 1976: 26). Gelin teli de gelin duvağını süsler,
1-2 mm. eninde ince gümüş tellerdir.
Ürgüp yöresinde duvak yeşil ve üzeri pul işlemelidir. Bu duvak “kıvrak”
olarak isimlendirilir.
Gelin papucu; eski Türk kadınını ayakkabılarından en süslüsüdür. Ürgüp
gelin ayakkabısı süsleme özelliğinden farklı özelliklerde taşımaktadır. Bu
ayakkabılar; yürürken ses çıkardığı için “cıkcıklı ayakkabı” olarak adlandırılmaktadır. Evde ve dışarıda giyilecek şekilde iki parçadan oluşur. Ev içinde
giyilen ayakkabının arkasında bulunan tel diğer ayakkabıya dokununca
ses çıkarır.
2. Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysi Cinsleri Ve Özellikleri
Örnek No: 1 İlhan Doyurgan’ın Özel Koleksiyonundan Gelin Giysisi.
Fotoğraf No: 1 Giysinin önden
genel görünüşü.
316
Fotoğraf No: 2 Üç eteğin önden
görünüşü.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Fotoğraf No: 3 Üç eteğin arkadan
görünüşü.
Fotoğraf No: 4 Üç eteğin yaka ve
kol detayı.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
317
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
Fotoğraf No: 6 Saltanın arkadan görünüşü.
Fotoğraf No: 7 Şalvar
318
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Giysi; salta, şalvar ve üç etek olmak üzere üç ayrı giysi cinsinden oluşmaktadır. Saltada kutnu, şalvarda brokar kumaş, üç etekte ise şitari kumaş
kullanıldığı görülmektedir. Saltada yavruağzı, şalvarda pembe ana renk,
üç etekte mor tercih edilmiş, yardımcı renk olarak ise saltada kahverengi
ve saman sarısı, üç etekte saman sarısı kullanılmıştır.
Salta normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünülmüş, boyu bel hizasında bitecek biçimde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu
uzun düşünülmüş, bileğin biraz altındadır. Şalvara düz kesim uygulanmış,
çok geniş düşünülmüştür. Şalvar boyu bilekte tasarlanmış, paçalar bilekte toplanmıştır. Üç etek; düz kesim olarak tasarlanmış, kruvaze kapanma
uygulanmış, belin biraz yukarısında biten U yaka tasarlanmıştır. Etek ucu
hafif açılımlı düşünülmüş, boyu diz ayak bileği arasında tasarlanmış ve
yanlarında yırtmaç uygulanmıştır. Üç etekte az oyuntulu takma kol uygulanmış, kol altına kuş parçası yerleştirilmiştir. Kol boyu uzun düşünülmüş,
kol ağzına elin üzerini örten lale görünümlü form verilmiştir. Giysinin süslemesinde saltada; geometrik bezeme (“S” kıvrım), bitkisel bezeme(yaprak)
seçilmiş, harç tutturma tekniği uygulanmıştır. Şalvarda süsleme uygulanmamış, üç etekte ise; geometrik bezeme (balık sırtı, düz çizgi), bitkisel
bezeme (tomurcuk, yaprak) konu olarak seçilmiş, harç tutturma tekniği
uygulanmıştır. Giyside ve astarda dikim tekniği olarak oyulgama tekniği
kullanılmış giysiler ve astar ayrı ayrı hazırlanmış çırpma dikiş birleştirilmiştir.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
319
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
320
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
321
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
322
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Örnek No: 2 Cevriye Ezer- Hatice Güner Özel Koleksiyonundan Gelin
Giysisi.
Fotoğraf No: 9 Üç eteğin
önden görünüşü.
Fotoğraf No: 8 Giysinin önden
genel görünüşü.
Fotoğraf No: 10 Üç eteğin
arkadan görünüşü.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
323
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
Fotoğraf No: 11 Şalvarın genel
görünüşü.
Fotoğraf No: 12 Saltanın ön detayı.
Fotoğraf No: 12 Saltanın arka detayı
324
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Fotoğraf No: 12 Saltanın kol detayı.
Fotoğraf No: 15 Saltanın önden görünüşü.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
325
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
Fotoğraf No: 16 Saltanın arkadan görünüşü.
Giysi; salta, şalvar ve üç etek olmak üzere üç ayrı giysi cinsinden oluşmaktadır. Saltada çuha, şalvarda basma, üç etekte ise şitari kumaş kullanıldığı
görülmektedir. Saltada siyah, şalvarda bordo, üç etekte beyaz ve pembe
tercih edilmiş, yardımcı renk olarak ise üç etekte kahverengi, şalvarda yeşil, pembe, saman sarısı ve siyah kullanılmıştır.
Salta normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünülmüş, boyu bel hizasında bitecek biçimde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu
uzun düşünülmüş, bileğin biraz altındadır. Şalvara düz kesim uygulanmış,
çok geniş düşünülmüştür. Şalvar boyu bilekte tasarlanmış, paçalar bilekte toplanmıştır. Üç etek; düz kesim olarak tasarlanmış, kruvaze kapanma
uygulanmış, belin biraz yukarısında biten U yaka tasarlanmıştır. Etek ucu
hafif açılımlı düşünülmüş, boyu diz ayak bileği arasında tasarlanmış ve
yanlarında yırtmaç uygulanmıştır. Üç etekte az oyuntulu takma kol uygulanmış, kol altına kuş parçası yerleştirilmiştir. Kol boyu uzun düşünülmüş,
kol ağzına yırtmaç ve pili tasarlanmış, ince bir manşet çalışılmıştır. Giysinin
süslemesinde: Salta da; bitkisel bezeme (balık sırtı, düz çizgi), nesneli bezeme (damla) seçilmiş, harç ve kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Şalvarda süsleme uygulanmamış, üçetek de ise; bitkisel bezeme (lale, yaprak,
tomurcuk) nesneli bezeme (püskül, hilal, damla, güneş), figürle bezeme
(balık) konu olarak seçilmiş, harç ve kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. . Giyside ve astarda dikim tekniği olarak oyulgama tekniği kullanılmış
giysiler ve astar ayrı ayrı hazırlanmış çırpma dikiş birleştirilmiştir.
326
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
327
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
328
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
329
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
Örnek No:3. Ürgüp Müzesinden Alınmış Gelin Giysisi.
Fotoğraf No: 17 Giysinin önden
görünüşü
Fotoğraf No: 18 Giysinin arkadan
görünüşü.
Giysi bindallı olarak tek giysi cinsinden oluşmaktadır. Giyside kadife kumaş kullanıldığı görülmektedir. Bindallıda ana renk olarak bordo yardımcı
renk olarak ise siyah ve bordo kullanılmıştır.
Bindallı düz kesim olarak düşünülmüş, geniş olarak tasarlanmış sıfır yaka
uygulanmıştır. Etek ucu açılımlı düşünülmüş, boyu diz hizasında bitecek
şekilde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu uzun, kol ağzı
normal genişlikte tasarlanmıştır. Giysinin süslemesinde; bitkisel bezeme
(dal, kıvrık dal, yaprak, tomurcuk, ve yaban gülü) konu olarak seçilmiş,
maraş işi, harç tutturma, pul, boncuk ve kurt tutturma tekniği uygulanmıştır. Giyside makine dikişi kullanılmıştır.
3. Yöntem
Tarama (survey) modelli bu araştırmada gelinlikler; model ve kesim, kullanılan malzeme, dikiş teknikleri, süsleme özellikleri yönünden ele alınarak incelenmiştir. Gelinliklerin özelliklerine uygun gözlem fişi geliştirilmiş,
her gelinliğin özelliği gözlem fişine ayrı ayrı işlenmiştir. Gelinliklerin; giysi
330
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
üzerinden kalıp çizim tekniği ile kalıp çizimleri yapılmış, süslemede kullanılan motifleri çizilmiştir. Kalıp çizimleri 1/10 ölçek ile yeniden çizilmiştir.
Süslemede kullanılan motif çizimleri ise yayına uygun boyutlarda küçültülmüştür. Giysilerin fotoğrafları ile desteklenen bu araştırmada, gözlem
fişlerinden elde edilen veriler ışığında sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
4. Bulgular
4.1 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Giysi Cinsleri
Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan giysi cinsleri incelendiğinde, 2 salta, 2
üç etek, 2 şalvar ve 1 bindallı, bindallının kullanıldığı görülmektedir. Buna
göre ; salta , şalvar, ve üç eteğin tercih edildiği, bindallının da tercih edildiği görülmektedir.
4.2 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Kumaşlar
Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan kumaşlar incelendiğinde, 2 örnekte şitari 1 örnekte kadife 1 örnekte çuha, 1 örnekte basma, 1 örnekte kutnu,
1 örnekte brokar kullanıldığı görülmektedir. Buna göre; şitarinin beğenilerek kullanıldığı söylenebilir.
4.3 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Renkler
Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan renkler incelendiğinde, ana renk olarak
2 örnekte bordo, 2 örnekte pembe, 1 örnekte beyaz, 1 örnekte siyah, 1
örnekte yavru ağzı 1 örnekte da mor , yardımcı renk olarak ise 3 örnekte
saman sarısı, 2 örnekte kahverengi, 2 örnekte siyah, 1 örnekte bordo, 1
örnekte yeşil , 1 örnekte de pembenin kullanıldığı görülmektedir. Buna
göre; ana renk olarak bordo ve pembenin sevilerek kullanıldığı, beyaz,
siyah, yavru ağzı ve morunda kullanıldığı, yardımcı renk olarak ise saman
sarısı, kahverengi, ve siyahın sevilerek kullanıldığı, bordo, yeşil, ve pembenin de kullanıldığı söylenebilir.
4.4 Ürgüp Gelin Giysilerinde Beden Model ve Kesim Teknikleri
İncelenen giysiler saltanın; normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Salta boyunun bel hizasında bitecek biçimde
tasarlandığı, kol boyunun uzun düşünüldüğü bilekten biraz uzun çalışıldığı görülmektedir.
Üç eteklerde düz kesim ve kruvaze kapamanın tercih edildiği modellerde U yakanın da beğenilerek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Etek ucu hafif
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
331
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
açılımlı, yanları yırtmaçlı modellerin beğenildiği, kuş parçalı takma kolun
uygulandığı, kol boyunda ise; bilekte biten modellerin tercih edildiği, kol
ağzında bir örnekte lale görünümlü form verildiği bir örnekte de ince bir
manşetin uygulandığı görülmektedir.
İncelenen giysilerde düz kesim çok geniş şalvarların tercih edildiği görülmektedir. paçaları bilekte toplanmış ve boyu bilekte düşünülmüş şalvarların beğenildiği ortaya çıkmaktadır.
İncelenen giysilerde düz kesim geniş bindallının tercih edildiği, sıfır yakanın beğenildiği anlaşılmaktadır. Etek ucu açılımlı, boyu diz hizasında bitecek modellerin beğenildiği görülmektedir. Düz takma kolun uygulandığı,
kol boyunun uzun kol ağzı genişliğinin normal genişlikte tercih edildiği
görülmektedir.
4.5 Ürgüp Gelin Giysilerinde Dikiş Teknikleri
İncelenen giysilerde; 6 örnekte çırpma dikişi, 6 örnekte oyulgama dikişi,
1 örnekte de makine dikişi uygulandığı görülmektedir. Buna göre oyulgama ve çırpma dikişinin çok tercih edildiği, makine dikişinin tercih edildiği
söylenebilir.
4.6 Ürgüp Gelin Giysilerinde Astarlama Teknikleri
İncelenen giysilerde 6 örnekte astar uygulandığı 1 örnekte astar uygulanmadığı görülmektedir. İncelenen giysilerde; astarlı giysilerin tercih edildiği
astarın giysiden ayrı hazırlandığı sonradan giysiye tutturulduğu görülmüştür.
5. Sonuç ve Öneriler
Araştırmanın bu bölümünde, araştırmadan elde edilen bulgulara dayalı
olarak ulaşılan sonuç ve öneriler yer almaktadır.
Ürgüp gelin giysilerinin salta, üç etek, şalvar ve bindallı giysi cinslerinden
oluştuğu görülmektedir.
İncelenen giysilerde; şitari, çuha, basma, kutnu ve brokar kumaşların kullanıldığı görülmektedir.
Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan renkler incelendiğinde; ana renk olarak
bordo, pembe, beyaz, siyah, yavru ağzı ve mor , yardımcı renk olarak ise
saman sarısı, kahverengi, siyah, bordo , yeşil ve pembenin kullanıldığı görülmektedir.
332
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler
Ürgüp gelin giysileri model ve kesim teknikleri açısından incelendiğinde;
uygulanan kesim genişliğinde normal genişlik, kesim tekniğinde düz kesim tekniğinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Etek ucu genişliğinin hafif
açılımlı olduğu görülmüştür. Uygulanan boylarda saltalarda bel hizasında
bitenlerin şalvarda bilekte bitenlerin, üç etek de diz, ayak bileği arasında
bitenlerin, bindallıda ise; diz hizasında bitenlerin kullanıldığı görülmüştür.
Giysilerde kullanılan kapanma model ve kesim teknikleri incelendiğinde;
saltaların kapanmasız, üçeteklerin ise kruvaze kapanma olarak tercih edildiği görülmektedir.
İncelenen giysiler kol model ve kesim teknikleri açısından ele alındığında;
kol modelinde saltalarda ve bindallılarda düz takma kol, üç eteklerde kuş
parçalı takma kol, kol boyunda bilek hizasında, kol ağzı genişliğinde ise
normal genişliğin tercih edildiği görülmüştür.
Yaka model ve kesim teknikleri incelendiğinde üçeteklerde U yakanın bindallılarda ise sıfır yakanın tercih edildiği görülmektedir.
İncelenen giysilerde dikiş tekniklerine bakıldığında; oyulgama ve çırpma
dikişinin çok tercih edildiği görülmektedir.
İncelenen giysilerde astarlama tekniklerine bakıldığında; astarlı giysilerin
tercih edildiği, astarın giysiden ayrı hazırlandığı ve sonradan giysiye tutturulduğu, görülmektedir.
Görüldüğü gibi Ürgüp gelin giysileri; kullanılan giysi cinsleri, kullanılan
kumaşlar, kullanılan renkler, model ve kesim teknikleri, dikiş teknikleri ve
astarlama teknikleri açısından incelenmiş, Ürgüp gelin giysileri hakkında
önemli detaylar ortaya çıkmıştır.
Araştırmanın sonucuna göre geçmişten günümüze ulaşan, bulundukları
dönem ve sahip oldukları önemli özellikler ile günümüze ulaşan Ürgüp
gelin giysilerini korumak, tanıtmak ve yaşatmak bakımından şu önerilerde
bulunulabilir;
1. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri hakkında da yayınlar yapılması.
2. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri araştırılması ve giysi detaylarının
belirlenmesi
3. Giysilerin objektif olarak araştırılması ve incelenmesi için orijinallerine
ulaşılmasında kolaylık sağlanması.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
333
Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI
4. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri konusunda günümüz nesli ve
gelecek nesillere kaynak oluşturulması.
5. Yapılan yayın ve araştırmaların ilgili kurumlar tarafından desteklenmesi.
6. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysilerinde yola çıkılarak yeni, çağdaş
giysi tasarımları yapılması.
7. Yapılacak olan yeni tasarımlarla Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysilerindeki detaylarla moda dünyasına farklı bir bakış açısı kazandırılması.
8. Yapılan tasarımların ulusal ve uluslar arası platformda tanıtılması için
gerekli destek sağlanması önerilmektedir.
Kaynaklar
Bayraktar, Fatma (1985), Giyim, 4. Baskı, Ankara.
Çağdaş, Miyase (2002), Kadın Giyiminde Kapanma Payı ve Yaka Çizim Teknikleri,
Nobel Yayınları, Konya.
Karaman, Zehra (1974), Giyim ve Dikiş, Ankara.
Koçu, Reşat Ekrem (1969), Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara.
Kurt, Müferrah (1995), Giyim Teknolojisi ve Uygulaması, Ankara.
Mersinlioğlu, Türkan (1974), Türk Folklor Araştırmaları, Cilt 15,
Meydan Larousse Ansiklopedisi (1985), Cilt 5, İstanbul.
Önder, Mehmet (1995), Selçuklularda Gelin Başı Süslemeleri, Konya.
Önge, Ergül (1995), Türk Sanat Tarihi Ders Notları, Konya.
Sürer, Atyen (1976), Türk İşlemeleri Sanatı, İstanbul.
Tansoy Yüksel Işılar Ve Tezer Güner (1990), Triko, Penye ve Jarse Kalıpları, Ankara.
Yağcı, Cennet (1995) Ürgüp Müzesinde ve Evlerinde Bulunan 19.-20. Yüzyıl Gelin Giysilerinden Örnekler, Ankara
334
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
SERGİ KATALOĞU
Sergi Kataloğu
Adnan TEPECİK
1957 yılında Erzurum’da doğdu. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Dünya Bankası bursuyla
İngiltere’de Öğrenme kaynakları ve Sanat Eğitimi çalışmalarında
bulundu. Birçok kamu kuruluşunda sanat danışmanlığı yapan Tepecik, resim ve grafik alnında 5 ödül sahibidir. 8 kişisel sergi açmış
ve 150 karma sergiye katılmıştır. Halen Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalında görev yapmaktadır.
Eser Hakkında
Teknik : TÜYB
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
337
Sergi Kataloğu
Ahmet ATAN
Çalıştığı Kurum: Yıldız Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi,
S.Yeterlik Dicle Üniversitesi Resim Bölümü.
Sanatçının, Amerika New York, Fransa Strausburg, Moskova, Arnavutluk ve Suriye olmak üzere 5 kişisel sergisi bulunmaktadır.
Yurt içi ve Yurt dışında Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma sergiye katılmıştır.
Eser Hakkında
Adı
: Ayasofya’da şadırvan
Tekniği : Tuval üzerine yağlı boya
Ölçüleri : 80x60 cm.
Yapıldığı Tarih: 2008
338
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Ahmet Aydın KAPTAN
Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv.
1967 Lisans Gazi ÜnvResim İş Eğt.
1988 S.Yeterlik/ Mimarsinan Üniversitesi Sosyal Bil. Enst. San.
Yet.
1943 Yılında Tirebolu’da doğan sanatçı. 1967 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. 1982 den itibaren Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.
1988’de Mimar Sinan Üniversitesinden sanatta yeterlik alarak, 1991 yılında Öğretim
Üyeliğine yükseltildi.
Eserleriyle 10 Kişisel Sergi, 18 kez Devlet Resim ve Özgünbaskı Sergisine katılmış, bir
çok karma ve yarışmalı sergilerde yer almış olan sanatçının, 4 adet ödülü bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
: Karadenizde Yaşam
Tekniği : Gravür
Ölçüleri :50x50 cm
Yapıldığı Tarih: 2000
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
339
Sergi Kataloğu
Alaybey KAROĞLU
Dr. Alaybey Karoğlu 20.05.1961 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde doğdu, ilk ve Orta öğrenimini doğduğu yerde tamamladı
(1978). Aynı yıl Ankara Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Resim-İş Eğitimi Bölümünü kazandı. 1983 yılında mezun oldu.
1990 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi
Bölümünün kurucu Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanlığı görevini sürdürdü. 5846 sayılı
kanunla kurulan kısa adı GESAM olan Türkiye Güzel Sanatlar Eseri Sahipleri Meslek Birliği
Yönetim Kurulu Üyesidir. Jüri üyelikleri yaptı. Üçü yurtdışı olmak üzere yurtiçinde 100’den
fazla yarışmalı ve karma sergiye katıldı. Kişisel sergiler açtı. Resmi ve özel koleksiyonlar ile
müzelerde eserleri bulunmaktadır.
Ödülleri: 1989 Türk Standartları Enstitüsü yarışması, Eşit Ödül Ankara • 1991 Kültür
Bakanlığı Mevlana Resim yarışması, Mansiyon, Konya • 1992 Kültür Bakanlığı Mevlana Resim yarışması. Mansiyon, Konya • 1997 TRT-DSİ Genel Müdürlüğü GAP Resim
yarışması, l.lik Ödülü, Diyarbakır.
Eser Hakkında
Teknik
Boyut
: TÜYB
: 70x100 cm.
340
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Arzu BOR
Selçuk Üniversitesi Sanat Ve Tasarım Fakültesi
Lisans 2003-2007 Selçuk Üniversitesi Giyim Öğretmenliği,
Y.Lisans: 2008-2011 Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Giyim Endüstrisi Ve Giyim Sanatları Eğitimi Ana Bilim Dalı
Doktora/S.Yeterlik/ 2011-Devam Ediyor. Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi
Eser Hakkında
Adı
: Güllerin İçinden
Tekniği : Kanaviçe Tekniği İle
Hazırlanmıştır.
Ölçüleri :
Yapıldığı Tarih: 2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
341
Sergi Kataloğu
Arzu Çakır ATIL
Çalıştığı Kurum :Dokuz Eylül Üniversitesi G.S.F Heykel Bölümü
Lisans 1991 Dokuz Eylül Ünv. Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel
Bölümü
Y. Lisans 1995 Dokuz Eylül Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doktora/S.Yeterlik/Dokuz Eylül Ünv. Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel
Sanatçı dört kişisel sergi açmıştır.
Karma Sergi ve etkinlikler
Büyük Buluşma 2011 Sergisi, Öğretim Elemanları Sergisi, Kültür ve Kongre Merkezi Hüsnü Gürsel Sergi Alanı, 2011
IMECE -2009 Uluslar arası Güzel Sanatlar -Tasarım Sempozyumu, Eskişehir
4. Ege-Art Sanat Günleri, Resim-Heykel Müzesi, Izmir
4.Uluslar arası Çağdaş Mozaik Bienali, Buenos Aires, Arjantin
kb09” 6. Uluslar arası Seramik Bienali, Kapfenberg Kültür Merkezi, Avusturya II. Uluslar
arası Mediterranean 2010- Split Heykel Bienali, Galeri Kula Kültür Merkezi, Split- Hırvatistan
Eser Hakkında
Adı
: “Kadın”
Tekniği : Bronz Döküm
Ölçüleri : 25x19x19 cm
Yapıldığı Tarih: 2005
342
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Aslı ASLAN
Lisans 2008 Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel
Y. Lisans 2010 Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel
Kişisel Sergi; Kişisel Heykel Sergisi, İzmir Devlet Resim Heykel
Müzesi, 2008
Karma Sergi ve etkinlikleri
XVII. Uluslar arası Antik Bronzlar Kongresi, İzmir, 2011
Uluslar arası Türk Kültür ve Sanat Çalıştayı, Florida-U.S.A, 2011
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Lisansüstü öğrencileri karma heykel sergisi, Ege Üniversitesi Ege Meslek Yüksekokulu Sanat galerisi,
İzmir 2011
Karma Heykel Sergisi, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir, 2011
Karma Heykel Sergisi, Atatürk Kongre Merkezi Galerisi, Afyon, 2011
Eser Hakkında
Adı
: Ana Tanrıça III
Tekniği : Pişmiş toprak
Ölçüleri : 28x 21x18
Yapıldığı Tarih: 2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
343
Sergi Kataloğu
Asuman YILMAZ
Çalıştığı Kurum : Selçuk Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi
2009 Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı
Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Giyim Sanatları Halen devam etmekte.
Eser Hakkında
Adı
: ‘Helis’
Tekniği : Kordon Tutturma
Ölçüleri : 45*50
Yapıldığı Tarih: 2011
344
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Ata Yakup KAPTAN
Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv.
1993 Lisans Ondokuz Mayıs Ünv Resim İş Eğt.
1996 Y. Lisans Ondokuz Mayıs Ünv Güz. San. Eğt. ABD
2002S .Yeterlik Anadolu Ünv.Sosyal Bil. Enst. San. Yet
Sanatçının 9 Kişisel sergisi ve Yurt içi-yurt dışı -Yarışmalı(JURİLİ)
olmak üzere 60’a yakın Karma resim sergisine katılımı bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
: Ana Tanrıça III
Tekniği : Pişmiş toprak
Ölçüleri : 28x 21x18
Yapıldığı Tarih: 2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
345
Sergi Kataloğu
Attila DÖL
1972’de Ankara’da doğdu. 1995 yılında Selçuk Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Resim-iş Eğitimi Bölümünde Lisans eğitimini tamamladı. 1996 yılında Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Resim-iş Öğretmenliği Bölümüne Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1999 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalında Bilim Uzmanı unvanını
ve Yüksek Lisans derecesini, 2009 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim-iş Eğitimi Bilim Dalı’nda Doktora eğitimini
tamamlayarak Doktor unvan’ını aldı. 2010 tarihinde Yrd. Doç. Dr. unvanı aldı. Halen
Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-iş Anabilim
Dalında Anabilim Dalı Başkanı olarak görevine devam etmektedir.
Sanatçı nın 2 kişisel sergisi ve 20 ‘ye yakın ulusal ve uluslar arası karma resim sergisi katılımı bulunmaktadır.
Bienal İkinci Uluslar Arası Buca Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Buluşması İzmir Bianeli
Ödüller Orman Bakanlığı “Ormancılık” Konulu Afiş Yarışmasında Türkiye ikinciliği ödülü.
Eser Hakkında
Suluboya, 25x50 cm
346
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Ayla CANAY
Çalıştığı Kurum: Anadolu Üniversitesi
Lisans 1997 Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi/ seramik
Y. Lisans 2000 Anadolu Üniversitesi Seramik ana sanat dalı
Sanatçının 3 kişisel sergisi bulunmaktadır.
Sanatçının Ulusal ve Uluslararası Karma Sergi ve Etkinliklerinden Bazıları
2002 63. Devlet Resim Heykel Yarışması Sergisi, Ankara
2010“Design With Traditional Influence In Contemporary Turkish Ceramic Art”
WCCA 2010 Word Congress On Communıcatıon And Arts, 21.04.2010, Portugal
2011 “ A New Concept İn Fashion Design Education Creativity”
ASC Education Culture Congress, 12.01.2011, New Delhi,
Eser Hakkında
Adı
: Bağlıyım, Bağlısın, Bağlı
Tekniği : Döküm Tekniği ile
şekillendirme ve
Raku Pişirimi
Ölçüleri : 60x15x10
Yapıldığı Tarih: 2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
347
Sergi Kataloğu
Ayla ELTUTAN
1983 Sakarya doğumludur. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Seramik ve Cam bölümünden 2010 yılında mezun olmuştur. 2011 yılında Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünde Araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır ve
görevine devam etmektedir. Yurtiçinde birçok karma sergiye katılmıştır. Çalışmalarına Nevşehir’de devam etmektedir.
Sanatçının Karma Etkinliklerden Bazıları
2011- Nevşehir Üniversitesi Cumhuriyet Sergisi (NEVŞEHİR)
2011- Nevşehir Üniversitesi Nevruz Sergisi (NEVŞEHİR)
2011-Nevşehir Üniversitesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Sergisi (NEVŞEHİR)
2011-Kısmet sergisi (ANKARA)
2010- Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sergisi (ANKARA)
2010-Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Sergisi (ANKARA)
2011-1.Uluslararası Tarih ve Kültür sempozyumu (Nevşehir)
ÖDÜLLER
2009-2010 İhsan Doğramacı Üstün Başarı Ödülü
Eser Hakkında
Adı
: Direniş
Tekniği : Füzyon
Ölçüleri : 15 x10
Yapıldığı Tarih: 2010
348
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Ayşegül KOYUNCU
Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üniversitesi Denizli Meslek Yüksekokulu
2001 Lisans Selçuk Üniversitesi El Sanatları Eğitimi Bölümü Dokuz Eylül Üniversitesi
2005 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü
2011 Doktora/S.Yeterlik/ Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü
Sanatçının Sanatsal Etkinliklerinde Bazıları
VI. Uluslararası Türk Sanatları Sergisi (VI. International Turkish Arts Exhibition)” (31
Mart-3 Nisan (31 March-3April) 2011/Bakü-Azerbaycan) Karma Sergi, Eser Adı: “Yolun Sonu”
V. Uluslararası Türk Kültürü İle Sanatları Kongresi/Sanat Etkinlikleri (V. International
Turkish Culture And Arts Congress/Art Activity)” (10-11 MAYIS (May) 2011/ Madridİspanya) Karma Sergi, Eser Adı: “Hala Derik”
“III. Uluslararası Türk El Dokumaları (Tekstil) ve
Geleneksel Sanatlar Kongresi/Sanat Etkinlikleri
(III. Internatıonla Turkısh Textile (Hand Wovens)
and Traditional Arts Congress/Art Activity
Congress)” (30-31 Mayıs (May) 2010/Konya)
Karma Sergi, Eser Adı: “Keçi”
Eser Hakkında
Adı
: “Dört Köşe”
Tekniği : Tülü dokuma tekniği kullanılmıştır.
Ölçüleri : En: 45-20 cm
Boy: 65 cm Derinlik: 5 cm
Yapıldığı Tarih: 2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
349
Sergi Kataloğu
Bahadır Cem ERDEM
Nevşehir Üniversitesi
Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programı
1976 yılında Ankara’da doğdu 2002 Yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Seramik öğretmenliğinden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Ankara’da kendi atölyesinde çalıştı. Daha sonra
bursla Japonya’ya gitti. Orada Norina MATSUYAMA’nın atölyesinde yüksek dereceli sırlar
ve Avanos çamurun iyileştirilmesi üzerine araştırmalar yaptı. Japaonya’da İbaraki Prefecture Ceramics Technology Center ‘da seramik hammaddelerin analiz bölümünde burslu
öğrenci olarak çalıştı. 2010 yılında Erciyes Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik Bölümünde
yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen Nevşehir Üniversitesi, Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programında öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.
Eser Hakkında
Eser adı : “Barış”
Teknik : Stoneware Bünye: Elle Şekillendirme, Yüksek Pişirim 1280 derece
Boyut : 21x16x14 cm
350
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Banu DAVUN
Nevsehir Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel İletişim ve
Tasarımı Blm Bşk.
1990 Lisans Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümü
1994 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Resim Öğretmenliği
2009 Doktora / Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Ens. Res. Öğr.
Birçok karma ulusal Karma sergiye katılmıştır.
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
1990 yılı Gazi Üniversitesi Gençlik Yarışması Grafik dalında üçüncülük ödülü
1996-2010 yılı MEGEP Projesi kapsamında Yayımlar Dairesi Başkanlığı Ders Kitapları Şubesinde “Kitap Kalite Kontrol Birimi” nde görevlendirilmiştir. Yayımlar Dairesi
Başkanlığınca çıkartılan kültür kitapları, ders kitapları, Milli Eğitim Dergisi ve “Bilim
Aklın Aydınlığında Eğitim” dergisi “kapak, sayfa tasarımları ve resimlendirmeleri”ni
yapmıştır. M.E.B. Trafik ve İlkyardım Eğitimi 6 ve 8 inci sınıf, Ve-Ga Yayınları Nasrettin
Hoca Serisi 1,2,3,4,5 ve Bilgitek Yayıncılık İş ve Teknik Eğitimi 6,7 ve 8 inci sınıf ders
kitaplarının “Resimleme” lerini yapmıştır.
Eser Hakkında
Adı
: Akdeniz
Tekniği : Ağaç Baskı
Ölçüleri : 50-70
Yapıldığı Tarih: 2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
351
Sergi Kataloğu
Basri ERDEM
1948’de Lüleburgaz - Akçaköy’de doğdu
1980–82 yıllarında Atatürk Yüksek Öğretmen Okulu Resim Bölümü
öğretmenliğine atandı.1985 yılında Marmara Üniversitesinde Lisans
tamamladı. 1986’da “Sanatta Yeterlik“ aldı. Aynı yıl içinde 1. Asya
- Avrupa Sanat Bienaline katıldı. 1987 yılında Doçent 1997 yılında
Profesör oldu.
1988-2002 yılları arasında çeşitli karma ve Grup sergilerine katılmış, 30 kişisel sergi açmıştır.
Ayrıca Avusturya - Graz, Yunanistan - Drama, Kıbrıs, Moldava - Kişinev’de yurtdışı sanat
etkinliklerine katılarak eserlerini sergilemiştir.
Halen Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevine devam
etmektedir.
Eser Hakkında
Adı
:
Tekniği : Yağlıboya
Ölçüleri :
Yapıldığı Tarih:
352
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Bekir KABAKCI
Çalıştığı Kurum: Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü. Bişkek-KIRGIZİSTAN.
2004 Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
2011 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
Sanatsal Etkinliklerinden Bazıları
Geleneksel El Sanatları ve Fotoğraf Sergisi. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim
Öğretmenliği 2003- Konya.
GESAM Rerim Sergisi. Selçuk Üniversitesi Süleymen Demirel Konferans Salonu 2009Konya.
Ulusal ve Uluslararası Etkinlikler
Sanatta Kimlik ve Etkileşim Uluslararası Sempozyumu/Identity and Interaction in Art
International Symposium. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. 2010- İstanbul.
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Eğitim Grupları I. Uluslararası Öğrenci sempozyumu
Türk Dış Politikası. Resim, Heykel ve Fotoğraf Sergisi. 2009- İstanbul.
Eser Hakkında
Adı
: Plastik boya
Tekniği : 30x90cm.
Yapıldığı Tarih: 2009
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
353
Sergi Kataloğu
Betül AYTEPE
Çalıştığı Kurum:Nevşehir Üniversitesi, Avanos Meslek Yüksekokulu
2001 Lisans Gazi Üniversitesi Seramik Öğretmenliği
2006 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Seramik (Sanatta Yüksek Lisans)
Doktora/S.Yeterlik/Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimler Enstitüsü Grafik Eğitimi
Kecskemét-HUNGARY (MACARİSTAN)
Sanatçının Karma Sergilerinden Bazıları
The Third International Festival Of Postmodern Ceramics 2009 Exhibition Ceramica
Multiplex
‘Uluslararası Jürili Seramik Sergisi’ Karma Sergi, Varazdin/CROATIA (HIRVATİSTAN) Art
Forum Ankara 2. Plastik Sanatlar Fuarı,
Genç Yetenekler Yarışması (2006) ‘Heykel Dalında Sergileme
The International Exhibition of Small Forms Porcelain (2010)
Karma Sergi The Riga Porcelain Museum, LATVIA (LETONYA)
Eser Hakkında
Adı
: “İçsel”
Tekniği : Seramik Bünye: Elle Şekillendirme, Raku Pişirimi, Kırmızı Çamur, 1000°C, Cam
Bünye : Füzyon, 835°C
Ölçüleri : 26x20x20 cm
Yapıldığı Tarih: 2011
354
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Betül DEMİR KARAKAYA
2002 Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Bölümü
2010 Y. Lisans Anadolu Üniversitesi Seramik Anasanat Dalı
Doktora/S.Yeterlik/Anadolu Üniversitesi Seramik Anasanat Dalı
Karma Sergi
2011 “Küçük Şeyler” 7-8-9-10 Karma Sergi İzmir-İstanbul-Ankara
2011 “Anadolu’dan Turkuaz” Karma Seramik Sergisi Kırgızistan
2011 Uluslararası “Kentle Buluşma Sergisi Iıı Uşak & Sanat” Karma Sergi Uşak
2011 Upsd - Genç Etkinlik 5 ‘Özgürlük, Sil Baştan!’ Karma Sergi İstanbul
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011 20. Uluslararası Sanatta Mizah ve Hiciv Bienali BULGARİSTAN
2011 SOUND OF CLAY Sempozyumu (Katılımcı) MACARİSTAN
2011 ISCAEE 2011 in JAPAN Sempozyumu TOKYO-JAPONYA
Eser Hakkında
Adı
: Çan
Tekniği : Döküm ve elle şekillendirme
Ölçüleri : 25x25x30cm
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
355
Sergi Kataloğu
Bilge KILIÇ
Çalıştığı Kurum: Ankara Bilim ve Sanat Merkezi
2001 Lisans Gazi Üniv.Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi
2006 Y. Lisans Gazi Üniv. Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
24 Kasım Ressam Öğretmenler Resim Sergisi Antares AVM ANKARA 2010
Görsed Dünya Kadınlar Günü Resim Sergisi ANKARA 2009
Görsed Resim Sergisi Marmara Üniversitesi İSTANBUL 2007
Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Şenliği(Görsed) KAYSERİ 2007
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi 24 Kasım Öğretmenler ResimSergisi ANKARA 2004
European Cartoon’ AB Uluslararası Çizgi Film Projesi (K.A.G.S.L.) 2005-2008
‘A Piece of My Heart’ Project (Creatör: Andrea Anderson) USA 2006
Eser Hakkında
Adı
:‘Altın Kafes’
Tekniği :Karışık Teknik
Ölçüleri :70-100 cm.
Yapıldığı Tarih:2011
356
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Binnaz KOCA
1972 istanbul doğumlu.
1966 İnönü Üniversitesi Eğitim Fak. G.S.E. Bölümü Resim İş Öğretmenliği lisans,
2009 İnönü Üniversitesi yüksek lisans mezunu.
Halen gazi üniversitesinde doktora eğitimine devam etmektedir.
İnönüÜn. Eğitim Fak. Resim-İş Eğitimi bölümünde öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır.
3 kişisel 16 karma ve grup sergisi ile birçok yarışmalı sergiye katılımı bulunmaktadır
Eser Hakkında
TÜYB
35x55 cm
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
357
Sergi Kataloğu
Derya BARAN
Çalıştığı Kurum: D.E.Ü.G.S.F. Heykel Bölümü
Bölümü 1997 Lisans Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü
2006 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Anasanat Dalı
2006 S.Yeterlik Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Anasanat Dalı (devam ediyor)
Kişisel Sergi
Kütleler ve Çizgiler”, Efes Müzesi Hikmet Gürçay Sanat Galerisi, Selçuk/İZMİR,
Karma Sergi
D.E.Ü.G.S.F. Öğretim Elemanları Karma Sergisi, Güzelyalı Kültür Merkezi, 04Heykel Sergisi, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir, 16-31/05/2011
Kimlik, Heykel-Seramik Sergisi, Eski Tamirhane Binası, Urla/İZMİR, 13Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, “Ege’de Sanat Yaşamı” Karma Sergisi, İzmir
Devlet Resim Heykel Galerisi, 09-25/12/2011
Karma Sergi, Uluslararası Türk Kültür ve Sanat Çalıştayı, Florida, Jacksonville/A.B.D.,
14-19/04/2011
Düşler & Düşünceler/1. Uluslararası Resim-Seramik-Heykel-Gravür-Fotoğraf Sergisi,
Anakara Kültür ve Sanat Evi, Gaziosmanpaşa/ANKARA, 06-16/09/2011
Eser Hakkında
Adı
: Kedi IV
Tekniği : Asamblaj
Ölçüleri : 8x20x61 cm.
Yapıldığı Tarih: 2009
358
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Derya ŞAHİN
Çalıştığı Kurum: DİCLE ÜNİVERSİTESİ, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi,
Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümün
2003 Lisans Dicle Üniversitesi Resim-iş Öğrt.
2009 Y. Lisans Dicle Üniversitesi Resim-iş Öğrt.
Ulusal-Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
WALL FOR PEACE- W-AFPIAAP-Artists For Peace 2nd International Art Action, İstanbul,2010
Sanatın Anadolu Aydınlanması “Farklılıkların Armonisi” Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Proje Grubu Sergisi, The Marmara Pera Sanat Galerisi, İstanbul, 2010
“I.Uluslararası Odessa Sanat Sempozyumu ve Resim Çalıştayı, 15-25 Mayıs 2011, Odessa/
Ukrayna
Eser Hakkında
Adı
:“Son Özgürlük Alanı”
Tekniği :Tuval Üzerine Karışık Teknik
Ölçüleri :70x80 cm
Yapıldığı Tarih:2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
359
Sergi Kataloğu
Didem TÜKEL
Kayseri, 1986
Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi. Yüksek
lisans öğrenimine devam etmektedir.
Eser Hakkında
Teknik :TÜYB
360
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Dilek ŞAHİNER BİLHAN
Çalıştığı Kurum: Uludağ Ü. Eğitim Fak. Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı-BURSA
1987 Lisans Hacettepe ÜniversitesiGüzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
1990 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kişisel Sergilerden Bazıları
1996 Kişisel Resim Sergisi, Alsancak İletişim Sanat Galerisi-İZMİR
1990 Kişisel Resim Sergisi, H. Ü. G.S. F. Resim Bölümü, Beytepe-ANKARA
Uluslararası Karma Sergi-Sanatsal Faaliyetler
1987 La Biannale des Ecoles D’art Europenne A Toulouse-FRANSA
2003 1rst International Regional Exhibition of Conjecturel Arts with the concept, “A
Healthy Mind in a Healthy Body” Olympic Ideals, Lesvos-GREECE
2009 LUCÍA MARTÍNEZ Memorial” International Awards to the Arts 2,004–2,008,
Exhibition, New Maracena’s City Council Hall, Maracena, Granada-SPAIN
2007 Asociation Cultura “Valentin Ruiz Aznar” Coord: L.Olga Maksinova, R. Furlotte,
A. Gualda, Exhibition in the Art Gallery “Mile-End” of Montreal-CANADA
Sanatçının On’un üzerinde ulusal ve Uluslar arası ödülü bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
:Fıstık Ağacı ve
Balıklı Göl
Tekniği :Tuval Üzerine
Yağlıboya
Ölçüleri :95x90cm
Yapıldığı Tarih:2002
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
361
Sergi Kataloğu
Döne ARISOY
Çalıştığı Kurum: Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Lisans 2007 Dumlupınar Üniversitesi Resim Bölümü
Y. Lisans 2010 Dumlupınar Üniversitesi Resim Bölümü
Karma Sergi
2006 - 67. Devlet Resim Heykel Yarışması Karma Resim Sergisi,
2006 - 25. Turgut Pura Vakfı Resim ve Heykel Yarışması Karma Resim Sergisi, İZMİR
2007 - Talens Resim Yarışması Karma Resim Sergisi, KÜTAHYA
2008 - Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü 5.Resim Ve Heykel Yarışması Sergisi, KAHRAMANMARAŞ
2009 - 4. Ahmet Yakupoğlu Resim Yarışması Karma Resim Sergisi, KÜTAHYA
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2007 - 5. Uluslararası Kapadokya (Karlık Evi) Sanat Kampı, NEVŞEHİR
2011- IV. Uluslararası Kervansaray buluşması Melita’ dan Battalgazi’ye Tarih -ArkeolojiKültür -Sanat Günleri Çalıştayı, MALATYA
Eser Hakkında
Adı
:İsimsiz
Tekniği :Linol Baskı
Ölçüleri :70x100 Cm
Yapıldığı Tarih: 2008
362
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Duygu BALCI
Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi.
Yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir.
Ulusal ve uluslar arası karma sergi etkinliklerine katılmıştır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
363
Sergi Kataloğu
ELİF ŞENEL
Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Uygulamalı Sanatlar Eğitimi Ana Sanat Dalı/Uygulamalı Resim Eğitimi Sanat Dalı
2003 Lisans Selçuk ÜniversitesiGiyim Sanatları Eğitimi
2006Y. Lisans Selçuk ÜniversitesiGiyim Sanatları Eğitimi
Doktora/ Selçuk Üniversitesi Resim-İş Eğitimi
11 - 22 Mayıs 2009 - Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi/KONYA
Sanatçı Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma resim sergisine katılmıştır.
Eser Hakkında
Adı
: Northern Soul
Tekniği : Tuval Üzerine Yağlıboya
Ölçüleri : 50x70 cm.
Yapıldığı Tarih: 2010
364
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Elvin ERENSOY
1977 senesinde izmir’de doğdu. Resim alanında bilgisini geliştirmek
için kosova ‘ya gidip balkanların önemli isimlerinden çok yönlü sanatçı ethem baymak’ın atölyesinde bir yıl zaman zaman çalışmalarını sürdürdü.bu arada kosova’nın kimi kentlerinde sergilere ve
üsküp’te ressamlar buluşmasına katıldı. yurt içi ve yurt dışında pek
çok resim festivali, panel, karma sergi ve koloniye katılan sanatçının
yurtiçi ve yurt dışında koleksiyonerler de eserleri mevcuttur. kendi geliştirdiği karışımlar ile
kum dokusunda sgrafitto ve boya tekniğini uygulayan sanatçı kumsal yansımaları dizisi
ile kumsalların ressamı olarak tanınmaktadır. özel atölyesinde çalışmalarına devam eden
sanatçı toplum sorunlarına kayıtsız kalmayıp bir çok sivil toplum kuruluşu üyesidir.
Sanatçının küf kokulu bakışlar / üç otuzlarında adı altında ‘Kosova Türk Sanatçılar Derneği’ yayınlarından 2010 yılında bir şiir kitabı yayımlanmıştır. 2011 yılında, şiir tiyatrosu
topluluğuna ait 24 şairin seçkilerinden oluşan ‘iç’ten’ adlı ikinci kitabı basılmıştır.
Eser Hakkında
Teknik: Suluboya
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
365
Sergi Kataloğu
Emel Gülçin ÜLKER
1989 Lisans/Anadolu Üniversitesi Eskişehir İş İdaresi Bölümü
Kişisel Sergi
2008 Zıraat Odası Bafra Samsun
2010 Ziraat Bankası Mithatpaşa Sanat Galerisi; Ankara
2010 Resim Heykel Müzesi; Ankara
2007 Ziraat Bankası; Samsun
2007 İngiliz Kültür Derneği; Ankara
Sanatçının 60’ In Üzerinde Karma Sergisi Vardır
Eser Hakkında
Adı
:Turuncu Kelebek
Tekniği :TÜYB
Ölçüleri :70x50
Yapıldığı Tarih:2007
366
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Erdem ÜNVER
Eğitimi:
1977 Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Öğretmenliği
1988 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği
1992 Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Master Programı
1997 Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Programı
Görevleri:
1977–1997 Ortaokul ve Liselerde Eğitimcilik ve Yöneticilik
1997–2008 Niğde Üniversitesi Öğretim Üyeliği
2008 -… Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyeliği
Çalışmaları:
Yayınlanmış iki kitabı, bilimsel makale ve bildirileri vardır.
Kişisel resim sergileri açtı, fuar, grup ve karma sergilere katıldı.
Eser Hakkında
Teknik
Ebat
: Yağlı Boya
: 80x80 cm
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
367
Sergi Kataloğu
Ethem BAYMAK
Çalıştığı Kurum: Pristine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyat Bolümü
Ethem BAYMAK Prizren’de doğdu. İlk ve ortaokulu, ardından da
lise öğrenimini tamamladı, Doğup büyüdüğü kentte Yüksek Pedagoji Okulu’ndan mezun oldu. Priştine Radyosu Türkçe Yayınlarında gazeteciliğe başladı. Bir süre sonra kültür yayınlan sorumlusu görevine geldi.
Halen de bu görevi yapmaktadır. Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı’na günce türünde
yazılarıyla girdi. Kendini deneme ve eleştiride denediği gibi, kimi kısa mizahi radyo
oyunları da yazdı. Sonraki yıllarda inceleme-araştırma türünde de eser verdi. Son zamanlarda şiirle de uğraşmaktadır.
Ethem Baymak’ın bugüne kadar yayımlanan kitapları şunlardır: “Günce” (anı, deneme, eleştiri, “Tan” Yayınları, Priştine 1987), “Süreyya Yusuf (İnceleme-araştirma,
‘’Tan” Yayınları, Priştine 1987), “Naim Şaban” (inceleme-araştırma, “Tan” Yayınları,
Priştine, 1988), “Günsalkımı” (günlük, anı, deneme, eleştiri, “Tan” Yayınlan, Priştine
1989) ve “Sevişmenin Tam Zamanı” (şiirler, “Ulusal Kültür” Yayınlan, İstanbul 1992).
“Esin” Dergisi’nin birkaç sayısında yayın yönetmeni olarak adı geçen Ethem Baymak
aynı zamanda resimle de uğraşmaktadır. Kosova ve Türkiye’de birçok sergi açmıştır.
Eser Hakkında
resim boyutları: 15x25cm, tüyb. “isimsiz
368
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
F. Nuri KARA
1970 Şenkaya’da doğdu. 2000 yılında Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde “Plastik Sanatlarda Matematik”
başlıklı Sanatta Yeterlik Tezini verdi. 2001 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Öğretim Görevlisi,
2003 yılında Yardımcı Doçentlik kadrosuna atandı. 2003-2009
yıları arası Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Resim Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Birçok ulusal ve uluslar arası etkinliğe ve
sergiye katılan sanatçı 4 kişisel sergi açtı. 2003 yılından itibaren aynı kurumda dekan
yardımcılığı idari görevini sürdürmekte ve çalışmalarına devam etmektedir.
Ödüller
1990 Körfez Resim Yarışması; Ödül
1997 7. Adana Çimento Resim Yarışması, Birincilik Ödülü
1997 3. Jokey Kulübü Resim Yarışması, Mansiyon
1997 Üstünler Tasarım Yarışması, Mansiyon
1997 5. Ayşe ve Ercümend Kalmık Resim Yarışması, Mansiyon
1999 Olimpiyat Komitesi Resim Yarışması, Ödül
2002 63. Devlet Resim Yarışması, Ödül
Eser Hakkında
Adı
: Karşılaşmalar 2
Tekniği : Karışık Teknik
Ölçüleri : 120x110 cm
Yapıldığı Tarih:2009
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
369
Sergi Kataloğu
Fatih BAŞBUĞ
2000 Lisans Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği
2005 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim
Öğretmenliği Bilim Dalı
2009 Doktora Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim
Öğretmenliği Bilim Dalı
10 Kişisel Sergisi bulunan sanatçının 100’e yakın ulusal ve uluslararası karma resim
sergisine eserleriyle katılmıştır. Sanatçının çeşitli yarışmalardan 10 ödülü bulunmaktadır.
Sanatçı Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim
üyesidir. Aynı zamanda Dekan Yardımcısı ve Resim Bölüm Başkanı görevini sürdürmektedir.
Eser Hakkında
Adı
:Pazarda Çocuklar
Tekniği :Tüyb
Ölçüleri :35x50 cm
Yapıldığı Tarih:2012
370
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Fatma Emel ERTÜRK
1952 yılında Bursada doğdu.
Lisans eğitimini 1975 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde bitirdi.
1984 yılında Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde birinci yüksek lisansını ,Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ikinci yüksek lisansını
tamamladı.
1987 yılında Gazi Üniversitesinde sanatta yeterlik alan F.Emel Ertürk ,1993 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde sanat eğitiminde doktora yaptı.
2007 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinden emekli olmuştur. Sanat eğitimciliğini halen Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde sürdürmektedir.
Eğitimciliğinin yanında 14 kişisel sergi açan ve pekçok karma resim sergisine katılan F. Emel
Ertürk sanat çalışmalarına da özel atölyesinde devametmektedir.
Eser Hakkında
Adı
:Dalgalar
Tekniği :suluboya
Ölçüleri :70 X 53
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
371
Sergi Kataloğu
Filiz ÇELİK
Çalıştığı Kurum: Artıkare Sanat Evi
2008 Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği
2011 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel
Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı Resim-İş Eğitimi Bilim Dalı
Kişisel Sergi
2010 Resim Sergisi, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, KONYA
2009 Resim Sergisi, Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, ANKARA
Karma Sergilerinden Bazıları
2011 Çekirdek Sanat Karma Sergi, İSTANBUL
2010 “Ustaların Gözüyle” Karma Resim, Heykel Sergisi, Çağdaş Sanatlar Galeri & Müzayede, İSTANBUL
2010 ‘’Aykırı Çizgiler ‘’ Ödüllü Karma Sergi, Çağdaş Sanatlar Galeri & Müzayede, İSTANBUL
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011 I. Uluslararası İzmir Bianeli, İZMİR
2009 I. Uluslararası Tarihi Ve Kültürel Yönleriyle Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu, Karma
Sergi, S.Ü. SDKM, KONYA
Eser Hakkında
Adı
:Kayıp Günah III
Tekniği :Tuval üzerine yağlıboya
Ölçüleri :60x90
Yapıldığı Tarih:2011
372
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Filiz ÇİMEN TÜLEK
Çalıştığı Kurum: Dumlupınar Üniversitesi
2001 Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Ve Cam
2005 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Ve Cam
Sanatçı Üç kişisel sergi açmıştır.
Karma Sergi
2007 3 Kasım .2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Anadolu Aydınlanması Sergisi,
2008 4 Kasım-30 Aralık .Büyük buluşma sergisi Gazi Üniversitesi,Ankara.
2009 18-23 Ekim. Ankara ARTFORUM SANAT FUARI, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara.
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2010 07-11 Nisan.Unicera CERAMİSTANBUL Çağdaş Seramik Sanatı Sergisi, İstanbul,
Tüyap.
2010 28 Eylül-2 Ekim. Unicera CERAMİSTANBUL Çağdaş Seramik Sanatı Sergisi, Bologna, İtalya.
2011 7-17 Eylül 3. Uluslar arası ANA TANRIÇALAR Seramik Sempozyumu Sergisi.
KİNİDOS Datça Yakaköy.
Eser Hakkında
Adı
:Warrior
Tekniği :Kalıpla Şekillendirme
Ölçüleri :55X55x48 Cm
Yapıldığı Tarih:2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
373
Sergi Kataloğu
Güler AKALAN
2002 yılında Doçent ve 2007 yılında Profesör oldu. Hakka, Köln,
Dortmund, Helsinki ve Razgrad olmak üzere yurt dışında 5, yurt
içinde 20 kişisel sergi açtı.
BRHD, SEDER ve UPSD üyesi olan sanatçı, ikisi Devlet Özgün Baskıresim Yarışması’nda olmak üzere 20 ödül ve mansiyon kazanmış,
Eser Hakkında
Eser Tekniği: Gravür
374
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Gülşen KAHRAMAN
Çalıştığı Kurum: Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek
Yüksekokulu El Sanatları Bölümü
1995 Ön Lisans Selçuk Üniversitesi Seramik
2007 Lisans Selçuk Üniversitesi
2010 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler ve
Tanıtım Kimya
Sanatçının ulusal ve uluslar arası etkinliklerinden Bazıları
Mayıs 2011, “Renkler” Seramik Sergisi, I. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler
Kongresi, (12-14 Mayıs 2011) (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi- Karaman)
Eylül 2011, “Kültürümüzden Yansımalar”, Seramik Sergisi, 1.Ulusal Kırsal Turizm
Sempozyumu, (13-15 Eylül 2011), (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi- Karaman)
Kasım 2011, “1.Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu”, “Uluslararası
Karma Sergisi”, (16-19 Kasım 2011), (Sebahat ve Erol Toksöz Uygulama Oteli-Nevşehir)
Eser Hakkında
Adı
:“Kapadokya”
Tekniği :Seramik Pano
Ölçüleri :59x79 cm
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
375
Sergi Kataloğu
Hatice Aybike AK
Çalıştığı Kurum: Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
2010 Lisans Dokuz Eylül Üniversite Seramik ve Cam
2011 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik ve Cam
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011 Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumu
Eser Hakkında
Adı
:
Tekniği : Çini
Yapıldığı Tarih: 2009
Ölçüleri :
376
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Hatice KETEN
1969 yılında doğmuştur. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda
tamamlamıştır. Yüksek Lisans ve Doktora Eğitimini Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Anasanat
Dalı’nda tamamlamıştır. Halen Mehmet Akif Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Eğitimi Anabilim
Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Eser Hakkında
TÜYB
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
377
Sergi Kataloğu
Hatice Nilüfer SÜZEN
Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üni. Eğitim Fak.
1999 Lisans Süleyman Demirel Üniversitesi Resim
2005 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi
2011 Doktora Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından düzenlenen “Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Elemanları Karma Sergisi
Ankara Rotary Kulübü tarafından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Düzenlenen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü karma Resim Sergisi
2007 yılında “Görsed” tarafından Avusturya’da düzenlenen karma resim sergisi
2010 GESAM 23. Yıl karma Resim Sergisi
Eser Hakkında
Adı
:Erişte
Tekniği :Tuval Üzerine Yağlıboya
Ölçüleri :60x80 cm
Yapıldığı Tarih:2010
378
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Himmet GÜMRAH
Atılım Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi,
1957 Şebinkarahisar / Giresun doğumlu,
1976-81 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim Bölümü’nde eğitim gördü,
1983-94 Elazığ, Fırat Üniversitesi’nde öğretim elamanı olarak
görev yaptı,
1986-89 “Sanatta Yeterliliğini” Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde
yaptı,
1994.8 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resimİş Eğitimi Anabilim Dalında görev yaptı.
Halen Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde öğretim
üyesi olarak meslek yaşantısına devam etmektedir.
1979 yılından bugüne kadar 3 tanesi Kuru Pastel tekniğinde olmak üzere 13 kişisel
sergi açtı. Bu sergilerden birini, Bulgaristan’ın Turnovo şehrinde gerçekleştirildi. Başta;
Devlet Resim-Heykel sergileri, DYO ve Tekel yarışmalı sergileri olmak üzere ulusal ve
uluslar arası fuarlarda, yarışmalı ve karma sergilerde eserleri sergilendi. Sanatçının
bir eseri 1990 yılında, BP Oil Avrupa Genç Sanatçılar Yarışmasında sergilendi ve satın
alındı. Sanatçı altı ödül sahibidir.
Eser Hakkında
Adı
: Sarı-Beyaz
(Mini Senfoni)
Tekniği : T. Üz. Akrilik Boya
Boyutu : 51 x 51 Cm
Yılı
: 2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
379
Sergi Kataloğu
Hülya ULAŞ FEYZIOGLU
1970 yılında Çankırı’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini burada
tamamladı. 1991 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Yüksek Lisans (1995), Sanatta Yeterlik
(2008) çalışmalarını tamamladı. Altı arkadaşı ile birlikte 1992’de
Hangar Sanat Oluşumunu kurdu ve Hangar Sanat Defterini yayınladı. 1995 - 2009 tarihleri arasında
Milli Eğitim Bakanlığı Okullarında Resim Öğretmeni olarak görev yaptı. 2009 yılında
Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Öğretim Üyesi olarak göreve başladı. Aynı üniversitede Resim Bölüm Başkanı olarak görevine devam etmektedir. Beşi kişisel sergi olmak üzere çeşitli karma sergilere katıldı. 57. Devlet
Resim Yarışmasında ödül aldı. Sanatçının yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kolleksiyon ve
müzelerde eserleri bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
:
Tekniği :Tuval Üzerine Yağlıboya
Ölçüleri :100x250 cm
Yapıldığı Tarih:2009
380
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Işıl DURAL
1981 Lisans Gazi Üni.Mesleki Eğitim Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı
Sanatçı 5 Kişisel Sergi açmıştır.
Karma Sergilerinden Bazıları
Düş Yolcusu Sanat Durağı, Caddebostan/İstanbul, 2012
Kozyy Kültür Merkezi, Kozyatağı/İstanbul, 2012
Cihangir Sanat Galerisi, İstanbul, 2009
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
T.C. Kültür Bakanlığı “10.Şefik Bursalı Resim Yarışması”, Sergileme Ödülü,2010
“5. Zeytin Şenlikleri” Zeytinli Belediyesi, Akçay/Balıkesir, 2003
Eser Hakkında
Adı
:“Sınır”
Tekniği :2011
Ölçüleri :96x116
Yapıldığı Tarih:Tuval üzerine yağlıboya (TÜYB)
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
381
Sergi Kataloğu
İsmail BAŞER
1977 - Gazi Eğitim Enstitüsü Resim İş Bölümü´nden mezun oldu
1980 - 1981 aynı bölümde müdür yardımcılığı yaptı
1981 - 1986 orta öğrenimde resim öğretmenliği yaptı
1986 - 1990 Ankara 19 Mayıs törenlerini düzenleme komitesinde görev aldı
1990 - Kültür Bakanlığı´na geçerek Nevşehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
Müdürlüğü’ne atandı
1991 - Gazi Üniversitesi Resim Bölümü’nde lisansını tamamladı
1995 - Selçuk Üniversitesi Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi aldı
1995 - 1996 Selçuk Üniversitesi Resim Bölümü’nde, Niğde Üniversitesi Resim
Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı
Sanatçı, GESAM ve Ankara Ressamlar Derneği üyesidir. Yağlıboya resimlerinde konu
olarak Kapadokya’yı seçmiştir. Yurtiçindeki ve yurtdışındaki çeşitli koleksiyonlarda çok
sayıda eseri bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Eser Tekniği: Karışık Teknik
Ölçüsü: 70x70 cm
382
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Lütfi BAYRAK
Çalıştığı Kurum: Niğde Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi
1999 yılında aynı üniversitenin Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar
Eğitimi Bölümü Resim-iş Öğretmenliği bölümünden mezun oldu.
Halen resim öğretmeni olarak görevini sürdürmektedir.
Sanatçı 3 kişisel sergi açmıştır.
Karma Sergi
1999 – Ankara, Osmanlının Kuruluşunun 700. Yılı Sergisi
2004 – Mavi Turuncu Sanat Merkezi Karma Sergisi
2006 – Niğde Kültür Merkezi Karma Ebru Sergisi
Eser Hakkında
Adı
:“Niğde Aladağlar”
Tekniği : Tüyb
Ölçüleri : 55X65 Cm
Yapıldığı Tarih: 2004
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
383
Sergi Kataloğu
Mehmet BAŞBUĞ
1956 Yılında Diyarbakır’da doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü Resimİş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Lisans tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Bilim Dalı’nda “YÜKSEK
LİSANS , “SANATTA YETERLİLİK” ve “DOKTORA” yaptı.
Bugüne kadar yurt içinde ve yurt dışında binden fazla karma ve grup sergilerine katıldı. Çeşitli yarışmalara katılarak 17 ödül aldı. Yurt içinde ve dışında 80 kişisel sergi açtı.
Çeşitli sergi ve yarışmalarda jüri üyeliğinde bulundu.
Çok sayıda eserleri özel ve resmi koleksiyonlarda, müzelerde bulunan sanatçı, Ankara
Ressamlar Birliği kurucu üyesidir. Sanatçı, kısa adı GESAM olan, 5846 Sayılı Yasa ile
kurulan Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği kurucu üyesi ve halen yönetim kurulu üyesidir.
Mehmet Başbuğ, halen Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi’nde dekanlık ve resim bölümü başkanlığı görevlerini yürütmektedir.
Eser Hakkında
Adı
: Kapadokya’da Atlar
Tekniği : TÜYB
Ölçüleri : 170x120cm
Yapıldığı Tarih: 2011
384
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Mehmet Lütfi HİDAYETOĞLU
Çalıştığı Kurum: Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
2004 Lisans Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon Eğitimi
2006 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon Eğitimi
2011 Doktora/S.Yeterlik/Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon
Karma Sergilerinden Bazıları
2011, “IFAS 2011” Uluslararası Güzel Sanatlar Sempozyumu, Konya
2010, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanları Geleneksel
Nevruz Sergisi, Konya
2011, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanları Geleneksel
Nevruz Sergisi, Konya
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2006, Uluslararası Melitadan Battalgazi’ye kültür sanat günleri, Malatya
2011, V. Uluslararası Türk Kültürü ve Sanatları Kongresi- Sanat Etkinlikleri, Madrid,
İSPANYA
Eser Hakkında
Adı
: Hoodoo
Tekniği : Pleksiglass bükme
Ölçüleri : 13x13x35cm
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
385
Sergi Kataloğu
Mehmet ŞİRZADE
1946 yılında Nahçivan’da doğdu. Azerbaycan Devlet
Sanatçısı Şirzad, ilk ve orta öğrenimini Nahçivan’da
yaptı. 1968’de Bakü Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim
Bölümü’nü, 1984-1990 yılları arasında ise Çerniçef adına Saratof Üniversitesi’ni bitirdi. TV, Sinema ve Tiyatro
Ressamlığı yapan sanatçı halen Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Moskova, Bakü, Nahçivan, Tiflis, İstanbul, Ankara, Trabzon, Niğde,
Nevşehir gibi şehirlerde kişisel sergilerin yanı sıra karma sergilere katılmıştır. Resimlerinde Türk dünyasının kent ve köy yaşantısını, ızdırabını ve
dinamizmini felsefi bir duygu ile dile getirmektedir. Çok sayıda özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
Koleksiyonu, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demir Yolları, Azerbaycan Devlet Müzesi gibi resmi kurum koleksiyonlarında da bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Eser Boyutu: 100cm X 80cm
Teknik: Tual Üzerine Yağlıboya
386
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Melek ABUT
1982 - Bolu’da doğdu.
1995 - 1999 Bolu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Resim Bölümü,
1999 - 2003 Marmara Üniversitesi, Resim-İş Öğrt, Lisans Programı,
2003 - 2005 Marmara Üniversitesi, Eğitim Bil. Ens. Resim Yüksek
Lisans Programı,
2006 - 2011 Marmara Üniversitesi, Eğitim Bil. Ens. Resim Doktora Programı’nı bitirdi.
2011 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nde
Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır.
Sanatçının 7 Ödülü, 7 Uluslararası sergi ve bianel, 31 Ulusal sergi katılımı vardır.
Eser Hakkında
Teknik :Çinko Gravür/Akuatinta
Baskı Boyutu: 25x35 cm
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
387
Sergi Kataloğu
Metin CANSIZ
1977 Y. Lisans /Wiesbaden Fachhoch Schule Almanya İnş.Yüksek
Mühendisi
Sanatçının 5 kişisel sergisi bulunmaktadır.
Karma Sergilerinden Bazıları
İzmir AKM
İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi
Foça Belediyesi Sosyal
Çeşme Eski Kilise Sergi Alanı
İzmir Doğanart Galeri
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
Çeşme 1.Uluslararası Resim Şenliği
İzmir 1. Egeart Sanat Etkinlikleri Ege Üniversitesi
Nevşehir Sempozyumu
İzmir 2. Egeart Sanat Etkinlikleri
Eser Hakkında
Adı
:İki Peri
Tekniği :Pişmiş Toprak
Ölçüleri :10x25x38
Yapıldığı Tarih:2011
388
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Mezahir AVŞAR
Azerbaycan, Karabağ Bölgesi, Avşar Köyü, 12.01.1955 doğumludur.
Şu anda Konya Selçuk Üniversitesi-Güzel Sanatlar Fakültesi-Seramik Bölümü Başkanı olarak görev yapmaktadır.
İlk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra Lisanını AzerbaycanBakü’de Ressamlık Mektebinde 1978 yılında tamamlamıştır.
Yüksek Lisansını 1982 yılında Rusya’da St. Petesburg Devlet Endüstriyel Sanatlar Akademisinde, Doktora eğitimini 1984 yılında Rusya’da St. Petesburg Devlet Endüstriyel
Sanatlar Akademisinde yapmıştır.
Selçuk Üniversitesi-Güzel Sanatlar Fakültesi
Seramik Bölümü - Bölüm Hakkında (Bölüm Başkanı: Mezahir AVŞAR)
Eser Hakkında
Adı
:İki Peri
Tekniği :Pişmiş Toprak
Ölçüleri :10x25x38
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
389
Sergi Kataloğu
Münire Meral YAĞÇI
Çalıştığı Kurum: Dicle Üniversitesi
1981 İstanbul doğumludur.
2003 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
2007 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim İş Öğretmenliği
Karma Sergi
2011 Daha Çok Sanat Sergisi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Sanat Galerisi, Diyarbakır
2010 Fabrikart Grup Uluslararası Çağdaş Sanatlar Festivali, Kapadokya, Nevşehir
2010 Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 Projesi, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Proje Grubu Sergisi, The Marmara Pera Sanat Galerisi, İstanbul
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011 IFAS, Uluslararası Güzel sanatlar Sempozyumu Sergisi, Selçuk Üniversitesi,
2011 Art For Peace, Herastrau Park & Gallery, Bucharest
2011 1. Odessa Uluslararası Sanat Sempozyumu Sergisi, Doğu Batı sanatları Müzesi,
Odessa/Ukrayna
Eser Hakkında
Adı
: Hoodoo
Tekniği : Pleksiglass bükme
Ölçüleri : 13x13x35cm
Yapıldığı Tarih:2011
390
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Nazife SALIK
1984 Adıyaman-Gölbaşı doğumludur. İnönü Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünden 2010 yılında mezun olmuştur. 2011 Yılında Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır ve devam
etmektedir.Yurt içinde birçok karma sergiye katılmıştır. Çalışmalarına Nevşehir Üniversitesinde devam etmektedir.
Karma Sergilerinden bazılar
2009 Kültür ve Sanat Sokağı Açılışı. Resim ve Seramik Sergisi.Yeşilyurt-Malatya
2008 Malatya Ezacılar Odası Seramik Sergisi.Ezacılar Odası-MALATYA
2011 Nevruz Sergisi.NEVŞEHİR
2011 Nevşehir Üniversitesi Cumhuriyet Sergisi-NEVŞEHİR
Ulusal-Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011-1.Uluslararası Tarih ve Kültür Sempozyumu Karma Sergisi.NEVŞEHİR
Eser Hakkında
Adı
:İki Peri
Tekniği :Pişmiş Toprak
Ölçüleri :10x25x38
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
391
Sergi Kataloğu
Nilgün ŞENER
1972 Eskişehir doğumlu olan Nilgün Şener, 1994’de Anadolu
Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Resim A. S. dalından mezun oldu. 1998’de Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Resim-İş Eğitimi alanında Yüksek Lisansını, 2004’te ise
Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim alanında Sanatta Yeterliliğini tamamladı. 1993-2003 yılları arasında M. E. B.’na bağlı olarak ilk
ve orta öğretimde resim-iş öğretmenliği yapan Şener, 2004 yılından itibaren Kocaeli
Üniversitesi Değirmendere Ali Özbay MYO. da çalışmaya başladı. Sanatsal çalışmalarının yanında MYO. da sırasıyla Bölüm Bşk. vk. (2005-2006) ve Md. Yrd. (2006-2009)
olarak görev yaptı. Halen aynı kurumda Yrd. Doç. olarak görev yapan sanatçı birçok
grup ve karma sergiye katılmıştır. Sanatçının bir kişisel Resim sergisi bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Tekniği : Tuval üstüne
yağlıboya
Yılı
: 2008
392
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Nimet KESER
Çalıştığı Kurum: Dicle Üniversitesi
1994 Lisans Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümü
2002 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi
Doktora Ankara Üniversitesi Resim Bölümü
Sanatçının 5 Kişisel sergisi bulunmaktadır.
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
International Bienniale Festival of Portrait, Drawings and Graphics, Tuzla, Bosna Hersek
5th Annual Human Rights Art Exhibition, South Texas College Art Gallery, Texas,
Amerika
2nd International Painters and Sculptors Bienniale, Split, Hırvatistan
X. Internaional Painters and Sculptors Meeting, Island Solta, Hırvatistan
Eser Hakkında
Adı
:
Tekniği : Tuval Üzerine
Yağlıboya
Ölçüleri : 110x120 cm
Yapıldığı Tarih:2009
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
393
Sergi Kataloğu
Nuray MAMUR
Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
1999 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-iş Eğitimi
2002 Y. Lisans Abant İzzet Baysal Üniversitesi Resim-iş Eğitimi
2009 Doktora Resim-iş Eğitimi Gazi Üniversitesi
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
Gazi University Mimar Kemalettin Room- 17-21th October 2011, I. International Art
Symposium- Ankara/Turkey (Seçimli Kataloglu), 2011
AKFİD-21-24/10/2010, V. International Turkish Arts Exhibition, (Seçimli-Kataloglu)
ŞAM-SURİYE, 2010
Sanat Etkinliği / 9-13 May 2011. Madrid-Spain, V. International Turkish Culture and
Arts Congress/Art Activity (Seçimli) , 2011
Eser Hakkında
Adı
:Sınırlandırılmış
Tekniği :Gravür
Ölçüleri :20X30(Baskı Boyutu)
Yapıldığı Tarih:2011
394
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Oğuz YURTTADUR
Çalıştığı Kurum: Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
1977 yılında Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Konya’da
tamamladı.
2004 Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi
Anabilim Dalı Resim-İş Öğretmenliği Bölümü
2004 Yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Resimİş Öğretmenliği Yüksek Lisans Programı Sınavını Kazanarak Yüksek Lisansa Başladı
Ve 2007 Yılında “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yurtdışına Gönderilen Ressamların Türk
Resim Eğitimine Etkileri” isimli teziyle mezun oldu.
2007 Yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi
Resim-İş Öğretmenliği Doktora Programı (Devam Etmektedir).
Birçok resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Gesam (Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ve Görsed (Görsel Sanatlar
Eğitimi Derneği) Üyesidir.
Eser Hakkında
Adı
:Dönence
Tekniği :TÜYB
Ölçüleri :20x30
(Baskı Boyutu)
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
395
Sergi Kataloğu
Osman ALTINTAŞ
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş
Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş
Doktora Gazi Üniversitesi Resim-İş
Kişisel Sergi
Ankara T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
Azerbaycan Ressamlar İttifakı Sergi Salonu, Azerbaycan
Ankara Sur Sanat Merkez
İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Sanat Galerisi
ÖDÜLLER
1- Zafer Bayramı 50.Yıl Resim Yarışması, ÖDÜL
2- Kızılay Resim Yarışması, MANSİYON
3- Orman Bakanlığı Resim Yarışması, ÖDÜL
4- D.Y.O Resim Yarışması, ONUR BELGESİ
5- M.E.Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Konulu Resim Yarışması, ÖDÜL
6- Kültür Bakanlığı Zonguldak Vakfı Resim Yarışması, ÖDÜL
7- Kültür Bakanlığı Devlet Resim Heykel Sergisi, ÖDÜL
8- Kültür Bakanlığı Mevlana Resim Yarışması, MANSİYON
9- Süvari Yayın Gurubu Resim Dalında Yılın Sanatçısı
Eser Hakkında
Adı
:Düzenleme
Tekniği :Tuval Üzerine
Yağlı Boya
Ölçüleri :200x110 cm
Yapıldığı Tarih:2011
396
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Özcan ÖZKARAKOÇ
1977 yılında Konya’da doğdu. 2001 yılında Selçuk Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu. 2001-2003 yılları arasında
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda Resim Öğretmeni olarak görev yaptı. 2003 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı’na
Araştırma görevlisi olarak atandı. 2004 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde Yüksek Lisans, 2011 yılında ise Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Doktora eğitimini tamamladı. Yurtiçi ve yurtdışında birçok karma sergiye
katılan sanatçı halen Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde
görev yapaktadır.
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
397
Sergi Kataloğu
Özden YARIMCA
1980 Tercan / Erzincan’da doğdu.
2003 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Anabilim Dalı Resim Öğretmenliği’nde lisans eğitimini ,
2006 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim iş Öğretmenliği Bilim
Dalı’nda yüksek lisans eğitimini,
2010 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı
Resim iş Eğitimi’nde doktora programını tamamladı.
1995-2010 yılları arasında Resim Öğretmeni olarak görev yaptı.
2010 Halen Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak
görev yapmaktadır. Kişisel ve karma birçok sergiye katılmıştır.
Eser Hakkında
Teknik : TÜYB
Boyut : 80x80 cm
Yapım Yılı 2011
398
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Sadettin SARI
1962 Emirdağ’da doğdu. Lisans öğrenimini Gazi Üniversitesi
Gazi Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Bölümü’nde yaptı. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Dekan Yardımcılığı ve Resim İş Eğitimi Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Sadettin SARI,
1995 yılında Yardımcı Doçent, 2005 yılında Doçent ve 2010 yılında Profesör oldu. Sanat, Tasarım, Sanat Eğitimi, Bilgisayar ve
Öğretim Teknolojileri ile ilgili birçok Ulusal ve Uluslararası Kongre, Sempozyum ve
Fuarlara katılıp bildiriler sundu, birçok panel, seminer ve konferanslara konuşmacı
olarak katıldı. Başta Devlet Resim Heykel Sergisi olmak üzere çok sayıda Ulusal ve
Uluslararası organizasyonlardaki sergilere eserleriyle katıldı. 6 Kişisel Sergisi bulunan
Sadettin SARI, halen Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanı ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü olarak görev yapmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
: Karada
Tekniği : Elyapımı Kağıt Üzerine Karışık Teknik
Ölçüleri : 2011
Yapıldığı Tarih: 30x40 cm
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
399
Sergi Kataloğu
Savaş Kurtuluş ÇEVİK
1981 Arguvan’da Doğdu.
2004 İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği
Bölümünü bitirdi.
2005 Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünde Yüksek Lisans Derslerine Katıldı.
2009 Y. Lisans /Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Resim - İş Eğitimi B.D.
2010 Doktora /Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Resim - İş Eğitimi B. D. (Tez
Dönemi)
İki kişisel Baskı sergisi olmak üzere bir çok ulusal ve uluslararası karma Baskı Resim
sergisine katılmıştır.
Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Araştırma
Görevlisi Olarak Çalışmaktadır.
Eser Hakkında
Adı
:Filistin
Tekniği :Mono Baskı
Ölçüleri :50x50
Yapıldığı Tarih:2011
400
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Selda BEKAR
2010 Lisans Çukurova Üniversitesi Resim-İş Öğret.
2011 Y. Lisans Çukurova Üniversitesi Resim - İş Öğret.
Karma Sergi
2010- Toplu İğne Grubu ‘’Sarı sıcak’’ başlıklı Resim, Heykel sergisi,
75.Yıl Sanat Galerisi - Adana.
2010- Dumlupınar Üniversitesi, 4. Ahmet Yakupoğlu Resim Yarışması Sergileme - Kütahya.
2010 - Ankara Barosu Sanat Eseri Yarışması sergileme - Ankara.
2011 - İçel Sanat Kulübü ‘Sevgi ve Dostluk’ Karma Resim Sergisi - Mersin
2011 - Cumhuriyet Üniversitesi ‘Ekim Geçidi’ Sergisi - Sivas.
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2010- Toyota Onatça 1.Ulusal Çağdaş Sanat Sergisi “yeni eskiler - eski yeniler”, Onatça
Sanat Galerisi - Adana
2011- UPSD Genç Etkinlik 5 ‘Özgürlük, Sil Baştan!’ Sergisi, MKM Beşiktaş Çağdaş İstanbul
2011- 1.Uluslararası İzmir Sanat Bienali - İzmir.
Eser Hakkında
Adı
: Gri
Tekniği : Yağlı boya
Ölçüleri : 100x100 cm
Yapıldığı Tarih:2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
401
Sergi Kataloğu
Selda KOZBEKÇİ
Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
1988 - 92 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Bölümü
1992 - 95 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Anasanat Dalı
2000 - 10 Doktora/ Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Anasanat Dalı
Kişisel Sergi
2010 “Kaftanlar”, Yağcı Kültür Sanat Merkezi, Burhaniye / TÜRKİYE
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerinden Bazıları
2011 TexpoART Internatıonal Exıbıtıon Of Textıle Art, Jürili sergi, IAŞI, ROMANYA
2011 “Korea-Russia International Invited Fashion Exhibition”, Davetli Sanatçı, Moscow State University of Design and Tochnology Moscow, RUSSIA
2012 “4th International Triennial Of Miniature Textiles”, Jürili Sergi, Szombathely
Tekstil Galerisi/HUNGARY
Eser Hakkında
Adı
: Memories II
Tekniği : Karma Teknik
Ölçüleri : 90X70cm
Yapıldığı Tarih:2010
402
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Serhad RZAEV
24.01.1954’de Azerbaycan’ın İmişli Kentinde doğdu.
1970-72 Güzel Sanatlar Okulu, Önlisans eğitimi gördü.
1977-81 yıllarında dört yıllık Bakü Azimzade Güzel Sanatlar
Yüksekokulunda Lisans eğitimi gördü.
1985-1991 yılları arasında Sank-Petersburg Güzel Sanatlar
Akademisinde ünlü Ressam Yevsey Moiseenko’nun stüdyosunda Lisans üstü
eğitimini tamamlandı.
1994 - 1999 yılları Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde,
1999 - 2005 yılları Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim
Görevlisi olarak çalıştı.
2004 yılında Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UNESCO) üyesi olmuştur.
2004 yılında Uluslararası ”Avrasya” Hümaniter ve Sosyal Bilimler Akademisi hakiki
üyeliğine alınmıştır.
2005 Dünya Barış Enstitüsü (UNESCO) tarafından kendisine Fahri Profösör’lük
ünvanı verilmiştir.
Eser Hakkında
Teknik :TÜYB
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
403
Sergi Kataloğu
Serpil KAPTAN
Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv.
1995 Lisans Ondokuz Mayıs Ünv. Resim iş Eğitimi
1999 Y. Lisans Hacettepe Ünv. GSF Grafik Bölümü
2012 S.Yeterlik Hacettepe Ünv. GSF Grafik Bölümü
Uluslararası sanatsal etkinliklerden Bazıları
2007 Ankara Ekslibris Derneği Üyeleri, karma exlibris sergisi Tampere ve Iisalmi
Finlandiya
2007 5th İnternational Symposium of İnteractive Media Design (The Faculty of the
Communication Design Department of The Yeditepe University, İstanbul
2008 6th İnternational Symposium of İnteractive Media Design (The Faculty of the
Communication Design Department of The Yeditepe University, İstanbul
Eser Hakkında
Adı
: İkilem
Tekniği : Fotoğraf
Ölçüleri : 4288 x 2848 px
Yapıldığı Tarih: 2011
404
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Sevda DEMİR PARLAK
Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil Ve Moda Tasarım Bölümü, Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı
1998 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Bölümü / Moda Giyim Tasarımı
2006 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Moda Tasarımı Bölümü / Moda Giyim
Tasarımı
2007 Doktora/S.Yeterlik/ Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Moda Tasarımı Bölümü /
Moda Giyim Tasarımı
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerinde Bazıları
International Triennial Of Miniature Textiles”, Jürili Sergi, Szombathely Tekstil Galerisi,
Macaristan, 26 Haziran-13 Eylül 2009
İmece”, Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu, Jürili Sergi
18-24 Ekim 2009 Eskişehir/Türkiye“3. EgeArt Sanat Günleri”, Davetli Sanatçı, Ege
Üniversitesi, 11-15 Aralık 2009, İzmir / Türkiye
“4. EgeArt Sanat Günleri”, Davetli Sanatçı, Ege Üniversitesi, 9-25 Aralık 2011, İzmir/
Türkiye
Eser Hakkında
Adı
: “SEARCH”
Tekniği : Karma Teknik
Ölçüleri : 90 x 2.75 cm
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
405
Sergi Kataloğu
Sevgi AVCI
Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi
1989 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Resim
1992 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Resim
2003 Doktora Dokuz Eylül Üniversitesi Resim
Kişisel Sergilerinden Bazıları
2006 Sevgi AVCI Resim Sergisi -GSF Sanat Galerisi, 11 - 21 Mayıs-İzmir
2009 Sevgi AVCI Resim Sergisi İş Sanat Galerisi, 7 - 25 Nisan, Konak -İzmir
2011 Sevgi AVCI Resim Sergisi İskele Yağcı Kültür Merkezi, 7-21 Temmuz, Ören-Burhaniye
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerden Bazıları
2002 63. Devlet Resim Yarışması ‘Başarı Ödülü’, Ankara
2009 İmece 2009 Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar Ve Tasarım Sempozyum Jurili
Sergi (22-31 Ekim ) Eskişehir
2006 Uluslararası XII. Desen ve Baskı Resim Bienali – Çin / XII. İnternational Drawing
and Print Painting Biennial, R.O.C
2009 IV. Uluslararası Çağdaş Mozaik Bienali, Çağdaş Seramik Müzesi (13 Haziran
-13 Ağustos) ARJANTiN
Eser Hakkında
Adı
: KAPATMALAR
Tekniği : Müdahale edilmiş
ready-made ile kolaj
Ölçüleri : 105x90 cm
Yapıldığı Tarih:2009
406
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Sinem ÖNEY ARSLANHAN
Çalıştığı Kurum: Ankara Özel Tevfik Fikret Okulları
1999-2003 Lisans Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim – İş Ana Bilim Dalı
Y. Lisans 2009-2012 (devam ediyor) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü
Kişisel Sergi
2010-Sinop Müzesi - Sinem Öney Arslanhan & Ramazan Baltacı Kişisel Sergisi - Sinop
Karma Sergiden seçmeler
2011 Beyoğlu Öğretmenevi Sanat Galerisi - Görsel Sanatlar Öğretmenleri 1. Karma
Sergisi - İstanbul
2011 Deniz Müzesi Sergi Salonu - Dora Maar-Picasso-Camgöz Sanat - İstanbul
2011 Ucube-Ebucu Karma Sergi - Eskişehir Tepebaşı Binası Hizmet Binası Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2010- Gama Gallery - Turkish Women’s Art Exhibition - Skala Eressos - Yunanistan
Eser Hakkında
Adı
: ”Kal”
Tekniği : tual üzerine
akrilik
Ölçüleri : 80x80 cm
Yapıldığı Tarih:2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
407
Sergi Kataloğu
Süreyya TURANLI
Çalıştığı Kurum: Milli Eğitim Bakanlığı
2002 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
2005 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
2011 Doktora/S.Yeterlik/ Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
07 Kasım 2010’da Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği üyelerine “Kitle
Kültürü ve Sanat: Pop Art” konulu konferans verdi.
TOSSFED (Türkiye Özel Sporcular Spor Federasyonu) Sanat Kurulu Üyesi. Bu kapsamda 2010 yılında “Sporun Gülen Yüzü” fotoğraf sergisi Ankara Devlet Resim ve Heykel
Müzesinde açılmıştır.
2010 Afiş ve Davetiye Tasarımı, “Sporun Gülen Yüzü” Fotoğraf Sergisi.
Eser Hakkında
Adı
: İsimsiz
Tekniği : Tuval Üzerine
Yağlıboya
Ölçüleri : 70X80
Yapıldığı Tarih:2010
408
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Şakir ÖZÜDOĞRU
Çalıştığı Kurum: Anadolu Üniversitesi
2008 Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı
2012 Y. Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı
Karma Sergi
4. Uluslararası Fabrikartgrup Çağdaş Sanatlar Festivali, Mustafapaşa, Nevşehir,
1-7/09/2009.
YIKIM2011, Uluslararası Sürrealist Sergi, İstanbul, 12-27/05/2011
I. Uluslararası İzmir Sanat Bienali, İzmir, 4-11/05/2011
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
“Sanat Yolda Gezici Posta Sanatı Projesi”, 6. Uluslararası Fabrikartgrup Çağdaş Sanatlar Festivali, Uçhisar, Nevşehir, 11-18/08/20011.
“Yeni Renkler”, IV. Uluslararası Beyoğlu Şiir Festivali, İstanbul, 25/04/2009
“Karışık Haller”, Anadolu Üniversitesi Mezunları Karma Sergisi, Haller Gençlik Merkezi Sergi Salonu, Eskişehir, 13-21/03/2010.
Eser Hakkında
Adı
: Şelale (Kapadokya I)
Tekniği : Dijital Baskı
Ölçüleri : 80*65
Yapıldığı Tarih:2010
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
409
Sergi Kataloğu
Şemsettin Ziya DAĞLI
Kastamonu ili Tosya ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara Hasanoğlan Atatürk İlk öğretmen Lisesinde tamamladı. Gazi
Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş eğitimi bölümü resim
ana sanat dalından mezun oldu. Bir süre Çankırı ve Ankara’da öğretmenlik yaptı. Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenen öğretmen
formasyon kazandırma kurslarında öğretim görevlisi olarak görev aldı. Gazi Eğitim Fakültesi resim bölümünde yüksek lisans, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde
sanatta yeterlilik yaptı.
Halen Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
Uluslar Arası Kişisel Sergiler
Uluslararası Niksar Çamiçi Yayla Şenlikleri Ebru Sergisi;26-28 Haziran 1998, Belediye
Gençlik Merkezi / NİKSAR
9.Altın Koza 13 Kare Uluslararası
Sanat Festivali,4-15 Aralık 2007,
Ebru Sergisi Başkent Üniversitesi
ADANA
42. Uluslararası Akşehir Nasrettin Hoca Şenliği; 05.10 Temmuz
2001, Yeni Belediye Sarayı / AKŞEHİR
410
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
T. Baran KAMİLOĞLU
1981 Kars doğumlu, ilk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nden 2002 yılında lisans, 2009 yılında yüksek lisans
eğitimini tamamladı. Halen Milli Eğitim’e bağlı bir okulda resim
öğretmeni olarak çalışmaktadır.
Sanatçının 5 kişisel Sergisi bulunmaktadır.
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerden Bazıları
2009- 9. Şefik Bursalı Resim Yarışması-Ankara RHM
2009- Rh+ Sanart Dergisi “Yılın Genç Ressamı 2008” Finalistleri Yarışması Sergisi,
Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi - İstanbul
2009- 69. Devlet Resim ve Heykel Sergisi (Ankara, İstanbul, İzmir)
2008- 8.Şefik Bursalı Resim Yarışması-Ankara RHM.
2008- 69. Devlet Resim ve Heykel Sergisi (Ankara, İstanbul, İzmir)
Eser Hakkında
Adı
: Bekleyiş
Tekniği : t.ü.y.b.
Ölçüleri : 100x70cm
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
411
Sergi Kataloğu
Tahsin HANCIOĞLU
1948 de Kerkük’de doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Kerkük’de
tamamladı. 1967 - 1971 Bağdat Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim
Bölümü’den mezun oldu.
1971 - 1975 İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’
da ikinci üniversitesini okudu. (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü)
1983’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı.
1986’ da Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Doktora” programını tamamladı.
Aynı yıl Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Yrd.Doç.Dr.
olarak atandı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’de Resim Dalında “Sanatta Yeterlilik” aldı.
1991’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Doçent oldu.
1994’de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nü kurdu.
1997’de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Profesör oldu.
Halen aynı Üniversitede görevine devam etmektedir.Beş Kişisel Sergisi bulunan sanatçı ulusal ve uluslar arası çok sayıda karma sergiye katılmış birçok özel koleksiyonda
eseri bulunmaktadır.
Kişisel Sergiler
1977 Ankara Çağlar Sanat Merkezi
1990 Ankara Bel-Pa Sanat Galerisi
1991 Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
1993 Çankırı Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
1993 Ankara Talih Kuşu Sanat Galerisi
412
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Tolga AKALIN
Çalıştığı Kurum: Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resimİş Anabilim Dalı
2003 Lisans Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş
2008 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş
2011 Doktora Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş
2009 “Gölge Seyirlikler” Devlet Resim ve Heykel Müzesi-Ankara
Ulusal – Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2011 Düşler-Düşünceler I. Uluslararası Resim-Seramik-Heykel-Gravür-Fotoğraf Sergisi, Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi-ANKÜSEV-Ankara.
Geleneksel Konya El Dokumalarından Esintiler ve Mevlana Bienali-Karma Resim Sergisi2011 Uluslar Arası- 2011 yılı Turizm Haftası etkinlikleri Selçuk Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek okulu tarafından düzenlenen karma Resim ve Heykel
sergisi. Süleyman Demirel Kültür Merkezi 30 Ağustos Salonu (Konya).
Eser Hakkında
Adı
: Duruş
Tekniği : Tuval üzerine
yağlı boya
Ölçüleri : 180x150
Yapıldığı Tarih:2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
413
Sergi Kataloğu
Tuğba ÇELEBİ
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Resim İş Öğretmenliği A.B.D. Teknikokullar ANKARA
Eser Hakkında
Adı
Yılı
Tekniği
Boyutu
: Umut
: 2011
: Yağlıboya ve akrilik
: 70x100cm
414
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Tuğba ÖZKAN
1982 Ankara’da doğdu.İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı.2007-2011 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi seramik bölümünde lisans eğitimini
aldı.2009’dan beri Ankara’da kendi sanat atölyesinde serbest
çalışmalarını sürdürmektedir.
Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2008”Uluslar arası Avanos Uygulamalı Seramik Sempozyumu ve Tuz Fırını Çalıştayı”
2011”Uluslararası Macsabal Odun Pişirim Sempozyumu”
2010”Gizem Frit Seramik Yarışması Sergileme”Sakarya Üniversitesi
2008 “Çamura Dokunuş Projesi”Ankara Üniversitesi, Ankara”
2008”Kamusal Alanda Sanat Sempozyumu”Hacettepe Üniversitesi
Eser Hakkında
Adı
: Küresel ısınma,
özgün çalışma
Tekniği : Elle şekillendirme
Ölçüleri :
Yapıldığı Tarih: 2009,2009
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
415
Sergi Kataloğu
Tülin CANDEMİR
Öğretim Görevlisi, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Grafik Bölümü, 2001
Okutman, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü, 1994-1999
Uluslararası Kişisel sergiler
“Köprü” Digital Baskı Sergisi, 8 Eylül - 3Ekim 2005, Stuttgard Aalen Rahthaus Ausstellung, Aalen / Almanya
Sanatçının Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma sergi katılımı ve Jüriliği bulunmaktadır.
Eser Hakkında
Eser Adı : Yanılgı
Boyut :100x70
416
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Uğur Günay YAVUZ
Eğitim
2003-2009 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fotoğraf Bölümü’nde Sanatta Yeterlik eğitimine
devam etmekte.
1999-2002 Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü
Sinema-TV Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı.
1994-1999 Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nde
Lisans eğitimini tamamladı.
Çalışmalar
2009-…. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Arş.Gör.
2003-2009 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf
Bölümü Araştırma Görevlisi
4 Kişisel resim sergisi bulunan sanatçı, Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma resim
sergisine katılmıştır.
Ödüller
2005 Internetional Photography Awards / Los Angelas – çalışmaları ile Kültürler dalında Mansiyon ödülü
1998 Beyşehir Belediyesi I. Ulusal Fotoğraf Yarışmasında İkincilik
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
417
Sergi Kataloğu
Ümit TURANLI
1976 Şavşat doğumlu. İlk ve Orta öğrenimini Artvin de tamamladı.
1999-2003 öğretim yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resimiş Anabilim dalından mezun oldu. Ankara da Resim öğretmeni olarak görev yapmaktadır, aynı zamanda Gazi Üniversitesi yüksek lisans
programına devam etmektedir. Sanatçı GESAM üyesidir.
Karma ve yarışmalı sergiler
2002 Gazi Üniversitesi sergi salonu fotoğraf sergisi
2003 Gazi Üniversitesi yıl sonu resim sergisi.
2008 GESAM 1.Ulusal esere ve emeğe saygı resim yarışması. Sergileme.
2010 GESAM Karma Resim Heykel Sergisi Ankara.
2011 GESAM 25. Yıl Sergisi.
Eser Hakkında
Teknik: TÜYB
418
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Ümit GÜVENDİ
Güzel Sanatlar Fakültesi, Nevşehir Üniversitesi
1978 Havza / Samsun’da doğdu
2002 Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi G.S.E Bölümü Resim İş
Öğretmenliği, “lisans” eğitimini tamamladı.
2003-2006 Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Resim Anasanat Dalı “Yüksek Lisans” ve aynı birimde Araştırma Görevliliği yaptı.
2007-2009 Kanada, Concordia ve York üniversitelerinde studio workshop uygulamalarına katılarak ders içerikleri üzerine araştırma ve incelemelerde bulundu. Ulusal ve
Uluslar arası bir çok Jürili karma resim sergisine katılmıştır.
Eser Hakkında
Adı
Yılı
Tekniği
Boyutu
:
:
: TÜYB
: 100x120 cm
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
419
Sergi Kataloğu
Esra VAROL
Anadolu Üniversitesi, Endüstriyel Sanatlar YO
Moda Tasarımı Bölümü
Başak BOĞDAY SAYĞILI
Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi
Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Bölümü
Moda Tasarımı Eğitimi A.B.D.
Betül AYTEPE
Nevşehir Üniversitesi
Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programı
Eser Hakkında
Boyut :85x85x25 cm
Teknik :Seramik
Yapım yılı: 2011
420
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Vesile KAPTAN AYKAÇ
1968 yılında Tirebolu’da doğdu. 1990 yılında Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünü bitirdi.
1991-1994 yılları arasında aynı üniversitenin Grafik Anasanat
Dalı’nda yüksek lisans öğrenimini tamamladı.
1991-2002 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak
Ağrı, Samsun, İstanbul illerinde resim-iş eğitimi öğretmenliği yaptı.
1995-1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Anasanat Dalı’nda sanatta yeterlik programını tamamladı.
2002 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Resim-iş eğitimi Anabilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.
2011 yılında yardımcı doçent olan sanatçı, İstanbul’da sanat çalışmalarını sürdürmektedir.
Eser Hakkında
Adı
: Senfoni
Tekniği : Ağaç Baskı
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
421
Sergi Kataloğu
Yüksel HANCIOĞLU
1970 Ankara’da doğdu. 1988’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Resim-İş Eğitimi Bölümü’nde öğrenimine başladı.1992’de fakülteden
mezun oldu ve 1997 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Karabük-Eflani Lisesi, Zonguldak-Saltukova Lisesi ve Denizli-Zafer İlköğretim Okullarında Resim-İş Öğretmeni olarak görev yaptı.
1996 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde,
Resim-İş Anabilim dalında yüksek lisans öğrenimine başladı.
1998’de tezli yüksek lisans programından mezun oldu.
1997 yılında PAÜ Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim
Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak göreve başladı.Halen aynı fakültede görevine devam etmektedir. Beş Kişisel Sergisi bulunan sanatçı çok sayıda ulusal ve uluslararası karma sergiye
katılmıştır.
Kişisel Sergiler
2008 Turan Bahadır Sanat Galerisi - Denizli
2008 İlhan Sanatevi - Ankara
2009 İzmir Türk-Amerikan Kültür Derneği Sanat Galerisi - İzmir
2009 Antalya Devlet Güzel Sanatlar Galerisi - Antalya
2011 Vakıfbank İstanbul Bölge Müdürlüğü Fuayesi - İstanbul
422
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
Sergi Kataloğu
Zeynep DALKILIÇ
İstanbulda doğdu. Tahsilini Mersin’de tamamladı. A.Ü.S.Ü F. 2.
sınıfından ayrıldı. M.Ü.G.S.F. öğretim üyelerinin atölyelerinde yağlıboya üzerine dersler aldı. Kültür Bakanlığı Minyatür resim başarı
belgesi ve sergilemede üçüncülük aldı. 2009 Almanya Küçük İşler
yarışmalı sergisinde de üçüncülük aldı. Çalışmalarına Mersin’de
devam etmektedir. Timya Sanat Grubu kurucu ve yöneticisidir.
14 kişisel sergisi bulunan sanatçının Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma etkinliğe
katılmıştır.
Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler
2009- BMKM –İstanbul
2010- Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi - Bursa
2010- Devlet Güzel Sanatlar Galerisi- Antalya
2009- 5. Artforum Sanat Fuarı - Ankara
2009- Feminart Uluslar arası Resim Festivali - Trabzon
2010- 2011 Uşak Resim Festivali
2011- Kastamonu Resim Festivali
Eser Hakkında
Adı
: Ürgüp de Yaşam
Tekniği : Minyatür - Guaj boya kullanılmıştır.
Ölçüleri : 44*48
Yapıldığı Tarih: 2011
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
423
KATILIMCI LİSTESİ
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
A. Nilay EVCİL, Beykent Üniversitesi, [email protected]
Abdullah Sani bin KAMULİDDİN, University Malaysia Kelanta, [email protected]
Adem ÖGER, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Ahmet OĞUZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Ahmet SEVGİ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Ahmet Şakir ATÇI, Niğde Üniversitesi, [email protected]
Ahmet Taşğın, Konya Üniversitesi, [email protected]
Ahmet Turan TÜRK, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Alaattin UCA, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, [email protected]
Ali KOZAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Ali ÖZCAN, Konya Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, [email protected]
Ali ÖZDEK, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
Arzu ECEOĞLU, İstanbul Kültür Üniversitesi, [email protected]
Arzu GÜRDAL DURSİN, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, [email protected]
Aslı ÇETİN, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Asuman ERGÜN ÜNSAL, Zagrep Üniversitesi, [email protected]
AsumanYILMAZ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Atila TÜRKER, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Attila ÖZDEK, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Aydın BÜYÜKSARAÇ, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, [email protected]
Aysel ÇAĞDAŞ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Aysu HATİPOĞLU, Aksaray Üniversitesi, [email protected]
Ayşe Nur SIR Uşak, Üniversitesi, [email protected]
Ayşe UYGUR, Marmara Üniversitesi, [email protected]
Ayşegül ACAR, Süleyman Demirel Üniversitesi, [email protected]
Ayşegül ŞİŞMAN, Gazi Üniversitesi, [email protected];
Banu BULDUK, Hacettepe Üniversitesi, [email protected]
Banu DAVUN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Başak SOLMAZ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Bekir KABAKÇI, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
Betül AYTEPE, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
Beyhan ASMA, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
Birnaz ER, Dumlupınar Üniversitesi, [email protected]
Buket KÖREMEZLİ, Kapadokya Meslek Yüksek Okulu,
[email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
427
35. Burcu BAŞARAN, SelçukÜniversitesi, [email protected]
36. Carmela CRESCENZI, Università degli Studi di Firenze, [email protected]
37. Catherine JOLIVET-LEVI, Ecoles Pratique des Hautes Etudes, [email protected]
38. Celal GÜLŞEN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
39. Cem Okan TUNCEL, Uludağ Üniversitesi, [email protected]
40. Cennet YAĞCI, Selçuk Üniversitesi.
41. Cevdet İLHAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected].
42. Chiara BORDİNO, University of Tuscia, [email protected]
43. Cihan ÇAKMAK, Çankırı Karatekin Üniversitesi, [email protected]
44. Çağatan TAŞKIN, Uludağ Üniversitesi, [email protected]
45. Çetin PEKACAR, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
46. Çiğdem DİRİK,Ege Üniversitesi, [email protected]
47. Deniz ULUKUŞ, Selçuk Üniversitesi, [email protected] ,
48. Dilek HERKMEN, Düzce Üniversitesi,
[email protected], [email protected]
49. Dilek YEŞİLTUNA, Ege Üniversitesi, [email protected]
50. Dimitrios KATSIKAS- KAPPADOKIS, Archeology and Aristotle University of
Thessaloniki, [email protected]
51. Doğan ATILGAN, Ankara Üniversitesi, [email protected]
52. Duygu ERCAN, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
53. Duygu EREN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
54. E.Elhan ÖZUS, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
55. Efkan UZUN, Niğde Üniversitesi, [email protected]
56. Elif Esra ÖNEN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
57. Elif ŞENEL, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
58. Emin Erdem KAYA, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
59. Emin SELAMOĞLU, [email protected]
60. Emin TOROĞLU, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, [email protected]
61. Emine YILDIZ KALE, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
62. Ercan KAÇMAZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
63. Erol SEYFELİ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
64. Ersan ERSOY, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
65. Esra IŞIK, İstanbul Üniversitesi, [email protected]
66. Eva CSAKI, PPCU Faculty of Humanities, [email protected]
428
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
67. Evrim ÖLÇER ÖZÜNEL, Gazi Üniversitesi, [email protected]
68. Fahri MADEN, [email protected]
69. Famil ŞAMİLOĞLU, Aksaray Üniversitesi, [email protected]
70. Fatma GEMİCİ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
71. Fatma Gül ÖZTÜRK, Çankaya Üniversitesi, [email protected]
72. Fehmi DİNÇER, Türkiye Kalkınma Bankası, [email protected]
73. Ferah TÜRKER, [email protected]
74. Fikret TÜRKMEN, Ege Üniversitesi, [email protected]
75. Filiz ERDEN, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
76. Filiz Meltem ERDEM UÇAR, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
77. Funda NALBANTOĞLU YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
78. Funda SOLMAZ, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, [email protected]
79. Gençay AKGÜL, Nevşehir Üniversitesi, [email protected],
80. Giorgio VERDIANI, Università degli Studi di Firenze,
81. Gülay TEMİZ, Selçuk Üniversitesi,
82. Gülçin KARACA, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, [email protected]
83. Gülin ÖZTÜRK, Niğde Üniversitesi, [email protected]
84. Gülser OĞUZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
85. Günil Özlem AYAYDIN CEBE, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
86. Günsu YILMA, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
87. H. Örcün BARIŞTA, [email protected]
88. Hafize PEKTAŞ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
89. Hakan YEKBAŞ, Cumhuriyet Üniversitesi, [email protected]
90. Hanife YÜKSEL, Dokuz Eylül Üniversitesi, [email protected]
91. Harun GÜNGÖR, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
92. Hasan YAVUZER, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
93. Hatice HARMANKAYA, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
94. Hatice KETEN, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, [email protected]
95. Hatice Saadet BEDÜK, Selçuk Üniversitesi, sbedü[email protected]
96. Hava SELÇUK, Erciyes Üniversitesi, [email protected]; [email protected]
97. Hediye LİMON, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
98. Hülya YAVUZ ÖDEN, Haliç Üniversitesi, [email protected]
99. Hüseyin BENLİ, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
429
100. Hüseyin SARAÇ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
101. Hüseyin SEVİNDİK, Nevşehir İl Kültür ve Türizm Müdürlüğü,
[email protected]
102. İbrahim Ethem ÖZKAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
103. İbrahim İLHAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
104. İdris Nebi UYSAL, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, [email protected]
105. İlknur AYDOĞDU KARAASLAN, Ege Üniversitesi, [email protected]
106. İlyas GÖKHAN, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, [email protected]
107. İmran GÜNDÜZ ALPTÜRKER, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
108. İrfan MORİNA, Piriştine Üniversitesi, [email protected]
109. İsmail Mert ÖZDEMİR, Balıkesir Üniversitesi, [email protected]
110. Janos SIPOS, Macar Bilimler Akademisi, [email protected]
111. Kadri H. YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
112. Kemal GURULKAN, Devlet Arşivleri Gelen Mdüdürlüğü, [email protected]
113. Kevser DEĞİRMENCİ, Dumlupınar Üniversitesi, [email protected]
114. Kezban SÖNMEZ, Selçuk Üniversitesi [email protected]
115. Kubilay KOLUKIRIK, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
116. Lütfi BUYRUK, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
117. M. Fatih MÜDERRİSOĞLU, Hacettepe Üniversitesi, [email protected]
118. Maria ANDALORO, The University of Tuscia, [email protected].
119. Mehmet Akif CİHAN, Niğde Üniversitesi.
120. Mehmet ÇERİBAŞ, Dumlupınar Üniversitesi, [email protected]
121. Mehmet HAZAR, Nevşehir Üniversitesi , [email protected]
122. Mehmet KARAASLAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
123. Mehmet KAYA, Niğde Üniversitesi, [email protected]
124. Mehmet MERCAN, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, [email protected]
125. Mehmet TÜTÜNCÜ, SOTA Türk ve Arap Dünyası Araştırma Merkezi,
[email protected]
126. Meral HAKMAN, Aksaray Üniversitesi, [email protected]
127. Metin ARIKAN, Ege Üniversitesi, [email protected]
128. Mevlüt ÇAM, Vakıflar Genel Müdürlüğü, [email protected]
129. Mine ÇELİKÖZ, Selçuk Üniversitesi, mcelikö[email protected]
130. Mine HOŞCAN BİLGE, [email protected]
131. Miyase ÇAĞDAŞ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
430
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
132. Mona Pasapur MİKLA, Muğla Üniversitesi, [email protected]
133. Murat BAYAZIT, Batman Üniversitesi, [email protected]
134. Murat GÜR, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
135. Murat ÖNTUĞ Uşak Üniversitesi, [email protected]
136. Mustafa ARSLAN, Pamukkkale Üniversi, [email protected]
137. Mustafa KAYA, [email protected]
138. Mustafa KESKİN, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
139. Mustafa OFLAZ, Mardin Artuklu Üniversitesi, [email protected]
140. Muzaffer DEMİR, Muğla Üniversitesi, [email protected]
141. Nart COŞKUN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
142. Nebi ÖZDEMİR, Hacettepe Üniversitesi, [email protected]
143. Nefise YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
144. Nejdet GÖK, Konya Üniversitesi, [email protected]
145. Neriman ŞAHİN GÜÇHAN, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, neriman @metu.edu.tr
146. Nermin IŞIK, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
147. Nermin ŞAMAN DOĞAN, Hacettepe Üniversitesi, [email protected]
148. Neşe ACAR, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
149. Nevzat TOPAL, Niğde Üniversitesi, [email protected]
150. Nihat BOYDAŞ, Gazi Üniversitesi, [email protected]
151. Nilay ÇORAĞAN KARAKAYA, ErciyesÜniversitesi, [email protected],
[email protected]
152. Nimet ÖNÜR, Ege Üniversitesi, [email protected]
153. Niyazi YAŞAR, [email protected]
154. Nurgül SUCU, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
155. Nurgül TÜREMİŞ, Çukurova Üniversitesi, [email protected]
156. Nurhan ÖZKAN, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
157. Nurten ERTUL, [email protected]
158. Oğuz ÖZDEM, [email protected]
159. Osman GÜLDEMİR, Uludağ Üniversitesi, [email protected]/
160. Osman TUGAY, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
161. Ömer SAYLAR, Gazi Üniversitesi, [email protected]
162. Önder MET, Balıkesir Üniversitesi, ondermet@balıkesir.edu.tr
163. Özcan BEKTAŞ, Cumhuriyet Üniversitesi,
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
431
164. Özcan ÖZKARAKOÇ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
165. Özgün ÖZÇAKIR, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, [email protected]
166. Özgür Kasım AYDEMİR, Pamukkale Üniversitesi, [email protected]
167. Özlem GENÇ, Gazi Üniversitesi, [email protected]
168. Özlem KARAKUL, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, [email protected]
169. Paola POGLIANI, The University of Tuscia, [email protected]
170. Parvana Bayram, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
171. Pınar ÜLGEN, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, [email protected]
172. Ramazan ADIBELLİ, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
173. Recep DİKİCİ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
174. Remzi KILIÇ, Niğde Üniversitesi, [email protected]
175. Remzi KUZUOĞLU, Aksaray Üniversitesi, [email protected].
176. Roberto BIXIO, Centro Studi Sotteranei, [email protected]
177. S. Selhan Yalçın USAL, Halic Üniversitesi, [email protected]
178. Salih GÜLERER, Uşak Üniversitesi, [email protected]
179. Salih KAYMAKÇI, Erzincan Üniversitesi, [email protected]
180. Salih KUŞLUVAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
181. Samettin BAŞOL, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, [email protected]
182. Savaş YILDIRIM, Mersin Üniversitesi, [email protected]
183. Sebahattin BAYRAM, Ankara Üniversitesi, [email protected]
184. Seda ŞAHİN, Muğla Üniversitesi,
185. Seha AKSÜ, Okan Üniversitesi, [email protected]
186. Seher KEÇE TÜRKER,Yazar, [email protected]
187. Selahattin DÖĞÜŞ, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi,
[email protected]
188. Selçuk AVDEREN, Niğde Üniversitesi, [email protected]
189. Selda GÜZEL, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
190. Selim KARAHASANOĞLU, Pamukkkale Üniversitesi, [email protected]
191. Serap SERİN KARACAER, Aksaray Üniversitesi, [email protected]
192. Serap YILDIZ İLDEN, Afyon Kocatepe Üniversitesi, [email protected]
193. Sergio DI TONDO, Università degli Studi di Firenze,
194. Serkan SUNAY, Ankara Üniversitesi, [email protected]
195. Serkan ŞENGÜL, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, [email protected]
196. Sevinç ATEŞ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
197. Sinan KOŞAROĞLU, AS Çimento San. ve Tic. A.Ş.,
198. Suzan AKKUŞ MUTLU Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
199. Süleyman DEMİRCİ, Erciyes Üniversitesi, [email protected]
200. Süleyman SOLMAZ, Pamukkale Üniversitesi, [email protected]
201. Süreyya AYTAŞ, [email protected]
202. Şaban ÇETİN, Celal Bayar Üniversitesi, [email protected]
203. Şakir ÖZÜDOĞRU, Anadolu Üniversitesi, [email protected]
204. Şen YÜKSEL, Beykent Üniversitesi, [email protected]
205. Şenay ATAM, Niğde Üniversitesi, [email protected]
206. Şeyma KEÇE, [email protected]
207. Şule KARADAĞ, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
208. Talip KARAKAYA, Dumlupınar, Üniversitesi, [email protected]
209. Taner DURAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
210. Tugba GÖNEL, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
211. Tuğba BAYRAKDARLAR, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
212. Tuncay BÜLBÜL, Dumlupınar Üniversitesi, [email protected]
213. Turan ŞENER, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
214. Turgay KABAK, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
215. Uğur CEYLAN, Dumlupınar Üniversitesi, [email protected]
216. Uğur SAYLAN, Balıkesir Üniversitesi,
217. Umut ERARSLAN, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
218. Vedat DENİZ, Hitit Üniversitesi, [email protected]
219. Veysel ÇAKMAK, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, [email protected]
220. Vittoria CALOI, CRS Egeria, [email protected]
221. Volkan KARAGÖZLÜ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
222. Vüsale MUSALİ, Bakü Devlet Üniversitesi, [email protected]
223. Yakup UMUCU, Süleyman Demirel Üniversitesi, [email protected]
224. Yaşar KALAFAT, [email protected]
225. Yılmaz BÜKTEL, Trakya Üniversitesi, [email protected], [email protected]
226. Yusuf GÖKKAPLAN, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
227. Yusuf KARAKUŞ, Nevşehir Üniversitesi, [email protected]
228. Yusuf KILIÇ, Pamukkkale Üniversitesi, [email protected]
229. Zafer YEŞİLÖZ, Nevşehir Üniversitesi,
230. Zeki TAŞTAN, Yüzüncüyıl Üniversitesi, [email protected]
231. Zeki UMAY, Mersin Üniversitesi, [email protected]
232. Zeliha SARIKAYA HÜNEREL, Gazi Üniversitesi, [email protected]
233. Zeynep KAYA, Selçuk Üniversitesi, [email protected]
434
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
SERGİ KATILIMCI LİSTESİ
1. Ahmet Aydın KAPTAN (19 Mayıs Üniversitesi)
2. Alaybey KARAOĞLU (Gazi Üniversitesi)
3. Aslı ASLAN (Dokuz Eylül Üniversitesi)[email protected]
4. Ahmet ATAN (Yıldız Teknik Üniversitesi)[email protected],
5. Ata Yakup KAPTAN (19 Mayıs Üniversitesi)
6. Aybike AK (Nevşehir Üniversitesi)
7. Adnan TEPECİK (Başkent Üniversitesi) [email protected]
8. Attila DÖL (Niğde Üniversitesi)[email protected]
9. Asuman YILMAZ (Selçuk Üniversitesi)[email protected]
10. Arzu BOR (Selçuk Üniversitesi) [email protected]
11. Arzu ÇAKIR ATIL (Dokuz Eylül Üniversitesi) [email protected]
12. Ayla CANAY (Anadolu Üniversitesi) [email protected]
13. Ayla ELTUTAN (Nevşehir Üniversitesi)
14. Ayşegül KALKAN
15. Banu DAVUN (Nevşehir Üniversitesi) [email protected]
16. Basri ERDEM
17. Bahadır ERDEM
18. Betül AYTEPE (Nevşehir Üniversitesi)
19. Bekir KABAKCI (Manas Üniversitesi)[email protected]
20. Bilge KILIÇ (Sanatçı)
21. Binnaz Koca
22. Didem TÜKEL (Sanatçı-Kayseri)
23. Duygu BALCI (Sanatçı-Ankara)
24. Dilek şahinerbilhan (Uludağ Üniversitesi) [email protected]
25. Döne ARISOY (Nevşehir Üniversitesi)[email protected]
26. Derya BARAN (Dokuz Eylül Üniversitesi)[email protected]
27. Derya ŞAHİN (Dicle Üniversitesi)[email protected]
28. Elvin ERENSOY
29. Ethem BAYMAK(Sanatçı) [email protected]
30. Elif KAYA
31. Elif ŞENEL (Selçuk Üniversitesi)[email protected]
32. Emel Gülçin
33. Ethem BAYMAK
34. Fatih BAŞBUĞ (Nevşehir Üniversitesi) [email protected]
35. Filiz Çimen TÜLEK (Dumlupınar Üniversitesi)[email protected]
36. Filiz ÇELİK (Sanatçı) [email protected]
37. Fatma Emel ERTÜRK (Gazi Üniversitesi)
38. Fatma Betük KARAKAYA
39. Gökay TAZEGÜL
40. Güler AKALAN (GAZİ ÜNV.)
41. Gökay TAZEGÜL (Afyon Kocatepe Üniversitesi)
42. Gülşen KAHRAMAN (Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi) [email protected]
43. Hatice Nilüfer SÜZEN (Pamukkale Üniversitesi)
44. Hatice KETEN (Sanatçı)
45. Himmet GÜMRAH (Atılım Üniversitesi)
46. Hülya Ulaş FEYZİOĞLU (Afyon Kocatepe Üniversitesi)
47. Işıl DURAL (Sanatçı)[email protected]
48. İsmail BAŞER (Sanatçı-Nevşehir)
49. Lütfi BAYRAK (Niğde Üniversitesi)
50. Mehmet BAŞBUĞ (Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi) [email protected]
51. Mehmet ŞİRZAD (Afyon Kocatepe Üniversitesi)
52. Mezahir AVŞAR (Selçuk Üniversitesi) [email protected]
53. Münire Meral YAĞÇI (Dicle Üniversitesi)[email protected]
54. Mehmet Lütfi HİDAYETOĞLU (Selçuk Üniversitesi) [email protected]
55. Metin CAN
56. Melek ABUT
57. Nazife SALIK
58. Nilgün ŞENER
59. Nimet Keser
60. Nuray MAMUR
61. Nuri KAYA
62. Oğuz YURTDADUR (Selçuk Üniversitesi) [email protected]
63. Osman ALTINTAŞ (Gazi Üniversitesi)
64. Özcan ÖZKARAKOÇ (Selçuk Üniversitesi) [email protected]
65. Özden YARIMCA (Nevşehir Üniversitesi)[email protected],
66. Saadettin SARI
67. Selda BEKAR (Çukurova Üniversitesi)[email protected]
68. Savaş Kurtuluş ÇEVİK (Nevşehir Üniversitesi) [email protected]
69. Serpil KAPTAN
70. Sevda Demir PARLAK (Dokuz Eylül Üniversitesi) [email protected]
71. Sevgi AVCI (Dokuz Eylül Üniversitesi) [email protected]
72. Sinem ÖNEY
73. Süreyya TURANLI (Sanatçı)
74. Şakir ÖZÜDOĞRU (Anadolu Üniversitesi)[email protected]
75. Tolga AKALIN (Gazi Üniversitesi)[email protected]
76. Tuğba ÇELEBİ
77. Tuğba ÖZKAN
78. Tülin CANDEMİR (Akdeniz Üniversitesi)
79. Umut TURANLI
80. Uğur GÜNAY YAVUZ (Sanatçı)
81. Ümit GÜVENDİ (Nevşehir Üniversitesi) [email protected]
82. Ümit TURANLI (Sanatçı) [email protected]
83. Zeynep DALKILIÇ (Timya Sanat Grubu)[email protected]
84. Vesile Aykaç KAPTAN
SEMPOZYUMDAN FOTOĞRAFLAR
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
443
444
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
445
446
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
447
448
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
449
450
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
451
452
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
453
454
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
455
456
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
457
458
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
459
460
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
461
462
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u
463

Benzer belgeler